You are on page 1of 399

G. W. F.

H egel
FELSEFİ BİLİMLER ANSİKLOPEDİSİ I

Mantık Bilimi
(SözdZıısâtze İle birlikte)

Bir Sunuş ile çeviren:


Aziz Yardımlı

idea • İstanbul
İDEA YAYINEVİ
Bilim ve Felsefe Metinleri

İdea Yayınevi
Şarap İskelesi Sk. 4/101 Karaköy, İstanbul
- vvvvvv.ideayayinevi.com / wvvvv.diyalektik.org
Bu çeviri ve Sunuş yazısı için © AZİZ YARDIMLI 1996, 2004
Georg Willıelm Friedrich Hegel
Anahatlarda Felsefi Bilimler Ansiklopedisi I. Mantık Bilimi
Birinci basım 1991
(Almanca koşut metin ile) İkinci basım 1996
Üçüncü basım 2004
Hegel’iıı
Enzyklopcidie der philosophischen PVissenschaft im Grımdrisse
([ 1813 , 1817 ] 1830 )
Erster Teil
Die IVissenscalıft der Logik
(Mit den miindlichen Zıısâtzen)
başlıklı yapıtının bu çevirisi J. Hoffıııeister tarafından düzenlenen
beşinci yayımdan yapılmıştır.
IVilliam Wallace tarafından “Logic o f Hegef’e eklenen
“Notes and Illııstrations” 1892 yayıntından alınmıştır.
Tüm hakları saklıdır.
Bu kitaptaki metinlerin hiçbir bölümü -
İdea Yayınevinin ön izni olmaksızın hiçbir
biçimde yeniden üretilemez.
Baskı: Aydoğaıı Matbaası
Printed in Türkiye
■ ISBN 975 397 089-7
ISBN 975 397 088-9 (Sert Kapak)
İÇİNDEKİLER

Anahatlarda
Felsefi Bilimler Ansiklopedisi I
Giriş §§ 1— 18 — 51
BİRİNCİ BÖLÜM
MANTIK BİLİMİ
§§ 1 9 - 2 4 4

Ön-Kavram%% 19— 8 3 — 73
A. D üşüncenin N esnelliğe Karşı Birinci T utum u
Metafizik §§ 26— 36 — 93
B. D üşüncenin N esnelliğe Karşı ikinci T utum u
I. G örgücülük §§ 37— 39 — 104
II. Eleştirel Felsefe §§ 40— 60 — 108
C. D üşüncenin N esnelliğe Karşı U çüııcii T utum u
Dolaysız Bilme §§ 61— 78 — 135
M antığın D aha Yakın Kavramı ve Bölüm lenişi §§ 79— 83 — 150
**
M antığın Birinci Alt-Böiümü: Varlık Ö ğretisi §§ 84— 111 — 160
A. N ite lik — 161
a. Varlık § 8G — 161
b. Belirli-Varlık § 89 — 169
c. Kendi-için-Varlık § 96 — 177
B. N icelik § 99 — 181
a. A n Nicelik § 99 — 181
b. Nice§ 101 — 184 -
c. Derece § 103 — 186
C. Ö lçü § § 107— 111 — 192

M antığın İkinci Alt-Böliimü: Ö z Ö ğretisi §§ 112— 159 — 197


A. V aroluşun Zem ini O larak Öz § 115 — 201
a. A n Derin-Diişünce Belirlenimleri § 115 — 201
a.Ö zdeşlik § 115 — 201
(3.Ayrım § 1 1 6 — 203
y. Zem in § 121 — 209

5
c. Şey § 125 — 215
B. G ö rü n g ü § 131 — 220
a. Görüngü Evreni § 132 — 221
b. İçerik ve Biçim § 133 — 222
c. Bıçkı § 135 — 224 . -
C. E dim sellik § 142 — 233 ;
a. Tözsellik İlişkisi § 150 — 244 » •
b. Nedensellik İlişkisi § 153 — 246
c. Etkileşim § 155 — 248

M antığın Üçüncü Alt-Bölümü: Kavram Ö ğretisi §§ 160— 244 — 253


A. Ö znel Kavram — 256
a. Kavram Olarak Kamanı § 163 — 256
b. Yargı § 166 — 260
a . N itel Yargı § 172 — 265 ,; : '
p. D eriıı-D üşünce Yargısı § 174 — 267 /
y. Z orunlıık Yargısı § 177 — 269
8. K avram ın Yargısı § 178 — 270
c. Tasım § 181 — 271 ;
a . N itel Tasım § 183 — 274 ;
p. D eriıı-D üşiince Tasımı § 190 — 278 _
y. Z orunlıık Tasımı § 191 — 280
B. N e s n e — 285 ‘
a. Düzeneksellik § 195 — 287
b. Kimyasallık § 200 — 290 ve; . . . . .
c. Erekbilim § 204 — 292
C. İd ea — 298 , 3 ■ ;
a. Yaşam § 2 1 6 — 302 ' ( . "
b. Bilme § 223 — 305 '
a . Bilme § 226 — 306 :
P. İstenç § 233 — 312 '
c. Saltık İdea %236 — 313 ' "

W allace N otları — 321


H EGEL METİNLERİ İÇİN TÜRKÇE-ALMÂNCA SÖZLÜK — 364
DİZİN — 395
Görgül Bilinçten Felsefeye
AZİZ YARDIMLI

1 Us ve Usdışı
2 Hegel’de felsefenin eytişimi yeniden kavrayışı
3 Hegel’in A n s ik lo p e d is in in Durumu
4 Felsefenin gerçek kavramını üretmek e
5 Doğal bilinçten felsefeye ■■ :
6 Tinin görüngülerinin biliminden arı usun bilimine i
7 Düzen bilincinden felsefi düşünmeye geçiş ’
Not 1 David Hume’dan alıntı , ■'*';, '
Not 2 Felsefeye Karşı Suçlamalar; Popper’ı n ‘Yöntemleri’ • ■

1 Us ve Usdışı
İnsan k endini anlayabilirmı? T ü m kuşkuculuk yanıtında inakçıdır: Hayır!
Oysa insan anlayabilmeyeteııeğinde o lduğu içind ir ki anlamsızı görür,
anlamın eksikliğini duyar, anlamsızın yarattığı düşkırıklığm ı yaşar. A ncak
hayvan anlamsız olanla, anlaşılmayanla kaygılanm az. N ih ilizm e g öre
m o d e rn insan, tinin bu en son g ö rüngüsü, so n u n d a gerçekliğin b ir hiç
o ld u ğ u n u anlam ış, insan güzellikten, sevgiden ve bilgiden b ağ ışlan arak
değersiz, onursuz, umutsuz bir usdışı varoluşa yazgılandığım doğrulamıştır.
N ihilizm şu ya da bu tikel değeri yoksaymaz: Genelde d eğ er ve anlam ı —
G üzeli, iyiyi, ve G erçeği — yoksayar. Ve eğer insan özünü, belirli bir insan
doğası kavramını yadsıyan bu varoluşçu görüngü m antığı dinlersek, insan
h e r nasılsa biryerleretenve birileri tarafından dünyaya atılmış ve sonsuza dek
kini oldıığ u ıııu ı ve n e o ld u ğ u n u n b ilg isin d en yoksun k alm ak ü ze re
ereksiz, amaçsız bir evrende yapayalnız bırakılmıştır.
G erçekten de kuşkucu bilinç yalnızdır — tekil duyusallığında kapalı,
bilgisiz, kavramsız, anlayışsızdır. Bu tekilci bakış açısından in sa n ın özü,
evrensel bir iıısaıı doğası kavramı b ir yanılsam a, en ço ğ u n d a n boş bir
d ü ştü r ve buııa göre insanlaşmış insanlık için özü ile uyum lu kılınm ış b ir
varoluş o lan ağ ın ı b ir yana atm ak gerekir. O z diye birşey yoktur. Oz-
belirlenim yoktur. İıısaıı belirleııimsiz bir varlıktır. Ve Tarih insan için oııa
anlam verecek bir özgürlük ereğinden yoksundur. ‘Iıısaııa sam an ve küspe
salık verilmelidir.’Ya da, insan olmasa da olur, varoluş insansız d a yapabilir.
N ihilizm hiç kuşkusuz felsefe değildir, n e de iıısaıı sorunu ü zerine ussal
b ir düşünm edir. Tersine, b ü tü n ü n d e usu yadsıyan kavramsız, inakçı b ir
kuşku üzerine kuruludur ki, bu kendi göreci zem ininde lıaklı olarak Tinin

7
G ö rü n g ü n ü n kötülüğünden yaptığı tüm evarım so n u cu n d a, böyle in san ­
lığın b ir Ö zü n ü n ya da U su n u n olam ayacağı vargısına ulaşır. İdealizm in
Usu gerçekleştirm e ve özgürlük ereği ile tam karşıtlık içinde, nihilizm
ereksiz irrasyonalizmesarılır. O n u zorunlu olarak doğrular, çünkü kendi
kavram ına g ö re usu ve tüm ussalcılığı yadsım ak zorundadır, ve böylelikle
kendisi usun sonlu g ö rü n g ü lerin e tam teslim oluşu anlatan bir k ö tü m ­
serlik, um utsuzluk ve hiçlik bilincine anlatım verir. Ussalcılığm ereksellik,
anlam, iyimserlik, özgürlük, gerçeklik ile b e lirle n d iğ in i d o ğ ru lad ığ ı ve
tanıtladığı insan varoluşu görüşü ile tam karşıtlık içinde, nihilizm sözde
büyük “d eğerleri” ve “ideaları” ile uygarlığın “d o ru ğ u n u ” temsil eden Baü
ek in in küçük m antıksal vargısı olur. T ü m anlam sızlığının ö tesin d e ve
ü stü n d e , “B atı” anlatım ı Usa evrenselYnr saldırı ile, insan d üşüncesinin,
duygusunun ve duyarlığının yaygın b ir yadsmışı ile tanım lanır.
G erçekten de, d eğerleri özdekseleuyarlanm ış tek-boyutlıı b ir kişilikte,
duyguları yitm e n o k tasın a dek bastırılm ış b ir ru h ta , salt yanılsam aya
kısıtlanm ış b ir bilinçte insan ken d in i anlayabilir mi? M odern koşullara
uyarladığı “k eııd i”sinde buld u ğ u zavallı biçim e “Bu b en im k eııd im d ir”
diyebilir mi? O n u ku şatan yalıtılm ış y u rtta şlar to p lu m u n a b u benim
kentim dir, bu tenim dünyam dır diyebilir mi? M odern varoluşçu sızlanm a
ve m ızm ızlanm a hiç kuşkusuz haklıdır: Am a yalnızca ve yalnızca insan
varoluşçu m antığın o n a verdiği bir hiçliğin “d e ğ e rin d e n ” d ah a değerli
o lm a k zorunda o ld u ğ u iç in , an lam sız b ir y o k lu k o la ra k k a lm a m a
özgürlüğünü taşıdığı için.
Modern kişiliğin bilincine anlatım verdiği ölçüde, anlam sız o lan şey
varoluşçu bilincin kendisidir. K endini anlam ayanxe dünyasını anlamayan
insan b ir hiçlikten d ah a değerli olabilir mi? Ve kendi bireyselliği için
kaygısında tükenirken, insanlık için kaygısı hiçliğin ötesine geçebilir mi?
Bu yalıtılmış tekillik, bu atom ik bireysellik evrenseli, insanlık kavram ının
kendisini red d e d er. A ncak anlamayan, ancak anlanı verem eyen, ancak
d eğ e rlerin d e n yofeunlaşmış nihilistbiYmç in sanın trajik yofcıılluğıma ve
yofediciliğine duyarsız kalabilir (ya da salt bir “kapris”iıı gücüyle erdem i,
duyuııcu seçebilir!). Ve anlamayan, lıiçbirşeye anlam verem eyen bilinç
yokluktan başka, yofolmaktan ve yotetm ekteıı başka birşeye uzanabilir mi?
Bilinen anlamsız olamaz. M odern kuşkucu ve inançsız bilinçte an lam ­
sızlık öte-yanm “yürekten” ve “tasanm ”daıı yitmesi, “T anrının ölmesi,” am a
ayın zam an d a anlam sızın, bilinem ezin şu ya da bu biçim de am a bu kez
dirim siz b ir öte-yan olarak, insanı insanlığında sınırlayan b ir kendinde-şey
o larak y en id en doğuşudur. V aroluşçuluğun ateizm ve teizm arasın d a
şah m ında olm asının n ed e n i bir öte-yan tasarım ından, o n d a bilinçsizce
işleyen b ir «mr-ue-ötesi kavram ından kurtulamayışıdır. V aroluşçuluk insan
payına bilgisizliği saltık olarak doğrular. İster teist ister ateist biçim in d e
olsun, varoluşçuluk bilinemez, erişüemez, in san a kapalı usdışı bir öte-yanm
yalnızca skolastik “varlıkbilimsel” uslam lam anın olum suz evrik biçim i
olarak g ö rü n ü r: İkinciye g öre T anrısal O z — U s /I d e a — V aroluş içerir;
Birinciye gö re Varoluş Tanrısal Oz — U s /Id e a — varoluş içerm ez.) Oz
sözde reddedilir, am a özsiiz Varoluş kendi eytişiminden kaçamaz, 11 e olursa
olsun b ir belirlenim arar, 11 e o lursa olsun bir olum suzluk ile y üklenm ek
zorundadır, insan Varoluşu, tü m nihilist yoksullaşm asına karşın, bireyin
sözde “ö zg ü r seçim i” ile d o ld u ru la c a k b ir tabula rasa, boş b ir ta b le t
olm adığını gösterir. Tersine, kuram sal ve kılgısal eylemi kaçınılm az olarak
özünden kaynaklanır ve ö nem li olan bıı özün 11 e denli eğitilm iş, 11 e denli
açılmış, 11e denli özgürleşmiş olduğudur. Bu anlam da oz ve varoluş birdir,
ya d a varoluş kendini g ö rü n g ü sü n d e anlatan özdür. Oz Mstur, ve tarih
usun eğitimidir. Soyut “varoluş” havram tarafından som utlaştırılm adıkça,
özden ayırılmış b ir kendilik olduğu ölçüde, yalnızca an alitik b ir k u ru n ­
tudur, sözde b ir “simulacra," b ir “text,” derinliksiz, yüzeysel b ir simgeler,
göstergeler alanıd ır. N ihilizm felsefeyi-eytişim i ta n ım a d a n felsefen in -
eytişim in a la n ın d a oynar, ve an c ak çocuksu ö n e s ü rü m le rin e yaraşır
çocuksu doğrulam alar bulur.
Nihilizmin kavramı ile uyum içinde, o n u n için herşey özsel olarak yokluk
ile ilgilidir. D eğer yoktur. D eğer tinselliğini yokluk sayan sanısı ile tutarlı
olarak, nihilizm duygusunda da yokluk'ûe, tüm tinsel b elirlen im d en nefret
ile yüklüdür. Tıpkı ikiz kardeşi Pozitivizm gibi, gerçekten var o lan d an , u s \e
ussal o la n d an , ideadan ve idealizmden n e fre t eder: B u rad a n ih ilizm ve
pozitivizm b ire kaynaşır. K avram sal tu ta rlığ a 11 e ö lçü d e bağlı kalm ış
o lu rla rs a olsu n lar, N ie tz c h e ’d e n P o p p e r ’a, K ie rk e g a a rd ’d an W itt-
geıısteiıı’a usun karanlık boyutunun sözcülüğünü üstlenen bilinçler için
tü m felsefe, tüm bilim , tüm estetik ve törellik salt gerçekliğe ve erdeme ve
güzelliğe u zandıkları için, anlam ın kendisi oldukları için, o n la ra b irer
karşısav biçim i altında görünür. Özsiiz Varoluş kendini yo ketin eyecek ve
g e n e d e belirli olacaksa, bireyin ö z e ııc i/k a p risi ta ra fın d an biçim leıı-
dirilm elidir. Bu bilinç belirlenimden ürker, çünkü göreli/ analitik bireysel­
liğinde k endine tanıdığı biricik “seçm e” özgürlüğü tüm determ in izm d en
kaçabilm eli, belirsiz o lm a lıd ır— şekilsiz, biçimsiz, ideasız, mantıksız, saçma.
Bu m a n tık yoluyla, T örelliği aştığı, ortadan kaldırdığı, iyinin ve k ö tü n ü n ,
d o ğ ru n u n ve eğrinin, Sağ D uyunun ve U sun ötesinde o ld u ğ u sanısına
kapılır. A m a kendisi reddettiği göreli törelliğe katılır, sürüye sü rü d en biri
o lm a n ın , h e rh a n g i biri d en li tö rel yaşam anın ö rn eğ in i verir, bireysel
törelliğin olum sallığım , göreli törelliğin saçm alığını kendisi pekiştirir.
Ö zgürlüğün belirli olduğu, ve eksiksiz Törelliğin eksiksiz D uygunun zemini,
böylece sonsuz Sevginin zem ini olduğu, ve tarihin h e r zam an özgür olan
istencin ideale eğitim i olduğu — b u kavrayışlar varoluşçu b ilincin ilkel
törelliği reddediş ve doğnılayışm m ötesindedir. K ierkegaard “Bir gerçek­
lik bulm alıyım , b ir g erçeklik ki benim için gerçek o lm a lıd ır” d e rk e n
çoktandır bayatlamış b ir sofizmi yansıladığını bilmez: iıısaıı (evrensel-ııssal
iıısaıı değil am a tikel, tarihsel iıısaıı) herşeyiıı ölçüsüdür. N ietzsclıe, ayııı
to n d a k o n u şa ra k , “H an g i d u ru m la rın tö re l d u ru m la r o la ra k sayıla­
caklarına birey karar verm elidir” diye yazar. “EtTeıısel” dedikleri toplum sal/
göreli ölçüııleri bireysellik adına yadsırken, kendileri Özgürlüğün karşısına
y adsıdıkları d en li kö tü alm aşıklar g etird ik lerin i görm ezler. “S eçm e”
özgürlüğü belirsiz olmalıdır, öyle ki despotizmi seçebilsin ve on a “bir h ü m a­
nizm ” diyebilsiıı! (Cam us, sonunda, b u özence yine özenç yoluyla başkal­
d ırın O n u n için “kişi salt bir özenç yoluyla erdem li olabilir,” ve duyunca ve
duyguya, Usa sarılarak anlam ın gerçeğini seçer. Öz, doğal us o n d a kendi
reddedilişini reddeder.) G ündelik kuşkucunun kendi öznel bilincinde bu
karanlık m antığı n e düzeye dek g ö tü rd ü ğ ü n ü n hiçbir ö n em i yoktur. Bu
m an tığı ta m am lam ak — gerçekliği, erdemi, usu yadsım anın vargılarını
çıkarm ak — nihilist kuram cının işidir. Ç ünkü bu uğraş iyinin ve k ö tü n ü n
ötesinde, duygusuz ve duyunçsuz bir yüreği, karanlık bir irrasyonalizm i,
ve tüm b u n ların doğal us ile çatışm alarına dayanabilecek b ir ikiyüzlülüğü
gerektirir, ikiyüzlülük — , çünkü bu m antığın bilim e ve felsefeye, ve biraz
da olsa insan d eğ e rlerin e ve güzelliğe uzanm a g ö rü n ü şü n ü takınm ası
kendisi ile tutarsız ikinci yüzüdür, kendi doğal u sunun on a verilen kuşkucu
biçime cılız bir başkaldırısıdır. Vargı olarak, Sokrates ve Platon’dan H egel’e
tüm idealizmin ve ideallerin ve idealistlerin “düşm an” olduğunu bildirm ek,
bu p aran o y an ın form ülasyonlarıııı ü retm ek k endini bu karanlık uslam ­
lam anın d o ru ğ u n d a bulan bilince düşer. N ihilizm in — ya d a yokoluş-
çuluğım — ıııisolojideıı başka çıkış yolu yoktur.
İn san lığ ın T arih i varoluşçu — ya da yokoluşçu — b ir u m u tsu zlu k
bilin cinde nıi sonlaıınıalıdır?
Kesinlikle Hayır! Tarih saltık Jdeanın, Usun k endini edim selleştirm e
sürecidir, b ir ile rlem ed ir ki salt bu kavram ından ö tü rü b ir ereği, değeri,
anlamı vardır. A ncak hoıııo sapiens ya da tarihinin eşiğinde d uran ve düşünme
yeteneği ile d o n atılı insan k en d in d e sonsuz D uyarlık, sonsuz Duygu,
sonsuz D üşünce olarak tanıtlandığında, T arih “bir b u d ala tarafın d an
anlatılan b ir m asal” olm aktan çıkar. Ve bu süreç özsel olarak ussal olduğu
için d ir ki k en d in i nihilist usdışıııda yitirm ez, ve usun kendisi tarafın d an
b elirlen d iğ i için d ir ki us tarafından anlaşılabilirdir, usun kendi biçimini
almaya yeteneklidir. Yalnızca kavram ın eksiksiz eytişimi aıılam m eksiksiz
b ilin cine ulaşabilir, çünkü anlam usun kendisidir. Tıpkı m u tlu lu ğ u n b ir
erek değil aıııa erdem in doğal duygusu olması gibi, anlam d a gerçekliğin
d o ğ al değeridir. A nlam U stur, tıpkı k ü çük b ir ö ğ ren ci için b ir “fizik”
sözcüğünün anlam ının oıııııı bir Maxwell’deki anlam ının dolu lu ğ u n d an
ve D oğa Felsefesinin ideal an lam ın d an yoksun olması gibi, “varoluş” d a
m odernizm iıı o n a verdiği biçim içinde g ö rüldüğünde, evrensel an lam ın ­
d an ve ideal gerçekliğinden yoksundur. A m a Us kuram sal olduğu içindir
ki kılgısaldır, k en d in i ereğine g ö tü rü p tam am layan gizillik ve eylemdir.
K eııdi ideal biçim lenişine yer açabilecek erke, ve k en d i tam g erçek ­
leşm esinin uzam ıdır. Ve an cak edim selleşm iş evrensel ussallık gerçek
özbiliııciıı, tamam lanm ış bireyselliğin varoluşudur, gerçekleşmiş törelliktir,
böylece sonsuz duygudur. G erçek evrenselliğine ulaşam am ış birey gerçek
birey değildir: anlamsız olan, kötü ve kötülük olan yalnızca ve yalnızca
eğitimsiz insanın, yarı-eğitiıııli yarı-iıısamıı varoluşudur. Kötü birey yalancı
türlülüğüıı o n u sınırlayan, o nu bir yabancı yapan, o n u b ir yalancı yapan,
o n u m utsuzun ve anlam sızın duygusu yapan saçm alığından an cak bütün
in sanı gerçekleştirerek özgürleşebilir, ancak tüııı özünü varoluşa yüksel­
terek gerçek bireyselliğe ulaşabilir. Ve tam bireysellik k en d in i an cak tam
bireyselliklerde tanıyabilir.
Oz varoluşa geçer. Ussal olan edimselleşir. Varoluş anlamlıdır, çünkü herşey
Kavram dır — tinsellikte ve özdeksellikte, zam anda ve uzayda olan herşey,
en önem siz varlık zerreciğine dek, g iderek hiçliğin k en d isin e d ek bir
kavram ile, b ir kavramlar dizgesi yoluyla belirlenim , varoluş ve an latım
k azan ır ve bilinebilirin a lan ın d a durur. H erşey Ideadır: H içbirşey U sun
b elirlenim inin dışında değildir — ve giderek “keııdiııde-Şey,” “keııdinde-
H erşey” bile hakettiği kadarıyla belirlenimden yoksun değildir, böylece
h akkettiği kadarıyla bilinebilirdir ve b ilin d iğ in d en d a h a çoğu değildir,
ç ü n k ü varolan H erşey varlığını b elirlenim inde ileri sürer. B elirlenim ise
d ü şü n c en in , evrenselin k endisinden başka biışey değildir. Varoluşçu us
kuşkusunda, yadsıdığında, yalancı olanı, görüııgiisel olanı, geçici olanı
aııla m sız /sa çm a b u lu şu n d a hiç kuşkusuz s ü rü n ü n , vulgustın üstiiııe
yükselir. Ama bu eytişimini olum suz son u cu n d a bırakır, an olumsuz, saltık
olumsuz diye birşeyiıı olmadığını, olumsuzlamamn kendisinin olumlamadan
yola çıkarak böylece o n u içerdiğini görem ez. Yalnızca ussal d ü şü n cen in
d oğasını, eytişim in tanıtlama g ü c ü n ü h e n ü z kavram ayan k u şkucu us
anlam sız keııdinde-şey bilm ecesine takılabilir. Ama ne “hiçbirşey,” ııe
“yokluk,” ne d e “keııdiııde-şey” Kavram a d iren m e ayrıcalığını taşır. Tüııı
anlam usun bilinçte kendine verdiği biçime, bilinçteki tikel örüııtüleriııiıı
11 e denli d u ru ve tanı, 11 e denli eksiksiz ve bütünleşm iş o ld u k ların a — ya
d a olm adıklarına — bağlıdır. Bu yüzden insan için us h er zam an bir gizillik
olarak, bir edim seline itkisi olarak g ö rü n ü r; g ene de salt b ir “belirsizden
seçm e” özgürlüğü olarak değil, am a kendi özünü seçnıe olanağı olarak.
Ve kendisi edim selleşm esinin zem inidir çünkü gizilliktir. Eksikliği gibi
tamlığı da kendisidir, ve ikisi arasındaki gerilim insan olm anın yazgısı, iyinin
ve k ötü n ü n , doğ ru n u n ve eğrinin, güzelin ve çirkinin buyanıdır. Olumsal
in san bilinci usun şu ya da bu tikellikler içinde k en d in e verdiği öznel
bireysel biçimdir, sözcüğün tam anlam ıyla özsüz “seçm e” özg ü rlü ğ ü n ü n ,
eğiüm siz istencin o denli de anlam sız varoluşudur.
E rek Ö zgürlüktür. Us yalnızca ve yalnızca kendi ideal biçim lenişini
varoluşa çevirm ek için etkindir, ve kendini sonsuz açın ım ın a şekillen­
d irm ek o n u n direnilm ez eytişimsel gücüdür. Erek, eğer törel d eğ e rin d e
d ü şü n ü rsek , id e al b eııle r b içim indeki evrensel kenttir, Ö zgürlüktür.
Yalnızca Zaman tıstın edim selleşm esinin b ed elid ir — bir bedel ki an lam
ve d eğ e rin i karşılığının bilincin sonsuzluk biçim ine Eğitimi o lm asında
tan ıtlar. A m a böylece T arih o d en li d e eğitim sizlik ve anlam sızlıktır,
usdışım n yabanıllığı, yokediciliğin sürekli eylemidir. Hiç kuşkusuz salt bir
yanında, görüngüsünde. Ama özsel anlam ını ancak insanın insana yaraşır
Eğitimi olm asında kazanır — gerisi, gerçeklik için, felsefe için bir olaylar
d iz in in d e n , anlam sızın , gereksizin k e n d isin d e n d a h a ötesi değildir.
“Zaman öyleyse henüz kendi içinde tamamlanmış olmayan T inin yazgısı ve
zorunluğıı olarak görünür:: Die Zeit erscheint dalıer als das Schicksal und dıe
Notıuendigkeit des Geistes, der niclıt in sıdı vollendet İst" ( TGb, § 8 01).
Ö zgürlük T in in salük/sonsuz açınım ıdır, ve b u yüzden ereği gibi sürecin
kendisi de ö zgürlüğün gücüyle belirlenir. Bu y üzdendir ki T arihe an cak
tinin gizilliğinin açınm asına hizm et ed en etm en ler katılır, ancak ken d in i
ortadan kaldırabUm ve böylece katı tinsel şekiller olarak varolmaya son verip
özgürlüğe d o ğ ru yürüyen tinin yeni şekilleri ö n ü n d e geriye çekilebilen
kıpılar tarihsel olm anın değerine yükselirler.
in san lık k en d in i tarihsel süreçte gerçek özbiliııcine d o ğ ru eğitirken,
birkaç insan b u edim sel tarihin h e r tözsel evresinin eşzam anlı çözüm ­
lemesini yapar, o n u çağın ulaştığı kavramsal açınım ın düzlem inde tarihsel
tinin anlayışı ö n ü n e sunar. Platon ve Aristoteles felsefelerinde kendi çağdaş
d ün y alarının anlamını ürettiler. H eg el’in felsefesi m o d e rn dü n y an ın öz-
biliııcidir. T arihin kavramşı, am a böylece aklanışı değil, tersine gerçek
eleştirisinin olanağıdır. O n u n Taı ilı ve m o d e rn T oplum çözüm lem eleri
olguların usun yeni kavramsal açınım ının bir çıkarsaması, b ir tanıtlam ası
ve böylece hiç kuşkusuz varoluşunun onaylanm asıdır: Us asıl kavram sal
doğasında izin verm edikçe tinsel biçim in varoluşu edimsellik kazanamaz.
Ama b u çözüm lem e gerçek, doğru, tam olduğu ölçüde, aklanan varoluşun
g erilim le rin i, eytişim lerini de gerçek, doğru ve tam olarak a n la m a n ın
o lan ağ ın ı hazırlar. Bu us çözüm lem esi karşısında, tüm geri kalan anlak
çözüm lem eleri gerçekliksiz birer saçmalık, ideolojik birer sapınç, gerçeğe
b ü tü n üyle ilgisiz b irer düşlem yaratısı olarak görünürler.
Bir kez d ah a , H eg e l’in m o d e rn to p lu m u çözüm lem esi T in in T arih te
ulaşüğı en son ussallık düzeyinin bir tanıtı, ve böylece ayııı zam anda ulaşılan
tek-boyutlu m od ern izm in biricik gerçek eleştirisinin olanağıdır. T arihsel
o lg u n u n tanıtlanışı o n u n aklanışı değildir. A ileden T oplum a ve Devlete,
tüm dizgesel yapısı ile TüzeFelsefesiTmin şimdiye dek tarihte başardığı en
yüksek politik biçim lenişin bir çıkarsam asını, bir çözüm lem esini sunar.
A n a lıa tla rm d a b u g ü n tüm d ü n yanın k en d isin e ö y k ü n d ü ğ ü b u istenç
yapısının kavram sal ö zünü kıırgııl çözüm lem e ortaya serer. A m a b u ise
iyinin ve k ö tü n ü n ötesinde değil, tersine iyinin ve kötün ü n yanındadır,
iyidir ve k ö tü d ü r, tikelleşm eleri istencin tözsel ö zg ü rlü ğ ü n ü n so ru m ­
lu lu ğ u n a bırakılm ıştır. Yalnızca m o d e rn an lam a çabasının b ireşim ini
temsil ed en b u çözüm lem e bölünm üş insanlığın bu eşsiz, b u görkem li —
ve o denli de görkemsiz, giderek u tanç verici— yapılaşmalarının gerçekte
o denli de saltık Ideanm , U sun tüm gizilliğini tüketm ediğini gösterir. Saltık
Tin alan ı D evlet değil am a Sanat, D in ve Felsefe ta ra fın d an b elirlen ir.
Yalnızca toplıımsal-politik olanın — ya da yalnızca sözleşme-yasa ilişkisinin
■— T in in enson b elirlen im i olm ad ığ ın ı, aslında T in in yalnızca alt b ir
b e lirle n im i o ld u ğ u n u g ö re b ilm e k güç olm am alıdır. Devlet H e g e l’in
dizgesinde saltık değildir. Sonluluk alanına, nesnelTm alan ın a aittir.
Kavrayış dolaysızca kendi eytişimini, eleştiriyi, devim in ve ilerlem en in
olanağını getirir. A ncak bilinebilen, ancak anlaşılabilen o d en li de eleşti-
rilebilme yeteııeğindedir. A ncak insan ve o n u n toplum u ü zerin e gerçek
b ir anlay ış insana dünyasal yalıülmışlığmm, ancak birbirini olumsuzlayarak
varolabildi diişmanuluslara ve sınıflara parçalanmışlığın ve b u n u n sonsuz
acısının ve aptallığının b ir bilincini verebilir. A ncak ideal b ir bilinç insana
ald an m a la rın ın ve k en d in i ald atm ala rın ın d erin liğ in in b ir ö lçü sü n ü
verebilir, anlamsızın yaşadığı yalanlardan başka birşey olm ad ığ ın ı gös­
terebilir. A ncak idealde birlik insana nihilist yalnızlığının saçm anın kendisi
o ld u ğ u n u gösterebilir. Bu düzeye dek modernizmin tüm gerçek eleştirisi, tüm
tu tu c u nihilizm in an cak p o stm o d ern ist b ir m ızm ızlanm a ile fo rm ü le
etm eye çabaladığı şey, yine H eg e l’in m o d e rn toplu m ü zerin e kavram sal
ta b lo su n u n kendi eytişimidir. T in in bu içinde yaşadığımız son g ö rü n ­
g üsünün ortadan kalkışı sonlu nesnel Tinin saltık Tinin sonsuz özlem lerine
doyum verm ediğinin kavranmasına bağlıdır. Ama kavramayan, anlamayan,
ve anlamaksam eyleme atılan toy bilinç bu eleştiriyi temsil etm ez. Tersine,
in sa n a karşı zo rb a lığ ın d a k endisi birkaç aydının kendinde iyi isten ç­
lerinden, koşulsuz olarak, saltık olarak “iyi isten ç lerin d e n sıyrılıp vulgusun,
lıalkm yabanıl ellerine düşer, tinin zavallı b ir fe n o m e n in d e n d a h a ötesi
olm adığını kanıtlar. T inin G örüngülerinin evrim inde, insanlığın gerçeklik
ve özgürlük ereğine doğru eğitiminde zora dayalı hiçbir kestirm e yol hedefe
ulaşm az, tersin e kendisi h en ü z k en d i özsel doğası k o n u su n d a bilgisiz
insanlığa beklenm edik so ru n lar yaşatır.
Kendinde-U sun tam aç ın ım ın a ulaşarak kendi için Us olm ası süreci
olarak, Eğitim ilerlemenin asıl anlam ıdır. İlerlem enin ereğ in in saltık İd ea
— ya d a T inin gizilliği ve edimselliği arasındaki çelişkinin o rtad a n kalkışı
— olması ölçüsünde, eğitim in kendisi salük Ideaya g ö tü ren süreç olarak
tü m geçici, prag m atik , yararcı an lam ve ö n e m in in ü z e rin e yükselir.
Böylece Gerçek olana Eğitimin kendisi saltık ölçütümüzdür. M antıksal olan,
edim selleşm esi gereken, olması g erek en herşeyin d eğ erin i belirleyen,
d o ğ ru n u n ve yanlışın yargısını veren odıır. Böyle ilerlem eye katılm ayan
herşey, m ilyarların aptallar olarak, çağdaş köleler olarak kalm alarına,
ezilm elerine, küçük düşürülm elerine ve yokedilmesine karşı etkili olmayan
herşey g erçekten değersiz ve anlamsız ve saçma olandır. Sanat ve Bilim —
sözcüklere verilen en yüksek anlam larda, tüm dışsallıklardan özgür olarak
İdealarm da alındıkları düzeye d e k — ilerlemenin gerçek, duyıısal ve düşünsel
çabalarıdır. H e r ikisi d e m oderııist ıısdışmııı o nları indirgediği yararcılık
ve çirkinlik tin in in ö te sin d e ve ü stü n d e , yalnızca ve yalnızca kendileri
uğruna, özgiir olarak yerine getirildikleri ölçüde gerçek insan değerleridir.
Ve h e r ikisi de, tinsel do ğ an ın G üzelliğinin ve özdeksel doğanın G erçek­
liğinin anlatım ları olarak, varolan çirkinliğin ve varolan pragm atizm in
asıl y arg ıçlarıd ır. H e r ikisi de k e n d ile rin d e n başka e re k le r u ğ ru n a ,
içgüdüsel olarak kullanılabilir — yokediciliğiıı ve kendini yoketm eııin
h izm etinde, saldırganlığın ve ikiyüzlülüğün hizm etinde. Ö nem li olan
hangi tin tarafından kullanıldıkları, saltık yararlıklarının kavranıp kavran-
madığıdır. B unda Dııyuucım belirleyici olması ölçüsünde, dııyunçsuz pozitif
eğitim yalnızca varolan tiiresizlik dizgesinin sürekliliğinin güvencesi olur.
Bu düzeye dek, T inin Gerçekliğe ve Güzelliğe eğitimi o denli de Dııyuncun
eğitimi olmalıdır.
U sun tarihe bakışı kendi kategorileri yoluyladır ve görüngüsüne gerçek
k ateg o rilerle bakabildiği zam an g ö rü n g ü sü n ü gerçekleştirir, dünyasını
gerçekliğe d ö n ü ştü rü r. K aram sarlığa göm ülm üş öznel niyetler, şu ya da
b u sonlu ö zlem e sa rılan ro m a n tik duygusallıklar, ö znelliğ in ö tesin e
bakanıayan ü rk ek ru h lar — tüm b unlar görüngüyü kendinde olduğu gibi
görem ezler. Ve değiştirem ezler.
***

H egel, k endisinden önce Aristoteles'in yaptığı gibi, felsefe tarihinin evrensel


değerini kavradı, ve m o d e rn Descartes’111 gösterdiği saltık ussallık yolunu
Platonik eytişimin tam d eğ erin e dek g ö tü rerek felsefenin tarihsel b ü tü n ­
lü ğ ü n ü y en id en kurdu.
Gerçeklik ancak yanlışa ve yalana bir gözdağıdır.
Bu yüzden felsefe, bilgelik sevgisi, tüm tarih te eğitimsiz p o p ü le r b ilin cin ,
kaba bilgisizliğin ve b u n u n sözcüleri ve sö m ü rü cü lerin in düşm anlığı ile
karşılaşır. P latonik m ağaranın karanlık varoluşuna ayarlanm ış bilinç tüm
değişim söylem ine karşın değişimin kendisine karşı, kendini değiştirm eye
karşı direnir. G erçeğin, iyinin ve G üzelin soylu yüksekliklerinden ü rk ü p
neredeyse b ir tutkuyla anlam sızına geri döner. K endine boş b ir bilgelik
g ö rü n ü şü verip ağırbaşlılık içinde irrasyonalizm iııde sarhoş olıır. Oysa
Gerçeklik insan usu için korkulacak birşey değil, tersine o n u n k en d i en
yalın doğasıdır. Ve bütün felsefe tarihinin kristal d u ru lu ğ u n u n ve p ah a
biçilm ez tö z ü n ü n temsilcisi olduğu ölçüde, H egelcilik bu kaba bilinç
b iç im le rin e, o n la rın değersiz m a n tığ ın a an latım veren p o p ü le r re a ­
lizm den skolastik pozitivizme dek b ü tü n bir misolojiye dayanılm az eleştiri
o larak g ö rü n ü r. Bu p o p ü le r saldırılara h e d e f olm ası tüm zam anlarda
o lduğu gibi yirm inci yüzyılda da felsefe için, idealizm için sağlıklı olm anın,
d o ğ ru yerde b u lu n m a n ın , yalancı felsefecilik ile saltık uzlaşm azlığının
birinci e ld en kanıtıdır.
H egel de, h e r felsefeci gibi, Idealanrıve ideallerin edim sel olam ayacak
soyut anlak kategorileri olm adıklarını gördü ve gösterdi. G üzelin, İyinin
ve G erçeğin varlığı olarak, saltık Ideanm belirlenim i k en d in e o d en li de
olgusal varlık vermektir çünkü idealliği kendini reelliğı yoluyla belirler. T üm
erkesini kendi eytişimsel g ü cü n d e n tü reterek , Us varoluşun diren ilm ez
Gerçekliği, direnilmez Güzelliği, ve direnilm ez iyiliğidir. Ve, bildiğimiz gibi,
ııssal olanın doğası usdışmı o rtad an kaldırm ak, kendini edimselleştirmeklir.
U sun saltık kavrayışı karşısında, Ideaıım h e r bilinç b içim in d e k en d in i
biteviye d ö n ü ştü ren devinirliği karşısında hiçbir usdışı biçim varoluşunu
sü rd ü rm ey e d eğ e r o ld u ğ u n u gösterem ez; tersin e, b ir za m a n lar o n a
d ire n e n bilinç bile ona öyle büyük b ir sevinçle katılır ve tüm öznelliğini
o n d a öylesine yitirir ki, kötü biçim inin anısı bile belleğ in d en silinir.

2 Hegel’de felsefenin eytişimi yeniden kavrayışı


H eg el’in felsefesinin bu bilimin kendi tarihindeki birincil önem i b u tarihi
evrensel usun açınımı olarak görüp birleştirerek o n d a b u g ü n e d ek başarı­
lanların bir özetini verm esinde, başka bir deyişle, insanın kendi varoluşu
üzerine şimdiye dek geliştirdiği kuramsal bilginin bir dizgesini sunm asında
yatar. Bu d eğ e rle n d irm e felsefe ta rih in in k en d isin in edim sel ta rih in
özbilinci o ld u ğ u n u kabul eder. Bu düzeye dek H eg e l’in felsefesi insanın,
d oğasının ve tarihinin Usun terim lerinde b ir çözüm lem esidir.
H egel Tarih Felsefesi üzerine derslerinde “Dünya tarihi ussal bir süreçtir,
dünya tininin ussal ve zorunlu evrim idir” der. K aufm aım ’d an aktarırsak,
“yaşam H egel için ‘bir budala tarafından anlatılan bir m asal’ değildir; ve
tarih, yalnızca değil am a ayrıca bir trajediler dizisidir. Eııson tem elde yatan
b ir am aç vardır — özgürlük — ve bu bir yargı ölçünü sağlar.” Bu süreç
görgiil tü rlü lü ğ ü ve olum sallığı için d e değil am a mantıksal-kavramsal
sürekliliği içinde g ö rü ld ü ğ ü n d e, H eg e l’in Görüngübilim'd e b ir çözüm ­
lem esini verdiği yol boyunca ilerler, ve bu eytişimsel sürekliliğe girm eyen
ekin alanları, bu mantıksal tarihe etkin birer halka olarak katılmayan halklar
m o d ern bilincin ulaştığı düzlem e yabancıdırlar, onu anlamazlar, ve insan­
lığın eğitiminin edilgin üyeleri olarak varoluşlarının k en d isin d e d ah a
şim diden yitmişliği temsil ederler. B una göre, bu g ü n dünya b ilincinin
tarihsel eğilimindeh'vc türdeşlikten söz etm en in olanaksızlığı ö lçüsünde,
felsefenin ulaştığı bakış açısını kavrayabilecek ekin alanı tarihsel gelişim in
ön saflarında yer alan, özgür olm a yürekliliğini gösteren ekinlerdir, ve
g erid e n gelenler için felsefe başkalarının so ru n u olarak, en ço ğ u n d a n
değersiz b ir akadem ik posa olarak v aro lu r ve görü n ü r. Kimi ekinler,
tarihsel dinam ikten yoksun uyuşuk tinleri içinde, yüzyıllara yayılan tarihsel
varolıışlanııda felsefeye ve bilimlere el sürmezler. Bilim gibi felsefe karşısında
da b u n la r bu iki alanı ussal d o ğ aların d a kavrayıcı bir tu tu m a yetenekli
değildirler; tersine, bu alanlarda yalnızca en kaba sonuçlar açısından alıcı
olm akla yetinirler. Kavramsal çevrenleri dışında olan şeyler karşısında
G Ö RG Ü L BİLİN ÇTEN FELSEFEYE

yalnızca analitik bir uyanıklık tutu m u n u yeğler ve yalnızca bağlanışız olanı


alm a yatkınlığı gösterirler. S onuçta cansıkıcı bir dikbaşlılık için d e tekil
kuram ları bile almayı ve anlamayı, analitik olmayı, p ragm atik olmayı bile
başaram azlar. Bu ekin alanlarının içinde bulu n d u k ları d in g in lik d u ru ­
m u nda, ve h erhangi bir ekinsel deviııirlikten yararlanm anın olanaksızlığı
ö lç ü sü n d e , baştan sona yeni bir bilincin yaratılm ası z o ru n lu olur. Ve
m antıksal evrim kavram ının kendisi m antıksal sıçram a kavram ına d o ğ ru
evrim lenirken, erkesinin kaynağı tarihsel felsefenin tözü olur.
Felsefe ta rih i ü ze rin e getirilen analitik yorum larla karşıtlık için d e,
felsefenin h iç b ir zam an yalıtılmış bireysel yaratıların salt zam ansal b ir
ardışıklığı, salt kaotik bir yığmlaşması olm adığını anım sam ak gerekir.
T ersine, felsefenin tek b ir evrensel usun ü rü n ü o ld u ğ u n u n kavranm ası
ö lçü sü n d e, açıktır ki yalıtılmış analitik, atomik bir kuram cılığın — sözde
“paradigm acılığm ” — felsefe tarih in d en , aslında genelinde b ir ‘ta rih ’ten
söz etm eye hakkı yoktur. Tersine, giderek görgiicü girişim lerin kendileri
bile kendi sanılarına karşın analitik bir düşünce uzayında varolm azlar, ve
tarih sel b ir sürekliliği, b ir tü r olum suz bireşim i tem sil ed e rek , an tik
sofizm den b u yana felsefe tarihini gölge gibi izlerler. Bu ikincil süreç, usun
g ü venine karşı b ir karşısav olan b u kuşkucu boyut da felsefe ta ra fın d an
izlenm eli ve kavranmalıdır. H egel yalnızca felsefe tarihinin b ü tü n lü ğ ü n ü
v u rgulam akla kalm adı, am a felsefeye eşlik ed en b u olumsuz sü recin de
felsefenin ı7gi«içersine alınması gerektiğini gördü. Kendisi büyük M antık
Bilimi'n i özellikle K aııt’m usa yönelttiği yalancı eleştiri ile vu rg u lu bir
g erilim iç in d e yazdı ve felsefe ta rih in d e g ö rg ü cti k u ra m la rın sağın
çözüm lem eleri üzerine çalıştı. D oğal bilince bir kördüğüm gibi g ö rü n en
felsefe ve karşı-felsefe sürecinde ilkeler bütünüyle belirgin olarak ayrım-
laşm ışlardır. insan usu yalnızca kendini değil, ama usdışını, kendi karanlık
yanını da tanımak zorundadır.
F else fe n in in sa n lığ ın k e n d i ü z e rin e gerçek b ilin cin i tem sil etm esi
ölçüsünde, açıktır ki felsefe usun arı doğasının bilim inden doğal bilimlere,
sanattan m odern politik bilinç biçim ine dek uygarlığın ulaştığı en yüksek
b ilin ç b iç im le rin in kavram sal b ir ta b lo s u n u v eıec ek tir. Ve M a n tık
Bilimi’ııdeıı Estetik Üzerine Dersler1in e dek, H eg e l’iıı felsefesi bu am aç için
Aristoteles’ten b u y a n a ortaya koyulan en kapsam lı girişimdir. H eg el’den
b u yana felsefenin h e rh a n g i b ir ilerlem e yapm am ış olm ası, b u bakış
açısından, m o d e rn ekinin yapısında h e rh a n g i bir ö nem li gelişim in yer
alm am ış olm asını değil, am a m o d e rn A vrupa felsefeciliğiniıı eytişimsel
düşünceye yabancı kalm ada diretm iş o ld u ğ u n u gösterir.
Bu yeteneksizlik ile tam b ir karşıtlık içinde, H eg e l’d e felsefe eytişimin
tam kavranışı yoluyla b ir kez d ah a k endini klasik Y unan felsefesine —
felsefenin kendisine, bütününe, gerçekliğe— bağlar. P latoıı’d a antik devleti
ve to p lu m u çözüm leyen aynı eytişimsel yetkinlik H eg e l’de m o d e rn devlet
ve to p lu m u çözüm ler; A ristoteles’te insan usuna ve tüm kazanılm ış insan
G Ö RG Ü L BİLİN ÇTEN FELSEFEYE

bilgisine dizgesel bir yapı verme girişiminde bulunan aynı eytişimsel ustalık,
o n d a M antık B ilim i’ııi ve D o ğ a \e T in Felsefelerini ü retir. Bu yüzden,
eytişimin on d a kazandığı sağınlık ile, H egel tarihsel kişiliğiniîeheîesinden
ayırmayı başarır ve ekinsel olarak bir Hıristiyan, bir A vrupalı, b ir Alnıaıı
o lm an ın ötesine, tarihsel olarak koşullu öznel, olum sal b elirlen im lerin
ö tesine geçer. T üm b u n la rın dışında ve ü stü n d e, o b ir felsefecidir, ve h er
felsefeci gibi — ve doğal bilincin hiçbir zam an anlayam adığı gibi — ,
felsefenin tarihsel/ekinsel dışsallıktaıı özgür bir düşünce yolu o ld u ğ u n u
çok iyi bilir. P arm enides ve H erak leito s’u u kavram ları ile başlayan ve
P latonik saltık id e a ile son lan an M antık B ilim in i, tü m felsefe ta rih in in
altın tözünü anlatan bu çalışmayı, klasik Platonik eyüşimi de sağınlaştırarak
k u ran b ir kavrayış g ü cü n ü böyle sonlu, geçici, eksik ö lç ü ııle re in d ir­
gem eye yönelm ek yalnızca ve yalnızca b u dışsal bilinç d ü zlem lerin d e
g erçek çi b ir d e ğ e rle n d irm e n in yer alam ayacağını g österir. M o d ern
A vrupa tini (hiç kuşkusuz tarih-dışı O rtodoks ya da Katolik tin ler değil
am a ussalcı Protestan tin) tıpkı h e r felsefe-dışı tin gibi kuram sal d ü şü n ­
c en in doğasına bütünüyle yabancıdır, ve anlam adığı felsefeyi felsefenin
k ategorileri ile değil am a sıradan düşü n cen in tasarım ları ile yargılar. Ve
eğ er kendi zam anının çocuğu olan felsefenin gene de içinde varolduğu
ekinsel usa karşı kavramsal bağımsızlığı ve eleştirel özerkliği algılanırsa,
felsefeyi b ir çocuk oyunu olarak g ö ren m o d e rn akadem iznıin usu n bu
b iric ik ö zgür bilim i karşısında nasıl tam b ir şaşkınlık iç in d e kaldığı
görülebilir. Avrupa’da son yüzyılda aşağı yukarı baştan sona akadem ikleşen
felsefecilik b u kurumsallaşmas mm bedelini ödem iş, kendisi yerleşik bilinç
b iç im le rin in b ir bileşen i o larak , b ir kez d a h a ayııı skolastik felsefe
p a ro d ile rin e , ayııı görgiicü m etafiziklere geri düşm üştür. A kadem ik
felsefenin yanısıra, bu sözde bilim yuvalarının, üniversitelerin tarihsel
sorum luluk açısından böylesiııe ilgisiz ve güçsüz ve özgürlüksüz olm aları,
aslında h e r durum da popüler politik kararların deııeüm i altında kalmaları
ve politik alanda bir hiç olm aları bilimsel özerkliğin hiçbir zam an gerçek
değil am a h e r zam an gösterm elik olm uş o ld u ğ u n d a n başka b ir an lam a
gelm ez. K urum sal bilim in m odernizm in k u ralların a g öre oynam aktan
b aşka seçeneği yoktur: Politik davranış akadem ik davranışa egem endir,
ve o n u yokedicilik ve değersizlik d ü zenine altgüdiim lü kılar.
Felsefe söz konusu olduğunda, bugün kurum sal felsefecilik b ü tü n ü n d e
tüm ü de kendilerini şu ya da bu yolda L o ck e/H u m e geleneğine bağlayan
usdışı girişim lere yuva olmuştur. Ve bu cansıkıcı yüzeysellik, bilindiği gibi,
analitik ve pozitivist yazarlarda k endini tüm felsefenin, tüm bilim in, tüm
erdem in çüriitülm esinde sonlandırm ıştır (Kant’a bağlanan m o d ern usdışı
girişim ler bile H ıım e’ım o n u n üzerindeki etkisi aracılığıyla aynı kökenleri
gösterirler; nihilist/pozitivist törellik ve estetik yorum ları d a yine K ant’nı
öznelciliği üzerinden aynı kuşkucu değer-sizliğe ulaşırlar). Ve karşıt kam pa
baktığım ız zam an, şu ya da bu ölçüde H egel yorum culuğu ile g ü d ü len en
GÖ RG Ü L BİLİN ÇTEN FELSEFEYE

tü m m o d e rn ussalcı çaba da h içbir zam an felsefi düşü n cen in eytişimsel


yeteneğini kavramayı başaramamış, yan-ussalcı biçimler altında üstlendiği
cılız girişim leri ile tek-boyuthı bir toplum un gözünde felsefeye bütünüyle
değersiz birşey, g iderek gereksiz birşey g ö rü n ü şü n ü vermiştir.
D aha da kötüsü vardır. M odern “felsefeler” tü rlü lü ğ ü ııü n ken d i ekin
a lan la rın ın öz-bilinçlerini olm asa da hiç olm azsa öz-sanılarım çözüm ­
lem eleri ve yansıtmaları ölçüsünde, bir ekinin felsefesinin yokluğu o ekinin
özbilincine tam bir ilgisizliğini, kendisi üzerine düşünm e girişim inde bile
b ulu nm adığım gösterir. Böyle bir toplum içinde yaşadığı zam anın o lduğu
gibi gelecekteki olan ak ların ın da bilinçsizidir, lıerşeydeıı ö n ce k en d i
varoluşunu koşullandıran etm enler açısından d ö rt dörtlük bir yanılsam a
içindedir. G ene de, bir başka bakış açısından, b u bir şans, geriden gelenin
şansı olabilir, ve eğer D escartes’ııı sözlerini anım sarsak, doğal bilinç için
bilgisizlik bile yanlışı doğnı bilm ekten daha iyidir. Eğer bu bilinci felsefenin
saltık değeri konu su n d a bir parça uyarabilm ek olanaklıysa, açıktır ki o n u
felsefede eğitm enin şansı A vrupa’nın bozulm uş analitik bilincini eğit­
m e n in güçlüğü karşısında çok d ah a uınııt vericidir.

3 Hegel’in A n sik lo p e d i’sinin durum u


G erçek b ir kuram sal çalışma idealhiçim e ulaşmaya çabalar ve bitimsiz b ir
eksiksizleşıneye açıktır. Ç ünkü bir y andan k o n u n u n eytişimi sürekli o larak
yeni uslam lam alarla d ah a öte açınım a ve d ah a tam b ir mantıksal yapıya
ulaşm a olanağını verir. Ö te yandan, görgül içeriğin kendisi kendi eytişimi
yoluyla gelişir ve kuram sal düşünce kendi ideal düzlem inde bu gelişim in
iç m antığını ve d ah a yüksek anlam ını yeniden yakalar. Bu bakış açısından,
b ü tü n b ir felsefe tarihi insan usuııım eksiksize doğru ilerlem e çabasının
kuram sal tarihidir. Ve m o d e rn d ö n em d e H eg e l’in ken d i Ansiklopedisi
d u ru m a en iyi örnektir: Mantık, Bilimi’n in dizgesel yapısı d ah a anlaşılır
b ir çözüm lem eye ve kullandığı anadilin ve h edefled iğ i ek in in ö zg ü n ­
lü k lerine d a h a yakın b ir uyarlanm aya açıkken, öte yandan alan ın a aldığı
tikel b ilim le rd e k i g ö rg ü l içeriğin gelişim i b ü tü n b ir a n sik lo p e d in in
ken disini din am ik b ir gelişim e açık tutar. Elegel derslerin d e k u llan m ak
ü ze re tasarladığı ve ilk kez 1817’de yayım ladığı Ansiklopedi ü ze rin d e
çalışmasını aralıksız sürd ü rd ü ve 1830’d aso ıı ve üçüncü yayımını çıkardı.
Ansiklopedi sözcüğe verilen lıalksal an lam d a dışsal bilgilerin alfa b e tik /
an alitik b ir düzenlem esi değil, am a insan bilgi ve deneyim birikim ini
mantıksal olarak örgütlem eyi, gelişmekte olan bir bütüne oluş süreci içinde
anlaşılırlık ve anlam vermeyi am açlayan kuram dır. Bu yüzden, içeriğinin
görgül yanında, gelişen insan deneyim ine koşut olarak gelişmesi gereken
b ir eytişim dizgesidir.
A nsiklopedinin Doğave T in felsefelerine ayrılan bölü m leri h e n ü z çok
az tanınırlar, ve o nlara gösterilen ilgisizlik bilim lerin felsefeden ayrılması
denilen şeyi anlatm asının yanısıra, usa karşı h er yönde ilgisizleşeıı, giderek
G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE 19

düşm anlaşan pozitivist tem belliğin d e bir kanıtıdır. G ene de, H eg el’den
so n ra A vrupa felsefeciliğinin k en d i k en d in i çürü tm ey e başlam ası ve
g erilem esi b ü tü n b ir felsefe ta rih in in evrim i göz ö n ü n e alın d ığ ın d a
önem siz bir olaydır. Doğa ve Tin felsefeleri hiç kuşkusuz felsefe tarih in in
başlangıcından bu yana h e r zam an m antıksal yanın kendisi ile birlikte
b ü tü n ü n içersinde işlenmişlerdir. H egel’in özsel katkısı, yine Aristoteles’in
yaptığı gibi, bu iki alanı kendi içlerinde b irer dizgesel b ü tü n o larak ele
alm aktır; ve Mantık Bilimi’nin antik Organon ile ilişkisine gelince, H egel’in
k en d isi yaptığı şeyin yine özsel o la ra k yalnızca b ir d izg eselleştirm e
olduğunu belirtir. Sözleri şöyledir: “[Kant’ırı] Eleştirelfelsefe[si] hiç kuşkusuz
daha şimdiden m etafiziği M antığa çevirmişti, ama, daha önce anımsatıldığı
gibi, o da sonraki idealizm gibi nesnenin önünde ürküp mantıksal belirlenimlere
özsel olarak özrıel bir imlem verdi; böylelikle bu felsefeler aynı zamanda kendisinden
kaçtıkları nesne Heyüklü kaldılar, ve geride birkendinde-şey, bir sonsuz durdurma
onlar için bir öte yan olarak kaldı. A nıa bilincin karşıtlığından kurtuluş — ki
bilim b u n u varsayabilmelidir — düşünce-beiirlenivılerini bu ürkütücü,
tamamlanmamış duruş noktasının üstüne y ükseltir ve onların kendilerinde ve
kendileri için oldukları gibi, böyle bir kısıtlam a ve gönderme olmaksızın
mantıksalın ya da arı-ussallığm kendisi olarak Melenmelerini ister.
K ant bunun dışında mantığa, eş deyişle sıradan anlamda mantık denilen bir
belirlenimler ve önermeler toplağına başka bilimlerden çok erken bir dönemde
tamamlanmış olvıa talihini y ükler; A ristoteles ’ten buyana geriye doğru hiçbir
adım atmamış, ama ileriye doğru da hiçbir adım atmamıştır— , İkincisi, çünkü
tüııı görünüşe karşın bitmiş ve tam am lanm ış görünür. — Eğer m antık
Aristoteles ’ten bu yaııa hiçbir değişime uğramamışsa — ve gerçekte modem mantık
ders kitapları irdelendiğinde değişimler çoğu kez allamalardan oluşur— , o zaman
çıkarılacak vargı Iıiç kuşkusuz mantığın özellikle bütünsel biryeniden-toparlama
[ Umarbeitung] gereksiniminde olduğudur; çünkü tinin iki bin yıl süren çabaları
on un için düş üncesi üzerine ve kendi içindeki arı özselliği üzerine daha y üksek
bir bilinç üretmiş olmalıdır.” {BüyükMantık, Giriş, M antığın G enel Kavramı.)
B ilindiği gibi, P lato n ve A ristoteles ile felsefe d a h a so n rak i felsefi
çabaların ancak öykünebildikleri aşılması güç bir doruğa ulaşmış ve onları
izleyen an tik çabalar hiçb ir zam an b ir d ah a ayıtı yüksekliğe erişem e­
mişlerdir. M antık Bilimi A ristoteles’ten kabaca 011 yüzyıl so n ra kapsam lı
o larak b ir kez d ah a Farabi tarafın d an ele alınm ıştır (g erçek te kendi
d ö n em in d e yalnızca m odern d önem deki Descartes gibi bir ö ncü k o n u m ­
da olm akla kalmayan, am a çok d ah a dünyasal, çok dalıa özgür, çok d ah a
ussal b ir ortam da yazm anın üstünlüğünden de yararlanan Farabi m antık
çalışm aları ile ikinci A ristoteles olarak bilinirdi; lıeııüz çalışm alarının
düzenli bir yayımından yoksunuz).
M antık Bilimi’n in A ristoteles’ten bu yana gelişimi H e g e l’in deyimiyle
b ir Umarbeitung, b iry en id en -to p arla m a, A ristoteles’in çalışm asının bir
m odernleştirilm esidir. B urada doğasını kesinlikle anlam adığı “gelişim ”
20 G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE

sözcüğünü saltıklaştıran, çocuksu bir a n a litik /te k yanlı dilek ile herşeyin
gelişmesi, değişmesi gereküğini vurgulayan görgiicü eğilime karşı yalnızca
b u tu tu m u n çok gecikm iş ve bu yüzden antik çağda felsefenin doğuş
ev re sin d ek i saltık d e ğ e rin i b ü tü n ü y le yitirm iş b ir H erak leito sçıılu k
o ld u ğ u n u an ım satm ak gerekir. Iıısan d ü şü n c esin in kurgul d o ğ asın a
yabancı, d ü şü n cen in mantıksal devimi k o n u su n d a en küçilk b ir kavrayışı
bile olm ayan görgücülük yok saydığı usun gelişim inden nasıl söz edebilir?
G e n e de, a n a litik b o zu k -m a n tık ta “g elişim ” k av ram ın ın k e n d isin in
g erç ek te b ir görelilik an lam ın a geldiğini, hiçbirşeyin saltık olm am ası
g erek tiğ in i aııım sam alıyız; ve b u n a g ö re Us da gelişm eli, tıpkı doğal
g ö rü n g ü lerin k endileri gibi b u g ö rü n g ü lerin yasaları d a değişmeli, doğa
hiçbir saltık tanım am alı, tersine kendinde yıldan yıla, çağdan çağa yasalarını
yenileyen kaotik bir belirsizlik olmalıdır. Ya da, yine aynı görecilik m antığına
göre, k en d ilerin d e saltık b irer us işlevi olan yargı ve tasım yetileri de ayııı
yolda hiç olm azsa d ö n em d ö n em değişikliğe uğram alı, tıpkı g eo m etrid e
ya d a sayı kuram ında ussal belitlerle oynayan analitik çokbilmişliğin yaptığı
gibi b am b aşk a tasım b etileri ü retilm eli, ııylaşımsal m a n tık m o d elleri
yaratılm alı, insan m antığı plastik başkalaşım lara yetenekli olm alıdır. Bu
şizofreııik b ilin ce gelişimin kendisinin gelişmediğini, oluş kateg o risin in
kendisinin zamaıısal olmayan ve böylece olunmayan m antıksal bir kategori
o ld u ğ u n u anım satm ak gerekir. Herşey değişkendir, görelidir, akışkandır.
E lbette. A m a yalnızca sudan kafalarda T r a V T a peı — ya da, herşey akış
durumundadır. G örgiicü m antık o n a karşı hiç yüksüııülm edeıı getirilen
h e r k urgul uslam lam anın h akkından gelm esini bilir: O n u anlam ayarak!
Bu sıradaıılıkları tartışmayı gelişimin doğasını diyalektik olarak değil am a
ancak analitik olarak algılayabilen paradigm acı ru h lara bırakabiliriz.
Felsefi bilginin bir görgül bilgiler derlem i olm adığının, tersine görgül
b ilg ideki mantıksal yapıyı, gerçek anlam ı saptayan eytişimsel düşünm e
o ld u ğ unun kavranması ölçüsünde, Ansiklopedi nin bu son iki b ö lü m ü n ü n
ü stlendiği girişim in felsefi bilgi için önem i ve d eğeri sonsuzdur. Bu ayııı
b ağ lam d ad ır ki sınırlı da olsa kavranmış bilgiyi belirsiz b ir görgül bilgiler
kaosundan çok daha değerli, çok daha anlamlı gören Descartes “bugünlerde
Aristoteles’i en büyük tutkuyla izleyenler eğer doğa üzerine onunki denli bilgileri
olmuş olsaydı kendilerini çok mutlu görürlerdi ”d er (Söylem, V I). Ussal bilgi,
m antıksal doğası içinde kavranm ış bilgi sözcüğün tam anlam ıyla bilgi
iken, görgül ‘bilgi,’ yararlığı ne denli yüksek olursa olsun, kütlesi n e denli
büyük o lursa olsun, h en ü z işlenmiş, gerçek ilişkilerini ve böylece gerçek
anlamını bıılm nş bilgi değildir. Felsefe kendi içeriğinde ele aldığı görgül
bilginin düzeyi ile sınırlı olduğu ölçüde, Ansiklopediıûn b u son iki b ö lüm ü
hiç kuşkusuz m o d e rn bilim lerin H e g e l’in za m a n ın d a n so n ra sü ren
gelişim in ve ekinsel dünyada yer alan değişim lerin felsefi irdelem esinden
y o k sundur. A m a b u Ansiklopedi n in eskimişliği gibi g ö rg ü l g ö rü şleri
ak lam a k ta n çok yalnızca ve yalnızca o n u n yukarıda k u ram sal içerik
G Ö RG Ü L B İLİN ÇTEN FELSEFEYE 21

açısından sözü edilen o ayııı eksiksizleştirilme gerek sin im i iç in d e d u r­


d u ğ u n u gösterir. Böyle b ir görev ve sorum luluk karşısında H e g e l’den
so n ra m o d e rn felsefecilik tam b ir uçarılık olm uş, ve tam b ir misolojiye
yozlaşmadığı yerlerde bile cılız ııssalcılıklar üretm ekten öteye geçememiştir.
O lguların b u kısa d eğ erlendirm esi b u g ü n felsefenin nasıl b ir sorunla,
nasıl tem el bir görevle karşı karşıya olduğunu görm ek için yeterli olmalıdır.
M odern felsefesizlik iklim inde herşeydeıı önce yalancı felsefe im gelerini
kendi önem sizlikleri içinde g ö rerek felsefenin gerçek kavramını yeniden
k azan m an ın özsel o lduğu, tü m felsefi girişim in an lam ın ı ve d eğ erin i
belirleyecek denli dirim sel olduğu açıktır.

4 Felsefenin gerçek kavramını üretmek


Felsefede k endilerini deneyim li sayanlar, g iderek felsefeyi düzeltmeye, ya
d a o n u k en d ilerin e dek sürm üş olan tüm yanılgılarından k urtarm aya
çalışan kibirli m odern felsefecilerin kendileri bile pekçok d u ru m d a felsefe
tarih in d ek i ön çalışm aları, o n ları koşullandıran alan ın ken d isin i kavra­
manın önem ini görem ezler. B unların bir bölüm ü Kavramın bağıntısının
bilin çsizi o la n anlak yöntemleriyle en iy isin d en A m e rik a ’yı y e n id e n
keşfetm eye çalışırken, bir başka bölüm ü ise bu tarihi b ü tü n ü y le b ir yana
atıp d osd o ğ ru görgiicü b ir yön tu tarak geriye doğ ru ilerlerler. G erçekte
felsefe kavram ının kendisi felsefe tarihi kavram ı ile öylesine geri alın a­
mayacak bir yolda bağlıdır ki — felsefenin ve bilimin antik çağda m itolojik
bilinçten birlikte doğuşları bir y a n a — , hiçbir felsefe dizgesinin b u tarihten
başka b ir doğum yeri yoktur, ve ikisini ayırm ak ancak an alitik im gelem e
düşer. D oğal bilinç felsefeyi bastan başlayarak ü retm ek zo ru n d a olm adığı ^
için, ve kendi görgül dokusunda on u felsefenin kavramına ulaştıracak verili
hiçbirşey bulam adığı için, kaçınılm az olarak o n u bu kavram a g ö tü recek
ön çalışmalara gerek sin ir. En a z ın d a n , h a n g i g ü d ü ile o lu rsa o lsu n
g erçek lik arayışına giriştiği zam an, o n u b ir kez d a h a T h a le s ’te g ö r­
düğüm üz o antik başlangıçlara, aslında onların da gerisine düşürm eyecek
bir felsefe tarihi birikim inden yararlanm ak, b u tarihi dikkatle inceleyerek
o n d a özlüleştirilen düşünce çabasını özüm sem ek zo ru n d ad ır. A slında
doğal olarak bıııııı yapar, giderek hangi yeğinlikte olursa olsun güdülerini
bile bu ö n çalışmaların etkileri alüııda geliştirir. Ö nem li olan şey bu bağlantı
ü z e rin e d ü şü n m e n in gereğini g ö rm ek , ve b u b e lirle n im in d o ğ asın ı
anlam aktır.
G enel olarak k u ram cılık— bilincinde olsun ya da olm asın — kendinde
böyle ö n ç a b aların b ir sü rd ü rü lü şü , m an tık sal b ir sü rek liliğ e ya d a
deviııirliğe bir kaülıştır, ve felsefeyi ilgilendiren yalnızca b u evrensel yandır.
A vrupa felsefeciliğinin H eg e l’e d ek antik Y unan eytişim inin, P laton ve
A ristoteles’in çalışm alarının değ erin i kavram am ış ve o n la rı tam o larak
k u lla n m a m ış olm asın ın so n u ç ları m o d e rn felse fen in D e sc a rte s’tan
F ic h te /S c h e llin g ’e b ü tü n b ir doğuş sürecindeki an o m alilerd e k en d in i
22 G Ö RG Ü L B İLİN ÇTEN FELSEFEYE

gösterir (ve İter felsefeci d uru m u n d a yinelenir). Bu anom aliler felsefe tarilıi
kavram ının yokluğu ile birlikte giderler, ve ilkin H egel bu tarih in tam
değerini, günüm üz felsefe tarihçiliğinin ancak görgül bir ardışıklık olarak
yorumlayabildiği bu olgunun gerçek m antıksal önem ini görür. (T arihsel/
g ö rg ü l içerik b ir yana, D escaıtes’taıı H e g e l’e ulaşm a süreci m o d e rn
A vrupa felsefesi için Platon ve Aristoteles’e ulaşm a sürecini an la tır). M od­
e rn m ek an iğ in G alileo ve K opernik d u ru m u n d a A risto te les/P to lem i
d iz g esin in b ir geliştirilmesi o la ra k nasıl verim li b ir b aşlan g ıç yaptığı
anım sanırsa, felsefede ayııı değerbilir yaklaşımın gösterilmemiş olm asının
ortaya çıkaıı m o d e rn tabloda yol açtığı tuhaflıklar şaşırtıcı gelm em elidir.
(D escartes eytişim k o n u su n d a n b ü tünüyle habersizdir ve 01111 skolastik
tasım öğretisi o larak bilir. M odern felsefede ilk kez K ant eytişimi açık b ir
vurgu ile günışığıııa çıkarır ve büyük çalışmasının yarısını on a ayırır. Ama
g en e de kaynak P laton’d u r ve K ant P latoıı’a borcunu “arı usun tarilıi”niıı
k en d isin e d ek tanı bir yıkım o ld u ğ u n u söyleyerek öder.)
Böylece H eg e l’e d oğru çalışan m o d e rn felsefe süreci A vrupa ek in in in
g en el tarihsel akışına aykırı bir yönde gider. K ıtanın çarpık tarih in asıl
bilinç d ö k ü m ü n ü üstlenen Nietzclıe bütünüyle doğru olarak A vrupa’nın
büyük halksal değer ve idealarııım m antıksal vargısının nihilizm olduğunu
söylerken, felsefe H eg e l’de tam tersine saltık Ideam ıı biricik gerçek değer
olarak kavranışına ulaşır. (H egel’in m antığından b ü tü n b ir m o d ern katkı
ayıklanabilir; tarihsel çözüm lem elerinden bütün bir Hıristiyan term inoloji
ayıklanabilir; so n u çta hiç kuşkusuz çok d ah a yalın ve çok d a h a kolay
anlaşılır b ir d u ru lu k elde etm ek ten başka hiçbirşey yitirilmez. G ö rg ü ­
cü lü ğün H egelciliği H ıristiyaıılaştırm ası tek b ir sözcükle tem elsizdir ve
y aln ızca tasarım sal an lağ ın v a rg ıla rın d a n b iridir.) O n u n m a n tık sa l
ta rih in d e A vrupa ussallığı h e d e fi ö zg ü rlü k o lan T in in salt y en i b ir
görüngüsünden, geçicib'ır biçim inden başka birşey değildir, ve kendi felsefe
tarih in d ek i sözleriyle, “ [Katolik O rta Çağlar ile göreli olarak] Protestanlık
kendini eytişimsel karşıtlıkların — düşünme ve eylemin, bengi ve bireysel tinin,
bireyin ve dünyanın — daha etkili bir uzlaşması olarak gösterir.’’ Bu yalnızca
“d ah a etkili uzlaşm a” hiç kuşkusuz tüm çelişkinin ortadan kalkışı ile, saltık
Ideam ıı gerçek uzlaşması ile uzaktan yakından karşılaştırılabilecek birşey
değildir. Batı felsefi ekini, tüm boyutlarında, hiçbir biçim de an lam ad ığ ı
H e g e lc i eytişim i b ü tü n ü n d e dışlar, ve b u tu tu c u , k u şk u c u , g ö re c i,
p rag m a tik tin H eg e l’in kurgul kavrayışından çağlar boyu uzaktır. M o­
d e m A vrupa felsefeciliğinin H eg e l’d e n sonra gelişmesi b ir yana, yalın
P latonik eytişimin bir kavrayışını gösterm esi bile söz kom ısu değildir, ve
eytişim olmaksızın felsefecilik Kavramın tüm ciddiyetini yitirmiş, m o d e rn
k o ca b eb e k le riıı b ir o y u n u n a d ö n m ü ştü r. H e g e l’de felsefe K avram ın
g erçek sürekliliğini temsil e d e r ve bu bilim i yaratan insanların eytişimini
eksiksizliği içinde yeniden diriltir (M antık Bilimi’n in son b ö lü m ü n d e
“Saltık İd ea” başlığı a la n d a yalnızca eytişimsel düşüncenin bir açımlanışı,
G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE 23

“K urgul Y öutem ” verilir). Kuşkucu K ant kuşkucu irrasyonalizm i gereği


b u ta rih ten yararlanm ak b ir yana, tersine o n u b ü tü n ü n d e b ir yanılgılar
yığını olarak görür. B una karşı H egel, yukarıda aktardığım ız gibi, M antık
B ilim i nin A ristoteles’in Organoıi u n u n bir “yeniden to p arlan ışı” o ld u ­
ğ u n u söyler.
Felsefenin yalnızca adını bilm ek felsefenin Kavramını bilm ek değildir.
Doğal bilinç ilkin kendisiyle feıtrg-ıüdüşünme yolu arasındaki ayrımı dikkate
almadan felsefeye girer, kurgul m etinde yalnızca kendi önyargıları, inanç­
ları, kanıları ve d eğerleri ile anlaştığını ya da çatıştığını sandığı ve o n a
ancak b u ilişki dolayısıyla anlaşılır gelen satırların altını çizer. Felsefenin
özel bir kavrama çabası o ld uğunu, ilkin ön-yargılardaıı b ü tü n ü y le arınm ış
bir özgüryargınııı yetkinliğini gerektirdiğini algılamaz, tersine o n u doğal
uslam lam aları ile ö lçüp biçer, o n a kendi kavrayışsız tasarım larını yansıtır.
Felsefe analitik o kulda g ö rü len o kuru, soyut d ü şü n c e çab asın d an
bütünüyle başka bir tini gerektirir ve doğal usu olduğu gibi ruhun kendisini
de, istenci ve duyııncu da gerçeklikle yoğurm ak rulısıız k u şk u cu lu ğ u n
başarabileceğinden bütünüyle başka bir iştir ve bütünüyle başka bir yöne
bakar. D oğal bilinçte gerçekliği bulmak sözcüğün tam anlam ıyla o rad a
gerçekliği yaratmaktır. Bu anlam da felsefe, gerçekliği içinde anlaşıldığında,
eğitimin, bilincin ideale d ö n ü şü m ü n ü n sürecidir, ve k u ram ın kılgıdan
ayrılmasının olanaksızlığı ölçüsünde, erdem felsefenin kaçınılm az bir yan-
ü rüııii iken, kuram ve kılgının analitik ayrılığı ise — tüm tutarlı görgücıi-
kuşkucu antik, skolastik ve m o d ern d ü şünürlerin b u rad a sıralamayacağız
kılgılarında görüldüğü gibi — açıkça erdemsizliği besler. U sun bu kuramsal
ve kılgısal gelişim ve açınım ının bütünlüğü olgusu karşısıııdadır ki Sokrates
erd e m in b ir eğitim so ru n u o ld u ğ u n u , bilgi ile b ir o ld u ğ u n u , bilgisiz
insanın ve insanlığın erdem siz olduğunu söyler. Yine bu yüzden gerçekliği
anlam ak gerçekliği yaşama geçirm ektir, kendi bilincini gerçekleştirmektir.
B una karşı ‘yarı-felsefecilik,’ bozulm uş, doğal birliğini yitirerek felsefi
birliğini bulam am ış kuşkucu analitik bilinç felsefe için, gerçeklik için bir
um utsuzluk durum udur, insana bütününde kuşku ile— ve açıkür ki gülünç
b ir saygısızlık ve küstahlık ile — bakan, karşısındakinin varlığını algılan­
m asına borçlu kılan ve kendisi algılanm adıkça varolm ayan, k en d in d e bir
değer de olan gerçekliği b ir olasılık ve istatistik s o ru n u n a in d irg ey en ,
inanm ayan, güvenm eyen bu kafa yapısı felsefede o lduğu gibi toplum sal
olarak da dayanılm az bir ruh d u ru m u n u anlatır.1Ve karşım ıza görgücülük
o larak çıkan bu bilinç biçim i b u ü rkek ru h u n k en d in e kuram sal alan d a
an la tım verm e g irişim in d en başka birşey değildir. Bu b ilin cin işlevi
analitiktir: inakları çözm e u ğ ru n a yola çıkarak gerçekte herşeyi b ir d ah a
geri alam ayacağı bir yolda çözer, hiçbir gerçeklik, h içb ir değer, hiçbir
inanç kabul etm ez, çünkü b u n ların tü m ü n ü n saltık o ld u ğ u n u bilir, oysa
k endi saltığını görelilikte bulur.
M odern bilincin Felsefe eğitim inde saltık olarak özsel o lan ve birincil
24 G Ö R G Ü L B İLİN ÇTEN FELSEFEYE

olan şey “g ö rg ü cü lü ğ ü n ” felsefe ile ilgisinin yalnızca olumsuz, o ld u ğ u n u ,


görgül ilkesinin tutarlı izlenişi yoluyla felsefeye değil, am a tersine evrensel
b ir nıisolojiye, bilim ve felsefe düşm anlığına g ö tü rd ü ğ ü n ü görm ektir.
G ö rgücülük felsefe tarihine usun karşısavı ro lü n d e girer. U sun doğal bir
yetisi olan analitik/ çözümlemeci düşü n ce yalnızca ve yalnızca soyutlayın
d ü şüncedir, ve kurgul-somut olan gerçekliği kavram aya yeteneksizdir. Ve
b ir ‘y ö n te m ’ olarak ü zerin d e koşulsuzca diretildiği ölçüde, b ü tü n ü y le
m antıksal olarak tüm bireşimli düşünceyi, tüm deııgelim ci bilim i yadsı­
m akla kalm az, tersine özsel olarak eytişimsel düşünm eye karşı kesin bir
duyarsızlık ve yeteneksizlik olduğu için, yalnızca felsefeye karşı değil am a
tü m bilimsel düşünceye karşı da düşm anca bir tutum a girer. Bilimsel gerçek­
liğin olanaksız olduğu, tüm kuramın anlamsız olduğu, g eo m etrin in , fizi­
ğin, en özsel doğalarında ussal olan ve kendileri ussallığın görgül kanıtları
o lan b u b ilim le rin de felsefe ile b irlikte olasılık ve inanç u ç u ru m u n a
atılm aları gerektiği vargısına ulaşır. (D oğal bilinç, böylesine büyük bir
saçm alığın ileri sürülebileceğini tasarlayamayacak denli saf bilinç, tersine,
g ö rg ücülükte bilimselliğin kurtarıldığını, söz geliıni H u m e ’uıı, bilim e b ir
olasılık ve in a n çta n öte, bir alışkanlık yapısı olm aktan ö te h e rh a n g i b ir
d e ğ e r yüklem eyi kabul edem eyen b u kuşk u cu n u n N ew ton b ilim in in
y ö n tem lerini felsefeye uyguladığını vb. yazar.)
K uşkucu olduğu denli de inakçı b ir p o p ü le r bilinç alan ın d an felsefeye
g e ç m e n in k e n d in e özgü so ru n la rı vardır. F elsefenin gerçeklik arayışı
o ld u ğ u n u n anım sanm ası ölçüsünde, b u rad a
1) doğal bilincin kuşkusunu ve eleştirisini niçin k en d isin e değil de
felsefeye karşı yönelttiğini sorgulam ası,
2) felsefe ve d o ğ a l/g ö rg iil bilinç arasındaki geçim sizliğin o lg u n u n
doğası gereği o ld u ğ u n u anlam ası,
3) felsefe tarihine pozitif bilimlere olduğu gibi salt “belleyici” bir inakçılık
tiniyle yaklaşm am ası, ve son o larak ve eşit ölçüde ö nem li olarak,
4) felsefeye tüm tarihi boyunca o n u o rtad a n kaldırm aya çalışan b ir
k uşkuculuğun eşlik etmiş o ld u ğ u n u gözardı etm em esi belirleyicidir.
Tıpkı bireysel bilincin biçiminin evrensel tarihsel gelişimin ü rü n ü olması
gibi, bilincin gerçek biçimine, ideal biçimine ulaşm a sürecini an latan felsefe
tarihi de gerçeklik öğelerinin k en d ilerin d e n oluşan kesintisiz b ir gelişim
sü recinden başka birşey değildir. “Kesintisiz” ise boş bir tarihsel sürekliliği
değil, am a kavramın yalın eytişimsel devim inin sağladığı gerçek sürekliliği,
hiçbir do ğ al bilim in, hiçbir m a tem atiğ in , hiçbir p o zitif bilim in h e n ü z
erişem ediği ve görgül doğası gereği erişem eyeceği dizgesel ve özbilinçli
sağınlığı, ve bu an lam d a gerçek bilimselliği anlatır. B urada ö nem li olan
n o k ta d ü şü n ü r ü stüne düşünür, kuram ü stüne kuram yığm ak değil, am a
h an g i kavram ların ve kavrayışların gerçek bir ilerleme an lam ın a geldiğini,
h a n g i k a v ra m la r ve kavrayışlar o lm ak sızın sü re c in tü k e n ip g e lişe ­
m e y ec eğ in i g ö rm ey e çalışm aktır. F else fe n in g e rç e k kavram ı o n u n
G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE 25

tarih in in d e gerçek kavram ını verecektir. Ve tam b u b ağ lam d a H eg e l’in


M antık Bilimi felsefe ta rih in in bu tözsel çabasının b ir toparlanm ası, ve
‘ta rih sel’ felsefecinin süreçte kavram adığı eytişimsel sağıııhğın kavran­
masıdır. Eğer bilinç bilimselliğin gerçek değerini kavrıyorsa, eğer bilimsel
b ü tü n ü n tü m öznel olum sallıklardan, karışıklıklard an , tutarsızlık ve
gereksizliklerden özgür olması gerektiğini görüyorsa, o zam an bir felsefeci
olarak H eg el’in katkısını d eğerlen d irm en in gerçek ö lçü tü n ü de bulm uş
olacaktır.
Salt bu zem inde bile yeterince açıktır ki felsefeyi ö ğ ren m e sü recin d e
ilk sorun felsefenin doğru bir kavram ını ü retm ek o larak görülm elidir.
Aşağı yukarı b ir yüzyıl boyunca bir yandan analitik geleneğin, b ir başka
y andan olguculuğun, d a h a b ir başka ve hiç kuşkusuz çok d a h a d ram atik
b ir y andan özdekçiliğin elin d e ileri geri atılan m o d e rn do ğ al b ilincin
kendini b u d u ru m u n d an bağışlamak için yapınası gereken tek şey bııdur.

5 Doğal bilinçten felsefeye


Doğal bilinç için Mantık Bilimine (kurgul felsefeye) bir /ıazwM zorunludur.
Ama buna ister bir giriş, isterse bir geçiş diyelim, özsel olan şey bu noktanın
da tüm başlangıçlar gibi eytişim sel b ir d o ğ ad a o ld u ğ u d u r. P laton h e r
kavram d u ru m u n d a karşılaşılan bu genel so ru n a M enon’da değ in ir [80]:

M enon: Ve bilmediğini nasıl araştıracaksın Sokrates ?Araştırma konusu


olarak neyi ortaya koyacaksın ? Ve eğer istediğini bulursan, bilmediğinin bu
olduğunu nasıl bileceksin ?
Sokrates: Ne demek istediğini anlıyorum Menon. A m a getirdiğin uslam­
lamanın ne denli güç olduğun u görmen gerekir. Bir insanın ne bildiğini ne
de bilmediğini araştıramayacağını ileri sürüyorsun. Ç ünkü eğer biliyorsa,
araştırması gerekmez; ve eğer bilmiyorsa, araştıramaz, çünkü araştıracak
olduğu konunun kendisini bilmez.
G erçekte bu dışsal g ö rü n en hazırlığın kendisi felsefenin içersine düşer, ve
böylece felsefenin ilk adım ı b u ra d a yatan çelişkinin ü ze rin e g itm ekten
oluşur. Doğal bilinç gerçekliğin ne olduğunu bilmez, ve kendisi gerçeklik
biçimi değildir; ve bu bilgisizliğin ya da eksikliğin bir önsezisi nedeniyledir
ki gerçeklik arayışına yönelir. Ama neyi istediğini bilm edikçe, o n u istemesi
söz konusu değildir. Ayııı sorunu başka terim lerle anlatırsak, doğal bilinçte
felsefenin ya d a gerçekliğin yalnızca tasarımı bulun u r, kavram ı değil; ve
çözüm bu so ru n u n ü zerine giderek b u tasarım ı kavrama yükseltm ektir.
Doğal Bilinç kavram ları yalıtılmış tasarımlar o larak b a rın d ıra n ve tüm
b ağ ın tıların ı kavram ın mantıksal zorunluğuna gö re değil am a an alitik
anlağın dışsal çağnşımsalyoMmnn göre o luşturan bir us görüngüsüdür. A
= A ilkesine göre, karşıtları ayıran ve birliklerini dışlayan özdeşçi anlak
m antığına göre b elirlenen bu bilinçte hiçbir eytişimsel bağıntı, hiçbir kurgul
birlik, ve dolayısıyla hiçbir gerçeklik yoktur. Bu bilinç biçim lerin in ardışık
26 G Ö RG Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE

ta rih sel d ö n ü şü m sü re ç le rin d e ( T in in Görüngübilimi) h iç b ir ö ğ en in


kalıcılık b u lm a d ığ ın ı, k ap sam ların d a gerçek hiçb ir b a ğ ın tın ın k u ru l­
m ad ığını görürüz. Kavram b u n la rd a tasarım sal örtüsü altın d a yatar, ve
bağıntısını — dizgesel kurgul ilişkisini — kendi eytişimsel belirlenim iyle
değil am a olumsal, alışkısal, dışsal süreçler yoluyla kurar.
D oğal bilinçte kavramsal düşünm e süreçleri bu bilince örtük olarak işler,
ve b u bilinç doğal düşünm e süreçlerinde kaırramlaryerine duyusal imgeler
ve tasarımlarla iş görür, önerme ya da d ah a tam olarak yargı işlevlerini
b u n la rın m antıksal doğalarım bilm eksizin kullanır, ve uslam lam a süreç­
lerini düzenleyen tasım yapılarının varlığının bile bilin cin d e değildir.
M antık Bilimi’ııi ve genel olarak kurgul m etni kavram ada yatan başlıca
g ü çlü k b u düzeye d ek gerçek m antıksal ilişkileri do ğ al b ilin cin dışsal
y ollarına in d irg e m e alışkanlığına bağlıdır. M antık B ilim i’n in yalnızca
kavram sal ilişkileri saptam akla ilgilendiği d ü şü n ü lü rse, b u bilim ilkin
kavram ları arı d o ğalarında, k en d ilerin d e ve kendileri için ele almayı
gerektirir. Başka bir deyişle, k atram lar arılıkları içinde kendi eytişimlerini
g ö ste rm ek ü zere özgür bırakılm alı, ve d ü şü n ce o n la rın b u devim ini
izleyebilm e alışkanlığını kazanm alıdır. Bu düzeye dek b ü tü n doğal bilinç,
b ü tü n kişisel koşullu bilinç dışlanm alı, doğal us bir bakım a yeni b ir dil
o rta m ın a , arı kavram sal devim in o rta m ın a çekilebilm elidir. Bu bakış
açısından M antık Bilimi başlangıçta yalnızca d ü şüncen in başarabileceği
en yalın işi, g erç ek yalınlığın k en d isin e dönm eyi ister, ve kav ram ları
h e rh a n g i b ir duyusal-tasanmsal g ö n d e rm e d e n bağım sız o la ra k d ü şü ­
n eb ilm ek , o n la rd a kendilerinden başka lıiçbirşeyi g ö rm em ek g erçek te
düşünceden istenebilecek en yalın çözüm lem e edimidir. Ama yalınlık doğal
b ilinç için kolaylığı değil, tersine en büyük güçlüğü anlatır, ve kavram a
anlığı içinde sarılm ak için o n a ilgisiz h e r tü r duyusal, sezgisel, tasarım sal
içerik ten vazgeçm ek b u bilince saltık özveri olarak gö rü n ü r. G erçek ten
de, b u bilinç düzlem inde kendi tasarım sal bilincinden vazgeçm ek kendi
gerçekliğinden, duyusal olgusallığm pekinliğinden vazgeçm ek ile birdir,
ve bu bilinç varoluşunu bu tasarımsal alanda bulduğu ölçüde, b u vazgeçiş
k en d i varlığım yitirmesi olarak görünür. (Bu nokta duyusal g ö rü n g ü lerin
‘varsıllığı,’ renkli — ya d a P latonik m ağaradaki siyah-beyaz — oyunları,
b u n u n re d d e d ilm e si d u ru m u n d a kişinin ayağının a ltın d a k i sağlam
zem inin kaydığını duyum sam ası vb. anlatım ları ile felsefeye giriş pasaj­
la rın d a sürekli olarak vurgulanır; nihilist bilinç bu red d ed işi yapar, am a
tüm belirlenim i yadsıdığı ölçüde kendini ussal belirlenim e de bırakam az).
Tek b ir sözcükle, bu vazgeçiş doğal bilinç için korku vericidir, ve H eg el’iıı
özellikle K ant ile ilgili olarak kullandığı ‘ü rk m e ’ sözcüğü kesinlikle bir
eğretilem eyi anlatm az. Bu bilincin anlağın güvenli dünyasına sarılm ası,
okyanuslara açılm am ası, o tu rd u ğ u yerde kalması gerekm ez mi?
K aııt’ı okuyabiliriz (AUE: B 294/295; A 235/236):

“Şim di anlağın tüm ülkesinin yalnızca içinden geçerek her bölüm ünü
G Ö RG Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE 27

dikkatle gözden geçirmiş olmakla kalmay ıp, ayrıca onu enine boyuna ölçmüş
ve ondaki her şeyin yerini de belirlemiş olduk. Am a bu ülke bir adadır ve
doğanın kendisi tarafından değişmez sınırlarla kıışatılıdır. Gerçeklik
ülkesidir (tılsımlı bir ad), ve yanılsamanın asıl yuvası olan geniş vefırtınalı
bir okyanus tarafından kuşatılmıştır ki, orada sis bulutlan ve çabucak eriy ip
yiten buzdağlan yeni topraklar üzerine yalancı öykülerle keşifyolculuğuna
çıkmış hayalperest denizciyi boş umutlara düşürür ve onu hiçbir zaman
bırakamayacağı ama hiçbir zaman da sonuna dek götüremeyeceği serüvenlere
sürükler. Am a onu bütün gen işliğinde anıştırabilmek ve orada umudedilecek
birşeyler olup olmadığından emin olabilmek için bu denize açılmayı göze
almadan önce, ilkin ayrılmak üzere olduğumuz ülkenin haritasına bir göz
atmak ve onun kendi içinde kapsadıkları ile yetinip yetinemeyeceğimizi, ya
da zorunlu olarak yetinmemiz gerekip gerekmediğini bir soruşturmak yararlı
olacaktır — çünkii sonuçta üzerinde yerleşebileceğiniz hiçbir toprak olma­
yabilir; ikinci olarak, giderek hangi hakla bu ülkenin iyeliğni ele geçirerek
kendimizi tünı düşmanca istemlere karşı güvenlik içinde tutabiliriz?'’
K ant haritaya (“k e n d i” öznel usuna) bir göz atar, ve o n u n la yetine­
b ile ce ğ in e k a ra r verir. U sun yargıcının yine an cak u su n k endisi ola­
bileceği, b ilm en in yine b ilm en in kendisi tarafın d an olm aksızın sıııana-
mayacağı gibi kavrayışlar bu dalgın bakış açısından kaçarlar.
Bıı düzeye dek felsefenin karşılaştığı b ü tü n güçlük doğal bilincin öz-
sakm ını d ü rtü sü n ü , kendi iç d irencini ilgilendirir, ve b u d iren cin doğal
bilinci d u y ıısal/tasarım sal içeriğine sarılm aya yöneltm esi ö lçü sü n d e,
gerçekliğin aşkınsal b ir saçm alık alanına, b ir tü r öte-clünyaya sürülm esi
b ütü n ü y le inandırıcı, sa ğ g ö rü lü , ve güven verici tu tu m o larak gö rü n ü r.
T üııı kuşkuculuk, tüm p o p ü le r felsefeler bilincin b u zayıflığı ü zerin e
oynarlar. Düşüncenin, usun gü cü n ü yadsıyarak duyulur o lan a geri düşen,
kavram ın evrenselliğini bir yana bırakıp kaba bireysele geri d ö n e n bu
öznelcilik doğal bilinci eşit ölçüde kaba yanın da yakalar.
H eg e l’in k endisinin doğal bilincin felsefeye geçişi k o n u su n d a b irçok
yazısı vardır, ve Göriingübilim e Önsöz ve Giriş yazıları özellikle bu am aca
yöneliktir. Yine Büyük M antık’taki giriş b ölüm leri (özellikle “Bilim N e İle
Başlamalıdır?” başlıklı kesim) doğal bilinci M antık Bilimi’nin gerektirdiği
kavramsal düşünme boyutuna yükseltme girişim lerinin en etkili örnekleridir.
Ansiklopedi’n in de ken d i payına ön kavram b ölüm leri v ardır ve “D üşün­
cenin N esnelliğe Karşı T utum ları” m o d ern Avrupa düşü n cesin d e felsefe
kavram ının gerisinde kalan girişim lerin bir irdeleııişi yoluyla kavramsal
olmayan d ü şü n cen in çözüm lem elerini sunar. Bu tu tu m lar aşırı ölçüde
dirençlidir, bug ü n de aram ızdadır, ve o n la ra ilk an latım larım kim in ve
11 e zam an verdiğine bakılm aksızın, k en d ilerin i h e rh a n g i b ir b ilin çte
h erhangi bir d ö n em d e açındırm a güçleri vardır. Usun gerçek kavram ına
u la şa m a y a n inakçı anh\k-M etafiziği, in a k ç ılığ a b a ş k a ld ırıs ın ı u su n
k endisine karşı b ir saldırıya d ö n ü ştü ren kuşkucu Görgücülük, yine U sun
28 G Ö RG Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE

kendisini bütünüyle öznelbir eleştiri altına g etiren K ant’nı Aşkınsalcılığı,


ve son olarak kuram sal d ü şü n m e n in doğasını kavram ayan yöııtem siz
Sezgicilik — tüm ü de felsefe tarihi k o n u su n d a h en ü z h erh an g i b ir kavrayış
geliştirem em iş Avrupa felsefeciliğinin ilksel tutum larını anlatırlar.
Yinelersek, tüm bu girişimlere ortak olan yan felsefe tarihinin değeri k o n u ­
sunda ve kendilerinin bu tarih ile ilişkileri konusunda bilinçsizlik, ve sözcü­
ğün en tam anlam ında felsefenin bütünüyle kişisel/öznelhvcyTirMı olduğu
sanısıdır — nesnellikten uzak, ve b ir şiir kadar, b ir öykü k ad a r öznel.
Yüzyıllar ö n ce A rap dilin d e gelişen özgür ussal felsefeciliğiıı felsefe
ta rih in in değ eri ve önem i k o n u su n d a gösterdiği sağd u y u n u n tersine,
A v ru p a'd a felsefenin doğuşu felsefenin ken d i tarih in e özgürce, k o rk u ­
suzca bakm asını engelleyecek yeğin b ir dinsel baskının altın d a yer alır.
Bu ön-korktıyu bir ön-yargıya d önüştürerek, m o d ern felsefecilik m antık­
sal k ö k en lerin e ve kaynaklarına karşı sık sık bütünüyle ilgisiz, g id erek
olum suz bir tutum a girer. Ve bu tarihe şöyle b ir d ö n ü p bakm a zahm etine
g irseler de, o ra d a yatan sonsuz değeri görm eyi başaram azlar. K ant A n
Usun Eleştirisi’nin so n u n d a birkaç sayfalık b ir “Arı U sun T arih i” altın d a
felsefe tarih in in b ir yıkım lar tarihi o ld u ğ u n u yazar.*
A ncak A lm an İdealistleri iledir ki m o d e rn felsefi çaba P laton ve Aristo­
teles’in değerini anlam aya ve o p a h a biçilm ez birikim den yararlanm aya
başlar, ve ancak H egel iledir ki eytişimin tam gücü kavranarak felsefe ger­
çek k ökenlerine bağlanır. Ve H egel felsefesini n e K aııt’a n e d e F iclıte’ye,
n e Schelling’e ne de bir başkasına değil, am a baştan sona Platon ve Aristo­
teles’e, ve onların ön-Sokratik öncellerin e borçlu olarak üretir. M o d ern
felsefeciler karşımıza dizgelerinin bütünlüklerine karşın felsefenin b ü tü n ­
lü ğ ü açısından h e r biri özsel eksiklik g österen ö rn ek le r o larak çıkarlar.

6 Tinin görüngülerinin biliminden arı usun bilimine


Felsefeye b ire r hazırlık niteliğindeki Önsöz ve Giriş yazılarının ötesin d e,
T inin Görüngiibilimi’n in b ü tü n ü doğal bilincin felsefi d u ru ş n o k tasın a
d e k iç ersin d e n geçtiği b içim lerin b ir evrim ini su n a r (D oğal bilin cin
sürecin başlangıçta ona kapalı olan ereğe ilerlemesi, dolayısıyla ilerlem enin
belirli, zo ru n lu ya da mantıksal olması; usun h ilesi). T in in görüngüleri, ya
d a in san anlığının açınım ında ilerlemenin bütünü için zo ru n lu olan bilinç
biçimleri h e r biri kendi varlığını/gerçekliğini ileri süren, am a b u an alitik

*Kant’ın ilgili pasajı şöyledir ([A852] [B 880])'.


Aşkınsa! Yönlcın Öğretisi
D ördüncü Anakc.sim
An Usun Tarihi
Bu baslık burada yalnızca gelecekle tamamlanmak üzere dizgede arla kalan bir yeri
belirtm ek için bulunuyor. Salt askınsa! bir bakış açısından, e.d. arı usun doğasına göre,
[filozofların] bu noktaya dek süren çabalarının bütünü üzerine kısa bir bakışla
yetineceğim — bir bakış ki, benim gözümde hiç kuskusuz yapıları, ama yalnızca birer
yıkıntıya dönmüş yapıları sunmakladır. ...
G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE 29

sanıda düşkırıklığına uğrayan kıpılardır. Görüngübilim’in mantıksal yapısı


tüm bilinç biçim lerinin geçici b irer gerçeklik oldukları, am a yi fişlerinin n e
soyut b ir olum sıızlam a n e de h e rh a n g i b ir raslantısal biçim e sıçrayış
olm adığı, tersine d o ğ ru d a n doğruya o biçim in kendi iç g erilim in d eıı
kaynaklanm ak zo ru n d a olduğu kavrayışı üzerin e k u ru lu d u r. Böyle bir
ilerlem e b ü tü n ü n d e kendi mantıksal zorıınluğu ta ra fın d an güdülür, ve
felsefe söz konusu oldıığıı sürece m antıksal h e d e f H e g e l’in bilince özgü
karşıtlığın kavranm ası ya da “saltık b ilm e” dediği şeydir. H em e n h em en
evrensel olarak gözden kaçırılan b u no k ta d o ğ ru d a n doğruya M antık
Bilimi’n in kendisinin kavranm asını ilgilendirir.
G erçe k ten d e b u kıpı — “saltık b ilm e ” — Görüngübilim’in k en d i iç
so ru n u o lm anın ötesine geçer, ve M antık Bilimi’nin bilgi öğesi olarak h e r
ciddi o k u ru n u n karşılaştığı en büyük g üçlüklerden birini temsil eder.
Felsefeye en büyük sevgi ile yaklaşm am ıza karşın b aşlan g ıçta M antık
Bilimi’nin bu güçlüğü karşısında yenik düşeriz, bu bilim in kavram ları
olgusallıktan, varlıktan, nesnelliktenyb. soyutlam a içinde mi, yoksa onlarla
birlik içinde m i irdelediği sorusu karşısında üzerin d e duracak sağlam bir
zem in bulam adığım ızı duyarız. M antık Bilimi hiç kuşkusuz kavramı arılığı
içinde alır. Am a olgusallığın ya da d ah a g enel olarak varlığın (bilincin
karşısavmm) kendisinin kavram, üstelik bütünüyle soyut ve genel kavram
o ld u ğ u n u n anlaşılm ası ölçüsünde, tasarım sal bilinçteki iki an alitik uç
arasındaki aşılmaz u ç u ru m tersine özsel b ir birlik o ld u ğ u n u gösterir. Ve
M antık B ilim i’ıü n kavram sal b ü tü n ü , saltık idea, ayııı yolda usu n tüm
olgusallığ ın g erçekliği o ld u ğ u n u gösterir. Kavram k e n d i ö lç eğ in d e
olgusallığın belirlenim idir. Ve Us, yine kendi ö lçeğ in d e, tü u ı varlığın
belirlenim idir. Bu düğüm noktası, felsefi kavramın kendisinin kavranması,
b ü tü n bir felsefe eğ itim in d e ü z e rin d e eıı büyük en e rji ve en büyük
ö zgürlük ile durulm ası g erek en noktadır.
S o ru n u başka tü rlü koyarsak, insan usu felsefe yapabilm ek için karşı­
sındaki olgusallığın kendisinin o n u n la tam erim i için d e birliğini kabul
etm ek zo ru n d ad ır. Bu b ir varsayım olabilir, ve b aşlan g ıçta — felsefe
ta rih in in b aşlangıcında ya d a bireysel bilincin felsefe eğ itim in in başlan­
g ıcında — gerçekten de böyledir (A ııaxagoras’m “Noııs tüm evrenin
ö zü d ü r” sözleri kavram sal bir çıkarsama değil am a usu n b ir sezgisidir).
S orun öznel ur ve nesnel noııs arasındaki, b u iki ayrı k ategori arasındaki
birliğin pekinliği so ru n u olarak g ö rü n ü r ve b u n u n öznel b ir sayıltm ın
ötesine geçip geçemeyeceği, tam bir pekinlikle bildirilip bildirilemeyeceği
sözcüğün tam anlamıyla üzerinde herşeyiıı döndüğü noktadır. Ö znel usun
k endi iç pekinliğiniyn da sağlamlığını H egel “Saltık id e a ” başlığı altın d a
kurgul yöntem çözüm lem esi ile gösterir; ve us nesnelliğe ancak pekinliği
y ön tem aracılığıyla saptanm ış kavram sal yapısı ile yaklaşabilir. S orun
böylece (a) nesnelliğin özsel kavramsalyApısnnn kendisi, (b) bu yapının
kendi mantıksal sağm lığı ve sağlam lığı, (c) b ü tü n lü ğ ü n ü n öznel usu n
30 G Ö RG Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE

b ü tü n lü ğ ü n ü aşmaması, (d) o n u n ötesinde “bilinem ez sonsuz yüklem ler,”


“keudilerinde-şeyler” vb. içerm em esi n o ktalarına indirgenir. B unlar İliç
kuşkusuz M antık B ilim in in kendi iç so ru n larıd ır ve b u ra d a dışsal bir
gözlem yoluyla bu söylemin gidişine nasıl bağlı olduklarını b elirtm ek ten
ö tesin i yapamayız. Bilinç düzlem inde iki karşıt k endilik olarak b ö lü n e n
alanların ilk olarak kavram yoluyla birleştirilmesi Göriingübilivi in vargısıdır
ve M antık Bilimi ilkin doğal bilincin en yüksek noktasına, us kavram ına,
H e g e l’in deyimiyle “saltık bilme” düzlem ine, varlık ve kavramın birliğinin
b ilin cine ulaşmış olmayı ister.
Bu an latım yalın olarak varlığın, e.d. bilincin karşısavı olarak varlığın
u su n kavram ları yoluyla kavranması, böylece karşıtlık yüklü bilinç (Tinin
G örüngüsü) biçim inden b u karşıtlığın birliği olarak ussal kavrama, Ideaya
geçişi form üle eder. Ve tüm felsefe gibi, gerçekte tüm doğal bilinç de doğal
d ü şü n m e işlem lerinde kendinde b u özdeşliği, bu birliği varsayar. A m a
m antığın kendisini irdelem ek düşünceyi arı doğasında kavramayı, duyusal
b ilin cin bütünüyle arkatasara çekilm esini, varlığın doğal b ilincin o n a
yüklem e alışkanlığında olduğu tüm duyıısal/dışsal örtü sü n d en arı olarak
g örülm esini ister. Bu düzeye dek, saltık bilme bilincin tüm nesnesini, tüm
varlığı kavram olarak kavradığını görm esini anlatır.
Bir kez sap tan d ık tan sonra, yalın kavramsal ilişkileri an lam ak o n ları
ü re te n sürecin harcadığı em ekle karşılaştırılam ayacak d en li kolaydır.
Ö rn e ğ in en so n u n d a Nevvtoıı’ım form ülasyonlarıııa b ağ lam a alışkan­
lığ ın d a oldu ğ u m u z yerçekimi yasasını, ya da nice düzeneği b ağ lam ın d a
su n u lan atom modellerini küçük bir öğrenci bile kavrayabilir. Ama bilimsel
ya d a felsefi ilkenin üretilmesi hiç kuşkusuz başka bir iştir, ve sık sık ilk bakışta
bütünüyle kolay olarak kavraııabileıı bu yalın gerçeklikleri ü retm ek insan
u s u n u n yüzlerce, b in le rc e yıllık ça b asın a g ere k gösterir. F e n o m e n
b ü tü n ü y le görünürdedir. S orun fe n o m e n e uygulanan k ateg o rile rin ve
u slam lam a süreçlerinin h en ü z ötesinde yatan vargı k o n u su n d a bilinçte
hiçbir ön tasarım ın bulunm ayışıdır. G iderek, soru n u n varlığı bile bilinçte
değildir. Bu konuda usun yalnızca kavramlan\~axâvc, ve başarılması gereken
şey k a v ra m la r a ra s ın d a o z a m a n a d e k sa p ta n a m a m ış ilişkileri sa p ­
tayabilm ek, fen o m en üzerin e usun ışığım düşürebilm ek, o n u yeni bir
m an tıksal p erspektiften görebilm ektir. D üşüncenin kavram sal özgür­
lü ğ ü n ü n tüm önem i b u n d a, uslam lam asını kendi arı m antığı için d e ve
en g e lsizce iz ley eb ilm esin d e yatar. H iç b ir zam an kavramsız olmayan
G ö rü n g ü b ir kez yeni b ir bakış açısından, yeni kavram lar aracılığıyla
b elirlen d iğ i zam an, m antıksal tutarlık bilincin yeni ilke ile geçim siz tüm
eski yapısını yıkmaya başlar, ve b ü tü n b ir bilincin b u n d a n böyle h e r
b o y u tu n d a yeni ilkeye göre kurulm asını, kavramsal ilişkilerin b ü tü n ü n d e
y e n id e n b elirlen m e sin i, b ilin cin b ü tü n ü n d e dönüşüm ünü g e re k tirir
(ö rn e ğ in K epler’de evren dizgesinde “kuvvet” kavram ı, ve Nevvton’d a
“alan ” kavramı yoktur; ya da Spinoza’ıım tözsel determ inizm i Descartes’ııı
G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE 31

istenç özgürlüğü ile ya da yargının askıya alınması ile bağdaşm az ve onları


dışlar vb.) Bilinçte d ö n ü şü m doğal olarak eski biçim in d iren c in e karşın
gerçekleşir. B urada fen o m en h e r zam an, h em eski h em d e yeni biçim i
içinde, baştan sona kavramsaldır. Ve kavram fenom ene, görüngüye anlam
veren, onu bilinebilir ve anlaşılabilir kılan belirlenim dir. G örüngüden tüm
kavramı soyutlarsak, geriye hiçbirşey, giderek keııdiııde-şey bile kalmaz.
O d a bir kavram dan başka birşey değildir.
Kavram xe varlık ilişkisinin irdelenm esi için karşıt tu tu m ların , bilincin
“d o ğ al” tu tu m ların ın da ele alınm ası yararlı olabilir. K ant k ategorilerin
sezgiler olmaksızın (ki dem ek istediği duyumlardan, ya d a — biraz d ah a
gerçeğe yaklaşırsak — algılardan başka birşey değildir) içeriksiz olduklarım
söyler. (Tam alıntı şöyledir (AUE, B 75 /7 6 ): “İçeriksiz düşünceler boş, ve
kavramlar olmaksızın sezgiler kördür. Öyleyse kavramları duyusal kılmak (e. d.
onlara sezgide nesneyi eklemek) sezgileri anlaşılır kılmakla (e.d. onları kavramlar
altına getirmekle) eşit ölçüde zorunludur.”) B una gö re kavram tasarım a
d ö n ü ştü rü lm eli, dııyıısal/sezgisel içerikle d olduru lm alıd ır. Bu felsefe
değildir. Kavramı devindiren eytişimse/doğasıdır, karşıtı ile ilişkisi tarafından
b elirlenm esi ve bu b ağıntının oııa özsel, zorunlu, am a anlak içiıı, doğal
bilinç için örtük olm asıdır. Kavram k en d in e özsel b ağ ın tısın ı duyusal
ö ğelerle değil am a tam tersine ancak ve ancak o n la rd a n arılığı içinde
kurabilir. Eytişim yalnızca anlağın özdeşlik ilkesi (A = A) ya d a analitik
y alıtm a yoluyla örttüğü b u b a ğ ın tın ın ortaya koyulm ası ya d a çıkar-
saıım asıdır. — K a n t’ııı ta n ıtla m a k o n u s u n d a yaşadığı s o ru n la r hiç
kuşkusuz b u n u n la kalmaz. Kavram ve “duyusal n e s n e ” ilişkisini kavram ­
ların “çıkarsam asın a” uygular (A U E d e “A şkm sal Ç ık arsam a” d ed iğ i
b ö lü m le rd e ): “ [ V] e eğer bir nesnenin ancak onlar [= kavramlar] aracılığıyla
düşünülebildiğini tanıtlayabilirsek, bu onların yeterli bir çıkarsaması ve nesnel
geçerliklerinin aklanması olacaktıf (AUE, A97); ya da B 169’d a yine aynı
şeyi görürüz: “Çıkarsama arı anlak-kavramlannın (ve onlarla birlikte tüııı
kuramsal apriori bilginin) deneyimin olanağının ilkeleri olarak betimlemesidir. ”
B u ra d a hiç kuşk u su z çık a rsa m a k a v ra m ın ın k e n d isi, en d o ğ a l b ir
tü m d e n g e lim ideası bile yoktur; te rsin e, yapılm ası ö n e rile n şey arı
k avram ın karışık tasarım a d ö n ü ştü rü lm e si, dışsal duyusal n e sn e ile
ilişkileııdirilmesidir (ki bu olmaksızın ‘nesne’niıı kendisi de boş bir kavram
o lacaktır).
G erçekte kavram fendiiçeriğidir, çünkü kavram belirlidir, zorunlu olarak
ilişkili, aslında tam olarak kendi karşıtı ile ilişkilidir. K en d in d e ve kendi
için karşıtların birliği, kendi karşıtı ile birliğidir. Bu birlik, bu eytişim kavrama
içerik verdiği gibi doğal bilincin çıkarsam a olarak tasarım ladığı ilişkinin
d e zem inidir. (K ant “12”lik şem alarında h e r ü çü n c ü kavram ın ilk iki
kavram ın bir bireşimi o ld u ğ u n u g ö rü r ve bildirir. A m a n e b u n u n tam
ü n lem lerin i anlar, 11 e de “a n tin o m ile r” dediği karşıtlıkların ayııı bireşim
yoluyla yenilebileceğini görür.)
32 G Ö RG Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE

H e g e l’in k en d isin in b u k o n u m u eleştirisi, yalın olarak , kavram ın


k e n d is in e iç erik verm esi g e re k e n “kavram sız” nesnenin k e n d isin in
herşeydeıı önce kavrama gereksinim i olduğu, yoksa h e rh a n g i b ir an la­
m ın ın olm adığı, b ir n esne değil am a kavram dan ‘yoksun’ m etafıziksel
b ir u y durm a o ld u ğ u d u r (“n esn e”nin kendisi dolaysızca kavranıl 11 K aııt’a
g ö re geçersiz olması gereken bir ön uygulam asını anlatır, ç ü n k ü h em en
göreceğim iz gibi “n e sn e ” saltık olarak kavramdır, bir kavram dan başka
birşey d eğ ild ir). K an t’m doğal bilinci okşayan b u an a litik /ta sarım sal
yaklaşım ının felsefe ile, gerçeklik ile, ve herşeydeıı önce m antık ile hiçbir
ilgisi yoktur, ve o n u n bu tü r özdeyişleri en kaba doğal bilinci aklam aktan,
felsefenin kapısını eğitimsiz kaba saba kafalara ard ın a d ek açm ak tan ,
ta sa rım la rla felsefe yapm ayı y ü re k le n d irm e k te n ve so n u ç ta b ilin c i
felsefenin kendisine karşı köreltm ekten başka hiçbirşeye hizm et etmezler.
Doğal bilincin felsefenin alanına yükseltilmesi için gereken şey tam tersine
tüm görgül r a r zıvırı bir yana bırakarak kavramı özgürce izleme yeteneğini
kazanm ak, bilinci tasarım ve nesnesi arasındaki ilkel b ö lü n m ü şlü ğ ü n ü n
ü stü n e çıkarm aktır. Descartes tüm yazılarında başka hiçbirşey yapm ayıp
yalnızca bu konuyu aydınlatmış olsaydı, yalnızca düşüncenin varlık ile birlik
ilişkisini gösterm iş olsaydı bile, onu yine m odern felsefenin öncüsü olarak
g ö rü rd ü k , çü n k ü arkada bıraktığı tüm ortaçağ m etafiziği K an t’m ileri
sü rd ü ğ ü şeyi yapm aktan, kavram ları duyusal sezgi ile tıka basa d o ld u r­
m ak tan başka birşey yapmamıştır. Oysa ayııı Kaııt’m kendisi duyusal değil
am a o kesinlikle yadsıdığı “anlıksalsezgisi” ile eytişimin ö n em in i görm üş,
kavram ın kendi karşıtı ile özsel olarak bağlı olduğunu arı Usu eleştirm eye
adadığı kitabında kendisi yineleyerek göstermiştir. Ama bu b ü tü n grotesk
d iz g e s in e ö z ü m se n e m e y e c e k d e n li g ü ç lü kavrayışı d e ğ e r in i aııla-
m ak sızııı, d ışardan alınm ış yabancı bir öğe olarak, kend i başına bırak­
mıştır. .
Kavramın içeriği yine kendisidir, ya da kavram olumluluğunu (belirliliğini)
yalnızca ve yalnızca olumsuzluğuna (olıımsuzlamaya) borçludur, ve böylece
k endisi en özsel d o ğasında karşıtların birliğidir. B ilincin b u m antıksal
devim in doğasını kavraması için özellikle duyusal g ereçten uzaklaşm ası,
eytişim d enilen yetisinin işleyişini kavramın arılığı içinde görm esi gerekir.
“Bilinç felsefeciliği” bilincin kendisi ile o na yabancı dışsal/duyusal nesnesi
arasındaki karşıtlıktan ötürü hiçbir zam an gerçek bir felsefecilik olam az,
tersine bilinci görgücülük olarak çok iyi bildiğimiz o felsefe düşm anlığına,
misolojiye yozlaştırır.
H e g e l’iıı Görüngübilim in hed efi o la ra k gösterdiği saltık bilgi an la­
tım ın d ak i “saltık” sözcüğü doğal bilinçte gerçek mantıksal d e ğ e rin d e
olm ak tan çok kutsal, yüce, giderek tanrısal gibi tasarım sal çağrışım larda
anlaşıldığı için, b u rad a , kavram ın gerçek d e ğ e rin d e n h iç b ir in d irm e
yapm aksızın, gene de o n u n kuşkucuların düşlerine giren öcü olm adığını
b elirtm ek gerekir. Saltık bilgi o denli de göreli olmayan bilgiyi anlatır, ve
G Ö RG Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE 33

buııa göre felsefenin işi görgiil, göreli, duyusal tüm sözde ‘bilgi’ııin ötesinde,
gerçeklik ile b ir olm uş bilgi iledir. ‘G erçeklik’ kuşkucu bilince olanaksız
birşey olarak, açıkça insanüst ü birşey olarak görünür: Oysa ister bilim lerde
ya da m atem atikte, isterse felsefede olsun, ussalcı için, bir O klides için ya
d a b ir D escartes için, gerçeklik açık ve seçik o la ra k k av raııab ileııd ir,
bütünüyle yalın olarak doğal usun kendi ışığı ile üretilendir. Bundan kuşku
duym ak insanüstü bir yenden yoksunluğun değil, iıısaııaltı b ir öznelciliğin
kanıtıdır. D oğal us tüm kavram ların kaynağıdır. D oğal bilincin bilm ediği
şey k av ra m ların gerçek d o ğ a la rıd ır. Ve tü m d u y u m c u lu ğ u n a k arşın
kuşkucu bilince bile birşeyler anlatmayı başarabilen kavTamlar — örneğin
nesne, görüngü, uzay ve zam an, varlık ve şey, özclek, biçim — g e rç e k
doğalarında duyusal olanı, tekil olanı değil, am a b irer evrenseli anlatırlar.
Doğal bilinçte gerçeklik h e r zam an duyulur olanla bir görülür, kimi zam an
nesne, başka zam anlar ise varlık, özdek, şey vb. gibi kavram lar o n u n için
gerçeklik ölçütüdürler. A m a bu kavram ların o çok gerek sin ilen duyusal
güvencey i verip verm ediklerini incelem ek kuşkusu ile küçülm üş b u usun
y eteneğinin ötesindedir.

7 Düzen bilincinden felsefi düşünmeye geçiş


Ozsel sorun felsefe eğitim inin felsefe tarihinin gerçek değeri o lduğunu, ve
doğal bilincin ö n ü n e kaotik bir yığın olarak sun u lan bir b irikim de tözsel
olanı, gerçekten değerli olanı b ulup çıkarm anın felsefe eğitim i d en ilen
şeyin kendisi o ld u ğ u n u kavram aktır. M odern bilinç — d o ğ al u su n u n
d o ğ al/sa f felsefeciliğiııiıı, bir tür köy ressamı gibi ııaiv felsefeler üretm enin
dışında — felsefeyi başlangıçta bu tarihten tanır. A m a dolaysız, düşüncesiz
tu tu m u n d a inakçıdır, ve rasladığı şu ya da bu çalışmayı b ü tü n d e n soyutlar,
belirsiz “seçm e” özgürlüğünü kullanarak beğenisine, kişisel eğilim lerine,
önyargılarına g öre şu ya d a b u “ok u l” ya d a “bireysel” felsefeci ü zerin d e
karar verir. Ve yüksek dağın etek lerin d e em eklem eye d a h a yeni başla­
m ışken sık sık olağanüstü zayıf b ir beceri ile, d e rin b ir bilgisizlik ile,
in a n ılm a z b ir h a n ta llık ile felsefe yapmaya başlar. H e n ü z ta n ım a d ığ ı
b ö lg elerd e kafasında yarattığı im gelere karşı savaşlar verir, gerçeklik ve
tanıtlam a konusunda hiçbir kavrayışı olmaksızın felsefede salt öııesüriim lü
ö n erm elerin diliyle yargılarda bulunm aya başlar.
Bu p o p ü le r/a k a d e m ik tu tu m u n , doğal olarak k u şk u c u /g ö rg ü c ü bu
ö znelciliğin y e ten e ğ in in ü stü n d e , felsefe ta rih in in k endisi g erç ek te
yalnızca ve yalnızca eytişimsel bir okumaya açıktır. Ve tanıtlama yetkinliğini
kazaıım caya dek bilincin yadsım asının olduğu gibi d o ğ ru lam asın ın da
tözsel h iç b ir d eğ e ri yoktur. Aşırı k uşkucu u ç ta , felsefi ilgi k e n d in i
herşeydeıı önce felsefeyi yeniden yaratm a (daha doğrusu, yok etm e) gibi
bir görevden bağışlamalı, salt kendisi tarafından kendisine dayatılan böyle
b ir yüküm lülüğün olm adığını, b u n u n boş bir kibir o ld u ğ u n u görmelidir.
Bu tarihi gerçek d eğ e rin d e kavram adan yazan m o d e rn felsefecilerin
G O RG U L BİLİNÇTEN FELSEFEYE

H e g e l’iıı felsefe tarihi ve felsefe arasındaki ilgiyi gösterm esin d en so n ra


nasıl b ir ışık altında g ö rü n d ü k lerin i anlam ak güç değildir.
Felsefenin karşısına kendi ü rkek olduğu denli de katı bilinciyle dikilip
k en d in i o n u n la yalnızca olumsuz b ir uğraşa bırakan p o p ü le r bilinç ilkin
öz-eleştirel olm an ın ö n em in i, eğitimin, bir değişim ve gelişim an lam ın a
geldiğini aııım sam alıdır. B ilm elidir ki bilinç düzlem in d e yer alacak bir
değişim ve gelişim ancak bilgiyi b ü tü n ü n d e yok-sayaıı kuşkuculuk ve kendi
d o ğ al biçim ine sarılan katı inakçılık b ir yana bırakılarak üretilecektir.
Kısaca, doğal bilinç kuşkusunu felsefeye karşı değil, am a herşeydeıı önce
kendi olumsal biçimine karşı yöneltm eli, bilgelik sevgisinin b u ayııı bilgeliğe
yönelik kuşkuculuk ile saltık olarak geçimsiz tutum olm asının yalnızca ve
yalnızca doğal olduğunu kabul etmelidir. Doğal bilinç ve felsefe arasındaki
ilk iletişim ancak o n u n la bilgelik sevgisinde, erd em sevgisinde, ussallık
sevgisinde b ir ortaklık aracılığıyla olanaklıdır.
D oğal bilinç b u eğitim de dolaysızca değerleııdirem eyeceği, kolayca
çözümleyemeyeceği bir düşünceler birikim inin, çoğunlukla o n u öznelliğe
sığ ın m aya zorlayan b ir k ao su n k arşısıııdadır. A m a sü re ç te sofizm i,
g ü reciliğ i, k u şkuculuğu d a h a b aştan ve şaşırtıcı b ir kolaylıkla ayıra­
bilecektir, çünkü bunlar popüler ekinin ve popüler eğitiminin dem irbaşları
olan, 0111111 kendi doğal tözünü oluşturan tutum lardır. Am a eytişimi de
eşit kolaylıkla görecektir, çünkü doğal tasarım lar dünyasında bu dil ilkin
o n u n tanımadığı ve anlamadığı gerçekliğin dili, o n a b ü tü n ü y le yabana bir
ö zg ü rlü ğ ü n söylemidir. Görgücülüğün kendisi doğal bilinç olduğu için,
o n u n la aynı düzlem de çalıştığı için, bütünüyle mantıksal olarak b u bilince
felsefeden çok daha kolay ve dirençsizce ulaşır. Diyalektiğin tersine, onu n la
o n u n kendi analitiğinin dilin d e konuşur, o n u n la d ah a baştan paylaşılan
ru h sal ve entellekttiel bir sığlığın ü stü n lü ğ ü n d en yararlanır. Am a soyut
d ü şü n celerle oynayan bu tııtıım , bilincin eğitim i olm ak b ir yana, tersine
doğal bilincin de çözülüp bozulm asında sonuçlanır. Felsefede başlangıç
11 e d enli güç olursa olsıııı, ve ilerlem e 11e denli ağır olursa olsun, duyusal
b ilinç kavramı tüııı tasarımsal d okusundan arılaştırarak eytişimsel devimi
için d e yakalam a becerisini kazanm ak zorundadır. Usun karşısında oııuıı
yetisinin ü stü n d e ve ö tesin d e d u ra n lıiçbirşeyiıı olm ad ığ ın ı kavram a
n o k ta sın a ulaşm adıkça, hiç kuşku olm asın, doğal m an tık ileriye g e r­
çekliğe do ğ ru değil am a tersine geriye, doğal gerçekliğinin de altına, hiçbir
gerçekliği olm ayan bir soyutlamacılığa yönelir. Kuşkuculuğa, anlayamama
ve bilememe ülkesine, ııstııı gizilliğini tam olarak edim selleştirm en in , eş
deyişle, “b ü tü n ” insan olm an ın yadsındığı ve yasaklandığı umutsuzluk
alan ın a düşer. (H u m e’ıın sözlerine' bir kez d ah a bakabiliriz.)
D escartes felsefeye geçici kuşku yöntem iyle başlar, ve bu eytişim doğal
b ilin cin in k endisine (ve başka h e r doğal bilince) karşı olum suz tu tu m u
olarak felsefenin m odern bilinçteki başlangıcı için saltık 011 koşuldur. Ama
o n u n b u y öntem i kuşkuculukta d iretm en in değil, tam te rsin e pekinliğe
G Ö RG Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE 35

ulaşm anın yöntemidir, ve yalnızca ft?tra»«a/bilgide değil, am a lörelvaroluş


biçim inde de b ir ideale ulaşmayı am açlar. Bu ikisi ayrılmazdır, ve salt
kuramsal b ir eksiksizlik ve kılgısal b ir eksiklik ıısdışıdır. Salt k u ram ı
yüceltm ek ve dııyıınç ve duyarlık değerlerini anlamsız g ö rm ek n ih ilist/
pozitivist b ir m antığa kapılarak insanı b ü tü n lü ğ ü içinde o rtad an kaldır­
maktır. Kuramsal us kılgısal us tarafından desteklenm eli, onıııı tarafından
diriltilm eli, oıııııı tarafından bütüııleıım elidir. Bu yüzden felsefe eğiti­
m inde kuram sal us erdem den ayrılmaz, bilgi erdem olarak ve erd em bilgi
olarak görülür. D oğal bilinç gerçeklikten yoksun olduğu denli erdemden de
yoksundur. Başka b ir deyişle, b u n la r doğal bilin çte tasarımlar o larak
b u lu n u rla r, ve kavrama yükseltilm eleri felsefe e ğ itim in in kendisidir.
Felsefenin bu özgünlüğü o n u n bilinçte başka tasarım sal/g ö rg ü l biçim ler
arasında h e rh a n g i biri gibi duram ayacağı, tersine b ilincin baştan sona
y eniden biçim lendirilm esiııi istediği anlam ına d a gelir. Ama değişm e ve
gelişm e istem inin kendi dolaysız biçiminden vazgeçme an lam ın a geldiğini
g örm ek hiç kuşkusuz bu b ü tü n lü ğ ü elde etm e ereği için ilk koşuldur. Ve
b u sö zcüğün en do ğ al a n la m ın d a idealist b ir tu tu m u , varo lu şa tam
anlam ıyla ö z g ü r ve g ö ziip ek b ir bakış açısını, d ü şü n cey i eytişim sel
çabasında duraksam adan destekleyen bir ruhsal yatkınlığı gerektirir. Bu
yüzdendir ki eskiler felsefeyi bir erdem sorunu, ve erdem i ayııı zam anda
bir yüreklilik so ru n u olarak, çatışmayı üstlenebilm e ve o n a dayaııabilm e
g ücü olarak görm üşlerdir.
K uşkuculuk, tersine, hangi biçim inde olursa olsun, insanın düşünsel
ve duygusal yoksulluğunu kabullenir. D aha doğrusu, m o d ern insanın bu
d ü z e n e u y arlanm ış k ü çü k b ilin cin in d a h a da k ü çü ltü lm esi, o rad a n
bilginin ve gerçekliğin bütünüyle silinip atılması gerektiğini savunur. İnsanın
b ir zam anlar korkusuzca Saltık ve Kutsal olanla b ir g ö rd ü ğ ü G erçekliği
ara m ak ta n vazgeçm esini, dü şü n cesin in en soylu u ğ raşın ı sırad an dil
yanlışlarını düzeltm e vb. görevine indirgem esini önerir. Ve düşünceyi bu
sığlaşm ış işlevinde k e n d i ö zgür k u ram cılığ ın a karşı sıkı b ir d e n e tim
uygulam aya zorlar, bilgiyi inanca, gerçekliği olasılığa indirger.
G erçekten de, salt deneyim/gözle m kökenli araştırm a g e n e lle m e le r/
tüm evarım lar yoluyla pekin ve evrensel bilgiye ulaşam az; ya da, salt görgü/
k ö k e n li eğ itim gerçeklik ile ilg ileııem ez. Ve g ö rg ü c ü lü k işlerin bu
d u ru m u n u d o ğ ru la m a k ta n başka birşey yapm az, b u n d a n d a h a iyisi
um utsuzdur der. G ene de bilim, doğal usun özsel olarak kuramsal bu çabası
evrensellerile ilgilenir ve gerçekliği hedefler. Ve felsefe ve bilim bu am açta
b irlik te d u ru rla r, ikisinin de tözü gerçekliktir, üstelik bilim m antıksal
te m e lle rin d e felsefe ta ra fın d an , D oğa Felsefesi ta ra fın d a n ak lan m a
gereksinim inde olsa da. Gerçeklikten vazgeçiş ikisini d e d enize atm aktır.
T ek-boyııtlu m o d e rn b ilinç yararcılık ve p ra g m a tiz m in d e , g ü n d e lik
özdekçiliğinde bu iş üzerin e fazla kafa yormaz; gid erek pozitivizm in 11e
o lduğu ve neyi am açladığı ile de ilgilenm ez. Bir g ö rü n g ü dünyasında
36 G Ö RG Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE

a n c a k g ö rü n g ü le re , a n c a k yalancı b iç im le re yer vardır, ve bilim ve


g erç ek lik b u görüııgiisel b ilin cin en uzak k ay g ıların d a n b irid ir. Bu
eşölçüm lülıik zem ininde, görgül eğitim tek-boyutlu to p lu m u n eğitim
m o d e lin i sağlar. Başka b ir deyişle, görgiil b ilinç an c ak görgül b ilim e
yeteneklidir. Bilim gerçeklik savından yoksun bırakıldığı, yalnızca uygula-
yımbilime, b ir tü r tek n ik işleve in d irg e n d iğ i ölçüde, usdışı to p lu m sal
y a p ın ın p ra g m a tiz m in e u y a rla n ır (k e n d in d e suçsuz g ö rg ü l b ilim e,
d o ğ an ın u su n u ancak yarı-kavramsal biçim de to p arlay ab ild i bu çabaya
‘id eo lojik’ yetenek yükleyen F rankfurt kuram cılığı pozitivizmin m o d ern
batı bilincindeki işlevinin doğru çözüm lem esini yapmayı b aşaram az). Bu
uygıılayım sal/görgül biçim i içinde doğal bilinç oıııı yabaııcılam aksızııı
alır ve düzeneksel bir yolda beller. Bu tasarım sal biçim bilincin başka
alan la rın a değıııeksizin törel olarak yüksüz bir yararlık k o n u su o larak
m o d e rn bilince yerleşir, aydınlanm ış ya da karanlık, to p lu m cu ya d a
an a m a lcı bilin çle uyum iç in d e varolur. B ilincin bu g ö rg ü l b ilim leri
bellem esi için kuvvet ve özdeğiıı, zammı ve uzayın, edimsellik ve gizliliğin,
olanakve olasılığın, yasaxe zoruuluğtm, sayı ve niceliğin, nice ve afonin» vb.
g e rç e k te n e o ld u k la rın ı so rg u lam ası b ile g erek m ez: Bu k av ra m lar
ta sa rım d a b u lu n d u k la rı biçim iyle am aç için b ü tü n ü y le yeterlid irler.
Böylece görgül bilim ler bu bilincin tasarımsal yapısında hiçbir dönüşüıııe,
hiçbir rahatsızlığa n eden olmazlar. Matematiği, fiziği, kimyayı 11e düzeyde
bilirse bilsin, doğal bilinç o pozitif bilgide yatan ussal bütünlüğü dolaysızca
g ö rem ez, doğal usun k endiliğinden işlem lerinde kavram sal b ağ ın tılar
zorunlukları gösterilm iş olm aksızın dışsal, eksik, dağınık kalmayı sü rd ü ­
rü rle r. Ve son sözünde, irrasyonalizm bu alan d a kaosu d o ğ ru lam ay a
yönelir.
Bu yanlarıyla pozitif bilim ler evrensel öğretilebilirliğe, bellenebilirliğeve
böylece yansız yararlığa (ya d a zararlılığa) açıktırlar, ve görgül öğren im in
b aştan sona sofizme açık, baştan sona yalancı bu üstünlü ğ ü n edeniyledir
ki felsefe de b u dışsal öğretilebilirliğe açık kılınm ak için görelileştirilir, tıpkı
bilim ler d u ru m u n d a olduğu gibi gerçeklik değerinden yoksunlaştırılır. Hiç
kuşkusuz olguların m aııuğı ezicidir, ve akadem ik ‘felsefe’ yetkin olmayan
kafalar tarafın d an böyle bir görgül indirgem e altına getirilm eksiziıı bir
bellem e konusu yapıkuııaz. A m a gerçeklikve erdem, bilgeliksevgisive eytişim
ve idea, tüm çabalara karşın, akadem izm in karikatür belirlenim leri içersine
sığdırılamaz. E 11 tutarlısı tüm ünden vazgeçmek, ve en uygunu felsefe adını
k ö k ensel d e ğ e rin d e n sıyırarak salt dışsal olarak kötüye k ullanm aktır:
U su n kurum sallaşm ası o n u n sim geselleşıııesidir. M o d e rn ak ad em ik
bilin ce M antık Bilimi değil am a Simgesel “M antık” yaraşır.
Felsefe k onu su n d a bir 0 11 yargının sözcüğün tam anlam ıyla b ir ön-yargı
olduğu açıktır. Ama bu önyargı duygudaş olabilir, ya da, tersine, sarsılmaz
b ir kuşkuculuk olabilir. Başlangıçta herşey doğal bilincin felsefe ü zerin e
kavramsal/ mantıksal vargısına değil, am a öznel eğilimlerine, b ir önyargısına
G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE 37

dayanır. Ve bir kişilik so n ım ı, bir k arakter so ru n u bireysel bilince o n u n


daha öte eğitimi konusunda bir haksızlık olarak görü n en bir sorum luluğu
yükler (Platon Devlet’te V l. Kitabın başında uzun uzadıya felsefeci olmaya
yatkın olaıı ve — imleııı yoluyla — yatkın olmayan “do ğ a”lardan söz eder;
D escaıtes bu süreçte ‘ta lih ’in işlevini vurgular). Bilinç başlangıçta ancak
kendine bu alanda yapılan ön çalışmaları tanım a, ve böylece d ah a bilinçli
b ir vargıya ulaşm a şansını verebilir. Ya da verm eyebilir, ve felsefeyi ilkin
yalnızca olum sal bilincin kendisini biçim lendiren ekinin bakış açısından
eleştirilecek kafa karıştırıcı birşey olarak görebilir. O na boş b ir doyum , boş
bir üstünlük duygusu veren o kısır etkinliğine sarılarak yanlışlık arama işine
girişebilir. Ya da, tersine, kendi eksik biçim inin kendi gizilliğinin o n d an
saklanm ası o ld u ğ u n u görür, ve felsefenin o n a bütün bilinç ve bütün insan
olm a olanağını veren biricik eğitim o ld u ğ u n u kavrar. Ö zgü rlü ğ ü n b ir
önsezisi ile sözcüğün tam anlamıyla varoluşun anlam ın a ulaşm a kararm a
g e ri d ö n e r, bilgelik sevgisinin yaşam ın tü m k u ş k u la rın ın ö te s in d e
o ld u ğ u n u , gerçeklikve erd em in bir ve ayııı olm aları gerektiğini anlar.
Modem Jx>piiler eğitini,h\\{\\m\y\e düzenin ussallığı içinde kalarak, bireysel
bilinci ancak düzene gerekli ve yeterli olduğu düzeye dek şekillendirir. Ve
d ü ze n in m an tığ ı için yabancı, o n u n la geçim siz ve g id e re k o n a karşı
gözdağı o ld u ğ u için, felsefe de k u ru m sallaştırılarak aynı tek-boyutlıı
ussallığa uyarlanır. Yerleşik ekinsel yapı, tüm k uram ların d a, duyıuıcun ve
duyarlığın iııceltilm esi değil am a kö reltilm esin i, in san d eğ e rle rin in
y aratılm asını değil am a d eğ e r yetisinin k en d isin in yozlaştırılm asını,
bozulm asını, küçültülm esiııi gerektirir. M oderııist usdışı büyük ölçek
tiiresizlik olmaksızın, büyük ölçek dııyımç yıkımı olmaksızın, büyük ölçek
ap tallaşm a olm aksızın k e n d in i sü rd ü re m e z . Böyle b ir o rta m ö zg ü r
ussallıkta gerçek gözdağnıı bulurken, kuşkuculuğu, nihilizm i, pozitivizmi
usdışı düzenin kendisine uyarlanm anın biricik aygıtları olarak ussallaştırır.
Ama felsefenin önem i ve değeri bu um utsuzlukta bir kez d ah a artar, usun
saltık eleştirisinin gücü, o n u n eytişimi b u usdışmı devirebilm eniıı biricik
güvencesi olarak görünür. Eğer bilinç o n u baskılayarak eğiten ekinsel
sü reçten ru h u n d a bir parça idealizm, b ir parça gerçeklik sevgisi saklayarak
çıkabilmişse, bu saltık değerin felsefe ta rih in in o n a çağlar ö n cesin d en
iletm eyi başarabildiği en yüksek d eğerle ayııı tözden o lu ştu ğ u n u görür.
E ğer m o d e rn to p lu m u n özdek sel/içg ü d ü sel ‘d e ğ e rle rin in ,’ bu saçma
değ erlerin ötesine, insanın sonsuz değerlerine bakabiliyorsa, bu usun ve
duyııncım zam anı zam anda yenen evrenselliğinin kanıtıdır. O zam an
biricik vargı erdem sizliğin hiçbir zam an insanın eıısoıı yazgısı olm adığı,
tersin e o n u n k en d isin in kendi doğası ü ze rin e eğitimsizliğinden başka
birşeyi anlatm adığıdır. Ve o zam an tarihsel usdışıııa karşı verilen evrensel
kavga o d e n li de d a h a şim d id en k az an ılan b ir kavga, ve usunda ve
duyuncunda ve duyarlığında eksiksizleşme çabası bu ereğ e d ah a şim diden
katılma eylemidir. Eğer tarihin özsel olarak ussal b ir süreç olduğu doğruysa
38 G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE

(eğ er varoluşun özünün us o lduğu doğruysa), o zam an varoluşun salt bir


saçm alık o lduğu yargısının kendisi saçm alık olur. Ve usdışııım kavraııışı
usdışının sonu olurken, o yoksul insan m odellerini, tüm ü de baskılanmış
insan bilinçlerini bir yana atarak insanlığı bütünse özgür insanlık yapm ak
tü m ta rih in ereği olarak g ö rü n ü r. Ereksellik bu yüksek a n la m d a usun
k en d isid ir, çü n k ü erek ulaşılm ası koşulsuzca güvence a ltın a alınm ış
düzeııeksel b ir sonuç değil, am a kendini özgür ussal ça b an ın sonucu
o la ra k gerçekleştiren sonuçtur. Ve felsefe yalnızca ve yalnızca b u eı ek-
selliğin gerçekliğini kavrayışı ile h e r zaman olgusallığın gerçek eleştirisidir.
Bu yanıyla saltık İdea, tinin on a yakışmayan g örüngüleri karşısında, yarı-
g eıçe k bilinç b içim lenm eleri karşısında, H eg e l’iıı felsefesinde büyük
h arflerle yazılı bir GEREK olarak, Saltık G erek olarak durur.
“G erek” saltık İdea ya da Us b ağlam ında k ullanıldığ ın d a b ir yandan
b ü tü n ü y le uygunsuz g ö rünür, çüııkı'i Us d ah a şim diden edim selleşm iş
olam ayacak güçsüz b ir kurgu, kim ilerinin dedikleri gibi m etafıziksel b ir
soyutlam a, salt bir ‘a d ’ değildir. Tersine, edimsel olan yalnızca ve yalnızca
ussal olandır: Varolan herşey belirlenim i ile birleşmiş olarak Ideadır, tüm
varoluş, tüm evren belirli b ir b ü tü n d ü r, ve bu belirlen im Ustur. Ya da,
gerçekliği Ideam ıı d ah a şim diden edim selleşm iş o ld u ğ u n u an latır ve en
yüksek gerçeklik olarak İdea olgusallığı ile birdir. Ö te yandan, “id e a” salt
özne/anlamı içinde alınabilir. Ve o zam an olgusallıktan soyutlanmış, hiçbir
gerçeklik taşımayan ve sonlu b ir tasarım olarak görülen “id e ad a” K an t’ııı
“İd e a ” ve “G erek” ile oynadığı kuşkucu oyuııu buluruz ki, Ideayı h içb ir
z a m a n etişile m e y e c e k b ir öte-yana sü re n b u a n a litik ö n y arg ı işleri
b ü tü n ü y le hafife alır. Us h e r zam an edim seldir, h e r zam an dünyadadır;
d a h a şim diden ediıııselleşm iştir, çünkü belirlenim dir. Ama kavram sız/
belirlenm işiz olgusallık nasıl analitik b ir uydurm a ise, olgusal olm ayan,
gerçek olm ayan kavram da o denli boş bir soyutlam adır. Ve böyle olarak
hiç kuşkusuz sürekli olarak bir öte-diinyaya, aşkııısalm saçm alıklar ülkesine
sürülm eyi lıakeder.
Saltık id e a insan usunun eksiksiz özbiliııci olarak kendini ilkin felsefede
gösterir. Ama açıktır ki usun bu özgür eğitim inin kendisi de tarihsel olarak
koşulludur, ve b u tarihsellik yalnızca doğal usun gelişim ini değil, am a bu
g ö rü n g ü ler sürecine anlatını veren felsefi usun gelişimini d e anlatır. Başka
b ir deyişle, saltık Ideam ıı evrensel edim selleşm esi yalnızca insanın ideal
özg ü rlüğe do ğ ru eğitim gereksinim ini belirtir ve kavram ına uygun bir
varoluş kazanm a sürecinde o ld u ğ u n u anlatır.
Bu düzeye dek, edimsel olanın ussal olmasıyine analitik bilinçte, eş deyişle,
k u rg u l ö n e rm e n in aııcak yarısını kavrayan bu zavallı b ilin çte H e g e l’iıı
felsefesi üzerine boş yorum larda anlamsızlaşır, varolanın kutsanması olarak
anlaşılır. Yabancısı olduğu eytişimsel söylem üzerine yargıda bu lu n m ak ta
b ir sorun görm eyen bu doğal bilincin H eg el’in felsefesinde sözde “uzlaş­
m a” ya da “tutuculuk” olarak gördüğü yan saltık Ideam ıı soyut b ir “id e a”
G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE 39

olarak görülm e mesi gerektiği yolundaki sözlerdir (Biraz d ah a yalın olarak,


edimsellik, tarih, varolduğu biçimiyle ussallıktır, ve felsefe bu usun anlaüm ı
olarak bu kötü edimselliği aklar.) Buna karşı belirtm ek gerek ki, H eg el’iıı
Tüze Felsefesi ııdeki fo rm ü lasy o n u n u n ikinci parçası olan “ussal olaıı
edimseldir” an latım ı H e g e l’iıı A-Mb, § 6 ’da b elirttiğ i gibi, İdealann ve
İdeallerin edim selleşm esini ilgilendirir. Eğer b u m antıksal form ülasyoııu
dünyasallaştırırsak, Zaman kategorisi zem ininde Oluş, Gelişim, İlerlem e
olgusunun kendisi Tarihi anlatır ki, bütününde h erh an g i bir öznel özencin
değil, T in in h e rh a n g i b ir g ö rü n g ü sü n ü n değil, am a saltık Id ea m ıı,
kuram sal ve kılgısal Ideam ıı, salük idealin edimselleşmesi sürecidir. Süreç
Logosun saltık deııetim iııdedir, ve tarihin özsel o larak ussal b ir süreç
olm asının anlam ı bııdıır. Varoluş öz tarafın d an belirlenir. Ve öz iıısaıı
bilincinde geliştiği ya da insan bilincinin gelişimi olduğu ölçüde, Eğitimin
gerçek k atra n lın ı, Usuıı eksiksiz açınım ını sergiler. F elsefenin tarih e
verdiği anlam bııdıır. Almaşık kötüdür, sözcüğün gerçek an lam ında kötü
olandır, yaşanan k ö tü lü ğ ü n ve kötülüklerin kendisidir: Ya da, sözcüğün
tam anlam ıyla saçm adır, ve saçm anın ötesin e geçm eyi başaran ıam ak
saçmayı aklamaz.
H eg el’in eleştirm enlerinin o n u n yazılarını okumadıkları, d ah a doğrusu
okuyamadıkları bilinen bir gerçektir. Ve kendisi iyi bir okur olm asına karşın
bir H egelci olm ayan K aufm ann, bu yazının s o n u n a eklediğim iz kısa b ir
n o tta - g ö rü leb ilec eğ i gibi, b u ele ştirm e n le rd e n biri o lan ve H e g e l’i
“düşm an” olarak gören ve göstermeye çabalayan zavallı P o p p er’m H eg el’e
nasıl yaklaştığı k o n u su n d a yansız b ir çözüm lem e sunar. H egel gerçekten
de tarihin özsel olarak ussal olduğunu, ve m odern devletin dünya tarihinde
iıısaıı u su n u n en yüksek yaratısı o ld u ğ u n u söyler. H iç kuşkusuz m o d ern
devletin taş devrinin ilksel doğal durum u karşısında bir ilerleme olduğunu,
ve b u n u n insanın düşünen bir varlık, ussal b ir varlık olm asının sonucu
o ld u ğ u n u a n c a k H u m e yadsıyacaktır. A m a k u şk u c u lu k , ö zd ek çilik
biçim ini üstlendiği zam an, H ıım e ’uıı “izleııim ”lerin i yalnızca “yaıısı-
m a”iara çevirir ve bir çözüm lem eyi çözüm lenen n esn en in k endisinin
aklanması olarak görür, çünkü o n a göre felsefe tarihi tarihsel usuıı bir
çözüm lem esi o ld u ğ u ölçüde eg em enlik u su n a an latım verir. A m a bu
çocuksu önyargıların ötesine geçm enin güç olm adığını g ö rm ek gerekir.
Bir kez daha, ITegel felsefenin işinin “gerek ” ile olm adığını vurguladığı
zam an (§ 6, A n m erk u ııg /N o t), eleştirdiği şey “edimseliminIdeadaıı ayrılışı’
üzerin e soyut an lak g örüşü (Kant) ve b u n a gö re Ideam ıı h içb ir zam an
edim selleşem eyecek ve sonsuza dek erişilem eyecek bir öte-yaııa sürül­
mesidir. İdeallerin gerçekleşmesi, “ussal olaıım edim selleşm esi” konusunda
Ansiklopedi H eg e l’in en açık bildirim lerinden b irin i kapsar: “ Ussal olanın
edimselliği Idealarnı ve ideallerin boş imgelerden başka birşey olmadıkları ...
görüşüne karşıt olduğu gibi, evrik olarak, idealann ve ideallerin edimsellik
taşıyamayacak denli eşsiz ya da kendilerine bunu sağlayamayacak denli güçsüz
40 G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE

şeyler oldukları görüşüyle de çatışır." Bu sözler ITegel’in öğrencileri tarafından


tn tn la ıı n o tla rd a n değildir; Ansiklopedi’n in o ııu n k en d isi ta ra fın d a n
yayımlanan son biçim inde kullandığı anlatımdır. H egel’in “gerek” üzerine
eleştirisi yalnızca ussal olanın edimselleşınesiri iıızorıınluo ldıığuım belirtmekle
kalm az, am a “id e a f’i b ir öte-dünya sorunu yapan tu tu c u kuşkuculuğu
y akalar ve arı usun sözde “eleştirisin in ” g erçekte insan v aro lu şu n u n
k a ra n lık boyutuyla b ir u zlaşm ad a so n u ç lan d ığ ın ı gö sterir. (K a n t’ııı
kuşkucu mantığı insanın ussallığına ve salt ussal olm aktan doğan haklarına
izin veremez, çiiııkü onun ‘felsefesine’ özgü öznellik zem ininde hiçbir törel
k u ram , h iç b ir h ak ku ram ı geçerli olam az, çünkü b u n la r nesnelliği ve
evrenselliği varsayarlar; te rsin e, lıerşeyi aklayan, aklam a k a v ra m ın ın
kendisini saçm alaştıraıı öznel b ir “iyi istenç” soyutlam asında m antıksal
olarak tüm duyıınç ve tüm törellik gereksizleşir, ve sonuçta ikiyüzlülüğü
gizleyen yetkeci b ir öznel “kesin buyrum ” baskıcı ekine katılır; H e g e l’in
Tüze Felsefesi ııde bıı öznelciliği eleştirisi için bkz. bu kitapta W allace’ııı §
22 için gönderm esi.) Saltık id e a, üs salt b ir “g ere k ” so ru n u olacak denli
zayıf değildir. Tersine, tüm tarihtedir, onun kendisi, tözsel gücü, ve ereğidir.
B una karşı usu kavramayan kuşkucu “gerek” hiçbir zam an erişilem eyecek
yalancı bir gerektir ki yalnızca gerçeklikten sonu gelmez bir kaçışı simgeler,
sonsuz nicelik denli kötü b ir sonluyu, sınırlı olanın ken d isin i anlatır.
G erçekte, H egel K aııt’ı doğal bilinç için bile utandırıcı bir ııyuşuınculuğıı
felsefeye yüklemekle eleştirir. Kıışk ııeıduk hiçbir k urtuluşa, hiçbir ideale, hiçbir
özgürlüğe, hiçbir değere olanak tanımaz, insanı varolm a hak k ın ı ve g ü cü n ü
yitirm iş usdışı görüngüye sınırlar. (K aııt’taıı kısa b ir sü re so n ra o n u n
m a n tığ ın ın izinde yürüyen S clıo p en lıau er ve ip u c u n u b u so n u n c u d an
alan N ietzclıe bu kuşkuculuğun, varoluşu ve bilinci G ö rüngüye sınır­
lam an ın vargılarını üretm eye başladılar.)
■e. * *

B ugün doğal bilinç, en idealist sezgisinde, çoktandır ree/maııcak bir ideal


k arşısında eleştirilebileceğini, tarih in ancak eksiksiz iıısaıısal ö lçü ııler
karşısında yargılanabileceğim doğrular. Anlayış doğal usa yabancı olmayan
b ir form ülasyondur, v aroluşçuluğun yadsıdığı o insan özii kavram ının
k e n d isin d e n doğar, ve aynı doğal ıısıııı öz-giiveııine ve iyim serliğine
an latım verir. T em elinde H eg e l’iıı Tarih Felsefesi' nin ve GöriingübiliııTnun
kavram ları yatar. Ama doğal us için kavranm ası güç olan şey k u rtu lu şu n
— yalnızca ansal kurtuluşun değil am a ayrıca fiziksel kurtuluşun — hiçbir
biçim de insanlığın içgüdüsel bir tepkisine, düşünm eyen b ir sü rü n ü n salt
özdeksel koşullarda iyileşme uğruna eylem ine bağım lı olm adığıdır. Böyle
y o ru m lan d ığ ın d a, kurtuluş tasarının özü us değil am a içgiidii olur, ve
m o d e rn tarih in görgül olarak ve çok acı olarak gösterdiği gibi gerçekte
yıkmaya çalıştığı usdışıııdan hiç de geri kalmayan bir barbarlık d üzeninde
sonlanır. Bu içgüdiisel/tepkesel tutum gerçekte insan olm a o n u ru n u hiçe
G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE 41

in diren, insan özgürlüğü ile ve insan olm anın değeri ile alay eden, insanı
k o şu llu te p k e le rin te rim le rin d e y o rum layan dav ran ışçı “r u h b ilim ”
uzm anlarına ve o n ların denetim e yatkın ö zn elerin e yaraşan tutum dur.
Ö zdeksel koşullar u ğ ru n a kurtuluş gereksinim i özdeksel koşullar göreli
de olsa iyileşir iyileşmez kurtuluşun kendisinden vazgeçer. Ve özü gerçekliğine
dek gelişmemiş eğitimsiz insanlık sağ ya da sol egem en lerin in altında tek-
boyııtlıı bir sürü olmayı daha ekonom ik bulur. K urtuluş gereksinim inde
o lanların kendileri gereksinim lerine ihanet ederler. Ö zdeksel değerleri
tarafından aptallaştırılm asına izin veren erdem siz insanlık tüm eşitsizliği,
tüm tiiresizliği, tüm söm ürü ve yokediciliği besleyen zem in olur. Böyle bir
varoluşun da özü vardır, am a bu hiç kuşkusuz ussallık değildir. Öyle bir
özdür ki, nihilizm in — ve en son adıyla postm odernizm iıı — insan adına
ileri sürdüğü irrasyonalizmin kendisinden başkası değildir. G erçekte, eğitim
ve erdemin özsel birliği kavramı karşısında, eğitim sizlik tarihsel kötülük
o lg u su n u n k en d isin i anlatır. Böylece eğitim sizlik ev ren sele y abancı
bireyselliğin, bireyciliğin biricik zeminidir.
Bu saçma varoluş, bu usdışı görüngü tüm çaba ve kaynaklarının en büyük
b ö lü m ü n ü , insan bilim ve dehasının d o ru ğ u n u yokediciliğe uyarlamış,
herşeydeıı çok yoketvıeye\e yokolmayayı\\kın o lduğunu gösterm iştir (Silah
sektörü tüm dünya üretim in d e tarım dan sonra ikinci sırada g elir). Böyle
biryokedicilik d eğ e r yitimi ile koşut gider. Ve nihilizm in kendisi de, tüm
açık sözlülüğü ile, usdışm a sarılır. V aroluşçuluk en iyim ser g ö rü n ü şü n ü
takındığı zam an bile bir kurtuluş, bir ideal'ûen sürem ez, çüııkü insana bir
öz kavram ını, b ir us yetisini yadsır. Ve 11e yazık ki, C am ııs’ııün sanısının
tersine, insanlık b ir “özeııç” ile erdem li olmayı seçmez. Çüııkü erdem bir
eğitim sorunudur, öyle bir düzeye dek ki, erd e m d en yoksun olduğu sürece
tü m d em o k ra sin in p olitik b ir ikiyüzlülük ve d o la n d ırıcılık d ü zen eğ i
o ld u ğ u y eterin d en öte gösterilm iştir — , ve özeııç, usdışı olarak, neyi
seçtiğ in e h iç b ir zam an aldırm az. H iç b ir özü n olm am ası in san için
lıerşeyiıı göreli olm ası, böylece hiçbir değerin olm am asıdır, çünkü d eğer
saltık olduğu ölçüde değerdir. H içbir özün olm am ası varoluşun salt bir
olumsallıklar, özeııçler oyunu olmasıdır. Ve böyle iken h içb ir Gelişimin,
h içbir G ereğin, hiçb ir Eğitim in, hiçbir ile rlem e n in olm am ası dem ektir.
Kötülük eğitimsizliğin belirişi olduğu sürece, kötülüğün sürmesi demektir.
Varoluşçu bilinç kendi öznelliği içinde yalpalayabilir: A nlam arayabilir,
erdem li olmayı seçebilir, kurtuluş tasarlarına katılabilir vb. Ama, kendini
bir öğreti olarak ileri sürdüğü ölçüde, kendi m antığı gereği, usa ve ussallığa
sn khrm alıdır. Çüııkii us varo lu şçu lu ğ u n yo k o lu şu n d aıı başka birşey
değildir.
Varoluş Öz olmaksızın salt analitik bir saçmalıktır, gerçekte olmayan birşey,
b ir soyutlam a, b ir mızmızlıktır. Tersine, Varoluş Ö zün g ö rü n ü şü , tinin
G ö rü n g ü sü d ü r. Öz, insan varoluşu söz k o n u su o ld u ğ u n d a , üst ur, ve
belirleyici olan şey bu Doğal Usun eğitimidir. Ve, yine varoluşçuluğun kendi
G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE

kavram larıyla konuşursak, V aroluşun ussal Özü bu saçm alığın o rtad an


kalkışının biricik güvencesidir.
V aroluşçuluk b u ussal Oziiıı o lm ad ığ ın ı, p o z itiv iz m /n ih iliz m tüm
Erdemin anlam sız o lduğunu bildirir. Ö zdekçilik tüm öznel erekselliğine,
biçim sel ussallığına karşın, yine U sun özerk olm adığını ileri sü rer ve bir
ideoloji olarak kendisinin ayııı özsi'ızlüğe, ayııı özgürlüksiizlüğe, ayııı karanlık
m an tığa ait o ld u ğ u n u gösterir, çünkü özgürlük öz-belirlenimdir, dışsal bir
belirlenim değil. Ozsel sorun açısından, böylesiııe eksiksiz bir anlaşma bu
akım ların m o d e rn vıılgıısuıı kendisinin anlatım ı olm ada anlaştıklarını
gö sterir. T ü m ü de Eytişim ü z e rin e in a n ılm a z b ir bilgisizliği, felsefe
kavram ının tam b ir yoksunluğunu gösterirler.
***

İnsanlık ta rih in d en tüm kesitlerin eşzamanlı olarak yaşandığı b ir çağda,


y erel e k in le rin p o stm o d e rıı tü rlü lü ğ ıi h e n ü z d ü şm a n lık d ü zey in d e
yaşam ayı sü rd ü rd ü k le ri bu g ez eg e n d e ta rih in e m e ğ in in so n a erm iş
o lm a sın d a n söz e tm e k T in in işini yarını b ırak tığ ın ı ileri sü rm ek tir.
Varoluşlarıussni Özleri ile bir olmayan bu tarihsel ekinlerin başında bugün
A m erikan insan karikatürü d u ru r: O zdekçi, yokedici, duyarsız, değersiz,
ruhsuz, pragm atist, ikiyüzlü. Bu traji-koıııik bilinç varoluşçu saçm anın en
bü y ü k doğrulayıcısıdır. P rotestan tinin bu başyapıtında, tü m m o d e rn
devlet aygıtı yokediciliğe, tüm politika lıalksal erdem sizliğin anlatım ına,
tüm sanat ruhsuz kitlenin eğlence gereksinim ine, tüm basııı-yaym araçları
ayııı k itlenin uyuşturulm asına ve aldatılm asına, tüm bilim ve sp o r p ara
m an tığına ayarlanmıştır, ve kurum sallaştırılm ış bir “felsefecilik” b u yapay
u su n içinde olduğu uyuşuk kuşkuculuk d u ru m u n u n yalnızca yalancı bir
çözüm lem esini yapar. B urada entellektüel postm oderıı şım arıklık işlevine
in d irg en m iştir. Bu d em o k ra tik devlet dostlarını ta rih in b u g ü n e dek
ta n ıd ığ ı en k o rk u n ç ve en aşağılık rejim lerd e b u lm u şk en , ve herşey
P o p p e r ’ııı “a ç ık ” to p lu m lu m u g ü n ışığ ıııd a y a şa n ırk e n , s o ru n u b ir
eg em en sınıf, b ir egem en azınlık so ru n u olarak görm ek tarihsel saflığın
doruğudur. Eleştiriyi, karşıtlığı, çelişkiyi denetlemeyi ve susturmayı başarmış
g ö r ü n e n bu tek -b o y u tlu to p lu m ç o k ta n d ır g e rid e n g e le n le r iç in ,
d ü n y anın düşünsel ve özdeksel m o d e rn yoksulları için, tarih in ıvır zıvırı
için öykünülecek m odel olmuştur. H içbir ekin bundan böyle onu çürüten
b u tarihsel d inam ikten soyutlam a içinde çözüm lenem ez, anlaşılam az ve
eleştirilemez.
H erşey bir yandan U sun kendiliğinden evrim ine, T inin G örü n g ü lerin in
eytişim inin nasıl işleyeceğine bağlı görünür. Ö te yandan bu süreci ideale
do ğ ru işletm enin, on u usun özbilinçli çabasına güdüm lü kılm anın olanağı
vardır. Ve H egel’iıı felsefesi, tüm felsefe tarihinin tözsel birikim ine anlatını
veren saltık İdealizm , tarihin kendisinin ussalbir süreç o ld u ğ u kavrayışı
zem ininde, tarihte ilk kez insan usunun bilinçli olarak karışması kavramını
G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE 43

getirm iştir. Bit kavram ilkiu düşüncesiz olarak — ya d a H eg e l’in diyeceği


gibi — dolaysızlığı içiude yakalanır. M arxizm bıı süreci usun değil ama
usdışının, bir altyapı fetişizminin eline bıraktığı ölçüde, başka bir deyişle,
insanın beyni ve midesi arasında değiş tokuş yaptığı ölçüde bu tasan temsil
etm ez, ve kendisi tinin g ö rü n g ü lerin in özgürlüksüz ve edilgin m antığı
içine düşer. D ahası, yurttaş ö zgürlüğünün — istenç ve dnyunç kavram ­
larının — ortad an kaldırılması üzerine dayandığı ölçüde, edim sel olarak
gericive edim sel olarak zorbadır, ve bu düzeye d ek despotizm e yetenekli
geri ekinlerde yalancı bir varoluş biçim inin ideolojisi o lur ki, b u n d an böyle
b ir zam anlar u ğ ru n a d oğduğu ideallerini bile aııımsayamaz.
Felsefe h e r zam an bir kaç bireyin ayrıcalığı olarak kalmayı sürdürür,
insanlığı usun biricik özgür çözüm lem esinin ortaya koyduğu sonuçların
ö tesin d e eğitm esi olanaksızdır (en azın d an şim dilik böyle g ö rü n ü r).
Ç ünkü us, b ir istenç ve duyunç b ü tü n ü de olan bu öz, D escartes’ııı dediği
gibi tüm insanlara eşit olarak dağıtılm ış olsa da, eğitim in d e eşitsizdir ve
g ö rüngülerinin evrimi kendi eytişim inde direııilm ezdir. Ve felsefe— ya da
gerçeklik sorunu — bilinçsiz pragnıatik insanın herşeydeıı önce vazgeçtiği
ve herşeydeıı sonra ele aldığı sorundur. Ama tarihsel gelişim in anlam ının
kavranm ası ö lçüsünde, felsefenin tüm tarih boyunca ayııı ussal ereğe
do ğru çabalayan tek bir evrensel etkinlik o ld u ğ u n u n bilincine varılması
ölçüsünde, usun sürece özbilinçli katılışı eytişimin kendi gereği olur. B undan
böyle, tarihsel sürecin hendiliğindenliği karşısında, felsefenin tüm an lam
ve d eğ e ri bıı sü reç tek i e tk in liğ in i bilinçli o la ra k s ü rd ü rm e ö d ev in e
bağlanır. Ve felsefe, so n u n a dek eleştirel kalm ak için, U sun herşeydeıı
değerli özerkliğini koruyabilm ek için, tüm kurum sallaşm aya, tüm kem ik­
leşmeye karşı bireysel özgürlükten vazgeçmez. T arihin en iyi insanlarının
ve bilgelerinin tüm çağlara yayılan ortaklaşa çabası idealizm in sürekli
değ eri ve g ü c ü d ü r ve Z am anın Z am an d a yenilm esi o lan bu birikim
m odern idealizm de şim dinin çabasına aktarılır. Bu bakış açısından, sorun
doğal bilinci gerçekliğe\wcşı, felsefeyekarşı savunan bir karanlık perdeye —
n ihilizm den pozitivizme, varoluşçuluktan özdekçiliğe d ek irrasyoııalist
h alk felsefeleri tü rlü lü ğ ü ııe ve m o d e rn sko lastizm e — b ir alm aşık
o luşturm a sorunu değildir, çünkü bunlar, yine H egeFiıı terim ini kulla­
nırsak, tinin m odern görüngülerinin tutucu ve özsiiz anlatım larından başka
birşey değildirler. Bu düzeye d ek anlatım ı oldukları p o p ü le r bilinçlerin
kendileri tarafın d an bile ciddiye alınm azlar. G erçeklik so ru n u m ızmız
litteratiııiıı can sıkıntılarının ötesinde, işlevsiz akadem izm in ötesinde,
kuşkucunun salt kendisini ilgilendiren kişisel içebakışlarm m ötesinde,
dünyanın kendi k itabında yaşanır ve çözüm e bağlanır. T ü m çelişkinin
o rtad an kaldırılm ası bir edimsellik sorunudur.
Ama bu sorun o denli de Ideanm ortaya koyduğu bir so ru n d u r ve insanı
ve insanlığı ideal belirlenim inde edimselleştirme)! ilgilendirir. Ve Ideam ıı
k en d in i edim selleştirem eyeceğiııi, U sun k endisinin bu cılız ve güçsüz
44 G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE

usdışı karşısında işinin um utsuz olduğunu d üşünm ek gerçekte felsefenin


b ü tü n ü y le dışına düşm ek, dalıa doğrusu felsefeyi, eytişimsel düşünceyi
h e n ü z kavram am ış olm aktır. Bu düzeye dek, felsefe o n a yabancı ve
düşm an bilince karşı yabancı ve düşm an olarak davranmamalıdır. Bu ideal
tasara direnen şey yalnızca ve yalnızca aptallık, eğitimsizlik, erdem sizliktir
— insanlığın lıergüııkü d u ru m u . Ö te yandan, bu tasarın başarısızlığa
u ğ ray ab ileceğ in i d ü şü n m e k , Saltık Id eam ıı, U sun k e n d in i edim sel-
leştireb ileceğ iııd eıı kuşku duym ak sözcüğün tam anlam ıyla saçmalık
denilen şeydir, giderek en büyük saçmalıktır, ve saçm anın felsefesini yapan
bilin cin söylem ine ait bir sorundur.
S p in oza’n m Törebilim’i “ [£]ğer esenlik elimizin altında olsaydı, ve büyiik
bir emek olmaksızın bulunabilseydi, nasıl olur da hemen hemen herkes tarafından
gözardı edilebilirdi? Am a tüm eşsiz şeyler ender oldukları denli de güçtürler”
sözleriyle kapanır. S p in o z a ’ııın “g ü çlü k ” sö zcü ğ ü n ü k u llan m ası hiç
kuşkusuz olanaksızlığı değil aıııa değeri vurgulam ayı am açlar. G erçeklik
yalnızca ve yalnızca erdemi istediği için güç görünür, ve yalnızca iyi olanın,
yalnızca doğru, yalnızca güzel olanın güçlüğüdür. Kötü olanın yerine saltık
o larak iyi olanı geçirm enin güçlüğüdür. Ruhsal köleliğin ve aptallığın
yerine ruhsal güzelliği ve özgürlüğü ve gerçekliği ve ussallığı geçirm enin
güçlüğüdür. G erçeklik bilincine erişm ek tüm istenç ve duyunç ile katıl­
m an ın daha azı ile olanaksızdır: Kılgı olmaksızın kuram d a olanaksızdır.
Bu n o k ta d a b ir kez dc in sa n ın D escartes’ııı çok açık ve çok seçik
o ld u ğ unu söylediği o gerçeklikten niçin kaçtığı üzerine düşü n m ek gerekir,
çü n k ü yanıt insanın kendi anlığm dadır ve eşit ölçüde açık ve seçiktir. Ve
b ir kez de, P la to n ’u an ım sa y arak , do ğ al b ilin c in ııiçiıı h e r zam an
kafasındaki ve ru h u n d a k i zincirleri ve m ağ ara d u v arın d ak i im g eleri
yeğlediği ü zerine d üşü n m ek gerekir.
id e a l olarak ve edim sel olarak, anlam ve değer arayan doğal bilinç için
ilkin kendi varlığının özbiliııcine yükselm ekten d ah a anlamlı ve daha
değerli birşey olabilir mi?
Şim di H eg e l’in M antık Bilimi’ne, varoluşu anlam adaki tü m güçlüğün
ve o d en li de tüm kolaylığın kaynağı olan U sun k en d isin in b ilim in e
geçebiliriz.

F en erb a h çe
" 1996 - 2002
NOT 1: Kuşkucu içebakış.
H ıu n e şöyle yazar:
“... Dolayısıyla bize yanlış bir us He, hiç us olmayan arasında ohmdaıı başka hiçbir
seçenek kalmaz, hisarı u sundaki hu çelişkiler ve. eksiklikler karm aşasının yeğiıı
görüşü üzerimde öylesine etkili oldu ve beynimi öylesine kızıştırdı ki, tüm inanç ve.
uslamlamayı yadsımaya hazm ın ve. hiçbir görüşe giderek bir başkasından daha olası
ya da olabilir diye bile bakamıyorum. Neredeyim, ya da. neyim i Varoluşumu, hangi
nedenlerden türetirim, ve hangi durum a geri döneceğimi... Tüm bu sorularla kafam
G Ö RG Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE 45

karıştı, ve kendimi imgelenebilecek en acıklı durumda, en koyu karanlık tarafından


kuşatılmış ve her lirden ve yelinin kullanım ından bütünüyle yoksun bırakılmış duy­
maya başlıyorum.
“Ne m utlu ki, us bu bulutlan dağ/tmaya yeteneksizken, doğanın kendisi bu amaç
için yelerlidir, ve ya bu kafa, eğilimini, gevşeterek ya. da. hiiçük bir oyalanmayla ve
duyulanının tüm, bu ku ru n tu lu n gideren diri izlenimiyle beni, bu felsefi melankoli
ve sabuklan//ulan lıurlanr. Yemeli yerim, bir lavla oynanm, söyleşilere katılırım, ve
dosl.la.nmla m utluyum dur; ve üç diirl saatlik eğlenceden sonra, bu kurgulara geri,
döndüğümde bunlar öylesine soğult, gergin ve saçma görünürler ki, içimden onlara
daha öle girmek gelmez. ” (Treniise, 1.4.7.)

NOT 2: Felsefeye Yönelik Suçlamalar.


Doğal bilincin felsefeye karşı içerlem elerinin tarihi felsefenin tarihi d enli eski­
dir. Bu mitolojik tu tu m , b u us-düşmanı tu tu m S o k ra te s’e v e rilen a n tik ölü m
cezasından so n ra p o stm o d ern ist N ietzche’nin yine aynı S o k ıa te s’i bir kez d aha
tam olarak aynı tö rel z em inde suçlu b u lm asında yinelenir: N ietzche için Sokra­
tes m o d e rn n ihilizm in kök en lerin i kendisine d ayandırm am ız g erek en “m oral
m anyak”tır. S o k ra te s /P la to n ’tın, ve ayrıca tü m felsefesin d e, tüııı eytişim inde
o n ların öğrencisi o lan m o d e rn H e g el’in “açık to p ln m ”u n düşm anı o ld u ğ u n u
bild iren P o p p e r’da d a yine aynı nefret duygusu etkindir, ve biraz aşağıda g öre­
ceğim iz gibi bütünüyle d üzm ece kanıtlarla desteklenir. “D ü şm a n ” yokedilnıesi
g e re k e n d ir. Ve so ru b ilin c i b u vargıya ve yargıya g ö tü re n n e d e n le rin n e le r
o ld u ğ u d u r.
O lgu yalın o larak şudur: (lerçeklik, özgürlük, erdem, uyum, düzen, idealizm, usun
ve dolayısıyla o n u n özgür etkinliği olarak felsefenin değerleridir. Bireysel felse­
feci b u n ları ileri sürer, ve u su n doğası gereği g erçek o lanı do ğ ru lam a eğilim in­
d e n ö tü rü , k u ran ı ve kılgının birliğinden ö tü rü o n la ra saltık bağlılıkta diretir.
Doğal bilincin özel, b ir nihilist biçim lenm esi b u n u dayanılm az bulur, böyle d e ğ e r­
lere anlatını veren felsefenin ve felsefecinin tehlikeli, o ldukları, “açık” toplum a
gözdağı, o lu ş tu rd u k la rı y o lu n d a k i v a rg ıların a ulaşır. N ihilizm a n c a k n e fre te
yeteneklidir, ve n ih ilist değersizliğin karşıtı d e ğ e rin kendisidir. Felsefe d e —
tıpkı in an ç ve sa n a t gibi — T in in özsel bir değeridir. T üııı ta rih boyunca, birbir­
le rin d e n çok ayrı ek in le r ve çok ayrı çağlar bu bilge in san ların yazılarına sarılır,
o n ları o k u lla rın d a özenle inceler, ve çoğu n lu k la o n la rd a n çok ö n e m li ve çok
d e ğ e rli şeyler ö ğ re n irle r, ve ç o ğ u n lu k la o n la ra m in n e tta r kalırlar.
M o d e rn nih ilizm in ve pozitivizm in bir n e fre t b ild irim in d e so n u ç la n a n bu
p ato lo jik tu tu m la rın ın kişilik b o yutunu, b ilin çaltın a sü rü le n acı verici yaşan­
tılarını ilg ile n d ire n ru h ç ö zü m le m esin i F re u d c ıılara bırakm alıyız. F elsefenin
işi sağlıklı u su çö zü m lem ek tir. Ve bu k a faların n e y a p tık la rın ın b ilin c in d e
o ld u k la rı ve y ö n te m le r in in g ü ıu ş ığ m d a o ld u ğ u d ü z ey e d e k , b e lirtilm e s i
g e r e k e n şey o n la r d a sö z d e s a v u n d u k la rın ın ta m te rs in i d o ğ ru la y a n bir
d ü ş ü n m e tarz ın ın işlediği, n e sn e l o lm ak la ilg ile n m e d ik le ri, tersin e işlerin i
en k ö tü sü n d e n d ü z m e ce k a n ıtla r ve ta n ıtla r yoluyla g ö rd ü k le rid ir. H iç kuş­
k u su z h e r p o z itiv is t/n ih ilis t b ilin ç te aynı n e f r e t y e ğ in liğ in in , aynı p a r a ­
n o y a n ın , ayııı d ü z e n b a z lığ ın o ld u ğ u sö y len em ez. A m a e ğ itim ve e rd e m in
birliği karşısında, biricik vargı bu eğitimsiz bilince özgü us-düşm anlığınııı, ıııiso-
lo jin in v a ro lu ş ta k i tü m k ö tü lü k o lg u su ile ayııı k a y n a k ta n d o ğ d u ğ u , ayııı
ö n y a rg ıla rla d e s te k le n d iğ i, ve aynı k ö tü m s e r /k a r a n lık b ilin ç d ü z le m in d e
46 G Ö RG Ü L B İLİN ÇTEN FELSEFEYE

sü rd ü rü ld ü ğ ü d ü r. P la to n ’u n m ağ a ra m iti m o d ern d ö n e m için d a h a az geçerli


değildir. P o p p e r’lar, Russell’lar, W ittg en stein ’lar bıı karanlık bilinç alan ların ın
tısa te p k ile r in e a n la tın ı v e rirle r, ve bıı m a n tık v a ro lu ş u iç in g e re k s in d iğ i
eğ itim siz b ilin ç d ü z le m in i h iç kuşkusuz h e r z am an kolayca b u lu r. P o p p e r
d u r u m u n d a b u k a ra la m a y ö n te m in in n e le re b a şv u rd u ğ u n u b ira z d a olsa
b ilm e k ilg in ç olabilir. K a u fıııan n b u fe n o m e n ü z e rin e a ra ştırm a yapm ıştır.
B u ra d a y e rim izin izin v e rd iğ i ö lç ü d e o n u n a ra ş tırm a s ın d a n y a ra r la n a ra k
ilerleyeceğiz.
P o p p e r A g k Toplum ve D üşm anlan'nûn, söz konusu kitabın o k u rla rın ın pek
ç o ğ u g ib i, k o n u a ld ığ ı d ü ş ü n ü r le r i okum adan yazar, ya d a e n a z ın d a n
o k u d u k la rın ı a n la m a d a b a şa rılı o ld u ğ u sö y len em ez. K a u fıııa n n ilk o la ra k
P o p p e ı ’ın ird e le m e sin in H e g el ü z e rin e yazılan başka h e rh a n g i b ir eleştirel
d e n e m e d e n çok d a h a fazla yanlış a n la m a k a p sa d ığ ın ı söyler. “E ğ e r ‘en te l-
le k tü e l d ü rü stlü ğ ü n d e ğ e r verdiğim iz herşey için tem el o ld u ğ u ’ k o n u su n d a
P o p p e r ile a n la şıy o rsa k ,” diye e k le r, “o n u n y ö n te m le r in e k a rşı ç ık m am ız
g e rek ir; ç ü n k ü to ta lite rlik ten n e fre tin in k itabının esin kaynağı ve a n a m otifi
o lm a sın a karşın, y ö n te m le ri n e yazık ki to ta lite r ‘a ra ş tırm a c ıla rın ’ y ö n te m ­
le rin e b e n z e r.” T o taliterliğe karşı kavgasının yalnızca dışa yansıttığı k e n d i iç
to ta lite rliğ in e karşı verilm iş o ld u ğ u n u a n la m a n ın güç o lm a d ığ ın ı göreceğiz.
Ve d a h a açık sözlü olursak, ta rih in e re ğ in in özgürlük o k lu ğ u n u tan ıtla d ığ ın a
in a n a n ve ussal eğitimi insanlığın biricik k urtuluş yolu olarak g ö re n b ir idealisti,
H e g e l’i “D ü şm a n ” o larak suçlam ak hiç kuşkusuz küçük b ir d ü şü n m e d e n g e ­
sizliğinin belirtisi değildir.
K a ııfm a n n ’ın b e lirttiğ i gibi, P o p p e r ’ııı H e g el ü z e rin e 19 sayfalık n o tla rı
c id d i b ir a ra ş tırm a g ö r ü n ü ş ü n ü v e rse le r d e , P o p p e r ü z e r in d e b ir tü r
rııhbiliııısel g özlem de b u lu n d u ğ u özn esin in e n ö n e m li çalışm alarını gözardı
e d e r. D ayandığı b aşlıca y a p ıt S c rib n e r’in Hegel Selections başlıklı k ü ç ü k bir
d erlem esid ir. Bu yeterlidir ç ü n k ü o ra d a neyi bulacağını ö n c e d e n bilir. B urada
“D evlet T an rın ın dünyadaki y ü rü y ü şü d ü r” gibi kaba çevirileri ö rn e k le r olarak
gösterir, ki g erçek çeviri, K a u fıııan n ’ın İngilizcesi ile, “il is tlıe rııay o f (',od wil.li
Üıe rııorl.d l.b.a.1, Umre should be. Um State’’ b içim in d e d ir (“devletin olm ası T an rın ın
d ü n y a iç in ‘is te d iğ i’ şey d ir”). Ve bu tü m c e bile H e g e l’in yayım ladığı Tüze.
Felsefesi'n in m e tn in d e b u lu n m a z , a m a yalnızca “sözcüklerin se ç im in in ” kimi
z a m a n H e g e l’in o lm a k ta n ç o k k e n d is in in o ld u ğ u n u b e lir te n y a y ım c ın ın
“e k l e r i / Zusâlze” a ra s ın d a y e r alır. P o p p e r o k u y u c u la rın d a n h iç k u şk u su z
büyük b ir kavrayış ve yargı gücii beklem ez. Bu tü r d ah a ö te ve çok d a h a ilginç
ö rn e k le ri, “foto-ıııontaj” uygulayım ı ile aynı yolda “a h ııtı-m o n tajlarım n ” nasıl
y a p ıld ığ ın ı a k ta rm a n ın b ir a n la m ı yoktur.
P o p p e r ayrıca H e g e l’in “savaş” ü z erin e g ö rü şle rin in Prusya k ra lın ı h o şn u t
e tm e k için yazıldığını ileri sürer. Oysa Tinin Cuhüngiibilimi'n d e “T ö re l D ünya”
ü z e rin e kesim de savaşa ilişkin gö rü şler 1807’de N a p o le o n ’a h a y ran lık duyan
H e g e l b ir Prusya d e ğ il a m a b ir Stvabia (Schvvaben) u y ru ğ u o ld u ğ u ve tam
o la ra k P rusya’n ın J e n a savaşında yenilgiye uğratıldığı zam an yazılm ıştır. Yine
H e g e l’in A lm an u lu sa lc ısı o lm a k la su ç la n m a sı k a rşı-H e g e lc iliğ in ö lçü sü z
d u y g u sa llığ ın ın ö rn e k le rin d e n birid ir. H e g el g e rç e k te n d e Cermanik e k in e
ta r ih te b ü y ü k b ir ü s tü n lü k , g id e re k ö z g ü rlü k s ü re c in d e m o d e r n ö n c ü lü k
ro lü n ü yükler. A m a “G e rm a n ik ” sö z c ü ğ ü n ü n o n u n için h e rh a n g i b ir ırksal
ya d a m illiyetçi im lem i yoktur. Ingilizler, H ollandalIlar, D anim arkalIlar, İsveç­
C.ÖRGÜL BİLİNÇTEN FELSEFEYE

lile r vb., ç o ğ u n lu k la P ro te s ta n lığ ı seçm iş o la n ulııs ve h a lk la r o n u n için


"G erm aııik tin ”dir. H e r k ararlı H egel ele ştirm e n i gibi, P o p p e r’ın da H e g e l’i
y irm inci yüzyıl N azi o lg u su n a bağlam aksızın g e çe m e y e ce ğ i ö n c e d e n g ö rü ­
lebilir. Ama biraz ayrıntı P o p p e r’ın yine iyileri yerdiğini ve kötüleri övdüğünü
gösterir.
K a u fıııa n n ’ı izliy o ru z. P o p p e r ’ın ö n ü n e a ld ığ ı s o r u n d a k e n d is in d e n
y ararlandığı K olnai Halıya Karşı Savaş başlıklı bir kitab ın yazarıdır, ve b u n d a
W em er fıteger, M ax Scheler, Nielzsche, S tefim George, K nrl Jaspers gibi a d la rı
d o ğ ru d a n ya d a dolaylı o la ra k N azizm ile ilişk ile n d irir ve H e g el ile b e n z e r­
liklerini g ö ste rir (“ü n ,” “şa n ,” “şe ref,” k o n u la rın d a !). P o p p e r şöyle yazar: “I
anı greatly in d e b te d to K o ln a i’s book, w hich has ıııad e it possible fo r ıııe to
q ııo te in th e r e m a in in g p a r t o f tlıis c h a p te r a c o n sid e ra b le n u ıııb e r o f au-
tlıors \vho w oııld otlıerw ise lıave b e e n inaccessible to ıııe. (I have n o t, how-
ever, ahvays follow ed th e rvording o f K olnai’s tra n sla d o n s.)” K olnai’n in kendi
m etn in d ek i alın tılar genellikle kaynakları b e lirtilm ed e n verilir, ve bulanıklığa
P o p p e r k e n d i k a tk ıla rın ı ekler. P o p p e r d a h a so n ra b u a lın tıla rı H e g e l’d e n
seçtiği bağlanışız tü m c e p a rç a la rı ile karşılaştırır.
Ve K aufm ann sü rd ü rü r: “D ah a önemlisi, kötü H eg el’i ‘S c h o p e n h au e r ya da
J. F. Fıies gibi’ ü stü n in san larla karşılaştırır, ve pıo-tofaşist o ld u ğ u ileri sürülen
ve g iderek N azilerin ırkçılığı için bile kendisini suçladığı H e g e l’e karşı sürekli
o la ra k S c h o p e n h a u e r ile b irlik te dava b irliğ i y a p a r — a ç ık tır ki F rie s ve
S c lıo p e n h a ııe r’in, o lg u n H e g e l’in tersine, Y ahudi d ü şm a n la rı olduklarından
h ab ersiz d ir.” (:: “M o re im p o rta n t, h e c o n tra sts th e vicious H e g el w ith sııpe-
rio r m en ‘sııclı as S c h o p e n h a u e r o r J. F. Fries,’ a n d h e constanüy ıııakes coııı-
m o n caııse w ith S c h o p e n h a u e r against the allegedly protofascist H egel, w hom
h e b lam e s ev en fo r th e N a zis’ racism ■ —• ev ideııtly ıınavvare tlıat Fries a n d
S ch o p en h au er, ıın lik e th e m atııre H egel, rnere a n ti-S e m ites”
H e g el’in kendisinin yayım lam adığı en erken gençlik d e n e m e le ri Y ahııdilere
karşı gen el önyargıyı paylaştığını gösterir (P o p p e r b u n d a n h ab ersizd ir). Am a
d a h a so n ra , ııssalcı-felsefeci H egel o gençlik ö n yargısını b ü tü n ü y le b ir yana
b ırakm ış, ve Y a h ııd ilere ve başka h e r ekinsel küm eye eşit h a k la rın ın ta n ın ­
m asını, ç ü n k ü in s a n la ra yu rttaşlık h a k la rın ın e tn ik k ö k e n le ri ya da d in le ri
z e m in in d e d e ğ il a m a yaln ızca in sa n o ld u k la rı iç in v e rilm e si g e re k tiğ i
çık arsam asın ı yapm ıştır. H e g e l’in H e id e lb e ıg Ü n iv e rsite sin d ek i ard ılı Fries
sık sık büyük bir ‘lib e ra l’ olarak görülm üş, ve H egel sık sık o n a karşı se rt olm uş
o lm a k la su ç la n m ıştır. B u b a ğ la m d a , F rie s ’ın 1816 y a z ın d a Heidelbergische
Jahrlnklıer der LiUeralur'de bir m akale olarak d a çıkan bir kitapçık yayımladığı
ve b u n d a “Y ah u d ile rin yokedilm esi” g e rek tiğ in i b ild ird iğ in d e n söz edilm ez.
“Y alıudiler A lm an ların g ö n e n ç ve k a rak terle rin i nasıl tehlikeye d ü şü rü rle r? ”
başlıklı b u yazıda Fries Y ah u d ile rin “g eçm işte ve g ü n ü m ü z d e h a lk ın k an ın ı
e m e n le r ” o ld u k la rın ı söyler. “Böylece Y ahudi kastı ... tam o la ra k k ö k ü n d e n
k a z ın m a lıd ır (m it S tu m p f u n d Stiel a u s g e ro tte t) ç ü n k ü b u k ast d e v le t
iç e rs in d e k i tü m gizli ve p o litik to p lu m la rın a ç ık ç a e n te h lik e lis id ir.”
“Y ahudilerin içeri tüm göçleri d u rd u ru lm a lı, dışarı göçleri hızlandırılm alıdır.
... E v len m e ö z g ü rlü k le ri ... k ısıtla n m a lıd ır. ... B ir H ıristiy a n ın b ir Y ahudi
tara fın d a n çalıştırılm ası yasaklanm alıdır”; ve “giysileri ü z e rin e özel b ir işaret”
tak m a z o ru n lıığ u g e tirilm e lid ir. “K a rd e ş le rim iz Y a h ııd ile re d e ğ il, a m a
Y ahudiliğe (d e r J u d e n s c h a ft) savaş a çıyoruz.”
48 G Ö R G Ü L BİLİNÇTEN FELSEFEYE

“B ıı,” d e r K aııfnıann, “ Tüze Felsefesine ö n sö z ü n d e H e g e l’in F rie s’ın ah lak


y asaların ın y erine ‘yürek, d o stlu k ve coşku p ü re s i’ g e çirm e sin i n için e leştir­
diğini anlam am ıza yardım edebilir. H iç kuşkusuz Fries’m k ardeşçe coşkusuna
g ü v e n m e k Y aln ıd iler için akıllıca olm ay acak tı.”
E ğ e r anti-S em itizm suçlam ası K a n t’a yöneltilm iş olsaydı, bu b e lg e len m iş
suçlam aya karşı çıkm ak için yapabileceğim iz çok az şey o lu r ve K a n t'ın ileri
yaşın etkisiyle dikkatsizleştiği, duygıısallaştığı, g id e re k b u n a d ığ ı vb. söylene­
b ilird i. Ç ü n k ü y a ln ız ca Y a şa ıııö y k ü le rin d e a n la tıla n s ö z le rin in d ışın d a ,
yayım ladığı son k ita p ların d an b irin d e yanlış anlaşılm ası olanaksız bildirim leri
vardır. H eg el K a n t’ın tö rel k u ra m ın ın çok sağın b ir o k u n u ş u n u n g ö tü rd ü ğ ü
irrasyonalizıııi, öznelciliği, ulusalcı rom antizm i özellikle Tüze Felsefesi'ııd e ele
a lır (§ 140). (K a n t’ın a n ti-S e m itiz m i ü z e rin e d a h a g e n iş bilgi için bkz.
K aııfnıann, İnsanı A nlam ak, I, s. 112-3 (Id ea, 1995).)
Böyle b ir su ç la m a n ın o n u h a k e d e b ile c e k b irin e (ö rn e ğ in F rie s’a ya da
K a n t’a) d e ğ il, am a ö z ellik le Y a h u d ile re d e salt in sa n o lm a la rı z e m in in d e
y u rtta şlık h a k la rın ın v erilm esin i savunm uş b ir in sa n a y ö n e ltilm e si e n kalın
kafalı ku şk u cu n u n bile ü z e rin d e biraz düşünm esi g e rek e n b ir noktadır. Yine,
T a rih in e re ğ in in özgürlük o ld u ğ u n u söylem iş ve b ü tü n fe ls e fe sin in b u n u n
ta n ıtla m a sı o ld u ğ u n u , saltık Id e a n ın , U su n e d im se lle şe m e y e c e k so y u t b ir
k u rg u o lm a d ığ ın ı v u rg u la m ış b ir in s a n ın m o d e r n D evleti çözüm lem esinin
b u rju v a d e v le tin aklanm ası o la ra k g ö rü lm e si, b u ö lç ü sü z s a ç m a lık in sa n
u s u n u n k e n d is in d e k e n d is in e karşı, ııssalcılığa karşı, id e a liz m e karşı n için
böyle anlam sız b ir n e fre tin o ld u ğ u ü z e rin e d ü şü n m ey i g e rek tirir.
H e rşe y b ir yana, Devlet H e g e l’in T üze d izg e sin d e Nesnel T in a la n ın ın bir
kategorisi olarak Sallılı Tin ala n ın ın altındadır, ve T in in a çın ım ın ın d o ru ğ u ya
d a e reğ i değildir. Yine, D evlet Kavram ı o n u n özsel o larak yasa o ld u ğ u n u , ve
tıssal yasanın b ir isten ç b e lirlen im i olarak yurttaşa yabancı b ir güç değil am a
tam o larak onun kendi işlem i ve kendi özgürlüğü o ld u ğ u n u gösterir. P o p p e r —
aslında Devlet k o n u su n d a H e g e l’i suçlayan tüm ideoloji — İstenç ve Ö zgürlük
kavram ları k o n u su n d a in an ılm a z b ir bilgisizliği ele verir.
P o p p e r ’m k e n d isin in pozitiviste verdiği d e rs b irin i e le ş tirm e d e n , d e rm e
çatm a alıntılar y ap m ad an ö n c e ele a lm an m etinin iyice bir okum ası, bütününde
kavranm ası gerektiğidir. Am a felsefe eytişimsel düşünceyi göze alam ayan kaba
saba k a fan ın b a şaram ay acağ ı b irşey d ir ve böyle ru h la r d a n b u n u b e k le m e k
b ü y ü k b ir saflık olacaktır. P o p p e r us d ü şm a n lığ ın ın , felsefe d ü şm a n lığ ın ın
zorunlu alarak karaktersizlikle, görecilikle birlikte gittiğini g ö ste re n e n p o p ü le r
birkaç p a rad ig m a d a n biridir. Ve ikinci sınıf pozitivizm ine bile “eleştirel ııssal-
c ılık ” d iy ecek d e n li d ü ş ü n c e yoksulu ve fe lsefe d en h a b e rsiz P o p p e r kişisel
b e ce rik siz liğ in i P la to n ve H e g e l’e y ö n e lik b ir tü r öç alm aya d ö n ü ş tü re re k
‘ussallaştırır.’ Bir son söz o larak, B e rn ard Slıaıv’ın eleştirm ene — genelde eleştir­
m en liğ e — yönelttiği eleştiriyi b u ra d a , en uygun olduğu yerde, felsefenin ve
fe lsefe cin in e le ştirm e n in e su n m a k ü z ere ö d ü n ç alıyoruz: Bu zat h a re m d e k i
h a d ım gibidir. H e r gece yapıldığını gözlediği ve g e n e d e h iç yaşam adığı şeyi
k e n d isin in h iç b ir z am an yapam ayacağını bilir.
Zavallı P o p p e r!
ANAHATLARDA
FELSEFİ BİLİMLER
ANSİKLOPEDİSİ
I
MANTIK BİLİMİ
J

I
Giriş
§ ı
F e lse fe b a ş k a b ilim le rin y a r a rla n d ık la rı b i r ü s tü n lü k te n , nesne­
lerinin ta s a r ım yetisi ta r a f ın d a n d o la y sız c a v e rilm iş ve b a ş la m a
ve ile rle m e iç in b ilg ile n m e yön,teminin d a h a ş im d id e n b e n im s e n ­
m iş o ld u ğ u n u varsaym a o la n a ğ ın d a n y o k s u n d u r. F e lse fe h iç
k u şk u su z n e s n e le r in e ilk o la ra k d in ile o rta k la ş a iyedir. İkisi d e
Gerçekliği n e s n e le ri o la ra k alırlar, ve d a h a s ı e n y ü k sek a n la m d a ,
— T a nrının G e rç e k lik ve salt o n u n G e rç e k lik olm ası a n la m ın d a .
B u n d a n b a ş k a , ikisi d e s o n lu n u n a la n la r ın ı, Doğayı ve in sa n
T in in i, b u n la r ı n b ir b ir le r i ile ve g e r ç e k lik le r i o la ra k T a n r ı ile
iliş k ile rin i e le a lırla r. F e lse fe b u n a g ö r e n e s n e le r i ile b e lli b ir
ta n ışıklığı v a rsa y a b ilir, ya d a d a h a d o ğ r u s u b ö y le b ir ta n ışık lığ ı
ve ayrıca o n la ra d u y u la n b ir ilgiyi varsay m a lıd ır— salt şu n e d e n le
ki, b ilin ç z a m a n a g ö re n e s n e le rin tasarım larım o n la r ın ka vra m ­
larından d a h a ö n c e o lu ştu ru r, ve düşünen T in bile a n c a k ta sa rım ­
la m a yoluyla ve o n a başvurarak d ü ş ü n e r e k b ilm e ve k a v ra m a
d ü z le m in e y ü k se lir.
A m a d ü ş ü n s e l ir d e le m e d e ç o k g e ç m e d e n a ç ığ a ç ık a r ki b u
ird e le m e iç e riğ in in zo ru n lu ğ u n u g ö s te rm e ve n e s n e le rin in b e lir ­
le n im le r in i o ld u ğ u g ibi v a rlık la rın ı d a ta n ıtla m a g e r e k s in im in i
k e n d i iç in d e taşır. B u y ü z d e n o n la rla o ilk ta n ışık lık y etersiz, ve
varsayım lar ve in a n ca la r ile ri s ü rm e ya d a b u n la r ı g e ç e rli saym a
tu tu m u k a b u l e d ile m e z g ö r ü n ü r . A m a b ö y le lik le b ir başlangıç
y a p m a n ın g ü ç lü ğ ü d e o rta y a çıkar, ç ü n k ü b ir b a ş la n g ıç dolaysız
birşey o la ra k k e n d i varsayım ını y a p a r ya d a d a h a d o ğ ru s u k en d isi
b ö y le b ir v arsa y ım d ır.

§2
F e lse fe ilk in g e n e l b ir a n la m d a n e s n e le r i n düşünerek irdelemişi
o la ra k ta n ım la n a b ilir . A m a e ğ e r in s a n ın k e n d in i h a y v a n d a n
d ü ş ü n c e yoluyla ay ııd ettiğ i d o ğ ru y sa (ki hiç kuşk u su z d o ğ r u d u r ) ,
o z a m a n iıısan sa l h erşe y yalnızca ve y alnızca d ü ş ü n c e ta ra fın d a n
o rta y a ç ık a r ıld ığ ı iç in in sa ıısa l o la c a k tır. A ıııa g e n e d e fe lse fe

51
52 MANTIK BİLİMİ

k e n d in e ö z g ü b ir d ü ş ü n m e kipi, d ü şü n m e y i bilg iy e ve k av ray an


b ilg iy e d ö n ü ş tü r e n b ir k ip o ld u ğ u iç in , felse fi d ü ş ü n c e n in d e
in sa n sa l h erşe y d e e tk in o la n , g id e re k insaıısal o la n ın b u iıısansal-
lığ m ı o rta y a ç ık a r a n d ü ş ü n m e y o lu n d a n b ir aynın ı o la c a k tır —
ü ste lik o n u n la özdeş o lm a sın a , kendinde salt bir d ü ş ü n c e o lm a sın a
k a rş ın . B u a y rın ı b ilin c in d ü ş ü n c e y o lu y la te m e lle n d ir ilm iş
in s a n s a l iç e r iğ in in ilk in d üşünce biçim inde d e ğ il a m a b ir d u y g u ,
b ir sezg i, b ir ta s a rın ı o la ra k g ö r ü n m e s i o lg u s u n a b a ğ lıd ır —
biçimler ki, biçim olarak d ü ş ü n c e d e n a y ırd e d iln ıe lid irle r.
G ü n ü m ü z d e a r tık b a s m a k a lıp b ir ö n e r m e d ü z e y in e d ü şm ü ş
esk i b ir ö n y a rg ıy ı a n ım sa y a b iliriz : in s a n k e n d in i h a y v a n d a n
d ü ş ü n c e y o lu y la a y ııd e d e r ; b a s m a k a lıp o la b ilir, a ıııa g e re k li
o ld u ğ u n d a böyle eski in a n ç la rı a n ım sa m ak , tu h a f g ö rü n se d e,
y e rin d e o lacak tır. Ve g ü n ü n b ir ö nyargısı k a rşıs ın d a b u n u b ir
g e re k s in im o la ra k g ö re b iliriz ; b u ö n y a rg ı duygu ve düşünceyi
b ir b ir in d e n ö y le sin e a y ırır ki, b u n la r ın b ir b ir le r in e k a rşıt,
ü s te lik d ü ş m a n o lm a la rı g e re k ir, öyle ki, d u y g u — ö ze llik le
d in se l d u y g u — d ü ş ü n c e ta ra fın d a n kirletilir, sa p tırılır, g id e re k
b ü tü n ü y le yok edilir, ve d in ve d in d a rlığ ın k ö k le rin i ve y erle rin i
ö zsel o la ra k d ü ş ü n c e d e d eğ il a m a b aşk a b ir y e rd e b u lm a la rı
g ere k ir. O ysa böy le b ir ayrılık d u r u m u n d a u n u tu lm a k ta d ır ki
sa lt in sa n d in e y e te n e k lid ir, ve h ay v a n la rın ise tü z e ve a h la k ­
la r ın d a n d a h a ö te b ir d in le r i yoktur.
D in in d ü ş ü n c e d e n b u k o p m ası ileri s ü r ü ld ü ğ ü n d e g en e llik ­
le g ö z ö n ü n e g e tir ile n d ü ş ü n c e “üzerine düşünce" o la ra k
b e lirtile b ilir — ya d a derin d ü ş ü n c e o la ra k , ki d ü ş ü n c e o la ra k
düşünceyi içeriği o la ra k a lır ve b ilin c e g e tirir. F e ls e fe n in
d ü ş ü n c e a ç ısın d a n b e lirg in o la ra k sa p ta d ığ ı b u ay rım ı ta n ım a
ve g ö z e tm e d e savsaklık felsefeyle ilgili e n k a b a g ö r ü ş le r in ve
s u ç la m a la rın k ay n a ğ ıd ır. Y alnızca in sa n ın d in i, tü z esi ve tö re l
b ir yaşam ı v a rd ır — h iç k u şk u su z sa lt d ü ş ü n e n v arlık o ld u ğ u
için; ve b u y ü z d e n d in se l, tüzel ve tö re l a la n la rd a — ister d u y g u
ve in a n ç , isterse ta sa rın ı o lsu n — g e n e l o la ra k D üşünce h iç b ir
z a m a n e tk in liğ in e s o n v e rm e z ; e tk in lik ve ü r ü n l e r i o r a d a
b u lu n u r ve kapsanırlar. A m a d ü ş ü n c e n in belirlediği ve içlerine
işlediği b ö y le d u y g u ve ta s a rım la rı ta şım a k b ir şey d ir, b u n la r
üzerine düşünceler ta şım a k b aşk a b ir şey. B u b ilin ç k ip le r in in
üzerine düşünm e yoluyla ü re tile n d ü ş ü n c e le r “d e r in d ü ş ü n m e ,”
“s ıra d a n u sla m la m a ” ve b e n z e rle ri a ltın d a , ve ay rıca felse fen in
k e n d is i a ltın d a k a p s a n a n d ü ş ü n c e le rd ir.
GİRİŞ 53

Bıı b a ğ la m d a b u tü r üzerine-düşünceyi bizi B e n g i ve G erçe k


o la n ın b ir ta s a r ım ın a ve k e s in liğ in e u la ş tır a n k o şu l o la ra k ,
g id e re k b iric ik yol o la ra k ile ri s ü r e n ve d a h a sık k a rşıla şıla n
b ir b aşk a yanlış a n la m a g e ç e rlik k azanm ıştır. Böylece, ö rn e ğ in
T a n rın ın va ro lu şu n u n m etajîziksel ta n ıtla rı (ki a r tık o ld u k ç a
eskimişlerdir) sa n k i T a n r ın ın v a ro lu ş u k o n u s u n d a k i in a n ç ve
k a n ı ö zsel o la ra k ve y aln ızc a o n la r ın bilg isi ve o n la r a ilişk in
k an ı yoluyla ortaya çıkarılabilirm iş gibi ele alın m ışlard ır. Böyle
b ir ö n e sü rıım besinlerin kimyasal, b o ta n ik ya d a zoolojik b elirle­
n im le r in in b ir b ilg isin i e d i n m e d e n ö n c e y e m e k y e m e n in
o lan ak sızlığ ın ı, ya d a sin d irim için a n a to m i ve fizyoloji ö ğ re n i­
m in i b itirin c e y e d e k b e k le m e k g e re k tiğ in i ile ri sü rm ey e d e n k
d ü şe c e k tir. E ğ e r böyle olsaydı, k e n d i a la n la rın d a b u b ilim le r,
tıp k ı k e n d i a la n ın d a k i felse fe g ib i, y a ra rlık a ç ıs ın d a n h iç
k u şk u su z ço k şey kazanır, g id e re k y a ra rlık la rı saltık ve ev ren sel
v a z g e ç ile m e z lik d ü z e y in e y ü k s e lird i; ya d a , d a h a d o ğ r u s u ,
tü m ü d e , v a z g e ç ile m e z o lm a k y e r in e , h iç v a ro lm a z la rd ı.

§ 3
B ilin cim izi d o ld u r a n içerik, h a n g i tü r d e n o lu rs a o lsu n , d u y g u la ­
rın , sezgilerin, im g e le rin , tasarım ların , a m a ç la rın , ö d ev lerin vb. ve
d ü ş ü n c e ve k a v ra m la rın belirliliklerini o lu ş tu ru r . D u y g u , se zg i,
im g e vb. b u b a k ım d a n b u iç e r iğ in B içim leridirler: iç e r ik bir ve
aynı k a lır — iste r d u y u lsu n , sezilsin, ta sa rım la n sın ya d a isten sin ,
isterse yalnızca d u y u lsu n ya d a d ü ş ü n c e le r d e n b ir k a rışım la b ir ­
likte d u y u lsu n , sezilsin vb., ya d a b ü tü n ü y le katışıksız o la ra k d ü ş ü ­
n ü lsü n . B u b iç im le rd e n h e rh a n g i b irin d e , ya d a b irç o ğ u n u n k a rı­
şım ın d a , iç e rik b ilin c in nesnesidir. A m a b u n e s n e llik te bu biçim­
lerin, belirlilikleri de k e n d ile rin i içeriğe katarlar, öyle ki, b u b iç im le r­
d e n h e r b irin e g ö re tikel b ir n e sn e o rtay a çıkıyor gibi g ö rü n ü r, ve
b ö y le c e k e n d in d e aynı o la n , ayrı b ir iç e rik g ib i g ö rü n e b ilir.
D u y g u , sezg i, istek , iste n ç vb. b e lirlilik le ri, o n la rın bilincinde
o lu n d u ğ u s ü re c e , k a b a c a tasarım lar o la ra k a d la ııd ırıld ık la rı
iç in , g e n e l o la ra k diyebiliriz ki felse fe düşünceleri, kategorileri,
ya d a d a h a sa ğ ın b ir deyişle, K a v ra n ıla n ta s a r ım la r ın y e rin e
g e ç irir. G e n e l o la ra k ta s a r ım la r d ü ş ü n c e ve K a v ra m la rın
eğretilemeleri o la ra k g ö rü le b ilirle r. A m a ta s a rım la ra iye o lm a k
h e n ü z b u n la r ı n d ü ş ü n m e iç in im le m le r iııi, o n la r a k a rş ılık
d ü ş e n d ü ş ü n c e ve K a v ra m la rı b ilm e k d e m e k d e ğ ild ir. E v rik
o la ra k , d ü ş ü n c e ve K av ram lara iye o lm a k , ve b u n la ra k arşılık
54 MANTIK BİLİMİ

d ü ş e n ta sa rım la rın , se zg ilerin ve d u y g u la rın n e le r o ld u k la rın ı


b ilm e k d e iki ayrı şeydir. — F else fe n in anlaşılm azlığı d e n ile n
şey b ir yanıyla b u n o k ta y a bağlıdır. G ü çlü k b ir y a n d a n k e n d in ­
d e s a lt a lışka n lık yo k su n lu ğ u o la n b ir y e te n e k s iz lik te , s o y u t
d ü ş ü n m e , e .d . a rı d ü ş ü n c e le r e s a r ıla r a k b u n l a r d a d e v in m e
y e te n e k s iz liğ in d e y atar. S ıra d a n b ilin c im iz d e d ü ş ü n c e le r
ta n ıd ık d u y u sa l ve tin s e l g e re ç le ö rtü lm ü ş ve b irle ş m iş le rd ir;
ve birşey ü z e rin e d ü ş ü n ü r k e n , d e rin le m e s in e d ü ş ü n ü r k e n , ve
g ü n d e lik u sla m la m a d a d u y g u ları, sezgileri, ta sa rım la rı d ü ş ü n ­
ce ile karıştırırız (b ü tü n ü y le duyu sal iç erik li h e r ö n e rm e y e —
ö r n e ğ in “B u y a p ra k yeşile///'” gibi — ş im d id e n varlık ve tekillik
k a te g o rile ri k atılm ıştır). A m a d ü ş ü n c e le rin k e n d ile rin i katışık­
sız o la ra k n e s n e y a p m a k b aşk a b ir şeydir. — A n laşılm a zlığ ın
b ir b aşk a yanı d a b ilin ç te d ü şü n c e ve K avram o la ra k b u lu n a n ı
ö n ü n e ta sa rın ı k ip in d e alm ayı isteyen dayançsızlık tır. İn sa n ın
ö n ü n d e d u r a n b ir K a v ra m d a n ey i d ü şü n m esi g e r e k tiğ in i
b ile m e d iğ i söylenir; oysa b ir K avram da K av ram ın k e n d is in d e n
d a h a ö te d ü şü n ü le c e k hiçb irşey yoktur. B u y ü z d e n o a n la tım d a
d a h a ö n c e d e n bilinen, ta n ın a n b ir tasarım a d u y u la n ö z le m
y a ta r; ta s a r ım la m a y o lu y itin c e , b ilin c e s a n k i b ir z a m a n la r
ü z e rin d e sağ lam ve d o ğ a l d ay a n ağ ın ı b u ld u ğ u to p r a k ay ağ ın ın
a ltın d a n ç e k ilm iş g ib i g elir. K e n d in i a r ı K a v ra m la r ü lk e s in e
çe k ilm iş b u ld u ğ u n d a , d ü n y a d a nerede o ld u ğ u n u b ile m e z. —
B u y ü zd en yazarlar, vaizler, k o n u şm a c ıla r vb. o k u y u c u la rın a ya
d a d in le y ic ile rin e o n la r ı n d a h a ş im d id e n e z b e r e b ild ik le r i,
o n la r a ta n ıd ık g e le n ve k e n d ile r in i kendiliklerinden, a n la ta n
ş e y le rd e n söz e ttik le ri z a m a n en a nlaşılır b u lu n u r la r.

§4
S ır a d a n b ilin c im iz le b a ğ ın tıs ın d a f e ls e f e n in ilk o la r a k ken d in e
özgü bilgilenm e kip i için gereksinim i g ö s te rm e s i ya d a g id e r e k b u
g e re k s in im i u y a n d ırm a s ı g e re k e c e k tir. A m a d in in n e s n e le r i ile,
g e n e l o la ra k gerçeklik ile b a ğ ın tıs ın d a , b u n la r ı k e n d i iç in d e n
b ilm e yeteneğinde o ld u ğ u n u ta n ıtla m a s ı g e r e k e c e k tir ; ve dinsel
ta s a r ım la r la a r a s ın d a o rta y a ç ık a n b ir ayrılık sö z k o n u s u o ld u ­
ğ u n d a , ay rılık g ö s te re n b e lir le n im le r in i aklam ası g e re k e c e k tir.

§5
B e lirtile n ayrım ü z e rin e b ir ö n açık lam a v e rm e k ve b u n u n la b ağ lı
o la ra k b ilin c im iz in g e r ç e k içeriğinin a n c a k b u iç e r iğ in d ü ş ü n c e
GİRİŞ 55

ve K avram b iç im in e çevrilm esiyle k a za n ıld ığ ım ve ü s te lik ilk kez


o za m a n k e n d in e özg ü ışığında sa p ta n d ığ ın ı g ö ste rm e k am acıyla,
b ir b a ş k a eski önyargı a n ım s a tıla b ilir: D e r le r ki, n e s n e le r d e ve
o la y lard a, g id e re k d u y g u la rd a , se z g ile rd e , sa n ıla rd a , ta sa rım la rd a
vb. gerçek o la n ı g ö rg ü le m e k için üzerine-düşünvıe g erek ir. “Ü z e rin e
d ü ş ü n m e k ” ise e n a z ın d a n h e r d u r u m d a d u y g u la rı, ta s a rım la rı
vb. düşüncelere d ö n ü ş tü r m e k tir .
F e ls e fe n in k e n d i iş in in k e n d in e ö z g ü biçimi o la ra k ile ri
s ü r d ü ğ ü şey y a ln ız c a düşünce o ld u ğ u iç in , a m a h e r in s a n
d o ğ a l o la ra k d ü ş ü n e b ild iğ i için , b ö y le ce § 3 ’te v e rile n ay rım ı
g ö z a r d ı e d e n b u so y u tla m a n e d e n iy le , d a h a ö n c e fe lse fe n in
anlaşılm azlığı ü z e r in e y a k ın m a o la ra k d e ğ in ile n şeyin k a rşıtı
o rta y a çıkar. B u b ilim sık sık ö y lesin e k ü ç ü m s e n ir ki, g id e re k
k e n d i le r in i o n u n la h iç b ir s ık ın tıy a so k m a m ış o la n la r b ile
o n u n la ilgili herşeyi te m e ld e n anladıkları k u r u n tu s u n a k a p ılır­
lar; s ır a d a n b ir e ğ itim in s ın ırla rı iç e r s in d e k alm ış o ls a la r d a,
ö z e llik le d in s e l d u y g u la rd a n yola ç ık a ra k felse fe y ap m ay a ve
o n u n ü z e r in e y a rg ıla rd a b u lu n m a y a y e te n e k li o ld u k la r ın ı
d ü ş ü n ü r le r . K ab u l e d ile c e k tir ki, b a ş k a b ilim le rle ta n ış ık lık
o n la r ü z e r in d e b e lli b ir ç a lışm a y a p m ış o lm ay ı g e re k tirir, ve
ü z e r le r in d e b ir y a rg ıd a b u lu n a b ilm e k ilk in b ö y le b ir b ilg i
k o n u s u n d a yetk in olm ayı g e re k tire c e k tir. Ve y in e k a b u l e d ile ­
c e k tir ki, b ir çift ayakkabı ü re te b ilm e k için b u işi ö ğ re n m iş ve
u y g u la m ış o lm a k g e re k ir, ü s te lik h e r k e s k e n d i a y a ğ ın d a
b u n u n iç in g e r e k e n ö lç ü n ü ve e lle r in d e g e re k li işle m le r için
d o ğ a l b ec eriy i b u la b iliy o r olsa bile. Y alnızca felse fen in k en d isi
iç in b ö y le b ir ça lışm a, ö ğ r e n m e ve ç a b a g e re k li d e ğ ild ir. —
B u r a h a tla tıc ı sa n ı e n y ak ın z a m a n la r d a k i o n a y ın ı d o la y sız
b ilg i ya d a sezgi yoluyla b ilg i ö ğ r e tis in d e n alm ıştır.

§6 -
Ö te y a n d a n , eşit ö lç ü d e ö n e m li b ir n o k ta o la ra k , felsefe a n la m a ­
lıd ır ki iç e riğ i d irim li T in in ü lk e s in d e k ö k e ııse l o la ra k ü r e tile n
ve k e n d in i ü r e t e n iç -g e re ç te ıı, b ilin c in E vreni, dış ve iç E v re n i
y a p ıla n b u iç -d e ğ e ı d e n b a şk a b irşe y d e ğ ild ir — a n la m a lıd ır ki
içeriği Edimsellikivc. B u iç eriğ in e n yakın b ilin c in e deneyim diyoruz.
D ü n y a n ın d u y a rlı b ir iıd e le n iş i b ile iç ve dış v a rlığ ın g e n iş
ü lk e s in d e n e y in s a lt g eç ic i ve a n la m s ız b ir g ö rü n g ü o ld u ğ u n u ,
ve ney in k e n d i iç in d e g e rç e k te n edimsellik a d ın a y araşır o ld u ğ u n u
a y ırd e d e r. F e lse fe b u b ir ve ay n ı iç -g e re c i b ilm e n in b a ş k a tü r-
56 M A NTIK BİLİMİ

le ıin d e n salt biçim a ç ısın d a n ayrıldığı için, e d im se llik ve d en ey im


ile b a ğ d a şm a sı z o r u n lu d u r . G id e re k b u b a ğ d a ş m a b ir fe lse fe n in
g erç ek liğ i iç in e n a z ın d a n dışsal b ir d en e k -taşı o la ra k g ö rü leb ilir,
tıp k ı b u b a ğ d a şm a n ın sa p ta n m a sı yoluyla ö zb ilin ç li U su n varolan
U s ile, E d im se llik ile u z la şm a sın ı ü r e tm e n in b ilim in e n y ü k se k
e r e ğ i o la ra k g ö rü lm e s i gibi.
T üze Felsefesi b a şlık lı ç a lış m a m a Ö nsözde şu ö n e r m e le r b u lu ­
n u y o rd u :

Ussal olan edimseldir,


ve edimsel olan ussaldır.

B u y alın ö n e r m e le r b irç o k la rın a tu h a f g ö r ü n d ü ve d ü şm a n c a


k a rş ıla n d ıla r , ü s te lik felse fey e ve h e ış e y d e ıı ö n c e d in le r in e
b ağ lılık ların ı ta rtışm a k o n u su etm eyi bile iste m e y e n le r ta ra fın ­
d a n . B u b a ğ ın tıd a d in in s ö z ü n ü e tm e k g e r e k s iz o la c a k tır,
ç ü n k ü o n u n ta n rıs a l d ü n y a h ü k ü m d a rlığ ı ö ğ re tile ri b u ö n e r ­
m e le r in ç o k b e lir g in a n la tım la rıd ır. A m a b u n la r ı n felse fi
a n la m la r ı söz k o n u s u o ld u ğ u n d a ö y le sin e d e r i n b ir e ğ itim
d ü ze y i ö ııg e r e k ir ki, y aln ızca T a n rın ın e d im s e l o ld u ğ u — e n
e d im se l o ld u ğ u , y aln ızc a o n u n g e rç e k te n e d im s e l o ld u ğ u —
d eğ il, am a, b iç im se l a ç ıd a n b a k ıld ığ ın d a , g e n e l o la ra k b elirli-
v a rlığ m b ö lü m s e l o la ra k görüngü ve a n c a k b ö lü m s e l o la ra k
e d im se llik o ld u ğ u d a b ilin m elid ir. G ü n d e lik y a ş a m d a h e r h a n ­
gi b ir d ü şü n c e y e , yanlışa, kötüye ve k ö tü n ü n alan ın d ak i herşeye,
k ısaca b o z u lm u ş ve geçici h e r v a ro lu ş a o lu m s a l b ir y o ld a
edimsellik a d ı v erileb ilir. O ysa s ıra d a n b ir d u y g u b ile o lu m s a l
b ir v aro lu şa “e d im s e l” g ibi v u rg u lu b ir ad ı y ü k le m e d e d u rak sa-
y acaktır■; ç ü n k ü o lu m s a llık öyle b ir v a ro lu ş u im le r ki, b u n u n
o la b ile c e ğ i g ib i o lm a y a d a b ile n olanaklı b irş e y d e n d a h a ö te
b ir d e ğ e ri yoktur. G e n e d e , e ğ e r E d in ıse llik te n söz etm işse m ,
a ç ık tır ki b u a n la tım ı h a n g i a n la m d a k u lla n m ış o ld u ğ u m u n
k e n d iliğ in d e n d ü ş ü n ü lm e s i g e r e k ir d i, ç ü n k ü a y rın tılı b ir
M a n tık ç a lış m a s ın d a d a E d im se lliğ i e le a la r a k o n u y a ln ız c a
o lu m s a l o la n d a n d e ğ il (ki g e n e d e b ir v a ro lu ş u v a rd ır), a m a
g id e re k b elirli-v arlık ta n , v a ro lu şta n ve d a h a b a şk a b e lirle n im ­
le rd e n d e sa ğ ın o la ra k a y ırm ıştım .1 — Ussal o la n ın edimselliği
I d e a la r ın ve İ d e a lle r in b o ş im g e le rd e n b aşk a b iış e y o lm a d ık ­
la rı ve f e ls e f e n in b ö y le u y d u r m a la r ın b ir d iz g e s i o ld u ğ u

1[ Wissenschaft derLogik, 2. Buch, 3. Abschnitt: “Die Wirkliclıkeit.”]


GİRİŞ 57

g ö r ü ş ü n e k a rşıt o ld u ğ u gibi, ev rik o la ra k , İ d e a la n n ve İ d e a l­


le r in e d im s e llik ta şıy a m ay a ca k d e n li eşsiz ya d a k e n d ile r in e
b u n u sağ lay am ay acak d e n li gü çsü z şe y ler o ld u k la rı g ö rü şü y le
d e çatışır. A m a e d im se lliğ in İ d e a d a n ayrılışı ö ze llik le a n la k
d ü z e y in d e k alır — a n la k ki s o y u tla m a la rın ın d ü şle rin i g e rç e k
diye g ö r ü r ve g id e re k p o litik a la n d a b ile b ü y ü k b ir h az d u y a ra k
b u y u r d u ğ u “gerek” ile b ü y ü k le n ir, sa n k i d ü n y a n a s ıl o lm a sı
gerektiğini ve n asıl o lm a d ığ ın ı ö ğ r e n m e k iç in o n u b e k le m e k
zo ru n d a y m ış gibi; e ğ e r olm ası g e re k tiğ i gib i olsaydı, o z a m a n
o n u n o “g e r e k ”in in ço k b ilm işliğ i n e r e d e k a lırd ı? A n la k b u
“g e r e k ” ile b asm a k a lıp , dışsal ve geçici n e s n e le re , k ııru m la ra ,
d u r u m la r a vb. karşı çıktığı z a m a n — ki b u n la r b e lk i d e b e lli
b ir s ü r e ve ö z e l ç e v re le r iç in g ö r e li o la ra k b ü y ü k b ir ö n e m
ta ş ıy a b ilir le r — h iç k u şk u su z h a k lı o la b ilir ve b ö y le b ir
d u r u m d a g e n e l o la ra k d o ğ r u b e l ir le n im le r le b a ğ d a ş m a y a n
p e k ço k şey b u la b ilir; kim ç e v re sin d e g e rç e k te h iç d e o lm a sı
g e re k tiğ i g ib i o lm a y an p e k ço k şeyi g ö re m e y e c e k d e n li b ilg e
d eğ ild ir? A ıııa b u b ilg elik b u n e s n e le rd e ve b u n la rın “g e r e k ”-
le r in d e k e n d in i felsefi b ilim in ilg ile r in in o r ta s ın d a b u ld u ğ u
k u r u n tu s u n a k a p ıld ığ ı z a m a n b u n d a y an ılır. B ilim in ilg isi
yalnızca id e a iledir, ve id e a ise sa lt o lm a sı g e re k e c e k ve ed im se l
o la m a y a c a k d e n li g ü ç sü z d e ğ ild ir ; ve b ilim in ilg isi öyle b ir
ed im se lliğ e y ö n e lik tir ki, b u r a d a o n e s n e le r, k u ru m la r, d u r u m ­
la r vb. sa lt yüzeysel d ışy a ııları o lu ş tu ru r la r.

. §7
ilk o la ra k , “ üzerine-düşiinm e” b ü tü n ü n d e a lın d ığ ın d a fe ls e fe n in
ilkesini (ki b a şla n g ıç d a d e m e k tir) k ap sar; ve b u n d a n so n ra , yakın
z a m a n la rd a (L u tlıe r R e fo rm asy o n ıı z a m a n ın d a n so n ra ) bağımsız­
lığı iç in d e y e n id e n ç iç e k le n d iğ i z a m a n , b a ş la n g ıc ın d a Y u n a n
f e ls e fe s in in b a ş la n g ıç la r ın d a o ld u ğ u g ib i sa lt s o y u t b ir tu tu m a
g itm e y ip te r s in e k e n d in i aynı z a m a n d a g ö r ü n g ü d ü n y a s ın ın
ö lç ü sü z g ö r ü n ü ş ü iç in d e k i g e re c in e v e rd i; b ü tü n b u n la rın s o n u ­
c u n d a felsefe a d ı öyle b ilg i d a lla r ın a u y g u la n ır o ld u k i, b u n la r
g ö r g ü l te k illik le r d e n iz in d e k i d e ğ iş m e z ö lç ü n ve evrensellerin
b ilg isi iç in o ld u ğ u gibi, o lu m s a lın so n su z ç o k lu ğ u n u n g ö r ü n ü r ­
d e k i d ü z e n s iz liğ in d e y a ta n Z o ru n lu k ilk e s in in ya d a Yasaların,
sa p ta n m a sıy la d a u ğ ra şıy o rla rd ı; b ö y le ce felsefe içeıiğini d ışın ve
iç in d o ğ r u d a n sezgi ve a lg ısın d a n , şim dideki d o ğ a d a n ve o d e n li
d e in s a n ın şim dideki tin ve y ü r e ğ in d e n alm ıştır.
58 M ANTIK BİLİMİ

D eneyim in ilkesi so n s u z ö n e m d e k i şu b e lir le n im i k a p s a r: B ir


iç e riğ in o n a y la n m a s ı ve g e r ç e k le n m e s i iç in in s a n ın k e n d is i
orada olmalı, ya d a d a h a b e lirli o la ra k , in s a n b u iç e riğ i kendi
öz-pekinliği ile b ir lik iç in d e ve b irle şm iş b u lm a lıd ır. K e n d isi
o r a d a olm alıd ır, iste r sa lt dışsal d u y u la rı ile o lsu n , isterse d a h a
d e r in tin i, özsel öz-biliııci ile. — B u ilke b u g ü n le r d e in a n ç ya
d a dolaysız bilgi d e n ile n ya d a dış d ü n y a d a ve h e ış e y d e n ö n ce
k iş in in kendi iç in d e ta n rıs a l b ild iriş o la r a k g ö r ü le n şeyle
aynıdır. Felsefe a d ı v e rile n o b ilim le re k a b u l e ttik le ri b aşlan g ıç
n o k ta sı n e d e n iy le görgül b ilim le r deriz. G e n e d e a m a ç la d ık la rı
ve o rta y a ç ık a r d ık la rı özsel s o n u ç la r ise ya sa la r ve genel
önermelerdir, b ir ku ra m d ır; v a ro la n şe y le re iliş k in düşünceler­
d irler. B öylece Newtoıı fiziğ in e D o ğ a F elsefesi a d ı v e rilirk e n ,
ö te y a n d a n söz g eliıııi H u g o G ro tiu s u lu sla rın karşılıklı ta rih sel
e y le m le rin i b iı a ra y a to p a rla y a r a k s ır a d a n b ir u s la m la m a n ın
y a rd ım ıy la b ir g e n e l ilk e le r b ü tü n ü , b ir k u r a m o lu ş tu r d u ki,
b u n a D e v le tle ra r a s ı T ü z e F else fe si a d ı v e r ile b iliy o rd ıı. —
Felsefe a d ı In g iliz ler a ra s ın d a h e n ü z g e n e l o la ra k b u b e lirle n im i
ta ş ım a k ta ve N e w to n e n b ü y ü k fe lse fe c i ü n ü n ü s ü r d ü r m e k ­
te d ir; a m a g id e re k a d a ra ç y ap ım cıların ın e d e r liste le rin e d e k
in d ir ile r e k ö z e l b ir m a n y e tik ya d a e le k tr ik li a r a ç la r b aşlığ ı
a ltın a d ü ş m e y e n b a s ın ç ö lç e r , ıs ıö lç e r g ib i a y g ıtla ra felsefi
aletler d e n i r — h iç k u şk u su z b ir ta h ta , d e m ir vb. b ile ş im in e
d e ğ il a m a y a ln ız c a düşünceye fe ls e f e n in a r a c ı d e n m e s i g e ­
re k irk e n .- — B u ra d a felsefi o la ra k a d la n d ırıla n g e re c in n e d e n
o lu ştu ğ u açık ça g ö rü lm e k te d ir. — B ir In g iliz g a z e te sin d e yeni
y a y ım la n a n k ita p la r ın d u y u r u la r ı a r a s ın d a k ısa c a ş u n la r ı
b u ld u m : The A rt o f Preserviııg the H a ir on P hilosophical Prin-
ciples, n ea tly p r in te d in p o st 8., p ric e 7 sh. — S açın k o ru n m a sı
iç in felsefi ilk e le r ile d e n m e k is te n e n b e lli ki k im y a sa l, fizyo­
lo jik vb. ilk e le rd ir . — B ö y lece ö z e llik le y a k ın z a m a n la r ın
b ilim i o la n ve [ A lm a n y a ’d a ] Ussal D e v le t E k o n o m is i ya d a

■ Thom son tara fın d a n yayıma h azırlan an b ir d e rg in in başlığı şudıır: Felsefe.


Yıllığı; ya da Kimya, Mineraloji, Mekanik, Doğa-Tarihi, Tanın ve Sanallar Dergisi.
[A nnals o f Plıilo.soplıy; ar, Magazine. oj Chem.isl.ry, Mineralogy, Mechanirs, Natura t
Hislory, Agricullure, and the Arls; L ondra, 1813-20].
[W illiaııı W allace’ın no tıı: “T lıo m as T h o m so n (1773-1852), Glasgovv’de
Kimya P rofesörü, kimya ve ilgili b ilim lerin e rk e n ta rih in d e k e n d in i gösterdi.
T h e A nnals oj Philosophy 1813’d e n 1826'ya dek yayım landı. The art, oj presennng
ihe hair (a n o n im o la ra k ) 1825’d e L o n d ra ’d a yayım landı.”]
GİRİŞ 59

K u ra m sa l D e v le t E k o n o m is i d e n i le n P o litik E k o n o m i d e
F e lse fe a d ın ı a lm ış tır.1

§8
B u bilgi ilkin k e n d i a la n ın d a 11 e d e n li d o y u ru c u olsa d a, ilk olarak
o r a d a k a p s a n m a y a n b ir b a ş k a nesneler ç e v re si d a h a k e n d in i
g ö ste rir — Ö zgürlük, Tin, Tanrı. B u n la rın o a la n d a b u lu n m a m a ­
la rın ın n e d e n i d e n e y im e a it o lm a m a la r ı d e ğ ild ir ; h iç k u şk u su z
d u y u sal o la ra k d e ııe y im le n e m e z le r, a m a b ilin ç te b u lu n a n lıe rşey
d e n e y im le ıım iş tir — b ir a n la tın ı ki, g e r ç e k te b ir g e n e le m e d e n
b aşk a birşey d e ğ ild ir; te rsin e, b u n u n n e d e n i b u n e s n e le rin k e n d i­
le rin i içerikleri a ç ıs ın d a n h e m e n so n s u z o la ra k g ö s te rm e le rid ir .
A r is to te le s ’e y an lış o la ra k y ü k le n e n ve f e ls e fe s in in d u r u ş
n o k ta sın ı an latıy o r olm ası gerek tiğ i d ü ş ü n ü le n eski b ir ö n e rm e
v ard ır: ‘ n ih il est in intellectu, quod non fu e rit iıı sensu ’ — d ü ş ü n ­
c e d e h iç b ir şey y o k tu r ki d u y u d a , d e n e y im d e o lm u ş o lm a s ın .1

'1G enel politik e k o n o m i ilkeleri ile ilgili o larak ‘‘felsefi’’sözcüğü İngiliz devlet
a d a m la r ın ın a ğ ız la rın d a n eksik o lm a z — ü ste lik açık o tu r u m la r d a b ile .
1825’deki (2 Ş ııb at) p a rla m e n to o tu r u m u n d a B ro ııg h a m sarayın sö z lerin e
yanıt o larak sunm ası g erek en söylevi dolayısıyla söyle konuştu: “O zgiir tecim in
d e v le t-a d a m ın a y a ra şır ve felsefi ilk e le rin in — ç ü n k ü b u n la r h iç kuşkusuz
fe ls e fid irle r — o n a y la n m a sı ü z e rin e , m a je s te le ri b u g ü n p a rle m e n to y u
k u tla m ış la rd ır.” A ıııa b u dil y alnızca m u h a le fe t ü y e le rin e özgü d e ğ ild ir.
Y anında D evlet B akanı C a n n in g ve O rd u M uhasebecisi G e n era l Sir C h arles
L o n g ’ıın d a b u lu n d u ğ u B aşbakan L o ıd L iverpool’u n başkanlığı altın d a v erilen
G e m ic ilik B irliğ in in yıllık y e m e ğ in d e (aynı a y d a ), sa ğ lığ ın a k a ld ırıla n
k a d e h le r e y a n ıt o la ra k D evlet B a k an ı C a n n in g d e d i ki: “Bir d ö n e m y e n i
başladı; b u n d a n böyle b u ü lk e n in y ö n e tim in d e b a k a n la r derin bir felsefenin
d o ğ ru ilk e le rin i u y g u lay a b ile ce k lerd ir.” İngiliz felsefesi ile A lm an felsefesi
a ra sın d a k i a y rım lar n e d e n li büyük o lu rsa o lsu n , başka y e rle rd e felsefe adı
y alnızca k ü ç ü m sey ici b ir ad ve alay k o n u su o la ra k ya d a n e fre t u y a n d ırıc ı
birşey o la ra k k u lla n ılırk e n , o n u n İngiliz d e v le t a d a m la rın ın ağ zın d a h e n ü z
o n ıırla n d ırılm a k ta o ld u ğ u n u g ö rm e k sevindiricidir.
[W illianı W allac e ’ın n o tu : “T ah tın k o n u şm a sı 3 Ş u b a t 1825’te o k u n d u .
G em i sa h ip le rin in yem eği 12 Şubattaydı. 14 Ş u b a t tarih li Times C a n n in g ’in
sözlerini “d ü z m e c e d eğil aıııa sağlam fe lse fe n in tü re li ve bilgece d ü z g ü le ri”
o lara k verdi :: T h e speeclı froııı tlıe tlıro n e was re a d o n Feb. 3 Kİ, 1825. T h e
shipovvners’ d in n e r was o n Feb. 12. T h e Times o f Feb. 14 gives as C a n n in g ’s
tlıe vvords “tlıe jııst a n d vvise ıııaxim s o f so u n d n o t spurioııs plıilosoplıy.”]
''[ “ D o ğ u ş ta n d ü ş ü n c e le r k a v ra m ın a k a rşı ç ık a ra k ‘a n la k ta d a h a ö n c e
d u y u la rd a o lm a m ış h iç b irşe y y o k tu r’ g ö r ü ş ü n ü s a v u n a n la r h a k lıd ır la r,”
diyordu L eibniz, “ y eter ki ‘anlığın kendisi d ışın d a ’ sınırlam asını g e tireb ilelim .”
— A.Y.]
60 M ANTIK BİLİMİ

E ğ e r k u rg ııl felsefe b u ö n e rm e y i yadsım ışsa, b u sa lt b ir yanlış


a n la m a o la ra k g ö rü lm e lid ir. A m a, evrik o la ra k , k u rg u l felsefe
eşit ö lç ü d e ile ri sü re c e k tir ki ‘nilıil est in seıısu, quod noıı fuerit
in intellectu, ’ — ilk o la ra k b ü tü n ü y le g e n e l a n la m d a , e .d .
voöçıın (noııs) ve d a h a d e r in b e lirle n im i iç in d e T in in ev re n in
n e d e n i o ld u ğ u a n la m ın d a , — ve ik in c i o la r a k d a h a ö ze l
a n la m d a (b k z. § 2 ), e .d . tü z e l, tö r e l ve d in s e l d u y g u n u n
k a y n a k ve y e r in i y a ln ız c a d ü ş ü n c e d e ta şıy a n iç e r iğ in b ir
d u y g u s u ve b ö y le lik le b ir d e n e y im i o ld u ğ u a n la m ın d a .

. §9
ik in c i olarak, ö z n e l U s biçim a çısın d a n d a h a ö te b ir d o y u m
is te m in d e d ir ; b u b iç im g e n e l o la ra k Z o ru n lu k tu r (b k z. § 1 ). O
b ilim s e l y o ld a bir y a n d a n o n d a k a p s a n a n evrensel, cin s vb. g ib i
ö ğ e le r k e n d ile r i iç in b e lirs iz d irle r, tikeller ile k e n d ile r i iç in
b a ğ ın tılı d e ğ ild ir le r ; te rs in e , iki yan b ir b ir le r in e d ışsal ve o lu m ­
sa ld ır, tıp k ı b ir a r a d a to p la n m ış tik e llik le riıı d e k e n d i b a ş la rın a
e ş it ö lç ü d e k a rşılık lı o la ra k dışsal ve o lu m s a l o lm a la rı g ib i. Öte
y a n d a n , b a ş la n g ı ç la r tü m d u r u m l a r d a d o la y sızlıkla r, ve rilm iş-
Tikler, varsayım lardırlar. H e r ik i d u r u m d a d a z o r u n lıık b iç im i
d o y u r u c u o lm a k ta n u z a k tır. Üzerine-düşünce, b u g e r e k s in im le r i
d o y u rm a y a y ö n e ld iğ i s ü re c e , g e rç e k felsefi d ü ş ü n c e , e.d . ku rg u l
düşüncedir. Ö y ley se ü z e r in e - d ü ş ü n c e o la ra k — ki d a h a ö n c e
sö z ü n ü ettiğ im iz ü z e rin e -d ü ş ü n c e ile ortaklığı iç in d e ayııı z a m a n ­
d a o n d a n ayrıdır d a — felsefi d ü ş ü n c e n in o r ta k b iç im le r d ışın d a
b ir d e ken d in e özgü biçimleri v a r d ır ki, b u n la r ı n e v re n s e lle r i
K a vram dır.
K u rg u l b ilim in b aşk a b ilim le rle ilişkisi b u d ü ze y e d e k yalnızca
şu d u r. Söz k o n u s u b ilim le rin g ö rg ü l iç e rik le rin i k esin lik le b ir
y ana atm az, te rsin e o n la rı ta n ır ve k u lla n ır; yine, b u b ilim le rin
ev re n sellerin i, y asaların ı, c in sle rin i vb. d e k a b u l e d e r ve o n la rı
k e n d i iç e riğ in e u y g u la r; a m a d a h a d a ileri g id e re k b u k a te g o ­
rile re b a ş k a la rın ı k a ta r ve o n la rı g e ç e rli kılar. B u d ü zey e d ek ,
a r a la r ın d a k i ay rın ı y aln ızc a k a te g o r ile rd e k i b u d e ğ işim i ilg i­
le n d irir. K u rg u l m a n tık ö n c e k i m a n tık ve m e ta fiz iğ i k ap sar,
ayııı d ü ş ü n c e - b iç im le rin i, y a sa la rı ve n e s n e le r i sa k lar, a m a
ayııı z a m a n d a o n la rı d a h a geniş k a te g o rile rle d a h a ö te işleyip
d ö n ü ş tü r ü r .
K u rg u l a n la m ı iç in d e k i K avram dım sıra d a n a n la m ı iç in d ek i
k a v ra m ı a y ırd e tm e k g e re k ir. B u tek -y a n lı ik in c i a n la m d a d ır
GİRİŞ 61

ki “so n su z h iç b ir K avram ile k a v ıa n a m a z ” ö n e s ü rü m ü o rta y a


sü rü lm ü ş ve b in le rc e kez y in e le n e re k b ir önyargıya d ö n ü ş tü r ü l­
m ü ştü r.

§ 1°
F elsefi b ilg in in a r a c ı o la ra k a lın a n b n d ü ş ü n c e n in k e n d is i b ir
y a n d a n z o r u n l u ğ u a ç ıs ı n d a n a n l a ş ı lm a v e ö te y a n d a n s a ltık
n e s n e l e r i b ilm e y e te n e ğ i a ç ıs ı n d a n a k l a n m a g e r e k s iııim in -
d e d ir. A ıııa b ö y le b ir iç g ö r ıın ü n k e n d is i fe lse fi b ilg id ir ve b u
y ü z d e n y a ln ız c a f e ls e f e n in içersine d ü ş e r. B u y ü z d e n b ir ön
a ç ım l a m a k a ç ın ılm a z o la r a k f e ls e f i o lm a y a n b ir n i t e l i k t e
o la c a k ve b ir v a rs a y ım la r, in a n c a l a r ve s ır a d a n u s la m la m a la r
d o k u s u n d a n , e .d . k a r ş ıt la r ı d a e ş it h a k l a o n l a r a k a r ş ı ile r i
s ü r ü l e b i l e c e k b i r o lu m s a l s a y ıltıla r to p l a m ı n d a n d a h a ö te y e
g e ç e m e y e c e k tir .
Eleştirel F e lse fe n in a n a bakış a ç ıla rın d a n b ir in e g ö re , T an rıy ı,
şe y le rin ö z ü n ü vb. b ilm ey e y ö n e lm e d e n ö n c e bilm e-yetisiniu
k e n d isi y o k la ıım a lı ve böyle birşeyi b a ş a rm a y a y e te n e k li o lu p
o lm a d ığ ı s a p ta n m a lıd ır; araç o n u n ara cılığ ıy la o rta y a çık m ası
g e r e k e n iş ü s tle n ilm e d e n ö n c e ta n ın m a lıd ır, ç ü n k ü elverişsiz
ise, tü m ç a b a la r b o ş a g id e c e k tir. — B n d ü ş ü n c e ö y le sin e
usayatkvn g ö r ü n m ü ş tü ki, b ü y ü k b ir h a y ra n lık ve o n ay k a z a n ­
m ış ve bilgi nesneler için ilg isin d e n ve o n la rla ilgili u ğ ra ş ın d a n
k e n d i ü z e r in e , b iç im se l o la n a g e r i d ö n m ü ş tü . G e n e d e
sö z c ü k le rle aldatılm ayı istem iyorsak kolayca g ö rü le b ilir ki, b iç
k u şk u su z b aşk a a ra ç la r b elirlen m iş o ld u k la rı k e n d ile rin e ö zg ü
işin y e rin e g e tiriliş in d e n d a lıa b a ş k a y o lla rd a y o k la n a b ilir ve
y arg ılan ab ilirler. A m a b ilm e n in y o k la n m ası bilmeden b aşk a b ir
y o ld a o la m a z ; ve b u sö z d e a r a ç d u r u m u n d a o n u y o k la m a k
o n u b ilm e k te n b a şk a b irşey d e m e k d e ğ ild ir. A ıııa b ilm e d e n
önce b ilm e y i is te m e k S k o la stik d ü ş ü n ü r ü n b ilg e c e b ir k a r a r
o la ra k yüzmeyi suya girmeye kalkışm adan ö n c e ö ğ re n m e d ü ş ü n ­
cesi d e n li sa çm a d ır.
R e in lıo ld ’’ b ö y le b ir b a ş la n g ıc a e g e m e n o la n k a rışık lığ ı
g ö rm ü ş, ve b u g ü ç lü ğ ü g id e rm e k için geçici o la ra k varsayımlı
ve belkili b ir fe lse fe yolu y la b a ş la m a y ı ve b n y o ld a , n a s ıld ır
b ilin m ez , kökensel gerçeğe tılaşılm caya d e k d u r m a d a n ilerlem ey i

■'[Kari Leonhard Reinlıold, liri imge zur leichlenı ObmirJıl des ZusUmdes der
Philosnphie beim An[ınıge des 19. [alırhunderts, H a m b u rg 1801.]
62 M ANTIK BİLİMİ

ö n e r m iş ti. D a h a y a k ın d a n b a k ıld ığ ın d a b ö y le b ir y o lu n
o ld u k ç a s ır a d a n b ir yola, eş deyişle g ö r g ü l b ir d a y a n a ğ ın ya
d a b ir ta n ım iç e rs in e g etirilm iş geçici b ir sa y ıltın ııı ç ö z ü m le ­
m e s in e v a rd ığ ı g ö rü lü r. R e in h o ld ’u n y a k la ş ım ın d a d o ğ r u b ir
b ilin c in yattığını, v arsayım lara ve geçici ilk e le re dayalı s ıra d a n
b ir g id işin ö n sa v lı ve b e lk ili b ir y ö n te m o la ra k a ç ık la n d ığ ın ı
g ö rm e k zo r d eğ ild ir. A m a bıı d o ğ ru iç g ö rü böy le b ir y ö n te m in
yapısını d e ğ iştirm e z , te rsin e d o ğ r u d a n d o ğ ru y a elverişsizliğini
o rta y a se re r. • • ’ : -' r .

11
F e lse fe y e d u y u la n g e r e k s in im d a h a d a ö te şöy le b e lir le n e b ilir .
T in d u y u m s a y a n ve s e z e n tin o la ra k d u y u s a l şe y le ri, d ü ş le m
o la ra k im g e le ri, is te n ç o la ra k e re k le ri vb. n e s n e a lırk e n , b elirli-
v a rlığ ın m ve n e s n e le r i n in hu biçimleri ile ka rşıtlık iç in d e ya d a
y a ln ız c a ayrım iç in d e b ir d e e n y ü k se k iç s e lliğ in e , düşü n cesin e
d o y u m sa ğ lam alı ve D ü şü n ce y i n e sn e si o la ra k k a z a n m a lıd ır. T in
b ö y lece sö z c ü ğ ü n e n d e r in a n la m ın d a kendine gelir, ç ü n k ü ilkesi,
e n k a tık sız “k e n d i l i ğ i ,” D ü ş ü n c e d ir . A m a b u u ğ r a ş ı iç in d e
D ü ş ü n c e k e n d in i ç e liş k ile re d ü ş ü r ü r, e .d . d ü ş ü n c e le r i n k a tı
ö z d e şsiz liğ in d e k e n d in i yitirir, ve b ö y le ce k e n d i k e n d is in e u la ş­
m a k y e rin e k a r ş ıtın d a tu ts a k kalır. S ö zü e d ile n o y ü k se k g e re k ­
s in im s a lt a n la k d ü z e y in d e k i d ü ş ü n c e n in b u s o n u c u n a k a rşı
d u r u r , ve te m e lin i d ü ş ü n c e n in k e n d is in d e n vaz g e ç m e m e s i,
k e n d i-k e n d is in d e -o lm a s n ım b u b ilin ç li y itiş iııd e b ile k e n d in e
b ağ lı kalm ası, “üstesinden gelebileceği’ ve d ü ş ü n m e n in k e n d is in d e
k e n d i ç e liş k ile rin in ç ö z ü m le rin i ta m a m la y a b ile c e ğ i o lg u s u n d a
b illu r.
D ü ş ü n c e n in d o ğ a s ın ın k e n d is in in E y tişim o ld u ğ u , a n la k
o la r a k k e n d i k e n d is in in o lu m s u z u n a , ç e lişk i iç in e d ü ş m e s i
g e r e k tiğ i iç g ö riis ü M a n tığ ın b aşlıc a y a n la r ın d a n b ir in i o lu ş-
tıırıır. D ü ş ü n c e k e n d in i iç in e d ü ş ü r m ü ş o ld u ğ u ç e liş k in in
ç ö z ü m ü n ü kendi içinden b a ş a ra b ile c e ğ in d e n u m u d u n u kestiği
za m a n , başka k ip ve b iç im le rin d e k i T in e özgü ç ö z ü m le re g eri
d ö n e r e k k e n d i n i d in g in le ş tirir. G e n e d e , b u g e r i d ö n ü ş te
d ü ş ü n c e P l a t o n ’u ıı d a lıa o z a m a n la r g ö r m ü ş o ld u ğ u us-
nefretine d ü ş m e m e li ve k e n d in e k arşı d ü ş m a n c a b ir p o le m ik
tu tu m u n a g ir m e m e lid ir — o dolaysız bilme d e n ile n y ak laşım
k e n d isin i g e rç e k lik b ilin c in in biricik b içim i o la ra k ileri s ü rd ü ğ ü
z a m a n o ld u ğ u g ib i.
g ir iş 63

§ 12 . ; -
F else fe n in o sö zü e d ile n g ere k sin im i izleyen d o ğ u ş u deneyimi, e.d.
d o la y sız ve s ır a d a n u s la m la m a la r d a ile r le y e n b ilin c i başlangıç
noktası o la r a k alır. B u yolla b ir u y a rı ile u y a n d ır ıla n d ü ş ü n c e
k e n d in i özsel o la ra k öyle b ir y o ld a b e lir le r ki, d o ğ a l, d u y u sa l ve
s ıra d a n - u s la n ıla m a c ı b ilin c in ü z e r in e k e n d i k atık sız ö ğ e s in e
yükselir ve böy lece ilkin k e n d in i o b a şla n g ıç ta n u z a k la ştıra ra k o n a
karşı olum suz bir tutum a girer. B öylece k e n d i iç in d e , b u g ö r ü n g ü ­
le rin evrensel ö z le r in in I d e a s ıııd a ilk d o y u m u n u b u lu r ; b u I d e a
(Saltık, T a n rı) az ço k soyut olabilir. E vrik o la ra k , g ö rg ü l b ilim le r
d e k e n d ile r iy le b irlik te b ir u y arı g e t ir ir l e r ve b u n a g ö re iç e rik ­
le rin in v a rsıllığ ın ı y aln ızc a d olaysız ve v e rili şe y le rin b ir to p la ğ ı
o la ra k , ya ııya n a k o y u lm u ş ç o k y a n lı n e s n e le r in b ir y ığ ın ı o la ra k
ve böy lece b ü tü n ü n d e b ir olum sallıklar a la n ı o la ra k s u n a n biçimin
y enilm esi ve b u iç eriğ in z o ru n lu ğ a yükseltilm esi g e re k ir; b u uy arı
d ü şü n c e y i o e v re n se llik te n , kendinde sa ğ la n m ış d o y u m d a n d ışa rı
ç e k e r ve kendi içinden gelişmeye iter. B ir y a n d a n b u gelişim yaln ızca
iç eriğ in ve b u n u n o rtaya su n u la n b e lirle n im le rin in k ab u l e d ilm e ­
sid ir; ö te y a n d a n , aynı z a m a n d a b u iç e riğ e k ö k e n s e l d ü ş ü n c e y e
ö zgü b ir a n la m d a ö zg ü r olan ve salt o lg u n u n k en d isin in z o rıın lu ğ u
ile ııy ın n iç in d e o rta y a çık an b ir şek li verir.
B ilinçteki dolaysızlık ve dolaylılık ilişkisi ü z e r in d e ile r d e d a h a
a ç ık ve d a h a a y rın tılı o la ra k k o n u ş a c a ğ ız . B u r a d a g e ç e r k e n
yalnızca ş u n u b elirteb iliriz ki, b u iki k ıp ı n e d e n li ayrı görünseler
d e , ikisinden hiç biri eksik o la m a z ve ayrılm az b ir b irlik iç in d e
d u r u r la r . — B öylece, T a n r ın ın b ilg isi, g e n e ld e d u y u lu r
h e rşe y in bilgisi d u r u m u n d a o ld u ğ u g ib i, özsel o la ra k d u y u sa l
algı ya d a sezgi ü z e rin e yükselişi k ap sar; b u y ü zd e n ilk d u y u sal
v eriy e k a rş ı olum suz b ir tu tu m u , a m a b ö y le lik le dolaylılığı
k ap sar. Ç ü n k ü d o la y lılık b ir b a ş la n g ıç y ap m ış ve b ir İk in ciy e .
d o ğ r u ile rle m iş o lm a k tır, öyle ki b u İkin cisi a n c a k o n a k a rşı­
s ın d a k i b ir b a ş k a d a n g e lin d iğ i s ü re c e v ard ır. G e n e d e , T a n rı­
n ın b ilg isi o d e n li d e b u g ö rg ü l y a n d a n b a ğ ım sız d ır, ü s te lik
k e n d in e b ağım sızlığı özsel o la ra k b u o lıım su z la m a ve yükseliş
yoluyla verse bile. — E ğ e r dolaylılık k o şu llu lu k o la ra k g ö r ü le ­
cek ve tek-yanlı o la ra k v u rg u la n a c a k o lu rsa, o za m a n d e n e b ilir
ki — g e n e d e b u n u n la ço k şey sö y le n m iş o lm a z — felsefe ilk
d o ğ u ş u n u d e n e y im e {a posteriori o la n a ) b o r ç lu d u r (g e rç e k te
d ü ş ü n m e özsel o la ra k dolaysızca b u lu n a n ın o lu m su z la n m a sı-
d ır ) ; a m a y in e e ş it h a k lılık la d e n e b ili r ki, in s a n y e m e s in i
4 M ANTIK BİLİMİ

b e s in le re b o r ç lu d u r , ç ü n k ü b u n la r o lm a sa y d ı y e m e e d im i d e
o la n a k sız o lu r d u ; y em e İliç k u şk u su z b u ilişk id e iy ilik b ilm ez
y an o la ra k d ü ş ü n ü le c e k tir , ç ü n k ü k e n d i k e n d is in i b o r ç lu
o ld u ğ u şe y in tü k e tilm e s id ir. D ü ş ü n c e d e b u a n la m d a e şit
ö lç ü d e iy ilik b ilm e z d ir.
A m a d ü ş ü n c e n in k e n d is in in k e n d i iç in e yan sıy an , öyleyse
k e n d i iç in d e d o la y lı dolaysızlığı (a priori y aııı) evrenselliktir,
g e n e l o la ra k k e ııd i-k e n d is iııd e -o lm a sıd ır; o n d a k e n d i iç in d e
d o y u m lu d u r ve b u d ü z e y e d e k o n u n iç in tikelleşmeye k a rşı,
a ıııa b ö y le c e k e n d i a ç ın ım ın a k a rş ı ilg is iz lik d o ğ a s ın d a n
g e lir. D in iç in d e ay ııı şey g e ç e r lid ir ; ve is t e r a ç ın m ış ve
g e lişm iş is te r s e g e liş m e m iş o ls u n , is te r b ilim s e l b ilin c e
g elişm iş iste rse s a f in a n ç ta ve y ü re k te tu tu lu y o r o ls u n , o d a
d o y u m ve m u tlu lu ğ u n ayııı y eğ in d o ğ a s ın a iy ed ir. A ıııa e ğ e r
d ü ş ü n c e I d e a n ı n evrenselliğinde d u r u p k a lır s a , — ki ilk
fe lse fe le rd e , (ö rn e ğ in E le atik O k u lu n Varlıkta, H e r a k le ito s ’ıın
O luş ta ta k ılm a s ı vb. g ib i) d ıırıım z o r u n lu o la r a k b u d u r — ,
h a k lı o la ra k biçim cilik ile s u ç la n a b ilir; g e lişm iş b ir fe ls e fe d e
b ile y a ln ız c a so y u t ö n e r m e le r in ya d a b e l ir le n im le r in s a p ­
ta n d ığ ı — ö r n e ğ in “S altık ta h erşe y B ird ir,” “ö z n e l ve n e s n e lin
ö z d e ş liğ i” — ve tik e lle r d e y a ln ız c a b u n la r ı n y in e le n d iğ i
g ö r ü lü r. D ü ş ü n c e n in ilk s o y u t e v re n s e lliğ i g ö z ö n ü n e a lın ­
d ığ ın d a , f e ls e f e n in gelişim ini d e n e y im e b o r ç lu o ld u ğ u s ö z ­
le r in d e d o ğ r u ve te m e l b ir a n la m yatar. G ö rg ü l b ilim le r b u ­
y a n d a n g ö r ü n g ü n ü n tekilliğinin a lg ıla n ış ın d a d u r u p k alm az ,
te r s in e , d ü ş ü n c e n i n y a rd ım ıy la e v r e n s e l b e l ir le n im le r i,
tü r le ri, y asala rı b u la ra k felsefeye g e re ç sa ğ la rla r; b ö y le ce tü m
b u tik e lle rin iç e rik le rin i felsefeye a lın m a y a h a z ır b ir d u r u m a
g e tir ir le r . Ö te y a n d a n , b ö y le lik le b u s o m u t b e l ir le n im le r e
d o ğ ııı ile rle m e si iç in d ü ş ü n c e n in k e n d i p a y ın a b ir zo rlam ay ı
im le rle r. Ü z e rin e y a p ışa n dolay sızlık ve v e rilm iş liğ in d ü ş ü n ­
ce ta r a f ın d a n o r ta d a n k a ld ırıld ığ ı b u iç e r iğ in felsefey e a lın ­
m a sı ayııı z a m a n d a d ü ş ü n c e n in k e n d i iç in d e n b ir gelişimidir.
F elsefe b ö y le ce g e lişim in i g ö rg ü l b ilim le re b o rç lu y k e n , k e n d i
p a y ın a o n la rın iç e rik le rin e d ü ş ü n c e n in ( a priori o la n ın ) özsel
ö zgürlük ş e k lin i ve zo r u n lu ğ u n gerçeklem esini v e r ir ; b u n u n la
o n la r ı s a lt v e rili o la n ve g ö r g ü le n e n o l g u n u n o n a y ın a b a ­
ğ ım lılık ta n k u r ta r ır , b ö y le c e o lg u d ü ş ü n c e n i n k ö k e ııs e l ve
b ü tü n ü y le b a ğ ım sız e tk in liğ in in b ir b e tim le n m e s i, b ir eşlem i
o lu r.
giriş D D

§ 13
D ışsal ta rih in k e n d in e ö z g ü şe k li iç in d e fe ls e f e n in d o ğ u ş u ve
gelişim i bu bilim in tarihi o la ra k g ö rü lü r. B u şekil I d e a n ın g elişim
b a s a m a k la r ın a olum sal b ir a r d ış ık lık b iç im in i v e rir ve d e ğ iş ik
felsefi d iz g e le rd e so m u tla şa n ilk e le ri y a ln ız c a türlülükleri iç in d e
su n a r. A m a b in le r c e yıllık b u e m e ğ in u sta sı tek bir d irim li A n lık
ya d a T in d ir ki, d ü ş ü n e n d o ğ ası ne o ld u ğ u n u n b ilin c in e v a rm a k
ve b u b ö y le c e n e s n e o lu r k e n ay n ı z a m a n d a o n u n ü z e r in e
y ü k s e le re k k e n d i iç in d e d a h a y ü k se k b ir b a s a m a ğ a u la şm a k tır.
Felsefe Tarihi tü r lü lü k iç in d e g ö r ü n e n fe lse fe le rd e b ir y a n d a n sa lt
d eğ işik g e lişim b a s a m a k la rın d a k i tek bir felsefeyi serg iler, ve ö te
y a n d a n h e r b iri b ir dizgeye te m e l o la n tik e l ilkelerin y aln ızca b ir
ve aynı b ü tü n ü n dallan o ld u k la rın ı gösterir. Z a m a n a g ö re e n so n
fe lse fe tü m ö n c e k i fe ls e fe le rin s o n u c u d u r ve öyleyse tü m ü n ü n
ilk e le rin i k ap sıy o r olm alıdır, ve b u n e d e n le , e ğ e r b aşk a b a k ım la r­
d a n felse fe a d ın a yaraşıyorsa, e n a ç ın m ış, e n varsıl ve e n s o m u t
fe lse fe o la c a k tır.
Felsefi d iz g e le rin ço k lu k ve türlülük g ö rü n ü ş le ri göz ö n ü n e
a lın d ığ ın d a , Evrensel ve Tikel k e n d i ö z g ü n b e lirle n im le rin e
g ö re b ir b ir in d e n ayırd ed ilm elid ir. E v ren sel biçim sel o la ra k
a lın ıp tik e lin ya n ın a k o y u ld u ğ u z a m a n , k e n d is i d e tik e l
birşey olur. Böyle b ir in d irg e m e k e n d in i g ü n d e lik yaşam ın
n e s n e le r i d u r u m u n d a b ile y e te rs iz ve u y g u n s u z o la ra k
g ö ste rir; ö rn e ğ in , m eyva isteyen b iri kirazı, a rm u d u , ü z ü m ü
vb. b u n la r k ira z , a r m u t, ü z ü m vb. o ld u k la r ı a m a m ey v a
olmadıkları iç in g eri m i çevirir? G e n e d e felsefe söz k o n u s u
o ld u ğ u z a m a n o n a d u d a k b ü k ü lm e s i şöy le a k la n ır: p e k
ço k d e ğ iş ik fe lse fe v a r d ır ve h e r b iri sa lt bir fe lse fe d ir,
genelinde felsefe değildir, — sanki kiraz m eyva d eğ ilm iş gibi.
Sık sık g ö r ü le n birşey d e ilkesi e v re n se l o la n b ir felse fen in
ilk e si tik e l o la n ın y a n m a , g id e r e k fe lse fe diye b irş e y in
o lm a d ığ ı in a n c a s ın ı v e re n ö ğ r e ti le r in y a n ın a k o y u lm a sı,
ve b u ik isin in yalnızca değişik felsefe g ö rü şle ri o ld u k la rın ın
s ö y le n m e sid ir — tıpkı ay d ın lığ ın ve k a ra n lığ ın d a yaln ızca
iki ayrı a y d ın lık tü r ü o ld u k la r ın ın s ö y le n e b ile c e k o lm a sı
g ib i.

§ 14
D ü ş ü n c e n in felsefe ta rih in d e s e rg ile n e n aynı a ç ın ım ı fe ls e fe n in
k e n d is in d e d e s e rg ile n ir, a m a o ta rih s e l d ış s a llık ta n k u r tu lm u ş
66 MANTIK BİLİMİ

ve d ü şü n ce öğesinde arı olarak. Ö z g ü r ve g e r ç e k d ü ş ü n c e k e n d i


iç in d e som uttur, ve b ö y le c e Ideadır; ve b ü t ü n b ir e v re n s e lliğ i
iç in d e ise genelde İ d e a ya d a Saltıktır. B u n u n b ilim i ö zsel o la ra k
dizgedir, ç ü n k ü som ut o la ra k G erçek yalnızca k e n d in i k e n d i iç in d e
a ç ın d ıra ra k ve b irlik iç in e g e tirip b iıa r a d a tu ta ra k , e.d . b ü tü n lü k
o la ra k v a rd ır; ve a n c a k a y rım la rın ın a y ırd e d ilm e le ri ve b e lir le n ­
m e le ri y o lu y la d ır ki b ü tü n lü ğ ü n z o r u n lu ğ u ve b ü tü n ü n ö z g ü rlü ­
ğ ü o la n a k lıd ır.
Dizgesiz b ir fe ls e fe c ilik b ilim s e llik te n y o k s u n d u r ; b u n d a n
b a şk a , d iz g e se l o lm a y a n b ir felsefecilik k e n d i b a ş ın a o lsa olsa
ö z n e l b ir k a fa y a p ısın ı a n la ta b ilir, ve iç e r iğ in e g ö re o lu m s a l­
dır. B ir iç e r ik a k la n ış ın ı a n c a k b ü t ü n ü n b ir k ıp ısı o la ra k
k az an ır, ve b u n u n dışm cla te m elsiz b ir sa y ıltıd a n ya d a ö z n e l
b ir p e k in lik te n b aşk a birşey d eğ ild ir; ve g e n e d e p e k ço k felsefi
ç a lış m a b ö y le b ir y o ld a k e n d in i y a ln ız c a y a z a rın görüş ve
, sanılarını d ile g e tirm e y e sın ırlar. — B ir dizge ile yanlış o la ra k
ilkesi b ir b aşkası ta ra fın d a n sın ırla n a n ya d a b a ş k a la rın d a n ayrı
o la n b ir felsefe an laşılır; te rsin e, tü m tikel ilk e le ri k e n d i iç in d e
k a p s a m a k g e r ç e k fe lse fe n in ilkesidir.

§ 15
F e ls e fe n in h e r b ir b ö lü m ü felse fi b ir b ü tü n d ü r , k e n d in i k e n d i
iç in d e k a p a y a n b ir ç e m b e rd ir; a m a felsefi Id e a tik e l b ir b elirlilik
ya d a ö ğ e iç in d e o r a d a d ır. T ekil ç e m b e r, k e n d i iç in d e b ü tü n lü k
o ld u ğ u iç in , k e n d i ö ğ e s in in s ın ırla rın ı p a r ç a la y a r a k d a h a g e n iş
b ir a la n k u ra r; b ü tü n k e n d in i b u n a g ö re lıe r b iri z o ru n lu b ir kıpı
o la n ç e m b e rle r d e n b ir ç e m b e r o la ra k su n a r, öyle ki k e n d in e ö zgü
ö ğ e le rin in dizgesi b ü tü n İdeayı o lu ş tu ru r ve Id e a d a k e n d i p ay ın a
e şit ö lç ü d e h e r b ir te k il ç e m b e rd e g ö r ü n ü r.

§ 16
Ansiklopedi o la ra k B ilim tik e lleşm esin in ay rın tılı a ç ım lam şı iç in d e
s u n u la m a z ; te r s in e , tik e l b ilim le rin b a ş la n g ıç la r ın a ve te m e l
k a v r a m la r ın a s ın ırla n m a s ı g e re k ir.
T ik e l b ir b ilim in o lu ş u m u n a n e d e n li tik e l b ö lü m ü n g ird iğ i
belli b ir düzey e d e k b elirsiz kalır, ç ü n k ü g e rç e k o la b ilm e k için
b ö lü m sa lt y alıtılm ış b ir k ıp ı d eğ il a m a k e n d is i b ir b ü tü n lü k
o lm a lıd ır. F e ls e fe n in b ü tü n ü öyleyse g e r ç e k te tek bir b ilim
o lu ş tu r u r ; a m a o d e n li d e b irç o k tik e l b ilim d e n o lu ş a n b ir
b ü t ü n o la r a k g ö r ü le b ilir . — F e lse fe A n s ik lo p e d is i b a ş k a
GİRİŞ 67

s ır a d a n a n s ik lo p e d ile r d e n a y rıd ır, ç ü n k ü s ır a d a n b ir a n s ik ­


lo p e d i a şa ğ ı y u k a rı b ir b ilim le r toplağı o la ra k o lu m s a l ve
g ö rg ü l b ir y o ld a d e rle n ir, ve b ilim in a n c a k a d ın ı taşıy an a m a
b u n u n d ışın d a b ir b ilg iler k a tış m a c ın d a n d a h a ö te si o lm a y a n
şeyleri d e k a p sa m ın a alır. B ilim leri böyle b ir to p la k ta b iıa ıa y a
g e tir e n b ir lik b u b ilim le r d ışsa l b ir y o ld a d e r le n d ik le r i iç in
b e n z e r o la ra k dışsaldır, — bir düzenlem e. A ynı n e d e n le , ve
ö z e llik le g e r e ç le r d e o lu m s a l b ir d o ğ a d a o ld u k la r ı iç in ,
d ü z e n le m e kaçın ılm az o la ra k b ir deneme, b ir girişim b iç im in d e
k a lır ve h e r za m a n u y u m su z y a n la r gösterir. — B u n d a n b aşk a,
F e ls e fe A n s ik lo p e d is i (1) s a lt b ilg i to p la k la n n ı d ış la r —
ö r n e ğ in ilk b a k ış ta g ö r ü ld ü ğ ü g ib i filo lo jiy i; y in e , b u n u n
y a n ıs ıra (2) te m e lle r in i y a ln ız c a o lu m s a l ilk e le r d e b u la n
d e r le m e l e r d e d ışla n ır, — sö z g e lim i h e r a ld r i — , ç ü n k ü b u
tü r “b ilim le r ” baştan sona p o zitif tirle r. (3) Y ine p o z itif o la ra k
a d la n d ırılm a la rın a k arşın ussal b ir te m e l ve b aşlan g ıçla rı o la n
b a ş k a b ilim le r d e v ard ır. Ve fe lse fe b u b ile ş e n le r i k e n d i
a la n ın a a lır; aıııa b u n la rın p o z itif ya n la rı k e n d i ö z g ü n lü k le r i
o la r a k k alır. B u b ilim le rd e k i p o z itif ö ğ e d e ğ işik tü r le r d e
o la b ilir. (1) K e n d in d e u ssal o la n b a ş la n g ıç la rı b u b ilim le rin
e v re n s e li görgül bireysellik ve edimsellik a ltın a g e tir m e le r i
ö lç ü sü n d e olum sal birşeye d ö n er. B u d eğişk en lik ve o lu m sallık
a la n ın d a K avram d e ğ il a m a y a ln ız c a Zem inler g e ç e r li k ılıııa -
b ilirle r. Ö r n e ğ in tü z e b ilim in d e ya d a d o la y sız ve d o la y lı
v e rg ile r d iz g e sin d e tam ve kesin k a ra rla ra g e re k sin im d u y u lu r;
a m a b u n la r K avram ın kendvnde-ve-kendi-içiu belirliliğinin d ış ın d a
y a ttık la rı iç in b e lir le n im d e b e lli b ir g e n işliğ e izin v e r ir le r ve
b u y ü z d e n b e lirle n im b ir z e m in e g ö re böyle ve b ir b a şk a sın a
g ö r e şöy le s a p ta n a b ilir ve h e r h a n g i b ir k esin s o n a y e te n e k li
g ö r ü n m e z . B e n z e r o la ra k , te k ille ş m e s i iç in d e k i Doğa İd e a sı
o lu m s a llık la r a d a ğ ılır, D o ğ a ta r ih i, c o ğ ra fy a , tıp vb. ise us
ta r a f ın d a n d e ğ il aıııa dışsal o lu m s a llığ ın o y u n la rı ta ra fın d a n
b e lir le n e n v aroluş b e lirle n im le ri, tü r le r ve a y rım lard a k e n d in i
yitirir. G id e r e k tarih b ile b u r a y a d ü ş e r, ç ü n k ü ö z ü n ü n I d e a
o lm a sın a k arşın , b u r a d a ö z ü n g ö r ü n g ü s ü o lu m sallık ve ö ze ııç
a la n ın d a d ır . (2 ) B u tü r b ilim le r d e b e lli b ir d ü z e y d e p o zitif­
tirler, ç ü n k ü b e lir le n im le r in i sonlu o la ra k ta n ım a z , b u b e lir ­
le n im le r in ve b u n la r ın b ü tü n a la n la r ı n ın d a h a y ü k se k b ir
a la n a g e ç işle rin i g ö ste rm ey ip te rs in e o n la rı saltık olarak geçerli
sa y arlar. B u ra d a k i biçim s o n lu l u ğ u n u n , ve ö n c e k i d u r u m d a
68 M ANTIK BİLİMİ

yatan gereç s o n lu lu ğ u n u n y a n ın d a (3) bilgi-zemininin so n lu lu ğ u


b u lu n u r . B u b ilg i-z e m in i b ir y a n d a n s ır a d a n u s la m la m a d ır,
ö te y a n d a n d u y g u , in a n ç , ve b a şk a la rın ın yetkesi, g e n e l o la ra k
iç ya d a d ış s e z g in in y e tk e sid ir. K e n d in i in s a ııb ilim e , b ilin ç
o lg u la rın a , iç sezgiye ya d a dış d e n e y im e d a y a n d ırm a k isteyen
fe lse fe d e b u r a y a d ü şe r. — O la b ilir ki bilimsel a çım la m a n ın
yalnızca biçimi g ö rg ü ld ü r, a m a bilgece sezgi b ir e r g ö r ü n g ü d e n
d a h a ö te si o lm a y a n şeyleri K avram ın iç s o n u ç la rı g ib i d ü zeıı-
. le m iştir. B öyle b ir g ö r g ü c ü lü k söz k o n u s u o ld u ğ u z a m a n ,
b ir a r a d a to p a r l a n a n g ö r ü n g ü le r in k a rş ıtlık ve ç o k lu k la rı
y o lu y la k o ş u lla r ın dışsal, olum sal y a n la r ı o r ta d a n k a lk a r ve
b ö y le c e evrensel k e n d in i d ü ş ü n c e y e g ö s te rir. — iyi işle n m iş
b ir d e n e y se l fizik, b ir ta rih vb. b u y o ld a sırasıy la u ssa l D o ğ a
b ilim in i ve in s a n la rın yaşad ık ları olayları ve e y le m le rin i k o n u
a la n b ilim i K a v ra m ı y a n sıla y a n d ışsa l b ir im g e d e s u n a c a k ­
la rd ır.

§ ıv
F e lse fe n in y ap m ası g e r e k e n başlangıca g e lin c e , öyle g ö r ü n e b ilir
ki b a ş k a b ilim le r d u r u m u n d a o ld u ğ u g ib i o d a b ü tü n ü n d e
d ü ş ü n ü ld ü ğ ü n d e ö z n e l b ir v a rsa y ım la b a ş la m a lı, b a ş k a b ir
d ey işle tik e l b ir n e s n e y i, b a şk a b ilim le rd e k i uzay, sayı vb. g ib i o
d a b u ra d a düşünceyi d ü şü n c e n in n esnesi yapm alıdır. A m a D ü şü n ce
ö z g ü r e d im iy le k e n d in i öyle b ir d u r u ş n o k ta s ın a k o y ar ki o r a d a
k e n d i k e n d is i iç in d ir ve b ö y le lik le kendine n esn esin in ken d isin i
üretir ve verir. D ah ası, böyle dolaysız o la ra k g ö r ü n e n d u ru ş n o k tası
b ilim in iç e r s in d e k e n d in i so n u ç , ve h iç k u ş k u s u z e n s o ıı s o n u ç
y a p m a lıd ır — b ir s o n u ç ki o n d a b ilim y in e b a ş la n g ıc ın a e riş ir
ve k e n d i iç in e g e r i d ö n e r. B u y o ld a felse fe k e n d in i k e n d i iç in e
g e ri d ö n e n b ir ç e m b e r o la ra k g ö ste rir ki, b aşk a b ilim le rd e g ö rü ­
le n a n la m d a h iç b ir b a ş la n g ıc ı y o k tu r, öyle ki b a ş la n g ıç y aln ızca
fe lse fe y a p m a y a k a r a r v e r e n kişi o la ra k ö z n e ile ilg ilid ir, b ilim
o la ra k b ilim ile d eğ il. — Ya d a, y in e aynı şey, B ilim K avram ı, ve
öyleyse ilk K a v ra m , — ki ilk o ld u ğ u iç in d ü ş ü n c e n in ( b e n z e r
o la ra k d ışsal b ir y o ld a ) felsefe y a p a n b ir ö z n e iç in n e s n e o lm a sı
a n lm ın d a b ir a y rılm a y ı k a p s a r — B ilim in k e n d is i ta r a f ın d a n
k a v ra n m a lıd ır. B u g id e r e k f e ls e fe n in b ir ic ik e r e ğ i, e y le m i ve
h e d e f id ir — K a v ra m ın ın K a v ra m ın a ve b ö y le c e g e r i- d ö n ü ş ü n e
ve d o y u m u n a u la ş m a k .
GİRİŞ 69

§ 18
N asıl ki b ir felse fen in g e n e l b ir ö n ta sa rım ı verilem ezse — ç ü n k ü
yalnızca b ilim in bütünü Id e a n ın a ç ım la n ışıd ır — , yine öyle bölüm­
lenişi d e ilk in a n c a k b u b ü tü n d e n k a v ra n a b ilir; b ö lü m le n iş , tıp k ı
o n a kay n ak lık e d e n g e n e l ö n ta sarım gibi, a n c a k ö n g ö rü le n b irşey
o lab ilir. A m a I d e a k e n d in i b a ş ta n s o n a k e n d i ile ö zd eş d ü ş ü n c e
o la ra k ve b u s o n u n c u y u ise k e n d i k e n d isin i k e n d i için o la b ilm e k
için k e n d i k arşısın a koyan ve b u b a şk a sın d a salt k e n d i k e n d isin d e
o la n e tk in lik o la ra k ta n ıtla r. B ö y lece B ilim ü ç b ö lü m e ay rılır:

I. M a n tık , kendinde ve kendi için Id ea n ın bilimi,


II. D o ğ a F elsefesi, başkalığı içindeki Id ea n ın bilimi,
III. T in F elsefesi, başkalığından kendi içine geri dönen Id ea n ın
bilim i.

Y ukarıda (§ 15) b elirtild iğ i gibi, tikel felsefi b ilim le rin ay rım ları
y a ln ız c a I d e a n ın k e n d i b e l ir le n im le r id ir le r ve b u d e ğ iş ik
ö ğ e le r d e s e rg ile n m e k te o la n y a ln ız c a ve y a ln ız c a I d e a d ır.
D o ğ a d a ta n ın a c a k o la n şey I d e a d a n b a şk a sı d e ğ ild ir, a m a
b u r a d a I d e a dışlaşm a b iç im in d e d ir , tıp k ı T in d e y in e ayıtı
I d e a n ın kendi için varlık ve ken d in d e ve ken d i için oluş k ip le ­
r in d e b u lu n u y o r olm ası gibi, iç in d e Id e a n ın g ö r ü n d ü ğ ü böyle
b ir b e lir le n im ay n ı z a m a n d a a kışka n b ir k ıp ıd ır; b u n a g ö re
tek il b ilim in b ir y a n d a n iç e riğ in i varolan n e s n e o la ra k b ilm esi
ve ö te y a n d a n o d e n li d e b u iç e riğ in o r a d a n a sıl d o la y sız c a
k e n d i d a h a y ü k se k ç e m b e r in e g e ç tiğ in i g ö rm e s i g e re k ir.
Bölüm leme d ü şü n c e si b u n a g ö re b e lli b ir d ü zey e d e k y an lıştır,
ç ü n k ü tik e l b ö lü m le r i ya d a b ilim le r i sa n k i b u n la r y a ln ız c a
d in g in ve ayrım ları iç in d e tözsel b irim le rm iş gibi, — tıp k ı türler
g ib i — , y a n y a n a koyar.
A n ah a tla rd a Felsefi B ilim ler A n siklop ed isi
BİRİNCİ BÖLÜM

MANTIK BİLİMİ
On-Kavram
§19
M a n tık arı Ideam ıı, eş dey işle so y u t düşünce ö ğ e s in d e k i İ d e a n ın
b ilim id ir.
B u b e lir le n im a ç ıs ın d a n o ld u ğ u g ib i b u ö n -k a v ra m d a k a p s a ­
n a n b a şk a la rı aç ısın d a n d a g e ç e rli o la n şey g e n e l o la ra k felsefe
ü z e r in e ö n c e d e n d e ğ in ile n k a v r a m la r d u r u m u n d a g e ç e r li
o la n la ayn ıd ır: T ü m ü d e b ü tü n ü n g ö z le m in d e n çıharak ve b u
g ö z le m le uyu m lu olarak tü r e tilm iş b e lir le n im le r d ir .
H iç k u şk u su z d e n e b ilird i ki M a n tık düşünm enin, o n u n belir­
lenim ve y a s a la n n ın b ilim id ir; a m a g e n e d e g e n e l o la r a k
d ü ş ü n m e yalnızca iç in d e İ d e a n ın m a n tık sa l o la ra k v a ro ld u ğ u
evrensel belirliliği ya d a öğeyi o lu ş tu r u r , id e a b iç im s e l o la r a k
d ü ş ü n c e d eğ ild ir, te rsin e, d a h a ö n c e d e n iye o lm a d ığ ı ve k e n d i
iç in d e h a z ır b u lm a d ığ ı a m a k e n d i k e n d is in e v e rd iğ i ö z g ü n
b e l ir le n im ve y a s a la rın ın k e n d in i a ç ın d ır a n ve g e liş tir e n
b ü t ü n lü ğ ü o la ra k d ü ş ü n c e d ir.
M a n tık en zor b ilim d ir, ç ü n k ü se zg ilerle ilg ile n m e z , n e d e
g e o m e tr i g ib i s o y u t d u y u sa l ta s a r ım la r ı e le a lır; te r s in e a r ı
so y u tla m a la rla ilgilenir, ve a rı d ü ş ü n c e le r iç in e çe k ile b ilm e k ,
o n la r a s a rılıp o n la r d a d e v in e b ilm e k iç in b ir g ü ç ve b e c e r i
g e re k ir. M a n tık , ö te y a n d a n , en kolay b ilim o la ra k g ö rü le b ilir,
ç ü n k ü iç erik k e n d i öz d ü ş ü n c e m iz d e n ve b u n u n ta n ıd ık b e lir­
le n im le r in d e n b aşk a birşey d e ğ ild ir, ve b u b e lir le n im le r ay n ı
z a m a n d a en yalın ve en öğesel şeylerdir. B u n la r ayrıca en tanıdık
şeylerdir, V arlık, Y okluk vb., B elirlilik, B üy ü k lü k vb., K e n d in d e -
v a rlık , K e n d i-iç in -v a rlık , Bir, Ç o k vb. G e n e d e , b ö y le b ir
ta n ışık lık d a lıa ç o k M an tık ça lışm asın ın g ü ç lü ğ ü n ü a rttırır; b u ­
y a n d a n d o ğ a llık la b ö y le sin e ta n ıd ık şe y lerle u ğ ra ş m a k s ık ın ­
tıya d e ğ m e z g ib i g ö r ü n ü r k e n , ö te y a n d a n y ap ılm a sı g e r e k e n
şey o n la r l a ö n c e k in d e n b ü tü n ü y le b a ş k a , ü s te lik o n a k a r ş ıt
b ir y o ld a ta n ışm a k tır. M a n tığ ın yararı o n u n ö zn e ile ilişkisini,
73
74 MANTIK BİLİMİ

b u ö z n e n in k e n d in e b aşk a a m a ç la ra y ö n e lik o la ra k v e re b ile ­


ceği e ğ itim in d ü ze y in i ilg ile n d ire n b ir n o k ta d ır. O n u n M a n tık
y o lu y la e ğ itim i d ü ş ü n m e d e u s ta la ş m a s ın d a n — ç ü n k ü b u
b ilim d ü ş ü n m e n in d ü ş ü n ü lm e s id ir — ve d ü ş ü n c e le ri, ü ste lik
k a fa d a k i d ü ş ü n c e le r o la ra k e ld e e tm e s in d e n o lu şu r. — Ö te
y a n d a n , M a n tık G e rç e ğ in sa ltık b iç im i ve, b u n d a n d a ç o ğ u ,
g id e re k a rı G e rç e ğ in k en d isi o ld u ğ u ö lç ü d e , sa lt yararlı o la n ­
d a n b ü tü n ü y le b aşk a biışeydir. A m a nasıl ki e n eşsiz, e n ö zg ü r
ve e n b a ğ ım sız o la n o d e n li d e e n y a ra rlı o la n s a , M a n tık d a
öyle g ö rü leb ilir. B öylece, y a ra rın ın yalnızca d ü ş ü n c e n in b iç im ­
sel u y g u lam ası o lm a k ta n b aşka tü rlü d e ğ e rle n d irilm e s i gerekir.

E k 1. İlk s o ru ş u d u r: b ilim im iz in n e sn e si n e d ir? Bu so ru y a e n a n la şılır ve e n


y alın y a n ıt b ıı n e s n e n in Gerçeklik o ld u ğ u d u r. G e rç e k lik yük sek b ir sözcük, ve
d a lıa d a yüksek o lg u d u r. E ğ e r k işinin tini ve y ü re ğ i h e n ü z sağlam sa, o z a m a n
G e rçe ğ in a raştırılm ası d o ğ a sın d a k i tü m coşkuyu u y a n d ırm alıd ır. A m a b u n u n
ü z e rin e h e m e n b ir “ am a ortaya çıkar: A caba G e rçe ğ i b ilm e y e te n e ğ in d e miyiz.
Ö yle g ö rü n ü r ki b iz sın ırlı in sa n la r ile k e n d in d e ve k e n d i için v a ro la n G e rç e k
a ra sın d a b ir eşitsizlik vardır, ve sonlu ile sonsuz a rasın d a k i k ö p rü so ru su doğar.
T a n rı G e rçe k tir; o n u n asıl b ilebiliriz? A lç a k g ö n ü llü lü k ve ılım lılık e rd e m le ri
b öyle b ir a m a ç la ç elişiy o r gibi g ö rü n ü rle r. — A m a, ö te y a n d a n , G e rç e ğ in
b ilin ip b ilin e m e y e c e ğ in i s o ra n b a şk a la rı ise y a şa m la rın ı so n lu e re k le rin in
s ıra d a n lığ ı iç in d e s ü r d ü r m e le r in e b ir a k la m a b u lm a a m a c ın ı taşırlar. Böyle
b ir a lç a k g ö n ü llü lü ğ ü n b u r a d a p e k b ir d e ğ e ri o lm a y a ca k tır. •— B en, zavallı
y e r so lu c an ı, G e rçe ğ i n a sıl b ile b ilirim ? so ru su a rtık g e çm işte k alm ıştır; y e rin i
b ü y ü k le n m e ve k u ru n tu alm ış ve kim ileri dolaysızca G e rçe ğ in e lle rin in a ltın d a
o ld u ğ u n u d ü şlem ey e başlam ışlardır. — G e n ç le re d oğal o lara k d a h a şim d id e n
( d in d e ve tö r e d e ) G e rç e ğ e iye o ld u k la rı in a n d ırılm a y a çalışılm ıştır. Yıııe
özellikle bu b a k ım d a n b ü tü n b ir o lg u n lu k çağının gerçekliği yitirm iş, taşlaşm ış
ve k em ik leşm iş o ld u ğ u söylenir. G ençlik, d e rle r, şa fağ ın p a rla k ışığını g ö rü r,
oysa yaşlı d ü n y a k e n d in i g ü n le rin ç a m u r ve b a ta ğ ın d a b u lu r. T ik e l b ilim le r i1,
h e r 11e o lu rsa o lsu n kazanılm ası g e rek e n şeyler o lara k gösterirler, a m a yalnızca
dışsal yaşam e re k le rin in b ir a ra c ı o lara k . T ü m b u n la r d a öyleyse G e rç e ğ in
b ilg isin e ve a ra ş tırılm a s ın a karşı engelleyici o la n şey a lç a k g ö n ü llü lü k d eğ il,
te rs in e in s a n ın G e rç e ğ e d a h a şim d id e n k e n d in d e ve k e n d i için iye o ld u ğ u
kanısıdır. Yaşlılar hiç kuşkusuz g e n ç le re u m u tla bak arlar, ç ü n k ü o n la r dünyayı
ve b ilim i ile r le te c e k le r d ir . A ıııa b u u m u t o n l a r d a a n c a k o ld u k la r ı g ib i
k a lm a d ık la rı, te rs in e T in in yeğin e m e ğ in i ü s tle n d ik le ri ö lç ü d e yaşar.
G erçeğ e karşı alçakgönüllü o lm a n ın b ir başka şekli d a h a vardır. Bu G erçeğe
karşı ince b ir ilgisizliktir — ö rn e ğ in Isa’ya karşı P ila tu s’u n d u r u m u n d a g ö r ü n ­
d ü ğ ü gibi. P ilatııs “G e rç e k n e d ir? ” diye s o ru y o rd u , h e rş e y in işini g ö rm ü ş ve
a rtık o n u n için h iç b ir şeyin ö n e m taşım adığı b irin in havasıyla; —•S o lo m o n ’u n
“H erşey b o ştu r” d e d iğ i an lam d a. — B u rad a geriye kalan salt öznel b ir kofluktur.
ÖN-KAVRAM 75

B u n d a n başka, G erçeğin bilgisi korkaklıkta d a b ir e n g elle karşılaşır. T em bel


b ir k a fa iç in şıın ıı sö y lem ek kolaydır: S a n ılm a sın ki felsefeyi c id d iy e a lm a k
g e rek ir. M a n tık ü z e rin e d e ç o k şey sö y le n ir d u ru r, a m a bizi o ld u ğ u m u z g ibi
b ırak m ası gerekir. Sanılır ki, d ü şü n c e tasarım la rın s ıra d an ç e m b e rin in ö tesin e
g e ç e rs e k ö tü b ir yola g ire c e k tir; kişi b ö y lec e k e n d in i b ir d e n iz e b ıra k a c a k tır
ki o r a d a d ü ş ü n c e n in d alg alarıy la ile ri g e ri a tıla c a k ve s o n u n d a yine o b o ş u n a
b ıra k m ış o ld u ğ u z a m a n s a llık k u m s a lın a g e ri d ö n e c e k tir. B öyle b ir b a k ış
a ç ısın d a n n e y in d o ğ d u ğ u n u d ü n y a d a g ö rü rü z . Kişi çok yanlı b e c e ri ve b ilg iler
k azan ab ilir, d e n e y im li b ir d e v le t m e m u r u o la b ilir ya d a k e n d in i özel e re k le ri
iç in e ğ ite b ilir. A m a in s a n ın tin in i d a h a y ü k se k b ir e re k iç in e ğ itm e s i ve
ç a b a la rın ı b u n a y ö n e ltm e si b a m b a şk a b ir şeydir. U m a b iliriz ki ç a ğ ım ız d a
g e n ç le r d e d a h a iyi birşey in ö z le m i d o ğ m u ş tu r ve sa lt d ışsal bilg i s a m a n ı ile
y e tin m e y e c e k le rd ir.

E k 2. M a n tığ ın n e sn e sin in düşünce o ld u ğ u k o n u s u n d a g e n e l b ir anlayış b irliği


vardır. A m a d ü ş ü n c e o ld u k ça ö n e m siz birşey o la ra k görülebilir, ya d a o ld u k ç a
yü k sek b ir d e ğ e rd e tu tu la b ilir. B öylece b ir y a n d a n “b u saZ tbir d ü ş ü n c e d ir ”
d e n ir ve b u n u n l a a n la tıla n şey d ü ş ü n c e n in y aln ız ca ö zn el, keyfi ve o lu m s a l
o ld u ğ u , o lg u n u n k e n d isi, g e rç e k ve e d im s e l b irşe y o lm a d ığ ıd ır. A m a ö te
y a n d a n , y in e d ü şü n c e y e yük sek b ir k a n ıy la y a k la şıla b ilir ve öyle b ir y o ld a
a n la ş ıla b ilir ki, sa lt o e n yüksek o la n a , T a n rın ın d o ğ a sın a e riş e b ile c e k tir, ve
d u y u la rla T a n rı ü z e rin e h içb irşe y b ilm e k o la n a k lı d eğ ild ir. D e r le r ki. T a n rı
T in d i r ve o n a T in d e ve G e rç e k te ta p ın m a lıd ır. A m a sa lt d u y u m s a n a n ve
d u y u lu r o la n , k a b u l e d e riz ki, tin sel d e ğ ild ir; o n u n e n içi d ü ş ü n c e d ir, ve tini
a n c a k tin b ileb ilir. T in h iç ku şk u su z ( ö rn e ğ in d in d e ) d u y u m sa y an o la ra k d a
d a v ra n a b ilir, a m a duygu o la ra k d uygu, d u y g u n u n kipi b ir şeydir, içeriği başka
b ir şey. D uygu o la ra k d u ygu d u y u lu r o la n ın b iç im id ir ki, b u n u g e n e l o la ra k
h ay v an larla o rtak laşa taşırız. Bu biçim h iç k u şk u su z so m u t içeriği k e n d i a ltın a
alabilir, a m a b u içe rik bu b içim e u ym az; d u y g u b içim i tin sel iç e rik için e n a lt
b iç im d ir. Bu içerik , T a n rın ın k e n d isi, g e rç e k liğ i iç in d e y aln ızca d ü ş ü n c e d e
ve d ü ş ü n c e o la ra k v a rd ır. Bu a n la m d a öyleyse d ü ş ü n c e y a ln ız c a “salt b ir
d ü ş ü n c e ” o lm a m a k la kalm az, te rs in e b e n g i o la n ı ve k e n d in d e ve k e n d i için
v a ro la n ı k a v ra m a n ın e n yüksek ya d a d a h a d o ğ ru s u b iric ik k ip in i o lu ş tu ru r.
D ü şü n c e k o n u su n d a olduğu gibi, d ü ş ü n c e n in bilim i k o n u su n d a d a yüksek
b ir k a n ı taşıy ab ilir ya d a o n u p e k ö n e m se m e y e b iliriz , in s a n ın M a n tık o lm a k ­
sızın d a d ü ş ü n e b ild iğ in e in an ılır, tıp k ı fizyoloji çalışm ak sızın s in d irim y a p a ­
b ild iğ i gibi. Ve h e rh a n g i b iri M a n tık ü z e rin e b elli b ir çalışm a yapm ış olsa bile,
d a h a ö n c e o ld u ğ u gibi d ü şü n m e y i s ü r d ü rü r, b elki y ö n tem li o lara k , a m a g e n e
d e ç o k az b ir d eğ işik lik le. E ğ e r M a n tığ ın işi in s a n la rı sa lt b içim se l d ü ş ü n m e
e tk in liğ i ile ta n ış tırm a k ta n e te b irşey olm asay d ı, o z a m a n h iç k u şk u su z d a h a
ö n c e d e n d e y a p ılm ış o lm ay an h iç b ir şeyi ü re tm iy o r o lu rd u . Ve g e rç e k te n d e
M a n tığ ın b u g ü n e d e k tu tu m u b u n d a n b aşkası d eğildi. G e n e d e , d ü ş ü n c e n in
sa lt ö z n e l b ir e tk in lik o la ra k bilin m esi b ile h iç k u şk u su z in sa n için o n u r verici
ve ilg in ç b ir ş e y d ir ; in s a n n e o ld u ğ u n u ve n e y a p tığ ın ı b ile r e k k e n d in i
76 MANTIK BİLİMİ

h ayvandan ayırır. — A m a ö te y a n d a n M an tık d ü ş ü n c e n in b ilim i o la ra k yüksek


b ir k o n u m d a d ıırıır, ç ü n k ü y a ln ız ca d ü ş ü n c e e n y ü k se k ve g e rç e k o la n ın
d e n e y im in e y e te n ek lid ir. Bu y ü z d en , e ğ e r M a n tık B ilim i e tk in lik ve ü rü n le r i
için d e k i d ü ş ü n m e e d im in i irdeliyorsa, (ve d ü ş ü n m e içeriksiz e tk in lik d e ğ ild ir
ve g e n e l o la ra k d ü ş ü n c e le r i ve tikel d ü ş ü n c e le ri ü r e ti r ) , o z a m a n g e n e ld e
iç e rik d u y u lu rü s tü d ü n y a d ır ve o n u n la ilg ile n m e k o d ü n y a d a y aşam aktır.
M a te m a tiğ in işi sayı ve uzay so y u tla m a la rı ile d ir; a m a b u n la r d a d u y u lu r
şe y lerd ir, ü s te lik so y u t o la r a k d u y u lu r o lm a la rın a ve d ışv a rlık ta n y o k su n
o lm a la r ın a k a rşın . D ü ş ü n c e b u e n s o n d u y u lu r la r d a n d a a y rılır ve k e n d i
k e n d is in d e ö z g ü rd ü r, dışsal ve içsel duyıısallığı y a d sıy ara k tü m tikel ilgi ve
e ğ ilim le ri u z a k la ştırır. M a n tık b u z e m in d e k a ld ığ ı sü re c e , o n u g e n e llik le
s a n ıld ığ ın d a n d a h a d e ğ e rli b ir b ilim o la ra k d ü ş ü n m e k g e rek ir.

E k 3. M anüğı salt biçim sel d ü şü n c e n in bilim i o lm a k tan d a h a d e rin b ir a n la m d a


g ö rm e g e re k sin im i d in , dev let, tü ze ve tö re l y aşam a d u y u la n ilg id e n kay n ak ­
lan ır. E sk id en in s a n la r d ü ş ü n m e d e h iç b ir k ö tü lü k g ö rm e z le r, d in ç k a falarla
sın ırsızca d ü ş ü n ü r le rd i. T a n rı, D o ğ a ve D evlet ü z e rin e d ü ş ü n ü r ve G e rç e ğ in
n e o ld u ğ u n u b ilm e y e y a ln ız c a d ü ş ü n c e y o lu y la u la ş a b ile c e k le ri k a n ıs ın ı
ta ş ırla rd ı — d u y u la r yoluyla ya d a o lu m sal b ir ta s a rım ve sa n ı yoluyla değil.
A m a b u y o ld a d ü ş ü n m e n in y a şa m d a k i e n y ü k se k ilişk ileri teh lik ey e d ü ş ü r ­
d ü ğ ü g ö rü ld ü . D ü ş ü n m e yoluyla p o z itif ö ğ e le r g ü ç le rin d e n y o k su n laştırıld ı.
A n a y asala r d ü ş ü n c e k a rşısın d a yen ik d ü ştü le r, d in d ü ş ü n c e n in sa ld ırısın a
u ğ r a d ı; ve sa ltık o la ra k ta n rıs a l b ild iriş d e ğ e r in i ta şım ış o la n k atı d in se l
ta s a rım la r zayıfladı, y ü re k le rd e eski in a n ç la r yıkıldı. B öylece, ö rn e ğ in Y unan
fe lsefe cileri eski d in e karşı ç ık a rak o n u n ta s a rım la rın ı yok e ttile r. Bu y ü z d en
fe ls e f e c ile r b i r b ir l e ıi y l e ö zsel o la r a k b a ğ lı o la n d in ve d e v le te d ü ş m a n
d e v rim c ile r o la ra k s ü r g ü n e g ö n d e rild ile r ve ö ld ü rü ld ü le r . B öylece d ü ş ü n c e
k e n d in i e d im s e llik te g e ç e rli kıld ı ve o la ğ a n ü stü b ir e tk i y a rattı. B u n la rın
s o n u n d a in s a n la r d ü ş ü n c e n in b u g ü c ü n ü d ik k ate alm aya ve iste m le rin i d a h a
y a k ın d a n izlem eye b a şla d ıla r, aşırıya g ittiğ in in ve ü s tle n d iğ in i b a şa ra m a y a ­
c a ğ ın ın a n la şıld ığ ın ı ileri s ü rd ü le r. T a n rın ın , D o ğ a n ın ve T in in ö z ü n ü , g e n e l
o la ra k G erçeği b ilm e k yerine, devleti ve d in i devirm işti. Bu n e d e n le düşünceyi/'
s o n u ç la r ı ü z e r in e a k la m a k g e re k iy o rd u ; ve d ü ş ü n c e n in d o ğ a s ı ü z e r i n /
a ra ş tırm a ve o n u a k la m a s o r u n u d u r ki yakın z a m a n la rd a fe ls e fe n in ilgisinin
b ü y ü k b ir b ö lü m ü n ü o lu ştu rm u ş tu r.

§ 20
D ü ş ü n c e y i e n yü zey sel ta s a rım ı iç in d e a lırs a k , ( a ) ilk o la ra k
o la ğ a n ö z n e l a n la m ı iç in d e tin sel e tk in lik ya d a y e tile rd e n b iri
o la ra k g ö r ü n ü r ve sö z g e lim i d u y a rlık , se zg i, d ü ş le m vb. ya d a
iste k , is te n ç vb. g ib i b a ş k a la rın ın y a n ın d a d ıırıır. B u e tk in liğ in
ü r ü n ü , d ü ş ü n c e y e ö z g ü b e lirlilik ya d a b iç im evrenseldir, b ü tü ­
n ü n d e s o y u t o la n d ır . D ü ş ü n c e , etkinlik o la ra k , b ö y le lik le etkin
ÖN-KAVRAM 77

e v re n s e ld ir, ve d a h a s ı e d im ya d a ü r ü n d e b ir e v re n se l o ld u ğ u
iç in , k e n d in i e tk in le ş tir e n e v re n s e ld ir. D ü ş ü n c e , özne o la ra k
ta s a r ım la n d ığ ı z a m a n , d ü şü n e n d ir, ve d ü ş ü n e n o la ra k v a r o la n
ö z n e n in y alın a n la tım ı “B en”dir.
B u r a d a ve b u n u izley en p a r a g r a f la r d a s u n u la n b e lir le m e le r
d ü ş ü n m e ü z e rin e ö n e s ıırü m le r ve benim görüşlerim o la ra k a lın ­
m a m a lıd ır ; g e n e d e , b u ö n k e s im le rd e h iç b ir ç ık a rs a m a ya
d a h iç b ir ta n ıtla m a y e r a la m a y a c a ğ ı iç in , a n c a k b i r e r veri
d e ğ e r in i ta şırlar, öyle ki, h e r in s a n d ü ş ü n m e k te ve d ü ş ü n c e ­
le rin i ird e le m e k te o ld u ğ u za m a n ev ren sellik ıra sın ın ve b e n z e r
o la r a k o n u iz ley e n d a h a ö te b e lir le n im le r in d e b ilin c in d e
b u lu n d u k la r ım g ö r g ü l o la r a k sa p ta y a c a k tır. H iç k u ş k u s u z
b ilin c in d e k i v e rile rin ve ta s a rım la rın ın g ö zlem i için d ik k a t ve
s o y u tla m a y e te n e k le r in in b ir ö n e ğ itim d e n g e ç m iş o lm a la rı
g e re k ir.
B u ö n a ç ım la m a d a d a h a ş im d id e n d u y u m , ta s a r ım ve
d ü ş ü n c e ara sın d a k i ay rım d a n söz ettik; ayrım b ilg in in d o ğ asın ı
ve tü r le r in i a n la m a k iç in özsel ö n e m d e o ld u ğ u iç in , b u r a d a
o n a d ik k a ti ç e k m e k d u r u m u a y d ın la tm a d a y a rd ım c ı o la b ilir.
— D u yu lu r o la n ı aç ık lam ak için ilkin dışsal k ö k e n in e , d u y u la ra
ya d a d ııy ıı-ö rg e n le rin e g id ile b ilir. A m a ö r g e n i a d la n d ır m a k
o n u n la a y rım s a n a c a k o la n ın h iç b ir b e lir le n im in i v e rm e z .
D u y u lu r u n d ü ş ü n c e d e n ay rım ı şöyle a ııla tıla b ilir. D u y u lu r u n
b e lir le n im i tekillik ya d a bireyselliktir, ve tek il o la n ( b ü tü n ü y le
so y u t o la ra k a to m ) ayrıca b ir b a ğ la m iç e rsin d e d u r d u ğ u için ,
d u y u lu r k e n d ilik birbirine-dışsallığı, ve b u n u n d a h a ay rın tılı ve
so y u t b iç im in d e , birbiri ile y a n y a n a lığ ı ve ardardalığı a n la tır.
— Tasarım böyle duy u sal b ir g e re c i iç e rik o la ra k alır, a m a b u
iç e riğ in “B en”d e o lm a s ın d a n ö tü r ü “benim ki' b e lir le n im in d e ,
ve öyleyse evrensellik, k en d i-ile-b ağ ıııtı, yalınlık b e lir le n im in d e
ko y u lm u ş o larak . — Ö te y a n d a n ta sa rım içerik o la ra k d u y u lu r
o la n d a n b a ş k a ay rıc a ö z -b ilin ç li d ü ş ü n c e d e n k a y n a k la n a n
g e r e c i d e a la b ilir, ö r n e ğ in tü z e l, tö r e l, d in s e l ve g id e r e k
d ü ş ü n c e n in k e n d is in d e n tü r e y e n ta s a r ım la r d a o ld u ğ u g ib i;
a m a böyle tasarımların aynı iç erik li düşüncelerden a y rım la rın ın
n e r e d e y attığ ın ı sa p ta m a k p e k kolay d eğ ild ir. B u ra d a iç e riğ in
d ü ş ü n c e o lm a s ın ın y a n ıs ıra a y rıc a e v re n s e llik b iç im i d e
b u l u n u r ki o n u n la b ir iç e r ik “Be?t”d e d ir, g e n e l o la r a k b ir
ta sa rım d ır. A m a ta sa rım ın ö z g ü n lü ğ ü g e n e l o la ra k b u b a k ım ­
d a n d a o n d a b u iç eriğ in aynı y o ld a tekilleşm iş o la ra k d u rm a sın -
MANTIK BİLİMİ

d a yatar. T ü z e , tü z e l ve b e n z e r i b e l ir le n im le r h iç k u şk u su z
uzayın b ir b ir le r in i d ışla y a n d u y u lu r te k ille ş m e le r i iç e r s in d e
d u rm a z la r. Z a m a n sa l o la ra k b e lli b ir d ü z e y d e a r d a r d a g ö r ü ­
n ü y o r o lsa la r d a , iç e rik le rin in k e n d ile ri z a m a n d a n etk ile n m iş
o la ra k ya d a o n d a geçici ve başkalaşıcı o la ra k tasarla n am a zla r.
A m a b ö y le k e n d i le r in d e tin s e l b e l ir le n im le r d e g e n e ld e
ta sa rım ın iç, so y u t e v re n se lliğ in in g en iş a la n ın d a y in e tekilleş­
miş o la ra k d u r u rla r . B u te k ille şm e iç in d e ya lın d ırla r — H ak ,
Ö d ev, T a n rı. T a s a rım b u d u r u m d a ya “H a k H a k tır,” “T a n rı
T a n r ıd ır ” b ild ir im le r in d e d u r u p kalır, ya d a , ö r n e ğ in “T a n rı
e v re n in Y a ra tıc ısıd ır, h e rşe y i bilir, h e ış e y d e n g ü ç lü d ü r, v b .”
b e lir le n im le r in i ö n e sü re b ile c e k b ir e ğ itim d ü z e y in e y ü k se l­
m iş tir; b u r a d a d a b e n z e r o la ra k te k ille şm iş p e k ç o k y alın
b e lir le n im b ir b ir i ü s tü n e d iz ilm iş tir k i, o n la r ı ö z n e le r in e
b a ğ la y a n b irliğ e k a ış m b ir b ir le r in in d ış ın d a k alırlar. T asarım
b u r a d a a n la k ile ça k ışır: a r a la r ın d a k i b ir ic ik a y rım a n la ğ ın
e v re n se l ve tik e l ya d a n e d e n ve etk i vb. ilişk ile rin i g e tirm e si
ve b u yolla ta sa rın ım yalıtılm ış b e lirle n im le ri a ra sın a z o ru ıılu k
b a ğ ın tısın ı koym asıdır, ç ü n k ü ta sa rın ı b u n la rı sa lt b ir “Ayrıca’'
ile b a ğ lay a ra k belirsiz u za y la rın d a yanyana bırak ır. — T asarını
ve d ü ş ü n c e a r a s ın d a k i a y rım ın ö ze l b ir ö n e m i v ard ır, ç ü n k ü
g e n e l o la r a k d e n e b ili r ki felse fe ta s a r ım la r ı d ü ş ü n c e le r e
ç e v ir m e k te n b a ş k a b irşey y a p m a z , — a m a b ira z d a h a ile ri
g id e r ve y a lın d ü ş ü n c e le ri K av ram lara çevirir.
B u n d a n b a ş k a , d u y u lu r a la n tekillik ve birbirine-dışsallık
b e lirle n im le ri ile y üklü olsa da, b u r a d a b u n la rın k e n d ile rin in
d e yine d ü ş ü n c e le r ve e v re n se lle r o ld u k la rı e k le n e b ilir. M a n ­
tık ta g ö rü le c e k tir ki d ü ş ü n c e ve ev re n sel sa lt k e n d isi ve k e n d i
b a ş k a sı o lm a k ta n b a ş k a b irşe y d e ğ ild ir ; k e n d i k a r ş ıtın ın
ü z e rin e yayılır ve hiçbirşeyi k e n d in d e n kaçırm az. D il d ü ş ü n c e ­
n in ü r ü n ü o ld u ğ u iç in , o n d a e v re n s e l o lm a y a n h iç b ir şey
a n la tıla m a z . Y alnızca demek istediğim b irşey benim dir, b u tik e l
b irey o la ra k b a n a aittir; a m a dil yalnızca ev re n seli an latıy o rsa,
o z a m a n y aln ızc a demek istediğimi sö y le m e m o la n a k sız d ır. Ve
“söylenemeyen,” d u y g u , d u y u m e n eşsiz, e n g e rç e k d eğ il, te rsin e
e n a n la m s ız ve g e r ç e k lik te n e n y o k su n o la n d ır . “Birey,” “bu
b ire y ,” “b u r a s ı,” “ş im d i” d e d iğ im z a m a n , b u n la r ı n tü m ü d e
e v r e n s e llik le rd ir ; “her şey” ve “her bir şey” b ir “te k il”d ir, b ir
“b u ”d u r, ve e ğ e r d u y u lu r ise, “b u r a s ı”d ır, “ş im d i”dir. B e n z e r
o la ra k , “B e n ” d e d iğ im za m a n , tü m b a şk a la rın ı dışlayan bu tikel
ÖN-KAVRAM 79

“B e n ”i demek isterim ; a m a sö y le m iş o ld u ğ u m şey, “B e n ,”


k esin lik le h e r b ir “B e n ”d ir; “B e n ,” ki tü m b a ş k a la rın ı k e n d in ­
d e n dışlar. — K ant u y g u n su z b ir a n la tım la “B e n ” tü m ta sa rım ­
la rım a , ve a y rıc a d u y u m , iste k , e y le m le r im e vb. eşlik eder
d e m işti.1’ “B e n ” k e n d in d e ve k e n d i iç in evren seld ir, ve o rta k lık
d a e v r e n s e lliğ in b ir b iç im i, a m a d ışsa l b ir b iç im id ir. T ü m
b a ş k a in s a n la r “B e n ” o lm a d a b e n im le o rta k tırla r, tıp k ı benim­
kiler o lm a n ın tü m d u y u m la r ım a , ta s a r ım la r ım a vb. o r ta k
o lm a sı g ib i. A ıııa “B en,” b ö y le so y u t “B e n ” o la ra k , k e n d i ile
a r ı iliş k id ir ki o n d a ta s a rın ı ve d ııy u ııı, tü ııı a n s a l d u r u m la r
g ib i tü ııı d o ğ a , y e te n e k ve d e n e y im tik e llik le ri d e s o y u tla n ­
m ıştır. “B e n ” b u d ü z e y e d e k b ü tü n ü y le soyut e v re n s e lliğ in
v a ro lu şu d u r, soyut o la ra k özgür o la n d ır. B u n e d e n le “B e n ” özne
o la ra k düşüncedir, ve b e n ay n ı z a m a n d a tü ııı dııy u ııı, ta s a rım
ve d u r u m la r ım d a o ld u ğ u m iç in , d ü ş ü n c e h e r y e rd e b u l u n u r
ve K a te g o ri o la ra k tü ııı b u b e lir le n im le r e yayılır.

Ek. D ü ş ü n c e d e n söz ettiğim iz z am an b u ilkin özn el b ir e tk in lik o lara k , b ir yeti


o lara k g ö rü n ü r ki böyle p e k çok yetiye iyeyizdir, ö rn e ğ in bellek, tasarım , istenç-
g ü c ü vb. E ğ e r d ü ş ü n c e salt b ir ö zn el e tk in lik olsaydı ve böyle o la ra k M a n tığ a
k o n u alınsaydı, o z am an M antığın d a tıpkı başk a b ilim le r gibi belirli b ir ne sn e si
o lm a sı g e re k ird i. Ve b u n e d e n le d ü şü n c e y i tikel b ir b ilim e n e s n e y a p a ra k
isten c i, d ü ş le m i vb. böyle b ir a y rıc alık ta n y o k su n b ıra k m a k keyfi b ir tu tu m
o lu rd u . D ü ş ü n c e y e bu o n u r u n v e rilm e s in in n e d e n i h iç k u şk u su z o n a b e lli
b i r y e tk e n in ta n ın m a s ın d a ve in s a n ın G e rç e k liğ i o lara k , o n u n h a y v a n d a n
a y rım ın ı o lu ş tu r a n şey o la ra k g ö r ü lm e s in d e a ra n m a lıd ır. — D ü şü n ce y i sa lt
ö z n e l b ir e tk in lik o la ra k in c e le m e k d e ö n e m s iz birşey değildir. A m a o z a m a n
o n u n d a h a a y rın tılı b e lirle n im le r i d e n e y im yolu y la k a z a n ıla n k u r a lla r ve
y a sa la r o la c a k la rd ır. D ü şü n cey i b u b a ğ ın tı iç in d e y a sa la rın a g ö re ir d e le m e k
b ilin d iğ i gib i b ir z a m a n la r M a n tığ ın iç e riğ in i o lu ş tu ru y o rd u . Aristoteles bıı
b ilim in k u ru c u s u d u r. O d ü şü n c e y e o n a d ü ş ü n c e o la ra k a it o la n la rı v e rm e
g ü c ü n ü g ö ste rm işti. D ü ş ü n c e m iz o ld u k ç a s o m u ttu r, a m a k a rm a şık iç e rik te
n e y in d ü ş ü n c e y e n e y in so y u t e tk in lik b iç im in e a it o ld u ğ u a y ırd e d ilm e lid ir.
in c e b ir tin sel bağ, d ü ş ü n m e etkinliği, tü m b u içeriği bağlar, ve A risto tele s b u
b ağ ı, b u b içim o la ra k b iç im i v u rg u lu y o r ve b e lirliy o rd u . A ris to te le s ’in b u
M a n tığ ı g ü n ü m ü z e d e k o n ay g ö rm ü ş o la n m a n tık sa l d iz g e d ir ki, ö z ellik le
o rta ç a ğ S k o la stik le rin in e lin d e evrile çevrile d a h a ö te g enişletilm iştir. B u n la r
g e n e d e g e re c i a rttırm a m ış a m a yaln ızca d a h a ö te a ç ın d ırm ışla rd ır. Ç a ğ d aş­
la r a g e lin c e , b u n l a r ı n M a n tık a la n ın d a k i b a ş lıc a e tk in lik le ri b ir y a n d a n
A ristoteles ve S kolastikler ta ra fın d a n geliştirilen p e k çok m antıksal b e lirle n im i
u z a k la ş tırm a k ve ö te y a n d a n b u n la r ın y e rin e b ir d izi rııh b ilim s e l g e r e c i

11[A n Usuıı Eleştirisi, B 131.]


80 M ANTIK BİLİMİ

s o k u ş tu rm a k ta n o lu şu r. Bu b ilim in ilgisi so n lu d ü şü n c e y i işlem leri iç in d e


tam y a b ilm ek tir; ve e ğ e r varsayım sal n e sn e sin e karşılık d ü şü y o rsa bilim d o ğ ru
o la ra k n ite le n d irilir. Bu biçim sel m a n tık ile ilg ile n m e n in h iç k uşkusuz k e n d i
y a r a r la r ı v a r d ır ; o n u n l a , s ö y le n e g e ld iğ i g ib i, k a fa b i r d ü z e n e k o y u lu r,
d ü ş ü n c e le ri to p a r la m a y e te n e ğ i g e liştirile re k so y u tla m a b e c e risi k a za n ılır;
b u n a karşı sıra d an bilinçte d ü şü n c e n in etkinliği b irb irle rin e d olaşan ve karışan
d u y u sa l ta s a rım la r d ü z e y in e sın ırlı kalır. S o y u tla m a d a an sal e tk in lik tek bir
n o k ta y a y ö n e lir ve b ö y lec e içsellikle ilg ile n m e a lışk a n lığ ı kazanılır. S o n lu
d ü ş ü n c e b iç im le riy le tan ışık lık b u b iç im le re g ö re işleyen g ö rg ü l b ilim le rd e
e ğ itim için a ra ç o la ra k k u lla n ıla b ilir; ve b u a n la m d a m a n tık a raç sa l m a n tık
o la ra k ta n ım la n m ış tır. .G e rç e k te d a h a ö z g ü rc e d a v ra n a b ilir ve diyebiliriz ki,
m a n tık y a ra rı için d e ğ il a m a k e n d i u ğ r u n a in c e le n m e lid ir, ç ü n k ü ‘e ıı eşsiz’
y a ln ız c a y a r a r ı u ğ r u n a a r a ş tır ılm a n ıa lıd ır . B u h iç k u ş k u s u z b i r y a n d a n
b ü tü n ü y le d o ğ ru d u r, a m a ö te y a n d a n “e n eşsiz” o d e n li d e e n y a ra rlıd ır,
ç ü n k ü tözsel o la n d ır ki k e n d i iç in d e d a y an ık lıd ır ve b ö y lece g eliştirip h e d e fe
eriştirdiği tikel e re k le rin taşıyıcısıdır. H iç kuşkusuz tikel e rek leri birincil o lara k
g ö rm e m e k g e rek ir, a m a “e n eşsiz” g e n e d e o n la r a erişm e y e k a tk ıd a b u lu n u r.
B öylece, ö r n e ğ in d in saltık d e ğ e rin i k e n d i iç in d e taşır; a m a aynı z a m a n d a
başka e re k le r o n u n ta ra fın d a n d e ste k le n ir ve sü rd ü rü lü rle r. Isa şöyle d em işti;
“G ö z ü n ü z ö n c e T a n rın ın ü lk e s in d e o lsu n , o z a m a n size tü m başk a şe y ler d e
su n u la ca k tır.”7 — T ikel e re k le re an ca k k e n d in de-ve-keııdi-için-olanaerişildiği
z a m a n erişilir.

§ 21
((3) D ü ş ü n c e n e s n e le rle b a ğ ın tıs ın d a e tk in o la ra k , b irşey üzerine
dü şünce o la ra k a lın d ığ ı iç in , e tk in liğ in in ü r ü n ü o la ra k e v re n se l
d e o lg u n u n d e ğ e r in i k ap sar, özsel, iç, gerçek o la n d ır.
§ 5 ’te sö z ü e d ile n eski in a n c a g ö re n e s n e le rd e , d u r u m la rd a ,
o la y la r d a g e r ç e k o la n , iç ve ö zsel o la n , ü z e r in e lıe rşe y in
d a y a n d ığ ı o lg u k e n d in i dolaysızca b ilin ç te g ö s te rm e z , n e d e
g id e r e k ilk g ö r ü n ü ş ya d a iz le n im ta r a f ı n d a n s u n u ld u ğ u
g ib id ir; te r s in e , n e s n e n in g e r ç e k y a p ıs ın a u la ş a b ilm e k iç in
ilk in o n u n üzerine düşü n m ek g e r e k ir, ve ü z e r in e - d ü ş ü n m e
y o lu y la b u y ap ıy a e rişile c e k tir.

Ek. Ü zerine-düşünm e bir çocukiçin bile gereklidir. O nd an örneğin sıfatları


adlarla birleştirm esi istenir. Bu o n u dikkatini toplam aya ve ayırdetm eye
yöneltir; bir kuralı anımsaması ve daha sonra o nu tikel d u ru m a uyarlaması
gerekir. Kural b ir evrenselden başka birşey değildir ve çocuğun tikeli b u
evrensele uydurm ası gerekir. — Yine, yaşam da ereklerimizvardır. B unlarla
ilgili olarak o n la ra erişebilm em izi sağlayacak şeyler üzerine düşü n ü rü z.

7[M atta, 6.33.]


ÖN-KAVRAM 81

B urada erek evrenseldir, yönetendir, ve etkinliklerini ereğe göre belirledi­


ğim iz araçlarım ız vardır. — B enzer olarak üzeriııe-düşünm e ahlaksal
ilişkilerde de etkindir. B urada üzeriııe-düşünm e hak ve ödevi, e.d. evrensel
olanı anım sam ak dem ektir ki bn, dayanıklı bir kural olarak, ö n ü m ü zd e
b u lu n a n duru m d a tikel davranışlarımızı düzenlem ek için ölçüt olmalıdır.
T ikel davranışlarım ızda evrensel b elirlen im tan ın ab ilir ve kapsanm ış
olm alıdır. — Yıııe, doğal görüngülere yaklaşım ım ızda da ayıtı şeyi buluruz.
Ö rn e ğ in yıldırım ve şimşeği gözleriz. Sık sık algıladığım ız b u g ö rü n g ü
tam dık birşeydir. Ama insan salt tanışıklıkta, yalnızca duyusal g ö rü n g ü d e
doyum bulam az, tersine o n u n arkasına geçmeyi, n e o ld u ğ u n u bilm eyi,
o n u kavramayı ister. B una g öre o n u n ü ze rin e düşünür, n e d e n i g en e ld e
görüngüden ayrı birşey olarak ve içsel olanı salt dışsal olandan ayrımı içinde
bilmeyi ister. Böylece görüngü çiftlenir, iç ve dışa, kuvvet ve belirişe, n ed en
ve etkiye ayrılır. İç, kuvvet b u rad a yine evrenseldir, kalıcı olandır, şu ya d a
b u yıldırım , şu ya da b u bitki değil, am a tü m ü n d e ayııı kalandır. D uyulur
olan tekil ve yiten birşeydir; ondaki kalıcı yan üzeriııe-düşüıım e yoluyla
bilinebilir. D oğa bize sonsuz b ir bireysel şekiller ve g ö rü n g ü ler çokluğu
gösterir. Bu karm aşa içersine bir birlik getirm e gereksinim ini duyarız; bu
n e d e n le karşılaştırm a yapar ve h e r birin in evrenselini tanım aya çalışırız.
Bireyler doğarlar ve yitip giderler; o n lard a kalıcı olan ve tü m ü n d e yinele­
yen ise türdür, ve tür yalnızca üzeriııe-düşüıım e için bulunur. Yasalar, ö rn e­
ğin gök cisimleri nin devim yasalan için de ayııı şey geçerlidir. Yıldızlan bugün
burada, ertesi giiıı şurada görürüz; btı düzensizlik insanın ansal yapısı için
uygunsuz, güvenilmez bir dıınımdur, çünkü oııtın bir düzene, yalın, değişmez
ve evrensel bir belirlenime inancı vardır. Bu inançla, iıısaıı üzeriııe-düşüııme
yetisini g ö rü n g ü lere çevirerek o n ların yasalarını öğrenm iş, gök cisim ­
le rin in devim lerini evrensel b ir kipte saptam ıştır, öyle ki b u yasalara
d ayanarak tüm yer değişim lerini b elirler ve ö n ced en bilebilir. — Sonsuz
karm aşası içindeki iıısaıı eylem ini y ö neten güçler açısından d a d u ru m
böyledir. B u rad a d a insan egem en b ir evrensele iııaııç taşır. — T ü m b u
ö rn e k le rd e n ü zerin e-d ü şü n m eııin nasıl h e r zam an değişm ez, kalıcı,
keııdi-içiııde-belirli olanı ve tikeli yöneteni aradığı görülebilir. D uyuların
ulaşam adıkları bu evrensel öğe özsel ve gerçek olarak geçerli olandır.
Böylece örneğin ödevler ve haklar eylem lerdeki özsel yandır ve eylem lerin
gerçeklikleri bu «ırensc/belirlenim lerle uyum lu olm alarına bağlıdır.
Evrenseli böyle belirlerken, o n u n başka birşeyin karşısavını oluşturdu­
ğ unu, ve btı başkasının dolaylı, iç ve evrensel olana karşı salt dolaysız, dış
ve tekil birşey oldıığıınıı görürüz. Bu evrensel dışsal dünyada b ir evrensel
o la ra k varolm az: tü r tü r olarak algılanam az; gök cisim lerin in devim
yasalan gökte yazılı değildirler. Öyleyse evrensel ne işitilir n e de görülebilir;
tersine, yalnızca anlık için vardır. Din bizi b ir evrensele g ö tü rü r ki başka
lıerşeyi ken d i içinde kapsar; b ir Saltığa g ö tü rü r ki başka lrerşey o n u n
yoluyla iireülir, ve btı Saltık duyular için değil am a yalnızca anlık ve düşünce
için vardır.
82 MANTIK BİLİMİ

§ 22
(y) U z e rin e -d ü ş ü ıım e yoluyla iç e riğ in ilk o la ra k d u y u m d a , sezg i­
d e , ta s a r ım d a b u lu n u ş y o lu n d a b irşe y değiştirilir.; öyleyse a n c a k
b ir d e ğ işim dolayısıyladır ki nesnenin gerçek d o ğ a sı b ilin c e gelir.

Ek. Ü z e r i n e - d ü ş ü n m e d e o rta y a ç ık a n şey d ü ş ü n c e m iz in b i r ü r ü n ü d ü r .


B öylece, ö r n e ğ in Solon A tm a lıla ra v e rd iğ i y asaları k e n d i k a fa sın d a n ü ıe tti.
A m a ö te y a n d a n e v ren se li, y asaları, sa lt ö zn el b irşe y in k a rşıtı o la ra k g ö rm e li
ve o n d a şeylerin özsel, g e rç e k ve n esn el d o ğ a la rın ı tanım alıyız. Ş eylerde neyin
g e r ç e k o l d u ğ u n u g ö r e b ilm e k iç in y a ln ız c a d ik k a t y e te rli d e ğ ild ir; b u iş
dolaysızca b u lu n a n ı d ö n ü ş tü r e n öznel e tk in liğ im iz e d ü şe r. H iç ku şk u su z bu
ilk b a k ış ta o lm a sı g e r e k e n in ta m te rsi ve b ilg ile n m e d u r u m u n d a o rta y a
k o y u lan a m a c a aykırı o la ra k g ö rü n ü r. G e n e de, d e n e b ilir ki tözsel o la n a ilkin
ü z e rin e -d ü ş ü n m e n in dolaysız o la n d a y a rattığ ı d e ğ işim dolayısıyla e rişile b i­
leceğ i d ü şü n c e si tü m çağ ların kanısı olm uştur. B u n a karşı ilk kez z am an ım ız d a
b ir kuşku u y a n m ış ve d ü şü n c e m iz in ü rü n le r i ile k e n d ile rin d e şeyler a ra sın d a
aşılm az b ir ayrım b u lu n d u ğ u ileri sü rü lm ü ştü r. D e n m iştir ki, şeylerin “kendiıı-
d e le r i” bizim o n la r d a n y a p tık la rım ız d a n b ü tü n ü y le b a şk a d ır. Bu k o p u k lu k
k o n u m u n u n b akış açısı özellikle E leştirel F elsefe ta ra fın d a n ortaya sü rü lm ü ş,
ve olgu ile d ü ş ü n c e n in b ağ d aşm a sın ı işi b itip k a p a n m ış b ir k o n u o lara k g ö re n
tü m ö n c e k i ç a ğ la rın k a n ıla rın ın k a rşısın a ç ık a rılm ış tır. Bu k arşısav y e n i
fe lsefe n in ilgi o d a ğ ıd ır. A m a in sa n ın d oğal in a n c ı b u karşısavm h iç d e g e rç e k
b ir karşısav o lm a d ığ ıd ır. G ü n d e lik y a şa m d a şey ler ü z e rin e d ü ş ü n ü rü z , a m a
b u n u n la g e rç e ğ in o rta y a ç ık acağ ın ı k e n d im iz e ö z ellik le a m m sa tm a k sız m ;
d u rak sam ak sızın , d ü ş ü n c e n in olgu ile b ağdaşm ası ü z e rin e sağ lam b ir in an ç la
d ü ş ü n ü rü z , ve bu in a n c ın o la ğ a n ü stü ö n e m i vardır. Ç ağ ım ızın n e re d e y se b ir
u m u ts u z lu ğ a v a r a n h a s ta lığ ı b ilg im iz in sa lt ö z n e l b i r b ilg i o ld u ğ u ve b u
ö z n e lliğ in e n s o n o ld u ğ u sa p lan tısıd ır. O ysa G e rç e k lik n e s n e ld ir ve b u n u n
h e rk e s in k a n ısı için k u ra l o lm ası g erek ir, öyle b ir y o ld a ki, b irey in kanısı bu
k u ra la b a ğ d a ş m a d ığ ı ö lç ü d e k ö tü d ü r. B u n a karşı, y e n i g ö rü ş a ç ısın d a n k a m
o la ra k k an ı, y a ln ız ca k a n ı taşıyor o lm a gibi b ir b iç im , h iç k u şk u su z iyidir —
iç e rik n e o lu rs a o ls u n , ç ü n k ü g e rç e k liğ i için h iç b ir d e n e k taşı y oktur. —
in s a n la rın y u k a rıd a sözü e d ile n o eski in a n ç la rın d a n , g e rç e ğ i b ilm e n in T in in
yazgısı o ld u ğ u n d a n söz e ttiğ im iz zam an , b u n u n d a h a ö te im le rn i k a rşım ız d a
d u ra n dış ve iç D o ğ a n ın , g e n e l o la ra k n e s n e n in k e n d in d e n e ise d ü şü n ü lm ü ş
b irşe y o la ra k d a o o ld u ğ u , ve öyleyse d ü ş ü n c e n in n e s n e l o la n ın g e rçe k liğ i
o ld u ğ u d u r. F e lse fe n in işi y alnızca in sa n la rın d ü ş ü n c e a ç ıs ın d a n tü m ç ağ lar
b o y u n ca g e çe rli saydıklarını belirtik o lara k bilin ce g e tirm e k te n oluşur. Felsefe
b u n e d e n le o rta y a y e n i h iç b ir şey sü rm e z; ve b u r a d a d ü ş ü n c e m iz yoluyla
ü re ttiğ im iz şe y ler d a h a ş im d id e n h e rk e sin dolaysız ö n y arg ısıd ır.
ÖN-KAVRAM 83

§ 23
(8) Ü z e rin e -d ü ş ü n n ıe d e g e rç e k d o ğ a o rtay a çık ark en , b u d ü ş ü n ­
c e n in benim e tk in liğ im o k lu ğ u d a e ş it ö lç ü d e a ç ık tır; b ö y le c e
g e rç e k d o ğ a o d e n li d e benim — ve h iç k u şk u su z d ü ş ü n e n ö z n e
o la ra k — a n s a l ü rü n ü m d ü r: Y alın e v re n s e lliğ im d e , sa ltık o la ra k
kendisinde varolan ‘B e n ’iıt e v re n s e lliğ in d e , Ö zgürlüğüm de ü r e til­
m iştir.
“K en d in d ü ş ü n ” deyim ini sık sık duyarız, sanki b u n u n la an lam lı
b irşey sö y len irm iş gibi. G e rç e k te h iç kim se b aşkası için o n u n
iç in yiyip iç e b ile c e ğ in d e n d a h a ö te d ü ş ü n e m e z ; b u d e y im
öyleyse b ir p le o n a z ıııd ır. — D ü ş ü n m e d e özgürlük d o la y sız ca
b u lu n u r , ç ü n k ü d ü ş ü n c e e v r e n s e lin e tk in liğ id ir, b u y ü z d e n
so y u t b ir kendi-ile-ilişkidir, ö zn e llik aç ısın d a n b e lirle n im siz b ir
k e n d in d e - o lm a d ır ki içerik a ç ıs ın d a n ayıtı z a m a n d a y a ln ız c a
olguda ve b u n u n b e lirle n im le riııd e d ir. B u y ü zd en , e ğ e r felsefe
ile ilg ili o la ra k a lç a k g ö n ü llü lü k ve k e n d in i b e ğ e n m iş lik sö z
k o n u s u e d ilirs e , ve e ğ e r a lç a k g ö n ü llü lü k k e n d i ö z n e lliğ in e
h iç b ir tikel ö z e llik ya d a e d im y ü k le n ıe m e k te n o lu şu y o rsa , o
z a m a n felsefecilik e n a z ın d a n k e n d in i b eğ e n m işlik k o n u s u n d a
b ağ ışla n ır, ç ü n k ü d ü ş ü n c e iç e rik a ç ıs ın d a n sa lt o lg u d a d e r in ­
le ş tiğ i ö lç ü d e g e r ç e k tir ; ve b iç im a ç ıs ın d a n ise d ü ş ü n c e
ö z n e n in tikel b ir d u r u m u ya d a e d im i d eğ ild ir, te rs in e sö z c ü ­
ğ ü n ta m an lam ıy la b ilin cin so y u t “B e n ” o la ra k , e.d. tü m b aşk a
n ite lik , d u r u m ve b e n z e ri tikeliiklerden özgür b ir y o ld a d a v ra n ­
m a s ın d a n ve y aln ızc a iç in d e tü m b ire y le r le ö z d e ş o ld u ğ u
ev re n sel etk in lik te b u lu n m a s ın d a n oluşur. — A risto teles b ilin ci
bö y le b ir tu tu m u n değerine yükselm ey e ça ğ ırd ığ ı z a m a n , b ilin ­
ce v erd iğ i b u d e ğ e r tikel san ı ve k a n ıla rd a d ire tm e k te n v azg eçe­
re k olguyu k e n d i iç in d e e g e m e n k ılm a k ta n o lu ş u y o rd u .

§ 24
D ü ş ü n c e le r b u b e lir le n im le r e g ö r e nesnel d ü ş ü n c e le r o la r a k
a d la n d ır ıla b ilirle r , ve ö n c e lik le s ır a d a n m a n tık ta ir d e le n m iş ve
o r a d a g e n e llik le sa lt bilinçli d ü ş ü n c e b iç im le ri o la ra k g ö r ü lm ü ş
o la n b iç im le r d e b u n la r a r a s ın d a sa y ıla cak tır. M a n tık , öy ley se,
M e ta fiz ik ile, düşüncelerde s a p ta n a n şeylerin, b ilim i ile ç a k ış ır —
d ü ş ü n c e le r ki şeylerin özselliklerini a n la tm a g ü c ü n ü ta şırlar.
Böyle K avram , Y argı ve T asını g ib i b iç im le rin N e d e n se llik vb.
g ib i b a ş k a la rı ile ilişk ile ri a n c a k M a n tığ ın k e n d i iç e r s in d e
v e rile b ilir. A ıııa şu k a d a r ı ş im d id e n a ç ık tır ki, e ğ e r d ü ş ü n c e
84 M ANTIK BİLİM İ

şeylerin b ir K av ram ın ı o lu ştu rm a y a çalışıyorsa, b u K avram (ve


o n u n la b irlik te e n dolaysız b iç im le ri, Y argı ve T asım ) şey lere
y a b a n c ı ve d ışs a l o la n b e lir le n im ve iliş k ile rd e n o lu şa m a z .
U z e rin e -d ü ş ü n m e , y u k a rıd a b e lirtild iğ i g ib i, şe y lerin evrensel­
lerine g ö tü r ü r; a m a b u evren selin k en d isi K avram k ıp ıla rın d a n
b irid ir. “A n lak ya d a Us d ü n y a d a d ır” a n la tım ı “n e s n e l d ü ş ü n c e ”
a n la tım ı ile ay n ı şeyi b e lirtir. A m a b u ik in c i a n la tım b ir
u y g u n su z lu k la y ü k lü d ü r, ç ü n k ü düşünce o la ğ a n a n la m ı iç in d e
yalnızca tin e , b ilin c e özgü ik en , “n e s n e l” te rim i ise yine b irin c il
o la ra k tin s e l-o lm a y a n a u y g u la n ır.

E k 1. E ğ e r d ü ş ü n c e n i n n e s n e l d ü ş ü n c e o l a r a k d ü n y a n ın “iç i” o ld u ğ u
sö y le n e c e k o lu rsa , b u n u n la san k i d o ğ a l şe y lere b ilin ç y ü k le n iy o rm u ş g ib i
gelebilir. Şeylerin iç etkin lik lerin i d ü şü n c e o lara k g örm eye karşı belli b ir d ire n ç
d u y a rız , ç ü n k ü d e r iz ki in s a n k e n d in i d o ğ a l o l a n d a n d ü ş ü n c e y o lu y la
ay ırd ed er. B u n a g ö re , D o ğ a d a n bilinçsiz d ü ş ü n c e d izgesi o larak , S c h e llin g ’in
deyim iyle, taşlaşm ış b ir anlık olarak söz etmeliyiz. Z>iijüncganlatımını k u llan m ak
ye rin e , yanlış a n la m a y ı ö n le m e k için, d a h a iyisi, düşünce-belirlenimidiyebiliriz.
— Ş im diye d e k sö y len m iş o la n la ra g ö re , m a n tık sa l ilk e le r g e n e ld e d ü ştin c e -
b e lirle n im le rin in b ir dizgesi o larak a raştırılm alıd ır — b ir dizge ki, o ra d a öznel
ve n e s n e l a r a s ın d a k i k a rşıtlık (o la ğ a n a n la m ın d a ) yiter. D ü ş ü n c e n in ve
b e lirle n im le rin in bu im lem i eskilerin “v o ü ç /n o u s dünyayı y ö n e tir” deyişlerinde
d a h a d o ğ ru o la ra k anlatılır, — ya d a ,“LJs d ü n y a d a d ır” d e n d iğ i zam an, b u n u n la
a n la şılan şey U s u n için e yerleştiği d ü n y a n ın ru h u , o n u n içkin ilkesi, e n öz, e n
iç d o ğ ası, o n u n e v re n se li o ld u ğ u d u r. D a h a y a k ın b ir ö r n e k v erirsek , b e lirli
b ir h a y v an d a n söz e d e rk e n o n u n b ir hayvan o ld u ğ u n u söyleriz. H ayvan olarak
hayvan d e ğ il a m a a n c a k b e lirli b ir h a y v an g ö s te rile b ilir. Genelde h a y v an
v a ro lm az ; o tekil h a y v a n la rın e v ren se l d o ğ a la rıd ır, ve v a ro la n h e r hayvan
b ü tü n ü y le s o m u t o la ra k b e lirli ve tikel birşeydir. A m a hayvan o lm a k , — b ir
ev re n se l o la ra k tü r — , b e lirli h ayvana ö z g ü d ü r ve o n u n b e lirli ö zselliğ in i
o lu ş tu r u r. K ö p e k te n h a y v an lık u z a k la ş tırıla c a k o lu rs a o z a m a n o n u n n e
o ld u ğ u sö y le n e m e z . G e n e ld e şe y lerin kalıcı b ir iç d o ğ a la rı ve b ir d e dış-
v arlık ları vard ır. Y aşarlar ve ö lü rle r, o rtay a ç ık a r ve yitip g id e rle r; özsellikleri,
e v re n s e lle ri tü r d ü r , ve b u n u sa lt o rta k la ş a b irşe y o la r a k a n la m a k d o ğ r u
değildir.
D ü ş ü n c e dışsal şe y lerin tö z ü n ü o lu ş tu r d u ğ u gibi, ayrıca tin sel o la n ın d a
e v re n s e l tö z ü d ü r. T ü m in s a n se z g is in d e d ü ş ü n c e v a r d ır; y in e , d ü ş ü n c e
e v re n s e l o l a r a k tü m ta s a r ım la r d a , a n ıl a r d a v e g e n e l o la r a k h e r a n s a l
e tk in lik te , tıım istek le rd e, d ile k le rd e vb. b u lu n u r. B u n la rın tü m ü d e yalnızca
d ü ş ü n c e n in d a h a ö te tik e lle şm e le rid ir. D ü şü n c e y i b u y o ld a g ö r d ü ğ ü m ü z
z a m a n a ld ığ ı k o n u m d ü şü n m e -y etisi y alnızca a lg ıla m a , ta s a rım la m a , iste m e
vb. g ib i b a şk a y e tile r a ra s ın d a ve y a n ın d a h e r h a n g i b ir y e tid ir d e d iğ im iz
z a m a n o ld u ğ u n d a n d a h a başka g ö rü n ü r. D ü şü n ce y i tü m d o ğ a l ve ayrıca tü m
ÖN-KAVRAM 85

tin se l şe y le rin g e rç e k e v ren se li o la ra k g ö rd ü ğ ü m ü z z am an , o tü m b u n la r ın


ü z e rin e yayılır ve tü m ü için tem e l olıır. D üşünceyi n e sn e l im lem i için d e (v o ü ç /
n o ııs o la ra k ) a ld ık ta n s o n r a ilk o la ra k ö z n e l a n la m ı iç in d e k i d ü ş ü n c e y e
g e ç e b iliriz . Ö n c e şıın ıı deriz: “İn s a n d ü ş ü n e n b ir v a rlık tır,” — a m a aynı
z a m a n d a d e riz ki sezen, isteyen vb, b ir varlıktır. İn sa n d ü ş ü n e n b ir v arlık tır,
ve b ir e v re n se ld ir; d ü ş ü n e b ilir a m a yaln ızca ev ren sel o n a belirtik o ld u ğ u için.
H ayvan d a hendindee\Tenseldir, a m a evrensel evrensel olarak o n u n için değildir,
o n a b e lirtik d eğ ild ir, te rs in e o n u n için h e r z a m a n tekil birşey vard ır. H ayvan
tekil o la n ı g ö rü r, ö rn e ğ in yiyeceğini, b ir in sa n ı vb. A m a tü m b u n la r o n u n için
yalnızca tekil şeylerdir. B e n ze r o lara k , d u y u m h e r z am an yalnızca tekil o la n la
ilgilidir (bu acı, bu tat vb.). D oğa voüçıı b ilince getirm ez; ilkin in sa n d ır ki k e n d in i
çiftler, b ir e v ren se l için ev ren sel o lu r. B u ilk kez in sa n k e n d in i “Ben" o la ra k
b ild iğ i z a m a n y e r alır. “Ben" d e d iğ im z a m a n d e m e k iste d iğ im şey b u tekil,
b a şta n so n a b e lirli kişi o la ra k k e n d im d ir. G e rç e k te g e n e d e b u y olla k e n d im e
ilişk in o la ra k tikel birşeyi b ild irm iş o lm a m . B aşka h e rk e s d e “B en”dir, ve
k e n d im i “Ben" o la r a k b e lirttiğ im z a m a n h iç k u şk u su z k e n d im i, b u tek il
k e n d iliğ i d e m e k istiyor o lm a m a k a rşın g e n e d e b ild irm iş o ld u ğ u m şey b a ştan
s o n a b i r e v re n s e ld ir. “B e n ” a rı k e n d i-iç iıı-v a rlık tır ki o n d a tik e l h e rş e y
o lu m su zla n m ış ve o rta d a n kaldırılm ıştır: o b ilin cin en so n , yalın ve a rı ilkesidir.
D iyebiliriz ki: “B e n ” ve d ü şü n c e ay n ıd ırlar, — ya d a d a h a b e lirli olarak : “B e n ”
d ü ş ü n e n o la ra k d ü şü n c e d ir. B ilin c im d e o la n h e rşey b e n im içindir. “B e n ” h e r
şeyi k e n d i içine alab ilen b ir b o şlu k tu r; h erşey o n u n için v a rd ır ve h erşeyi k e n d i
iç in d e saklar. H e r in sa n “B e n ”in g e c e sin d e g ö m ü lü ta s a rım la rd a n b ü tü n b ir
e v re n d ir. B öylece “B e n ” b ir e v re n s e ld ir ki o n d a n tikel h e rşe y so y u tlan m ıştır,
a m a aynı z a m a n d a tikel h e rşey ö rtü lü o la ra k o n d a yatar. Bu n e d e n le yalnızca
so y u t e v ren se llik d eğil a m a herşeyi iç in d e kapsayan evrenselliktir. “B e n ”i ilkin
b ü tü n ü y le sıra d a n b ir yolda kullanırız, ve ilkin felsefi d e rin d ü şü n c e yoluyladır
ki b ir ird e le m e n e sn e si yapılır. “B e n ”d e eksiksiz arılığı iç in d e o la n d ü şü n c e y i
b u lu ru z . H ayvan değil a m a yalnızca in sa n “B e n ” diyebilir, ç ü n k ü doğası d ü ş ü n ­
m ektir. “B e n ”d e b ir iç ve dış k aynaklı iç e rik le r k arm aşası vardır, ve b u içe riğ in
yapısı ile u y u m içinde duyusal o lara k sezen, tasarım layan, a nım sayan vb. o lara k
d a v ra n ırız . A m a t ü m ü n d e “B e n ” v a rd ır, ya d a tü m ü n d e d ü ş ü n c e v a rd ır.
İn s a n , öyleyse, h e r z a m a n d ü ş ü n e n d ir , ü ste lik sa lt se z m e k te o ld u ğ u z a m a n
b ile; e ğ e r birşeyi irdeliyorsa, o n u h e r z a m a n b ir ev ren sel o la ra k ird e le r, tekil
b i r n o k t a s a p ta y a r a k o n u a y ır ır ve b u y o lla d ik k a tin i b a ş k a ş e y le r d e n
u z a k la ş tıra ra k o n u soyut ve ev ren se l b irşey o la ra k alır, ü ste lik e v re n se llik salt
b iç im d e olsa bile.
T a s a rım la rım ız a ç ısın d a n iki d u r u m söz k o n u su o labilir, öyle ki ya içerik
d ü ş ü n s e l b irşe y d ir a m a biçim değ il, ya d a te rs in e b içim d ü şü n c e y e a ittir a m a
iç e rik d e ğ il. Ö rn e ğ in öfke, gü l, u m u t d e d iğ im z a m a n , b u n la r ın tü m ü d e
b e n im iç in d u y u m yoluyla ta n ıd ık o la n şey lerd ir, a m a b u iç e rik le ri e v re n se l
b i r k i p te , d ü ş ü n c e b iç im in d e d ile g e ti r i r im ; o r a d a n tik e l p e k ç o k şeyi
u z a k la ş tıra ra k y alnızca içe riğ i e v re n se l o la ra k v e ririm , a m a iç e rik y in e d e
d u y u sal kalır. A m a evrik olarak , e ğ e r T anrıyı tasarım la rsa m , o z a m a n içe riğ in
86 MANTIK BİLİMİ

a rı b ir d ü şü n c e ü r ü n ü o lm asın a karşın biçim o n u dolaysızca içim d e bııldıığıım


y o ld a h e n ü z d u y u sa l ö ğ e le rle y ü k lü d ü r. Ö yleyse ta s a rım la rd a iç e rik g ö rse l
a lg ıd a o ld u ğ u gib i sa lt d u y u sa l d e ğ ild ir; te rs in e , ya iç e rik d u y u sald ır, b içim
d ü ş ü n c e y e a it, ya d a e v rik o la ra k . İlk d u r u m d a g e r e ç v e rilid ir, ve b iç im
d ü şü n c e y e a ittir; ik in c i d u r u m d a d ü ş ü n c e iç e riğ in k aynağıdır, a m a b içim
yoluyla içerik v erili birşeye in d irg e n m iş tir ki b u n a g ö re a n lığ a d ışa rd a n gelir.

E k 2. M a n tık ta ilgi a la n ım ız a rı d ü ş ü n c e le r d e n ya d a a rı d ü şü n c e -b e lirle n im -


le r in d e n o lu şu r. S ıra d a n a n la m ı iç in d e d ü ş ü n c e söz k o n u su o ld u ğ u z am an ,
göz ö n ü n e g e tirile n şey h e r z a m a n y alnızca a rı d ü ş ü n c e o lm a y a n b irşeydir,
ç ü n k ü s ıra d a n sa n ı için d ü şü n ü lm ü ş lıerşey içeriği g ö rg ü l o lan birşeydir. A m a
M a n tık ta d ü ş ü n c e öyle b ir y o ld a a n la ş ılır ki, d ü ş ü n m e n in k e n d is in e a it
o la n d a n ve o n u n y o lu y la ü r e ti l e n d e n b a şk a h iç b ir iç e riğ i y o k tu r. B öyle
d ü ş ü n c e le r a n d ü ş ü n c e le r d ir. B ö y lec ed ir ki T in sa lt k e n d i k e n d is in d e ve
öyleyse ö z g ü rd ü r, ç ü n k ü ö z g ü rlü k sö z c ü ğ ü n ta m a n la m ıy la k e n d i b a şk a sın d a
k e n d i k e n d is in d e o lm a k , k e n d in e b a ğ ım lı o lm a k , k e n d i k e n d in i b e lirle y e n
o lm a k tır. T ü m d ü r t ü l e r d e b a şk a b irş e y d e n , b e n im iç in d ışsa l o la n b ir
“b a şk a sı”n d a n b a şla rım . Bu d u r u m d a b a ğ ım lılık ta n söz e d e riz . Ö z g ü rlü k
yaln ızca öyle b ir y e rd e b u l u n u r ki, o ra d a b e n im k e n d im o lm a y a n h iç b ir
“başka” b e n im için değildir. Salt d ü rtü le ri yoluyla b e lirle n e n d oğal insan k e n d i
k e n d is in d e d e ğ ild ir : n e d e n li d ik -k a fa lı ya d a ö z -is te n ç li o lu r s a o lsıın ,
isten cin in ve san ısın ın içeriği g e n e d e k en d isin in d eğildir, özg ü rlü ğ ü salt biçimsel
b ir ö z g ü rlü k tü r. A m a d ü ş ü n ü rk e n ö zn el tikelliğim i yadsırım , k e n d im i o l g ıd a
d e rin le ştirir, d ü şü n c e y i k e n d i b a şın a b ıra k ırım ; ve e ğ e r k e n d im d e n b irşe y le r
ek le y ec e k o lu rs a m , o z a m a n k ö tü b ir y o ld a d ü ş ü n m ü ş o lu ru m .
Ş im d iy e d e k sö y le m iş o ld u k la r ım ız ın ış ığ ın d a M a n tığ ı a n d ü ş ü n c e -
b e lirle n im le rin in dizgesi o larak görürsek, bu d u r u m d a ö teki felsefe bilim lerini
— D oğa Felsefesi ve T in Felsefesi — b ir b a k ım a uygulam alı b ire r M antık o lara k
alabiliriz, ç ü n k ü M a n tık o n la rın d irim kaynağı o la n ru h la rıd ır. Bu b ilim le rin
ilgileri o z a m a n yalnızca m an tık sal biçim leri D oğa ve T in a la n la rın d a ald ık ları
şe k ille n m e le r a ltın d a tan ım ay a y ö n e lik tir — şe k ille r ki, y aln ızca aı ı d ü ş ü n c e
b iç im le ri için tikel a n la tım k ip le rid irle r. E ğ e r ö r n e ğ in Tasına (eski b içim sel
m a n tık ta k i a n la m ın d a d e ğ il a m a g e rçe k liğ i iç in d e ) alırsa k , o z a m a n o n u n
“T ik e l E v re n s e l ve T ek il u ç la rın ı b ir le ş tir e n orta t e r i m d ir ” b e lirle n im in i
a n la ttığ ın ı g ö rü r ü z . Bu tasım b içim i tü m şe y le rin e v re n se l b ir b içim id ir.
V arolan h e r şey tikel b ir şeydir ki b ir evrensel o la ra k k e n d in i tekil ile birleştirir.
A m a D o ğ a n ın g ü ç sü z lü ğ ü m an tık sa l b iç im le rin a rılık la rı iç in d e su n ııla m a -
m a la rın a yol açar. T asın ım böyle zayıf b ir s u n u lu ş u n u n ö r n e ğ i m ık n a tıstır;
b ir m ık n a tıs ın orta ya d a ay rım sızlık n o k ta s ın d a k u tu p la r ı b irle şir, öyle ki
a y rılık la rı iç in d e dolaysızca b ird irle r. Fizikte d e e v ren se l, öz o la n ö ğ re n ilir;
o n u n l a D o ğ a F e lse fe s i a r a s ın d a k i a y rım b u İk in c is in in K a v ra m ın d o ğ a l
şe y le rd e k i g e r ç e k b iç im le rin i b ilin c im iz e g e tir m e s in d e yatar. — M a n tık ,
böylece, tü m b ilim le rin herşeyi-dirim li-kılan tin le rid ir, ve M a n tığ ın d ü şıın ce-
b e lirle n im le ri a rı tin le rd ir; b u n la r “en-iç”tirler, a m a aynı z a m a n d a h e r z am an
ÖN-KAVRAM 87

d u d a k l a r ı m ı z d a n d ö k ü l ü r ve b u n e d e n l e b a ş ta n s o n a t a n ı d ı k o l a r a k
g ö r ü n ü rle r. O ysa böyle ta n ıd ık o la n la r g e n e llik le e n az ta n ıd ık o la n la rd ır.
B öylece, ö r n e ğ in Varlık b ir a rı d ü ş ıın c e -b e lirle n im id ir; g e n e d e “Dır1'i b ir
i r d e l e m e n e s n e s i y a p m a k h iç b ir z a m a n d ü ş ü n ü lm e z . S ır a d a n s a n ı iç in
S a ltığ ın u z a k la rd a , b ir ö te d ü n y a d a y a tıy o r o lm a sı g e re k ir; a m a te r s in e o
b ü tü n ü y le ö n ü m ü z d e , şim d id e b u lu n u r, öyle ki d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z sü re c e açıkça
b ilin c in d e o lm a sa k d a h e r z a m a n o n u k e n d im iz le b irlik te taşır ve k u lla n ırız .
B u d ü ş ü n c e -b e lirle n im le ri h e rş e y d e n ö n c e d ild e s e rg ile n irle r; ve b ö y lece
ç o cu k lara v erilen dilbilgisi dersleri o n la rın dikkatlerini bilinçsiz o lara k d ü şü n c e
a y rım la rı ü z e r in e çev irm e y a ra rın ı taşır.
G e n e llik le d e n ir ki M a n tığ ın işi yaln ızca biçimlerle ilg ilid ir ve b u n la r ın
içerihlerinüse b a şk a b ir y e rd e n alır. O ysa m a n tık sa l d ü ş ü n c e le r tü m b a şk a
iç e riğ e k arşı h iç d e b ir Yalnızca d e ğ ild irle r, te rs in e tü m b a şk a iç e rik o n la ra
k arşı y a ln ız ca b ir Y alnızcadır. O n la r h e ı şeyin k e n d in d e ve k e n d i için v a ro la n
z e m in id irle r. — ilgiyi böyle a rı b e lirle n im le re y ö n e ltm e k o ld u k ç a yü k sek b ir
e ğ itse l ve e k in se l d üzeyi g e re k tirir. B u n la rı k e n d ile rin d e -v e -k e n d ile ri-iç in
ir d e le m e k bu b e lirle n im le ri d ü ş ü n c e n in k e n d is in d e n tü re ttiğ im iz ve gerçek
o lu p o lm a d ık la rın ı k e n d ile rin d e n g ö r d ü ğ ü m ü z a n la m ın a d a gelir. O n la rı
d ışa rd a n alıp d a h a so n ra tan ım lam am ız, ya d a d e ğ e r ve g eçerlilik lerin i b ilin çte
a ld ık la rı şe k ille rle k a rşıla ştıra ra k g ö s te rm e m iz söz k o n u su d e ğ ild ir. B öyle
olsaydı, g özlem ve d e n e y im d e n yola çıkar, ve ö rn e ğ in “kuvvet” te rim in i ş u ra d a
ve ş u n u n iç in k u lla n m a a lış k a n lığ ın d a y ız d e r d ik . Bu t ü r ta n ım la r, e ğ e r
n e s n e l e r i n e ilişk in o la r a k s ı r a d a n b ilin c im iz d e b u l u n a n t a s a r ı m la r la
b a ğ d a ş ıy o rla rs a , “d o ğ r u ” o la ra k n ite le n d irilir le r. A m a böyle b ir y o ld a b ir
K avram k e n d in d e ve k e n d i için d e ğ il d e b ir v arsayım a g ö re b e lirle n ir, ve b u
varsayım d a h a s o n ra “d o ğ ru lu k ” için b ir ö lçü t, b ir d e n e k taşı o la ra k kullanılır.
A m a b öyle b ir d e n e k taşın ı k u lla n m a m a lı, te rs in e k e n d i iç le rin d e d irim li
b e lirle n im le ri k e n d i d e v im lerin i izlem eye bırakm alıyız. D ü şü n ce -b elirle n im -
le rin in g e rçe k lik lerin e ilişkin s o m s ıra d a n bilin ce yadırgatıcı geliyor olm alıdır,
ç ü n k ü b u n la r a n c a k verili n e s n e le re u y g u la n ışla rın d a g e rçe k lik k ap sıy o r gibi
g ö r ü n ü r l e r ve b u y ü z d e n b u u y g u la m a o lm a k sız ın g e rç e k lik le rin i s o rg u la ­
m a n ın h iç b ir a n la m ı olm az. Oysa b u so ru g e n e d e ü z e rin e h e rşey in d a y an d ığ ı
s o ru d u r. B u ra d a h iç k u şk u su z g e rç e k lik te n n e a n la şılac ağ ın ı b ilm e k g erekir.
G e n e llik le g e r ç e k liğ i b ir n e s n e n i n ta s a r ım ım ız ile b a ğ d a ş m a s ı o la r a k
ta n ım la rız . B u ra d a b ir n e s n e v arsayarız ki o n a ilişkin ta sa rım ım ız ın o n u n la
u y u m iç in d e o lm ası g erekir. — Ö te y a n d a n , felsefi a n la m d a g e rçe k lik , g e n e l
o la ra k soyu t b ir a n la tım la, b ir içe riğ in k e n d i k e n d isi ile b ağ d aşm a sı d e m e k tir.
Bu öyleyse g e rçek liğ in y u k arıd a d e ğ in ile n d e n b ü tü n ü y le b aşka b ir a n la m ıd ır.
A ynı z a m a n d a , g e rç e k liğ in d e r in (felsefi) a n la m ı b e lli b ir d ü z e y d e d ilin
g ü n d e lik k u lla n ım ın d a d a b u lu n u r. B öylece, ö r n e ğ in gerçek b ir a rk a d a ş ta n
söz edilir, ve b u n d a n davranış b içim i a rk ad a şlık K avram ı ile u y u m iç in d e o lan
b ir a rk a d a ş a n la şılır; b e n z e r o la ra k , gerçek b ir s a n a t ç a lışm a s ın d a n söz edilir.
G e rçe k -o lm a y an o z a m a n k ötü ile aynı şey, ya d a k e n d i iç in d e u y g u n su z o lan
d e m e k tir. Bu a n la m d a k ö tü b ir d e v le t g e rç e k o lm a y a n b ir d e v le ttir; ve k ötü
88 M ANTIK BİLİMİ

o lm a k ve g e rç e k o lm a m a k g e n e l o la ra k b i r n e s n e n in b e lir le n im i ya d a
K avram ı ile v a ro lu ş u a r a s ın d a yer a la n ç e liş k id e n o lu şu r. B öyle k ö tü b ir
n e s n e n in d o ğ ru b ir tasarım ın ı o lu ştu rab iliriz, a m a b u ta s a rım ın içeriği k e n d i
için d e g erçek -o lm ay an birşeydir. Bu tü r “d o ğ ru lu k la r”d a n — ki aynı z a m a n d a
“g e rç e k -o lm a y a n la r”d ırla r — kafam ızda p e k ç o ğ u n u taşıyabiliriz. — Y alnızca
T a n rı K av ram ın ve o lg u sa llığ ın g e rç e k b a ğ d a ş m a sıd ır; tü m so n lu şey ler ise
k e n d il e r i n d e g e rç e k -o lm a y a n b ir y a n ta ş ırla r: B ir K a v ra m la rı ve b ir d e
v a r o lu ş la r ı v a rd ır, a m a b u v a r o lu ş la r ı K a v r a m la rın a u y g u n d ü ş m e z . Bu
n e d e n le yok o lm a lıd ırla r, ve o z a m a n K a v ram ları ve v a ro lu şla rı a ra sın d a k i
u y g u n su z lu k s e rg ile n ir. H ayvan tekil birşey o la ra k K a v ram ın ı c in s in d e taşır,
ve cin s k e n d in i te k illik te n ö lü m yoluyla k u rta rır.
G e r ç e k liğ in b u r a d a a ç ık la n d ığ ı a n la m d a k e n d i ile b a ğ d a ş m a o la ra k
ird e le n iş i M a n tığ ın k e n d in e özgü ilgi a la n ın ı o lu ş tu ru r. S ıra d a n b ilin ç te
d ü ş ü n c e -b e lirle n im le rin in g e rç e k lik le rin e ilişkin s o ru h iç b ir b iç im d e b u lu n ­
m az. M a n tığ ın işi şöyle d e a n la tılab ilir: o n d a d ü şü n c e -b e lirle n in ıle ri G e rçe ğ i
k a v ram ay a n e ö lç ü d e y e te n e k li o ld u k la r ı a ç ıs ın d a n ir d e le n irle r . Ve so ru
b ö y le c e ş u n a g e ç e r: S o n s u z u n b iç im le ri n e le r d ir , ve s o n lu n u n b iç im le ri
n e le rd ir? S ıra d a n b ilin ç so n lu d iişü n c e -b e lirle n im le rin d e n h iç kuşku duym az
ve o n la rı s o rg u s u z c a g e ç e rli sayar. O ysa tü m a ld a n m a so n lu b e lir le n im le re
g ö re d ü ş ü n m e k ve d a v ra n m a k ta n doğar.

E k 3. G e rç e ğ i s a p ta m a n ın d e ğ işik y olları v a rd ır ve b u bilgiyi e le g e ç irm e n in


y o lla rı y a ln ız ca b iç im le r o la ra k g ö rü lü rle r. B ö ylece h iç k u şk u su z G e rçe k -
lik d e n e y im y o lu y la b ilin e b ilir, a m a b u d e n e y im sa lt b ir b iç im d ir. Ç ü n k ü
d e n e y im d e h e r şey ed im selliğe nasıl b ir anlayışla yaklaşıldığına bağlıdır. B üyük
b i r a n la y ış g ü c ü d e n e y i m le r in d e d e b ü y ü k t ü r ve g ö r ü n g ü l e r i n r e n k li
o y u n la r ın d a k i ö z se l n o k ta y ı y ak alar, i d e a ö n ü m ü z d e ve e d im s e l o la ra k
b u lu n u r , u z a k la rd a ve gizlilik iç in d e y a ta n b irşe y o la ra k d e ğ il. B üyük b ir
yeten ek , ö rn e ğ in d e rin d o ğ a ve ta rih gözlem leri ile b ir G o e th e, geniş b ir gö rg ü l
a la n a u laşır, ussalı g ö r e re k o n a a n la tım verir. B u n d a n başka, G e rç e k d e rin -
d ü ş ü n c e ile d e s a p ta n a b ilir ve d ü ş ü n c e ilişkileri yolu y la b e lirle n e b ilir. G e n e
d e k e n d in d e ve k e n d i için G e rç e k bu iki k ip te d e h e n ü z k e n d i asıl b iç im in d e
b u lu n m a z . E n eksiksiz bilm e y ö n tem i a rı d ü ş ü n c e b iç im le rin d e devinir. İn sa n
b u r a d a b a şta n s o n a ö z g ü r b ir y olda d avranır. D ü ş ü n c e b iç im in in saltık b içim
o ld u ğ u ve G e rç e ğ in o n d a k e n d in d e ve k e n d i için o ld u ğ u gibi g ö rü n d ü ğ ü —
, g e n e l o la ra k fe ls e fe n in ö n e s ü rü m ü bııdıır. B u n u n ta n ıtla n m a s ı h e r şey d en
ö n c e o b a şk a b ilg i b iç im le r in in so n lu b iç im le r o ld u k la r ın ın g ö ste rilm e s i
a n la m ın a gelir. A n tik çağ ın yüksek K uşkuculuğu b u n u tıım o b iç im le rin k e n d i
iç le rin d e b ir çelişk i k a p s a d ık la rın ı g ö s te re re k y e rin e g e tirm iş tir. A m a b u
K u şk u cu lu k d a h a d a ileri g id e re k Us b iç im le rin i d e g ö z d e n ç ık ard ı, ve o n la rı
s o n lu b irşe y in a ltın a s ü r e r e k o n a b a ğ la m a y a çalıştı. T ü m so n lu d ü ş ü n c e
b iç im le ri m a n tık sa l g elişim s ü re c in d e ve h iç k u şk u su z z o ru n lu k la rı iç in d e
g ö rü n d ü k le ri y o ld a o rtay a ç ık acak lard ır; b u r a d a (b u G iriş b ö lü m ü n d e ) ilkin
b ilim se l o lm a y a n b ir y o ld a yalnızca verili şe y ler o la ra k a lın m a la rı g e rek ir.
ÖN-KAVRAM 89

M a n tık sal ird e le m e n in k e n d is in d e b n b iç im le rin y alnızca o lu m s u z y a n la rı


d e ğ il, a y rıca olıım lıı y a n la rı d a s e rg ile n e c e k tir.
B ilg ilen m e n in değişik b içim le rin i b irb irleriy le karşılaştırırken, b u n la rd a n
ilki, dolaysız b ilm e biçim i, kolayca e n uygun, e n güzel ve e n yüksek biçim o lara k
g ö rü n e b ilir. A hlaksal a çıd an suçsuzluk d e n e b ile c e k o lan herşey, d a h a sı d in se l
d u y g u , s a f g ü v e n duygusu, sevgi, b ağ lılık ve d o ğ a l in a n ç d a b u b iç im in a ltın a
d ü şe r. Ö te k i iki biçim , ilkin d e r in -d ü ş ü n c e te m e lin d e b ilg ile n m e ve ikinci
o la ra k felsefi b ilg ile n m e , o dolaysız d o ğ a l b irlik te n ç ık m a k z o ru n d a d ır. Bu
n o k ta d a b irb irle ri ile o rtak o ldukları ö lçü d e , G erçeği d ü şü n c e yoluyla anlam ayı
istey en y ö n te m le r d o ğ a llık la G e rç e ğ i k e n d i öz g ü c ü n d e n ç ık a ra k sa p ta m a y ı
istey en in s a n ın g u r u r u o la ra k g ö rü n e b ilirle r. G e n e l b ir b ö lü n m e y i im le y en
b u k o n u m h iç k u şk u su z tü m k ö tü lü ğ ü n ve k ö tü h e rşe y in k ö k e n i o la ra k , ilk
su ç o la ra k g ö rü leb ilir, ve b ıın a g ö re öyle g ö r ü n ü r ki g eriye d ö n e r e k u z la şm a
ve b a rışa k avuşabilm ek için d ü ş ü n c e n in ve b ilm e n in y adsınm ası g e rek e ce k tir.
D o ğ al b irlik d u r u m u n d a n b u ayrılış, T in in k e n d i iç in d e b u h a y ra n lık verici
b ö lü n ü ş ü , eski z a m a n la rd a n b u y a n a u lu s la rın b ilin ç le ri için b ir ilgi n o k ta s ı
o lm u ştu r. D o ğ a d a böyle b ir iç b ö lü n m e ile karşılaşılm az ve d o ğ a l şeyler h iç b ir
k ö tü lü k te b u lu n m a z la r. Bu b ö lü n m e n in k ö k e n i ve s o n u ç la rı ü z e rin e eski b ir
ta s a rım ın kaynağı in sa n ın c e n n e tte n d ü şü ş ü k o n u s u n d a M u s a ’d a n k a lm a
b ir m ite g id er. Bu m itin iç e riğ i ö zsel b ir d in s e l ö ğ re tin in , in s a n ın d o ğ a l
g ü n a h k a r l ı ğ ı v e b u n a k a rş ı b i r ç a r e n i n z o r u n lu ğ ıı ü z e r i n e ö ğ r e t i n i n
d a y a n a ğ ın ı o lu ştu ru r. M a n tığ ın e le a lın a sı g e re k e n b ilg in in k e n d is i ile ve
g id e re k b u b ilginin k öken ve im leıııi ile ilgili old u ğ u ölçüde, bu d ü şü ş efsanesini
M a n tığ ın b a ş ın d a ird e le m e k yersiz o lm ay acak tır. F elsefe d in d e n iirk m e m e li
ve sa n k i d in in y aln ızca h o şg ö rü sü y le y e tin m e k z o ru n d a y m ış gibi b ir tu tu m a
g irm e m e lid ir. G e n e d e ö te y a n d a n b u tü r m itle ri ve d in se l ta s a rım la rı san k i
işleri b itm iş ve b ir y a n a a tılm a la rı g e r e k e n şeylerm iş gibi a la n g ö rü ş k a b u l
e d ilm e m e lid ir, ç ü n k ü b u n la r b in le r c e yıl b o y u n c a u lu s la rd a n saygı g ö rm ü ş ­
le rd ir.
D ü şü ş m itin e d a h a y a k ın d a n b a k a rs a k o ra d a , d a h a ö n c e d e b e lirtild iğ i
g ib i, b ilg in in tin s e l y a şa m ile e v r e n s e l ilişk isin in a n la tıld ığ ın ı b u lu r u z .
D olaysızlığı için d e k i tinsel yaşam ilkin su çsu zlu k ve sa f güven o la ra k g ö rü n ü r ;
a m a b u dolaysız d u r u m u n o r ta d a n k a ld ırılm a sı tin in ö z ü n d e yatar, ç ü n k ü
tin s e l y a şa m k e n d in d e -v a r lığ ın d a k a lm a y a ra k te r s in e kendi, için o lm a k la
k e n d in i d o ğ a l y a şa m d a n ve özellik le hay v an sal y a şa m d a n ayırır. B u n a g ö re
b u b ö lü n m e k o n u m u d a kısa b ir s ü re d e o r ta d a n k a ld ırılm a lı ve tin k e n d i
e tk in liğ i yoluyla birliğ e g eri d ö n m elid ir. Bu b irlik öyleyse tinsel b ir b irliktir, ve
o g e riy e d ö n ü ş ü n ilkesi d ü ş ü n c e n in k e n d is in d e yatar. Yarayı a ç a n ve d a h a
s o n ra iy ile ştire n yine odıır. — M itte d e n ir ki, A d e m ile H avva, ilk in sa n la r,
in sa n o la ra k in sa n la r, k e n d ile rin i iç in d e b ir yaşam -ağacı ve b ir d e iyi ve k ö tü
b ilg i-a ğ ac ı b u lu n a n b ir b a h ç e d e b u ld u la r. T a n rı in s a n la ra b u ik in c i a ğ a c ın
m e y v a la rın d a n yem eyi yasaklam ıştı; y aşam ağ acı ü z e r in e şim d ilik d a h a ö te
söz e d ilm e z ; b u sö z le rin ile tm e y e ç alıştık la rı n o k ta öyleyse in s a n ın bilgiyi
a ra m a m a s ı, te rs in e su ç su z lu k d u r u m u n d a k a lm a sı g e re k tiğ id ir. D a h a d e r in
90 MANTIK BİLİM İ

b ir b ilin ç taşıyan b a şk a u lu s la rd a d a in sa n ın ilk d u r u m u n u n b ir su ç su z lu k ve


b irlik d u r u m u o lm u ş o ld u ğ u d ü şü n c e sin i b u lu ru z . T ü m b u n la rd a d o ğ n ı o la n
ş u d u r ki, in sa ıısa l o la n h e rşe y e yayılan b u b ö lü n m e h iç k u şk u su z iç in d e
k a h n ab ilec ek b ir d u n ıııı d eğildir; a m a b u n a karşı, dolaysız, doğal birliğin h aklı
b ir d u ru m o ld u ğ u n u d ü şü n m e k d e d o ğ n ı değildir. T in yalnızca dolaysız birşey
d eğ ild ir, te rsin e , özsel o la ra k d olaylılık k ıpısını k e n d i iç in d e kapsar. Ç o c u k su
su ç su z lu k ta h iç k u şk u su z çek ici ve ç a rp ıc ı b ir y a n v a rd ır, a m a yaln ızca b ize
T in in k e n d i iç in d e n ü re te c e k o ld u k la rın ı a n ım sa ttığ ı için. Ç o c u k ta d o ğ a l b ir
b irlik o la ra k se z in led iğ im iz o b irliğ in T in in e m e k ve e k in in in so n u c u o lm a sı
g e rek ir. — Isa d e d i ki, “E ğ e r ç o c u k la r g ib i olmazsanız" vb.; a m a b u n u n l a
a n la tm a k istediği çocıık k alm am ız g erektiği d eğ ild i. — M u sa ’d a n kalm a m itte
d a h a s o n ra in sa n ı birliğin d ışın a çıkm aya ite n d u r u m u n dışsal b ir k ışkırtm aya
(yılana) y ü k le n d iğ in i b u lu ru z . G e rç e k te ise k a rşıtlığ a giriş, b ilin c in uy an ışı,
in sa n ın k e n d is in d e yatar, ve k e n d in i h e r in s a n d a y in ele y en öykü bııdıır. Y ılan
iyi ve k ö tü n ü n n e o ld u ğ u n u b ilm e k o la ra k ta n rısa llığ ı sim g ele r, ve in s a n ın
dolaysız v a rlığ ın ın b irliğ in i b ozarak, yasak m ey v ad an yiyerek katıldığı g e rç e k te
b u bilgidir. U y a n a n b ilin c in ilk d ü şü n se l g ö z le m i in s a n la ra ç ıp la k o ld u k la rın ı
b ild irm e k ti. Bu o ld u k ç a sa f ve d e rin b ir n o k ta d ır. Ç ü n k ü in sa n ın d o ğ a l ve
d u y u sa l v a rlığ ın d a n ayrılışı u ta n m a d u y g u s u n d a im le n ir. Bu a y rılışa d e k
ile rle y e m e y e ıı h ay v an b u n e d e n le u ta n m a sız d ır. B u n a g ö re in s a n ın u ta n m a
d u y g u s u n d a d ır ki ö r tü n m e n in tinsel ve tö re l k ö k e n i a ra n m a lıd ır; b u n a karşı
salt fiziksel g e re k sin im yalnızca ikincil b ir n o k tad ır. — D a h a so n ra sözıi e d ile n
şey T a n r ın ın in sa n ü z e rin d e k i ilen cid ir. B u ra d a ö n e m li o la n n o k ta ö zellik le
in sa n ve D o ğ a a ra sın d a k i k arşıtlıkla ilgilidir. E rk e k k a n te r iç in d e ç alışacak ve
k a d ın acı ile d o ğ u ra c a k tır. B u ra d a e m e ğ e d a h a y a k ın d a n b a k arsa k , o n u n
b ö lü n m e n in s o n u c u ve o d e n li d e o n u n ü z e rin d e k i u tk u o ld u ğ u n u g ö rü rü z .
H a y v an g e re k s in im le r in in d o y u m u iç in k u lla n d ığ ı şeyleri dolaysızca b u lu r;
b u n a k a rş ı in s a n g e r e k s in im le r in i d o y u r a n a r a ç la r l a k e n d i ü r e t t i ğ i ve
b iç im le n d ird iğ i şeyler o larak ilişkidedir. B öylece bu dışsallıkla bile in san k e n d i
k e n d is i ile ilişk id e d ir. — M it c e n n e tte n k o v u ln ıa ile k a p a n m a z . Şöyle sü re r:
“T a n rı d e d i ki: B ak ın A d e m b iz le rd e ıı b iri g ibi old ıı, ç ü n k ü iyinin ve k ö tü n ü n
n e o ld u ğ u n u bilir.”11— B ilgiden b u ra d a tanrısal b irşey o larak söz edilm ek ted ir,
d a h a ö n c e o ld u ğ u g ib i, o lm a m a s ı g e r e k e n b irşe y o la ra k d e ğ il. B u r a d a ,
fe ls e fe n in y a ln ız ca T in in so n lu lu k a la n ın a d ü ş tü ğ ü b iç im in d e k i gevezelik d e
ç ü rü tü lü r. F elsefe bilgidir, ve ilkin bilgi y o luyladır ki in sa n ın k ö k en sel işlevi —
T a n rın ın eksiksiz im gesi o lm a k — olgusallaşır. — D ahası, m itte T an rı in sa n la rı
c e n n e t b a h ç e s in d e n yaşam a ğ a c ın d a n y e m e sin le r diye k ovdu d e n d iğ i z am an ,
b u n u n la a n la tılm a k iste n e n şey in sa n ın d o ğ a l y a n m a g ö re h iç kuşkusuz so n lu
ve ö lü m lü , a m a b ilg id e so n su z o ld u ğ u d u r.
K ilisen in b ilin e n ö ğ re tisin e g ö re in sa n d o ğ a l o la ra k k ö tü d ü r, ve b u d o ğ a l
k ö tü lü k ilk g ü n a h o lara k belirtilir. G e n e d e bu b a ğ la m d a ilk g ü n a h ın z em in in i
y alnızca ilk in s a n ın o lu m sa l b ir e d im in e b a ğ la y a n dışsal bakış a ç ıs ın d a n vaz

's [ l. M usa 3. 22.]


ÖN-KAVRAM 91

g e ç m e k gerekir. G e rçe k te insan ın doğal olarak k ötü old u ğ u T in in K avram ında


yatar, ve bıı başk a tü rlü o lab ilirm iş gibi d ü ş ü n m e m e k gerekir. İn s a n d o ğ a l b ir
varlık o ld u ğ u ve böyle d av ran d ığ ı sü re ce , bu o lm am ası g e re k e n b ir davranıştır.
T in ö z g ü r o lm a lıd ır, ve n e ise k e n d i e d im i yoluyla öyle o lm a lıd ır. D o ğ a in sa n
için y a ln ız ca o n u n d ö n ü ş tü rm e s i g e re k e n b ir b a şlan g ıç n o k tasıd ır. K ilisenin
ilk g ü n a h ü z e r in e d e r in ö ğ r e tis in in k a rş ıs ın d a m o d e r n A y d ın la n m a n ın
ö ğ re tisi, in sa n d o ğ a l o la ra k iy id ir ve b u y ü z d e n d o ğ a sın a b a ğ lılığ ın ı s ü r d ü r ­
m e lid ir g ö rü ş ü d u ru r. İn s a n ın d o ğ a l v a rlığ ın ın d ışın a çıkışı o n u n ö z b ilin çli
b ir v arlık o la ra k dışsal b ir d ü n y a d a n ayrılışıdır. A m a T in in K a v ram ın a a it o lan
b u b ö lü n m e k o n u m u g e n e d e in s a n ın ta k ılıp k a lm a sı g e r e k e n b i r n o k ta
d e ğ ild ir. D ü ş ü n m e ve is te m e n in b ü tü n so n lu lu ğ u b u b ö lü n m e k o n u m u n a
düşer. Bu sonlu k o n u m d a insan e re k le rin i k e n d i iç in d e n o lu ş tu ru r ve eylem le­
r in in g e r e c in i k e n d i iç in d e n alır. Bu e r e k le r i e n s o n u n a d e k iz le rk e n ve
e v re n se lin d ışla n m a sı ile k e n d i d k e lliğ i iç in d e salt k e n d in i b ilir ve iste rk e n ,
in s a n k ö tü d ü r, ve b u k ö tü lü k o n u n ö z n elliğ id ir. B u ra d a ilk b a k ışta ikili b ir
k ö tü lü k g ö rü rü z ; a m a g e rç e k te ikisi d e ay n ıd ırlar. İn sa n , T in o ld u ğ u ö lç ü d e ,
b ir D o ğ a y a ratığ ı d e ğ ild ir; d o ğ a l b ir v a rlık o la ra k d a v ra n d ığ ı ve is te k le rin e
b a ğ lı e r e k le r i izle d iğ i sü re c e , b u n u ister. İn s a n ın d o ğ a l k ö tü lü ğ ü öyleyse
h ay v an ların d o ğ a l varlıkları gibi d eğildir. B u n a g ö re, doğ allık d a h a tam o lara k
şu b e li r l e n i m i ta ş ır: d o ğ a l in s a n b i r b ire y o la r a k b ire y d ir, ç ü n k ü D o ğ a
b ü tü n ü n d e tekilleşm e bağ ları için d e yatar. B u n a g ö re, in san d o ğ a llığ ın ı istiyor
o ld u ğ u s ü re c e bireyselliği istem e k te d ir. D oğal b ireyselliğe özgü o la n ve d ü rtü
ve e ğ ilim le rd e n k a y n ak lan an bu eylem e karşı h iç kuşkusuz yasa ya d a evrensel
b e lirle n im o rta y a çıkar. Bu yasa dışsal b ir g ü ç o la b ilir ya d a ta n rıs a l y etk e
b iç im in i ta ş ıy a b ilir. İ n s a n , d o ğ a l d a v r a n ı ş ı n d a k a ld ığ ı s ü r e c e , y a s a n ın
b o y u n d u r u ğ u a ltın d a d ır . E ğ ilim ve d u y g u l a r ı n d a h iç k u ş k u s u z b e n c il
b ire y se lliğ in ö te s in e u z a n a n , iyiliksever, to p lu m sa l e ğ ilim le r, d u y g u d a şlık ,
sevgi vb. g ib i n ite lik le r d e taşır. A m a bıı e ğ ilim le rin dolaysız o lm a la rı ö lç ü ­
s ü n d e , b u n la r ın k e n d ile rin d e e v re n se l iç e rik le ri ö z n e llik b iç im in i ta şırla r:
b e n c illiğ in ve b a şın a b ııy ru k lu ğ u n o y u n u b u r a d a h iç b ir z a m a n s o n a e rm e z .

§25
N esnel D üşünceler• a n la tım ı Gerçekliği b e lir tir — G e r ç e k lik ki
fe ls e fe n in sa ltık nesnesi o lm a sı g e re k ir, yalnızca hedefi d eğ il. A ıııa
ta m b u a n la tım g e ııe l o la ra k öyle b ir k arşıtlığ ı g ö s te rir ki, b e lir ­
le n m e s i ve g e ç e rliğ i ç a ğ ın felse fi b ak ış a ç ıs ın ın ilg i o d a ğ ın ı
o lu ş tu r u r , ve G e rç e k lik ve s a p ta n m a s ın a ilişk in s o r u la r o n u n
çe v re sin d e d ö n e rle r. E ğ e r d ü şü ııc e -b e lirle n im le ri katı b ir k arşıtlık
taşıyorlarsa, e.d ., e ğ e r sa lt sonln d o ğ a d a iseler, o za m a n k e n d in d e
ve k e n d i iç in sa ltık o la n G e rç e k lik iç in u y g u n d e ğ ild ir le r , ve
b ö y le c e G e rç e k lik d ü ş ü n c e d e o rta y a ç ık a m a z . Y aln ızca so n ln
b e lir le n im le r i ü r e te n ve b u n la r d a d e v in e n d ü ş ü n c e y e (sö z c ü ğ ü n
92 M A N T I K BİLİMİ

sağ ın a n la m ın d a ) A n la k d en ir. D ahası, d ü ş ü n c e -b e lirle n im le rin in


s o n lu lu ğ u ik i tü r d e y o r u m la n a b ilir: İlk o la r a k b u n la r ya ln ızca
ö'z/fftfclirler ve n e s n e l o la n d a kalıcı b ir karşısav b u lu rla r; ve İkincisi,
g e n e ld e sınırlı içerikler o la ra k , b irb irle rin e k arşı o ld u ğ u g ib i d a h a
d a ç o k o lm a k ü z e r e S a ltığ a k a rşı k a rşıs a v d a d ir e tir le r . B u r a d a
M a n tığ a v e r ile n im le m ve k o n u m u a ç ık la y a b ilm e k ve o r ta y a
k o y a b ilm e k iç in şim d i nesnelliğe yönelik d ü şü n c e n in ü stlen d iğ i
tu tu m la r ın d a h a ö te b ir g iriş b ö lü m ü o la r a k ir d e l e n m e le r i
g e re k iy o r.
T in in G ö rüngübilim i b a ş lık lı ç a lış m a m d a — ki b u n e d e n le
y a y ım la n ış m d a B ilim D iz g e sin in ilk b ö lü m ü o la r a k b e l ir til­
m işti — T in in e n ilk, en yalın g ö r ü n g ü s ü n d e n , dolaysız bilinçten
b a ş la y a n ve b u n u n e y tişim in i fe lse fi b ilim k o n u m u n a d e k
g e liş tir e n ve ay n ı z a m a n d a b u s ü r e ç y o lu y la b u k o n u m u n
z o r u n lu ğ u n u d a ta n ıtla y an b ir gidiş yolu b e n im se n m işti. A ıııa
b u d u r u m d a s ü r e c i y a ln ız c a b ilin c in b iç im s e l b o y u tu n a
s ın ırla m a k o la n a k s ız d ı; ç ü n k ü fe lse fi b ilg in in k o n u m u ay n ı
z a m a n d a k e n d i iç in d e en iç erik li ve e n s o m u t k o n u m d u r ; ve
b ö y le c e b ir s o n u ç o la ra k o rta y a ç ık a r k e n , b ilin c in ö r n e ğ in
A hlak, T ö re llik , S an at, D in g ibi s o m u t şe k ille rin i ö n g e re k tiri-
y o r d u . F e lse fe b ilim in in asıl b ö lü m l e r in in n e s n e le r i o la r a k
gerecin a ç ın ım ı b u y ü zd e n aynı z a m a n d a b ilin c in ilkin yaln ızca
b iç im e s ın ırlı g ib i g ö r ü n e n o a ç ın ım ı iç e r s in e d ü ş e r; a m a
iç e r iğ in b ilin c in k a rş ıs ın d a b ir “ ken d in d e” o la ra k d u r m a s ı
ö lç ü s ü n d e b u s ü r e ç d ey im y e rin d e y s e b ilin c in a r k a s ın d a
ile r le m e k z o r u n d a d ır . A ç ım la m a b ö y le lik le d a h a d a k a rış ık
b ir y a p ı k a z a n ır ve s o m u t b ö lü m le r e a it o la n p e k ç o k şey
z a m a n ın d a n ö n c e b e lli b ir ö lç ü d e g iriş b ö lü m ü n e a lın ır. —
B u ra d a sü rd ü re c e ğ im iz ird e le m e g id e re k salt s ıra d a n u sla m la ­
m a iç in d e ile rle y e n b ir a n la tı o lm a g ib i b ir u y g u n su z lu ğ u d a
g ö s te rir; a m a ö ze llik le in s a n ın bilginin d o ğ a sı ü z e r in e , in a n ç
ve b e n z e r le r i ü z e r in e ta s a r ım la r ın d a ö n ü n e k o y d u ğ u ve
b ü tü n ü y le som ut o ld u k la r ın ı d ü ş ü n d ü ğ ü s o r u la r ın g e r ç e k te
n asıl y a lın d ü ş ıın c e -b e lir le n im le rin e in d ir g e n e b ilir o ld u k la r ı
iç g ö r ü s ü n e k a tk ıd a b u lu n m a y a ç a lış ır — b e l ir le n im le r ki,
g e r ç e k d ü z e n le n iş le r in i ilk k ez M a n tık ta k a z a n ırla r.
A
Düşüncenin Nesnelliğe Karşı İlk Tutumu

I. M e t a f i z i k

. r § 26
ilk TııU ım s a f y ö n te m d ir ki, h e n ü z d ü ş ü n c e n in k e n d i iç in d e ve
k e n d i n e k a rşı k a r ş ıtlığ ın ın b ilin c in d e n y o k su n o la ra k , üzerine
d ü şü n m e yoluyla Gerçeklik bilinebilir ve n e s n e le r g e r ç e k te n o ld u k ­
la rı g ibi b ilin c in ö n ü n e g e tirile b ilirle r inancını kapsar. Bu in a n ç la
d ü ş ü n c e d o s d o ğ ru n e s n e le re g id e r, d u y u m ve se z g ile rin iç e rik le ­
r in i k e n d i iç in d e n b ir d ü ş ü n c e iç e riğ i o la ra k y e n id e n ü r e te r e k
b ö y le b irş e y d e G e rç e k liğ in d o y u m u n u e ld e e d e r. B a şla n g ıç
ev re le rin d e k i tü m felsefe, tü m bilim ler, g id e re k b ilin c in g ü n d e lik
e tk in lik ve işleyişi d e b u in a n ç iç in d e yaşarlar.

§ 27
Bıı d ü ş ü n m e yolu k e n d i k arşıtlığ ı ü z e rin e bilin çsizliğ i n e d e n iy le
iç y a p ısın a g ö re g e rç e k b ir kurgul felsefecilik olabileceği g ib i sonlu
d ü ş ü n c e - b e lirle n im le r in d e , e .d . h e n ü z çözülmemiş k a rşıtlık d ü z e ­
y in d e d e ta k ılıp k alab ilir. B u ra d a , b u G iriş b ö lü m ü n d e y aln ızc a
b u d ü ş ü n c e tu tu m u n u sın ırın d a ird e le m e k ilgin ç o la b ilir ve b u n a
g ö re ilk o la ra k b u son felsefi tu tu m u ele alacağız. — B u e n b elirli
ve bize e n yak ın d u r a n g elişim i iç in d e K a n t’ııı fe lse fe sin d e n ö n c e
a ra m ız d a o ld u ğ u biçim iyle eski M etafizik ti. B u M etafizik g e n e d e
a n c a k fe lse fe ta r ih i ile b a ğ ın tı iç in d e eski b irş e y d ir; k e n d i iç in
g e n e l o la ra k h e r za m a n b u lu n u r ve U s n e s n e le rin e ilişk in o la ra k
y a lın A n la k görüşüdür. Ve b u y ü z d e n d ir ki ta r z ın ın ve b a ş lıc a
iç e r iğ in in d a h a y a k ın d a n ir d e le n m e s i ay n ı z a m a n d a b u d o ğ r u ­
d a n ve sü re k li y a ra rı taşır.

§ 2S
B u b ilim d ü ş ü n c e - b e lir le n im le r in i şeylerin temel-belirlenimleri
o la ra k g ö rü y o rd u ; var o la n h erşe y in d ü şünülm ü ş o lm a k la kendinde
b ilin e b ilir o ld u ğ u n u v arsa y ıy o r ve b u v a rsa y ım ın g ü c ü y le d a h a
s o n ra k i E le ştire l F e lse fe d e n d a h a y ü k se k b ir k o n u m d a d u ru y o r-

93
94 MANTIK BİLİM İ

d ıı. A ıııa (1) b u b e lir le n im le r s o y u tlu k la rı iç in d e k e n d ile r i iç in


g e ç e rli o la ra k ve Gerçekliğin, yüklem leri o lm a y a y e te n e k li o la ra k
a lın ıy o rla rd ı. B u M e ta fiz iğ in g e n e l v arsa y ım ı S a ltığ ın b ilg isin in
ona yüklem ler yüklenerek e ld e e d ile b ile c e ğ iy d i; ve n e k e n d ile r in e
ö zg ü iç e rik ve d e ğ e r le r in e g ö re a n la k -b e lirle n im le rin i, n e d e b u
S a ltığ ı y ü k le m le r y ü k le m e y o lu y la b e lir le m e b iç im in i so rg ıı-
lu y o rd ıı.
B u y ü k le m le r ö r n e ğ in ş u n la rd ır: “ T a n rın ın ‘ belirU -varhğı’
vardıı1' ö n e rm e s in d e k i belirli-varlık; “E vren so n lu m u d u r yoksa
s o n s u z n ııı? ” s o r u s u n d a k i so n lu lu k ya d a son su zlu k, “R tılı
y a lın d ır” ö n e r m e s in d e k i yalınlık, bileşiklik; ayrıca, “Şey .fiildir,
b ir b ü lü n d iır” vb. — Bu y ü k le m le rin k e n d ile r in d e ve k e n d ile ri
için g e rç e k o lu p o lm a d ık la rı, ya d a “y a rg ı” b iç im in in G e rç e k ­
liğ in b iç im i o lu p o la n ııy a c a ğ ı s o r g u la n m ıy o r d u .

Ek. Eski M etafiziğin varsayım ı g e n e l o la ra k sa f in a n c ın varsayım ıydı: d ü ş ü n c e


şeyin “kendinde"sin i yakalar, ve şe y lerin g e rç e k te o ld u k la rı gibi o lm a k için
y aln ız ca d ü ş ü n ü lm e le r i g e rek ir. İn sa n A nlığı ve D o ğ a k e n d ile rin i biteviye
d ö n ü ş tü r e n P ro te u s la rd ır, ve şe y lerin k e n d ile r in d e k e n d ile rin i dolaysızca
s u n d u k la rı gib i o lm a d ık la rı in sa n ın h e m e n y a k ın ın d a y a ta n b ir g ö z le m d ir.
— E ski M e tafiziğ in b u r a d a sözü e d ile n tu tu m u E le ştire l F e lse fe n in v a rd ığ ı
s o n u c u n karşıtıd ır. H iç k uşkusuz d e n e b ilir ki b u so n u c a g ö re in sa n a yalnızca
s a m a n ve k ü sp e salık v e rilm elid ir.
Ö te y a n d a n , o eski M etafiziğ in y ö n te m in i d a h a y a k ın d a n e le a lırsa k ilk
o la ra k o n u n y a ln ız ca anlayan d ü ş ü n c e n in ö te s in e g e ç m e d iğ in i b e lirtm e k
g e re k ir. S o y u t d ü ş ü n c e -b e lirle n im le rin i d o lay sız ca b e n im s iy o r ve b u n la r ı
G e rç e ğ in y ü k le m le ri o la r a k g e ç e rli sa y ıy o rd u . A m a d ü ş ü n c e söz k o n u su
o ld u ğ u z a m a n , sonlu, sa lt a n la ya n d ü ş ü n c e y i, sonsuz, ussal d ü ş ü n c e d e n
a y ır d e tn ıe k g e re k ir. D ü ş ü n c e - b e lir le n im le ri d o la y s ız te k illik le r i iç in d e
b u lu n d u k la r ı z a m a n sonlu b e lirle n im le rd ir. A m a G e rç e k k e n d i için d e so n su z
o la n d ır ki so n lu te rim le r yoluyla anlatılm aya ve b ilin c e getirilm eye izin verm ez.
Sonsuz düşünce a n la tım ı d ü ş ü n c e n in h e r z a m a n sın ırlı o ld u ğ u b iç im in d e k i
m o d e r n g ö rü ş e s a rıla n kafaya y a d ırg a tıc ı g e le b ilir. A m a g e rç e k te d ü ş ü n c e
k e n d i ö z ü n e g ö re k e n d i iç in d e so n su zd u r. S o n lu , b içim sel o la ra k a n la tıld ığ ı
z a m a n , b ir s o n u o la n , va r o la n a ıııa k e n d i ba şk a sı ile b itiştiğ i ve b ö y lec e
b u n u n la s ın ırla n d ığ ı y e rd e s o n a e re n d e m e k tir. S o n lu öyleyse k e n d i b aşkası
ile ilişkiden o lu şu r; b u başkası o n u n olıım su zlatım asıd ır ve k e n d in i o n u n sınırı
o la ra k su n a r. A m a d ü ş ü n c e k e n d i k e ııd isin d ed ir, k e n d i k e n d isi ile ilişk id e d ir
ve k e n d i k e n d is in i n e s n e alır. B ir d ü şü n c e y i n e s n e a ld ığ ım z a m a n k e n d i
k e n d im d e o lu r u m . “B e n ,” d ü ş ü n m e yetisi, b u n a g ö re s o n s u z d u r, ç ü n k ü
d ü ş ü n m e d e k e n d in i k e n d isi o la n b ir n e s n e ile ilişk ilen d irir. G e n e l o la ra k
a lın d ığ ın d a , n e sn e b ir “başk a”dır, b a n a karşı o lu m su z birşeydir. D ü şü n ce k e n d i
k e n d is in i d ü ş ü n ü y o rs a öyle b ir n e sn e si v a rd ır ki aynı z a m a n d a b ir n e s n e
D Ü ŞÜ N C EN İN NESN ELLİĞE KARŞI İLK T U T U M U 95

değildir, e.d. o m d a n kaldırılm ış, id e a l/d ü ş ı'in se l [ideel] b ir n esn ed ir. D ü şü n ce


o la ra k d ü ş ü n c e , a rılığ ı iç in d e k i d ü ş ü n c e , öyleyse k e n d i iç in d e h iç b ir sın ır
taşım az. D ü ş ü n c e a n c a k b ir e n s o n o la ra k g e ç e rli o ld u k la rın a in a n d ığ ı so n lu
b e lir le n im le r d e d u r u p k a lırsa s o n lu d u r. B u n a k a rşı so n su z ya d a k u rg u 1
d ü ş ü n c e d e b e n z e r o la ra k b e lirle r, a m a b e lirle r k e n , s ın ırla r k e n , y in e b u
eksikliği o r ta d a n k aldırır. S o n su zlu k s ıra d a n b ir ta s a rım d a o ld u ğ u gibi soyu t
b ir “ö te ” ve “h e r z am an d a h a d a ö tesi” o lara k değil, a m a d a h a ö n c e d e ğ in ilm iş
o la n y alın k ip te anlaşılacak tır.
E ski M e ta fiz iğ in d ü ş ü n c e s i sonlu d ü ş ü n c e y d i, ç ü n k ü öyle d ü ş ü n c e -
b e lirle n im le ri iç in d e d e v in iy o rd u ki, b u n la r ın s ın ırla rı o n u n için a rtık d a h a
ö te o lu m sıız la n a m a y a c a k katı birşey o la ra k g eçerliydiler. B öylece ö r n e ğ in şu
s o r u lu r d u : “T a n rın ın belirli-varlığı v a r m ıd ır? ”: ve belirli-varhk b u r a d a sa lt
olıım lıı b irşe y o lara k , e n so n o la n ve e n eşsiz o la n o la ra k g ö rü lü y o rd u . A ıııa
d a h a so n ra göreceğiz ki belirli-varhl{hiçbir b içim d e yalnızca o lu m lu b irşey değil,
te rs in e Id e a için çok d ü şü k ve T an rı için d e ğ ersiz b ir b e lirlen im d ir. — B u n d a n
b a şk a , E v re n in so n lu lıığ ıı ya d a s o n s u z lu ğ u ü z e rin e s o ru la r s o ru lu y o rd u .
B u r a d a s o n s u z lu k s o n lu lu ğ a s ü r e k li b ir k a rş ıt o la r a k a lın ır, ve k o la y c a
g ö r ü le b ilir ki, ikisi b ir b irle rin e k a rşıt o la ra k k o y u ld u k la rın d a , so n su z lu k , ki
h iç k u ş k u s u z b ü t ü n o lm a sı g e re k ir, sa lt bir y a n o la ra k g ö r ü n ü r ve s o n lu
ta ra fın d a n sın ırlan ır. — A m a sınırlı b ir s o n su z lu ğ u n k e n d isi sa lt b ir so n lu d u r.
A ynı a n la m d a R u h u n y a lm m ı yoksa b ile şik m i o ld u ğ u so ru lu y o rd u . B u n a
gö re yalınlık G erçeğe erişm eye yetenekli b ir e n so n b elirlen im o larak alınıyordu.
O ysa y a lın lık , tıp k ı b elirli-v arh k gibi, ö y lesin e yoksul, so y u t ve tek-yanlı b ir
b e lir le n im d ir ki, d a h a s o n ra g ö re c e ğ im iz gibi, k e n d isi g e rç e k o lm a d ığ ı için,
G e rç e ğ e u la şm a y a yeten ek sizd ir. E ğ e r r u h s a lty a lm o la ra k g ö rü le c e k o lu rsa ,
o z a m a n böyle b ir so y u tlam a yoluyla tek-yanlı ve so n lu o lara k b e lirle n m iş olur.
Eski M etafiziğ in ilgisi öyleyse n e s n e le r in e sözü e d ile n y ü k lem tü r le r in in
y ü k le n ip y ü k le n e m iy e c e ğ in i s a p ta m a k ta n o lu şu y o rd u . A m a b u y ü k le m le r
sın ırlı a n la k -b e lirle n in ıle rid irle r ki, sa lt b ir sın ırı a n la tırla r, G e rç e ğ i d e ğ il. —
B u n d a n başk a ö z ellik le b e lirtm e k g e re k ki, y ö n te m b ilin e c e k o la n n e sn e y e ,
diyelim ki T anrıya yük lem ler yüklemekten o lu şu y o rd u . Oysa b u d a n e sn e ü z e rin e
dışsal b ir d ü ş ü n m e y o lu d u r, ç ü n k ü b e lir le n im le r (y ü k le m le r) ta s a rım ım d a
h a z ırd ırla r ve n e sn e y e salt dışsal o la ra k y ü k len irler. B u n a karşı, b ir n e s n e n in
g e rç e k b ilg isi öyle b ir tü r d e g e liş m e lid ir ki n e s n e k e n d in i k e n d i iç in d e n
b e lirle m e li, y ü k le m le rin i dışsal o la ra k k a z a n m a m a lıd ır. Y ü k le n ile n le yolu
iz le n e c e k olsa b ile, a n lık n e s n e n in böyle y ü k le m le r yoluyla tü k e tile n ie y e c e ğ i
d u y g u s u n u taşır. D o ğ u lu la r b u b ak ış a ç ısın a g ö re b ü tü n ü y le d o ğ ru o la ra k
T a n rıy ı ç o k -a d lı o la ra k , so ıısu z -a d h o la ra k a d la n d ırd ıla r. A n lık b u s o n lu
b e lir le n im le r in h iç b irin d e d o y u m b u la m a z ve D o ğ u bilg eliğ i b u y ü z d e n b u
y ü k le m le r u ğ r u n a s o n u g e lm e z b ir a ray ıştan olu şu r. S o n lu şey ler söz k o n u su
o ld u ğ u z a m a n d u ru m hiç k uşkusuz b u n la rın sonlu y ü k lem lerle b e lirle n m e le ri
g e re k tiğ id ir, ve b u r a d a a n la k e tk in liğ i ile d o ğ ru y e rd e d ir. K e n d isi s o n lu
o la ra k , y aln ız ca s o n lu n u n d o ğ a sın ı tanıyabilir. Ö r n e ğ in b ir ey lem i hırsızlık
o la ra k a d la n d ırırs a m , bu yolla o n u özsel içe riğ in e g ö re b e lirlem iş o lu ru m , ve
96 MANTIK BİLİM İ

böyle b ir b ilgi y a rg ıç için y e te rlid ir. B e n z e r o la ra k , s o n lu şe y ler b irb ir le ri ile


neden ve etki o lara k , h uvvetve beliriş o la ra k ilişk id e d irle r, ve b u b e lirle n im le re
g ö re a n la şıld ık la rı z a m a n s o n lu lu k la n n a g ö re b ilin irle r. A m a U s u n n e s n e le ri
b ö y le so n lu y ü k le m le rle b e lirle n e m e z le r, ve eski M e tafiziğ in y anılgısı b u n u
y ap m a y a ç alışm ak tı.

§29
B u tü r y ü k le m le r k e n d i b a ş la r ın a sın ırlı b ir e r iç e r ik tir le r ve
k e n d i le r in i T a n r ı, D o ğ a , T in vb. g ib i tasarım ların d o lu lu ğ u n a
u y g u n o lm a y an ve o n la rı h iç b ir b iç im d e tü k e te m e y e n b e lirle n im ­
le r o la ra k g ö ste rirler. B u n d a n başka, bir ö z n e n in y ü k le m le ri o la ra k
b ir b ir le r iy le b a ğ lı o lm a la rın a k a rş ın , iç e r ik le ri y o lu y la b ir b ir le ­
r in d e n ay rılır ve b ö y le ce b ir b ir le r i k a rş ıs ın d a dışardan g e tirilm iş
k e n d ilik le r o la ra k d u ru rla r.
D o ğ u lu la r ilk eksikliği ö rn e ğ in T a n rın ın b e lirle n im i d u r u m u n ­
d a o n a y ü k le d ik le ri b irç o k ad yoluyla g id e rm e y e çalışıy o rlard ı;
a m a g e n e d e a d la r ın sonsuz ç o k lu k ta o lm a sı g e re k iy o rd u .

... §3° .
(2) E sk i M e ta fiz iğ in nesneleri h iç k u ş k u s u z k e n d i le r in d e ve
k e n d ile ri için Usa, k e n d i iç in d e som ut e v re n se lin d ü ş ü n c e s in e a it
o la n b ü tü n lü k l e r d ile r , — R u h , D ü n y a , T a n rı. A m a M e ta fiz ik
b u n la r ı tasarını a la n ın d a n alıyor, verili hazır özneler o la ra k a n la k
b e l ir le n im le r in in u y g u la m a s ın d a te m e l y a p ıy o r ve y ü k le m le rin
u y g u n ve y eterli o lu p o lm a d ık la rın ı sa p ta m a n ın ölçütünü yalnızca
o ta s a rım a l a n ın d a b u lu y o r d u .

§31
R u h , D ü n y a , T a n rı ta sa rım la rı ilk in d ü şü n c e y e sağlam b ir d e s te k
s u n u y o r g ib i g ö r ü n ü rle r . A m a k e n d ile r in e tik e l ö z n e llik ıra sın ın
k arışm ış o lm a sı ve b u y ü zd e n o ld u k ç a d eğ işik a n la m la r k a z a n a b ili­
y o r o lm a la rı o lg u su b ir y an a, ö n ce lik le k e n d ile ri d ü ş ü n c e yoluyla
sa ğ la m b ir e r b e lir le n im k a z a n m a g e r e k s in im in d e d ir le r. B u d u ­
r u m ö z n e n in , e .d . b a ş la n g ıç ta s a r ım ın ın n e o ld u ğ u n u n ilk in
yüklem yoluyla (felsefed e d ü şü n c e -b e lirle n im i yoluyla) b elirtilm e si
g e r e k e n h e r ö n e r m e d e b ö y led ir.
“T a n rı b e n g id ir vb.” ö n e rm e s in d e “T a n rı” ta sarım ı ile b aşlan ır;
a ıııa b u n u n n e o ld u ğ u h e n ü z bilinmez', n e o ld u ğ u n u ilk in
y ü k le m sö y le y e c e k tir. B u n e d e n le m a n tık s a lın a l a n ın d a , ki
o r a d a iç e rik y a ln ız c a ve y a ln ız c a d ü ş ü n c e n in b iç im in d e
b e lir le n ir , b u b e l ir le n im le r i özneleri T a n rı ya d a — d a h a
b u la n ık o la ra k — S altık o la n ö n e r m e le r e y ü k le m y a p m a k salt
D Ü ŞÜ N CEN İN N ESN ELLİĞE KARŞI İLK T U T U M U 97

g ere k siz o lm a k la kalm az, a m a g id e re k d ü ş ü n c e n in k e n d is in in


d o ğ a s ın d a n b a şk a b ir d e n e k ta ş ın ın o la b ile c e ğ i iz le n im in i
y a ra tm a gibi b ir sakıncayı d a getirir. — B u n d a n b aşk a, ö n e r m e
b iç im i ya d a d a h a b e lirli o la ra k y arg ı b iç im i s o m u t o la n ı —
ki G e rç e k h e r z a m a n s o m u ttu r — ve k tırg u l o la n ı a n la tm a k
iç in u y g u n su z d u r; yargı k e n d i b iç im i n e d e n iy le tek-yanlı ve o
d ü z e y e d e k yanlıştır.

Ek. Bu M etafizik ö z g ü r ve n e sn e l b ir d ü ş ü n m e yolu o lm a k ta n u z ak tı, ç ü n k ü


n e sn e y i ö z g ü rc e k e n d i k e n d is in i b e lirle m e y e b ırak m ıy o r, te rs in e ö n c e d e n
h a z ır o la ra k varsayıyordu. — Ö z g ü r d ü ş ü n c e söz k o n u su o ld u ğ u z a m a n b e lirt­
m e k g e r e k ki Y u n a n felsefesi ö z g ü r d ü ş ü n ü y o rd u , S kolastik fe lsefe d e ğ il. Bu
s o n u n c u la r d a içe riğ i verili o lara k , ve h iç k u şk u su z K ilise ta r a f ın d a n verili
b irşe y o la r a k a lıy o rlard ı. — Biz m o d e r n le r d e b ü tü n b ir e ğ itim im iz yoluyla o
e n d e r in iç e riğ e iye o ld u k la rı için ü z e r le r in d e n a tla m a sı d a e n g ü ç o la n
ta s a rım la rla tan ıştırılırız. Eski fe ls e fe c ile r d e n ilin c e b ü tü n ü y le d u y u sa l sezgi
a ş a m a s ın d a d u r a n ve m ito lo jik ta s a rım la rı b ir y a n a a ttık la rı için y u k a rıd a k i
g ö k te n ve ç e v re le rin d e k i y e ry ü z ü n d e n başka h iç b ir v a rsay ım ları o lm a y a n
in s a n la rı g öz ö n ü n e getirm eliy iz. D ü ş ü n c e b u o lg u sa l çevre iç e rs in d e ö z g ü r
ve k e n d i iç in e g e ri çekilm iştir, tü m g e r e ç te n k u rtu lm u ş, sa lt k e n d i k e n d is in -
d e d ir. Bu a rı k e ııd i-k e n d in d e lik ö z g ü r d ü şü n c e y e ö z g ü d ü r — b ir açık lığ a
yükseliştir ki o ra d a h iç b ir şey altım ızd a ya d a ü stü m ü z d e d e ğ ild ir ve yalnızlıkta
sa lt k e n d im iz le kalırız.

,§ 32
(3) B u M etafizik inakçılık b iç im in i a ld ı, ç ü n k ü s o n lu b e lir le n im ­
le rin d o ğ a s ın a g ö re iki karşıt önesürüuıdm — ki y u k a rıd a k ile r b u
t ü r ö n e r m e le r d il e r — b ir in in gerçek, ö te k in in ise y a n lış o lm a s ı
g e r e k tiğ in i v arsa y m ak z o r u n d a k ald ı.

Ek. inakçılık karşısavını ilkin K uşkuculukta b ulur. Eski K u şk u cu lar g e n e l o la ra k


b e lirli b ir d izg e k u ra n h e r felsefeyi İn a k ç ı o la ra k a d la n d ırıy o rla rd ı. Bu g en iş
a n la m d a , g e rçe k ktırg u l felsefe b ile k u şk u c u lu k için inakçılık o la ra k geçerlidir.
A m a d a r a n la m ın d a , in ak ç ılık k arşıt o la n la rın d ışlan m alarıy la tek-yanlı aıılak-
b e lir le n im le r in d e d ire tm e k te n olu şu r. Bu g e n e l o la ra k k a tı b ir ‘ Ya— Ya d a ’
t u tu m u n d a g ö rü n ü r ; b u n a g ö re , ö r n e ğ in E v ren ya so n lu ya d a so n su z, a m a
ik isin d e n yalnızca biridir. G e rçe k o lan , ktırg u l o lan ise sö z c ü ğ ü n tam a n lam ıy la
b u k a tılığ ın k a rşıtıd ır; k e n d in d e böyle tek-yanlı h iç b ir b e lirle n im i taşım a z ve
b u n la r la tü k e tile m e z , te rs in e b ü tü n lü k o la ra k o b e lirle n im le r i k e n d i iç in d e
b irle şm iş o la ra k k ap sar; a m a in ak ç ılık için b u b e lirle n im le r ayrılık ları iç in d e
s a ğ la m ve g e r ç e k b i r e r şey d e ğ e r i n d e d i r l e r . — T e k -y a n lılığ m k e n d in i
b ü tü n lü ğ ü n y a n ın a koym ası ve b u n u o n a karşı tikel, sağ lam birşey o ld u ğ u n u
ile ri s ü r e r e k y a p m a sı fe ls e fe d e se y re k g ö r ü le n b ir d u r u m d e ğ ild ir. O y sa
98 M ANTIK BİLİM İ

g e rç e k te tek-yanlı b irşe y n e sa ğ lam b irşe y d ir n e d e k e n d i b a şın a k a lıc ıd ır:


T e rs in e , o r ta d a n k a ld ırılm ış o la ra k b ü tü n d e k a p sa n ır. A n la k m e ta fiz iğ in in
in a k ç ılığ ı y a lıtılm ış lık la r ı iç in d e k i te k -y a n lı d ü ş ü n c e - b e l ir l e n im l e r i n e
sa rılm a k ta n o lu şu r; b ıın a k arşı k u rg u l fe ls e fe n in id e a liz m i b ü tü n lü k ilkesini
ta ş ır ve k e n d in i so y u t a n la k - b e lirle n im le rin in te k -y a n lılık la rın m ö te s in e
g e çiy o r o la ra k ta n ıtla r. B öylece id e a liz m d e r ki, R u h n e yalnızca son\\ı ve n e
d e yaftîK casonsuzdıır, tersine özsel olarak biri o ld u ğ u denli t k ö tek id ir ve öyleyse
n e b iri n e d e ö tek id ir, e.d. b u tü r b e lirle n im le r yalıtılm ışlıkları iç in d e g eçersiz,
ve y a ln ız c a o r t a d a n k a ld ırılm ış o la ra k g e ç e rlid ir le r. — id e a liz m g id e r e k
g ü n d e lik b ilin c im iz d e b ile k e n d in i g ö ste re b ilir. Ö r n e ğ in d u y u lu r şe y ler söz
k o n u su o ld u ğ u n d a o n la r ın d e ğ işeb ilir, b a şk a la şa b ilir o ld u k la r ın d a n , e .d .
p a y la r ın a V a rlık g ib i Y o k lu ğ u n d a d ü ş t ü ğ ü n d e n söz e d e riz . — A n la k -
b e lirle n im le ri a çısın d an dikkafalıyızdır. B unlar, d ü şü n c e -b e lirle n im leri olarak,
sa ğ la m ve ü s te lik sa ltık o la ra k sa ğ lam şey ler d e ğ e r in d e g ö rü lü rle r. O n la r ı
sonsuz b ir u ç u ru m la b irb irle rin d e n ayrılm ış o larak g ö rü rü z, öyle ki b irb irle rin e
karşı d u r a n b e lirle n im le r h iç b ir z am an b irb irle rin e erişem ey ecek lerd ir. U su n
kavgası a n la ğ ın d u ra ğ a n la ş tırm ış o ld u k la rın ın ü s te s in d e n g e lm e kavgasıdır.

§ 33
D ü z e n li şe k li iç in d e k i bıı M etafiziğ in b irin c i b ö lü m ü Varlıkbilimi
o lu ş tu r u r — soyut Varlık belirlenimleri ü z e r in e ö ğ re ti. Ç o k lu k la rı
ve so n lu g e ç e rlik le ri iç in d e b u b e lir le n im le r b ir ilk e d e n y o k su n ­
d u r la r ; b u n e d e n le a n c a k görgül ve o lu m sa l b ir y o ld a s ır a la n a ­
b ilirle r, ve d a h a ta m içerikleri y a ln ız c a tasarım ü z e r in e , b ir
s ö z c ü k te ta m o la r a k ş u n u n ya d a b u n u n d ü ş ü n ü lü y o r o ld u ğ u
inancası ü z e r in e , b elk i d e g id e re k k ö k e n b ilim ü z e rin e d ay a n d ırı-
labilir. B u ra d a yalnızca ç ö z ü m le m e n in d il k u lla n ım ı ile b a ğ d a şa n
d o ğ ruluğu ve g ö r g ü l tam lık ile ilg ile n ilir, b u tü r b e lir le n im le r in
k e n d ile r in d e ve k e n d ile r i için gerçeklik ve zorunlukla rı ile d e ğ il.
V arlık, b elirli-V arlık ya d a S o n lu lu k , Y alınlık, B ileşiklik v b .n in
kendilerinde ve kendileri için gerçek K avram lar o lu p o lm a d ık la rı
s o ru su y ad ırg a tıc ı olm alıdır, e ğ e r y alnızca bir önermenin g e rç e k ­
liğ in in söz k o n u s u o la b ile c e ğ i ve a n c a k (sö y le n d iğ i g ib i) b ir
K a vra m ın bir özneye g erç ek lik le y ü k le n ip y ü k le n e m e y e c e ğ iııin
so rııla b ile c e ğ i sa n ılır ve gerçeksizliğin ta sa rım ın ö zn esi ile o n a
y ü k le n e n K av ram a r a s ın d a b u lu n a n çe lişk iy e b a ğ lı o ld u ğ u
d ü ş ü n ü lü r s e . A m a s o m u t b irşe y o la ra k K av ram ve g id e r e k
g e n e l o la ra k h e r b e lirlilik ö zsel o la ra k k e n d i iç in d e d e ğ işik
b e lirle n im le rin b ir birliğidir. E ğ e r b u n a g ö re g erç ek lik çelişki­
n in y o k lu ğ u n d a n b aşka birşey olm asaydı, o za m a n h e r K avram
d u r u m u n d a ilkin o n u n k e n d i için böyle b ir iç çelişki k ap say ıp
k a p s a m a d ığ ın ın in c e le n m e s i g e r e k ird i.
DÜ ŞÜ N CEN İN N ESN ELLİĞE KARŞI İLK T U T U M U 99

§ 34
İk in c i b ö l ü m R u h u n , e .d . b i r şey o l a r a k g ö r ü l e n T i n i n m e t a f i z ik s e l
d o ğ a s ı i le i lg i l i o l a n U s sa l R u h b i l i m y a d a P n ö m a to lo ji i d i.
Ö l ü m s ü z l ü ğ ü n a r a n d ı ğ ı y e r b ile şik lik, z a m a n , n ite l b a ş k a la ş ım ,
n ic e l a r tm a y a d a a z a l m a n ı n y e r a l d ı k l a r ı a l a n d ı .

Ek. R u h u n b e lirişle rin in g ö rg ü l ird e le n iş yoluyla k a rşıtlık iç in d e g ö r ü le n b u


rııh b ilim e U ssal R u h b ilim a d ı v e riliy o rd u . U ssal R u h b ilim r u h u m etafizik sel
d o ğ a sın a g ö re , soyut d ü ş ü n c e yoluyla b e lirle n m iş o la ra k ird e liy o rd u . R u h u n
iç d o ğ asın ı k e n d in d e o ld u ğ u gibi, d ü şü n c e için o ld u ğ u gibi tanım ayı istiyordu.
— B u g ü n le rd e fe ls e fe d e R u h ta n d e ğ il a m a ö z ellik le T in d e n söz e d ilir. T in
R u h ta n a y rıd ır ve b u s o n u n c u su b ir b a k ım a te n s e llik ve T in a ra s ın d a k i a ra c ı
ya d a b a ğ o la ra k g ö rü n ü r. R u h o la ra k T in b e d e n s e lliğ e b a tm ıştır, ve R u h
b e d e n in d irim se llik ilkesidir.
E ski M e ta fiz ik R u h u b ir “şey” o la r a k g ö r ü y o rd u . A m a “şey” o ld u k ç a
ik irc im li b ir a n la tım d ır. Ş eyden ilk a n la d ığ ım ız d u y u sal o la ra k ta s a rım la n a n
d olaysız b ir v a ro lu ştu r, — ve R u h ta n b u a n la m d a söz e d iliy o rd u . B u n a g ö re
R u h u n y e rin in n e re s i o ld u ğ u s o ru s u g e tiriliy o rd u . A m a b ir y e ri o ld u ğ u
sö y le n eb ilen R u h u z ay d a d ır ve duyusal o la ra k tasarım lanabilir. B e n ze r o larak,
yalın m ı yoksa b ileşik m i o ld u ğ u so ru su d a R u h u b ir şey o la ra k a la n g ö rü ş te n
k a y n ak lan ır. Bu so ru özellik le R u h u n ö lü m s ü z lü ğ ü ile b a ğ ın tı iç in d e ö n e m
taşıyor, ç ü n k ü ö lü m s ü z lü k R u h u n y a lın lığ ı ile k o şu llu g ö rü lü y o rd u . A m a
g e rç e k te soyu t y alın lık öyle b ir b e lir le n im d ir ki r u h u n ö z ü n e tıp k ı b ile şik lik
d e n li b a ğ d a şm a z d ır.
U ssal ve g ö rg ü l ru h b ilim le r a ra s ın d a k i ilişk id e b irin c isi İk in c id e n d a h a
y ü k se k te d u ru r, ç ü n k ü T in i d ü ş ü n c e yoluyla b ilm ey i ve g id e r e k b u d ü ş ü n c e ­
n in s o n u c u n u ta n ıtla m a y ı g ö re v sa y a rk e n , g ö rg ü l r u h b ilim a lg ıd a n y o la
ç ık a ra k y a ln ız ca b u n u n s u n d u k la r ın ı sıra lıy o r ve b e tim liy o rd u . A m a T in i
d ü ş ü n m e y i istiyorsak, o z a m a n tik e llik leri k a rşısın d a p e k ç e k in g e n o lm a m a k
g e re k ir. T in d a h a ö n c e S k o la s tik le rin “T a n rı sa ltık e r k e d i r [A ktuositât] ”
d e d ik le ri a n la m d a etkinliktir. A m a T in in e tk in o lm ası o lay ın d a o n u n k e n d in i
d ışlaştırm ası, belirtişi yatar. Bu n e d e n le T in i süreçsiz b ir ens o la ra k g ö rm e m e k
gerekir, — T in in süreçsiz içselliğini o n u n d ışsallığından ayıran eski M etafizikte
o ld u ğ u g ib i. T in ö z se l o la r a k s o m u t e d im s e lliğ i i ç in d e , e r k e s i iç in d e
ir d e le n m e lid ir, ve, d a h a s ı, d ışsa lla şm a la rı içselliği ta ra fın d a n b e lirle n m iş
o la ra k ta n ın m a lıd ır.

......................... § 35
U ç ü ııc ü b ö l ü m ü n , E v r e n b i l im in e l e a l d ı ğ ı k o n u l a r E v r e n , o l u m ­
s a llığ ı, z o r u n lu ğ u , b e n g iliğ i, u z a y v e z a m a n d a s ın ır la n m ış lığ ı,
b a ş k a la ş ı m la r ı i ç in d e k i b iç im s e l y a s a la r, v e a y r ıc a i n s a n ö z g ü r ­
lü ğ ü v e k ö t ü lü ğ ü n k ö k e n iy d i.
B u r a d a s a ltık k a r ş ıtlık la r o la r a k g e ç e r li s a y ıla n la r a r a s ın d a
100 MANTIK BİLİM İ

b a şta g e le n le r: o lu m sallık ve z o ru n lu k ; dışsal ve içsel zo ru n h ık ;


e tk e r ve e re k sel n e d e n , ya d a g e n e l o la ra k n e d e n se llik ve ere k ;
öz ya d a tö z ve g ö rü n g ü ; b iç im ve ö zd e k ; ö z g ü rlü k ve z o r u n ­
lu k ; m u tlu lu k ve acı; iyi ve k ö tü .

Ek. E v re n b ilim D oğayı o ld u ğ u gibi dışsal karışık lığ ı iç in d e k i, g ö r ü n g ü le r i


iç in d e k i T in i d e n e s n e o la ra k alıy o rd u — ve b ö y lece b ir b ü tü n o la ra k b e lirli-
v arlığı, s o n lu la r to p la m ın ı. A m a b u n e s n e s in i s o m u t b ir b ü t ü n o la ra k d e ğ il,
te r s in e y a ln ız c a so y u t b e lir le n im le r e g ö r e ird e liy o rd u . B öylece e le a ld ığ ı
s o ru la r ö r n e ğ in şu n la rd ı: E v re n d e o lu m sa llık m ı e g e m e n d ir yoksa z o ru n lu k
m u ? E v re n ilksiz so n su z m u d u r, yoksa y a ra tılm ış m ıd ır? Bu ö ğ re ti d a lın ın
b a şlıc a ilg ile rin d e n b irin i b u n a g ö re o sö z d e g e n e l e v re n b ilim se l y a sa la rın
sa p ta n m a s ı o lu ş tu ru y o rd u — ö rn e ğ in , “D o ğ a d a h iç b ir sıç ra m a y o k tu r” gibi.
S ıç ra m a b u r a d a dolaysızca g ö rü n d ü ğ ü biçim iy le h e m n ite l ayrım ve h e m d e
n ite l b aşkalaşım a n la m ın a gelir; oysa bu a ra d a (nicel) aşam alı değişim k e n d in i
dolay lı b irşe y o la ra k su n a r.
D ü n y a d a g ö rü n d ü ğ ü biçim iyle T in ile ilgili o la ra k E v re n b ilim ö z ellik le
in sa n ö z g ü rlü ğ ü ve k ö tü lü ğ ü n k ö k e n i ü z e rin e g e tirile n s o ru la rı e le a lıy o rd u .
B u n la r h iç k u şk u s u z e n y ü k se k ilgiye d e ğ e r s o ru la rd ır. G e n e d e b u n la r a
d o y u ru c u b ir y a n ıt v e re b ilm e k için ö n c e lik le g e re k li o la n şey so y u t a n la k -
b e l i r l e n i m l e r i ü z e r i n d e d ir e tm e m e k ve b u n l a r ı s a n k i b ir k a rş ıtlığ ın iki
b e lir le n im in d e n h e r b iri k e n d i b a şın a k alıcılık taşıyabilirm iş ve y alıtılm ışlığı
iç in d e tözsel ya d a g e rç e k birşey o lara k g ö rü le b ilirm iş a n la m ın d a b ir e r e n so n
o la r a k a lm a m a k tır. A m a g e n e d e eski M e tafiziğ in d u r u ş n o k ta s ı b u y d u , ve
e v re n b ilim se l ta rtışm a la r d u r u m u n d a d a g e n e l o la ra k aynı bakış açısı g e ç e rli
o ld u ğ u için b u ta rtışm a la r k e n d i am açlarıyla, E v ren in g ö rü n g ü le rin i k a v ram a
işiyle b a ğ d a ş a m ıy o rla rd ı. Böylece, ö rn e ğ in ö z g ü rlü k ve z o ru n lu k a ra s ın d a k i
ay rım ird e le m e y e a lın d ığ ı z a m a n b u b e lir le n im le r D o ğ ay a ve T in e öyle b ir
y o ld a u y g u la n ıy o rd u ki, e tk in lik le ri iç in d e k i D o ğ a z o ru n lu ğ a a ltg ü d ü m lü
o la ra k ve T in ise ö z g ü r o la ra k g ö rü lü y o rd u . Bu a yrım h iç k u şk u su z ö z se ld ir
ve T in in e n iç ö z ü n d e te m e lle n m iştir; a m a g e n e d e ö z g ü rlü k ve z o ru n lu k ,
e ğ e r so y u t o la ra k b irb irle rin e karşı a lın a c a k o lu rla rsa , y a ln ız ca s o n lıılu ğ a
ö z g ü d ü r le r ve a n c a k o n u n to p ra ğ ın d a g e ç e rlid irle r. iç in d e h iç b ir z o ru n lu k
taşım a y an b ir ö z g ü rlü k , ve özg ü rlü k sü z y alın b ir z o ru n lu k , — b u n la r so y u t ve
b u y ü z d e n g e rç e k o lm a y a n b e lirle n im le rd ir. Ö z g ü rlü k özsel o la ra k so m u ttu r,
s o n s u z a d e k k e n d i iç in d e b e lir li ve b ö y le c e a y n ı z a m a n d a z o r u n lu d u r .
Z o r u n lıık ta n sö z e d ild iğ i z a m a n , g e n e llik le b u n d a n ilk o la r a k y a ln ız c a
d ış a rd a n b e lirle n im anlaşılıy o rd u , ö rn e ğ in s o n lu m e k a n ik te b ir cism in a n c a k
b ir b a şk a cisim ta ra fın d a n itildiği z a m a n ve hiç ku şk u su z o n a b u itm e yoluyla
ile tile n y ö n d e d e v in m e si d u r u m u n d a o ld u ğ u gibi. Bu g e n e d e salt dışsal b ir
z o ru n lu k tu r, g e rç e k b ir iç z o ru n lu k d eğ il, ç ü n k ü b u so n u n c u su ö z g ü rlü k tü r.
— B e n ze r olarak , iyive kötü karşıtlığı, k e n d i için d e d e rin le şe n çağdaş d ü n y a n ın
b u karşıtlığı a ç ısın d a n d a aynı şey g eçerlidir. E ğ e r kötüyü iyi o lm a y a n ve k e n d i
b a ş ın a d e ğ iş m e z ve d u ra ğ a n birşey o la ra k g ö rü rs e k , b u b e lli b ir d ü z ey e d e k
D Ü ŞÜ N C EN İN N ESN ELLİĞ E KARŞI İLK T U T U M U 10 1

d o ğ ru d u r: a ra la rın d a k i k arşıtlığın ta n ın m a sı g e rek ir; ve g id e re k b u k arşıtlığın


g ö rü n ü r d e ve g ö re li o lm a sı d a iyinin ve k ö tü n ü n S altık ta b ir o ld u k la rı, ya da,
yakın z am an la rın deyim iyle, birşeyin ilkin o n a bakış açım ız yoluyla k ötü o ld u ğ u
a n la m ın a g elm ez. Y anlış o la n şey k ö tü y ü d e ğ işm e y e n o lu m lu b irşe y o la ra k
g ö rm e k tir: tersin e , o o lu m su z b irşey d ir ki k e n d i b aşın a h iç b ir kalıcılığı y o k tu r
ve g e rç i sa lt k e n d i için o lm a sa v ın d a o lsa d a g e rç e k te y a ln ız ca k e n d i iç in d e
o lu m s u z lu ğ u n saltık g ö rü n ü ş ü d ü r.

§36
D ördüncü b ö lü m , doğal ya d a ussal T annbilim , T a n r ı K a v ra m ın ı
ya d a o la n a ğ ın ı, v a r o lu ş u n u n ta n ıtla rın ı ve ö z e llik le rin i ird e le r,
(a) T a n rın ın a n la k d ü z e y in d e k i b u ird e le n iş in d e k i b elirley ic i
n o k ta bizim T a n rı o la ra k tasarım ladığım ız şeye h a n g i y ü k le m ­
le rin u y d u k la rı ya d a u y m a d ık la rıd ır. O lg u sa llık ve o lu m su z -
la m a k arşıtlığ ı b u r a d a sa ltık b ir k a rşıtlık o la ra k o rta y a çık ar;
b u n a g ö r e , a n la ğ ın a ld ığ ı b iç im iy le K avram iç in s o n u n d a
g eriy e k a la n şey y aln ızc a b o ş b ir b elirsiz Varlık, a rı o lg u sa llık
ya d a o lu m lu lu k s o y u tla m a sı, m o d e r n A y d ın la n m a n ın ö lü
ü r ü n ü d ü r . ( b) S o n lu b ilg in in ta n ıtla m a y o lu g e n e l o la ra k
şe y le rin k o n u m la r ın ı te r s in e ç e v irm e y e g ö tü r ü r . B u y o ld a
T a n r ın ın v a rlığ ın a n e s n e l b ir z e m in in v e rilm e s i g e r e k ir ve
so n u ç ta T a n rı k e n d in i başkası ile dolaylı birşey o la ra k g ö sterir.
A n la k ö z d e ş liğ in i k u r a l a la n b u ta n ıtla m a so n lu d a n sonsuza
g e ç iş y a p m a g ib i b ir g ü ç lü k le k a rşılaşır. B ö y le c e ya T a n rıy ı
d ışs a l o la ra k v a r o la n E v re n in o lu m lu k a la n s o n lu lu ğ u ııd a n
k u rta ra m a z ve b öylece T a n rın ın k e n d in i E v re n in dolaysız tö zü
o la ra k b e lir le m e s i g e r e k ir (K a m u ta n rıc ılık ), — ya d a T a n r ı
ö z n e y e k a rşı d u r a n b ir n e s n e o la ra k , ve b ö y le c e so n lu b irşey
o la ra k k a lır (ik ic ilik ), (c) Özellikler, g e n e d e b e lir li ve tü r lü
o lm a la rı g e re k tiğ i iç in , g e r ç e k te a rı o lg u s a llık g ib i, b e lirs iz
V arlık gibi so y u t b ir K av ram d a yitip g itm işle rd ir. A m a ta sarım
d ü z e y in d e h e n ü z gerçek b ir v a rlık o la ra k s o n lu E v re n ve
k a r ş ıs ın d a T a n rı d u r u y o r o ld u ğ u s ü r e c e , T a n r ı ile E v re n
a r a s ın d a k i d e ğ işik iliş k ile rin b ir ta b lo s u k e n d i n i g ö s te rir.
B u n lar, ö ze llik ler o la ra k b e lirle n d ik le ri için , b ir y a n d a n s o n lu
d u r u m la r la ilişk ile r o la ra k k e n d ile r i s o n lu b ir tü r d e o lm a lı­
d ır la r (ö rn e ğ in d o ğ r u , iyi, g ü ç lü , b ilg e v b .); a m a ö te y a n d a n
a y n ı z a m a n d a s o n s u z o lm a la r ı g e re k ir. B u ç e lişk i b u d u r u ş
n o k ta s ın d a a n c a k ö z e llik le rin n ic e l b ir y ü k se ltilişle ri y o lu y la
b u la n ık b ir ç ö z ü m e izin v e rir ve o n la rı b e lirle ııim siz liğ e , sen-
su m eminentiorem iç e rs in e iter. A m a b ö y le c e ö z e llik g e r ç e k te
h iç e in d ir g e n ir ve k e n d is in e sa lt b ir a d kalır.
102 MANTIK BİLİMİ

Ek. Eski M etafiziğin b u b ö lü m ü n d e ilgi U s u n k e n d i b a sın a T a n rın ın b ilg isin d e


n e re y e d e k e rişeb ilec eğ in i saptam aktı. T anrıyı Us yoluyla b ilm e k h iç k uşkusuz
b ilim in e n y ü k se k g ö re v id ir. D in h e rşe y d e ıı ö n c e T an rıy a ilişkin ta s a rım la rı
k a p sa r; b u ta sa rım la r, d in se l m e tin le r d e to p a rla n m ış o la ra k , bize g e n ç lik te
d in ö ğ r e tile ri b iç im in d e ile tilirle r; ve b ire y b u ö ğ re tile re in a n d ığ ı ve o n la rı
g e r ç e k o la ra k a ld ığ ı ö lç ü d e b ir H ıris tiy a n o la ra k tü m g e r e k s in im le r in e
kavuşm uş o lur. Ö te y a n d an , T an rıb ilim b u in a n c ın bilim idir. E ğ e rT a n rıb ilim
d in ö ğ re tile rin in sa lt dışsal b ir sıra la n ışım ve to p a rla n ış ın ı veriyorsa, o z am an
h e n ü z b ilim d e ğ ild ir. Y ine, n e s n e s in in g ü n ü m ü z d e ç o k yaygın o la n o sa lt
ta rih s e l işlen işi (ö rn e ğ in şu ya d a b u kilise b a b a s ın ın söylem iş o ld u k la rın ın
a n la tılm a sı) yoluyla d a T a n rıb ilim h e n ü z b ilim se llik ırasın ı k aza n m ış o lm az.
Bu ilk o la ra k kavrayıcı d ü şü n c e y e ile rle m e yoluyla o lu r — ki fe ls e fe n in işidir.
G e rçe k T a n rıb ilim öyleyse ö z ü n d e aynı z a m a n d a d in felsefesidir, ve O rta ç a ğ d a
böyleydi.
E ski M e tafiziğ in ussal Tannbilim ine d a h a y a k ın d a n b a k ıld ığ ın d a g ö r ü le n
şey b ıın ıın T a n rı ü z e rin e b ir Us-bilimi d e ğ il a m a b ir anlak-bilim i o lm u ş ve
d ü ş ü n c e s in in y alnızca soyut d ü şü n c e -b e lirle n im le ri iç in d e d ev in m iş o ld u ğ u ­
d u r. —•B u ra d a T a n rın ın Kavramı in c e le n se bile, bilgi için d e n e k taşı T a n rın ın
tasarımı ta ra fın d a n o lu ştu ru lu y o rd u . O ysa d ü ş ü n c e n in k e n d i iç in d e ö z g ü rc e
d e v in m e s i g e r e k ir ; b u n u n l a b ir lik te h e m e n b e li r t m e k g e r e k ki ö z g ü r
d ü ş ü n c e n in so n u c u H ıristiyan d in in in içeriği ile b ağdaşır, ç ü n k ü bu d in U su n
b ild irilişid ir. A m a o ussal T a n rıb ilim d e b öyle b ir b a ğ d aşm a y a ıılaşılam ıy o rd u .
U ssal T an rıb ilim d ü şü n c e yoluyla T an rı tasarım ın ı b elirlem ey e giriştiği z am an
T a n rı K avram ı o la ra k ortaya çıkan şey o lu m s u z la m a n ın d ışlanm asıyla g e n e ld e
o lu m lu lu k ya d a o lg u sallık soyutlam asıydı ve b u n a g ö re T a n rı en olgusal Varlık
o la ra k ta n ım la n ıy o rd u . A m a b u e n olgusal V arlığın, o lu m s u z la m a n ın o n d a n
d ışla n m a sı yoluyla, o lm ası g e re k e n in ve a n la ğ ın o n d a b u ld u ğ u n u s a n d ığ ın ın
b ü tü n ü y le k a rşıtı o ld u ğ u n u g ö rm e k kolaydır. E n varsıl ve sa ltık o la ra k d o lu
o lm a k yerin e, b u soyu t y o ru m u n ed en iy le, tersin e e n y o k su ld u r ve saltık o lara k
b o ştu r. A n lık h a k lı o la ra k s o m u t b ir iç e rik ister; a m a b öyle b ir iç e rik a n c a k
belirliliği, e .d . o lum sıızlam ayı k e n d i iç in d e k a p sa m a yoluyla b u lu n ab ilir. E ğ er
T a n rı K avram ı yalnızca soyııtya d a e n olgusal V arlık K avram ı o larak anlaşılırsa,
o z a m a n T a n r ı b izim iç in sa lt b ir öte-y an o lu r ve b u n d a n böyle o n a ilişkin
h iç b ir b ilg id e n söz e d ile m e z; ç ü n k ü n e r e d e b e lirlilik yoksa, o ra d a h iç b ir bilgi
o la n a k lı d e ğ ild ir. A rı a y d ın lık a rı k a ran lık tır.
Bu ussal T a n rıb ilim in ikinci ilgi a la n ın ı T a n r ın ın v a ro lu ş u n u n ta n ıtla rı
o lu ş tu ru y o rd u . B u ra d a e n ö n e m li n o k ta a n la k ta r a fın d a n a lın d ığ ı b içim iy le
ta n ıtla m a n ın b ir b e lirle n im in b ir başkası ü z e rin e bağım lılığı d e m e k olm asıdır.
Bu ta n ıtla m a d a b ir v arsayım , d u ra ğ a n ve d e ğ işm e z b irşe y v a rd ır ki b u n d a n
b i r b a şk a sı tü re y e c e k tir. B öylece b u r a d a b ir b e lir le n im in b ir v a rsa y ım a
b a ğ ım lılığ ı g ö ste rilm iş olur. Bıı y ü zd en , e ğ e r T a n rın ın v a ro lu şu b u ta n ıtla m a
k ip in d e g ö ste rile c e k o lu rsa, o z am an b u n u n a n la m ı T a n rın ın v a rlığ ın ın başka
b e lir le n im le r e b a ğ ım lı o lm a sı g e re k tiğ i ve b u y ü z d e n T a n r ın ın v a rlığ ın ın
z e m in in i b u n la r ın o lu ştu rd u k la rıd ır. B u ra d a b ir e ğ riliğ in o rta y a ç ık m a sın ın
D Ü ŞÜ N C EN İN N ESN ELLİĞ E KARŞI İKİNCİ T U T U M U 103

k a ç ın ılm a z o ld u ğ u ilk b a k ış ta açıktır, ç ü n k ü T a n r ın ın sa ltık o la ra k h e rşe y in


z e m in i o lm a sı ve b ö y lec e b a şk a h iç b irşe y e b a ğ ım lı o lm a m a s ı g e re k ir. Bu
b a ğ la m d a d ı r ki y a k ın z a m a n l a r d a T a n r ı n ı n v a r o lu ş u n u n ta n ı t la n a m a z
o ld u ğ u n u n , tersin e dolaysızca b ilin m esi g e re k tiğ in in söy len d iğ in i duyuyoruz.
B u n u n la b irlik te , us ve g id e re k sa ğ la m sağ-duyu b ile ta n ıtla m a y ı a n la k ta n
b ü tü n ü y le b a şk a b ir y o ld a a n lar. U s u n ta n ıtla m a sı d a h iç k u şk u su z b a şlan g ıç
n o k ta s ı o la ra k T a n rıd a n b a şk a b irşeyi alır; a m a ile rle y işin d e b u b a şk a sın ı
dolaysızca v a ro la n b irşey o la ra k b ıra k m a z , te rs in e o n u dolay lı ve k o y u lm u ş
b irşey o la ra k gösterir. Böylelikle aynı z a m a n d a açığa ç ıkar ki, T an rı, dolaylılığı
o r ta d a n k a ld ırılm ış o la ra k k e n d i iç in d e kapsar, g e rç e k te n dolaysız, k ö k e n se l
ve k e n d i ü z e r in e d a y a n a n b irşe y o la ra k g ö rü lm e lid ir. — D e r le r ki “D oğayı
in c e le y in , T an rıy a g ö tü re c e k tir, sa ltık b ir so n e r e k b u la c a k s ın ız ”; b u r a d a
d e n m e k isten e n şey T a n rın ın d olaylı birşey o ld u ğ u değil, tersin e yalnızca bizim
o ile rle m e y i b a şk a b irşe y d e n T an rıy a d o ğ ru y a p tığ ım ız d ır, öyle b i r y o ld a ki,
T a n rı s o n u ç o la ra k aynı z a m a n d a o ilk a d ım ın d a saltık z e m in id ir, ve öyleyse
k o n u m la r evrilir, so n u ç o la ra k g ö r ü n e n k e n d in i z e m in o la ra k d a g ö ste rir, ve
ilk in k e n d in i z e m in o la ra k s u n m u ş o la n şey b ir s o n u c a in d ir g e n ir. U ssal
ta n ıtla m a n ın gidiş yolu h e r z a m a n b u d u r.
Bu n o k ta y a d e k g e le n ta rtış m a n ın ışığ ın d a g e n e l o la ra k b u M e tafiziğ in
y ö n te m in e b ir k ez d a h a g öz a ta rsa k o n u n U s n e s n e le rin i soyut, s o n lu anlak-
b e l i r l e n i m l e r i iç i n d e s a p t a m a k t a n ve s o y u t ö z d e ş liğ i ilk e y a p m a k ta n
o lu ş tu ğ u n u g ö rü rü z . A m a b u a n la k -so n s u z lu ğ u , b u a rı öz, h e n ü z sa lt b ir
s o n lu d u r, ç ü n k ü tik ellik o n d a n d ışlan m ıştır, o n u s ın ırla r ve o lu m su z la r. Bu
M etafizik, s o m u t ö z d eşliğ e v a rm a k y e rin e , so y u t ö z d eşlik ü z e r in d e d ire tti;
a m a iyi yanı v a ro la n ın ö z se lliğ in in yaln ızca d ü ş ü n c e ta r a f ın d a n o lu ş tu ru l­
d u ğ u n u n bilinciydi. Bu M etafizik için g e rec i d a h a ö n c ek i felsefeciler, özellikle
S k o la stik le r sağladı. K u rg u l fe lse fe d e a n la k h iç k u şk u su z b ir k ıp ıd ır, a m a b ir
kıpı ki ü z e rin d e takılıp k a lm a m a k gerekir. P la to n böyle b ir m etafizikçi d eğildi,
n e d e A ris to te le s ’i b ö y le g ö r m e k o la n a k lıd ır, ü s te lik g e n e llik le k a rş ıtın a
in a n ılıy o r olsa da.
B
Düşüncenin Nesnelliğe Karşı İkinci Tutumu

. I. G örgücülük

§37
B ir y a n d a n k e n d i b a ş ın a e v r e n s e ll ik le r in d e n tik e lle ş m e y e v e
b e lirle n im e ile rley e m ey e ıı a n la ğ ın so y u t k u r a m la rın a k arşı som ut
b ir iç e rik g e re k s in im i, ö te y a n d a n s o n lu b e lir le n im le r a la n ın d a
ve b u n la rın y ö n te m in e g ö re herşeyi tanıtlayabüm e o la n a ğ ın a karşı
sağlam bir destek g e r e k s in im i ö n c e lik le G örgücülüğe y ö n e ld i —
G ö r g ü c ü lü k ki, G e rç e ğ i d ü ş ü n c e n in k e n d is in d e a r a m a k y e r in e
d en e yim d e n , dış ve iç ş im d id e n b ıılııp g e tirm e y e g id er.

Ek. G ö rg ü c ü lü k k ö k e n in i yuk arıd a b e lirtile n o somut bir içerikse sağlam bir destek
b u lm a k o n u s u n d a soyut a n la k m eta fiz iğ i ta ra fın d a n k a rşıla n a m a y a n g e r e k ­
sin im in e b o rç lu d u r. B u ra d a içeriğin so m u tlu ğ u ile d e n m e k iste n e n şey g e n e l
o l a r a k b i li n c in n e s n e l e r i n i n k e n d i i ç l e r i n d e b e lir li o la r a k ve d e ğ iş ik
b e lirle n im le rin b irliğ i o la ra k b ilin m e le ri g e rek tiğ id ir. A m a b u , g ö r d ü ğ ü m ü z
g ib i, e ğ e r ilk e sin i izleyecekse a n la k m e ta fiz iğ i d u r u m u n d a k e sin lik le söz
k o n u s u d e ğ ild ir. S alt a n la y a n d ü ş ü n c e so y u t e v re n se l b iç im e s ın ırlıd ır ve b u
e v ren selin tik elleşm esine ilerleyem ez. B öylece ö rn e ğ in eski M etafizik d ü şü n c e
aracılığıyla R u h u n ö z ü n ü n ya d a tem el b e lirle n im in in n e o ld u ğ u n u sap tam ay a
g irişiy o r ve d a h a s o n ra b u n u n yalın o ld u ğ u n u b ild iriy o rd u . B u ra d a R u h a
y ü k le n e n bu yalınlık ayrım ın d ışlanm asıyla soyut b ir yalınlık a n la m ın ı taşırken,
ayrım ise bileşiklik olarak, b e d e n in tem el b e lirlen im i ve böylece g e n e ld e ö z d ek
o la ra k d ü ş ü n ü lü y o r d u . A m a so y u t y a lın lık ç o k s ıra d a n b ir b e lirle n im d ir, ve
o n u n la R u h u n ve ü ste lik T in in v a rsıllığ ın a h iç b ir b iç im d e u laşıla m a z. S o y u t
m e ta fiz ik s e l d ü ş ü n c e b u y o ld a a n c a k e lv e riş siz liğ in i ta n ıtla r k e n g ö r g ü l
r ııh b ilim e sığ ın m a z o rıın lu ğ u d o ğ m ay a b a şlad ı. U ssal fizik d u r u m u n d a d a
a y n ı şey o ld u . B u r a d a ö r n e ğ in “U zay s o n s u z d u r ,” “D o ğ a h iç b ir s ıç ra m a
y a p m a z ” vb. d e n d iğ i z a m a n y in e b u n la r d a D o ğ a n ın y aşam ve d o lu lu ğ u
k a rş ıs ın d a d o y u ru c u o lm a k ta n b ü tü n ü y le uzak tılar.

§ 38 _
G örgücülük b u kaynağı b ir y a n d a n M etafiziğin ken d isiy le paylaşır,
ç ü n k ü M etafizik d e ta n ım la rın ın — h e m varsay ım ları ve h e m d e
d a h a b e lirli iç e rik le ri k a p s a m a k ü z e re — in a n d ırıc ılığ ı iç in tıp k ı

104
D Ü ŞÜ N C EN İN N ESN ELLİĞE KARŞI İKİNCİ T U T U M U 105

G ö rg ü c ü lü k g ibi ta s a rım la n , e.d . ilkin d e n e y im d e n tü re y e n içeriği


g ü v e n c e o la ra k alır. O te y a n d a n , te k il algı d e n e y im ile ay n ı şey
d e ğ ild ir, ve G ö rg ü c ü lü k alg ı, d u y g u ve sezgiye a it iç e riğ i evrensel
tasarımlar, önermeler, yasalar vb. biçimine yükseltir. G e n e d e b u n u
öyle b ir a n la m d a y a p a r ki, b u ev re n sel b e lir le n im le r in (ö rn e ğ in
K uvvet) k e n d ile ri iç in a lg ıd a n a lm a n d a n d a h a ö te h iç b ir in ile n i
ve g e ç e rlilik ta şım a m a la rı ve g ö r ü n g ü d e g ö s te rile n b a ğ la n tıd a n
b a ş k a h iç b ir a k la n ış la r ın ın o lm a m a s ı g e re k ir. G ö rg ü l b ilg in in
öznel y an a ç ıs ın d a n sa ğ la m d e s te ğ i b ilin c in a lg ıd a kendi dolaysız
b u lu n u ş u n u ve p ek in liğ in i b u lm a s ın a b a ğ lıd ır.
G ö rg ü c ü lü k te şıı b ü y ü k ilk e y atar: G e rç e k o la n e d im s e llik te
o lm a lı ve algı iç in o r a d a o lm a lıd ır. B u ilke “gerek” ile k arşıtlık
iç in d e d ir , ç ü n k ü ta m b u “g e r e k ” ile d ir ki d e ı in - d ü ş ü n c e
b ü y ü k le n ir ve ş im d in in e d im se lliğ in i k ü ç ü m s e y e re k y e rin i ve
v a r o lu ş u n u y a ln ız c a ö z n e l a n la k ta ta şım a sı g e r e k e n b ir “öte-
ya n \ g ö ste rir. G ö rg ü c ü lü k g ib i felsefe d e sa lt va r o la n ı ta n ır
(§ 7); y alnızca olm ası gereken ve b u y ü zd e n olm ayan ile h iç b ir
ilg isi y o k tu r. — Y in e, ö z n e l y a n a g ö r e , G ö r g ü c ü lü k te y a ta n
özg ü rlü k ilk e s in in ö n e m i d e b e n z e r o la r a k ta n ın m a lıd ır :
K işin in b ilg is in d e g e ç e r li saym ası g e r e k e n h e rşe y i ken d isin in
g ö rm esi, kendini o r a d a bulunuyor o la ra k bilm esi g ere k ir. A m a,
iç eriğ i a ç ısın d a n k e n d in i so n lu d a sın ırla d ığ ı ö lç ü d e , G ö rg ü c ü ­
lü ğ ü n tutarlı b ir s ü r d ü r ü lü ş ü g e n e l o la ra k d u y u lıırü s tü n ü ya
d a e n a z ın d a n b u n u n bilgi ve belirliliğ in i yad sıyarak d ü şü n c ey i
yalnızca so y u tlam a ve b iç im se l ev ren sellik ve ö zd e şlik d ü ze y in e
sın ırla r. — B ilim sel G ö rg ü c ü lü ğ ü n h e r z a m a n işley e n te m e l
ald a n ışı Ö zd e k , Kuvvet, ve b u n d a n b aşk a Bir, Ç ok, E vrensellik,
ve g id e r e k S o n su z vb. g ib i m e ta fız ik s e l k a te g o r ile r i s ü r e k li
o la ra k k u lla n m a sı, ve d a h a s ı bö y le k a te g o r ile rin iz in d e d a h a
ö te ç ık a rs a m a la ra ile rle m e si, b ö y le lik le ta sın ı b iç im in i k a b u l
e d e r e k u y g u la m a sıd ır; ve tü m b u n la rd a b ilm e d iğ i şey m e ta fi­
ziği k a p s a d ığ ı ve iz le d iğ i ve o k a te g o r ile ri ve b ir le ş m e le r in i
b ü tü n ü y le e le ştire l-o lm a y a n ve b ilin çsiz b ir y o ld a k u lla n d ığ ı
o lg u s u d u r.

Ek. G ö rg ü c ü lü k te n şu çığlık geldi: Boş soyu d a m a la rd a d ö n ü p d u rm ay ı bırakın,


g özlerinizi açın, in sa n ın ve d o ğ a n ın “bıırası"m anlayın, “şim d i”d e n y a rarlan ın .
B u ra d a ö zsel o la ra k d o ğ ru b ir k ıp ın ın k a p sa n d ığ ı y a d sın am az . “B urası"nm ,
“ş im d i”ııin , “b ıı-y an ”ın b u n d a n böyle boş “öte-yan"m , so y u t a n la ğ ın p u slu
ş e k ille r in in ve ö r ü m c e k a ğ la r ın ın y e rin i a lm a sı g e re k liy d i. B ö y le c e eski
m eta fiz ik te yitik o lan o sağlam d estek, e.d. so n su z b e lirle n im k azan ılm ış o ld u .
A n la k y a ln ız ca so n lu b e lir le n im le r i se ç ip ç ık a ra b ilir; b u n l a r k e n d ile rin d e
106 MANTIK BİLİM İ

d a y an ık sız ve sa lla n tılıd ırla r, ve ü z e r le rin e k u r u la n yapı k e n d i iç in e çöker.


U s u n iç g ü d ü s ü h e r z a m a n s o n s u z b ir b e li r l e n i m b u lm a k tı; a m a b u n u
d ü ş ü n c e d e b u lm a n ın zam an ı h e n ü z gelm em işti. Böylece b u içg ü d ü “şim di'ye,
“b u ra si’nn, “bu" n a s a rıld ı — ki h iç k u şk u su z k e n d ile r in d e so n s u z b iç im i
taşırlar, gerçi b u b içim in g e rçe k varoluşu için d e o lm a sa da. Dışsal olan kendinde
G e rç e k o la n d ır, ç ü n k ü G e rç e k o la n e d im s e ld ir ve v a ro lm alıd ır. U s u n a ra d ığ ı
s o n s u z b e lirlilik öyleyse E v re n d e d ir, a m a g e n e d e d u y u sa l ve tek il şe k li
iç in d e d ir, G e rç e k liğ i iç in d e d e ğ il. — D a h a y a k ın d a n a lın d ığ ın d a , iç in d e
k a v r a m a n ın y e r a lm a s ı g e r e k e n b iç im algıdır, ve b u ise G ö r g ü c ü lü ğ ü n
e k sik liğ in i o lu ş tu ru r. G e n e l o la ra k d u y u sa l alg ı h e r z a m a n tekil ve geçici
b irşe y d ir; h iç k u şk u su z b ilm e etk in liğ i o n d a d u r u p kalm az, te rs in e a lg ıla n a n
tekil k e n d ilik te e v re n se l ve kalıcı o la n ı a rar, ve b u ise y alın algı e d im in d e n
d e n ey im e b ir ilerleyiştir. — D eneyim ler oluştıırab ilm ek için G ö rg ü c ü lü k başlıca
Çözümleme b iç im in d e n y a ra rla n ır. A lg ın ın sa p ta d ığ ı n e s n e ç o k y anlı s o m u t
b irş e y d ir ki, b e lir le n im le r in in tıpkı z a rla rı so y u la n b ir so ğ a n g ib i te k te k
a y rılm a la rı g e rek ir. Bu a y rış tırm a d a n a n la şıla c a k o la n şey öyleyse kaynaşm ış
b e lirle n im le rin çö zü lm esi, ayrılm ası ve b u s ü re c e ö z n el ay ırm a e tk in liğ in d e n
başka h içb ir şeyin eklenm em esidir. Ç ö zü m lem e g e n e d e belli b ir ö lçü d e algının
dolaysızlığından d ü şü n c e y e b ir yükseliştir, ç ü n k ü ç ö z ü m le n e n n e s n e n in k e n d i
iç in d e b irle şm iş o la ra k k a p sa d ığ ı b e lir le n im le r b i r b ir le r in d e n a y rılm ak la
e v re n se llik b iç im in i k a za n ırla r. G ö rg ü c ü lü k n e s n e le r i ç ö z ü m le rk e n o n la rı
o ld u k la rı g ib i b ıra k tığ ın ı sa n m a k la y anılgıya d ü şe r, ç ü n k ü g e rç e k te s o m u t
o lanı soyut o la n a d ö n ü ştü rü r. Böylelikle aynı z a m a n d a dirim li o lan ö ld ü rü lm ü ş
o lu r, ç ü n k ü y a ln ız ca s o m u t o la n , “b ir ” o la n d irim lid ir. H iç k u şk u su z, a m a ç
kavram aksa, o a y rılm a o lm alıdır, ve T in in k e n d isi k e n d i iç in d e b ir ayrılm adır.
A m a b u işin sa lt Air y anıdır, ve a n a s o ru n a y rıla n la rın b irle ş m e s in d e yatar.
Ç ö z ü m le m e a y ırm a e v re sin d e n öteye g id e m e d iğ i z a m a n , o z a n ın şu sö z leri
d o ğ ru d u r :
D e rle r ki D o ğ a n ın la b o ra tu v a rıd ır K im ya,
A lay e d e r k en d isiy le ve b ilm e z niye. ,
P a rç a la r e lin d e olsa da,
N e yazık ki e k sik tir tin sel b a ğ .9
Ç ö z ü m le m e so m u tta n başlar ve bu g e re ç o n a eski M etafiziğin soyut d ü şü n c e si
k a rşısın d a b e lirg in b ir ü s tü n lü k sağlar. A y rım ları sa p ta r, ve b u n u n b ü y ü k b ir
ö n e m i v a rd ır; a m a b u a y rım la rın k e n d ile ri y in e yaln ızca so y u t b e lirle n im le r,
e .d . düşüncelerdir. D ah ası, b u d ü ş ü n c e le r şim d i k e n d ile rin d e o ld u k la rı gibi
n e s n e le ri tem sil e ttik le ri için, k arşım ıza yine eski M etafiziğin varsayım ı çıkar:
şe y lerin g e rç e k liğ i d ü ş ü n c e d e yatar.
G ö r g ü c ü l ü ğ ü n b a k ış a ç ıs ın ı iç e rik a ç ı s ı n d a n esk i M e ta f iz iğ in k i ile
karşılaştırırsak, d a h a ö n ce g ö rd ü ğ ü m ü z gibi, bu İkincisi içeriği o larak o evrensel
U s - n e s n e le r in i a lıy o rd u — T a n rı, R u h ve g e n e l o la ra k E v re n ; b u iç e rik
t a s a r ı m d a n a lm ı y o r ve f e ls e f e n in işlev i b u i ç e r iğ i d ü ş ü n c e b i ç i m in e

''[l'ausl, 1. Teil, S tudierzim m er, V. 1940-41 ve 1938-39.]


D Ü ŞÜ N C EN İN N ESN ELLİĞ E KARŞI İKİNCİ T U T U M U 107

indirgem ekten oluşuyordu. Skolastik felsefe için de durum daha değişik


değildi; bu felsefe için Hıristiyan Kilisenin inakları sorgusuzca alman içeriği
oluşturuyorlardı ve amaç bunların düşünce yoluyla daha öte belirlenm eleri
ve dizgeselleştirilmeleı iydi. — Görgücülüğün varsaydığı içerik ise bütünüyle
başka bir türdedir. Bu Doğanın duyulur içeriği ve sonlu Tinin içeriğidir.
Böylece burada söz konusu gereç sonluyken, eski Metafiziğin gereci ise
sonsuzdu, gerçi anlağın sonlu biçimleri yoluyla o da sonlulaştırılıyor olsa da.
Görgücülükte de bu aynı sonluluk biçimini buluruz, am a burada bundan
başka içerik de sonludur. Böylece yöntem ler her iki felsefe yolunda da belli
b ir düzeye dek aynıdır, çünkü ikisinde de başlangıç noktaları sağlam ve
durağan noktalar olarak görülen varsayımlardan oluşur. G örgücülük için
genel olarak dışsal olan Gerçektir; ve gerçi bir duyulurüstüne izin veriliyor
olsa da, gene de bunun bir bilgisi söz konusu olamaz, tersine yalnızca algı
alanına girene sarılmak gerekir. Ama sonuna dek götürüldüğünde bu ilke
yakın zam anlarda Özdekçilik olarak adlandırılm ış olan görüşe varır. Bu
Özdekçilik için özdek olarak özdek gerçek nesnellik değerindedir. Ama
özdeğin kendisi salt bir soyutlamadır, öyle ki özdek olarak algılanamaz. Bu
nedenle denebilir ki hiçbir özdek yoktur, çünkü varolduğu biçimiyle özdek
h e r zam an belirli birşeydir, som ut birşeydir. B un u n la b irlik te, özdek
soyutlamasının duyulur herşey için temel olması gerekir, — genelde duyu­
luru, kendi içinde saltık tekilleşmeyi ve öyleyse birbiri-dışıııda-olmayı anlatma­
lıdır. Şimdi, bu duyulur kendilik Görgücülük için verili birşey olduğu ve böyle
kaldığı için, bu bir özgürsüzlük öğretisidir, çünkü özgürlük sözcüğün tam
anlamıyla karşımda hiçbir saltık “başkası”nın olmamasından, tersine benim
kendim olan bir içeriğe bağımlı olm am dan oluşur. Bundan başka, bu bakış
açısından Us ve Usdışı yalnızca özneldirler, e.d. verili olanı olduğu gibi
almamız gerekir ve bunun kendi içinde ussal olııp olmadığını ve ne ölçüde
ussal olduğunu sormak için hiçbir hakkımız yoktur.

§ 39
B u ilke ü z e rin e ilkin d o ğ ru b ir yaklaşım la deneyim d e n ile n ve tekil
o lg u la r ın y alın te k il a lg ıla r ın d a n a y ırd e d ile n o la y d a iki ö ğ e n in
b u l u n d u ğ u d ü ş ü n ü l d ü , — b ir in c is i b a ğ ım s ız te k illiğ i iç in d e
so n su z çokluktaki özdek, İkincisi ise biçim, e.d. evrensellik ve zo n m lu k
b e lir le n im le r i. D e n e y im p e k ço k , b e lk i d e sa y ıla m a y a c a k d e n li
ç o k b e n z e r algı su n a r; a m a evrensellik g e n e d e b ü y ü k b ir ç o k lu k ta n
b ü tü n ü y le b aşk a b irşeydir. B e n z e r o la ra k , d e n e y im h iç k u şk u su z
a rd ışık lık g ö s te r e n b a ş k a la ş ım la r ın ya d a b itişik lik g ö s te r e n
n e s n e l e r i n a lg ıla r ın ı d a s u n a r ; a m a b ir zo ru n lu k b a ğ la n tıs ı
v e r m e k te n u z a k tır. E ğ e r b u d u r u m d a a lg ın ın G e rç e k lik o la ra k
g e ç e rli o la n ın te m e li k a lm a sı g e re k irs e , o z a m a n e v re n s e llik ve
z o r u n lu k a kla n m a m ış b irşe y o la ra k , ö z n e l b ir o lu m s a llık ya d a
s a lt b ir a lış k a n lık o la ra k g ö r ü n e c e k le r d i r ki iç e riğ i şö y le ya d a
108 MANTIK BİLİM İ

b ö y le o lu ş m u ş o la b ilir. B u r a d a n ç ık a n ö n e m li b ir s o n u ç d a b u
g ö rg ü l y ö n te m d e tü z e l ve tö r e l b e lir le n im ve y a sa la r g ib i d in in
i ç e r iğ in in d e o lu m s a l ş e y le r o la r a k g ö r ü n m e s i ve b u n l a r ı n
n e s n e llik ve iç g e r ç e k lik l e r in d e n vaz g e ç ilm e s id ir. H u m e ’u n
k u ş k u c u lu ğ u — ki y u k a rıd a sö y le n e n le r özellikle o n u n la ilg ilid ir
— Y u n a n K u ş k u c u lu ğ u n d a n a ç ık ç a a y ır d e d ilm e lid ir . O n u n
k u ş k u c u lu ğ u g ö r g ü l o la n ın , d u y g u n u n ve s e z g in in gerçekliğini
te m e l o la r a k a ld ı ve d u y u sa l a lg ı y o lu y la a k la n m ış o lm a m a la r ı
z e m in i n d e e v r e n s e l b e l ir le n im ve y a s a la ra k a r ş ı ç ık tı. E sk i
k u ş k u c u lu k d u y g u y u , sezgiyi G e r ç e k liğ in ilk e si y a p m a k ta n
ö y le sin e u z a k tı ki, te rs in e ö ze llik le k e n d in i d u y u lu r o la n a k a rşı
ç e v iriy o rd u . (E skisi ile k a rş ıla ş tırm a iç in d e ç a ğ d a ş k u ş k u c u lu k
ü z e r in e bkz. S c h e llin g ve H e g e l ta r a f ın d a n Kritische J o u r n a l der
Philosophie, 1802, I. B d., 2. S t.111) . . ,

I. E l e ş t ir e l F e l s e f e .

§ 40
E le ş tire l F e lse fe d e n e y im i biricik b ilg i k a y n a ğ ı o la ra k a lm a d a
G ö rg ü c ü lü k ile o rtak tır, am a b u b ilg ileri g e rç e k lik le r o la ra k d eğ il,
te rs in e s a lt g ö r ü n g ü le r in b ilg ile ri o la ra k g e ç e rli sayar.
E le ş tir e l F e lse fe b a ş la n g ıc ın ı d e n e y im in ç ö z ü m le m e s in d e
b u lu n a n ö ğ e le rin , duyusal gereçlerin ve b u n la rın evrensel ilişkileri­
n in ay rım ı ile yapar. B u n o k ta d a E le ştirel F elsefe G ö rg ü c ü lü ğ ü n
y u k a r ıd a § 3 9 ’d a d e ğ in ile n y an ıy la, e .d . a lg ıd a b e lir tik o la ra k
y a ln ız c a tekil olan ve y a ln ız c a olm uş olan k a p s a n ır b iç im in d e k i
g ö z le m le a n la ş ır k e n , ay n ı z a m a n d a d e n e y im d e n i le n şe y d e
evrensellik ve zo n m lu ğ u n d a eşit ö lç ü d e özsel b e lirle n im le r o la ra k
b u lu n d u k la r ı olgusu üzerinde diretir. Ç ü n k ü b u ö ğ e, g e n e l o la ra k
d e n e y im d e n g elm ed iğ i için, düşüncenin k e ııd iliğ in d e n liğ in e ö zg ü
ya d a a prioridir. — D ü şü n c e -b e lirle n im le ri ya d a anlak-kavram lan
d e n e y im b ilg ile rin in nesnelliğini o lu ştu ru rla r. B u n la r g e n e l o la ra k
ba ğ ın tıları k a p s a rla r, ve b ö y le c e a priori bireşimli y a rg ıla rı (e .d .
k a r ş ıtla r ın k ö k e n s e l b a ğ ın tıla rın ı) o la n a k lı k ıla rlar.
B ilg id e e v re n sellik ve z o ru n lıık b e lir le n im le rin in y er a ld ığ ın ı,
b u o lg u y u H u m e ’u n K u ş k u c u lu ğ u b ile y a d sım a z . A m a y in e

10[Hegel, “Verhaltııis des Skeptizismııs zur Philosophie, Darstellung seiner


verschiedenen M odifikationen ıınd Vergleichııng des neuesten mit dem
alten.” :: “Kuşkuculuğun felsefe ile ilişkisi, çeşitli değişkilerinin betimlemesi
ve yeninin eskisi ile karşılaştırması.”]
DÜ ŞÜ N CEN İN N ESN ELLİĞE KARŞI İKİNCİ T U T U M U 109

b u K a n t’m fe lse fe sin d e b ile y alnızca v arsay ım sal b ir o lg u d a n


b a ş k a b irşey d e ğ ild ir; b ilim d e k i s ır a d a n b ir a n la tım la k o n u ­
şu rsak , K an t b u o lg u n u n salt b ir başka açıklam asını s u n m u ştu r.

§41
E le ştire l F elsefe ilk in M e tafiz ik te — b u n u n d ış ın d a ay rıca b aşk a
b ilim le r d e ve s ır a d a n ta s a rım s a l d ü ş ü n m e d e d e — k u lla n ıla n
a nlak-ka vra m la n n ın d e ğ e r in i sın a m a y a geçer. B u e le ştiri g e n e d e
b u d ü ş ü n c e - b e lir le n im le r in in içeriklerine ve b ir b ir le r in e k a rşı
b e lirli ilişk ilerin in k e n d ile rin e y ö n elm ez, a m a o n la rı g e n e l o la ra k
öznellik ve nesnellik k arşıtlığı aç ısın d a n ird eler. B u k arşıtlık , b u r a d a
a lın d ığ ı biçim iyle, d e n e y im in içersindeki ö ğ e le rin ay rım ıy la ilg ili­
d ir (bkz. ö n c e k i §). Nesnellik b u r a d a evrensellik ve zoru n lu k öğesi,
e .d . d ü ş ü n c e - b e lir le n im le r in in k e n d ile r i d e m e k tir — a priori
d e n i le n yan. A m a E le ş tire l F else fe k a rş ıtlığ ı ö y le b ir y o ld a
g e n işle tir ki, öznellik d e n e y im in toplamını, e.d. b iıa ıa d a o iki öğeyi
iç in e a lır ve k a rş ıs ın d a K endinde-şeyûen b a şk a h iç b irş e y k alm az.
A priori ö ğ e n in , e.d . d ü ş ü n c e n in , a m a h iç k u şk u su z n e s n e lli­
ğ in e b ak ılm ak sızın sa lt ö z n e l e tk in lik o la ra k g ö rü le n d ü ş ü n c e n in
d a h a yak ın biçimleri k e n d ile r in i a ş a ğ ıd a k i y o ld a s u n a rla r , — b ir
d iz g ese lle ştirm e ki, a slın d a yalnızca rııh b ilim se l-tarih se l te m e lle re
d a y a n ır.

Ek 1. Eski Metafiziğin belirlenim lerinin yoklanmasıyla hiç kuşkusuz oldukça


önem li bir adım atılmıştır. Saf düşünce hiçbir kötülük görmeksizin kendini
kendilerini doğrudan doğruya ve kendiliklerinden sunan belirlenim lere
bırakıyordu. Bu arada bu belirlenim lerin kendi başlarına ne denli değer ve
geçerlilik taşıdıkları üzerine düşünülmüyordu. Daha önce de belirtildiği gibi,
özgür düşünce hiçbir varsayım taşımayan düşüncedir. Eski M etafiziğin
düşüncesi bu nedenle özgür bir düşünce değildi, çünkü belirlenim lerini
doğrudan doğruya verili şeyler olarak, a priori geçerli olgular olarak alıyordu
ki, derin-düşüııcenin kendisi tarafından sınanmış değillerdi. Buna karşı,
Eleştirel Felsefe düşünce biçim lerinin Gerçeğin bilgisini sağlamaya genel
olarak ne ölçüde yetenekli olduklarını araştırmayı kendine görev bildi. Daha
açık bir deyişle, bilm eden önce bilme-yetisini yoklaması gerekliydi. Burada
hiç kuşkusuz doğru birşey yatar: Düşünce biçimleri bile bilm enin nesnesi
yapılmalıdır; am a yaııhş-anlama hem en içeri süzülür — bilm eden önce
bilm ek, ya da yüzmeyi öğrenm eden önce suya girmeyi istem em ek. Hiç
kuşkusuz düşünce biçimlerinin yoklanmaksızın kullanılmamaları gerekir; ama
bu yoklam anın kendisi d ah a şim diden bir bilgidir. Öyleyse, düşıince-
biçimlerinin etkinlikleri ve eleştirileri onları bilme sürecinde birleştirilıııelidir.
Düşünce-biçimleri kendilerinde ve kendileri için irdelenmelidir; nesnedirler
ve nesnenin kendisinin etkinliğidirler; kendilerini kendileri yoklamalıdırlar,
110 M ANTIK BİLİM İ

— sınırlarını kendi kendilerinde belirlemeli ve eksikliklerini göstermelidirler.


Bu düşüncenin bundan böyle Eytişim adı altında özel olarak irdelenecek olan
etkinliğidir ve burada şimdilik düşünce-belirlenim leri üzerine dışarıdan
getirilen birşey olarak değil, tersine onların kendilerine özünlü olarak
irdeleneceğini belirtm ek yeterlidir.
Kant Felsefesinde ele alınan ilk nokta öyleyse düşüncenin bilmeye ne
ölçüde yetenekli olduğu konusunda kendini yoklaması gerektiğidir. G ünü­
müzde Kant Felsefesinin ötesine geçilmiştir, ve herkes daha ötede olmayı
ister. Gene de, ötede olmanın iki yolu vardır — biri ileriye ve biri geriye doğru.
Gün ışığında görüldüklerinde, felsefi çalışmalarımızın pek çoğu eski Meta­
fiziğin işlemlerinin yinelenmelerinden başka birşey değildir — herkesin kendi
kafasına göre belirlenen bir çizgide eleştirel-olmayan bir düşünce akışı.

Ek 2. K ant’m düşünce-belirlenimlerini yoklaması özünde bunların kendile­


rinde ve kendileri için değil ama yalnızca nesnel mi yoksa öznel mi oldukları
açısından irdeleniyor olmaları gibi bir eksiklik taşır. Dilin gündelik yaşamdaki
kullanım ında “nesnel’ ile dışımızda bulunan ve bize algı yoluyla dışardan
ulaşan birşey anlaşılır. Kant düşünce-belirlenim lerinin (örneğin neden ve
etki) burada değinilen anlamda nesnellik taşıdıklarını, ya da, başka bir deyişle,
algıda verildiklerini yadsıdı, tersine onları düşüncemizin kendisine ya da
düşüncenin kendiliğindenliğine ait olarak ve bu anlamda öznel olarak gördü.
Ama gene de Kant düşünüleni, ve daha açık olarak evrensel ve zorunlu olanı
nesnel, ve dııyumsananı ise öznel olarak adlandırır. Yukarıda değinilen dil
kullanımı böylece kafası üzerinde duruyor gibi görünür, ve bu nedenle Kant
dil karışıklığı yaratmakla suçlanmıştır — ama büyük bir haksızlıkla. Bu yüzden
durum u daha yakından irdelemeliyiz. Sıradan bilince karşısında duran ve
duyusal olarak algılanabilir olan şeyler (örneğin bu hayvan, bu yıldız vb.)
kendileri için kalıcı ve bağımsız şeyler olarak, ve buna karşı düşünceler ise
bağım sızlıktan yoksun ve başka birşeye bağım lı olarak görünürler. Ama
g erçek te duyusal olarak algılanabilir o lanlar sözcüğün tam anlam ıyla
bağım sızlıktan yoksun ve ikincil iken, bu n a karşı düşünceler gerçekten
bağımsız ve birincildirler. Bu anlam da Kant “düşüııce-gibi” olanı (evrensel
ve zorunlu olana) nesnel dedi, ve hiç kuşkusuz bütünüyle haklı olarak. Ö te
yandan, duyusal olarak algılanabilir olan hiç kuşkusuz özneldir, çünkü desteğini
kendi içinde taşımaz, ve düşünceye süreklilik ve iç kalıcılık ıraları düşerken
o ise o denli kaçıcı ve geçicidir. Öznel ve nesnel arasındaki ayrımın burada
değinilen ve Kant tarafından saptanan belirlenim ini günüm üzün eğitimli
bilincinin kullandığı dilde de buluruz; böylece, örneğin bir sanat çalışması­
nın eleştirisinden öznel değil ama nesnel olması istenir ve bununla bu eleş­
tirinin o anın olumsal, tikel duygularından ve duyum larından kaynaklan­
maması, tersine evrensel olan ve sanatın özünde yatan bakış açısını göz önüne
alması gerektiği anlaşılır. Aynı anlamda, bilimsel bir uğraş duru m u n d a bir
yanda nesnel ve öte yanda öznel ilgileri ayırdetnrek olanaklıdır.
Ama, tüm bunların ötesinde, düşüncenin Kantçı anlam da nesnelliği de
D Ü ŞÜ N C EN İN NESN ELLİĞE KARŞI İKİNCİ T U T U M U 111

yine yalnızca özneldir, çünkü Kant’a göre düşünceler evrensel ve zorunlu


belirlenim ler olsalar da yalnızca bizim dıışııncelerimizdirler ve kendinde sey
olandan aşılamaz bir uçurum la ayrılmışlardır. Buna karşı, düşüncenin gerçek
nesnelliği yalnızca bizim düşüncem iz olm am asında, am a aynı zam anda
şeylerin ve nesnel olan herşeyin “ kendinde"si de olmasında yatar.— Nesnelre
öznel terim leri kendilerini dirençsizce sunan kullanışlı anlatımlardır, ama
kullanılışlarında karışıklık yaratmak da eşit ölçüde kolaydır. Bu noktaya dek
gelen tartışmada nesnellik üç yanlı bir anlam gösterir. Birincisi, dışsal olarak
bulunan birşey anlamında —, salt öznel, sanısal, düşsel vb. olandan ayrı olarak;
İkincisi, evrensel ve zorunlu olanın Kant tarafından saptanan anlam ında —
, duyumumuza ait olumsal, tikel ve öznelden ayrı olarak; ve üçüncüsü, var
olanın düşünsel “kendinde’si anlam ında—, ki az önce değinilen ve sal t bizim
tarafımızdan düşünülm üş olandan ve böylece henüz olgunun kendisinden,
ya da kendinde ayrı olandan, ayrı olarak.

§42
(a) K u ra m sa l Yeti, g e n e l o la ra k b ilg ile n m e .
E le ş tire l F e lse fe a n la k -k a v ra m la rın ın b e lirli zem ini o la ra k
“Beri’in d ü şü n c e d e k i kökensel özdeşliğini (ö zb ilin cin aşkııısal b irliğ i)
g ö sterir. D uygu ve sezgi yoluyla v erilen ta sa rım la r içeriklerine g ö re
b ir e r fö/i/udurlar; ve yine, b iç im le ri yoluyla, d u y arlığ a ö zg ü birbiri-
dışındalık yoluyla d a b ir e r ç o k lu d u rla r, ç ü n k ü d u y a rlığ ın iki b içi­
m in in — uzay ve z a m a n — a ltın d a d u ru rla r, ve b u b iç im le r sezgi
b iç im le ri (e v re n se lle r) o la ra k k e n d ile ri a /trio n d irler. B u d u y u m
ve sezgi ç o k lu s u “B e n ” ta r a f ın d a n k e n d is i ile iliş k ile n d irilirk e ıı
ve k e n d i iç in d e tek bir b ilin ç o la ra k b irle ştirilirk e n (arı ta m a lg ı) ,
b ö y le lik le ö z d e şlik iç in e , k ö k e n s e l b ir b ire şim iç in e g e tirilir. B u
ilişk in in b e lirli k ip le ri a rı a n la k -k a v ra m la rıd ır, — K a te g o rile r.
B ilin d iğ i g ib i K an t F elsefesi k a te g o rile ri bulm ada k e n d in i p e k
sık ın tıy a so k m a d ı. “Ben, ” ö z b ilin c in b irliğ i, b ü tü n ü y le s o y u t
ve b a ş ta n s o n a b e lirs iz d ir; öyleyse “B e n ”in belirlenimlerine,
k a te g o r ile r e n a s ıl g id ile c e k tir? H o ş b ir ra s la n tıy la , s ır a d a n
m a n tık ta değişik yargı türleri d a h a ş im d id e n g ö r g ü l b ir y o ld a
v erili o la ra k b u lu n u r la r. A m a y arg ı b e lirli b ir n e s n e ü z e r in e
düşü n m ed ir. Ö n c e d e n h a z ır o la ra k s ır a la n m ış d e ğ iş ik y arg ı
tü r le r i öyleyse d e ğ işik d üşü n ce belirlenim lerini sa ğ la rla r. —
F ic h te ’n in F e lse fe sin in d ü ş ü n c e - b e lirle n im le r in i zo ru n lu kla rı
iç in d e g ö ste rm e ve o n la rı özsel o la ra k çıkarsama g e re k sin im in i
a n ım sa tm ış o lm a g ibi d e r in b ir d e ğ e ri vardır. — B u felse fen in
y ö n te m ile, M a n tık ile y e te rin c e ilg ile n m iş o lm a sı g e re k ird i;
e n a z ın d a n b e k le n e b ilir d i ki, g e n e ld e d ü ş ü n c e - b e lirle n im -
le r in in ya d a g e le n e k s e l m a n tık sa l g e re c in , K av ram , Y argı ve
112 MANTIK BİLİM İ

Tasını türlerinin b u n d a n böyle y aln ızca g ö z le m d e n a lın m a m a ­


la rı ve b ö y le c e s a lt g ö ıg ü l o la ra k a n la ş ılm a m a la rı, te r s in e
d ü ş ü n c e n in k e n d is in d e n tü re tilm e le ri g e re k tiğ i gibi b ir s o n u ­
cu g ö ste rm iş o lm a sı g e re k ird i. E ğ er d ü ş ü n c e h e r h a n g i birşeyi
ta n ıtla m a y e te n e ğ in d e o la c a k sa , e ğ e r M a n tık ta n ıtla m a n ın
v e rilm e s in i iste m e liy se , ve e ğ e r ta n ıtla m a y ı ö ğ r e te c e k s e , o
z a m a n h e r şey d en ö n ce k e n d in e özg ü iç eriğ in i ta n ıtla y ab ilm e
ve o n u n z o r u n lu ğ u n u a n la y a b ilm e y e te n e ğ in d e o lm a lıd ır.

Ek 1. K ant’ın öne sıirdüğıi şey öyleyse düşünce-belirlenim lerinin kaynakla­


rını “Ben”de taşıdıkları ve buna göre evrensellik ve zorunluk belirlenimlerini
“Ben”in verdiğidir. — Eğer ilk olarak önümüzdeki herhangi birşeyi irdeleyecek
olursak, görürüz ki bu genel olarak çok yanlı birşeydir, bir “çoklu”dur; ve
kategoriler ise bu çoklunun bağıntılı olduğu yalınlıklardır. Buna karşı duyulur
olan ise “birbiri-dışındalığı,” “kendi-dışında-olm a”yı anlatır; duyulurun
kendine özgü tem el belirlenim i budur. Böylece örneğin “şimdi” yalnızca bir
“önce" ve bir “sonra” ile bağıntı içinde varlık taşır. Benzer olarak kırmızı ancak
sarı ve mavi ontın karşısında durdukları sürece vardır. Bu “başkası” ise
duyulurun dışıdır, ve duyulur salt “başkası” değilse ve salt “başkası” varsa
vardır. — D üşünce ya da “B en” birbiri-dışm dalık ve kendi-dışındalık ile
ıralanan duyulurun karşısında bütünüyle ayrı bir yolda davranır. “B en”
kökensel olarak özdeş, kendi ile bir ve saltık olarak kendisinde varolan
birşeydir. “Ben” dediğim zaman bu sözcük kendi ile soyut ilişkiyi anlatır, ve
bu birlik içine koyulan lıerşey ondan etkilenerek ona dönüştürülür. Böylece
“Ben” bir bakıma ilgisiz çokluğu tüketen ve birliğe indirgeyen pota ve ateştir.
Bu K aııt’ın an iamalgı dediği şeydir ve sıradan tam algıdan ayrılır; bu
sonuncusu genel olarak çokluyu içine alırken, buna karşı arı tamalgı ise
“benimkileştirme” etkinliği olarak görülür. — Hiç kuşkusuz bu yolla gene de
tüm bilincin doğası doğru olarak bildirilmiş olur. Tüm insan çabaları genel
olarak Dünyayı anlamaya, onu kendinin edinmeye ve ona boyun eğdirmeye
yöneliktir, ve bu erek için Dünyanın olgusallığı bir bakıma ezilip parçalanmak,
e.d. idealleştirilmeli, düşünselleştirilmelidir. Ama aynı zamanda belirtm ek
gerek ki çokluluk durum una saltık birliği getiren şey özbiliııcin öznel etkinliği
değildir. Tersine, bu özdeşlik Saltıktır, Gerçek olanın kendisidir. Öyleyse, bir
bakıma Saltığın iyiliğidir ki bireysellikleri kendi öz-hazlarını yaşamaya bırakır,
ve bunların kendileri kendilerini geriye saltık birliğe iterler.

Ek 2. Böyle “özbilincin aşkmsal birliği”gibi anlatımlar çok güç oldukları izlenimini


yaratırlar, sanki arkalarında bir canavar gizliymiş gibi; oysa sorun çok daha
yalındır. Kant’ın aşkmsal sözcüğünden ne anladığı bunun aşkın terim i ile
ayrım ından çıkar. Aşkın, genel olarak, anlak belirliliğinin ötesine geçendir,
ve bu anlam da ilk kez matematikte ortaya çıkar. Böylece örneğin geom etride
denir ki dairenin çevresi sonsuz çoklukta sonsuz ölçüde küçük doğru çizgiden
D Ü ŞÜ N C EN İN NESN ELLİĞE KARŞI İKİNCİ T U T U M U 11 3

oluşuyor olarak tasarımlanmalıdır. Burada öyleyse anlak düzeyinde saltık


olarak ayrı görülen belirlenim ler (doğru ve eğri) kesinlikle özdeş olarak
koyulurlar. Böyle bir başka aşkın kendilik de kendi ile özdeş ve kendi içinde
sonsuz özbilinçtir — sonlu gereç yoluyla belirlenen sıradan bilinçten ayrı
olarak. Ama Kant özbilincin bu birliğini yalnızca aşkmsal olarak belirtti ve
bununla o birliğin salt öznel olduğunu ve kendilerinde oldukları gibi nesneler
için geçerli olmadığını anladı.

Ek 3. Kategorilerimi bize ait olarak (öznel olarak) görmek doğal bilince oldukça
tu h af geliyor olmalıdır; ve hiç kuşkusuz burada çarpık birşey vardır. Ama
k ategorilerin dolaysız duyum da kapsanm adıkları da o denli doğrudur.
Ö rneğin bir parça şekeri alalım; serttir, aktır, tatlıdır vb. Şimdi, tüm bu
özelliklerin bir nesnede birleştiklerini, ve bu birliğin duyumda olmadığını
söyleriz. Yine, iki olayı birbirlerine karşı neden ve etki ilişkisinde duruyor olarak
düşündüğüm üz zaman da aynı şey olur; burada algılanan şey zaman içinde
birbirini izleyen tek tek iki olaydır. Ama birinin neden ve ötekinin etki olduğu
(aralarındaki nedensel bağ) algılanam az, tersine salt düşüncem iz için
bulunur. Gene de, gerçi kategoriler (örneğin birlik, neden ve etki vb.) genel
olarak düşünceye ait olsalar da, bundan bu nedenle kategorilerin yalnızca
bizim oldukları ve eşit ölçüde nesnelerin kendilerinin belirlenim leri de
olmadıkları sonucu çıkmaz. Oysa Kant’ın görüşünde kategorilerin yalnızca
bize ait olmaları gerekir, ve “Ben”in (bilen özne) bilginin biçimini olduğu gibi
gerecini de sağlıyor olması ölçüsünde — ilkini düşünen özne ve İkincisini
duyumsayan özne olarak — Kan t’m felsefesi öznel idealizmdir. — Bu öznel
idealizmin içeriği üzerine gerçekte tek bir sözcük bile harcamaya değmez.
Belki de ilk bakışta sanılabilir ki birlikleri özneye taşındığı için nesneler
olgusallıktan yoksun kalacaklardır. Ama yalnızca varlıkları olması olgusundan
ne nesneler ve ne de biz birşey kazanırız. Önemli olan nokta içeriktir, bunun
gerçek bir içerik olup olmadığıdır. Şeylerin yalnızca varolduklarını söylemenin
onlara hiçbir yararı yoktur. Var olan zamanı geldiğinde var olmayan olacaktır.
— Yine, denebilir ki, insan öznel idealizme göre kendisi ile büyüklenebilir.
Ama, eğer dünyası bir duyusal sezgiler kütlesi ise, o zaman böyle bir dünyadan
g u ru r duyması için hiçbir n eden yoktur. Öyleyse, öznellik ve nesnellik
arasındaki bu ayrım genel olarak bir hiçe varır; tersine, herşeyin gelip
dayandığı nokta içeriktir, ve içerik nesnel olduğu denli de özneldir. Eğer
yalnızca varoluş nesnelliği anlatıyorsa, bir suç da nesneldir, ama kendi içinde
boş bir varoluştur ki böyle olduğu ceza günü ortaya çıkar.

§43
B ir y a n d a n k a te g o rile r yolu y lad ır ki yalın algı n e s n e lliğ e , deneyime,
y ü k se ltilir; a m a ö te y a n d a n y in e b u k a v ra m la r, y a ln ız c a ö z n e l
b ilin c in b ir lik le r i o la ra k , v e rili g e r e ç y o lu y la k o ş u llu d u r la r ,
k e n d ile r i iç in b o ş tu r la r ve u y g u la m a ve k u lla n ım la r ın ı y a ln ız c a
114 M ANTIK BİLİM İ

d e n e y im d e b u lu r la r ; d e n e y im in d u y g u - ve s e z g i- b e lirle n im le r i
o la ra k ö te k i b ile ş e n i d e b e n z e r o la ra k s a lt ö z n e l b irşey d ir.

Ek. Kategorilerin kendileri için boş olduklarını öne sürmek, bunların her
durum da belirli olmaları olgusunda içeriklerini bulmaları ölçüsünde, temelsiz
olacaktır. Hiç kuşkusuz kategorilerin içeriği duyusal olarak algılanabilir bir
içerik, uzaysal-zamansal bir içerik değildir; gene de bu onların bir eksiklikleri
olm aktan çok üstünlükleri olarak görülmelidir. Bu durum sıradan bilinçte
de doğrulanır, öyle bir yolda ki, örneğin bir kitap ya da konuşma söz konusu
olduğu zaman onun kapsadığı düşünceler, genel sonuçlar vb. ile orantılı olarak
içerikli olduğu söylenir, — tıpkı, evrik olarak, bir kitabın, diyelim ki bir romanın
bir dizi tekil olay, durum vb. kapsadığı için içerikli görülmeyecek olması gibi.
Öyleyse, gündelik bilinç tarafından bile açıkça kabul edilir ki, içeriğe duyusal
gereçten daha çoğu düşer: bu “daha çoğu” ise düşünceler ve burada ilk olarak
kategorilerdir. — Ama gene de belirtmek gerek ki, kategorilerin kendileri için
boş oldukları önesürüm ü hiç kuşkusuz belli bir anlam da doğrudur: onlarda
ve bütünlüklerinde (mantıksal idea) durup kalınmamalı, tersine D oğanın
ve Tinin olgusal alanlarına ilerlenmelidir; ama bu ilerleme onunla mantıksal
Ideaya dışardan yabancı bir içerik getiriliyor anlam ında anlaşılmamalıdır:
tersine, kendini Doğaya ve T ine doğru daha öte belirleyen ve açındıran
mantıksal İdeanın kendi öz etkinliğidir.

§ 44
K a te g o rile r b u n a g ö re S a ltığ ın b e lir le n im le r i o lm a y e te n e ğ in d e
d e ğ ild irle r, ç ü n k ü S altığ ın b ir a lg ıd a v erilm esi söz k o n u s u d e ğ il­
d ir; ve a n la k , eş d ey işle k a te g o r ile r y o lu y la b ilg i, b u n e d e n le
kendilerinde şeyleri b ilm e y e te n e ğ in d e d e ğ ild ir.
Kendinde-şey (ve şey a ltın d a g id e re k T in ve T an rı b ile k a p s a n ır)
n esneyi anlatır, am a öyle b ir n e s n e ki b u ra d a bilinç için taşıdığı
tü m ö z e llik le rin d e n , tü m d u y u s a l-b e lirle n im le rin d e ıı o ld u ğ u
gibi, o n a ilişkin tü m belirli d ü ş ü n c e le rd e n d e soyutlanır. G eriye
n e y in k a ld ığ ın ı g ö rm e k k o la y d ır — eksiksiz b ir soyutlam a, sa lt
b ir “öte-yan” o la ra k b e lirle n e n ta m b ir boşluk, ta sa rım ın , d u y g u ­
n u n , b e lirli d ü ş ü n c e n in vb. olum suzu. A m a b u capııt mortum n-
ıııı k e n d is in in sa lt b ir d ü ş ü n c e ü r ü n ü o ld u ğ u n u , a rı so y u tla ­
m ay a d e k ilerlem iş d ü ş ü n c e n in , k e n d i k e n d isin in b u b o ş özdeş­
liğini nesne y a p a n boş “B e n ”in b ir yaratısı o ld u ğ u n u d ü ş ü n m e k
d e o d e n li kolaydır. B u soyut ö zd eşliğ in b ir nesne o la ra k k a z a n ­
d ığ ı olum suz b e lirle n im d e y in e K a n t’m k a te g o rile ri a r a s ın d a
say ılır, ve, tıp k ı d a h a ö n c e sö z ü e d ile n o b o ş ö z d e ş lik g ib i,
ta n ıd ık birşeydir. — B u y ü z d e n kendinde-şey in n e o ld u ğ u b ilin e ­
m e z y olundaki sözlerin öylesine sık yinelenm esi karşısında an c ak
şaşkınlık duyabiliriz; ve b u n u b ilm ek ten d a h a kolay birşey yoktur.
D Ü ŞÜ N C EN İN NESN ELLİĞE KARŞI İKİN Cİ T U T U M U 11 5

§ 45
B u d e n e y im b ilg ile r in in koşullu d o ğ a la r ın ı g ö r e n U stur, K oşul­
su zu n yetisidir. B u ra d a U s-nesııesi d e n ile n şey, — K oşulsuz ya d a
Sonsuz — , “k e n d iııe -ö z d e ş”teıı başka birşey d eğ ild ir, ya d a “Ben"in
y u k a rıd a (§ 42) d e ğ in ilm iş o la n düşüncedeki kökeıısel özdeşliğidir.
U s b u a rı özdeşliği k e n d in e n e s n e ya d a e re k y a p a n soyut “Ben" ya
d a d ü ş ü n c e d e m e k tir (bkz. ö n c e k i §, n o t) . B u b ü tü n ü y le belirle-
nim siz ö zd e şlik iç in d e n e y im b ilg ile ri elverişsizdir, ç ü n k ü b u n la r
g e n e l o la ra k belirli iç e rik le re ilişkindir. Böyle K o şu lsu z u n k e n d isi
S altık ya d a U su n G erçe ğ i o la ra k (İdea o la ra k ) a lın ırk e n , b ö y lece
d e n e y im b ilg ile rin in d e g e rç e k o lm a d ık la rı, görüngüler o ld u k la rı
a ç ık la n ır.

Ek. İlkin Kant iledir ki Anlak ve Us arasındaki ayrım belirli olarak vurgulanır,
ve öyle bir yolda saptanır ki, birincisi sonlu ve koşullu olanı nesne alırken,
İkincisi sonsuz ve koşulsuz olanı alır. Yalnızca deneyim e dayanan anlak-
bilgisinin sonlu olduğu görüşünü geçerli kılmış ve bu bilginin içeriğini görüngü
olarak belirtmiş olması Kant Felsefesinin en önemli sonuçlarından biri olarak
kabul edilmelidir; ama gene de bu felsefenin bu olumsuz sonuçta durup
kalmaması ve Usun koşulsuzluğunu yalnızca soyut, ayrımı dışlayan bir kendine-
özdeşliğe indirgememesi gerekirdi. Us böyle bir yolda yalnızca anlağın sonlusu
ve koşullusu üzerinden aşma olarak görülürken, gerçekte bununla kendisi
sonlu ve koşullu birşeye indirgenir, çünkü gerçek sonsuz yalnızca sonlunun
öte-yanı değildir, tersine onu ortadan kaldırılmış olarak kendi içinde kapsar.
Yine Kant tarafından saygınlığına kavuşturulan Idea için de aynı şey geçerlidir;
Kant onu soyut anlak-belirlenim lerinden ya da salt duyusal tasarım lardan
(ki bunlar bile gündelik Almanca’da genellikle “Idee”olarak adlandırılırlar)
ayrı olarak Us için akladı; ama yine onun açısından da olumsuzda ve yalın
"gerek"te durup kaldı. — Dolaysız bilincimizin görgül bilgilerin içeriğini
oluşturan nesnelerinin yalnızca görüngüler olarak anlaşılmasına gelince, bu
da hiç kuşkusuz K ant F elsefesinin ö nem li so n u ç la rın d a n b iri olarak
görülm elidir. Sıradan (e.d. dııyusal-anlaksal) bilinç için bildiği nesneler
tekillikleri içinde bağımsız ve kendi üzerlerin e dayanan şeyler olarak
geçerlidir; ve kendilerini birbirleri ile bağıntılı ve birbirleri yoluyla koşullu
olarak tanıtladıkları zaman, bu birbirlerine karşılıklı bağımlılıkları nesnelere
dışsal olan ve özlerine ait olmayan bir durum olarak görülür. Buna karşı
kuşkusuzca ileri sü rü lm e lid ir ki, dolaysızca bilinen n e sn e le r yalnızca
görüngülerdir, ya da bunlar varlıklarının zeminlerini kendi içlerinde değil
am a bir başkasında taşırlar. Böylece sorun gelip bu başkasının nasıl belirlen­
diğine dayanır. K ant Felsefesine göre, bildiğim iz şeyler bizim için salt
görüngülerdir, ve "kendinde"leri bizim için erişilmez bir öte-yan olarak kalır.
Bilincimizin içeriğini oluşturan şeyleri yalnızca “bizimkiler’’ olarak alan, salt
bizim tarafımızdan konu danan birşey olarak alan bu öznel idealizme saf bilinç

t
116 MANTIK BİLİM İ

haklı olarak içerlemiştir. İşin gerçeği şudur: Dolaysızca bildiğimiz şeyler salt
bizim için değil, ama kendilerinde de yalnızca görüngülerdir, ve böylece sonlu
şeylerin gerçek belirlenim leri varlıklarının zeminini kendilerinde değil ama
evrensel tanrısal Ideada taşıyor olmalarıdır. Şeyleri bu yolda alan görüş te
eşit ö lçüde idealizm olarak, am a gene de Eleştirel Felsefenin o öznel
idealizm inden ayrım içinde saltık idealizm olarak belirtilm elidir; Saltık
İdealizm , sıradan realist bilincin çok ötesinde olm asına karşın, gene de
gerçekte yalnızca felsefenin bir iyeliği olarak görülmemelidir; tersine, belli
bir düzeye dek tüm dinsel bilincin temelini oluşturur, çünkü bu bilinç de var
olan herşeyin toplam ını, genel olarak varolan Evreni, Tanrı tarafından
yaratılıyor ve yönetiliyor olarak görür. , (

§ 46
A m a b u özdeşliği ya d a boş kendinde-şeyi b ilm e g e re k sin im i o rtay a
çıkar. Ş im di, bilme b ir n e s n e ile o n u n belirli iç eriğ in e g ö re ta n ışık ­
lık ta n b a ş k a b irşey d e m e k d e ğ ild ir. A m a b e lirli iç e rik n e s n e n in
k e n d is in d e ç o k lu b ir bağlantı k a p s a r ve b a ş k a b ir ç o k n e s n e ile
b a ğ la n tıy ı te m e lle n d ir ir . O S o n s u z u n ya d a kendinde-şeyin b u
b e lir le n im i iç in b u Us kategorilerden b aşk a h iç b irşey b u la m a z ; ve
o n la r ı b ö y le k u lla n m a y ı is te r k e n U s aşkın ( tra n s z e n d e n t) o lu r.
B u ra d a Usun Eleştirisinin ikinci yanı ortay a çıkar, ve b u İkincisi
k e n d i u ğ r u n a b ir in c id e n d a h a ö n e m lid ir. B irin c isi, y u k a r ıd a
a ç ık la n d ığ ı gibi, kategorilerin k ay n a k la rın ı ö zb ilin c in b irliğ in d e
b u ld u k la r ın ı, b ö y le c e o n la r y o lu y la e ld e e d ile n b ilg in in
g e r ç e k te n e s n e l h iç b irşe y k a p s a m a d ığ ın ı ve o n la r a y ü k le n e n
n e s n e lliğ in (§ 40, 41) k e n d is in in sa lt öznel b irşe y o ld u ğ u n u
b ild irir. B u ra d a n d a g ö rü ld ü ğ ü gibi, K a n t’ın E leştirisi y aln ızca
öznel (b ay ağ ı) b ir idealizm dir ki, içerik ile ilg ile n m e z , y aln ızca
s o y u t ö z n e llik b iç im le rin i g ö z ö n ü n e alır, ve d a h a s ı te k y an lı
o la ra k b ir in c id e , ö z n e llik te , b ü tü n ü y le o lu m lu e n s o n b e lir le ­
n im o la r a k ta k ılıp kalır. A ıııa U s u n n e s n e le r i n in b ilg is in i
e d i n m e k iç in k a te g o r ile r le y a p tığ ı o s ö z d e u y g u la m a n ın
ird e le m e s in d e e n a z ın d a n kinıi b e lirle n im le r a ç ısın d a n k a te g o ­
r ile r in iç e riğ i söz k o n u s u e d ilir, ya d a o r a d a e n a z ın d a n söz
k o n u s u e d ileb ilec eğ i elverişli b ir d u r u m yatar. K a n t’m kategori­
lerin K oşulsuz üzerine b u u yg u la n ışın ı, e.d . m e ta fiz iğ i n a s ıl
y a r g ıla d ığ ın ı g ö r m e k ö z e llik le ilg in ç tir; b u y ö n te m b u r a d a
k ısa c a a k ta rıla c a k ve e le ştirile c e k tir.

§47
(1 ) K a n t’ın ird e le d iğ i ilk koşulsuz k e n d ilik (bkz. y u k a rıd a § 34)
R u h tu r. — B ilin c im d e k e n d im i h e r z a m a n ( a ) belirleyen özne
D Ü ŞÜ N C EN İN N ESN ELLİĞ E KARŞI İKİN Cİ T U T U M U 11 7

o la ra k , (P) tekil ya d a so y u t-y alm b irşe y o la ra k , (y) b ilin c in d e


o ld u ğ u m şeylerin tü m ç o k lu ğ u n d a bir ve aynı o la ra k , özdeş o la ra k
b u lu r u m , ve (5) “d ü ş ü n e n ” b ir varlık o la ra k dışım daki h e rş e y d e n
a y ırd e d e r in ı.
Eski M etafiziğin y ö n te m i, K ant ta ra fın d a n d o ğ r u o la ra k s u n u l­
d u ğ u gibi, b u görgül b e lirle n im le rin y e rin e düşünce-belirleninılerini,
k a rşılık d ü ş e n kategorileri k o y m a k tı; ve b ö y le c e şu d ö r t ö n e r m e
d o ğ a r: ( a ) R u h Tözdür, (P) ya lın T ö z d ü r, (y) b e lir li-v a rlığ ın ın
d e ğ işik z a m a n la r ın a g ö r e sayıca-özdeş tir, (S) uzay sal o la n la ilişki
iç in d e d u ru r.
B u g e ç işte K a n t iki t ü r b e lir le n im i, g ö r g ü l b e lir le n im le r i ve
k a te g o r ile r i b ir b ir le r iy le k a r ış tır m a y a n lış ın a ( bozukvargı ya d a
paralogizm) d ik k a ti ç e k e r ve b ir in c ile r d e n İk in cileri çıkarsam anın,
g e n e l o la ra k b ir in c ile r in y e rin e İk in c ile ri k o y m a n ın a k la n a m a z
o ld u ğ u n u g ö ste rir.
G ö rü lü y o r ki b u E le ştiri H u m e ’u n y u k a rıd a (§ 39) d e ğ in ile n
g ö z le m in d e n b a ş k a b irşe y i a n la tm a z : G e n e ld e d ü ş ü n c e - b e lirle -
ııim le ri — e v re n s e llik ve z o r u n lıık — ile a lg ıd a k a rş ıla şıla m a z ,
ve g ö r g ü l o la n iç e r iğ in e g ö r e o ld u ğ u g ib i b iç im in e g ö r e d e
d ü ş ü n c e - b e lir le n im le r in d e n ay rıd ır.
E ğ e r d ü ş ü n c e y e v e rile c e k o n a y ı g ö r g ü l ö ğ e o lu ş tu r a c a k
o lsa y d ı, o z a m a n h iç k u ş k u s u z d ü ş ü n c e n in a lg ıla r d a s a ğ ın
o la ra k ta n ıtla n a b ilir olm ası g e re k ird i. — R u h a ç ısın d a n tözsel-
liğiıı, y alınlığın, k e n d in e -ö z d e şliğ in ve k e n d in i ö zd e k se l d ü n y a
ile b irlik iç in d e s ü r d ü r e n b a ğ ım sız lığ ın ile ri sü rü le m e y e c e ğ i
g ö r ü ş ü K a n t’m m e ta fız ik se l r u h b ilim i e le ş tir is in d e s a lt şu
te m e le d a y a n d ırılır: B ilin c in R u h ü z e rin e deneyimlememize izin
v erd iğ i b e lirle n im le r ta m an lam ıy la düşüncenin o r a d a ü re tm iş
o ld u k la r ı ile ay n ı b e lir le n im le r d e ğ ild ir le r . A m a, y u k a r ıd a
b elirtild iğ i gibi, K an t d a g e n e ld e bilginin, ve g id e re k deneyimin
b ile a lg ıla rın d ü ş ü n ü lm e s in d e n , e .d . ilk in alg ıy a a it o la n
b e lir le n im le r in d ü ş ü n c e - b e lirle n im le r in e d önüştürülm esinden
o lu ş tu ğ u n u k a b u l e d e r. — K a n t’m E le ş tiris in in s o n s u z a d e k
d e ğ e rli b ir s o n u c u o la ra k g ö rü le b ile c e k o la n b ir b a şk a n o k ta
d a o n u n T in fe lse fe sin i “r u h - j e / ’d e n , r u h u n y a lın lığ ı ya d a
bileşikliği, özdekselliği vb. g ib i k a t e g o r ile r d e n ve b ö y le c e
b u n la r a ilişk in s o r u la r d a n k u r ta r m ış o lm a s ıd ır. — B öyle
b iç im le rin u yg u n su zlu kla rın ı o rta y a s e r e n g e r ç e k b a k ış açısı,
g id e r e k s ır a d a n in s a n -a n la ğ ı iç in b ile , o n la r ı n d üşünceler
o ld u k la rı d eğ il, a m a d a lıa ç o k böyle d ü ş ü n c e le rin k e n d ile r in ­
d e ve k e n d ile ri iç in G e rç e ğ i k ap say a m ay a ca k o ld u k la rıd ır. —
D ü ş ü n c e ve g ö r ü n g ü b irb irle ri ile eksiksiz o la ra k ça k ışm ad ık -
118 M ANTIK BİLİMİ

l a n z a m a n , ilk in b ir in i ya d a ö te k in i e k sik li o la ra k g ö r m e
se ç e n e ğ i vardır. K a n t’ın id e a liz m in d e n e za m a n u ssallık la ilgili
b ir s o r u n o rtay a çıksa eksiklik d ü ş ü n c e le re y ü k le n ir ve y etersiz
o ld u k la r ı, ç ü n k ü a lg ıla n a n la r iç in ve a lg ıla m a a la n ın a sın ırlı
b ir b ilin ç için u y g u n o lm a d ık la rı, böyle b ir y e rd e d ü ş ü n c e le rle
k a rşılaşılm ay a ca ğ ı sö ylenir. D ü ş ü n c e n in iç e riğ i b u r a d a k e n d i
u ğ r u n a söz k o n u s u e d ilm e z .

Ek. Paralojizm ler g e n e l o la ra k b o z u k ta s ım la rd ır ki b o z u k lu k la rı d a h a özel


o la r a k h e r iki ö n c ü ld e b ir ve aynı sö z c ü ğ ü n d e ğ işik a n la m la rd a k u lla n ılm a ­
s ın d a n o luşur. K a n t’a g ö re eski m etafiziğ in ussal ru h b ilim d e k i y ö n te m i böyle
b o z ıık v a rg ıla ra d a y an ıy o r, ç ü n k ü o r a d a r u h u n sa lt g ö rg iil b e lir le n im le r i
k e n d in d e ve k e n d i için r u h a u y g u n g ö rü lü y o rd u . — B u n d a n b a şk a , ya lın lık,
değişmezlik vb. gibi y ü k lem lerin ru h a y ü k le n e m e y e c e k le ri b ü tü n ü y le d o ğ ru d u r,
a m a g e n e d e K a n t’ın v e rd iğ i n e d e n d e n , U s u n b ö ylelikle o n u n için s a p ta n a n
s ın ır la r ın ö te s in e g e ç e c e k o lm a s ın d a n d e ğ il, te r s in e b u t ü r so y u t a n la k -
b e lirle n im le rin in r u h için çok k ö tü o lm a la rın d a n ve ru h u n salt yalın, değişm ez
vb. gib i b irşe y d e n b ü tü n ü y le ayrı tü r d e o lm a s ın d a n . B öylece, ö r n e ğ in r u h
h iç k u şk u su z k e n d i ile yalın ö zdeşlik ik en , g e n e d e aynı z a m a n d a e tk in o la ra k
k e n d in i k e n d i iç in d e ayrım laştırır; b u n a karşı, softyalın, e.d. so y u t o la ra k yalın
o la n ta m a n la m ıy la b ö y le o la r a k ay n ı z a m a n d a ö lü d ü r. — K a n t’ın eski
m eta fiz iğ e k arşı p o lem iğ i yoluyla o y ü k lem leri r u h ta n ve tin d e n u z ak laştırm ış
o lm a sı ö n e m li b ir so n u ç o la ra k g ö rü lm e lid ir; a ıııa ö n e s ü rd ü ğ ü n e d e n le r e
g e lin c e , b u n la r d a b ü tü n ü y le başarısızdı.

§48
(2) U s ikin ci n e s n e n in (§ 3 5 ), E vren in “k o ş u ls u z ”u m ı ta n ım a
ç a b a s ın d a çatışkılara d ü şe r; eş deyişle, aynı n e sn e ü z e rin e iki karşıt
ö n e r m e ile r i s ü re r, ve d a h a s ı bıı ik i ö n e r m e d e n h e r b ir in i e ş it
z o r u n lu k la ile ri s ü rm e s i g e re k ir. B u r a d a n b e lir le n im le r i b ö y le
b ir çelişkiye d ü ş e n d ü n y asal iç e riğ in kendinde d eğ il, a m a y aln ızca
g ö r ü n g ü o la b ile c e ğ i s o n u c u çıkar. Çözünı çe lişk in in k e n d in d e ve
k e n d i iç in n e s n e d e b u lu n m a d ığ ı, a m a y a ln ız c a b ilm e e tk in liğ i
iç in d e k i U sa d ü ş tü ğ ü d ü r .
B u r a d a çelişkiyi o rta y a ç ık a ra n ın iç e riğ in k e n d isi, e .d . k e n d i­
le ri iç in k a te g o rile r o ld u ğ u d ü şü n c e si söz k o n u su edilir. A nlak-
b e lir le n in ıle r i yolu y la Us a la n ın a g e tir ile n ç e liş k in in özsel ve
zo ru n lu o ld u ğ u d ü ş ü n c e s i ç a ğ ın fe lse fe d e k i e n ö n e m li ve e n
ile ri a d ım la rın d a n b iri o la ra k g ö rü lm e lid ir. A m a b u g ö rü ş açısı
n e d e n li d e rin se , çö z ü m öylesine b a sm a k a lıp tır; yaln ızca d ü n ­
y a n ın ş e y le rin e d u y u la n b ir şe fk a tte n o lu şu r. Ç elişk i le k e s in i
ü z e r in d e taşıyan d ü n y asal varlık o lm a m a lı, te rs in e b u yalnızca
d ü ş ü n e n U sa, T in in özüne y ü k le n m elid ir. H iç k u şk u su z k im se
D Ü ŞÜ N C EN İN NESN ELLİĞE KARŞI İKİNCİ T U T U M U 11 9

görü n g ü d ü n y a s ın ın g ö z le m c i a n lığ a ç e liş k ile r s u n m a k ta


o ld u ğ u o lg u s u n a k a rş ı ç ık m a y a c a k tır, — g ö r ü n g ü s e l d ü n y a
ö z n e l T iıı/A n lık iç in , e.d . duyarlık ve a n la k iç in o ld u ğ u b iç i­
m iyle d ü n y a a n la m ın d a o lm a k ü z e re . A m a d ü n y a s a l öz tin sel
öz ile k a rş ıla ş tırıld ığ ı z a m a n , k e n d i iç in d e ç e liş k ili o la n ın
d ü n y asal öz d eğ il a m a d ü ş ü n e n öz, e.d . U s o ld u ğ u b iç im in d e k i
a lç a k g ö n ü llü ö n e s ü rü m ıın n asıl safça o rta y a s ü r ü ld ü ğ ü n ü ve
a r k a s ın d a n b a ş k a la rı ta r a f ın d a n n a s ıl y in e le n d iğ in i d u y m a k
y a d ırg a tıc ıd ır. B ir d ö n ü ş y a p a r a k U s u n k e s in lik le ya ln ızca
kategorilerin uygulanışı yoluyla çelişkiye d ü ş tü ğ ü n ü açık lam ay a
g ir iş m e n in h iç b ir y a ra rı y o k tu r. Ç ü n k ü b u u y g u la m a n ın
zo ru n lu o ld u ğ u ve U s u n b ilm e k iç in k a t e g o r ile r d e n b a ş k a
h iç b ir b e lir le n im e iye o lm a d ığ ı ile r i s ü r ü lm ü ş tü r . B ilm e ,
g e r ç e k te , belirleyen ve belirli d ü ş ü n m e d ir ; e ğ e r U s s a lt b o ş,
b e lirs iz d ü ş ü n c e ise, o z a m a n hiçbirşey d ü ş ü n m e m e k te d ir .
A m a, e ğ e r s o n u n d a U s o boş özdeşliğe in d ir g e n iy o r s a (b k z.
so n ra k i §), böylece s o n u n d a tü m iç erik ve iç -g e re ç te n kolayca
ö z v e rid e b u lu n a r a k o d a ç e liş k id e n m u tlu b ir k u r tu lu ş b u la ­
caktır.
A yrıca b e lirtile b ilir ki çatışkıyı d a h a d e r in o la ra k ird e le m e ­
d e k i ek sik liğ i K a n t’ı y aln ızca dört çatışk ı s ıra la m a y a g ö tü r d ü .
B u d ö r d ü ile k a rşıla ştı, ç ü n k ü sö z ü e d ile n b o z u k v a rg ıla rı
ird eley işiııd e k a te g o rile r ta b lo su n u te m e l ald ı, ve b u r a d a d a h a
s o n r a ö y le sin e y a y g ın lık k a z a n a n b ir işle m u y g u la y a ra k b ir
n e s n e n in b e lirle n im le rin i K av ram d an tü r e tm e k y e rin e n esn ey i
y aln ızc a ö n c e d e n h a z ır o la n b ir şema a ltın a ald ı. Ç a tışk ıla rın
e le a lm ış ın d a k i d a h a ö te e k s ik lik le ri M a n tık B ilim i b a şlık lı
ç a lış m a m d a y e ri g e ld ik ç e g ö ste rm iştim . — B e lirtilm e si g e r e ­
k e n b aşlıc a n o k ta , ça tış k ıla rın y aln ızc a E v re n b ilim d e n a lın a n
d ö r t tik e l n e s n e d e d e ğ il, a m a te r s in e tü m c in s le r in tiım
n e s n e le rin d e , tüm ta sa rım la rd a , K av ram lard a ve d ü ş ü n c e le rd e
b u lu n m a s ıd ır. B u n u b ilm e k ve n e s n e le ri b u ö ze llik iç e rs in d e
ta n ım a k felsefi ird e le m e n in özselliğ in e ö z g ü d ü r; ve b u özellik
d a h a s o n r a k e n d in i m a n tık sa l d ev im in eytişimsel k ıp ısı o la ra k
b e lirle y e c e k o la n şeyi o lu ş tu ru r.

Ek. Eski M etafiziğin bakış açısına göre, b ilm e çelişkilere d ü ştü ğ ü zam an, b u n u n
yaln ızca o lu m sal b ir sa p ın ç o ld u ğ u ve ç ık a rsa m a ve u sla m la m a d a k i ö z n el b ir
yanlışa bağlı o ld u ğ u sanılırdı. B u n a karşı, K a n t’a g ö re so n su zu bilm eyi istediği
z a m a n ç e lişk ile re (ç a tış k ıla ra ) d ü şm e si d ü ş ü n c e n in d o ğ a s ın a özı'ınlü b ir
e ğ ilim d ir. Ş im d i, y u k a rıd a k i p a ra g ra fa n o tta d e ğ in ild iğ i g ib i, ç a tışk ıla rın
g ö ste rilm esi felsefi b ilg in in ç o k ö n e m li b ir istem i o la ra k g ö rü lm e lid ir, ç ü n k ü
b ö y le lik le a n la k m e ta fiz iğ in in k a tı in a k ç ılığ ın ın ü s t e s i n d e n g e li n i r ve
120 M ANTIK BİLİMİ

d ü ş ü n c e n in eytişim sel d e v im in e d ik k a t çekilir; a m a g e n e d e b e lirtm e k g e re k


ki, b u r a d a d a K an t şeylerin “k e n d in d e le ri”n in b ilin e m e zliğ i gibi salt o lu m su z
b ir so n u ç ta d u ru p kaldı ve çatışkıların g e rç e k ve o lu m lu a n la m la rın ın bilgisine
d e k v a ra m a d ı. Ç a tışk ıların g e rç e k ve o lu m lu a n la m la rı g e n e l o la ra k e d im se l
h e rşe y in k e n d i iç in d e k a rşıt b e lirle n im le r kap sıy o r o lm a s ın d a n o lu şu r; ve
b ö y le c e b i r n e s n e y i b ilm e k ya d a d a h a d o ğ r u s u k a v ra m a k o n u k a r ş ıt
b e lirle n im le rin so m u t b ir birliği o larak bilm ek dem ektir. D ah a ö n c e gösterildiği
g ib i, e sk i m e ta fiz ik , m e ta fiz ik s e l b ilg i l e r i sö z k o n u s u o la n n e s n e l e r i n
ird e le n iş in d e , soyut a n la k -b e lirle n im le rin i b u n la r a karşıt o la n la rın d ışla n m a ­
sıy la u y g u la y a ra k işe b a ş la r k e n , b u n a k a rşı K a n t b ö y le b i r y ö n t e m d e n
k a y n a k la n a n ö n e s ıır ü m le rin k a rşısın a n asıl h e r z a m a n e şit h a k lılık ve eşit
z o ru n lu k la k a rşıt iç e rik te n g e le n b a şk a ö n e s ıırü m le rin ç ık m a k ta o ld u k la rın ı
g ö s te r m e y e ç a lıştı. K a n t b u ç a tış k ıla r ın s e r g i le n m e s i n d e k e n d in i e sk i
m e ta fiz iğ in e v re n b ilim in e s ın ırla d ı ve b u n a karşı p o le m iğ in d e k a te g o r ile r
şe m a s ı te m e lin d e d ö r t çatışkı ç ık a rd ı. B i n n a » E v ren in uzay ve z a m a n a g ö re
sın ırlı o la ra k d ü ş ü n ü lü p d ü şü n ü le m e y e c e ğ i sorusuyla ilgiliydi. İkinci çatışkıda
şu ik ile m e le a lın ıy o rd u : Ö z d e k so n su z a d e k b ö lü n e b ilir o la ra k m ı, yoksa
a to m la rd a n olu şu y o r o lara k m ı g ö rü lm e lid ir? Üçiincü çatışkı, şu s o ru d a ortaya
k o y u ld u ğ u d ü z ey e d e k , ö z g ü rlü k ve z o ru n lu k k arşıtlığ ı ile ilgiliydi: E v re n d e
h e rşe y n e d e ııse l-b a ğ ile k oşullu o la ra k m ı g ö rü lm e lid ir, yoksa E v re n d e ö z g ü r
varlıkların, e.d. eylem için saltık başlangıç n o k ta la rın ın o ld u ğ u kab u l e d ile b ilir
m i? S on o la ra k dördüncü ç atışk ıd a şu ik ilem gelir: E v ren in , g e n e l o la ra k , b ir
n e d e n i v a r m ıdır, yoksa yok m u d u r? K a ııt’ın b u çatışkıları ta rtış m a d a izlediği
y ö n te m ilk o la ra k o r a d a k a p s a n a n k a rş ıt b e lirle n im le ri “sav” ve “k arşısav ”
o la r a k b irb irle ri k a rşısın a k oym ak, ve h e r ikisini d e tan ıtla m ay a , e .d . o n o k ta
ü z e r i n e d ü ş ü n m e n in z o r u n lu s o n u ç la r ı o la r a k s u n m a y a ç a lış m a k tı; b u
k o n u d a göz boyam aya çalışm ış ve gerçek te b ir avukat tanıtı gibi birşey kullanm ış
o ld u ğ u y o lu n d a k i su ç la m a la ra k e sin lik le k arşı çıktı. A m a a s lın d a K a n t’ın
savları ve karşısavları için g e tird iğ i ta n ıtla r salt d ü z m e c e ta n ıtla r o la ra k g ö rü l­
m e lid ir, ç ü n k ü , ta n ıtla n m a s ı g e r e k e n n o k ta la r h e r z a m a n b a şla n g ıç n o k ta sı
o la n v a rsay ım d a ö n c e d e n k a p sa n ırla r, ve yaln ızca u z u n u zad ıy a b ir “k a rşıtın
y anlışlığıyla ta n ıtla m a ” y ö n te m i yoluyla b ir d o la y lılık /ç ık a rs a m a g ö rü n ü ş ü
ü r e ti l ir . G e n e d e , b u ç a tış k ıla rın o r ta y a s ü r ü lm e s i h e r z a m a n E le ş tir e l
F e lse fe n in o ld u k ç a ö n e m li ve b ilin m ey e d e ğ e r b ir so n u c u o la ra k kalır, ç ü n k ü
böylelik le (ilkin y alnızca ö znel ve dolaysız b ir yolda olsa bile) a n la k ta ra fın d a n
s ü re k li o la ra k ayrılık ları iç in d e tu tu la n o b e lirle n im le rin o lg u sa l b irlik le ri
a n la tılm ış olıır. B u n a g ö re , ö rn e ğ in d a h a ö n c e d e ğ in ilm iş o la n e v ren b ilim se l
çatışkıların b irin c isin d e uzay ve z am an yalnızca sürekli o lara k d eğil a m a kesikli
o la ra k ta g ö rü lü rk e n , b u n a karşı eski m eta fiz ik te salt sü re k lilik te k a lın ıy o r ve
b u n u n l a u y u m lu o la ra k E v ren uzay ve z a m a n a g ö re sın ırsız o la ra k g ö r ü lü ­
y o r d u . H e r belirli u z a y ın ve b e n z e r o l a r a k h e r belirli z a m a n ın ö t e s in e
g id ile b ile ce ğ i b ü tü n ü y le d o ğ ru d u r; a m a ıızayve z am an ın yalnızca belirlilikleri
(burası ve şimdi) yoluyla e d im se l o ld u k la rı ve b u b e lirliliğ in K a v ra m la rın d a
y a ttığ ı ise d a h a az d o ğ ru d e ğ ild ir. D a h a ö n c e d e ğ in ile n ö te k i ç a tışk ıla r için
D Ü ŞÜ N C EN İN NESN ELLİĞE KARŞI İKİNCİ T U T U M U 1 21

d e aynı şey g e ç e rlid ir; ö rn e ğ in özgürlük ve zorunluk çatışkısına d a h a y a k ın d a n


b a k ıld ığ ın d a g ö r ü le n şey a n la ğ ın ö z g ü rlü k ve z o ru n h ık ta n a n la d ık la rın ın
aslın d a g erçek ö z g ü rlü k ve g e rç e k zo ru n lıığ ıın yalnızca d ü şü n sel [ ideel\ kıpıları
o ld u k la r ı ve a y rılık la rı iç in d e a lın d ık la r ın d a ik is in e d e h iç b ir g e rç e k lik
d ü şm e d iğ id ir.

§49
(y) B ilin m e si, e .d . düşü n ce ile belirlenmesi g e r e k e n ü çü n c ü Us
n e s n e si T anrıdır (§ 36) . A n lak iç in y alın özdeşlik k a rş ıs ın d a tü m
b e lir le n im sa lt b ir sınırdır, g e n e l o la ra k b ir o ltım s u z la m a d ır ;
b u n a g ö re tü m o lg u s a llık y a ln ız c a sın ırsız , e .d . belirsiz o la ra k
a lın m a lıd ır; ve b ö y le ce T a n rı tü m o lg u sa llığ m to p la m ı o la ra k ya
ela e n o lg u sa l V arlık o la ra k yalın soyut b irşey o lu r, ve b e lir le n im
o la ra k geriye y alnızca y in e b ü tü n ü y le so y u t b elirlilik , Varlık kalır.
Soyut özdeşlik — ki b u ra d a K avram o la ra k a d la n d ırılır — ve Varlık
U su n b irle ştirm ey e çalıştığı iki k ıp ıd ır; b u b irle şm e Usun idealidir.

§50
B u b irle ş m e iki yol ya d a b iç im e izin v e rir; Varlık ta n b a ş la y a ra k
o n d a n d üşü n cen in soyutuna g eç ile b ilir, ya d a , ev rik o la ra k , geçiş
soyut o la n d a n Varlık y ö n ü n d e y e rin e g e tirile b ilir.
V arlık ile b aşlan g ıç söz k o n u su o ld u ğ u z a m a n , V arlık, dolaysız
o la n o la ra k , k e n d in i so n su z tiirlü lü k te b e lirli b ir V arlık o la ra k ,
d o lu lu ğ u iç in d e k i E v re n o la ra k s u n a r. D a h a y a k ın d a n b a k ıld ı­
ğ ın d a , b u E vren so n su z ço k lu k ta b ir o lu m sa llık la r to p la m ı o la ra k
( evrenbilim sel ta n ıtla m a la r d a ) ya d a s o n s u z ç o k lu k ta k i ereklerin
ve ereksel ilişk ile rin b ir to p la m ı o la ra k (fıziksel-tannbilim sel ta n ıtla ­
m a la rd a ) b e lirle n e b ilir. — B u d o lu varlığı düşünm ek o n u tek illik
ve o lu m s a llık b iç im le r in d e n sıy ırm a k ve e v re n s e l, k e n d in d e ve
k e n d i iç in z o r u n lu , k e n d in i e v re n s e l e r e k le r e g ö r e b e lir le y e n
etk in b ir varlık o la ra k — ki o ilk v arlık tan ay rıd ır — , k ısaca T an rı
o la ra k a lm a k d e m e k tir. — K a n t’ın b u gid iş y o lu n u e le ş tiris in d e
a n a n o k ta b u n u n b ir tasım , b ir geçiş olm asıyla ilgilidir. D a h a açık
b ir deyişle, algılar ve to p la k la rı, E vren, böyle o la ra k k e n d ile rin d e
d ü ş ü n c e n in o iç e rik te n a rıttığ ı ev re n selliğ i g ö s te rm e d ik le ri için,
b u ev ren sellik o g ö rg ü l E v ren-tasarım ı yoluyla ak la n a m a z . D ü şü n ­
c e n in g ö r g ü l E v re n - ta s a rım ın d a n T a n rıy a y ü k se lişi b ö y le c e
H u m e ’u n k o n u m u ile k arşıtlık iç in d e d ir (b o zu k v a rg ılar d u r u m u n ­
d a o ld u ğ u g ib i, bkz. § 4 7 ), — b ir k o n u m ki a lg ıla rı düşünm eyi,
e.d . o n la rd a n ev re n sel ve z o ru n lu o la n ı çık arsam ay ı hak sız b u lu r.
İ n s a n d ü ş ü n e n b ir v a rlık o ld u ğ u iç in , s a ğ la m s a ğ d u y u g ib i
fe lse fe d e in s a n ın T a n rıy a g ö rg ü l d ü n y a - g ö r ü ş ü n d e n çıkarak
2 M ANTIK BİLİMİ

ve o n u n yoluyla y ü k se lm e h a k k ın d a n vaz g e ç m e y e c e k tir. B u


y ü kselişin b iric ik te m e li E v re n in düşünsel b ir iıd e le n işid ir, salt
d u y u s a l, h a y v a n sa l alg ısı d e ğ il. E v re n in ö z ü , tö z ü , g ü c ü ve
e re k se l-b e lirle n im le ri d ü ş ü n c e için ve salt d ü ş ü n c e için vardır.
T a n r ın ın v a r o lu ş u n u n ta n ıtla rı o la ra k b ilin e n u s la m la m a la r
y a ln ız c a d ü şü n e n b ir v a rlık o la n ve d u y u lu r o la n ı d ü ş ü n e n
A n lığ ın k e n d i iç eylem inin b e tim le m e le r i ve ç ö z ü m le m e le r i
o la ra k g ö rü lm e lid ir. D ü ş ü n c e n in d u y u lu ru n ü z e r in e yükselişi,
s o n lu n u n ü z e r in e so n s u z a geçişi, d u y u lu r la r d iz is in in k ırılışı
ile d u y u lu riis tü n e sıçrayış, tü m b u n la r d ü ş ü n c e n in k e n d isid ir,
b u g eçiş yalnızca düşünm edir. E ğ e r b u g eçiş y a p ılm a y a c a k sa ,
b u d ü ş ü n ü lm e y e c e k d e m e k tir. G e rç e k te h a y v a n la r b ö y le b ir
g eçişi y a p m a z la r; onlar d u y u sa l algı ve sezgi d ü z e y in d e k a lır­
lar; b u n e d e n le h iç b ir d in le ri d e yoktur. G en e l o la ra k o ld u ğ u
g ib i özel n e d e n le r le d e d ü ş ü n c e n in b u y ü k se lişin in e le ştirisi
ü z e r in e ik i n o k ta y a d e ğ in m e k g e re k e c e k tir. İlk olarak, e ğ e r
yükseliş tasım b iç im in e (T a n rın ın v a ro lu ş u n u n ta n ıtla n d e n ile n
ç ık arsam alar) getirilirse, o zam an başlangıç-noktası h iç k u şk u su z
b ir d ü n y a -g ö rü ş ü d ü r ve h e r h a n g i b ir y o ld a o lu m s a llık la rın ya
d a e r e k le r ve e re k se l b a ğ ın tıla rın b ir to p la ğ ı o la ra k b e lir le n ­
m iştir. B u b aşlan g ıç n o k ta sı tasım lam a etk in liğ i iç in d e k ald ığ ı
ö lç ü d e d ü ş ü n c e y e sağlam bir temel o la ra k g ö r ü n e b il ir ve b u
g ö r g ü l g e r e ç le u y u m lu o la ra k b ü tü n ü y le g ö r g ü l b ir y o ld a
kalacağı ve bırakılacağı sa n ıla b ilir. B ö y lece b a ş la n g ıç n o k ta s ı
ile k e n d isin e d o ğ ru ile rle d iğ i so n n o k ta ara sın d a k i b a ğ ın tı salt
o lum lu b ir b a ğ ın tı o la ra k , olan ve ka la n b irşe y d e n k e n d isi d e
e ş it ö lç ü d e olan b ir b a ş k a şeye d o ğ r u b ir ç ık a r s a m a o la ra k
g ö rü lü r. A m a d ü ş ü n c e n in d o ğ asın ı salt b u an lak -b içim i iç in d e
bilm eyi istem e k b ü y ü k b ir yanılgıdır. G ö rg ü l E v ren i d ü ş ü n m e k
te rs in e özsel o la ra k o n u n g ö rg ü l b iç im in i d e ğ iş tirm e k ve o n u
b ir e v re n s e le d ö n ü ş tü r m e k d e m e k tir; b ö y le c e d ü ş ü n c e ayııı
z a m a n d a o te m e l ü z e r in d e olum suz b ir e tk in lik u y g u la r;
a lg ıla n a n g ere ç, ev ren sellik ile b e lirle n d iğ i za m a n , o ilk g ö rg ü l
şekli iç in d e kalmaz. A lg ıla n a n ın iç gereci k a b u ğ u n u z a k la ştırıl­
m ası ve olum suzlanm ası ile o rtay a çık ar (bkz. § 13 ve 2 3 ). T a n rı­
n ın v a ro lu ş u n u n m etafiziksel ta n ıtla rı T in in E v re n d e n T an rıy a
y ü k selişin in eksik y o ru m la rı ve b e tim le m e le rid irle r, ç ü n k ü b u
y ü k selişte k a p s a n a n olum suzlam a kıpısın ı a n la tm a z ya d a d a h a
d o ğ r u s u ö n e ç ık a rm a z la r: E v re n in olum sal o lm a s ı g id e r e k
o n u n s a lt g e ç ic i b ir g ö r ü n g ü o ld u ğ u n u , k e n d i n d e ve k e n d i
için b ir hiç o ld u ğ u n u im ler. T in in yükselişinin a n la m ı E v re n in
h iç k u şk u su z b ir v a rlık ta şıd ığ ı, a m a b u n u n s a lt b ir g ö r ü n ü ş
D Ü ŞÜ N C EN İN N ESN ELLİĞE KARŞI İKİN Cİ T U T U M U 12 3

o ld u ğ u , g e r ç e k V arlık , sa ltık G e rç e k lik o lm a d ığ ı, te rs in e


G erçe k liğ in h e r g ö r ü n g ü n ü n ö te sin d e y aln ızca T a n rıd a o ld u ­
ğ u , yalnızca T a n rın ın g e rç e k V arlık o ld u ğ u d u r. B u yükseliş geçiş
ve dolaylılık ik e n , o d e n li d e g e ç işin ve d o la y lılığ ın o r ta d a n
k aldırılışıdır, ç ü n k ü T an rıy a b ir dolaylılık y ü k lü y o r gibi g ö r ü n e ­
b il d i E vren te rsin e b ir h içlik o la ra k aç ık la n ır; yaln ızca E v ren in
va rlığ ın ın hiçliği y ü k se lişin b a ğ ıd ır, öyle ki, d o la y lı k ıla n şey
y ite r ve b ö y le ce b u d o la y lılığ ın k e n d is in d e d o lay lılık o r ta d a n
k alk ar. — V a ro la n iki şey a r a s ın d a k i b ir ilişk i g ib i y a ln ız c a
ohım lıı o la ra k g ö r ü le n b u ilişk iy id ir ki J a c o b i a n la k ta n ıtla rı
ile sa v a şım ın d a b a şlıc a ilgi n o k ta sı o la ra k g ö z ö n ü n d e tu ta r;
koşulsuz o la n iç in k o ş u lla r (E v re n ) a r a d ık la r ı iç in o ta n ıtla ­
m a la rı h ak lı o la ra k s u ç la rk e n , sonsuz o la n ın (T a n rı) böyle b ir
y o ld a türev ve bağım lı o la ra k ta s a r ım la n d ığ ın ı b ild irir. A m a
T in d e o ld u ğ u b iç im iy le o y ü k se lişin k e n d is i b u g ö r ü n ü ş ü
d ü z e ltir; d a h a d o ğ r u s u b ü tü n b ir iç -d e ğ e ri b u g ö r ü n ü ş ü n
d ü z e ltilm e s id ir. A m a J a c o b i ö zsel d ü ş ü n c e n in b u g e r ç e k
d o ğ a s ın ı, d o la y lılık ta d o la y lılığ ın k e n d is in in o r ta d a n k a ld ırıl­
m a s ın ı a n la y a m a m ış ve b u y ü z d e n y a ln ız c a d e r iıı- d ü ş ü n c e
d ü z e y in d e k i a n la k iç in y a p tığ ı d o ğ r u su ç la m a y ı y a n lışlık la
g e n e l o la ra k d ü ş ü n c e y e ve b ö y le c e u ssa l d ü ş ü n c e y e y ö n e lik
b ir su ç la m a o la ra k g ö rm ü ş tü .
O lum suz k ıp ın ın g ö z a rd ı e d ilm e s in in n e a n la m a g e ld iğ in i
a ç ık la m a k iç in ö r n e k o la ra k S p in o z a c ılığ a k a rşı y a p ıla n
k a m u ta n r ıc ılık ve ta n rıta n ım a z lık s u ç la m a s ın a d e ğ in e b iliriz .
S p in o z a ’ıım saltık Tözü h iç k u şk u su z h e n ü z saltık T in d eğ ild ir,
ve T a n r ın ın s a ltık T in o la ra k b e lir le n m e s i is te m i h a k lı b ir
is te m d ir. A m a S p in o z a ’n ııı ta n ım ı o n u n T a n rıy ı D o ğ a ile ,
so n lu E vren ile k a rıştırd ığ ı ve E vren i T a n rı y ap tığ ı b iç im in d e
a n la şıld ığ ı z a m a n , b u r a d a so n lu E v re n in g e rç e k b ir e d im s e l­
liği, o lu m lu olgusallığı o ld u ğ u v arsay ılır. B u v a rs a y ım la h iç
ku şk u su z b ir T a n rı ve E vren birliği ile T a n rı b ü tü n ü y le sonlıılaş-
tır ılır ve s a lt s o n lu , d ışsa l b ir v a ro lu ş ç o k lu s u n a in d ir g e n ir .
S p in o z a ’n ın T an rıy ı T a n r ın ın ve E v re n in b irliğ i o la ra k d e ğ il
am a düşünce ve u z a m ın (özd ek sel E v ren ) b irliğ i o la ra k ta n ın ı­
lıy o r o lm a sı o lg u su b ir y a n a , b u b irlik te im le n e n şey, ü ste lik
o ilk ve b ü tü n ü y le u y g u n s u z y o ld a a lın d ığ ın d a b ile , te r s in e
S p in o z a ’n m d iz g e sin d e E v re n in y alnızca h iç b ir e d im se l olgıı-
sallığı o lm a y an b ir fe n o m e n o la ra k b e lirle n d iğ id ir, öyle ki b u
dizgeyi d a lıa ç o k akozmizm o la ra k g ö rm e k g ere k ir. T a n rın ın ve
yalnızca T a n r ın ın v a r o ld u ğ u n u ile ri s ü r e n b ir fe lse fe h iç
o lm a z s a ta n r ıta n ım a z lık o la ra k g ö r ü lm e m e lid ir . G e n e d e ,
124 MANTIK BİLİMİ

m a y m u n la ra , in e ğ e , ta şta n , p irin ç te n y o n tu la ra vb. T a n rı diye


ta p m a n u lu s la r a b ile d in y ü k le n ir. A m a in s a n ın d ü ş ü n m e
yetisi k e n d in e özg ü v arsa y ım ın d a n , Evren d e n ile n b u s o n lu lu k
k a tış m a c ın ın e d im s e l o lg u sa llık ta şıd ığ ı g ö r ü ş ü n d e n v az g e ç ­
m e y e k a rşı b ir d ir e n ç g ö ste rir. Söz g e lim i “Evren yoktur’’ g ib i
b ir a n la tım k o la y c a b ü tü n ü y le o la n a k sız , ya d a e n a z ın d a n
“ T a u n yoktur’’ gibi b ir d ü şü n c e y i kafaya s ığ d ıra b ilm e k te n ço k
d a h a o la n a k sız g ö rü lü r. İn s a n , b u o n u n o n u r u n a o lm a sa d a,
T anrıyı yadsıyan b ir dizgeye E vreni yadsıyan b ir d iz g e d e n d a h a
kolay in a n ır; T a n r ın ın y a d s ın m a sı o n u n iç in E v re n in y a d s ın ­
m a s ın d a n d a h a k a v r a n a b ilir b irşey d ir.
ik in c i n o k ta o d ü ş ü n s e l y ü k se lişin ilk o la ra k k a z a n d ığ ı iç-
değerin e le ş tiris in i ilg ile n d irir . B u iç -d e ğ e r, e ğ e r y a ln ız c a
E v re n in tözü, o n u n zo ru n lu özü, ereksel olarak düzenleyen ve
yöneten bir neden vb. g ib i b e lir le n im le r d e n o lu ş u y o rs a , o
z a m a n h iç k u şk u su z T anrı ile a n la ş ıla n ya d a a n la ş ılm a s ı
g e re k e n şey için u y g u n olm ayacaktır. A m a b ir T a n rı ta sa rım ın ı
v a rsa y m a ve b ir s o n u c u b ö y le b ir v arsa y ım a g ö r e y a rg ıla m a
g ib i b ir yol b ir y a n a b ıra k ılırs a , o z a m a n b u b e lir le n im le r in
h iç k u ş k u s u z b ü y ü k d e ğ e r le r i v a r d ır ve T a n r ı I d e a s m d a k i
z o r u n lu k ıp ıla r o la ra k g ö r ü lm e le r i g e re k ir. B u y o ld a g e r ç e k
b e lirle n im i iç in d e k i iç eriğ i, g e rç e k T an rı Id e a sım d ü ş ü n c e n in
ö n ü n e g e tir e b ilm e k iç in , b a ş la n g ıç n o k ta s ı h iç k u ş k u s u z
a ltg ü d ü m lü b ir iç e r ik te n a lın m a m a lıd ır . E v re n in ya ln ızca
o lum sal şe y le ri o ld u k ç a s o y u t b ir b e lir le n im a ş a m a s ın d a
d u r u rla r . O rg e n s e l y a p ıla r ve b u n la rın e re k se l b e lir le n im le r i
d a h a yüksek b ir a lan a , Yaşam d ü z le m in e d ü şe rle r. A m a d irim li
D o ğ a ü z e r in e ve v a r o la n şe y le rin ereklerle d a h a b a ş k a b a ğ ın ­
tıla r ı ü z e r in e y a p ıla n ir d e le m e n in e r e k le r in ö n e m s iz liğ i
y oluyla, ya d a g id e re k e re k le rin ve b a ğ ın tıla rın ın ç o c u k ç a b ir
d ü z e y d e ö r n e k le n m e le r i y o lu y la a r ılığ ın ı y itir e b ilm e s in d e n
ayrı o la ra k , yalnızca d irim se lliğ i iç in d ek i D o ğ a n ın k e n d isi bile
g e rç e k te h e n ü z T a n rı Id e a s ın ın g e rç e k belirlenim inin a n la şıla ­
b ilm e sin i sağ layabilecek birşey o lm a k ta n u za k tır; T a n rı d irim li
o la n d a n d a h a ç o ğ u d u r, T in d ir. E ğ e r d ü ş ü n c e k e n d is in e b ir
b a ş la n g ıç n o k ta s ı a rıy o rs a , ve e n y a k ın d a o la n ı a la c a k s a ,
y aln ızc a tinsel d o ğ a S a ltığ ın d ü ş ü n c e s i iç in e n d e ğ e r li ve e n
g e r ç e k başlangıç-noktasıdır.
D Ü ŞÜ N C EN İN NESN ELLİĞE KARŞI İKİN Cİ T U T U M U 125

§ 51
İdeaR o rta y a ç ık a rm a s ı g e r e k e n ö te k i b ir le ş m e y o lu d ü şü n cen in
so y u tu n d u n b a ş la r ve b e lir le n im e d o ğ r u ile rle r, a m a b e lir le n im
iç in g e riy e y a ln ız c a Varlık k a lm ıştır; — T a n rın ın v a ro lu şu n u n
varlıkbilim sel ta n ıtı. B u r a d a b u lu n a n k a rş ıtlık D ü şü n ce ve Varlık
k arşıtlığı ik e n , ö te y a n d a n o ilk yolda Varlık h e r iki y an a d a o rta k tır
ve k a rş ıtlık y a ln ız c a b ire y se lle şm iş o la n ve e v r e n s e l a r a s ın d a k i
ayrım ı ilg ile n d irir. A n lağ ın b u ik in ci yola y ö n e lik karşıçık ışı k e n ­
d in d e d a h a ö n c e sö zü e d ile n o ilk karşıçıkışla ay n ıd ır: o n u n için
n asıl g ö rg ü l o la n d a ev ren sel b u lu n m u y o rsa , evrik o la ra k ev re n sel­
d e d e b e lirli o la n k a p s a n m a z , ve b e lir li o la n b u r a d a V arlık tır.
Ya d a , V arlık ç ö z ü m le m e y o lu y la K a v ra m d a n tü r e tile m e z .
K a n t’m v a rlık b ilim s e l ta n ıta y ö n e lttiğ i e le ş tir in in k a z a n d ığ ı
a ç ık ç a o lu m lu ve sın ırsız o n a y h iç k u ş k u s u z y a r a rla n d ığ ı
b e n z e tm e d e n gelir; K an t D ü şü n c e ve V arlık a ra sın d a k i ayrım ı
a ç ık lam ak için yüz Taler ö rn e ğ in i k u lla n d ı ki b u , iste r o la n ak lı
iste rse e d im s e l o ls u n , K avram a ç ıs ın d a n ay n ı y ü z lü k o la c a k ,
a m a benim p a r a d u r u m u m sö z k o n u s u o ld u ğ u z a m a n b u
d u r u m özsel b ir a y rım a yol a ç a c a k tı. — H iç b irş e y d ü ş ü n d ü ­
ğ ü m ü n ya d a ta s a rım la d ığ ım ın b u y ü z d e n e d im s e l o lm a m a ­
s ın d a n d a h a a ç ık o la m a z : T a s a r ım la m a n ın ya d a g id e r e k
K av ram ın b ile V arlığ a erişe m e y e c e ğ i d ü ş ü n c e s i. — G e n e d e ,
öyle yüz T a le r g ib i şe y leri K avram diye a d la n d ır m a y a h iç b ir
h a k s ız lığ a y o l a ç m a k sız ın b a r b a r lık d e n e b ilir ; b u b ir y a n a ,
d u r m a k s ız ın fe lse fi Id e a y a k arşı D ü ş ü n c e ve V a rlığ ın ay rı
o ld u k la r ın ı y in e le y e n le rin e n s o n u n d a fe ls e f e c ile r in d e e şit
ö lç ü d e b u d u r u m k o n u s u n d a b ilg isiz o lm a d ık la r ın ı k a b u l
e tm e le ri g e re k ir; g e rç e k te b u n d a n d a h a b a s m a k a lıp b ir b ilg i
o la b ilir m i? B u n u n la b irlik te, T a n rı söz k o n u s u o ld u ğ u zam an ,
o n u n yüz T a le rd e n b aşk a tü r lü b ir n e s n e o ld u ğ u , herhangi bir
tik e l K a v ra m d a n , ta s a rım d a n ya d a n asıl a d la n d ırılırs a a d la n ­
d ırılsın böyle b irşe y d e n b ü tü n ü y le ay rıldığı gö z ö n ü n e a lın m a ­
lıdır. G erçe k te tü m sonlular yalnızca ve yaln ızca belirli-varhkları
K a v ra m la rın d a n a"rı olan şe y le rd ir. T a n r ın ın ise, te rs in e ,
k e s in lik le y a ln ız c a “ varolan olarak d ü şiin ü leb ilen ” o lm a sı ve
o n d a K av ram ın V arlığ ı k e n d i iç in d e k a p s a m a sı g e re k ir. Kav­
ra m ve V arlığ ın b u b irliğ id ir ki T a n rı K avram ın ı o lu ştu ru r. —
B u h iç k u şk u su z h e n ü z T a n r ın ın b iç im se l b ir b e lir le n im id ir
ve b u n e d e n le g e rç e k te yalnızca K avram ın k e n d is in in d o ğ asım
k apsar. A m a b ü tü n ü y le so y u t a n la m ı iç in d e k i K av ram ın d a h a
ş im d id e n Varlığı k e n d i iç in d e k a p s a d ığ ın ı g ö r m e k k o la y d ır.
Ç ü n k ü K av ram , b a ş k a b e l ir le n im le r i n e o lu r s a o ls u n , e n
126 M ANTIK BİLİMİ

a z ın d a n d o la y lılığ ın o r ta d a n k a ld ırılm a sıy la ü r e t i l e n d i r ve


b ö y le ce kendi ile dolaysız bağıntıdır.; a m a V arlık b u n d a n b aşk a
b irşey değildir. — T in in b u e n içi, K avram , ya d a g id e re k “B e n ”
ya d a h e p s in d e n d e ö te si T a n r ı o la n s o m u t b ü tü n lü k e ğ e r
V arlık g ib i ço k y oksul, g id e re k e n yoksul ve e n so y u t b e lir le ­
n im i k e n d i iç in d e k a p s a y a c a k d e n li varsıl d e ğ ilse , b u , d e n e ­
b ilir ki, hiç kuşk u su z saçm adır. D ü şü n c e için h iç b irşey iç -d e ğ er
a ç ıs ın d a n Varlık ta n d a h a ö n e m s iz o la m a z . G e n e d e d a h a
ö n e m s iz b irşe y o la b ilir — b e lk i d e V arlık d u r u m u n d a ilk
o la ra k ta s a r ım la n a n b irşey , d iy e lim ki dışsal, d u y u s a l b ir
v aro lu ş, ö r n e ğ in b u r a d a ö n ü m d e d u r a n k a ğ ıd ın v a ro lu şu gibi;
a m a sın ırlı, g eç ic i b irşe y in d u y u sa l v a r o lu ş u n d a n sö z etm ey i
h iç k u şk u su z kim se istem ey ecek tir. — B u n d a n b aşk a, E le ştiri­
n in d ü ş ü n c e ve v a rlığ ın ayrı o ld u k la r ı y o lu n d a k i s ır a d a n
g ö zlem i, in sa n ı T in in in T a n rı düşüncesinden o n u n va r o ld u ğ u ­
n u n p e k in liğ in e g ö tü r e n y o lu n d a e n ç o ğ u n d a n b e lk i d e
ra h a ts ız e d e b ilir, a m a d u r d u ra m a z . B u geçiş, T a n rı d ü ş ü n c e ­
sin in o n u n v a rlığ ın d a n saltık ayrılm azlığı o lg u su dolaysız bilme
ya d a in a n ç k u ra n ım d a h a k k ın ı y e n id e n k a z a n ır — d a h a s o n ra
sö z ü e d ile c e ğ i gibi.

§52
D ü şü n ce iç in b u y o ld a e n y ü k se k n o k ta s ın d a belirlilik o n a dışsal
b irş e y o la ra k k a lır; ve b ö y le c e b u r a d a h e r z a m a n Us o la ra k
a d la n d ır ılm a s ın a k a rşın , b a ş ta n s o n a soyut düşünce o la ra k k alır.
T ü m b u n la r ı n s o n u c u U su n d e n e y im le r in y a lın la ş tır ılm a s ı ve
d iz g e se lle ştirilm e si iç in biçimsel birlikten b aşk a h iç b irşe y sa ğ la m ı­
y o r o lm a s ıd ır; o g e r ç e k liğ in b ir k a n o n u d u r, b ir orgaııonu d e ğ il;
sağlayabileceği şey b ir so n su zlu k öğretisi değil, am a a n c a k b ilm e n in
b ir Eleştirisidir. E n s o n ç ö z ü m le m e s in d e b u E le ştiri d ü ş ü n c e n in
k e n d i iç in d e a n c a k belirsiz birlik ve b u belirsiz birliğin etkin liğ i
o ld u ğ u in a n c a sın d a n o lu şu r.

Ek. K ant, k u ş k u n u n ö te sin d e , U su “koşıılsıız’ü n yetisi o la ra k g ö rü y o rd u ; a m a


U s y alnızca so y u t özd eşliğ e in d irg e n e c e k se , o z a m a n b u aynı z a m a n d a o n u n
k o ş ııls u z lu ğ u n d a n v azgeçiş a n la m ın a d a g e le c e k ve b ö y le c e U s g e rç e k te
y a ln ız ca b o s a n la k d ü z e y in e d ü şe c e k tir. U s a n c a k d ış a rd a n o n a y a b a n c ı b ir
iç e rik yoluyla b e lirle n iy o r o lm a m a s ı, te rs in e k e n d i k e n d is in i b e lirliy o r ve
b ö y lece iç e riğ in d e k e n d i k e n d is in d e kalıyor o lm ası yoluyla koşulsuzdur. O ysa
K a n t’a g ö re U su n e tk in liğ i k e sin lik le yaln ızca algı yoluyla s a ğ la n a n g e re c i
k a te g o rile r in u y g u lan ışı yoluyla d iz g e se lle ştirm e k te n , e .d . dışsal b ir d ü z e n
iç in e g e tirm e k te n o lu şu r, ve b u ra d a k i ilkesi y alnızca çelişkisizlik ilkesidir.
D Ü ŞÜ N C EN İN NESN ELLİĞE KARŞI İKİN Cİ T U T U M U 127

§ 53
(b) E le ştirel F else fe d e K ılgın Us k e n d i k e n d is in i b e lirle y e n , a m a
hiç k u şk u su z evrensel k ip te b e lirle y e n , e.d . dü şü n e n iste n ç o la ra k
alın ır. B u n u n b u y ru m s a l, n e s n e l ö z g ü rlü k y a s a la rın ı, e .d . n e y in
olması gerektiğini söyleyen y asaları verm esi gerek ir. B u ra d a d ü ş ü n ­
ceyi nesnel olarak belirleyen b ir e tk in lik o la ra k (e .d . g e r ç e k te bir
Us o la ra k ) a lm a n ın h a k lılığ ı k ılg ın ö z g ü r lü ğ ü n deneyini yoluyla
tanıtlanabilm esi, e .d . ö z b iliııc in g ö r ü n g ü s ü n d e g ö s te rile b ilm e s i
o lg u s u n a d a y a n d ırılır. B ilin ç te k i b u d e n e y im e k a rşı B e lirle n im ­
c iliğ in d e b e n z e r o la ra k k a rş ıt d e n e y im d e n ü r e ttiğ i h erşe y ,
ö z e llik le in s a n la r a r a s ın d a h a k ve ö d e v o la r a k g e ç e rli o la n
şey lerin , e.d. n e s n e l o lm a la rı g e re k e n ö z g ü rlü k y a sa la rın ın sonsuz
tü rlü lü ğ ü n d en k u ş k u c u (ay rıca H u m e c u ) tü m e v a r ım çık arılır.

§ 54 .....................................
K ılg ın d ü ş ü n c e n in k e n d in e yasa y a p a c a ğ ı şey iç in , k e n d i iç k in
belirlenim inin ö lç ü tü iç in y in e şu ay n ı s o y u t a n la k özdeşliğinden
b a şk a b irşey y o k tu r; b e lirle n im d e h iç b ir çelişki o la m az ; — kılgın
U s b ö y le ce kuram sal U su n d o r u k n o k ta sı o lm a sı g e r e k e n b iç im ­
c iliğ in ö te s in e g e ç m e z .
A m a b u k ılg ın U s e v re n se l b e lir le n im i, iyiyi sa lt k e n d i iç se l­
liğ in e sın ırla m a z ; a m a b u ilk k ez iy in in d ü n y a s a l b elirli-v arh k ya
d a dışsal n e s n e llik ta şım a sı is te m in d e , e .d . d ü ş ü n c e n in y aln ızc a
öznel d e ğ il aıııa g e n e l o la ra k n e s n e l o lm a sı is te m in d e s ö z c ü ğ ü n
ta m a n lam ıy la kılgın o lu r. K ılgın U su n b u k o n u tla m a s ı ü z e rin d e
d a h a s o n r a d u ra c a ğ ız .

Ek. K a n t k u ra m s a l U sa y a d sıd ığ ın ı — ö z g ü r ö z -b e lirle n im — k ılg ın U s için


kesinlikle d o ğ ru lad ı. K an t Felsefesine o büyiik ilgiyi ve h iç k uskusuz b ü tü n ü y le
h a k lı o la ra k k a z a n d ıra n n o k ta başlıca b u yanıydı. K a n t’a b u b a k ım d a n neyi
b o rç lu o ld u ğ u m u z u d e ğ e rle n d ir e b ilm e k için ilk o la ra k k ılg ın fe ls e fe n in ve
ö z el o la r a k a h la k fe ls e fe s in in o n u n z a m a n ın d a y ü r ü r l ü k te o la n s e k lin i
a n ım s a m a m ız g e re k ir. B u g e n e l o la r a k M u tç u lu k d iz g e siy d i ki, in s a n ın
b e lirle n im in e ya d a yazgısına ilişkin soruya in sa n k e n d in e m u tlu lu ğ u n u h e d e f
a lm a lıd ır y a n ıtın ı v e riy o rd u . Bu fe lse fe d e m u tlu lu k ta n in s a n ın k e n d i tikel
e ğ ilim le ri, d ile k le ri, g e re k s in im le ri vb. d ü z e y in d e k i d o y u m u a n la şılırk e n ,
böylelikle olum sallık ve tikellik istencin ilkesi ve etkinleşm esi o larak alınıyordu.
K e n d i iç in d e sa ğ la m b ir d e s te k te n b ü tü n ü y le y o k su n o la ra k tü m b a ş ın a
b ııyrukluğa ve geçici heveslere kapıyı a rd ın a d e k a ç a n b u M u tç u lu ğ u n karşısına
K a n t k ılg ın U su ç ık a rd ı ve b ö y lece h e rşe y için e şit ö lç ü d e bağlayıcı e v re n se l
b ir istenç b e lirlen im i için istem i dile getirdi. Ö te y a n d an , ön cek i p a ra g ra fla rd a
b e lirtild iğ i gibi, K a n t’a g ö re k u ra m sal U s yalnızca s o n s u z u n o lu m su z y etisidir
ve, k e n d i o lu m lu iç e riğ in d e n yo k su n o lara k , g ö rg ü l b ilg in in s o n lu lu ğ u n u
128 M ANTIK BİLİMİ

sa p ta m a y a sın ırla n m a s ı g e re k ir; b u n a k a rsın k ılgın U sa k e sin b ir b iç im d e


o h ım h ı so n su z lu k tan ın ır, ve d a h a s ı öyle b ir y olda ki, istence k e n d in i e v ren se l
k ip le rd e , e .d . düşünerek b e lirle m e y e te n e ğ i verilir. İste n ç h iç k u şk u su z b u
y e te n e ğ e iy ed ir, ve in s a n ın a n c a k o n a iye o ld u ğ u ve e y le m in d e o n d a n
y a ra rla n d ığ ı ö lç ü d e ö z g ü r o ld u ğ u n u b ilm e n in b ü y ü k ö n e m i v a rd ır; a m a bu
g ü c ü n ta n ın m a sıy la h e n ü z iste n c in ya d a kılgın U su n içeriğine ilişkin so ru
y a n ıtla n m ış olm az. Bu y ü z d e n , in sa n iyi o la n ı is te n c in in içe riğ i y a p m a lıd ır
d e n ir d e n m e z içeriğe, b u içeriğin b elirliliğine ilişkin so ru d o ğ a r; ve n e istencin
k e n d i k endisi ile b ağdaşm ası b içim in d e k i yalın ilke, n e d e ö d ev in ö d ev u ğ ru n a
y a p ılm ası istem i g ü ç lü ğ ü o r ta d a n kald ırır.

§55
(c) D erin-düşünce d ü z e y in d e k i Yargı-yetisine sezgisel b ir a n la ğ ın
ilk e si y ü k le n ir; eş d e y işle , evrensel (so y u t ö z d e şlik ) iç in o lu m sa l
o la n ve o n d a n tü re tile m e y e n tikel o a n la k ta b u e v re n se lin k en d isi
y o lu y la b e lir le n ir — tik e l ki S a n a tın ve örgensel D o ğ a n ın ü r ü n le ­
r in d e d e n e y im le n ir.
Yargının E leştirisi’ild e k i ç a rp ıc ı n o k ta K a n t’ın o r a d a Id ea n m
ta s a rım ın d a n , g id e re k b ir d ü ş ü n c e s in d e n söz etm iş olm asıd ır.
Sezgisel b ir a n la k , b ir iç e r e k s e llik vb. g ib i b ir ta s a r ın ı ay n ı
z a m a n d a k e n d i iç in d e s o m u t o la ra k d ü ş ü n ü le n b ir evrensel­
dir. B u n a g ö re K an t F elsefesi k e n d in i yalnızca b u ta sa rım la rd a
ktırg u l o la ra k g ö ste rir. B irç o k la rı, ö z e llik le S e b ille r, sa n a tsa l
güzellik I d e a s ın d a , d ü ş ü n c e ve d u y u sa l ta s a r ın ım som ut b irli­
ğ in d e , b ö lü n m ü ş a n la ğ ın soyutlam alarından kaçış y o lu n u b u l­
d u la r, — b a ş k a la rı ise, is te r d o ğ a l isterse a n lık s a l d irim s e llik
o ls u n , g e n e l o la ra k dirim selliğin se z g isin d e ve b ilin c in d e . —
S a n a t ü r ü n le r i d e h iç k u şk u su z d irim li b irey se llik g ib i iç e rik ­
le r i n d e s ın ır lıd ır la r ; a m a , iç e r iğ in e g ö r e d e k a p s a m lı o la n
Id ea y ı K a n t D o ğ a ya d a z o r u n lu k ile ö z g ü rlü k e re ğ i a ra s ın d a
k o ııu tla n a n u y u m d a , d ü n y a n ın o lg u sa lla şm ış o la ra k d ü ş ü ­
n ü le n so n e r e ğ in d e s u n d u . A m a düşünce te m b e lliğ i d iy e b ile ­
ce ğ im iz tu tu m , b u e n y üksek Id e a ile ilg ile n irk e n , so ıı-e re ğ in
e d im s e l o lg u s a lla ş m a s ın a k a rşı K av ram ve o lg u s a llığ m ayrıl-
n ıışlığ ın a sa rılm ak için "gerek”te çok kolay b ir kaçış yolu b u lu r.
G e n e d e, d irim se l ö rg e ıılik le rin ve sa n atsa l g ü ze lliğ in b u lu n u şu
d a h a ş im d id e n duyu ve sezgi için idealin edimselliğini g ö ste rir.
K a n t’ın b u n e s n e le r ü z e r in e g ö z le m le ri öyleyse b ilin c i som ut
Id e a y ı s a p ta m a y a ve d ü ş ü n m e y e g ö tü r m e k iç in ö z e llik le
uygundu.
D Ü ŞÜ N C EN İN N ESN ELLİĞE KARŞI İKİN Cİ T U T U M U 129

§56
B u r a d a a n la ğ ın evrenseli ile s e z g in in tikeli a r a s ın d a k u ra m s a l ve
kılgısal Us ö ğ re tile rin in te m e lin d e y a ta n d a n d a h a b aşk a b ir ilişki
d ü şü n c e si o rtay a sü rü lü r. A m a b u d ü ş ü n c e b irin c in in gerçek ilişki,
g id e re k gerçekliğin k e n d isi o ld u ğ u iç g ö rü s ü n e b a ğ la n m a z . B u n u n
y e r in e , b u b ir lik y a ln ız c a s o n lu g ö r ü n g ü le r d e v a ro lu ş a ç ık tığ ı
b iç im iy le a lın ır ve deneyimde g ö ste rilir. B öyle b ir d e n e y im ilk
o la ra k özned e n kay n ak lan ır: — ya D ehadan, estetik id e a la r ü re tm e
y e tisin d e n g e lir (e ste tik id e a la r ile a n la şıla n şey özgür im g e le m in
b ir id eay a h iz m e t e d e n ve düşünm eye g ö tü r e n ta sarım larıd ır, a m a
böyle b ir iç e rik b ir K av ram d a an latılm a z ya d a o n d a a n la tılm a sın a
iz in v e rm e z ); — ya d a B eğeni-yargısından, ö z g ü r lü k le r i iç in d e k i
sezgiler ya d a ta sa rım la r ile yasallığı ya d a k u rallılığ ı iç in d e k i anlak
a r a s ın d a k i bağdaşm a d u y g u s u n d a n g e le b ilir.

§57
D e rin -d ü ş ü ıım e d ü z e y in d e k i Y argı-yetisinin dirim li D oğa-ürünleri
için ilkesi K an t ta ra fın d a n Erek o la ra k b e lirle n ir — etk in K avram ,
k e n d i iç in d e b e lir le n m iş ve b e lirle y e n e v re n s e l. A ynı z a m a n d a
dışsal ya d a sonlu ereksellik ta sa rım ı u z a k la ş tırılır ki b u n d a E re k
iç le rin d e k e n d in i o lg u sa lla ştıra c a ğ ı a ra ç ve g e re ç iç in sa lt dışsal
b iç im d ir. B u n a karşı, dirimli k e n d ilik te E re k ö z d e ğ e içk in b e lirle ­
n im ve e tk in lik tir ve tü m ü y e le r b ir b ir le r i k a rş ıs ın d a eşit ö lç ü d e
A raç ve E re k tirle r.

. § 58
B öyle b ir İ d e a d a e r e k ve a ra ç a r a s ın d a k i, ö z n e llik ve n e s n e llik
a ra sın d a k i anlak-ilişkisiııin o rta d a n k a ld ırılm a sın a k arşın , b u n u n ­
la çelişki iç in d e E re k öyle b ir n e d e n o la ra k a ç ık la n ır ki, sa lt b ir
tasarını o la ra k , e.d . öznel birşey o la ra k v a ro lu r ve d a v ra n ır — , ve
b u n a g ö r e e re k s e l b e lir le n im d e sa lt bizim a n la ğ ım ız a ö z g ü b ir
yarg ı ilk esi o la ra k aç ık la n ır.
E le ştire l F e lse fe U su n y aln ızca görüngüleri b ile b ile c e ğ i s o n u ­
c u n a v a rd ık ta n s o n ra bile, d irim li D o ğ a a ç ısın d a n e n a z ın d a n
eşit ölçüde özııel ik i d ü ş ü n c e k ip i a r a s ın d a b ir se ç im y a p m a
o la n a ğ ı v ard ı, ve g id e re k K a n t’m a ç ım la m a sın a g ö re b ile D o ğ a
ü r ü n le r in in b ilg isin i y aln ızc a n ite lik , n e d e n ve e tk i, b ile şim ,
b ile ş e n le r vb. g ib i k a te g o r ile re s ın ırla m a m a g ib i b ir y ü k ü m ­
lü lü k söz k o n u s u y d u . Iç ereksellik ilkesi, b ilim se l u y g u la m a d a
s a p ta n ıp g e liş tirilm iş o lsa y d ı, D o ğ a n ın b ü tü n ü y le b a ş k a ve
d a h a y ü k se k b ir k ip te ird e le ııiş in e g ö tü re c e k ti.
130 M ANTIK BİLİMİ

§ 59
B u ilkeye g ö re b ü tü n b ir sınırsızlığı iç in d e k i Id e a şöyle o lacak tır:
U s ta ra fın d a n b e lirle n e n evrensellik, saltık so n -erek , İyi, d ü n y a d a
e d in ıs e lle ş tirile c e k tir, ve d a h a s ı, b ir ü ç ü n c ü ta r a f ın d a n , b u so n -
e re ğ iıı k e n d isin i k o y an ve o lg u sa lla ştıra n g ü ç, e.d . Tanrı ta ra fın ­
d a n ; ve b ö y le lik le O n d a , s a ltık G e rç e k lik te , o e v r e n s e llik ve
b irey sellik , ö z n e llik ve n e s n e llik k arşıtlık la rı ç ö z ü lü r ve b ağ ım sız­
lık ta n ve g e r ç e k lik te n y o k s u n lu k la rı g ö ste rilir.

§ 60
A m a d ü n y a n ın so n -e re ğ in i im liy o r o la ra k g e tirile n İyi d a h a b aştan
s a lt bizim iy im iz o la ra k , bizim k ılg ın U s u m u z u n a h la k s a l yasası
o la r a k b e lir le n ir ; öyle k i, b ir lik d ü n y a d u r u m u n u n ve d ü n y a
o la y la r ın ın a h la k a n la y ış ım ız la b a ğ d a ş m a s ın d a n d a h a ö te y e
g e ç m e z ." B u n d a n b a ş k a , b u s ın ırla m a iç in d e b ile Son-erek, İyi
g ib i te r im le r b e lirle n m iş iz b ir e r so y u tla m a o la ra k k a lırla r, tıp k ı
Ödev o lm a sı g e re k e n şey gibi. D ahası, b u u y u m a karşı iç e riğ in d e
gerçek olmadığı sa p ta n m ış o la n karşısav u y a n d ırıla ra k y e n id e n ileri
s ü r ü lü r ve böylece u y u m sa lt öznel birşey o la ra k b e lirle n ir, — salt
o lm a s ı gereken, e .d . ay n ı z a m a n d a olgusallık ta ş ım a y a n b irşe y
o la r a k , — in a n ıla n b irşe y o la ra k ki, sa lt ö z n e l p e k in lik taşır,
g e rç e k lik te n , Id ea y a k a rşılık d ü ş e n o n e s n e llik te n yoksundur. —
B u ç e lişk i I d e a n ııı o lg u s a lla ş m a s ın ııı o r a d a İ d e a n m d a o la c a ğ ı
b ir za m a n a , b ir g e le c e ğ e e r te le n m e s i y o lu y la g iz le n m iş g ib i
g ö r ü n s e d e, za m a n g ibi d u y u sa l b ir k o şu l d a lıa ç o k ç e liş k in in b ir
ç ö z ü m ü n ü n te rs id ir ; ve k a rşılık d ü ş e n a n la k ta s a r ım ı o la ra k
so n su z ilerleme ise d o ğ r u d a n d o ğ ru y a o b itim siz o la r a k k o y u la n
ç e liş k in in k e n d is in d e n b a şk a b irşey d e ğ ild ir.
B ilg in in d o ğ a s ın a ilişk in o la ra k E le ş tire l F e ls e fe d e n kay ­
n a k la n a n ve ç a ğ ın b ir ö n y a rg ıs ın a , yaygın b ir v a rsa y ım a
d ö n ü ş m ü ş o la n s o n u ç ü z e r in e g e n e l b ir g ö z le m d e b u lu ­
n a b iliriz .
T ü ııı ik ic i d iz g e le r d e , a m a ö z e llik le K a n t’ııı d iz g e s in d e ,
te m e l ek sik liğ i e le v e r e n şey az ö n c e b a ğ ım sız o la ra k ve b u

11 Yargının Eleşlirisi’nAe [1. Basım ], s. 427 [§ 88], K ant’ııı k e n d i sözleriyle:


“S o n -e ıe k yaln ızca k ılgın u s u m u z u n b ir k a v ra m ıd ır ve D o ğ a n ın k u ra m s a l
o la ra k y a rg ılan m a sı am acıyla hiçbir deneyim, verisinden ç ık a rsa n a m a z , n e d e
D o ğ a n ın bilgisi ile ilişkilendirilebilir. Bu kavram için yalnızca ahlaksal yasalarla
u y u m lu o lara k kılgın Us için o lan d ışın d a h içb ir k u llan ım o lan a k lı d eğildir;
ve yaralılışm sım-ereği. öyle b ir evren yapısıdır ki, yalnızca yasalara g ö re belirli
o la ra k ortaya koyabileceğim iz şeyle, e.d. a n kılgın usum uzun son e reğ i ile, ve
d a h a sı kılgın olm ası ö lçü sü n d e, b ağdaşır.”
D Ü ŞÜ N C EN İN NESN ELLİĞE KARŞI İKİN Cİ T U T U M U 1 31

y ü zd e n birleşemez o la ra k b ild irilm iş o la n ı birleştirme tu ta rs ız lı­


ğıdır. B irleşm iş o la n g e rç e k o la ra k b ild irilir b ild irilm e z h e m e n
g e rç e k lik le ri o la n b irlik le ri iç in d e k e n d i b a ş la rın a k alıcılık ları
y a d s ın a n iki k ıp ın ın a n c a k ay rıy k e n g e r ç e k lik ve e d im s e llik
ta ş ıd ık la rın ın g e r ç e k o la ra k b ild irild iğ in i g ö r ü rü z . Böyle b ir
felse fecilik b u ile ri g e ri g id ip g elişin k e n d is in in b ile b u te k il
b e l ir le n im le r d e n h e r b ir in in d o y u r u c u o lm a k ta n n e d e n li
u z a k o ld u k la rın ı g ö s te rd iğ in in yalın b ilin c in e v ara m az ; b u n u
b a şa ra m a z , ç ü n k ü iki d ü şü n c e y i — ve b iç im a ç ısın d a n sa lt iki
d ü ş ü n c e sö z k o n u s u d u r — b ir a r a y a g e tir m e g ib i y a lın b ir
y e te n e k te n y o k s u n d u r. B ir y a n d a n a n la ğ ın y a ln ız c a g ö r ü n ­
g ü le ri b ild iğ in i k a b u l e tm e k , ve ö te y a n d a n b ilg i d a h a ö tey e
gidemez, b u in s a n b ilg is in in doğal, sa ltık i m i n d ir d iy e re k b u
b ilgiyi saltık birşey o la ra k ile r i s ü r m e k tu ta r s ız lık la r ın e n
b ü y ü ğ ü d ü r . D o ğ a l şe y le r e v re n s e l s ın ır la r ı ü z e r in e hiçbirşey
bilmedikleri ö lç ü d e , b e lirlilik le ri onlar için d e ğ il a m a sa lt bizinı
için b ir sın ır o ld u ğ u ö lç ü d e sın ırlıd ırla r ve sa lt b u y ü z d e n d o ğ al
şe y le rd ir. B irşey a n c a k aynı z a m a n d a ö te s in e g e ç ile b iliy o rsa
b ir srııır o la ra k , b ir ek sik lik o la ra k b ilin e b ilir, ya d a g id e re k
d ııy u m s a n a b ilir. D irim li şe y ler d irim s iz o la n la r a k a rşı acı
d u y m a ay rıc alığ ın ı g ö s te rirle r; d irim li şe y ler iç in b ile tekil b ir
b e lir lilik olum suz b irşe y in d u y u m u n a d ö n ü ş ü r , ç ü n k ü o n la r
d ir im li şe y le r o la ra k d irim liliğ in te k il o la n ın ö te s in d e o la n
evrenselliğini k e n d i iç le r in d e ta şırla r, ve k e n d ile r in i k e n d i
o lu m s u z la rın d a s ü r d ü r ü r ve b u çelişkinin k e n d ile r in d e v a ro l­
d u ğ u n u d u y u m sa rla r. B u çelişki a n c a k o n la r ın yaşam d u y g u ­
la rın ın e v re n se lliğ in in ve b u n a karşı d u r a n o lu m s u z tek illiğ in
ikisi d e ö z n e d e o ld u ğ u sü re c e o n la rd a d ır; ve b ilg in in sın ırı,
eksikliği d e b e n z e r o la ra k a n c a k e v re n s e lin , b ü tü n le n m iş ve
ta m a m la n m ış b irşe y in varolan Id e a sı ile karşılaştırm a yoluyla
b ir s ın ır o la ra k , b ir e k sik lik o la ra k b e lir le n ir . B u y ü z d e n ,
b irşe y i s o n lu ya d a s ın ırlı o la ra k b e l ir tm e n i n s o n s u z u n ,
sın ırsızın edimsel b u lu n u şu n u n ta n ıtın ı iç e rd iğ in i, sın ırı b ilm e ­
n in a n c a k s ın ırs ız ın b ilin ç te bu y a n d a o lm a sıy la o la n a k lı
o la b ile c e ğ in i g ö r m e m e k olsa o lsa b ir b ilin ç siz lik tir.
K a n t’ın b ilg i a n la y ış ın ın b u s o n u c u ü z e r in e d a h a ö te b ir
g ö zlem o la ra k o n u n felse fesin in b ilim le rin e le alm ışı ü z e rin e
h iç b ir e tk id e b u lu n m u ş o lm a d ığ ın ı d a ek ley e b iliriz . B u felsefe
sıra d a n b ilg in in kategorilerini ve yö n tem in i hiç d o k u n m a d a n
bırakmıştır. O d ö n e m in b ilim sel ç a lış m a la rın d a a r a d a b ir K an t
F e ls e fe s in in ö n e r m e le r iy le b a ş la n d ığ ın ı g ö r ü y o r o lsa k d a ,
in c e le m e n in g id iş in in g ö s te rd iğ i o lg u b u ö n e r m e le r in sa lt
132 M ANTIK BİLİMİ

yü zey sel b ir e r sü s o ld u k la r ı ve o ilk b ir k a ç sayfa a tla n d ığ ı


z a m a n aynı g ö rg ü l iç e riğ in o rta y a çıktığıdır.'-'
K a n t F e lse fe sin in metafiziksel görgücülük ile y a k ın d a n b ir
k a r ş ıla ş tırm a s ın a g e lin c e , b u s a f g ö r g ü c ü lü k , d u y u s a l alg ı
ü z e r in d e d ir e tiy o r o lm a s ın a k a rş ın , tin s e l b ir e d im s e lliğ e ,
d u y ıılu rü stü b ir e v re n e d e izin v erir — iç eriğ i n asıl sa ğ lan ırsa
s a ğ la n sın , is te r d ü ş ü n c e d e n isterse d ü ş le m d e n vb. tü re tilm iş
o lsun. Biçim a ç ısın d a n b u iç erik in a n ca sın ı tin sel ya d a d ü ş ü n ­
sel y e tk e d e b u lu r, tıp k ı g ö rg ü l b ilg id e k a p s a n a n ö te k i iç eriğ in
d ışs a l a lg ın ın y e tk e s i ü z e r in e d a y a n m a s ı g ib i. A m a derin
d ü şü n ce d ü z e y in d e işle y e n ve tu tarlılığı k e n d i n e ilk e y a p a n
görgücülük e n so n , e n y ü ksek iç e rik te k i b u ik icilik le savaşır ve
d ü ş ü n e n ilk e n in ve k e n d in i b u ilk e d e g e liş tir e n tin s e l b ir
d ü n y a n ın b ağ ım sız lığ ın ı yadsır. Özdekçilik, D oğalcılık g ö rg ü c ü ­
lü ğ ü n tutarlı dizgesidir. — K a n t Felsefesi d ü ş ü n c e ve ö z g ü rlü k
ilk e s in i s a ltık o la r a k b u g ö r g ü c ü lü ğ ü n k a r ş ıs ın a k o y a r ve
k e n d i n i sö z ü e d i le n o ilk g ö r g ü c ü lü ğ e b a ğ la r, b u n u o n u n
g e n e l ilk e s in d e n e n k ü ç ü k b ir y o ld a s a p m a k s ız ın y ap a r.
K a n t’m ik ic iliğ in in b ir y a n ın d a a lg ın ın ve o n u n ü z e r in e
d ü ş ü n e n a n la ğ ın d ü n y a s ı d u r u r. B u d ü n y a h iç k u ş k u s u z b ir
görüngüler d ü n y ası o la ra k bildirilir. O ysa b u sa lt b ir başlık, salt
b iç im se l b ir b e lirle n im d ir, ç ü n k ü kay n ak , iç e rik , ve ird e le m e
y olu b ü tü n ü y le g ö rg ü c ü lü k te o ld u ğ u gibi k alırlar. B u n a karşı
ö te y a n d a k e n d in i a n la y a n d ü ş ü n c e n in b ağ ım sızlığ ı, ö z g ü rlü k
ilkesi d u r u r ki K a n t b u n u ö n c e k i sıra d a n m etafiz ik le paylaşır;
a m a tü m iç e riğ i b o ş a ltılm ış ve o n u n ta r a f ı n d a n y e r in e b ir
, y e n isi s a ğ la n a m a m ış tır. E le ş tire l F e ls e fe d e Us a d ın ı a la n bu
d ü ş ü n c e tü m b e l ir le n im le r in d e n k o p a r ılm ış , tü m yetked e n
so y u tla n m ıştır. K a n t F e lse fe sin in y ap m ış o ld u ğ u b a ş lıc a e tk i
b u sa ltık iç selliğ in b ilin c in i u y a n d ırm ış o lm a s ıd ır; b u içsellik
h iç k u şk u su z so y u tlu ğ u n e d e n iy le k e n d in i h iç b ir şeye g eliştire­
m e m iş ve ister b ilg iler o lsu n isterse a h la k y asaları o lsu n h iç b ir
b e lir le n im ü r e te m e m iş , a m a g e n e d e dışsallık ıra s ın ı taşıy an
h e r h a n g i birşeyi k e n d i iç in e alm ayı ve g e ç e rli saym ayı k e s in ­
likle y adsım ıştır. U sun bağlantısızlık ilkesi, ya d a k e n d i iç in d e

IJH e r m a n n ’ın Şiirsel Ölçü Elkilnbı bile [G ottfried H e rm a n n , Handbuch der


Metrik, L eipzig 1799] başlan g ıcın ı K antçı felsefen in p a ra g ra fla rı ile yapar; §
8 ’d e ileri sü rü ld ü ğ ü n e g ö re D izem Yasası 1) bir nesnel, 2) b ir biçimsel, 3) bir
a priori belirli yasa o lm a lıd ır. Bu is te m le ri ve d a h a s o n r a b u n la r ı izle y en
n e d e n s e llik ve etkileşim ilk e lerin i, b u biçim sel ilk e lerin ü z e rin d e e n k üçük
b ir e tk id e bile b u lu n m a d ık la rı ö lçü in ce lem esin in k e n d isi ile k arşılaştırm ak
ilginç olacaktır.
D Ü ŞÜ N C EN İN NESNELLİĞE KARŞI İKİN Cİ T U T U M U 133

saltık bağım sızlık ilkesi, b u n d a n böyle h e m fe lse fe n in ev ren sel


ilkesi h e ııı d e ç a ğ ın b ir ö n y arg ısı o la ra k g ö rü le c e k tir.

Ek 1- E le ş tire l F e ls e f e n in b ü y ü k o lu m s u z y a ra rı a n la k - b e lir le n im le r in in
s o n lu lu ğ a a it o ld u k la r ı ve b u n la r ın iç e rs in d e d e v in e n b ilg in in G e rç e ğ e
ulasam ıy acağ ı k a n ısın ı g e ç e rli kılm ış o lm a sın d a yatar. A m a b u felsefe o d e n li
d e tek-yanlıdır, ç ü n k ü a n la k -b elirle n im le rin in so n lu lu k la rm ı b u n la rın yalnızca
bizim ö zn el d ü şü n c e m iz e a it o lm a la rın a b a ğ la r ve b u d ü ş ü n c e için k e n d in d e -
şeyin saltık b ir öte-yan k alm ası g e re k tiğ in i ile ri sü re r. O ysa g e rç e k te a n lak -
b e lirle n im le rin in so n lu lıık ları o n la rın ö z n e llik le rin d e yatm az; te rs in e b u n la r
k e n d ile r in d e s o n l u d u r l a r ve s o n lu lu k la r ın ın k e n d il e r i n d e g ö s te rilm e s i
g erek ir. B u n u n la b irlik te , K a n t’a g ö re d ü ş ü n d ü k le rim iz o n la rı d ü ş ü n e n biz
o ld u ğ u m u z iç in y a n lış tır la r . — Bu f e ls e f e n in d a h a ö te b i r e k sik liğ i d e
d ü ş ü n c e n in salt aıılatısal b ir b e tim le m e sin i ve b ilin c in k ıp ıla rın ın yalnızca b ir
s ıra la m a s ın ı v e riy o r o lm a sıd ır. Bu s ır a la m a h iç k u s k u s u z a n a n o k ta la rd a
d o ğ r u d u r , a m a b ö y le g ö r g ü l o la r a k b ir a r a y a g e t i r i l e n ş e y le r in z o r u n -
lu k la rın d a n h iç söz e dilm ez. B ilincin değişik e v releri ü z e rin e y a p ıla n d ü şü n sel
ird e le m e le rin s o n u c u o la ra k sö y le n en te k şey h a k k ın d a b irşe y le r b ild iğ im iz
h erşey in içe riğ in in yalnızca g ö rü n g ü o ld u ğ u d u r. Bu so n u ç so n lu d ü ş ü n c e n in
yalnızca g ö rü n g ü le rle ilgili o lm ası ö lç ü s ü n d e o nay lan ab ilir. A m a b u g ö rü n g ü
b a sa m a ğ ı ile h e rşe y b itm iş o lm az; te rs in e , b u n d a n d a y ü k se k b ir a la n d a h a
v a rd ır ki, K a n t F e lse fesi için u laşılm az b ir öte-yan o la ra k kalır.

Ek 2. K an t F e lse fesin d e d ü ş ü n c e n in k e n d isin i k e n d i iç in d e n b e lirlem esi ilkesi


ilkin y a ln ız c a b iç im se l o la ra k o rta y a s ü r ü ld ü ve d ü ş ü n c e n in b u ö z-b elir-
l e n im in in " n a s ıl'ı ve “ne d enli'sı ta n ıtla n m a d a n b ıra k ıld ı; b u n a k a rşı, b u
eksikliği g ö re n F ic h te k a te g o rile rin ç ık a rsa n m a sı y ö n ü n d e b ir is te m d e n söz
e tti ve aynı z a m a n d a böyle b ir çıkarsam ayı e d im se l o la ra k s u n m a g iriş im in d e
b u lu n d u . F ic h te ’n in felsefesi “B e n ”i felsefi a ç ın ım ın b a şlan g ıç n o k tası yap tığ ı
için, k a te g o rile rin k e n d ile rin i o n u n e tk in liğ in in s o n u c u o la ra k g ö ste rm e le ri
gerekir. A m a F ic h te ’d e “B e n ” g e rç e k te n özgür, k e n d iliğ in d e n e tk in lik o la ra k
g ö rü n m e z , ç ü n k ü ilk o la ra k d ış a rd a n b ir d ü r tü ile u y a rıld ığ ı d ü ş ü n ü lü r ; b u
d ü rtü y e k arşı “B e n ”in te p k i g ö ste rm e si, ve ilkin b u te p k i yoluyla k e n d in in
b ilin cin e varm ası gerekir. — E ngelin doğası b u ra d a b ilin m ey e n yabancı birşey
o la ra k k a lır ve “B e n ” k a rşısın d a h e r z a m a n b ir “B aşk ası”n ı b u la n k o şu llu
birşeydir. B u n a g ö re F ic h te d e K an t F e lse fesin in s o n u c u n d a d u r u p kalır: salt
so n lu o la n b ilin e b ilird ir, oysa so n su z o la n d ü ş ü n c e n in ö te s in e geçer. K a n t’ta
“k e n dinde-şey” o la n a F ich te d ışa rd a n “d ü r tü ” d e r — b ir soyutlam a ki, “ B e n ”in
B aşkası o la ra k , o lu m s u z lu k ya d a g e n e ld e “B e n -o lm a y a n ” b e lirle n im in d e n
başk a h iç b ir b e lirle n im i yoktur. B u ra d a “B e n ” ilk kez o n u n k e n d in i b e lirle m e
e tk in liğ in i u y a n d ıra n “B e n -o lm a y a n ” ile ilişkide d u ru y o r o la ra k d ü ş ü n ü lü r,
ve d a h a s ı öyle b ir y o ld a ki, “B e n ” sü re k li o la ra k k e n d in i d ü r t ü d e n k u rta rm a
etkinliğidir, a m a g e n e d e ed im sel b ir k u rtu lu şa e rişm eksizin, ç ü n k ü d ü r tü n ü n
s o n a e rm e siy le v a rlığ ı y aln ız ca e tk in liğ i o la n “B e n ”in k e n d is i d e s o n a e rm iş
134 M A N T IK BİLİMİ

olacaktır. Bundan bajka, “B e n ”in e tkinliğinin ü rettiği içerik deneyimin sıradan


i ç e r i ğ i n d e n bafkau d e ğ il d i r , s a lt şu e k le m e ile: ki, bu içerik y a ln ız c a
g ö r ü n g ü d ü r.
Düşüncenin Nesnelliğe Karşı Üçüncü Tutumu

D o l a y s iz B il m e [S e z g i]

§6i
E le ştirel F e lse fe d e d ü ş ü n c e öyle b ir y o ld a a n la şılır ki, öznelâıv ve
enson, ve ü s te s in d e n g e lin e m e z b e lir le n im i soyut evrensellik ya d a
b iç im se l ö z d e şlik tir; d ü ş ü n c e bö y lece k e n d i iç in d e s o m u t e v re n ­
sellik o la n G e rç e k lik ile k a rşıtlık iç in e k o y u lu r. D ü ş ü n c e n in Us
o la n b u e n y ü k se k b e lir le n im in d e k a te g o r ile r ir d e le m e a ltın a
a lın m a z . — K a rşıt d u r u ş n o k ta s ı ise d ü ş ü n c e n in y a ln ız c a tikel
o la n ın e tk in liğ i o la ra k g ö rü lm e s in d e n ve b u y o ld a b e n z e r o la ra k
G erçe ğ e erişm ey e y eteneksiz o ld u ğ u n u n b ild irilm e s in d e n o lu şu r.

. . . § 62 . . . .
T ik e lin e tk in liğ i o la ra k d ü ş ü n c e ü r ü n ve iç e riğ i o la ra k y aln ızc a
kategorileri alır. B u n la r, a n la k ta r a f ın d a n sıkı sıkıya tu tu ld u k la r ı
z a m a n , sın ırlı b e lir le n im le r , koşu llu , bağındı, dolaylı o la n ın
b iç im le rid ir le r . B u n la r a s ın ırlı d ü ş ü n c e iç in S o n su z ve G e rç e k
d iye b irşe y o la m a z ve o n la r a h iç b ir g e ç iş y a p ıla m a z (T a n r ın ın
v a r o lu ş u n u n ta n ıtla r ı n a k a r ş ı) . B u d ü ş ü ııc e - b e lir le n im le r in e
K a v ra m la r d a d e n ir, ve b ir n e s n e y i ka v ra m a k b u y ü z d e n o n a
ko şu llu ve dolaylı b irşe y b iç im in d e u la ş m a k ta n b a ş k a b irşe y
a n la m ın a g e lm e z ; b ö y le ce e ğ e r o n e s n e G e rç e k , S o n su z ve
K oşulsuz ise, k o şu llu ve dolaylı birşeye çev rilir ve böyle b ir y o ld a
G e rç e ğ i d ü ş ü n e r e k a y rım sa m a k y e rin e , te rs in e , G e rç e k g e rç e k
o lm a y a n b irşe y e evrilir.
T a n rı ve G e r ç e k ü z e r in e y a ln ız c a d o la y sız bilgiyi ile ri s ü r e n
b a k ış a ç ıs ın ın o rta y a k o y d u ğ u b ir ic ik y a lın p o le m ik b u d u r .
D a h a ö n c e k i b ir e v re d e iııs a n b iç im s e l o la ra k n ite le n e n h e r
tü r ta sarım s o n lu o la ra k ve b öylece so n su z için d eğ ersiz o la ra k
T a n r ıd a n u z a k la ş tır ıld ı ve b u y o lla T a n r ı o ld u k ç a b o ş b ir
v a rlığ a in d ir g e n d i. A m a o z a m a n la r d ü ş ü n c e - b e lirle ııim le ri
g e n e l o la r a k iııs a n b iç im s e l b ir b a ş lık a ltın d a to p a r la n m a z ,
te rs in e d ü ş ü n c e n in S altığ ın ta s a r ım la r ın d a n s o n lu lu ğ u g id e -
135
13 6 M ANTIK BİLİMİ

r d iğ in e in a n ılırd ı — y u k a rıd a [§ 5] d e ğ in ile n o tü m ç a ğ la rın


ö n y argısı ile, ilkin “ü z e rin e -d ü ş ü n m e ” yoluyla G e rç e ğ e u laşıla­
ca ğ ı k an ısı ile u y u m lu o la ra k . A m a şim d i e n s o n u n d a g e n e l
o la ra k d iiş iin c e -b e lirle n im le rin in b ile in sa n b iç im se l o ld u k la rı
ve d ü ş ü n c e n in s a lt b ir sonlulaştırm a e tk in liğ i o ld u ğ u ile ri
s ü rü lü r. — S p in o z a ü z e r in e m e k tu p la r ın a V II. E k ’te facobivi
b u p o le m iğ i ta m b ir a ç ık lık la s u n m u ş tu r; a s lın d a b u n u Spi-
n o z a ’n ııı k e n d i fe ls e f e s in d e n çek m iş ve g e n e l o la r a k bilgiye
k arşı b ir silah o la ra k k u lla n m ıştır. B u p o le m ik te bilg i yalnızca
s o n lu n u n bilgisi o la ra k , d ü ş ü n c e d e b ir dizi yoluyla b ir koşullu­
d a n başka b ir koşulluya ile rle m e o la ra k g ö rü lü r, öyle ki b u ra d a
h e r b ir k o ş u lu n k e n d is i y in e sa lt b ir k o ş u llu d u r; — ile rley iş
ko şu llu koşullar y o lu y la y e r alır. B u n a g ö r e , a ç ık la m a ve
k a v ra m a b irşe y i b ir başkası ile dolaylı o la r a k g ö s te rm e k
d e m e k tir; b ö y le c e tü m iç e r ik sa lt tikel, bağım lı ve so n lu b ir
iç erik tir; S onsuz, G erçe k , T a n rı bilgi için sın ırı o lu ş tu ra n böyle
b ir b a ğ la n tı d ü z e n e ğ in in d ışın d a yatarlar. — B ir b aşk a ö n e m li
n o k ta d a h a v ard ır. K a n t F elsefesi k a te g o r ile rin s o n lu lu ğ u n u
b a ş lıc a b u n la r ı n öznellikleri g ib i b iç im se l b ir b e lir le n im d e
s a p ta r k e n , b u p o le m ik te ise k a te g o r ile r b e lir lilik le r in e g ö re
sö z k o n u s u e d ilir ve k a te g o r i o la ra k k a te g o r in in s o n lu lu ğ ıı
k a b u l ed ilir. — J a c o b i ö z e llik le D o ğ a ile ilg ili b ilim le rin
( Sciences exactes) d o ğ a l k u v v et ve y asala rı s a p ta m a d a k i p a rla k
b a ş a rıla rın ı göz ö n ü n d e b u lu n d u rm u ş tu r. B u s o n lu la r a la n ın a
içk in so n su z h iç k u şk u su z k e n d in i b u r a d a g ö ste rm ez ; L a la n d eH
b ü tü n g ö ğ ü ta ra d ığ ın ı a m a T an rıy ı b u la m a d ığ ın ı sö y le m iştir
(bkz. § 60, n o t) . B u a la n d a e n s o n so n u ç o la ra k d ışsal s o n lu ­
la rın belirsiz to p la ğ ı o la ra k evrensel o rta y a ç ık a r — Özdek; ve
Ja c o b i h a k lı o la ra k sa lt dolaylılık ile d ö şe li y o ld a ile r le m e d e
b u n d a n b a ş k a h iç b ir çıkış y o lu n u n o lm a d ığ ın ı g ö r d ü .

§ 63
Aynı z a m a n d a Gerçeklik Tin. içindir g ö rü şü öylesine v u rg u lu o la ra k
ile ri s ü r ü lü r ki, in sa n ı o lu ş tu ra n ın yalnızca Us ve u s u n ise T anrının
bilgisi o ld u ğ u b ild irilir. A m a d o la y lı b ilm e n in y a ln ız c a s o n lu
iç e rik le sınırlı olm ası g e re k tiğ i için, Us dolaysız bilvıe olarak, Inaııç
o la ra k alın ır.

1:1 [F rie d ric h H e in ric h Ja c o b i, Uber die Lehre des Spinoza in liri e.fm an den
Herrn Moses Mendelssokn (1 785), n e u e verm . A usgabe, 1789.)
l4|Jo s e p h Je rö ıııe L alan d e , 1732-1807, Fransız gökbilim ci.]
D Ü ŞÜ N C EN İN NESNELLİĞE KARŞI Ü Ç Ü N C Ü T U T U M U 137

Bilgi, İnanç, D üşünce, Sezgi b u d u r u ş n o k ta s ın d a k a rşıla şıla n


k a te g o r ile r d ir ki, ta n ıd ık o la ra k v a rs a y ıld ık la rı iç in , sık sık
y a ln ız c a r u h b ilim s e l ta s a r ım la r a ve a y r ım la r a g ö re b a ş ın a
b u y ru k b ir y o ld a k u lla n ılırla r; d o ğ a la r ın ın ve K a v ra m la rın ın
n e o ld u ğ u ise — ki ü z e rin e h e ış e y in d a y a n d ığ ı n o k ta b u d ıır
— s o rg ııla n m a k sız m b ırakılır. B öylece bilginin sık sık in a n cın
k a rşıs ın a k o y u ld u ğ u n u , a m a aynı z a m a n d a in a n c ın d o lay sız
b ilg i o la ra k b e lir le n d iğ in i, ve b ö y le lik le o d e n li d e b ir b ilg i
o la ra k ta n ın d ığ ın ı g ö rü rü z . — H iç k u şk u su z g ö rg ü l b ir o lg u
o la ra k b e lir tile b ilir ki in a n ıla n şey b ilin ç te d ir , ve b u y ü z d e n
e n a z ın d a n o n u n bilindiğinden sö z e tm e k o la n a k lıd ır; y in e ,
in a n ıla n şey, pekin b irşey o la ra k b ilin ç te o lm a k la , o d e n li d e
bilinir. — B u n d a n başka, h e rşe y d e n ö n c e düşüncenin dolaysız
bilgi ve in a n c ın ve özel o la ra k sezg in in k arşısın a k o y u ld u ğ u n u
g ö rü rü z . S ezgi anlıksal [intellektuell] o la ra k b e lir le n ir s e , o
z a m a n b u d ü şü n e n s e z g id e n b a ş k a b irşe y d e m e k o la m a z —
e ğ e r b u r a d a , T a n r ın ın n e s n e o ld u ğ u y e r d e , “a n lık s a l” ile
d ü şle m se l-ta sa rım la rd a n ve im g e le rd e n b a şk a b irşey in an laşıl­
m ası iste n iy o rsa . B u fe lse fe c iliğ in d ilin d e in a n ç sö z c ü ğ ü n ü n
g id e re k duyu sa l b u lu n u ş u n s ıra d a n şeyleriyle b a ğ ın tılı o la ra k
k u lla n ıld ığ ı b ile g ö rü lü r, in a n ırız ki, d e r J a c o b i, b ir bedenimiz
v a rd ır, ve d u y u sa l şeylerin va ro lu şu n a in a n ır ız . A m a e ğ e r
G e rç e k ve B e n g i o la n a in a n ç sö z k o n u s u y s a , ve T a n r ın ın
dolaysız b ilm e d e ya d a sezgide b ild irild iğ i ve v erild iğ i sö y len ir­
se, o z a m a n b u d u y u sa l b ir şey d e ğ il, te r s in e kendi içinde
evrensel b ir iç erik tir, yalnızca d üşünen T in iç in n e s n e d ir. Y ine,
“B e n ” o la ra k tekillik, e.d. kişilik, e ğ e r görgül b ir “B e n ,” tikel b ir
kişilik o la ra k a n la şılm ıy o rsa , b ilin c in ö n ü n d e o la n ö z e llik le
T a n r ın ın k işiliğ i ise, o z a m a n arı, e .d . ken d i içinde evrensel
kişilik söz k o n u s u d u r; böyle b ir kişilik d ü ş ü n c e d ir ve yalnızca
d ü ş ü n c e n in a la n ın a düşer. — D ah ası, a rı sezgi arı d ü ş ü n c e ile
b ü tü n ü y le ayn ıd ır. Sezgi, in a n ç ilk o la ra k s ıra d a n b ilin ç te b u
s ö z c ü k le re b a ğ la d ığ ım ız b e lirli ta s a rım la rı a n la tırla r; b ö y lece
h iç k u şk u su z d ü ş ü n c e d e n ay rıd ırlar, ve b u ay rım aşağı y u k arı
h e r k e s iç in a n la ş ıla b ilird ir. A m a b u r a d a in a n ç ve se zg i e n
y ü k se k a n la m la r ın d a , T a n rıy a in a n ç o la ra k , a n lık s a l T a n rı
se zg isi o la ra k a lın m a lıd ır , ya d a , b a ş k a b ir d e y işle , se zg i ya
d a in a n ç ile d ü ş ü n c e a r a s ın d a k i a y rım ı o lu ş tu r a n şey b ü t ü ­
n ü y le s o y u tla n m a lıd ır. B u y ü k se k a la n a k o y u ld u k la r ın d a ,
in a n ç ve s e z g in in d ü ş ü n c e d e n n a s ıl a y r ıld ık la r ın ı sö y le m e k
ola n ak sızd ır. B öy lesin e boşalm ış a y rım la rla ç o k ö n e m li şey ler
söylen d iğ i ve ile ri s ü rü ld ü ğ ü , ve ü ste lik ile ri s ü rü le n le rle aynı
138 MANTIK BİLİMİ

b e lirle n im le rin y ad sın d ık la rı sanılır. — G e n e d e , in a n ç te rim i


özel b ir ayrıcalığı k endisiyle b irlik te g e tire re k H ıristiyan dinsel
in a n c ı a n ım sa tır, b ıı in a n c ı k e n d i iç in d e k a p s ıy o r o la ra k ve
b elk i d e g id e re k o n u n la b ir o la ra k g ö rü n ü r, öyle ki b u in a n ç
d ü z e y in d e k i felsefe özsel o la ra k d in se l ve H ıristiy a n c a d in se l
b ir g ö rü n ü ş s u n a r ve b u d in se llik z e m in in d e k e n d in e b a ş ın a
b u y r u k in a n c a la r ın ı d a h a y e tk e li b ir h a v a ile ile ri s ü r m e
ö z g ü r lü ğ ü n ü v erir. A m a y aln ızc a sö zel b ir b e n z e r lik y o lu y la
g iz lic e s o k ııla b ile n b iış e y in g ö r ü n ü ş ü n e a ld a n m a y a iz in
, v e rm e m e k ve ay rım a sıkıca sa rılm a k g ere k ir. H ıristiy a n in a n ç
k e n d i iç in d e b ir k ilise y e tk e sin i taşır; a ıııa J a c o b i ’n in felsefi
k o n u m u n u n in a n c ın d a b u d a h a ç o k y a ln ız c a b ir in in k e n d i
ö zn el b ild irişin in yetkesidir. D ahası, o H ıristiy an in a n ç n esn el,
k e n d i iç in d e varsıl b ir iç erik tir, b ir ö ğ re ti ve b ilg i d iz g esid ir;
aıııa b u felsefi in a n c ın içeriği ise k e n d i iç in d e ö y lesin e belirsiz­
d ir ki, hiç k u şk u su z H ıristiy an içeriğe izin v eriy o r olsa d a, eşit
ö lç ü d e “D alai-L am a, b o ğ a , m a y m u n , vb. T a n r ıd ır ” gibi in a n ç ­
ları d a iç e rsin d e k ap sar, ve k e n d i için k e n d in i genelinde Tanrı,
en, yüksek Varlık te rim le r in e sınırlar. İn a n c ın k e n d is i b u sö zd e
felsefi a n la m d a k u r u b ir dolaysız b ilm e soyutlam asından b aşk a
b irşe y d e ğ ild ir, — b ü tü n ü y le b iç im se l b ir b e lir le n im ki, 11 e
in a n a n y ü re k ve o n a özü 11 lü k u tsa l T in y a n ın a g ö r e , n e d e
iç e r ik te v arsıl ta n r ıb ilin ıs e l ö ğ r e ti y a n m a g ö r e H ıris tiy a n
in a n c ın tin sel d o lu lu ğ u ile k arıştırılm alı, n e d e b u d o lu lu ğ u n
... y e rin e a lın m a lıd ır.
B u r a d a in a n ç ve d o lay sız b ilm e d e n i le n şey e s in ile,
y ü re ğ in b ild iriş le ri ile , in s a n d a D o ğ a n ın k ö k le ş tird iğ i iç erik ,
ve d a h a s ı ö z e llik le sa ğ la m in s a n -a n la ğ ı, conınıon sense, sa ğ ­
d u y u d e n i le n şey ile b ü tü n ü y le a y n ıd ır. T ü m b u b iç im le r
b e n z e r o la ra k d o la y sız lığ ı, e.d . b ir iç e riğ in b ilin ç te b ir o lg u
o la ra k b u lu n u ş y o lu n u ilke o la ra k alırlar.

§<34
B u d o la y sız b ilm e n in b ild iğ i S o n su z o la n ın , B e n g i o la n ın ,
T a n r ın ın tasarım ım ızda o ld u ğ u d e n li d e va r o ld u ğ u , ve b ilin ç te
b u tasarım ın o n u n varlığ ın ın p e k in liğ i ile d o la y sız ca ve ayrılıııa-
m a c a s m a b a ğ lı o ld u ğ u d u r .
D olaysız b ilm e n in b u ö n e rm e le ri ile çelişm eyi is te m e k felsefe
iç in e n a n la m s ız tu tu m la r d a n b iri o la c a k tır; te r s in e , o n u n
g id e re k b ü tü n b ir ev ren sel içeriğ in i a n la ta n b u eski ö n e rm e le ­
rin in , b u açıkça felsefi-olm ayan yolda bile olsa, b elli b ir ö lç ü d e
ç a ğ ın g e n e l ö n y a r g ıla r ı o lm u ş o lm a sı fe lse fe iç in s e v in d iric i
D Ü ŞÜ N C E N İN NESNELLİĞE KARŞI Ü Ç Ü N C Ü T U T U M U 139

b irşey d ir. T e rs in e , y a d ırg a tıc ı o la b ile c e k şey b u ö n e r m e le r in


fe lse fe y e k a r ş ıt o ld u k la r ı sa n ısıd ır, — ö n e r m e le r : G e rç e k
sayılan h erşe y T in e iç k ilid ir (§ 63 ), ve, T in için G erçe k lik v a rd ır
(aynı y e r ) . B içim sel aç ıd a n şu ö n e r m e özellik le ilginçtir: T a n rı
düşüncesi ile o n u n varlığı, ve d ü ş ü n c e n in ö n c e lik le ta şıd ığ ı
öznellik ile nesnellik d o la y sız ca ve a y r ılm a m a c a s ın a b a ğ lıd ır.
B öylece, dolaysız b ilm e felsefesi so y u tla m a sın d a öy lesin e ile ri
g id e r ki, y a ln ız c a T a n rı d ü ş ü n c e s in in d e ğ il, a m a g id e r e k
se z g id e bedenim in ve dışsal şe y le rin tasa rım la rın ın d a varoluş
b e lirle n im i ile eşit ö lç ü d e a y rılm a m a c a sın a b ağ lı o ld u k la rın ı
b ild irir. — F elsefe böyle b ir b irliğ i ta n ıtla m a y a , e.d . v a rlık ta n
ya d a n e s n e llik te n a y ırıla m a z o lm a n ın d ü ş ü n c e n in ya d a
ö z n e lliğ in asıl d o ğ a s ın d a y attığ ın ı g ö ste rm e y e çalıştığı za m a n ,
b ö y le ta n ıtla m a la r ın d e ğ e r i n e o lu r s a o ls u n , fe lse fe tü m
d u r u m la r d a ö n e r m e le r in in o d e n li d e bilincin olguları o ld u k ­
la rın ın ve b ö y lelikle deveyim ile b a ğ d a ştık la rın ın ileri s ü rü lm e ­
s in d e n ve g ö s te rilm e s in d e n b ü tü n ü y le h o ş n u t k alm alıd ır. —
D olaysız b ilm e n in sa v lan ile felsefe a ra s ın d a k i ay rım y aln ızca
dolaysız b ilm e n in k e n d in e dışlayıcı b ir k o n u m v erm esi, ya d a
y a ln ız c a k e n d i n i f e ls e fe n in k a r ş ıs ın a k o y m a sı n o k ta s ın d a
to p la n ır. — A m a, ç e v re s in d e m o d e r n fe ls e f e n in b ü tü n b ir
ilg is in in ö z e k le ııd iğ iııi s ö y le y e b ile c e ğ im iz şu ö n e r m e d e
y ara tıcısı ta ra fın d a n h e m e n d olaysızlık k ip in d e b ild irilm iştir:
Cogito, ergo suni. B u ö n e rm e y i b ir ta sım o la ra k g ö re b ile n b iri
ta sın ım d o ğ ası k o n u s u n d a o n d a “ergo” sö z c ü ğ ü n ü n b u lu n m a ­
s ın d a n d a h a ç o ğ u n u b ilm iy o r o lm a lıd ır: vıedius term in u s
n e r e d e d ir ? Ve b u o r ta te rim h iç k u ş k u s u z ta sım iç in “ergo"
s ö z c ü ğ ü n d e n ç o k d a h a ö zseld ir. A m a , e ğ e r a d ııı a k la n m a s ı
iç in D e s c a rte s ’taki o b ağ ın tıy a dolaysız b ir tasın ı d e n e c e k se , o
z a m a n b u g e re k siz b iç im değişik b e lir le n im le r in hiçbirşey ile
dolaylı k ılın m a m ış b a ğ ın tıla rın d a n b a ş k a b ir a n la m a g e lm e z .
Ve o z a m a n v arlık ile ta sa rım la rım ız a r a s ın d a dolaysız b ilm e ­
n in ö n e r m e s i ta r a f ın d a n a n la tıla n b a ğ ın tı b ir ta s ım d a n n e
d a h a ç o ğ u n e d e d a h a azı o la c a k tır. — H e ı r H o tlıo ’n u ı ı 15
Kartezyen Felsefe ü z e r in e 1826 y ılın d a y a y ım la n a n d e n e m e ­
s in d e n şim d i su n a c a ğ ım ız a lın tıd a D e s c a r te s ’ııı k e n d is i d e
Cogito, ergo sum ö n e r m e s in in k e s in lik le b ir ta sın ı o lm a d ığ ın ı
b e lirtir; y erler: Respons. ad sec. obj. [Meditasyonlar]\ De Methodo

l;’[H e in ric h G ustav H otlıo , De philosophie Carlesimıa, B erlin 1826.] >


" ’[Lellres de M. Descarles, yay. haz. C lerselier, 3. Cilt, Paris 1657 vs. Bkz.
M ektup No: CDXL, Oem re, IV.]
140 M A NTIK BİLİMİ

IV; E pistolael, 118."’ İlk y e rd e n k onuyla en d o ğ r u d a n b ağ lan tılı


s ö z le ri a lıy o ru m . D e s c a rte s ilk in d e r ki, d ü ş ü n e n v a rlık la r
o lm a m ız “p r im a q u a e d a m ııo tio q ııa e ex ııu llo sy llo g ism o
c o n c lu d itu r [h iç b ir ta sım d a n çık arsaıım a m ış b e lli b ir b irin c il
k a v r a m d ı r ] v e s ü r d ü r ü r : “n e q u e cıım qııis d icit: e g o co g ito ,
e rg o su m sive e x isto , existentiam ex cogitatione per syllogisvıum
d e d ııc it [n e d e b ir i d e s e ki: d ü ş ü n ü y o r u m , öyleyse v a rım ,
va ro luşu tasım yoluyla düşünceden ç ı k a r s a m ış tır ] .” D e sc a rte s
n ey in b ir tasım a özg ü o ld u ğ u n u b ild iğ i için ek liy o rd u ki, e ğ e r
o ö n e r m e d e b ir ta sım y o lu y la b ir ç ık a rs a m a y e r a la c a k sa ,
b u ra y a şu b ü y ü k -ö ııe rm e b ağ lı o la c a k tır: “illu d 0 111 n e , q u o d
c o g ita t, e s t sive e x is tit [ d ü ş ü n e n h e rş e y v a r d ı r ] . ” B u s o n
ö n e r m e n in k en d isi ise hiç k uşkusuz ilkin o b irin c i ö n e r m e d e n
ç ık a rs a n a c a k b ir ö n e r m e o la ca k tır.
D e s c a r te s ’m “d ü ş ü n e n b irşey o la ra k v a r lık ta n a y rılm a z lı­
ğ ım ” ilk e si ü z e r in e sö z le ri, b u b a ğ la n tın ın b ilin c in ya lın
sezgisinde k a p sa n d ığ ı ve v erildiği, ve yine b u b a ğ la n tın ın saltık
o la ra k ilk, ilke, e n p e k in ve en açık o ld u ğ u ve b ö y le ce h iç b ir
k u ş k u c u lu ğ u n b u n u o n a y la m a y a c a k d e n li b ü y ü k o la ra k
d ü şü n ü le m e y e c e ğ i b iç im in d e k i an latım la rı, tü m b u n la r öylesi­
n e ç a rp ıc ı ve b e l ir g in d ir le r ki, b u d o la y sız b a ğ ın tı ü z e r in e
Ja co b i ve b a ş k a la rın ın çağ d aş ö n e r m e le r i sa lt g e re k siz y in e le­
m e le r o lm a k ta n ö te y e g e ç e m e z le r.

§ 65
B u dolaysız b ilm e k o n u m u dolaylı b ilm e n in , yalıtılm ış o la ra k a lın ­
d ığ ın d a , G erçe k lik iç in yetersiz o ld u ğ u n u g ö s te rm e k le y etin m ez;
a m a k e n d in e özg ü yanı dolaysız b ilm e n in a n c a k d o lay lılığ ın dışlan­
ması ile yalıtılmış o la ra k a lın d ığ ın d a G erçekliği iç e rik o la ra k alab i­
le c e ğ i sa n ıs ın d a yatar. — B öyle b ir d ış la m a n ın k e n d is in d e sö zü
e d ile n b u k o n u m k e n d in i h e m e n m etafiziksel a n la ğ a , o n u n “ Ya—
Ya da” tu tu m u n a b ir g e ri d ü şü ş o la ra k ele v erir; b ö y le ce g e rç e k te
k e n d isi dışsal d olaylılık yoluyla ile rle m e tu tu m u n a g e ri d ü ş e r ki,
b u r a d a s o n lu lu k a la n ın ın tek-yaıılı b e lir le n im le r in e s a rılır ve
yanlış o la ra k b u a la n ı a rk a d a b ırak tığ ın ı sanır. G en e d e b u noktayı
d a h a ö te y e g ö tü r m e d e n b ıra k m a lıy ız ; d ışlay ıcı d o la y sız b ilm e
a n c a k bir olgu o la ra k ile ri s ü r ü lü r , ve b u r a d a G iriş b ö lü m ü n d e
o n u yalnızca b u dışsal b akış aç ısın d a n ele alabiliriz. S o ru n u n özü
k e n d i n d e g e lip d o la y sız lık ve d o la y lılık k a r ş ıtlığ ın ın m a n tık s a l
y ap ısın a dayanır. A m a b u k o n u m o lg u n u n d o ğ asın ı, e.d. K avram ı
ird e le m e y i yadsır, ç ü n k ü b ö y le b ir ir d e le m e d o la y lılığ a , ü ste lik
b ilg iy e b ir ile r le m e o la c a k tır. G e rç e k ir d e le m e , e .d . m a n tık s a l
D Ü ŞÜ N C E N İN NESNELLİĞE KARŞI Ü Ç Ü N C Ü T U T U M U 141

ir d e le m e y e rin i B ilim in k e n d is in in iç e r s in d e b u la c a k tır.


M a n tığ ın b ü tü n b ir ik in c i b ö lü m ü , Öz Öğretisi, d o lay sızlık ve
d o la y lılığ ın ö zsel o la ra k k e n d in i o rta y a k o y a n b ir liğ in in b ir
iıd e le n iş id ir .

§ 66
B ö y lece b u r a d a d o lay sız b ilm e n in b ir olgu o la ra k a lın m a s ın ı
g e r e k tir e n n o k ta d a n d a h a ö te y e g e ç m iy o ru z . A m a b ö y le lik le
ir d e le m e deneyim a la n ın a , rnhbilim sel b ir f e n o m e n e y ö n e lir. —
B u b a k ım d a n e n s ır a d a n d e n e y im le r d e n b iri o la ra k b e lir tm e k
g e re k ki, k arışık o la n ve çok yüksek b ir d ü z e y d e dolaylılık iç e re n
ird e le m e le rin so n u ç la rı o ld u k la rı o ld u k ç a iyi b ilin e n G erçe k lik le r
k e n d ile r in i b ö y le b ir b ilg i ile ta n ış ık o la n b ir in in b ilin c in e
dolaysızca s u n a rla r . M a te m a tik ç i, tıp k ı b ir b ilim d e ö ğ r e n im
g ö rm ü ş o la n h e rk e s gibi, o ld u k ç a karışık b ir çö z ü m le m e süreciyle
varılan ç ö z ü m le ri dolaysızca k afasın d a taşır; ve h e r eğ itim li in sa n ,
a n c a k ço k y ö n lü b ir d e r in d ü ş ü n c e s ü r e c in d e ve u z u n b ir yaşam
d e n e y im in d e ü re tilm iş o la n p e k ç o k g e n e l b ak ış açısın ı ve ilkeyi
b ilg is in d e d o la y sız c a taşır. H e r h a n g i b ir tik e l b ilg i tü r ü n d e , ve
a y rıc a s a n a ts a l ve u y g ıılay ım sal b e c e r ile r d e u la ş tığ ım ız a k ıc ılık
ve u sta lık y alnızca böyle b ilg ilerin ya d a e tk in lik tü rle rin in o rtay a
ç ık a n h e r d u r u m d a dolaysızca b ilin c im iz d e , ve g id e r e k d ışa
y ö n e lik e tk in lik le r d e ve ö r g e n le riıııiz d e b u lu n u y o r o lm a s ın d a n
o lu şu r. — T ü m b u d u r u m la r d a b ilm e n in do lay sızlığ ı d o la y lılığ ı
y aln ızc a d ış la m a m a k la k alm az, te rs in e b u n la r b irb irle riy le ö y le­
sin e b a ğ lıd ırla r ki, g id e re k dolaysız b ilm e dolaylı b ilm e n in ü r ü n ü
ve s o n u c u d u r.
Eşit ö lç ü d e b asm a k a lıp b ir b aşk a iç g ö rü d e dolaysız varoluşun
k e n d i d o la y lılığ ın a b a ğ lı o lu ş u d u r ; ü r e m e g ö z e c ik le ri ve
e b e v e y n le r ü re tm iş o ld u k la rı ç o c u k la r vb. a ç ıs ın d a n dolaysız
ve ö n v a r o lu ş la r d ır la r . A m a ü r e m e g ö z e c ik le ri, e b e v e y n le r,
g erç i v a ro ld u k la rı için g e n e l o la ra k dolaysız o lsalar d a, b e n z e r
o la ra k ü re tilm iş k en d ilik le rd ir; ve ç o c u k la r vb., v a ro lu şla rın ın
d o la y lılığ ın a b a k ılm a k sız ın , d o la y s ız d ırla r, ç ü n k ü vardırlar.
B e rlin ’d e olmam, b u dolaysız b u lu n u ş u m , b u ray a yapılm ış o la n
y o lc u lu k dolayısıyladır, o n u n la dolaylıdır.

§67
T a n rın ın , T ü ze lin ya d a Törelin dolaysız bilgisi söz k o n u s u o ld u ­
ğ u n d a — ki b a ş k a d u r u m la r d a iç g ü d ü , d o ğ u ş ta n id e a la r, sa ğ ­
d u y u , d o ğ a l u s vb. o la ra k a d la n d ır ıla n b e lir le n im le r , ya d a b u
k ö k e n s e lliğ e v e rile b ile c e k d a h a b a şk a b iç im le r d e dolaysız b ilg i
142 M ANTIK BİLİMİ

b a ş lığ ı a ltın a d ü ş e r le r — , b u n la r d a n e y in k a p s a ııd ığ ın ı b ilin c e


g e tire b ilm e k için özsel o la ra k eğitimin, g e lişim in g e re k li o ld u ğ u
(ü s te lik P la to n ik a n ım sa m a iç in b ile b u b ö y le y d i) b ir g e n e l
d e n e y im s o r u n u d u r (H ıris tiy a n vaftiz b ile , b ir a y in o lm a s ın a
k a rşın , ek b ir H ıristiy a n lık eğ itim i gibi b ir y ü k ü m lü lü ğ ü k a p s a r);
b a ş k a b ir dey işle, d in , tö re llik , ııe d e n li b ir in a n ç ya d a dolaysız
b ilg i o lsa la r d a, gelişim , e ğ itim , ekiıı d e n ile n dolaylılık sü re c i ile
b a ş ta n s o n a k o ş u llu d u rla r.
D oğuştan id e a la r ö n e s ü r ii m ü n d e o ld u ğ u g ib i b u n la r a k a rşı
çıkış d u r u m u n d a d a dışlayıcı b e lir le n im le r a ç ıs ın d a n b u r a d a
ird e le d iğ im iz e b e n z e r b ir k a rş ıtlık e g e m e n o lm u ş tu r ; b u
k a rşıtlık , b ir y a n d a b e lli e v re n se l b e lir le n im le r in R u h ile —
e ğ e r a n la tın ı y e rin d e y se — özsel ve dolaysız b ir lik le r i ve ö te
y a n d a dışsal b ir y o ld a y er alm ası ve verili n e s n e le r ve ta sa rım ­
la rla d o la y lı o lm a s ı g e r e k e n b ir b a ş k a b ir lik a r a s ın d a d ır.
Doğuştan id e a la r k u ra n ım a g ö rg ü l o la ra k karşı çık ıla ra k d e n d i
■ ki, tü m in s a n la r b u id e a la r ı ta şırla r, ö r n e ğ in ç e liş k i ilk e sin i
b ilin ç le r in d e ta ş ırla r, o n u b ilm e lid irle r , ç ü n k ü b u ilk e d e
b e n z e r i b a ş k a la rı g ib i d o ğ u ş ta n id e a la r a r a s ın d a sayılır. B u
karşıçıkış b ir yanlış a n la m a y a y ü k le n eb ilir, ç ü n k ü söz k o n u su
b e lir le n im le r in , g e rç i d o ğ u ş ta n o ls a la r d a , b u y ü z d e n d a h a
ş im d id e n b ilin c in d e o ld u ğ u m u z b irşe y in ‘i d e a l a r ı ’ ya d a
ta s a r ım la r ı biçim inde o lm a la rı g e re k m e z . A ıııa g e n e d e b u
k arşıçıkış dolaysız bilm ey e karşı b ü tü n ü y le etk ilid ir, ç ü n k ü b u
so n u n c u s u b e lirle n im le rin i b ilin çte o ld u k la rı s ü re c e k esinlikle
' ö n e sü re r. — E ğ e r d o la y sız b ilm e k o n u m u ö z e llik le d in s e l
in a n ç a ç ıs ın d a n b ir g e liş m e n in ve H ıristiy a n ya d a d in se l b ir
e ğ itim in zorunlu o ld u ğ u n u ekliyorsa, o z a m a n in a n ç aç ısın d a n
d a b u n u n g e r e k li o ld u ğ u n u g ö z a rd ı e tm e y e ç a lış m a sı b ir
tu ta rsız lık tır, ya d a b ir e ğ itim z o r u n lu ğ ıın u n k a b u l e d ilm e s i
ile d o ğ r u d a n d o ğ r u y a d o la y lılığ ın ö z s e lliğ iııin sö z k o n u s u
e d ild iğ in i b ilm e m e s i b ir d ü şü n c e siz lik tir.

£/;. P la to n ik Felsefede Id e a la rın ant'fnstm m astsözkonusu o ld u ğ u z am an , b ıın m ı


a n la m ı Id e aların k e n d ile rin d e in sa n d a oldukları ve (Sofistlerin ö n e sü rd ü k le ri
g ib i) in sa n a y a b an c ı o la n ve o n a d ışa rd a n u la ş a n şe y ler o lm a d ık la rıd ır. Bu
anım sam a o la ra k bilgi anlayışı ile g e n e d e kendinde in s a n d a o la n ın g elişim i
d ış la n m ış o lm a z , ve b u g e liş im ise d o la y lılık ta n b a ş k a b irş e y d e ğ ild ir.
D e s c a rte s ’ta ve Iskoçyalı fe ls e fe c ile rd e g ö rü le n doğuştan idealar için d e aynı
şey g e ç e rlid ir; b u n la r d a b e n z e r o la ra k ilkin salt kendilerindeve y a tk ın lık kipi
iç in d e in s a n d a b u lu n u y o r o la ra k g ö rü lm e lid irle r.
D Ü ŞÜ N C E N İN NESNELLİĞE KARŞI Ü Ç Ü N C Ü T U T U M U 143

§68
S ö zü e d ile n d e n e y im le r d e k e n d in i d o la y sız b ilm e ile bağlı g ö s­
te r e n b irşe y ü z e r in e d ay a n ılır. B u b a ğ ın tı ilk in y a ln ız c a dışsal,
g ö rg ü l b ir b a ğ la n tı o la ra k alın sa bile, g e n e d e k e n d in i — ü ste lik
g ö r g ü l ir d e le m e iç in b ile — ö z se l ve a y rıla m a z o la ra k ta n ıtla r,
ç ü n k ü d e ğ işm e z d ir. A m a, d a h a sı, e ğ e r b u dolay sız b ilm e g ö rg ü l
b ak ış a ç ıs ın d a n k e n d i b a ş ın a a lın ırsa , T a n rıy a ve ta n rıs a l o la n a
ilişkin b ilm e o ld u ğ u sü re c e , böyle b ir b ilin ç g en e llik le d u y u lu ru n ,
s o n lu n u n üzerine, d o ğ a l y ü re ğ in d o la y sız iste k ve e ğ ilim le r in in
üzerine b ir yükseliş o la ra k b e tim le n ir — b ir y ü k seliş ki, T a n rıy a
ve ta n rıs a l o la n a in a n c a g e ç e r ve o n l a r d a s o n la n ır , öyle k i b u
in a n ç dolaysız b ir b ilm e ve p ek in lik tir, a m a g e n e d e e şit ö lç ü d e
o d o la y lılık s ü r e c in i ö n g e re ğ i ve k o şu lu o la ra k alır.
D a h a ö n c e d e b e lir tild iğ i g ib i, T a n r ın ın v a r o lu ş u n u n s o n lu
varlık tan yola çıktığı söylenen o ta n ıtla rı b u yükselişi an latırla r,
ve aş ırı in c e b ir d ü ş ü n c e n in u y d u r m a la r ı d e ğ il a m a te rs in e
T in in k e n d is in in z o r u n lu o la ra k b a ş v u r d u ğ u d o la y lı k ılm a
e d im le r id ir le r — ü s te lik b u ta n ıtla m a la r ın s ır a d a n b iç im le ri
iç in d e eksiksiz ve d o ğ r u a n la tım la rın ı b u la m ıy o r o lsa la r bile.

§ 69
Ö z n e l I d e a d a n v a rlığ a sözü e d ile n o geçiş (§ 64) dolaysız b ilm e
k o n u m u için b aşlıc a ilgi a la n ın ı o lu ştu ru r, ve b u n u n özsel o la ra k
k ö k e n s e l, d o la y lılık sız b ir b a ğ la n tı o ld u ğ u ile ri s ü rü lü r. G ö rg ü l
o la ra k g ö r ü n e n b a ğ ın tıla r b ü tü n ü y le g ö z a r d ı e d ile r e k a lın ­
d ığ ın d a , b u o r ta - n o k ta kendi içinde s ö z c ü ğ ü n ta m a n la m ıy la
d o laylılığı g ö ste rir; ve d a h a sı, b u d o lay lılık b u r a d a k e n d i g e rç e k
b e lir le n im in d e o ld u ğ u g ib id ir, — d ışs a l b irş e y a ra c ılığ ıy la ve
o n u n y o lu y la d e ğ il, a m a k e n d in i k e n d i iç in d e s a p ta y a n b ir
d o la y lılık o la ra k . ....

§ 70 ..
Bu k o n u m u n ö n e s ü rü n ıü şu d u r: N e salt öznel b ir d ü şü n c e o la ra k
Id e a , n e d e salt b ir k e n d i için varlık G e rç e k tir; — yaln ızca k e n d i
için v arlık , I d e a ııın v arlığ ı o lm a y a n b ir v a rlık , E v re n in d u y u lu r,
so n lu v a rlığ ıd ır. B u n u n la öyleyse d o la y sız c a I d e a n m y a ln ız c a
v a rlık dolayısıyla ve e v rik o la r a k v a r lığ ın y a ln ız c a I d e a do la yı­
sıyla Gerçek o ld u k la r ı ile ri s ü rü lm ü ş olur. D olaysız b ilm e n in savı
h ak lı o la ra k b e lirsiz , boş dolaysızlığı, so y u t v arlığ ı ya d a yaln ızca
k e n d i iç in b irliğ i d e ğ il, te rs in e İd ea n m V arlık ile b irliğ in i ister.
G e n e d e değişik b e lir le n im le r in b ir liğ in in y a ln ız c a a r ı d o la y sız
144 M ANTIK BİLİMİ

b ir b irlik , e .d . b ü tü n ü y le b e lirsiz ve b o ş b ir b ir lik o lm a d ığ ım ,


a m a b e lir le n im le r d e n b ir in in a n c a k ö te k i dolayısıyla G e rç e k lik
ta şıd ığ ın ın d a ta m b u b irlik te o rtaya k o y u ld u ğ u n u , ya d a — e ğ e r
d ey iııı y e ğ le n irs e — h e r b ir b e lir le n im in y a ln ız c a ö te k i y o lu y la
G erçe k lik ile dolaylı k ılın d ığ ın ı g ö rm e m e k kafasızlıktır. — D olay­
lılık b e lir le n im in in o dolaysızlığın k e n d is in d e k a p s a n m ış o ld u ğ u
b öylece b ir olgu o la ra k g ö ste rilir ve dolaysız b ilm e n in k e n d i te m el
ilkesi ile u y u m lu o la ra k anlak b u n a h iç b ir b iç im d e karşı çıkam az.
Y alnızca g ü n d e lik so y u t a n la k tır ki dolaysızlık ve dolaylılık b e lirle ­
n im le r in in h e r b ir in i k e n d i b a ş ın a sa ltık o la ra k a lır ve o n la rd a
sağlam b ir ay rım b u ld u ğ u n u sa n ır; a m a b ö y le c e k e n d in e o n la rı
b irle ştirm e gibi ü ste sin d e n gelin em ez b ir g ü ç lü k y ara tır — b ir gü ç­
lük ki, g ö ste rild iğ i gibi, o lg u d a y o k tu r ve k u rg u l K av ram d a yiter.

§71
B u k o n u m u n te k -y a n lılığ ı k e n d isiy le b ir lik te b e lli s o n u ç ve
b e lirle n im le r g e tir ir ki b u n la rın a n a çizg ileri şim d i te m e l ilk e le r
ü z e rin e s ü r e n ta rtışm a ile u y u m lu o la ra k o rta y a k o y u lacak tır, ilk
olarak, içeriğin doğası d e ğ il a m a bilincin olgusu G e rç e k lik ö lç ü tü
o la ra k o rtay a s ü r ü ld ü ğ ü için, öznel b ilu ıe ve “B e n kendi b ilin cim d e
p e k in b ir iç e r ik b u l u r u m ” in a n c a s ı g e r ç e k o la r a k b ild ir ile n in
te m e li olur. B e n im kendi b ilin c im d e b u ld u ğ u m b ö y le ce herkesin
b ilin c in d e b u lu n m a n o k ta s ın a d e k a b a rtıla ra k b ilin c in doğasının
k e n d isi diye g ö ste rilir.
Ö n c e le ri T a n r ın ın v a ro lu ş u n u n ta n ıtla rın ın a ra s ın a consensus
gentium d a a lın ırd ı ki, b u n a b aşv u ru C ic e ro ’ya d e k gider. Cou-
sensus gen tiu m ö n e m li b ir y e tk e d ir, ve b ir iç e r iğ in herkesin.
b ilin c in d e b u lu n m a s ın d a n o n u n b ilin c in d o ğ a s ın ın k e n d is in ­
d e yattığı ve o n u n için z o ru n lu o ld u ğ u v arg ısın a geçiş o ld u k ç a
kolaydır. B u genel uylaşım k a te g o risin d e eğitim siz in sa n ın b ile
g ö z ü n d e n k a ç m a y a n ö zsel b ir b ilin ç y a tıy o rd u : B ire y se lin
b ilin c i aynı z a m a n d a tikel, olum sal birşeydir. E ğ e r b u b ilin c in
d o ğ a s ın ın k e n d is i y o k la n m ıy o r, e.d . tik e l ve o lu m s a l y a n la rı
u z a k la ş tır ıla ra k d e r in - d ü ş ü n m e n in y o r u c u işle m i y o lu y la
k e n d in d e ve k e n d i için evrensel yanı b u lu n u p çık arılam ıy o rsa,
o z a m a n a n c a k b ir iç e rik ü z e r in e herkesin g ö r ü ş b irliğ i o
iç e riğ in b ilin c in d o ğ a s ın ın k e n d is in e ö z g ü o ld u ğ u b iç im in ­
d e k i s a y g ıd e ğ e r b ir ö n y a rg ıy a d a y a n a k sa ğ la y a b ile c e k tir.
D ü ş ü n c e n in k e n d in i böyle genel o la ra k b u lu n u y o r g ö s te re n i
zo ru n lu o la ra k b ilm e g e re k s in im i iç in consensus g en tiu m h iç
k uşkusuz y eterli d eğ ild ir; aıııa o lg u n u n o g e n e lliğ in in d o y u ru ­
c u b ir ta n ıt o la c a ğ ı varsayılsa b ile , T a n rıy a in a n m a y a n b ire y
D Ü ŞÜ N C E N İN N ESN ELLİĞE KARŞI Ü Ç Ü N C Ü T U T U M U 145

ve u lu s la r ın b u lu n u y o r o lm a sı g ib i b ir g ö z le m ü z e r in e o
ilk e d e n b u in a n c ın b ir ta n ıtı o la ra k v azg eçilm iştir.17 O ysa d a h a
kısası ve d a h a u y g u n u s a lt şu y a lın in a n ca yı ile ri s ü r m e k
o la c a k tır: B ilin c im d e b ir iç e riğ i g e r ç e k liğ in in p e k in liğ i ile
b u lu r u m ve b u n a g ö re b u p e k in lik tik el ö z n e o la ra k b a n a d eğ il
a m a T in in k e n d is in in d o ğ a s ın a aittir.

§ 72 ,
Dolaysız bilmen in g e rç e k liğ in ö lç ü tü o lm a sı g e r e k ir d ü ş ü n c e s in i
ikin ci olarak tü m b o ş in a n ç ve p u tp e r e s tliğ in g e rç e k lik o la ra k
b ild irilm e si ve iste n c in e n haksız ve g e le n e ğ e e n aykırı iç e riğ in in
a k la n m a s ı s o n u c u izler. H in tli iç in in e ğ in , m a y m u n u n , B ıa lı-
m a n ın ya d a L a m a n ın T a n rı o la ra k g e ç e r li o lm a s ın ın n e d e n i
d o la y lı b ilm e d e n i le n şey, u s la m la m a ya d a ta sım d e ğ ild ir, —

''T a n rıta n ım a z lığ ın ya da T anrıya in a n c ın g ö rg ü l o la ra k n e düzeye d e k


yaygınlaştığını s a p ta m a d a h erşey in sa n a genel b ir T a n rı b e lirle n im in in m i
y e te rli o ld u ğ u , yoksa o n u n d a h a b e lirli b ir b ilg isin e m i g e re k d u y u ld u ğ u
n o k ta s ın a g e lip d a y an ır. H iç o lm a z sa Ç in , H i n t vb. p u tla r ın ın , A frika
fe tiş le rin in ve g id e re k Y unan T a n rıla rın ın b ile T a n rı o ld u k la rı H ıristiy a n
d ü n y a d a k abul edilm ez; öyleyse b u n la ra in a n a n la rın T anrıya in a n m a la rı söz
konusu değildir. B una karşı, pııd ara duyulan b u in a n ç ta g e n e de ö rtü k o larak
genelde Tanrıya in a n c ın yattığı d ü şünülürse — tıpkı tikel bireyde tü rü n yatm ası
gibi — , o zam an p utperestlik d e salt bir p u ta değil am a Tanrıya in an ç değ erin i
taşıyacaktır. Evrik olarak, A tm alılar Z eus’n vb. yalnızca b u lu t vb. olarak g ö re n
ve evrensel tek T anrıyı ileri sü ren ozan ve felsefecileri tan rıta n ım a z la r o larak
görm üşlerdi. — B u ra d a önem li olan şey b ir n e sn e n in kendinde neyi kapsadığı
d e ğ il, a m a o n d a b ilin ç için neyin dışarda ya d a açıkla o ld u ğ u d u r. E ğ er b u
b e lirle n im le rin karıştırılm asın a izin v erilirse, in sa n la rın en sıra d an duyusal
se z g ileri bile d in o lac ak tır, ç ü n k ü kendinde b öyle h e r sezg id e, tin se l o la n
herşeyde, gelişip arılaştıklarında ken d ilerin i d in e yükseltecek ilkeler kapsanır.
Am a d in e yetenekli olmak (ki o az önceki "kendinde" yalnızca y eteneği ve olanağı
a n la tır) b ir şeydir, d in e iye olmak başka b ir şey. — B öylece, y ak ın la rd a yine
g e z g in le r (ö rn e ğ in K ap tan RossA ve P arry") tü m d in d e n ve g id e re k A frika
büyücüleriııde ( H e r e d o t’ım (ioeleleri) b u lu n a b ile c e k d in k ırın tıla rın d a n bile
yoksun old u k ların ı ileri sürdükleri boylar (Eskim olar) bulm uşlardır. B ütünüyle
başka bir y an d an , e n son Jübile yılının ilk aylarını R oıııa’da geçiren bir Ingiliz
gezi n o tla r ın d a b u g ü n k ü R o m a lıla rd a n söz e d e r k e n sıra d a n h a lk ın so fu
o ld u ğ u n u , a m a o k u r yazarların tü m üyle ta n rıta n ım a z la r o ld u k la rın ı söyler.
— T a n r ıta n ım a z lık su ç lam ası so n z a m a n la rd a o ld u k ç a se y rek d u y u lu r
o lm u ş tu r, h iç k u şk u su z özellik le d in in iç e rik ve iste m le ri b ir e n a z a in d ir ­
g en d ik leri için (bkz. § 73).
A[Sir J o h n Ross (1777-1856), A Vıryage ofdiscovery... far tlıe jmrpose o f acjıloring
Ila jjin ’s Bay ..., L o n d ra 1819.]
" [S ir W illiam Edvvard Parry, 1790-1815, sayısız gezi yazısı ile tanınır.]
146 M ANTIK BİLİMİ

te rs in e , o b u n a inanır. A m a d o ğ a l iste k le r ve e ğ ilim le r ilg ile rin i


k e n d ilik le rin d e n b ilin c e bırak ır, ah lak a aykırı a m a ç la r k e n d ile rin i
b ü tü n ü y le dolaysız b ir yo ld a o n d a b u lu rla r; iyi ya d a k ö tü k a ra k te r
is te n c in belirli varlığ ın ı a n la ta c a k tır, ki b u d a ilg ile r d e ve a m a ç ­
la r d a b ilin e c e k , ve d a h a s ı e n d o la y sız ca b ilin e c e k tir.

§73
S o n o la ra k , T anrıya ilişkin dolaysız b ilg in in yalnızca “T a n rı v a rd ır”
n o k ta s ın a d e k v a rm a s ı g e re k ir, “T a n rı nedir?” s o r u s u n a d e ğ il;
ç ü n k ü b u s o n u n c u s u b ir b ilg i o la ca k ve d o la y lı b ilm e y e g ö tü r e ­
c e k tir. B ö y lece T a n r ı d in in n e s n e s i o la ra k k e s in lik le genelde
Tanrıya, b e lirsiz d u y u lu r ü s tü n e sın ırla n m ış ve d in ise iç e riğ in d e
e n a z ıııa in d ir g e n m iş olıır.
E ğ e r bir Tanrı o ld u ğ u in a n c ın ı k o r u m a k , ya d a g id e r e k b u
in a n c ı y a ra tm a y ı b a ş a r m a k g e r ç e k te n z o r u n lu o lsa y d ı, o
za m a n d in se l b ilg in in e n k ü ç ü k k ırın tısın ı b ir k az an ç sayabileıı
ve k ilisesin d e o ç o k e s k id e n A tin a ’d a b u lu n m u ş ve Bilinmeyen
Tanrıya, s u n u lm u ş a lta ıa g e ri d ö n e n ç a ğ ın y o k s u llu ğ u n a şaşır­
m a k g e re k ird i.

§ 74 ;
H e n ü z dolaysızlık hiçinim in g e n e l d o ğ a s ın ı k ısa c a b e lir tm e m iz
g ere k iy o r. K e n d isi tek-yanlı o ld u ğ u iç in iç e riğ in i d e te k -y an lı ve
b ö y le c e sonlu y a p a n y in e b u b iç im in k e n d is id ir. Evrensele b ir
so yu tlam anın te k -y a ııh h ğ ın ı v e rir ve b ö y le ce T a n r ı b e lirle n m iş iz
b i r v a rlık o lu r; oysa T in a n c a k ken d isin i k e n d i iç in d e ken d i ile
dolaylı kılan birşey o la ra k b ilin d iğ i sü re c e T an rı o la ra k g ö rü leb ilir.
Salt b öylece somuttur, d irim li ve T in d ir; T a n rın ın T in o la ra k bilgisi
ta n ı b u n e d e n le d o la y lılığ ı k e n d i iç in d e k a p s a r. — D o lay sızlık
b içim i tikel o la n a kendi kendisi ile bağıntılı olma b e lirle n im in i verir.
A m a tikel olıııa s ö z c ü ğ ü n tam an lam ıy la k e n d in i d ışın d a k i başka
b irş e y ile b a ğ ın tılı k ılm a d ır ; o b iç im y o lu y la so n lu o la n s a ltık
o la ra k k o y u lm u ş o lu r. D olaysızlık b içim i b ü tü n ü y le so y u t o la ra k
her içeriğe karşı ilgisiz ve ta m b u n e d e n le h e r iç e riğ e k a rşı d u y arlı
o ld u ğ u için, p u tp e re s t ve a h la k a aykırı içeriği d e tıp k ı k a rşıt içerik
g ib i onaylayabilir. Y alnızca b u iç eriğ in b ağ ım sız o lm a d ığ ı, te rsin e
bir başkası ile dolaylı o ld u ğ u iç g ö rü s iıd ü r ki o n u s o n lu lu k ve
g erç ek siz liğ in e in d irg e r. Böyle b ir içgörii, içerik dolaylılığı k en d isi
ile b irlik te taşıd ığ ı için, dolaylılık kapsayan b ir bilg id ir. B ir içerik
a n c a k b ir b aşkası ile d o laylı k ılm m a d ığ ı, so n lu o lm a d ığ ı, öyleyse
k e n d in i k e n d i k e n d is i ile do lay lı k ıld ığ ı ve b ö y le c e d o la y lılık ve
ay n ı z a m a n d a k e n d i ile d o la y sız ilişki o ld u ğ u s ü r e c e G e rç e k
D Ü ŞÜ N C EN İN NESNELLİĞE KARŞI Ü Ç Ü N C Ü T U T U M U 147

o la ra k b ilin e b ilir. — K e n d in i s o n lu b ilg id e n , M e ta fiz iğ in ve


A y d ın la n m a n ın anlak-özdeşliğinden u z a k la ştırm ış o ld u ğ u n u sa n a n
a n la k , d o ğ r u d a n d o ğ ru y a y ine b u dolaysızlığı, e.d . soyut kendi-ile-
ilişkiyi, s o y u t ö z d e şliğ i G e rç e k liğ in ilk e si ve ö lç ü tü y ap a r. Soyut
düşünce (d e rin -d ü şü n c e d ü z le m in d e k i M etafiziğ in biçim i) ve soyut
sezgi (do lay sız b ilm e n in b iç im i) b ir ve a y n ıd ırla r.

Eh. Dolaysızlık b içim in e dolaylılık b içim in e k a rşıt o la ra k sa rılm a k birinciyi tek-


yanlı yapar, ve bıı tek-yanlılık k e n d in i sa lt b u b içim a ltın a g e tirile n h e r içe riğ e
iletir. Dolaysızlık g e n e l o lara k soyu t kendi-ile-ilişkidir ve böylece aynı z a m a n d a
so y u t ö zdeşlik, so y u t ev ren sellik tir. E ğ e r b u n a g ö r e k e n d in d e ve k e n d i iç in
evrensel salt dolaysızlık b içim in d e alınırsa, o z a m a n yalnızca soyut evrenseldir,
ve b u bakış a ç ıs ın d a n T a n rı b a şta n s o n a b e lirle n im s iz v a rlık o la ra k g ö rü lü r.
Bıı d u r u m d a g e n e d e T a n rıd a n T in o lara k söz ediliyorsa bu salt bos b ir sözdür,
ç ü n k ü T in b ilin ç ve ö z b ilin ç o la ra k h e r z a m a n k e n d in in k e n d i k e n d is in d e n
ve b ir b a ş k a s ın d a n a y rım ıd ır ve b ö y lece aynı z a m a n d a dolaylılıktır.

§ 75
G erçe ğ e y ö n e lik d ü şü n c ey e v erilen b u ü ç ü n c ü tu tu m u n yargılan­
ması a n c a k b u d u ru ş n o k ta sın ın k e n d i iç in d e dolaysızca b ild ird iğ i
ve o n a y la d ığ ı b ir k ip te y e rin e g e tirile b ilird i. B ö y lelik le, d o lay sız
b ir b ilm e n in , e .d . is te r b a şk a sı ile is te r s e k e n d i iç in d e k e n d is i
ile o ls u n d o la y lılık o lm a k sız ın y e r a la n b ir b ilm e n in v a r olduğu
b ir olgu o la r a k y a n lışla n m ış o lu r. B e n z e r o la ra k , d ü ş ü n c e n in
ya ln ızca başka birşey ile dolaylı — s o n lu ve k o ş u llu — b e lir le ­
n im le r d e ile rle d iğ i, ve y ine d o la y lılık ta b u d o la y lılığ ın k e n d is in i
o rta d a n k a ld ırm a d ığ ı g ö rü ş ü n ü n b ir o lg u n u n g erç ek liğ in i ta şım a­
d ığı d a aç ık la n m ış olur. Ö te y a n d a n , tek-yanlı dolaysızlıkta o ld u ğ u
g ib i te k -y a n lı d o la y lılık ta d a ile r le m e y e n b ir b ilg in in b ir olgu
o ld u ğ u n u g ö s te rm e k iç in M a n tığ ın k e n d is i ve bütün, bir Felsefe
örnektir.

§ 76
D olaysız b ilm e n in ilk e sin i y u k a rıd a k e n d is iy le b a ş la d ığ ım ız s a f
M etafizik ile b a ğ ın tı iç in d e ele a lırsa k , b u k a rş ıla ş tırm a d a o n u n
b u M etafiziğ in y a k ın la rd a K artezyen F elsefe o la ra k alm ış o ld u ğ u
b a ş la n g ıç n o k ta s ın a geri döndüğü g ö rü le c e k tir. H e m J a c o b i h e m
d e D escaı tes ile ri s ü r e r le r ki:
(1) D ü şü n ce ile d ü ş ü n e n in v a rlığ ın ın y alın ay rılm a z lığ ı —
Cogito, ergo su m — ş u n u n la b ü tü n ü y le a y n ıd ır: B a n a b ilin ç te
“B e ıı”in varlığı, olgıısallığı, v a ro lu şu dolaysızca b ild irilir (D escar-
tes ay n ı z a m a n d a k e s in lik le d ü ş ü n c e ile g e n e l o la ra k bilinci
a n la d ığ ın ı b ild irir — Principia philosophiae I, 9 ), ve b u ayrılm azlık
148 M ANTIK BİLİMİ

sa ltık o la ra k ilk (d o lay lı ya d a ta n ıtlı d e ğ il) ve en pekin b ilg id ir;


(2) b e n z e r o la ra k , T anrının ta sarım ı ile varoluşu d a ay rılm az­
dır, öyle ki b u İkincisi T a n rın ın ta sa rım ın ın k e n d is in d e k ap san ır,
b u ta s a rım k e s in lik le v a ro lu ş b e lirle n im i o lm a k sız ın o la m a z , ve
öyleyse b u v a ro lu ş z o r u n lu ve b e n g id ir .”*
(3) D ışsal şe y lerin v a r o lu ş u n u n dolaysız b ilin c in e g e lin c e , b u
d u yu sa l b ilin ç te n b a ş k a b irşe y d e m e k d e ğ ild ir; b ö y le b ir b ilin c i
ta şıy o r o lm a m ız b ilg ile r in e n ö n e m s iz id ir ; b u k o n u d a b ilm e
a ç ıs ın d a n ilgiye d e ğ e r b ir ic ik n o k ta d ışsal ş e y le rin v a r lık la r ın a
ilişkin b u dolaysız b ilg in in b ir a ld a n m a ve y anılgı o ld u ğ u ve g e n e l
o la ra k d u y u lu r o la n d a h iç b ir g e rç e k liğ in söz k o n u s u o lm a d ığ ı,
te rs in e b u d ışsal ş e y le rin varlıkla rın ın o lu m s a l, g e ç ic i b ir v a rlık
o ld u ğ u , b ir gö rü n ü ş o ld u ğ u , te k b ir s ö z c ü k te , b u n la r ı n ö zsel
o la ra k a n c a k K a v ra m la rın d a n , ö z le r in d e n a y rıla b ilir b ir v aro lu ş
ta ş ıd ık la rıd ır.

§77
B u iki k o n u m u n a y rım la rı ise; (1) K artezyen F elsefe b u ta n ıtla n ­
m a y an ve ta m tla ııa m a z o la ra k a lm a n v a rsa y ım la rd a n ileriye daha
öte a çınan bilgiye g e ç e r ve b u yo ld a m o d e rn b ilim le re k ay n ak lık

”sD escartes, Principia philasophiae, I, 15: “Magis hoc (ens sunim e p erfectu m
existere) cre.det, si a tte n d a t, nııllius alterius rei ideaııı a p ııd se inveniri, in qııa
eo d em nıo d o n ecessariam existentiam c ontineri aniıııadvertat; intelliget, illam
id e a m e x h ib e re v e ra m e t im m u ta b ile m n a tu ra m , q ııa e q u e non pole.sl. non
exi.st.ere, cum n ecesseria existentia in ea aml.ineal.ur [ (O k u r) e ğ e r başka hiçbir
şey d u r u m u n d a k e n d is in d e z o ru n lu v a ro lu şu aynı y olda k apsayan b ir id ea
b u lam a d ığ ın a d ik k at e d e rse (e n eksiksiz olgusallığın v a ro ld u ğ u n a ) d a h a çok
inanacaktır, ç ü n k ü böylece anlayacakur ki bu idea g erçek ve değişm ez bir doğa
s e rg ile r — b ir d o ğ a ki va ro lm a k sa m olamaz, ç ü n k ü onda z o r u n lu v a ro lu ş
kapsanır]." B u n u izley en ve dolay lılık g e tir e n b ir ta n ıtla m a gibi g ö r ü n e n
a n la tım ın b u ilk te m e le h iç b ir k atkısı y o k tu r. — S p in o z a ’d a d a d u r u m
b ü tü n ü y le ay n ıd ır: T a n rın ın özü, e.d. soyut tasarım , v a ro lu ş u k e n d i iç in d e
kapsar. S pinoza’nm ilk tanım ı causa sui ü zerin ed ir ve b u n u şöyle açıklar; “cujus
essentia involvit existentiam ; sive id, cujus natura non pntesl concipi, nisi existens”
[“özü varoluş iç e re n ya d a doğası varolmaksızın la.sarl.anam.ayan”; Tantalim , 1.
T an ım ]; — K avram ın V arlıktan ayrılm azlığı tem el b e lirle n im ve varsayım dır.
A m a h a n g i K avram b u V a rlık tan ayrılm azlığı içe rir? Sonlu şeylerinki, değil,
ç ü n k ü b u n la r öyle b ir d o ğ a d a d ırla r ki v a ro lu şla rı olumsal ve yaratılm ış b ir
varoluştur. — S p in o za’d a [ Törebilim] bir tam ü a n ıa ta ra fın d a n izle n en “T anrı
[...] z o ru n lu o la ra k v a r d ır ” b iç im in d e k i 11. Ö n e r m e , ve y in e “T a n rın ın
varoluşu ve özü bir ve aynıdır” biçim indeki 20. Ö n e rm e yüzeysel bir tanıdam a
biçim ciliği su n a rla r. “T a n rı g e n e l o lara k (ve h iç kuşkusuz b iric ik ) T ö zd ü r;
a m a T öz causa .vuidir, öyleyse T a n rı z o r u n lu o la r a k v a r d ır ” d e m e k , T a n rı
K avram ı ve Varlığı ayrılam az o la n d ır d e m e k te n başka birşey değildir.]
D Ü ŞÜ N C E N İN NESNELLİĞE KARŞI Ü Ç Ü N C Ü T U T U M U 149

e d e r. B u n a k a rş ı, [J a c o b i’n in ] m o d e r n b a k ış açısı ise “so n lu


d o la y lılık ta ile r le y e n b ilg i y a ln ız c a s o n lu o la n ı b ilir ve h iç b ir
g e rç e k lik k a p s a m a z ” b iç im in d e k i k e n d i iç in ö n e m li s o n u c a
v a rm ış tır (§ 6 2 ), ve T a n rıy a ilişk in b ilin ç te n o d a h a ö n c e sö z ü
e d ile n b ü tü n ü y le so y u t in a n ç ta d u r ııp k a lm a s ın ı is te r.1''
(2) B u m o d e r n bakış açısı b ir y a n d a n sıra d a n b ilim sel b ilg in in
D escartes ta ra fın d a n b aşlatılan y ö n te m in d e hiçb irşey i d e ğ iştirm e z
ve o r a d a n k a y n a k la n a n g ö rg ü l ve so n lu b ilim le ri b ü tü n ü y le ayııı
k ip te s ü r d ü r ü r ; — a m a ö te y a n d a n b u y ö n te m in b u k o n u m u n u
y adsır ve b ö y lece, h iç b ir başk asın ı ta n ım a d ığ ı için, iç e riğ in e g ö re
sonsuz o la n ın bilgisi için tüm y ö n te m le ri yadsım ış olıır; b u n a g ö re
k e n d in i im g e le m ve in a n c a la rın y ab a n ıl ö z e n ç le rin e , ah lak sal b ir
k ib ire ve d u y g u s a l b ü y ü k le n m e le r e , ya d a felse fey e ve fe lse fi
s o n u ç la ra karşı b ü tü n ü y le kişisel g ö rü ş le re ve s ıra d a n u sla m la m a ­
la ra bırakır. F elsefe hiç kuşkusuz salt in a n c a la ra ya d a k u ru n tu la ra ,
g ü n d e lik u s la m la m a n ın ile ri g e ri d ü ş ü n c e le r i n e h o ş g ö rü y le
d av ra n am a z.

• ... . . . § ? 8 . . .
iç e r iğ in ya d a b ilm e n in b ağ ım sız b ir d o la y sız lığ ı ile b u n a k a rşı
e ş it ö lç ü d e b a ğ ım sız ve o n u n la b a ğ d a ş m a z o lm a sı g e r e k e n b ir
d o la y lılık a r a s ın d a k i karşıtlık ilk in s a lt b ir varsayım ve te m e lsiz
b ir inanca o ld u ğ u için b ir y an a b ırak ılm alıd ır. Yiııc, b ilim e g irişte
iste r ta s a r ım d a n isterse d ü ş ü n c e d e n a lın m ış o ls u n la r tü m b a şk a
v arsayım ya d a ö n y a rg ıla rd a n d a v a z g e ç ilm e lid ir; ç ü n k ü b u tü r
tü m b e lir le n im le r i ilk kez sın a y ac ak ve k e n d ile r in d e ve karşısav-
la r m d a n e y in b u lu n d u ğ u n u sa p ta y a c a k o la n şey b ilim d ir.
K u ş k u c u lu k , tü m b ilg i b iç im le r in e u y g u la n a n o lu m s u z b ir
b ilim o la ra k , k e n d in i b ö y le v a rs a y ım la rın h iç liğ in i g ö s te r e n
b ir giriş o la ra k sunabilir. A m a k u şk u c u b ir giriş yaln ızca sıkıcı
o lm a k la k a lm a y a c a k , ay rıc a g e re k s iz d e o la c a k tır, ç ü n k ü
ey tişim sel o la n ın k en d isi, az s o n r a g ö s te rile c e ğ i g ib i, o lu m lu
b ilim in ö z se l b ir k ıp ısıd ır. Y ine, K u ş k u c u lu k s o n lu b iç im le ri
a n c a k b ilim s e llik te n u z a k g ö rg ü l b ir y o ld a b u la b ilir ve v erili
o la ra k a la b ilir. Böyle s o n u n a d e k v a r d ır ıla n b ir k u ş k u c u lu k
is te m in d e b u lu n m a k B ilim in herşeye u y g u la n a n bir ikircim

l!'B u n a k a rşın A nselm ııs d e r ki: “N egligm lian m ih i videtur, si p o stq u a n ı


confirm ati sum us in fide, n o n studmıus, qııod antdimus, intelligunT (Tractat. Cur
Deus Hmno [I, ı — “B ana öyle g ö rü n ü y o r ki, inancım ızı d o ğ ru la d ık ta n so n ra
neye inandığımızı anlamaya çalışmamak dikkalsizliklif’].) — Anselııı bıı sözleriyle
H ıristiy a n ö ğ r e tin in so m u t içe riğ i a ç ıs ın d a n b u y e n i in a n ç k o n u m u n u n
k a p sa d ığ ın d a n b ü tü n ü y le başka ağ ır b ir b ilg ilen m e g örevini üsü en ir.
150 M A N T IK BİLİMİ

ta r a f ın d a n , e .d . h e rş e y iç in is te n e n g e n e l b ir va rsa yım sıtlık


ta ra fın d a n ö n c e le n m e s in d e d ire tm e k le aynı şeydir. B u istem
sö z c ü ğ ü n ta m a n lam ıy la a n düşünm eyi isteme k a r a rın d a ö z g ü r­
lü k yoluyla y e rin e g e tirilir — b ir ö z g ü rlü k ki h erşe y i so y u tlar
ve k e n d i a rı s o y u tlu ğ u n u , d ü ş ü n c e n in y a lın lığ ın ı ele g eç irir.
Mantığın Daha Tam Kavramı
ve Bölümlenişi

§ 79 •
M a n tık s a lın b iç im a ç ıs ın d a n ü ç y a n ı v a rd ır: ( a ) soyut ya d a
anlayan., (P) eytişimsel ya da olunısuz-ussal, (y) kurgul ya d a olum lu-
ussal.
B u ü ç y an M an tığ ın ü ç bölüm ünü o lu ştu rm a zlar, a m a m antıksal-
olgusal herşeyiıı, e.d . lıe r K av ram ın ya d a g e n e l o la ra k g e rç e k
o la n h e rş e y iıı kıpılarıdırlar. T ü m ü d e ilk k ıp ın ın , A n la m a
k ıp ısın ın a ltın a g etirileb ilir ve böy lece b irb irle rin d e n yalıtılm ış
o la r a k tu tu la b ilir le r ; a m a b ö y le y k e n G e rç e k lik le ri iç in d e
g ö r ü le m e z le r. — B u ra d a M a n tık sa lın b e lir le n im le r i ü z e r in e
y a p ıla n a ç ık la m a d a tıpkı b ö lü m le n iş g ibi y in e salt b ir ö ııcele-
n ıe d ir ve b ir a n la tı d o ğ a s m d a d ır.

§ 80
( a ) D ü ş ü n c e A n la k o la ra k d u r a ğ a n b e lir le n im le r d e ve b u n la r ın
b a ş k a la rın a karşı ay rım la rın d a d u r u p kalır; o n u n için böyle sın ırlı
so y u t b irşey k e n d i için kalıcı ve v a ro la n birşey o la ra k g e ç e rlid ir.

Ek. G enel olarak düşünce ya da giderek Kavram söz konusu olduğu zaman
göz önüne getirilen çoğunlukla yalnızca Anlağın etkinliğidir. Ve hiç kuşkusuz
düşünce ilk olarak anlayan düşüncedir, ama orada durup kalmaz, ve Kavram
yalnızca anlak-belirleııimi değildir. — Anlağın etkinliği genel olarak içeriğine
evrensellik biçimi vermekten oluşur; ve dahası Anlak yoluyla koyulan evrensel
soyııtbir evrenseldir ki,böyleolarak katı birbiçiıııde tikelin karşısında tutulur,
am a bu yolla aynı zam anda kendisi de yine bir tikel olarak belirlenir.
N esnelerine karşı ayrıştırıcı ve soyutlayıcı bir yolda davranan A nlak bu
nedenle h er zaman somut olanla ilgilenen ve onda durup kalan dolaysız
sezginin ve duyum un karşıtıdır.
Bir bütün olarak düşünceye karşı yönelen ve onun katı ve tek-yanlı olduğu
ve tutarlı olarak geliştirildiğinde zararlı ve yıkıcı sonuçlara götürdüğü
biçim indeki o sık yinelenen suçlam alar Anlak ve duyum arasındaki bu
karşıtlıkla ilgilidir. Eğer içerikleri açısından aklanıyorlarsa, bu suçlam alara
verilecek ilk yanıt bundan genel olarak düşüncenin ya da özel olarak ussal

151
152 M ANTIK BİLİMİ

d ü ş ü n c e n in d e ğ il, a m a a n c a k a n la k d ü z e y in d e k i d ü ş ü n c e n in e tk ile n d iğ i
b iç im in d e o lac ak tır. B u n u n la b irlik te e k le m e k g e re k ki, y a ln ız c a a n la m a
işlevindeki d ü ş ü n c e n in h a k k ı ve d e ğ e ri d e h iç d ııra k sa m ak sız ın ta n ın m a lıd ır
ve b u d e ğ e r g e n e l o la r a k k u ra m s a l o ld u ğ u g ib i k ılg ısa l a la n a d a A n la k
olm ak sızın h iç b ir sa ğ lam lığ ın ve b e lirliliğ in g ire m e m e si o lg u s u n d a yatar. Bu
b a k ım d a n bilgiyi ilg ilen d iren ilk şey ö n ü n d e b u lu n a n n e sn e le ri belirli ayrım ları
iç in d e y a k a la m a k , ve b ö y le c e D o ğ a n ın ir d e le n iş in d e ö r n e ğ in ö z d e k le ri,
ku v v etleri, tü rle ri vb. a y ırd e tm e k ve b u y a lıtılm ış lık la rm d a k e n d ile ri için
sa p ta m a k tır. D ü ş ü n c e b u r a d a A n la k o la ra k d a v ra n ır ve ilkesi ö zd eşlik , y alın
k e n d i ile b a ğıntıdır. B ilgide b ir b e lirle n im d e n b ir b aşk asın a ilerleyişi k o şu llan ­
d ır a n ilk in b u ö z d e ş lik te n ba şk a sı d e ğ ild ir. B öylece ö r n e ğ in M a te m a tik te
b ü y üklük, tü m b aşk a b e lirle n im le rin g özardı edilm esiyle, ü z e rin e ile rle m e n in
d a y a n d ığ ı genel b e lirle n im d ir. B u n a g ö re , G e o m e trid e b e tile r b irb ir le ri ile
k a rşıla ştırılır ve ö z d e şlik le ri b u y olla sa p tan ır. Y ine, b ir b a şk a b ilg i a la n ın d a ,
ö r n e ğ in T ü ze b ilim in d e , ilk o la ra k ö zd eşlik ü z e rin d e ile rle n ir. B u ra d a b ir
b e lir le n im d e n b ir başkası ç ık a rsa n ırk e n b u ç ık a rsa m a ö z d eşlik ilk e sin e g ö re
ile rle m e d e n başka birşey değildir. — K u ra m d a old u ğ u gibi kılgıda d a A nlaktan
v azgeçilem ez. K a ra k te r d a v ra n ışta özseldir, ve k a ra k te rli b ir in sa n a n la k lı b ir
in s a n d ır ki, b ö yleyken b e lirli e re k le ri göz ö n ü n d e tu ta r ve b u n la r ı sıkı sıkıya
izler. K im b ü y ü k b irşe y y a p m a y ı isterse, G o e th e ’n in d e d iğ i g ibi, k e n d in i
sın ırla m ay tb ilm elid ir. B u n a karşı kim herşeyi isterse, g e rç e k te h içbirşey istiyor
d e ğ ild ir ve h içb irşe y b a şa ra m a z . D ü n y a d a ilginç p e k ç o k şey v a rd ır; Ispanyol
şiiri, kim ya, politik a, m ü z ik — , tü m ü d e çok ilg in ç tir ve b u n la ra ilgi d u y m a d a
h iç b ir k ö tü lü k a ra n m a s ı g e re k m e z ; a m a b ir b irey o la ra k b e lirli b ir d u r u m d a
b irş e y o rta y a ç ık a ra b ilm e k iç in b e lirli b irşe y e s a rılm a lı ve g ü ç ç o k y a n a
dağ ıtılm am alıd ır. Yine, h e r m esle k te ö n e m li o lan o n u n A n la k ile izlenm esidir.
B ö y le c e ö r n e ğ in y a rg ıç y a s a la r a s a r ılm a lı, o n l a r l a u y u m lu y a r g ıla r d a
b u lu n m a lı, ve ş u n d a n ya d a b u n d a n e tk ile n m e m e li, sa ğ ın a s o lu n a b a k m a k ­
sızın ve h iç b ir ö z re izin v e rm e k siz in d a v ra n m a lıd ır. — D a h ası, g e n e l o lara k ,
A nlak özsel b ir ek in kıpısıdır. E ğitim li b ir insan b u la n ık ve b elirsiz izlen im lerle
y e tin m e z , te rs in e n e s n e le r i k a tı ve sağ lam b e lirlilik le ri iç in d e k av rar; b u n a
karşı eğitim siz in sa n g üvensizlik için d e ileri g e ri y a lp a lar ve söz k o n u su birşey
ü z e r in e o n u n la b ir a n la şm a y a v a rm a k ve ele a lın a n b e lli b ir n o k tay ı k a ra rlı
o la ra k göz ö n ü n d e tu tm a s ın ı sa ğ la m a k çoğu kez b ü y ü k ç a b a la ra p atlar.
Ö te y a n d a n , ö n c e k i ta rtışm a y a g ö re , g e n e ld e M a n tık sal y a ln ız ca ö zn el
b i r e tk in lik o la r a k d e ğ il a m a te rs in e b ü tü n ü y le e v re n se l ve b ö y lec e aynı
z a m a n d a n e sn e l o lara k a n la şıld ığ ın d a, b u olgu uyg u lam asın ı A nlakta, M an tık ­
sa lın b u ilk b iç im in d e d e b u lu r. A nlak b u n a g ö re T a n rın ın iyiliği d e n ile n şeye
k a rş ılık d ü ş ü y o r o la r a k g ö rü le b ilir , e ğ e r b u iy ilik te n s o n lu ş e y le rin var
o ld u k la rı, b ir k a lıc ılık ta ş ıd ık la rı a n la şılıy o rsa. B ö y lec e ö r n e ğ in D o ğ a d a
T a n r ın ın iyiliği d e ğ iş ik h a y v an sal ve b itk ise l s ın ıf ve t ü r l e r i n k e n d ile r in i
s ü r d ü r m e le r i ve s e rp ilip g e lişm e le ri için g e re k sin d ik le ri h e rşe y in sa ğ lan m ış
o lm a sı o lg u su n d a tan ın ır. Y n e in sa n için d e d u r u m b ö y le d ir ve o da, h e m b ir
b ire y o lara k h e m d e b ü tü n b ir u lu s olarak, kalıcılık ve gelişim i için g e re k e n le ri
M A NTIĞIN KAVRAMI VE BÖ LÜM LENİŞİ 153

b ir y a n d a n d o lay sızca verili o la ra k b u lu r ( ö r n e ğ in ü lk e n in iklim i, d o ğ a sı ve


ü r ü n le r i g ib i), ve ö te y a n d a n y ete n ek , b e c e ri vb. o la ra k taşır. Böyle b ir y o ld a
a n la şıld ığ ın d a, A n la k k e n d in i g en el o la ra k n e sn e l d ü n y a n ın tü m a la n la rın d a
gösterir, ve b ir n e s n e n in eksiksizliği özsel o la ra k o n d a A nlak ilkesine h a k k ın ın
v e rilm e s in e b a ğ lıd ır. B öylece ö r n e ğ in e ğ e r b ir d e v le tte h e n ü z k o n u m ve
g ö re v le rin b e lirli b ir a y rım la ş m a sın a u la ş ıla m a m ış sa , ve e ğ e r K avram ile
u y u m lu o la ra k a y rım laşan p o litik a ve h ü k ü m e t işlevleri h e n ü z b e n z e r o la ra k
tikel ö r g e ııle r e g e lişm e m işs e le r — ö rn e ğ in d u y u m , devim , s in d irim vb. gibi
değişik işlevleri ile gelişm iş hayvan ö rg en liğ in d e o ld u ğ u gibi — , o devlet eksiktir.
— Bu n o k ta y a d e k s ü re n ta rtışm a d a n ç ık a ra b ile c e ğ im iz gibi, s ıra d a n bakış
açısın a g ö re A n la ğ ın e n u z a ğ ın d a yatıyor g ib i g ö r ü n e n e tk in lik a la n la rın d a
bile o n d a n vazgeçilem ez, ve o ra d a A nlağın o lm a m ası ö lç ü sü n d e b u b ir eksiklik
o la ra k g ö rü lm e lid ir. Bu özellikle san at, d in ve felsefe için geçerlidir. B öylece,
ö rn e ğ in s a n a tta A n la k K avram a g ö re d e ğ işik g ü z e llik b iç im le rin in y in e b u
a y rım ları iç in d e tu tu lm a la rın d a ve s e rg ile n m e le rin d e k e n d in i g ö sterir. A ynı
şey tek te k s a n a t ç a lışm a la rı için d e g e ç e rlid ir. B u n a g ö re , d ra m a tik b ir şiir
giizellik ve eksiksizliğiııi değişik kişilerin k a ra k te rle rin in arılık ve b e lg in lik le ri
için d e işle n m e le rin e , ve yine, söz k o n u su o la n değ işik e re k ve ilg ilerin açık ve
b e lirg in o la ra k s u n u lu ş la rın a b o rç lu d u r. — B u n d a n s o n ra d in se l a la n ı e le
alırsak, ö rn e ğ in (başka içerik ve anlayış ayrım ları b ir yan a) Y unan M itolojisinin
kuzey M ito lo jis in e ü s tü n lü ğ ü ö z ü n d e o ııd a k i b ire y s e l T a n rı ş e k ille r in in
yon tıısal b e lg in liğ e d e k g e liştirilm işk en ö te k in d e ise b u n la r ın b u la n ık b ir
belirsizliğin sisin d e b irb irle rin e karışm ış o la ra k b ıra k ılm a la rın d a yatar. — Son
o la ra k , öyle g ö r ü n ü r ki fe ls e fe n in A n la k sız y a p a m a y a c a ğ ın a özel o la ra k
d e ğ in m e k b u n o k ta y a d e k s ü r e n ta r tış m a n ın ış ığ ın d a p e k g e re k li o lm a ­
yacaktır. F else fe için h e r b ir d ü ş ü n c e n in eksiksiz sa ğ ın lığ ı iç in d e a n la şılm a sı
ve h iç b ir şeyin b ııla n ık y a d a belirsiz b ıra k ılm a m a sı h e rş e y d e n ö n c e gelir.
A m a b u n la r ın y a n ısıra g e n ellik le A n la ğ ın ç o k ö tey e g itm e m e si g e re k tiğ i
d e söy len ir; ve A n la ğ ın b ir e n s o n o lm a d ığ ı, te rs in e s o n lu b ir d o ğ a d a o ld u ğ u
ve d o r u ğ u n a d e k g e tirild iğ in d e k a rşıtın a d ö n d ü ğ ü h iç k u şk u su z d o ğ ru d u r.
K e n d in i so y u tla m a la ra a tm a k g e n çliğ in a lışk a n lığ ıd ır; b u n a karşı y a şa m d a
d eneyim li in sa n k e n d in i “ Ya— Ya da”n ın so y u tlu ğ u n a b ırakm az, tersin e so m u t
o la n a sarılır.

§81
(P) Eytişim sel k ıp ı bö y le so n ln b e lir le n im le r in k e n d i k e n d ile r in i
o r ta d a n k a ld ır m a la r ı ve k a rş ıtla rın a g e ç işle rid ir.
(1) E y tişim se l k ıp ı A n la k ta r a f ın d a n k e n d i b a ş ın a y alıtılm ış
o la ra k a lın d ığ ın d a , özellikle bilim sel K av ram lard a g ö r ü n d ü ğ ü
g ib i, K u ş k u c u lu ğ u o lu ş tu r u r ; K u ş k u c u lu k ey tişim sel k ıp ın ın
s o n u c u o la r a k y aln ızc a o lu m s u z la m a y ı k a p sa r. (2) E ytişim
g e n e llik le d ışs a l b ir s a n a t o la ra k g ö r ü lü r , öyle ki b a ş ın a
b ııy r u k lu ğ u ile b e lirli K a v ra m la ra b ir k a rışık lık g e tir ir ve
154 MANTIK BİLİMİ

o n la r d a s a lt b ir çelişki g ö rü n ü şü ü r e tir , öyle ki söz k o n u s u


b e l ir le n im le r d e ğ il a m a b u g ö r ü n ü ş b ir h iç lik o lm a lı ve
g e r ç e k lik y a n ı A n la ğ a d ü ş ü y o r o lm a lıd ır. G e r ç e k te n d e ,
Eytişim ç o ğ u k ez ile ri g e ri g id ip g e le n s ır a d a n u sla m la m a n ın
ö z n e l b ir s a lın a n ın d a n b aşk a b irşe y d e ğ ild ir ; o r a d a iç -d e ğ e r
' ek sik tir ve çıp la k lık böyle u sla m la m a la rı ü r e te n k afa o y u n la rı
ta ra fın d a n ö rtü lü r. — O ysa g e rç e k b e lirliliğ i iç in d e k i Eytişim ,
te rsin e , a n la k -b e lirle n im le rin in , şeylerin ve g e n e l o la ra k s o n lu
h e rş e y in k e n d i öz, g e rç e k d o ğ a la rıd ır. D e r in - d ü ş ü n m e ilk in
y alıtılm ış b e lir liliğ in ö te s in e b ir g e ç iştir; o n u b ir g ö n d e r m e
n o k ta s ı ile b ir ilişki iç e rs in e koyar, a ıııa b a ş k a b a k ım la r d a n
y in e y a lıtılm ış b irşe y d e ğ e r in d e b ıra k ır. B u n a k a rş ı E y tişim
içkin ö te y e -g e ç iş tir ki, b u n u n la A n la k - b e lir le n im le r in in tek -
y a n lılık ve s ın ırlılık la rı k e n d ile r in i o ld u k la r ı g ib i, e .d . b u
b e l ir le n im le r in o lu m s u z la n m a la r ı o la r a k g ö ste rir. S o n lıı
o lm a k k e n d i k e n d in i o rta d a n k a ld ırm a k d em ek tir. B u n a g ö re
E y tişim b ilim s e l ile r le m e n in d e v in e n r ııh ıın u o lu ş t u r u r ve
b ilim in iç e r iğ in e içkin, bağlantı ve z o m n lu k v e re n b iric ik ilk e
o d ıır — , tıp k ı s o n lu n u n ü z e r in e d ışsa l d e ğ il a m a g e rç e k
y ü k se lişin g e n e l o la ra k o n d a y a tm a sı g ibi.

E k 1. E ytişim i g e re k tiğ i gib i a n la m a n ın ve ta n ım a n ın sın ırsız ö n e m i vardır.


G e n el o lara k tıım d evim in, tıım yaşam ın ve e d im sellikteki tü m e tkinliğin ilkesi
odıır. Y ine E ytişim g e rç e k te n b ilim se l o la n tü m b ilg in in d e rıılıııd ıır. Soyut
a n la k -b e lirle n im le rin e takılıp k alm am ak sıra d an b ilin c im izd e b ü tü n ü y le haklı
b irşe y o la ra k g ö r ü n ü r ve b ım ıı şıı özdeyiş a n la tır: “N e se n b a n a karış, n e d e
b e n s a n a ” — b ir i g e ç e r li d i r , a m a b i r b a ş k a s ı da. A m a d a h a y a k ın d a n
b a k ıld ığ ın d a , so n lu y aln ız ca d ışa rd a n sın ırlı d e ğ ild ir, te rs in e k e n d i d o ğ a sı
yoluyla k e n d in i o r ta d a n k a ld ırır ve k e n d isi yolu y la k a rş ıtın a geçer. B öylece
ö r n e ğ in d e n ir ki “in s a n ö lü m lü d ü r,” ve s o n ra ö lü m z e m in in i yaln ızca dış
k o şu lla rd a taşıy an b irşe y o la ra k g ö rü lü r; ve b u b ak ış a ç ısın a g ö re in sa n ın iki
tikel özelliği o la c a k tır— d irim li ve ayrıca ölü m lü olm ak. A m a işin gerçeği yaşam
o la r a k y a ş a m ın ö l ü m ü n t o h u m u n u k e n d i iç in d e ta ş ıd ığ ı, g e n e l o la r a k
s o n l u n u n k e n d i i ç in d e k e n d is i ile ç e liştiğ i ve b u y o lla k e n d in i o r ta d a n
k a ld ırd ığ ıd ır. — Eytişim , b u n d a n başka, salt sofıstliküe d e k a rıştırılm am a lıd ır;
b ıın ıın özü sö z c ü ğ ü n ta m a n la m ıy la tek-yanlı ve so y u t b e lirle n im le ri yalı a l­
m ışlık ları iç in d e k e n d ile ri için g e ç e rli sa y m a k ta n o lu şu r, öyle ki n e z a m a n
b ire y in ç ık a rı ve tik e l d u r u m u g e re k tiriy o rsa u y a b ilsin ler. B öylece ö rn e ğ in
v a ro lm a m ve v a ro lu ş a r a ç la r ın a iye o lm a m d a v ra n ış ya d a eylem a ç ısın d a n
özsel b ir k ıpıdır. A m a k e n d i g ö n e n c im in b ıı y a n ın ı, bıı ilk esin i k e n d i b a şın a
a b artıy o r ve b u n d a n hırsızlık e d eb ilec eğ im ya d a ü lk e m e ih a n e t e d eb ilec eğ im
s o n u c u n u ç ık a rıy o rsam , bıı b ir sofistlik olacak tır. — Y ıııe, d a v ra n ışım d a n e
y ap tığ ım ı b iliyor ve b u n a in an ıy o r o lm a m a n la m ın d a ö z n e l ö z g ü rlü ğ ü m özsel
MANTIĞIN KAVRAMI VE BÖLÜM LENİŞİ 155

b ir ilkedir. A m a salt bu ilk e d e n u s la m la m a y a p a rsa m b u d a b e n z e r o la ra k


sofistliktir ve b u n u n la tö relliğ in tü m ilk e leri a lt ü s t olacaktır. — Eytişim böyle
b i r d a v r a n ı ş t a n ö z se l o la r a k a y rıd ır, ç ü n k ü d o ğ r u d a n d o ğ r u y a ş e y le ri
k e n d ile rin d e ve k e n d ile ri için ird e le m e y e g id er, ve b ö ylece tek-yanlı a n la k -
b e lirle n im le rin in so n lu ln k la rı b u r a d a k e n d in i o rtay a serer. — B u n d a n başka,
E ytişim fe ls e fe d e y e n i b irşey d e ğ ild ir. E sk ile r a r a s ın d a P la to n E y tişim in
b u lu c u s u o la ra k a d la n d ırılır; ve E ytişim e b ilim sel o lara k ö z g ü r ve b öylece aynı
z a m a n d a n e sn e l b ir biçim i ilk kez P la to n felsefesin in verm iş olm ası ö lç ü s ü n d e
b u h iç k u şk u su z d o ğ ru d u r. S o k ra te s’te ey tişim sel öğe, o n u n felsefe y o lu n u n
g e n e l ırası ile u y u m lu olarak , b a şa t b ir ö z n e l şekli, ironi şeklini taşır. S o k ra tes
E y tişim in i ilk in g e n e ld e sıra d a n b ilin c e ve s o n r a ö z ellik le so fistle re k arşı
y ö n e ltti. S ö y le şile rin d e söz k o n u su o la n o lg u la r ü z e rin e d a h a y a k ın d a n b ilgi
e d in m e k istiy o r g ö r ü n ü ş ü n ü ta k ın ırd ı; b u a m a ç la h e r t ü r so ru y u s o r a r ve
b ö y lec e sö y le şid e b u lu n d u ğ u k işileri o n la r a ilk in d o ğ ru o la ra k g ö rü n m ü ş
o la n ın k a rş ıtın a g ö tü r ü r d ü . Ö rn e ğ in , e ğ e r so fistle r k e n d ile rin i ö ğ r e tm e n le r
o la ra k g ö rü r le rs e , o z am an S o k ra tes b ir dizi so ru yoluyla sofist P r o ta g o r a s ’ı
tü m ö ğ r e n m e n in yalnızca a n ım sa m a o ld u ğ u n u onay lam ak z o ru n d a b ırak ırd ı.
— P la to n d a h a k esin bilim sel d iy alo g ların d a eytişim sel ird e le m e yoluyla g e n e l
o la ra k tü m k a tı a n la k - b e lirle n im le riııin s o n lu lu k la rın ı g ö ste rir. B öylece,
ö rn e ğ in P arm enicks’te B ird e n Ç okıı tü r e tir ve g e n e d e Ç o k u ıı n a sıl yaln ızca
k e n d in i B ir o la ra k b e lirley e n b ir d o ğ a d a o ld u ğ u n u g ö ste rir. P la to n E ytişim i
b ö y lesin e etk ili b ir yolda k u lla n d ı. — Ç a ğ ım ızd a Eytişim i y e n id e n a n ım s a ta n
ve o n a b ir k ez d a h a d e ğ e r ve saygınlık k a z a n d ıra n özellik le ICant o lm u ş ve
b u n u U s u n d a h a ö n c e (§ 48) sö z ü n ü e ttiğ im iz o ç a tışk ıla rın ın g e liştirilm e s i
yoluyla y a p m ıştır; b u ç atışk ıla r d u r u m u n d a özsel n o k ta k e sin lik le y aln ız ca
z e m in le r ü z e r in d e ileri g e ri g id ip g e le n sa lt ö z n e l b ir e d im le ilgili d e ğ ild ir;
te rs in e , b u r a d a h e r so y u t a n la k -b e liıle n im in in , salt k e n d in i s u n d u ğ u gibi
a lın d ığ ın d a , dolaysızca k a rşıtın a d ö n d ü ğ ü g ö sterilir. — A n lak E ytişim e karşı
n e d e n li d ir e n ir s e d ire n s in , g e n e d e o n u n v a rlığ ın ın yaln ızca felsefi b ilin ç
için söz k o n u su o ld u ğ u d ü şü n ü lm e m e lid ir; tersin e , Eytişim in tü m başka bilin ç
b iç im le rin d e ve g e n e l d e n e y im a la n ın d a d a işlediği g ö rü lü r. Bizi ç ev re le y e n
h e rşe y E y tişim in b ir ö rn e ğ i o la ra k g ö rü le b ilir. Biliriz ki so n lu herşey, sa ğ lam
ve e n s o n o lm a k y e rin e , te rs in e d e ğ iş e b ilir ve g e çicid ir, ve b u ise s o n lu n u n
E y tişim inden b aşka birşey d e ğ ild ir— Eytişim ki, o n u n la sonlu, k e n d in d e k e n d i
ba şk a sı o la ra k dolaysız v a rlığ ın ın ö te s in e itilir ve k a rşıtın a d ö n e r. D a h a ö n c e
(§ 8 0 ) a n la ğ ı n T a n r ı n ı n iyiliği d ü ş ü n c e s i n d e i m l e n e n şe y le ö z d e ş le ş ­
tir ile b ile c e ğ i sö y le n m işti; şim d i, E ytişim ü z e r in e ay ın (n e s n e l) a n la m d a
b e lirtile b ilir ki, o n u n ilkesi T a n rın ın gücü tasarım ıy la bağdaşır. D e riz ki, tü m
şey ler (e.d. tü m so n lu o lara k so n lu la r) yok o lac ak la rd ır, ve b u n d a d ire n ilm e z
ve e v re n se l b ir g ü ç o la ra k E ytişim in sezgisi yatar, öyle ki k e n d in i n e d e n li
güvenli ve sa ğ lam saysa d a hiçbirşey o n u n ö n ü n d e kalıcılık taşıyam az. Bu güç
b e lir le n im i ile g e n e d e ta n rıs a l V a rlığ ın d e rin liğ i, T a n rı K av ram ı h e n ü z
ta m a m la n m ış o lm a z ; a m a b u h iç k u şk u su z tü m d in se l b ilin ç te özsel b ir kıpı
o lu ş tu ru r. — B u n la rd a n başka, E ytişim k e n d in i d o ğ a l ve tin sel d ü n y a la rın
156 MANTIK BİLİMİ

tıım tikel a la n ve ş e k ille r in d e d e g e ç e rli kılar. Ö r n e ğ in g ö k c is im le rin in


d e v im in d e b u b ö y led ir. B ir g e z e g e n şim d i b e lli b ir y e r d e d u r u r , a m a b u
k e n d in d e b ir başka y e rd e olm aktır, ve bu başkalığını d e v in e re k varoluşa getirir.
Yine, fiziksel ö ğ e le r d e k e n d ile rin i eytişim sel o lara k ta n ıtla rla r ve m ete o ro lo jik
s ü re ç o n la rın E y tişim le rin in g ö rü n g ü s ü d ü r. T ü m b a şk a D o ğ a s ü re ç le rin in
te m e lin i o lu ştu ra n ve böylece aynı z am an d a D o ğ a n ın k e n d i ö tesin e g eçm esini
sağ lay an yine aynı ilk e d ir. E ytişim in tin sel d ü n y a d a ve ö z ellik le tü ze l ve tö re l
a la n la rd a k i b u lu n u ş u n u ö rn e k le m e k için b u r a d a g e re k li o la n şey y alnızca,
g e n e l d e n e y im in g ö ste rd iğ i gibi, b ir d u r u m u n ya d a b ir e y le m in a şırısın ın
n a sıl k a rşıtın a d ö n d ü ğ ü n ü a n ım sa m a k tır; B ir E ytişim ki p e k çok özdeyişte d e
onaylanır. B öylece ö r n e ğ in surnmum ius surnma in iu r a d e n ir, ve b u n u n la a n la ­
tılan soytıt h ak k ın , aşırıya v a rd ırıld ığ ın d a, haksızlığa d ö n d ü ğ ü d ü r. Yine b ilin ir
ki, p o litik y a şa m d a a n a r ş i ve d e s p o tiz m u ç la rı ç o ğ u kez k a rşılık lı o la ra k
b ir b ir le rin i d o ğ u ru rla r. B ireysel şekli iç in d e k i tö re llik a la n ın d a E ytişim in
bilin c in i o tan ıd ık özd ey işlerd e b uluruz: “G u ru r d ü şü ş ü n ö n ü n d e g e lir”; “Aşırı
k e sk in lik k e n d in i k ö r e ltir ” vb. — D u y u m u n d a , iste r te n s e l o lsu n isterse tin ­
sel, k e n d i E ytişim i vardır. A şırı ü z ü n tü ve sevincin nasıl b irb irle rin e geçtik leri
b ilin ir; sevinçle d olu y ü re k k e n d in i g özyaşlarında ra h a tla tır, ve e n d e rin k e d e r
k im i d u r u m la r d a k e n d in i b ir g ü lü m se m e y le ç ü rü tü r.

E k 2. K u şk u cu lu k yalnızca b ir ikircim öğ retisi o la ra k g ö rü lm e m e lid ir; tersine,


k e n d i so ru n u a çısın d an , e.d. tü m so n lu ların h iç liğ in d e n saltık o la ra k pekindir.
S alt ik irc im d u y a n b iri g e n e d e ik irc im in in ç ö z ü le b ile c e ğ i ve a r a la r ın d a
yalpaladığı b e lir le n im le rd e n b irin in ya d a ö te k in in k e n d in i sa ğ lam ve g e rç e k
b irşey o la ra k g ö ste re c e ğ i u m u d u n a sarılır. B u n a k arşı g e rç e k K u şk u c u lu k ise
a n la ğ ın sa ğ lam saydığı lıe rşe y ü z e rin e ta m b ir u m u ts u z lu k tu r, ve b u n d a n
d o ğ a n d uygu sa rsılm a zlık ve k e n d i iç in d e tanı b ir d in g in lik tir. Bu a n tik ç ağ ııı
so y lu K u ş k u c u l u ğ u d u r v e b ö y le o la r a k ö z e llik le S e x tııs E m p i r i c u s ’ıın
y a z ıla r ın d a s e r g ile n m iş ve R o m a ’n ın s o n z a m a n l a r ın d a S to a c ıla r ın ve
E p ik ü rc ü le rin inakçı d izg e lerin in b ütü n ley ici b ir yaııı o la ra k gelişm iş biçim in i
ka za n m ıştır. Bu y ü k se k a n tik ç a ğ K u şk u cu lu ğ u d a h a ö n c e (§ 39) d e ğ in ilm iş
o l a n ve b i r y a n d a n E le ş tir e l F e lse fe y i ö n c e l e r k e n ö t e y a n d a n o n d a n
k a y n a k la n a n o m o d e r n K u şk u cu lu k ile k a rış tırılm a m a lıd ır; b u d a h a so n ra k i
K u şk u cu lu k b a şlıc a d u y u lu rü s tü n ü n g e rçe k lik ve p e k in liğ in i y a d sım a k tan ve
b u n a karşı d u y u lu r o la n la rı ve dolaysız d u y u m d a b u lu n a n la r ı k e n d ile rin e
sa rılm a m ız g e r e k e n şe y ler o la ra k g ö rm e k te n o lu şu y o rd u .
K u şkuculuk g ü n ü m ü z d e d e sık sık tü m o lu m lu b ilg in in ve böylece o lu m lu
bilgiyle ilgili o ld u ğ u ö lç ü d e fe ls e fe n in d e d ir e n ile m e z b ir d ü ş m a n ı o la ra k
g ö rü lü r; a m a b u n a karşı b e lirtm e k g e re k ki g e rç e k te K u şk u cu lu k tan korkm ası
g e re k e n ve o n a k a rşı b ir d ir e n ç g ö ste re m e y e n y a ln ız ca so y u t a n la ğ a özgü
so n lu d ü ş ü n c e d ir, ve felsefe ise K u şk u cu lu ğ u b ir kıp ı o la ra k , eytişim sel kıpı
o la ra k k e n d i iç in d e kap sar. A m a felsefe, K u ş k u c u lu ğ u n te rs in e , E ytişim in
sa lt o lu m s u z s o n u c u n d a d u r u p kalm az. K u ş k u c u lu k k e n d i s o n u c u n u yanlış
ta n ır ç ü n k ü o n a yalın, e .d . soyut b ir o lu m su z la m a o la ra k sarılır. A m a Eytişim
M A NTIĞIN KAVRAMI VE BÖLÜM LENİŞİ 157

so n u c u o la ra k o lu m su z u a lırk en , bıı s o n u n c u s u , sö z c ü ğ ü n tam a n lam ıy la b ir


s o n u ç o la ra k , aynı z a m a n d a o lu m lu d u r, ç ü n k ü k e n d is in d e n s o n u ç la n d ığ ın ı
o r ta d a n k a ld ırılm ış o la ra k k e n d i iç in d e k a p s a r ve o n su z d e ğ ild ir. Bu ise
M a n tık sa lın ü ç ü n c ü b iç im in in , e .d . k u rg u lya d a o lu m lu -u ssal b iç im in te m e l
b e lirlen im id ir.

§ 82
(y) K u rg u l ya d a O lum lu-U ssal k ıp ı k a rş ıtlık la rı iç in d e k i b e lir le ­
n im le r in b ir liğ in i kav rar, — b u n la r ı n ç ö z ü lü ş ve g e ç iş le r in d e
k a p s a n a n olu n d u öğe.
(1) E y tişim in olum lu b ir s o n u c u v ard ır, ç ü n k ü belirli b ir içerik
ta ş ır ya d a s o n u c u g e r ç e k te boş, soyut yo klu k d e ğ il a m a belli
belirlenimlerin o lu m su z la n m a sıd ır; ve b u n la r so n u ç ta k a p s a n ır­
lar, ç ü n k ü s o n u ç dolaysız b ir yokluk d e ğ il a m a b ir s o n u ç tu r.
(2) B u U ssa l [so n u ç ] d ü ş ü n s e l ve g id e r e k so y u t o lm a s ın a
k arşın aynı z a m a n d a somuttur, ç ü n k ü yalın, biçimsel b irlik d eğ il,
te rs in e ayrı belirlenim lerin birliğidir. Ö yleyse b ü t ü n ü n d e
fe ls e f e n in y a lın s o y u tla m a la rla ya d a b iç im s e l d ü ş ü n c e le r le
h iç b ir işi y o k tu r, te rsin e , felsefe y aln ızc a s o m u t d ü ş ü n c e le rle
ilg ilen ir. (3) K u rg u l M a n tık ta yalın A n la k M a n tığ ı k a p s a n ır ve
b u s o n u n c u s u o n d a n h e m e n tü r e tile b ilir ; y a p ıla c a k te k şey
o n d a n y a ln ız c a E ytişim sel ve U ssa l y a n la r ı u z a k la ş tırm a k tır;
b öylece sıradan M antık o la ra k b ilin e n şeye d ö n e r, so n lu lu k la rı
iç e r s in d e s o n s u z say ılan ç e şitli d ü ş ü n c e - b e lir le n im le r in i
to p a rla y a n b ir anlatıya in d irg e n ir.

Ek. Ussal öğe ipm ğro«göre yalnızca fe lsefe n in iyeliği o lm a k tan öylesine u z ak tır
ki, te rs in e , e ğ itim in ve tin sel g elişim in h a n g i b a s a m a ğ ın d a o lu rla rsa o lsu n la r
tü m in sa n la r için b u lu n d u ğ u söylenm elidir; ve b u a n la m d a d ır ki insan e sk id en
b e ri h a k lı o la ra k ussal b ir varlık o la ra k a d la n d ırılm ış tır. U ssal o la n ı b ilm e n in
g ö rg ü l g e n e l yolu ilk ö n c e önyargı ve varsayım yolu d u r, ve U ssalın ırası, ö n c ek i
ta rtışm a y ı iz le rs e k (§ 45 ), g e n e l o la ra k k o şu lsu z b irşe y ve b ö y lec e k e n d i
b e lirliliğ in i k e n d i iç in d e k apsayan b irşe y o lm a k tır. Bu a n la m d a in sa n h e r
şey d e n ö n c e T anrıyı biliyorsa, ve o n ıı b ü tü n ü y le ö z -b elirle n im li b irşey o la ra k
biliy o rsa, U ssal o la n ı bilir. Y ine, b ir y u rtta ş ın k e n d i ü lk esi ve b u n u n y a sa la rı
ü z e rin e bilgisi U ssalın b ir bilgisi olacaktır, e ğ e r b u n la r o n u n için o n la ra k e n d i
birey sel iste n c i ile b o y u n e ğ eceğ i k o şu lsu z ve aynı z a m a n d a ev ren se l g ü ç le r
o la ra k g e ç e rli ise le r; ve aynı a n la m d a , ç o c u ğ u n bilgisi ve isten ci d e ussaldır,
e ğ e r b ü y ü k le rin in iste n c in i b iliyor ve istiyorsa.
D a h a s ı, g e n e ld e K urgul kıpı, düşünülm ekte o ld u ğ u sü re c e , U s sa ld a n (ve
h iç k u şk u s u z O lu m lu -U s s a ld a n ) b a şk a b irşe y d e ğ ild ir. G ü n d e lik y a ş a m d a
Spekülasyonyada Kurgu an latım ı o ld u k ça b u la n ık ve aynı z am an d a a ltg ü d ü m lü
b i r a n l a m d a k u lla n ılır , ö r n e ğ in e v lilik ya d a te c im a la n ı n a d ü ş e n b i r
158 M ANTIK BİLİMİ

sp e k ü la s y o n d a n söz e d ild iğ in d e o ld u ğ u gibi; b u n u n la a n la tılm a k iste n e n şey


y alnızca b ir y a n d a n dolaysızca için d e b u lu n u la n d u r u m u n ö te s in e g eçilm esi
g e re k tiğ i, ve ö te y a n d a n b öyle b ir k u r g u n u n iç e riğ in i o lu ş tu r a n şeyin ilkin
s a lt ö z n e l b ir ş e y o l m a s ı n a k a r ş ın g e n e d e b ö y le k a lm a m a s ı, a m a
o lg u sa lla ştırılm a sı ya d a n e sn e lliğ e çevrilm esi g e re k tiğ id ir.
D a h a ö n c e I d e a ile ilgili o la ra k b e lirtilm iş o la n la r d ilin b u g ü n d e lik
k u lla n ım ın d a K urgu te rim i a ç ısın d a n d a g e ç e rlid ir; b u n a e k o la ra k d e n e b ilir
ki, k e n d ile rin i e ğ itim li say an b irç o k in sa n b ile K u rg u d a n k e sin lik le yalnızca
ö z n e l b ir şey a n la m ın d a söz e d e r; d e r le r ki, d o ğ a l ya d a tin se l d u r u m la r ve
ilişkiler ü z e rin e belli b ir g ö rü ş yalnızca k u rg u l o lara k a lın d ığ ın d a hiç kuşkusuz
çok güzel ve d o ğ ru olabilir, a m a yaşantılar b u n u n la b a ğ d aşm a z ve edim sellikte
b ö y le birşeye izin v e rilm e z . B u n a y a n ıt o la ra k d e n e b ilir ki, K u rg u g e rç e k
im le m in e g ö re n e g e çici o la ra k , n e d e ü ste lik k e sin o la ra k yaln ızca özn el
b irşe y d ir; te rs in e , k e sin lik le A n la ğ ın ö te le rin e g e ç e m e d iğ i o k a rşıtlık la rı
(dolayısıyla öznel ve n e sn e l a ra sın d a o lanı da) o rta d a n k aldırılm ış o larak k e n d i
iç in d e kapsayan ve ta m b u n e d e n le k e n d in i s o m u t o la ra k ve b ü tü n lü k o la ra k
ta n ıtla y a n birşey d ir. K u rg u l b ir iç e rik b u n e d e n le tek-yanlı b ir ö n e rm e d e
a n la tıla m a z . Ö r n e ğ in e ğ e r S altık ö z n el ve n e s n e lin b irliğ id ir d e rse k , b u h iç
kuşkusuz d o ğ ru d u r, a m a g e n e d e b u ra d a yalnızca birlik te n söz edilm iş ve o n u n
v u rg u la n m ış o lm a sı ö lç ü s ü n d e tek -y an h d ır; oysa g e rç e k te ö z n e l ve n e sn e l
y aln ızca özd eş d e ğ il a m a o d e n li d e ayrıdırlar.
B u ra d a K u rg u l s ö z c ü ğ ü ile ilgili o la ra k sö z ü n ü e d e b ile c e ğ im iz b ir başka
n o k ta d a b ir z a m a n la r o n u n la özellikle dinsel b ilinç ve içeriği ile b a ğ ın tı içinde
gize/mel o lara k b e lirtile n in anlaşılm ış o ld u ğ u d u r. G ü n ü m ü z d e gizem sellik söz
k o n u s u o ld u ğ u n d a b u n u n b ir k u ra l o la ra k e s ra re n g iz ve k a v ra n ılm a z ile
e şa n la m lı say ıld ığ ın ı g ö rü rü z ; ve b u e sra re n g iz lik ve k a v ran ılm a zlık , e k in ve
anlayış y o lla rın d a k i d e ğ işik lik le re g ö re , k im ile ri ta r a f ın d a n su g ö tü rm e z b ir
g e rç e k lik o la ra k , a m a b a şk a la rı ta ra fın d a n ise b o ş in a n ç ve a ld a n ış ile ilgili
h e rşey e bağlı b ir ö zellik o la ra k g ö rü lü r. B u ra d a b e lirtilm esi g e re k e n ilk n o k ta
g ize m selin h iç k u şk u su z giz d o lu o ld u ğ u , a m a b u n u n g e n e d e y alnızca a n la k
için böyle o ld u ğ u d u r — y a ln ız ca soyut ö z d eşliğ in a n la ğ ın ilkesi o lm a sı gibi
yalın b ir n e d e n le ; oysa gizem sel (K urgul ile e şa n la m lı o lara k ) a n la ğ ın yalnızca
a yrılık ve k a rşıtlık la rı iç in d e g e rç e k saydığı b e lirle n im le rin s o m u t b irliğ id ir.
Ve e ğ e r gizem seli g e rç e k o la ra k kabul e d e n le r o n u yine öyle b a şta n s o n a gize
b iirü lü birşey o la ra k b ıra k m a k la y e tin irle rse , b u n u n la o n la r p a y ın a sö y le n en
te k şey d ü ş ü n c e n in o n la r için d e soyut ö z d e ş le ştirm e a n la m ın ı taşıdığı ve
G e rç e ğ e e rişe b ilm e k için d ü ş ü n c e n in yadsınm ası, ya d a — g e n ellik le d e n d iğ i
gibi — U su n d u rd u ru lm a s ı gerektiğidir. A m a, g ö rd ü ğ ü m ü z gibi, a n la ğ ın soyut
d ü ş ü n c e s i sa ğ la m ve e n s o n o lm a k ta n ö y lesin e u z a k tır ki, te rs in e k e n d in i
b iteviye k e n d is in i o r ta d a n k a ld ıra n ve k a rşıtın a d ö n ü ş tü r e n birşey o la ra k
ta n ıtla r; b u n a k a rşı g e n e l o la ra k U ssallık s ö z c ü ğ ü n ta m a n la m ıy la k a rşıtla rı
i d e a l/d ü ş ü n s e l k ıp ıla r o la ra k k e n d i iç in d e k a p s a m a k ta n o lu şu r. U ssal o lan
h e rşe y b ö y lece aynı z a m a n d a g izem sel o la ra k d a b e lirtile b ilir, ve g e n e d e
b u n u n la o n u n y alnızca a n la ğ ın ö tesin e geçtiği söylenm iş olur, h iç b ir b içim d e
M A NTIĞIN KAVRAMI VE BÖLÜM LENİŞİ 159

g en el o la ra k d ü ş ü n c e için erişilem ez ve k avranam az o lara k gö rü lm esi gerektiği


değil.

§83
M a n tık ü ç b ö lü m e ayrılır: ■ :
I. Varlık öğretisi,
II. Öz öğretisi,
III. K a v ı anı ve Idea öğretisi,
Eş deyişle, ü ç D ü ş ü n c e Ö ğ re tis in e ayrılır:
I. D olaysızlığı iç in d e , — kendinde K avram .
II. Yansım ası ve dolaylılığı iç in d e , — K av ram ın kendi-için-varlığı
ve g ö rü n ü şü .
III. K e n d i içine geri d ö n m ü şlü ğ ü ve g e lişm iş k e ııd is in d e -k a lış ı
iç in d e , — kendinde ve kendi için K avram .

Ek. M a n tığ ın b u r a d a v e rile n b ö lü m le ri, tıp k ı d ü ş ü n m e y etisi ü z e r in e b u


no k tay a d e k s ü r e n b ü tü n tartışm a gibi, sa lt b ir ö n c e le m e o la ra k g ö rü lm e ­
lid irle r ; ve a k la n m a s ı ya d a ta n ıtla n m a s ı ilk k e z d ü ş ü n c e n in k e n d is in in
a y rın tılı b ir ir d e le n iş iııd e n çık ab ilir; ç ü n k ü fe ls e fe d e ta n ıtla m a n e s n e n in
k e n d in i n a sıl k e n d is i yoluyla ve k e n d i iç in d e n n e ise o y a p tığ ın ı g ö s te rm e k
d e m e k tir. — D ü ş ü n c e n in ya d a m a n tık sa l Id e a n ın b u r a d a d e ğ in ile n ü ç a n a
b a s a m a ğ ın ın b irb irle riy le ilişk ileri g e n e l o la ra k şöyle d ü ş ü n ü le c e k tir. İlk
o lara k , K avram G e rç e k o la n d ır ve d a h a ta m o la r a k Varlığın ve Ö zün G e rç e k ­
liğidir, ki b n ikisi, yalıtılm ışlıkları içinde k e n d ile ri için a lındıklarında, b u yü zd en
aynı z a m a n d a g e rç e k o lm a y a n şeyler o la ra k g ö rü lm e lid ir, — Varlık ilkin sa lt
dolaysız o ld u ğ u için, ve Öz ilkin salt dolaylı o ld u ğ u için. B u ra d a ilk o la ra k şu
so ru la b ilir: N iç in , öyleyse, h e m e n G e rç e k -o la n ile d e ğ il d e G e rçe k -o lm a y an
ile başlanır? B u n a y a n ıt G erçekliğin k e n d in i sö zcü ğ ü n tam anlam ıyla G erçeklik
o la ra k gerçeklemesi g e re k tiğ i o la c a k tır; b u g e r ç e k le m e b u r a d a , M a n tığ ın
iç e rsin d e . K a v ram ın k e n d in i k e n d isi yoluyla ve k e n d is i ile dolaylı ve b ö y lece
a y n ı z a m a n d a g e r ç e k te n d o la y sız o la n o la r a k t a n ı t la m a s ı n d a n o lu ş u r.
M an tık sal I d e a n ın ü ç b a sa m a ğ ı a ra s ın d a b u r a d a sözü e d ile n ilişki k e n d in i
som u t ve olgusal şekli için d e şöyle gösterir: T anrı, ki G erçekliktir, bu G erçekliği
için d e , e .d . sa ltık T in o lara k , bizim ta ra fım ız d a n a n c a k aynı z a m a n d a o n u n
ta ra fın d a n y a ra tıla n E vreni, D oğayı ve s o n lu T in i o n d a n a y rım la rı iç in d e
g e rç e k -o lm a y a n o la ra k tan ıd ığ ım ız s ü re c e b ilinir.
M antığın Birinci Bölümü
Varlık Öğretisi

§ 84
V arlık s a lt ke ndinde K av ram d ır; b e lir le n im le r i ‘ olan b e lir le n im ­
le r d ir ve a y rım la rı iç in d e b ir b ir le r in e k a rşı b ir e r İla d a d ır la r , ve
d a h a ö te b e lir le n im le ri (eytişim selin b iç im i) başkasına b ir geçiştir.
B u ö te -b e lir le n im kendinde v a ro la n K a v ra m ın h e m e n b ir ortaya
koyuluşu ve b ö y le lik le açılışı ve aynı z a m a n d a V arlığ ın kendi-içine-
gidişi, k e n d i iç in d e b ir d erin leşm e sid ir. K av ram ın V arlık a la n ın d a
a ç ın ıla n ışı V arlığ ın b ü tü n lü ğ ü o lu rk e n , b ö y le lik le V arlığ ın d o la y ­
sızlığı ya d a V arlık o la ra k V arlık b iç im i d e o r ta d a n k alk ar.

§85
V arlığ ın k e n d is i ve o n u iz ley e n b e lir le n im le r i, ve ay rıc a g e n e l
o la ra k m a n tık sa l b e lirle n im le r S altığın ta n ım la rı o la ra k , T anrının
metafınksel tanım ları o la ra k g ö rü le b ilirle r; ya d a, d a h a ta m o la ra k ,
h e r z a m a n y a ln ız c a b ir a la n ın ilk y a lın b e lir le n im i, ve s o n r a ,
a y rım d a n yalın k e n d i ile b ağ ın tıy a g e ri d ö n ü ş o la ra k , ü ç ü n c ü s ü .
Ç ü n k ü T a n rıy ı ıııe ta fiz ik s e l o la ra k ta n ım la m a k d o ğ a s ın ı g e n e l
o la ra k düşüncelerde a n la tm a k d e m e k tir; ve M a n tık lıe n ü z d ü ş ü n c e
b iç im in d e o ld u k la r ı s ü re c e tü m d ü ş ü n c e le r i k ap s ar. B u n a k a rşı
ikinci b e lir le n im le r ise, ayrımları iç in d e b ir e r a la n o la ra k , so n la ­
m ı n ta n ım la r ıd ır la r . A m a ta n ın ı b iç im i k u lla n ıla c a k o lu r s a , b u
ta s a rım s a l b ir d a y a n a ğ ın g ö z ö n ü n e g e tir ild iğ in i im le r; ç ü n k ü
S a ltık b ile , T a n rıy ı d ü ş ü n c e n in a n la m ve b iç im in d e a n la tm a s ı
g e r e k e n b irş e y o la ra k , y ü k le m i ile, d ü ş ü n c e le r d e k i b e lirli ve
e d im s e l a n la tın ı ile ilişki iç in d e sa lt sa n ısa l b ir d ü ş ü n c e , k e n d i
iç in b e lirsiz b ir d a y a n a k o la ra k kalır. D ü ş ü n c e , b u r a d a h e rş e y in
ç e v re s in d e d ö n d ü ğ ü o lg u , y a ln ız c a y ü k le m d e k a p s a n d ığ ı iç in ,
ö n e r m e b iç im i d e tıp k ı o ö z n e gibi b ü tü n ü y le g e re k siz b irşe y d ir
(bkz. § 31, ve a ş a ğ ıd a Y argı ile ilg ili b ö lü m [§ 166 v s.]).

Ek. M a n tık sal İ d e a n ın h e r b ir a la n ı k e n d in i b ir b e lirle n im le r b ü tü n lü ğ ü ve


S altığın b ir b e tim le n işi o la ra k tanıtlar. Nitelik, Nicelikve Ölçü gibi ü ç b a sa m a ğ ı
k e n d i iç in d e k a p sa y a n V arlık için d e bıı b öyledir. N itelik ilk o la ra k V arlık ile
ö z d eş b e lirlilik tir, öyle b ir y o ld a ki, e ğ e r b irşe y N ite liğ in i y itirirse, n e ise o

160
VARLIK Ö Ğ R ETİSİ 161

olmaya son verir. Nicelikhum. karşı Varlığa dışsal, onun için ilgisiz belirliliktir.
Böylece, örneğin bir ev, ister büyük olsun isterse küçük, ne ise öyle kalır, ve
kırmızı, ister açık olsun isterse koyu, kırmızı kalır. Varlığın üçüncü basamağı,
Ölçü, ilk ikisinin birliğidir, nitel Nicelik. Tüm şeylerin Ölçüleri vardır, e.d. nicel
olarak belirlidirler, ve şu ya da bu büyüklükte olm alarına karşı ilgisizdirler;
am a aynı zam anda bu ilgisizliğin de sınırı vardır ki, biraz daha çok ya da az
ile aşılırsa şeyler olmuş oldukları gibi olmaya son verirler. Ölçüyü İdeanın
ikinci ana alanına, Öze ilerleme izler.
Varlığın burada değinilen üç biçimi, yalnızca ilk olmaları nedeniyle, aynı
zam anda en yoksul, e.d. en soyut biçimlerdir. Dolaysız, duyusal bilinç, aynı
zamanda düşünen olarak davrandığı sürece, özellikle soyut Nitelik ve Nicelik
belirlenimleri ile sınırlıdır. Bu duyusal bilinç genellikle en somut ve bu yüzden
aynı zam anda en varsıl bilinç olarak görülür; bu gene de salt gerece göre
böyledir, am a düşünce içeriği açısından ise gerçekte en yoksul ve en soyut
bilinçtir.

... a
Nitelik , :
a. Varlık

§ 86
A n Varlık b a ş la n g ıc ı y ap a r, ç ü n k ü b e lir le n im s iz , y a lın , d o la y sız
b irşey o la ra k o d e n li d e a rı d ü ş ü n c e d ir ; ilk b a ş la n g ıç ise d o la y lı
ya d a d a h a ö te b e lirli b irşey o la m a z .
B ilim in so y u t boş Varlık ile b a ş la m a s ın a karşı y ö n e ltile b ile c e k
tü m k u ş k u la r ve u y a rıla r b a ş la n g ıc ın d o ğ a s ın ın k e n d is i ile
b ir lik te n ey i g e tird iğ in in y alın b ilin c i yolu y la k a lk a c a k la rd ır.
V a rlık B e n = B e n o la ra k , saltık ayrım sızlık ya d a özdeşlik vb.
o la r a k b e lir le n e b ilir . Ya sa ltık o la r a k pekin birşey , e .d . öz-
p e k in lik ile , ya d a saltık Gerçeğin b ir ta n ım ı ya d a se zg isi ile
b a ş la m a g e re k s in im in d e , b u ve b u n a b e n z e r b iç im le re sa n k i
ilk o lm a la rı g e re k irm iş g ib i b a k ıla b ilir. A m a b u b iç im le r d e n
h e r b ir in in iç e r s in d e d a h a ş im d id e n dolaylılık o ld u ğ u iç in ,
b u n la r g e rç e k ilk d e ğ ild irle r; d o la y lılık b ir ilk te n b ir İkinciye
g e ç m iş liğ i ve k e n d in d e n ayrı b irş e y d e ıı d o ğ m u ş lu ğ u im le r.
E ğ e r B e n = B e n ya d a g id e r e k a n lık s a l sezg i g e r ç e k te n d e
y a ln ız c a ilk o la n o la ra k a lın ırsa , o z a m a n b u a rı d o la y sız lık ta
Varlıktan b aşk a hiçbirşey y o k tu r; tıpkı, evrik o larak , arı V arlığın
d a b u n d a n böyle b u soyut o lm a y a n a m a k e n d i iç in d e dolaylı-
1 lık k ap say a n V arlık o la ra k arı d ü ş ü n c e ya d a sezgi o lm ası gibi.
162 MANTIK BİLİM İ

E ğ e r Varlık S a ltığ ın y ü k le m i o la ra k b ild irilir s e , b u o n u n ilk


ta n ım ın ı v erir: Saltık Varlıktır. B u (d ü ş ü n c e d e ) saltık o la ra k en
b aşta d u r a n , e n soyut ve e n yetersiz ta n ım d ır. E le a tik le rin ta n ı­
m ıd ır, a m a ayııı z a m a n d a ay rıc a T a n r ın ın tü m olg u sa llıkla rm
toplam ı o la ra k b ilin e n ta n ım ıd ır. B u n a g ö r e h e r o lg u s a llık ta
b u lu n a n sın ırla n m ışlık soyutlanacak, öyle ki T an rı yalnızca tü m
o lg u sa llık tak i olgusal, en-olgıısal olacaktır. G e n e d e o lg u sa llığ ın
d a h a ş im d id e n b ir d e r in - d ü ş ü n c e ö ğ e si [ya d a d o la y lılık ]
k ap sad ığ ı J a c o b i’n iıı S p in o z a ’ım ı T an rısı ü z e rin e “O tüm belirli-
v a rlıkta ki Varlık ilk e s id ir” s ö z le r in d e d o la y sız ca a n la tılır.

Ek 1. Düşünme başlayacağı zaman, arı belirlenimsizliği içindeki düşünceden


başka hiçbir şeyimiz yoktur, çünkü birşey ve bir başkası olmaksızın belirlenim
olamaz; ve başlangıçta henüz hiçbir “başkası” yoktur. Belirlenmişiz olan, bura­
da onu önüm üzde bulduğumuz gibi, dolaysız olandır, dolaylı belirlenimsizlik
değil, tüm belirliliğin ortadan kaldırılmışlığı değil, tersine belirlenimsizliğin
dolaysızlığı, tüm belirlilikten önceki belirlenimsizlik, herşeye karşı ilk olan
belirlenimsizdir. Ve buna Varlık deriz. Bu duyumsanmaz, sezilmez, tasarımlan­
maz, tersin e arı D üşüncedir, ve böyle olarak başlangıcı yapar. Öz de
belirlenimsizdir, am a öyle bir belirlenmişiz ki, önceden dolaylılık içinden
geçmiş olmakla belirlenim i daha şimdiden ortadan kaldırılmış olarak kendi
içinde kapsar.

Ek 2. Mantıksal Ideanın değişik basamaklarını Felsefe Tarihinde birbiri ardına


ortaya çıkan felsefi dizgeler şeklinde buluruz ki, bunlardan her biri Saltığın
tikel bir tanımını kendine temel alır. Nasıl mantıksal Ideanın açınımı kendini
soyuttan somuta bir ilerleme olarak tanıtlıyorsa, Felsefe Tarihinde de en erken
dizgeler en soyut ve böylece aynı zam anda en yoksul dizgeler olarak
görünürler. Erken felsefi dizgelerin sonrakilerle ilişkileri genel olarak
mantıksal Ideanın önceki basamaklarının sonrakilerle ilişkilerine benzer, ve
hiç kuşkusuz sonrakilerin öncekileri o rtad an kaldırılm ış olarak kendi
içlerinde kapsıyor oldukları bir yolda. Felsefe Tarihinde karşılaşılan ve çoğu
kez yanlış anlaşılan bir olgunun, bir felsefi dizgenin bir başkası tarafından,
ya da daha doğrusu öncekinin sonraki tarafından çürütıılm esinin gerçek
imlemi budur. Bir felsefenin çüriitülmesi söz konusu olduğunda, bu ilkin
yalnızca soyut olumsuz bir anlam da alınır, öyle bir yolda ki, çürütülen dizge
artık geçerliliğini b ütününde yitirmiştir, işi bitmiştir ve bir yana atılmalıdır.
Eğer bu böyle olsaydı, Felsefe Tarihi incelemesinin baştan sona acıklı bir iş
olarak görülmesi gerekirdi, ve bu çaba zamanın akışı içinde ortaya çıkan tüm
felsefi dizgelerin nasıl çürütüldüklerini öğretmekten başka bir işe yaramazdı.
Gene de, tüm felsefelerin çürütülm üş oldukları onaylanmakla birlikte, eşit
ölçüde ileri sü rü lm e lid ir ki hiçbir felsefe çü rü tü lm ü ş değildir, ne de
çürütülebilir. Bu sonuncusu iki bağlamda böyledir; birincisi, felsefe adına
yaraşır her felsefe genel olarak Ideayı içeriği olarak taşır; İkincisi, her felsefi
VARLIK ÖĞ RETİSİ 163

dizge İdeanın açınım sürecindeki tikel bir kıpının ya da tikel bir basamağın
sunulusu olarak görülm elidir Bir felsefenin çürütülmesi, öyleyse, yalnızca
sınırının asılması ve belirli ilkesinin ideal/düşünsel bir kıpıya indirgenm esi
anlam ına gelir. Felsefe Tarihi böylece özsel içeriği ile uyumlu olarak geçmiş
olan ile değil, tersine bengi olan ve saltık olarak bulunan ile ilgilenir, ve
sonuçlan açısından insan tininin sapınçlarının bir galerisini değil, tersine
tanrısal şekillerden bir Panteonu andırır. Ama bu tanrısal şekiller İdeanın
eytişimsel gelişimde birbiri ardına ortaya çıkan değişik basamaklarıdır. Bu
arada Felsefe Tarihine düşen görev, daha belirli olarak, bir yandan bu içeriğin
onda yer alan açınımının arı mantıksal İdeanın eytişimsel açınımı ile ne ölçüde
uyuştuğunu, öte yandan ondan ne ölçüde saptığını ortaya çıkarm aktır;
böylece burada ilkin Mantığın başlangıcının gerçek Felsefe Tarihinin başlangıcı
ile aynı olduğuna değinmek yeterli olacaktır. Bu başlangıcı Eleatiklerde, ve
özellikle ‘Yalnızca Varlık vardır, ve Yokluk yoktur” diyerek Saltığı Varlık olarak
kavrayan Parmenides’te görürüz. Bu felsefenin gerçek başlangıcı olarak
görülmelidir, çünkü felsefe genel olarak düşünerek bilm edir — , ve ilk kez
b uradadır ki arı düşünce sıkı sıkıya yakalanmış ve kendi kendisi için nesnel
olmuştur.
insanlar hiç kuşkusuz başlangıçtan beri düşünm üşlerdir, ve yalnızca
düşünce yoluyla kendilerini hayvanlardan ayırdıklarını söylemek gerekir;
am a düşünceyi arılığı içinde ve aynı zam anda gerçekten nesnel olarak
görmeye ulaşm ak için binlerce yılın geçm esi gerekti. Eleatikler yürekli
düşünürler olarak ünlüdürler; ama bu soyut hayranlığa sık sık bıı felsefeci­
lerin çok ileri gittikleri, çünkü yalnızca Varlığı Gerçek olarak tanıyarak
bilincim izin içeriğini oluşturan başka herşeye G erçekliği yadsıdıkları
biçimindeki gözlem eşlik eder. Salt Varlıkta durup kalınamayacağı hiç kuşkusuz
bütünüyle doğrudur; ama bilincim izin daha öte içeriğini sanki Varlığın
yanında ve dışında bulunuyormuş gibi ya da ayrıca o da varmış gibi görm ek
düşüncesizlik olacaktır. Buna karşı gerçek ilişki şudur: Varlık olarak Varlık
değişmez bir enson değildir, tersine eytişimsel olarak karşıtına döner ki, benzer
olarak dolaysızca alındığında, Yokluktur. Herşey bir yana, önemli olan nokta
Varlığın ilk arı düşünce olmasıdır, ve başlangıç başka ne ile yapılırsa yapılsın
(Ben = Ben ile, saltık aynmsızlıkile ya da T anrının kendisi ile), bu başkası
ilkin salt tasarım lanm ış birşeydir, düşünülm üş birşey değil, ve başlangıç
düşünce içeriğine göre sözcüğün sağın anlamıyla yalnızca Varlıktır.

§87
A m a b u a rı V arlık a n soyutlam adır, b ö y le c e sa ltık-o lu m su zd u r ki,
b e n z e r o la ra k d o la y sız ca a lın d ığ ın d a , Yokluk tur.
(1) B u r a d a n S a ltığ ın ik in c i ta n ım ı çık ar: S altık Yokluktur.
K endinde-şeyin belirsiz, b ü tü n ü y le biçim siz ve b öylece içerik siz
o ld u ğ u , ya d a T a n rın ın salt en yüksek V arlık o ld u ğ u ve b u n d a n
b a şk a birşey o lm a d ığ ı sö y le n d iğ i z a m a n d a g e rç e k te b u ta n ım
164 M ANTIK BİLİMİ

im len ir, ç ü n k ü b ö y ley k en o n d a n az ö n c e k i o lu m s u z lu k o la ra k


söz e d ilm iş o lu r. B u d is tle rin h e rş e y iıı ilk e si ve o d e n li d e
h e r ş e y in e n s o n e r e k ve h e d e f i y a p tık la rı Y oklu k d a y in e b u
ay n ı s o y u tla m a d ır. — (2) E ğ e r k a rşıtlık b u d o la y sız lık iç in d e
Varlık ve Yokluk o la ra k a n la tıla c a k o lu r s a , h iç liğ i ö y le sin e
ç a r p ıc ı o la c a k tır ki, V arlığ ı s a ğ la m la ş tırm a ve g e ç işe k arşı
k o r u m a ç a b a s ın a girişm eyi bile g e re k siz le ştire c e k tir. G en e d e
b u n o k ta d a d e rin -d ü ş ü n c e V arlık için o n u Y oklu k tan a y ııd ed e -
c e k d e ğ işm e z b ir b e lir le n im a ra m a işin e g iriş m e k te n k aç ın a -
m a z. B ö y lec e V a rlık ö r n e ğ in o tü m d e ğ iş im iç in d e k alıcı,
s o n s u z ö lç ü d e b e l ir le n e b ilir Özdek vb. o la ra k , ya d a g id e re k
d e rin - d ü ş ıın c e y e b ile b a ş v u ru lm a k s ız ın h e r h a n g i b ir tekil
v aro lu ş o la ra k , e n y ak ın d ak i duy u sal ya d a tin se l b irşey o la ra k
alın ır. A m a tü m bö y le d a h a ö te ve d a h a s o m u t b e lir le n im le r
b u n d a n b ö y le V arlığ ı arı Varlık o la ra k , b u r a d a b a ş la n g ıç ta k i
d o lay sızlığ ı iç in d e o ld u ğ u g ib i b ıra k m a z la r. V arlık sa lt b u a rı
b e lir le n m e m iş lik te ve o n u n y o lu y la Yokluk tu r, söylenemez
b irş e y d ir; Y o k lu k ta n ay rım ı sa lt b ir sa m d ır, denm ek istenen
b irşey d ir. — Ö n e m li o la n b iric ik n o k ta b u b a ş la n g ıç la rın b u
b o ş s o y u tla m a la r d a n b aşk a b irşey o lm a d ık la rın ın , b u n la r d a n
h e r b irin in tıp k ı ö te k i d e n li boş o ld u ğ u n u n b ilin cid ir; V arlıkta
ya d a h e r ik is in d e b ir d e n d e ğ işm e z b ir a n la m b u lm a d ü rtü sü
V arlığı ve Y okluğu d a h a öteye g ö tü r e n ve o n la r a g e rç e k , e.d .
s o m u t b ir a n la m v e r e n Z o ru ıılu ğ u n k e n d is id ir. B u ile r le m e
m a n tık sa l işleyiş, ve o rtay a ç ık a n d a k e n d in i se rg ile y e n akıştır.
V arlık ve Y o k lu k iç in d a h a d e r in b e lir le n im le r b u la n d e rin -
d ü ş ü n c e m a n tık s a l d ü ş ü n c e d ir ki o n u n y o lu y la b u b e lir le ­
n im le r k e n d ile rin i o lu m sal değil a m a z o r u n lu b ir k ip te ü r e tir ­
ler. — O n la r ı iç e r e n h e r s o n ra k i in ile n i b u n a g ö re y a ln ız c a
Saltığın daha tam bir belirlenimi ve daha gerçek bir tanım ı o la ra k
g ö r ü lm e lid ir ; b ö y le b ir s o n u ç b u n d a n b ö y le V arlık ya d a
Y okluk g ib i b o ş b ir so y u tla m a d e ğ il a ıııa iç in e h e r ik isin i d e ,
V arlığı o ld u ğ u g ibi Y okluğu d a k ıp ılar o la ra k a la n s o m u t birşey
o la c a k tır. — K e n d i b a ş ın a a lın d ığ ın d a , Y o k lu ğ u n e n y ü k se k
b içim i Ö zgürlük o lacaktır, aıııa Ö z g ü rlü k a n c a k k e n d in i k e n d i
iç in d e e n y ü k se k y e ğ in liğ e d e k d e r in le ş tirm iş ve k e n d is i b ir
o lu m la m a , d a h a s ı sa ltık o lu m la m a o lm u ş s a o lu m s u z lu k tu r.

Ek. Varlık ve Yokluğun ayırdedilmeleri ilkin yalnızca gerekir, e.d. ayrımları


ilkin salt kendilidedir, henüz koyulmuş değildir. Bir ayrım dan söz ederken
genellikle biri ötekinde bulunmayan bir belirlenim i olan iki şey düşünürüz.
Oysa Varlık yalnızca saltık olarak belirlenimsiz olandır, ve Yokluk da bu aynı
VARLIK ÖĞ RETİSİ 165

belirlenimsizliktir. Bıı ikisinin ayrımı böylece salt saııısal bir ayrım, bütünüyle
soyut bir ayrım dır ki aynı zam anda bir ayrım değildir. Tüm başka ayrım
durum larından her zaman bir de ayırdedilenleri kendi altında kapsayan
ortak bir nokta buluruz. Örneğin iki ayrı türden söz ediyorsak, burada tür
ikisine de ortak olandır. Benzer olarak deriz ki, doğal ve tinsel kendilikler
vardır. Burada kendilik her ikisine de ortaktır. Buna karşı Varlık ve Yokluk
d u rum unda ayrım dayanaksızlığı içindedir, ve her iki belirlenim de aynı
dayanaksızlık oldukları için ayrım bir ayrım değildir. Eğer dense ki Varlık ve
Yokluğun her ikisi de düşüncedir ve böylece düşünce h er ikisine de ortak
olandır, o zaman burada Varlığın tikel, belirli bir düşünce olmadığı, am a
tersine bütünüyle belirsiz ve tam bu nedenle Yokluktan ayırdedilmeyen bir
düşünce olduğu gözden kaçırılmış olur. — Yine hiç kuşkusuz Varlığı saltık
varsıllık olarak ve Yokluğu ise saltık yoksulluk olarak tasarım lam ak da
olanaklıdır. Ama tüm evrene bakıp da herşeyin var olduğu söylenir ve daha
öte hiçbir şey söylenmezse, o zaman belirli herşey uzaklaştırılmış ve böylece
saltık doluluk yerine yalnızca saltık boşluk alınmış olur. Aynı şeyi Tanrının
yalın Varlık olarak tanımı üzerine uygulamak da olanaklıdır; ama bu tanımın
Bııdistlerin tanımlarının karşısında daha yüksek bir değeri olduğu söylenemez
— Budistler ki Tanrıyı Yokluk olarak görür ve bundan çıkarak insanın kendini
yok ederek Tanrı olacağını ileri sürerler.

§ 88
Yokluk b u d o la y sız ve k e n d in e ö z d e ş Y ok lu k o la ra k o d e n li d e
evrik o la ra k Varlık o la n ile aynıdır. V arlığın o ld u ğ u gibi Y o k lu ğ u n
G e rç e k liğ i d e öyleyse ik isin in birliğidir; b u b irlik O luştur.
(1) “ Varlık ve Yokhık aynıdır’’ ö n e rm e si tasanın yetisi ya d a a n la k
iç in ö y le sin e p a ra d o k sa l b ir ö n e r m e o la ra k g ö r ü n ü r ki, b elk i
d e cid d iy e alın m a sı bile g e re k m e z . G e rç e k te n d e b u d ü ş ü n c e ­
d e n b e k le n e b ile c e k e n z o r iş le r d e n b irid ir, ç ü n k ü V arlık ve
Y okluk karşıtlığ ı b ü tü n dolaysızlığı iç in d e , e.d . te rim le r d e n h iç
b ir in d e o n u n ik in c i ile b a ğ ın tıs ın ı k a p sa y a c a k b ir b e lir le n im
koyulm uş olm aksızın se rg ilerler. A m a, y u k a rıd a k i § ’d a g ö ste ril­
diği gibi, b u b e lirle n im i kapsarlar, — b ir b e lirle n im ki ik isin d e
d e b ü tü n ü y le ay n ıd ır. B irlik le r in in ç ık a ıs a n m a s ı b u d ü z e y e
d e k b ü tü n ü y le çözümseldir, tıpkı, g e n e l o la ra k , felse fen in b ü tü n
b ir ile rle m e sin in y ö n te m se l o la ra k , e.d . zorunlu olarak yaln ızca
b ir K a v ra m d a d a h a ş im d id e n k a p s a n ıııa k ta o la n ın ortaya
ko yu lm a sın d a n b a şk a b irşey o lm a m a s ı gibi. — A m a V arlık ve
Y o k lu ğ u n b ir o ld u k la rın ı sö y le m e k n e d e n li d o ğ ru y sa, b ü tü n ­
üyle ayrı o ld u k la r ın ı, b ir in in ö te k i o la n olm adığını sö y le m e k
d e o d e n li d o ğ r u d u r. A n c a k a y rın ı b u r a d a h e n ü z k e n d in i
b e lirle m iş o lm a d ığ ı için (ç ü n k ü V arlık ve Y okluk h e n ü z dolay-
166 MANTIK BİLİMİ

s ız d ırla r), b ıı y ü z d e n , o n la rd a o ld u ğ u b iç im iy le, söylenemeyen-


dir, s a lt b ir s a m ya d a denmek istenendir.
(2) V arlık ve Y okluk a y n ıd ır ö n e r m e s in i g ü lü n ç le ş tir m e k
için ya d a d a h a d o ğ ru s u b u ö n e r m e n in so n u ç la rı ve u y g u la m a­
la rı o ld u k la r ı y o lu n d a g e rç e k d ışı b ir in a n c a ile tu ta rsız lık la r
o rta y a s ü r m e k iç in k afa y o rm ak g e re k m e z ; ö r n e ğ in d e r le r ki,
e ğ e r V arlık ile Y ok lu k ö zd e ş ise, o z a m a n ev im , iy e lik le rim ,
s o lu d u ğ u m h a v a , b u k e n t, g ü n e ş , h a k , T in , T a n rı, — tü m
b u n la rın olmaları ya d a olmamaları aynı şeydir. B u tü r ö rn e k le r­
d e bir y a n d a n el a ltın d a n o rta y a tikel am açlar, b irşe y in benim
iç in ta ş ıd ığ ı yararlık s ü r ü lü r ve y a ra rlı şe y in v a r ya d a yok
o lm a s ın ın benim için ilgisiz o lu p o lm a d ığ ı s o ru lu r. G e rç e k te
fe lse fe s ö z c ü ğ ü n ta n ı a n la m ıy la öyle b ir ö ğ r e tid ir ki, in s a n ı
so n lu e re k ve n iy e tle rin sonsuz k a la b a lığ ın d a n ö z g ü rle ştire re k
o n la r a k a rş ı ilg isiz leştirir, b ö y le ce b u tü r şe y le rin o lm a la rı ya
d a o lm a m a la rı g ib i b ir so ru n o n u n iç in b ü tü n a n la m ın ı yitirir.
A m a g e n e d e b e lir tm e k g e r e k ki, b ir içerik sö z k o n u s u o lu r
o lm az, g e ç e rli o la ra k varsayılan d a h a başka v aro lu şlar, e re k le r
vb. ile b ir b a ğ la n tı k u ru lu r, ve belirli bir içeriğin V a rlığ ın ın ya
d a Y o k lu ğ u n u n aynı o lu p o lm a d ığ ı b ö y le sayıltılara b a ğ ım lı
k ılın ır. B ö y lec e V arlık ve Y o k lu ğ u n b o ş a y rım ı y e rin e g iz lic e
o rtaya içerikli b ir ayrını sürülür. — Öte yandan, yine o ö rn e k le r­
d e yalnızca V arlık ya d a Yokluk b e lirle n im le ri a ltın a g e tirile n le r
k e n d ile r in d e özsel e re k le r, saltık v a ro lu ş la r ve d ü ş ü n c e le rd ir.
Böyle s o m u t n e s n e le rin y alnızca olma ya d a olm am adan b ü tü ­
n ü y le b a ş k a im le m le r i v a rd ır; V arlık ve Y oklu k g ib i ek sik ve
d a r s o y u tla m a la r — ki b u n la r sa lt b a ş la n g ıç b e lir le n im le r i
o ld u k la r ı iç in b u lu n a b ile c e k e n e k sik b e l ir le n im le r d ir — o
n e s n e le r in d o ğ a la r ı iç in b ü tü n ü y le y e te rsiz d ir; g e rç e k iç e rik
b u s o y u tla m a la r ın k e n d ile r in in ve k a rş ıs a v la rın ın ço k ö te le ­
r in d e y atar. — N e z a m a n s o m u t b irşe y V arlık ve Y o k lu k
b e lir le n im le r in in a ltın a sü rü lm e k isten se , boş kafalılık o la ğ a n
y a n ılg ısın ı s e rg ile r, sö z k o n u s u o la n d a n b ü tü n ü y le b a ş k a
b irşe y in ta s a rım ın ı a la ra k b u n ıu ı ü z e r in e k o n u ş u r, ve b u r a d a
y a ln ız c a s o y u t V a rlığ ın ve Y o k lu ğ u n sö z k o n u s u o ld u ğ u n u
g ö rem ez.
(3) K olayca d e n e b ilir ki V arlık ve Y okluğun birliğ i kavrnna-
maz. O ysa b u n u n K avram ı ö n c e k i p a r a g ra fla rd a v e rilm iştir ve
b u v e r ile n d e n d a h a ö te si d e ğ ild ir ; o n u k a v ra m a k b u n la r ı
a y rım s a m a k ta n b a şk a b irşey d e ğ ild ir. Ö te y a n d a n , “k a v ra m a ”
s ö z c ü ğ ü ile g e r ç e k K av ram ın k e n d is in d e n ç o k d a h a b a ş k a
b irşe y a n la ş ılır ; d a h a k a rm a şık , d a h a v a rsıl b ir b ilin ç , b ir
VARLIK ÖĞ RETİSİ 167

ta s a rın ı iste n ir, öyle ki b ir K av ram s ır a d a n k ılg ısı iç in d e k i


d ü ş ü n c e n in y a k ın d a n ta n ıd ığ ı d a lıa s o m u t b ir d u r u m o la ra k
s u n u la b ils in . K av ran a m az lık y a ln ız c a so y u t d ü ş ü n c e le r e tü m
d u y u sa l k a rış ım la rd a n a rı o la ra k sık ıca s a rıla b ilm e ve k u rg u l
ö n e r m e le r i kafay a s ığ d ıra b ilm e a lış k a n lığ ın d a n y o k s u n lu ğ u
a n la tıy o r o ld u ğ u s ü re c e , b u k o n u d a sö y le n m e si g e r e k e n te k
şey, fe lse fe y e ö z g ü b ilm e k ip in in h iç k u şk u s u z g ü n d e l ik
y a ş a m d a k i a lışıld ık b ilm e y o lla r ın d a n o ld u ğ u g ib i b a ş k a
b ilim le r d e e g e m e n o la n b ilm e k ip in d e n d e ay rı o ld u ğ u d u r .
A m a “k a v ra m a m a ” y aln ızc a V arlık ve Y o k lu ğ u n b irliğ in i tasa-
rım la y a m a m a ise, o za m a n g e rç e k te b u öylesine seyrek k arşıla­
şılan b ir d u r u m d u r ki, te rs in e , h e r k e s in k a fa sın d a b u b irliğ e
ilişk in sa y ıla m ıy a c a k d e n li ç o k ta s a r ım b u lu n u r , ve b ö y le
ta s a rım la rı ta şım ıy o r o lm a k a n c a k in s a n ın ö n ü n d e k i K av ram ı
b u ta s a r ım la r ın h e r h a n g i b ir in d e ta n ım a m a s ın ı ve b u n la r ı
o n u n b ir e r ö r n e ğ i o la ra k b ilm e m e s in i a n la tır. K a v ra m ın e n
y ak ın ö r n e ğ i O luş tur. H e r k e s in k a f a s ın d a b ir O lu ş ta s a r ım ı
v a rd ır ve g id e re k b u n u n [h e rk e s için] tek bir tasarım o ld u ğ u n u
d a k a b u l e d e c e k tir ; d a h a s ı, ç ö z ü m le n d iğ i z a m a n , Varlık
b e lir le n im in in , a m a ayrıca b u n u n sa ltık b a ş k a sın ın , Yokluğun
d a o n d a k a p s a n d ığ m ı k a b u l e d e c e k tir; ve k a b u l e d e c e k tir ki,
b u iki b e lir le n im a y rılm a k sız m b u bir ta s a r ım d a b u l u n u r l a r
ve b ö y le c e O lu ş V arlık ve Y o k lu ğ u n b irliğ id ir. — Y in e, e ş it
ö lç ü d e y a k ın d a d u r a n b ir b a ş k a ö r n e k te başlangıçtır; şey
b a ş la n g ıc ın d a henüz yoktur, a ıııa b a ş la n g ıç y a ln ız c a o n u n
Yokluğu d eğ ild ir, te rsin e Varlığı d a h a ş im d id e n o r a d a b u lu n u r.
B a şla n g ıcın k e n d isi d e O lu ştu r, a ıııa d a h a ö te b ir ile rle m e n in
g ö z ö n ü n d e a lın d ığ ın ı a n la tır. — B ilim le rd e k i o la ğ a n g id iş
y o lu n a u y g u n d a v r a n a b ilm e k iç in , M a n tığ a a rı d ü ş ü n s e l
b a ş la n g ıç ta s a r ım ı ile, ve öyleyse b a ş la n g ıç o la ra k b a ş la n g ıç
ta s a r ım ı ile b a ş la n a b ilir ve d a h a s o n r a b u ta s a rım ç ö z ü m le ­
n e b ilir d i; o z a m a n b e lk i d e ç ö z ü m le m e n in s o n u c u o la r a k
V a rlık ve Y o k lu ğ u n k e n d ile r in i b ö lü n m e z b ir b ir lik iç in d e
g ö s te r d ik le r i d a h a kolay k a b u l e d ile b ilir d i.
(4) A m a g e n e d e b e lir tm e k g e r e k ki, “V arlık ve Y o k lu k
aynıdırlar" ya d a “V arlık ve Y o k lu ğ u n birliği” g ib i a n la tım la r
— ve b e n z e r o la ra k tü m b u tü r birlikler (ö z n e ve n e s n e n in
b irliğ i v b .) — h a k lı o la ıa k u y g u n s u z g ö r ü lü rle r , ç ü n k ü b e lli
b ir ç a rp ık lık ve yanlışlıkla y ü k lü d ü rle r; birliği ab artır, a m a aynı
z a m a n d a y in e o n d a y a ta n tü r lü lü ğ ii (ç ü n k ü b irlik le ri o rta y a
k o y u la n la r ö rn e ğ in V arlık ve Y okluktur) b ild irm ey i ve ta n ım a y ı
b a ş a r a m a d ık la r ı iç in o n u u y g u n s u z b ir b iç im d e so y u tla y ıp
168 M ANTIK BİLİMİ

g ö z a r d ı e d iy o r g ö r ü n ü r le r . G e r ç e k te k tırg u l b ir b e lir le n im
k e n d in i bö y le b ir ö n e r m e n in b iç im in d e d o ğ r u o la ra k a n la ta ­
m az: b irlik aynı z a m a n d a bulunan ve ortaya koyulan b ir tü rlü lü k
içinde k a v ra n m a lıd ır. O luş V arlık ve Y o k lu ğ u n s o n u ç la r ın ın
g e r ç e k a n la tım ıd ır , o n la rın b irliğ id ir; a ıııa y aln ızc a V arlık ve
Y o k lu ğ u n birliği d e ğ ild ir, te rs in e o d e n li d e k e n d i iç in d e
dinginsizlikûr, — b ir b irlik ki, y aln ızca k e n d i-ile -b a ğ m tı o la ra k
d evim siz d e ğ ild ir, te rsin e V arlık ve Y o k lu ğ u n o ııd a k i tü rlü lıık -
le ri yoluyla k e n d i iç in d e k e n d in e karşıdır. — B u n a karşı, Belirli-
Varlık b u birlik tir ya d a b u b ir lik b iç im in d e k i O lu ş tu r ; b u
n e d e n le b e lirli-V a rlık tek-yanlı ve so n lu d u r. K arşıtlık sa n k i
yitm iş g ib id ir; yalnızca kendinde b irlik te k ap san m ış aıııa b irlik te
ortaya koy ulm avnştır.
(5) “V arlık Y okluğa ve Yokluk V arlığa g e ç iştir” ö n e rm e sin in ,
b u O luş ö n e r m e s in in k a rş ıs ın d a , “ Y okluktan yo klu k gelir,”
“B irşey a n c a k b ir ş e y d e n o lu r ” ö n e r m e s i, K a m u ta n rıc ılığ ııı,
ö z d e ğ in b e n g iliğ i ö ğ re tis in in ö n e rm e s i d u r u r. E sk ile r “B irşey
b irşe y d e n g e lir” ya d a “Y oktan yok g e lir” ö n e rm e s in in g e rç e k te
O lu ş u o r ta d a n k a ld ır d ığ ı g ib i y a lın b ir g ö z le m i g ö z d e n
k a ç ırm ıy o rla rd ı; ç ü n k ü “o lu ş tu ra n ” ve “o lu ş a n ” b ir ve ay n ıd ır;
o ö n e r m e y a ln ız c a so y u t a n la k -ö z d e şliğ i iç in g e ç e rlid ir. A ıııa
“Y o k lu k ta n y o k lu k g e lir,” “B irşey b irş e y d e n g e lir ” ö n e r m e le ­
r in in ç a ğ ım ız d a b ile ta n ı b ir sa flık la ile ri s ü r ü ld ü k le r in i
g ö r m e k , ve b u n u n b u ö n e r m e le r in K a m u ta n rıc ılığ ııı te m e li
o ld u k la r ın ın e n k ü ç ü k b ir b ilin c i b ile o lm a k sız ın ve esk ile rin
b u ö n e r m e le r ü z e rin e sö y le n e b ile c e k lıe rşey i söylem iş o ld u k ­
la rı b ilin m e k s iz in y a p ıld ığ ın ı g ö r m e k y a ln ız c a şa şırtıc ıd ır.

Ek. Olıış ilk somu t düşünce ve öyleyse ilk Kavramdır; buna karşı Varlık ve Yokluk
ise boş soyutlamalardır. Varlığın Kavramından söz ediyorsak, bu yalnızca
O luştan söz etm ek anlam ına gelecektir, çünkü Varlık olarak Varlık boş
Yokluktur ve Yokluk olarak ise boş Varlık. Varlıkta öyleyse Yokluğu buluruz ve
Yoklukta Varlığı; bu Varlık ise, ki Yoklukta kendi kendisinde kalır, Oluştur.
O luşun birliğinde ayrımı atlam am ak gerekir, çünkü o olmaksızın yine
kaçınılmaz olarak soyut Varlığa geri düşülecektir. Oluş yalnızca Varlığın
gerçekliğine göre koyulnnışluğııdur.
Sık sık düşüncenin Varlığa karşıt olduğunun ileri sürüldüğü duyulur. Bu
ileri sürüldüğü zaman sorulacak ilk şey Varlıktan neyin anlaşıldığıdır. Varlığı
derin-düşünce tarafından belirlendiği yolda alırsak, onun yalnızca salük olarak
özdeş ve olumlu birşey olduğunu söyleyebiliriz. Ve daha sonra düşünceyi
irdelersek, onun da en azından benzer olarak bütünüyle kendine özdeş
olduğu gözüm üzden kaçmaz. Varlığa ve Düşünceye, ikisine de böylece aynı
belirlenim düşer. Aıııa Varlık ve D üşüncenin bu özdeşliği som ut olarak
VARLIK Ö Ğ RETİSİ 16 9

alınmamalı ve böylece varolan birşey olarak taşın düşünen bir insanla aynı
olacağı söylenmeme] idir. Somu t birşey genel olarak soyut bir belirlenim den
bütünüyle başka birşeydir. Oysa Varlık durum unda somu t hiçbirşey söz konusu
değildir, çünkü Varlık sözcüğün tam anlamıyla yalnızca soyut olandır. Ve
böylelikle kendi içinde sonsuz ölçüde som ut olan Tanrının Varlığına ilişkin
soru da bütünüyle önemsizleşir.
Oluş ilk som ut dıışünce-belirlenim i olarak aynı zam anda ilk gerçek
düşünce-belirlenimidir. Felsefe Tarihinde mantıksal Ideam n bu basamağına
karşılık düşen dizge Herahkitos'un felsefesidir. Herakleitos “Herşey akıyor”
(ncnrra pel /p a n ta rei) dediği zaman, bu Oluşun var olan herşeyin temel
belirlenim i olduğunu anlatıyordu; buna karşı Eleatikler ise, daha önce
belirtildiği gibi, Varlığı, değişmez ve süıeçsiz Varlığı biricik Gerçek olarak
düşünüyorlardı. Eleatiklerin ilkesiyle ilgili olarak Demokrilos*0şunları söyler:
“VarlıkYokluktan daha çoğu değildir” (ouSev pöAAov t o ö v t o ü pp ö v t o ç ecri);
ve burada soyut Varlığın olumsuzluğu ve onunla kendi soyutluğu içinde eşit
ölçüde dayanıksız olan Yokluğun Oluşta ortaya koyulan özdeşliği anlatılır. —
B urada aynı zam anda bir felsefi dizgenin bir başkası tarafından gerçek
çüıütülüşünün bir örneğini de görürüz ve çürütm e çürütülen felsefenin
ilkesini kendi eytişimi içinde göstermekten ve İdeanın daha yüksek bir somu t
biçiminin ideal/düşünsel kıpısına indirgem ekten oluşur. — Dahası, Oluş da
yine kendinde ve kendi için henüz çok yoksul bir belirlenim dir ve kendini
kendi içinde derinleştirmesi ve doldurması gerekir. Oluşun kendi içinde böyle
bir derinleşmesini örneğin Yaşamda buluruz. Yaşam bir Oluştur, ama Yaşam
Kavramı b u n u n la tükenmez. Daha da yüksek biçim indeki Oluşıı TzVi.de
buluruz. Tin de bir Oluştur, ama yalın mantıksal Oluştan daha yeğin, daha
varsıl bir Oluş. Birlikleri Tin olan kıpılar yalın Varlık ve Yokluk soyutlamaları
değil, am a mantıksal İdea ve Doğa dizgeleridir.

, b. Belirli-Variık

§ 89
O lu ş ta Y okluk ile b ir o la ra k V arlık, b ö y le c e V arlık ile b ir o la ra k
Y okluk, y a ln ız c a y ite n y a n la r d ır ; O lu ş k e n d i iç in d e k i ç e lişk isi
y o lu y la iç in d e ik is in in d e o r ta d a n k a ld ır ıld ık la r ı b irliğ e s ö n e r;
sonucu b ö y le c e belirli-Varlıklır.
B u ilk ö r n e k te § 82 ve ayııı y e rd e k i N o tta v erilm iş o la n la r ilk
ve s o n k ez a n ım s a n m a lıd ır ; b ilm e d e ile r le m e ve g e lişm e y e
te m e l o la b ile c e k b iric ik şey s o n u ç la r a g e r ç e k lik le r i iç in d e
sa rılm ak tır. E ğ er h e rh a n g i b ir n e s n e d e ya d a K av ram d a çelişki

■"[Alıntılanan parça Dem okritos’tan (Diels Kranz, üie Fragmenle der


Vor.sohrul.iker, Deıııokrit B 156).]
170 M ANTIK BİLİM İ

g ö s te riliy o rs a (ve g e n e l o la ra k iç in d e ç e liş k in in , e .d . k a rş ıt


b e lir le n im le r in g ö ste rile m iy e c e ğ i ve g ö s te rilm e m e s i g e r e k e n
hiçbirşey y o k tu r; a n la ğ ın s o y u tla m a sı tek bir b e lirlilik ü z e r in e
zo rak i d ire tm e , o r a d a yatan ö teki b elirliliğ in b ilin c in i b u la n ık ­
la ş tırm a ve u z a k la ş tırm a ç a b a s ıd ır ) , — e ğ e r b ö y le b ir ç e lişk i
ta n ın ıy o r s a , b u r a d a n y a p ıla n ç ık a rs a m a ç o ğ u k ez ş u d u r :
"Öyleyse b u n e s n e yoktur”; b ö y le c e ilk o la ra k Zm em ’d ıır ki
d e v im in k e n d i ile ç e liş tiğ in i, ve b u n a g ö re olm adığını b e lir t­
m işti; yine, ortaya çıkış ve yitip gidiş, O lu şu n b u iki tü rü , esk iler
ta ra fın d a n g e r ç e k o lm a y a n b e lir le n im le r o la ra k k a b u l e d ild i
ve b u a n la y ış "B ir, e .d . S altık , n e o rta y a çık ar, 11 e d e y ite r ”
sö z le riy le a n la tıld ı. B u ey tişim b ö y le c e s o n u ç la r ın y a ln ız c a
o lu m s u z y a n la r ın d a d u r u p k a ld ı ve ay n ı z a m a n d a e d im s e l
o la ra k b u lu n a n ı, belirli o la n s o n u c u s o y u tla d ı, — b u r a d a a rı
Yokluğu, a m a b ir Yokluk ki k e n d i iç in d e V arlığ ı k a p sa r, ve
b e n z e r o la ra k , b ir V arlık ki iç in d e Y o k lu ğ u k a p sa r. B ö y lece
(1) B e lirli-V arlık V arlık ve Y o k lu ğ u n b ir liğ id ir, öyle ki o n d a
b u b e l ir le n im le r in d o la y sız lık la rı ve b ö y le c e b a ğ ın tıla r ın d a
çelişkileri yiter, — b ir b irlik ki, o n d a b u b e lirle n im le r yalnızca
k ıp ıla rd ırla r; (2) so n u ç o rta d a n k ald ırılm ış çelişki o ld u ğ u için,
k e n d i ile yalın birlik b iç im in d e d ir ya d a k en d isi b ir Varlık, a m a
o lu m s u z la m a ya d a b e lirlilik ile b ir V a rlık tır; k ıp ıla r ın d a n
birinin, V arlığ ın biçim inde k o y u lm u ş O lu ştu r.

Ek. Sıradan tasarım düzeyinde bile kabul edilir ki, eğer bir Oluş varsa orada
birşey ortaya çıkar ve böylece Oluşun bir sonucu vardır. Ama burada niçin
Olıış salt Oluş olarak kalmaz da bir sonucu olur sorusu doğar. Bu soruya yanıt
kendini bize daha önce Oluş olarak göstermiş olan şeyden gelir. Oluş h er
zaman kendi içinde Varlığı ve Yokluğu kapsar, ve dahası öyle bir yolda ki, bu
ikisi her zaman birbirlerine döner ve karşılıklı olarak birbirlerini ortadan
kaldırırlar. Böylece Olıış kendini baştan sona dinginliksiz olan, ama bu soyut
dinginliksizlikte kendini saklayamayan birşey olarak tanıtlar; çünkü Varlık
ve Yokluk Oluşta yittikleri ve salt bu onun Kavramı olduğu için, böylelikle
kendisi de yiten birşeydir, — sanki bir ateştir ki, gerecini tüketince kendi içinde
söner. Ama bu sürecin sonucu boş Yokluk değil, tersine olumsuzlama ile özdeş
Varlıktır ki, bunu belirli-Varlık olarak adlandırırız ve birincil imlemi açıktır ki
olmuş olmasında yatar.

§90
( a ) Belirli-Varlık b ir belirliliği o la n V arlıktır, ve b u b elirlilik , d o la y ­
sız ya d a v a r o la n b e lirlilik o la ra k , N iteliktir. B e lirli-V arlık , b u
b e lirliliğ in d e kendi içine yansım ış o la ra k , belirli bir varlıktır, Birşey­
dir. — Belirli-Varlıkta. a ç ın a n K ate g o riler yalnızca özetle verilecektir.
VARLIK Ö Ğ RETİSİ 171

Ek. Nitelik genel olarak Varlık ile özdeş, dolaysız belirliliktir, — daha sonra
irdelenecek olan ve hiç kuşkusuz benzer olarak Varlık belirliliği olmasına
karşın gene de bundan böyle onunla dolaysızca özdeş olmayan, tersine Varlığa
karşı ilgisiz ve onun için dışsal bir belirlilik olan Nicelikten ayrımı içinde. —
Birşey ne ise Niteliği yoluyla odur, ve Niteliğini yitirdiği zaman ne ise o olmaya
son verir. Bundan başka, Nitelik özsel olarak salt bir sonluluk kategorisidir,
ve bu nedenle kendine özgü yerini Tinin dünyasında değil am a yalnızca
Doğada bulur. Böylece, örneğin Doğadaki yalın özdekler, oksijen, azot vb.,
varolan Nitelikler olarak görülmelidirler. Buna karşı Tin alanında Nitelik
ancak altgüdıım lü bir kipte ortaya çıkar ve ondan Tinin herhangi belirli bir
şeklini tam olarak yoğurabilmesi beklenemez. Örneğin Ruhbilimin nesnesini
oluşturan öznel Tini irdelersek, hiç kuşkusuz diyebiliriz ki insanda karakter
olarak adlandırılan yanın mantıksal imlemi onu bir Nitelik olarak sunar; ama
bu gene de dem ek değildir ki karakter o denli de ruha yayılan ve onunla
dolaysızca özdeş olan bir belirliliktir; bu bakış açısı Doğanın yukarıda değinilen
yalın özdekleri açısından da geçerlidir. Bununla birlikte, sözcüğün tam anla­
mıyla Nitelik olarak Nitelik kendini belli durum larda giderek Tinde bile göste­
rebilir, örneğin bağımsızlığını yitirip hastalıklı bir durum a düştüğü zaman
olduğu gibi. Özellikle tutku, ve çılgınlığa dek yeğinleşmiş tutku d u rum unda
olan bu dur. Bilincini bütünüyle kıskançlık, korku vb. bürüm üş çılgın biri için
bilincinin Nitelik olarak belirlenmiş olduğunu söylemek yanlış olmaz.

§91
Varolan b e lirlilik o la ra k N ite lik o n d a iç e rile n a m a o n d a n ay ııd e -
d ile n O lum suzlam aya k a rş ıt o la ra k O lgusallık tır. O lu m s u z la n ıa ,
b u n d a n b ö y le so y u t Y okluk d e ğ il a m a b ir b elirli-V a rlık ve Birşey
o la ra k , y aln ızca b u s o n u n c u d a k i b iç im d ir, B aşkalık o la ra k v ard ır.
N ite lik , b u b a ş k a lık o ıııın öz b e lir le n im i, aıııa ilk o la ra k o n d a n
ayrı o ld u ğ u iç in , Başkası-için-Varliktu, — b elirli-V arlığ ın , B irşey in
b ir g e n le şm e si. N ite liğ in g e n e ld e V arlığı, başkası ile b u b ağ ın tıy a
k a rş ıt o la ra k , Kendin,de-Varlıktır.

Ek. Tüm belirliliğin temeli olumsuzlamadır ( omrıis deterıninatio est negatio,


Spinoza’nın dediği gibi). Düşüncesiz sam belirli Şeyi salt olumlu olarak görür
ve ona sıkı sıkıya Varlık biçimi altında sarılır. Oysa yalın Varlık işin sonu değildir,
çünkü d ah a önce gösterdiğim iz gibi saltık olarak boş ve ayııı zam anda
dayanıksızdır. Öte yandan, genel olarak belirli-Varlığın soyut Varlık ile az önce
sözü edilen karıştırılmasında gene de doğı ıı birşey yatar, çünkü belirli-Varlıkta
olumsuzlanıa kıpısı bir bakıma ilkin salt öı tük olarak kapsanırken, bu kıpı ilk
kez kendi-için-Varhkta özgür olarak ortaya çıkar ve hakkını kazanır. —
Bundan başka, eğer belirli-Varlığı varolan belirlilik olarak düşünürsek, o
zaman onda Olgusallık ile anlaşılan şeyi buluruz. Böylece örneğin bir tasarın
ya da bir niyetin olgusallığından söz edildiği zaman bundan o tü r şeylerin
172 MANTIK BİLİM İ

aı tık yalnızca içsel ve öznel kalm adıkları, tersine belirli-Varlığa geçmiş


oldukları anlaşılır. G ene aynı anlamda, beden ruhun olgusallığı ve bu tüze
özgürlüğün olgusallığı, ya da bütünüyle genel olarak. Evren tanrısal Kavramın
olgusallığı olarak adlandırılabilir. Bundan başka [Almanca’da] Realitâth'n
başka anlam da daha kullanılır ve bununla birşeyin özsel belirlenim ine ya da
Kavramına uygun olarak davrandığı anlaşılır. Ö rneğin "dies İst eine reelle
Beschafligung’ ya da “ dies ist ein reeller Menseli' dendiği zaman olduğu gibi.
Burada anlatılm ak istenen şey dolaysızlığı içindeki dışsal varlık değil, ama
dışsal olarak varolan birşeyin Kavramı ile bağdaşm asıdır. Ama böyle
anlaşıldığında olgusallık ilk kez Kendi-için-Varlık olarak tanıyacak olduğumuz
ideallikten başka birşey değildir.

§92
((3) B e lir lilik te n sık ı sıkıya ayrı tu tu l a n V arlık , Kendinde-V arlık,
y aln ızca boş V arlık soyutlam ası o lacak tır. B elirli-V arlıkta b e lirlilik
V arlık ile b ird ir, ve aynı z a m a n d a O lu m s u z la m a o la ra k k o y u ld u ­
ğ u n d a , Sınır d ır. B u n a g ö re B aşk alık o ııu n d ış ın d a ve o n a ilgisiz
o la n b irşe y d e ğ il, te rs in e o n u n k e n d i k ıp ıs ıd ır. Birşey N ite liğ i
y o lu y la ilk in so n lu ve ik in c i o la ra k başkalaşabilirdir, öyle ki
s o n lu lu k ve b a ş k a la ş a b ilirlik o n u n V a rlığ ın a a ittirle r.

Ek. Belirli-Varlıkta Olumsuzlama Varlık ile henüz dolaysızca özdeştir, ve bu


olumsuzlama Sınır dediğimiz şeydir. Birşey ne ise yalnızca Sınırı -içindeye Sınırı
yoluyla odur. Öyleyse Sınırı belirli-Varlığa yalnızca dışsal olarak göremeyiz, tersi­
ne bütün bir belirli-Varlığm içine yayılır. Sınırın belirli-Vaıiığm yalnızca dışsal
bir belirlenimi olarak anlaşılması zeminini nicelin nitel Sınır ile karıştırılma­
sında bulur. Burada ilk olarak nitel Sınır söz konusudur. Örneğin, üç dönüm
büyüklüğünde bir toprak parçası alırsak, bu onun nicel Sınırıdır. Alna bun­
dan ayrı olarak yine bu toprak parçası bir koru ya da göl değil de bir çayırdır,
ve bu ise nitel Sınırıdır. — İnsan, edimsel olmayı istediği sürece, belirli olarak
varolulalı ve kendini ereğine sınırlamalıdır. Kim sonluya karşı aşırı küçümse­
yici ise, hiçbir edimselliğe ulaşamaz, tersine soyutta kalır ve kendi içinde söner.
Sınırda bulduklarımızı daha yakından irdelersek, nasıl kendi içinde bir
çelişki kapsadığını ve bununla kendini eytişimsel olarak tanıtladığını görürüz.
Sınır bir yandan belirli-Varlığın olgusallığını oluştururken, öte yandan onun
olumsuzlanmasıdır. Ama dahası, Sınır Birşeyin olumsuzlanması olarak salt
soyut bir Yokluk değil, tersine varolan bir Yokluk ya da bir Başkası dediğimiz
şeydir. Birşeyde hem en Başkası ile karşılaşırız, ve biliriz ki yalnızca Birşey değil
ama Başkası da vardır. Ama Başkası öyle bir mantıksal yapıdadır ki Birşeyi o
olmaksızın da düşünebilmemiz olanaklı değildir; tersine, Birşey kendinde kendi
kendisinin Başkasıdır, ve Birşeye kendi sınırı Başkasında nesnel olur. Eğer
şimdi Birşey ve Başkası arasındaki ayrımı sorgulayacak olursak, ikisinin de
aynı oldukları çıkacaktır. Bu özdeşlik Latince’de ikisinin aliud-aliud olarak
VARLIK ÖĞ RETİSİ 173

belirtilmesi yoluyla anlatılır. Birseye karşıt olan Başkasının kendisi bir Birşeydir,
ve buna göre deriz ki: başka Birşey, yine öte yandan ilk Birşey, eşit ölçüde Birşey
olarak belirlenen Başkasına karşıt olarak, kendisi de bir Başkasıdır. Başka Birşey
dediğimiz zanıan, ilk olarak Birşeyin, kendi için alındığında, yalnızca Birşey
olduğunu ve bir Baskası olma belirlenim inin ona ancak bütünüyle dışsal bir
irdeleme yoluyla yüklendiğini düşünürüz. Böylece örneğin Ayın, ki Güneşten
başka birşeydir, Güneş olmasaydı da pekala olabileceği sanılır. G erçekte ise
Ay (Birşey olarak) kendi Başkasını kendisinde taşır, ve bu onun sonluluğunu
oluşturur. Platon “Tanrı Evreni Birin ve Başkasının ( t o ü E T E p o ü ) doğasından
yaptı; bunları biraraya getirerek bundan bir üçüncüyü oluşturdu ki Birin ve
Başkasının doğasaldadır” der.121— Burada genel olarak sonlunun doğasından
söz edilm ektedir: bu Birşey olarak Başkasına karşı ilgisiz durmaz, tersine
kendinde kendisinin Başkasıdır ve böylece kendini başkalaştırır. Başkalaşmada
böylece belirli-Varlığa daha başından yüklü olan ve onıı kendi ötesine iten iç
çelişki kendini gösterir. Tasarım için belirli-Varlık ilkin yalın olumlu olarak ve *
aynı zam anda kendi sınırı içersinde dingin ve kalıcı olarak görünür; yine hiç
kuşkusuz biliriz ki tüm sonlular (ve belirli-Varlık ta böyle bir sonludur)
başkalaşım a uğrarlar. Ama belirli-Varlığm bu başkalaşabilirliği tasarım
düzeyindeki düşünceye salt bir olanak olarak görünür, öyle ki olgusallaşması
sanki kendi içinde temellenmiş değildir. Gerçekte ise kendini başkalaştırmak
belirli-Varlığın Kavramında yatar, ve başkalaşım yalnızca belirli-Varlığın
kendinde ne olduğunun sergilenişidir. Dirimli olan ölür, ve hiç kuşkusuz
yalnızca dirimli olarak ölümün tohum unu kendi içinde taşıdığı için.

§9 3
B irşey b ir B aşk ası o lu r, a m a B a ş k a s ın ın k e n d is i b ir B irşe y d ir,
öyleyse b e n z e r o la ra k o d a b ir B aşk ası o lu r, ve b u son su za d e k
b ö y le g id e r.

§94
B u S o n su z lu k kötü ya d a olum suz so n s u z lu k tu r, ç ü n k ü s o n lu n u n
o lu m s u z la n m a s m d a n başka birşey d e ğ ild ir; a m a s o n lu eşit ö lç ü d e
y e n id e n o rtay a çıkar, öyleyse o d e n li d e o r ta d a n k ald ırılm a m ıştır,
— ya d a b u so n su z lu k yalnızca s o n lu n u n o rta d a n k a ld ırılm a sın ın
gereğini a n la tır. S o n su z a ile r le m e s o n lu n u n k a p s a d ığ ı ç e liş k in in
— o e şit ö lç ü d e Birşey ve b ir Başkasıdır — b ild irilm e s in d e takılır,
ve b irb ir le r in i o rtay a ç ık aran b u b e lirle n im le r a ra sın d a k i alm a şın
b itim siz y in e le n işid ir.

Ek. Eğer belirli-Varlığın kıpılarını, Birşeyi ve Başkasını, birbiri dışına bırakırsak,


sonuç Birşeyin bir Başkası olmasıdır, ve bu Başkasının kendisi bir Birşeydir ki,
böyleyken benzer olarak kendini başkalaştırır, ve bıı sonsuza dek böyle sürer.
21 [Platon, Tinıaio.s.] .
174 MANTIK BİLİM İ

D e rin -d ü şü n ce b ııra d a çok yüksek biı şeyle, g id e re k e n yüksek şeyle karşılaştığı


s a n ısın a kapılır. A m a b u so n su z a ile rle m e g e rç e k so n su z d e ğ ild ir; g e rç e k
so n su z, te rs in e , k e n d i b a şk a sın d a k e n d i k e n d is in d e o lm a k ta n , ya da, s ü re ç
o la ra k a n la tıld ığ ın d a , k e n d i b a şk a sın d a k e n d i k e n d is in e g e lm e k te n olu şu r.
G e rç e k s o n su z K a v ram ım d o ğ ıu o la ra k a n la m a n ın ve y aln ız ca so n lu ile rle ­
m e n in kötü so n s u z lu ğ u n d a takılıp k a lm a m a n ın b üyük ö n e m i vardır. Z am an ın
ve uzayın so n su z lu ğ u söz konıısıı e d ild iğ in d e , d ü ş ü n c e g e n ellik le ilkin so n su z
ile rle m e y e sarılır. Ö r n e ğ in d e n ir ki, “bu z a m a n ,” “şim d i’', ve b u n d a n s o n ra
sürekli o lara k bıı sın ırın ö tesin e geçilir — ileriye d o ğ ru ve geriye do ğ ru . Yüksek
d uygularla d o lu g ö kbilim ciler tara fın d a n sonsuzluğu ü z e rin e p e k çok boş bildi­
r im le r d e b u lu n u la n uzay a ç ısın d a n d a d u r u m b ö y led ir. K e n d in i b u so n su z ­
lu ğ u n ird e le n iş in e v e re n d ü ş ü n c e n in b u n u n la b a şed em ey eceğ i, b itip tü k e n e ­
c eğ i ile ri s ü rü lü r. H iç k u şk u su z böyle b ir ir d e le m e d e ö tey e ve d u rm a k s ız ın
d a h a öteye ile rle m e ç a b a sın d a n vaz g e ç m e m iz g e rek tiğ i d o ğ ru d u r, a m a g e n e
d e b u işin y ü c e liğ in d e n d eğ il te rs in e u s a n d ırıc ılığ ın d a n . K e n d in i b u so n su z
ile r le m e n in ir d e le n iş in e v e rm e k sık ıcıd ır, ç ü n k ü b u r a d a s ü r g it aynı şey
y in e le n ir. B ir s ın ır koy u lu r, ö te s in e geçilir, ve s o n r a b ir kez d a h a b ir sın ır
k oyulur, ve b u so n s u z a d e k böyle sü rer. Ö yleyse b u r a d a h e r z a m a n s o n lu d a
d u ru p k alan yüzeysel b ir a lm aştan d a h a ö te birşey yoktur. Bu sonsuzluğa d oğı u
a d ım la y a r a k k e n d in i s o n l u d a n k u r t a r d ı ğ ı n ı s a n m a k g e r ç e k te k a ç a r a k
k u rtu lm a k tır. K a ça n ise h e n ü z ö z g ü r d e ğ ild ir, ç ü n k ü k a ç a rk e n k e n d is in d e n
kaçtığı ile koşulludur. Yine d e n se ki sonsuza erişm ek olanaksızdır, b u b ü tü n ü y le
d o ğ ru olacaktır, a m a yalnızca o n a soyııt o lu m su z birşey o lm a gibi b ir b e lirle n im
y ü k le n m iş o ld ıığ ıı için. A m a fe lse fe n in böyle b o ş ve sa lt d ü n y a -ö te si şey lerle
h içb ir işi yoktur. Felsefenin ilgisi h e r z am an so m u t o lan ve b a ştan so n a b u lu n a n
şey lerled ir. — K im i z a m a n fe lse fe n in görevi s o n s u z u n n asıl k e n d i k e n d is in ­
d e n ç ık m a k a r a r ın a v a rd ığ ı s o ru s u n a y a n ıt b u lm a k o la ra k o rtay a koyulur.
S o n su z ve so n lu a ra s ın d a k i k a tı b ir k a rşıtlık v arsayım ı ü z e rin e d a y a n a n b u
s o ıu n ıın b iric ik y a n ıtı bıı k a rşıtlığ ın g e rç e k b ir k a rşıtlık o lm a d ığ ı, s o n s u z u n
g e rç e k te s o n s u z d a n b u y a n a k e n d i d ış ın d a o ld ıığ ıı ve o d e n li d e so n s u z d a n
b u y a n a k e n d i d ış ın d a o lm a d ığ ıd ır. — B u n d a n başka, d e se k ki so n su z sonlıı-
olmayandır, b u n u n la h iç k u şk u su z g e rçe ğ i a n la tm ış o lu ru z , ç ü n k ü s o n lu n u n
k e n d isi ilk o lu m s u z o ld u ğ u için, so n lu -o lm a y a n o lu m s u z la m a n ın o lu m su z u ,
k e n d i ile ö z d e ş o lu m s ıız la m a ve öyleyse aynı z a m a n d a g e rç e k o lu m la m a d ır.
D e rin -d ü ş ü n c e n in b u r a d a ta rtışıla n s o n s u z lu ğ u y aln ız ca g e rç e k so n su z ­
lu ğ a e riş m e ç ab a sıd ır, talihsiz b ir ara-şeydir. B u, g e n e l o la ra k k o n u şu rs a k ,
yakın z a m a n la r d a A lm a n y a ’d a g e ç e rli k ılın a n felsefe k o n u m u d u r. Bu g ö rü ş
için s o n lu n u n y aln ızca o rta d a n k a ld ırılm ası gerekir, ve so n s u z u n salt o lu m su z
d e ğ il a m a o d e n li d e o lu m lu birşey o lm a sı g e rek ir. Bu “g e re k ”te h e r z a m a n
b irşe y in a k la n m ış o la r a k ta n ın m a s ı a m a g e n e d e b u n u n k e n d in i g e ç e rli
k tla m a m a s ı gib i b ir g ü ç sü z lü k k e n d in i e le verir. K a n t ve F ic h te fe ls e fe le ri
T ö re b ilim k o n u s u n d a b u “g e re k ” n o k ta s ın d a d u r u p k a lm ışlard ır. Bu y o ld a
v a rıla n e n so n n o k ta U s yasasına so n u g e lm e z b ir y ak laşm a k o n ııtııd u r. B u
k o n u tla m a ü z e r in e ayrıca R u h ıın ö lü m s ü z lü ğ ü d e d a y an d ırılm ıştır.
VARLIK Ö Ğ RETİSİ 175

. ■; § 95
(y) B ııra d a ö n ü m ü z d e b u lu n a n şey g e rç e k te B irşeyin b ir B aşkası
ve g e n e l o la ra k B a şk a sın ın B a şk ası o lu ş s ü re c id ir. B irşe y b ir
B aşkası ile ilişk id e ik e n k e n d isi o n a k arşı b ir B aşk asıd ır; öyleyse
iç in e g e ç ile n ve g e ç e n b ü tü n ü y le ay n ı o ld u k la r ı iç in , — ikisi d e
b ir B aşkası o lm a k g ibi b ir ve aynı b e lir le n im d e n d a h a ö te h iç b ir
b e lir le n im ta ş ım a d ık la rı iç in — , b ö y le c e B irşey B a ş k a s ın a
g e ç işin d e salt keııdi kendisi ile b iraray a gelir, ve g eçişte ve B aşk asın ­
d a k e n d i k en d isi ile b u b ağ ın tı gerçek Sonsuzluktur. Ya d a, o lu m su z
o la ra k g ö r ü ld ü ğ ü n d e : b a ş k a la şa n B aşkasıdır, B a şka sın ın B aşkası
o lm a k ta d ır. B ö y lec e V arlık , a m a o lu m s u z la m a n ın o lu m s u z la n ­
m a sı o la ra k , y e n id e n k u r u lm u ş tu r ve Kendi-iç in-Varlık tır.
S o n lu ve S onsuz karşıtlığ ın ı ü ste s in d e n g e lin e m e z k ılan ikicilik
b ö y le b ir y o ld a h e m e n s o n s u z u n y a ln ız c a ikisinden biri o ld u ­
ğ u n u , bö y lece sa lt b ir tikele in d irg e n d iğ in i, b u s o n u n c u s u için
s o n lu n u n ö te k i tik el o ld u ğ u n u g ö rm ey i b a şa ra m a z . B öyle sa lt
b ir tik e l o la n so n s u z s o n lu n u n ya n ın d a d ır, ta m b u n e d e n le
o n d a s ın ırın ı b u lu r, o lm a sı g e r e k tiğ i g ib i değil, s o n s u z d e ğ il,
te r s in e y a ln ız c a sonludur. — S o n lu y u bu y a n d a , s o n s u z u öte
y a n d a , b irin c iy i bu-dünya, İkinciyi öte-dünya o la ra k a la n b ö y le
b ir ilişk id e so n lu y a so n s u z ile eşit değerde k a lıc ılık ve b a ğ ım ­
sızlık y ü k le n ir; so n lu n u n V arlığı saltık b ir V arlık y ap ılır ve böyle
b ir ik ic ilik te k a s k a tı k e n d i b a ş ın a d u r u r . D ey im y e rin d e y s e ,
s a n k i s o n s u z u n d o k u n u ş u ta r a f ı n d a n y o k e d ile c e k tir; ve
s o n s u z u n o n a d o k u n a m a n ıa s ı, a r a la r ın d a b ir u ç u r u m u n ,
s o n s u z u sa ltık o la ra k ö te -y a n d a ve so n lu y u b ıı-y a n d a bırakan
aşılm az b ir b o şlu ğ u n b u lu n m a sı g erekir. S o n lu n u n so n su z k a r­
şıs ın d a k i b u k a tı d ir e n g e n liğ in i ile ri s ü r e r e k tü m m e ta fiz iğ in
ö te s in d e o ld u k la rın ı sa n a n la r g e rç e k te h e n ü z e n sıra d a n a n la k
m e ta fiz iğ i d ü z e y in d e d e v in m e k te d ir le r. B u r a d a y in e s o n s u z
ile r le m e d u r u m u n d a o la n a b e n z e r b irşe y o lıır: ilk o la ra k
s o n lu n u n ken d in d e ve kendi için, olm adığı, b a ğ ım sız e d im s e l-
lik te n , saltık V arlıktan y o k su n ve y aln ızca g eçici b irşey o ld u ğ u
k a b u l e d ilir; a m a ik in c i o la ra k b u h e m e n u n u tu lu r ve s o n lu
so n su z a yalnızca karşıt, o n d a n b ü tü n ü y le ayrı ve yok o lm a k ta n
k u r ta r ılm ış , b ağ ım sız , k e n d i b a ş ın a k a lıc ı b irşe y o la ra k ta s a ­
rım la n ır. — D ü şü n c e b u y o ld a so n su z a y ü k se ld iğ in i s a n ırk e n ,
ta m tersiyle k arşılaşarak b ir so n su z a u la şır ki salt b ir so n lu d u r,
ve o n u n iç in a r k a d a k a lm ış o la n s o n lu ise te r s in e s ü r e k li
o la ra k k o r u n u r ve sa ltık b irşe y yapılır.
S o n lu ve so n s u z a r a s ın d a k i a n la k - k a r ş ıtlığ m ın h iç liğ in i
g ö sterm ey e yönelik b u ird e le m e d e n çık arak (ki b u n u P la to n ’tın
176 MANTIK BİLİM İ

F ilebn.su ile k a r ş ıla ş tırm a k y a ra rlı o la b ilir ) , b ıır a d a k o la y c a


so n su z ve s o n lu n u n b u d u r u m d a for o ld u k la rı, g e rç e ğ in , g e rç e k
s o n s u z lu ğ u n so n su z ve s o n lu n u n birliği o la ra k b e lir le n m e s i
ve b ild irilm e s i g e re k tiğ i a n la tım ın a g id ileb ilir. A m a b ö y le b ir
a n la tın ı d o ğ r u la r taşıyor o lm a sın a k a rşın o d e n li d e d a h a ö n c e
v a rlık ve y o k lu ğ u n birliği a ç ıs ın d a n b e lirtilm iş o la n ay n ı ç a r ­
p ık lık ve y a n lışlık la y ü k lü d ü r. D a h a sı, h a k lı o la ra k s o n s u z lu ­
ğu so n lu la ştırm a , so n lu b ir so n su z y a ra tm a ile d e su çlan a b ilir.
Ç ü n k ü b ö y le b ir a n la tım d a s o n lu o ld u ğ u g ib i b ıra k ılm ış
g ö r ü n ü r , k e s in lik le ortadan ka ld ırılm ış o la ra k a n la tılm a z . —
Ya d a s o n lu n u n , e ğ e r s o n s u z ile b ir o la ra k k o y u lu rs a , h iç
k u şk u su z b u b irliğ in d ış ın d a o ld u ğ u g ib i k alam a y ac ağ ı ve e n
a z ın d a n b e lir le n im in d e b ir d e ğ iş ik liğ e u ğ ra y a c a ğ ı d ü ş ü n ü ­
le c e k o lu r s a (tıp k ı a sitle b ir le ş e n a lk a lin in ö z e llik le r in i
y itirm e si g ib i) , s o n s u z u n d a , o lu m s u z b irşe y o la ra k , k e n d i
p a y ın a y in e b a ş k a sın d a k ö re ltilm iş o la c a ğ ın ı g ö rm e k g e re k ir.
Ve g e rç e k te a n la ğ ın soyut, tek-yanlı s o n s u z u n u n b a şın a g e le n
d e b u d ıır. A m a g e r ç e k so n s u z y a ln ız c a te k -y a n lı a s it g ib i
d a v ra n m a z , te rsin e k e n d in i sa k lar; o lu m s u z la m a ıu n o lu m s u z ­
la n m a s ı b ir y ü k s ü z le ş tirm e d e ğ ild ir ; so n s u z o lu m l u d u r ve
y a ln ız c a s o n lu o r ta d a n k a ld ırıla n d ır.
K eııd i-için -v a rlık ta ideallik b e lir le n im i o rta y a çıkar. Belirli-
Varlık, ilk o la ra k , y a ln ız c a V a rlığ ın a ya d a o lu m lu lu k y a n m a
g ö re a n la şıld ığ ın d a , Olgusallık ta şır (§ 91 ); ve b ö y lece g id e re k
s o n lu lu k b ile ilk o la ra k o lg u s a llık b e l ir le n im in d e d ir . A m a
s o n lu n u n g e rç e k liğ i te rsin e idealliğidir. B e n z e r o la ra k , an lak -
s o n s u z u n u ıı — ki s o n lu n u n y a n ın a k o y u lm u ş tu r — k e n d is i
d e y a ln ız c a ik i s o n lu d a n b ir id ir , g e rç e k -o lm a y a n , ideal/
d ü şü n se l b ir ö ğ e d ir [e in ideelles]. S o n lu n u n b u id e a lliğ i
fe lse fe n in te m e l ö n e rm e sid ir, ve h e r g e rç e k felsefe b u n e d e n le
İdealizm dir. H e ı şey s o n u n d a g e lip b e lir le n im in in k e n d is in d e
h e m e n tikel ve so n lu birşey yapılm ış o la n ı so n su z b irşey o la ra k
a lm a m a y a d a y a n ır. — B u a y rın ı ü z e r in d e b ö y le sin e d ik k a tle
d u r m a m ız ın n e d e n i b ııd u r; fe lse fe n in te m e l K avram ı, g e rç e k
S o n su z, b u n a b ağ lıd ır. B u ayrını b u § ’d a k a p s a n a n b ü tü n ü y le
yalın, b u n e d e n le b e lk i d e g ö ze ç a rp m a y a n a m a ç iirü tü le m e z
g ö z le m le r y o lu y la işle n m iş ve g e liştirilm iştir.
VARLIK Ö Ğ RETİSİ 177

. c. Kendi-içiıı-Varlık , ■

§96
( a ) K eııcli-için-Varlık k e n d i k e n d isi ile b a ğ ın tı o la ra k dolaysızlıktır,
ve o lu m s u z u n k e n d i k e n d is i ile b a ğ ın tıs ı o la ra k k e n d i-iç in -
v a r o la n d ır , B irdir, — k e n d i iç in d e ay rım sız, öyleyse b aşkasını
k e n d is in d e n dışlayandır.

Ek. K endi-için-V arlık ta m a m la n m ış N ite lik tir ve böyle o la ra k V arlığı ve b elirli-


V arlığı id e a l k ıp ıla rı o la ra k k e n d i iç in d e kapsar. Varlık o lara k K endi-içiıı-V arlık
yalın k e n d i ile b a ğ ın tıd ır, a m a belirli-Varlık o la ra k b e lirlid ir; a m a b u b e lirlilik
b u n d a n b öyle B a şk a sın d an a y rım ı iç in d e k i B irşeyin so n lu b e lirliliğ i d e ğ il,
te r s in e so n s u z , a y rım ı o r ta d a n k a ld ırılm ış o la ra k k e n d i iç in d e k a p sa y a n
belirliliktir.
Kendi-için-V arlığııı e n yakın ö rn e ğ in i “B e n ”d e b u lu ru z. Dışsal varlığım ızda
k e n d im izi ilkin başka belirli-V arlıklaı d a n ayrı ve o n la rla bağın tılı o la ra k biliriz.
D ahası, belirli-V arlığın bu g e n le şm esin i yine b ir b akım a yalın K endi-için-V arlık
b iç im in e d o ğ ru o d ak laşm ış o la ra k biliriz. “B e n ” d e d iğ im iz z a m a n b ıı so n su z
ve aynı z a m a n d a o lu m su z k e n d i ile b a ğ ın tın ın a n la tım ıd ır. D e n e b ilir ki, in sa n
h a y v a n d a n ve b öylece g e n e l o la ra k d o ğ a d a n k e n d in i “B e n ” o la ra k b ilm esiyle
ayrılır; b u n u n la aynı z a m a n d a d o ğ a l şe y lerin ö z g ü r K endi-içiıı-V arlığa u la şa ­
m a d ık la rı, te rs in e b elirli-V arlıkta sın ırlı o la ra k h e r z a m a n sa lt B aşkası-için-
V arlık o ld u k la rı anlatılır. — Yine, g e n e l o la ra k K endi-için-V arlık ideallik o lara k
a n la şılırk e n , b u n a karşı belirli-V arlık ise d a h a ö n c e O lgusallık o la ra k b e lirle n ­
m işti. Olgıısallıkve ideallik g e n e llik le eşit bağım sızlıkla b irb irle rin e karşı d u r a n
b ir ç ift b e lirle n im o la ra k g ö rü lü r, ve b u n a g ö re O lg u sa llığ ın d ış ın d a bir de
İd e a lliğ in o ldıığıı söylenir. O ysa İd e a llik O lg u sallığ ın d ışın d a ve y a n ın d a o lan
b irşey değ ild ir, tersin e İdeallik K avram ı kesinlikle o n u n O lg u sallığ ın Gerçekliği
o lm a s ın d a n oluşur, e.d. O lgusallık, k e n d in d e o ld u ğ u gibi k o y u ld u ğ u zam an ,
k e n d in i İd e allik o la ra k tanıtlar. B öylece, y alnızca O lgusallık ile işin b itm e d iğ i,
a m a o n u n d ışın d a b ir d e İd e alliğ in ta n ın m a sı g e rek tiğ i k a b u l e d ild iğ i z am an ,
h e n ü z Idealliğ e g e rek e n o n u rlu yer verilm iş olm az. Böyle O lgusallığın y a n ın d a
ya d a g id e r e k h e r n a sılsa o n u n ü z e r in d e d u r a n b ir İd e a llik g e rç e k te sa lt b o ş
b ir a d olacaktır. A m a b ir içerik İdealliği a n c a k birşeyin Id ealliği o ld u ğ u ö lç ü d e
taşır: Bu b irşe y ise y alnızca b e lirsiz b ir Bıı ya d a Şu değ il, te rs in e O lg u sa llık
o la r a k b e lirle n m iş b e lirli-v a rlık tır ki, sa lt k e ııd i b a sın a a lın d ığ ın d a , h iç b ir
g e r ç e k lik ta ş ım a z . D o ğ a ve T in a r a s ın d a k i a y rım , e ğ e r b ir in c is i te m e l
b e lirle n im i o lara k O lgıısallığa ve İkincisi Id e alliğ e g ö tü rü lü rse , yanlış anlaşılır.
A m a g e n e d e D o ğ a k e n d i iç in d e ğ iş m e z ve b itm iş o la n , ve b ö y le c e T in
o lm a k sız ın d a kalıcı o la b ile n b irşe y d e ğ ild ir; te rs in e , h e d e f in e ve g e rç e k li­
ğ in e ilk kez T in d e ulaşır; ve b e n z e r o lara k T in d e k e n d i p ayına yalnızca D o ğ a­
n ın soyu t b ir öte-yam değildir, tersin e a n c a k D oğayı o rta d a n k ald ırılm ış o lara k
k e n d i iç in d e k a p sa d ığ ı ö lç ü d e T in o la r a k g e rç e k te n vardır ve g e rç e k le n ir.
B u ra d a “ortadan kaldırm a” s ö z c ü ğ ü n ü n ikili a n la m ın ı a n ım s a m a k y e rin d e
178 MANTIK BİLİMİ

olacaktır. “O r ta d a n k a ld ırm a ” ile ilkin u zaklaştırm ayı, olum sıızlam ayı a n la rız
ve b u n a g ö re ö rn e ğ in b ir yasanın, b ir d ü z e n le m e n in o rta d a n k a ld ırılm asın d an
söz edilir. A m a, ö te y a n d a n , ortadan kaldırm a o d e n li d e saklam a d e m e k tir ve
b u a n la m d a b ir e şy an ın b ir y e rd e tu tu lm a k ü z e re k a ld ırılm a s ın d a n söz edilir.
D ilin aynı sö z c ü ğ e b ir o lu m su z ve b ir d e o lu m lu a n la m v e re n b u iki-an lam lı
k u lla n ım ın ın o lu m s a l o ld u ğ u d ü ş ü n ü lm e m e lid ir, n e d e k a rışık lığ a n e d e n
olu y o r diye dilin su çlan m ası gerekir. T ersine, b u n d a d ilin salt a n la k d ü zey in d e
k a la n “Ya— Ya d a ”n ın ü z e rin e y ü k se len k tırg u l tin in i tanım alıyız.

97
(P) O lu m s u z u n k e n d i ile b a ğ ın tıs ı o lu m su z b a ğ ın tıd ır , öyleyse
B irin k e n d i k e n d is in d e n ayrılışı, B irin itmesi, e.d . birçok B irin
k o y u lm a sıd ır. K e n d i-iç in -v a ro la n m dolaysızlığı ile u y u m lu o la ra k ,
b u Ç o k lu k varolan b irşe y d ir, ve v a ro la n B irle rin itişi b u d ü z e y e
d e k b u n la r ı n o r ta d a b u lu n a n [B irle r] o la ra k birbirlerini itiş le ri
ya d a k a rşılık lı o la ra k dışlam alarıdır.

Ek. B ird e n söz e d ild iğ i z a m a n g e n ellik le o n u n la b irlik te ilkin Çok d a kafam ız­
d a n geçer. B u ra d a b u Ç o k d a n e r e d e n g e lir so ru s u d o ğ a r. Bu so ru y a tasarım
yetisi h iç b ir yanıt verem ez, ç ü n k ü tasarım için Ç ok dolaysızca b u lu n a n birşeydir
ve B ir y aln ız ca b ir Ç o k tak i B ir o la ra k g e ç e rlid ir. A m a b u n a karşı K avram a
g ö re B ir Ç o k o lm a n ın ö n g e re ğ in i o lu ş tu ru r, ve k e n d in i Ç o k o la ra k o rta y a
k o y m ak B irin d ü ş ü n c e s in d e y atar. B aşka b ir deyişle, k e n d i iç in v a ro la n Bir,
B ir o lara k , V arlık gibi b ağ ın tısız birşey d e ğ ild ir; te rsin e , belirli-V arlık gibi o d a
b ir b a ğ ın tıd ır; a m a Birşey o lara k b ir Başkası ile b ağ ın tılı değildir, tersin e Birşey
ile B a şk a sın ın b irliğ i o la ra k k e n d i k e n d isi ile b a ğ ın tıd ır, ve d a h a s ı b u b a ğ ın tı
o lu m s u z b ir b a ğ ın tıd ır. B öylece B ir k e n d in i k e n d isiy le b ü tü n ü y le geçim siz
o la ra k , k e n d in i k e n d is in d e n ite n birşey o la ra k ta n ıtla r, ve k e n d in i o ld u ğ u
g ibi o rtaya k o y d u ğ u n d a Çolıtur. K endi-için-V arlık sü re c in d e k i b u y anı im gesel
b ir a n la tım la itme o la ra k b e lirteb iliriz, itm e d e n ilk o la ra k ö z d e ğ in ird e le n iş i
d u r u m u n d a söz e d ilir ve b u n u n la b ir Ç ok o la ra k ö z d e ğ in b u b irç o k B irin h e r
b ir in d e tü m g e ri k a la n la r a karşı dışlayıcı o la ra k d a v ra n d ığ ı anlaşılır. G e n e
d e itm e s ü r e c in i s a n k i B ir iten ve Ç ok ise itilenm iş g ib i a n la m a m a k g e re k ir;
tersin e , Bir, d a h a ö n c e b e lirtild iğ i gibi, yalnızca k e n d in i k e n d is in d e n dışlayan
ve Ç ok o la ra k k o y a n d ır; a m a Ç o k ta k ile rin h e r b irin in k e n d isi B irdir, ve b öyle

(y) A m a Çok o la n la rın h e r b iri başkası o la n b ird ir, h e r b iri B ird ir


ya d a g id e re k Ç o ğ u B irid ir; öyleyse b ir ve a y n ıd ırla r. Ya d a e ğ e r
itm e k e n d in d e ird e le n e c e k o lu rsa, o n u n b irç o k B irin b irb irle rin e
k a rşı o lu m s u z tu tu m u o ld u ğ u g ib i ö z se l o la ra k b ir b ir le r i ile
ba ğ ın tıla rı o ld u ğ u d a g ö r ü le c e k tir; ve B irin itiş in d e b a ğ ın tılı
VARLIK Ö Ğ RETİSİ 179

o ld u ğ u ö ğ e le r B irle r o ld u k la r ı iç in , o n la r d a k e n d is i ile b a ­
ğ ın tılıd ır. İ tm e , öyleyse, o d e n li d e ö zsel o la ra k Çekmed ir ; ve
d ış la y a n B ir ya d a K en d i-iç in -V a rlık k e n d in i o r ta d a n k a ld ır ır.
B ird e k e n d in d e -v e -k e n d i-iç in -b e lirle n m işliğ in e e rişe n n ite l b e lir ­
lilik b öylece oıtadan kaldırılmış olarak b elirliliğ e, e.d. Nicelik o la ra k
V arlığ a g eç m iştir.
A tom cu felse fe S altığı K en d i-iç in -V a rlık o la ra k , B ir o la ra k , ve
b irç o k B ir o la ra k b elirley e n k o n u m d u r. B u n la rın te m e l kuvvet­
le ri o la ra k k e n d in i B ir K a v ra m ın d a g ö s te re n itm e a lın m ış tır;
o n la rı b ira ra y a g e tirm e si g e re k e n şey ise Ç e k m e d eğ il, te rs in e
raslantı, e.d . düşüncesizliktir. B ir B ir o la ra k d ııra ğ a n la ştırıld ığ ı
iç in , b a ş k a la rı ile b ir a ra y a g e lm e s i h iç k u ş k u s u z b ü tü n ü y le
dışsal birşey o la ra k g ö rü lec ek tir. — A to m la r için ik in ci b ir ilke
o la ra k a lın a n Boşluk itm e n in k e n d is id ir ve A to m la r a r a s ın d a
varolan Y okluk o la ra k ta sa rım la n ır. — M o d e rn A to m c u lu k —
ve F izik h e n ü z b u ilke d ü z e y in d e kalm ayı s ü r d ü r ü r — k ü ç ü k
p a r ç a c ık la r a , m o le k ü lle r e s a rıld ığ ı ö lç ü d e A to m la r d a n vaz
g eç m iştir; böy lece k e n d in i d u y u sal ta sa rım la ra y aklaştırır, a m a
d ü ş ü n c e b e lir le n im le r in d e n vaz geçer. — D ahası, İtm e kuvve­
tin i b ir Ç e k m e kuv v etin in y a n m a ko y m ak h iç k u şk u su z k a rşıt­
lığ a b ir b ü tü n lü k v e rir; ve b u sö z d e d o ğ a -k u v v e tin in b ilin ir
o lm a sı b ü y ü k b ir g u r u r k aynağı o lm u ştu r. A m a ik isin in o n la r­
d a s o m u t ve g e r ç e k o la n ı o lu ş tu r a n k a rşılık lı b a ğ ın tıla r ın ın
K a n t’ın Doğa B ilim in in M etafiziksel B aşlangıç ilkeleri'ııd e b ile
iç in d e b ır a k ıld ığ ı b u la n ık lık ve k a rış ık lık ta n k u r ta r ılm a s ı
g e re k ird i. — Ç ağ ım ızd a A to m c u bakış açısı p o litik b ilim le rd e
fizik sel b ilim le rd e o ld u ğ u n d a n d a h a b ü y ü k b ir ö n e m k a z a n ­
m ıştır. B u k u r a m a g ö re bireylerin b ir e y le r o la ra k is te n ç le r i
D e v le tin ilk e sid ir; çek im kuvveti g e re k s in im le rin , e ğ ilim le rin
tik e lliğ in d e y a ta rk e n e v re n se l ö ğ e ya d a D e v le tin k e n d is i ise
d ışsa l sö z le şm e ilişkisidir.
Ek 1. A to m cu Felsefe I d e a n ın tarih sel a ç ın ım ın d a özsel b ir b a sa m a k o lu ş tu ru r
ve b u fe ls e f e n in ilk esi g e n e l o la ra k Ç o k ş e k lin d e k i K e n d i-iç in -V arlık tır.
B u g ü n l e r d e A to m c u lu k M e ta f iz ik k o n u s u n d a h iç b irş e y b ilm e y e n D o ğ a
a ra ştırm a c ıla rın ın g ö z ü n d e b üyük b ir saygınlık kazanm ış olsa da, M etafizik ten
ve D o ğ a n ın k ö k e ııse l o la ra k d ü ş ü n c e te r im le r in e g e tirilm e s in d e n A to m c u ­
lu ğ u n k o lla rın a a tılara k kaçılam ıyacağını a n ım sa m a k gerekir, ç ü n k ü g e rç e k te
A to m u n k e n d is i b ir d ü ş ü n c e d ir ve b u y ü z d e n ö z d e k A to m la rd a n o lu ş u r
a nlayışı m eta fiz ik sel b ir anlayıştır. N e w to n b ilin d iğ i gibi Fiziğe M e ta fiz ik te n
sa k ın m a sı için k esin b ir u y arı g e tirm işti; g e n e d e o n u n o n u r u n a b e lirtm e k
g e re k ki, k e n d is i h iç d e b u uyarıyla u y u m lu o la ra k d a v ra n m a m ıştır. K atıksız,
a rı fizik çiler g e rç e k te y alnızca h a y v an lard ır, ç ü n k ü d ü ş ü n m e z le r; b u n a k arşı
180 M ANTIK BİLİM İ

in sa n , d ü ş ü n e n b ir v a rlık o lara k , d o ğ u ş ta n b ir m eta fız ik ç id ir. Ö n e m li o la n


n o k ta y a ln ız ca k işin in u y g u lam a y a k o y d u ğ u m e ta fiz iğ in d o ğ r u tü r d e n o lu p
o lm a d ığ ıd ır, ya d a , d a h a açık b ir a n la tım la , so m u t, m an tık sa l Id e a y e rin e tek-
yanlı, a n la k ta r a fın d a n d u ra ğ a n la ş tırılm ış d ü şü n c e -b e lirle n im le ı in e sa rılıp
sa rılm a d ığ ım ız ve b u n la r ı k u ra m s a l o ld u ğ u gib i kılgısal e tk in liğ im iz in d e
te m e lle ri y a p ıp y a p m a d ığ ım ızd ır. A to m cu fe ls e fe n in karşılaştığ ı s u ç la m a d a
b u z e m in d e d ir. E ski A to m c u la r (tıp k ı b u g ü n d e sık sık o ld u ğ u g ibi) h e rşey i
b ir Ç o k o la r a k g ö rü rle r, ve b o şlu k ta d o la ş a n A to m la rı biı a ray a g e tirm e işini
ra s la n tıd a n b e k le rle rd i. O ysa Ç o k tak i b irim le rin b irb irle ri ile b a ğ ın tıla rı h iç
d e sa lt o lu m sal b ir b a ğ ın tı d e ğ ild ir; te rs in e b u b a ğ ın tı (d a h a ö n c e b e lirtild iğ i
g ibi) o n la r ın k e n d ile rin d e te m e lle n m iştir. Ö z d e ğ i itm e ve ç e k m e n in b irliğ i
o la ra k g ö re re k b ü tü n ü y le a n la şılır kılm ış o lm a n ın o n u r u K a n t’ta n b a şk a sın a
a it değildir. Bu k u ra m d a k i d o ğ ru lu k ç e k m e n in hiç kuşkusuz K endi-için-V arlık
K a v ram ın d a k a p sa n a n ö tek i k ıpı o la ra k ta n ın m a s ı ve b öylece ç e k m e n in itm e
ile e şit ö lç ü d e ö z d e ğ in ö z ü n e özgü g ö rü lm e sid ir. B u n u n la b irlik te , ö z d e ğ in
b u sö z d e d e v im se l y a p ıla ştırm a k u ra m ı itm eyi ve çek m ey i ç ık a rsa m a k sız ın
d o ğ r u d a n d o ğ ru y a verili o la ra k k o n u tla m a gib i b ir eksiklikle y ü k lü d ü r; ve
e ğ e r bu çık arsam a yapılm ış olsaydı, o n ların salt ileri sü rü lm ü ş o lan b irlik lerin in
N asılı ve N iç in i d e g ö rü lm ü ş o lu rd u . Ö te y a n d a n , K an t ö z d e ğ i k e n d i için
b u lu n a n ve d a h a s o n ra (sanki ra stla n tısal b ir y o ld a) b u ra d a sözü e d ile n o iki
kuvvetle d o n a tılm ış o la ra k d e ğ il, a m a te rs in e yaln ızca b u n la r ın b irliğ in d e n
o lu şu y o r o la ra k g ö rm e k g e re k tiğ in i a çık o la r a k v u rg u la d ı. A lm a n fizik çiler
b ir s ü re için b u a rı devim ö ğ re tis in d e n h o şla n d ıla r. A m a b u n a k a rşın so n
z a m a n la rd a b u fizik çilerin ç o ğ u n lu ğ u yine A to m c u k u ra m a g e ri d ö n m e y i
d a h a u ygun b u la ra k m eslektaşları K iistner’i n ^ u y a rıların a karşın özdeği A to m
d e n ile n so n su z k ü ç ü k lü k te şe y c ik lerd e n o lu şu y o r o la ra k g ö rm e y e y ö n e lm iş­
lerd ir, — A to m la r ki, d a h a s o n ra ü z e rle rin e g e lip y apışan çekici, itici ve b aşka
tü rlü k u v v e tle rin oyun larıy la b irb irle ri ile b a ğ ın tı için e g e tirilm e le ri g erek ir.
B e n ze r o la ra k b u d a b ir m etafiziktir, a m a d ü ş ü n c e d e n y o k su n lu ğ u n d a n ö tü rü
h iç k u şk u su z o n a k a rşı d ik k atli o lm a k için y e te rli n e d e n l e r b u lu n a c a k tır.

E k 2. Ö n c e k i § ’d a v e r ile n N ite lik te n N ic e liğ e g e ç iş d o ğ a l b ilin c im iz d e


b u lu n m a z . Bu b ilin ç için N itelik ve N ic elik b a ğ ım sız o lara k b irb irle ri yanısıı a
d u r a n b ir ç ift b e lirle n im d e ğ e rin d e d ir, ve b u n a g ö re g e n e llik le şe y le rin
y a ln ız c a n i te l d e ğ il a m a n ic e l o la r a k da b e li r l i o ld u k la r ı s ö y le n ir. Bu
b e lir le n im le r n e r e d e n g e lirle r ve b irb ir le ri ile n a sıl ilişk id e d irle r — b u n la r
d a h a ö te so rg u la n m a y a n n o k tala rd ır. A m a N icelik o rta d a n kalkm ış N itelik te n
b a şk a b irşe y d e ğ ild ir, ve b u o r ta d a n k a lk m a N ite liğ in b u r a d a ir d e le n e n
e y tişim i y o lu y la y e r alır, ilk o la ra k ö n ü m ü z d e Varlık v a rd ı ve O lu ş o n u n
g e rçe k liğ i o la ra k o rtay a çıkm ıştı; b u belirli-V arlığa geçişi o lu ştu ru y o rd u ve b u
İkincinin g erçekliği olarak Başkalaşm ayı tanım ıştık. B aşkalaşm a ise s o n u c u n d a
k e n d in i Başkası ile b a ğ ın tıd a n ve Başkasına g eçişten çıkarılan K endi-için-V arlık

^■ [A brahaın G o te h e lf Kastiler, 1719-1800, m ate m a tik ç i ve felsefeci.]


VARLIK Ö Ğ RETİSİ 181

o la ra k g ö ste rm işti; bıı K endi-için-V arlık d a s o n o la ra k s u r e c in in iki y a n ın d a


itm e ve çekm e — k e n d in i k e n d i k e n d isin in ve böylece k ıp ıla rın ın b ü tü n lü ğ ü
iç in d e g e n e l o la ra k N iteliğ in o r ta d a n k a ld ırılm a sı o la ra k ta n ıtla m ış tı. A m a
b u o r ta d a n k a ld ırılm ış N itelik şim d i n e so y u t b ir Y okluk ve n e d e e şit ö lç ü d e
sovu t ve belirsiz Varlıktır, tersin e yalnızca belirliliğe ilgisiz Varlıktır, ve b u V arlık
şekli g ü n d e lik tasarım sal d ü ş ü n c e m iz d e Nicelik o la ra k b u lu n u r. B u n a g ö re
şeyleri ilk o la ra k N ite lik le rin in bakış a ç ısın d a n ird e le riz ve bu bizim için şeyin
V arlığı ile ö z d e ş b e lirlilik o la ra k g e ç e rlid ir. B u r a d a n N ic e liğ in ird e le n iş in e
g e ç tiğ im iz z a m a n b u bize h e m e n ilgisiz, dışsal b ir b e lirlilik ta s a rım ın ı verir,
öyle b ir tü r d e ki, b ir şey, N iceliğ i d e ğ işse d e , b ü y ü se d e k ü ç ıılse d e , g e n e d e
n e ise o kalır.

B
Nicelik
' a. A n Nicelik

§99
Nicelik a r ı V a rlık tır ki o n d a b e lir lilik b u n d a n b ö y le V a rlığ ın
k e n d is i ile b ir o la ra k d e ğ il a m a ortadan kaldırılm ış ya d a ilgisiz
o la ra k k o y u lm u ş tu r.
(1) B ü y ü k lü k a n la tım ı b a ş lıc a belirli N ic e liğ i im le d iğ i ö lç ü d e
N ic e lik iç in u y g u n d e ğ ild ir. (2) M a te m a tik b ü y ü k lü ğ ü g e n e l­
lik le arttırılabilen ya d a eksilt ilebilen o la ra k ta n ım la r; b u ta n ın ı
ta n ım la n a n ın k e n d is in i b ir k ez d a h a k a p s a d ığ ı iç in ek sik
o lm a sın a k a rşın g e n e d e y a ra rlıd ır, ç ü n k ü b ü y ü k lü k b e lir le n i­
m in in değişebilir ve ilgisiz o la ra k k o y u lm u ş o ld u ğ u n u g ö ste rir,
öyle ki, a r ta n b ir u z a m ın ya d a y e ğ in liğ in g e tir d iğ i d e ğ işim e
k a rş ın , şey, ö r n e ğ in b ir ev, ev olm ay a, k ırm ız ı k ırm ız ı o lm a y a
so n verm ez. (3) S altık a rı N iceliktir, — b u k o n u m g e n e l o la ra k
S altığ a Özdek b e lir le n im in in v erilm esiy le ç a k ışır — Ö z d e k ki,
h iç k u şk u su z B içim i o lm a sın a k a rşın , b u n u g e n e d e ilgisiz b ir
b e lir le n im o la ra k alır. N ice lik d e S altığ ın te m e l b e lirle n im in i
o lu ş tu r u r , e ğ e r S a ltık o n d a , S a ltık -Ilg isiz d e , tü m a y r ım la r ın
y a ln ız c a n ic e l o la c a ğ ı b ir y o ld a a n la şılırsa . — B u n d a n b aşk a
a rı Uzay, Z am an vb. d e N icelik ö rn e k le ri o la ra k alın ab ilir, a m a
a n c a k o lg u s a lı U zay ya d a Z a m a n ı d o ld u r a n ilgisiz b irşe y
o la r a k g ö rm e y i k a b u l e d e b ilirs e k .

Ek. B ü y ü k lü ğ ü n a rttırıla b ile n ya d a e k siltile b ile n o la ra k m a te m a tik te k i g e le ­


n ek sel ta n ım ı ilk bak ışta ö n c ek i § ’d a k a p sa n a n K avram b e lirle n im in d e n d a h a
1 8 2 MANTIK BİLİM İ

açık ve ıısayatkm gibi g ö rü n ü r. G e n e de, d a h a y a k ın d a n b a k ıld ığ ın d a , b u n u n


varsayım ve tasarım b içim i a ltın d a, yalnızca m an tık sal gelişim y o lu n d a k e n d in i
N icelik K avram ı o larak gösterm iş olanı kapsadığı görülür. D a h a açık b ir deyişle,
b ü y ü k lü k K a v ra m ın ın a rttırıla b ilm e k ya d a e k siltile b ilm e k te n o lu ş tu ğ u n u
söyled iğ im iz z a m a n , b u r a d a b e lirtile n ş u d u r: b ü y ü k lü k (ya d a d a h a d o ğ ru su
N ic elik ) — N ite lik te n a y rım ı iç in d e — öyle b ir b e lirle n im d ir ki, b e lirli şey
o n d a k i d e ğ iş im e ilgisiz kalır. B u d u r u m d a , g e le n e k s e l N ic e lik ta n ım ın ın
y u k a rıd a e le ştirile n eksikliğine d ö n e rs e k g ö rü le c e k tir ki, b u d a h a ta m o la ra k
a r tm a ya d a e k silm e n in yalnızca b ü y ü k lü ğ ü n başka tü rlü b e lirle n m e s i d e m e k
o lm a sın a b a ğ lıd ır. A m a böylelik le N ic elik ilk in sa lt g e n e ld e d e ğ iş k e n b irşey
o la ra k ta n ım la n a b ilir. O ysa N itelik d e d e ğ işe b ilird ir, ve N ic eliğ in N ite lik te n
az ö n c e sö z ü e d ile n ayrım ı d a b u d u r u m d a a r tm a ya da e k silm e ile a n la tılır
ki, b u ise b ü y ü k lü k b e lirle n im i h a n g i y a n a d e ğ işirse d e ğ işsin şeyin n e ise o
k a la c a ğ ın ı im le r. — Bu n o k ta d a b e lirtm e m iz g e r e k ki, b ü tü n ü n d e fe lsefe
y aln ız ca d o ğ ru o la n ya d a g id e re k yaln ızca u sa y a tk ın o la n ta n ım la rla , e .d .
d o ğ ru lu k la rı tasarım d ü z ey in d ek i b ilin ç a ç ısın d a n dolaysız b ir açıklık taşıyan
ta n ım la rla ilg ilen m ez; tersin e , felsefe gerçeklenmiş o lan , e.d. içe rik le ri yalnızca
b ire r veri o la ra k alınm ayan a m a özg ü r b ir d ü ş ü n c e d e ve böylece aynı z a m a n d a
k e n d i iç in d e te m e lle n d ir ilm iş o la ra k ta n ı n a n ta n ım la r la ilg ile n ir. B u n u
ö n ü m ü z d e k i d u r u m a uygulayalım . M a te m a tik te k i o la ğ a n N ic elik ta n ım ı n e
d e n li d o ğ r u ve u sa y a tk ın o lu rs a o lsu n , g e n e d e b u tik e l d ü ş ü n c e n in n e
düzeyd e ev ren sel d ü şü n c e d e tem e llen m iş ve böylece z o ru n lu o ld u ğ u n u b ilm e
istem in i d o y u rm a k için h iç b ir z am an ye te rli olm ayacaktır. B u ra d a ird elem e y i
b ira z d a h a ö te y e g ö tü rm e m iz g e rek ir. E ğ e r N icelik , d ü ş ü n c e yoluyla d olay lı
k ılm m a k s ız ın d o la y s ız c a ta s a r ım d a n a lın ır s a , g e ç e r lik a la n ı a ç ıs ın d a n
a b a r tılm a s ı ve g id e r e k s a ltık k a te g o ri d ü z e y in e y ü k s e ltilm e s i ç o k k o la y
o lac ak tır. G e rç e k te , y alnızca n e s n e le ri m a te m a tik se l işle m le r a ltın a a la b ile n
b ilim le r sağın b ilim le r o la ra k k a b u l e d ild iğ i z a m a n d u r u m b u d u r. B u ra d a
y in e o d a h a ö n c e (§ 9 8 ’e E k te ) d e ğ in i l e n ve te k -y a n lı ve s o y u t a n la k -
b e lirle n im le rin i s o m u t id e a n ın y e rin e k oyan k ö tü m etafizik k e n d in i gösterir.
E ğ e r Ö z g ü rlü k , T ü ze , T ö rellik , ya d a g id e re k T a n rın ın k e n d isi gibi n e s n e le re
ö lç ü lü p h e s a p la n a m a y a c a k la r ı ya d a m a te m a tik s e l b ir f o r m ü ld e a n la tı­
la m a y a c a k la rı iç in sa ğ ın b ir bilgiyi yad sıy arak g e n e l o la ra k y a ln ız ca b e lirsiz
b ir ta s a rım la y e tin e c e k ve b u n la r ın a y rın tıla rın ı ya d a tik e lle rin i o n la rd a n
d ile d iğ in i y a p m a sı için h e r b ir b ire y in iste ğ in e b ıra k a c a k olsaydık, o z a m a n
bilg im iz g e rç e k te ç o k k ö tü b ir d u ru m a d ü şm ü ş o lu rd u . — Böyle b ir anlayışta
kılgın a ç ıd a n h a n g i z a ra rlı s o n u ç la rın y attığı dolaysızca açıktır. @ Ö zdekçilik
(N icelik M antığı B a ğ la m ın d a ). D a h a y a k ın d a n b a kıldığında, b u ra d a d e ğ in ilen
ve N ic eliğ i, m a n tık s a l İ d e a n ın bu b e lirli b a s a m a ğ ın ı İ d e a n ın k e n d ili ile
ö z d eşle ştire n dışlayıcı m ate m a tik se l k o n u m Özdekçiliğin k o n u m u n d a n başkası
değildir. Böyle b ir k o n u m bilim sel b ilincin ta rih in d e özellikle F ra n sa ’d a ö n c ek i
yüzyılın o r ta la rın d a n bu yana tam k abul g ö rm ü ştü r. S oyutta a lın m ış bile olsa,
Ö z d e k hiç k u şk u su z b iç im d e n y o k su n d e ğ ild ir, a m a b u n u y aln ız ca ilgisiz ve
dışsal b ir b e lirle n im o la ra k taşır. — B u ra d a y ü rü tü le n ta rtışm a , e ğ e r sa n k i
VARLIK Ö Ğ RETİSİ 18 3

b u y olla m a te m a tiğ in d e ğ e rin e gö lg e d ıış ü rü lü y o rm u ş gib i a lın a c a k o lu rsa ,


b ü tü n ü y le yanlış a n la şılm ış olacak tır. Ya d a , n ic e l b e lir le n im in sa lt dışsal ve
ilgisiz b ir b e lirle n im o la ra k b e lirtilm e s i ile n e b ir gevşeklik ve yüzeysellik
a k la n m ış, n e d e n ice l b e lirle n im le rin o ld u k la rı g ibi b ıra k ıla b ile c e k le ri ya d a
e n a z ın d a n sağ ın o la ra k e le a lın m a y a g e re k s in m e d ik le ri ö n e s ü rü lm ü ş olıır.
N icelik hiç kuşkusuz Id e a n ın b ir basam ağıdır, ve böyleyken o n a ilkin m antıksal
k a te g o ri o la ra k ve d a h a s o n ra d o ğ a l o ld u ğ u gibi tin sel n e s n e le r d ü n y a sın d a
d a h a k k ı v e rilm e lid ir. A m a b u b öyle o lsa d a , a y rım k e n d in i h e m e n g ö ste rir:
d o ğ a l d ü n y a n ın n e s n e l e r i d u r u m u n d a v e t in s e l d ü n y a n ın n e s n e l e r i
d u r u m u n d a bü y ü k lü k b e lirle n im i eşit ö n e m d e değildir. D a h a açık b ir deyişle,
b aşk a lık ve aynı z a m a n d a k e tıd i-d ışın d a lık b iç im in d e k i I d e a o la ra k D o ğ a d a,
yine ta m b u n e d e n le , N icelik T in in d ü n y a sın d a , b u ö z g ü r içsellik d ü n y a sın d a
o ld u ğ u n d a n d a h a b ü y ü k b ir ö n e m taşır. H iç k u şk u su z tin sel iç e riğ i d e n ice l
b a k ış açısı a ltın d a ird e le riz ; a m a ç o k g e ç m e d e n a çığ a ç ık a r ki, T an rıy ı b ir
Ü ç lü lü k o la ra k g ö r ü rk e n , b u ra d a k i üç sayısının im le m i ö r n e ğ in u z ay ın ü ç
b o y u tu n d a n , ya d a tem e l b e lirlen im i yalnızca ü ç çizgi ile sınırlı b ir yüzey o lm a k
o la n ü ç g e n in ü ç k e n a r ın d a n söz e d e r k e n o ld u ğ u n d a n ç o k d a h a a lt g ü d ü m ­
lü d ü r. D ahası, D o ğ a n ın iç e rsin d e b ile n ice l b e lirle n im in d a h a b ü y ü k ve d a h a
k ü ç ü k ö n e m d e o lm a sın a b ağ lı o la ra k y in e b u sözü e d ile n ay rım söz k o n u ­
su d u r, öyle ki ö rg e n sel-o lm a y a n D o ğ a d a N icelik b ir b a k ım a öı g e n se l D o ğ a d a
o ld u ğ u n d a n d a h a ö n e m li b ir ro l oynar. G id e re k , ö ıg e n s e l o lm a y a n D o ğ a
iç e r s in d e b ile , d ü z e n e k a la n ın ı d a h a d a r a n la m d a k i fiziksel ve k im y asal
a la n la r d a n a y ırd e ttiğ im iz z am an , b u r a d a b ir kez d a h a aynı a y rım k e n d in i
g ö ste rir, ve d ü z en e k b iliııı, g e n e llik le k a b u l e d ild iğ i gibi, iç in d e m a te m a tiğ in
y a rd ım ın ın en az gereksiz o ld u ğ u , g id ere k , için d e o n su z h iç b ir sağ lam a d ım ın
atılam ıy acağ ı bilim d a lıd ır; b u n e d e n le g e n e llik le m a te m a tiğ in k e n d is in d e n
s o n ra g e le n p a r excellence sağ ın b ilim o la ra k g ö rü lü r. B u ra d a d a y in e ö z d ek ç i
ve salt m a te m a tik se l k o n u m la rın çakışm ası ile ilgili y u k a rıd a k i n o t a n ım s a n ­
m alıdır. — T ü m b u a çık la n a n la rd a ıı so n ra, sağın ve tem e l bilgi için e n rahatsız
edici ö n y arg ılard an b iri o larak b elirtilecek şey sık sık g ö rü ld ü ğ ü gibi n e sn e le rin
tü m ayrım ve tü m b elirliliklerini yalnızca n icel a la n d a aram aktır. H iç k uşkusuz
ö r n e ğ in T in D o ğ a d a n d a h a ço ğ u , hayvan b itk id e n d a h a ç o ğ u d u r; a m a e ğ e r
y aln ız ca b u ç o k ta ya d a a z d a d u r u p k a lm ıy o r ve b u n e s n e le r i k e n d ile rin e
ö zgü, e .d . b u r a d a ö n c e lik le n ite l b e lirlilik le rin d e a n la m a y a g e çilm iy o rsa , o
z a m a n b u n la r ve ayrım ları k o n u s u n d a b ilin e n le r d e o d e n li yetersiz olacaktır.

§ 100
N ic e lik ilk o la ra k k e n d i ile d o la y sız b a ğ ın tıs ın d a ya d a ç e k im
y o lu y la o rta y a k o y u la n k e n d i ile ö z d e şlik b e lir le n im in d e sürekli
b ü y ü k lü k tü r; ve ik in c i o la ra k o n d a k a p s a n a n B ir b e lir le n im in d e
kesikli b ü y ü k lü k tü r. A m a s ü r e k li N ic e lik o d e n li d e k e s ik lid ir,
ç ü n k ü sa lt Ç okun s ü r e k liliğ id ir; k e sik li N ic e lik d e e ş it ö lç ü d e
sü re k lid ir, sü re k liliğ i b irç o k B irin A ynısı o la ra k B ird ir, Birim dir.
184 M ANTIK BİLİMİ

(1) S ü re k li ve k esik li b ü y ü k lü k le r öyleyse iki b ü y ü k lü k tü rü


o la r a k g ö r ü lm e m e lid ir , sa n k i b ir in in b e lir le n im i ö te k in e d e
ö z g ü d e ğ ilm iş g ib i; te rs in e , b u n la r k e n d ile r in i y a ln ız c a aynı
b ü tü n ü n b ir kez b e lirle n im le rin d e n b irin in , ikinci kez ö te k in in
a ltın a k o y u lm a sıy la a y ııd e d e rle r . (2) U zayın, Z a m a n ın ya d a
Ö z d e ğ in h e r b ir in in so n su z a b ö lü n e b ilir lik le ıi ya d a te rs in e
b ö lü n m e z b ir im le r d e n o lu şm u ş o lm a la rı a ç ısın d a n ç a tış k ıla rı
N ic e liğ in b ir kez sü re k li o la ra k ve b ir ik inci kez kesikli o la ra k
ile ri s ü r ü lm e s in d e n b a şk a b irşey i a n la tm a z . U zay, Z a m a n vb.
y a ln ız c a s ü r e k li N ic e lik b e lir le n im i ile k o y u la c a k o lu r la rs a ,
sonsuza bölünebilirdirler; a m a kesik li b ü y ü k lü k b e lir le n im i ile
k o y u ld u k la r ın d a k e n d ile r in d e bölünm üşlerdir ve b ö lü n m e z
B irim le r d e n o lu ş u r la r; b iri tıp k ı ö te k i d e n li tek-yaırlıdır.

Ek. N icelik , K en di-için-V arlığın e n y akın so n u c u o lara k , b u n u n s ü re c in d e k i


iki y an ı, itm e ve çekm ey i, id e a l k ıp ıla r o la ra k k e n d i iç in d e k a p s a r v e b u n a
g ö re s ü re k li o ld u ğ u d e n li d e kesiklidir. Bu iki k ıp ıd a n h e r b iri y in e ö te k in i
k e n d i iç in d e k a p sa r ve b u n a g ö re n e sa lt sü re k li ve n e d e salt kesikli b ir b ü y ü k ­
lü k te n söz e dilebilir. E ğ e r ik isin d en b ir b irle rin e karşı d u ra n iki tikel b ü y ü k lü k
tü rü o la ra k söz e d e b il iyotsak, b u y aln ız ca soyutlayıcı d e rin -d ü ş ü n c e m iz in
s o n u c u d u r , ç ü n k ü b u d ü ş ü n c e b e lirli b ü y ü k lü ğ ü n i r d e le n iş in d e N ic e lik
K a v ra m ın d a b ö lü n m e z b irlik iç in d e k a p sa n a n k ıp ıla rd a n b ir kez b irin i ve b ir
ikinci k ez ise ö te k in i g ö rm e z d e n gelir. B öylece, söz gelim i d e n ir ki, b u o d a n ın
k a p la d ığ ı uzay s ü re k li b ir b ü y ü k lü k tü r, ve o r a d a to p la n m ış b u yüz in sa n ise
kesikli b ir b ü y ü k lü k o lu ştu ru r. A m a g e n e d e uzay sü re k li ve aynı z a m a n d a
kesiklidir, ve b u n a g ö re ıızay -n o k talan n d an söz e d e r ve so n ra d a ıızayı, ö rn e ğ in
b e lli b ir u z u n lu ğ u , şu k a d a r m ., cm . vb. o la ra k b ö leriz, ve b u a n c a k u zay ın
kendinde kesikli d e o lm ası varsayım ı a ltın d a olan ak lıd ır. Ö te y a n d a n y ine aynı
y o ld a yüz in s a n d a n o lu şa n kesikli b ü y ü k lü k ayııı z a m a n d a d a sü re k lid ir, ve
ü z e rin e b u b ü y ü k lü ğ ü n sü rekliliğinin d ayan d ığ ı şey tü m ü n e o rta k o la n öğedir,
tü m b ire y le re yayılan ve o n la rı b irb irle ri ile b irle ş tire n cins in sa n d ır.

■ b. Nice (D as Q u a ııtu m )

§ 101
N ice lik , özsel o la ra k o n d a k a p s a n a n dışlayıcı b elirlilik le koyulm uş
o la ra k , M ced ir; s ın ırlı N ice lik . /
\
Ek. N ic e N ic e liğ in belirli-Varlığıdır, b u n a k a rşı a rı N ic elik Varlığave (b u n d a n
s o n r a i r d e l e n e c e k o la n ) D e r e c e Kendi-için-Varlığa k a rş ılık d ü şe r. — A rı
N icelik ten N iceye ilerleyişe d a h a y ak ın d a n b a k ıld ığ ın d a , b u n u n tem e li şu d u r:
a r ı N ic e lik te ay rım sü re k lilik ve kesiklilik a y rım ı o la ra k ilkin sa lt k e n d in d e
b u l u n u r k e n , b u n a k arşı N ic e d e ise o rta y a k o y u lm u ştu r, ve d a h a s ı öyle b ir
VARLIK Ö Ğ RETİSİ 185

y o ld a ki, b u n d a n böyle g e n e l o la ra k N ic elik a y ırd e d iln ıiş o la ra k ya d a sın ırlı


o larak g ö rü n ü r. A m a böylece N ice aynı z a m a n d a belirsiz b ir N ic eler ç o k lu ğ u n a
ya d a b e lir li b ü y ü k lü k le r e d a ğ ılır. Bu b e lir li b ü y ü k lü k le r d e n h e r b iri,
b a ş k a la rın d a n ayrı o lara k , b ir b irlik o lu ştu ru r, ve ö te y a n d a n sa lt k e n d i için
ird e le n d iğ in d e b ir ç o k tu r. A n ıa b ö y lece N ice Sayı o la ra k b e lirle n ir.

102
N ic e g e lişim in i ve ta m a m la n m ış b e lirliliğ in i Sayıda, b u lu r. Sayı,
ö ğ e si o la n B ir g ib i, k e s ik lilik k ıp ıs ın a g ö r e M ikta rı, s ü r e k lilik
k ıp ıs ın a g ö re B irim i n ite l k ıp ıla rı o la ra k k e n d i iç in d e k ap sar.
A ritm e tik te işlem türleri g en e llik le Sayıları ele a lm a n ın o lu m sal
y o lla rı o la ra k su n u lu r. E ğ e r b u iş le m le rd e b ir z o r u n lıığ u n ve
b ö y le ce b ir a n la m ın yatm ası g ere k iy o rsa, b u b ir ilk e d e o lm a lı­
d ır, ve b u ilk e a n c a k Sayı K a v ra m ın ın k e n d is in d e k a p s a n a n
b e lir le n im le r d e y a tıy o r o la b ilir; b u ilk e n in b u r a d a k ısa c a
g ö ste rilm e si g ere k ir. — Sayı K av ram ın ın b e lirle n im le ri M iktar
ve B irim dir, ve S ay ın ın k e n d is i ik isin in b irliğ id ir. A m a b irlik ,
g ö rg ü l S ay ılara u y g u la n d ığ ın d a , y aln ızc a b u S ay ıla rın Eşitliği­
d i r ; b ö y le c e iş le m tü r l e r i n i n ilk e si S ay ıla rı B irim ve M ik ta r
ilişk isin e k o y m a k ve b u b e lir le n im le r in E ş itliğ in i o rta y a
ç ık a r m a k o lm a lıd ır.
B irle r ya d a S a y ıla rın k e n d ile r i b ir b ir le r in e k a rşı ilg isiz
o ld u k la r ı iç in , iç e r s in e a lın d ık la r ı b ir lik g e n e l o la r a k d ışsal
b ir to p a r la m a o la ra k g ö r ü n ü r , iş le m y a p m a ö yleyse g e n e l
o la ra k Saym adır, işle m türlerinin, a y rım ı y a ln ız c a b ir a r a d a
to p la n a n S a y ıla rın n ite l y a p ıla r ın d a y atar, ve y a p ı iç in ilk e
B irim ve M ik ta r b e lir le n im le r id ir .
N um aralandırm a ilk tir — , genel olarak Sayı y a p m a , iste d iğ i­
m iz d e n li Birin, b ir a r a y a to p a r la n m a s ı. — B ir işle m tü rü ise
b u n d a n b ö y le y a ln ız c a B irle r in d e ğ il a ıııa d a h a ş im d id e n
S ay ıla r o la n k e n d ilik le rin b irlik te sa y ılm a la rıd ır.
S ay ılar dolaysızca ve ilk o la ra k b ü tü n ü y le b e lirsiz g e n e ld e
S a y ıla rd ır, ve öyleyse g e n e l o la ra k e ş its iz d irle r; b u n la r ı n
b ir a r a y a to p a r la n m a la r ı ya d a sa y ılm a la rı Toplam adır.
B u n d a n s o n ra k i ilk b e lir le n im S a y ıla rın g e n e l o la ra k eşit
o lm a la rı ve b ö y le ce tek bir B irlik o lu ş tu rm a la rıd ır, — ve b u n ­
la r ın b e lli b ir M ikta rı ö n ü m ü z d e b u lu n u r ; b ö y le S a y ıla rın
sayılm ası Çarpmadır. B u ra d a M iktar ve B irlik b e lirle n im le rin in
ç a rp m a işle m in d e k i iki Sayıya ya d a e tm e n e n asıl d a ğ ıld ık la rı
ilgisiz b ir n o k ta d ır, ve b ö y le c e b u e t m e n le r M ik ta r o la ra k ya
d a te rs in e B irlik o la ra k a lın a b ilirle r.
Ü ç ü n c ü ve e n s o ıı b e lir lilik M ik ta r ve B irliğ in eşitliğidir.
186 M ANTIK BİLİMİ

B öyle b e lirle n m iş S ayıları b iıa ı aya k a tm a Üsse yükseltm edir —


ve ilk in hareye. — D a h a y ü k se k b ir Ü sse y ü k s e ltm e b iç im s e l
a ç ıd a n y in e S a y ın ın k e n d i k e n d is i ile b e lirs iz b ir m ik ta r d a
s ü r d ü r ü l e n ç a rp ım ıd ır. — B u ü ç ü n c ü b e lir le n im d e [S ay ıd a]
b u lu n a n b iric ik a y rım ın , M ik ta r ve B irlik a y r ım ın ın ta n ı
e ş itliğ in e e ıiş ild iğ i iç in , b u ü ç işle m tü r ü n d e n d a h a ç o ğ u
o la n a k lı d e ğ ild ir. — B ira ra d a to p a rla n m a y a S a y ıla rın y in e o
ay n ı b e lirlilik le re g ö r e ç ö z ü lü ş le ri k a rşılık d ü şe r. B u n a g ö re ,
y u k a rıd a d e ğ in ile n ve o d ü ze y e d e k olum lu d e n e b ile c e k işlem
tü r le r in i n y a n ın d a b ir d e ü ç olunısuz işlem tü r ü v ard ır.

Ek. G e n e l o la r a k Sayı ta m a m la n m ış b e lirliliğ i iç in d e k i N ice o ld u ğ u n d a n ,


y a ln ız c a k e sik li d e n ile n b ü y ü k lü k le r in d e ğ il a m a a y rıc a s ü re k li d e n il e n
b ü y ü k lü k le rin b e lirle n m e s i a ç ıs ın d a n d a işim ize yarar. Bu n e d e n le g id e re k
G e o m e trid e b ile b e lirli ıızaysal b e tile rin ve b u n la rın o ra n la rın ın verilm esi söz
k o n u su o ld u ğ u n d a S ayıdan y a ra rla n ılm a lıd ır.

c. Derece

§ 103
S ın ır N ic e n in k e n d is in in b ü tü n ü ile ö z d e ştir; kendi içinde ç o k lu
o la ra k uza n d ı, a m a k e n d i iç in d e y a lın b e lirlilik o la ra k yeğin.
b ü y ü k lü k ya d a Dereced ir.
S ü re k li ve k esik li b ü y ü k lü k le rin ıız am lı ve yeğ in b ü y ü k lü k le r­
d e n ayrım ı b irin c ile rin genelde Niceliğe u y g u la n ırk en , İk in cilerin
ise sınııa ya d a o n u n sın ır o la ra k b elirliliğ in e u y g u la n m a la rın ­
d a n o lu şu r. — B e n z e r o la ra k ıız am lı ve yeğin b ü y ü k lü k le r d e
b ir i ö te k in in ta ş ım a d ığ ı b ir b e lirliliğ i k a p sa y a n iki b ü y ü k lü k
tü r ü d e ğ ild ir ; ıız am lı b ü y ü k lü k o la n o d e n li d e y eğ in o la ra k
b ü y ü k lü k tü r, ve ev rik o la ra k .

Ek. Yeğin büyüklük ya d a Derece K avram a g ö re uzam lt büyüklükten ya d a Niceden


ayıadır, ve bu n e d e n le , sık sık yapıldığı gibi, b u ayrım ı tan ım ay a rak iki b üyüklük
biçim in i d o ğ ru d a n d oğruya özdeşleştirm enin k abul edilem eyeceğini b e lirtm e k
g e rek ir. Bu d u r u m k e n d in i Fizikte g ö s te rir ve b u r a d a e ğ e r ö r n e ğ in özg ü l
ağırlık ayrım ını açıklam ak için özgül ağırlığı b ir b aşk a sın ın k in d e n iki k at b üyük
o lan b ir cism in ayııı uzay içersin d e ö te k in d e n b ir k at d a h a fazla ö zdeksel p a rç a
(a to m ) k a p sa d ığ ı sö y le n irse D e re c e ve N ice ö z d eş o la ra k a lın m ış o lu r. Ve,
sıcak lık ve a y d ın lık d u r u m u n d a da, e ğ e r d e ğ işik ısı ve p a rla k lık D e re c e le ri
sıc a k lık ve a y d ın lık p a r ç a c ık la r ın ın (ya d a m o le k ü l le r in i n ) a z lık ya d a
çoklukları ile açıklanırsa, yine aynı şey olur. Böyle b ir açıklam a y o lu n a başvuran
fizikçiler b u n u n savunulam azlığı uyarısı ile k a rşılaştık ların d a, ö z ü rle rin i çoğu
VARLIK ÖĞ RETİSİ 187

k ez b u n u n la böyle fe n o m e n le rin (b ilin e m e y e c e ğ i b ilin e n ) “k e n d in d e ”le ri


ü z e rin e h iç b ir y olda k a ra r verilem eyeceği ve sözü e d ile n a n la tım d a n yalnızca
gösterd iğ i b ü y ü k uygunluk n e d en iy le y ararlanıldığı sözleriyle anlatırlar. B u ra d a
ilk in b ü y ü k u y g u n lu ğ a b a k a rsa k , b u n u n m a te m a tiğ in ko lay u y g u la n a b i­
lirliğ in e b a ğ lı o lm a sı g e re k ir; a m a b e lirli a n la tım la rın ı b e n z e r o la ra k Sayıda
b u la n yeğ in b ü y ü k lü k le rin d e h e s a p la m a la r a ç ısın d a n n iç in u z a n d ı b ü y ü k ­
lü k le r d e n li u y g u n o lm a m a la rı g e rek tiğ in i a n la m a k gü çtü r. E ğ e r ö n e m li olan
u y g u n lu k ise, h iç k u şk u su z h e s a p la m a işle m le rin i ve g id e re k d ü ş ü n m e n in
k e n d is in i b ü tü n ü y le b ir y a n a a tm a k e n u y g u n u o lac ak tır. B u sözü e d ile n
ö z ü rle re karşı d a h a ö te b e lirtm e k g e re k ki, b u tü r a ç ık la m a la ra g iriş m e k n e
o lu rsa o lsu n algı ve d e n e y im a la n ın ı a şm a k ve k e n d in i m e ta fiz iğ in ve (b aşk a
d u r u m la r d a boş ve g id e re k z a ra rlı d e n e b ile c e k o la n ) k u r g u n u n a la n ın a
b ıra k m a k tır. E ğ er T aler d o lu iki k e se d e n b iri ö te k in d e n iki k a t ağırsa, b u n u n
n e d e n i n i n b u k e s e le r d e n b ir in i n ikiyıiz ve ö te k i n i n y a ln ız c a y ü z T a le r
k a p sa m a sı o ld u ğ u h iç k u şk u su z b ir d e n e y im s o ru n u d u r . Bu p a r a la r g ö rü le ­
b ilir ve g e n e l o lara k d u y u larla algılanabilirler; b u n a karşı, ato m lar, m o le k ü lle r
vb. duyusal algı a la n ın ın d ışın d a yatarlar, ve kab u l e d ileb ilirlik leri ve im le m le ri
ü z e r in e k a r a r v e rm e k b ir d ü ş ü n c e s o ru n u d u r. A m a (d a h a ö n c e § 9 8 ’e E k te
d e ğ in ild iğ i gibi) K endi-için-V arlık K avram ında k a p sa n a n Ç ok kıpısını a to m la r
ş e k lin d e sa p ta y a n ve o n a b ir e n s o n o la ra k sa rıla n so y u t a n la k tır. Ve yine,
ö n ü m ü z d e k i d u r u m d a da, s a f sezgi ile o ld u ğ u gibi g e rç e k s o m u t d ü ş ü n c e ile
d e çelişki içinde, uzam lı büyüklüğü biricik N icelik biçim i o larak g ö re n , ve yeğin
b ü y ü k lü k le rin b u lu n d u k la rı h e r y e rd e b u n la rı k e n d i ö z g ü n b e lirlilik le ri için­
d e tan ım ay ıp te rsin e k e n d i için d e desteksiz b ir önsava d a y a n a ra k zo rla uzam lı
b ü y ü k lü ğ e in d irg e m e y e ç alışan d a o aynı so y u t a n la k tır. M o d e rn felsefeye
y ö n elik su ç la m a la rd a n b iri özellikle sık duyulur. D e n ir ki, yeni felsefe herşeyi
ö z d eşliğ e in d ir g e r — , ve b u y ü z d en a d ı “ özd eşlik fe lsefe si”n e çıkm ıştır. A m a
b u r a d a s u n u la n ta rtış m a d a n a ç ık tır ki, K avram a g ö re o ld u ğ u gibi d e n e y im e
g ö r e d e ayrı o la n la rın a y ırd e d ilm e si k o n u s u n d a d ir e te n y aln ız ca ve y a ln ız ca
f e ls e f e d ir ; b u n a k a rş ı s o y u t ö z d e ş liğ i b ilg in in e n y ü k se k ilk e si o la r a k
y ü k s e lte n le r ise m e s le k te n g ö rg ü c ü le r d ir ve fe lse fe le ri bıı n e d e n le y e rin d e
b ir b iç im d e “özdeşlik felsefesi” o la ra k belirtilebilir. B u n d a n başka, b ü tü n ü y le
d o ğ r u d u r ki y alnızca s ü re k li ve yaln ızca kesikli b ü y ü k lü k le rin o lm a m a sı gibi
yalnızca y eğ in ve y alnızca ıızam lı b ü y ü k lü k le r d e y o k tu r ve b ö y lec e N ic eliğ in
h e r iki b e lirle n im i b ağ ım sız t ü r le r o la ra k b irb irle rin e k arşı d u rm a z la r. H e r
yeğ in b ü y ü k lü k o d e n li d e u z a m lıd ır, ve evrik o lara k . B öylece ö r n e ğ in b e lli
b ir ısı d e re c e s i yeğin b ir b ü y ü k lü k tü r ki, b ö yleyken o n a b ü tü n ü y le y alın b ir
d u y u m d a k arşılık d ü şe r; ısıö lç e re b a k arsa k g ö rü rü z ki b u tikel ısı d e re c e s in e
civa s ü t u n u n d a b e lli b ir g e n le ş m e k a rşılık d ü şe r, ve b u u z a m lı b ü y ü k lü k
ke n d isin i yeğin b ü y ü k lü k o lara k ısı ile eşzam anlı o la ra k değiştirir. T in a la n ın d a
d a d u r u m b ö y le d ir ; y e ğ in b i r k a r a k t e r e t k i l e r i n d e d a h a az y e ğ in b ir
k a r a k te r d e n d a h a ö tey e yayılır.
188 M ANTIK BİLİMİ

§ 104
D e r e c e d e N ice K avram ı koyulm uştur. D e re c e kendi için ilgisiz ve
y alın o la ra k b ü y ü k lü k tü r, a m a öyle b ir y o ld a ki, o n u N ice y a p a n
b elirliliğ i b ü tü n ü y le o n u n dışında b aşk a b ü y ü k lü k le rd e b u lu r. B u
çelişk id e, kendi-için-varolan ilgisiz sın ırın saltık dışsallık o lm a sın d a ,
sonsuz n ic e l ilerleme o rta y a k o y u lm u ş tu r, — b ir dolaysızlık ki,
d o la y sız ca k a rş ıtın a , dolaylılığa d ö n e r (az ö n c e k o y u la n N ic e n in
ö te s in e g e ç iş ), ve ev rik o la ra k .
Sayı d ü ş ü n c e d ir , a ıııa k e n d in e b ü tü n ü y le d ışsa l b ir V arlık
o la ra k d ü ş ü n c e . Sezgiye a it d e ğ ild ir, ç ü n k ü d ü ş ü n c e d ir , a m a
s e z g in in d ışs a llığ ın ı b e lir le n im i o la ra k a la n d ü ş ü n c e d ir . —
N ice b u n a g ö re yalnızca so n su z a d e k a rttırıla b ilm e k ya d a azal-
tıla b ilm e k le kalm az, te rsin e k e n d isi K avram ı yolu y la b u k e n d i
ö te sin e gidiştir. S o n su z n ic e l ile rle m e d e b ir ve aynı çe lişk in in
d ü şü n c e siz c e y in e le n işid ir — b ir çelişki ki, g e n e l o la ra k N ice,
ve b e lir liliğ i iç in d e k o y u ld u ğ u n d a D e re c e d ir. B u ç e liş k id e n
so n s u z ile r le m e b iç im in d e sö z e tm e n in g e re k s iz liğ i ü z e r in e
h ak lı o la ra k Zenon — A risto te le s’te n a k ta rırsa k — şöyle d iy o r­
d u : ‘birşeyi bir kez söylem ekle sürekli olarak söy lem ek a y n ıd ır.’211

E k 1. D a h a ö n c e (§ 99) d e ğ in ild iğ i gibi m a te m a tik te k i o la ğ a n ta n ım ın a g ö re


b iiy iik liik a r ttın la b ile n ya d a a z a ltıla b ile n birşey o la ra k g ö ste rild iğ i z a m a n ,
b u r a d a te m e ld e y a ta n se z g in in d o ğ ru lu ğ u n a k arsı ç ık m a n ın yersiz o lm a sın a
k a rsın , g e n e d e ilk in b ö y le b ir arlabilirlik ya d a azalabilirlik v a rsa y ım ın ın
n e r e d e n çıktığı so ru su o rta d a kalır. Bu s o r u n u n yan ıtı için y alnızca d e n e y im e
b a şv u ru lu y o rsa b u y e te rli d e ğ ild ir, ç ıın k ü b u d u r u m d a b ü y ü k lü ğ ü n d ü ş ü n ­
c esin i d e ğ il a m a yaln ızca ta sa rım ın ı e ld e e d e c e k o lm a m ız b ir y an a, b ü y ü k lü k
k e n d in i sa lt b ir o la n a k (a rta b ilm e ve a z a la b ilm e o la n a ğ ı) o la ra k g ö s te re c e k
ve b u davranışı g ö ste rm e sin in z o ru n lu o ld u ğ u n u n bilgisi eksik kalacaktır. B u n a
karsı, m an tık sal gelişim y o lu m u z d a yalnızca N icelik k e n d i k e n d isin i b e lirley e n
D ü ş ü n c e n in b ir b a sa m a ğ ı o la ra k o rta y a ç ık m a k la k a lm a m ış, a m a b u n d a n
b a şk a N icelik Kavramında saltık o la ra k k e n d i ö te sin e g e ç m e n in yattığı o lgusu
d a k e n d in i g ö ste rm iştir, ve b ö y lece b u r a d a ö n ü m ü z d e b u lu n a n şey y a ln ız ca
b i r o la n a k d e ğ il a m a b ir z o ru n lıık d u ru m u d u r.*

E k 2. G e n el o la ra k so n su zlu k ile ilg ilen e n d e rin -d ü ş ü n c e d ü z ey in d ek i a n la ğ ın


b u la b ild iğ i b iric ik d a y a n a k n ice l so n su z ile rle m e d ir. A m a b u so n lu ile rle m e
b iç im i a ç ıs ın d a n d a ilkin d a h a ö n c e n ite l so n su z ile rle m e ü z e r in e b e lirtilm iş
o la n la r g e ç e rlid ir ve o z a m a n d a d e n d iğ i gibi, b u so n su z ile rle m e g e rç e k
so n s u z lu ğ u n d eğ il a m a a n c a k o yalm "gerek'in ö te s in e g e ç e m e y e n ve böylece
g e rç e k te s o n lu d a takılıp k alan k ötü so n su z lu ğ u n a n la tım ıd ır. Bu n icel so n su z
ile r le m e b iç im i — ki b u n u S p in o z a h a k lı o la ra k sa lt im g e se l b ir sonsıız-
\\\Y{infinitum imaginationis) o la ra k b e lirtiy o rd u — se y rek o lm a m a k ü z e re
o z a n la r için (ö zellikle H a lle r ve K lopstock) y a ra rlı b ir e sin k aynağı o lm u ş, ve
VARLIK ÖĞ RETİSİ 189

yalnızca D o ğ a n ın d e ğ il a m a g id e re k T a n rın ın s o n s u z lu ğ u n u d a ö rn e k le m e k
iç in k u lla n ılm ıştır. Ö r n e ğ in H a lle r ’d e T a n rın ın s o n s u z lu ğ u n u n ü n lü b ir
b e tim le m e sin i b u lu ru z:
Y ığarım e n g in sayıları,
.. M ily o n la rd a n d a ğ la rı ü stü ste : ,
K oyarım z a m a n ı z a m a n . ...... '
Ve dü n y ay ı d ü n y a ü s tü n e , N
Ve tü y le r ü r p e rtic i y ü k se k ten
B aşım d ö n e r e k y in e S a n a b a k tığ ım d a :
. . T ü m g ü c ü sayının, .
B in kez a rts a b ile,
G e n e d e b ir p a rç a n d e ğ ild ir S e n in .21
B u ra d a öyleyse ilk o la ra k N iceliğin ve özellikle Sayının k e n d i ö te s in e o sü re k li
itilişini b u lu ru z ki, K an t b u n u ü rk ü tü c ü b u lu y o rd u . G e n e d e b u r a d a g e rç e k te
ü rk ü tü c ü o lan şey sürekli o lara k b ir sın ırın koyulm ası ve s o n ra h e m e n o rta d a n
k a ld ırılm a s ı ve b ö ylece te k b ir a d ım b ile ile rle y e m e m e n in v e rd iğ i sık ın tıd ır.
A m a sözü e d ile n o z an ın yine o k ötü so n su zlu ğ u n b e tim le m e sin e e k lediği vargı
y e rin d e d ir:
B u n la rı ç e k e rim , ve b ü tü n ü y le ö n ü m d e s in — .
B u ra d a g e rç e k so n s u z lu ğ u n y aln ız ca s o n lu n u n b ir ö tesi o la ra k g ö rü le m e ­
yeceği ve o n ıın b ilin c in e u laşab ilm e k için o progressııs in infınitum u yadsım am ız
g e re k tiğ i b elirtilir.

E k 3. P is a g o ıa s , b ilin d iğ i g ibi, sa y ıla rd a fe ls e fe y a p m ış ve ş e y le rin te m e l


b e lirle n im le rin i sayı o la ra k g ö rm ü ş tü . Bu anlayış s ıra d a n b ilin c e ilk b a k ışta
b a şta n s o n a b ir p a ra d o k s, belki d e b ir çılgınlık o la ra k g ö rü n ü y o r o lm alıd ır, ve
b u n a g ö r e o rta y a b u k o m ıd a n e d ü ş ü n e c e ğ iz s o r u s u ç ık a r. Bu s o ru y u
y a n ıtlam ak için ilkin a n ım sa m a k g e re k ki, b ü tü n ü n d e fe lsefe n in görevi şeyleri
d ü ş ü n c e le re , ve d a h ası b e lirli d ü ş ü n c e le re in d irg e m e k te n o lu şu r. Sayı ise h iç
k u şk u su z b ir d ü ş ü n c e d ir, ve d a h a s ı d u y u lu r o la n a e n y ak ın d u r a n d ü ş ü n c e ,
ya d a d a h a b e lirli b ir a n la tım la , d u y u lu ru n k e n d is in in d ü şü n c e sid ir, ç ü n k ü
g e n e l o la ra k d u y u lu ru n a la n ın ı b irb irin e -d ışsa llık ve ç o k lu k y a n la rı a ltın d a
a n la m a k o lanaklıdır. Böylece, E vreni sayı o la ra k a n la m a ç a b a sın d a M etafiziğe
d o ğ ru atılm ış ilk a d ım ı tanırız. Bilindiği gibi Pisagoras felsefe ta rih in d e Iyonyalı
fe lse fe c ile r ve E le a tik le r a ra s ın d a d u ru r. B irinciler, A risto te le s’in d a h a ö n c e
b e lirttiğ i gibi, şe y lerin ö z ü n ü ö z d ek sel b ir k e n d ilik o la ra k (b ir tıle o la ra k )
g ö r m e a ş a m a s ı n d a ta k ılm ış ve İk in c ile r, ö z e llik le P a ı ı n e n i d e s , V a rlık
b iç im in d e k i a rı d ü şü n c e y e d e k ile rle m iş k e n , ilkesi b ir b a k ım a d u y u lu r ve
d u y u lıır ü s tü a l a n l a r a r a s ı n d a b i r k ö p r ü o l u ş t u r a n fe ls e fe P is a g o r a s ’m
fe lsefe sid ir. Ş ey lerin ö z ü n ü yaln ızca sayılar o la ra k a n la m a k la P isa g o ra s’m

■^[Diels-Kranz, Z en o n B 1.]
2 l[A lb re c h t von Plaller, “U ııv o llk o m n ıen es G e d iclıt iib e r die E rvigkeit,”
Varsıldı sclmmzm.scher ('.edichlr' d e n , B ern 1732.]
190 M A NTIK BİLİM İ

a ç ık ç a ç o k ileri g itm iş o ld u ğ u n u s a n a n la r ın g ö rü ş le ri ü z e rin e s ö y le n e c e k le r


b u r a d a n ç ık a r; b u n la r şe y lerin n e d e o lsa sayılab ilecek o ld u k la rı k o n u s u n d a
k a rşı ç ık ılac ak h içb irşe y in o lm a d ığ ın ı b e lirtir, a m a o n la r ın sa y ıla rd a n d a h a
çoğu o ld u k la r ın d a d ire tir le r. B u ra d a şe y le re y ü k le n e n b u "çok”a g e lin c e ,
şe y lerin yalnızca say ılard an d a h a çoğu o ld u k la rı h iç kuşkusuz d u ra k s a m a d a n
k a b u l e d ile c e k b ir n o k ta d ır; a m a ö n e m li o la n şey b u “çok" ile n e y in a n la şıla ­
cağıdır. S ıra d a n duyusal bilin ç k e n d i k o n u m u ile u y u m için d e d u ra k s a m a d a n
b u r a d a o rtay a çıkan soruyu duyusal a lg ılan a b ilirliğ e g ö n d e rm e d e b u lu n a ra k
y a n ıtla r ve b ö y lec e şe y lerin y a ln ız ca sa y ıla b ilir o lm a d ık la rın ı, a m a b u n u n
d ı ş ı n d a g ö rü le b ilir, k o k la n a b ilir, d u y u la b ilir vb. d e o ld u k la r ın ı b e lirtir.
P isa g o ra s fe lsefe sin e karşı y a p ıla n s u ç la m a çağ d a ş a n la tım y o lu m u z a g ö re
o n u n a şırı id ea list o lm a sın a in d irg e n e b ilir. O ysa g e rç e k te d u r u m d a h a ö n c e
P isa g o ra s fe ls e fe sin in ta rih se l k o n u m u ü z e rin e b e lirtilm iş o la n la rd a n d a
ç ık a rtıla b ile c e ğ i gibi tam tersid ir. Ş e y lerin sa y ıla rd a n d a h a çoğu o ld u k la rın ı
o n a y la m a k g e rek iy o rsa, b u y alm sayı d ü ş ü n c e s in in şey lerin b e lirli ö z le rin i ya
d a K a v ra m la rın ı a n la tm a k için h e n ü z y e te rli o lm a d ığ ı b iç im in d e a n la ş ıl­
m alıd ır. Bıı y ü z d en P isa g o ra s’ın sayı-felsefesi ile çok ileri gitm iş o ld u ğ u n u ö n e
s ü r m e k y e rin e , te rs in e , yeterince ileri g itm e d iğ in i sö y le m e k g e re k ir; ve h iç
k u şk u su z a rı d ü şü n c e y e e n y ak ın a d ım ı a ta n la r E le a tik le r o lm u ştu r. — G e n e
d e , e ğ e r şey ler değ ilse b ile, şeylerin d u ru m la rı ve d o ğ a l fe n o m e n le r v a rd ır ki
b e lirlilik le ri özsel o la ra k b e lirli sayılara ve sayısal o ra n la ra d ay an ır. Ö z ellik le
m ü z ik a l n o ta la rın a y rım la rı ve u y u m lu e şle n işie ri a ç ıs ın d a n d u r u m b ııd u r
— b ir fe n o m e n ki, b ilin d iğ i gibi Pisagoı a s’ın ilk kez o n u n a lg ıla n m a sı yoluyla
şe y le rin ö z le rin i sayı o la ra k g ö rm e y e b a şlad ığ ı söylenir. T e m e lle r in e b e lirli
sayıları a la n b u g ö rü n g ü le ri geriye b u sayılara d e k iz le m e n in bilim sel a ç ıd a n
k e sin b ir ö n e m i o lm a sın a k a rşın , g e n e d e g e n e l o la ra k d ü ş ü n c e b e lirliliğ in i
sa lt sayısal b e lirlilik o la ra k g ö rm e k n e o lu rsa o lsu n o n a y la n a m a y a c a k b ir
tu tu m d u r . Kişi h iç k u şk u su z k e n d in i e n g e n e l d ü ş ü n c e b e lirle n im le rin i ilk
sayılarla ilin tile ııd irm e y e itiliyor o la ra k b u la b ilir ve b u n a g ö re d iy eb ilir ki Bir
y a lın ve dolaysız, iki ay rım ve dolaylılık, Uç ise bu ik isin in b irliğ id ir. A m a b u
b a ğ ın tıla r b ü tü n ü y le d ışsa ld ır, ve b u sa y ıla rd a b ö y le y k e n ta n ı b u b e lirli
d ü ş ü n c e le r in a n la tım ı o la b ile c e k h iç b irşe y yoktur. Bu y o ld a a tıla n h e r y e n i
a d ım d a b e lirli sayıları b e lirli d ü ş ü n c e le rle ilişkilendiı n ıe d e k i ö z e n ç k e n d in i
d a h a d a a çık o la ra k e le verir. B öylece ö r n e ğ in 4 1 ve 3 ’iin ve b u n la r a b a ğ lı
d ü ş ü n c e le r in b irliğ i o la r a k g ö r ü le b ilir ; a m a 4 o d e n li d e ik in in ç iftleş-
tiı ilm e sid ir; y ine, 9 yaln ızca 3 ’ıın k a resi değ il, a ıııa o d e n li d e 8 ve 1 ’in, 7 ve
2 ’n in vb. to p la m la rıd ır. G ü n ü m ü z d e b e lli gizli to p lu lu k la rın y a p tık la rı gibi
h e r tü r sayıya ve betiye b ü y ü k b ir ö m jm y ü k le m e k b ir y a n d a n z ara rsız b ir
o y u n a m a ve ö te y a n d a n d ü ş ü n s e l b ir u m u ts u z lu ğ u n b ir b e lirtis i o la ra k
g ö rü lm e lid ir. D e rle r ki bu sa y ıla rın a rk a s ın d a d e rin b ir a n la m g iz lid ir ve
ü z e rle rin e p e k çok şey d ü şü n ü le b ilir. A m a felsefed e ö n e m li o lan n o k ta birşeyi
düşünebilme!i değil, tersin e edimsel o lara k d ü şü n m e k tir, ve g e rçe k d ü şü n c e öğesi
ö z e n ç le seçilm iş sim g e le rd e d e ğ il, te rs in e yaln ızca d ü ş ü n c e n in k e n d is in d e
a ra n m a lıd ır. .
VARLIK ÖĞ RETİSİ 191

§ 105
N ic e n in b u kendi-için-varolan b e lirliliğ in d e k e n d i k e n d is in e dışsal-
lığı Niteliğini o lu ştu ru r; N ice ta m b u dışsallıkta k e n d is id ir ve k e n d i
ile b ağ ın tılıd ır. D ışsallık, e.d. N icel, ve K endi-için-varlık, e.d . N itel,
o n d a b irleşm işlerd ir. — N ice, kendi kendisinde b u y o ld a k o y u ld u ğ u
za m a n , n ic e l Orantıdır, — b elirlilik ki, dolaysız b ir N ice, b ir U stıir,
ve o d e n li d e dolaylılık, e .d . h e r h a n g i b ir N ic e n in b ir b aşk ası ile
b ağ ın tısıd ır, — o r a n tın ın iki yanı, ki ikisi d e dolaysız d e ğ e r le r in e
g ö re g e ç e rli d e ğ ild irle r, d e ğ e r le r i sa lt b u b a ğ ın tıd a yatar.

Eh. N icel so n su z ile rle m e ilk in sa y ın ın sü re k li b ir k e n d i ö te s in e itilişi o la ra k


g ö rü n ü r. A m a d a h a y a k ın d a n ird e le n d iğ in d e , N ic elik b u ile r le m e d e k e n d i
k e n d isin e g eri d ö n d ü ğ ü n ü gösterir, ç ü n k ü d ü şü n c e açısın d an o ra d a k ap sa n an
g e n e l o la ra k sayının sayı yoluyla b e lirlen m işliğ id ir ve b u ise nicel Orantıyı verir.
Ö r n e ğ i n 2 :4 o r a n tıs ın ı a la lın ı. B u r a d a iki b ü y ü k lü k v a r d ır ki, g e n e ld e
d o lay sız lık ları iç in d e g e ç e rli d e ğ ild irle r, ve ilg ile n d iğ im iz n o k ta y a ln ız ca
b u n la r ın b irb irle ri ile k arşılık lı b a ğ ın tıla rıd ır. A m a b u b a ğ ın tın ın k e n d is i
( o r a n t ı n ı n ü ss ü ) b ir b ü y ü k lü k tü r ki, d e ğ iş m e si ile o r a n tı n ı n k e n d is in in
d e ğ işm e si yoluyla k e n d in i b irb ir le ri ile b a ğ ın tılı b ü y ü k lü k le rd e n a y ırd e d e r;
ö te y a n d a n , o ra n tı a n c a k üs d e ğ işm e d iğ i sü re c e iki y a n ın ın d e ğ iş im in e karşı
ilgisiz d a v ra n a ra k aynı kalır. Bu n e d e n le o ra n tı d e ğ işm e k siz in 2:4 y e rin e söz
g e lin ıi 3:6 g e çirile b ilir, ç ü n k ü 2 üssü h e r iki d u r u m d a d a aynı kalır.

§ 106 . .
O ra n tın ın ya n la n h e n ü z dolaysız N ic e le rd ir ve n ite l ve n ic e l b e lir­
le n im le r h e n ü z b ir b ir le r in e dışsald ır. A m a g e rç e k lik le r in e g ö re ,
— e .d . n ic e l o la n ın k e n d is in in d ış s a llığ ın d a k e n d i ile b a ğ ın tı
o ld u ğ u ya d a b e lir liliğ in k e ııd i-iç in -v a rh ğ ım n ve ilg is iz liğ in in
b irle şm iş o ld u k la r ı g ö z ö n ü n e a lın d ığ ın d a — , o r a n tı Ö lçüdür.

Ek. N ic e lik k e n d in i b u n o k ta y a d e k k ıp ıla rı b o y u n c a i r d e le n e n eytişim sel


dev im in aracılığıyla N iteliğ e g e ri d ö n ü ş o la ra k tan ıtla m ıştır. N icelik K avram ı
o la ra k ilkin o rta d a n kald ırılm ış N iteliği, e.d. V arlık ile özdeş o lm ay an , tersin e
o n a karşı ilgisiz, sa lt dışsal b e lirliliğ i b u lm u ş tu k . Bu K avram (d a h a ö n c e d e
b e lirtild iğ i g ibi) m a te m a tik te b ü y ü k lü ğ ü n a r ttırıla b ile n ya d a a z a ltıla b ile n
birşey o la ra k sıra d a n ta n ım ın ın te m e lin d e yatar. Bu ta n ım ilkin b ü y ü k lü ğ ü n
yalnızca g e n e l o la ra k d e ğ işe b ilir birşey o ld u ğ u iz le n im in i y a ra ta b ilir (ç ü n k ü
a rtm a gibi azalm a d a yalnızca b ü y ü k lü ğ ü n başka tü rlü b e lirlen m esi d e m e k tir),
ve böylece b u b ü y ü k lü ğ ü n b e n z e r o la ra k yine K avram ına g ö re değ işeb ilir o lan
belirli-Varlıkta n (N ite liğ in ikin ci b a sa m a ğ ı) a y ırd e d ilm e s in i ö n le y e b ilir; b u
d u r u m d a y a p ılm ası g e re k e n şey N ic e lik te d e ğ iş im in e b a k ılm a k s ız ın aynı
k a la b ile n b ir d e ğ iş k e n b u ld u ğ u m u z u e k le y e re k o ta n ım ın iç e riğ in i ta m a m ­
lam a k tır. N icelik K avram ı b ö y lece k e n d in i iç in d e b ir ç elişki k a p sıy o r o la ra k
192 M ANTIK BİLİM İ

g ö ste rir, ve b u ç e lişk id ir ki N ic e liğ in e y tişim in i o lu ştu ru r. A m a b u ey tişim in


s o n u c u y aln ız ca N ite liğ e g e ri d ö n ü ş d e ğ ild ir, sa n k i N itelik g e rç e k a m a b u n a
k arşı N ic elik ise g e rç e k -o lm a y an m ış gibi; te rs in e , so n u ç b u ik isin in b irliğ i ve
g e rç e k liğ id ir, n ite l N icelik , ya d a Ölçü. — B u ra d a b e lir tile b ilir ki, n e s n e l
E v re n in ir d e le n iş in d e n e z a m a n n ic e l b e lir le n im le rle iş g ö rse k , b u işlem ­
le rim iz in h e d e fi o la ra k g ö z ö n ü n d e tu ttu ğ u m u z şey g e rç e k te h e r z a m a n
Ö lç ü d ü r ve b u y in e n ice l b e lirle n im ve ilişkileri s a p ta m a n ın b ir Ölçme o la ra k
b e lirtilm e s i yoluyla g id e re k d ilim iz d e d e im le n ir. B öylece, ö r n e ğ in titre şim e
g e ç e n d e ğ işik te lle rin u z u n lu k la rı b u u z u n lu k a y rım la rın a k a rşılık d ü ş e n ve
titre şim yoluyla ü re tile n n o ta la rın n ite l a y rım la rın ın bakış a ç ısın d a n ölçü lü r.
B e n z e r o la ra k k im y a d a b ir b ir le r i ile b ile ş tirile n ö z d e k le r in N ic e lik le rin i
s a p t a m a n ı n a m a c ı b ö y le b ile ş im le ri k o ş u lla n d ır a n Ö lç ü le r i, e .d . b e lir li
N ite lik le rin te m e lin d e y a ta n N ic e lik le ri b ilm e k tir. Y ine ista tistik te d e e le
a lı n a n s a y ıla r y a ln ız c a o n l a r ta r a f ın d a n k o ş u lla n d ır ıla n n i te l s o n u ç l a r
a ç ı s ı n d a n ö n e m lid ir . A m a b u r a d a s u n u l a n y ö n l e n d i r i c i b a k ış a ç ıs ın a
b a k m a k sız ın y alnızca sayısal v e rile r to p la m a işine h ak lı o la ra k b o ş b ir m e ra k
d e n e b ilir ki, n e k u ra m s a l ve n e d e kılgısal b ir ilgiye d o y u m sağlayabilir.

........... .c V . ' .'


Ölçü
§ 107
Ö lç ü n ite l N iced ir, ilk in dolaysız o la ra k , — b ir N ice ki, k e n d is in e
b ir b elirli-V a rlık ya d a b ir N ite lik b ağ lıd ır.

Ek. Ö lç ü N itelik ile N ic eliğ in b irliğ i o la ra k b öylece aynı z a m a n d a ta m a m la n ­


m ış V arlık tır. V a rlık ta n söz e ttiğ im iz z a m a n b u ilk in b ü tü n ü y le so y u t ve
b e lirle n m işiz o lara k g ö rü n ü r; a m a k e n d in i b e lirle m e k V arlığın ö z ü n d e yatar,
ve ta m a m la n m ış b e lirliliğ in e Ö lç ü d e erişir. Ö lç ü d e Saltığın b ir ta n ım ı o la ra k
g ö rü le b ilir, ve b u n a g ö re T a n rın ın tü m şey lerin Ö lç ü sü o ld u ğ u söylenm iştir.
P e k ç o k eski İb ra n i e zg isin d e a n a to n u o lu ş tu ra n şey b u se z g id ir ve b u n la r d a
T a n r ın ın y ü c e ltilm e si özsel o la ra k O n u n h e rşey e , d e n iz e ve s e rt to p ra ğ a ,
ırm a k la r a ve d a ğ la ra , ve ay rıc a d e ğ iş ik b itk i ve hayvan tü r le r in e s ın ırla rın ı
v e r e n o lm a s ın d a so n u ç la n ır. — Y u n a n lıla rın d in se l b ilin c in d e Ö lç ü n ü n
tanrısallığının özellikle törellik ile bağ ın tı içinde Neınesis olarak tasarım landığım
g ö rü rü z . Bu ta s a rım a g ö re g e n e l o la ra k in sa n sa l h e ış e y in — varsıllık, o n u r,
g ü ç ve ayrıca sevinç, acı vb. — belirli Ö lç ü sü v a rd ır ki ç iğ n e n m e si yıkım ve yok
o lu ş getirir. — B u n d a n başka, n e sn e l E v re n d e Ö lç ü n ü n b u lu n u ş u n a gelirsek,
ilkin D o ğ a d a özsel içerik leri Ö lçü ta ra fın d a n o lu ştu ru la n v a ro lu şla r g ö rü rü z .
Bu d u r u m u n özellik le g e ç e rli o ld u ğ u a la n G ü n e ş d iz g e sid ir ki, g e n e l o la ra k
ö z g ü r Ö lç ü le r a la n ı o lara k görü lü r. B u n d a n s o n ra ö rgensel-olm ayan D o ğ an ın
ird e le n iş in e g e ç e rse k , b u r a d a b u lu n a n çeşitli n ite l ve n ic e l b e lirle n im le rin
VARLIK ÖĞ RETİSİ 193

k e n d ile rin i b irb irle rin e k arşı ilgisiz o la ra k g ö s te rm e le ri d ü z e y in d e Ö lç ü b ir


b a k ım a a rk a ta s a ra çekilir. B öylece, ö rn e ğ in b ir kaya p a rç a s ın ın ya d a ırm a ğ ın
N ite liğ i b e lirli b ir b ü y ü k lü ğ e b a ğ lı d eğ ild ir. A m a d a h a y a k ın d a n ird e le rs e k
b u sözü e d ile n n e s n e le rin b ile b ü tü n ü y le Ö lç ü sü z o lm a d ık la rın ı b u lu ru z ,
ç ü n k ü b ir ırm a k ta k i su ve b ir k ay an ın tekil b ile şe n le ri kim yasal a y rış tırm a d a
k e n d ile r in i y in e k a p s a d ık la rı ö z d e k le r in n ic e l o r a n la r ı ile k o ş u lla n m ış
N ite lik le r o la ra k ta n ıtla rla r. A m a ö rg e n s e l D o ğ a d a Ö lç ü y in e b ü tü n ü y le
dolaysız sezgi d ü z e y in d e s a p ta n a b ilir olur. D eğişik b itk i ve hayvan tü rle rin in ,
b ü t ü n d e o ld u ğ u gibi tek il b ö lü m le r in d e de, b elli Ö lç ü le ri v a rd ır: a m a g e n e
d e b u r a d a b e lirtm e k g e re k ki, ta m a m la n m a m ış ve ö rg e n se l o lm a y a n D oğaya
d a h a yak ın d u r a n ö rg e n s e l şe k ille r k e n d ile rin i d a h a y ü k se k o la n la rd a n b ir
d ü z e y e d e k Ö lç ü le r in in d a h a b ü y ü k b e lirsiz liğ i ile a y ırd e d e rle r. B öylece,
ö r n e ğ in fo sille r a ra s ın d a y alnızca m ik ro s k o p ta ta n ın a b ile c e k A m m o n itle rin
y a n ıs ıra b ir a ra b a te k e rle ğ i d e n li b ü y ü k b a ş k a la rın ı d a b u lu ru z . Bu Ö lç ü
belirsizliği k e n d in i yine ö rg e n se l g elişim in a lt b a sa m a k la rın d a d u r a n p e k çok
b itk id e , ö r n e ğ in e ğ re ltio tla rm d a g ö sterir.

§ 108
N ite lik ve N ice liğ in Ö lç ü d e sa k dolaysız b ir b irlik iç in d e o ld u k la rı
d ü z e y e d e k a r a la r ın d a k i a y rım d a k e n d in i o n d a b e n z e r o la ra k
dolaysız b ir k ip te g ö ste rir. Ö zg ü l N ice b u d ü zey e d e k b ir y a n d a n
y alm N ic e d ir, ve belirli-V arlık b ir a r tm a ya d a az alm ay a y e te n e k ­
lidir, g e n e d e o düzeye d e k b ir kural o la n Ö lç ü böy lelik le o rta d a n
k a ld ırılm a k s ız ın ; a m a ö te y a n d a n N ic e n in d e ğ iş im i a y rıc a b ir
N ite lik d e ğ işim id ir.

Ek. Ö lç ü d e b u lu n a n N ite lik ve N ic e lik özd eşliğ i ilk in s a lt kendinded ir, h e n ü z


koyulm uş d e ğ ild ir. B aşka b ir d eyişle, b irlik le ri Ö lç ü o la n b u iki b e lirle n im in
h e r b iri k e n d in i k e n d i için g e ç e rli kılar, öyle b ir y o ld a ki, b ir y a n d a n b e lirli-
Varlığııı n icel b e lirlen im le ri b u n u n N iteliği etkilenm eksizin değiştirilebilirken,
ö te y a n d a n g e n e d e b u ilgisiz a rtm a ve a za lm a n ın b ir sın ırı v a rd ır ki aşılm asıyla
N ite lik d e ğ iş im e u ğ ra r. B ö y lec e ö r n e ğ in s u y u n ısı d e r e c e s i ilk in sıvılığı
a ç ıs ın d a n ilgisizdir; a m a sıvı ve a kıcı su y u n ısısın d ak i a r tm a y a d a a z a lm a ile
öyle b ir n o k tay a g e lin ir ki, b u r a d a b u k ohezyon d u r u m u k e n d in i n ite l o la ra k
d e ğ iştirir ve su b ir y a n d a n b u h a r a ve ö te y a n d an b u z a değişir. N icel b ir değişim
y e r a ld ığ ı z a m a n , b u ilkin b ü tü n ü y le ö n e m s iz b irşey o la ra k g ö r ü n ü r; a m a
g e n e d e a rk a d a b a şk a b irşe y g iz le n m e k te d ir ve N ic e liğ in b u g ö r ü n ü r d e
ö n e m s iz d e ğ işim i b ir b a k ım a N iteliğ i yakalayacak o la n b ir h ile d ir. B u ra d a
y a ta n Ö lç ü çatışkısı d a h a ö n c e Y u n a n lıla r a r a s ın d a d e ğ işik ö r tü le r a ltın d a
ö rn e k le n ird i. Söz g elim i Tek K r b u ğ d a y ta n e sin d e n b ir b u ğ d a y yığını o lu r m u?,
ya d a , B ir a t k u y ru ğ u n d a n tek bir kıl k o p a rm a k la k el b ir k u y ru k o lu r m u? gibi
s o ru la r ile ri s ü rü lü r d ü . E ğ e r ilk in N iceliğ in d o ğ a sın a V arlığın ilgisiz ve dışsal
belirliliğ i o la ra k bakılırsa, b u so ru la ra o lu m su z y a n ıtla r verilecektir; a m a g e n e
194 M ANTIK BİLİMİ

d e k a b ııl e tm e k g e re k ki, b u ilgisiz a r tm a ve a z a lm a n ın d a b ir sın ırı v a r d ır ve


s o n u n d a b ir n o k ta y a e r iş ilir ki, b u r a d a tek Air b u ğ d a y ta n e c iğ in in d a h a
eklenm esiyle b ir buğday yığını ve tek Air kılın d a h a koparılm asıyla kel b ir kuyruk
o rtay a çıkacaktır. Yine bu ö rn e k le re a n d ırım lı b ir d e köylü öyküsü vardır. Köylü
c an lı a d ım la rla ilerleyen e şe ğ in in y ü k ü n ü a rd a rd a k ü ç ü k a ğ ırlık la r ek ley erek
a r tt ı r ır ve e şe k s o n u n d a d a y a n ılm a z o la n y ü k ü n a ltın d a çöker. Bu ö r n e k le r i
s a lt b o ş g e v e z e lik le r o la r a k a lm a k y a n lış o la c a k tır, ç ü n k ü g e r ç e k te öyle
d ü ş ü n c e le r ç e v re sin d e d ö n e r le r ki, b u n la r la tan ışık lığ ın kılgısal ve özellik le
tö r e l a ç ıd a n b ü y ü k ö n e m i v a rd ır. B ö y lec e ö r n e ğ in y a p ıla n h a r c a m a l a r
a ç ıs ın d a n ilk in b e lli b ir a la n v a rd ır ki b u n u n iç e rs in d e d a h a a zın ya d a d a h a
ç o ğ u n b ir ö n e m i y o k tu r; a m a b ireysel d u ru m la r ın b e lirle d iğ i Ö lç ü b ir y a n d a
ya d a ö te k in d e aşılacak o lu rsa , o z a m a n Ö lç ü n ü n n ite l d o ğ ası (suyun d e ğ iş e n
ısıları a ç ısın d a n d a h a ö n c e v e rilen ö r n e k le r d u ru m u n d a o ld u ğ u gibi) k e n d in i
d u y u r u r , ve az ö n c e iyi b i r e k o n o m i g ib i g ö r ü n e n g id iş p in tiliğ e ya d a
s a v u rg a n lığ a d ö n ü şü r. — A ynı şey p o litik a la n d a d a g e ç e rlid ir. B ir D e v letin
anayasası y ü z ö lç ü m ü n ü n b ü y ü k lü ğ ü n d e n , n ü fu s u n d a n ve b u n a b e n z e r başka
n ic e l b e li r l e n i m l e r d e n b a ğ ım s ız ve o d e n li d e b u n l a r a b a ğ ım lı o la r a k
g ö rü lm e lid ir. Ö rn e ğ in o n b iıı k m 2 y ü z ö lç ü m ü ve d ö r t m ily o n lu k n ü fu su y la
b i r d e v le ti g ö z ö n ü n e a la lım ; h iç d ü ş ü n m e k s iz in k a b u l e d i l e c e k ti r ki,
y ü z ö lç ü m ıin d e b irk a ç km - ya d a n ü fu s ta b irk a ç b in lik b ir a z a lm a n ın ya d a
a rtm a n ın böyle b ir devletin anayasası ü z e rin d e h içb ir özsel etkisi olam az. A m a
ö te y a n d a n e şit ö lç ü d e d o ğ r u d u r ki, b ir d e v le tin sü re k li o la ra k b ü y ü m esi ya
d a s ü re k li o la ra k k ü ç ü lm e siy le s o n u n d a öyle b ir n o k tay a g e lin ir ki, b u r a d a ,
tü m başka d u ru m la ra bakılm aksızın, b u nicel değişim n e d en iy le b u n d a n böyle
a n a y a sa n ın N iteliğ i d e değişm ek sizin k alam az. K üçük b ir İsviçre k a n to n u n u n
anayasası b ir krallığa uym az; ve R o m a C u m h u riy e ti anayasasının A lm anya’n ın
k ü ç ü k im p a ra to rlu k k e n tle rin e a k ta rılm a s ı d a o d e n li u y g u n su z d u .

.. .. § 109
Ölçüsüz ilk o la ra k b ir Ö lç ü n ü n n ic e l do ğ ası yoluyla n ite l b elirliliğ i­
n in ö te sin e geçişidir. A nıa ik in ci n ic e l o ra n , b irin c in in Ö lç ü sü z ü ,
o d e n li d e n ite l o ld ıığ ıı iç in , Ö lç ü s ü z d e b e n z e r o la r a k b ir
Ö lç ü d ü r ; N ite lik te n N icey e ve o n d a n y in e b irin c iy e b u iki g eçiş
so n suz ilerleme o la ra k ta s a r ım la n a b ilir — Ö lç ü n ü n k e n d in i
Ö lç ü s ü z d e o r ta d a n k a ld ır ıp y e n id e n k u rm a s ı o la ra k .

Ek. N icelik, g ö rd ü ğ ü m ü z gibi, y alnızca değişm eye, e.d. artm ay a ya d a azalm aya
yete-nekli d e ğ ild ir: g e n e ld e N ic elik o la ra k k e n d i ö te s in e a şa n b ir d o ğ a d a d ır.
N ic e lik b u d o ğ a sım g id e re k Ö lç ü d e b ile saklar. A n a Ö lç ü d e b u lu n a n N icelik
belli b ir sın ırın ö tesin e geçerse, böylelikle o n a karşılık d ü şe n N itelik d e o rta d a n
kalkar. G e n e d e b u n u n la g e n e ld e N ite lik d e ğ il a m a sa lt b u b e lirli N itelik
o lu m s u z la n m ış o lu r ki, y eri h e m e n y in e b ir b a şk a N ite lik ta r a f ın d a n alınır.
K e n d in i a lm aşık lı b ir y o ld a y a ln ız ca N ic elik d e ğ işim i o la ra k ve d a h a s o n ra
VARLIK ÖĞ RETİSİ 195

N ic eliğ in N ite liğ e b ir d ö n ü ş ü m ü o la ra k ta n ıtla y a n btı Ö lç ü s ü re c i d ü ğ ü m lü


b ir çizgi o la ra k göz ö n ü n e g etirilebilir. B u tü r d ü ğ ü m lü çizgileri ilkin D o ğ a d a
çeşitli b iç im le r a ltın d a b u lu ru z . S u y u n ısı a rtışı ya d a azalışı ile k o şu llu n ite l
o la ra k değişik to p la k d u ru m la rın a d a h a ö n c e d eğ in m iştik . M e ta lle rin d eğişik
o k s itle n m e b a s a m a k la rı a ç ıs ın d a n d a d u r u m a y n ıd ır. M ü z ik a l n o ta la rın
ay rım ları d a yine Ö lç ü s ü re c in d e ilkin yalnızca n ice l o la n ın n ite l b aşk alaşım a
d ö n m e s in in b ir ö rn e ğ i o la ra k g ö rü leb ilir.

§110
B u r a d a g e r ç e k te y e r a la n şey h e n ü z g e n e l o la r a k Ö lç ü y e ö z g ü
dolaysızlığın o r ta d a n k ald ırılm a sıd ır; N itelik ve N ice liğ in k e n d ile ri
Ö lç ü d e ilkin dolaysız o la ra k b u lu n u rla r, ve Ö lç ü o n la rın salt göreli
özdeşlikleridir. A m a Ö lç ü k e n d in i Ö lç ü s ü z d e o r ta d a n k a ld ırılm ış
o la ra k g ö ste rir; g e n e d e b u Ö lç ü s ü z d e , ki Ö lç ü n ü n o lu m s u z la n ­
m ası o lm a sın a k a rşın k e n d isi N ice lik ve N ite liğ in b irliğ id ir, Ö lç ü
e şit ö lç ü d e sa lt kendisi ile k arşılaşır.

§ 111
S o n su z o la n , e .d . o lu m s u z la m a n ın o lu m s u z la n m a s ı o la ra k
o lu m la m a , şim d i y a n la r ı o la ra k V arlık ve Y ok lu k , B irşey ve b ir
B aşk ası vb. g ib i s o y u t ö ğ e le r y e r in e N ite lik ve N ic e liğ i alır.
B u n la r d a n ( a ) ilk in N ite lik N ic e liğ e (§ 9 8 ) ve N ic e lik N ite liğ e
(§ 105) geçmiş ve b ö y le c e ikisi d e olum suzlam alar o la ra k g ö s te ril­
m iştir. (P) A m a birliklerin d e (Ö lç ü d e ) ilk o la ra k a y rıd ırla r ve b iri
sa lt ö te k i dolayısıyladır; ve (y) b u b ir liğ in d o la y sız lığ ı k e n d is in i
k e n d in i o r ta d a n k a ld ır a n b irşe y o la ra k g ö s te r d ik te n s o n r a ,
b u n d a n b ö y le b u b ir lik kendinde o ld u ğ u g ib i, e .d . y a lın k e ııd i-
ile -b a ğ m tı o la ra k ko y u lu r ki, g e n e l o la ra k V arlığ ı ve b iç im le rin i
o r ta d a n k a ld ırılm ış o la ra k k e n d i iç in d e k a p s a r. — V arlık ya d a
d o la y sız lık , ki k e n d i k e n d in i o lu m s u z la n ıa y o lu y la ken d i ile
d o la y lılık ve k e n d i ile b a ğ ın tıd ır , ki öyleyse e ş it ö lç ü d e k e n d in i
o r ta d a n k e n d i ile b a ğ ın tıy a , d olaysızlığa k a ld ır a n d o lay lılık tır, —
b u V arlık Özdür.

Ek. Ö lç ü sü re ci yalnızca N itelik te n N iceliğe ve N ic e lik te n N iteliğ e bitim siz b ir


d ö n ü ş ü m şe k lin d e k i so n su z ile rle m e n in k ö tü s o n s u z lu ğ u d e ğ il, a m a aynı
z a m a n d a k e n d i b a ş k a s ın d a k e n d i k e n d is i ile d ü ş ü m d e ş m e n i n g e r ç e k
so n su z lu ğ u d u r. N ite lik ve N ic elik Ö lç ü d e ilkin b ir b ir le r in e k a rşı B irşey ve
Başkası o la ra k d u ru rla r. A m a N itelik kendinde N ic e lik tir ve y ine e v rik o la ra k
N ic e lik kendinde N ite lik tir. B ö y lece b u ikisi Ö lç ü s ü r e c in d e b i r b ir l e r i n e
g e ç e rk e n , b u iki b e lir le n im d e n h e r b iri d a h a ş im d id e n k e n d in d e n e ise o
olur; ve şim di e ld e ettiğim iz şey b e lirle n im le rin d e o lum suzlanm ış, g e n el o larak
196 M A N T IK BİLİMİ

o rta d a n k aldırılm ış Varlıktır. A m a b u V arlık Özdür. Ö lç ü d e Ö z k e n d in d e d a h a


ş im d id e n v a rd ı, ve s ü re c i y a ln ız c a k e n d in i k e n d in d e o ld u ğ u g ib i o rta y a
k o y m a k ta n o lu şu r. — S ıra d a n b ilin ç şeyleri v a r o la ra k a y rım sa r ve N itelik ,
N ic e lik ve Ö lç ü a ç ıs ın d a n ird e le r. Bu dolaysız b e lirle n im le r ise k e n d ile rin i
sa ğ la m ve kalıcı d e ğ il a m a g e çici o la ra k ta n ıtla r la r ve e y tişim le rin in so n u c u
Ö zdür. Ö z d e h içb ir geçiş yer alm az, a m a yalnızca bağıntı vardır. V arlıkta bağ ın tı
b içim i ilkin yalnızca bizim d e rin -d ü şü n cem izd ir; b u n a karşı Ö z d e b a ğ ın tı o n u n
k e n d i b e lirle n im id ir. E ğ e r (V arlık a la n ın d a ) B irşey B aşkası o lu rsa , b u n u n la
B irşey yiter. Ö z d e böyle d e ğ ild ir; b u r a d a h iç b ir g e rç e k B aşka y o k tu r, a m a
yaln ız ca T ü rlü lü k , b ir in in i m d i başkası ile b a ğ ın tısı vard ır. Ö z ü n geçişi d e
öyleyse aynı z a m a n d a b ir geçiş d e ğ ild ir; ç ü n k ü ay rım lın ın ayrım lıya g e çişin d e
a y rım lı yitm ez, te rs in e a y rım lıla r b a ğ ın tıla rı iç in d e kalırlar. Ö rn e ğ in Varlıkve
Yokluk d e d iğ im iz d e , V arlık k e n d i için d ir, ve Y okluk d a k e n d i için. O lum lu ve
O lum suz ile d u ru m b ü tü n ü y le b a şk a tü rlü d ü r. B u n la r h iç k u şk u su z V arlık ve
Yokluk b e lirle n im le rin i taşırlar. A m a O lu m lu k e n d i için h iç b ir a n la m taşım az,
te rs in e O lu m su z ile b a şta n s o n a bağ ın tılıd ır. O lu m su z için d e d u r u m aynıdır.
V a rlık a l a n ı n d a b a ğ ın t ı lı l ık s a lt k e n d in d e d ir; b u n a k a rş ı Ö z d e o rta y a
k o y u lm u ştu r. Bu b ö y lec e g e n e l o la ra k V arlık ve Ö z b iç im le r in in ay rım ıd ır.
V arlık ta h e rşe y d olaysızdır: b ıın a k a rşı Ö z d e h e rşe y g ö re lid ir.
M antığın İkinci Bölümü
Öz Öğretisi
§ 1 12
Ö z koyulm uş K av ram o la ra k K a v ra m d ır — , b e l ir le n im le r Ö z d e
sa lt görelidir, h e n ü z b ü tü n ü y le k e n d i iç le r in e y a n sım ış d e ğ ild ir;
b u n e d e n le K av ram h e n ü z keııdi için d e ğ ild ir. Ö z, o lu m s u z lu ğ u
yoluyla k e n d i k e n d isi ile dolaylı V arlık o la ra k , k e n d i ile b ağ ın tıd ır,
a m a a n c a k b u b a ğ ın tı b a şk a sı ile b a ğ ın tı o ld u ğ u ö lç ü d e ; a m a
b u b aşk ası d o la y sız ca v a ro la n b irşey o la ra k d e ğ il, a m a koyulm uş
ve dolaylı b irşey o la ra k vard ır. — V arlık y itm e m iştir, te rs in e ilk in
Ö z, k e n d i ile y a lın b a ğ ın tı o la ra k , V a rlık tır; a m a ik in c i o la ra k
Varlık tek-yanlı dolaysız o lm a b e lirle n im in e g ö re sa lt b ir o lu m su za,
b ir G örünüşe in d irg e n m iştir. — Ö z b ö y le ce k e n d i iç in d e görünen
o la ra k V arlıktır.
S altık Ö zdür. — B u ta n ım , V arlığ ın d a b e n z e r o la ra k k e n d i
ile yalın b a ğ ın tı o lm a sı ö lç ü sü n d e , “S altık Varlık tır ” ta n ım ı ile
a y n ıd ır; a m a ay n ı z a m a n d a d a h a y ü k se k tir, ç ü n k ü Ö z ken d i
içine g itm iş V a rlık tır, e .d . V arlığ ın y a lın k e n d i ile b a ğ ın tıs ı
o lu m s u z u n o lu m s u z la m a s ı o la ra k , k e n d is in in k e n d i iç in d e
k e n d i ile d o la y lılığ ı o la ra k k o y u lm u ş tu r. — A m a S a ltık Öz
o la ra k b e lir le n ir k e n , o lu m s u z lu k sık sık y a ln ız c a tü m b e lirli
y ü k le m le rin bir soyutlanm ası o la ra k alın ır. B u o lu m s u z e d im ,
so y u tla m a , b ö y le c e Ö z ü n d ışın a d ü şe r, ve Ö z ü n k e n d is i b ö y ­
lece bu öncülleri olm aksızın sa lt b ir so n u ç o la ra k kalır, — so y u t­
la m a n ın caput m ortu u m u . A m a b u o lu m s u z lu k V arlığ a d ışsal
olm a d ığ ı, te rs in e o n u n k e n d i eytişim i o ld u ğ u için , G erçek liğ i,
e.d . Ö z, ken d i içine g itm iş ya d a kendi içinde v a r o la n V arlık
o la ca k tır; o yansım a, k e n d i iç in d e g ö r ü n ü ş ü dolaysız V arlık tan
a y rım ın ı o lu ş t u r u r ve Ö z ü n k e n d in e ö z g ü b e lirle n im id ir.

Ek. O z ü z e rin e k o n u şu rk e n o n d a n dolaysızlık o lara k Varlığı a y ırd e d e r ve b u n u


O z a ç ısın d a n s a lt b ir görünüş o la ra k g ö rü rü z . A n ıa b u g ö r ü n ü ş b ir H içlik, b ir
Yokluk değ ild ir, te rs in e o rta d a n k aldırılm ış o la ra k Varlıktır. — Ö z ü n k o n u m u
gen el o larak üzerine-düşünmenin ya d a derin düşünm enin [Reflexim\ k o n u m u d u r.
“R eflex io n ” a n la tım ı ilkin ışıkla ilgili o larak ku llan ılır ve o n u n d o ğ ru b ir çizgide

197
198 M A NTIK BİLİMİ

giderken parlak bir yüzeye çarparak bunun tarafından geri döndürülm esini
anlatır. Burada iki noktayı belirtebiliriz: ilkin dolaysız, varolan birşey, ve İkincisi
dolaylı ya da koyulmuş olarak yine aynı şey. Biz bir nesne üzerine düşünürken
["toenn ıvir übereinen Gegenstand reflektieren"}, ya da (yine yaygın bir anlatım
olarak) bir nesneyi derinine düşünürken [“nachdenken"] olan şey sözcüğün tam
anlamıyla bııdur, çünkü burada nesne dolaysızlığı içinde geçerli değildir,
tersine onu dolaylı kılınmış olarak bilmeyi isteriz. Felsefenin görevi ya da amacı
genellikle şeylerin Özlerini saptam ak olarak görülür, ve b undan yalnızca
şeylerin dolaysızlıkları içinde bırakılmamaları, tersine başka birşeyle dolaylı
kılınmış ya da temellendirilmiş olarak tanıtlanmaları gerektiği anlaşılır. Şeyin
dolaysız Varlığı burada bir bakıma bir kabuk olarak ya da bir perde olarak
tasarımlanır ki, arkasında Öz gizlidir. — Dahası, tüm şeylerin bir Özleri vardır
dendiği zaman, bununla onların gerçekte kendilerini dolaysızca gösterdikleri
gibi olmadıkları anlatılır. Öyleyse sorun yalnızca bir nitelikten bir başkasına
gidip gelmekten ve yalnızca nitel birşeyden nicel birşeye ya da nicel birşeyden
nitel birşeye ilerlem eden daha çoğudur: şeylerde kalıcı bir yan vardır, ve bu
ilk olarak Özdür. Öz kategorisinin başka imlem ve kullanım larına gelince,
burada öncelikle anımsanabilecek olan şey Almanca’da sein [ olmak] yardımcı
eylem-sözcfığünde geçmiş zamanı anlatm ak için Wesen [Öz] sözcüğünden
yararlanılıyor olmasıdır: geçmiş varlık getvesen olarak belirtilir. Dil kullanı­
mındaki bu kuralsızlık belli bir ölçüde Varlık ve Öz ilişkisinin doğru bir sezgisine
dayanır, çünkü Özü hiç kuşkusuz geçmiş Varlık olarak görebiliriz; am a gene
de belirtmek gerek ki, geçmiş olan bu nedenle soyut olarak olumsuzlanmaz,
tersine yalnızca ortadan kaldırılır ve böylece aynı zamanda saklanır. Böylece,
örneğin “Câsar istin Gallien getvesen" dendiği zaman, bununla yalnızca burada
Sezar üzerine söylenmiş olanın dolaysızlığı yadsınır, ama genel olarak Gal’deki
kalışı olumsuzlanmaz, çünkü tam bu kalış bu söylenenin içeriğini oluşturur,
gerçi bu içerik burada ortadan kaldırılmış olarak düşünülse de. — Gündelik
Almanca’da Wesen sık sık bir birlik ya da bir tümlük imlemini taşır, ve böylece
örneğin Zeitungswesen [Basın,] Postıvesen [Posta-işleri,] Steuenvesm [ Vergi-işlerü] vb.
gibi anlatım lar söz konusu olduğu zaman, bununla anlaşılacak olan en
çoğundan bu şeylerin tekil olarak ve dolaysızlıkları içinde değil, tersine
karm aşık şeyler olarak ve bundan başka belki de çeşitli bağıntıları içinde
alınıyor olmalarıdır. Böyle bir dil kullanım ında bizim için Öz olarak ortaya
çıkmış olan şey ancak yaklaşık olarak kapsanır. — Yine Almancada “endlicken
Wesen” [sonlu ‘Ö z’] anlatımı kullanılır ve insandan “ein endlichen Wesen”
olarak söz edilir. Ama Özden her söz edilişinde gerçekte sonluluğun ötesine
geçilir, ve bu n a göre insanı bu anlatım la belirtm ek o düzeye dek doğru
değildir. Dahası, yine denir ki: “es gibt ein höchstes Weseıı” [“bir en yüksek
Öz v ard ır/'verilidir’”], ve bununla belirtilm ek istenen Tanrıdır. B urada iki
noktayı belirtebiliriz, ilkin, “geben’’ [vermek] anlatımı sonluyu imleyen bir
anlatımlıdır, ve böylece denir ki “es gibt soundsoviel Plaııeten” [“şu kadar
gezegen var”] , ya da “es gibt Pflanzen von solcher und es gibt Pflanzen voıı
solcher Bescaffenheit” [“şu ya da bu yapıda bitkiler var”] . Böyle bulunan birşey
ÖZ ÖĞ RETİSİ 199

bıı yüzden dışındave yanında daha başkaları da bulunan birşeydir. Oysa Tanrı,
saltık olarak sonsuz birşey olmakla, böyle yalnızca bulunan ve dışmdave yanında
daha başka “Öz”lerin de bulunduğu birşey değildir. Tanrının dışında bulunan
birşeye Tanrıdan ayrılığı içinde hiçbir özsellik düşmez, tersine bu yahtılmışlıkta
kendi içinde destek ve özden yoksun olarak, salt b ir g ö rü n ü ş olarak
görülmelidir. Ama, ikinci olarak, Tanrıdan yalnızca en yüksek Oz olarak söz
etmek uygunsuz bir anlatım olarak görülmelidir. Burada kullanılan nicelik
kategorisi gerçekte yerini yalnızca sonlunun alanınd a bulur. Buna göre
örneğin bu yeryüzündeki en yüksek dağdır dediğimiz zaman bu en yüksek
dağın dışında benzer olarak yüksek başka dağların da olduğunu düşünürüz.
Yine, birinin ülkesindeki en varsıl ya da en bilgili insan olduğunu söy­
lediğimizde de durum böyledir. Oysa Tanrı yalnızca tekve üstelik yalnızca en
y üksek değil ama genel olarak Özdür; ama burada hem en belirtm ek gerek ki,
bu Tanrı anlayışının dinsel bilincin gelişiminde önem li ve zorunlu bir aşama
oluşturmasına karşın, gene de bununla Hıristiyan Tanrı tasarımının derinliği
hiçbir biçimde tüketilmiş olmaz. Eğer Tanrıyı yalnızca Öz olarak görüyor ve
burada durup kalıyorsak, onu ilkin yalnızca evrensel, direnilm ez güç olarak,
ya da başka türlü anlatılırsa, Efendi olarak biliriz. Efendi korkusu ise hiç
kuşkusuz bilgeliğin başlangıcı, ama yalnızca başlangıcıdır. — Tanrıyı Efendi
olarak, ve özde yalnızca Efendi olarak anlayan dinler ilkin Musevi ve sonra da
İslam dinleridir. Bu dinlerin eksikliği genel olarak onlarda sonluya hakkının
verilmeyişinde yatar; bu sonlunun kendi için vurgulanışı ise (bu ister doğal
birşey, isterse Tinin sonlusu olsun) putperestliğin ve böylece aynı zamanda
çoktanrılı dinlerin ırasalun oluşturur. — Ote yandan, yine sık sık ileri sürülen
bir başka şey de Tanrının, en yüksek Varlık olduğu için, bilinemeyeceğidir.
Bu genel olarak çağdaş Aydınlanmanın ve daha tanı olarak soyut anlağın
konum udur ki, ily a un etresupreme [bir en yüksek varlık vardır\ demekle yetinip
sorunu bu noktada bırakır. Böyle konuşmak ve Tanrıyı yalnızca en yüksek öte-
dünya Varlığı olarak görmek Evreni dolaysızlığı içinde değişmez ve olumlu
birşey olarak almak ve gerçek Varlığın yalnızca dolaysız heı şeyin ortadan
kaldırılışı olduğunu unutm aktır. Eğer Tanrı soyut öte-dıınya Varlığı ise,
böylece tüm ayrını ve belirlilik onun dışına düşüyorsa, gerçekte salt bir addır,
yalnızca soyu damacı anlağın bir caput mortııumıdm [posa (‘ölü kafa’)]. Gerçek
Tanrı bilgisi böylece şeylerin dolaysız Varlıkları içinde hiçbir gerçeklik
taşımadıklarım bilmekle başlar.
Yalnızca Tanrı ile değil ama başka bağıntıları ile ilgili olarak da Öz kate­
gorisi çoğunlukla soyut bir yolda kullanılır ve böylece şeyin irdelenişinde Özü
görüngüsünün belirli içeriğine karşı ilgisiz ve kendi için kalıcı birşey olarak
saptanır. Böylece örneğin insanda onun edim ve davranışlarının değil ama
yalnızca Özünün önemli olduğu söylenir. Bu hiç kuşkusuz belli ölçüde doğru­
dur, çünkü bir insanın yaptığı dolaysızlığı içinde değil ama yalnızca içi ile dolaylı
olarak ve içinin sergilenişi olarak görülmelidir. Ama gene de gözden kaçır­
mamak gerek ki, Öz ve daha da ötesi İç kendilerini böyle olarak ancak görün­
güye çıkmakla gerçeklerler; buna karşı insanların edim lerinin içeriğinden
200 M A NTIK BİLİMİ

ayrı olan Öze başvurmalarının altında yatan neden genellikle yalın öznel­
liklerini geçerli kılma ve kendinde ve kendi için geçerli olandan kaçma
niyetleridir.

.. .. § 113
Ö z d e k e n d i-ile -b a ğ m tı Ö z d e şliğ in , keııdi-içine-yansım anın b iç im i­
d ir; b u b u r a d a V arlığın dolaysızlığının y e rin i alm ıştır; ikisi d e aynı
k e n d i-ile -b a ğ ın tı so y u tla m a sıd ır.
D u y a rlığ ın s ın ırlı ve s o n lu h e rşe y i varolan b irşe y o la ra k a la n
d ü ş ü n c e s iz liğ i a n la ğ ın y in e so n lu ve s ın ırlı h e rş e y i k en d i-ile-
ö z d e ş , k e n d i iç in d e k e n d i ile ç e liş m e y e n b irşe y o la ra k a la n
d ik k a fa lılığ ın a g eç er.

§ H4
B u ö zd eşlik , V arlık tan o rta y a ç ık a rk e n , ilk in y aln ızc a V arlık b e lir­
le n im le r i ile y ü k lü ve V a rlık ile dışsal b irşe y ile o ld u ğ u g ib i
b a ğ ın tılı g ö r ü n ü r . B öyle Ö z d e n ay rı b irşe y o la r a k a lın a n b u
V arlığ a Özsel-olmayan d e n ir. A m a Ö z K en d i-iç in d e-V arlık o ld u ğ u
iç in , a n c a k o lu m s u z u n u , e .d . b a şk a sı-ile -b a ğ ın tıy ı, d o la y lılığ ı
k e n d i iç in d e ta şıd ığ ı ö lç ü d e özseldâr. Ö yleyse Ö z se l-o lm a y a n ı
k e n d i g ö r ü n ü ş ü o la ra k k e n d i iç in d e taşır. A m a g ö r ü n ü ş te ya d a
d o la y lılık ta a y rım k a p s a n d ığ ı iç in , ve a y ır d e d ile n in ise iç in d e n
çık tığ ı ve iç in d e o lm a d ığ ı ya d a g ö rü n ü ş o la ra k yattığ ı ö z d e şlik te n
a y rım iç in d e k e n d is i ö z d e şlik b iç im in i k a z a n d ığ ı iç in , G ö rü n ü ş
b ö y le c e k e n d in i k e n d i ile b a ğ ın tıla y a n d o la y sız lık ya d a V arlık
k ip in d e d ir. Ö z a la n ı b u yolla dolaysızlık ve dolaylılığın h e n ü z eksik
b ir b a ğ la n tıs ı o lu r. O n d a h e rş e y öyle b ir y o ld a k o y u lm u ş tu r ki,
k e n d i n i k e n d is i ile b a ğ ın tıla r ve ay n ı z a m a n d a b u n u n ö te s in e
g eç er, — yansım ış b ir V arlık o la ra k , iç in d e b ir B a şk a sın ın g ö r ü n ­
d ü ğ ü ve k e n d isi b ir B a şk asın d a g ö r ü n e n b ir V arlık o la ra k . — B u
ö y ley se ay n ı z a m a n d a V arlık a la n ın d a s a lt ken d in d e o la n ç e liş­
k in in koyu ld u ğ u a la n d ır.
H e rş e y d e tözsel o la n tek bir K avram o ld u ğ u iç in , Ö z ü n g elişi­
m in d e V arlığın g e lişim in d e o la n la rla aynı b e lir le n im le r b u lu ­
n u r , a m a ya n sım ış b iç im d e . B ö y lece Varlık ve Yokluk y e rin e
şim d i O lum lu ve O lum suz b iç im le ri o rta y a çıkar; b irin c isi ilk in
Özdeşlik o la ra k k a rşıtlık sız V arlığ a k a rşılık d ü ş e r k e n , İk in cisi
( k e n d i iç in d e g ö r ü n e r e k ) A yrım o la ra k g e lişir; b ö y le c e y in e
O luşun k e n d isi d e Zem in o la ra k h e m e n belirli-Varlığın Z e m in i
o lu r, a m a b u ra d a belirli-V arlık Z em in e yansım ış o la ra k Varoluş­
tu r, vb. — M a n tığ ın b u (e n g ü ç ) b ö lü m ü b a ş lıc a M e ta fiz iğ in
ve g e n e l o la ra k B ilim lerin k a te g o rile rin i kapsar. B u k a te g o rile r
Ö Z ÖĞRETİSİ 201

ü z e rin e -d ü ş ü n m e d ü ze y in d e k i a n la ğ ın ü r ü n le r id ir le r — a n la k
ki, ay rım ları bağımsız o la ra k alır ve aynı z a m a n d a g ö relilik le rin i
de koyar, a m a ik isin i b ir “de” y o lu y la y a n y a n a ya d a a r d a r d a
b a ğ la r ve b u d ü şü n c e le ri b iraraya g e d rip K avram a b irleştirm ez.

A
Varoluşun Zemini Olarak Oz
a. A n Deriıı-D üşünce B elirlenim leri

a . Ö z d e şlik
§1 15
Ö z kendi içinde g ö r ü n ü r ya d a a rı y a n s ım a d ır; öyleyse s a lt k e n d i
ile b a ğ ın tıd ır — dolaysız o la ra k d eğ il, te rs in e yan sım ış o la ra k — ,
kendi ile Özdeşlik.
B u Ö zd eşlik , sıkı sıkıya tu tu lu p A y rım d an soyutlandığı ö lç ü d e ,
biçimsel Ö z d e şlik ya d a anlak-özdeşliğdir. Ya d a d a h a d o ğ r u s u
so y u tla m a b u b iç im s e l ö z d e şliğ in k o y u lm a sı, k e n d i iç in d e
s o m u t b irşey in b u y alın lık b iç im in e d ö n ü ş tü rü lm e s id ir. B u iki
y o ld a o la b ilir: Ya s o m u t o la n d a b u lu n a n b e lir le n im le r ç o k lu ­
s u n u n b ir b ö lü m ü gözardı edilerek (çözümleme d e n i le n şey le)
b u n la r d a n s a lt biri se ç ile b ilir, ya d a tü r lü lü k le r i g ö z a rd ı
e d ile r e k b e lir lilik le r ç o k lu ğ u bire yoğunlaştırılabilir.
Ö zd e şlik b ir ö n e r m e n in ö zn esi o la ra k S altık ile b a ğ la n ırs a
ö n e r m e şöyle o lu r: Saltık kendine özdeş olandır. — B u ö n e r m e
n e d e n li d o ğ r u olsa d a, g erç ek liğ i iç in d e a m a ç la n ıp a m a ç la n ­
m a d ığ ı ik ir c im lid ir; ve b u n e d e n le e n a z ın d a n a n la tım ın d a
e k s ik tir: ç ü n k ü so y u t anlak-ö zd eşliğ in in m i, e .d . b a ş k a Ö z
b e lir le n im le ri ile k arşıtlık iç in d e k i ö z d e şliğ in ıııi, yoksa k e n d i
iç in d e som ut o la n ö z d e ş liğ in m i d e n m e k is te n d iğ i k a r a rla ş ­
tırılm ış d e ğ ild ir; b u so n Ö zd e şlik , g ö r ü le c e ğ i g ib i, ilk o la ra k
Z e m in ve s o n r a d a h a y üksek g e rç e k liğ i iç in d e K avram dır. —
“Saltık” s ö z c ü ğ ü n ü n k en d isi b ile ç o ğ u k ez “s o y u tta n d a h a ö te
b ir a n la m d a k u lla n ılm a z ; b ö y le c e saltık uzay, saltık z a m a n
soyut u z a y d a n ve so y u t z a m a n d a n d a h a ö te si d e m e k d eğ ild ir.
Ö z ü n b e lirle n im le ri özsel b e lirle n im le r o la ra k a lın d ık la rın ­
d a varsayılan b ir ö z n e n in y ü k le m le ri o lu r la r ki, b u ö zn e, o n la r
özsel o ld u k la rı için, H et şeydir. Bu yolla o rtay a çık an ö n e r m e le r
evrensel D üşünce-yasaları o la ra k a d la n d ır ılır la r . B u n a g ö re
Özdeşlik Önermesi şö y led ir: “Herşey kendi ile özdeştir, A = A ”; ve
2 0 2 M ANTIK BİLİMİ

o lu m s u z o la ra k : “A a ynı za m a n d a A ve A-olvıayaıı olam az.” —


B u ö n e r m e , g e r ç e k b ir D ü şü n c e -y a sa sı o lm a k y e r in e , soyut
A n la k y a s a s ın d a n b a ş k a b irş e y d e ğ ild ir. Ö nerm e biçim inin
k en d isi bile o n u n la çelişir, ç ü n k ü b ir ö n e r m e h e r z a m a n Ö zn e
ile Y ü k lem a r a s ın d a k i b ir ay rım ı b ild ir ir k e n , b u ö n e r m e ise
k e n d i b iç im in in g e re k tird iğ in i y e rin e g e tire m e z . A m a b u yasa
özellikle o n u n k a rş ıtın d a n yasalar y a p a n d a h a so n ra k i D ü şü n ­
ce Y asaları ta ra fın d a n o r ta d a n kaldırılır. — B u Ö zd e şlik Ö n e r ­
m e sin in ta n ıtla n a m a y a c a ğ ı, a m a g e n e d e lıer b ilin c in o n a g ö re
işle d iğ i ve d e n e y im o n u g ö s te rir g ö s te rm e z o n u n la a n la ş tığ ı
ile ri s ü r ü ld ü ğ ü z a m a n , b u sö z d e k ita p d e n e y im in in k a rşıs ın a
h iç b ir b ilin c in b u yasaya g ö re d ü ş ü n m e d iğ i, ta s a r ım la r ü r e t­
m e d iğ i ya d a k o n u ş m a d ığ ı, h a n g i tü r d e o lu r s a o ls u n h iç b ir
v a ro lu şu n o n a g ö re v a ro lm a d ığ ı b iç im in d e k i ev re n sel d en e y im
çık arılabilir. Bu sö zde g e rç e k lik yasasına g ö re k o n u ş m a la r (b ir
g e z e g e n — b ir g e z e g e n d ir ; m a n y e tiz m a — m a n y e tiz m a d ır ;
a n lık — b ir a n lık tır ) b ü tü n ü y le h a k e ttik le ri g ib i, b u d a la lık
o la ra k g e ç e ıiid irle r, ve hiç k u şk u su z g e n e l b ir d e n e y im o lg u su
o la n d a b ııd u r. B u t ü r y a s a la rın sa lt o n d a g e ç e r li o ld u k la r ı
S k o la stiz m , b u n la r ı c id d i o la ra k o rta y a s ü r e n M a n tığ ı ile
b ir lik te , ç o k ta n d ır sa ğ la m sa ğ d u y u ve U s iç in tü m in a n d ı­
rıc ılığ ın ı yitirm iştir.

Ek. Özdeşlik ilkin yine daha önce Varlık olarak bıılmus olduğum uz şeyle
aynıdır, ama dolaysız belirliliğin ortadan kaldırılışı yoluyla “olmuş” olarak —,
böylece İdeallik olarak Varlıktır. Özdeşliğin gerçek imlemini gerektiği gibi
anlam anın büyük önem i vardır, ve bunun için her şeyden önce onu yalnızca
soyut Özdeşlik olarak, e.d. Ayrımın dışlanmasıyla Özdeşlik olarak anlamamak
gerekir. Bu tüm kötü felsefenin kendini felsefe adına yaraşır biricik felsefe
karşısında ele verdiği noktadır. Gerçekliği içindeki Özdeşlik, dolaysızca
varolanın Idealliği olarak, dinsel bilincimiz için olduğu gibi genel olarak başka
düşünce ve bilinç türleri için de yüksek bir belirlenimdir. Denebilir ki, gerçek
Tanrı bilgisi onu Özdeşlik olarak, saltık Özdeşlik olarak bilm ekle başlar. Bu
aynı zamanda Evrenin tüm gücünün ve görkeminin Tanrı önünde çöktüğünü
ve yalnızca Onun gücünün ve Onun görkeminin görünüşü olarak kalıcılığını
sürdürebileceğini imler. — Yine aynı yolda Özdeşlik özbilinç olarak insanın
ken d ini genel olarak D oğadan ve özellikle hayvanlardan ayııdetm esini
sağlayan şeydir, — hayvan ki kendini “Ben” olarak, e.d. kendisinin kendi
içinde arı birliği olarak anlam a noktasına dek varamaz. — Bundan başka,
Özdeşliğin düşünce açısından taşıdığı imleme gelince, b u rad a her şeyden
önemli olan nokta Varlığı ve belirlenimlerini ortadan kaldırılmış olarak içinde
kapsayan gerçek Özdeşliği soyut, yalnızca biçimsel Özdeşlik ile karıştırma­
maktır. Duyum ve dolaysız sezgi konum undan düşünceye sık sık yöneltilen
ÖZ ÖĞ RETİSİ 203

tek-yanlılık, katılık, içeıiksizlik vb. gibi suçlamaların tümü zeminlerini düşünme


etkinliğinin yalnızca soyu t Özdeşleştirme oldıığıı biçimindeki sapık varsayımda
bulurlar, ve biçimsel m antığın kendisidir ki bu varsayımı yukarıdaki §’da
üzerine ışık düşürülm üş olan sözde en yüksek düşıince-yasasını kurarak
doğrular. Eğer düşünce bu soyut özdeşlikten başka birşey olmasaydı, o zaman
onun en gereksiz ve en sıkıcı işlerden biri olduğunu kabul etmek gerekirdi.
Hiç kuşkusuz Kavram ve üstelik idea kendileri ile özdeştirler, ama yalnızca
aynı zam anda Ayrımı kendi içlerinde kapsadıkları ölçüde.

(5. A yrım

§ 116
Ö z y a ln ız c a a rı Ö z d e ş lik ve k e n d i iç in d e G ö r ü n ü ş tü r , ç ü n k ü
k e n d in i k e n d isi ile b ağ m tıla y aıı o lu m s u z lu k ve b ö y le ce k e n d in in
k e n d in d e n itilm e s id ir ; öyleyse ö zsel o la ra k A y n ın b e lir le n im in i
k a p s a r ..
B a şk alık b u r a d a b u n d a n bö y le nitel b a ş k a lık , b e lirlilik , s ın ır
d e ğ ild ir; te rs in e , k e n d in i k e n d i ile b a ğ m tıla y a n Ö z d e o ld u ğ u
iç in , o lu m s u z la m a aynı z a m a n d a b a ğ ın tı, ayrım, koyulm uşluk,
dolaylılık o la ra k v ard ır.

Ek. Özdeşlik nasıl Ayrıma varır? diye sorulduğu zaman bu soruda yalın olarak
Özdeşliğin, e.d. soyut olarak Özdeşliğin kendi için birşey olduğu, ve yine
benzer olarak Ayrımın da eşit ölçüde kendi için başka birşey olduğu varsayımı
yatar. Ama bu varsayım yoluyla ortaya koyulan bu sorunun yanıtlanması
olanaksızlaşır, çünkü eğer Özdeşlik Ayrımdan ayrı olarak görülürse, o zaman
gerçek te geriye yalnızca Ayrım kalır, ve bu n e d e n le Ayrıma ilerleyiş
tanıtlanam az, çünkü kendisinden derlenm esi gereken şey ilerlem enin
“nasıl”ını soran için o rtad a bulunur. Böylece bu soru, d ah a yakından
bakıldığında, kendini baştan sona bir düşüncesizlik olarak gösterir. Bu soruyu
g etiren e herşeyden önce Ö zdeşlikten ne anladığı gibi ikinci bir soru
yöneltildiği zaman, bunun üzerine hiçbirşey düşünmediği ve Özdeşliğin onun
için salt boş bir ad olduğu ortaya çıkacaktır. Dahası, gördüğümüz gibi, Özdeşlik
hiç kuşkusuz olumsuz birşeydir, ama gene de soyut, boş bir Yokluk olarak
Yokluk değil, tersine Varlığın ve belirlenim lerinin olumsuzlannıasıdır. Ama
böyle olarak Özdeşlik aynı zamanda kendi ile bağıntı, ve dahası olumsuz
bağıntıdır, ya da kendinin kendi kendisinden ayırdedilmesidir.

§ 117
A yrım (1) dolaysız A yrını, e.d . Trirlülükt ü r ki, b u n d a a y ırd e d ile n -
le rin h e r b iri kendi için n e ise o dıır, ve b aşkası ile b ağ ın tısın a karşı
ilg isiz d ir; b u b a ğ ın tı öyleyse o n a d ışsal b ir b a ğ ın tıd ır. T ü llü lü k
g ö s te re n k e n d ilik le r in A y rım la rın a k a rşı ilg isiz lik le ri n e d e n iy le
204 M ANTIK BİLİMİ

b ıı b a ğ ın tı o n la r ın d ış ın d a k i b ir ü ç ıın c ü y e , karşıla ştıra n a d ü şe r.


B u d ışsal A yrını b a ğ ın tılı o la n la r ın Ö zd e şliğ i o la ra k Benzerlik, ve
Ö z d e ş siz lik le ri o la ra k Benzemezliktir.
A n la k b u b e lir le n im le r i b ir b ir le r in d e n ö y le sin e a y ırır ki,
k arşılaştırm a B e n ze rlik ve B en zem ezlik için b ir ve aynı d a y a n a­
ğı a lıy o r o lsa d a , — ki b u ik is in in o n d a k i d e ğ iş ik ya n la r ve
bakış açılan o lm a la rı g e re k ir — , g e n e d e k e n d i iç in B e n z e rlik
y a ln ız c a b irin c is i, e .d . Ö z d e şlik , ve k e n d i iç in B e n z e m e z lik
ise A yrım dır.
T ü r l ü lü k d e b e n z e r o la ra k Ö z d e şlik g ib i b ir ö n e r m e y e
çe v rilm iş tir: Herşey tü rlü tü rlü d ü r ya d a B irbirine b ü tü n ü y le
benzer iki şey y o k tu r? B u ra d a herşey o n a ilk ö n e r m e d e y ü k len m iş
o la n Özdeşliğe karşıt b ir y ü k le m in , ve dolayısıyla ilki ile çe lişen
b ir y a s a n ın a ltın a g e tirilir. O ysa T ü r lü lü ğ ü n y a ln ız c a d ışsal
k arşılaştırm ay a b a ğ lı o lm a sı ö lç ü s ü n d e , birşey in kendi için salt
k e n d i ile özdeş olm ası ve b öylece b u ikinci ö n e r m e n in b irin cisi
ile ç e liş m e m e s i gerekir. Ve b u d u r u m d a T ü r l ü lü k b irşe y e ya
d a h eı şeye ait değildir, b u ö z n e n in özsel b ir b e lirle n im in i o lu ş­
tu r m a z ; b ö y le o lu n c a b u ik in c i ö n e rm e y i d ile g e tir m e k b ile
o la n a k sız d ır. — A m a e ğ e r b irşey in kendisi ö n e r m e n in b ild ir­
d iğ i g ib i tü r lü ise, kendi öz b elirliliğ i yoluyla b ö y le d ir; oysa b u
d u r u m d a d e n m e k is te n e n g e n e ld e T ü r lü lü k d e ğ il, te rs in e
belirli A y rım d ır. — L e ib n iz ’in ö n e r m e s in in a n la m ı b ııd ıır.

Ek. Anlak kendini Özdeşliği irdelemeye verdiği zaman gerçekte daha şimdiden
onıın ötesindedir, ve önünde duran yalın Türlülük şeklindeki Ayrımdır. Eğer
o d üşüncenin sözde Özdeşlik yasasına uyar ve “Deniz denizdir,” “Hava
havadır,” “Ay Aydır” dersek, bu dıırım ıda bu nesneler bizim için birbirlerine
karşı ilgisiz olarak geçerlidirler ve böylece önümüzde olan şey Özdeşlik değil,
tersine Ayrımdır. Ama gene de şeyleri yalnızca ünlülükleri içinde görme
noktasında durup kalmayız; tersine onları birbirleri ile karşılaştırır, ve bu yolla
Benzerlikse Benzemezlik belirlenimlerini elde ederiz. Sonlu bilimlerin işi büyük
ölçüde bu belirlenimlerin uygulanmasından oluşur; ve bugünlerde ne zaman
“bilimsel irdeleme” söz konusu olsa, bununla öncelikle irdeleme altına alman
nesneleri birbirleri ile karşılaştırmayı amaçlayan yöntem anlaşılır. Bu yolda
hiç kuşkusuz oldukça önem li sonuçlara ulaşıldığını yadsımamak gerekir, ve
bu bağlam da çağımızın özellikle karşılaştırmalı Anatomi ve karşılaştırmalı
Dilbilim alanlarındaki büyük başarıları anım sanm alıdır. Ama gene de
belirtm ek gereksizdir ki, bu karşılaştırma yönteminin tüm bilgi alanlarında
eşit başarıyla uygulanabileceğini sanmak çok şey beklemek olacaktır. Yine,
özellikle vurgulamak gerek ki, yalnızca karşılaştırma hiçbir zaman bilimin

^'[Leibniz, Monadoloji, § 9.]


ÖZ ÖĞ RETİSİ 205

g ereksinim lerini so n u n a dek karşılayam az ve son u çları hiç kuşkusuz


vazgeçilemez sonuçlar olsalar da, yalnızca gerçek kavrayıcı bilgi için ön
çalışm alar olarak görülm elidirler. — Eğer karşılaştırm anın işi varolan
Ayrımları Ö zdeşliğe indirgem ekse, o zam an m atem atik bu hedefe en
eksiksizce erişilmesini sağlayan bilim olarak görülmelidir, — hiç kuşkusuz nicel
Ayrım bütünüyle dışsal olan Ayrım olduğu için. Böylece örneğin geom etride
nitel olarak ayrı olan bir üçgen ve bir dörtgen, bu nitel ayrım dan soyut­
landıkları zaman, büyüklüklerine göre birbirleri ile eşitlenirler. Daha önce
(§ 99 Ek) sözü edildiği gibi, ve bunun dışında yalın anlak Özdeşliği üzerine
söylenenlerden de görüldüğü gibi, matematiği bu üstünlüğü nedeniyle ne
görgül bilimler ne de felsefe yanından kıskanmak gerekir. — Öyküye göre,
Leibniz bir gün sarayda Tfırlülük önerm esinden söz ettiği zaman bahçede
dolaşan saraylı beyler ve hanım lar felsefecinin yasasını çürütebilm ek için
gösterm ek amacıyla birbirinden ayırdedilem eyecek iki yaprak bulmaya
çalışırlar. Bu hiç kuşkusuz Metafizikle uğraşm anın oldukça uygıın ve bugün
bile yaygınlığını sürdüren bir yoludur; gene de Leibniz’in ilkesi açısından
belirtm ek gerek ki, Ayrım yalnızca dışsal ve ilgisiz Tfırlülük değil, tersine
kendinde Ayrım olarak anlaşılmalıdır ve bu yüzden ayrımlı olmak şeylerin
özsel doğalarına özgüdür.

§118
B e n ze rlik y alnızca b irb irle ri ile aynı olm ayanların, özdeş o lm a y an ­
la rın b ir Ö z d e ş liğ id ir, — ve B e n z e m e z lik b e n z e m e z o la n la r ın
bağıntısıdır. Ö yleyse ikisi d e ilgisizce b ir b ir le r in in d ış ın a d e ğ işik
y a n la r a ya d a b a k ış a ç ıla rın a d ü ş m e z , te r s in e b iri ö te k in d e
g ö rü n ü ş tü r. T ü r lü lü k b u n a g ö re d e r in - d ü ş ü n c e n in A yrım ı ya d a
kendi kendisinde Ayrını, belirli A yrım dır.

Ek. Yalın Türlülük içindeki şeyler kendilerini birbirlerine karşı ilgisiz olarak
gösterirken, buna karşı Benzerlik ve Benzemezlik bir çift belirlenimdir ki saltık
olarak birbirleri ile bağıntılıdırlar ve birini öteki olmaksızın düşünm ek
olanaksızdır. Yalın Türlülükten karşıtlığa bu ilerleme belli bir ölçüde sıradan
bilinçte bile bulunur, ve buna göre bu bilinç bile karşılaştırmanın yalnızca
bulunan bir Ayrım varsayımı altında, ve evrik olarak ayırdetmenin de yalnızca
bulunan bir Benzerlik varsayımı altında bir anlam taşıdığını kabul eder. Buna
göre, eğer görev bir Ayrımı bildirmekse, yalnızca Ayrımları dolaysızca gün
ışığında yatan nesneleri (örneğin bir kalem ve bir deve) birbirlerinden
ayırdeden bir kimseye hiç de büyük bir düşünsel derinlik yüklenemez; yine,
benzer olarak, yalnızca birbirlerine yakın nesneleri — bir kayını ve bir meşeyi,
bir tapınağı ve bir kiliseyi — karşılaştırmayı bilmek de ileri bir karşılaştırma
gücünün belirtisi değildir. Öyleyse, Ayrımda Özdeşliği ve Özdeşlikte Ayrımı
isteriz. Bununla birlikte, görgül bilimler alanında sık sık bu iki belirlenimden
biri üzerine öteki gözden kaçırılır ve böylece bilimsel ilgi bir kez ortada duran
Ayrımları Özdeşliğe indirgemeye yönelirken, bir başka kez eşit ölçüde tek-
206 MANTIK. BİLİMİ

yanlı bir yolda yeni Ayrımların bulunuşuna yönelir. D urum özellikle Doğa
bilim lerinde bııdıır. B urada am aç ilk olarak her zaman yeni ve daha da yeni
özdekler, kııvveüer, cinsler, türler vb. bulmaktır. Ya da, bir başka yönde,
şim diye dek yalınlıkları içinde geçerli sayılmış cisim leri bileşik olarak
tanıtlamaktır, ve çağdaş fizikçi ve kimyacılar yalnızca dört ve yalın olmayan
öğe ile yetinmiş olan eskilere hiç kuskusuz güleceklerdir. Ö te yandan, yine
yalın Özdeşlik başlıca sorun olarak alınır, ve buna göre yalnızca elektrikselliğin
ve kimyasallığın özsel olarak bir ve aynı görülmesiyle kalınmaz, am a giderek
örgensel sindirim ve özümseme süreçleri bile yalın birer kimyasal süreç olarak
kabul edilir. Daha önce belirtildiği gibi (§ 103, Ek), çağdaş felsefenin adı
Özdeşlik Felsefesine çıkmıştır. Ama gene de Ayrımı soyutlayan yalın anlak-
özdeşliğinin hiçliğini gösteren sözcüğün tam anlamıyla felsefe ve özellikle
kurgul mantık olmuştur; gerçi salt Tiirlülük ile yetinmemeyi, tersine varolan
herşeyin iç birliğini saptamayı da eşit ölçüde vurgulayan hiç kuşkusuz yine o
olmuş olsa da.

§ 119
(2) K en d in d e A yrını özsel A y rım d ır, O lum lu ve O lu m su z, öyle ki
b irin c isi O lu m su z olmayacağı b ir yo ld a k e n d i ile ö zd e ş b a ğ ın tıd ır
ve İk in cisi O lu m lu olm ayacağı b ir y o ld a k e n d i iç in ay rı o la n d ır.
H e r b iri başkası olm ayarak k e n d i iç in o ld u ğ u n d a n b a ş k a s ın d a
görünür, ve a n c a k b aşk ası v a ro ld u ğ u s ü re c e v ard ır. O z ıın A yrım ı
öyleyse K arşıtlıktır ki, b u n a g ö re ayrı o la n k a rşıs ın d a genel olarak
b ir b a ş k a s ın ı d e ğ il a m a kendi b a ş k a sın ı b u lu r ; e .d . O lu m lu ve
O lu m s u z u n h e r b ir i k e n d i öz b e lir le n im in i y a ln ız c a ö te k i ile
b a ğ ın tıs ın d a ta ş ır ve y a ln ız c a ö te k in e y a n s ırk e n k e n d i n e y an sır;
b u ö te k i iç in d e b ö y le d ir; b ö y le c e h e r b ir i ken d i b a ş k a s ın ın
b a ş k a s ıd ır.
K e n d in d e A yrım şu ö n e r m e y i v e rir: “Herşey özsel olarak ayrı
birşeydir,” — ya d a şöyle d e an latılır: “ik i karşıt yüklem den birşeye
salt biri düşer, ve bir üçüncüsü yoktur.” — B u K arşıtlık ö n e rm e si
Ö z d e şlik ö n e r m e s i ile k e s in b ir ç e lişk i iç in d e d u r u r , ç ü n k ü
b ir in e g ö r e B irşe y in s a lt ken d i ile bağıntı o lm a sı g e r e k ir k e n ,
ö te k in e g ö re ise b ir karşıt olm ası, kendi başkası ile bağıntı olm ası
g e re k ir. B öyle iki çelişk ili ö n e rm e y i, ü ste lik o n la rı k a rşıla ş tır­
m aya bile g itm ek sizin , yasalar o la ra k y an y an a k o y m a k so y u tla­
m a n ın k e n d in e ö z g ü d ü ş ü n c e s iz liğ id ir. — D ışla n m ış ü çü n c ü
ö n e rm e s i çelişkiyi k e n d in d e n u za k tu tm a k iste y e n a m a b u n u
y a p a rk e n o n u n iç in e d ü ş e n b e lirli a n la ğ ın ö n e rm e s id ir. A ya
+ A ya d a - A o lm a lıd ır; b ö y le ce d a h a ş im d id e n b ir ü ç ü n c ü ,
öyle b ir A söz k o n u s u d u r ki, ııe + ne de - d ir ve o denli de + A
o la ra k ve - A o la ra k k o y u lu r. E ğ e r + B B atı y ö n ü n d e 6 m ili,
ve - B D o ğ u y ö n ü n d e 6 m ili im liy o rsa, ve + ve - b ir b ir le r in i
ÖZ ÖĞ RETİSİ 207

o r ta d a n k a ld ır ıy o rla r s a , o z a m a n 6 m illik y ol ya d a u zay b u


k a rş ıtlık ile ve o n su z n e idiyse öyle kalır. S ay ın ın ya d a so y u t
y ö n ü n yalın artısı ya d a eksisi b ile , e ğ e r d ile rse k , sıfırı ü ç ü n c ü -
le ri o la ra k a lır la r ; a m a A n la ğ ın + ve - a r a s ın a g e tir d iğ i b o ş
k a rş ıtlığ ın b ö y le sayı, yö n vb. g ib i s o y u tla m a la r d u r u m u n d a
b ir d e ğ e r ta ş ıd ığ ın ı y a d s ım a m a k g e re k ir.
Ç elişk ili K a v ra m la r ö ğ r e tis in d e b ir K av ram ö r n e ğ in m avi
ik e n (ç ü n k ü b u ö ğ r e tid e d u y u sa l b ir r e n k ta s a r ım ın a b ile
K av ram d e n i r ) , ö te k i K avram m avi-olm ay a n d ır, öyle k i b u
b a ş k a sı o lu m lu birşey, söz g e lim i sarı o la m a z , te rs in e o n a
y a ln ız c a s o y u t-o lu m s u z b irşe y o la r a k s a rılm a k g e re k ir. —
O lu m s u z u n k e n d i iç in d e o d e n li d e o lu m lu o lm a sı (s o n ra k i
§) b ir b a ş k a s ın a k a rşıt o la n ın o n u n b a ş k a sı o lm a sı b e lir le n i­
m in d e d a h a ş im d id e n im le n ir. — Ç e lişk ili d e n ile n K a v ra m ­
la rın k a rşıtlık la rın ın b o şlu ğ u ev ren sel b ir y asan ın şu sö zd e g ö r­
k e m li a n la tım ın d a b ü tü n ü y le s e rg ile n ir : H er şeye tü m b ö y le
k a rş ıt y ü k le m le r d e n b ir i d ü şe r, b a ş k a sı d e ğ il, öyle ki T in ya
ak tır ya d a a k d eğ il, ya sa rıd ır ya d a sarı d eğ il vb., so n su za dek.
Ö zd e şlik ve K arşıtlığın k e n d ile rin in k a rşıt o ld u k la rı u n u tu ­
lu rk e n , K arşıtlık ö n e rm e si g id e re k Ç elişki ö n e rm e si b iç im in d e
Ö z d e ş lik ö n e r m e s i o la ra k a lın ır, ve b ir b ir le r i ile ç e liş e n
a y ırm a ç la rd a n h iç b irin i iç e rm e y e n (y ukarıy a b k z.) ya d a h e r
ikisini d e iç e re n b ir K avram m a n tık sa l o la ra k yanlış sayılır, söz
g e lim i ç o k g e n b ir d a ire . Ç o k g e n b ir d a ir e n in ve d o ğ ru s a l b ir
yayın b u ö n e r m e ile eşit ö lç ü d e çe lişm esin e k a rşın g eo m etric i-
le r h iç d u r a k s a m a d a n d a ire y i d o ğ r u s a l k e n a r la r ı o la n b ir
ço k g e n o la ra k g ö r ü r ve ele alırlar. A m a böyle d a ire g ib i birşey
( d a h a d o ğ r u s u , o n u n y alın b e lirliliğ i) g e n e d e b ir K avram
d e ğ ild ir; d a ire K av ram ın d a özek ve çev re eşit ö lç ü d e ö zseld iı-
ler, iki a y ırm a ç d a o n a a ittir; ve g e n e d e çe v re ve ö z e k k a rşıt
ve ç e liş k ilid irle r.
F iz ik te o ld u k ç a ö n e m li o la n K u tu p sa llık ta s a rım ı K a rşıt­
lığ ın d a h a d o ğ r u b ir b e lir le n im in i k e n d i iç in d e k ap sar. A ıııa
F izik d ü ş ü n c e le r a ç ıs ın d a n s ır a d a n m a n tığ a d a y a n d ığ ı iç in ,
k u tu p s a llığ ı a ç ın d ır a r a k o n d a y a ta n d ü ş ü n c e le r e v a ra c a k
o lu rs a b u n d a n k o la y ca ü rk e b ilir.

Ek 1. Olımıhı yine Özdeşliktir, ama bunun daha yüksek gerçekliğinde, kendi


ile özdeş bağıntı olarak ve aynı zamanda Olumsuz olmamak üzere. Olumsuz
kendi için alındığında Ayrımın kendisinden başka birşey değildir. Özdeş olan
böyle olarak ilkin belirlenimden yoksundur; buna karşı Olumlu kendi ile özdeş
olandır, am a bir başkasına karşı belirli olarak; ve Olumsuz Özdeşlik olmama
208 M ANTIK BİLİMİ

belirlenimi içindeki genelde Ayrımdır. Bu belirlenim Ayrımın kendi içindeki


Ayrımıdır. — O lum luda ve Olumsuzda saltık bir Ayrım bulunduğu sanılır.
Oysa kendilerinde ikisi de aynıdırlar ve buna göre Olum lu Olumsuz olarak
ve evrik olarak Olumsuz O lum lu olarak da adlandırılabilir. Böylece eldeki
değerler ve borçlar kendileri için kalıcı iki tikel değer türü değildirler. Borçlu
olanın durum unda Olumsuz olan alacaklının durum unda Olumludur. Yine
benzer olarak Doğuya doğru bir yol aynı zamanda Batıya doğru bir yoldur.
Olumlu ve Olumsuz öyleyse özsel olarak birbirleri ile koşulludurlar ve yalnızca
birbirleri ile bağıntılarında vardırlar. Mıknatıstaki Kuzey kutup Güney kutup
olmaksızın ve Güney kutup Kuzey kutup olmaksızın olamaz. Eğer bir mıknatıs
ikiye bölünürse bir parçada Kuzey kutup ve öteki parçada Güney kutup elde
edilmez. Yine elektrik durum unda da pozitif elektrik ve negatif elektrik ayrı
ve kendi başlarına kalıcı iki akım türü değildirler. Karşıtlıkta genel olarak
ayrı olan salt bir başkasına değil ama kendi başkasına karşı durur. Sıradan
bilinç aralarında ayrımlı olanları birbirlerine karşı ilgisiz olarak görür. Buna
göre denir ki, Ben bir insanım ve çevremde hava, su, hayvanlar ve genel olarak
başka şeyler vardır. O rada herşey birbiri dışına düşer. Buna karşı felsefenin
amacı ilgisizliği yasaklamak ve şeylerin zorunluklarını saptamaktır, öyle ki
başkası fendi başkasına karşı duruyor olarak görünür. Ö rneğin örgensel-
olmayan Doğa yalnızca örgensel Doğadan başka birşey olarak değil, ama onun
zorunlu başkası olarak görülmelidir, ikisi birbiı iyle özsel bağıntı içindedir, ve
h er ikisi de ancak ötekini kendinden dışlıyor ve tam bu yolla kendini ona
bağlıyor olduğu sürece vardır. Yine, giderek Doğa bile Tin olmaksızın olamaz
ve Tin ise Doğa olmaksızın. Kişi düşüncesinde “öteki de olanaklıdır” gibi
anlatım ları bir yana bırakabildiği zaman, genel olarak önem li bir adım
atılmıştır. Böyle konuşurken insan henüz olumsal olanla lekelidir; buna karşı,
daha önce belirtildiği gibi, gerçek düşünce bir zorunluk düşüncesidir. —
Çağdaş Doğabilim ilk kez mıknatısta kutupsallık olarak algılanan karşıtlığın
b ü tü n bir Doğaya yayılmış olarak evrensel bir Doğa yasası olarak saptandığı
bir düzeye ulaşmıştır ve bunun hiç kuşkusuz bilimde özsel bir ilerleme olarak
görülmesi gerekir; ama ne yazık ki karşıtlığın yanında dııraksamaksızın yalın
türlüliiğe de geçerlik tanınarak buna gölge düşürülmüştür. Böylece, örneğin
renkler bir zaman doğru olarak birbirlerine karşı kutupsal karşıtlık içinde
duruyor olarak görülür (tümleyici denilen renkler olarak), am a hem en
b u n u n arkasından yine onları kırmızının, sarının, yeşilin vb. ilgisiz ve yalın
nicel ayrımları içinde ele almaya geçilir.

Ek 2. Dışlanmış Üçüncü önerm esine göre konuşmak yerine (ki soyutanlağın


ö nerm esidir), “Herşey karşıttır” dem ek daha doğrudur. Gerçekte ne gökte
ne de yerde, ne tinsel ne de doğal dünyalarda anlağın ileri sürdüğü gibi öyle
soyut bir “Ya— Ya da yoktur. Varolan herşey somut birşey, ve böylece kendi
içinde ayrım ve karşıtlık taşıyan birşeydir. Şeylerin sonlulukları buna göre
dolaysız belirli-Varlıklarının kendilerinde oldukları gibi o n lara karşılık
düşmemesinden oluşur. Böylece örneğin örgensel-olmayan Doğada kendinde
ÖZ ÖĞRETİSİ 209

asit aynı zam anda bazdır, e.d., Varlığı saltık olarak kendi bankası ile bağıntılı
olmaktır. Öyleyse bu durum da asit de karşıtlıkta dingin olarak kalıcı birşey
değildir, tersine kendini kendinde olduğu gibi koymaya çabalar. Genel olarak
Dünyayı devindiren şey çelişkidir ve çelişkinin düşünülem ez olduğunu söyle­
mek gülünçtür. Bu ileri sürülende doğru olan tek şey sorunun kendini çeliş­
kide sona erdiremiyeceği ve çelişkinin kendini kendisi yoluyla ortadan kal­
dırmakta olduğudur. O rtadan kaldırılmış çelişki ise soyut Özdeşlik değildir,
çünkü bunun kendisi yalnızca karşıtlığın bir yanıdır. Çelişki olarak ortaya koyul­
muş karşıtlığın en yakın sonucu Zemindir ki, Özdeşliği olduğu gibi Ayrımı da ortadan
kaldırılmış ve yalın düşünsel kıpılara indirgenmiş olarak kendi içinde kapsar.

§ İ2Ö
O lum lu o la n o ayrım lı k e n d ilik tir ki, k e n d i iç in o lm a sı a m a ay n ı
z a m a n d a kendi başkası ile b a ğ ın tısın a karşı ilgisiz olmaması gerekir.
O lu m suzun d a e ş it ö lç ü d e b ağ ım sız o lm a sı, kendi ile o lu m s u z b ir
b a ğ ın tı o la ra k ke n d i için olm ası, a m a ay n ı z a m a n d a O lu m s u z
o la ra k h e r n e o lu rs a o lsu n b u k e n d i ile b a ğ ın tısın ı, O lu m lu s u n u ,
y aln ızca b a ş k a sın d a taşım ası gerek ir. Ö yleyse O lu m lu ve O lu m s u ­
z u n h e r ikisi d e a ç ık ç a k o y u lm u ş ç e liş k id ir, ikisi d e kendilerinde
a y n ıd ır. İk isi d e a y rıc a kendileri için b ö y le d ir, ç ü n k ü h e r b ir i
b a ş k a sın ın ve k e n d i k e n d is in in o r ta d a n k a ld ırılm a s ıd ır. B öylece
[ o r ta d a n k a lk a r ya d a ] Zem ine d ü ş e r le r [ g e h e n zu G runde]. —
Ya d a özsel A yrım , k e n d in d e ve k e n d i için A yrım o la ra k , dolaysız­
ca s a lt k e n d is in in k e n d is in d e n A y rım ıd ır, ö yley se ö z d e ş o la n ı
k ap sar; b ü tü n ü y le k e n d in d e ve k e n d i iç in v a ro la n A yrım a öyleyse
k e n d isi d e n li Ö z d e ş lik d e aittir. — K e n d in i ken d in e b ağıntılayan
Ayrım o la ra k o n d a n yine kendine özdeş olarak d a söz edilir, ve k arşıt
g e n e l o la ra k birini ve b u n u n başkasını, k e n d in i ve kendi ka rşıtın ı
k e n d i iç in d e k a p sa y a n d ır. Ö z ü n k e n d i-iç in d e liğ i, b ö y le b e lir le n ­
d iğ in d e , Zem indir.

y. Z em in

§ 121
Zem in Ö z d e ş lik ve A y rım ın b ir liğ id ir; k e n d i le r in i A yrını ve
Ö zd e şlik o la ra k o rta y a ç ık a ra n la rın g e rç e k liğ id ir, — k en d i-için e -
y a n sım a ki o d e n li d e başk ası-için e- y a n s ım a d ır, ve ev rik o la ra k .
Z em in B ü tü n lü k o la ra k k o y u lm u ş Özdür.
Z em in ö n e rm e s i şöyledir: “H e rşe y in y e te rli Z em in i v a rd ır”; şu
d e m e k tir ki, birşey in g erç ek özselliği n e k e n d i ile özdeş o la ra k
n e d e ay rım lı o la ra k , n e salt o lu m lu n e d e sa lt o lu m su z birşey
o la ra k b e lir le n im i d eğ il, a m a V arlığ ın ı b ir b a ş k a sın d a taşım a-
210 MANTIK BİLİMİ

sid ir — ki b u b a ş k a sı o n u n k e n d i-ile -ö z d e ş y a n ı o la ra k Ö z ü ­
dür. O z b u düzey e d e k soyut kendi içme y an sım a d eğ il, te rsin e
başkasına y a n s ım a d ır. Z e m in kendi içinde v a r o la n Ö z d ü r, ve
Ö z ö zsel o la ra k Z e m in d ir, ve a n c a k b irş e y in , b ir b a ş k a s ın ın
Z e m in i o ld u ğ u s ü r e c e Z e m in d ir.

Ek. Zemin konıısıında onun Özdeşlik ve Ayrımın birliği olduğu söylendiğinde,


bu birlikten soyut Özdeşliği anlamamak gerekir, çünkü o zaman salt başka
bir adlandırm a yapılmış, am a düşünce açısından yine o gerçek olmadığı
saptanan anlak-Özdeşliğinin kendisi elde edilmiş olur. Bu yüzden o yanlış
anlamayı önlemek için Zeminin Özdeşlik ve Ayrımın yalnızca birliği değil ama
o denli de ayrımı olduğu söylenebilir. Bize kendini ilkin çelişkinin ortadan
kaldırılması olarak gösteren Zemin böylece yeni bir çelişki olarak görünür.
Ama bu çelişki böyle iken dingin olarak kendi içinde kalıcı değil, tersine
kendini kendinden itiştir. Zemin ancak birşeye Zemin olabildiği ölçüde
Zemindir; Zem inden çıkan ise onun kendisidir, ve burada Zeminin biçim­
selliği yatar. Zem inden doğan ve Zemin bir ve aynı içeriktir, ve aralarındaki
ayrım bir yanda kendi ile yalın bağıntı ve öte yanda dolaylılık ya da ortaya
koyulmuşluk arasındaki salt biçimsel ayrımdır. Eğer şeylerin Zem inlerini
soruşturursak, bu genel olarak üzerine-düşiincenin daha önce (§ 112, Ek)
değinilen bakış açısıdır; bu durum da şeyi bir bakıma ikili olarak görmeyi
isteriz, bir kez dolaysızlığı içinde ve ikinci kez bundan böyle orada dolaysız
olm adığı Z em ininde. Bu yeterli Zemin yasası denilen yasanın da yalın
anlamıdır; bu yasa yalnızca şeylerin özde dolaylı olarak görülmeleri gerektiğ­
ini söyler. Biçimsel mantık bu düşünce-yasasmın kuruluşunda başka bilimlere
belli ölçüde kötü örnek olur, çünkü onlardan içeriklerini dolaysızca geçerli
saymamalarını istemesine karşın kendisi bu düşünce-yasasını kurarken onu
çıkarsamaz, dolaylılığını göstermez. Mantıkçının düşünce yetimizin herşeyin
Zeminini sormamızı gerektirecek biryolda oluştuğunu ileri sürme hakkı ile
eşit hakla doktor da ona suya düşen bir insan niçin boğulur diye sorulduğu
zaman insanın su altında yaşayamayacak bir yolda oluşmuş olduğu yanıtını
verebilir, ve kendisine bir suçlunun niçin cezalandırıldığı sorulan bir tüzeci
yurttaş toplıım unun suçlunun cezasız bırakılamayacağı bir yolda oluştuğunu
ileri sürebilir. Ama Mantık Zemin ile ilgili düşünce-yasasma bir Zemin verme
görevini gözardı etse bile, gene de hiç olmazsa Zem inden ne anlaşılacak
olduğu sorusunu yamtlamalıdır. Zeminin “bir sonucu o lan ” biçimindeki
sıradan açıklaması ilk bakışta yukarıda verilen Kavramsal tanım dan daha
açık ve daha anlaşılır görünür. Ama, bundan sonra, sonucun ne olduğu
sorulduğu zaman, onun “bir Zemini olan” olduğu yanıtı alındığında görünür
ki, bu açıklamanın anlaşılırlığı yalnızca kendini bizim durum um uzda daha
önceki bir düşünce deviminin sonucu olarak göstermiş olan birşeyi varsayma­
sında yatar. Oysa Mantığın işlevi yalnızca ve yalnızca tasarım lanan ve böyle
olarak kavranmayan ve tanıtlanmayan düşünceleri kendi kendini belirleyen
ÖZ ÖĞRETİSİ

düşüncenin evreleri olarak göstermektir, ve bu yolladır ki bunlar kavranmış


ve aynı zam anda tanıtlanmış olurlar. — Gündelik yaşamda ve benzer olarak
sonlu bilim lerde bu derin-düşı'ınce biçim inden onun uygulanması yoluyla
irdelem e altındaki n esnelerin gerçekte nasıl davrandıklarını saptam a
a m a c ı y l a sık sık yararlanılır. Yine bu irdeleme biçimine, eğer deyim yerindeyse,

bilginin yalnızca günlük gereksinimleriyle uğraşıyor olduğu sürece karşı


çıkmak anlam sızdır; am a gene de vurgulam ak gerek ki, bu yaklaşım ne
kuramsal ne de kılgısal bakımdan kesin bir doyum verme gücünde değildir.
Hiç kuşkusuz şu nedenle ki, Zeminin henüz kendinde ve kendi için belirli
hiçbir içeriği yoktur ve böylelikle birşeyi Zeminli olarak görmekle dolaysızlık
ile dolaylılık arasında yatan salt biçimsel ayrımı sürdürm üş oluruz. Böylece,
örneğin elektriksel bir görüngü ile karşılaşılır ve Zemini sorgulanır; buna yanıt
olarak elektriğin bu görüngünün Zemini olduğu söylenir. Ama bu, yalnızca
içsel birşey biçim ine çevrilmiş olarak, dolaysızca önüm üzde bulunanla aynı
içeriktir. — Ö te yandan, Zemin yalın olarak kendine özdeş birşey değil, ama
o denli de ayrımlıdır, ve bu nedenle bir ve aynı içeriğe değişik Zem inler
verilebilir. Bu Zem inler türlülüğtı, ayrım Kavramına göre, daha sonra aynı
içerikten yatıave ona karşı Zeminler biçimindeki karşıtlığa doğru ilerler. —
Söz gelirni bir eylemi, daha belirli olarak diyelim ki hırsızlığı ele alalım. Bu
üzerinde bir çok yanın ayırdedilebilecek olduğu bir içeriktir. Hırsızlık yoluyla
mülkiyet çiğnenmiştir; sıkıntı içinde olan hırsız ise bu yolla gereksinimlerini
karşılayacak araçları kazanm ıştır; dahası, hırsızlığa uğrayanın kendisi
mülkiyetini iyi bir yolda kullanmamış da olabilir. Hiç kuşkusuz doğrudur ki
b u rada yer alan m ülkiyete saldırı olayı ö n ü n d e tüm başkalarının geri
çekilmeleri gereken belirleyici bakış açısıdır: am a bu karar Zemin yasasında
yatmaz. Hiç kuşkusuz bu düşünce yasasının sıradan taslağına göre söz konusu
olan şey yalnızca genel olarak Zemin değil, ama yeterli Zemindir, ve bu nedenle
örnek olarak alm an eylemde mülkiyete saldırı dışında belirtilen başka
noktaların da Zemin olabilecekleri düşünülecek olsa bile, bunlar yeterli Zemin
olamayacaklardır. Ama bu noktada belirtm ek gerek ki, eğer yeterli bir
Zeminden söz ediliyorsa, bu yüklem ya boş ve yararsızdır, ya da öyle bir türdedir
ki, onunla genel olarak Zemin kategorisinin ötesine geçilir. Düşünülen yüklem,
eğer onunla yalnızca genel olarak bir Zemin verme yeteneğinin anlatılması
gerekiyorsa, boş bir genelem eden öteye varamayacaktır, çünkü Zemin ancak
bu yetenekte olduğu sürece Zemindir. Eğer bir asker yaşamını kurtarm ak
için savaştan kaçıyorsa, hiç kuşkusuz ödeve aykırı davranmaktadır, am a onu
böyle davranmaya belirlemiş olan Zeminin yeterli olmadığı ileri sürülemez,
yoksa yerinde kalmış olması gerekirdi. Dahası, şunu da söylemek gerek ki,
bir yandan tüm Zem inler yeterli iken, öte yandan o denli de hiçbir Zemin
salt Zemin olarak yeterli değildir; hiç kuşkusuz şu nedenle ki, daha önce
yukarıda belirtildiği gibi, Zemin kendinde ve kendi için belirli hiçbir içerik
taşımaz, ve öyleyse kendiliğinden-etkin ve üretken değildir. Daha sonra Kavram
bize kendini böyle kendinde ve kendi için belirli ve öyleyse kendiliğinden-
etkin içerik olarak gösterecektir. Yeterli Zemin üzerine konuşurken ve şeylerin
212 M ANTIK BİLİMİ

bu bakış açısı altında irdelenmesi gerektiğini vurgularken Leibniz’in üzerinde


durduğu şey bu Kavramdır. Leibniz bu bağlamda öncelikle bugünlerde bile
çok yaygın olan salt dı'ızenekçi anlayışı göz önünde tutuyor ve haklı olarak
bunun yeterli olmadığını bildiriyordu. Örneğin örgensel kan-dolaşımı süreci
yalnızca yürek kasılm alarına indirgendiği zaman bu salt dı'ızenekçi bir
anlayıştır. Ve suçluyu zararsızlaştırma, caydırma ya da bunlar gibi başka dışsal
Zeminleri cezanın amacı olarak gören ceza yasası kuram ları da eşit ölçüde
dıızenekçidir. Leibniz’in bu biçimsel Zemin yasası gibi böylesine yüzeysel
birşeyle yetinmiş olduğunu sanm ak gerçekte ona karşı haksızlık etm ek
olacaktır. O nun tarafından geçerli kılınan irdelem e yöntemi, kavrayıcı bir
bilginin söz konusu olduğu yerde salt Zem inler ile yetinen biçimciliğin tam
karşıtıdır. Leibniz bu bakımdan causas efficentes ve causas finalesı birbirinin
karşısına koydu ve birincide durup kalmayarak İkinciye doğru ilerlem e
istem inde bulundu. Bu ayrım a göre örneğin ışık, ısı, nem hiç kuşkusuz
bitkilerin büyüm esinde causae efficentes olarak görüleceklerdir, causafinalis
olarak değil. Causa finalis bitkinin kendisinin Kavramından başka birşey
değildir. — Yine burada belirtilebilir ki, özellikle tüze ve töre alanlarında salt
Zem inde durup kalmak genel olarak Sofistlerin konum ları ve ilkeleridir.
Sofistlik söz konusu olduğunda bundan genellikle öyle bir irdeleme yöntemi
anlaşılır ki, amacı haklı ve gerçek olanı çarpıtmak ve genel olarak şeyleri yanlış
bir ışıkta göstermektir. Bu eğilim gene de bakış açısı birincil olarak gündelik
uslamlamanın bakış açısından başkası olmayan Sofistlikte doğrudan doğruya
yer almaz. Sofistler Yunanlıların bundan böyle dinsel ve törel alanlarda
yalnızca yetke ve uylaşım ile yetinemeyecekleri ve onlar için bir yükümlülük
olması gerekeni yalnızca düşünce aracılığıyla üretilen bir içerik olarak bilmeye
gereksinim duydukları bir zamanda ortaya çıkmışlardı. Sofistlerin bu istemi
karşılamaları yurttaşları şeylerin irdelenmesini sağlayacak çeşidi bakış açılarım
araştırmaya yöneltmek oluyordu. Bu değişik bakış açıları ise birincil olarak
değişik Zem inlerden başka birşey değildiler. Ama, daha önce de belirtildiği
gibi, Zemin kendinde ve kendi için belirli hiçbir içerik taşımaz ve töre-dışı ya
da tüzeye-aykırı olan için bir Zemin bulmak tıpkı törel ve tüzel olan için
o lduğu denli kolaydır. Ve böylece hangi Z em inlerin geçerli olm aları
gerektiğine karar verm ek özneye düşer ve onun neye karar vereceği ise
sonunda gelip bireysel kafa yapısına ve amaçlarına dayanır. Ama böylelikle
kendinde ve kendi için geçerli olanın ve herkes tarafından tanınanın nesnel
temeli çürütülm üş olur, ve bu olumsuz yanıdır ki Sofistliğe haklı olarak
yukarıda değinilen o kötü ünü getirmiştir. Sokrates, hepim izin bildiği gibi,
Sofistlere karşı her yönden savaştı. Gene de bunu onların uslamlamalarının
karşısına yalnızca doğrudan doğruya yetkeyi ve uylaşımı çıkararak değil, ama
yalın Zem inlerin dayanıksızlığını eytişimsel olarak göstererek ve öte yandan
doğruyu ve iyiyi, ya da genel olarak istencin evrenselini ya da Kavramını
geçerli kılarak yaptı. — B ugünlerde yalnızca dünyasal şeyler ü zerine
tartışm alarda değil, am a vaazlarda da sık sık işe öncelikle uslam lam a ile
başlanır ve böylece söz gelimi Tanrıya karşı m innettarlığın tüm olanaklı
o z ö ğ r e t is i 213

Zeminleri ortaya koyulur. Sokrates ve Platon bunları Sofistlik olarak nitele­


mede hiç duraksamazlardı, çünkü, söylendiği gibi, Sofistlik birincil olarak
içerikle ilgilenmez; — bu pekala gerçek olabilir; tersine, onun ilgi noktası
herşeyin savunulmasını olduğu gibi herşeye saldırılmasını da olanaklı kılan
Zemin biçimidir. Derin düşüncelerle varsıllaşmış bir uslamlama dönem i
olarak çağımızda herşey için, üstelik en kötü ve en sapık olan şeyler için bile
iyi bir Zemin ileri süremeyecek birini oldukça beceriksiz olarak görmek gerekir.
Dünyada yozlaşmış herşey iyi Zeminlerde yozlaşmıştır. Zeminlere başvurulması
kişiye ilkin onların önünde geri çekilmek zorunda kaldığı duygusunu verir;
ama deneyim ona işlerin gerçek durum unu öğrettiği zaman bunlara kulakla­
rını tıkar ve b undan böyle bu yolla daha öte etkilenmeye izin vermez.

§ 122 _
Ö z ilk o la ra k ken d i içinde g ö r ü n m e ve d o la y lılık tır; d o la y lılığ ın
b ü t ü n lü ğ ü o la r a k k e n d i ile b irliğ i ş im d i a y rım ın ve b ö y le c e
d o laylılığın k e n d in i o rta d a n k ald ırm ası o la ra k koyulur. B u öyleyse
dolaysızlığın ya d a Varlığın y e n id e n k u r u lu ş u d u r, — V arlığın, a m a
dolaylılığın ortadan kaldırılmasıyla dolaylı o ld u ğ u sü rec e. B u V arlık
Varoluştur.
Z e m in h e n ü z k e n d in d e ve k e n d i iç in b e lir li h iç b ir içerik
taşım az, n e d e Erektir, öyleyse n e etkin n e d e üretkendir; te rsin e ,
b ir V a ro lu ş Z e m in d e n y a ln ız c a ortaya çıkar. Belirli Z e m in
öyleyse b iç im s e l birşey, h e r h a n g i b ir b e lirlilik tir, y e te r ki
o n u n la e ş g ü d ü m lü o la n dolaysız V aro lu ş ile ilişki iç in d e kendi
kendisi ile bağıntılı o la ra k , o lu m la m a o la ra k k o y u lm u ş o lsu n .
D e ğ il m i ki Z e m in d ir, öyleyse o d e n li d e iyi b ir Z e m in d ir,
ç ü n k ü “iyi” b ü tü n ü y le s o y u t o la ra k o lu m lu b irş e y d e n d a h a
ö te s i d e ğ ild ir , ve h e r h a n g i b ir y o ld a a ç ık ç a o lu m lu b irşe y
o la ra k sö z ü e d ile b ile n h e r b elirlilik iyidir. B öylece h e rşe y iç in
b ir Z em in b u lu n a b ilir ve v erileb ilir, ve iyi b ir Z em in ( ö rn e ğ in
e y lem iç in iyi b ir g ü d ü ) b irşey o rta y a ç ık a ra b ilir ya d a çıkara-
m aı, b ir s o n u c u o la b ilir ya d a olamaz. O ö r n e ğ in o n u ilk kez
e tk in k ıla n ve b ir n e d e n y ap a n iste n c e a lın a ra k b ir g ü d ü o lu r,
b irşe y i o rta y a çık arır.

b. Varoluş '

§ 123
V aroluş k en d i-için e -y a n sım a ile b a şk ası-iç in e-y a n sım a n ın dolaysız
b irliğ id ir. B u n a g ö r e V aro lu ş k e n d i-iç le rin e -y a n s ıy a n la r o la ra k
v a r o la n la r ın b e lirs iz b ir ç o k lu ğ u d u r ki, b u s o n u n c u la r ay n ı
z a m a n d a o d e n li d e b aşk ası iç in d e g ö r ü n e r e k görelidirler, ve
214 M A NTIK BİLİMİ

Z e m in le rin ve Z e m in lile rin karşılıklı b a ğ ım lılık la rın d a n ve so n su z


e ş g ü d ü m le r in d e n b ir d ü n y a o lu ş tu ru r la r. Z e m in le r in k e n d ile r i
V a r o lu ş la r d ır ve v a r o la n la r d a b e n z e r o la ra k b ir ç o k y ö n e g ö re
Z e m in le r ve Z e m in lile rd ir.

Ek. “Existmz” anlatımı (aexistere”den tıırev) ortaya çıkmışlığı belirtir, ve Varoluş


zeminden ortaya çıkmış, dolaylılığın ortadan kaldırmasıyla yeniden kurulmuş
Varlıktır. Oz, ortadan kaldırılmış Varlık olarak, bize kendini ilkin kendi içinde
görünen birşey olarak göstermiştir, ve bu görünenin belirlenim leri Özdeşlik,
Ayrım ve Zemindir. Bu sonuncusu Özdeşlik ve Ayrımın birliğidir, ve böyle
olarak aynı zamanda kendini kendisinden ayırdedendir. Ama Zem inden
ayırdedilen ise yalın Ayrım değildir, tıpkı Zeminin kendisinin de soyut Özdeşlik
olmaması gibi. Zemin kendi kendisinin ortadan kaldırılmasıdır, ve kendisini
ona ortadan kaldırdığı şey, olıımsuzlanmasının sonucu, Varoluştur. Varoluş
Zem inden çıkmış birşey olarak onu kendi içinde kapsar, ve Zemin geride
Varoluşun arkasında kalmaz, tersine kendini ortadan kaldırarak Varoluşa
çevirir. Bu olgu belli bir ölçüde sıradan bilinçte bile bulunur, öyle ki birşeyin
Zemini irdelenirken bu Zemin soyut, içsel birşey değil am a tersine kendisi
de varolan birşey olarak görülür. Böylece, örneğin bir yapıyı ateşe veren bir
şimşek çakışı yangının Zemini olarak görülürken, yine bir ulusun töre ve yaşam
ilişkileri de onun anayasasının Zemini olarak görülürler. Bu, genel olarak,
varolan dünyanın kendini derin-düşünceye ilk sunuş şeklidir, — belirsiz bir
varolanlar çokluğu ki, kendi içlerine ve aynı zam anda başkasına yansımış
olmakla, birbirlerine karşı Zemin ve Zeminli olarak davranırlar. Evrenin
varolan şeyler toplamı olarak bu renkli oyununda ilkin hiçbir yerde sağlam
bir destek kendini göstermez: burada herşey yalnızca göreli, başkası ile koşullu
ve yine başkasını koşullandıran birşey olarak görünür. D erin düşünce
düzlem inde kalan anlak bu h er yana yayılan bağıntıları ortaya çıkarmayı ve
izlemeyi kendine iş edinir; ama bir son-erek sorusu orada yanıdanmamış kalır,
ve kavramsal Usun gereksinim i bu nedenle mantıksal id ean ın daha öte
gelişimi ile bu yalın bağıllık ya da görelilik konum unun ötesine geçer.

§ 124
A m a v a r o la n ın b a ş k a sı-iç in e -y a n sım a sı k e n d i-iç in e -y a n s ım a d a n
a y rılm a z ; Z e m in b u n la r ı n b ir lik le r id ir ve V a ro lu ş b u b ir lik te n
o rta y a çık m ıştır. V a ro la n öyleyse g ö re liliğ i ve b a ş k a v a r o la n la r
ile ço k y an lı b a ğ la n tıla rı k e n d is in d e k a p s a r ve k e n d i iç in e Zemin
o la ra k yansım ıştır. V a ro la n b ö y le c e peydir.
K a n t fe ls e f e s in d e b ü y ü k b ir ü n k a z a n m ış o la n kendinde-Şey
b u r a d a k e n d in i o rta y a çık ışı iç in d e , e .d . s o y u t k e n d i-iç in e -
y a n s ım a o la ra k g ö s te r ir ki, b aşk a sı-iç in e -y a ıısım a y a k a rşı ve
g e n e l o la ra k a y rım la şm ış b e lir le n im le r e k a rş ı b u n la r ı n b o ş
temelleri o la ra k ü z e r in d e d ir e tile n şey o d ıır.
ÖZ ÖĞ RETİSİ 215

Ek. Kendinde-Şeyin bilinem ez olduğu ileri sü rü ld ü ğ ü n d e, bilm enin b ir


nesnenin somut belirliliği içinde ayrımsanması olarak anlaşılması ölçüsünde
bunu kabul etm ek gerekir. Ama kendinde-Şey bütünüyle soyut ve belirsiz
Şey olarak Şeyden başkası değildir. Dahası, nasıl kendinde-Şeyden söz edilirse,
eşit hakla kendinde-Nitelikten, Itendinde-Nicelikten ve benzer olarak tüm geri
kalan kategorilerden de söz edilebilir, ve bu durum da bu kategoriler soyut
dolaysızlıkları içinde, e.d. gelişim ve iç belirliliklerine bakılmaksızın anlaşılıyor
olacaklardır. Eğer “kendinde”si içinde saptanan yalnızca Şey ise, bu olsa olsa
anlağın bir özenci olarak görülmelidir. Ama “kendinde” bunun dışında doğal
ve tinsel dünyaların içeriğine de uygulanır ve buna göre örneğin kendinde
elektrikten ya da bitkiden, ve yine kendinde insandan ya da Devletten de söz
edilir ve bu nesnelerin “kendinde”leri ile onlarda doğru ve gerçek olan yanlar
anlaşılır. Burada da genelde kendinde-Şey için geçerli olanlar geçerlidir, ve
soruna daha yakından bakarsak, eğer nesnelerin yalın “kendinde”lerinde
d u rup kalınırsa, b u n ların gerçeklikleri içinde değil am a tek-yanlı yalın
soyutlam a biçim i altın d a anlaşıldıkları görülecektir. Böylece ö rn eğ in
kendinde-insan çocuktur ki, ereği bu soyut ve gelişmemiş “kend in d e”de
durup kalmamak, tersine ilkin yalnızca kendindene ise — özgür ve ussal bir
varlık — itendi için de o olmaktan oluşur. Benzer olarak, kendinde Devlet henüz
gelişmemiş, ataerkil Devlettir ki, bunda Devlet Kavramında yatan değişik
politik işlevler Kavrama-uygun yapılaşmalarına henüz erişmemişlerdir. Aynı
anlamda tohum da kendinde-bitki olarak görülebilir. Bu örneklerden açıkta­
ki Şeyin “kendinde”sinin ya da genel olarak kendinde-Şeyin bilgimiz için
ulaşılmaz birşey olduğunu sanmak büyük bir yanılgıdır. Tüm şeyler ilkin
kendindedirler, ama sorun burada sonlanmaz, ve nasıl ki tohum — ki kendinde
bitkidir — yalnızca kendini geliştirmeyi imliyorsa, genel olarak Şey de öyle
soyut kendi-içine-yansıma olarak yalın ‘kendinde’sinin ötesine geçer, kendini
o denli de başkası-içine-yansıma olarak tanıtlar ve böylece Özellikler taşır.

■■ <'■ $ey , ,

_ § 125 :

Şey Z e m in ve V a ro lu ş b e lir le n im le r in in b ir lik iç in d e k o y u lm u ş


g e lişim i o la r a k b ü tü n lü k tü r . K ıp ıla r ın d a n b ir in e , başkası-içine-
yansvmayvı g ö r e , k e n d is in d e A y rım la ra iy e d ir ki, b u n la r a g ö re
belirli ve s o m u t b ir Şeydir, ( a ) B u b e l ir le n im le r birbirlerinden
a y rıd ırla r; k e n d i-iç le rin e -y a n sım a la rm a k e n d ile r in d e d eğ il, Şeyde
iyedirler. Şeyin Özellikleridirler, ve o n u n la b a ğ ın tıla rı “iye olma"d ır
[H a b eu ].
“iye olma" b a ğ ın tı o la ra k “O lm a"n m y e r in i alır. Birşey d e h iç
k uşkusuz k e n d isin d e Niteliklere iyedir, a m a “iye o lm a ”n m V arlık
a la n ın a b u a k ta rılış ı d o ğ r u d e ğ ild ir , ç ü n k ü b e lirlilik N ite lik
o la ra k B irşey ile d o ğ r u d a n d o ğ ru y a b ir d ir ve B irşey N ite liğ in i
216 M ANTIK BİLİMİ

y itird iğ i z a m a n v a r olmaya son verir. A m a Şey, a y rım d a n , e.d .


b e lirle n im le rin d e n d e a y ırd e d ile n özdeşlik o la ra k , k en d i-için e-
y an sım ad ır. — “H aberi' kim i d ille rd e geçmiş za m a n ı b e lirtm e k
iç in k u lla n ılır, — ve h a k lı o la ra k , ç ü n k ü g e ç m iş ortadan
kaldırılm ış Varlık tır ve T in o n u n k e n d i-iç in e -y a n sım a s ıd ır; b u
g eç m iş z a m a n k a lıc ılığ ın ı a n c a k T in d e b u lu r , a m a T in o n d a
o r ta d a n k a ld ır ıla n b u V arlığı d a k e n d is in d e n a y ırd e d e r.

Ek. Şeyde tüm derin-düşünce belirlenim leri varolan belirlenim ler olarak
yinelerler. Böylece Şey, ilkin kendinde-Şey olarak, kendi ile özdeş olandır.
Ama Özdeşlik, gördüğüm üz gibi, Ayrımdan yoksun değildir ve Şeyin iye
olduğu Özellikler türlülük biçiminde varolan Ayrımdırlar. Daha önce türlülük
içinde duran öğeler kendilerini birbirlerine karşı ilgisiz olarak gösterir ve
birbirleri ile bağıntıları yalnızca onlara dışsal bir karşılaştırma yoluyla koyu­
lurken, bundan böyle Şeyde türlü Özellikleri altalta bağlayan bir bağ buluruz.
Bundan başka, Özellik Nitelik ile karıştırılmamalıdır. Hiç kuşkusuz birşeyin
Niteliklere iye olduğu da söylenir. Ama bu anlatım yolu “iye oIma”mn henüz
Niteliği ile dolaysızca özdeş olan Birşeyin payına düşmeyen bir bağımsızlığı
imliyor olması ölçüsünde yerinde değildir. Birşey, ne ise, salt Niteliği yoluyla
o d u r; b u n a karşı Şey de b en z er olarak Ö zelliklere iye olduğu sürece
varolmasına karşın, gene de şu ya da bu belirli özelliğe bağlı değildir ve öyleyse
bu özellik yitebilir, am a Şey bu nedenle ne ise o olarak sona ermeksizin.

§ 126
(P) A m a başk ası-için e-y an sım a Zem inde b ile d o lay sızca k e n d in d e
k e n d i-iç in e -y a n s ım a d ır, ve b u n a g ö re Ö z e llik le r d e e şit ö lç ü d e
k e n d ile r i ile ö z d e ş, bağımsız, ve Şeye b a ğ la n m ış lık la r ın d a n
k u r tu lm u ş la r d ır . G e n e d e b u n la r k e n d i-iç le rin e -y a n sım ış o la ra k
Şeyin birbirlerinden ayırdedilen b elirlilik leri o ld u k la rı iç in k e n d ile ri
Ş eyler d e ğ ild irle r — ç ü n k ü Şeyler s o m u ttu r; te rs in e , so y u t b elirli­
lik le r o la ra k k e n d i-iç le rin e -y a n sım ış V a ro lu ş la rd ırla r — Özdekler.
Ö z d e k le r d e — söz g e lim i m a n y e tik , e le k trik s e l Ö z d e k le r —
Şeyler o la ra k a d la n d ırılm a z la r. — B u n la r b e lir li N ite lik le rd ir,
V arlıkları ile b ird irle r, dolaysızlığa u la şm ış b elirlilik tirle r, a m a
b u V arlık y an sım ış b ir V arlıktır, V a ro lu ştu r.

Ek. Şeyin iye olduğu özelliklerin onu oluşturan Ö zdekler olarak bağımsız­
laş tırılmaları hiç kuşkusuz Şeyin Kavramında temellenm iş tir ve bu nedenle
deneyim de de bulunur. Ama, bir Şeyin örneğin renk, koku vb. gibi belli
özelliklerinin kendilerini tikel renk-özdeği, koku-özdeği vb. olarak sundukları
görüşünden çıkarak sorunun tamamlanmış olduğu, ve Şeylerin gerçeğine
ulaşmak için onları bileşimlerinde bulunan Özdeklere ayrıştırmaktan başka
yapılacak hiçbirşeyin kalmadığı vargısı düşünce ile bağdaşmayacağı gibi
o z ö ğ re tis i 217

deneyime de aykırıdır. Bağımsız Özdeklere bıı ayrıştırma kendine özgü yerini


yalnızca örgensel-olmayan Doğada bulur, ve kimyacı örneğin tıızu ya da alçıyı
Özdeklerine ayırarak birincinin klor ve sodyumdan ve İkincinin sülfırik asit
ve kalsiyumdan oluştuğunu söylediği zam an hiç kuşkusuz doğru birşey
söylemiş olur. Ve yerbilimci de graniti kuartz, feldspat ve mika bileşiği olarak
gördüğü zam an haklıdır. Şeyi oluşturan bu Ö zdeklerin yine b ir ölçüde
kendileri de Şeylerdir ki, böyleyken bir kez daha soyut Özdeklere ayrıştırıla-
bilirler — örneğin sülfırik asit kükürt ve oksijenden oluşur. Bu tür Özdekler
olgusallıkları açısından kendileri için kalıcı olarak görülebilirler; am a öte
yandan sık sık Şeylerin bu bağımsızlıktan bütünüyle yoksun başka Ö zel­
liklerinin de tikel Özdekler olarak alındıkları görülür. Böylece örneğin ısı
Özdeklerinden, elektriksel ve manyetik Ö zdeklerden söz edilir; am a bu tür
Özdekler yalnızca anlağın yaratıları olarak görülmelidirler. Burada soyut anla­
ğın her zamanki derin-düşünce yöntemi işler. Bu yöntem geçerliklerini yalnız­
ca ideanın belirli gelişim basamakları olarak kazanan tekil kategorileri başına
buyruk bir yolda alır ve daha sonra bunları sözde bir açıklamada bulunm a
amacıyla am a saf gözlem ve deneyim ile çelişki içinde kullanır, bu yolda irdele­
me altına alınan tüm nesneleri onlara dek izlemeye çalışır. Böylece, Şeylerin
bağımsız özdeklerden oluştukları görüşü çoğu kez öyle bir alanda uygula­
maya koyulur ki, orada artık hiçbir geçerliği söz konusu değildir. Ö rneğin
Doğanın içersinde bile örgensel yaşam söz konusu olduğu sürece bu kategori
kendini elverişsiz olarak gösterir. Denir ki, bu hayvan kemiklerden, kaslardan,
sinirlerden vb. oluşur; ama dolaysızca açık olan şey burada durum un granit
parçasının yukarıda sözü edilen Ö zdeklerden oluşması d u ru m u n a pek
benzemediğidir. Bu Özdekler birleşmelerine karşı bütünüyle ilgisiz davranır­
lar ve pekala onsuzda kalıcı olabilirler. Buna karşı örgensel bedenin değişik
bölüm ve üyeleri kalıcılıklarını yalnızca birlikleri içinde kazanırlar ve birbir­
lerinden ayrıldıkları zaman bütünün üyeleri olarak varolmaya son verirler.

. A 127 ..
Ozdek b ö y le ce soyut ya d a belirsiz başkası-içine-yansım a ya d a aynı
z a m a n d a belirli o la ra k k e n d i-iç in e -y a n s ım a d ır; öyleyse dışsal
olarak varolan Şeyliktir, Şeyin kalıcılığıdır. Şey b u yolla Ö z d e k le rd e
k en d i-için e -y a n sım a sın ı b u lu r (§ 1 2 5 ’in te rs i), k e n d is in d e n d e ğ il
am a Özdeklerden o lu ş u r ve y aln ızc a o n la r ın yüzeysel b a ğ la n tıla rı,
d ışsal b ir b a ğ la n ış la rıd ır.

§ 128
(y) O z d e k V a ro lu ş u n k e n d i ile dolaysız birliği o la ra k b e lir liliğ e
k arşı d a ilg isiz d ir; b u n a g ö re b irç o k d e ğ işik O z d e k bir Ozdeğe, ya
d a d e r in - d ü ş ü n c e n in özdeşlik b e lirle n im i a ltın d a V aro lu şa b irle şir
ki, b u n a karşı o la ra k b u d eğ işik b e lirlilik le r ve b u n la rın b irb irle ri
ile Ş ey d ek i d ışsal bağıntıları Biçim dir, — d e r in - d ü ş ü n c e n in ayrını
b e lir le n im i, a m a v a r o la n ay rım o la ra k ve b ü tü n lü k o la ra k .
218 M ANTIK BİLİMİ

B u b e lir le n im s iz te k Ö z d e k k e n d in d e -Ş e y o la n la a y n ıd ır,
y aln ızc a b u İk in c isi k e n d i iç in d e b ü tü n ü y le so y u tk e n , o ise
k e n d in d e ayrıca başkası için ve ilkin Biçim için v aro la n birşeydir.

Ek. Şeyi oluşturan değişik Özdekler kendilerinde alındığında biri öteki ile aynıdır.
Böylece tek bir genelde Özdek elde ederiz ki, onda ayrım ona dışsal olarak,
e.d. salt Biçim olarak koyulmuştur. Şeyleri tümüyle bir ve aynı Özdeği temel
alıyor olarak ve salt dışsal olarak biçimleri açısından türlülük içinde görmek
derin-düşünce düzlemindeki bilincin oldukça yaygın görülen bir tutumudur.
Bu d u rum da Ö zdek kendinde baştan sona belirsiz ve gene de tüm belir­
lenim lere yetenekli, aynı zam anda saltık olarak sürekli, tünı değişim ve
başkalaşımlarda kendine özdeş kalan birşey olarak geçerlidir. Özdeğin belirli
biçim lere karşı bu ilgisizliği hiç kuşkusuz sonlu Şeylerde kendini açıkça
gösterir; örneğin bir m erm er kütlesi ona şu ya da bu yontunun ya da bir
sütunun biçiminin verilmesine karşı ilgisizdir. Gene de gözden kaçırmamak
gerek ki, böyle m erm er kütlesi gibi bir Özdek Biçime karşı yalnızca göreli
olarak (yontucu ile bağıntı içinde) ilgisizdir, ama hiçbir zaman genel olarak
Biçimden yoksun değildir. Buna göre mineralbilimci de salt göreli olarak
Biçimsiz m erm eri belirli bir taş oluşumu ya da biçimlenişi olarak, eşit ölçüde
belirli kumtaşı, porfir vb. gibi başka oluşum lardan ayrıntı içinde düşünür.
Öyleyse, Özdeği yalıtılmışlığı içinde ve kendinde Biçimsiz olarak saptayan
soyutlamaca anlağın kendisidir; buna karşı gerçekte Özdek düşüncesi Biçim
ilkesini baştan sona kendi içinde kapsar ve bu nedenle giderek deneyimde
bile hiçbir yerde Biçimsiz bir Özdekle varolan birşey olarak karşılaşılma/. Gene
de, Özdeğin kökensel olarak bulunan ve kendinde Biçimsiz Ozdek olarak
anlaşılması çok eskilere gider ve ilk olarak Yunan ekininde varolan Evrenin
Biçimsiz temeli olarak tasarımlanan mitsel Kaos şeklinde karşımıza çıkar. Böyle
bir tasarınım sonucunda Tanrı imgesi Evrenin yaratıcısı olarak değil ama
yalnızca Evren-Biçimlendirici olarak, Demiurge olarak görülür. Ö te yandan,
T anrının Evreni Yokluktan yaratmış olması gene de daha derin bir sezgi
boyutunu simgeler ve bunun genel ünlemini izlersek, bir yandan genel olarak
Özdek bir bağımsızlıktan yoksundur, ve öte yandan Biçim Özdeğe dışardan
gelmez, tersine bütünlük olarak Özdek ilkesini kendi içinde taşır. Bu özgür
ve sonsuz Biçim bize kendini daha sonra Kavram olarak gösterecektir.

§ 129
Şey b ö y le ce Özdek ve Biçim e ayrılır ki b u n la r d a n h e r b iri Ş eyliğin
b ü tü n lü ğ ü d ü r ve b a ğ ım s ız o la ra k k e n d i iç in d ir. A m a Özdek, ki
o lu m lu , b e lirs iz V a ro lu ş o lm a sı g e re k ir, V a ro lu ş o la ra k k e n d i-
iç in d e-V arlığ ı o ld u ğ u g ib i b aşk ası-içiııe-y an sım ay ı d a k a p s a r; b u
b e lir le n im le r in b irliğ i o la ra k k e n d isi B içim b ü tü n lü ğ ü d ü r . A m a
B içim b e lirle n im le r b ü tü n lü ğ ü o la ra k d a h a ş im d id e n k endi-içine-
y an sım ayı k ap sar, ya d a , kendi ile bağıntılı B içim o la ra k , Ö z d e ğ in
ÖZ ÖĞ RETİSİ 219

b e lirle n im in i o lu ştu rm a sı g e re k e n i taşır. İkisi kendilerinde ayıtıdır.


B u b ir lik le r i, k o yu ld u ğ u z a m a n , g e n e l o la r a k O z d e k ve B iç im
ba ğ ın tısıd ır — O z d e k ve B içim k i, o d e n li d e b ir b ir le r in d e n
a y rıd ırla r.

§130
§ey b u b ü tü n lü k o la ra k çelişkidir: — o lu m s u z b irliğ in e g ö re Biçim
o lm a k , ki O z d e k o n d a b e lirle n ir ve Özelliklere in d irg e n ir (§ 125),
— ve ayıtı z a m a n d a Ozdeklerden oluşm ak, ki b u n la r Ş eyin k e n d i
iç in e y a n s ım a sın d a ayıtı z a m a n d a o lu m s u z la n m ış o ld u k la rı d e n li
d e b a ğ ım s ız d ırla r. Şey b ö y le k e n d in i k e n d i iç in d e o r ta d a n
k a ld ır a n b ir V aro lu ş o la ra k ö zsel V a ro lu ştu r, — G örüngü.
Şeyde O z d e k le rin eşit ö lç ü d e ortaya koyulm uş oluııısuzlanm alan
ve b a ğ ım sız lık la rı F izikte k e n d in i gözeneklilik o la ra k g ö ste rir.
B irç o k O z d e k te n (renk -ö zd eğ i, k o k u -ö zd e ğ i ve k im ile rin e g ö re
g id e r e k se s-ö zd eğ i, ve ay rıca ısı-ö z d eğ i, e le k trik s e l ö z d e k vb.
g ib i b a ş k a la rı) h e r b ir i o d e n li d e o lıım s u z la n m ış tır, ve b u
o lu m s u z la n m a la rın d a , g ö z e n e k le rin d e , b aşk a b irç o k b ağ ım sız
O z d e k v a r d ır ki b e n z e r o la ra k g ö z e n e k lid ir le r ve k e n d i
iç le r in d e k a rşılık lı o la ra k b a ş k a la rın ın v a r o lm a la rın a d a iz in
v erirler. G ö z e n e k le r görgül k e n d ilik le r d eğ ild ir, te rsin e b a ğ ım ­
sız O z d e k le rin o lu m s u z la n m a k ıp ıla rın ı b u k ip te ta sarım lay a n
a n la ğ ın u y d u rm a la rıd ır. Ç e lişk ile rin d a h a ö te g elişim i iç in d e
tü m O z d e k le rin bağımsız o ld u k la rı ve y in e tü m ü n ü n b ir b ir le r i
iç in d e eşit ö lç ü d e olum suzlandığı o b u lu ts u k arg a şa ile ö r tü lü ­
d ü r. — E ğ e r b e n z e r o la ra k y e tile r ya d a e tk in lik le r d e T in d e
tö z s e lle ş tiriliy o rla rs a , o z a m a n b u n la r ı n d irim li b ir lik le r i d e
y in e aynı y o ld a h e r b irin in ö te k ile r ü z e r in d e k i e tk ile rin in b ir
k a rışık lığ ı o la c a k tır.
N a sıl k i g ö z e n e k le r (söz k o n u s u g ö z e n e k le r ta h ta d a , d e ­
rid e o ld u ğ u gibi ö rg eıısel b ir d o k u n u n g ö z e n e k le ri d eğ il, a m a
te rs in e re n k -ö z d e ğ i, ısı-özdeği vb. g ib i sö z d e Ö z d e k le rd e k i ya
d a m e ta lle r d e k i, k ris ta lle rd e k i vb. g ö z e n e k le r d ir ) g ö z le m d e
g e r ç e k le n m e le r in i b u la m a z la rs a , y in e ö y le Ö z d e ğ in k e n d is i
d e , d a h a s ı o n d a n ayrılm ış b ir B içim , ilk o la ra k Şey ve b u n u n
Ö z d e k le rd e n olu şm ası, ya d a Şeyin k e n d is in in kalıcı ve y alnız­
ca ö z e llik le r e iye o ld u ğ u g ö r ü ş ü , — tü m b u n la r d a d e r in -
d ü ş ıın c e d ü z e y in d e k i a n la ğ ın ü r ü n le r id ir , a n la k ki, g ö z le rk e n
ve yalnızca g ö z le d iğ in i o rtay a k o y d u ğ u n u b ild irirk e n g e rç e k te
öyle b ir m e ta fiz ik ü r e tir ki, tü m y a n la r ın a g ö re çe lişk id ir, ve
b u g e n e d e o n a gizli kalır.
2 2 0 M ANTIK BİLİMİ

B
Görüngü
§ 131
Ö z görünm elidir. G ö r ü n ü ş ü o n d a k e n d in i o r t a d a n d o la y sız lığ a
k a ld ırm a s ıd ır. B u d o la y sız lık k e n d i-iç in e -y a n s ım a o la ra k kalıcı
olan (Ö z d e k ) ik e n , o d e n li d e B iç im d ir, b a ş k a sın a -y a n sım a d ır,
kendini ortadan kaldıran kalıcıd ır. G ö rü n ü ş Ö z ü V arlık d e ğ il a m a
Ö z y a p a n b e lir le n im d ir , ve g elişm iş G ö r ü n ü ş G ö r ü n g ü d ü r . Ö z
öyleyse G ö r ü n g ü n ü n arkasın d a ya d a ötesinde d e ğ ild ir ; te rs in e ,
Ö z ü n v a ro la n o lm a s ı y o lu y la V aro lu ş G ö r ü n g ü d ü r .

Ek. Varoluş, çelişkisi içinde koyulduğu zaman, G örüngüdür. Ama bunu yalın
G örünüş ile karıştırm am ak gerekir. Görünüş Varlığın ya da dolaysızlığın en
yakın gerçekliğidir. Dolaysız olan, onda bulduğum uzu sandığım ız gibi,
bağımsız olan ve kendi üzerine dayanan değil, tersine salt bir Görünüştür, ve
böyle olarak kendi içinde varolan Özün yalınlığında toplanmıştır. Öz ilk olarak
kendi içinde görünenin bütünlüğüdür; am a bu içsellikte d u ru p kalmaz,
tersine Zemin olarak Varoluşa çıkar; ve bu Varoluş, Zem inini kendi içinde
değil ama bir başkasında taşımakla, yalnızca G örüngüdür. G örüngüden söz
ettiğimiz zaman buna varolan Şeylerin belirsiz bir çokluğunun tasarımını
yükleriz; bu Şeylerin varlıkları baştan sona dolaylılıktır ve buna göre kendi
ü z e rle rin e dayanm azlar, tersine ancak kıpılar olarak g eçerlik leri söz
konusudur. Ama burada aynı zamanda Oziin G örüngünün arkasında ya da
ötesinde kalmadığı da imlenir; tersine, sanki Öz sonsuz iyiliktir ki Görünüşünü
özgürce dolaysızlığa çıkmaya bırakır ve ona dışvarlığın sevincini bağışlar. Böyle
koyulan Görüngü kendi ayakları üzerinde durm az ve Varlığını kendi içinde
değil ama bir başkasında taşır. Oz olarak Tanrı kendi içinde G örünüşünün
kıpılarına Varoluş vererek bir Evren yaratan iyilik gibidir; ve aynı zamanda
kendini bunun üzerindeki güç ve doğruluk olarak tanıtlar, öyle ki varolan
bu Evrenin içeriğini, bu Evren kendi için varolmayı istediği ölçüde, yalnızca
bir Görüngü olarak sergiler.
Görüngü bütününde alındığında mantıksal Ideanm oldukça önemli bir
basamağıdır, ve denebilir ki felsefe kendini sıradan bilinçten bu bilinç için
varolan ve bağımsız birşey değerinde olanı salt Görüngü olarak görmekle
ayırdeder. Ama b u ra d a herşey G ö rü n g ü n ü n a n lam ın ın do ğ ru olarak
anlaşılmasına dayanır. Birşey ile ilgili olarak onun yalnızca Görüngü olduğu
söylendiği zaman bu öylesine yanlış anlaşılabilir ki, sanki bu salt görüngüsel
olanla karşılaştırıldığında varolan ya da dolaysız olan daha yüksek birşeymiş
gibi gelir. Ama sorunun gerçeği bunun tam tersidir, ve Görüngü salt Varlıktan
daha yüksek bir basamaktır. Görüngü genel olarak Varlığın gerçekliğidir ve
ondan daha varsıl bir belirlenimdir, çünkü kendi-içine-yansıma ve başkası-
ÖZ ÖĞ RETİSİ 2 2 1

içine-yansıma kıpıjarmı kendi içinde birleşmiş olarak kapsarken, buna karşı


Varlık ya da dolaysızlık ise henüz tek-yanlı ve bağın tısız olandır ve (görünürde)
salt kendi üzerine dayanır. Dahası, G örüngünün o “yalnızca”sı hiç kuşkusuz
bir eksikliği imler, ve bu eksiklik G örüngünün henüz kendi içinde bölünmüş
olan ve kendi desteğini kendi içinde taşımayan birşey olmasından oluşur. Salt
Görüngüden daha yüksek olan ise ilk olarak Edimselliktir ki, onu Özün üçüncü
basamağı olarak daha sonra ele alacağız. — M odern felsefenin tarihinde
sıradan ve felsefi bilinç arasında yukarıda sözü edilen ayrıma bir kez daha
eski değerini vermiş olmanın onuru K ant’a. düşer. Ama Kant Görüngüyü
yalnızca öznel anlam da aldığı ve soyut Özü onun dışında bilgimizin erişeme­
yeceği kendinde-Şey olarak saptadığı ölçüde yarı yolda takılmıştır. Yalnızca
Görüngü olmak dolaysız nesnel Evrenin kendi doğasıdır, ve onu öyle bildiğimiz
içindir ki aynı zam anda Özü biliriz — Öz ki, G örüngünün arkasında ya da
ötesinde kalmaz, tersine Evreni salt Görüngüye indirgemekle kendini Öz
olarak sergiler. — Ö te yandan, eğer bir bütünlük özlemi içindeki saf bilinç
kendini öznel idealizmin yalnızca G örüngülerle ilgileniriz önesürüm iinde
rahatlatmayı kabul edemiyorsa, buna karşı çıkmak gereksiz olacaktır. Gene
de bu saf bilincin başına gelecek olan şey bilginin nesnelliğini kurtarmaya
giderken soyut dolaysızlığa geri düşmek ve hiç dııraksamaksızın gerçek ve
edimsel diye buna sarılmaktır. Fichte'nin şu başlık altında kısa bir yazısı vardı:
En Son Felsefenin Gerçek Doğası Üzerine Genel Kamu için Gün Gibi A çık Bir Bildiri;
Okuru Anlamaya Zorlamak için Bir Girişim. Fichte burada öznel idealizm ile
dolaysız bilinç arasındaki karşısavı yazar ile okuru arasındaki bir diyalog
biçiminde halksal bir düzeyde ele aldı ve öznel idealist konumun doğruluğunu
tanıtlamak için büyük çabalara girişti. Bu söyleşide okuryazara içine düştüğü
güçlükten yakınarak kendini o idealist konuma koymayı bütünüyle başarama­
dığını ve çevresindeki şeylerin edimsel şeyler değil ama yalnızca Görüngüler
olmaları gerektiği görüşüyle umutsuzluğa kapıldığını söyler. Kendini yalnızca
içine işlenemez bir öznel tasarımlar çem berinin ortasında kuşatılı görmesi
beklenen okurun bu sıkıntısı hiç kuşkusuz kınanmamalıdır. Gene de, bu salt
öznel Görüngü anlayışını bir yana bırakırsak, kabul etmemiz gerek ki, bizi
çevreleyen şeylerde kalıcı ve bağımsız V aroluşlarla değil am a yalnızca
Görüngülerle karşı karşıya kalmaktan hoşnut olmamak için hiçbir nedenimiz
eksik değildir, — çünkü eğer böyle olmasaydı tinsel olarak olduğu gibi tensel
olarak da açlıktan ölürdük.

a. Görüngü Evreni

§ 132
G ö rü n g ü s e l o la n ö y le b ir y o ld a v a r o lu r ki, kalıcılığı d o la y sız ca
o r ta d a n k a ld ır ılm ış tır ve b u k a lıc ılık s a lt B iç im in k e n d is in in bir
k ıp ısıd ır; B içim kalıcı o la n ı ya d a Ö z d e ğ i b e lir le n im le r in d e n b iri
o la ra k k e n d i iç in d e k ap sar. G ö rü n g ü s e l o la n b ö y le c e Z e m in in i
Ö z ü o la ra k b u B iç im d e , d o la y sız lığ ın a k a rş ı o la ra k k e n d i-iç in e -
222 M ANTIK BİLİMİ

y an sım a sın d a, a m a b ö y le ce yalnızca b ir b aşk a B içim b e lirliliğ in d e


taşır. B u Z e m in i d e e ş it ö lç ü d e g ö r ü n g ü s e ld ir , ve G ö r ü n g ü
b ö y le c e B içim y o lu y la , ve d olayısıyla o d e n li d e k a lıc ı-o lm a y a n
y o lu y la , k a lıc ı o la n ın so n s u z b ir d o la y lılığ ın a g ire r. B u so n su z
d o la y lılık ay n ı z a m a n d a k e n d i ile b a ğ ın tın ın b ir b irliğ id ir, ve
V aro lu ş b ir b ü tü n lü ğ e ve G ö rü n g ü evrenine, y a n s ım ış s o n lu lu ğ a
gelişir.

' b. içerik ve Biçim .

§ 133
G ö r ü n g ü E v re n in d e k i b ir b ir i- d ış m d a lık b ir b ü tü n l ü k t ü r ve
b ü tü n ü y le kendi-ile-bağıntısı iç in d e k a p s a n ır. G ö r ü n g ü n ü n k e n d i
ile b ağ ın tısı böy lece ta m o la ra k belirlidir, Biçim i k e n d i iç in d e taşır,
ve b u ö z d e ş lik iç in d e o ld u ğ u n d a n , ö z ü n d e k a lıc ı o la n o la ra k
taşır. B öylece B içim İçeriktir ve gelişm iş b e lirliliğ in e g ö re G ö rü n ­
g ü n ü n kasasıdır. K en d i içine yansım am ış o la ra k B içim e G ö r ü n g ü ­
n ü n o lu m s u z u , b a ğ ım sız -o lm a y a n ve b a ş k a la ş a b ilir-o la n d ü şe r,
— ve b u B içim ilgisiz, dışsal Biçim dir.
B içim ve iç e r ik k arşıtlığ ın d a iç e riğ in B içim siz o lm a d ığ ı, te rsin e
B içim i o n u n iç in dışsal birşey olm asıyla eşit ö lç ü d e kendi içinde
taşıdığı o lg u s u n u n özsel ö n e m in i k av ra m ak g ere k ir. B ir Biçim
ç iftle n işi söz k o n u s u d u r . B ir k ez k e n d i iç in e y an sım ış o la ra k
B içim iç e r ik tir , ve ik in c i k ez k e n d i iç in e y a n s ım a m ış o la ra k
dışsal, iç e riğ e ilgisiz V aroluştur. Kendinde b u r a d a b u lu n a n şey
iç e r ik ve B içim a r a s ın d a k i S a ltık İlişk i, b a ş k a b ir d ey işle,
b u n la r ı n b ir b ir le r in e d ö n m e le r id ir , öyle ki İ ç e rik B iç im in
İ ç e riğ e dönm esinden ve B içim iç e r iğ in B iç im e dönm esinden
b a ş k a b irşe y d e ğ ild ir. B u d ö n ü ş ü m e n ö n e m li b e lir le n im ­
le r d e n b irid ir. A m a b u ilk k ez Saltık ilişkid e ortaya koyulur.

Ek. Biçim ve İçerik derin-düşünce işlevindeki anlağın sık sık yararlandığı bir
çift belirlenimdir. Ama bunlar başlıca öyle bir yolda ele alınırlar ki, İçerik
özsel ve bağımsız olarak görülürken Biçim ise özsel olmayan ve bağımlı olarak
görülür. Gene de buna karşı gerçekte ikisinin de eşit ölçüde özsel olduklarını
belirtmek gerekir, ve Biçimsiz bir içeriğin bulunması tıpkı Biçimsiz bir Özdeğin
bulunm ası gibi olanaksızken, bu ikisi (içerik ve Özdek) İkincinin kendinde
Biçimsiz olmasına karşın varoluşunda kendini Biçime karşı ilgisiz göstermesiyle,
ve öte yandan genel olarak içeriğin ancak gelişmiş Biçimi kendi içinde
kapsayarak bir İçerik olmasıyla birbirlerinden ayrılırlar. Ama öte yandan
Biçimi İçeriğe karşı ilgisiz ve ona dışsal bir Varoluş olarak da buluruz, ve bu
durum un nedeni genelde G örüngünün henüz dışsallık ile yüklü olmasında
yatar. Söz gelimi bir kitabı alırsak, bu hiç kuşkusuz İçeriğine karşı ilgisizdir —
ÖZ ÖĞRETİSİ 223

ister elle yazılmış isterse basılmış olsun, ister kağıtla isterse deriyle ciltli olstın.
Ama böyle dışsal ve ilgisiz Biçim bir yana bırakılırsa, ne olursa olsun kitabın
İçeriğinin kendisinin Biçimsiz olduğu söylenemez. Hiç kuşkusuz İçerikleri
açısından Biçimsiz olarak görülmeleri haksız olmayacak yeterince kitap vardır;
am a gene de bu bağlam da içerikteki Biçimsizlik kötü bir Biçim ile eş
anlamlıdır, ve bununla genel olarak Biçimin yokluğu değil, ama yalnızca doğru
Biçimin bulunmayışı anlaşılmalıdır. Bu doğıu Biçim ise içeriğe karşı ilgisizlikten
öylesine uzaktır ki, tersine içeriğin kendisidir. Doğru Biçimden yoksun bir
sanat çalışması tam bu nedenle doğru, e.d. gerçek bir sanat çalışması değildir,
ve çalışmalarının içeriğinin çok iyi (üstelik olağanüstü) olduğunu ama doğru
bir Biçimden yoksun olduklarını söylemek bir sanatçı için kötü bir özürdür.
Gerçek sanat yapıtları öyle çalışmalardır ki içerik ve Biçim özdeşliğini baştan
sona sergilerler. Iliaddnin içeriğinin Truva Savaşları ya da daha belirli olarak
Aşil’in öfkesi olduğunu söyleyebiliriz. Bunda herşey ve gene de yalnızca çok
az şey yatar, çünkü Mada’yı Mada yapan şey o içeriği yoğuran şiirsel Biçimdir.
Yine, Romeo veJulkt’m içeriği iki sevgilinin aileleri arasındaki anlaşmazlığın
neden olduğu yıkımlarıdır; ama bu kadarı henüz Shakespeare’in ölümsüz
trajedisi değildir. — içerik ve Biçimin bilimsel alandaki ilişkisine gelince, bu
bağlam da felsefe ve başka bilimler arasındaki ayrımı anımsamak yerinde
olacaktır. Bu sonuncuların sonlulııkları genel olarak burada düşüncenin salt
biçim sel bir etkinlik olarak içeriğini d ışardan verilen bir içerik olarak
alm asından ve içeriğin onun tem elinde yatan düşünce yoluyla içerden
belirlenmiş olarak hilinmemesi ve buna göre Biçim ve içeriğin baştan sona
içiçe geçmiş olm am alarından oluşur. Buna karşı felsefede bu bölünm e
giderilir ve bu nedenle felsefe sonsuz bilgi olarak adlandırılır. Gene de, felsefi
düşünce bile sık sık yalnızca biçimsel bir etkinlik olarak görülür; ve özellikle
yalnızca düşünceler olarak düşünceleri ele aldığı kabul edilen m antığın
Içeriksizliği ise üzerinde görüş birliği olan bir noktadır. Eğer içerikten yalnızca
ele gelir olan, duyusal olarak algılanabilir olan anlaşılırsa, o zaman hiç
kuşkusuz bütün bir felsefenin ve özellikle Mantığın hiçbir içeriğinin, e.d. öyle
duyusal olarak algılanabilir bir içeriğinin olmadığını isteyerek kabul etm ek
gerekir. Ama sıradan bilinç ve genel dil kullanımı bile içerikten ne anlaşıldığı
noktasında kesinlikle ne salt duyusal algılanabilirlikte ne de genel olarak salt
dışvarlıkta durup kalmaz, içeriksiz bir kitaptan söz edildiği zaman, bundan
herkesin bildiği gibi sayfalan boş bir kitap değil am a içeriği neredeyse yok
denecek denli zayıf bir kitap anlaşılır. Ve daha yakın bir gözlem le son
çözümlemede ortaya çıkar ki, eğitimli bir bilinç için ilkin içerik olarak belirtilen
şeyin düşünceye-uygunlııktan başka bir anlamı yoktur. Bununla aynı zamanda
d ü şüncelerin içeriğe karşı ilgisiz ve k en d ilerin d e boş Biçim ler olarak
görülm em eleri gerektiği de kabul edilmiş olur, ve sanatta olduğu gibi tüm
başka alanlarda da içeriğin gerçekliği ve özgün değeri özsel olarak kendini
Biçime özdeş olarak tanıtlamasında yatar.
224 MANTIK BİLİMİ

§ 134
A m a dolaysız V aro lu ş B iç im in o ld u ğ u g ib i k a lıc ılığ ın k e n d is in in
d e b e lir liliğ id ir ; b u n a g ö re iç e r iğ in b e lir liliğ in e d ışsa ld ır, tıp k ı
b u dışsallığm — ki iç e rik k e n d i kalıcılık kıpısı yoluyla b u n a iy ed ir
— o n a e ş it ö lç ü d e ö zsel o lm a sı g ib i. G ö r ü n g ü , b ö y le k o y u ld u ­
ğ u n d a , İlişkidir, öyle ki b ir ve aynı şey, gelişm iş B içim o la ra k iç e rik
b ağ ım sız V a ro lu şla rın dışsallık ve karşıtlıkları ve ö zd e ş b a ğ ın tıla rı
o la ra k b u lu n u r , — b ir b a ğ ın tı ki a y ır d e d ile n le r n e is e le r a n c a k
o n d a ö y le d irle r.

c. ilişki

§ 135 . .
( a ) Dolaysız İlişki B ü tü n ü n ve Parçaların İlişk isid ir; İç e rik b ü tü n ­
d ü r ve p a r ç a la r d a n (B iç im ), k e n d i k a r ş ıtın d a n oluşur. P a r ç a la r
b ir b ir le r in d e n a y r ıd ır ve b a ğ ım sız k e n d ilik le r d ir . A m a a n c a k
b ir b ir le r i ile ö z d e ş lik b a ğ ın tıs ı iç in d e , ya d a b ir a r a d a a lın a r a k
B ü tü n ü o lu ş tu r d u k la r ı ö lç ü d e P a r ç a la r o lu rla r. O ysa b u “birara­
da" P a r ç a n ın k a rş ıtı ve o lu m s u z la n m a s ıd ır.

Ek. Özsel İlişki belirli, bütünüyle evrensel görünüş kipidir. Varolan herşey İlişki
içinde dıırur ve bu ilişki her varoluşta gerçek olandır. Varolan böylelikle soyut
olarak kendi için değil, tersine yalnızca bir başkasındadır, ama bu başkasında ken­
di ile bağıntıdır, ve ilişki kendi ile bağıntının ve başkası ile bağıntının birliğidir.
Bütün ve Parçaların İlişkisi bu ilişkinin Kavram ve olgusallığının birbirleri
ile uyuşmuyor olm aları ölçüsünde gerçeklikten yoksundur. Bütünün Kavramı
Parçalar kapsamaktır; am a Bütün Kavramına göre olduğu yolda koyulacak
olursa, parçalanırsa, bir Bütün olmaya son verir. Hiç kuşkusuz bu ilişkiye
karşılık düşen şeyler vardır, ama bunlar gene de tanı bu nedenle yalnızca alt
ve gerçek-olmayan varoluşlardır. Burada anımsanmalıdır ki bir felsefi tartışma
bağlamında “gerçek-olmayan” şeyler söz konusu olduğunda, bundan bu tür
şeylerin varolmadıklarının ileri sürüldüğü anlaşılmamalıdır. Kötü bir Devlet
ya da hasta bir beden gene de varolabilir; am a bu nesneler “gerçek-olmayan”
nesnelerdir, çünkü Kavramları ve olgusallıkları birbirlerine karşılık düşmez.
— Bütün ve Parçaların ilişkisi, dolaysız ilişki olarak, genelde derin-düşıınce
düzeyindeki anlağın çok yakınında yatan bir ilişkidir ve bu yüzden gerçekte
daha derin ilişkilerin söz konusu olduğu yerde bile anlak çoğu kez bununla
yetinir. Ö rneğin dirim li bir bedenin üyeleri ve örgenleri yalnızca o n u n
Parçaları olarak görülmezler, çünkü bunlar ne iseler ancak birlikleri içinde
öyledirler ve hiçbir zaman bu birliğe karşı ilgisiz davranmazlar. Bu üyeler ve
örgenler ilk kez dirimli bedenle olmaktan çok kadavra ile ilgilenen anato-
micinin elinde Parçalar olurlar. Bu hiç kuşkusuz böyle bir parçalanm anın
genel olarak yer almaması gerektiğini imlemez; önemli olan nokta Bütün ve
o z ö ğ r e t is i 225

Parçaların dışsal ve diizeneksel ilişkilerinin örgensel yaşamı gerçekliği içinde


tanımak için elverişli olmadığıdır. — Bu ilişkinin Tine ve tinsel dünyanın
şekillenm elerine uygulanışında da durum yine böyledir, ama daha yüksek
bir düzeyde. Ruhbilimde ruhun ya da anlığın parçalarından kesinlikle söz
ed ilm ese de, gene de bu bilim d alın ın salt anlak d ü zlem in d e kalan
irdelemelerinde belli bir düzeyde o sonlu ilişki tasarımı temel alınır ve böylece
değişik tinsel etkinlik biçimleri yalnızca yalıtılmışlıkları içinde alınarak tikel
güçler ve yetiler başlığı altında ardarda sıralanıp betimlenirler.

§ 136
(P) B u İliş k in in “b ir ve a y n ı”sı, o n d a b u lu n a n k e n d i ile b a ğ ın tı,
b ö y le lik le d o la y sız ca k e n d i ile olum suz b a ğ ın tıd ır , ve d a h a s ı b ir
d o la y lı k ılm a e d im i o la ra k b ö y le d ir, ö yle ki o “b ir ve a y n ı” b ir
y a n d a n ay rım a karşı ilgisizken,, ö te y a n d a n kendi ile olum suz b a ğ ın tı
o la ra k k e n d i k e n d is in i k eııd i-iç in e -y a n sım a o la ra k ay rım a ite r e k
k e n d in i b a ş k a sı-iç in e -y a n sım a o la r a k v a ro lu ş a k o y ar ve e v rik
o la ra k b u b aşk ası-iç in d e-y a n sım a y ı k e n d i ile b a ğ ın tıy a ve ilg isiz­
liğe g e r i g ö tü r ü r , — K uvvet ve Belirişi.
B ü tü n ve Parça ilişkisi dolaysız ve öyleyse d ü şü n c e siz İlişk id ir
ve kendi-ile-özdeşliğiıı tü rlü lıığ e çevrilişidir. B ü tü n d e n P a rç a la ­
r a ve P a rç a la rd a n B ü tü n e geçilir, b ir in d e ö te k in e karşı k arşıtlık
u n u tu lu r , h e r b iri k e n d i iç in ik e n , b ir k ez B ü tü n ve b ir b aşk a
k ez P a rç a la r bağım sız v a ro lu şla r o la ra k alınır. Ya d a P a rç a la rın
B ü tü n d e ve b u n u n o n la rd a n o lu şm ası g e re k irk e n , b ir k ez b iri,
b ir b a ş k a k ez ise ö te k i kalıcı olan o la ra k a lın ır ve y in e h e r
z a m a n b u n u n b aşk ası özsel-oiıuayan, o la ra k g ö rü lü r. Y üzeysel
b iç im i iç in d e k i d iiz en e k sel ilişki g e n e l o la ra k P a rç a la rın b ir b ir ­
le r in e k a rşı ve B ü tü n e karşı b a ğ ım sız o lm a la rın d a n o lu ş u r.
Sonsuza ilerleme, ki Özdeğin bölünebilirliğini ilg ile n d irir, b u
iliş k id e n d e y a ra rla n a b ilir ve b u d u r u m d a o İlişk in in iki y an ı
ile d ü ş ü n c e s iz b ir alm aşık d ev im d ir. B ir şey b ir kez b ir B ü tü n
o la ra k a lın ır, s o n r a P arçaların belirlenmesine g e ç ilir; b u b e lir ­
le m e d a h a s o n r a u n u tu lu r ve P a rç a o lm u ş o la n şim d i B ü tü n
o la ra k g ö rü lü r; so n ra yine P a r ç a n ın b e lirle n m e s i o rta y a g elir,
ve b u s o n s u z a d e k bö y le g id e r. A m a b u so n s u z lu k o lu m s u z
o la n o la ra k a lın d ığ ın d a — ki b ııd tır — İlişkideki olumsuz k e n d i
ile b a ğ ın tıd ır , K uvvettir, iç k in -v a rlık o la ra k k e n d i ile ö z d e ş
B ü tü n d ü r , — ve b u iç k in -v a rlık o la r a k k e n d in i o r ta d a n k a l­
d ır a n ve b e lirte n d ir, ve evrik o la ra k B eliriştir ki y iter ve K uvvete
g e ri d ö n e r.
K uvvet bıı so n su z lu ğ a b a k ılm a k sız ın o d e n li d e s o n lu d u r ;
ç ü n k ü iç e rik , K uvvetin ve B e lirişiıı “ bir ve a y n ıs i’ ilk in s a lt
226 MANTIK BİLİMİ

ken dinde b u ö z d e ş lik tir; ilişk in in iki y a n ın ın h e r b ir i h e n ü z


k e n d i iç in o “b ir ve ay ııı”ın n s o m u t ö z d e şliğ i d e ğ ild ir, h e n ü z
b ü tü n lü k d eğ ild ir. Bu n e d e n le b irb irle ri için a y rıd ırla r ve ilişki
sonlu b ir ilişkidir. K uvvet öyleyse d ış a rd a n kışkırtılm aya g erek si­
nir, k ö r o larak işler, ve b u biçim eksikliği neden iy le içerik d e sınırlı
ve o lu m s a ld ır. H e n ü z b iç im ile g e r ç e k te n ö zd e ş d e ğ ild ir, n e
d e k e n d in d e ve k e n d i için b e lirli o la n K avram ve E re k o la ra k
b u lu n u r. — B u a y rım ın ö lç ü sü z b ir ö n e m i v ard ır, a m a ayrım -
sa n m ası kolay d e ğ ild ir ve k e n d in i ilkin E rek-K av ram ın ın k e n d i­
s in d e d a h a y a k ın d a n b elirley e ce k tir. E ğ e r g ö z d e n k a ç ırıla c a k
o lu rs a b ir k a rışık lık d o ğ a c a k ve T a n rı K uvvet o la ra k a n la ş ıla ­
caktır, — b ir k arışık lık ki özellikle Herder'ın T a n rısın ı etk iler.-0
Sık sık d e n ir ki K uvvetin doğasının k en d isi bilinemez ve a n c a k
B e lirişi s a p ta n a b ilir . B ir y a n d a n K u v v etin b ü tü n b ir içerik-
belirlenvmi B e lirişin b e lir le n im i ile ta m a n la m ıy la a y n ıd ır; b u
n e d e n le b ir K uvvetten d o ğ a n b ir g ö r ü n g ü n ü n aç ık la n m a sı boş
b ir g e ııe le m e d ir. B ilin e m e z kalm ası g e r e k e n öyleyse g e rç e k te
b o ş k e n d i-iç in e -y a n sım a b iç im in d e n b a ş k a b irşe y d e ğ ild ir ki,
K uvveti B e lir iş in d e ıı s a lt o a y ırır — b ir b iç im ki e ş it ö lç ü d e
ta n ıd ık tır. B u b iç im y aln ızca g ö r ü n g ü d e n s a p ta n m a la rı g e r e ­
k e n iç e rik ve yasaya e n k ü ç ü k b ir e k le m e d e b u lu n m a z . Y ine
sık d u y u la n b ir b a ş k a in a n c a d a K uvvet ü z e r in e h iç b ir şeyin
ile ri s ü rü lm e m e s i g e re k tiğ id ir; ve b u d u r u m d a K uvvet b iç im i­
n in b ilim le re n iç in g etirild iğ in i a n la m a k g ü çtü r. — Ö te y an d a n
K u vvetin d o ğ a s ı h iç k u şk u su z b ilin m e y e n b irşe y d ir, ç ü n k ü
iç e riğ in in k e n d i iç in d e k i b ağ la n tısın ın z o ru n h ığ u gibi iç eriğ in
k e n d is in in z o r ıın lu ğ u d a, iç e riğ in k e n d i iç in sın ırlı o lm a sı ve
b ö y lece b e lirliliğ in i o n a dışsal başka b irşey dolayısıyla taşım ası
ö lç ü s ü n d e , h e n ü z eksiktir.

Ek 1. Kuvvet ve Belirişi arasındaki ilişki eğer geriye b ü tü n ve parçaları


arasındaki dolaysız ilişkiye bakarsak sonsuz olarak görünecektir, çünkü iki
yanın bu ikinci ilişkide ilkin salt kendinde bulunan özdeşliği o ilişkide açıkça
ortaya koyulmuştur. Bütün, kendinde parçalardan oluşmasına karşın, gene
de bölündüğünde bir bütün olmaya son verir; buna karşı Kuvvet ilkin kendini
belirtm ekle kendini Kuvvet olarak gerçekler ve Belirişiııde kendi kendisine
geri döner, çünkü Belirişin kendisi yine Kuvvettir. Ama bundan başka, bu
ilişki de sonludur, ve sonlıılıığu genel olarak bıı dolaylı kılınmışlıktan oluşur,
tıpkı evrik olarak bütün ve parçaların ilişkisinin kendini dolaysızlığı nedeniyle
sonlu olarak tanıtlamış olması gibi. Kuvvet ve Be'liı işinin dolaylı ilişkisinin
sonlıılıığu kendini ilkin h er bir Kuvvetin koşullu olmasında ve kalıcılığı için

2l'[Bkz. örneğin Gott. Einige Gesprdche, Gotha 1787.]


ÖZ ÖĞ RETİSİ 227

kendisi olandan başka birşeye gerek duymasında gösterir. Böylece örneğin


manyetik Kuvvet çok iyi bilindiği gibi taşıyıcısını özellikle dem irde bulur ki,
bunun başka özellikleri (renk, özgül ağırlık, asitlerle ilişki vb.) manyetizma
ile bu bağıntıdan bağımsızdır. Yine kendilerini baştan sona kendilerinden
başka şeylerle koşullu ve dolaylı olarak tanıtlayan tüm başka Kuvvetler için
de aynı şey geçerlidir. — Kuvvetin sonhılıığu bundan başka onun kendini
belirtmek için kışkırtmaya gereksinim duymasında da kendini gösterir. Kuvve­
tin kışkırtılmasını sağlayanın kendisi de yine bir Kuvvetin belirişidir ki, bunun
da kendini belirtmek için benzer olarak kışkırtılması gerekir. Bu yolda ya yine
sonsuz ilerlemeyi, ya da kışkırtan ve kışkırtılanın karşılılığını elde ederiz ve
her iki durum da da her zaman devim için saltık bir başlangıç eksikliği kendini
duyurur. Kuvvet henüz Erek gibi kendini kendi içinde belirleyen birşey
değildir; içerik ona belirli bir içerik olarak verilir, ve Kuvvet k en d in i
belirtirken, söylenegeldiği gibi, etkisinde kördür — birdeyim ki, soyut Kuvvet-
belirişi ile Ereksel Etkinlik arasındaki ayrımı anlatır.

Ek 2. Sık sık Kuvvetin kendisinin değil am a yalnızca Belirişinin bilinebileceği


ileri sürülür. Ama bu ne denli yinelenirse yinelensin temelsiz olduğu için
yadsmmalıdır, çünkü Kuvvetin doğası kendini belirtmektir, ve böylece Belirişin
yasa olarak düşünülen bütünlüğünde aynı zam anda Kuvvetin kendisini
tanırız. Ama gene de gözden kaçırmamak gerek ki, Kuvvetin “kendinde”sinin
bilinemezliği üzerine bu önesürüm de bu ilişkinin sonluluğunun doğru bir
önsezisi yatar. Bir Kuvvetin tekil Belirişleri karşımıza ilkin belirsiz bir çokluk
içinde çıkarlar ve tekilleşmeleri içinde olumsal olarak görünürler; daha sonra
bu çokluyu Kuvvet olarak adlandırdığımız iç birliğine indirgeriz ve görünüşte
olumsal olandaki egemen yasayı tanıyarak onun zorunlu olduğunun bilincine
varırız. Ama değişik Kuvvetlerin kendileri de yine birer çokludur ve salt
yanyanalıkları içinde olumsal olarak görünürler. Buna göre görgül Fizikte
çekim, manyetizma, elektrik vb. Kuvvetlerinden, ve benzer olarak görgül
Ruhbilimde bellek, imgelem, istenç Kuvvetlerinden ve daha başka ruhsal
Kuvvetlerden söz edilir. Burada da bu değişik Kuvvetleri yine türdeş bir bütün
olarak bilme gereksinimi kendini duyurur, ve bu gereksinim değişik Kuvveder
bir bakıma ortak bir kök-Kııvvete indirgenseler de doyum bulamaz. Böyle bir
kök-Kuvvette gerçekte tıpkı soyut kendinde-Şey gibi içeriksiz, salt boş bir
soyutlama elde edilecektir. Ve bundan başka, Kuvvet ve Belirişinin ilişkisi özsel
olarak dolaylı bir ilişkidir ve bu yüzden eğer Kuvvet kökensel ya da kendi
üzerine dayanan birşey olarak anlaşılıyorsa bu onun Kavramı ile çelişecektir.
— Kuvvetin doğasının durum u böyleyken, varolan Evrenin tanrısal Kuvvet­
lerin bir belirişi olduğunun söylenmesini uygun bulsak bile, gene de Tanrının
kendisinin salt Kuvvet olarak görülmesi karşısında duraksarız, çünkü Kuvvet
henüz altgüdüm lıi ve sonlu bir belirlenim dir. Bilimlerin yeniden-doğuşu
denilen olayda insan Doğanın tekil görüngülerini geriye tem ellerinde yatan
Kuvvetlere dek izlemeye başladığı zaman, kilise de bu girişimi aynı anlam da
dinsizlik olarak yorumladı. Çünkü, eğer gök cisim lerinin devim lerine,
228 MANTIK BİLİMİ

bitkilerin büyümesine vb. neden olan sey çekim, büyüme vb. gibi Kuvvetler
ise, geriye tanrısal Evren yönetimi diye birşey kalmayacak ve böylece Tanrı
bu Kuvvetlerin oyununda aylak bir seyirci düzeyine indirgenmiş olacaktı. Hiç
kuşkusuz, Doğa-bilimciler, ve özellikle Nevvton, D oğanın görüngülerini
açıklamak için derin düşüncenin Kuvvet biçim inden yararlanırken, herşey-
den önce bununla kesinlikle Evrenin yaratıcısı ve yöneticisi olarak Tanrının
onuruna hiçbir zararın gelmemesi gerektiğini savundular; gene de, Kuvvet­
lere dayalı bu açıklam anın vargısında sıradan uslam lam alarda ilerleyen
anlağın tekil Kuvvederin her birini kendi için saptama ve bunlara bu sonluluk
içinde birer enson olarak sarılma eğilimi yatar. Bağımsız Kuvvetlerin ve
Ö zdeklerin bu sonlulaştırılmış Evrenine karşı Tanrının belirlenim i olarak
geriye yalnızca öte dünyada yatan bilinemez bir en yüksek Varlığın soyut
sonsuzluğu kalır. Bu ise özdekçiliğin ve m odern Aydınlanmanın konum udur
ve bunların Tanrıya ilişkin bilgileri onun Varlığının ««olduğunu bir yana bıra­
karak kendini yalnızca onun olduğunu ileri sürm e noktasına indirger. Kilise
ve dinsel bilinç burada sözü edilen polemikte belli ölçüde haklıdırlar, çünkü
sonlu anlak-biçimleri hiç kuşkusuz Doğayı olduğu gibi tinsel dünyanın şekil­
lerini de gerçeklikleri içinde bilmek için elverişli değildir; buna karşın, gene
de görgül bilimlerin biçimsel haklarını gözardı etmem ek özellikle gerekir —
bir hak ki, genel olarak içeriğinin belirliliği içinde varolan Evrenin düşünen
bilm e için aklanm asından ve yalnızca Evrenin Tanrı tarafından yaratılması
ve yönetilmesi gibi soyut inançlarla yetinmemekten oluşur. Kilise yetkesi üzeri­
ne dayanan dinsel bilincimiz bize Tanrının herşeye gücü yeten istenciyle Evreni
yaratan olduğunu, yıldızları kendi yollarında yönlendiren ve tüm yaratıklara
kalıcılıklarını ve gelişmelerini bağışlayanın o olduğunu öğretirken, gene de
burada Niçin ?sorusu yanıtlanmamış kalır, ve bu sorunun yanıtı genel olarak
Bilimin, görgül olduğu gibi felsefi Biliminin de ortak görevini oluşturur. Dinsel
bilinç bu görevi ve onda kapsanan hakkı tanımayıp kendini tanrısal kararın
araştırılamazlığı görüşüne dayandırdığında kendisi salt anlak Aydınlanma­
sının yukarıda değinilen konumunu üstlenir; böyle bir yola başvuru Hıristiyan
dininin Tanrıyı Tinde ve gerçeklikte bilmek gerekir biçimindeki kesin bııyrusu
ile çelişen boş bir inanca olarak görülmeli ve kesinlikle Hıristiyanca olmayan
kibirli ve bağnaz bir alçakgönüllülüğe yüklenmelidir.

§ 137
Kuvvet, k e n d is in d e k e n d i ile o lu m su z b a ğ ın tı o la n b ü tü n o la ra k ,
k e n d in i k e n d in d e n itm e ve k e n d in i belirtmedir. A m a b u başkası-
iç in e-y an sım a , p a r ç a la rın ayrım ı, o d e n li d e k en d i-için e -y a n sııııa
o ld u ğ u iç in , b e liriş b ir d o la y lılık s ü r e c id ir ki k e n d i iç in e g e ri
d ö n e n K u v v etin K uvvet o la ra k v a r o lm a s ın ı sa ğ lar. B e liriş in in
k e n d is i b u iliş k id e b u lu n a n iki y a n ın tü r lü lıik le r in in o r ta d a n
k ald ırılışı ve kendinde içeriği o lu ş tu ra n ö zd eşliğ in o rtay a koyuluşu-
d u r. K uvvet ve B e liriş in in g e rç e k lik le ri öyleyse ik i y a n ı s a lt İç ve
D ış o la ra k a y ırd e d ile n ilişkidir.
ÖZ ÖĞ RETİSİ 229

§138
(y) İç Z e m in d ir, — b u s o n u n c u s u G ö r ü n g ü n ü n ve İliş k in in b ir
y a n ın ın y a ln ız c a b iç im i o lm a k ü z e r e ; ya d a b o ş k e n d i-iç in e -
y a n s ım a b iç im id ir ki, k a rş ıs ın d a V a ro lu ş (ki b e n z e r o la r a k
ilişk in in ö te k i y a n ın ın b iç im id ir) b o ş başkası-için e-y an sım a b e lir ­
le n im i ile Dış o la ra k d u ru r. Iç ve D ışın ö z d e şlik le ri y e rin e g e tiril­
m iş ö z d e ş lik tir, içeriktir, k e n d i-iç in e -y a n s ım a ve b a ş k a sı-iç in e -
y a n s ım a n ın K uvvetin d e v im in d e k o y u lm u ş birlikleridir; ik isi bir
ve ay n ı b ü tü n lü k tü r , ve b u b irlik o n la r ı iç e r ik y ap ar.

§ 139
Dış öyleyse ilk in İç ile aynı içeriktir. İç se l o la n d ışsal o la r a k d a
b u lu n u r , ve e v rik o la ra k ; G ö r ü n g ü Ö z d e o lm a y a n lıiç b irş e y i
g ö s te rm e z , ve s e rg ile n m e y e n h iç b irş e y Ö z d e b u lu n m a z .

§ 140
İkinci olarak, İç ve Dış b iç im -b e lirle n im le ri o la ra k b ir b ir le r in e ve
h iç k u ş k u s u z s a ltık o la ra k karşıttırlar — , b iri k e n d i ile ö z d e ş lik
so yutlam ası o la ra k , ve ö te k i salt ç o k lu lu k ya d a o lg u sallık so y u tla­
m a sı o la ra k . A m a te k b ir b iç im in k ıp ıla r ı o lm a k la ö zsel o la ra k
ö zd e ş o ld u k la r ı iç in , ilk in salt b ir s o y u tla m a d a o rta y a k o y u lm u ş
o la n dolaysızca o d e n li d e salt ö te k in d e k o y u lm u ştu r. B u n a g ö re
salt içsel b irşe y o la n , b u y ü z d e n o d e n li d e salt dışsal b irş e y d ir,
ve salt d ışsa l b irşe y o la n o d e n li d e ilk in salt içsel b irşey d ir.
Özü s a lt Iç o la ra k a lm a k d e r in d ü ş ü n c e n in o la ğ a n y a n ılg ı­
la r ı n d a n b irid ir. E ğ e r Ö z y a ln ız c a b ö y le a lın ırs a , o z a m a n
g id e r e k b u b ak ış b ile b ü tü n ü y le dışsal b ir b ak ış ve o ö z ise
b o ş d ışs a l so y u tla m a d ır.
D o ğ a n ın iç in e — diyordu bir ozan —
h iç b ir tin işle m e z e ğ e r y ara tılm ışsa,
N e m u tlu , sa lt dış k a b u ğ u b ilirs e .-7
T e rsin e , d e n m e liy d i ki, e ğ e r o n u n iç in D o ğ a n ın ö zü İç o la ra k
b e l ir le n e c e k o lsay d ı, o z a m a n s a lt dış k a b u ğ u b ili r d i .28 —

27Bkz. G o e th e ’n in kızgın seslenişi, Z ur Nalunıımenschafl [Zur Morjıhologie],


I. B d„ 3. H eft.
Das h ö r ich s e c h z ig ja h re vviederlıolen,
U n d flııch e d ra u f, a b e r v e rsto h le n , ...
N a tıır h a t w e d er K ern n o c h Schale
Alles İst sie m it e in em ın ale, ıısw.
[Duyarını altmış yıldır biletliye,
Ve ilenirim, buna, ama gizlice, ...
Doğanın ne çekirdeği, nardır ne d» kabuğu
Hem biridir hem de öteki. ]
230 MANTIK BİLİMİ

G e n e ld e Varlıkta, ya d a g id e re k salt d u y u sal a lg ıd a b ile K avram


ilk in s a lt İç o ld u ğ u iç in V arlığ a d ışsa l b ir ş e y d ir — tıp k ı b ir
d ü ş ü n c e g ib i ö z n e l, g e rç e k lik s iz b ir v a rlık tır. — D o ğ a d a d a ,
tıp k ı T in d e o ld u ğ u gibi, K avram , E re k , ya d a Yasa ilk in s a lt iç
y atkınlık, a rı o la n a k o ld u k la rı ö lç ü d e , ilkin salt dışsal, ö rg en sel-
o lm ay an b ir d o ğ a d ırla r, b ir ü ç ü n c ü n ıın , y ab a n cı b ir g ü c ü n vb.
b ilg is id irle r. — İ n s a n , d ışsal o la ra k , e .d . e y le m le r in d e (h iç
k u şk u su z sa lt b e d e n s e l d ışsa llığ ın d a d e ğ il) v a rk e n iç seld ir; ve
e ğ e r salt içsel o la ra k , e.d . salt n iy e tle rd e , d u y u şla rd a e rd e m li,
a h lak lı vb. ise ve dışı b u n la rla özdeş değ ilse, o za m a n b iri ö tek i
d e n li k o f ve b o ştu r.

Ek. İç ve D ışın ilişkisi, ö n c e k i iki ilişk in in b irliğ i o la ra k , aynı z a m a n d a sa lt


g ö re liliğ in ve g e n e l o la ra k g ö r ü n g ü n ü n o r ta d a n k a ld ırılışıd ır. A m a g e n e d e
a n la k İçin ve D ışın a y rılık la rın d a d ire ttiğ i s ü re c e , b u n la r b ir çift boş b iç im d ir
ki b iri tıp k ı ö te k i d e n li h içtir. — H iç k u şk u su z D o ğ a n ın g ö z le m in d e o ld u ğ u
g ib i tin sel d ü n y a n ın g ö z le m in d e d e İç ve D ış a ra s ın d a k i ilişk in in d o ğ ru b ir
d e ğ e r le n d irm e s in i y a p m a n ın ve yaln ızca birincinin özsel yan o ld u ğ u n u ve
h erşeyin g elip o n a d ayandığını, b u n a karşı İkincinin ise özsel olm ayan ve ilgisiz
yan o ld u ğ u n u sa n m a yanılgısına d ü şm e m e n in b ü y ü k ö n e m i vardır. Bu yanılgı
ile ilk o la ra k D o ğ a ve T in a ra sın d a k i a y rım ın — sık sık y a p ıld ığ ı gibi — İç ve
D ış a ra s ın d a k i so y u t a y rım a in d irg e n m e s i d u r u m u n d a k arşılaşırız. B u ra d a
D o ğ a n ın n asıl e le a lın d ığ ın a g elin ce, b u h iç k u şk u su z salt T in için değil, a m a
kendinde d e g e n e l o la ra k dışsal birşeydir. A m a b u “genel olarak” g e n e d e soyu t
dışsallık a n la m ın d a alın m am alıd ır, ç ü n k ü böyle b ir şey yoktur. T ersine, b u n u n
a n la m ı D o ğ a n ın ve T in in o rta k la ş a iç e riğ in i o lu ş tu r a n I d e a n ın D o ğ a d a sa lt
d ışsal o la ra k a m a ta m b u n e d e n le aynı z a m a n d a o d e n li d e sa lt içsel o la ra k
b u lu n d u ğ u d u r . S oyut a n la k k e n d i “ Ya— Ya da"sı ile b u D o ğ a an la y ışın a k arşı
n e d e n li d ir e n ir s e d ire n s in , g e n e d e b u h iç k u şk u s u z b ilin c im iz in b a şk a
k ip le rin d e ve e n b e lirg in o la ra k d in se l b ilin c im iz d e b u lu n u r. Ve b u n a g ö re
D o ğ a d a tin s e l d ü n y a d a n d a h a az o lm a m a k ü z e r e T a n rın ın b ir b ild irilişid ir
ve b u ikisini b ir b irle rin d e n ayıran şey D o ğ a n ın k e n d i tanrısal ö z ü n ü n b ilin c in e
d e k u laşam az k e n , b u n u n (b u ra d a ilkin h iç k u şk u su z so n lu o la n ) T in in kesin
ö devi o lm a sıd ır. D o ğ a n ın ö z ü n ü salt b ir Iç o la ra k ve b u n e d e n le bizim için
e rişile m e z b irşe y o la ra k g ö r e n le r b u y ü z d e n T an rıy ı k ısk a n ç o la ra k g ö re n
e sk ile rle aynı k o n u m d a d u r u r la r — b ir b akış açısı ki, ç o k ö n c e d e n P la to n ve

-8 [D izeler ilk kez A lb re ch t von H a lle r'in “D ie m e n s c h lic h e n T u g e n d e n ”


başlıklı şiirinde g ö rü n ü r ( Vermek schıoerizcher Gedichle de, B ern 1732), V. 289 vs.:
In s I n n e re d e r N atıır d rin g t k e in e rse h a ffn e r G eist,
Z u gulüeklieh w enn sie n u r d ie auB re Schale weiBt!
Hiçbir yanılılm ış Tin işleyemez Doğanın içine, _
Ne m utlu eğer Doğa şali, dış kabuğu gösterirse!
H e g el “weiBt”ı (= gösterir) “vveist” (= bilir) o la ra k okur.]
ÖZ ÖĞ RETİSİ 231

Aristoteles tarafından yadsınmıştı. Tanrı O olanı iletir, bildirir, ve hiç kuşkusuz


ilkin Doğa yoluyla ve onda. — Bundan başka genel olarak bir nesnenin kusuru
ya da eksikliği salt içsel birşey ve böylece aynı zam anda salt dışsal birşey
olmaktan, ya da yine aynı şey, salt dışsal ve böylece salt içsel birşey olm aktan
oluşur. Böylece, örneğin çocuk, genelde insan olarak, hiç kuşkusuz ussal bir
varlıktır, am a çocuk olarak çocuğun Usu ilkin salt içsel birşey olarak, e.d.
yatkınlık, eğilim vb. olarak bulunur; ve bu salt içsel olan ayııı zamanda çocuk
için büyüklerinin istenci olarak, öğretm eninin bilgisi olarak, bütününde onu
kuşatan ussal dünya olarak, salt dışsal birşey biçim ini taşır. Ç ocuğun
yetiştirilmesi ve eğitimi onun ilkin salt kendinde ve böylece başkaları (yetiş­
kinler) için ne ise itendi için de o olmasından oluşur. Çocukta ilkin salt iç olanak
olarak bulunan Us eğitim yoluyla edimselleşir; ve evrik olarak yine çocuk ilkin
dış yetke olarak gördüğü törelliği, dini ve bilimi kendi özü ve içi olarak bilme
düzeyine ulaşır. -— Çocuk için geçerli olan şey, bu bakımdan, belirlenim ine
aykırı olarak bilgi ve istencinin doğallığında takılıp kaldığı sürece yetişkin insan
için de geçerlidir; böylece örneğin suçlu için boyun eğmesi gereken ceza hiç
kuşkusuz dışsal bir zor biçimini taşır; oysa gerçekte ceza yalnızca onun kendi
suçlu istencinin belirişidir. — Bu noktaya dek açıklamalılardan b irin in
yetersizliklerine ve üstelik kınanacak edim lerine karşı sözde eşsiz niyet ve
anlayışının bunlardan ayırdedilen içselliğine başvurduğu zaman nasıl bir
tutum un benimseneceği de çıkar. Gene de tek tek öyle durum lar olabilir ki,
dış koşulların uygunsuzluğu nedeniyle iyi niyetli am açlar boşa çıkabilir ve
yararlı olabilecek tasarlar uygulamada bozulabilirler; ama genel olarak burada
da İç ve Dışın özsel birliği öyle bir yolda geçerlidir ki, insan ne yaparsa odıır
dem ek gerekir. Ve kendini iç eşsizliğinin bilinci ile avutan yalancı kendini
beğenmişliğin karşısına İncil’deki şu deyiş çıkartılabilir: “onları meyvalarında
tanıyacaksınız.“2!) Bu büyük söz ilk olarak törel ve dinsel alanlarda geçerli
olduğu gibi bilimsel ve sanatsal haşarımlar bağlamında da geçerlidir. Bu son
noktayı ele alırsak, örneğin bir çocuktaki belirgin yeteneği ayrımsayan keskin
görüşlü öğretm en onda bir Rafael ya da Mozart yattığı sanısını dile getirebilir;
sonuç böyle bir sanının ne ölçüde tem elli olduğunu gösterecektir. Ama
beceriksiz bir ressam ya da kötü bir şair kendini içinin yüksek ideallerle dolu
olduğu aldatmacası ile avutursa, böyle bir avuııç kötü bir avunçtur; ve eğer
yaptıkları ile değil ama niyetleri ile yargılanmaları isteminde bulunurlarsa,
o zaman böyle boş ve temelsiz bir istem haklı olarak yadsıııacaktır. D urum un
sık sık tersine döndüğü de görülür ve doğru ve değerli şeyler ortaya çıkaran
başkaları üzerinde yargıda bulunulurken, çoğu kez İç ve Dış arasında yanlış
bir ayrıma dayanılır. Denir ki, yaptıklarının tümü salt dış görünüştür, oysa
içerde durum bütünüyle başkadır ve davranışların kökeni kendini beğen­
mişlik ya da daha başka değersiz tutkuları doyurma güdüsüdür. Bu kıskançlık
duygusudur ki, kendisi büyük birşey ortaya çıkarma yeteneğinden yoksun
olarak, büyük olanı kendi düzeyine indirm e ve küçültme çabasına girişmiştir.

-1'1[M atta, 7.16.]


232 M ANTIK BİLİMİ

Buna karşı G oethe’nin güzel anlatımını anımsamalıyız: Başkalarının büyük


üstünlüklerine karşı Sevgiden başka hiçbir çare yoktur. Başkalarının övgüye
değer başarılarını değersizleştirmek için ikiyüzlülükten söz edilirse, buna karşı
belirtm ek gerek ki insan kendini bir zam an şöyle ve dah a sonra böyle
gösterebilse ve pekçok yönden gizleyebilse de, decursus vitaede, yaşamın
gidişinde kendini eksiksizce ele veren bütün bir içselliğini gizleyemez, öyle
bir yolda ki, bu bağlamda bile insanın edimlerinin bir dizisinden başka birşey
olmadığı söylenmelidir. Özellikle o sözde pragm atik tarihçilik yakın zaman­
la rd a İçin D ıştan bu gerçeğe aykırı ayrılm ası yoluyla büyük tarihsel
karakterlere karşı sık sık haksızlıklarda bulunm uş ve onlara ilişkin doğru
anlayışı bulandırm ış ve çarpıtmıştır. Dünya-tarilısel kahram anların ortaya
koydukları büyük eylemlerin yalın bir anlatısıyla ve bu bireylerin İçlerinin bu
edim lerin içeriklerine karşılık düştüğünü tanımakla yetinmeyerek, prag­
matik tarihçi kendini çoğu kez gi'ınışığında apaçık yatanın arkasındaki sözde
gizli güdülerin izini sürme konusunda yetkili ve giderek yükümlü sayar. Buna
göre, sanılır ki tarihsel araştırma şimdiye dek büyük ve övgüye değer olan
herşeydeıı halesini sıyırmayı ve onları kökenleri ve özgün imlemleri açısından
sıradanlık düzeyine indirmeyi başardığı ölçüde derindir. Böyle pragmatik
bir tarihsel araştırm a amacıyla sık sık ruhbilim in incelenmesi salık verilir,
çünkü bu bilgi yoluyla genel olarak insanları eyleme geçiren gerçek güdülerin
hangileri olduğunun saptanabileceği düşünülür. Oysa söz konusu ruhbilim
insan doğasında evrensel ve özsel olanın yerine başlıca tek tek dürtülerin,
tutkuların vb. salt tikel ve olumsal yanlarını irdelem esine nesne yapan o dar
insan sarraflığından başka birşey değildir. Bundan başka, bu ruhbilimsel-
pragm atik yöntem de büyük edim lerin tem elinde yatan güdüler açısından
tarihçi için gene de ilkin bir yanda anavatan, doğruluk, dinsel gerçeklik vb.
gibi tözsel ilgiler ve öte yanda kendini beğenmişlik, yönetim tutkusu, hırs gibi
öznel ve biçimsel ilgiler arasında bir seçim yapm a olanağının bırakılması
gerekir. Ve bu İkinciler pragmatist tarafından asıl devindirici ilkeler olarak
görülür, yoksa İç (e.d. eylemde bulunanın yatkınlığı) ve Dış (e.d. eylemin
içeriği) arasındaki karşıtlık sayıltısı onay kazanamayacaktır. Aıııa Iç ve Dış
gerçekte aynı içeriği taşıdıkları için, o çokbilmişliğe karşı kesinlikle ileri sürmek
gerek ki, tarihsel kahram anlar güdülerini salt öznel ve biçimsel ilgilerde
bulmuş olsalardı, başarmış olduklarını hiçbir zaman başaramazlardı. Ve İç ve
Dışın birliği açısından kabul etmek gerek ki, büyük insanlar yapmış olduklarım
istemişler, ve istemiş olduklarını yapmışlardır.

§ 141
T ek b ir ö zd e ş iç e riğ in h e n ü z ilişki iç in d e k a lm a s ın a yol a ç a n b o ş
s o y u tla m a la r d o la y sız g e ç işte — b iri ö te k in e o lm a k ü z e r e —
k e n d ile r in i o r ta d a n k a ld ırırla r; iç e riğ in k e n d is i b u n la r ın ö z d e ş ­
liğ in d e n b aşk a b irşe y d e ğ ild ir (§ 138), ve b u s o y u tla m a la r Ö z ü n
g ö r ü n ü ş o la ra k k o y u lm u ş g ö r ü n ü ş ü d ü r le r . K u v v etin b e liriş i
Ö Z Ö Ğ RETİSİ 233

y o lu y la İç V a ro lu şa koyulur, b u koym a b o ş s o y u tla m a la r y o lu y la


dolaylı kılmadır-, d o la y lı k ılm a k e n d i iç in d e dolaysızlığa y ite r ki,
b u s o n u n c u d a Iç ve D ış kendilerinde ve kendileri için ö z d e ş tir ve
a y rım la rı s a lt k o n ııtla n m ış lık o la r a k b e lirle n m iş tir. B u ö z d e şlik
E dim sellikûr.

C
Edimsellik

. . - §142 ■
E d im s e llik Ö z ve V a ro lu ş u n ya d a Iç ve D ışın d o la y sız la şm ış
b irliğ id ir. E d im se lin belirişi e d im se lin k e n d isid ir, öyle ki b u b eli-
ıiş te e şit ö lç ü d e özsel birşey o la ra k k a lır ve a n c a k dolaysız d ışsal
V a ro lu ş ta o ld u ğ u ö lç ü d e özsel o la n d ır.
D a h a ö n c e d o la y sız ın b iç im le ri o la ra k Varlık ve Varoluş ile
k a rşıla şılm ıştı; Varlık g e n e l o la ra k y a n s ım a m ış d o la y sız lık ve
b a ş k a s ın a geçiştir. Varoluş ise V arlık ve y a n s ım a n ın d o la y sız
b irliğ id ir, b u y ü z d e n G örüngü d ü r, Z e m in d e n g e lir ve Z e m in e
d ü ş e r. E d im s e l o b irliğ in k o y u lm u şlu ğ u d u r, k e n d i ile ö z d e ş
o lm u ş iliş k id ir; b u n a g ö r e , geçişten b a ğ ış ık tır ve dışsallığı
E rk e s id ir; b u n d a k e n d i iç in e y a n s ım ıştır; d ışv arlığ ı s a lt ken d i
k e n d isin in belirişidir, b ir b a ş k a s ın ın d e ğ il.

Ek. Edimsellik ve düşünce, ya da daha tanı olarak İdea, çoğunlukla basmakalıp


bir yolda karşı karşıya koyulur, ve bu yüzden sık sık belli bir düşüncenin
d oğruluk ve gerçekliğinin su götürm ez olm asına karşın böyle birşeyin
edinısellikte bulunmadığının ya da edimsellikte yerine gedrilmesinin olanaksız
olduğunun söylendiği duyulur. Oysa böyle konuşanlar bu yolla ne düşüncenin
ne de edimselliğin doğasını yeterince anlamadıklarını gösterirler. Bir yandan
düşünce böyle bir konuşmada öznel tasarım, tasar, niyet ve benzeri şeylerle
eşanlamlı olarak alınırken, öte yandan edimsellik ise dışsal, duyusal varoluş
ile özdeş olarak alınır. K ategorilerin ve o n la rı an latan im lerin ya da
sözcüklerin pek sağın olarak alınmadıkları gündelik yaşamda böyle birşeye
izin verilebilir, ve pekala olabilir ki örneğin belli bir vergilendirme tasarı ya
da düşüncesi kendinde bütünüyle iyi ve amaca uygundur, ama buna karşın
o sözde edinısellikte böyle birşey bulunmaz ya da verili koşullar altında yerine
getirilm esi olanaksızdır. Ama soyut anlak bu belirlen im leri yakalayıp
ayrımlarını durağan ve katı bir karşıtlık noktasına dek yeğinleştirdiği zaman,
ve bu edimsel dünyada düşünceleri ya da “ideaları” kafamızdan silip atmamız
gerektiğini bildirdiği zaman, buna bilim adına olduğu gibi sağlam us adına
da karşı çıkılmalıdır. Çünkü bir yandan “İdealar” yalnızca bizim kafamıza
234 MANTIK BİLİMİ

sınırlı değildirler, ve ne de Idea bütününde olgusallaşması salt dileğimize


göre yer alacak ya da almayacak denli güçsüz birşeydir; tersine, Idea saltık
olarak etkin ve aynı zam anda edimsel olandır, ve öte yandan Edimsellik
düşüncesiz ya da düşünce ile bozuşmuş ve düzeysiz pragm adklerin [ herunter-
gekormnene Praktiker] imgeledikleri gibi kötü ve ıısdışı da değildir. Edimsellik,
salt Görüngüden ayrım içinde, ilkin Iç ve Dışın birliği olarak, usa karşı yabancı
birşey olmaktan öylesine uzaktır ki, tersine baştan sona ussaldır, ve ussal
olmayan herşey, tam bu nedenle, edimsel olarak görülmemelidir. Almanca­
’da bu olgu eğitimli dilin kullanımında da gözlenebilir ve bu dil söz gelimi
değerli ve ussal hiçbirşey ortaya koymamış bir ozanı ya da devlet adamını
“emen luirkliclıen Diclıter” ya da “emen toirhlichen Staatsmann” olarak tanımada
duraksama gösterir. — Burada sözü edilen o kaba edimsellik anlayışı ve onun
elle tutulabilir ve dolaysızca algılanabilir olanla karıştırılması, Platon ve
Aristoteles’in felsefeleri arasındaki ilişki konusundaki yaygın önyargının
zemininin aranması gereken yerdir. Bu önyargıya göre Platonve Aristoteles
arasındaki ayrım öyle bir yolda alınır ki, Platon Ideayı ve yalnızca Ideayı gerçek
olarak kabul ederken, bu n a karşı Aristoteles ise Ideayı yadsıyarak edimsel
olana sarılır ve bu n ed e n le görgücülüğün kurucusu ve öncüsü olarak
görülm esi gerekir. Bu konuda belirtm ek gerek ki, gerçi Edimsellik hiç
kuşkusuz Aristoteles felsefesinin ilkesini oluşturm uş olsa da, bu gene de
dolaysızca bulunanın sıradan edimselliği değil, ama Edimsellik olarak İdeadır.
Buna göre Aristoteles’in Platon’a karşı polemiği daha tam olarak şöyledir.
Aristoteles Platonik Ideayı yalın dinamis olarak belirterek buna karşı ileri
sürer ki, Idea — ki ikisi tarafından da eşit değerde biricik gerçeklik olarak
kabul edilir — özünde energeia olarak, e.d. baştan sona dışaı da olan Iç olarak,
böylece Iç ve Dışın birliği olarak, ya da sözcüğe burada verilen vurgulu
anlam da Edimsellik olarak görülmelidir.

§ 143
E d im sellik , b u s o m u t [birlik] o la ra k , o sözıi e d ile n b e lirle n im le ri
ve b u n la r ın a y rım la rın ı k ap sar, ve b u y ü z d e n o d e n li d e o n la rın
a ç ın ım la rıd ır, öyle ki b u n la r o n d a aynı z a m a n d a g ö rü n ü ş o la ra k ,
salt k o n ııtla n m ış o la ra k b e lirle n irle r (§ 141). ( a ) G e n e ld e özdeşlik
o la ra k E d im se llik ilk in O lanaktır; — k e n d i-iç in e -y a ıısım a ki,
e d im s e l o la n ın so m u t b irliğ i ile k a rş ıtlık iç in d e , soyut ve özsel-
olm ayan özsellik o la ra k k oyulur. O la n a k E d in ıse lliğ e özsel o la n d ır,
a m a öyle b ir y o ld a ki ay n ı z a m a n d a yalnızca O la n a k tır.
H iç k u şk u su z O lanak b e lirle n im iy d i ki K a n t’ı o n u ve o n u n la
b irlik te E d im se llik ve Z o ru n lu k k a te g o rile rin i Kiplikler o la ra k
g ö rm e y e g ö t ü r d ü , “ç ü n k ü b u b e l ir le n im le r n e s n e o la ra k
k av ram ı e n k ü ç ü k b ir b iç im d e a rttırm a z , a ıııa te rs in e yaln ızca
bilg i yetisi ile ilişkiyi a n la tırla r.” 111 G e rç e k te O la n a k boş keııdi-
%)[A n Usun Eleştirisi, B 226.] . .
ÖZ ÖĞ RETİSİ 235

iç in e -y a n s ım a s o y u tla m a s ıd ır ki, d a h a ö n c e Iç d e n m iş o la n
şe y d ir, a m a şim d i o r ta d a n k a ld ır ılm ış , yalnızca varsayılm ış,
d ışsal İç o la ra k b e lir le n ir ve b ö y le ce h iç k u şk u su z o d e n li d e
y alın b ir k ip lik o la ra k , y etersiz b ir so y u tla m a o la ra k ve ( d a h a
s o m u t o la ra k a lın d ığ ın d a ) yalnızca ö zn e l d ü şü n c e y e a it o la ra k
varsayılır. B u n a karşı E d im se llik ve Z o ru n lıık ise g e rç e k te h iç
d e b ir b a ş k a sı iç in sa lt b ir e r tü r ve kip d e ğ ild ir le r ; te r s in e ,
b u n u n ta m k arşıtıd ırlar: varsayılırlar, ve g e n e d e salt v arsay ım ­
sal d e ğ il a m a k e n d i iç in d e ta m a m la n m ış s o m u t b irşey o la ra k .
— O la n a k ilkin ed im se l birşey o la ra k s o m u t o la n ın k a rşısın d a
y alın kendi-ile-özdeşlik b iç im i o ld u ğ u iç in , b u n u n iç in k u r a l
y a ln ız c a b irşe y in k e n d i iç in d e k e n d is i ile ç e liş m e m e s id ir, ve
b ö y le ce herşey olanaklıdır, ç ü n k ü so y u tlam a yoluyla h e r iç e riğ e
b u ö zd e şlik b iç im i verilebilir. A m a herşey o d e n li d e olanaksız­
dır, ç ü n k ü h e r iç erik te , b u s o m u t birşey o ld u ğ u için , b e lirlilik
b e lir li k a rş ıtlık o la ra k ve b ö y le c e çe lişk i o la ra k a n la ş ıla b ilir.
— B u n e d e n le böyle o la n a k ve o la n a k sız lık ü z e r in e o la n d a n
d a h a b o ş b ir k o n u ş m a y o k tu r. Ö z e llik le f e ls e fe d e “ birşey
olanaklıdır” ya d a “bir başkası da olanaklıdır’’ ve, b aşk a b ir d ey im
s e ç e rse k , “birşey düşünülebilirdir* g ib i a n la tım la rd a n k e sin lik le
k a ç ın m a k g e re k ir. T a rih y a z a n d a k e n d i iç in h iç b ir g e rç e k lik
ta şım a d ığ ı ş im d id e n o rta y a ç ık a rıla n b u k ateg o riy i k u lla n m a ­
m aya d o ğ r u d a n ö ze n g ö ste rm e lid ir; aıııa boş a n la ğ ın b ilg e liğ i
e n b ü y ü k h a z z ın ı o la n a k ve d a h a p e k ç o k o la n a ğ a ilişk in b o ş
u y d u r m a la r d a b u lu r.

Ek. O lanak tasarım düzeyindeki düşünceye ilkin daha varsıl ve daha kapsamlı
ve buna karşı Edimsellik ise daha yoksul ve daha sınırlı bir belirlenim olarak
görünür. Buna göre denir ki, herşey olanaklıdır; ama olanaklı herşey bıı
yüzden o denli de edimsel değildir. Gerçekte, eş deyişle düşünceye göre, gene
de Edimsellik daha kapsamlı olandır, çünkü kendisi som ut düşünce olmakla
Olanağı soyut bir kıpı olarak kendi içinde kapsar. Bu durum edimsel olandan
ayrımı içinde olanaklı olandan söz ederken bıınu ancak olanaklı birşey olarak
belirten sıradan bilincimizde de görülür. — O lanak için genellikle düşünıı-
lebilirlikten oluştuğu söylenir. Ama burada düşünme ile anlaşılan şey yalnızca
bir içeriğin soyut özdeşlik biçiminde görülmesidir. Ama her içerik bu biçim
altına getirilebileceği ve bunun için yalnızca içinde durduğu bağıntıdan
koparılması gerektiği için, en saçma ve en anlamsız şeyler bile olanaklı olarak
düşünülebilirler. Bu gece ayın dünyaya düsm esi olanaklıdır, çünkü ay
dünyadan ayrı bir cisimdir ve bu nedenle pekala havaya atılmış bir taş gibi
düşebilir; — T ürk Sultanının Papa olması olanaklıdır, çünkü bir insandır,
böyle olmakla Hıristiyanlığa dönebilir, Katolik bir rahip olabilir, vb. Olanaklar
üzerine bu tür bir konuşmada daha önce belirtilmiş olduğu yolda uygulanan
236 MANTIK BİLİM İ

şey başlıca zemin yasasıdır, ve bıına göre belli bir zemini verilebilen herşey
olanaklı olacaktır. Bir insan ne denli eğitimsizse, gözlem ini yönelttiği
nesnelerin belirli bağıntılarını ne denli az tanıyorsa, kendini her türden boş
olanağa bırakma eğilimi de o denli yüksek olur. Ö rneğin politik alanda kahve-
politikacıları denilen kişiler açısından durum budur. Bundan başka kılgısal
yaşam bağlamında da kötü istencin ve tembelliğin belirli yükümlülüklerden
kaçınabilmek için olanak kategorisi arkasına sığınmaları da seyrek karşılaşılan
bir durum değildir. Burada da daha önce yeterli zemin yasasının kullanılması
üzerine belirtilm iş olanlar geçerlidir. Ussal, kılgıya önem veren insanlar
kendilerini salt olanaklı olduğu için olanaklı olanın dayatması altına bırakmaz,
tersine edimsel olana sarılırlar, ama hiç kuşkusuz yalnızca dolaysızca dışsal
olarak varolan birşey anlam ında edimsel olana değil. Gündelik yaşamda pek
çok özdeyiş soyu t olarak olanaklı olanın haklı bir küçıımsenişini anlatır. Böylece
örneğin denir ki “Eldeki bir serçe damdaki on serçeden iyidir.” — Dahası,
olanaklı olarak görülen herşey eşit haklılıkla olanaksız olarak da görülebilir,
çünkü her içerik, ki böyle olarak her zaman somu t birşeydir, yalnızca değişik
değil ama karşıt belirlenim leri de kendi içinde kapsar. Böylece örneğin var
olm am dan daha olanaksız hiçbirşey olamaz, çünkü “Ben” kendi ile yalın
bağıntı ve aynı zam anda baştan sona başkası ile bağıntıdır. Doğal ve tinsel
dünyalardaki başka her içerik açısından da durum böyledir. Denebilir ki,
özdek olanaksızdır, çünkü itme ve çekmenin birliğidir. Aynı şey yaşam, hak,
özgürlük, ve herşeyden önce gerçek, e.d. biı de-üç olan Tanrının kendisi için
de geçerlidir — bir Tanrı kavramı ki, Aydınlanmanın soyut anlağı tarafından
sözde onun ilkesine göre düşünce ile çeliştiği için yadsınmıştır. Genel olarak
konuşursak, bu boş biçim lerde dolanıp duran boş anlaktır, ve bu bağlamda
felsefenin işi yalnızca bu biçimlerin hiçlik ve içeriksizliklerini gösterm ekten
oluşur. Bir şeyin olanaklı mı yoksa olanaksız mı olduğu içerik üzerine, eş deyişle
Edimsellik kıpılarının bütünlüğü üzerine dayanır — Edimsellik ki, kendini
açınımı içinde Zorunluk olarak tanıtlar.

§ 1 44
(P) A m a e d im s e lin k e n d isi, k e n d i-iç in e -y a n sm ıa o la ra k O la n a k ­
ta n a y rım ı iç in d e , y a ln ız c a dışsal s o m u ttu r, özsel-olmayaıı d o la y ­
sızd ır. Ya d a , e d im s e l o la n ilk o la ra k (§ 142) iç ve d ışın y a lın ,
k e n d isi dolaysız b irliğ i olm ası ö lç ü s ü n d e , dolaysızca özsel-olmayaıı
d ış tır ve b ö y le c e aynı z a m a n d a (§ 140) salt içsel o la n d ır, k e ııd i-
iç in e -y a n s ım a so y u tla m a s ıd ır; b ö y le lik le k e n d is i salt o la n a k lı
b irşe y o la ra k b e lir le n ir . B öyle sa lt b ir O la n a k d e ğ e r in d e ik e n
e d im s e l o la n b ir O lum saldır, ve e v rik o la ra k O la n a k y alın
O lu m salın k e n d is id ir.

§ H5
O la n a k ve O lu m s a llık E d im s e lliğ in iki k ıp ıs ıd ır — iç ve dış — ,
ve e d im se lin dışsallığını o lu ş tu ra n y alın b iç im le r o la ra k k o y u lu r­
Ö Z ÖĞ RETİSİ 237

lar. B u n la r ö zsel b e lir le n im -z e m in le r i o la ra k kendi içinde b e lirli


e d im s e ld e , içerikte, k e n d i-iç le rin e -y a n s ım a la rm ı b u lu rla r. O lu m ­
sa lın ve O la n a k lın ın s o n lu lu k la r ı b u n a g ö r e d a h a ta m o la ra k
b iç im -b e lirle n im in in iç e rik te n ay rılm ışlığ ın d a n o lu şu r, ve birşeyin
o lum sal ve olanaklı olup olm adığı b u n a göre gelip içeriğe dayanır.

Ek. O lanak edim selliğin salt içi olm akla ayrıca salt dış edim sellik ya da
Olumsallıktır. Genel olarak konuşursak, olumsal olan öyle birşeydir ki varlığının
zeminini kendi içinde değil am a başkasında taşır. Bu edimselliğin kendini
bilince ilk sunuş şeklidir ve sık sık edimselliğin kendisi ile karıştırılır. Ama
olumsal olan yalnızca tek-yanlı başkası-içine-yansıma biçimindeki edimseldir
ya da salt bir olanaklının imlemini taşıyan edimseldir. Buna göre olumsal olanı
olabilen ya da olmayabilen, şöyle ya da böyle olabilen ve varlığı ya da yokluğu,
şöyleliği ya da böyleliği kendisinde değil ama başkasında temellenmiş birşey
olarak düşünürüz. Bu olumsallığı yenmek genel olarak konuşursak bir yarıdan
bilginin görevidir; benzer olarak öte yandan kılgısal alanda da önem li olan
şey yine istencin olumsallığında ya da özençte durup kalmamaktır. Bununla
birlikte, özellikle yakınlarda olmak üzere sık sık görüldüğü gibi, yersiz olarak
yükseltilen olumsallığa Doğada olduğu gibi tinsel dünyada da gerçekte hakkı
olmayan bir değer verilir. Bu açıdan ilkin Doğayı alırsak, çoğu kez ona özellikle
yapısının varsıllığı ve türlüliiğü nedeniyle hayranlık duyulduğunu görürüz.
Bununla birlikte, genel olarak bu varsıllık, Ideanın orada bulunan açınımına
bakılmaksızın, usun yüksek ilgilerinden hiçbirini doyurmaz ve örgensel-
olmayan ve örgensel yapıların geniş türlüliiğü içersinde bize yalnızca kendini
belirsizlikte yitiren olumsallığın sezgisini sunar. H er ne olursa olsun, bitki ve
hayvanların tekil türlülüğünüıı dış koşullar tarafından belirlenen renkli
oyunu, bulutların karmaşık, değişken betileniş ve kümelenişleri vb. kendini
kendi özenci içersine bırakan tinin eşit ölçüde olumsal düşlemlerinden daha
yüksek görülm em elidir Ve böyle görüngülere duyulan hayranlık öylesine
soyu t bir tutum dur ki ondan Doğanın iç uyum ve yasallığına yönelik içgörüye
ilerlemek gerekir. — istenç ile ilgili olumsallık açısından doğru bir değerlen­
dirme yapmak özellikle önemlidir. İstenç özgürlüğü söz konusu olduğu zaman,
bununla sık sık yalnızca özenç, eş deyişle olumsallık biçimindeki istenç anlaşılır.
Şimdi, gerçi özenç şuna ya da buna karar verme yetisi olarak hiç kuşkusuz
kavramına göre özgür olan istencin özsel bir kıpısı olsa da, gene de hiçbir
yolda özgürlüğün kendisi değil ama ilkin salt biçimsel özgürlüktür Gerçek
özgür istenç, ki özenci ortadan kaldırılm ış olarak kendi içinde kapsar,
içeriğinin kendinde ve kendi için sağlam bir içerik olarak bilincindedir ve
aynı zam anda onu baştan sona kendininki olarak bilir Buna karşı özenç
basam ağında durup kalan istenç, içerik açısından gerçek ve haklı olandan
yana karar veriyor olsa bile, gene de her zaman eğer dilemiş olsaydı başka
tü rlü de karar verebilecek olduğu gibi bir kuruntuyla yüklüdür. D aha
yakından bakıldığında, özenç kendini belli ölçüde bir çelişki olarak gösterir,
238 M ANTIK BİLİMİ

çünkü burada içerik ve biçim birbirlerine karşıt olarak dururlar. Özencin


içeriği verili bir içeriktir ve istencin kendisinde değil am a dış koşullarda
temellenmiş olarak bilinir. Bu nedenle böyle bir içerikle ilgili olarak özgürlük
yalnızca Seçme biçiminden oluşur. Bu biçimsel özgürlük olduğu için, o denli
de salt sanısal bir özgürlük olarak görülebilir, çünkü son çözümlemede açıktır
ki istencin şuna değil ama tam olarak buna karar vermesinin nedeni önünde
bulunan içeriğe temel olan koşulların aynı dışsallığına yüklenmelidir.
Bu noktaya d ek g elen ird e le m e n in g ö sterd iğ i gibi, olum sallığın
yalnızca ediıııselliğiıı tek-yaıılı bir kıpısı olm asına ve bu n ed e n le ediııısel-
liğiıı kendisi ile kanştırılmamasıııııı gerekm esine karşın, gene de, genelde
İd eaıım bir biçim i olarak, oııuıı da nesnel d ünyada bir hakkı vardır. Bu
ilk olarak Doğa açısından böyledir. Olumsallık deyim yerindeyse D oğanın
yüzeyinde özgürce yayılmıştır ve yalnızca olum sallık olarak tanınm alıdır,
o n d a “şöyle değil am a ancak böyle olabilirdi” gibi (kimi zam an yanlışlıkla
felsefeye yüklenen) b ir b oşsan bulm aya çalışmaksızın. O lum sal kendini
tinsel dünyada da eşit ölçüde geçerli kılar ve İstenç, daha önce de belirtildi­
ği gibi, ortadan kaldırılm ış bir kıpı olarak olsa da olum salı özeııç şeklinde
kendi içinde kapsar. Yine, T in ve etkinliği ile bağıntılı olarak, kişi kendini
ussal bilgiye yönelik iyi niyetli çaba yoluyla ayartılm aya bırakm am alı ve
böylece olum sallık ırasıyla yüklü görüngüleri zorunlu olarak gösterm eye,
ya da genellikle söylendiği gibi, a priori kurmaya çalışmaktan kaçınmalıdır.
Böylece ö rn eğ in b ir bakım a d ü şüncenin b ed e n i olm asına karşın dilde
de olum sal öğe karşı çıkılamayacak bir yolda kesin ro lü n ü oynar, ve tüze,
san at vb. şekilleri açısından da ayıtı şey geçerlidir. B ütünüyle d o ğ ru d u r ki
b ilim in ve d a h a tam olarak felsefenin görevi g en el olarak olum sallık
g ö rü n ü şü altına gizlenm iş olan zorunlıığu saptam aktan oluşur; bu g en e
d e sanki olum sal yalnızca bizim öznel tasarım ım ıza aitmiş ve bu n ed e n le
g erçeğe ulaşabilm ek için kesinlikle bir yana atılmalıymış gibi anlaşılm a­
m alıdır. Tek yanlı olarak bu yönü izleyen bilim sel çaba haklı olarak boş
b ir oynıı düzeyine düşecek ve kaba bir bilgiçlik ile suçlanm aktan kaça­
mayacaktır.

§ 146
D a h a y a k ın d a n b a k ıld ığ ın d a , E d im s e lliğ in o dışsallığı ş u n u
k a p s a r; O lu m s a llık , d o la y sız e d im s e llik o la ra k , ö z ü n d e sa lt
varsayılm ışlık o la r a k k e n d i ile ö z d e ş o la n d ır ; a m a b u say ıltı o
d e n li d e o r ta d a n k a ld ırılm ış tır, v a ro la n b ir d ışsa llık tır. B ö y lece
O lu m sa llık var-sayılnuş b irşey d ir ki dolaysız dışvarlığı ayııı z a m a n ­
d a b ir O lanak tır ve o r ta d a n k ald ırılm a — b ir b a ş k a sın ın O la n a ğ ı
o lm a — b e lir le n im in i taşır. B u o la n a k K oşuldur.

Ek. Olumsal olan, dolaysız edimsellik olarak, aynı zam anda bir başkasının
olanağıdır, ama artık yalnızca o başlangıçta bulmuş olduğumuz soyut olanak
değil, tersine varolan olarak olanaktır, ve bu ise Koşuldur. Bir şeyin Koşulundan
ÖZ ÖĞRETİSİ 239

söz ettiğimiz zaman burada bir ikircim yatar: ilk olarak bir belirli-varhk, bir
varoluş, genel olarak dolaysız birşey, ve ikinci olarak bu dolaysızın ortadan
kaldırılmış olma ve başka birşeyin edimselleşmesine hizmet etme belirlenimi.
— Dolaysız edimsellik genel olarak böyle iken hiçbir zaman olması gerektiği
gibi değildir, tersine kendi içinde bölünm üş, sonlu bir edimselliktir, ve
belirlenimi tüketilmektir. Edimselliğin öteki yanı ise özselliğidir. Bu ilk olarak
İçtir ki, yalın olanak olarak, eşit ölçüde ortadan kaldırılmaya belirlenmiştir.
O rtadan kaldırılmış olanak olarakyeııi bir edimselliğin ortaya çıkışıdır ki, ilk
dolaysız edimsellik bu İkincinin öngereği olmuştu. Koşul kavramının kendi
içinde taşıdığı almaşım bu dur. Bir olgunun Koşullarını irdelediğimiz zaman,
b u nlar bütünüyle yansız olarak görünürler. G erçekte ise böyle dolaysız
edimsellik kendi içinde bütünüyle başka birşeyin tohumlarım taşır. Bu başkası
ilkin salt olanaklı birşeydir ki, bu biçim daha sonra kendini ortadan kaldırıp
edimselliğe çevirecektir. Böylece ortaya çıkmış olan bu yeni edimsellik kullanıp
tüketmiş olduğu dolaysız edimselliğin kendi içidir. Böylece şeylerin bütünüyle
başka bir şekli ortaya çıkar, ve bu gene de başka birşey değildir: çünkü ilk
edimsellik salt özüne göre ortaya çıkarılmış olur. Oz-veride bulunan, yok olan
ve tüketilen koşullar öteki edimsellikte yalnızca kendi kendileri ile biraraya
gelirler. — Edimsellik süreci genel olarak böyle bir yapıdadır. Edimsellik salt
dolaysızca varolan birşey değildir, tersine, özsel varlık olarak, kendi dolaysız­
lığının ortadan kaldırılışıdır ve bu yolla kendini kendisi ile dolaylı kılar.

§ 147
(y) B u b ö y le g e liş e n d ışsa llık O la n a k ve d o la y sız E d im s e llik
b e lir le n im le r in in b ir çemberidir, ve b u n la r ın b ir b ir le r i y o lu y la
dolaylılıkları g e n e l o la ra k olgusal O lanaktır. D a h a sı, b ö y le b ir
ç e m b e r o la ra k b ü tü n lü k tü r, b ö y le ce içerik tir, k e n d in d e ve k e n d i
iç in b e lir li o /g m lu r; ve o d e n li d e , b e lir le n im le r in b u b ir lik te k i
a y rım ın a g ö r e , k e n d i iç in biçimin s o m u t b ü tü n lü ğ ü , iç in d ışa ve
d ışın içe k e n d ile rin i dolaysızca çevirişleridir. B içim in b u ö zd ev im i
E tkinliktir, o lg u n u n k e n d in i o r ta d a n e d im se lliğ e k a ld ıra n olgusal
z e m in o la r a k e tk in le ş m e s i, ve o lu m s a l e d im s e lliğ in , k o ş u lla r ın
e tk in le şm e le ri, eş deyişle k eııd i-içleriııe y an sım a ları ve k e n d ile rin i
o r ta d a n b a ş k a b ir e d im se lliğ e , o lg u n u n e d im s e lliğ in e k a ld ır m a ­
la rıd ır. E ğ e r tü v ı k o ş u lla r b u lu n u r s a , o lg u e d im s e l o lm a lıd ır, ve
o lg u n u n k e n d is i k o ş u lla r d a n b irid ir, ç ü n k ü ilk in “iç ”in k e n d is i
o la ra k s a lt v arsa y ılm ış b irşey d ir. Gelişmiş e d im s e llik , iç ve d ış ın
b ire d ü ş e n alm aşı o la ra k , tek bir d ev im e b irle şe n k a rşıt d e v im le ri­
n in a lm a ş ı o la ra k , Z orunluktur.
Z o r u n lu k h iç k u şk u su z h a k lı o la ra k o la n a ğ ın ve e d im se lliğ in
b ir liğ i o la r a k ta n ım la n m ış tır. A m a s a lt b ö y le a n la tıld ığ ın d a
b u b e lir le n im yüzeysel ve b u n e d e n le a n la şılm a z o lu r. Z o ru n ­
lu k K avram ı o ld u k ç a g ü çtü r, ve h iç k u şk u su z K av ram ın k e n d isi
240 MANTIK BİLİM İ

o ld u ğ u iç in ; a m a k ıp ıla rı g e n e d e e d im se llik le r o la ra k v a rd ır­


la r ki aynı z a m a n d a y aln ızca b iç im le r o la ra k , k e n d i iç le rin d e
ç ö k e n ve g e ç ic i şe y le r o la ra k g ö r ü le c e k le r d ir. B u n e d e n le
a ş a ğ ıd a k i iki p a r a g ra fta Z o ru n lu ğ u o lu ş tu ra n k ıp ıla r ın aç ıın -
la n ışı a y rın tılı o la ra k v e rile c e k tir.

Ek. Birşeydeıı zorunlu olarak sözedildiğinde ilkin N için? diye sorarız.


Z orunlunun böylece kendini ortaya koyulmuş birşey olarak, dolaylı birşey
olarak göstermesi gerekir. Eğer gene de yalnızca dolaylılıkta durup kalırsak,
henüz Zorunlu ile anlaşılacak olanı elde etmiş olamayız. Salt dolaylı olan ne
ise kendisi yoluyla değil ama bir başkası yoluyla odur, ve böylelikle o denli de
salt olumsal birşeydir. Buna karşı zorunlu olan söz konusu olduğu zaman onun
ne ise kendisi yoluyla o olmasını, ve böylece dolaylı da olsa aynı zamanda
dolaylılığı ortadan kaldırılmış olarak kendi içinde kapsıyor olmasını isteriz.
Buna göre zorunlu olan için deriz ki, vardır, ve böylece bizim için yalın kendi
ile bağıntı olarak geçerlidir ve bunda başkası ile koşullanmışlık uzaklaş­
tırılmıştır. — Zorunluktan söz edildiği zaman sık sık duyulan bir şey de kâr
olduğudur, ve bu anlatımda hiç kuşkusuz belli bir doğruluk payı vardır, çünkü
Zorunluk sürecinde Erek henüz Erek olarak kendi için bulunmaz. Zorunlıık
süreci birbirleri ile ilgisiz ve içlerinde hiçbir bağlantı taşımıyor görünen dağınık
durumların varoluşu ile başlar. Bu durum lar dolaysız bir edimsellik oluşturur­
lar ki kendi içine çöker ve bu olum suzlanm adan yeni bir edimsellik ortaya
çıkar. Burada önümüzde biçim açısından kendi içinde ikilenmiş yeni bir içerik
durur: bir kez söz konusu olgunun içeriği olarak, ve ikinci kez olumlu birşey
olarak görünen ve kendilerini ilkin böyle geçerli kılan dağınık durum ların
içeriği olarak. Bu ikinci içerik, kendi içinde bir hiçlik olarak, buna göre kendi
olumsuzuna döner ve böylece olgunun içeriği olur. Dolaysız durumlar koşullar
olarak yok olur, am a aynı zamanda olgunun içeriği olarak saklanırlar. Böyle
durum ve koşullardan bütünüyle başka birşeyin ortaya çıktığı söylenir, ve bu
nedenle bu sürecin kendisi olan Zorunluk kör olarak adlandırılır. Buna karşı
ereksel etkinliği irdeleyecek olursak, burada Erekte daha şim diden bilinen
b ir içerik buluruz, öyle ki bu etkinlik bu n edenle kör değil ama deyim
yerindeyse gören bir etkinliktir. Eğer dünya Kayra tarafından yönetiliyor
dersek, burada genel olarak Ereğin önceden kendinde ve kendi için belirli
birşey olarak etkin olduğunu imlemiş oluruz, öyle ki ortaya çıkan şey daha
önced en bilinene ve istenene karşılık düşer. B ununla birlikte, dünyayı
Zorunluk tarafından belirlenmiş olarak alan görüş ve tanrısal bir Kayraya
inanç hiçbir biçimde birbirlerini karşılıklı olarak dışlıyor olarak görülm e­
melidirler. Tanrısal Kayranın düşünce açısından tem elinde yatan ilke buna
g öre bize k e n d in i d ah a sonra Kavram olarak gösterecektir. Kavram
Zorunlıığun gerçekliğidir ve onu ortadan kaldırılmış olarak kendi içinde
kapsar, ve böylece evrik olarak Zorunluk da ke-ndinde Kavramdır. Zorunluk
kavranmadığı ölçüde kördür, ve bu nedenle eğer Tarih Felsefesi ödevini olmuş
olanların zorunluğunıın bilinmesi olarak gördüğü için kör bir yazgıcılıkla
ÖZ ÖĞRETİSİ 241

suçlanırsa, bıı bütünüyle anlamsız bir suçlama olacaknr. Tarih Felsefesi böylece
birTeodezi imlemini kazanır, ve tanrısal Kayrayı ondan zorunlıığu dışlamakla
onurlandırdıklarını sananlar gerçekte bıı soyutlama ile onu kör ve us yoksunu
bir özenç düzeyine indirirler. Saf dinsel bilinç Tanrının bengi ve değişmez
buyruklarından söz ettiği zaman, b unda zorunluğun T anrının özüne ait
olduğunun kesin kabulü imlenir. Tanrıdan ayrımı içindeki insan tikel sanı ve
istenci ile heves ve özençlerinin peşinden giderken çoğu kez edim lerinin
amaçlamış ve istemiş olduğundan bütünüyle başka sonuçlara vardığını görür;
buna karşı Tanrı ne istediğini bilir, bengi istencinde iç ya da dış olumsallıklar
tarafından belirlenmez ve istediğini karşı durulam az bir yolda yerine getirir.
— Zorunluk bakış açısı genel olarak kafa yapımız ve davranışımız açısından
büyük bir önem taşır. Olanlara zorunlu olarak baktığımız zaman b unlar ilk
bakışta bütünüyle özgürlükten yoksun durum lar gibi görünürler. Eskiler
bilindiği gibi zorunlıığu Yazgı olarak görürlerdi. Buna karşı modern bakış açısı
Avun (tur. Avunç genel olarak eğer am açlarım ızdan, ilgilerim izden vaz
geçersek, bunu bir karşılık elde etm e beklentisi ile yaptığımızı anlatır. Buna
karşı Yazgı avunçsıızdıır. Ama eskilerin Yazgı konusundaki anlayışlarını daha
yakından irdelersek, bu bizde hiçbir biçimde bir özgürsiizlük değil, tersine
dahaçok bir özgürlük duygusu yaratacaktır. Bunu açıkça görebilm ek için
özgürsüzlüğün karşıtlıkta diretmekten ve böylece olanı ve olmuş olanı olması
ve olmuş olması gerelim ile çelişki içinde duruyor olarak görm ekten kaynak­
landığını anımsamamız gerekir. Öte yandan eskilerin anlayışı şöyleydi: değil
mi ki böyle birşey vardır, öyleyse vardır, ve değil mi ki öyledir, öyle olması
gerekir. Burada öyleyse hiçbir karşıtlık ve böylelikle hiçbir özgürsiizlük, hiçbir
acı, hiçbir üzüntü yoktur. Yazgıya karşı bu tutum daha önce de belirtildiği
gibi gerçekten de avunçsıızdıır, ama böyle bir anlayış o denli de avımca gerek
duymaz, çünkü burada öznellik henüz sonsuz imlemine ulaşmış değildir. Bu
bakış açısı eski anlayış ile çağdaş Hıristiyan kafa yapımızı karşılaştırırken
kesinlikle göz önüne alınmalıdır. Öznellikten yalnızca tikel ilgi ve eğilimlerin
olumsal ve özençli içeriği ile yüklü sonlu dolaysız öznellik, genel olarak
sözcüğün vurgulu anlam ında olgudan (ki bu anlam da söylenegelen — ve
haklı olarak söylenegelen — şey kişinin değil ama olgunun önem taşıdığıdır)
ayrı olarak “kişi” denilen şey anlaşılırsa, o zaman insan eskilerin kendilerini
dinginlikle yazgıya bııakışlarına hayran olm aktan ve bu anlayışı çağdaş
anlayıştan daha yüksek ve daha değerli olarak tanımaktan kendini alamaz
— m odern anlayış ki, dikbaşlılıkla kendi öznel am açlarını izler ve, onlara
ulaşma um udundan vazgeçmek zorunda kaldığını gördüğü zaman, kendini
yalnızca kazanılacak bir başka şekildeki ödülün beklentisi ile avutmaya yönelir.
Ö te yandan gene de öznellik yalnızca olgunun karşısında duran kötü ve sonlu
öznellik olarak görülmemelidir; tersine, öznellik gerçekliğine göre alındığında
olguya içkindir ve böyle sonsuz öznellik olarak olgunun kendisinin gerçek­
liğidir. Bu yolda anlaşıldığında avunç bakış açısı bütünüyle başka ve daha
yüksek bir inileni kazanır, ve bu anlam dadır ki Hıristiyan dini avunç dini
olarak, ve giderek saltık avunç dini olarak görülmelidir. Hıristiyanlık bilindiği
242 M ANTIK BİLİM İ

gibi T anrının tüm insanların kurtarılm asını istediği öğretisini kapsar, ve


bununla anlatılan şey öznelliğin sonsuz bir değer taşıdığıdır. Hıristiyan dininin
avutucu ırası daha tam olarak onda Tanrının kendisinin saltık öznellik olarak
bilinmesinde yatar; ama öznellik tikellik kıpısını kendi içinde kapsar ve böylece
bizim tikelliğimiz de yalnızca soyut bir yolda olumsuzlanacak birşey olarak değil,
tersine aynı zam anda saklanacak birşey olarak tanınır. Eskilerin tanrıları da
hiç kuşkusuz aynı yolda kişisel olarak görülüyorlardı; ama bir Zeus’un, bir
Apollon’ıın vb. kişiliği edimsel bir kişilik değil, tersine salt tasarımsal bir kişiliktir,
ya da, başka türlü anlatılırsa, bu tanrılar salt kişileştirmelerdirler ki, böyle
olmakla kendilerini bilmez ama yalnızca bilinirlerdi. Eski tanrılarda görülen bu
eksiklik ve güçsüzlükleri giderek eskilerin dinsel bilinçlerinde de buluruz,
çünkü bu bilinçte yalnızca insanlar değil ama tanrıların kendileri de yazgının
(TrETrpcouEuov yada E İp ap p E v rı) altında düşünülürlerdi, bir yazgı ki açılmamış
zorunluk olarak ve böylece baştan sona kişisel-olmayan, beııcil-olmayan ve
kör olarak görülmelidir. Buna karşı Hıristiyan Tanrısı yalnızca bilinen değil
am a bütünüyle kendini bilen Tanrıdır ve salt tasarımsal değil am a tersine
saltık olarak edim sel bir Tanrıdır. — Bu ele alm an noktaların daha öte
irdelenişleri için Din Felsefesine göndermede bulunmamız gerekir. Ama gene
de geçerken kısaca h er insanın başına gelenleri eskilerin herkes kendi öz
talihinin m im arıdır özdeyişlerinin anlam ında almasının ne denli önem li
olduğunu belirtebiliriz. Burada bütününde kişinin salt kendi kendisinden
yarar sağlayabileceği imlenir. Karşıt görüş ise başımıza gelen herşeyin suçunu
başkalarına, d ununun uygunsuzluğuna ve benzeri şeylere yüklemek olacaktır.
Ve bu ise yine özgıırsüzlük bakış açısı ve aynı zam anda hoşnutsuzluk
kaynağıdır. Buna karşı, eğer insan başına gelenlerin yalnızca kendi evrimi
olduğunu ve yalnızca kendi suçunu taşıdığını kabul ederse, özgür biri olarak
davranacak ve ona olan herşeyde hiçbir haksızlığa uğram adığı inancını
taşıyacaktır. Kendisiyle ve talihiyle geçimsizlik içinde yaşayan insan başka­
larından haksızlığa uğradığı gibi bir yanlış sanıyla sayısız sapıklık ve kötülük
içine düşecektir. Hiç kuşkusuz başımıza gelenlerde raslantının da büyük bir
payı vardır. Ama bu raslantı ya da olumsallık öğesi gene de temelini insanın
doğallığında bulur. Gene de, insan kendi özgürlüğünün bilincini taşıdığı
sürece, ruhunun uyumu ve ansal barışı başına gelenlerin kabul edilemezliği
tarafından yok edilemez. Öyleyse insanların hoşnutluk ve hoşnutsuzluklarını
ve böylece yazgılarının kendisini belirleyen şey Zorunluk üzerine görüşleridir.

§ 148
U ç k ıp ı, K oşul, O lgu ve E tk in lik a ra s ın d a ,
a. K o şu l (a ) var-sayılm ış o la n d ır [Vorausgesetzte]; y a ln ız c a “sayıl­
m ış” [Gesetztes] o lm a y a n ın d a y a ln ız c a o lg u ile g ö r e lid ir [ o n u n
ta ra fın d a n ‘koyulur’]', a m a “v a f ya da “önsel' [voraus] o la ra k k e n d i
iç in d ir, — o lu m s a l, d ışsa l d u r u m d u r ki o lg u y a b a k ılm a k s ız ın
v a r o lu r; a m a ay ın z a m a n d a b u o lu m s a llık ta b ü tü n lü k o la n o lg u
Ö Z ÖĞRETİSİ 243

a ç ıs ın d a n b u var-sayılnıış ö ğ e tam bir koşu lla r çemberidir. (P)


K o şu lla r edilgindirler, o lg u iç in g e r e ç o la ra k k u lla n ılıp b ö y le c e
o lg u n u n içeriğine g e ç e rle r; o d e n li d e b u iç e riğ e u y g u n d u r la r ve
o n u n b ü tü n belirlenimini d a h a ö n c e d e n k e n d i iç le rin d e k ap sarlar.
Olgu d a b e n z e r o la ra k ( a ) var-say ılm ış b irş e y d ir; “sayılm ış”
o la ra k ilkin yalnızca iç ve o la n a k lı birşeydir, ve “va ı” o la ra k k e n d i
iç in b ağ ım sız b ir iç e rik tir; (P) k o şu lla rın k u lla n ım ı yo lu y la d ışsal
v a r o lu ş u n u , k e n d i iç e r ik - b e lir le n im le r in in o lg u s a lla ş m a s m ı
k a z a n ır ki, b u n la r k o şu lla r ile k arşılık lı o la ra k u y u şu rla r, öyle ki
o lg u k e n d i n i b u n la r ı n d ış ın d a o lg u o la r a k g ö s te r ir k e n o d e n li
d e o n la r d a n o rta y a çıkar.
c. E tk in lik (a ) b e n z e r o la ra k k e n d i iç in d ir (b ir in s a n , b ir
k a r a k t e r ) , b a ğ ım sız o la ra k v a ro lu r, ve ay n ı z a m a n d a o la n a ğ ın ı
y a ln ız c a k o ş u lla r d a ve o lg u d a b u lu r ; (P ) d e v im d ir ki, k o ş u lla r ı
o lg u ya ve o lg u y u varo lu ş yanı o la ra k k o şu lla ra çevirir; ya d a d a h a
d o ğ r u s u y a ln ız c a o lg u y u k o ş u lla r d a n — ki o n la r d a ken d in d e
b u l u n u r — o rta y a ç ık a rır ve k o ş u lla r ın ta ş ıd ık la r ı v a r o lu ş u n
o r ta d a n k a ld ırılm a s ı yolu y la o lg u y a v a ro lu ş v erir.
B u ü ç k ıp ın ın b ir b ir le r in e k a rş ı bağım sız va ro lu şla r ş e k lin i
taşıyor o lm a la rı ö lç ü sü n d e , b u sü re ç dış z o ru n lıık o la ra k g ö rü n ü r.
— B u z o r u n lu k sınırlı b ir iç eriğ i o lg u su o la ra k taşır. Ç ü n k ü o lg u
yalın b e lirlilik iç in d e k i b u b ü tü n d ü r ; a m a b u b ü tü n k e n d i b iç im i
iç in d e k e n d in e dışsal o ld u ğ u iç in , g id e r e k k e n d i k e n d is in d e ve
k e n d i iç e r iğ in d e b ile k e n d in e d ışs a ld ır, ve b u d ışs a llık o lg u d a
o n u n iç e r iğ in in sın ırıd ır.

§149 . . . ■•
Z o ru n lu k böylece k e n d in d e kendi ile özdeş, a m a içerik li bir Özdür,
ve b u Ö z k e n d i iç in d e öyle b ir y o ld a g ö r ü n ü r ki, ayrım ları bağımsız
edimsel k e n d ilik le r b iç im in i a lır; ve b u [ k e n d in e ] ö z d e ş ay n ı
z a m a n d a sa ltık biçim o la ra k d o la y lılık ta [d o lay sızlığ ın ] ve d o la y ­
sız lık ta d o la y lılığ ın o r ta d a n k a ld ırılm a s ı etkinliğidir. — Z o ru n lu
o la n b ir başkası yo lu y la v a rd ır, ve b u b aşk ası dolaylı kılıcı zem ine
(o lg u ve etk in lik ) ve b ir dolaysız e d im se lliğ e , aynı z a m a n d a k o şu l
o la n o lu m s a l b irşe y e d a ğ ılm ış tır. Z o r u n lu o la n , b ir b a ş k a s ı
yoluyla o lm a k la , k e n d in d e ve k e n d i için d eğ il a m a sa lt varsayılmış
o la n d ır . A m a b u d o la y lılık e ş it ö lç ü d e d o la y sız ca k e n d i n in
o r ta d a n k a ld ır ılm a s ıd ır ; z e m in ve o lu m s a l k o şu l d o la y sız lığ a
çe v rilirle r ve b u yolla o varsayılm ışlık o r ta d a n ed im se lliğ e k a ld ırı­
lır ve o lg u kendi kendisi ile biraraya gelmiştir. B u k e n d i iç in e g e ri
d ö n ü ş te z o r u n lu o la n — k o ş u ls u z e d im s e llik o la r a k — saltık
olarak b u lu n u r . — Z o ru n lu o la n şö y led ir: b ir d u r u m la r ç e m b e ri
244 M ANTIK BİLİM İ

y o lu y la dolaylı k ılın ır, — ö y led ir, ç ıın k ıı d u r u m la r ö y le d irle r; ve


b ir d e şö y le d ir: dolaysızdır, — ö y le d ir, ç ü n k ü v ard ır.

a. Tözsellik ilişkisi
§150
Z o r u n lu o la n k e n d i iç in d e saltık ilişkidir, e.d . (ö n c e k i p a r a g r a f ­
la rd a ) g e liş e n s ü r e ç tir ki o n d a ilişki o d e n li d e k e n d in i o r ta d a n
sa ltık ö z d e ş liğ e k a ld ırır.
D o lay sız b iç im in d e a lın d ığ ın d a , tözselliğin ve ilinekselliğin
ilişkisidir. B u ilişk in in k e n d i ile sa ltık ö zd e şliğ i g e n e l o la ra k Töz­
d ü r k i, Z o r u n lu k o la ra k b u iç sellik b iç im in in o lu m s u z lu ğ u d u r ,
ve b ö y le c e k e n d in i edimsellik o la ra k k o y ar, a m a o d e n li d e b u
d ış s a lın o lu m su zlu ğ u d u r. B u o lu m s u z lu ğ a g ö r e , e d im s e l o la n
d o la y sız b irşe y o la ra k y a ln ız c a ilineksel o la n d ır ki s a lt o la n a ğ ı
y o lu y la b ir b a ş k a e d im s e lliğ e g e ç e r; b ir geçiş ki, biçim-etkinliği.
o la ra k (§ 148, 149) tö z sel ö zd e şlik tir.

. § 151
T ö z b u n a g ö re İlin e k le r b ü tü n lü ğ ü d ü r , o n la r d a k e n d in i o n la rın
saltık o lu m s u z lu k la rı o la ra k , e.d . saltık güç o la ra k ve aynı z a m a n ­
d a tü m içeriğin varsıllığı o la ra k b e lirtir. A m a b u iç e rik bu belirişin
ke n d isin d en başka birşey değildir, ç ü n k ü k e n d i iç in d e iç e riğ e
y a n sım ış b e lir liliğ in k e n d is i s a lt b ir b iç im k ıp ıs ıd ır k i T ö z ü n
g ü cü n e g e ç e r. T ö z se llik sa ltık b iç im -e tk in liğ i ve z o r u n lu ğ u n
g ü c ü d ü r , ve tü m iç e rik a n c a k b ir k ıp ıd ır ki s a lt b u s ü re c e a ittir,
— b iç im ve iç e r iğ in b ir b ir le r in e sa ltık d ö n ü ş ü m ü .

Ek. Felsefe Tarihinde Töz karsımıza Spinoza felsefesinin ilkesi olarak çıkar.
Ünlü olduğu denli de kötü ünlü olan bu felsefenin imlem ve değerine ilişkin
olarak Spinoza’nın zam anından bu yana büyük yanlış anlam alar doğmııs ve
üzerinde ileri geri pek çok sey söylenmiştir. Spinoza’nın dizgesine karşı
yöneltilen başlıca suçlam alar tanrıtanım azcılık ve daha sonra kam utanrı-
cılıktır. Bunların nedeni hiç kuşkusuz Spinoza’nın dizgesinin Tanrıyı Töz
o larak ve yalnızca Töz olarak g ören anlayışıdır. Bu suçlam a ü ze rin e
düşünülm esi gereken noktalar ilkin Tözün mantıksal Ideanın dizgesinde
aldığı yerden çıkacaktır. Ideanın gelişim sürecinde özsel bir basamak olmasına
karşın, Töz gene de Ideanın kendisi değil, saltık Idea değil, ama henüz sınırlı
Zorunluk biçim indeki Ideadır. Hiç kuşkusuz Tanrı Zorunluktur, ya da yine
denebilir ki, saltık Olgudur; ama aynı zamanda o denli de saltık Kişidir, ve bu
nokta Spinoza’nm felsefesinin erim inin ötesinde yatar. Bu bağlam da kabul
etm ek gerek ki, Spinoza felsefesi Hıristiyan dinsel bilincin içeriğini oluşturan
gerçek Tanrı kavramının gerisinde kalır. Spinoza kökenine göre bir Musevi
o z ö ğ r e t is i 245

idi, ve genel olarak sonlu herşeyi geçici ve yiten birşey olarak gören Doğunun
bakış açısıdır ki felsefesinde düşünceye uygun anlatımını bulmuştur.Bu Doğuya
özgü Tözsel birlik görüşü hiç kuşkusuz tüm daha öte gerçek gelişimin temelini
oluşturur, ama üzerinde durup kalınacak bir nokta değildir; onda eksik olan
şey Batıya özgü bireysellik ilkesidir ki, felsefi bir şekil içinde Spinoza ile
eşzamanlı olarak ilk kez Leibniz’in M onadolojisinde ortaya çıkmıştır. -—
Buradan geriye Spinoza’m n felsefesine karşı yöneltilen tanrıtanım azcılık
suçlamasına bakarsak, bıı suçlamanın temelsiz olduğu ve yadsınması gerektiği
görülecektir, çünkü Spinoza felsefesi Tanrıyı yadsımak bir yana, tersine omı
biricik gerçek Varlık olarak tanır. Ne de Spinoza’nın Tanrıdan biricik Gerçek
olarak söz etmiş olmasına karşın Tanrısının gerçek Tanrı olmadığı ve bu
nedenle Tanrı olarak adlandırılamayacağı ileri sürülebilir. Eğer bu doğru
olsaydı, eşit doğrulukla söylemek gerekirdi ki, felsefeleri ile Ideanm daha
altgüdüm lü bir basamağında durup kalan tüm başka felsefeciler de, ve yine
Tanrıyı yalnızca Efendi olarak bildikleri için Musevi ve Müslümanlar değil, ama
onlarla birlikte Tanrıyı bilinemez, en yüksek ve öte-dünyasal bir Varlık olarak
gördükleri için tüm Hıristiyanlar da tanrıtanımazcılık ile suçlanabilirlerdi.
Spinoza felsefesine karşı getirilen tanrıtanımazcılık suçlaması daha yakın bir
irdelemede kendini bu felsefede ayrımlaşmaya da sonluluk ilkesine hakkının
verilmemiş olduğu noktasına indirger, ve bu yüzden gerçekte olumlu bir varlık
anlam ında hiçbir dünya tanımadığı için bu dizge tanrıtanım azcılık olarak
değil, tersine Akozmizm olarak nitelendirilm elidir. Buradan hamutanncılık
suçlaması konusunda da nelerin söylenebileceği ortaya çıkar. Genellikle
olduğu gibi, kamu tanrıcılıktan sonlulukları içindeki sonlu şeyleri ve bunların
karmaşalarını Tanrı olarak gören bir öğreti anlaşılırsa Spinoza’nın dizgesine
kam utanrıcılık suçlam asını yüklem ekten vaz geçm ek gerekir, çünkü bu
dizgeye göre sonlu şeyler ya da genel olarak dünya baştan sona hiçbir gerçeklik
taşımaz; öte yandan, bu felsefe tam da Akozmizmi nedeniyle hiç kuşkusuz
kamu tanrıcıdır. Burada içerik açısından kabul edilmiş olan eksiklik kendini
aynı zamanda biçim açısından bir eksiklik olarak da gösterir, çünkü Spinoza
ilkin Tözü dizgesinin doruğuna koyup düşünce ve uzam ın birliği olarak
tanımlar, am a bunu bu ayrıma nasıl ulaştığını ve bunu geriye tözsel birliğe
nasıl g ö tü rd ü ğ ü n ü gösterm eksizin yapar, içeriğin d ah a öte irdelenişi
m atematiksel denilen yöntem de gelişir, buna göre ilkin tanım lar ve belitler
saptanır, bunların üzerine kuram lar sıralanır ve bu kuram ların tanıtları ise
yalnızca anlak düzeyinde kalınarak geriye o tanıtlanm am ış varsayımlara
inm ekten oluşur. Spinoza’nm felsefesi içerik ve sonuçlarını baştan sona
yadsıyanlar tarafından bile yönteminin sağlam sonuçları nedeniyle övülmüş
olsa da, gene de biçimin bıı koşulsuz tanınışı gerçekte içeriğin koşulsuz
yadsımşı denli temelsizdir. Spinoza felsefesinin içeriğinin eksikliği biçimin ona
içkin olarak bilinm em esinden ve bu nedenle ona salt dışsal, öznel bir biçim
olarak yaklaşmasından oluşur. Töz, ön bir eytişimsel dolaylılık olmaksızın
Spinoza tarafından dolaysızca anlaşıldığı gibi, evrensel olumsuz güç olarak,
bir bakıma salt karanlık ve şekilsiz bir uçurum dur ki tüm belirli içeriği baştan
246 MANTIK BİLİM İ

sona kendi içinde yutar ve kendisinden kendi içinde olumlu bir kalıcılık taşıyan
hiçbir şey üretemez.

§ 152
S a ltık g ü ç o la ra k T ö z ü n k e n d in i kendisi ile s a lt iç o la n a k o la ra k
ilişkilendiren ve böy lece k e n d in i ilin ek se lliğ e b e lirle y e n g ü ç o lm a ­
sın a , ve b u yolla k o y u la n d ışsallığm b u g ü ç te n ayrı o lm a sın a g ö re
— tü m b u kıpıya g ö re — z o ru n lu k asıl ilişkidir, tıpk ı ilk z o ru n lıık
b iç im in d e T ö z o lm a sı g ib i. B u ilişki N edensellik İlişkisidir.

,’ 1 b. N edensellik ilişk isi !

. §153
T ö z Nedendir, ç ü n k ü ilin ek selliğ e g eç işin e karşı k e n d i iç in e y an sır
ve b ö y le ce kökensel olgudur; a m a o d e n li d e kendi-için e-y an sım ay ı
ya d a y alın o la n a ğ ın ı o r ta d a n k a ld ırır, k e n d in i k e n d i o lu m s u z u
o la ra k k o y a r ve b ö y le ce o rta y a b ir E tki, b ir e d im se llik g e tir ir ki,
sa lt varsayılm ış b ir e d im se llik o lm a s ın a k a rşın E tki sü re c i y o lu y la
ay n ı z a m a n d a z o r u n lu d u r .
N e d e n kökensel olgu o la ra k saltık bağım sızlık ve k e n d in i Etkiye
k a rşı s ü r d ü r e n kalıcı b irşey b e lir le n im i taşır, a m a z o r u n lu k ta
— ki b u n u n ö zd e şliğ i o k ö k e n s e lliğ in k e n d is in i o lu ş tu r u r —
y alnızca E tkiye geçm iştir. Y ine, b elirli b ir iç e rik te n söz e d ile b i­
le c e ğ i d ü zey e d ek , E tk id e h iç b ir iç e rik y o k tu r ki N e d e n d e d e
o lm a s ın ; — b u ö z d e şlik s a ltık iç e r iğ in k e n d is id ir ; a m a e şit
ö lç ü d e d e b iç im -b e lirle n in ıid ir, N e d e n in k ö k e ııse lliğ i E tk id e
o r ta d a n k a ld ırılm ış tır ki b u n d a N e d e n k e n d in i koyulm uş birşey
yapar. A m a N e d e n böylelikle yitm ez ve yalnızca Etkiyi e d im se l
b irş e y o la r a k b ıra k m a z . Ç ü n k ü b u ko y u lm u şlu k o d e n li d e
d o la y sız ca o r ta d a n k a ld ırılır ve d a h a ç o k N e d e n in k e n d i iç in e
y ansım asıdır, k ö k en selliğ id ir; ilkin E tk id e d ir ki N e d e n e d im se l­
d ir ve N e d e n d ir . N e d e n b u n a g ö r e k e n d in d e ve k e n d i iç in
causa su id ir. — J a c o b i, tek-y an lı dolaylılık ta s a rım ın d a d ir e te ­
rek , (Briefe iiber Spinoza, ikinci basım , s. 416) causa suiy'ı ( effectus
su i d e a y n ı ş e y d ir) , N e d e n in b u sa ltık g e r ç e k liğ in i, s a lt b ir
b iç im c ilik o la ra k a ld ı. A yrıca T a n r ın ın z e m in o la ra k d e ğ il,
a m a te r s in e ö z ü n d e N e d e n o la ra k b e lir le n m e s i g e r e k tiğ in i
b e lir tti. N e d e n in d o ğ a sı ü z e r in e d a h a te m e ld e n b ir d ü ş ü n c e
J a c o b i’n in b u y o lla a m a ç la d ığ ın ı k a z a n a m a m ış o ld u ğ u n u
g ö s te re c e k tir. G id e re k sonlu N e d e n d e ve b u n u n ta s a r ım ın d a
b ile iç e rik a ç ıs ın d a n b u ö z d e şlik b u lu n u r ; y ağ m u r, N e d e n , ve
Ö Z ÖĞRETİSİ 247

ısla k lık , E tk i, h e r ikisi d e v a ro la n b ir ve ay n ı s u d u r . B içim


a ç ıs ın d a n b ö y le c e E tk id e (ısla k lık ) N e d e n (y a ğ m u r) y itip
g id e r; a m a b ö y le lik le N e d e n s iz b ir h iç o la n E tk i b e lir le n im i
d e y ite r ve yalnızca ilgisiz ıslak lık k a lır.S ıra d a n n e d e n s e l ilişki
a n la m ın d a N e d e n sonludur, a m a a n c a k iç e riğ in in s o n lu o lm ası
( s o n lu tö z d e o ld u ğ u g ib i) ve N e d e n ve E tk in in iki ayrı
b ağ ım sız v aro lu ş o la ra k ta s a rım la n m a la rı ö lç ü s ü n d e , — ki b u
s o n u n c u la r a n c a k n e d e n s e l ilişki o n la rd a n so y u tlan d ığ ı zam an
b ö y le d irle r. S o n lu lu k a la n ın d a b a ğ ın tıla r ı iç in d e k i b iç irn -
b e lirle n im le rin in aynm lan ü z e rin d e d u r u p k alın d ığ ı için , evrik
o la ra k N e d e n de koyulm uş b irşe y o la ra k ya d a E tk i o la ra k
b e lir le n ir ; b u n u n d a y in e b ir başka N e d e n i v a rd ır; ve b ö y le ce
b u r a d a ortaya E tk ile rd e n N e d e n le re so n su z b ir ile rle m e d o ğar.
A yrıca inen b ir ile r le m e d e v a rd ır, ç ü n k ü E tk i N e d e n ile
ö z d e ş liğ in e g ö re k e n d is i N e d e n o la ra k ve ay n ı z a m a n d a b ir
başka N e d e n o la ra k b e lirle n ir ki, b u n u n d a y in e b aşk a E tk ileri
v a rd ır, ve b u so n s u z a d e k b ö y le g id e r.

Ek. A nlak tözsellik karşısında n e d e n li bocalarsa, n e d en sellik ilişkisi, e.d. N e d e n


ve E tki a ra s ın d a k i ilişki d e te rs in e o n u n için o d e n li ta n ıd ık tır. B ir iç e riğ i n e
z a m a n z o ru n lu o la ra k g ö rm e y e y ö n e ls e , a n la k d ü z e y in d e k i d ü ş ü n c e o n u
ö z ellik le n e d e n s e llik ilişkisine d a y a n d ırm a a lışk a n lığ ın d a d ır. Ö te y a n d a n ,
g e rçi b u ilişki h iç k u şk u su z Z o ru n lu ğ a a it olsa d a, z o ru n lu k s ü re c in d e salt b u ­
y a n d ır — b ir sü re ç ki, o d e n li d e N e d e n s e llik te k a p s a n a n dolaylılığı o r ta d a n
k a ld ır a r a k k e n d in i y a lın k e n d i-ile -b a ğ m tı o la r a k ta n ı t la m a k t a n o lu şu r.
G e n e lin d e N e d e n se llik te d u r u p kalınırsa, bu K avram gerçek liğ i iç in d e d eğ il,
a m a y aln ızca sonlu n e d en sellik o larak anlaşılır, ve bu ilişkinin sonlu lıığ u N e d e n
ve E tkiye a y rım ları iç in d e sa rılm a k ta n o luşur. A m a b u ikisi yalnızca ayrı d eğil,
tersin e o d e n li d e özdeştir. B unıı sıra d an bilincim izde bile g örebiliriz ve böylece
N e d e n söz k o n u su o ld u ğ u n d a b u n u n a n c a k b ir E tkisi o ld u ğ u s ü r e c e N e d e n
o ld u ğ u n u , ve E tki söz k on u su o ld u ğ u z a m a n b u n u n a n c a k b ir N e d e n i o ld u ğ u
s ü re c e E tki o ld u ğ u n u söyleriz. N e d e n ve E tk i b ö y lec e ikisi d e b ir ve aynı
iç e rik tir, ve a y rım la rı ilkin y aln ız ca o rta y a koyma ve koyulm a a y rım ıd ır; bu
b iç im se l a yrım y in e k e n d in i o r ta d a n k a ld ırır, ç ü n k ü N e d e n y aln ız ca b a şk a
b irşe y in N e d e n i d e ğ il a m a ayrıca k e n d i k e n d is in in d e N e d e n id ir, ve E tki sa lt
b a şk a b irşe y in E tkisi d e ğ il a m a ayrıca k e n d i k e n d is in in d e E tkisidir. Şeylerin
so n lu lu ğ u b u n a g ö re şöyle s a p ta n m a lıd ır. N e d e n ve E tki k a v ra m la rın a g ö re
ö z d eş ik en , b u iki biçim k e n d ile rin i a y rım la rı iç in d e öyle b ir y o ld a s u n a rla r
ki, N e d e n ayrıca E tk i ve E tki ayrıca N e d e n olsa da, g e n e d e N e d e n b ir N e d e n
o ld u ğ u b a ğ la m d a E tki ve E tki b ir E tki o ld u ğ u b a ğ la m d a N e d e n d e ğ ild ir. Bu
y in e so n su z b ir N e d e n le r dizisi ş e k lin d e so n su z ile rle m e y i v e rir — b ir dizi ki
k e n d in i aynı z a m a n d a so n su z b ir E tk ile r dizisi o la ra k g ö ste rir.
248 M ANTIK BİLİM İ

§ 154
E tk i N e d e n d e n asrıd ır. E tk i o la ra k E tk i koyulm uşluktur. A m a
k o y u lm tışlu k o d e n li d e k e n d i-iç in e -y a n sım a ve d o lay sızlık tır, ve
N e d e n in E tk isi, o n u o rta y a k o y m a sı, E tk in in N e d e n d e n a y rılı­
ğ ın d a d ir e tild iğ i s ü re c e , ay n ı z a m a n d a önceden-koyma ya d a var-
saym adır [ Voraussetzen]. B öylece ü z e r in d e E tk in in y e r a ld ığ ı b ir
başka töz b u lu n u r . B u töz, dolaysız o la ra k , k e n d in i k e n d is i ile
iliş k ile n d iıe n b ir o lu m s u z lu k d e ğ il, etkin d eğ il, te rsin e edilgindir.
A m a tö z o la ra k o d e n li d e e tk in d ir , v arsa y ılm ış d o la y sız lığ ı ve
o n d a k o y u lm u ş E tkiyi o r ta d a n k a ld ırır, tepkir, e .d . ilk tö z ü n
e tk in liğ in i o r ta d a n k ald ırır; a m a b u ilk töz d e b e n z e r o la ra k k e n d i
d o la y s ız lığ ın ın ya d a o n a k o y u la n E tk in in b u o r ta d a n k a ld ı­
r ılm a s ıd ır ; b ö y le lik le ö te k in in e tk in liğ in i o r ta d a n k a ld ır ır ve
te p k ir. N e d e n s e llik b ö y le c e E tkileşim ya d a K arşılılık iliş k isin e
g e ç m iştir.
E tk ile ş im d e , g e r ç i N e d e n s e llik h e n ü z k e n d i g e r ç e k b e l ir le ­
n im in d e k o y u lm u ş o lm a sa d a , N e d e n le r d e n ve E tk ile r d e n
s o n s u z a ile r le m e b i r ile r le m e o la r a k g e r ç e k k ip te o r ta d a n
k ald ırılm ış, ç ü n k ü N e d e n le r d e n E tk ilere ve E tk ile rd e n N e d e n ­
le re d o ğ r u s a l d ev im geriye dönerek k e n d i iç in e y a n sım ıştır.
S o n s u z a ile r le m e n in k e n d i iç in d e k a p a n a n b ir ilişk iy e b u
b ü k ü lm e s i h e r z a m a n o ld u ğ u g ib i y in e şu y a lın g ö z le m d ir:
y u k a r ıd a k i d ü ş ü n c e s iz y in e le m e d e s a lt b ir ve ay n ı şey, eş
d e y işle , bir N e d e n ve b ir başka N e d e n ve b u n la r ı n b ir b ir le r i
ile b a ğ ın tıla rı vardır. G en e d e b u b a ğ ın tın ın gelişim i, E tkileşim ,
y aln ızca ayrım ların a lm aşıd ır, — N e d e n le r in d eğ il a m a k ıp ıla ­
r ın a y r ım la r ın ın ; ve b u k ıp ıla r ın kendi için her birinde, y in e
“N e d e n E tk id e N e d e n d ir (ve e v rik o la r a k ) ” özdeşliğine g ö re ,
b u a y rılm a z lığ a g ö r e , öteki k ıp ı d a e ş it ö lç ü d e varsayılır.

\ c. Etkileşim ,

§ 155
E tk ile ş im d e a y rılık la rın d a d ire tile n b e lirle n im le r ( a ) kendilerinde
a y n ıd ır la r ; b ir y an N e d e n d ir , k ö k e n s e l, e tk in , e d ilg in vb., tıp k ı
ö te k i g ibi. B e n z e r o la ra k b ir b a şk a y a n ın v arsay ılm ası ve ü z e r in ­
d e k i E tki, dolaysız k ö k eııse llik ve alm aş yoluyla k o y ıılm u şlu k , b ir
ve a y n ıd ırla r. İlk o la ra k v arsa y ıla n N e d e n do lay sızlığ ı y ü z ü n d e n
edilgindir, k o y u lm u şlu k tu r ve E tkidir, ik i o ld u k la r ı s ö y le n e n
N e d e n le r a ra s ın d a k i ay rım b u y ü z d e n b o ştu r, ve kendinde sa lt bir
N e d e n v a rd ır ki, k e n d in i E tk isin d e töz o la ra k o rta d a n k a ld ırırk e n
ÖZ ÖĞ RETİSİ 249

o d e n li d e k e n d i n i ilk in b u e tk i m e d e b a ğ ım s ız la ş tır a n N e d e n
o la ra k b u lu n u r.

§ 156
A m a b u b i r l i k a y r ı c a [(i] k e n d i i ç i n d i r , ç ü n k ü b u b ü t ü n a l m a ş
N e d e n i n k e n d i n i o rta y a k o y m a s ı d ır v e s a l t b u k e n d i n i o r t a y a
k o y m a s ı v a r lığ ıd ır . A y r ı m l a r ı n h i ç l i ğ i y a l n ı z c a k e n d i n d e y a d a
b iz im d e ıin - d ü ş ü n c e m iz d e ğ ild ir (ö n c e k i § ), a m a e tk ile ş im in
k e n d i s i g e t i r i l e n h e r b e l i r l e n i m i y in e o r t a d a n k a l d ı r m a k v e k a r ş ı ta
ç e v irm e k , b ö y le c e k ıp ıla r ın o k e n d ile r in d e h iç lik le r in i o rta y a
k o y m a k tır . K ö k e n s e l li ğ e b i r E tk i g e ti r i li r , e .d . k ö k e n s e l l i k o r t a d a n
k a l d ı r ı l ı r ; b i r N e d e n i n e y le m i b i r t e p k i o l u r , v b .

Ek. E tk ileşim ta n ı g e lişim i iç in d e k o y u lm u ş n e d e n se l-ilişk id ir, ve şe y lerin


n e d e n s e llik bakış açısı a ltın d a ird e le n m e s i d a h a ö n c e sözü e d ile n so n su za
ile rle m e n e d e n iy le d o y u ru c u g ö rü n m e d iğ i z a m a n d e rin -d iişü n c e b u ilişkiye
sığınır. B öylece ö rn e ğ in tarihsel a ra ştırm a d a ilkin b ir u lu su n k a ra k te r ve töresi
anayasa ve ya sa la rın ın N e d e n le ri m id irler, yoksa evrik o la ra k b u n la r ın E tkileri
m id irle r so ru s u e le a lın ır; ve d a h a s o n r a b u ik isin in , b ir y a n d a k a ra k te r ve
tö r e lliğ in ve ö te y a n d a a n a y a s a ve y a s a la rın e tk ile ş im b a k ış a ç ısı a ltın a
g e ti r i lm e l e r in e g e ç ilir, öyle b i r y o ld a ki, N e d e n iç in d e N e d e n o ld u ğ u
b a ğ ın tıd a ay n ı z a m a n d a E tk i, ve E tk i iç in d e E tk i o ld u ğ u b a ğ ın tıd a aynı
z a m a n d a N e d en d ir. D oğ an ın ve özellikle d irim li ö rg e n lik lerin ird e le n m e sin d e
de o lan yine ayııı şeydir ve b u n la rın tek tek ö rg e n ve işlevleri k e n d ile rin i b e n z e r
o la ra k b irb irle ri ile etkileşim ilişkisinde d u ru y o r o la ra k g ö ste rirler. E tkileşim
h iç k u şk u s u z N e d e n ve E tk i ilişk isin in e n y a k ın g e rç e k liğ id ir, ve d e y im
y e rin d e y se K av ram ın e şiğ in d e d u r u r ; g e n e d e ta n ı bu N e d e n le , e ğ e r ö n e m li
o la n şey k a v ram sa l b ilg ile n m e n in k e n d is i ise, b u ilişk in in u y g u la m a sıy la
y e tin m e k olanaksızdır. V erili b ir içe riğ in yalnızca etk ileşim bakış açısı a ltın d a
ird e le n m e s in d e d ire tiliıs e , b u g e rç e k te K a v ra m d a n b a ş ta n s o n a y o k su n b ir
tu tu m d u r ; b ö y lec e e ld e e d ile n şey y aln ız ca k u r u b ir o lg u d u r, ve d o laylılık
iste m i, ki n e d e n s e llik ilişk isin in u y g u la n ış ın d a k i b irin c il g ü d ü d ü r , y in e
d o y u ru lm am ış o larak kalır. E tkileşim ilişkisinin u ygulam asındaki d oyum suzluk
d a h a y a k ın d a n ird e le n irs e , ş u n d a n o lu ştu ğ u g ö rü le c e k tir; b u ilişki, K avram
için b ir e şd e ğ e r o lara k g eçerli o lab ilm e k yerine, tersin e ilkin ken d isi k a v ran m a
g e r e k s in im in d e d ir, ve b u n u y e rin e g e tirm e k için ilişk in in iki yanı dolaysızca
verili şe y ler o la ra k b ıra k ılm a m a lı, te rs in e , ö n c e k i iki p a ra g ra fta g ö ste rild iğ i
gibi, d a h a yü k sek b ir ü ç ıın c ü n ü n k ıp ıla rı o la ra k ta n ın m a lıd ır la r ki, b u ise
K avram ın k e n d is in d e n başkası d eğ ild ir. Ö rn e ğ in S p a rta u lu s u n u n tö re le rin i
a n a y a sa sın ın E tkisi o la ra k ve evrik o la ra k anayasayı tö r e le rin in E tkisi o la ra k
g ö rü rse k , b u bakış açısı h iç k u şk u su z belli b ir y o ld a d o ğ r u g ö rü n e b ilir ; a m a
b u anlayış h iç b ir z a m a n e n so n d o y u m u v e rem ez , ç ü n k ıı o n u n la g e rç e k te b u
u lu s u n n e an ay asası n e d e tö re le ri k a v ra n m ış o lu r. Bu a n c a k b u iki y a n ve
250 M ANTIK BİLİM İ

a y rıca S p a rta u lu s u n u n y aşam ve ta rih in in g ö ste rd iğ i d a h a b a şk a tiim tikel


y a n la r b u K a v ra m d a te m e lle n m iş o la ra k s a p ta n d ığ ı z a m a n olacak tır.

§ 157
[y] B ıı k e n d i ile a r ı alm aş böy lelik le açılmış ya d a ortaya koyulm uş
Z o ru n lu ktıır. G e n e l o la ra k Z o r n n lıığ n n b ağ ı h e n ü z iç ve gizli
o la ra k ö z d e şlik tir, ç ü n k ü edimsel şe y le r o la ra k g e ç e rli o la n la r ın
ö z d e ş liğ id ir, ü s te lik b u n la r ı n b a ğ ım s ız lık la r ın ın s ö z c ü ğ ü n ta m
a n la m ıy la Z o r u n lu k o lm a sı g e re k s e b ile . T ö z ü n n e d e n s e llik ve
e tk ile şim y o lu y la ilerleyişi b u n a g ö re y aln ızc a bağım sızlığın kendi
ile so n su z olum suz bağıntı o ld u ğ u n u n ortaya koyulmasıdır, — g e n e l
o la r a k olum suz b ir b a ğ ın tı, ç ü n k ü o n d a a y ııd e tm e ve d o la y lı
k ılm a b ir b ir le r in e k arşı bağımsız edimsel şe y lerin b ir k ö k e n s e lliğ i
o lu r, — ken d i ile sonsuz bağıntı, ç ü n k ü b u n la r ın b a ğ ım s ız lık la rı
s a lt ö z d e ş lik le ri o la ra k v ard ır.

§ 158
Z o ru n lu ğ u ıı b u gerçekliği öyleyse Ö zgürlük tür, ve T ö zü n gerçekliği
ise K avram , — b ağ ım sızlık , ki k e n d in i k e n d is in d e n ayrı b ağ ım sız
şe y lere itiş olsa b ile , b u itiş o la ra k k e n d i ile ö zd e ştir, ve b u kendi
ken d isinde k a la n d e v im se l e tk ile şim s a lt kendi iledir.

Ek. Z o n ın lıığ ım sık sık se rt o la ra k n ite le n d irild iğ in i duyarız, a m a h iç kuşkusuz


g e n e l o la ra k Z o ru n lu k ta , e.d. o n u n dolaysız şe k lin d e d ire tild iğ i sü re c e h a k lı
o la ra k . B u ra d a ö n ü m ü z d e b ir d u r u m ya d a g e n e l o la ra k b ir iç e rik d u r u r ki,
k e n d i için kalıcıdır, ve Z o ru n lu k ta ilk o la ra k böyle b ir iç e riğ in ü z e r in e o n u
y ık ım a u ğ r a ta n b ir b a ş k a s ın ın d ü ş tü ğ ü im le n ir. Bu d o lay sız ya d a s o y u t
Z o r u n lu ğ ıın s e rt ve ü z ü c ü y anıdır. Z o ru n lu k ta b irb ir le rin e b a ğ lı g ö r ü n e n ve
bıı y ü z d e n b a ğ ım sız lık ların d an yoksun k a la n b u iki içeriğ in özdeşliği ilkin salt
b ir iç ö z d e ş lik tir ve Z o ru n lıığ a a ltg ü d ü m lü o la n la r için h e n ü z söz k o n u su
d e ğ ild ir. B öylece Ö z g ü rlü k te b u bakış a ç ısın d a n ilkin salt so y u t ö z g ü rlü k tü r
ki a n c a k kişi n e ise ve n e y e iye ise o n la r d a n v a zg eçm e yoluyla k u rta rılır. —
A m a b u n d a n başka, d a h a ö n c e g ö r d ü ğ ü m ü z gibi, Z o ru n lu k s ü re c i öyle b ir
s ü re ç tir ki o n u n yoluyla başlan g ıçta b u lu n a n katı dışsallığın ü ste sin d e n gelinir,
içi a ç ığ a serilir, ve b u yolla b ir b ir le rin e b a ğ lı o la n la rın g e rç e k te b ir b ir le rin e
y a b a n c ı o lm a d ık la rı, te rs in e sa lt bir b ü t ü n ü n k ıp ıla rı o ld u k la rı ve b u n la r ın
h e r b irin in başkası ile b a ğ ın tıd a k e n d i k e n d is in d e ve k e n d i e şliğ in d e o ld u ğ u
g ö ste rilir. Bu Z o ru n lu ğ ıın Ö z g ü rlü ğ e d ö n ü ş ü m ü d ü r, ve b u y a ln ız ca so y u t
o lu m s u z la m a n ın ö z g ü rlü ğ ü d e ğ il, te r s in e s o m u t ve o lu m lu Ö z g ü rlü k tü r.
B u r a d a n Ö z g ü r lü k ve Z o r u n lu ğ u b i r b i r l e r i n i k a rş ılık lı d ış lıy o r o la r a k
g ö rm e n in n e d e n li yanlış o ld u ğ u anlaşılabilir. H iç kuşkusuz, Z o ru n lu k o la ra k
Z o r u n lu k h e n ü z Ö z g ü rlü k d e ğ ild ir; a m a Ö z g ü r lü k Z o r u n lu ğ u ö n g e r e ğ i
o la ra k taşır ve o n u o rta d a n k aldırılm ış o lara k k e n d i için d e kapsar. T ö re l in sa n
Ö Z ÖĞRETİSİ 251

e d im in in içeriğinin z o ru n lu birşey, k e n d in d e ve k e n d i için geçerli birşey o larak


b ilin c in d e d ir ve bu yolla ö z g ü rlü ğ ü n e z ara r v e rm e k b ir yana, tersin e Ö z g ü rlü k
ilkin b u b ilin ç yoluyla e d im se l ve içerik li Ö z g ü rlü k o lu r ve h e n ü z içeriksiz ve
salt o la n a k lı ö z g ü rlü k b iç im in d e k i ö z e n ç te n ayrılır. C e z a la n d ırıla n b ir suçlu
k e n d isin e v e rilen cezayı ö z g ü rlü ğ ü n ü n b ir kısıtlanışı o lara k g ö re b ilir; g e rçe k te
ise ceza o n a b o y u n e ğ d ir e n y a b an c ı b ir z o r d e ğ il, te rs in e y aln ız ca k e n d i öz
e d im in in b e lir iş id ir; ve e ğ e r b u n u k a b u l e d e r s e ö z g ü r b i r in s a n o la r a k
d a v ra n m ış o lu r. G e n e l o la ra k , k e n d in i b ü tü n ü y le s a ltık I d e a ta r a f ın d a n
b e lirle n m iş o la ra k b ilm e k in s a n ın e n y ü k se k Ö z g ü rlü ğ ü d ü r. Bu b ilin c i ve
tu tu m u id i ki S p in o z a amor irıtelledualisDei o la ra k b e lirtiy o rd u .

§ 159
K a vra m b ö y le c e Varlık ve Ö zü n G erçekliğidir, ay n ı z a m a n d a
b a ğ ım sız d o la y sız lık tır ve ç ü n k ü k e n d i iç in e y a n s ım a g ö r ü n ü ş ü
ayrı b ir e d im s e lliğ in b u Varlığı d o la y sız c a s a lt b ir ken d i içinde
g ö rü n ü ş tü r.
K av ram k e n d in i V arlık ve Ö z ü n g e rç e k liğ i o la ra k ta n ıtla r ve
b u ikisi zem inleri o la r a k o n a g e r i d ö n e r k e n , e v rik o la ra k
K av ram d a k e n d in i zem in i o la ra k V arlıktan geliştirm iştir.
İ le r le m e n in ilk y a n ı V a rlığ ın k e n d i iç in d e b ir derinleşmesi ve
böy lece iç in in o rtay a serilişi o la ra k , ve ik in ci y an ı ise daha tam
olanın daha eksik olandan o rta y a çıkışı o la ra k g ö rü le b ilir. Böyle
b ir g e lişim s a lt b u ik in c i y a n a g ö r e ir d e le n ir s e , b u n u n la
fe lse fe y e k a rşı h a k s ız lık y a p ılm ış o la c a k tır. “D a h a e k s ik ” ve
“d a h a ta m ” gibi yüzeysel d ü ş ü n c e le rin b u r a d a ta şıd ık ları d a h a
b e lirli iç e rik k e n d i ile dolaysız b irlik o la ra k V arlığ ın k e n d i ile
özgür dolaylılık o la ra k K a v ra m d a n ayrım ı dır. Varlık k e n d in i
K a v ra m ın b ir kıpısı o la ra k g ö s te r ir k e n , K av ram d a b u y o lla
k e n d in i V arlığın g erç ek liğ i o la ra k ta m tla m ıştır; b u k en d i-için e-
y a n s ım a sı o la ra k ve d o la y lılığ ın o r ta d a n k a ld ır ılm a s ı o la ra k
K avram dolaysız olanın var sayılm asıdır — b ir varsayım ki k en d i-
iç in e-g eri-d ö n ü şle özdeştir, ve b u özd eşlik Ö z g ü rlü ğ ü ve Kavra­
m ı o lu ştu ru r. E ğ e r kıpı “eksik o la n ” o la ra k b e lirtile c e k o lu rsa ,
o z a m a n K av ram , “ta m o la n ,” h iç k u ş k u s u z k e n d in i “ek sik
o la n ”d a n g eliştirir, ç ü n k ü özsel o la ra k k e n d i v a rsa y ım ın ın b u
o r ta d a n k a ld ırılışıd ır. A m a aynı z a m a n d a y aln ızc a K a v ra m d ır
ki k e n d in i o rta y a k o y a rk e n ö n g e r e ğ in i d e k o y a r — tıp k ı
k e n d in i g e n e lin d e n e d e n se llik te ve d a h a ta n ı o la ra k etk ile şim ­
d e g ö s te rm iş o ld u ğ u gibi.
B ö y lece V arlık ve Ö z ile b a ğ ın tı iç in d e K av ram ya lın
dolaysızlık o la n Varlığa geri dönen Öz o la ra k b e lirle n ir; b u yolla
Ö z ü n g ö r ü n ü ş ü e d im se llik ta şır ve e d im se lliğ i ay n ı z a m a n d a
252 M A N T IK BİLİMİ

kendi içinde özgürce görünüş tür. Böyle b ir y o ld a K avram V arlığı


y alın k e n d i ile b a ğ ın tıs ı o la ra k ya d a kendi içindeki b ir liğ in in
d o la y sız lığ ı o la ra k ta şır; V arlık öyle yok su l b ir b e lir le n im d ir
ki, K a v ra m d a b u lu n d u ğ u g ö s te rile b ile c e k e n s o n şey o d ıır.
Z o r u n lu k ta n Ö z g ü rlü ğ e ya d a e d im s e ld e n K av ram a g eçiş e n
z o r u d u r , ç ü n k ü b a ğ ım sız e d im s e lliğ in tö z se lliğ iııi y a ln ız c a
g e ç işte ve öteki b a ğ ım sız e d im s e lliğ i ile ö z d e ş lik te ta şıy o r
o la ra k d ü ş ü n ü lm e s i g e re k ir; b ö y le c e K avram d a e n z o ru d u r,
ç ü n k ü k e n d is i ta m b u ö zd e şlik tir. A m a g e n e l o la ra k e d im s e l
tö z , N e d e n , ki k e n d i-iç in -v a rlığ ın d a h iç b iış e y i k e n d i iç in e
g irm e y e b ıra k m a z , d a h a ş im d id e n Zorunluğa — ya d a koyul-
m u ş lu ğ a g e ç m e y az g ısın a — b o y u n e ğ m iştir; a m a b u b o y ıın -
e ğ iş tir ki e n g ü c ü d ü r . B u n a k a rşı Z o r u n lu k düşü n cesi ise o
g ü ç lü ğ ü n ç ö z ü lü ş ü d ü r ; ç ü n k ü d ü ş ü n m e b a ş k a s ın d a kendi ile
k a rş ıla ş m a d ır, — özgürleşme ki, s o y u tla m a n ın k a ç ışı d e ğ il,
te rs in e ö te k i e d im s e ld e (ki e d im se l o la n z o r u n lu ğ u n g ü cü y le
b u n u n l a b a ğ la n m ış tır ) k e n d in i b a şk a sı o la ra k d e ğ il a ıııa
k e n d i öz varlığı ve k e n d i o rtay a k o y d u ğ u birşey o la ra k b u lm a ­
ktır. K endi için varolduğunda, b u ö z g ü rle şm e Ben o la ra k a d la n ­
d ırılır, — b ü tü n lü ğ ü n e g e lişm iş o la ra k özgür 7 'm d ir, d u y g u
o la ra k Sevgi, h az o la ra k Kutsanm ıştı}ftır. — S p in o z a ’d ak i d e ıin
T ö z g ö r ü ş ü s o n lu k e n d i-iç in -v a rlık ta n sa lt ken d in d e özgürleş­
medir, a m a K av ram ın k e n d is i kendi için Z o r u n lu ğ u n g ü c ü ve
edimsel Ö z g ü rlü k tü r.

Ek. B u r a d a o ld u ğ u gibi, K avram V arlık ve Ö z ü n g e rçe k liğ i o la ra k b e lirtild iğ i


z a m a n ’, şu s o r u n u n o r ta y a s ü r ü lm e s i b e k le n m e lid ir : N iç in K a v ra m ile
b aşlam ıy o ru z? B u n u n yan ıtı ş u d u r: a m a ç d ü ş ü n c e yoluyla b ilg ile n m e o ld u ğ u
z a m a n g e rç e k lik ile b a şla n a m a z , ç ü n k ü g e rç e k lik b a şla n g ıc ı o lu ş tu rd u ğ u
z a m a n sa lt in a n c a ü z e r in e d a y a n a c a k tır, oysa d ü ş ü n s e l g e rç e k lik k e n d in i
d ü ş ü n m e y e tisin in ö n ü n d e g e rç e k lik o la ra k g e ıç e k le m e lid ir. E ğ e r K avram
m a n tığ ın b aşın a koyulacak ve içerik açısın d an b ü tü n ü y le d o ğ ru b ir y olda Varlık
ve Ö z ü n b irliğ i o la ra k ta n ım la n a c a k olsaydı, o z a m a n V arlık ve Ö z ile n e y in
d ü ş ü n ü ld ü ğ ü ve b u n la rın K avram ın b irliğ i iç in d e nasıl k a p sa n a c a k la rı so ru su
d o ğ a rd ı. G e n e d e b u d u r u m d a başlangıç g e rçe k te değil yalnızca sözde K a tra n ı
ile y a p ılm ış o lu rd u . G e rç e k b a şla n g ıç y in e b u r a d a d a o ld u ğ u gib i V arlık ile
yap ılm ış o lu rd u , sa lt şu ayrım la ki, b u y ak la şım d a V arlığın b e lirle n im le ri gibi
Ö z ü n b e lirle n im le ri d e dolaysızca ta s a rım d a n a lın ırk e n , b u n a karşı biz V arlığı
ve Ö z ü k e n d i öz eytişim sel g e liş im le rin d e ird e le m iş ve o n la rı k e n d ile rin i
K a v ra m ın b irliğ in d e o r ta d a n k a ld ıra n k ıp ıla r o la ra k ta n ım ış o lu ru z .
M antığın Üçüncü Bölümü
Kavram Öğretisi

§ 160
K avram Ö zgür o la n d ır , k en d i için varolan tözsel g üç o la ra k ; ve
b ü tü n lü k tü r ki, o n d a her bir k ıp ı o o la n b ü tü n d ü r ve o n u n la
a y rılm a z b ir b ir lik o la ra k k o y u lm u ş tu r; b ö y le c e K av ram k e n d i
ile ö z d e ş liğ in d e ke ndinde ve kendi için belirli o la n d ır.

Ek. K av ram ın k o n u m u g e n e l o la ra k sa ltık id e a liz m in k o n u m u d u r, ve felsefe


kavrayan bilg id ir, ç ü n k ıı tü m b a şk a b ilin ç d ü z e y le rin d e dolaysızlığı iç in d e
b a ğ ım sız b ir varlık o la ra k g e ç e rli o la n h e rşe y o n d a sa lt d ü ş ü n s e l/id e a l b ir
kıpı o lara k bilinir. A nlak m a n tığ ın d a K avram g en ellikle salt b ir d ü şü n c e biçim i
o la r a k , d a h a d o ğ rıı b i r d e y işle g e n e l b ir ta s a rın ı o la r a k g ö r ü lü r , ve b u
a ltg ü d ü m lü K avram anlayışıyla ilgili o la ra k tır ki sık sık d u y g u ve y ü re k a d ın a
K a v ram ların K a v ram lar o la ra k ölü , boş ve soyut şeyler o ld u k la rı ö n e sü rü lü r.
G e rç e k te d u r u m böyle o lm a k ta n b ü tü n ü y le u z ak tır ve te rs in e K avram dirim li
h e rşe y in ilkesi ve b ö y lece aynı z a m a n d a sa ltık o la ra k s o m u t o la n d ır. Böyle
o ld u ğ u b u n o k ta y a d e k g e le n b ü t ü n b ir m a n tık sa l d e v im d e n ç ık a r ve bu
n e d e n le ilkin b u ra d a tan ıtla n m ası gereksizdir. B öylece yalnızca b içim sel birşey
o ld u ğ u ile ri s ü r ü l e n K a v ra m a ç ıs ın d a n g e ç e r li sa y ıla n b iç im ve iç e r ik
k a rşıtlığ ın a b a k a rsa k , a ç ık tır ki b u d a d e r in - d ü ş ü n c e n in sıkı sıkıya sa rıld ığ ı
tü m b a şk a k a rşıtlık la rla b irlik te eytişim sel o la ra k , e .d . k e n d i k e n d is i yoluyla
y e n ile re k şim d id e n a rk a d a k alm ıştır ve K avram sö z c ü ğ ü n ta m a n lam ıy la d a h a
ö n c ek i tü m d ü ş ü n c e b e lirle n im le rin i o r ta d a n k a ld ırılm ış o la ra k k e n d i iç in d e
kapsar. H iç k u şk u su z K avram b içim o la ra k g ö rü lm e lid ir, a m a b ir b iç im ki,
so n su z ve y a ratıc ı o la ra k , tü m iç e riğ in d o lu lu ğ u n u k e n d i iç in d e k a p sa r ve
aynı z a m a n d a k e n d i iç in d e n salıverir. Ve yine K av ram a b ir b a k ım a so y u t d a
d e n e b ilir, e ğ e r s o m u t ile yaln ızca d uyusal so m u tlu k , g e n e l o la ra k dolaysızca
a lg ıla n a b ilir o la n şe y le r a n la şılırs a . K avram o la ra k K a v ram k e n d in i e lin
k a v ra m a s ın a b ıra k m a z , ve K avram söz k o n u su o ld u ğ u z a m a n g e n e l o la ra k
işitm e , g ö r m e vb. b ü tü n ü y le a r k a d a b ıra k ılm ış o lm a lıd ır. A m a g e n e d e
K avram , d a h a ö n c e b e lirtild iğ i gibi, aynı z a m a n d a saltık o la ra k so m u t olandır,
ve h iç k u şk u su z V arlığı ve O zii ve b u n la r la b irlik te b u iki a la n ın b ü tü n b ir
varsıllığını d ü şü n se l b irlik iç in d e k e n d in d e kapsadığı için. — Eğer, d a h a ö n c e
b e lirtild iğ i gibi, m an tık sa l Id e a n ın d eğ işik b a sa m a k la rı S altığ ın ta n ım la rın ın

253
254 M ANTIK BİLİM İ

b ir dizisi o la ra k g ö rü leb ilirse, o z am an Saltığın b u ra d a k arşım ıza çık an ta n ım ı


o n u n K avram o ld u ğ u d u r. B u ra d a K avram h iç k u şk u su z o n u y a ln ız ca ö z n el
d ü ş ü n c e m iz in k e n d in d e içeriksiz b ir b iç im i o la ra k g ö re n a n la k m a n tığ ın d a
o ld u ğ u n d a n d a h a b a şk a ve d a h a y ü k se k b ir a n la m d a a n la ş ılm a lıd ır. Bu
n o k ta d a ilk in s o ru la b ilir ki, e ğ e r k u rg u l m a n tık ta K avram o n a g e n e llik le
v e r ile n d e n b ü tü n ü y le b a şk a b ir a n la m taşıyorsa, n iç in g e n e d e b u b ü tü n ü y le
ay rı a n la m d a K av ram o la r a k b e lir tils in ve b ö y le c e y a n lış a n la m a la r a ve
k a rış ık lığ a n e d e n o lu n s u n ? B öyle b ir so ru y a y a n ıt o la ra k şu b e lirtile b ilir.
B içim sel m a n tığ ın K avram ı ve k u rg u l K avram a ra s ın d a k i u z a k lık n e d e n li
b ü y ü k o lu rsa olsun, d a h a yakın b ir ird e le m e d e g ö rü le c e k tir ki K avram ın d a h a
d e r in a n la m ı g e n e l dil k u lla n ım ın a k e sin lik le ilkin g ö rü ld ü ğ ü d e n li y a b a n c ı
d e ğ ild ir. B ir iç e riğ in K a v ra m d a n ç ık a r s a n n ıa s ın d a n söz e d ilir, ö r n e ğ in
m ü lk iy e ti ilg ile n d ire n tüzel b e lirle n im le rin m ülkiyet K a v ra m ın d a n çıkarsan-
m a l a r ı n d a n ; ve y in e e v rik o l a r a k b ö y le b i r iç e r iğ in K a v ra m a d e k g e r i
g ö tü r ü lm e s in d e n söz e d ild iğ in i du y arız. A m a b u n u n la K a v ram ın y aln ız ca
k e n d in d e içerik siz b ir b içim o lm a d ığ ı k a b u l e d ilm iş o lu r, ç ü n k ü e ğ e r öyle
olsaydı, b ir y a n d a n b öyle b ir b iç im d e n h içb irşey ç ık arsan am az, ve ö te y a n d a n
verili b ir içeriğin geriye boş K avram b içim in e izlenm esi yoluyla b u içerik yalnızca
b e lirliliğ in d e n yok su n laştırılır, a m a ta n ın m a z d ı.

§ 161 '
K a v ra m ın ile r i d e v im i b u n d a n b ö y le b a ş k a s ın a g e ç iş ya d a
b a ş k a s ın d a g ö r ü n ü ş d e ğ il a m a G elişim dir, ç ü n k ü ay rı ö ğ e le r
d o la y sız ca b ir b ir le r in e ve aynı z a m a n d a b ü tü n e ö z d e ş o la ra k , ve
b e lir lilik b ü tü n K a v ra m ın ö z g ü r b ir v arlığ ı o la ra k k o y u lu r.

Ek. B aşkasına g eçiş Varlık a la n ın d a k i ve b a şk a sın d a g ö rü n ü ş ise Öz a la n ın d a k i


ey tişim sel sü re ç tir. B u n a karşı K avram ın dev im i Gelişimdir ki, o n u n yoluyla
o rta y a k o y u la n y a ln ız c a k e n d in d e d a h a ş im d id e n b u l u n a n d ı r . D o ğ a d a
K avram b a sa m a ğ ın a k arşılık d ü ş e n a la n ö rg e n se l yaşam dır. B öylece ö r n e ğ in
b itk i t o h u m u n d a n gelişir. T o h u m d a h a ş im d id e n b ü tü n b ir bitkiyi k e n d i
iç in d e kapsar, a m a d ü şü n s e l b ir k ip te, ve b u y ü z d e n b itk in in g e lişim in i san k i
d e ğ işik b ö lü m le r, kök, g övde, y a p ra k la r vb., to h u m d a m in i m in ic ik d e o lsa la r
olgusal o la ra k b u lu n u y o rm u ş gibi a n la m a m a k gerekir. Bu g ö rü ş o “k u tu için d e
k u t u ” ö n sa v ıd ır ki, eksikliği ilk in sa lt d ü ş ü n s e l b ir k ip te b u lu n a n ı ş im d id e n
v a ro la n birşey o la ra k g ö rm e k te yatar. Ö te y a n d a n b u ö n sa v d a d o ğ ru o la n şey
K a v ra m ın k e n d i s ü re c in d e k e n d i k e n d is in d e k a lıy o r ve o n u n ta r a f ın d a n
o rta y a iç e rik a ç ısın d a n yeni h iç b ir şeyin k oyulm uyor, te rs in e sa lt b ir b iç im
d e ğ iş im in in g e tiriliy o r o lm a sıd ır. K a v ram ın b u d o ğ a sı, — k e n d in i k e n d i
s ü re c in d e k e n d i k e n d isin in g elişim i o la ra k ta n ıtla m a k — , in sa n la ilgili o lara k
d o ğ u şta n id e a la rd a n söz e d e n le rin , ya d a, P la to n ’ıın yapm ış o ld u ğ u gibi, tü m
ö ğ re n m e y i y a ln ız c a a n ım s a m a o la ra k g ö r e n le r in göz ö n ü n d e b u l u n d u r ­
d u k la rı şeydir. Bu g e n e d e h iç k u şk u su z sa n k i ö ğ re tim yoluyla b iç im le n e n
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 255

b ilin c in içeriğini o lu ştu ra n şeyler belirli g elişim leri iç in d e o aynı b ilin ç te d a h a


ö n c e d e n b u lu n u y o rla rm ış gib i a n la şılm a m a lıd ır. — K a v ram ın d e v im i b ir
b a k ım a sa lt b ir o y u n o la ra k g ö r ü lm e lid ir; o n u n ta ra fın d a n o rtay a k o y u lan
b a şk a sı g e r ç e k te b ir b a şk a sı d e ğ ild ir. Ya d a , H ır is tiy a n d in s e l ö ğ r e ti d e
a n la tıld ığ ı gibi, T an rı yalnızca b ir başkası o la ra k k a rşısın d a d u ra n b ir dünyayı
y a ra tm a k la k a lm a m ış, a m a b e n g ilik te n b ir d e O ğ u l d o ğ u r m u ş tu r ki, o n d a
T in o la ra k k e n d i k e n d is in d e d ir. .

_ § 162 ’
K avram ö ğ re tisi ü ç b ö lü m e ayrılır. 1. ö z n e l ya d a biçimsel K avram
ö ğ re tis i; 2. d o la y sız lığ a b e lir le n m iş K av ram ya d a N esnellik
ö ğ retisi; 3. idea, ö z n e -n e sn e , K avram ve n e s n e lliğ in b irliğ i, saltık
G e rç e k lik ö ğ retisi.
Sıradan m antık k e n d i iç in d e y alnızca b u r a d a b ü tü n ü n ü çüncü
b ö lü m ü n ü n b ir bölüm ü o la ra k b u lu n a n g e re c i, b u n u n y an ısıra
y u k a rıd a sözü e d ile n o sözde d ü ş ü n c e y asaların ı ve u y g u lam alı
m a n tık ta b ilg ile n m e y e ilişk in b irk a ç n o k ta y ı k a p s a r; g e n e d e
b u n la r o r a d a ru h b ilim se l, nıetafıziksel ve b aşk a h e r tü r g ö rg ü l
g e re c e bulaşm ış o la ra k b u lu n u rla r, ç ü n k ü o d ü ş ü n c e b iç im le ri
e n s o n u n d a k e n d ile r in d e n b e k le n e n le r iç in k e n d i b a ş la r ın a
p e k y e te rli o la m a z la r; b ö y le lik le b u b ilim k a r a r lı b ir y ö n ü
yitirir. — B u n d a n b a ş k a , y in e o r a d a e n a z ın d a n m a n tığ ın
k e n d in e ö z g ü a la n ın a d ü ş e n b iç im le rin y a ln ız c a b ilin ç li
d ü ş ü n c e n in , ve ü ste lik ussal d eğ il a m a sa lt a n la k d ü z e y in d e k i
b ilin ç li d ü ş ü n c e n in b e lir le n im le r i o la ra k a lın m a la r ı g e re k ir.
D a h a ö n c e k i m a n tık s a l b e lir le n im le r , V a rlığ ın ve Ö z ü n
b e lir le n im le r i, h iç k u şk u su z y aln ızc a d ü ş ü n c e - b e lirle n im le r i
d e ğ ild ir le r ; g e ç iş le r in d e , ey tişim sel k ıp ıd a , ve k e n d i iç le r in e
ve b ü tü n lü ğ e g e ri d ö n ü ş te k e n d ile rin i K avram lar o la ra k ta n ıt­
larlar. A m a b u n la r yalnızca belirli K avram lar (bkz. § 84 ve 112),
k e n d ile rin d e ya d a — y ine ayııı şey — bizim için K av ram lard ır,
ç ü n k ü başkası, — ki lıe r b e lir le n im o n a geçer ya d a o n d a
görünür ve böylece g ö re li b irşey d ir — , Tikel o la ra k b e lirle n m iş
d eğ ild ir, n e d e ü ç ü ııc ü le ri Tekil ya d a Özne o la ra k b e lirle n m iş ­
tir; ve b e lir le n im in k a r ş ıtın d a ö z d e şliğ i, ö z g ü r lü ğ ü ortaya
koyulm uş d e ğ ild ir, ç ü n k ü b e lir le n im E vrensellik d e ğ ild ir. —
G e n e llik le K a v ra m la r ile a n la ş ıla n şey anlak-belirlenim leri,
g id e re k y aln ızc a g e n e l tasarım lardır: b u y ü z d e n g e n e l o la ra k
sonlu b e lir le n im le r d ir ; bkz. § 62.
K av ram m a n tığ ı ç o ğ u k ez s a lt biçimsel b ir b ilim o la ra k
a n la ş ılır ve b ö y le c e K av ram , Y argı ve T asım b iç im le ri ile sa lt
b iç im le r o la ra k ilg ile n d iğ i d ü ş ü n ü lü r ; b irş e y in gerçek o lu p
256 M ANTIK BİLİM İ

o lm a d ığ ı s o r u s u n a n e o lu r s a o ls u n h iç b ir y o ld a d o k u n m a z ,
ç ü n k ü b u s o ru y a y a n ıtın y aln ızc a içeriğe b ağ lı o ld u ğ u sa n ılır.
K av ram ın m a n tık sa l b iç im le ri g e rç e k te n ö lü o lsa la rd ı, ta sa rım ­
la rın ya d a d ü ş ü n c e le rin etkinliksiz ve ilgisiz taşıyıcıları o lsa la r­
d ı, o z a m a n b ilg ile ri d e g e rç e k lik için b ü tü n ü y le g e re k siz ve
v a z g e ç ile b ile c e k b ir öyküden b a ş k a b irşe y o lm a z d ı. G e r ç e k te
ise , ta n ı te r s in e , b u n la r K a v ra m ın b iç im le ri o la r a k edimsel
olanın dirindi T inidirler, ve e d im se l o la n aç ısın d a n g e rç e k o la n
yaln ızca bu biçimlerin gücüyle, onlar yoluyla ve onlarda g erçek tir.
A m a b u b iç im le rin g e r ç e k lik le r i şim d iy e d e k k e n d ile r i iç in
ird e le n m e m iş ve y o k la n m a m ıştır; d a h a sı, a r a la r ın d a k i z o r u n ­
lu b a ğ la n tıla r a ç ıs ın d a n d a b u e ş it ö lç ü d e b ö y le d ir.

. A '
Öznel Kavram

a. K avram O larak K avram

§ 163
K av ram o la ra k K avra m b e lir liliğ i iç in d e k e n d i ile ö z g ü r e ş itlik
o la ra k E vrensellik k ıp ıs ın ı k a p s a r; — Tikellik k ıp ıs ın ı k a p s a r, b ir
b e lirlilik ki o n d a E v re n se l d u r u lu ğ u iç in d e k e n d in e e şit k alır; ve
Tekillik k ıp ısın ı k a p s a r ki, E v re n se llik ve T ik e llik b e lir lilik le r in in
k e n d i-iç le rin e -y a n sım a la rı o la ra k , k e n d i ile o lu m s u z b ir b irlik tir,
ken d in d e ve kendi için belirli ve ayııı z a m a n d a k e n d i ile ö z d e ş ya
d a e v re n s e l b irşey d ir.
T ek il o la n e d im se l o la n ile aynıdır, yalnızca, b irin c isi K av ram ­
d a n d o ğ m u ş, böy lelik le b ir ev re n sel o la ra k , k e n d i ile o lu m su z
ö z d e şlik o la ra k koy ulm uştur. E d im se l o la n , ilk in s a lt ken d in d e
ya d a dolaysızca O z ve V a ro lu ş u n birliği o ld u ğ u iç in , b ir e tk i
yaratabilir, a m a K a v ra m ın tekilliği sa ltık o la ra k etkin o la n d ır,
ve h iç k u şk u su z b u n d a n b ö y le b a ş k a b irşe y i o rta y a ç ık a r m a
g ö r ü n ü ş ü y le neden g ib i d e ğ il, te rs in e kendi k e n d isin i o rta y a
ç ık a r m a o la ra k . — T ek illik g e n e d e s a lt dolaysız te k illik
a n la m ın d a a lın m a m a lıd ır , te k ii ş e y le r d e n , in s a n la r d a n söz
e d e r k e n o ld u ğ u g ib i; b u s o n u n c u te k illik b e lir le n im i ilk in
Y arg ıd a o rta y a çık ar. K a v ra m ın h e r k ıp ıs ın ın k e n d is i b ü tü n
K a v ra m d ır (§ 1 6 0 ), a m a T ek illik , e .d . Ö z n e , b ü tü n lü k o la ra k
ko yulm uş K av ram d ır.
KAVRAM Ö Ğ RETİSİ 257

Ek 1. Kavramdan söz edildiği zaman göz önüne getirilen şey genellikle salt
soyut evrenselliktir, ve buna göre Kavram çoğu kez genel bir tasarım olarak
tanımlanır. Böylece renk, bitki, hayvan vb. kavramlarından söz edilir, ve bu
kavramların değişik renkleri, bitkileri, hayvanları vb. birbirlerinden ayırdeden
dkelliklerin uzaklaştırılarak tüm üne ortak olan öğelerin korunması yoluyla
ortaya çıktıkları düşünülür. Bu anlağın Kavramı anlam a yoludur ve duygu
böyle kavramları boş ve kof olarak, salt şemalar ve gölgeler olarak bildirmekte
haksız değildir. Bununla birlikte, Kavramın evrenseli tikele karşı kendi için
kalıcılığını taşıyan salt ortak bir öğe değildir; tersine, o kendi kendisini
tikelleştiren (belirleyen) ve kendi başkasında eksiksiz bir duruluk içinde kendi
kendisinde kalandır. Yalnızca ortak olanın gerçekten genel olanla, evrensel
ile kaı ıştırılmamasının bilgilenme için olduğu gibi kılgın davranışlarımız için
de büyük bir önemi vardır. Duygunun bakış açısından genel olarak düşünceye
ve özel olarak felsefi düşünceye karşı yapılan tüm suçlamalar, ve düşünceyi
sözde çok ilerilere götürm enin tehlikeleri üzerine durmaksızın ileri sürülen
kaygılar zeminlerini bıı ikisinin karıştırılmasında bulurlar. Gerçek ve kapsamlı
anlamıyla evrensel öyle bir düşüncedir ki, insan bilincine girişinin binlerce
yıla patlamış olduğunu söylemek gerekir, ve ilkin Hıristiyanlık yoluyladır ki
tam tam nm ışhğm a ulaşm ıştır. Başka bakım lardan yüksek bir gelişim
düzeyinde bulunan Yunanlılar 11e Tanrıyı gerçek evrenselliğinde bilirlerdi,
ne de insanı. Yunan tanrıları yalnızca tinin tikel güçleriydiler, ve evrensel
tanrı, ulusların tanrısı, A tm alılar için henüz gizli bir tanrıydı. Böylece
Yunanlılar için kendileri ve barbarlar arasında saltık bir uçurum bulunur ve
insan olarak insan henüz sonsuz değeri ve sonsuz hakkı içinde tanınmazdı.
M odern A vrupa’da köleliğin ortadan yitişinin n edeninin n ere d e yattığı
sorusu sorulmuş, ve kimi zaman şu, kimi zaman bu tikel durum bu olayın
açıklaması olarak ortaya sürülmüştür. Hıristiyan Avrupa'da artık hiçbir kölenin
bulunmamasının gerçek nedeni Hıristiyanlığın kendi ilkesinden başka hiçbir
yerde aranm am alıdır. Hıristiyan dini saltık özgürlük dinidir, ve yalnızca
Hıristiyan içindir ki insan olarak insan sonsuzluğu ve evrenselliği içinde
geçerlidir. Kölede eksik olan şey onun kişiselliğinin tanınmasıdır; ama kişisellik
ilkesi evrenselliktir. Efendi köleyi kişi olarak değil, tersine “keııdi”siz bir şey
olarak görür; ve kölenin kendisi bir “Ben” değerinde geçerli değil, tersine
efendi onun “Ben”idir. — Yalnızca ortaklaşa olan ile gerçek evrensel arasında
daha önce sözü edilen ayrım Rousseau’nun ünlü Contrat socialinde çarpıcı
bir yolda şöyle anlatılır: bir devletin yasaları genel istençten (volonte generale)
ortaya çıkmalıdırlar, ama bıı nedenle hiç de herkesin istenci (volorıte de tous)
olmaları gerekmez. Roıısseaıı devlet kuramı ile ilişkili olarak daha temel
noktaları ortaya koyabilirdi, eğer bu ayrımı h er zaman göz önünde tutmuş
olsaydı. Evrensel istenç istencin Kavramıdır, ve yasalar istencin bıı Kavramda
temellenmiş tikel belirlenimleridir.

Ek 2. Anlak m antığında Kavramların köken ve oluşum ları üzerine verilen


geleneksel açıklamaya ilişkin olarak şunu da belirtebiliriz ki. Kavramları
258 M ANTIK BİLİMİ

kesinlikle biz oluşturmayız ve Kavramın bütününde kesinlikle doğan ya da


ortaya çıkan birşey olduğu düşünülmemelidir. Hiç kuşkusuz Kavram yalnızca
Varlık ya da dolaysız birşey değildir, tersine dolaylılığı da kapsar; ama dolaylılık
onun kendisinde yatar, ve Kavram kendisi yoluyla ve kendi kendisi ile dolaylı
kılınandır. İlkin tasarımlarımızın içeriğini oluşturan nesnelerin geldiklerini,
ve bunu izleyen öznel etkinliğimizin daha önce sözü edilen soyutlama işlemi
yoluyla ve nesnelerin ortaklaşa taşıdıkları öğelerin biraraya gelmeleri yoluyla
bu n esnelerin Kavram larını oluşturduğunu düşünm ek yanlış olacaktır.
Tersine, Kavram gerçek ilktir, ve şeyler ne iseler onlara içkin olan ve kendini
onlarda açığa seren Kavram yoluyla öyledirler. Bu durum dinsel bilincimizde
de anlatım ını bulur ve buna göre Tanrının dünyayı yokluktan yarattığı, ya
da başka türlü anlatılırsa, dünyanın ve sonlu şeylerin tanrısal düşüncenin ve
tanrısal buyrukların doluluğundan ortaya çıktıkları söylenir. B ununla kabul
edilen şey düşüncenin ve daha da tam olarak Kavramın sonsuz biçim ya da
özgür, yaratıcı etkinlik olduğudur ki, kendini olgusallaştırmak için dışında
b ulunan bir gerece gereksinim duymaz.

§ 164
K avram saltık o la ra k som ut o la n d ır, ç ü n k ü k en d in d e-v e-k en d i-iç in
b e lir le n m iş lik o la ra k k e n d i ile o lu m s u z b irliğ i, b u te k illiğ in
k e n d is i o n u n k e n d i ile b a ğ ın tıs ın ı, e v r e n s e lliğ in i o lu ş tu r u r .
K a v ra m ın k ıp ıla r ı b u d ü z e y e d e k y a lıtıla m a z la r; d e r in - d ü ş ü ııc e
b e lir le n im le r in in h e r b ir in in k a rş ıt o la n d a n y a lıtılm ış o la ra k
k e n d i iç in a n la ş ılm a s ı ve g e ç e rli o lm a sı gerekir; a m a K a v ra m d a
k ıp ıla r ın ın özdeşlikleri ko y u ld u ğ u iç in , h e r b iri d o la y s ız c a s a lt
b a ş k a la r ın d a n ve o n la r la b ir lik te a n la şıla b ilir.
E v re n se llik , T ik e llik ve T e k illik s o y u t o la ra k a lın d ık la r ın d a
ö z d e ş lik , a y rım ve z e m in ile a y n ıd ırla r. A m a e v re n s e l ay n ı
z a m a n d a o n d a tik e l ve te k ilin d e k a p s a n m a s ı g ib i kesin bir
anlam da k e n d i ile ö zdeş o la n d ır. D ahası, tikel o la n ay ırd e d ile n
ya d a b e lirlilik tir, a m a k e n d i iç in d e e v re n s e l o lm a s ı ve te k il
b irşe y o la ra k b u lu n m a s ı a n la m ın d a . B e n z e r o la ra k te k il o la n
Özne o lm a , te m e l o lm a a n la m ın ı taşır, ve b u s o n u n c u s u cin s
ve tü r ü k e n d i iç in d e k a p s a r ve k e n d is i tö z se ld ir. A y rım la rı
iç in d e k i k ıp ıla r ın ortaya koyulan ay rılm a z lığ ı b ııd tır (§ 1 6 0 ),
— K avram ın duruluğu ki, o n d a h e r b ir ayrım h iç b ir k o p u k lu k ,
b u la n ık lık y a ra tm a z , te rs in e e şit ö lç ü d e sa y d am kalır.
Sık sık K av ram ın soyut b irşey o ld u ğ u n u n sö y le n d iğ i d u y a ­
rız. B u b ir y a n d a n K av ram ın ö ğ e s in in g ö rg ü l, so m u t, d u y u lu r
b irşe y d e ğ il a m a g e n e l o la ra k d ü ş ü n c e olm ası, ve ö te y a n d a n
K a v ra m ın h e n ü z Idea o lm a m a s ı ö lç ü s ü n d e d o ğ r u d u r . B u
d ü z e y e d e k ö z n e l K avram h e n ü z biçimseldir-, a m a b u g e n e d e
KAVRAM Ö Ğ RETİSİ 259

sanki K avram k e n d is in d e n başka b ir iç erik taşırm ış ya d a b n ııu


k a z a n m a sı g e r e k irm iş a n la m ın a g e lm e z . — S altık b iç im in
k en d isi o la ra k K avram tüııı belirlilik tir, a m a b u b e lirlilik k e n d i
g erçek liğ i iç in d e o lm a k ü ze re. Ö yleyse K avram so y u t o lm a sın a
k arşın g e n e d e s o ın n t o la n , d ah a sı, b a şta n so n a so m ııt o la n d ır,
ö z n e o la ra k ö z n e d ir. S a ltık -S o m u t o la n T in d ir (§ 159, N o t) ,
— K avram dır, a m a a n c a k K avram o la ra k , k e n d in i n e s n e lliğ in ­
d e n a y ırd e d e re k varolduğu sü re c e — b ir n e s n e llik ki, g e n e d e
ay rım a k a rşın o n u n n e s n e lliğ i o la ra k kalır. S o m u t o la n b aşk a
h erşe y , n e d e n li v a rsıl o lu rs a o ls u n , k e n d i ile ö y le sin e iç te n
ö zd eş d e ğ il ve b u n e d e n le k e n d in d e ö y le sin e s o m u t d e ğ ild ir
— g e n e llik le s o m u t d iye a n la ş ıla n a m a a n c a k d ışs a l o la ra k
b ir b ir lik iç e r s in d e tu tu la n tü ll ü lü k b ü tü n ü y le b ir y an a . —
K avram lar o la ra k , ve g id e re k b elirli K av ram lar o la ra k a d la n d ı­
rıla n şe y ler b ile , ö r n e ğ in in s a n , ev, h ay v a n vb. y a lın b e lir le ­
n im le r ve so y u t ta sa rım la rd ır, — s o y u tla m a la r ki, K a v ra m d a n
yalnızca e v re n se llik k ıp ısın ı a la ra k tikellik ve te k illiğ i b ir y an a
b ıra k ır, b ö y le c e o n la r d a g e lişm e z ve b ö y le lik le K av ram ı ta m
o la ra k so y u tla rla r.

. . § 165
Ilkiıı Tekillik k ıp ısıd ır ki K avram ın k ıp ıların ı a y rım la r o la ra k koyar,
ç ü n k ü te k illik K av ram ın o lu m su z k e n d i-için e -y a n sım a sı, ve b u n a
g ö re ilk in K a v ra m ın ilk olum suzlam a o la ra k ö z g ü r c e a y rım la ş­
m a sıd ır. B u o lu m s u z la m a ile K avra in in belirliliği k o y u lu r, a m a
tikellik o la ra k , öyle ki, a y ırd e d ile n le r ilk o la ra k b ir b ir le r in e karşı
salt K avram k ıp ıla rın ın b elirlilik lerin i ta şırk en ikin ci o la ra k o d e n li
d e ö zd e şlik le ri, — b ir in in ö te k i o lm a sı — koyulur. K av ram ın b u
koyulm uş tik e lliğ i Yargıdır.
K av ram ların açık, seçik ve yeterli o la ra k o la ğ a n s ın ıfla n d ırm a s ı
K av ram a d e ğ il, a m a a ç ık ve se ç ik k a v ra m la r ile tasarım ların
kastedilm esi ö lç ü sü n d e ru h b ilim e aittir. O ra d a aç ık b ir kav ram
soyut, yalın b ir belirli tasarım iken, seçik b ir kavram ise öyle b ir
ta s a rım d ır ki o n d a b u n a ek o la ra k b ir ayırmaç, e.d . h e r h a n g i
b ir b e lirlilik öznel b ilg ile n m e iç in b ir in i d ü z e y in e y ü k s e ltil­
m iştir. G e n e d e M a n tığ ın d ışs a llığ m ııı ve b o z u k lu ğ u n u n
a y ırm a c ı o la ra k o ç o k d e ğ e r v e rile n ayırm aç k a te g o r is in d e n
d a lıa u y g u n u y o k tu r. “ Yeterli” n ite le m e s i ile K av ram a, ya d a
g id e re k Ideay a d a h a b ü y ü k b ir a n d ın ın d ü z e y in e ulaşılır, a m a
n e o lu rsa o lsu n b ir k av ra m ın ya d a b ir ta sa rım ın k e n d i n esn esi
ile, d ışsal b ir şey ile b a ğ d a ş ıy o r o lm a sı g ib i b iç im s e l b ir
d u r u m d a n d a h a ö te sin i an latm az . — A ltg ü d ü m lü ve eşgüdüm lü
260 M A NTIK BİLİMİ

d e n i le n k a v ra m la r e v r e n s e l ve tik e l a r a s ın d a k i k a v ra m sa l
o lm a y a n b ir ay rım ı ve b u n la r ın dışsal b ir g ö z le m d e k i b a ğ ın tı
ve iliş k ile rin i im le r. D a h a s ı, aykırı ve çelişik, olum lu , o lu m su z
k a v ra m la r vb. g ib i tü r le r in b ir sıra la n ış ı d ü ş ü n c e b e lir lilik le ­
r in in ra sg e le b ir to p a rla n ış ın d a n ö te si d e ğ ild ir — b e lirlilik le r
ki, k e n d i b a ş la r ın a V arlık ya d a Ö z a la n ın a a ittir le r (ki d a h a
ö n c e o r a d a ir d e le n m iş le r d i) ve g e n e l o la ra k K av ram -b e lirli-
liğ in in k e n d is i ile h iç b ir ilg ile ri y o k tu r. — K a v ra m ın g e r ç e k
a y rım la rı o la ra k e v re n s e l, tik e l ve te k ilin d e o n u n tü rlerin i
o lu ş t u r d u k la r ı sö y le n e b ilir, a m a a n c a k d ışsa l b ir d ü ş ü n c e
y o lu y la b ir b ir le r i d ış ın d a tu tu ld u k la r ı z a m a n . — K a v ra m ın
iç k in a y rım la şm a ve b e lir le n iş i Y argıda b u lu n u r , ç ü n k ü Y argı
K a v ra m ın b e lir le n m e s id ir.

; y Yargı

§ 166 ,
Yargı, k ıp ıla r ın ın a y rın ıla ştırıc ı bağıntısı o la ra k , tik e lliğ i iç in d e k i
K a v ra m d ır — [b ir b a ğ ın tı ki, o n d a ] k ıp ıla r k e n d ile ri iç in v a ro la n
ve a y n ı z a m a n d a b ir b ir le r i ile d e ğ il a m a k e n d ile r i ile ö z d e ş
k ıp ıla r o la ra k k o y u lu r.
Y argı söz k o n u su o ld u ğ u n d a g en e llik le ilkin u ç la rın , e.d . Ö zn e
ve Y ü k le m in bağım sızlığı d ü ş ü n ü lü r , ve b u n a g ö r e Ö z n e b ir
şey ya d a k e n d i iç in b ir b e lir le n im o la ra k , Y ü k lem ise o
Ö z n e n in d ış ın d a , söz g eliıııi k a fa m d a b u lu n a n g e n e l b ir
b e lirle n im o la ra k a lın ır ve so n ra yine b e n im ta ra fım d a n Ö zn e
ile b ile ş tirilir ve b ö y le lik le y a rg ıd a b u lu n u lu r . G e n e d e “ diı”
k o şacı Ö z n e n in Y üklem in i b ild ird iğ i için, b u dışsal, ö z n e l alta-
alm a y in e o r ta d a n k a ld ır ılır ve Y argı nesnenin k e n d is in in b ir
b e lirle n im i o la ra k alınır. — Urteil/ Yargı sö z c ü ğ ü n ü n A lıııan ca-
’d ak i kökenbilimsel im le n ıi d e r in d ir ve K avram ın b irliğ in i “İlk ”
o la ra k ve a y rım la şm a sın ı kökensel b ö lü n m e o la ra k a n l a tı r ki,
g e rç e k liğ i iç in d e k i Yar-gı b ııd u r.
Soyut Yargı şu ö n e rm e d ir: “ Tekil Evrenseldir.” B u n la r Ö zneyi
ve Y üklem i ilkin b irb irle rin e karşı o la ra k a la n b e lirle n im le rd ir,
ç ü n k ü K avram ın k ıp ıları dolaysız b elirlilik leri ya d a ilk so y u tla­
m a la r ı iç in d e a lın ırla r. (“ Tikel Evrenseldir,” ve “Tekil T ikeld ir”
ö n e r m e le r i Y a rg ın ın d a h a ö te b e lir le n im in e a ittir le r.) H er
y a rg ıd a “ Tekil E vrenseldir,” ya d a d a h a b e lirli o la ra k , “ Özne
Y üklem dir” ( ö rn e ğ in “T a n rı sa ltık T in d ir ” ) g ib i ö n e r m e le r in
b ild irilm e s i o lg u s u n u m a n tık k ita p la r ın d a v erili b u la m a m a k
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 261

tu h a f b ir g ö z le m y o k su n lu ğ u o la ra k g ö rü lm e lid ir. H iç k u ş k u ­
suz T ekillik ve E v ren sellik , Ö z n e ve Y üklem g ib i b e lirle n im le r
o d e n li d e a y rıd ırla r, a m a h e r Y a rg ın ın o n la r ı ö z d e ş o la ra k
b ild ird iğ i g e n e d e b ü tü n ü y le e v re n s e l b ir olgu o la ra k kalır.
“D ir ” k o şa c ı K a v ra m ın d o ğ a s ın d a n , d ış la ş m a s ın d a k e n d i ile
özdeş o lm a s ın d a n g elir; T ekil ve E v re n se l o n u n k ıp ıla rı o la ra k
öyle b e lir le n im le r d ir ki y alıtılam azlar. Ö n c e k i d e rin -d ü şi'ın c e
b e lirle n im le ri de ilişkileri iç in d e b irb irle ri ile b ağ ın tılıd ır, a m a
b a ğ la n tıla rı yaln ızca “iye olma” d ır [Haben], “olma” [Seiıı] d eğil,
özdeşlik olarak ko yu lm u ş özdeşlik ya d a evrensellik d e ğ il. Y argı
b u n e d e n le ilk in K a v ra m ın g e r ç e k tikelliğidıv, ç ü n k ü Y argı
o n u n evrenselliğini y itirm e k siz in b e lir liliğ i ya d a a y rım la ş­
m a sıd ır.

Ek. Yargı genellikle Kavramların, dahası değişik türlerdeki Kavramların bir


birleştirilmesi olarak görülür. Bu anlayışta yatan doğru yan Kavramın hiç
kuşkusuzYargının ön-gereğini ya da varsayımını oluşturması ve Yargıda ayrım
biçim inde ortaya çıkmasıdır; buna karşı, Kavramların türdeşsizliğinden söz
etmek yanlıştır, çünkü Kavram olarak Kavram, somıı t olm asına karşm, gene
de özsel olarak tek Kavramdır, ve kapsadığı kıpılar onun değişik türleri olarak
görülmemelidir. Ve Yargının değişik yanlarının bir birleşmesinden söz etmek
de eşit ölçüde yanlış olacaktır, çünkü bir birleşme söz konusu olduğu zaman,
birleşenler ayrıca birleşme olmaksızın kendi başlarına bulunuyor olarak ta
düşünülürler. Bu dışsal anlayış yargının yüklemin bir özneye bir yüklenmesi ne
ortaya çıktığı söylendiği zaman kendini daha belirli olarak gösterir. Özne
burada dışarıda kendi için kalıcı ve yüklem ise kafamızda bulunan birşey
değerini taşır. Ama böyle bir yaklaşım gene de “ din” koşacı ile çelişir. “Bu gül
kırmızı dır," ya da “Bu resini güzeldzV’ dediğimiz zaman, bununla anlatılan
şey güle kırmızılığı ya da resme güzelliği dışardan yükleyenin biz olduğumuz
değil, tersine bunların nesnelerin kendi öz belirlenim leri olduklarıdır.
Biçimsel mantıktaki sıradan Yargı anlayışının daha öte bir eksikliği de ona
göre genel olarak Yargının salt olumsal birşey olarak görünmesi ve Kavramdan
Yargıya ilerleyişin tanıtlanm am asıdır. Oysa genel olarak Kavram anlağın
sandığı gibi süreçsiz olarak kendi içinde duran birşey değildir; tersine, sonsuz
biçim olarak, sınırsızca etkindir, bir bakıma tüm dirimsellik için punçtum saliens
ve böylece kendini kendisinden ayırdedendir. Kavramın kıpılarının ayrımında
kendi öz etkinliği yoluyla ortaya çıkan bu bölünüşü Yargıdır, ve buna göre
imlemi Kavramın tikelleşmesi olarak anlaşılmalıdır. Hiç kuşkusuz Kavram
kendinde daha şimdiden tikel olandır, ama genel olarak Kavramda tikel henüz
koyulmuş değil ama evrensel ile saydam bir birlik içindedir. Böylece örneğin,
yu Landa (§ 160, Ek) belirtildiği gibi, bir bitkinin tohumu kök, gövde, yapraklar
vb. gibi tikelleri daha şim diden kapsar; ama bu tikeller ilkin salt kendilerinde
bulunur ve ilkin tohum açıldığı zaman ortaya koyulurlar. Bu açılma bitkinin
262 M ANTIK BİLİMİ

Yargısı olarak görülmelidir. Bıı örnek ne Kavramın ne de Yargının yalnızca


bizim kafamızda bulunm adığını ve yalnızca bizim tarafımızdan oluşturul­
madığını belirtmeye de yarayabilir. Kavram şeylerin kendilerine içkin olandır
ve şeyler ne iseler Kavram yoluyla öyledirler, ve böylece bir nesneyi kavramak
onun Kavramının bilincine varmaktır. Buradan bir nesnenin yargılanmasına
geçersek, nesneye şı- ya da bu yüklemi yükleyen bizim öznel edimimiz değildir,
tersine nesneyi kendi Kavramı yoluyla koyulan belirlilik içinde görürüz.

§ 167
Y argı ç o ğ u n lu k la y aln ızca ö zb ilin ç li d ü ş ü n c e d e b u lu n a n b ir işlem
ve b içim o la ra k öznel a n la m d a alınır. A ıııa b u ay rım ın m a n tık sa lın
a l a n ın d a h iç b ir y e ri y o k tu r ve o r a d a Y argı b ü tü n ü y le e v re n s e l
o la ra k a lın ır: T ü m şeyler birer yargıdır, — e.d . k e n d i iç le r in d e b ir
evrensellik ya d a iç d o ğ a o la n tekillerdirler, ya d a tekilleşm iş b ir
evrenseldirler; ev re n sellik ve tekillik o n la rd a b ir b ir le r in d e n ayrılır,
a m a ay n ı z a m a n d a ö z d e ştir.
Y arg ın ın sa lt ö z n e l o lm a sı g e r e k e n o a n la m ı — sa n k i ben b ir
ö z n e y e b ir y ü k le m yiiklüyorm uşum g ib i — y a rg ın ın k e s in lik le
n e s n e l a n la tım ı ile çelişir: “G ü l k ırm ız ıd ır,” “A ltın m e ta ld ir,”
vb.; o n la r a ilk in b irşe y y ü k le y e n ben d e ğ ilim d ir. — Y a rg ıla r
önerm elerden a y ırd e d ilm e lid ir; b u s o n u n c u la r ö z n e y e ilişk in
b ir b e lir le n im k a p s a r la r ki, b u o n u n la b ir e v re n s e llik ilişkisi
iç in d e d u rm a z , — b ir d u r u m , te k il b ir ey lem , ve b e n z e r le ri.
“S e z a r fila n ta r i h te R o m a ’d a d o ğ d u , G a l’d e o n yıl sav aştı,
R u b ik o ıı’u n ü z e r in d e n g e ç ti” vb. a n la tım la rı ö n e r m e le r d ir ,
y arg ılar değil. Yıııe, “D iin gece iyi uyudum ," ya da, “ Silahla selam
d u rT tü r ü n d e k i ö n e r m e le r in yargı b iç im in e ç e v rileb ilir o ld u k ­
la r ın ı s ö y le m e n in h iç b ir a n la m ı y o k tu r. “B ir a r a b a g e ç iy o r”
b ild irim i b ir yargı, ve d a h a sı ö zn e l b ir yargı o lab ilir, a m a e ğ e r
d e v in e ııin b ir a r a b a m ı o ld u ğ u , ya d a g ö z le m d e b u lu n ­
d u ğ u m u z d u r u ş n o k ta s ın ın d e ğ il d e n e s n e n in m i d e v in d iğ i
k o n u s u n d a b ir ik irc im varsa; h e n ü z y e te rin c e b e lirli o lm a y an
b ir ta s a rın ı iç in b e lir le n im b u lm a g ib G b ir s o r u n varsa.

§ 168
Y a rg ın ın d u r u ş n o k ta s ı so n lu lu ktu r, ve b u d u r u ş n o k ta s ın d a n
ş e y le rin so n lu lu ğ u b i r e r Y argı o lm a la r ın d a n , b e lir li- v a r h k ve
e v r e n s e l d o ğ a la r ın ın ( b e d e n ve r u h la r ın ın ) b irle şm iş o lm a s ın a
k a r ş ın (yoksa şe y ler o lm a z d ı) , g e n e d e b u k ıp ıla r ın ın ş im d id e n
ayrı o lm a la rı gibi g e n e l o la ra k d a ayrılab ilir o lm a la rın d a n oluşur.
KAVRAM Ö Ğ RETİSİ 263

§ 169
“ Tekil Evrenseldik so y u t y arg ısın d a ö zn e k e n d i ile o lu m s u z b a ğ ın tı
iç in d e d o la y sız c a som ut o la n , a m a b u n a k a rşı y ü k le m ise soyut,
b elirsiz, evrensel o la n d ır. A nıa ikisi “diı” y o lu y la b ira ra y a b a ğ la n ­
d ık la rı iç in , e v re n se lliğ i iç in d e k i y ü k le m ö z n e n in b e lirliliğ in i d e
k a p sıy o r o lm a lıd ır, b ö y le ce tikellik tir ve b u ise ö z n e ve y ü k le m in
koyulm uş özdeşliğidir; ve böy lelik le b u b iç im -a y rm ım a k arşı ilgisiz
b irşe y o la ra k içeriktir.
Ö z n e k esin b e lirlilik ve iç e riğ in i ilk in y ü k le m d e b u lu r; k e n d i
için ö zn e b u n e d e n le salt b ir ta sarım ya d a b o ş b ir ad d ır. “ Tanrı
e n o lg u s a ld ır ” vb., ya d a “Saltık k e n d in e ö z d e ş tir ” vb. g ib i
y arg ılard a Tanrı, Saltık salt boş b ir e r a d d ırla r; ö z n e n in n e oldu­
ğu ilkin y ü k le m d e söylenir. Ö z n e n in s o m u t b irşey o la ra k b aşk a
b a k ım la rd a n n e olabileceği yargıyı ilg ilen d irm e z (bkz. § 31).

Ek. Dense ki: “Özne kendisine ilişkin olarak birşey söylenilen ve yüklem ise
söylenendir,” bu oldukça basmakalıp bir birşeydir ve bu yolla bu ikisi arasındaki
ayrım konusunda daha yakın hiçbirşey öğrenilmiş olmaz. Özne, düşüncesi
açısından, ilkin tekil olan ve yüklem ise evrensel olandır. Yargının daha öte
gelişiminde öznenin yalnızca dolaysız tekil ve yüklemin ise yalnızca soyut
evrensel olarak kalm adıkları ortaya çıkar; özne hem en ayrıca tikelin ve
evrenselin, ve yüklem ise tikelin ve tekilin im lem lerini kazanır. Yargının iki
yanının im lem lerindeki bu almaş özne ve yüklemin her iki adlandırm asının
altında yatan şeydir.

.. § 170 ..
Ö z n e ve Y ü k lem in b e lirlilik le rin e d a h a y a k ın d a n b a k a rsa k , Ozııe,
k e n d i k en d isi ile o lu m su z b ağ ın tı o la ra k (§ 163, 166 N o t), te m e ld e
y atan d a y a n a k tır ki Y üklem kalıcılığını o n d a b u lu r ve d ü ş ü n s e ld ir
(Ö z n e y e ilin tilid ir ) ; ve Ö z n e g e n e l o la ra k ve dolaysızca s o m u t
o ld u ğ u iç in , Y ü k le m in b e lirli iç e riğ i Ö z n e n in birçok b e lirlili-
_ ğ in d e n salt biridir ve Ö z n e Y ü k lem d en d a h a varsıl ve d a h a geniştir.
E vrik o la ra k , Yüklem b ir e v re n s e l o la ra k k e n d i iç in k a lıc ı ve
ilg isiz d ir — b n Ö z n e is te r o ls u n , is te rs e o lm a s ın ; Ö z n e n in
ö te s in e g eçer, o n u k e n d i altına alır ve k e n d i y a n ın d a n Ö z n e ­
d e n d a h a g e n iştir. Y alnızca Y ü k lem in belirli içeriği (ö n c e k i §)
ik is in in ö z d e ş liğ in i o lu ş tu ru r.

.. . § 171
Ö z n e , Y üklem ve b e lirli iç erik ya da ö zd e şlik ilk in Y arg ıd a b a ğ ın ­
tıla r ın d a b ile ayrı ve b ir b ir le r i d ış ın d a k o y u lu rla r. A m a kendile­
rinde, e.d. K avram a g ö re , özdeştirler, ç ü n k ü Ö z n e n in s o m u t b ü tü n ­
264 M ANTIK BİLİMİ

lü ğ ü h e r h a n g i b ir b e lirs iz ç o k lu lu k d e ğ il a m a y a ln ız c a tekillik
o lm a k , b ir ö zd e şlik iç in d e k i tik el ve ev re n sel o lm a k tır — ve tam
b u b irlik Y ü k le m d ir (§ 170). — D ah a sı, k o şa ç ta Ö z n e ve Y ü k le­
m in özdeşliği h iç k u şk u su z koyulm uştur, a m a ilkin sa lt so y u t “di'V
o la ra k . B u özdeşlik ile u y u m iç in d e Ö zn e Y üklem in b e lirle n im in d e
d e koyulur, b u y o lla Y ü k le m Ö z n e n in b e l ir le n im in i d e k a z a n ır
ve k o şa ç k e n d in i doldurur. B u ise iç e rik li k oşaç y o lu y la Y arg ın ın
T asım a sürekli-belirleuişidir. İlk o la ra k Y a rg ıd a d ır ki bıı sü re k li-
b e lirle n iş , b a ş la n g ıç ta k i so y u t, d uyusal evrenselliğin tümlüığe, cinse
ve liire ve g elişm iş K avranı-evrenselliğine b e lir le n iş i y e r alır.
Y a rg ın ın b u s ü r e k li-b e lir le n ıııe s in in b ilg is id ir ki g e n e llik le
Y argı türleri o la ra k b e lir tile n şey d e b ir a n la m ve b ir bağlam
b u lm a y a g ö tü rü r. B u o la ğ a n sıra la m a e d im i b ü tü n ü y le o lu m ­
sal o la ra k g ö r ü n m e s in in y a n ıs ıra g e r e k s iz d ir ve g id e r e k
a y r ım la rı b ild ir m e s in d e b ir tü r k a b a lık ve k a rış ık lık b ile
g ö s te rir; o lu m lu , k e s in , ö n e s ü r ü m lü Y a rg ıla r a r a s ın d a k i
a y rım la r ya b ü tü n ü y le h a v a d a n k apılır, ya d a b elirsiz b ırak ılır.
O ysa d e ğ işik Y a rg ıla r z o r u n lu o la ra k b ir b ir le r in i iz le m e li ve
K a v ra m ın b ir sürekli-belirlenişi o la ra k g ö r ü lm e lid ir , ç ü n k ü
Y arg ın ın k e n d isi belirli K a v ra m d a n b a şk a b irşe y d e ğ ild ir.
Ö n ce k i Varlık ve Öz a la n la rı ile b a ğ ın tı iç in d e b ak ıld ığ ın d a ,
belirli K a vra m la r Y a rg ıla r o la ra k b u a la n la r ın b i r e r y e ııid e ıı-
ııre tiliş id irle r, a m a K av ram ın yalın b a ğ ın tısı iç in d e k o y u lm u ş
o la ra k .

Ek. D eğişik Yargı tü rle r i yaln ızca g ö rg ü l b ir tü rlü lü k o lu ştu rm a z la r, te rsin e ,


d ü ş ü n c e yoluyla b e lirlen m iş b ir b ü tü n lü k o lara k an laşılm alıdırlar, ve ilk o larak
b u g e re k s in im i v u rg u la m ış o lm a sı K a n t’ın b ü y ü k y a ra rla rı a ra sın d a .s a y ıl­
m a lıd ır. Y arg ıların K a n t ta ra f ın d a n o rta y a s ü rü ld ü ğ ü biçim iy le o n u n kate-
g o rile r-ta b lo sıın u n şe m asın a g ö re nitelik, nicelik, ilişki ve kiplik yargıları o larak
b ö l ü m l e n iş i b i r y a n d a n b u k a te g o r il e r ş e m a s ın ın s a lt b iç im s e l o la r a k
u y g u la n m ış o lm a sı n e d e n iy le ve ö te y a n d a n iç e rik le rin d e n ö tü r ü d o y u ru c u
o la r a k g ö rü le m e z . A m a g e n e d e b u b ö lü m le m e n in te m e lin d e d e ğ işik Yargı
tü rle rin i b elirley e n in m an tık sal Id e a n ın k en d isin in evrensel b içim le ri o ld u ğ u
o lg u s u n u n g e rç e k b ir sezgisi yatar. B u n a g ö re ilkin V arlık, Ö z ve K avram
b a sa m a k la rın a karşılık d ü şe n ü ç a n aY a rg ı tıırü e ld e ederiz. Bu a n a tü r le rd e n
İkincisi ay rım b a sa m a ğ ı o la ra k Ö z ü n ırası ile u y u m iç in d e y in e k e n d i iç in d e
k e n d in i ikileyecektir. Y arg ıların b u d iz g e se lle ştirilm e sin in iç z e m in in i bize
g ö s te re n o lgu şu d u r. K avram V arlık ve Ö z ü n d ü şü n s e l [ideel\ b irliğ i o ld u ğ u
için, K a v ram ın Y argıda o rta y a çık an a ç ın ım ın ın d a ilk o la ra k b u iki b a sa m a ğ ı
K a v ra m a u y g u n b ir d ö n ü ş ü m d e y e n id e n - ü r e tm e s i g e re k ir, ve b u a r a d a
K avram ın k endisi k e n d in i g e rç e k Yargı o larak belirled iğ in i gösterir. — D eğişik
Y argı tü r le r i b irb irle ri y a n ın d a e şit d e ğ e rle rle d u rm a z la r; te rs in e , o n la rı b ir
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 265

b a sa m a k la r dizisi o lu ş tu ru y o r o la ra k g ö rm e k g e r e k ir ve b u b a s a m a k la rın
ayrım ı y ü k le m le rin m a n tık sa l im le m le rin e dayanır. Bu o lgu sıra d a n b ilin ç te
b ile b u lu n u r ve b u n a g ö re ö rn e ğ in y alnızca “Bu d u v a r y e şild ir,” “Bu so b a
sıcaktır” vb. gib i y argıları o lu ştu rm a alışk an lığ ın d a o lan b irin e d ü şü n m e k sizin
sa lt ç o k k ü ç ü k b ir yarg ı yetisi y ü k le n irk e n , ö te y a n d a n y a rg ıla rın d a b e lli b ir
s a n a t y a p ıtın ın g ü zel o lu p o lm a d ığ ı, b ir e y le m in iyi o lu p o lm a d ığ ı vb. gibi
n o k tala rın ö n e m k azan d ığ ı b irin d e g e rçe k b iry aı gılam a g ü c ü n ü n b u lu n d u ğ u
söylenir. Sözü e d ile n ilk yargı tü rü n d e içerik sal t soyu t b ir n ite lik o lu ş tu ru r ki
b u lu n u ş u n u dolaysız algı yoluyla ye te rli b ir b iç im d e s a p ta m a k o la n a k lıd ır;
b u n a karşı b ir s a n a ty a p ıtı ü z e rin e o n u n güzel o ld u ğ u , ya d a b ir eylem e ilişkin
o la ra k iyi o ld u ğ u sö y len d iğ i zam an , söz k o n u su n e s n e le r o lm a la rı g e re k e n le ,
e.d. K av ram ları ile k a rşıla ştırılırla r. . . . . . . .

a . N ite l Y argı

§ İ7 2
D olaysız Y argı belirli-Varlığın yargısıdır; ö z n e y ü k le m i o la ra k öyle
b ir ev re n selliğ e k o y u lu r ki, dolaysız (böylece d u y u sa l) b ir n ite lik ­
tir. (1) O lu m lu Y argı: T ekil b ir T ik e ld ir. A ıııa, T ek il b ir T ik e l
değildir; ya d a d a h a ta n ı o la ra k , bö y le te k il b ir n ite lik ö z n e n in
s o m u t d o ğ a s ın a k a rşılık d ü ş m e z — (2) O lum su z Y argı.
“G ül k ırm ız ıd ır,” ya d a “kırınızı d e ğ ild ir” g ib i n ite l b ir Y argının
g e rç e k lik k a p s a y a b ilm e s i özsel b ir m a n tık s a l ö n y a rg ıd ır.
B u n la r doğru o la b ilir le r — , a lg ın ın , s o ııln ta s a r ım la m a ve
d ü ş ü n m e n in s ın ırlı ç e m b e ri iç e r s in d e ; b u iç e rik ü z e r in e
b a ğ ım lıd ır, ve iç e rik d e b e n z e r o la ra k s o n lu d u r , k e n d i b a ş ın a
g e r ç e k o lm a y a n b ir iç e rik tir. A n ıa g e r ç e k lik y a ln ız c a b iç im
ü z e r in e , e .d . o rta y a k o y u la n K avram ve o n a k a rş ılık d ü ş e n
o lg u sa llık ü z e r in e d a y a n ır; a m a bö y le g e rç e k lik n ite l Y arg ıd a
b u lu n m a z .
Ek. D o ğ ru lu k ve G e rç e k lik g ü n d e lik y a şa m d a ç o ğ u kez eş a n la m lı o la ra k
k u lla n ılır ve b u n a g ö re sık sık yalnızca d o ğ ru lu ğ u n söz k o n u su o ld u ğ u y e rd e
b ir içeriğin g e rç e k liğ in d e n söz edilir. D o ğ ru lu k g e n e l o la ra k yalnızca tasarım ­
la rım ız ın iç e rik le ri ile b içim se l b a ğ d a ş m a la rın ı ilg ile n d irir, b u iç e rik nasıl
o lu şm u ş o lu rsa o lsu n . B u n a karşı g e rç e k lik ise n e s n e n in k e n d i k e n d isi ile,
e.d. K avram ı ile b a ğ d a şm a sın d a n oluşur. Bir in sa n ın h a sta o lm ası ya d a b irin in
hırsızlık yapm ış olm ası h iç kuşkusuz d o ğ ru olabilir; a m a ljöyle b ir içerik g erçek
değ ild ir, ç ü n k ü h a sta b ir b e d e n b e d e n K avram ı ile b a ğ d a ş m a için d e değildir,
ve b e n z e r o la ra k h ırsızlık öyle b ir e y lem d ir ki in sa n e d im i K avram ı ile b a ğ d aş­
m az. Bu ö rn e k le rd e n g ö rü lü r ki, dolaysız tekil birşeye soyut b ir n ite lik yükleyen
dolaysız b ir yargı, n e d e n li d o ğ ru olsa da, g e n e d e h iç b ir g erçe k lik kapsam aya­
b ilir, ç ü n k ü o n d a ö z n e ve y ü k lem b irb irle ri ile o lg u sa llık ve K avram ilişkisi
266 M A NTIK BİLİMİ

iç in d e d urm azlar. — D ahası, Dolaysız Y argının g e rçe k olm am ası biçim ve içeri­
ğ in in b irb irle ri ile b a ğ d a ş m a m a la rın d a n oluşur. “Bu gül k ırm ız ıd ır” d e d iğ im iz
z a m a n , “diı1’ k o şa c ın d a ö z n e ve y ü k le m in b irb irle ri ile b a ğ d a ş m a la rı o lg u su
im le n ir. A ıııa giil s o m u t birşey o la ra k yalnızca k ırm ızı d e ğ ild ir, te rs in e ayrıca
k o k u lu d u r, belirli b ir biçim i ve d a h a başka p e k çok belirlen im i v a rd ır ki “kırmızı”
y ü k le m in d e k ap san m azlar. Ö te y a n d a n bu yüklem , soyut b ir e v re n se l olarak ,
y a ln ız ca b u özn ey e özgü d e ğ ild ir. D a h a b a şk a ç iç e k le r ve g e n e l o la r a k b a şk a
n e s n e le r d e v a rd ır ki e şit ö lç ü d e kırm ızıdırlar. Ö z n e ve y ü k lem D olaysız Yargı­
d a b irb irle rin e b ir b a k ım a yalnızca ftzrnoktada değer, a m a öı tüşm ezler. Kavra­
m ın Yargısı ile d u ru m değişir. “B u eylem iyidir” ded iğ im iz zam an , b u K avram ın
b i r Y arg ısıd ır. H e m e n g ö r ü ld ü ğ ü g ib i, b u r a d a ö z n e ve y ü k le m a r a s ın d a
D olaysız Y argıda o ld u ğ u gibi gevşek ve dışsal b ir ilişki yer alm az. D olaysız Yargı­
d a yük lem özneye a it o lab ilen ya d a o lm ayabilen h e rh a n g i b ir so y u t n ite lik te n
o lu ş u r k e n , b u n a k a rşı K a v ra m ın Y a rg ısın d a y ü k le m b ir b a k ım a ö z n e n in
r u h u d u r ki, o n u n la ö z n e, b u r u h u n b e d e n i o lara k , b a şta n s o n a b e lirle n ir.

§ 173
ilk o lu m s u z la m a o la ra k b u o lıım s u z la m a d a h e n ü z ö z n e n in
y ü k le m ile bağıntısı sü rer. Y üklem b u yolla g ö re li o la ra k e v re n se l­
d ir ki, belirliliği y alnızca o lıım su z la n m ıştır; (“G ül k ırm ız ı değildir”
a n la tım ı g ü lü n g e n e d e h e n ü z r e n k li o ld u ğ u n u im le r, — ilk
o la ra k b ir b aşk a r e n k ta şıd ığ ın ı, a m a b u d a y in e s a lt o lu m lu b ir
Yargı o la c a k tır). A ıııa T ekil b ir E vrensel değildir. B öylece (3) Yargı
k e n d i iç in d e b ö lü n ü r : a a ) b o ş özdeş b a ğ ın tı: T ek il T e k ild ir, —
Özdeş Y argı; b b ) k e n d i iç in d e ö z n e ve n e s n e n in ta m b a ğ d a ş m a z ­
lığ ın ı s u n a n sonsuz d e n ile n Y argı.
Bu s o n u n c u y a ö rn e k le r: “A nlık b ir fil d e ğ ild ir,” “B ir a s la n b ir
m a s a d e ğ ild ir,” vb. — Ö n e r m e le r ki d o ğ r u a m a sa ç m a d ırla r,
tıp k ı şu ö zd eş ö n e r m e le r gibi: “B ir aslan b ir a s la n d ır,” “A n lık
a n lık tır .” Bu ö n e r m e le r h iç k u şk u su z d o lay sız, n ite l d e n ile n
Y arg ın ın g e rç e k liğ id irle r, a m a g e n e l o la ra k yarg ı o lm a la rı söz
k o n u s u d e ğ ild ir ve a n c a k ö z n e l b ir d ü ş ü n c e d e b u lu n a b ilirle r,
ç ü n k ü o r a d a g e rç e k -o lm a y a n b ir so y u tla m a b ile b ir d a y a n a k
b u la b ilir . — N e s n e l o la ra k g ö r ü ld ü k le r in d e , b u t ü r y a rg ıla r
varolan şe y le rin ya d a duy usal şe y le rin d o ğ a la r ın ı, d a h a açık
b ir d ey işle , boş b ir ö z d e ş liğ e ve dolu b ir b a ğ ın tıy a b ö lü n ­
m ü ş lü k le r in i a n la tır la r ki b u g e n e d e bağıntılı o la n la rın nitel
başkalıkları, ta m b a ğ d a ş m a z lık la rıd ır.

Ek. O lu m su z -so n su z Y arg ıd an , ki ö z n e ve n e s n e a ra s ın d a h iç b ir b a ğ ın tıy a yer


v e rm e z, biçim sel m a n tık ta g e n e llik le sa ç m a b ir m e ra k o la ra k söz e d ilir. A m a
g e rç e k te b u sonsuz Yargı g e n e d e yalnızca öznel d ü şü n c e n in o lu m sal b ir biçim i
o la r a k g ö rü lm e m e lid ir; te rs in e , k e n d in i ö n c e k i D olaysız Y a rg ıla rın (o lu m lu
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 267

ve yalın o lum suz) e n yak ın eytişim sel so n u ç la rı o la ra k o rtay a koyar ve böylece


b u n la rın so n lu lu k ve gerçeksizliklerini kesin o larak açığa çıkarır. Suç olıım suz-
so n su z Y a rgının n e s n e l b ir ö rn e ğ i o la ra k g ö rü le b ilir. S u ç işleyen b iri, d a h a
ta m o la ra k d iy elim ki b ir h ırsız, y u rtta şlık h a k la rıy la ilgili d ava d u r u m u n d a
o ld u ğ u gibi yalnızca b ir b aşk asın ın bu belirli şey ü z e rin d e k i tikel h ak k ın ı değil,
a m a o n u n g e n e l o la ra k h a k k ın ı o lu m s u z la r ve b u n e d e n le yaln ızca çalm ış
o ld u ğ u şeyi g e ri v e rm e y e z o rla n m a y ıp te rs in e d a h a ö te c ez ala n d ırılır, ç ü n k ü
h a k o la ra k lıa k k ı, e .d . g e n e ld e h a k k ı ç iğ n e m iştir. Ö te y a n d a n , y u rtta ş lık
h a k la rı davası y a h n -o lu m sıız Y arg ın ın b ir ö rn e ğ id ir, ç ü n k ü o n d a y aln ız ca
h e rh a n g i b ir tikel h a k o lu m s u z la n ır ve böylece g e n e l o la ra k h a k tan ın ır. Yine,
“Bu çiçek kırm ızı d e ğ ild ir” gibi o lum suz Yargı a ç ısın d a n d a d u r u m eşit ö lç ü d e
b ö y led ir ve b u y arg ıd a çiçekte o lu m su zla n an yalnızca bu tikel re n k tir, g e n e ld e
r e n k değ il, ç ü n k ü b u ç iç e k m avi, sa rı ya d a başk a b ir r e n k o labilir. B e n z e r
o la r a k ö lü m d e , b ir y a lın -o lu m s u z y a rg ı o la n h a s ta lık ta n a y rım ı iç in d e ,
olum suz-sonsuz Yargıdır. H astalık ta yalnızca şu ya d a b u tikel yaşam-işlevi d u r u r
ya d a o lu m su zla n ır; b u n a karşı ö lü m d e , g e n ellik le d e n d iğ i gibi, b e d e n ve r u h
ayrılır, e .d . ö z n e ve y ü k le m b ü tü n ü y le b irb irle rin in d ış ın a d ü şe rle r.

„ (3. D e rin -D û ş ü n c e Y argısı . ,

§ 174
T ek il o la n ın , y a r g ıd a te k il olarak ( k e n d i iç in e y a n s ım ış o la ra k )
k o y u ld u ğ u n d a , öyle b ir y ü k le m i v a rd ır ki, o n u n k a rşıs ın d a ö z n e ,
k e n d i ile b a ğ ın tılı o la ra k , aynı z a m a n d a b ir başkası o la ra k kalır.
— Varoluşta, ö z n e b u n d a n böyle dolaysızca n ite l d e ğ ild ir, te rs in e
bir başkası ile, b ir dış d ü n y a ile ilişki ve bağlan tı iç in d ed ir. Evrensellik
b ö y le c e b u g ö r e liliğ in ü n le m in i k a z a n ır. ( Ö r n e ğ in , y a ra rlı,
te h lik e li; a ğ ırlık , asit, — ya d a iç g ü d ü vb.)

Ek. D eı in -D ü ş ü n c e n in Y argısı g e n e l o la ra k n ite l Y a rg ıd a n a yrıdır, ç ü n k ü


yüklem i b u n d a n böyle dolaysız, soyu t b ir n ite lik değil, te rs in e öyle b ir tü rd e d ir
ki, ö z n e o n u n yoluyla k e n d in i başkası ile b a ğ ın tılı o la ra k tan ıtla r. Ö rn e ğ in ,
“Bu gül k ırm ız ıd ır” d e d iğ im iz d e özneyi dolaysız tekilliği iç in d e ve başkası ile
b a ğ ın tı olm aksızın g ö rü rü z ; ö te y a n d an “Bu bitki sağlığa y a ra rlıd ır” yargısında
b u lu n u rs a k , ö zneyi (bitkiyi) y ü k lem i (sağlığa y a rarlılık ) yoluyla başkası ile
( o n u n la iyileşen h a sta lık ) b a ğ ın tı iç in d e d u ru y o r o la ra k g ö rü rü z . “Bu cisim
e sn e k tir,” “Bu a ra ç y a ra rlıd ır,” “Bu ceza c a y d ırıc ıd ır” g ib i y a rg ıla r için d e ayıtı
şey g e ç e rlid ir. B u t ü r y a rg ıla rın y ü k le m le ri g e n e l o la r a k d e r in - d ü ş ü n c e
b e lirlen im le rid irler ki, o n la r yoluyla ö zn en in dolaysız tekilliğinin ötesin e geçilse
d e , h e n ü z K avram ı v e rilm ez . — S ıra d a n u sla m la m a g e n e l o la ra k b a şlıc a b u
y a rg ı k ip in d e d o la n ıp d u r u r . E le a lın a n n e s n e n e d e n li s o m u ts a , d e r in -
d ü şü n c e y e o d e n li ç o k bakış açısı sunar, a m a b u n la rla n e s n e n in k e n d in e özgü
d o ğ a sı, e .d . K avram ı, tü k e tilm iş olm az.
268 M ANTIK BİLİMİ

§ ro
(1) Ö z n e , tekil olarak tekil (tekil Y arg ıd a), b ir e v re n se ld ir. (2) B u
b a ğ ın tıd a te k illiğ in in ü z e r in e y ü kselir. B u g e n iş le m e d ışsa l b ir
g e n iş le m e d ir , ö z n e l d e r iıı-d ü ş ü ııc e d ir , ve ilk o la r a k b e lirs iz
tikellik tir (do lay sızca o lu m lu o ld u ğ u d e n li d e o lu m s u z o la n tikel
Y arg ıd a; — te k il k e n d i iç in d e b ö lü n m ü ş tü r , b ö lü m s e l o la ra k
k e n d i ile, ve b ö lü m s e l o la r a k b a şk a sı ile b a ğ ı n tıla n ır ) . (3)
K im ileri ev re n se ld ir, b ö y le c e tik e llik e v re n se lliğ e g e n iş le r; ya d a
e v re n s e llik , ö z n e n in te k illiğ i y o lu y la b e lir le n e r e k , tü m lü k tü r
( o rta k lık , ya d a derin,-düşüncenin s ır a d a n e v re n s e lliğ i).
Ek. Ö z n e fefri/Yargıda e v re n se l b irşe y o la ra k b e lirle n d iğ i için, b ö y lelik le bu
yalın tekillik o la ra k k e n d i ö tesin e geçer. “Bıı bitki sağlığa y a ra rlıd ır” d e d iğ im iz
z a m a n b u ra d a yalnızca bıı tekil b itk in in d eğil a m a d a h a başk a b irç o k b itk in in
d e sa ğ lığ a y a ra rlı o ld u ğ u im le n ir, ve b u ise tikel Yargıyı v e rir (“K im i b itk ile r
sa ğ lığ a y a ra rlıd ır,” “K im i in s a n la r b ıılu ş ç u d u r” vb.). T ik e llik yoluyla dolaysız
tekil b irşey b a ğ ım sız lığ ın ı y itirir ve başkası ile b a ğ la n tı iç in e g irer, in s a n bu
in s a n o la ra k y alnızca b u tekil in sa n d eğ ild ir, tersin e başk a in s a n la rın y a n ısıra
d u r u r ve böylece ç o k ta k i b ird ir. T am b u n e d e n le k e n d i e v re n s e lin e a ittir ve
b u y olla yükseltilm iştir. T ik el Yargı o lu m lu o ld u ğ u d e n li d e o lu m s u z d u r. Salt
k im i c isim le r e sn e k ise, g e ri k a la n la r e sn e k d eğ ild ir. — B u ra d a y in e d e rin -
d ü ş ü n c e y a rg ısın ın ü ç ü n c ü b iç im in e , tü m lü k Y argısına ilerleyiş y a ta r (“T ü m
i n s a n l a r ö l ü m l ü d ü r ; “T ü m m e t a l l e r i l e t k e n d i r ” ). T ü m l ü k ç o ğ u k ez
evrenselliğin d e rin -d ü şü n c e ta ra fın d a n sa p ta n a n ilk biçim idir. T ek ille r b u ra d a
tem e li o lu ştu ru r, ve ö zn el e d im im iz d ir ki o n ları b iraraya g e tiririp “tü m ” o larak
belirler. E vrensel b u ra d a salt b ir dış b a ğ o larak g ö rü n ü r ki, k e n d ile ri için kalıcı
ve o n a karşı ilgisiz o la n te k ille ri kuşatır. G e rç e k te e v re n se l g e n e d e tek ilin
z e m in i ve to p rağ ı, kökü ve tö z ü d ü r. Ö rn e ğ in C aiııs’u, T itu s ’ıı, S e m p ro n iııs ’u
ve b ir k e n tin ya d a ü lk e n in g e ri k a la n in s a n la rın ı a lırsak, t ü m ü n ü n d e in sa n
o lm a la rı o lg u su y a ln ız ca o n la r a o rta k la ş a b irşe y d e ğ il, te r s in e evrenselleri,
cinsleridir ki, b u cinsleri o lm aksızın tü m bu b irey lerin k e n d ile ri v a ro lm az lard ı.
Ö te y a n d a n o yüzeysel, sa lt sö z d e g e n e llik a ç ısın d a n d u r u m b a şk a tü rlü d ü r,
ç ü n k ü b u g e rç e k te y aln ız ca tü m te k ille re a it ve o n la ra o rta k la ş a birşeydir.
B elirtilm iştir ki, insanlar, h a y v an lard a n ayrı o larak, kulak m e m e le rin in olm ası
o lg u s u n d a b ir b irle ri ile o rta k tırla r. A m a a çık tır ki, şu ya d a b u in s a n ın k u la k
m e m e s in in o lm a m ası o n u n v a rlığ ın ın başk a y a n la rın ı, k a ra k te rin i, y e te n e k ­
le r in i vb. e tk ile m e z k e n , b u n a k arşı C a iu s’u n b ir in sa n o lm a k sız ın g e n e d e
yürekli, bilgili vb. o lab ileceğ in i d ü ş ü n m e n in h içb ir a n la m ı olm ayacaktır. Tekil
in sa n tikellikte n e ise a n c a k h erşey d e ıı ö n c e insan o lara k in sa n ve g e n e l o larak
in s a n o ld u ğ u sü re c e od tır, ve b u g e n e llik yalnızca b a şk a so y u t n ite lik le rin ya
d a sa lt d e rin -d ü ş ü n c e b e lir le n im le r in in d ışın d a ya d a y a n ın d a d u r a n birşey
d e ğ ild ir, te rs in e tü m tik e lle re yayılır ve o n la rı k e n d i iç in d e k ap sar.
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 269

. • § 176 ‘
Ö z n e n in d e ay n ı y o ld a b ir e v re n se l o la ra k b e lir le n m e s i y o lu y la
o n u n ve y ü k le m in ö z d e şliğ i d e b ö y le lik le tıp k ı y a rg ı-b e lirle ııi-
n ıin in k en d isi gibi ilgisiz o la ra k koyulur. Ö z n e n in o lu m s u z k eııd i-
içiııe-yansım ası ile ö zdeş evrensellik o la ra k içeriğin, b u birliğ i yargı-
b a ğ ın tıs m ı zo ru n lu b ir b a ğ ın tı yapar.

Ek. D e riıı-d ü ş ü n c e n in T ü m lü k Y a rg ısın d a n Z o r u n lu k Y a rg ısın a ilerley iş,


şu n la rı söylediğim iz ö lç ü d e , d a h a şim d id e n sıra d a n b ilin c im izd e d e b u lu n u r:
“T ü m ü n e özgıı o la n c in se ö z g ü d ü r ve b u n e d e n le z o ru n lu d u r." Tüm bitkiler,
tüm in s a n la r vb. d e d iğ im iz z a m a n , b u “b itk i,” “in s a n ” vb. [ die P flan ze, der
M e n sc h ıısw.] d e m e k le aynıdır.

y. Z o ru n lu k Y argısı

. . § 177
A yrılığı iç in d e k i iç e r iğ in ö z d e ş liğ in in y arg ısı o la ra k Z o r u n lu k
Yargısı (1) y ü k le m d e b ir y a n d a n öznenin tö zü n ü ya d a doğasım ,
som ut e v re n se li k a p s a r — Cinsi; ö te y a n d a n , b u e v re n s e l o d e n li
d e o lu m su z o la ra k b e lirliliğ i k e n d i iç in d e k a p s a d ığ ı için , dışlayıcı
özsel b e lirliliğ i, T ü m k a p s a r; — kesin Y argı.
(2) T ö zse llik leriııe g ö re h e r iki yan b ağım sız ed im se llik şek lin i
k a z a n ır ki, b u n la r ı n Ö z d e ş lik le ri sa lt iç ö z d e ş lik tir, b ö y le lik le
b ir in in e d in ıse lliğ i ayııı z a m a n d a kendi e d iıııse lliğ i d e ğ il, te rsin e
başkasının v a rlığ ıd ır; — varsayım lı Y argı.
(3) K avram ın b u dışlaşm asın d a aynı z a m a n d a iç ö zdeşlik koyul­
duğu iç in , e v re n se l d ışlayıcı te k illiğ i iç in d e k e n d i ile ö zd e ş o la n
cin stir; iki yaııı o la ra k bu ev re n seli a la n yargı — b ir kez ev re n sel
o la ra k , ik inci kez k e n d in i dışlayan tik e lle şm e sin in ç e m b e ri o la ra k
(ki b u n u n “Ya — Ya da’’ sı d a tıpkı “Hem, — Hem de”si gibi cin stir)
— ayrık Yargıdır, ilk in cins o la ra k ve şim d i ayrıca tü r ü n ü n çevresi
o la ra k ev ren sellik böylelikle b ü tü n lü k o la ra k b e lirle n ir ve koyulur.

Ek. Kesin Yargı (“A ltın m eta ld ir,” “G ül b ir b itk id ir” ) dolaysız z o ru n lu k Yargısıdır
ve O z a la n ın d a tözsel ilişkiye karşılık d üşer. T ü m şe y ler b ir e r k esin Y argıdır,
e.d. sa ğ lam ve d e ğ işm e z te m e lle rin i o lu ş tu ra n tö zsel d o ğ a la rı vardır. Ilkiıı
şe y le ri c in s le r i n in b a k ış a çısı a lt ı n d a ve b u n l a r t a r a f ın d a n z o r ıın lu k la
b e lirle n m iş o la ra k g ö rd ü ğ ü m ü z z a m a n d ır ki yargı g e rç e k b ir yargı olm aya
başlar. “A ltın d e ğ e rlid ir” ve “A ltın m e ta ld ir” gibi y a rg ıla r aynı d ü zey d e d u ra n
yargılar olarak g ö rü lü rse , bu m antıksal eğitim deki b ir eksikliği e le verir. A ltının
d e ğ e rli o lm a sı o n u n b izim eğ ilim ve g e re k sin im le rim iz le , e ld e e d ilm e s in in
pah ası vb. ile dışsal b ir bağ ın tısın ı ilgilendirir, ve a ltın b u dışsal b a ğ ın tı değiştiği
270 M ANTIK BİLİMİ

ya d a o r ta d a n k a ld ırıld ığ ı z a m a n b ile a ltın olm ay ı s ü r d ü r ü r . B u n a k arşı


m e ta llik a ltın ın tözsel d o ğ a sın ı o lu ş tu ru r ki bıı olm ak sızın a ltın , o n d a o la n ya
d a o n a ilişkin o la ra k b ild irile n herşey ile, k alıcılığını sü rd ü re m e z . Yine, “Caiııs
b i r i n s a n d ır ” d e d iğ im iz z a m a n d a a y n ı şey söz k o n u s u d u r , ve b u n u n l a
a n la ttığ ım ız şey o n u n o la b ile c e ğ i b a şk a h e rşe y in a n c a k o n u n tözsel doğası
ile, b ir in san o lm a sı ile b a ğ d aşıy o r o ldıığıı ö lç ü d e d e ğ e r ve im le m taşıdığıdır.
— B u n u n la b irlik te , k e sin Y argı b ile o n d a tikellik k ıp ıs ın a h e n ü z h a k k ın ın
v erilm em esi ö lç ü s ü n d e eksiktir. B öylece ö rn e ğ in a ltın h iç k u şk u su z m e ta ld ir;
a m a g ü m ü ş, bakır, d e m ir vb. d e b e n z e r o la ra k m e ta ld ir, ve g e n e ld e m e ta llik
k e n d i t ü r ü n ü n tik e llik le r in e k a rşı ilgisiz o la r a k d a v ra n ır. B u r a d a k e sin
Y arg ıd an varsayımlı Y argıya ilerleyiş yatar. Bu s o n u n c u su şu f o rm ü ld e aıılatı-
lab ilir: A varsa B vard ır. B u ra d a d a h a ö n c e tözsellik ilişk isin d e n n e d e n s e llik
ilişkisine g e çişte g ö r d ü ğ ü m ü z aynı ile rlem ey i b u lu ru z . V arsayım lı Y argıda
iç e riğ in b e lirliliğ i dolay lı o la ra k , b a şk a sın a b a ğ ım lı o la ra k g ö rü n ü r, ve b u
sö z c ü ğ ü n tam anlam ıy la n e d e n ve etki ilişkisidir. V arsayım lı Y argının a n la m ın ı
g e n e l o la ra k v e rm e k için d iy eb iliriz ki, o n u n la e v ren se l tik e lle şm esi iç in d e
koyulur. Ve b öylece ö n ü m ü z e z o ru n lıık Y argısının ü ç ü n c ü b içim i o la ra k ayrık
Yargı gelir. A ya B ya C y a d a D ’d ir; şiirsel s a n a t y a p ıtı ya e p ik ya lirik ya d a
d ra m a tik tir; re n k ya sa rı ya m avi ya d a k ırm ız ıd ır vb. A yrık Y a rg ın ın iki yanı
ö z d e ş tir; cin s k e n d i t ü r ü n ü n b ü tü n lü ğ ü d ü r , ve t ü r ü n b ü t ü n lü ğ ü cin stir.
E v ren sel ve tik e lin b u b irliğ i K avram dır, ve b u n d a n b öyle y a rg ın ın içeriğ i
K avram ta ra f ın d a n o lu ştu ru la c a k tır.

' ' 8- K av ram ın Y argısı

• - § 178 -■ / ■‘ :
K a v ra m ın Yargısı K av ram ı, y alın b iç im d e k i b ü tü n lü ğ ü , ta m
b elirliliğ i ile ev re n seli iç eriğ i o la ra k alır. Ö z n e (1) ilk o la ra k tekil
b ir ş e y d ir ki y ü k le m i o la ra k tik e l b e lirli-v a rlığ m k e n d i e v re n se li
ü z e r in e ya n sım a sın ı alır, — b u iki b e lir le n im in b a ğ d a ş m a la r ı ya
d a b a ğ d a ş m a m a la r ı; iyi, g e rç e k , d o ğ r u vb. — önesürünılü Y argı.
G ü n d e lik y a şa m d a b ile ilkin b ir n e s n e n in , b ir e y le m in vb. iyi
ya d a k ö tü , g e rç e k , g ü z e l vb. o lu p o lm a d ığ ın ı b ild ir e n y a rg ı­
la ra y arg ı d e n ir ; y a ln ız c a “B u g ü l k ır m ız ıd ır ,” “B u re s im
k ırm ız ı, yeşil, to z lu d u r ” vb. g ib i o lu m lu ya d a o lu m s u z
" y a rg ıla rd a b u lu n m a y ı b ile n b irin e ise h iç b ir z a m a n b ir y aıg ı-
g ü c ü y ü k le n m e z .
K en d i b a ş ın a “g e ç e rli olm ası g e re k ” b iç im in d e k i iste m in in
to p lu m d a u y g u n su z g ö r ü le r e k g e ri çevrilm iş o lm a s ın a k arşın ,
d o la y sız b ilm e ve in a n ç ilk e si y o lu y la ö n e s ü r ü m l ü Y argı
g id e re k felse fed e b ile b iric ik ve özsel ö ğ re ti b iç im i yapılm ıştır.
. B u ilkeyi ile ri s ü r e n sö z d e felse fi ç a lış m a la r d a us, b ilg i,
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 271

d ü ş ü n c e vb. ü z e r in e y ü z le rc e ve y ü z le rc e in a n ca o k u n a b ilir
ki, b u n d a n b ö y le d ışsal y e tk e p e k g e ç e r li o lm a d ığ ı iç in , b ir
ve ay n ı şey in sayısız y in e le n işi y o lu y la k e n d ile r in i in a n d ır ıc ı
k ılm ay a ç a lışırla r.

§ 179
Ö n e s ü r iım lü Y argı ilk in dolaysız o la n ö z n e s in d e tik e l ve e v r e n ­
se lin y ü k le m d e a n la tıla n b a ğ ın tıs ın ı k a p s a m a z . B u y arg ı b u n a
g ö re sa lt b ir öznel tik e llik tir, ve k a rş ıs ın d a e şit h a k la ya d a d a h a
d o ğ r u s u e şit h a k s ız lık la k a rş ıt in a n c a d u r u r ; öyleyse (2) h e m e n
y aln ızca b ir belkili Y argıdır. A m a (3) n e s n e l tik e llik özneye koyul­
duğu. ve ö z e lliğ i b e lirli-v a rlığ ım n y ap ısı o la r a k a lın d ığ ı z a m a n ,
ö z n e şim d i o n e s n e l tik e lliğ in k e n d i y ap ısı ile, e .d . cin si ile
b a ğ ın tıs ın ı, b ö y le c e y ü k le m in iç e r iğ in i o lu ş tu r a n ı (ö n c e k i §)
a n la tır (bu — dolaysız tekillik — ev — cins — , şu ya da bu yapıda
o lm a k la — tik e llik — , iyi ya d a k ö tü d ü r ) — tanıtlı Yargı. — T üm
şeyler tikel b ir y a p ıd a k i tekil b ir e d in ıs e llik te b ir e r c in stirle r
(b e lirle n im le ri ve e re k le ri); ve so n lıılu k la rı tik e lle rin in e v re n sele
u y g u n o la b ilm e s i ya d a o la m a m a sıd ır.

§ 180 "
B u y o ld a ö z n e ve n e s n e n in h e r b ir in in k e n d is i b ü tü n y a rg ıd ır.
Ö z n e n in dolaysız yapısı k e n d in i ilk o la ra k e d im se l o la n ın tekilliği
ve ev re n selliğ i a ra s ın d a k i dolaylılık zem ini o la ra k , y a rg ın ın z e m in i
o la ra k g ö s te rir. G e r ç e k te o rta y a k o y u lm u ş o la n şey K a v ra m ın
k e n d isi o la ra k ö z n e ve y ü k le m in b irliğ id ir; K av ram b o ş “ dir” in ,
k o şa c ın d o ld u r u lm a s ıd ır , ve k ıp ıla rı ay n ı z a m a n d a ö z n e ve
y ü k le m o la r a k a y rım la ş tık la rı iç in , K av ram , b ir lik le r i o la ra k ,
o n la rı d o la y lı k ıla n b a ğ ın tı o la ra k k o y u lm u ş tu r, — Tasını.

.. .. c. Tasım

§ 181
Tasını Kavram ve Y argının birliğidir; — yalın özdeşlik olarak Kavram­
d ır ki, y a rg ın ın b iç im -ay rım ları o n a g e ri d ö n m ü ş tü r ; ve Y argıdır,
ç ü n k ü ay n ı z a m a n d a o lg u sa llık ta , e .d . b e lir le n im le r in in ay rım ı
iç in d e k o y u lm u ş tu r. T asım ussal o la n d ır ve u ssa l o la n lıerşeydiv.
T asım o ld u k ç a g e n e l b ir y o ld a ussalın biçim i o la ra k s u n u lu r,
a m a g e n e d e ö z n e l b ir biçim o la ra k , ve o n u n la b ir b aşk a ussal
iç erik , ö r n e ğ in ussal b ir ilke, ussal b ir eylem , d ü ş ü n c e vb. a r a ­
s ın d a h e r h a n g i b ir b a ğ la n tı g ö ste rilm e k sizin . Sık sık Ustan söz
272 MANTIK BİLİMİ

ed ilip ü z e rin e p e k çok şey söylendiğini ve o n a b a ş v u ru ld u ğ u n u


g ö rü rü z , am a b u g e n e d e belirliliği, n e o ld u ğ u b ild irilm ek sizin ,
e n a z ın d a n T asım ile ilgisi ü z e rin e h iç b ir şey d ü şü n ü lm e k siz in
y ap ılır. G e rç e k te biçimsel Tasını u ssa ld ır, a m a ö y le s in e u sd ış ı
b ir y o ld a ki, u ssa l b ir iç e rik le h iç b ir ilgisi y o k tu r. A m a b ö y le
b ir iç e rik a n c a k düşünceyi us y a p a n b ir b e lirlilik y o lu y la u ssal
o la b ile ce ğ i için , a n c a k b içim yoluyla öyle o la b ilir, ve b u b iç im
T a sım d ır. — A m a T asım koyulm uş, (ilk in b iç im se l-) olgusal
K av ram d an b aşk a birşey d e ğ ild ir — ö n c e k i p a ra g ra fın an lattığ ı
gibi. T asım b u n e d e n le gerçek kerşeyin özsel zem inidir; ve Saltığın
tanım ı b u n d a n böyle o n u n Tasını o ld u ğ u b iç im in d e d ir, ya d a,
b u b e lirle n im i ö n e r m e o la ra k an latırsa k : “Herşey bir Tasımdır. ”
H e rşe y K av ram d ır, ve K a v ra m ın b eliv li-v arlığ ı k ıp ıla r ın ın
ay rım laşm asıd ır, öyle ki evrensel d o ğ ası k e n d in e tikellik yoluyla
d ışsa l o lg u s a llık v e r ir ve b ö y le lik le , ve o lu m s u z k e n d i-iç in e -
y a n sııııa o la ra k , k e n d in i tekil b irşe y yap ar. — Ya d a , ev rik
o la ra k , e d im se l o la n tekil b irşe y d ir ki, tikellik y o lu y la k e n d in i
evrenselliğe y ü k se ltir ve k e n d i ile ö zd eş yapar. — E d im se l o la n
b ir d ir , a m a o d e n li d e K a v ra m -k ıp ıla n n m b ir b ir le r in d e n
ay rılm ala rıd ır; ve T asım ise k ıp ıla rın ın d o la y lılığ ın ın d ö n g ü s ü ­
d ü r ki b u yolla k e n d in i b ir o la ra k koyar.

Ek. K avram ve Yargı gibi g e n e llik le T asım d a yalnızca ö zn el d ü ş ü n c e m iz in b ir


biçim i o larak g ö n ilü r ve b u n a g ö re Tasını y argının te n ıe lle n d irilm e sid ir denir.
Yargı h iç k u şk u su z h e r d u r u m d a T asım ı g ö sterir, a m a b u ile rle m e y i o rtay a
ç ık a ra n ın yalnızca bizim ö zn el ed im im iz o ld u ğ u n u d ü ş ü n m e k yanlış olacaktır;
te rs in e , k e n d in i T asını o la ra k koyan ve b u n d a K avram ın b irliğ in e g e ri d ö n e n
Y argının k en d isid ir. D a h a y a k ın d a n a lın d ığ ın d a , T asım a geçişi o lu ş tu ra n kıpı
tan ıtlı Yargıdır. T a n ıd ı Y argıda ö n ü m ü z d e tekil birşey d u r u r ki, y apısal doğası
yoluyla k e n d in i e v ren se li ile, e .d . K avram ı ile b ağ ın tılar. T ik e l b u r a d a tekil ve
ev ren se l a ra sın d a k i dolaylı kılıcı o rta te rim o la ra k g ö rü n ü r, ve b n ise T asım ın
te m e l-b iç im id ir ki, d a h a ö te gelişim i, biçim sel o la ra k a n la ş ıld ığ ın d a , tek ilin
ve e v re n se lin d e b u o r ta k o n u m u ü s tle n m e le rin d e n o lu ş u r — b ir k o n u m ki,
ö z n e llik te n n e sn e lliğ e g e çişin o rtay a çıkışını sağlar.

§ 182
Dolaysız T asım K av ra m -b e lirle n im le riu in soyut o la ra k b ir b ir le r in e
karşı yalnızca dışsal ilişki iç in d e d u rm a la rıd ır, öyle ki iki u ç tekillik
ve evrensellik ik e n , K avram ise ikisini b ira ra y a b a ğ la y a n orta terim
o la ra k ayııı y o ld a s a lt so y u t tikellik tir. B ö y lelik le u ç la r tıp k ı o r ta
te rim le rin e o ld u ğ u g ibi b irb irle rin e karşı d a ilgisiz ve kendileri için
k alıcı o la ra k k o y u lu rla r. B u tasını böy lece K avram sız o la ra k ussal
KAVRAM Ö Ğ RETİSİ 273

o la n d ır, — b iç im s e l A nla k-T a sıvn . — B u n d a ö z n e b ir başka


b e lirlilik ile b a ğ la n ır ; ya d a e v re n se l b u d o la y lılık y o lu y la o n a
dışsal b ir ö zn e y i a ltın a alır. B u n a k a rşı, u ssa l T asın ı ö z n e n in
d o la y lılık y o lu y la k e n d in i kendi kendisi ile b a ğ la m a s ıd ır. Ilk iıı b u
y o lla ö z n e o lu r, ya d a ö z n e ilk in k e n d in d e U s-T asım ıd ır.
A şağıdaki ir d e le m e d e A nlak-T asım ı o la ğ a n , ta n ıd ık a n la m ın a
g ö r e ö z n e l k ip i iç in d e a n la tıla c a k tır — b ö y le ta s ım la rı biz
y a p ıy o ru z d e n d iğ i z a m a n o ld u ğ u g ib i. G e rç e k te b u salt öznel
b ir ta sım lam a d ır; a m a o d e n li de n e s n e l b ir a n la m taşır, çı’ı n k ü
y a ln ız c a şe y le rin so n lu lu k la n n t a n la tır, a m a b iç im in b u r a d a
e riş tiğ i b e lir li k ip te . S o n lu ş e y le rd e şe y lik o la ra k ö z n e llik
o n la r ın ö z e llik le r in d e n , tik e llik le r in d e n a y rıla b ilird ir, a m a
e v r e n s e llik le r in d e n d e a y r ıla b ilird ir — h e m b u e v re n s e llik
şeyin y a lın n ite liğ i ve b aşk a şe y lerle d ışsa l b a ğ la n tıs ı o ld u ğ u
z a m a n lıe n ı d e o n u n cin si ve K av ram ı o ld u ğ u z a m a n .

Ek. U ssalın biçim i o la ra k y u k a rıd a sözıi e d ile n T asım anlayışıyla uyııın için d e ,
U s u n k e n d is i ta s ım la m a y e tisi o la ra k , b u n a k a rs ı A n la k ise K a v ra m la rı
o lu ş tu rm a yetisi o la ra k ta n ım la n m ıştır. B u ra d a te m e ld e y a ta n yüzeysel T in
ta s a rım ın a b a k ılm ak sız ın — ki o n u b irb irle ri ile yan y aııa v a ro la n g ü ç le rin ya
d a y e tile rin sa lt b ir to p la m ı o la ra k g ö r ü r — , A n la ğ ın K avram ile ve U su n
T asını ile b u b a ğ la n ışı ü z e r in e b e lirtm e k g e re k ki, K avram ı yaln ızca anlak-
b e lirlen im i o larak g ö rm e k tıpkı Tasım ı d o ğ ru d a n d o ğ ru y a ussal o larak g ö rm e k
d e n li a n la m sız d ır. Ç ü n k ü , b ir y a n d a n b iç im se l m a n tık b a ğ la m ın d a tasım
ö ğ re tisin d e e le a lm a n şey g e rç e k te çoğu kez y a lın a n la k -ta s ım m d a n başk a
b irşey d e ğ ild ir ve u ssalın b içim i o lara k , ü ste lik b ü tü n ü y le ussal o la n o la ra k
g e ç e rli o lm a o n u r u h iç b ir b iç im d e o n a d ü şm e z; ö te y a n d a n , K avram o la ra k
K avram yaln ızca a n la k b içim i o lm a k ta n öy lesin e u z a k tır ki, te rs in e o n u bıı
noktaya in d irg e y en in kendisi soyu dam acı a n la k ta n başkası değildir. B u n a g ö re
g e n e llik le s a lt a n la k -k a v ra m la rm ın ve u s -K a v ra m la rım n b i r b ir l e r i n d e n
a y ır d e d ilm e le r in e k a rş ın , b u g e n e d e s a n k i ik i t ü r K a v ram varm ış g ib i
a n laşılm am alıd ır; tersin e , yalnızca o lum suz ve soyııt K avram b iç im in d e d u r u p
kalm ak gibi, o n u g e rç e k doğası ile uyum içinde aynı z a m a n d a o lu m lu ve so m u t
birşey o la ra k g ö rm e k d e bizim, e d im im iz d ir. B öylece ö r n e ğ in salt b ir a n lak -
kavram ı o lara k ö z g ü rlü k z o ru n lu ğ u n soyut karşısavı o la ra k g ö rü lü rk e n , b u n a
k arşı g e rç e k ve ussal ö z g ü rlü k K avram ı z o ru n lıığ u o r ta d a n k a ld ırılm ış o la ra k
k e n d i iç in d e kapsar. Y ine, D eizm diye b ilin e n g ö rü ş ü n o rta y a s ü rd ü ğ ü T a n rı
ta n ım la rı y alnızca a n la k d ü z ey in d ek i T a n rı k a v ra m la rıd ır; b u n a karşı T anrıyı
ü ç lü lü k o la ra k b ile n H ıristiy a n d in i ussal T a n rı K a v ra m ın ı kapsar.
274 M ANTIK BİLİMİ

a . N ite l T asım

. § 183 '
İlk ta sın ı belirli-varlığın T asım ı, ya d a nitel T a s ım d ır — ö n c e k i
p a r a g r a f ta b ild irild iğ i g ib i. (1) T e— T i— E, e .d . te k il o la ra k b ir
ö z n e bir nitelik y o lu y la b ir evrensel belirlilik ile birleştirilir.
Ö z n e n in ( term inus m inör) te k illik te n d a h a ö te b e lir le n im le ­
r in in d e o lm ası, tıp k ı ö te k i u c u n d a (tasım v arg ısın ın y üklem i,
terminus majör) sa lt b ir evrensel o lm a k ta n d a h a ö te b elirlen m iş
o lm a sı gibi, b u r a d a g ö z ö n ü n e a lın m a z ; b u r a d a ilgi y aln ızc a
b u te r im le r in b i r T asım o lu ş tu r m a la r ın ı sa ğ la y a n b iç im le re
y ö n e lik tir.

Ek. B elirli-v arlığ ın T asım ı sa lt b ir a n la k -ta stm ıd ır, ve h iç k u şk u s u z b u r a d a


tek illik , tik e llik ve e v re n se lliğ in b ir b ir le rin e k arşı b ü tü n ü y le so y u t o la ra k
d u r u y o r o lm a la rı ö lç ü s ü n d e . B öylece b u tasım K a v ra m ın k e n d in i d ışlaş­
tırm a sın ın e n yüksek n o k tasıd ır. B u ra d a ö n ü m ü z d e ö z n e o la ra k dolaysız tekil
b irşe y d u r u r ; s o n ra b u ö z n e d e h e r h a n g i b ir tikel yan, b ir ö z ellik se ç ilir ve
b u n u n a racılığ ıy la tek il o la n k e n d in i b ir e v ren se l o la ra k ta n ıtla r. B öylece
ö rn e ğ in “Bu gül k ırm ızıd ır; k ırm ızı b ir renktir, öyleyse b u g ü l re n k li b irşe y d ir”
d e riz . B aşlıca b u ta sım ş e k lid ir ki s ıra d a n m a n tık ta g e n e l ilgi k o n u s u n u
o lu ştu ru r. B ir z a m a n la r tasım tü m b ilg ile n m e n in saltık k u ra lı o la ra k g ö rü lü r
ve b ilim sel b ir sav a n c a k b ir tasın ı yoluyla ta n ıtla n d ığ ı z a m a n a k la n m ış o la ra k
d ü ş ü n ü lü r d ü . B u g ü n ise, te rs in e , çeşitli tasım b iç im le riy le a n c a k m a n tık
k ita p la rın d a karşılaşılır ve o n la rla tanışıklık boş b ir k itap bilgisi o la ra k g ö rü lü r
ki, n e kılgısal y a şa m d a n e d e b ilim d e d a h a ö te h e r h a n g i b ir k u lla n ım ı söz
k o n u s u d eğ ild ir. B u n u n ü z e rin e ilk o la ra k b e lirtm e k g e re k ki, h e r fırsa tta
b iç im se l ta s ım la m a n ın b ü tü n b ir d o n a tım ıy la o rta y a ç ık m a n ın g erek siz b ir
bilgiçlik olm asına karşın, g e n e d e değişik tasım b içim leri k e n d ile rin i bilgim izde
s ü re k li o la ra k ile ri s ü re rle r. Ö r n e ğ in b ir kış sa b a h ı u y a n a n b iri y o ld a n g e ç e n
a r a b a la r ın ç ık a rd ık la rı ç a tırtıla rı d u y a r ve böylece g e c e s e r t b ir d o n y ap m ış
o la b ile c e ğ i v a rg ısın ı ç ık a rırs a , b u r a d a b ir ta s ım la m a işle m in i y e rin e g e tir­
m e k te d ir — b ir işlem ki, h e r g ü n e n karışık koşullar a ltın d a h e p im iz tara fın d a n
s ü re k li o la ra k y in ele n ir. Bu y ü z d en , d ü ş ü n e n b ir in sa n a özgü b u g ü n d e lik
e d im in k esin b ilin c in e e rişm e y e y ö n e lik ilgi, yaln ızca ö rg e n s e l y a şa m ım ız ın
söz g e lim i sin d irim , k a n y a p ım ı, s o lu n u m gibi işlev le rin e d e ğ il, a m a ü ste lik
b iz i k u şa ta n D o ğ a n ın s ü re ç ve o lu ş u m la rın a ilişkin bilgiye y ö n e lik o saygın
ilg id e n h iç o lm a z sa d a h a az o lm a m a lıd ır. Bu n o k ta d a h iç d u ra k s a m a d a n
b e lirtilm e lid ir ki, g e rek tiğ i g ibi sin d irim yapabilm ek, s o lu k a la b ilm e k vb. için
ö n b ir a n a to m i ve fizyoloji ç alışm ası n e d e n li ge rek siz se , d o ğ ru ta s ım la rd a
b u lu n a b ilm e k için ö n c e d e n m a n tık çalışm ış o lm a k d a o d e n li gereksizdir. —
A risto teles ta sım ların değ işik b içim le rin i ve d eyim y e rin d e y se b e tile rin i ö znel
a n la m la rı iç in d e g özleyen ve b e tim le y en ilk d ü ş ü n ü rd ü , ve İliç k uşkusuz b u n u
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 275

öyle b ir g ü v e n ilirlik ve b e lirlilik d ü z e y in d e y a p tı ki, o g ü n d e n b u y a n a h iç b ir


özsel k a tk ı g e re k m e m iş t ir. Bu başarı hiç k u şk u su z A risto te le s'e b ü y ü k o n u r
k a za n d ırm ıştır. A m a g e n e d e a n ım sa m a k g e re k ki, g e rç e k felsefi a ra ş tırm a ­
la rın d a y a ra rla n d ığ ı şey kesin lik le n e a n la k -ta sım ı b iç im le ri ve n e d e g e n e l
o la ra k so n lu d ü ş ü n c e b iç im le ri idiler. (Bkz. § 189 n o t.).

§184
B u tasını ( a ) b e lir le n im le r in e g ö re b ü tü n ü y le olum saldır, ç ü n k ü
o r ta te rim s o y u t tik e llik o la ra k y a ln ız c a ö z n e n in herhangi bir
belirliliğidir. A m a ö z n e , dolaysız ve b ö y le ce g ö rg ü l-s o m u t b ir ö z n e
o la ra k , b u n la r d a n p e k ç o ğ u ııa iyedir, ve b u n a g ö r e e şit çoklukta
başka e v re n se llik le r ile b irle ştirile b ilir. Y ine böyle, tekil b ir tik ellik
d e k e n d i iç in d e y in e çeşitli b e lirlilik le r ta şıy a b ilir, ve d o lay ısıy la
ö zn e aynı vıedius term inus yoluyla değişik e v re n s e lle r ile b a ğ la n a ­
bilir.
T a s ım la m a n ın g ö ste rişli k u lla n ım ın d a n v az g eç m e y e g ö tü r e n
şey y a n lış lığ ın ın g ö r ü lm e s in d e n ve b ö y le b ir y o ld a k u lla n ıl­
m a m a s ın ı a k la m a y ı is te m e k te n ç o k b ir m o d a y a b a ğ lıd ır. B u
ve b ıın ıı iz le y e n p a r a g r a f ta b u t ü r ta s ım la m a n ın g e r ç e k lik
a ç ıs ın d a n y a ra rsız lığ ı ü z e r in d e d u ra c a ğ ız .
P a r a g r a f ta b e lir tile n b akış a ç ıs ın a g ö r e b u t ü r ta sım la m a
y o lu y la e n a y k ırı v a rg ıla r b ile , e ğ e r d e y im u y g u n d ü ş e rs e ,
tanıtlanabilir. G e re k e n şey yalnızca b ir medius terminus b u lm a k ­
tır, ç ü n k ü b u n d a n a r a n a n b e lir le n im e g eç iş y a p m a o la n a ğ ı
d o ğ a c a k tır. A m a b ir b aşk a vıedius term in u s ile b a ş k a birşey ,
ü s te lik k a rşıtlık n o k ta s ın a d e k ta n ıtla n a b ilir. — B ir n e s n e n e
d e n li s o m u ts a , o n a a it o la n ve m edius term inus o la ra k h iz m e t
e d e b ile c e k y a n la rı d a o d e n li çok tu r. B u y a n la rd a n h a n g isin in
ö te k ile r d e n d a h a ö zsel o la c a ğ ı d a y in e b ö y le b ir ta s ım la m a
ü z e r in d e d a y a n a c a k , ve b u ta s ım la m a te k il b ir b e lir lilik
ü z e r in d e d ir e t e r e k o n d a k e n d is in i önem li ve zo ru n lu olarak
geçerli g ö s te rm e s in i sa ğ la y a c a k b ir y an ve bakış açısını e ş it
k o la y lık la b u la b ile c e k tir.

Ek. Y a şa m ın g ü n d e li k a k ış ın d a in s a n a n la k - ta s ım ı ü z e r i n e n e d e n li az
d ü ş ü n ü rs e d ü ş ü n s ü n , b u tasım o ra d a r o lü n ü o y n am ay ı s ü rd ü rü r. B öylece
ö rn e ğ in b ir y u rtta şlık h a k la rı d avasında avukatın işi sa v u n d u ğ u y an ın y a ra rın a
olan yasal h a k la rı işletm ektir. Böyle b ir yasal h a k ise m antıksal a çıd an b ir vıedius
terminusısm b a şk a b irşey d eğildir. A ynı şey d ip lo m a tik g ö rü ş m e le r a ç ısın d a n
d a g e ç e rlid ir, ö r n e ğ in d e ğ işik g ü ç le rin b ir ve aynı to p ra k p a rça sı ü z e rin d e
h a k ile ri s ü rm e le ri d u r u m u n d a o ld u ğ u gibi. B u ra d a d a k a lıt h akkı, ü lk e n in
c o ğ rafi k o n u m u , in s a n la rın ın soy ve d ille ri ya d a b a şk a h e rh a n g i b ir z em in
vıedius terminus o la ra k v u rgulanabilir.
276 M ANTIK BİLİMİ

§185 ...
((5) B u ta sın ı o ııd a k i b a ğ ın tın ın b iç im i y o lu y la d a e ş it ö lç ü d e
o lu m s a ld ır. T a sım ın K a v ra m ın a g ö re g e r ç e k lik ay rı te r im le r in
b irlik le ri o la n b ir o rta te rim yoluyla b a ğ ın tıla rın d a yatar. U ç la rın
(öncüller o la ra k b ilin e n yanlar, büyük ve küçük öncüller) o rta te rim
ile b a ğ ın tıla rı ise d a h a ç o k dolaysız b a ğ ın tıla rd ır.
T a s ım la m a n ın b u çe lişk isi k e n d in i y in e b ir s o n s u z ilerleme
y o lu yla d a a n la tır, ç ü n k ü ö n c ü lle r d e n h e r b ir i b e n z e r o la ra k
k e n d is in in b ir ta sın ı y o lu y la ta n ıtla n m a s ın ı iste r; ve b u y en i
ta sım ın d a eşit ö lç ü d e dolaysız iki ö n c ü lü o ld u ğ u iç in d u r u m
y in e le n ir ve is te m k e n d in i sü re k li o la ra k sonsuza dek çiftler.

§ 186
B u ra d a (g ö rg ü l ö n e m i a ç ısın d a n ) T asım ın eksikliği o la ra k b e lirtil­
m iş o la n şey, k e n d is in e b u b iç im d e sa ltık d o ğ r u lu k y ü k le n m iş
o la n ta s ım ın d a h a ö te b e lir le n im in d e k e n d iliğ in d e n o r ta d a n
k a lk m a k z o r u n d a d ır . B u r a d a , K a v ra m ın a la n ı iç e r s in d e , tıp k ı
y a rg ıd a o ld u ğ u g ib i, karşıt b elirlilik y aln ızca kendinde b u lu n m a z :
te rs in e , ko y u lm u ştu r ve b ö y le c e ta sım ın s ü r e k li-b e lir le n iş i iç in
g e r e k e n şey y a ln ız c a h e r a d ım d a ta sım ın k e n d is i y o lu y la o rta y a
ç ık m ış o la n ın k a b u l e d ilm e s id ir.
Te— T i— E dolaysız tasım ı yoluyla Tekil E v rensel ile dolaylı kılı­
n ır ve b u tasını-vargısında Evrensel o la ra k koyulur. Ö z n e o la ra k ve
b ö y le c e k e n d is i E v re n s e l o la ra k T ekil şim d i ik i u c u n b irliğ i ve
d o lay lı kılıcı e tm e n d ir; b u ta sım ın ikinci betisini verir, (2) E— Te—
T i. B u b ir in c in in g e r ç e k liğ in i a n la tır: D o la y lılık te k illik te y er
a lm ıştır, ve öyleyse o lu m s a l b irşey d ir.

§ 187
İk in c i b e ti E v re n se li (ki ö n c e k i ta sım -v arg ısıııd an te k illik yoluyla
b e l ir le n e r e k ik in c i b e tiy e g e ç e r, ve b ö y le lik le ş im d i d o la y sız
ö z n e n in y erin i alır) T ik e l ile birleştirir. Evrensel b ö y le ce b u tasını-
v arg ısı yoluyla T ik e l o la ra k , öyleyse u ç la rın d o la y lı k ılıcı e tm e n i
o la r a k k o y u lu r ve y e r le ri şim d i ö te k ile r ta r a f ı n d a n a lın ır. B u
ta s ım ın ü çü n c ü betisidir: (3) T i— E— Te.
T asım ın betileri d e n ile n şeyler (A ristoteles h a k lı o la ra k b u n la rı
y aln ızc a üç o la ra k s a p ta d ı; dördüncüsü ise y e n ile r in g e re k siz
ve ü s te lik a n la m s ız b ir k a tk ıla rı o la ra k k a lm ış tır) s ır a d a n
ird e le n iş le rin d e yan y an a d iz ilirle r — z o ru n lu k la rın ı ve g id e re k
iıııle m ve d e ğ e r le r in i g ö s te rm e k o n u s u n d a e n k ü ç ü k b ir
b iç im d e d ü ş ü n ü lm e k s iz iıı. B u n e d e n le b e tile r in d a h a s o n r a ­
la rı y a ln ız c a b o ş b i r e r b iç im c ilik ü r ü n ü o la r a k g ö r ü lm ü ş
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 277

o lm a la r ın d a şa şıla c a k b irşe y y o k tu r. A m a o ld u k ç a te m e l b ir
a n la m la r ı v a r d ır ki, her bir kıpı iç in K a v ra m -b e lir le n im in in
k e n d isi o la ra k b ü tü n o lm a ve dolaylı kılıcı zem inin k o n u m u n a
g e ç m e z o r u n lu ğ ıı ü z e r in e d ay a n ır. — A m a d e ğ işik b e tile r d e
doğru b ir ç ık a rs a m a y a p a b ilm e k iç in ö n e r m e le r in h a n g i
b e lir le n im le ri ta şım a ları g e re k tiğ in i, b u n la r ın ev re n sel vb. m i
yoksa o lu m s u z m u o la b ile c e k le rin i b u lm a y a çalışm ak düzenek-
sel b ir a r a ş tır m a d ır ki, K a v ra m d a n y o k s u n d ü z e n e ğ i ve iç
an la m sız lığ ı n e d e n iy le h a k lı o la ra k u n u tu lm a y a b ıra k ıla b ilir.
— Böyle b ir a ra ş tırm a n ın ve g e n e lin d e a n la k -ta sım m m ö n e m i
k o n u s u n d a A ris to te le s ’e d a y a n m a k y a p ıla b ile c e k e n s o n şey
o lm a lıd ır. H iç k u şk u su z A risto te le s b u ve b u n u n g ib i sayısız
başka tin sel ve d o ğ a l biçim i b e tim le m iş, b e lirlilik le rin i a ra ş tır­
m ış ve aç ım lam ıştır. A m a m etafizik sel K avram larında d a, tıp k ı
d o ğ a l ve tin s e l K a vra m la rın d a o ld u ğ u g ib i, a n la k -ta s ııııın ı
te m e l ve ö lç ü t o la ra k alm ay ı is te m e k te n ö y le sin e u z a k tı k i,
a n la k -y a sa la rı a ltın a a lın a c a k o ls a la rd ı, h iç k u şk u su z b u
K a v ra m la rd a n te k b iri b ile o rta y a ç ık a m a z ve ç ık a rıla m a z d ı.
A risto te le s’in k e n d i y o rd a m ın a g ö re ö zsel b ir d e ğ e rle ü re tm iş
o ld u ğ u sayısız b e tim le m e ve ç ö z ü m le m e s in d e k i e g e m e n ilk e
h e r z a m a n ku rg u l K avram o lm u ş , ve b ö y le siııe b e lir li o la ra k
ilk in k e n d is i ta r a f ın d a n g ö ste rilm iş o la n a ııla k -ta s ım ın ın b u
a la n a g ir m e s in e h iç b ir z a m a n iz in v e rm e m iştir.

Ek. Tasını betilerinin nesnel anlamı genel olarak ussal herşeyiıı kendini üçlü
bir tasını olarak gösterm esinde yatar, öyle ki tasııııııı üyelerinin h er biri bir
ııcun yerini olduğu gibi aracılık eden orta terimin yerini de alabilir. Örneğin
felsefe biliminin üç üyesi, e.d. mantıksal Idea, Doğa ve Tin durum unda bunu
görebiliriz. Burada ilk olarak Doğa aracılık edici, birleştirici üye konum unda
durur. Doğa, bu dolaysız bütünlük, kendini mantıksal Idea ve Tin olarak iki
uca açındırır. Tin ise ancak Doğa yoluyla dolaylı kılınmış olduğu ölçüde Tindir.
Sonra, ikinci olarak, bireysel ve etkin olan olarak bildiğimiz Tin orta terimdir,
ve Doğa ve mantıksal Idea ise uçlan oluştururlar. Doğada mantıksal İdeayı
tanıyan ve böylece onu özüne yükselten Tindir. Yine, üçüncü olarak, mantıksal
İdeanın kendisi orta terimdir; Doğanın olduğu gibi Tinin de saltık tözüdür,
evrenseldir, herşeye yayılan ilkedir. Bunlar Saltık Tasınım üyeleridirler.

_ § 188
H e r b ir k ıp ı sıray la o r ta te rim in ve u ç la r ın y e r le rin d e n g e ç e rk e n
b u n la rın b ir b ir le r in e karşı b elirli ayrımları o r ta d a n kalkar, ve tasım
ilk o la ra k k ıp ıla r ın ın b u ayrım sızlık b iç im in d e ik e n dışsal an lak -
ö zd e şliğ in i, eşitliği b ağ ın tısı o la ra k alır; — nicel ya d a matematiksel
tasım , ik i şey b ir ü ç ü n c ü y e eyüseler, b ir b ir le r in e e şittirle r.
278 M ANTIK BİLİMİ

Ek. Burada sözü edilen nicel tasım bilindiği gibi matematikte bir belit olarak
ortaya çıkar ki, başka belitler için olduğu gibi onun için de genellikle içeriğinin
tanıtlamaya kapalı olduğu, giderek bu tanıtlamaya gerek bile olmadığı, çünkü
dolaysızca açık olduğu söylenir. Gerçekte gene de bu matem atiksel belitler
mantıksal önermelerden başka birşey değildirler ki, tikel ve belirli düşünceleri
anlatm aları ölçüsünde, evrensel ve kendi kendisini belirleyen düşünceden
türetilebilirler, ve bu sözcüğün tam anlamıyla tanıtlanm aları olarak görül­
melidir. M atematikte belit olarak getirilen nicel tasım açısından da durum
bu dur, ve bu tasım kendini nitel ya da dolaysız tasınım en yakın sonucu olarak
gösterir. — Nicel tasım bundan başka bıı tünüyle biçimsiz tasımdır, çünkü onda
üyelerin Kavram yoluyla belirlenen ayrımları ortadan kalkmıştır. Burada
hangi önerm elerin öncüller olmaları gerektiği dışsal durum lara bağlıdır, ve
bu nedenle bu tasımın uygulanışında başka bir yerde daha önce saptanmış
ve tanıtlanmış olan şey bir varsayıma dönüştürülür.

§ 189
B ö y lelik le biçivı a ç ıs ın d a n ilk o la ra k şıı o rta y a ç ık a r ki, (1) h e r
k ıp ı orta terinim., ve do lay ısıy la g e n e l o la ra k b ü t ü n ü n b e lir le n im
ve y e rin i alır, b ö y lelikle so y u tlu ğ u n u n tek-yaıılılığı (§ 182 ve 184)
ken d in d e y itm iştir; (2 ) dolaylılık (§ 185) ta m a m la n m ış tır, b e n z e r
o la ra k salt kendinde, e.d . sa lt karşılıklı o la ra k b ir b irle rin i ö n g e re k -
t i ı e n d o la y lılık la rın b ir çemberi o la ra k . İlk T e— T i— E b e tis in d e
iki ö n c ü l, T e— T i ve T i— E, h e n ü z dolaylı d e ğ ild ir; ö n c e k i ö n c ü l
ü ç ü n c ü , so n ra k i ik in c i b e tid e d o laylı kılınır. A m a b u iki b e tid e n
h e r b ir i ö n c ü lle r in in d o la y lılığ ı iç in o d e n li d e ö te k i iki b etiy i
ö n g e re k tirir.
B u n a g ö re , K a v ra m ın d o la y lı kılıcı b irliğ i b u n d a n b ö y le sa lt
so y u t tikellik o la ra k d e ğ il, te rsin e tekillik ve ev re n se lliğ in gelişmiş
b irliğ i o la ra k k o y u la c a k tır, ve h iç k u şk u su z ilk in b u b e lir le n im ­
le rin yansım ış b irliğ i o la ra k ; tekillik e v re n se llik o la ra k b e lirle n ir.
B öyle b ir o r ta te rim D erin-D üşünce T asım ını verir.
' ■

V : (5. D e rin -D ü ş ü n c e T asım ı \

§ 190
O r t a te rim ilk in (1) y a ln ız c a ö z n e n in so y u t, tikel b ir b e lirliliğ i
o la ra k d e ğ il, a m a ay n ı z a m a n d a b u b e lirliliğ i d e a n c a k b a ş k a la ­
r ın ın yaııısıra kapsay an tüm tekil somut ö z n e le r o la ra k a lın d ığ ın d a ,
T ü m lü k T a sım ın ı v erir. A m a b ü y ü k ö n c ü l, — ki tik e l b e lirliliğ i,
term inus m ediusıı, tü m lü k o la ra k ö z n e a lır — , o n u v arsay m ış
o lm a s ı g e r e k e n vargıyı te rs in e k e n d is i varsayar. B u n a g ö re (2)
T ü m evarım ü z e r in e d a y a n ır ki, o r ta te rim i g e n e l o la ra k tavı b ir
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 279

te k ille r d iz is id ir — a, b, c, d vb. A m a d o la y sız g ö r g ü l te k illik


e v re n se llik te n ayrı o ld u ğ u ve b u n e d e n le h iç b ir ta m a m la n m ışlık
v e re m e y e c e ğ i iç in , tü m e v a rım (3) A n d ın ın ü z e r in e d a y a n ır.
A n d ırım ın o r ta te rim i tekil birşeydir, a m a özsel ev re n selliğ i, cin si
ya d a ö zsel b e lir liliğ i a n la m ın d a a lın ır. — İlk ta sım d o la y lılığ ı
iç in İk in ciy e ve İk in cisi ise ü ç ü n c ü y e g ö n d e r m e d e b u lu n u r ;
ü ç ü n c ü ise y in e k e n d i iç in d e b e lir li b ir e v r e n s e lliğ e ya d a cin s
o la ra k te k illiğ e g e re k sin ir, a m a te k illik ve e v re n se llik a ra s ın d a k i
dışsal b a ğ ın tı b iç im le ri D erin -D ü şü ııc e T a sım ın ın b e tile ri iç in d e n
g e ç irild ik te n s o n ra .
T ü m lü k T a sım ı y o lu y la A n la k -T a s ım m ın te m e l b iç im in d e k i
e k sik lik (bkz. § 184) g id e r ilir — a m a s a lt y e n i b ir e k sik lik
y a ra tm a k iç in , ö y le ki, b ü y ü k ö n c ü l ü n k e n d is i v arg ı o lm a sı
g e re k e n i v arsay ar ve böylelikle o n u dolaysız b ir ö n e r m e o la ra k
alır. — “T ü m in s a n la r ö lü m lü d ü r, öyleyse C aiu s ö lü m l ü d ü r ” ;
“T ü m m e ta lle r ile tk e n d ir, öyleyse ö r n e ğ in b a k ır d a .” T ü m
d e r k e n dolaysız te k ille ri a n la ta n ve ö z se l o la ra k görgül ö n e r ­
m e le r o lm a la rı g e re k e n b u b ü y ü k ö n c ü lle ri b ild ire b ilm e k için ,
d a h a ö n c e d e n te k il C a iu s’a, te k il b a k ıra ilişk in ö n e r m e le r in
k e n d i b a ş la r ın a d o ğ r u o la ra k s a p ta n m ış o lm a la rı g e re k ir. —
“T ü ııı in s a n la r ö lü m lü d ü r, C aius b ir in s a n d ır, öyleyse ...” g ib i
ta s ım la r ın y a ln ız c a b ilg iç lik h a v a la rı d e ğ il a m a h iç b irş e y
sö y le m e y e n b iç im c ilik le ri d e k im s e n in g ö z ü n d e n k aç m a z.

Ek. Tümlük tasımı Tümevarım tasımına gönderir ki bıında tekiller birleştirici


orta terimi oluştururlar. “Tüm m etaller iletkendir” dediğimiz zaman, bu
görgül b ir ö n e rm e d ir ve tüm tekil m e ta lle r ile yapılan d en e y le rd e n
sonuçlanmıştır. Böylelikle Tümevarım tasım ını elde ederiz ki şu şekilde
bulunur:

T i—Te — E
Te
■ Te ' ; ' •

Altın metaldir, güm üş metaldir, bakır, kurşun vb. de metaldir. Bu büyük


öncüldür. Sonra küçük öncül gelir: “Tüm bu cisimler iletkendir.” Buradan
vargı sonuçlanır: Tüm m etaller iletkendir. Burada böylece tekillik tümlük
olarak bağlayıcı etm endir. Ama bu tasım da benzer olarak bir başka tasıma
götürür. O rta terimi olarak tam bir bireyler dizisini alır. Bu belli bir alanda
gözlem ve deneyimin tamamlanmış olmasını öngerektirir. Ama burada söz
konusu olan şeyler tekillikler olduğu için, ortaya çıkan şey yine bir sonsuza
280 M ANTIK BİLİMİ

i le r l e m e d i r (T e, T e, T e ...). B ir tü m e v a rım d a t e k illik le r h i ç b i r z a m a n


tüketilem ezler. T ü m m etaller, tü m bitkiler d e n d iğ i zam an , b u yalnızca şim diye
d e k ta n ın m ış o la n tü m m eta ller, tü m b itk iler d e m e k tir. H iç b ir tü m e v a rım bu
n e d e n le tam d e ğ ild ir. H iç k u şk u su z sıı ya d a bıı p e k ç o k g ö z le m d e b u lu n u l­
m u ştu r, a m a tü m d u ru m la r, tü m b ire y le r g ö z le n m iş d e ğ ild ir. T ü m e v a rım ın
b u eksikliğidir ki Andmma. götürür. A ndırım tasım ında belli b ir cinsin şeylerinin
b e lli b ir özelliği ta şıd ık la rı o lg u s u n d a n ayııı cin sin b a şk a şe y le rin in d e aynı
özelliği taşıdıklarını vargılarız. Böylece ö rn e ğ in şıı b ir a n d ırım tasım ı olacaktır:
Şim diye d e k tü m g e z e g e n le rd e bu devim yasası b u lu n m u ş tu r, öyleyse o lasıd ır
ki yeni b u lu n a n b ir g e ze g en d e aynı yasaya g ö re d ev in ecek tır. A n d ırım g ö rg ü l
b ilim le r d e h a k lı o la r a k y ü k se k b ir k o n u m d a d u r u r ve o ld u k ç a ö n e m li
s o n u ç l a r a g ö t ü r m ü ş tü r . A n d ır ım g ö rg ü l o la r a k s a p t a n a n şu ya d a bu
b e lir le n im in b ir n e s n e n in iç d o ğ a sın d a ya d a c in s in d e te m e lle n m iş o ld u ğ u
önsezisini y a ratan ve b u n o k tay a d a y an arak ilerleyen us içg ü d ü sü d ü r. A n d ırım
b u n d a n b a şk a yüzeysel o la b ilir ya d a sağ lam b ir te m e le d a y a n ıy o r olabilir.
Ö rn e ğ in “İn sa n C aiııs b ir b ilg e d ir; T itııs d a b ir insandır, öyleyse o d a b ir bilge
o la c a k tır” d e n d iğ i z a m a n , b u n e o lu rsa o lsu n çok k ö tü b ir a n d ırım d ır, ve hiç
k uşkusuz şu n e d e n le ki, b ir in sa n ın bilgeliği h içb ir b içim d e d o ğ ru d a n d oğruya
o n u n c in s in d e te m e lle n m iş d eğ ild ir. Bu tü r yüzeysel a n d ırm a la rla g e n e d e
o ld u k ç a sık karşılaşılır. B öylece ö rn e ğ in “D ü n y a b ir g ö k c is m id ir ve ü z e rin d e
yaşayanlar vardır; a y d a b ir g ö k cism idir; öyleyse o n d a d a y aşayanlar o lm a lıd ır”
d e n d iğ in i d u y a rız . Bu a n d ır ım y u k a rıd a d e ğ in ile n d e n d a h a iyi d e ğ ild ir.
D ü n y a d a d irim li v a rlık la rın o lm ası hiç k u şk u su z yaln ızca o n u n b ir g ök cism i
o lm a sın a değil, a m a b ir a tm o sfe r ile kuşatılm ışlığına, b u n a b ağlı o la ra k suyun
b u lu n u ş u vb. gibi d a h a ö te k o şu llara d a bağlıdır, ve b u k o şu llar b ildiğim iz gibi
a y d a b u lu n m a y a n k o ş u lla r d ır . Y akın z a m a n la r d a D o ğ a F e lse fe s i o la ra k
a d la n d ırılm ış olan şey b ü y ü k ö lç ü d e boş, dışsal, a m a g e n e d e d e r in s o n u ç la r
o la ra k g ö rü le n a n d ırım la rla a n la m sız b ir o y u n d a n o lu şu r. B u n u n so n u c u
felsefi D oğa in c e le m e s in e y ö n e lik b ir güvensizlik o lm u ştu r.

" y. Z o n ın lıık T asım ı

§ 191
B u ta sım , sa lt so y u t b e lir le n im le r e g ö re a lın d ığ ın d a , o r ta te rim
o la ra k Evrenseli alır, tıp k ı d e rin -d ü ş ü n c e ta sım ın ın Tekilliği alm ası
g ib i — b u s o n u n c u s u ik in c i, ilki ise ü ç ü n c ü b e lite g ö re o lm a k
ü z e r e (§ 187); E v re n se l k e n d i iç in d e özsel o la ra k b e lirli o la ra k
k o yulur. İlk o la ra k (1) Tikel belirli cins ya d a tü r a n la m ın d a ara cı
ya d a d o la y lı kılıcı b e lir le n im d ir , — kesin T a sım d a ; (2) Tekil
d o la y sız v a rlık a n la m ın d a a lın ır ve b ö y le c e e ş it ö lç ü d e d o la y lı
k ılan ve dolaylı k ılın a n d ır, — varsayımlı T asım da; (3) dolaylı kılıcı
Evrensel ayrıca tikelleşmelerinm b ü tü n lü ğ ü o la ra k ve tekil b ir T ik el,
d ışlay ıcı te k illik o la ra k k o y u lu r, — ayrık T a sım d a ; — öyle ki, b u
KAVRAM Ö Ğ RETİSİ 281

b e lir le n im le rd e b ir ve aynı evrensel a m a y alnızca ayrı b iç im le rd e


b u lu n u r .

192
T asım k a p s a d ığ ı a y rım la ra u y g u n o la ra k a lın m ış tır, ve b u n la r ın
g e liş im le r in in g e n e l s o n u c u o n d a b u a y r ım la r ın ve K a v ra m ın
k e n d i-d ışm d a lığ ın m k e n d ile rin i o rta d a n k a ld ırd ık la rın ı g ö ste rm e ­
le rid ir. Ve (1) h e r b ir k ıpı k e n d in i k ıp ıla rın b ü tü n lü ğ ü o la ra k ve
b ö y le c e b ü t ü n ta sım o la ra k g ö s te rd iğ i iç in , b u n la r kendilerinde
özd eştir; ve (2) a y rım la rın ın ve b u n la rın d o la y lılık ların ın olum suz­
lanm ası kendi-için-varlığı o lu ş tu ru r; öyle ki b u b iç im le rd e o la n ve
böylece ayrıca ö zd e şlik leri o la ra k d a k o y u la n b ir ve ayııı E v ren sel­
dir. K ıp ıla rın bıı d ü ş ü n s e lliğ in d e ta s ım la m a s ü r e c i ö zsel o la ra k
o n u b ir g e lişim y a p a n b e lirlilik le rin olum suzlanm a sı b e lirliliğ in i
k az an ır, b ö y le lik le d o la y lılığ ın o r ta d a n k a ld ır ılm a s ı y o lu y la b ir
d o laylılık ve ö z n e n in b ir başkası ile d e ğ il a m a ortadan kaldırılm ış
b ir b aşk ası ile, ken d i kendisi ile b ir b irle ş m e s i o lu r.

Ek. S ıra d a n m a n tık ta g e n e llik le tasını ö ğ re tis in in işlenişiyle o sö z d e ö ğ e le r


ö ğ retisini o lu ş tu ra n ilk b ö lü m sonlanır. B u n u d a h a s o n ra ikinci b ö lü m o la ra k
‘y ö n t e m ’ ö ğ r e ti s i iz le r ki b u r a d a te m e l ö ğ r e t i d e e le a lı n a n d ü ş ü n c e
b iç im le r in in v a r o la n n e s n e le r e u y g u la n m a s ı y o lu y la b ilim s e l b i r b ilg i
b ü t ü n ü n ü n n a s ıl o rta y a ç ık tığ ın ın t a n ıtla n m a s ı g e re k ir. Bu n e s n e le r in
n e re d e n g e ld ik le ri ve g e n e l o la ra k n e sn e llik d ü ş ü n c e s in in neyi im le d iğ i gibi
n o k ta la rd a a n la k m a n tığ ın ın v e re b ile c e ğ i d a h a ö te b ir a ç ık la m a y o k tu r.
B u ra d a d ü ş ü n c e sa lt ö z n e l ve b içim sel b ir e tk in lik o la ra k , ve n e sn e l o lan ,
d ü ş ü n c e n in k a rş ıs ın d a d u r a n ise kalıcı ve k e n d i iç in b u lu n a n birşey o la ra k
g e ç e rlid ir . A m a b u ik ic ilik g e rç e k lik d e ğ ild ir , ve ö z n e llik ve n e s n e llik
b e lirle n im le r in i böyle d o ğ r u d a n d o ğ ru y a a la ra k k ö k e n le rin i so rg u la m a y a n
b ir d ü şü n c e sizlik tu tu m u n u anlatır. Bu iki b e lirle n im , ö z n ellik gibi n e sn e llik
d e , h iç k u şk u s u z d ü ş ü n c e le r d ir le r , ve d a h a s ı b e lir li d ü ş ü n c e le r d ir l e r ki
k e n d ile rin i ev ren sel ve k e n d i k en d isin i b e lirley e n d ü ş ü n c e d e te m e lle n d irm iş
o la r a k t a n ıtla m a la r ı g e re k ir. Bu b u r a d a ilk in ö z n e llik a ç ıs ın d a n y e rin e
g e tirilm iştir. B u n u ya d a özn el K avram ı — ki g e n e ld e K avram ı, Yargıyı ve
Tasım ı k e n d i için d e k ap sar — m antıksal İd e a n ın ilk iki a n a b asam ağının, Varlık
ve O z b a sa m a k la rın ın eytişim sel son u cu o la ra k tanım ıştık. K avram k o n u su n d a
o n u n ö z n e l ve y a ln ız ca ö z n el oldıığıı sö y le n d iğ i z a m a n , b u K av ram ın h iç
ku şk u su z ö z n e lliğ in k e n d is i o lm ası ö lç ü s ü n d e b ü tü n ü y le d o ğ ru d u r. B e n z e r
o la r a k Y arg ı ve T a s ın ı d a g e n e l i n d e K a v ra m d e n li ö z n e l d i r l e r , ve b u
b e lirle n im le r sö z d e d ü şü n c e -y a sa ları ile b irlik te (Ö z d eşlik , A yrını ve Z e m in
yasaları) s ıra d a n m a n tık ta te n ıe l-ö ğ re tin iıı iç e riğ in i o lu ştu ru rla r. A m a b iraz
d a h a ö te y e g i d il m e s i ve b u r a d a sö z ü e d i l e n K a v ra m , Y arg ı ve T a sın ı
b e lirle n im le riy le b irlik te bu ö z n elliğ in içini k e n d ile ri için b u lu n a n n e s n e le r
282 M ANTIK BİLİMİ

yoluyla d ışa rıd a n d o ld u r a n b o ş b ir ç erçev e gibi g ö rü lm e m e s i g e re k e c e k tir.


T e rs in e , eytişim sel o la ra k , s ın ırla rın ı p a rç a la y a n ve tasım yolu y la k e n d in i
n e sn e lliğ e a ç a n ö z n elliğ in ken d isid ir.

§ 193 ... .
K a v ra m ın b u olgusallaşm ası, ki b u n d a e v re n se l k e n d i iç in e g e ri
d ö n e n b u bir b ü tü n lü k tü r, — b ir b ü tü n lü k ki ay rım ları eşit ö lç ü d e
b u b ü tü n lü ğ ü n k e n d is id irle r, ve dolay lılığ ın o r ta d a n k a ld ırılm a sı
yo lu y la k e n d in i dolaysız b irlik o la ra k b e lirle m iştir, — b u o lg u sa l­
la şm a Nesnedir.
Ö z n e d e n , g e n e lin d e K av ram d an ve d a h a ta m o la ra k T asım d an
— ö z e llik le g ö z ö n ü n e g e tir ile n sa lt a n la k -ta s ın ıı ve b ilin c in
b ir ed im i o la ra k ta sım la m a ise — N esneye b u geçiş ilk b ak ışta
n e d e n li tu h a f g ö r ü n s e d e , b u g eçişi ta sa rın ı-y e tisi iç in ıısa-
y a tk m k ılm ay a ç a lış m a k b ü tü n ü y le g e re k siz o la c a k tır. A n ın ı-
s a ııa b ile c e k b ir ic ik n o k ta Nesne d e n ile n şeye ilişk in s ır a d a n
ta s a rım ım ız ın b u r a d a N e s n e b e lir le n im in i o lu ş tu r a n şeye
y aklaşık o la ra k k a rşılık d ü ş ü p d ü şm e d iğ id ir. N e s n e ile g e n e l­
lik le s a lt so y u t b ir v a rlık ya d a v a ro la n b ir şey ya d a g e n e ld e
ed im sel birşey d eğ il, te rsin e so m u t, k e n d i iç in d e tam am lanm ış,
b ağ ım sız birşey a n la şılır; b u ta m a m la n m ışlık K avra m ın b ü tü n ­
lüğüdür. B ir N esim ıin [Objekt] o d e n li d e karşıda-duran [ Gegen-
sta ııd ] ve b ir b a ş k a s ın a dışsal b irşe y o lm a sı o lg u s u N e sn e
k e n d in i öznel o la n la karşıtlık iç in e k o y d u ğ u z a m a n d a h a
b e lir g in o la ra k g ö r ü le c e k tir ; b u r a d a ilk in K a v ra m ın k e n d i
d o la y lılığ ın d a n ç ık ıp iç in e g e ç tiğ i şey o la r a k N e s n e sa lt
dolaysız, d o ğ r u d a n N e s n e d ir , tıp k ı K a v ra m ın d a ilk in d a h a
s o n r a iç in e g ir e c e k o ld u ğ u k a rş ıtlık ta öznel b irşe y o la ra k
b e lir le n iy o r o lm a sı g ib i.
D a h a sı, g e n e lin d e N esne h e n ü z k e n d i iç in d e b e lirs iz bir
b ü tü n , g e n e l o la ra k n e s n e l d ü n y a, T an rı, saltık N esn e d ir. A m a
N e sn e o d e n li d e k e n d is in d e ayrım taşır, k e n d i iç in d e b elirsiz
ço k lu ğ a d a ğ ılır (n e sn e l dünya o la ra k ); ve b u tekilleş melerin h e r
b iri b ir N esn e d ir, k e n d i iç in d e so m u t, ta m a m la n m ış , b ağ ım sız
b elirli-v arlık tır.
N e s n e lliğ in v a rlık , v a ro lu ş ve e d im s e llik ile k a r ş ıla ş tırı­
la b ilir o lm a sı g ib i, v a r o lu ş a ve e d im s e lliğ e g e ç iş te (v arlığ a
d e ğ il, ç ü n k ü v a rlık ilk , b ü tü n ü y le s o y u t d o la y sız o la n d ır )
n e s n e lliğ e geçiş ile k a rşıla ştırıla b ilir. K e n d is in d e n v a ro lu ş u n
o rtay a çıktığı zemin, ve k e n d isin i o rta d a n e d im se lliğ e k a ld ıra n
d e r in - d ü ş ü n c e ilişkisi, h e n ü z ek sik o la ra k ortaya ko yu lm u ş
K a v ra m d a n b a ş k a b irşe y d e ğ ild ir, ya d a o n u n y a ln ız c a so y u t
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 283

y a n la rıd ır; — z e m in o n u n y a ln ız c a ö z ü ıılü b irliğ i, ilişk i


v aln ızc a olgusal, salt kendi içlerine ya n sım ış o lm a la rı g e r e k e n
y a n la rın b a ğ ın tıs ıd ır; — K avram ik is in in b ir liğ id ir ve N e s n e
y a ln ız c a ö z se l d e ğ il a m a k e n d i iç in d e e v re n s e l b irlik tir,
y a ln ız c a o lg u s a l a y rım la rı k e n d i iç in d e k a p s a m a k la k a lm a z ,
a m a o n la rı b ü tü n lü k l e r o la ra k k ap sar.
A ç ık tır ki, tü m b u g e ç iş le rd e y a ln ız c a g e n e l o la ra k Kav­
r a m ın ya d a d ü ş ü n c e n in v a rlık ta n a y rıla m a z lığ ın ı g ö s te r ­
m e k te n d a h a ö te b ir am aç söz k o n u su d u r. Sık sık b elirtilm iştir
ki varlık k e n d i ile y alın b a ğ ın tıd a n d a h a ö te b irş e y d e ğ ild ir
ve bıı yoksul b e lirle n im hiç kuşk u su z K av ram d a ya d a g id e re k
d ü ş ü n c e d e b ile k ap san ır. Bu g e ç işle rin a n la m ı b e lirle n im le ri
y a ln ız c a ka p sa n d ıkla rı g ib i k a b u l e tm e k d e ğ ild ir ( T a n r ın ın
v a r o lu ş u n a iliş k in v a rlık b ilim s e l u s la m la m a d a ‘v a rlık o lg u -
s a llık la r d a n birid ir' ö n e r m e s i d u r u m u n d a o ld u ğ u g ib i).
T e rs in e , b u n la r ı n a n la m ı K avram ı ilk in k e n d i iç in K av ram
o la ra k b e lirle n m e si gerektiği yolda a lm a k (ki b u n u n la b u varlık
ya d a g id e re k n e s n e llik gibi u zak so y u tla m a la rın h iç b ir ilg ileri
y o k tu r ) , b e lirliliğ in e sa lt K au rrm -b e lirliliğ i o la ra k b a k m a k ve
K avram a a it o la n ve onda g ö r ü n e n b e lirlilik te n ayrı b ir b iç im
iç e rs in e g e ç ip g e ç m e d iğ in i ve 11 e z a m a n g e ç tiğ in i g ö rm e k tir.
Bu g e ç iş in ü r ü n ü , N e sn e , o n d a k e n d i n e ö z g ü b iç im in e
g ö re yitm iş o la n K avram ile b a ğ ın tı iç in e k o y u ld u ğ u z a m a n ,
s o n u c u d o ğ r u o la ra k a n la ta b ilm e k iç in s ö y le n m e si g e r e k e n
şey ken d in d e K a v ra m ın , ya d a e ğ e r y e ğ le n ir s e , ö z n e lliğ in ,
n e sn e llik ile aynı o ld u ğ u d u r. A ıııa ayrı o ld u k la rı d a eşit ö lç ü d e
doğradur. B iri ö te k i d e n li d o ğ r u o ld u ğ u iç in , b u n e d e n le b iri
tıp k ı ö te k i d e n li d o ğ r u değildir. Böyle b ir a n la tım yolıı g e rç e k
d u r u m u su n m a k için elverişli değildir. O sö zü e d ile n ‘kendinde'
b ir s o y u tla m a d ır ve K av ram ın k e n d is in d e n d e te k y a ıılıd ır —
K avram ki, tek-y aıılıh ğ ı g e n e l o la ra k k e n d in i N e s n e d e , k a rşıt
te k -y a n lılık ta o r ta d a n k a ld ırm a sıy la o r ta d a n k alk ar. B ö y lece
o ‘ken d in d e’ d e k e n d i olum suzlanm ası y o lu y la k e n d in i ken.di-
için-varlığa b e lirle m e lid ir. H e r d u r u m d a o ld u ğ u gibi, k u rg u l
ö zd e şlik K avram ve N e s n e n in k e n d ile r in d e ö zd eş o ld u k la rın ı
a n la ta n o b a s m a k a lıp ö z d e şlik d e ğ ild ir ; — b ir u y a rı ki y e te ­
rin d e n ö te y in e le n m iştir, a m a am a ç b u ö z d e şliğ e ilişkin b ay a t
ve g id e re k k ö tü niyetli yanlış an lam a y a b ir so n v e rm e k olsaydı,
b ö y le s in e sık y in e le n m e s i söz k o n u s u o la m a z d ı; g e n e d e
b ıın ıın iç in u s a y a tk n ı b ir b e k le n tiy e g ir m e k o la n a k sız d ır.
O te y a n d a n , b u b irlik kendinde-varhğınm tek-yanlı b iç im in e
b a k ılm a k sız ın b ü tü n ü y le g e n e l b ir y o ld a a lın d ığ ın d a , ç o k iyi
284 M ANTIK BİLİMİ

b ilin d iğ i g ib i T a n r ın ın v a ro lu şu n a ilişkin v arlık b ilim sel ta n ıtta


varsayılır, ve d a h a s ı en-eksiksiz o la n o la ra k . A ııse lm , ki b n
ta n ıtın e n y üksek ve e n d ik k a te d e ğ e r d ü şü n c e siy le ilk in o n d a
k a rşıla şılır, h iç k u ş k u s u z ilk o la ra k y a ln ız c a b ir iç e r iğ in sa lt
bizim düşüncemize sın ırlı o lu p o lm a d ığ ı so ru su y la ilg ilen iy o rd u .
S ö zleri k ısaca ş u n la rd ır: ‘C e ıte id , q u o n ıa iu s c o g ita ri n e q u it,
n o n p o te st esse in iııte lle c tu solo. Si en iııı vel in so lo in te lle c tu
est, p o te s t c o g ita r i esse et in re: q u o d n ıa iu s est. Si e rg o id,
q u o n ıaiu s c o g ita ri n o n p o te st, est in solo in te lle c tu : id ip su m ,
q u o n ıa iu s c o g ita ri n o n p o te st, est, q ııo n ıa iu s c o g ita ri p o te st.
S ed c e rte lıo c esse n o n p o te s t.,;ii — Sonlu şeyler, b u r a d a ö n ü ­
m ü z d e d u r a n b e lir le n im le r e g ö re , n e s n e llik le r i d ü ş ü n c e le ri,
e.d . e v re n se l b e lir le n im le r i, tü r le r i ve e r e k le r i ile b a ğ d a ş m a
iç in d e o lm a y a n şe y le rd ir. D escaı tes, S p in o z a ve b a ş k a la rı b u
b irliğ i d a h a n e s n e l o la ra k a n la tırk e n , d o la y sız p e k in liğ in ya
d a in a n c ın ilkesi ise, te rsin e , o n u A n s e lm ’in d a h a ö z n e l o la n
y o lu n d a a lm ış tır; b u ilkeye g ö re bilincim izde T a n r ı ta sa rım ı
o n u n varlık b e lirle n im i ile ay rılıııam acasın a b ağ lıd ır. B u in a n ç
ilk esi g id e re k d ışsal so n lu şe y lerin ta s a r ım la r ın ı d a b u n la r ın
b ilin ç le rin in ve v a rlık la rın ın ayrılm azlığı a ltın a g etiriy o rsa, —
ç ü n k ü b u n la r sezgide v aro lu ş b e lirle n im i ile b a ğ lıd ır la r — , bu
h iç k u ş k u s u z d o ğ r u d u r . A m a b ilin c im iz d e v a ro lu ş ve s o n lu
şe y le rin ta s a rım la rı a r a s ın d a b u lu n a n b a ğ la n tın ın v a ro lu ş ve
T a n rı ta sa rım ı a ra s ın d a k i b a ğ la n tı ile ayııı y o ld a k u r u lu o ld u ­
ğ u n u sa n m a k ta n ı b ir d ü şü n cesizlik o la ca k tır; b u s o n lu şeylerin
d e ğ iş e b ilir ve g e ç ic i o ld u k la r ın ı, e .d . v a r o lu ş u n o n la r la sa lt
geçici o la ra k b a ğ lı o ld u ğ u n u , b u b a ğ la n tın ın b e n g i d eğ il aıııa
ç ö z ü le b ilir o ld u ğ u n u u n u tm a k o la c a k tır. A n se lm b u n a g ö re
so n lu şeyler d u r u m u n d a g ö rü le n böyle b ir b a ğ la n tıy ı g ö z a ıd ı
e d iy o r ve h a k lı o la ra k y aln ızc a s a lt ö z n e l d e ğ il a m a ayııı
z a m a n d a n e s n e l b ir k ip te d e b u lu n a n ı E ksiksiz o la ra k b ild iri­
y o rd u . V a rlık b ilim se l ta n ıta ve A n se lm ’d e k i E ksik sizlik b e lir ­
le n im in e k a rşı tü m b ü y ü k le n m e le r b o ş u n a d ır, ç ü n k ü b u n la r
h e r sa f in sa n ın k a fa sın d a gizil o la ra k b u lu n u r ve h e r felsefed e
y e n id e n o rtay a çık arlar, ü ste lik bilgi ve iste n c in e k arşı olsa b ile
— tıp k ı d o la y sız in a n c ın ilkesi d u r u m u n d a o ld u ğ u gibi.

[C an terb u ry li A nselııı, Proslogion 2. “H iç kuşkusuz, d alın büyüğü d ü şü ­


nü lem eyecek olan yalnızca anlakta olam az. Ç ünkü yalnızca an la k ta olsa bile,
olguda da oldıığıı düşünülebilir, ki d a h a büyük olacaktır. Öyleyse, d a h a büyüğü
d ü şü n ü le m e y ec e k o lan yalnızca anlakta ise, d a h a büyüğü d ü şü n ü le m e y ec e k
o la n d a n d a h a büyü ğ ü d ü şü n ü le b ilir. A m a b u hiç kuşkusuz olam az.]
KAVRAM Ö Ğ RETİSİ 285

A nıa A n s e lm ’in u sla m la m a s ın d a k i ek sik lik — ki D esc arte s


ve S p in o z a ’ya o ld u ğ u g ib i d o la y sız b ilg i ilk e s in e d e y ü k le ­
n e b ilir — ‘eıı e k sik siz ’ o la ra k , ya d a ö z n e l b ir y o ld a , g e r ç e k
bilgi o la ra k b ild irile n b u birliğin y alnızca varsayılması, e.d. sa lt
kendinde o la ra k alınm ış olm asıdır. B u böy lece so y u t ö zd eşliğ in
k a rş ıs ın a h e m e n iki b e lir le n im in tü rlü lü kleri ç ık a rıla b ilir, ve
ç o k d a h a ö n c e A n selm d e b ö y le b ir d u r u m la k a rş ıla ş m ıştı.
G e r ç e k te n d e , so n lu n u n ta s a rın ı ve v a r o lu ş u s o n s u z a k a r ş ıt
o la ra k g ö r ü lü r , ç ü n k ü , d a h a ö n c e d e b e lir tild iğ i g ib i, s o n lu
öyle b ir n e s n e llik tir ki, ayııı z a m a n d a E re k ile, ö zü ve K avram ı
ile u y u m su z d u r, o n la rd a n ayrıdır, — ya d a öyle b ir ta s a rım d ır
ve öyle b ir y o ld a ö z n e ld ir ki, v aro lu ş k ap sam a z. B u karşıçıkışı
ve karşısavı o r ta d a n k a ld ırm a n ın b iric ik y olu s o n lu n u n g erçek -
o lm a y an b irşey o la ra k , ve b u b e lir le n im le r in kendileri için tek-
yanlı ve boş o la ra k , özd eşliğ in ise b ö y le ce iç in e k e n d iliğ in d e n
g e ç tik le r i ve o r a d a u z la ştık la rı b ir ö z d e ş lik o la ra k g ö s te r i­
lm e sid ir. ,, ■ . , , .. .

: b ' >

. Nesne :7. ' '■■ ■'


§ 194
N e sn e o n d a k e n d i n i o r ta d a n k a ld ır a n a y rım a k a rş ı ilg isiz lik
y o luyla d o la y sız v a rlık tır; k e n d i iç in d e b ü tü n lü k tü r , ve ay n ı
z a m a n d a , b u ö z d e ş lik sa lt k ıp ıla r ın k e n d in d e varolan ö z d e şliğ i
o ld u ğ u iç in , o d e n li d e dolaysız b irliğ in e k a rşı ilg isizd ir; b ö y le ce
ayrı ö ğ e le r e b ir d a ğ ılış tır ki b u n la r d a n h e r b ir in in k e n d is i
b ü tü n lü k tü r . N e s n e b u n a g ö re ç o k lu ğ u n ta m b a ğ ım s ız lığ ın ın
saltık çelişkisidir ve ayrı ö ğ e le rin eşit ö lç ü d e ta n ı b ağ ım lılık la rıd ır.
“Saltık N esnedir” ta n ım ı e n b e lir li o la r a k L e ib n iz ’in m o n a d -
la r ın d a k a p s a n ır. M o n a d b ir N e s n e d ir, a m a ken d in d e te m sil
e d ic i ya d a ta sa rm ıs a ld ır, ve d a h a s ı e v re n -ta s a rım ın m b ü t ü n ­
lü ğ ü o lm a sı g e re k ir. M o n a d ın yalın b ir liğ in d e tıım ay rım sa lt
d ü ş ü n s e l, b a ğ ım lı b ir ay rım o la ra k b u lu n u r . M o n a d a d ış a rı­
d a n h iç b irşey g elm ez, k e n d i iç in d e b ü tü n K avram dır, yaln ızca
az ya d a ç o k gelişm işliğiyle ayıı d ed ilir. B e n z e r o la ra k b u y alın
b ü tü n lü k öyle b ir y o ld a sa ltık b ir a y rım la r ç o k lu ğ u n a d a ğ ılır
ki, b u n la r d a n h e r b iri b ağ ım sız b i r e r m o n a d d ır . M o n a d la r
m o n a d ın d a ve iç g e lişim le rin in ö n c e d e n -s a p ta n m ış u y u m ıın -
d a b u tö z le r y in e b e n z e r o la ra k b a ğ ım lılık ve d ü ş ü ııs e lliğ e
M ANTIK BİLİMİ

in d ir g e n ir . L e ib n iz ’in felse fesi b ö y le c e b ü tü n ü y le g elişm iş


çelişkidir.

E k 1. Saltığı (T an rı) N e s n e o la ra k g ö re n ve b u r a d a d u r u p k a la n bakış açısı,


yakın z a m a n la rd a ö z ellik le F ic h te ta ra fın d a n h a k lı o la ra k v u rg u la n d ığ ı gibi,
g e n e l o la ra k boş in a n c ın ve k ö le c e b ir k o r k u n u n b akış açısıdır. H iç kuşkusuz
T a n rı N e sn e d ir, ve d a h a s ı b a ş ta n so n a N e s n e d ir ki k a rş ıs ın d a b izim tikel
(ö z n e l) sa n ı ve iste n c im iz in h iç b ir g erçek liğ i ve h iç b ir g e ç e rliğ i yoktur. A m a
g id e re k saltık N e sn e o la ra k b ile , T a n rı ö z n elliğ e karşı k a ra n lık ve d ü ş m a n c a
b i r g ü ç o la ra k d u rm a z , te rs in e o n u özsel b ir kıpı o la ra k k e n d i iç in d e kapsar.
B u H ıristiy a n d in ö ğ r e tis in d e a n la tılır ve o ra d a T a n r ın ın tü m in s a n la rın
e se n liğ e k a v u şm aların ı, t ü m ü n ü n k u tsa n m a la rın ı istem iş o ld u ğ u a n la m ın a
gelir. T ü m in sa n la rın e se n liğ e k avuşm aları, tü m ü n ü n k u tsa n m a sı, b u o n la rın
T a n rı ile b irlik le rin in b ilin c in e v a rm a la rı ve T a n rın ın o n la r için sa lt b ir n e sn e
olm aya ve böylece özellikle R om alıların d insel b ilin c in d e o ld u ğ u gibi b ir korku
ve yılgı n e s n e s i o lm a y a s o n v e rm e si yoluyla o lu r. Ö te y a n d a n , H ıristiy a n
d in in d e T a n rı sevgi o la ra k d a b ilin ir, ç ü n k ü o n u n la b ir o ld u ğ u O ğ lu n d a
k e n d in i in sa n la ra bireysel b ir in sa n o la ra k b ild ire re k o n la ra k e fa re t etm iştir.
B u n la r d a a n la tılm a k is te n e n şey d e b e n z e r o la r a k ö z n e llik ve n e s n e llik
a r a s ın d a k i k a rşıtlığ ın kendinde y e n ilm iş o ld u ğ u , ve d o lay sız ö z n e lliğ im iz i
in d irg e y e re k (eski A d e m ’i b ir y a n a b ıra k a ra k ) ve T a n r ın ın k e n d i g e rç e k ve
özsel ‘k e n d i’m iz o l d u ğ u n u n b ilin c in e v a ra ra k bıı k e fa re te k a tılm a n ın bizim
işim iz o ld u ğ u d u r . — N a sıl d i n ve d in s e l t a p ın m a ö z n e llik ve n e s n e llik
a r a s ın d a k i k a rş ıtlığ ın y e n ilm e s in d e n o lu şu y o rsa , b ilim in ve özel o la r a k
fe lsefe n in d e bu karşıtlığı d ü ş ü n c e yoluyla y e n m e k te n b aşk a b ir görevi yoktur.
B ilg id e ö n e m li o la n n o k ta g e n e l o la ra k b ize k a rsı d u r a n n e s n e l dün y ay ı
yab an cılığ ın d an sıyırm ak, söylenegeldiği gibi, o n d a k e n d im izi b u lm ak , n e sn e l
o la n ı e n iç ‘k e n d i’m iz o la n K avram a d e k izlem ektir. Bu n o k ta y a d e k g e le n
ta rtış m a d a n ö z n e llik ve n e s n e llik a ra sın d a k i k a rşıtlığ ı s ü re k li ve so y u t b ir
k a rşıtlık o la ra k g ö rm e n in n e d e n li b ü y ü k b ir yanlış o ld u ğ u o rta y a çıkar, ikisi
d e b a şta n s o n a e ytişim seldirler. İlkin salt öznel o la n K avram h iç b ir dış g e re c e
g e rek sin m ek siz in k e n d i öz e tk in liğ in e g ö re k e n d in i n e sn e lle ş tirm e y e geçer;
ve N e s n e d e b e n z e r o la ra k k a tı ve sü re çsiz b irsey d e ğ ild ir, te r s in e s ü re c i
k e n d in i aynı z am an d a ö zn el o la n o larak tanıtlam aktır, ve bu ise İdeaya ilerleyişi
o lu ştu ru r. Ö z n ellik ve n e sn e llik b e lirle n im le ri ile tan ışık o lm a y a n ve b u n la ra
so y u tlu k la rı iç in d e sarılm ay ı isteyen g ö re c e k tir ki, b u so y u t b e lirle n im le r o
d a h a o n la rı ayrım say am ad an p a rm a k la n a ra sın d a n kayar ve söylem eyi istem iş
o ld u ğ u n u n tam k a rşıtın ı söyler.

E k 2. N e sn e llik tiç biçim k a p sa r: Düzenekseilik, Kim yasallık ve Erek-bağmlısı.


Diizeneksel o larak b elirli n e sn e dolaysız, ilgisiz n e sn e d ir. Bu n e s n e hiç k uşkusuz
a y rım kapsar, a m a a y ırd e d ile n le r b irb irle rin e k arşı ilgisiz o la ra k d a v ra n ırla r
ve b a ğ la n tıla rı o n la r için sa lt dışsaldır. B u n a karşı Kimyasallıkla n e sn e k e n d in i
özsel o la ra k ilgili o la ra k g ö ste rir, öyle b ir yolda ki n e s n e le r a n c a k b irb irle ri ile
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 287

bağıntıları yoluyla nesnelerdir ve ayrını niteliklerini oluşturur. Ü çüncü


nesnellik biçimi, Ereksel ilişki, Düzeneksellik ve Kimyasallığın birliğidir. Erek,
tıpkı düzeneksel nesne gibi, kendi içinde kapalı bütünlüktür, ama kimya-
sallıkta ortaya çıkan ayrımlaşma ilkesi yoluyla varsıllaşmıştır, ve böylece kendini
ona karşı duran nesne ile ilişkilendirir. Ereklerin olgusallaşması ise Ideaya
geçişi oluşturan evredir.

a. D üzeneksellik . .

§195
N e sn e (1) do lay sızlığ ı iç in d e sa lt kendinde K avram d ır, o n u ö z n e l
K avram o la ra k ilk in dışında taşır, ve tü m b e lir lilik d ışsal b ir
b e lirlilik o la ra k koy u lu r. Ayrı o la n la rın b irliğ i o la ra k b u n e d e n le
b ir bileşik, b ir to p la k tır, ve başk ası ü z e r in d e k i e tk e r lik d ışsal b ir
b a ğ ın tı o la r a k k alır, — Biçim sel D üzeneksellik. — N e s n e le r b u
b a ğ ın tıd a ve b a ğ ım lılık ta eşit ö lç ü d e b a ğ ım sız , d ir e n ç g ö s te re n ,
b ir b ir le r in e dışsal n e s n e le r o la ra k k alırlar.
B asınç ve D ü r tü n ü n d ü z e n e k se l ya d a m e k a n ik ilişk iler o lm a ­
la rı gibi, sö z c ü k le rin bizim için an lam sız o lm a la rı ve d u y u la ra ,
ta s a rım y e tis in e ve d ü ş ü n c e y e d ışsa l k a lm a la r ı ö lç ü s ü n d e
b ilg im iz in d e m e k a n ik ya d a ezbere o ld u ğ u n u b iliriz; b u n la r
aynı y o ld a b ir b ir le r in e d ışsal o la r a k a n la m s ız b ir a rd ış ık lık
o lu ş tu ru rla r. D avranışlar, d in d a rlık vb. d e e ş it ö lç ü d e m ekanik­
tir, e ğ e r k işin in y ap tık ları tö re n k u ra lla rı ta ra fın d a n , b ir ö ğ ü tç ü
vb. ta r a f ı n d a n b e lirle n iy o rs a , ve k e n d i ö z tin i ve is te n c i
e y le m le r in d e d e ğ il ve d olayısıyla o n u n k e n d is in e d ışsalsa.

Ek. D üzeneksellik, ilk nesnellik biçimi olarak, ayrıca nesnel dünyanın


irdelenişinde kendini derin-düşıınceye sunan ilk kategoridir ve derin-
düşünce çoğunlukla onda takılıp kalır. Bu irdelem e gene de yüzeysel ve
düşüncede yoksul bir gözlem yoludur ki, onunla ne Doğa ile bağıntı içinde
ne de özellikle tinsel dünya ile bağıntı içinde hiçbir ilerleme olanağı yoktur.
Doğada düzenekselliğe boyun eğişi yalnızca kendi içinde süredurum hı
özdeğin bütünüyle soyut ilişkilerinde görürüz; buna karşı sözcüğün en dar
anlamıyla “fiziksel” denilen alanın görüngü ve işlemleri (örneğin ışık, ısı,
manyetizma, elektrik vb.) bundan böyle salt düzeneksel kipte (e.d. basınç,
diırtü, parçaların yerdeğişimi vb. yoluyla) açıklanamazlar. Bu kategorilerin
örgensel D oğa ala n ın a aktarılıp orad a u y gulanm aları ise d ah a da az
doyurucudur, özellikle amaç bu alanın özgünlüklerini, söz gelimi bitkilerin
beslenme ve büyümelerini ya da giderek hayvansal duyumu kavramak olduğu
zaman. H er ne olursa olsun, salt düzeneksellik kategorilerinden bütünüyle
başka ve daha yüksek kategorilerin işlediği yerlerde gene de dikbaşlılıkla
düzeneksel kategorilere sarılmak yeni Doğa araştırmacılığının özsel ve giderek
288 M ANTIK BİLİMİ

başlıca eksikliklerinden b iri o lara k görülm elidir, ç ü n k ü b u n u n s o n u c u k en d in i


s a f b ir sezgi o la ra k g ö s te re n şeyle d e çelişkiye d ü ş e re k D o ğ a n ın y e te rli b ir
b ilg isin i e d in m e n in ö n ü n e g e ç m e k tir. — B u n d a n s o n ra , tin s e l d ü n y a n ın
ş e k ille n m e le rin e g e ç tiğ im iz z a m a n , b u n la rın ird e le m e s in d e d e d iiz e ııek ç i
bakış açısının sık sık geçersiz b ir yetke ile ortaya s ü rü ld ü ğ ü n ü g ö rü rü z . Böylece
ö r n e ğ in in sa n b e d e n ve r u h t a n oluşur d e n d iğ in i du y arız. Bu kafa y a p ısın a
g ö re b u n la r k e n d i b a s la rın a kalıcı ve b irb irle riy le sa lt dışsal o la ra k b a ğ la n ­
tılıd ırla r. B e n z e r o la ra k , r u h u n sa lt b ağ ım sız o la ra k b ir b ir le ri ile y anyaııa
k a lıc ılık taşıyan g ü ç ve y e tile rd e n b ir k a rm a şa o la ra k a lın d ığ ın ı d a g ö rü rü z .
— Bu y ü z d en , b ir y a n d a n d ü z e n e k ç i ird e le m e yolu g e n e l o la ra k kavram sal
b ilg in in k o n u m u n u ü s tle n m e ve d ü z e n e ğ i saltık k a te g o ri o la ra k g e çe rli kılm a
gibi bos b ir savla o rtay a çıktığı z a m a n k ararlılık la y a d sm m a lıd ır; a m a g e n e d e
ö te y a n d a n d ü z e n e ğ in e v re n se l b ir m an tık sa l k a te g o ri o la ra k taşıd ığ ı h a k ve
im le m d e eşit vıırgıı ile o n a y la n m a lı ve bu k a te g o ri b u n a g ö re n e o lu rsa o lsu n
yalnızca o n a a d ım verm iş o la n o D o ğ a a la n ın a sım rla n m a m a lıd ır. B öylece asıl
d ü z e n e k se llik a la n ın ın d ış ın d a b ile, söz gelim i ö zellikle fizikte ve fizyolojide,
d ik k a tin d ü z e n e k se l e y le m le re ( ö rn e ğ in y e rçe k im i, k a ld ıra ç vb.) y ö n e ltil­
m e s in d e k a rşı ç ık ıla c a k b irş e y y o k tu r. Y aln ızca, b u a la n l a r ı n iç e r s in d e
d ü z e n e k se llik y a sa la rın ın b u n d a n böyle belirley ici o lm a d ık la rı, te rs in e b ir
b a k ım a y a ln ız c a a ltg ü d ü m lü b i r k o n u m d a d u r d u k l a r ı g ö z d e n k a ç ır ıl­
m a m a lıd ır. H e m e n b u r a d a b e lirtile b ilir ki, D o ğ a d a d a h a yüksek, söz g e lim i
o la ğ a n e tk e rlik le ri iç in d e k i ö rg e n se l işlevler şıt ya d a b u y o ld a b ir b o z u k lu ğ a
ya d a e n g e lle m e y e u ğ ra d ık la rı z a m a n , başk a b a k ım la rd a n a ltg ü d ü m lü o lan
d ü z e n e k le rin h e m e n b a sa t b ir k o n u m d a ö n e ç ık tık la rın ı g ö rü rü z . B öylece
h a z ım sız lık ç e k e n b iri b e lli b ir y iy ec ek te n ç o k az d a o lsa y e d ik te n s o n ra
m id e sin d e basınç duyar, a m a sin d irim ö rg e n le ri sağlam o la n b aşk aları ise aynı
şey den yedikleri z am an b ile bu d u y u m d a n bağışık kalırlar. B e d en sel rahatsızlık
d u r u m u n d a kol ve b a c a k la rd a k i g e n e l ağırlık duygusu d a b u tü rd e b ir olaydır.
— T in sel d ü n y a a la n ın d a d a d ü z e n e ğ in a ltg ü d ü m lü d e olsa b e lli b ir k o n u m u
v ardır. H a k lı o la ra k m e k a n ik b e lle k te n ve h e r tü r m e k a n ik e tk in lik te n söz
e d ilir, ö rn e ğ in o k u m a , yazm a, m ü z ik y a p m a vb. gibi. B u ra d a ö z ellik le b e lle k
a ç ıs ın d a n d e n e b ilir ki d a v ra n ışın d ü z e n e k se l k ip i o n u n ö züyle ilg ilid ir; b ir
d u r u m ki, göz a rd ı e d ilm e s i y e n i e ğ itb ilim c ile rin a n la k ö z g ü rlü ğ ü için yersiz
c o ş k u la rın a b a ğ lı o la ra k g e n ç le rin y e tiştirilm e s in d e sık sık b ü y ü k z a ra rla ra
y o l a ç m ış tır. B u n u n l a b ir li k t e , b e lle ğ in d o ğ a s ın ı t e m e l l e n d i r m e k iç in
d ü z en e k se lliğ e sığ ın m ak ve b u n u n yasalarını d o ğ ru d a n d o ğ ru y a r u h ü z e rin d e
u y g u la m a y a g e ç m e k k ö tü b ir ru h b ilim c iy i ele v e rec ek tir. B e lle ğ in di'ızenek-
se lliğ i yaln ızca ve y aln ız ca b e lli im le rin , to n la rın vb. sa lt dışsal b a ğ la n tıla rı
iç in d e a lın m a la r ın d a n ve s o n r a d ik k ati k e sin lik le a n la m v e iç b a ğ ın tıla rın a
y ö neltm eksizin b u b a ğ la n tı iç in d e y e n id e n -ııre tilm e le rin d e n oluşur. D ü zen ek ­
sel b e lle ğ in b u k o şu lla rı ile tan ışık lık k u ra b ilm e k d iiz e n e k se lliğ in d a h a ö te
b i r in c e le ııişin i g e re k tirm e z , ve n e d e b u in c e le m e g e n e l o la ra k ru h b ilim in
g e lişim in e b ir k a tk ıd a b u lu n a b ilir.
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 289

§ 196
N e sn e şiddete u ğ r a m a s ın a yol a ç a n b a ğ ım lılığ ı a n c a k (ö n c e k i §)
b a ğ ım sız o ld u ğ u ö lç ü d e taşır, ve k e n d i n d e k o y u lm u ş K av ram
o la ra k b u b e lir le n im le r d e n b iri k e n d in i k e n d i b a ş k a s ın d a o r ta ­
d a n k a ld ırm a z ; a m a N e sn e o lu m s u z la n m a s ı, b a ğ ım lılığ ı y o lu y la
k e n d in i k e n d isi ile b irle ş tirir ve ilkin b ö y le lik le bağ ım sızd ır. Böy­
lece aynı z a m a n d a dışsallık tan ayrım iç in d e , ve b u dışsallığı k e n d i
b a ğ ım s ız lığ ın d a o lu n ıs u z la y a ra k , b u b a ğ ım s ız lık k e n d i ile olum ­
suz birlik, özeksellik, ö z n e llik tir, — ki b u n d a k e n d is i d ışsal o la n a
y ö n elik ve b a ğ ın tılıd ır. A m a b u dışsal N e sn e d e e şit ö lç ü d e k e n d i
iç in d e ö z e k se ld ir, b ö y le c e eşit ö lç ü d e sa lt b a ş k a ö ze k ile b a ğ ın tı­
lıd ır, ve e ş it ö lç ü d e ö z e k se lliğ in i b a ş k a s ın d a ta şır; — (2) İlgi
Düzenekselliği [differenter M echanisvm s] (d ü ş m e , istek , to p lu m s a l­
lık itk isi v b .) .

§ 197
B u ilişk in in gelişim i b ir tasım o lu ştu ru r, öyle ki içkin o lu m su z lu k
b ir N e s n e n in özeksel te k illiğ i o la ra k (so y u t ö z e k ) k e n d in i ö te k i
u ç o la ra k b a ğ ım lı N e s n e le r ile iliş k ile n d ir ir — b ir o r ta te rim
yoluyla ki, ö zek selliğ i ve N e sn e le rin b a ğ ım lılık la rın ı k e n d i iç in d e
b ir le ş tir ir — g ö r e li ö zek . B u (3) Saltık D üzeneksellik tir.

§ 198
V erili b u ta sım (T e— T i— E) b ir ta s ım la r ü ç lü s ü d ü r. B a ğ ım lı
N e s n e le rin k ö tü tekilliği, ki b u n d a b iç im s e l d ü z e n e k s e llik asıl
y e rin i b u lu r, b a ğ ım lılık o la ra k o d e n li d e d ışsal evrensellik tir. B u
N e s n e le r b u n a g ö re saltık ve göreli ö z e k le r a r a s ın d a k i orta terimi
d e o lu ş tu ru r la r (ta sım ın biçim i E— T e— T i ) ; ç ü n k ü b u b ağ ım lılık
y o lu y la d ır ki b u ikisi a y ırılır ve u ç la r o lu r la r, tıp k ı b ir b ir le r i ile
b a ğ ın tıy a g ir m e le r i g ib i. B e n z e r o la ra k , sa ltık özeksellik tö zsel
e v re n se l ( ö r n e ğ in ö z d e ş-k a lıc ı y e rç e k im i) o la r a k , ki a rı o lu m ­
su z lu k o la ra k o d e n li d e tek illiğ i k e n d i iç in d e k ap sar, göreli özek
ve bağımlı N e s n e le r a ra sın d a k i dolaylılık e tm e n id ir, — tasım T i—
E— T e b iç im in d e o lm a k ü z e re . D ah ası, iç k in te k illiğ in e g ö re eşit
ö lç ü d e özsel o la ra k ayırıcı b ir yolda d a v ra n ır, tıp k ı ev re n se lliğ in e
g ö re ö z d e ş b ir b ir lik te lik b a ğ ı ve d in g in k e n d i-iç in d e lik o la ra k
d a v ra n m a s ı g ib i.
G ü n eş d izg esi g ib i, kılgısal a la n d a d a ö r n e ğ in D ev let b ir ü ç lü
ta sım d iz g e sid ir. (1) Tekil (Kişi) k e n d in i tikelliği (fizik sel ve
tinsel g e re k sin im le r, ki k e n d ile ri için d a h a ö te g elişerek y u rttaş
to p lu m u n u v e r ir le r ) y o lu y la evrensel ( T o p lu m , tü z e , yasa,
h ü k ü m e t) ile b ir le ş tirir; (2) iste n ç b ir e y le rin e tk in liğ i o la ra k
290 M ANTIK BİLİMİ

d o la y lılık e tm e n id ir ki b u g e re k s in im le r iç in to p lu m d a , tü z e ­
d e vb. d o y u m ü r e ti r ve to p lu m a , tü zey e vb. iç e rik ve e d im se l­
le şm e v e rir; (3 ) e v re n s e l ise (D e v le t, h ü k ü m e t, tü z e ) tö z sel
o r ta te r im d ir ki o n d a b ire y le r ve d o y u m la rı y e rin e g e tirilm iş
o lg u s a llık la r m ı, d o la y lılık la rın ı ve k a lıc ılık la rın ı b u lu r ve
kazan ırlar. B e lirle n im le rd e n h e r b iri, dolay lılık o n u ö te k i u çla
b irle ştird iğ i iç in , o n d a sa lt k e n d i k en d isi ile b irle şir ve k e n d in i
ü re tir, ve b u ü r e tim öz-sakm ım dır. — Y alnızca b u b irle şm e n in
d o ğ a sı yoluyla, u ç la rı ayııı o la n b u ta s ım la r ü ç lü s ü y o lu y la d ır
ki b ir b ü tü n k e n d i ö rg ü tle n m e si iç in d e d o ğ r u o la ra k anlaşılır.

§ 199
N e s n e le rin sa ltık d ü z e n e k s e llik te ta şıd ık la rı v a ro lu şsa l dolaysızlık
b a ğ ım sız lık la rın ın b ir b ir le r i ile b a ğ ın tıla rı yolu y la, ve b u y ü z d e n
b a ğ ım lılık la rı y o lu y la d o la y lı k ılın m a s ı o lg u s u n d a kendinde
o lu m s u z la n ır. B ö y lec e N e s n e v a r o lu ş u n d a kendi b a ş k a s ın a k arşı
ilgili [di/ferent] o la r a k k o y u lu r.

. . ; b. K im yasallık ... ;

u": § 200 ' ; 'v


İlgili N e sn e d o ğ a s ın ı o lu ş tu ra n ve v a ro lu şu n u o n d a b u ld u ğ u içk in
b ir belirliliğe iy ed ir. A m a K a vra m ın o rta y a k o y u lm u ş b ü tü n lü ğ ü
o la ra k N e sn e b u b ü tü n lü ğ ü ile v a ro lu ş u n u n b elirliliğ i a ra sın d a k i
ç e liş k id ir; b u n a g ö r e N e s n e b u çelişk iy i o r t a d a n k a ld ır m a ve
b e lirli-v a rlığ m ı K av ram ile u y u m lu k ılm a ç a b a s ıd ır.

Ek. K im y a sa llık b i r n e s n e llik k a te g o r is id ir ki b i r k u r a l o la r a k ö z e llik le


v u rg u la n m a z , te rs in e ç o ğ u kez d ü z e n e k se ilik ile b irlik te a lın ır ve b u b irlik te ­
lik te , d iiz e n e k se l ilişki o rta k a d ı a ltın d a , g e n e llik le ereksellik ilişkisine k a rşıt
o la ra k koyulur. B u n u n n e d e n i düzeneksellikve kimyasalhğın h iç k uşkusuz ilkin
sa lt kendüerindevarolan K avram o lm a ö zelliğ in i o rta k la ş a ta ş ım a la rı ve b u n a
k a rşı Ereğin ise kendi için v a r o la n K av ram o la r a k g ö r ü lm e s i o lg u s u n d a
a ra n m a lıd ır. D ahası, d ü z e n e k se ilik ve kim yasallık d a o ld u k ç a b e lirg in o la ra k
b ir b ir l e r i n d e n a y ır d e d ile b ilir le r, öyle b ir y o ld a ki, d ü z e n e k s e ilik b iç im i
a ltın d a k i n e s n e ilk in sa lt ilgisiz k e n d i ile b a ğ ın tı ik en , b u n a k arşı kim yasal
n e sn e ise k e n d in i b a şta n so n a başkası ile b ağıntılı o lara k gösterir. H iç kuşkusuz
k e n d in i g e liş tirm e k te o ld u ğ u sü re c e d ü z e n e k se llik te b ile ş im d id e n b aşkası
ile b a ğ ın tı o rtay a çık ar; a m a d iiz e n ek se l n e s n e le rin b irb irle ri ile b a ğ ın tıla rı
ilkin salt dışsal b a ğ ın tıd ır ve b öylece b irb irle ri ile b a ğ ın tılı n e s n e le r bağım sızlık
g ö rü n ü ş ü n ü k o ru rla r. B öylece ö rn e ğ in D o ğ a d a g ü n e ş d izg e sin i o lu ş tu ra n
değ işik gök c isim leri b irb irle ri ile devim ilişkisi iç in d e d irle r ve k e n d ile rin i b u
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 291

ilişki yoluyla b irb irle ri ile b a ğ ın tılı o la ra k g ö ste rirler. D evim , uzay ve z a m a n ın
b irliği o la ra k , g e n e d e salt b ü tü n ü y le dışsal ve so y u t b a ğ ın tıd ır; bu y ü z d e n
öyle g ö rü n r ki b irb irle ri ile dışsal o lara k b a ğ ın tılı g ö k cisim leri b irb irle ri ile b u
b a ğ ın tıla rı o lm a k sız ın b ile o ld u k la rı gibi olm ayı ve kalm ayı s ü rd ü re c e k le r d ir
B u n a k arşı kim yasallıkta d u r u m b ü tü n ü y le d e ğ iş ir K im yasal o la ra k ilgili
n e sn e le r n e iseler a n ca k ilgileri yoluyla o d ıırla r ve böylece k e n d ile rin i b irb irle ri
yoluyla ve b ir b ir le rin d e b ü tü n le ştirm e y e d o ğ ru sa ltık itk id ir le r

§201
K im yasal s ü r e ç b u n a g ö re g e r g in u ç la r ın ın yüksiiz ö ğ e s in i — ki
b u u ç la r kendilerinde b u y ü k sü z ö ğ e d i r l e r — U riin o la ra k a lır;
K avram , s o m u t e v re n se l, k e n d in i n e s n e le r in ilg ile ri ya d a tik e l­
leşm e yolu y la te k illik ya d a Ü rü n ile ve b u n d a sa lt k e n d i k e n d isi
ile b ileştirir. B e n z e r o la ra k b u s ü re ç te d e ö te k i ta sım lar k a p s a n ır;
tek illik , e tk in lik o la ra k , yine do lay lı k ılıcı e tm e n d ir, tıp k ı g e rg in
u ç la rın Ü r ü n d e b elirli-varlık k a z a n a n ö z le ri o la ra k s o m u t e v r e n -
sel gibi.

§ 202
K im yasallık h e n ü z n e s n e lliğ in d e r in - d ü ş ü n c e d ü z e y in d e k i ilişkisi
o la ra k n e s n e le r i n ilg ili d o ğ a la r ın ı ve ay n ı z a m a n d a dolaysız
b a ğ ım s ız lık la rın ı varsay ım o la ra k alır. S ü re ç h e n ü z b ir b ir le r in e
k a rşı d ışsa l k a la n b iç im le rin b ir in d e n ö te k in e ile ri g e r i g id ip
g e liş te n o lu ş u r. — Y üksüz Ü r ü n d e u ç la r ın b ir b ir le r in e k a rşı
taşım ış o ld u k la rı b elirli ö ze llik ler o r ta d a n k ald ırılırla r. A ıııa g e rç i
U rü ıı K avram ile u y u m lu olsa d a, dirimselleştirici ilg ilileşm e ilk esi
d o la y sız lığ a g e r i d ü ş m ü ş o la n Ü r ü n d e v a ro lm a z ; y ü k sü z Ü r ü n
b u n e d e n le b ö lü n e b ilir birşeydir. A m a yük sü z ü r ü n ü ilgili u ç la ra
ay ıra n ve g e n e l o la ra k ilgisiz n e s n e y e b ir b a ş k a s ın a k arşı ilg isin i
ve d iriliğ in i veren yargı ilkesi, ve g erilim li b ir ayrılm a o la ra k sü re ç ,
o ilk s ü r e c in d ış ın a d ü şe rle r.

Ek. K im yasal s ü re ç h e n ü z sonlu, koşullu b ir sü reçtir. G e n el o la ra k K avram b u


sü re c in ilkin sa lt iç id ir ve b u ra d a h e n ü z k e n d i-için -v arlığ m d a v a ro lu şa çıkm ış
d eğ ild ir. Y üksüz ü r ü n d e sü re ç s ö n e r ve u y a rıc ı e tm e n o n u n d ışın a d ü şe r.

.... § 203 .
B u ik i s ü r e c in — ilg ilin in y ü k sü z e in d ir g e n m e s in in ve ilg isiz in
ya d a y ü k s ü z ü n ilg ilile ş m e s in in — d ışsa llık la n b u s ü r e ç le r in
b ir b ir le r in e k arşı b ağ ım sız o la ra k g ö r ü n m e le r in e izin v erir; a m a
g e n e d e iç in d e o r ta d a n k a ld ır ıld ık la r ı ü r ü n e g e ç iş te o n la r ı n
s o n lu lu k la r ın ı g ö ste rir. E v rik o la ra k , s ü r e ç ilg ili n e s n e le r in
v a rsa y ıla n d o la y s ız lık la rın ı b ir h iç o la r a k s u n a r. — İ ç le r in d e
292 M ANTIK BİLİM İ

K a v ra m ın n e s n e o la ra k b a tm ış o ld u ğ u d ışs a llık ve d o la y sız lığ ın


b u olum suzlanm ası yoluyla K avram o d ışsallık ve dolaysızlığa karşı
özgürce kendi için k o y u lu r, — Erek o la ra k .

Ek. K im yasallıktan e rek b ilim se l ilişkiye geçiş kim yasal sü re c in b u iki b içim in in
b irb irle rin i k arşılıklı o r ta d a n k a ld ırm a la rın d a im le n ir. Bu y olla o rtay a çık an
ise k im y a sa llık ta ve d ü z e n e k se llik te ilkin sa lt kendinde b u lu n a n K a v ram ın
ö z g ü rle şm esid ir, ve b ö y lelik le k e n d i için v a ro la n K avram Erek tir

‘ c. Erekbilim '

§204
E re k d o la y sız n e s n e lliğ in olu m su zla n m a sı d o lay ısıy la ö z g ü r
v a ro lu ş a çık m ış kendi-için-varolan K a v ra m d ır. E re k öznel o la ra k
b e lirle n m iştir, ç ü n k ü b u o lu m su z la n ıa ilkin soyuttur ve b u n e d e n ­
le ilk in n e s n e llik ile y a ln ız c a k a rş ıtlık iç in d e d u r u r . A m a b u
ö z n e llik b e lir liliğ i K a v ra m ın b ü tü n lü ğ ü n e k a rş ı tek-yanlıdır, ve
d a h a s ı Ereğin kendisi için b ö y le d ir, ç ü n k ü o n d a tü m b e lirlilik le r
k e n d ile r in i o r t a d a n k a ld ırılm ış o la ra k k o y m u ş la rd ır. B ö y lece
o n u n iç in g id e r e k v arsa y d ığ ı n e s n e b ile s a lt d ü ş ü n s e l, kendinde
hiçbirşey o la n b ir o lg u sa llık tır. K en d i ile ö z d e şliğ in in o n d a o rtay a
k o y u la n o lu m s u z la m a y a ve k a rşıtlığ a k a rşı b u çe lişk isi o la ra k
E re ğ in k e n d is i b ir o r ta d a ıı- k a ld ırm a etkin liğ id ir ki, k a rşıtlığ ı
k e n d isi ile ö zd e ş o la ra k o rta y a k o yacak b ir y o ld a o lu m su zla r. B u
Ereğin olgusallaşm asıdır ki o n d a E re k k e n d in i k e n d i ö z n e lliğ in in
b a ş k a sı y a p a r a k n e s n e lle ş tird iğ i, ik is in in a y rım ın ı o r ta d a n k al­
d ırd ığ ı iç in , k e n d in i salt kendi ile b irle ş tirm iş ve saklam ıştır.
E rek-K avram ı b ir y a n d a n g ere k sizk e n , ö te y a n d a n h ak lı o la ra k
U s-Kavramı o la ra k a d la n d ır ıla r a k a n la ğ ın so y u t-e v re n s e lin in
k a rş ıs ın a k o y u lu r — a n la k ki k e n d in i y a ln ız c a a ltg ü d ü m lü
o la ra k tik e l ile ilişk ile n d irir, a m a o n u k e n d is in d e taşım az. —
D a h a sı, Sonsal-nedeıı o la ra k E re ğ in g ü n d e lik d ild e n e d e n
o la ra k a d l a n d ır ıla n o y alın etker n e d e n d e n a y r ım ın ın b ü y ü k
b ir ö n e m i vardır. N e d e n h e n ü z açığ a se rilm em iş k ö r z o ru n lu k
a la n ın a a ittir ; b u n a g ö re k e n d i b a ş k a s ın a g e ç iy o r ve o r a d a
k ö k e n s e lliğ in i k o y ıılm u ş lu k ta y itiriy o r o la r a k g ö r ü n ü r ; sa lt
k e n d in d e ya d a b iz im iç in d ir ki n e d e n e tk id e ilk k ez n e d e n
o lu r ve o n d a kendi içine g eri d ö n er. E rek, b u n a karşı, kendisinde
b e lirliliğ i ya d a y a lın n e d e n s e llik iliş k is in d e h e n ü z b a ş k a lık
o la ra k g ö r ü n e n i, etk iy i, k a p sıy o r o la ra k k o y u lu r, öyle ki
e tk e r liğ in d e g e ç iş y a p m a z , te rs in e k e n d i n i sahlar, e .d . sa lt
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 293

k e n d i k e n d is in i etk i kılar, ve Erekte y aln ızc a başlangıçta ya d a


k ö k e n s e llik te n e idiyse o n a u la ş m ış tır; ilk in b u ö z -sa k ın ım
y o lu y lad ır ki g e rç e k te n k ö k en sel o la n d ır. — E re k öyleyse tıp k ı
K av ram g ib i k u r g u l b ir kavrayışı g e r e k tir ir — K av ram ki,
b e lir le n im le r in in asıl birlik ve d ü şü n se llik le rin d e yargıyı ya d a
o lu m s u z la n ıa y ı, ö z n e l ve n e s n e l o la n ın k a rşısa v ın ı k a p s a r ve
o d e n li d e b u k arşısav ın o r ta d a n k a ld ırılışıd ır.
E re k söz k o n u s u o ld u ğ u n d a h e m e n ya d a y a ln ız c a o n u n
b ilin ç te ta s a rım s a l b ir b e lir le n im o la ra k b u lu n u ş b iç im in i
d ü ş ü n m e m e liy iz . İç ereksellik k a v ra m ı ile K a n t g e n e l o la r a k
İd ea y ı ve ö zellik le Y aşam Id e a s ım y e n id e n d iriltm iştir. A risto ­
te le s ’te k i Y aşam b e lir le n im i d a h a o z a m a n iç e re k s e lliğ i
k ap sıy o r ve b u n a g ö re salt sonlu, dış erek selliğ i gö z ö n ü n e a la n
m o d e r n e r e k b ilim k a v r a m ın d a n s o n s u z ö lç ü d e ile r d e d u r u ­
y o rd u .
G e re k s in im , d ü r tü e n y ak ın E re k ö r n e k le rid irle r . B u n la r
d ir im li ö z n e n in k e n d is in in içersinde y e r a la n d u y u m sa n a n
ç e liş k id ir le r ve h e n ü z y alın ö z n e llik o la n b u o lıım su z la m a y ı
o lu m su z la m a etk in liğ in e g eçerler. D oyum ö zn e ve n e s n e a ra s ın ­
d a k i b a rışı k u ra r, ç ü n k ü h e n ü z v a ro la n çe lişk id e (g e re k sin im ­
d e) ötede d u r a n n e s n e l k e n d ilik ö z n e l o la n la b irle şm e y o lu y la
b e n z e r o la ra k b u te k -y a n lılığ m a g ö r e o r ta d a n k a ld ırılır. —
is te r ö z n e l o lsu n isterse n e s n e l, s o n lu n u n s a ğ la m lığ ın d a n ve
ü ste s in d e n g elin m e z liğ in d e n söz e d e n le r h e r d ü r tü d u r u m u n ­
d a te rs in in ö r n e k le n d iğ in i g ö re b ilirle r, itk i b ir b a k ım a ö z n e l
o la n ın , n e s n e l o la n d a n d a h a az o lm a m a k ü z e re , sa lt tek-yanlı
o l d u ğ u n u n ve h iç b ir g e rç e k liğ i o lm a d ığ ın ın pekinliğidir.
D a h a sı, itk i b u ö z -p e k in liğ in yerine getirilm esidir ve s a lt ö z n e l
o lm a sı ve öyle k alm ası g e r e k e n b ir ö z n e l ile b e n z e r o la r a k
sa lt n e s n e l o lm a sı ve öyle k alm ası g e r e k e n b ir n e s n e l a r a s ın ­
d a k i k arşısav ın ve ik isin in b u s o n lu lu k la r m ın o r ta d a n k a ld ır ­
m a s ın d a so n u ç la n ır.
E re ğ in etk in liğ i d u r u m u n d a şu olguya d a d ik k a t çekilebilir.
B u e tk in liğ i te m sil e d e n ve o lg u s a lla ş m a o r ta te rim i y o lu y la
E re ğ i k e n d is i ile b ir le ş tir e n tasım da özsel o la ra k u çla rın
olum suzlanm ası k e n d in i g ö ste rir; — g e n e l o la ra k E re k te k arşıla­
şılan d olaysız ö z n e lliğ in ve ay rıca dolaysız n e s n e lliğ in (a ra ç ve
ö n g e r e k tir ile n n e s n e le rin ) az ö n c e sö z ü e d ile n o lu m s u z la n -
m a la rı. B u aynı o lu m s u z la m a d ır ki tin in T an rıy a y ü k se lişin d e
o n u n k e n d i ö z n e lliğ in e k a rşı o ld u ğ u g ib i d ü n y a n ın o lu m s a l
ş e y le rin e k a rşı d a u y g u la n ır; ve G irişte ve ay rıc a § 1 9 2 ’d e
d e ğ in ild iğ i g ib i, y in e b u o lu m s u z la m a d ır k i b u y ü k se lişi
294 M ANTIK BİLİMİ

T a n r ın ın v a r o lu ş u n u n sö z d e ta n ıtla r ın d a v e rm iş o la n an la k -
ta s ım la ıın m b iç im in d e g ö z d e n k a ç ırılm ış ve g ö z a rd ı e d ilm iş
o la n k ıp ıd ır.

§205
E re k b ilim s e l b a ğ ın tı ilk in d o lay sız o la ra k d ışsal ereksellik tir, ve
K avram varsayılan b ir n e s n e ile karşıtlık iç in d e d u ru r. E re k b u n a
g ö re sonludur — , b ir y a n d a n içeriğe g ö re, ve ö te y a n d a n olgusallaş-
m a s ın ın gereci o la r a k ö n ü n d e b u ld u ğ u n e s n e d e d ışsa l b ir k o şu l
ta şıy o r o lm a sı o lg u s u n a g ö re ; ö z -b e lirle n im i b u d ü z e y e d e k sa lt
biçimseldir. D a h a y a k ın d a n b a k ıld ığ ın d a , do lay sızlık ta k e n d i iç in e
y an sım ış o la ra k tikelliğin (ki biçim -belirlenivıi o la ra k E re ğ in
öznelliğidir) ya d a içeriğin biçim bü tü n lü ğ ü n d e n , kendinde ö zn e llik ­
te n , K a v ram d an ayrı o la ra k g ö rü n m e s i o lg u su yatar. B u tü r lü lü k
Ereğin kendi içersindeki s o n lu lu ğ u n u o lu ştu ru r, iç e rik d e böylelikle
tik e l ve h a z ır b u lu n a n b irşe y o la n n e s n e ile e ş it ö lç ü d e s ın ırlı,
o lu m s a l, v erili b irşe y d ir.

Ek. E rek söz k o n u su o ld u ğ u z a m a n g e n ellik le salt dışsal e rek se llik göz ö n ü n e


g e tirilir. Bu bakış a ç ıs ın d a n şe y ler b e lirle n im le rin i k e n d i iç le rin d e taşıyor
o la ra k d eğ il, te rs in e y a ln ız ca d ış la rın d a y atan b ir e r e ğ in o lg u sa lla şm ası için
k u lla n ıla n ve t ü k e tile n b i r e r araç o la ra k g e ç e r lid ir le r . Bu g e n e l o la ra k
Yararcılığın bakış açısıdır ki, b ir z am an la r b ilim le rd e b ile b ü y ü k b ir rol oynam ış
o lm a sın a k a rşın so n z a m a n la r d a h aklı o la ra k b ir g üvensizlikle k arşılaşm ış ve
ş e y le rin d o ğ a la rı ü z e r i n e g e r ç e k b ir iç g ö ıü iç in y e te r li o lm a d ığ ı k a b u l
edilm iştir. H iç k uşkusuz g e n e l o lara k sonlu şeylere h a k la rı v erilm eli ve b u n la r
k e n d i ö te le rin i g ö s te re n ve e n so n -o lm a y an k e n d ilik le r o la ra k g ö rü lm e lid ir.
G e n e d e so n lu şe y lerin b u o lu m s u z lu k la rı k e n d i öz e y tişim le rid ir ve b u n u
sa p ta y a b ilm e k için ilkin o lu m lu iç e rik le rin i göz ö n ü n e a lm a k g e rek ir. Ö te
y a n d a n , şeylerin e rek b ilim se l g ö z le m le ri d u r u m u n d a iyi n iyetli b ir yaklaşım la
yola ç ık ıla ra k T a n rın ın D o ğ a d a k e n d in i a çığ a s e r e n b ilg e liğ i g ö s te rilm e k
istenirse, o z am an b e lirtm e k g e re k ki şeylerin b ire r a raç o la ra k h iz m e t ettikleri
e re k le ri o rta y a ç ık a rm a y a ç alışan bu ç a b a d a d a s o n lu n u n ö te s in e g e çilm e z
ve kolayca d e r in - d ü ş ü n c e n in yüzeysel o y u n la rın ın a la n ın a d ü şü lü r. Böylece
b u yaklaşım söz g elim i yalnızca asm aları in sa n la r için o ç o k iyi b ilin e n y ararları
a ç ısın d a n in c e le m e k le y e tin m ey ip ayrıca m a n ta r m eşesin i d e şa ra p şişelerini
tıkayabilm ek için k a b u ğ u n d a n ü re tile n tıpalarla bağıntısı açısın d an irdelem eye
geçer. B ir z a m a n la r b ü tü n k ita p la r b u anlayışla yazılırdı, ve b u n la r ın n e d in in
n e d e b ilim in g e rç e k ç ık a rla rın a h iç b ir k a tk ıd a b u lu n m a m ış o ld u k la rın ı
g ö rm e k g ü ç değildir. Dışsal e rek se llik dolaysızca Id e a n ın ö n ü n d e d u ru r, a m a
b öy le eşik te d u r a n çoğu kez ta m a n lam ıy la e n y e te rsiz o la n ın k e n d isid ir.
KAVRAM Ö Ğ R ET İSİ 295

: § 206 ■
E re k b ilim s e l b a ğ ın tı b ir ta s ım d ır k i b u n d a ö z n e l E re k d ışs a l
n e s n e llik ile ik is in in b irliğ i o la n b ir o r ta te rim y o lu y la b irle ş ir.
B u b irlik b ir y a n d a n ereksel etkinlik o la ra k ve ö te y a n d a n dolaysızca
E re k a ltın a k o y u lm u ş n e s n e llik o la ra k , e.d . Araç o la ra k b u lu n u r.

Ek. E reğ in İd eay a gelişim i üç b asam ağı izler: ilk in ö zn el E re k basam ağı, İkincisi
k e n d in i y e rin e g e tirm e k te o la n ve üçüncüsü k e n d in i y e rin e g e tirm iş E re k
b a sa m a k la rı. — İlk o la ra k ö n ü m ü z d e ö z n e l E re k b u lu n u r , ve b u , k e n d i iç in
v a ro la n K a v ra m o la r a k , k e n d is i K a v ram k ı p ıl a r ın ı n b ü tü n lü ğ ü d ü r . Bu
k ıp ıla rd a n ilki k e n d i ile ö z d eş e v re n se llik tir, b ir b a k ım a iç in d e h e rş e y in
k a p sa n d ığ ı a m a h e n ü z h iç b ir olayın y e r a lm a d ığ ı yü k sü zilk Su. İk in cisi b u
e v re n se lin o n a b e lirli b ir içe rik k a z a n d ıra n tik e lle şm esid ir. Bu b e lirli iç e rik
yine e v ren selin etkinliği yoluyla ortaya koy u ld u ğ u için, evrensel k endisi yoluyla
k e n d i için e g e ri d ö n e r ve k e n d in i k e n d isi ile bağlar [schliejkn]. B u n a g ö re , b ir
e re ğ i ö n ü m ü z e k o y d u ğ u m u z z a m a n d e riz ki birşeye karar kıldık [ beschlieJSen],
ve b u n u n la k e n d im izi ilkin b ir b a k ım a açık ve şu ya d a b u b e lirle n im e g ireb ilir
o la ra k g ö rü rü z . B e n ze r o la ra k birşeye karar verrniş [ entschliefieri\ o lm a k ta n söz
e d ilir ve b u n u n l a a n la tıla n şey ö z n e n in sa lt k e n d i için v a ro la n iç s e lliğ in d e n
çıktığı ve k a rşısın d a d u r a n n e sn e llik ile b e lli b ir e tk ile şim e g ird iğ id ir. Bu salt
ö z n el e r e k te n d ışa d ö n ü k e rek se l e tk in liğ e ilerleyişi verir.

§ 207
(1) Ö znel E re k b ir ta sım d ır. B u ta s ım d a evrensel K av ram tik e llik
yoluyla te k illik ile öyle b ir yolda b a ğ la n ır ki, tek illik ö z-b e lirlen im
o la ra k yargılar, e.d . b ir y a n d a n h e n ü z b e lirs iz e v re n se li tik e lle ş ­
tir e re k o n u b e lirli b ir içerik y a p a r ve ö te y a n d a n ay rıc a ö z n e llik
ve n e s n e llik karşısavını o rtay a koyar, — ve k e n d in d e aynı z a m a n ­
d a k e n d i iç in e g e r i d ö n ü ş tü r , ç ü n k ü K a v ra m ın n e s n e lliğ e k a rşı
o rta y a k o y u la n ö z n e lliğ in i k e n d i iç in d e to p a rla n m ış b ü tü n lü k le
k arşılaştırm a iç in d e eksik birşey o la ra k b e lirle r ve b ö y lece k e n d in i
aynı z a m a n d a dışa çevirir.

§ 208
(2) B u dışa dönük etkinlik k e n d in i — ö z n e l E re k te iç in d e iç e riğ in
y anısıra dışsal nesnelliğin d e kapsandığı ü k e llik ile ö zd eş — tekillik
o la ra k ilk in dolaysızca n e s n e ile iliş k ile n d ir ir ve o n u b ir A raç
o la ra k k e n d in in e d in ir. K avram b u dolaysız güçtür, ç ü n k ü k e n d i
ile ö zdeş o lu m s u z lu k tu r ki o n d a n e s n e n in varlığı b a şta n so n a salt
düşünsel b ir varlık o la ra k b elirlen m iştir. — B ü tü n Orta Terim şim d i
etkinlik o la r a k K a v ra m ın b u iç g ü c ü d ü r ve A raç o la ra k nesne
K avram ile d o la y sız c a b irle ş m iş tir ve o n u n a ltın d a d u ru r.
S o n lu e r e k s e llik te o r ta te rim b ir b ir in e d ışsa l b u iki k ıp ıy a ,
296 M ANTIK BİLİMİ

e tk in liğ e ve A raç o la ra k h iz m e t g ö re n n e s n e y e ayrılmış birşey­


dir. Güç o la ra k e r e ğ in b u n e s n e ile b a ğ ın tıs ı ve o n u k e n d in e
a ltg ü d ü m lü k ılm ası dolaysızdır, — ta sım ın ilk öncülü b u d ıır — ,
a m a a n c a k k e n d i iç in v a ro la n d ü ş ü n s e llik o la ra k K a v ra m d a
n e s n e n in kend in d e h iç lik o la ra k k o y u ld u ğ u d ü z e y e d e k . B u
b a ğ ın tın ın ya d a ilk ö n c ü lü n kendisi orta terim olur, ki ay n ı
z a m a n d a kendi içinde tasım d ır, ç ü n k ü E re k b u b a ğ ın tı yoluyla,
e .d . iç in d e o n u n k a p s a n d ığ ı ve e g e m e n k a ld ığ ı e tk in liğ i
y o lu y la n e s n e llik ile b irle şir.

Ek. E reğ in y erin e getirilişi E reği olgusallaştırm am n dolaylı kipidir; a m a dolaysız


o lg u sa lla şm a d a eşit ö lç ü d e g erek lid ir. E rek n esn ey i dolaysızca kavrar, ç ü n k ü
n e s n e ü z e rin d e k i g ü ç tü r, ç ü n k ü E re k te tik e llik ve tik e llik te ise o d e n li d e
n e s n e llik k a p sa n m ıştır. — D irim li o la n ın b ir b e d e n i v a rd ır; r u h o n u d e n e ­
tim in e alır, k e n d in i o n d a dolaysızca n e sn e lle ştirm iş tir. in s a n r u h u n u n k e n d i
b e d en selliğ in i b ir a raç k ılm a d a n ö n c e yapacak çok şeyi vardır, in sa n ilkin b e d e ­
n in i b ir b a k ım a iyeliğine a lm a lıd ır, öyle ki bu b e d e n r u h u n u n a rac ı o labilsin.

§ 209
(3) E re k se l e tk in lik k e n d i A racı ile h e n ü z d ışa y ö n e lik tir, ç ü n k ü
E re k d e n e s n e ile ö z d e ş değildir; b ııııa g ö re o d a ilk in n e s n e ile
d o lay lı k ılın m a lıd ır. N e sn e o la ra k A raç b u ikinci öncülde ta sın ım
öteki, u c u ile, v a rsa y ıla n n e s n e llik ya d a g e re ç ile dolaysız b a ğ ın tı
iç in d e d ir. B u b a ğ ın tı şim d i E re ğ e hizmet eden ve g e rç e k lik le ri ve
ö z g ü r K avram ları E re k o la n d ü ze n ek sellik ve kim yasallık alan ıd ır,
iç in d e nesnel ş e y le rin k e n d ile r in i b ir b ir le r i ü z e r in d e a ş ın d ır ıp
o r ta d a n k a ld ır d ık la r ı b u s ü r e ç le r in g ü c ü o la ra k ö z n e l E re ğ in
k e n d in i onların dışında tu tm ası ve o n la rd a kendini saklayan olması,
— b u o lg u U s u n H ilesidir.

Ek. Us giiçlü olduğu d en li d e kurnazdır. H ile genel olarak dolaylı kılıcı etkinlikten
o lu şu r. Bu e tk in lik n e s n e le ri k e n d i öz d o ğ a la r ın a u y g u n o la ra k b irb irle ri
ü z e r in d e e tk im ey e ve b irb irle rin i tü k e tm e y e b ıra k ır ve b u s ü re c e d o ğ r u d a n
k arışm azk en g e n e d e salt kendi e re k le rin i y erin e getirir. Bu a n la m d a d e n e b ilir
ki T an rısa l K ayra d ü n y a ve sü re ç le ri k a rşısın d a sa ltık h ile o la ra k d avranır.
T a n rı in s a n la ra tikel tu tk u la rın ı ve ilg ilerin i b a ğ ışla m ıştır, ve b u n u n s o n u ­
c u n d a ortaya çıkan şey O nun niyetlerin in yerine g e tirilm esid ir ki, b u n la r O n u n
k u lla n m a k ta o ld u k la r ın ın a m a ç la d ık la rı e r e k le r d e n b ü tü n ü y le b a şk a d ırlar.

§ 210
O lg u s a lla şm ış e r e k b ö y le c e ö z n e l ve n e s n e lin ortaya koyulm uş
birliğidir. A m a b u b irlik özsel o la ra k öyle b ir y o ld a b e lirle n m iş tir
ki, ö zn e l ve n e s n e l y alnızca tek-yanlılıklanna g ö re yüksıizleştirilm iş
KAVRAM Ö Ğ R ET İSİ 297

ve o r ta d a n k ald ırılm ış, a m a n e s n e l o la n ise ö z ğ iir K avram o la ra k


E re ğ e ve b ö y le lik le o n u n ü z e r in d e k i g ü c e b a ğ ım lı ve u y u m lu
kılınm ıştır. E re k k e n d in i n e sn e l o la n a karşı ve o n d a saklar, ç ü n k ü
tek-yanlı ö z n e l, e.d . tik e l o lm a s ın ın y a n ıs ıra o d e n li d e s o m u t
ev renseldir, ik isin in k e n d in d e v aro la n özdeşlik lerid ir. B u ev ren sel,
y aln ızc a k e n d i iç in e y an sım ış o la ra k , içerik tir ki ta s ım ın tü m ü ç
ucu ve b u n la r ı n d e v im le ri b o y u n c a aynı kalır.

§211
A m a so n lu E re k se llik te g id e re k y e rin e g e tirilm iş E re k b ile k e n d i
iç in d e b ö lü n m ü ş b irş e y d ir — tıp k ı o r ta te rim ve b a ş la n g ıç ta k i
E re k d u r u m u n d a o lm u ş o ld u ğ u gibi. B u n a g ö r e sa lt h a z ır b u lu ­
n a n g e re ç ü z e r in e dışsal o la ra k v e rile n b iç im o rta y a ç ık m ıştır ki,
s ın ırlı E re k -iç e riğ i n e d e n iy le b e n z e r o la ra k o lu m s a l b ir b e lir le ­
n im d ir. E rişile n E re k b u n a g ö re s a lt b ir n e s n e d ir ki, y in e b a ş k a
E re k le r iç in a r a ç ya d a g e re ç tir, ve b u sonsuza d e k b ö y le g id e r.

§212
A m a E re ğ in o lg u sa lla şm a sın d a kendinde o lm u ş o la n şey tek-yanlı
öznelliğin ve o n u n k arşısın d a b u lu n a n n e s n e l bağ ım sızlık g ö r ü n ü ­
ş ü n ü n o r ta d a n k a ld ırılm ış o lm a sıd ır. A ra c ın e le g e ç ir iliş in d e
K avram k e n d in i n e s n e n in kendinde v a r o la n ö z ü o la ra k k o y a r;
d iiz en e k sel ve kim yasal s ü re ç le rd e n e s n e n in bağım sızlığı kendinde
d a h a ş im d id e n y itip g itm iştir, ve b u n la r ı n E re ğ in e g e m e n liğ i
a ltın d a işle y e n s ü r e ç le r in d e o b a ğ ım s ız lık gö rü n ü şü , K a v ra m a
karşı d u r a n o lu m su z yan o rta d a n kalkm ıştır. A m a y e rin e g etirilm iş
E reğ in yalnızca A raç ve g ere ç o la ra k b e lirle n m iş o lm ası o lg u s u n d a
b u n e s n e h e m e n k e n d in d e boş birşey, sa lt d ü şü n se l b irşey o la ra k
ortaya koyulur. Böylelikle içerik ve biçim karşısavı d a yitm iştir. E re k
b iç im - b e lir le n im le r in in o r ta d a n k a ld ır ılm a s ı y o lu y la k e n d i n i
k en d isi ile b irle ştird iğ i için, b iç im k e n d i ile özdeş o la ra k , b ö y le ce
iç e rik o la r a k k o y u lu r, öyle ki biçinı-etkinliği o la ra k K a vra m s a lt
kendini içerik o la ra k alır. Ö yleyse g e n e l o la ra k b u sü re ç y o lu y la d ır
ki E re k K a v ra m ın ın n e o lm u ş o ld u ğ u ortaya koyulur, ö z n e l ve
n e s n e lin ken d in d e varolan b irliğ i şim d i kendi için va ro la n b ir lik
o la ra k b u lu n u r . B u İdeadır.

Ek. E re ğ in s o n h ılu ğ u o n u n o lg u sa lla şm asın d a a ra ç o la ra k k u lla n ıla n g e re c in


salt dışsal o la ra k o n u n a ltın a a lın m a sı ve o n a u y u m lu k ılın m ası o lg u s u n d a
yatar. O ysa g e r ç e k te n e s n e kendinde K a v ra m d ır, ve K a v ram E r e k o la r a k
n e s n e d e o lg ıısallaştığ ı için, bıı yaln ızca n e s n e n in k e n d i öz iç in in b e lirişid ir.
N e sn e llik b ö y lec e b ir b a k ım a salt b ir ö r t ü d ü r ki a ltın d a K avram gizli yatar.
298 M ANTIK BİLİM İ

S o n lu d a E re ğ e g e r ç e k te n e riş ild iğ in i yaşayam ayız ya d a gö rem ey iz. Sonsuz


E re ğ in y e rin e g e tirilm e si y alnızca o n ıı h e n ü z y e rin e g e tirilm e m iş gibi g ö rm e
a ld a n m a c a s ın ın o r t a d a n k a ld ırılm a s ın d a n o lu şu r, iyi, sa ltık iyi, k e n d in i
so n su za d e k d ü n y a d a y e rin e g etirir, ve s o n u ç o n u n d a h a ş im d id e n k e n d in d e
ve k e n d i iç in y e r in e g e tirilm iş o lm a sı ve b u n u n iç in ilk in b iz i b e k le m e
g e re k sin im in d e o lm a d ığ ıd ır, iç in d e yaşam akta o ld u ğ u m u z a ld a n m a c a b u d u r,
ve aynı z a m a n d a d ü n y a y a ilg in in te m e li o la n e tk in le ş tiric i ilke d e yaln ızca
o d ıır. K e n d i s ü r e c in d e İ d e a k e n d in i b u a ld a n m a c a y a p ar, b ir ‘b a şk a sı’n ı
k a rşısın a koyar, ve e d im i b u a ld a n ışı o r ta d a n k a ld ırm a k ta n oluşur. A n c a k b u
Y a n ılg ıd a n d ır ki G e rç e k lik o rtay a çıkar, ve y anılgı ile ve s o n lu lu k ile u z la şm a
b u r a d a yatar. B aşkalık ya d a Y anlışlık, o r ta d a n k a ld ırılm ış o la ra k , k e n d isi
G e rç e k liğ in z o ru n lu b ir k ıpısıdır, — G e rç e k lik ki, y aln ız ca k e n d in i k e n d i öz
s o n u c u y a p a ra k v a ro lu r. ... .. ._ '

' .. c ‘ "

idea
. §213
İd e a kendinde ve kendi için G e rç e k o la n d ır, K avram ve Nesnelliğin
sa ltık birliğidir. İ d e a l / d ü ş ü n s e l iç e riğ i b e l ir le n im le r i iç in d e k i
K a v ra m d a n b a ş k a b irşe y d e ğ ild ir ; r e e l / o l g u s a l iç e riğ i y a ln ız c a
K av ram ın k e n d in e b e lirli-v a rlık la r b iç im in d e v e rd iğ i b e liıiş id ir,
ve b u şek li id e a lliğ in d e k a p a y a ra k k e n d i g ü c ü iç in d e ve b ö y le ce
k e n d in i o n d a tu ta r.
“Saltık İd ea d ır” ta n ım ın ın şim d i k e n d isi sa ltık tır. T ü m ö n c e k i
ta n ım la r b u n a g e ri d ö n e rle r. — id e a Gerçekliktir; ç ü n k ü G erçek ­
lik N e sn e lliğ in K avram a karşılık d ü şm e sid ir, — dışsal şey lerin
b e n im ta s a rım la rım a karşılık d ü ş m e le ri d eğ il; b u n la r yalnızca
bu tekil ‘ben ’ ta r a f ı n d a n ta ş m a n d o ğ r u ta s a r ım la r d ır . I d e a d a
11 e ‘b u , ’ n e ta s a rım la r, 11 e d e d ışsal şe y le rle h iç b ir ilg im iz
y o k tu r. — A m a g e n e d e e d im s e l o la n herşey g e r ç e k o ld u ğ u
ö lç ü d e İ d e a d ır ve g e r ç e k liğ in e a n c a k İ d e a y o lu y la ve o n u n
g ü c ü y le iy e d ir. T ek il v a rlık id e a n ın h e r h a n g i b ir y a n ıd ır, ve
b u n a g ö re o n u n iç in d a h a b aşk a e d iıııs e llik le r d e g e r e k ir ki,
b u n la r d a y in e ö z e l o la ra k k e n d ile r i iç in k a lıc ı g ö r ü n ü r le r ;
a n c a k h e p b ir lik te o n la r d a ve b a ğ m tıla r m d a d ır ki K av ram
o lg u sallaşır. T ekil o la n k e n d i için K av ram ın a k arşılık d ü şm e z;
b elirli-v arlığ m m b u sın ırlan m ışlığ ı so n lu lu ğ u n u ve yitişini o lu ş­
tu ru r.
KAVRAM Ö Ğ RETİSİ 299

İ d e a n ın k e n d is i herhangi birşeyin İd e a s ı o la ra k a lın m a ­


m a lıd ır, tıp k ı K av ram ın d a y a ln ız c a b e lir li K av ram o la r a k
a lın m a m a s ı g e r e k tiğ i gibi. S a ltık tek bir e v re n s e l I d e a d ır ki,
b ir yargı ed im iy le k e n d in i b e lirli İd e a la r Dizgesine tik e lle ştirir;
a m a b u n la r ın d o ğ a sı y alnızca te k b ir Id e a y a , G e rç e k lik le rin e
g e r i d ö n m e k tir . B u y a rg ıd a n ç ık a n şey İ d e a n ın ilk olarak
y a ln ız c a b ir ic ik e v re n se l Töz o ld u ğ u , a ıııa a ç ın m ış , g e r ç e k
e d im se lliğ in iıı ise Özne o la ra k ve b ö y le ce T in o la ra k v a ro lm a k
o ld u ğ u d u r .
B a şla n g ıç ve d e s te k n o k ta la r ı iç in b ir va ro lu şu o lm a d ı­
ğ ın d a n İ d e a sık sık sa lt m a n tık sa l b ir b iç im se llik o la ra k alınır.
Böyle b ir g ö rü ş v a ro la n şeyi ve h e n ü z İd ea y a d e k işley em em iş
tüııı d a h a ö te b e lirle n im le ri sözde olgusallık ve g e rç e k edimsellik
sayan y ak laşım lara b ırak ılm alıd ır. — Id eay ı salt soyut birşeym iş
g ib i a la n d ü ş ü n c e d e eşit ö lç ü d e yanlıştır. İd e a gerçek-oiınayan
lıe rş e y in k e n d in i o n d a tü k e tm e s i ö lç ü s ü n d e h iç k u ş k u s u z
so y u ttu r; a m a k e n d is in d e özsel o la ra k som uttur, ç ü n k ü ö zg ü r,
k e n d i k e n d isin i ve böylelikle o lgıısallığa b e lirle y e n K avram dır.
İd e a b iç im se l-so y u t b irşe y o la b ilir, a ıııa a n c a k K av ram — ki
ilkesi b u d ıır — o ld u ğ u gibi, e.d . kendi içine olum suz geri dönüş
o la ra k ve öznellik o la ra k değil, a m a so y u t b irlik o la ra k alın ac ak
o lu rs a .

Ek. G e rçe k lik ile ilk o la ra k birşeyin nasıl olduğunu bilmem anlaşılır. Bıı g e n e d e
salt b ilin ç ile b a ğ ın tı iç in d e k i g e rçe k lik ya d a b içim se l g e rçe k lik tir, y aln ız ca
d o ğ ru lu k tu r. B u n a karşı d a h a d e rin a n la m ın d a G erçek lik N esnelliğin K avram
ile ö zd eş o lm a s ın d a n olu şu r. G e rçe k liğ in b u d e r in a n la m ı ö rn e ğ in gerçek b ir
devlet ya d a gerçek b ir s a n a t çalışm ası söz k o n u su e d ild iğ in d e k e n d in i gösterir.
Bu n e s n e le r o lm a la rı gerektiği gibi o ld u k la rı, e .d . o lg u sa llık la rı K a v ram ların a
karşılık d ü ştü ğ ü z a m a n gerç£kûr\er. Böyle g ö rü ld ü ğ ü z am an , g e rç e k o lm a m a k
b ir b a k ım a k ö tü o lm a k la aynı şeydir. K ö tü b ir in sa n g e rç e k o lm a y a n b ir
in sa n d ır, e .d . K av ram ı ya d a b e lirle n im i ile u y u m iç in d e d a v ra n m a y a n b ir
insandır. K avram ve o lgusallığın ö zd eşliğ in d en b ü tü n ü y le yoksun b irşey h iç b ir
kalıcılık g ö ste re m e z . K ötü ve g erçeğ e-ay k ırı şe y ler b ile a n c a k o lg u sa llık la rı
h e n ü z h e r h a n g i b ir y o ld a K avram ları ile b a ğ d a ş tığ ı su re c e vardırlar. B aştan
s o n a k ö tü ya d a K av ram a aykırı o la n tam b u n e d e n le k e n d i iç in d e yiteridir.
Y alnızca K avram y o lu y la d ır ki şeyler d ü n y a d a k a lıc ılık la rın ı b u lu rla r, ya da,
dinsel ta sa rım d ilin d e an latılırsa, şeyler a n c a k o n la ra içkin tan rısal ve b öylece
yaratıcı d ü ş ü n c e yoluyla şeyler o la ra k v a ro lu rla r. — Id e a söz k o n u su o ld u ğ u
z a m a n , b u n u n l a ilk in u z a k ta , ö te -y a n d a d u r a n b irşe y i ta s a rım la m a m a k
gerekir. Id e a , te rs in e , b a şta n so n a şim d id e b u lu n a n d ır ; ve b e n z e r o la ra k h e r
b ilin ç te d e b u lu n u r, ü ste lik b u n e d e n li b u la n ık ve s ö n ü k o lsa bile. — D ünyayı
b u y u k b ir b ü tü n o la ra k ta s a rım la rız ki, T a n rı ta r a f ın d a n y a ra tılm ıştır, ve
300 M ANTIK BİLİM İ

d a h a s ı öyle b ir y o ld a y a ra tılm ış tır ki o n d a T a n rı bize k e n d in i serg iler. Y ine


dünyayı tanrısal K ayra ta ra fın d a n yönetiliyor o la ra k d a tasarım larız, ve b u n u n
im le m i d ü n y a d a k i b irb iri-d ışın d a lığ m so n su za d e k o n u ü re tm iş o la n b irliğ e
g e ri g ö tü rü ld ü ğ ü ve o n u n la u y u m lu o lara k saklandığıdır. -— F elsefen in am acı
h e r z am an yalnızca Id e a n ın d ü şü n c e yoluyla b ilin m esi o lm u ş, ve felsefe a d ın a
y a raşır h e rşe y h e r z a m a n a n la k için salt b ö lü n m ü ş lü ğ ü iç in d e g e ç e rli o la n ın
sa ltık b irliğ in in b ilin c i ü z e r in e k u ru lm u ş tu r. — A rtık I d e a n ın G e rç e k lik
o ld u ğ u n u n ta n ıtım iste m e k için g e çtir; d ü ş ü n c e n in b u n o k ta y a d e k s ü re n
b ü t ü n b ir ç ık a rsa m a sı ve g e lişim i b u ta n ıtla m a y ı k a p sa r. I d e a b u s ü re c in
s o n u c u d u r — a m a b u g e n e d e san k i Id e a yalnızca dolaylıym ış, k e n d in d e n
b aşk a birşey yoluyla dolaylı birşeym iş gibi an laşılm am alıdır. T ersine, Id e a k e n d i
s o n u c u d u r ve b ö y le o la r a k e şit ö lç ü d e d o lay lı ve d olaysızdır. B u ra y a d e k
ird e le n e n V arlık ve O z ve ayrıca K avram ve N e sn e llik b a sa m a k la rı b u ayrım ları
iç in d e sü re k lilik le ri o la n ve k e n d i ü z e rle r in e d a y a n a n şe y ler d e ğ ild irle r;
tersin e , k e n d ile rin i eytişim sel o lara k ta n ıtla m ış la rd ır ve g e rçe k lik leri yalnızca
Id e a n ın k ıp ıla rı olm ak tır.

§ 214
İ d e a Us o la ra k (b u t/su n g e rç e k felsefi a n la m ıd ır) , b u n d a n b aşk a
özne-nesne o la ra k , ideal ve reelin (d ü şü n sel ve olgusalın), so n lu ve
sonsuzun, ruh ve bedenin birliği o la ra k , edimselliğini kendi kendisinde
taşıyan olanak o la ra k , doğası salt varolan olarak kavranabilen o la ra k
vb. g ö r ü le b ilir , ç ü n k ü o n d a tü m a n la k iliş k ile ri, a ıııa k e n d i
iç le rin e sonsuz g e ri-d ö n ü şle ri ve ö zü ıılü -ö zd e şlik leri iç in d e k ap sa­
n ırla r.
A n la ğ ın İ d e a ü z e r in e s ö y le n e n h e rş e y i k e n d i iç in d e çelişkili
o la ra k g ö s te r m e k g ib i kolay b ir işi v a rd ır. B u e ş it k o la y lık la
g e r i ç e v rile b ilir, ya d a d a h a d o ğ r u s u b u iş İ d e a d a ş im d id e n
y e r in e g e tir ilm iş tir ; — b ir iş ki, U s u n iş id ir ve h iç k u şk u su z
a n la ğ ın k i d e n li kolay değildir. — A n lak Id e a n m k e n d i k en d isi
ile ç e liş tiğ in i g ö s te re b ilir, ç ü n k ü ö r n e ğ in ö z n e l y a ln ız c a
ö z n e ld ir ve n e s n e l ise te rsin e o n a k arşıttır, V arlık K a v ram d an
b ü tü n ü y le b a şk a b irşe y d ir ve b u n e d e n le o n d a n tü re tile m e z ;
y in e , s o n lu y a ln ız c a s o n lu d u r ve s o n s u z u n ta m k a rş ıtıd ır,
öyleyse o n u n la ö z d e ş o la m a z — ve b u tü m b e lir le n im le r
a ç ıs ın d a n bö y le g id e r; oysa M a n tık ta n ı k a rşıtın ı g ö ste rir: sa lt
ö z n e l o lm a sı g e r e k e n ö z n e l, sa lt so n lu o lm a sı g e r e k e n so n lu ,
salt so n su z olm ası g e re k e n sonsuz vb. h iç b ir g erç ek lik taşım az,
. k e n d is i ile ç e liş ir ve k a rş ıtın a g e ç e r; b u y ü z d e n b u g eç iş ve
iç in d e u ç la rın o r ta d a n k ald ırılm ış o la ra k , b ir e r g ö rü n ü ş ya d a
k ıp ı o la ra k b u lu n d u k la r ı birlik, k e n d in i o n la rın G e rç e k lik le ri
o la ra k se rg ile r.
KAVRAM Ö Ğ R ET İSİ 301

İd eay ı ele alm aya y ö n e le n a n la m a çifte b ir y an lış-an lam ay a


d ü şe r, ve ilk olarak id e a n ın u çla rın ı — ki birlikleri içersinde
o ld u k la r ı s ü r e c e n a sıl a n la tıld ık la r ın ın b ir ö n e m i y o k tu r —
s o m u t b ir lik le r i iç in d e k i a n la m ve b e lir le n im d e değil, a m a
sa n k i b u n u n d ış ın d a k i soyutlam alarm ış g ib i alır. A ra la rın d a k i
b ağ ın tıy ı d a eşit ö lç ü d e yanlış an lar, ü ste lik kesin o la ra k o rtay a
k o y u ld u ğ u z a m a n b ile ; b ö y le c e ö r n e ğ in g id e re k y a r g ıd a k i
koşacın d o ğ a s ın ı b ile g ö z d e n k a ç ırır, o n u n te k il o la n ın , e .d .
ö z n e n in , o d e n li d e te k il o lm a d ığ ın ı, te r s in e b ir e v r e n s e l
o ld u ğ u n u b ild ird iğ in i g ö rm e z . — ik in c i olarak, a n la k k e n d i
k e n d is i ile ö z d e ş I d e a m ıı k e n d i o lu m su zu n u , çelişkiyi k a p s a ­
d ığ ı b iç im in d e k i kendi d e rin -d ü ş ıin c e s in i İ d e a n ın k e n d i iç in e
d ü ş m e y e n dışsal b ir d ü ş ü n c e o la ra k g ö rü r. A n ıa g e r ç e k te b u
d ü ş ü n c e a n la ğ a ö z g ü b ir b ilg e lik d e ğ ild ir, te rs in e İ d e a n ın
k e n d isi ey tişim d ir ki so n su z a d e k k e n d i ile ö zd eş o la n ı a y rım ­
laşm ış o la n d a n , ö z n e li n e s n e ld e n , s o n lu y u s o n s u z d a n , r u h u
b e d e n d e n a y ırır ve a y ır d e d e r ve s a lt b u d ü z e y e d e k b e n g i
yaratış, b e n g i d irim se llik ve b e n g i T in d ir. A m a b ö y lece k en d isi
soyııt an la ğ a geçiş ya d a d a h a d o ğ r u s u k e n d in i o n a çe v iriş
o ld u ğ u iç in , o d e n li d e b e n g i Ğ itur; ve E y tişim d ir ki, yiııe b u
tü r lü lü k d ü z e y in d e k i a n la ğ ın k e n d i s o n lu d o ğ a s ın ı ve ü r ü n ­
le rin in yanlış b ağım sızlık g ö r ü n ü ş ü n ü a n la m a sın ı sa ğ lar ve b u
t ü r lü lü ğ ü b irliğ e g e ri g e tirir. B u ç ifte d e v im n e z a m a ıısa l
o la ra k n e d e h e r h a n g i b ir b a şk a y o ld a ay rılm ış ya d a ay rım lı
o lm a d ığ ı için — yoksa yine soyut a n la k o lu r d u — , İd e a B aşka­
d a K e n d in in b e n g i se z g isid ir; K a v ra m d ır ki, n e s n e lliğ in d e
ken d i k e n d isin i y e r in e g e tirm iş tir, n e s n e d ir ki, iç ereksellik tir,
ö zsel ö z n e llik tir.
İd e a y ı a n la m a n ın değişik yolları — id e a l ve r e e lin , so n lu
ve so n su zu n , özdeşlik ve ayrım ın vb. b ir liğ i o la ra k — az y a d a
çok biçimseldirler, ç ü n k ü belirli K avram ın h e rh a n g i b ir b a sa m a ­
ğ ın ı g ö ste rirler. Y alnızca K avram ın k en d isi ö z g ü rd ü r ve g e rç e k
evrenseldir; öyleyse İ d e a d a K a v ra m ın belirliliği o d e n li d e sa lt
K av ram ın k en d isid ir, — b ir n e sn e llik ki, o n d a K avram k e n d in i
e v re n s e l o la ra k s ü r d ü r ü r ve o n d a s a lt k e n d i ö z b e lir liliğ in i,
b ü tü n s e l b e lirliliğ i taşır, id e a sonsuz ya rg ıd ır ve b ıın u ıı y a n ­
la rın ın h e r b iri b ağ ım sız b ü tü n lü k tü r ve h e r b iri sa lt k e n d in i
ta m a m la m a k la o d e n li d e ö te k in e g e ç m iştir. B aşk a h iç b ir
b e lir li K av ram K a v ra m ın k e n d is i ve Nesnellik o la ra k h e r iki
y a n ın d a ta m a m la n m ış b u b ü tü n lü k d e ğ ild ir.
302 MANTIK BİLİMİ

§ 215
İd e a özsel o la ra k Süreçtir, ç ü n k ü özdeşliği a n c a k saltık o lu m su zlu k
ve d olayısıyla ey tişim sel o ld u ğ u ö lç ü d e K av ram ın sa ltık ve ö zg iir
ö z d e ş liğ id ir. Ö y le b ir ile rle y iş tir ki, o n d a K av ram te k illik o la n
e v re n s e llik o la r a k k e n d in i n e s n e lliğ e ve b u n a k a rşı k a ışısa v a
b e lir le r , ve K av ram ı tö z ü o la ra k a la n b u d ışs a llık k e n d in i iç k in
ey tişim i y o lu y la öznelliğe g e ri g etirir.
İ d e a (a) süreç o ld u ğ u iç in , S a ltık iç in “s o n lu ve s o n s u z u n ,
d ü ş ü n c e ve v a rlığ ın vb. birliği” g ib i a n la tım la r, p e k ç o k k ez
a n ım sa tıld ığ ı g ibi, y an lıştırlar; ç ü n k ü b irlik soyut, dingin kalıcı
ö zd e şliğ i a n la tır. I d e a (b) öznellik o ld u ğ u iç in , o a n la tım yolu
b ir kez d a h a yanlıştır, ç ü n k ü o b irlik g e rç e k b irliğ in “ kendinde”-
sini, “ tözseFin i anlatır. S onsuz böylece so n lu ile yalnızca yiiksüz-
leştirilmiş o la ra k g ö r ü n ü r , ve ö z n e l n e s n e l ile, d ü ş ü n c e v arlık
ile. A m a id e a n ı n olum suz b ir liğ in d e s o n s u z b a ş ta n s o n a
s o n lu n u n ü z e rin e yayılır, ve d ü şü n c e v arlığ ın ü z e rin e , ö zn e llik
n e s n e lliğ in ü z e rin e . Id e a n m b irliğ i ö z n e llik , d ü ş ü n c e , so n su z ­
lu k tu r ve b ö y le ce töz o la ra k İ d e a d a n özsel o la ra k ay rıd ır, tıp k ı
b u üste ya yıla n ö z n e lliğ in , d ü ş ü n c e n in , s o n s u z lu ğ u n k e n d in i
y a rg ıd a ve b e lir le m e d e in d irg e d iğ i tek-yanlı ö zn e llik , tek-yanlı
d ü ş ü n c e ve te k -y an lı s o n s u z lu k ta n a y ırd e d ile c e k o lm a sı gibi.

Ek. B ir siireç o la ra k Id e a g e lişim in d e ü ç b a sa m a k ta n geçer. Id e a n m ilk b içim i


Yaşamdır, e .d . dolaysızlık b iç im in d e k i Id e a . ik in c i b iç im ise dolay lılık ya d a
ayrım b içim id ir, ve b u Bilgi o la ra k İd e a d ır ki, kuram salve kılgısal İd e a o la ra k
ikili b ir şekil iç e rs in d e g ö r ü n ü r. B ilgi s ü re c i so n u c u o la ra k ay rım yoluyla
varsıllaşm ış b irliğ in y e n id e n k u ru lm a sın ı g e tirir ve b u ise I d e a n m ü ç ü n c ü
b içim in i verir, — saltık Idea. Saltık İd e a m antıksal sü re c in son b asam ağ ı o lara k
k e n d in i aynı z a m a n d a g e rç e k ilk ve salt k endisi yoluyla v a ro la n o la ra k tanıtlar.

' . ' a. Yaşam

/ " §216 " * ' 1


Dolaysız Id e a Yaşamdır. Kavram ru h o la ra k b ir bedende o lg u sallaşır
ki, r u h b u n u n d ış s a llığ ım n dolaysızca k e n d in i k e n d is i ile b a ğ n ı-
tılay a n evrenselliğidir; a m a o d e n li d e o n u n tikelleşınesidir, öyle
k i b e d e n o ııd a k i K a v ra m -b e lirle ııim in d e n b a ş k a h iç b ir a y rım ı
a n la tm a z ; s o n o la ra k , r u h so n su z o lu m s u z lu k o la ra k tekillik tir,
— b irb iri-d ış ın d a lık o la ra k v a ro la n n e s n e lliğ in in ey tişim i, ki b u
n e s n e lliğ i b a ğ ım sız k a lıc ılık g ö r ü n ü ş ü n d e n ö z n e lliğ e g e r i g ö tü ­
rü r, öyle ki tü m ü y e le r eşit ö lç ü d e k arşılık lı o la ra k kıp ısal araçlar
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 303

ve k ıp ıs a l e r e k le r d ir ve Y aşam , başlangıçtaki tik e lle ş m e ik e n ,


olum suzca ken d i için v a ro la n b ir lik o la ra k so n u ç la n ır ve b e d e n -
sellikte eytişim sel o la ra k salt k e n d i k en d isi ile birleşir. — B u yo ld a
Yaşam özsel o la ra k dirimli birşeydir, ve d olaysızlığ ın a g ö re bu tekil
dirim li şeydir. S o n lu lu k b u a la n d a I d e a n ın dolaysızlığı n e d e n iy le
r u h ve b e d e n in ayrılabilir o lm a la rı b e lir le n im in i taşır; b u d irim li
o la n ın ö lü m lü lü ğ ü n ü o lu ş tu ru r . A m a a n c a k d ir im li ö ld ü ğ ü
z a m a n d ır ki I d e a n ın iki y an ı ayrı b ir e r bileşen o lu rla r.

Ek. B e d e n in tekil ü yeleri n e iseler an ca k b irlik leri yoluyla ve bu birlik ile b a ğ ın tı


iç in d e o d u r la r . B öylece, A ris to te le s ’in d a h a ö n c e b e lir ttiğ i g ibi, ö r n e ğ in
b e d e n d e n k o p a rılm ış b ir el h e n ü z a d a g ö re b ir eld ir, a m a o lguya g ö re değ il.
— A n lağ ın b akış a ç ısın d a n Y aşam dan ç o ğ u kez gizem li b irşey o la ra k söz e d ilir
ve g e n e l o la ra k kavranılm az o lara k g ö rü lü r. A m a a n la k g e n e d e b ö ylelikle salt
k e n d i s o n lu lu k ve h iç liğ in i e le verir. Y aşam g e rç e k te k a v ra n ılm a z b irşe y
o lm a k ta n ö ylesine u z a k tır ki, o n d a te rs in e ö n ü m ü z d e K avram ın k e n d is in i ve
d a h a d o ğ r u s u K av ram o la r a k v a ro la n dolaysız Id e ay ı b u lu r u z . B ö y lelik le
h e m e n Y aşam ın eksikliği d e anlatılm ış olur. Bu eksiklik K avram ve olgusallığm
b u r a d a h e n ü z b irb irle rin e g e rç e k te n karşılık d ü şm e m e le rin d e n oluşur. Y aşam
K avram ı ru h tu r , ve bu K avram b e d e n i olg n sallığ ı o la ra k alır. R u h b ir b a k ım a
b e d e n s e lliğ in in ü z e rin e yayılm ıştır ve böylece ilkin salt duyulm ayandır, h e n ü z
ö zgür kendi-için-varlık değildir. Yaşam sü re ci h e n ü z yüklü oldu ğu dolaysızlığın
ü s te s in d e n g e lm e k te n olu şu r, ve bu sü re ç , ki k e n d is i y in e b ir ü ç lü sü re ç tir,
so n u c u o la ra k yargı b iç im in d e k i Ideayı, e .d . Bilgilenme o la ra k Ideayı alır.

§217
D irim li k e n d ilik b ir ta s ım d ır ki k ıp ıla r ın ın k e n d ile r i k e n d i
iç le r in d e b i r e r d iz g e ve b i r e r ta s ım d ır (§ 198, 2 0 1 , 2 0 7 ); a m a
b u n la r e tk in ta sım la r ve sü re ç le rd ir, ve d irim lin in ö zn e l b irliğ in d e
salt bir sü re ç o lu ştu ru rla r. D irim li böy lece k e n d i ile b irle ş m e s in in
s ü r e c id ir ve b u n u n k e n d isi üç süreç iç in d e n g eçer.

§218
(1) B irin c isi d ir im lin in k e n d i içersindeki sü re ç tir. B u s ü r e ç te
k e n d in i k e n d i k e n d is in d e b ö le r ve b e d e n s e lliğ in i n e s n e s in e ,
örgensel-olmayan d o ğ a s ın a in d ir g e r. B u b e d e n s e llik , g ö r e li d ışsal
b irşe y o la ra k , k e n d i k e n d is in d e k ıp ıla rın ın ay rım ve k a rş ıtlık la rı
iç e r s in e g e ç e r; b u k ıp ıla r k e n d ile r in i k a rşılık lı o la ra k a d a r, h e r
b ir i ö te k in i k e n d in e b e n z e ş tir ir ve k e n d i k e n d in i ü r e t e r e k
s ü r d ü r ü r . A m a ü y e le rin b u e tk in liğ i y a ln ız c a ö z n e n in b ir e tk in ­
liğ id ir ki, ü r ü n l e r i o n a g e r i d ö n e r , ve b ö y le c e b u ü r ü n l e r d e
y a ln ız c a ö z n e ü re tilir, e.d . ö z n e k e n d in i y aln ızc a y e n id e n -ü re tir.
304 MANTIK BİLİMİ

Ek. D irim lin in k e n d i iç e rsin d e k i s ü re ç d o ğ a d a D uyarlık, İrk ilirlik ve Ü re m e


gibi üçlü b ir b içim taşır. D u yarlık o la ra k d irim li varlık dolaysız yalın k e n d i ile
b a ğ ın tıd ır, r u h t u r ki b e d e n in in h e r y e rin d e b u lu n u r, ve b e d e n s e l b ö lü m le rin
b irb irle rin e d ışsallık ların m o n u n için h iç b ir g erçekliği yoktur. İrkilirlik o la ra k
d irim li v a rlık k e n d i iç in d e b ö lü n m ü ş g ö r ü n ü r, ve Ü re m e o la ra k ü y e le rin in
ve ö rg e n le r in iıı iç a y rım la rın d a n k e n d in i s ü re k li o la ra k y e n id e n o lu ş tu ru r.
D irim li o la n sa lt b u k e n d in i k e n d i iç e rs in d e s ü re k li o la ra k y e n ile y en s ü re ç
o la ra k vardır. . .

§219
(2) A m a K a v ra m ın yargısı ö z g ü rc e nesnel o la n ı b a ğ ım sız b ir
b ü tü n lü k o la ra k k e n d i d ışın a b ırak m ay a ile rle r; ve d irim li o la n ın
k e n d i ile o lu m s u z b a ğ ın tıs ı, dolaysız te k illik o la ra k , o n u n la
k a rş ıtlık iç in d e d u r a n ö rg e n s e l-o lm a y a n b ir D o ğ a va rsa yım ın d a
b u lu n u r. D irim lin in b u o lu m su zu o d e n li d e o n u n k e n d i K avram -
k ıp ısı o ld u ğ u iç in , aynı z a m a n d a s o m u t b ir e v re n se l o la n d ir im ­
lid e b ir eksiklik o la ra k b u lu n u r. N e sn e n in kendinde b ir h içlik o la ra k
o r ta d a n k a ld ır ılm a s ın ı sa ğ la y a n e y tişim ö z -p e k in liğ i iç in d e k i
d ir im lin in k e n d i e tk in liğ id ir — d ir im li ki, örgensel-olmayan b ir
D o ğ ay a k a rşı b u s ü re ç te b ö y lelik le kendi kendisini saklar, geliştirir
ve nesnelleştirir.

Ek. D irim li v arlık ö rg e n sel-o lm a y a n b ir D o ğ a ile k arşıtlık iç in d e d u r u r ve o n a


karşı o n u n ü z e rin d e k i g ü ç o la ra k d a v ra n a ra k o n u k e n d in e b e n z e ş tirir ya d a
ö z ü m s e r. B u s ü r e c i n s o n u c u k im y a sa l s ü r e ç d u r u m u n d a o ld u ğ u g ib i
b ir b ir le rin e k a rşıt o la ra k d u r a n iki y a n ın b a ğ ım sız lığ ın ı o r ta d a n k a ld ıra n
yansız b ir ü rıın d e ğ ild ir; tersin e , d irim li varlık k e n d in i o n a karşı d ire n e m e y e n
b a şk a sı ü z e r in e y ayılan b ir g ü ç o la ra k ta n ıtla r. D irim li v a rlık ta r a f ın d a n
a ltg ü d ü m lü k ılın a n ö rg e n s e l-o lm a y a n D o ğ a b u n d a n k a ç ın a m a z , ç ü n k ü
ken dinde kendi için Y aşam o la n la aynı şeydir. D irim li o la n b ö y lec e b a şk a sın d a
sa lt k e n d is i ile b irleşir. R u h b e d e n d e n sıy rılır sıyrılm az n e s n e lliğ in ö ğ e se l
g ü ç le rin in o y u n u başlar. Bu g ü ç le r ö rg e n se l b e d e n d e s ü re ç le rin i b a şla tm a k
için b ir b a k ım a sü re k li o la ra k sıç ram a n o k ta s ın d a d u r u r la r ve Y aşam b u n la r a
ka rşı sü re k li b i r savaşım dır.

§ 220
(3) ilk s ü r e c in d e k e n d i iç in d e ö z n e ve K avram o la ra k d a v ra n a n
d ir im li b irey , ik in c i s ü r e c i y o lu y la d ışsa l n e s n e lliğ in i k e n d in e
b e n z e ş tir ir ve b ö y le c e o lg u sa l b e lirliliğ i kendi içinde koyar, ve
b ö y le c e şim d i kendinde T ü r [ G attung] ya d a tö zsel e v re n se llik tir.
T ü r ü n tik e lle ş m e s i ö z n e n in k e n d i t ü r ü n ü n bir başka öznesi ile
b a ğ ın tısıd ır, ve yargı T ü r ü n b u b öylece b irb irle rin e karşı b e lirle n ­
m iş b ir e y le r i ile iliş k ile rid ir; — Eşeysel-Ilgi.
KAVRAM Ö Ğ R ET İSİ 305

§ 221
T ü rü n s ü re c i tü r ü kendi-için-varlığa g etirir. Y aşam h e n ü z do lay sız
İ d e a o ld u ğ u iç in , b u s ü re c in ü r ü n ü iki y a n a b ö lü n ü r. B ir y a n d a
g e n e l o la ra k d irim li birey, ki ilk in d o lay sız o la ra k v a rsa y ılm ıştı,
şim d i dolaylı ve üretilm iş b irşe y o la ra k o rta y a ç ık a r; ö te y a n d a
d irim li tekillik, ki ilk d o la y sız lığ ı n e d e n iy le e v re n s e lliğ e k a rş ı
o lum suz o la ra k d a v ra n ır, b u n u n g ü c ü n d e yiter.

Ek. D irim li ö lü r, ç ü n k ü ç elişk id ir — kendinde e v ren sel, t ü r o lm a k , ve g e n e d e


dolay sızca sa lt tek il b irşey o la ra k v a ro lm a k . Ö lü m d e tü r k e n d in i d olaysız
b ire y in ü z e rin d e k i g ü ç o la ra k ta n ıtla r. — H ayvan iç in tü r ü n s ü re c i o n u n
d irim s e lliğ in in e n y ük sek n o k tasıd ır. A m a hayvan k e n d i tü r ü n d e k e n d i için
olm a y a d e k v a ram az , te rs in e o n u n g ü c ü n e yenilir. D olaysız d irim li v a rlık
k e n d in i tü rü n sü re c in d e k endisi ile dolaylı k ılar ve böylece dolaysızlığı ü z e rin e
yükseltir, a m a y a ln ız ca h e r z a m a n b ir k ez d a h a o n a g e ri d ü ş m e k için. Y aşam
k e n d in i b ö ylelikle ilkin yalnızca so n su za d e k ile rle m e n in k ötü s o n s u z lu ğ u n a
g ö tü rü r. A m a K avram a g ö re yaşam s ü re c in d e n o rtay a ç ık a n şey h e n ü z yaşam
o l a r a l . Id e ay ı k u şa ta n dolaysızlığın o r ta d a n k a ld ırılm a sı ve y e n ilm esid ir.

§ 222
A m a Y aşam İd e a sı böy lelik le k e n d in i y aln ızca herhangi bir (tik el)
dolaysız ‘b u ’d a n d e ğ il, a m a g e n e lin d e b u ilk d o la y s ız lık ta n d a
k u r ta rm ış tır; b u n u n la kendine, k e n d i gerçekliğine g elir; b ö y le lik le
kendi için özgür tü r o la ra k varoluşa g e ç e r. S a lt d o la y sız te k il
d ir im s e lliğ in ö lü m ü T in in doğuşudur.

b. Bilnıe

§ 223
I d e a a n c a k e v re n se lliğ i v a r o lu şu n u n ö ğ e si o la ra k a ld ığ ı ya d a
n e s n e lliğ in k e n d is i K av ram o la r a k b u lu n d u ğ u , I d e a k e n d in i
n e s n e o la ra k a ld ığ ı s ü re c e ö z g ü rc e kendi için v a ro lu r. E v re n s e l­
liğ e b e lirle n m iş ö z n e lliğ i o n u n k e n d i içersindeki arı ayırdetmeû'ır,
— se zg i, ki k e n d in i b u ö z d e ş e v r e n s e llik te tu ta r. A m a b e lir li
a y ırd e tm e o la ra k Id e a b ir b ü tü n lü k o la ra k k e n d in i k e n d i n d e n
itm e g ib i d a h a ö te b ir yargıdır, ve d a h a sı ilkin k e n d in i dışsal Evren
o la ra k varsayar. İk i y a rg ı v a rd ır, kendilerinde ö z d e ş, a m a h e n ü z
ö z d e ş o la ra k koyulm uş d e ğ ild irle r.

§ 224:
K endilerinde ya d a Y aşam o la r a k ö z d e ş o la n b u ik i İ d e a n ın
b a ğ ın tıs ı b ö y le c e göreli b a ğ ın tıd ır , ve b u g ö r e li b a ğ ın tıd ır ki b u
306 M ANTIK BİLİM İ

a la n d a so n lu lu k b e lir le n im in i o lu ş tu ru r. B u derin-düşünce ilişkisi­


dir, ç ü n k ü İ d e a n ın k e n d i iç in d e a y ırd e d ilişi y aln ızc a ilk y arg ıd ır,
h e n ü z b ir var-etme [Setzen] d eğ il a m a var-saym adır [ Voraussetzen];
b u n a g ö r e ö z n e l İ d e a iç in n e s n e l İ d e a ö n ü n d e b u lu n a n d o lay sız
D ü n y a d ır ya d a Y aşam o la ra k İ d e a tekil v a ro lu şu n g ö rıin g ü -
s ü n d e d ir. A ynı z a m a n d a , b u yarg ı k e n d i içersinde a rı a y rım la şm a
o ld u ğ u ö lç ü d e (ö n c e k i §), İd e a b ird e kendi için h e m k en d isi h e m
d e ken d i b a şka sıd ır; b ö y le c e k e n d is i ile b u n e s n e l D ü n y a n ın
kendinde v a ro la n ö zd e şliğ in in pekinliğiâir. — U s dü n y ay a ö zd eşliğ i
o rta y a k o y a b ilm e ve p e k in liğ in i gerçekliğe y ü k s e lte b ilm e sa ltık
in a n c ıy la ve o n u n için kendinde b ir h iç o la n k arşısav ı o d e n li d e
h iç lik o la ra k k o y m a d ü r tü s ü y le gelir.

§225
B u sü re ç g e n e l o la ra k Bilmedir. K endinde b u s ü re ç te tek bir e tk in ­
lik te k a rşıtlık , n e s n e lliğ in tek-y an lılığ ı ile b irlik te ö z n e lliğ in tek-
y a n lılığ ı o r ta d a n k a ld ırılm ış tır. A m a b u o r ta d a n k a ld ır m a ilk in
sa lt k en d in d e y e r a lır; b u n a g ö re g e n e l o la r a k s ü r e c in k e n d is i
d o la y s ız c a b u a la n ın s o n lu lu ğ u ile y ü k lü d ü r ve d ü r t ü n ü n ay rı
o la ra k k o y u la n çifte d e v im in e b ö lü n ü r — , id e a n ın ö znelliğinin
te k -y a n lılığ ın ı varolan d ü n y a y ı k e n d i iç in e , ö z n e l ta s a rım ve
d ü ş ü n c e y e a lm a s ı dolayısıyla o r ta d a n k a ld ırır, ve so y u t ö z-p ek in -
liğin i ise içerik o la ra k b u bö y lece g e rç e k lik o la ra k g ö r ü le n n e s n e l­
lik le d o ld u r u r — , ve ev rik o la ra k , b ö y le lik le b u r a d a te rs in e sa lt
b ir g ö rü n üş o la ra k , b ir o lu m s a llık la r ve k e n d ile r in d e b o ş şe k ille r
to p la ğ ı o la ra k g e ç e rli o la n n e s n e l d ü n y a n ın tek-yanlılığnı o rta d a n
k ald ırır, o n u b u r a d a g e rç e k te n v aro la n n e s n e l o la ra k g e ç e rli o la n
ö z n e lin /fi yoluyla b e lir le r ve b iç im le n d irir. B irin c i dev im b ilm e ­
n in G e rç e k liğ e d ü r tü s ü , B ilgilenm e olarak Bilgilenm e, — İ d e a n ın
kuram sal e tk in liğ i; ve İk in cisi y in e aynı şeyi y e r in e g e tir m e k iç in
/y m in d ü r tü s ü , istenç, — id e a n ın kılgısal e tk in liğ i. <

, • a . B ilm e . -.

§226
B ilm e n in e v re n s e l s o n lu lu ğ u — ki te k b ir y a rg ıd a , k a rş ıtlık var­
sayım ında (§ 224) y a ta r ve e d im in in k e n d is i b u v arsa y ım ın k a rşı­
s ın a ç ık a r ıla n ç e liş k id ir — , k e n d in i d a h a ta m o la ra k k e n d i
I d e a s m d a öyle b ir y o ld a b e lirle r ki, k ıp ıla rı b ir b ir le r in e k arşı tü r ­
lü lü k b iç im in i k az an ır, ve g e rç i ta m o lsa la r d a , b ir b ir le r in e k arşı
K a v ra m ın d e ğ il a m a d e r in - d ü ş iin c e n in ilişk isi iç in d e d u r u r la r .
KAVRAM Ö Ğ R ET İSİ 307

V erili b irşe y o la ra k g e r e c in ö z ü m s e n n ıe s i b u n a g ö re o n u n ay n ı
z a m a n d a o n a dışsal k a la n ve b ir b ir le r in in k a rş ıs ın a e ş it ö lç ü d e
tü r lü lü k iç in d e ç ık a n K a v r a n ı-b e lir le n im le r in e a lın m a sı o la ra k
g ö r ü n ü r. U s b u r a d a A n la k o la ra k e tk in d ir. B u B ilm e n in u la ştığ ı
g e rç e k lik d e öyleyse b e n z e r o la ra k sa lt sonlu g e rç e k lik tir; K avra­
m ın so n su z g e rç e k liğ i o n u n iç in sa lt kendinde v a ro la n b ir h e d e f ,
b ir öte-yan o la ra k s a p ta n ır. G e n e d e b u B ilm e d ışsal e d im in d e
K a v ra m ın y ö n e tim i a ltın d a d u r u r , ve K a v ra m ın b e lir le n im le r i
ile r le m e n in iç çizg isin i o lu ş tu ru r.

Ek. B ilm e n in so n lıılıığ u v erili b u lu n a n b ir d ü n y a v a rsay ım ın d a y a ta r ve b ile n


ö z n e b u d u r u m d a b ir tabuta rasa o la ra k g ö rü n ü r . Bu g ö rü ş A r is to te le s ’e
y üklenm iştir; g e n e d e h iç kim se b u dışsal b ilm e an la y ışın d an A risto teles d e n li
u z ak ta d eğildir. Bu b ilm e k e n d in i h e n ü z K av ram ın e tk in liğ i o la ra k b ilm ez, ki
kendinde sa lt b ııd ıır, a m a kendi için d e ğ il. D a v ran ışı o n a e d ilg in b ir d a v ra n ış
o la ra k g ö r ü n ü r k e n , g e rç e k te ise e tk in d ir.

§ 227
S o n lu b ilg i o n d a n ayrı o la n ı v e rili ve o n u n la k a rş ıtlık iç in d e
v a r o la n b irşe y o la ra k — d ış D o ğ a n ın ya d a b ilin c in ço k -y a n lı
olguları — v a rsa y d ığ ı iç in , (1) ilk in e tk in liğ in in b iç im i o la r a k
biçimsel özdeşliği ya d a e v re n s e llik soyutlam asın ı alır. B u e tk in lik
öyleyse verili s o m u tu a y rıştırm a k ta n , a y rım la rın ı te k ille ştirm e k te n
ve b u n la r a soyut evrensellik b iç im in i v e r m e k te n o lu ş u r ; ya d a
s o m u t o la n ı zem in o la ra k b ır a k ır ve ö zsel-o lm a y aıı o la r a k g ö r ü ­
n e n tik e llik le rin s o y u tla n m a sı yolu y la s o m u t b ir e v re n se li, Cinsi
ya d a K uvveti ve Yasayı ö n e ç ık a rır; — çözümleıııeci Yöntem.

Ek. Çözümlemecise bireşimciyöntemlerden g e n ellik le öyle b ir y olda söz e d ilir ki,


san k i b irin i ya d a ö te k in i izle m e k sa lt isteğ im ize b a ğ lı b ir s o ru n gibi görünür.
A m a d u n u n hiç d e böyle d eğildir ve sonlu bilm e kav ram ın d an tü re y e n b u iki
y ö n te m d e n h a n g is in in u y g u la n a c a ğ ı b ilin e c e k n e s n e le r in k e n d il e r i n i n
b içim lerin e bağlıdır. B ilm e ilkin çözüm seldir; n e sn e bu b ilm e için tekillik şeklini
taşır, ve çözüm sel b ilm e n in etkinliği ö n ü n d e y atan tekilliği geriye b ir evrensele
g ö tü rm e y e y ö n e lik tir. D ü ş ü n c e b u r a d a y a ln ız ca so y u tla m a ya d a b içim se l
ö zd eşlik a n la m ın ı taşır. Lockeim ve tü m g ö rg ü c ü le rin d u ru ş n o k ta la rı b u d u r.
Sık sık d e n ir ki b ilm e verili s o m u t n e s n e le ri so y u t ö ğ e le rin e a y rıştırm a k ta n ve
d a h a s o n r a b u n la r ı y alıtılm ışlık ları iç in d e ird e le m e k te n ö te b irşey y a p am az .
A m a h e m e n g ö r ü n ü r ki b u şe y lerin b a şa şağ ı ç ev rilişid ir ve o n la rı oldukları
g ü t a lm a k isteyen b ilm e yetisi b u yolda k e n d i ile çelişkiye düşer. Böylece kim yacı
b ir e t p a rç a s ın ı im b iğ in e ko y ar ve o n a sayısız y o ld a eziy et e ttik te n s o n r a
a z o tta n , k a r b o n d a n , h id r o je n d e n vb. o lu ş tu ğ u n u b u ld u ğ u n u b ild irir. A m a
b u s o y u t ö z d e k le r b u n d a n b ö y le e t d e ğ ild ir le r . Ö te y a n d a n b i r g ö rg ü l
308 M ANTIK BİLİM İ

r u h b ilim c i d e b ir d a v ran ışı g ö z le m e s u n d u ğ u d e ğ işik y a n la rın a a y rış tırır ve


b u n la r a b u a y rılık la rı iç in d e sa rılırk e n , y in e aynı y o ld a d a v ran ır. Ç ö z ü m sel
o la ra k e le a lm a n n e s n e b ö y lec e b ir b a k ım a b irb ir i a r d ın a z a rla rı so y u la n b ir
so ğ a n gibi in ce len ir.

§ 228
B u evrensellik (2) o d en li d e belirli b ir evrenselliktir; etk in lik b u ra d a
K av ram ın k ıp ıla rın d a ile rle r; a m a s o n lu bilmede so n su z lu ğ u iç in d e
o lm a y a n K avram a n la k düzeyinin belirli K avram ıdır. N e s n e n in b u
K a v ra m ın b iç im le ri iç e r s in e a lın m a s ı bireşimsel yöntem dir.

Ek. B ireşim se l y ö n te m in dev im i ç ö zü m se l y ö n te m in tersid ir. B u İkincisi tekil


o la n d a n başlay ıp e v re n se le ile rle rk e n , b u n a k arşı b irin c id e e v ren se l ( Tanım
o la ra k ) b a şla n g ıç n o k ta s ın ı o lu ş tu r u r ve b u r a d a n tik e lle şm e (B ölüm lem ede)
yoluyla tekil o la n a ( Teoreme) ile rle n ir. B ireşim se l y ö n te m b ö y lec e k e n d in i
n e s n e d e K a v ram ın k ıp ıla rın ın gelişim i o la ra k tan ıtla r.

§ 229
(a a ) N e s n e , ilk o la ra k b ilm e y etisi ta r a f ın d a n g e n e ld e b e lir li
K av ram ın b iç im in e g etirild iğ i ve b öylece b u yolla cinsi ve ev re n sel
belirliliği o rta y a k o y u ld u ğ u z a m a n , T anım dır. T a n ım ın g e r e c i ve
te m e lle n d ir m e s i ç ö z ü m se l y ö n te m (§ 2 2 7 ) ta r a f ın d a n s a ğ la n ır.
B e lirliliğ in g e n e d e s a lt b ir A yırm aç o lm a s ı g e re k ir, — n e s n e y e
d ışsal o la n s a lt ö z n e l b ir b ilm e n in y a ra rın a .

Ek. T a n ım ın k e n d is i K a v ram ın ü ç ö ğ e sin i k a p sa r: e n yakın cin s {genusproxi-


rnum) o la ra k e v re n se li, c in sin b e lirliliğ i (qualitas specijica) o la ra k tikeli, ve
ta n ım la n a n n e s n e n in k e n d is i o la ra k tekili. — T a n ım söz k o n u s u o l d u ğ u n d a
ortaya çık an ilk so ru n e re d e n geldiğidir, ve b u s o r u n u n g e n e l yanıtı ta n ım la rın
ç ö z ü m le m e yoluyla o rta y a çıkm ış o ld u k la rıd ır. A m a b ö y lece o rta y a s ü r ü le n
ta n ım la r ın d o ğ r u lu k la rı ile ilgili ç e k işm e le re n e y in n e d e n o ld u ğ u h e m e n
g ö r ü lü r, ç ü n k ü b u r a d a h e rşe y h a n g i a lg ıla r d a n yola ç ık ıld ığ ın a ve b u n u
y a p a rk e n h a n g i b ak ış a ç ıla rın ın göz ö n ü n e a lın d ığ ın a day an ır. T a n ım la n a n
n e s n e n e d e n li varsılsa, e .d . g ö z le m e s u n d u ğ u y a n la r n e d e n li çoksa, o n a
ilişkin o la ra k k u ru la b ile c e k ta n ım la r d a e şit ö lç ü d e tü rlü lü k g ö ste re c e k tir.
B öylece ö rn e ğ in y aşam a, devlete, vb. ilişkin b ir ta n ım la r ço k lu ğ u vardır. B u n a
k arşı g e o m e tri ise ıızay gibi o ld u k ç a so y u t b ir n e sn e y i k o n u a ld ığ ı için iyi
ta n ım la r vereb ilir. — D ah ası, g e n e l o la ra k ta n ım la n a n n e s n e le rin iç e rik le ri
a ç ıs ın d a n o r t a d a h iç b ir z o ru n lu k b u lu n m a z . B öylece b ir u z ay m v a r o ld u ğ u ,
b itk ile rin , h a y v a n la rın vb. b u lu n d u k la rı so rg u s u z c a k a b u l e d ilir, ve h iç b ir
z a m a n sö z k o n u s u n e s n e le r in z o r u n lu k l a r ı n ı g ö s te r m e k g e o m e t r i n i n ,
b itkib ilim in vb. işi olarak g örülm ez. Bu d u ru m d a felsefe için bireşim sel y ö n te m
tıp k ı ç ö z ü m se l y ö n te m d e n li elverişsizdir, ç ü n k ü fe ls e fe n in h e r şe y d e n ö n c e
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 309

k e n d in i n e s n e le r in in z o ru n lu ğ u ü z e rin e ak lam ası g erekir. G e n e d e fe lsefe d e


bireşim se] y ö n te m d e n y a ra rla n m a y ö n ü n d e p e k ço k girişim o lm u ştu r. B öylece
ö z e llik le S p in o z a t a n ım la r la b a ş la r v e ö r n e ğ in d e r ki T ö z ca u sa r/h d ir.
T a n ım la rı İliç k u şk u su z e n k u rg u l o la n ın b ir sa p ta n ışıd ır, a m a in a n c a la r
b iç im in d e . S c h e llin g için d e aynı şey g e çe rlid ir.

§ 230
( b b ) İ k i n c i K a v r a m - k ı p ı s ı n m , e .d . tik e lle ş m e o l a r a k e v r e n s e l i n
b e li r l il i ğ in i n b ild ir ilm e s i, h e r h a n g i b i r d ış s a l b a k ış a ç ıs ın a g ö r e
B ö lü m le m e d ir .

Ek. B ö lü m le m e n in ta m o lm a sı g e re k tiğ i sö y le n ir. Bu öyle b i r ilk e ya d a


b ö lü m le m e z e m in i g e r e k t ir i r ki, b u n u n ü z e r in e t e m e lle n d ir ilm iş o la n
b ö lü m le m e g e n e l o la r a k ta n ım ta r a f ın d a n b e li r t il e n a la n ın b ü t ü n ü n ü
k ucaklar. A m a b ö lü m le m e y i ç o k y a k ın d a n ilg ile n d ire n b ir n o k ta d a h a vardır.
İlkesi b ö lü m le n e n n e s n e n in k e n d is in in d o ğ a s ın d a n a lın m a lı ve b u y o ld a
b ö lü m le m e yapay o lara k , e .d . keyfi o la ra k d e ğ il, a m a d o ğ a l o la r a k y a p ılıy o r
o lm a h d ır. B öylece ö rn e ğ in h a y v a n b ilim d e m e m e lile rin s ın ıfla m a s ın d a b a ş­
lıc a d iş le r ve tırn a k la r b ö lü m le m e n in z e m in i o la ra k a lın ırla r. Ve b u m e m e ­
lile r in k e n d ile r in in k e n d ile rin i b e d e n l e r i n i n b u b ö lü m le r i y o lu y la b i r ­
b ir le r in d e n a y ırd e d iy o r o lm a la rı ö lç ü s ü n d e a n la m lıd ır; ve b u n la r ın d e ğ işik
sın ıfla rın ın g e n e l tip le ri g e riy e b u b ö lü m le re d e k izlenir. — B ü tü n ü n d e ,
g e r ç e k b ö l ü m l e m e K a v ra m y o lu y la b e l i r l e n e n b ö l ü m l e m e o l a r a k g ö ­
rü lm e lid ir. Bu d ü z ey e d e k , böyle b ir b ö lü m le m e ilkin ü ç b ö lü m lü d ü r ; a m a
tik e llik k e n d in i b ir ikili o la ra k g ö s te rd iğ i için, b ö lü m le m e b ir d ö r tlü lü k
düzeyine d e k varabilir. T in a la n ın d a ü ç lü lü k başattır, ve b u o lg u y u v u rg u lam ış
o lm a o n u r u K a n t’a düşer.

§231
(cc) Som ut tekillikle — ki b u n d a ta n ım d a k i y alın b e lirlilik bir ilişki
o la ra k a lın ır — n e s n e değişik b e lir le n im le r in b ire şim li b ir b a ğ ın ­
tısıd ır; — b ir Teorem. B u b e lir le n im le r in ö z d e şlik le ri, b u n la r ayrı
o ld u k la r ı iç in , dolaylı b ir ö z d e şlik tir. O r ta te r im le r i o lu ş tu r a n
g e r e ç le rin sa ğ la n m a sı Çizim, ve b ilg ile n m e sü re c i iç in b u b a ğ ın ­
tın ın z o r u n lu ğ u n u tü r e t e n d o la y lılığ ın k e n d is i ise T anıtlam adır.
B ire şim se l ve ç ö z ü m se l y ö n te m le r a r a s ın d a k i a y rım a ilişk in
s ır a d a n a n la y ış a g ö r e b u n la r d a n h a n g is in in k u lla n ıla c a ğ ı
b ü tü n ü y le iste ğ e b ağ lı g ib i g ö r ü n ü r. E ğ e r b ire şim li y ö n te m e
g ö re sonuç o la ra k s u n u la n s o m u t şey varsayılacak o lu r s a , o
z a m a n o n d a n varsayım ları ve ta n ıtla m a iç in gereci o lu ş tu rm u ş
o la n so y u t b e lirle n im le ri sonuçlar o la ra k ç ö z ü m le m e k o la n a k ­
lıdır. E ğ ri çizgilerin ce b irsel ta n ım la n g e o m e trik g id iş y o lu n d a
teoremlerdir, b ö y le ce söz g e lim i P isag o ras k u ra m ı b ile , d ik a çılı
o M ANTIK BİLİMİ

ü ç g e n in ta n ım ı o la ra k a lın d ığ ın d a , g e o m e tr id e d a h a ö n c e
o n u n u ğ r u n a ta n ıtla n m ış o la n ö n e r m e le r i ç ö z ü m le m e yoluyla
v e re b ilir. İki y ö n te m d e n b ir in i s e ç m e n in keyfiliği ik is in in d e
dışsal birer varsayım dan y ola ç ık m a la r ın a b a ğ lıd ır. K a v ra m ın
d o ğ a s ın a g ö r e ç ö z ü m le m e ö n c e g elir, ç ü n k ü v erili g ö ıg ü l-
s o m u t g e re c i h e rşe y d e ıı ö n c e e v re n se l so y u tla m a la r b iç im in e
y ü k seltm esi g e re k ir ki, b u n la r ilk kez o za m a n ta n ım la r o la ra k
b ir e ş im li y ö n te m in ö n ü n e k o y u la b ilirle r.
B u y ö n te m le r k e n d ile r in e ö z g ü a la n la rın d a n e d e n li özsel
ve p a rla k so n u ç la ra g ö tü rs e le r d e, felsefi b ilg ile n m e a ç ısın d a n
u y g u n s u z lu k la rı k e n d iliğ in d e n a ç ık tır, ç ü n k ü v a rsa y ım la r
k a p s a r la r ve b ilg ile n m e o n la r d a a n la k o la ra k d a v r a n a r a k
b iç im se l ö z d e şlik ç iz g isin d e ile rle r. Ö z e llik le g e o m e tr ik y ö n ­
te m i — ve h iç k u şk u su z kurgul K a v ra m d a n y an a — k u lla n m ış
o la n S p in o z a ’n m d u r u m u n d a b u y ö n te m in biçim selliğ i h e m e n
g ö z e ç a rp a r. W o lf f ü n fe lse fe si, ki y ö n te m i kılı k ırk y a rm a
n o k ta s ın a d e k g ö tü r m ü ş tü r , iç e riğ i a ç ıs ın d a n b ile b ir a n la k
m e ta fiz iğ i id i. — B u y ö n te m le rin b iç im c ilik le ri ile fe ls e fe d e
ve b ilim le rd e y a ra ttık la rı sa ç m a lık la rın y e rin i so n z a m a n la rd a
çizini [K onstruktion] d e n ile n şe y d e n k a y n a k la n a n s a ç m a lık la r
alm ıştır. M a te m a tiğ in k e n d i K a v ra m la rın ı çizdiği d ü ş ü n c e s in i
o rta y a a ta n K a n t o ld u . Ve bıı m a te m a tiğ in işin in k a v ra m la rla
d eğ il a m a yalnızca duyusal sezginin soyut b e lirle n im le ri ile ilgili
o lm a s ın d a n b a şk a b irşe y i a n la tm ıy o rd u . B ö y lece b ir y a n d a n
K a v ra m ın a r k a s ın d a n d o la ş a r a k a lg ıd a n to p a r la n a n d u y u sa l
b e lirle n im le r d e n b ir b ild irim e ve ö te y a n d a n felsefi ve b ilim sel
n e s n e le ri ö n c e d e n varsayılan b ir şem ay a g ö re b ir ta b lo iç in d e
— a m a b u n u n d ış ın d a k işisel k a n ıla r a g ö r e keyfi o la ra k —
s ın ıfla n d ırm a g ibi d a h a ö te b ir b iç im c iliğ e K avram ın ‘çizilm esi’
a d ı v e r ild i. B u r a d a h iç k u ş k u s u z id e a n ın , e .d . nesnellik ve
K avram ın b irliğ in in b u la n ık b ir ta sa rım ı, tıp k ı Id e a ıım s o m u t­
lu ğ u n u n b e lirsiz b ir ö n se zisi g ib i, a r k a ta s a rd a yatar. A m a b u
sö z d e ç iz m e o y u n u b u birliği — ki g e n e lin d e K a v ra m ın
b ir liğ id ir — s e rg ile m e k te n ço k uzaktır, tıpkı se zg in in duy u sal-
s o m u t u n u n u s u n ve İ d e a n ın s o m u t u n d a n e şit ö lç ü d e u z a k
o lm a s ı g ib i.
B u n d a n b aşk a, geometri uzay ın duyu sa l a m a soyut sezgisi ile
ilg ili o ld u ğ u iç in , u z a y d a y alın a n la k - b e lirle n im le r in i e n g e l­
sizce sap tay ab ilir; b u n e d e n le so n lu b ilg in in b ireşim li y ö n te m i
ek sik sizliği iç in d e y aln ızca o n u n p a y ın a d ü şe r. A m a, ö ze llik le
b e lir tm e y e d e ğ e r ki, g id iş in d e e n s o n u n d a eşölçünısiizlük ve
kesirsizliğe ç a ta r, ve o r a d a b e lir le m e e d im in d e d a h a ile r i git-
KAVRAM Ö Ğ R ET İSİ 3 11

m eyi iste d iğ i z a m a n a n la k ilk e s in in ötesine itilir. Y ine b u r a d a


d a , b a ş k a d u r u m la r d a d a sık sık o ld u ğ u g ib i, te r m in o lo jid e
b ir sa p m a o rtay a çık ar ve “kesirli/rasyonel” te rim i anlak a la n ın ın
b ir ö z e lliğ i o lu r k e n , “kesirsiz/irrasyonel” te rim i ise te r s in e
u ssallığın b a ş la n g ıc ın ı ve ilk iz le rin i a n la tır. U za y ın ya d a
s a y ın ın y a lın lığ ın d a n u z a k ta d u r a n b a ş k a b ilim le r a n la k
te m e lin d e k i ile rle m e le rin d e sık sık ve z o ru n lu o la ra k b ir sın ıra
u la ş ır la r ; a m a b u d u r u m a g e tir d ik le r i ç ö z ü m k o la y d ır. İ le r ­
le m e d e k i tu ta rlılığ ı b o z a ra k k e n d ile r in e g e r e k e n le r i, ü s te lik
b u ç o ğ u kez ö n c e k in in k arşıtı olsa b ile , d ış a rd a n h e r h a n g i b ir
y e r d e n , ta s a r ım , sa n ı, alg ı vb. g ib i k a y n a k la rd a n a lm a y a
y ö n e lirle r. B u s o n lu b ilg ile n m e n in k e n d i y ö n te m le r in i n
d o ğ ası ve b u n la rın iç erik ile ilişkileri ü z e rin e bilin çsizliğ i o n u n
ta n ım la m a la r, b ö lü m le m e le r vb. yoluyla ile rle y iş in d e K avram -
belirleni inlerinin z o ru n lu ğ u ta ra fın d a n g ü d ü ld ü ğ ü n ü b ilm e sin e
iz in v e rm e z ; n e d e ay n ı n e d e n le n e r e d e s ın ır ın a u la ş tığ ın ı
göm ebilir, ve e ğ e r b u n u n ö te s in e g e ç m iş se k e n d i n i ö y le b ir
a la n d a b u lu r ki, a r tık b u r a d a a n la k - b e lir le n im le r i g e ç e r li
d e ğ ild ir, ü s te lik b u n la r ı o k e n d i h a m y o lu n d a k u lla n m a y ı
s ü r d ü r ü y o r o lsa bile.

§ 232
S o n lu b ilg ile n m e n in tanıtlam ada ü re ttiğ i zorunluk ilk o la ra k dışsal
b ir z o ru n lu k tu r, sa lt ö z n e l kavrayış iç in b e lirle n m iş tir. A m a g e n e l
o la ra k z o ru n lu k ta b ilg ile n m e n in k en d isi v arsay ım ın ı ve b aşlan g ıç
n o k ta sın ı, iç e riğ in in ö n c e d e n h a z ır b u lu n a n rlerilmişliğini b ir y an a
b ıra k m ıştır. K e n d in d e a lın d ığ ın d a , g e n e ld e z o r u n lu k k e n d i
k e n d is i ile b a ğ ın tılı K a v ra m d ır. Ö z n e l I d e a k e n d i n d e b ö y le c e
k e n d in d e ve k e n d i iç in b e lirli o la n , verili-olm ayan ve b u n a g ö re
özne o la ra k k e n d is in e içkin o la n a u la şm ış ve istenç Ideasına
g eç m iştir.

Ek. B ilg ile n m e n in ta n ıtla m a yoluyla u laştığ ı z o r u n lu k o n u n iç in b a şla n g ıç


n o k tasın ı o lu ştu rm u ş o la n ın karşıtıdır. B aşlangıç n o k ta s ın d a b ilg ile n m e verili
ve o lu m sa l b ir iç e rik taşıy o rd u ; a m a b u n d a n böyle, d e v im in in v a rg ısın d a ,
içe riğ i z o ru n lu b ir iç e rik o la ra k bilir, ve bu z o ru n lu k ö z n e l e tk in lik yoluyla
dolaylı k ılınm ıştır. B e n z e r o lara k , ilk in ö z n ellik b ü tü n ü y le so y u ttu , b ir tabula
rasa idi; b u n a karşı şim d i k e n d in i belirley ici b ir e tk in lik o la ra k tan ıtla r. A m a
b u r a d a b ilg ile n m e İd e a s ın d a n İste n ç İd e a s ın a geçiş yatar. Bu geçiş d a h a ta m
o lara k gerçekliği içindeki evren selin ö znellik olarak, k e n d in i d e v in d ire n , etkin
ve b e lirle n im le r k o y an K avram o la ra k a n la ş ılm a s ın d a n olu şu r.
312 MANTIK BİLİM İ

(i. İste n ç

§ 233
Ö z n e l İd e a , k e n d in d e ve k e n d i için b e lirli birşey ve k e n d in e eşit,
y alın içerik o la ra k iyidir. O n u n k e n d in i o lg u s a lla ş tırm a d ü r tü s ü
Gerçek olanın İd ea sıııa karşı evrik b ir ilişki iç in d e d u r u r ve d a lıa ç o k
ö n ü n d e b u ld u ğ u d ü n y a y ı Ereği ile u y u m lu o la ra k b e lir le m e y e
y ö n elik tir. — B u istenç b ir y a n d a n v arsa y ıla n n e s n e n in hiçliğinin
p e k in liğ id ir, a m a ö te y a n d a n s o n lu o la ra k ayııı z a m a n d a İy in in
e r e ğ in i s a lt öznel I d e a o la ra k ve n e s n e y i ise bağım sızlığı iç in d e
v arsay ar.

§234
B u e tk in liğ in s o n lu lu ğ u b u n a g ö re çelişkidir, ç ü n k ü n e s n e l d ü n ­
y a n ın k e n d ile r i ç e liş k ili b e l ir le n im le r in d e İyinin, Ereği y e r in e
g e tir ild iğ i d e n li d e g e tirilm e z , ö z se l o ld u ğ u d e n li d e ö zsel-
o lıııa y a n , e d im s e l ve ay n ı z a m a n d a s a lt o la n a k lı b ir e r e k o la ra k
k o y u lu r. B u çelişk i k e n d in i d ü ş ü n c e y e iy in in e d im s e lle ş m e s in in
sonsuz ilerlemesi o la ra k s u n a r ve b ö y le ce İyi sa lt b ir “ Gerek" o la ra k
sa p ta n ır. A m a biçimsel açıdan b u çe lişk in in yitişi e tk in liğ in e r e ğ in
ö z n e lliğ in i ve b ö y le lik le n e s n e lliğ i, h e r ik is in i d e s o n lu y a p a n
k a rşıtlığ ı, ve bu ö z n e lliğ in y aln ızc a te k -y a n lılığ ım d e ğ il a m a o n ıı
g e n e l o la r a k o r ta d a n k a ld ır m a s ın d a y a ta r; b ö y le başka b ir
ö z n e llik , e .d . k a rşıtlığ ın yeni b ir iire tilişi, ö n c e k i o lm a sı g e r e k e n ­
d e n a y rı d e ğ ild ir. Bu k e n d i iç in e g e r i d ö n ü ş ay n ı z a m a n d a iy i
o la n ve iki y a n ın k e n d in d e v a ro la n ö z d e şliğ i o la n içeriğin k e n d i
iç in d e anım sam asıdır, — k u ra m sa l tu tu m u n v arsay ım ın ın (§ 2 2 4 ),
e .d . n e s n e n in k e n d in d e tözsel ve g e rç e k o ld u ğ u n u n a n ım sa n ış ı.

Ek. A n la k yalnızca d ünyayı olduğu gibi a lm a k la ilg ilen irk en , b u n a karşı İste n ç
d ü n y a y ı ilkin o lm a sı gerektiği gibi y ap m ay a geçer. D olaysız o la n , verili o la n
h iç b irşe y is te n ç için sa ğ lam b ir varlık o la ra k g e ç e rli d e ğ ild ir, te rs in e salt b ir
g ö rü n ü ş tü r, k e n d in d e b ir hiçlik tir, in s a n ın a h la k sa l bakış a ç ıs ın d a n iç in d e
d o la n ıp d u r d u ğ u ç elişk ile r b u n o k ta d a k e n d ile rin i g ö ste rir. G e n e l o la ra k
kılgısal b a ğ la m d a K a n t’m v e ayrıca Fichte’i lin felsefesin in b ile k o n u m u bıı dur.
iy in in o lg u sa lla ştırılm a sı g e rek ir; kişi b u n u o rta y a ç ık a rm a k için çalışm alıdır,
ve is te n ç y a ln ız ca k e n d in i e tk in le ş tire n iyidir. A m a d ü n y a o lm a sı g e re k tiğ i
gib i olsaydı, o z a m a n is te n c in e tk in liğ i yitip g id e rd i, iste n c in öyleyse k e n d isi
e r e ğ in in o lg ıısa lla şm a m a sın ı ister. B u n u n la İste n c in so n lu lu ğ u d o ğ ru o la ra k
a n la tılm ış o lu r. A m a b u s o n lıılu k ta d u r u p k a lm a m a k g e re k ir, ve İs te n ç
s ü re c in in k e n d is i y o lu y la d ır ki s o n lu lu k ve o n d a k a p s a n a n çelişki o r ta d a n
kaldırılır. U zlaşm a iste n c in k e n d i s o n u c u n d a b ilg ile n m e n in ö n g e re ğ in e g e ri
d ö n m e s in d e n , ve b ö y lec e k u ra m s a l ve kılgısal İd e a n ın b ir liğ in d e n o lu şu r.
KAVRAM ÖĞ RETİSİ 313

İste n ç e re ğ i k e n d i e re ğ i o la ra k bilir, ve A nlık d ünyayı e d im se l K avram o la ra k


anlar. Bıı ussal b ilg ile n m e n in g e rç e k k o n u m u d u r. H içlik ve yiticilik d ü n y a n ın
y alnızca yüzeysel y a n ım o lu ştu ru rla r, g e rç e k ö z ü n ü değ il. Bu öz k e n d in d e ve
k e n d i için v a ro la n K avram dır, ve böylece d ü n y a n ın k e n d isi id e a d ır. E v ren in
so n e re ğ in in k e n d in i so n s u z lu k b o y u n c a y e rin e g e tirm e k te o ld u ğ u d e n li d e
y e rin e g e tirm iş o ld u ğ u n u a n la d ığ ım ız z am an tü m d o y u m su z ç a b a yiter. G e n el
o la ra k k o n u şu rs a k , in sa n ın bakış açısı b ııd ıır; a m a g e n ç in s a n ın sa n ısın d a
d ü n y a b a ş ta n so n a k ö tü lü k iç in d e y a ta r ve ilk in b u d u r u m d a n ç ık a rılm a lı ve
b a şta n so n a d eğiştirilm elid ir. B u n a karşı d in se l b ilin ç d ü n y a n ın tan rısa l kayra
ta ra fın d a n y ö n e tild iğ in i ve b öylece o lm ası gerektiği gibi o ld u ğ u n u , var o la n ın
gerekli o la n la b a ğ d a ş tığ ın ı d ü ş ü n ü r . A n ıa V a rlık ve G e r e k a r a s ın d a k i b u
b a ğ d a ş m a g e n e d e k a tı ve sü re çsiz b ir u y u m d e ğ ild ir; ç ü n k ü iyi, d ü n y a n ın
so n E reği, a n c a k sü re k li o la ra k k e n d in i ü r e tm e k te o ld u ğ u için vardır.; ve ö te
y a n d a n tin sel ve d o ğ a l d ü n y a la r a ra s ın d a h e r z a m a n öyle b ir a yrım b u lu n u r
ki, İkincisi s ü re k li o la ra k k e n d i için e g e ri d ö n e r k e n , b irin c id e h iç k u şk u su z
b ir ile rle m e d e y e r alır.

. § 235 .
iy in in gerçekliğini k u ra m sa l ve kılgısal id e a n ın b irliğ i o la ra k koyan
şey İyiye k e n d in d e ve k e n d i iç in e rişilm iş o lm a s ıd ır, — n e s n e l
d ü n y a b öylece k e n d in d e ve k e n d i için İd ea d ır, tıp k ı aynı z a m a n d a
k e n d in i s o n s u z lu k b o y u n c a E re k o la ra k k o y m a k ta ve e tk in lik
yo lu y la o n u n e d im s e lliğ in i ü r e tm e k te o lm a sı g ib i. — B ilg ile n ­
m e n in ay rım ve s o n lu lu ğ u n d a n k e n d in e g e ri d ö n m ü ş ve K av ra­
m ın e tk in liğ i yolu y la o n u n la ö z d e şle şm iş b u Y aşam ku rg u l ya da
saltık İdeadır.
r - .

c. Saltık idea

.. . § 236
O z ııe l ve n e s n e l İ d e a n ın b irliğ i o la ra k İ d e a İ d e a n ın K a v ra m ıd ır
— b ir K av ram ki k a r ş ıs ın d a İ d e a o la ra k İ d e a d u r u r , o n u n iç in
n e s n e id e a d ır ; — b ir n e s n e ki o n d a tü m b e lir le n im le r b ira ra y a
g e lm iş le rd ir. B u b ir lik b ö y le c e saltık ve tü m Gerçekliktir, k e n d i
k e n d in i d ü ş ü n e n İd e a d ır, ve h iç k u ş k u s u z b u r a d a d ü ş ü n e n
olarak, m a n tık sa l o la ra k İd e a d ır.

Ek. S altık İ d e a ilk o la ra k k u ra m s a l ve kılgısal İ d e a n ın b irliğ i ve b ö y lec e aynı


z a m a n d a y aşam Id e a s m m ve b ilg ile n m e İd e a s m ın b irliğ id ir. B ilg ile n m e d e
ideayı ayrını şek lin d e bulm u ştu k , ve b ilg ilen m e sü reci k e n d in i bize b u ayrım ın
y e n ilm e si o la ra k ve o b irliğ in y e n id e n k u ru lm a sı o la ra k g ö s te rm iş tir — b ir
314 M ANTIK BİLİM İ

b irlik ki, b irlik o lara k , ve dolaysızlığı iç in d e , ilkin Y aşam Id e asıd ır. Y aşam ın
eksikliği yaln ızca ilkin kendinde v a ro la n İd e a o lm a sın d a y atar; b ıın a karşı eşit
ö lç ü d e tek-yanlı b ir y olda b ilg ilen m e salt kendi için v aro lan İdeadır. Bu ikisinin
b irlik leri ve g erçek lik leri kendindeve kendi için v aro lan ve böylece sallılı id ead ır.
— Ş im d iy e d e k İd eay ı d e ğ işik b a s a m a k la rı b o y u n c a g e lişim i iç in d e bizim
n e sn e m iz o la ra k alm ıştık; a m a b u n d a n böyle Id e a k e n d i kendisi için n esn eld ir.
B u vörjaıç vofıaEcoçtur ki d a h a ö n c e d e n A risto tele s ta ra f ın d a n I d e a n ın e n
y üksek b iç im i o la ra k b elirtilm iştir.

§ 237
O n d a h iç b ir g eç iş ve h iç b ir v arsa y ım o lm a d ığ ı, g e n e l o la ra k
a k ış k a n ve sa y d a m o lm a y a n h iç b ir b e lir lilik b u lu n m a d ığ ı iç in ,
saltık İdea k e n d i için K avram ın a n biçimidir ki kendi içeriğini k e n d i
k e n d is i o la ra k seyreder. K e n d isin in k e n d is in d e n d ü şü n se l ay ııd e-
d iliş i o lm a s ı ö lç ü s ü n d e k e n d is i k e n d i içeriğidir ve a y ırd e d ile ıı-
le ı d e n b iri k e n d i ile ö z d e şlik tir, a m a b u n d a b iç im in b ü tü n lü ğ ü
iç e r ik - b e lirle n im le r in iıı d iz g e si o la ra k k a p s a n ır. B u iç e rik M a n ­
tıksa l o la n ın d iz g e sid ir. B içim o la ra k b u r a d a Id e a y a b u iç e r iğ in
Y ö n tem inden b a şk a b irşey k alm az , — k ıp ıla rın ın n a k it d e ğ e r in in
b e lir li b ilg isi.

Ek. S altık Id e a d a n söz ed ild iğ i z am an sa n ıla b ilir ki b u r a d a ilk kez d o ğ ru o la n a


u la ş ılm ış tır ve b u ra d a h e rşe y k e n d in i teslim e tm e lid ir. H iç k u şk u su z sa ltık
Id e a ü z e r in e u z u n u zad ıy a a m a içeriksiz b ild irim le r d e b u lu n u la b ilir; a m a
g e rç e k içe rik gelişim ini b u ra y a d e k ird eled iğ im iz b ü tü n d izg e d en b aşk a birşey
d eğildir. B u n a g ö re d e n e b ilir ki saltık İd e a evrenseldir, a m a yalnızca k arşısın a
tikel içeriği yabancı birşey o larak alan soyu t biçim o lara k evrensel değil, tersin e
iç in e tü m b e li r l e n i m l e r in , o n u n y o lu y la k o y u lm u ş iç e r iğ in b ü t ü n b ir
d o lu lu ğ u n u n g e ri d ö n d ü ğ ü sa ltık b iç im o la ra k e v ren se ld ir. S altık İd e a b u
b a k ım d a n ç o c u k la rla aynı d in se l ö n e r m e le r i söyleyen yaşlı a d a m a b e n z e ­
tile b ilir: O n u n iç in a y n ı ö n e r m e le r g e n e d e o n u n b ü t ü n b i r y a ş a m ın ın
im le m in i taşırlar. Ç o cu k dinsel içeriği a n la sa bile, b u o n u n için h e n ü z d ışın d a
b ü t ü n b ir y a şa m ın ve b ü tü n b ir d ü n y a n ın y attığı birşey o la ra k g e ç e rlid ir. —
Yine, g e n e l o la ra k in sa n yaşantı için ve b u n u n içe riğ in i o lu ş tu ra n olay lar için
d e a y n ı şey g e ç e rlid ir. T ü m ç a lışm a y a ln ız c a h e d e f e y ö n e lik tir, ve b u n a
e r iş ild iğ i z a m a n k işi ta m is te m iş o ld u ğ u şe y in k e n d is in d e n b a ş k a s ın ı
b u la m a d ığ ı için şaşırır. İlgi b ü tü n d e v im in k e n d is in d e yatar. İ n s a n y a şa n tın ı
s ü r d ü r ü r k e n e re k o n a o ld u k ç a sın ırlı b irşe y o la ra k g ö rü n e b ilir, a m a b ü tü n
decursus vitae o d ıır ve o n d a b ira ra y a gelir. — B öylece saltık İ d e a n ın içe riğ i d e
b u n o k ta y a d e k g ö z ü m ü z ü n ö n ü n d e n g e çm iş o la n b ü tü n b ir g e n işlik tir. E n
so n g e le n n o k ta içeriği ve ilgiyi o lu ştu ra n ın b ü tü n açın ım o ld u ğ u içg ö rü sü d ü r.
— B u n d a n başka, k e n d i için a lın d ığ ın d a sınırlı birşey o larak g ö rü n e n h erşeyin
b ü tü n e a it ve I d e a n ın kıpısı o lm a k la d e ğ e rin i k azandığı o lgusu felsefi g ö rü şü n
g e r e k l e r i n d e n b ir id ir . B ö y le c e d iy e b ilir iz ki iç e r ik d a h a ö n c e d e n d e
KAVRAM Ö Ğ RETİSİ 315

elim izd ey d i; şim d i e lim iz d e o la n ise iç e riğ in Id e a n m d irim li g e lişim i o ld u ­


ğ u n u n b ilg isid ir, ve b u y a lın g e riy e -b ak ış b iç im d e k a p sa n ır. B u ra y a d e k
ird e le n m iş o lan b a sa m a k la rd a n h e r biri Saltığın b ir im gesidir, a m a ilkin sınırlı
b ir k ip te ; ve b ö y le lik le d ir ki o k e n d in i b ü tü n e d o ğ ru g ü d ü le r — b ü tü n ki,
a ç ın ım ı Y ö n te m o la ra k b e lirtm iş o ld u ğ u m u z şeydir.

§ 238
K u rg u l Y ö n te m in k ıp ıla rı ş u n la rd ır: ( a ) Başlangıç, ki Varlık ya. d a
Dolaysız o la n d ır ; k e n d i iç in d ir — b a ş la n g ıç o lm a sı g ib i y alın b ir
n e d e n le . A m a k u r g u l İ d e a y a n ın d a n b a k ıld ığ ın d a V arlık o n u n
kendini-belirlemesiâir ki, sa ltık o lu m s u z lu k ya d a K av ram ın d ev im i
o la ra k yargılar ve k e n d in i k e n d i k e n d is in in o lu m s u z u o la ra k
koyar. Varlık, ki b a ş la n g ıç o la ra k b a ş la n g ıç iç in s o y u t o lu m la m a
o la ra k g ö r ü n ü r, b ö y le ce te rs in e olum suzlam a, koyulm uştuk, g e n e l
o la ra k d o la y lı-k ılm m ışlık ve tıarsayılm ışlıktır. A ıııa b a ş k a lığ ın d a
b a ş ta n so n a k e n d in e ö zd eş ve k e n d i ö z -p e k in liğ i o la n K a vra m ın
o lıın m ız la m a s ı o la ra k , V arlık h e n ü z K av ram o la r a k k o y u lm u ş
o lm a y a n K av ram ya d a kendinde K av ram d ır. — B u V arlık b u
n e d e n le h e n ü z b e lirsiz , e .d . sa lt k e n d in d e ya d a d o lay sız o la ra k
b e lirli K av ram o la ra k o d e n li d e Evrenseldir.
D olaysız V arlık a n la m ın d a başlan g ıç se zg id e n ve a lg ıd a n alınır,
— so n lu b ilg ile n m e n in çözümlemeci y ö n te m in in b a ş la n g ıc ı;
e v re n s e llik a n la m ın d a k i b a ş la n g ıç ise s o n lu b ilg ile n m e n in
b ire ş im li y ö n te m in in b a ş la n g ıc ıd ır. A m a m a n tık s a l o la n
d olaysızca v a ro ld u ğ u g ibi e v re n se l d e o ld u ğ u iç in , d o lay sızca
K av ram ın k e n d is i o ld u ğ u g ib i o n u n ta ra fın d a n v arsa y ıla n d a
o ld u ğ u için , m a n tık sa lın b aşlan g ıcı çö z ü m se l o ld u ğ u d e n li d e
b ire ş im s e l o la n b a ş la n g ıç tır.

Ek. Felsefi y ö n te m b ireşim se l o ld u ğ u ö lç ü d e d e ç ö zü m se ld ir, a m a g e n e d e


so n lu b ilg ile n m e n in b u iki y ö n te m in in yalın b ir b itişik lik le ri ya d a y alın b ir
alm aşları a n la m ın d a değil, tersine, öyle b ir yolda ki, b u n la rı o rta d a n k aldırılm ış
k ıp ıla r o la ra k k e n d i iç in d e k a p sa r ve b u n a g ö re d e v im le rin in h e r b ir in d e
aynı z a m a n d a çözüm sel ve b ireşim sel o la n b ir tu tu m g österir. Felsefi d ü şü n c e
n e sn e sin i, Ideayı, yalnızca k a b u l e d iy o r ve o n u k e n d i b a şın a b ıra k ıp d evim ve
a ç ın ım ın ı b ir b a k ım a y a ln ız c a se y re d iy o r o ld u ğ u s ü re c e ç ö z ü m se l o la ra k
d a v ran ır. F e lse fec ilik b u d ü z ey e d e k yaln ızca e d ilg in d ir. A m a ö te y a n d a n
felsefi d ü şü n c e b ire şin ıse ld ir ve k e n d in i K avram ın k e n d is in in e tk in liğ i o lara k
ta n ıtla r. G e n e d e b u n u n iç in h e r z a m a n k e n d ile rin i ö n e ç ık a ra n kişisel
g ö rü ş le ri ve ö zel s a m la rı u z a k tu tm a y ı b a ş a ra c a k b i r ç a b a g e re k lid ir.
316 M ANTIK BİLİM İ

_ § 239
(P) İlerleyiş İ d e a n ın o rta y a k o y u la n yargısıdır. D olaysız e v re n s e l,
k e n d i n d e K av ram o la ra k , d o la y sız lığ ın ı ve e v re n s e lliğ in i k e n d i
iç in d e b ir k ıp ıy a in d ir g e m e E y tişim id ir. B ö y lec e b a ş la n g ıc ın
o lu m su zu ya d a k e n d i belirliliği iç in d e k i “ilk ” k o y u lm u ş o lu r ; o
biri içindir, ay rı o la n la r ın bağıntısıdır, — derin-düşünce kıpısı.
B u ile r le m e çözümseldir, ç ü n k ü iç k in E y tişim y o lu y la y a ln ız c a
d o la y sız K a v ra m d a k a p s a n a n o rta y a k o y u lu r; ve o d e n li d e
bireşimseldir, ç ü n k ü b u K a v ra m d a b u a y rım h e n ü z o rta y a k o y u l­
m u ş d e ğ ild i.

Ek. İd e a n ın ile rle m e s in d e b aşlan g ıç k e n d in i k e n d in d e o ld u ğ u gibi, eş deyişle


v a ro la n ve dolay sız o la n o la ra k d e ğ il a m a k o y u lm u ş ve dolay lı o la n o la ra k
tanıtlar. Y alnızca dolaysız b ilin c in k e n d isi iç in d ir ki D o ğ a başlan g ıç ve dolaysız
o lan , ve T in ise D o ğ a yoluyla dolaylı k ılın a n d ır. G e rç e k te ise D o ğ a T in yoluyla
k o y u lm u ş o la n d ır, ve T in in k e n d is id ir ki D oğayı k e n d i v arsayım ı y a p a n d ır.

. §240
ile r le m e n in soyut biçim i V arlıkta b ir başkası ve b ir b a şk asın a geçiş,
Ö z d e karşıt olanda görü n ü ş, K a v ra m d a tekilin evrensellik te n a y rı­
lığ ıd ır, ki b u s o n u n c u s u k e n d in i b ö y le o la ra k o n d a n a y ııd e -
d ile n d e s ü rd ü rü r ve o n u n la özdeşlik olarak v ard ır.

• . . . §241
ik in c i a la n d a ilk in k e n d in d e v a ro la n K avram g örünüşe d e k g e l­
m iş tir ve böylece ke ndinde d a h a ş im d id e n İdeadır. — B u a la n ın
g elişim i ilk in e b ir g e rile m e o lu r, tıp k ı ilk in in g e lişim in in İkinciye
b ir g e ç iş o lm a sı g ib i; s a lt b u çifte d e v im y o lu y la d ır ki a y rım
h a k k ın ı k az an ır, ç ü n k ü a y ırd e d ile n iki y a n d a n h e r b iri k e n d in d e
d ü ş ü n ü ld ü ğ ü n d e k e n d in i b ü tü n lü ğ e ta m a m la r ve b u n d a k e n d in i
b aşk ası ile b irliğ e katar. S alt ikisinin tek -y an lılık larm ın k e n d ile rin i
kendilerinde o r ta d a n k a ld ır m a la r ıd ır ki b irliğ i tek -y a n lı o lm a y a
b ır a k m a z .

• . . § 242
ik in c i a la n ayrı o la n la rın b a ğ ın tısın ı ö n ce lik le o ld u ğ u şeye, k e n d i
iç in d e k i çelişkiye g e liş tirir — ki sonsuza ilerlemede g ö r ü lü r. B u
çelişki k e n d in i (y) Ereğe ç ö z e r ve bö y lece ayrım K avram d a o ld u ğ u
g ib i k o y u lu r. E re k ya d a S o n İlk in o lu m s u z u ve o n u n la ö z d e şlik
o la ra k k e n d i k e n d is in in o lu m s u z lu ğ u d u r ; b ö y le lik le B irlik tir ki
o n d a b u ilk le r in h e r ikisi d e id e a l ve k ıp ıla r o la ra k , o r ta d a n
k a ld ırılm ış o la ra k , e.d . ay n ı z a m a n d a sa k la n m ış o la ra k b u lu n u r ­
k a v r a m ö ğ r e t is i 317

lar. K av ram , b ö y le c e a y rım ı ve b u n u n o r ta d a n k a ld ırılm a s ı


d o la y ısıy la kend in d e-va rlığ ın d a n k e n d i ile b irle ş m e y e u la ş a r a k
olgusallaşm ış K a v ra m d ır, e .d . b e lir le n im le r in in k o y u h n u şlu ğ u n u
kendi-için-varlığında k a p say a n K avram dır, — Ideadır ki, o n u n için
aynı z a m a n d a saltık ilk o la ra k (y ö n te m d e ) b u S o n y aln ızc a sa n k i
b aşlan g ıç dolaysız birşeym iş ve k en d isi ise b ir so n u ç m u ş görünüşü­
n ü n yitişidir, — I d e a n m te k b ir b ü tü n lü k o ld u ğ u n u n b ilg isi.

. § 243 .
Y ö n te m b u y o ld a d ışsa l b ir b iç im d e ğ il a m a iç e r iğ in r u h u ve
K avram ıdır, ve iç e rik te n a n c a k K avram ın k ıp ıla rı g id e re k kendile­
rinde d e belirlilikleri iç in d e K a v ra m ın b ü t ü n lü ğ ü o la ra k g ö r ü n ­
m eye b a şla d ık la rı ö lç ü d e ayrılır. B u b elirlilik ya d a iç e rik k e n d in i
b iç im ile Id ea y a g e ri g ö tü r d ü ğ ü için, Id e a k e n d in i dizgesel b ü tü n ­
lü k o la ra k s u n a r ki, sa lt bir Id e a d ır, b u n u n tik e l k ıp ıla rı kendile­
rinde İ d e a d ırla r , tıp k ı K a v ra m ın ey tişim i y o lu y la İ d e a n ın y alın
kendi-için-varlığın ı ü r e tm e le r i g ib i. — B ilim b u y o ld a k e n d i
K a v ra ıü m ı a r ı I d e a n m K av ram ı o la ra k k a v ra m a k la s o n la n ır ki,
o n u n iç in I d e a v ard ır.

§244
K endi için o la n İd e a b u k e n d i ile birliğine g ö re görüldüğünde Sezgi­
d ir ; v e s e z e n İ d e a .Doğadır. A ıııa sezg i o la ra k İ d e a d ışsa l d e r in -
d ü ş ü n c e yoluyla tek-yanlı dolay sızlık ya d a o lu m s u z la m a b e lir le ­
n im in d e k o y u lu r. G e n e d e , İ d e a n ın sa ltık özgürlüğü n e y aln ızc a
g e n e l o la ra k yaşam a g e ç m e si, n e d e s o n lu b ilg ile n m e o la ra k
y aşam ı k e n d i iç in d e görünm eye b ır a k m a s ı d e ğ il, a m a k e n d i
k e n d is in in sa ltık g e rç e k liğ in d e k e n d i tik e llik ya d a ilk b e lirle m e
ve b a ş k a lık k ıp ıs ın ı, dolaysız Ideayı y a n sım a sı o la ra k , — k e n d in i
Doğa o la ra k — , ö z g ü rc e kendi d ışın a bırakm aya karar vermesidir.

Eh. Böylece Ideanm kendisi ile başlamış olduğum uz Kavramına geri


dönm üş oluruz. Aynı zam anda başlangıca bu geri dönüş bir ilerlemedir.
Kendisi ile başladığımız şey Varlıktı, soyut Varlık; şimdi ise önüm üzde Varlık
olarak Idea durm aktadır; ama bu varolan İdea Doğadır.
WILLIAM WALLACE’IN NOTLARI
. VVilliam Wallace
The Logic of Hegel (1892)
Secoııd edition, revised and augm ented
Notes and lllustrations
Felsefi Bilimler Ansiklopedisi I, M antık Bilimi nin
İngilizce çevirisine Willianı Wallace taralından eklenen
Notlar ve Açıklamalar y

VVallace’ın gönderm eleri ile ilgili not


Willam W allace’m (O xford Üniversitesi) bir yüzyıldan ıızıuı b ir süre önce
İngilizce’ye çevirdiği Küçük Mantık Bilimi ne (Logic of Hegel, 1892) eklediği
no tlar H egel’iıı m e tn in d e m odern okura kapalı kalacak birçok nok tan ın
hiç olm azsa bir b ö lü m ü ü zerine ışık düşürür, ve H eg e l’in b ir ansiklo­
p ed in in düzeni içinde verm e olanağım bulam adığı tarihsel ayrıntıları
su n arak felsefesinin nasıl diri, güçlü, yürekli bir d üşü n ce ortam ı içinde
geliştiğini gösterir. Bu bağlantılar yalnızca ilginçlikleri, yalnızca filolojik
d eğ e rleri için verilm ezler. W allace için Ansiklopedi “H eg el’in felsefi
dizgesinin biricik tam, olgıııı ve asıl bild irim id ir” ve “H eg el felsefesinin
gerçek tem eli olan çalışm adır.” H eg e l’in dizgesini elm as arılığı içinde
kavrayan b ir H egelciniu bu Notlan H egel’in çalışmasını d ah a geniş, d ah a
tarihsel bir bakış açısından görm ek isteyen okur için sevindiricinin de
ötesindedir. W allace’ııı H eg el’in Ansiklopedi’sinden M antık Bilimi çevirisi
ideal çeviri ö rn eğ i olarak, en azından H e g e l’iıı Ingiliz d ilin e en iyi
aktarılması olarak kabul edilir. Aslında bir çeviri olm anın da ötesine geçen
“Logic o f H e g e f’de Waliace alan üzerine derin ve geniş bilgisinin verdiği
güvenle, ve H eg e l’e çok yaklaşan bir kavrayış rahatlığ ı ile, H e g e l’iıı
anlatım ını sağın olarak izlem e kaygısını gösterm ez, A lm anca sözcükler
için sözel karşılıklara bağlı kalınaz, ve yer yer tüm celeri yeniden yoğurarak
ve sözel eklem eler yaparak b ü tü n bir sözdizimi ile rahatça oynar. Ve gene
de H egel’in verm ek istediği anlam dan uzaklaştığı söylenem ez. Am a daha
m o d ern eğilim H eg el’iıı sözcüklerine o n u n verdiğinden çok d ah a yakın
karşılıklar b ulm a ve sözdizimi ile fazla oynaınamayı yeğler.

Giriş § 1-18
{Gönderme § 2; § 112 Ek] After-thoııght/Derin düşünce/Nachdenken
After-thoııglıt = Nachdenken, e.d. bir kökenseli yeniden-izleyeıı, yeniden-
ü re te n , am a yüzeyin altında yatan düşünce (bkz H egel, Werke, vi, S. xv):
'Reflexion’dnn ayırdediliyor (bkz. Werke, i. 174).
VVallace’ın Notu Üzerine
After-thought\/e Nachdenken arasında bir anlam birliği yoktur. İngilizce sözcük

321
322 W ILLIAM WALLACE NO TLARI

“iş işten geçtikten sonra" ile, “geç kalm a” ile ilgilidir. Alm anca sözcük ise
sözcüğün doğal anlamında b irş e y üzerine derinlem esine düşünm eyi anlatır.
VVallace’ın eşitlemedeki amacı iki sözcük arasındaki biçim sel/yapısal bezerliği,
ön takının zam ansal ve konumsal özdeşliğini göstermektir. Bunun dışında,
Nachdenken ve after-thought arasındaki biricik ortak yan her ikisinin de
düşünceyi dolaysızlığı değil ama belli bir dolaylılık içinde anlatm alarıdır; ama
b ö yle b ir o rta klık s e m a n tik ö zd eşliğin güvencesi değildir. İng. çe virid e
Nachdenken için kullanılan karşılık Reflexiondur.
Collins Eng. Dict.: a fte r-th o u g h t n. 1. a comment, reply ete., that oc-
curs to one after the opportunity to deliver it has passed. 2. an addition
to som ething already completed.
The Concise O xford Dict.: a fte r-th o u g h t something that is thought of
or added later.
Wahrig Wörterbuch: n a ch d e n ke n eine Sache gründlich, durehdenken,
überlegen
(Almanca sözcük Türkçe “derin-düşünm e” ya da “üzerine düşünm e” ile çakışır.)
— R eflexion için bkz. ayrıca § 112, E k (A.Y.).
{ G ö n d e rm e § 3} E v re n se l, B irey sel
Evrenselin (düşünce) ve bireyselin (duyum ) algı (Wahmehmung) d enilen
şeyde karışım ı için bkz. Ansiklopedi [3’üncü cilt] §§ 420, 421.
{G önderm e § 3} Ö n ce d en B ilinenin Anlaşdırlığı
Bkz. Fichte, Werke, ii. 454: “Sıradan dinleyici ve okuyucu tü rü için sıradan
vaaz, konferans ve yazıların sıradışı anlaşılırlığmm nedeni budur. B unların
tek bir sözcüğü bile kendi için düşünen insan için anlaşılır değildir, çünkü
g erçek te o n la rd a anlaşılacak hiçbirşey yoktur. Kiliseye g id en yaşlı kadın
— ki o n u n için olanaklı tüm saygıyı duyduğum u belirtm em g erek ir —
ezbere bildiği ve yineleyebileceği yığınla m etni ve ilahi dizelerini kapsayan
b ir vaazı çok anlaşılır ve çok yüceltici bulur. Ayııı yolda, kendilerinin o n dan
ço k ço k ü stü n o ld u k la rın ı sa n an o k u rla r o n la ra d a h a şim d id en b il­
d ik le rin i söyleyen b ir çalışm ayı çok ö ğ retici ve çok d o ğ ru , ve d a h a
ş im d id e n in a n d ık la rın ı g ö ste re n ta n ıtla m a la rı çok sağlam b u lu rla r.
O k u ru n bir yazardan aldığı haz kendinden aldığı gizli bir hazdır. Ne büyük
b ir adam ! (d er k endi kendisine); sanki kendim i duym uş ya d a okum uş
gibiyim.”
{G ö nderm e § 6) U ssal O lanın Edim selliği
Bkz. Hegel, Werke, viii. 17: “Felsefeci gibi h e r yalın insan da şu kanı içinde
d u ru r: U sauygun olan edim seldir, ve edim sel olan usauygundıır; ve h em
tinsel h em de doğal evreni incelerken felsefe ondan yola çıkar.... B ununla
b irlik te, büyük olan şey zam ansal ve geçici olanın g ö rü n ü şü n d e içkin
o lan tözü ve şim dide olan bengiliği tanım aktır. Ç ünkü usu n (ki İd ea ile
an lam d aştır) çalışması, edim selliğinde eşzam anlı olarak dışsal varoluşa
geçtiği zam an, sonsuz bir biçim ler, fe n o m e n ler ve evreler varsıllığı ile
b irlikte çıkar, ve özünü bilincin en erken tanıştığı re n g â re n k k ab u ğ u ile
kuşatır — b ir kabuk ki kavram iç yürek atışını bulabilm ek ve o n u n dış
ev relerd e bile attığını duyabilm ek için o n u n içine işlem elidir. A m a bu
dışsallıkta o n d a ışıyan özün ışığı tarafından oluşturulan sonsuz d u ru m lar
W ILLIAM WALLACE N O TLA RI 323

tiirlülüğü, — düzenlem eleri ile tüm bu sonsuz gereç, — felsefenin nesnesi


d eğ ild ir.... Varolanı kavram ak— felsefenin görevi budur: Ç ünkü varolan
ustur. B ireye g e lin c e , n e o lu rsa o lsu n h e r b iri k e n d i z a m a n ın ın
çocuğudur. Böylece felsefe de d ü şüncelerde kavranan k en d i zam anıdır.
Bir felsefenin şim diki dünyasının üzerin d en sıçrayabileceğini sanm ak
tıpkı b ir bireyin kendi zam anının ötesine sıçrayabileceğini d ü şü n m ek
d en li aptalcadır. E ğer kuram ı g erçek ten de edim sellik lerin ö tesin e
geçiyorsa, eğer bir ideal, olm ası gerektiği gibi b ir d ünya kuruyorsa, o
zam an böyle bir varoluşu yalnızca niyetlerinde b u lu r — içinde dilediğiniz
herşeyiıı düşlem tarafından yapılabileceği dirençsiz öğede.” Bkz Schelling,
Werhe, iv. 390: “B irçok şey, eylem vb. vardır ki, h ak ların d a, kaba b ir
andırım la, ıısauygun olm adıkları yargısında bulunuruz. G ene de var olan
ya da yer alan h e r şeyin ıısauygun o ld u ğ u n u , ve usun, tek b ir sözcükle,
tüm varlığın birincil özdeği ve olgusalı olduğunu varsayar ve kabul ederiz.”
Edimsellik (Wirklickheit) bkz. Werke, iv. 178 vs.
{ G ö n d e rm e § 7} F ich te: D en ey im
Bkz.. Fichte, Werke, ii. 333: “İnsanın g enel olarak den ey im d en başka
hiçbirşeyi yoktur; ve ulaştığı h e r şeye deneyim yoluyla, yaşam ın kendisi
yoluyla ulaşır. T ü m düşünm esi, ister gevşek isterse bilim sel olsun, ister
sıradan isterse aşkınsal olsun, deneyim den başlar ve en so n u n d a deneyimi
göz ö n ü n d e tutar. Yaşamdan başka hiçbirşeyin koşulsuz değeri ve imlemi
yoktur; tüm başka d üşünm e, anlayış, bilginin ancak şu ya da bu yolda
yaşam olgusuna g ö n d erm ed e bulunduğu, o ndan başladığı ve d ah a sonra
o n a geri d ö n ü şü göz ö n ü n d e tuttuğu için değeri vardır.”
{G önderm e § 10} Yüzmeyi K arada Ö ğ ren en ‘Skolastikus’
‘Skolastikus’ zam an zam an okul çocuklarının erk en Y unanca okum a­
larının bir b ö lü m ü n ü oluştu ran belli bir Facetiae'nin (Pisagorcu filozof
H ierocles’e yüklenir) k ah ram an ı olan safdil bir ‘acem i’dir.
[Facetiae: Kaba şakalar içeren kitaplar]
{G önderm e § 10} Felsefeye Belkili Başlangıç (R einhold)
K. L. R e in h o ld (1 7 5 4 -1 8 2 3 ) k e n d i d ü ş ü n c e ta r i h in d e ç a ğ ın ın
düşüncelerinin gelişim inin bir tablosunu sunar. Başlangıçta insan tasarım
yetisi merine yeni bir kuram için girişim’i (1789) K aııt’ın bilgi k u ram ın ın
öznel ruhbilim sel b ir y o ru m u n u verm e eğilim inin tipik örneğidir. Ama
R ein h o ld ’u n b u rad a değinilen öğretisinin dönem i Ondokmuncuyüzyılın
başlangıcında felsefenin durum unun daha kolay bir gözlemine katkılar ın
(Beitrâge, 1801) dönem idir: R einhold’u Eleştirel Felsefe Dergisi nde (Werke,
ı. 267 vs.) eleştirm iş olan H e g e l’in ‘felsefeden ö n ce felsefecilik’ dediği
eğilim. — K rug’ıııı {TemelFelsefe'sinde, 1803) ‘felsefi p ro b lem atik ’ dediği
şey ile başlam a önerisinde d e benzer bir tin işlemseldir.
{ G ö n d e rm e § 11} P la to n : M iso lo ji
Platon’un Fedon’u n d a [89d-90e] Sokrates ükel bir uslam lam a parçasının
b o z u k lu ğ u n u b ü tü n b ir insan u su n u n yeteneksizliği ile karıştırm a
eğilim ine karşı çıkar.
324 W ILLIAM WALLACE NOTLARI

{G önderm e § 13} Felsefenin Tarihinde Zamansal Ve Mantıksal


Felsefi dizgelerin tarihsel ardışıklığının m antıksal sıralanışları ile özdeş
o ld u ğ u bildirim i çok fazla sözel ya d a düzeneksel olarak alınm am alıdır.
B u rad a özsel nokta yalnızca tarihin bağlantısız olayların, tikel kişilerin
ed im le rin in raslaııtısal b ir dizisi olm adığı, am a yasalar ve kurallılıklar
altın d a bir evrim olduğu kuram ıdır: Felsefelere uygulanan kuram bııdur.
Am a g en el ilkenin uygulanışında güçlükler kolayca doğabilir, ö rn eğ in
{§ 86 ve § 104 [Ek 3] karşılaştırılırsa) görülecektir ki P isag o r’u n Parıııe-
ııid es’i önceliyor olm asına ve sayının arı düşünceye g ö tü ren bir basam ak
olm asına karşın [Platon ’ıııı bilgi (ve nesne) aşam aları], gen e de arı Varlık
N icelikten erken b ir evrede gelir.
{Gönderm e § 13} Lakapsız Felsefe
B u rad a R eiııh o ld ’un J e ııa ’da derslerinin konusu yapmayı istediği şeye
sessiz b ir gönderm e var (‘Lakapsız felsefe’ (ohne Beinamen), e.d. ‘eleştirel’
olm ayan b ir felsefe), ya da baş eğ d iren ‘h erh a n g i b ir in san ın ad ın ı
taşım ayabilecek Felsefe’ye. H eg e l’in dediği gibi (W'erke, xvi. 138), ‘Tek-
yanlı olm aya karşı endişe ve kaygı gene de sık sık çok-yanlı m antıksız
yüzeyselliğe yetenekli b ir zayıflığın parçasıdır.’
{Gönderm e § 16} Insanbilim
‘In saııb ilim ’ ile d en m ek istenen şey m o d e rn yazarların iıısaııbilim leri
değil (ki b u n lar adı başlıca d aha ilkel evreleri içinde bu lu n an ve öncelikle
özdeksel ü rü n le rin d e sergilendiği biçim iyle ta n ın a n in san ek in in in
ta rih in i b elirtm ek için k u lla n ırla r), am a psikolojinin fizyolojik koşullar
ile en yakından bağlaşık yanlarının incelem esidir.
{G önderm e § 17} G oethe Ü zerine Hegel: Mantık Ve Sezgi
D eh an ın sezgisinin m antıksal bireşim in üretebileceğinin h em en h em en
tü m ü n ü verm e gücü k o n u su n d a bkz. Werke, I. 331: “Bu yolda büyük ve
arı bir sezgi, tablosunun salt arkitektoııik özelliklerinde, gerçi zorunluğıın
iç-bağıııtısı ve biçim ustalığı g ö rü lü r olacak denli ö n e çıkm asa da, gerçek
törel örgeııliğe anlatım verebilir — kütlesinin çeşitli özelliklerinde yaratı­
cısının tinini o tinin im gesi h e rh a n g i b ir yerde tek bir birleşik şekilde
ortaya koyulmuş olmaksızın sessizce sergileyen bir yapı gibi. K avram ların
yardımıyla yapılan böyle bir betim lem ede usıııı kucakladığı ve ‘id e al’ biçi­
m in içersine yaydığı ilkeye yükselm esinin ve o n u n Idea o larak b ilin cin e
varm asının ö n ü n e geçen şey yalnızca bir uygıılayımsal beceri eksikliğidir.
E ğer sezgi yalnızca k en d in e bağlı kalır ve analitik anlığın o n u rahatsız
etm esine izin verm ezse, büyük olasılıkla— yalnızca ve yalnızca anlatım ı
için kavram lardan vazgeçem eyeceği için — onlarla ilgilenirken acem ice
davranacak, bilinç içersinden geçişinde çarpıtılmış şekiller alacak, ve (kur-
gul göz için) h em tutarsız h em de çelişkili olacaktır: Am a p arçaların ve
k en dilerini-değişüren karakterlerin düzenlem esi usun iç tinini n e denli
görülmez olursa okun ele verir. Ve o tinin bu görüngüsü, bir ürün ve bir sonuç
olarak görülmesi ölçüsünde, ürün olarak İdea ile bütünüyle uyumlu olacaktır.”
Büyük olasılıkla H eg e l’in göz ö n ü n d e tuttuğu G o e th e ’dir.
WILLIAM WALLACE N O TLA RI 325

{G önderm e § 17} Ü çlülük: D öngü Ya D a Ç em ber: Varlığın Birliği


D üşünce b irliğ in d e ü çlü lü k — ileri gelişi (“ç ık ış/d o ğ u ş,” [VVallace
‘H o rv o rg elıen ’i ‘procession’ ileçeviriyor. Sözcük gerçekte “ortaya çıkış,”
“doğuş” gibi bütünüyle yüksüz bir anlam taşır.] bkz. § 222 vs.) ve h en ü z
b ir keııdinde-kalış (Bei-sich-sein) olan geri d önüşü ilkiıi b elirtik olarak
Yeni-Platonizmiıı tamamlayıcısı olan Proklus tarafınd an şeıııatize edildi.
Institutio Tlıeologica’sıııda ortaya koyduğu gibi, tüm tinsel olgusallığın özsel
karakteri kendi ü zerine geri dönm ek, ya da ayrım ın içinde ve o n u n la bir
birlik olmaktır, — devim in kökensel ve k endiliğ in d en b ir ilkesi olm aktır
(c. 15). Öyleyse devimi döııgüseldir (c. 33): Ç ünkü herşey ayııı zam anda
n e d e n d e birarada kalm alı, ve oııdaıı çıkmalı, ve o n a geri d ö n m elid ir (c.
35). Böyle bir öz keııdiııde-kalıcıdır, — lıenı etk en h em de edilgendir.
Bu “gizem cilik” (ki ayrıca devim de olan b ir b irlik o lan ü çlü lü ğ ü ıı
gizem ciliğidir) kendi yolunda Scotııs Erigeııa tarafın d an üstlenilm iştir
(De Divisione Naturae). T anrıdan — bengi b ir yaratış yoluyla — yaratıklar
“çıkar” ki, bunlar gene de tanrısal doğanın dışında değildirler; ve yaratılmış
h e r şey bengilik içinde Tanrıya geri döner.

Ön-Kavram § 19-83
{G önderm e § 19} G erçeklik F elsefede Ö zel B ir A nlam T aşım alıdır
Gerçeklik: — 1801 gibi erken bir tarihte (Werhe, i. 1801), H egel — belki
d e ja c o b i’ııin ö rn eğ in d e n etkilenerek — şu vargıya ulaşmıştı: “G erçeklik
felsefi söylem de an c a k B engi o la n ın ve görgül-olm ayan E dim selin
pekiııliğiııe ilişkin olarak kullanılm ayı hak e d e n b ir sözcüktür.” (Ve
Spinoza için deböyledir, ii. 310.)
{ G ö n d e rm e § 19 Ek 1} G en ç lik Ve G e n ç le re D alk a v u k lu k
“G ençlere dalkavukluk edilm iştir” — ö rn eğ in F ichte tarafın d an , Werke,
i. 435: “Bu yüzden bu bilim de kendini daha şim diden olgunlaşmış insanlar
a ra sın d a b irk aç d ö n m ü şe v aa d ed e r: E ğ er h e r h a n g i b irşey ler için
um ıtdedebilirse, bunları dalıaçok doğuştan güçleri h en ü z yaşın gevşekliği
tarafından yokedilm em iş genç dünyadan uım ıdedebilir.”
[“The young have beerıflattered" :: “ Gençlere dalkavukluk edilmiştir." W allace’ın
serbest am a hiç kuşkusuz çok daha vurgulu çevirisi. Alın, m etinde: “Man
hat der Jugend eingeredet ...”
{G önderm e § 20} Ben: Kant; F ichte’nin İdealizm i
Kaııt’ın edim sel olarak söylediği şey (Arı Usun Eleştirisi, “Ö ğeler Ö ğretisi,”
§ 16) “D üşünüyorum tüm tasarım larım a ( Vorslellungen) eşlik edebiliyor
o lm alıdır” idi. B urada, başka yerlerde de sık sık o ld u ğ u gibi, H egel
bellekten alıntı yapıyor görünür, — saltık doğruluktan biraz uzaklaşarak.
Fichte’nin idealizm i kaynağım bu n oktadan alır. “T ü m pekinliğiıı —
yaşamdaki o lgunun tüm bilincinin, ve bilimdeki tüm tanıtlanm ış bilginin
pekiııliğinin — zem ini şudur: O rtaya koyduğum uz (setzen) tek b ir şeyde
ve o şeyle (ve ortaya koyduğum uz herşey zorunlu olarak tekil birşeydir)
326 W ILLIAM WALLACE N O TLA RI

g en e l o larak saltık b ü tü n lü ğ ü de koymuş oluruz. ... Birşey an cak o n u


b ö y le k o y d u ğ u m u z s ü re c e b izim iç in p e k in d ir, — o n u n a ltın d a
kavradığım ız tekil birim d en o n u n altında kavrayacağımız sonsuzluktaki
h e r tekil şeye dek, — on u kavramış tek bir bireyden o nu kavramak isteyen
tü m bireylere d e k .... Saltık b ü tü n lü ğ ü n bireydeki b u saltık ‘koyulm ası’
olm aksızın, (Jacobi’n in b ir deyim ini kullanırsak) yem ek ve uyum ak
yasakur.”
“Öyleyse açıktır ki tek bir gözlem in yargısını bildirm ez, am a olanaklı
tü m gözlem lerin yalın sonsuzluk ve b ü tünlüğünü kucaklar ve ‘koyarsınız’:
— b ir sonsuzluk ki so n lu lard an oluşturulm uş olması b ir yana, tersine,
sonluların kendileri o n d an doğarlar, ve sonlu şeyler o n u n salt her-zaman-
tam am lannıam ış çözümlemeleridirler. Saltık bütünlüğün bu — n e desem,
ortaya çıkışm a, koyuluşuna, ya d a 11e derseniz deyin — , b u ‘b elirişin e’
anlıksal g öriiş/sezgi (Anschauung) diyorum . O n u — h erh a n g i b ir yolda
an lığ ın ötesine gidem ediğim için — anlığa içkin olarak görüyor, ve bu
düzeye dek ben-lik (Ichheit) olarak adlandırıyorum , — nesn ellik ya da
öznellik değil, am a ikisinin saltık özdeşliği: — am a bir benlik ki bireysellik
a n lam ın d a alınm ayacağım um uyoruz. Sizin” (b u rad a B ardili’yi izleyen
R e in h o ld ’a sesleniyor) “ad infîrıitum yiııeleııebilirlik dediğiniz şey b u rad a
yatar. Dolayısıyla benim için sonlunun özü salnk olarak zamansız sonsuzun
dolaysız b ir görüşünden (öznellik ve nesnelliğin saltık bir özdeşliği ile ), ve
b u so n ikisinin bir ayrılışından, ve sonsuzun (ad infmitum sürdürülen) bir
çözüm lem esinden oluşur. Zam aıısal yaşam b u çözüm lem eden o lu şu n ve
b u zamaıısal yaşamın başlangıç-ııoktası özne ve nesneye ayrılışür ki, gene
d e h e r ikisi de anlıksal görüş (sezgi) yoluyla birarad a tutulur.”
(G ö n d e rm e § 22} Ö znel K anının D eğeri (Hegel: ‘T ü ze F elsefesi’)
§ 22, salt kam olgusu. Bkz. Tüze Felsefesi, § 140 (Werke, viii. 191) [§ 22,
W a lla c e ’ııı a tla m a la rın d a n ö tü r ü çeviri ö zgün m e tin d e n yapıldı]
“ ... (e) [Öyleyse] birşeyin haklı olduğu kanısının [Überzeugung] b ir
eylem in ahlaksal doğasını belirleyen şey olması gerekir. İsten en iyinin
h e n ü z hiçbir içeriği olm adığına göre, K anının ilkesi yalnızca b ir eylem in
iyi b e lirle n im i a ltın a a lın m a sın ın özneye d ü ştü ğ ü y o lu n d a k i yakın
belirlenim i kapsar. Ama böylelikle törel bir nesnellik görünüşü bütünüyle
yitip gider. Böyle bir ö ğ reti dolaysızca o sık sözü ed ilen ve gerçeğin
b ilin eb ilirliğini yadsıyan sözde felsefenin bağlaşığı olu r (çü n k ü isteyen
tin in gerçeği, o n u n ussallığı, tin k endini edim selleştirdiği sürece, törel
b u y ru k lard a y a ta r). Böyle b ir felsefecilik gerçek olanın bilgisinin salt
g ö rü n ü şte olması gereken b ilm enin alanını aşan boş bir kibir o ld u ğ u n u
b ild ird iği için, eylem açısından da yine g ö rünüşte olanı dolaysızca ilke
yapm ak ve böylelikle törel olanı bireyin kendine özgü dünya g ö rü şü n e ve
tikel ka n ısın a in d ir g e m e k z o ru n d a d ır. B öylece f e ls e f e n in iç in e
d ü şü rü ld ü ğ ü diizeysizlik hiç kuşkusuz ilkin dünyanın ö n ü n d e en yüksek
düzeyde b ir ilgisizlik so ru n u olarak, yalnızca boş bir akadem ik gevezelik
o larak g ö rü n ü r; am a böyle b ir görüş felsefenin özsel b ir b ö lü m ü olarak
W ILLIAM WALLACE N O TL A R I 327

tö rel görüşte k en d in e zorunlu olarak bir yer açar, ve ilkin o zam an d ır ki


kendini edimsel dünyada g ö ste rin e bu dünya için böyle görüşlerde neyin
yattığı ortaya çıkar. — Ö znel kanının bir eylemin törel doğasını belirleyen
tek şey olduğu gö rü şü n ü n yayılmasının sonucu bir zam anlar çok sık sözü
ed ilen ikiyüzlülüğün artık ad ın ın p ek aııılm am ası o lm u ştu r; ç ü n k ü
k ö tü n ü n ikiyüzlülük o la ra k n ite le n d irilm e si a n c a k b elli eylem lerin
kendilerinde ve kendileri için kabahatler, kusurlar ve suçlar o ld u k ların ın ,
bu n ları işleyenin zo ru n lu olarak böyle oldukların ı bildiğinin, çü n k ü
dindarlığın ve dürüstlüğün ilkelerini ve dışsal edim lerini o n lara verdiği o
k ötü g örü n ü şü n altın d a bile bilip tanıdığının k ab u l edilm esi tem elin d e
yapılır. Başka bir deyişle, g enel olarak kötülük söz k o n u su o ld u ğ u n d a,
iyiyi tanım anın ve o n u k ötüden ayırmayı bilm enin ödev olduğu varsayılır.
Am a 11e olursa olsun insanın hiçbir ahlaksız eylem de bulu n m am ası ve
suç işlem em esi, ve b u n la rın o n a b ir hayvan değil am a b ir insan o lduğu
için yüklenm esi gerektiği saltık b ir istem değerindeydi. G en e d e eğ er iyi
yürek, iyi niyet ve öznel kanının eylem e değ erin i veren şeyler o lduğu
bildiriliyorsa, o zam an b u n d a n böyle hiçbir ikiyüzlü lü k se genel olarak
hiçbir kötülük yoktur, çünkü biri 11 e yaparsa yapsın iyi niyet ve g ü d ü
ü zerine d ü şü n erek o n u iyi birşey yapmayı bilir, ve b u rad a b ir kıpı olarak
im lenen kanısı yoluyla edim iyidir. Böylece artık k e n d in d e ve k en d i için
suç ve ayıp diye birşey yoktur, ve yukarıda sözü ed ilen açık ve özgür,
katılaşmış ve duraksam asız g ü n ah k a r için niyet ve kaııı yoluyla eksiksiz
aklam a bilinci ortaya çıkmıştır. Eylemimde iyi niyetim ve o n u n iyi olduğu
yolundaki kam ın onu iyi yapar. Eylemin yargılanması ve değerlendirilm esi
söz konusu olduğu sürece, b u ilke nedeniyle eylem de b u lu n a n kişinin
yalnızca niyet t e kanısına göre, inançlarına göre yargılanması gerekecektir
— am a İsa’n ın nesnel gerçeklik üzerine b ir inanç istemesi an lam d a değil,
ki b u d u ru m d a kötü bir inancı, e.d. içeriğine göre kötü b ir kanısı olan biri
için yargının da kötü, e.d. b u kötü içeriğe uygun olm ası gerekecektir;
tersine, b u rad a yargılam anın ölçütü olan inanç kanıya bağlılık atılanım a
gelir, öyle ki ö n em li o lan n o k ta kişinin eylem inde kanısına bağlı kalıp
kalmadığıdır, ve biçim sel öznel bağlılık ödeve uygunluk için biricik ölçüt
olarak alınır. — Ayııı zam anda öznel birşey olarak da belirlen d iğ i için bu
kaııı ilkesinde bir yanılgı olanağı düşüncesi de k endin i ortaya sürm elidir
ki, bııııda böylece k endinde ve kendi için varolan b ir yasa varsayımı yatar.
Aıııa yasa davranmaz, d av ran an yalnızca ed im sel in sa n d ır, ve insan
eylem inin değeri söz konusu o ld u ğ u n d a ön em li olan n o k ta o ilkeye
göre yalnızca kişinin o yasayı kendi kanısında 11 e düzeye d ek kabul etm iş
olduğudur. B ununla birlikte, b u yaklaşımda o yasaya g öre yargılanacak,
e.d. g enel olarak o n a g öre ölçülecek olan şey eylem ler değilse, o yasanın
n e için o ld u ğ u n u ve neye hizm et edeceğini anlam ak güçtür. Böyle bir
yasa yalnızca dışsal bir harfe, gerçekte boş b ir sözcüğe iııdirgenecektir,
çü nkü ilkin b en im kanım yoluyladır ki bir yasa olur, b en i bağlayan ve
yüküm lülük altın a sokan birşey yapılır. — Böyle b ir yasa k en d i için
328 W ILLIAM WALLACE NOTLARI

T anrının, Devletin yetkesini, giderek insanlara ve tüm edim ve yazgılarına


birliktelik ve kalıcılık veren bağ olarak sürdüğü binlerce yılın yetkesini —
kendi içinde sayısız bireysel kanıyı taşıyan b ir yetkeyi — taşıyabilir; ve şimdi
e ğ e r b u n la rın karşısına ken d i tekil kanım ın yetkesini koyarsam — çü nkü
b e n im öznel kanım olarak geçerliği yalnızca yetkedir — , b u ilkin
m uazzam g ö rü n ü şlü kibir öznel kanıyı kural yapan ilk e n in kendisi
ta ra fın d an bir yana atılır. — Sığ bilim in ve kötü sofistliğin uzaklaştıra-
m adıkları us ve duyunç tarafından yaraulan daha soylu tutarsızlık yoluyla
bir yanılgı olanağı söz k onusu olsa b ile , suçun ve k ö tü lü ğ ü n g en el o larak
b ire r yanılgı olarak görülm eleriyle yanlışlık bir enaza indirgenir. Ç ü n k ü
yanılm ak insana özgüdür — ve kim şu ya da b u n o k ta d a , d ü n öğle
yem eğ in de taze lah an a mı yoksa k u ru la h an a mı yediği k o n u su n d a ve
d ah a başka önem li ya da önem siz sayısız şey üzerine yanılm am ıştır? G ene
d e eğ er çevresinde herşeyiıı d ö n d ü ğ ü nokta yalnızca kan ın ın öznelliği
ve b u n u n üzerinde diretm e oluyorsa, önem li ve önem siz arasındaki ayrım
yitip gider. Ama yanılgının olanağını kabul eden ve o lg u n u n d oğasından
g elen o d a h a soylu tutarsızlık eğer kötü bir kanı yalnızca b ir yanılgıdır
diyorsa, gerçekte kendini yalnızca dürüst olm am a gibi ikinci bir tutarsızlığa
düşürür; bir kez kanı törel herşeyiıı ve insanın en yüksek değ erin in tem eli
yapılır ve böylece en yüksek ve en kutsal olduğu bildirilir; b ir başka kez ise
ilgilenilen şey b ir yanılgıdan başka birşey değildir: K anım önem siz ve
raslaııtısal birşey, aslında dışsal birşeydir ki benim için şöyle ya da böyle
olabilir. G erçekte, eğer gerçeği bilem ezsem , kandırılm ışlığım , b ir kanıya
y ö n e ltilm işliğ im o ld u k ç a ö n e m siz birşey o la c a k tır; b ö y le ce nasıl
d ü şü n m ekte olduğum önem sizdir, ve benim için geriye d üşü n m ek üzere
o boş iyiden, anlağın soyutlam asından başka birşey kalmaz. — Bu yüzden
b u n u n yanısıra b elirtm ek g erek ki, b u kanı zem ininde aklam a ilkesine
göre tutarlılık söz konusu olduğunda, başkalarının eylemime karşı dar Tanış
tarzları, o n u kendi inanç ve kanılarına göre suç olarak görm eleri bütünüyle
haklı olacaktır.; — b ir tutarlılık ki, b an a yalnızca hiçbirşey k azan d ırm a­
m akla kalmayacağı gibi, tersine özgürlük ve o n u r bakış açısın d an beni
b ir özgürsiizlük ve onursuzluk d u ru m u n a düşürecektir; d ah a açık olarak,
k e n d in d e b e n im de o la n tü re d e yalnızca yab an cı b ir ö zn e l kanıyı
a lg ıla rım , ve u y g u la m a sın d a b a n a yalnızca dışsal b ir z o r yoluyla
davranıldığını sanısına kapılırını.”
{ G önderm e § 23} K endin İçin D üşün
Kendin düşün — yalnızca o kum ak ya da dinlem ek değil am a d ü şü n m ek
— F ic h te ’n in yineleyen çağrısı (ö rn e ğ in Werke, ii. 329). Werke’n in
yayımcılarına göre, xv, 582, b u rad a gönderm e S chleierm acher’e ve o n u n
Monologlar’ma.. G erçekte g en e l olarak R om antik ilkeye, özellikle F.
S ch leg el’e.
{ G önderm e § 23} Fichte: F elsefenin D eğeri, G ücü, Ü stü n lü ğ ü
Bkz. Fichte, VVerke, ii. 404: “Felsefe (VVıssenschaflslehre) , b u n d a n başka
(yukarıda belirtildiği gibi hiçbir yardımcısı, sezgi için sezginin kendisinden
W ILLIAM WALLACE N O TLA RI 329

b aşka h iç b ir taşıyıcısı olm ad ığ ı içiıı), iıısaıı a n lığ ın ı h e rh a n g i b ir


geom etrinin yapabileceğinden çok daha yukarılara çıkarır. Anlığa yalnızca
dikkat, özen, kararlılık değil, aıııa ayııı zam anda saltık bağım sızlık da
verir, onıı kendi ile yalnız başına olmaya ve ken d i başına yaşamaya ve
başarmaya zorlar. O n u n la karşılaştırıldığında, başka h e r ansal işlem sonsuz
ölçüde kolaydır; ve o n d a ustalaşmış birine hiçbirşey güç gelmez. B undan
başka, insan bilgisinin tüm nesnelerini özeğe do ğ ru izlediği için, gözü
o n a sunulan lıerşeydeki asıl noktayı ilk bakışta yakalam aya ve o n u s a p
m adan izlemeye alıştırır. Böyle eğitimli bir felsefeci için öyleyse karanlık,
karışık ve bulanık hiçbirşey olamaz, yeter ki tartışm anın nesnesi ile tanışık
olsun. H erşeyi yeniden ve ab initio [baştan] kurm ak o n a h e r zam an çok
kolay gelir, çünkü kendi içersinde h e r bilimsel yapı için tasarlar taşır. H er
karışık yapıda yolunu b u yüzden kolayca bulur. B una felsefede kazandığı
görüş güvenliğini ve güvenini, o nu tüm uslam lam ada g ü d en kılavuzu, ve
alışıldık yoldan h er sapmayı ve her paradoksu gözüyle yakalamadaki rahat­
lığı ekleyin. Eğer in san lar gözlerine inanm aya bir karar verebilselerdi,
d u rum tüm insan kaygıları açısından bütünüyle başka tü rlü o lurdu. G ü­
nüm üzde gerçekte neyi gördüklerini kom şularına ve aııtikçağa sorarlar,
ve k endilerine bu güvensizlikle yanılgılar sonsuza dek sürdürülür. Felse­
feyi elinde b u lu n d u ran bu güvensizliğe karşı h e r zam an korunur. Tek bir
sözcükle, felsefe yoluyla insan anlığı k en d in e gelir, ve b u n d a n böyle dış
yardım olmaksızın kendi üzerine dayanır, ve bütünüyle kendi efendisidir,
tıpkı dansçının ayaklarının, boksörün ellerinin efendisi olm ası gibi.”
{G önderm e § 24} Schelling: D oğa Taşlaşm ış Anlık
Schelliııg’in anlatım ı, “taşlaşmış anlık.” G ö n d erm e Schelliııg’in kiıııi
d iz ele rin e, Werke, iv, 546 (ilkin Zeitschrift fü r speculative Physik’d e
yayımlandılar, 1800). Uysal ve dingin b ir hayvan olan dü n y ad an huşu
duym am ız için hiçb ir n e d e n yoktur, d er —
Yerleşti dev gibi bir ruh içeri, , ,
Am a taşlaşmıştı tüm düşünceleri; ,
Çabaladı ölü ve dirimli şeylerde , .. .
Var gücüyle bilince doğru.
Steckt ein Riesengeist darinnen,
İst aber versteirıert mit ailen Sinnen;
In toten und lebendigen Dingen
Thut nach Beumftseyn maclıtig ringerı.
iıısaıı şeklinde s o n u n d a dem ir gibi uykudan, uzu n d ü şten uyanır: Ama
insan olarak k endini bir yabancı ve sürgün olarak görür; büyük Doğaya
geri dönmeyi ister; çevresindekilerden korkar ve hayaletler imgeler, Doğa
ıçiıı k endine söyleyebileceklerini bilm eden —
Tanrıyım., onları bağrında saklayan
T inim, kendini herşeyde devindiren: '
330 W ILLIAM WALLACE NOTLARI

..... Karanlık kuvvetlerin ilksel kavgasından


: İlk yaşam sulan fışkırıncaya dek,

. Uzanıp düşüncenin gençlik kuvvetine,


Onunla gençleşip kendini yeniden yaratan doğa, .
Bir kuvvettir, bir oynaşma ve dokuma, .
Bir dürtü ve itkidir hep daha yüksek yaşama.
Iclı bin der Gott, den sie im Busen Iıegl, • ■ ' .
Der Geist, der siclı in allem bewegt: -
Vom frühsten Ringen dunkler Kreiste '
Bis zum Ergufi der ersten Lebenssafte, ''• . ;

H erauf zu des Gedankens Jugendkraft


Wodurch Natur verjiingt siclı uieder sehafft, ’ '<
İst eine Kraft, ein Wec)ıselspiel ıınd Weben, ■
Ein Trieb und Drung nach irnnıer höherm Leben.
Bkz. Okeıı, Naturphilosophie, § 2193: “D oğal b ir cisim ilksel edim in
katılaşm ış ve kristalize olm uş b ir düşüncesidir — T anrın ın b ir sözcüğü.”
Benzer ağırlıktaki deyimler Schelling’in çalışm alarında seyrek değildir
(1800-1 sıralarında), ö rn eğ in . Werke, I, Abtlı. iii, 341: “D o ğ an ın ö lü ve
bilinçsiz ürünleri yalnızca kendini ‘düşünm ek’ için başarısız girişimlerdir;
ö lü d en ilen doğa tüm d u ru m la rd a hain bir an lık tır” (unreıfe Intelligenz),
ya da, iv. 77, “D oğanın kendisi bir bakım a tüm duyum ve algıları ile
katılaşm ış (erstarte) bir anlıktır.”; ve ii. 226 (Ideen zur einer Philosophie der
Natur, 1797), “Bu yüzden doğa yalnızca varlığın katılığına dön m ü ş anlıktır;
nitelikleri varlığa sönm üş duyum lardır; cisimler o n u n deyim yerindeyse
ö ldürülm üş algılarıdır.”
A lın tıla n a n pasajı a n d ıra n b ir yaklaşım b ir b aşk a “R o m a n tik ”
felsefecide b u lu n u r: “D oğa taşlaşm ış b ir büyü-k en tid ir” (versteinerte
Sauberstadt). (Novalis, Schrıften, ii. 149.)
{Gönderm e § 24} Fichte: Ben; Felsefenin Güdüsü: Kuramsalın Ve
Kılgısalın Birliği
Bkz. Ficlıte’d eııja co b i’ye: (Jacobi’ııin Briefıvechsel’i, ii. 208) “B enim saltık
B enim açıktır ki bireysel değildir: Bu açıklama bana o yüz kızartıcı kılgısal
bencillik öğretisini yüklem eye çalışan incinm iş b u rn u b ü y ü k lerd en ve
h ırçın felsefecilerden gelir. Am a bireysel ben saltık benden çıkarsan malıdır.
B enim felsefem b u göreve ‘D oğal Yasa’da ilerleyecek. S onlu b ir varlık —
çıkarsam a ile gösterilebilir — k endini ancak duyusal-varlıklar alan ın d a
b ir duyusal-varlık olarak düşünebilir, — ki b u n u n bir parçasın d a (hiçbir
b aşlam a gücü olm ayan) n edensellik taşırken, öteki p arça ile (ki b u n a
keııdininki gibi b ir öznellik yükler) karşılıklı ilişkiler içinde d urur. Böyle
b ir d u ru m d a o n a bir birey, ve bireyselliğin koşullarına ise h ak lar denir.
Bireyselliğini ortaya koyduğu güvenle böyle bir alanı da ortaya koyar —
VVILLIAM WALLACE NO TLARI 331

ve aslında iki kavram b irb irin e çevrilebilirdir. K endim izi bireyler olarak
gördüğüm üz sürece — ve kendimizi yaşamda h e r zam an böyle görüriirüz,
gerçi felsefede ve soyut im gelem de böyle olmasa da — , düşüncelerim izde
‘kılgısal’ bakış açısı d ed iğ im n o k ta d a d u ru ru z (saltık b en in d u ru ş
noktasına ise ‘k urgul’ diyorum ). Birinci bakış açısından bizim için bizden
bağım sız bir dünya vardıı, — yalnızca değiştirebileceğim iz b ir dünya;
oysa arı b en (ki bu yükseklikte bile b ü tünüyle ö n ü m ü z d en yitmez,)
dışımıza koyulur ve Tanrı olarak adlandırılır. Yoksa Tanrıya yüklediğimiz
ve kendimize yadsıdığımız özellikleri nasıl bulabilirdik, eğer lıerşeye karşın
onları kendi içimizde bulmasaydık, ve onları belli b ir açıdan, e.d. bireyler
olarak kendimize yadsımasaydık? Bu ‘kılgısal’ bakış açısı düşüncelerim izde
başat olduğu zam an, realizm en yüksektir: K u rg u n u n kendisi bu du ru ş
noktasını çıkarsadığı ve tanıdığı zam an, felsefe ile sıradan anlak arasında
dizgem in söz verdiği gibi tam bir uzlaşm a doğar.
“Ç ü n k ü , o zam an k u rg u l d u ru ş n o k ta sın ın ve o n u n la b irlik te
felsefenin b ü tü n ü n ü n yararı eğer yaşanı içiıı değilse ııe içindir? Eğer
in sa n lık b u yasak m eyvadaıı tatm am ış olsaydı, tü m felsefed en vaz
geçebilirdi. A m a insanlıkta bireyin ötesinde yatan o a lan a bakm ak için,
o n a yalnızca yansımış b ir ışıkta değil am a yüz yüze bak m ak için duyulan
b ir dilek vardır. T an rın ın varoluşuna ilişkin b ir so ru g etiren ilk iıısaıı
engelleri parçaladı, insanlığı en temel sütunlarında sarstı, ve o n u yerinden
kaldırıp h en ü z yatışmamış olan ve ancak kurgul o lan ın ve kılgısal olanın
b ir g ö rü n d ü k le ri o yüksek noktaya yürekle ile rley e re k b ir çözüm e
bağlanabilecek b ir iç çekişm e içersine attı. Y üreğin gururuyla felsefe
yapmaya başladık, ve böylece suçsuzluğum uzu yitirdik: Çıplaklığım ıza
baktık, ve o günden bu yana kefaretimiz gerektirdiği için felsefe yapıyoruz.”
{ G ö n d e rm e § 24} D o ğ a l B ilim F e ls e f e n in E lin e Ç a lış m a k
Z o rundadır
Fizik ve D oğa Felsefesi: bkz. Werke, vii. I, s. 18: “D oğa Felsefesi o n u n için
fizik tarafın d an d eneyim den hazırlanm ış gereci fiziğin o n u getirm iş
olduğu n o k ta d a üstlenir, ve o n u en so n u n d a deneyim in yetkesi ü zerin e
dayaııdırmaksızm yine dönüştürür. Fizik öyleyse felsefenin eline çalışmak
zorundadır, öyle ki felsefe o n a iletilen soyut evrenseli gerçek bir k a n a m a
(Begriff) çevirebilsin, ve oıııın bu kavram dan özünlii olarak zo ru n lu bir
b ütün olarak nasıl çıktığını göstersin. Olguları koym anın felsefi yolıı uzun
b ir süre bacaklar ü ze rin d e yürüdükten sonra bir kez d e keyfi olarak kafa
üzerinde yürüm ek, ya da h er günkü yüzüm üzü bir kez de boyaya bulaşmış
g ö rm e k iç in b ir ö ze ııç d eğ ild ir. H ayır; fiziğ in y ö n te m i k av ram ı
doyurm adığı içindir ki d ah a ileri gitm em iz gerekir.”
{G önderm e § 24} Fichte: Sıradan M antık — K urgul M antık
Sıradan ve kurgul m antıklar arasındaki ayrım bir ölçüde Fichte tarafından
(i. 68) M antık ve Wissenschafstlehre arasında yapıldığı gibidir. ‘Birincisi,’
d e r Fichte, ‘İkincisi ta ra fın d an koşullandırılır ve b elirlen ir.’ M antık
yalnızca biçim ler ile ilgilenir; bilgikuram ı içerik ile de.
332 W ILLIAM WALLACE NO TLARI

{Gönderm e § 24} Düşüş Miti: Musa


M usa’d an kalm a Düşüş miti; K aııt’taki ben zer yorum larla krş.: Salt Us
Sınırlan İçersinde Us, I. Parça; ve Sclıelling, Werke, i. (I. Abtlı.) 34.

A.
Düşüncenin Nesnelliğe Karşı ilk Tutumu: Metafizik
§ 2 6 — 36
{G önderm e § 28} Fichte: Felsefenin Deneyim e Bağlılığı; W olff
F ichte — dizgesinin d eneyim se!/görgül gerçekliğini vurgulam ak için
— şunları söyler : ( Werhe, ii. 331): “Felsefe için böyle belirtilen erim e salt
çıkarsama yoluyla genişleyebileceğim ileri süren bir felsefe vardı. O n a göre
düşünm e onu bizim betimlediğim iz gibi değildi, verili olanın çözümlemesi
ve başka biçim lerde yeııideıı-bileştirilm esi değildi, am a aynı zam anda
b ü tü n ü yle yeni birşeyin b ir üretim i ve yaratılışı idi. Bu dizgede felsefeci
sıradan anlağın oıılarsız yapması gereken belli bilgi parçalarının yalnızca
k endisinin elinde o ld u ğ u n u görürdü. O n d a felsefeci uslam lam a yoluyla
k en d in e bir Tanrı ve b ir ölüm süzlük üreteb ilir ve k en d in i o n u n bilge ve
iyi olduğu vargısına inandırabilirdi.”
W o lfuıı felsefe tanım ı ‘olabildiği ölçüde olanaklının Bilim i’dir; ve
olanaklı = çelişkili-olmayaıı.
{Gönderm e § 29} Doğu Bilgeliği
D oğu bilgesi (bkz. ITegel, IVerhe, xii. 229) A ıeopagit Dionysius olarak
bilinen yazara karşılık düşer (De Mystica Theologia, ve De Divinis Nominibus).
— Sonsuzun (Tanrı) Sonlu (evren) ile ilişkisi üzerine aynı so ru n Yahudi
k u rg u ların d a tanrısal ad lar sorusu olarak tartışılır (Saddia, M uinini vb.
tarafın d an ) — bir an lak ki “Çıkış”ta, xxxıv. 6., Tanrıya u y gulanan o n ü ç
ad (ya da yüklem ) ü zerine kuruludur. (Bkz. D. K aufm am ı, Geschichte der
Attributenlehre.) Ayııı tin İslam ’da A llah’ın 99 “üstün a d ı”ıım listesine
g ötürm üştür, bir liste ki gelen ek tarafından M ııham m ed’d en türetilir.
{Gönderm e § 31} Kurgul Önermenin Doğası
{Tinin Görüngübilimi, O ıısöz, § 61] ‘Y argının ya da ö n e rm e n in doğası —
b ir özne ve yüklem ayrım ı içerdiği için — ‘kurg ııl’ ö n e rm e tarafın d an
yokedilir. Ö nerm e biçim inin oıııı yokedeıı kavramsal birlik ile bu çatışması
d izem de ölçü ve vurgu arasındaki karşıtlığa benzer. D izem dolaşan
‘özek’ten ve ikisinin birleşm esinden oluşur. Bu yüzden ‘felsefi’ ön erm ed e
bile özne ve yüklem birliğinin bu n ların ö n erm e n in biçim i tarafın d an
anlatılan ayrımlarını o rtadan kaldırması gerekm ez: Birliklerinin bir uyum.
olarak doğması gerekir. Ö nerm e biçimi yerine getirilm esindeki bir aynını
gösteren belirli to n u n ya d a vurgunun görünm esine izin verir: Oysa töze
an latım veren yüklem de, ve kendisi evrensele düşen ö zn ed e, içinde
b u n d a n böyle v u rg u n u n işitilm ediği birliği b uluruz. Böylece ‘T anrı
V arlıktır’ ön erm esin d e yüklem Varlıktır; içinde ö zn en in çö zü n ü p yittiği
VVILLIAM WALLACE N O TL A R I BB3

tözü temsil eder. Varlık b u rada yüklem değil am a öz olarak am açlanır: Ve


bu yolda T anrı — önerm ed ek i yeri yoluyla — ne ise o olmaya, e.d. kalıcı
özne olmaya son veriyor görünür. Anlık, ö zn ed en yüklem e geçişte d ah a
ileri gitm ek yerine, dahaçok öznenin yitişi yoluyla durd u ru ld u ğ u n u duyar,
ve o n u n yitişinin bir duygusundan öznenin düşüncesine geri atılır. Ya da,
yüklemin kendisi öznenin doğasını tüketen bir özne olarak (Varlık olarak
ya da Öz olarak) bildirildiği için, yine yüklem de bile özne ile yüz yüze
gelir. D üşünce böylece öznede bulm uş olduğu sağlam zem inini yitirir:
G ene de aynı zam anda yüklem de o nun üzerine geri atılır, ve kendi içinde
dinginleşm ek yerine, içeriğin öznesi üzerine geri döner. Felsefi yapıtların
anlaşılm azlığına ilişkin yakınm alar başlıca bu alışılm adık d u rd u ru lm a ve
tutulm aya bağlıdır — bireyin onları anlam ak için g erek en başka tüm
eğitim koşullarını taşıdığını varsayarsak.”
{ G ö n d e rm e § 32} K a n t’a G ö n d e rm e
[Kaııl , A UE\ İnakçılık ve kuşkuculuk ilişkisi üzerine bkz. K ant’m Art Usun
Eleştirisi nin Giriş bölüm ü; ayrıca bkz. Caird, Critical Philosophy o f I. Kant,
vol. i, clıap. i.
{ G ö n d e rm e § 33} W o lff’u n F elsefeyi B ö lü m le m e si
“Kuramsal” felsefenin ya da metafiziğin Varlıkbilim, Evrenbilim, Rııhbilim
(ussal ve görgül) ve D oğal T anrıbilim olarak dö rt alt dala bölünm esi az
çok b ü tü n W olff o k u lu n a ortaktır. W olff u n önceki skolastik dizgelere
özel katkısı b ir g enel Evrenbilim anlayışında b ulunu r. M etafizik fiziği ve
kılgısal felsefe bölüm lerini önceler. T ü m ü n ü n ö n ü n d e m antık ya da ussal
felsefe durur. G örgül rııhbilim aslında fiziğe aittir, am a d ah a uygun olduğu
gerekçesiyle başka b ir yere koyulmuştur.
{ G ö n d e rm e § 34} R u h u n Yeri S o ru n u
‘R uhun Yeri’ sorusu L otze’ıın yazılarında ele alınır (ö rneğin, Metaplıysic,
§ 291). "
{G önderm e § 34} A ktuosite; T anrı K avram ının K ıp ılan
Saltık aktuosite: Notio Det [Tanrı Kavramı] T lıom as A quinas’a g öre ve
ayrıca Reform aşyotı sonrası zam anların inakçıların a g öre actus purustur
[arı e d iu ı/d ü rtü ] (ya da actus purussimus [en arı e d im ]). Ç ü n k ü Tanrı
nihıl potentialitatis lıabet [hiçbir gizillik taşım az], Bkz. IVerke, xii. 228 :
“Aristoteles özellikle Tanrıyı soyut etkinlik kategorisi altında tasarlamıştır.
Arı etkinlik bilgidir (Wissen) — skolastik çağda, actus purus — : ama etkinlik
olarak koyulabilınek için, ‘kıpıları’ içinde koyulmalıdır. Bilgi için bilinecek
bir başka şeye gereksiniriz; ve bu, bilgi oıııı bildiği zaman, böylelikle birinin
kendisinin olur. B u n d a im lenen şey T anrının — bengi ve kendiııde-
kalıcı — sonsuzdan bu yana kendini O ğlu olarak d o ğ u rm ak ta olduğu,
kendini k e n d in d e n ayırdettiğidir. Ama böylece k en d isin d en ayırdettiği
bir başkalık şeklini taşımaz: Ama ayırdedileıı, salt ayırdedildiği için, ayrıldığı
ile özdeştir. T anrı tindir: H içbir karanlık, h içbir ren k ya da karışım b u arı
'Şığa girmez. Baba ve oğulun ilişkisi örgensel yaşamdan alınır ve eğretilem e
olarak kullanılır— doğal ilişki yalnızca resimseldir ve bu yüzden anlatılacak
334 VVILLIAM WALLACE NOTLARI

o la n a bütünüyle karşılık düşm ez. Deriz ki, T anrı sonsuzdan b u yana


O ğlııııu doğurur, Tanrı kendini kendisinden ayırdeder: Ve böylece b u n u
yaptığını söyleyerek T an rıd an başlarız, ve yarattığı başkada bütü n ü y le
kendisi iledir (Sevgi biçim i): A m a çok iyi bilmeliyiz ki T an rı b u bütün
eylemin kendisidir. Tanrı başlangıçtır; ve böyle b ü tü n lü k olarak tindir. Salt
B aba olarak Tanrı h en ü z gerçek değildir (böyle O ğul olmaksızın olduğu
yer Yahudi d inidir): O dahaçok başlangıç ve sondur: O kendi varsayımıdır,
ken d in i b ir varsayım kılar (bu yalnızca ayırdetm enin bir başka biçim idir):
O b en g i süreçtir.”
Nicolaııs Cıısanus T anrıdan (De docta Ignorantia [ Öğrenilmiş Bilgisizlik],
ii. I) infmita actualiias quae est actu omnis essendi possibilitas [varolan tüm
o lan ak ların edim i olan sonsuz edim sellik] olarak söz eder. “A ktuosite”
terim i kuşkulu görünür.
{ G ö n d e rm e § 36} S e n su s E m in e n tio r
Sensus eminentior. T an rıb ilim in sa n an lığ ın ın T a n rın ın b ir bilgisine
erişebilm esi için üç yol ayırdeder. Via causalitatis ile T anrının var old u ğ u n u
ileri sürer; via negationis ile, ne olm adığını; via eminentiae ile, bizimle
ilişkisinin b ir g ö rü şü n ü elde eder. D aha açık bir deyişle, Tanrıyı sonlu
ev ren in n e d e n i olarak görür; am a Tanrı sonsuz o ld u ğ u n a göre, on a
yükleınleneıı herşey salt yaklaşık olarak (sensu eminentiori) alın m alıd ır ve
ancak olumsuzlamalar ile doldurulabilecek engin bir arük kalır [Duraııdus
d e S. Porcimo, Tümce, i. 3. I üzerine]. Sensus eminentior S piııoza’nm
yazılarının konusudur, M ekt. 6 (Opp. ii. 202’de 56): Leibniz ise onu
Theodıcee'ye ö n sö z d e k a b u l e d e r: “T a n rın ın e k sik siz lik le ri bizim
ru h u m u z u n eksiksızlikleridir, am a o onları kendisinde sınırsızca taşır; o
b ir okyanustur ki, o n d an aldığım ız yalnızca birkaç dam ladır; bizde belli
b ir güç, belli bir bilgi, belli bir iyilik vardır; am a b u n la rın tü m ü d e baştan
so n a T anrıdandır.”
Via causalitatis örneğin ahlak ve anlığın buradaki varoluşundan istenci
o ra d a an la tım b u la n b ir V arlığı çıkarsar: via eminentia isten c in iyi
o ld u ğ u n u , ve anlığın en yüksek ölçüde bilge o ld u ğ u n u çıkarsar, ve via
negationis T anrı kavram ında insan anlığının ve istencinin boyun eğdiği
tü m sınırlam aları ve koşullan b ir yana atar.

B. Düşüncenin Nesnelliğe Karşı İkinci Tutumu:


I. Görgücülük § 3 7 39 —

{G önderm e § 38} Goethe: Analitik Anlağa Karşı


F au st’un kişiliğinde g ö rü n en M efıstofeles’in yeni gelen öğrenciye verdiği
ö ğ ü d ü n bir parçasını oluşturan dizeler özgününde değişik b ir sıra içinde
d u ru r: “Dann hat er die Theile in seiner Hand" vs. ile başlar vb. Bu ve önceki
d izelerin anlam ı, G o eth e’n in k in d e n de gevşek bir şiirleştirm e ile, aşağı
yukarı şöyledir:
VVILLIAM WALLACE N O TLA RI 335

Eğer yaşamı betimleyip anlamını çıkarmayı istersen^ '


• Başlangıcın olmalıdır orıdaki tini dışarı sürmek, " '
Sonra parçalar tek tek yatsalar da elinde -
Yitmiştir, ne yazık, onları bağlayan tin! ■
Ve salt bir addır ‘D oğanın Laboratuarı ’
Utancını gizlemek için kimyagerin ona taktığı.
Wilhelm Meisiers Wanderjahre, iii. 3, ile karşılaştırılabilir. O ra d a kim i
a n ato m ik u ygulam alara g ö n d e rm e ile b elirtilir ki: “Ç ok g eçm ed en
yapm anın parçalam aktan, bileştirm enin ayırm aktan, ölüyü diriltm en in
d ah a şim diden öldürülm üş olanı bir kez daha ö ldürm ek ten d ah a öğretici
o ld u ğ u n u ö ğ re n e c e k s in .... Bileştirme ayırm adan d a h a çoğu dem ektir:
Y eııideıv-yapma s e y re tm e d e n .” Faust'un ilk b ö lü m ü 1 8 0 8 ’d e çıktı:
Warıderjahre, 1828-9’de. _
{G önderm e § 39} H egePin Kuşkuculuk Ü zerine Yazısı İçin Kaynakça
‘K u şk u cu lu ğ u n felsefe ile ilişkisi’ ü z e rin e m a k ale , ‘çeşitli değişkile-
rin iıı b ir açım lam ası, ve en yenisinin eski ile k arşılaştırılm a sı’ — biçi­
m d e G. E. Schnlze’u n Kuramsal Felsefenin Eleştirisi’ni bir değerlendirm esi
— H egel’iıı l#r/ic’sindeyenideıı-yayım landı,cilt,xvi (Vermischte Schriftende
cilt i).

B. Düşüncenin Nesnelliğe Karşı ikinci Tutumu:


II. Eleştirel Felsefe [K ant]§ 40 60 —

{G önderm e § 42} K ant’ta Duyarlık, Anlak Ve Us


K ant’ııı Glaubenund Wiüen [İnanç ve İstenç] ü zerine çalışm asının (Werke,
i. 83) erken b ir d eğerlendirm esinde (Schelliııg ve H e g e l’iu Journal’inde
b ir makale) H egel eleştirel bilgi kuram ında — b u ra d a gözardı edilen —
b ir etm en e d a h a büyük b ir ö n em verir. K ant, der, k en d i ruhbilim sel
düşünce terim lerinin izin verdiği sınırlar içinde (çok güzel b ir biçim de)
“duyarlığın apriorisini kökeıısel özdeşlik ve çokluğu n içine koymuş, ve
birliğin çoklukta örtü lü şü n ü ıı ‘daha yüksek g ü c ü n d e ’ aşkııısal im gelem
olarak almıştır: Bu arad a Anlağı (Verstand) duyarlığın bu apriori bireşimli
birliğinin evrenselliğe yükselişinden oluşturur, — ve böylelikle bu özdeşliğe
duyarlık ile göreli bir karşısav yüklenir; Us (Vernunft) ise önceki göreli
karşısav ü z e rin d e d a h a d a yüksek b ir güç o la ra k su n u lu r, am a bu
evrensellik ve sonsuzluğa kalıplaşmış biçim sel arı sonsuzluğun ötesine
gitm e izni verilm eksizin. Bu gerçekten ussal yapılaştırm a — ki bu, gerçi
‘yeüler’ gibi kötü b ir adın arta kalmış olm asına karşın, gerçekte tü m ü n ü n
tekil bir özdeşliğini su n a r — , Jacobi tarafından birb iri ü zerin e dayanan
b ir dizi yetiye dö n ü ştü rü lü r.”
{G önderm e § 42} F ich te/K an t: K ategorileri Ç ıkarsam ak
Fichte: bkz. Werke, i, 420: “D aha önce dem iştim ki, ve b u rad a bir kez daha
diyorum ki, dizgem K antçı dizgeden d ah a başkası değildir. Şıı d em ek ki,
olgular üzerine aynı görüşü kapsar, am a yöntem inde K antçı açım lam adan
336 YflLLIAM WALLACE N O TLA RI

bütünüyle bağımsızdır.” “Kaııt, b ugüne dek, kapalı b ir kitaptır.” — i. 442.


Eleştirel idealizm in iki yolu vardır. “Ya” (Ficlıte’de o lduğu gibi) “edim sel
olarak tem el anlık yasalarından o zorunlu eylem k iplerinin dizgesini, ve
o n u n la birlikte, ayııı zam anda, bu yolda doğan nesnel kavramları çıkarsar,
ve böylece kavramlarımızın b ü tü n erim ini okuyucunun ya d a dinleyicinin
gözleri ö n ü n d e adım adını doğm aya bırakır; ya d a ” (K aııt’ta ve ilerici-
olm ayan izleyicilerinde old u ğ u gibi) “b u yasaları dolaysızca n esn elere
uygulandıkları gibi herh an g i bir yerden ve herh an g i bir yolla, dolayısıyla
en düşük d erecelerin d e alır (— bu derecede o n la ra kategoriler d e n ir) , ve
so n ra b u n la r yoluyla n e s n e le rin b e lirle n d iğ in i b ild irir.” Ve i. 478:
“Biliyorum ki K an t’ııı ortaya koyduğu kategoriler h iç b ir biçim de o n u n
tarafından özbilincin koşulları olarak tanıtlanmamıştır. Biliyorum ki uzay
ve zauıaıı ve kökeıısel bilinçte on lard an ayrılamaz o lan ve h e r ikisini de
d o ld u ran [içerik] böyle koşullar olarak çıkarsanm am ıştır, çü n k ü böyle
o ld u k ları bile — k ategoriler için olduğu gibi — kesin olarak değil am a
salt çıkarsam a olarak söylenir. Ama hiçbir kuşku duymaksızın inanıyorum
ve biliyorum ki K ant böyle b ir dizgeyi düşünm üştü: Ö n erd iğ i herşey bu
d izgenin parçaları ve sonuçlarıdır; ve bildirim leri ancak b u varsayım
ü zerin e aıılauı ve tııtarlık taşır.” Krş. viii. 362.
{ G önderm e § 42} K ant: Ö zbilincin A şkm sal B irliği
[İtalikler VVallace tarafından atlanan yerleri belirtiyor]
Arı Usun Eleştirisi § 16[Tamalgının Kökeıısel Bireşimli Birliği] “‘D üşünüyo­
ru m ’ tüm tasarımlarıma eşlik edebiliyor olmalıdır; [yoksa bende hiçbir biçimde
düşünülemeyecek birşey tasarımlanıyor olacaktır.; ki tasarımın ya olanaksız ya
da en azından benim için bir hiç olduğunu söylemeye varır. Tüm düşünceden
öııre verilebilen tasarım sezgi olarak adlandırılır. Öyleyse sezginin tüm çoklusunun
‘D üşünüyorum ’ ile içinde bu çoklunun bulunduğu aynı öznede zorunlu bir
ilişkisi vardır. Ama] b u tasarını kendiliğiııdenliğin b ir edim idir, [e.d.
duyarlığa ait olarak görülemez.] O nu [görgül olandan ayırdedebilm ek için]
arı tam algı olarak ya da kökeıısel tam algı olarak ad landırıy o ru m , çünkü
[‘D üşünüyorum ’ tasarımını üretirken (bir tasarım ki tüm başka tasarımlara
eşlik edebiliyor olmalıdır ve tüm bilinçte bir ve aynıdır)] k en d isin e d ah a öte
h iç b ir tasarım ın eşlik edem eyeceği özbiliııçtir. Bu tam alg ım n birliğini,
o n d a n d o ğ an a p rio ri bilg in in olan ağ ın ı b e lirtm e k için , ö zbilincin
aşkmsal birliği olarak adlandırıyorum .”
( G ö n d e r m e § 44} C a p u t M o rtm ıııı
Çapul mortuum: Sim yacıların tin çıkartıld ık tan so n ra im b ik te kalan
b u h arlaşm az tortuyu b elirtm ek için kullandıkları b ir terim : D urağan ya
d a ölü olan kalır, quando spritus animam sursam vexit.

{ G ö n d e rm e § 42} F elsefe T a r ih in d e Us, A n lak , Ve Sezgi.


Us ve Anlak. W olff o k u lu n d a (örneğin, Baıım garteıı, Metaphysik, § 468)
anlak (Verstand) terim i genel yüksek bilgilenm e yetisi için kullanılırken,
ratio (Vemunft) ise özel o larak şeylerin bağlantılarını seçik o larak görm e
W ILLIAM WALLACE N O TLA RI 337

g ü cü nü belirtir. Böylece Wolff ( Vemünftige Gedanken von Gott, vs. § 277)


Verstandı “olanaklıyı seçik olarak tasarım lam a yetisi” olarak, ve Vernunftıı
(§ 368) “gerçekliklerin bağlantılarını g ö rm e yetisi” o larak tanım lar.
K ant’m terim i kullanım ı Usun bu kullanım ı ü ze rin e dayanır: Gerçi çok
geçm eden k ö k en in d en büyük ölçüde ayrılsa da. Ç ü n k ü usu n tasım lam a
yetisi olarak “biçim sel” kullanım ı üzerine K ant b ir “ilkeler yetisi” olarak
aşkııısal bir kullanım ı ekler, ve anlak ise yalnızca b ir “kurallar yetisi”dir.
Başka bir deyişle, “U sun kendisi kavram ları” ve “n e duyulardan n e de
anlaktan ö d ü n ç aldığı diizgüleri d o ğ u ru r.’ (A n Usun Eleştirisi Eytişim,
Giriş, II. A. Ve U sun özsel amacı anlağın çeşitli bilgilerine birlik vermektir.
A nlak tarafın d an verilen birlik "olanaklı deneyim in birliği” iken, us
tarafından a ra n a n ise birincinin birliğini tam am layacak b ir koşulsuzun
bu lu nuşudur. (Eytişim, IV.)
F ichte ve H e g e l’de terim lerin başat ayrım ı bııdıır, ve b u n a göre
Verstand belirli ve sınırlı sonuçlar ve bilgiler arayan d ah a kılgısal anlık
iken, Vemunft ise tamlığı am açlayan daha derin ve d ah a yüksek bir yetidir.
G o e th e ’ııin d ü şü n se l y anı ağ ır basan d iz e le rin d e b u k u lla n ım ın
ö rn eklerini g ö rürüz: Ö rn e ğ in Wilh. Meisters Wanderjahre’de, i, “ussal”
in san ın am ac ın ın “das Entgegengesetzte zu iiberschauen und in Überin-
stimmungzu bringen” [karşıt olanı kavrayıp uyum içine getirm ek] o lduğu
söylenir: Ya da Kitap ii, ussal insanlar şu ya da bu güçlüğü yoldan kaldırm ak
için verstandig [akıllıca] birşey geliştirdikleri zam an vb. G oethe, Sprüche
inprosa’da (896), Werke, iii, 281, d er ki, “Us kendi alanı olarak süreçteki
şeyi (das Werderıde [olmakta olan}) alırken, anlak tam am lanm ış şeyi (das
Geumdene [olmuş olaıı]) alır: Birincisi am aç ile kaygılanm az, İkincisi
n ere d en diye sorm az. Us gelişm eden hoşlanır; anlak kullanabilm esi için
herşeyi o ld u ğ u gibi tutm ayı ister.” (B en z er o la ra k E c k e rm a n n ’ııı
Coııvers. 13F eb. 1829.) Bkz. Ö ken, Naturphilosophie, § 2914. Verstand ist
Microcosmus, Vemunft Macrocosmus [Anlak m ikrokozm oz, us m akro-
koznıozdıır].
K ant’m Us terim ini kullanışı, özel Kılgısal Us görüşü ve Inaııç (Glaube)
terimini kullanışı ile birleştirildiğinde,Jacobi ’ııin term inolojisine götürür.
Erken yazılardajacobi duygu ve iııaııcın (ki gerçeklik ile ilişki içindedirler)
yiiksekyetkesi ile anlık ve uslam lam anın (Verstand ve Vemunft) düzeneksel
yöntem i arasındaki zıtlık üzerinde diretm işti. A m a d ah a sonraki bir
dönem de ayrım ının term inolojisini değiştirdi ve öyle bırakü. Ilkiıı Glaube
[inanç] dem iş old u ğ u şeye d ah a sonra Vemunft [us] dedi, — ki kısaca
“duyuhırüstü için b ir duyu”dur, — d ah a yüksek ve tam ya da b ü tü n sel
bilgi veren b ir sezgi, — olgusal ve gerçek olanın dolaysız bir ayrımsanışı.
Usauyguıı in a n ç ya da duygu ile karşı karşıya koyuld u ğ u n d a, Verstandı
[anlak] bir şeyi bir başkasına özdeşlik kuralı ile gönderen salt bir çıkarsama
ya d a türevsel bilgi yetisi olarak görür.
Coleridge okulu tarafından önem li ölçüde (am a Schellliııg’iıı etkisini
g ö ste re n belli tü m ce p arçaları ile) y en id eıı-ü retilen b u ayrım ın —
338 W ILLIAM WALLACE N O TLA RI

Jaco b i’deki başka pekçok şey gibi — S c h o p e ııh a u e r’in kullanım ı ile
bağlantıları vardır: “H iç kim se,” d e r Jacobi, “bir hayvansal Vemunfttan söz
etm em iştir: Salt hayvansal bir Verstand ise tüm üm üzün bildiği ve sözünü
ettiği birşeydir” (Jacobi, Werke, iii. 8). S ch o p eııh au er gözlem i yineler ve
pekiştirir. T ü m hayvanlar, d er S chopeııhauer, n edenselliğ i ayrım sama,
n esn eleri tanım a gücti taşırlar: O lgusal şeylerin dolaysız ve sezgisel bir
bilgisi için yeti: Bu Verstanddıv. A m a insana özgü olan Vernunft gerçekliğin
bilgisidir {algusallığmd e ğ il): Yeterli bir ııedeıı ile soyut b ir yargıdır (Welt
als W. i. § 6).
M odern ayrımı geriye Platon ve Aristoteles’e giden, am a Yeni-Platonist
o ku ld a şekillenen ve B oethiııs ile Latin dünyaya g iren eski b ir ayrım ile
bağlam a y ö n ü n d e bir itkiden kaçm ak güçtür. Consol. Phil. iv. 6: Igitur uti
est ad intellectum ratiocinatio, ad id quod est id qnod gigrıitur, ad aeternitatem
tempus, ve v. 4 ’te sensııs, imagnıatio, ratio, ve intelligerıtianııı yükselen b ir
düzen içinde tam b ir ayrım ı vardır. Ratio id ean ın diskursif bilgisidir
(universah consideratione perpendit): intelligentia o n u h e m e n ve yalın b ir
forma olarak ayrım sar (pııra mentis acie contııeur); [bkz. Stob. Ecl. i. 826­
832; Porfiri, Tümceler. 15]. U slam lam a insan tü rü n e aittir, tıpkı anlığın
yalnızca tanrısala ait olması gibi. G ene d e — tanrısal önbilgiyi açıklam ak
ve özgürlüğü savunm ak için bir girişim de — in sanın belli b ir ölçüde
k en d in i tanrısal d uru ş n oktasına koyduğu varsayılır (v. 5).
Yüksek bir ansal yeti (mens) ve alt bir ansal yeti {ratio) arasın d a giderek
A q u in as’ın bile A ristoteles’i yoru m u n d an (Snmma Theol. i. 79, 9) kabul
etüği b u zıtlık gizemciliğin elindeki gözde silahtır. Dionıısius A reopagit’in
ö rn e ğ in d e n sonra, Cusalı N icolaus, R euchlin ve R ö n e san s’ın başka
d ü ş ü n ü r le r i sa lt d is k u r s if d ü şü n c e y i ve m a n tık s a l u sla m la m a y ı
değersizleştirirler. Yalın b ir ışık ışını gibi, dolaysız ve görü lm ez b ir edim
yoluyla tanrısalın içine işleyerek, bize yüksek bilim e giriş olanağı veren iç
menstir. Bu simplex intelligentia, G ersoıı’u n dediği gibi, Consid. de Th. 10,
im gelem e ya da uslamlamaya üstün olmakla, kiıııi zaıııaıı mens olarak, kimi
zaman spiritus, anlık ışığı, m elek anlığının gölgesi, tanrısal ışık olarak
adlandırılır. Scotııs E rig e n a ’daıı Cusalı N icolas’a b ir g elen e k aktarılır:
E verard Digby gibi in sa n la r ta ra fın d an (Theoria Analytica’sıııd a), ve
onyedinci yüzyılda bir ktim e C anıbridge Platonisti ve Spinoza tarafından
üstlenilir, ve büyük ölçüde değiştirilm iş olarak 1790 ve 1820 arasın d a
A lm an idealizm inde y eniden görünür.
{ G önderm e § 50} D oğal T annbilim
“D oğal T anrıbiliııı,” [D ahaöııce§ 36’da] genel olarak Ussal T anrıbilim e
eşdeğer olarak g ö rü lü rk en , b u ra d a d ah a d ar b ir a n lam d a alııv.r. B urada
“Fiziksel-tanrıbilim ” d em ek tir — doğadaki tasardan uslamlama.
{ G önderm e § 50} Spinoza: T anrı Kavram ı
S pinoza — Tanrıyı “düşü n cen in uzam ile birliği” olarak tanım lam ası. Bu
sözel olarak doğru değildir; çünkü Törebilim’e göre, i. Ö n e rm e 11, Tanrı,
ya d a töz, h e r biri bengi ve sonsuz özü anlatan sonsuz yüklem den oluşur.
W ILLIAM WALLACE N O TLA RI 339

A nıa Spinoza “yüklem lerin” yalnızca ikisinden söz eder: Törebilim, ii. O n.
1 D üşünce T anrının bir yüklemidir: O n. 2, U zam T anrının bir yüklemidir.
Ve ekler ki, Törebilim , i. Ön. 10, Ek: “T özün yüklem lerinin tüm ü de h er
zaman onda biraı adaydılar, ve İliç biri öteki ta ra fın d an ü retilem ez.” Ve
Törebilim, ii. 7. Ek: “D üşüneli töz ve ıızamlı töz şim di bu, soııra şu yüklem
altında kavranan aynı tözdür.”
{G önderm e § 54} Kant’ta ‘Kılgısal’
“Sözcüğü ı gerçek an lam ın d a kılgısal.” Bkz. K ant, Werke, Ros. ve Sch. i.
581: “Bilimsel yöntem ler üzerinde zararlı bir etki yaratan büyük b ir yaıılış-
anlayış kılgısal felsefede yerini aklayacak b ir an lam d a ‘kılgısal’ sayılması
gereken şey açısından hüküm sürmektedir. Diplomasi ve fıııans, toplum sal
etkileşim kurallarından d aha az olm am ak üzere ekonom i kuralları, sağlık
ilkeleri ve b ed e n in k in d e ıı d ah a az olm am ak ü zere ru h u n besini, tü m ü
de bir kılgısal ö n e rm e le r toplam ı kapsıyor olm aları zem in in d e kılgısal
felsefe olaraksm ıflaııdınlm ışlardır. Ama bu tü r kılgısal ö n erm eler şeylerin
o lan ağ ın ı ve d o ğ aların ın açım lam asını içerik olarak alan kuram sal
ö nerm elerden bildirim kipinde aynlsalar da, ayııı içeriği taşırlar. Sözcüğün
asıl a n lam ın d a alındığında, yalnızca yasalar altın d a Özgürlük ile ilgili
ö n erm eler ‘kılgısal’dırlar. T üm ötekiler ne olursa olsun şeylerin doğası ile
ilgili olanın k u ram ın d an başka birşey d eğ ild irler — yalnızca o kuram
şeylerin bizim tarafım ızdan bir ilke ile uyum içinde üreüliş yolu üzerin d e
işletilir; e.d. şeylerin olanağı kendisi d e fiziksel n e d e n le r ara sın d a
sayılabilecek istem li b ir eylemin sonucu olarak sunulur.” Ve Kant, Werke,
iv. 10. “Bu yüzden felsefe tarafından verilen bir kılgısal ilkeler toplam ı salt
bunlar kılgısaldır diye onun özel bir bölüm ünü (kuramsal ile eş-güdümlü)
oluşturmaz. Kılgısal olabilirler, üstelik ilkeleri bütünüyle doğanın kuramsal
bilgisinden türetilm iş olsa bile — uygulayımsal-kılgısal kurallar olarak.
B u n la r ilk e le ri doğ a-k av ram ıııd aıı (ki h e r za m a n d u y u sal o la ra k
koşulludur) ödünç alınmadığı ve dolayısıyla yalnızca özgürlük kavramının
biçimsel yasalar tarafından bilinebilir kıldığı duyııluriistü üzerine dayandığı
zam an ve dayandığı için gerçek an lam d a kılgısaldırlar. Öyleyse törel-
kılgısaldırlar, e.d. yalnızca şıı ya da bu ııiyet ile ilkeler ve kurallar değil, am a
am aç ve n iyetlere öıı gön d erm e olm aksızın yasalardırlar.”
{ G ö n d e rm e § 54} M u tç u lu k
M utçuluk. A m a M utçuluk vardır, M utçuluk vardır; şöyle: H egel, Werke, i.
8: “B ed en d en ve dünyadan öteye sonsuz özlem in k en d in i varoluşun
olgusallığı ile uzlaştırm ası zam anı gelm işti. G en e de ru h u n kendisiyle
uzlaştırıldığı olgusallık — öznelliğin tanıdığı nesnellik — edim sel olarak
yalnızca görgül varoluş, sıradan dünya ve edimsellikti. ...Ve gerçi uzlaşm a
y üreğinde ve zem in in d e em in ve sağlam olm uş olsa da, hen ü z bu zem in
ıçııı nesnel b ir biçim gereksinim iııdeydi: D oğa zo ru n lu ğ u n u n kendisi
gorgül varoluşun olgusallığıııa g öm ülm enin kö r pekiııliğiııi kendisi için
b ir aklam a ve bir duyunç temizliği aramaya götürdü. Bilinç için bu uzlaşma
M utluluk öğretisinde bulundu: Yola çıkışın değişm ez noktası görgül özne
340 W ILLIAM WALLACE NO TLARI

o lu n c a , uzlaştığı şey d e b u n d a n böyle g ü v en e b ile ce ğ i ve k e n d in i


kabahatsizce teslim edebileceği kaba edimsellikti. Bu m utluluk öğretisinin
tem elinde olan derin bayağılık ve dört dörtlük kabalık biricik yüceltmesini
ak lan m a ve iyi bir dııyunç kazanm a çabasında b u lu r ki, b u g en e de salt
anlıksalcılığm nesnelliğinden d ah a öte gidemez.
“Öyleyse m utçuluğun ve halk felsefesinin (Aufklarung [A ydınlanm a])
in a k ç ılığ ı m u tlu lu ğ u ve hazzı en yüksek iyi o la ra k g ö rm e s in d e n
oluşm uyordu. Ç ünkü eğer m utluluk bir idea olarak kavranırsa, görgül ve
n ed en sel birşey olmaya son verir — tıpkı h erhangi bir duyusal şey olmaya
son vermesi gibi. En yüksek varoluşta, ussal edim (Thun) ve en yüksek haz
birdir. E11 yüksek kutluluk en yüksek idea olduğu sürece, en yüksek varoluşu
o n u n ideallik yanında mı, — ki yalıtılmış olarak ilkin ussal edim denebilir
— , yoksa reellik yanında m ı, — ki yalıtılmış olarak ilkin h az ve duygu
d en eb ilir — ayrımsamaya çalışmamızın hiçbir önem i kalmaz. Ussal edim
için ve en yüksek haz için, ideallik ve reelliğiıı h e r ikisi de o n d a b en z er ve
özdeştirler. H er felsefenin salt b ir sorunu vardır — en yüksek kutluluğu
en yüksek id e a olarak açım lam ak. En yüksek haz us ta ra fın d an sap tan ır
sap tan m az, ara ların d a k i ayrım h em en yiter: Ç ünkü bu kavram a ve
ed im d e başat olan sonsuzluk, ve hazda başat olan olgusallık ve sonluluk,
b irb irle rin in içine alınırlar. M utluluk bengi sezginin kutlu hazzı olarak
bilindiği zam an, m utluluk ile çekişme anlamsız bir gevezeliğe döner. Ama
m u tç u lu k olarak adlandırılm ış olan şey — belirtm ek gerek ki — görgül
b ir m u tluluk, b ir duyum lıazzıydı, bengi sezgi ve kutluluk d eğil.”
(G ö n d e rm e § 55} Schiller: G üzellik Ideası
Sebiller, insanın Estetik Eğitimi Üzerin e (1795), Mektup 18. “Güzellik yoluyla
d u y ıısal/ten sel insan biçim e ve düşünceye götü rü lü r; güzellik yoluyla
d ü şü n c e insanı geriye özdeğe g ö tü rü lü r ve duyu-dünyasıııa geri verilir.
G üzellik b irb irin e karşıt iki d u ru m u bileştirir.” [Durch die Schönlıeit wird
der sinnliche Mensek zur Form und zum. Denken geleitet; düreli die Schönlıeit
wird der geistige Menseli zur Materie zurückgefülırt und der Sinnenıoell
midergegeben.} Mektup 25. “O zam an, güzellik özgürlüğün bağım lılık ile
b ü tü n ü y le birarad a-v aro lab ileceğ i, ve in san ın k e n d in i an lık o larak
g ö ste re b ilm e k için ö zd e k te ıı k aç m asın ın g e re k m e d iğ i b ir d u ru m
su n d u ğ u zam an, duyusal bağım lılıktan ahlaksal özgürlüğe b ir yol b ulm a
k o n u su n d a hiçbir güçlükle karşılaşm am ız gerekm ez. E ğer — güzellik
olgusunun öğrettiği gibi — iıısaıı duyularla birliktelik içinde bile özgürse,
ve e ğ e r — kavram ın zorunlu olarak im lediği gibi — ö zgürlü k saltık ve
dııyulurüstü birşey ise, b u n d a n böyle insanın k endini sınırlam alard an
saltığa nasıl yükselttiği k o n u su n d a h erh aııg ib ir soru olam az: Ç ünkü
güzellikte bu d ah a şim diden olm uştur.” Bkz. Über Anmuth und Würde
(1793). “O zaman güzel b ir ru h ta d ır ki duyu ve us, ödev ve eğilim uyum
iç in e g irerler; ve incelik g ö rü n g ü d ek i anlatım larıdır. D oğa an cak güzel
b ir ru h u n h izm etinde iken ayııı zam anda özgürlük de taşıyabilir.” (Bkz.
B o san q u et’n iu Estetik Tarihi.)
W ILLIAM WALLACE N O TLA RI 341

{G önderm e § 60} Fichte: AnstoB; K ategorileri Çıkarsam a; B e n /


B en-O lm ayan
Fichte, 1Verke, i. 279. ‘Yaşam ve bilincin ilkesi, o lan ağ ın ın zem ini, hiç
kuşkusuz (gösterildiği gibi) B ende kapsanır: G en e d e bu yolla h içb ir
edim sel yaşam, hiçbir zamansal görgiil yaşam doğm az — ve bizim için bir
başka yaşam b ü tü n ü y le düşünülem ezdir. E ğer böyle bir edim sel yaşam
olanaklı olacaksa, o n u n için h en ü z B ene B en-olm ayandaıı çarp an o
özel bir dürtüye [impulse] (Anstofi) gereksinim vardır. Öyleyse, benim
dizgem e göre b e n için tüm edim selliğin ensoıı zem ini Ben ve dışındaki
birşey arasındaki kökeıısel bir eylem ve karşı-eylem ya da tepkidir, ve
b u n u n ü zerine söylenebilecek biricik şey B ene bütü n ü y le karşıt olması
gerektiğidir. Bu karşılıklı eylem de Bene hiçbirşey getirilm ez, yabancı
hiçbirşey sokulm az; o n d a n gelişen herşey sonsuza d ek o n d a n yalnızca
o n u n kendi yasalarına gö re geliştirilir. Ben davranabilm ek ya da edim de
bulunabilm ek için yalnızca o karşıt tarafından devim e geçirilir; ve böyle
bir ilk devindirici olm aksızın hiçbir zam an davranm azdı; ve, varoluşu
yalnızca eylem den o luştuğu için, giderek varolm uş bile olam azdı. Ama
d ev im in k a y n a ğ ın ın d ev im e g e ç irm e k te n , b ö y le o la ra k y aln ızca
duyulabilecek karşıt b ir kuvvet olm aktan ö te h iç b ir yüklem i yoktur.
“Ö yleyse b e n im felse fem rea listtir. S o n lu d o ğ a la rın b ilin c in i
açıklam anın biricik y o lu n u n on lard an bağım sız o larak varolan, tam
olarak o nlara karşıt olan bir kuvveti varsaymak o ld u ğ u n u gösterir — bir
kuvvet ki b u n la r görgül varoluşları açısından o n a bağım lıdırlar. Ama
sonlu varlıklar tarafın d an yalnızca duyumsanan am a bilinmeyen böyle b ir
kuvvetten d a h a ö te hiçbirşey ileri sürm ez. Btı kuvvetin ya d a b en-
olmayanm kendilerini bilincimizde sonsuza dek sunabilecek tüm olanaklı
belirlenim lerini dizgem Beııiıı belirleyici yetisinden çıkarsamayı üstlenir....
“S o n lu a n lığ ın k e n d i d ışın d a saltık birşeyi (b ir Ding-an-sich)
varsaym ak, ve g e n e d e ö te y andan bu birşeyin yalnızca an lık için
varolduğunu kabul etm ek zo ru n d a olması (zo ru n lu bir n u m e n ): Bu
sonsuza d ek genişletilebilecek, aıııa so n lu n u n o n d a n h içb ir zam an
doğarııayacağı b ir çem berdir.” Bkz. Fichte, Werke, i, 248, ii. 478.

C. Düşüncenin Nesnelliğe Karşı Üçüncü Tutumu:


Dolaysız Bilme § 6 1 78 —

{Gönderm e § 62} Jacobi: Dolaysız Bilme


F. H. Jacobi (Werke, v. 82) H'oldemar’m d a (bir bütün olarak ilkin 1781’de
yayımlanan b ir dizi m e k tu p ta kapsanan bir rom ans) şöyle yazar: “Felsefi
anlak (Verstand) benzersiz lıerşeyi, tan ıtlam alar olm aksızın k en d in i salt
varoluşu ile gerçek kılan dolaysızca pekin lıerşeyi kıskanır. U sun bu
inancının peşini en iç bilincim ize dek bırakm az ve o rad a bizi kendi
özdeşlik ve kişilik duygum uza güvensiz kılmaya çalışır.” “Saltık olarak ve
342 W ILLIAM WALLACE NO TLARI

ö z iin lü o la ra k g e rç e k o la n ,” diye e k le r (v. 122), “u sla m la m a ve


karşılaştırma yoluyla elde edilen değildir: H em dolaysız bilincimiz (Wissen)
— Varını — h em de duyuncum uz (Geunssen) gizli birşeyin işidir ki onda,
yıirek, a n la k ve duyu b irle şirle r.” “K avram lar (Begrijfe), d iri o lan ı
m um yalam ak b ir yana, aslında 01111 b ir cesete çevirirler” (v. 380).
Bkz. Fichte’nin sözleri (Werke, ii. 255), dırs dem Gen'issen allein stammt
die IVahrheit [G erçeklikyalnızca duyunçtan d o ğ ar], vb.
{Gönderm e § 62} Jacobi İçin Kaynakça
S p inoza’11 ın öğretisi ü ze rin e 1785’te yayım lanan M ektuplar 1789’da
sekiz ek ile birlikte yeniden çıktı.
“Bir bilim,” der Jacobi en son bildiriminde, (Werke, iv. Oıısöz. x x x ), “yalnızca
karşılıklı o larak birb irleri ile bağlantılı bilgilerin dizgesel b ir kaydıdır —
dizideki ilk ve son n o k ta eksiktir.”
{ G ö n d e rm e § 62} L a la n d e
L alan d e’ııı Fries (Gökbilim Üzerine Halksal Dersler, 1813) tarafın d an sözü
e d ile n b ild irisi J a c o b i ta ra fın d a n Werke’d e, ii. 55, alıııtıla n m ıştır.
L alaııde’m gerçekte çalışmasına önsözde yazmış olduğu şey o n u n anladığı
biçim iyle bilim in doğal tanrıbiliın ile hiçbir ilgisinin olm adığı, başka bir
deyişle, bir Bridgevvater incelem esi yazmadığıdır
[Bridgeıuater Treatises: ,1825’te B ridgew ater d ü k ü F raııcis H en ry
E gertoıı tarafından kurum sallaştırıldı. E gertoıı 8.000 p o u n d u n faizini
‘Yaratılışta sergilendiği biçimiyle Tanrının güç, bilgelik ve iyiliği” üzerine
en iyi in celem enin yazarına verilm ek üzere bıraktı.]
{ G ö n d e rm e § 63} Ja c o b i: Us Ve Sezgi
Jacobi, Werke, ii. 222. “K endi payım a, us ilkesini yaşam ilkesi ile tüm üyle
b ir g ö rüyorum .” Ve ii, 343: “A çıktır ki us doğam ızın gerçek ve k en d in e
özgü yaşamıdır.” G erçekte bengi olana yönelimimiz ve güdüm üz (Richtung
und Trieb a u f das Euıige) , — dııyulurüstü için duyum uz — aracılığıyladır
ki, biz insanlar varoluruz (iv. 6. 152). Ve bu Organ der IVahrnehmung [algı
örgeni] U stur (iii. 203 vs.).
Jacobi’nin dili yalnızca sözcüklerde değil am a sezgiciliğinin yeğin­
liğinde de oynaktır. Böylece, örneğin iii. 32: “İn san ın iye o ld u ğ u us
gerçeğin bilim ini değil, am a yalnızca bir önsezisini (Ahndung [=Ahnımg]
des Wahren) veren b ir yetidir.” “Bir Tanrıya in an ç,” d e r b ir k eresin d e (iii.
206), “insana dik d u ru şu denli doğaldır”: Am a bu in an ç, d e r başka bir
yerde, yalnızca “bilinm eyen bir Tanrının ö nünde doğuştan b ir tapınm adır
(Andacht)." Böylece, e ğ e r T an rın ın dolaysız b ir ayrım sanışını ( Wıssen
[=Bilgi]) taşıyorsak, b u bilgi ya da bilim (Wissenschaft) değildir. U sun böyle
bir sezgisi, “varsayımın nesnel geçerliğine tam bir güvenle, öziinlü olarak
(an sich) gerçek, iyi, ve güzel olanı varsayma yetisi” olarak b etim len ir (ii.
9). “Felsefem iz,” d e r (iii. 6) “duygudan başlar — hiç kuşkusuz nesnel ve
arı bir duygudan.”
{G önderm e § 63} Jacobi: İnanç Ve Sezgi
Jacobi (Werke, iv, a, s. 211): “İn an ç (Glaube) yoluyla b ir bed en im izin
o ld u ğ u n u biliriz.” K endi etkinliğim izin böyle dolaysız bilgisi — “Var
WILLIAM WALLACE N O TLA RI 343

o ld u ğ u m u n , davrandığınım duygusu” (iii. 411) — “saltık öz-etkiıılik


duyusu” ya da özgürlük (ki “olanağıı bilinem ez,” çün k ü m aııüksal olarak
b ir çelişkidir) J a c o b i’n in Anschauung (Sezgi) dediği şeydir. Duyusal ve
ussal sezgiyi birb irin d en ayırır (iii. 59).
(G önderm e § 63} Jacobi: inanç
Jacobi “Glaube”siııiıı Hıristiyan öğretinin inancı ile özdeşleştirilm esini
kesinlikle yadsır (Werke, iv. a, s. 210). Savunma olarak H um e’dan, Inquiry
V, ve R eid ’daıı, “in a n ç ” terim ini kendi k u llanım ın ı ö rn ek lem ek için
pasajlar aktarır — “belief” ile “faith” arasında ayrım yapılarak hiç kuşkusuz
belli ikircim lerden kaçınılır.
( G ö n d e rm e § 66} S ch elliııg : S ezgi Ve K av ram
Kant “Sezgiler olmaksızın kavramlar boştu/’ dem işti. Yarı-gerçeğin (öteki
yarı: Kavramlar olmaksızın sezgiler kördür) b ir abartm ası J a c o b i’n in (ve
S c h o p e n h a u e r’in) b u bildirim lerinin tem elini olu ştu ran şeydir — bir
görüş ki S ch ellin g ’deıı ( IVerke, ii. 125) şu alıntı tarafın d an tem sil edilir.
“Kavramlar (Begriffe) yalnızca olgusallığın siluetleridirler. Yararlı b ir yeti
tarafından, an cak olgusallık d ah a şim diden sahnedeyken eyleme geçen
anlak tarafın d an verilirler — anlak ki yalnızca üretm esi yaratıcı b ir yeti
gerektireni kavrar, tasarımlar, saklar.... Salt kavram anlamsız bir sözcüktür.
... O na bağ lan ab ilecek tüm olgusallık o u a yalnızca o n u öııceleyeıı sezgi
(Anschauung) ta ra fın d an ö d ü n ç verilir. ... K avram ların h e rh a n g i b ir
aracılığı olm aksızın, özgürlük duygum uz olm aksızın, dolaysızca bize
verilenden başka hiçbirşey bizim için olgusal değildir. Am a sezgi yoluyla
olm aksızın hiçbirşey bize dolaysızca ulaşm az.” B u n u n la birlikte şunları
ekler: “Sezgi anlığın etkinliğine bağlıdır: Ö zgür bir anlayış (freier Sinn) ve
ansal bir örgen (geistiges Organ) ister.”
(G önderm e § 72} Hegel: D oğal/İçgüdüsel Törellik
Ansiklopedi, § 400: ‘Y ürek ve duygunun h erh a n g i birşeyin dinsel, ahlaksal,
gerçek ve türel olarak aklanm asını sağlayacak biçim olm adığını, ve yürek
ve duyguya bir başvurunun ya hiçbirşey ya da kötü birşey dem ek olduğunu
vurgulam ak pek gerekm ez. Y üreklerin ve duyguların o denli d e kötü,
tanrısız, bayağı vb. o lduklarından d ah a sıradan h e rh a n g i b ir deneyim
olabilir mi? Evet, yüreğin yalnızca böyle duyguların kaynağı o ld u ğ u şu
sözlerde d o ğ ru d a n doğruya anlatılır: K ötü d ü şü n c ele r y ü rekten d o ğ ar
vb. Yürek ve duygu nun bilimsel-taıırıbilim ve felsefe tarafından iyilik, din
ve ah lak ın ö lç ü tle ri yapıldığı za m a n lard a b u g ü n d elik d en ey im leri
anım sam ak zo ru n lu d u r.”
(G önderm e § 80} Goethe: Kendini Sınırlamak
Goethe; gönderm e IVerke’ye, ii, 268 (Nalur und Kunsl [Doğa ve Sanat)):
Wer Grofies mili, mııfi sich zusammenraffen:
In der Beschrânkung zeigt sich erst der Meisler, .
Und das Gesetz nur dann uns Freiheit geben. e
Kim ki büyük birşey ister, toparlamalıdır kendimi;
ilkin sınırlamada gösterir kendini usta,
Ve özgürlüğü bize ancak o zam an verir yasa.
344 W ILLIAM WALLACE N O TLA RI

A maç ve çalışm anın böyle “sınırlanm ası” VVUhelm Meisters Wanderjahre’ûe


sık verilen bir derstir, ö rn eğ in i, Bölüm. 4: “Çok-yanlılık sözcüğün tam
anlam ıyla yalnızca için d e tek-yanlınm davranabileceği öğeyi h a z ırla r....
En iyi olanı k en d in i te k b ir işe sınırlam aktır.” Ve i. B ölüm 12: “Tek bir
şeyle tanışm ak ve o n u doğrıı yapm ak yüz tür şeyde yalnızca sıradanlıktaıı
(yarımlık) d ah ay ü k sek eğitim sağlar.” Ve ii. B ölüm 12: “A m aç için genel
alıştırm aların ve tüm girişim lerin aptalın m askaralıklarıdır.”
(G ö n d e rm e § 81} Fichte: D üşünm enin N esnelliği
Bkz. Fichte, Werke, ii. 37, “G ene de çözümleyen biz değilizdir: Am a bilgi
k en d in i çözüm ler ve bıııııı yapabilir, çünkü tüm varlığında b ir kendi-
için d ir (Für-sich)," vb.
(G ö n d e rm e § 81} A ntikçağda Eytişime Bakışlar
P laton, Eytişimin yaratıcısı. Kimi zam an (Diogenes Laertius tarafın d an
bildirildiği gibi, ix, 25), Aristoteles’in yetkesi üzerine Elealı Z enon bu sanı
alır; am a H egel Diog. Laertius’u n bildirim lerine başvurur, ii. 34,
Protagoras. Ama d ah a çok Menon diyaloğuııdadır ki, ss. 81-97, Platon
b u bilgi g ö rü şü n ü sergiler. Bkz. Fedon, 72 e, ve Fedrus, 245.
Parmenides; özellikle bkz. Platon, Parmenides, ss. 142-166; bkz. Hegel,
Werke, xiv. 204.
Aristoteles eytişimi apodiktik [tanıtlam a] ile karşıtlık içine koyar, ve
(m o d ern anlam da) yarı-çıkarsamacı bir süreç olarak ele alır (Aristoteles,
Topikler. Lib. viii.): S toacılarda eytişim yarı-diluzluğu m an tığ ıd ır ki b u n u
A ristoteles’ten çok o n la r O rta Çağların skolastiklerine geçirm işlerdir.
(G ö n d e rm e § 81} D ö rt Ö ğe
Fiziksel öğeler ateş, hava, to p rak ve sudur. D eprem ler, fırtın alar vb.
“m eteorolojik süreçlerin” örnekleridir. Bkz. Ansiklopedi §§ 281-9.
(G ö n d e rm e § 82} G izem cilik: M ili
Mili, Logic, K itap, v, B ölüm , 3, § 4: “Gizemcilik anlığın ken d i yetilerinin
öznel yaratılarına, anlağın salt düşüncelerine nesnel varoluş yüklem ekten
n e d a h a çoğu n e d e d a h a azıdır; ve k en d i yaptığı b n d ü şü n c ele ri
gözleyerek ve d ü şü n erek o n la rd a n dışardaki d ünyada neyin yer aldığını
okuyabileceğine in a n m ad ır.” Mili böylece gizemciliği b ir varlıkbilim sel
m itolojiye eşd eğ e r g ö rü r — büyük b ir olasılıkla te rim in seyrek b ir
kullanımı.

M antığın ilk Alt-Bölümü:


Varlık Öğretisi § 8 4 111 —

(G ö n d e rm e § 85} Saltık: T erim in Evrimi


Saltık. T erim , m o d e rn k u lla n ım ın a yakın b ir an la m d a , en azın d an
N icolaus Cusanus d en li eskidir. Tanrı, o n a göre, absoluta omnium qmddıtas
(,Apol. 406), esse absolutum, ya da ipsum esse in existentibus (De ludo Globi, ii.
161 a), unum absolutum, vis absoluta ya d a possibilitas absoluta, valor
W ILLIAM WALLACE N O TL A R I 345

absolutustur: absoluta vita, absoluta ratio: absoluta essendi forma. Bu terim


ü zerinde ve eşliğindeki infınitus üzerinde Cusanus sürekli değişim tınılan
üretir. Am a “m etafizikselTaıırı’yı belirtm ek üzere belirgin kullanım ı çok
d ah a m od ern d ir. K aııt’ta örneğin “Koşulsuz” (Das Unbedingte) dinsel
o lana karşılık düşen metafiziksel tanrılık kavram ıdır; ve F iclıte’d e d e
d u ru m ayındır, gerçi o n d a ‘saltık’ sık sık sıfat olarak kullanılsa da. Terim
felsefed * S c h e llin g ile yüksüzleştirilir; O n u n d a h a 1793 ve 1795
çalışm alarında g ö rü n ü r: Ve o n d an g ö rü n ü rd e F ich te’ye g eçer 1802,
Darstellung der Wissenschaftslehre (Werke, ii. 13). “Saltık n e bilm e n e de
olm adır; ikisinin n e özdeşliği, ne de ayrım sızlığıdır; am a baştan sona
yalnızca ve yalnızca saltıktır.”
Terim İngiliz felsefe diline C oleridge yoluyla ve d ah a sonra Almaııca-
’dan ö dünç alan başkaları yoluyla gelir. Bkz. Ferrier, htitutes of Metaphysic,
prop. xx, ve Mili, Exarnination of Hamilton, clıap. iv.
( G ö n d e r in e § 86} S c h e llin g : BE N = BEN
Bkz. Schelling, iii. 372: Ben = Ben üretici o ld u ğ u ölçüde Ben ile üretilen
olarak B en arasındaki özdeşliği anlatır; Sclıelling’in kökensel bireşim li
ve g ene de özdeş önerm esi: cogito = sum.
(G ö n d e rm e § 86} Fichte: Saltık Bilm e
T an rın ın Ens realissimum olarak tan ım ı, ö rn e ğ in M eier, Baumgartens
Metaphysic, § 605. Jacobi, Werke, iv. 6, Spiııoza’ıım Tanrısını böyle tanımlar.
Başlangıç ile ilgili olarak bkz. Fichte, Werke,ü. 14 (“saltık bilm e” üzerine
söz e d e rk e n ): “O birşeyi bilm e değildir, n e d e hiçbirşeyi bilm edir (öyle ki
o birşeyin bilinm esi olsun, am a bu birşey ise hiçbirşey): G iderek k en d in i
bilm e bile değildir, çü nkü ...nin bilgisi değildir; — n e de bir b ilm ed ir
(nicel olarak ve ilişki içinde), ama (saltık olarak nitel olarak) genelde
bilmedir. Bir edim değildir, bir olay değildir, ya da birşeyin bilm ekte olması
değildir; am a yalnızca bilm edir ki, sap tan an tü m edim ler ve tü m olaylar
yalnızca o n d a saptanabilirler.”
(G ö n d e rm e § 86} Felsefe Tarihi: N esn en in Birliği
Felsefe Tarihi; bkz. Hegel, Werke, i, 165. "E ğ e r Saltık, görü n g ü sü Us gibi,
böyle olarak bengilik içinde bir ve aynı ise, o zam an kendini kendi üzerine
çevirerek k endini bilen h er us gerçek bir felsefe üretm iş ve tıpkı çözüm ü
gibi kendisi de tüm zam anlarda ayııı olan so ru n u çözm üştür. K endini
bilen us felsefede yalnızca kendisi ile ilgilenir: Bu yüzden b ü tü n işi ve
etkinliği de kendisinde yatar; ve felsefenin iç özü açısından n e ö n celler
n e de ardıllar vardır.
“B irinin ‘k en d in e özgü’ felsefe g ö rü şlerin d e n söz etm ek sürekli
iyileştirm elerden söz etm ek denli olanaksızdır. ... Bir felsefenin gerçek
özgünlüğü [on u n la] ilgilenen bireyselliktir ki, o n d a usun kendisi tikel
b ir çağın g erecinden bir biçim örgütlem iştir; o n d a tikel kurgul us tininin
tinini, te n in in te n in i bulur; kendini o n d a b ir ve ayıtı olarak, b ir başka
dirim li varlık olarak görür. H er felsefe k e n d in d e eksiksizdir, ve h e r
felsefenin gerçek bir sanat çalışması gibi b ir b ü tü n lü ğ ü vardır. Nasıl ki
346 W ILLIAM WALLACE N O TL A R I

Apelles ve S ofokles’iıı yapıtları, eğer R aphael ve S hakespeare o n ları


tanım ış olsalardı, o n la ra yalnızca k endileri için ö n alıştırm alar o larak
değil am a yakın tinsel güçler olarak göriiııecektiyse, us ta kendi erk en
biçim lenişlerinde yalnızca yararlı hazırlık alıştırm aları g örem ez.” Bkz.
Sclıelling, iv. 401.
{ G ö n d e rm e § 86} P a rm e n id e s
Panneııides (ap. Simmplic, Fizik. [Frag. 2. D-K]): A raştırm anın iki yolundan
birincisi varlık vardır, ve yokluk yoktur biçim indedir.
{ G ö n d e rm e § 87} B u d is tle r
Bııdistler. Bkz. H egel, IVerke, xi. 387. M odern Budizm tarihleri öğ retin in
salt törel-diıısel ırası ü zerin d e diretirler. Voıı H artm aıııı gibi yazarlar
(Religionsphilosophie, s. 320) ise tersine B udizm in içrek B rah m an izm
kuram ım soyut b irin yokluk olduğu so nucuna g ö tü rd ü ğ ü n ü savunurlar.
Vassilief e göre, Le Bouddhisme, ss. 318 vs., Budist m etafizik o k u lların d an
biri, N âgârjuna ta ra fın d an B udlıa’daıı 400 yıl so n ra k u ru lan Madlıya-
ıııikas, “Herşey Boştur” kuram ını öğretiyordu. — Böyle bir metafizik büyük
b ir olasılıkla te m e ld e yatan B rahm aııist d ü şü n c e n in te p k ile rin d e n
türemiştir.
Ama genel olarak Budizm (60 yıl sonra b ü tünü y le doğal olarak)
b u rad a p ek k en d in e özgü tarihsel özellikleri ile alınm az.
{G önderm e § 88} A ristoteles: Varlık — Yokluk — O luş
Aristoteles, Fizik, i. 8 (191a 26): “ilkin gerçeği ve şeylerin olgusal tö zü n ü
arayan felsefeciler yolu bulmayı başaram ayan deneyim siz gezginler gibi
yanlış bir izin peşine düştüler, ve lıiçbirşeyin varlığa gelem eyeceğini ya da
yitem eyeceğini, ç ü n k ü varlığa gelenin ya o la n d a n ya d a o lm ayandan
varlığa gelm esinin zorunlu olduğunu, ve h e r ikisind en de gelm esinin
olanaksız o ld u ğ u n u bildirdiler: Ç ünkü olan oluşm az (d ah a şim diden
v ard ır), ve yokluktan yokluk gelir.”
(5) 3’üncii yayımın (1830) b ir ekidir; bkz. Werke, xvii, 181.
[T ürkçe’de “o lm ak” sözcüğünün doğal kullanım daki ikili kavram sal
işlevine dikkat etm eliyiz: olmak ve oluşm ak. Benzer olarak, “varlık”
sözcüğü de hem genel olarak (belirsiz olarak) olma, hem de özel-tikel
o la ra k (b e lirli o la ra k ) o lan a n la m la rın ı ta ş ır: B irin c i d u ru m d a
belirlenimsiz, soyut varlık (Se/'n), ikinci durumda ö e M -v a rlık (Dasein)
imlenir. — A.Y.]
{ G önderm e § 88} H erakleitos: N asıl Y orum lanır
B u rada kabul edilen H erakleitos imgesi P laton tarafın d an (Theaetetus,
152; Kraiilus, 401) ve A ristoteles tarafından Efeslinin tem el b ir öğretisi
ü ze rin e verilen yorum a dayanır — bir öğreti ki, frag m an lard a hep-diri-
kalaıı ateş başlığı tarafın d an anlatılır. Ö teki deyim (Arist. Metaf. i. 4)
A risto te le s ta r a f ın d a n H e r a k le ito s ’uıı d e ğ il a m a L e u k ip p ııs ve
D em okritos’uıı k o n u m u n u betim lem ek için kullanılır. Bkz. P lutarch,
adv. Colotem, 4. 2 Dem okritos diorisetai nıe tnalloıı to d en e to rnedev
einai; bkz. Simplic. Ar. Phys. 7’n in ardından.
W II TTAM WALLACE N O TLA RI 347

{G ö n d erm e § 89} Schelling: Varlık — Belirli-Varlık


Daseyn: Belirli-varlık. Bkz. Schelliııg, i. 209. ‘Varlık (Seyn) saltığı, Belirli
varlık (Daseyn) bir koşulluyu, “koymayı” anlatır’: Edimselliği, belli b ir koşul
tarafından belli b ir türde koşullandırılm ış bir edimselliği. Evrenin b ü tü n
dizgesindeki tekil fenom enin edimselliği vardır; genel olarak fen o m e n
dünyasının Daseym vardır; am a saltık o larak koyulm uş olan ise, B en ise,
vardır. Vanvı Beniıı kendine ilişkin olarak söyleyebileceğinin tü m üdür. ’
[“Setzen" ya da “koyma” anlatımı Alm an idealistlerinin kullanım ında
bağımsız, saltık, ilk, dolaysız olana karşısavı anlatır: Türevsel, göreli,
bağımlı, ikincil, ayrımlı, dolaylı, koşullu, olumsuz vb. — A.Y.J
{ G önderm e § 92} Sınır
Grerıze (sınır) ve Schranke (engel, kısıtlam a) ayırdedilir, VVerke, iii. 128­
139 (bkz. Stirling’in Secret of Hegel, i. 377 vs.). Bkz. K ant’ın H ıım e anlığımızı
sm ırlam aksızın [ohne ihn zu begrenzen] yalnızca kısıtladı [einschrankt]
biçim indeki gözlemi, Arı Usun Eleştirisi, s. [B] 795.
{ G ö n d e rm e § 92} P la to n : D ü n y a -R u h u
Platon, Timaeus, 35a-b (dünya-ruhunun oluşum u): “Bireysel veher-zam aıı-
özdeş özden (onda) ve cisimsel o lan b ö lü n e b ilir ö ğ ed en ü çü n cü b ir ara
öz tü rü o lu ş tu rd u .... Ve b u ü çü n ü alarak onların tü m ü n ü tek b ir biçim e
(idea) bileşürdi, başkanın ve aynının karışm az doğasını zorla ayarlayarak,
ve o n ların tü m ü n ü öz ile karıştırmak, ve ü çten yine bir yaparak, yine bu
b ü tü n ü uygun o ld u ğ u n ca çok parçaya dağıttı, am a b u n la rın h e r b irin i
aynının ve başkanın ve özün karışım ından yaptı.”
{ G ö n d e rm e § 94} S chelling: F elsefe Y alnızca E d im sel O la n la
İlg ile n ir
Felsefe. Krş. Schelling, \Verke, i i 377. “Değişik bir deneyim b an a insanların
çoğu için felsefenin anlaşılm asında ve diri bir kavrayışında en büyük
en g elin o n u n nesn esin in soıısıız b ir uzaklıkta aran acağ ı y o lu n d ak i
yum uşam ak bilm ez görüşleri o lduğunu öğretü. Sonuç şudur ki, gözlerini
b u lu n a n ın (das Gegemvartige) üzerine dikm eleri gerekirken, anlıklarının
h e r çabası b ü tü n incelem e boyunca söz k o nusu olm ayan b ir nesneyi
yakalam aya y ö n e lir.” ... “En yüksek b ilim in am acı an c a k şey lerin
b ü tü n ü n d e ve h e r b irin d e b ir T an rın ın edim selliğini, — sözcüğün en
sağın anlam ında, bulunuşunu, dirim li varoluşunu (Daseyn) — gösterm ek
olabilir.... B urada bu n d an böyle doğa-dışı ya da doğa-iistü b ir şeyle değil,
am a dolaysızca yakın olanla, biricik-edimsel ile ilgileniriz — ki kendimiz de
ona aitizdir ve onda varoluruz..”
{ G önderm e § 95} Platon: “F ilebus”ta Saltık
Platon, Filebus, bölüm xii-xiii (ss. 23-38): krş. VVerke, xiv. 214 vs.: “Saltık
öyleyse te k bir birlikte sonlu ve sonsuz olandır.”
{G önderm e § 95} İdealizm : Schelling, H egel
Felsefenin idealizmi, bkz. Schelling, ii. 67. “Öyleyse h er felsefe İdealizm dir
ve idealizm olarak kalır; ve realizm i ve idealizm i yalnızca ken d i altın d a
kapsar; am a o ilk idealizm salt göreli olan İkincisi ile karıştırılm am alıdır.”
348 W ILLIAM WALLACE N O TLA RI

Hegel Werke, iii. 163. “Sonlu ‘id eal’d ir önerm esi idealizm i oluşturur.
Felsefenin İdealizmi sonlunun hiçbir gerçek varlığının olm adığının kabul
edilm esinden başka birşeyden oluşm az...: İdeal istik ve realistik felsefelerin
karşıtlığının öyleyse h iç b ir önem i yoktur. G enel olarak sonlu varoluşa
gerçek, enson, saltık bir varlık yükleyen bir felsefe felsefe ad ın a yaraşmaz.
... ‘İd eal’ ile d enm ek istenen bilinçte bir tasarım olarak varolm adır: Ansal
b ir kavram, idea ya da im gelem olan herşey ‘id e a l’dir: ‘id e a l’ yalnızca
‘im g elem deki’ için başka b ir sözcüktür — olgusal o la n d an yalnızca ayrı
değil, am a özsel o larak olgusal olmayan birşey için. A nlık aslında büyük
idealisttir: A nlığın d u yu m unda, tasarım ında, dü şü n cesin d e olgu olgusal
varoluş denilen şeyi taşımaz; Beniıı yalınlığında böyle dışsal varlık yalnızca
o rtad an kaldırılır, benim için ve ‘ideal olarak ’ b e n d e varolur. Bu öznel
idealizm yalnızca b ir içeriğin benim olm asını sağlayan tasarım sal biçim
ile ilgilenir.”
{ G önderm e § 96} Schelling: D oğa — T in
D oğa ve anlığın olgusal ve ideal olarak ayrımı özellikle S ch ellin g ’indir:
bkz. Einleihmg, vs., iii. 272. “Eğer Aşkınsa] Felsefenin so ru n u olgusal olanı
ideal olana altgüdüm lü kılmaksa, doğa felsefesinin so ru n u tersine ideali
olgusaldan açıklam aktır.”
{ G ö n d e rin e § 98} M o d e rn A to m c u lu k
M o d ern A to m c u lu k ta parçacık ya da m olek ü l kavram ın ın yaııısıra
m atem atiksel kuvvet özekleri kavramı vardır.
{ G ö n d e r m e § 98} N evvtoıı’ıın P r in c ip ia ve O p tic s ’iııe
G ö n d erm e
Neıvtoıı: bkz. Principia’ııın sonundaki Not, ve krş. Optics, iii. qu[em es]. 28.
{ G önderm e § 98} K ant: O zdek Kavramı
Kant, Werke,\. 379 (yay. haz. Roseıık.). “Ö zdeksel d o ğ an ın dinamiğinin
genel ilkesi dışsal duyuların nesnelerindeki tüm olgusallığın deviııdirici
kuvvet olarak görülm esi gerektiğidir: B una g öre böylelikle katı ya da
saltık içine-işlenem ezlik anlam sız bir kavram olarak doğal bilim in dışına
atılır, ve yerine itici kuvvet geçirilir; oysa gerçek ve dolaysız çekim kendini
aldatan b ir metafiziğin inceliklerine karşı savunulur ve özdek kavram ının
o lanağının kendisi için tem el b ir kuvvet olarak bildirilir.”
{ G ö n d e rm e § 98} K a s tn e r
A braham G otthelf K astner (1719-1800), G ö ttin g e n ’de 44 yıl boyunca
p ro fe sö r; oıısekiziııci yüzyılın ikinci y arısın d a h e m yazın h em d e
m a te m a tik te bü y ü k ü n kazandı. Y erg ile rin d en k im ileri b u g ü n de
alıntılanır.
{ G ö n d e rin e § 102} A ritm e tik
Sayının iki “kıpısı,” Birim ve M iktar (Anıahl) Y unanlıların b ir ve aritm os
arasındaki ayrımı ile karşılaştırılabilir (bkz. Arist. Fizik iv. 12). Rosenkı aıız’a
göre (Leben Hegels) aritm etiksel işlemleri sınıflandırm ak sık sık H eg e l’iıı
araştırm asına konu oldu. K ant’m aritm etikte “bireşim ” k o n usundaki
görüşü ile karşılaştırılabilir.
WILLIAM WALLACE N O TLA RI 349

{ G önderm e § 103} Kant: Yeğin Büyüklük; R u h u n Kalıcılığı


Yeğin büyüklük. Bkz. Kant, A n Usun Eleştirisi, s. 207, Algı (VVahrnehmung)
Ö ııcelem eleri, ve s. 414, ru h u n kalıcılığı sorusuna uygulam ada.
{G önderm e § 104} Zenon: Çizgi N o k talard an O luşm az
Aristoteles değil, am a Aristoteles’in Fiziği üzerine Simplicius, yaprak 306
vs., çizgi bir dizi noktadan oluşur görüşüne karşı Z en o n ’un uslamlamasını
verir. Varsayılan küçük bir olgusal birim üzerin e söylenebilecek olan,
daha küçük b ir birim üzerine söylenebilir, ve b u sonsuza dek böyle gider.
(Bkz. B urııet, Early Greek Philosophy, s. 329.)
{ G ö n d e rm e § 104} S p in o z a : S o n su z lu k Ü z e rin e
İm gelem ve anlak arasında Spinoza tarafın d an yapılan ayrım, Ep. xii
(oliın xxix), Opp. yay. haz. Laııd cilt ii. 40 vs., ratio ve ıntellegentia arasında
d aha önce b elirtilen ayrım a andırım lıdır, ve, B oeth iu s’ım d a g ö rd ü ğ ü
gibi, P laton’u n Timaeırs’ta bengilik (aioıı) ve zam an arasında çizdiği ayrım
ile bağıntılıdır.
Sonsuz (Törebilim I. On. 8. Ek 1) gerçekte ex parte negatio [bölümsel
olumsuzlama] olan sonluluğa karşıt olarak, ‘belli b ir doğanın varoluşunun
saltık d o ğ ru lan ışı’dır. “S orun içinden çıkılam az olarak görülm ese de,
h er zam an aşırı ölçüde güç görülm üştür, çünkü insanlar kendi doğası ve
tanım ının gücü yoluyla sonsuz olduğu vargısına ulaşılan ile, özü dolayısıyla
değil am a n e d e n i dolayısıyla h iç b ir so n u olm ayan a ra sın d a ayrım
y ap m am ışlard ır. A yrıca h iç b ir so n u o lm a d ığ ı için so n su z o la ra k
adlandırılan ile, parçalarını h erh a n g i bir sayı ile eşitleyem eyecek ya da
açıklayamayacak olduğum uz (gerçi kendisine ilişkin olarak bir m aksim um
ya da m inim um um uz olsa da) arasında ayrım yapm adıkları için de güçtü.
Son o la ra k , yaln ızca an layabileceğim iz (intelligere) aıııa im geleye-
nıeyeceğinıiz ile ayrıca im geleyebilecek de olduğum uz arasında ayrım
yapm adıkları için böyledir.”
D em ek istediğini örneklem ek için, Spinoza tözün kipten, bengiliğin
süreden ayrım ına dikkati çeker. Yalnızca kiplerin varoluşunu sü re ile
“açım layabiliriz”: T özüııkini “bengilik ile, e.d. varoluşun ya d a varlığın
sonsuz b ir gerçekleşm esi ile” (per aeternitatem, hoc est, infinitam existendi,
sive, invita latinitate, essendi fru tio n em ). U zam lı tözün p a rç a la rd a n
o luştu ğ u n u gösterm e girişimi öyleyse b ir yanılsam adır, — ki niceliğe,
“onu duyular yoluyla im gelem de b u lduğum uz gibi, soyut olarak ya d a
yüzeysel olarak bakm am ızdan doğar.” O n a böyle bakıldığında — ki b u n a
yatkınızdır, — bir nicelik bölünebilir, sonlu, parçalardan bileşmiş, ve çoklu
olarak görülecektir. Ama o n a gerçekte old u ğ u gibi, — yalnızca a n lak ta
o lduğu gibi, T öz olarak, — bakacak olursak (ki güç b ir iştir), sonsuz,
b ö lü n m e z ve eşsiz olduğu bulunacaktır. “Öyleyse ancak süre ve niceliği
tözden soyutladığımız zam andır ki, zamanı süreyi belirlem ek için ve ölçüyü
niceliği belirlem ek için kullanır, ve böylece o nları im geleyebiliriz. Ö te
y a n d a n , b e n g ilik ve tö z im g e le m in d e ğ il a m a y aln ızca a n la ğ ın
nesneleridirler; ve onları ölçü, zam an ve sayı gibi yalnızca d üşünm e ya da
350 W ILU A M WALLACE N O TLA RI

d a h a d o ğ m su im gelem e kipleri olan kavram lar yoluyla açım lam aya


çalışm ak b ir im gelem çılgınlığına düşm ekten d ah a iyi değildir.” “N e de,
giderek b u tü r entia rationis“ (e.d. arılaşılan şeylerin d ah a kolayca kafada
tutulm asına, açım lanm asına ve imgelenmesine hizm et eden modi cogitanti)
“ile karıştırılacak olurlarsa, Tözıuı kipleri d oğru olarak anlaşılacaklardır.
Ç ü n k ü b u n u yaptığım ız zam an, o nları tözden, ve ben g ilik ten b u yana
için d e aktıkları k ip te n ayırırız ki, onsuz d o ğ ru olarak anlaşılam azlar.”
(Bkz. H egel, VVerke, i. 63)
{ G ö n d e rm e § 104} H a lle r /K a n t: S o n s u z lu k
Albr. von H a lle r’iıı dizeleri Bengilik ü zerine şiirin d eııd ir (1736). H eg el
kıtaya d ö rd ü n c ü d izenin eklendiği ve şiirin so n u n d a şu şekli kazandığı
1776 yayım ından önceki b ir yayım dan alıntı yapm ış görünüyor.
Yığarım engin sayılan,
Milyonlardan dağlan üstüıste, ■,
• ■ Koyarım zamanı zaman ve dünyayı dünya üstüne,
, . Ve şimdi sonlunun sınırında durarak . . .
aj Ve tüyler ürpertici yükseklikten . ; ,
. Başım dönerek yine Sana baktığımda: ... ,
... Tüm gücü sayının, bin kez artsa bile,
. Gene de bir parçan değildir Senin. ..
Bunları çekerini, ve bütünüyle önümdesin. •
Kant, Â n Usun Eleştirisi, s [B] 641. “Giderek Bengilik bile, Haller tarafından
betim lem esi n e denli ürkütücü olsa da,” vb.
{ G ö n d e rm e § 104} P is a g o ra s Ve P la to n /A r is to te le s
Pisagoras zam an sırasına göre büyük bir olasılıkla (Iyoııyalı) Anaxim enes
ile (Elealı) K seııofanes arasın d a gelir. Am a P isagorcu lara yüklen en
m atem atiksel ve metafıziksel öğretileri ancak P laton ve ve A ristoteles’te,
e.d. d ah a sonraki b ir gelişim evresinde sunu ld u k ları biçim de biliyoruz.
Platonistler (bkz. Arist. M etaf i. 6; xi. I. 12; xii. I. 7; bkz. Plat. Devlet 510 d)
m atem atiksel olguyu ‘duyulurlar’ ve ‘id e a la r’ arasındaki orta-yol olarak
ele aldılar; ve A ristoteles’in kendisi m atem atiği fiziksel ve m etafıziksel
(taıırıbilim sel) felsefe arasındaki bir bilim olarak yerleştirir.
{ G ö n d e rm e § 104} P isa g o ra s
Pisagoras’a ilişkin olarak sözü edilen gelenek Iambilikus tarafından verilir.
Vıta Pyth. § 115 vs.: bu H ıristiyan evrenin ilk yüzyıllarında yazm a girmiş
olan d ah a sonraki b ir Yeni-Pisagorcıı efsanenin parçasını oluşturur.
{ G önderm e § 107} İb ra n i İlahileri
ilahiler, ö rn eğ in M ezm tırlar 74 ve 104, Ö zdeyişler 8, a n d Eyüp 38.
{G önderm e § 108} Ö lçü Çatışkısı
Ö lçü çatışkısı. Bu m antıksal bilm eceler sorites düzm ecesi olarak bilinirler
(m antık kitaplarının zincirlem e tasım larından ayrı bir şey) — bkz. Cic.
Acad. ii. 92; De Divin. ii. 11 — ve Falakıos; bkz. H orace, Epist. ii. 1. 45.
[sorites: çoklu-tasım ya d a b ir tasımlar dizisi. B unda ö ncü ller öyle bir yolda
WILLIAM WALLACE N O TLA RI 351

d ü ze n le n ir ki, öııceleyen tasım ın yüklem i sonrakin in öznesi olur, ara


vargılar a tla n a ra k yalnızca ilk ö n e rm e n in öznesini son ö n e rm e n in
yüklem i ile birleştiren son vargı bildirilir. Köken: Yun. soreites = yığılı.]

M an tm n İkinci Alt-Bölümü:
Oz Öğretisi § 1 1 2 159 —

{G önderm e § 115} D üşünce Yasaları


‘D üşünce yasaları’ K ant’m g ü n ü n d en bu yana Biçimsel M antıkta ilkelere
ya da düzgülere (principia, Grundsatze) verilen tum turaklı başlıktır. K ant’m
kendisi b u n la rı ‘g en el ve biçim sel gerçeklik ö lçü tleri’ olarak b etim ledi.
G elişim leri ile birlikte çelişki ilkesini, özdeşlik ilkesini ve dışlanan o rta
ilkesini kapsarlar: ve tam am lam a y ö n ü n d e b ir istekle, b u n la ra seçm eci
m an tık çılar L eib n iz’iıı [yeterli] n e d e n ilkesini eklediler. H eg el kim i
gözlem lerinde büyük bir olasılıkla Krug ve Fries’i göz ö n ü n d e tutuyordu.
U ç yasa şu ü ç ilke ile karşılaştırılabilir ve karşıtlaştırılabilir: biçim lerin
türdeşlik, belirlilik, ve sürekliliği; bkz. K ant, Arı Usun Eleştirisi, s. [B] 686.
{G önderm e § 117} Leibniz: B ireyselleşm e İlkesi
Leibniz, Yeni Denemeler, Liv. ii. böl. 27, § 3 (yay. haz. E rdm aıın, s. 273: krş.
C larke’a d ö rd ü n c ü M ektup). I l n ’y a point deux individus indisceınables. Un
gentillomme d ’esprit de mes anıis, en parlant avec moi en presence de Madame
l'Electrice dans lejardin de Herrenhausen, crut qu’il trouverait bien deux feuilles
enrierement semblables. Madame l’Electrice l’en defia, et il coıırut longtems en
variı pour en chercher.
Bireyselleşme ya da ayırdedilemezlik ilkesi şudur: “Eğer iki birey eksiksiz
olarak b en z er ve eşit iseler, tek bir sözcükle, k en d ilerin d e ayırdedilem ez
iseler, h içb ir bireyselleşm e ilkesi o lm az”: (Leibniz, yay. haz. E rdm aıın, s.
277) Poser deux choses indisceınables estposer la meme chose sous deux nonıs (s.
756). Principium individuationis idem est quod absolutae specifıcationis quâ res
ita sit determinata, ut ab aliis omnibus distingui possit.
{ G ö n d e rm e § 119} S ch ellin g : K u tu p sa llık
Kutupsallık. S chelling, ii. 489. “K utupsallık yasası evrensel b ir d o ğ a
y asasıd ır”; bkz. ii. 489, “O felsefi b ir d o ğ a k u ra m ın ın (d o ğ a n ın
b ü tü n ü n d e ) kutupsallık ve ikilik üzerin e göz ö n ü n d e tutm ası g erek en
ilk ilkesidir.” Am a şunu ekler (476): “K utupsallık kavram ını d ah a d o ğ ru
olarak tanım lam a zam anı gelm iştir.” Böylece O keıı, Naturphilosophie: §
76: “iki ilkeden oluşan bir kuvvete K utupsallık d en ir.” § 77: “K utupsallık
dünyada k endini gösteren ilk kuvvettir.” § 81: “Kökensel devim kökensel
kutupsallığm bir sonucudur.”
{G önderm e § 119} Fichte: Çelişki
Fichte, ii. 53. “M antıksal olarak eğitim li d ü şü n ü r lıerşeye karşı çıkabilir,
am a b u n a değil. Çelişkiye karşı tetiktedir. Ama, b u d u ru m d a, k en d i
m antığının ‘H içbir çelişki düşünem eyiz’ biçim indeki düzgüsüııün olanağı
k o n u su n d a n e diyeceğiz? H e rh a n g i b ir yolda çelişkiyi yakalam ış ve
352 W ILLIAM WALLACE N O TLA RI

düşünm üş olmalıdır, yoksa o nun üzerine hiçbir bildirim de bulunam azdı.


Böyle insanlar salt bir kez bile olsa düzenli olarak kendilerine nasıl yalnızca
olanaklı ya d a olum sal olanı (zorunlu olm ayanı) d ü şüneb ild ik lerin i, ve
b u n u edim sel olarak nasıl yapabildiklerini so rm uşlar m ıdır! A çıktır ki
burada bir olma-ıııa, bir düşünme-nıe, vb. yoluyla bütünüyle dolaysız olana,
kendiııi-başlatana, özgür olana, ■ — beeııt [?] yokluğa, — kısaca, form üle
edilm iş olduğu gibi yukarıdaki çelişkiye sıçrarlar. T utarlı d ü şü n ü rler
açısından b u yeteneksizliğin sonucu özgürlüğün tam olarak o rtad a n
kaldırılm asıdır, — en saltık yazgıcılık ve Spiııozacılık.”
(G ö n d e rm e § 121} L eibniz: Yeterli N ed e n İlkesi
Leibııiz (yay. haz. E rdm aıııı, s. 515). “La raison determinante ilkesi
lıiçbirşeyiıı o n u n için b ir n e d e n , ya da en azından belirleyici b ir n ed en ,
e.d. o n u n niçin başka tü rlü değil de var olduğu k o n u su n d a b ir a priori
n ed en sunm aya hizm et edebilecek birşey olmaksızın yer almamasıdır. Bu
büyük ilke tüm olaylarda geçerlidir.” Bkz. s. 707. ‘“Yeterli u e d e ıı’ ilkesi
öyle bir ilkedir ki, bizi niçin öyle değil de böyle o lduğu k onu su n d a yeterli
b ir n ed en olmaksızın hiçbir olgunun gerçek ya da tutarlı, hiçbir bildirim in
g erçeğe uygun bulunam ayacağım düşünm eye g ö tü r ü r.... Bir gerçeklik
zo ru n lu old u ğ u zam an, n ed e n in i o nu ilkel d ü şü n c ele re varıncaya dek
yalın düşünce ve gerçekliklere ayrıştırarak çözüm lem e yoluyla bulabiliriz.
... Ama yeterli n ed en in olumsal gerçekliklerde ya da olgu gerçekliklerinde
de, e.d. yaratıklar evreni boyunca yayılmış şeylerin dizisinde de bulunm ası
gerekir, yoksa tikel n ed e n le re çözülm e sınırsız bir ayrıntıya g id eb ilir:... ve
tü m b u ayrıntı yalnızca başka önsel ya da dalıa ayrıntılı olum sallıkları
kucaklayacağı iç in ,... yeterli ya da sonsal (demlere) n ed e n , olumsallıkların
b u ayrıntısının ardışıklığının ya da dizisinin dışında olm alıdır — üstelik
b u u e denli sonsuz olsa bile. Ve böylece şeylerin son n ed e n i b ir ‘zorunlu
tö z’de olm alıdır — bir töz ki o n d a değişim lerin ayrıntısı kaynakta olduğu
gibi yalnızca eminenter varolur, — ve bu ise T anrı dediğim iz şeydir.”
(Monadoloji, §§ 32-8.)
Son n e d e n le rin ü stü n lü ğ ü b u n d an gelir. Böylece Opp, yay. haz.
Erdm aıııı, s. 678: İta fit at effıcientes causae pendeant a fınalibus, et spiritualia
sint naturapriora materialibus. B una göre uyarır ki, s. 155, sonsal n ed e n in
yalnızca törellik ve taıırıbilim de ahlaksal ve dinsel b ir değeri olm akla
kalm az, am a derin d e-y ataıı g erçeklikleri sa p tam ak için fizikte bile
yararlıdır. Bkz. s. 106: C’est sanctifier la Philosophie que de faire couler ses
ruisseaux de la fontaine des attributs de Dieıı. Bierı loin d'exclure les causes
finales et la consideration d u n etre agissant avec sagesse, c’est de lâ qu’ilfa u t tout
deduire en Physique. Bkz. ayrıca Principes de la Nature (Leibniz, yay. haz.
E rdm . s. 716): ‘Y alnızca etker ned en lerin ya da özdeğiıı b ir irdelem esi ile
zam anım ızda b u lu n a n devim yasaları için b ir n e d e n sunam ayışım ız
şaşırtıcıdır. II y faut recourir aux causes finales."
( G ö n d e r m e § 121} S o k ra te s
Sokrates ve Sofistler arasındaki karşıtlık tem elde P latonik diyaloglara
W ILLIAM WALLACE N O TLA RI 353

aittir, — tarihsel S okrates’e değil. Bu karşıtlık P la to n ’un felsefesinin


çağdaş görüş ve öğretilerin eleştirisi yoluyla gelişimini işleyiş biçimidir. Ve
giderek P lato n ’u n yazılarında bile karşıtlık d ah a sonraki yorum ların o n u
d ö n ü ştürdükleri gibi olmayabilir.
{ G ö n d e rm e § 126} Ö zd e k
Bkz. Ansiklopedi § 334 (Werke, viii. 1, p. 411), “G örgül kim yada başlıca
n esn e özel olarak ayrıntılı herh an g i bir dizgeyi olanaksız kılan yüzeysel
soyut özellikler yoluyla k ü m elenen ozdeklerin ve ü rü n le rin ilkelliğidir.
Bu listelerde metaller, oksijen, hidrojen, vb. — nıetaloidler, sülfür, fosfor
yalın kim yasal cisim ler ile aynı d ü zlem d e yan yana g ö rü n ü rle r. Bu
cisimlerin büyük fiziksel türlülüğünün kendiliğinden böyle bir eşgüdüm e
karşı b ir önyargı yaratm ası gerekir; ve kim yasal k ö k en leri, iç in d e n
çıktıkları süreç, açıktır ki d ah a az tü rlü lü k gösterm ez. Am a eşit ölçüde
k aoük bir yolda, d ah a soyut ve d aha olgusal süreçler aynı düzeye koyulur.
Eğer tüm b u n la r bilim sel biçim kazanacaksa, h e r ü r ü n ü n özsel olarak
kendisinden çıktığı som ut ve tam olarak gelişmiş sürecin derecesine göre
b e lirle n m e s i g e re k ir; ve b u am a ç la s ü re c in so y u tlu ğ u n d a ya d a
olgusallığında dereceler ayırdetm ek d ah a az özsel değildir. H ayıaıısal ve
bitkisel tözler h e r d u ru m d a bütünüyle başka b ir düzen e aittir: doğaları
kimyasal süreçten öylesine az anlaşılabilir ki, tersine o n d a yokedilirler, ve
yalnızca ölüşyoM m ayrımsanır. B un u n la birlikte, b u tözlerin lıerşeyden
ö n ce kim yada ve fizikte başat olan m etafiziğe karşı dengeleyici o larak
hizm et etm eleri gerekir, — bir metafizik ki ozdeklerin tüm koşullar altında
değişmezliği gibi düşü n celeri ya da çok yabanıl düşlem leri, ve ayrıca
cisim lerin böyle özdeklerdeıı bileşimi ve oluşumu kategorilerini içerir.
Kimyasal ozdeklerin bileşim de ayrılıkta gösterdikleri özelliklerin yittiğinin
genellikle kabul edildiğini görürüz: ve g en e de özelliklersiz de oıılar/a
oldukları ile ayııı şey oldukları düşüncesinin yürürlükte olduğunu buluruz,
— öyle ki b u özellikler/e şeyler olarak sürecin sonuçları değildirler.” —
Bkz. Werke,vü. a. 372: “Hava oksijen ve h id ro je n d en oluşmaz: am a b u n la r
altın da havanın koyulduğu biçim lerdir.” bkz. a.v.y. 403.
{ G ö n d e rin e § 131} F ich te : K ay n a k ça
Fichte’uin Sonnenklarer Bericht’i 1810’d a çıktı.
{ G önderm e § 136} H erd er: Tanrı
H erder, Tanrı: S p in o za’nın Dizgesi Ü zerine Söyleşi, 1787, 2 ’nci yayım.
1800. “T anrı, sözcüğün en yüksek ve biricik anlam ınd a, Kuvvettir, e.d.
tü m kuvvetlerin ilksel kuvveti, tüm ru h la rın r u h u ” (s. 63). “O zd ek
dediğim iz herşey, öyleyse, az ya da çok diridir: Bir etker kuvvetler alanıdır.
Bir kuvvet başattır: yoksa tek bir kuvvet, tek bir b ü tü n bile olm azdı” (s.
207). “E n yüksek varlık (Daseyn) yaratıklarına varlıktan d ah a yüksek
hiçbirşey verem ezdi. (Theophron.) Ama, dostum , varlık ve varlık, kavramda
n e d e n li yalın o lu rsa o lsu n , k e n d i y e rle rin d e çok ayrıdırlar. A m a
d e re c e le rin i ve ayrım larını b e lirte n se n ce n ed ir, P hilolaus? (Ph.il.)
K uvvetlerden başka birşey değil. T anrının k endisinde d ah a yüksek hiçbir
354 VVILLIAM WALLACE N O TLA RI

kavram bulam adık; am a tüm kuvvetleri yalnızca birdi. En yüksek kuvvet


hep-diri, hep-etkin olan en yüksek iyilik ve bilgelikten başka birşey
olam azdı. (Theoph.) Şim di k endin görüyorsun ki, Philolaus, en yüksek
o lan , ya d a d a h a d o ğ ru su T ü m (çünkü T anrı kendisi gibi varlıklar
cetvelinde b ir birim d e ğ ild ir), kendisini evrende olm aktan başka tü rlü
etkin o larak b ildirem ezdi. O n d a hiçbirşey uyııklayamaz, ve anlattığı
keııdisiydi. O herşeydeıı öncedir, ve herşey o n d a varolur: b ü tü n dünya
o n u n hep-diri, h ep-etkin kuvvetlerinin b ir anlatım ı, b ir g ö rü n g ü sü d ü r”
(s. 200).
“K artezyen an latım yolundan ölçüsüzce etk ilen m ek ,” d e r H erder,
"S pinoza’n ın b ir yam lgısıydı. E ğer kuvvet ve etki kavram larım seçmiş
olsaydı, herşey d a h a kolay giderdi, ve dizgesi çok d ah a seçik ve tutarlı
olurdu. Eğer güç kavramını, ve özdek kavramını geliştirmiş olsaydı, dizgesi
ile ııyıım iç in d e, z o ru n lu o la ra k ö zd e k le rd e o ld u ğ u gibi d ü şü n m e
ö rg e n le rin d e de işleyen kuvvetler anlayışına ulaşm ası g erekirdi: bu
d u ru m d a güç ve düşünceyi kuvvetler olarak, e.d. b ir olarak g ö rü rd ü .”
(Bkz. H . Speııcer, “Kuvvet, T em ellerin T em eli.” First Princ., s. 169)
R osenkranz’a göre (Leben Hegels, s. 223) elyazm asm da H e g e l’in
H e rd e r’in Tann’snnn ikinci yayımı üzerine bir eleştirisi vardır. H e rd e r’in
D iy alo ğ u jaco b i’ııiıı S pinoza üzerine m ektu p ların ın yarattığı tartışm aya
aittir.
{ G ö n d e rin e § 136} Nevvton — L e ib n iz
Nevvton. L eibniz o n u şu görüşle suçlar: ‘T anrı zam an zam an remontersa
morıtre ister, yoksa işlemeye son verecektir: bu m akine olağandışı yardım
ile tem izlenm eyi (decrasser) ister’ (yay. haz. Erdm ., s. 746).
{ G önderm e § 140} G oethe: Doğayı Bilm ek
A lıntılanan dizeler Allerdings başlığı altında yer alır: G oeth e, IVerke, ii.
376. B aşlangıçta ilk d ö rt dize H aller’in Şiiri Die menschlichen Tugenden’de
bulunuyordu:
Ins Innere der Natur dringt kein erschaffner Geist:
Zu glücklich, luenn sie noch die âufire Schale uıeift! 1
Doğanın içine yaratılmış hiçbir tin işlemez: • ■
Ne m utlu, gösterse dış kabuğu bir kez!
[Hegel — 'vveiSt’i ‘vveist’ okuyarak — ikinci dizeyi şöyle alır: -
Ne mutlu, e ğ e r sa lt dış kabuğu bilse.]
G oethe’niıı dizelerin kaba bir kötüye-kullaııımma karşı saldırısı bilimcilerle
tartışm asına aittir. Aşağıdaki dizeleri 1820’de Heiteres Reimstück olarak
zurM orhphohgie’ye ü çü n c ü kitapçığın so n u n d a çıktı, ve b u n u n kapanış
kesimi Freundlicher Z uru f başlığını taşır ( Werke, xvii. 161):
,,Ins Innere der Natur, Doğanın içine,
O du Vhilister! — Ey sen, darkafalı! — .
Dringt kein erschaffner Geist Yaratılmış hiçbir tin işlemez. .
W ILLIAM WALLACE N O TLA RI 355

Glückselıg! toenn sie nur Ne mutlu, eğer salt . . ._


’b ie auflre Schale ıveis’t. “ Dış kabuğu gösterirse.
Dos hor’ich sechzigjahre vıkderholen, Duyarım altmış yıldır biteviye, .
Undjluche drauf, aber verstohlen: Ve ilenirim buna, ama gizlice
Sage ıtrir tausend tausendmale Binlerce, ama binlerce kez söylerim kendime:
Alles gibt sie reichlich und gem; Verir herşeyi bol bol ve seve seve; ;
Natı ~ hat ıveder Kem Doğanın ne çekirdeği var
Noch Schale, Ne kabuğu,
Alles İst sie m it einem Male. Hem biridir hem de öteki. . ,
(G önderm e § 140} Goethe: Kıskançlık — Sevgi
Goethe: Sâmmtl. Werke, iii. 203 (Düzgiiler ve Düşünceler). Gegengrofie Vorzüge
eines Andem giebt es kein Rettungsmiltel ab die Liebe [Bir başkasının büyük
üstünlüğüne karşı sevgiden başka çare yoktur). Sclıiller’d en G o e th e ’ye, 2
H aziran 1796. “Bu fırsat üzerine öylesine d iri b ir biçim de duydum k i , ...
ü stün gelen b ir değere karşı Sevgiden başka hiçbirşey özgürlük v erm ez”
(dafi es dem Vortrefflichen gegeniiber keine Freiheit giebt ab die Liebe).
( G ö n d e rm e § 140} P ra g m a tik T a rih
“P ragm atik.” eski İngilizce’de h e r işe b u rn u n u sokan birini b elirten ve
kimi zam an bulanık b ir sövgü terim i yerine geçen bu sözcük b u yüzyılda
İngilizce’de b u rad a A lm anca’da kullanıldığı gibi kullanılm ıştır.
Polybtıs’a göre ix. 2.5, ‘pragm atikos tropoz tes istorias’ doğrudan yararcıl
am acı olandır. Böylece Kant, Alılak Metafiziğinin Temellerinde (Werke, viii.
41, not): “B ir tarih sağgörü sunuyorsa, e.d. dünyayı çıkarlarını önceki
çağlardan d a h a iyi olarak ya da hiç olm azsa o zam anlar o ld u ğ u d en li iyi
olarak nasıl güvenlik altına alabileceği k o n u su n d a bilgilendiriyorsa,
p ra g m a tik o la ra k yazılm ıştır.” S c h e llin g (v. 308) p ra g m a tik ta rih
yazıcılığını ö rneklem ek için Faııst’ıın W agner’e sözlerini aktarır (G oethe,
xi, 26):
Was ihr den Geist der Zeiterı heifit, :. . .° , ■
Das ist im Grund der Herren eigııer Geiştt . : ; . :
Irı dem die Zeiten siclı bespiegeln. ; . . .. J
Zamanın tini denilen şey senin için,
Temelde efendisidir kendi tininin, '
Onda yansıtır kendilerini zamanlar.
Bkz. ayrıca H egel, Werke, ix. 8. “İkinci b ir tü r düşünsel tarih p rag m atik
tarihtir. G eçm işle ilgilenirken ve uzak b ir dünya ile u ğraşırken, anlık
ö n ü n d e b ir şim dinin d o ğ d u ğ u n u g ö rü r ki, o n u çektiği sıkıntıya karşılık
k en di eylem inin b ir ö dülü olarak alır. O laylar değişiktir; am a özeksel ve
evrensel olguları, yapısal tasarları özdeştir. Bu geçmişi ortad an kaldırır ve
olayı şim diye getirir. Pragm atik düşünceler, ne denli soyut olsalar da,
böylece gerçekte şimdidirler, ve geçmişin m asallarını b u g ü n ü n yaşamı ile
diriltirler. — B urada d a özellikle ahlakçılık ve tarih yoluyla kazanılacak
356 W ILLIAM WALLACE N O TLA RI

ahlaksal yönerg eler k o n u su n d a birkaç söz etm ek g ereklid ir — tarih ki


sık sık b u n u n için in c e le n ir.... Y öneticilere, devlet adam ların a, uluslara
özellikle tarihsel deneyim den öğrenm eleri salık verilir. A m a deneyim ve
tarih in öğrettiği şey ulusların ve h ü k ü m e tle rin hiçbir zam an ta rih ten
h erh a n g i birşey öğrenm edikleri, ya da o n d an çıkarılabilecek dersler
üzerine davranm adıklarıdır.”
Bkz. Froude: Katerin’in Boşanması, s. 2. “(Tarih) öğrencisi (politik
davranış için) b ir açıklam ayı anladığını sandığı ö ğ elerde arar — gurur,
hırs, korku, açgözlülük, kıskançlık, ya da kö sn ü .”
{ G önderm e § 141} G oethe: İç — Dış
Bkz. G oethe, xxiii. 298. “Ö rgensel bir doğanın dışı için h e r zam an değişen
fen o m e n le rin d e n başka nedir? Bu dış yan, b u yüzey değişen, karm aşık,
ince iç yapıya öylesine sağın olarak uyarlanır ki, böylece kendisi bir iç yan
olur: h e r iki yan da, h em dış h em de iç yan, en d ingin varoluşta o ld u ğ u
gibi en yeğin devim de d e d o ğ ru d an bağlılaşım içinde du ru rlar.”
{ G ö n d e rm e § 147} S c h e llin g : T a rih
Schelling, VVerke, v. 290 (bkz, iii. 603). “Uç tarih d ö n em i vardır, d oğa
d ö n em i, yazgı d ö n em i ve kayra dönem i. B unlar ayııı özdeşliği am a ayrı
yollarda an lata n üç düşüncedir. Yazgı da kayradır, am a olgusal o lan d a
tanınm ış olarak, tıpkı kayranın da yazgı olm ası gibi, am a idealde sezilen
(angeschaut) olarak.”
{ G ö n d e rm e § 151} S p in o za — L e ib n iz
S pinoza ve L eibniz arasındaki ilişki üzerine bkz. H egel, VVerke, iv. 187-93.
Bununla birlikte, Leibııiz’i başlıca Spinoza’ya bilinçli bir karşıtlık çalışması
içine göm ülm üş o larak sunm ak yanlış olacaktır.
{ G ö n d e rm e § 153} Ja c o b i: N e d e n s e llik
jacobi. Jacobi (Schopenhauer gibi) özellikle zem inler (Grimde) — ki
biçim sel, m antıksal ve sözeldirler — ile n e d e n le r (Ursachen) — ki bizi
olgusallık ve yaşam ve doğaya g ö tü rü rler — arasındaki ayrım ü zerin d e
diretir. Salt Çünküyii nedene d ö n ü ştü rm e k için (d e r), m a n tık ta n ve
çözümlemeci anlaktan deneyim e ve iç yaşama geçmeliyiz. Manüksal zemin
ve sonuç ilişkisini n itelendiren eşzamanlılığın zamansızlığı yerine, n ed en
ve etki bağlantısı zam an öğesini getirir — böylelikle olgusallık kazanır
(Jacobi, Werhe, iii. 452). N eden kavramı — ki salt soyut d ü şü n cen in b ir
kategorisi o la ra k anlam sızdır — deneyim deki b ir etm en olarak, ein
Erfahrungsbegrifflb ir deneyim kavramı] olarak olgusallık kazanır, ve bize
k en d i nedenselliğim izin bilincinde dolaysızca verilir (Jacobi, VVerke, iv.
145-58). Bkz, Kant, A n Usun Eleştirisi., s. 116.
{ G ö n d e rm e § 158} S p in o za : A ıııor in te lle c tu a lis D ei
Amorintellectualis Dei [anlıksalTannsevgisi[ (Spinoza, Törebilim. v, 33) üçüncü
bilgi derecesinin, e.d. scientia intııitivamvı b ir sonucu olarak betim lenir.
Scientia intuitiva “T anrının belli yüklem lerinin biçimsel ö zü n ü n yeterli b ir
d ü şü n cesin d en şeylerin özü n ü n yeterli bilgisine ile rler” (ii. 40, N ot 2).
O n d an (v. 27) olanaklı eıı yüksek acqııiescentia mentis d o ğ ar ki b u n d a
W ILLIAM WALLACE N O TLA RI 357

anlık tüm şeyleri sub specie aeternitatis d ü şü n ü r (v. 29), k en d in i T an rıd a


olarak bilir, ve kendini ve tüm şeyleri tanrısal özlerinde görür. Ama anlığın
Tanrıya d o ğ ru b u aıılıksal sevgisi sonsuz sevginin parçasıdır ki o n u n la
T anrı kendisini sevm ektedir’ (v. 36). “Bu şeylerdendir ki esenlik ya da
kutluluk ya da özgürlüğüm üzün n ed en oluştuğunu açıkça anlarız: Tanrıya
d o ğ ru değişm ez ve bengi sevgiden, ya da T anrın ın in san lara d o ğ ru
sevgisinden” (v. 36’yaN ot).

Mantığın Üçüncü Alt-Bölümü:


Kavram Öğretisi § 1 6 0 244 —

(G önderm e § 161} Evrim Kuramları (17 ve 18. Yüzyıllarda)


Evrinı ve gelişim bu terim lerin başlangıçta oııyedi ve oıısekiziııci yüzyıllarda
kullanıldıkları d ah a sağın anlam da bir ön-oluşum * ku ram ın ı im ler ki,
b u n a göre edim sel olm asına karşın çok küçük olduğu için g ö rü lem ez
bir örgensel varlığın büyümesi yalnızca m inyatür bir örgeııliğiıı genişleyip
doldurulm asıdır. Leibniz tarafından kabul edilen öğreti böyle birşeydi
(Considerations sur le principe de ıne; Systeme nouveau de la N atııre;vs.). O n a
göre gelişim yeni parçaların gerçek b ir yaratılışı değil, am a yalnızca
an a h atlard a d ah a şim diden belirli p arçaların kütle ve görülebilirliğiııiıı
b ir artnıasıydı. Bu ön-oluşum öğretisi (epigeııesis ile karşıtlık içinde)
C harles B oııııet tarafından tam am landı. B oıınet Considerations sur les
corps organises (1762) başlıklı çalışm asında dirim li varlıkların k en d ilerin ­
den geldikleri “toh u m lan ıl” birbiri içinde kapalı olarak d ah a sonra ortaya
çıkacak o la n tü m y aratık ların to h u m la rın ı k ap sad ığ ım ileri sürer.
Embootement ön savı budur. “Kuşakları salt ‘evriııler’ fe ducts/ olarak gören
dizgeye,” d e r K ant (Yargının Eleştirisi, § 80; Werke, iv. 318), “bireysel öıı-
oluşuın dizgesi ya da evrim kuram ı denir: o nları ü rü n le r o larak g ö ren
dizgeye Epigeııesis** denir, — ki soysal ön-oluşum kuram ı o larak d a
adlandırılabilir, çü nkü yeni kuşakların ü re tk e n güçleri aile ırasallarm a
ait özüıılü eğilim leri izler, ve dolayısıyla belirli biçim ‘gizil’ b ir öıı-
olıışum dur. Bu yolda karşıt bireysel ön-oluşum kuram ını içerm e kuram ı,
ya da Einschachtelung (Embootement) kuram ı olarak ad lan d ırm ak d ah a
uygun olabilir.” Krş. Leibniz (IVerke, Erdnııı, 715). “Hayvanlar genel olarak
d ö llen m ed e ya da yaratılışta b ü tü n o la ra k d o ğ m a d ık la rı için , ölüm
dediğim iz şeyde de b ü tü n olarak yok olm azlar; çü n k ü doğal o larak
başlam ayanın, yine doğa d ü zen in d e bitm em esi usauygıındur. Böylece
m askelerini ya da paçavralarını atarak, yalnızca d ah a ince b ir tiyatroya

* Preformatinn: Sözel olarak öncedm-oluşum, ya da imsel-oluşum. T erkedilm iş


eski b ir k u ra m . B u n a g ö re birey sel ö rg e n lik tam o la ra k a y rım laşm ış b ir
y u m u rta g ö zeciğinin yalın b ir g enişlem esi yoluyla gelişirdi.
**Epigenesis: Bireysel b ir hayvanın ya da b itk in in d ö lle n m iş b ir
gozeciğin aşamalı ayrımlaşması ve karmaşıklaşması yoluyla gelişimi kuramı.
358 W ILLIAM WALLACE N O TLA RI

geri dönerler, am a o rad a d ah a büyüğünde olduğu gibi duyarlı ve düzenli


olabilirler.... Böylece yalnızca ruhlar değil, am a giderek hayvanlar bile n e
yaratılabilir n e de yokedilebilirdir. yalnızca gelişirler, örtülürler, yeniden-
örtülıirler, soyulurlar, — dönüşürler. R uhlar b ed e n le rin i h içb ir zam an
b ü tü n ü y le bırakm azlar, ve b ir b e d e n d e n o n la ra b ü tü n ü y le yeni b ir
başkasına geçmezler. Öyleyse ruh-göçü diye birşey yoktur, am a başkalaşım
vardır. H ayvanlar değişirler, yalnızca p arçalar alır ve bırakırlar: ki beslen­
m ed e azar azar ve küçük algılanam az p arçalarla am a sürekli olarak yer
alır: ve onlara çok şeyi bir anda kazandıran ya da yitirten döllenm ede ya da
ö lü m d e b ird en b ire , göze ça rp ar bir biçim de am a seyrek o larak yer alır.”
Embootment ya d a Enveloppement kuram ı, B o ıın e t’ye g ö re (Consider-
ations, vs., böl. 1), “b ir tü rü n tüm ö rgütlü b e d e n le rin in to h u m ların ın
b irb irin d e kapatıldığı (renferme;s) ve ardışık olarak gelişmiş o ld u k ları”
görüşüdür. Böylece H a lle r’e göre (Physiology, T om e vii, § 2) “açıktır ki
bitkilerde aııa-bitki birçok kuşağın tohum larını kapsar; ve dolayısıyla tous
les enfans, excepte un fussent renfermes dans l’ovaire de la premiere Fille d ’Eve
g ö rü şü n d e özürdü hiçbir olasılık dışı d u ru m yoktur.” Krş. W eism am ı,
Continuity o f the Germ-Plasma. G ene de Boııııet (Contemplation de la Nature,
p a rt vii, clı. 9, n o te 2), d er ki, “T ohum lar içiçe kutular ya d a sandıklar gibi
kapalılı değildir, am a bir tohum bir başka to h u m u n b ö lüm ü n ü oluşturur,
tıpkı bir buğdayın içinde gelişecek olduğu bitkinin b ir parçasını oluştur­
ması gibi.” _
{G önderm e § 165} Yeterli İd e a /D ü şü n c e
‘Y eterli” idea “seçik” ideam ıı bir alt-türiidür. Bir idea yalnızca b ir şeyi
b aşk alarından ayırdetıııekle (açık olduğu z a m a n ), ya d a ek o larak böyle
ayırdedilen nesneye ait ırasalları temsil etm ekle (seçik o ld u ğ u zam an)
kalm adığı, am a ayrıca b u masalların d ah a ö te masallarını ortaya getirdiği
zam an, idea yeterlidır. Böylece yeterli seçiğin bir tü r ikinci kuvvetidir. (Bkz.
Bauıııeister, Instit. Philos. Ration. 1765, §§ 64-94.) H eg el’in betim lem esi
d alıaçok “tam id e a ” ile bağdaşır, “ki b u n u n la yalnızca temsil edilen şeyi
h e r d u rum da, koşulda, zam anda tüm başka şeylerden ayırdetmeye yeterli
ıraları göz ö n ü n e alıyorum ” (Baum eister, avy. § 88). Am a bkz. Leibniz,
yay. haz. E rdm ., s. 79: notitia adaeıpıata.
{ G ö n d e rm e § 169} W hatley: Ö z n e — Y üklem
Bkz. Wlıately, Logic (Kitap ii, böl. 1, § 2), ‘Bıı terim lerden sözü edilene özne,
o n a ilişkin o la ra k söylenene yüklem denir.’
{ G ö n d e rm e § 177} R e ssa m la r N etvtoııcu O lam az
R enkler, e.d. ressam ların renkleri; bkz. VVerke, vii. 1. 314 (ders n o tu ).
“Ressamlar N ew toncular olacak budalalar değildirler: onların kırmızıları,
sarıları ve m avileri vardır, ve öteki renklerini b u n la rd a n yaparlar.”
{ G önderm e § 181} Yargı Ve T asım lan S ınıflandırm ak
Yargı ve tasım ların soysal sınıflandırm ası ve b irincilerden İkincilere geçiş
için bkz. özellikle Lotze, Logic, Kitap 1. Ve dizgesel yargı ve çıkarsam a
sürecinin kapsam lı sergilenişi için bkz. Bosaııquet, Logic ya da Morpkology
WILLIAM WALLACE N O TLA RI 359

o f K n o u 'le d g e .
O çalışm anın başında H eg e l’deıı, Werke, v. 139, alın tılan an
pasaj s. 318’deki ‘T lıe iııterest, th e re fo re ,’ vs. tüm cesine koşuttur.
(G ö n d e rm e § 187} D ördüncü Tasım Betisi
D ördüncü beti. G alen betisi d e n ile n b u beti ilk b e tid e n beş kipin*
ayırılmasıyla ayrımlaştırıldı ve (Aristoteles’i izleyerek, Birinci Çözümlem i. 7.
ve ii. 1) Teofrastııs ve en azından B oethius’a dek sonraki ö ğ ren ciler tara­
fından geçerli d ö rt tam tasım tip in e b ir alt eklem e o larak katıldı. A m a
G ale n ’d en k öken almış olması k o n u su n d a kuşkular azdır.
(G ö n d e rm e § 190} T asım /T üm evarım
Bkz. Mili, Logic, Kitap ii, böl. 3. “Vargıyı tanıtlam ak için b ir u slam lam a
o larak d ü şü n ü le n h e r tasım da bir petitio principi vardır.”
H e g e l’in tüm evarım ı sağın olarak tüm evarım d en ilen tüm evarım ya
d a tam tüm evarım , edimsel deneyim lerin toplam ınd an uslam lam adır, —
per enumerantionem sinıplicem, ve dia p antoıı. H iç kuşkusuz raslantı yoluyla
ya da yapay düzenlem e yoluyla olm aksızın böyle bir tam lık in rerum. natura
ya da d o ğ ad a olanaksızdır.
(G ö n d e rm e § 190} D oğa Felsefesi B ağlam ında Suçlam alar
B u ra d a d e ğ in ile n “D oğa fe lse fe si” b ü y ü k b ir o la sılık la O k eıt ve
S ch ellin g cileriıık id ir; am a d a h a so n rak i e le ştirm e n le r (ö rn . R ieh l,
Philosoph. Criticismus, iii. 120) H e g e l’iıı kendisini b u b ö lü m d e d ah a da
büyük küstahlıklarla suçlamışlardır.
(G ö n d e rm e § 192} Sıradan M antıkta B ölüm ler
Elementarlehre: Ö ğeler K uram ı, H am ilto n ta ra fın d an (M antık Üzerine
Dersler, i. 65) yöntem bilim ile karşıtlık içinde ‘S to ich eio lo g y /ö ğ eb ilim ’
olarak adlandırıldı. Bkz. P ort Royal m antığı. K aııt’ın Eleştiri’si k o n u n u n
ayııı b ö lü n ü şü n ü izler.
[stoikheion: Yun. öğe]
( G ö n d e r m e § 193} A n selm
Proslogiurn, c. 2. Monologium’d a A nselm koşulludan koşulsuza olağan
uslam lam ayı açım lar (Est igitur unum aliqııid, quod solum maxime et sumnıe
omnium est; per quod est quidquid est bonum vel mağmum, et omnino quidqııid
aliquid est. Monol. c. 3). Ama Proslogiurn’da quod nullo ad se probandum quam
se solo indigeret b ir uslam lam a arar — e.d. olabilecek en yüksek ve en
büyiiğim (Tanrı olarak) kavram ından (aliquidquonihilmajus cogitari potest)
o n u n varlığını çıkarsar (sic ergo vere EST aliquid quo majus cogitari non
potest, ut nec cogitari possit non esse). Saltık eğer düşüncesi ipso facto varoluş
im lem ese saltık olmazdı.
M am outierli Gaunilo Liberpro insipiente’de böyle uslam lam aya gerek­
sinim olm ası o lgusunun düşünce ve olgusallığııı prima facie ayrı o ld u k ­
larını gösterdiği yolunda karşı çıktı. Ve gerçekte A ııselm ’in uslam lam ası
* m m d (= mod): Tasım biçimi. B ileşen ö n e rm e le rin nicelik ve nitelik lerin e
g ö re sın ıfla n d ırılır ve gelen ek sel o la ra k A, E, I, O h a rfle rin d e n o lu ştu ru la n
b ir dizi ile gösterilir. B urada ilk h a rf büyük ö n cü lü , İkincisi k üçük ö n c ü lü , ve
ü ç ü c ü sii vargıyı belirtir.
360 W ILLIAM WALLACE N O TLA RI

özne o lm aktan çok nesne olan, d ü şü n ü r olm aktan çok dü şü n ce olan


bir Saltık ile ilgilidir; insan bilincinde gerçekleşmiş am a özsel olarak keııdi-
ni-ileri sürm eyen, ss. S31, 333’te söylendiği gibi, yalnızca ö rtü k (an-sich)
b ir Saltık ile. Ve A nselm kabul eder, Doırdme, non solum es, quo majııs cogitari
nequit, sed es quiiddam majus quam cogitaripotest (bizim düşüncem izi a ş a n ).
( G ö n d e r m e § 194} L e ib n iz : M o n a d
Leibniz. M onadlarııı kısa b ir açıklaması için bkz. Caird, Crit. Phılosophy o f
I. Kant, i. 86-95.
Bir m onad yalın b ir cisme karşılık düşen yalın töz ya d a b ö lü n m e z
birliktir. D ünya nasıl bir çokluksa o da o denli yalındır: fen o m e n ler
tü rlü lü ğ üııü “temsil eder,” e.d. birliğe yoğunlaştırır: özdekselitı özdeksel-
olm ayanda, bileşiğin yalında, dışa do ğ ru u zam lınm içe d o ğ ru o la n d a
anlatım ıdır. Birliği ve temsil edici sığası birlikte g id erler (bkz. Lotze,
Mikrohosmus). O “gelecek dolu ve geçmiş yüklü şim didir” (yay. haz. Erdm .
s. 197); herşeyi kucaklayan, evrenin b ü tü n lü ğ ü olan noktadır. Ve g en e
d e m o ııad lar vardır — çoğul olarak.
(G ö n d e rm e § 194} Fichte: İnakçı Felsefeci
Fichte, Werke, i. 430. “T epedeıı-ürnağa inakçı h e r felsefeci zorunlu olarak
b ir yazgıcıdır.”
( G ö n d e r m e § 195} R u h b ilim
Ans. § 463. “Bu en yüksek düşünsel içselleştirm e (Vorstellung) kendini salt
varlığa, salt ad ların ve anlam sız sözcüklerin g en el uzayına indirgeyen
anlağın kendini en yüksek düzeyde yoksunlaşürmasıdır. Bu soyut varlık olan
ben, öznellik olduğu için, aynı zam anda değişik adların gücüdür, kendinde
on ların dizisini saptayan ve onları değişmez d ü zende tutan boş halkadır.”
H e g e l’in çağdaşı olan H e rb a rt ru h b ilim i an lığ ın b ir “statiği ve
dinam iği” çizgisine yöneltti. Bkz. (daha erken önesürüm leriııin yanısıra)
De Attentionis mensura causisque primariis (1822) ve TJeber die Möglichkeit
und Notuıerıdigkeit, Mathematik a u f Psychologie anzuwenden (1822).
(G ö n d e rm e § 198} Y urttaş T oplum u
Yurttaş toplum u: tikelci-evrensel am açları ile burjuvazinin toplum sal ve
ekonom ik örgütü olarak citoyenlerin [yurttaş] devletteki ya d a törel-politik
örgenlikteki evrensel birliğinden ayırdedilir.
(G ö n d e rm e § 206} Su — E vren ‘İlkesi’ O larak
Yüksüz ilk su, bkz. Ansiklopedi § 284. “bağım sız bireysellik olm aksızın,
katılık ve özıinlü belirlenim olm aksızın, baştan sona gid en bir d en g e
d u r u m u .” Bkz. Werke, vii. 6. 168. “Su saltık yüksüzliiktür, tuz gibi
bireyselleşm iş b ir yüksüzlük değil; ve b u yüzden erken b ir ta rih te tikel
herşeyiıı anası o la ra k ad la n d ırıld ı.” Bkz. Ö ken, Lehrbuch der Natur-
philosophie, §§ 294 ve 432.
(G ö n d e rm e § 218} D uyarlık
Duyarlık, vs. Ö rgensel yaşam işlevlerinin bu üçliilüğü (H aller’in Glissoıı’a
g ö re bölüm sel olarak ayırdettiği gibi) büyük ölçü d e Schelling, ii. 491.,
tarafından geliştirilir.
WILLIAM WALLACE N O TLA RI 361

{ G ö n d erm e § 229} Schelling: Yaşam


Bkz. Schelling. ii. 540. Y ürüm enin sürekli olarak ö n le n en b ir düşm e
olması gibi, yaşam d a dirimli sürecin sürekli olarak ö n le n en yitişidir.
{ G ö n d e rm e § 229} S p in o z a : C a u sa sui
Spinoza casua suiyi özü varoluş içeren olarak tanım lar, ve (tan ın ı 3’te)
tözü k e n d in d e olan ve kendisi yoluyla kavranan olarak tanım lar.
{ G ö n d e rm e § 229} S c h e llin g : Us
Schellliııg: ö rn eğ in Felsefe Dizgemin Sunuluşu. (1801), (VVerke, iv, 114.):
“Usu saltık us olarak, ya da öznel ve nesnelin b ütünsel ayrımsızlığı o larak
d ü şü n ü ld ü ğ ü sürece tıs olarak adlandırıyorum .”
{G önderm e § 230} M em eliler B irbirlerini N asıl T anırlar
“M e m e lile r b ir b ir le r in i a y ırd e d e rle r”: scheiden [ayırm ak] y e rin e
unterscheiden [ayırdetm ek]: bkz. VVerke, ii. 181. “H ayvanların ayırdedici
ıraları p e n ç elerd en ve dişlerden alınır: çü n k ü gerçekte b u araçla b ir
hayvanı b ir başkasından ayırdeden yalnızca bilm e değildir: am a hayvan
kendini başkalarından bu yolla ayırır: bu silahlarla kendini kendine saklar
ve evrenselden ayırır.” Bkz. VVerke, vii. a. 651 vs. (Ansiklopedi. § 370), ki
b u ra d a Cuvier’e g ö n d erm e yapılır, Recherces sur les ossements fossiles des
quadrupedes (1812), vb.
{G önderm e § 231} W olfPun Aynntıcılığı
W olfFun ayrınücı bilgeliğinin bir örneği H egel (VVerke, v. 307) tarafından
verilir: aktarına: Wolf, Rudiments of Architecture, T eorem viii. “Bir p en c ere
iki kişinin rahatça yaslanabileceği denli geniş olmalıdır. Tanıt. Bir başkası
ile birlikte çevreye bakınm ak için pencereye yaslanm ak gelenekseldir.
Ama m im arın ev sahibinin ana görü şü n ü doyurm ası gerektiği için (§ 1),
m im ar pencereyi iki kişinin yanyaııa rah atça yaslanabileceği denli geniş
yapmalıdır.”
{ G ö n d e rm e § 231} Ç izim [ K o n s tru k tio n ]
“Ç izim ” : bkz. VVerke, ii. 38 [TGb, Ö n sö z ]. “K en d i iç y aşam ı ve
kendiliğinden devimi yerine, böyle yalın b ir kip (özne, nesne, n e d e n töz,
vb. gibi) onayüzeysel bir an d ın ın üzerine algı (= duyu-bilinci) tarafından
verilen anlatım ı taşır; ve form ülün b u dışsal ve boş uygulam asına ‘çizim ’
denir, işlem tüm bu tü r biçim ciliğin niteliklerini paylaşır. A stenik, steııik
ve d o laylı ste n ik h a sta lık la r k u r a m ın ı” (b u S c h e llin g ta ra fın d a n
belirtilm iştir, VVerke, iii. 236) “ve karşılık düşen üç sağaltım yöntem ini bir
çeyrek saatte öğreııem eyen, ve böyle b ir bilginin yeterli o ld u ğ u çok
yakınlara dek, bu kısa süre içinde salt b ir pratisyenden ‘bilim sel’ b ir
hek im e çevrilem eyen biri ne denli aptal olm alıdır. Naturphilosophienin
biçim ciliği ö rn eğ in anlağın elektrik o ld u ğ u n u , ya da hayvanın azot
o ld u ğ u n u , ya da giderek G üney ya da Kuzey gibi o ld u ğ u n u , ya d a o n u
tem sil ettiğ in i öğretebilir. D eneyim siz bilinç b u tü r ö ğ re tile rd e b ir
hayranlıkla k en d in d en geçebilir, b unların im lediği d erin dahiliğe büyük
b ir saygı duyabilir, soyut kavram yerine d ah a hoş algısal imgeyi veren dilin
diriliğine bayılabilir, ve ruhun böyle gözalıcı bir başarım a yakınlığı duygusu
362 VVILLIAM WALLACE N O TLA RI

üzerine k endini kutlayabilir. Böyle bir bilgeliğin hilesi o n u uygulam adaki


kolaylık gibi çabuk öğrenilir; o n a alışıldıkça yinelem esi b ir kez anlaşılan
h okkabaz oyunu denli dayanılm az olur. Bu tekdüze biçim ciliğin aletini
k ullanm ak ü zerinde iki renk, diyelim ki tarihsel bir parça istenirse yüzeyi
boyam ak için kırm ızı, eğ er bir m anzara istenirse yeşil olan bir ressam
paletini k ullanm aktan güç değildir.”
Kant (Werke, iii. 36) “H erhangi bir gelecek Metafiziğe On-Söylem”de,
§ 7, d e r ki: “B un u n la birlikte, m atem atik bilim inin k en d in e özgü yanını
o n u n ilkin kavram ını bir algıda sergilem esi, ve b u n u a priori yapm ası,
b ö y le ce b ir a rı ta s a rım d a yapm ası g e re k tiğ i o lg u s u n d a b u lu ru z .
M atem atiğin doğasına ilişkin bu gözlem ontııı olanağının ilk ve en yüksek
k o şu lu n u n b ir ipucııntı verir: M atem atik öyle b ir arı tasarım ü zerin e
d ayanm alıdır ki, o n d a tüm kavram larını in concreto ve gene de a priori
sergileyebilm ek, ya da söylendiği gibi, onları çizebihnelidir."
Deyim, ve “algı m atem atikte bir yardım cı olarak alınm alıdır” öğretisi
özellikle Eleştiri’ııiıı ikinci yayımına aittir, örn . Ö nsöz, xii. ik izk en ar
ü çg e n in özelliklerini ö ğ ren m ek için m atem atik öğrencisi “k en d isin in
o n d a d üşünm üş ve kavram lara göre apriori sergilem iş oldu ğ u n u (‘çizim ’
yoluyla) üretm elidir.”
“G enel olarak çizim,” der Schelling (Werke, v. 252: krş. iv. 407) “evrensel
ve tikelin birlik içinde sergilenişidir": — "ideal ve reeliıı saltık birliği.” v.
225. Darstellung in intellektueller Anschauung ist philosophisclıe Konstruktion
[Anlıksal sezgide betim lem e felsefi çizim dir].
[construe = construd: yorum lam ak; yapılaştırm ak; çizmek. '"
percept: duyusal gönderm eli kavram; b u rad a tasarım .] .
(G ö n d e rm e § 234} A nım sam a
‘A nım sam a’ = Erinnerung: e.d. ayrım laşm adan ve dışsallıktaıı yalınlığa ve
içselliğe geri dönüş: Geddchtnis = bellekten (özellikle sözcüklerin belleği)
ayırdedilir.
( G ö n d e r m e § 236} S c h e llin g — N e sn e
Schelling, Werke, iv. 405. “H e r tikel n esn e kendi saltıklığm da Ideadır; ve
b tın a g öre Id ea o denli de saltık n esn en in kendisidir (Gegenstand) —
saltık olarak ideal o denli d e saltık olarak olgusaldır.”
( G ö n d e r m e § 239} B iri-iç in -o lm a k
“Bir bağlılaşık varsayar” = istfür Eines [biri içindir]. Seyn-für-Eines üzerine,
bkz. Werke, iii. 168. Das Ideelle ist notuıendigfür-Eines, aber es ist nichtfür ein
Anderes: das E inefür welc\ıes es ist, ist nur es selbst /id e a l zorun lu olarak biri-
içindir, am a b ir başkası için değil: kendisi için old u ğ u biri salt o n u n
kendisidir/.
(G ö n d e rm e § 244} Sezen İd ea
S ezen/algılayan Idea (anschauende Idee), hiç kuşkusuz sezginin h em nes­
nesi h e m de öznesidir, düşü n ce öğesindeki Ideaya (m antıksal Ideaya)
karşıttır: am a h en ü z Idea olarak böyledir, — eğ er K ant’m deyim ini kul­
lanırsak (A n Usun Eleştirisi § 26) — natura materialiter spectata olarak değil.
HEGEL METİNLERİ İÇİN
ALMANCA-TÜRKÇE SÖ ZLÜ K
*
II E G E L M E T İN L E R ]
İÇ İN
a l m a n c a -t ü r k ç k

SÖZLÜ K

a b a rb e ite n eyl b itip tü k e n ­ a b h a ııe n ey/.kesm ek, koj>- a b s o l v i e r e n eyl. b a ğ ı ş l a ­ A b w e c h s lu n g (f) «. d e ğ i­


m e k . y ıp ra tm a k ın ak m ak şiklik, liirlü liik ; (variety,
A b b r e c h ım g {/) a. k o d u ­ a b h e l f e n eyl. iy ile ştirm e k , a b s o n d e r n eyl. a y ır m a k , diversity, rhtınge)
m a, kopm a; d u rd u r­ y ö z ü m b u lm a k , g i d e r ­ y a lıtm a k , u z a k la ş tır­ a b v v e c h s lıın g s v v e is e bit,
m a , k e s m e . k e sin ti ( m - m ek m a k , k a ld ırm a k şu a y la , a lm a ş ık o la ra k
snlion, disconlinıtance) A b h ilfe ([) a. y a re ; ( reııı- a b s p ie g e ln eyl. y a n s ıtm a k a b w e i e h e ıı eyl. s a p m a k ,
A b b r u c h (w ) tı. / a n ı r ; k<> edy, ye.dye.ss) a b s p r e e h e n eyl. y o k s u n u z a k s a s m a k , a y r ılm a k
p ıık h ık ;)ik u ıı (<knıolili- a b k o m ı n e n eyl. u z a k l a ş ­ b ı r a k m a k , y a d s ım a k , A b w e s e n h e it (f) «. y o k ­
on; danınge, in ju ıy , foss) m ak ; b ir y a n a b ıra k ­ k a b u l e tm e m e k lu k , b u l u n m a m a {ab-
A b e n d <ı. ak sa m m ak a b s t a m m c u eyl. tü re m e k, sence; n m ı-nppeum nce)
a b e n d l a n d i s c h e sjt. b a tı a b l a s s e n eyl. b o ş a ltm a k ; de-ıı g e lm e k , d o ğ m a k a b z ie h e n eyl. ye-km ek, s o l­
a b e r bğl. a m a in d i r m e k , d ü sü rn ıe -k , A b s t a m m u n g ( 0 a. sos, m a k , s o y m a k , y üzm e k
A b e r g l a u b e (» /) a. b o s - inelirgeııtek a t a , k ö k , k ö k e n ; {de­ a c h te ıı eyl. b a k m a k , g ö r-
iııa ııy (sufıerstitioıı) a b le g e n eyl. o rta y a k o k m ak sten i, p a m ıla g e ) me-k, sa y m a k
a b e r h u n d e r t e .sft. y ü z ­ a b l e i t e n eyl. t ü r e t m e k , A b s ta ııd ( m ) a. u z a k lık ; a d a q ı ıa t sft. ye-terli
lerce- y ık a rs a m a k ; s a p m a k , ( d is ln ıır e (tan a y ); dis- A d d ie r e n a. to p la m a
a b e n n a l s b/t. b i r k e z <laba u z a k la ş m a k la n ıe (npart), inlenin!, A d je k tiv e (ıı) «. sıfat
a b e r t a ı ı s e n d ı n a l bit. la n ­ A b le itu n g ( 0 a. tü rev , tii- g ap, s pare) A d v o k a te n (m ) a. av u k a t
s e m i - u ı ı d a b e r t .a u - re-tnıe, y ık aısaıııa (deıi- a b s te ig e n eyl. in m e k A d v o k a fe tıb e w e is a. avu-
s e n d m a l: b i n l e r c e kez v/ıtioıı; dedıııiion) a b s to B e n eyl. ilm e k k a t-ıa n ıtı
A b g a b e (t) a. vergi; Ix>sall- a b lö s t eyl. av ım ıa k , k o p a r ­ a b s t r a h i e r e n eyl. s o y u tla ­ A f fe (m ) / u f a. m a y m u n
ıııa ( d e live ty; p o s tin g ; m ak m ak A f f i r m a t i o n (f) «. o lu ııı-
tax, dııty) a b ı n a l ı c e n eyl. u z a k l a ş - a b s t r a h i e r e n d sjt. s o y u tla ­ laı ı ıa; e1<)ğrıılaı ı la ( affir-
a b g e h e n eyl. a y rılm a k , le r- ıın ııa k ; s o n la n d ın ııa k y ı n , s o y u tla y a n m olion)
k e tm e k a b n e h m e n eyl. u z a k la ş tır­ a b s t r a k t s/l. so y u t a f f ı r m a ü v sjt. o lu m lu
a b g e le g e n s/l. u za k m a k ; a z a ltm a k (reıtıo- A b s tra k ta a. s o y u tla m a la r a f f ız ie r e n eyl. e tk ile m e k
a b g e s e h e n — v o ıı bil. — e- ve, lake o/j; d en em e, di- a b s t r a k t e s t e | u | s /l. e n A g g re g a t ( » ) a. l o p la k
b a k m a k sız ın ; g ö z ö n ü ­ ıninislı)\ soyul A g g r e g a t z u s t â n d (m ) «.
n e ah ı tak sızm , b i r y an a A b n e h m e n (tı): iın A . se.hr. A b s tra k tio u (t) « .s o y u tla ­ lo p la k d u ru m u
b ır a k a r a k ; re.- a z a lm a d a o lm a k ma a h n e n eyl. s e z i n l e m e k ;
g a rd to) A b r e d e ( i) a. y a d s ı m a , A b s tr a k tu m (tı) a. so y u t a lın e ıı lasseıı: ö n c e d e n
a b g ö ttis c h e n p u tp e re s t d e n i a l; i n A . s te lle ıı; 1k e n d ilik | duyum sam ak
A b g n ıııd (m ) « .u y u r u m ; y ad sım ak a b s t r e i f e n eyl, so y m ak A h n ıın g ( 0 rı- k ıısk ıı; ö n ­
{f>il, g n lf, ılım ın , abyss) a b r e i b e n eyl. so y m ak a b s t ı ı m p f e n eyl. y ü k s ü z - sezi; ( ınisgiving, /Desen­
a b h a l t e n eyl. ö n l e m e k , A b s c h ie d (m ) a. a y rılm a ; le s tiım e k ; k e s m e k , b u ­ l i m en t, j o r e ı n a r n i n g ;
e n g e lle m e k n eh meıı von A . ay rılm ak dam ak iden, notioıı, sıtsfıicion,
a b h a ı ıd e l n ey /.g ö jü sm ek , a b s c h m e c k e ıı eyl. ta tm a k a b s ü r d s/l, say m a in h lin g )
e le a lm a k , ta r tış m a k , a b s c h n e i d c n eyl. k e s m e k ; A b t e i l u n g (1) a. b ö lü m , A k o s ın is ın u s «. K vrensiz-
ird e le m e k k e s ip a tm a k b ö l ü m l e n i ş , s ı n ıf l a n ­ lik , e v r e n y o k lu ğ u
A b h a tıd lu n g (f) a. in c e ­ ab sc h rec k en eyl. ko rk u tm ak d ı n t ra ( dinişim i; sepnuı- A k t (m ) «. e d im ; is
le m e ; d en e m e -; t a r ­ a b s c h re c k e u d sjl. caydırıcı liotr, clm sijicalion; pnrt, A k tio n ( 0 a. ey le m
tışm a ; {trealise., essay; A b s c h re c k u ııg ( 0 a. k o r­ /tortion, sertimi) a k tiv s/l. e tk in
discussion) k u tm a . c a y d ırm a A b tr e n m ın g (f) a. a y ırm a A k tiv ita t (I) a- e tk in lik
a b h a ııg e n a . v o ıı: tyL b a ­ a b s e h e n eyl. g ö z a r ılı e t ­ (s e p e r a tio n , re m o n a t, A k tu o s ita t a. e r k e
ğ ım lı o lm a k (de/#ndo», m e k ; — voıı; İm kılm ak- detaehm ent) A k z e ııt (m ) a. v u rg u
be depeudenl on) s ı/ııı a b tıu ı eyl. b i r y a n a a tm a k ; A k z id e n t a l i tâ t ( 0 «. ili­
a b h a ı ıg e n eyl. a s m a k , — A b sich t (t) «. n iy e t, a n ıa y , s o n la n d ırm a k , b itir­ n ek se llik
v o n :— e h ı ğ ı i n h o lm ak h e d e f ( itile n in in , pur- m e k (tn k e oj], p u t ojj; A k z id e ııte lle s a. ilin e k sel
a b b â n g ig s/l. b a ğ ım lı fıose, design, objectix>e, abolislı, gel rid af) A k z id e n z e n ( ıı) a. ilin e k
A b h â n g ig k e it (f) «, U ığım - ııuılive, inlenl; e.nd, aiın) a b w e c h s e ln d b/t. d e ğ iş ti­ a l b e r n s jt. a p t a l c a , b u ­
lıh k ( defıendenty, de/ıen- a b s o lu t sjl. saltık ; absolule, r e r e k , a lm a ş ık o la ra k , d a la c a . say ım ı
dence) u n a n ıd itio ııa l s ıray la a lg e b r a is e h e n sjl. c e b irs e l

365
366 I IF.GL'L METİNLERİ İÇİN ALMANCA-TURKÇE SOZI.UK

a li sjl. tü m A m m o n s h ö r n e r ( ı ı ) a. a n f a n g e n eyl. U ıs la ıııa k A n la g e ({') n. y a t k ı n l ı k ,


a l l b e k a n n t e n s jl. g e n e l a ııım o n it a n f â n g lic h s/t. k ö k e n s e l, y e te n e k
o la ra k b ilin e n a m o r ( I n t . ) a. sevgi ilk , b a ş la y a n A n la u f (m ) tu k alk ış; b a ş ­
a l l b e l e b e n d e sjl. h e r ş e y i A n a lo g ie (l) a. a ıu lın m a n f a n g s bit. b a ş la n g ıç ta layış; (to ke -o jjlm n (ııjı),
d irim li k ıla n A n a ly se (E) « .ç ö z ü m le m e A n f a n g s g r ö n d e n «. bas* npprotırli n i n ; (pg) strnt)
a l l e i n s f‘ y a ln ız c a , a n c a k , a n a l y s i e r e n eyl. ç ö z ü m ­ laııg ıç z e m in le ri a n l e g e ı ı eyl. (k ıy ıy a ) i n ­
salt. le m e k A ı ı f a n g s p ı ı n k t e «. b a ş ­ m ek, d ö n m ek
a lle m a l bit. l ı e r z a m a n A nalysis (t) « .ç ö z ü m le m e la n g ıç n o k ta s ı a n m a fie n eyl. g a s p e tıııe k ;
a l l e n t h a lb e n bit. İ l e r y e r­ a n a ly tis c h sft. ç ö z ü m s e l A n f e in d u ııg (l) « .z u lü m ; sic lı zu v iel a u m a ü e n :
d e, h e r yanda, h e r ba­ A n a rc h ie (f) «. a n a rş i d ü ş m a n l ı k ; {prese.ru- ileri g itm e k
k ım d a n A n a to m ie ( 0 tu a n a to m i tiorr, entnily, hm tility) A n m erk u n g (0 «. n o t ;
a U e r a n n s te sjl. e n yoksul a n b e t e n eyl. ta p ı n m a k a n f ü h r e n eyl. a lın tıla m a k , ( no te, nnnoltU ion; obser-
a ü e rd in g s bU. İliç k u sk u su z a ı ı b e t r i f f t eyl. i l g il e n d ir ­ a k t a r m a k , s ö z e tm e k , vn lio n , re mark)
a lle r d ü rfti^ te ş/t. e n yoksun m ek değinm ek; tsmyyasünm 'k A n n â h e r u n g ( t ) a. y a k ­
A lle re rs te s a. e n ilk A n b lic k (m ) tu b a k ış , g ö ­ A n f ü h r u n g (!) a. ö n d e r ­ la ş ım , y a k la şm a
a l l e r h a n d sjl. h e r tü r r ü ş ; g ö r ü n ü ş (v ie w , lik; a lın tı; ( letıd, leader- A n n a h m e ( 0 «. k a b u l e l­
a l l e r r e a ls t e ( u ) .sjl. e n o l- sighl; b a k , nj)j)emtince; sh-ifr, tpıaialion, cittU bn) in e , v a rs a y m a , sayallı;
g i'S 'il tLsftecl) A ngabe (0 «. b e l i r t m e ; ( acte.pLance; a d o p tio n ;
A l le r r e a ls te «. e n o lg u s a l a n d e r sjl. b aşk a b ild ir im ; y ö n e r g e ; {>»- s uj>j>os i l i o n , a s s u mjj-
o la n a n d e re rs e its hğf. ö te yan d an d ic a tio n ; d er.la rn tio n ; tion, hypolhe.sis)
a l l g e m e i n s /l. e v r e n s e l , a n d e m eyi d e ğ iş tirm e k slule.ment, m strrlion; pl. a n n e h m e n eyl. k a b u l e t ­
gi'Hcl a n d e m te ü s İği., ö te y tu d a ıı iu s tr u d io n s , direetion) m e k , b e n im s e m e k ;
a l l g e r a e i n e n b it. g e n e l a n d e r s «. b a ş k a t ü r l ü a n g e b e n eyl. b e l i r t m e k , v arsaym ak ( a aept. lake;
o la ra k A n d e rs s e in tu b ıs k a lık v e r m e k , il e r i s ü rm e k ; fussuıne, ad o p l, u n d e r -
A llg e m e in h e it (t) «. ev ren ­ an d e rsv v o bil. Ixıska y e rd e in d im le , state, J İ x , «/*■ lake)
sellik; gen e llik ; {univeı- a n d e n v â r t s bil. 1sıska yer­ ptıin l;g ive, declare a n o r d n e n eyl. b u y u r m a k
sality, genertılily; general de a ııg e b lic h l/g. s ö z d e (order, annnıand, deae.e,
public, fnılılit: or people a n d e r w e i t i g bil. d a h a s ı: a n g e b o r e n e bU. d o ğ u ş ta n direr.t)
at large) U ıska tü rlü ; Isıska y erd e aııg e h e n eyl. ilg ile n ilin ııek, a n p a s s e n eyl. ı ı y ( d u r ) -
a l l g e m e in s t e n sjl. e n g e ­ a ı ı d e u t e n eyl. in ıle n u -k U ığ la n tılı o lm a k ıııak; u y a rla m a k { filo n ;
n e l, e n e v re n s e l a n e i g n e n eyl. b e n i m s e ­ a n g e h ö r e n eyl. a it o lm a k jİl, tıdapl, tuljusl, tır.como-
A llh e it a. t ü m lü k m e k , k a b u l e tm e k ; a n g e h ö r i g sjl. — e ait date, s itil; conform)
a l l m â c h t i g s jl. h e r s e y e k e n d i n i n e d in m e k A n g e le g e n h e it (() a. kay­ a n s c h a u e n eyl. s e z m e k ;
g ü c ü y e te r a n e i n a n d e r bit. b ir b ir i ile, g ı, is, s o r ı u ı {conreın, b a k m a k , s e y r e tm e k ,
A l l m â h l i c h e a. h e r ş e y e - b i r b i r i ü z e rin e nitUttn, njjair, bıusiness) g ö r m e k { b o k at, t netti,

g ü c ü -y e te r a n e i n a n d e r r e i h e n eyl. a n g e m e s s e ı ı sft. u y g u n , regard, conleınplale)


a l l s e ı t i g e sjl. ç o k y a u U , y a m a n a , b ira ra y a dizil­ y ete rli A n s c h a u u n g (f) «, s e z g i
k a p s a m lı, h e r b a k ı m ­ m ek a n g e m e s s e n s t e sjl. e ıı uy­ ( in tııilion, visu td fm c e je
dan a n e r k a n u t sjl. t a n ı n a n , g u n , e n y e te rli tion; mode. tjn ıie u in g w ıy
a llw e is e sjl. e n b ilg e ; ali k a b u l e d ile n A n g e s ic h t (ıı) tu yüz, ç e h ­ oj lookingtnseeing; idea,
u is s e u d ; h e r ş e y i b ile n a n e r k a n n t e r m a f i e bğl. re ; ( fare.; m u n te n a m e ) conreptioıı, n o lio n , o/t-
A llz u s c h a r f tu ç o k k ıs k itı k a b u l e d ild iğ i g ib i a n g e s t a m m t s jl. d o ğ u ş ­ in io n , (p o in t o j) viem,
a l s ıtg. ik e n , g ib i a n e r k e ı ı n e n eyl. ta n ım a k , ta n , k a lıtsal outlo o k)
a ls b a ld bit. h e m e n k a b ııi e tm e k a ı ı g r e if e n eyl. y a k a la m a k ; A n s c h e in (m ) a. g ö rü n ü ş ;
a ls d a n n bil. s o n r a , b u n u n a n e r k e n n e n s w e r t sjl. öv­ k a v n u n a k ; s a ld ırm a k İK 'iızerlik; {apjtenrance,
ü z e rin e , b u n d a n b aşk a güye d eğ er A n g r if ( t n ) « .s a l d ı r ı ,a t a k laak, se/nblattce; likeli-
a l s o b/l. ö y ley se A n e r k e n n tn is ( 0 a. ta m ­ A n g s t (l) tu e m lis e hood)
a l t sjl. ıs k i ın a , k a b u l e t m e {ack- a n h a i te n eyl. d u r d u r m a k ; a n s e h la g e n eyl. v u r m a k ;
A ltar (m ) tu ah a r, s u n u taşı, ntnıiledge.ınent; recogni- e n g e lle m e k ; z o rla m a k d e ğ e r le ııd in n e k
s ıu ıa k ztınce) a n im a lis c h sft. h ay v a n sal a n s c h l i e ü e ı ı eyl. b a ğ l a ­
A lte r (ıı) tu yas; yaslılık; çağ A n e r k e n n u n g ( 0 «. ta n ı­ a n k l e b e ı ı eyl. y a p ış m a k , m a k ; e k le m e k , k a tm a k
a l t e r s bU. v o u a l t e r s h e r : m a , k a b u l e tm e , o n ay ­ sarılm ak ansehen eyl. b a k m a k ,
ç a ğ la r b o y u , e s k id e n la m a ( a c .k n tm le d g e - a n k n ü p f e n eyl. b a ğ la m a k g ö r m e k ( b o k at; see,
lıeri; m en t; re.cognition; ajh (tie, ja s le n ); lıa s la ın a k deleri, notice)
a l t h e b r â i s c h e n s /t. e s k i fnovtıl, aftprobation) {iuitiule, stfiıt) A n s e h u n g (f ) bU. in —
İb ra n i A ııfa n g (m ) n. lıa s la ııg ıç , a n k o m m e n eyl. v a r m a k ; (G e n .): a ç ısın d a n
a l tld ııg s/t. {A Jw .il): b ü y ü - a ç ılış; (sltot, beginning, ( nrrive) { c o n s id e r in g , i n r.on-
m ü s te k ü ç ü lin üs ( l ü k ) , arm nıenrem ent, outset; a n k u n d i g e n eyl. b i l d i r ­ s i d n a l i t m — o r — viem
e r k e n g c îi$ m is ( lik ) ; inception, o j m ı m i g in - m e k , a ç ı ğ a ç ık a rm a k , oj, nnlhresjiecl to, h /tvin g
n a z ik ( (nerociınıs) traduetian) e le v ev ıu e k regard to)
IIF.GEL MF.TİNLERİ İÇİN ALMANCA-TÜRKÇF SÖZLÜK 367

A n s ic h a. ‘k e n d i n d e ’ a n v v e n d e n e.yl. u y g u l a ­ a u f f a l l e n d d ik k a t çe k ici a u f o p f e r n eyl. a d a m a k ,


a n s i c h s e i e n d e s jt. k e n ­ m a k , k u lla n m a k a u f f a s s e n eyl. a y rım s a m a k ö z v e rid e b u l u n m a k
d i n d e v a r o la n A n w e ııd u n g (t) <ı. u y g u ­ A u f fa s s ıın g (t) a. a y rım ­ A u f o p f e r u n g (Q a. a d a ­
A n s ic h s e in a. k e n d i u d e - la m a s a m a ; g ö riis , y o ru m m a , ö zv e ri
varlık, k c u d iııd e -o lm a , A n v v e s e n h e it ( 0 a. b u ­ A tıf f a s s u n g s v v e is ((') a. A u f p r o p f e n s o k u ş tu r m a ;
k e n d im le lik lu n u ş an la y ış y o lu a u p r o p l'e u eyl. s o k u ş ­
A nsicht ( 0 «. U ıkış (a çısı), A n z alıl ( 0 a. sayı a u f f i n d e n e.yl. b u l m a k . t u r m a k . u y m a y a n b ir-
gÖl'ÜS a n z ie h e ıı s/l. ç e k ici o rta y a ç ık a rm a k şeyi k a tm a k
A n s p ru c h (m ) a. h a k , İS­ a p a g o g i s e h e bit. t a n ı t l ı, A u f f ın d ıın g (L) a. Im lm a , a u f s te ig e tı eyl. y ü k s e lm e k ,
te m z o r u n lu b u lu ş tı n n a ı ı m a k
A n s t a n d ( m ) a. i n c e li k ; A p p a r a t (m ) a. a y g ıt a u f f o r d e r n eyl. is te m e k , a u f s t e l l e n eyl. k u r m a k ,
g e c ik m e ; d u r a k s a m a ; a p p e l l i e r e n eyl. b a ş v u r ­ ç a ğ ın n ak o lu ş tu r m a k ; o rta y a
A. ı ı e h ı n e n : d u r a k s a ­ m ak A u f f o r d e r u n g (f) a. is­ s ü r m e k , s u n m a k ; s a j>
m ak A p p e r z e p ti o n ( 0 a. Uiııı- te m ; ç a ğ rı la m a k
a n s t a t t ilg. y e r in e algı a u f f u h r e n sjt. s ö z e tm e k , A u f s te llu n g (Q a. k u r m a ,
a n s t e l l e n eyl. k o y m a k ; A r b e it ( t) a. e m e k , i.ş; g ö ­ d e ğ in m e k ; s u n m a k ; o lu ş tu r m a ; s a p ta m a ,
k u l l a n m a k ; g iriş m e k , rev s a y m a k , s ıra la m a k o rta y a s ü r m e
y ü rü tm e k a r b e ite n eyl. ç a lış m a k A u f g a b e (1) a. g ö re v a u f s u c h e n eyl. a r a ş t ı r m a k
a n s t e m m e n eyl. b a s t ı r ­ a r g s/t. k ö tü A u f g a n g (m ) a. D o ğ u a u f t r e t e n eyl. o r ta y a ç ık ­
m a k , itm e k (p u sk, A r g u m e n ta tio n ( 0 us­ a u f g e b e n eyl. ( g ö r e v o la ­ m ak, g ö rü n m e k , k e n ­
press) la m la m a ra k ) v erm e k ; v azgeç­ d in i g ö s te r m e k
A n s to ft (m ) a. v u ru ş , d ü r ­ a n n s/t. yoksul; A ı u : a. kol m e k , te rk e ü n o k A u ü v a ııd (m ) a. h a r c a m a ;
tü ; e n g e l; A n s l o ü n e l ı - A r m u t (l) a. y o k s u llu k a u f g e h e n eyl. d o ğ m a k ; p a h a ; lü k s
ı ı ıe ı i a n : g ü c e n m e k , A rt ( 0 (e n ) a. tür; kip; yol; o rta y a çık m ak ; aç ılm a k a u f w e r f e n eyl. a t m a k ,
iç e rle m e k üp; a u f g r e ı f e n eyl. to p la m a k , (ırla tm a k ; (eğı ) (k u şk u
an stö B ig sjt. itici, u y g u n su z a s s e r t o r i s e h e bit. ö ııe - to p a r la m a k ; y a k a la ­ v b .) y a r a t m a k , g e t i r ­
A ııs tr e n g u n g ( 0 ta b a s ü r ü tn lü m a k ; b e n im s e m e k m e k , o r ta y a k o y m a k
A n t h r o p o l o g i e a. Iııs a ıı- A s s im ila tio n (£) a. b e n ­ a u f h â u f e n eyl. y ığ m ak a u f z â h l e n eyl. s a y m a k ;
bilim zeşm e, ö zü m sem e a u f h e b e ı ı eyl. o r t a d a n s ıra la m a k
A n th ro p o p a th is m a. in san a s s i m i li e r e n e.yl. b e n z e ş ­ k a ld ırm a k ; yok etm e k ; A u f z â h l u n g (L) a. s ı r a ­
d u y g u l a r ı n ı ta n rıy a ya tirm e k , ö z ü m s e m e k s a k la m a k (1. lijlo v m ise la m a , s a y ın a
ela d ı ş s a l n e s n e l e r e A s t r o n o m (ıı) a. g ö k b i ­ ( u f i ) ; 2 . pirk o r lake u/r, a u fz c h re n yem ek
y ü k le m e k lim ci S. keep, sftue (fiır, /in)', a u f z e ig e n eyl. g ö s te r m e k ,
a ııtik e a. a n tik a ta ra k s ia S to a c ı s ık ın - 4 . te r m i n a l e , ca n c e i, s e rg ile m e k
A n tin o m ie a. ça tışk ı ıısızlık, ilerisizlik In m k u p A u g e (ıı) a. g ö z
A n tith e s e (t) a. k a rş ıs a v A th e is m u s (ııı) a. t a n r ı ­ A u f h e b u n g (t) a. o rta d a n A u g e n b lic k (m ) a. a ıı, kıpı
A /ıtiz ip a tio n n. ö n c e le m e , ta n ım a z cıhk k a ld ır m a ( Im n ın a tio ıı, A u g e ıım e r k ( u ) a. d ik k a t
ö n c e d e n d ü ş ü n m e vb. a t m e n eyl. s o lu k a lm a k s u s p e n s io n , c a n c e lla - a u s b i l d e n eyl. g e l i ş m e k ,
((cntififuuion) A tm o s p h â r e (1) a. a tm o s ­ lw n ; sujne.ssiott, a n n u l- .şek illen m ek , e ğ itm e k
a n t i z i p i e r e n eyl. ö n c e d e n fe r men t; n u llifk a tio n , in- A u s b ild ıu ıg (i) n. g e liş im ,
k a b u l e tm e k , ö n g ö r ­ A to m ( u ) a. a to m validtıtiou; lijlin g ; neni- e ğ ilim
m e k , ö n e e le m e k A to m is tik a. a to m c u nılisn tio n ) A u s b i l d u n g s s t ı ı f f e n n.
a ııtr e f f e ıı eyl. k arşıla şm a k , a to ın is tis c h e bil. ato m is tik a u f h ö r e n e.yl. s o n a e r m e k ge lişim ta s a m a k la n
ra s la n ıa k A ttr a k tio u (f) a. ç e k im A u f k la r u n g (l) a. A ydın ­ A u s b r e i tı m g ( t) a. yayıl­
a n tırn eyl. ü s t ü n e k o y m ak , A t t r a k t i v k r a f t a. ç e k m e lan m a m a, g o ıişld t re, genleşti r<•
v e rm e k k u v v e ti a u f le s e n eyl. to p la m a k A u s d e h n u n g (l) a. u z a m ,
A n tw o r t ( i) a. y an ıt a u c h bğl. ay rıc a a u f lö s e n eyl. ç ö z m e k k a p la m ; g e n iş le tm e
a n tw o r te n eyl. y a n ıtla m a k a u f b e w a h r e n e.yl. s a k ­ A u f lö s u ııg ( 0 n. ç ö z ü m A u s d rııc k (m ) «. a n l a tı m
A n - u n d - f ü r - s ic h a. k e u - la m a k , tu tm a k a u f m e r k e n eyl. d i k k a t l e a u s d n ıc k s v o ll bit. t a l i r g i ı ı
d in d c -v e -k e n d i-iç in a u f b lâ h e n b ü y ü k le n m e k , d in le m e k , d ik k a tin i o la ra k , a n la m lı o la ra k
a n v e r t r a u e n eyl. e m a n e t ş işin m e k to p la m a k A u s d ru c k sv v eise (t) a. a n ­
e u i t e k , te s lim e tm e k , a u f e i n a n d e r b irb iri ile a u f m e r k s a m s/i. d ik k a tli; la tım kipi
b ıra k m a k A u f e i n a n d e r f o l g e (f) a. a u l i ı ı e r k s a m m a e lıe iı a u s d r ıı c k e n eyl. b a s m a k
a m v e is e n eyl. y ö n e ltm e k , a r d ış ık lık , b ir b ir i a rılı- d ik k a t ç e k m e k ( p ress, seıjueeze o u t ) ;
y ö n l e n d i r m e k ; a. a u f n alık A u f m e r k s a m k e i t ( i ) a. a n la tm a k ( exp ress):
se.hr. b a ğ ı m l ı o l m a k ; A u f e n t h a l t ( m ) a. k a lış d ik k at a n la tılm a k (beexfnessed)
ih m et w fıs a. o n a b irs e y (y e ri) A u f n a h m e (f) a. k a b u l a u s d r û c k e n eyl. b a s t ı r ­
s a p ta m a k , b e lirle m e k a u f f a l l e n eyl. d ik k a t ç e k ­ e tm e , b e n im s e m e m a k ; a n la tm a k
A n w e is u n g (l) a. y ö n e r g e , m e k , g ö z e t a t m a k , .şa­ a u f n e h m e n eyl. a lm a k , t«> a u s d r ü c k l i c h s jt. a ç ı k ,
b u y ru k ş ırtm a k p ırla m a k , k a b u l e tm e k İK İirg iu , İK-lirtik, k e s in
368 HEGEL METİNLERİ İÇİN ALMANCA-TÜ RK.ÇE SÖZLÜK.

a u s d r ü c k l i c h s t e s jt. e n a u s s c h i f f e n eyl. b o ş a l t ­ A ııto r (ııı) a. yazar b e f ıııd lic h s j l b u lu n a b ilir,


a ç ık , t*ıı b e l i r g i n , e ti m ak, yanaşm ak, k ara­ A ııto ritâ t ( 0 a. y e t k e , var: b . s c itı: o lm a k
k is in ya çık m ak ; (y e lk e n ) a ç ­ o to rite b e f o lg e n eyl, u y m a k , lx>-
a u s e i n a n d e r bit. b i r b i r i m ak A x io m (n ) a. b e lit yu ıı e ğ m e k , iz le m e k
d ı s u ı d a , a y r ı; [ n b g e- a t ı s s c h la g e ıı eyl. r e d d e t ­ b e f ö r d e n ı eyl ile rle tm e k
s ım d n t, g e tr m n t ( voın, m e k , g e r i çe v irm ek B (g e liş tirm e k ) ; ta ş ım a k
v o n n n d e re n ); ein e r a u s s c h lie fie n eyl. d ış la m a k B a lın (/) a. yol, y ö rü n g e b e f re ie ıı e y l k u r ta r m a ,
(eines) o ıeg m tn nnderıı; A ııssch lieftıu ıg (1) n- dLŞİa- b a l d bit. ç o k g e ç m e d e n , ö z g ü r le ş tir m e
w eg V (nıeinnııdeı\ yış, d ış la m a h e m e n , k ıs a b i r s ü r e d e b e f r e i e n e y l ö z g ü r le ş t ir ­
a u s f ü h r e n *y/. y e r in e g el ir­ A u sschluA (ııı) a. dLşlam a B a ııd (//) n. b a ğ ; c ilt m e k , k u r ta r m a k
m e k , y asa m a g e ç ir­ a ııs s c h liig e a u s s c lıla g e ıı B a r b a r (m ) a. b a r b a r b e f r e i t e s bit. ö zg ü rc e
m e k ; ( b i r d ü ş ü n c e y i) a u s s e h e n eyl. g ö r ü n m e k B a r b a r e i (/) a. t a r t a r l ı k b e f r e i e n e y l ö z g ü r le ş t ir ­
iz le m e k , g e liş tir m e k A ulJeıı (l) a. d ış , dışsal B a r o m e t e r (ıı) a. b a r o ­ m e k , k u r ta r m a k
( m n y out, exerute) a u f ie n h e r i/g. d ış a r d a n m e tr e B e f r e i u n g (f) «. ö z g ü rle ş -
a u s f ü h r l i c h sjl. a y r ın tılı, A u f le n s e ite ( l) a. d ış y an B a s is (f) a. b a z tin u e , k u rta rm a
k a p s a m lı A u B er (ıı) a. dış B a u e r (w) a. ç ifç i, k ö y lü b e f r i e d i g e n e.yl. d o v ım ı
A u s f ü h r l i c h k e i t ( l ) a. a u B e r ilg. d ış a r d a ( n ) B a ııın ( m) a. a ğ a ç s a ğ la m a k , d o y u r m a k ,
tam lık a u /J e rd e m b il. b ı m d a u b e a b s ic h t ig e n eyl. a m a ç ­ h o ş m ıı e t m e k
A u s f ü h r u n g (f) a. y e r in e b a ş k a , b u n u n d ış ın d a la m a k , n iy e tle m e k b e f r i e d i g e n d sjt. d o y u m
g e tirm e A u f t e r e i n a n d e r a. b i r ­ b e a c h t e t ı eyl. d ik k a t, e t ­ veric i, d o y u r u c u
A u s g a b e ( t ) a. v e r m e ; b i r i n e d ışsallık , b ir b ir i m e k , g ö z e tm e k B e fr ie d ig u n g (D « .d o y u m
d a ğ ıtm a ; yayım d ış m d a lık B e a m t e r (ııı) « .m e m u r B e fu g ııis (i) «. y etk i
A u s g a n g (m ) a. çıkış; b a ş ­ a u l i e r e i n a n d e r b/t. b irb iri b e a n t v v o r t e n e.yl. y a n ı t ­ b e f ıir v v o r te n e.yl d c s l e k ­
lan g ıç d ış ın d a lam ak l e m e k , sa v u n m a k
A u s g a n g s p u n k t ( m ) a. a u f ie rh a lb i/g. ve b/l. d ışın ­ B e a n t w o r t ıı n g (f) a. ya­ b e g e b e ı ı e.yl b ı r a k m a k ,
b a ş la n g ıç n o k ta s ı d a , d ış ın a , dışı n ıt, y a n ıtla m a vazgeçm ek
ausg eb en eyl. v e r m e k , a u f te r l i c l ı s/f. d ış s a l; b/t. b e d e c k e n eyl. ö r tm e k ; eş- B e g e b e n h e i t (l) «. o lay
d a ğ ıtm a k ; o r ta y a s ü r ­ d ışsal o la ra k , yüzeysel li k e i m e k b e g e g ııe n eyl k a rş ıla m a k ,
m e k , b ild ir m e k o la ra k b e d e n k e n eyl, d ü ş ü n m e k , k arşıla şm a k
a v ıs g c h e ıı eyl. t a s l a m a k ; A u fte rlic h k e it ( 0 a. dışsal­ ö lç ü p b iç m e k , la n - b e g e h e n e.yl, ( b i r s u ç ,
d ış a rı ç ık m a k lık, yüzeysellik ıııa k , ird e le m e k yanlış vb .) iş le m e k , içi­
a u s g e m a c h t s/t. t a m a m ­ A ııftersic h k o ın ın e ıı «. k e n ­ b e d e u t e n e.yl im le m e k . ne düşm ek
la n m ış , b ilm iş d i d ış ın a ç ık m a a n la tm a k b e g e h re ıı e y l is le m e k
a u s g e z e i c h n e t s jl. ç o k A ııfte r s ic h s e ie n d a. k e m li b e d e u t e n d s/l. ü n l e n d i , b e g e ıs te n eyl. d ir iltm e k
ü s tü n , b i r i n c i s ı n ıl d ı ş ın d a v aro k ııı a n la m lı B e g e is tu n g «. d irilik
A ııs k u ııf t ( 0 a. b ilg i, b ili­ A u lie r s ic h s e in s «. k e n d i B e d e u t u ı ı g (I) n. in ile n i, B e g ie r d e (1) «. iste k
n e n le r d ış ın d a o lm a aıılaııı B e g in n (m ) «. b a ş la n g ıç
a u s l a n g e i ı eyl. y e t e r l i o l ­ A u s s ic h t ( 0 a. b a k ış aç ısı b e d e u t u n g s l o s s /t. im - B e g in n e n (n ) «. b a ş la m a ,
m ak a u s s p i n n e n eyl. e v i r i p le m s iz , a n la m s ız b a ş la n g ıç
A u s l e g u n g ( t) a. a ç ı m ­ ç e v irm e k ; g e liş tirm e k , b e d i e n e n eyl. k u lla n m a k , b e g im ıe n e y l b a ş la m a k
la m a , a ç ık la m a , y o ru m işlem ek y a r a r l a n m a k ; h iz m e t, B e g la ııb ig u n g (t) «. d o ğ ­
a u s t n a c h e n eyl. o l u ş t u r ­ A u s s p re c h e ıı a. b ild ir m e e tm e k r u la m a
m ak, yapm ak a u s s p r e e h e n eyl. b i l d i r ­ bectingaı koşullandırm ak b e g le ite n eyl, e şlik e tm e k
a ı ı s p u t z e n eyl. s ü s le m e k ; m e k , s ö y le m e k , a n l a t ­ b e d iııg t s/t. k o ş u llu b e g m ig e n eyl. d o y u m b u l ­
b ir d ü z e n e koym ak; m ak B e d iııg th e it (/) a. koşııllıı- m a k , y e tin m e k
te m iz le m e k A u s s p ru c h (t) a. b ild ir im lıık b e g r a b e n eyl g ö m m e k
A u s r e d e ( 0 o. g e r e k ç e , a ııs s p ü re n eyl izini s ü n n e k B e d i n g t s e i n a. k o ş u lla n ­ b e g r e i f e n e.yl k a v r a m a k ;
ö z ü r, b a l ı a u e a ııs s ta tte n eyl. d o ııa iıııa k , m ışlık . k o şu llu lu k kapsam ak
a u s r e d e ı ı eyl. ö z ü r b u l ­ v e rm e k , sa ğ la m a k (fur- B c d iııg u n g (1) a. k o şu l begreiflidıer.v//. kavranabilir
m a k ; is in i ç i n d e n sıy­ nislı, fn mtide) b e d ü r f e n eyl. g e re k s in m e k b e g r e n z e u e y l s ın ıi'la n ıa k
rılm ak a u s i i b e n eyl, / a ııs g e iib l / B ed ü rfiıis (u) «.gereksinim b e g r e n z e n d bit. s ın ırla y a n
a u s r e i c h e n eyl. y e te rli o l­ u y g u la m a k , y ü r ü tm e k b e d iirftig s/l. yoksı ıı ı, y(aksı ıl b e g r e n z t sjt. sın ırlı
m a k (s u jjk e , beenouglı) A u s w e g (m ) n. çık ış yo lu b e f a n g e ı ı sjt. ö n y a r g ıl ı ; b e g r e n z te s/l. sın ırlı
a ııs re if ie ıi eyl. ç e k ip ç ık a r­ a u s v v e n d ig s/t. d ış, dışsal y ak a la n m ış, tak ılm ış B e g r e n z ts e in a. s ın ır lılık ,
m a k ; ç e k iş tirm e k ( o üter, tm ts id e , o u t ) ; b e f a s s e n eyl. tu tm a k ; u ğ ­ sın trla n m ısl ık
A ııs s a g e ( 0 a. b ild ir im e z b e r e (b y h ea rl) r a ş la o lm a k B e g r i f f (m ) « .k a v r a m
a u s s a g e n eyl. b i l d ir m e k , a u s z ie h e n eyl. ç ık a rm a k , B e f e h l ( n ) a. b u y ru k b e g r if f e n eyl. k a v ra m a k
a n l a tm a k , o n a y a s ü r ­ y o lm a k , s o y m a k ( p u l/ b e f in d e n (ş ö y le ya d a b e g r if f lo s e sjl. k av ram sız
m e k (sinle, ex/ness, de­ o u t, d rn w out; ex lm ct, b ö y l e ) e y l. b u l m a k , b e g r if f s m a f t i g v bit. k a v ­
dene) reınove) g ö r m e k , s ay m ak r a m a u y g u n (o la r a k )
I-IEGEL METİNLERİ İÇİN ALMANCA-TÜRKÇE SÖZLÜK 369

B e g r i f f s m o m e n t a. k av ­ b e k â m p f e n eyl. d ö ğ i i s - b e n e h m e n eyl. d a v r a n ­ B e s c h â f t i g u n g (f) a. u ğ ­


ra m kıpısı m e k , s a v a ş m a k , k av g a m a k ; u z a k l a ş t ır m a k , raş; ilg ile n m e
B eg riffsw id rig e a. kavram a e tm e k , ç e k i p a lm a k , y o k s u n B e s c h a u u ı ıg (f) a. g ö z ­
avkırı B e k â m p f ıu ıg ( 0 a. kavga, b ıra k m a k d e n g e ç i m ı e , g ö z le m ,
b e g r i i n d e n eyl. k u r m a k : ılö ğ ü s b e n e i d e n eyl. i m r e n m e k . in c e le m e
te m e lle n d irm e k b e k a n ı ıt sjt. t a m d ı k , ta ­ kısk;uım;ık, çe k em em ek B e s c h e i d e n h e i t (Q a. a l­
B e g r ü n d e r ( m ) a. k ıın ıc u nışık. b ilin e n B e n e n m ı n g a. a d l a n d ı r ­ ç a k g ö n ü l l ü l ü k ; ı l ım ­
b eg rü n d et { s f t . — ‘b e - b e k a n n t li c h bit. b ilin d iğ i m a , in d irtm e lılık, ö lç ü lü lü k
g r ü ı u l e ı ı ’d e n ) tem elli, gibi b e o b a c h t e n eyl. g ö z le m e k b e s e h lie fie n eyl k a p a m a k ,
te m e lle n d irilm iş B e k a n n ts c h a f t (f) a. ta n ı­ B e o b a c h tu n g (1) a gözlem s o n la n d ırm a k , b itir­
B e g r ü n d u n g ( l) «. te m e l­ şıklık b e q u e m s/l. r a h a t , r a h a t ­ m e k ; k a r a rla ş tırm a k
l e n d i r m e , (s ö z e l o la ­ b e k a n n t z u m a c h e n eyl. la tıc ı, kolay, u y g u n b e s c h l i e B e n eyl. k a p a n ­
ra k ) z e m in v e r m e tan ışık k ılm a k B e q u e m l i c h k e i t ( f ) a. m a k , s o n la n m a k ; kajıa-
b e h a f t e t sjl. y ü k lü b e k e h r e n e y l ( b ir i n a n c a u y g u n lu k m a k ; i u siclı b .: k a p s a ­
b e h a l te n eyl. tu tm a k ; ( d e ­ v b .) d ö n m e k b e r a u b e n eyl. y o k s u n b ı­ m ak
y im ) im A u g e n b .:g ö z b e k e n n t eyl. e le v e r m e k , ra k m a k b e s e h r â n k e n eyl. s ı n ı r ­
ö n ü n d e tu t m a k a ç ığ a v u rm a k b e r e e h n e n eyl. h e s a p ­ la m a k
B e h â lte r (m ) n. taşıyıcı, k a p b e k o m t n e n eyl. k a z a n ­ la m a k , d e ğ e r le m e k b e s e h r a n k t sjt. s ın ırlı
b e h a n d e J n eyl. e le a lm a k , m a k , e ld e etm e k ; b e r e e h t i g e n eyl. a k la m a k B e s c h r â n k t h e i t (Q a. sı­
i r d e le m e k , u ğ ra ş m a k b e lâ c h e lıı eyl. (a c ıy a ra k ) (s ft) y e tk ili, y e tk in nırlılık
B e h a n d l u n g (f) a. i r d e ­ g ü l iii ı ıseı 11e k , g iilm ek B e r e c h t i g u n g ( 0 n. d o ğ ­ B e s c h r a n k u n g (f) a. snuv-
le m e ; e le a lm a b e l a s s e ı ı eyl. b ı r a k m a k , ru la m a , h a k lı ç ık a rm a , la m a
b e h a r r e n eyl. k a lm a k , s ü r ­ tu tm a k B e re ic h (m ) a a la n , Ikölge b e s e h r e i b e n eyl. b e l i m -
m ek b e le b e n d sjl. yasam verici, b e r e i c h e m eyl. v a r s ılla ş ­ le ıııe k , a ç ık la m a k
b e h a u p t e n eyl. il e r i s ü r ­ d iriilitid tırm a k B e s c h r e i b u n g (Q a. b e -
m e k , ö n e s ü rm e k b e l e h r e n eyl. ö ğ r e tm e k b e r e its bit. d a h a ş im d id e n , lim le m e , a ç ık la m a
B e h a u p t u ı ı g (Q a. ö ııe - b e l e u c h t e n eyl. a y d ı n ­ önceden b e s c h r i e b e n eyl. y a z m a k ,
s ü r ü ın l a t m a k ; ü z e r i n e ış ık b e r e i t w i l l i g s jt. i s t e k l i , l x i im l e m e k
b e h e r r s e h e n d e s sjl. e g e ­ d ü ş ü rm e k lıa z ır; bit. k o la y c a , h e ­ b e s e h u l d i g e n eyl. s u ç ­
m e n ; lx ,liei'sclıen : eg e ­ B e l i e b e n ( ıı) n. s e ç m e , m e n , is te y e re k , d u r a k ­ la m a k
m e n o lm a k , y ö n e l­ i s te k , d i l e k ( d e y im ) sam a d a n B e s c h w e r n i s (f) a. g ü ç ­
m e k , d e n e tle m e k u a c h IV: d ile n d iğ i d e n li B e r g (m ) a. d a ğ lü k ; y a k ın m a
B e h ııf a. aıııaç; zııııı lk: bil. b e lie b e n eyl. is le m e k , d ile ­ B e r i c h t ( m ) a. b i l d i r i , b esehen ey l. b a k m a k ,
a m a c ıy la m ek ra p o r , y a z a n a k y o k la m a k
b e i //#. ü z e r i n d e ; d u r u ­ b e l i e b i g sjt. k ey fi, is te ğ e B e r u f (m ) a u ğ ra ş , g ö re v b e s e i t i g e n eyl. b i r y a n a
m unda bağlı b e r u f e n eyl. d a y a n m a k , a tm a k , u z a k la ş tır m a k
b e i b e h a l t e n eyl. ( b e lı a l- B e lie b ig k e it (l) tu keylilik, b aşv u rm a k B e s e l i g u n g ( f ) a. m u t ­
l e ı ı ... lx*i) s ü r d ü n n e k , b a s m a b u y ru k tu k B e r u f u n g ( f ) a. u ğ r a ş , lu lu k
s ü n ııe k , k a lm a k b e l i e b t s ft. s e v i l e n , p o - g ö re v ; (g e g e ıı, a u t) b e s ie g e n eyl. y e n m e k
b e i b r i n g e n eyl. g e tir m e k , p i i l c r ( y a y g ın ) ; b k z . başv u ru B e s itz (m ) a. iyelik
o rta y a k o y m a k belieİK 'tı b e r u h e n eyl. k u r u l m a k , b e s itz e n eyl. iy e o lm a k
b e id e sjl. ikisi d e , h e r ikisi b e m â c h t i g e n eyl. y a k a ­ d a y a n m a k ; (d e y im ) b e s o ı ı d e r sjl. tik e l, özel
B e ila g e (f) a. e k , e k le m e la m a k , e l e g e ç i n ı ı e k ei\vas a u l's ic h b. lassen: b e s o n d e r e n eyl. tik e lle ş tir­
b e ila u f ig sjl. raslautLsal b e m e r k e n eyl. a y r ım s a ­ o l d u ğ u g ib i b ıra k m a k , m e k (N o t: b u s ö z c ü ­
b e i l e g e ı ı eyl. e k l e m e k , m ak ; g ö z le m e k , d ikkat d a h a ö le g ö tü r m e m e k ğ ü n b u y o ld a k u lla ­
k a lm a k , y ü k le m e k e tm e k ; b e li r t m e k , d e ­ b e r ııh ig e n eyl. d i n g i n le ş ­ n ı m ı H e g e l ’c ö z g ü :
B e ile g u ııg (1) a. e k le m e ğ in m e k tirm e k , ra h a tla tm a k , A tıs. M B , S 1(i3, Ek I ’de:
b e im b e i d e m b e ı n e r k e n s w e r t sjl. d i k ­ y a tış tırm a k B e s o ı ı d e r e ı ı d e (S p e -
b e im is e h e n eyl. k a rış m a k k a te d e ğ e r B e r u h i g u n g (t) a. y a tış­ z ifiz ie re n d e )
B e im is c h u n g (Q a. k a r ı­ b e ı n e r k l i c h sjt. d i k k a t i t ırm a , d in g in le ş tir m e B e s o ııd e rh e it (l) n. tikellik
şım ç e k e r: d i k k a l e d e ğ e r, b e r ü h m t sft. ü n l ü b e s o n d e r s bU. ö z e llik le
b e i s e i t e b k. b i r v a n a g ö ze ça rp ar b e r ü h r e n eyl. d o k u n m a k , B e s o ııd e ru n g <l tik elleşm e
B e i s i c h s e i n «. k e n d i n d e B e m e r k u n g ( f ) a. n o t , d e ğ in m e k b e s p r e e h e n e y l ta rtış m a k ,
o lm a , k e n d in d e lik g ö z le m , n o k ta b e s e h a f f e n eyl. s a ğ la m a k ; s ö z ü n ü e tm e k , ü z e ­
B e is p ie l ( u ) a. ö n ı e k b e m u h e n eyl. r a h a ts ız e t­ h . seiıv. ... d u r u m d a , rin e k o n u şm a k
b e is p ie ls w e is e bil. ö r n e k m e k , sık ın tıy a so k m ak ; y a p ıd a o lm a k ; b e s s e r sjt. d a h a iy i
o la ra k ; ö r n e ğ in ça lkalam ak, ç a lış m a k B e s c h a f f e n h e i t (f) a. d o ­ B e s t a n d ( m ) a. k a lıc ılık ,
b e is tim m e n eyl o n ay la m a k B e ın ü h ıu ıg ( 0 a. ç a b ı ğ a , y ap ı, o lu ş u m sü re k lilik
b e j a h e n d e r sjt. o lm ııla - B e ııe h m e n ( n ) n. d a v - b e s e h â f t i g e n eyl. u ğ r a ş ­ b e s t a n d i g bil. s ü r e k li o l a ­
yıeı, o lu m lu ra ıııs , t u tu m ; a n la ş m a m a k , ilg ile n m e k r a k , b ite v iy e
370 IIEGELM ETİNLERİ İÇİN ALMANCA-TÜRKÇE SÖZLÜK

B e s la n d s tiic k e ( m ) «. b e u r te ile n eyl. yarg ıla m a k , b e z i e h e n eyl. b a ğ ı m d ı B o ta n ik ( 0 b itk ih ilim


b i l iş e n , )>arça ıle ğ e r le u ılin n e k o lm a k , b a ğ ın tı k u r­ b o t a ı ı s i c h e n s ft. b i l k i -
B e s t a n d t e i l (m ) «. p a ıç a , B e u r t e ih m g ( 0 «. y a rg ı­ m a k , ilgili o lm a k bilim sel
b ile ş e n la m a , yargı B e z ie h ıu ıg (Q «. b a ğ ııu ı, B o te ıı (ıı) «. ile tm e n , ulak,
b e s t â t i g e n ey l. d o ğ r ı ı - B e u le ] ( m ) a. k e s e ilişki h ab e rci
laıııak b e v o r bağl. — d e n ö n c e b e z ie h u n g s lo s sjl. b a ğ ın - B ö s e (ıı) «. k ö tü lü k ; b k z.
B e s t â t i g u n g (f ) a. d o ğ r u ­ B e v ö lk e r u n g ( 0 n - u ü l'u s tısız , b a ğ l a m ı ş ı z , iliş ­
la: .a . o n a y b e w â h r e n eyl. g e r ç e k l e ­ kisiz b ö s e sft. k ö t ii
B e s te h e n ( u ) a. k a in d ik , m e k , d o ğ r u la m a k , la ­ b e z o g e n sjl. b a ğ l a n t ı l ı , B ö s e s e i/ı «. k ö liiliik , k ö tü
ka lış: k a lıc ı o la n ; b k z . m d a n lak ilişkili; b k z. lx*zieheıı o h ııa
İK-StfİKU b e w a h re ıı eyl. g ö z e tm e k , B e z o g e n h e i t a. b a ğ m - b ö s w illig sft. k ö tü n iy e tli
b e s t e h e n eyl. b . aııs: elen k o lla m a k , k o r u m a k ulılık B rah m a n e (m ) « .B rah m a n
o lu ş m a k ; d a y a n m a k , b e w â h r t sft. t a n ı d ı ; )»<•- bezw ecken ey l. a m a ç ­ B ra n d (m ) u. a le ş, y a n m a ,
k a tla n m a k ; k a lm a k , u u h r e n ’ıl e n (e y l): k o ­ lam ak y a n g ın
s ü rm e k r u m a k , s a k la m a k , s ü r ­ b i e t e n eyl. s u n m a k , ö n e r ­ b r a u c h e n eyl. g e r e k s i n ­
B e s t e h e n d e tu k a lıc ı o l a n d ü rm ek m ek m e k , is te m e k
b e s te h le n eyl. ç a ld ır m a k B ew ü h ru n g ( 0 <t. g e r ­ B ild ( 0 «• im g e b r e c h e ıı eyl k ırm a k , yar­
b e s t i m m b a r s ft. b e l i r l e ­ çe k le m e b ild e ıı eyl. e ğ itm e k ; b iç im ­ m a k , ay ırm a k , lx»zm ak
n e b ilir B evvaııdtnis ( 0 tt. d u r u m , le n d ir m e k ; o lu ş tu r ­ b r e it sft. g e n iş
b e s t i m m e n eyl. b e l i r l e ­ koşı ıllar; "tıs es 11 ıit il ım m ak B r i e f e (m ) «. m e k t u p
m e k ; (m u m la m a k ; (sjl) IVir e i u e B .h a İK -.o m ıu B ild h a c ıe r ( m ) a. y o u tu - b rin g e ıı eyl. g e l i n n e k
1x‘lirli,lx -lirg in ; (U t.) b. a c ıs ın d a n işin aslı B r u s t (ıı) «. g ö ğ ü s
o la ra k b e w e g e n eyl, d e v in m e k b ild lic h sft. re s im s e l; eğ ­ B riic k e (I) «. k ö p r ü
b e s t i ı n m e n d sft. i »el i d e ­ B e v v e g g ra n d (m ) « .g ü d ü rilişe! B u c h (ıı) a. k ita p
y en , İK 'lirle y in B e v re g ıu ıg (Q tt. d e v im B İld s â ııle ( 0 a. v o ııin B u c h e (l) «. k a v n ı a ğ a r ı
b e s t i ı n m t sjl. b e l i d i ; b k z. b e w e g u n g s lo s sft. d e v im ­ B U d ıu ıg (Q a. e ğ ilim , e k in B u d d lıis te n (m ) «. B u d is t
b e slim m e n siz. d e v iın n e y e n B illig k e it ( 0 « -h a k lılık b ıu ıte sft. re n k li, p a r la k
b e s t i m m t e s a n ı b .: bit. B e w e is (m ) «. ta n ıt, ta n ıt­ b i n d e n eyl. b a ğ la m a k B ü r g e r (m ) a. y u rtta ş
lx i ir g in o la ra k lam a b is h e r ilg. ş im d iy e d e k , bu b ü r g e r l i c h s ft. y u r t t a ş ı
b e s t i m ın t e s te n a n ı b . bit. b e w e is e n eyl, t a n ıtla m a k , n o k ta y a d e k ilg ili ild ir e n , y u rlla şsa l
e n l x l i d i o la r.ık g ö s te n n e k B im e ( 0 «. a r m u t (r.ivic, d v i f ) \ B ü r g e r
B e s t i m m t h e i t ( 0 a. lx-lir- B e w e n d e n ( u ) ( d e y im ) b i s h e r i g ilg. ş im d iy e ka- ( m ) y u rtta ş
lilik ılaİH-i (ıla u ıit) h a n e es d a r k i; ö n c e k i, eski
B e s t i m m t s e i n n. b e l i r ­ IV s e in : s o r u n b u r a d a b is w e ile n bil. k im i z a m a n , C
li n m b lik , İK'Iirlilik b itm iş tir zam an zam an, arad a C h im â r e (1) «. /ı ı/ ı ı y ıl n r -
B e s tim m ıu ıg ( 0 a. b e lir ­ b e w e n d e n eyl. ( d e y im : b ir m a; canavar
lenim daİJi'i b . h issen: o r.ııla , b i z a r r sft. t u h a f
b e s tim m ıın g s lo s sjl. b e lir- o m la b ıra k m a k ) B la tt (u ) «. y a p r a k ; sayfa D
leııiıusi/. b e w e rk s te llig e n eyl. lxışar- B la u (n ) «. m av i d a bğl. o r a d a ; o z a m a n , o
b e s t r e b e n eyl. ç a l u la ı u a k , ıııa k , y e r in e g e l i n n e k B lei (n) « .y a ı h (m ) k u rşu n d u n u n d a; çünkü
ça lışm ak b e w irk e n eyl. o rta y a ç ık a r­ b leib en eyl. kalm ak, s ü ıın ı k d a b e i bit. o n d a , o n l a r d a ;
B e s t r e b u n g (l) a. c a b a m a k , ııe ıle ıı o lm a k b le ib e ııd sjl. kalıcı, sü re k li o n u n , o n la rın y a n ın ­
b e s t r e f e n eyl. c e z a l a n ­ b e w o h n e ıı eyl, (b ir y e r d e ) B le n d w e r k (ıı) a. göz. b o ­ d a ; ay ıtı z a m a n d a ; e k
d ırm a k y .ışam ak y a m a , a l d a tm a o la ra k , b u n d a n b aşk a ;
b e s tr e ite n eyl. s o rg u la m a k B e w o h n e r (m ) « .o t u r a n , B lic k (m ) a. b akış o n u ı ı , o n l a r ı n ü z e r in e
b e t â t i g e n eyl. e t k i n l e ş ­ y aşa y an b lic k e n eyl. b ı k m a k (s ö z d iz im işlevi)
ti r m e k , d e v i m e g e ç i r ­ b e w u n d e r ı ı eyl. h a v r a n b l i n d sjl. k ö r d a d u r c h bU. lxiyleU kle, b u
m e k , iş le tm e k olm ak, lıayr.uılıkıluymak B litz (m ) a. y ılılırım yolla; (s ö z d iz im işlevi)
B e t â t i g ı ın g (f) a. e t k i n ­ B e w u n d e r u n g (l) «. h ay ­ B litz s tr a h l (m ) « .ş im ş e k d a f n r b/t. o n u n için , o n la r
le ş m e . iş le m e ra n lık Çakışı iç in ; o n e d e n le ; o n d a n
b e tr a e h te n e y l ird e le m e k ; b e w u B t sft. b ilin e li b lo B sft. y a ln ız c a , s a lt y a n a ; o n u ı ı y e r in e
(ö y le o l d u ğ u ) d ü ş ü n ­ b e w u B tIo s e s/l. b ilin ç s iz B lö fle (f) « .ç ıp la k lık D a f ü r h a lt e ıı (ıı) «. k a n ı;
m e k , (ö y le ) g ö r m e k B e w u B t I o s i g k e i t (f ) «. B in m e (f) a. ç iç e k bkz. d a fü rh a lte ıı
B e t r a c h t u n g ( 0 a. i r d e ­ bilin ç siz lik B lu t b e r e i t u ı ıg «. k a ıı ya­ d a f û r h a l t c n eyl. şu k aııııla ,
le m e B e w u B ts e in (ıı) a. b ilin e p ım ı g ö r ü ş l e o lm a k
B e t r a g e n (ıı) a. d a v r a n ış B e w u B tw e r d e u a. b ilin ç ­ B lu t u m l a u f s n. k a n d o la ­ d a g e g e n bU. b u n a k a r ş ı;
b e t r e f f e n eyl. i l g i l e n d i r ­ le n m e şım ı le rs iııe ; ö le y a n ıla n
m e k , ilgili o lm a k b e z e ic h ııe n eyl, l x ‘lirtm e k B o d e ıı (m ) «■ to p n ık d a h e r bağl. b u n a g ö r e , b u
B e t r ü b n i s <Q «• s ı k ın t ı , B e z e ic h ım n g ( 0 a- İK-lirl- B o d e n l o s i g k e i t «. ılay a- n e d e n l e ; bit. b u r a d a n ,
ile ri, iız ü n tn m e ; im , sim g e , sa n ııaksız.hk bundan
HECFX METİNLERİ İÇİN ALMANCA-TÜRKÇE SÖZLÜK 371

d a r ü b e r bil. b u n u n ( b u n ­ D e n k e n (ıı) a. d ü ş ü n m e . D iııg h e it «. şeylik


d a h i n bil. o ra y a
d a h i n g e g e n bil. öu* y a n ­ la rın v b .) ü z e rin e (sûz- d ü şünce D in g -a n -s ic h a. k e n d i n d e
d iz im işlevi) d e ıık e ıı eyl. ılü s ü ııın e k «ey
ıla n ; te rs in e
d a h i n t e r bit. o n u n , o n ­ d a s e ie n d sjt. (dıssal o la ra k D e ıık e r (m ) a. d iıs f m ü r d i r e k t sft. ılo ğ n u la n
la rın a r k a s ın d a = b e lirli o la ra k ) v a r­ D e n k f o r m e n a. d ü ş ü n c e d i r i g i e r e n eyl. y ö n e tm e k ,
d a h i n t e r k o m m e n eyl. isin o l a n , o r a d a o la n b içim i d e n e t le m e k

a s lın ı b u lm a k D a s e i e n d e a. o r a d a v a r ­ D e n k g e s e t z a. d ü ş ü n c e d i r i m ie r e n eyl. a y ırm a k


d a m a li g iig. o z a m a n ın , o o la n , b e lirli o la ra k y ısa sı d is jım k tiv e sjl. ay rık

zam anki v a r o la n , d ıs s a l o la r a k D e n k v e rm ö g e n (ıı) « .d ü ­ d is k r e t sjl. kesikli

d a m it 1$ . o n u n la , o n la rla , v a r o la n ş ü n m e yetisi D is k re tio n (f) n. k e sik lilik


le y lilik le , b u n u n üze­ D a s e i n a. b e l i r l i - v a r l ı k D e n k v e i s e n a. d ü ş ü n m e d is s e its sjl. b u y a ıııla
rin e {T G b S (M I: a ı ı b e r e s kipi D is s e rta tio n (L ) « .d e n e m e

D a m p f «. lm lıa r D a s e in : ılış lx:Iirli-var- d e n n bğl. ç ü n k ü D is z ip lin ( 0 a. d i s ip l i n ,


d a n a c h bit. o ı ı ıı ı ı a r k a ­ lık ); v a r o lu ş d e n n o c h bğl. g e n e d e s ık u liiz e u
sın d a n , a r d ın d a n , o n ­ d a s e l b s t bit. ta n ı o r a d a , d e r g e s t a l t bit. b u y o l d a d o c h bğl. g e n e ile
d a n s o n ra ; o n a g ö r e ay n ı y erd e (s ö z d iz im işlevi) D o g m a (ıı) a. in ak , d o g m a
D a n k b a r k e i t a. m i n n e ı - d a s te h e n eyl. ( o r a d a ) d e r g l e i c h e n sft. b ıı t ü r d o g m a fis c h sfl. in a k ç ı
uırlık d u rm a k , k a lm a k S e y (le r); b u tü r; b ö y le D o g ın a tis m ııs «. in a k ç ılık
D a n ıı bğ l o z a m a n ; so ıın ı; D a ııe r (l-) a. s ü r e d e r je n i g e sjt. lx -lgi!i sıfat D o k t r i n ( 0 «. ö ğ r e ti
b u n u n ü z e rin e , b u n ­ d a v o n b it. o n d a n , o n ­ (s ö z d iz im s ö z c ü ğ ü ) d o m i n i e r e n eyl. e g e m e n
d a n İjask a l a rd a n d e r s e lb e sjl. a y ıu (s ı); (söz­ o lm a k , d e n e t le m e k
d a n ı ı bit. o z a m a n , o s ır a ­ d a v o r bil. o u u ı ı , o n l a r ı n d iz im is le ri) D o n n e r ( m ) « .s im s e k
da önünde; ondan, on ­ d c s h a lb bğl. b u n e d e n l e D o p p e l s i n n ( m ) «. ik ili
d a r bit. o r a d a l a r d a n ö ııc e D e s p o ti s ı n u s (m ) a. ıles- a n la m ; ik ircim
d a r a n bit. o n d a , o n l a r d a d a w i d e r bil. — e k a r s ı ; p o ıiz ııı d o p p e l t sjl. ç ifte
d a r a u f bil. ( o u u ı ı , o n ­ b ı m a k arşı; te rs in e d e s t o bit. i l a h a d a ( k a r ­ d ö r t bit. o r a d a
la r ın ) ü z e rin d e ; (d e ­ d a z u bit. o n a , s u n a v b . ş ıla ş tır m a s ö z c ü ğ ü ) d o r t h i n bit. o ra y a
y im ) es k o m m t d a r a u f (s ö z d iz im işlevi) d e s w e g e n bağl. b u n e d e n ­ d r a m a t is c h sjl. d r a m a t ik
a ıı: g e lip d a y a n m a k , d e c k e ıı eyl. ö r t m e k , k a je le , l a m u ı ı ü z e r i n e d r a u /İ e n bit. d ı s a n t l a
lıa ğ h o lm a k laıııak ; ö r tü lm e k desvviUen bnğj. b u n e d e n le d ra u fte n ilg. d ıs a n d a , d ış ı­
d a ra ıts bil. o n d a n , o n la rd a n D e d u k tio ıı a. ç ık a rs a m a ; D e te rm iııa tio n (!) a. )x*Jir- mı
d a r b ie t e n eyl. s u n m a k (oj- lim u lc ü g e lim leuiııı d r e h e n eyl. d ö n m e k ; (ile ­
[eı, preseni) d e d tu ie r e ıı eyL çık a rsaın ak D e t e r m i n i s t m i ş ( m ) «. y im ) es d r e h i s i d ı u m :
d a r e i n bit. o n a , o n l a r a , d e f u ü e r e n eyl. ta n ım la m a k lx lir le n im c ilik ç e v r e s in d e d ö n m e k =
s u n a , s u n l a n ı vb. D e fiııitio n a. (a n ım d e u t e ı ı eyl. a ç ı k l a m a k ; ilg i o d a ğ ı
d a r in bit. o m d a , o n l a r d a d e f u ıiü v sjl. kesin, lx ’liıgiu, İK İirm te k d r e i sjt. ü ç
( s ö z d iz im işlevi) İK 'lirleşici; k esin lik le d e u t l i c h sjl. d u n ı , s e ç ik D r e ie c k ( n ) «. ü ç g e n
d a r l e g e n eyl. b i l d ir m e k ; D e fıııitıu n a. ta n ım la n a n d e u t s c h e sjl. A lm a n d r e ie in ig e ıı sjt. b ird e - ü ç
o n a y a koym ak, su n ­ D e is ın ıis a. d eiz m D e ııts c h e ıı a. A m a n d r e i f a c h e sjt. ü ç y a n lı, iiç
m a k ; a ç ık la m a k , a ç ım ­ D e k la m a tio n a. b ild ir im D ia le k tik (f) a. eytişim y ü z lü
lam ak d e k i a m i e r c u eyL b ild ir im ­ d ia le k tis c h sjl. ey tişim se l D r e i f a c h e s (u ) «. ü ç yüz­
d a r s t e l l e ı ı eyl. s u n m a k , d e b u lu n m a k D ia lo g (m ) a. d iy a lo g l ü , iiç y a n lı
s e r g ile m e k , te m s il e t­ d e m g e m â li sjt. u y g u n ; bit. D ic h te r (m ) a. o z a n , D r e i h e i t ( t) a. ü ç lii; ü ç ­
m e k , g ö s te rm e k {refne- b u n a u y g u n o la ra k , yazar l ü lü k
s e n t, depir.t, p o r tr n y , b u n a g ö re D ic h tıın g (f) «. siir d r e it e il i g sfl. ü ç b ö lü m lü
preseni; npjm n; slurto it- d e m n a c h bağl. b u n a g ö r e D ie b (m ) «. İn iş iz d r i n g e n eyL iç in e is le m e k ,
■ s e lf to İm ) d e ın n â c h s t b/t. ç o k g e ç m e ­ D ie b s ta h l (m ) a. I n r s ı/lık d e lm e k {fvnetnU e, enlet;
D a rs te llm ıg a. Ix lin ıle ıiıe, d e n , kısa b ir s ü re için d e d i e n e n eyl. h iz m e t e tm e k , get inin)
le m s i! e u ı ı c , s n ıın s D e m o s a . H a lk (Y un.) (is e ) y a r a m a k d r i t t sjt. ü ç ü n c ü
d a r t u n eyl. (= d a r le g e n ) d e m u n g e a c h te t bnğj. b u n a d i e s e r sft. b u d r i t t e n s bil. ü ç ü n c ü o la ­
b ild ir m e k ; o rta y a koy­ k a r s ın , g e n e d e D i e s s e i t s a. b u y a n , b u ra k , ü ç ü n c ü s ü
m a k , s u n m a k ; a ç ık la ­ D e ı n u t ( f ) a. a l ç a k g ö - dünya d r o b e n bil. y ıık a rııla
m a k , a ç ım la m a k {sinle, u ü llü k d i e s s e i t s bit. b n y a tıd a . D r u c k (m ) n. b a s ın ç
deeltoe, explnin, nnjold) d e m ü lig e sjl. alç a k g ö n ü llü b u ra d a , yery ü zü n d e d n ı c k e n eyl. b a s m a k
d a r u m bit. o u u ı ı , o n l a r ı n d c ıık b a r sjl. d ü ş ü n ü le b ilir, d i f f e r e n t sjl. ayın, ay rım lı d r ı ı b e n bit. o r a d a , ö t e
ç e v re s in d e ; bğl. b n n e ­ ta s a r la n a b ilir D iff e re n z (l) a. ilgi; a v ım ı y a tıd a , u z a k la
d e n le , ö y le c e D e ıık b a r k e it (D a. d ü $ ü - D ile m m a (ıı) « .ik ile m d r ı ı c k e n eyl. b a s ( m )m a k ;
d a r u ı ı t e r bil. o u u ı ı , o n ­ ııü le b iliıiik D i m e n s io n e n (f) « .b o y u t z o r la m a k
la rın a l u ı ı d a (sö z d iz im D e u k b e s tim ım m g a. ılü - D in g ( n ) a. s i y d u ndJ. s e n
i-slevi)
sü m :e -lx -lirle n im i D i n g e r c h e n a. seycik D ııa lis m u s (m ) «. ik icilik
372 IIEG EL METİNLERİ İÇİN AI.MANCA-TÜRKÇK SÖZLÜK

d u a lis tis c h e n sjl. ikici e b e n s o s e h r i/g. o d e n l i E in g e h e n tt. g iriş e i n s e t z e n eyl, k o v m a k ,


d u f t e n tyl. k o k m a k (d e ) e i n h e i m i s c h sjl. d o ğ a l , y e rle ş tirm e k
d lin k le sjl. b u la n ık e b e n s o v i c l bit. o d e n l i yerel E in s ic h t (i) tı iç g ö rü . bilgi
d ı ı r c h bil. y o l u y la , t a r a ­ (ç o k ) E iııh e it (f) n. b irlik e ı n s t bit. b i r z a m a n l a r ;
lın d a n e b e n s o v v e n ig ilg. o d e n li e i ı ı h e i t l i c h s jl. t ü n l e s , g ü n le rd e n b ir g ü n
d ıırc h a ııs bU. Ixyjtvıu s o n a , (a z ) b ü t ü n s e l , t u ta r lı e i n te ile u eyl. b ö lü m le m e k
b ü tü n ü y le eb e n so sv o h l ilg. o d e n li d e e i n h ü l l e n eyl, s a r ı p s a r ­ E in te ilım g ( 0 a. b ö l ü n ü ş
d u * r h b r e c h e n e.yl. p a r ­ e c h t sft. g e r ç e k , asıl m a la m a k , ö r tm e k e in tre te n e.yl. g i r m e k ,
ç a la m a k E d e n ( n ) a. C e n n e t e iıık le id e n eyl, g iy d irm e k , k a tılm a k
d u r c h d r i n g e u eyl. i ç i n e e h e bit. — d e n ö n c e ö r tm e k E i n tr itt (m ) tt. g iriş
isle m ek e h e r bit. e r k e n d e n , ö n c e ­ e i n l a s s e n eyl. iç e ri k a b u l e i n v e r s t a ı ı d e n eyl. a n la ş ­
d u r e h d r u n g e n sft. d o l d u ­ d e n ; d a lıa ç o k e tm e k , b ıra k m a k ; iliş­ m a k . anlayış b irliğ i k u r­
ru lm u ş , iç in e iş le n m iş e h e m sft, b ro n z k in - g irm e k , ilgilcnı ı ıc-k m ak
d u r e h e i n a n d e r b/t. b irb iri E h r e (f) tı. o n u r e in le g e n eyl. iç e ri k o ş m a k ; e im v e ih e n eyl, ( b ir g iz ile)
v o lııv la e h r e ıı eyl. o n u r l a n d ı r m a k y a tırm a k ; k o y u ak ta n ış tırılm a k
d u r c l ı f ü h r e n eyl. y e r in e E h rv v ü rd ig k e U ( t) a. say­ e i ı ı l e i t e n eyl. b a ş la m a k ; e im v e ııd e n eyl. k a r s ı ç ık ­
g e tirm e k , g e liş tirm e k g ın lık , d e ğ e rlilik a ç m a k , aç ılış y a p m a k m ak
D u r c h f ü h n u ı g ( 0 «. y eri­ E ic h e (l) a. m e.se E in le itu n g ( 0 a. g iriş e im v irk e n eyl, e tk ile m e k
n e g e tirm e , g e liş tirm e ; E i f e r (m ) tı. a ta k lık , d a - e in le u c h te n s fl. a ç ı k , E i n w o h n e r ( m ) tt. o t u ­
ta m a m la m a , s ü r d ü r m e y a ııçsızlık ; c o ş k u d ı ı r u , a n la ş ılır o lm a k r a n . s u say a n
d ı ı r c h g a n g i g bit. b a s t a n E i f e r s ııc h t ( 0 a. k ıs k a n ç ­ e i n ı n a l bil. b i r k e / ,; a u l e .: E in w u r f ( m ) a. k a rs ıç tk ts
s o n a , g e n e l, İte r y e rd e lık b ir d e n b i r e e in z e lıı sft. te k il, b il i şsel
d u r c h g r e i f e n d sft. b e l i r ­ e ig e n sjt. k e n d in in e i n ın is c h e u eyl. k a rış m a k , E is (tı) a. b u z
le y ic i, ö z s e l ö n e m d e e ig e n n ü tz ig sfl. b e n c il kııtıln ıak E is e n (ıı) tı. d e m i r
d u r c h l a ı ı f e n eyl, i ç i n d e n e ig e n s in n ig sjl. d ik U ıslı e i n n e h ı n e n eyl, a l m a k , e ite l sjl. kibirli
geçm ek e ig e ııtlic h sjl. asıl, g e rç e k , ü s tle n m e k E i t e l k e i t ( l ) a. k o l l u k ;
d u r e h s ( d u r c h d a s ) bit. ... ö z g ü n ; b it. a s l ı n d a , e i n p f l a n z e n eyl, d ik m e k , k ib ir
y o lu y la g e rç e k le (u ) aşılam ak e k e l sjl. itici, iğ re n ç
d ı ı r c h s i c h t i g sft. say d a m E ig e n t l i c h e tı. g e r ç e k l e , e i n r â u ı n e n eyl. d ü z e n ­ E l t e r n ( m ) ya d a ( ıı) a.
d ı ı r c h s u c h t eyl. a r a m a k , a s lın d a le m e k ; (ilim e iu a s ) e.: e b e v e y n le r , b ü y ü k l e r
a r a ş tırm a k E ig e n tıu n (ıı) a. ınülkiye-L k a b u l e tm e k , ta n ım a k , e m p f â n g l ic h sfl. a ç ık , d u ­
d u r c h w e g b/t, b a s t a n so ­ e i g e n tü ı n l i c h sft, ö z g ü n , iz in v e r m e k yarlı, e tk ile n e b ilir
n a , h e r /a t ı tan , t üt nüyle asıl, gerçek ; b/i. aslın d a, e i ı ı r e d e n e.yl, ( b i r ş e y e ) e ı n p f e h l e n eyl. s a lık v e r ­
d u r e h z i e h e n ey l, y a y ıl­ g e rç e k le iu .u u U n ııa k m ek
m a k , iç in e is le m e k e ig ııe n eyl. u ş g ıın o ln ıa k , e i ı ı r i c h t e n e.yl. d ü z e n ­ e ı ı ı p F ı ı ı d e n eyl. d ııv ım ı-
D ü n k e l ( n ) tı. b ü y ü k l e n ­ elverişli o lm a k le m e k , u y a r la m a k , uy­ sa m a k
me eiıı sjt. b ir, te k d u rm a k , E ı n p f ı n d ı m g (Q n. d u y ­
d ü n k e n e.yl, g ö r ü n m e k ; e in a n d e rf a lle n d bU. birb iri E in r i c h t u n g ( 0 tt. d ü z e n ­ um ; duygu
s a n m a k . saym ak d ıs u ıd a lem e E ın p ire ıu n C ö k k ü re tıiıı
d ü r f e n (y a r d ım c ı e y le m ) e i n b i l d e n ey/, im g e le m e k , E iııs a m k e it (l) « .y a ln ız lık e n yüksek b ö lü m ü
d ü r f i i g sjl. y o k s u l, s e fil, d ü ş le m e k , k u rm a k e i n s e h a r f e n eyl, t e l k i n E m p i r i e tt. g ö r g ü c ü l ü k ;
s ıra d a n bacağı e i n b i n d e n eyl. c iltle m e k ; e tm e k , a ş ıla m a k d e n e y im
d i i r f t i g s te sfl. e n y oksul b a ğ l a m a k ; e . in : — e e i n s c h l e ic h e n e.yl. u s u lc a E m p irik e r (m ) tı. g ö rg ü c ıi
D y ııa m ik ( 0 a. d in a m ik b a ğ la n m a k g irm ek e m p iris c h sjl. g ö rg ü l
d y n a ın is c h e sfl. d in a m ik e in d r i n g e n e.yl. iç in e g ir­ e i n s c h l i e f t e n eyl, i ç i n e E n c h e i r e s i n tt. k ı b o r a -
m e k , iç in e is le m e k k a ju m a k , k u şatm ak ; iıı lu v a r
E e in e s te ils bil. b iv y a ıu la ıı e.; ka^ısaım v.ık, k u c a k ­ e n d l i c h sft. s o n lu
e b e n s fl. d ü z ; b it. t a m E in fa ll (m ) a. d ü s ü s ; d ü ş ­ lam ak E ııd ıır s a c h e a. s o n s a l n e ­
o la ra k le m , iz le n im ; b i r d e n e i n s e h l i e l i e n eyl, k a p a ­ den
E b e n b i l d ( n ) tı. e k s ik s iz o lu ş a n jıa rla k d ü ş ü n c e m ak; içen t tek, k; t| ısamak E ııd z w e c k a. s o n e r e k
im g e , ta m im g e e i n f a l le n eyl, ç ö k m e k ; a k ­ e i ı ı s c h r a n k e n eyl. s ı n ı r ­ E n e r g ie ( 0 tı. e r k e
e b e n d a bil. a ş ı n y e r d e lın a g e lm e k la m a k . k ısıtla m a k e n g sfi. d a r
e b e n d i e s e l b e sft. ta m o la ­ e i n f ı n d c n eyl. g ö r ü n m e k , e i ı ı s c h r a n k e n e.yl. .s ın ır­ E u g l a n d e m a. In g iliz
r a k a s tıts ı (s ö z d i/.iııı k e n d in i g ö s te rm e k , la m a k . k ısıtlam a k e ı ı o n n sfl, ç o k b ü y ü k
sö zc ü ğ ü ) s e rg ile m e k , s u n m a k e in s e lıe n eyl. 1s ık m a k , yok­ E n t a u B e r ıı n g a. v a z g e ç ­
e b e n f a l l s bit. b e n z e r okı- E inflııJİ (m ) a. c t k i .n ü l ü z la m a k , in c e le m e k ; g ö r­ m e ; d ış la ş m a
ra k , y in e e i n f ü h r e n eyl. g e ti r m e k , m e k , a n la m a k e n t b e h r e n e.yl. y o k s u n
e b e ııs o sfl. tıp k ı k u r m a k , y e r le s tiım e k ; e in s e itig sft. te k yanlı o lm a k
c b e u s o g u t ilg. o d e n l i d e lx ısla iıııak ; g ö t ü r m e k E i n s e i t i g k e i t (1) a. te k e n t b e h r ü c h e sfl. g e re k s iz ,
e b e n s o le h e sjt. tıp k ı E iııg e b ıu ıg (i) tt. e s in y m lılık v a z g e ç ile b ilir
1IEGEI, METTİNLERİ İÇİN ALMANCA- IURKÇE SOZI.ÜK 373

e n t d e c k e n eyl. b u l m a k . E n ts c h ıü d ig ıu ıg (l) «. ö z ü r E rf ıııd ıu ıg ( 0 n. u y d u rm a e r le b e n eyl, y ış a ıııa k , ek‘-


dciiiv.ı ç ık a rm a k e n t s p r e e h e n eyl, lıa ğ d a ş - E r f o lg (m ) «. s o n u ç tıey i ı ıı d c u g e ç m e k
E n td e c k u n g ( 0 a. b u lu ş . ıııa k ,a n la ş m a k , karşılık e r f o l g e n eyl. y e r a l m a k . e r le d i g e n eyl. ç ö z m e k , b ir
b u lg u la tıl# dü şm ek , u y u şm ak , o lm a k ; y e rin e gelıııe-k k a r a r a b a ğ la m a k , so ıı-
e n t f a l t e n eyl. a ç ı n m a k . de'iık d ü ş m e k e r f o r d e r l i c h sjl. g e re k li la u d ın n a k
a ç ılm a k , g e liş m e k e ı ı t s p r i n g e n eyl. k a y n a k - erfo rd e m eyl. g e r e k l i r - E r l e d ig u n g (f) «. düze'iı-
E n tf a ltu n g n. g elişim la n ıııa k , d o ğ m a k ıııe-k. ge re 'k siu m e 'k , is­ le-m e, a y ır la m a
e n t f e r n e u eyl. u z a k l a ş - e n t s t e h e n eyl, o rta y a ç ık ­ le m e k e r l e i c h t e r n ey l, r a l ı a t -
ı ı n n a k , k a le lın ııak m a k . k ö k e n a lm a k , e r f ü l l e n eyl, d o le lıırm a k ; laı nak
e ı ı t f l i e h e n eyl. k a ç m a k , doğm ak v e ıiııe ge-tın n e k e r l e i d e n eyl. k a t l a n m a k ,
s n r ılm a k E n t s t e h u n g (l) «. d o ğ u ş , e r g e b e n eyl, o rta y a ç ık a r­ ( b i r k ö t ü l ü ğ e ') u ğ r a ­
e ı ı t f l i e h e n eyl. k a ç m a k ; o rta y a çıkış m a k , o r t a y a s e r m e 'k , m ak

k a y p g i n n e 'k E n ts t e h u n g ( 0 a. o rta y a g ö s te rm e k, v e rm e k , e r lie g e n eyl, y eu ilm e'k


e n tg e g e ıı bil. ilg. — e1karşı. çıkış; köke-ıı d o ğ u rm a k e r lo s c h e n eyl, söıım e-k
— e d o ğ ru ; k a r ş ıs ın d a . e n ts t e l l e n eyl, ç a r p ıtm a k , E rg e b n is (ıı) «. s o n u ç e r l ö s e u eyl, k u r t a r m a k ,

karşı bozm ak E r g e b ı ın g (İ) «. b o v ıııı- k e d a re t c t n ı e k


e n tg e g e n g e s e tz t s/i. k a rş ıt e n t w e d e r ... o d e r ... = bğl. eğiş E r l ö s ı m g (i) n. e s e n li k ;
e n tg e g e n s e tz e ıı eyl. k arşı . ya d a ... E rg e lıe n (ıı) a. k o ş u l, d u ­ k e f a re t
k o y m ak , E n t w i c k e ln a. g e liş m e ', ru m ; b k z. e rge lıe n E rm a n g e lu n g ( 0 «. e k ­
E n t g e g e n s e t z u n g «. k a r ­ a ç ın ım a e r g e h e n eyl. g e z i n m e k , siklik
şıtlık E n t w i c k l ı ı n g (f ) a. a ç ı ­ d o la ş m a k , y ıv ılm a k e r m e s s e n eyl, t a r t m a k ,
e n t g e g e ı ı s t e h e n eyl. k a r ­ n ım ,g e lişim e r g ie lie n eyl, d ö k ü lm e k değ e -rk 'tu lin ııe k , ö lç ü p
ş ıs ın a ç ık m a k , k a rş ı­ e n t z ie h e n eyl. u z a k la ş tır ­ e r g r e i f e n eyl, y a k a la m a k , 1>içı n e k ; a n la t ı lak, g ö r­
sın d a d u rm a k m ak , çe k m ek ; şo k su n ele-geçirm ek, kavram ak m ek
e n t g e g e n s t e l l e n eyl. k arşı­ b ıra k m a k e r g r ü n d e n eyl, t e m e l i n e e r m i t t e l n eyl. s a p t a m a ,
s ı n a k o ş m a k , karşıilaş- e n t z w e i b r e c h e n eyl, ikiye' i n m e k , U 'n ıe - lle ııd ir- b u l m a , ö lç m e
tın ııa k a y ılm a k ıııe k; y o k la m a k , a r a ş ­ e r m i t t e l n eyl. s a p t a m a k ,
e n t g e h e n eyl. k a ç m a k , e n f z w e ie ıı eyl, b ö lü n m e 'k tırm ak b u lm a k , o r t a y ı ç ık a r ­
savuşm ak E n tz w e iıın g (1) «. b ö l ü ­ E rh a b e n h e it (f) a. y i t e lik m ak
e ııth a lte ıı eyl. k a p s a m a k n ü ş, b ö lü n m e e r h a l t e n eyl. s a k ı n m a k ; E r n â h r ı ı n g ( f ) «. be-s-
e n t h o b e ı ı eyl. k u r t a r ı l ­ e p is c h sft. e-pik k o lla m a k , lıa k m a k , ko­ lenm e'
m a k , U ığ ış la ıım a k , b a ­ E p o c h e ( 0 «. ç ığ ır ru m a k e m e ı ı e m eyl, ye'nile uıe k
ğ ışık lu iıılıu a k E p o s ( n ) «. e-pik, ıız ııtı E r h a l tu n g (i) a . s a k ın ım ; E r n s t (m ) «. içie'iılik . c id ­
e n th ü lle n eyl. a ç m a k . au la u sa l şiir İK ikm a, k o lla m a dilik
o rta y a s e r m e k e r a e h t e n eyl. (b irş e ş i lx lli e r l ı e b e n eyl, y ükselıııe-k, e r n s t h a f t sjl. cid d i
e n t k l e i d e n eyl. s o y m a k , b i r yolda) g ö n ıu 'k , say­ vükse'ltm e'k e n ı s t l i c h hlt. c id d i; c id d i
sıy ırm ak m ak , d ü ş ü n m e k E rh e b ııııg (i) a. y ü k seliş o la ra k
e n tla s s e ıı eyl, b u -a k m a k e r b a u l i c h s/l. y ü ee 'ltiri e r h e ile ıı eyl. a y d ın la tm a k E r ö r te r u n g (t) «. lariLşıııa
e n t l a u f e u eyl. k a ç m a k E rb a u u n g (i) «, y ıp ı; yük- E r i n n e r u n g (() «• a u ıın - e r r e g e n eyl. u y u u l ı n n a k ,
e n t l e e r e n eyl, Işo şa ltm ak se'lim e sa ıııa , a n ı u y ı n ı ı a k , y a r a ım a k ,
e n t n e h m e n eyl. a l m a k , e r b l i c k e n eyl, g ö / .i iy l e E r i ı ı ı ı y e (.m ito lo ji) Oç: e r r s ta r e n eyl. k atılaştın nak.
çekm e-k y a k a l a m a k , g ö rıııe -k ; U uırıçası s e r ıle ş tin n e k ,
e n t s a g e » eyl, y a d s ım a k g ö z ü n ü d ik m e 'k e r k e n n b a r sjl. ta n ın a b ilir E rs a tz (tu ) «. k arş ılık
e n t s c h e i d e n eyl. k a r a r e r h liih e n eyl. çiçekle nm e k e r k e n n e n eyl, b ilm e k. bil- E r s c h a f f e n s e i ı ı «. y a ra -
v e rm e k , ]x '|irle m e k E r b s c h a f t (1) n. k alıt gile'iunek tılım şlık , y a m tıln ıa
E n t s c h e i d e n d e «. b e l i r ­ E rh s iin d e (f) «. ilk g ü n a h E r k e n n t n is (L) « .b ilg i E r s c h a f f e r (m ) « .y a r a tıc ı
le y ic i o l a n ; b k z . e ın - E r d e (f) «. yer, t o p r a k ; E rk e n n tn is w e is e a. bilm e' e r s c h c iııe n eyl, g ö r ü n m e k
s i'lie id e ıı y ery ü zü kipi E r s c h e i n ı ı n g (f ) «. g ö ­
e n t s c h e i d e n d e bit. k e s in ­ E r d i c h tu n g (1) a. y a ra tı, e r k lû r e n eyl. a ç ık la m a k ; rü n g ü
likle, !x'lirl(.'\û'ibi|-yoî(tı y a p ın tı, u y d u rm a lx!( liı 11 ıe‘k. (uiayasüm lek e r s e l d i e / î e n eyl. a ç m a k
E n t s c h e id u n g (t) «. k a r a r e r f a h r e n eyl, d e u e y im le - E r k l â r u n g ( 0 « .a ç ık la m a , e r s c h ö p f e n eyl. tü k e tm e k ,
e n t s c h i e d e n sft. k e s i n , ıııe-k, y a ş a m a k ; b a ş ın a y o ru m , a ç ım la m a k u lla n ıp b itir m e k
b e lirle y ic i; b e lir g in , g e lm e k e r k l e e k l i c h bit. ö n e m l i e r s c h r e c k e n eyl, ü rk m e k,
v u rg u lu ; e r fa J tte sjl. d o lu ö lç ü d e , o k lu k ç a k o rk m a k
e n t s c h l a g e n eyl, k u r t u l ­ e r f a s s e n eyl, y a k a la m a k , e r l a u t e n ı eyl. a ç ık la m a k , e r s c h w e r n eyl, d a l ı a d a
m a k , b a ş ın d a n a tm a k , kav ram ak ; k av ram ak , d u r u l a ş t ı r m a k , a y d ın ­ g ü çle -şiin ıiek
b i r y a ııa a tm a k a n la m a k ; k a p s a m a k la tm a k e r s i n ı ı e n eyl, ( k u l a d a n )
e n t s e h l i e f i e n eyl, k a r a r E r f ın d e r (m ) a. b u l u c u E r l a ı ı t e r u n g ( i) «. a ç ık ­ u y d u rm ak
u n tu k , I i r kıuıu av.uıuak e r f m d e r i s c h sft. y a ra tıc ı, la m a , a y d ın la tm a , d u ­ e r s t r e c k e n eyl, u z a n m a k ,
E n ts c h lııfi (m ) a. k a r a r b ıılu ş ç u ru la ş tırm a u la ş m a k , v a r m a k
374 III* GEL METİNLERİ İÇİN ALMANCA-TÜRKÇE SÖZLÜK

e r te i le n tyL v e r m e k F a c ta tı. v e r i, o lg u f e r t i g sjl. h a z ır, la m a n ı, fo r tg e le ite t bk z. fo rt: ileri;


e r t r â u m e n eyL d ü ş le m e k , F a d e n (ııı) «. çiz g i; ip b ilm iş le ite n : g ü tm e k , yön-
im g e le m e k fa h ig sjl. y e te n e k li fe s t sjl. katı, dayanıklı. seri; le ııd in ııe k ;
e r t r i n k e n eyl. Ito ğ ııh ııa k fa h ig sjl. y e te n e k li; y apa- d e ğ iş m e / f o r t l a s s e n eyl. d ı ş a r d a
e r w a c h e n eyl. u y a n m a k Ijilir f e s t h a l t e n eyl. s a r ıl m a k , b ıra k m a k , d ü şm e k ,
e r w a c h s e n eyl. b ü y ü m e k , F â h ig k e it (O «. y e te n e k s ık ıc a tu tm a k a lla m a k
g e liş m e k , y e tiş m e k f a h r e ı ı l a s s e n eyl. b ı r a k ­ F e s tig k e it (f) « .s a ğ la m lık f o r t l e b e n eyl. y a ş a m ı n ı
E r w a c h s e n e (ıı) a. yetiş- m a k ; t e r k e l m e k , vaz- f e s ts e tz e n tyL s a p ta m a k sü rd ü rm e

4 E rwkin
â g ıın g (O (l- ird e tn e le .
gc-nm -k
fa k tisc h sjl. o lg u sal; bk. b ir
f e s t s t e h e n eyl. d a y a n ık lı
o lm a k , sa ğ la m o lm a k
f o r tm a e h e n eyl. ile r le m e k
f o r ts c h li e s t eyl. f o r t; d a h a
d üşünm e o lg u o la ra k ; f e s ts t e l l e n eyl. s a p ta m a k ; ö t e ; s e h l i e s e u ; ç ık a ı-
e r w â h n e n eyl. d e ğ in m e k , F a k t ö r (ııı) tı. e t m e n b ild ir m e k •saıııak
siy/, e t m e k F a k tıım ( ıı) «. o lg u F e u c h ü g k e i t (f) «. n e ıu f o r t s e h r e i t e u eyl. i l e r ­
E rvvâhnm ıg (t) « .d e ğ in m e F a il tı. d ü ş m e , b o z u lm a ; F e n e r ( u ) tı. a te ş le m e k
e r w e c k e n eyl. u y a ı ı ( d ı r ) - d u ru m F en ereb ru n st a ateş, yaııguı f o r t s e h r e i t e n eyl. i l e r l e ­
ıııa k f a lle ıı eyl. d ü ş m e k F ıg u r a tio n (f) «. lx * i!e u iş m ek
e r w e i s e n eyl. ta n ıtla m a k , f a ll e n eyl. d ü ş m e k , d e v ­ F ık tio ıı (i) a. y a n ıtı, k u r ­ F o r t s c h r i t t ( m ) a. i l e r ­
b e lg ille m e k ; g ö s te r- rilm e k , yıkılm ak g u , ım lıım ıa le m e
ııu -k fa ls c h sjl. yanlış f i n d e n eyl. b u lm a k f o r ts e tz e n tyL s ü r d ü r m e k ,
e r w e i t e m eyl. g e n iş le m e k , fâ ls c h lic h bil. y an lışlık la F m g e r (m ) tı. p a r m a k ile rle tm e k , ile ri g ö ­
g e n le ş m e k F a m ilie (I) tı. a ile f i n s t e r sjl. k a ra n lık tü r m e k
e r w e r b e n eyl. k a z a n m a k , f a n g e n tyL y a k a la m a k , e le F ın s t e m i s (f) n. k a r a n lık f o r tw â h r e ıı d bit. s ü r e k li,
eld i- e t m e k g e ç ir m e k ; fa ııg e n a n : F lâ c h e ([) a. yüzey s ü r e k li o la r a k , s ü rg it
e r w e r b e n eyl. k a z a n m a k , (b k z ) a u f a u g e n F le is c h (ıı) tı. et f ö r d e r n eyl. g e l i ş t ir m e k ,
e ld e e tm e k F a r b e (f) a. r e n k f lie h e n eyl. k a ç m a k ile rle tm e k
e r w i d e r n eyl. y a n ıtla m a k , F a r b e s to f f a. r e n k g e re c i flieB eıı eyl. a k m a k F o r d e r u n g (t) «. ile rle m e ,
k a rş ılık v e n ııe k F a r b s t o f f (ııı) «. r e n k F in c h (ııı) a. ile u ç g elişm e
e r w i e s e n sjl. ta n ıtla n m ış , g ereci F lu c h t ( 0 «. k aç ış fö n n l i c h sjl. b iç im s e l
ta n ıtlı F a r n k r â u t e r n tı. e ğ r e l - Fİ n id a a. a k ım F ra g e (f) «. s o r u
e r z a h l e n eyl. a n l a tm a k tio lıı F luB (m ) a. ırm a k fr a g e n eyl. s o rm a k
E r z â h l u n g ( f ) «. o y k iı, f a s s e ı ı eyl. a y r m ıs a n ıa k , F luB (m ) n. ırm a k ; a k tım F r e ie (ıı) « .a ç ı k lı a v a ; iııı
a n la tı a n l a m a k ; y a k a la m a k ; flü e h lig sjl. k a ç ıc ı, g e ç ic i F r e i e u ; bU. d ı ş a r ı d a ,
e r z e u g e n eyl. ü r e tm e k kapsam ak, flü ssig sjl. akıcı a ç ık h a v a d a
E r z e n g n is ( n ) a. üı ü n faB lich sjl. a n la şılır F liis s ig k e it (t) «. akım lık f r e i s p r e e h e n eyl. b a ğ ı ş ­
E r z i e h u n g ( f ) «. yetiş* F a s s ı ı n g (1) tı. t a k m a , F o lg e (f) tı. s o ıu ıç la m a k
ti n ıı e , eğ ilim k u r m a ; taslak , b iç im f o l g e n eyl. i z le m e k , d e n f r e m d a r t i g sjl. a y rış ık , ya­
E s e l (ııı) «. e şe k F a t a l i s m u s (ııı) «. y a z ­ d o ğ m a k , tü re m e k b a n c ı tü rd e n , tü rd e ş
e s s e n eyl. y e m e k gıcılık f o l g e n d e r m a B e n ilg. aş a ­ o lm a y a n
e tlic h e n sfl. b irk a ç F a ıılh e it ( 0 <t. te m b e llik ğ ıd a k i gibi F r e n d e (f) a. se v in ç
E tw a s ( n ) a. birşey f e h le n eyl. e k sik o lm a k f o lg e n ı eyt. çıkam am ak, b ir F r e u n d (m ) a. a r k a d a ş
e u c h ItU. siz e f e h l e r h a f t sjt. e k s ik , k u ­ varg ıy a u la ş m a k F r e u n d s c h a f t (f) a. a r k a ­
E u d a m o n i s m ı ı s «. m u t ­ s u rlu f o r d e n ı eyl. is le m e k daşlık
ç u lu k f e i e r n eyl. y ü c e l t m e k , F o r d e r u n g (f) a. isteııı F r e v e l ( m ) «. k ö t ü l ü k ,
e u r e bU. sizin o n u rla n d ırm a k F o r m (f) «. b iç iıu g ü n a lı
E v a n g e liu m ( n ) a. In c il F e ig h e it ( 0 «. k o rk a k lık f o r m a l sjl. biçim sel F r i e d e (m ) tı. b a r ış
e v i d e n t sfl. aç ık F e in d (ııı) «. d ü ş m a n F o n n a t i o n ( 0 tı. o lu ş u m fr is c h s/l. ta z e , y e n i, dinç,
e x a c te s sjl. sa ğ ın fe iııd lic h e bil. d ü ş m a n c a F o r m e l (f) a. f o r m ü l f r o m m sjl. d i n d a r , d in s e l
e x a k t e sjl. sa ğ ın fe in d s e lig b/l. d ü ş m a n c a f o r ın e ll sjl. b iç im s e l F r ö m m i g k e it (f) a. d iu -
E x c e l le n c e tı. ü s t ü n lü k F e l d (m ) tı. a la n f o r t bit. ileriy e , d a h a ö le tlarlık
E x p l i k a t i o n (O a. a ç ım ­ F e l d s p a t (ııı) a. fe ld s p a t F o r t b e s t i m m e u «. l o r t ; F r u c h t (I) «• ıııe y v a
la m a F e ls e n (ıı) a. kaya d a h a ö te ; h e s ü n u u e u : f r ü h e r bil. ö n c e k i , e s k i;
E x p o n e n t (m ) «. üs f e m sjl. u za k b e lirle m e k d a l ı a ö n c e , cla lıa e sk i,
E x p o s i t i o n (O «. a ç ı m ­ f e n ı e r bil. d a h a s ı, b m ıd a ıı f o r td a u e m eyl. s ü r d ü r m e k ö n c e d e n , ö n c e le ri
la m a lıa ş k a f o r t d a u e r n d bit. s ü r e k li f r ü h e s t e n sjl. e n e r k e n , et;
E x t e n s i o n (O tı. u z a m f e m e r e r bil. d a h a d a ö tesi o la ra k önceki
e x te n s iv s/l. ıızam lı (b k z , f e r u e r ) F o r tg a n g ( m ) a. ile rle y iş , F u r c h t (f) a. k o r k u
E x t r e m (ıı) <ı. u ç f e r n e r h i n bit. g e l e c e k te ; g id iş, s ü rü ş F u r c h t s a m k e it (f) «, k o r ­
b u r a d a ö le ; d a h a d a f o r t g e h e n eyl. a y r ılm a k , kaklık
F ö le l e r k e u n e k ; ile r le m e k , F u ri Ö ç T a n r ıç a s ı
F a c h w e rk ( n ) n. ç e rç e v e f e m s t e n sjl. e n u z a k sü rd ü rm e k , sü rm e k F n B (m ) a. a y a k
I-lEGEL METİNLERİ İÇİN M.MANCA-TÜRKÇK SÖ/.I Ü K 375

f ıü îe n eyl. b a ğ ım lı o lm a k , g e b ıa ıd e u sjt. Istğlı, z o rm ı- G e h â u s e ( u ) a. k ılıf, k asa G e m ü t ( u ) a. a n , r u h ,


dayanm ak ln , y ü k ü m lü g e h e i m sft. g i z l i ; ö z e l . y ü re k , lm y
F u t t e r (ıı) a. y iy e re k G e b u n d e n s e i n a. lm ğ - kişisel g e n a u sft. s a ğ ın , la m ; bil.
f ü g ü c h bit. y e r i n d e b i r la n m ıs h k ; k ö k : bkz. G e h e i m n is (tı) rı. giz s a ğ ı n o la r a k , ta m o la ­
b iç im d e , d o ğ ru olarak, b inden G e h e im n isv o lle n. gize m li ra k
linkli o la ra k g e b û h r e n bit. — e a it o l ­ o la n g e ııe ig t sjl. eğ ilim li
f ü h l b a r sjl. d u y u m s a n ır , m a k ,— e d ü ş m e k , — iıı g e h e n eyl. g itm e k G e n ia l it â t ( 0 deha
d u y u lu r, e l e g e lir, s o ­ h a k k ı o lm a k g e h ö r e n eyl. a i t o l m a k G e n ie ( ıı) a. d e h a

m ut G e d â c h t n i s (ıı) a. b e lle k g e h ö r ig sfl. ait; ııy g u ıı g e ı ı i e f i e n e.yl. y a r a r l a n ­


f iih le n eyl. d u y u m s a m a k G e d a ıık e (m ) « .d ü ş ü n c e G e is t (m ) a. litı; a n m a k , h a z a lm a k
f ü h r e n eyl. g ö t ü r m e k , g e d a n k e n a r m e sfi. d ü ş ü n ­ g e is ü g sjl. tin se l g e rn ıg sfl. y e te rli
y ö n e ltm e k , ö n d e r lik c e d e n y oksun G e iz (m ) a. p in tilik G e m ili (ııı) a. v a n ırla n m ı;
e tm e k g e d a n k e ı ı l o s sft. d ü ş ü n ­ g e l a n g e n eyl. u l a ş m a k , haz
F iille ( 0 a. d o lu lu k , 1x4- c e siz e rişm e k g e n ü g e n eyl. yete rli olm a k ,
lu k , varsıllık g e d a n k e n m â f iig e .yV.ıı d ü - g e lâ ıtfîg sft. s ık g ö r ü l e n , k a rş ıla m a k , d o y u rm a k
f u l l e n eyl. d o l d u r m a k ; SÜııeeye u y g u n alışık lık , ta m d ık g e n ü g e ııd sft. y e te rli
y ıık le m ck g e d e i h e n eyl. ç o ğ a lm a k , G e lâ u f ıg k e it ( 0 «• k o lay ­ G e o g n o s ie a. y e r b ilim i
f ü r c h t e n eyl. k o rk m a k gelişm ek, b üyüm ek lık, akıcılık g e o g r a p h is e h e sfl. c o ğ ra fi
f ü r e i n a n d e r ilg. b i r b i r i G e d ie g e n h e it (t) a. asillik, g e lb sjl. sarı g e o m e tr is e k sjl. g e o m e tr ik
iyin ö zlük, ö /se l d e ğ e r G e ld s t ü c k ( ıı) a. b o z u k g e r a d e sjl. m m ; d o ğ r u ; bil.
F û r s ic h b e s te h e n a. k e n d i g e d o p p e l t sfl. ç iftle n m iş , p ara d o s d o ğ r u , u u ıı o la r a k
iy in k a lın a , k e n d i lxışı- ç ifte g e le g e n sjl. y e rle ş m iş ; «)■ g e r a d e z ı ı bit. d o ğ r u d a n
ııa k a lm a G e d o p p e l t e s a. ç il'ıle n - gun d o ğ ru y a
F iir s ic h s e ie n d e n a. k e n d i ınis; ikili G e le g e n h e it (f) a. fırs a t, g e r a d lin ig sjl. d o ğ ru s a l
iç in v a r o la n g e e i g n e t s/l. u y g u n uygun d u ru m g e r a t e n eyl.. d ü ş m e k
F iirs ic h s e in a. k e n d i-iç iu - g e f â h rlic h sjl. te h lik e li g e le g e n tlic h bit. a r a d a bir, g e r e e h t sfl. h a k lı, d o ğ r u ,
varlık G e f â h r li c h k e i t ( 0 a. te h ­ r a s la u i ts a ! , o l u m s a l ; yasal
F ü r w a h r h a lte n n. g e rç e k - like z a m a n z a ın a ıı; y eri G e r e c h te n. tlo ğ rıı, h a k lı
s ay ıııa; { fv r tm h r . g e r ­ g e f â lle n eyl. b o s la n m a k geld ik çe g e r e c h t f e r t i g t sft. a k la n ­
d e k t e n ) ; l'ü m n b r -b n l- g e f a n g e n n e h m e n eyl. t u ­ g e le h rt sjl. bilgili m ış. h ak lı
teıı: k u s k u s u /, s a y m a , tu k la m a k , y a k a la m a k G e le h r ts e in a. bilg ililik G e r e c h ti g k e it (f) a. d o ğ ­
p ek in lik , kesin lik G e f ü h l ( ıı) n. d u y g u g e lin g e n eyl. b a ş a rm a k ru lu k , hak lılık
G e g e b e n s e in a. vcrilm islik g e lte ıı eyl. g e ç e r li o lm a k ; G e r e d e ( u ) n. k o n u ş m a ,
G g e g e n sjt. karsı s ü rü r lü k te o lm ak ; sayıl­ s ö y le n ti
G a n g (m ) n. g e ç e k , g id iş g e g e n e i n a n d e r bit. b i r ­ m ak g e r e i c h t e s g e r e i d u ilim
y o l u ,s ü r e ç b irin e karsı g e lte n d sjt. g e ç e rli, y ü rü r­ z tır K itre: b u o n u r u n u
g a n z sft. im ttin g e g e n s a t z l o s e n sfl. k a r ­ lü k te y ü k s e ltir
g â n z lic h bit. ta m , b ü t ü n ; şıtlıksız G e m â l d e ( n ) rı. r e s im , G e r i c h t ( n ) a. y arg ı; m a h ­
fa m o la ra k , b u u im iy le g e g e n s e id g .y î. karşılıklı ta b lo kem e
g a r bit. b ü t ü n ü y l e , k e s in ­ G e g en seitig k eit n. karşılılık g e m a ft sfl. u y g u n ; bit. — e g e r in g e sft. k ü ç ü k , ö n e m ­
likle, ta m ola ra k , h iç b ir G e g e n s ta n d (m ) a. n e s n e g ö re , —e uygun s iz , u f a k
b iç im d e g e g e n s tâ n d lic h sjt. n e s n e l o la ra k , ile u y u m iç in d e G e rin g fııg ig k e it a. ö n e m ­
g e b â r e n eyl. d o ğ u n n a k G e g e ııte il ( u ) a. k arşıt G e m â f ih e it ( 0 «• u y u m , sizlik
G e b â u d e (ıı) rı. y ap ı g e g e n i ib e r bit. k a rş ıt o la ­ u y g u n lu k g e r i n g s e h a t z e n eyl. k ü ­
g e b e n eyl. v e r m e k , s a ğ ­ ra k , yüz y ü ze g e m e in sft. o rta k la s a ; s ıra ­ çü m sem e k
la m a k , s u n m a k g e g e n iib e r s te h e n eyl. (b ir­ d a n , g e n e l, o l a ğ m g e r n bit. i s te y e r e k , d i l e ­
G e b ie t ( n ) fi. a l a n , b ö l g e b ir i n e ) k a r s ı d u r m a k G e m e i n d e (1) ıı. to p l u lu k y e r e k , s e v e sev e
G e b il d e (ıı) a. y.ıpı, o l u ­ g e g e n ü b e r s t e ll e n eyl. b i r ­ G e m e i ı ı h e i t (f ) rı. s ı r a ­ G e n ı c h (m ) n. k o k u
ş u m ; y a ra tı b iri k a r s ıs ın a k o y m a k d a n lık , k a b a lık , baya- g e s a ın t sjt. b ü t ü n , to p la m
G e b ir g e ( n ) « .d a ğ y i n e m G e g e n s v a r t ( t ) a. b u l u ­ j,nlık G e s a n g ( m ) rı. ş a rk ı, ez g i
g e b o r e n bit. d o ğ u ş t a n , n u ş ; ş im d ik i ( z a m a n ) g e m e b ıh in bit. g e n e llik le , G e s c h â f t (ıı) a. is
d o ğ a l o la ra k ; b k z. ge- g e g e n v v â rtig bit. b u g ü n , ç o ğ u n lu k la g e s c h e h e u eyl. o lm a k , y e r
b aren s im d i; b u lu n a n , v a r­ g e m e in s a m sft. o rta k a lm a k
G e b o t (n ) n. b u y ru k o la n , şim d ik i, y ü rü r­ G e m e i n s a m k e i t ( f ) a. G e s c h e i t h e i t (f) a. sa ğ -
g e b o t e n sjt. g e r e k l i , /.<>- lü k tek i o rta k lık g ö riilü lü k , bilgililik
n ıu lu G e h a h ( m ) n. iç e r ik ; iç G e m e i n s c h a f t (1) n . toj> - G e s c h i c h t e ( t) a. ta r ih
G e b r a u c h ( m ) «. k u l l a ­ değer lu lıık , o rta k lık , b irlik g e s c h ic h tlic h sjl. ta rih s e l
n ım ; b k z . b rn u ch m G e h a ltlo s a. içe rik siz G e m e in s in n ( m ) a. o r ta k G e s c h ic k (ıı) a. yazgı
g e b r o c h e n sjl. ay rık , k ın k . g e h a l tv o l l s t e g e h a llv o ll; k a m , sa ğ d u y u , o rta k G e s c h i e d e n s e i n rı. ay rıl-
b iik ü k ; b k z. fıre c h e ıı sjl. içerikli duyu ııiLsltk; b k z. scheiılen
376 H E G E L M ETİN LE R İ İÇ İN M .M A N C A -T Ü R K Ç E S Ö Z L Ü K

g e s e l l e n eyl. k a t ı l m a k , g e v v is s e r m a B e n b i r b a ­ G Ö tz e n d ıe n s t (m ) a. p u t ­ b a f te n eyl. y a p ış m a k
b a ğ d a ş m a k , e s l i k e t- k ım a , d e y im y e r iu - p e re s tlik b a lb sjl. y ı n ( ı n )
in e k devse G r a d (m ) a. d e r e c e H a lt (m ) «. d e s te k
G e s e lls c h a ft (l) a. to p lu m G evviB heit (I) «• p e k iıılik G r a m m a tik (l) «. dilbilgisi h a lte n eyl. tın m a k ; (birşeyi
G e s e t z ( u ) a. y asa G e w o h n h e i t (f ) a. a lış ­ g r a n d i o s e n s jl. b ü y ü k , s ö y le ya d a İk iy le ) d ü ­
G e s e t z g e b e r (m ) «. yıısa- k ın lık g ö rk e m li, m u h te ş e m şü n m e k , say m ak , g ö r­
m açı g e v v o r f e n b k z . v v e rie ıı; G r a n i t (m ) «. g ra n it m ek; kapsam ak; d u r­
G e s e tz m â B ig k e it a. yasal­ i i b e r d e n H a u f e n w.: g r a u s e n sjl. ü r k ü t ü c ü d u rm a k ; s ü r m e k
lık . y asa y a u y g u n lu k eyl. d e v i r m e k , a lt üst. G r a v i ta t io n (T) «. ç e k im h a ltlo s sjl. deste ksiz, te m e l­
G e s i c h t s p u n k t ( m ) a. e tm e k g r e if e n eyl. k a v ra m a k s iz , g ü e u l i k s i z , d a y a ­
h ık ı? ayısı g ev v ö h ııen eyl. a lış m a k G r e is (m ) « .y a s l ı a d a m nıksız.
C ^ s u in t u ı g (f) a. tu tu m ; g ew ö h ıılich bU. g e n e llik le , G r e n z e (T) «. s ın ır H a l t l o s i g k e i t a. d e s t e k -
k a l a y a p ıs ı, g ö r ü ş , y at­ alış ıld ığ ı g ib i, g e le n e k ­ g ro B sjl. b ü y ü k ; y ü k se k siz.lik, d a y a n ı k s ı z lı k ,
kınlık sel o la ra k ; s ıra d a n , G rÖ B e (T) «. b ü y ü k lü k ; tem elsizlik
g e s p a n n t sjl. g e r g in o rta la m a , g e n e l. K ıy ığ ı y ü kseklik H a ıı d (!) «. el
G e s p r â c h (ıı) a. söyle$i G ip s (m ) (i. a lç ı G r u b e (T) «. ç u k u r h a n d e l n eyl. e y le m d e b u ­
G e ş ta lt (Q a. sek il g la n z e n sfl. p a r la k G n u ı d (m ) «. / e m i n lu n m a k , d a v ra n m a k ; A,
g e s ta ltlo s e sjl. içe rik siz G la u b e (m ) n. iııa ııç G r u n d b e g r i f f «. t e m e l ru m ya d a über. ilg ili
G e s t a l t u n g (f) «. ş e k i l ­ g la u b e n eyl. i n a n m a k k av ram o lm a k ; es hnude.U sich
le n m e , o lu ş u m ; sek il G la u b e n s le b re (l) a. G r u n d b e s tiın m u n g a. um: s o l u n s u d u r k i
g e s t a t t e n eyl. iz in v e rm e k ; i n a n ç ö ğ r e tis i, d in s e l le ıııo l-b elirleııim h a n d g r e i f l i c h «. e l e g e lir,
lıo sg ö m ıe k ö ğ re ti G r u n d f o r ı n «. te m e l İli­ e lle t u tu la b ilir
G e s t i m ( ıı) a. yıldı/, gLaııbige sft. in a n a n , inançlı ç'im h a n d h a b e n eyl. k u l l a n ­
g e s u n d sjl. s a ğ la m G lâ u b ig e r (m ) « .a la c a k lı G r ım d k r a f t a. te m e l ku v ­ m a k , is le tm e k , u y g u la-
g e t r e u sfl. b a ğ lı, g ü v e n ilir g le ic h sjl. ö z d e ş , e şit, lx ‘iı- v et ıııa k
g e t r i i b t sft. b u l a n ı k , b u ­ z.er G r u n d la g e (f) «. te m e l H a n cU ıın g (V) a. ey le m
l u tlu g le ic h b e d e u te n d sjl. e ş a n ­ G r u n d m a ıig e l «. te m e l H a u d l u u g s v v e is e ( t ) n.
g e ü b t sjl. İK -cerikli, d e n e ­ lam lı, es iııılem li eksiklik d a v ra n ış b iç im i, ey le m
yim li, ulıskııı; b k z . itimi g l e i c h b l e ib e n d sft. ö z d e ş G r u n d s a t z (m ) «. te m e l b içim i
G e ü b th e i t ( 0 «. b e c e ri k a la n ö n e r m e , ilke h a n g e n eyl, a s ılm a k , K ığ lı
G ew âhr (0 a. g ü v e n c e ; g le ic h e rv v e is e bil. b e n z e r G r u n d s tiic k (n ) «. to|>rak o lm a k ; b k z . z ııs a m -
g ü v e n lik o la ra k p a rç a sı m e ı ılıa n g e ıı: b ir a r a y a
g e w â h r e ı ı eyl. s u n m a k , g le ic h f a lls bit. In u ız e r o la ­ G r u n d t a u s c b u u g a. t e ­ K ığ h o lm a k , b a ğ ın tılı
v e r m e k , s a ğ la m a k rak m e l a ld a n ış o lm a k : a b l ı a n g e n voıı:
G e w a lt (f) a. g ü ç ; y e tk e ; g le ic h g ü ltig sjl. ilgisiz G r u n d to n (m ) «. u n a to n K ığ ın ılı o lm a k
d e n e l im ; zo r, ş i d d e t G le ic h h e it <l eşitlik , ö z d e ş ­ G r u p p i e r u n g (T) a. k ü ­ h a r m l o s sft. z a ra rs ız
g ev v altsam bU. z o ra k i lik , İK 'tızerlik m e le ş m e H a r m o n ie (C) a. u y u m
g e w â rtig sjl. lx*kleyeıı g le ic h s a ın bğl. b i r b a k ım a g riiıı sjl. ycv>il h a r m o n i s c h sft. u y u m lu
G e w e b e ( n ) a. d o k u ; d o ­ g le ic h s e tz e n eyl. e ş itle m e k g r ü n d e n eyl. t e m e l l e n ­ h a r t sft. k a tı, s e r t; g ü ç
kum a g leich v v o h l bğl. g e n e d e , d irm e k H â r t e «. g ü ç lü k ; s e n l i k
G e w e h r ( u ) «. s ila lı b u n u n l a b irlik te g r ü n d lic h sjl. tam , sağ lam , h a r th ö r i g sjl. g ü ç iş itir
g e w e s e n s e i ı ı ( y a r d ım c ı g le ic h z e itig sjl. es za m an lı, d erili; kapsam lı; kö k ten h a r tn a c k ig sjl. d ik k a ta lı
e y le m ) zam andas, çağdaş G u n s t ( l ) «. k a y r a , k a ­ H a r ü ı â c k i g k e it (T) a. di-
G e w i c h t ( ıı) «. a ğ ı r l ı k , G lic d (ti) «. ö rg e n ; ek le m ; y ırm a ; y a n d a ş lık , kbaslılık
t a r t ı ; (uğr.) ö ııe m te rim , h a lk a G u t (ıı) «. iyi H a u f e n (ııı) a. y ığ ın ; d e ­
g e w ie s e n v o u d e r H a m i G lim m e r (m ) «. m ik a g u t sfl. iyi vim : ü b e r d e n I I . \\e r -
g .: eyl. y a d s ım a k G lü c k (ıı) a. ta lih G u t d ü n k e ı i (ıı) «. g ö rü ş , Teıı: a l t ü s t e t m e k
G e w in ıı ( m ) a. k a z a n ç g liic k ljc h sjl. s a m lı, ta lih li d e ğ e r le n d ir m e h a u f e n eyl, y ığ m a k , b ir ik ­
g ev v in n e n eyl. k a z a n m a k , G lü c k s e lig k e it (f) « .m u t ­ g ü ltig sfl. g e ç e r li, y ü r ü r ­ tirm e k
e ld e e tm e k lu lu k lü k le h â u f ig bit. sık s ık , y in e le ­
g ev v in n e n eyl. k a z a n m a k ; G n a d e (Q a. k a y ra G ü ltig k e it (f) «. g e ç e rlik y e re k , ç o ğ u n lu k la ,
e ld e e tm e k G o ld (u ) «. a ltın g ü ııs tig sjl. k a y n ı n , y a n ­ H a u p t a r t e n a. a n a t ü r
G e v v in n u n g (f ) «. k a z a ­ G o t t (m ) «. T a n r ı d a ş , d e s te k le y e n H a u p ti ı ı h a l t e s a. b a ş lıc a
n ım g o t d o s sfl. ta n rıs ız G ü te ( i) es. iyilik içe rik
gevviB sjl. p e k in g ö ıın e n eyl. iz in v e r m e k g iitig sjl. isi, iyiliksever H a u p t i n t e r e s s e ( ıı) «.
gevvisse bil. lx lli, kuskusuz; G ö tte rg e s ta lte n (1) «. a n a ilgi
h iç k u s k u s u z , T anrı şek illeri H H a u p tm a n g e l (m ) « .a n a
G e vvissen (ıı) a. d n y u ııç g ö ttlic h e sfl. ta n rıs a l H a a r (ıı) saç eksiklik, b aşlıca eksiklik
G e v v is s e n s ra t a. d u y ın ıç G ö t t l ic h k e i t (f) «. t a n r ı ­ h a b e n y. eyl. iv e o lm a k ; H a u p t s a c h e (1) «. a n a
ö ğ ü d iı sallık H a b s u c h t (l) «• lıırs n o k ta
IIEC EL METİNLERİ İÇİN ALMANCA-TÜRKÇE SÖ7XÜK 377

h a u p ts â c h lic h sft. U ış lu u , H e r a l d i k ( 0 a. l ıe r a ld r i. h e r r ü h r e ı ı eyl. k ö k e n a l­ h i e r a u s bit. b u r a d a n , b u


cni ö n e m l i , ö z s e l; bit. h a n e d a n a rm a c ılığ ı m a k , tü r e m e k y ü zd e n , b u n u n la
ö z s e 1 o la r a k , b a ş lıc a h e r a n t r i t e n eyl. y ak la şm a k h e r s ta m m e n eyl tü re m e k , h i e r b e i bit. ljö y le ltk le , Inı-
H a u p t s a t z (ııı) a . a n a h e r a ııs bU. clışarıva, d ış a rı g e lm e k , k ö k e n a lm a k ı ıı ı y a p m a k la , b u 1sığ ın ­
ö n e r in e , tem el ö n e r m e d o ğ ru h e r s t e l l e n eyl. k o y m a k ; tı d a , b u s ır a d a , b u d u ­
H a u p t s e i t a. b a ş lıc a y an , h e r a u s b i l d e ı ı eyl. ( b i r - k u r m a k ; o rta y ,ı ç ık a r­ ru m d a
a n a y an ş e y d e ıı) o n a y a ç ık ­ m a k , ü r e tm e k h i e r d u r c h bit. b u y o lla ,
H a u p ts i ı ı n a. a n a n o k la , m ak , g elişm ek h e r tıın bit. ç e v re d e b u n u n l a , b ö y le lik le
a n a a n la m h e r a u s b r i ı ı g e n eyl. o n a y ı h e r u m s p a z i e r e n eyl. b e ­ h i e r f i ı r /7g. b ı m ıı u iç in ,
H a u p ts p h â r e a. a n a a la n ç ık a rm a k , ü r e im e k n i m : ç e v re d e ; s p a z ie - b u n u n y e r in e
H a u p t s t u f e n a. l l a u p t : h e r a ııs f in d e n eyl. b u lm a k , r e u : g e z in m e k h i e r h e r b/t. b u ra y a , b u n a
a n a ; S in le : lra s a m a k o rta y a ç ı k a n n a k h e r u m t r e i b e n eyl. d o la n ıp h i e r h i n bit. b u ra y a , b u n a
H a u p tw ir k ıu ıg a. k ış lıc a H e r a u s g a b e (I) a. yayım d u rm ak h i e r i n bil. b u r a d a , b u n d a
e tk i, a n a e tk i heraıısgeben eyl. geri verm ek h e r u m w e r f e n eyl. a tm a k , h i e r m i t bit. b ö y l e l i k l e ,
H a u p tz ü g e a. a n a ç iz g ile r h e r a u s g e h e n eyl. o r t a y a a tılm a k b u n u n la , b n u m ı ü ze­
H a u s ( ıı) a. ev ; v o n II . çık m ak , o n a y a koym ak h e r u n t e r f a l l e n eyl. a ş a ğ ı r i n e , ))iı y ü z d e n
a ııs : e n h a ş ım la ıı. te - h e r a u s h e b e n eyl. k a l d ı r ­ düşm ek h i e m a c h i/g. b u u ı u ı ü z e ­
in e k le n m a k , y ü k s e ltm e k ; ö n e h e r u n te r k o m m e n eyl. aşa­ rin e , b u n a g ö re
H a u s b e d a r f (m ) a. g ü n ­ ç ık a n n a k , o n a y a çık a r­ ğ ı in m e k ; b o z u lm a k , h i e r n â c h s t bil. b u n d a n
l ü k g e r e k s in im le r , ev m ak k ö tü le ş ı ı ı ı k , ç ö k m e k so n ra
g e re k s in im le ri h e r a ı ı s k la u b e n eyl. a y ık ­ h e r ü b e r bit. b u y aııa, b u ­ h i e r i ı b e r bit. b u n u n ü z e ­
H a u t ( 0 fi. d e r i, z a r lam ak ra y ı rin e
H e b e l (m ) a. k a ld ıra ç h e r a ı ı s k o ı n m e n eyl. o r ­ h e r iib e r g e h e n eyl. b u ra y a , h ie rv o n bit. b u r a d a n ,
h e b e n eyl. y ü k s e l t m e k ; tay a g e lm e k , ç ık m a k , b u y a n a g itm e k bundan
b k z . a n l l ı e b e ıı o rta y a ç ık m a k h e r i i b e r t r e t e n eyt. g e ç ­ h ie r z tı bit. b u n a , b u ra y a
H e e r f i i h r e r ( m ) a. b aş- h e r a u s ııe h m e u eyl. a lm a k , m e k ; h e r ii b e r : b u ya­ H i l f e (I) a. y a r d ım , ç a r e
k n n m ia n çekm ek, koparm ak n a ; tvı-U'ir. y ü r ü m e k , H ilC sz eıtv v o rt a. y a r d ım c ı
h e f t e n eyl. b a ğ la m a k h e r a u s s e t z e n eyl. o r ta v a çıkm ak ey le m s ö z c ü ğ ü
h e i d n i s c h sfl. p ıı tp e r e s ı kovm ak h e r v o r b r i n g e n eyl. o rta y a H i ı n ı n e l (m ) « .g ö k
h e i l e n eyl. iy ile ş tirm e k h e r a u s t r e t e n eyl. ç ık m a k ; ç ık a rm a k ; ü r e tm e k , H i m ı n e l s k ö r p e r a. g ö k
h e ilig e n sft. k u tsal d ış a rı ç ık m a k , s a p m a k d o ğ u r m a k , y a r a tm a k cLsnıi
h e i l s a m sfl. i y i le ş ti r ic i, h e r b e i b r i n g e n eyl. s a ğ la ­ h e r v o r g e h e n eyl. o r t a y a h iın ın lis c h sft. g ö k sel
s a ğ a lım , )a ra r)ı m ak; (b ira y a ) g e tin n e k çık m ak h i n bit. o ra y a , u z a ğ a
H e il s a ı n k e it a. s a ğ lığ a ya­ h e r b e i f ü h r e n eyl. o rta y a h e rv o rh e b e n eyl. ö n e h in a ııs bit, b u r,ııla ıı, ılışa-
rarlık ç ı k a r m a k , s a ğ la m a k ; ç ık a rm a k , g ö z ö ııü tıe n y a , ileriy e
h e i m g e g e b e n eyl. (b e iııı- g ö tü rm e k s e r m e k ; v u rg u la m a k h 'm a n s g e h e n eyl. \ e r k e t -
zalıleıı: re ta lia te ) ö d e l- h e r b e i s e h a f f e n eyl. b u ­ h e r v o r s e h a f f e n eyl o rta y a m e k , g itm e k ; h . ü I h t .
ıııek, karşılığını v en n ek ra y a g e t i n n e k , t a ş ı ­ ç ık a rm a k , y a ra tm a k g e ç m e k , aşm a k ;
h e im is c h sft. d o ğ a l, y erel m a k ; sa ğ la m a k h e r v o r t r e t e n eyl. o r t a v a h i n a u s k o m m e n eyl. (ılıştı­
H e i r a t (1) tu evlilik H e r d e (n ) a. o c a k ; l ı r u ı çık m ak n ) ç ık m a k , ö te s in e
h e iB e n eyl. d e m e k ; d e m e k H e rd e n k e n II iıı- u ııd h e r v o r tu n eyl. ö n e ç ık m a k geçm ek
is te m e k ; b u y u rm a k ; 1 li rd e n k e n : a. ileri geri H e r z (u ) a. y ü re k h i n a u s l â u f e n eyl. s o n u ç ­
a d la n d ır m a k d ü şünm e h e r z â h l e ı ı eyl. s a y m a k , la n m a k , v a r m a k
h e j f e n eyl. y ı r d ı m e iıııe k ; iı e r k o ı n m e ı ı eyl. b u r a l ı s ıra la m a k h i ı ta u s r e i c h e n eyl. u z a n ­
yararlı o lm a k g e lm e k ; y ak la şm a k H e u c h e l e i ( 0 a. ik i y ü z­ m a k , g e n iş le m e k
h e ll sft. aç ık , jia rla k H e r k ı m f t ( l) a. k ö k e n , lü lü k h iııa u s s c h ic k e n eyl. ö te y e
H e Ü ig k e it (I) a. p arla k lık , k<ik h e u t e bit. b u g ü n göı wk ım ck , ö n yeğim n k
ışık yeğinliği h e r n e h m e » eyl. a l m a k , h e ı ı t i g bit. b u g ü n , b u - h in a ııs s c h r e ite n eyl ö tey e
h e m m e n eyl. d u r d u r m a k , çık a rm ak giu u in , şim diki, m <xlcm ile rle m e k
e n g e lle m e k H e r o s (m ) ıı. k a h r a m a n h e u t i g e n t a g s bit. b u g ü n , h i n a u s s e t z e n eyl. d ı ş ın a
H e m m u n g (Q a. eng<‘l H e r r (m ) a. i l e n d i b u g ü n le rd e a tm a k
h e r bit. b u r a d a , b u ra y a H e rrlic lık e it (l) <u gö rk e m h c u t z u t a g e bit. b u g ü n , h i n a u s t r e i b e n eyl. d ış a rı
h e r a b bit. a ş a ğ ıy a ; b k z . H e r r s c h a f t (1) n. e g e m e n ­ b u g ü n le rd e , g ü n ü ­ s ü r m e k , d ış a itm e k
lıe ra b s e tz e ıı, h e ıa b - lik , g ü ç , y etk e m üzde h in a u s w e is e n eyl. h i u a u s :
z u z ie h e u h e r r s c h e ı ı eyl. e g e m e n h i e r bit, b u r a d a ö te ; \v e ise n : g ö s t e r ­
h e r a b s e t z e n eyl. i n d i r ­ o lm a k , d e n e tle m e k ; h ie r a n bü. b u n u n ü z e rin i', m ek
ge m e k y ü r ü r lü k le o lm a k b u n o k ta d a , b u n u n la H in b lic k in (y a d a i ı ı ı ) U-
h e r a b z u z i e h e ı ı eyl. i n d i r ­ H e r r s c h s u c h t (f) a. g ü ç h i e r a u f bit. b u u u u ü z e ­ a u t : ilg. a ç ıs ın d a n , ile
m e k ( l ı e r a b : a ş a ğ ı; t u tk u s u , y ö n e tim tu t­ rin e , b u n d a , b u n d a n ilgili o la ra k
z ie lıe n : ç e k m e k ) kusu s o n r a , s ın ır a h i ı ıd e ı ıt e n eyl. i m le m e k
378 I IEGEL METİNLERİ İÇİN ALMANCA-TÜRKÇE SÖZLÜK

h i n d u r c h bU. b o y u n c a ; H o c h m u t (m ) n. k e n d i n i I n k o n s e q ıı e n z ( 0 a. tıı- i n h a l t s v o l l s jt. ö n e m l i ,


s ıra s ın d a lx ğ e n ııı islik. kilxr, g u n tr taiM zhk a n la m lı; içerikli
h i n d u r c h g e h e ı ı eyl. i ç i n ­ H o f (m ) a. saray I n n e r e (n ) a. iç i n h â r i e r e n eyl. ilin tili o l­
d e n g e ç m e k , y ay ılm a k H o f d a m e (f ) <ı. h a n ı m - I n n e r lic h k e it n. içsellik m ak
h i n e i u b r i n g t e y i l ı iııe ü ı: e le n d i In - s ic h -b e r u h e n s a. k e n d i i n h â r i e r t sfl. ilin tili
içeri; 1ıritıg e n : g c tin ı lek h o f f â r t i g sft. k ib irli, k e n ­ iç in d e k a la n in n e bU. iç e r d e
h in g e g e n ilg. ö t e y .u ıd a n ; d in i l x ‘ğ e ıım is I n - s i c h - g e h e n a. k e n d i iıın e r sjl. iç
te rs in e ; b u n a k a rs ı h o f f e n eyl. u m n d e ü ı ı e k iç in e g id e n i n ı ıe r h a l b b/t. i ç e r s i n d e ,
h iııg e h e n es m a g h.: sjl. g e­ H o f f m ı n g ( f ) a. tım tıt, In - s ic h -s e in a. k e n d i iç in ­ İç e ts in e
d eb ilir, g e ç e rli o la b ilir lx -k le u ü d e o lm a ; k e u ıli-iç iu - im ıe rlic h sjl. içsel; bit. içsel
h in lâ n g lic h sjl. y ele ri i H o f k a v a l i e r (m ) a. b e y ­ v.ırlık o la ra k
h i n r e i c h e n eyl. e r iş m e k , efen d i I n s t i n k t (m ) tı. iç g ü d ü i n n e r s t sft. e n iç
u la ş m a k h o h l sjt. k o f I n s t r ı ı m e n t (ıı) a. a le t i n n e w o h n e n eyl. ı r a s a l ı
H i n s i c h t iıı d i e s e r II .: bğl. h o le n eyl. a lıp g e tir m e k I n t e l l i g e n z (f) a. A n lık , o lm a k , ö z ü ı ı l ü o l m a k
b u b a k ım d a n H o lz (ıı) a. la lıta A n lak i n n e w o h n e n sfl. ö z ü ıılü ,
h in s ic h d ic h ilg. a ç ıs ın d a n ; h ö c h s t sjl. e n y ü k sek , e n I u t e n s i o n a. y e ğ in lik ilintili
ile ilgili o la ra k iist; e n ç o k I n t e u s i t a t (f) a. y e ğ in lik i n n ig sft. iç te n
h i n s t e l l e n eyl. k o y m a k , h ö h e r sft. d a h a y ü k s e k ; I n t e n t i o n e n (l) a. n iy et in s b e s o n d e r e bU. ö z e llik le
y e r le ş tir m e k bkz. h o c h I n t e r e s s e (u ) a. ilgi i n s o f e m bit. ... o ld u k ç a
H i n t a n s e t z u n g a. g ö z a rd ı h ö re n eyl. d u y m a k , işitm e k I r o n i e (I) n. iro n i in s tin k ta r tig sjl. iç g ü d ü s e l
e lin e H u ı ı d (m ) a. k ö p e k I r r e g n l a r i ta t ( 0 <u d ü z e n ­ i ı ı t e g r i e r e n eyl. b ü t ü n ­
h i n t e n b/i. a r k a d a , g e r id e h ı ı n d e r t sft. yüz sizlik leşm ek
h i n l e r bit. a r k a d a n , s o n ­ h ü b e n bit. b u y a tıd a I r r i t a b i l i t a t (1) n. irk tîe - iııte lle k tu e ll sft. a n lık s a ).
ra d an H ü l l e ( 0 a. ö r iii b ilirlik , ııy an lab iliıiik dü şü n sel
H i n t e r g n u ı d ( m ) a at ka- h ü t e n eyl. d ik k a t e tm e k , I r r t u m (m ) « .y a n lış lık in te n s iv e sfl. y eğ in
la s a r u y a n ık o lm a k i d i ndl. lx-n in t e r e s s a ı ıt sjl. ilg in ç
h iııte r h e r b/t. a r k a d a , a r k a ­ H y m ıı (f) a. ila h i ı d e a l i s i e r e ı ı eylem, id e a l- i n t e r e s s i e r e n eyl. ilg ile n ­
dan h y p o t a s i e r e n e.yl. tö z s e l- le s tin n e k m ek
H i u u n d h e r g e h e n a. ile ri l e s tin ııe k id e a lis tis c h id e a lis t, id e a - in tııitiv e n sfl. s ez g ise l
g e n g itm e H y p o t h e s e (1) tı. ö u s a v li.stik iııv o h ie re n eyl. ilgili olm ak ,
h i n i i b e r b/t. o r a n ı , o y a n a h y p o t h e t i s c h s fl. v a r s a ­ id e e l sjl. ideal k a rışm a k
h i n ü b e r g e h e n e.yl. g e d ip yım lı i d e n t i f ı z i e r e n eyl. ö z d e ş ­ i n w i e f e r n sjt. h a n g i d ü ­
g iin ıe k le ş tirm e k z eye d e k
h i ı ı v e g bil. u z a ğ a I i d e n t i s c h sft. ö zıles io n i s e h e n sfl. Iy o ııy alı
h in v v e g fa lle n eyl. y itm e k , l e h ( n ) ndl. b e n i g n o r i e r e n eyl. g ö z a r d ı ir g e n d sft. h e r h a n g i b i r
u /a k la s m a k i d e a l (n ) a. id e a l e tm e k irg e n d w ie bit. h e r h a n g i b ir
h i n n e g l a s s e n eyl. u znklas- I d e a l i s i e r e ı ı a. i d e a ll e ş - i h r e r s e i t s bit. o n u n y a­ y o ld a , h e r n a s ıls a
iırn ıa k , b i r y a n a b ıra k ­ lin ııe n ın d a n i r r a tio n a l sjl. tısdışı
m ak Id e alism ııs (ııı) tu idealizm im m a n e n t sfl. iç k in irrig e rw e is e bit. yan lışlık la
h i n w e g r â u m e n eyl. u z a k ­ I d e a l i tâ t ( 0 ‘u id e a llik im r n e r bit. h e r z a m a n i s o lie r e n eyl. y a lıtm a k
la ş tır m a k , s ü p ü r m e k I d e e (t) a. Id e a im m e rh in /iği. b u n a kavsuı, is t div
h im v e is e n eyl. g ö s ıe m ıe k , I d e e ile n a. id e e l, ıli’ı süusel g e n e d e , g e rç i
1x1 im ı ıek, dikkat, ç ık ı ı ıık I d e n ti s c h s e t z e n a. ö zd e s- i m p e r a tiv e a. b u y u ru j
lıin z u bit. e k o la ra k , b u n u n J e (sü r)m e i m p o n ie r e n s/l. etk iley ici, ja evet
y a n ın d a I d e n t i t â t (f) a. ö z d e ş lik ç a rp ıc ı J a h r ( n ) a. yıl
h i n z u f i i g c n eyl. e k le m e k I n b e g r i f f (ııı) n. to p la m , i n a d a q ıı a t sft. y e te rs iz J a h r h ım d e r ts (ıı) a. yüzyıl
h in z u tu ıı «y/. e k le m e k özel i n d e m bğl. ç ü n k ü , b u n ­ J a h r ta u s e ııd e (u ) a. b iuyıl
H i m g e s p i n s t ( ıı) tt. k u ­ I ı ı d e r n. H in tli; H i n d u d an , su n d an je d e sjl. h e r b ir
r u m u , u y d u rm a , d ü ş­ I n d if f e r e n z (f) tu ilgisizlik; i n d e s bğl. b u a r a d a ; b u ­ je d e n f a lls bil. l ı e r d u r u m ­
lem a \rım s iz h k n u n la b irlik te , g e n e d e d a, h e r zam an
H i s t o r i e (I ) tı. ta rih I n d iv id u a litâ t (1) a. b irey ­ i n d i f f e r e n t sjl. ilgisiz j e d e r m a n n tıd). h e r h a n g i
H i s t o r i k e r (ııı) a. ta rih ç i sellik in d i r e k t e n sfl. d olaylı biri
h is to r is c h sjl. ta rih s e l I n d iv id u ıu n (ıı) a. b ire y in d iv id u e ll sjt. b irey se l je d e s m a l bU. I ı e r k e z , h e r
h o b b k z . lıclx*ıı; lıe rv o r - I n d u k t i o n (f ) «. t ü ı ıı e - i n e i n a n d e r b/t. b i r b i r i iç i­ se fe rin d e , h e r za m an
lıe b e n v.ırıııı n i' j e d o c h bğl. g e n e d e
h o c h sjl. y ü k s e k ; s o y lu ; I n h a lt (m ) a. iç i rik i n f i n i tı u n sjl. s o n s u z j e h e r v o n j e lıe r : b/l. tü ııı
yü ce ; ö n e m l i In h a ltlo s ig k e it (1) n. içerik- i n f ı z i e r e n eyl. b u la ş m a k ; z a m a n la rd a , e s k id e n
h o c h g e b i ld e t e n eyl. h o c h : sizlik b u la ş tırm a k b u yana
y ü k s e k ; b i l d e ı ı : g e liş ­ I n k o m m e n s u r a b i li t â t (1) i n h a l ü o s s j l içe rik siz je m a ııd tull. b iri, h e r h a n g i
m ek a. e s ö lç ü m s ü z lü k in h a lts lo s sjl. içe rik siz b iri
I-IEGEL METİNLERİ İÇİN M .MANCA-TÜRKÇE SÖZLÜK 379

je n e adi, o , o n l a r K in d (ıı) a. ç o e u k k o ıı s t n ü e r e n eyl. k u rm a k , K r tu n m e (f) «. e ğ r i çizgi


j e ı ı s e i t i g bil. ö l e y a n d a , k in d is e h e sjl. ç o c u k ç a t a s a r l a m a k , y a p ıla y - K u h (ıı) «. in e k
ö le dünyasal k i n d lic h e sjl. ç o c u k s u t ın n a k k ııh n sjl. y ü re k li. k o rk u s u z
J e ııs e its ( ıı) a. ö l e d ü n y a K irc h e ( 0 a. kilise K o n s t r u k t i o n (Q «. y.ıpı- K ıd tu s (m ) «. k ü lt
je ııs e its bil. ö l e y a n d a , ö le K irc h e n v a te r (m ) « .k ilis e la s tın ııa ; çizim k ıu ıd sjl. b ilin e n , ta n ın a n ;
dünyada babası k o n t i m ı i e r e n eyl. s ü r d ü r ­ k u n d g c b e n : bit. b i l ­
je tz ig bU. ş im d ik i, y ü r ü r ­ K la g e ( 0 «. y a k ın m a m ek d irm e k , g ö s te rm e k ,
lü k te k i k la g e n eyl ş a k ın m a k k o n tin u ie r lic h bU. s ü re k li o r ta y a s e r m e k
J e tz t «. s iıu d i ld a r sjl. a ç ık , d u r u , p a r la k o la ra k k u n d g e b e n eyl b ild ir m e k ,
j e tz t bil. s im d i K l a r h e i t (1") a. d u r u l u k , K o n t i n u i tâ t ( t) «. s ü r e k ­ d u y u r m a k , o r ta y a s ü r ­
J o u r n a l ( n ) a. g a z e t e ; açıklık lilik m e k ; k e n d i n i geist e r ­
d e rg i K la s s e (I) a. s ın ıl K o n t r a k t i o n (Q «. k a ­ m e k , b ild ir m e k
J u d e ( m ) a. Y a h u d i k la s s ifız ie r e n eyl s ım lla n - sılm a K u n s t (Q «. s a n a t
J u g e n d ( 0 «- g e n ç ; ge n ç lik d ın ııa k k o n t r â r sft. a y k ırı, k arşıt K u n s t p r o d u k t «. s a n a t
J u g e n d b i l d u n g a. g e n ç ­ k la u b e n eyl. s e ç m e k , aşık - k o o r d i n i e r e n eyl, e s g ü - ü r i i ı ıü
liğ in eğ itim i la m a k d ü tııle m e k K u n s t s c h ö n e n «. s a n a t
J u lie a. T e m m u z K la u e lırn a k K o p f (m ) «. k afa g ü ze lliğ i
J u r i s p r u d e n z (O ıı. tü z e K lc id ıın g ( 0 «. giysi K o p a la ( 0 «. k o şaç K u n s tv v e r k (ıı) «. s a n a l
bilim i k le in sjl. k ü ç ü k K o r k b a u m «. m a ı u a r m e ­ y a p ıtı
J u r i s t (m ) n. t ü / e e i k l e i n l i r h e sft, d e ğ e r s i z , şesi K u p f e r (ıı) «. b a k ır
jû d isc h e sfl. İb ra n i. Y ahudi s ı r a d a n , ö n e m s iz K o r r e k t i o n «. d ü z e l tm e K u r io s i t â t (l) « .m e r a k
K lim a (ıı) «. iklim k o r r e s p o n d i e r e n eyl, k a r ­ k u r z sjl. kısa; bit. k ısaca
K K l u f t ( 0 «. y arık , a ç ık lık şılık d ü ş m e k K ü c h e n s a l z «. m u t f a k
K a d a v e r (m ) « .k a d a v r a k lu g sfl. y e te n e k li, b e c e ­ k o rr ig ie re n eyl, d ü z e ltm e k tu z u
K ahlschvveif il kel k u ş ru k : rikli K o s m o lo g ie (f) «. e v r e n ­ k ıu ıste b ı sjl. iyice işlenm iş,
k a h l= k e l, S çln v eif kuy­ K lu g h e it (f) «. s a ğ g ö r ü , b ilim in c e ltilm iş
ru k b ilg elik , kavnıyıslılık k o s m o lo g is c h sft. e v r e n ­ K im s ile r (m ) «. s a n a tç ı
K a is e r (m ) a. i m p a r a to r K ita b e (m ) «. ç o c u k bilim se! k ü n s t le r i s c h s/t. s a n a ts a l
K a li ( n ) n. alk a li k n e c h tis c h sft. k ö le c e k ö s t e n eyl, (s n k a d a p a r a ) k ü n s t li c h sft. yapay, d ü z ­
K a lk (m ) a. k a lsiy u m K n e c h ts c h a f t (t) «. k ölelik tu tm a k , e tm e k in e c e
K a lk ııl a. k a lk ü lü s k n irre ıı eyl, ç a tır d a m a k K o z ın o lo g ie «. ev re n b ilim
K a ın e l ( ıı) ıı. dev<‘ K n o c h e n ( m ) a. k e m ik k ö n n e n y a r d ım c ı e y le m L
K a m p f (m ) il kavga, döğiis K n o t e n l i n i e «. d ü ğ ü m l ü ( y a p a b ilm e k ) L â c h e l ı ı ( n ) «. g ü l ü m ­
k a n n e g i e / î e m eyl. y ü k sek ­ çizgi K ö r p e r (m ) «. cisim sem e
l e n a lm a k , a ğ ız k a la ­ k ı ı ü p f e n eyl. K ığ la m a k K r a f t (f) «. kuvvet, l â c h e r lic h sjl. g ü lü n ç
b a lığ ı e tm e k K o h l e n s t o f f (1) « .k a r b o n k r a f t bit. d o la y ısıy la , a r a ­ L a n d (ıı) «. ü lk e
K a n o n (m ) ıı. K a n o n K o lle g (ıı) «. d e r s le r cılığıyla la ııg sfl, u z u n
K a n to n (m ) a. k a n t o n K o l l e g e ( m ) «. m e s l e k ­ K r a f tâ u f ie r u n g «. ku v v et L a n g e ( 0 « .u z u n l u k ; s ü r e
K a te g o r ie (£) a. k a te g o r i ta ş U iiris i l â n g s t bil. ç o k ( in c e d e n ,
K a te g o r i e n t a f e l ıı. k a le - k o m m e n eyl, g e lm e k ; o l­ k ra n k sjl. b a s la ç o k t a n d ır
g o r i ta b lo s u m a k . y e r a lın a k k r a u k h a f t sfl. h a s ta lık lı la n g w e ilig sjl. sıkıcı
k a te g o ris c h sjl. k a te g o rik , K o m p l e m e n t (n ) «. b ü ­ K r a n k h e it (f) « .h a s t a l ı k L a ııg v v eilig k eit (f) «. s ık ı­
kesin tü n le y ic i, tü m le y ic i K r e a t u r (1) «. y a ra tık cılık
k a t h o l i s e h e r sjl. K a to lik K o m p le x (m ) n. k a rm a y a K r e d i t (m ) «. g ü v e n , g ü ­ la s s e n eyl, b ır a k m a k , te r-
k a ıu n bil. g ü ç lü k le , an c a k , K o m p l i k a t i o n e n ( t ) «. venilirlik k e tıııe k ; iz in v e rm e k ,
h e m e n h e m e n h iç katışıklık K re is (m ) «. ç c h i I h t L a s t (f) «. yük
K a u s a l it â t (f) «. n e c le u - k o m p ro m ittie r e n eyl, z a rar K r e i s b o g e n «. ç e m b e r L a t e in i s c h e n «. L a tin c e
sellik v en ı lek; lı 1ılikcyeaim ak yayı l a u f e n eyl, k o ş m a k ; s ü r ü ­
K a u s a l n e x ı ı s (m ) a. n e ­ k o n k r e t sft. s o m u t K r e i s la u f (m ) «. d ö ııü s , m e k ; i s le m e k ( m a k i ­
d e n s e l b a ğ la n tı k o n s e q u e n t sfl. tu ta rlı d ö n g ü ,y ö r ü n g e n e ) ; d e v in m e k , d ö n ­
k e h r e n eyl. d ö n m e k K o n s e q tıe n z (f) «. tu ­ k r e u z e n eyl, içiçe* g e ç m e k , m ek ; ak m ak
K e im (tu ) a. to lıtttıı tarlılık ; s o n u ç k e s iş m e k , d o la ş m a k L a u n e (Q ıı. keyif, g e ç ic i
k e in adi. h iç b iri k o n s e r v i e r e n eyl, s a k l a ­ K r ie g (m ) «. savas heves
k e in e s w e g s bit. h i ç b i r b i ­ m ak K r is ta li (m ) «. k ris ta l l a u t e n eyl. o k u n m a k , k u la ­
ç im d e k o ı ı s t a ıı t s jl. d e ğ i ş m e z , K r it e r i n in ( n ) « .ö l ç ü t ğ a ... g e l m e k , d u y u l ­
k e n n e n eyl. b ilm e k , ta n ı ­ s ü re k li o la ra k K r itik ( 0 «. E le ş tiri m ak
m a k , a n la m a k k o n s t a t i e r e n eyl. b i l d i r ­ K r itis c h e «. E leştirel L e b e n (ıı) «. yasam
k e n n e n l e r n e n eyl. b i l e ­ m e k ; s a p ta m a k k ritis e h e sjl. ele ştire l l e b e ıı eyl. y asa m a k
b ilm e k , ta n ıy a b ilm e k k o n s t i t ı ı i e r e n eyl. o l u ş ­ k ritis ie re iı eyl. e le ş tirm e k l e b e n d ig sjl. d irim li, yasa­
K e n n tn is (f) «. b ilg i tu rm a k , k u n ııa k k ru ın m sjl. e ğ ri yan
380 HEGEL METİNLERİ İÇİN ALMANCA-TÜRKÇE SÖZLÜK.

L e b e n d ig k e it (() «. dirilik , I i b e r a l e r sfl. d a lıa ö/.giir, M aııg el (1) a. e k sik lik M e n s c h (m ) «. in s a n


dirim se llik d a h a serb est m a ı ıg e lh a f t sft. e k sik , Ivo- M e n s c h - a ıv - s ic h n. k e n ­
l e b e n s e r f a h r e n e sfl. yasam L ic h t (n ) ya ı l ı (m ) a. ısık zıık d i n d e iıısa ıı
d e n e y in d i L ic h tp a r tik e ln re ısık p a r ­ m a n g e ln eyl, ek s ik o h ııa k , M e ııs c h e n s in n e a. ‘iıısaıı-
L e b e n s e r f a h n m g «. yasaıı ı çacığı y o k s u n o lm a k k a f a s ı ’; a n l a y ış , k a v ­
d e n e y im i L ie b e ( 0 a. sevgi m a n g e tis c h sjl. m a n y e tik rayış
L e b e n s f u n k t i o ıı a. Vıivıııı Iie b e n eyl. s e v m e k M a ııie r (t) a. yol, y o n la iıı m e n s c h lic h sfl. in s a n s a !
işlevi li e f e m *y/. sa ğ la m a k , ü r e t ­ M a ııif e s ta tio n (f) a. s e r ­ M e ııs c h lic h k e it (f) a. iıı-
L e b e n s g e f i i h l s «. y ık ın ı m e k ; teslim e tm e k , ver­ g ilen iş, lx-liıis saıısallık
duygusu m ek m a n i f e s t i e r e u eyt. s e r ­ M e r k m a l ( n ) rı. a y ırm a ç ,
L e b e n s z w e c k e «. y asa m lie g e n eyl, ( b ir y e r d e ) b u ­ g ile m e k , Iıe lin n e k ıra , ırtısal
ereği lu n m a k , y a tm a k , d u r ­ M a m ı (m ) a. e r k e k m e r k w ü r d i g e sft. d ik k a te
l e b lo s sfl. d i r i m s i/ m ak m a n n ig fa c lı sfl. çeşitli değer
L e d e r (ıı) «. d e r i İ t e l i b k z . In sse ıı; g e lte n m a n n i g f a l t i g sfl. ç e ş itli, M e s s e (I) «. k ü tle
l e d ig lic h bU. y aln ız c a hissen: eyl, iz in v e rm e k , ç o k lu m e s s e n eyl. ö lç m e k
l e e r sfl. b o s k ab u l e tm e k M a r m o r (m ) a. m e r m e r M e ta li ( u ) «. m e la l
L e e r h e it a. b o s lu k L iııie (İ) a. çizgi M a n n o r b lo c k a. m e r m e r M e ta llita t (/) «. m e ia llik
le ğ e n eyl, k o y m a k , y e r le ş ­ liıık s bU. s o la , s o ld a b lo k M e t a p h c r a. e ğ r e tile m e
tirm e k L is t (I) a. lis te ın a r te m eyl işk en ce e tm e k M e ta p h y s ik (L) «. m e t a ­
L e h r e ( l) a. ö ğ re ti listig sft. k u rn a z M a /i (u ) a. ö lçii fizik
le l ı r e n eyl, ö ğ r e tm e k L o g ik ( 0 «. m a n tık M a s s e (l) a. k ü tle ; yığ n ı M e t a p h y s i k e r «. m e t a ­
L e h r e r (m ) «. ö ğ r e tm e n L o g ik e r (m ) m a n tık ç ı m a /ilo s sft. ö lç ü s ü z fizikçi
L e h r s a tz «. sav, k u ra m lo g isc h sfl. m a n tık s a l M a l İ s t a b ( m ) a. ö l ç ü t , ı n e t a p h y s i s c h sfl. m e t a ­
L e ib (m ) a. b e d e n L o g isch -R e ellen «. m atıtık- d e n e k ta ş ı fizikse!
leibliclı sjl. Ix'deııse], cisiııı- sal-olgıısal m a t e m a t i s c h s ft. m a t e ­ ın e te o r o lo g is c h e sfl. m e te ­
sel lo s e sjt. g evsek m atik sel o ro lo jik
L e i b l i c h k e it ( t) a. lıe d e n - lo s m a e h e n eyl, g e v şe tm e k , M a te r ia l (ıı) a. g e r e ç , öz- M e t h o d e (f) «. y ö n te m
sellik çö z m ek ; k u rtu lm a k , dek M e th o d e n le h re (i) «.
l e i c h t sjl. h a f if ; k o lay lıa s ıu d a ıı a lm a k , u z a k ­ M a t e r ia lis r a u s (ııı) u. ö z­ v ö ıu e ın ö ğ re tis i
L e id (u ) «. in c in m e , z a ra r la ş tırm a k d ekçilik m e t h o d i s c h sft. y ö n l e n d i
l e i d e n eyl. ( b i r e t k i y e ) L o t «.dik; lO g ra m lık a ğ ır­ M a te r ia lita t ( 0 «• ö z d e k - ı n i c h (A c c . ‘i ı l ı ’) b e n i ,
u ğ ra m a k ; ta şım a k , k at­ lık b iıiın i sellik b a ııa
la n m a k ; ac ı çe k m ek lö b lic h sfl. ö v g ü y e d e ğ e r, M a t e r i e ( l) «. ö z d e k m i n d e r sft. d a h a az , d a h a
L e i d e n s c l ı a f t (f) «. tu tk u s a lık v e rile b ilir M a te r ie l a. g e n ç, ö z d e k küçük
l e i d e r ü ı/l, ııe v a z ık ki! lö s e n eyl. ç ö z m e k m a te r ie lle sft. öz< leksel m iııd e st sjl. e u k ü ç ü k , e n az
le is e sft. y u m u ş a k , in c e L ö w e (m ) «. a s la n M a th e m a tik ( 0 a. m a te ­ M in e ra lo g «. m in e r a lo g
le is te n eyl. v e rin e g e tin n e k , L u f t (1) «. h av a m a tik M in im u m ( n ) «. ı ııiııi-
yapm ak L ııs t (l) rt.k ö s u ü ; h a z M a th c m a tik e r (m ) a. m a ­ nıııtıı
L e i s t u ı ı g ( 0 a. b a s a r ım ; liig n e ris c h sfl. y alan cı te m a tik ç i tn in u s sjl. eksi
e d i m , y a p ıla n , y e r in e ly risclı sfl. lirik M e c h a n ik (Q « .m e k a n ik , ı n i r d a t i v ‘ic lı’; b e n i. U m a
g e t i r i l e n sey d ü z e n e k s e llik M is o lo g ie (t) a. us n e f re ti
l e i t e n eyl. y ö n l e n d i r m e k , M ın e c h a n is c h sfl. m e k a n ik , M iü b ra ııc h (m ) « .k ö tü y e
y ö n e t m e k ; b k z . ablei- m a e h e n eyl. y a p m a k düzenekse! k u lla n m a
Im (tü re tm e k ) M a c lıt (l) «. g ü ç , e r k M e c h a ııis m u s (m ) a. d ü ­ M i/J k r e d it (ııı) «. g ö z d e n
L e i t e r (m ) a. ile tk e n m â c h tig sfl. g ü ç lü zenek d ü s ıııe ; g ü v e n s iz lik
L e itu n g a. ö n d e r lik , y ö n e ­ M a g e n (m ) «. m id e M e d iz in (l) «. tıp ; ilaç ın iftlie b ig «. s e v ilm e y e n
tim , k ıla v u z lu k M a g e n s c w a c h e «. m i d e M e d iz iııe r «. lıp çı M if iv e r s ta n d a. y a n lış a n ­
t e n k e n eyl. d ö n d ü r m e k , ağrısı M e e r (m ) «. d e n iz la m a
s ü m ı c k , g ü t m e k , yöıı- M a g u e t (m ) « .m ı k n a t ı s ın e h r sft. d a h a ç o k m i f i v e r s t e h e n eyl. y a n lış
le n d i n ı ı e k M a g ııe ü s ın ııs (m ) «. m a n ­ m e h r f â ltig sfl. b irç o k a n la m a k
l e r n e n e.yl. ö ğ r e n m e k , y e tiz m a M e h r z a h l (l) « .ç o ğ u n lu k m i t i/g. ile
ça Usuva V. M a k o l ( m ) rı. le k e M e ile ( 0 fi. m il m î te i n a n d e r j/g, b ir b ir i ile
le s e n eyl. o k u m a k M a l (u ) «. k ez; bU. b i r k e z m e in sfl. b e n im M itle id (tı) «..selkai, a t ım a
L e s e r (m ) a. o k u r M a le r (l) «. re ssam M e i n e u n. s a n ı , s a n m a : M itte ( 0 o ria , ö zek
Ie tz t sft. s o n i n a n adi. b i r i , h e r h a n g i b k z. rneinen ı n i t t e i l e n eyl, i l e t m e k .
l e t z t l i c h bit. s o n o l a r a k , b iri, kişi (lx iirs iz ü ç ü n ­ m e m e n eyl, d e m e k is te ­ g e ç ilm e k
sonunda c ü kisi a d ılı) m ek, sanm ak M itte l (ıı) «. a r a ç
l e u c h t e n eyl. p a r la m a k , m a n c h sft. b i r k a ç . b i r ço k M e in ım g (f) «. s a m m i tt e l sft. o rta ; o r ta la m a
ışım a k ; bkz. e.itıleuclıleıı ı n a n c h e r l e i sft. h e r tü r, ın e is t sfl. e n ç o k M i t t e l a l t e r ( ı ı ) «. o r t a
l e u g n e n eyl. y a d s ım a k çeşidi M e u g e (f) « .ç o k l u k ça ğ la r
IIEGEL METİNLERİ İÇİN ALMANCA-TÜRKCE SÖZLÜK 381

M i tte ld in g (ıı) «. ara-sey N N a t ı ı r f o r s c h e r ( m ) tı. N i c h t b e s t e h e n a. k a l t ı ı -


M i tt e lg l i e d e r ( n ) a. o r ta n a c h bit. s o n r a , a r d ın d a n ; d o ğ a a r a ş tırm a c ıs ı o h ııa y a ıı, k a lıc ı-o lm a -
u ı i ıı ı — e ı lo ğ n i; — a g ö re , — N a t u r f o r s c h m ı g ( l ) «• ıııa
M i t t e l m â B i g k e i t ( l ) a. ile u y u m iç in d e d o ğ a a r a ş tırm a s ı N i c h t b l a ı ı «. m a v i o l ­
U ıyağılık. s ıra d a n lık N a c h b ild ıın g (l) «. esi cni, N a t u r g e b i e t «. d o ğ a a la n ı m ayan
M i tt e lp u n k t ( n ı) a. o n a öykünm e N a t ı ı r g e s c h i c h t e (l-) «. N i c h t e n d l i c h e tı. s o n l u
n o k ta , ö zek n a c h d e m bU. s o n ra , a ıd ııt- d o ğ ı ta rih î o lm a y a n
m itte ls ilg. a ra cılığ ıy la ı lan; je n.: d u n u n a g ö re N a tu r g e s e t z (ıı) «. d o ğ a N ic h tg e b ra u c h ( m ) tı.
M ittle r (n ) a. a ra c ı N a c h d e ı ı k e n (tı) «. d eı iıı yasası k u lla n m a m a
m i td e r sjl. o rta ; a n u t d ü ş ü n m e , ü z e r i n e diı- N a t u r k r a f t ( l) «. d o ğ a N i c h t g e g e b e n e n «. v e rili
m i t w i r k e n eyl. i ş b i r l i ğ i s iin n ıi' k u v v eti o lm a y a n
y a p m a k ,k a tk ıd a b u lu n ­ n a c h e i n a n d e r bit. b irb iri N a tı ı r p h â ıı o m e n e a. d o ­ N ic h t-I c h tt. b e n -o lm a y a u
m ak a r d ın a ğ a fe n o m e n i N i c h t i d e n t i t â t «. ö /.d e s
M o d a litâ t (l) a. k ip lik n a c h f o l g e n d sfl. s o n n ık i, N a t u r p r o d u k t e «. d o ğ a o l m a m a , ö z d e ssi/.lik
M o d e ( 0 «• k ip iz ley e n ü rü n ü n i c h t i g s / l lıiç . b o s , İliç—
m o d e m s fl çağdaş n a c h h e r bit. ıla lıa s o n r a N a t u r p r o z e s s e «. d o ğ a birşey
M o h a ı n m e d a n e r ( l ) a. n a c h h e r i g sfl. s o m a k i s ü re ç le ri N ic h t i g k e i t ( 0 « .h iç lik
m iis lü m a u N a c lılâ s s ig k e it (f) tı. d ik ­ N a tu r w e s e n «. d o ğ a l v a r­ N i c h t - L e t z t e s tı. e n s o ı ı -
ın o h a m /n e d a ııis c h e s j l k a t s i z l i k , ö z e n s iz l ik , lık , d o ğ a varlığ ı o lıııa y a u
m ü s lü m a n savsaklık n a t ü r l i c h sft. d o ğ a l ; bit. N i c h t s (ıı) «. y o k lu k , lıiç—
M o le k ü le (ıı) « .m o le k ü l n a c h s p r e c h e n eyl. y in e ­ doğallıkla, do ğ al o la ra k b irş e y
M o m e n t (m ) «. k ıp ı lem ek N a tü r lic h k e it «. d o ğ a llık n i c h t s a d i h iç b irş e y
m o ı n e n laıı sjt. a n lık , k ıp ı­ u â c h s t s jt. s o n r a k i ; e n N e b e l (m ) «. sis N i c l ı t s e i e n d c tt. b e l i r l i
sı ıl s a k ın d a k i N e b e l g e s t a l t e n tı. p u s lu o h ın ık v a r o lm a y a n
M o n a d e ( 0 a. ı n o u a d ı ı â c h s t b e s t e s j l ik in c i e n şekiller N ic h ts e in tı. h içlik , y o k lu k
M o n d (ıtı) «. ay iyi; s o n r a k i e n iyi n e b e n b il y a n ım la , y a n m a n ic h ts s a g e n d s fl a n la m ­
M o ra l ( 0 «■ a b la k n â c h s t f o l g e n d e n sfl. v n n e b e n e i n a n d e r bit. y a n sız , ö n e m s iz , b o s
m o ra iis c h sjl. a h la k sa l y a k ın ıla n iz le y e n , h e ­ yana n ie bit. h iç b ir / a m a n
M o ra lita t ( 0 « .a h la k sa llık m e n s o n ra k i ııe b st bit. y anısıra, y a n ım la n ie d e r sjl. alt, aşağı, s ıra d a n
M o r a s t (ııı) «. Ixılak N a c lıt ( 0 «. g e c e n e b ıılo s sjl. b ııla ın k , p u s lu n i e d e r l e g e n eyl. y a tırm a k
M o r g e n ( m ) a. s a b a h ; n a c h t bit. g e c e (le y iıı) N e g a t i o n ( l ) «. o l u m ­ (d e p o la m a k , to p la ­
salak; doğ» ı; a ı a /i ölçüsü N a c lıte il (m ) tt. s a k ın c a , s u / la m a m ak)
m o r g e n «. y a r ın , e r t e s i eksiklik, en g e l n e g a tiv sfl. o lu m s u z n ie d rig sfl. d ilsü k , a ç ığ ı, alt
gün ı ı a c h w e i s e n eyl. g ö s t e r ­ N e g a t i v it a t ( l) «• o l u m ­ n ic m a ııd adi. h iç k im se
M o r g e n r ö t e (f) «. s a la k m e k . t a n ıtla m a k ; b u l ­ s u z lu k N i m b u s (m ) «. h a le
ı n o s a i s c h e n sjt. M u s a ’­ m a k , s a p la m a k ııe g ie re u eyl. k a b u l e t m e ­ ıı ir g e n d bit. h iç b ir y e r d e
d a n , M u s a 'n ı n vb. u a c k t sft. ç ıp la k m ek, re d d e tm e k , n ir g e n d s b il h iç b ir y e r d e
M o tiv e «. g ü d ü n a lı sfl. y ak ın o lu m su /la m a k N iv e a u (ıı) «. <lii/.ey; ö l­
m ö g e n eyl. is te m e k , d i l e ­ n a h c lie g e » eyl. a ç ık o lm a k n e h m e n eyl. a l m a k , e l e çün
m e k ; y ard ım ın ey le m = n a h e l i e g e n d sft. y a k ı n ­ a lm a k , k a b u l e tım -k n o c lı bit. h e n ü z
y a p a b ilm e k d a k i, y a k ım la y a la n N e id (m ) « .k ıs k a n ç lık n o r d i s e h e n sfl. kıı/.ev
m ö g lic h sjt. o la n a k lı n â h e r b r i ı ı g e n eyl. y a k ­ n e id e u eyl. k ıs k a n m a k N o r d p o l ( m ) «. k u z e y
M ö g lic h k e it (!) « .o l a n a k la ş tırm a k n e id is c h s f l k ıs k a n ç k ııth ıı
M u ltip lik a tio n (l) «. ç a rjh ıı â h e r s te h e n d e n sjt. d a h a N e i g u n g (1) tı. e ğ i l i m , n o r m a l sjt. n o rm a l
ma sa k ın d a d u ra n y a tk ın lık N o t ( l ) «. g e r e k s i n i m ,
M u n d (m ) «. a ğ ı / N a h rıın g s m itte l (l) «. n e n n e n eyl. a d l a m l ı n n a k ; sık ın tı
m u n t e r sfl. n e ş e li , d in ç , b e s in sö z e tm e k n o ts v e n d ig sft. z o r u n lu
canlı n a iv sft. s a l N e n n u n g ( f ) a. a d h ı ı ı - N o tw e n d ig k e it (1) a. zo-
M u s ik ( 0 ı ı m ü z ik N a m e (m ) tı. a d d ı n ı ıa ; sö z e t m e n m lu k
m u s i â e r e n eyl. m ü z ik s a lı­ n a ı n e n tl i c h bit. ö z e l o la ­ N e r v (ııı) «. s in ir N o u s «. N o u s
m a , ç a lm a ra k , ö z e llik le n e n sfl. y en i n ö t i g sfl. /.o ru n lu , g e r e k li
M ııs k e l (m ) « . k ı s n a ı n e n tl i c h bit. ö z e llik le n e u t r a l sjl. yansı/., y ü k s ü z n ö t i g e u eyl. z o r u n l u k ıl­
M iih e ( 0 «. ç a b a n â m l i c h bğl. y a n i. ı*s d e ­ N e u tr a l i s a t i o n (l) tı. y a n ­ m a k , yü k ü m lü k ılm a k
m ü h s a m sft. g ü ç , y o ru c u yişle s ız la ş tırm a , y ü k sü zles- N ö tig ıu ıg (l) «. z o r la m a
m ü ilig sjl. 1xjs, ynr.ırsız, k o l N â s s e (l) tt. ısla k lık tin ııe n ııll (l) bit. h iç , h iç b irş e y ,
ın y s tis c h sjl. g iz e m se l N a tio ıı ( 0 tı. u lu s ııc ııtr a lis ie re u eyl. yüksüz- sıtir
M y th e (l) «. u ıil N a tr o n ( u ) «. s o d y u m le s lim ıe , yansızlaştırm a N u m e r i e r e ı ı a. n u m a r a ­
M y th o lo g ie (() « .m ito lo ji N a t u r (t) «• d o ğ a ııic lıt kşç. d eğ il la m a
m y t h o lo g i s c h s j l m i t o ­ N a tıır a lis m ııs (ııı) «. d o ­ N i c h t - B e g r e i f e n «. k a v ­ m u n e r i s c h s f l sayısal
lojik ğalcılık ra m a m a n u n bU. s im d i
382 I IF.GEl. M FTİNI A’.Rİ İQ:İN A1.MANCA-TÜ RKÇE SÖZLÜ K

n u n m e h r b it. b u n d a n o n t o l o g i s c h s ft. v a r h k - P fla ıız e (l) a. b ilk i p o r ö s sft. g ö z e n e k li


ImjyIc. arLik b ilinısei P f l a n z e - a n - s i c h «. k e n ­ P o r p h y r a. p o r f ir
m ı r bU. v u lıtız c a , a n c a k , O p e r a t i o n (f) «. isle-ııı dinde- b itk i p o s itiv sft. o lu m lu
s a lt O p f e r (ıı) a a d a k , k t ı ıh ı ı ı p fle g e ıı bU. (m a s ta rla k u l­ P o s i t i v i t â t ( f ) a. o l u m ­
N u t z e n ( m ) a. k u lla m ııı. o rd in â r sjl. s ıra d a n , o la ğ a n l a n ı l d ı ğ ı n d a ) geııe-l- lu lu k
ş u ra r o r d n e n eyl. d ü z e n le m e k likle-, a lış k a n lık la , ç o ­ P o s te n (ııı) «. yer, k o ııu ın
n ü tz lic h sft. y a ra rlı O r d n ı ı n g ( l ) a. d ü z e n ­ ğ u n l u k l a vb. P o s t u l a t ( n ) a. k o m ı t -
N ı ıtz lic h k e it «. y a ra rlık lem e-; d ü z e n P f l ic h t (I) a. ö d e v laıııa
O r g a n (ıı) «. örgc-tı p f l i c h t w i d r i g sfl. öde-ve- p o s t ı ı l i e r e n eyl. k o ı ı ıı l l -
O O r g a n is a tio n (t) «. ö rg ü t­ a ş k ın am ak
o b b il. a c a b a ; ü s l ü ı t d e le m e ; ö r g n ı P f r o p f ( m ) n. m a n l a r , P o s t w e s e n ( ıı) «. p o s t a
ü z e r im le o rg a n is c h sjl. ö rg e n s e l ta p a isleri
o b e ı ı bil. y u k a r ıd a O r g a n i s m u s ( m ) a. ö r- P h â n o m e n (n) a. (e-nomeıı P o te n z ( 0 «. g ü ç ; g iz illik
O b e r f l ü c h e ( 0 a. yüzey, getılik P h â n o ı n e ı ı o l o g i e ( l) a. P r â d i k a t (ıı) « .y ü k le m
a la n O r g a n o n O r g a ııo u ( l ö r ü n g ü b ilin ı p r a d i z i e r e n eyl. v ü k le ıtı-
o b e r f lâ c h lic h sft. yüzeysel o r i e n t a l i s c h s/t. d o ğ u y a P h a n t a s i e (f) a. d ü ş le m le ın e k
O b e r s a t z n. b ü y ü k ö n c ü l özgü P h ilo lo g ie (I) « .filo lo ji p r a g ın a t is c h sjl. jıra ğ ın a -
o b g le ic h bğl. g e rç i O r t (m ) «. ye r P h il o s o p h (m ) a. filo z o f ük
o b i g sft. y u k a r ıd a k i, y u k a ­ O r t s v e r â n d e r u n g a. y e r P h il o s o p h e ı n (ıı) a. fe ls e ­ P r a k t i k e r (ııı) a. p r a t i k
r ıd a s ö z ü e d i l e n değişim i fi s o n u ç , fe lse fi fo n ııü - iııs a ıı; u z m a n
O b j e k t ( n ) «. n e s n e O s t (m ) a. D o ğ u la sşo u p ra k tis c h sjl. kılgısal, kılgın
o b je k tiv sft. n esn e l ö f f ııe ıı eyl a ç m a k P h il o s o p h i e (f) a. fe ls e fe P r â ı n i s s e (f) a. ö ııc ü l
o b j e k t i v i e r e n eyl. n e s - ö f t e r b k z . oft; bit. yine-- p h i lo s o p h ie r e n eyl. felsefe p ra s e ııt sjl. b ıılııııa ıı, v a ro ­
l u D e y ü n ııe k k-yerek; d a h a sık o la ra k şnpm ak la n
O b j e k t i v i t â t ( l) a. n e s ­ O k o ııo ın ic a. e k o u o u ı i p h i l o s o p h i s c h sjl. felse fi p r a s e n t i e r e n eyl. s u n m a k
nellik P h y s ik (i) «. fizik p r â s t a b i l i e r e n eyl. ö n c e ­
O b l i e g e ı ı h e i t (f ) a. yü­ P p h y s ik a lis c h sjl. fizikse l d e n s a p la m a k
k ü m lü lü k p a a r (ıı) sft. b e n z e r ; b ir P h y s ik e r (m ) «. fizikçi P r a x is (Ij «. kılgı
o b rig k e itlic h sft. y ö n etsel; k aç P h y s io lo g ie (f) tu fizyoloji P r â z is i o u ( 0 a. s a ğ ın lık
h ü k ü m e t i ilg ile n d ir e n P â d a g o g ik ( 0 «. e ğ itb iliııı p h y s is c h sfl. fiziksel P r e d i g e r (m ) «. vaiz
o b s c h o n bğl. ge-rçi P a n d ı e i s m ıı s (m ) a. ka- P h y s i s c h e n a. f iz ik s e l P r e d i g t ( 0 «. v aa z
O b s t (vv) «. ntcyv.t m n ta n n n lık (p lıy s is c lı) o la n la r , p r e is e ıı eyl. ö v m e k
o b w a lt e » eyl. y ü r ü r lü k t e p a n t h e i s t i s c h sft. k a ın u - fizik ile- ilg ili o la n la r p r e is g e b e n eyl. te s lim <>|-
o lm a k , g e y e rlik k a z a n ­ lanrıe'.ı P la n ( m ) a. ta s a r 11 ıak, v,ı/ge\ı t tek; .u lu ı tak
m ak P a n t h e o n a. h u ı ı h c o ı t P la n e t (tu ) a. gc-ze-gc-u P r e i s k ı ı r a n t «. e d e r liste si
o b w o h l bğl. ge-rçi P a p i e r (ıı) a. k a ğ ıt p l a s t i s c h sft. y o ğ ru n ıs a l, P r i e s t e r (ııı) «. r a h ip
o d e r bğl. ya d a P a p s t (m ) a. P a p a y o n h ıs ııl, p la s tik p rim itiv .ı/l. ilke)
O f e n (m ) «• s o b a P a r a d ie s ( u ) a. e e ıın e l. p la tt sft. diiz, şav.ıu, İKişağı P r i n z i p (ıı) «. ilk e
o f f e n sjl. a ç ık , d o ğ r u d a n , p a r a d o x sft. p a r a d o k s a l P la tz (m ) «. şe r p r i o r i sjl. ö n s e l
a ç ık s ö z lü P a r a lo g i s m u s a. b o z ıık - p la ııs ib le sfl. u sa y a tk ın p r o b le m a tis c h sft. b elk ili
o f f e ı ı b a r sft. g ö r ü n ü r d e , va rgı P le o n a s ın ııs (in ) ti. p lc o - P r o d ı ık t (ıı) «. ü r ü n
a ç ık , a p a ç ık P a r t e i (f) «. y a n , p a r ti n a z tıı (ge-re-ksiz s ö z ­ P r o d ı ık t i o n (1) «. ü r e ti m
o ffe n b a re n eyl. e m a y a p a r tik u la r sfl. tik el c ü k le rin k u lla n ım ı) p r o d u z i e r e n eyl. ü r e tm e k
s e r m e k , a ç ığ a s e r m e k , P a rtik ıd a ritâ t (() «. tikellik p lu s s/t. a rtı P r o f e s s i o n (1) «• me-sle-k
b ild ir m e k p a s s e n eyl. u y m a k P n e u m a t o l o g i e «. r ıılı- P ro g re ft (ııı) «. i le r le m e
O f f e ı ı b a r ı m g {£) «. ( t a u ­ p a s s e ııd sfl. u y g u n b ilin ı iç in e ski b ir a d p r o v o z i e r e n eyl. k ı ş k ır t ­
n s a !) b ild iriş p a s s iv sjl. e d ilg in P o e s ie (f) n. siir m a k ; ç a ğ ın n a k
o f t bit. sık sık P a t h o s d u y g u ; d u y g u la n ­ P o e t (ııı) «. s a ir, o z a n P r o z e ll (ııı) «. sü re ç
o h n e — siz; — o lm a k s ız ın d ırm a n iteliğ i p o e tis c h sjl. siii'se l p ro z e B lo s sfl. s ü re ç s iz
o h u e h i n bğl. h ı ı m m l a ­ p e d a n tis c h sft. b ilg iç ç e P o l (ııı) a. k u tu p p r i i f e n eyl. s ı n a m a k , yok­
m ı n l a . e la h a s ı; g e n e P e d a n t i s m ıı s «. b ilg iç lik p o l a r sfl. k u tu p s a l la m a k , d e ııe tle ın e -k
d e , b ı n ı a k arjjm d ü ş k ü n lü ğ ü P o la r itâ t (D « .k u tu p s a llık P r ü f s t e i n «. ele ııe k tası
O h n ı n a c h t (T) «. g ü ç ­ p e r e ı m ie r e n d sft. sü re kli P o le m ik ( 0 «. p o le m ik P r ü f ı ı n g (f) n. s ı n a m a ,
s ü z lü k P e r i p h e r i e (t) «. ç e v re p o le m is c h sft. p o le m ik s e -! y o k la m a
o h n m â c h t i g sft. g ü ç s ü z , p e n n a n e n t sfl. s ü re k li P o litik ([) «. p o litik a P s y c h o l o g e (ııı) a. r u h ­
z a y ii P e r s o ıı (l) «. kisı p o litis c h sjl. (M)liıik b ilim c i
O h r la p p c h e n (n ) n. k u lak p e r s ö n lic h sft. k b isel p o p u l a r sfl. halksa] P s y c h o l o g i e (f ) «. m h -
m em esi P e rs ö n lic h k e it (f) tu kişilik P o r e (Ij a. g ö ze n e k Ijiliııı
O n t o l o g i e (l) «. v a r lık - P e t r e f a k t (ıı) tt. losil P o r o s i tâ t (I) «• g ö z e n e k­ p s y c h o l o g i s c h s ft. r u l ı -
b ilinı P f e r d e ( u ) a. a l lilik biliııısel
IIEG EL METİNLERİ İÇİN ALMANCA-TÜRKÇE SÖZLÜK 383

P u b lik tu n (tı) a. k a m u R e d n e r (m ) « .k o n u ş m a c ı re p ıd s iv sjl. itici S a c h e s e l b s t a s ıl s o r u n ;

P u u k t (tn ) a. n o k ta R e d u k tio n ( 0 «. i n d i r ­ R e p n ls iv k ra f t «. ilin e kuv­ s o m ı u m k e n d is i


p ıır e ( p u r ) sfl. a rı gem e veti s a c h lic h sjt. o lg u sal
re d u z ie r e n tyL in d ir g e m e k re s p e k fa b ie s sjl. s n g ı d c ğ e r s a g e n tyL söylem ek, <le*m<*k
re e ll sjt. o lg u s a l, g e rç e k R e s ıılta t (ıı) «. s o m ıç S a it «. lel
Q r e f l e k t i e r e n eyl. ü z e r i n e r e s u l t ı e r e n eyl. s o n u ç ­ S a k r a m e n t (ıı) «. aviıı
Q u a d r a t (ıı) a. k a ıv
Q u a d ra ö n e ile n «. m il karo düşünm ek la n m a k S a lz s â u r e tu k lo rik ııs it

Q u a li( â t ( 0 a. n ite lik R e f l e x io n ( 0 a. ü z e r in e R e t o r t (t) «. im b ik s a m m e ln eyl, lo |> a rla m a

tjııa lita fiv sft. itile! d ü ş ü n m e , d e r in d ü ­ r e tt e n eyl. k u r ta r m a k S a ın m lu n g (1) «- y o ğ u n ­


Q u a n tit& t ( 0 a. ııic o lik şünm e R e ttım g s m itte l a. ç a re laşm a
q u a ı ı t i ta ü v sjl. n ic e l R e f l e x io n s f o r m a. d e r in R e z e p ta k u J u m «. k ap s a m t lig. ile b irlik te
Q u a ıı t ı u n (ıı) «• n ic e d ü ş ü n c e b iç im i r i c h t e n eyl. a y a r l a m a k . s â m t l ic h s j l ta m , b ü tü ıı;
Q u a r z (ııı) «. k ıra rız R e f o r m a t io n (t) «. R efor- d ü z e ltm e k bit. tü m ü y le , t o p lu o la ­

Q u e U ( 0 «• k a y n a k m a.syoıı R ic h t e r (m ) «. y arg ıç r a k , l ü ı ıı ü ile*


R e g e l (t) k u ra l r ic h tig sjl. d o ğ ru S a n d b a ıık (l) «• k u m s a l
R R e g e n (m ) tı. y a ğ m u r R i c h t i g k e i t ( l ) «. d o ğ ­ S a ııd s te in (m ) «. k u m la s ı
r â s o ııie r e n eyl. u s la m la m a re g ie r e n eyl. y ö n e lm e k ru lu k s a n k t i o ı ı i e r e ı ı eyl, o n a y ­
y a p m a k ( k u r g u l de*ğil, R e g i e r e r a. y ö n e tic i R ic h tu n g ( 0 «. yö n la m a k
a m a sıra d a n ) R eg jertw erd e n a y h ı e ti l m e r ie c h b a r sjl. k o k la n a b iU r S a tz (m ) a. önerm e*
R â s o n n e m e n t «. ( s ı r a ­ R e g ie n u ıg (I) « .h ü k ü m e t R i e c h s t o f f (m ) «. k o k u S a u e r s to f f (ııı) «. oksije*n
d a n ) u s la m la m a , ak ıl R e g io ıı ( 0 a. b ö lg e , a la n gereci S a u g e tie r e «. ıııe*nie*li
yürütm e* R e ic h (n ) «. kızıllık, ü lk e R in d e ([) «• k a b u k S â ııle ( 0 tı. s ü u m
r a s tlo s sjl. d in g in lik s iz re ic h sfl. varsıl r o h s j l h a m , iş le n m e m iş S a ııre (f) a. asil
R astİo sig k eit ( 0 «■ d in g i u- re ic h e n eyl. u la ş m a k r o h e r w e is e Ut. h a m lık la s a u r e s j l ac ılı, z o r
liksizlik R e ic h s s ta d t (t) «. im p a ra ­ R o lle (t) «• m İ S c h a d e n ( m ) ıı. z a r a r ,
r a tio n a l sjt. k esirli to rlu k k e n li, ö z g ü r R o ın tı. R o m a ziy a n
ra tio ııe ll sjl. ussal ke tıt R o ın a n (m ) «■ r o m a n s e h a f f e n eyl, y ı r ı l m a k
R a ts c h h ıft (m ) «. k a r a r R e ic h tu m (m ) « .v arsıllık , R o s e ( 0 «. g ü l s c h a l s f l d ü z , lxıy.U, r u h ­
R a ıu n (m ) tı. ıızay g ö ııe n y R o t (ıı) «. k ırm ız ı su z, s ıra d a n
r â u m lic h sfl. ıı/ay sal R e ih e (f) n. d iz i r o t s j l k ırm ızı S c h a le ( l) «• k a b u k
R a u m p u u k t e n tı. u z a y r e ih e ı ı eyl. d iz m e k , s ır a ­ r o u t i n i e r t e r s j l de n e tim li S c h a l l s t o f f «. ‘seÖz özdeği*
ııo k u ıs ı la m a R ö ın e r (ııı) a. R o m a lıla r (S e:balh ses; S to ll; g e ­
r e a g ie r e n tyL t.epkiınek r e in sjt. a rı R ö m e r z e i t a. R o m a z a ­ re ç . özelek)
R e a k tio n (f) «. tejık i R e in h e it (t) «. a rılık m anı S c h a ın ( 0 «. u t a n m a
re a l sjl. o lg u sal re in ig e n eyt. a r ıt m a k , te ­ rö ın is c h e u sjl. R o m a s c h a ın l o s s f l u t a n m a s ı /
r e a lis ie r e n ey l o lg u s a l­ m iz le m e k . d u r u la ş ­ R u b r i k (t) b a s lık S c h a r f s i ıı ı ı ( m ) «. u y a ­
la ş tırm a k tırm a k R ıı f (m ) «. ü ıı n ık lık , g ö ıü s keskinliği
R e a lis ie r u ııg (() a. o lg u ­ R e is e ( 0 «. g ez i, y o lc u lu k n d ıe ııd sjt. d u r g u n , d in g in s e h a r tig sfl. k ö r. k ö re lm iş
sa lla ş tırm a r e il i e ı ı eyl. p a r ç a l a m a k ; n ılıig s f l d in g in S c h a tte n (m ) ıı. g ö lg e
r e a lis tis e h e sft. g e r ç e k ç i, ç e k ip ç ık a rm a k R u h in (m ) «. ü ıı, s a n s c h a u d e rh a ft s jl k o r­
o lg u s a lc ı R e iz (m ) «. çekicilik; i n a n R ü c k b lic k tı. ( m ) geriye* k u n ç , ü rk ü tü c ü
R e a lita t (i) « -o lg u s a llık re k u r r i e r e n eyl. y in e le m e k b ak ış; i n R- a n i: g e r iy e schaııen eyl. gö n ııık , h ık ı t ıak
r e a l i le r bit. o lg u s a l o la ra k R e la tio n (f) «. ilişki L ık a rs a k S c h a u k e ls y s te m «. Sedıaıı-
r e c h ı ı e n eyl. s a y m a k , h e ­ re la tiv sjt. g ö re li R ü c k e n ( m ) «. a r k a , g e r i ke ): s a lın c a k ; S js te m ;
s a p la m a k R e l a d v i t â t ([) a. g ö re lilik R ü c k g a n g ( m ) «. g e r i ­ dizgi*
R e c h m ı n g s a r t ( 0 a. h e ­ R e lig io n (I) a. d in le m e , b o z u lm a , ç ö ­ s c h e id e n eyl. a ) r ıln ia k
s a p l a m a t ü r ü , is K ııı R e l i g io n s l e h r e «. d in ö ğ ­ zülme* S c h e i d u n g «. a y r ı l m a ,
li ir û retisi R ü c k k e h r (l) «. g e ri d ö tııis b o s a m ııa
R e c h t (ıı) a. lıa k ; tüze* R e l i g i o n s s a t z a. d i n s e l R i'ıc k s ic h t ( l ) «. b a k ı ş , S c h e i u (m ) «. g ö r ü n ü ş ,
r e e h t s j l sağ ; d o ğ r u ö n erm e irde leme*; iıı elieser R.: y ım ls a m a ; ısım a
R e c h t f e r t i g u ı ıg (f) a. a k ­ R e l i g i o s i t â t (f ) «. d i ,.- b u b a k ıın e la n s e h e in b a r sjt. gö rü n ü rd e* .
la m a d a rlık riick sich tlich b il açısınelau g ö rü n ü şle *
r e c h t l ic h sfl. yusal, tüze l re lig iö s sjt. dinse l, d i n d a r ri'ıck w â rts bU. ge riye* S c h e in b a r k e it ( 0 «. g ö r ü ­
r e e h t s bh. s a ğ d a , s a ğ a r e p e l l ie r e u eyl. itm e k riig e n sft. k ın a m a k , e le s- n ü r o lm a k ; g ö r ü n ü r *
R e c h t s s t r e it (m ) tı. d av a R e p ro d u k tio n (1) « .ü re m e lirın e k eledik, g ö riin ü s tc lik
R e c h t s t i t e l a. y ıs a l h a k r e p r o d ı ı z i e r e n eyl. y e n i­ riü s n e n sJLövıı ıek,)üı elu ı ıe*k S c h e i ı ı b e w e i s e « . d ıiz -
re e h tsv in k lig sjl. d ik a ç ılı d e n ü r e tm e k mı*ce* t a n ı t l a r , g ö r ü ­
R e d e (f) rı. k o n u ş m a , söy­ R e p ı ı b li k ( 0 a. c u m h u ­ S n ü ş t e ta n ı t l a r
leşi, sö z riy e t S a c h e ( f ) «. s e v ; o l g u ; s c h e iııe n eyl. g ö r ü n m e k ;
r e d e n e.yi. k o n u ş m a k R e p ıd s io ıı (() a. iım e so ru n ışım ak
384 UEGELM ETİNLERİ İÇİN ALMANCA-TÜHKÇKSÖZI.ÜK

S c h e m a (ıı) a. se n ııı s e h r e i t e n eyl. a d ım la m a k ; s e k u n d â r sjl. ikincil S in n (m ) tt. d u y u ; a n la m


s c h e u e n eyL ü rk m e k , k o rk ­ ik ile m e k s e lb e sjl. a \ u t S in n e s a r t ( f ) « .k a f a y a p ıs ı
m ak S c h r if t (1) n. yazı, elyazısı s e l b s t «. k e n d i S i n n e s w e i s e tı. a n l a y ış
s c h ic k e n eyl. g ö n d e r m e k S c h r if ts te lle r (m ) « .y a z a r s e lb s tâ n d ig sjl. b a ğ ım s ız y o lu
S c h ic k s a l (u ) a. yazgı S c h r itt (m ) tı. a d ım S e l b s t â n d i g k e i t (Q tı. S in n e s w e r k z e u g tı. d u y u
s c h ie h e n . eyl. i t m e k , sûv- S e h u h ( m ) «. ay a kknhv U \ğm ısv/,\\k ö rg e ıü
ıııe k ; n u f İhtı s.: ( b i r S c h ı ı ld (I ) ıı. b o r ç ; vü- S e l b s t b e s t i m m e n tı. ö z - s in n ig sjl. anlayışlı, du y arlı,
s u ç u v b .) o ııa y ık m a k , k iim lıilü k ; su ç b e lirle n im , k e n d in i a k ıllıc ı
y ü k le m e k S c h u l d n e r a. b o r ç lu l>elirlcm e s in n lic h sft. d ım ıs a !
s c h i e f sjl. ç a rp ık , e ğ ri S c h ıd e ( 0 «. o k u l s e l b s t b e w u B t s jt. ö z b i- S in n lic h k e it (f) tı. d u y u ­
S c h la c h t ( l) a. ç a rp ış m a , S c h n lg e s c h w â tz tı. S e lin i: liııçli sallık ; d u y a r lık
sa v a s o k u l; G e s c ln v â tz : b o s S e lb s tb e w ıtB ts e in (tı) ıı. s iım lo s sjl. an la m sız, s aç m a
s c h l a f e n eyl. u y u m a k k o ım s m a ö z b ilin ç s iım v o lle s/l. d u v a r lı; a n ­
s c h la g e n eyl. v u rm a k ; a l ­ S c h u \ w e k s h e it tı. k i t a p S e lb s td e n k e ıı n. k i lid in i lam lı
m a k ; ( y ü r e k ) a tm a k bilgeliği d üşünm e S itte (1) tı. tö r e , g e l e n e k
S c h la n g e (l) a. y ılan s c h w a n k e n eyl. y a l p a la ­ S e lb s te rh a J tıın g ( 0 «• öz- s itü ic h sjl. tö re l
s c h l e c h t s/l. k ö tü m ak sak ııu m S ittlic h k e it (1) « .tö re llik
s c h l e c h t h i n b il. b ü t ü ­ S c h v v â r ın e re i (!) «. ta ş ­ S e l b s tg e n ı tB a. ö z - lıa z , S it u a ti o n (f) tı. d u r u m
n ü y le , k e s in lik le , sa ltık k ın lık ; c o ş k u k e ıu liıu le n b a z d u y ıu a S itz ( m ) a. y e r
o la r a k , y a lın o la r a k S c h w e fe l ( m ) a. k û k ü ri S e lb s th e it (l) a. k e n d ilik , S k e p t i k e r (m ) « .k u ş k u c u
| ü b n h n u /ıt, g a n z u tu l S c h w e fe ls a ııre (1) «. sili­ İH iılik s k e p t i s c h s/l. k u ş k u c u
g a r, v o lk o ın ın e ııe iı, li li k asil s e lb s tis c h sjl. b e n c il S k e p tiz is m u s (m ) tı. k u ş ­
ly/tisc h , a b s ü lu l, ohne S c h w e if (m ) «. k u y ru k s e lb s tlo s e sjt. Ix ıicil o lm a ­ k u c u lu k
i'.in s r h r tin k u n g \ S chw eiB (m ) a. t e r y an , çık a rs ız ; ‘k e u d i ’- S k la v e ( m ) «. k ö le
s c h l e i c h c n eyl. ( iç e ri) s ü ­ S c h w e iz e r a. İsv içreli siz S k la v e re i (f) «. k ö le lik
z ü lm e k , g iriv e n ııe k S c h w e lle (f) ıı. e s ik S e l b s t s u c h t (1) «. b c ıı- s o bit. b ö y le c e
s c h l e u d e m e.yl. a tm a k s c h w e r sjl. a ğ ır; g ü ç cilUk s o c ia l sjl. to p lu m s a l
s c h l i e f le n eyl. k a p a m a k ; S c h w c r e ( ! ) tı. a ğ ı r l ı k ; s e l b s t t â t i g s ft. k e n d i l i ­ s o d a m ı bU. s o n ra , b u n d a n
k a p s a m a k ; b i t ir m e k , y erçek im i ğ in d e n e tk in s o n r a , lıö y lc c e , b u ım ıı
s o n la n d ırm a k ; a n la ş ­ sehvvierig sjt. g ü ç s e lig sjl. k tılsa l, k u tlu ü z e rin e
m a k ; .v. nuf. çtk a ıs a m a k S cln v ierig k eit (1) « .g ü ç lü k S e l i g k e i t (f) tı. ktiL sau- s o e b e n bit. ta n ı s im d i, a z
S c h lu B (m ) n. la s ın ı; lıkz. s e h v v im m e n e.yl. y ü z m e k ım slık önce
sclıliejieıı S c h w in d e l (m ) n. b a s s e i t e n sfl. s e y r e k , a l ı ş ı l ­ s o f e m — d ik ç e
S c h lu B s a tz (m ) tt. v arg ı, d önm esi m a d ık s o f o r t b it. I ı e m e ıı , b i r ­
ç ık a rs a m a S c h w iııg ıın g (f) «. l i t r e ­ s e l t s a ı n sjt. y a d ı r g a t ıc ı , d e n b ire
S c h m e lz tie g e l (m ) n. sin i; salın ım tu h a f s o g a r b/t. g id e re k , ü ste lik
p o ta s e o t t i s e h e n sjl. Is k o ç y alı S c n s ib ilitâ t (f) «. d u y a r­ s o g e n a ı m t sjl. s ö z d e ; —
S c h ı n e r z (m ) tı. a r ı S e e le (1) «. rıılı lık , d u y u sa llık d e n ile n
S c h ı n i e d (m ) tt. k u r u r u , S e e l e n d in g e tı. n ıh -s c y s e tz e n eyl. k o v m a k , o rta y a S o h u (m ) tt. o ğ u l
y a ra tın S e e l e n k r â f te n tı. r n l ı k u v ­ k o y m ak , k o u n tla m a k s o la n g e — d ik ç e
s c h n e id e n ( 0 eyl. k e s m e k v etleri s ic h tı. k e n d i, k e n d is i s o le h s/l. lıöylc, söyle, öyle
S c h o la s tık (1) « .s k o la s tik s e h e u eyl. g ö n u e k , b ı k m a k S ic h a u f h e b e n ıı. k e n d in i S o ld a t ( m ) «. a s k e r
S c h o la s tik u s n. S k o la s tik S e h n s u c h t (t) «. ö zle m o r t a d a n k a ld ırm a s o ll g e re k
s c h o la s tis c h s/l. sk o la s tik s e h r sjl. ço k S ic h b e s tim ın e n S a. k e n ­ S o lliz ita tio n n. k ış k ır tm a ,
s c h o u IdL ıla lıa ş im d id e n , S e in (ıı) a. v a rlık d in i l x ü r l e m e u y a r ılm a
önceden s e i n eyl. o lm a k ; s/l. o ım n S ic h b e w e g e ıı a. ö zd e v im s o l l i z i t i e r e n eyl, k ı ş k ı r t ­
s c h ö n sfl. g ü z e l S e in f i i r A n d e r e s bask a sı- s ic h e r sjl. g ü v en ilir, e m in m ak , u y arm a k
S c h ö n h e i t (f) tt. g ü z e llik içiıı-varhk S i c h e r h e i t (f ) «. g ü v e ­ s o ı n it bil. b ö y le c e , b u n a
s c h ö p f e n eyl. ç e k m e k s e i n e r s e i t s bit. o n u n ya­ nilirlik g ö re
S c h ö p f e r (m ) a. y a r a tıc ı n ın d a n s i c h t b a r sjt. g ö r ü l e b i l i r , s o n d e r b a r sft. tu h a f, alışıl­
s c h ö p f e r i s c h sjl. y a ra tıc ı s e in ig ndl. o n u n k i g ö rü lü r, açık m a d ık
S c h ö p f ı m g (f) tı. y a ra tı s e i n s o l l e n d e n sft. o lm a s ı S ic h i i b c r s e t z e n «. k e n ­ s o ı ı d e n ı bğl. te r s in e ; a m a
S c h r a ıık e (f) n. s ın ır g erek en d in i ç e v irm e S o n n e (f) «. g ü n e ş
s c h r a ıık e n lo s sjt. sıuıi'sız s e i t ilg. — d e n b ıı ynııa s i e (l) ndl, o S o n n e n s y s te ın (n ) ıı. g ü ­
S c h r e c k ( m ) tt. k o ı k t ı, S e ite (f) tı. y a n ; sayfa S ie ndl, o; siz n e ş d iz g e si
ü ı k ü , yılgı s e i t e n v o n s .: bit. y a n ı n ­ S ilb e r «. g ü ıııü s s o n s t bğl. b a ş k a t ü r l ü ;
s c h r e i b e ı ı eyl. y a z m a k ; d a n , a ç ıs ın d a n , — ile n s iııd d i r l e r (y a rd ım c ı ey­ y o k sa; b m ı m ı d ış ım la ,
b k z . zııschveilm i yana le m ) d ah ası
S c h r e i b f e d e r ( l) tt. yazı s e i t h e r bit. — d e n b u yana; s in g tıla r sjl. tekil s o n s t i g .y/h b a ş k a , ö te k i;
k ile m i ş im d iy e d e k S in g u la ritâ t (t) a. te k illik g e r i k a la n
HEGEX METİNLERİ İÇİN Al.MANCA-TÜRKÇE SÖZI.ÜK 385

S o p h is t (m ) «. s o fis i S p r u c h ( m ) tt. lı ü k ü u ı, S te ı ıe r w e s e n (ıı) «. v e r ­ S u b s ta n z (f) a. tö z


S o p h is le r e i ( 0 « .s o fis tlik k a r a r; deyiş g i l e r ; v e r g il e n il i r i m '; S ııb s tr a t (n ) «. d a y a n a k
S o p h is lik a. s o lis tlik (Öğ­ S p r u n g (m ) « .s ı ç r a m a v e ıg i isleri s u b s u ı n i e r e n eyl. y ü k l e ­
re tisi) S p ıır ( 0 «. iz, l x i i r t i S tic k s to f f (m ) «. a z o t m e k ; k a n a m a k , a ltın a
s o s e h r bit. n e d e n l i ç o k S ta a t (m ) tt. d ev le t S tie r (m ) «. lx>ğa a lm a k
(o ls a d a ) S t a a t a n s i c h a. k e n d i n d e S tim ın e ([ ) n. .ses s u c h e n eyl. a r a s l ı n n a k ,
so u n d so v iel bil su d e n li çok d e v le t s t i m ı n e eyl. a y a r l a m a k ; a ram ak
s o v ie l — d ü z e y e d e k , — S ta a ts m a n n (m ) « .d e v le t b k z . iib e ıe in s tim ın e n ; s u m ın a r i s c h bU. ö z e l o la ­
d i k ç e ,— d e n l i ç o k ; adam ı zııslinıınen rak
s o w e it — d ik ç e S ta a t s r e c h t s (ıı) «. devlet S tiıru n ıın g (t) «. h u y ; a n ­ S u ıı ı p f (m ) «. ç a m u r, b a ­
s o w e tü g — d ü z e y e d e k , — lüze.si sal d u r u m taklık
d ik ç e , — d e n l i az; S ta a ts s v irts c a f î «. devlet. S to f f (tn ) «. g e re ç , o z d e k , S ü d p o l (m ) «. g ü n e y k u t­
s o w ie sft. tıp k ı e k o n o m is i tö z bu '
s o w o h l — ... a ls a ı ı d ı : sft. S ta d t (() tt. k e n t, k a s a iu S to ik e r (tn ) tt. S to a c ı S ü n d e n f a i l (m ) a. C e n ­
h e m ... h e m d e S ta n d (m ) ti. d u r a c a k yı r: S to lz (m ) tı. g u r u r n e t t e n D itsü s
s o z ia l sjl. to p lu m s a l k o n u m ; s ın ıf, k a lm a n s to lz sft. g u r u r lu S ü n d h a f t i g k e i t (Q «. g ü ­
s o z u s a g e n bğl. d e y im ye­ S t a n d p u n k t ( 0 «. d u r u ş S to ft (m ) tı. ilm e , itiş n a h k a rlık
rin d e y s e n o k ta s ı, lx ık ıs açısı s t o li e n eyl, it m e k ; ç a r p ­ s ü B sft, ta tlı
s p a n is e h e sfl. Is p a n y o l s t a r k sfl. g ü ç lü , k u w e tli m a k . ç a tm a k S y U o g is m u s ( m ) «. tasım
s p a n n e n d sft. g e r il i m l i, s t a r r sjl. devim siz, d u rg u n , s tö r e ıı eyl, ra h a ts ız e tm e k , S y m b o l (ıı) a. s im g e
h e y e c a n lı d in g in , k atı k a rış m a k , b o z m a k s y n th e tis c h sjl. b ire ş im li
s p arta ııisch e n sfl. S p u la (lı) S ta tis tik «. ista tis tik s t ö r e n d sfl. ra h a ts ız e d ic i S y s te m (m ) «. d iz g e
s p â t sjl. geç s t a t t i/g. — yet in e S tö r u n g «. b o z u k lu k S y s te ın a tik (f) «. d iz g e se l
s p a t e r bit. s o n r a ; d a h a S tâ t te (1) n. y ır, k o n u m S tr a f e (f) «. c e z a sun u s
so n ra s t a t t f ı n d e n eyl. y e r alm a k , S tra B e (f) «. s o k a k s y s te m a tis e h e sjl. d izg e se l
S p eise (I) «. ln-sin, yiyecek o lm a k s t r â u b e n eyl. g ö n ü l s ü z s y s t e m a t i s i e r e n sft. d i z ­
S p e k ııla tio n (t) ıı. k u rg u ; S ta tııe (I) «. y o n tu d u rm a k ; d ire n m e k , g e s e lle ş tirm e k
k u rg u la m a s t a u b i g sft. to z lu k a ıs ı ç ık m a k
s p e k ııla tiv sft. k u rg u l s t e c k e n eyl. s a k l a n m a k , s t r e b e n eyl. ç a b a la m a k T
S p e r lin g (m ) « .s e r ç e g iz le n m e k , gizli yatm ak S t r e i t ( m ) «. t a r t ı s ı n a , T a g (ııı) a. gi'ııı
S p e z if ık a tio n ( 0 a. tik e l­ s t e h e ı ı eyl. d u r m a k çekisini' t a g lic h bit. h e r g ü n ; g ü n ­
leşm e s t e h e n b J e i b e n eyl. d u r u p s tr e ııg e sft. k atı, sıkı, s e rt lü k , g ü n d e lik
s p e z if is c h sft. Ix lit İi, tikel k alm ak; S tr o h ( u ) «. s a m a n T a l e n t (ıı) «. y e te n e k
s p e z i f i z i e r e u r.yl. t i k e l ­ s te lıle n eyl. ç a lm a k s t ıı d i e r e n eyl, in c e le m e k , T a l e r (u t) «. p a r a bit im i
le ş tirm e k s t e i f sft. k a tı, b ü k ü lm e z , ça lışm ak t a p f e r sjl. y ü re k li
S p h â r e (l) a. a la n ; e r im kaba S tu d iu m (u ) «. in c e le m e ; T a t ( 0 «. o lg u , e d im ; in
s p i e g e h ı eyl. p a r l a m a k ; s t e i g e r n eyl. y ü k s e ltm e k , eğitim d e r T a t: g e r ç e k t e
y a n s ıtm a k aittin t ıak, yeginkstin ı tek S tu f e ( 0 «. b a s a m a k t â t i g sjl. e tk in
S p ie l (n ) «. o y u n S te ig e r ıu ıg ( 0 tı. y ü k s e lt­ S tu f e n f o l g e (f) «. b a s a ­ T â t i g k e i t (f) «. e tk in lik
s p ie le ıı eyl. o y n a m a k m e , a r ttır m a , y e ğ in ­ m a k la r dizisi T a ts a c h e ( 0 tı. o lg u , s o ­
S p ie le r e i ( 0 «. o y u n le ş tirm e S tiic k (ıı) «. p a r ç a ru n
S p i e l r a u m ( m ) «. o y u n S te in (m ) tı. tas, kaya s t ii m p e r h a f t sfl. k a b a sa­ ta ts â c h lic h sjl. o lg u s a llık
a la n ı, o y u n y eri s t e i n e r n sft. ta s ta n b a , b e c e rik s iz T a u f e (f) «. vaftiz
S p itz e ( 0 tı. d o r u k ; b as S t e i ı ı f o r m a t i o n «. k a v a s tü r z e n eyl, y ık tlm a k , ç ö k ­ t a u s e h e n eyl, a l d a n m a k
s p o n ta ıı sft. k e n d iliğ in d e n o lu şu m u m ek T â ıı s c h t u ı g ( 0 «• a l d a n ­
S p o n ta n e i t â t (f) a. k e u - S te lle ( 0 tı. yer, k o n u m s tiitz e ıı eyl, d e s te k le m e k m a c a . a ld a tm a
diliğ iıu le n lik s t e l l e n eyl, k o y m a k , s a p la ­ S tü tz n n g s p u n k t «. d e ş ti k T a u s e n d (f) tı. b in
s p o t te n eyl. ala y e t m e k m a k ; b k z . a u fs le lb u ; n o k ta s ı t a u s e n d sfl. b in
S p o ttııa m e ıı «. ta k m a a d votstelh'iı S u b je k t (n ) tı. ö z n e t a u s e n d j a h r i g e bil, biti*
s p o t tw e i s e bil. a la y c ı b i r S te llıın g ( 0 tı. k o n u m , yer s ııb je k tiv s f l ö z n e l lerc ı- yıl
b iç im d e S te n g c l (m ) tı. g ö v d e S u b j e k t i v i t a t (f ) a. ö z ­ ta u s e n d m a l bit. b i n k e z
S p r a c h e ( 0 «. dil S te r b e n (tı) tt. ö lü m nellik T au to lo g ıe (1) « .g e n e l im e
S p r a c h f o r s c h u n g «. d il s te r b e ı ı eyl, ö lm e k s u b o r d i n i e r t e sft. ali g ü ­ t a u t o l o g i s c h s ft. g ı-n c -
a r a ttır m a s ı s t e r b l i c h eyl, ö lü m lü d ü m lü leıııeli
S p r a c h g e b r a u c h (m ) n. S te r b l i c h k e i t (l) « .ö l ü m ­ s u b o r d i n i e r t e n s jl. a l t ­ te c h ıtis c h sjl. uygulayım sal
d il k u lla u ıu u lü lü k g ü d ü m lü T e ic h (ııı) «. g ö l
s p r e e h e n eyl. k o n u ş m a k S te m (m ) tı. yıldız S u b s ta n tia litâ t (f) «. töz- T e il (m ) tı. ljo lü ııı
S p r e u ( 0 a. s a m a n s t e t s bit. s ü r e k l i o l a r a k , sellik t e i i b a r sjl. l î ö lü u e b ü i r
S p ric h w o r t (n ) «. ö zdeyiş d ü z e n li o la ra k , h e r s u b s ta n tie ll sfl. tö/.sel T e i l b a r k e i t (f ) «. b ö l ü ­
s p r ö d e sft. ç e k in g e n zam an S u b s ta n tiv (ıı) «. a d n e b iliri ik
386 HF.GEL METİNLERİ İÇİN ALMANCAUÛRKÇESÖZLÜK.

T e i l b e s t i m m u n g rı. T e ih t r a n s z e n d e n ta l s)l+sjl. as­ V U m s t a n d (m ) «. d u r u m ,


p a r ç a , lıö lü m ; lic s ıim - kınsa] ıı ı n ü n d e m eyl. d e ğ i ş t i r ­ k o şu l
ım ıııg : lx lir le u in ı T r a u b e ( t) «. ü z ü m m e k , b a s k a la s tın n a k U m s tu r z (m ) «. d e v rilm e ;
T e ilc h e n (ıı) tı. p a r ç a c ık tra u e n ey l g ü v e n m e k U m a r b e itıın g (f) «. to p a r­ d e v rim (dtnınıjtıtt, m in ,
te i l e n eyl. İJÖlmc-k T ra u m (ııı) «. d fıs la m a , d e ğ iş tirm e , y en i­ overlhraur, u f/b e n v a i,
t e i l h a f t i g sft. k a tık u ı, pay t r a u r i g sfl. ü z ü n t ü l ü , a c ılı d e n ş e k ille n d irm e , ye­ rev o lu tio n )
a la n T r e b e r (p l) «. k ü s p e n id e n is le m e ( »mdijirn- u m s tü r z e n eyl. d e v irm e k .
teils bU. b ö lü ın s e l o la ra k , t r e f f e n eyl. ç a rp m a k ; e tk i­ lioıı, tıdttf/ltUioıı, reiıiotl- yıkm ak
b i r y a n d a n ; z u m n il: le m e k , ilg ile n d ir m e k ; elliııg, rertıslıııg, revi- u n a b h â n g i g sfl. b a ğ ım s ız
1s o lü m s e ! o la ra k , b e lli karşıla şm a k s iın ı) U n a b h â n g i g k e i t ( f ) «.
b i r d ü z e y e elek t r e f f e n d s j l y e r in d e , uy­ U m b e u g u n g (Q a. ç e v re İKiğım sı/.tık
T e ih u ıg (l) tı. Ik ilü m k ın c , g u n ; ç a rp ıc ı { siP T tm ııd iııg s, v i n ı t i l y , u n a n g e f o c h t e n sjl. la ru ş -
b ö l m e , b ö lü n ü ş T r e ib e n (ıı) « .e t k i n l i k le r m asız; e n g e ls iz
T e le o lo g ie (t) «. erekbiK nı t r e i b e n eyl. itm e k ; d e v im e um b ild etı eyl, d ö u ü s tü n ııe k lu ıa n g e m e s s e ıı sjt. y e te r­
t e l e o l o g i s c h sft. e r e k b i- g e ç ilm e k ; u y a rm a k ; T J m b ild u n g ( i ) «. d e ğ i ­ siz, e lv e riş siz , u y g u n ­
lim sel n e d e n o lm a k , y a r a t­ ş im , y e n i d e n y a p m a , suz
T e m p e l (m ) a. t a p m a k m ak d ö n ü ş t ü r m e {r.hnnge, u n a u f g e lö s te ıı s j l ç ö z ü m ­
T e ı n p e r a t ı ı r (Q «. ısı t r e n n b a r s f l a y r ıl a b il i r , r te.oııslrtif.tioıı, tm nsfor- s ü z , ç ö z ü lm e m iş
T e m p e r a t u r g r a d tı. ısı d e ­ b ö lü n e b ilir mtıinnr, modiflr.atitm) u ııb e a ııtv v û rte t sft. y a n ıt­
re cesi t r e n n e n ey l. a y r ı l m a k , U m f a n g ( m ) «. ç e v r e ; sız
T e n d e n z ( 0 «. e ğ ilim b ö lü n m e k e r im , a l a n ( drcuıııjer- u n b e d e n k l ic h bit. d ü ş ü n ­
T e r m in o l o g i e (f) a. le r- T r e n n u n g ( l) «• a y r ılm a , em e, d r m i t , f/eıif/beiy) m e d e n , d u ra k sa m a ­
u ıiu o lo ji b ö lü n m e u m fa s s e n eyl k u ca k lam ak ; dan
t e u e r sjl. d e ğ e rli, p a h a lı t r e t e ıı tyL. ç ık m a k ; o rta y a k u ts a m a k U n b e d e u t e n d s t e «. e n
T h e o d iz e e ( 0 Jeodezi ç ı k m a k , k e n d i n i g ö s- u m f o r t n e n d eyl. y e n id e n a n la m s ız ; b e d e i ıt e n d :
( T a u n ü z e r i n e lelseLı le rııte k , g ö r ü n m e k ; zu m o d e l l e ı ı d in ı ı e k ; d ö ­ a n la m lı, im le m li
i n c e le m e ) ı ı a h e zu t r e l c n : ç iğ ­ n ü ştü rm e k U n b e d in g t «. k o ş u ls u z
T h e o l o g i e ( t ) tı. t a t ı r ı - n e m e k , g ö lg e d ü ş ü r­ u ı n g e b e n eyl. k u ş a tm a k , u n b e d i n g t s j l kcjsulsuz
bilint m ek çe v re le m e k U n b e d i n g t h e i t a. k o ş n l-
T h e o r e ı n (ıı) tı. te o re m T re u e ( 0 tı. lıa ğ lılık u ı n g e b e n eyt. k u ş a tm a k , sıız lıık
th e o r e t is c h sfl. k u ra m s a l T r i c h o t o m i e «. ü ç l ü l ü k ç e v re le m e k (s u n n u m l. ı ıııb e f a n g e n s f l s a l, y a n ­
T h e o r i e (f) « .k u r a m ( b e d e n , rıılı, tin ) e u d ld e ) sız, çık a rsız
T h e r m o m e t e r (n ) tı. ısı­ T rie b (m ) a. i ç g ü d ü , d ü r ­ U m g e h u n g (() tı. y a n d a n U n b e fa n g e n h e it ( 0 «.
ö lç e r tü d o la ş m a s a ü ık , y an sızlık
T h e s e (I) tı. sav T r i e b f e d e r n tı. g ü d ü u ın g e k e h rt sjl. ev rik , t e m , u n b e f r i e d i g e n d sjt. d o ­
t i e f sjl. d e r in trin k e ıı ey l iç m e k aykırı y u r u c u o lm a y a n
T i e î e <f) n. deriuVık. t r i v i a l s jl. b a s m a k a l ı p , u ın g e s ta lte n ey l d e ğ iş ­ u n b e f rie d ig t s fl d o y u m ­
T i e r (ıı) tı. hay v an ö n e m s iz tirm e k , d ö n ü ş t ü r m e k su z , d o y u ru lm a m ış
tie r is c h s j l h ay v a n sal triv ia le rv v e is e bil. b a s m a ­ u ı n h e r b/t. ç e v r e s i n d e , u n b e g re iflic h s fl k av ran ­
T i e r s e İ n ( 0 « .h a y v a n lık k a lıp b i r y o k la a ş a ğ ı y u k a rı, o ra y a b u ­ m az
T i s c h ( m ) a. ıııa sa tro c k e ıı sjl. k ıırıı ra y a u n b e g r e n z t s j l s ı n ır s ız ,
T i t e l ( m ) a. lıaşU k, sa ıı t r o p î b a r s/t. sw \ u n h i n ııic h ı u m h iıı k an ıı: s ın ır la n m a m ış
T o d (m ) ıı. ö lü m T rö s t (ııı) «. a v u n ç . a v u t­ eyl, k e n d in i u la m a n tak. U n b e g r e n z t e tı. s ın ır s ız
to le r i e r e n ey/., lıo sg ö n ııc k . ma y a p ım ın ın ö n ü n e g e ­ tu ı b e g r i f f e n e n sjl. k av ran ­
h o ş g ö rü g ö s ie n n c k t r f s t l o s sft. a v u n ç s u z çem em ek m ayan
T o n (ııı) tı. ses; n o t a trc is tre ic h = tro s ıb rin g e n : u m k e h r e n eyl. g e r i d ö n ­ u ı ı b e g r ü n d e t s j l te m e ls iz
T o r «. k a p ı «. a v u tu c u m ek; u ü u u n g ek e h v t er v m b e k a n n t sjt. b i l i n m e ­
t o t sft. ö l ü t r ö s t e » tyl. a v u tm a k l l a ı ı d : e lin in tersiy le y e n , ta n ın m a y a n
t o ta le sjl. b ü tü n s e l, b ü tü n t r i i b s j l b u la n ık U m k r e i s ( m ) tı. ç e v r e . u n b e k a u n t e ı ı s jt. b i l i n ­
T o t a l i t â t ( 0 a. b ü t ü n l ü k T r ü b ıu ıg (0 «. b u la n ık lık . Ç eper m eyen
t ö t e n eyl. ö l d ü r m e k k a ra n lık U m l a u f ( m ) tı. d ö n m e , ıu ıb e q ııe m sft. u y g u n s u z ,
t r a g s jl. te m b e l T n g e n d ( 0 «. e r d e m d ö n g ü , d ö n ü ş ; im U . e lv e riş siz
t r a g e n eyl, ta ş ım a k ; d e s ­ tııg e n d h a f t s j l e r d e m li b rin g c ıı: o rta y a a lm a k , U « b e q u e m e tı. u y g u n ­
te k le m e k T u n (ıı) «. e d im d o la ş ım a k o y m a k su z , y ersiz
T r â g e r (m ) «. taşıyıcı tu n eyl. y a p m a k , e tm e k U m s c h l a g ( m ) a. ( b i r ­ U n b e r e c h ti g t e s «. a k la n a ­
T ra g h e it (Q « .t e m b e l l i k tfıc h tig sjt. y e tk in , b e c e ­ d e n b ire ) d ö n m e , değiş­ m a z ; b e re -c lıtig e u : eyl.
T r a g ö d ie ( 0 «• tra je d i rikli; iyi ç o k iyi. d e ğ e rli m e (m tu ls io ıı, ‘s u d d e ıı’ aklam ak, linkli çıkarm ak
T râ ııe (t) a. gözyaşı T ü r ( 0 «. k a p ı dıtuıge) u ııb e s c h a d e t bit. — e z n n ır
t r a n s i t o r i s c h s j l g e ç ic i t ü r k is e h e s j l T ü r k u m s c h la g e n eyl. çe v irm ek , venııe-ksiziıı
t r a n s z e u d e n t sft. a s k ın T y p u s (m ) tı. tip d ö n d ü rm e k U ııb e s c h r â n k te n «, sın m a z
ITEGEL METİNLERİ İÇİNALMANCA-TÜRKÇE SÖZLÜK 387

ıın b e s tiın m t sfl. b e liıs iz U n g e b ild e t «. e ğ itim siz u n m ö g lic h sfl. o la n a k s ız U n te rre d u n g ( 0 söyleşi
U n b e s t i m m t h e i t (f ) a. u n g e b i l d e t sjl. e ğ i t i l m e ­ U n m ö g lic h k e it (t) «. o la ­ U n t e r r i c h t (m ) «. ö ğ r e ­
m iş, e ğ itim siz , k a b a n ak sızlık tim
Ix-lirsv7.uk
u n b e s t r a f t s f l c e za sız saba u n n ö t i g sjt. g e r e k s iz u n t e r r i c h t e n eyl. ö ğ r e t ­

u n b e w e i s b a r sfl. t a u ııla - U n g e b ü h r ( 0 «• u y g u n ­ U n o r d n u n g ( 0 «. d ü z e n ­ m e k , e ğ itm e k


su zluk, yersizlik; zıır lb : sizlik U n t e r s a t z (m ) «. k ü ç ü k
u a ıu a z
u n b e w ie s e n e ı ı sfl. t a n ı t ­ b /l y eisiz o la ra k u n o r g a ıı i s c h sft. ö rg e n s e l öncül
V 'n g e d u id \{~) ıı. d a v a n ç - o lm a y a n u n t e r s c h e i d e n eyl, a y ır-
lan m ay a n
unbevvulİt sfl. b ilin ç s iz sızlık u n p a s s e n d s/l. u y g u n s u z , d e t ı ı ı e k , a y ır m a k , ay ­
u n b r a u c h b a r s ft. k u l l a ­ u ı ı g e f â h r sfl. ra s la ııtıs a l; uym ayan rım la ş tırm a k

n ışsız bil. yaklaşık o la ra k , a ş ı ­ u n p e r s ö n l i c h sjl. k iş is e l U n t e r s c h e i d m ı g ( f ) «.

u n d bğl. ve ğ ı y u k arı o lm a y a n a y m le tn ıe , a y n m la ş tır-


ıın d a ıık b a r sft. n ıiım e lta r - U n g e h e t ı r ( u ) a. c a n a v a r H n r e c h t (ıı) «. h a k s ız lık ın a , ay rım
lık b ilm e z , n a n k ö r u n g e h e u r sft. ç o k b ü y ü k , ıın r e c h t sfi. 1)ak sız ıın te rs c h ie b e n eyl. el a lım ­
u n e n d l i c h sfl. s o n s u z o la ğ a n ü stü u n r e c h tlic h s te sjt. e n h a k ­ d a n sü rm e k , y u ttu r­
U n e n d li c h k e i t (f) a. s o n ­ u n g e h i ı ı d e r t sjl. e n g e lsiz , sız m ak
s u z lu k e n g e lsiz c e u n r e f l e k t i e r t s ft. y a n s ı ­ U n t e r s c h i e d (m ) «. ayrım
u n e n t b e h r l i c h s ft. v a z ­ ı m g e h ö r i g sjt. u y g u n s u z , m a m ış U n t e r s tü t z u n g (f) «. d e s ­
g e ç ilm e z y ersiz u n r i c h t i g sft. y a n h s te k , y a rd ım
u n e n t h ü l l t e sft. a ç ı lm a ­ n n g e i s t i g sjt. tin s e l o lm a ­ U n r ic h ti g k e it ( 0 «. yan- ı ı n t e r s u c h e n eyl. a r a ş -
m ış , o rta y a ç ık m a m ı* y an ltslık t ın ııa k , y o k la m a k
\m e n t s c h \ e d e n sft. k a r a r ­ u n g e n a u sjt. s a ğ ın o lm a ­ U n r u h e «. c liııg in s iz U k , U n t e r s u c h u n g ( 0 «. yo k ­
la ş tırılm a m ış ; bkz. e n t- y an kaynaşm a la m a , a r a ş tırın a
s c lü e d e ıı t u ıg e ııü g e n d sft. y e te rsiz , u n s bit. b iz i, b iz e u n t e r w e r f e n eyl, a l t a a l­
u n e ııtv v ic k e lt s jl, g e l i ş ­ e lv e riş siz , d o y u ru c u U n s a g b a r n. s ö y le n e m e z m a k , Jx>yııu e ğ d in ııe k ;
m em iş o lm a y a n U n s c h ıı l d ( 0 «. s u ç s u z ­ k o n u e tm e k
u n e r a c h t e t bit, b a k m a k ­ u n g e r e i m t sjl. s a ç m a luk U n le r v v e r f u n g (l-) n. b o ­
sızın . U ık ılm a k sız m u n g e s c h ic k t sft. b e c e r i k ­ ım s e lb s tâ n d ig sjt. b a ğ ım lı yun eğm e
u n e r f r e u l i c h sft. n a h o ş , s iz , y e t e r s i z ; u y g u n ­ u u s e r bU. b iz im , b iz e ıı n tr e n n b a r sjl. l> ö lü u ıııe z
tatsız, ra h a ts ız e ılci s u z , e lv e rişsiz v m s e re in e r ndl, iç im iz d e n U n t r e ı m b a r k e i t (L) «.
u n e r k a n u t e s s ft. b i l i n ­ u n g e s t ö r t sjl. d in g in biri ay rılm az lık
m eyen u n g e t r e n n t sft. a y r ıl m a ­ m ıs ic h e r sfl. g ü v e n ilm e z u n u n t e r s ı ı c h t bit. y o k laıı-
u n e r k e ı ı n b a r sft. uu ıu v a- m ış; a y n lm a m a c a s ın a u n s ittlic h s te sjt. tö re y e eıı n ıak sı/.ıu
n ıa z , b ilin e m e z U n g e t r e n n t h e i t (Q a. aykırı lu ıü b e rs te ig b a r sjl. asılm az
u n e r k e n n b a r e s ft. b i l i ­ a y r ılm a z lık , b ö lü n - u n s r ig e ndl. b iz im k i ım ııb e rw in d lic h sft, y e n il­
n em ez ı nczl ik, 1x")lıhıı n em isi ik t u ı s t e r b l i c h sjt. ö lü m s ü z m e z , ü s t e s i n d e n g e li­
U n e rk e ıu ıb a r k e it (t) a. ta- ı m g e t r ü b t sfl. a ç ık , d u r u ; U n s t e r b l ı c h k e i t (1) «. nem ez
u m a ın a z lık , b iH ım ııe z- tasasız , kay g ısız ö l ü m s ü z lü k unverânderiich sjl değişm ez
lik U n g e v v o h n t h e i t ( f ) a. u n tâtig .v /h e tk in lik s iz u n v e r â n d e r t s ft. d e ğ i ş ­
u n e r f r â g li c h sfl. d a y a n ıl­ a lış k a n lık y o k s u n lu ğ u u t ı le i lb a r sjt. b ö l ü n m e z tirilm e m iş
m az , h o ş g ö rü lü m e / « n g le ic h sjt. eşitsiz, ö z d e ş­ u n t e n bit. u l u n d a u n v e re in b a r sjl. İsvğdaşnvaz
u n f â h ig sjl. y e te n e k s iz siz, b e n z e m e z t u ı te r bit. a l t ı n d a u n v e n n is c lıt s f l k atışık sız
U n fâ h ig k e it ( 0 y e te ­ U n g le ic h h e it ( 0 <l ö z d e ş­ U n t e r b r e e h u n g ( I ) «. u ı ı v e n n i t te lt sft. d o la y s ız
n ek sizlik s izlik , İK u zem ez U k k o p u k lu k u ı i v e r m ö g e n d s jt. y e t e ­
u n f e h l b a r sjl. y a n ılm a z ; u n g lü c k s e lig sfl. m u tsu z , u n t e r e i n a ı i d e r b/t. b irb iri n e k siz
b ğ l h iç k u s k u s u z ta lih s iz a lım a , b i r b i r i a l t ı n d a T J ı ı v e n n ö g e n h e i t (!) «.
U n f ö r m li c h k e i t (f) a. b i­ U n g u n s t (L‘) a. u y g u u - U n t e r g a n g (m ) « .ç ö k ıu e , y e te n e k s iz lik
ç im sel o lm a m a , d o ğ a l­ s u z lu k y ık ılm a , lıa tn ıa U n v e m u n f t (f) «. us o l­
lık ; b iç im k ö tü lü ğ ü t ın g ü ltig s j l g e ç e rs iz u n t e r g e h e ı ı eyl, b a t m a k , m a y a n , us d iş ilik
u n f r e i sft. b a ğ ım lı, ö z g ü r­ ü n iv e rs e li sjt. ev re n se l y itm e k , y o k o lm a k u n v e r r ü c k t bit. d e ğ i ş m e ­
lü k s ü z U n iv e r s m n (ıı) « .e v r e n u n t e r g e o r d n e t s jt. ,d t- d e n , d e v in m e d e n ; k e ­
U n f r e i h e i t (f) a. ö z g ü r - u n k r i t i s c h s jt. e l e ş t i r e l g ü d ü ııılü s i n li s i / o la ra k , s ü r e k li
sü z liik o lm a y a n u n t e r g r a b e n eyl. z a v ıl- o la ra k
H n f r i e d e n (m ) « .g e ç i m ­ U n m i t t e l b a r «. d o la y s ız la im a k , vozla-sm ak u n v e r s tâ n d l ic h sjl. a n l a ­
sizlik, s ü r tü ş m e ( tmtttediate) u n t e r m m ı te v d e m : bit. şılm a z
U n f ııg (m ) a. y a ra m a z lık , u n m i t t e l b a r sft. d o lay sız a ltın d a u n v e rtrâ g iic h sft. g eç im si/,
u y g u n s u z lu k U n m itte lh a rk e ıt ( 0 «. u n t e r n e h m e n eyl. ü s t ­ bağ d a şm a z, uzlaşm az
u n g e a c h t e t bil. b a k ıim a k - d o lay sızlık le n m e k u n v o llk o m m e n sfl. ek s ik ­
s ız ın , b a k m a k s ız ın , u n m o ra lis c h e ıı sjt. a h la k a u n t e r r e d e n eyl. s ö y le ş id e siz o lm a y a n , e k sik , k u ­
e k a rs u ı aykırı b u lu n m a k s u rlu
388 HEGEL METİNLERİ İÇİN ALMANCA-TÜRKÇE SÖZLÜK

u n v o l l k o m m e n sft. la n ı ü b e r f lie g e n eyl. ü z e rin d e n v e r â c h tlic h sfl. k ü ç ü m s e ­ V e r d i e n s t ( m ) «. y a r a r;


d e ğ il, eksiksiz d eğ il uçm ak yici: k ü ç ü m s e n e b ilir (u ) d e ğ e r, d e ğ im
u n v o l l s l â ıı d i g sft. e k s ik , Ü b e rflıılî (m ) tl a s ı n IkjI- V e ra c h ttm g ( 0 «. k ü ç ü m ­ v e r d ie n te rm a f te n bit. haklı
ta m d e ğ il luk; g erek sizlik se m e o la r a k , v e r in d e b ir
U m v a h r a. g e r ç e k o l m a ­ ü b e r f l ü s s ig sjl. g e re k s iz v e r â n d e r l i c h sft. b a ş k a ­ b iç im d e
yan U b e r g a n g (m ) « .g e ç iş laşab ilir v e r d o p p e l n eyl. ç iftle m e k
l u m a h r sjl. g e r ç e k o lm a ­ ü b e r g e h e n eyl. g e ç m e k v e r â n d e r n eyl. b a ş k a la ş ­ V e r d o p p e lu ııg (l) «. ç ift­
yan ü b e r g r e i f e n eyl. y a ş ılm a k m ak le m e
U n w a h r h e it ((") « .g e r ç e k ü b e r h a u p t bil. g e n e l o la ­ V e r â n d e r u n g (f) <1. d e ğ i­ v e r d re h e n eyl b ü k m ek ;
o lm a m a ra k , g e n e l li k l e , b ü t ü ­ şin i. b a şk a la şım ç a rp ıtm a k
u n w a n d e l b a r sjl. d e ğ i ş ­ n ü m le v e r a n l a s s e n eyl. ı ı e d e ı ı v e rd u n k e ln eyl k a ra rt­
m ez iib e r la s s e n eyl. b ıra k m a k , o lm a k , v e s ile o l m a k , m a k , b u la n ık la ş tırm a k
u n w e s e n t l i c h s jl. ö z s e l te rk e im e k o rta y a ç ık a rm a k v e r e h r e n eyl. ta p ı n m a k
o lm a y a n ü b e r ı ı e h ı n e n eyl. k a b u l V e r a n i a s s u n g (f ) «. d u ­ V e r e in f a c h ıu ıg (1) «. şa -
u m v id e r s te h lic h sft. d ire - e tm e k , a lm a k , ü s t le n ­ r u m , vesile U u la s tın n a
n ilm e z m ek v e r a n s c h a ıü ic h e n eyl. ö r- v e re in ig e n eyl b irle ş tir­
u n v â r k s a m e sfl. e t k i n o l­ ü b e r s c h â t z e n eyl. a s t t ı n e k le n d im te k m ek
m ayan d e ğ e r v e rm e k ; a ld ırt­ v e r a rg e n ilim etvvasv.: eyl. V e re in ig ıın g (f) a. b irle ş ­
u n v m rc tig sfl. d e ğ e rs iz m ak o n u b iıse y d e n ö tü rü tirm e
u n z â h l b a r sft. sa y ıla m a z ü b e r s c h r e i t e n eyL ö te y e k ın a m a k v e r e i n z e ln eyl. y a lıtm a k ,
u n z a h lig e sft. s a p s ız g eç m ek , asm ak v e r b a n n e n eyl. s ü r m e k , te k ille ş tirm e k
lu ız e rtre n n lic h sjl. a y ı l m a / Ü b e r s c h r e i t u ı ı g ( f ) «. sü rg ü n e g ö n d e rm e k v e r e in z e lt eyl te k il, ş alılıl-
T J n z u f r i e d e n h e i t a. I1 0 5 - a s m a , s ı m r a s m a , ç iğ ­ v e r b e r g e n eyl. g iz le m e k , m ıs ; b k z . v e r e in z e h ı
ııu l-s u /lıık nem e s a k la m a k V e r e h ız e ln n g (f) «. te k il­
u n z ı i g â n g l i c h sfl. e r i ş i l ­ ü b e r s e h e n eyl. b a k m a k , v e rb e s s e m eyl. işile slin ııe k le ş m e
m e z , u la ş ılm a z g ö z le m e k , g ö z d e n g e ­ v e r b in d e u eyl. b a ğ la m a k , v e r e i t e l n eyl. İjo sa çık m ak ,
u n z u lâ n g lic h sjl. y e te rs iz ç ilm e k ; g ö z a rd ı e tm e k , b irle ş tirm e k d ü s k tn k lığ u ıa u ğ ra ­
u n z u l a s s i g sfi. g ir ile m e z , -.ulam ak verbincU 'ıch eyl. b a ğ la y ıc ı m ak
y ıs a k ü b e r s e t z e n eyl. ç e v in ııe k V e rb iu d lic h k e it (i) n. v e r e n d lic h e n eyl. so u lıılas-
U n z u lâ s s ig k e i l «. u y g u n ­ Ü b e r s i c h t (O a. g ö r iis , b a ğ l a y ıc ı lı k , y ü k ü m ­ lıtın a k
s u z lu k g ö z le m , g ö z e tim lü lü k V e r e n d l i c h u n g «. s o ıılıı-
u n z u r e i c h e n d sfl. y e te rs iz ü b e r s i n ı ı l i c h eyl. d ııy iı- V e r b i n d u n g (1) a. b a ğ ­ la s tın n a
U r h e b e r (m ) «. ) a r a i ı c ı lu rü sıü la n tı. b irlik V e r f a h r e n ( 11 ) «. is le tti
U r k r a f t (t) «. k ö k k u w e i U b e rtra g ın ıg (Q « .a k ln m ıa v e r b l e i b e n eyl. k a lm a k , y o lu , ş ö n t e ı ı ı
U r s a c h e (f) «. n e d e n ü b e r w iııd e ıı eyl. y e n m e k , k alm ay ı s ü r d ü r m e k v e r f a h r e n eyl. dA vranuvak,
T J rs p r u n g (l) «. k ö k e n lis te s in d e n g e lm e k v e r b o rg e n sjl. gizli, saklı İS g ö n ııe k ; e le a lm a k
u r s p r ü n g li c h sjl. k ö k e n s e l Ü b e r s v i n d u n g ( f ) a. u t ­ v e r b o te n sfl. yasak v e r f a l l e n eyl. b o z u lm a k ,
U r te il ( 11) a. yargı ku, yengi v e r b r a u c h e n eyl. k u l l a n ­ ç ü r ü m e k ; — a tıf: ra s-
ı ı r t e i l e n eyl. y a r g ıla m a k , Ü b e rz c u g ts e in s (f) «. kau - m a k . t ü k e tm e k la m a k , k a rş ıla şm a k
ş a ıg ıd a b u lu n m a k ııııs lık , k a m ta ş ıy o r o l­ V e rb re c h e n ( n ) «. su ç V e rfa s s u n g (() a. yazı; d u ­
U r t e i l s k r a f t (f) a. y a rg ı m a ; ü b e ı z e ı ı g e n : eyl. V e r b r e c h e r ( 111) « .s u ç l u r u m , k o ş u l; a n a y a s a
yelisi in a n m a k , k an m a k v e r b rin g e n eyl. h a r c a m a k , v e r f e h l e ı ı eyl. k a ç ır m a k ,
U r t e i l s v e r m ö g e n ( u ) a. Ü b e r z e u g u n g ( 0 a. k a m d ik e lm e k , g e ç irm e k l>a.sa ra m a m a k
y arg ı yetisi ü b lic lr sjl. g e le n e k s e l, o la ­ (z a ıııa ıı) v e r f e r tig e n eyl şn p m ak ,
U r te ils w e is e n a. y arg ı u ıı- ğ a n , alış ıld ık , s ıra d a n v e r d a ıık e n eyl. ( d o ğ u s u ­ ü r e tm e k
le ıi ü b rig sft. g e riy e kalıuı, a r ta n u vb. b irş e y e ) b o r ç lu v e r f l ü c h t i g e n eyl. b u h a r ­
\ J r w a h r e n a. k ö k g e r ç e k k a la n o lm a k la ş m a k , y itip g itm e k
i i b r i g b l e i b e n eyl. g e r iy e v e r d a ııe n eyl. s in d ir m e k v e r fo lg e ıı eyl. izle m e k
Ü k a lm a k , a r ta k a lm a k V e rd a u u n g ( f) «. s in d ir im v e r g a ııg e n sjl. g e ç m iş
ü b e l ( n ) sft. k ö t ü , f e n a ü b r i g e n s bğl. g e r i k a la n ı v e r d e c k e n eyl. ö r tm e k V e c g a n g e u h e it (f) tı. g e ç ­
ü b e n eyl. (e tk i v b .) u y g u ­ iç in ; b a ş k a b a k ı m l a r ­ V e rd e rb e n (u ) tu b o zu lm a, m iş ( z a m a n )
la m a k , yam L m ak d a n ; yo k sa y o z la şm a , ş o k e t m e v e r g a n g lic h sjl. g e ç iri
ü b e r bit. ü s ü iııd e , ü z e rin d e Ü b u ııg ( 0 a. u y g u la m a , v e r d e r b e n eyl. b o z m a k , v e r g e b e u eyl. b a s ı n d a n
ü b e r a l l bU. h e r y e rd e a lış tırm a yıkıım k, y o k e lm e k a tm a k , v e rm e k ; b o sa
ü b e r e ia bkz. ü b e re in - v e r d e r b l i c h sfi. z a r a r l ı , ç ık m a k
s ı im m e n , — k o m n ıe ıı V yo k cılici; ş o k o la b ilir v e r g e h e n eyL y itm e k
ü b e r e i n s t im m e n eyl. Isağ- v a g s j l b u l a n ık , İjelirsiz v e r d e u t î ic h e n eyl. d ııı u- V e r g e s e n h e it (Q «. ııu u t-
d a sm a k , uyuşm ak V a rie tâ t (f) «. tü r l ü l ii k la s iın n a k aulık
U b e r e i n s t i m m ı ı n g (f) a. V a te rla n d ( 11) <l a n a v a ta n v e r d ie n e n eyl. k a z a n m a k ; v e r g e s s e n eyl. u n u t m a k ,
b a ğ d a ş ın a V e g e ta tio n ( 0 «. b itk ile r h a k e tm e k , d e ğ m e k g ö z a rd ı etm e k , alla m a k
H E G E L METLNLKRİ İÇİN A I.M A N C'A -TÜ RK ÇKSÖ ZI.Ü K 3 8 9

v e r g le i c h e n e y l k a r ş ıla ş ­ v e r la n g e n eyl is le m e k v e m e in e n d sjl. o lu m s u z ; v e r a e h e m eyl. ileri sü rm e k ,


v e r la s s e n eyl. b ı r a k m a k , v e v u e i e ı ı ; eyl. y a d s ı ­ d o ğ r u la m a k , g ü v e n c e
tırm ak
V e rg le ic h u n g (O n. k a rş ı­ ıc r k e ım e k m a k , o h ım s ıız la m a k v e rm e k
V e r la u f (m ) «. s ü re ç , ile r­ v e m i c h t e n ey l v o k e t m e k V e rs ic h e ru n g (() a. in a n c a
laştırm a
v e r g l i m r a e n eyl. s ö n ü p le m e V e r n ic h lu n g ( 0 «. y o k et- v e r s i n k e n eyl. b a t m a k ,
v e r l a u f e n eyl. g e ç m e k ; ın e , o v u u l.n ı k a l d ı r m a g ö m ü lm e k
g itm e k
V e r g r ö lie r ıu ıg (O n. b ü ­ ılığ tlm a k V e rn u n ft ( 0 a. us v e r s ö h n e ıı eyl. u z la ş m a k

yüm e v e r le g e n eyl. a k t a r m a k , V e m ıu ıf tb e g r if f (m ) «. tıs V e rsö h n ıu ıg ( 0 «• uzlaşm a


V e rh a lte n ( n ) a. l u tu ııı. taşım ak ; e r te le m e k k av ram ı v e r s p e r r e n e y l e n g e l o l­

y ak la ştın . d a v ra n ış v e r le i h e n eyl. ö d ü n ç ver­ V e r ı ıu n f t g e s e t z <1. u s ya­ m ak, ö n ü n e g eçm ek


v e r h a ite n eyl g e r i tu tm a k , m e k ; v e r m e k , b a ğ ış­ sası v e r s p r e e h e n eyl, s ö z v e r ­
b a s tırm a k ; d a v ra n ­ lam ak V e r n u n f tk r itik a. u s e le ş ­ m ek
m a k ; v e r l ı a k s ic lı so: v e r le i te n e y l y a n ıltm a k , tirisi V e rs ta n d (m ) « .a n l a k
avunm ak v e m u n f t l o s e n sft. tıs la n V e rs ta n d e s e h iu B «. a n la k
s o n ı u s u d u r ki
V e rh â lln is ( n ) a. ilişki v e r l e t z e n eyl. i n c i t m e k , yoksun (asım ı
v e r h a n d e ln eyl ta rtış m a k , y ,ıra la m a k , z a r a r v e r­ V e rm ın f ts c h iu li n. u s ta s ı­ V e r s t a n d e s f o r m «. a n la k
g ö rü ş m e k , ı*k* a lm a k m e k , ç iğ n e m e k mı b içim i
V e rh a n d lu n g e n (l) a. V e r l e t z ı ı n g (Q «. z a r a r , v e m i u ı f t i g sjl. ussal V e rs ta n d e s lo g ik «. a n la k
g ö r ü ş m e , ta rtıs ın a , ir­ in c itm e ; ç iğ n e m e v e n ı ü n f t i g sjl. ııssal n ta u u ğ t
d e le m e v e r lie r e n eyl y itin ıte k V e rııü ııftig k e it (l) «• ussal­ v e r s t â n d i g s jt. a n l a y a n ,
v e r h a r r e n eyl. k a l m a k , V e rlu s t (m ) a. yi u s lık an la y ış lı; a n l a k d ü z e ­
s i in n e k , d a y a n m a k v e rln s tig e iu e r S .— gch c ıı: v e r p f lic h te n eyl y ü k ü m lü y in d e , an lık sal
v e r h e l f e n ih m 7.11 e iııe r eyl b i r şeyi y itirm e k o lm a k v e r s tâ n d ig e n eyl. b i r a n la ­
S a d ı t — ; eyl. o n a b i r v e n n e h r e n eyl a r ll t n n a k V e rp flic h tıın g ( 0 «• y ü ­ yışa u la ş m a k ; b k z . v er-
sey için y ı r d ı m e tm e k ; V e r m e h r u n g (t) a. a r tt ı r ­ k ü m lü lü k , ödev, s o ru t u- slaıııU g
sa ğ la m a k , ü r e tm e k ma lultık V e rs tâ n d ig m ıg (f) «. a n ­
V e r h e r r lic h u n g (İ) «. yü- v e n n e i d e n eyl. k a ç ın m a k , v e r r a t e n eyl. e l e v e r m e k , laşm a; b ilg i, a ç ık la m a
e e lin ıe s a k ın m a k , k a ç m a k a ç ığ a v u r m a k , i h a n e t v e r s ta n d lic h sjl. atıl;i$ ıh r
v e rh o lz e n eyl. o d u n la ş m a k V e r m e in ig e n s a. b e n im - e tm e k v e r s te h e n eyl. a n la m a k
v e r h ıı n g e m eyl. a ç l ık t a n k il e s t ir m e ; v e r (eylem v e r rııc k t sjl. s a p ık , ç ılg ın v e r s te in e r te sft. taşlaşm ış
ö lm e k o l u ş tu r a n ö n e k ) m e i- V e rrııc k te ( 111,f) a. d e li, v e r s t e l l e n eyl. k u r m a k ;
v e r h ü lle n eyl. ö r tm e k n ig e = t o u i m k i çıld ırm ış a y a rla m a k ; g iz le m e k ,
V e r i r r ı m g ( t ) a. s a p ın ç , v e r m e in tlic h sjl. s ö z d e V e rrü c k tb e it (t) a çılgınlık (k e n d in i) o ld u ğ u n ­
y ah u sh k v e r ı n i n d e r b a r sft. a z a l ­ v e r s a m m e ln eyl. t o p a r l a ­ d a n Ita s k a t ü r l ü g ö s ­
v e r k e h r e n eyl. s a p tırm a k , tılabilir, a z a la b ilir m a k , to p la m a k te rm e k ; ( m e t i n d e : ye­
sa p m a k v e r ın i n d e m eyl. a / a lt u ı a k v e r s e h a f fe n eyl. sa ğ la m a k , r i n d e n e tm e k )
v e r k e h r t sft. s a p ık ; b k z . V e r ın in d e r u n g ( 0 a. az al­ b u lm a k , v e r m e k V e rs te llu n g ( 0 «. a y a r ­
v e r k e h re n tm a V e rsc h ie b ıın g ( 0 «. y e r la m a ; y a p m a c ık ; g iz ­
V e rk e h r u n g ( 0 «. s a p m a v e r m i s e h e n eyl. k a r ış t ı r ­ d e ğ iş tirm e le m e
v e r k e n n e n eyl. y a n ılm a k , m ak v ersch ied e n sjl. ayıl, değişik V e rs u c h (m ) «. g i r i ş i m ,
ta n ım a m a k , y a n lış a n ­ V e rın is c h u n g (f) a. k a r ı­ V e r s c h i e d e n h e i t (Q a. denem e
lam ak sını tü rlü lü k v e r s ııc h e ıı ey l d e n e m e k ,
V e rk la ru ııg (f) a. a y d ın ­ v e r m iş s e n eyl. k a ç ırm a k , v e r s e h l i e l i e n eyl. k a p a ­ g iriş m e k , ça lta la tııa k
latm a; sekil d e ğ iş tirm e g ö rm e y i İK isar.unam ak m a k , k ille m e k v e r s u n k e n eyl. b a t m a k ,
v e r k le in e m eyl. k ü ç ü ltm e k v e r ı n i t t e l ı ı eyl. a r a c ı l ı k v e r s e h lin g e n eyl. y e m e k , g ö m ü lm e k
V e r k le in e r u n g (1) a. k ü ­ e tm e k , d o lay lı k ılm a k y u tm a k v e r s iin d ig e n eyl. h a k s ız lık
ç ü ltm e v e r m itte ls bU. aracılığ ıy la v e r s e h m â h e eyl. k ü ç ü m ­ e tm e k
v e r k n ö c h e r ı ı eyl. k e m i k ­ V e n n ittlıın g (t) « .aracılık , sem ek v e r t a ı ı s c h e n eyl. d e ğ i ş
leşm ek do lay lılık V e rs c h ın a h ım g ( 0 z/. k ü ­ lo k u s e tm e k , y er d e ­
v e r k n ü p fe n eyl. U ığlnm ak. v e n n ö g e htl. dolayısıyla; — çül tısın te, dı k lak 1nikı ı te ğ iş tirm e k
h ığ ı m ı l a m a k e g ö re ; v e r s c h r e ie ıt eyl. a d ı n ı k ö ­ v e r te id ig e n eyl. sav u n m a k ,
V e r k n û p f ım g ( 0 «. b a ğ ­ V e n n o g e n ( 11) <u y e te n e k , tü y e ç ık a r m a k a k la tııa k , cle sle k le n te k
la n tı. İK iğlam a sığ a, g ü ç V e r s c h w e n d u n g ( f ) «. v e r t e i l e n eyl. d a ğ ı t m a k ,
v e r k o m m e n eyl. b o z u l ­ v e r m ö g e n eyl. y a p a b ilm e k s a v u rg a n lık b ö lm e k
m ak . ç ü rü m e k , k ö tü ­ v e m e h m e n eyl. alg ılam ak , V e rsch v v in d en ( ıı) a. yiıis v e r tie f e n eyl. d e r in le ş m e k
leşm ek ö ğ re n m e k , duym ak, v e r s c h w in d e n eyl. y itm e k V e rtie fu n g n. d e ıin le s lin n e
v e r k iim m e m eyl to z m a k ; a n la m a k v e r s e h e n eyl. s a ğ l a m a k , V e rtra g (m ) «. a n la ş m a ,
s ö ın n e k ; y o z la sm a k ıı v e m e h m e n eyl. a y r ı m ­ d o u a iu ıa k s ö z le ş m e , Ijağıt
V e r l a n g e n ( n ) n . is te k , s a m a k ; iş itm e k ; s o rg u ­ v e r s e t z e n eyl. a k t a r m a k , v e r tr a u e n b k z . a ııv e r-
ö z le m , is te m la m a k , y o k la m a k ta ş ım a k tr a ııe n ; eyl. g ü v e n m e k
390 1-lEC.EL METİNLERİ İÇİN M.MANCA-TÜRKÇF. SÖZLÜ K

v e r t r a u t sfl. iyi la tıın ıu ı, V e rz w e iflu n g (Q et. u m u t­ v o r b e r e i t e n eyl. h a z ı r l a ­ v o m h e r e İ n bU. d a h a b a s ­


y a k ın s u z lu k m ak ta n
V e r t r e i b u n g (t) a. k o v u l­ v iej s/l. ç o k fa z la , b irç o k v o rb r in g e n eyl o rta y a s ü r ­ V o r r e c h t (u ) et. öz.el lu ık ,
ma V ie le c k (ıı) n. ç o k g e n m e k , o rta y a g e tirm e k , a y n r a lık
v e r tr i e b e n eyl. u z a k la ş tır­ v ie le c k ig e r sfl. ç o k g e n iıv e tm e k V o r r e d e (l") n. ö n s ö z
m a k , s ü rm e k , k ovm ak; v ie le rle i sft. çeşitli v o re rst Ut. herşey d e n ö n c e v o r s a g e n eyl. s ö y le m e k .
d ığ iü n a k v ie lfa c h sjl. ç o k , p e k ç o k ; v o r f m d e n eyl. h a z ı r b n l- a n l a tm a k , s ö z e t m e k
u e n u ırd n ig e n eyl kirletm ek sık sık ıııa k , ö n ü n d e b u lm a k , V o rsa tz (m ) et. a m a ç , ta­
v e r v o ll s t â n d i g e n eyl. t a ­ v ie lf a îtig sjt. p e k ç o k , b i r ­ k a r ıla ş m a k sar, n iy e t
m a m la m a k ç o k , çe şitli V o r g a n g ( m ) tı. i ş le m , V o r s c h e i n z u m v. k o ıtı-
v e r s v a h re n eyl. g ö z e tm e k , V ie lh e it ([) n. ç o k lu k s ü re ç ıııetı; «.ayılu ılığa çıkm ak
k o lla m a k ; k arşı çık m a k v ie lle ic h t l/ğl. lx -|k i d e v o rg â n g ig e n sfl. ö n ; b k z. v o r s e h l a g e n eyl. o n a y a
v e r w a n d e l n eyl. d ö n ü ş ­ v i e l m e h r bğl. d a l ı a ç o k , v o ıg e h e iı s ü rm e k , ö n e rm e k
tü rm ek te rs in e v o rg e b e n eyl. — g ib i g ö ­ v o r s c h r e i b e n eyl. b u y u r ­
V e r w a n d lu n g (f) et. d e ğ i­ V ıe ln a m ig e n et. ç o k a d lı r ü n m e k , g ö s te rm e k m ak
ş im , d ö n ü ş ü m , d ö u - v ie r sfl. d ö r t v o r g e h e n eyl. ö n d e n g i t ­ v o r s e h r e ite n eyl. ile rle m e k
ıu e , b a şk a la şım V ie r e c k (ıı) et. k a r e , d ö r i- m e k , ö n c e lc m c k ; ile r­ v o rsc h v v e b e n eyl. g ö z
v e r w e c h s e l n eyl. k a v ış - gen i m i ek ö ı ı ii u c g e tir m e k
L inııak, b ir b ir in in y eri­ v ie r te sjl. d ö r d ü n c ü v o rh a b e ıı eyl. g ö z ö n ü n ­ V o r s e h u n g ( 0 et. K aynı
n e a lm a k V ı e r te i li g k e it ( t) et. d ö rt- d e iııtm a k , a m a ç la ­ v o rs e tz e n eyl. ö n e koyanak
V e rs v e c h s lu n g (Q tı. karış- lü lıik m a k , ta s a rla m a k v o r s t e l ı e n eyl. ö n d e d u r ­
u n n a k , yanlışlık v in d i z i e r e n eyl. a k la m a k , v o rh a J te n ilim envasv.: eyl. m a k ; b a ş la d u rm a k ;
v e r w e i l e n eyl. k a l m a k , d o ğ r u la m a k o n u birş e y le s u ç la m a k v o r s t c h c u d : y u k a r ıd a
o y a la n m a k V olk ( u ) et. u lu s v o r h a n d e n sjl. e h l e ; b u ­ v e rile n
v e r w e i s e n eyl. g ö ı ı d e r - v o li sfl. la m , d o l u , h ü l ü u l u n a n , v a r o la n v o r s t e l l e n eyl. t a s a r ı m l a ­
m c d e h u lı m m a k , ilişki- v o llb rin g e n eyl. te ış a rm a k , V o r h a n d e n s e in ( 0 a. b u ­ m a k ; d ü ş ü n m e k ; te m ­
le u d iv m e k ; s ü rm e k , y e r in e g e tir m e k lu n u ş sil e t m e k
s ü rg ü m ; g ö n d e rm e k v o l l e n d e n eyl. b i t ir m e k , V o r h a n g (m ) et. p e r d e V o r s le llıu ıg (!) et. ta s a n ın
V e r w e is u n g (f) a. g ö ıı- t a m a m la m a k v o r h e r bU. d a h a ö ııe e V o r te il ( m ) et. ü s t ü n lü k
d e n n e ; s ü rg ü n v o lle n d s bil. ta m o la r a k , v o rh e rg e h e n eyl. ö n c e d e n v o r t r a g e n eyl. o n a y a g e ­
v e r w e n d e n eyl. k u lla n m a k b ü tü n ü y le g itm e k , ö u c e le m e k tirm e k , o rla y .ı s ü r m e k
V e rw e n d u n g ( 0 «• k u l ­ V o lle n d ıın g ( 0 et. ta m lık v o r h e r g e n a ıu ıte n eyl. v o r­ v o r t r e f f l i c h eyl. eşsiz, yük­
l a n ım , u y g u la m a v o llfü h re n eyl y e rin e g e tir­ h e r : ö n c e d e n ; ıı c ı ı - s e k , ü s lü ıı
v e rv v e rfe n eyl. a lm a k ; y ad ­ m ek u e u : sö z ü n ü e tm e k V o r u r t c i l ( n ) «. ö n y a r g ı
s ım a k , r e d d e t m e k V o llfü h rıın g ( 0 a. y e r in e v o r h e r r s c h e n d sfl. Ijaşal v o r ü b e r bil. b o y u n c a
v e r w e r f l ic h sjl. k a r ş ı y ık ı­ g e tirm e v o r h i n bil. ila h a i’m c e v o r ü b e r g e h e n d sjl. g e ç ic i
lab ilir, r e d d e d ile b ilir v o llk o ın ın e n sjl. ek sik siz, v o rig e sjl. d a h a ö n c e k i v o r w â r t s bit. ile ri d o ğ r u ,
V e r v v e r f u n g (f) a. y a d ­ ta m v o r k o m m e ı ı eyl. b u l u n ­ ileriye
s ı m a , g e r i ç e v ir m e k , V ö l l k o m m e n h e i t ( l ) a. m a k , k a rş ıla şılm a k ; o l­ v o r w o r f e n ilim eh v a s v.;
re d d e tm e ta m lık , eksiksizlik m ak; g ö rü n m e k eyl. o n u b ir ş e y le s u ç ­
v ersv ic k elt sfl. k arışık v o l l s t â n d ig sjl. ta m , b ü ıü n v o rlâ u f ıg sfl. g e ç ic i, ö ıı lam ak
V e rsv ick lu n g ( 0 a. k arışık ­ V o lls ta u d ig k e it ( 0 tt. la llı­ v o rlâ u f ıg sfl. ö ıı, g e ç ic i V o r w u r f (m ) et. k ın a m a ,
lık lık , b ı i ıü u l ü k , ta n ın ın - V o r lâ u fıg k e it (L) a. g e ç i­ s u ç la m a
v e rv v irk lic h e ıı eyl. e d i m ­ lauııiLslık cilik ; v o rlâ n lİg : sjl. g e ­ V o r z e i g u n g ( f ) et. g ö s ­
s e lle ş tirm e k v o n e i n a n d e r sf t. -ayrı; b i r ­ ç ic i, ö n te r i n e ; g ö s te r i; v o r-
V e rw irk lic h u n g (t) a. b irin d e n v o r le g e n eyl. o r ta y a ko y ­ z e ig e ıı: g ö s l e n n e k
e d im s e lle ş tirm e v o ra n bil. ö n d e , ö n c e m a k , g ö s te r m e k , s u n ­ v o r z ie h e n eyl. y e ğ le m e k ;
v e n v i r r e n eyl. k a rış m a k v o r a n g e h e n eyl. ö n d e n m ak çeki ı ıek; o rta y a s ü rm e k
V e r w i r r u ıı g ( l) et. k a r ış ık ­ g itm e k , ö n c e g e lm e k v o r ü e g e n d sjt. b u l u n a n , V o r z u g ( m ) et. ö n c e l ik ;
lık voransteDen eyl. ö ııekoym ak v a ro la n ; e ld e k i ü s t ü n lü k ; a y rıc a lık
V e r w o r r e n h e it (Q eı k a rı­ V o r a rb e ite n et. ö n ç a lış m a v o rm a lig e sfl. ö n c e k i, ıs k i v o r z u g s w e i s e bil. ö n c e ­
şıklık v o ra u s bit. ö n c e d e n , ö n ­ v o n n a l s sjl. ö n c e k i, ö n c e ­ lik le , lıaşlıc a
v e r w ım d e m eyl. ş a ş ıru n a k den d e n ; bil. b ir z a m a n la r v ö llig sft. ta m , b iiıü n
v e r z e h r e n eyl. u 'ık e u u e k V o r a u s s e ie n d e s rı. vo ra u s; v o r n e h ı n e n eyl. ü s t l e n ­
v e r z e i h u n g eyl. b a ğ ı ş l a ­ ö n c e d e n ; s e in ; o lm a k m ek, d c a ln ıa k W
m a k ; (I ) « .b a ğ ış la m a v o r a ıı s s e t z e n eyl. v a rs a y ­ V o r n e h ı n h e i t ( i) eı. yük- W a c h s t ı ım ( ı ı ) et. b ü y ü ­
v e r z i c h t e n eyl. y a d s ım a k , m a k , ö ı ı g e r e k ii n n e k s e k g ö ııü ıılü lü k , in ce lik m e , a r ım a
le r k e tm e k , v a z g e ç m e k V ö r a u s s e tz u n g ( 0 a. var­ v o m e h m l i c h sjl. Itaşlıca W a g e n (m ) et. a r a b a
V e r z i c h t u n g ( 0 eyl. y a d ­ sa y ım , sayallı V o r n e h m t u n et. b ü y ü k ­ w a g e u eyl. g ö z e a lm a k
s ım a V o r b e g rif et. ö n k a v ın ın le n m e W a g e n ra d e s a. am itti tek e ri
IIEGEL METİNLERİ İÇİN A1.MANCA-TURI^CESÖZLÜK 391

W a h l ( f ) «. s e ç im , s e ç m e w e g la s s e n eyl. d ıs a r d a bı- w e n ig s t sfl. e n az W i e d e r e r w a c h e n «. y e­


tak ın ak , çıkarm ak, ııznk- w e n ig s t e u s bit. e n a z ı n ­ n i d e n u y a n d ırm a
W â h l (f) «• s e ç m e
w â h le ıı eyl. s e ç m e k l a s u n n a k ; a tla m a k d a n . h i ç o lm a z s a w i e d e r h o l e n eyl. y i ı ıe -

vvahr eyl. g e r ç e k W e g la s s u n g (f) « .a tla m a , w e n n bğl. e ğ e r ; ik e n leıııek


u â h r e n d bU. b ıı s ıra tla , b u d ıs a r d a b ıra k m a v v e n n g le ic h bğl. g e r ç i W İ e d e r h o lu n g (f) a. y in e ­

a n ıtla W e h m u t ( 0 «. k e tle r w e r <uU. kim le m e

v v ah rh aft sjl. g e r ç e k W e ib (I) «• k a d ın W e rd e n (ıı) «. o lııs w i e d e r k e h r e n e.yl. g e r i


W a h rh e it ( 0 «■ g e r ç e k lik , w e ig e m eyl r e d d e t m e k w e r d e n eyl. o lm a k , o lu ş ­ d ö n m e k ; y in e le m e k

g e rç e k w e il b ğ l ç ü n k ü m a k ; y a r d ım c ı e y le m v v ie d e ru m bit. y in e , y e n i-
W a h rh e it ( 0 a. g e rç e k lik , W feinflasche il ş a r a p şisesi v v erfen eyl. a lm a k tle ıı; ö le y a n d a n , te r ­

g e rç e k W e in s to c k (m ) « .a s m a Wferk ( n ) n. is, y a p ıt, ç a lıs­ s in e ; k arşılık o la ra k


v v a h r h e i t s lo s e s sjl. g e r ­ W e ise (t) «. yol, k ip , y o r­ ın a W ie se (t) a. çayır

ç e k lik te n y o k s u n dam W e rk ın e is te r (m ) «. u s ta vvieviel bU. n e d e n l i


w a h r n e h » n b a r s ft. a l g ı ­ vveise sjl. s a ğ g ö r ü lü , akıllı W e rk z e u g e (ıı) a. is a le ti, vvilde sft. y a b a n ıl, kal »a
la n a b ilir v v e is e ıı eyl. g ö s t e r m e k , araç W ille (m ) «. is te n ç
W a h m e h m b a r k e i t (f) «. 1 x iiru ııc k W e rt (m ) «. d e ğ e r W ille n s k r a f t (f) a. istenç.
a lg ılan a b ilirlik W e ish e it (Q « .b ilg e lik w e rt sjl. d e ğ e rli; d e ğ e r g ü c ü , is te n ç y etisi
w a h m e h m e n eyl. a l g ı l a ­ w e i/i sft. Ix-)nz; bkz. a its e n VVesen (ıı) « .ö z ; v a r l ık W U le n sv erm ö g e n «. iste n ç
m ak w e it sjl. geııLs w e s e n h a f t e s ft. ö z s e l , yetisi
W a h r a e h m u n g ( 0 «. alg ı w e it e r sfl. tla h a ö te ; tla lıa ö z ü u lü W rilk ü r ( 0 «. ö z e ııç
w a h rs c h e iıılic h sjl. olası g e n iş W e s e n h e i t ( l) «. ö z lü k , v v illk ü r lic h s j l ö z e n ç l i ,
V V âhrung ( 0 «. g e ç e r l i w e it e r f ı ı h r e n eyl. s ü rıliir- ö /s e llik key fi, b a s ın a b u y r u k
p a r a , n a k it m ek vveseıılos sfl. ö zsiiz w ir adi., b iz
W a ld (ııı) a. k o ru w e it e r g e h e n eyl. s ü rtliir - w e s c n tlic h sfl. özsel W ir k e n (ıı) «. e tk i; b k z .
vvalten eyl. y ö n e lm e k , tle- m ek W e s e ııtlic h k e it a. ö z s e llik \\irk e n
n e tle m e k , e g e m e n o l­ w e it e r h i n bit. g e le c e k le , vveshalb bit. ııiç iu , h a n g i w irk e n eyl. ı ıe tle n o lm a k .
m ak b u n d a n lx>yle; d a h a s ı n e tli n le ; b u y ü z d e n , o rta y a ç ık a rm a k
W a n d ( 0 a. ılu v a r w e itlâ u f ig sjl. geııis, fe ra h ; ve ö y leyse w i r k e n d s ft. e t k i n , i s le ­
v v ankend sjl. k a r a rs ız , oy­ u z u n u z a d ıy a W e st (m ) «. lia tı yen
n a k , y a lp a la y a n w e its c lıw e ifig sjl. ay rın u lı, vvichtig sfl. ö n e m li vvirklich sft. e tlim s ti
VVânne ( 0 « .ıs ı;s ıc a k lık u z u n u z a d ıy a W ıc h tig k e it (l) a. ö ııe ıtı W irk İ ic h k e it (() a. etliııı-
W â r m e s to f f a. ısı ö ztleğ i W c iz e n ( m ) «. b u ğ d a y , vvider sjl. k arsı, ay kırı s tilik
vvârınt sjl. s u a k m ısır v v id e r f a h r e n eyl. o lm a k , W ırk sa jn k eit (i.) « .etkililik,
W a n ıu n g (1) «. u yarı W e i z e n k o r n «. b u ğ d a y k ı s m a g e lm e k e tk id ik
vvarten eyl. b e k le m e k ta n e c iğ i v v id erle g en eyl ç ü r ü tm e k W irk u n g ( 0 a. e tk i
vvartifn idi. n iç in , n e d e n svelch h a n g isi; b tiiıs iz a d ıl W id e rle g ıu ıg (i) «. ç ü r ü t ­ W r ts c b a f t (l) « .e k o n o m i
w a s n e ; g ö r e li a d ı l ; sö z- W elle (L) «. tlalg a me ’SVissen (ıı) «. b ilg i, b ilm e
tliz im s ö z c ü ğ ü W elt ([) «. d ü ııy a , e v r e n V V id e rre ch d ich «. tü z e y e vvissen eyl. b ilm e k
W a s s e r (n ) a. sn V V e lta n s c h a u u n g (Q «. aykırı W is s e n s c h a ft ( 0 «• b ilim
W a s s e r s to f f (m ) « .h i d r o ­ d ü ııy a g ö r ü s ü W id e r s c h e in ( m ) «. y a n ­ W ıtz (m ) «• kav ray ış k es­
je n W îltb ild n e r «. evren biçiııı- sım a kinliği
W e c h s e l (ııı) «. a l u ı a s , le ıııliric i v v id ersiım ig sft. a n la m s ız , w o bit. n e r e t l e , n e r e y e
a lm a ş ım , d e ğ iş tir m e W e lte r e ig ııis s e a. d ü n y a saçm a vvobei bU. o yolla, öylelikle
(İu g i; filim idlioıt, thnıı- o lay ları v v id e rs p r e e h e n eyl. ç e liş ­ w o d ıırch (= d u rc h n e le h e s )
ge), d eğ işim (a ıııa takas vveJdich sfl. d ü n y a s a l m ek bU. o y o lla , o n u n y o ­
d eğ il) W e ltr e g ie ru n g ( 0 a. tlüıı- W i d e r s p r u c h (m ) «. çeliş­ lu y la
W e c h s e lb e w e g ım g «. a l­ ya h ü k ü m d a r lığ ı ki w o f ü r (= fü r vvelclıes) i/g.
m a ş t ı m ) d e v im i W e ltv o r s te lln n g ( 0 «. v v id ersta ııd slo se sjl. k a rş ıt­ o n u n iç in ; ne* iç in
v v ec h seln eyl. d e ğ iş ( l ir ) - e v r e n ta s a r ım ı lıksız, d ire n ç s iz w °g e g en (= g cg eın v e lc h cs)
in e k W e l t z u s t a n d a. d ü n y a w i d e r s t e h e n eyl. tU r e u - bğl. o n a karsı; oysa, ö te
W fechsehvirken <l karşılıklı tlu ru m u ıııe k , k a rs ı ç ık m a k yandan
e tk ile m e , e tk ileşim w e n d e n eyl. ç e v i r m e k , W id e r s ! r e b e n ( n ) «. k a r ­ w o h e r İdi. n e r c tle ıı
W e c h s e l w i r k u n g ( t ) «. ı l ö n tl ü n ı ı e k şıtlık, d ire n ç v v o h in g eg e n bğl. o y sa, ö t e
e tk ile ş im , k a r ş ılık lı tv e n d e u d b k z . ev c ild e n ; v v i d e r s t r e i te n eyl. ç a t ış ­ y a u tla n , b u n a k a rs ı
e tk i s ic h a n ilim w.: eyl. o n a m a k , k arsı o lm a k W olıl «. g ö n e n ç ; bk z. ıvolıl
s v e d e r bğl. n e d e b aşv u rm a k w id m e n eyl. a tla m a k vvohl sjl. tla lıa iyi; bğl. h iç
W e g (n ı) «. yol; frisc lı voıt W e n d ıu ıg (f) «. d ö ııü s vvie ilg. n asıl; g ib i, lxj n z e r; kusk u su z
d e r K o p f e we.g: s ft. w e n ig sfl. az , b ira z ik en W a h lb e k a n n te s «. iyi ta n ı­
tlo s tlo ğ rıı w e n ig e r sft. tla h a az; bkz. w i e d e r bit. y in e , y e n id e n , d ık ; b k z . b e k a ı u ıt
w e g e n bğl. o u e t l e u l e vvcnig b i r k e z il a h a vv o h lg em ein t sjl. iyi niy etli
39 2 IIEG EL METİNLERİ İÇİN AI.MANCATÜRKÇESÖZI.ÜK

W o H lg e s c h ın a c k (ııı) a. Z zufaU en eyL [jaym a d ü ş m e k z u r ü c k bk. g e r i, g e riy e


b o s tut Z ah J (f) a. sayı z u f â llig sfl. o lu tııs a l. r.us- z n r ü c k f ü h r e u eyl. g e r il i '
W > h l s e i n ( n ) n. t i n s e l z â h l b a r sjl. a y ı l a b i l i r laııu sal g ö tü rm e k
er in ç . snğl i’k z â h l e n eyl. s a y m a k z u f â l l i g e r w e i s e bit. vas- z tırü c k g e b lie b e n eyl. g e r i­
w o h l w o l l e n d e sjt. iyilik- Z a h n ( m ) «. d is la tu ısal o la ra k , o lu m sa l ye k a lm a k
.sever Z iL tlic h k e it ( 0 «. s e lk a t b i r y o ld a z u r ü c k g e b o g e n sft. y a n ­
w ohnen e.yl. y a s a m a k , z e h n sft. o n Z ufâlV ıgkeit ( 0 n. o lııııi- sımı*
o tu r m a k z e ig e n eyL g ö s te r m e k sallık z u r ü c k g e h e n eyl. g e r i g it­
W o Ik en ( 0 a. b u l u t Z e it ( t) z a m a n Z ııflu c h l (l) « .s ığ m a k m ek , g eri d ö n m e k ; g e­
W o lle n ( u ) a. is te n ç ; bk/.. Z e ite r fü lU m g a. 7,eir. z a ­ z u f o lg e b!l. — i n s o n u c u rile m e k , çe k ilm e k
u o lle ıı m a n ; e rfü lle u d o ld u r­ o la ra k z u r ııc k g e w o r f e n ryl, g e r i
w o lle n e y l is te k li o lm a k ; m ak z u f r i e d e n s jl. h o ş n u t . a lm a k ; p ü s k ü r t m e k
is le m e k ; ( y a r d ı m a ey­ Z e id a n g ( 0 a , b i r s u r e , lu r d o y u m lu z ı ı r ü c k k e h r e n eyl. g e r i
le m ) is te m e k s ü r e iy in Z ı ı f r i e d e n h e i t (l) tı. İıo.y- g e lm e k , g e r i d ö n m e k
w o m it (= ıtıti u e l d ı e m ) bk. z e id ic h sfl. z a m a ıısa l m ıılıık . d o y ııııı z u r ii c k k o m m e ti eyl. g e r i
o t u m la , ö z e l i k l e Z e i t l i c h k e i t (t) «, za ıu atı- Z n g (m ) n. y e k in e , g e n ııe ; g e h ııe k . g e r i d ö ıım e k
w o n ach (= u a d ı n d rlıe m ) .sjıllık at tal ıaı, özellik, çizgi vl >. z n r ü c k s in k e ıı eyl. g e r i İsıt­
bit. o ı n ı u ü z e r in e , o n a Z e itıu ıg s w e s e ıı (tı) a. b a ­ z u g a n g lic h sjt. a y ık ; g i r i ­ m a k . g e r i d ıisn ıe k
g ö re s ın , g a z e te c ilik lebilir z u r i i c k t r e t e n eyl. ç e k i l ­
w o ra n ( = a ıı u e l d ı e m ) b!l. z e n t r a l sfl. ö z e k se ! z u g e b e n eyl. k a b u l e lıııe k , m e k , g e r i ç e k ilm e k
o n d a , o n u n la , o n a Z e ııtr a litâ t ( 0 n. ö z e k - iz in v e r m e k , ta n ım a k , zııriic k z ie h e n eyl, g e ri çekil­
karsı sellik o n a y la m a k m e k , ç e k i lm e k , g e r i ­
w o r a u f ( = a u i t v e ü h e n ı) Z e n tr ıım ( n ) a. ö z e k z tıg e h e n eyl k a p a m a k ; — le m e k
bit. o m m iv /e r in e , o n ­ z e rfa lle n eyl. dağ ılm ak ; mil. e d o ğ ru git in ek ; o lu vak, zusam m en bit. b ir a r a y a ,
d an so n n ı ilıııı b ozuşm ak geçm ek b irlik te
w o r a u s (= aııs tv e l d ı e m ) Z erg lie d e r u tıg a. a y n s - zn g le ic h bk. ayın z a m a n d a z u s a m m e n b r in g e n eyl.
bit. o n d a n t ı n ıra z ı ı g n u ı d e bit. z e m in e ; /.. b ira r a y a g e ti n u e k , b ir­
w o r e in bit. o n a , o n ıy u ze rle g e ıı «y/. k e sm e k ; ayrıs­ g e lıe ıı: eyl y o k o ln ıa k leş t i n n e k
w o r in (M u tv e l d ı e m ) bil, ın n ıa k , y ö z ü ın le ın e k Z ııg n ın d ele g ıtn g (f) a. zıısam ınenfallen eyl, ç ö k ­
o n d u , o ra d a z e rc ju e ts c h e n eyl, e z m e k te m e l altını m e k , dü şm ek ; yakışm ak
W o r t ( n ) a. sö z, s ö z c ü k z e r s p l i tt e m eyl. d a ğ ıtm a k , zııg u te z. k o m m e n : eyl. — ztısam m eııfassen eyl. kn{j-
w ort in ler (= u u ie ru e ]rh e m ) p a r ç a la m a k d e n y a ra rla n m a k , — s a ın a k ; b irle ş tirm e k
hU. o m u ı a l u t u la , o n la r z e r s t ö r e n e.yl, y o k e l m e k , lûı t i tstiaıli'ği'uın taşım ak Zusam ınenfasstıng ( 0 a.
a r a s ın d a yık m ak Z u h ö r e r (m ) « .d in le y ic i to p a rla m a , b irle ş tir­
w o v o n (= v o u tv e le lie m ) z e r s t r e u e ı ı eyl d a ğ ılm a k z ıık o ın ın e n z. a n i; eyl. — e m e , ö ze t
bU. o t u l a u . o u a iliş k in z e r s t r e u t sfl. d a ğ ım k g e lm e k , y a k la şm a k ; zusam m engehen eyl. ln r-
w o v o r ( = v o r u e l d ı e m ) bk. z ie h e ıı ryl, y e k m e k ; yelis* ilm i o n a u ln sn v ak , l i k ıe g i ın ı e k ; b i r b i r i n e
o n d an , o n d an önce (ir m e k ; d i k m e k , k u r ­ o n u n paym n dü şm ek , u y m a k , b i r b i r i n e eslik
w o z ıı (= zn u e l d ı e m ) bit. m a k ; b k /.. a b z i e l ı e u o n a ö z g ü o lm a k e tm e k
o n a , o a m a d a , o tın n Z ie l (tı) <ı. b e d e l Z u k ııııft ( 0 a. g e le c e k z ııs a m m e n g e s e tz t sjl. b ile­
iyin Z ie r a l (m ) « .s ü s l e m e zıd a se e n eyl k a b u l e tm e k , ş ik ; b k z . z u s a m m e n -
w o z w i s c h e n b it. a r a l a ­ Z i m ın e r (ıı) a. o d a iz in v e r m e k s e t /.en
rım la Z irk e l (m ) (t, ç e m l x r z ı ı l â s s i g eyl. k a b u l e d i ­ Z u s a m ı n e n h a l t ( m ) a.
W n n d e (t) a. y ara Z ita t (ıı) a. a lın lı leb ilir, izin v e rile b ilir b ira m d a m u n a ; lu la ılık
W t t n d e r (ıı) a. la n sık Z o ll (m ) a. g ü m r ü k Z n lâ s s ig k e it (F) a. k a b u l z u s a m m e n h â t i g e n e.yl.
w ı m d e r b a r sfl. h a y r a n lık Z o o l o g i e ( t ) «. h a y v a n - edilebilirlik b ira r a y a b a ğ la n m a k ;
v eric i hıUm zıü e tz l. bil. s o u m ıd a , e n İK iğm lılı o lm a k
w u n d e m ryl. s a s ıtm a k z o o lo g is c h e ıı sft. lıay v an - sonunda z u s a m m e n s c h H e s e n eyl,
w ıu ıd e rv o l! e sft. h a r ik a bılim sel zzimaj bk. h e t s e y d e n ö ı u e , b ir le s tin n e k
W u n s c h ( m ) a. d ile k Z o rn (m ) tu ö lk e, kızgınlık ö z e llik le ; a y m / a m a n ­ z ııs a ım n e n s e tz e n eyl.
W n r z e l (i") a. k ö k zıı bit. — e d o ğ r u d a , e ş z a m a n lı o la ra k b iru m y a koym ak; bile$-
w ü n s c h e ıı eyl, is le m e k z ııa lle r e r s t bk. h e r s e y d e n z u m u t e n eyl. b e k l e m e k , t in ııe k ; o la s m a k
W iird e ((.) et. o ttu r, d e ğ e r ; öue.e ıs ie im k Z u s a ı n m e n s e tz ı ın g ( 0 a.
bk/.. u v r d e u z u b l e i b e n eyl. ( k a p a l ı ) z m ı a c h s l bil. i l k i n , ilk b ilesim
w û r d ig sfl. d e ğ e rli, d e ğ e r k ılm a k o lara k z ıts a ıru n e n s in k e n eyl. yığıl­
W iir d ig k e it ( 0 a. d e ğ e r ­ Z u c k e r ( m ) a. s e k e r z u n i c h te z . n ı a c b e ı r . eyl. m ak, çökm ek
lilik ‘ z u d e tn zıı d eııı y o k e tm e k Z ııs a ııım e n z â h le n a. IO|>-
W ü r d ig ı u ı g ( 0 n. d e ğ e r ­ z u e i u a n d e r bk. b i r b i r i n e z u re ic h e n eyl. yeterli o lm ak la n u ı
l e n d ir m e z ııe r s l b k. U kiu, ilk o la r a k Z u r u f (m ) a. ç ığ lık , h a y ­ z u s a n ım e n z â h le n eyl.
w ü s t sfl. k a rış ık , d ü z e n s iz Z u fa ll (m ) n. $ans, ra sla ııtı kırış b i r a m d a lo jila m a k
HF.GVXMV7riN L E R İ İÇİN M .M A N C A -T Û R K Ç E S Ö Z L Ü K 393

z ııs a m m e n z ie h e n e.yl. m ek; e düşm ek; b ak z m v id e r sjl. k a rs ı, ay k ırı lıık , a ım ır a u y g u n lu k


b im ıa m ç e k m e k ; sıkış­ o la r a k la m m ııa k z ıtw id e r la u fe n d eyl aykırı zw ei sjl. iki
tırm a k . k ıs a ltm a k , y o z u s lim m e n eyl. a n la şm a k . o lm a k z s v e id e u tig sjl. iki a n la m lı
ğ u u la s U n u a k o n ay la m a k , b ağdaşm ak z ü r û c k f û h r e n eyl. g e r i z w e ie rie i sjl. iki liir
Zusatz (m ) a. e k Z u s tim m u n g ( 0 a. a n la ş ­ g ö tü rm e k Z w e ife l (m ) «. k u ş k u
Zuschaııer (O «. se y irc i m a , lx \ğ d a s m a z w a r foğ/. h i ç k u s k u s u z ; z v z e ife lh a ft sjl. k u ş k u l u .
zuschreiben /yl yüklemek zııta g e eyL g fıu ışığına atık ; dahası s o rg u la n a b ilir
zıtsehen eyl. k a k m a k , g ö z ­ z. b r i ı ı g e n : a y d ın lığ a Z w e ck (ııı) n. e r e k , a m a t z w e i f e l n eyl. k u ş k u l a n ­
lem ek çık a rm a k ZwedcbcgrifF a t u k kavramı m a k . ko.ykn ılıı j m a k
z u s g e ste h e n eyl. k a b u l z u te il ilim z. ıv e rd c ıı: eyl. Z ıv e c k b e stim ın ıu ıg (i e r e k Z w e i f e l s l e h r e n. k u ş k u
e tm e k p a y ın a d ü ş m e k ; ö z g ü lx iir]e ııin ıi ö ğ re tisi
zuspitzen eyl. s iv riltm e k o lm a k Z w e c k h e z ie h u n g a. e r e k Z w eig (m ) a. ıla l
Zustand (m ) n. d u r u m Z u l r a u e n ( n ) n. g ü v e n ilişkisi z w e i h u n d e r t sjl. ik i yüz
zustande z. b r iııg e ıı: eyl. z v ıv ö rd e rs t bU. h e rs c y d e tı Z re e c k iııh a h s a. e r e k iç e ­ z w e it .sjl. ikinci
k ı s a n ııa k ,)e r i n e g e lil ­ önc:e riği z w e ite n s sjl. ik in c i o la ra k
m e k ; /.. k o ın m e ıi: o l ­ z u w e i l e n bit. z a m a n z a ­ z s v e c k ın â U ig sjt. a n ı a e a Z w ıe b e l ( 0 «. s o ğ a n
m a k . y era J m n k . o riay .ı m a n , k im i z a m a n , a ra ­ u y g u n , e re ğ i1 u y g u n ; Z w i e t r a c h t a. ç e k i ş m e ,
yıkmak d a b ir erek sel a n la şm a z lık
z u s te h e n eyl. — e ö z g ü zu v v e isc u e.yl. y ü k le m e k ; Z w e c k m â â ig k e it ( 0 n. zsviııgen eyL z o r la m a k
o lm a k ; — e iz in v e r ­ s a lık v e r m e k ereksellik, ereği- u y g n n - zw is c h e n Ut. a r a s ım la (k i)
Dizin

A A tom (bir ‘d ü şü n c e ’ olarak) 179


A = A 201 Atomcu Felsefe 179
a posteriori 63 Avrupa 257
a priori 64 (ve deneyim ; Kant) 108 avukat tan ıtı (K ant) 120
açık, seçik ve yeterli K avram lar 259 avunç 241
Adem 89s A y d ın lan m a 1 0 1 ,1 4 7 ,1 9 9 ,2 2 8 * 2 3 6 ;
akozm izm 123; (Spinoza) 245 (ve Kilise) 91
Aktuositiit 99 ayırm aç 259, 308
aletler, felsefi 58 ‘ayrıca’ 78
algı (g ö rg ü cü lü ğ ü n eksikliği) 106 ayrık Yargı 270
aliud-aliud 173 Ayrım 200
Almanca 260
a n d ın ın 279 B
a n ım sam a (P latonik) 142; (tüm öğ­ başkası 94
re n m e A .dır) 155 başkalık 171s
anlak 92s, 151,201; (etkinliği içeriğine başkası-için-varlık 171
evrensellik biçim ini verm ek) 151; başlangıç 161s, 167; (dolaysız, belirle­
(hakkı tanınm alı) 152s; (ilkesi öz­ nm işiz olm alı) 161; (Varlık ve Yok­
deşlik, yalın ken d i ile bağıntı) 152; lu ğ u n birliği olarak) 167; (yöntem ­
(T anrının iyiliği olarak) 152; (tasa­ sel) 315
rım işlerinde) 78; (ve “gerek”) 57; beğeni-yargısı 129
(ve insan karakteri) 152; (ve Us: belirlenim cilik 127
ayrım ları) 115 belirlenm işiz 162
anlak-kavraıııları (K ant) 109, 111 belirli-Varlık 95, 168; (belirlilik Varlık
anlak-özdeşliği 147,201 ile bir) 172
Aııselm 284 belkili b ir felsefe (Reinhold) 61
ansiklopedi olarak bilim 66 Ben 79, 83,8 5 ,9 4 ,1 1 1 , 113,133, 177;
Apolloıı 242 (bir evrensel) 78; (Descartes) 147;
araç 295 (d ü şü n ce b e lirlen im le rin in kayna­
arı derin-di'ışünce belirlenim leri 201 ğı o la ra k ) 112; (d ü şü n m e yetisi
arı taıııalgı 11 İs o lara k sonsuz) 94; (ve tasarım )
Aristoteles 83, 103 188s, 231, 234, 277, 77
293, 303; (iç ereksellik) 293; (İdea­ B en = B en (Varlık) 161
llin e n yüksek biçim i) 314; (M an­ benzerlik ve benzem ezlik 204s
tık Bilim inin ku ru cu su ) 79; (tabula b e sin le r 64; (bir b e n ze tm e k o n u su
rasa) 307; (tasını) 274, 276; (ve olarak) 53
görgücülük) 59; biçim 217s, B. ve İçerik karşıüığı 222
a riü n e tik te işlem tü rle ri 185 biçim sel m a n tık (m o d e rn le rin m a n ­
Aşil’in öfkesi 223 tığı) 80
aşkın 116; (anlak belirliliğinin ötesine bilgilenm e (değişik biçimleri) 89, 305
geçen) 112 bilim dizgesinin ilk bölüm ü (TGb) 92
aşkınsal (sözcük a nlam ı) 112 bilinm eyen T an rı 146
Atina 146 b ilm e 116; b ilm e d e n ö nce b ilm e k
A tinalılar 257 (Kant) 109
395
396 D İZİN

bilm e-yetisinin yoklanm ası (K ant; n e tirilir) 113; (nesnelliğini kavram ­


tara fın d a n ? ) 61 lar o lu ştu ru r) 108; (ve gerçeklik)
Bir (kendi-için-varlık) 177 88
bireşim sel yöntem 307s Derece 186
Birlik (Sayının kıpısı) 185 d e rin d ü ş ü n c e 52, 154; ( Reflexit>n;
Birşey (sonlu ve başkalaşabilir) 172 özün k o n u m u ) 197
boşluk (A tom cu felsefede) 179 d e rin -d ü şü n ce Tasım ı 278
bozukvargı ya d a p a ralo g izm (K ant) Descartes 139, 147, 284s; (doğuştan
117 ' ' idealar) 142
bölüm lem e 309 devlet (ve felsefeciler) 76
B rahm an 145 dışlanm ış ü ç ü n cü 206, 208
B u d isü er (Tanrıyı Yokluk o la ra k alır­ dışsal ereksellik 294
lar) 165; (ve Yokluk) 164s dil 198; ( d ü ş ü n c e n in ü r ü n ü ) 78;
burası ve şim di 105, 120 (kullanım ı) 198
B ütün ve Parça 224s ’ d in 5 İs, 64 (dine y e te n e k li olm ak)
Büyüklük (Nicelik) 181 u 145
Din Felsefesi 242; (g erçek T an rıb ilim )
C 102
cansa sui 246, 309 'dir' 8 7 ,2 6 1 ,2 6 4 , 266; (veYargı) 260
c e n n e tte n diişiiş m iti 89; (C .ten ko­ dizge (D.siz felsefecilik bilim sellikten
vulma) 90 yoksun) 66
C icero (consensus gentium) 144 D oğa 317; (güçsüzlüğü) 86; (insan
Cogito, ergo sum 139, 147; (b ir tasım için a n la m ı) 91; (N icelik) 183;
değil) 139 (ve N itelikler) 171; (ve insan T ini)
cm ısm susgentium (genel uylaşım ) 144 51; (sıçram a kapsam az) 100; (zo­
Ç arpm a 185 ru n lu ; ve T in özgür) 100
çatışkılar (K ant) 118 Doğa Felsefesi 69; (ve fizik) 86
Ç ekm e (Birlik) 178 doğal us 141
çelişki 119s; (b ilg id e o lu m sal d eğil doğalcılık (g ö rg ü c ü lü ğ ü n tutarlı diz­
a m a z o ru n lu ) 119; (özsel ve zo­ gesi) 132
ru n lu ) 118 do ğ ru lu k ve gerçeklik 265
çıkarsam a (Fichte) 111 D oğu 245
Çok(luk) 178 D oğu bilgeliği 95
ç ö z ü m le m e 2 01; ( b ir e y s e le d e ğ il D oğulular 95s
evrensele g ö tü rü r) 106; (ve d ene­ doğuştan id ealar (d ü şü n c ele r) 141s,
yim) 106 ' 254;
çözüm leuıeci Y öntem 307 dolaylı belirlenim sizlik 162
dolaylılık 90,161; (ve dolaysızlık) 141
D dolaysız Ayrım (T iirlülük) 203
Dalai-Laıııa 138 dolaysız bilgi l35s; (ya d a inanç) 58
d eha (estetik idealar ü retm e yetisi) 129 dolaysız İlişki (B ütün ve P arçaların İliş­
D eıııiıırge 218 kisi) 224
D eıııokritos (Varlık ve Yokluk birdir) dolaysızlık (genel o larak soyut kendi-
169 ile -ilişk i; (so y u t ö z d e ş lik , so y u t
deneyim 55, 63, 107, 113, 117; (ve evrensellik) 147
çözüm lem e) 106; (evrenselin çıkar- dolaysızlık (ve dolaylılık) 63, 146s
sa n ın asın a izin verm ez) 107; (ve duyarlık (ve anlak) 200
görgücülük) 104; (ilkesi) 58; (Kant: duyulur 112; (d ü şü n c e d e n ayrım ı) 77;
evrensellik ve zorunlu kapsar) 108; (tekillik ve birbirine-dışsallık) 78
(k a te g o rile r ta ra fın d a n n e sn e lleş­ duyulurüstü 63, 105, 107
DİZİN 397

duyusal (özneldir) 110 (P la to n ) 155; (S o k ra te s ) 155;


duyusal algı (tekil ve geçici) 106 (T an rın ın gücü olarak) 155
duyusal som utluk 253 eytişimsel kıpı 119,153
duyusal varoluş 126
dünya-tarihsel k ah ram an lar 232 F
d ü ş ü n c e 7 6 ,7 9 ; (D e s c a rte s D. ileFaust 106
felsefe (“kolaylığı”) 55; (ad ın ın saçm a
g e n e l o la ra k b ilin c i a n la r) 147;
(nesnelliği) 83; (öznel anlam ı) 85; kullanım ı) 57; (anlaşılm azlığı) 54;
(ve M antık) 79; (ve Varlık) 125 (doğuşu) 63,65; (gelişim ini d e n e ­
düşü n ce-b elirlen im leri 86s,94; (son- yim e b o rç lu ) 64; (g e n e l b ir ö n
luluğu) 92; (şeylerin tem el-belir- tasarım ı v erilem ez) 69; (gereksi­
leııim leri) 93 n im ) 62; ( h e r b ö lü m ü k e n d in i
d ü şü n m e (teh lik eleri) 76 kendi içinde kapayan çem ber) 66;
Düzeneksellik 286s; (D., Kimyasallık (zam ana g öre en son dizge) 65; (adı
ve Erek-bağm tısı 286 ve Ingilizler) 58; (tektir) 65
Felsefe A nsiklopedisi 66
E F elsefe T a rih i 65, 94, 162s, 2 4 4 ;
edim sel 56 (felsefi dizgeler bütünü olarak) 162;
Edim sellik (Ö z ve V aro lu şu n birliği) (m a n tık sa l Id e a n ın d e ğ işik basa­
233; (ve İdea) 57; (ve Olanak) 235 m akları olarak) 162; (ve M antık)
Efendi 257 65
effectus sui 246 fe lsefe ciler (d in ve de v le te d ü şm a n
ein ideelles 176 devrim ciler) 76
Eleatik Okul 64 felsefenin tem el önerm esi: Sonlu ideal­
Eleatikler 163, 189; (ve Varlık) 162; dir 176
(ve H erakleitos) 169 felsefi dizgeler 65
ELEŞTİREL FELSEFE (K ant) 61, 82, fetiş 145
108*; (sıradan bilinç yöntem i) 131; F ich te 1 11, 133, 174, 2 86, 3 12;
(ve eski M etafizik) 94 (“G ü n G ib i A çık R a p o r” ) 221;
Epikiircüler 156 (kateg o rilerin çıkarsanm ası) 133;
Erek 240, 292; (İdeaya gelişim i) 295; (törel felsefesi ‘gerek’teıı öteye geç­
(Kant) 129 ' m ez) 174
E rek-bağm tısı 286 Fizik 86; (Neıvtoıı, ve Metafizik) 179
Erekbilim 292 fiziksel-tanrıbilim sel tan ıü am alar 121
ereksellik (iç) 129; (Kant; Aristoteles)
293 G
estetik idealar 129 gelişim (K avram ın devim i) 254 ,
eşeysel-ilgi 304 gençler 74
etker ned en 293 genel istenç (volonte generale) 257
Etki 246; (ve N eden) 248 geom etri 112, 152 ,3 1 0
Etkileşim 248 geom etrik yöntem 310
evrenbilim 99 G erçek (bilinm esi) 74; 146
evrenbilim sel ta n ıtla m a la r 121 gerçeklik 91, 298; (din ve felsefenin
ev ren sel (açık lam a) 84; (varoluşu) n e sn e si o la ra k ) 51; (felsefi) 87
81 (M antığın k onusu) 74; (n esn e ve
evrensel d ü şünce-yasaları 201 tasarım ın b ağ d aşm ası d eğil) 87;
evrensellik 107, 256; (ve zorunluk) 112; (N esnelliğin Kavram a karşılık düş­
(ve Tikellik ve Tekillik) 258 m esi) 298; (önerm e ya da Kavram
eytişim 110; (d ü şü n c e n in doğası) 62; için) 98; (nesneldir) 82
( o lu m lu b i r s o n u c u v a r) 157; gerek 57, 312s; (ve görgücülük) 105
398 DİZİN

gizemsel (ve kurgul) 158 ikicilik 101 '


G oethe 88, 232; (k e n d in i sınırlam a) İtiada (İçeriği) 223 ■ "
152 İlişki 2 2 2 ,2 2 4 * 246 - •
g ö rg ü c iiler (d u ru ş n o k ta la n ) 307 ilk günah 90 -.
G Ö R G Ü C Ü LÜ K 104,* 135; (genel im gesel sonsuzluk (infinitum imagina-
o la ra k dışsal o la n ı G e rç e k sayar) tionis — Spinoza) 188
107; (teuıel a ld a n ışı) 105; (tüzel inakçılık 97
ve tö re l b e li r l e n i m l e r i o lu m s a l in a n ç j a c o b i abartıyor: duyusal şeyler
görür) 108 de İ. n e sn e le ri) 137; (ve dolaysız
g ö rg ü l bilim ler (felsefeye g e reç sağ­ bilgi) 136s; (ya d a dolaysız bilgi)
larlar) 64; (ve felsefe) 58 58 "
G ö rü n g ü (deneyim bilgisinin içeriği) infînitum imaginationis (Spinoza) 188
115; (G. e v re n i) 2 2 0 s* ; (K ant: insan (doğal o larak iyi: A ydınlanm a)
biricik bilgilerim iz) 115 91; (doğal o larak kötü: Kilise) 90
G örü nüş 220 iro n i (S o k ra te s’te eytişim in biçim i)
gözeneklilik 219 155
Grotius, H ugo 58 '• İsa 74,90
G üneş dizgesi 289 ;• ' ; İsk o ç y a lı f e ls e f e c i l e r ( d o ğ u ş ta n
d ü şü n c e le r) 142
H . İslam 199
H aller 188 , , ' istenç 128, 306, 312*; (İdeası) 311
Havva 89 r, • . işlem tü rle ri (a ritm etik te ) 185
hayvan 85 İtm e (Çokluk) 178; (o d e n li d e Ç ek­
H erakleitos 64; (felsefesi) 169 m edir) 179
lıeraldri 67 İyi 312*; (K ant) 127; (Kant: son erek
H e rd er 226 olarak) 130; (ve kötü) 90, 100;
herkesin istenci (volonte de tous) 257 (dürtüsü) 306
H erşey bir Tasım dır. 272; H erşey Knv- iyi ve kötü bilgi-ağacı 89
ranıdır. 272 İyonyalı felsefeciler 189
H ıristiyan Tanrısı 242
H uıııe 108, 117, 121; (H . kuşkucu­ J
luğu ve Y unan kuşkuculuğu) 108 Jacobi 123, 162, 246; (“Spinoza üze­
rine m ek tu p lar”) 136

İb ran i ezgileri (ölçü ile ilgili) 192 K


iç ereksellik (Kant) 293 k a m u ta n rıc ılık 101; (A = A; O lu şu
İç ve Dış 229 yadsır) 168; (Spinoza) 244s
İçerik 222; (bilincin) 53; (ve Biçim) kanon ve o rg a n o n 126
223 Kant 79, 221 234, 264, 293, 309s, 312;
İ d e a 6 6 ,7 3 ,2 5 8 , 2 9 8 * ; (b iç im s e l (“D oğa B ilim inin M etafıziksel Baş­
d ü şü n c e değil) 73; (edim sel) 88; langıç ilk eleri”) 179; (eytişimi yeni­
(gelişim basam akları) 65; (K ant) d e n diriltti) 155; (felsefesi ö zn el
115; (Kavram ve nesnelliğin saltık İ d e a liz m ) 113; (‘g e r e k ’) 174;
birliği) 298; (kılgısal etkinliği) 306; (k e n d in d e -Ş e y ) 214; (n e sn elliğ i
(İ., D oğa ve T in ) 277; (İ.la r ve g en e de özsel) 110; (ozdek) 180;
İd ealler 56; (Varlık ile birliği) 143; (ö zn el ve n e s n e l) 110; (so n su z
(İ.ya geçiş) 287 ürkütücü) 189; (ve G örüngü) 221;
İdealizm (gündelik b ilinçte) 98 Kaos 218
ideallik 172, 176s karakter (insanda) 171
ikici dizgeler (Kant vb.) 130 Karşılılık 248
DİZİN 399

Karşıtlık (kendi başkası ile ilişki) 206 kuzey Mitolojisi 153


Kartezyen Felsefe 147s
kategoriler 53, 79, 112s; (K ant nasıl L
b u ld u ? ) 111; (k e n d ile rin d e boş L a la n d e (yasalar g ö k te yazılı d e ğ il)
değil aıııa içerikli) 114; (öznellik­ 136 ' '
leri) 113; (içeriği duyusal değil) L am a (T anrı olarak) 145
114 Leibniz 205; (doğuştan d ü şü n c e le r)
katıksız, arı fizikçiler 179 59; (ıııo n ad lar) 285; (“M onadol-
Kavram 53; (doğası) 254; (Kavramda oji”) 245; (sarayda) 205; (Türlülük)
d ü ş ü n ü le c e k o la n y a ln ız c a k e n ­ 204; (yeterli zem in ilkesi) 212
disi) 54; (Varlık ve Ö zün gerçekliği) Locke (çözüm lem e) 307
251s; K. Ö ğretisi 253; (açık, seçik L utlıer Reform asyonu 57
ve yeterli F ü a r) 259; (boş ve soyut
u lu d u rla r? ) 253 M
kavram ak (k urgul olanı) 166 m an tık (arı Id e a n ın bilim i) 73; (baş­
Kendi-için-Varlık 177; (çıkarsanm ası) langıcı Fels. T arih in in başlangıcı ile
175; (ideallik) 176 çakışır) 163; (biçim ve içerik) 87;
k e n d in d e -ş e y 109, 1 11, 114, 221; (e n yararlı) 74; (e n zor ve e n kolay
(çıkarsam ası) 214; (pekala biline­ b ilim ) 73; (M etafizik ile çakışır)
bilir) 1 1 4 ,1 1 6 83; (üç b ö lü m e ayrılır) 159; M.
‘kendinde’ 215; (ve Kant) 82 B ilim inin k u ru c u su o lara k A risto­
k e n d in d e -V a rlık 171; (b o ş V arlık teles 79; (yararı) 73
soyutlam ası) 172 m antıksal Id e a 220; (ve D oğa ve T in
kesikli Nicelik 183 277 ‘
Kılgın Us (d ü şü n e n İstenç: Kant) 127 m an tık sa lın biçim a çısın d an ü ç yanı
Kilise 90, 107; (ve Skolastik fels.) 97 151
Kimyasallık 286,290 m ate m a tik 112, 152, 181; (d e ğ eri)
Klopstock 188 183 '
koşaç 261, 264, 266 m etafizik 179; (d ü şü n c en in ilk tu tu ­
Koşul 238; (ve O lg u ve Etkinlik) 242 m u ) 93; (görgücü M.) 105; (ve
Koşulsuz (ya d a Sonsuz) 115 Fizik-. N ew ton) 179; (ve M antık)
koyulm uşluk 248 83
kölelik (yitişi) 257 m etafıziksel görgücülük 132
kötü (ya d a olum suz) sonsuzluk 173, M iktar 185
188s m o d e rn A ydınlanm a 228
kötülük (ve D oğa) 89 m o d e rn b ilim le r (te m e lle ri Kartez-
Kritische Journal der Philosophie 108 yeııizm) 148
kurgul bilim (başka bilim lerle ilişkisi) m oleküller 179
60 ıııonad (Leibniz) 285
kurgul d ü şü n c e 60 Musa 89, 90
kurgul kıpı (o lu m lu ussal) 157 m utçuluk 127
kurgul m an tık 60
kurgul y ö n tem in kıpıları 315 N
k u şkuculuk 9 7 ,1 4 9 , 156; (antikçağ) N eden 246
156; (eytişim in o lu m su z so n u c u ) N ed en sellik İlişkisi 246
153; (görgüci'ı ve a ntikçağ) 108; Nem esis 192
(ve eytişim) 156 N esne 285
k utu içinde k utu önsavı 254 nesnel 110; N. d ü şü n c e le r 83, 91; (ve
kutupsallık 207 ' öznel: an lam ları) 111
Kuvvet (ve belirişi) 225s nesnellik (evrensellik ve zorunluk) 109
400 DİZİN

Nevvton 228; (en büyük felsefeci ünü) Ö z d e k 217; ( b ö lü n e b ilir liğ i) 225;
58; (“fizik, m e ta fiz ik te n sa k ın ”) (e v re n se l o la ra k ) 136; (itm e ve
179; (fiziğine D o ğ a F elsefesi adı çek m en in birliği) 180; (ve Biçim)
verildi) 58 182, 218; özdek olarak özdek 107;
Nice (Das Çhıantum) 184; (N iceliğin özdekçilik 132, 182, 228; (görgücü­
belirli-Varlığı) 184 lü ğ ü n vargısı) 107
nicel sonsuz 188 Ö zdekler 216
N icelik 181*; (çıkarsam a) 179; (D oğa­ Ö zdeşlik 200ss; (ve Karşıüık) 207
da) 183; (süreklilik ve kesiklilik) 183 Özdeşlik Felsefesi 206
N itelik (so n lu lu k kategorisi; asıl yeri Özdeşlik Ö n e rm esi 201
T in d e ğ il 171; (V arlık ile özdeş) Özellikler 215
160; (varolan belirlilik) 170; N .ten özgürlük 83, 250 ; (kendi başkasında
N iceliğe geçiş 180 k e n d in d e olm ak) 86
vöpaıs vonoEcoç (Aristoteles) 314 Ö zne ve Yüklem 260, 263
voûç 85 ö zn el (sıra d a n ) b ir id ealizm (K ant)
n o u s 6 0 , 84 s; n o u s - u s (d ü n y a y ı 116
yönetir) 84 öznel ve nesnel (Kant) 110
n u m a ra la n d ırm a 185 öznellik (K a n t’ta: deneyim in toplam ı)
109
O özsel 200; (ve özsel-olm ayan 200
O ğul (D oğa) 255
O İanak 234; (ve O lum sallık) 236 P
O lg u sallık 171, 176*; (K an t) 121; TraVTa peı 169
(ve İdeallik) 177; (O . ve olum suz­ Paralogiznıier 118
lam a karşıtlığı) 101 Parm enides 163, 189;
O lum lu ve Olum suz 196, 200, 206s “Parm enides” (Platon) 155
Olum sal 236 Pilatus 74 .
O lu m sa llık 56; (D o ğ a n ın yüzeyinde Pisagoras 189
özgürce yayılm ıştır) 238 Pisagoras felsefesi 190
O lum suzlam a 171 Pisagoras k u ram ı 309
O luş 165,* 200; (ilk so m u t düşünce, Platon 103, 173, 213, 230, 234, 254;
ilk d ü şü n ce -b elirle n im i) 169; (Kav­ (eytişim in b u lu cu su ) 155; (“File-
ra m ın en yakın ö rn e ğ i) 167; (Ya­ bus") 176; (us-nefretini görüyor)
şam , T in olarak) 169 62; (P laton ve A ristoteles’in felse­
omnis deternıinatio est negatio (Spinoza) feleri arasındaki ilişki) 234
171 P latonik a n ım sam a 142
O ra n tı 191 Platonik İdea 234 ,
o rta terim 272 Pnöm atoloji 99
o rta d a n kaldırm a (A ufhebm ) 177 p ragm atik tarihçilik 232
ö ğ re n m e (y aln ızca a n ım sa m a : P la­ progressus in infînitum 189
to n ) 254 Protagoras 155 . ,
Ö lçü (çıkarsanm ası) 191 p utlar (Çin, H in t vb.) 145 .
Ölçüsüz 194 putperestliK 199
ölüm süzlük 99
önerm e 202; (kurgul belirlenim i anla­ R
tamaz) 158, 168; (ve yargı) 262 realist bilinç 116
Öz (çıkarsam ası) 195 Realitat 172
Öz Ö ğretisi 141; (M antığın e n güç bö­ Refexion 197
lü m ü ) 200 Refonııasyon 57
özbilincin aşkınsal birliği (K ant) 11 İs Reinhokl, Kari 61
/D İZ İ N 401

Roma 156 OU 'filo'/ Sparta 2 4 â h .'9 ) ;50F, 'of.ıniou


Romeo ve Juliel 223 spekülasyon (gü n d elik yaşam da) 157
Rousseau (“Contrat social") 257 Spinoza 123, 148, 245, 284, 285, 309,
ru h 95; 99; (eski M etafizikte) 95; 310; (“T örebilim ") 148; (akozmizm)
(idealizme göre) 98; (Kant) 116; 245; (amor intellectualis dei) 251;
(yeri sorusu) 99 (dizgesi) 244; (sonsuzluk üzerine)
ruhbilim sel tem eller (K ant felsefesinin) 188; (ta n ım la r) 309; (Töz) 244;
\ 109 ■ . (tü m b e lirle m e o lu ın su zla m a d ır)
m um r/ıril) 171; (yöntem ) 310
S ■■;ı;i r.h ir. ipoo Spinozacılığa karşı kam u tanrıcılık ve
Salük 66; (tan ım la rı) ) 160': (.V tan rıtan ım a z lık suçlam ası 123
Saltık İdea* 313 ıtm lm i Stoacılar (ve eytişim) 156 M
saltık İdealizm 116,253 . r / 'u /) süreç (o larak Id ea) 302 ;""dOS tv!
saltık İlişki 222 )) sürekli Nicelik 183 itauz'm
sa m a n ve k ü sp e (K a n t fd ta fç şi& in sürekli ve kesikli büyüklükler 186
in san a su n d u ğ u ) 94 rıöO) kzs îtturiı

sanatsal güzellik İdeası 128 *ınfi?rh' Ş Mtubid


Sayı 185 . jiığı; uikzi; ' Şey 218; (çıkarsam ası) 2Mf>ii-:>n-zii
Schelling 108, 309 T ? ıj>xr»> şim di 112 ‘ rtnio Irıssu
Schiller 128 ,.<l intiba tsım .; 1 '
sein [olmak] 198 : uiınoX jh o ıa ' T rh/3 ir.??SJ
sensum eminentiorem 101lı! î * Jub’oV lal/ula rastı (yanlışlıkla A risto te le s’e
Sextus Empiricus 156 H t rinomö.; yükleniyor) 307
Sezar 198 . s;m// tam algı (arı ve sıra d an ) 112
sezgi (ve d ü şü n ce, in an ç) 137 ;rm',’ T anım 308
Shakespeare 223 tanıtlam a 112, 309
Sınır 172; (Nice ile özdeş) 186; (nitel T anrı (belirlenm işiz olabilir mi?) 146;
S.) 172 (en olgusal Varlık olarak anlak ta­
sırad an m an tık 255 m ım ) 102; (T .nın eksiksiz im gesi
Skolastik d ü ş ü n ü r (k u rn az ) 61 olm ak) 90; (tüm olgusallığın top­
Skolastik felsefe (içeriği Kilise tarafın­ lam ı) 121, 162; (Us nesnesi: Kant)
d a n verili) 97 /: 121; (Ü ç lü lü k o la ra k ) 183; (ve
Skolastikler 99, 103; (ve M antık) 79 .-d- D o ğ u lu la r) 96; (K avram ı) 101;
Sofistler 212; (ve idealar) 142; (ve (G erçeklik olarak) 51
Sokrates) 155 Tanrıbilim lO ls
sofistlik (ve eytişim) 154 T anrının v aro lu şu n u n m etafıziksel ta­
Sokrates (ve Sofistler) 212; (eytişim) n ıd a n 53, 102
155 tan rıtan ım a z lık 145
Solon 82 i p,., Tarih Felsefesi 240
Sonlu ve Sonsuz karşıtlığı 1 7 5 tasarım 52s, 85*; (anlak ile çakışması)
S o n lu n u n idealliği (felsefettuk ıtttn el 78; (d ü şü n c e ve K avram ın e ğ reti­
ön erm esi) 176 ■libvml lem esi) 53; (içeriği) 77; (içerik ve
sonsal-neden 292 ütnm n biçim a çısın d an ) 85; (yetisi) 51;
sonsuz d üşünce 94 :m% ö (kavram dan ö n c e olu ştu ru lu r) 51
sonsuza bölünebilm e 184 " T asını 271*; (b e tile ri) 276; (m a te ­
Sonsuza ile rle m e (Ö z d e ğ in bölııne- m atiksel) 277; (tü m lü k T.) 278;
bilirliği) 225 (varolan herşey tasım dır) 86
Sonsuzluk (gerçek) 175; (kötü) 173 Tekillik 256; 259*
soyut 253 Teodezi 241 '
‘söylenem eyen’ 78, 166 Tikellik 256
402 DİZİN

T in (doğıışıı) 305; (Ruhtan ayn) 99 Wolff 310


T in Felsefesi 69, 86
Ttnin Görüngübilimi 92 Y
Toplam a 185 ‘Ya — Y a d a ’ 97, 140, 153, 1 7 8,208,
T öz 244 230, 269
T ruva Savaşları 223 yararcılık 294
tü m b elirliliğin tem e li olum suzlam a Yargı 260; (ayrık Y.) 269; (belkili Y.)
(Spinoza) 171 2 71; ( d e r in - d iiş iin c e Y.) 267;
tüm lük (ve evrensellik) 268 (K avram ın Y.) 270; (k u rg u l ger­
T ürlülük 203 çeği anlatam az) 97; (önesüriim lü
Y.) 270; (sözcüğün kökenbilim sel
U im le m i) 260; ( ta n ıtlı Y.) 271;
Us 306*; d ü n y a d a d ır (= d ü şü n c e n in (varsayımlı Y.) 269; (Z o ru n lu k Y.)
nesnelliği) 84; (g erçek felsefi anla­ 269; (Tasım a siirekli-belirlenişi 264
m ı) 300; (içgüdüsü) 106; İdeali yargı-yetisi (K ant) 128
(K ant) 121; H ilesi 296; (K a n t’ta yasa (G örüngünün) 222
biçim sel) 126; (ve Tasını) 271 Yaşam* 302; (İdeası) 314
us-nefreti (m isoloji) 62 yaşam ağacı 90
ııssal o lan edim seldir, ve edim sel olan yazgı 241
ussal 56 yeme edim i 64
Ussal Rııhbilim (Pnöm atoloji) 99 Yeterli Zem in 211
U sun Hilesi 296 Yokluk* 164
utanm a 90 yöntem * 314
uzam lı ve yeğin büyüklükler 186 Yunan felsefecileri 76
Uzay, Z am an, O zd ek (nicel) 184 Yunan felsefesi 97; (başlangıçları) 57
üsse yükseltm e 186 Y unan kuşku cu lu ğ u 108
ü zerin e düşünce (reflektierende Denken) Yunan Mitolojisi 153
52, 60, 80, 82s Yunan T an rıları 145, 257
Y unanlılar 257
V yüklem ler 95
Varlık (b elirlenm işiz, dolaysız, yalın, yüz T aler ö rn e ğ i (K ant) 125
ilk) 161; (ilk a rı d ü ş ü n c e ) 163; yüzmeyi ö ğ re n m e d e n ö n c e suya gir­
(K avram ı O lu ş) 168; (k e n d i ile meyi istem em ek 61; (Kant) 109
dolaysız b ağ ın ü ) 126; Ö ğretisi 160;
(D üşünce ile özdeşliği) 168; (ve Z
Yokluk: birliklerinin çıkarsanm ası) Zem in 200, 209; (Ö zdeşlik ve Ayrı­
165 m ın birliği) 210
varlıkbilim 98 Zenoıı 188; (devim çelişkilidir ve öyley­
varlıkbilimsel tanıt (Kant’m eleştirisi) 125 se yoktur) 170
Varoluş 200,213 Zeus 145, 242
Zorunluk 239s, 243, 250; (deneyim
W ta ra fın d a n verilm ez) 107; (u su n
VVallace, VVillianı 58* m an tık sa l istem i o lara k ) 60; (ve
Wesen [Öz] 198 ' Ö zgürlük) 250

You might also like