You are on page 1of 261

ve

anadolu mobil

Çıkmış Sınav AÖF TRT okul ve Deneme Duyurular


A
B

Soruları Sınavları konu anlatım C

Sınavı
videoları
Ders A
Yaprak Sınav Giriş
B

eSeminer eKantin
C

Kitabı (PDF) Test Belgesi

Sesli Kitap 1s
1c
1 Soru Ünite
Sesli Özet 1 Cevap Özeti İtunes u Takvim

Sınav Etkileşimli Tartışma


Sonuçları eKitap Forumu Sor/izle/öğren

Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin


5 inci Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde
Bandrol Taşıması Zorunlu Değildir.
AÖF Kitapları Öğrenci Kullanım Kılavuzu

Öğrenme çıktıları
Bölüm içinde hangi bilgi, beceri ve yeterlikleri
kazanacağınızı ifade eder.

Tanım
Bölüm içinde geçen
önemli kavramların
Bölüm Özeti tanımları verilir.
Bölümün kısa özetini gösterir.

Dikkat
Konuya ilişkin önemli
Sözlük uyarıları gösterir.
Bölüm içinde geçen önemli
kavramlardan oluşan sözlük
ünite sonunda paylaşılır.

Karekod
Bölüm içinde verilen
Neler Öğrendik ve Yanıt Anahtarı
karekodlar, mobil
Bölüm içeriğine ilişkin 10 adet
cihazlarınız aracılığıyla
çoktan seçmeli soru ve cevapları
sizi ek kaynaklara,
paylaşılır.
videolara veya web
adreslerine ulaştırır.

Öğrenme Çıktısı Tablosu


Araştır/İlişkilendir/Anlat-Paylaş
İlgili konuların altında cevaplayacağınız soruları, okuyabileceğiniz
ek kaynakları ve konuyla ilgili yapabileceğiniz ekstra etkinlikleri gösterir.
Yaşamla İlişkilendir
Bölümün içeriğine uygun paylaşılan yaşama dair gerçek kesitler
veya örnekleri gösterir.
Araştırmalarla İlişkilendir
Bölüm içeriği ile ilişkili araştırmaların ve bilimsel çalışmaları gösterir.
Batı Edebiyatında
Akımlar-I

Editör

Dr.Öğr.Üyesi Hülya BAYRAK AKYILDIZ

Yazarlar

BÖLÜM 1, 8 Dr.Öğr.Üyesi Hülya BAYRAK AKYILDIZ


BÖLÜM 2 Prof.Dr. Tansu AÇIK

BÖLÜM 3, 4
Dr.Öğr.Üyesi İrfan ATALAY

BÖLÜM 5 Prof.Dr. İbrahim ŞAHİN

BÖLÜM 6, 7 Doç.Dr. Soner AKPINAR


Genel Koordinatör
Doç.Dr. Murat Akyıldız

Grafik Tasarım Koordinatörü


Doç.Dr. Halit Turgay Ünalan

Kitap Basım ve Dağıtım Koordinatörü


Dr.Öğr.Üyesi Murat Doğan Şahin T.C.
ANADOLU
Kapak Düzeni ÜNİVERSİTESİ
Doç.Dr. Halit Turgay Ünalan YAYINI NO: 3556

Dizgi ve Yayıma Hazırlama AÇIKÖĞRETİM


Mehmet Emin Yüksel FAKÜLTESİ
Halil Kaya YAYINI NO: 2390
Saner Coşkun
Zülfiye Çevir BATI EDEBİYATINDA
Kağan Küçük AKIMLAR-I
Kader Abpak Arul
Diğdem Koca E - ISBN 978-975-06-2341-7
Gizem Dalmış Bu
kitabın
basım, yayım
ve satış hakları
Anadolu Üniversitesine
aittir.

“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak


hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri
mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt veya başka
şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.

Copyright © 2017 by Anadolu University


All rights reserved
No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system,
or transmitted in any form or by any means mechanical, electronic,
photocopy, magnetic tape or otherwise, without permission
in writing from the University.

Bu kitabın tüm hakları Anadolu Üniversitesi’ne aittir.

ESKİŞEHİR, Ağustos 2018


2990-0-0-0-1809-V01
İçindekiler
Rönesans’ın Gelişmesinde Etkili
Sanat, Edebiyat, Unsurlar  ................................................ 79
BÖLÜM 1 Rönesans’ın Yaygınlaşması ................... 81
Akım Rönesans’ın Temel Özellikleri .............. 81
Rönesans Sanatının Gerilemesi ............ 82
Giriş ................................................................. 3 İkinci Rönesans Hareketi ...................... 83
Sanatının Tanımı, Doğuşu ve İşlevi .............. 3 Reform ............................................................ 84
Sanat-Zanaat Ayrımı ve Sanatın Reformun Temelleri .............................. 84
Amacı ..................................................... 7 Protestanların Talepleri ........................ 84
Sanat İçin Sanat (L’art Pour L’art) ....... 10 Diğer Reformcular ................................ 85
Sanatta Özgünlük ................................. 11 Reformun Sonuçları .............................. 86
Edebiyat ve Edebiyat Akımı ......................... 12 Hümanizm ..................................................... 87
Batı ve Batı Edebiyatı ........................... 14 Hümanistlere Göre İnsan ..................... 88
Gerçek ve Güzellik ......................................... 16 Dönüşümler ve Yeni Avrupa
Gerçek .................................................... 16 Dengeleri ............................................... 89
Güzellik .................................................. 19 Hümanizmin Kökenleri  ....................... 90
Hümanizmin Yayılmasında
Matbaanın İşlevi .................................... 90
Yunan ve Latin Hümanizmin Üç Alandaki
BÖLÜM 2 Mücadelesi ............................................. 91
Edebiyatı
Hümanist Eğitim ve Montaigne’in
Giriş ................................................................. 33 Eğitim Anlayışı ...................................... 92
Yunan Edebiyatının İlk Türleri ..................... 33 Hümanizmin Sonraki Dönemlere
Destan ve Şiir Geleneği ......................... 33 Etkisi ....................................................... 94
Arkaik Çağ Şiir Geleneği ....................... 37 Rönesans ve Hümanist Akımın
Arkaik Çağda Felsefe ile Bilimsel Getirdiği Büyük Değişimler  ................. 95
Dünya Görüşünün Doğuşu ................... 38 Hümanizmin Tanınmış İsimleri ve
Klasik Çağ, İskenderiye Çağı ......................... 39 Bazı Eserler ............................................ 97
İskenderiye Çağı .................................... 48 Hümanist Yazarlar, Sanatçılar ve En
Latin Edebiyatı ............................................... 50 Önemli Eserleri ...................................... 100
Latince Edebiyatın Başlangıç Çağı ....... 51
Klasik Latin Edebiyatı: Geç
Cumhuriyet Dönemi ............................. 53
Klasik Latin Edebiyatının Altın ve
Gümüş Çağı ............................................ 53
Roma Egemenliğinde Yunan BÖLÜM 4 Klasisizm
Edebiyatı ................................................ 56
Batının Kurucu Ritmi Olarak Klasik ..... 57
Giriş ................................................................. 107
Klasisizmin Tanımı ve Klasisizmi
Hazırlayan Etkenler ...................................... 107
Orta Çağ, Rönesans, Klasisizmin İlke ve Kuralları .......................... 114
BÖLÜM 3
Reform, Hümanizm Boileau ve Klasisizme Katkısı ............... 121
Klasik Türler ................................................... 122
Giriş ................................................................. 67 Komedi ................................................... 123
Orta Çağ ......................................................... 67 Trajedi .................................................... 124
Skolastik Felsefe ve Eğitim .................. 68 Roman .................................................... 128
Orta Çağda Edebiyat ..................................... 71 Şiir, Mektup, vd. .................................... 128
Kahramanlık Destanları Sanatta Klasisizm ........................................... 129
(Chanson de geste’ler)  ......................... 73 Heykel .................................................... 129
Saray Edebiyatı ...................................... 74 Resim ...................................................... 130
Eleştiri Edebiyatı ................................... 75 Mimari .................................................... 131
Dinsel Tiyatro ve Dinsel Olmayan Eskiler ve Yeniler Kavgası: Klasisizmin
Tiyatro .................................................... 76 Çöküşü .................................................... 132
Orta Çağda Hümanizmin Habercisi Aydınlanma Çağında Klasisizm ............ 133
İsimler .................................................... 77 Avrupa’da Klasisizm .............................. 134
Rönesans ........................................................ 78 Klasik Yazar ve Sanatçılar ile Eserleri .... 135

iii
Realizm
BÖLÜM 5 Romantizm BÖLÜM 6
(Gerçekçilik)

Giriş ................................................................. 143 Giriş ................................................................. 171


Romantizmin Doğduğu Realizme Zemin Hazırlayan Toplumsal ve
Siyasal ve Sosyal Ortam  ............................... 144 Siyasi Ortam ................................................... 171
Romantizmin Doğuşunda Sanayi Devrimi  ..................................... 172
Fransız İhtilalinin Etkisi  ....................... 146 Realizmin Felsefi ve Epistemolojik
Romantizmin Anlamı, Temelleri ......................................................... 174
Doğuşu ve Gelişimi  ....................................... 148 17. Yüzyıl Felsefesi-Kartezyen Felsefe  .. 174
Romantizm ve Diğer Sanatlar .............. 150 Rasyonalizm ve Descartes .................... 175
Romantizmin Sonu ............................... 153 Aydınlanma Çağı ................................... 177
Türk Edebiyatında Romantizm  ........... 154 Pozitivizm .............................................. 179
Romantizmin İlkeleri ..................................... 157 Realizmin Doğuşu ve Temel İlkeleri ............ 180
Romantikler ve Eserleri ........................ 159 Realizmin Edebiyata Yansıması ........... 182
Realizmin Habercileri: Stendhal ve
Balzac ....................................................   183
Realist Edebiyatın Temel İlkeleri  ........ 186
Realizmin Önemli Temsilcileri  ............ 188

Natüralizm
Sembolizm
BÖLÜM 7 (Doğalcılık)- BÖLÜM 8
(Simgecilik)
Parnasizm
Giriş ................................................................. 199 Giriş ................................................................. 227
Natüralizmin Epistemolojik-Felsefi Sembol ve Sembolizm ................................... 227
Temelleri ......................................................... 199 Sembolizmin Doğuşu ve Felsefî Temelleri .. 229
Determinizm ......................................... 199 Sembolizmin Doğduğu Ortam ............. 231
Darwincilik ............................................. 200 Sembolizme Göre Sanat  ............................... 235
Evrim Teorisi ve Yankıları .................... 200 Sinestezi / Eşduyum .............................. 236
Edebiyatta Natüralizmin Doğuşu ................ 201 “Lanetli Şairler” (“Les Poètes Maudits”) .. 237
Emile Zola: Natüralizme Doğru .......... 202 Resimde Sembolizm .............................. 242
Deneysel Roman ................................... 202 Sembolizmin Sonu ................................ 245
Zola’dan İtibaren Natüralizm ....................... 205 Sembolizmin İlke ve Nitelikleri ............ 245
Medan Topluluğu .................................. 206 Sembolistler ve Eserleri ........................ 246
Natüralizmin Tiyatroya Yansıması ...... 207
Natüralizme Karşı Tepkiler ve Sona
Doğru ..................................................... 207
Natüralizmin Yayılma Alanı ................. 209
Natüralizmin Estetik Özellikleri .......... 209
Natüralizmin Önemli Temsilcileri ....... 210
Parnasizm ....................................................... 212
Parnasizmin Temelleri ve Çıkışı ........... 212
Parnas Okulu’nun Kuruluşu ................. 214
Parnasizmin Estetik İlkeleri .................. 215
Parnasizmin Önemli Temsilcileri ......... 218

iv
Önsöz

Sevgili öğrenciler,
Sizlere Batı edebiyatındaki akımları tanıtmaya mamış olduğu, çevrilenlerin de çoklukla terim
çalıştığımız bu kitapta, yalnızca akımları değil, ve kavram sorunlarıyla boğuşmaktan etkin bir
akımların neye göre farklılaştığını, hangi top- akıl yürütmeye uygun temel sunamadığıdır.
lumsal ve siyasi şartlar altında doğup geliştiği- Bu durum çok temel edebi metinler için de ay-
ni, hangi felsefî temellere yaslandığını göster- nıdır. Yanlış ya da eksik yorumlanmış bilgiler
meye çalıştık. Kitabımız tek bir yazarın elinden üzerinden gidilerek oluşturulan kuramsal bil-
çıkmadığı için farklı yaklaşımlar ve üslûplara giler de bu nedenle yoğun bir bilgi kirliliğine
yer vermektedir. Bununla birlikte bir akımın sahne olmaktadır. Kitabın hem editörü hem de
hangi felsefî görüş açısından doğduğunu ve iki bölümünün yazarı olarak akımların asıl kay-
sanatın niteliği ve işlevi nedir sorusuna verilen naklara gidilerek ve bilgi kirliliğinin mümkün
farklı cevaplarla şekillendiğini gösterebilme mertebe giderilerek tanımlanmasına gayret
konusunda bir birlik sağlamaya çalıştık. Bu ve- ettim. Batı edebiyatında ve sanatında doğmuş
sileyle bir gözlemimi kitabımızı okuyacak ve ve gelişmiş akımların anlaşılması ve yorumlan-
konunun aciliyetini tartışmaya açacak, belki masına katkı yapabilmiş olmayı umarız.
çözümler üretecek okurlarımızın olması ihti-
mali ve ümidiyle sizlerle paylaşmak isterim:
Yalnız bu kitabın yazımı esnasında değil öte- Editör
den beri üzülerek fark ettiğim şey, henüz çok
Dr.Öğr.Üyesi Hülya BAYRAK AKYILDIZ
temel felsefî eserlerin bile Türkçeye kazandırıl-

v
Bölüm 1
Sanat, Edebiyat, Akım

Sanatının Tanımı, Doğuşu ve İşlevi


1 Sanatı tanımlayabilmek ve sanatın Edebiyat ve Edebiyat Akımı
öğrenme çıktıları

doğuşuna ve işlevine ilişkin kuramları 4 Edebiyatı tanımlayabilmek


açıklayabilmek 5 Akım ve edebiyat akımı kavramlarını

1 2
2 Sanat-zanaat ayrımını yapabilmek tanımlayabilmek
3 “Sanat için sanat” görüşünü 6 Batı ve Batı edebiyatı kavramlarını
açıklayabilmek tanımlayabilmek

Gerçek ve Güzellik
7 Gerçek kavramını tanımlayabilmek

3
8 Güzellik kavramını tanımlayabilmek
9 Gerçek ve güzellik kavramlarını akımlarla
ilişkisini belirleyebilmek

Anahtar Sözcükler: • Sanat • Zanaat • Edebiyat • Akım • Batı Edebiyatı • Gerçek • Güzellik

2
Batı Edebiyatında Akımlar-I

GİRİŞ SANATININ TANIMI, DOĞUŞU VE


Batı edebiyatındaki akımları tanımadan önce İŞLEVİ
sanat, edebiyat, sanatın tanımı, amacı, işlevi gibi Sanat, insanlığın bilinen tarihiyle yaşıttır. İlkel
bazı temel kavramlar ve tartışma konuları üzerinde insanların yaşadığı mağaralarda resimlere rastlan-
kısaca durmak yerinde olur. Çünkü sanat akımları mıştır; arkeolojik kazılarda süs eşyaları ya da üze-
arasındaki farklılaşmalar temelde sanatın ne oldu- rinde süslemeler bulunan aletler bulunmuştur;
ğu ya da nasıl olması gerektiği, ne işe yarayacağı, insanlığın çok eski zamanlardan beri koku kullan-
işlevinin ve amacının ne olduğu ve bunun için nasıl dığı; yabani hayvanların derilerini ve dişlerini takı
bir yol tutacağı konusundaki farklı yaklaşımlar ile ve giysi yapmakta kullandığı bilinmektedir. Acaba
gerçeğin ne olduğu ve nasıl kavranabileceği konu- insanı hayatta kalmanın bu kadar güç olduğu de-
sundaki farklı yaklaşım ve düşüncelerden doğar. virlerde bile sanat eserleri yaratmaya iten şey ney-
Sanatın nasıl doğduğu, nasıl bir işlevinin oldu- di? İnsandaki güzellik eğiliminin bunda payı ne
ğu, yararlı mı zararlı mı olduğu, nasıl olması ge- kadardı? Bu soruların gezegenin farklı yerlerindeki
rektiği, neyi anlatması gerektiği soruları sanat ta- sanat eserlerinin tamamını kapsayan kesin bir ceva-
rihçileri, halkbilimciler, antropologlar başta olmak bı olmasa da bu konudaki kuramlar pek çok sanat
üzere farklı bilim dallarından pek çok araştırmacı- etkinliğini anlamlandırmamıza ve temellendirme-
nın ilgi ve araştırma konusu olmuştur. Sanatın nasıl mize yardım ediyor.
doğduğu sorusu bize, insanın sanata neden ihtiyaç Sanatın neden doğduğu, insanların sanata ne-
duyduğu sorusunun cevabını verir. Bu sorunun tek den ihtiyaç duyduğu hakkındaki bazı kuramları
bir cevabı olmadığı gibi bunu kesin olarak kanıtla- kısaca inceleyelim.
mak da mümkün değildir. Bu soruya verilen farklı Ernst Fischer sanatın doğuşunu insanın doğayı
cevaplar aslında sanatın tek boyutlu bir işleve sahip kontrol etme çabasıyla açıklar:
olmadığını da gösterir. Sanat çağlar boyunca farklı
işlevleri yerine getirdi: Sanatçılar üretirken, insan- “Sanat bir büyü aracıydı, insanın doğaya üstün-
lar da bu sanat ürünlerini seyrederken, dinlerken, lük sağlamasına, toplumsal ilişkilerin gelişmesi-
okurken farklı beklentileri vardı. İlkel toplumlarda ne yarıyordu. İnsanlığın başlangıcında sanatın
sanat işle doğrudan doğruya ilişkiliyken modern “güzellik”le uzun boylu bir ilintisi yoktu, estetik
kaygısı ise hiç yoktu: insan topluluğunun yaşama
toplumlarda bu ilişki daha kopuk ya da karmaşık savaşında kullandığı büyülü bir araç, bir silahtı
görünmektedir. Sanat işten, oyundan, doğayı kont- sanat. İlkel insan imge ve dil gücüyle, büyücülük-
rol etme arzusundan, insanda olmayan içgüdünün le, toplu ritmik hareketlerle doğayı evcilleştirmeye
yerini alacak bir toplu/senkronize hareket edebilme çalışıyordu. Başlangıçtaki büyü zamanla dine,
aracına duyulan ihtiyaçtan, doğa karşısında insanın bilime, sanata dönüştü” (1993, s. 34-35).
çaresizliğini ifade isteğinden, sözlü/yazılı/ görsel ta-
rih yazma ve halk bilgisini sonraki kuşaklara iletme Plehanov sanat uğraşının tohumunu oyunda
arzusundan, insanın doğal olarak eğilimli olduğu görür. Schiller de sanatın insanoğlunun oyuna olan
güzellik fenomenini çoğaltmak/yapay olarak üret- eğiliminden doğduğunu ileri sürer. Sanat, ödev ve
mek isteğinden doğmuş olabilir. Tarihin farklı dö- zorunluluktan kurtulmak dileğini belirterek esen-
nemlerinde ve farklı toplumlarda sanat üretiminin lik ve özgürlüğün egemenliğini kurar. Oyun ha-
arka planında bu nedenlerden birini ya da iç içe yatın ya da daha kesin bir ifadeyle hayattan çeşitli
birkaçını bulmak mümkündür. kesitlerin kurgusal bir çerçevede taklidine dayanır.
Eğlence, iş birliği, sosyal iletişim gibi faydalara hiz-
Bugün de sanatın ne işe yarayacağı, sanatçı-
met eder. Bu yönleriyle sanat etkinlikleriyle ben-
nın özgürlüğü, sanatın gerçekle ve güzellikle iliş-
zerlikler taşır.
kisi güncel tartışma konuları olmayı sürdürüyor.
Öyleyse sanat tarihinde kısa bir gezintiyle sanatın Çernişevski sanatın kaynağı olarak “iş”i öne sü-
doğuşundan itibaren var olan işlev tartışmalarına rer. Plehanov’a göre sanat, oyundan çıkmıştır. Ama
tanık olalım. bu oyun, sanıldığı gibi gerekçesiz ve yararsız bir eğ-

3
Sanat, Edebiyat, Akım

lence değildir. Toplumsal bir yararı vardır. Nitekim


ilkel topluluklarda oyun gençleri gelecek ödevlere
hazırlar. Buchner, şiirle şarkının kökenini insan be-
deninin çalışma sırasında yaptığı uyarlı ve düzenli
hareketlerde bulur. “Şiir (koşuk/nazım) sanatının
sırrı üretim etkinliğindedir,” der. Plehanov Sanat ve
Toplumsal Hayat (l’Art et la Vie Sociale) adlı eserin-
de, ilkel toplumlarda sanat gözden geçirildiğinde,
toplumsal insanın olayları ve nesneleri başlangıçta
salt yararlılık bakımından ele aldığının; ancak çok
sonraları, onlardan bazılarını estetik bir kavrayışla
incelediğinin görüleceğini söyler (Freville, Pleha-
nov, 1991, s.193).
Üretim etkinlikleri sanat üzerinde doğrudan
doğruya etkisini gösterir: “Süslenme, biçimlerini
tekniğe borçludur. Dans, çoklukla üretim sürecini
yeniden canlandırmakla sınırlanmıştır” (Plehanov,
1948, s.61). Öte yandan, savaşın getirdiği zorun- Resim 1.2 İnuit dans maskesi, Alaska
luluklar dolayısıyla, ilkel toplumlar düşmanı ür- (1880). Kaynak: pinterest.com
kütmek için korkunç maskeler takar, vücutlarını
dehşet saçan resimlerle donatırlar. Bu tür maske- Caudwell, insan aklının ilk estetik etkinlikle-
lerin ya da çadırların, kulübelerin kapısına işlenen rinden birinin şiir olduğunu söyler. Ona göre şiir,
korkutucu figürlerin doğadaki bilinmeyen güçleri, tarihin, dinin, büyünün, hatta yasaların ortak ta-
kötü ruhları korkutma ve uzak tutma amacıyla da şıyıcısıdır. Caudwell’e göre, uygar bir halkın ede-
kullanıldığı düşünülmektedir. biyatının bugüne ulaştığı her yerde, bu edebiyatın
biçim olarak şiir olduğu, yani ritmik ve ölçülü ol-
duğu görülmektedir. Bu şiir modern anlamda arı
bir şiir değildir. Günlük konuşmanın yüceltilmiş
bir biçimi olarak tanımlanabilir. Bu yüceltme onu,
sıradan konuşmadan ayıran biçimsel bir yapıyla
kendini gösterir. Bu biçimsel yapı, ölçü, uyak, ses
yinelemesi, eşit uzunluktaki hecelerden meydana
gelmiş mısralar, düzenli vurgu ya da hece uzunlu-
ğu, yarım uyak gibi özelliklerden oluşur. Yinele-
meler, eğretilemeler, karşıtlıklar vardır. Halkbilim
araştırmaları saklanmaya değer sözlerin- iklime
dair atasözlerinin, çiftçi bilgeliklerinin, büyü söz-
lerinin ya da daha ince ayin ve din ustalıklarının,
bütün ırklarda, bütün çağlarda yüceltilmiş bir dille
yazılma eğiliminde olduğunu göstermiştir (1988,
s. 21-22).
Resim 1.1 Kuzey Afrika Okwanko’daki maskeli tören
Caudwell, ilkel topluluklarda dilin bu yücelti-
(1931).
lişine, çoğunlukla bütün topluluğun katıldığı tö-
Kaynak: pinterest.com
renlerde rastlandığını söyler ve kesin bir kanıt ol-
mamakla birlikte ritmik ya da vezinli dilin, yazının
bulunuşundan önce hep kaba bir müzikle birlikte

4
Batı Edebiyatında Akımlar-I

olduğunun düşünülebileceğini öne sürer. Ona göre


müziğin kendisinin ilkel şiirle birlikte doğduğu,
hareketler ve sıçramalar, bağırmalar ve anlamsız
haykırışlar, sopaların ve taşların birbirine vurulu-
şuyla ifade edilen bir yerli beden ritminin, dansın,
müziğin, şiirin ortak atası olduğu ileri sürülebilir
(1988, s. 23). Ona göre şiir, “ilkel insanların tören
giysileri giydirilmiş konuşma dili”, yüceltilmiş dili-
dir (1988, s. 33).
Caudwell, toplumların değişim ve gelişimleriy-
le ritmik dil arasında ilişki kurarak, renksiz, kuru
bir anlatımın ilkel kültürle yoğrulmuş bir kafaya
Resim 1.3 Kabile yaşantısı.
yabancı geleceğini söyler. Ritmik dilin amacı açık-
Kaynak: indigodergisi.com
tır: ona kendisini güçlü hissettirecek, tanrılardan
kopmamış hissettirecek bir duygu vermek (1988,
Caudwell, iş bölümüne dayalı modern toplum-
s. 35). Dansla, ayinle ve müzikle karışmış halde şiir,
larda, şiirin, somut yaşamdan uzak bir görüntüsü
kabilenin içgüdüsel enerjisinin büyük anahtar tab-
olduğunu öne sürer. Öyle ki artık şiir, bir boş za-
losu (switchboard) olur; kabileyi bir dizi kolektif
man uğraşısı olarak görülmektedir. Şair tipik bir
eyleme yöneltir.
yalnız bireydir artık, anlatımı liriktir. İş bölümü,
Caudwell, şiir, müzik, dans gibi sanatların iş- sınıflı toplum yapısına götürür, bu toplumda bilinç
levini ve insanları kolektif eylemlere yöneltmesini egemen sınıf kutbunda toplanmıştır ve zamanla ay-
tamamen ekonomik nedenlerle açıklar: laklık koşullarını ortaya çıkarır. Böylece şiir giderek
işten tamamen ayrılır (1988, s.38).
“Hasat için toprağı hazırlamak gerekir. Bir sa-
vaş yürüyüşüne geçmek gerekir. Uzun, yoksunluk Caudwell’in bu tespiti, diğer sanatlar için de ge-
içindeki kış günlerinde içeriye kapanıp yiyeceği çerlidir; artık dans da müzik de kolektif eylemliliğe
kısmak gerekir. Bütün bu kolektif zorunluluklar, yöneltmekten değil verdiği estetik hazdan ötürü
insandan kendi içgüdüsel enerjisinin kullanılma- değerlidir. Resim artık çoklukla bir tarih ya da halk
sını ister ama ona bunları yapmasını söyleyecek
bilgisi aktarma aracı olarak işlev görmez. Heykeller
bir içgüdü yoktur. Karıncalar ve arılar içgüdüyle
depo eder yiyeceklerini, ama insanlar böyle değil- ruhu ölümsüzleştirdiği ya da Tanrıları simgelediği
dir. Kunduzlar içgüdüyle açar yuvalarını; insan için değil estetik değerlerinden ötürü değerlidir.
değil. İnsanın içgüdülerini çalışma çarkına koş- Sanatın çağlar boyunca farklı ihtiyaçlara karşı-
mak, onun coşkularını bir araya toplayıp faydalı
lık geldiği ve dönüştüğü tezine Victor Hugo’nun
ekonomik kanala yöneltmek gerekir. Bunları yö-
neten araç da bu yüzden kökeninde ekonomiktir” Cromwell önsözünde de rastlanır. Hugo insanlığı
(1988, s. 37). bir çocukken büyüyüp adam olan bir bireye benze-
tir ve bu olgunlaşmanın sanat eserlerine yansıdığını
Müzik, dans ve şiir, kabilenin üyelerini ortak söyler. Dünyayı kabaca üç çağa ayırır: İlkel çağ, Eski
hareket etmeye yöneltme, birey için topluluğun bir Çağ ve Modern Çağ. Bu çağlarda insan ve dünya
parçası olma, onu kabile yaşamına uydurma gibi ilişkisi değiştikçe, farklı şiirler doğar. İnsanın doğayı
işlevlere sahiptir. İlkel insan, çapa yapmak, ekin çözemediği, kontrol edemediği, özel mülkiyetin ve
biçmek gibi işleri bunların ihtiyaçlarına uygun devletlerin olmadığı ilkel çağdaki şiir ilahi ve lirik
sanatsal bir öz taşıyan ve bu uğraşların ardındaki şiir iken, özel mülkiyetin, kralların, devletlerin, sa-
ortak coşkuyu dile getiren ritmik bir şarkıya çevirir vaşların olduğu eski çağda destanlar vardır. İnsana
(1988, s. 38). iki yaşamı olduğu fikrini veren Hristiyanlıkla birlik-
te çağdaş uygarlık kurulmuştur. İnsanda melankoli
ve şeylerin nedenlerini merak etme ve sorgulama
özelliği gelişmiştir. Bütün bunlar dram adında yeni

5
Sanat, Edebiyat, Akım

bir türün doğuşunu müjdeler. Hugo özetle insanın olmadığı gibi bunun amaçlandığına dair bir iz de
kendini ve doğayı algılama biçimleri ve sosyal ve si- yoktur. Güzellik kavramının sanatsal düşünce için
yasal arka plan değiştikçe insanın ihtiyaç duyduğu baş köşeye yerleşmesi Rönesans’ta ortaya çıkar ve
ve ürettiği sanatın niteliğinin de değiştiğini söyler. 19. yüzyılda neredeyse resmi bir sanat ideolojisine
(l’art pour l’art /sanat için sanat) dönüşür. Sanatsal
yaratma gerçekliğin yeniden üretilmesinden başka
bir şey değildir. Sanatçı, aslında sanatsal nitelikte ol-
dikkat mayan gerçeklikleri seçerek, onları gerçekte yer al-
Bölüm sonunda çağlara ve toplumsal yapıla- dıkları dizgeden başka bir dizge içinde yeniden ko-
ra göre değişen edebiyat ve Batı edebiyatının numlandırmaktadır. (Sözen, Tanyeli, 2005, s. 208)
kökleri konusunda aydınlatıcı bir metin olan
Son tanım her ne kadar güzellik ve sanat arasın-
Hugo’nun Cromwell önsözünden bazı satır-
da zorunlu olmayan bir ilişkiye işaret etse de sanat
başlarının çevirisini bulacaksınız.
tanımlarının çoğunda güzellik ilkesine rastlarız.
Bir yaratının sanat olup olmadığına karar verirken
Sanatın doğuşuna dair bütün bu kuramlar as- haz verme, etkileme, estetik bir deneyim yaşatma
lında sanatın ne için üretildiğini, insanın sanata gibi ölçütlere bağlı kalınması oldukça yaygındır.
neden ihtiyaç duyduğunu da ortaya koyar. Sanatın Özellikle sanatı zanaattan ayırmada fayda/işlev
doğuşuna ilişkin kuramlar ne olursa olsun, bugün ile güzellik arasındaki denge dikkate alınır. Oysa
sadece güzellik ve haz yaratma amaçlı sanat eserle- bu, ne kadar işe yarar ve kullanışlı gözükse de sı-
rinin varlığı bir gerçektir. Öyleyse sanat modern- nırlı bir bakış açısıdır. Çünkü sanat eseri güzelliği
leşme süreçlerinde giderek işlevselliği geri plana amaçlamadan güzel olabileceği gibi işlevsel olma-
atmıştır denebilir. yı amaçlamadan da işlevsel/faydalı olabilir. Sanat
eseri güzel olmayı amaçlamak şöyle dursun bizzat
Sanata ilişkin bir diğer önemli soru, sanatın ne
çirkin/yadırgatıcı hatta iğrenç olmaya çalışabilir,
olduğudur. Neye sanat diyeceğiz, neye demeyece-
farkındalık yaratmak, yabancılaştırmak, alışkan-
ğiz? Bu da tek bir cevabı olan bir soru değildir. Bazı
lığı kırmak, korkutmak, geleneksel beğeniye baş-
sanat tanımlarına bakalım:
kaldırmak gibi pek çok amacı olabilir. İdeal olanın
Sanat: (Alm. Kunst, Fr, İng. Art): Yaratıcı bi- ya da öyle kabul edilenin tam tersini yansıtabilir
çimlendirme eylemi. (Turani, 1968, s. 76) yahut tamamen işlevsel bir niyetle yapılıp zaman-
Sanat, bir duygu veya düşüncenin maddi bir la bu işlevi unutularak sadece estetik haz vermesi
malzemeden, sesten veya sözden faydalanmak su- bakımından değer görebilir. Mısır piramitlerindeki
retiyle heyecan ve hayranlık uyandıracak şekilde mezar odalarındaki resim ve heykellerin, Yunan ve
ifadesidir. (Okay, 1990, akt. Çetişli, 2006, 17). Roma dönemi kabartmalarının, Hindu Tanrılarını
Sanat, insanın psikolojik/ruhi hayatının temelle- imgeselleştiren resim ve heykellerin durumu mo-
rinden birini oluşturan güzellik duygusunun dışa yan- dern sanat tüketicisi açısından buna yakındır. Öy-
sımış somut hali veya ifadesidir (Çetişli, 2006, s.17). leyse sanat ve zanaat ayrımı sanıldığı kadar kesin
Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü’nde öncelikle çizgilere sahip değildir. Örneğin Musevilerin havra
artık eskimiş olduğu belirtilen bir formülleştirmeyle duvarlarına Helenistik sanattan etkilenerek yaptık-
“insanoğlunun yarattığı yapıtlarda güzellik ülküsü- ları, Tanrı’nın gücünü göstermesi ve Eski Ahit’teki
nün ifadesi” şeklinde bir sanat tanımı yapılır. Oysa sahneleri anımsatıcı olması amaçlanmış resimleri
güzellik ülküsünün sanat için bir zorunluluk olma- düşünelim. Bu resimler bile isteye gerçekçilikten
dığı belirtilerek sanatın bugün Thomas Munro’nun uzak bir şekilde yapılmıştır. Çünkü ne kadar ger-
tanımıyla “doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak çekçi olurlarsa Musevilikteki resim yapma yasağı o
amacıyla dürtüler yaratma becerisi” diye nitelene- kadar çiğnenmiş olacaktır. İslam sanatındaki min-
bileceği belirtilir. Doyurucu bir estetik yaşantı da yatürler ve figürler yerine desenlerin oluşturduğu
mutlaka bir güzellik etkisi oluşturmak zorunda süslemelerde de aynı mantık görülür. Bu eserler
değildir. Örneğin ilkel topluluklarda sanat güzel tarihi, arketipsel ve özgün değere sahiptir.

6
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Kısaca modern sanat bireyselleşmiş ve işle olan


ilgisi büsbütün kopmasa da karmaşık ve dolaylı bir
hale gelmiştir. Sanatın bireysel olması kendinden
başka amacı olmaması onu kendisi dışındaki ger-
çeklerden, sosyal ve ekonomik koşullardan soyutla-
yan bir şey olarak anlaşılmamalıdır. Örneğin sanat
eserleri ekonomik yatırım araçları olarak bir değer
taşır. Toplumsal/kolektif olana aykırı ve yıkıcı bir
sanat akımı ya da üslubu, bir norm olarak benim-
senip toplumsallaşabilir.

Sanat-Zanaat Ayrımı ve Sanatın


Amacı
Geleneksel olarak insan yapısı bir üründe işlev
Resim 1.4 “Ezra Yasaları Okuyor’’ Dura-Europos’taki bir ön plandaysa zanaat, güzellik kaygısı ön plandaysa
sinagog, Suriye. sanat olarak tanımlandığını ancak bunun o kadar
Kaynak: pinterest.com da kullanışlı ve kesin bir ayrım olamayacağını söyle-
miştik. Gombrich Sanatın Öyküsü (Story of Art)’nde
güzellik ve işlevin birlikteliğini şu örnekle anlatır:

Bilindiği gibi çok güzel yapılar vardır ve bunlar-


dan bazıları gerçek anlamda birer sanat yapıtı-
dır. Ne var ki dünyada belirli amaçlarla dikil-
memiş tek bir yapı gösteremezsiniz. Bu yapıları
tapınma, vakit geçirme yeri veya konut olarak
kullanan kimseler onları özellikle işe yararlılık
ölçülerine göre değerlendirirler. Bundan başka ya-
pının çizgisini veya oranlarını kendi beğenilerine
az-çok uygun bulabilirler ve yapıyı yalnız kulla-
nılma açısından değil binayı bütün haline getiren
mimarın çabası açısından da değerlendirebilirler.
Çoğunlukla geçişte resim ve heykel sanatına kar-
şı tutumun bundan farkı yoktu. Bu sanatlar salt
sanat yapıtları değil belirli görevleri olan nesneler
Resim 1.5 Osmanlı döneminde Nakkaş Osman sayılırdı (1980, s. 19-20).
tarafından yapılan İp Cambazı minyatürü.
Kaynak: pinterest.com Bugün sadece estetik açıdan değerlendirilen
kimi sanat eserlerinin tasarlanış aşamasında bütü-
nüyle işlevseldir:
Görülüyor ki sanatın işlevi her çağda değiş-
miştir. Eagleton, modern çağ ilerledikçe, sanatın
kamu mülkiyetinden özel mülkiyete geçme eğilimi İlkeller için (ilkel: insanlığın geldiği ilk koşullara
gösterdiğini söyler. Vaktiyle Tanrı’yı metheden, bir daha yakın olan topluluklar) yararlılık açısından
bir kulübenin yapımıyla bir imgenin yaratımı
hamiyi pohpohlayan, bir monarkı eğlendiren ya da
arasında hiçbir ayrım yoktur. Kulübeler onları
kabilenin askerî kahramanlıklarını kutlayan sanat, yağmurdan, rüzgârdan, güneşten ve bunları üre-
artık büyük ölçüde bireysel bir kendini ifade ediş ten ruhlardan korur. İmgeler ise onlar için do-
meselesidir. Bir tavan arasına kapatılmış olmasa da ğanın güçleri kadar gerçek olan diğer güçlerden
tipik haliyle, işini hanedanın, kilisenin, sarayın ya korumak için üretilirler. Başka bir deyişle resim
da kamusal meydanların hengâmesi içinde icra et- ve heykeller büyüsel amaçla kullanılır (Gomb-
mez (2014:16). rich, 1980, s. 20).

7
Sanat, Edebiyat, Akım

Gombrich’e göre ilkellerin sanatını Avrupa Bu dönemde yeni bir sanat ve güzellik anla-
sanatından ayıran şey, gerçeğe yakın olmamaları yışı ortaya çıkar: İdealize olanla bireysel olanın
değildir –bilakis gerçeğe oldukça yakın resim ve yani sanatçıya özgü olanın birleşmesinden doğan
heykellere rastlanmıştır- bu sanat eserlerinin arka- bir dengedir bu. IV. yüzyılın büyük heykelcisi
sındaki kafa yapısıdır. Sanata salt güzel ya da estetik Praksiteles’in eserlerinde katılığın sona erdiğini ve
haz verici olarak yaklaşmak modern bir yaklaşım- ince ve etkileyici olduklarını söyleyen Gombrich,
dır, halbuki ilkeller için bu eserler çoğunlukla bir yine de Praksiteles’in eserinde eski sanattan öğreni-
etkiyi simgeliyordu: kontrol etmek, özdeşleşmek, len şeylerin unutulmadığının görülebileceğini söy-
gücünü almak, büyü yapmak, simgelemek gibi. ler. Praksiteles ve öteki Yunan sanatçılar güzelliğe
Gombrich, sanatın güzellik niteliğiyle haz verme bilgi aracılığıyla varırlar. Bir Yunan heykeli kadar
aşamasından önce nasıl işlevsel açıdan kullanıldığı- simetrik, tam kurulmuş ve güzel bir vücut yoktur.
na bir başka örnek olarak Mısır piramitlerini verir: Sanatçılar eski kalıplara can katmaya çalışmışlardır.
Doğada var olan ve gözlemlenenden ayıklanan ve
Mısır piramitlerini ele alalım. Eski Mısır ina- seçilen özellikler, yani tipik özellikler ile bireysel
nışına göre ruhun ölümden sonra da devam ede- özellikler Praksiteles’in sanatında bir dengeye otu-
bilmesi için bedenin korunması gerekirdi. Bu rur. Bu dönemde tipik ve idealize olanla bireysel
nedenle ölüler mumyalanır ve bedenin çürümesi olan bir arada bulunabilmektedir (1980, s. 70).
önlenirdi. Piramitler firavunun mumyasının taş
bir tabut içinde merkezine yerleştirilmesi için
yapıldı. Mısırlılara göre yalnızca bedenin korun-
ması da yetmiyordu, kralın (dış görünümünün)
bir kopyasının da korunması gerekiyordu, böylece
kral sonsuza dek varlığını sürdürmeyi garantile-
yecekti. Bu yüzden heykeltıraşlara kralın başının
aşınmaz granite oyulmasını emrettiler ve meza-
rın içinde kimsenin görmediği bir yere koydular,
böylece heykel sihrini işletecek, krala o imgede ve
o imge aracılığıyla varlığını sürdürebilsin diye
yardımcı olacaktı. Eski Mısır dilinde heykeltıraş
karşılığı kelimelerden biri “canlı tutan” anlamı-
na geliyordu. Bu ritüeller önce sadece krallar için
yapılırken daha sonra hanedana oradan da güçlü
kişilere yayıldı. Böylece bu kişiler kendi piramit-
lerine, mumyalarını ve heykellerini koyacakları
odalara sahip olmaya başladılar. Önceleri güçlü
bir kişi öldüğünde hizmetkarları ve köleleri de
onunla birlikte mezara gömülürdü. Ölen kişinin
öteki dünyaya uygun bir trenle gideceğinden emin
olmak için feda edilirlerdi. Ancak bu daha sonra Resim 1.6 Knidos’un Afrodit’i, Praksiteles.
çok zalimce ya da pahalı bir işlem olarak görüldü Kaynak: wikipedia.org
ve sanat imdada yetişti (1980, s. 58).
Eski Yunan sanatındaki bu güzellik algısı, 19.
Gombrich, İ.Ö. V. yüzyılın sonlarına doğru sa- yüzyıla kadar sanatın neredeyse resmî ideolojisi
nat ve zanaat ayrımının yapılabilmeye başlandığını olmuştur. Rönesans sanatı, hümanistler, klasikler
yazar. Bu dönemde çeşitli sanat ekolleri, yani çeşitli idealize ve seçilmiş bir güzelliği bireysel üslupla
kentlerin ustalıklarını birbirinden ayıran teknik ve yorumlamaya devam ettiler. Bu sanatta denge son
geleneklerle değişik üsluplar üzerinde tartışılmak- derece önemli bir kavramdı.
tadır. Ekoller arasında yapılan karşılaştırma ve ya- Büyük İskender’in imparatorluk kurması Yu-
rışma, sanatçıları daha büyük girişimlere yerel Yu- nan sanatı bakımında çok önemli bir olay olur.
nan sanatındaki çeşitliliğe katkıda bulunur (1980, Yunan sanatı böylelikle küçük kentlerin ilgi merke-
s. 66). Değişik üsluplar birleşerek sonsuz ve rahat zinden çıkarak dünyanın neredeyse yarısının figür
bir zarafet üretirler. dili haline gelir. Bu da sanatın özniteliğini etkiler.

8
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Bundan sonraki dönemin sanatından genellikle Romalılar dünyayı fethedip Helen hükümdar-
Yunan sanatı değil Helenistik sanat diye söz edilir. lıklarının kalıntıları üzerinde yeni imparatorluklar
Mimaride ve heykelde şatafat, göz kamaştırıcılık ve kurarken sanat alanında Yunan hakimiyeti sürmek-
parlaklık öne çıkar. Helenistik sanatın amacı etkile- tedir. Roma’da çalışan sanatçıların çoğu Yunandır.
mektir, bunu da başarır. Helenistik dönemde sanat Koleksiyoncular daha çok Yunan ustaların yapıtla-
artık büyü ve dinle olana eski bağını büyük ölçüde rını ve kopyalarını satın alırlar. Roma dünyaya ege-
yitirmiştir. Bu çağda varlıklı kimseler sanat yapıtla- men olunca sanatçılara da yeni görevler yüklenir.
rını derlemeye, ünlü yapıtları kopya ettirmeye, elde Özellikle mimari ve yapı mühendisliğinde büyük
edebildiklerinin özgünlerini sağlamaya ve bulduk- teknik gelişmeler olur. Roma kemer ve kubbeleri
ları özgün yapıtlar için yüksek ücretler ödemeye çok ünlü yapılardır. Portre ve büstlerde daha bi-
başlarlar. Yazarlar sanatçılar hakkında yaşam öykü- reysel ve idealize olmayan, gerçekçi eserler verilir.
leri yazmaya, gezginler için kılavuzlar hazırlamaya Savaş ve zaferlerin hikayelerinin anlatıldığı kabart-
başlarlar. Eski Doğu sanatında ressamlar günlük malar ve sütunlar dikilir. Bu eserlerde amaç eski
yaşam ve savaş sahneleri dışında manzarayla ilgi- Yunan sanatındaki gibi uyum, güzellik ve dramatik
lenmezken, Helenistik dönemle birlikte ölüdoğa, anlatım değil, bellekte kalıcı, açık ve güçlü anlatım-
hayvan ve manzara resimleri yapılmaya başlanır. dır (Gombrich, 86). Sanat eserleri bu dönemde bir
tür tarih yazımı işlevi üstlenir.
Sanatın, özellikle mimarinin bu dönemdeki
işlevi aslında sürekli yeniden ortaya çıkar. Mimari
kalıcı ve geniş ölçekli etkisinden ötürü her dönem-
de kültürde öne çıkarılan ögelerin, zevklerin, zafer-
lerin, siyasi görüşlerin ve hakimiyetin bir yansıması
olarak tarih sahnesinde yerini alır.

Resim 1.7 Bergama’dan Zeus sunağı (M.Ö.164-156).


Kaynak: kulturturizm.gov.tr

Resim 1.9 Kolezyum, Roma (M.S.72-M.S.80).

Hıristiyanlığın kabulünden sonra Roma sa-


natı ve Helenistik sanat Doğu sanatını da etkiler.
Mısır’da ölülerin portreleri, Hindistan’da tanrılar
tıpkı Roman ve Yunan tanrıları gibi imgeselleş-
tirilerek heykelleri yapılır. Museviler havralarına
kutsal öykülerin resimlerini yaparlar. Musevilik-
te putperestlik korkusuyla resmin yasaklanması-
Resim 1.8 Laokoon ve Oğulları (M.Ö. 175-150). na rağmen, gerçekçi olmayan, insanlara Tanrı’yı,
Kaynak: wikipedia.org Tanrı’nın gücünü ve eski Ahit öykülerini anımsatı-
cı olma özelliği taşıyan resimler yapılır. Bu resimler
havrayı süslemekten çok kutsal tarihi görsel olarak

9
Sanat, Edebiyat, Akım

resmetmek amacıyla yapılmışlardır. Aynı durum Sanat İçin Sanat (l’Art Pour l’Art)
Hıristiyanlık için de geçerlidir. Pagan gelenekten “Sanat için sanat” ya da Türkçe’de daha sık
gelen Roma’da Hıristiyanlığın yayılmasından son- kullanılan şekliyle “sanat sanat içindir” görüşü,
ra Pagan gelenekler ve putperestlikle yeni dinin Théophile Gautier tarafından kuramsallaştırılan
arasındaki farkın anlaşılamaması tehlikesine karşı ve sanatçının (bir fikre, bir ideolojiye) bağlılığını
heykeller yasaklanır. Ancak bu dönemde yapılan reddeden ve sanatın tek amacını güzellikte gören
kiliselerde resme geniş yer verilir. Üyelerinin çoğu sanat anlayışıdır. Bu görüşün tohumlarına ilk ola-
okur yazar olmayan kilise papa aracılığıyla resme rak Rönesans döneminde rastlanmakla birlikte bir
cevaz vererek, okur yazar olmayan kitlenin dini kuram olarak savunulması ve taraftar toplaması 19.
eğitiminde resimlerden yararlandı. Hıristiyanlıkta yüzyılda gerçekleşir.
resim heykel gibi imgelere karşı olan bir grup oldu-
ğu gibi bunların savunucusu olan bir grup da vardı.
Bu grupların hakimiyetine bağlı olarak bu sanatlar
gelişim ve değişim gösterir.

Resim 1.11 Théophile Gautier (1811-1872)

Bir “sanat için sanat” kuramı olsa da doğrudan


bunu yaptığını iddia eden bir ekol ya da organize
Resim 1.10 Genç yaşta ölmüş Mısırlı bir gencin mumya bir grup hiçbir zaman olmamıştır. En fazla, Parnas
portresinden bir detay. ekolü daha teorik ve dolayısıyla daha gayrıresmî
bir uzantı olarak görülebilir. Benjamin Constant
Kaynak: pinterest.com
Günce’sinde (11 Şubat 1804): “Sanat sanat içindir
ve amaçsızdır; herhangi bir amaç sanatın doğasını
Orta Çağ boyunca Batı’da sanat ağırlıkla dinî bozar,” diye yazar. Victor Cousin’in 1828’de Felsefe
niteliklidir ve kilisenin sınırlandırmalarına tâbidir. Tarihi adlı eserinde yeniden ele aldığı ve 1835’te
Eğitim ve kutsal metinleri yüceltme işlevi ön plan- Theophile Gautier’in romanı Mademoiselle de
dadır. Rönesans’la birlikte “kendisinden başka bir Maupin’in önsözünde geliştirdiği bu özlü formül,
amacı olmayan sanat” fikrinin temelleri atılır. romantikler tarafından savunulan çeşitli bağlanmış
Burada sanatın Rönesans’a kadarki kısa tarih- (angaje) sanat anlayışlarına karşıydı.
çesiyle göstermeye çalıştığımız gibi sanat eski top- Gautier’nin metninde temel fikir, sanatın ken-
lumlarda yararlılık ve işlevle iç içe bir kavramdır. disinden başka bir amacı olmadığıdır. Sanatsal ya-
Yalnızca güzellik amacı güdülerek üretilmezler. ratımın tamamen sebepsiz olması gerekir. Gautier,
Bugün yalnız güzellik ve haz duygusu uyandırdığı değirmenleri kiliselere, ekmeği, ruhun gıdasına ter-
için sergilenen ya da satın alınan eserler de üretim cih eden insanları örnek vererek sanatta yararlılık
aşamasında bir yarar fikrine dayanıyordu; bir işle- aramayı buna benzetir. Yararlılık nedir, diye sorar
vi yerine getirmek üzere yaratılmıştı. Ancak Eski ve her şeyden önce dünyada olmamızın, yaşıyor ol-
Yunan’daki üsluplarda gördüğümüz gibi güzellik, mamızın bir yararı olmadığını savunur: “Hayatta
bazen daha ön planda olmak üzere sanatın içinde hiçbir güzel şey vazgeçilmez değildir. Bütün çiçekler
gizlenmeye devam ediyordu. ortadan kalksa dünya fiziksel olarak bundan zarar

10
Batı Edebiyatında Akımlar-I

görmez ama kim çiçeklerin artık olmamasını ister? Sanatta Özgünlük


Güllerdense patatesten vazgeçmeyi tercih ederim ve Bir sanat eserini tanımlarken sıkça anılan nite-
dünyada yerine lahana ekmek için laleleri sökebi- liklerden biri de özgünlüktür. Ancak bu nitelik de
lecek tek bir yarar olduğuna inanırım. Kadınların kökleri Rönesans’a uzanan modern bir kavramdır.
güzelliği neye yarar? Sağlıklı olduktan ve çocuk
Gombrich, bir sanatçının özgün olmasını ge-
doğurabildikten sonra güzel olup olmamaları yarar
rektiren modern anlayışın eski toplumların çoğu-
gözetenlere göre birdir. Müzik neye yarar? Resim
na tamamen yabancı olduğunu söyler. Böyle bir
neye yarar? Gerçekten güzel hiçbir şey yoktur ki bir
özgünlük istemi karşısında bir Mısırlı, Çinli ya da
şeye yarasın, yararlı olan her şey çirkindir, çünkü bir
Bizanslı usta güç durumda kalacaktır. Batı Avrupalı
ihtiyacın ifadesidir ve insan ihtiyaçları tıpkı insanın
bir Orta Çağ sanatçısı bir kilise tasarlamak, bir kâse
zavallı ve sakat doğası gibi adi ve iğrençtir. Bir evin
çizmek ya da kutsal bir öyküyü betimlemek için
en yararlı köşesi tuvaletleridir.” (1922, s. 21-22)
yeni yöntemler bulma gereksinimini kavrayamaz
Bu düşüncelerden üç şeyin reddi çıkar: bile. Gombrich’e göre o çağlarda ve toplumlarda
• Hugo tarzında politik şiirin reddedilmesi sanatçı, tıpkı bir müzik eserini icra eden orkestra
(sanat, toplumsal ilerlemeye kayıtsızdır), gibi bir tür yorumcudur, geleneksel kalıpları uygu-
• Vigny’nin üslubunda görülen felsefi şiirin lar, bunun başarısı sanatçının maharetine bağlıdır
reddi (sanat bir fikir ya da ahlâkı iletmek (1980, s. 120).
zorunda değildir); Sanatçının özgün (orijinal) olma fikri
• Lamartine tarzı duygusal (santimantal) şii- Rönesans’ta yeniden doğar. Orta Çağ’da sanatçılar
rin reddi (çünkü lirizm çoğunlukla biçime eserlerine imza atmazlar bile, halbuki Rönesans’la
kayıtsızlıktır.) birlikte sanatçılar eserlerini imzalıyor, kendi üs-
Savunulan değerlere gelince, bunlar özünde gü- luplarını eserlerine yansıtıyor ve ün kazanıyorlardı.
zellik ve özgürlüktür. L’Art (Sanat) şiirinde Gautier, 19. yüzyılda sanatta özgünlük, bireysel üslup ve
yalnız uzun ve acı verici bir çaba sonucunda üretile- ayırıcılık gibi özellikler son derece önemli olmaya
bilen güzel biçime olan hayranlığını dile getirir. Sa- başladı. Güzelliğin sanatta esas amaç –hatta tek
natçı istediğini tasvir etmekte özgürdür. Onu ahlâka amaç- olması düşüncesinin kuramsallaşmasıyla bir-
aykırı olmakla ya da yalan söylemekle suçlamak, likte sanatçının rolü ön plana çıktı. Eserde eleştiri
ona sahte bir yargılama yapmaktır, çünkü onun ala- konusu edilecek ya da eseri değerli kılacak şey onun
nı İyi ya da Doğru değil, Güzel’dir. Bu nedenle her sanatsal niteliğiydi ve buna göre asıl önemli olan
tür sansür saçmadır ve kabul edilebilir tek eleştiri, bu sanatsal niteliğin, dolayısıyla güzelliğin yaratı-
eserin sanatsal kalitesiyle ilgili olan eleştiridir. mıydı. Sanatçının imzası olan üslubu bu yaratımın
araçlarını bize sunuyordu.
Ders vermenin (öğretimin), şiir için bir tür sap-
kınlık olduğunu söyleyen Baudelaire de Romantik Üslup bütün bir modernizm tarihi boyunca son
Sanat (l’Art Romantique)’ta bundan başka bir şey derece önemli olmayı sürdürdü. Ta ki postmodern-
söylememektedir: “Bazı insanlar, şiirin amacının ler gelip bireysel üsluba olan inançsızlıklarını beyan
bazen vicdanı güçlendiren, bazen ahlâkı mükem- edene ve pervasızca üslupları birbirine karıştırıp
melleştiren, bazen de faydalı olanı gösteren bir öğ- alıntılayana dek. Bireye modernizmin muktedir ve
retim (ders verme) işi olduğunu düşünürler. Şiirin akıl sahibi öznesinden farklı gözlerle bakan post-
kendinden başka bir amacı yoktur “. modernizm, her şey gibi üslupların da ilişkiselliğini
ve bağlamdan doğduğunu savundu. İlkel sanattan
Sanat için sanat görüşü benmerkezci ve yüzeysel
postmodern sanata uzanan tarihte, sanat eseri ko-
olmakla suçlanıp eleştirilere uğrasa da hiçbir yarar
nusunda bireysellik ya da özgünlüğün ayırıcı bir
gözetmeden sanata sadece güzellik değeri açısın-
nitelik olduğunu iddia etmek bu nedenle güçtür.
dan bakması bakımından önemlidir; zira sanattan
öteden beri ya ders vermesi, bir şey öğretmesi, ya
ahlâki model olması, insanları iyiye, doğruya, ger-
çeğe yöneltmesi ya da çağına tanıklık etmesi gibi
şeyler beklenmiştir. Amacı kendi kendisi olan, gü-
zellik olan sanat anlayışı bu bakımdan yenilikçi bir
bakış açısıdır.

11
Sanat, Edebiyat, Akım

Öğrenme Çıktısı

1 Sanatı tanımlayabilmek ve sanatın doğuşuna ve işlevine ilişkin kuramları açıklayabilmek


2 Sanat-zanaat ayrımını yapabilmek
3 “Sanat için sanat” görüşünü açıklayabilmek

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

1. Siz de bireysel ve yıkı-


1. Daha fazla örnek ve cı olarak başlayan ve
1. Tamamen bir işlevi yerine
ayrıntılı bilgi için zamanla norm haline
getirmek üzere tasarlan-
Gombrich’in Sanatın gelen sanatsal üsluplara
mış bir eser sanat eseri
Öyküsü adlı kitabından örnek bulmaya çalışın.
olarak kabul edilebilir mi?
yararlanabilirsiniz. 2. Size göre sanatta birey-
2. Sanat için sanat görü-
2. Sanat için sanat görü- sellik ve özgünlük ne de-
şünde biçime verilen
şünü bir amaca yönelik rece mümkündür? Sizin
önemin nedenini açıkla-
olan sanat anlayışlarıyla özgün olduğunu düşün-
yabilir misiniz?
karşılaştırın. düğünüz sanatçılar var
mı? Neden?

EDEBİYAT VE EDEBİYAT AKIMI farkları gibi edebiyatın tanımında da ondan iste-


Güzel sanatların bir dalı olan edebiyat bazı söz- nen faydanın ne olduğuna bağlı olarak farklı ta-
lüklerde şöyle tanımlanmıştır: nımlar yapılır. Edebiyat sanatçının dehasını mı
yansıtacaktır? Yoksa çağına tanıklık mı edecektir?
Edebiyat: “olay, düşünce, duygu ve hayallerin Eğlendirirken eğitmeyi mi amaçlayacaktır? Yoksa
dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendi- herhangi bir amaç olmaksızın salt güzellik için mi
rilmesi sanatı, yazın” (TDK sözlüğü) yapılacaktır? Bütün bu sorulara verilen cevaplar
Edebiyat: Yaratıcı ya da eleştirel nitelikte, bi- farklı tanımlarla karşılaşmamıza yol açar. Örneğin
limsel yazılardan ayırt edilen, sürekli bir değere, eserin vereceği estetik hazzı ön plana alan Özde-
biçim kusursuzluğuna sahip, güçlü duygusal etki mir İnce, edebiyatı “okuyana estetik bir tat ver-
yaratan düşünce, duygu ve imgelerin söz ya da ya- mek amacıyla yazılmış olan ya da böyle bir amacı
zıyla anlatılması sanatı, yazın. (Resimli Ansiklope- bulunmasa bile, biçimsel özellikleriyle bu düzeye
dik Büyük Sözlük) ulaşabilen bütün yazılı yapıtlar” olarak tanımlar
Edebiyat: 1.Düzyazı ve şiirde yazılı kompozis- (1993, s.97). Öte yandan sanatın güzel ahlâkı pe-
yonlar, özellikle kalıcı nitelikli ve sanatsal değere kiştirme ve model olma amacıyla yazılan düzyazı ve
sahip olanlar. / 2. Belli bir ülkede ya da belli bir şiir biçiminde güzel yazılar olduğunu düşünenler
dönemde üretilen yazılar, örneğin Fransız edebi- de vardır. Türkçe’de Tanzimat döneminde türetilen
yatı, Rönesans dönemi edebiyatı vs. (The Webster’s bir kelime olan “edebiyat”ın “edeb” kökünden tü-
dictionary) retilmesi bu anlayışın bir yansımasıdır.
Edebiyat: Didaktik ya da açıklayıcı değerden Şimdi de akım ve edebiyat akımı tanımlarına
çok sanatsal değere sahip yazılar. (Collier’s dictio- bakalım:
nary) Akım: Sanatta, siyasette, düşünce hayatında
Sözlüklerde bu tanımlara rastlanmakla birlikte ortaya çıkan yeni bir görüş, yöntem, hareket, cere-
edebiyatın farklı niteliklerine vurgu yapan tanım- yan, tarz. (TDK sözlüğü)
larla karşılaşmak mümkündür. Tıpkı akımların Akım: Sanatta, düşünce hayatında ve siyasette
ortaya çıkmasında etkili olan görüş ve yaklaşım ortaya çıkan yeni bir görüş, yöntem, hareket, ce-

12
Batı Edebiyatında Akımlar-I

reyan veya tarz. Edebiyatta buna edebî okul, edebî tarihlerden sonra da romantik eserler verilmiştir ya
meslek adları da verilmiştir. (Türk Dünyası Edebiyat da bu tarihlerde de romantizmin karşı çıktığı klasik
Kavramları ve Terimleri Ansiklopedi Sözlüğü) tarzda eser veren sanatçılar da vardır. Genellikle bu
Edebiyat akımı: Edebiyat sanatı konusunda başlangıç ve bitiş tarihlerinden kastedilen hareke-
aynı görüşte olan sanatçıların oluşturduğu toplu- tin doğduğu ve geliştiği dönemlerdir. Akımlar daha
luk. / Öncü bir edebiyatçının ya da edebiyatçılar sonraki çağlarda yeniden ortaya çıkabilir, etkisini
topluluğunun geliştirdiği, biçim ve içerik önünden hissettirebilir, yeniden yorumlanabilir. Aydınlan-
birtakım yenilikler getiren anlayış, akım, okul. (Re- ma Çağı’nda klasisizmin yeniden ortaya çıkması
simli ansiklopedik Büyük Sözlük) (neoklasisizm) buna bir örnektir. Klasik ilke ve
değerlere olan ilgi dönem dönem yeniden artar ve
Fransızcada “école” (ekol, okul); İngilizcede ise
klasik sanat farklı biçimlerde karşımıza çıkmaya
“movement” (hareket), “school” (okul) terimleriy-
başlar. Romantizm belli ilke ve nitelikleri bakımın-
le karşılanan kavram, dilimizde “edebiyat akımı”,
dan sembolizmde yeniden canlanır. Realizm klasi-
“edebî akım”, “edebî hareket”, “edebî meslek”,
sizmle nesnellik, akıl ve sağduyuya verdiği önem
“edebî okul/ekol”, terimleriyle karşılanmaktadır.
bakımından ortaklaşır.
Akımların nasıl ortaya çıktığı ve ne gibi nitelikler
taşıdığı göz önüne alınacak olursa edebiyat akımı, Akımlar genellikle çok katı ilkeler etrafında
bir grup yazar ve şairin üslup, içerik, felsefe, toplum- oluşmaz, akımın temel ilkeleri doğrultusunda eser-
sal kaygılar, sanat ve sanatın işlevi gibi konulardaki ler verildikçe belirli bir zevk ortaya çıkar. Bazen
ortak görüşlerine dayanan hareket ya da eğilimler bunlar kural olarak ortaya konur ve bu tarihten
topluluğu olarak tanımlanabilir. Felsefî paradigma- sonra akım çerçevesinde verilen eserler genellikle
ların değişmesi, bilim ve teknolojideki yenilik ve bu kurallara uyar. Örneğin, Boileau’nun klasisiz-
buluşlar, değişen siyasi, toplumsal ekonomik şartlar min kurallarını ortaya koyması ve sistemleştirmesi
sanat konusundaki yaklaşım ve eğilimleri değiştirir. sonraki dönem eserlerinin genellikle bu kuralları
Bu eğilimler belli bir ortaklık düzeyine gelir, genel takip etmesiyle sonuçlanır.
ilkeler etrafında ortak bir sanat anlayışı meydana Akımlar doğup geliştikleri tarihler arasında da
getirilirse bunlar bir akım niteliğine kavuşur. El- daha sonraki yeniden doğuşlarında da durağan,
bette yalnız ortak fikirlerin öne sürülmesi değil bu değişmez ve homojen değillerdir. Hem zaman içe-
fikir ve eğilimler doğrultusunda sanat eserlerinin risinde hem de temsilcilerinin farklı eğilimlerine
üretilmesi de bir akımın oluşabilmesinin şartların- bağlı olarak aynı dönemde değişiklikler gösterirler.
dandır. Akımlar içinde ayrıca “eğilim”ler (İng. ten-
Akımlar çoğunlukla o dönemde yaygın ve yer- dency) vardır. Özellikle modern sanat için geçerli
leşik olan akımlara karşı çıkılmasıyla başlar: Ro- olan eğilim kavramı, aynı akım içinde gruplaşan
mantizmin klasisizme, realizmin romantizme, sem- sanatçılar arasındaki tutum farklılıklarını belirtir.
bolizmin realizme bir tepki olarak gelişmesi gibi. Akımların genel niteliğine karşılık eğilimler birey-
Böylece her yeni akım, üslup, içerik, sanatta amaç seldir. (Sözen, Tanyeli, 2005, s.73)
ve işlev konusunda yeni önerilerle gelir.
Akımlar belirli bir dönemde doğar ve yaygın-
lık kazanır ancak başlangıç ve bitiş tarihlerini be-
lirlemek zor ve tartışmalıdır. Örneğin romantizm dikkat
hareketi için genellikle 1789-1832 tarihleri verilir. Bir akım kendi içinde nadiren homojenlik
Fransız İhtilali bir başlangıç olarak kabul edilir; bu gösterir; çoğu kez içinde farklı eğilimler barın-
tarih aynı zamanda monarşilerin çöküşünün ve de- dırır. Akımların genel, kolektif niteliğine karşı
mokrasinin yükselişinin de başlangıcına işaret eder. eğilimler bireyseldir.
Romantizmde sanatçı önemli bir kişidir; bu durum
demokrasiyle birlikte bireyin önem kazanmasından
ayrı düşünülemez. Öyleyse romantizmin –ve diğer Bir sanatçı sanat yaşamı boyunca birden çok
akımların- doğuşunu hazırlayan tek bir neden ya akımla bağlantılı olabilir, farklı akımların etkisi
da olay söz konusu değildir. Seçilen tarihler bu ne- altına girebilir hatta görüşlerini bütünüyle değiş-
denle tartışmalıdır. Şunu da belirtmek gerekir ki bu tirebilir. Örneğin Parnas akımına bir tepki olarak
gelişen sembolist şiir bizzat bu akıma mensup sa-

13
Sanat, Edebiyat, Akım

natçılar arasından çıkmıştır. Bu nedenle bir akımın yazılışından çok sonra bir akımın bildirgesi olarak
temsilcisi olarak görülen ya da o akımla bağlantılı görülmeye başlanır. Victor Hugo’nun “Cromwell”
olarak nitelendirilen bir sanatçıyı başka akımların (1827) piyesine yazdığı önsöz romantizmin; Emile
temsilcisi olarak da görmemiz olağandır. Bazen bir Zola’nın “Deneysel Roman” (1880) adlı eseri na-
sanatçı verdiği eserlerdeki farklı etkiler nedeniyle türalizmin bildirgesi kabul edilir. Jean Moreas’nın
de birden çok akımla ilişkilendirilebilir. Örneğin 1886’da yayımladığı “Sembolizm” (Le Symbolis-
bir ressam hem sembolizmle hem ekspresyonizmle me) başlıklı yazı sembolizmin bildirgesi olmakla
hem de kübizmle ilişkilendirilebilir. Eserinin özel- birlikte bu tarihten önce yetişmiş sembolistlerin
likleri bu akımlarla şu ya da bu açıdan benzeşiyor- kimi eserleri de sembolizmin bildirgeleri olarak ka-
dur yahut söz konusu akım doğası itibarıyla bir bul edilir: Baudelaire’in “İletişimler” (Correspon-
geçiş akımı olabilir. dances), Verlaine’in “Şiir Sanatı” (Art poétique)
Bir sanatçı ya da eser bazı yanlarıyla bir akımla adlı şiirleri buna örnektir. Bizim edebiyatımızda da
ilişkiliyken bazı yanlarıyla bir başka akımla ilişkili Fecr-i Âti topluluğu bir beyannameyle topluluğun
olabilir. Örneğin bizim edebiyatımızda gerçekçili- kuruluşunu duyurmuş ve sanat anlayışlarını açık-
ğin temsilcilerinden olarak gösterilen Halit Ziya, lamıştır. Orhan Veli’nin Garip önsözü Garip (I.
kişi ve mekân tasvirlerinde çoğu kez romantiktir. Yeni) akımının bildirgesi sayılır.
Gerçekçi bir yazar olarak kabul edilen Charles Şunu belirtmek gerekir ki bir akımın ya da
Dickens’ın romanları, abartılı karşıtlıkları ve ola- topluluğun bir bildirge yayımlama gibi bir zorun-
ğanüstülükleriyle romantizmden izler taşır. Dosto- luluğu yoktur. Bir bildirgeyle ilkeleri ve doğuşu
yevski hem gerçekçilikle hem varoluşçulukla ilişki- duyurulmayan akımlar, genellikle o akımın ilke
lidir. Kısacası bir yazar ve eser ile bir akım arasında ve niteliklerinin belirgin olduğu eserler üzerinden
yüzde yüz kesinlikte bir ilişki yoktur. açıklanırlar.
Bir de birden çok akımı içine alan genel nite- Akımlar doğdukları sanat dalından başka sanat-
likli akımlar vardır. Örneğin modernizm akımı, lara yayıldıkları gibi çağlar ve coğrafyalar boyunca
19. yüzyıl sonlarında doğmuş ve 1960’larda yerini da yayılırlar. Yayıldıkları coğrafyalarda oranın ken-
postmodernizme bırakıncaya kadar devam etmiş- dine özgü şartlarına uyum göstererek farklı nite-
tir. Sürrealizm, kübizm, ekspresyonizm, dadaizm likler kazanırlar. Örneğin romantizm, Fransız ede-
gibi akımlar modernizm akımının birer parçasıdır. biyatında farklı, İngiliz edebiyatında farklı Alman
Postmodernizm içinde büyülü gerçekçilik, misti- edebiyatında farklıdır. Her millet kendi folklorü,
sizm, postkoloniyalizm gibi akımlar yer alır. kültürel özellikleri, tarihi ve siyasi ve toplumsal
Edebiyat akımları bağımsız olmayıp sanat şartlarıyla farklı ögeleri öne çıkarır ya da aynı ögeyi
akımlarının edebiyattaki görüntüsüdür ve illa ki farklı şekillerde yorumlar. Örneğin Fransa’da milli-
edebiyat alanında doğmaz. Bazen sanatın başka bir yetçilik Fransız tarihinin vurgulanmasıyla karakte-
dalında doğar ama edebiyatta da etkili olur. Bu et- rize olurken Alman romantizminde halk kültürüne
kinin düzeyleri değişebilir, örneğin resimde doğan dönüş ön plandadır.
empresyonizm edebiyatta daha sınırlı bir etkiye
sahipken sürrealizm edebiyatta önemli bir akım Batı ve Batı Edebiyatı
olmuş ve bu yönde pek çok eser verilmiştir. Edebi-
TDK sözlüğünde “batı”, “güneşin battığı yön”
yatta doğan akımlar da aynı şekilde diğer sanatları
ve “bulunulan yere göre güneşin battığı yönde olan
etkilerler: Örneğin sembolizm akımı edebiyat ala-
bölge” şeklinde tanımlanmıştır. Siyasi olarak ise
nında ortaya çıkmış ancak resim ve heykelde çok
Avrupa ve Kuzey Amerika’yı ifade ettiği söylen-
etkili olmuştur.
miştir. Ancak bu tanım eksiktir. Batı dediğimizde
Edebiyat akımları belli bir grup sanatçının bir merkezi Avrupa olan ve kültür ve medeniyet mi-
araya gelmesiyle ve ortak bir sanat anlayışını, gü- rası, gelenek, siyaset, sanat, inanış, dil ya da coğ-
zellik kavrayışını, gerçeklik algısını paylaşmalarıyla rafya bakımından Avrupa ile ilişkili bölge ve ülke-
şekillenirler. Bu ortaklıklar bazen bir bildirgeyle leri kastediyoruz. Sömürgecilik geçmişi ve coğrafî
ortaya konur ve sistemleştirilir. Bazen bir grubun keşifler nedeniyle başka ülkelerde yerleşik Avrupa
doğuşunu haber veren ve sanattaki amaçlarını or- kökenli nüfus bu bölgelere Avrupa kültürünü ta-
taya koyan bildirgeler yayımlanır. Bazen bir metin şımış ve bu bölgeler Batı medeniyetinin bir parçası

14
Batı Edebiyatında Akımlar-I

olmuştur. Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada gibi Juan Ruiz de Alarcon’un yapıtını okudu ve ya-
Commonwealth ülkeleri, Kuzey Amerika, Güney rarlandı, Shakespeare de Montaigne ile aynı şeyi
Afrika Cumhuriyeti, Rusya gibi ülkeler Batı me- yaptı. Batı’nın edebiyatı bir ilişkiler ağıdır; diller,
deniyetinin birer parçasıdır. Bu ülkelerin sanatsal yazarlar, biçemler ve yapıtlar, sürekli bir iç içelik-
üretimleri Batı sanatı, edebiyatları da Batı edebiyatı le yaşadılar ve yaşıyorlar. İlişkiler, çeşitli yönlerde
ve farklı plânlar üzerinde kendini gösteriyor. Ba-
içinde değerlendirilir. Bir başka deyişle Batı edebi-
zıları yakınlık, bazıları da çelişki türündendir.
yatı, ortak felsefî, kültürel, sanatsal, dinî köklere sa- (...) İlişkiler zamansal veya mekânsal olabilir.
hip Batı medeniyeti içinde Antik Çağ’dan bugüne (...) Bütün büyük edebî hareketler uluslar ötesiydi
verilen edebî eserlerin toplamıdır. ve geleneğimizden gelen bütün büyük yapıtlar ve
Bugün genel kabul gören görüşe göre Batı me- başka yapıtların sonucu -bazen de karşılığı- oldu.
deniyetinin temeli Eski Yunan ve Latin kültür ve Batı edebiyatı, kendi kendisiyle kavga hâlinde,
sanatıdır. İnanış bakımından –Reformdan sonra bir yönüyle de yinelemeler ve değişmeler olan bir
ortaya çıkan farklı mezhepler olsa da- Hristiyan- evetlemeler ve hayırlamalar peş peşeliği içinde,
dır. Felsefî köklerini Eski Yunan’dan alır. Eski Yu- durmadan kendi kendine ayrışan ve buluşan bir
bütündür” (Paz, 1999, akt. Çetişli, 2006).
nan ve Latin, Orta Çağ, Hümanizm, Aydınlanma,
Modernizm çizgisini takip eder. Bu medeniyet için
önemli tarihsel dönüşümler Rönesans, Reform, Paz’ın açıkladığı gibi Batı edebiyatı içinde de-
Aydınlanma, Sanayi devrimi, Bilim devrimi ve li- ğerlendirilen her bir edebiyat hem ortak köklerden
beral demokrasilerin gelişmesidir. Rönesans Antik hem de birbirinden beslenmiştir. Batı edebiyatı
Çağ’daki köklere dönüşü temsil eder, bu ve takip geleneği geçmişi bugüne bağlayan bir zincirin hal-
eden diğer gelişmeler bugünkü Batılı toplumların, kalarının oluşması şeklinde gelişmiştir. Örneğin
siyasal, ekonomik, dinî ve toplumsal yapısını şekil- klasik dönem eserleri olay örgülerini, kahraman-
lendirmede etkili olmuştur. larını, hikâyelerini çoklukla Homeros’tan alır.
Hugo’nun Cromwell önsözünde belirttiği gibi
Batı medeniyeti çok geniş bir kavram olduğu “Shakespeare’den önce İlyada, İlyada’dan önce de
gibi Batı edebiyatı da oldukça geniş ve genel bir Tevrat, gelir.” Bu eserler gelenekten ve birbirinden
kavramdır. Birçok ülke ve milletin edebiyatını al- etkilenerek bir zincir oluştururlar. Çağdaş Batı
tında toplayan bir genel çatıdır. Bu edebiyatlar bir- edebiyatında hâlâ Homeros, Vergilius, Dante, Sha-
birinden farklıdır ve kendilerine özgü niteliklere sa- kespeare gibi yazarların eserlerine sıkça atıf yapılır;
hiptir. O millete ya da ülkeye özgü kültürel ögeler, eserlerde onların üsluplarından, imge dünyaların-
siyasi bağlar, yönetim biçimleri, göçle karşılaşma dan izler görülür.
ve homojenlik düzeyleri, tarihsel dönüm noktaları,
coğrafi konumları ve iklimi, ilişkide bulundukları Batı edebiyatı dışındaki edebiyatlar da Batı ede-
diğer toplumlar gibi pek çok değişkene bağlı olarak biyatından etkilenmiştir elbette, ancak onlar temel-
farklılıklar gösterirler. Ancak yukarıda da belirttiği- de başka bir bilinçaltını ve ortak mirası paylaşırlar.
miz gibi ortak yönleri temellerinde klasik edebiyat Elinizdeki kitap size Batı edebiyatı alanında ortaya
olarak kabul edilen Eski Yunan ve Latin edebiya- çıkmış akımları tanıtmak üzere hazırlandı; dikkat
tının, Hristiyanlığın inanış ve değerler sisteminin edilecek olursa bu akımların Türk edebiyatına da
ve buna bağlı ortak mirasın paylaşılmasıdır. Ortak yansımaları olmuştur. Bu Osmanlı Devleti ve deva-
köklere dayanmalarının yanı sıra birbiriyle daima mı olan Türkiye’nin özellikle Tanzimat Fermanıyla
alışveriş içinde olmuş olan bu edebiyatlar, birbirin- hız kazanan son üç yüz yıllık Batılılaşma macera-
den etkilenmişler ve iç içe gelişmişlerdir. sının bir sonucudur. Ancak bu etkiler Türk edebi-
yatının kendine özgü nitelikleriyle harmanlanmış
Octavio Paz Batı edebiyatının bütünlüğünü halde karşımıza çıkar. Aynı şekilde Batı dünyasıyla
şöyle açıklar: ilişkiler içinde olan farklı şekillerde Batı edebiyatın-
dan etkilenmişlerdir.
“Batı edebiyatının bir bütün olduğunu öne sür-
mek hem akla yakın hem de yadsınmaz görünü-
yor. İngiliz, Alman, İtalyan ve Polonya edebiyatı
dediğimiz birimlerin her biri, bağımsız ve tek
başına bir teklik oluşturmaz, ama diğerleriyle sü-
rekli ilişki hâlinde bir bütün oluşturur. Corneille,

15
Sanat, Edebiyat, Akım

Öğrenme Çıktısı

4 Edebiyatı tanımlayabilmek
5 Akım ve edebiyat akımı kavramlarını tanımlayabilmek
6 Batı ve Batı edebiyatı kavramlarını tanımlayabilmek

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Dostoyevski’nin Yeraltın-
Bir sanatçının bir akımla Yaşamının farklı dönemle-
dan Notlar adlı romanını
ilişkisini belirleyebilmek rinde farklı akımlarla ilişkili
okuyarak romanın hangi
için eserlerini nasıl bir bakış olmuş birkaç sanatçı da siz
akımlarla ilişkili sayılabile-
açısıyla incelemek gerekir? sayın.
ceğini değerlendirin.

GERÇEK ve GÜZELLİK Eski Yunan’daki sofistlere kadar uzanır. Bu görüşe


Edebiyat akımlarının sanatın işlevi, gerçeğin göre algılarımızın dışında ve ondan bağımsız nesnel
ne olduğu, bilginin nasıl edinileceği, güzelliğin sa- ve değişmez bir doğaya sahip bir gerçeklik yoktur.
nattaki yeri gibi temel konularda ayrıldığını söyle- Ancak bunun tersini savunanlar da vardır: İnanç ve
miştik. Bunlar sanat eserinin üslubunu belirleyen algılardan bağımsız bir gerçeğin olduğu görüşüne
sorulardır. Sanatın işlevi yani yararlılığı konusu yu- gerçekçilik (realizm) denir. Genel olarak, herhan-
karıda ele alınmıştı. Şimdi bir de gerçek ve güzellik gi bir cismin/maddenin sınıfı, varlığı ya da temel
kavramlarının neler olduğuna ve bunlara ilişkin özelliklerinin algılar, inançlar, dil veya herhangi bir
farklı yaklaşımların sanat algısını nasıl etkilediğine diğer insan eserine dayanmadığı söylendiğinde, o
bakalım. nesne hakkında “gerçekçilik” ten bahsedilebilir. Bir
de görünür gerçekliğin yanılmalara, çarpıklıklara ve
değişimlere açık olduğunu düşünüp bunların bir
Gerçek yansıması olduğu hakiki özler, biçimler olduğuna
TDK sözlüğünde gerçek, “düşünülen, tasarım- inananlar vardır: Buna idealizm denir.
lanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan” ola- Gerçek nedir sorusuna, ruh/tin/idea cevabını
rak tanımlanmıştır. Oxford sözlüğüne göre gerçek, verenler idealisttir. Madde cevabını verenler mad-
şeylerin göründüğü ya da hayal edildiği gibi değil, deci (materyalist), hem madde hem tin/ruh/idea
gerçekten oldukları durumdur. Genelde sözlük cevabını verenler düalisttir.
tanımlarına bakıldığında nesnel (objektif ) bir ger-
çekliğin var olduğu kabulüyle tanımlandığı görü-
lür. Oysa gerçek, gerçeğin doğası ve bilinebilirliği, İdealizm ve Realizm
felsefe tarihinin en eski ve uzun ömürlü tartışma Antikçağ Yunan Eleacılığından başlayarak gü-
konularından biridir. nümüze kadar sürüp gelen idealist felsefenin ger-
Temelde “gerçeklik” le ilgili felsefi tartışmalar, çek anlayışı, bu felsefenin doruğu olan Hegel’de şu
gerçekliğin algı, inanç ve diğer zihinsel ve kültürel deyimle dile gelir: “Gerçek, ussal (aklî) olandır.”
faktörlere olduğu gibi dinler ve politik hareketler, Eleacılara göre duyularımızla algıladığımız her
ortak bir kültürel dünya görüşü kavramı veya ideo- şey bir yanılsama, bir görüntüden ibaretti. Var olan
lojiye bir şekilde bağımlı olup olmadığıyla ilgilidir. şeylerin tümü yanılsama, görünüştü. Sadece tek ve
Bu konudaki görüşlerden biri, gerçeklik hakkındaki evrensel varlık gerçekti, ama varlık var olmuş de-
algı ve inançların ötesinde gerçek bir gerçek olma- ğildi, çünkü gerçek olan var olmazdı. Ancak akılla
dığıdır. Bu bir öznel gerçekçilik tanımıdır ve kökleri bilinebilir, akılla tanınabilirdi.

16
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Ele acılar, şeylerin gerçek açıklamalarının varo- çekliğe tanık olur. Bunlar tümeller (evrenseller/
luşun evrensel bir birliği anlayışında yattığını ileri universals)dir. Görünen dünya onların yanıltıcı bir
sürdüler. Öğretiye göre, duyular bu birliği anlaya- yansımasıdır.
maz çünkü bildirileri tutarsızdır; yalnız düşüncey-
le, duyunun sahte görünüşlerinin ötesine geçebili-
riz ve “Her şey Birdir” olan temel gerçeğin varlık
bilgisine ulaşabiliriz. dikkat
Pisagor her şeyin sayı olduğunu ve kozmosun Mağara alegorisi Platon’un siyaset konusun-
sayısal ilkelerden geldiğini ileri sürdü. Ona göre daki görüşleriyle yakından ilgilidir, çünkü ona
fiziksel dünya varlığın matematiksel dünyasının göre sadece mağaradan tırmandıktan sonra
taklididir. Bu fikirler Herakleitos, Parmenides ve gözlerini iyilik görüntüsüne dikenler yönetme-
Platon’da çok etkili oldu. Platon’un felsefesinde ye uygundur. Sokrates, aydınlanmış insanların
kutsal düşüncelerinden çekilerek kenti yüksek
‘’her şeyin altında matematiksel bir düzen var’’ di-
tecrübelerine göre yönetmeye mecbur bırakıl-
yen Pisagor’un, ‘’duyularımıza güvenemeyiz’’ diyen
maları gerektiğini iddia eder. Böylece, «filozof-
Parmenides’in, ‘’her şey değişir’’ (duyusal dünya-
kral» fikri doğar; akıllı kişi, iyi bir usta seçe-
da her şey değişir, idealar ise değişmezdir) diyen
cek kadar akıllı olan insanlar tarafından ona
Herakleitos’un etkileri görülür.
verilen gücü kabul eder. Bu, Sokrates’in Dev-
Platon, Eleacıların savlarını geliştirerek duyum- let’teki ana tezidir; kitlelerin gösterebileceği en
ların bize asla bilgi veremeyecekleri sonucuna var- büyük bilgelik, bilgece bir yönetici seçimidir.
dı. En yalın duyumlarımızın getirdiklerinde bile
ussal olan bir yan vardı. Örneğin “bugün hava sı-
cak” dediğimiz zaman sıcaklığı; soğukluk, sertlik,
Görüldüğü gibi idealist felsefe, Eleacılardan
acılık vb. gibi duyumlarımızla kıyaslayarak elde
Berkeley ve Hegel’e kadar “dış dünya yoktur” de-
ediyorduk. Demek ki bir sınıflama yapıyor ve ussal
mez, “vardır ama gerçek değildir” der. Aslında bu bir
bir işlem gerçekleştiriyorduk. Öyleyse bilgilerimiz,
kavramsal yanılsamadır, gerçek olmayanın var ol-
duyusal değil, kavramsal ve bundan ötürü de ussaldı.
maması gerekir, var olmayan şey de yoktur. İdealiz-
Zihnimizin ürünüydüler. Biz, herhangi bir nesne
min bütün dayanağı gerçek deyimine tümüyle ters
üstünde, o nesneyi dile getirmek için kullandığı-
bir anlam vermesidir, onlara göre gerçek “tümeldir,
mız kavramdan başka hiçbir şey bilmiyorduk. Her
kavramsaldır, ussaldır”. Örneğin evrende bireysel
sözcük, bir kavramdı, bir tümeldi.
atlar vardır ama tümel at yoktur. İdealizme göre
Çeşitli diyaloglarda, en önemlisi Devlet’te Sok- asıl gerçek, bireysel atlar değil, gelip geçici olan
rates, ortalama insanın neyin bilinebilir ve neyin bu bireysel atların üstünde daima var kalacak olan
gerçek olduğuna dair sezgisini tersine çevirir. Çoğu kavramsal attır. İdealistler gerçek’i “başkaca hiçbir
kişi, duyularının nesnelerini gerçek olarak alması- varlığa borçlu olmaksızın bağımsız bir varlığa sahip
na rağmen, Sokrates, bir şeylerin gerçek olabilmesi olan” biçiminde tanımlarlar (Hançerlioğlu, 200, s.
için elinde kavranması gerektiğini düşünen insan- 215). Buna göre dış dünyada ne varsa varlığını bir
ları aşağılar. Güneş ışığıyla aydınlanmış duyular başka varlığa borçludur, bağımlıdır ve bundan ötü-
dünyasını iyi ve gerçek sananların bir kötülük ve rü de gerçek olmayıp görüntüdür. Örneğin, dün-
cehalet mağarasında acınası bir şekilde yaşadıkla- yada birçok kedi vardır ama bunların ortak özelliği
rını söyler. Sokrates’e göre, fiziksel nesneler ve fi- ve onları  kedi  yapan şey  kedi ideasından ileri ge-
ziksel olaylar, ideal veya mükemmel biçimlerinin lir. Dünyadaki kediler bunun yansımasıdır, gerçek
“gölgeleri”nden ibarettir ve yalnızca kendi kusursuz olan kedi ideasıdır. Yani dünyada kediler vardır
versiyonlarını örneklendirdikleri ölçüde var olurlar. ama “kedilik” yoktur, o idealar evrenindedir. Ke-
Platon’un mağara alegorisi bu görüşün bir ör- diyi kedi yapan kedilik ideasıdır. Gerçek varlık, var
neğidir. İnsanlar bir mağaranın içinde duvara yan- olan değil var olmayan yani idealardır.
sıyan gölgeleri gerçek sanarak yaşarlar. Ne zaman Platon, tümellerin gerçek özler olduğu ve nite-
ki biri onu bağlayan iplerden kurtulup mağaranın liklerden bağımsız olarak var olduğu görüşündedir.
dışına çıkar, önce gözleri kamaşarak başka bir ger-

17
Sanat, Edebiyat, Akım

Aristo ise tümellerin gerçek özler olduğu görüşün-


dedir, ancak varlıkları, onları örnekleyen niteliklere
bağlıdır. Yani kedi olmasaydı kedilik tümeli olma-
yacaktı; kedilik tümelinin olması kedinin varlığına
bağlıdır.
Kant ve Hegel gibi idealistler, tümellerin gerçek
olmadığını, ancak akılcı varlıkların zihnindeki fi-
kirler olduğunu ileri sürmektedirler. Tümellere saf
aklın temel kategorileri (veya bu temel kategoriler-
den türetilmiş ikincil kavramlar) olarak bakarlar.
Tümeller, idealizmde, özünde yargılamanın yapıl-
dığı rasyonaliteye bağlıdırlar.
Platon, algılanabilen nesneler dünyası ile evren-
sel ya da biçimler dünyası arasında keskin bir ayrım
olduğuna inanmaktadır: birincisi hakkında yalnız-
ca görüşlere sahip olunabilir, ancak diğeri hakkında Resim 1.12 Raffaello’nun Atina Okulu adlı resminden
bilgi sahibi olunabilir. Platon için, bilginin sonsuza detay görüntüsünde resmin merkez figürleri Platon
kadar kesin ve genel olması gerektiği için, deği- ve Aristo. Raffaello, ilk çağın anıtsal mimarisi içinde
şebilen veya maddesel olan herhangi bir şey hak- merkezde idealist Platon’u ve realist Aristo’yu yan yana
resimlemiştir. Felsefi inançlarına paralel olarak Platon
kında bilgi edinmek mümkün değildi. Bu nedenle
göğü, yani idealar alemini, Aristo ise yeri, yani bu
formların dünyası gerçek dünyadır, güneş ışığı gibi,
dünyayı gösterir.
duyular dünyası yalnızca gölgeler gibi eksik veya
kısmen gerçektir. Bununla birlikte, Platonik ger-
çekçilik, ebedi şekillerin zihinsel eserler olduğunu Gerçeklikle ilgili görüşler kadar bilginin ne
kabul etmediği için modern idealizm biçimleriyle olduğu ve nasıl edinileceğine yönelik görüşler de
keskin bir şekilde ayrılır. akımlar arasındaki ayrımları oluşturur. Örneğin
Platon’un öğrencisi Aristo, öğretmeniyle farklı Aristo’nun yöntemini kullanan bir sanatçı doğru-
düşünüyordu. Platon’un idealar öğretisinde sa- dan gözlenebilir ve deneyimlenebilir olan duyusal
vunduğu “herhangi bir şey var olmadan önce de dünyayı incelemeye ve gözlemeye çalışacak; bu şe-
idealar dünyasında o şeyin ideası vardır ve hep var kilde edindiği bilgilere güven duyacaktır. Platon
olmuştur” tezinde ikiye bölünen dünya tezinin ak- için duyusal dünyadaki gözlem ve deneyler gerçek
sine idealar ve niteliklerin bir arada olduğunu sa- bilgi açısından yanıltıcıdır. Örneğin Aydınlanmacı
vunmuştur. Aristo’ya göre duyularda var olmayan idealistler için deney ve gözlemin sonuçları akıl sa-
bir şey bilinçte de var olamaz. Duyulur dünyanın yesinde, akıl yürütmelerle ve aklın kategorileriyle
dışında kavranabilir bir dünya yoktur. Platon ge- bilgiye dönüşür. Bir pozitivist için deney ve göz-
ometriyi idealize ederken, Aristoteles doğayı ve il- lemle gösterilemeyen bilgi kabul edilemez.
gili disiplinleri öne çıkarmış, birçok bilim dalının Realist/gerçekçi düşünürlere göre bilinçten ba-
kurucusu olmuştur; düşüncelerinin büyük kısmı ğımsız bir dünya vardır. Taşları, toprakları, ağaçları
canlılar ve özellikleriyle ilgilidir. Varlıkları sınıflan- var eden insan bilinci değildir. Çünkü bunlar dün-
dırmış, türlere ayırmış, gözlem ve deneyle bilgi edi- ya üstünde insan var olmadan önce de vardı. Dün-
nilebileceğini söylemiştir. Aristo, duyusal dünyayı ya, milyarlarca yılını, bu doğal varlıklarıyla birlikte
tanımanın imkansızlığını öne süren Platon’dan ay- insansız yaşamıştır. Örneğin kuşların, kendi bilin-
rılmış ve deneycilik (ampirisizm) ve tümevarımın cinin ya da insan bilincinin ürünü olmadığını ve
kurucusu olmuştur. kendisinin dışında bağımsız olarak var bulundu-
ğunu çocuklar bile bilir. Kendiliğinden maddecilik
anlayışına uygun olarak ilk insanların bu gerçek-
çilik anlayışlarına “kendiliğinden gerçekçilik” ya da
“çocuksu gerçekçilik” denir.

18
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Gerçekçiliğin (realizmin) bir türü olan mad- ğunu belirtmiştik. Çağlar boyunca sanat üretimle-
deciliğe göre “gerçek daima somuttur.” Gerçek, rinde temel amaç olsun olmasın güzellik niteliğinin
bilinçten bağımsız, somut ve nesneldir. Bilinçten bulunduğu görülür. Güzelliğin ne olduğu, ahlâk,
bağımsız olarak tüm var olanlar gerçektirler. Bu iyilik, fayda, gerçeklik gibi kavramlarla ilişkisi sa-
anlamda gerçek deyimi, madde ve nesne deyimle- natta üslubu, yöntem ve araçları, amacı belirleyen
riyle de ilişkilidir. Lenin, “Madde, bize duyumlarla niteliklerden biridir. Öyleyse güzelliğin anlamı ve
verilen nesnel gerçekliktir,” der. Tüm nesneler de kavranışına ilişkin farklı yaklaşımları kısaca gözden
gerçektirler. Gerçek deyince bilincimizin dışında geçirerek kavramı daha iyi anlamaya çalışalım. Ön-
nesnel olarak ortaya çıkmış bulunan nesne, nitelik, celikle güzellik kavramının sözlüklerde nasıl tanım-
koşul, durum vb. gibi olgu ve olayları anlarız. Ha- landığına birkaç örnek verelim:
kikat de bu nesnel gerçeğin bilincimizdeki yansısı- Güzellik: Estetik bir zevk, coşku, hoşlanma duy-
dır. Duyumlarımız, algılarımız, tasarımlarımız, ku- gusu uyandıran nitelik, hüsün. / Ahlâk ve fikrî ni-
ramlarımız nesnel gerçeğe uygun oldukları oranda telikleriyle hayranlık uyandıran şey. (TDK sözlüğü)
hakikat olur. Demek ki her hakikât nesneldir. Ger-
Duyulara güçlü bir haz veren niteliklerin birle-
çeğe uygun düşmeyen öznel kanılarımız, tasarım-
şiminin niteliği, zihinsel ya da ahlâki yetileri cezbe-
larımız, düşlerimiz, yapıntılarımız ve yanılsamala-
den (Shorter Oxford English Dictionary)
rımız hakikât değildir (Hançerlioğlu, 2000, s.216).
Duyuların hoşuna giden ya da zihni heyecan-
landıran (The Webster’s dictionary)
Yukarıdaki tanımlarda dikkati çeken şey, gü-
Nesnel
zellik kavramının içinde hem duyulara hem zihne
Gözlemcinin dışında gerçek bir varlığa
sahip olan / gözlemcinin duygularından
çekici gelmesi, haz vermesidir. Öyleyse insan güzel-
veya hayal gücünden bağımsız bir dış nes- liğe eğilimlidir. Peki bu güzellik nereden gelir?
ne ya da olayla ilgili olan / Bireyin kişisel Estetikte güzel üstüne ileri sürülen kuramlar ge-
görüşünden bağımsız olan. nel olarak ikiye ayrılır: Güzeli ve güzelliği nesnede
bulan nesnel kuramlar ve güzeli ve güzelliği öznede
bulan öznel kuramlar. Ancak bu temel ayrım dı-
şında güzel kavramının çağlar boyunca ve kültür-
Öznel ler arasında değişim gösterdiğini görüyoruz. Aynı
Düşünen öznenin bakış açısıyla görülen ve şekilde çağlar boyunca ve farklı kültürlerde başka
onun kişisel özellikleriyle, öznel görüşüyle kavramlara bağlı olarak da tanımlandığını görüyo-
koşullandırılan / düşünen özne tarafından ruz: Ahlâkî olan güzeldir, iyi olan güzeldir, faydalı
evrensel olarak kabul edilen gerçeğe karşıt olan güzeldir, gerçek olan güzeldir önermelerinde
olarak belirlenen. olduğu gibi.
Felsefe tarihinde güzellik kavramının Eski Yu-
Öyleyse gerçeğin niteliği, nesnel bilginin olup nanda güzel ve iyi birbirinden ayrılmıyordu; iyi,
olmadığı, bilgiye nasıl ulaşılacağı, bilgi edinmenin tinsel güzel anlamındaydı. Pitagoras’a göre güzel,
ve gerçeği kavramanın ne amacı olduğu sorularına uyumlu olan’dı; evrende bir uyum vardı ve bu ba-
verilen cevaplar, sanatın ifade yöntemlerini, teknik- kımdan güzel’di. Sokrates, bir ulusun yetkinliğini,
lerini, amaçlarını, öne çıkardığı ve dışladığı/karşı törebilimsel bir kavram olarak güzel iyi kavramıyla
çıktığı ögeleri açıklar. dile getirmişti. Bu anlayış, Platon’da da sürmüştü.
Platon’a göre güzel, ideaların karakteridir ve ken-
diliğinde güzel ve yüksek olan iyi’dir; Tanrı niteliği
Güzellik
sayılması da yeni Platonculuk aracılığıyla buradan
Güzellik kavramının sanatla ilişkisine ilk kısım- gelmektedir. Ne var ki bu anlayış estetik teriminin
da değinmiş ve salt güzellik için sanat eseri ortaya kökü olan bir duyum anlayışı değil, metafizik bir
koymanın modern toplumlara özgü bir şey oldu- anlayıştır. Platon, göreli güzellik dediği duyum-

19
Sanat, Edebiyat, Akım

sal güzelliği küçümsemiş ve onu gerçek güzellik Diyalektik ve tarihsel maddeci öğretiye göre gü-
saydığı saltık güzellik’ten ayırmıştır. Bundan baş- zel kavramı, toplumsal ve tarihsel insan faaliyetinin
ka Platon, uyumdan doğan kadın güzelliği (Yun. ürünüdür. İnsanın nesnel gerçekliğe egemen olma-
Kozmios)’ni, güç ve yiğitlikten gelen erkek güzelliği sının özgürlüğü ve sevinci içinde belirir. Demek ki
(Yun. Oksis)’nden ayırır. Latince bellum sözcüğü- öznel yanıyla nesnel yanı birbirleriyle bağımlıdır.
nün hem güzel hem savaş anlamlarını kapsaması- İnsanın öznel amaçlarının nesnel koşulları içinde
nın kökü bu düşüncedir. Türkçedeki yiğit sözcüğü yaratılır, nesnel gerçekliğin doğru olarak yeniden
de aynı anlam ikiliğini taşır. Aristoteles’e göre gü- yaratılmasıdır. Güzel kelimesi, dilimizde göz ke-
zel; düzenli, oranlı, simetrik ve sınırlanmış olan’dır. limesinden türetilmiştir ve gözel biçiminde gözle
Platon’dan yola çıkan yeni Platoncu Platinos, güzel ilgili olan, göze hoş görünen demektir. Güzel es-
ve iyi kavramlarını birbirinden ayırmıştır: ona göre tetiğin ve sanatın konusudur, çirkin’in karşıtıdır.
güzel kendiliğinde bir değer, iyi bize bağıntısı ve (Hançerlioğlu, 2000, s. 270)
yararı oranında bir değerdir. Felsefe tarihi boyun- Güzellik algısı akımları birbirinden ayıran te-
ca güzel kavramı üstünde sürüp giden anlayışların mel niteliklerdendir. Hugo Cromwell önsözünde
temeli, çoğunlukla Platon ve Plotinos anlayışıdır. güzel kavramına bakışı çağdaş romantik şiiri klasik
(Hançerlioğlu, 2000, s. 269) şiirden ayıran niteliklerden biri olarak gösterir. Kla-
Metafizik güzel anlayışının en belirgin tanımını sik okulun idealize eden, yücelten ve madalyonun
Kant vermiştir. Kant’a göre güzel: diğer yüzündeki zıt niteliklere yer vermeyen güzel-
1. Çıkarsız olarak hoşa giden şeydir. Örneğin lik anlayışı ile tuhaf, acayip, çirkin, gülünç olanı
ahlâki hazdan farklıdır, herhangi bir fayda güzel ve yüceyle yan yana vererek gerçeği yansıta-
düşüncesine dayanmaz. bileceğine inanan romantiklerin güzellik anlayışı
birbirinden farklıdır.
2. Herkesin hoşuna giden şeydir yani evrensel-
dir. Duyarlık kişiden kişiye değişse de bilgi Görüldüğü gibi güzel ve güzellik kavramlarının
yetilerimiz genel kanunlara uymaktadır; bu algılanışı farklılıklar gösterir. Bu farklı algılar sanat
kanunların evrenselliği zevk yargısının ev- eserlerinde de üslup farklılıklarına yol açar. Örne-
renselliğini gerektirir. ğin faydalı olanın güzel olduğu düşüncesindeki bir
sanatçı, eserinde fayda işlevini ön planda tutacaktır.
3. Kendi dışında hiçbir amaç olmadan hoşa
Ancak gerçek ve evrensel olanın güzel olabileceğine
giden şeydir. Zevk yargısının konusu olan
inanan bir başkası somut, nesnel tasvirlere yöne-
güzellik, öznel ve nesnel bütün amaçlardan
lebilecektir. Evrensel bir güzellik olduğuna inanan
uzaktır; bir şeydeki biçimin, hayal gücü ile
bir sanatçı herkes için geçerli güzellik kodlarını
düşünme gücü arasındaki ahenge uymasın-
araştırmaya çabalayacaktır.
dan doğar. 
4. Zorunlu olarak hoşa giden şeydir. Güzellik
yargısı evrensel olduğuna göre zorunludur.
Buna karşı mekanikçi maddecilik, güzel’i nesne-
lerin niteliği saymaktadır. Hegel felsefesinde güzel,
idea’nın sanat alanında belirişidir. Güzel ideası dış-
laşarak gerçekleşir ve sanatın çeşitli özel biçimlerini
meydana getirir. Hegel, “Sanatın bu özel biçimleri
ideaların bir gelişmesidir. Bu gelişme, dışardan ve-
rilmiş bir etkinlikle değil, ideaların özlerinden ge-
len bir özgüçle gerçekleşir. Sanatın sergilediği her
şey, kendini özel biçimlerin tümü olarak ortaya ko-
yan ideadır,” der.

20
Batı Edebiyatında Akımlar-I

yaşamla ilişkilendir

Cromwell Önsözü’nden- Victor Hugo – Tekrar söylüyoruz, böyle bir uygarlık bir ifa-
(Çeviren: Hülya Bayrak Akyıldız) desini ancak destanda bulabilir. Destan çeşitli bi-
İlkel çağda insanın yeni doğan dünyada çimlere girecek, ancak belirli karakteristik özellik-
uyanmasıyla şiir de onunla uyanmıştır. Gözlerini lerini asla kaybetmeyecektir. Pindar, ataerkilden
kamaştıran, sarhoş eden mucizeler karşısında ilk ziyade dinî, lirikten ziyade destansıdır. Eğer dün-
sözü ilahi oldu. Lirinin üç teli vardı: Tanrı, ruh yanın bu ikinci çağının doğal refakatçileri olan
ve yaratılış. Bu üçlü gizem her şeyi kapsıyordu. vakanüvisler gelenekleri derlemek ve yüzyıllara
Dünya henüz ıssızdı, halklar değil aileler, krallar göre saymakla işe başlarlarsa boşa yorulmuş olur-
değil babalar vardı. İnsanın tek başına düşüne- lar. Kronoloji şiiri dışlayamaz; tarih destan olarak
bildiği, hayal kurabildiği göçebe bir hayat vardı, kalır, Hiredos (Yahudi kral) bir Homeros’tur.
özel mülkiyet ve savaşlar yoktu. Her şey herkesin- Ancak özellikle destanın her yerden çıktığı
di. İnsan düşüncesi hayatı gibi onu iten rüzgâra yer antik tragedyadır. Devasa ve orantısız oranla-
göre şekil ve yön değiştiren bir buluta benziyor- rından hiçbir şey kaybetmeden Yunan sahnesine
du. İşte ilk insan, ilk şair buydu. Genç ve lirikti. çıkar. Karakterleri halen kahramanlar, yarı-tan-
Dini dua, şiiri lirik şiirdi. rılar, tanrılardır; kaynakları, rüyalar, kahinler ve
Bu şiir, ilkel çağların bu “od”u doğuş aşa- kaderdir; tabloları, sayımlar, cenazeler ve savaş-
masıydı. lardır. Rapsodicilerin ezgiyle söyledikleri şiiri, ak-
törler söylev verir gibi yüksek sesle okuyorlardı,
Yavaş yavaş dünya yeniyetmelik dönemini
bütün fark buydu.
tamamladı. Alanlar büyüdü, aileler aşiret, aşiret-
ler ulus oldu. Toplumsal içgüdü göçebe içgüdü- Dahası da var. Destan şiirinin bütün olayla-
sünün yerini aldı. Kampın yerini şehir, çadırın rı, bütün gösterisi sahnede geçerken, kalanı koro
yerini saray, kemerin yerini tapınak aldı. Her şey tamamlıyordu. Koro, trajedi üzerine yorumlarda
durdu ve sabitlendi. Din bir şekil aldı; törenler bulunuyor, kahramanlara cesaret veriyor, betimle-
duayı düzenledi, dogma dine egemen oldu. Ra- meler yapıyor, günü çağırıp gönderiyor, seviniyor,
hip ve kral halkın babalarıydılar. Böylece ataerkil ağlıyor, bazen süslüyor, konunun ahlâki anlamını
toplumun yerini teokratik toplum aldı. açıklıyor, onu dinleyen insanları övüyordu. Şimdi,
koro, gösteriyle izleyici arasındaki bu garip kişilik,
Bu sırada artık uluslar dünyaya sığmamaya
destanını tamamlayan şair değilse nedir? (…)
başladılar. Birbirleriyle çatıştılar, imparatorlukla-
rın çatışması, savaşlar buradan doğdu. Birbirleri- Bu çağın epik karakteri konusundaki tespi-
ni sürdüler, halkların göçleri ve yolculuklar böyle timizi tamamlayan son bir gözlem: Trajedi ele
doğdu. Şiir bu büyük olayları anlattı, fikirlerden aldığı konularda, benimsediği biçimlerde olduğu
olaylara geçti. Yüzyılları, halkları, imparatorlukla- gibi, destanı tekrar etmekten başka bir şey yap-
rı anlattı. Destansı hale geldi ve Homeros doğdu. maz. Eski trajik yazarların tamamı, Homeros’u
detaylandırır. Aynı öyküler, aynı felaketler, aynı
Homeros, gerçekten de eski çağ toplumuna
kahramanlar. Hepsi suyunu Homeros’un neh-
hâkim oldu. Bu toplumda her şey yalın, her şey
rinden alır. Her zaman İlyada ve Odessa vardır.
destansıdır. Şiir din, din hukuktur. Önceki çağın
Achilles’in Hector’u sürüklemesi gibi, Yunan tra-
saflığının yerini bu çağın iffeti aldı. Toplumsal ve
gedyası da Troya etrafında döner.
aile içi geleneklerde bir çeşit ciddiyet, her yerde
fark edilmeye başlandı. Uluslara daha eski çağla- Ancak destan çağının da sonu gelir. Temsil
rın göçebe hayatlarından hiçbir şey kalmadı, yal- ettiği toplum gibi bu şiir biçimi de kendi içinde
nızca yabancıya ve gezgine saygılarını korudular. dönerek eskir. Roma, Yunanistan’ın izinden gi-
Ailenin bir vatanı vardı; her şey onunla bağlantı- der, Virgil, Homeros’u kopyalar ve sanki onurlu
lıydı; ev ve mezar saygı görmeye başlamıştı. bir şekilde bitirmek için epik şiir bu son doğum-
da sona erer.

21
Sanat, Edebiyat, Akım

Artık zamanıdır. Dünya ve şiir için başka bir ler krallar, ortadan kalkan krallıklardı, hepsi bu.
dönem başlamak üzeredir. Şimşek yalnızca yukarılarda patlıyor ve olaylar bir
Tinsel bir din, dışsal ve maddeci paganizmin destan ciddiyetiyle yaşanıyor gibi görünüyordu.
yerini alarak antik toplumun kalbine sızar, onu Eski toplumda birey öyle aşağı bir konumdaydı
öldürür ve eskimiş bir uygarlığın bu kadavrasına ki cezalandırılması gerektiğinde bütün aile birey-
modern uygarlığın tohumunu atar. Bu din tam- leri cezalandırılıyordu. Devletin genel sorunları-
dır, çünkü gerçektir; öğretisiyle ibadeti arasında nın kendi hayatını etkileyebileceğini düşünemi-
köklü bir ahlâk gizler. Ve önce, insana ilk ger- yordu. Hristiyan toplumun kurulduğu anda eski
çekler olarak, biri geçici diğeri sonsuz, bir yerde kıta altüst oldu. Her şey köklerine kadar sarsıldı.
diğeri gökte olmak üzere yaşayacak iki hayatı ol- Eski Avrupa’yı mahveden ve oradan bir yenisini
duğunu öğretir. Ona yazgısı gibi ikili bir varlığı kuran olaylar çarpışıyor, birbirini izliyor, ulusları
olduğunu, içinde bir hayvanın ve bir aklın, bir karmaşaya itiyordu. Bunlar dünyada o kadar gü-
ruhun ve bir bedenin olduğunu gösterir; tek keli- rültü kopardı ki bu hengâmenin halkların kalbine
meyle onun bir kesişme noktası olduğunu, mad- kadar ulaşmaması imkansızdı. Bu bir yankıdan,
di varlıklarla cisimsiz varlıklar dizisinin yaratılışı- karşı darbeden fazlasına yol açtı. Bu inişli çıkışlı
nı kapsayan iki zincirin ortak halkası olduğunu ortam içinde kendi içine kapanan insan insanlığa
gösterir. acımaya, hayatın acı alayları üzerine derin derin
düşünmeye başladı. Hristiyanlık Paganizmde adı
Bu gerçeklerin bir kısmı belki antikitede bazı
umutsuzluk olan duygudan melankoliyi yarattı.
bilgelerin aklından geçmişti ama onları apaçık ve
aydınlık bir şekilde ortaya koyan İncil’dir. (…) Aynı zamanda bir inceleme ve merak ruhu
Pisagor, Epikür, Sokrat, Platon meşalelerdir, İsa doğdu. Bu büyük felaketler aynı zamanda muh-
ise günışığıdır. teşem gözlüklerdi, etkileyici felaketlerdi. Artık
ölü olan toplumun kadavrası üzerinde zihin ana-
Üstelik, antik dinden daha maddesel bir şey
tomisi deneyleri yapıldı. Anlaşmazlıkları incele-
yoktur. Hristiyanlıkta olduğu gibi ruh ve bedeni
yerek, tartışarak, birbirleriyle mücadele ettiler.
birbirinden ayırmaktan uzak olan bu dinde her
Böylece, aynı anda ve el ele melankoli ve düşün-
şeye bir biçim ve yüz verilir, özlere ve akla bile.
cenin perileriyle, analiz ve tartışmanın şeytanları
Her şey görünür, elle tutulur ve tenseldir. Tan-
doğdu.
rıları gizlenmek için bulutlara ihtiyaç duyar. Yer,
içer ve uyurlar. Yaralanırlar ve kanları akar. Paga- İşte bu yeni din ve yeni toplum temelinde
nizm insan ve Tanrı’yı aynı hamurdan yapar, do- yeni bir şiir doğdu. O zamana kadar, eskilerin
layısıyla insanı büyütürken tanrıları (ilahî olanı) çoktanrıcılığın ve antik felsefenin etkisindeki
küçültür. destansı esin perisi taklit ettiği dünyada belli bir
tür güzele karşılık gelmeyen her şeyi acımasızca
Bu dönemde Hıristiyanlıkla birlikte eski
sanattan dışlamıştı. Bu başta muhteşem bir güzel-
insanların bilmediği ve yalnız modernlere özgü
likti ancak sistematik olan her şeyde olduğu gibi
yeni bir duygu halkların ruhunda beliriyordu:
son zamanlarda yapma, vasat ve geleneksel hale
ağırlıkla keder arası bir duygu: melankoli. Ger-
gelmişti. Hristiyanlık şiiri gerçeğe taşıdı. Onun
çekten de bugüne kadar tamamen hiyerarşik ve
gibi çağdaş esin perisi de şeyleri daha yüksek ve
papazlara ait dinlerin öldürdüğü insan kalbinin
daha geniş bir bakış açısıyla görecekti. Dünyada-
uyanıp kendine beklenmedik bir becerinin to-
ki her şeyin insani bir şekilde güzel olamayacağı-
humlarını attığını hissetmemesi mümkün müy-
nı hissedecekti, güzelin yanında çirkinin, zarifin
dü? Bunu ilahi olduğu için insani olan bir dinin
yakınında biçimsizin, yücenin ardında groteskin,
esiniyle yapmaması; İncil ona duyular arasından
iyilikle birlikte kötülüğün, aydınlıkla birlikte göl-
ruhu, hayatın ardındaki sonsuzluğu gösterdi-
genin bulunduğunu hissedecekti. Böylece yeni
ğinden beri her şeyi yeni bir açıdan görmemesi
bir tip, grotesk (tuhaf, acayip kimse) ve yeni bir
mümkün müydü?
tür, komedi doğdu.
Ayrıca, bu sırada dünya ruhlara yansımaması
Romantik şiiri klasik şiirden, bugünkü biçi-
imkânsız olan büyük bir devrimden geçiyordu.
mi ölü biçimden ayıran ayrımları belirttik.
O güne kadar imparatorlukların yıkımları, nadi-
ren halkların kalbine kadar ulaşıyordu. Düşen-

22
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Siz bir çirkini (sanatta) taklit ediyorsunuz, üçüncü. Od’un karakterleri çok büyük ve önemli
grotesk(acayip)i sanatın bir parçası yapıyorsu- kişilerdir: Adem, Kabil, Nuh; Epiklerin devleri
nuz! Peki zarafet? Peki zevk? Doğayı düzeltmek şunlardır: Aşil, Atreus, Orestes; Dramınkiler ise
gerektiğini bilmiyor musunuz? Onu yüceltmek insandır: Hamlet, Macbeth, Othello. Od, ideali,
gerektiğini? Seçmek gerektiğini? Eskiler çirkin ve destan görkemli olanı, dramın gerçek hayatı ya-
acayip olanı hiç sanata konu ettiler mi? Komediy- şar. Son olarak, bu üçlü şiir üç büyük kaynaktan
le trajediyi birbirine karıştırdılar mı? Eskilerden akar: İncil, Homeros, Shakespeare.
örnek verin beyler! Ayrıca Aristo…Ayrıca Boile- (…)
au…. Ayrıca La Harpe. –Gerçekten!
Burada, doğada ve hayatta her şeyin, lirik,
Bunlar elbette geçerli ve dayanağı olan soru- destansı ve dramatik olan bu üç aşamadan geç-
lardır ancak nadiren yenidirler. Grotesk ve yüce tiğini eklemek gerekir, çünkü her şey doğar, ey-
tiplerinin verimli birleşmesinden, modern deha lemde bulunur ve ölür. Hayal gücünün fantastik
doğar. bağlantılarını akıl yürütmenin keskin çıkarım-
Grotesk tipin varlığı sanata çok şey kattı. An- larıyla karıştırmak gülünç olmasaydı, bir şair,
tikitede Güzel ve Çirkin yazılamazdı. gündoğumun bir ilahi, öğlenin parlak bir destan,
Grotesk çağımızın sanatında ve düşüncesin- gündüz ve gecenin, hayat ve ölümün mücadele-
de baskın bir tip olarak yer alır ama bu daha çok sinde dram olduğunu söyleyebilirdi. (…)
tepkiden ve yenilik isteğindendir. Yakında güzel Dram tamamlanmış şiirdir. Od ve destan
yine başrolü alacaktır. onu yalnızca tohum olarak içlerinde taşır; dram
(…) her ikisini de içinde taşır.
Artık modern zamanların şiirsel zirvesine Çağdaş şiirde her şey drama ulaşır.
ulaştık. Shakespeare dramdır ve grotesk ve yü- (…)
ceyi, korkunç ve komiği, trajedi ve komediyi Bundan dolayı cesur bir şekilde söyleyelim.
tek nefeste eriten dram, günümüz edebiyatının Artık zamanı geldi; özgürlüğün ışık gibi her yere
üçüncü şiir döneminin karakteristik özelliğidir. nüfuz ettiği bu dönemde doğası gereği özgür olan
Böylece, şu ana kadar gözlemlediğimiz ger- düşünce dünyasına nüfuz etmemesi garip olurdu.
çekleri hızla özetlersek şiir, her biri bir toplum Teorileri, poetikaları ve sistemleri çekiçle parçala-
çağına denk düşen üç çağa sahiptir: öykü, destan, yalım. Sanatın cephesini maskeleyen eski sıvayı
dram. İlkel çağ liriktir, antik çağ epiktir, modern atalım! Hiçbir kural veya model yoktur; ya da bü-
çağ dramatiktir. Od (lirik şiir) sonsuzluğu söyler, tün sanatın üstünde asılı duran doğanın genel ya-
destan tarihi yüceltir, dram hayatı resmeder. İlk saları ve her bir kompozisyon için özel olan ve her
şiirin niteliği saflıktır, ikincisinin niteliği yalın- bir özneye uygun varoluş koşullarından kaynak-
lıktır, üçüncü kişinin niteliği hakikattir. Rap- lanan özel yasalardan başka hiçbir kural yoktur.
sodiciler lirik şairlerden destan şairlerine geçişi, Şair, yalnızca doğaya, gerçeğe ve kendisi de
romans yazarları destan şairlerinden dramatik gerçeğin ve doğanın bir türü olan ilhama danı-
şairlere geçişi temsil ederler. Tarihçiler ikinci şacaktır.
devrede doğarlar; vakanüvisler ve eleştirmenler

23
Sanat, Edebiyat, Akım

Öğrenme Çıktısı

7 Gerçek kavramını tanımlayabilmek


8 Güzellik kavramını tanımlayabilmek
9 Gerçek ve güzellik kavramlarını akımlarla ilişkisini belirleyebilmek

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Gerçeğin niteliği ve bilgi-


İdealizm ve realizmin sanat
nin nasıl edinilebileceğine Güzelliğin evrensel olduğu-
eserlerinde ne gibi üslup
yönelik görüşlerin felsefe ve na katılıyor musunuz? Tar-
farklarına yol açtığını açık-
bilim dünyasına etkilerini tışın.
layabilir misiniz?
değerlendirin.

24
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Sanatı tanımlayabilmek ve sanatın


1 doğuşuna ve işlevine ilişkin kuramları
açıklayabilmek

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


2 Sanat-zanaat ayrımını yapabilmek

3 “Sanat için sanat” görüşünü


açıklayabilmek

Sanat, “yaratıcı biçimlendirme eylemi”, “bir duygu veya düşün-


Sanatının Tanımı, Doğuşu ve
İşlevi cenin maddi bir malzemeden, sesten veya sözden faydalanmak
suretiyle heyecan ve hayranlık uyandıracak şekilde ifadesi”, “in-
sandaki güzellik ülküsünün yarattığı yapıtlardaki ifadesi” gibi
pek çok farklı şekillerde tanımlanır.
İlkel toplumlarda sanat işle doğrudan doğruya ilişkiliyken
modern toplumlarda bu ilişki kopmuş görünmektedir. Sana-
tın işten, oyundan, doğayı kontrol etme arzusundan, insanda
olmayan içgüdünün yerini alacak bir toplu/senkronize hareket
edebilme aracına duyulan ihtiyaçtan, doğa karşısında insanın
çaresizliğini ifade isteğinden, sözlü/yazılı/ görsel tarih yazma
ve halk bilgisini sonraki kuşaklara iletme arzusundan, insanın
doğal olarak eğilimli olduğu güzellik fenomenini çoğaltmak/
yapay olarak üretmek isteğinden doğmuş olabileceğini ortaya
koyan kuramlar vardır. Tarihin farklı dönemlerinde ve farklı
toplumlarda sanat üretiminin arka planında bu nedenlerden
birini ya da iç içe birkaçını bulmak mümkündür.
Sanat-zanaat ayrımının yapılmaya başlanması İÖ V. yüzyıla
dayanır. Bu ayrımda güzellik ölçütünün kullanılması oldukça
yenidir. Bugün güzellik ölçütünü karşıladığı için sanat eseri
olarak görülen pek çok resim, heykel, duvar kabartması gibi
eser tasarım aşamasında yalnızca işlevseldir. Sanat eserinin ar-
kasındaki kafa yapısı önemli bir ölçüttür. Rönesans’la birlikte
bireysellik, özgünlük, güzellik ölçütleri önem kazanmaya baş-
lar. Rönesans’ta tohumları atılan sanat için sanat düşüncesi 19.
yüzyılda Théophile Gautier tarafından kuramlaştırılır.
Sanatta özgünlük düşüncesinin izleri Eski Yunan’a dayanmakla
birlikte önem kazanması Rönesans’la birlikte olur.

25
Sanat, Edebiyat, Akım

4 Edebiyatı tanımlayabilmek
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

5 Akım ve edebiyat akımı kavramlarını


tanımlayabilmek

6 Batı ve Batı edebiyatı kavramlarını


tanımlayabilmek

Edebiyatın “olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla


Edebiyat ve Edebiyat Akımı sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı”, “yaratıcı ya
da eleştirel nitelikte, bilimsel yazılardan ayırt edilen, sürekli bir
değere, biçim kusursuzluğuna sahip, güçlü duygusal etki yara-
tan düşünce, duygu ve imgelerin söz ya da yazıyla anlatılması
sanatı” gibi çeşitli tanımları vardır. Edebiyat akımı ise “bir grup
yazar ve şairin üslup, içerik, felsefe, toplumsal kaygılar, sanat ve
sanatın işlevi gibi konulardaki ortak görüşlerine dayanan ha-
reket ya da eğilimler topluluğu” olarak tanımlanabilir. Felsefî
paradigmaların değişmesi, bilim ve teknolojideki yenilik ve bu-
luşlar, değişen siyasi, toplumsal ekonomik şartlar sanat konu-
sundaki yaklaşım ve eğilimleri değiştirir. Bu eğilimler belli bir
ortaklık düzeyine gelir, genel ilkeler etrafında ortak bir sanat
anlayışı meydana getirilir ve bu yönde eserler verilirse bunlar
bir akım niteliğine kavuşur.
Akımlar genellikle yerleşik akımlara tepki olarak doğar ve bir-
takım yenilikler önerir. Bu hareketlerin bazıları daha organize
iken bazıları yıllar içinde şekillenir. Bazıları bir bildirgeyle ta-
nıtılırken bazılarının kural ve nitelikleri verilen eserlerden çı-
karsanır.
Sanatçıların bir akıma yüzde yüz bağlılıkları söz konusu değil-
dir. Yıllar içinde farklı akımlara yakınlık duyabilecekleri gibi bir
eser kendi içinde birden çok akımla ilişkili olabilir.
Batı edebiyatı merkezi Avrupa olmakla birlikte Avrupa sınırları-
nı aşan Batı medeniyeti içinde üretilen her türlü edebiyat eserini
kapsar. Kökleri Eski Yunan ve Latin edebiyatına dayanır. Kendi
içinde farklılıkları olmakla birlikte kaynakları, kendi içlerindeki
alışverişleri, bilinçaltı bakımından organik bir bütündür.

26
Batı Edebiyatında Akımlar-I

7 Gerçek kavramını tanımlayabilmek

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


8 Güzellik kavramını tanımlayabilmek

9 Gerçek ve güzellik kavramlarını


akımlarla ilişkisini belirleyebilmek

Gerçeğin tek bir tanımı yoktur; bu konuda farklı yaklaşımlar


Gerçek ve Güzellik vardır. İnanç ve algılardan bağımsız bir gerçeğin olduğu görü-
şüne gerçekçilik (realizm) denir. Genel olarak, herhangi bir cis-
min/maddenin sınıfı, varlığı ya da temel özelliklerinin algılar,
inançlar, dil veya herhangi bir diğer insan eserine dayanmadığı
söylendiğinde, o nesne hakkında “gerçekçilik” ten bahsedile-
bilir. Bir de görünür gerçekliğin yanılmalara, çarpıklıklara ve
değişimlere açık olduğunu düşünüp bunların bir yansıması ol-
duğu hakiki özler, biçimler olduğuna inananlar vardır: Buna
idealizm denir.
Gerçek nedir sorusuna, ruh/tin/idea cevabını verenler idealist-
tir. Madde cevabını verenler maddeci (materyalist), hem madde
hem tin/ruh/idea cevabını verenler düalisttir.
Güzelliğin de gerçek gibi tek bir tanımı yoktur. “Duyulara güç-
lü bir haz veren niteliklerin birleşiminin niteliği, zihinsel ya da
ahlâki yetileri cezbeden” şeklindeki sözlük tanımına rağmen
güzelliğin amaçsız, faydadan bağımsız, nesnel, öznel, bireysel
ya da evrensel olduğuna dair pek çok farklı yaklaşım söz ko-
nusudur.
Gerçek ve güzellik konusundaki algıların farklılaşması akım-
lar arasındaki farklılıkların temel nedenlerindendir. Sanatın
amacından tekniğine her şey bu kavramlara yüklenen algıdan
etkilenir. Gerçeğin niteliği, nesnel bilginin olup olmadığı, bil-
giye nasıl ulaşılacağı, bilgi edinmenin ve gerçeği kavramanın ne
amacı olduğu sorularına verilen cevaplar sanatın ifade yöntem-
lerini, tekniklerini, amaçlarını, öne çıkardığı ve dışladığı/karşı
çıktığı ögeleri açıklar. Güzellik algısındaki farklılıklar da aynı
şekilde sanat eserinin ifade biçimlerini etkiler.

27
Sanat, Edebiyat, Akım

1 Ernst Fischer’a göre sanatın doğuşundaki te- 6 Sanat için sanat görüşünü kuramsallaştıran
mel etken nedir? kişi aşağıdakilerden hangisidir?
neler öğrendik?

A. Doğayı kontrol etme çabası A. Teophile Gautier


B. Güzellik kaygısı B. Victor Hugo
C. Ahlâki model olma kaygısı C. Platon
D. Eğitim isteği D. Aristo
E. Bireyselliğin ifadesi E. Shakespeare

2 İlkel toplumlarda sanatın ortaya çıkış neden- 7 Sanat için sanat kuramının temel fikri aşağı-
leri arasında hangisinin etkisi daha azdır? dakilerden hangisidir?

A. İş ve iş birliği A. Sanatta yararlılık gerekli değildir.


B. Oyun B. Sanatta güzellik esastır.
C. Sosyalleşme C. Biçim güzelliği en önemli unsurdur.
D. Büyü D. Sanatın kendisinden başka amacı yoktur.
E. Güzellik E. Sanat bağımlı olmamalıdır.

8 Aşağıdakilerden hangisi genel nitelikli bir


3 Eski Yunan sanatındaki güzellik anlayışını akım olup başka akımları da içine alır?
aşağıdakilerden hangisi en iyi ifade eder?
A. Klasisizm
A. İdealize ve soyut bir güzellik anlayışıdır. B. Romantizm
B. Tipik ve idealize olanla bireysel olanın karışımıdır. C. Realizm
C. Nesnel ve somut bir güzellik anlayışıdır. D. Dadaizm
D. Zıtlıkları içinde barındıran bir anlayıştır. E. Modernizm
E. Tamamen kişisel ve göreceli bir anlayıştır.
9 Klasik dönem eserleri olay örgülerini, kahra-
4 Gombrich’e göre ilkellerin sanatını Avrupa manlarını, hikâyelerini çoklukla Homeros’tan alır.
sanatından ayıran şey aşağıdakilerden hangisidir? Bu durum Batı edebiyatıyla ilgili hangi özelliğin
bir göstergesidir?
A. Gerçeğe uygunluk/yakınlık
B. Güzellik ve haz verme A. Gelenekten yararlanma ve bütünlük
C. Bir işleve dönük olma B. Parçalılık ve çok yönlülük
D. Açıklık ve anlaşılabilirlik C. Yerellik ve millilik
E. Anonim olma D. Destansılık
E. Taklitçilik
5 Musevilikte ve Hristiyanlıkta resim ve hey- 10
kellerle ilgili yasaklar olmasına rağmen tapınaklar- Aşağıdakilerden hangisi inanç ve algılardan ba-
da resim ve heykellere sıkça rastlanmasının temel ğımsız bir gerçeğin olduğu görüşüne verilen addır?
nedeni aşağıdakilerden hangisidir? A. İdealizm
A. Dinlerin yorumlanmasındaki görüş ayrılıkları B. Düalizm
B. Okur yazar olmayan mensupların eğitimi C. Realizm
C. Sanatsal incelik, uyum ve güzellik D. Materyalizm
D. Pagan kültürünün etkilerinin devam etmesi E. Rasyonalizm
E. Dinlerin yayılışının hızlandırılması

28
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Yanıtınız yanlış ise “Sanatının Tanımı, Do-


1. A 6. A Yanıtınız yanlış ise “Sanat İçin Sanat” konu-
ğuşu ve İşlevi” konusunu yeniden gözden
sunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Sanatının Tanımı, Do-
2. E 7. D Yanıtınız yanlış ise “Sanat İçin Sanat” konu-
ğuşu ve İşlevi” konusunu yeniden gözden
sunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Sanat-Zanaat Ayrımı ve


3. B 8. E Yanıtınız yanlış ise “Edebiyat ve Edebiyat
Sanatın Amacı” konusunu yeniden gözden
Akımı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Sanat-Zanaat Ayrımı ve


4. C 9. A Yanıtınız yanlış ise “Batı ve Batı Edebiyatı”
Sanatın Amacı” konusunu yeniden gözden
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Sanat-Zanaat Ayrımı ve


5. B 10. C Yanıtınız yanlış ise “Gerçek ve Güzellik” ko-
Sanatın Amacı” konusunu yeniden gözden
nusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Araştır Yanıt
1 Anahtarı

1. İlkel çağa ait sanat eserlerinin büyük çoğunluğu bu türden üretimler olup
bir işleve dönük olarak tasarlanmış olsalar da zamanla bu işlevden bağım-
sız bir değere kavuşurlar. Hatta tasarlanma aşamasındaki temel neden za-
manla tamamen unutulabilir. Bugün Mısır piramitlerindeki heykellere,
tasarımlarının temelinde yer alan ruhu ölümsüzlüğe taşımaları konusun-
daki işlevlerinden ötürü değil, uyandırdığı güzellik duygusu ve bir devrin
sanat anlayışının temsilcisi olması bakımından değer veriyoruz, onlardan
bu yüzden haz duyuyoruz. Dolayısıyla temelde tamamen yarar gözetilerek
üretilmiş eserler de sanat eseri olarak kabul edilebilir ve edilmektedir de.
Araştır 1
2. Sanat için sanat görüşünü ilk olarak ortaya koyan Teophile Gautier’ye
göre, sanatta yararlılık değil güzellik esastır. L’Art (Sanat) şiirinde Gauti-
er, yalnız uzun ve acı verici bir çaba sonucunda üretilebilen güzel biçime
olan hayranlığını dile getirir. Sanatçı istediğini tasvir etmekte özgürdür.
Onu ahlâka aykırı olmakla ya da yalan söylemekle suçlamak, ona sahte bir
yargılama yapmaktır, çünkü onun alanı iyi ya da doğru değil, güzel’dir. Bu
nedenle her tür sansür saçmadır ve kabul edilebilir tek eleştiri, eserin sanat-
sal kalitesiyle ilgili olan eleştiridir. Sanatsal kalite ise ancak biçimle ilgilidir.
Biçimdeki mükemmellik güzelliğin yansıtılabilmesinin bir yoludur.

29
Sanat, Edebiyat, Akım

Araştır Yanıt
1 Anahtarı

Sanatçılarla akımlar arasında çoğu kez doğrudan ve kesin bağlantılar yoktur.


Bir sanatçı farklı dönemlerde ve oranlarda farklı akımlardan etkilenebilir. Bir
sanatçı inandığını beyan ettiği ilkeleri eserlerinde uygula(ya)mayabilir. Bir
Araştır 2 eser değişik açılardan birden fazla akımla ilişkilendirilebilir. Doğası itibarıyla
bir geçiş akımı niteliği taşıyan akımlar ya da bu nitelikteki dönemler birden
çok akımın etkisini taşıyan eserlerin üretilmesine yol açabilir. Kısaca bir sanat-
çının bir akımla ilişkisi tek boyutlu bir ilişki değildir ve eserlerinin değerlendi-
rilmesinde bu durum göz önüne alınmalıdır.

İdealizm soyut olanla ilgilenirken realizm somut olanla ilgilidir. İlkinde gözle-
nenin ötesindeki gerçeğe erişmek için hayal gücü, sezgi, duyular arası iletişim,
Araştır 3 akılla sınıflandırma gibi yöntemler kullanılır. İkincisinde ise gözlem ve nesnel
tasvirler ön plandadır.

Kaynakça
Caudwell, Christopher (1988). Yanılsama ve İnce, Özdemir (1993). Yazınsal Söylem Üzerine. Can
Gerçeklik. Çeviri: Mehmet H. Doğan. Payel Yayınları, İstanbul.
Yayınları, İstanbul.
Platon (1999). Devlet. (Çeviri: Sabahattin Eyuboğlu-
Çetişli, İsmail (2006). Batı Edebiyatında Edebi M. Ali Cimcoz) Tükiye İş Bankası Kültür
Akımlar. Akçağ Yayınları, Ankara. Yayınları, İstanbul.
Eagleton, Terry (2014). Tanrı’nın Ölümü ve Kültür. Plehanov, G. (1948). Questions Fundamentales du
Yordam Kitap, İstanbul Marxisme. Éditions Sociales, Paris.
Fischer, Ernst (1993). Sanatın Gerekliliği. Payel Resimli Ansiklopedik Büyük Sözlük (1982).
Yayınları, İstanbul. Ansiklopedik Yayıncılık.
Freville, J., Plehanov, G. (1991) Sosyalist Açıdan Sözen, M., Tanyeli, U. (2005). Sanat Kavram ve
Toplum, Sanat ve Eleştiri, Çeviri: Asım Bezirci, Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Yön Yayınları, İstanbul.
Turani, Adnan (1968). Güzel Sanatlar Terimleri
Gautier, Théophile (1922). Mademoiselle de Maupin. Sözlüğü, Tdk Yayınları, Ankara
Bibliotheque Charpentier, Paris.
Türk Dünyası Edebiyat Kavramları ve Terimleri
Gombrich, E.H. (1980). Sanatın Öyküsü. Çeviri: Ansiklopedi Sözlüğü (2001). Atatürk Kültür
Bedrettin Cömert. Remzi Kitabevi, İstanbul. Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara.
Hançerlioğlu, Orhan (2000). Felsefe Ansiklopedisi,
Remzi Kitabevi, İstanbul.

30
Bölüm 2
Yunan ve Latin Edebiyatı

Yunan Edebiyatının İlk Türleri

1
öğrenme çıktıları

1 Destan ve şiir geleneğini tanımlayabilmek


2 İlk düzyazı geleneğinin, felsefenin, tarih
yazımının ortaya çıkışını açıklayabilmek
Latin Edebiyatı
Klasik Çağ, İskenderiye Çağı 5 Latince edebiyatın doğuşunu, evrimini,
3 Klasik çağın edebiyat türlerini tanıyabilmek çeşitli türlerini tanıyabilmek

2 3
4 Arkaik, klasik çağ ile İskenderiye çağını 6 Latince edebiyatın evrelerini tanıyabilmek
edebiyat ve toplum açısından ayırt 7 Yunan ve Latin edebiyatlarının Batı
edebilmek edebiyatındaki yerini belirleyebilmek

Anahtar Sözcükler: • Destan • Koro ve Lirik Şiir • Felsefe • Tragedya ve Komedya • Düzyazı
• Filoloji • Klasik.

32
Batı Edebiyatında Akımlar-I

GİRİŞ ancak düşünürlerin ürünü olabilirdi. Burada tek tek


metinler üzerinde durmayacağımıza göre, bu ifade tür-
Avrupa uygarlığını, büyük yazılı uygarlıklardan,
lerini, daha çok Yunan, Roma uygarlığı Avrupa Orta
Asya uygarlıklarından ya da başka kültür bölgelerinden
Çağı, Rönesans’ı içerisinde tuttuğu yere yerleştirerek,
ayıran en önemli özellik onun geçmişle kurduğu özel
uzun vadede gelenek oluşturma gücünü vurgulayarak
bağdır. En genel çizgilerle, sanayi toplumu öncesinde
ele alacağız. Yunan dünyası başlangıçların yeridir, aynı
Batı’nın anlamlar dünyasını kuran üç sacayağı olduğu
zamanda çok üstün insan yaratılarının yeridir. Biz 19.
söylenebilir: Yunan-Roma dünyası, Orta Çağ feodal hu-
yüzyılda oluşan modern devlet kurumları içerisinde,
kuku, Yahudi-Hıristiyan geleneği. Modern Batı uygarlı-
teknoloji toplumunda yaşıyoruz: ulus devletler, belirli
ğının siyaset düşüncesi, sanat düşüncesi (heykel, mimar-
bir dünya görüşü aşılayan zorunlu öğretim, her taraf-
lık), tiyatrosu, edebiyatı, bilimsel düşüncesi ile felsefesi
ta, elimizde, evimizde makinalar, teknoloji vs. Bunların
klasik Yunan tarihinden kaynaklanır. Dünya tarihinde,
hiçbirinin bulunmadığı bizimkinden temelde çok baş-
karmaşık toplumsal örgütlenmeler arasında Yunan uy-
ka bir dünya tasarlamamız gerek, bunun için toplum-
garlığı, ruhban takımının yetkesi (otoritesi) ile krallığın
sal siyasal yapıyla ilgili ek bilgiler edinmemiz gerekir.
işe karışmadığı biricik, tek örnektir. Yunan uygarlığı
Yunan ve Roma Çağı bizimkinden başka bir uygarlık
doğu Akdeniz uygarlığıdır. Roma imparatorluğu uygar-
olmakla birlikte düşünce ifade tarzları çok modern ola-
lığı ise hukuk, mühendislik, devlet geleneği gibi alanlara
bilmektedir. Modern öncesi toplumlarda edebiyat çok
yaptığı katkının yanı sıra asıl Yunan kültürel geleneğinin
farklı işlevler üstlenmiştir, örneğin toplulukların kimli-
aktarılmasını sağlamıştır. Eski Yunan dünyası, Batı uy-
ğini belirler; davranış, düşünüş modellerinin baş kay-
garlığına kendini ve içinde bulunduğu dünyayı anlaması
nağıdır, eğitimli olabilmenin koşuludur. Dolayısıyla bu
için en temel araçları, kavramları, belirli ama değişken
uygarlıkların kimi yönlerini, ürünlerini tanırken bun-
edebiyat tarzlarını sağlamıştır. Avrupa’nın sanatında,
ların Eski Çağdaki alıcılarının kimler olduğunu, hangi
edebiyatında, düşünce tarihinde, tek kelimeyle yüksek
toplumsal ilişki tarzlarıyla bu ürünlerle karşılaştıklarını
kültürünün biçimlenmesinde, İÖ 8. -İS 6. yüzyıl arasın-
düşünmeliyiz.
da 1400 yıl sürmüş Yunan-Roma dünyası ayrıcalıklı bir
yer tutar. Çünkü eski Yunanın edebiyat, akılcı araştırma,
felsefe, tarih, hukuk, güzellik gibi ifade ve düşünce türle- YUNAN EDEBİYATININ İLK
ri, önce Roma dünyasını biçimlendirecek, Yunan-Roma TÜRLERİ
dünyasının klasik hali ise Orta Çağ ile Rönesans’ta, Ay-
Şimdi Yunan edebiyatının en eski örneği, Batı ede-
dınlanma Çağında Avrupa’daki yaratıcılığı başka başka
biyatının da kurucu metni olan Homeros destanlarını
tarzlarda besleyecektir. Dolayısıyla Yunan Roma dünyası
ele alalım. Bu destanlar sadece üstün bir edebiyat ürünü
sadece geçmişte kalmış bir kaynak, köken olarak da ele
olmakla kalmamış ortak Yunan kimliğinin, kültürel bel-
alınamaz, çünkü sürekli bir yorum konusu olup devin-
leğinin oluşmasını da sağlamıştır.
gen gelenekler oluşturagelmiştir. Her uygarlıkta üstün
nitelikli, klasik ürünlerin verildiği dönemler vardır an-
cak geçmişle bu türlü bir bağ kurmanın benzerine hiç- Destan ve Şiir Geleneği
birinde rastlamayız. Bu bağ kurma tarzını, Avrupa’yı Homeros’un İlyada ile Odysseia destanları, Yunanca
kuran bir ritim formu olarak görebiliriz; büyük yazılı edebiyatın en eski örneğidir. Bunlar dünya edebiyatının
uygarlıklar arasında bu sadece Avrupa’ya özgüdür. Bunu da en seçkin örneklerindendir; hem Yunan dünyasının
olanaklı kılan koşulları anlamaya çalışacağız. kurucu metinleri, hem de Batı edebiyatının temel me-
Edebiyatı geniş anlamıyla, gündelik işler, pratik tinleridir. Kurucu metinden kasıt Tevrat ile Buddha’nın
amaçlar dışında üretilmiş yazılı ürünlerin toplamı an- metinleri başka Eski Çağ kavimlerinde nasıl bir yer tutu-
lamında alıyoruz. Zaten bugünkü anlamıyla aşkın kav- yorsa benzer bir güce sahip olmasıdır: hakikatlerin top-
ramlar olarak ‘‘sanat, edebiyat” çok sonraları Aydınlan- lamı, bir insan ideali, topluluk kimliğini oluşturan bağ.
ma Çağında 18. yüzyılda yaratılmıştır. Yunanlılardan Dolayısıyla bu destanlar edebiyatın ötesinde de bir işlev
beri tek tek yazılı edebiyat türlerinin adı kullanılıyordu, taşımıştır. Bu saptamaları temellendirmeden önce kısaca
hepsini kapsayacak ortak bir terim yoktu, ortak terim destandan söz edelim.

33
Yunan ve Latin Edebiyatı

tar. Diğer beyler bahadırların önde geleni Akhilleus’un


savaş ganimeti olarak aldığı ve birlikte yaşadığı bir kızı
geri vermesini istemektedir, çünkü bir Apollon rahibi-
nin kızı olan bu kız yüzünden Apollon orduya belalar
yağdırmaktadır. Akhilleus cariyesini Menelaos’un kar-
deşi Agamemnon’un cariyesinin kendisine verilmesi
şartıyla geri verebileceğini söyleyince, Agamemnon
bu teklifi reddeder, atışmaya başlarlar, başkomutan
Agamemnon’la vuruşmanın eşiğine gelir, savaştan çekil-
meye karar verir. İlk bölümün dört yüzüncü dizesinden
sonra olay örgüsü dar alandan, sınırlı sayıda kişiden
sıyrılır; Akhilleus 19. bölüme kadar savaştan çekilecek-
tir. Ne zaman ki can dostu Patroklos’u Troya hakanı
Priamos’un oğlu Hektor öldürür, ondan öcünü almaya
ant içip savaşa döner, Hektor’u öldürür. Destanın üçte
biri savaş sahnesine ayrılmıştır, üç yüzü aşkın savaşçı-
nın adı anılır, iki yüzü aşkını savaşlarda ya yaralanır ya
can verir. Teke tek savaşlar İlyada’nın doruk noktalarını
oluşturur. Destanın 24. ve son bölümünde Troya hakanı
Priamos oğlunun cesedini fidye karşılığında almak üze-
Resim 2.1 Homeros re Akhilleus’un çadırına gelir. Destan kadınların ağıtları
eşliğinde Hektor’un cenaze töreniyle sona erer. Yani bu
Homeros destanları İÖ 8. yüzyıl ortalarında Ege kı- destan Troya savaşı destanı değil Akhilleus’un öfkesinin
yılarında bugünkü haline büründü. Şairi, şairleri kimdi, sonuçları destanıdır, Priamos da Akhileus da kazanlar-
bu konuda Eski Çağda da bir şey bilinmiyordu. Şair des- dan değil kaybedenlerdendir.
tanlarında hiçbir zaman ‘ben’ diye kendinden söz etmez, Odysseia ise Odysseus’un destanıdır. Bu destan da
Eski Çağda destanın şairi hakkında efsaneler üretilmiş- serüvenin ortasından başlar, Troya’nın düşmesinin üze-
tir; Ege kıyılarından, İyonya’dan, şehirlerden, adalardan rinden 10 yıl geçmiştir, şehrin yağmalanması sırasında
onu sahiplenen bir düzine kent vardır. İskenderiye ça- bazılarının yaptığı saygısızlıklara karşılık olarak tanrıça
ğında ise tapınağı, tapısıyla bir tanrı haline getirilmiştir. Athena savaşçıların yurtlarına dönüşünü geciktirmiştir.
İskenderiye çağında destan sırasıyla on beş bin dize ile Ben-öyküsel anlatı ilkine göre büyük yer tutar. İlk iki
on iki bin dize içeren yirmi dörder bölüme ayrıldı. Ça- bölümde Odysseus’un İthaka adasındaki eşinin, ko-
nakkale boğazının girişindeki Troya beyliğinin bir başka nağının son hali; sonraki iki bölümde ise oğlunun onu
adı İlion’dur; İlyada İlion’un destanı demektir. Destan aramak için yollara düşüşü öykülenir. Odysseus’un ba-
Yunanistan’dan gelen Akha beylerinin müttefik ordula- şından geçen çeşitli maceralardan sonra bütün arkadaşla-
rının dokuz yıldır kuşatması altında olan Troya’da geçer, rını yitirmiş bir halde, bir sal üzerinde ölmek üzereyken
toplamda 52 gün ama asıl bir hafta anlatılır. Phaiakların adasına varır; 6. ile 12. bölümler arasında
Tanrı ve tanrıçaların bir bölümü Troya’nın yanın- bu adada konuk kalır. Adadaki bir bayram sırasında kör
da savaşa katılırken, bir bölümü de Troya’yı kuşatanla- şair Demodokos Troya destanını çalar söyler, dinleyenler
rın yanındadır. Kuşatmanın görünür nedeni baş tanrı hazza boğulur. Adanın hakanına göre Troya’nın başına
Zeus’un kızı, Sparta kralı Menelaos’un eşi dünya güzeli onca yıkımı tanrılar “gelecek kuşaklara destan konusu
Helene’nin, kentlerine konuk gelen Troya prensi Paris’le olsun diye” getirmiştir. Modern edebiyatta rastlanacak
aşk yaşayıp Troya’ya kaçmasıdır. İliada’nın olay örgüsü bir gerçeklik kurmaca ilişkisi görebiliriz burada. 13. bö-
kuşatmanın dokuzuncu yılındaki birkaç haftaya yayılır, lümden 24. bölüme kadar olay örgüsü, adasına dilenci
yani olayların en başından değil ortasından başlanır, bu kılığında dönüp, adanın beyliğine talip olanları hakla-
özellik Batı edebiyatında sürdürülecektir. Daha ilk di- dıktan sonra karısına kendini tanıtmasıdır. Odysseus
zeden olay örgüsünün Akhilleus’un öfkesine dayanacağı daha ilk dizede çok çekmiş, engeller karşısında çareler
söylenmiştir. İlk bölümün ilk dört yüz dizesinde şair bü- bulan bir kişi olarak nitelendirilmiştir. Onda yılmak bil-
yük bir ustalıkla, anlatı izlencesini kurar; dinleyicinin mez, denizci, kurnaz, sılasına dönmek isteyen bir insan
ana hatlarını bildiği öykünün içerisine beklenti öğesi ka- ülküsü buluruz. İlk destandan sonra yazılmış olması ge-

34
Batı Edebiyatında Akımlar-I

reken bu destanda İliada’nın gelecek kuşaklara şan bırakan savaşçı ülküsünü zayıflatan bir kesimi vardır. Odysseus
ölüler ülkesine inip geri gelen birkaç ölümlüden birisidir, diğeri dünyanın hem en eski hem de en güzel edebiyat
ürünlerinden olan Sümerlerin Gilgameş Destanının kahramanı Gilgameş’tir. Odysseus ölüler ülkesinde başkalarının
yanı sıra Akhilleus’un gölgesiyle de karşılaşır; gölge ondan ölümden hafiflikle söz etmemesini ister, hakanlık edeceği-
ne bir ırgat olup gün ışığını görmeyi yeğlediğini belirtir.
Kısaca bazı tarihsel verilerden söz edelim. Destan İÖ 8.
yüzyılda bugünkü haline büründü, kendi çağından birçok öğe
internet taşımasına rağmen, aslında 400 yüzyıl önce kapanan bir çağın
dünyasını aktarır. Hitit tabletlerinde Troya’nın izlerine rastlanır.
Odysseus’un Akdeniz’deki serüvenleri: http://
Troya’nın Akdeniz’in en gönençli, ileri toplumu olduğunu arkeo-
tinyurl.com/j2slel2
loji kanıtlamıştır. Bu dünyaya Tunç Çağı denir, büyük bir alt üst
oluşla İÖ.1200 sıralarında Doğu Akdeniz’de Mısır Hitit gibi bü-
yük merkezi imparatorluklar sarsılır, bunlar arasında Akha beylerinin hisarları, uygarlığı da vardır. Sarayların yönetim
aygıtı, her şeyiyle, zanaatleri, hece yazısı, mimarisiyle birlikte ortadan kalkar, nüfus çok azalır. Birkaç yüzyıl çok geri
düzeyde hayvancı topluluklar varlığını sürdürürken Homeros çağında çok yönlü bir dönüşüme rastlarız. Homeros’un
destanlarının bugünkü biçimine kavuştuğu İÖ 8. yüzyılda henüz ne Yunan heykeli diye bir şey vardı ne mermer
tapınak ne yazılı edebiyat ne de felsefe. Ama büyük bir atılım içerisindeydiler. İlk defa Fenikelilerden alfabetik yazıyı
aldılar. Fenikelilerden öğrendikleri denizcilik sayesinde, kıraç Yunan anakarasından çıkıp Akdeniz çevresinde yüzlerce
koloni kurdular, Olimpiyat oyunları kuruldu.
Dört yılda bir kutlanan Olimpiyat oyunları Akdeniz’deki bü-
tün Yunan kentlerine açıktı, birbirleriyle savaş halinde olan kent-
ler bile bu sırada barış ilan edip oyunlara katılıyordu. Bu dört
internet
yıllık oyunlara yüz yıl sonra başkaları eklenmeye başladı, kazanan
Haritada İÖ 550 yılında Yunan (mavi), Fenike kente büyük şan getiren atletizm yarışmaları dışında, şiir, mü-
(kırmızı) kolonileri https://tinyurl.com/zldcljf zik yarışmaları da eklendi. Bu oyunlar, ortak Yunan mitolojisini
oluşturduğu gibi, ortak Yunan kimliğinin, yani ortaklaşa kültürel
belleğin oluşmasında da belirleyici olmuştur. Homeros destanlarında kuşatanların Yunan, Helen gibi ortak bir kavim
adı yoktur, hanedan adlarıyla ya da Akha diye anılırlar. Tunç Çağı Akha, Miken uygarlığında tapınak yoktu. İÖ 7.
yüzyılın ilk taş tapınakları ilk kamusal alan da sayılabilir. Buralarda çeşitli türde koro şiirleri canlandırılmaya başlandı.
Tarih yazarlığının kurucusu Herodotos, Yunan tanrılarını ve mitolojisini şairler, başta Homeros ile Hesiodos yarat-
tı derken haklıdır. Yunanlılarda büyük
yazılı uygarlıklardaki gibi hakikatlerin
kaynağı sayılan büyük anlatılar yoktur,
onlarda çeşitli şiir türleri en geniş an-
lamdaki hakikati yaratma, koruma, ak-
tarma işlevi üstlenir.
Bir Yunan kenti, Antakya güneyin-
deki bir ticaret üssünden öğrenmesi
kolay alfabetik yazıyı İÖ 8. yüzyıl orta-
larında kendine uyarladı, diğer kentler
onu izledi. Elimize geçen en eski Yunan-
ca yazı örneği Napoli körfezindeki bir
adada, kuruluşunun üzerinden henüz
bir kuşak geçmiş bir Yunan kolonisinde
bulunmuş olan basit bezemeli bir kabın
Resim 2.2 İÖ 730’lardan Nestor kabı yazısı, altta tamamlanmış hali, üstte
üzerinde, destan vezniyle yazılmış birkaç
özgün buluntu
dizedir. Yazı Fenikecedeki gibi, soldan
Kaynak: commons.wikipedia.org sağa yazılmıştır.

35
Yunan ve Latin Edebiyatı

Baştan sona altı birimli destan vezniyle oluşturulmuş yüz yıl sonra ortaya çıkan temel eğitim, okuma yazma,
olan destanların üslubu hıza, ifade ve düşüncedeki açık- basit hesap ile Homeros öğretiminden ibaretti. Mısır ik-
lığa, doğrudanlığa, zorlamasızlığa, somutluğa dayanır. liminde korunmuş Yunanca papirüs kırıntılarının yarısı
Anlatı asla tekdüzeliğe düşmeden hızla devinir, anlatının Homeros destanlarına aittir, ikinci sırada Aristoteles’in-
yarısını doğrudan aktarılan konuşmalar oluşturur. Aris- kiler gelir. Homeros destanlarının Yunan dünyasında
toteles, Troya savaşını işleyen diğer destanların aksine sarsılmaz saygınlığı çağlar boyunca, Hristiyanlaştıktan
Homeros’un yapıtı tek bir tema çevresinde tasarlamasını sonra bile sürmüş, her tür bilginin sınandığı bir mihenk
benzersiz bulur. taşı olarak görülmüştür.
Daha sonraki yazılı kültür ürünü destanlarda, ör- Troya hükümdarlar için de Eski Çağ, Orta Çağ sonu
neğin en büyük Roma destanı Vergilius’un destanında ve Rönesans’ta simgesel saygınlığını hiç kaybetmedi,
Roma’nın yüceltilmesi, Dante’de dinsel kaygılar bulu- Klasik çağda İÖ 5. yüzyılda yapılmış olan Akhilleus ile
nurken Homeros destanının odağında sadece dramatik Patroklos’un tümülüs gömütleri ziyaret edilir, adakta
eylem bulunur. Avrupa kültürel belleğinin köşe taşları bulunulurdu. Roma, imparatorluk çağında bir ‘kültür
olan bu şairlere ilerde değineceğiz. Hint dünyasında turizmi ’merkeziydi.
ya da Türk dünyasında daha uzun destanlara rastlanır, Troya kuşatmasının öncesini, sonrasını işleyen baş-
ancak başka destanlarla karşılaştırma yapanlar, anlatı ve ka destanlar da oluşmuştu, bunlara Troya destan çev-
söylem düzeyinde onun kadar işlenmiş, zengin yapıta rimi denirdi. Bunlardan irili ufaklı parçalar bugüne
rastlamamıştır. Bunu İÖ 8. yüzyılın fakir maddi şartla- gelebilmiştir, bunların hepsi de Homeros’tan sonraya
rıyla karşılaştırınca, şaşkınlığımız bir kat daha artar; he- tarihlenir. Örneğin savaşın nedenini oluşturan Paris’in
nüz Yunan uygarlığı denince akla gelen heykel, tapınak, Menelaos’un karısı Helene’yi kaçırmasını konu edinen
vazo resimleri gibi hiçbir öğenin ortaya çıkmadığı bir Kypria en eskilerinden olup nitelikçe Homeros’unkine
dünyadayızdır, örneğin konutları basit kerpiç evlerdir. yakın görülürdü. Aithiopis Afrika’dan Troya’nın yardı-
mına gelen kralın Akhilleus tarafından öldürülmesini,
kendisinin de ölmesini işler. Küçük İliada Troya’nın
yıkılışını, tahta at öyküsünü içerir. Bir dizi başka des-
internet tan da Akha beylerinin yurtlarına dönüş serüvenlerini
konu edinir, Odysseia bunlardan birisidir. Troya savaşı-
Homeros’la çağdaş bir vazo resmi, bunu daha
sonra Klasik çağ vazolarıyla karşılaştıracaksı- nı işlemeyen destanların varlığından habersiziz. Troya
nız http://tinyurl.com/hnle65y). savaşı dışındaki mitoslar, destandan sonra ortaya çıkan
lirik şiir türleri içerisinde, tragedyalarda işlenecektir,
örneğin Sofokles’in tragedyasında ölümsüzleşecek olan
Şiir geleneği Yunanlılara insan idealleri, ifade biçim- Oidipus’un öyküsü. Birkaç yüzyıl sonra şiir geleneği
leri, düşünme tarzı dağarı sağlamıştır. Zaten İÖ 5. yüz- içerisinden doğan yeni bir tür şiirde, yani tragedyalar-
yıla yani Klasik çağa kadar bir düzyazı geleneğinin var- da baş kişiler destanlardaki gibi hep tanrısal soylardan
lığından söz edemeyiz. Kentler geçmişlerini Homeros’a, gelmedir, tragedyaların hatrı sayılır bir kesimi doğrudan
oradaki kahramanlara dayandırmışlardır, yani başka bir Troya destanından kaynaklanır. Homeros destanları bir-
resmi geçmiş anlatısı bulunmayan dünyalarında geçmiş kaç yüzyıl içinde eğitimin temel metni haline gelecektir.
destan ve mitoslardan ibarettir. 19. yüzyıl Homeros’u, Adıyla sanıyla bildiğimiz ilk şair Hesiodos’tur. İÖ
Yunan Klasik çağının göz kamaştırıcı edebiyat, sanat 8. yüzyıl sonu ile İÖ 7. yüzyıl başında yaşadığı sanılır.
ve felsefe başarılarını açıklama araçlarından yoksundu, Destan vezniyle yazdığı 1000 dizelik Tanrıların Doğumu
henüz günümüz insan bilimleri emekleme çağındaydı, (Theogonia) ile 800 dizelik İşler Günler eksiksiz bugüne
onun için bu başarılara ‘‘Yunan mucizesi’ ’derdi; ille bir kalmıştır. Bunlar terimin dar anlamıyla destan değildir.
mucizeden söz edilecekse “Homeros mucizesi” denebi- Theogonia evrenin ilk hali olan Khaos yani biçimlenme-
lir. Hatta Orta Çağın sonlarından itibaren bir dizi ka- miş maddeden başlayarak, tanrı tanrıça çiftlerinin ve
vim, halk, şehir, hatta hanedan kurucu ata olarak Troya yeryüzünün meydana gelişini anlatır. Yerel birçok mitos
savaşından kahramanları gösterir; Tevrat’ın sağladığı geleneğini, tek bir anlatıda birleştirmiştir. Daha sonra
geçmiş çerçevesine bir de bu eklenmiştir. gelen başka şairlerin bundan farklı evrendoğum mitos-
Filozof Platon, Homeros’u Yunanistan’ın ilk öğret- ları yarattığını da biliyoruz. Belirli bir mantık uyarınca
meni olarak nitelemiştir. Yunan kültürü için Homeros mitosların çeşitlemelerinin üretilmesi, hakikatin kay-
destanları aynı zamanda ansiklopedik bilgi dağarıdır. Üç nağının tek bir metne bağlı olmadığı sözlü kültürlerde

36
Batı Edebiyatında Akımlar-I

değişmez bir kuraldır; bu sayede tragedya türü ortaya ne olduğu gibi temel sorularına öykülerle cevap veren
çıktığında anlatıların dallanıp budaklanması sürecektir. kutsal anlatılar olarak düşünelim. Koro şiirinin canlan-
1960’larda kanıtlandığı üzere, tanrı kuşakları arasında- dırımına seyirci ya da icracı olarak katılmak yurttaşları
ki egemenlik savaşları anlatısı doğrudan Mezopotamya birbirine bağlayan bağlardandı. Şölenlerde daha incelikli
Hitit mitolojisinden alınmıştır. Hesiodos’un her iki ya- şiirler ya da hiciv şiirleri okunurdu.
pıtının Türkçe çevrisinde (Hesiodos Eserleri ve Kaynak- Yunan toplumu şiir toplumudur bu çağda, sadece
ları,1977, S. Eyüboğlu, A. Erhat), uzun bir inceleme adını bildiğimiz onlarca şair arasında, yeni dinsel gele-
yazan Azra Erhat bu bulguları aktarmıştır. Hesiodos’un nekler oluşturmuş olarak bakılan Orfeus gibi peygam-
diğer eseri bir tür çiftçi almanağı, takvimidir; örneğin berimsi şairler de bulunur. Elbette destan şiirine gön-
hangi yıldız görülürse neyin belirtisidir, denize açılma- dermelere rastlarız, ancak bunlarda genel, ortak özellik
nın vakti gibi bilgiler içerir. En başında sıradan bir çift- yeni ortaya çıkmış bir birey anlayışıdır. Artık destanın
çiyken esin perilerinin ona nasıl şiir sanatını öğrettiğini yarı tanrıları değil, birinci kişi ağzından seslenen sıradan
anlatır. Dönemin adalet, bereket anlayışının tek tanığı kişiler, iç dünyalarını, aşklarını, değerlerini, siyasal gö-
olan uzun parça dikkat çekicidir. rüşlerini dile getirmeye değer bulmaktadır.
İskenderiyeli bilginler en değerli sayılan dokuz tane
Arkaik Çağ Şiir Geleneği lirik şairin kanonunu, yani resmi listesini oluşturmuş-
Aşağı yukarı İÖ 7 ile İÖ 5. yüzyıl arası Yunan arkaik tur. Sappho antik dünyanın en ünlü şairidir, genç kız-
çağı diye adlandırılır. İÖ 5-4 yüzyıl dönemine de Klasik ların yetiştiği bir topluluğun başı olarak resmedilmiştir.
çağ denir. Deniz aşırı yeni yerleşim yerleri ve koloniler Ondan başka birkaç tane daha kadın şair Klasik çağda
kurma sürecinin yoğun olduğu bir dönemdir. Bu top- yaşamıştır. Yarattığı vezinleri, şiir kalıpları alabildiğine
lumsal deneyler çağında İÖ 7. yüzyıl ortalarında adak çeşitlilik sergiler. Eldeki iki eksiksiz şiiri ile çok küçük
heykelleri olarak Mısır esinli ilk taş insan yontularına kırıntıları bile çağdaş okuyucuyu etkilemeye yeter. İfa-
desinin aldatıcı basitliğin ardında, şiirin sesinin, ritmi-
rastlamaya başlarız. Bu dönemde henüz bir düzyazı
nin güzelliği, duygu yoğunluğu dinleyiciyi etkiler.
geleneği oluşmamıştır, elimizde şiirden başka bir yazılı
tanıklık bulunmadığından bu şiirler dil, anlam dünya-
larına doğrudan açılan tek penceredir, dolayısıyla çok
değerlidir. İlerde değineceğimiz İskenderiye çağının bil-
gin edebiyatçıları, bu şiirleri vezinlerine göre ayırıp, her
şairin şiirlerini buna göre bölümlere ayırdılar. Bunlar
kitap diye çevrilir ama o çağda papirüs tomarları vardı.
Bunlardan çok azı günümüze ulaşmıştır, şairlerin yaşam-
larıyla ilgili sadece efsanelere sahibiz, aslında bu durum
bütün Eski Çağ yazarları için geçerlidir. Tek tek üzerle-
rinde durmayacağız.
İskenderiye kütüphanesindeki edebiyat bilginleri,
filologlar lirik şiir terimini lir çalgısı eşliğinde seslendiri-
len şiirler için kullandılar, onlardan önce buna ezgili şiir
denirdi. Bir başka eşlik çalgısı çifte kavaldı. Dor bölge-
sinde serpilen koro şiirine ise bir tür dans da eşlik ederdi.
Beylerin sofralarında doğaçlama olan ve olmayan şiirler
okunurdu. Homeros destanlarının da ilk dinleyicilerini
atalarını destan kahramanlarına bağlayan büyük toprak
sahibi beyler oluşturmuş olmalıdır. Arkaik çağda şiir
çok önemlidir, şehrin kutsal öyküleri, mitosları, değer-
Resim 2.3 Sappho, İÖ 630-580
leri onun aracılığıyla aktarılır. Okula benzer bir kurum
yoktur, birkaç yüzyıl sonra Klasik çağda ise öğrencinin
belirli bir ücret karşılığında okuma yazma ve hesap öğ- Atinalı ilk şair Solon’dur. İÖ 7. yüzyılda Yunan dün-
rendiği temel bir öğretim söz konusudur. Mitosları, in- yasındaki genel bunalımdan payını alan Atinalılar, çare
sanın dünyadaki yeri ve anlamı, doğumun ve ölümün olarak 6. Yüzyıl başında Solon’u arabuluculuk göreviyle

37
Yunan ve Latin Edebiyatı

en yüksek kamu görevlisi seçtiler. Klasik çağda yasa ko- (İÖ.570-470) destan vezniyle yeni tanrı görüşünü ser-
yucu siyasetçi olarak çok saygın, simgesel bir yeri vardı. giledi, hicivlerinde Homeros’un Hesiodos’un tanrı an-
Vasat bir şair olmasına rağmen, iki tarafa kendi reform- layışını eleştirdi. Doğmayan, insan biçimli olmayan tek
larını savunduğu siyasal şiirleri çok değerlidir. bir tanrı düşüncesine ulaştı. Parmenides (İÖ 510-440)
Bu dönem aynı zamanda, Yedi Bilgeler’in dönemidir aslında bir tür doğa araştırması yapmış olan öncellerin-
(sofos Yunanca bilge demektir, sofia ise bilgelik). Hepsi- den apayrı bir yol tuttu. Metafizik yapma olanağını ilk
nin ortak özelliği özlü sözleriyle hatırlanmalarıdır. Bu defa ortaya koyan çetin düşüncesini destan vezninde
özlü sözlerde baskın olarak tedbir, ölçülülük öğütlenir. yazdı. 800 dizesinin 160 dizesi bugüne gelebildi. Şii-
Örneğin Solon’a ‘‘hiçbir şeyde aşırı değil’’ sözü atfedilir, rin başlangıcı mitolojik dünyadaki hakikate doğru bir
Thales’e de ünlü “kendini tanı” sözü. Hayvan masallarıy- göksel yolculuk gibiyse de daha sonra, var olanı dilde
la Ezop diye bildiğimiz Aisopos da aynı çağdandır. Onun düşünebileceğimizi, var olmayanı ise düşünemeyece-
adıyla birçok masal eklenmiş, anonim külliyatı yüzyıllar ğimizi öne sürdü, onunla felsefe doğa araştırmasından
sonra İskenderiye çağında on kitap halinde derlenmiş- varlık araştırmasına geçti. Elea’da düşüncesini sürdü-
tir. Romalı yazarlar onları Latince koşukla söylemişler, rüp ilerleten başka filozoflar geldi ardından. İyonyalı
Rönesans’ta da La Fontaine Fransızca’ya şiir halinde çe- atomcular da onun tümdengelimli yöntemini ilerletip
virmiştir. “Ağustos Böceği ile Karınca” gibi birçok masa- evrendeki her şeyin boşluk ile bölünemez birimlerden
lını bilmemiz bu aktarım zincirinden ötürüdür. yani atomlardan oluştuğunu öne sürdüler. Destan vez-
niyle yazanlardan Sicilyalı Empedokles (İÖ 5.yy) öğre-
tisini şiirle söyleyen son filozof olmuştur. Doğa Üzerine
Arkaik Çağda Felsefe ile Bilimsel ve Arınmalar şiirlerinde Xenofanes ile Parmenides’in
Dünya Görüşünün Doğuşu öğreti şiirlerinden haberdardır. Parlak imgeleri etkileyi-
Söke ovasında Miletos şehrinde Fenikeli bir aileden cidir; öyle ki Aristoteles retorik, belagat sanatının baş-
gelme Thales, Antik Çağ’da ilk defa mitolojinin dünya- latıcı olarak gösterir onu. Şiirlerinin onda biri kadarı
yı açıklama çerçevesi dışında bir açıklama getirdi. Hem kalmış; kalan birkaç yüz dizede evrendeki her şeyi Sevgi
tek tek bazı doğa olaylarını hem de varlıkların kaynağını ile Çatışma’nın bağlayıcısı olduğu hava, su, toprak, ateş
açıklamaya yönelmek, dünya tarihinde saf bilim ile felsefe öğelerinden oluşmuş olarak tasarlar. Phytagorasçılar gibi
geleneğinin başlangıcıdır. Solon’un çağdaşı olan Thales’in bitki, hayvan, insan döngüsü içerisinde ruhun yeniden
öğrencisi Anaksimandros’u, Anaksimandros’un öğrencisi bedenlendiği görüşünü savunur. Efesli Herakleitos (İÖ
Anaximenes’i, kısaca bu ilk üç kuşağı dolaylı aktarımlarla 535-475) bir kitap yazmış, ancak henüz kitabın varlığı
izleyebiliyoruz. Şaşırtıcı olan her birinin öncelinden (se- kurumsallaşmadığından, yazdıklarını, en değerli simge-
lefinden) farklı kuramlarla, gökteki, yeryüzündeki olayla- sel nesnelerin adak olarak sergilendiği, antik dünyanın
rı ve şeyleri açıklamasıdır. Hepsi de geometriyle, gökbi- yedi harikasından birisi olan Efes Artemis tapınağına ba-
limle uğraştı. Örneğin Thales güneş tutulmasını açıkladı; ğışlamıştır. Doğa Üzerine adlı incelemesi doğa, siyaset,
diğerleri çoklu evrenler tasarladı, evrenin ve dünyanın tanrıbilim bölümleri içerir. Bu kitaptan bağlantısız 130
haritası ve biçimi üzerinde önermelerde bulundular, irili cümle kalmıştır. Üslubu şiirin simetrik cümle yapıları-
ufaklı doğa olaylarına açıklamalar getirdiler. Daha önce na yakındır. Herakleitos’u yorumlaması Eski Çağda da
mücevher anlamına gelen “kozmos” sözcüğünü, belirli zormuş. Sürekli bir akış halindeki evreni Logos’un, aklın
bir yapıya sahip anlaşılabilir bütün anlamında evrenin yönettiğini öne sürdü; karşıtların aslında tek bir şeyin
bütünü hakkında ilk kullanan Anaksimandros’tur. Sokra- yönleri olduğu, çatışmanın her şeyin üreticisi olduğu bir
tes öncesi denilen bu bilginlerden, filozoflardan kırıntılar örüntü tasarladı. Kendinden önceki filozoflara, şairlere
kaldı, birçok farklı araştırma alanı yaratan inceleme kitap- Phytagoras’a, Hesiodos’a, geleneksel dinsel uygulamalara
ları yazdılar. Genellikle evrendeki çeşitliliklerin ardındaki sivri dille saldırdı. Ondan sonra yazıları bugüne en fazla
az sayıda değişmez ilkeyle bütünü açıklamaya yöneldiler. ulaşan Sokrates öncesi filozof İyonyalı Demokritos’tur
İyon adası Sisam’dan Güney İtalya’ya göçüp izleyicileriyle (İÖ.460-370). Yüzden fazla inceleme yazmıştır. Klasik
bir koloni kuran Phytagoras (ya da Pisagor İÖ 582-496) çağda bir bilginin, filozofun neler üzerine çalıştığını baş-
evreni bir uyum olarak kavradı, sayılar arasındaki oranlar- lıklarından bile çıkarsayabiliriz. Aristoteles’ten önce şiir
la her şeyin açıklanabileceğini öne sürdü. Etyemezlerdi, ve poetika üzerine yazmış, Homeros incelemesi yapmış;
çünkü ruhun yeniden başka gövdelere bürünerek dünya- geometri, irrasyonel sayılar; siyaset ve etik, bilgi kura-
ya geldiğine inanıyorlardı. mı, algı zihin/ruh kuramı üzerine incelemeler yazmış;
İlk filozoflar arasında görüşlerini şiirle dile getiren- biyoloji, antropoloji, kozmoloji alanındaki birçok sorun
ler vardır. Şiir en yaygın iletişim aracıydı. Xenofanes üzerine incelemeler yapmıştır.

38
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Öğrenme Çıktısı

1 Destan ve şiir geleneğini tanımlayabilmek


2 İlk düzyazı geleneğinin, felsefenin, tarih yazımının ortaya çıkışını açıklayabilmek

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

1. Özgün dilinden İliada’nın


başlangıç dizelerini dinle- 1. İliada’yı okuyarak kişile-
1. Homeros destanlarının yelim: rini, Eski Yunan’da sos-
önemi nedir?
https://tinyurl.com/gluulgh yal hayat ve inanışların
2. Yunanlılarda sözlü kül- nasıl olduğunu tartışın.
türden yazılı kültüre ge- 2. Homeros’un İliada adlı
eserinin olay örgüsü ba- 2. Bahsedilen türlerin tem-
çişi hangi örneklerle ele
kımından Batı edebiya- silcilerine ve eserlerine
alabiliriz?
tında etkilediği eserler- örnekler verin.
den birkaçını tespit edin.

KLASİK ÇAĞ, İSKENDERİYE ÇAĞI sında, Platon’un yazısı gibi bir düzyazının ortaya çıkı-
şında tanık oluyoruz. Ardından Büyük İskender’in bü-
Yunan Klasik çağı, insanlık tarihinde gerçekten ben-
tün bir Doğu Akdeniz’i fethetmesi sonucunda ortak bir
zersiz bir yaratıcılık dönemidir. İÖ 5. ve 4. yüzyıllarda,
Yunan şehir kültürünün küreselleşmesi, büyük krallıklar
sonraki kuşakların hep örnek alacakları; edebiyat, sa-
içerisinde şehirlerin siyasal yapısının bir ölçüde dönüş-
nat, felsefe alanlarında Batı’da 19. yüzyıl sonuna kadar
mesi, Klasik çağın yeniliklerine son verecek, İskenderiye
aşılmaz sayılan entelektüel standartlar yaratılmıştır. Bu
çağının kendine özgü yaratıcılığı başlayacaktır. Roma
standartlar donuk, kitabi bilgiye değil canlı, gerçek söze
uygarlığının miras alacağı Yunan dünyası budur.
dayanır. Bu yapıtlarda özel bir yalınlık, denge, uyum,
doğallık kendini gösterir. Mimarlıktan, heykelden, vazo Fidias en büyük klasik sanatçıdır. Parthenon’un be-
resimlerine, tragedya komedya gibi yeni edebiyat türle- zemelerini, kabartmalarını, dev altın-fildişi heykelini ya-
rine, seçkin bir düzyazı geleneğinin doğuşuna, Avrupa pan heykeltıraş Fidias, “Kanon” adlı bir de kitap yazarak
düşüncesinin iki ayağı olan Platon ile Aristoteles düşün- bedenin oranlarını incelemiştir.
cesine uzanan bir atılım gözlenir. Bu atılımın merkezi
Atina’dır.
Atina İÖ 5. yüzyıla sanatı, siyasal önderliği ve felse-
fecileriyle damgasını vurmuştur. Perikles’in önderliğinde dikkat
en parlak çağını yaşamıştır. Klasik Atina yüksek düzeyde Lirik şiir kısmında ‘kanon’ kelimesine resmi
kentleşmişti, zanaat, eğitim ve sanatta bağımsız Yunan liste anlamında rastlamıştık, burada ölçü, oran
şehirleri dünyasının önderi olmuştu. Bu siyasal toplum- anlamına gelir. Sami kökenli bu sözcüğün bir
sal yapı, farklı ölçülerde Yunan-Roma çağında da bütün türevi de Türkçe “kanun”dur.
Akdeniz için bir model oluşturmuştur. Batıda, bu ölçüde
olmasa da yaratıcılıkla dolup taşan 14-15. yüzyıl Floran-
sası ile 19. yüzyıl sonu kimi Avrupa şehirleri sayılabilir, Yunanlıların yaratıcılığının temelinde siyasal ve top-
bu diğer örnekler, gücünü hep Yunan-Roma dünyasıyla lumsal düzen yatar. İlk defa bu ölçekte karmaşık bir
yenilenmiş bir tarzda ilişki kurmaktan almıştır. toplumda, kendi dışında bir güce, kral ve görevlilerine,
4. yüzyıla gelindiğinde Atina siyasal önderliğini kay- ruhban sınıfına dayanmayan, gitgide daha çok kesimin
betmişti. Aynı sıralarda düşünsel düzeyde bir dönüşüme, doğrudan görev aldığı bir özyönetim kurulmuştur. Bu
sözlü kültürden yazılı kültürün kalıplarına geçişe tanık sistem ana hatlarıyla şöyle özetlenebilir: Bürokratik bir
oluruz. Bu geçişi örneğin artık tragedyanın yazılamama- aygıtın yokluğu; her kamu işinin sözle tartılarak alınan

39
Yunan ve Latin Edebiyatı

kararlara dayanması; kamu görevlerinin bir iki yılla sı- ilerleyen konuşmalar vardır. Çevirilerinden okurken,
nırlanması, bunun meslek olmaması. Dolayısıyla mes- bütün bu farklı söylem türlerini fark edemeden, çağ-
lekten hâkim, savcı, avukat diye bir şey yoktur; kurayla daş bir tiyatro yapıtını okur gibi okuruz. Uzlaşım ge-
atanan yurttaş mahkemelerinin jürileri davaları sonuca reği sahnede şiddet gösterilmez, sahneler hiçbir zaman
bağlar. Hiçbir kamu görevi ücret karşılığında yapılmaz. kapalı mekanlarda geçmez; oyuncuların yüzlerinde bir
Yurttaşların hepsi en büyük meclisin doğal üyesidir. maske, ayaklarında nalınlar vardır. Floransa’da 16. yüz-
Ayda birkaç kere, açık havada toplanan bu meclis, altı yılın son yıllarında bir aydın, bilgin çevresi -aralarında
bin kişi alabiliyordu. ünlü gökbilimci Galileo’nun babası da vardır- Yunan
tragedyalarında müziğin rolünü keşfedince, şehrin dü-
künü sarayda bir sahne yaptırmaya ikna edip Yunan
Tragedya Komedya ve Şiir Geleneği tragedyasından esinlenen ilk eserleri sahneye koydular.
Tragedya ve komedya türleri İÖ 5. yüzyıl Atinasının Bunlar Avrupa’da ilk opera eseri sayılır, onun için birkaç
bir icadıdır, dolayısıyla yazarları da Atina yurttaşıdır. Bir yüzyıl boyunca konuları hep Yunan-Roma mitolojisin-
bayramın parçası olarak yapıtlar arasında bir yarışma den alınmıştır.
yapılırdı. Bu icadın üzerinden henüz bir yüzyıl geçme-
Aiskhylos (İÖ 525-455) bildiğimiz tragedyayı yarat-
mişken tiyatro, mimarisiyle, bayramıyla birçok Yunan
mıştır, o ikinci oyuncuyu eklemeden önce tragedyada
kentince benimsenmişti. Bu kadar kolay benimsenme-
tek oyuncu koroyla etkileşiyordu. Kendi mezar yazıtı
sini sağlayan şey, ortak bir toplumsal kültürün, şiir ge-
için yazdığı şiirinde sadece Perslere karşı Marathon sa-
leneğinin varlığı olmalıdır. Tragedya en kalabalık yurttaş
vaşındaki yiğitliğini anmıştır. Adlarını bildiğimiz 90
topluluğunun katıldığı kamusal bir olaydır. Zorunlu
oyunundan Roma çağında okullarda okutulmak üzere
olmayan temel eğitimin dışında kurumsal bir eğitimin
seçildiği için 7 tanesi bugüne kalabilmiştir. Birbiriyle
söz konusu olmadığı bu dünyada, tragedya bir eğitim
bağlantılı, üç tragedya kurmak onun buluşudur, buna
kurumu işlevi üstlenmiştir. Seyirciler arasında siyasal ya-
tek örnek eldeki tek üçleme olan Oresteia’sıdır. Persler
şamda yeri olmayan kadınlar da bulunur.
eldeki tragedyalar arasında hem en eskisi hem de tarih-
Tragedyalar, köklü Yunan şiir geleneğinin başlıca ko- sel bir olayı işleyen tek örnektir; ondan sonra değilse de
nuları olan övgü, bir tanrının, kişinin ya da duygunun ondan önce yine Pers istilalarını işleyen iki tragedyanın
yüceltilmesi ya da yergisini ele almak yerine yeni top- rakibi tarafından yazıldığı biliniyor, bunun dışında ya-
lumsal düzendeki değerler çatışmalarının sahnelendiği kın tarihli bir olay tragedya konusu olmamıştır. Zincire
eserlerdir. Bunu da yurttaşların gündelik dünyası içeri- Vurulmuş Prometheus tragedyasının başından sonuna ka-
sinde sahnelemez; çatışmaları ve açmazları mitolojinin dar, tanrı Prometheus ateşi Zeus’tan çalıp insanlara ver-
yarı tanrı, tanrı ve olağanüstü kişilerinin dünyasına taşı- diği için dünyanın bir ucundaki bir dağa zincirlenmiş
yarak yapar. Konuların çoğu Troya destan çevriminden haldedir, onun yanına gelen bir çok tanrıyla konuşma-
alınmadır. Söylem düzeyinde lirik şiir geleneğin bütün larını, yine en eski tanrılardan oluşan koro izlemektedir.
öğelerini içerir, ama bundan başka söylem türlerini de Oresteia üçlemesinin ilki olan Agamemnon’da Agamem-
işe katar. Bir kere baştan sona sahnede kalan bir koro non Troya seferinden muzaffer komutan olarak kenti-
vardır. Koro kaval ezgisi eşliğinde büyük koro kıtala- ne Argos’a Troyalı cariye kâhin Kassandra ile birlikte
rını ezgiyle seslendirdiğinde dansa benzer salınmalar dönmüştür. Yıllar önce Troya savaşına giden donanma
içerisindedir. Kıtalardan oluşan tam koro parçalarının rüzgârsız havada kaldığında tanrılar kızı İfigeneia’yı kur-
her biri diğerinden ayrı, son derece karmaşık vezinlerle ban etmesini buyurmuştu, o da kurban etmişti. Kasand-
yazılmış şiirsel parçalardır. Koro sahnedeki eylemin mi- ra yaklaşan cinayeti görür, söyler. Agamemnon’un eşi kı-
tos düzlemindeki benzerlerini hatırlatarak, eylemi daha zının öcünü aldığını söyleyerek Agamemnon’u öldürür.
genel bir düzleme şiirle taşır; şiirle yorumlarken seyirci- Sunu Taşıyanlar’da anasından babasının öcünü almak
nin yorumunu da yönlendirir, oyunun başından sonuna için sürgünden dönen Orestes kızkardeşi Elektra’yla ba-
kadar sahnede kalır. basının mezarı başında karşılaşır, plan yaparlar. Orestes
Koro yeni bir anlatı yapısıdır. Koro içeriklerini 19. anasıyla aşığını öldürür. Artık peşinde akraba cinayetle-
yüzyıl romanının 3. kişi anlatıcı sesine yaklaştırabiliriz. rinin öcünü alan korkunç öç tanrıçaları vardır. Üçleme-
En az 12 kişilik koronun yanında iki ya da üç oyuncu nin sonuncusu Hayırhah Tanrıçalar’da öçten hukuksal
vardır. Düz konuşma parçaları az yer tutar, bunlar iamb düzene geçişi tartışır, bu tragedya demokrasiye daha
veznindedir, ayrıca ağdalı tumturaklı seslendirilen söy- yeni geçmiş Atina’yı yüceltir. Orestes öç tanrıçalarından
lem parçaları ve düete benzetilebilecek hızlı, dize dize kaçarak Atina’ya sığındığında tanrılardan oluşma bir

40
Batı Edebiyatında Akımlar-I

mahkeme Orestes’i yargılar, aklar. Şairin deyişi tumtu- Antigone, Kral Oidipius, Oidipius Kolonos’ta traged-
raklıdır, sökmesi zor eğretilemeler, nadir kelimelerle do- yaları Atina’nın kuzeyindeki Thebai söylencelerini iş-
ludur; eylemleri, betimlemeleri hep alışılmadık öğelerle ler, ilkiyle sonuncusunun arasında otuz yıl vardır. Kral
örülmüştür. Koro kısımları bazı tragedyaların yarısını Oidipius’da Oidipus babasını öldürüp anasıyla evlene-
oluşturur. ceği yolundaki Delfoi ocağının kehanetini öğrendiğinde
Sofokles’in (496-406) yazmış olduğu 123 tragedya- yazgısından kaçmak için şehri terk eder, üç yol ağzında
dan bugüne kalan 7 tanesi, Aiskhylos’unkiler gibi Roma rastladığı bir adamı öldürür, Thebai kentine gelir, şeh-
çağında okulda okutulmak üzere yapılmış bir seçimin re musallat olmuş canavar Sfenks’in önce tek sonra iki
sonucudur. Bir de tamamlanmamış bir satir oyunu kal- sonra üç bacaklı yaratık nedir bilmecesini çözüp dul
mıştır. Sofokles de gençliğinde Perikles’in astı bir komu- kraliçeyle kentin egemeni olur. Bir önceki kral Laios’un
tan olarak bir sefere katılmıştır. Otuz kez tragedyaları cinayetini soruşturmaya başlar. Nefes kesici bir ritimle
sahnelenmiş, yani yarışmaya katılmıştır, yirmi üç kere adım adım üçyol ağzında öldürdüğü kişinin asıl baba-
ilk üç dereceye girmiştir; Aiskhylos’dan daha çok de- sı olduğunu öğrenir, eşi de anasıdır. Anası intihar eder,
recesi vardır. Euripides ise beş kere dereceye girmiştir. Oidipus gözlerini kör eder, kızlarını alıp şehirden ayrılır.
Elegeia şiirleri ile koro üzerine de bir eser yazmış olduğu Freud 20. yüzyıl başında bu tragedyadan insanın ruh-
aktarılır. Koro ile iki oyuncuya üçüncü oyuncuyu ekle- sal gelişiminde zorunlu bir evreyi, Oidipus kompleksi
miş, karşılıklı konuşmaları karmaşıklaştırıp lirik parça- adıyla bulguladığını iddia etti. Aristoteles Poetika adlı
lar yerine, konuşmaları dramatik ifadenin asal taşıyıcısı yapıtından tragedya kuramını geliştirirken hep bu yapıt-
kılmıştır. Koro onda eyleme katılmaz, eylemin etkisini tan örnek verir. Gerçekten de soluk kesici ustalıkla ko-
arttıran, tanık konumundadır. Aiskhylos’un tek bir izlek tarılmış bir olay örgüsü vardır. Tek bir Yunan tragedyası
üzerine bağlantılı üçlü dörtlü oyunlar yazmasına karşın, okuyacak olsak bunu okumak yeter. Oidipius Kolonos’ta
tek bir karakter çevresinde hızla değişen olay örgüsüyle Sofokles’in son tragedyasıdır, kızı Antigone yaşlı kör
birbirinden bağımsız oyunlar tasarlamıştır. Kişileri yıkı- Oidipus’la Atina’nın bucağı Kolonos’a -Sofokles’in do-
ma davet çıkaran bir katılıkla davranır. Dili destan rengi ğum yeri- sığınırlar, orada ölür, aldıkları haberlere göre
taşır, açık seçiktir; Aiskhylos’da yer yer rastlanan çözül- oğulları Eteokles ile Polyneikes’in çekişmesi başlamıştır.
mesi zor imgelere, tumturaklı ifadelere rastlanmaz. Kesin Trajik olmamakla birlikte görkemli bir yapıttır.
olmamakla birlikte yazılış sırasına göre tragedyalarına kı-
Antigone, Aiskhylos’un Yediler Thebai’ye Karşı traged-
saca değinelim. Aias Troya’yı kuşatan bahadırlardan biri-
yasından bildiğimiz tahtı ele geçirmek üzere Polyneikes’in
sidir, ölmüş kuzeni Akhilleus’un silahları kendisine değil
Argoslu yedilerle Thebai’yi kuşatması sırasında kenti sa-
Odysseus’a verilmesi üzerine sonu intiharına varan derin
vunan kardeşi Eteokles’le birbirlerini öldürmeleri üzeri-
üzüntüsünü konu edinir, intihar etmiş kişinin gömülüp
ne amcaları kral Kreon’un Polyneikes’i hain ilan ederek
gömülmeyeceği tartışmasıyla Odysseus’un onu gömme-
gömülmesini yasaklamasına karşılık Antigone’nin kar-
siyle sona erer. Burada örtük olarak tartışılan yıkım geti-
deşi uğruna ölüm cezasını göze alarak bu buyruğa karşı
ren yanılgının ne olduğudur. Elektra Aiskhylos’un Sunu
gelmesinin öyküsüdür. Hem aile içi hem de siyasal bo-
Taşıyıcılar tragedyasıyla aynı izleğe sahiptir; Troya’dan
yutu olan bu çatışmada Antigone tutuklanır, Kreon onu
geri dönen Sparta kralı Agamemnon’u öldürmüş olan
salmayı düşündüğünde iş işten geçmiş, Antigone intihar
anası ile aşığından öç almak üzere Elektra ile Orestes’in
etmiştir. Onun ardından Kreon’un oğlu olan nişanlısı da
birbirinden habersiz şehre dönüşleri. Filoktetes Troya
intihar edecektir, tek oğlunu kaybeden anası da. Baş kişi-
seferi yolunda ayağındaki bir yara yüzünden yakındaki
si kadın olan eldeki tek tragedyadır Antigone, romantik-
Limni adasında terk edileli yıllar olmuştur. Olay örgüsü
lerden beri çok fazla sahnelenen tragedyalardandır.
kuşatmada onun ünlü oku yayı gerektiğinden onu ikna
etmek üzere adaya giden Odysseus ile Neoptolemos’un
çabaları üzerine örülmüştür. Trakhis Kadınları adını ko-
royu oluşturan kadınlardan alır, baş kişileri Herakles ile
karısı Deianeira’dır. Yarı tanrı Herakles (Herkül) ünlü
12 işini başarmıştır, eşi konağında onu beklemektedir: internet
Tragedyanın ana eylemi sadakatsizliğine karşın eşini aşk Sofokles Antigone tragedyasının usta sanatçı-
iksiriyle kendine bağlamak isteyen karısının bilmeden ların yorumuyla radyo tiyatrosu https://tin-
kocasını zehirlemesidir. Burada da örtük soru, yıkımı yurl.com/jtwt6fl
getiren nedenlerin ne olduğu sorusudur.

41
Yunan ve Latin Edebiyatı

Öte yandan İÖ 5. yüzyılda, tragedyaların altın ça- Euripides’in Roma çağında okul için seçilen traged-
ğında lirik şiir geleneği sönmeye başlamıştır; İÖ 4. yüz- yaları sayıca daha fazlaydı, ayrıca aktarılanlarla birlikte
yıla gelindiğinde dikkate değer diyebileceğimiz bir şair 17 tane tragedyası bugüne kaldı. Diğer iki şairin aksi-
bulunmaz. Koro liriği ise ele alacağımız parlak son iki ne kamu yaşamına karışmadığı anlaşılmaktadır. Özel
temsilcisi Bakkylides ile Pindaros’un yüzyıl ortasında kütüphanesi vardı, dönemin gözde öğretmenleri olan
ölümlerinden sonra artık yazılamayacaktır; bunun bir sofistlerle arkadaştı, onlara özgü iki karşıt görüşün tar-
çok olası nedeni arasında şimdilik tragedyanın baskın- tışılmasına yapıtlarında sıkça rastlarız. Türün içeriğinde
lığını belirtmekle yetinelim: Tragedya bütün şiir gelene- ve biçiminde çağdaş duyarlığa yakın gelen birçok yenilik
ğini kendine katmıştır. Bakkylides Pindaros gibi İÖ 6. yaptı. Tragedyalarının yarısının adlarını taşıyan kadın-
yüzyılın son çeyreğinde doğdu, İÖ 5. yüzyıl ortasında lar, baş kahramandır, diğerlerinde de kadınlar ağırlıklı
öldü. Pindaros ise bir on-on beş yıl daha yaşadı. Bütün yer tutar. Geleneksel değerlere bağlı değildir, mitolojik
Eski Çağ yazarları şairlerinde olduğu gibi yaşam öyküle- çerçeveye sıradan insanı yerleştirir; insanın iç dünyası-
ri çok sonraları kaleme alınan dolaylı tanıklıklardan ge- nı, eylemini güdüleyen şeyleri anlamaya, anlatmaya
lir. İkisi de Pers savaşlarını 490-480 yıllarını yaşadı. İkisi çalışmıştır. Savaştan nefret eder, hayatının büyük bö-
de en yetkin tragedya şairleriyle çağdaştırlar. Bu çağda lümü Peloponnesos Savaşı altında geçmiştir. Son eser-
tiranlık düşüşte olsa da davet üzerine Kuzey Afrika’dan lerinden İon şaşırtıcıdır, çünkü bunda tragedyaya özgü
Sicilya’ya Kuzey Yunanistan’a gezgin hayatı sürdüler. kaçınılmaz çatışma, yıkım, ölümün yokluğu bir yana,
Çünkü şiirlerini sipariş üzerine çağın aristokratlarına, nerdeyse bir yanlışlıklar komedyasıdır, orta komedyayı
siyasetin seçkinleri için yazıyorlardı. İkisi de benzer etkilemiş olmalıdır. Bu tür bir tragedyanın yazılabil-
örgelerle (motif ) deyiş özellikleriyle, tragedya dilinden miş olması çok daha geniş bir kültürel dönüşüme işa-
ödünç aldıklarıyla eski aristokrasinin değerlerini dile ge- ret eder. Ondan sonra İÖ 4. yüzyılda tragedya yazılsa
tirdiler. Pindaros çok daha felsefi hem de gelenekçi bir da dikkate değer eser verilmemiştir. Bunun anlamını
bakış geliştirdi: Eski dinsel görüşün aksine onda tanrılar Platon’a değinirken ele alalım. İlk eserlerinde (Medea,
insanlara özgü olumsuz eylemlerde asla bulunmazlar. İs- Hippolytus) tutkulu arzuya kapılan kadınların getirdiği
kenderiye çağının saptadığı dokuz lirik şair içerisinde bu yıkımları işledi. Medea’nın konusu aşkı uğruna yurdu-
ikisi en çok türde şiir yazmışlardır: Bakkylides 9 türde, nu, ailesini terk eden Medea’nın yeni yurdunda genç bir
Pindaros 10 türde, bunların hepsi de koro şiiri türleridir. kadın için terkedilmesi üzerine eski aşığından öç almak
Tragedyanın son büyük temsilcisi Euripides (İÖ için ondan olma çocuğunu öldürmesidir. Hippolytus’ta
484-406) 90’ı aşkın tragedya yazdı, sadece dört kere ise konu üvey anasının aşkına karşılık vermeyen
birincilik kazandı. Oysa yaşamında da sonrasında da Hippolytos’un üvey anasının iftirası sonucu yıkımıdır.
çok popüler bir şairdi. Öyle ki komedya şairi Aristofa- Görkemli Hekabe’de Troya kralı Priamos’un dul eşi He-
nes en az üç oyununda onu gülünç etki yaratma üzere kabe son oğlu da elinden alınınca bunun öcünü almaya
oyun kişisi olarak seçmiştir, onu herkes gibi aşırı ente- yönelir. En ünlü eseri Helena’da aslında Troya savaşının
lektüel, yıkıcı, kitabî buluyordu. Sicilya seferinde tutsak çıkmasına yol açan Helena’nın tayfıdır, savaş süresince
düşen yurttaşların, zorla çalıştırıldıkları taş ocaklarında kendisi aslında tanrı Hermes’in götürdüğü Mısır’dadır.
Euripides’ten koro parçaları söylemeleri sayesinde daha Cicero’nun deyişiyle burada Homeros’unki değil tarihin
iyi tutsaklık koşullarına kavuştukları anlatılır. babası olan Herodotos’un andığı mythos izlenir. Son
dönem yapıtları (Orestes, Fenikeli Kadınlar, Bakkhalar)
trajik bir umutsuzluk taşır. Bakkhalar ilk defa Makedon
sarayında sahnelenmiştir, eldeki bütün tragedyalar içeri-
sinde tanrı Dionysos’a ilişkin olan tek yapıt budur. De-
internet ğişmelerin tanrısı, ölümlü anasının doğum yeri Thebai’e
kabul edilmemesi sonucunda getirdiği yıkımlar, çılgın-
Euripides Orestes tragedyasından İÖ 408
lıklarla resmedilmiştir.
koro parçası, bu en eski Yunan müziği örne-
ğidir: https://tinyurl.com/jdwq9ks Aydın’da Aristoteles Poetika adlı incelemesinde, tragedyanın
bulunmuş İÖ 2. yüzyıldan notalı bir mezar andığımız üç şairin ilkiyle sanat biçimine kavuşup, ikin-
yazıtının seslendirilmesi https://tinyurl.com/ cisiyle olgunlaşıp, sonuncusuyla düşüşe geçtiğini belirtir.
n4d4p5x Öte yandan çağdaş duyarlıklara en yakın olanı sonun-
cusudur. Tarihsel açıdan da İskenderiye ve Roma çağın-

42
Batı Edebiyatında Akımlar-I

da Euripides en gözde tragedya şairidir. Romalı filozof almıştır. Komedyaları dikkat çekici bir üslup yelpazesine
Seneca’nın beş yüz yıl sonra onun yapıtlarını uyarlaması sahiptir, söylev, hukuk, lirik şiir, tragedya söylemlerini
tragedyanın Rönesans’ta yeniden doğuşunun arkasında- kolaylıkla yankılar. Komedyasının hem yergici hem de
ki modeldir. Rönesans Fransız ve İngiliz tiyatrosundan lirik olduğunu söylemek az gelir. Hırçın öfkeyle yüklü,
itibaren Avrupa edebiyatının başka şiir türlerinde de 19. alay ve sövgülerle dolup taşan, ders veren, hem güçlüle-
yüzyıla kadar etkisi süren, diğer iki şair değil Euripides rin hem de halkın tüm kusurlarını yüzlerine çarpabilen,
olmuştur. en bayağı pisliğe bulanan bu komedya, müstehcenlikten
Artık komedyaya geçebiliriz. Atina’da kurumlaşma- hoşlanır, bunu şiirle taçlandırır. Baş kişileri genellikle
sından önce Sicilya’da Peloponnesos’da bir takım gü- dürüst, saf çiftçilerdendir. Kömürcüler, Atlılar, Bulutlar,
lünç, meddahımsı oyunların yazılıp oynandığını vazo Eşek Arıları, Kuşlar eserlerinden birkaçıdır.
resimlerinden biliyoruz, ama bunlarda o 24 kişilik ka- Yeni komedyanın eldeki eksiksiz tek örneği
labalık koro öğesi bulunmaz. Atina’da İÖ 5. yüzyıl ba- Menandros’un (İÖ 342/41 – c 290) Türkçeye Huysuz
şında beş komedyanın yarıştığı gösteri, sadece tragedya Adam diye çevrilmiş oyunudur, Eski Çağda kimileri
yarışmaları içerisinde yer alıyordu; yüzyılın ikinci yarı- onu çok büyük şair saysa, Aristofanes’ten üstün tutsa
sında ise sadece komedyalar için kışın ayrı bir yerde -ne- da bu yapıt Aristofanes düzeyinde değildir. Bu oyunu
resi bilinemiyor- başlı başına bir bayram oluşturuldu. 20. yüzyıl ortalarında Mısır’da bulunmuş bir papirüse
Komedya yarışmaları İÖ 2. yüzyıla kadar sürdürüldü. borçluyuz, yapıtları Orta Çağda yitip gitmişti. Yüzü
Oyuncu sayısı üçtür, tragedyadaki gibi nalın giyer, mas- aşkın komedyasından yüzlerce kırıntı yanında Latince
ke takarlar. Eski komedyanın bölümleri şöyledir: Önde- uyarlamalarından da tanıyoruz onu. Amcasının 200’ü
yişte başoyuncu parlak bir fikirle olay örgüsünü başlatır, aşkın komedya yazdığı aktarılır. Gülünç olmaktan çok
olay örgüsü tragedyaya oranla gevşek dokuludur. Sonra gülümseticidir oyunları, ilgiyi taze tutan hep bir dedek-
gösterişli giysileriyle, maskeleriyle koronun sahneye gi- tiflik öyküsü bulmacası vardır, bu bulmaca saklanmış
rişi gelir, ardından baştaki parlak fikri destekleyen kişi bir kimliğin açığa vurulmasına dayanır. Artık siyasal
ile her zaman kaybedecek olan hasmın güldürücü alış- hicve yer yoktur, gündelik hane hayatı, düzenbaz uşağı,
verişi. Eski komedyaya özgü olan parabasis kesiminde, huysuz babası, aşık evlatların karşısına çıkan engelleri
koro şairin sesine bürünüp öne çıkar, doğrudan seyirciye aşmalarıyla odak değişmiştir. Roma tiyatrosunu başlatan
seslenerek oyun yanılsaması kesintiye uğratır, koro şai- yazarlar tarafından Latinceye uyarlanan Aristofanes’in
rin sesi olarak yazarlığı vs. hakkında içini döker, bunu eski komedyası değil, bu yeni komedya olmuştur. Latin-
bir konuşmayla, bir şiirle yapar . Aynı komedyada ce bu yapıtlar aracılığıyla da Avrupa edebiyatında Orta
birden çok parabasise de rastlanabilir, yeni komedyada Çağ sonrası ortaya çıkan tiyatro yazarlığını dolaylı ola-
koronun ortadan kalkmasına koşut olarak bu kesim de rak etkilemiştir.
ortadan kalkar, Aristofanes’te bu geçişe tanık oluyoruz.
Episodos’ta tekrar o parlak fikrin uygulamasına dönü-
lür. Çıkış bölümü Dionysos’a seslenen, hep bir şenlikle, Düzyazı Türleri ve Felsefe
şölenle tamamlanan mutlu sondur. Aşağı yukarı 1000 Klasik çağın ilk yarısında sadece doğa incelemele-
kadar eser adı ile düzinelerce şair adı bilsek de aşağıda ri yapan düşünürler dönemi kapanmış, Hippokrates
anacağımız bir avuç örnek var elimizde. okulunun bilimsel tıp anlayışı ortaya çıkmıştır. Aslında
Eski komedyalardan yalnızca Aristofanes’e ait on bir nedensellik düşüncesini ilk defa doğa düşünürlerinde
tanesi elimizdedir. Aristofanes (İÖ 450-385) kırk tane değil tıp metinlerinde görüyoruz. Bu araştırmacılar yön-
komedya yazmış, hemen hepsi de Peloponnesos sava- temlerinde iddialıdırlar tıbbın hakikate erişmekte dü-
şı sırasında yazılmıştır. Bunlarda bıktırıcı savaş yanlısı şünürlerden, doğa araştırmacılarından daha sağlam bir
demagog (Yunanca halkı güden demektir) önderleri yöntem sunduğunu belirtirler. Yüzyıl ortalarında tarih
kıyasıya eleştirmiştir. Kazandıkları ödüllere bakarak yazımı ortaya çıkar, aynı sıralarda lirik şiirin de dönemi
yaşarken başka iki şairin komedyalarının onunkilerden kapanmıştır, sahneyi Atina icadı olan tragedya ile ko-
daha çok tutulduğunu söyleyebiliriz. Bunun nedeni be- medya doldurmuştur. Anaxagoras (İÖ 510-428) aslen
ğenisi daha incelmiş, eğitimli seyirciye hitap etmesi olsa İyonyalı olup Atina’ya İyon bilimini getirmiştir. Güneş
gerek. Platon Şölen’de onu komedya türünün örneği tutulması, gökkuşağı gibi gök olaylarına açıklama getir-
sayar, Agathon’u da tragedya temsilcisi olarak sahneye di. Evrende her şeyin karışım halinde olduğunu bir tek
çıkartır. Bir seferinde kendi adı yanı sıra takma bir adla ‘‘us’’un karışımlara girmeyip kendi başına her şeyi dü-
da ikinci bir eseriyle katıldığı yarışmada ilk iki ödülü zenlediğini öne sürdüğü sayfası bugüne kaldı. Perikles’in

43
Yunan ve Latin Edebiyatı

çevresindendi, aslında dolaylı olarak Perikles’e yönelik uygulamalarıyla kuşkusuz en büyük hekimdir. Külliya-
olduğu düşünülen kutsal şeylere saygısızlık suçlamasıyla tının 70 eseri korunmuştur, 8’i onun elinden çıkmadır.
mahkemeye verilince, yargılanmaktansa Lapseki’ye kaç- Eserler içinde klinik notlar, dersler, felsefi denemeler bu-
mıştır, benzeri bir dava ünlü Sokrates davasıdır. lunur. Yazı toplamının en ünlü parçası, bugün dünyada
Bodrumlu olup Atina’da yaşamış olan Herodotos bütün hekimlerin mesleğe adım attıklarında, içtiği antta
(İÖ 484– 425) daha önce araştırma anlamına gelen dile gelen meslek etiği andıdır. Roma imparatorunun
historia sözcüğüne tarih araştırması anlamını vermiştir, hekimi Bergamalı Galenos, beş yüz yıl sonra bu külliyatı
eksiksiz kalan kitabının adı budur. Cicero onu boşuna açıklayan eserleri yanı sıra felsefi metinler de yazmıştır.
‘‘tarihin babası’ ’diye nitelendirmemiştir, ondan önce ge- Bu metinler ve Orta Çağda İbni Sina’nın onlar üzerine
len Ege Marmara kıyılarından beş tane yazarın, bunlara açıklamaları kendi eserleriyle birlikte 17. yüzyıla kadar
logografos yani logos düzyazı yazarı deniyordu, kentleri- Avrupa’da ve Müslüman dünyasında tıp öğretimini oluş-
nin mitolojisini, kurucu ataları basit dille anlattıkları turmuştur.
bilinir. Herodotos Perslerin Yunaneli’ne seferlerini, Ma- Atinalı Xenophon (İÖ.430 – 354) tatlı, açık dille
rathon gibi ünlü savaşlarını anlatmaya geçmeden önce o metinler yazdı, onun için Yunanca öğretiminde ilk onun
güne dek görülmedik büyüklükte bir imparatorluk ku- metinleri okunur. Bütün yapıtları bugüne ulaşmıştır.
ran Perslerin sefer ettiği kendine kattığı bölgelerin halk- Tarih yazarlığında Thukydides’e hayrandır, ancak elbet-
larını törelerini anlatır. Savaş anlatısının ardında Troya te Thukydides ayarında değildir. Yirmili yaşlarındayken
destanlarının sağladığı model vardır. Eski Mısır, Babil Sokrates’in ölümüne kadar çevresinde bulunmuştur,
uygarlıkları hakkında 19. yüzyılda bu diller çözülmeye onun anısını canlı tutmak için birçok kitap yazmıştır.
başlanana kadar neredeyse tek bilgi kaynağı idi. Farklı Bunlarda elbette yaşıtı Platon’un kitaplarındaki düşünce
töreleri, yerel hikayeleri hikâye anlatmanın tadını çıkara derinliğini, çeşitliliğini aramak doğru olmaz.
çıkara anlatır, çoğu kez bir yargıda bulunmaz, işittikle-
rime göre, der, bana inanılmaz gelse de der, konuşur- Sofistler ile Sokrates
casına anlatır. Dor kentinden gelse de konuşma diline
Klasik çağın ilk döneminde eleştirel düşüncede, so-
yakın İyon ağzıyla yazmıştır. Yazgı anlayışı tragedyalara
fist, ‘‘bilgici’ ’denen gezgin öğretmenler tarafından bir
yakındır, eskilerin bir hatasından başlayıp kuşaklar bo-
büyük atılım yapıldı. Bu kişilerin hepsi de çeşitli Yunan
yunca süren yazgı. Sözden, hikayelerden beslenen bu
kentlerinden gelip yıldızı parlayan Atina’da ders veriyor-
rengarenk tarih yazımının takipçisi çıkmamıştır, Atinalı
du, doğum tarihleri İÖ 490-460 arasıdır, yani Sokrates
Thukidides’in koyduğu yeni bir tarihçilik anlayışı, üslu-
ile aynı kuşaktandırlar. Bilge (sofos) kökünden türeme
buyla birlikte gelenek oluşturmuştur.
sözcük belli bir işin bilgilisi, bilgesi anlamına geliyordu,
Tek bir eser yazmış olan Atinalı Thukydides (İÖ “bilgici” diye çevrilmiştir. Herhangi bir örgün eğitimin
460-400), yeni bir düzyazı standardı geliştirmiştir. Ola- bulunmadığı Yunan dünyasında, siyasal hayatta yük-
ğanüstü billursu kesinlikteki yazısı, yan cümlecik içinde selmek isteyen gençler, söylev sanatı dersleri alırlardı.
yan cümleciklerle ilerler. Herodotos’tan bir kuşak sonra ‘‘Erdemi’’ öğrettiklerini öne sürdükleri dersleri paralıy-
ulaşılan bu düzyazı içeriğiyle de biçemiyle de bilimsel dı. Erdem bugünkü anlamından biraz farklıdır, üstün-
nesnelliğiyle de kusursuzdur. Öykülemesine serpiştirdiği lük, yetkinlik anlamları taşır. Bir diğer ortak özellikleri
söylevler, o sıralarda ortaya çıkmış olan söylev sanatının de retorik, belâgat alanında uzmanlaşmış olmalarıydı.
seçkin örnekleridir. Bu söylevlerin en seçkini ise Atina Bununla birlikte örneğin Hippias gibileri çok çeşit-
siyasetine on yıllarca yön vermiş olan Perikles’in Atinalı li alanlarda çalışmalar da yürütmüşlerdir. Sadece doğa
bir sınır çatışmasında düşen askerler için verdiği, ikin- araştırmaları yapan ilk filozofların aksine, etik ile siya-
ci bölümdeki ikinci “Cenaze Söylevi”dir. Bu dünyanın sal düşünce alanlarını düşünce konusu yaptılar. Çeşitli
siyasal yapısı gereği resmi tarih anlatısı yoktu, tarihi ya- değerleri, fikirleri, kurumları doğal mı, yapısal mı yok-
zanlar yurttaşlar arasından çıkardı. sa insanların törelerine, kurumlarına, kabullerine bağ-
İlk defa tıp metinlerinde, bir olayın yakın kaynağı ile lı olarak mı anlamak gerektiği soruları düşüncelerinde
doğrudan nedeni arasındaki ayrımı belirmiştir. Bu neden merkezi bir yer tutar. Örneğin Antifon bu ikiliği ada-
anlayışına yakın bir anlayışı Thukidides’in tarihçiliğinde lete uyguladı, yasaların çoğu kez doğayla uyum içinde
bulabiliriz. Neden düşüncesinin kaynağında, uygulan- olmadığını öne sürdü. Dille gerçeklik arasındaki ilişkiyi
masında, ilk bilimsel tıp okulunu kuran İstanköy adalı düşünmeye çalıştılar, aynı akıl yürütmenin tersinin de
Hippokrates’in (İÖ. 460-370) yazılarını buluyoruz. He- aynı ikna edicilikte yapılabileceğini göstermeye çalışa-
kimlerin gerçekten piri olan Hippokrates kuramlarıyla, rak insan işlerinde görecelik fikrine vardılar. Platon’un

44
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Sokrates’in ağzından sürekli eleştirdiği ise söylemleri-


nin bilgisel temel, doğruluk ölçütü yerine ikna ediciliği
amaçlamasıydı. En yaşlıları olan Protagoras’ın “insan
internet
her şeyin ölçüsüdür” düsturu dünya görüşlerini özet-
Meraklısına Platon’un Sokrates’in Savunması
ler. Protagoras “zayıf akıl yürütmeyi daha güçlü kıl-
https://yadi.sk/i/9yh8uKngy7Hh5
mak” becerisini öğretiyordu, bunu belagat çalışmaları
çerçevesinde anlamamız gerekiyor. Protagoras Perikles
zamanında Atina’nın Güney İtalya’da kurduğu koloni-
Sokrates Platon’un ilk dönem diyaloglarından bil-
nin anayasasını yazmıştır. Hippias dilbilgisi, gökbilim,
diğimiz üzere, bir konuyu bildiğini iddia edenlerle ya
tarih, matematik, şiir, müzik, resim, heykel üzerine in-
da o konunun uzmanı olması gerekenlerle sohbetlerinde
celemeler yapmıştır, Gorgias ile Prodikos gibi o da ken-
“nedir” sorusuyla dostluk, iyi, adalet, erdem gibi değer-
tinin elçisi olarak Atina’ya gelmiştir. Antifon ise doğa-
lerin aslında ne olduğunu sorgulama yöntemi geliştir-
nın yapıları ile insana özgü olan bugün kültürel tarihsel
mişti. Sorular daha küçük sorulara bölünüp bunlarda
olan şeyleri karşıtlık içinde düşündü, Hakikat Üzerine
çeşitli açmazlar saptanıp belirli bir tanıma ulaşılmasa da
adlı metninde ilk defa insanlar arasında eşitliği savun-
bildiğini iddia edenlerin aslında o şeyin bilgisel teme-
du. Sicilyalı Gorgias’ın Atina halk meclisinde verdiği
linden habersiz olduğu açığa çıkıyordu; bütün bir akıl
söylev dinleyenleri alışılmadık, simetrik söz kümeleriyle
yürütmesi yerleşik değerlerin sorgulanmasına yönelikti.
adamakıllı etkilemiştir, Atina’da yeni bir söz tekniği olan
Kendisi öğretmen olmadığını, kendisinin de bilmediği-
retorik, yani hitabet kuramı üzerine düşünme o zaman
ni söylüyordu; ünlü ironisi (Yun. eironia) budur. Bu sor-
başladı. Platon’un diyaloglarının neredeyse üçte biri bu
gulama yöntemini çevresindeki gençler daha büyüklere
öğretmenlerle Sokrates’in eleştirel tartışmalarından olu-
uygulayınca, doğal olarak bundan kimileri, otoritesinin
şur, bu diyalogların çoğu yukarda andığımız düşünür
sarsıldığını düşünerek rahatsız olmuş olmalı. Sokrates
öğretmenlerin adlarını taşır. Sofistlerle, bilgicilerle ilgili
değerler konusunda yeni görüşlere varmıştı: Erdem bil-
olumsuz imge Platon’dan kaynaklanır, Arapça safsata,
gidir, haksızlık etmektense haksızlığa uğramak yeğdir,
Yunanca sofisma kelimesinden türemiştir. Platon ilk dö-
sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez, gibi. O da
nem diyaloglarında onların öğrettiklerini iddia ettikleri
ardından gelenler gibi kimliğin bir kent yurttaşlığıyla
değerlerin temeli konusunda bir bilgileri olmadıklarını sınırlanamayacağı bir evren yurttaşlığı (Yun. kosmopoli-
savunan Sokrates’le onları tartıştırır. tes) fikrine varmıştı.
Sokrates İÖ. 399 yılında Atina mahkemesi tara- Sokrates’in ölümü aynı sıralardaki Yunan kültü-
fından ölüme mahkûm edilmeseydi, herhalde onu 423 rünün uğradığı bir dönüşümle aynı sıralara rastlar. Bu
yılında yazılan Aristofanes’in Bulutlar komedyasında dönüşüm, sözlü kültürün kalıplarıyla üretilen ürünlerin,
sofistlerin temsilcisi olarak resmedildiği gibi, safsata ya- tragedya, koro şiiri gibi türlerin sona erip ağırlıklı olarak
parak gökteki yeraltındaki şeyleri para karşılığında öğ- yazılı kültüre geçilmesiyle tanımlanır.
reten sofistlerden birisi diye tanıyacaktık. Sokrates hiç
yazmadı, sohbet adamıydı. 70 yaşındaki ölümü dinle-
yicileri arasında olağanüstü bir sarsıntı yarattı. Onun Platon ile Aristoteles
anısını düşünceyle yaşatmak için, sohbetlerine katılanlar Alfred North Whitehead, “Bütün Batı felsefesi
Sokratesçil diyaloglarda onu konuşturdular. Xenofon’la Platon’a düşülen dipnotlardır,” derken haklıdır. Pla-
Platon’unkiler hariç, Platon’dan önce sekiz kadar öğren- ton (İÖ 329-347) Sokrates öldüğünde 31 yaşındaydı,
cisinin yazdıklarından bugüne gelebilen kırıntı bile kal- seyahate çıktı, aşağı yukarı 40 yaşında Atina’ya dönüp
madı. İÖ 404 yılında kısa süreli bir oligarşi yanlısı yöne- Akademia adında bir araştırma kurumu kurdu. Kapı-
tim zorla demokrasiyi ortadan kaldırdı, bunlar arasında sının üzerinde ‘Geometri bilmeyen giremez’ yazılıydı.
Sokrates’i dinleyen gençler de vardı, gerçi o gündelik Bu Batı geleneğindeki ilk yüksek öğretim kurumudur,
siyasette herhangi bir var olan akıma yakın değildi. Bu Akademisi’nin Hıristiyan Roma imparatoru tarafından
ortamda mahkemesi yapıldı, gençleri zehirlemek, şehrin kapatıldığı yıl olan İS 529 simgesel olarak Yunan-Ro-
tanrılarına inanmamak suçlamasıyla mahkemeye verildi, ma antik çağının sonu sayılır. O ve öğrencisi Aristoteles
usul gereği kendisine ceza biçmek yerine onurlandırıcı Batı’nın yaptığı felsefe ve bilimi 17. yüzyıla kadar be-
bir ödül seçti, bunun üzerine yapılan ikinci oylamada, lirledi.
yüzlerce kişilik yurttaş jürisi az bir farkla baldıran zehri Platon’u burada felsefede ortaya attığı sorunlar açı-
içerek ölüm cezasına çarptırdı. sından değil düzyazı geleneği açısından ele alıyoruz, öğ-

45
Yunan ve Latin Edebiyatı

rencisi Aristoteles’i de. Bugüne eserleri eksiksiz erişmiş Diyaloglarda kendisi hiç yer almaz, zaten öykülerin
birkaç filozoftan birisidir, Sokrates’in Savunması dışın- geçtiği zamanı kendi doğumundan önceye, Perikles ça-
daki 35 eseri diyalog biçimindedir. Bunlar kuşkusuz aynı ğına yerleştirmiştir. Hepsinde Sokrates vardır, tarihsel
zamanda sanat eseridir, burada sadece düşünceler serim- kişiliği bir yana, Sokrates, artık onun bir yazı kişisi hali-
lenmez, bütün ileri geri gidişlerle, duygularla birlikte ne dönüşmüş, yerleşik Sokrates imgemizi o kurmuştur.
konuşmacılar sahnelenir; yarattığı beklenti, ince mizah, İlk dönem diyaloglarının genel özelliklerini Sokrates
anıştırmalar, imalar, karakterlerin konuşma içinde çizil- kesiminde andık. Bunlarda cevap değil sorunun orta-
mesi onları edebiyata yaklaştırır. Hiç felsefe okumamış ya atılması, sorgulanması önemlidir. Orta döneminde
biri bile, terimlerin yer almadığı bu söylemden edebiyata kendi idealar kuramı belirir. Son dönem diyalogları
benzer zevk de alır, ancak akıl yürütmeleri izleyebilmek yazınsal özellikleri açısından öncekilere oranla daha az
özel bir dikkat gerektirir. Örneğin aşkı konu edindiği karmaşıktır; bunlarda idea kuramının eleştirisi, bilgi
Şölen diyalogunu felsefeyle hiç ilgilenmemiş biri okusa, türleri gibi konular işlenir. Son yapıtı Yasalar kuru bir
derinden sarsıcı bir okuma, düşünce, edebiyat deneyimi hukuk düzenlemesi metni gibidir. Olasılıkla Yunanca
yaşayacaktır. Aristoteles Poetika incelemesinde edebiyat filosofia, yani bilgeliğin dostu, aşığı olmak kelimesini ilk
türlerini, öykünme kuramı çerçevesinde tartışırken, üç defa Phytagoras değil o kullanmıştır, tuttuğu yolu sofist-
tür saptar şiir aracılığıyla öykünme (tragedya, komed- lerden terimle de ayırmış olmalı. Akademia çevresinde
ya, lirik şiir vs), düzyazıyla öykünme bir de Platon’unki kamu yaşamında yer verilmeyen kadınlar bulunuyordu,
gibi hem şiirsel hem de düz öykünmeyi kullanan türler. kadınlara daha sonra Epikuros felsefe çığırını izleyenler
Sicilya’da doğan Mimos türünde konuşmalarla verilen arasında da rastlarız.
gündelik hayat portreleri zaten bir örnekti.
Aristoteles (İÖ 384-322) 17 yaşında Platon’un aka-
Platon’un diyalogları Yunanca düzyazının en üstün, demisine girdi, orada 20 sene çalıştı, Platon’un ölümün-
en kusursuz örnekleridir. Platon akıl yürütmeyle dile den sonra Atina’dan ayrıldı. 50 yaşına doğru Atina’ya
getirilemeyecek bazı görüşlerini mesellerle, uydurdu- dönüp Lykeion (Lise kelimesinin kökenidir) adlı araş-
ğu mitoslarla aktarır. Bunların en ünlüsü Cumhuriyet/ tırma kurumunu kurdu. Sabahları okul içi çalışmalar,
Devlet yapıtındaki mağara meselidir. Bu mesel Platon öğleden sonra kamuya açık çalışmalar yapılıyordu. Yüz-
düşüncesinin omurgası olan formlar/idealar kuramını lerce yıl ayakta kalacak bu kurumun başına ondan son-
içerir. Bu yapıtı hem adalet üzerine bir siyasal düşünce
ra geçen Theofrastos botanik bilimin kurucusu sayılır.
hem filozofların yönetici olacağı bir ütopya hem buna
Tragedya, komedya, müzik üzerine birçok inceleme yap-
götüren eğitim tasarısı hem de formlar öğretisinin en
mıştır. Türkçeye de çevrilen Karakterler eserinde tümü
ayrıntılı işlenişidir. Buradaki ömür boyu süren eğitim
de olumsuz, gülünç tarafları olan tipleri kısa kısa betim-
tasarısı 35 yaşından sonra başlanacak kuramsal çalışma-
ler. Aristoteles’in 150 kadar yapıtından 30’u bugüne kal-
lara hazırlık olarak basamaklı olarak tasarlanmıştı: sayılar
mıştır. Bunlardan hiçbiri kamuya dönük yapıtlar değil,
bilimi aritmetik, bunların yüzeylerdeki uygulaması geo-
sadece ders notlarıdır. Diğer eserlerini (bunlar diyalog-
metri, sayıların üç boyutlu cisimlerdeki hali astronomi
lardır) okuyabilmiş Romalı yazar, devlet adamı Cicero
ve bunlar arasındaki uyum demek olan müzik inceleme-
(okunuşu Kikero, Latince’de bütün c’ler k diye sesletilir)
si. Matematik incelemeleri yüksek araştırmalar için zihni
Platon’un yazısı gümüşse Aristoteles’inki benim için al-
temizleyip biçimlendiriyordu. Bu dörtlüden başka bir de
tın demiştir, o Cicero ki 16.yya kadar en kusursuz Latin-
dilbilgisi, mantık, diyalektik üçlüsü olarak sonraları for-
ce yazarı olarak Avrupa yazısını belirlemiştir. Eldekiler
müle edilen kümeyle birlikte bunlar Batı’nın ilk üniver-
ders notları olduğundan, Platon’un zarif, kıvrıla kıvrıla
sitelerine kadar tek yüksek öğretim programı olarak ku-
yan cümleciklerle ilerleyen sözdizimi (sintaks) yanında,
rumlaştı. Buradaki diyalektik, Platon’un ortaya attığı bir
yöntemdir, bu aklın ikili bir hareketini içerir: ayrımlarla bunlar dümdüzdür. Eldekilerin üçte biri kendi kurduğu
daha alta nesnelere doğru giden hareket ile daha genel araştırma alanlarından birisi olan zoolojiye aittir.
kavramlara doğru yine belirli ayrımlara dayanarak çık- Kuşbakışı araştırma alanlarına değinelim. Siyaset
mak. Rönesans Platon’u keşfetmeye başladığında, Orta düşüncesinin Antik Çağdaki son büyük örneği Politika
Çağ bilginliğinden kendilerini ayırırken mantık ile di- yapıtıdır, siyasal araştırmanın devamı etik eserleri bu-
yalektik yerine tarih yazımı ile şiir eğitimini geçirmiştir. lunur, çünkü ikisi de iyi hayat sürmenin ne olduğuyla
Akademi’nin ondan sonra gelen başlarının Platon’un- ilgilenir. Mantığın kurucusudur, bu alanda birçok temel
kinde çok farklı felsefe yolların gittiğini hatırlarsak, eseri vardır, bütün araştırmalarında da mantıksal kesin-
burasının kaskatı bir öğreti aktarmakla yetinmediğini, liği kullanır. Doğa araştırmalarında yeni yollar bulmuş,
gerçek bir özgür araştırma ocağı olduğunu çıkartabiliriz. bu çalışmalarından çıkardığı yeni bir dörtlü nedensellik

46
Batı Edebiyatında Akımlar-I

anlayışına ulaşmıştır. Olana bakar, deneyden yola çıkıp Aristoteles için retorik yani etkili söz söyleme yazma
yapılandırılmış olan olana döner yeniden. Kendi kurdu- sanatı politikanın, yani Yunanca terim olarak yurttaşlık
ğu araştırma nesneleri bir yana, Platon’un ortaya attığı bilimi uygulamasının, kentin kendini yönetmesinin bir
hiçbir sorun yoktur ki onu eleştirip yeni bir çözüm orta- parçasıydı. Ona göre kendine özgü akıl yürütmelere sa-
ya koymasın. Poetika araştırmasında ortaya koyduğu şiir, hip bir türdü. İskenderiye çağı edebiyatçı bilginleri İÖ
tragedya, edebiyat, kuramı 18. yüzyıla kadar Batı’daki 4. yüzyıldan on tane Klasik çağ söylev yazarının resmi
en baskın kuram olarak kalmıştır. Buradaki tragedya ku- listesini yani kanonunu yapmışlardır. Bunların tümü ya
ramı metnin yapısını eylem birliği çerçevesinde ele alan Atina yurttaşı ya da Atina’da yerleşik yabancıydı. Çeşitli
çağdaş bir yaklaşım içerir. 13. yüzyılda Latince dışında söylev türlerinden hatırı sayılır miktarda kısmı korun-
Avrupa’nın konuşulan bir dilinde yazılmış ilk büyük öl- muştur, sonraki çağlarda bunlar sürekli örnek alınıp
çekli şiiri olan Dante’nin İlahi Komedya’sının özgün adı eğitim konusu, alıştırma konusu olduğundan o üslupta
Komedya’dır, Aristoteles’in kuramından ötürü bu adı al- yazılan ürünler de bazı hatiplerin adı altında sınıflan-
mıştı. Gülünç bir tarafı olmayan bu tinsel yolculuk şiiri, dırılmıştır. Söylev eğitimi aynı zamanda bir edebiyat
Poetika’daki tragedya tanımına uymuyordu. Aristoteles eğitimi de sağlıyordu, kalıp örnekler mitolojiden, ede-
“sıradan olmayan birisinin eyleminin ağırbaşlı anlatımı” biyattan seçilirdi, aynı zamanda söz sanatlarının ayrıntılı
diye tanımlıyordu tragedyayı, bu eylemle bizdeki korku sınıflandırılması retorik çevrelerinde yapılmıştı, bu aynı
ve dehşet duygularından arınırız diyordu. Oysa komed- zamanda bir tür edebiyat eleştirisine benzer bir söylem
ya sıradan insanları konu alıyordu. oluşturuyordu. Bu söylevler yeni bir düzyazı geleneği
Abbasi halifeliğinin İS 9-10. yüzyıllardaki altın ça- oluşturmuştur
ğında Bağdat’ta Aristoteles’in birçok eserinin, Platon’un Atina’nın siyasal toplumsal düzeninde sivrilmek iste-
kimi eserlerinin çevrilmesi İslam felsefesini kurmuştu. yen kişi, askerlikte göstereceği başarı dışında, asıl kentin
Bunların yanı sıra tıp-felsefe metinleri de çevrilmişti. meclislerindeki, mahkemelerdeki etkili söz ustalığıyla
Bir süre sonra adı geçen bilimlerde çok ilerlenmiş, hat- kendini gösterebilirdi.
ta “Çok ileri gittik, Aristoteles’e geri dönelim”, diyenler
Retorik, hitabet kuramı demektir; hatip yani rhetor
çıkmıştı. İspanya’daki Müslüman emirliklerde de Bağ-
ise aynı zamanda siyasetçi demektir. Mahkemelerde da-
dat’taki gibi çok dilli çok kültürlü ortamda, çoğunlukla
vacı ya da davalı adına başkası konuşamazdı, İÖ 5. yüzyıl
Hristiyanlar, Yahudiler, Zerdüştiler tarafından eserleri
sonunda davalıların jürileri ikna etmek için logos yazar-
Arapça’ya çevrildi. 12. yüzyılda Batıda kurulan ilk üni-
larına bir ücret karşılığında söylev yazdırması adeti çıktı.
versitelerde onun eserleri, birkaç Arapça yazan bilginin
eserleriyle birlikte, eğitimin temeline yerleşti, çünkü İsokrates (İÖ 436-338) sofistlerden eğitim alıp az
ders notları sistematik olarak bilginin o zamanki bütün sayıda mahkeme söylevi yazdıktan sonra Platon’un Aka-
alanlarını, mantıksal kesinlikle kapsıyordu. Yunanca şiir demiasına rakip bir okul kurdu. Burada üç dört yıl bir
geleneği Arapça’ya çevrilmemiş olsa da İbni Sina’nın tür edebiyat eğitimi veriliyor, siyasal konular üzerinde
Farabi’nin, İbn-i Rüşt’ün Aristoteles’in Poetika’sına yazı yazma, söylev eğitimiyle kamu yaşamına hazırlık ya-
şerhler yazmış olması ne kadar saygın bir yeri olduğu- pılıyordu. Sofistleri Platon çizgisinde o da eleştiriyordu,
nu göstermeye yeter. Platon’un Aristoteles’in çevrilen ama kesin bilim ile felsefe yapma konusunda Platon’la
eserlerine yorumlar yazılıyordu. Aristoteles 13. yüzyılda uyuşmuyordu. Siyasette ve edebiyatta başarılı öğrenci-
Paris piskoposunun yasaklamasına rağmen Batı’da mo- ler yetiştirdi. Çok çeşitli alıştırma söylevleri yazdı, yazıl-
dern felsefeye kadar felsefe ve bilim yapmanın standardı ması 10 yılı aldığı söylenen 60 sayfalık 100. Olimpiyat
olarak görüldü. Platon ise Rönesans’ta yeniden keşfedil- oyunları söylevi ya da 80 sayfalık Atina’daki Panathenaia
di. Bugün de her iki filozof yaratıcılığı beslemeye devam bayramı söylevinin gerçekte kamu önünde okunması
etmektedir. olanaksız olmalı, bunlar söylevin yazı sanatına evrildiği
örneklerdir. İç içe yan cümleciklerin en gelişmiş haline
onda rastlarız, bazen aşırı yüklü görünse de yapaylık
Söylev/Hitabet duygusuna kapılmayız. Demosthenes (İÖ 384-322)
Aristoteles Retorika incelemesinde söylev türlerinde- kuşkusuz Klasik çağın en seçkin söylevcisidir. Roma’da
ki akıl yürütmeleri, mantık açısından değil dinleyicide da onun üslubu örnek alınmıştır. Hitabet alanında yüz-
uyandırdığı duygular açısından ele alırken, üç tür söy- yıllarca örnek alınmıştır. Hedeflediği etki çok ölçülü bi-
lev ayırt etmişti; agora, tiyatro, cenaze gibi vesilelerle çili olsa da düzyazısı konuşulan dilin ritmini, kuvvetini
verilen gösteri söylevi, siyasal söylev ve mahkeme söylevi. taşıdığından bunun farkına varılmaz.

47
Yunan ve Latin Edebiyatı

Klasik çağın sonunda artık felsefe, tıp, siyasal söz, ya (adı hanedan kurucu generalden gelir), İskender’in
düşünce artık düzyazıdan geçerek yapılıyordu. Tarihçiler anısına Sami dillerindeki telaffuzu ile birçok İskenderiye
geçmişin anlatısı olarak ayrıcalıklı saygınlığını hep koru- (Alexandros adından Alexandria), İskenderun gibi şe-
yacak olsa da destanı yerinden etmiştir. Bunların tümü hirler kuruldu. En büyüğü aynı zamanda çağın kültürel
de birbirinden farklı bakış açıları geliştiren farklı ussal, merkezi, İskender’in anısına kurulan Mısır İskenderiyesi
rasyonel nedensellik anlayışlarına dayanır. Bu türlerin idi. Kleopatra bu hanedandandır. Buradaki devasa sara-
yerleşmesinin temelinde katılımcı siyasal düzen, açık yın bir kısmında esin perilerinin yeri anlamındaki Mu-
tartışma bulunur. seion vardı (müze kelimesinin kökenidir), burası aslında
bir araştırma merkeziydi. Burayı kurma görevi Atina’dan
Aristoteles’in parlak öğrencilerinden birine verilmişti.
İskenderiye Çağı
Dillere destan İskenderiye kütüphanesi de bu araştırma
Büyük İskender İÖ 323 yılında Babil’de öldüğünde merkezinin bir parçasıydı; Roma çağında yangınla savaş-
bütün bir Yunan dünyasının çehresinin değiştirdiği gibi la yok olana kadar 700-800 bin yazma birikmişti. Kü-
Doğu Akdeniz’den Himalayalar’a kadar dünyanın da
tüphane yöneticisi bilginler aynı zamanda edebiyatçıydı,
çehresini de değiştirmişti. Onun açtığı bu çağa İÖ 3yy
ellerinin altındaki bu Yunan edebiyatı birikimini çok iyi
ile İÖ 1yy arasına İskenderiye çağı, ya da Hellenistik Çağ
tanıyorlardı. Birkaç yüz bin yazma içeren Bergama kü-
denir; ondan sonra Roma Çağı başlayacak Antik Çağ
tüphanesi daha sonra kuruldu. Anadolu’nun Roma ege-
onunla sona erecektir.
menliğinden önceki bu en zengin bağımsız krallığında
Makedonya kralının oğlu İskender’in 14 yaşındaki Klasik çağın duyguları belli etmeyen heykelleri yerine
öğretmeni Aristoteles idi. Temel eğitim konusu olan şiddetli duyguları ifade eden bir tarz doğdu, heykelde-
Homeros destanlarını onunla öğrenmişti. Zaten baba- ki önderliğini Aydın Karacasu’daki Afrodisias okuluna
sı zamanında başlayan süreçle Yunanistan anakarasında devretti. Roma çağında da İtalya’ya bütün Akdeniz’e bu-
bağımsız kent kalmamıştı. Çok genç yaşında askeri sefer radan heykeller ihraç edilirdi.
yapmak üzere Çanakkale boğazından birkaç on bin ki-
Mısırlı bir rahibin yazdığı Yunanca Mısır tarihi,
şilik ordusuyla geçti. Troya yakınında kendisine örnek
Tevrat’ın İskenderiye’de Yunancaya çevrilmesi, Hz.
aldığı Akhilleus’un mezarı başında kurban kesti. Pers
Musa’nın hayatının Yunanca bir tragedyaya konu ol-
imparatorluğunu yıktı, Mısır’ı fethetti, Himalaya dağ-
ması o dünyanın çok kültürlü ortamına birkaç örnektir.
larına dayandı. Yıllar süren bu seferde ordunun seçkin
O çağda yazılmış tragedyalardan da hiçbiri ne yazık ki
askerlerini siyasal bir proje olarak yerel egemenlerin kız-
korunamamıştır.
larıyla evlendiriyordu. Türkistan’da Afganistan’da Yunan
tarzı şehirler kuruldu. Anısı Doğu Akdeniz’de sürüp Bu çağın bilimine örnek olarak Eratosthenes’in
gitti, Eski Çağ’ın sonlarında en çok dile çevrilen kitap Mısır’da tam öğle vakti çok uzak şehirde gölgelerin far-
bir Büyük İskender efsanesiydi. İskendernameler İran’da kından yola çıkıp dünyanın çevresini bugünkü ölçüme
Osmanlı’da da yazılageldi. çok yakın hesaplamasını anabiliriz. Yine İskenderiye’de
Hieron buharla işleyen otomatlar yaptı, ama bunlar sa-
İskenderiye çağı Roma’dan önceki ilk küreselleşme
ray eğlencesi olarak kaldı, bunlardan makina üretmek
sayılabilir. Çok dilli, çok kültürlü bu farklı bölgelerde
düşünülmedi, çünkü çok ucuza köle emeği işleri görü-
yerleşen tek bir tarzda siyasal egemenlik sonucunda Yu-
yordu. Gelmiş geçmiş fizikçilerin, geometricilerin en
nan dili, kültürü ortak yüksek kültür olarak benimsen-
büyüklerinden Arşimed (Arkhimedes), hayranlık verici
di. Örneğin Afganistan’da Pakistan’da Yunan kentleri
bir düşünce mimarisiyle geometrinin başyapıtını yazan
kuruldu. Milattan sonraki ilk yüzyıllarda Kuşan krallı-
Öklid (Evklides) bu çağın ürünüdür.
ğında Buddha’yla ilgili heykeller, kabartmalar yapılmaya
başlandı, ilk dönemlerinde bunlar Yunan-Roma sanatı Tarih yazımında İÖ 4. yüzyılda başlayan övgü ya da
özellikleri gösterir. Makedonlar Homeros çeşnili eski yergi temelli anlatılar sürmüştür. Bunlar arasında İÖ 2.
bir Yunanca konuşsalar da Yunanlıların gözünde siyasal yüzyılda yaşamış olan Polybios seçkin bir tarihçidir, Yu-
toplumsal yapıları Polis olmadığından Yunanlı sayılmaz- nan siyasal düşüncesini yükselen Roma devletine uyar-
lardı. Kendisinden sonra generalleri bu geniş coğrafyayı layıp İÖ 250-150 arasındaki üç büyük Roma Kartaca
bölüşüp krallık hanedanları kurdular. Çok geniş bir coğ- savaşını anlatır, gelecekteki Roma tarihçilerinin hepsini
rafyada Yunanca adım adım kültür dili haline geldi. Bu etkilemiştir.
çağda birkaç edebiyat türü yaratıldı, asıl başarı önceki İskenderiye çağından İÖ 1. yüzyıla, Roma cumhuri-
çağların bilgi birikimini sınıflandırılması ve yeni bilgi yetinin son zamanlarına kadar elimizde Yunanca Latince
dallarıyla bunun değerlendirilmesidir. Bu çağda Antak- söylev örneği bulunmuyor. İskenderiye çağının edebiya-

48
Batı Edebiyatında Akımlar-I

ta ve düzyazıya hatırı sayılır bir katkıda bulunmadığını la elde edilebilirdi. Aslında İskender’in ölümünden İS 4.
söyleyebiliriz. Şiirde epigram denilen kısa şiir türü bu yüzyıl ortalarına yani ilk Hristiyan Roma imparatoruna
çağda çok yaygınlaştı, herhangi bir konu üzerine olabi- kadar yedi yüz yıl boyunca en baskın, yaygın felsefe Stoa-
len zarif, zekice buluş içeren şiirlerdir bunlar, bu gelenek cılık olmuştur. Klasik çağın sonunda Kıbrıslı bir göçmen
canlılığını Roma Çağında da korumuştur. Roma’da son- olan Fenike asıllı Zenon Atina’da yürüyerek konuştukları
ra Batı edebiyatında sürüp gelişecek olan kırsal yaşamı revaktan (Yun. stoa) adını alan bir çevre kurdu; felsefe
konu edinen şiir türü o çağda yaratıldı. Ne yazık ki bu etkinliğini doğa araştırmaları, mantık, etik diye üçe ayır-
dönem şiiri çok eksik olarak günümüze ulaştı. İskende- dı. Okulun birbirini izleyen yöneticileri, Tarsus Mersin
riye şiiri, artık herhangi bir toplumsal olayda canlandı- bölgesinden yani Fenike kültüre yakın bölgelerdendi. Ne
rılmak üzere değil, seçkin kesimler için, okunmak üzere var ki İÖ 1. yüzyıla kadar yazılı metinleri çok eksiktir.
yazılıyordu. Romalı yazarların izlediği bir tür de öğreti- Zenon da Platon gibi yeni bir toplum tasarısını Cumhu-
ci, bilgince şiir türü doğdu. Örneğin Mersin Soli şeh- riyet/ Devlet kitabında açıkladı. Bu toplumda hükümet,
rinden Aratos’un gökbilimi dizelerle yazdığı kitabı çok para, din gibi kurumlara yer yoktu, çünkü bütünüyle
gözdeydi; İzmir Değirmendereli bir şair kertenkeleler ile rasyonel düşünen kişi sadece kendisi için değil toplum
böcekler üzerine bir başkası zehirli yılanlardan akrepler- için de en iyisini yapıyordu.
den korunma üzerine yazdı.
Latince edebiyatı da etkileyecek olan, şiirlerini bil-
Felsefe okullarına gelince, önce görece kısa ömür diğimiz en önde gelen üç şair üzerinde kısaca duralım.
süren bir iki okula, sonra Roma’da da hatırı sayılır etki- Kallimakhos (İÖ 305-240) İskenderiye kütüphanesinin
lerini göreceğimiz Stoa ile Epikürcü felsefelerine değine- yöneticisi olan bilgin, edebiyatçı eleştirmenlerdendi.
lim. Bunların çoğunu Yüksek Yunan kültürüne katılmış Kütüphanenin 120 tomar, kitap tutan kataloğunu yaptı,
yabancılar kurmuştur. Aristoteles ve Platon’un okulları bunun içeriğini bilmiyoruz. Eski Çağ metinlerinde yüz-
ünü azalsa da bu çağda sürdü. Büyük bir alt üst oluş lerce kitap yazdığından söz edilir. Eksiksiz olarak birkaç
çağında felsefeciler en çok nasıl bir hayat sürmeli soru- ilahisi, zarif epigramı ile şiir kırıntıları parçaları bugüne
suyla uğraştılar. Kurucusunun adından Pyrrhonculuk da kaldı. Dönemin baş edebiyat tartışmasında, destanın ar-
denen kuşkucular için dingin bir hayata erişmenin yolu tık yazılamaz olduğunu, ancak destancık yazılabileceği
doğada nesnelerle bağlantımızı tanımaktan geçer. Nes- savunuyordu.
nelerin doğasını yapısını bilemeyeceğimizden-bunu akıl
Rodoslu Apollonios (İÖ.295-247) kütüphanenin
yürütmelerle gösterirler-, olumlu ya da olumsuz yargıda
ikinci yöneticisiydi. Yardımcısı olduğu baş yöneticisi
bulunmamak en iyisidir. Roma imparatorluk çağında bu
Zenodotos Homeros incelemeleri yapmıştır. Onun des-
okul kısa bir canlanma yaşayacaktır. Kinikler Sokrates’in
tana sonradan ekleme olduğunu öne sürdüğü parçalar
öğrencisi Anthisthenes’i kurucuları olarak gösterir, ama
bugün bile öyle kabul edilir. Kallimakhos’un aksine des-
hasımlarının adlandırması olan Kinik lafı, köpeksi de-
tan yazılabileceğini savunuyordu. Nitekim bir destan
mektir, ilk defa Sinoplu Diogenes için kullanılmıştır,
yazdı, Argonautika (Argo Gemicileri Destanı). Konusu,
doğal güdülerin toplum kurallarınca bastırılmasına kar-
Akhalı beylerin Yunaneli’nden Gürcistan’daki efsanevi
şıdırlar. Toplumun değerli bulduklarını eylemleriyle, ya-
şama tarzlarıyla reddederler. Diogenes küp içinde yaşar- altın postu ele geçirmek üzere denizde yaptıkları serüven
dı, Büyük İskender’in yanına gelip benden bir isteğin var dolu bir seferdir.
mı sorusuna, güneşimi engelliyorsun, gölge etme başka Theokritos (İÖ310-250) Sicilya’nın en büyük şehri
ihsan istemem lafı, büyük olasılıkla uydurma olsa da Syrakusai’lıdır, ama Kos (İstanköy) şiir çevresine katıl-
erkle ilişkilerini göstermesi bakımından akıllara yer et- mış, İskenderiye’ye gittiğinde hükümdarın koruma-
miştir. İÖ 1. yüzyılda sönen bu akım Roma İmparator- sı altında şiir yazmıştır. Mimos türünü Platon’dan söz
luğu döneminde canlanmıştır. Epikuros Sisam doğumlu ederken anmıştık, Theokritos bu türü canlandırıp şiirsel
Atinalıdır, Lapseki’de Midilli’de eğiticilik yaptıktan son- bir biçime büründürmüştür. Bunlarda kısa tiyatromsu
ra, İÖ 306 yılında Atina’ya gelip bir bahçe satın aldı, diyaloglarla gündelik hayattan kısa kesitler verir. İkin-
bir gönüldeşler topluluğu kurdu, aralarında kadınlar da ci olarak çoban şiiri türünü icat etmiştir, Romalıların
vardı. Demokritos’un atomcu kuramını benimsedi, bu geliştireceği pastoral şiiri Latince çoban demek olan
kuramla görme, zihin gibi birçok olayı açıkladı. Tanrılar pastor’dan gelir. Bu türde eserler veren İÖ 1. yüzyıl Sicil-
vardı ama insan işlerine, fiziksel dünyanın nedensellikle- yasından iki hemşehrisinin onunkiler ayarında olmayan
rine karışmazlardı, asıl ilgilendiği etik hayat tarzıydı. Ya- şiirlerini de biliyoruz. Bu tür şiir çobanların, köylülerin
şamda amaç bir tür ruhsal sarsılmazlığa erişmekti, bu ise ağzından kırsal yaşamdan söz ederken aslında şehirlinin
bilgiyle, korkulardan başta ölüm korkusundan arınmak- onda bulduğu güzellikleri anlatır.

49
Yunan ve Latin Edebiyatı

Edebiyat Bilimi rastlanır. Bu süreç hep bir bunalım sonrası ortaya çıkar,
İskenderiye kütüphanesinde yazmaları inceleyenler, sonrasında ise yazılı metinlere istikrar ve kalıcılık kazan-
sınıflandıranlar, bunlar üzerine kitaplar yazan kişiler dıran yorum gelenekleri ortaya çıkar. Yani sorun belirli
bu etkinliklerine ad verip kendilerine ilk defa filologos, bir metnin varlığı değil, onun belirli tarzda okunması
filolog dediler, logos’un dostu yani yazının edebiyatın geleneğinin kurulmasıdır. Kanon yaratmada Yunanlıla-
dostu, edebiyat sever anlamına geliyordu bu terim, bu rın ayrıcalığı, hakikatin kaynağı olarak kutsal bir metin
yeni bir tür bilme alanına işaret ediyordu. Kuşaklar bo- yerine, destan, farklı şiir ya da düzyazı türleri ve felsefe
yunca kütüphanenin başına geçen bilginlerin hepsi aynı metinlerine sahip olmalarıydı. Dinsel metinler çevre-
zamanda yazardı. Yazmalar kopyalanırken çok çeşitli sinde oluşan kanon, dışarda tuttuklarını değersiz sayar,
yanlışlar, ekler yapılıyordu, filologların amacı en önce oysa klasik metinlerin kanon oluşumunda dışarda tutu-
yazmaları harman ederek aslına en yakın biçimini ortaya lanlar değersiz sayılmaz, dolayısıyla dönem dönem geç-
koymaktı, aynı zamanda anlaşılmaz, zor gelen kesimleri mişin mirası başka türlü yorumlanabilir. Yunanlılar kök-
açıklamaktı. Bunların bir kısmı sonraki çağlarda kopya lü yazılı kültür geleneği ile yorum geleneği oluşturdu, bu
edilirken yazmaların kenarlarına eklendiği için korun- sayede yarattıkları kültürel bellek aracılığıyla geçmişin
muştur. Filologlar ayrıca incelemeler de yazıyorlardı. mirasıyla aralarında özel bir bağ kurabiliyorlardı. Yu-
Homeros’ta şu kesimler sonradan eklenme diyenler, lirik nanca yazılı kültür Roma egemenliğinde sürdüğü gibi,
şiirleri sınıflandıranlar, tragedyaların başlarına açıklayıcı Roma imparatorluğu başlarında çok canlı bir yenilenme
kısa notlar ekleyenler hep onlardı. Bu arada bir eleme de yaşadı.
yapıp çeşitli edebiyat türleri için resmi klasik listesi sayı- Modern merkezi devletler öncesinde okur yazarlık
labilecek kanon’lar oluşturdular. oranları en iyi durumda yüzde on civarındadır, Yunanlı-
Eski Çağda kanon oluşumuna, birbirine yakın ta- larla Romalılarda bunun iki katına yaklaştığı düşünülür.
rihlerde ama birbirinden bağımsız olarak Yunanlılar- O çağdaki okuma yazmanın bugünkünden başka işlevi
da, İsrailoğullarının kutsal metninin saptanmasında, bulunduğunu, yönetimlerin bürokratik aygıta dayan-
Buddha’nın mesajı konusunda görüş ayrılıkları başlayın- madığını, okuma yazmanın felsefe edebiyat metinleri ile
ca konsilin toplanıp standart metinlerin saptanmasında ilişki kurmak anlamına geldiğini unutmamamız gerekir.

Öğrenme Çıktısı

3 Klasik çağın edebiyat türlerini tanıyabilmek


4 Arkaik, klasik çağ ile İskenderiye çağını edebiyat ve toplum açısından ayırt edebilmek

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Eski Yunan’daki toplumsal


Yunan edebiyatının yarattı- Eski Yunan’daki ileri top-
yapıyla sözlü ve yazılı ürün-
ğı türlerin birbiriyle bağlan- lumsal ve siyasal düzeni
ler arasındaki ilişkiyi değer-
tılarını nasıl açıklarsınız? neyle açıklayabilirsiniz?
lendirin.

LATİN EDEBİYATI
Latince edebiyatı, Roma’nın küçük bir köyden dünya egemeni oluşunu, Batı edebiyatları üzerindeki muazzam
oluşturucu gücünü göz önüne almadan incelemek olanaksızdır. Roma’nın kuruluş efsanesi, İÖ 8. yüzyıl ortalarında
Troya’dan kaçan bir soydan gelen bir ikiz tarafından kurulduğunu aktarır. İÖ 500 yıllarına kadar yani Yunanlıların
klasik çağına kadar, Romalılar Etrüsk krallarının egemenliği altındadır. İtalya’daki en yüksek uygarlığı yaratan Ana-
dolu kökenli Etrüsk uygarlığını dili halâ çözülememiştir. Ardından gelen 500 yıl süren cumhuriyet döneminde siyasal
bir büyüme, etkin bir devlet yapısı oluşturma öyküsüdür: bir dizi reform, sınıf çatışmaları, adım adım İtalya yarıma-
dasındaki başka akraba diller konuşan bağımsız kentleri ele geçirme, İÖ 3. yüzyıl ortasından başlayıp yüz yıl süren
Kuzey Afrika’da büyük bir Fenike devleti olan Kartaca ile savaşlarından sonra deniz gücü olarak Akdeniz egemenli-

50
Batı Edebiyatında Akımlar-I

ği, ardından Yunan kentlerini, Doğu Akdeniz’i Mısır’ı İmparatorluk içerisinde Yunan kentleri özerklikleri-
fethetme. Cumhuriyetin son dönemlerinden başlayarak ni korudular, Doğu Akdeniz’de Ege Denizinin iki ya-
Yunan uygarlığının mimarisi, felsefesi, edebiyatı Roma kasında Latince yerleşmedi, Yunanca gündelik dil ola-
uygarlığının yüksek kültürünü biçimlendirmiştir, fet- rak sürdü. Romalıların eğitim anlayışı Yunanca felsefe,
heden fethedilmiştir. Milattan sonraki yüzyıllarda, edebiyat klasiklerini okuyup incelemekti. Başlangıçta
Akdeniz’in dört yönünde dünya nüfusunun dörtte biri onları uyarlayarak çeşitli türler yarattılarsa da eğitilmiş-
hukukuyla, kurumlarıyla kentleriyle Roma imparatorlu- ler Yunanca bildiklerinden bu metinleri çevirme gereği
ğu altında yaşıyordu. duymadılar.

Latince Edebiyatın Başlangıç Çağı


Roma edebiyatının başlangıcı Yunan asıllı Livius
internet
Andronicus’un İÖ 3. yüzyıl ortalarında Homeros’un
Roma sınırlarının harita üzerindeki evrimi: Odysseia destanını Latince bir vezinle çevirmesiyle
http://tinyurl.com/y96dpkmw başlar. Şair, soylu çocuklarının öğretmeniydi. Yunanca
oyunları Latinceye uyarlayıp İÖ 240 yılında bir bayram
çerçevesinde sahneleyerek Roma tiyatrosunun da başla-
İS 500’lere geldiğimizde Doğu ve Batı Roma olarak tıcısı olmuştur. Tragedyadan çok komedya yazmıştır,
süren imparatorluk sınırları Balkanlar Yunanistan Batı eserlerinden kırıntılar kalmıştır. Daha eskilerden sade-
Anadolu’ya gerilemiştir Doğu Roma’ya Bizans adını 19. ce Latince adlarını bildiğimiz geleneksel Roma seyirlik
yüzyıl sonunda bir Alman tarihçi takmıştır. Hristiyan-
oyun türleri vardı. İÖ 4. yüzyıl ortalarında Roma’da
laşmış Roma İmparatorluğunda, Atina’daki Platon aka-
süren veba salgınına tanrılara niyaz etmekle çare bula-
demisinin 6. yüzyıl başında kapatılması, Yunan-Roma
mamıştı, bunun üzerine insanları eğlendirmek üzere ge-
antik çağının simgesel sonu sayılır. Latincenin Hristiyan
leneksel bir oyun sahnelenmişti; bir takımın ettiği kaba
dünyasında ortak dil olarak benimsenmesi, Yunan-Roma
saba sataşmalara diğer yarı doğaçlama cevap veriyordu.
mirasının Avrupa Orta Çağ’ın aktarılmasında belirleyici
Hasat şenliklerinde, Roma’nın güneyinde konuşulan
olmuştur. Latince edebiyat ne nicel ne nitel bakımdan
Latinceye akraba dillerde, kaba güldürüler, kavuklu pi-
Yunanca ölçüsünde değilse de hem Avrupa edebiyatını
şekar oyununa yakın geleneksel türler vardı.
belirledi hem de modern dillerin ifade gücü, dile geti-
riş yolları, yüzlerce yıl Latinceyi çok iyi bilenlerin elinde Romalılar başlı başına tek bir edebiyat türü yarat-
yoğruldu, olgunlaştı. İkisi de aynı geniş dil ailesinden mışlardır, bu Yunan satir oyunuyla ilgisi olmayan hiciv
olmakla beraber. Latince Yunancadan İspanyolcanın türü satura’dır, gerçi bunun da ardında bir Yunan ya-
Almancadan olduğu kadar uzaktır. Latinceden doğru- zarının şiir düzsöz karışımıyla yarattığı hiciv türünü de
dan türeyen İspanyolca, İtalyanca Fransızca Romence görmek gerekir.
gibi dillerin söz varlığının neredeyse tamamı Latinceden Livius Andronicus’un hemen ardından gelen Ne-
kaynaklanır. Latinceden türemese de İngilizcenin de söz avius ise daha çok komedya yazmıştır, bütün oyunları
varlığının beşte birinden fazlası, edebiyatçılar, bilginler Yunan yeni komedyasından alınmadır. Yunanlılar-
aracılığıyla yazılı dile girmiş Latince Yunanca kökenli dan ödünç almadığı icat ettiği tarihsel oyun türünde
kelimelerden oluşur. Yüzlerce yıl Klasik çağ Latincesi Roma’nın geçmişinden toplu bellekte yer eden kişiler
yazı dili olarak kullanılmış, Descartes’in Leibniz’in felse- baş kişidirler. Ondan sonra bu tür tutunamamıştır,
fe, bilim eserleri Latince kaleme alınmıştı. 18. yüzyılda satura’yı da kullanmıştır. Birkaç yüksek kamu görevlisi
Aydınlanma Çağında Newton’unki gibi büyük bilim yazdığı hicivlerden ötürü onu sürgüne yollamıştır, yaza-
felsefe eserleri halâ Latince yazılıyordu. rın siyasal erkle ilişkisinde Yunanlılarda bulunmayan bu
En eski Latince metinler, İÖ 5. Yüzyıl ortalarından özellik devam edecektir. Onyıllardır Roma’nın baş düş-
anlaşılması çok güç yasalardır. Latince edebiyat ise çok manı haline gelen Kartaca (Kuzey Afrika’da çok zengin
daha geç İÖ 3. yüzyıl ortalarında Yunanca edebiyat bir Fenike krallığıdır) savaşlarını konu edinen destanı da
türlerinin çevirisi ve uyarlamalarıyla ortaya çıkmıştır. ilk Latince destan sayılır, bunun tarihsel bir olayı konu
Cumhuriyet döneminde kendilerini çiftçi ve asker ola- edinmesine dikkat edilmelidir. Bunun ilk bölümlerinde
rak gören Romalıların uygarlığa katkıları teknolojiden, ilerde değineceğimiz Roma’nın Troyalı kurucu kahrama-
mimarlığa -kubbe ve kemer Yunan değil Roma icadıdır-, nı Aeneas’ın öyküsünü işlemiştir. Kendisi de 1. Kartaca
medeni hukuka kadar birçok alana uzanır. savaşında askerdi. Latincenin hiçbir zaman destan gele-

51
Yunan ve Latin Edebiyatı

neği olmamıştı, tarihsel anlatılarda mitolojik öğeler ko- da kayıp çocuk, aşk talihsizlikleri, bir nişaneden gerçek
runmuştu, bu da Roma edebiyatına özgü bir durumdur. kimliği tanıma gibi motifleri de kullanır. En çok kur-
Tragedyaları ise Eski Çağda şimdi değineceğimiz şairler naz köle tipini işlemiştir. Çömlek (Aulularia) Moliere’in
ayarında görülmemiştir. İÖ 220 yılında doğan yeğeni Cimri oyunun kaynağıdır. İkizler (Maenachmi) tek yu-
Pacuvius sadece adlarını bildiğimiz otuz kadar Yunan murta ikizlerinin yol açtığı tuhaflıklar üzerindir, bu izlek
usulü tragedyasını Latince yazmıştır, yine onun iki ku- Yunan yeni komedyasında çıkmış, Shakespeare dönemi
şak genç tragedya şairlerinin varlığını biliyoruz. İmpara- tiyatrosunda da çok tutulmuştur; Shakespeare’in Yan-
torluk döneminde İÖ 2. yüzyılın son yarısı tragedyanın lışlıklar Komedyası da bu eserin bir uyarlamasıdır.
altın çağı olarak görülmüş, elde sadece kırıntılar var bu Roma’da geç cumhuriyet ile imparatorluk dönemin-
andığımız şairlerden. Destan türünde en büyük ilerleme de de gözdeydi. Tiyatro Yunan’da olduğu gibi ücretsizdi,
Q. Ennius ile (İÖ 239-169) gerçekleşti. Yazdıkların- Cumhuriyet sonunda başlayan çok popüler sirk gladya-
dan kırıntılar, parçalar kaldı. Tiyatro oyunlarının çoğu
tör gösterileri de.
Yunan uyarlaması tragedyalardı. En etkili olmuş eseri
Annales 18 bölümde baştan itibaren Roma’nın destansı Kartaca doğumlu Libyalı bir aileden gelme olan Te-
vakayinamesiydi, bunlarda Roma deyim yerindeyse baş rentius, Roma’ya köle olarak geldi. Katıldığı Scipio çev-
kişiydi. Kendinden önceki şairlerin yerel vezin kullanma resi onu yazmaya özendirdi, azat edildi, çok genç öldü,
geleneğini bırakıp Homeros’un altı birimli vezniyle yaz- yazdığı altı eser de bugüne kaldı. Ömrünün son yılların-
dı. Birkaç yüzyıl sonra ilk üstün Latince şiirleri yazanlar da Roma’dan Yunanistan’a gitmiştir. Onun için dili ağır-
onu Roma şiirinin kurucusu saydı. başlı, arı durudur, onda Plautus’un kelime oyunlarına
rastlanmaz. Getirdiği bir yenilik, oyundan önce bir ön-
Komedyaya gelince, elimizdeki 26 tane eksiksiz
deyiş prologos ile şairin sesinin eleştirilere cevap vermesi-
Roma komedyası örneği var. Bunların hepsi Yunan yeni
dir. Oyunları Yunan dünyasını seven iyi eğitilmişlere yö-
komedyasının çoğunlukla Menandros’unkilerin uyar-
nelikti, Yunan karakterleri Roma dünyasına uyarlamadı,
lamasıdır, kişiler de Yunanca adlar taşır. Bunlardan 20
Yunan örneklerini sadakatle izledi. Bu yüzden Plautus
tanesi İÖ 184 yılında öldüğünden başka bir şey bilin-
ölçüsünde yaygınlığa kavuşmadı, sonraki dönem eği-
meyen T. M. Plautus’undur, oysa 130 komedya yazmış.
timli Romalılar onun değerini bildiler. Katıldığı Scipio
İÖ 2. yüzyıl ortalarında sahnelenen 6 tanesi de Terentius
çevresi Yaşlı Cato gibi muhafazakarlara rağmen Roma’ya
Afer’indir. Terentius’unkilerin tamamı ile Plautus’un 12
yapıtının Nurullah Ataç çevirileri, komedyaların ko- Yunan kültürünü tanıttı. Kartaca savaşının muzaffer ko-
nuşma dilini çok iyi yansıtır. Avrupa edebiyatında her mutanı, Hannibal’i yenen Scipio Amelianus iyi bir ha-
ikisi de sürekli etkide bulunmuştur, sahnelenmese bile tipti, Yunan usulü çok yönlü edebiyat eğitimine hayran-
keşişler rahibeler Terentius’un Plautus’un komedyaları- dı. Çevresindeki yazarlar arasında İskenderiye çağının
nı müfredat gereği okurlardı; Rönesans’la birlikte sah- son büyük tarihçisi Polybios, Stoa felsefesini Roma’ya
nelenmişlerdir. Avrupa tiyatrosunun biçimlenmesinde getiren, düşünür yaza Rodoslu Panaitios da vardı. Pana-
payları büyüktür. Shakespeare ile Moliere olay örgüsünü itios Bergama, Rodos’da çalıştıktan sonra Roma’ya geldi,
doğrudan onlardan ödünç aldıkları komediler yazmış- öğrencileri arasında Romalı soylular, Yunan filozofları
lardır. vardı, Yunanca yazdı.
Plautus’un dili gündelik konuşmanın bütün çeşit- Düzyazıya gelince, Kartaca savaşınının tarihini yazan
lerini içerir, Yunanca örneklerde bulunmayan Latince- ilk tarihçi Yunanca yazmıştı, ilk Latince düzyazı ürünü-
ye özgü ses yinelemeleri (aliterasyon), kelime oyunları nü devlet adamı Yaşlı Cato (İÖ 234-149) verdi. Yunan
yapar. İlk eserlerinde bulunmayan şarkılı koro öğesini kültürünün Roma’yı yozlaştıracağını düşünen dolayısıy-
eklemiştir, konuşmaların üçte ikisi müzik eşliğinde söy- la Scipio’nun hasmı olan Cato’nun yaşlılığında gizliden
lenir, dolayısıyla 17. yüzyılda İtalya’da doğan komik gizliye Yunanca öğrendiği söylenir. Dikkate değer bir
operaya yakındır. Yunan eski komedyasında Yunan yeni hatipti, söylevlerini yazıp yayımlayan ilk Roma’lıydı.
komedyasının aile, evlilik gibi temalarını alıp tepe tak- Roma’nın komşusu kentlerin geçmişini anlatan bir ta-
lak eder. Yunan komedyaları çoğunlukla düğünle sona rih yazdı. Ama ondan parçalar kalan eseri, tarım üzerine
ererken, Plautus’unkiler tipik olarak azgın bir cümbüşle yazdığı öğretici metindi. Tarım hayvancılık, bahçecilik
sona erer. Genç adam, çıkarcı ailesinin düş kırıklığına üzerine yazarken çeşitli kırsal adetlere de değinir. Ondan
uğratıp saygın bir eş yerine kurnaz kölenin yardımıyla sonra J. Caesar ile Cicero’ya yani İÖ.1yyın geç cumhuri-
yosmalarla düşer kalkar. Eski Yunan komedyasından yet dönemine kadar Latince bir düzyazı yazılmadı.

52
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Klasik Latin Edebiyatı: Geç iyi eğitilmiş bir Romalı bir devlet adamının özel hayatı
Cumhuriyet Dönemi konusunda nadir bir tanıklık sunar. Kimisi mahkeme-
lerde kimisi senatoda, mecliste verilen 88 tane siyasal
Roma Cumhuriyetinin son yüzyılında, İÖ 1. yüzyıl-
söylevinden çoğu günümüze gelebildi. Mahkeme söy-
da J. Ceasar’ın (Sezar) da dahil olduğu iç savaşlar, kum-
levlerinin çoğu savunmadır, Roma’nın çok karmaşık bir
paslar yaşandı. Caesar’ın yazdığı İç Savaş Üzerine kitabı
dönemine denk gelen siyasal söylevlerine değinmiyoruz.
ile Gallia Savaşı metni cepheden gönderilmiş notlardır.
Retorik konularında altı kitap yazdı, Özgün bir düşü-
Bu metinler açık seçik Latincesiyle öğretimde ilk oku-
nür olmasa da felsefe üzerine, siyasal düşünce üzerine bir
nan metinlerdir.
düzine kitap yazdı. Cicero gelmiş geçmiş hatiplerin en
Bu çağdan üç şair, düşünür, yazardan ayrıntılı söz üstünüdür. Latincesi Rönesans sonuna kadar Avrupa’da
edeceğiz, tarih sırasıyla Lucretius, Cicero, Catullus. aşılmaz sayılmıştır. Eski kelimelere, sokak ağzına rastlan-
Lucretius ilk defa Latince felsefe yaparken devasa bir şiir maz, katıksız ve zariftir. Karmaşık iç içe yan cümlecik-
çatmakta, Catullus Latinceyi o güne dek görülmedik bir lerde ustadır, bunlar üst düzeyde mantıksal bir gelişmiş-
esneklik kıvraklık kazandırarak, sivri dilli bir aşk şiiri lik gözlenir. Uzun ve kısa hecelerin bileşimi kulağa hoş
geleneği oluşturmakta, Cicero’da en kusursuz Latinceyle gelen bir ritim yaratır. Cicero üslubunu Yunan yazar-
söylevler yazarken, Yunan felsefesini incelemelerinde ilk larına borçludur, Demosthenes’in kudreti ile dinçliğini,
defa Latinceye taşımaktadır. İsokrates’in iç içe yan cümlecik ritimleriyle, Platon’un
Hakkında yüzyılın ilk yarısında yaşadığından başka söz dağarıyla birleştirmiştir. Dostluk, ödevler, yaşlılık,
bir şey bilmediğimiz Lucretius’un Evren’in Yapısı (De Re- ideal cumhuriyet gibi konuları incelediği felsefi incele-
rum Natura) şiiri eldeki en eski, eksiksiz Latince şiirdir. meleri diyalog tarzında yazdı, elbette bunlar Platon’un
Kendinden üç yüz yıl önce yaşamış filozof Epikuros’un diyaloglarıyla ne içerik olarak ne de edebiyat ustalığı ba-
felsefesini, Yunan destan vezniyle, Latinceyi esnetip kımından da karşılaştırılabilir. Zaten kendisi de özgün
yoğurarak aşağı yukarı 6300 dizeyle yazmıştır. İlk defa bir düşünür olmadığını Yunan düşüncesini tanıtmak
Yunan felsefesini Latince söylemenin zorluklarını ken- amacında olduğunu belirtir.
disi de belirtir. 17. yüzyıl Fransasında bir tür atomcu- Yüzyıl ortalarında genç yaşta ölen Catullus’un 116
luk, Epikurosçuluk akımı yaratmıştır. Moliere onu çe- şiirine sahibiz. Bunlar Yunan vezinlerini olağanüstü bir
virmeye girişmiş. Bu şiir aynı zamanda gelmiş geçmiş çeşitlilikte, Latincede ustaca kullanan uzunlu kısalı şiir-
öğretici (didaktik) şiirlerin herhalde en güzelidir. Dola- lerdir. Yunan destan veznine Latincede tazelik kazandır-
yısıyla Einstein’ın Almanca çevirisine önsöz yazmasına mış, olağanüstü hızlılık hafiflik taşıyan dizeler yazmış,
şaşılmaz. Daha önce ilk dönem Yunan felsefecilerinin Latincenin tanımadığı birçok Yunan veznini kullanmış-
görüşlerini şiire döktüklerini görmüştük, Lucretius ise tır. Lirik şiirde de destansı şiirde de eşit ustalık sergiler.
Latince’de biricik örnek olarak kalmıştır. Şiirinin bü- İskenderiye şiirine çok şey borçludur. Sappho’nun kıta-
tününün simetrik bir mimarisi vardır. İlk iki bölümde larını taklit ederek onun aşk acısını, kıskançlığı betim-
büyük evrenin makro-kozmosun işleyişini, son iki bö- lediği ünlü şiirini Latincede yeniden söylemiştir. Üslubu
lümde küçük evrenin işleyişini, orta iki bölümde de can da rengarenktir, bir yanda saydam derin duyguların, bir
ile ruhun nitelikler, bilincin düzeneğini öğecik, atom yanda acı, ağır, açık saçık sövgülerin dili görülür. Dahil
kuramı açısından belirler. Bunu yaparken hep birkaç olduğu şiir çevresinden başka örnek kalmamıştır, bu çev-
söylem türü arasında gidip gelir. Akıl yürütmenin yanı re Yunan şiir tarzlarını Latinceye uyarlamaya girişmişti.
sıra imgeler, eğretilemeler (metafor/mecaz) kullanır, en Daha önce Latinceye özgü bir şiir dili gelişmemişti. İm-
çok eğretileme kullanan, Latin şairidir. Korkudan, aşka, paratorluk döneminde değineceğimiz önde gelen her
görmenin mantığından, dünyaların çoğulluğuna, mete- şair onun açtığı yoldan, dil tutumundan, çeşitliğinden
orolojik olaylardan, özgür iradeye, aşka, düşlere kadar ne yararlanmıştır.
var ne yok hepsi açıklanır. Bir hiçten şiir çıkartır, bunu
örneklemeyle değil imge kurmayla başarır. Yunan felse-
fesini, edebiyatını enine boyuna bildiği anlaşılmaktadır. Klasik Latin Edebiyatının Altın ve
Cicero (İÖ 106-43) felsefe ve retorik çalıştı, çeşit- Gümüş Çağı
li yolsuzluk, kumpas davalarında davacı olarak sivril- Latince edebiyatın klasik çağı İÖ 1. yüzyıl başında
di, aynı zamanda iyi bir avukattı. Sadece nicelik ba- cumhuriyetin son yıllarında başlayıp, İS 2. yüzyıl sonu-
kımından bile yazıları çarpıcıdır. Yakınlarına yazdığı na kadar sürer, edebiyat düşünce ürünleri açısından ola-
900 mektup, bunlar Yunanca metinlerle içli dışlı olan ğanüstü verimli bir dönemdir bu. Görmüş olduğumuz

53
Yunan ve Latin Edebiyatı

Lucretius, Cicero, Catullus’la Cumhuriyetin son on yıl- Çağda İsa Mesih’in habercisi olarak yorumlanmıştır. Ge-
larında başlayan olgun yapıtlara, iç savaştan sonra yeni orgica yapıtı Hesiodos’un İşler ve Günler’ini örnek alan
bir uyum yaratan Augustus’un döneminde özellikle şiir- çiftçilik üzerine öğretici bir şiirdir. Dört bölümde hava
de doruk yapıtlar eklenir, bu döneme altın çağ adı da ve- durumu, arıcılık bağcılık, zeytincilik, hayvancılık konu-
rilmiştir. Augustus’un İS 14 yılındaki ölümünden sonra larını işler. 7 yıl üzerinde çalıştığı yapıt Latince şiirin en
başlayıp yüzyıl süren döneme, klasik Latince edebiyatın başyapıtlarındandır. Avrupa edebiyatlarında kesintisiz
gümüş çağı denir. Bu çağ öncekine oranla edebiyat beğe- etkisini sürdürmüş olan Aeneis Troya prensi Aeneas’ın
nilerinde değişiklikler gösterir: bir ölçüde konuşma di- destanıdır, aslında baş kişi Roma’dır. Şair son on yılını
linden uzaklaşma eski, şiir diline ait kelimelere, süsleme- bu eser üzerinde geçirmiştir. İÖ 19 yılında öldüğünde
ler yer verme, başka metinlere imalı göndermeler. Klasik vasiyeti, tamamlayamadığı destanın yok edilmesiydi.
çağın bittiği İÖ 2. yüzyıl ise aslında imparatorluğun en Augustus iki kişiyi yayım için görevlendirdi, gerçekte
barış içinde yaşadığı bir çağdır, ne var ki Latince yazının 60 dize kadar eksiktir. Kabataslak her Romalının bildiği
niteliği apaçık düşmüştür, oysa bu dönem aynı zamanda öykü, Aeneas’ın babası, oğlu başkalarıyla birlikte yıkı-
Yunanca edebiyat düşünce ürünlerinin yenilenip serpil- lan Troya’dan Edremit körfezinden bir gemiyle kaçması,
diği çok canlı bir dönemdir. serüvenlerden sonra İtalya’ya ulaşmasıdır. İlk yarısında
Sırayla gözden geçirelim. İÖ 1. yüzyıl ortasından Homeros’un Odysseia’sı ikinci yarısında İliada destan-
başlayıp 20 yıl süren iç savaştan sonra cumhuriyet dö- larıyla karşılaşma yapmaya özendirir şair. Gemi onları
nemi kapanır, adım adım senatonun imparator yetki- önce Kartaca sahiline atar orada prens Dido ile yaşadığı
leri verdiği Augustus’un çağı başlar. Yeni politikalarını aşk, şiirde Kallimakhos’un Argo Gemicileri Destan’ındaki
destekleyecek şairler onun Augustus’un (Ağustos ay Medea izleğidir. Aeneas tanrıların kralı Juppiter’e uyarak
adı onun adından gelmedir) danışmanı, sanat edebi- onu terk eder, Dido canına kıyar. İtalya’ya varırlar, bu
yat hamisi Maecenas çevresinde toplanmıştı. Bunların arada babasının ölümü, cenaze töreni aktarılır. Tanrılar
hepsi de iç savaştan bunalmış, topraklarına el konmuş, dünyasıyla ilişkiyi göstermek açısından babasının aşk
cumhuriyetin erdemlerini tatmamış bir kuşaktandı. Av- tanrıçası Afrodite’yle kaçamağını anmak yeter. 6. kitap
rupa edebiyatlarını biçimlendirmede bu yazarların rolü destanın dönüm noktasıdır, ölüler ülkesine inen Aeneas
büyüktür. Örneğin 17 ve 18. yüzyıl İngiliz edebiyatı, orada babasından Roma’nın yazgısını öğrenir, çektikle-
örnek aldıkları bu çağ dolayısıyla Augustus çağı diye ad- ri boşuna değildir. Gelecekteki Roma’nın nehir ağzına
landırılmıştır. Bu dönemin beğenisi retorikte İskende- demir atar, gerisi yoldaşları Troyalılarla Latin boyla-
riye çağının Asya üslubu denen gösterişli üslubu yerine rı arasındaki savaşlara ayrılmıştır. Edebiyatta olduğu
klasik çağ Atina hatiplerini başta Demosthenes’i örnek kadar eğitimde de Batı’da kesintisiz egemen tek metin
almasıyla kendini dışa vurur. Bu dönemde klasik ölçü budur denebilir, onun için çığır açıcı modernist şair T.
ile sadeliğe eğilim plastik sanatlarda da kendini gösterir. S. Eliot’a göre Vergilius Avrupa’nın tek klasiğidir; Sha-
Örneğin Romalı soylular, zenginler Yunanistan Anadolu kespeare, Goethe gibi yazarlar evrensel olabilirler, ama
merkezlerine sipariş ettikleri İÖ 5. yüzyıl Yunan klasik bir uygarlığın kurucu metni olmak onlara yüklenemez.
heykelleri, kabartmaları üslubundaki eserlerle malikane- Avrupa’da 13. yüzyılda ilk defa yerel dilde büyük ölçekli
lerini, bahçelerini süsler. Müzelerdeki Klasik çağ Yunan şiir yazan Dante’nin İlahi Komedya’sında yeraltı ülkesin-
heykellerinin ezici çoğunluğu özgün değildir, Roma ça- deki kılavuzu Vergilius olması boşuna değildir.
ğında yapılmış kopyalardır. Augustus dönemi düzyazı- Horatius, Batı edebiyatını biçimleyen, Maecenas
da zayıftır, Titus Livius’un üçte biri bugüne kalabilmiş çevresi şairlerindendir. İç savaşa asker olarak katılmış-
Roma tarihi, şehrin ilk dönemler üzerine en önemli kay- tı. Azatlı bir kölenin oğlu olsa da Roma’da Atina’da
naktır. iyi eğitim almıştır. Sivri dilli hicivlerinde saldırdığı ki-
Augustus dönemi edebiyatın altın çağının kuşku- şinin kimliğini açık etmez. Satura’ları kişisel hatıralar-
suz en büyüğü, günümüze kadar Avrupa edebiyatında dan, edebiyat eleştirisine uzanan koşuklardır, bunlarda
da en saygın yere sahip olmuş Vergilius’tur (İÖ 70-19). Roma’nın hayatla dolu caddelerini hissederiz. Bir tanesi
Yapıtlarını yazılış sırasına göre sıralayalım. Bucolica (yani diyalog tarzındadır, konuşma Latincesini buluruz onda.
kır türküleri) ya da Eclogae Theokritos’un yarattığı kır Ode’larının vezinleri de konuların çoğu da Yunan solo
türkülerini izler; çobanlar, aralarındaki şiir yarışmaları, lirik şiirlerinden gelmedir. Latincenin özlü deyişi, es-
idealleştirilmiş kır manzaraları. Dördüncüsü çok eski bir nek sözdizimi, vezinlerdeki ustalığı, şiirlerinin müziği
kehanet merkezinin kehanetini anarak doğacak bir ço- seçkindir. Koşuk biçiminde Mektuplar’ında zeyrek, ra-
cukla ‘‘altın çağın’’ başlayacağından söz eder, bu şiir Orta hat bir ton benimser. En ünlü mektubu daha sonra Ars

54
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Poetica (Şiir Sanatı) diye adlandırılır, burada bütün bir Aisop (Ezop) masallarının manzum anlatımı, destanlar,
şiir görüşünü buluruz. Eski Çağdan en çok alıntılanan sezarların yaşamöyküleri, hikayeler, çok değerli malze-
şair olması rastlantı değildir. 15. yüzyılda Fransız klasik me içeren tarihsel anekdot derlemeleri… Bu dönemde
şairlerinden önce çıkan bir şiir akımı onu ve Ovidius’u tek özgün Roma edebiyat türü olan satura’nın (hicvin)
kendilerine kılavuz edinmişti. 18. yüzyıl Avrupa edebi- en büyük iki temsilcisi de ürün vermiştir. Şiir ve düz-
yat çevrelerinde lirik şiire o ve Pindaros model olmuştu. yazının birlikte kullanılması türün gereklerindendir.
1960’lara kadar İngiliz seçkinlerinin eğitiminde yer aldı. Juvenalis beş kitapta toplanan hicivlerinde Roma’nın
Augustus çağı beyitlerinin ustaları Propertius, Tibul- aristokrat sınıfının çeşitli yozluklarını, ad vererek tek tek
lus, Ovidius’tur. Hepsi de aşk şiiri yazdı. Yüksek sınıftan kişilere saldırılarıyla taşlamıştır. Yahudilerden, kadın-
bir kadın şair de biliyoruz, sevdiği erkeğe şiiriyle seslenen lardan, göçmenlerden, cimrilerden, apartmanlarda itiş
Sulpicia. Vergilius’un Ovidius’un arkadaşı Propertius’un tıkış yaşamanın dehşetinden hoşlanmaz. Petronius’un
şiirleri 4 kitapta toplandı. İskenderiye çağı şairlerini mo- Satyricon’u anlatıcı ile zeki ama ilkesiz arkadaşının girip
del aldı. Dizeleri çok güçlüdür, aynı zamanda çok hızlı çıktıkları çevrelerdeki yeni zenginlerin gösteriş çılgınlı-
ruh hali geçişlerinden ötürü eskiler arasında anlaşılma- ğını anlatan ilk Latince ‘roman’ sayılır. Bugüne kalan
sı en güç olan şairdir. Ovidius’u hazırladı, Orta Çağ’da iki bölümcüğün içindeki görgüsüz Trimalchio’nun ünlü
unutulmuştu. Tibullus’un şiirleri ise 3 kitapla bize ulaştı. şölen sahnesiyle belleklerde yer etmiştir.
Düşüncede ve dilde sıkı sıkıya örülü bir yalınlık sergiler, Yaşlı Plinius’la, yetiştirdiği yeğeni Genç Plinius önce
İskenderiyelilerin bilgince havasından onda eser yoktur, andığımız yazarlar gibi imparatorların yakını, yüksek
diğerleri gibi o da şiirlerinde kırda huzur bulmaya ka- kamu görevlisidirler. Yaşlı Plinius’un Historia Natura-
çar. Ovidius (İÖ 43-İS 18) atlı sınıfındandı, Roma’daki lis (Doğa İncelemesi) adını verdiği 37 bölüm-kitaptan
eğitiminden sonra Yunanistan’da, Anadolu’da Sicilya’da oluşma yapıtı Eski Çağın bütün bilgi alanlarını kapla-
Yunan uygarlığını inceledi. Bir tek onun yüksek kamu yan devasa bir ansiklopedidir, sonraki benzeri yapıtların
görevlisi hamisi yoktu, Augustus onu nedeni bilinme- modelidir. Yeğeninin birinci elden tanık olarak betimle-
yen bir olaydan ötürü sürgünle cezalandırdı, Roma’ya diği Vezüv yanardağının patlaması, Napoli körfezindeki
dönemeden öldü. İlk dönemde aşk şiirleri yazdı, takma Pompei gibi kentleri yutması sırasında İS. 79 yılında öl-
adla aynı kadına seslendi. Üç kitaplık Ars Amatoria’daki müştür. Hukukçu, vali, yazar Genç Plinius’dan bugüne
şiirleri bir tür baştan çıkarma sanatı yönergesidir, bu dö- kalabilmiş kalan 250 yazınsal mektup dönem hakkında
nemin en başarılı şiiridir. Yıllarca üzerinde çalıştığı Met çok değerli bilgiler verir. Mektuplarında 14 yaşında Yu-
amorphoses(Başkalaşımlar)’da destan vezniyle 15 kitapta nan usulü bir tragedya yazdığını söyler.
antik mitoloji öykülerini yeniden yazdı. İşlevleri bam- İspanya kökenli Stoacı filozof, devlet adamı Seneca
başka olan Roma tanrılarıyla Yunan tanrılarını eşleştirdi, (İÖ 4-İS 65) gümüş çağının tonunu belirlediği gibi, Batı
ondan sonra sanatta bu anlayış yerleşti. Yunan tanrıla- edebiyatında etkisi çağlar boyunca hissedilen yazar ve
rı daha insansı özellikler sergilerdi. Artık dinsel olarak düşünürlerdendir. Orta Çağ’da onu Hristiyan aziz kılan
kimsenin inanmadığı bu öykülerin edebiyat konusu ol- efsane onun kültürün dokusuna ne kadar nüfuz ettiği-
ması Yunanlılarda başlamış bir süreçti. Antik mitosların ni gösterir. Örneğin 17. yüzyıl İngiliz tiyatrosu onsuz
bu yönü Rönesans’tan geçip bugüne kadar plastik sanat- düşünülemez. Babası retorikçiydi, yeğeni Lucanus da
ları, edebiyatı beslemeye devam etmiştir. Ovidius’un bu Roma iç savaşını destan kalıbına dökmüştür. Neron ço-
kitabı her zaman popüler olagelmiştir. Augustus çağının cukken onun özel öğretmeni, imparator olduğunda ise
diğer yazarlarının da başardığı kendiliğindenlik, yapma- danışmanıydı. Onun intihar etmesi buyruğuna Stoacı
cıktan uzak olmak etkisinin altında çok sıkı yazı disip- sarsılmazlıkla uydu. Neron değersiz bir şair olmasına
lini yatar. rağmen, Yunanistan’daki o eski, dört yılda bir düzen-
İÖ 2. yüzyıl başlarında sona eren gümüş çağında daha lenen bayramlardan birisinin şiir yarışmasında kendini
önce belirtildiği gibi, genel bir üslup değişiminden söz birinci ilan ettirecek kadar edebiyat, sanat düşkünüydü.
edilebilir. Belagat hünerlerini süslemecilikle kullanmak Ahlaki konularda 120’yi aşkın felsefe mektubu, bir dü-
eğilimi bu yazıyı konuşma dilinden uzaklaştırır. Oysa zine felsefe incelemesi, kozmoloji, meteoroloji gibi doğa
dönemin Yunanca yazarları ise ikinci sofistlik akımıyla, araştırmalarının çeşitli yönleri üzerine beş bölümlü bir
Klasik çağ Atinasının en iyi yazarlarını örnek alıp denge, kitap, bir hicvi bugüne erişti, söylevleri kayıptır. İmpa-
yalınlık gözetir, süslemeden uzak dururlar. Bu dönemde rator Claudius’un Kabaklaşması üzerine acımasız hicvi,
Latince edebiyat çok fazla ürün vermiştir: gökbilim ta- klasik bir satura’dır. Bu imparator tarafından sürgüne
rım üzerine öğretici şiirler, özlü söz atasözü derlemeleri, gönderilmiştir. Tragedyaları sahnelenmek üzere değil,

55
Yunan ve Latin Edebiyatı

eğitilmişler arasında sesli okunmak üzere yazılmıştı. İS 1. yüzyıl sonundan 2. yüzyıl sonuna kadar sü-
Çünkü artık halkın en gözde eğlencesi epeydir, sirk ve ren, Antonin hanedanından imparator Hadrianus Yu-
gladyatör oyunlarıydı. Tragedyalarında Euripides’i izler, nan kültürüne hayrandı, doğu Akdeniz’de ilk defa uzun
duygusal, melodramatiktir, nadiren şiir drama duygu- gezilere çıktı, Atina’yı tekrar Akdeniz’in kültür başken-
su uyandırır. Öfke, avuntu, ruh dinginliği gibi konuları ti yapmak arzusuyla birçok girişime, kuruma önayak
irdelediği bir düzine diyalog tarzında eseri vardır. Belki oldu. İmparator Marcus Aurelius (İS 121-180) Atina’da
de en çekici, taze yazıları felsefe mektuplarıdır. Keskin, dört büyük felsefe okuluna, Platon’un Akademia’sı,
vurucu üslubunda eskil, şiirsel, gündelik konuşma ke- Aristoteles’in okulu, Epikuros ve Stoa felsefe okullarına
limeleri kullanır; paradoks etkisi yaratmak peşindedir. imparatorluk bütçesiyle birer kürsü kurdurdu. Kendisi
Üslubu Tacitus’unkini hazırlamıştır. Platon’un filozof kralına benzer, ama yazdıklarından an-
İS 55 yılında doğan Tacitus hakkında pek az şey bi- laşıldığı kadarıyla devasa imparatorlukta sanki emekliği-
liniyor. Senatörlük yaptı, hatip olarak da ünlüydü, bu ni bekleyen bir memur gibidir. Tuna nehri boylarındaki
konudaki kitabı bugüne kalmıştır. Germania, Roma’nın ordugâhlarda, içsel çalışmasının bir parçası olarak Yu-
o zamanki baş düşmanı Germen, Alman boylarının nanca felsefi alıştırmalar yazdı. Stoacı felsefenin son bü-
etnografyasıdır. Roma imparatorlarının tarihi üzerine yük dile gelişi olan eseri Kendimle Konuşmalar duruluğu,
İS 2. yüzyıl başında yazdığı iki eseri başyapıttır, cum- sadeliğiyle, içtenliğiyle okuyucuyu cezbeder. Çünkü en
huriyet dönemini imparatorluğa yeğler. Betimlemeleri çok andığı filozof stoacı Epiktetos için de felsefe okul-
çok kuvvetlidir, çevrilmesi çok güç olan kendine özgü ları için de felsefe sadece kuramsal bir disiplin değil bir
bir üslup geliştirmiştir onu örnek alan 4. yüzyıl tarih- hayat tarzıdır. Buna göre elimizde olmayan, denetleye-
çisi A. Marcellinus’a kadar Latince’de büyük bir tarihçi mediğimiz bütün dışsal olaylar dinginlikle karşılanır. En
çıkmamıştır. Zaten Marcellinus’un anadili olasılıkla Yu- talihsiz durumda bile tanrısal kayraya güvenilir. Kişi sa-
nancaydı. Gümüş çağı sonrasına değinmiyoruz, gönenç dece kendi eylemlerinden sorumludur, bu doğanın nasıl
içinde bir barışçı yaşam kurulsa bile İS 2. yüzyılda başka işlediğini anlayıp, sıkı bir öz disiplinle sağlanır. Doğanın
bakımlardan ilginç olmalarına rağmen yazınsal nitelik- incelenmesi iştihaların, itkilerin incelenmesi, özgürleş-
leri üstün sadece birkaç Latince eser vardır. Yunanca me, korkulardan arınma ve acele yargı vermemeyi sağlı-
edebiyat ise bu sıralarda büyük bir canlılık yaratıcılık yordu. Bunlar Stoacıların felsefeyi bölümlemesi uyarın-
içerisindedir. ca sırayla fizik, etik mantık alanlarına açılıyordu, kişi bu
üç söylem türüyle kendini yetiştiriyordu.
Epiktetos’a (İS 55-135) gelince, zamanında
Roma Egemenliğinde Yunan Platon’dan daha popülerdi, hiç yazmadı. Pamukkale-
Edebiyatı li (Hierapolis) bu köleyi imparator Neron’un sekreteri
Burada en yaratıcı dönem olan İS 2. yüzyıla odakla- satın almıştı. Sahibi Stoacı bir filozofun derslerine katıl-
nacağız daha çok. Bununla birlikte Yunanca edebiyat İS masına izin verdi, sonra yeteneğini görüp onu azat etti.
4. yüzyıla kadar yaratıcılığını sürdürdü: o yüzyıldan kal- İmparator Domitianus İS 89 yılında Epiktetos da arala-
ma bir destan Homeros’un kaldığı yerden devam eder, rında olmak üzere bütün filozofları Roma’dan kovunca,
diğeri eldeki en uzun destandır. Yunanistan’a gitti, orada üst sınıftan Romalı öğrencileri
Yunanca tarih yazımında Roma egemenliği be- de vardı. Hadrianus zamanında Kapadokya valiliği ede-
nimsenmiş onun yararları tanınmıştır. Yahudi Flavi- cek olan İzmitli Arrianos Epiktetos’un orada öğrencisi
us Josephus (İS 37-100) son büyük Yahudi isyanında oldu, onun öğrencileriyle sohbetlerini not edip yayım-
Roma’nın tarafındadır. Yahudi Savaşları’nı klasik büyük lamıştır, bunun yarısına sahibiz. Ayrıca Epiktetos’un
tarihçiler Herodotos Thukydides geleneğinde yazdı. Bü- temel görüşlerini içeren bir el kitabı yayımladı. Arri-
yük iki eseri daha vardır: Yahudilerin Eski Adetleri ile Ya- anos Xenophon’un Anabasis’ini örnek alarak aynı adla
hudi karşıtı bir risaleye verdiği cevap. Yahudi geleneğiyle İskender’in seferlerini Yunanca yazmıştı.
övünç duyar, Yunan kültürünün onlardan sonra geldiği- İS 2. yüzyılda Klasik çağ Yunan yazarlarının yazı tu-
ni öne sürecek kadar. İskenderiye şehri imparatorluk za- tumunu benimsemek, onlardan alıntılar yapmak yaygın
manında özellikle Yunan felsefesini Hristiyanlığa uyar- bir akım haline geldi; Klasik çağ sofistliği ile ilgisi olma-
layan yazarlar çıkarmıştır. En parlak ilahiyatçı Plotinos sa da buna bir Romalı yazar ‘ikinci sofistlik’ akımı adını
(İÖ 3. yüzyıl başı ) ise Platon’u gizemcilikle bağdaştıran, koymuştur. Bunlar arasında Doğu Akdeniz’den birçok
son büyük pagan felsefe okulu kurucusu idi. Onsuz yazar çıkmıştır. İmparator Hadrianus’un hekimliğini
Orta Çağ Platonculuğu, tasavvuf anlaşılamaz. yapan Bergamalı Galenos’dan 20.000 sayfa kaldı, daha

56
Batı Edebiyatında Akımlar-I

önce Hippokrates’den sözederken andığımız gibi 17. tur. İskenderiye çağında ünlü kişilerin ağzından, sözde
yüzyıla kadar tıp eğitiminde okunan üç hekimden biri- belirli toplumsal tiplerin bakış açısından yazılma mek-
sidir. Felsefe metinleri de vardır, en iyi hekimin filozof tuplar dolaşımdaydı. Bunlar roman gibi iç yaşama ilgi-
olması gerektiğini öne sürer. nin artmasıyla çok çeşitli işlevler üstlendi, edebiyat eleş-
Anadoludan Samsatlı (Samosate) Lukianos Marcus tirisinden İncil’deki Paulus’un çeşitli cemaatlare hitaben
Aurelius’un çağdaşıdır. Yunan merkezlerinde eğitim gör- yazdığı mektuplar gibi. Üçüncü tür ‘hayat’ denen en çok
müş, Mısır’da kamu görevliliği yapmıştır. Çok verimli Plutarkhos’un işlediği anlatıdır. Geçmişin ünlü kişilerin
bir yazardır, hatiptir. Denemeler, konser salonlarında hayatını bir yaşama modeli sunacak biçimde öyküleyen
seslendirilen söylevler, hiciv diyalogları, edebi mektup- bu anlatılar, yakın zamanlara kadar en çok okunan tür
lar, uzun öyküler yazmıştır. Seksen eseri bugüne gelmiş- olmuştur. Dördüncü tür Gorgias’da ilk örneklerini gör-
tir, Nurullah Ataç’ın Maarif Klasikleri için yaptığı çok düğümüz paradokslarla dolu bir konuyu hünerle yeri-
geniş çevirisi dilini çok iyi yansıtır. Lukianos en kusur- ne göre mizahla işleyen söylevdir. Bunlar mahkemeler,
suz Klasik çağ Yunancasıyla yazar, anadili Arami dili ol- meclisler, cenaze gibi gerçek vesilelerle okunan söylevler
malıdır. Demokritos ve Epikuros hayranıdır, dolayısıyla değildir, bir tür ‘konferans’ olarak düşünülebilirler. Dö-
hurafeleri, şarlatanları, bağnaz Hristiyanları konu edinir. nemin en tanınan ürünlerini Rönesans’ın gözde yaza-
Özgün, derin düşünürlüğü olmasa da felsefecileri alaycı- rı Lukianos vermiştir. Son olarak İncil’i sayabiliriz, bu
lıkla konuşturduğu metinler yazmıştır. Gezi yazarlarını türün edebiyat dışı etkileri olmuştur. Kanonik denen
hicvettiği Aya Seyahat öyküsü aslında bir kısa romandır. 4 İncil dışında da milat sonrası ilk birkaç yüzyıl birçok
Yunanca ‘roman’ birkaç yüzyıl öncesinden başlamışsa da İncil yazıldı. Bu karma türün ardında, yanında hikmet
bu çağda çok serpilmiştir, elde beş örnek vardır. Bunlar, edebiyatı, özlü söz, anekdot derlemeleri, yaşamöyküleri,
yolculuklar, korsanlar, deniz kazaları, olmadık rastlantı- mucize anlatıları, hatta yaşam öyküsü, roman gibi çok
larla dolu basit aşk ve serüven hikayelerdir. Cezayir kö- farklı türlerin varlığını görebiliriz.
kenli Platoncu retorikçi Apuleius’un (İS 2.yy) Latince
Altın Eşek’i roman türüne bunlardan daha yakındır. Batının Kurucu Ritmi Olarak Klasik
Plutarkhos (46-127) verimli bir yazardı, çoğu koru- Batının geçmişle yaratıcı ilişkisi diğer yazılı uygarlık-
nan denemeler, yaşamöyküleri, felsefi, bilimsel edebiyat lara oranla benzersiz görülüyor. Bazı yüksek yazılı kül-
konularında Moralia başlığı verilen diyaloglar yazdı. türlerde klasik metinler çevresinde yorum gelenekleri,
Hadrianus’un atamasıyla Yunanistan’da bir bölgenin yö- kanonlaşma oluşmuştur, bunun ne tarzlarda gerçekleş-
neticisi, Delfoi rahibi idi. Zamanının çoğunu kendini tiğini İskenderiye çağında görmüştük. Bunun sayesinde
edebiyat çalışmalarına verdi doğduğu küçük Yunan şeh- eski yapıtları yeniden gerçekten yorumlama mümkün
rinde geçirdi. Paralel Hayatlar eserinde ünlü siyasetçiler- olabiliyordu, örneğin bu sayede Platon’un bir lafını alıp
den, devlet adamlarından bir Yunanlı ile bir Romalının kaldığı yerden sürdürürcesine bir diyaloğa girebiliyoruz.
yaşamöykülerini kısa derin olmayan bir karşılaştırma iz- Ancak kanonlaşma koşulu uzun vadede gerekli ama ye-
ler, bunlardan 19 çifti elimizdedir. Shakespeare çağında tersiz görünüyor. Bir bunalım, uygarlıkta bir değişme
çok popülerdi, şairin Roma Yunan konulu oyunlarının sonucunda kanonlaşma süreçleri sayesinde geçmişle yeni
öyküleri, Plutarkhos’un bu eserinin İngilizce çevirisine bir tarz bağ kuruluyordu. Klasik üstün metinler, sanat
dayanır. Roma imparatorlarının hayatı da yazdı, tarih- yapıtları birçok başka kültürde uzun süre yorum konusu
çi olarak derin değildir. Avrupa edebiyatlarını derinden olmuştu. Ama hiçbirinde Yunan dünyasının Roma’da
etkiledi 16. yüzyılda deneme türünün yaratıcısı, büyük yeniden ele alınıp içerilmesi, Orta Çağda klasik Roma,
yazar Montaigne her satırında andığı Yunan Roma ya- Rönesans’ta Yunan-Roma, Aydınlanma Çağı ve 19. yüz-
zarları içerisinde 400 kere ondan alıntılar yapar. yılda Yunan-Roma dünyalarının yeniden çeşitli tarzlar-
Toparlayacak olursak bu dönemde Yunanca düz- da ele alınması ve bunların sonucunda her seferinde bir-
yazıda felsefe, retorik, tarih, bilim gibi klasik türlerin birinden farklı sanat, edebiyat yapıtlarının doğup akım
yanı sıra ilk defa ortaya çıkan ya da yerleşen türler söz haline gelmesine rastlamıyoruz. Dikkat edilirse artık
konusudur. İlki romandır. Milattan önceki yüzyıllarda sorun basit bir üslup değişikliği ya da etkilenme sorunu
yazılmaya başlanıp İS 4. yüzyıla kadar sürdü, içerisinde olmaktan çıkmıştır, bu cins değişiklikler her tür kültür-
daha eski düzyazı geleneğinden gelme birçok öge gözle- de gözlemlenir. Sorun ortak kültürel belleğin oluşması-
nir. Batı edebiyatında unutuldu; ilk modern roman olan na ve aktarılmasına, dolayısıyla bir uygarlık tasarımına
Cervantes’in Don Kişot’unun yazıldığı 16. yüzyılda ve bağlanır. Çok uzun vadelerde tekrarlanan bir ritimden
ardından 17 yüzyılda ilgi uyandırdı. İkinci tür mektup- söz ediyoruz, olağanüstü yaratıcı dönemlerde farklı

57
Yunan ve Latin Edebiyatı

ritimler üst üste gelebilir. Bu dönemler bir iki alanda çıkışı gibi köklü kesintiler. Yoksa istila, yıkım tarihte hiç
değil neredeyse toptan bir şekilde, düşüncede, kurum- eksik olmamıştır. Büyük kopmalar yerine olağanüstü
larda, bilimde, sanatta benzer bir hızla olağanüstü bir süreklilik gösteren Çin uygarlığında; ya da asr-ı saadeti
çiçeklenme sergiler, hem kendi dönemleri için hem de yaşamak isteyen İslam toplumlarında, büyük kültürel,
başka uygarlıklar, kültürler için. Buna klasiğin ritmi dinsel başkalıkları soğurup benzeştiren (massedip mec-
diyebiliriz. Söz konusu olan bir çağın belirli bir anına zeden) Hint uygarlığında, çeşitli alanlarda kıpırtılara
mutlak değer yüklemek değil, bir değişmez özden söz rağmen büyük bir kopuş yaşamayan Bizans uygarlığın-
etmek değil, devingen dinamik bir tekrarı, yitip gidip da, geçmişin büyük eserleriyle yepyeni bakış açıları yara-
yeniden başka tarzda belirmeleri, kültür tarihi içerisinde tan bir yaratıcı bir ilişki gözlemleyemiyoruz. Batıya özgü
karşılaştırmalı olarak görebilmektir. Kendi dünyamızın olan geçmişle özel bir tarzda ilişki kurmak demiştik,
temellerini eleştirel olarak anlamak için düşünce tarihi bunu resim sanatı üzerinden örnekleyelim. Çin iki bin
ve edebiyat araştırmalarında karşılaştırmalı çalışmalar en yıl boyunca olağanüstü bir doğa resmi geleneğini yeni-
yararlı yöntemdir. leyerek sürdürmüştür. Bu resimlerde geçmişin izlerine
Kişi kendisini nasıl başkası aracılığıyla tanıyorsa -ki ören kalıntılarına rastlanmıyor, aynı ölçüde yetkin Ja-
bu başka içimizden ya da dışımızdan gelebilir- yazılı bir pon resminde, Hint İran Osmanlı minyatürlerinde de.
kültür ya da uygarlık kendi kendini düşünemez, ancak Geçmişe hep kendi dünyamız içinden onun sorularıyla
başkalarıyla karşılaştırarak kendini kurar, geleceği hayal bakarız, bunun aracılığıyla geleceği şimdiyi düşünebili-
edebilir. Bunu içinde yaşadığımız uygarlıkla belirli hı- riz. Klasik terimi 18. yüzyıl Fransız edebiyatı ve sanatı
sımlıkları olan bir uygarlıkla yapabiliriz; hısımlık çünkü için kullanıldı ilk defa, 19. yüzyılda her dilin bir klasi-
o çağda kendimizinkini tanıyabilmeli, yadırgatıcı ölçüde ği var mı tartışması yaşandı. Sonraları başka kültürlere
başkalık hissetmemeliyiz. Bu yaklaşım başka kültürlere de uyarlandı. Benzeri kapsamda bir kavrama Batı dışı
açılma cesareti verir. Uygarlık düzeyinde bunun olabil- dillerde rastlanmaz. Klasik yapıtlar çok farklı, şimdi’le-
mesi için bir koşul daha vardır. Burada da bir dünyanın re o şimdi’de yazılmışçasına, yapılmışçasına seslenecek
göçmesi, kapanması gibi büyük bir kesinti gerekir. Tunç ölçüde zengin yapıtlardır. İş, en parlak kafaların en iyi
Çağın çöküşünün ardından gelen Homeros, Antik Ça- biçimde ifade ettiği eserleri bilim, sanat, dinsel düşünce,
ğın çöküşü, sanayi toplumunda ulus devletlerin ortaya felsefe diye ayırmadan ele alabilmekte.

Öğrenme Çıktısı
5 Latince edebiyatın doğuşunu, evrimini, çeşitli türlerini tanıyabilmek
6 Latince edebiyatın evrelerini tanıyabilmek
7 Yunan ve Latin edebiyatlarının Batı edebiyatındaki yerini belirleyebilmek

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Batı edebiyatında daha çok


Latin edebiyatında hangi Yunan edebiyatındaki türler
Latin edebiyatından kay-
türler ve sanatçılar öne çı- Latin edebiyatında ne gibi
naklanan eserlere örnekler
kar? değişimlere uğramıştır?
gösterebilir misiniz?

58
Batı Edebiyatında Akımlar-I

1 Destan ve şiir geleneğini tanımlayabilmek

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


2 İlk düzyazı geleneğinin, felsefenin, tarih
yazımının ortaya çıkışını açıklayabilmek

Yunan Edebiyatının İlk Türleri

1 Yunan Roma edebiyatları sadece bir ifade tarzı, imge üretimi olmakla kalmaz, bütün bir eğitilmiş insan
ülküsünü oluşturur. Üstelik Yunan edebiyatı Roma edebiyatının modeli, her ikisi birlikte Batı edebi-
yatlarının, estetiğinin, felsefesinin kurucu öğesi olarak farklı çağlarda farklı tarzda Batı dillerini, anlam
dünyalarını biçimleyegelmiştir. Edebiyat destan şiir çağında kimlik oluşturucu olmuş, türler çiçeklen-
dikçe yaşama tarzı olarak felsefe ile bilimi de içeren sanki tek bir eğitim ‘’kurumu’’ haline gelmiştir.
Homeros destanlarının Yunan kültürel belleğinin oluşturucusu olduğu kadar, Latin edebiyatının da
onu hep model aldığını, hatta ilk Latin edebiyatı ürününün Homeros çevirisi olduğunu gördük. Şiir
geleneği Yunanlılarda düzyazının henüz bulunmadığı yüzyıllarda hakikatin kaynağı olarak görülürdü.
Aynı zamanda hep bir toplumsal olayın parçası olarak canlandırılırdı; Homeros’dan hemen sonra çi-
çeklenen özlü sözler, bilmecemsi kısa parçalardan, kişisel duygulara, koroların ağırbaşlı ilahilerinden,
yarışma parçalarına, hicivlerden, savaşta yiğitliğe özendirici türlerine kadar. Bunlardan birkaçı Roma
edebiyatınca vezniyle birlikte model alındı.

2 İlk defa Miletos’ta mitoloji çerçevesi dışında dünyayı açıklama çabasına arkaik çağda rastlıyoruz. Bu
aynı zamanda İÖ 6. yüzyılda bilim ile felsefenin doğuşu demektir. İlk düzyazı örnekleri yerel efsane-
lerin çok basit bir masal diliyle yazılmasından ibaretti, ondan önce düşünürler düşüncelerini düzyazı
kalıbında dile getirmiş olsa da şiirin baskın iletişim ortamı olmasından ilk filozofların vardıkları yeni
hakikatleri şiirle dile getirmeye devam ettiler. İlk tarih yazımı da yerle efsanelerin soykütüklerini çıkar-
mak gibi bir türken, Pers savaşından sonra gerçek anlamda tarih yazımı başladı. Bu tarih yazımı büyük
merkezi imparatorlukların egemenlerinin gözünden kendilerini yücelten propaganda metinlerinden
farklı bir araştırmaydı.

59
Yunan ve Latin Edebiyatı

3 Klasik çağın edebiyat türlerini tanıyabilmek


öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

4 Arkaik, klasik çağ ile İskenderiye çağını


edebiyat ve toplum açısından ayırt
edebilmek

Klasik Çağ, İskenderiye Çağı

3 Klasik çağın Batıya ve dolayısıyla dünyaya armağan ettiği belli başlı türler arasında tragedya, komedya,
çeşitli söylev türleri, Batı felsefesinin temel direkleri olan Platon ile Aristoteles, tıp metinleri bulunur.
Bunlarla eşzamanlı olarak olağanütü bir doğalllık denge ürünü heykeller, bir ölçüde vazo resimleri
ve Batının çağ çağ taklit edeceği mimarlık anlayışı en üstün örenlerini veriri. Bütün bir üstün kültür
yaratılarının çerçevesini Yunanlıların kendine özgü siyasal toplumsal düzenleri, bağımsız kentlerinin
özyönetimi çizer, en önde Atina olmak üzere.

4 İskenderiye çağında artık klasik çağın tiyatro türleri artık yazılmasa da, ortaya çıkan öğretici şiirin bir
biçimi, kır türküsü Latince edebiyat türleri haline gelecektir. Bütün bir doğu Akdeniz’de Yunan kültü-
rünün, şehir kurumlarının yayılması sonrasında İskenderiye araştırma merkezinde, edebiyat biliminin,
filolojinin ortaya çıkmasını karşılaştırmalı olarak yüksek yazılı kültürlerden farkıyla anlayabiliriz. Bu
bizi klasiklerin oluşması yorumlanması sorunun çözümüne götürür.

60
Batı Edebiyatında Akımlar-I

5 Latince edebiyatın doğuşunu, evrimini,


çeşitli türlerini tanıyabilmek

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


6 Latince edebiyatın evrelerini tanıyabilmek

7 Yunan ve Latin edebiyatlarının Batı


edebiyatındaki yerini belirleyebilmek

Latin Edebiyatı

5 Latincenin yazgısı Roma’nın dünya egemeni olmasına, sonra da Orta Çağda kilisenin dili olmakla
Batı dillerini, edebiyatlarını yüzyıllarca biçimlendirmesine bağlıdır. Yunan geleneği onlarla aktarıldı,
Yunanca Batıda Orta Çağ başında unutulmuştu. Latince edebiyatın, daha sonra sanatının da kaynağı
modeli belirli Yunan örnekleri oldu: destan, komedya, tragedya, söylev, felsefe ise İÖ 1. yüzyılda önce
şiir sonra düzyazıyla Latinceye mal oldu.

6 Latince edebiyatın milattan önceki ikinci yüzyılda Yunan örnekleriyle başlaması, Augustus’un altın
çağında yeni şiir, düzyazı türleriyle en üstün örneklerini vermesi, İS ilk yüzyılın Gümüş çağının şiir
türlerindeki zayıflığı, İÖ 2. yüzyılın Latince ürün açısından zayıflığına karşın Yunanca yazılı ürünlerin
çok verimli bir canlanma içinde oluşu, Latince edebiyatın belli başlı evrelerini oluşturur.

7 Eskiçağ uygarlıkları içerisinde edebiyat, düşünce bakımından en zengini olan Yunan uygarlığının, nasıl
Homeros temelinde, canlı sözle bağlantısını koparmadan yeni yeni türler yarattığını gördük. Üstelik
klasik çağ ortasında yazılı kültüre geçince de beslendikleri bu gelenek sayesinde yaratıcılığını yitirmedi-
ğini gördük. Romalıların daha sonra Batının Yunan ve Latin klasiklerini sanatını yeniden yorumlama-
sını olanaklı kılan ön-koşul kanon oluşturulması idi. Böylece batıya özgü bir ritim formu olarak klasik
kavrayışına ulaştık.

61
Yunan ve Latin Edebiyatı

1
Homeros’un destanları hakkında hangisi ge- 6 Klasiği tanımlarken hangi kavramlara baş-
çerli değildir? vurmayız?
neler öğrendik?

A. Eski Yunanlılar onu bilinmeye değer her şeyin A. Değişmez kanon


ansiklopedisi olarak görürdü B. Yazılı kültür
B. Latince edebiyat onun çevirisi ile başlamıştır. C. Kendininkinden başka ama hısım bir uygarlık
C. Yunan kültürünün temelidir. D. Eğitim
D. Yunan klasik çağının en önemli yaratısıdır. E. Her çağın çağdaşı
E. Dünyanın en zengin destanıdır.
7 Klasik Yunan tragedyası hakkındaki bu sap-
2 Latin edebiyatı hakkında hangi cümle doğ- tamalardan hangisi yanlıştır?
rudur? A. Ücretsizdir.
A. Yunanca edebiyata oranla daha zengindir B. Operaya benzer.
B. Yunan edebiyatının soluk bir taklididir. C. Çağdaş tiyatroya benzer.
C. Batı edebiyatını etkileyecek çok fazla yeni tür D. Roma döneminde artık sahnelenmemektedir.
yaratmıştır. E. Sadece İÖ 5. yüzyılda yazılmıştır.
D. Batı edebiyatını derinden biçimlendirmiştir
E. Rönesans sonrası unutulmuştur. 8 Geç Cumhuriyet ve İmparatorluk dönemin-
de niçin sahnelenmek üzere Latince komedya ya-
zılmadı?
3 Vergilius’un Aeneis destanı ile Homeros des-
tanları arasında kültür tarihi açısından bir fark A. Yetenekli yazar yoktu.
hangisidir? B. Siyasal oyunlar yazar için sürgün tehlikesi de-
mekti.
A. Konuları farklıdır.
C. Sirk gladyatör oyunları komedyayı yerinden et-
B. Homeros daha üstündür. mişti.
C. Aeneis destanının gerisinde bir sözlü gelenek D. Hıristiyanlar oyunları yasakladılar.
yoktur.
E. Yazıldı ama bugüne gelmedi.
D. İlki Latince öteki Yunancadır.
E. Vergilius Homeros’u örnek almıştır.
9 Aşağıdakilerden hangisi solo ve koro Yunan
lirik şiirinin tarihinde bulunmaz?
4 Yunan-Roma felsefe okullarının tümü hak-
kında hangisi geçerlidir? A. Lir eşliğinde müzikle seslendirilirdi.
B. Korolar onu canlandırırdı
A. Felsefe aynı zamanda bir hayat tarzıdır.
C. Bazı konuları mitolojidendi.
B. Felsefe aslında kuramsal bir disiplindir.
D. Okulda okutulurdu.
C. Hepsi doğa araştırmaları yapar.
E. Tragedya onun mirasını üstlendi.
D. Siyasal düşünceyle ilgilenmezler.
E. Antik çağ eğitiminde bütün okullar öğretilirdi.
10 Latince edebiyata özgü edebiyat türü hangi-
sidir?
5 Eski Çağda ilk küreselleşme hangi çağda ger- A. Komedya
çekleşmiştir?
B. Kır türküleri pastoral şiir
A. Homeros çağı C. Deneme
B. Yunan klasik çağı D. Satura
C. İskenderiye çağı E. Öğretici, didaktik şiir
D. Roma imparatorluk çağı
E. Roma sonrası dönem

62
Batı Edebiyatında Akımlar-I

1. D Yanıtınız yanlış ise “Destan” konusunu yeni- 6. A Yanıtınız yanlış ise “Edebiyat Kanonu” ko-
den gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


2. D Yanıtınız yanlış ise “Latin Edebiyatı” konu- 7. C Yanıtınız yanlış ise “Gümüş Çağ” konusunu
sunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

3. C Yanıtınız yanlış ise “Latin Edebiyatı Altın 8. C Yanıtınız yanlış ise “Destan” konusunu yeni-
Çağ” konusunu yeniden gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.

4. A Yanıtınız yanlış ise “Yunan Latin Edebiyatı” 9. D Yanıtınız yanlış ise “Lirik Şiir” konusunu ye-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. niden gözden geçiriniz.

5. C Yanıtınız yanlış ise “İskenderiye Çağı” konu- 10. D Yanıtınız yanlış ise “Latin Edebiyatı” konu-
sunu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

1. Homeros destanlarının Yunan kültürel belleğinin oluşturucusu olduğu


kadar, Latin edebiyatının da modelidir. Şiir geleneği Yunanlılarda düzya-
zının henüz bulunmadığı yüzyıllarda hakikatin kaynağı olarak görülürdü.
Aynı zamanda hep bir toplumsal olayın parçası olarak canlandırılırdı;
Homeros’tan hemen sonra çiçeklenen özlü sözler, bilmecemsi kısa parça-
lardan, kişisel duygulara, koroların ağırbaşlı ilahilerinden, yarışma parça-
larına, hicivlerden, savaşta yiğitliğe özendirici türlerine kadar. Bunlardan
Araştır 1 birkaçı Roma edebiyatınca vezniyle birlikte model alındı. Homeros üslup
ve olay örgüsü bakımından sadece Latin edebiyatını değil oradan geçerek
Batı edebiyatını da en fazla etkileyen kaynaktır.
2. Bunu 5. yüzyıl sonunda koro liriğinin tragedyanın sönümlenmesi,
Thukydides’te Platon’da, söylev yazarlarında beliren üst düzeyde işlenmiş,
yan cümlecikli yapıların düzyazıda yerleşmesi örnekleriyle, Homeros’un iç
içe yan cümleciklerden uzak üslubuyla, İskenderiye çağında söylemek değil
okumak için yazılan edebiyat türleri örnekleriyle ele alabiliriz.

Destan didaktik şiir bağlantısını; tragedya komedya türlerini; düzyazı tür-


lerinin hep düşünce yoğunluklu olduğunu; diyalogun felsefe, sahne sanatı,
gündelik hayattan kesitleri ele alan şiir türleriyle bağını; çoban türküsünün
Araştır 2 pastoral şiirle; mektup türünün, koşukla, felsefeyle bağını; romanın, yaşa-
möyküsü, tarih yazımı türlerinin birbiriyle bağını göz önüne alarak türler arası
ilişkileri açıklayabiliriz.

63
Yunan ve Latin Edebiyatı

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

Yunan geleneği bu dönemde Latinceyle aktarıldı, Yunanca Batıda Orta Çağ


başında unutulmuştu. Latince edebiyatın, daha sonra sanatının da kaynağı
modeli belirli Yunan örnekleri oldu: destan, komedya, tragedya, söylev, felsefe
Araştır 3 ise İÖ 1. yüzyılda önce şiir sonra düzyazıyla Latinceye mal oldu. Latin edebi-
yatının kendine özgü tek türü satura’dır. Lucretius, Cicero, Catullus, Vergili-
us, Plautus, Seneca önde gelen temsilcileridir.

Kaynakça
Andre Bonnard. (2004-2013). Antik Yunan Eski Yunan Dünyası-Atlaslı Büyük Uygarlıklar
Uygarlığı. Çeviri: Kerem Kurtgözü. Evrensel Ansiklopedisi (1987), İletişim Yayınları, İstanbul.
Basım, İstanbul
Oxford Antikçağ Sözlüğü (2013), Çeviri: Faruk Ersöz.
Arts and Humanities through the Eras, (2004), Kitap Yayınevi.
Thomson Gale.
Roma Dünyası-Atlaslı Büyük Uygarlıklar
Egon Friedell (2002). Antik Yunan Kültür Tarihi. Ansiklopedisi (1988), İletişim Yayınları, İstanbul
Çeviri: Necati Aça. Dost Yayınları, Ankara
Tercüme Dergisi , cilt: 5, sayı: 29-30, 19 mart 1945 -
Yunan Özel Sayısı I.

64
Bölüm 3
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

Orta Çağ
Orta Çağ’da Edebiyat
öğrenme çıktıları

1
1 Orta Çağ’ın tarihsel ve kültürel

2
konumlandırmasını yapabilmek 3 Orta Çağ’ın belirgin edebi türü olan
2 Orta Çağ düşünce ve eğitim sistemiyle roman(s)ın köken ve niteliklerini
hümanist anlayışın farklarını saptayabilmek tanıyabilmek

Reform

3 4
Rönesans 5 Reformu tanımlayabilmek
4 Rönesans’ın ortaya çıkış gerekçelerini ve 6 Dinde reformun bilim ve sanata katkısını
temel niteliklerini sıralayabilmek kavrayabilmek

Hümanizm
7 Hümanizmin ortaya çıkış nedenlerini
açıklayabilmek

5
8 Hümanizmin insana ve bireye
verdiği önemle gelinen aşamaları
değerlendirebilmek

Anahtar Sözcükler: • Edebiyat ve Sanat • Hümanizm • İnsan • Reform • Rönesans • Skolastik Düşünce

66
Batı Edebiyatında Akımlar-I

GİRİŞ galci halkların kendi aralarında süren üç yüz yıllık


Kökleri Orta Çağ’da olmakla birlikte, dallarıyla savaş döneminin ardından Frenklerin kralı Charle-
günümüze kadar uzanan XVI. yüzyıl Avrupa’sında magne, diğerleri üzerinde egemenliğini oluşturur.
ortaya çıkan hümanizmi yalnızca hümanist çerçeve Roma İmparatorluğu benzeri bir imparatorluğu
içinde anlamak pek mümkün değildir. Bu neden- yeniden oluşturmaya çalışır. Frenklerin toprak-
le, onun tohumlarının ekildiği dönemi, coğrafyayı; larını genişletir, 800 yılında kendisine “Batının
onun filizlenme ve gelişme aşamasında var olan si- İmparatoru” olarak taç giydirecek olan Papayı des-
yasal, toplumsal, düşünsel, tarihsel ve entelektüel tekler. Orta Avrupa’da ve İspanya’da devlet yapısı
koşulları göz önünde bulundurmak kaçınılmaz bir oluşturan Vandallar ve Frenklerin Hıristiyan olma-
gerekliliktir. Bundan hareketle, yalnızca hümaniz- sıyla dinsel temelli birlik güçlenir. Dinin ülke yö-
me yönelik verilecek bilgilerin askıda kalmaması netimlerinde kabulünün ardından Kilisenin gücü
için, Orta Çağ’ın özelliklerini, bu çağı sonlandı- artar ve bu gücü toplumların her alanında hisset-
ran siyasal ve toplumsal koşulları, ortaya çıkan ve tirir. Doğuda güçlenen Türk ve İslam coğrafyasını
hümanizmle baş başa gelişen Rönesans’ı, hüma- Hıristiyanların kutsal mekânları için tehlike olarak
nizmin gelişmesine katkı veren, dinde yenileşme görülen ve Müslümanları işgalci olarak nitelendi-
hareketleri olarak bilinen, Reformu tanıtmanın ren Kilisenin öncülüğünde “Haçlı düşüncesi” or-
ardından hümanizmi ayrıntılarıyla ortaya koymak taya çıkar ve bu amaçla yetiştirilen şövalyeler ve
yerinde olacaktır. oluşturulan Kutsal Roma Germen İmparatorluğu
öncülüğünde Müslümanlara karşı çok sayıda haçlı
Hümanizmle ilişkili bu konulara yer verilirken, seferi gerçekleştirilir.
dönem ve hareketlerin temsilcisi durumundaki ta-
rihsel, sanatsal ve edebi kişilikler ile onların ortaya Toplumsal alanda dine aykırı bir tutum ve dü-
koydukları iş ve eserlere vurgu yapmak öğrenmeyi şünce geliştirilemez hale gelir, oluşan derebeylik
pekiştirecektir. gibi yapı ve kurumlar din temeli üzerine oturur.
Kralların sırtını dayadığı derebeylikler gitgide güç
kazanır, şato ve toprak sahibi olur, savaş zamanında
ORTA ÇAĞ krala savaşçı desteği ve parasal yardım karşılığında
Orta Çağ, 476 yılında Batı Roma İmparatorlu- yeni imtiyazlar elde ederler. Kilisenin ve İncil’in
ğunun çöküşüyle başlar ve 1420-1500 yılları ara- öğretilerine aykırı felsefi ve bilimsel düşünce ve ye-
sında gerçekleşen, topun kullanılması, matbaanın niliklere yer verilmez, gerektiğinde bunları yapan-
yaygınlaşması, Rönesans’ın başlaması, Osmanlıların lar Engizisyon Mahkemelerinde “yakılarak ölüm”
İstanbul’u alarak Doğru Roma İmparatorluğu’nun gibi ağır cezalara çarptırılır. Dinsel alanda yenilik-
yıkılışını başlatması, İspanya’nın yedi asırdan sonra leri savunanların taraftarları ve Kilisenin dayattığı
birleşerek yeni ticaret yolları arayışına girmesi gibi Katolik anlayışa sahip yönetimler ve ülkeler arasın-
nedenlerle 1500’lü yıllara doğru sona erer. Tarihçi- da oldukça uzun süren din savaşları yaşanır. Bu dö-
lerin yaygınlıkla kabul ettikleri tarihlerden biri 1453 nemde gelişen edebiyat, okuryazarlığın çok düşük
yılında İstanbul’un Türklerin eline geçmesidir. düzeylerde olması ve eğitimin Kilisenin tekelinde
Yaklaşık bin yıllık bir süreyi kapsayan Orta yalnızca ruhban sınıfına, aristokrat ve bir kısım
Çağ, şu dört ana özelliğiyle tanımlanabilir: Siyasi burjuvaya verilmesi sebebiyle, sözlü edebiyat olarak
otoritenin parçalanması ve devlet kavramına dö- gelişir. Yazılan eser ve metinler ağırlıklı olarak din-
nüş; tarımın ağırlıkta olduğu ekonomi, toprağa sa- sel içerikli ve Latincedir. Ekonomi, tarıma dayalıdır
hip askerlik ve savaş işlerini üstlenen soylu bir sınıf ve köylü ve çiftçiler derebeyliklere ait olan toprak-
ile onların topraklarında köle tarzında çalışan köy- larda karın tokluğuna köle konumunda çalıştırılır.
lü sınıfı arasında kalmış kapalı bir toplum yapısı; Dinin baskısı altındaki bilim ve sanat ilerlemekte
Kilise tarafından belirlenmiş dinsel inanç üzerine güçlük çeker. Bilimsel keşif ve düşüncelerini ortaya
kurulu bir düşünce yapısı. koyan Galileo gibi kişiler yaptırımlara maruz kalır.
Bin yıllık bir dönemi kapsayan Orta Çağ bo- Yüzyıllar boyu Avrupa toplumlarında hâkim
yunca yaşanan siyasal, toplumsal, dinsel, düşünsel, olan derebeylik ve şövalyelik sistemi XIV ve XV.
yazınsal ve ekonomik hareketlilik oldukça fazladır. yüzyıllarda çöküş devresine girer. Tarihin tanık
Siyasal boyutta, Batı Roma İmparatorluğunun çö- olduğu dış savaşlar, iç savaşlar, kıtlıklar, yağma-
küşü sonrası Avrupa’da farklı kökenden gelen iş- lar, veba salgınları; savaşlara, soylulara ve vergilere

67
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

karşı köylü isyanları bu çöküşte etkili olur. 1337 itirazların akıl yoluyla çürütülmesini ya da gerekti-
yılından 1453 yılına kadar süren İngiliz ve Fran- ğinde belli şeylerin akıl yoluyla ispatlanması teme-
sızların Yüzyıl Savaşları sırasında alınan ağır yenil- line dayanır.
giler özellikle Orta Avrupa’daki şövalyelik sistemini Orta Çağ’ın hemen öncesinde Aziz Augustinus,
sorgulanır hale getirir. Bu çöküş, XVIII. yüzyılın akıl ve Hıristiyanlığı bağdaştırmak ister. Dinin ilk
ortalarına ve Fransız İhtilaline kadar sürer. Fransız ilkelerinden hareketle dünyanın duyularla anlaşıl-
İhtilalinin baş aktörlerinden olan derebeylik, ihtilal ması üzerinde durur ve akıl ve duyulara vurgu yap-
sonrasında tümüyle yok olur. mak için söylediği “anlamak için inanıyorum” ifa-
desi skolastik düşüncenin sloganı haline gelir. Bu
Skolastik Felsefe ve Eğitim durumda skolastik felsefe, akıl ve duyuların olduğu
yerde göreceliğe yer vermez, tek bir doğrunun ve
Skolastik terimi genellikle bir dönemden çok, ona bağlı tek bir doğruluk sisteminin varlığını ka-
bir düşünce biçimini kapsar ve Orta Çağ boyun- bul eder. Bu felsefede önemli olan “iyi”nin gerek-
ca, bilhassa XII. yüzyıldan XV. yüzyıla kadar olan lilikleri doğrultusunda davranmaktır; çünkü “iyi”
dönemde manastır okullarında ve Paris’teki okul hem Tanrının insanlara buyruğudur hem de Tanrı
ve üniversitelerde yetişen din adamlarına verilen “bütüncül iyilik”tir.
ilahiyat ve Aristo ilkelerine dayanan felsefi eğitimi
Skolastik felsefenin amacı yeni bir şeyi ortaya
ifade etmek için kullanılır. Ancak Aristo’nun eksik
koymak değil, var olan şeyleri en iyi biçimde anla-
ve yanlış anlaşılmış öğretileri üzerine kurulu Orta
tabilmektir. Bunun için eğitim ve öğretim yoluyla
Çağ’ın bu felsefesi ya da eğitim anlayışı, aslında ilahi mesajları akıl ışığında kavratabilmeyi hedefler
başlangıç aşamasında IX. yüzyılda Fransa kralı ve özellikle ilahiyat denen din bilimlerinin öğretil-
Charlemagne tarafından ülkenin yeni baştan inşası mesine önem verir.
için insanların daha iyi eğitilmesi amacına yöne-
lik olarak okullarda öğretilmesini istediği, yedi dal
(gramer, astronomi, müzik, hitabet, mantık, arit- Erken Dönem Skolastik Felsefe
metik, geometri) üzerine oturur. Skolastik felsefe, Ancak din ile inancın ilişkilendirilmeye çalışıl-
Orta Çağ felsefesinin merkezi konumunda bulu- dığı bu dönemde farklılıklar ortaya çıkar. Bazıları
nur ve Orta Çağla birlikte sona erer. yalnızca dinsel metinlere yönelirken, bazıları keşif
Orta Çağ’ın manastır okullarında öğretilen sko- ve Tanrı’nın yarattığı şeylere duyduğu hayranlıkla
lastik felsefe, 800 yılı itibarıyla başlar ve felsefe tari- teyit ettiği bir dünya anlayışıyla meşgul olur. Fi-
hi içinde üç ayrı dönem olarak ele alınır: lozoflar bu iki düşünce biçiminin ortasını, dinin
hizmetinde olan bir aklı öne çıkarmak isterler.
Erken Dönem Skolastik (800’lü-1200’lü yıl-
lar): Eflatunculuk ve Yeni Eflatunculuğun etkisi al- Dinin akıl üzerindeki hükümranlığına rağmen,
tındadır ve en belirgin temsilcisi Aziz Anselmus’tur. tüm Orta Çağ boyunca, felsefi düşünce verimlili-
ğini sürdürür. Filozoflar, “evrenler tartışması”nı
Yükseliş Döneminde Skolastik (1200’lü- başlatmak için, evrensel terimler, kavramlar (kuş,
1300’lü yıllar): Aristo’nun etkisinde geçer ve bu hayvan, canlı… gibi), nesneler ve kişiler arasın-
dönemin en önemli temsilcisi Augustinus taraftar- daki ilişkiler konusunda tartışmalar yaratırlar. İlk
larıyla Aziz Thomas taraftarları arasındaki tartışma- skolastik felsefeci olarak Johannes Scottus, yaptığı
ların tarafı ve tanığı Aziz Thomas’dır. çeviriler ve verdiği derslerle Orta Çağ düşüncesine
Geç Dönem Skolastik (1300’lü-1500’lü yıl- mistisizmi kazandırır. Eflatun gibi, insan yaratıl-
lar): Din felsefeye karşı üstünlüğü ele geçirir ve Aziz madan önce değişmez düşüncelerin/ideaların yara-
Thomas’nın akılcı felsefesi terk edilir. Bu dönemde tıldığına inanır ve bu doğrultuda hareket ederek bir
John Duns Scot (1266 – 1308) ve Ockhamlı Gu- tür yeni Eflatun’culuğu geliştirir. Tanrı’nın gerçek
illaume (1285 -  1347) öne çıkan temsilciler olur. anlamda varlığının bilinemez olduğunu, ancak kıs-
Skolastik düşüncenin tüm dönemleri kapsayan men göstergeler aracılığıyla varlığının algılanabile-
ortak düşünce özelliği, felsefeyi dinin alanına ya da ceğini iddia eder.
aklı inancın alanına uygulamak ve dinsel sorunları İlk dönem skolastik düşüncenin en önemli
anlaşılır kılmaktır. Din ve imana yöneltilen soru ve düşünürlerinden bir diğeri olan Anselmus (1033-
1108), da Augustinus’un açtığı yolda ilerler,

68
Batı Edebiyatında Akımlar-I

onun “anlamak için inanıyorum” önermesine açık sında önemli rol oynayan doğa bilimleri tutkunu
ve kesin bir içerik kazandırır, inancın en yüksek bir düşünürdür. Aristo felsefesini sistemli bir yapı-
mistik varsayımlarını akıl ile temellendirmeye ça- ya kavuşturur.
lışır. Anselmus asıl ününü Tanrının varlığını var- Aquinolu Thomas olarak da bilinen Aziz Tho-
lıkbilimsel kanıtlama ile elde eder. Bu ispatına mas, Albertus Magnus’un öğrencisidir ve bütün
göre “Tanrı, tanımı gereği en “yetkin iyi” ise, bu skolastik dönemin en büyük filozofu olarak kabul
en “yetkin iyi” olanın var olmaması mantıksal bir edilir. Thomas’nın ortaya koyduğu öğreti Kilisenin
çelişki oluşturur, öyleyse Tanrı’nın varlığı “çeliş- resmî felsefesi olarak kabul edilir. Thomas’ya göre
mezlik ilkesi” gereğince zorunludur”, varsayımını dinsel doğrularla felsefî doğrular, yani inanç ve akıl
ortaya koyar. doğruları iki ayrı bilgi türünün doğrularıdır. Bu
Orta Çağ felsefesinde nominalizmin kurucusu durumda,  “anlamak için inanmak”  önermesinin
Roscelinus (1050-1125), gibileri farklı bir düşün- yerine, Thomas, aydınlanma ve yeni bakış açıları
ce ortaya koyarak, evrenin varlığına inanmazlar ve elde etmenin yolunun bilgiden geçtiğini vurgula-
evren konusundaki tartışmaların mesnetsiz ve boş yan, “inanmak için bilmek”’i koyar. Thomas için,
olduğuna inanırlar. Onlara göre evrensel olan bir Tanrı’yı bilmek, bilginin en yüksek hedefidir; akıl,
şey olmadığına göre, yapılması gereken şey insanı bu yüksek hedefe varma aşamasında bazı sırları ol-
göz önüne almaktır. duğu gibi kabul etmek zorundadır.
Skolastik felsefenin önemli isimlerinden bir
başkası olarak, Pierre Abélard (1079 – 1142), birey-
Son Dönem Skolastik Felsefe
selliklerden hareketle, insanın varlıklar için genel
bir kavram oluşturduğunu iddia ederek, düşünce Skolastik düşünce biçiminin hüküm sürdü-
ve kavramların sonradan insan tarafından oluştu- ğü son dönemde, felsefe daha bağımsız bir yapıya
rulduğunu anlatmak ister. Örneğin, insan, birçok bürünüp dinin etkisinden uzaklaşır. Akıl ve inancı
hayvanı gözlemlemesinin ardından, hepsi de canlı uzlaştırma gayretinden vazgeçilir. Bu gelişmede ve
ve yer değiştirme yeteneğine sahip benzer yetenek felsefenin özerkleşmesinde nominalizmin etkisi bü-
ve görünümlü yaratıkları “hayvan” kavramıyla sı- yük olur. Duns Scott, aklı inançtan ayrı tutmaya
nıflandırır. Bu durumda, düşüncelerin önceden var çalışır. Nesnelerin, kendilerine özgü bir mantıkla,
olduğuna inanan gerçekçiler ve nominalistlere mu- yalnızca kendilerine bağımlı olduklarını, önceden
halif olur. yaratılan ne bir varlık ne de madde anlamında
hiçbir tanrısal yaratı olmadığını dile getirir. İnsan
aklının sadece inceleme konusuna ait öz üzerine
Yükseliş Dönemi Skolastik Felsefe yoğunlaşmayı sağladığını; inancın ise, ortaya çıkan
XII. yüzyıldan itibaren Arap felsefesinin önemli gerçeklikleri belli bir düzene kavuşturduğu düşün-
yapıtları Latinceye ve Yunancaya çevrilmeye başla- celerini savunur.
nır. İbni Sina ve İbn Rüşd gibi Aristo’dan etkilenmiş Ampirizmin öncüsü olan Ockhamlı Guillaume,
âlimlerin eserleri aracılığıyla Aristo felsefesi Batıda içgüdüsel bilgi ile soyut bilgi arasındaki ayırımı ya-
daha iyi tanınmaya başlar. Yahudi felsefesi ve Musa par. Soyut bilginin aklın ürünü olduğunu, nesneyle
bin Meynû gibi Aristo düşüncelerine önem veren
mutlak bir bağlantısının olmadığını ifade eder. Bu
Yahudi filozofların bu dönemde yaptıkları çeviri
çerçevede, Tanrı’nın varlığının kanıtlanamayacağı-
ve yorumlar da Batıda gelişen skolastik felsefenin
nı, yalnızca inancın insanı Tanrı’nın varlığına bağ-
yükseliş ve şekillenmesinde etkili olur. Skolastik
layabileceğini vurgular.
felsefe bu dönem boyunca, bütün bilim alanlarını
içerecek biçimde bir bilgi ağı kurma çabasına girer. Roger Bacon, geç dönem skolastiğin anılması
Öyle ki, Bonaventura adlı İtalyan mistik düşünür, gereken bir başka ismidir. Deney ve deneyim kav-
Augustinus ve Aristo’nun düşüncelerini uzlaştır- ramları, onun yaklaşımında daha da kesin bir gö-
maya yönelik girişimlerde bulunur. rünüm kazanır. Doğa araştırmalarında ortaya koy-
duğu bulgular ve matematik dehası, Bacon’un ünlü
Orta Çağ’ın ve skolastik düşüncenin en önemli
bir bilgin olmasını sağlar. Mistisizm ile ampirizmin
düşünürü Albertus Magnus olarak bilinir. Aristo
felsefesini ve bu felsefenin Arap ve Yahudi yorum- karışımı olan düşünceleri, Bacon’u Orta Çağ’dan
larını derleyip toparlar, bunların tanınıp anlaşılma- Rönesans’a geçişin hazırlayıcılarından biri yapar.

69
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

Protestan reformu sırasında skolastik düşünce, antik felsefeyi fazlasıyla dinin içine yerleştirmek sure-
tiyle, Hıristiyan öğretiye zarar vermekle suçlanır. Bu konuda yaşanan tartışmalar şu şekilde özetlenebilir:
Özellikle Martin Luther gibi reformcular, skolastik felsefecileri Hıristiyanlık dinini Yunanlılaştırmakla suç-
larlar. Vatikan yanlıları ise, tersine, inanca antik düşüncenin farklı alanlarını açık tutarak, skolastik felsefe-
cilerin Yunan medeniyetini Hristiyanlaştırdıklarını ileri sürerler.
Skolastik düşüncenin temellerinden biri, İskenderiye’de İbraniceden Yunancaya çevrilmiş olan ve 72
kişilik çevirmen kadrosu ve 270 yılında çevrilmiş olmasından dolayı Yetmişler İncili olarak bilinen İncil’in
incelenmesidir. Bu İncil daha sonra Saint Jérome tarafından Yunancadan Latinceye çevrilerek Vulgata
diye adlandırılır. Vulgata, Orta Çağ’ın Latin düşünürleri için mutlak referans metni haline gelir. Yalnızca
eğitimli insanların okuyup anlayabildiği bu İncil, yapılan araştırma ve incelemelerin vazgeçilmez kaynağı
olur.
Skolastik düşünceyle sıkı sıkıya bağlantılı skolastik eğitimin, metinlerin okunup yorumlanması, bir
sorun üzerinde tartışma, her konuda yapılan düzenli ve sorgulayan tartışmalar ve çıkarımlar gibi farklı
biçimleri vardır. Bu eğitim anlayışında öğrencilere daha önce sözü edilen yedi bilim dalında mümkün
olduğunca fazla bilgi vermek ve bu bilgilerin algılanıp algılanmadıklarını teyit etmek söz konusudur. An-
cak Montaigne’nin ifadesinde yer aldığı üzere, skolastik eğitim sistemi “uygulama yapacak kafalar yerine,
bilgiyle dolu kafaları” tercih eder.
Öğrenme Çıktısı
1 Orta Çağ’ın tarihsel ve kültürel konumlandırmasını yapabilme
2 Orta Çağ düşünce ve eğitim sistemiyle hümanist anlayışın farklarını saptayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

1. Orta Çağ’daki Kutsal


1. Orta Çağ Avrupa top- Roma Germen İmpara-
lumlarının bağnaz ve geri torluğu şemsiyesi altında
1. Orta Çağ’ın edebi tür-
kalmış olması sizce sadece Kilisenin inisiyatifiyle
leri ile günümüz edebi
Kilisenin toplumsal ya- toplanan onlarca kral-
türleri arasındaki ben-
pılardaki etkisinden mi lık ile günümüz Avrupa
zerlik ve farklılıkları sı-
kaynaklanmaktadır? Birliği arasında bir bağ
ralayın.
kurmak mümkün mü?
2. Skolastik öğretinin din
2. Skolastik felsefede ege-
ile Aristo mantığını uz- 2. Orta Çağ’da ülkemizde ya
men olan “anlamak
laştırmak istemesinin da o günkü Osmanlı’da
için inanmak” ilkesiyle
temelinde dinsel soru- egemen olan eğitim ve
söylenmek istenen şeyi
lara akıl yoluyla cevap yaşam felsefesi ile skolas-
belirtin.
vermek dışında başka tik felsefe arasında bir iliş-
gerekçeler olabilir mi? ki var mı? Nasıl bir ilişki
söz konusudur?

70
Batı Edebiyatında Akımlar-I

ORTA ÇAĞ’DA EDEBİYAT


Orta Çağ edebiyatında ağırlık olarak kendini
gösteren iki şey vardır: Derebeylik sistemi ve din.
Orta Çağ toplumu, güç, unvan ve zenginliklerin
babadan oğula geçtiği son derece hiyerarşik yapıda-
ki bir toplumdur ve örneğin, XII. yüzyılda toplum,
din adamları; derebeyleri ve şövalyelerin oluşturdu-
ğu savaşçılar, köylü, çiftçi ve esnaftan oluşan çalı-
şanlar sınıfı diye üç sınıftan oluşur.
IX. yüzyılda krallıkların zayıflamasıyla siyasi
ilişkilerde değişim olur, yaptırım gücü, adalet ve
vergi koyma gücü, yavaş yavaş derebeylerinin şa-
toları etrafında oluşturulan çekirdek teşekküller
arasında paylaşılmaya başlanır. Ekonomik ve siya-
sal güç konumuna gelen derebeyliklerde şövalyeler
zincirleme olarak sadakat yeminiyle birbirine bağlı- Resim 3.1 Yuvarlak Masa Şövalyeleri (Kaynak: www.
dır. Birbirine zincirleme bağlılık ekonomik alanda larousse.fr)
da söz konusudur. Derebeyleri, geniş topraklarını
tımarlar biçiminde daha küçük parçalara bölerek İnsanların cahil oldukları, okuma yazma bilme-
emirleri altında bulunan “vasal”lara verirler. Gü- dikleri, kutsal metinlerin bile yalnızca din adamla-
nümüzün taşeron sistemi benzeri bir düzenle, elde rının elinde olduğu, Papanın bir kralı bile dinden
edilen ürünün belli bir yüzdesi karşılığında “özgür çıkarma cezasına çarptırabildiği dönemde din, si-
çiftçi” denilen kişilere işletilmeleri için verilen top- yasetin, gündelik yaşamın ve toplumun her alanın-
raklarda, “köle” diye adlandırılan köylüler karın da yer alır, herkesin inancını ve ahlakını belirleyen
tokluğuna çalışır. en büyük ruhani güçtür. Dinin siyasi, ekonomik ve
hatta önemli ölçüde askeri gücünü temsil eden Ki-
Bu sistem içinde yer alan şövalyelerin sahip ol- lise, sayısız manastırları, göz alabildiğince toprak-
ması gereken vazgeçilmez nitelikler vardır: Sada- ları, kendini savunmaya hazır şövalyeler ordusuyla
kat, dürüstlük, nezaket, cesaret ve dindarlık gibi. dünyevi bir güçtür.
Şövalyenin niteliklerine XI. yüzyıldan itibaren Her şeyden önce, Orta Çağ’ın okuryazarlık açı-
“kurtuvazi” denilen (“aşka hizmet” ya da “hanı- sından İslam uygarlıklarına göre oldukça gerilerde
mefendiye hizmet”) yeni bir nitelik eklenir. Bu olduğunu, Kilisenin tekelinde olan eğitimin ruh-
dönemden sonra derebeyleri ve şövalyeler, aşkla ban sınıfı ve aristokratların eğitimi dışında sıradan
ilgili meşgalelerini yaşantılarının merkezine otur- halkın eğitimiyle ilgilenmediğini, bu nedenle okur-
tur. Yuvarlak Masa Şövalyelerinin öykülerini an- yazarlık oranının oldukça düşük olduğunu, bu ne-
latan romanslarda geçen kral Arthur’un sarayının denle dönemin edebi ürünlerinin yazılı olmaktan
düşsel biçimi gerçek sarayların modeli haline gelir. çok sözlü edebiyat ürünü olarak yaygınlaştığını
Bu durumda şövalye sadece yürekli değil, gitgide vurgulamak gerekir. Bu durumda, Orta Çağ’da ya-
daha fazla eğlenmek arzusuna sahip olan, sarayda- zılan metinler gözden çok kulağa hitap eden me-
ki kadınlara karşı zarafetle davranan, onlara hoş tinlerdir. Yazılırken bile gerek metinlerin kolaylıkla
okunabilmesi gerekse dinleyicinin kolaylıkla akıl-
sözler söyleyen kişi haline gelir. Aşk amacına yö-
da tutabilmesi ve dinleyicilerin okuma sırasında
nelik olarak şövalye hanımefendisini eğlendirmek
sıkılmamaları için uygun biçim ve yöntemler göz
için şövalyelik ve nezaket meziyetlerini sergilemek önünde bulundurularak yazılırlar.
zorundadır. Arzularına hâkim olmak, sıkı bir di-
Orta Çağ edebiyatında sözlü ürünler ağırlıklıdır
siplin içinde hanımefendisinin aşkına layık olmak ve bu edebiyata ait çoğunlukla şiir formunda ya-
durumundadır. zılmış ürünler “gezgin ozan”lar ya da müzisyenler
tarafından bir çalgı aleti eşliğinde şarkı biçiminde

71
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

aktarılır. Bu ozanlar, şakalar ve laf kalabalıkları eşliğinde bir yandan anlatısını yaparken, bir yandan halkı
eğlendirir. Kuvvetli hafızaları, halkın hoşlanacağı yüzlerce, hatta binlerce mısralık şiirleri ezberlerinde tut-
malarını sağlar. Özellikle her dizenin sonundaki uyaktan hareketle, takip eden dizenin ne olacağını tahmin
ederler. Unutmaları halinde, yanlarındaki metinden yararlanabildikleri gibi, uyağa uygun gelecek biçimde
kendilerince uydurma ve tamamlama da yapabilirler. Şiirsel anlatının belli bölümlerinde jest ve mimikle-
rini kullanmak suretiyle metni canlı kılarlar.

Resim 3.2 Gezgin ozanların saray ve şatolarda romansları okuması


Kaynak: http://www.medievalhistories.com/portuguese-studies-vol-31-no-2-2015/

Orta Çağ edebiyatında yazar kavramı XIII. yüzyıl itibarıyla yavaş yavaş ortaya çıkar. Şehirlerdeki ge-
lişmeler kültürel yaşamın da gelişmesi ve yaygınlaşmasını sağlar. Bir derebeyinin himayesine giren ya-
zar, barınma ve iaşe ihtiyacını karşılamanın yanında yazdıklarını okuyup dinleyecek, onlara değer verecek
dikkatli ve kültürlü bir çevreye de sahip olur. Bu dönemde himaye görmeyen yazarların tutunmaları ve
varlıklarını sürdürmeleri pek mümkün değildir. Bu nedenle yazar ya bir prensin ya da bir hükümdarın
emrinde onun talepleri doğrultusunda mesleğini icra eder. Bu nedenle yazarların, kadın dinleyici ve seyirci
kitlesinin önemli bir yer tuttuğu aristokrat saray eğlencelerindeki rolü büyüktür. Ayrıca, XII. yüzyılda
gelişen romans/roman türü, saraylardaki aristokrat kadınların gösterdiği ilgiyle başarılı olur, yaygınlaşır.
Yazılmış kitap ve metinlerin çoğaltılması ancak manastırlarda toplanan keşişler aracılığıyla elyazması
olarak tek tek yeniden yazılarak gerçekleşir. 1450 yılında Gutenberg’in matbaayı resim baskı kalıplarından
esinlenerek icat etmesi sonucunda kısa sürede yaygınlaşan matbaa, kitap ve metinlerin çoğaltılmasında
ancak XV. yüzyılda devreye girmiş olur. Bir eserin elle ya da matbaa aracılığıyla çoğaltılması için eserin
nitelikli olması öncelikli bir gerekliliktir. Bunun bilincinde olan yazar, sanatsal anlamda şaheser yaratmak,
yetenekli sanatçıların eserinden yararlanmasını ister. Ne var ki, Orta Çağ’da toplumlar üzerinde yoğun
bir egemenlik kuran dinin ve Kilisenin etkisiyle yazılan eserlerin çoğunluğu dinsel içerikli eserlerdir. Üs-
telik okuryazarlık eğitimini elinde bulunduran Kilisenin İncil’de ve dinsel ayinlerde Latinceyi kullanması,
halkın kullandığı dilin önemsenmemesi gerekçeleriyle, özellikle edebi ve bilimsel nitelikli yazılan kitap-
ların çoğunun Latince olarak yazılmasını gerektirir. Belki de Fransa gibi, ülke genelinde dil bütünlüğünü
sağlayamamanın da etkisiyle, Latince tüm Avrupa’da iletişim dili haline gelir. Bingenli Hildegarde, Pierre
Abélard, Ockhamlı Guillaume, Roger Bacon veya Aquinolu Thomas gibi bilginler, Latince aracılığıyla ko-
laylıkla aralarında anlaşabilir hale gelir; bir eser Latince yazılıp çoğaltılmak yoluyla tüm Avrupa’ya yayılmış
olur. Azizlerin yaşantıları, İncil hakkında yapılan yorumlar, önemli dini gün ve bayramların tarihleri ve
özelliklerini anlatan elkitapları en fazla basılan eserlerdendir.

72
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Bu tür eserlerin yanında, halkın gündelik yaşan- için Kilisenin öncülüğünde oluşturulan Haçlı or-
tısında kullandığı dilde de gezgin ozanların okuyup duları ve Müslüman ordular arasındaki savaşlarda
yaygınlaştırdığı romanın ilk örneklerini oluşturan şövalyelerin başından geçen, askeri olmaktan çok
eserler kaleme alınır. Şövalyeliğe özgü büyük serü- dinsel içerikli, sıra dışı kahramanlıkları da anla-
venler ve derebeylik sisteminde karşılaşılan şövalye tan bu türden tipik Orta Çağ anlatılarına “kahra-
aşkının anlatıldığı kahramanlık destanları ve aşk manlık destanı” adı verilir. Bu anlatılarda ulusun
anlatıları “roman” ya da “romans” adıyla yaygınla- ve dinin yüceltilmesi kahramanın psikolojisinden
şır. Bir şövalyenin nasıl iyi, cesur, nezaket sahibi, daha önemlidir. Silahlı mücadelelerle tamamlanan
hanımlara karşı saygılı, güvenilir dost ve dindar ol- anlatılarda abartıya oldukça fazla yer verilir. Fizik-
ması gerektiğini göstermeyi amaçlayan bu destan- sel güç ve cesaret, olağanüstü yiğitlik, mükemmel
lar, Roland’ın Kahramanlık Destanı gibi, anlatısını bir mücadele ve bazen iyiliğin timsali şövalyelerin
yaptığı şövalyenin adıyla anılabilir. Bu destanlar, değerini göstermek için canavarlara, kötü düşman
iki bölümden oluşur. Birinci bölümde şövalye ve güçlerine karşı düşüncesizce girişilen cesurca ey-
onun kahramanlık gösterdiği savaşlarına yer veri- lem anlatılır.
lirken, ikici bölüm şövalyenin kendinden daha üst Kahramanın nitelikleri özellikle en yüce hü-
konumdaki bir derebeyin hanımına olan, genelde kümdar olan Tanrı adına çarpıştığında yüceltilir.
yasaklı, aşkını anlatır. O dönemde evlilik, bir çıkar Mücadeleye giriştiği kişi genellikle Tanrı’yı ve İsa’yı
ilişkisi olarak görüldüğü için, şövale ve hanımefen- tanımadığı varsayılan ve kâfir diye nitelendirilen
disi arasında gelişen aşk evlilikle sonuçlanmaz, ge- Müslümandır. İyiler ve kötülerin savaşı; fetih ru-
nelde ikinci planda kalır, ancak Marie de France’ın hunun yaygın olduğu dönemleri anlatmaları, feo-
yazdığı daha kısa kahramanlık destanlarında aşkın dal topluma bağlılık; anlatıda ulusal yönü oldukça
ön planda yer aldığı görülür. öne çıkan bir kahraman varlığı; kahramanın örnek
davranışlar sergilemesi kahramanlık destanlarının
Kahramanlık Destanları (Chanson de tipik özelliklerindendir.
geste’ler) Kahramanlık destanlarının konuları tarihsel-
dir, yüceltme ve fantastik öğelerle desteklenerek,
XI. yüzyıldan başlayarak, Fransızcada chanson
yaşamış kahramanların öykülerini anlatırlar. Bü-
de geste olarak adlandırılan sözlü edebiyat gelene-
tün bir ulusun dinsel duygularını, yurtseverliğini
ğinin ürünü olan kahramanlık destanları, kral ve
dile getirirler.
şövalyelerin genellikle din adına verilen savaşlarda
gerçekleştirdikleri örnek cesaret ve savaşçılığı an- Şiir tarzında kaleme alınan kahramanlık destan-
latan destanlardır. VIII. ve XII. yüzyıllar arasında ları, farklı uzunluktaki kıtalardan oluşurlar. Dize-
İber Yarımadasında Endülüs Müslümanlarına karşı leri uyaklı değildir, ancak son sözcüklerde benzer
yapılan savaşlar ile Kudüs’ü Müslümanların elinden seslerin vurgulu bir tekrarı söz konusudur. Gezgin
almak amacına yönelik olarak yapılan Haçlı Savaş- ozanlar tarafından şarkı ve şiir biçiminde okunmak
ları sırasındaki Hıristiyan-Müslüman savaşlarının için yazılırlar. Akılda tutması ve öykülenmesi kolay
fon olarak kullanıldığı bireysel kahramanlıkları an- olsun diye çoğunlukla on heceli dizelerle yazılmış-
latırlar ve anlatısını yaptıkları kahramanın adıyla da tır. Onları okuyan ozanlar yalnızca seslerini değil,
isimlendirilebilirler: Roland’ın Kahramanlık Desta- jest, mimik ve müziklerini de kullanarak tiyatro
nı gibi. Bu tür anlatılar, şövalyelik ahlakı, dinin hiz- tarzı bir temsil biçiminde dinleyicilerin olayı yaşa-
metindeki savaşçının nitelikleri, hükümdar ve vasal malarını sağlarlar. Bu ozanlar, sıradan bir halk kah-
arasındaki feodal yükümlülüklere vurgu yaparak, ramanının değil, kendileri gibi soylu sınıftan olan
mutlak itaati gerektiren feodal toplumun idealine insanların şövalyeliklerini ve soylulara özgü aşkları
hizmet ederler. Şövalye, çok zor da olsa, yorgunluk, anlatırlar. Ancak bu destanlarda aşk ikinci planda-
korku, tehlike demeden, haysiyetini korumak ve ne dır ve dinleyicinin etkilenmesine yönelik olarak
pahasına olursa olsun efendisine sadık kalmak du- acıklı durumlarda ona yer verilir.
rumundadır. Savaş için yaşar ve savaşta gösterdiği Orta Çağ’ın ilk dönem edebi ürünlerinde gö-
yararlılık ve kahramanlıklardan gurur duyar. rülen “arayış” izleği, kahramanlık destanlarının da
XI. yüzyıl sonrasında, İsa’nın mezarının bulun- önemli izleklerdendir. Bu arayış, serüven peşinden
duğu Kudüs’ü Müslümanların elinden kurtarmak koşmak anlamında olabildiği gibi, alegorik (kina-

73
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

yeli) bir ruhani arayış da olabilir. Özellikle Orta dili”yle yazıldıkları için, özellikle Kuzey Avrupa ve
Çağ’ın bu dönem eserlerinde kinayelerin kullanımı bugünkü İngiltere coğrafyasında bulunan ülkeler-
yaygındır, öyle ki, saray aşkı olarak bilinen şöval- de sözlü edebiyat geleneğiyle yaygınlaştıklarında,
yelerin hanımefendilerine duydukları aşkın anlatıl- “Roman dilinde yazılmış şiirsel anlatı” anlamın-
ması bile Hz. Meryem’e olan sevgiyle ilişkilendiri- da “romans” adıyla anılırlar. Buna karşılık, ortaya
lir. Bu kinayelerin en fazla yapıldığı eser, Fransa’da çıktıkları Fransa, diğer pek çok Avrupa ülkesi ve
Guillaume de Lorris’in yazmaya başladığı, ancak Latin Avrupa ülkelerinde “roman” diye adlandırıl-
ömrü yetmediği için tamamlayamadığı, sonradan dıkları için, her iki söyleniş biçimini kapsaması için
Jean de Meung tarafından toplam elli yıllık sürede “roman(s)” yazım biçimini kullanmak yerinde olur.
tamamlanan yirmi iki bin dizelik Gülün Romanı Saray ve şatolardaki hanımefendi ve derebeyleri-
diye bilinen eserdir. Eserin birinci bölümünde, bir ne yönelik olarak yazıldıkları ve içeriklerinde şövalye
kişinin kendi güzelini ve güzellik anlayışını sim- ve saray aşkları anlatıldığı için bu tür anlatılara saray
geleyen kapalı bir bahçeye girme çabası anlatılır. roman(s)ı denir. Bu türe giren eserleri antik roman(s)
İkinci bölüm daha felsefi içeriklidir ve çok sayıda lar, serüven roman(s)ları ve Bröton roman(s)ları diye
konuya ayrıntılarıyla yer verilir. üç grup altında toplamak mümkündür.

Saray Edebiyatı Antik Roman(s)lar


XII. yüzyılın ikinci yarısında bu kez şarkı ve şiir Antik Dönemin ünlü kahramanlarının yer al-
gibi söylenmek yerine, saray ve saray çevresindeki dığı eserler, Antik Dönem ve Orta Çağ anlayışının
insanlara yönelik olarak okunmak amaçlı edebi yoğrulmasıyla ortaya çıkar. Fransızca anlatılan geç-
bir tür olarak roman/roman(s) gelişir. Seçkin ve mişin serüvenlerinde daha çok Latin kaynaklardan
soylu insanların törelerini, aşk ve nezaket anlayış- yararlanılır.
larını gözler önüne seren bu tür romanlar ve lirik
Bu romanların kahramanları Orta Çağ’ın kah-
şiirler saray edebiyatının malzemesini oluştururlar.
ramanlarıyla benzer özelliklere sahiptirler. Yaptık-
İlk olarak Güney Fransa’da ortaya çıkan saray ro-
ları savaşlar da, duygusal yaşamları da saray anla-
manları ve lirik şiirler dahi sonra ülkenin kuzeyi-
yışına uygundur. Bu romanların en tanınmışları:
ne ve oradan diğer Avrupa ülkelerine sıçrarlar. Bu
İskender’in Romanı, Truva Romanı, Enéas’ın Roma-
tür edebi türlerin içinde temel konumu işgal eden
nı, Thebai Romanı’dır.
saraylarda yetişmiş şövalye, destanlarda görüldüğü
gibi yalnızca yiğit bir savaşçı değil, aynı zamanda
kibar bir beyefendidir. Sevdiği kadın uğruna sa- Serüven Roman(s)lar
vaşması gerekirse, bunu Tanrı aşkına gerçekleştirir. Konularını çoğunlukla Bizans kaynaklarından
Kadını başköşeye oturtan bu edebiyat, aristokrat ve kimi Fransız efsanelerinden alırlar. XII. ve XIII.
olduğu kadar, feminist bir edebiyat olarak da gö- yüzyıllarda yazılmış serüven romanlarının en bili-
rülebilir. Sevgilinin en küçük kaprisleri bile şövalye nenleri: Yedi Bilgeler Romanı, Floire ve Blanchefleur,
tarafından bir buyruk kabul edilip yerine getirilir. Blois’lı Parthenopeus, Aucassin ve Nicolette’dir. Asil
Şövalyeyi sevdiği kadına bağlayan Tanrı sevgisine insanların bir görevi ya da emeli gerçekleştirmek
benzeyen bir bağ olarak verilir. sırasında karşılaştıkları genellikle olağanüstülük
içeren roman(s)lardır.
Saray Roman(s)ları
Orta Çağ’da roman(s), bugünkü gibi düzyazı Bröton Roman(s)lar
biçiminde yazılmış yazınsal bir tür değildir. Daha Kelt mitolojini kaynak olarak kullanarak yazılmış
edebi ve seçkin kesimin dili olan Latincenin ak- romanlardır. Olağanüstü güçleri bir anda harekete
sine, Fransa topraklarında konuşulan, işgalci geçiren, tılsım ve büyünün hüküm sürdüğü Britan-
Roma askerlerinin kullandığı “halk” veya “sokak ya coğrafyasında geçmiş serüvenlerin anlatımını içe-
Latincesi”nden ortaya çıkan ve Romalılara aidiyet rirler. Düşün yoğunluk kazanıp gerçeğe dönüştüğü,
bildiren, “Roman dili” denen “Eski Fransızca”yla gerçeğin düş olduğu bir coğrafya ve serüvenler sırala-
şiir tarzında yazılmış, uzun bireysel aşk ve serüven nır Kral Arthur, Yuvarlak Masa Şövalyeleri, Tristan ve
anlatısı olarak bilinir. Orta Çağ romanları, “Roman İseult, Kutsal Kap Graal gibi romanlarda.

74
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Yazınsal bir tür olarak roman(s), XII. yüzyıl Kuşkusuz eseri yazan şair(ler)den başkası olma-
Fransa’sında ortaya çıkmış olan şövalyeliği ve onun yan bir âşığın, düşünde bir bahçedeki gülün temsil
serüvenlerini anlatmasıyla tanınır. Aşk, şövalyelik ettiği sevgilisini elde etmek için gösterdiği çabayı
ve serüven içeren roman(s)lar, aynı zamanda ayrı- anlatır. Aslında bir “arayış” serüveninden oluşan
lık, serüven ve kavuşma izleklerini işleyen anlatı- içerikte âşık; Acıma, Açık Yüreklilik, Güleryüz gibi
lardır. Orta Çağ’da yaygın olarak kullanılan bu tür, insana özgü niteliklerden yardım alırken, Çekiştir-
o dönemde Avrupa edebiyatının en yaygın türü me, Kıskançlık, Utanç, Tehlike gibi insan kusurla-
haline gelir. rını simgeleyen karakterlerin engelleriyle karşılaşır.
Roman(s)lar, Orta Çağ kültürünün nasıl olması Akıcı ve esnek bir üslûba ve zarif bir söyleme
gerektiği konusunda araştırma ve yönlendirme ya- sahip olan şiirsel metin, nezaketin en ince kuralla-
pan üniversiteler ve din adamlarının Antik Dönem rını ortaya koyan bir tür “sevmek sanatı”dır. Ulaşıl-
anlatılarından hareketle topluma dindarlığı, din ve mak istenen sevgili ve sevgi, aslında dinsel anlamda
vatan sevgisini, kahramanlık ve şövalye değerlerini Tanrı’ya ulaşma çabasından başka bir şey değildir.
aşılama amacı güderek, Kilise tarafından desteklen-
miş, yerine göre din adamları tarafından yazılmış Eleştiri Edebiyatı
anlatılardır. Manzum masallar, fabliolar, Chaucer ve
Biçem ve konuları birbiriyle sıkı sıkıya bağlan- Dante’nin eserleri bu kapsamda değerlendirilebilir.
tılıdır. Olup bitenin açıklandığı ayrıntılı betimle-
meler, altının, paranın, mermerin, kaliteli mefruşat Manzum Masallar/Fabliolar
ve taş süslemelerin olduğu muhteşem mekânlarda Orta Çağ edebiyatı yalnızca serüven ve olay-
geçen olayları ve aşkları anlatırlar. Konularını tam ların anlatımını içermez, aynı zamanda yergi de
olarak kimlerden aldıkları çok kesin biçimiyle bi- içerir. Özellikle kasabalarda “taşlama” ve “kaba
linmese de pek çoğunda birbiriyle paralel öykü ve güldürü”ler dönemin beğenilen türleridir. Bu tür-
serüvenlere yer verilir. ler içinde “fablio” (fr. fabliau) denen ve sokaklarda,
Orta Çağ roman(s)ları, antik roman(s), Brö- meydanlarda genellikle hayvan kılığı ya da davra-
ton roman(s)ı (Yuvarlak Masa Şövalyeleri ve Kral nışlarıyla, bir tiyatro oyunu gibi, oynanan “man-
Arthur’u anlatan roman(s)) ve doğu roman(s)ı şek- zum masal” türü en fazla rağbet gören yergisel tü-
rüdür. Gerçek ya da fantastik hayvanları simgesel
linde ortaya çıktıkları yer ve döneme göre sınıflan-
bir kimlik ya da nitelikle sergileyerek (örneğin, tek
dırılırlar. Roman(s)ların tanımında olağanüstülük-
boynuzlu at saflığı ve İsa’yı, eşek aptallığı simgeler),
lere yer verilmese de hemen hemen her roman(s)
yergisi yapılacak kişilerin davranışlarını abartarak
anlatısında belli ölçüde olağanüstü unsurların
canlandırmak yoluyla izleyicilere mesaj verilir.
varlığı görülür. Örneğin, Roland’ın Kahramanlık
Destanı, insan görünümünde canavarların Müs-
lüman ordunun sancaklarının ardından yürümesi,
Charlemagne’ın İspanya’yı fethettiğinde 200 yaşın-
da olması, Roland’ın yirmi bin kişilik gücüyle üç
yüz bin Müslümanı kılıçtan geçirmesi gibi fantas-
tik ve gerçekdışı öğelerin varlığı gözden kaçmaz.

Gülün Romanı (Le Roman de la Rose)


Orta Çağ’ın tanınmış bir diğer romanı Gülün
Romanı’dır. Bu roman da sekizli hece ölçüsüy-
le yazılmış, yirmi iki bin dizeden oluşan, kinayeli
bir düşün anlatıldığı manzum bir eserdir. Eser, iki
farklı yazar tarafından iki farlı dönemde tamamla-
nır: Guillaume de Lorris, 1237 yılında bu eserin
dört bin elli sekiz dizeden oluşan birinci bölümü-
nü yazdıktan sonra ölmesi üzerine, Jean de Meung,
yaklaşık on sekiz bin (17 772) dizelik ikinci bölü- Resim 3.3 Bir fablio oyununu gösteren temsili resim
münü 1275-1280 yılları arasında tamamlar.
Kaynak: https://michelinewalker.com/tag/le-fabliau/

75
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

Tilkinin Romanı (Le Roman de Renart)


Orta Çağ romanlarının en tanınmışlarından biri Tilkinin Romanı olarak bilinir. XII ve XIII. yüzyıllara
ait anlatıların bir araya getirilmesinden oluşan roman, kişi olarak insanlar yerine hayvanları kullanır. Ger-
çek anlamda tutarlı ve birbiriyle uyumlu anlatılardan oluşmayan roman(s), sekizli hece ölçüsüyle yazılmış,
farklı uzunluklarda ve farklı yazarlar tarafından kaleme alınmış şiirsel anlatıları içerir. Uzunlukları üç yüz
dizeden üç bin dizeye varabilen yirmi yedi
ayrı anlatıya ve toplamda yaklaşık yirmi
beş bin dizeye sahiptir.
Kişileri, tilki Renart, kurt İsengrin, as-
lan Noble (soylu), ayı Brun, eşek Baudou-
in, kedi Tibert gibi kişiliklerdir ve her biri
toplum yaşantısında bilinen bir özelliği
simgeler. Başta kurdu simgeleyen İsengrin
olmak üzere hemen hemen tüm anlatılar-
daki karakterler tilki Renart’ın, kurnazlığı
ve ince zekâsının kurbanı olur. Anlatıların
bazıları ilkçağ masalcılarından veya gele-
neksel halk masallarından oluşur.
Kahramanlık destanları soylu aristok-
rat sınıfa hitap ederken, Tilkinin Romanı
köylü ve burjuva sınıf arasında yaygınlaşır.
İçerdiği manzum anlatılar ve anlatılarda
Resim 3.4 Tilkinin Romanı’nın hayvan karakterleri yer verilen hayvan karakterler, üstü kapalı
Kaynak: http://www.ralentirtravaux.com/lettres/sequences/ biçimde aristokrat sınıfın eleştirisini yap-
cinquieme/renart/dictees.php
maya yöneliktir.

Dinsel Tiyatro ve Dinsel Olmayan Tiyatro


Kilise ve katedrallerin avlularında cema-
atin içinden yetenekli kişilerin oynadıkları,
İncil’de anlatılan sahnelerin ya da azizlerin
yaşamlarının canlandırılmasını amaçlayan,
peygamber ve onun yolundan giden havari
ve azizlerin gösterdikleri olağanüstülüklerden
hareketle “mucizeler” diye adlandırılan din-
sel içerikli tiyatro oyunları, dinsel tiyatronun
Orta Çağ’daki temel öğeleridir. Bu oyunlarda
amaç, Latince yazılmış İncil’i ve din adamla-
rının vaazlarında kullandıkları temaları anla-
makta güçlük çeken cemaate, içeriği göstere-
rek daha iyi anlatmak, onları daha iyi birer
dindar yapmak için etkilemektir. Dünyanın
yaratılışı ve Kıyamet Günü gibi izlekler bu
tür dinsel tiyatro gösterimlerinde sıklıkla ser-
gilenen konulardır.
Resim 3.5 Katedral önünde sergilen dinsel oyun
Kaynak: http://www.ralentirtravaux.com/lettres/sequences/
cinquieme/fabliaux/farce.php

76
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Orta Çağ’da Hümanizmin Habercisi İsimler


1313 yılında Floransa’da dünyaya gelen Giovanni Boccaccio, Dante ve Petrarca’yla birlikte İtalyan ede-
biyat geleneğinin ve hümanist kültürün en tanınmış simalarındandır. Fransız hümanist ve klasik yazarların
yanı sıra İngiliz William Shakespeare ve Geoffrey Chaucer gibi pek çok aydını etkileyen isimdir. Decame-
ron adlı eseriyle, geleneklerin ve insani değerlerin tanıtımında simge bir isim haline gelir. Aynı zamanda
İtalyan edebiyatında düz yazıyı ilk kullanan yazarların başında gelir.
Latince yerine halkın kullandığı İtalyancayla 1349-1353 yılları arasında yazdığı eseri Decameron, yaşa-
dığı dönemin toplumundan gerçekçi görünümler sunar. Gelişmekte olan Floransa burjuvazisi gereği, uzun
ticari seferlere çıkan kocalarının geri dönüşlerini özlem ve endişeyle bekleyen kadınların yüreğine biraz
olsun su serpmek amacına yönelik olarak yazılan eser, veba salgınından uzaklaşıp bir arada yaşayan yedi
kadın ve üç erkeğin hoşça vakit geçirmek için on gün boyunca birbirine anlatmak durumunda kaldıkları
onar öykü, toplamda yüz öyküden oluşur. Öykülerde yaşamdan kesitler, insani değerler ve duygulara yer
verilerek, eksenine insanın oturduğu izlekler ele alınır.
Geoffrey Chaucer XIV. yüzyılda yergi edebiyatına destek veren bir İngiliz’dir. Gülün Romanı’nın birinci
bölümünü İngilizceye çevirir. İtalya’da bulunduğu dönemde Boccaccio’dan etkilenerek Troilus ve Criseyde,
Şöhret Evi, Kuşların Parlamentosu, Örnek Hanımefendiler Efsanesi adlı şövalye anlatılarını kaleme alır ve son
olarak İngilizce yazdığı Canterbury Masalları’yla ünlenir.
Orta Çağ edebiyatının en büyük eseri belki de İtalyan Dante’nin yazdığı İlahi Komedya adlı eserdir. Şiir
formunda yazılmış, son derece tanınmış olan bu eserinde Dante, döneminin önemli konularına değinir.
Ruhun seyahati kinayesiyle soylulara özgü aşk, Tanrı aşkıyla ilişkilendirilir; eleştiri ve siyasi polemik de
içeren İlahi Komedya, Orta Çağ’ın genel görünümünü ortaya koyar.
Orta Çağ’ın genelinde edebiyattaki belli başlı yazarları ve eserlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
Roman(s):
Béroul et Thomas, Tristan ve İseult (1170 arası 1180)
Marie de France, Leyler (1180)
Anonim, Tilkinin Romanı (1174- 1342)
Guillaume de Lorris ve Jean de Meung, Gülün Romanı (1225 -1270)
Şiirsel roman(s)lar:
Chrétien de Troyes’nın eserleri: Érec ve Énide (1165-1170)
Cligès (1176), Lancelot ya da Arabalı Şövalye (1178-1181), Yvain ya da Aslanlı Şövalye (1178-1181),
Perceval ya da Graal Masalı (1182-1190)
Şiir:
Guillaume IX d’Aquitaine (1071-1127), Uzaktaki Aşk
Rutebeuf (1230-1285), Rutebeuf ’ün Sitemi
Guillaume de Machaut (1300-1377), Yenmiş Kalp
François Villon (1431-1463), Vasiyet
Tiyatro:
Anonim, Âdem’in Oyunu (1150)
Jean Bodel, Aziz Nicolas’nın Oyunu (1200)
Rutebeuf, Théophile’in Mucizesi (1262)
Anonim, Pathelin Ustanın Güldürüsü (1465)

77
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

Öğrenme Çıktısı

3 Orta Çağ’ın belirgin edebi türü olan roman(s)ın köken ve niteliklerini tanıyabilmek

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Okuduğunuz, dinlediğiniz
ya da filmini izlediğiniz bir
Orta Çağ sanat ve edebi-
Orta Çağ efsanesi, romansı Kahramanlık destanları ile
yatında bilinçli bir şekilde
veya kahramanlık destanıy- roman(s)ları birbirinden
oluşturulmuş bir edebi ekol
la günümüzdeki biçimleri ayıran özellikleri paylaşın.
var mı?
arasındaki benzerlik düzeyi
nedir?

RÖNESANS ve dış süslemeleri için yaptırdıkları çalışmalar este-


Rönesans, XIV. yüzyılda İtalya’da başlayan ve tik anlayışın gelişmesini hızlandırır. Şehirde kamu
XV. yüzyılda hızlanarak büyüyen, XVI. yüzyılda yararına olan su sistemleri gibi teknik alt yapının
zirveye ulaşan, geniş kültürel bir hareket, Antik yapılması da diğer şehirlere örnek olur, sanat ve es-
Yunan ve Latin düşünce ve sanatlarına geri dönü- tetik böylece yayılmaya başlar.
şün teşvik ettiği bir entelektüel gelişmedir. Açık bir Rönesans’ın belirgin özelliği, sanat, edebiyat ve
şekilde feodal düzene bağlı Orta Çağ değerlerinin mimari gibi birçok alanda Antik Dönemi yeniden
terk edilmesiyle, Avrupa uygarlığında Antik döne- canlandırmaya ve onu taklit etmeye çalışmasıdır.
min değerlerinin yeniden canlandırılması hareketi- Ortağın son yüzyılında yeni ve farklı bir sanat üs-
dir. Kelime anlamı “yeniden doğuş” veya “yeniden lubu olarak kendisini gösteren Rönesans, gelişmeye
diriliş” olan Rönesans, ilk olarak XIV. yüzyılın or- başladığı ilk andan başlayarak, sanat düzeylerinin
talarından itibaren, başta İtalya’dakiler olmak üze- mükemmele ulaştığına inandığı, Antik Dönem ya-
re başka birçok coğrafyanın aydınları tarafından, zar ve sanatçıları taklit etmeyi ve canlandırılmayı
uzun sürdüğü ve pek çok önemli yıkımı barındırdı- öncelikli ilke olarak belirler.
ğı için karanlık çağ dedikleri Orta Çağı bir an önce Rönesans anlayışı çerçevesinde öncelikle
geride bırakmak, onunla bağları koparmak için bir İtalya’da görülen sanat eserleri ve mimarideki can-
yenilenme, iyileşme, anımsama, yeniden doğuş, ye- lanmanın maddi boyutunu, Haçlı Seferlerinin sona
niden uyanış veya yeniden oluşum adlarını altında ermesinden sonra, İtalya’nın, başta İslam coğrafya-
kullanılmaya başlanır. sından oluşan, Doğu ile kurduğu etkin ticaretten
Rönesans, toplumlararası ilişkilerin seyrinden elde edilen kazanç oluşturur. O dönemde şehir
doğar. Yeniden doğuş da canlılık da yükseliş de kar- devletlerinden oluşan İtalya’daki devletlerin, Flo-
şılıklı ilişkiler içinde ortaya çıkar. Tarihten, tarihi ransa gibi, ticarete önem vermesiyle sanatta ve mi-
ilişkilerden kaynaklanır. Bu ilişkilerin seyrine göre maride daha hızlı gelişmeler olur. Üzerinde kurulu
anlam ve içerik kazanır, yine bu ilişkilerin seyrine oldukları antik sanat mirasını parayla birleştiren
göre çöküş sürecine girer. şehirlerde bir kabuk değiştirme, bir yenilenme ve
Rönesans, ilk olarak, Medici Ailesinin hükmetti- estetik görünüme kavuşma belirgin hale gelir.
ği Kuzey İtalya’daki Floransa’da ortaya çıkar, burada Rönesans, başlangıç, gelişme ve zirve, gerileme
doğup gelişmesine Medici Ailesinin parasal destek dönemleri olarak üç dönemde ele alınabilir. XIV.
sağlayıp yaptırdığı saraylar, kiliseler, freskler, heykel- yüzyılda Dante ve Giotto ile başlayan Rönesans,
ler gibi sanat ve mimari öğelerin katkısı büyük olur. XV. yüzyılda Antik Roma ve Yunan sanatına olan
Floransa’da yaşayan prenslerin ikametgâhlarının iç yönelimle gittikçe gelişerek önemli eserlerin orta-

78
Batı Edebiyatında Akımlar-I

ya çıkmasını sağlar ve yüzyılın ikinci yarısında zir- gösterir. Ticarete önem veren bu şehirler, Haçlı
veye ulaşır. XVI. yüzyıla girildiğinde, İspanya ve Seferleri’nin başından sonuna kadar çok önemli
Fransa’nın İtalya üzerinde hak talep etmesiyle baş- ve etkin insan ve mal taşımacılığı işlevini üstlenir-
layan savaşlar İtalya’nın zenginliğini, gücünü yitir- ler. Haçlı Seferleri neticesinde Doğuyla ticarette
mesine, bunalım ve çözülme dönemine girmesine yürütülen doğrudan ilişki hali ve bunun getirdi-
neden olur. İtalya parçalanma dönemine girerken, ği ekonomik getiri, siyasi ve entelektüel alandan
İtalyan mirasının yarattığı kültürel ürün ve üslup- başlayarak estetik alana uzanan bir dizi gelişme-
lar, taşınma ve taklit yoluyla Fransa’dan başlayarak nin ve atılımların kaynağını oluşturur. Bu ticaret
Batı’nın diğer ülkelerine yayılmaya başlar. XVI. imkânları sadece İtalya coğrafyasıyla sınırlı kalmaz,
yüzyılda, İtalya, Rönesans’la elde ettiği yenileşme giderek Avrupa’nın diğer bölgelerine de yayılır.
ve kültürel zenginliği bir süre daha sürdürse de eko-
nomik ve siyasi güçsüzlüğünden dolayı Rönesans’ta
Dini Mimarideki Görkem
çöküş dönemini yaşar. Buna karşılık Fransa’da Rö-
nesans yükseliş döneminin zirvesine ulaşır. Uzun savaş yılları ve toplumların belini büken
sefalet karşısında dünyaya bakış açılarındaki ge-
lişmeler sonucunda ülkeler ve coğrafyalar arasın-
Rönesans’ın Gelişmesinde Etkili da yapılan ticaret, ülkelerin ve özellikle canlanan
Unsurlar burjuva kesiminin zenginleşmesini sağlar. Zengin-
Rönesans’ın gelişmesinde aşağıdaki olay ve du- leşme de topluma refah, yenilenme ve ekonomik
rumlar etkili olmuştur: anlamda canlanma imkânı getirir. Bir anlamda,
Rönesans’la insanlar yılgınlığı, mutsuzluğu ve ka-
Haçlı Seferleri ranlığı arkalarında bırakarak refaha, huzura, esteti-
ğe ve yeni umutlara yönelmiş olur.
Kıtlık, salgın hastalık, iç ve dış savaşlara Endü-
lüs Müslümanlarına ve Kudüs’ün Müslümanların Haçlı Seferleri ve Doğuyla ticaretin getirisi, bir
hâkimiyetinden kurtarılmasına yönelik Haçlı Sa- yandan Avrupa genelinde dinsel büyük yapıların
vaşlarının eklenmesi, Avrupa halklarını iyiden iyiye inşası sonucunu doğurur ve XIII. yüzyıl katedraller
güç koşullar altında bırakır. Yoksulluk, kıtlık, Ku- yüzyılı olarak anılır, öte yandan özellikle İtalya’da
zey Avrupa topraklarının su baskınlarına uğraması Rönesans’ın gelişmesini hızlandırır. Eskinin küçük
nedeniyle bu bölgelerde tarımın yapılamaması gibi şapel ve kiliselerine karşılık, her türlü bezeklerle,
nedenler, bir kısım Avrupa halklarını göç etmeye değerli taş ve vitraylarla süslenmiş, “cenneti yeryü-
ya da ganimet elde etmeye zorlar. Bunun sonu- züne taşımak” gibi simgesel anlayışla yapılmış anıt-
cunda Avrupa halkları zenginlik elde etme isteğiyle sal nitelikli görkemli katedrallerin hızla çoğalması,
Katolik Kilisenin öncülük ettiği Haçlı Savaşlarına bir yandan dinin hala toplumun birinci önceliğini
katılır. İncil’de geçen, “altınla kaplı”, “sokaklarında oluşturduğunun göstergesi olurken, bir yandan da
süt ve bal akan” Doğu topraklarına yerleşme arzusu zenginleşmenin toplum yaşamına yansıması olarak
topraksız ve karın tokluğuna köle durumunda çalı- görülür.
şan köylüleri harekete geçiren hayal olur. Bu hayal- Bu dönemde kullanılan mimari üslup Antik
ler ve serüven istekleriyle oluşan Haçlı Ordularının Dönem mimarisinden esinlenir. Simetrik biçimler,
zengin İslam coğrafyasındaki ticaret merkezleriyle boyut ve oranlar arasındaki ilişkiler matematiksel bir
teması sonucunda Avrupa ülkelerine mal, altın ve kesinlikle belirlenir. Ortaya çıkan Rönesans mimari-
para akışının gerek ticaret gerekse el koyma yoluyla sinin kurucuları Brunelleschi ve Alberti olur. Roma
sağlanmasıyla, Avrupa’da başta ekonomik alanda, mimarisinde kullanılan orta avlu mimarisinden
ardından sanat ve mimaride bir canlanmanın ger- esinlenerek sarayların içlerinde bir avlu oluşturulur.
çekleştiği görülür. Heykel sanatında ortaya çıkan ürünler gerçekçi yön-
Haçlı seferlerinin en büyük ekonomik etkisi leriyle fark edilir. Masaccio, Piero della Francesca,
Venedik, Cenova, Pisa gibi şehir cumhuriyetleri- Botticelli gibi ressamların öne çıktığı resim sanatı,
nin zenginleşmeleri ve serpilmelerinde kendisini yeni bakış açısı, ışık ve model teknikleri kullanır.

79
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

Resim 3.6 Rönesans ressamlarından Sandro Boticelli’nin Venüs’ün Doğuşu adlı tablosu
Kaynak: https://2renaissance.files.wordpress.com/2012/09/sandro_botticelli_0461.jpg

Şehirlerin Gelişmesi Fiziksel ve kültürel alanda genişleyen şehirler


Roma İmparatorluğunun ihtişamlı dönemle- yeni sanat eserlerinin yapılmasını gerektirir. Bir
rinde oluşturduğu ve uygarlık göstergeleri olan yandan sanat, edebiyat ve mimari ürünlerin fi-
şehirlerdeki yapılanmalara rağmen, imparator- nansmanını sağlayanların sayısında artış olurken,
bir yandan ondan yararlanan ve onu tüketenle-
luğun çöküşüyle birlikte her alanda bir karmaşa,
rin de sayısı artar. Bu artış yeni ürünlerin ortaya
gerileme ve ilgisizlik yaşanır. Şehirlerde toplumsal
çıkmasını tetikler. Rönesans, şehrin, şehirliliğin,
yaşam için gerekli yapı ve alanlar bir bir kaybolur.
şehirli beğeni ve estetiğin geliştiği bir harekete dö-
Şehirler savunmaya dönük bir pozisyon alır, kale
nüşür. Şehirlerin gelişmesiyle, mimarlar, saraylar,
duvarları içinde dar alanlara sıkışır. XII. ve XIII.
okullar, belediye sarayları gibi, artık kilise dışında-
yüzyıllara kadar, var olan şehirler de kilise ve kated- ki diğer yapıların gerçekleştirilmesine yönelir. Şe-
raller etrafına toplanmış az sayıda nüfus barındıran hirlerde yapılan heykel ve düzenleme alanlarının
yerleşim yerleridir. Ancak, XIII. yüzyıl sonrasında bir kısmı güçlenen ve genişleyen esnafın bağışla-
ticarette en etkin rolü oynayan İtalya’daki Venedik- rıyla gerçekleşir.
li ve Cenevizli tüccarların sürekli genişleyen ticaret
filolarından sağladıkları gelirler, öncelikli olarak
Venedik, Floransa, Cenova ve Pisa gibi şehirlerinin
Entelektüel Kaynakların Çoğalması
görünümlerinin değişmesine yansır. Haçlı Seferlerini fırsata çevirmekle elde edilen
zenginlik Rönesans’ın parasal temelini oluşturur-
XIV. yüzyılın ortalarına gelindiğinde artık şe-
ken, özellikle farklı coğrafyalarda İslam uygarlık-
hirler ve şehir yaşantısı insanları çeken, onlara
larıyla yaşanan savaşlar ve barış dönemlerindeki
barınma yanında eğlenme imkânı da sağlayan bir
ilişkiler sayesinde onların sahip olduğu kentsel,
çekim alanına dönüşür. Aynı zamanda bu şehirler, tarımsal, endüstriyel, kültürel ve sanatsal değer-
toprak sahibi derebeylerin ve Kilisenin baskısından lerden etkilenme ve esinlenme de entelektüel te-
kaçmak isteyenler için bir çalışma, bir ticaret mer- melini oluşturur. Rönesans’ın bilgi ve deneyime
kezi oluşturur ve kentsoylu tabakanın gelişmesine dayalı bu temelini, Endülüs Müslümanlarının bı-
katkı verirler. Artık soylular bile, tahkim edilmiş raktığı miras ve Bizanslı aydın ve sanatçıların bil-
şatolarında sıkıcı bir yalnızlıktan uzaklaşıp, varlık- hassa İstanbul’un Türklerin eline geçmesi sonrasın-
larını, zenginliklerini ve ayrıcalıklarını başkalarına da yoğunlukla İtalya’ya yaptıkları göç oluşturur.
gösterebilecekleri kent yaşamına yönelirler.

80
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Avrupa’nın kaderini tersine çeviren, ona bir atı- en önemlisi hümanist anlayışla Tanrı merkezli bir
lım imkânı sunan bilim ve sanat alanındaki geliş- dünya görüşünden uzaklaşılıp insan merkezli bir
me, başta İslam uygarlığı olmak üzere, Avrupa’nın dünya görüşüne yöneliş, Antik Dönem yazar ve sa-
dış dünyayla olan ilişkileri sayesinde gerçekleşir. natçılarına olan ilgiyi artırır. Unutulmaya yüz tut-
Kuşkusuz bu gelişmeyi sağlayan yalnızca ticaretin muş değerler yeniden gün yüzüne çıkar.
gelişmesi ya da başkalarının zenginliklerine el ko- Rönesans insanının anlayışı içe dönüşle de be-
nulması değildir. Özellikle etkilenme ve bilgilenme lirginleşir. Artık efendisinin etrafında dönmeden
gibi entelektüel yöntemler sanatın, edebiyatın ve yeni bir yaşam tarzı elde eden insan, kendi kişi-
mimarinin gelişmesinde vazgeçilmez unsur olur. liğini keşfeder. Dahası, kendini her şeye layık bir
Bu bilgilenme ve etkilenmeden dolayı, İtalyan sa- kişilik olarak görür. Bunun sonucunda, artık bilim
natı Bizans sanatının etkilerini gösterir. adamlarının düşüncelerinin merkezinde yer alan
Tanrı değil, insanın kendisidir. Artık insanın dün-
Rönesans’ın Yaygınlaşması yayla olan ilişkileri de yenidir, yeni bir yaşama iş-
tahı vardır, soyut ve kuramsal bir yaşamı reddeder,
1494 yılından itibaren Fransa kralları, İtalya’yla
deneyimlemeyi arzular. Matbaanın icadıyla insanı
yaptıkları savaşlarla Rönesans’ı ülkelerine taşırlar. I.
merkeze alan aydınların kayda geçirdiği düşünceler
François, Leonardo da Vinci’yle yakından ilgilenir.
daha büyük bir hızla yaygınlaşır, yeni düşünceleri
Sanata verdiği önem, hükümdarı daha da büyütür.
tetikleyerek çoğalmasını sağlarlar.
Böylece Orta Çağ görünümündeki Loire şatoları
özellikle yatay çizgilerindeki düzenlilikle, simet- İtalya ve Fransa’da geçmiş uygarlık değerlerini
risi, açık alanların ve dekorun önemiyle güçlü bir taklit etmek yerine, aydınlar arasında onlar gibi
İtalyan etkisine maruz kalır. Bahçelerle çevrilmiş olmak anlayışı gelişir ve bu anlayış doğrultusun-
şatolar, krallar için oldukça zengin süslemelerle be- da heykel, bahçe düzenlemeleri, müzeler ve eserler
zenmiş ikametgâhlar haline gelirler. oluştururlar. Bu eserleri oluştururken de eskinin
kaynaklarına yönelip onları en ince ayrıntılarına
Rönesans’ın etkileri, Fransa benzeri bir yaygın- varıncaya kadar değerlendirir ve yorumlarlar.
lıkla, İspanya, Hollanda, Almanya ve İngiltere’de
bilhassa sanat ve mimaride kendini gösterir. Röne- Yenilenen ve ekonomik olarak da güçlenen dev-
sans sanatından etkilenen sanatçılar, bu ülkelerde letler ve halklar, tarımsal yaşamın egemen olduğu,
Kilisenin kendi doğrultusunda şekillendirdiği ya-
de görkemli saray, şato ve katedrallere imza atarlar.
şam biçiminden uzaklaşıp daha özgür ve insanca
yaşama sahip olmak isterler. Bu isteklerini gerçek-
Rönesans’ın Temel Özellikleri leştirmek için yaşadıkları ortamlarda kendilerine
Rönesans deyince akla gelen en temel özellik, ait bir güç, bir nitelik peşinde koşarlar. Bunun için
Rönesans adının içeriğinde ifade edildiği gibi, An- de din dışı kaynaklardan beslenme gereksinimini
tik Dönem sanatının yeniden doğuşu ya da can- duyarak Antik Dönem değerlerine yönelirler.
landırılmasıdır. İkincisi ise, toplum ve devlet ya- Antik kültürün Yunan ayağı sanat ve mimaride
pılarında son derece etkin olan Kilise otoritesinin etkisini gösteremezken, edebiyat ve felsefede etkili
zayıflamasıdır. olur. Buna karşılık Latin ayağı resim, heykel ve mi-
maride ağırlığını ortaya koyar. Rönesans insanları
Antik Dönem Kaynaklarına Yöneliş tarihte ilk kez, kendilerini Orta Çağla ilişkilerini
koparmış, özel tarihsel bir döneme ait olduklarının
Uzun bir zamansal dilimini kapsayan Orta
bilincine varırlar. Bu bilinç, eski bilgilerin yeniden
Çağ’da, Kilise baskısı altında, laik biçimden uzak- keşfedilmesi ve onların yeni bilimsel icatlarla karşı-
laşan, sönükleşen ve gerileyen sanat ve edebiyat, laştırılması için yeni bir coşku doğurur. Yüzyıllar-
yine uzun bir dönem insanları felaketten felakete dan beri Avrupa düşüncesinin hâkimi olan Kilise
sürükleyen iç ve dış din savaşları, görünüşte olma- bile, Aristo’nun bilimsel kavramlarını kullanır hale
sa da düşünsel boyutta insanların dinden uzakla- gelir. Antik dönemi yücelten Rönesans, botanikten
şıp laik değerlere dönmelerinde etkili olur. Roma jeolojiye ve coğrafyaya kadar bilimsel izahat olarak
uygarlığının miras olarak bıraktığı sanat eserlerine ihtiyaç duyduğu her şeyi Aristo’nun çevirisi yapıl-
olan ilginin de her zaman varlığını koruması ve mış eserlerinde bulur.

81
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

Kilisenin Önemini Kaybedip Gözden seylerinde yapılan reformlar çok sınırlı ve şekilsel
Düşmesi düzlemde kalması Kilisenin eski itibarını yeniden
Batı kimliğini tüm Orta Çağ boyunca Katolik kazanmasına yetmez.
bir düzleme oturtma çabası içindeki Kilise bun-
da büyük bir oranda başarılı olur. Bu doğrultuda Rönesans Sanatının Gerilemesi
yalnızca insanların dünya görüşlerini ve yaşam XIV. yüzyıldan itibaren gelişen Rönesans’ın
biçimlerini şekillendirmek için ideoloji üretmekle gerilemesini tarihlendirmek çok da kolay değildir.
kalmaz, aynı zamanda siyasal, toplumsal ve ekono- 1520’li yılları gerileme yılları olarak gösterenlerin
mik bir güç olarak Avrupa’da ağırlığını yoğun bir yanında, bu tarihin 1630’a kadar sürdüğünü de
şekilde hissettirir. Ülke ve imparatorlukların yöne- söyleyenler vardır. 1520’li tarihleri gerileme tarihi
timinden, toprakların işletilmesine, açlık ve sefalete olarak söyleyenlerin dayanağı özellikle İtalya’daki
karşı yardıma ve Hıristiyanlık dinine yönelen teh- kent cumhuriyetlerinin XVI. yüzyıl başından iti-
ditlere kadar her alanda etkin rol oynar. Ne var ki, baren çöküş sürecine girdiği aşamadır. Bu aşama da
onun bu rolü zaman zaman toplumların gelişmesi- İtalya yeniden feodal bir yapıya doğru sürüklenir.
ne ve yeniliklere engel oluşturur.
Bu süreci iki farklı gelişme tetikler: İlki, mev-
Rönesans dönemine gelindiğinde, siyasi ve sivil cut zenginliğin bir çekim alanı oluşturması ve buna
güçlerin giderek yeni ilişkilerin örgütlenmesinde bağlı olarak birbiri arkasından gelen İspanyol ve
daha etkin rol oynamaya başlaması, kilisenin dış- Fransız istila ve saldırılarının, yağma ve tahriple-
lanması ve ikinci plana itilmesine neden olur. Bu rin şehir devletlerinin çöküşüne neden olmasıdır.
dışlanmada Kilisenin kendini yenileyememesinin, İkincisi ise, Doğuyla yapılan ticarette İtalya’nın
iç çatışmalarının ve iç çürümesinin payı büyüktür. ağırlıklı rolünün kaybolmasıdır. Bu rol kaybına
Kilise artık yeni siyaset üretemediği gibi, yeni ih- Ümit Burnunun keşfiyle Hindistan’a uzanan yeni
tiyaçlar karşısında oluşturulan siyasetlere de engel ve daha güvenli yolun bulunması ve Amerika kıta-
oluşturması dolayısıyla eleştirilerle karşı karşıya ka- sının keşfiyle ticarette yaşanan eksen kayması ne-
lır. Bilimsel gelişmelere karşı olan direnci, halkların den olur. İspanya, Portekiz, Fransa ve İngiltere gibi
dinin daha anlaşılır olması için talep ettikleri re- diğer Avrupa ülkelerinin ticarete verdikleri önemin
forma karşı ortaya koyduğu sert tepki nedenleriyle, artması ve İtalya’nın yeni koşullara gereği gibi ayak
toplum nezdinde gittikçe itibar kaybına uğrar. uyduramaması çöküşü hızlandıran etkenler olur.
Dante’nin Cehennem’e, Araf ’a ve Cennet’e yap- Rönesans, aslında çöküş ve yayılma sürecini
tığı düşsel bir geziyi destanlaştırdığı, Vergilius’tan aynı anda yaşar. Bu yayılma bir güç merkezinin
esinlenerek mitoloji, tarih ve kutsal metinlerle des- etkinlik alanının genişlemesi ya da siyasal, ekono-
teklediği sıradışı bir aşkı gerçeküstücü biçimde an- mik ve kültürel alandaki yapılanma ve anlayışların
latan bir ağıt niteliğindeki İlahi Komedya’sında ve İtalya dışına yayılması değil, öncelikli olarak bel-
Boccaccio’nun yaşadığı dönemin toplumsal yapısı- li şehirlerde yoğunlaşmış zenginlik ve değerlerin
nı, değerlerini ve dinsel içerikli olmayan gelenek- İtalya’nın geneline doğru yaygınlaşmasıdır. Kuşku-
lerini aktaran yüz kadar öykü barındıran Decame- suz İtalya’da elde edilen değer ve anlayışların, üslup
ron adlı eserinde din adamlarının yozlaşmalarına, ve yöntemlerin ticaretle başlayan, seyahatlerle sü-
sahte dindarlıklarına ve dinin özüyle uyuşmayan ren ve istilalarla hız kazanan taşınması, Rönesans’ın
davranışlarına gösterdikleri tepki de bir anlam- ürünlerinin Batı’nın yükselen yeni merkezlerine
da toplumlarının Kiliseye bakışlarını yansıtır. Bu doğru yayılması sonucunu da doğurur.
bağlamda, kiliselerde yapılan dini ayinlerdeki aşı-
Rönesans coğrafyası, ürettiği entelektüel, este-
rı bağnazlık, batıl itikatlı sofuluk, halkın okuyup
tik, ekonomik, siyasal ve kurumsal uygulamalar-
anlamadığı dildeki İncil, kiliselerde Latince yapı-
la elde ettiği bütüncül bilgi gücüyle daha sonraki
lan ayinler ve Kilisenin öteki dünyada günahlardan
dönemlerin uygarlıklarının gelişmesine katkı verse
bağışlanmayı para karşılığında cemaatine satması
de bilimsel ve coğrafi gelişmelerin yaratılmasında
konularında Kilise yoğun baskı ve eleştirilerle kar-
etkin rol üstlenemez. Gerek İtalya coğrafyasına ge-
şılaşırken, her geçen gün biraz daha fazla insanın
rek bu coğrafyadan başlayarak bütün Batı adına,
dinden uzaklaşmasına neden olur. Baskılar sonu-
batının örgütlenmesine ve toplumlararası ilişkile-
cunda topladığı Konsil denen din adamları kon-
re ilişkin yeni bir siyaset üretememe beraberinde

82
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Rönesans’ın çöküşünü getirir. Sadece belli zenginliklere ulaşma, onun üzerine bir şeyler inşa etme ve ya-
kalama ile sınırlı siyasi çözümlerde kalma, bu noktayı aşamama İtalya’nın yakaladığı öncülük konumunu
sürdürmesini zorlaştırır. Bu nedenle, Rönesans bir başlangıç, Orta Çağ koşullarından çıkışa ilişkin bir kapı
aralanması, gelenek içinde yenilenme ile sınırlı kalır. Bütün büyüleyici görkem ve zarafetine, yarattığı zen-
ginlik ve cazibeye karşın Rönesans düşüşe geçer.

İkinci Rönesans Hareketi


XVII. yüzyılın ilk yarısında Rönesans sanatı kendini gösterir. Kinayeli ve mitolojik temalara ilişkin yeni
bir repertuvar sunan Antik Dönem sanatından etkilenir ve esinlenir. Siyasi karmaşalar yüzünden önemini
kaybeden Floransa’nın yerini Roma alır. Katolik Kilisenin başına geçen papalar, bulundukları şehri güzel-
leştirir. Roma’nın Charles Quint’in birlikleri tarafından kuşatılması sonrasında, bu kez Venedik canlılık
kazanır. Sanatçılar “güzel”i elde etme yarışına girer.
İkinci Rönesans Hareketinin önde gelen isimleri: Floransa’da, mimari alanda Brunelleschi (Çiçekli Mer-
yem Katedrali); resimde Botticelli (İlkbahar, Venüs’ün Doğumu), Leonardo da Vinci (La Joconde, Meryem,
Çocuk İsa ve Azize Anna); heykel sanatında, Ghiberti (Cennetin Kapıları), Cellini (Perseus). Roma’da,
mimaride, Bramante (San Pietro Tapınağı); resim sanatında, Raphaël (Atina Okulu, Güzel Bahçıvan), Mic-
helangelo çok yönlü bir sanatçı olarak mimaride (San Pietro Bazilikası); heykeltıraş olarak (Davut Heykeli)
ve ressam olarak (Kıyamet Günü). Venedik’te, özellikle ressamlar ön plana çıkar: Titien (Pardo’lu Venüs),
Tintoret (Suzanna Banyoda), Paolo Veronese (Kana’da Düğün).
Trento Konsilinin ardından barok sanat ilk ürünlerini vermeye başlar. Bu sanat, dekordaki zenginlik ve
karmaşa, çizgilerin eğriliği ve tiyatro tarzı görünümlerle beyinleri etkilemeye çalışır. Yüzyılın sonunda Mic-
helangelo resim sanatına vahşi gerçekliği getirir. Gölge ve ışık oyunlarıyla öne çıkardığı aşırı çelişikliklere
başvurur. Michelangelo’ya rağmen, barok sanat Karşı Reformla birlikte başarı elde eder.

Barok Sanat
Trento Konsilinde alınan reform kararları doğrultusunda Roma Kilisesi tarafından teşvik ve destek gören,
dinsel izleklere yer veren ve ayrıntılarıyla insanları büyüleyen sanat türüdür. Düzgün hatları olmayan ve
aşırı süslemelere yer veren bu sanatta, bol miktarda melek, şeytan gibi motiflerle azizlerin heykelcikleri
bezeme amacıyla kullanılır.

Öğrenme Çıktısı

4 Rönesans’ın ortaya çıkış gerekçelerini ve temel niteliklerini sıralayabilmek

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Orta Çağ’da başlayıp, XVI.


Yüzyılda zirveye çıkan sanat
ve edebiyattaki gelişmeye
Bir sanat veya edebiyat ese- Rönesans’ın gelişmesinde
“yeniden doğuş” anlamında-
rinin Rönesans dönemi ese- o dönemin beyin göçünün
ki Rönesans adı verilmiştir.
ri olduğunu nasıl anlaşılır? etkisinden bahsedin.
Peki bu hareketin “ilk doğu-
şu” var mı? Varsa nerede ve
ne zaman gerçekleşmiştir?

83
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

REFORM gelişmesiyle halkın anlayabileceği dilde bir İncil’in


Reform, XVI. yüzyıl Avrupa’sında Protestan Ki- basılıp dağıtılması gerektiğini talep ederler.
lisenin ve Protestan inancın ortaya çıkmasını sağ- Yapmak istedikleri dinsel yeniliklere rağmen,
layan “dinde yenileşme hareketi”nin adıdır. Kuzey hümanistler Kiliseyi terk etmek, gerçek mesajla-
ve Kuzey-Batı Avrupa ülkelerinde halkın, Katolik rı çarpıtılmış bir dinden uzak durmak istemezler.
Kilisenin din alanında bir takım yenilikler yapması Bu tutumları, cahil, okuryazar olmayan Kilise ce-
gerektiği yönündeki talepleri ile başlayan, talepleri- maatini bile etkiler. Açıktan ya da gizli biçimde
nin karşılanmamasıyla genişleyen ve neticesinde bu onların da desteği alınmış olur. Ancak dinsel bir
ülkelerin Katolik Kiliseden kopup Protestan Kili- reformun yapılması gerektiği yönündeki eleştirile-
seyi oluşturmasıyla sonuçlanan harekettir. 1517 rini sürdürürler, yanlışlıklara karşı çıkar ve protesto
ile 1570 yılları arasında gerçekleşen bu hareketi, ederler. Bundan dolayıdır ki yapılması istenen din-
Roma Kilisesi kendisine karşı bir ihanet olarak sel reformun adı “protesto eden” anlamından ge-
nitelendirir, önderlerini dinden çıkarma cezasıyla len “Protestan Reformu” olur. Daha sonra Katolik
cezalandırır. Kilisesi’nden ayrı bir mezhep olarak ortaya çıkan
Protestanlık da aynı anlamı içerir.
Toplumda gelişen bu dinsel duyarlılığa ek ola-
Reformun Temelleri
rak, Reform hareketinin gelişmesi ve genişlemesi-
1054 yılında Doğu Roma’nın Katolik dünyayla ne Orta Çağ düşüncesini dışlayan ve Rönesans’la
bağlarını koparmasından sonra Batı Kilisesi, XII, birlikte Antik Dönem kaynaklarına dönmeyi ilke
XIII ve XIV ve XV. yüzyıllarda birçok kez düşün- edinen dönemin bazı dini, felsefi, edebi akımlar ile
ce ayrılıklarından kaynaklanan Kiliseden kopma daha özgür yaşam koşulları isteyen kentsoylu bir
girişimleriyle karşı karşıya kalır. Ancak Germen, sınıfın ortaya çıkması gibi bazı toplumsal ve eko-
İskandinav ve Britanya ülkelerinin Roma Kilisesin- nomik etmenler katkı sağlar.
den kopuşunu gerçekleşmesi XVI. yüzyılda hareke-
tin önderi Martin Luther’le olur. Onun başlattığı
bu hareket, Protestan birlik ile Akdeniz ve Latin Protestanların Talepleri
Avrupa’yı karşı karşıya getirir. Saksonya’daki Wittenberg Üniversitesinde ila-
Orta Çağ’ın sonunda, insanlardaki ölüm kor- hiyat hocalığı yapan keşiş Martin Luther (1483-
kusu dinsel bir endişenin toplumda egemen olma- 1546), dinsel unvanları para karşılığında satma, ve-
sına neden olur. Cehennemin varlığına inanan ve recekleri paralar karşılığında insanlara cenneti vaat
öldükten sonra cehenneme gitmek istemeyenler etme gibi dini suiistimaller konusunda Katolik Ki-
yaptıkları dua ve ibadetlerle ve Kiliseye yaptıkları liseye eleştiriler getirir. İnsanlara para karşılığında
bağışlar karşılığında öteki dünyada azap çekmekten öteki dünyada bağışlanmayı satan ve elde ettiği ge-
kurtulmayı umarlar. Hümanistler, halkta egemen liri Aziz Petrus Kilisesinin tamamlanmasında kul-
olan bu inançların boş ve batıl inançlar olduklarını, lanan Kiliseye karşı şiddetli tepkisini ortaya koyar.
kiliseye para ödemekle günahlardan bağışlanama- Luther, 31 Ekim 1517 tarihinde Wittenberg
yacaklarını ve kilisenin bağışlanma karşılığında in- Şatosunun kilisesinin kapısına doksan beş madde-
sanlardan para toplamasının yanlışlığını söylerler. lik dinde yapılması gerekenleri ve eleştirilerini içe-
Sağlam ve gerçek bir iman için İsa’nın çarpıtılma- ren talep listesini asar. Bu listede özellikle kilisenin
mış, gerçek mesajlarını yeniden ele almak gerekti- para karşılığı öteki dünyayı satmak anlamına gelen
ğini savunurlar. Bu amaçla, inanç sistemini basit- uygulamalara karşı olduğunu ve bunların kaldırıl-
leştirmek ve İncillerde yer alan metinleri oldukları masını açıkça belirtir. Ona göre kiliseye para vere-
haliyle, çarpıtmadan, kişi ve kurumların lehine yo- rek insanın ahiretteki kurtuluşunun sağlanması söz
rumlara yer vermeden, herkese açık hale getirmek konusu olamaz, insan ancak yaptığı hayırlar ve sağ-
isterler. Özetle, bu duyarlılığa sahip olan insanlar, lam inancıyla Tanrının nezdinde kurtuluşa erebilir.
papaz veya rahiplerin bağnazlıktan uzaklaşıp, açık Luther’in talepleri dini çevrelerde büyük bir etki
fikirli olmak gibi evrensel niteliklerle donanmış ol- yapar. Bu taleplerini benimseyen kitleler aracılığıy-
malarını; ruhban sınıfındaki din adamlarının her- la başlayan hareket tüm Avrupa’ya yayılır. Bunun
kes gibi sıradan bir birey olarak muamele görmele- üzerine, 1520 yılında Papa X. Léon, kendi imzası-
rini, ayrıcalıkları olmaması gerektiğini; matbaanın nı ve mührünü taşıyan ihtarname niteliğindeki bir

84
Batı Edebiyatında Akımlar-I

mektubu Martin Luther’e göndererek Kiliseye karşı yaptığı eleştirilere son vermesini ve hatalı davrandığını
beyan etmesini ister. Luther, Papanın isteklerini reddeder ve kendisine gönderilen belgeyi halkın gözü
önünde yakar. Bunun üzerine Kilise, Luther’i “aforoz” eder.
Katolik Kilisesiyle bağlarının kopması neticesinde Mar-
tin Luther yeni bir Kilise oluşturmaya çalışır. Yeni Kilise, Aforoz
Katolik Kilisesinin uyguladığı yedi kutsal ayinin yerine Hıristiyanlık dinine aykırı bir tutumu
yalnızca ikisi olan vaftiz ve kudas ayinlerinin yapılmasını karşısında, bir kimseye Katolik Kilisenin
benimser. Luther, din adamlarının da evlenmesi gerektiğini yetkili organlarınca verilen “din kardeşli-
vurgular ve kendisi de 1525 yılında evlenir. Dini soruların ğinden ve kiliseden çıkarma” cezası.
cevaplandırılmasında öncelikle kaynak olarak İncil’i işa-
ret eder. Merkezi bir yapıya sahip Katolik Kilisesinden farklı olarak Protestan Kilisesi, merkeziyetçilikten
uzaklaşır ve kısmen Alman hükümdarlarına bağlılığı olsa da hiyerarşik bir düzeni benimsemez.
1550 yılına doğru Luthercilik diye bilinen dindeki yenileşme hareketi ve hareketin doğurduğu Protes-
tan mezhep, hemen hemen tüm Kutsal Roma Alman İmparatorluğuna ve İskandinav ülkelerinin büyük
bir kısmına yayılır, ancak Lutherci yenileşme hareketleri Fransa’da görülmez.

Diğer Reformcular
Luther hayattayken, kendisi gibi başka yenileşme yanlıları da farklı coğrafyalarda benzer taleplerle yola
çıkar. Hepsi de Katolik Kilisesine karşı aynı tür bir tepki gösterse de kendi aralarında bazı konularda farklı
düşünce ve öğretilere sahiptirler. İsviçreli Ulrich Zwingli (1484-1531), Protestan ilahiyatını sistemli bir
biçimde açıklamak için ilk eseri kaleme alan kişidir. Fransız Jean Calvin (1509-1564), 1533 yılında Kato-
lik inançtan Protestan inanca geçer; Kalvinizm denilen dinsel öğretiyi ikamet ettiği Strasbourg’da hayata
geçirir. Daha sonra 1541 yılında Cenevre’ye yerleşir. Luther’den farklı olarak, ahiretteki kurtuluşun inançla
olmadığını, kader gereği kurtuluşun önceden Tanrı tarafından seçilmiş bir kısım insanlara verileceğini,
geri kalanlar için Tanrının merhameti için çaba sarf edilmesi gereğini savunur. Calvin’in ortaya koyduğu
dinsel öğreti daha katı kurallar içerir. Calvinciler 1549 yılında Zürih’teki Zwingli hareketiyle bir uzlaşma
sağlayarak, Poloya, Bohemya, Macaristan, Hollanda ve İskoçya’da Protestan inanç doğrultusunda birlikte-
lik oluştururlar.

Martin Luther Jean Calvin Ulrich Zwingli VIII. Henry

Fransız Protestanları 1550 yılından sonra yaptırımlara, kovuşturmalara uğrar ve bunun sonucunda
Katolik ve Protestanlar arasında uzun ve kanlı geçen din savaşları patlak verir.
İngiltere’de kardinal Fischer ve başbakan Thomas More’un karşı çıkmalarına rağmen, 1534 ve 1559
yıllarında önce VIII. Henry, sonra da I. Elizabeth’in dinsel alanda da en üst otorite kendileri olduklarını,
Katolik Kilisesinin otoritesini tanımadıkları yönünde yaptıkları uygulamalar, öğreti olarak Protestanlığa
yakın, tören ve merasim uygulamalarıyla Katolikliğe yakın yeni bir din anlayışı olan Anglikanizm’i ortaya
çıkarır. VIII. Henry’nin Roma Kilisesinden kopuşunda kraliçe Aragon’lu Catherine’den boşanmak konu-
sunda Papanın gerekli izni vermemesinin rolü büyüktür.

85
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

Kendileri de Hristiyan olmasına rağmen Pro- • Katolik Kilisesi, topladığı yüksek din adam-
testanlar, Papa’nın otoritesini tanımazlar. Katolik larının oluşturduğu Trento Konsili gibi
Kiliseden bağımsız olarak kendi kiliselerini oluş- danışma meclislerini toplayarak kendisini
tururlar ve onları “rahipler meclisi” denilen kurul yenilemek ve dinsel bazı uygulamalarda dü-
aracılığıyla yönetirler. Protestanlar, Meryem ve zenlemeler yapmak durumunda kalır. 
azizlere verilen önemi yadsır ve dinsel merasimle- • Skolastik eğitim anlayışından uzaklaşılır,
rini artık Latince değil, içinde yaşadıkları ülkenin eğitim-öğretim faaliyetleri kiliseden alınarak
diliyle gerçekleştirirler. Papa’yı tamamen yok sayar- laik bir eğitim sistemi kurulmaya başlanır.
lar ve Papa’ya inanmayı bağnaz bir düşünce olarak
• Katolik Kilisesinden ayrılan ülkelerde kili-
görürler. Protestan inanca sahip kimse, Katolikli-
senin mallarına ve topraklarına el koyulur. 
ğin aksine, diğer inançlardan kişilerle evlenebilir-
ler. Hatta din adamları da evlilik yapıp birer yuva • Papa ve Kilisenin Avrupa Ülkelerinin kral-
kurabilir. Her ne olursa olsun kin gütmezler ve ba- ları üzerindeki etkisi zayıflar ve Avrupa’da
ğışlamayı temel ilke olarak görürler. siyasal bölünmeler hızlanır. Orta Çağ’da,
Avrupa krallarına taç giydirme geleneği olan
Papa, artık taç giydirme törenlerini gerçek-
Reformun Sonuçları leştirmez, bunun sonucunda ülkeleri yeni
Gerçekleşen dinde yenileşme hareketi olan Re- Haçlı Seferleri için örgütleyemez hale gelir.
form, dinsel, siyasal, ekonomik alanda şu sonuçları • Katolik inanç bütünlüğünü sürdürmek is-
doğurur: teyen ülkelerde farklı inanç sahiplerini yar-
• Avrupa’da inanç birliği ikinci bir büyük gılayıp cezalandıracak Engizisyon Mahke-
bölünmeyle karşı karşıya kalır: Katolik ve meleri kurulur.
Ortodoks mezhepleri yanında Protestan- • Protestan ülkelerde din işleri ülkelerin kral
lık, Kalvenizm ve Anglikanizm mezhepleri ve prenslerinin sorumluluğu altına alınır.
ortaya çıkar. Genişleyen Protestan hareketi • Osmanlıya karşı yeni bir Haçlı seferi dü-
durdurmak isteyen Katolik Kilisenin baskı- zenleme çabası içindeki dönemin en güçlü
sıyla özellikle Fransa’da iç dinsel savaşlarla Avrupa kralı Charles Quint (Şarlken), din-
başlayan mezhepler savaşı ülkeler arası dü- sel ve siyasal bölünmeler yüzünden emelini
zeye taşınır. On yıllar boyu süren savaşlarda gerçekleştiremez.
çok sayıda insan öldürülür, sürgün edilir,
• Avrupa’da din ve mezhep savaşlarının sür-
zorla dininden vazgeçmeye zorlanır.
mesi, Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa
• Din adamları ve kilise, eski saygınlıklarını içlerine kadar ilerlemesini kolaylaştırır.
kaybeder.

Öğrenme Çıktısı
5 Reformu tanımlayabilmek
6 Dinde reformun bilim ve sanata katkısını kavrayabilmek

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Katolik Kilisenin XVI. yüz- Müslüman mezhepler ara-


yılın ikinci yarısında Trento sında çatışma ve savaşlar
Reformun Avrupa tarihin-
Konsili aracılığıyla dinde olurken, Hıristiyan mez-
deki siyasal sonuçlarını sı-
yaptığı sınırlı reformlar dı- hepler arasında günümüzde
ralayın.
şında Katolik inançta yeni din savaşlarının olmaması-
reformlar yapılmış mıdır? nın nedeni ne olabilir?

86
Batı Edebiyatında Akımlar-I

HÜMANİZM larının yeni gerçeklikleri ortaya koyması ve büyük


Hümanizm, Orta Çağ’ın sonunda Avrupa’nın coğrafi keşifler ve bu keşifleri destekleyen bilimsel
yaşadığı Yüzyıl Savaşları, salgın hastalık ve kıtlıklar icatların sürüklemesiyle gelişir. Gelişmesinde göz
gibi büyük krizlerden sonra, XV. ve XVI. yüzyıllar- ardı edilemeyecek bir husus da dönemin önemli iç
da Avrupa’da gerçekleştirilen yeni bir açılım sonu- ve dış olaylarının entelektüel insanları çözüm ko-
cunda varılan entelektüel dünya görüşü ve yaşam nusunda düşünceye ve bir şeyler yapmaya zorlama-
biçiminin adıdır. Başka bir deyişle, XIV. yüzyıl sıdır. Hele de dinin doğurduğu sorunlara çözüm
İtalya’sında doğan, XVI. yüzyıl Avrupa’sında ge- bulmak konusunda dinden uzak çözümler aramak,
lişen, yöntem ve felsefesini Antik Yunan ve Latin seküler düşüncelerin gelişmesine yol açar.
kaynaklarından alan, insanı ve ona ait değerleri her Eski Yunan ve Latin kaynaklara geri dönüş, bazı
türlü değerin üstünde gören, insanı geliştirme ve tema ve kavramların yaygın kullanılmasını sağ-
yüceltme amacını güden düşünce sisteminin adına lar; özellikle Latince bir kavram olan “humanitas”
hümanizm denir. kavramı, kendini yaratan, “eski edebiyatlar” konu-
Reformun katkı verdiği bu yeni bir düşünce sunda yaptığı çalışmalarıyla en üst düzeyde içsel
biçimi, Batı’nın entelektüel ve dinsel kültürünü mükemmelliğe ulaşan ideal insanı işaret eden bir
canlandırır, insana, bilime ve dine karşı yeni bir anlam kazanır. Hümanizm ve onunla bağlantılı te-
bakış açısı ortaya çıkar. Bu bakış açısı, Katolik di- rimlerin yeni bir kavram olarak kullanılmasındaki
nin etkisi altından çıkıp, Antik Döneme ait kitap en büyük etken hümanist düşüncenin kendisi olur.
ve metinlerin içeriğine duyulan aydın merakıyla Bu anlayışa göre insan, adına layık bir varlık olarak,
kendini gösterir. İnsan, Antik Dönemdeki gibi, ye- “özünü kültürden oluşturan kişi”dir. Bir felsefeden
niden düşünce ve eylemlerin merkezine konur. Bu daha fazlası olan hümanizm, farklı disiplinleri, ülke
anlayışla gelişen akım, Avrupa’daki Katolik birliğin ve görenekleri, ideal insanın arayışında ve insanlı-
parçalanmasına neden olan Protestan Reformu ve ğın gelişme sürecinde ortaya çıkan düşünceleri bir
sanata hümanistlerin düşüncesini yerleştirecek olan araya getiren geniş bir akımdır.
Rönesans gibi iki önemli sonucu doğurur. Hümanizm, Kilisenin Babaları diye adlandı-
Belirlenmiş zamansal sınırları ne olursa olsun, rılan Hıristiyanlık dininin büyük din âlimleriyle,
bu akımın sınırlarının zamansal değil, coğrafi ola- dindışı alanlarda düşünce ve çalışmalarını ortaya
rak belirlenmesi daha doğru olur. İtalya’da başlayan koyan filozofları, insanın onuru üzerine kurulu bir
akım, Almanya’da, Belçika’da, Hollanda’da, Fransa etik oluşturmak için bir araya getirmeyi amaçlar.
ve İspanya gibi ülkelerde yayılır, daha sonra tüm Bu bağlamda insan, kendi yazgısının efendisi ol-
Avrupa’yı kaplar. Bu nedenle hümanizm akımı maya, insan olarak kendini tanımaya, Erasmus’un
öncelikle bir etkinlik, bir uğraş, her şeyden önce “dünya vatandaşı” dediği, kendini dünyada yaşa-
Avrupa’ya özgü bir akımdır. yan bir birey olarak hissetmeye ve inancını ruha-
ni bir yaklaşımla kendi içinde yaşamaya çağrılır.
Orta Çağ’ın yavan öğretilerine veya Orta
Önde gelen düşünür ve ustalar, kilisenin okuma
Çağ’dan miras kalan şekilsel belagat ve mantığa
yazmayı öğretmek ve eğitmek bahanesiyle dinsel
tepki vermek isteyen sanat ve edebiyat ustaları, La-
metinleri ezberletmesine karşı çıkar. Bu dönem iti-
tincede humanitas sözcüğünün anlamlarından biri
barıyla bilim ve felsefenin sorunu, düşünen insanı
olan “kültür” hareketle, başkalarına verdikleri ders
eğitme sorunu olur.
ve eğitimleri için “kültür/insanlık dersleri” adını
kullanırlar. Bu dersleri verenlere de “hümanist” (in- Fransa kralı I. François’nın İtalya’ya karşı sür-
sancı/insan yetiştiren) adı verilir. Humanitas, aynı dürdüğü savaşlar, hümanistlerin ilk olarak İtalya’da
zamanda “eleştirel akla dayalı eğitim” anlamına da oluşturdukları yaşam biçimini ve sanatları keşfetme
gelir. Her iki durumda, farklı anlamlar yüklense de ve onlara Orta Avrupa’ya taşıması sonucunu do-
aynı sözcükten türediği ileri sürülen “hümanizm” ğurur. Bunun sonucunda Fransa kralı, Titien’den
sözcüğü, “yaşam felsefesi” anlamında da kullanılır. kendi portresini yapmasını ve Castiglione’den “sa-
raylı olma sanatı” hakkında bir kitap yazmasını is-
Hümanizm İtalya’da filizlense de Avrupa’nın
ter (1528). Leonardo da Vinci’nin hamisi olur ve o
genelinde insanlığa değerli felsefi eserler bırakan
da yaşamının son üç yılını Fransa’da I. François’nın
yazarların ortaya koyduğu düşünceler, bilim adam-
yanında geçirir.

87
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

Papalığın merkezi Vatikan’nın İtalya’da bulun- da gerçekleşen kimi olayları ve onların failleriyle
masının da hümanist eylemlerin ilk olarak İtalya’da ilgili hususları Rönesans başlığı altında ele alırlar.
baş göstermesinde etkilidir. Sanatını İtalya’da icra Bu düşünce akımı için kesin sınırlar belirlemek
eden Botticelli, Raphaël, Michelangelo, Leonardo çok da kolay değildir. Ancak tarihsel başlangıç ve
da Vinci ve Titien gibi pek çok yazar ve sanatçı, bitiş olarak 1469 yılında Erasmus’un doğumu ve
dinsel bir yaptırımla karşılaşmamak ve birtakım kı- 1592 yılında Montaigne’in ölümü arasındaki süreç
sıtlamalara maruz kalmamak için Katolik kilisesi- hümanizmin sürdüğü dönem olarak kabul edilir.
nin birtakım reformları gerçekleştirmesi konusun- Başka bir saptamayla, 1492 yılında Amerika’nın
da görüş ileri sürerek, insan merkezli bir anlayışın Christophe Colomb tarafından keşfi ile başlar ve
yerleşmesine katkı verirler. Henri de Navarre (IV. Henri)’ın Fransa kralı olarak
Avrupa ölçeğinde Rönesans düşünürlerini hü- taç giymesine kadar sürer.
manist akımın gerekleri doğrultusunda sürekli bir
temas ve iletişim halinde olurlar. Bilim adamları Hümanistlere Göre İnsan
ve düşünürle sürekli bir hareket içinde görülür:
Rönesans döneminin en belirgin düşünce hare-
Rabelais, Yunanlılar üzerine çalışmalarıyla tanınan
keti olarak hümanizm, insanın yaratıcı gücünün,
Guillaume Budé ile mektuplaşma yoluyla haberle-
düşünce ve hareket özgürlüğünü de içeren yeni
şir; Montaigne, İtalya’ya seyahatler gerçekleştirir;
insan görüntüsü olarak da tanımlanır. Hümanizm,
Joachim Du Bellay, Roma’yı ziyaret eder; Erasmus
aynı zamanda Avrupa uygarlığının Grek ve Latin
hem Hollanda’da, hem de Fransa’da, İngiltere’de,
kaynaklarını keşfederek, Orta Çağ’ın kurum ve
İtalya’da ve İsviçre’de yaşar; Calvin, Fransa’da,
geleneklerini eleştirmek yoluyla, bilgi ve görgü bi-
Noyon’da, düşüncelerini anlatmaya çalışırken,
çimlerini değiştirerek yeni bir dünya görüşünün
Martin Luther Almanya’da Reformu başlatır, son-
ortaya çıkmasını sağlayan akımdır.
ra Cenevre’ye geçip oraya yerleşir. Leonardo da
Vinci, kendi ülkesi İtalya’dan ayrılıp, Fransa’ya, İnsan, dünya ve Tanrı’yla ilgili kavramlarla şe-
Amboise’a yerleşir. killenen, Orta Çağa özgü genel dünya görüşü “din
ve ilahiyat merkezli”dir. Bu dünya görüşünün ge-
Seyahatler, Montaigne’in tüm Fransa’yı atla
nel ilkelerini şu şekilde özetlemek mümkündür:
dolaşıp, bilmediği yöreleri keşfetmesi türündeki
Yaratıcı Tanrı her şeyin, her tür yaratının kökenin-
mekân değişimlerine; karşılıklı mektuplaşmalar,
dedir; her yaratık az ya da çok kutsal mükemmel-
dönemin entelektüel ve sanatsal bir etkinliğine
liğe yakın bir tezahürdür ve her varlık yaratılmada
tanıklık eder. Orta Çağ’ın kitaba bağlı ve kutsal
değişmez bir yer işgal eder; insan, Tanrı’ya karşı
bilgilerinden uzaklaşılıp, görgül deneyimlerle dün-
şükrünü yerine getirmesi için O’nun yarattığı var-
yanın algılanmaya başlaması, Rönesans’ın sanatçı
lıkların sıralamasında en üstte yer alır; Tanrı, tüm
ve düşünürlerini entelektüel bağlamda da harekete
yaratılanların ortak paydasıdır ve var olan her şey
geçirir. Rabelais’nin Gargantua’sında olduğu gibi,
zorunlu olarak Tanrı’ya yakın olmak amacını taşır;
kimi aydınlar Orta Çağ’ın eğitim sistemine ağır
bu düzenle yaratılmış ve hiyerarşik bir düzenin bu-
eleştiriler getirirler. Rönesans döneminin düşü-
lunduğu dünya değişmez ve kalıcıdır.
nürleri Orta Çağ’la bağlantılarını kesmek yoluyla
karanlık dönemlere karşı bir anlayış olan hüma- Hümanist insan anlayışıyla din merkezli anla-
nizm çevresinde aynı yaşam duygusunu paylaşırlar. yışı ilişkilendirme konusunda “bilginlerin prensi”
Böyle olunca da dinsel ve ahlâksal ilkelerde, eği- diye adlandırılan simge durumundaki yazar Pico
tim yöntemlerinde, ülkeyi yönetenlerin işlevinde, della Mirandola (1463-1494) öne çıkar. İnsanın
oluşturulan şehir devletlerinin yapısında insan ve Onuru Hakkında (1486) adlı eserinde yazdığı,
onun önemi etrafında bir sorgulama dönemi baş- Yunan mitolojisinde yer alan Prometeus mitine
lar. Dünya artık eskisi gibi algılanmaz, insana bakış benzeyen, fablında mükemmel bir işçi rolünde-
açısı değişir. Tümüyle her şeyde bir altüst oluş var- ki Tanrı’nın, ortaya koyduğu eserde insanın ve
dır, ancak bazen bu altüst oluşu kabullenmek her onun rolünün ne olacağının tanımlamasını yapar.
zaman kolay olmaz. Pico della Mirandola’e göre insan, kendi yazgısı-
nı oluşturmaya ve yönetmeye ehildir, bu da onun
Hümanizm akımının adı akımın başladığı dö-
liyakatini ortaya çıkarır. Özgür iradesiyle yalnızca
nemde değil de ancak XIX. yüzyılda konabilmiştir.
hayvan düzeyinde kalmayı ya da kendini eğiterek
Bu nedenle çok sayıda eleştirmen, 1500’lü yıllar-

88
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Tanrı düzeyine kadar çıkmayı başarabilir. Pico del- şı karşıya oluşunun önemini kavrar. Bu arada Batı
la Mirandola’un ortaya koyduğu “insan merkez- Avrupa ve Asya’ya uzanan Rusya coğrafyasında III.
li anlayış”ı şu iki ilkeyle özetlemek mümkündür: İvan güçlü bir devlet kurar, “çar” unvanını alır ve
İlk olarak, dünyanın merkezine bırakılmış varlık Moskova’yı üçüncü bir Roma ilan ederek, Orto-
olarak, evrenin merkezinde insan yer alır. İnsan, doks Bizans’ın mirasçısı olduğunu iddia eder.
akıl ve zekâyla donatılmış ayrıcalıklı bir yaratıktır Roma Kilisesinin desteği ve yönlendirmesiyle
ve diğer yaratıklar karşısında kendi üstünlüğünün bir ortaklık, bir birliktelik görünümündeki Orta
bilincindedir. İkinci olarak, insan kendini biçim- Avrupa’daki Kutsal Roma Germen İmparatorluğu,
lendirmek ve eylemlerini şekillendirmek açısından irili ufaklı 350 devletten oluşsa da, başındaki impa-
yazgısının efendisi ve yapıcısıdır. ratorun gerçek anlamda gücü yoktur. Bu nedenle
İnsanın layık olduğu değer, yeni anlayışla bi- Polonya bu birliktelikten ayrılıp kendi devletini
çimlenir. İnsan artık hiyerarşik bir düzene bağlı oluşturarak İmparatorluğu tehdit eder. Benzer şe-
değildir, o bu düzenin dışında yer alır. Onun liya- kilde İtalya on kadar şehir devletine bölünür.
katini güvence altına alan şey de bu düzen değildir, Batıda yeni monarşi devletleri oluşur. Yüzyıl
o ancak kendi özgürlüğünün alıştırmalarını yapar. Savaşlarından sonra kral XI. Louis, Fransa’da yeni
Kendine özgü bir doğası yoktur ve istemesi halinde bir yönetim oluşturarak, sürekli vergi ve düzenli
her tür doğayı edinebilir. Bu durumda insan ken- ordu sistemini oluşturur. Bourgogne dükü Char-
dinin yaratıcısıdır. Bundan böyle dünya, yaşamı les le Téméraire’i yendikten sonra bir kısım Bo-
değişmiş, kendi gerekliliklerinin dünyasına uyum urgogne topraklarını Fransa topraklarına katar.
sağlamış bir insanın varlığını gerektirir. İnsan do- İngiltere’de kral VII. Henry, 1455-1485 yılları
ğayı insana uygun hale getirmek durumundadır. arasındaki Çifte Gül sivil savaşının ardından kra-
Bunlara ek olarak, insana saygı her şeyden önce liyet otoritesini yeniden oluşturmakla meşguldür
gelir; ona iyilik, nezaket, inayet ve merhametle ve İrlanda üzerinde hâkimiyet kurar. İspanya’da
davranmak gerekir. Bu yeni insan anlayışı yetenekli Kastilya Krallığından Isabelle ile Aragon Krallı-
varlıkları diğerlerinden ayrıcalıklı kılar ve insan dü- ğından Ferdinand evlenerek, toprakları birleştir-
şüncesine ve bedenine hak ettiği değeri verir. mek yoluyla İspanya krallığını kurar ve yarımada-
Pico della Mirandola’nın ortaya koyduğu bu yı Müslümanlardan temizlerler.
insan anlayışı diğer hümanistler tarafından da be-
nimsenir, ancak tek bir hümanist anlayışın oldu-
ğunu, hümanist görüşlerin tümüyle bir tutarlılık
Çifte Gül Savaşı, yüzyıl savaşlarından ye-
içinde olduklarını söylemek de zordur. Hümanist
nik çıkan İngiltere’de hanedanlar arasında
çizgide ifade edilen düşünce ve görüşler ortalama
çıkan iç çatışmadır. Yüzyıl Savaşları’ndan
görüşlerdir. Belki de, insan ve doğaya ilişkin bir
hemen sonra İngiltere’de Çifte Gül Sa-
düşünce birliği olduğunu vurgulamak daha doğru
vaşları diye bilinen ve otuz yıl süren iç
olur. Her şeye rağmen tüm hümanistlerin, “İn-
savaşlar yaşanmıştır (1453 -1481). Kral
san için ne büyük mutluluk! Sahip olduğumuz şu
VI. Henry, yenilgiden sorumlu tutulmuş
bukalemun doğasına kim hayranlık duymaz ki!”
ve böylece ülkede iç savaş başlamıştır. Kral
(İnsan Onuru Hakkında, 1486), diyen Pico della
yanlılarının (Lancester soyu) arması kır-
Mirandola’nın sözlerinin içeriğiyle hemfikir olduk-
mızı gül, karşıtlarının (York soyu) arması
ları bir gerçektir.
ise beyaz gül olduğu için bu savaşlara “çif-
te gül” veya “iki gül savaşı” denmiştir. )
Dönüşümler ve Yeni Avrupa
Dengeleri
Avrupa’nın içlerine doğru doğudan ilerlemeyi Yeni ekonomik bir büyümeye tanık olunur.
sürdüren Türkler, 1453 yılında İstanbul’u kuşatır Tarımsal ürünler ihtiyaç fazlasıyla üretilmeye
ve ele geçirirler, yeni bir çağa geçişe neden olurlar. başlanır ve bilhassa Doğuyla ticarette bir değişim
Bizans tehdidini ortadan kaldırmalarının ardından ürünü olarak pazarlara çıkarlar. Keten ve koyun
Avrupa içlerine yönelmeleri sonucunda, Roma gibi yeni bitkisel ve hayvansal türler devreye gi-
Hıristiyanlığı, Türk ve Müslüman tehdidiyle kar- rer, ürünlerde çeşitlenmeler olur. Tekstile dayalı

89
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

zanaatkârlıktaki gelişme gibi, madencilik ve meta- işlerde ilahiyatçılar ve Yunan kültürüyle uğraşan
lürjide yeni araçlardan yararlanılır ve yüksek ısılı bilim adamlarına danışır. Hümanist Guillaume
fırınlarda eritilen demirle yeni silahlar elde edilir. Budé’nin tavsiyesi üzerine, eğitim amaçlı gelecekte
Ticarette bir artış ve gelişme yaşanır. Güçlü aile- Fransa Koleji diye adlandırılacak olan okulu kurar
ler kendi finans şirketlerini kurarak zenginleşirler. ve I. François, dil ve edebiyata verdiği önemden
Ticarette İtalyan şehirleri Akdeniz’e, Kuzey Deni- ötürü “Edebiyatın Babası” olarak adlandırılır.
zi ve Baltık Denizi limanlarındaki ticarete hâkim XVI. yüzyılda Fransız hümanizmi, Yunan ve
olurlar. Rhin nehri hayati bir iletişim ekseni olur. Latin şiiri tutkunu Ronsard’dan esinlenir. Buna
Zenginlikleriyle refah ve gücü elde eden yeni bir rağmen, Fransızcanın resmi yazışmalarda kulla-
burjuva sınıfı ortaya çıkar.
nılmasını emreden 1539 tarihli Villers-Cotterêts
fermanından sonra hümanizm Fransız tarzında
Hümanizmin Kökenleri kalmaya devam eder. Joachim du Bellay, Fransız
Zengin, Yunan ve Latin kültürüyle dolu İtal- Dilinin Savunulması ve Tanıtılması (1549) adlı ese-
ya, entelektüel hümanist anlayışın canlanması için rini yayınlar. Aralarında Ronsard’ın da bulunduğu
uygun bir yerdir. Bilginler ve bilim adamları geç- başka şairlerle birlikte, amaçları Fransız dilini ve şi-
mişin el yazmalarının peşine düşer ve Eflatun’un irini ıslah etmek olan Pléiade grubunu kurar. Daha
kitabı gibi, bir yerlerde unutulmuş metinleri keş- sonra Montaigne, Denemeler adlı eserini kaleme
federler.1453 sonrası İtalya’ya sığınan Bizanslı bil- alır, hoşgörüyü öne çıkarır. Rabelais’nin yaptığı
gin ve sanatçılar Yunan kültürünün bu ülkedeki gibi, eğitimle ilgilenir.
gelişmesine katkı verirler. Lorenzo della Valle, filo-
lojiyle ilgili temel sorunları ortaya koyar ve antik Hümanizmin Yayılmasında Matbaanın
eserlerin çevirilerini ustalıkla gerçekleştirir. Sanat- İşlevi
çılara maddi destek sağlayan Floransa’daki Medici
Ailesinden Lorenzo gibi hamiler, hümanist bilgin- Hümanist anlayışın yaygınlaşmasında en etkin
leri himayelerine alırlar. Papa, 1450 yılına doğru, araçlardan biri, 1450 yılında Jean Gutenberg’in
elyazması ve basılmış eserleri topladığı Vatikan icat ettiği matbaadır. Metal, hareketli ve defalarca
Kütüphanesini kurar. kullanılabilir yazı karakterlerinin kelime ve cümle-
nin içerdiği harf karakterlerinin yan yana dizilmesi
Kuzey Avrupa’da önemli sanatsal gelişmeler
yoluyla elde edilen sayfa yapısının mürekkebe dal-
olur. Sanatçılar, eserlerinde, savaşlar, salgın hasta-
dırılması ve kâğıt üzerine basılmasıyla elde edilen
lıklar, kıtlıklar, iklimsel soğuma gibi çok sayıda fe-
basılmış sayfa, istenilen sayıda çoğaltılabilir hale
laketin olduğu Orta Çağ’ın sonundaki karakteris-
gelir. Bu tarih itibarıyla yazılan kitapların yüzlerce
tik ölüm korkusunu dillendirirler. Krallar, prensler,
burjuvalar ve sanatçıları himayelerine alan zengin örneği basılmaya başlanır. Böylece matbaa kültü-
aristokrat kişiler kiliseler ve yaşam alanlarını güzel- rel bir devrimin gerçekleşmesini sağlar; matbaay-
leştirecek eserler inşa ettirirler. Jan Van Eyck, Pieter la birlikte bu devrim Avrupa’da hızla yaygınlaşır.
Brueghel, Bosch gibi Belçika ve Hollandalı res- Yazarlar, etkilerinin arttığını görür ve hümanizm
samlar yağlıboya resimleri yaparlar ve eserleri tüm İspanya ve İngiltere’de de yaygınlaşır. Kitap mali-
Avrupa’ya yayılır. Alman Dürer, gravürde usta bir yetlerinin düşmesiyle kitap okuyanların sayısı artar.
sanatçı olur. Üniversitelerde verilen eğitim yalnızca Kilisenin
önerdiği eğitim biçiminden uzaklaşır, daha seküler
Hümanistlerin insana olan güvenleri her geçen
(dünyevi) bir yapı kazanır, üniversitelerin önemi
gün gelişme gösterir. Onun büyüklüğünü ve özgür-
lüğünü yüceltirler, insanın kendine yetebileceğini gittikçe artar.
ve kendi başına hareket edebileceğini ileri sürerler. Üç etkenin bir araya gelmesiyle hümanizmin
İnsan yaratının merkezine yerleştirilirler. İnsan öz- yayılması hızlı bir şekilde gerçekleşir:
gürlüğüyle Hıristiyanlığın ilkelerini uzlaştırmak 1. Büyük keşifler yeni ufuklar açar ve insanla-
istedikleri gibi, Eflatun benzeri antik filozofların il- rın hayal gücü sınırlarını zorlamaya başlar.
kelerini de Kilisenin ilkeleriyle uzlaştırmak isterler. Yeni düşünceler, Mercator’un kozmograf-
Fransa’da hümanizm, kral I. François döne- yası gibi yeni disiplinlerin doğmasına neden
minde en görkemli dönemini yaşar. Kral, yapacağı olur.

90
Batı Edebiyatında Akımlar-I

2. Fransa’da kral I. François; Floransa’da Medici lais, Montaigne gibi yazarlar kitaplarıyla, Bruegel
Ailesinde Cosme ve Lorenzo; Macaristan’da çizdiği karikatürlerle Orta Çağ eğitim sistemine
Mathias Corbin; İspanya’da kardinal Cis- şiddetle saldırırlar. Şekilcilikten, Orta Çağ okulları-
neros gibi aydın hükümdarların, yazar ve na egemen olan kısır dogmatizm gerekliliklerinden
sanatçıları himayelerine almaları ve birer öteye gidemeyen üniversitelerdeki kemikleşmiş
kültür tutkunu olan prenslerin ülke yöne- eğitim sistemi karşısında hümanistler, çocuğun ki-
timlerinin başında bulunmaları, yeni anla- şiliğine saygı duyan, öğreticinin çocuğun öğrenme
yışı ve sanatın yeni finansman biçimlerini çabası ile oyun isteği arasında dengeyi kurabildi-
teşvik eder. Sanatta üretim çoğalır. ği, Antik Dönem yazar, sanatçı ve düşünürlerinin
3. Son olarak, kitap basımındaki gelişim, öğretildiği, öğretmenle öğrencinin arasında verimli
Avrupa’nın en donanımlı, kültürel değişim diyalogların gerçekleştiği serbest bir eğitim sistemi-
açısından en zengin şehirleriyle, Hollanda ni yerleştirmeye çalışırlar.
gibi matbaacılık ve kitapların ilk genişleme Hümanist hareketin çabası sonucunda, Paris’te-
alanında yaşayan Erasmus’un ve Eskilere ki Sorbonne Üniversitesi gibi, eski Orta Çağ üni-
ait eserlerin çevirilerinin çoğalmasını ko- versiteleri yerlerini, en önemlileri Fransa’daki Kra-
laylaştırır. liyet Okurları Koleji (daha sonra adı Fransa Koleji
XVI. yüzyılda hümanizm oldukça gelişir, olmuştur); İngiltere’de Saint Paul Koleji ve Corpus
yeni düşüncenin ve Avrupalı duyarlılığı olan Christi (Oxford Koleji); Hollanda’da Latince, İb-
Rönesans’ın simgesel akımı haline gelir. Bel- ranice ve Yunanca eğitim veren Louvain Koleji ve
li başlı hümanist simalar arasından Vinci, Dürer, İspanya’da Alcalá de Henares Koleji gibi yeni hü-
Metsys, Holbein Ailesinden Hans, Sigmund ve manist eğitim kurumlarına bırakırlar.
D’Ambrosius gibi ressamları; Bacon, Vives, Tho-
mas More gibi düşünürleri; Montaigne, Rabelais, Din
Erasmus gibi ahlâkçıları; Guillaume Budé gibi filo-
Antik Yunan ve Latin edebiyatının kütüphane
logları; Etienne Dolet gibi etkin ve hatırlı matbaa-
raflarına hapsedilmiş ahlâki değerlerinin yeniden
cılar ile hekimleri, uzay bilimcilerini, heykeltıraşlar
keşfedilişi, akıl ve düşünceden hareketle kabul edi-
ve mimarları sıralamak mümkündür.
len insan özgürlüğü, çoğu zaman Kilise ile onun
Ne var ki, hızla genişleyen hümanizm bazı di- gelenek ve ritüellerine bağlı inanma biçimleriy-
renişlerle de karşılaşır. Bunlar, genelde toplum ku- le çatışmalara neden olur. Oysa hümanist bilim
rumlarına egemen olan ve kısa sürede değiştirilmesi adamının yapmak istediği şey, Kilise tarafından
çok da mümkün olmayan, eğitim, din ve siyaset çok kısa sürede “bozguncu” diye nitelenen özgür
alanlarında karşılaşılan dirençlerdir. düşünceyi ve ibadetlerin özgürce yapılmasını anla-
yışını yerleştirmektir. Ancak bu uğurda kurbanlar
Hümanizmin Üç Alandaki Mücadelesi vermek durumunda kalınır. Bu kurbanlardan biri
olan Fransız matbaacı Etienne Dolet, Kilisenin yer-
Avrupa’da gelişen ve genişleyen hümanizm, bir
leşik inanç ve ibadet anlayışını değiştirmek istediği
taraftan geliştirmek istediği, öte taraftan dirençle-
ve Hıristiyan cemaat arasında bozgunculuğa neden
riyle karşılaştığı üç alanda en önemli mücadelesi-
olduğu gerekçesiyle, sapkın ve dinsiz gibi suçlama-
ni verir. Bu alanlarda kurulmuş eski çatıları yıkıp,
lara maruz kalarak, 1546 yılında Sorbonne İlahiyat
yerine yenilerini yerleştirmek önemli ölçüde çaba
Fakültesinin verdiği hüküm üzerine Paris’te yakıla-
gerektirir.
rak öldürülür.

Eğitim
Siyaset
Bir “model insan” gerçekleştirme isteğinde olan
Halkın sevgisiyle nitelenmiş evrensel düşünce
hümanist, çocuğun eğitimi konusunda, özel bir
ve güçler arasında denge oluşturan barışseverlik ile
endişe ve hassasiyet taşır. Öyle ki, Vives, Erasmus,
hümanist düşünce aynı anda siyasi kararlar üze-
Murmellius gibi aydınlar, model insanın eğitimi-
rinde de etkili olurlar. Sınırları olmayan “edebiyat
nin nasıl olması gerektiği hususunda yazdıkları ki-
ve bilim dünyası”na ait oldukları düşüncesiyle en
taplarda görüşlerini açıklarlar. Bir yandan da Rabe-
tanınmış hümanistler, siyasi çıkar ve gereklilikler-

91
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

den çok, ahlâki gerekliliklerin olması gerektiğini [...] Senden dilleri mükemmel bir biçimde öğ-
aşılarlar. Bu yöndeki bir çaba, Erasmus’un Charles renmeni istiyorum. Quintilien’nin istediği gibi,
Quint nezdinde, Guillaume Budé’nin I. François öncelikle Yunanca, ikinci olarak Latince ve sonra
da kutsal metinleri okumak için İbranice, Kelda-
nezdinde, Thomas More’un VIII. Henry nezdin-
nice ve bunlara paralel olarak Arapça öğrenmeni
deki çalışmalarının temelini oluşturur. Erasmus, istiyorum; ayrıca Yunancada Eflatun’u, Latincede
Avrupa’da bir savaşın önüne geçmek için, 1522- Cicéron’u taklit ederek kendi üslubunu oluştur-
1523 yılları arasında kaleme aldığı İncil Hakkın- manı istiyorum. Geriye bir de aklında tutman
da Dört Geniş İzahat adlı eseriyle Kutsal Roma gereken tarih kalıyor [...].
Germen İmparatoru Charles Quint, Fransa kralı Güzel sanatlar, geometri, aritmetik ve müzik ko-
I. François, İngiltere kralı VIII. Henry ve Habsbo- nusunda sen küçükken, beş ya da altı yaşlarında,
urg Hanedanlığından kral Ferdinand’a seslenerek, az da olsa sende bir istek uyandırdım. Geri ka-
sınırları olmayan hümanist anlayışın simgesel en lanları da takip et, en azından belli başlı şahsi-
önemli hareketini ortaya koyar. yetleri tanı [...].
Medeni hukuk konusunda güzel metinleri ezbere
bil ve felsefeyle bana onların karşılaştırmasını yap.
Hümanist Eğitim ve Montaigne’in Doğa olaylarını öğrenmeye gelince, kendini on-
Eğitim Anlayışı lara büyük bir merakla vermelisin: Bilmediğin
“İnsan, insan olarak doğmaz, insan haline gelir” ne deniz, ne ırmak, ne de çeşme kalsın; öyle ki
(Çocukların Eğitimi Hakkında, 1512) diyen Eras- balıklara, havadaki kuşlara, ağaçlara, ağaççık-
lara, ormandaki çalılıklara, yerdeki otlara, ye-
mus, bireyin insan niteliğini ancak eğitimi ve gra-
rin altında saklı madenlere, Doğunun ve Güne-
mer, belagat, ahlâk, felsefe, şiir gibi insani bilimleri yin değerli taşlarına varıncaya kadar bilmediğin
öğrenmesiyle kazanabileceğine vurgu yapar. bir şey olmasın (François Rabelais, Pantagruel,
XVI. yüzyılın ortalarından itibaren kendi kolej- Bölüm VIII).
lerinde Erasmus’un önerdiği yeni hümanist eğitim
sistemini uygulamaya sokan ve Katolik dinde yapı- Ne var ki, Gargantua’nın, “bilmedik bir şey kal-
lan reformlarda etkin işleve sahip Cizvitler, eğitim masın” ifadesinin içeriğinde anlatılmak istendiği
konusunda, Antik Dönem yazarların bilinmesi ve gibi, tüm disiplinleri ve bilgileri kapsayan böylesi
eserlerinin öğrenilmesi; çocuğun kişiliğine saygı bir eğitim düşünceyi ve entelektüel zekâyı bir kar-
gösterilmesi; öğretmen ve öğrenci arasında sürekli maşaya sürükler, bilgiler birbirine girer. Kuşkusuz
bir diyalogun olması; öğretmen ve öğrenci arasın- hümanizm farklı disiplinlere ait bilgilerin birleşti-
da sürekli bir diyalogun olması; öğrenciler arasında rilmesiyle de ilgilenir, ancak Rabelais’den farklı ola-
bir rekabet anlayışının geliştirilmesi; öğrenme ça- rak Marsilio Ficino, Erasmus ve Pico della Miran-
basıyla beden eğitimi arasındaki bir dengenin ku- dola, Orta Çağ’dan kalan bilgilerin pek çoğunun
rulması; Dünyaya açık birey olmanın gerekliliklere gereksiz ve boş olduğunu ve yenilenmeye ihtiyaçla-
inanır ve onları uygulamaya çalışırlar. rı olduklarını savunurlar.
Hümanist eğitim programında dillerin öğrenil-
mesine öncelik verilir, çünkü diller Antik metinlere
Cizvitler (fr. jésuites) doğrudan ulaşmaya olanak verirler. Bu nedenle hü-
“İsa’nın askerleri” olarak bilinen, 1534 yı- manist kültür üç dillidir: Yunanca, Latince ve İbra-
lında kurulmuş, Katolik dinin yaygınlaş- nice. Filolog ve filozof Lorenzo della Valle (1407-
masında misyonerlik faaliyetleri yapan, bu 1457), Latince konusunda: “Tüm halklara güzel
amaçla eğitim ve okullaşmada aktif rol oy- sanatları öğreten Roma dili oldu. Onlara her türlü
nayan Katolik Cizvit Tarikatının üyeleri.) bilginin yolunu açan kanunların doğrusunu da bu
dil öğretti. Onları barbarlıktan kurtardı. Aziz, son
derece aziz olan Latin dili büyük ve kutsal gücü
Rabelais (1494-1553), Pantagruel adlı eserinde, olan bir dildir [...]”, der (Bérenger, 1998, s. 13).
Gargantua’nın, oğlu Pantagruel’e yazdığı bir mek-
Ancak hümanistler hiçbir zaman kendi ana dilleri-
tuptan hareketle, hümanist bir eğitim programında
ni önemsiz kabul etmezler.
olması gereken şeylerle ilgili örnekler verir:

92
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Dil ve kutsal metinler konusunda filolojik ve Eskinin yazarlarıyla temas, Nicolas de Cues
tarihsel eleştiri öğrenmek yoluyla, hümanistler İb- (1401-1464), Pico della Mirandola ve Marsilio
ranice aslından Latinceye çevrilmiş ve Trento Kon- Ficino (1433-1499)’ne Platon’u tanıma, onun ve
sili tarafından geçerliliği kabul edilen İncil’deki ve Plotin ile Proclus gibi yeni Platoncuların eserlerini
diğer kutsal kitaplardaki dil yanlışlıklarını düzelt- tercüme etme imkânı verir. Eflatun’un keşfi, sanat
meyi teklif ederler. ve düşünce dünyasına hâkim olan Aristocularla
başlangıçta büyük tartışmalara neden olsa da so-
nunda bir uzlaşma sağlanır.
Rönesans hümanistleri arasında “yeni insan”
Trente/Trento Konsili
İtalya’nın Trento şehrinde Papa III.
anlayışına karşı en kuşkucu yaklaşımı sergileyen
Paul’ün çağrısı üzerine Martin Luther’in Montaigne (1533-1592)’dir. Babasının, Protestan-
dillendirdiği reform taleplerine karşılık ların büyük bir kıyıma uğradığı Saint-Barthélémy
toplanan, çalışmaları 1545 yılından 1563 Katliamında ölmesi, ona ıstırap çektiren hastalık,
yılının sonuna kadar süren yüksek din toplumda egemen olan hoşgörüsüzlük, dönemin-
adamları konseyinin adı.) deki hurafeler ve fanatizm, Montaigne’de bir yan-
dan hümanizmin iyimser bir dünya görüşü olarak
oluşmasına, öte yandan döneminde aşılmaz gibi
Hümanistler, Batı medeniyetindeki her alanın görülen bu sorunların hümanist yaklaşımlarla çö-
temelinde Yunan ve Latin kültürlerinin yer aldığını zülmeleri konusunda kuşkuların doğmasına neden
göz önünde bulundurarak, bu kültürlerin yaşatıl- olur. 1572 yılında Denemeler’i bu doğrultuda kale-
masını isterler. Bu nedenle, zamansal olarak eskiye me alır. Eserinin başında, eserini okuyacak okura
yönelme, Antik Yunanlıların ve Romalıları basit seslenerek şöyle der:
bir şekilde taklit etmek anlamı taşımaz. Eskilerin
yapmış oldukları deney ve gözlemlerden hareket- Sevgili okur, işte sana iyi niyetle yazılmış bir ki-
le insan düşüncesi ve eylemlerini Rönesans’ın her tap. Daha girişte seni uyarıyorum ki, bu kitabı
alanındaki sorunların çözümünde kullanmak is- senli benli ve kişisel bir niyetle yazdım. Ne senin
terler. Nicolas Machiavelli, 1513 yılında François yararını, ne de kendi şanımı gözetmeyi düşünme-
Vettori’ye yazdığı mektubunda Eskiler ve Rönesans dim. Böyle bir tasarı, zaten benim gücümü aşar
sanatçıları arasında sıcak bir temasın varlığını ve [...]Bu kitabı yakınlarım için bir kolaylık olsun
Yunanca ile Latince gibi antik uygarlıkların dilleri- diye yazdım. İstedim ki beni kaybedecekleri za-
ne olan saygılarını şöyle seslendirir: man (ki pek yakındır) hakkımda bildikleri, daha
ayrıntılı ve daha anlaşılır olsun. Kendimi herkese
[...] Akşam olunca, evime dönüyor ve kütüpha- beğendirmek niyetinde olsaydım, özenir, bezenir,
neme giriyorum. Her günkü kirli paslı giysilerimi en gösterişli halimle ortaya çıkardım. Kitabımda
kapının eşiğine bırakıyor, saraylarda, kralların sade, doğal ve her günkü halimle, özentisiz be-
karşısındaymış gibi giyiniyorum. Uygun bir tarz- zentisiz görünmek isterim, çünkü ben kendimi
da giyinmiş halde, geçmişin insanlarının antik olduğum gibi anlatıyorum. Burada kusurlarım,
saraylarından içeri giriyorum. Beni dostça huzur- nasıl bir adam olduğum, edebin, terbiyenin izin
larına kabul ediyorlar. Bana uygun olan ve onun verdiği ölçüde, açık olarak görülecektir. Hala ilk
için dünyaya geldiğim tek besinden besleniyorum. doğa kanunlarının rahat serbestliği içinde yaşa-
Hiç çekinmeden başlıyorum ve onlara yaptıkları dıkları söylenen insanlar arasında olsaydım, emin
işlerin, eylemlerin nedenlerini soruyorum. İnsan-
ol ki kendimi tastamam ve çırılçıplak da gösterir-
lıkları öylesine yüce ki, dört uzun saat boyunca
dim. Kısacası, okuyucu, kitabımım özü benim:
sorularımı cevaplandırıyorlar, artık hiçbir sıkıntı
duymuyorum. Her türlü sefaleti unutuyor, yok- Boş zamanlarını bu kadar sudan ve anlamsız bir
sulluktan çekinmiyor, ölümden korkmuyorum konuya harcaman akıl karı olmaz. Haydi, hoşça
[...] (Nicolas Machiavelli, François Vettori’ye kal! (Denemeler, I. Kitap, “ Okura “, 1580.)
Mektup, 1513).

93
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

“Varlığı değil, onun geçiş halini anlatıyorum”


ifadesini anlamak için, Montaigne’e göre, nasıl bil-
Saint-Barthélémy Katliamı
gilendiğimizi incelmek gerekir. Onun anlayışına
Dini Aziz Barthélémy gününün gecesin-
göre, her tür bilgimizin kaynağında duygularımız
de Paris’te Katolik asilzadelerin Protestan
ve duygularımızla elde ettiğimiz izlenimlerimiz
evlerini basıp Protestanları öldürmesiyle
vardır. Ancak duygularımız kesin olmadıkları gibi
başlayan, sonrasında pek çok kente yan-
yanıltıcı da olabilirler; akla dayalı bilgilerimize ge-
sıyarak onbinlerce kişinin öldürülmesine
lince, örf ve adetlerimizin ve tutkularımızın meyve-
neden olan katliam.)
lerinden başka şey değillerdir. O halde her şey bir
değişim, hareket ve yorumdan oluşur. Montaigne,
işte bu nedenle “Projemi gerçekleştiremiyorum”
Montaigne, merkeze tüm evren, doğa ya da der ve insanın doğası hakkında şu eklemeyi yapar:
insanla ilgili soruları özel bir bireysellik, ken-
di dünya bilinci ve dünyayı algılama biçimiyle Düşünce de düşünülen şey de durmadan devi-
koyar. Ancak yaptığı işin ne olduğunu anlamak nip değişmekte olduğu için birinden ötekine şaşmaz
için, insanın ne olduğunu bilmek, onun yete- hiçbir ilişki kurulamaz. Varlıkla aramızda hiçbir
neklerini tanımak ve Montaigne’in ünlü sorusu ulaşım yok; çünkü her insan her zaman doğmakla
“Ne biliyorum?”a cevap vermeye çalışmak gere- ölmek arasındadır; kendinden verebildiği dumanlı
kir. Ona göre, insan bedeninin ve ruhunun sahip bir görüntü, bir gölge ve kaypak, cılız bir yorumdur.
olduğu güçler kusursuz değildir; insan bedeni ve Düşüncenize kendi varlığını yakalatmaya kalkacak
ruhundaki etkilenme ve hastalıklar oldukça fazla- olursanız, suyu avuçlamaktan başka bir şey olmaz
dır; insan denen varlıkta bir ilerleme yoktur ya da yapabileceğiniz; çünkü yaratılıştan her yana akan bir
olmayacaktır. Anlaşılan o ki, Montaigne göre, ar- şeyi ne kadar sarıp sıksanız, yakalamak, avucunuza
tıları ve eksileri göz önünde bulundurulduğunda, almak istediğinizi o ölçüde yitireceksiniz (Denemeler,
insan sınırlı güce sahip bir varlıktır. Bu durumda II. Kitap, XII. Bölüm).
insan, iyinin, güzelin ve gerçeğin bilgisine ulaşa-
bilir mi? İnsanın nesnelerin varlığıyla iletişim kur- Filozof Montaigne, yerleşik dinsel bilgi ve uy-
ma olanağı var mı? gibi sorular onun kuşkuculu- gulamalar kadar, insanı ilgilendiren tüm bilimler-
ğunu açıklıkla ortaya koyar. Buna rağmen sürekli deki yanlış bilgi ve uygulamalara da şiddetli eleşti-
bir devinimin varlığından da söz eder. riler getirir.

Başkaları insanoğlunu yetiştiredursun ben onun


yetiştirilmesini anlatıyorum ve kendimde, pek Hümanizmin Sonraki Dönemlere
kötü yetişmiş bir örneği sunuyorum. Bu örneğe Etkisi
yeniden biçim vermek elimde olsaydı, elbet onu Hümanizmin görkemli bir geleceği olur, ol-
olduğundan çok başka türlü yapardım. Bir kez dukça zengin bir hazineyi daha sonraki kuşaklara
yapılmış artık. Şunu söyleyeyim ki, kendimi an- aktarır. Hümanizm akımından esinlenen klasik-
latırken söylediklerim değişik ve değişken olmak- ler, klasik sanat ve edebiyatta geçmişin değerlerine
la beraber hiç de gerçeğe aykırı değildir. Dünya dönmeyi, onları taklit etmeyi ya da onlardan esin-
durmayan bir salıncaktır: Orada her şey toprak, lenmeyi ilke edinerek, hümanist insan anlayışını ve
Kafkasya’nın kayalıkları, Mısır’ın piramitle- evrensel insanı yaratmakta kullanırlar.
ri hem çevresiyle birlikte hem de kendi kendine XVIII. yüzyıl Aydınlanma Çağı’nda da insa-
sallanır. Durmanın kendisi bile daha ağır bir na ve bilime verilen önemle hümanizmin mirası
sallantıdan başka bir şey değildir. Konumumu kendini açıkça belli eder. XIX. yüzyılın pozitivist
(kendimi) hep aynı halde bulundurmak elimde düşünürlerinden olan Auguste Comte, “Tanrı’nın
değil. Doğal bir sarhoşlukla, salına serpile yürü- dini” yerine “insanın dini”ni koymak gerektiğini
yüp gidiyor. Onu belli bir noktada, canımın is- ifade ederken hümanist anlayışı yansıtmış olur.
tediği bir andaki haliyle alıyorum. Varlığı değil, XX. yüzyılda ortaya çıkan ve insanlığın mut-
onun geçiş halini anlatıyorum [...]. (Denemeler, suzluğuna çözüm arayan Marksist hümanizm,
III. Kitap, II. Bölüm) varoluşçu hümanizm, Camus’nün hümanizmi,

94
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Malraux’nun hümanizmi gibi düşünce akım ve 1498: Portekizli Vasco de Gama, deniz yoluy-
anlayışlarını etkilemeye devam eder. Günümüzde la Hindistan’a gitmeyi başarır.
bile benzer doğrultuda insan eksenli birçok öğre- 1500: Portekizli Pedro Alvarez Cabral,
tide varlığını sürdürür. Brezilya’yı keşfeder.
1519-1522: İspanyol Fernand Magellan, ken-
Rönesans ve Hümanist Akımın di adıyla anılan boğazı keşfeder, ancak Filipinler’de
Getirdiği Büyük Değişimler ölümüyle yerini alan Juan Sebastian Del Cano,
Bilim ve sanatta kaydedilen gelişmelere ek ola- dünyanın yuvarlak olduğunu kanıtlayan ilk dünya
rak, insan eğitimine ve eğitim için bilime verilen turunu tamamlar.
önem ve destek sayesinde coğrafya, haritacılık ve 1534-1536: Fransız Jacques Cartier, Kanada’ya
denizcilik gibi birçok alandaki ilerlemeyle yeni ayak basar ve Saint Laurent’ı ele geçirir.
ufukların ve değişimlerin önü açılır. 1577-1580: İngiliz Francis Drake, ikinci dün-
ya turunu tamamlar ve Kaliforniya’yı keşfeder.
Büyük Keşifler
Christophe Colomb’un, Vasco de Gama’nın, Savaşlar
Meksika’yı keşfeden Magellan ve Cortez’in seya-
hatleri, o güne kadar bilinmeyen yeni ufukların XVI. yüzyıla devletler savaşları ve sivil savaşlar
keşfedilmesini sağlar. Amerika ve Brezilya’nın keş- damgasını vurur. 1527 yılında Charles Quint’in
fi gibi büyük keşifler ticari değişimler için olum- Roma’yı kuşatması, yüzünü geleceğe dönmüş olan
lu olurken, siyasal düzenin altüst olmasına neden Roma şehri için barbar bir müdahalenin sembolü
olurlar. Ülkeler arasında bir yandan siyasal ittifak- olur. Hümanistler, halklar arasında evrensel bir
lar oluşurken, öte yandan İspanyollar, Portekizler, uyumla oluşacak barışı düşlerken, ne yazık ki hü-
Fransızlar ve İtalyanlar arasında olduğu gibi ticari manist ütopya çalkantılı dönemin olumsuzlukla-
rekabetler ortaya çıkar. rından etkilenir.
Keşfedilen Yeni Dünyada karşılaşılan “Yerliler”e 1495’te başlayıp, 1559’a kadar süren İtalya sa-
karşı yapılan kıyımlar, aydın çevrelerinde sorgula- vaşları, Fransa ve İtalya arasındaki kalıcı düşmanlı-
nır hale gelir. Entelektüeller, insanı daha iyi tanı- ğın yerleşmesine neden olur.
yabilmeleri ve sorgulayabilmeleri için kendilerini Fransa’da yaşanan Placards Olayı, dinsel düş-
katledilenlerin yerine koyarak yanlışlıkları eleşti- manlığı körükler ve kral I. François’yı Evanjelist-
rirler. Örnek olarak, insanlık hatalarından ders al- ler üzerindeki baskıyı artırmaya sürükler. Clément
mamışçasına davranarak, Yüzyıl Savaşları çerçeve- Marot, oruç döneminde domuz yağı yediği için,
sinde yer alan La Rochelle Savaşında (1627-1628), sürgüne gitmek istemez, hapsedilir. Arkadaşı Rabe-
Katolik hükümet güçlerinin bir yıldan fazla süren lais yaşamının önemli bir bölümünü yazdığı kitap-
kuşatmaları sırasında açlıktan ölümle karşı karşıya lardaki eleştirilerden dolayı karşılaşacağı misilleme-
kalan Protestanların birbirinin cesedini yamyamlar lerden kaçarak geçirir.
gibi nasıl yedikleri Théodore de Bry ve Jean de Léry
tarafından betimlenir.
Hümanist dönem içinde gerçekleştirilen Büyük
Placards Olayı/Afişler Olayı
Keşifler şu şekilde sıralanabilir:
18 Ekim 1534 günün gecesinde, Amboise’da,
1488: Portekizli Bartolomé Diaz, Afrika’nın ülkenin her yerinde ayinler yapılmasına kar-
en güneyinde yer alan Ümit ve Agulhas Burunla- şı olduklarını bildiren Protestan afişlerinin
rını dolaşır. kralın ikametgâhının kapısına varıncaya ka-
1492: İspanya’nın hizmetindeki Cenovalı dar yapıştırılmasıyla Katolik-Protestan çatış-
Christophe Colomb, 12 Ekim günü Bahamalar- malarına neden olan olayın adıdır.)
daki San Salvador’a ulaşır. Hindistan’a vardığını
zanneder. Daha sonra Yeni Dünyaya doğru dört
seyahat daha gerçekleştirir. Katolik ve Protestanlar arasındaki sivil savaşlar
1497: İngiliz John Cabot, Kuzey Amerika’da Fransa’da birbirini izler ve 1562 yılından 1593 yı-
karaya çıkar. lına kadar olan dönemde sekiz sivil savaş gerçekle-

95
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

şir. 24 Ağustos 1572 tarihinde gerçekleşen Saint- matematiği, insan anatomisini, astronomiyi ve
Barthélémy katliamında on binlerce varan insan haritacılığı ilerletir. Vésale, Kilisenin yasaklama-
ölür, tüm Avrupa bu kanlı savaş karşısında çalka- sına kadar, insan bedeni üzerinde inceleme ve
lanır, toplum derin bir karmaşa yaşar. İnsandaki deneyler yapar. Ambroise Paré, atardamarların
inanç zayıflar, ancak her şeye rağmen hümanistler bağlantı sistemini çözer. Copernic, güneşin geze-
ideallerini yaymaya devam ederler. genlerin ortasında yer aldığı ve gezegenlerin onun
etrafında döndüğünü içeren kuramını ortaya atar
ve Belçikalı Mercator, dünyanın yuvarlak oldu-
Bilimsel Gelişmeler
ğunu ortaya koyan ve denizcilerin işini oldukça
Bilimsel alanda, Aristo ve gökbilimci kolaylaştıran haritasını yayınlamakla (1569) coğ-
Ptolemaios’un düşündüğü gibi, sonsuz, kapalı ol- rafyada devrim yapar. Bunlara rağmen dinsel tu-
mayan ve düzenli bir dünyanın varlığından söz tuculuk, batıl inançlar, şarlatanlıklar bilginin ve
eden Alman filozof Nicolas Cues, XV. yüzyılın bilimin gelişme hızını azaltır.
ortalarında bir tartışma başlatır. Daha sonra Co-
Sonuç olarak, denizciler ve yeni coğrafyala-
pernic (1473-1543), güneşin gezegenlerin hareket
rı keşfetme peşinde olan kâşifler bilgi dünyasının
ekseni ortasında yer aldığını söylemekle tartışmayı
yaygınlaştırılmasını sağlarlar ve Büyük Keşifler sı-
ilerletir. Galileo Galilei (1564-1642), karşılaştığı
rasında Aztekler, İnkalar gibi yeni medeniyetlerin
sert tepkilere rağmen, dünyanın güneşin etrafında
keşfini gerçekleştirerek bu dünyaya katkı sağlarlar.
döndüğünü dile getirir. Yeni bilimsel gerçeklikler
ortaya çıktıkça eski inanışlar sorgulanmaya başlar,
kesin bilgi diye öğretilen birtakım şeyler çöker, ye- Dile Verilen Önem
rine deneye ve gözleme dayalı bilgiler gelir. Dil üzerinde çalışma, hümanist akımın özellik-
Tanrı’nın yarattığı dünya artık evrenin merke- lerinden biridir. Dilin incelenmesi olarak bilinen
zi olmaktan çıkar. Dünya üzerinde yapılan büyük filoloji, hümanizm çerçevesinde gelişir ve orijinal
keşifler, Tanrı’nın elinden çıkmış, o ana kadar bi- dillerinde yeniden keşfedilmiş olan antik metinler
linmeyen toprakları insanların hizmetine sunar. üzerine yönelim artar. Orijinal metinlere ve eski dil-
Kilise, saygınlığının kaybolmasına neden olan bu lere yönelimdeki amaç, başlangıçta orijinal dilden
keşifleri engellemek için boş bir çaba içine girer, Avrupa dillerine aktarılmış metinler ve kitaplardaki
ancak başarılı olamaz, artık yeni bir dünya devreye kusur ve eksiklikleri gidererek asıl metne uydur-
girmiştir. mak, anlaşılmaz biçimde oluşturulmuş yorumları-
Bilimlerin, özellikle de matematiğin önemi, nı anlaşılır hale getirmektir. Aynı zamanda adaletle,
insanın mevcut dünyayla olan ilişkisiyle bağlan- tıpla, edebiyat ve dinle ilgili konularda eski kaynak-
tılı olarak açıklanır. İnsan geniş evrende gelişir ve lara yönelmek, model alınan eski bilim adamları-
dünya görünümünde kendine ait küçük bir evren nın mesajlarını daha iyi anlamayı da sağlar. Eskileri
yaratır. Bu evrende yeni bir onur, bir saygınlık elde yorumlamak, taklit etmek, onlardan alıntı yapmak
eder. Fen bilimleri, tıp, edebiyat ve güzel sanatlar, bilgilerin ve bilim adamlarının kölesi olmak anla-
insan bedeninin iç işlevlerinin çalışmasıyla, oranla- mında değil, eleştirel aklın kullandığı bir özüm-
rı, görünüşüyle insan ve dünya arasındaki ilişkiyi seme yöntemi olarak kullanılması anlamına gelir.
ortaya koyarlar. Leonardo da Vinci doğaya eğilir, Dil konusundaki bu inanç, mitsel bir ifade olan
gözlem yapar, işleyiş kurallarını öğrenmek ve ben- “başlangıçta yalnızca söz vardı” anlayışına dayanır.
zerlikleri görmek için kadavraları kesip biçer. Artık Dil ve söylem, Tanrı’nın insana verdiği temel bir
insana yönelik yeni bir bakış ortaya konur, insan özellik olarak görülür. Erasmus, İbraniceden hare-
artık Tanrı’nın yarattığı dünyanın ve kendi eylem- ketle İncili, Kilisenin geçmiş büyük şahsiyetlerini
lerinin merkezinde yer alır. ve Antik Dönem filozoflarını bu anlayışla yorum-
lar. Erasmus, “İncilciler”in deyimiyle, kemikleşmiş
Bilimsel düşüncenin ortaya çıkışı deneylerin
Katolik öğretiyi sorgulama konusu yapar.
de gerçekleşmesine vesile olur. Yapılan keşifler

96
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Hümanizmin Tanınmış İsimleri ve Bazı Eserler


Giovanni Boccaccio (1313-1375): 1313 yılında Floransa’da
dünyaya gelen Giovanni Boccaccio, Dante ve Petrarca’yla
birlikte İtalyan edebiyat geleneğinin ve hümanist kültürün
en tanınmış simalarındandır. Fransız hümanist ve klasik
yazarların yanı sıra İngiliz William Shakespeare ve Geoffrey
Chaucer gibi pekçok aydını etkileyen isimdir. Decameron adlı
eseriyle, geleneklerin ve insani değerlerin tanıtımında simge
bir isim haline gelir. Aynı zamanda İtalyan edebiyatında düz
yazıyı ilk kullanan yazarların başında gelir.
Latince yerine halkın kullandığı İtalyancayla 1349-1353
Giovanni yılları arasında yazdığı eseri Decameron, yaşadığı dönemin
Boccaccio toplumundan gerçekçi görünümler sunar. Gelişmekte
olan Floransa burjuvazisi gereği, uzun ticari seferlere çıkan
kocalarının geri dönüşlerini özlem ve endişeyle bekleyen
kadınların yüreğine biraz olsun su serpmek amacına yönelik
olarak yazılan eser, veba salgınından uzaklaşıp bir arada
yaşayan yedi kadın ve üç erkeğin hoşça vakit geçirmek için on
gün boyunca birbirine anlatmak durumunda kaldıkları onar
öykü, toplamda yüz öyküden oluşur.
Öykülerde yaşamdan kesitler, insani değerler ve duygulara yer
verilerek, eksenine insanın oturduğu izlekler anlatılır.

Erasmus (1469-1536):Hollandalı Erasmus, hümanizmin


en tanınmış şahsiyetidir. Yapmış olduğu sayısız seyahatle,
Avrupa’da ortaya çıkan başlıca kültürel hareketlerle temas
sağlamış olur. Thomas More’un sadık dostudur. Yapıtları
arasından Deliliğe Övgü adlı yapıtı din adamları sınıfının
Erasmus
yozlaşmasını ve sahtekârlıklarını ele alarak Reform hareketinin
başlamasına öncülük eder. Buna rağmen, Özgür İrade Üzerine
adlı yapıtında insanın özgürlüğünü savunur ve alın yazgısıyla
ilgili Luther’ci düşünceye karşı duruş sergiler.

Mirandola (1463- 1494): İnanılmaz hafızası ve son derece


derin bilgisiyle tanınan Pico della Mirandola, İtalyan
hümanizminin tipik temsilcilerinden biridir. İbranice,
Pico della
Aramice, Arapça da bilen Pico, dünyayı inceleyerek onu
Mirandola
idare eden yasaları anlaması ve kendi ruhunun gerekliliklerini
kavramak için bizzat kendini araştırması göreviyle insanın
tanrı tarafından evrenin merkezine yerleştirildiğini ileri sürer.

97
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

Thomas More (1477-1535): Çağının en tanınmış


kişilerindendir. İngiltere kralı VIII. Henry’nin başbakanlık
görevini de yapan More, hükümdarının aynı anda Anglikan
Kilisesinin de en üst düzey sorumlusu olma isteğine karşı
çıkar. Anglikan Kilisenin de papaya bağlı olmasında direten
Thomas More, Londra Kulesinde hapsedilir. Ününü Latince
Thomas More
olarak kaleme aldığı tanınmış eseri Ütopya (1516)’ya
(1477- 1535)
borçludur. Eflatun’dan esinlenerek yazdığı eserinde, hayali bir
adada farklı inançlara sahip insanlar arasında barış ve hoşgörü
birlikteliğinin kurallarıyla düzenlenmiş bir toplum yaşamına
yer verilir. Bu Ütopya ülkesinde özel mülkiyet yoktur ve tüm
mal varlıkları ülkenin insanları tarafından ortak kullanılır.

Machiavelli (1469-1527): Floransa’da küçük soylu bir ailede


dünyaya gelen Machiavelli, Floransa Cumhuriyeti Dış İşleri
Bakanlığının idari işlerinde sekreterlik yapar. Prens adlı
eserinde Fransa kralı Charles Quint’in, model aldığı kişilerden
biri olarak gösterdiği César Borgia’nın yanında görevler
Niccolò
üstlenir. Floransa’nın Medici Ailesinin eline geçmesiyle
Machiavelli
tutuklanır, işkence görür ve Floransa yakınlarındaki kendi
topraklarına çekilmeye zorlanır. İçinde ideal bir yöneticiyi
betimlediği gerçek anlamda siyasi bir kitap olan Prens adlı
eserini 1513 yılında orada yazar.

Shakespeare (1564-1616): Tiyatro sanatına yeni psikolojik


bir gerçekçilik ve derinlik kazandıran, insanlığın zenginlik ve
çeşitliliğini gösteren yüzlerce hayat ve insan karakteri yaratan
İngiliz oyun yazarıdır.
İlk bakışta, belli ölçüde kuşku içeren Montaigne benzeri bir
hümanizmi benimser. Hamlet gibi, birçok piyesinde kültürel
ve ahlaki bir görecelilik ortaya koyar, evrensel diye nitelenen
hümanizmin ilkelerine vurgu yapar.
Shakespeare, insanın sahip olduğu hayatın tek hayat olduğuna,
tanrıların ve ölümden sonraki bir hayatın şekillendirmediği,
William
insanlığın kendi değerleri doğrultusunda bir hayat sürmesi
Shakespeare
gerektiğine inanan bir hümanisttir. Onun oyun kişileri de
insana özgü aşırılıkları törpüleyen, kendi özgür iradelerine
daha fazla yönelen karakterlerdir. Shakespeare’in ünlü oyunu
Macbeth, bireyselliğin en iyi örneği olmasına karşılık, Hamlet
adlı oyunu ise hümanizmi en iyi temsil eden oyundur.
Shakespeare, antik kaynaklardan yararlanarak yazdığı
oyunlarında, insani değerlere getirdiği övgü ve döneminin
dinsel uygulamalarına yönelttiği yergiyle, insanlığın
özgürleşmesinden yana olan tavrını belirtir.

98
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Rabelais (1494-1553) ve eğitim anlayışı: Rableais, bir dev


olan Gargantua ve onun babası Pantagruel’i yaratan Fransız
yazardır. Bu karakterlerle aynı adı taşıyan eser beş kitaptan
oluşur. Aşırı boyutlardaki başlıca kişileri, bilge veya halktan
birinin söylemlerine sahip kişiler olarak farklı biçimlerde
sunulur. Dönemin kötülüğüne çare olan olarak gösterilen
François fiziksel güç ve büyüklüğü, ölçüsüzlüğü ortaya koyan eser,
Rabelais herkesin kullandığı dille yazıldığı için, bu eser sayesinde
Fransızca herkesin karşısında özgürlüğüne kavuşur.
Rabelais’nin Gargantua (1534) adlı eseri, bir diğer eseri olan
Pantagruel’e göre daha tamamlanmış ve bütünlük içeren bir
yapıdadır. Bu iki kitabı daha sonra Pantagruel’in serüvenlerini
anlatan iki kitap daha takip eder.

Gargantua:
Gargantua’nın bebeklik dönemi Chinon’da, kırsal yörelerin gelenek ve göreneklerinin olduğu bir
köy ortamında geçer. İlahiyatçıların kuralları çerçevesinde Orta Çağ eğitimi alır. İlk öğretmeni Thubal
Holopherne’dir. Kitabın XX ve XXI. Bölümlerde Rabelais, olumsuz sonuçlarına tanık olduğu bu eğiti-
min yerine, Gargantua’ya çalışkanlığın simgesi durumundaki öğretmen Ponocrates’ın verdiği hümanist
eğitimi verdirir. Ruhu ve bedeni bir arada olan öğrenci, bilgiye, öğrenmeye, uygulamaya, yaratmaya ve
inanmaya karşı sonsuz bir açlık duyar. Gargantua tümüyle simgesel olan ölçüsünü elde etmek için, folk-
lorunu yansıttığı halka ait özellik ve görünümlerini yitirir. Artık Rönesans’ın her türlü sanatı, fiziksel ve
entelektüel etkinliklerini yapan yeni insan modeli olur.
Eserde Jean Kardeş için inşa edilmiş olan Thélème manastırı, “özgür isteği” simgeler. Manastırın ne
dış duvarları, ne de saati vardır, farklı sanatları, dilleri öğrenmiş her iki cinsten gençleri kabul eder ve
gençler orada onur, hoşgörü ve nezaket gibi hümanizmin değerlerine uygun eğitim alırlar.

Ronsard (1524-1585): “Şairlerin prensi” diye adlandırılan


Ronsard, Pléiade şiir akımının en tanınmış kişilerinden biridir.
Catherine de Medici tarafından idare edilen Katolik kraliyet
ailesinin hizmetinde yeteneklerini kullanır. 1562 yılında
Protestanlara karşı yürütülen doğru olduğuna inandığı kanlı
savaşları ve kahramanlık değerlerini över, ülkesini şiirleriyle
Pierre de
herkese karşı savunur. Yaptığı söylemler kendisinin saray
Ronsard
şairi olmasını sağlar, Katolik kralın onurunun savunucusu
olur. Bunlara ek olarak, kalbinde iz bırakmış Marie, Hélène,
Cassandre’ın aşığı olarak bir aşk şairi olarak tanınır. İlham
perisine sonuna kadar âşık biri olarak, kendini şiirine adamış
bir kişiliğiyle hümanist akımdaki yerini alır.

Du Bellay (1522-1560): İnsan denen karmaşık yapının


sesine, Roma’da görevli olduğu yıllarda doğduğu topraklara
olan özlemine somut bir varlık kazandırmasını bilen tanınmış
Joachim du Pléiade grubu şairlerinden biridir. Yeni, zenginleştirilmiş,
Bellay ulusal onurun sembolü olan Fransız dilinin savunucusudur.
Onun yazdığı Fransız Dilinin Savunulması ve Tanıtılması adlı
eser, mensubu olduğu grubun resmi bildirgesi olarak kabul
edilir.

99
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

Montaigne (1533-1592): Bordeaux belediye başkanlığı


yapmış, yaşamı boyunca yazmış olduğu tek eseri Denemeler’in
yazarı, genç yaşta kaybettiği La Boétie’nin en yakın dostu olan
Michel hümanist Fransız yazardır. Eseri, gerçek anlamda hümanist
de çizgide yazdığı, Latin referanslarla harmanladığı, düşünceler
Montaigne dizisinden oluşan, zaman zaman aydın bir insanın kendi
portresine ve sıradan bir insanın resmine sıçramalar yapan
tanınmış bir eserdir. Yaşadığı yüzyılın ortaya çıkardığı tüm
sorunları ele alır, inceler, yorumlar.

Hümanist Yazarlar, Sanatçılar ve En İspanya’da:


Önemli Eserleri Cervantes (1547-1616), Don Kişot, 1505-1615
Fransa’da: Hollanda’da:
Rabelais (1483-1553), Gargantua, 1534 Erasmus (1469-1536), Deliliğe Övgü, 1511
Marguerite de Navarre (1492-1549), Heptaméron, İngiltere’de:
1559 Thomas More (1478-1535), Ütopya, 1516
Montaigne (1533-1592), Denemeler, 1580-1588 Resim ve heykel sanatının ünlüleri:
Du Bellay (1522-1560), Pişmanlıklar, 1558 Fransa: Fontainebleau Okulu, François Clouet,
Ronsard (1524-1585), Aşklar, 1552-1555 Claude Clouet
İtalya’da: İtalya: Botticelli (1445-1510), Vinci (1452-
Dante (1265-1321), İlahi Komedya, 1321 1519), Raphaël (1483-1520), Correggio (1489-
Petrarca (1304-1374), Il Canzoniere, 1374 1534), Titien (1490-1576), Tintoret (1518-1594),
Ficino (1433-1499), Eflatun Hakkında Yorumlar Arcimboldo (1527-1593), Veronese (1528-1588),
Caravaggio (1571-1610)
Machiavelli (1469-1527), Prens, 1513
İspanya: El Gréco (1541-1614)
Ariosto (1474-1533), Çılgın Orlando, 1521
Hollanda: Bruegel (1525-1569)
Castiglione (1478-1529), Dalkavuk, 1528
Tasso (1544-1595), Kurtarılmış Kudüs, 1580 Almanya: Dürer (1471-1528)

Öğrenme Çıktısı
7 Hümanizmin ortaya çıkış nedenlerini açıklayabilmek.
8 Hümanizmin insana ve bireye verdiği önemle gelinen aşamaları değerlendirebilmek

Araştır 5 İlişkilendir Anlat/Paylaş

1. Din adına yapılan uzun


savaşlar, açlık ve salgın 1. “İnsan kendinin yaratı-
hastalıkların getirdiği cısıdır” diyen hümanizm
1. Thomas More’un Ütop-
ölüm ve yılgınlık insanı ile “var olmak, bilinçli
ya’sının neden hümanist
Tanrı’dan uzaklaştırıp seçim yapmaktır” diyen
bir eser olduğunu söyleyin.
kendine mi yöneltmiştir? varoluşçu felsefe arasın-
da bir benzerlik var mı?
2. Erasmus’un insanı “dün- 2. Yabancı dil ve dilbilimin
ya vatandaşı” olarak kabul hümanizme katkısından
2. Hümanizm ilkeleriyle
etmesiyle, kendi hayatı söz edin.
dinler arasındaki ilişkiyi
arasında nasıl bir ilişki değerlendirin.
vardır? Araştırın.

100
Batı Edebiyatında Akımlar-I

1 Orta Çağ’ın tarihsel ve kültürel


konumlandırmasını yapabilmek

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Orta Çağ düşünce ve eğitim
2 sistemiyle hümanist anlayışın
farklarını saptayabilmek

Orta Çağ, Batı Roma İmparatorluğunun yıkıldığı 476 yılında


Orta Çağ başlar ve yaklaşık bin yıl devam eder. Yaşanan olumsuz olaylara
ve toplumlara egemen olan rağmen dinsel tutuculuğa rağmen
kültürel zenginlik ve çeşitlilik arz eder. Sözlü edebiyat geleneği-
nin hüküm sürdüğü bu çağda yazılı eserler şiir ve şarkı formunda
gezgin ozanların okumasına yönelik olarak çoğunlukla manzum
biçimde yazılırlar. Kahramanlık destanları ve saray roman(s)ları
aracılığıyla, feodal toplum düzeninin efendisi konumundaki
kral ve şövalyelerin anlatılarına ve aşklarına yer verilir. Orta Çağ
düşünce ve eğitim sistemine 800-1500 yılları arasında skolastik
anlayış egemendir. Bu anlayış, felsefenin dine hizmeti esasına
dayanır. Felsefe sayesinde dini problemlere cevap aranır. Skolas-
tik anlayışta din önceliklidir ve amaçtır, buna karşılık, hümanist
eğitim sisteminde birey ön plandadır. Skolastik eğitim kuramsal
bilgiyi verirken, hümanist eğitim görmeye ve deneye dayalı bil-
giden yanadır.

3
Orta Çağ’ın belirgin edebi türü
olan roman(s)ın köken ve
niteliklerini tanıyabilmek

Orta Çağ edebiyatı toplumlarda okuryazarlığın çok düşük


Orta Çağ’da Edebiyat olması nedeniyle sözlü edebiyat olarak gelişir. Gezgin ozanlar
sürekli dolaşarak edebi ürünlerin yaygınlaşmasını sağlarlar. De-
rebeylerinin aşklarını anlatan saray roman(s)ları yanında dinsel
içeriğin ağır bastığı kahramanlık destanları edebi çeşitliliği oluş-
turur. Çoğunlukla olağanüstülüklere ve abartılara yer verirler-
ken, hemen her birinde görünür ya da alegorik bir Tanrı sevgisi
arayışı vardır.

4
Rönesans’ın ortaya çıkış
gerekçelerini ve temel niteliklerini
sıralayabilmek

Rönesans, Haçlı Seferleri sırasında temas kurulan İslam me-


Rönesans deniyetleri ile Bizans’tan özellikle İtalya’ya yönelen bilginlerin
tetiklemesiyle başlar. İtalya’daki şehir devletleri yapısı, buralara
yönelen sanatçıların himayesinde kolaylık sağlar. Himaye gören
sanatçıların ortaya koydukları eserler çoğaldıkça verilen destek
sanat ve edebiyatta hızlı bir gelişmenin olmasını sağlar. Gerek
Bizanslı bilginlerin yanlarında getirdikleri elyazması antik ki-
taplar, gerekse manastır ve üniversitelerde saklı kitapların okun-
ması, bilim ve sanat için bir başka tetikleyici öğeyi oluşturur.
Ticaretin gelişmesiyle elde edilen zenginlik ve refah da sanatsal
güzelliklerin çoğalmasına katkı verir.

101
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

5 Reformu tanımlayabilmek
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

6 Dinde reformun bilim ve sanata


katkısını kavrayabilmek

Kilisenin gerçeklikleri dışında gelişemeyen bilim, doğal olarak


Reform sanata destek olamaz hale gelir. Yapılmak istenen ve yapılan bi-
limsel deney ve çalışmaların “dine aykırılık taşıyor” hükmüyle
yasaklanması ve hatta cezalandırılması, bilim ve sanatın geliş-
mesini sağlayamaz. Reformla birlikte bilimsel gerçekliklerin
özgürlük kazanması, doğal olarak bilime ve sanatın gelişmesi
sonucunu doğurur.

7 Hümanizmin ortaya çıkış


nedenlerini açıklayabilmek

Hümanizmin insana ve bireye


8 verdiği önemle gelinen aşamaları
değerlendirebilmek

Antik Döneme ait dinsel içerikli olmayan bilimsel ve sanatsal


Hümanizm eserlerin Rönesans akımıyla birlikte okunması sonucunda dö-
nemin aydınlarında eleştirel ve sorgulayıcı bir akıl gelişir. Latin
ve Yunan kaynaklara yöneliş, yeni bilimsel gerçekliklerin ortaya
çıkmasını sağlar. Eleştirel düşüncenin gelişimiyle, içinde yaşanı-
lan dinî, sosyal, ekonomik, kültürel ve felsefi değerler ve bunları
temsil eden kurumlar sorgulanmaya başlanır. Sonunda insan
merkezli ve insanla sınırlı hümanist felsefe oluşur. Matbaanın
gelişip yaygınlaşmasıyla kitaplara ulaşımın kolaylaşması, büyük
keşifler, Reform gibi başka etkenler de hümanizmin doğuşunu
kolaylaştırır. Hümanistler dünyayı ve insanı Hristiyan bakış açı-
sından kurtararak, yeteneklerini yüceltmek yoluyla, onu doğada
özgür ve yarınını daha iyi kuracak, kendini eğitebilecek biçim-
de güçlü bir varlık saymaya başlarlar.  Evren algısında değişiklik
olup, dünyanın merkez olmaktan çıkması, insanların, dikkat-
lerini doğaüstünden doğaya çevirmelerini sağlar.  Hümanizmle
katı ve değişmez kuralcılık yıkılır. İnsan için yararlı olan her şeye
değer verilmeye başlanır. Gerçek olanla gerçek olmayan, değerli
olanla değersiz olan birbirinden ayrılmaya başlanır. Toplum ya-
şamında dinsel yaşam tarzına paralel olarak seküler bir yaşam
tarzı gelişir.

102
Batı Edebiyatında Akımlar-I

1 Orta Çağ edebiyatında hayvan karakterlerin 6 Aşağıdakilerden hangisinin Protestan Re-


toplum yaşamındaki bireyleri temsil ettiği öyküler- form sırasında Avrupa üzerinde dinsel bir eylemi-
den oluşan eser hangisidir?

neler öğrendik?
nin etkisi yoktur?
A. La Fontaine’in Fablları A. Niccolo Machiavelli B. Martin Luther
B. Ezop Masalları C. Jean Calvin D. Ulrich Zwingli
C. Andersen Masalları E. VIII. Henry
D. Tilkinin Romanı
E. Floire ve Blanchefleur 7 Aşağıdakilerden hangisi Anglikan Kilisenin
özelliklerinden biri değildir?
2 Hangisi skolastik düşüncenin temel özellikle- A. XVI. Yüzyılda İngiltere’de kurulmuş bir kilisedir.
rinden biridir?
B. İngiliz kral ve kraliçenin Anglikan kilise üzerin-
A. Eğitimde uygulamaya önem vermesi de etkisi var.
B. Dini konuları ikinci plana itmesi C. Anglikan Kilise Roma’daki papalığa bağlı değildir
C. Aklı inancın hizmetine sunması D. Protestan ve Katolik anlayış arasında bir çizgide
D. Eflatun’un düşüncelerini reddetmesi bulunur.
E. Aklı inançtan uzak tutması E. John Wyclif ’in İncil’i İngilizceye çevrilmesiyle
kuruldu.
3 Aşağıdaki seçeneklerin hangisi skolastik anla-
yışın özelliklerinden biri değildir? 8 Aşağıdakilerden hangisi hümanizmin tanımı
A. Akıl ve dini uzlaştırmaya çalışır olabilir?
B. 800’lü yıllar sonrasında gelişir A. İnsanın merkezde olduğu ve kendini eğitebile-
C. Geç dönemde din felsefeye üstün gelir ceğini benimseyen anlayıştır.
D. Akla önem verdiği için dinsel özgürlüğe de B. Tanrı’nın her şeyin merkezinde olduğu, her şe-
önem verir. yin onun iznine bağlı olduğu anlayışıdır.
E. “Anlamak için inanıyorum” ifadesini ilke edinir C. Bilimsel yenileşmelere rağmen batıl inançların
egemen olduğu anlayıştır.
4 Aşağıdakilerden hangisi bir Rönesans sanatçı- D. En iyi eğitimin Orta Çağ skolastik eğitimle ve-
rilebileceğini benimseyen anlayıştır.
sı, mimar ya da yazarı değildir?
E. Antik Dönemi bırakıp, yeni kaynakların kulla-
A. Leonardo da Vinci B. Raphaël nılmasına yönelmeyi öneren anlayıştır.
C. Lorenzo de Medici D. Michelangelo
E. Donatello 9 Hümanist düşüncelerin yaygınlaşmasında en
etkin rolü aşağıdakilerden hangisi oynamıştır?
5 Rönesans’ın ekonomik değişim ve gelişmeye A. Büyük Keşif seyahatleri
katkısı hangi şekilde olmuştur?
B. Matbaanın yaygınlaşması
A. Papa insanların sorunları yerine Kilisenin mal C. Bilimsel bilginin artması
varlığıyla ilgilenir hale gelir. D. Ülkeler arasındaki savaşlar
B. Coğrafi bilgilerin gelişmesiyle denizcilik de ge- E. Ticaretin gelişmesi
lişir, yeni ülke ve zenginlikler keşfedilir.
C. IV. Henri, Nantes Fermanıyla dini çatışmaları
sonlandırır, ekonomide canlanma olur. 10 Aşağıdakilerden hangisi Rönesans dönemi
hümanistlerinden biri değildir?
D. Galileo’nun bilimsel keşifleri ekonomiye reh-
berlik eder. A. Lefèvre d’ Etaples B. Pico della Mirandola
E. Derebeyleri ellerindeki toprakları köylülere C. Marsilio Ficino D. Montesquieu
dağıtır. E. Montaigne

103
Orta Çağ, Rönesans, Reform, Hümanizm

1. D Yanıtınız yanlış ise “Eleştiri Edebiyatı” konu- 6. A Yanıtınız yanlış ise “Reform” konusunu yeni-
sunu yeniden gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

2. C Yanıtınız yanlış ise “Skolastik Felsefe ve Eği- 7. E Yanıtınız yanlış ise “Reform” konusunu yeni-
tim” konusunu yeniden gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.

3. D Yanıtınız yanlış ise “Skolastik Eğitim ve Fel- 8. A Yanıtınız yanlış ise “Hümanizm” konusunu
sefe” konusunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

4. B Yanıtınız yanlış ise “Rönesans” konusunu ye- 9. B Yanıtınız yanlış ise “Hümanizm” konusunu
niden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

5. B Yanıtınız yanlış ise “Rönesans” konusunu ye- 10. D Yanıtınız yanlış ise “Hümanizm” konusunu
niden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
3 Anahtarı

1. Orta Çağ Avrupa toplumundaki bağnazlık ve gericilik yalnızca dinin etkisin-


den kaynaklanmaz. Çünkü Avrupa toplum yapılarını oluşturan sınıflardan
köylü ve çiftçi sınıfı nüfusun % 97’ye varan oranını oluşturduğu ve hiçbir
biçimde eğitimle ilişkisi olmadığı için insanlığın gelişimine ayak uyduracak
yeni anlayış ve bakış açıları geliştiremezler. Bu nedenle yaşadıkları ülkenin
ezici çoğunluğunu oluşturan bu kesim atalarından kalan anlayışları sürdür-
Araştır 1 meye devam ettikleri için toplumlarında bağnazlık ve gericilik hâkim olur.
2. Asıl gerekçe özellikle dini ilkeleri algılamakta zorlanan ve bu nedenle din-
den uzak duranlara cebir mantığı çerçevesinde tutarlı, ikna edici bilgi ve
cevaplar vermek olsa da skolastik düşünce ve eğitim sistemini kusursuz bir
sistem haline getirme çabalarının varlığı da görülür. Bundan dolayıdır ki,
farklı skolastik dönemde farklı bilimsel yöntemler devreye sokulmuştur.

Orta Çağ sanat ve edebiyatında aynı anlayışı ve ilkeleri benimseyerek bir araya
gelen ve bu ilkeler doğrultusunda oluşturulan bir ekol yoktur. Pléiade gibi şiir
Araştır 2 ve dil bağlamında oluşturulan böyle bir ekolün ilk örneklerine ancak XVI.
yüzyıl ve sonrasında rastlanmaktadır.

Milattan önceki dönemde ya da Avrupa’nın henüz Hıristiyanlığı kabul etme-


diği dönemde Yunan, Roma ve Mısır gibi uygarlıkların özellikle sanatta ulaş-
tıkları düzey son derece yüksektir. Gerek uygarlıkların çöküşü gerekse dinin
Araştır 3 sanata getirdiği yasak ve kısıtlamalar yüzünden uzun yıllar içinde sanat anla-
yışında bir çöküş yaşanır. Rönesans döneminde Antik Dönemin üslubundan
hareketle yeniden bir canlanma olduğu için “yeniden doğuş” anlamındaki ad
verilmiştir. Birincisi Antik Dönem sanatı olarak kabul edilir.

104
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Araştır Yanıt
3 Anahtarı

XVI. yüzyılın ortalarındaki Trento Konsilinin yaptığı reformlar dışında geniş


Araştır 4 çaplı denilebilecek reformlar yapılmamıştır. Bazı özel durumlara ilişkin XVII.
yüzyılda alınan kararlar olsa da reform niteliğini taşımazlar.

1. Tarih boyunca gerçekleşmiş örneklere bakıldığında, büyük yıkımların,


özellikle de dinsel temaların ağırlıkla işlendiği konularda gelen felaketle-
rin ardından insanların dinden uzaklaştığı, eğlenceye ve dindışılığa daha
fazla önem verdiği görülür. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının ardından
gelişen çılgın ideolojilerin büyük bir hızla dünyada moda olması buna
örnektir. Bu nedenle, umduğunu dinde bulamayan özellikle gençlerin
Araştır 5 tutumu kendi değerlerine, zevk ve sefasına yönelmek şeklinde gerçekleşir.
2. Erasmus, Hollanda, İtalya, Fransa ve İsviçre gibi ülkelerde sürekli seyahat
eden ve ülkelerde yaşamını sürdüren bir kişidir. Özellikle yaşadığı ülke-
lerdeki aydın ve düşünürlerle sürekli iletişim gerçek anlamda gerek seya-
hatleri, gerekse irtibatları açısından bir dünya vatandaşı niteliğindedir.
Günümüzde uygulanan Erasmus Öğrenci Değişim Programı da onun
yaşamı ve entelektüel etkinliklerinden hareketle şekillenmiştir.

Kaynakça
Agibalova, Y. & Donskoy, G. (2017), Orta Çağ Tarihi, Heidegger, M. (2013). Hümanizm Üzerine, Çev.:
Çev.: Çağdaş Sümer, Yordam Kitap. İstanbul. Yusuf Örnek, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara.
Bauer, S.W. (2014). Orta Çağ Dünyası, Çev.: Mehmet İnalcık, H. (2015). Rönesans Avrupası, İş Bankası
Moralı, Alfa Yayıncılık, İstanbul. Kültür Yayınları, İstanbul.
Bénévent, C. (2007). L’humanisme, Gallimard, Paris. Montaigne, M. (2010). Denemeler, Çev.: Temel
Keşoğlu, Doruk Yayınları, İstanbul.
Bérenger, J. (1998). L’Autriche-Hongrie, 1815-1918,
Arman Colin, Paris. Nauert, Ch. G. (2011). Avrupa’da  Hümanizm ve
Rönesans Kültürü, Çev.: Bahar Tırnakcı, Türkiye
Coşkun İ. (2003). “Modernliğin Kaynakları: Rönesans
İş Bankası Yayınları, İstanbul.
Üzerine Bir Değerlendirme”, Sosyoloji Dergisi
(İstanbul Üniversitesi), cilt.3, ss.45-69. Said, E. W. (2005). Hümanizm ve Demokratik Eleştiri,
Çev.: Osman Akınhay, Agora Kitaplığı, İstanbul.
Davies T. (2010). Hümanizm, Çev.: Emin Bozkırlı,
Sitare Yayınları, İstanbul. Sezen, Y. (2005). Hümanizm ve Türkiye, İz Yayıncılık,
İstanbul.
Demirkent, I. (1997). Haçlı Seferleri, Dünya
Yayıncılık, İstanbul. Trotot, C. (2009). L’humanisme et la Renaissance:
Anthologie, Flammarion, Paris.

105
Bölüm 4
Klasisizm

Klasisizmin İlke ve Kuralları


öğrenme çıktıları

Klasisizmin Tanımı ve Klasisizmi 3 Klasisizmin kurallarını tanıyabilmek


Hazırlayan Etkenler 4 Klasik yazar ve sanatçıların anlayışları

1 2
1 Klasisizmi tanımlayabilmek konusunda yorumlar yapabilmek
2 Klasisizmi oluşturan tarihsel, toplumsal ve 5 Klasik eser ile klasik olmayan eser
edebi sebepleri belirleyebilmek arasındaki farkları saptayabilmek

3 4
Klasik Türler Sanatta Klasisizm
6 Komedi, Trajedi, Roman, Şiir, mektup gibi 7 Klasisizmin diğer sanat dallarına
klasik türleri tanıyabilmek yansımalarını belirleyebilmek

Anahtar Sözcükler: • Klasisizm • Üç Birlik Kuralı • Gerçeğe Benzerlik • Katarsis • Mimesis


• Eski Yunan ve Latin Sanatı

106
Batı Edebiyatında Akımlar-I

GİRİŞ da “orijinal” olanın tersini de ifade eder. Tarihsel


Klasisizm, XVII. yüzyılın ikinci yarısında, süreçte, farklı şeyleri anlatmak için kullanılan ve
1665-1685 yılları arasında, Fransa’da gelişen, daha anlam kaymalarından dolayı değişken anlamlara
sonra belli ölçüde Avrupa’da yaygınlaşmasına rağ- bürünen “klasik” sıfatı ve onun isim biçimi olan
men tümüyle Fransızlara özgü bir sanat ve edebiyat “klasisizm”i anlamak ve anlatmak çok da kolay
akımı olarak bilinir. Klasisizm kelimesi bu sanat değildir. Özellikle sanat ve edebiyatta söz konusu
anlayışının geliştiği dönemden yaklaşık bir buçuk olan klasisizmi net ifadelerle ortaya koymak daha
asır sonra kullanılmaya başlasa da klasisizmi içer- zordur. Zira çizgileri, dönemi, kuralları, uygula-
diği değer ve ölçütlerin ortaya koyduğu “dürüst ve ma alanları ve uygulayıcıları kesin bir hareket ya
saygın insan” (honnête homme) ve mükemmelli- da öğretiyi ifade etmez. Bu nedenle klasik öğretiyi
ğin arayışındaki bir estetik anlayışla tanımlamak ya da klasisizmi anlatmaya çalışırken genelleme-
mümkündür. lerden hareketle bu hareketi tanıtmak daha doğru
olur.
Öncelikle 1630 yılı itibarıyla başbakanlık ko-
numundaki bir görevde bulunan Kardinal Ric-
helieu, daha sonra onun yerini alan ve yine bir KLASİSİZMİN TANIMI VE
kardinal olan Mazarin döneminde güçlü bir hale KLASİSİZMİ HAZIRLAYAN
getirilen merkeziyetçi monarşi yönetimi kültürel ETKENLER
alanda da gelişme sağlanması yönünde bir siyaset
Klasisizm, tesadüfen ortaya çıkmış bir sanat ve
izler. Bu dönemde farklı edebi akademilerde öğ-
edebiyat akımı değildir. Barok sanat anlayışın yıllar
retilen ve geliştirilen estetik anlayış, dönemin sa-
boyu yarattığı aşırı bezeme isteği ve bu isteğin ya-
nat ve edebiyat anlayışını eleştiren ilkeler üzerine
rattığı düzensizliklerden kurtulup, düzenli, tutar-
kurulurken, dönem eserlerinde uygulanan barok
lı ve yalın bir sanat anlayışına duyulan özlem ile
sanat anlayışın kuralsızlık ve ölçüsüzlüklerine karşı
XVII. yüzyıl Fransa tarihine damgasını vuran XIV.
kurallara saygıyı, ölçülü ve dengeli olmayı benim-
Louis’nin, Fransız sanatçılardan kalıcı ve görkemli
ser; kalıcı ve evrensel eserler vermeyi amaç edinir.
sanat yapıtlarıyla kraliyet şato ve saraylarını donat-
Bir ekol olarak değil, mevcut sanat ve edebiyat
ma isteğinden doğar. Bu anlayışın en üst noktaya
çevrelerinin etkisiyle bir anlayış olarak gelişen kla-
ulaştığı dönem, XIV. Louis’nin bizzat tahta geçtiği
sisizm, özellikle tiyatro alanında belirgin bir anla-
1661 yılı ile din savaşlarının yeniden başlamasına
yış olmakla birlikte, resim, müzik ve mimaride de
neden olan, Protestanlarla bir uzlaşıyı içeren 1598
kendine yer bulur.
tarihli Nantes Fermanını geçersiz ilan ettiği 1685
Klasik müzik, klasik stil, klasik mobilya ve kla- yılları arasındaki dönemdir.
sik giysi gibi, gündelik yaşamın birçok noktasında
“klasik” sözcüğüyle karşılaşmak olasıdır. Aynı za-
manda çok sayıda kitabevinin yayınladığı kitapla-
rın üzerinde “Dünya Klasikleri”, “Batı Klasikleri”, Barok Sanat
“Türk Klasikleri” gibi başlıkları görürüz. Bu bağ- 1600 yılları itibarıyla İtalya’da, özellikle
lamlarda “klasik” sözcüğü, “kullanıma girdiği an- mimaride başlayan ve daha sonra tüm sa-
dan bu yana uzun yıllar geçtiği halde değerinden nat ve edebiyat dallarında Avrupa’da yay-
bir şey kaybetmeyen şey ya da eser” anlamında gınlaşan, düzgün çizgilerin kullanılmadı-
kullanılır. Ne var ki bu kestirme tanımı klasisizm ğı, girinti ve çıkıntılara, süslemelere aşırı
için kullanmak pek mümkün değildir. “Klasik” ya ölçüde yer veren sanat anlayışıdır. Pro-
da “klasisizm” sözcüklerinin, klasisizm anlayışının testan reform taleplerine karşılık, Roma
ortaya çıktığı dönemle eş zamanlı olarak kullanıl- Kilisesinin teşvikiyle, insanları doğrudan
maması ve bu sözcüklerin ancak XIX. yüzyılda kul- etkileyebilmek için dinsel temaların kili-
lanıma girmesi, bu kavramların ne kadar belirsizlik se yapılarında kullanımını öngören sanat,
ya da adı konmamış şeyleri içerdiğinin de göster- adını Portekizce “kenarları girintili çıkın-
gesidir. tılı ve düzgün olmayan inci” anlamındaki
Öyleyse, klasik sözcüğü belli bir sorunsa- “barocco” sözcüğünden alır.
lı içeren bir kavramdır. “Popüler”, “modern” ya

107
Klasisizm

Eski Latincede “toplumdaki en mutlu insan”, Klasisizm, diğer bazı akımlar gibi, belli bir gru-
“birinci sınıf insan” anlamlarına gelen “classicus” bun bir araya gelerek sınırlarını ve ilkelerini be-
sıfatı zaman içinde anlam kaymalarına uğrayarak, lirlemek yoluyla ortaya çıkmış bir edebi hareket
“örnek alınan yazarlar” anlamındaki “en üst düzey değildir. Özellikle Antik Dönem eserlerinin sahip
yazarlar” ve “okul ve sınıflarda eserleri öğretilen olduğu güzelliğe erişmek isteyen yazar ve sanat-
yazarlar” anlamında kullanılmaya başlanır. Günü- çılara belli ilkelerle yol gösteren sanat ve edebiyat
müzde ise “klasik” kavramı, “üzerinden çağlar geç- anlayışıdır. Bu ideale erişmek için, yaptıkları sanat-
tiği hâlde değerini yitirmeyen şaheserler; bir bilim lar ne olursa olsun, ortak kurallara itaat ederler. Bu
veya sanat dalın­da doğruluğu kesinlikle benimsen- kurallar Eskilerin taklidi, doğanın taklidi, üslupta
miş kurallar, ana dilini en güzel yazan ve kullanan açıklık, hoşa gitmek arzusu ve eğitmektir.
yazarlar ve onların yazdıkları şeyler; okullarda yıl- Bütün bu tanımlara karşın klasisizm, kesin çiz-
lardır değişmeden öğretilen kesin bilgiler” için kul- gileriyle belirlenmiş bir dönemi işaret etmez. Antik
lanılır. Yunan ve Latin dönemlerinde yazılmış eserlere gön-
Geliştiği dönem ve yüzyılda belli bir ad altında dermelerde bulunan ve kurallarını onlara dayandı-
nitelendirilmeyen akım için “klasisizm” kavramı ran, edebiyatın özünü evrensel insan doğasının an-
ilk kez XIX. yüzyılda, 1817 yılında, romantik bir latımı olarak gören, akıl ve sağduyuyu, zevk vererek
yazar olan Stendhal kullanılır. Stendhal, mensubu eğitmeyi ilke edinen bir hareket olarak Fransa’da
olduğu romantizm akımının tanımını yaptıktan gelişir. XVI. yüzyılda Fransız yazarlar Rabelais ve
sonra klasisizmi: “(…) halkımızın ulu dedelerine Montaigne tarafından geliştirilen ve XVII. yüz-
büyük bir haz vermiş edebiyattır”, diye alaycı bir yılda, özellikle 1660-1680 yılları arasında, XIV.
şekilde tanımlar (Stendhal, 1970, s. 71). Pierre La- Louis’nin en güçlü olduğu dönemde zirveye ula-
rousse, Evrensel Büyük Sözlük’te klasisizmi birkaç şan akım, XVIII. yüzyılda da etkilerini sürdürür.
kelimeyle: “Üslup için kesin tercih ve klasik tür” Avrupa’ya yayıl­mış olan klasisizm, kural ve ilkeleri-
diye anlatır; buna karşın Littré sözlüğü yeni bir ne en uygun eser örneklerini 1650-1700 yıllarında
sözcük olarak: “Antik Dönem ya da XVII. yüzyıl Fransa’da vererek, bir anlamda hümanist anlayışın
klasik yazarlarının ödün vermez taraftarlarının sis- daha bilinçli ve kurallı bir devamı olur.
temi” diye tarif eder. Bu durumda, “klasisizm” diye Barok sanat anlayışına karşı bir tepki olarak şe-
adlandırılan şey, geçmişi de olan bir kavram olup, killenerek disiplin, düzen ve düzenlilik barındıran
üretildikleri dönemde yazar, okuyucu ya da seyir- klasik hareket, XIV. Louis’nin resmen tahta çıktığı
cileri tarafından klasik olarak adlandırılmayan ya 1660 yılı ile daha önce yüzyılda ülkede süregiden
da tanımlamayan eser ve öğretiler için de kullanılır. din savaşlarını durdurmak için yayınlanmış Nantes
Fermanı (1598)’nın geçerliliğinin kaldırıldığı 1685
yılları arasında zirve dönemini yaşar. XIV. Louis’nin
1715 yılındaki ölümüne kadar varlığını sürdürse de
eski verimliliğini ve kendine olan ilgiyi kaybeder,
dikkat
Elinizdeki metinde çok sayıda yabancı ad-
çöküş dönemine girer. Son dönemde gerçekleşen
lar, özellikle de Fransız adları, geçmektedir.
“Eskiler ve Yeniler Kavgası”ndan da etkilenen hare-
Nasıl telaffuz edilecekleri konusunda lüt-
ketin birinci dönemi kapanır, XVIII. yüzyılda kimi
fen çevrimiçi internet ortamında https://
yazar ve sanatçılarda etkilerini sürdürerek, birincisi
fr.howtopronounce.com/french/index.php
gibi parlak olmayan ikinci dönemini yaşar.
adresinden yardım alınız. Belli bir dönem içinde ortaya çıkan, parlayan
ve sönen bir yıldız niteliğinde olmayan klasisizmi
hazırlayan, tarihsel süreç içinde ona temel oluştu-
Aslında klasisizm, XVII. yüzyılın ilk yarısına ka- ran ve onu zirveye taşıyan çaba, eylem ve kurum-
dar egemen olan barok sanat anlayışına karşı uygun lara değinmek, klasisizmin ortaya çıkıp gelişmesini
bir denge oluşturma hareketidir. Bundan dolayı, daha iyi ortaya koyacaktır.
daha çok biçimsel ölçütleri ön plana çıkaran klasik XVI. yüzyıl Avrupa’sında en etkin düzeye eri-
yapıtlar, antik dönem yapıtlarının taklit edilmesi ve şen, “bilim ve sanatta yeniden doğuş” anlamına
yeniden yaratılması esasına dayanır. Akla uygundur- gelen Rönesans hareketi, bilim, sanat ve edebiyatta
lar ve uyuma dayalı bir denge arayışındadırlar. üretimin artmasını sağlar. Sanat için, “barok dö-

108
Batı Edebiyatında Akımlar-I

nem” diye adlandırılan ve XVII. yüzyıl ortalarına yeni gelişmeye başlayan roman türüne Fransızca
kadar süren bu dönemdeki edebi ürünler, barok egemen olur.
edebiyatının ürünleri olarak adlandırılır. Ne var Özellikle Jean Chapelain, l’Abbé d’Aubignac ve
ki bu eserlerin nitelik ve değerleri özellikle XVII. Guez de Balzac düzensizliklerin ortadan kalkması,
yüzyılın ikinci yarısından başlayarak tartışma ko- dilde ve sanatta bir düzenin sağlanması konusunda
nusu haline gelir. Barok edebiyat ve sanatta yazar çaba harcarlar. Guez de Balzac, Fransızcayla da gü-
ve sanatçılar için oluşturulmuş bağlayıcı kurallar zel söz söyleme sanatlarının gerçekleşebileceği dü-
olmadığı için, her edebiyatçı veya sanatçı kendi şüncesinden hareketle Şiir Sanatı (1624) adlı ese-
ölçütlerinde, alışılagelmiş gelenekler doğrultusun- rini kaleme alır. Eserinde yer alan şiirlerde belagat
da ve farklı uzunluklarda standart olmayan eserler için kullandığı söz sanatlarında Fransızca örnekle-
oluşturur. Belli ölçütlerin olmamasından yakınan re yer verir. Chapelain, Guez de Balzac ve şiirleri
entelektüeller, bu gerekçeyle barok sanatı eleşti- dışında yazdığı mektuplarıyla da tanınan Voiture,
rir. Bu dönemde, aynı ülke içinde bile, Avrupa akılcılık üzerine kurulu yalınlığı oluşturmaya ça-
halklarının kullandıkları dillerde belli kurallar ve lışır. Fransız gramer kurallarının oluşturulmasına
kullanım konusunda bir standardın olmayışı da katkı sağlarlar, herkesin dili kendine göre kullan-
edebi ürünlerin üretiminde sorunların doğmasına masının önüne geçmeye çalışırlar, ancak çabaları
neden olur.
saray ve halk dili gibi bir ayrımın oluşmasına ne-
Tüm bu kuralsızlıklara karşı klasisizmin ileri den olur. Her şeye rağmen kuralsızlık, düzensizlik
sürdüğü idealin ortaya çıkışı, kuşkusuz zirve dö- ve karmaşanın varlığına dikkat çekerler ve bu ko-
nemini yaşadığı 1661-1685 yılları arası değildir. nularda bir şeyler yapılması gereğini ortaya koyar-
XVII. yüzyılın başından itibaren ölçülü, düzenli, lar. XIV. Louis döneminde Fransız Akademisinin
yalın ve anlaşılır sanat ve edebiyat eserleri oluştur- başına Richelieu’nün de himayesini görmüş olan
ma anlayışıyla aşağıdaki hareketlerle ilk örnekleri eleştirmen Jean Chapelain getilir.
ve hareketleri görülür:
Honoré d’Urfé, kırsal bir aşkı ve aşka bağlı duy-
XVII. yüzyıla gelinceye kadar siyasi, etnik ve gu ve tutkuları anlattığı Astrée adlı binlerce sayfalık
kültürel anlamda bir bütünlük oluşturamayan romanında klasik düzyazı formunu kullanarak ede-
Fransa, ülkede kullanılan dil ya da diller açısından bi anlamda barok anlayıştan uzaklaşır, klasisizmin
da sıkıntılı bir durumdadır. Romalıların beş yüzyı- benimseyeceği şekilde daha düzenli, yalın bir bi-
lı aşan işgalleri, dil birliği olmayan o dönemin Gal- çem kullanır.
ya’sına Latince’nin sokak ağzını ya da askerlerin
XVI. yüzyıl şiirinin belagat uğruna oldukça kar-
kullandığı biçimini miras bırakır. Farklı ağızlardan
maşaya sürüklendiğini söyleyen François Malher-
alınan sözcük ve deyimlerle karma bir dil haline
gelen dil, XVI. yüzyılda I. François döneminde be, biraz da saray şairi olmanın verdiği özgüvenle,
yaşayan Rabelais ve aynı yüzyıldaki “Pléiade” şiir şiir dili ve kurallarının açık ve anlaşılır hale gelme-
akımına kadar kurallardan yoksundur. O döne- sini, ağırlıklarından kurtarılmasını, farklı lehçe ve
me kadar seçkinler ve bilginlerin dili olarak ka- dillerden gelen sözcüklerin kullanılmamasını iste-
bul edilen Latincenin yanında Fransızca, sıradan yerek, isteği doğrultusunda şiirler kaleme alır.
halk dili olarak kabul edilir. Dilin geliştirilmesi Yöntem Üzerine Söylem (1637) adlı kitabı ya-
ve yerleştirilmesini savunan Pléiade gurubu için- zan Descartes da akılcılığa verdiği önemle klasik
de yer alan şairlerin katkılarına, dilin korunması öncüler arasında yer alır. Hatta onun düşünceleri,
ve geliştirilmesi görevi verilen Fransız Akademisi Aristo’nun düşünceleri gibi akılcılık bağlamında
kurulur. Bunu, Fransızca eser yazmaya öncelik ve- klasisizme temel oluşturur. Gerçekte klasisizmin
ren başka akademilerin kurulması takip eder. Bir dünya görüşü, biri Yunanlı, biri Fransız, iki bü-
aristokrat kadın hareketi olan “kibarlık akımı” yük akılcı düşünüre dayanır: Aristo (M.Ö. 384-
(préciosité) da dilin gelişmesine katkı verir. Yavaş 322) ve Descartes (1596-1650). Aristo, bilim ve
yavaş aydınların, bilim adamları ve edebiyatçıların sanattaki olguların akıl ve mantık süzgecinden
kaleme aldıkları yazılar Latinceden terimlerin ağır- geçirilmesi gerektiğini savunarak gerçeğe, karşı-
lıklı yapısından Fransızcaya doğru evrilir. Şiire ve laştırma ve tümdengelim yoluyla daha kolay ula-

109
Klasisizm

şılabileceğini belirtir. Bir düşüncenin değerli ve


uygulanabilir olmasını da onun mükemmelliğine
Fransız Akademisi (Académie Française)
bağlar. Sanat ve edebiyat estetiğiyle ilgili görüşleri-
XIII. Louis döneminin başbakanı konu-
ni güzellik, düzen­lilik, kesinlik ve simetri gibi üstün mundaki Richelieu tarafından 1634 yı-
özellikler üzerinde oluşturur. Ona gö­re: “En iyi ya- lında kurulmasına rağmen, 29 Ocak 1635
şam biçimi, en iyi davranış biçimine bağlıdır.” En tarihinde resmen işlerlik kazanan, Fransız-
iyi davranış biçimi de kuşkusuz aklın yardımıyla canın farklı dil ve ağızların etkisinden kur-
oluşturulan davranıştır. Öyle ki, aklını sürekli ola- tarılması, normalleşmesi ve kurallar doğ-
rak kullanabilen bir kimsenin tanrılarla eşit olabi- rultusunda geliştirilmesi amacına yönelik
leceğini söyler. Gündelik yaşamda tedbirli ve ölçülü olarak oluşturulan kurumun adıdır.
olmak insanı mutluluğa götürür. Bu ise iki tarafı Başlangıçta Fransızcanın belli kurallara
uçurum olan bir yolun tam or­tasından yürümek bağlanması amacı doğrultusunda gramer
gibi zor ancak gerekli bir çabadır. ve sözlük yayınlama işlerini üstlenen bu ku-
Descartes ise, “akıl ve mantıkla yönetilen bir ira- rum, günümüzde dilin gelişimi ve yaygın-
denin tutkuya ve güçsüzlüğe her zaman üstün gele- laştırılması konusunda çalışmalar yapmak-
bileceğini, akıl için tek bir yol olduğunu, her şey gibi tadır. Fransızcayı doğru ve kurallarına göre
edebiyat ve sanatta da kural ve yöntemlerin egemen kullanan yazar, şair, tiyatrocu, eleştirmen,
olması gerektiğini” belirterek, klâsik esteti­ğin temel- romancı, filozof, tarihçi ve bilim adamla-
rı arasından seçilen kırk üyesi bulunan bu
lerini oluşturur. Boileau’nun klasik edebiyat ve sa-
kurumun üyelerinin çoğu Fransa’dan, bir
nat ilkelerini ortaya koymasından önce Descartes,
kısmı da deniz aşırı Fransız sömürgeleri ve
“Gerçekliğin tek ölçüsü, düşüncelerin açık ve anlaşılır
Kanada’nın Fransızca konuşulan Québec
olmasıdır. Bu da ancak akla bağlanmakla mümkün-
eyaletinden seçilmektedir.
dür, çünkü düşünceleri anlaşılır biçimde kavrama
olanağı olmayan kişi, kararsızlık yaşar”, der. Gerek
Aristo’nun gerekse Descartes’ın dillendirdiği bu
1647 yılında Vaugelas’nın yayınlattığı Fransız
görüşler, XVII. yüzyıl sonuna doğru klasisizmin Diliyle İlgili Hatırlatmalar adlı kitabı Fransızca-
vazgeçilmez ilkeleri haline gelir. nın düzgün kullanımını sistematik hale getirmekle
XIII. Louis döneminde başbakanlığa getirilen klasisizme alt yapı oluşturur. Bu çalışmasında Vau-
bir din adamı kimliğindeki Kardinal Richelieu, gelas, dilin açık, net ve seçkin olmasını savunarak
siyasete ve ekonomiye getirdiği sıkı tedbirlerin ya- dilin arındırılmasının önemine dikkat çeker.
nında bilim, sanat ve edebiyat üzerinde bir dene- Dil alanında yapılan çalışmalara XIV. Louis
tim mekanizması oluşturmak ister. Bu amaçla, dil döneminde yapılan çalışmalar eklenir. Bir bilgin
ve edebiyat denetimini yapacak bir kurum olarak olan Ménage, 1672 ve 1675 yılları arasında yaz-
Fransız Akademisi’nin kuruluşuna ilişkin kara- dığı Fransız Dili Üzerinde Gözlemler adlı eserinde
rı 13 Mart 1634’te çıkarır, ancak XIII. Louis’nin Vaugelas’nın yerleştirmeye çalıştığı kurallara sıkı sı-
onay sürecinden sonra Fransız Akademisi ancak kıya bağlı kalır. 1680’de Richelet, 1690’da Furetière
12 Şubat 1635’te çalışmalarına başlar. Bu tarih ve 1694 yılında Fransız Akademisindeki akademis-
itibarıyla yazılan eserler, içerik ve dil açısından de- yenler dilin sözcüklerini, yapılarını ve kullanımla-
netime tabi tutulur. Denetimde biçim ve nitelik rını gösterdikleri sözlükler yayınlarlar. 1660 yılında
konusunda herhangi bir yaptırımla karşı karşıya yayınlanan Cizvitlerin merkezi durumundaki Port-
kalmak istemeyen yazar, şair ve sanatçılar belli Royal’de yayınlanan Genel ve Açıklamalı Gramer’ i,
sanat ve edebiyat ölçütlerinin gerekliliğinin farkı- sadece sözcüklerin anlamını, dilin olgularını açık-
na varır ve bu ölçütlere uymak konusunda özen lamakla kalmaz, dildeki değişik biçimlerin arka
gösterir. Fransız Akademisi sözlük, gramer ve şiir planlarını ve kökenlerini gösterip çözümleyerek
yazım kurallarını içeren kitaplar aracılığıyla düzeni her dilin kendi mantığı olduğu düşüncesini ortaya
oluşturmaya çalışır. koyar. Dilin geliştirilmesi ve kullanımının yaygın-
laştırılması düşüncesiyle oluşturulan entelektüel
grup ve girişimler, belli bir noktadan sonra tutarlı

110
Batı Edebiyatında Akımlar-I

ve sağlam bir estetik öğretinin hazırlanması gerek- ülkenin sahibi, kutsal gücün, akıl ve mantığın tim-
tiğinin farkına varırlar. Bu amaç doğrultusunda sali olur. Rejim ve halkın yönetim biçiminin tartı-
kuramcılar ve yazarlar böyle bir öğretinin hazırlan- şılamadığı bir ortamda, kralın ve sarayın desteğini
masına, kurallarının belirlenmesine, yapıt ve başya- alan eğitimli burjuva ve aristokrat sanat insanları,
pıtların oluşturulmasına katkı sağlayacak “yazınsal salon ve saray etkinliklerinin de katkısıyla, sanatın
sanatlar”ın şekillendirilmesine girişirler. Bunu yap- ve edebiyatın gelişmesine, mükemmelleşmesine
mak için yabancı modellere doğru yönelirler. XIII. katkı sağlarlar. Bunun sonucunda kültür, sanat ve
Louis döneminin hümanist ve İtalyanlaşmayı yeğ- estetik konusunda, gösterişli ve görkemli eserlerin
leyen eleştirmenleri, İtalyan Rönesans döneminin taklidi ve yaratılması arayışına girilir.
Aristo yorumcularının eserlerini defalarca okurlar:
Vida’nın Şiir Sanatı (1527), Scaliger’nin Poetika’sı
(1561), Castelvetro’nun Yorum’u (1570) gibi.
XVII. yüzyılda bile Hollandalı iki bilginden Fronde Hareketi
Heinsius, Trajedinin Oluşumu (1611), Voissius da XIV. Louis’nin çocukluk döneminde
Şiir Sanatı (1647) adlı yapıtlarıyla Antik Döneme Kardinal Richelieu ve onun takipçisi
yönelme anlayışına katkıda bulunurlar. Fransa’da Mazarin’in ülkedeki soyluların nüfuzunu
özellikle 1630 kuşağı olan Chapelain, Scudéry, La kırmaya yönelik siyasetine tepki göste-
Ménardière gibi kişilerle Aristo’nun üstünlüğü an- ren ve kaybettikleri ayrıcalıkları geri iste-
layışı canlanır. Ancak Aristo’nun yaktığı meşaleyi yen aristokratların 1648 ile 1653 yılları
taşıma görevi kendilerine değil, Molière, Racine, arasında gerçekleştirilen kanlı başkaldırı
La Fontaine ve Corneille gibi “klasik” kuşağı oluş- hareketlerinin adıdır. Bu başkaldırı hare-
turan kişilere nasip olur. Antik yazarlara dönmek ketlerine XIV. Louis’nin kuzeni olan Prens
için etkin olan öğelerden bir diğeri de Latin yazar Condé de destek vermiştir.
Horatius’un Poetika Sanatı adlı eseridir. Horatius,
bu yapıtında Aristo’nun ortaya koyduğu ilkeleri ye-
niden ele alır, onları üç temel noktada birleştirir: XIV. Louis, işi bilen ve umut vadeden bir kadro-
Sanatın yararlılığı, edebiyat ve sanatta yeteneğin ya sahiptir. Savaş ve ekonomi alanlarında kazandığı
önemi ve türlerin ayrımı. başarıların yanında aşka ve zevke düşkünlüğüyle
Klasisizm aslında Fransız toplumu ve kültürü- de tanınır. Gösterişten hoşlanan, sanat aşkı taşıyan
nün gelişmesinin bir yansımasıdır. Bu yansıma, kral diye bilinir. Bu zevk düşkünlüğüne döneminin
topluma, yönetime ve kaynaklara egemen ayrıca- aristokrat sınıfını da dâhil ederek, “Fronde Hare-
lıklı sınıflar (aristokrasi, yüksek din adamları sınıf- keti” türünden kendisine yönelebilecek tehlikeleri
ları) ile eğitimli ve sürekli artan ekonomik gücüyle bertaraf eder. Bunun için uygulamada Fransız de-
hızla yükselişte olan burjuva sınıfı arasında geçici rebeyi yapısını değiştirmeden ayrıcalıklı sınıfların
bir dengenin kurulduğunu ortaya koyar. XVI. yüz- düzeyini düşürerek, toplum katmanları arasında
yıl sonunda, 1562-1598 yılları arasında süren uzun bir düzey ayarlaması yapmaya çalışır. Katolik Kilise
ve ‘Nantes Fermanı’ ile askıya alınan Protestan- ve parlamenterler dâhil, herkesi itaat etmeye zorlar,
Katolik savaşlarının ardından Fransa’da başlayan böylece ülkede ve sarayda her şeyin bir düzen için-
ekonomik, siyasal ve toplumsal gelişme, ‘Fronde de yürümesini sağlamış olur.
Hareketi’nin küçümsenemez olumsuz sonuçlarına “Bir kral, bir kanun ve bir din” şeklindeki slo-
rağmen XVII. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’nın gan ifadenin damga vurduğu ‘Güneş Kral’ döne-
Avrupa’da en güçlü ülke konuma gelmesiyle tavan mindeki ekonomik ve askeri gelişmelere paralel
yapar. Burjuva sınıfı gelişir. Hazineye kaynak yarat- olarak, bilim ve sanatta da gelişmeler olur. Sanat-
mak için görev ve soyluluk unvanlarının parayla sa- çıların ortaya çıkardığı çok sayıda heykel ve resim,
tılması Fransız burjuvasını daha çok çalışmaya, ka- müzeleri süslemeye başlar. Öyle ki, özellikle 1715
zanmaya ve amacına ulaşmaya iten cesaretlendirici yılında ölmesinin ardından XIV. Louis için yazılan
uygulamalardan biri olur. Soylu sınıfının toplum- yergi yazılarında, yaşadığı Versailles Sarayı ve av-
daki hâkimiyetini kırmak için, burjuva sınıfının lusunda, Paris’te yaşayan halktan daha fazla heykel
her alandaki yükselişi krallık tarafından özellikle olduğu ve onun aslında heykelleri yöneten bir kral
teşvik edilir. Kral bütün sanatçıların koruyucusu, olduğu kinayesi yapılır. Kral, ideolojiye serbestlik

111
Klasisizm

tanımasa da sanatın gelişmesini teşvik eder. Onun maliye bakanı Colbert ise edebiyatı rejimin emrinde
kullanmaya çalışır.
Fransa’da klasik edebiyat kuramı, barok dönem sonrasında Antik Dönemden ve İtalyan kuramcılardan
esinlenen ve onların eğitim sistemini Fransız zevkine göre uyarlayan aydınlar tarafından hazırlanır. Şiir
alanında tanınan Nicolas Boileau, Şiir Sanatı adlı eserinde bu doktrini şekillendiren, basitleştiren ve kural-
ların belirgin hale gelmesini sağlayan kişi olur.

Resim 4.1 1643 yılında ölen babası XIII. Louis’nin yerine geçmesi gereken XIV. Louis’nin, 1639’da annesi Anne
d’Autriche’le yapılmış bir portresi. (Sağdaki resim) XIV. Louis’nin resmen tahta geçtiği döneme ait bir portresi.
Kaynak: wikipedia.org

XIV. Louis döneminde edebiyat ve sanat eserlerinin büyüklüğüyle devletin büyüklüğü birbirine para-
leldir. 1660-1685 yılları arasında en güçlü ve en düzenli dönemini oluşturmuş Fransa, barışın ve zengin-
liğin yol açtığı görkemli ve soylu
havayla altın çağın yaşar. Soylu-
lar, kaba sabalığa yer vermeyen
Versailles ve Paris gibi ortam-
larda toplanır. Sanat ve güzellik
adına eserler verilir. En güçlü
klasik yazarlar bu dönemde yeti-
şir. Paris, sanat ve edebiyat kenti
haline gelir. Poussin’in başlattığı
ve Le Brun’ün geliştirdiği “bü-
yük üslup” denilen XIV. Louis
dönemi resim sanatı ölçüyü, dü-
zeni ve ince bir beğeni anlayışını
yaygınlaştırır. Özellikle resimde
beğeni, kuralların önüne geçer.
Resim 4.2 XIV. Louis ve Sarayda görevlendirdiği aristokratları Aynalı Salonda
Klasik eserin yarattığı haz, güzel-
gösteren bir resim, 1675
lik arayışının bir biçimidir.
Kaynak: classicismepourlesjeunes.skyrock.com
Saray dışında, farklı salon ve
kafelerde gelişen sosyete kültürü
de önemli ölçüde canlılık kazanır. XIV. Louis öncesinde Paris’te en tanınmışları Bayan Rambouillet’nin
Salonu olan yalnızca aristokrat salonları varken, bunlara yenileri ve burjuva salonları eklenir. Bilim, sanat,

112
Batı Edebiyatında Akımlar-I

zarafet barınağı olan bu salonlarda her davranış ve


her söz, usul ve kurallara bağlıdır. Sosyete töresi-
ni ve kuralları­nı bilmemek yahut onlara uymamak Dinsizlik Öğretisi (Fr. irréligion/
buralarda, insanı gülünç duruma düşüren ve ayıp- irréligionisme)
lanan davranıştır. Bu çağ Fransız aydınlarının hay- Daha çok dindar kişi ve kurumların suç-
ran oldukları ideal varlık, “seçkin ve onurlu insan” layıcı nitelikte kullandığı bir kavramdır.
(hônnete homme) tipidir ve bu tipin temsilcisi yine Felsefe, sanat ve edebiyatta dini dışlayan
Kral XIV. Louis’dir. Bu tip, iyi giyimli, hareket ve her türlü felsefi öğretiye verilen addır. Ate-
söz­lerinde ölçülü, kibar, görgülü ve zariftir. Antik izm, bilinemezcilik, kuşkuculuk, özgür
Dönem kültürlerine hayranlık, sağduyu ve mantık düşünce, laiklik ve hatta felsefi anlamda
onun özelliklerindendir. Bu “seçkin ve onurlu in- tanrıcılık öğretilerini de bu ad kapsamına
san”, mükemmele varan zevki ile klasik akımın sa- alınır.
nattaki hem kahraman modeli hem de sanat eserini
izleyen, okuyan ve değerlendiren kişi modelidir. Yüzyılın en önemli niteliklerinden biri olan
Toplumda egemen iki dinsel öğretiden, inanç düzen zevki; kimi kuramcıların ve yazın yaşamını
özgürlüğüne ve insanın yüce bir varlık olduğu- kurumsallaştırmaya karar vermiş otoriter devletin
na inanan Molinizm ve insanı kötü tutkularının isteği; genel anlamda dönemin anlayışı; isteğe göre
esiri olarak kabul eden Jansenizm’in de klasik de- şekillenmeyen yazınsal güzellik; çalışmadan, incele-
ğerlere önem vermesi sayesinde, Antik Yunan ve meden ve yöntemsiz başyapıt olamayacağı gerçeği
Latin dönemlerinin etkisi kendini birçok alanda gibi pek çok şey, sanatın kurallarına genel anlamda
gösterir. uymayı gerektirir: Bunlar da akla uygun davran-
mak anlamına gelir. Akıl da, Yunan ve Latin Antik
Dönem yazarlarının adlarının hala yaşıyor olması-
Molinizm (Fr. Molinisme) nı kanıt göstererek onların mükemmelliğe ulaştık-
İspanyol bir Cizvit olan Louis de larına işaret eder. Bu nedenle Molière, Plautus’u;
Molina’nın insan özgürlüğü ile Tanrı lüt- Racine, Seneca’yı ya da Euripides’i; La Fontaine
funu uzlaştırmak için oluşturduğu öğreti. Yunanlı fabl yazarı Ezop’u; Boileau kendi Şiir Sa-
natı adlı eserinde Aristo’nun Poetika’sını taklit eder.
Jansenizm (Fr. Jansénisme) Aristo’nun Poetika’sı klasisizmin kurallarını besle-
Başlangıçta dinsel kökenli olup, sonradan yecek ilkeler içerir. Tutkulardan arınma anlamın-
siyasi ve felsefi nitelik kazanıp, özellikle daki “katarsis”, Corneille ve Racine trajedilerinin
XVII ve XVIII. yüzyıl Fransa’sında geli- modeli haline gelir.
şerek, Katolik Kilise ve mutlak monarşi- Akıl, sanata doğayı taklidi, gerçek gibi yaparak
nin kimi uygulamalarına tepki gösteren hoşlanmayı emreder: Aristo sanatı bir çeşit “mime-
Jansénius ve onun öğrencilerinin kurduğu sis” (taklit etme, yansıtma), edebiyatı ve diğer edebi
öğreti. türleri de “dil, düzyazı ve şiir aracılığıyla taklit eden
sanat”, olarak tanımlar. XVII. yüzyıl sanat ve ede-
biyat insanları da Aristo’nun ifade ettiği bu taklidin
Bu dönemde dünya görüşüyle ilgili diğer üç akılla şekillenmesi gerektiğine inanarak, Eskilerin
öğretiden Materyalizm temeli üzerine kurulu ya- doğayı kopyalamakta, onun örneklerini çıkarmak-
şam zevkinin elde edilmesi gerektiğini savunan taki başarılı örneklerinden hareketle, ideal gerçek-
epikürizm; bilginin deneyimden geldiğini savunan liğin onların bu “gerçeğe benzer kopyalar”ında
ampirizm ve bedenin ölümüyle ruhun da öldüğü- kendini gösterdiğine inanırlar. Bu nedenle, XVII.
nü savunan “dinsizlik” diye tanımlanan öğretilerin yüzyıl genel anlayışının güzel bulduğu şeyler taklit
tümü de insanın mutluluğunun bilgi ve alçakgö- edilir; modeller arasında Yunanlılardan çok Latin-
nüllülüğe ve aklın tutkulara egemen olmasına bağ- ler seçilir: Homeros yerine Virgilius, Atinalı trajedi
lar. Onların bu alçakgönüllülük ve akılcılık anlayış- yazarları yerine Seneca, Plautus yerine Terence ter-
ları da klasisizme temel oluşturur. cih edilir.

113
Klasisizm

Öğrenme Çıktısı

1 Klasisizmi tanımlayabilmek
2 Klasisizmi oluşturan tarihsel, toplumsal ve edebi sebepleri belirleyebilmek

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Klasisizm ve Hümanizm
Klasisizmin XVII. yüzyılda
arasında benzerlikler var
ortaya çıkma sebepleri neler Klasik bir esere örnek verin.
mıdır, varsa bu benzerlikler
olabilir?
nelerdir?

KLASİSİZMİN İLKE VE KURALLARI çerçeveye oturtulamayan, kesin kurallarla tanımla-


XVII. yüzyıl edebiyat ve sanat öğretisi kabul namayan ve kendi içerisinde tam bir bütünlüğü ol-
edilen klasisizmin oluşum süreci çok eskilere uzan- mayan klasisizmin ilke ve kuralları kısmen de olsa
dığı için, onu dar bir dönem içine, kesin hatlarıyla yazdığı şiirlerin satır aralarında Boileau tarafından
sığdırmak olanaksızdır. Birinci dönemi ve ikinci tespit edilmiş olur. Bu tespitler ışığında klasik ilke-
dönemi arasında benzerlikler ağırlıkta olsa da kimi leri şu şekilde sıralamak mümkündür.
izleklerin seçiminin ikinci dönemde değiştiği görü- • Evrensel ve kalıcı insanı resmetmek
lür. Tiyatroyu, özellikle de trajediyi uygulama alanı İnsana kendini inceleme imkânı vermek
olarak seçen klasisizm, belli ilke ve kurallara uyul- amacıyla ortaya konan eserlerde eksiklik ve
masını gerekli kılar. kusurları konusunda onu şaşkınlığa uğrata-
Her şeyden önce klasik akımın temel amaçla- cak bir insanın tanıtılması amaçlanır. Cor-
rının başında “hoşa gitmek” ve “eğitmek” vardır. neille ve Racine kahramanları bu bağlamda
Ölçülülük, kibarlık ve ılımlılık nitelikleriyle do- oluşturulmuş kahramanlardır.
nanmış “onurlu insanı” model alır. La Fontaine’in Klasik eser ruhsal insan doğasını resmeder: Tut-
Fabl’lar’ında ortaya koyduğu ahlâki derslerde oldu- ku ve duyguların resmi sadece evrensel genelleme
ğu gibi, iyiliğin her zaman kötülüğe üstün gelme- yapmak için gerçekleştirilir. Bunun dışında birey-
sini ister. Evrensel gerçekliklerin arayışı peşindedir. sel tutku ve duygu çözümlemelerine yer verilmez.
Aristo’nun Poetika adlı eserinde ciddi bir tür İnsan, insanlığın numunesi olarak incelenir. Klasik
olarak nitelendirilen trajedi için ortaya koyduğu eserde “ben” nefret edilen şeydir, çünkü yeterince
ilkeler, ağırlıklı olarak klasisizmin ilkeleri olarak geniş ve soylu bir inceleme alanı oluşturmaz.
kabul edilir. Bu ilkeler, XIV. Louis’nin korumacılı- Klasikler kendi alanlarına girmeyen dış do-
ğından ve parasal desteğinden yararlanan Molière, ğayla ilgilenmezler. La Fontaine ve Madame de
Racine, Boileau gibi yazarlarca gözden geçirilerek Sévigné’nin yaptıkları gibi, klasikler içinde yaşa-
ve dönemin koşullarına uyarlanarak yeniden şekil- dıkları dış çerçeveye hiçbir zaman bakmazlar. Bunu
lendirilir. XVII. yüzyıl yazarları, Antik Dönem ya- küçümsedikleri ya da bu konuda zayıf oldukları
zarlarını doğayı izlemeyi, gerçeğe benzer olan şey- için değil, öze ulaşmayı öncelikli gördüklerinden
leri eserlerinin konuları olarak seçmeyi, kurallara yapmazlar. Klasisizmin ortaya koymak istediği şey,
saygı göstermeyi öğrettikleri için kendilerine esin kostümleri, yüzleri, dekorları, mobilyaları ile dış
ve bilgi kaynağı olarak görürler. Aristo’nun bu ilke- gerçeklik, belli bir sokak ya da şehir değildir. Onun
leri, her bir klasik yazarın yapıtında farklı oranda ve ilgilendiği şey, daha derindeki, bilinçtekinden daha
farklı biçimde yorumlandığı için klasisizmin kesin gerçek olan ve “gerçeküstücü gerçeklik” niteliğin-
ilkelerini oluşturmazlar. Bunun yanında, klasik il- deki şeydir. Yani kişiliklerin karşılıklı konuşmala-
keler her edebi tür ya da her sanat dalı için de ge- rının, iç konuşmalarının arkasında saklı olan ger-
çerli olması söz konusu değildir. Kesin bir tarihsel çekliktir.

114
Batı Edebiyatında Akımlar-I

İdeal insan tipleri yaratılır. Bu nedenle kahra- dınlar Mektebi, 1663). Ancak onların, ele aldıkları
manlar halk içinden değil, soylu sınıftan seçilir. izlekler ve başyapıtlarıyla taklit edilmeleri gerekti-
Klasik eser belli bir kimseyi anlatmadığı için kişi- ğini de vurgular. Bundan dolayıdır ki Racine, antik
sizdir. Eserin her dönemde, her yerde kalıcı ve ev- modellerden esinlenip Andromaque (1667), Bri-
rensel olabilmesi için yazarı veya sanatçısı kendini tannicus (1669) ve daha sonra Phèdre (1677) adlı
esere koyamaz. Okur veya seyirci dikkatini yazarın trajedilerini kaleme alır.
kimliğine değil, olay ve kişilere yöneltmek duru- Büyük klasik yazar niteliğindeki bu yazarlar,
mundadır. sanat derslerinden çok, Antik Dönemin yaşam il-
• Gerçeklik ve doğallık kaygısı kelerini ele almayı ve yansıtmayı gerekli görürler:
Molière, Kadınlar Mektebinin Eleştirisin- Bilinçsiz bir taklidi akıllarından geçirmeden, usta-
de: “İnsan resmedilirken, doğaya göre res- ları tarafından belirlenmiş çerçeveler içinde kendi
medilmeli”, der. Racine de Britannicus’ün orijinalliklerini gösterme kaygısı taşırlar. Boileau,
önsözünde bir yazarın “doğayı dışlaması” sadece Antik dönem yazarları tarafından oluşturul-
ancak “sağduyuya ihanet” şeklinde benzer muş seçkin türlerin varlığını kabul eder ve onların
bir ifadeyi kullanır. La Fontaine, “bir adım sürekli okunması ve değerlendirilmesinin gereklili-
bile doğadan ayrılmamalı” sözüyle diğerle- ğini dile getirir.
rini teyit eder. Bu sözler, XVII. yüzyıldaki Klasik yazarın aradığı orijinallik, okur ya da
farklı sanat anlayışlarındaki yapmacıklık, seyircinin iyi tanıdığı modeli ortaya koymaktır.
duygusallık, olduğundan farklı gösterme Taklit etmek, sadece kopyalamak değil, kendisiyle
biçimlerine tepki niteliğinde olup, sanatın yarışmak, gerekirse onun düzeyini aşmak için bir
yaşayan, yüzyıllardır var olan, yalnızca ruh- yazar ya da sanatçıdan esinlenmektir. La Fontaine,
bilimsel açıdan insan modelini inceleyerek fabllarını yazarken M.Ö. V. yüzyılda yaşamış Yu-
gerçekliği taklit etmesi gerektiğini anlatır. nanlı yazar Ezop ve M.S. I. yüzyılda yaşamış La-
Yazarlar bu modele bazen kendilerini göz- tin yazar Phaedrus’tan çok sayıda fabl alır ve onları
lemleyerek, bazen de toplumun sunduğu günün koşullarına uyarlar. Racine’in Phèdre adlı
insan tiplerinden hareketle ulaşabilir. trajedisi daha önce Yunanlı Euripides, sonra da
Bu bağlamda tüm klasiklerin ortak ilkesi: Ger- Latin Seneca’nın kullandığı bir mitin üçüncü sü-
çeklikte var olan ya da var olabilecek şeyleri anla- rümüdür.
mak ve kavramaktır. Klasik yazarların Antik yazarlarla ortak olan
• Eski Yunan ve Latin yazar ve sanatçıların yanlarından bir diğeri de yetenek sahibi olmaları-
dır. Ancak şairin birinci derecede niteliği olan bu
taklit edilmesi
yetenek, sanatı hakkında kaygı duymadan ve ku-
Eskilerin taklidi çoğunlukla mitolojiden ve rallara uymadan çaba harcaması durumunda geli-
antik tarihten konularını alan trajedilerde şemez. Otoriter bir iktidarın, değerlerin sabit hiye-
uygulanır. Biçim ve sahnelemeye varınca- rarşisi üzerine kurulmuş bir ahlâkın, gittikçe daha
ya kadar Antik Yunan ve Latin yazarların belirgin hale gelen bir akılcılığın hâkim olduğu
yazdıkları ve sahneledikleri oyunlar taklit klasik dönem içinde yetenek, akla uygun olmalı ve
edilir. Kuşkusuz aynı taklit biçimi heykel, uzmanların oluşturduğu kuralları takip etmelidir.
resim ve mimaride de kendini gösterir. He- Son olarak taklit etme, başkalarının yaptığı gibi,
nüz çok gelişmeyen ve yeterince ilgi görme- kendini Aristo’ya sıkı sıkıya bağlı gösteren klasik
yen düzyazı formlarında taklit düzeyi diğer öğretinin altın kuralıdır. Nesnellik olarak kabul
alanlara göre daha düşük düzeydedir. Fabl edilen doğayı taklit etmek (söz konusu olan kişinin
türünde La Fontaine iyi bir taklitçi olurken, iç doğası değildir), Eskileri taklit etmek, gerçekçi,
komedi türünde Molière, belli bir ölçüde doğru ve doğal olmanın en iyi yoludur. Bu taklit
Plautus’u taklit eder. hümanizmin gerektirdiği türden bir taklit değildir,
Klasik yazarları taklit etmek esastır. Onların çünkü eleştirel ve akılcı bir taklittir. Zamanın ide-
taklidi aynı zamanda doğanın taklidini gerektirir, alleştirme anlayışı ve yazarların seçimiyle uyumlu
çünkü Eskiler de saf ve nesnel olduğu için doğayı geleneğe ve şaheserlere duyulan hayranlık üzerine
taklit etmişlerdir: Molière: “İnsanları resmettiğiniz- kuruludur. Racine eserlerinin önsözlerinde, kural-
de onları doğaya göre resmetmek lazım”, der (Ka- lar ve klasik öğretinin normlarıyla oluşmuş yaratı

115
Klasisizm

ve yaratıcılığı besleyen Eskiler kültünün, önsözünü türleri de küçük türler olarak adlandırır. Tra-
yazdığı oyunda nasıl mükemmellikte ortaya kon- jedi ve komedi, Aristo ve XVI. yüzyıl İtalyan
duğunu anlatır. kuramcıların etkisiyle zaman, eylem ve yer
Klasisizmde esinlenme, temel koşullardan biri- birliği kurallarıyla belirlenir. Bu kural, klasik
dir. Öyle ki, sanatçı ya da yazar, doğuştan sanatına döneme kadar varlığını sürdüren “fars” ve
yönelik üstün bir yeteneğe sahip değilse, klasik de- “şiirsel masal” gibi geleneksel halk komedi
ğerde sanat eserini gerçekleştiremez. Klasik nitelikli türlerini bağlayan bir kural olmamasına kar-
bir eser ortaya koymak isteyen doğuştan yetenekli şın, Jean Chapelain ve Corneille tarafından
olmayan sanatçı, en azından üslup konusunda baş- Fransız komedisine de uygulanır. Kurallar,
kalarından esinlenmek durumundadır. Boileau: komedi ve trajediyi birbirinden ayırırken,
“Eğer yeteneğiniz inşaatçı olmak yönündeyse, in- yerleşik görgü kurallarına ve adaba uygun-
şaatçı olun” (Şiir Sanatı, IV. Bölüm) derken, ya- luğu da gerekli kılarlar. Krallar ve kraliçeleri
zarın orijinalliğinin yaratıcılığında değil, üslubun- sahneleyen trajedi, soylu ve erdemli olmanın
da olduğunu vurgulamak ister. Üslubun da ancak örneklerini gösterir. Gösterilen bu örnekler
başkalarından esinlenme ya da onları taklit etme burjuva sınıfının özendiği aristokrasi ve yö-
yoluyla edinilebileceğini düşünür. Yaratıcılık ve netici sınıfın simgesidir. Bu durumda, traje-
üslupla ortaya çıkan şekilsel mükemmellik estetik di ve komedi, sokak ağzında kullanılan kaba
zevkin oluşmasına yardım eder. Bu mükemmelliği ifadeler, saygısızca davranışlar, korku yaratan
elde etmek için yazar veya sanatçı titiz bir çalışma ölüm ve düello sahneleri gibi üst düzey in-
yapmak durumundadır. Yine Boileau’nun dediği sanların yapmayacakları davranışları ve ba-
gibi, mükemmelliğin yolu, sürekli çalışmak ve ek- yağılıkları içermez. Eserin hoşa gitmesine,
siklikleri gidermekten de geçer: Cesaretinizi kaybet- etkileyici olmasına önem verilir.
meden, acele edin biraz/ Yirmi kere de olsa eserinize • Kuralların ve güçlüklerin belirlenmesi
ortaya çıkarmakta:/Parlatın, sonra yeniden parlatın Yine Boileau’nun Şiir Sanatı adlı eserinde
onu;/Bazen ilaveler yaparak, çoğunlukla da karalaya- belirlemiş olduğu klasik trajedinin uyması
rak (Şiir Sanatı, III. Bölüm). gereken üç birlik kuralı (zaman, yer ve ey-
Eski yazar ve sanatçıların taklit edilmesi yönün- lem birliği), şiir yazarken hece ölçüsünün
deki klasisizmin ortaya koyduğu anlayış, klasik dö- on iki hece olarak kullanılması gibi klasik
nemin sonuna doğru patlak veren Eskiler ve Yeniler sanat için mükemmellik oluşturduğuna
Kavgasının temel tartışma konularından biri haline inanılan kuralların konulması ya da varsa
gelir ve yaratıcılıkta taklidin yeri üzerine hararetli karşılaşılan güçlüklerin saptanması ve güç-
tartışmalar çıkar. Bu tartışmalar XIX. yüzyılda bile lüklerin üstesinden gelinmesi esastır.
romantikler ve klasikler arasında devam ederken, • Doğa ve gerçekliğe önem verilmesi
tanınmış bir romantik yazar olan Stendhal, Fran- Klasik yazarlar, her şeyden önce okurla-
sızcayı kullanmayan Sofokles ve Euripides’i taklit rını eğitmek için Aristo’nun görüşlerine
etmenin, Fransızcanın XIX. yüzyıla açılamayacağı uyarlar. Aristo’nun görüşüne göre eğitmek
anlamına geldiğini söyler (Stendhal, 1970, s. 71) için, gerçeği yazmak gerekir. En temel kural
ve taklidi geçmişin bir uygulaması olarak görülür. eğlendirmek ve etkilemek olduğuna göre,
• Tüm edebi türlerin tanımlarının ve tas- bu ancak doğal gerçekliğe bağlı kalınarak
niflerinin yapılması gerçekleştirilebilir. Molière’in “insanları
Edebi türler ilk kez klasik dönemde fars, resmettiğinizde, bunu doğaya göre yapmak
komedi, dram, trajedi, hikâye ve roman gerekir” (Molière, Kadınlar Mektebinin
olarak tanımlanıp birbirinden farklı türler Eleştirisi, 1663) sözü doğrultusunda “doğa-
olarak belirlenir. Klasik öğretiye uygun ola- yı izlemek” söz konusudur.
rak, Boileau Şiir Sanatı adlı eserinin üçüncü Bu nedenle klasisizm, ruhsal yaşamın karmaşık-
bölümünde edebi türleri belli kurallara göre lığını ortaya koymak ve istemeyerek de olsa insan
sınıflandırır. Buna göre; destan, trajedi ve davranışlarını çözümlemekle ilgilenir. Nietzche’in
komedi büyük türler; şiirsel metinlerin içe- deyimiyle, insanın “iç kaosu”nu bir şekilde göster-
rik ve biçimlerine göre adlandırıldıkları diğer mek de önemlidir. Ancak aklı yadsıyacak olan tut-

116
Batı Edebiyatında Akımlar-I

kuların gösterimine yer verilmez. Aynı şekilde, akla daha doğru, düzgün ve anlaşılır biçime getirilmiş
aykırı gelen hayal gücü ürünleri klasisizmin dışladı- gerçekliğin aktarımını, orijinalinden daha mükem-
ğı şeylerdir. Buna rağmen gerçeklik denen şey, hoşa mel hale getirilmiş gerçekçi bir ideal portre oluştu-
giden ve insan düşüncesini etkileyen şeylerle ideal- rulmasını ister. Taklit kuramı bu haliyle bir ideal-
leştirilir. Fakat klasisizmde gerçeğe uygunluğun bir leştirmeye doğru yönelir.
amaç değil, bir araç olarak kabul görür. Klasisizmin sunmak isteği şey, kostümlerin ya
Klasik gerçeklik aslında gerçekliğin kendisi de- da yüzün ayrıntıları, eşyalar, dekorlar, bir sokağın
ğil, gerçeğe benzer olan, gerçek olması muhtemel ya da şehrin belli bir görüntüsünden oluşan dış
olan şeydir. Bu nedenle özellikle klasik trajedide, gerçeklik değil, bilincin daha içlerinde yer alan
gerçek hayatta yaşanmış tarihsel ve toplumsal ko- ve daha gerçek olan “gerçeküstücülük”ü içeren
nulara yer verilmez. Klasisizmde gerçeğe benzerli- gerçekliktir: Bu gerçeküstü nitelikteki gerçeklik,
ğin sürekli arayışında, sahip olduğu özellikleriyle Descartes’ın Méditations adlı eserinde, Pascal ve La
kalıcı ve evrensel insanı ortaya koyma çabası vardır. Rochefoucauld’nun Düşünceler ve Özdeyişler’inde
Horatius’ın, Şiir Sanatı adlı eserinde, şiirin çözümledikleri düşüncenin biçimidir. Aynı zaman-
doğanın bir yansıması olduğunu söylemesi ve da bellek kıvrımları arasında, iç konuşmalarda,
Aristo’nun Poetika adlı eserinde yazınsal türler için söylenmiş sözlerde ve Hermione, Athalie ve Phèdre
aynı şeyi dile getirmesinin etkisiyle klasik öğreti, gibi karakterlerin iç dünyasında araştırılan kişilerin
doğaya uygunluğu bir kural olarak benimser. An- ruhudur.
cak Klasisizm, doğaya uyma konusunda bazı so- Özellikle XVIII. yüzyıl klasisizminde eserlerin
ruların sorulmasını gerektirir, bu sorulardan biri: gerçeği yansıtması gereği katı bir kural olarak uy-
Sanat eserleri doğanın bir yansıması olacağına göre, gulanmaz. Bu, konu seçimi açısından ilk dönem
doğada güzelle yan yana bulunan çirkinlikler de sa- klasisizminden farklılık gösterir. Bu dönemde “do-
nat ve edebiyat eserine yansımalı mı? sorusudur. ğal olanı” konu edinme kuralı, “gündelik yaşamda
Bu soruya verilen yanıt: “Güzellik ve estetik adına görüleni” konu edinme biçiminde değişerek daha
çirkinlik ve kötülüklere yer verilmez” şeklindedir. akılcı ve gerçekçi bir nitelik kazanır. Donneau de
Klasik anlayışa göre “doğa” ya da “doğal olan”, Visé, 1663 yılında Madeleine de Scudéry’nin Clélie
güzellikle eşdeğer olan şeydir. Sanat bir taklit ol- adlı romanına ilişkin yazdığı bir yazıda: “Gündelik
duğuna göre klasik sanat, gerçeği olduğu gibi yan- olanı klasik dilin aydın ve yalın anlatımıyla anlat-
sıtır (İnal, 1981, s. 29). “Akıl ve mantığı seviniz, mak aynı zamanda klasisizmin ‘hoşa gitmek, etki-
eserlerinizin en büyük süsü ve değeri ondan gelsin. lemek’ kuralına bir başka biçimde bağlılıktır”, der.
Doğadan hiç ayrılmamalı, çünkü doğa, gerçeklik- Furetière, Burjuva Romanı (1665) adlı eserinde,
tir. Gerçeklikten başka hiçbir şey se­vimli ve gü- tiplerin gündelik yaşamdan seçilmesi gerektiğini,
zel değildir. Sahte şeyler, can sıkıcı ve yorucudur. bunun “doğal olanın”, “gerçeğe uygun olanla” den-
Aklınızla bir seçim yaparak doğayı taklit etmek ve geli bir karışım olduğunu savunur.
betimlemek isterseniz, insan kalbinde değişmeden Coşkunluğa, lirizme, esinlenmelere, aşırı doğa
kalan şeyleri tanıtan “Eskiler”i inceleyiniz!” (Bo- hayranlığına ve ya­zarların kişisel eğilimlerine sa-
ileau, Şiir Sanatı), diyen Boileau’nun görüşleri- natta yer vermezler. Aynı zamanda tuhaf, gü­lünç
ni benimseyen klasikler, dilde ve zevkte ideal bir ve kaba sayılan olayları konu olarak ele almazlar.
noktaya ulaşmak amacı güder. Sağ­duyu ile üstün “Pascal’a göre “‘ben’, nefret edilen şeydir”: ‘Ben’,
zevki ve “hoşa gitme sanatı” denen şeyi kaynaştıran yeterince geniş ve soylu bir inceleme konusu ola-
eserler yazarlar. Krallık ve Hıristiyanlık düzeni gibi, maz. Kişisel lirizm oluşturabileceği için istenmeyen
edebiyatın bir parçası haline gelmiş katı kuralları şeydir. Benzer biçimde, yabancı, sakat, dağ­lı, köy-
da tartışmasız kabul ederler. Çünkü model olarak lü, çocuk tiplerini hem seçkin insan idealine hem
sundukları “seçkin ve onurlu insan”, aynı zamanda de doğanın genel tiplerine aykırı buldukları için
iyi bir dindardır, bu yüzden dine ait konuları dışla- eserlerinde göstermezler, yalnızca komedi türünde
ması söz konusu olamaz. Molière, bu tür insanların gülünçlüklerinden ya-
Doğal olma kaygısı en azından kuramsal olarak rarlanır.
dönemin edebi anlayışını gerçekçiliğe ve doğacılı- Dış dünyanın, doğanın betimlenmesinden ka-
ğa götürmez. Öğreti, körü körüne bir taklidi değil, çınılır. Doğa olarak, insanın doğası, iç dünyası,

117
Klasisizm

değişmeyen yanı ele alınır. Doğaya önem vermek ve düşünürler. Klasiklerin gerçekliği seçilmiş, ideal
ve onu iyi incelemek gereklidir. Fakat bu doğa, dış hale getirilmiş bir gerçekliktir. Antik kahramanlar-
dünyadaki canlı, renkli, hareketli doğa değildir. İn- dan hareketle klasisizm sonsuz ve evrensel insanı
san doğası ele alınırken aşağı ve bayağı yönlerinin tasarlamayı amaç edinir.
gösteriminden kaçılır. Klasik yazar, sağduyuyla hareket etmesi gerek-
• Mutlak güzellik ve iyiliğin arayışı tiğinin bilincindedir. Eserlerine konu olarak aklın
Klasisizm mutlak güzellik kavramından normal koşullarda kabul edebileceği şeyleri, yani
ayrı tutulamaz. Ancak bu güzellik aşkı salt gerçeğe benzer durumları alır. Somut ve soyut şey-
bir estetik zevk değildir. Daha çok, yapılan leri, kişileri ve durumları oldukları biçimde değil,
işi ve sanatı olabildiğince güzel ve mükem- düşüncede olması gereken biçimleriyle yansıtmaya
mel biçimde gerçekleştirmek arzusudur ya çalışırlar. Trajedide akılcı gerekçelerle üç birlik ku-
da farklı bir deyimle “insanı en iyi kılmak” ralını uygularlar. Buna göre eylem birliği, sadelik
amacıdır. Klasik anlayışta güzellik, iyilikten kaygısıyla tek bir entrikanın gösterimini; zaman
ayrılmayan bir öğedir. İyilik barındırmayan birliği, doğallık kaygısıyla 24 saatlik zaman dilimin-
güzelliğin hiçbir değeri yoktur. de gerçekleşebilecek eylemin sahnelenmesini; yer
birliği, gerçeğe benzerlik kaygısıyla trajedinin sah-
• Akla ve sağduyuya önem verilmesi
nelenmesinde eylem yerinin değişmemesini, tek bir
Klasisizmini kurallarından bir diğeri de tut- mekânda eylemin tamamlanmasını gerekli kılar.
kuların akıl ve sağduyu ile anlatılmasıdır.
Aklın hâkimiyeti aynı zamanda görgü kuralları-
Toplumsal ve siyasal düzenin artık egemen
na uygun davranmayı da gerektirir. Piyes boyunca
olduğu XVII. yüzyıl Fransa’sında ne sınırsız
kişinin davranış biçimiyle karakteri arasındaki uy-
tutkulara ne de aşırılığa yer vardır.
gunluk olmak durumundadır. Kişilerin, söylemle-
“Klasisizm, estetik bir haz uyandıran, akla ve rinde, örf ve adetlerinde ve duygularında seyircinin
sağduyuya dayalı, öğreten, eğiten, kişiyi ve devleti gündelik hayatında gerçekleştirdiği şeylere uygun
yücelten bir sanattır” (İnal, 1981, s. 25). Soyluluk, hareket etmesi gerekir. Görgü kuralları sınırları
yücelik ve görkem klasisizmin belirgin özellikle- içindeki eylemlerin sahnede sergilenmesi; kişilerin
rindendir. “Hoşa gitmek” ve “eğitmek” klasisiz- ölümüne, sahnede kan gibi hoş olmayan sahnelere
min altın kurallarıdır; seyirciyi etkilemek için tüm yer verilmemesi şarttır.
tutkulardan arınmış olarak hoşa gitmek gerekir.
Akıl ve sağduyu önemlidir, duygu ve hayal dış-
Bu amaca ulaşmak için, kuramcıların tanımladığı
lanmıştır. Sanatçının anlattığı konu ne olursa ol-
bazı koşulları yerine getirmek gerekir. La Fontaine,
sun, eserine akıl ve sağduyu hâkim olur, hayaller,
Psyché’in önsözünde: “Başlıca amacım, her zaman
tutkular ve heyecanları aklın kontrolü altında bu-
için hoşa gitmektir,” der. Bu amaca, farklı türlerin
lunur. Akıl doğruyu gösterir ve doğru olan her şey
kurallarına uymakla da erişilebileceğini savunur.
güzeldir.
Klasik yazar için sanat çifte işleve sahiptir: ahlâki
anlamda eğitmek ve hoşa gitmek. Klasisizm özel- • Klasik ideal
likle insanla, bir deyişle, daha sonraları psikolo- Klasik yazarlar, dönemlerinde yaşayan ger-
ji denilen şeyle, evrensel insanla ilgilenir. İnsanın çek insandan çok, her çağda ve her yerde
ruhbilimsel doğasını resmetmek ister. Tutku ve yaşaması gerektiğine inandıkları ideal insa-
duyguların resmedilmesi, insana kendini tanıma nı okur ve seyircinin önüne getirirler. Kı-
olanağı verir, ancak resmedilen insan genel ve ev- yafet, çevre, yerli hayat, tarih, töre ve âdet
rensel insan olur. Bu yüzden klasikler XVII. yüz- gibi kavramları önemsemedikleri için, sahip
yıl insanı olduklarını unuturlar. Önem verdikleri oldukları ilkelerin belli bir ulusa ait olduğu
nitelikleri evrensel, zaman üstü nitelikler olarak söylenemez, zaten Antik Dönem yazarları
kabul ederler. Sanattaki gerçeklik ve doğa anlayış- gibi kalıcı olmak kaygısıyla belli yer ve dö-
larına dönemin sosyete toplumunun, aristokrat ve neme bağlanmayı istemezler. Bir anlamda
burjuva sınıfının zevki damga vurur. Jean Racine’in tüm insanlığı kapsayacak ölçütler oluştur-
oyunlarındaki Yunanlılar, Persler, Türkler, vb. XIV. maya çalıştıkları için hümanist anlayışın
Louis’nin sarayında yaşayan insanlar nasıl hareket sürdürülmesini sağlayan kişiler olarak görü-
ediyorsa, onlar da o şekilde hareket eder, hisseder lebilirler.

118
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Klasisizm, gelenek ve göreneklerdeki kusur ve yüleyiciliği özün içeriğini güçlendirir. Klasi-


eksiklikleri güldürerek düzeltmek ister. Sanatçı, sizm, aklın hâkim olduğu bir anlayış olarak
gerekiyorsa insan doğasını da düzeltmeyi hedefler. bilinir. Aklın ortaya koyacağı mükemmellik
Seçkin insanların ölçütlerindeki örf, âdet ve görgü iyi konuşma ve iyi yazmadan geçer. Hangi
kurallarına uygunluk konusunda katıdır. Saygın dönemde olursa olsun, dilini mükemmel-
bir kitlenin gözleri önünde görmekten hoşlanma- leştiren klasik yazar hiçbir düzensizliğe yer
yacağı sahneler canlandırılmaz. Sahnede ölüme, vermez. Mükemmelliği oluşturmak için
intihara, kılıçla ölüm veya yaralama sonucunda kurulan Fransız Akademisi ve Vaugelas’nın
akacak kana yer verilmez. Bütün bunlar olması ge- Fransız Dili Hakkında Hatırlatmalar adlı
rekiyorsa, sahne arkasında gerçekleşir, ses ve efekt- eseri klasisizmin ve Fransızcanın zaferinin
lerle ya da oyun kişilerinin konuşmaları aracılığıyla simgeleri olur.
seyirciye aktarılır. Edebi türlerden trajedide yakalanan mükem-
La Fontaine, Fabllar (1668) adlı eserinin “Kra- mellik, trajedinin çöküş dönemine girmesiyle
la İthaf ” bölümünde: “İnsanları eğitmek için hay- Racine’den sonra kaybolur.
vanlardan yararlanıyorum” der. Molière’e göre ise, Klasisizmin en verimli olduğu dönemde ya-
“komedinin kullanımı insanların kusurlarını dü- zarların ortaya koydukları eserleri tümüyle klasik
zeltmek içindir” (Tartuffe 1669). Komediyi insan- kurallara uygun olmadığı gibi, kimi yazarların bazı
ların, döneminin toplumunun kusurlarını göster- eserleriyle klasik ilkelere bağlı kaldığı, bazı eserle-
me aracı olarak kullanır: Kadınlar Mektebi (1662), riyle klasisizmden uzak kaldıkları görülür. Aynı tür
Dom Juan (1665) veya İnsandan Kaçan (1666) adlı eser ortaya koyan farklı yazarlardan birinin eseri
piyeslerinde yaptığı gibi. klasik kabul edilebilirken, diğerininki klasisizmin
Seyircinin gerçeklik anlayışı, “onurlu insan” ide- dışında bırakılabilmektedir. Bu bağlamda kimin ve
alinin ahlâki ve toplumsal idealinden kaynaklanır: hangi eserlerin klasik nitelikli olduklarını saptamak
Seyircideki “mükemmel akıl her türlü aşırılıktan çok da kolay değil. Ortaya çıkan bu düzensizliğin
uzak durur”, buna ölçülü olma denir. Hoşgörülü nedeni, özellikle Boileau tarafından klasik ilkeler
ve kendini yetiştirmiş olan bu insan, “hiçbir şeyle bir bütün olarak ortaya konuluncaya kadar, yazar-
övünmez”, bilmişlik taslayan insanın tersidir, hoşa ların takip edecekleri bir rehberleri ve belli kuralla-
gitme sanatını bilir ve dünya zevklerini tanır. rının olmayışı sonucu herkesin kendi anlayışı çer-
İdeal estetiği oluşturmak için klasikler, denge, çevesinde sanatını gerçekleştirmiş olmasıdır.
anlaşılırlık, doğallık, kişi ahlâkı ve ruh çözümle- Düzen konusunda klasisizm özellikle mimari ve
mesinde belli bir incelik arayışı içinde bulunur. peyzaj düzenlemelerinde başarılı olur. İnşa edilen
Eskilerin taklit edilmesini estetik için önemserler. yapılar yalın biçimleri, belirgin ve düz çizgileriyle
Kendilerinde Yunan ve Latin mitolojisi ve edebi- düzenliliğin göstergesi olurlarken, peyzaj alanında
yatlarının etkisi vardır. Seneca, Sofokles, Horace, Le Nôtre’un Versailles Sarayı bahçe düzenlemesi
Plautus ve Aristofanes gibi yazarları kendilerine gibi diğer düzenlemeleri klasisizmin düzene verdiği
klasik modeller olarak alırlar. Asıl gayeleri kalıcı şa- önemi göstermek açısından önemlidir.
heserler yaratmaktır. Resim ve heykelde de karmaşadan uzak duru-
İdeal insan modeli olarak “onurlu insan” larak belli bir düzen içinde eserlerin verilmesi aynı
(hônnete homme) modelini sunarlar. Onurlu in- anlayışı yansıtan öğelerdir.
san, ölçülülüğün, ağırbaşlılığın ve doğru ortamın • Denge ve kalıcılık
insanıdır. Entelektüel planda açık ve öğrenmeye
Klasisizm ideal ile gerçek arasında bir den-
meraklıdır. Toplumsal planda hoş ve naziktir. İnsa-
ge yaratır. İdealle gerçeğin karışımı dengeli
nın hoşuna gidecek yetenekleri vardır, derin kişilik-
bir biçimde güldürürken düşündürür, dü-
li ve eğlendiricidir. Sıkıcı olmaktan kaçınır.
şündürürken de güldürür. Molière, Raci-
• Mükemmellik ve düzen ne, Mme de La Fayette’in aşık tipleri, XIV.
Klasik eserde her bir özellik diğerleriyle Louis döneminin aristokrat ve burjuva
uyum içinde olur. Hayal gücü zekânın önü- tiplerinin yaşadıkları kimi sorunları ortaya
ne geçmez; akıl nesneleri gereğinden çok sererken ruhbilimsel gerçekleri akıl-duygu
kuru ve soyut olarak ele almaz. Biçimin bü- çizgisinde düşündürürler. Bilinenin aksine

119
Klasisizm

duyguya ve aşka yer veren klasisizm, bun- rur. Edebiyat alanında ise, Boileau’nun dediği gibi,
ları ancak akıl süzgecinden geçirerek ele “Klasik estetik, güzel tasarlanmış olan şeyin açık
alır. Klasisizm aynı zamanda akıl ile akıl ve anlaşılır ifade edilmesidir” (Şiir Sanatı) şeklin-
dışı olan arasında bir dengedir. Cimrilik, deki açıklık ve anlaşılırlık kaygısıdır. Klasik yazar
evlilik dışı birliktelik, cinsellik içeren tutku- üslubun ve öz olarak ifade etmenin mükemmelli-
lar, ruhsal sorunlar gibi yaşamın çok güçlü ğini ister. La Rochefoucauld’nun özdeyişleri ve La
akıl dışı gerçekleri akıl yoluyla dengelenir. Fontaine’in fablları bu anlayıştan dolayı uzun de-
Benzer şekilde La Fontaine’in fabllarındaki ğildir.
iyiliği ve kötülüğü simgeleyen hayvanlar, Klasik yazarlar, kalıcı değerlerin varlığına ina-
sağduyu ve kötülük sorununu dengeler. Bu nırlar. Evrensel insanı ortaya koyma istekleri vardır.
durumda klasisizm kendi içinde, hatta aynı Bireyin kişisel özelliklerine değil, genel anlamda
yazarın farklı eserlerinde bile durağan bir insan doğasına ilgi duyarlar. Özel olanı, somut
yapıya sahip olmayan bir denge arayışıdır. öğeleri ve salt gerçeği reddederler. Bu yüzden or-
taya çıkardıkları eserler kalıcı ve evrensel eser olma
niteliğine kavuşurlar.
Mme • Sadelik ve anlaşılırlık/açıklık
Fransızca Madame sözcüğünün kısaltılmış Klasisizmin temel ölçütlerinden biri de “an-
biçimidir. Benzer şekilde elinizdeki me- laşılırlık/açıklık”tır. Yazılmış eserlerde oldu-
tinde Mademoiselle sözcüğü kısaltılmış ğu kadar kullanılan dilde de kendini göste-
biçimde Mlle olarak karşınıza çıkacaktır. ren bu ölçüt ilk ölçüt değildir. Malherbe’e
göre klasik dil yalınlaşmalı, Pléiade tarafın-
dan dile sokulan çok sayıdaki bezekten, “ki-
Klasik yazarlar, barok yazarların aksine dengeli barlık akımı”nın etkilerinden kurtulmalı,
ve ölçülü olma kaygısı taşırlar. Seyircinin olumsuz şiirsel laubalilikleri kovmalı, çağdışılıklar,
etkileneceği her türlü etkilemeden kaçınmak ve taşralılıklar bir kenara bırakmalı ve Fransız
kurbanlarla empati kurmak söz konusudur. İnsan- dili kendini Gascon lehçesinin etkisinden
lığın soylu öğelerine vurgu yapılır, çünkü nezaket kurtarmalıdır. Sadelik klasisizmin yüceli-
ve saygı bazı aşağılıkları ve eksiklikleri göstermeme- ğe ulaştığı temel niteliğidir. Yalınlık gibi
yi gerektirir. Bireysel, istisnai, düşük karakterli ve sadelik de eserin kompozisyonunu niteler.
hastalıklı bireyin doğasında var olan şeyler sanattan Sadeliği sayesinde Madame de la Fayatte’in
dışlanır. Düzenleyici ve uzlaştırıcı akla ve zekâya Cleves Prensesi barok romandan ayrılır.
öncelik verilir. Öyle ki, Boileau: “Öyleyse aklı sevin Yalınlık ve sadelik yalnızca dilde değil, aynı za-
ki her zaman yazılarınız/Yalnız ondan alsın ışıltı ve manda eserlerin kompozisyonları için de geçerlidir.
değerlerini” der. Klasik yazar, XVII. yüzyıl Fransız Malherbe’e göre klasik dil arınmalı, Pléiade’ın et-
düşüncesinin eğilimlerine uygun olan açıklık/anla- kisiyle dile giren aşırı zenginlikleri, kibarlık etkile-
şılırlık peşindedir. Dağınıklık, dengesizlikten kaçı- ri bertaraf edilmeli ve yöresel ağızların etkisinden
nır ve 1660 yılı öncesi kuşağın hoşlandığı barok ve kurtulmalıdır.
süslü sanat anlayışından uzak durur. • Örf ve âdete uygunluk
Klasisizm düzen, basitlik, denge, alçakgönül- Görgü kurallarına uygun davranmak klasik
lülük, uyum ve ölçülü olma özelliklerine sahiptir. zorunluluklardan bir diğeridir. Klasik öğ-
Basitlik aynı zamanda, Madame de La Fayette’in retide XIV. Louis döneminin kuralları ege-
romanı Clèves Prensesi’nde olduğu gibi, entrika ve mendir. Devlete ve düzene ters düşen konu-
kompozisyonun basitlik içermesini ifade eder. Kla- lar klasik yapıta giremez. Örneğin, L’abbé
sisizm, alçakgönüllü, dengeli ve düşünceli olduğu d’Aubignac’ın Tiyatronun Uygulaması adlı
için hiçbir tutkuya sahip olmayan, toplumla son eserinde yazdığı gibi, Tanrının temsilcisi
derece uyumlu “onurlu insan” mitini yaratır. olarak kabul edilen kralın kötü bir karakter
Klasik estetik, mimaride düzen, oran ve simet- olarak canlandırılması olanaksızdır.
ri kaygısı taşıyan öğretidir ve klasik mimarinin en
güzel örneklerinden birini Versailles Sarayı oluştu-

120
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Gerçeğe benzerlik ilkesinin bir devamı olarak, tiyatro tarihine, destan türlerine yönelik tartışma-
toplumda geçerli geleneklere, törelere ve ahlâk an- lara, komik, trajik ve fars türleri arasındaki ayrıma
layışına uyum için gereken özen gösterilir. Eserler yer verir. Dördüncü bölümde sanat ve edebiyatla
ahlâka uygundur, aşırı tutkular akılla denetim al- ilgili teknik ayrıntıyı bir kenara bırakarak klasik sa-
tına alınır ve erdem ön plana çıkarılır. Kaba halk nat adamı modelinin nasıl olması gerektiğini vur-
konuşmalarına yer verilmez, seçkin kişilerin dili gular.
kullanılır. Nicolas Boileau, klasik şiir türünün bir yaza-
• Kralın övülmesi rı olarak, yazdığı şiirlerinin niteliklerinden çok,
Mutlak monarşi yönetiminin, sansürün klasik eserlerin uyması gereken ilkeleri derli top-
hüküm sürdüğü klasik dönemde, krala lu biçimde ilk kez ortaya koyması ve klasisizmin
ve onun yönetimine muhalif olmak, bir ilk döneminin sona ermesine neden olan “Eskiler
“damgalı ferman” aracılığıyla hapsedilmeyi ve Yeniler Kavgası”nda etkin rol almasıyla tanınır.
gerektirebileceği ve neredeyse Fransa ölçe- Hicivler ve Lutrin adlı eserlerinin yanında, klasik
ğinde tüm sanatçıları himayesine alan krala edebiyatçı ve sanatçının uyması gereken ilke ve ku-
karşı en küçük bir saygısızlığın ihanet sayı- ralları şiirsel ifadelerle anlattığı Şiir Sanatı adlı eseri
labileceği klasik dönem eserlerinde ve anla- vardır. Boileau bu eserinde:
yışında kralın övülmesi ve ona karşı müte- • Şair olmak için doğal yeteneklere sahip
şekkir olunması söz konusudur. Bu övgü, olunması gerektiğini, tek başına esinlenme-
klasik yazar ya da sanatçı için aylık maaş ve nin şair olmaya yetmeyeceğini ve onlarca
gerektiğinde kullanacağı salonların kendisi- kere bile olsa, oluşturulan eserin mükem-
ne tahsisi anlamında da gelir. Bir yazar için melleştirilmesi için çalışılması gerektiğini;
kralın himayesinde ve kalemiyle yaşamı ka- • Esinlenme ve hayal gücünden yararlanma-
zanması güçtür. Üstelik okur-yazarlığın çok nın aklın kontrolünde olması gerektiğini;
düşük olduğu bir dönemde okur kitlesine • Üslup üzerinde çalışmanın yararlı olacağı-
ulaşıp çok satış yaparak para kazanmak da nı, ancak bunun için şairin Antik Yunan ve
mümkün değildir. Bu gerekçelerle klasikle- Latin şairleri örnek alması gerektiğini, Es-
rin çoğu krala ve onun yönetimine övgüler kilerin insan doğası hakkında yaptıkları ça-
yağdırırken, La Fontaine gibi az sayıda kişi lışmaların derinlikli olduğunu, bu yüzden
üstü kapalı hicivler yoluyla bile olsa onun taklit edilmelerinin uygun olacağını;
tutum ve yönetim biçimini eleştirir.
• Yazarın, Aristo’nun ortaya koyduğu kural-
lara uyması ve özellikle, eylem (tek bir ent-
Boileau ve Klasisizme Katkısı rika olmalı), yer (oyun kişileri diyar diyar
Boileau’dan önce klasisizmin en önemli kuram- dolaşmamalı) ve zaman (entrika bir günlük
cısı eleştirmen Jean Chapelain’dir (1595 — 1674). süreyi aşacak ölçüde olmamalı) birliğinden
Chapelain, edebi kariyerine XIII. Louis ve Richeli- oluşan üç birlik kuralını göz önünde bulun-
eu döneminde başlar. XIV. Louis döneminde klasi- durması gerektiğini;
sizmin kural koyucu önemli karakteri haline gelir, • Fantezi durumların eserde kullanılmasın-
ancak oluşturduğu kuralları Boileau gibi sistematik dan kaçınılmasını ve ortaya konacak eyle-
hale getiremediği için onun kuralları çok bilinmez. min gerçeğe benzer olması gerektiğini ifade
Boileau’ya hak ettiği değeri kazandıran onun eder.
1674 yılında yayınlattığı dört bölümlük, toplam- Boileau’da aklın, gerçeğin, doğanın ve güzelli-
da bin yüz kadar dizeden oluşan Şiir Sanatı adlı ğin özdeşleşmesi vardır. Yetenekli olmak ve kuralla-
eseridir. Eserin birinci bölümündeki şiirlerde şiir rı gözlemlemekte amaç; toplumun hoşuna gitmek
türü için gerekli kurallara ve dönemin modası olan ve eğitmektir. Eğitmekten kastettiği şey, genel an-
şiirsel türlere yer verir. İkici bölüm, şiirdeki küçük lamda ahlâki değerleri kazandırmaktır. Ona göre
türleri ele alır. La Fontaine’le dostluk kurmasına akıl kaçınılmaz olarak insanı gerçeğe, yani doğayla
karşın bir şiir türü olan fabla değinmez. Üçüncü uyuma götürür. Doğal olan şey gülünçlük, “yapay
bölüm trajedi, destan ve komedi gibi dönemin bü- kibarlık” ve belagatle çelişir. Doğayla uyum; insan
yük edebi türlerine ayrılmıştır. Bu bölümde kısaca doğası, iç dünyası, psikolojisi, insanda sürekli olan

121
Klasisizm

ve evrensel olan şeylerle uyumdur. Bütün bunlar da gerçeğe benzerliğe, görgü ve toplum kurallarına saygılı
olmayı gerektirir. “Klasik gerçekçilik” dönemin toplum zevkine göre seçilmiş, idealleştirilmiş gerçekçilik-
tir. Antik Dönem, doğanın dışında taklit edilecek modeller açısından oldukça zengin bir hazinedir. Lon-
gin Hakkındaki Düşünceler (1694) adlı eserinde “evrensel uyum”a vurgu yapar. Eskilerin bunca zamandır
varlıklarını sürdürmelerinin sebebini, insanı her zaman sahip olduğu konumda ele almalarına bağlar. Bu
görüşüyle Eskilerin taklit edilmesi ile doğanın taklit edilmesi düşüncesini bağdaştırmak ister.
Sonuç olarak, Boileau’dan önceki kuramcılar tarafından hazırlanmış ve Boileau tarafından az da olsa
tutarlı biçimde şekillendirilmiş olan klasik edebiyat öğretisi, temelde hiçbir felsefi ya da estetik temele otur-
maz. Buna karşın klasisizm XVIII. yüzyılda bile Avrupa’da var olmaya ve büyümeye devam eder.

Öğrenme Çıktısı
3 Klasisizmin kurallarını tanıyabilmek
4 Klasik yazar ve sanatçıların anlayışları konusunda yorumlar yapabilmek
5 Klasik eser ile klasik olmayan eser arasındaki farkları saptayabilmek

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

“Klasisizm” ve “klasik” kav-


Aristoteles ve Boileau’nun
ramlarının tanımından hare- “Bir kral, bir kanun ve bir
Poetika (Şiir Sanatı) eserle-
ketle, “Klasik edebiyat” sizce din” sloganı size neyi anlatır?
rini karşılaştırın.
ne anlama gelmektedir?

KLASİK TÜRLER yapıtlar olarak Sarasin’in Trajedi Hakkında Söylem’i


Klasisizmin ilke ve kurallarıyla kendini en iyi (1639), La Ménardiere’in Poetika’sı (1640), L’abbé
gösterdiği temel alan tiyatrodur. Bunda o güne ka- d’Aubignac’ın Tiyatronun Uygulaması (1657) sayı-
dar şiir türü dışında diğer edebi türlerin yeterince labilir.
gelişememiş olmasının ve tiyatronun halk ve saray Bu biçimde değer verilmiş ve kodlanmış olarak
çevresiyle doğrudan iletişim kurmasının rolü bü- trajedi düzenli tiyatronun en gözde biçimi hali-
yüktür. Antik Yunan ve Latin dönemlerinden beri ne gelir. Başlangıçta özgür kurallar içinde yazılan
farklı biçim ve uygulamalarla gelişen tiyatro, soylu oyunlar zamanla klasik ilkelerin oluşmasıyla yalnız-
ve ciddi tür olarak trajediyi, halka yönelik eğlendi- ca trajedi değil, traji-komedi ve hatta komedi türü
rici tür olarak komedi türünü ortaya çıkartır. Klasik bile klasik tiyatro kuralları olan üç birlik kuralına,
döneme gelinceye kadar, “fars” veya “kaba güldü- gerçeğe benzerlik kuralına, görgü kurallarına uy-
rü” diye adlandırılabilen oyunlar dışında klasik an- mak durumunda kalır.
lamda komedi oyunlarına rastlanmaz. Buna karşın, Molière komediyi toplumu ve insanın ku-
Orta Çağ’ın dinsel tiyatrosu ve din dışı izlekleri ele surlarını çözümlemenin bir aracı olarak kullanır.
alan “profan” tiyatrosundan beri gelişen trajedi tü- Corneille’in Le Cid (1636) adlı trajikomedisi, türü
ründe, kurallar bir oyundan diğerine değişiklik gös- mükemmelliğine götüren kuralların uygulanmaya
terse de belli nitelikteki oyunlar sahnelenir. Klasisiz- başladığı ilk oyun olur. Kurallarla çerçevesi belirlen-
min oluşmasına öncülük eden kimi yazarlar, türün miş klasik trajedinin esas esin kaynağı Antik Yunan
kuramsal alt yapısını oluşturmaya çalışır. Özellikle ve Latin dönemidir. Bu dönemlerdeki tarihsel, mi-
trajedi, Aristo ve onun İtalyan yorumcularından tolojik ve dinsel izleklerden yararlanır. Yer birliği,
sonra, bu türde çok sayıda yapıta yer veren kuram- zaman birliği ve eylem birliği denilen üç birlik ku-
cıların tüm dikkatini çeker. Bu türde verilen önemli ralının uygulanmasını içerir. Biçimsel olarak klasik

122
Batı Edebiyatında Akımlar-I

trajedi beş perdeden oluşur ve sabit formlu, on ikili hece ölçüsündeki dizelerle yazılır. Görgü kurallarına
uygunluk ve gerçeğe benzerlik kaygısı tiyatro metninin düzenlemesinde olduğu gibi, oyunun sergilenme-
sinde de geçerlidir.
XVII. yüzyılda en tanınmış Fransız trajedi yazarlarından olan Pierre Corneille (1606-1684), kendini
trajediye vermeden önce komediler kaleme alır. Yazmış olduğu Le Cid adlı trajikomedi, tutku ve görev
arasındaki bir ahlâki çatışmayı ortaya koyar. Sahnelenen oyun büyük bir ilgi görür, ancak oyunda kurallara
uymadığı gerekçesiyle yeni kurulan Fransız Akademisinin eleştirilerine maruz kalır. Fransız Akademisiyle
yaşanan bu tartışma, üç birlik kuralının kabul edilmesiyle ve bu tartışmalar sonrasında üretilecek Fransız
klasik tiyatrosunda ikincil entrikaların oyundan dışlanmasıyla son bulur. Başlangıçta bu kurallardan olum-
suz etkilenen Corneille, çok geçmeden Roma tarihinden konularını aldığı üç güçlü trajediyle yeniden
sahnelerde kendini gösterir: Horatius (1640), Cinna (1640) ve Polyeucte (1642). Bu oyunlarında üç birlik,
gerçeğe benzerlik ve görgü kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalır. Rodogune (1644/1645) ve Nicomède (1651)
gibi diğer oyunlarında kariyeri Racine’in kariyerinin gölgesinde kalır.
Corneille ile sürekli rekabet içinde olan Jean Racine (1639-1699), trajedilerinin konusunu tarihten,
Roma ve Yunan mitolojisinden ve İncil’den alır. Trajedileri kesintisiz bir dizi başyapıt niteliğindedir. Andro-
maque (1667), Britannicus (1669), Bérénice (1670) ve Bajazet (1672) iç çatışmalarını, insanlık durumunun
belirsizliklerini açığa vurur ve Yunanlıların düşlediği türden trajik törene yazgı boyutu kazandırır. Ancak
Phèdre adlı oyununda tutkuların yıkıcı gücü izleği ve iç yazgı son derece net bir trajik unsurun zirvesine
çıkar: Bir kriz patlak verir, geçici bir mücadeleye girişen kişiler kapalı uzamda acı çekerler ve olayların gidi-
şatı kaçınılmaz olarak son yıkıma doğru gider. Racine’in trajedileri biçimsel form kurallarına ve psikolojik
bir derinlik arayışındaki klasik üsluba uyarlar.

Komedi
Molière’in hâkim olduğu komedi, insanları eğitirken onların kusur ve aksayan yönlerini düzeltme ama-
cını güder. Komedide, özellikle dönemin burjuva toplumunda ya da kişilerinde karşılaşılan kusurlar tiyat-
roya taşınarak gülünç hale getirilir ve bu sayede Molière, düzeltilmesi gereken insan ve toplum kusurlarına
dikkat çekerken, bir yandan da bu abartılmış kusurları kendine düşman olanlara karşı bir saldırı aracı
olarak kullanır. Yobazları, sahte dindarları ve ikiyüzlülüğü Tartuffe, cimriliği Cimri adlı oyunlarında gözler
önüne serer.
Klasik komedinin tek temsilcisi konumundaki Molière (asıl adı Jean-Baptiste Poquelin’dir) (1622-
1673), Fransız komedisini soylu bir tür olarak göstermek için Latin yazarlar Plaute ve Térence’ın kome-
dilerinden, İtalyan farslarından, İspanyol tiyatrosundan Lope de Vega ve Calderon’dan esinlenir. Kraliyet
Sarayının komedyen grubundan yararlandığı için çok sayıda komedi yazar. Yazdığı komedilerin sahnelen-
mesinde de görev alan Molière, son oyunu Hastalık Hastasını oynarken hastalanır ve sahneye yığılır. Rol
gereği düştüğünü sanan seyirci, oyun bitiminde Molière’in öldüğünü öğrenir.


Moliere Corneille Racine Boileau
Resim 4.3 Klasik Fransız tiyatrocuları ve klasik kuralları sistematize eden Nicolas Boileau.
Kaynak: wikipedia.org

123
Klasisizm

Molière, rolleri temsilcisi oldukları burjuvazi diği fars türündeki komedilerden de yararlanarak
veya küçük soylu sınıf toplumunun kusurlarını, daha geniş bir hareket alanı bulur. Klasik yazarlar-
aksaklıklarını ve gülünçlüklerini ortaya koymak dan biri olan l’abbé d’Aubignac da Tiyatro Uygu-
olan evrensel tip haline gelen bir dizi kişilik ya- laması (1657) adlı eserinde “Ağlatmak için kuralla
ratır. Molière’deki komik unsur, piyeslerine inkâr koyan Aristo, güldürmek için aynı şeyi yapmadı”
edilmez toplumsal bir işlev kazandıran, eleştiri ve (Jouslin, 2007, s. 385), der ve komedinin yete-
hiciv görevini üstlenir. Ona göre, gerçekçi bir eleş- nekle oluştuğunu, bu nedenle sanat ya da kuralın
tiri içeren komedi, gelenekleri düzeltme aracıdır. komedide çok önemli olmadığını vurgular. Buna
Bu gerçekçi eleştiri, onun çok sayıda düşmanının rağmen, klasik sanatın ilkelerini basitleştiren ve
olmasına neden olur. anlaşılır hale getiren Nicolas Boileau, Molière için
Komedinin özellikleri: yazdığı dizelerinde ona sitem ederken aynı zaman-
da klasik sanatın ilkelerine de değinir:
• Küçük bir burjuva ailesinde geçen döne-
miyle çağdaş bir konuyu işler. Sarayı inceleyiniz, şehri tanıyınız lütfen:
• Piyesin uzunluk ve kısalığına bağlı olarak Her zaman çokça modeller vardır orda her bi-
üç ya da beş perdeden oluşur. rinize.
• Güldürmeye yönelik komik yöntem ve un- Böyle yaptığı için Molière, oyunlarını yazarken,
surlar içerir: jestlerin, sözcüklerin, durum Belki bu yüzden layık görüldü sanatı, ödül alma-
ya da yanlış anlaşılmaların ve karakterlerin ya.
komikliği. Halkla daha az dost olup âlimlere yaklaşsaydı ya,
• İçerdiği olay ve entrikaları mutlu sonla ta- Kullandığı figürlerin yüzünü ekşitmeseydi bir de,
mamlayan bir çözüm bölümüne sahiptir. Hoş ve zarif sanat için kaba olanı terk etseydi
• Molière’in komedilerinde, Paris’te uzun dö- keşke.
nem gösteriler yapan İtalyan komedi grubu O zaman, Tabarin’le müttefik, Térence’den utan-
Commedia dell’Arte’den esinlenerek kul- mayan
landığı kişi ve bölümler bulunur. Scapin’in içine konulduğu gülünç çuvalı kullan-
• Komedi üç birlik kuralına uymama hakkı- mayan,
na sahiptir. Misanthrope’un yazarına minnettar kalırdım
Dil düzeyi, gündelik dil, hatta sokak dilidir. ben de.
Molière’in komedileri gerçek anlamda XVII. (Boileau, Şiir Sanatı, III. Bölüm)
yüzyıl Fransız toplumunun gerçek bir gösterimini
yapar. Öncelikli amacı hoşa gitmektir. Oyunlarına Trajedi
konu seçerken gerçek durumları arar ve insan do- Klasik trajedi özellikle Pierre Corneille ve Jean
ğasının resmini yaparcasına onları mükemmelleş- Racine tarafından temsil edilir. Trajedi yazarları in-
tirir. Konu seçimiyle ilgili olarak “Benim için iyi sanların kusurlarını, özellikle de tutku ve davranış
olan konuyu nerede buluyorsam oradan alıyorum” biçimlerini, tutkuların neden olabileceği zararları
(Wouters & Goyet, 1990, s. 61), der. göstererek düzeltmeye çalışır. Trajedilerde tutkulu
Dönemin kaba güldürü niteliğindeki ‘fars’tan insanlar genellikle çıldırırlar, ya başkalarını öldü-
uzaklaşıp, geçmişin örneklerini yeniden canlandır- rürler ya da intihar ederler. Ancak bütün bunlar ku-
mayı ve yorumlamayı hedefleyen Molière, komedi rallar gereği sahnede değil, sahne arkasında gerçek-
türünün en önde gelen klasik yazarıdır. Onun ko- leşir. Oyun yazarları bu türden kurgularla, insanlar
medileri seyirciyi ve okuru düşündürür, eğlendirir arasında var olabilecek tutkulu insanların acınacak
ve güldürür. Yalnızca Eskilerden değil, İtalyan ve ve korkunç halini göstererek, “tutkulardan arındır-
İspanyollardan da esinlenerek onlara ait konuları ma” (katarsis) denilen yöntemi uygularlar. Oyun
Fransız seyircisinin zevkine uygun hale getirir. kişilerinde gösterilen tutkular ve bu tutkuların yol
Klasisizmin kuramcıları komedi türüyle pek açabileceği sonuçlardan hareketle seyirciye kendi
fazla ilgilenmezler, ilgilenmedikleri için de bu türe tutkularından arınması için ayna tutulmuş olur.
yönelik sıkı kurallar oluşturulmaz. Bu nedenle Trajedi çoğunlukla siyasal bir işleve sahiptir:
Molière, dönemine kadar halkın büyük ilgi göster- Örneğin, Phèdre adlı oyunda, Phèdre’in kocası

124
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Thésée’nin öldüğü varsayımı krallığın kimin eline Üç birlik kuralı, eylem ve kişiler düzeyinde tu-
geçeceğiyle ilgili acı ve sıkıntı veren sorunu ortaya tarlılık oluşturmak amacını taşır. Kesin kurallara
çıkarır, üstü kapalı biçimde hükümranlık sorunu uymayı gerektirir. Eylem, tek bir yerde başlar ve
ele alınır. biter, bu yer trajedi için sarayın salonlarından biri;
Bir trajedide entrikanın farklı aşamalarını işle- komedi için ise bir burjuvanın evidir. Trajedide ey-
yecek ve seyirciye gösterecek şu bölümler olmak lem zamanı gösterim zamanına ne kadar yaklaşırsa,
durumundadır: oyun o derece mükemmel kabul edilir, çünkü gös-
terim zamanıyla kurgu zamanı arasındaki yakınlık
• Olay ya da entrikanın ortaya konduğu se-
gerçeğe benzerlik etkisini daha çok artırır.
rim bölümü,
Oyun yazarları entrikalarını bu zamansal ve
• Entrikanın içinden çıkılmaz hal aldığı dü-
uzamsal birliğe yerleştirirken şu yöntemlerden ya-
ğüm bölümü,
rarlanır:
• Mutlu ya da mutsuz biçimde sonuçlanan
• Kişileri tek, ancak açık bir alanda (sarayın
çözüm bölümü.
bir salonu, ya da kimseye ait olmayan bir
XVI. yüzyıldan itibaren oyun yazarları ve ku- uzam) birbiriyle karşılaştırarak, farklı sah-
ramcıların, Aristo’nun Poetika adlı eserini yeniden nelerin olmasının önüne geçerler.
okuyup yorumlamalarıyla klasik trajedi kuralları
• Her şeyi sahnede göstermeyerek: Bu du-
oluşur. Aristo’nun eseri Yunan trajedisinin yapısı- rumda oyun yazarı anlatılara başvurur, yani
nı oluşturan kuralların çözümlemeyi ortaya koyar. olan biteni oyun kişilerinin konuşmaları
XVII. yüzyıl aydınları bu esas alınan metni yeniden aracılığıyla aktarırlar.
okuyup yorumlayarak Antik Dönem trajedi kural-
larını kendi dönemlerindeki trajik türe uyarlarlar. • Eksiltili söylemlere başvururlar: Bazı olayla-
Böylece Fransız trajedisi, Aristo’nun ilkelerinden rı uzun uzadıya değil, kısaca hatırlatarak ge-
esaslı üç tanesini kendisine model alır. Bu ilkeler çiştirler. Ancak bu eksiltili söylemler hiçbir
şunlardır: zaman entrikanın ilerlemesini engellemez.
• Eylem birliği • Tarihsel olayları oyun kurgusunun gerekli-
likleri doğrultusunda uyarlarlar.
• Etkileyici olaylara karşı entrikanın üstünlüğü
• Zaman birliği
• Büyük bir acıya katlanmak türünden şey-
Sahnede bir eylemin canlandırılması süre-
lerle tutkulardan arınma.
sini, mümkün olduğunca eylemin gerçek-
Fransız klasik trajedisi, 1630 yıllarından itiba- leşme süresi ile örtüştürmeyi hedefleyen
ren oyun yazarları tarafından kuramlaştırılan ve kuraldır. Ancak gerçekleşme süresi ile gös-
birbiriyle bağlantılı olan üç kural üzerine kurulu- terim süresi her zaman eşit süreler olamaya-
dur. L’abbé d’Aubignac’ın belirlemiş olduğu, an- cağına göre, göreceli de olsa, eylemin kısa
cak Boileau’nun Şiir Sanatı adlı eserinde dizelerle bir zaman dilimi içinde tamamlanmasını
trajedinin kuralları olarak ortaya koyduğu, klasik öngörür. Zaman birliği denilen bu kural,
trajedi için vazgeçilmez olan bu kurallar şöyledir: yazarların başını çektiği karşı koymalara,
• Üç birlik kuralı sahnede olayların dolamlarını, kazaları ya
• Görgü kurallarına uygunluk kuralı da merak uyandırdığı ölçüde sıkça karşılaşı-
• Gerçeğe benzerlik kuralı lan yeniden alevlenmelerini görmek isteyen
seyircilere rağmen zaman yirmi dört saatle
sınırlandırılmıştır. Çok yoğun sahnelerde
Üç Birlik Kuralı her tür olay için gerekli zamana yer veril-
İtalyan Lodovico Castelvetro (1505-1571) gibi meden, her perdede sahneleri birbirinin
Aristo’nun yorumlayıcıları, Aristo’nun Poetika adlı devamı olarak göstererek zamansal bir de-
yapıtına dayanarak estetik bir öğreti oluşturmaya vamlılık sağlanır.
girişirler ve ayrıcalıklı türü trajedinin olduğu bu Zaman birliği eylem birliğiyle sıkı sıkıya ilintili-
öğretinin kurallarını oluştururlar. Yapılmak istenen dir. Buna göre, sahnede canlandırılan eylem müm-
şey, sahnede olabildiğince gerçekliğe yaklaşmaktır. kün olduğunca kısa bir zaman dilimi içinde başlayıp
Kural olarak konulan üç birlik kuralı da bunu ger- sonuçlanır, gerçekleşme zamanı bir günü ya da 24
çekleştirmek amacına yöneliktir. saatlik zaman dilimini aşan eylemlere yer verilmez.

125
Klasisizm

• Yer birliği • Gerçeğe benzerlik kuralı


Yer birliği zaman birliğiyle paralellik göste- Tiyatro gerçek yaşamı taklit etmek istediği-
rir. Eylem bir günde tamamlanacağına göre, ne göre, oyunun konusu ya da öyküsü ger-
kişilerin bir yerden başka bir yere gidiş ge- çek gibi görünmelidir. Mümkün olmayan,
lişleri gerçeğe benzerlik adına belli bir çev- gerçeğe benzemeyen ve hatta gerçeğe benze-
rede kısıtlanır. XIII. Louis döneminde bu mez olabilecek şeyler oyun dışında tutulur.
yer sınırlaması, bir şehir ve onun civarları Gerçeğe benzerlik, seyircinin gerçek olduğuna
olarak saptandı. Orta Çağın, özellikle din- inanmaya hazır olduğu şeydir. Olaylar ve kişiler ol-
sel tiyatro gösterilerinden miras kalan, ma- ması gerektiği şekilde gösterilirler, ancak yaşanmış
karalarla döndürülen farklı yer resimlerinin tarihsel konularda olayların tamamlanmış gerçek-
yer değiştirmesi yoluyla, kişiler farklı ancak likleri olduğu gösterilmez. Seyircinin düşsel, ma-
yakın yerlerde gösterilebildi. 1640 yılından salsı ya da fantastik olarak algılayacağı, gerçekte ol-
sonra sahnede gösterilen yer, seyircinin yer ması pek mümkün olmayan olay ya da entrikaların
değiştirmeden görebileceği yerlerle sınırla- sahnelenmesi klasik trajedinin ilgi alanına girmez.
nır. Seyircinin tanımadığı veya kafasında Kahramanların eylemleri tutarlı olduğu ölçüde, pi-
canlandırmakta zorlanacağı yerler sahne- yesin olay örgüsü, entrikası, ayrıntıları da tutarlıdır.
lenmez. Bu tarih itibarıyla sahnedeki yeri
gösteren dekor değişmez, hep aynı kalır. Bu Üç birlik, görgü kurallarına uygunluk ve gerçe-
dekor trajedi için sarayın bir salonu, kome- ğe benzerlik kuralları kuramcılarının bunları ortaya
di için ise genellikle küçük bir burjuvanın koymasından itibaren kısa zaman içinde oyunların,
evi ya da bir sokaktır. dilin ve sahne gösteriminin oluşumunda sonuçla-
rını gösterir.
• Eylem birliği
Klasik hareket sisteminde gerçeğe benzerlik
• Serimden çözüme kadar kurallara uygun kuralı merkezi bir işlev üstlenir. Tam anlamıyla
olarak oluşturulmuş bir piyes, tutarlı ve
gerçek olmayan, ancak gerçek gibi kabul edilen
bütüncül bir piyestir. Oyun içinde yer alan
eylemleri gerektirir. Bu gerçeğe benzerlik, tarihsel
birincil veya ikincil kişiler ve onların eylem-
ya da kültürel bir gerçeğin taklidi şeklinde değil-
leri aslında entrikaya bağlanarak bir sistemi
dir, ancak seyircinin gerçek sanması için bütün
ya da bütünlüğü oluşturur. Ancak, entrika
koşulların oluşturulması sağlanır. Bu nedenle kla-
ya da eylemin birden fazla olması, bağlantı-
sik oyun yazarlığının pek çok öğesi seyircilerin ka-
ların farklı noktalara bağlanmasını gerekti-
bulünü elde etmiş bir çeşit uzlaşı öğesidir. Birer
rir ve sistem içinden çıkılmaz hale gelir. O
uzlaşı öğesi olan anlatı, iç konuşma ve şiirsel söz
halde eylem ya da entrika tek olmak duru-
aracılığıyla oyun yazarı, seyirciye gerçekleşmesi
mundadır, böyle olması halinde her ayrıntı
olası eylemleri sunar.
bütünle bağlantılı haldedir. Öyleyse, klasik
oyunda ne paralel entrikalar ne tesadüf ne • Görgü kurallarına uygunluk kuralı
de sonuçsuz eylemler vardır; yararsız ve Gerçeğe benzerlik kadar karmaşa içeren
karşılıksız hiçbir şey yoktur. Oyun yazarı diğer bir kavram da görgü kurallarına uy-
yalnızca bir öyküyü sahnelemek durumun- gunluktur. “İç görgü kurallarına uyma”
dadır. gereğince gelenek ve görenekler iyi olmak
O halde, doğrudan doğruya Aristo’dan alınan durumundadır, yani kişiler kurallara uyan,
bu kural gereği, eylem, başlangıcı, gelişmesi ve sonu soylu davranışlı, uygun tutumlu, durum-
olan bütüncül bir eylemdir ve daha fazla eylem ve lara, yaşa ve cinsiyete göre uyumlu olmak
entrikaya yer verilmez. Boileau, üç birlik kuralını durumundadır.
özetlediği iki dizesinde şöyle der: “Dış görgü kuralı” gereğince piyes uygun olma-
lıdır. Halkı ve seyirciyi şaşkınlığa uğratacak, genel
“Bir günde, bir yerde, tamamlanmış olay tek, ahlâk ve yerleşik değerlere aykırı olan sahneler ba-
İşte bu, tiyatroyu dolduran sonuna dek.” (Boile- rındırmayacaktır. Hıristiyanlık normları, ahlâk göz
au, Şiir Sanatı) edilecektir.

126
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Kurallara uygunluk, seyircinin kabullenmeye Bu otorite edebiyat ve sanat dünyasında da etkisini


hazır olduğu şeyleri ifade eder: Örneğin, bir kralın, gösterir. Görgü kurallarına uygunluk aynı zamanda
istisna haller dışında, kendini bayağı bir dil ve tu- kullanılan dilin ve sanatın uygulamalarında seçiciliği
tumla tanıtması ya da herhangi bir oyun kişisinin gerektirir. Bu kural klasisizmi ölçülülük ve ılımlılık
sahnede düşüp ölmesi seyircinin alışık olmadığı ve anlamlarına uygun olarak seçkin bir hareket yapar.
kabullenemeyeceği şeylerdir. Bu yüzden oyundaki Trajedi türünün önde gelen yazarlarından biri
eylemler toplumun yadırgamayacağı, alışık olduğu Corneille’dir. Kariyerinin başlangıç dönemine ko-
ve kabulleneceği eylemlerdir. Toplumun örf ve ade- medi yazarlığıyla başlasa da daha sonra yazdığı tra-
tine aykırılık içeremezler. jedileriyle tanınır. Klasik kuralların konulduğu ilk
Bu sayede klasik oyun yazarı tiyatro gösteri- dönemde bu kuralları yok sayarak kaleme aldığı Le
minin temsil estetiği ve ahlâk yönünü ilgilendiren Cid adlı oyunuyla büyük tartışmalara neden olur,
kısıtlamalara, görgü kurallarına uygunluk kuralıyla sanat ve edebiyat çevrelerinden derin eleştiriler alır.
müdahale eder. Görgü kuralları, oyun yazarı ve se- Bu nedenle bir süre tiyatroya ara veren Corneille,
yircinin sahnede uygun ve kabul edilebilir gördüğü ilk dönemdeki başarısını yakalayamaz. Oyunla-
her şeydir: Seyirciyi büyük bir şaşkınlık ve korkuyla rında ideal karakterler yaratır, psikolojik çözümle-
karşı karşıya bırakamaz. Görgü kurallarına riayet et- meler yapar ve dramatik gerilimleri bir araç olarak
mesi halinde aşağıdaki şeyler sahnede gerçekleşmez: kullanır. Le Cid, Horatius, Cinna gibi tanınmış tra-
• Sahnede şiddet yoktur. jik oyunlarının yanında Melite, Yalancı gibi kome-
• Sahnede çokça kan görünümüne yer ve- diler de yazar.
rilmez. Racine, en tanınmış, aynı zamanda XIV. Louis
• Kişilerin bedenleri kısmen de olsa çıplak döneminin en büyük trajedi yazarıdır. Komik ti-
gösterilmez. yatro alanında klasik sistemin sınırlarını oluşturan
Molière’e karşılık, aynı şeyi Racine trajedi alanında
• Erotik eylemlere (öpüşmek, cinselliği çağrış-
gerçekleştirir. Racine’in dışında diğer hiçbir traje-
tıracak beden hareketleri gibi) izin verilmez.
di yazarı kendini bu “tümüyle soylu trajik” türde
• Gençler arasındaki aşk buluşmalarına yer onun kadar ustalaştıramaz.
verilmez.
Racine, etkileyici olsunlar diye oyunlarındaki
• Maddi şeylere çağrışım yapılmaz (para, gıda entrikaları basitleştirir. Konuları XIV. Louis toplu-
ve yiyecek gibi). munun zevki ve beklentilerine, ahlâki ve resmi gör-
• Sokak ağzı veya argo olabilecek hiçbir ifade gü kurallarına uyarlar. Oyunuyla aynı adı taşıyan
kullanılmaz. Kullanılan dil seçkin bir dildir. Andromaque adlı Truvalı kadın kahraman klasik
• Küfür ve kutsal değerlere saygısızlık içeren dönemin ideal kadını ve ideal annesi olarak tanıtı-
sözler yoktur. lır. Ona göre, en önemli kural eğlendirmek ve etki-
• Doğrudan kralı hedef alan ifadeler kullanılmaz. lemektir. Tüm oyunlarında benimsediği bu kuralın
uygulamasını yapar. Onu, Corneille’den ayıran en
• Doğrudan siyasilere yönelik anıştırmalara büyük özellik, Corneille’in aksine Racine’in üç bir-
da yer verilmez. lik kuralına sıkı sıkıya bağlı kalmasıdır.
• Sahnede şok eden veya yakışıksız olan bir Racine’in gerçek kahramanları kadınlardır. Kar-
şeyin gösterimi yasaktır: Seyirci, kişileri şı konulamaz ve yazgısal aşk tutkusunu işlemesini
yemek yerken, cinsel ilişkide bulunurken, iyi bilir. Ona göre tutku, engel tanımayan, her şeyi
şiddet içeren ya da içermeyen bir nedenden yıkan bir sel gibidir. Yazdığı oyunları klasik öğre-
dolayı ölürken görmez. ti kurallarına uygun olarak Eskilerden, tarihten
• Karşılıklı konuşmalar ve iç konuşmalar da ve mitolojiden alır. Mithridate (1673) gibi kimi
şiirsel ifadelerden oluşur, on iki heceli dize- oyunları siyasi içeriklidir. Esther (1689) ve Atha-
ler kullanılır. Bunun dışındaki ifade biçim- lie (1691) oyunları ise dinsel içerikli olup, konu-
leri yoktur. ları İncil’den alınmıştır. Bajazet adlı eserinde IV.
Ahlâki düzenle ilgili bu kaygı toplumun geliş- Murat’ın, kardeşi Şehzade Bayezid’i boğdurması
mişliğine de bağlıdır. XIII. Louis döneminde Kar- olayından esinlenerek, Bayezid kişiliği üzerinde
dinal Richelieu, çok sıkı bir siyasi otorite oluşturur: dönemin Osmanlı sarayındaki entrikalar anlatılır.

127
Klasisizm

Roman rında Boileau başarılıdır. Mme de Sévigné, saray


Roman, klasik edebiyat için bir özgürlük alanı dedikoduları ve ahlâkla ilgili düşüncelerini başarılı
gibidir. Olağanüstülük, etkileyicilik ve aşırılık bu olduğu mektup türünde birbirine karıştırır. Özde-
türe damgasını vurur ve önemli birkaç komik öykü yiş alanında La Rochefoucauld, portre ve karakter
olmasına rağmen, çoğunlukla epik öyküleri içerir- betimlemelerinde Karakterler (1688) adını taşıyan
ler. Gelişme aşamasının daha başında olan roman eseriyle La Bruyère akıllarda kalan isimdir.
türünün XVII. yüzyılın temsilcileri Charles Sorel Hicive dayalı şiir yazarı Nicolas Boileau (1636-
ve Mme de La Fayette’dir. Bu dönemde yazılan ro- 1711) da komik esnekliklerden yararlanarak döne-
manlar sayıca oldukça azdır. Yazılanların da çoğu minin toplumsal, ahlâki ve estetikle ilgi aksaklıkları
“kibarlık akımı” (préciosité) tarzında yazılmış ro- hem vurgular hem de eleştirir. Sanatını, Hiciv-
manlardır. Mme de La Fayette’in adlı romanı da ler (Satires 1666-1705) ve Lutrin (1683) adlı ya-
aynı akımın izlerini taşır. Mme de la Fayette, Clèves pıtlarıyla taçlandırır. 1674 yılında yayınladığı Şiir
Prensesi adlı en tanınmış romanının yanında, ro- Sanatı adlı dört bölümden oluşan şiir yapıtı, daha
mandan çok tarihsel öykü niteliği taşıyan Mont- önce Corneille, Racine ve Molière gibi yazarlarca
pensier Prensesi (1662), Tende Kontesi (1720) adlı uygulamaya konmuş olan klasik öğretinin estetik
eserleri ve bir İspanyol öyküyü içeren Zaïde (1670) ilkelerini bütün olarak bir araya toplar.
adlı romanlarını da kaleme alır. Jean de La Fontaine (1621-1695)’in başarısı, şi-
XIV. Louis döneminin yüksek sosyetesi barok irsel tarzda yazmış olduğu masal ve hikâyelerinden
dönemin, kahramanlık, kibarlık, pek gerçeklik ve özellikle de 1668’den 1694 yılına kadar üç ki-
içermeyen ve özellikle uzun romanlarını okumak- tapta topladığı fabllarından gelir. La Fontaine’e
tan hoşlanır. Ancak “Fronde” hareketlerinin başa- göre fabl, “sahnesi evren olan, yüz perdeli geniş bir
rısızlığı ve mutlak yönetimin gittikçe güçlenmesi, komedidir”. La Fontaine, Yunanlı şairlerden esin-
1660 sonrasında, roman türünde eserlerin artık lenmesinin ötesine geçerek, bir ahlâkçı gibi Fransız
yazılmadığı bir dönem yaratır. Bu tarih sonrasında toplumunun ve insan ruhunun toplumsal ve siyasal
yazılan romanlar da daha kısa ve genellikle tarihten bir tablosunu oluşturur. Erkek ve kadınları eleştirel
esinlenerek alınmış aşk tutkusunu içeren, imgele- bir bakış oluşturmaya uygun durumlarda sahneler
me geniş yer veren romanlar olarak karşımıza çıkar. ve bir insan tipi ya da insana özgü bir kusuru can-
landıran mitsel, fantastik varlık ve hayvanlardan
Daha çok karikatürleştirerek anlatımın yeğ-
oluşan bir evreni yaratır ve kullanır.
lendiği ilk gerçekçi roman olan, Komik Roman
(1651-1657), XVII. yüzyılın ikinci yarısında Paul Gerçek anlamda klasik bir yazar olarak La
Scarron’un, karın tokluğuna Mans şehrinde göste- Fontaine, yalnızca Eskilerden değil, aynı zamanda
riler yapan bir grup komedyeni anlattığı romandır. Fransız ve yabancı folklordan da esinlenir. Büyük
Bu dönemin diğer önemli romanları gerçekçi ro- bir özgürlük içinde kendinden önceki ustalarını
man olmaktan uzaktır. Bir Fransız subay ile ken- taklit eder. Molière’in kişileri gibi, onun kişileri de
disine âşık olan bir manastırdaki Portekizli rahibe Fransız toplumunun tüm katmanlarının temsilcisi-
arasındaki mektuplardan oluşan Portekizli Rahibe- dirler. Bir ahlâkçı olarak La Fontaine, tüm Fransız
den Mektuplar veya Portekiz Mektupları (1669) ad- toplumunu ve yüzyılın ikinci yarısını gözler önü-
larıyla bilinen Guilleragues’ın yazdığı mektup ro- ne serer. “Mutluluk arayışı” ile “insan ve iktidar”,
mandaki mektupların, uzun süre gerçek mektuplar Fabllar (1668-1696) adlı derleme eserinde karşıla-
oldukları sanılsa da, daha sonra bunların tümüyle şılan en önemli iki izlektir. La Fontaine’den önce
kurgusal olduğu anlaşılır. var olan fabl biçimi kısa bir anlatıydı ve içerdiği
ahlâki dersi vermekte acele ediyordu sanki. Oysa
kendi fablları dekoru, kişileri, karşılıklı konuşma-
Şiir, Mektup, Vd. larıyla neredeyse sahnelenebilecek bir komedi ha-
XVII. yüzyılın özellikle ortalarına doğru uzun lindedir.
bir verimsiz dönemin ardından, 1660 yılı sonra- Mektup, XVII. yüzyılın en yaygın ve en çok
sında edebi türlerde yeniden bir canlanma görü- kullanılan türüdür. Kendilerinden uzakta yaşamak
lür. Fabl, hiciv/yergi yazıları, mektuplar, özdeyiş zorunda kalan arkadaş ve akraba çevresiyle irtibat
ve portreler gibi. Fabl alanını canlandıran ve en halinde kalabilmek için dönemin Parisli entelektü-
iyi temsil eden La Fontaine olurken, hiciv yazıla- el ve aristokratları, olan biteni anlatmak için sık ve

128
Batı Edebiyatında Akımlar-I

uzunca yazdıkları mektuplarla tanıklıklarını, işittiklerini, söylentileri ve gerektiğinde aşklarını anlatmak


için bu türü kullanırlar. Henüz gazetenin yaygınlaşmadığı Paris’teki salonlarda, haberleri, olay ve dediko-
duları paylaşmak için bazen mektuplar başkalarının beğenisine sunulur. Yazılan ve alınan mektuplar, Mme
de Sévigné örneğinde olduğu gibi, zamanla derlenip kitap halinde yayınlanır.
XIV. Louis döneminin tanınmış mektup yazarları olarak karşımıza Retz Kardinali, La Rochefoucauld,
Mme de Sablé, Madeleine de Scudéry, Mlle de Montpensier, Bussy-Rabutin, Mme de La Fayette çıkar.
Madame de Sévigné özellikle kızına yazığı mektuplar ve bu mektuplardan oluşan yapıtıyla tanınır. XIV.
Louis’nin son eşi olan Madame de Maintenon çocuklara karşı olan ilgi ve şefkati sonucu, kimsesiz ve
yoksul çocukların eğitimi için açtığı ev ve onların eğitimine ilişkin görüşlerini kaleme aldığı farklı yazı ve
mektuplar da sonradan yayınlanarak türün bir örneğini oluştururlar.

Öğrenme Çıktısı

6 Komedi, Trajedi, Roman, Şiir, mektup gibi klasik türleri tanıyabilmek

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

1. Sizce, klasik kuralların 1. Komedi türünün za-


1. Komedi türünden bir
komedi türünde bağla- manla geçirdiği değişimi
esere örnek verin.
yıcı olmamalarının sebe- değerlendirin.
bi nedir? 2. Siz de bir trajedi örneği
2. Eski Yunan’daki trajedi
bulabilir ve bu eserdeki
2. Klasik trajedi, niçin soy- türünün klasik edebiyat-
trajedi unsurlarını saya-
lu bir tür olarak bilinir ta nasıl yorumlandığını
bilir misiniz?
ve uygulanırdı? değerlendirin.

SANATTA KLASİSİZM
Klasisizm yalnız edebiyat alanında değil, resim, heykel, mimari ve felsefe alanında da kendini gösteren
bir kültürel harekettir. Sanatta klasisizm, eserlerdeki düşünce ve ifade arasındaki uyum olarak tanımlana-
bilir. Düşüncenin, duygusallığın ve sanat eserinin insani bir değer ve evrensel bir yayın olmasını sağlayan
biçimin dengesidir. Düzen, anlaşılırlık, bütünlük ve bilinçli ustalık bu öğretinin görünür işaretleridir.
XIV. Louis’nin görkem, göz alıcılık ve lüks zevki aynı zamanda onun dünya çapında ihtişamının sim-
geleri olan güzel sanatların gelişmesi için de uygun bir ortam yaratır. Edebiyat için geçerli kurallar, güzel
sanatlar için geçerli kabul edilir. Klasik dönemde Fransız devlet kurumlarını gösterişli, görkemli kılmak
ve süslemek amacına yönelik olarak desteklenen sanat, özellikle 1648 yılında Kraliyet Resim ve Heykel
Akademisinin kurulmasıyla resmi bir kimlik altında ekol haline gelir. Resim, heykel, mimari ve peyzajda
tanınmış kişiler yetişir ve pek çok sanat eseri yaratılır.

Heykel
Klasik heykel basit ve seçkin karakterlere öncelik verir. Buna karşın Fransız heykeli klasik üslup ölçü-
süyle, tumturaklı barok heykel anlayışı arasında gidip gelir. Girardon (1628-1715), Versailles Sarayı’nda ve
bahçelerinde bulunan heykellerin büyük bölümünü yapar. Ressam Le Brun onu, yaratacağı eserlerde klasik
öğreti kurallarını uygulamaya davet eder ve sanat alanına özgü kuralları yazmakla görevlendirir. 1666 yı-
lında, Paris’te, XVII. yüzyıl Fransız heykelinin en klasik anlayıştaki, kendisine Su Perilerinin Hizmet Ettiği
Apollon Heykelini tamamlar.

129
Klasisizm

Resim 4.4 François Girardon ve Thomas Regnaudin’in yaptığı Su Perilerinin Hizmet Ettiği Apollon Heykeli ve
Nicolas Le Brun’ün XIV. Louis’nin İlahlaştırılması Tablosu-1677
Kaynaklar: (marie-antoinette.forumactif.org), (artgalleryenc.com/fr)

François Girardon (1628–1715) ve Antoine Coysevox (1640–1720) adlı heykeltıraşların yaptığı klasik
heykellerde yücelik ve soyluluğun ifadesi göze çarpar. Klasik heykel abartıya kaçmadan hoş ve basit biçim-
lere önem verir. Girardon bu anlayışla Versailles Sarayı ve bahçesindeki heykellerin büyük bir bölümünü
yapar. Coysevox da benzer türde heykeller ortaya koyar.

Resim
Klasik resim kaynağını, antik kaynaklara yönelen ve “manzara resim” türüne uyguladığı güzellikle ilgili
idealleştirilmiş bir kavram yaratan İtalyan Annibal Carrache’dan alır. Klasik ressamların diğer bir esin kay-
nağı İtalyan ressam Raphaël (1483–1520)’dir. Zaferler, mitoloji ve kahramanlıkla ilgili figürler gibi Antik
Dönemin soylu konularından hareketle mükemmel bir ideali ortaya koymaya çalışırlar.
Bu alandaki en büyük Fransız ressam Nicolas Poussin (1594–1665)’dir. Eserlerin kompozisyonu ya-
lın, açık ve matematiksel biçimde düzenlidir; simetri ve oranlamalara uyumu esas alır. Kişileri solgundur
ve Antik Dönem heykellerini andırırlar. Duruşla-
rı gururlu ve heybetlidir. Işık parlaktır ve hoş bir
kontrast içerirler. Aynı sanat anlayışını benimse-
yen Le Lorrain (1600–1682) çizdiği manzaralar
sayesinde bir ışık ustası olarak tanınır. Mazarin’in
himayesinde, 1648 yılında Kraliyet Resim ve Hey-
kel Akademisini kuran Charles Le Brun (1619–
1690), sarayın ressamı olarak Louvres Müzesini,
Vaux-le-Vicomte Şatolarını ve Versailles Sarayı’nı
süsler.
Klasik resim soylu konulardan (İncil kişileri,
kahraman figürleri, Yunan mitolojisi, vs.) hareket-
le ideal güzelliği canlandırır. Tutkuların karmaşık-
lığına karşı aklın zaferini simgeler.
Resim 4.5 Vaux-le-Vicomte Şatosu
Klasik resmin özellikleri ve kullanılan teknik-
Kaynak: pinterest.com ler şunlardır:
• Tablonun kompozisyonu açık ve düzenlidir: Sahne, barok resimdeki kahramanların ve motiflerin
çerçeve dışında olmasına tezat olacak biçimde, tümüyle çerçevenin içinde gerçekleşir.
• Oran ve bakış açısı sanatı uygulanır.
• Kurallara uygunluk vardır. Sanatçı şiddet, acımasızlık sahneleri gibi şeyleri göstermez.
• Kişilerin ve motiflerin çevresi nettir; insan teninin solgunluğu Antik Dönem heykellerine benzer.
• Işık, klasisizm açıklık ideali taşıdığı için, parlaktır.

130
Batı Edebiyatında Akımlar-I

• Kişilerin duruşları alçakgönüllü karakterlerini yansıtır biçimdedir.


• Sahne ve kişilikler Yunan mitolojisinden alınmıştır.
• İncil’den alınmış sahne ve kişilikleri yansıtır.
• Tarihsel sahneler ve özellikle XIV. Louis’yi yücelten alegorik kişilere yer verilir.
• Aristokrat portreleri çoğunluktadır.
• Kalıcı olmayan insana tezat oluşturacak şekilde, bakış açısı kurallarına göre oluşturulmuş, doğayı
kalıcı bir güç olarak gösteren (kırsal ya da mitolojik) manzaralar göze çarpar.
Tanınmış klasik ressamların önemlileri aşağıdaki kişilerden oluşur:
Nicolas Poussin (1594-1665), klasik resim akımının en büyük kişisidir. Yaptığı resimlerde mitolojiden,
Roma ve Hristiyanlık tarihinden esinlenir; resmine insanla ilgili bir düşünceyi, kahraman ahlâkını ve do-
ğayı yerleştirir. 1641 yılında kralın baş ressamı olarak atanır. Sarayın resim ve süslemelerini gerçekleştirir.

Resim 4.6 Nicolas Poussin’in bir resmi ve klasik mimari tarzındaki Versailles Sarayı
Kaynak: classicisme.net/nicolas-poussin.html/

Charles Le Brun (1619- 1690), XIV. Louis döneminde Sarayın resmi ressamı olur. 1648 yılında Kra-
liyet Resim ve Heykel Akademisinin açılmasına katkı yapar. Fransa’da resim ve heykel biçimbiliminin
kurallarını tespit eder. Resimlerinde insanların kahramansı ve acıklı duygularını resmeder. Louvres Müzesi,
Vaux-le Vicomte Şatoları ve Versailles Sarayının dekorasyonuyla görevlendirilir. Kralın ihtişamını resmet-
mek ve göstermek için kendini monarşi yönetimine adar.
Georges de La Tour (1593- 1652), yaptığı dinsel ve ahlâki resimlerle tanınır. Resminde gölge ve ışık
oyunları etkindir. Resimleri biçimlerdeki yalınlık ve kullandığı geometrik şekilleri ortaya çıkarır.
Claude Lorrain (1621-1682), resimlerinde mitoloji, İncil ya da tarihsel sahneleri gösteren doğa görü-
nümleri önemli bir yer tutar; yaptığı resimlerde kişiler önemli yer kaplamasalar da resmin ön planında yer
alırlar. Eserlerinin idealleştirilmiş evrenini beslemek için gerçeklikten yararlanır.
Louis Le Nain (1593-1648), eserlerinde diğer ressamlardan çok farklı kişilere yer verir: XVII. yüzyıl
Fransız köylüleri gibi. Buna karşın, gerçekte sefalet içinde olmalarına rağmen, kişilerini idealleştirir ve on-
ları soylu ve onurlu insanlar gibi gösterir.

Mimari
Klasik yapılar, simetri ve geometrik kesinlik arayışlarıyla fark edilirler. Çizgiler, barok mimari anlayışı-
nın aksine, düzgündür ve aşırıya kaçmazlar.
Jacques Lemercier (1586-1654), şehir uzmanı, park ve bahçe desinatörü ve dekoratör olarak, IV.
Henri’nin karısı Marie de Médicis’nin, XIII. Louis’nin, IV. Louis’nin annesi Anne d’Autriche’in ve özel-
likle Kardinal Richelieu’nün himayesini görür. Sorbonne Kilisesi, Louvres Sarayındaki Saat Pavyonunu
yaparak klasik sanatçılar arasındaki yerini alır.

131
Klasisizm

Claude Perrault (1613-1688): 1667-1672 yıl- yüzyıl sonunda, ikinci evre XVIII. yüzyıl başında
ları arasında Paris’in gözlem mekânlarının plan- olur. Temelde iki sorun üzerinde tartışma ve fikir
larını çizer. Aynı zamanda Versailles Sarayının iç çatışmaları yaşanır: 1. Hıristiyan nitelikli olağanüs-
mekânlarındaki desenlerle ilgilenir. Boileau ile Es- tü anlatıların dindışı edebiyatta kullanılması tartış-
kiler ve Yeniler Kavgasını başlatan kişidir. ması; 2. Yunan ve Latin Antik Dönemlerinin in-
Louis Le Vau (1612-1670): Vaux-le-Vicomte san hakkındaki genel kültürü ve bilgilerinin, XIV.
Şatosunun yapımcısıdır; kraliyetin yapılarının Louis dönemindeki kültür ve bilgiler karşısındaki
inşasıyla görevlendirilir. Kardinal Mazarin’in gö- üstünlüğü tartışması.
revlendirmesiyle Paris’te çok sayıda okul, hastane, • Olağanüstü anlatılar sorunu
park gibi yapılara imzasını atar. Orta Çağ edebiyatında insanlar Tanrı’nın
André Le Nôtre (1613-1700): XIV. Louis dö- keşfi, Meryem Ana’nın bakire oluşu, aziz-
neminde Versailles Sarayı, Vaux-le-Vicomte ve ler, şeytanlar gibi Hristiyan dinine özgü pek
Chantilly Saraylarının park ve bahçe düzenlemele- çok şeyi içeren anlatılara sahiptir. Rönesans
ri işlerini gerçekleştirir. Çiçeklendirme, geometrik ise dinsel içerikli bu anlatıların yerine çok
şekiller kullanma, süs havuzları onun üslubunu tanrılı inançların ya da inançsız sistemle-
oluşturur. rin eski mitolojisini koyar. Modern akılcı
düşünceye sahip olmaya başlayan XVII.
yüzyıl toplumları bu anlatıları kabullen-
meye yatkınlık göstermez. Buna ek olarak
kuramcılar, mitolojik anlatılarda Hristiyan
inancıyla çelişen hususların varlığından söz
eder. Böyle bir durumda, aydınların bir ke-
simi din dışı içerikli anlatıları savunurken,
bir kısmı dinsel içerikli anlatılardan yana
tutum takınır. Dindışı anlayış öne çıkar. Bu
anlayışı savunanlardan biri olan Desmarets
de Saint-Sorlin, özellikle şiir alanında mi-
Resim 4.7: Versailles Sarayı bahçe düzenlemesi. tolojinin bir bezek olarak kullanılmasını
sağlayarak, XVII. yüzyıl Fransız edebiyatı-
nın en azından büyük oranda laik kimliğini
Eskiler ve Yeniler Kavgası: korumasını sağlar.
Klasisizmin Çöküşü • Antik Dönemin üstünlüğü sorunu
XVII. yüzyıl sonuna doğru elde edilen askeri Rönesans’la birlikte artan bilimsel gelişme-
başarısızlıklar ve krallığın içinde bulunduğu sefa- ler, Antik Dönem bilimsel gelişmelerinin
let, XIV. Louis’nin hükümranlığının son yıllarına önüne geçer. Bacon, Descartes, Pascal,
gölge düşürür. Toplumsal ve siyasal sorunlar onu Fontenelle, Charles Perrault, XVII. yüzyıl
daha fazla klasik ideallere yöneltir. La Bruyère ve biliminin üstünlüğünü savunan Yenilerin
Fénelon mutlak monarşi sistemini eleştirirler. Din- yanında yer alır. Charles Perrault’nun kar-
sel otorite Bayle ve Fontenelle tarafından tartışma deşi Claude Perrault ve Boileau arasında
konusu yapılır. Yüzyılın sonuna doğru yeni bir dü- çıkan tartışma diğer aydınlar arasında da
şüncenin yükselişe geçtiğine yönelik birçok işaret yayılır. Uzayıp giden tartışmalarda kla-
vardır. sik nitelikli yazarlar Boileau’yu destekler.
1680 yılına doğru patlak veren Eskiler ve Ye- Perrault kendi tezlerini savunmak için
niler Kavgası, Antik Dönem yazarlarının taklit beş diyalogdan oluşan dört bölümlük bir
edilmesini öğütleyen klasisizmi destekleyenler ile eser yazar. Buna karşılık Boileau da Lon-
Eskileri “zevksiz ve incelikten uzak” gören Yeniler gin Hakkında Düşünceler adlı eserini oluş-
arasındaki kopukluğu belirginleştirir. Bu çatış- turur. 1694 itibarıyla jansenist öğretiye
ma klasisizmin sonunu ve Aydınlanma Çağının mensup olan Antoine Arnaud iki rakibi
başlangıcı sonuçlarını doğuran bir çatışmadır. Bu uzlaştırarak Eskiler ve Yeniler Kavgasının
çatışma iki evrede gerçekleşir: Birinci evre XVII. birinci evresi sona erer.

132
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Çatışmanın ikinci evresi Nicolas Boileau’nun 1685 yılından sonra evlendiği Mme de
ölümünden sonra alevlenir. Bu evreyi başlatan, bil- Maintenon’un dindar bir kadın olmasının da et-
gin bir kadın olan Mme Dacier’nin, Homeros’un kisiyle XIV. Louis, gittikçe daha fazla dine yönelir.
bir eserini aslına sıkı sıkıya bağlı kalmasına rağmen Öyle ki, Protestanlarla daha önce Nantes Fermanı
düzyazı şeklinde çevirmesinden üç yıl kadar sonra, gereğince yapılan uzlaşı krallık tarafından geçer-
bir akademisyen olan Houdar de la Motte’un bu siz ilan edilir. Fransa maliyeti yüksek olacak bir
kez aynı eseri nazım (şiir) biçimde yaptığı çeviri- karanlığa doğru sürüklenir, din savaşları yeniden
dir. La Motte, Yunancayı bilmediği için bir başka başlar. Fransa’daki Protestanlar hayatta kalabilmek
dildeki çevirisinden yararlanır ve orijinalinde yer için diğer Avrupa ülkelerine sığınır. Göçle azalan
alan bazı bölümlerini kitaba koymaz. Bunun üze- nitelikli insan gücü ekonomi üzerinde olumsuz
rine Mme Dacier, Homeros’un savunuculuğunu etkiler yapar ve krallığın hazinesi savaşlar ve eko-
üstlenerek, La Motte’un yaptığı çevirinin bir iha- nomik sıkıntıyla boşalır. Halk gittikçe mali krizin
net olduğunu ileri sürer ve tartışma yeniden başlar. baskısı altında ezilir, toplumsal tabakalar arasın-
Dönemin birçok eleştirmeni bu tartışmaya katılır. daki farklar gittikçe açılır. Hoşnutsuzluk genel bir
Sonunda hakemlik yapması konusunda her iki ta- hale dönüşür. Mutlak otoriteye karşı doğrudan
raf da Fénelon’a başvurur. Fénelon, kendisi de Es- dillendirilemeyen hoşnutsuzluk ve yergiler, kaleme
kilerden yana olmasına rağmen, Fransız Akademisi alınan çalışmalar aracılığıyla gerçekleşir. Jean de
ve Houdar de la Motte’a yazdığı mektuplarla taraf- La Bruyère (1645-1696), Fénelon (1651-1715),
ları uzlaştırmaya çalışır. Louis de Rouvroy (1675-1755), kral tarafından
Tarihçi ve diplomat bir kişilik olan Jean-Bap- sürgüne gönderilmiş olan Saint-Évremond (1616-
tiste Dubos (1670-1742), 1719 yılında yayınladığı 1703), Romalılar ve onların döneminden övgüyle
Şiir ve Resim Hakkında Düşünceler adlı eserinde bi- söz eden Guez de Balzac, öncü filozoflardan biri
limsel alanda yapılan gelişmeleri kabul eder, ancak olan Pierre Bayle (1647-1706), Corneille’in yeğe-
bilimsel gelişmelerin tüm sanatlarda olumlu so- ni olan Bernard de Bovier de Fontenelle (1657-
nuçlar vereceğini reddeder. Ona göre eserin değeri 1757) gibi yazarlar olabildiğince klasik kurallar
dönemden ya da bilimden değil, yaşadığı iklimle, çerçevesinde eser verirler. Ancak yazılarında, XIV.
coğrafyayla, vs. şekillenen yazarının yeteneğinden Louis’nin mutlak yönetimini hedef alan eleştiriler-
gelir. Bu da yapıtın akıl, duygu ve kalp bağlamında de bulunurlar.
şekillendiği, sürekli Eskilerin taklidinin gereksiz ol- Aydınlanma Çağının filozofları XVIII. yüzyıl
duğu, hangi dönem olursa olsun ortaya güzel eserler sonuna doğru Avrupa edebiyatını etkilerler. Bu
konabileceği anlamını taşır. Dubos aynı zamanda olgu Beaumarchais (1732-1799)’nin iki piyesine
şairlere, doğadan endişe duyulmaması gerektiğini, yansır. Bu piyesler, komedi uşaklarının bir mirasçı-
en emin ve tükenmez modelin doğa olduğunu salık sı durumundaki ölümsüz Figaro tipinin ortaya çık-
verir. Dubos’un, her iki tarafa da eleştiriler getiren
masını sağlarlar. Sevil Berberi (1775) ve Figaro’nun
görüşlerinden sonra çatışmalar durulur.
Düğünü (1784) adlı iki başyapıtı uşak Figaro ve
Böylece Eskileri savunanların iddiaları, Eskile- onun efendisi arasındaki ilişkilerden hareketle top-
rin sahip oldukları yeteneklerle üstün oldukları ve lumsal ve siyasal suistimalleri yerden yere vurur.
doğanın taklit edilmesinde onların model olarak Baumarchais üslubunun canlılığı ve karakterleri-
alınması gerektiği konularında sarsılır. Bu sarsıntı nin gerçekliğiyle entrika zevkini güncelleştirerek
sonucunda klasik anlayış zayıflar, edebiyata ve sa- klasik komediye katkıda bulunur. Edebiyatta kalıcı
nata yeni anlayışlar girmeye başlar. olmasını sağlayan iki piyesini yazarken Gioacchino
Rossini et Wolfgang Amadeus Mozart’ın operala-
Aydınlanma Çağında Klasisizm rından esinlenir.
Yeni klasisizm diye adlandırılan Aydınlanma Görsel sanatlar ve mimari alanında da klasi-
Çağı klasisizmi, felsefeyle gelişmesiyle birlikte yeni- sizmden esinlenen yeni klasisizm, XVIII. yüzyılı-
den şekillenir. Aşırılıklardan ve ayrıntılardan uzak nın ikinci yarısından itibaren Aydınlanma Çağıyla
durmak istediği için “barok” ve rokoko” üsluba aynı dönemde ortaya çıkar. Aydınlanma Çağının
cephe alır. Öz olarak, amaç yine Antik modellerin felsefesiyle birlikte gelişir ve bu felsefenin gelişme-
taklidi ya da onların benzerlerinin üretilmesidir. sini yansıtır. Görsel sanatlarda egemen olan ayrın-
Ancak edebiyatta yetkin örnekler göze çarpmaz. tı, süsleme ve asimetrik görünüm temeline dayalı

133
Klasisizm

“barok” ve “rokoko” tarzlarına karşılık, yeni klasisizm, Roma ve Yunan sanatının erdemi sayılan sadelik ve
simetri ilkeleri üzerine kurulu tarzı önerir.
Yeni klasisizm, aslında doğrudan klasik dönemi esinleyen Antik Dönem üslup ve düşüncesinin yeniden
canlandırılması hareketidir. Antik Yunan ve Roma eserlerinin konu ve tarzlarını kullanır. Antik dünyanın
tarihsel özellikle XVI. ve XVII. yüzyılların klasik örneklerini model alır.
Johann Joachim Winckelmann’ın kuramsal çalışmaları bu akımın, mimarinin ve görsel sanatların şekil-
lenmesinde oldukça önemli rol oynar. Ona göre klasik sanat, Antik Yunan idealizminde olduğu gibi “soylu
bir sadelik ve görkemli bir sükûneti” hedeflemelidir. Batı sanatındaki bu varsayım yeni olmaktan çok uzak-
tır, ancak “büyük ve hatta mümkünse taklit edilemez olmamızın tek yolu, Eskileri taklit etmektir”, diyen
Winckelmann’ın Yunan modellerinin benzerini ya da yakın bir kopyasını yapmaktaki ısrarı önemlidir.
Yeni bir Rönesans olarak görülen bu sanat kuramı için eski modeller kuşkusuz oldukça uygundur.
Yeni klasisizm özellikle mimaride, heykel ve dekoratif sanatlarda egemen olur. Winckelmann, Pompei ve
Herculanum’da keşfedilen Roma dönemine ait eşsiz resimleri, kopyalanması ya da esinlenilmesi gereken
resim modellerine örnek gösterir. Yeni klasisizmin Avrupa’daki diğer önemli temsilcileri olarak, Fransız
Jacques Louis David (1748-1825), Jean Pomuste Dominique Ingres (1780-1867), Marie-Guillemine
Benoist (1768-1826) ve Anne Louis Girodet de Roucy Trioson (1767-1824); İtalyan Andrea Appiani
(1754-1817); Alman Anselm Feuerbach (1829-1880); İsviçreli Angelica Kaufman (1741-1807); Da-
nimarkalı Nicolai Abildgaard (1743-1809); James Barry (1741-1806) İrlandalı ve Rus Karl Briullov
(1799-1852) sayılabilir.

Resim 4.8 Jacques-Louis David Socrates’in Ölümü Tablosu-1787 ve Antonio Canova’ın Aşk Öpücüğüyle Canlanan
Psyché Heykeli-1793 (granpalais.fr)

Avrupa’da Klasisizm
XVI. yüzyılda Rönesans döneminde İtalya’da başlayan ve Antik Dönem yazar ve sanatçılarının tekrar
tekrar okunup değerlendirmesini öngören ilk klasik hareketler, esinlenme ve taklitlerle oluşmuş kimi eser-
ler ortaya çıkarsa da Fransız klasisizminin eriştiği düzeyde pek fazla kayda değer klasik eserden söz edile-
mez. Fransa’da çöküşe geçtiği dönemde İtalya’da kısmen parlayan klasisizmin temsilcileri, komedi alanında
Goldoni (1707-1793), trajedide Alfieri (1749-1803), yergi yazılarında ise Parini (1729-1799)’dir.
1660 yılı sonrasında Restorasyon dönemi İngiliz tiyatrosu, William Wycherley (1640-1715)’in hafif
komedileriyle tanınır. William Congreve (1670-1729)’in hafif komedileri ise biraz daha toplumsal eleştiri
içeriklidir. Aldatmalar üzerine kurulu komedileri, seyirciyi çekici diyaloglara götürür; aşkın maruz kaldığı
toplumsal baskıları vurgular. XVIII. yüzyılda Oliver Goldsmith (1730- 1774) ve Richard Brinsley Sheri-
dan (1751-1816) komediyi yeniden canlandırır. Fransız trajedilerinden etkilenilerek yazılan kahramansı
piyesler, William Shakespeare’in, Antoine ve Kleopatra’sını uyarlayan John Dryden (1631-1700)’ın All for
love (1677) dâhil olmak üzere başarılı olamaz. Önceden şiir yazarı olan Dryden, tanınmışlığını Absalon ve

134
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Achitophel (1681) adlı kinaye içeren şiirine borçludur. Bu


şiiri, Jonathan Swift’in düzyazı şeklindeki oldukça düşsel
Fırtına ve Coşku (Strum und Drang)
eseriyle birlikte, İngiltere’de o güne kadar hiç yazılmamış
Maximilian von Klinger’in (1752-1831)
ölçüde iğneleyici eleştiriyi içerir.
aynı adlı tiyatro oyunundan adını alan,
Dryden’ın doğal takipçisi sık sık Auguste dönemiyle kar- Alman edebiyatında 1770-1785 yılları
şılaştırılan bir figür olan Alexander Pope (1688-1744)’tur. arasında büyük etki gösteren ve Avrupa
Dryden, son derece iğneleyici bir eleştiri eklemek için daha romantizminin gelişmesine katkıda bulu-
önce Juvéval’in Hicivler’inin özetlerini çevirmişti. Pope ise nan edebiyat akımıdır. Aydınlanma Çağı-
Homeros’u İngilizceye çevirmeden önce pastoral şiirlerle nın önem verdiği aklın egemenliğine karşı
edebiyata başlar. Ancak, Dryden gibi, bir hiciv yazarı ol- çıkar, sezgi, duygu ve tutkuların önemine
makta kararlıdır. Kahramanlık ve komedi içeren Çalınmış ve doğaya yönelime önem verir.
Toka (1712)’yı kaleme alır. Dunciad ya da Aptallar Savaşı
(1728-1742) adlı eserinde edebiyatta vasat olmaya karşı
son derece nezaketle eleştirilerde bulunur. Eleştiri Üzerine Deneme (1711) adlı eserinde, seçicilik ile üslup
ve anlam uyumu üzerine yeni klasisizm üslubunda yazma kurallarını belirler.
Almanya’da modern edebiyat klasisizm görünümü altında Wiesland ile başlar, ancak kısa süre sonra
Lessing’in Fransız etkisine karşı aldığı tutum, daha sonra “Fırtına ve Coşku” hareketiyle romantizme yöne-
liş sağlandığı için klasisizm, Alman edebiyat ve sanatında etkisini çok göstermez.

Klasik Yazar ve Sanatçılar ile Eserleri


Komedi:
Molière (Jean-Baptiste Poquelin)
Gülünç Kibarlar (1659) Amphitryon (1668)
Kadınlar Mektebi (1662), Cimri (1669)
Tartuffe (1664), Kibarlık Budalası (1670)
Dom Juan (1665), Scapin’in Dolapları (1671)
İnsandan Kaçan (1666) Hastalık Hastası (1673)
Trajedi:
Pierre Corneille (1606-1684) Jean Racine’in (1639-1699)
Le Cid (1634) Andromaque (1667)
Cinna (1640) Britannicus (1669)
Horace (1640) Bérénice (1670)
Polyeucte (1641) Bajazet (1672)
Nicomède (1651) Iphigénie (1674)
Phèdre (1677)
Felsefefe:
Descartes (1596-1650),
Yöntem Üzerine Konuşma (1637)
Metafizik Üzerine Düşünceler (1641)
Dini içerikli edebiyat:
Blaise Pascal (1623-1662) Jaques-Bénigne Bossuet (1629-1704)
Düşünceler (1669) Cenaze Duaları (1656-1687 arasında 11 adet)
Evrensel Tarih Üzerine Konuşma (1681)

135
Klasisizm

Ahlâki içerikli edebiyat


Jean de La Bruyère (1645-1696) Nicolas Boileau (1636-1711)
Karakterler (1688) Hicivler (1660-1668)
Masal ve fabl:
Jean de la Fontaine (1621-1693) Charles Perault (1628-1703)
Fabl’lar (1668-1694) Geçmiş Zamanın Hikâye ve Masalları (1697)
Masallar (1665-1674)
Roman:
Mme de la Fayette (1634-1693)
Clèves Prensesi (1678)
Şiir:
Paul Scarron (1610-1660) Nicolas Boileau (1636-1711)
Şiirler (Derleme) (1643) Şiir Sanatı (1674)
Özdeyiş:
François de La Rochefoucauld (1613-1680)
Özdeyişler ve Ahlâki Düşünceler (1664)

Öğrenme Çıktısı

7 Klasisizmin diğer sanat dallarına yansımalarını belirleyebilmek

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Etrafınızda klasik olarak ni-


Klasik heykel, resim ve mi- telendirilebilecek bir yapı ya
Sizce, bir heykel ya da res-
mariyi modern olandan da sanat eseri görüyor mu-
min klasik nitelikleri taşıdı-
ayıran en temel nitelik ne sunuz? Görüyorsanız bun-
ğı nasıl anlaşılır?
olabilir? ları tanımlayın ve neden
klasik olduklarını açıklayın.

136
Batı Edebiyatında Akımlar-I

1 Klasisizmi tanımlayabilmek

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


2 Klasisizmi oluşturan tarihsel, toplumsal
ve edebi sebepleri belirleyebilmek

Klasisizmin Tanımı ve
Klasisizmi Hazırlayan Etkenler

1 Klasisizm, sanat ve edebiyat akımlarının çoğunda karşılaştığımız türden, kesin bir dönemi, belli bir
entelektüel grubu, ilkelerini ortaya koyduğu resmi bir bildirgesi ve her şeyden öte, kesin bir tanımı
olmayan Fransa merkezli bir edebiyat ve sanat hareketidir. Bundan dolayı, klasik ve klasisizm kavramla-
rını tek bir cümle ile ortaya koymak olanaklı değildir. Üstelik bu terimlerin içerdiği anlamlarda dönem
ve yüzyıllara göre değişiklik olmuş, anlam kaymalarına uğrayarak ilk kökenini oluşturan sözcüğün
anlamından çok farklı anlam ve içeriğe bürünmüştür. Buna göre son şekliyle klasisizm, Antik Yunan ve
Latin döneminde ortaya koydukları eser, insan tipi ve konuları mükemmel üsluplarıyla ölümsüzleştirip
evrenselleştiren yazar ve sanatçıların taklit edilmesini, onlardan esinlenilmesini, onların oluşturdukları
kurallara uyulmasını gerektiren, insana, topluma ve gerçekliğe saygı duyan sanat ve edebiyat anlayışı
olarak tanımlanabilir.

2 Klasisizm, aslında kendinden önce Rönesans dönemi içinde gelişen ve klasisizm gibi kesin çizgileri
olmayan Hümanizmin temelleri üzerine kuruludur ve neredeyse onun ilkelerini birebir alır. Üstelik
Hümanizm, Eski Yunan ve Latin yazarlarının okunmasını ve gerektiğinde taklit edilmesini önererek
klasisizmin bir anlamda kültürel altyapısını oluşturur. İkinci olarak, Orta Çağ ve XVI. yüzyılda gelişen
barok sanat anlayışlarının ve bunların kişiden kişiye, gruptan gruba değişen üslup ve çizgilerinin fark-
lılığının aydın çevrelerde yarattığı bıkkınlık da belli ölçütlerin ve modellerin olması isteğini körükler.
Bunlara ek olarak, Fransız dilinin standart bir dil ve söylem biçimine ulaşmakta geç kalması, dilin
geliştirilmesi için Pléiade grubunun ve bir kadın hareketi olan “kibarlık akımı”nın klasisizme katkısı
yadsınamaz.
XVII. yüzyılın ikinci yarısındaki Fransa’nın din savaşlarına mola vermesi, istikrarlı ve işi bilen yöneti-
ciler elinde ekonomisini, sanayisini ve askeri gücünü büyütüp refaha kavuşmasıyla insanlar daha fazla
kültürel etkinlik ve sanata zaman ayırır, bu da kültürel üretimin ve üretiminin niteliğinin armasına
neden olur. Toplamda yetmiş iki yıllık mutlak monarşi yönetimiyle XIV. Louis’nin sanat ve sanatçılara
verdiği destek ve onun ihtişamını gösterecek eserler oluşturulması isteği klasisizmin ortaya çıkmasını
belirginleştirir.

137
Klasisizm

3 Klasisizmin kurallarını tanıyabilmek


öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

4 Klasik yazar ve sanatçıların anlayışları


konusunda yorumlar yapabilmek

5 Klasik eser ile klasik olmayan eser


arasındaki farkları saptayabilmek

Klasisizmin İlke ve Kuralları

Klasik yazar ya da sanatçı, Aristo veya Seneca gibi, kalıcı ve evrensel yapıtları ortaya koyan kişidir. Dö-
nemsel izleklere, yerel değerlere, bireysel tutkulara, hayal gücünün kullanımına, gerçeklikten uzak kurgu
ve fantezilere yer vermez. Mükemmel ve ideal olanı akıl ve mantık süzgecinden geçirip, toplumun örf ve
âdetine uygun davranarak göstermeye çalışır. Ele aldığı konu ve entrikaların gerçeğe benzer olmalarını
ister. Görkem, ölçü ve uyum sanatında vazgeçilmez öğelerdir.
Klasik eser, belli kurallara uyan, öznellik taşımayan, yazarının duygu ve düşüncelerine, toplumsal ve gün-
delik yaşamın bayağılıklarına, gülünç olay ve tiplerine, aksaklık ve eksiklikler yer vermeyen, buna karşın
her döneme hitap edecek şekilde nesnel, tarafsız ve kalıcı olmayı hedefleyen eserdir. Klasik olmayan eser
ise, bağlı kalacağı kuralları olmayan, yazarının veya sanatçısının öznel duygu ve tutkularına yer veren, akıl-
cı ve kalıcı olmayı göz önünde bulundurmadan belli dönemin gereklerine cevap veren eserdir.

6 Klasisizmin diğer sanat dallarına


yansımalarını belirleyebilmek

Komedi, halk diliyle yazılan ve sonu iyi biten tiyatro eserleridir.


Sanatta Klasisizm Trajedi ise sonu ölümle biten ve soylu biı dille yazılan türdür.
Şiir türleri lirik şiir başta olmak üzere Eski Yunan Edebiyatın-
dan gelir. Bu dönemde ağırlıklı olmasa da roman örnekleri ve-
rilmeyi başlanır.

7 Komedi, Trajedi, Roman, Şiir, mektup gibi


klasik türleri tanıyabilmek

Klasisizm, yalnızca edebiyat alanında değil, resim, heykel, mi-


Klasik Türler mari ve peyzaj gibi güzel sanatlar alanında da etkilerini gösteren
bir harekettir. Özellikle XIV. Louis döneminde yapılan saray
ve şatoların resim ve süslemelerinde kraliyetin ihtişamını gös-
terecek şekilde resim sanatına; sarayın içindeki, bahçelerindeki
ve Paris’in meydanlarındaki heykellere, yapılan saray ve şato
mimarilerine, park ve bahçe düzenlemelerindeki üsluba yansır.
Klasisizmin önemli diğer bir uygulama alanı müzik olur. Ede-
biyat için geçerli kurallar sanat için de uygulanır, hedef yine
belirlenmiş ilke ve kurallar çerçevesinde mükemmel ve ölümsüz
eserler oluşturmaktır.

138
Batı Edebiyatında Akımlar-I

1 Klasisizmin zirvede olduğu tarihler hangisidir? 6 “Katarsis” ifadesi aşağıdaki seçeneklerdeki


hangi tanımın karşılığıdır?
A. 1598-1643
A. Gerçeğe benzerlik

neler öğrendik?
B. 1643-1661
C. 1660-1685 B. Topluma uygunluk
D. 1660-1715 C. Seyircinin hoşuna gitme
E. 1660-1799 D. Tutkulardan arınma
E. Üç birlik kuralına riayet
2 Hangisi klasik öğretinin ortaya çıkması ve ge- 7 Birinci dönem klasisizmin çağdaş roman
lişmesinde etkin değildir?
türü özelliklerini taşıyan en önemli romanı ve ya-
A. Hümanist ilkelere bağlılığın sürmesi zarı hangisidir?
B. Rönesans’la gelişen ve yaygınlaşan bilim ve sanat
A. Honoré d’Urfé- Astrée
C. Ekonomik gelişmeye paralel bilim ve sanattaki
B. Antoine Furetière- Komik Roman
gelişme
C. Mme de La Fayette- Clèves Prensesi
D. Antik Dönem yazar ve sanatçılarının mükem-
mel eserleri D. Mlle de Scudéry- Clélie
E. Romantik anlayışa karşı oluşan tepki E. Mme de La Fayette- Montpensier Prensesi

8 Eskiler ve Yeniler Kavgasının temel nedeni


3 Antik Dönem yazarları klasik yazar ve sanat- aşağıdakilerden hangisidir?
çılar için ne gibi bir önem taşırlar?
A. Sahnedeki oyuncuların peruk takması ya da
A. Sanatı öğrenmek için öncelikle onların yazdık- takmaması
larının okunmasını isterler B. Antik Dönem yazarların taklit edilmesi ya da
B. Onlar gibi, her sanatçı ve yazarın Yunanca ve edilmemesi
Latince öğrenmesini isterler C. Resimde Tanrı’ya yer verilmesi ya da verilme-
C. Kalıcı ve evrensel oluşturdukları için onları tak- mesi
lit etmek isterler D. Eski Fransızcanın yazılı dilden kaldırılması ya
D. Antik Yunan yazarlardan değil, Latin yazarlar- da kaldırılmaması
dan hoşlanırlar E. Antik Dönem yazarlarının eserlerinin aslına
E. Onlardan yalnızca Aristo’nun Poetika’sını temel uygun olarak çevrilip çevrilmemesi
rehber alırlar
9 Antik Dönem tiyatro oyunları çoğunlukla
4 Klasik idealler aşağıdaki seçeneklerden hangi- hangi formda yazılmıştır?
sinde doğru olarak verilmiştir? A. Sabit biçimli 12 heceli şiir formunda
A. Düzenlilik, ölçülülük ve basitlik B. Dörtlüklerden oluşan 12 heceli şiir formunda
B. Akılcılık, aşırılık ve duygusallık C. Serbest dize şiir formunda
C. Kararlılık, aşırılık ve sevecenlik D. Kısa cümlelerden oluşan düzyazı formunda
D. Orijinallik, gelişmişlik ve yenilik E. On heceli sabit biçimli şiir formunda
E. Evrensellik, saygınlık ve coşku
10 La Fontaine fabllarını yazarken özellikle han-
5 Hangisi klasik hareketin amaçlarından biri gi Antik Dönem sanatçısından esinlenir?
değildir? A. Eskilos
A. Hoşa gitmek B. Sofokles
B. Yazarın dünya görüşünü yansıtmak C. Eflatun
C. Eğitmek D. Aristo
D. Kusurları düzeltmek E. Ezop
E. Model insan yaratmak

139
Klasisizm

Yanıtınız yanlış ise “Tanım ve Klasisizmi Ha-


1. C 6. D Yanıtınız yanlış ise “Trajedi” konusunu yeni-
zırlayan Etkenler” konusunu yeniden gözden
den gözden geçiriniz.
geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

Yanıtınız yanlış ise “Klasisizmi Hazırlayan


2. E 7. C Yanıtınız yanlış ise “Klasik Roman” konusu-
Etkenler” konusunu yeniden gözden geçiri-
nu yeniden gözden geçiriniz.
niz.

Yanıtınız yanlış ise “Klasik Öğretinin Kural


3. C 8. B Yanıtınız yanlış ise “Eskiler ve Yeniler Kavga-
ve İlkeleri” konusunu yeniden gözden geçi-
sı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
riniz.

Yanıtınız yanlış ise “Klasik Öğretinin Kural


4. A 9. A Yanıtınız yanlış ise “Görgü Kurallarına Uy-
ve İlkeleri” konusunu yeniden gözden geçi-
gunluk” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
riniz.

Yanıtınız yanlış ise “Klasik Öğretinin Kural


5. B 10. E Yanıtınız yanlış ise “Klasik Öğretinin İlkele-
ve İlkeleri” konusunu yeniden gözden geçi-
ri” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
riniz.

Araştır Yanıt
4 Anahtarı

Klasisizmin XVII. yüzyılda ortaya çıkmasının en önemli nedenlerinden bir,


XVI. yüzyıldaki Rönesans hareketleri ve hümanist doğrultuda yapılan çalışma-
lardır. Eski dönem yazar ve sanatçıların öğrenilmesini öğütleyen Hümanizm,
bu yazar ve sanatçıların gerçekten nitelikli çalışmalar ortaya koyduklarının ve
kalıcı ve evrensel eserler oluşturduklarının ayrımına varır. XVII. yüzyılın ilk
Araştır 1 yarısına kadar süren barok sanat ve edebiyat anlayışındaki kuralsızlık ve kar-
maşadan bıkmış olan entelektüel çevrelere, artık güçlü bir ülke haline gelmiş
Fransa’ya yaraşır eserler oluşturulması gerektiğini destekleyen ve kural koyucu
konumdaki Fransız Akademisinin de katkısıyla klasisizm XVII. yüzyılda zirve
yapmış bir öğreti olur. Kısaca, XVI. yüzyıldaki Rönesans akıl ve düşünceleri
meyvelerini takip eden yüzyılda vermiş olur.

Klasik edebiyat, Aristo gibi Antik Dönem yazarların oluşturduğu kuralları te-
mel alıp, yine aynı dönemin farklı edebiyatçılarının yazmış oldukları eserleri,
Araştır 2 konu ve izlekleri onların yöntemlerini kullanarak ve taklit ederek oluşturul-
muş, aklı, sağduyuyu, ideal insanı, gerçeğe benzer ve toplumun görgü kuralla-
rına uygun olarak ele alan edebiyattır.

140
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Araştır Yanıt
4 Anahtarı

1. Komedi, Antik Yunandan beri, halk kitlesini jestler, mimikler, sözcük


oyunları, beklenmedik bir durumda kalmış insanların sevinç ve şaşkınlık-
ları, kaba ve argo sözcükler gibi farklı komik öğelerden yararlanarak hal-
kı/seyirciyi güldürmeyi amaçlayan bir türdür. Bunlara ek olarak, seyirciyi
oyun boyunca güldürecek bütüncül entrikalardan çoğu kez yoksundur. En
önemlisi, seçkin ve onurlu insan kitlesini hedef alarak yazılmadığı için tra-
jedinin uymaya zorunlu olduğu kuralları kullanma zorunluluğu yoktur,
Araştır 3 hem böylesi kurallara uyması teknik açıdan oldukça zordur.
2. Trajedi, tür olarak ortaya çıktığı andan beri kişileri hep krallar, kraliçe-
ler, azizler, mitolojik kahramanlar olmuştur. Trajedi kişisi hiçbir zaman bir
köylü ya da sıradan kişi olamayacağı ve halk kesiminden oluşan seyirciler
için yazılmadığı için soylu bir türdür. XVII. yüzyılda Paris’te oynanan kla-
sik trajedilerin seyircisi kral, onun maiyeti, saray erkânı ve aristokratlardan
oluşmuştur ve oyunların birçoğu sarayın salonlarında sergilenmiştir.

Gerçeğe benzer ölçü, oran ve görünüme sahip olmaları, evrensel bir izlek ta-
şımaları, gösterdikleri kişilerin soylu duruşlarını yansıtmaları, renk ve ışığı
Araştır 4 ustalıkla yansıtmaları ve konu olarak tarih, mitoloji ya da İncil’den alınmış
olmalarından hareketle bir resim veya heykelin klasik nitelik taşıyıp taşımadığı
anlaşılabilir.

Kaynakça
Adam, A. (1997). Histoire de la littérature française du Jouslin, O. (2007). Rien ne nous plaît que le combat: la
XVIIe siècle, 5.cilt. 1. Baskı Paris: Albin Michel. campagne Provinciales de Pascal
Balibar, R., Histoire de la littérature française, PUF, Littératures classiques, n° 19, automne 1993,
collection “Que sais-je?”, Paris, 1993. Klincksieck.
Brunetière, F. (1987). “Classiques et romantiques”, Nadeije L.-D. (2002). Lire la peinture, Paris: Larousse.
1883, in Études critiques sur l’histoire de la
Puzin, C. (1987). Littérature XVII. Siècle. Paris:
littérature française, 3e série, Paris: Hachette.
Nathan.
Deshusses, P.& Karlson, L. (1994). La Littérature
Rey, A. & Couty, D. (1986). Le Théâtre. Paris: Bordas.
française au fil des siècles, Du Moyen Age au XVIII.
Siècle. Paris: Bordas. Scherer, C. & J. (1987). Le Théâtre classique. Paris:
PUF.
Didier, B., Les Grandes dates de la littérature française,
Paris, PUF, collection “Que sais-je?”, 1994. Stendhal, M.-H. B. (1970). Racine et Shakespeare,
Paris: Garnier-Flammarion,
Hervé Loilier, Histoire des arts, Ellipses, 1997.
Viala, A. (1997). Le Théâtre en France des origines à nos
İnal, T. (1981). “Klasisizm”, Yazın Akımları Özel
jours. Paris: PUF, Collection “Premier cycle”.
Sayısı. Ankara: Türk Dil Kurumu.
Wouters, H. & Goyet, C. D. (1990). Molière, ou,
l’auteur imaginaire? Paris: Editions Complexe.

141
Bölüm 5
Romantizm
öğrenme çıktıları

Romantizmin Doğduğu Siyasal ve Sosyal

1
Ortam Romantizmin Anlamı, Doğuşu ve
1 Romantizmin ortaya çıktığı dönemi
Gelişimi
değerlendirebilmek 2 Romantizmin anlamını ve niteliklerini
tanımlayabilmek
Romantizmin İlkeleri 3 Romantizmin gelişimini ve bitişini

3 2
5 Romantizmin ilkelerini sıralayabilmek değerlendirebilmek
6 Romantik sanat eserlerinin özelliklerini 4 Romantizmin Türk edebiyatına etkisini
çözümleyebilmek değerlendirebilmek

Anahtar Sözcükler: • Romantizm • Duygu • Klasisizm • Duyarlık • Zıtların birliği

142
Batı Edebiyatında Akımlar-I

GİRİŞ larında, öncelikle Almanya ve Fransa’da ortaya


Romantizm hem terim hem de akım olarak çıkmıştır. İngilizcedeki kullanımı büyük ölçüde,
kolaylıkla tarif edilemez. İnsanın aklından çok romantik ile klasik arasındaki ayrımı belirlemek
duygularıyla ilgilenen romantizm Avrupa’da asır- içindir. İngiltere’de yazarlar bu kelimeyi hayal
larca devam eden akılcı klasisizme karşı tepki kurmayı ve tanımlanamaz olanı ifade etmek için
olarak ortaya çıkar. Romantizm kelimesi hayali, kullanırken aynı kelime Almanya ve Fransa’da bir
hayalperest ve acayip olanı tanımlamak üzere fan- edebiyat problemi olarak konuşulmaktaydı. J. J.
tastik anlamında kullanılmıştır. Kelimeyi günü- Rousseau XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Bir Gez-
müzdeki anlamıyla ilk defa kullanan Jean Jacques ginin Düşsel Yolculuğu adlı eserinde bu kelimeyi
Rousseau’dur. kullanır. Sebastien Mercier 1801 yılında yayınla-
dığı sözlükte romanesk kelimesini yanlış ve garip
Kelime modern zamanlardaki anlamını ilk ola- bulduğunu belirttikten sonra, romantik kelimesini
rak romansların içerik ve niteliğinden, daha sonra “duyumsanan ancak tanımlanamayan şey” anla-
da romantik hareketin içerik ve niteliğinden olmak mında kullanmıştır.
üzere iki ayrı kaynaktan alır. Romantik hareketin
belirlediği anlam için 18. yüzyılın sonu 19. yüzyı- Almancada ise romantisch sıfatı başlangıçta
lın başı tarih olarak verilebilir. Fakat terimin anla- gotik üslubu ve Orta Çağ’a özgü olanı adlandır-
mı başlangıçta İtalyanca romanzesco sözcüğünden mak amacıyla tercih edilmiştir. Fakat kelime kısa
gelen ve 1611 yılında kullanılmış bulunan roma- zamanda edebiyat ve eleştiri alanında yaygın şe-
nesk ile karıştırıldı. İngilizcede bu kelime yerine kilde kullanılmaya başlanmıştır. Fredrich Schlegel
daha çok romantik kelimesi kullanıldı. Romantik, XVIII. yüzyılın sonunda romantik şiire tarihsel
İngilizcede eski şövalye romanları, saz şairleri çağını bir anlam verir. Romantik şiir ona göre, hayal gü-
anımsatan şey anlamında kullanılıyordu. Bu sıfat cünün ve olağandışının şiiri olduğu kadar Orta
zamanla, olağandışılığı, tabiat manzaralarında ve Çağ’ın da şiiridir. A. W. Schelegel 1801 yılından
eski harabelerde anlam arama çabasını ifade eder itibaren klasik edebiyatın karşısına romantik ede-
hale geldi. biyatı koyar. Yine Alman romantizminin önemli
isimlerinden Tieck, 1801 yılında çıkardığı kitabına
Romantische Dichtungen adını vermiştir. F. Schiller
bir şövalyenin dünyasını anlatmayı amaçladığı Or-
Lirik leans Bakiresi (1802) adlı oyununa alt başlık olarak
Çoşkun, ilhamla dolu Bir Romantik Şiir demeyi uygun gördü. Fakat aynı
yıllarda Goethe, romantik-klasik ayrımının edebi
tartışmalarda kullanılmasına karşı çıkarak, kelime-
Kelimenin sıfat şekli romance’tan gelmektedir yi Orta Çağ’a özgü, olağanüstü ya da dine ait olan
ve 17. yüzyılda türetilmiştir. Romanslar basitçe anlamında kullanmayı önerdi. Ona göre klasik sağ-
Orta Çağ’daki şövalye hikâyeleri olarak bilinir; bu lıklı, romantik ise hastaydı.
şövalye hikâyeleri macera duygusu yüksek, olağa-
Nihayet Madame de Stael’in Almanca’dan ak-
nüstü olaylarla çevrili ve bir yandan da lirik me-
tardığı kelime, Fransa’da bir edebiyat akımının adı
tinlerdir. İngilizce romantic 1650 yılında; Fransızca
oldu. Stael, Almanya Üzerine adlı eserini yayınla-
romanesque 1661’de, Almanca romanisch 1663’te
dıktan kısa bir süre sonra ciddi bir edebi tartışmaya
kullanılmıştır. Orta Çağ romansları manzum ma-
yol açacak olan şu cümleyi kullanmıştır: “Klasik
cera, şövalye veya aşk hikâyeleriydi ve John Milton
şiiri, eskilerin şiiri, romantik şiiri ise bazı bakım-
Kayıp Cennet adlı eserinde romance’ı bu anlamda
lardan şövalye geleneklerinden kaynaklanan şiir
kullanıyordu. Romantic’i doğuran asıl gelişme 16.
sayıyorum.”
yüzyıla ait İspanyol formlarına dayalı yeni düzyazı
romansların popüler olmasıydı. Bunlar çoğunlukla Romantizm 19. yüzyıl başında Fransa, Almanya
duygusal ve abartılı, ama aynı zamanda hayal gü- ve İngiltere’de klasisizme tepki olarak ortaya çıkan,
cünün özgürlüğüyle şekillenmiş kabul ediliyordu. insanın duygu tecrübesini, ilhamı, sanatçıyı ve sanat-
Her iki anlam da yeni sıfat biçimine geçmiştir. çı dehasını merkeze alan; başlıca nitelikleri melanko-
lik duyarlılık, duygusal din anlayışı, doğaya yöneliş,
Bir sanat ve felsefe hareketi olarak romantik
yerlilik ve millilik olan bir edebiyat akımıdır. Bu-
kelimesinin kullanılması esasen 19. yüzyılın baş-

143
Romantizm

nun yanında bilhassa duygusal, bir idealin peşinde yukarıya doğru sıralanır ve Tanrı’da son bulur. Bu
toplumla çatışmayı göze alan, yalnız ve melankolik düşünce düzen ve metod algısını yerleştirirken,
figürleri anlatan edebi eserleri tanımlayan bir ede- karmaşık dünya algısına karşı sistematik varlık
biyat terimidir. düşüncesini savunuyordu. Çünkü yeryüzünde
esas olan düzendir. İleri sürdüğü düşüncelerden
anlaşıldığı kadarıyla Leibniz iyimser bir düşünür-
ROMANTİZMİN DOĞDUĞU
dür. Bu iyimserlik Aydınlanmacıların insan aklı-
SİYASAL VE SOSYAL ORTAM
na olan güvenini de göstermektedir. Onlara göre
18. yüzyıl Avrupa düşüncesi, 17. yüzyıldaki mevcut dünya, muhtemel dünyaların en mükem-
Otuz Yıl Savaşlarının ortaya çıkardığı sefaletin so- melidir. Politik anlamda monarşi idaresinin de
nuçlarına göre şekillenmiştir. Mistisizm ve mezhep mükemmelliğini savunan Leibniz’e ve Aydınlan-
savaşları Avrupa’da, büyük bir kötümserlik doğur- macılara göre, Tanrı’nın devleti, yeryüzündeki
muştu. O yüzden Avrupalı düşünürler, akılcılığı ahlâki devlettir. Tanrı’nın yüceliğini ancak böyle
tek ve en önemli yol olarak görüyorlardı. Fransa’da bir dünya yansıtabilir.
Descartes, 17. yüzyılda insanı düşünen bir varlık
olarak tanımlamış ve insanın düşünme yetene-
ğinin her türlü sorunu çözeceğini savunmuştu.
Monad
İngiltere’de John Locke (1632-1704) insan duyu-
Leibniz’in felsefesinde, sonul gerçekliği
larına dayanan felsefesiyle, akılcılığın temellerini
oluşturan sonsuz küçüklükte ruhsal-mad-
atmış bulunuyordu. John Locke’a göre insan ruhu, di varlıklara verilen ad.
gözlem aracılığıyla tecrübe kazanır. Duyumlar ve
tasarımlar ise daha sonra harekete geçer; akıl da bu
duyumlar ve tasarımlar aracılığıyla düşünceyi yara-
tır. Tecrübenin tek bilgi kaynağı olarak görülmesi Voltaire ve Rousseau gibi Fransız düşünürle-
teolojiye ve diğer mistik alanlara önem vermemek rinin fikirleri Almanya’da, Fransa’dakinden daha
anlamına gelmektedir. Böylece 17. yüzyılın tanın- etkili oldu. Lessing, Kant, Herder, Goethe ve
mış isimlerinin düşünceleri üzerinden gidilen 18. Schiller gibi Sturm und Drang (Coşku ve Fırtına)
yüzyılda, akıl, tecrübe ve tabiat bilimleri önem- hareketinin tüm yazarları, Voltaire ve Rousseau’ya
sendi. David Hume’un, John Locke’un düşünce- çok şey borçlu olduklarını itiraf etmişlerdir.
lerinden etkilenerek savunduğu insan hayatının Sturm und Drang, 1767-1785 yılları arasında
asıl amacının mutluluk olduğu tezi, Aydınlanma Almanya’da etkili olmuş edebiyat akımıdır. İsmini
Çağı’nın esas ilkesi oldu. Descartes’la başlayan Alman şair Friedrich Maximilian Klinger’in aynı
akılcılık Voltaire (1694-1778) ve Montesquieu adlı piyesinden almıştır. Herder, Rousseau’yu
(1689-1755) ile 18. yüzyılda devam etti. Montes- ermiş bir insan olarak tanımlamıştı. Bilhassa
quieu yasama, yürütme ve yargı konusundaki dü- Rousseau’nun Almanya’daki etkisini görmek için,
şünceleri ile devlet ve toplum arasındaki ilişkileri Sturm und Drang hareketinin evren konusundaki
akıl düzleminde yeniden ele alırken Voltaire, insan düşüncelerine bakmak lazımdır. Aydınlanma ha-
onurunun ve insanlar arasındaki hoş görünün tem- reketi için evren anlaşılabilir ve açıklanabilir bir
silcisi oldu. olgu iken, Sturm und Drang akımının mensupları
17. ve 18. Yüzyıl Fransız düşüncesindeki ge- için evren, gizemli ve insan aklının anlayamaya-
lişmeler, Avrupa’nın diğer ülkelerinde de etkisini cağı derecede karmaşık bir olgudur. Şüphesiz bu
gösterir. Almanya’da Leibniz (1646-1716) mo- görüşler, mantık kurallarına göre düşünülmüş ve
nadoloji konusundaki görüşleriyle, dildeki be- ulaşılmış sonuçlar değildir. Birincisi aklın kuralla-
lirsizlikleri ortadan kaldırmayı amaçladı. Çünkü rı çerçevesinde gerçeği arama çabasının, diğeri de
mistisizmin temelinde gerçeğin mistik yorumları daha baştan gerçeğe ulaşılamayacağını kabul edip
vardı. Ona göre güç içeren her birlik monaddır. vazgeçmenin göstergesidir.
Her monad bağımsızdır. Monadlar en aşağıdan

144
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Aydınlanma devrinde hoşgörü, dünya vatan-


daşlığı fikri yanında felsefe kültürüne merak da
artmıştır. Sanat ve edebiyat saray çevresinden yavaş
yavaş büyük şehirlere doğru yayılır. Devrin şairleri-
nin hemen hepsi dindar ailelerden gelmektedir ve
eğitim gördükleri okullarda 18. yüzyıl Aydınlan-
macılarının eserlerini okumuşlardır.
Aydınlanma Çağı Almanya’sında Almancayı
edebiyat ve felsefe dili haline getirmek konusunda
yapılan çalışmalar da dikkat çeker. Aydınlanmacı-
ların akla ve tabiat bilimlerine verdikleri önem, on-
ların dil anlayışlarında da görülür. Dilde sadelik ve
bilimsel bakımdan doğruluk onlar için önemlidir.
Nitekim onların eserlerinde kavramsal dil örnek-
lerine sık sık rastlanır. Anlaşılması kolay, kesin an-
Jean Jacques Rousseau (1712-1778). lamlı, rasyonel bir dili tercih etmişlerdir. 18. yüzyıl
başlarında Almanya’da, henüz güçlü bir edebiyat
Aydınlanmayı (Aufklarung) insanın olgunlaş- hareketi oluşmuş değildir. Ancak edebiyat teorisi
ması olarak tanımlayan Kant, kavramın tanımını konusundaki görüşlerin esasını yine aydınlanmacı
da yapmış olur. Buna göre sanatın görevi de ahlâk düşünce teşkil eder. Kesinliği şart koşan bir dil ve
ve güzellik aracılığıyla insanların mükemmelleşme- mantığa dayalı olaylar dizisi, edebiyatın vazgeçil-
sine katkıda bulunmaktır. Sanat aslında tabiatın mez prensipleri arasındadır. Akla ve mantığa uygun
taklididir. Her sanat dalı kendine ait kurallar çer- olaylar, sınırsız hayal gücünün yerini alır. Edebiyat
çevesinde Tanrı’nın yarattığını taklit eder. Devrin düşünceye, akla ve zekâya dayanmalıdır.
en tanınmış estetikçisi olan Alexander Baumgarten Almanya’da bunlar olurken Fransa’da 18. yüz-
güzelliği duyularla algılanan mükemmellik olarak yılın ikinci yarısından itibaren klasiklere duyulan
tanımlamıştır. Estetik ise güzeli doğru algılama saygı yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı. İktidar-
yönteminin adıdır. da bulunan XV. Louis’ye bağlılık devam etmekle
Aydınlanma devri Almanya’da Prusya kralı II. beraber, siyasi sisteme karşı bir güvensizlik vardır.
Frederik’in dönemine rastlar. O yılların Almanya’sı Aristokrat sınıf lüks bir hayat yaşamakta ve servet-
küçük devletçiklerden oluştuğu için birlik ve bera- lerini günden güne kaybetmekte iken burjuva sını-
berlikten yoksundur. 18. yüzyılda da devam eden fı güçlenmekteydi. Zevke ve eğlenceye düşkünlük
bu dağınıklıktan şüphesiz şairler ve yazarlar da et- artmış, toplumda büyük bir iyimserlik ortaya çık-
kilenmiştir. Onlar saraylardan koparak, şehirlerde mıştı. Artık klasik ahlâkçıların dünyevi zevklerin
kendi ekonomik bağımsızlıklarını kazanmalarını günah olduğu konusundaki düşüncelerine kimse
sağlayacak ilişkiler kuruyorlar ve geçimlerini böyle inanmıyordu. Bilhassa bazı zevkler birer fazilet
sağlıyorlardı. Toplumdaki değişime paralel olarak, olarak kabul edilmekteydi. Zamanla dini alanda
yeni okuyucu kitlesinin oluşturulmasına ilişki ça- ciddi bir şüphecilik ortaya çıktı. Artık zekâ ve akıl
balar da yine 18. yüzyılda görülür. Çünkü nüfusun bütün kavramlardan daha önemliydi. 18. yüzyılın
çok az kısmı okuma yazma bilmekte ve bunlar da ilk yarısında Fransız aydınlar arasında felsefi tartış-
daha çok dini metinler okumaktadır. Haftalık ede- malar daima akılcılığın zaferi ile sonuçlanırken ve
bi dergiler çıkarılarak ve okuma toplulukları kuru- muhakeme o yılların en önemli kabiliyeti sayılır-
larak bu problem aşılmaya çalışılmıştır. ken yüzyılın ikinci yarısından itibaren felsefeciler
18. yüzyıl Alman yazarları ekonomik bağım- aleyhinde eleştiriler artmaya başladı. Ahlâkta, ih-
sızlıklarını kazanmak için hem yazarlık yapıyorlar tirasların yaratıcılığın önemli kaynaklarından biri-
hem de devlet dairelerinde memur olarak çalışı- si olduğu savunulurken, sert ve mustarip ruhlara
yorlardı. Onlar saraya bağlı olmaktan kurtulmuş karşı ilgi gittikçe arttı. Diğer yandan salon hayatı
olmakla beraber, Fransız ihtilalinden sonra uygu- eskisi kadar ilgi görmemeye başladı. Çünkü artık
lanan sansür yüzünden yine de özgürce yazamazlar. Paris Avrupa’nın en büyük şehriydi. İnsanlar sade-

145
Romantizm

ce saraylarda ya da salonlarda değil, şehrin başka Romantizmin Doğuşunda Fransız


mekânlarında da eğlenebiliyorlar, üstelik ekono- İhtilalinin Etkisi
mik bakımdan da gittikçe zenginleşiyorlardı. Ni- Romantizmin doğuşunda 1789 Fransız ihtilali-
tekim muazzam Paris bahçeleri, 1750’den sonra nin de etkisi vardır. Çünkü Fransız İhtilali kurum-
yerini İngiliz tarzı kır hayatını taklit eden bahçelere ların, düşüncelerin ve zevkin değişmesini hazırladı.
bıraktı ve böylece kır ve köy hayatına karşı, bilhas- İhtilal esnasında Bastille hapishanesinin ihtilalciler
sa edebî açıdan yeni bir ilgi uyandı. Şüphesiz Paris tarafından ele geçirilerek mahkumların serbest bı-
halkının tercihlerinde İngiliz edebiyatının büyük rakılışı, romantizmin özgürlükle olan ilişkisinin
etkisi olmuştur. O senelerde Shakespeare bilhas- simgesi haline geldi. 18. yüzyılın ikinci yarısında
sa Voltaire tarafından ciddi şekilde tartışılıyordu. görülmeye başlayan bireyci anlayışa, özgürlük tut-
Fransız romancılar, Fielding ve Richardson gibi İn- kusuna ve romantik duyarlığın değişik biçimlerine
giliz romancılarını keşfettiler. Fransız ihtilali yeni bir yön verdi. Avrupa 1789’dan
Bütün bunlar Fransız edebiyatında hüzne, 1815’e kadar çeşitli savaşlarla büyük yaralar aldı.
melankoliye, yalnızlığa karşı ilgiyi artırır. Fakat Bununla birlikte ihtilali izleyen ilk yıllar, Avrupalı
asıl etki Rousseau’dan gelir. Rousseau içinden aydınların bakışını Fransa’ya çevirdi. Aynı şekilde
geldiği gibi yazmış ve yazma tarzında ısrarlı ol- 1780-1790 yılları arasında Almanya’da kurulmuş
muştur. Romantizmin temaları arasında önemli olan ve 1791’den itibaren imparatorluk emirleriy-
bir yer tutan ölüm, mezarlık, harabelere duyulan le gözaltında tutulan dernekler ve okuma odala-
ilgi, melankoli ve yalnızlık gibi konular bu devir rı, Fransız romantizminin doğuşunda etkili oldu.
edebiyatında sıklıkla görülmeye başlanır. O yüz- Çünkü artık entelektüel bir kamuoyu oluşmuştu.
den 1750’den sonraki döneme pre-romantizm Şair ve yazarlardan oluşan bu kitle duygularını
(ön-romantizm) denir. Pre-romantizm akla ve ve düşüncelerini coşkulu bir dille anlatıyorlardı.
zekâya karşı, duygunun ve duyarlığın zaferidir. Almanya’da F. Schelegel, kardeşiyle birlikte yö-
18. yüzyılın ortalarında başlayıp 19. yüzyılın ilk nettiği Athenaum adlı dergide “Fransız devrimi,
yıllarına kadar devam eden bu hazırlık dönemin- Goethe’nin Meister’i ve Fichte’nin Bilim Öğretisi
de sanat ve edebiyatta hayal gücü yeniden önem çağın üç büyük olayıdır” diye yazıyordu.
kazanmıştır. Fransız ihtilali İngiltere’de Coleridge, Southey
Aynı yıllarda İngiltere’de James Thomson ve Wordsworth üzerinde de derin tesirlere sebep
(1700-1748), William Collins (1721-1759) oldu. Onlar Fransa’ya 1790’daki ilk yolculukları-
Thomas Gray (1716-1771) tabiattan ilham alır- nı ihtilalin heyecanıyla yaptılar. Fransa’da gördük-
ken, Thomas Chatterton (1752-1770), William lerini İngiltere’de anlatarak, kendi çevrelerindeki
Cowper (1731-1800), Robert Burns (1759- Fransız İhtilali karşıtlığı ile mücadele ettiler. İhtilal
1796) ve William Blake (1757-1827) gibi şair- sonrası Fransa’sına başka ülkelerden de yolculuklar
ler, geleceğin romantizminin temalarını ve pren- yapıldı. O senelerde Paris’e giden birçok Alman,
siplerini belirliyorlardı. Fakat bunlar birbirinden Fransa’ya yerleşmeyi tercih etti.
bağımsız oldukları için sadece birer öncü olarak Fransız ihtilali, imparatorluk savaşları,
kaldılar. Oysa Alman pre-romantikleri, birçok Napolyon’un önce yükselen sonra sönen yıldızı,
bakımdan ortak özellikler göstermiştir. Adını 1789-1815 yılları arasındaki karışık dönemin asıl
Klinger’in (1752-1831) aynı adlı piyesinden sebepleridir. Dönemin ekonomik ve sosyal şartla-
alan Sturm und Drang akımı, Bürger (1747- rına bağlı olan hoşnutsuzluk 1820’de İspanya ve
1794) ya da Herder gibi aydınlar, aklı bilginin Napoli’de, 1821’de Yunanistan’da, 1830’da Fransa
temel aracı saymayı reddederek sezgiyi ve du- ve Polonya’da yeni ihtilalci grupların doğmasına
yarlığı ön plana çıkararak romantizme öncülük sebep oldu. Novalis ve Schlegel gibi isimlerin et-
ettiler. Goethe ve Schiller için de aynı şeyler söy- kisiyle Almanya’da, Leopardi’nin ve Mickiewicz’in
lenebilir. Fakat Fransız edebiyatından, İngiliz ve etkisiyle de İtalya ve Polonya’da Fransız İhtilali’nin
Alman edebiyatında olduğu gibi etkili ve güçlü yankısı milliyetçilik olarak göründü. Bilhassa
bir pre-romantik şair çıkmadı. Almanya’da genç Almanlar Fransız İhtilali’ni coş-
kuyla karşıladılar.

146
Batı Edebiyatında Akımlar-I

İngiltere, diğer Avrupa ülkelerinden farklı itibaren yazmaya başladığı eserleriyle klasisizmin
olarak siyasi devrimini 17. yüzyılda, sanayi ve sa- dünya görüşünü ve sanat anlayışını sarsmaya baş-
nat devrimini de 18. yüzyılda gerçekleştirmiştir. lamıştı. Klasikler, Aydınlanma Çağı’nın etkisiyle
Fransa’da klasisizm ve romantizm arasındaki kavga akılcılığı ve sanatta klasik kuralları, siyasi açıdan da
bütün hızıyla sürerken, İngiltere’de klasik geleneğin monarşiyi ve aristokrasiyi savunuyorlardı. Dünya-
bütün izleri kaybolmuştur. Nitekim romantizm nın merkezinde Tanrı’nın olduğu fikri, Aydınlan-
İngiltere’de, Fransa’daki gelişmesine nazaran daha macılar, Rönesans’ın doğuşu ve arkasından gelen
kararlı ve daha sürekli olmuş, ancak geniş kitleler reform hareketleriyle yerini, merkezi insan olan
tarafından kolaylıkla kabul edilmemiştir. Roman- bir dünya anlayışına bıraktı. Jean Jacques Rousse-
tizmin siyasal sonuçları da İngiltere’de, Fransa’da- au İtiraflar’ında, Emil’inde ve Bir Gezginin Düşsel
kinden farklıdır. Öncelikle romantizm doğası ge- Yolculuğu’nda birey, kültür, toplum ve kanun gibi
reği liberaldir ve değişimden yanadır. Napolyon’la konuları sorguluyor, insan doğasını belirleyen ilke-
olan savaş sonucu tutucularla romantikler arasında lerin doğadan değil, kültürden ve kanundan gel-
görüş birliği sağlanır ve Napolyon tahttan indiril- diğini söylüyordu. O yüzden Toplum Sözleşmesi
dikten sonra liberalizm, romantik akımın yeniden adlı eseri başta olmak üzere kitaplarında insanın
asıl siyasal ve ekonomik sistemi olur. İngiltere’de özgür oluşunu ve doğallığı savundu. İtiraflar, bu
liberallerin çoğu örneğin Göl Okulu şairleri (Lake bakımdan bir insanın kendisiyle ve toplumla yap-
School), ihtilalin aleyhine görüşler paylaşırlar. O tığı hesaplaşmayı anlatan ilk büyük eserlerdendir.
yüzden İngiliz romantizminin kökleri liberallerin Ancak Rousseau 1778’de öldüğünde artık unutul-
sanayi devrimine karşı gelmelerine bağlıdır. Fransız muş görünüyordu. 1789 Fransız ihtilalinden sonra
romantizmi ise muhafazakâr sınıfın siyasi devrime Rousseau’nun çalışmaları yeniden gündeme geldi.
karşı çıkmaları sonucu doğmuştur. Fransa’da ro- Çünkü Fransız ihtilali hem monarşinin yıkılışı-
mantizm ile erken romantizm arasındaki ilişki, ih- nı hem de aristokrasinin çöküşünü gösteriyordu.
tilal döneminin klasisizmi savunan isimleri tarafın- Aynı yüzyılda 1750’den itibaren Almanya’da yavaş
dan koparılmıştı. İngiltere’de ise bu bağ çok daha yavaş ortaya çıkan edebiyat akımını da romantiz-
güçlüdür. İngiliz romantikleri daha 18. yüzyılda min habercisi saymak gerekir.
sanayi devrimine karşı çıkıyorlar ve eserlerinde ta- 17. ve 18. yüzyıl boyunca aklı yücelten klasik
biatı, kır ve köy hayatına duydukları özlemi anlatı- ve neo-klasik edebiyat ve düşünce hayatının yeri-
yorlardı. İngiliz romantiklerinin tabiata duydukları ni yavaş yavaş duygusallığı ve bireyciliği ön plana
ilgi onların coşkulu anlatımlarını beslerken, sanayi çıkaran bir anlayışın aldığı görülür. Bunun ilk ör-
devrimine karşı çıkıyor olmaları da eserlerindeki neği Almanya’da ortaya çıkan duyguculuktur. On-
kötümserliğin kaynağı olarak düşünülebilir. Dev- lar “Hissediyorum öyleyse varım” diyorlardı; oysa
rin sanatkârları insan emeğinin değeri konusunda- on sekizinci yüzyıl klasikleri Descartes’tan itibaren
ki endişelerini dile getiriyorlar ve dolayısıyla kapi- “Düşünüyorum öyleyse varım” sözünü benimse-
talizmi eleştiriyorlardı. mişlerdi. Duygucular, bir bakıma insan düşünce-
Napolyon’la yapılan savaş son bulduğunda İn- sinin tek boyutlu ele alınmasına karşı çıkıyorlar
giltere, ekonomik yönden zayıflamış, entelektüel fakat kendileri de insanı tek boyutlu olarak düşü-
yönden de ne yapacağını bilmez durumdaydı. İn- nüyorlardı. Klasikler ve Aydınlanmacılar insanı sa-
giliz orta sınıfı kendi varlığının temellerini sorgula- dece akıldan ibaret kabul ediyor ve insan doğasının
maya başladı. Bu endişenin ilk büyük temsilcileri başka yönlerini ihmal ediyorlardı. 17 ve 18. yüzyıl
İngiltere’de Shelley, Keats ve Byron’dır. Onlar ya- insanının böyle düşünmesinin sebebi Rönesans ve
şadıkları çağı sorgularken, toplumsal değerlerle de Reform dönemindeki teknolojik gelişmeler, yeni
çatışma içine girdiler. W. Wordsworth ve W. Scott coğrafi keşifler ve buluşlardır. Böylece kilisenin
gibi muhafazakârlar bile edebiyatı halkın seviyesine toplum üzerindeki hâkimiyeti kırılırken akıl başka
indiren bir dil ve konu tercih ettiler. ve yeni bir otorite olarak belirmektedir. Avrupa dü-
Romantizm 19. yüzyılın ilk çeyreğinde felsefe, şüncesi bu sebeple on sekizinci yüzyılın ikici yarı-
edebiyat, resim ve müzik sahasında etkisini göster- sından itibaren devrin sanat anlayışını da etkileyen
miş olsa bile, yukarda da söylendiği gibi doğuşu- başka bir fikri ve felsefi iklime girmiştir. 19. yüzyıl
na ilişkin ilk işaretler on sekizinci yüzyılda görü- başında (1808) Almanya’da ortaya çıkan duygucu-
lür. Fransa’da Jean Jacques Rousseau, 1730’lardan lar ve onlardan önce yine Almanya’da gördüğümüz

147
Romantizm

Sturm und Drang gibi gruplar romantizmin hazırlayıcılarıdır. Onlar insan tabiatının coşkulu yanına sesle-
niyorlardı. Çünkü akıl, toplumsal düzen, kurallar ve kanunlar, insanın içinden geldiği gibi davranmasını ve
yaşamasını engelliyor böylece duygular bastırılmak zorunda kalınıyordu. Sanat ve edebiyatta klasik Yunan
dönemine ait eserlerin, aynı dönemin tarihi şahsiyetlerinin ve olaylarının anlatılması, Yunan felsefesinin
tartışılmaz üstünlüğünün kabul edilmiş olması, romantikler için insanın özgürlüğünün önündeki engel-
lerdir. Oysa insan yaratıcılığı engellenemez. Sturm und Drang insanın doğasının sadece akıldan değil, aynı
zamanda duygudan da ibaret olduğunu savunuyor ve aydınlanmacıların insan ruhunu inkâr ettiklerini
söylüyorlardı. Duygucular ve Sturm und Drang diğer yönden bir aşırılıktı.

Öğrenme Çıktısı

1 Romantizmin ortaya çıktığı dönemi değerlendirebilmek

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

1. 18. yüzyılda pragmatiz-


min önem kazanması-
Romantizmin ortaya çıkı-
nın nedenleri nelerdir? Alman romantizmiyle Fransız
şındaki koşullar daha sonra
2. Romantizmin doğuşun- romantizmini karşılaştırın.
tekrarlanmış mıdır? Tartışın.
da Fransız İhtilali’nin
etkisini değerlendiriniz

ROMANTİZMİN ANLAMI, DOĞUŞU Fransız romantizmi o yüzden şiir ve lirizm ara-


VE GELİŞİMİ sında derin bağlantılar kuran bir eserle başlatılır.
Lamartine’in 1820 yılında yayınladığı Meditations
18. yüzyıl Fransız edebiyatı, İngiliz ve Alman
adlı şiir kitabı, her şeyden önce lirik duyarlığıyla
edebiyatlarıyla mukayese edildiğinde görülecektir
öncekilerden farklıdır. O yılların edebiyat heves-
ki, lirizmden uzak bir edebiyattır. Lirizm bir çeşit
lisi Fransız gençleri bu eseri yeni bir edebi devrin
duygululuk durumudur. Rönesansı takip eden yıl-
başlangıcı olarak kabul ettiler. Çünkü Lamartine,
larda Fransız edebiyatında en güçlü akım klasisiz-
Meditations’da, bir insanın çektiği samimi ıstırapları
min hümanizmidir. Edebiyat da klasik prensiplere
duygusal bir dille anlatmaktaydı. Meditations adlı
hapsedilmiş, belli kuralların dışına çıkamayan bir
eseri sebebiyle, Lamartine’i o tarihte henüz 18 ya-
sanat türü olarak anlaşılmıştır. Fransız halkının kla-
şında olan Victor Hugo “İşte, nihayet, şiir yazması-
siklere olan ilgisi ile siyasi sistem arasında elbette
nı bilen bir şair” sözleriyle övmüştür.
bir ilişki vardır. Nitekim 17. ve 18. yüzyıl boyun-
ca Fransız edebiyatı bir saray ve salon edebiyatıdır. Fransız romantizminin başlangıcını
Jean Jacques Rousseau gibi salonlardan uzak yaşa- Lamartine’in söz konusu eserinin çıkış tarihi ile
mak isteyenler, devrin Voltaire gibi önemli düşü- başlatmak mümkündür. Düşünce ve zevk bakı-
nürleri tarafından sert şekilde eleştirilmiştir. Çünkü mından 18. Yüzyıl Fransız edebiyatın bağlı olmak-
onlar edebiyat yoluyla felsefi düşüncenin verilmesi la birlikte 1789 devriminden sonra inançları ve
gerektiğine inanıyorlar ve böylece insan aklının en zevki değişen Emile Deschamps’ın evinde topla-
karışık meseleleri bile halledebileceğine inanıyorlar- nan o devir gençleri, yeni bir edebiyat hareketinin
dı. Duygu, duyguculuk, duygusallık ise gerçekler de temelini attılar. Bunların arasında Alfred de
karşısında insanın yanılmasına yol açan geçici du- Vigny ve Victor Hugo da vardır. Gençler kısa bir
rumlardır. süre sonra Muse Française (Fransız İlham Perisi)

148
Batı Edebiyatında Akımlar-I

adıyla bir dergi çıkardılar ve edebiyat konusunda-


ki düşüncelerini ve o düşünceler doğrultusunda
ürettikleri yazılarını bu dergide yayınladılar. Der-
gi yaklaşık bir yıl sonra kapanmış olsa da yarattığı
etki uzun süre devam etti.
Romantizmin etkisini artırmaya başladığı yıl-
larda klasik edebiyatını devam ettirenler Mercure de
XIXe Siecle adında bir dergi çıkarmaktaydılar. Muse
Française ile bu dergi arasında sert fikir ve edebiyat
tartışmaları oldu. Eskiler ve yeniler kavgası diye-
bileceğimiz bu tartışmaların tarafları arasında Ay-
dınlanmacıların etkisinde yetişmiş birçok tanınmış
isim de vardır. Daha çok pozitivizmin etkisindeki
klasik edebiyat taraftarları, romantizmi mağlup
edemediler. Chateaubriand’ın Hristiyan romantiz-
mi diyebileceğimiz görüşleri ile beraber romantik-
lerle devrin iktidarı arasında kurulan münasebet de
romantiklerin meşrulaşmasında etkili oldu. Onla- Victor Hugo (1802-1885)
rın dinle olan kavgaları bu eser sayesinde ortadan
kalkmıştır. Romantizm bilimle ilgisi olmayan, 1820’den itibaren romantiklerin ortaya çıkışı
duygunun ve hayal gücünün doğurduğu konularla insan tabiatı karşısında bir çeşit dengeyi savunma-
beslenerek gelişti. ları bakımından önemlidir. Onlar “Düşünüyorum
Aynı senelerde romantizmi savunan gençlerin öyleyse varım.” yerine “Düşünüyor ve hissediyorum
toplandıkları evlerden biri de Charles Nodier’nin öyleyse varım.” demeyi daha doğru buldular. Böyle-
evidir. Orta Çağ fantastik edebiyatının ürünlerine ce zıtlar arasında bir denge kurmak istiyorlardı. Zıt-
benzer eserler kaleme alan Nodier, romantikleri ların birliği düşüncesi romantizmin en temel ilkesi
sonuna kadar desteklemiştir. W. Shakespeare’in olarak sonraki senelerde birçok romantik metinde,
piyeslerini sahneleyen bir İngiliz tiyatro kumpan- değişik biçimlerde görülecektir. Romantizm Fransa
yasının o senelerde Paris’e gelmiş olması da önemli dışındaki Avrupa ülkelerinde farklı yönleriyle etkili
bir başka ayrıntıdır. Romantiklerin hemen hepsi olur. Bu yüzden Fransız, Alman ve İngiliz roman-
bu piyesleri izlediler ve ondan sonra tarih konulu tizmi birbirinden farklıdır. Örneğin Fransız roman-
piyesler kaleme aldılar. tizminde duygusal derinlik ve insanın yaratıcılığı
Nihayet Victor Hugo, 1827’de Cromwell adlı önemli iken İngiliz romantizminde tabiat, Alman
bir piyes yazar. Hiçbir zaman sahnelenmemiş romantizminde ise felsefi derinlik ön plana çıkar.
olan bu eserin önsözü, Fransız romantizminin Alman romantikleri başlangıçta Fransız ihtilalini
beyannamesi olarak kabul edilmiştir. Hugo’nun desteklerken, ihtilal sonrası ortamın karmaşası ve
ikinci dramı olan Hernani ise 25 Şubat 1830’da aristokrasinin tasfiyesinden sonra, ihtilali destekle-
sahnelenir ve edebiyat tarihine “Hernani Sava- mekten vaz geçmişlerdir. Onlar Orta Çağ sanat ve
şı” olarak geçen dönem başlamış olur. Theop- edebiyatını, Orta Çağ’ın inanış biçimini yeniden
hile Gautier, Hernani’nin rol gereğince boruyu gündeme getirdiler. Oysa Descartes’tan itibaren Ay-
öttürmesinin, klasik-romantik savaşının ede- dınlanmacılar, her türlü mistik anlayışı reddediyor
biyatta başlama işareti olduğunu söyler. Ro- ve doğa olaylarını akılla açıklıyorlardı. Kısacası insan
mantizmle birlikte “şiire kavuştuklarını” ifade aklı sayesinde dünyanın büyüsü bozulmuştu. Alman
eden Gautier’ye göre edebiyat kendilerine kadar romantikleri ise dünyayı yeniden büyülü hale getir-
renksiz ve manasızdır. Klasiklerle aralarındaki mek istiyorlar bu yüzden mistik eğilimlere yakınlık
hararetli savaştan bahsederken de klasiklerin ro- duyuyorlardı. Orta Çağ’ın fantastik dünyası, periler,
mantiklere “vahşiler”, romantiklerin klasiklere cinler, halk inanışları, gizemli şatolar gibi Orta Çağ
“mumyalar” dediğini anlatır. dekoru onların ürettikleri edebiyatın esas malzeme-
sidir. Alman romantikleri egzotik diyarları, efsanele-
ri, masalları sanatın konusu haline getirdiler.

149
Romantizm

Daha çok tabiata yönelen İngiliz romantikleri Romantizmin alt sınıfların, geniş halk yığınları-
için en büyük sanatkâr Tanrı’ydı ve insan ancak nın tarihine, kültürüne, diline, edebiyatına ve folk-
onun yarattıklarını taklit edebilirdi. Tarih ve tabiat, loruna duydukları ilgi, düşünsel alanda, bütün on
eski Yunan hayranlığı İngiliz romantizminin karak- dokuzuncu yüzyılı etkileyerek bir ideolojinin doğ-
terini teşkil eder. masına sebep oldu. Millî tarihlerin ve millî kim-
Romantizmin etkisi sadece kıta Avrupası ile liklerin oluşmasını amaçlayan bu ideolojinin adı
sınırlı kalmadı. Örneğin romantiklerdeki tarih milliyetçiliktir. On dokuzuncu yüzyılın daha ilk
tutkusu, bilinmeyen ülkelere karşı merak, uzak di- yarısında imparatorluklarda iç isyanlar görüldüğü
yarlar özlemi, hemen hemen bütün romantiklerde gibi, bütün Avrupa’da uluslaşma başladı. Nihayet
görülür. Romantikler insanın coşkulu yanının öz- imparatorlukların parçalanması yirminci yüzyılın
gür bırakılmasını isterken, edebiyat ve sanatta da başına kadar sürdü.
kurallara karşı çıkıyorlardı. Klasiklerin trajedi için Romantizm temelde bir reddediş hareketidir. Bu
koydukları üç birlik kuralını bu yüzden reddettiler. da onun bir anarşizm hareketi olarak anlaşılması-
Diğer yandan türler konusundaki ilkelere de karşı na sebep oldu. Çünkü onlar herhangi bir geleneğe
çıkarak yeni edebi türler icat ettiler. Klasik döne- bağlı değillerdi. Oysa neo-klasikler, klasiklerin de-
min trajedi ve komedisine romantikler dramı ekle- vamıydı. Bu nedenle romantik düşünce, mevcut de-
diler. Nesir ve nazmı birleştirerek mensur şiiri üret- ğerlerin yerine yeni değerler ikame etmek istiyordu.
tiler. Diğer yandan yarım kalmış yazılardan ibaret Buna ahlâk ve sanat da dâhildir. Onlar ahlâksızlığı
yeni bir tür icat ederek ona da fragman dediler. savunmuyorlardı; mevcut ahlâki ilkelerin insan do-
ğasını sınırladığını savunuyorlardı. Bu yüzden hem
yaşama biçimleri hem de savundukları ilkeler bakı-
mından kendi toplumlarınca garipsendiler.
Mensur şiir
Duygu ve hayallerin düzyazı biçimin- Romantik düşüncenin akılla duygu arasındaki
de ancak şiir diliyle anlatımıdır. Mensur çekişmesi onların edebi metinlerinde bir takım tek-
şiirde ahenkli ve etkili anlatım esastır. nik değişmelere yol açtı. Örneğin piyes ve roman-
Türk edebiyatındaki örneklerini daha çok larında olağanüstülüklere yer verdiler. Romantikler
Servet-i Fünûn dönemine ait eserlerde edebi eserlerde olağanüstü tabiat manzaralarına,
görmek mümkündür. insan ayağı değmemiş diyarlara, harabelere yer ver-
dikleri gibi akıl dışı varlıkları da kullandılar. Cin,
peri, melek, şeytan gibi akıl dışı varlıklar onların
Onlar sadece ulusal tarih ve edebiyatların de- piyeslerini sahnelenmesi imkânsız hale getirdi.
ğil, mahalli kültürün, dilin, tarihin, edebiyatın ve Eserlerinde olaylar ani değişmeler ve gelişmeler
folklorun da araştırılmasını istiyorlardı. Grimm gösteriyor, kahramanlar akıl almaz tesadüflerle kar-
Kardeşler masal derlemelerini bu dönemde yap- şılaşıyorlardı.
mışlardır. 1789 Fransız İhtilali’nden sonra çözülen
sınıflı toplum yapısı, edebiyat ve sanatta da ortadan
kalkmış oluyordu. Çünkü sermayenin birikmesi Romantizm ve Diğer Sanatlar
burjuva adı verilen yeni bir sınıfın doğuşunu ha- Romantizm sadece bir edebiyat ve fikir hareketi
zırladı. Sanat ve edebiyat da bu yeni sınıfın zevkine değildir. Aynı zamanda resim, müzik ve mimarlık
göre biçimleniyordu. Burjuvalar, kapitalist sürecin gibi alanları da etkilemiştir. Romantik resim bir
imkânları sayesinde zenginleşmiş kimselerdi. Aris- ekolden çok, daha önceki resim anlayışlarına tepki
tokrasinin sadece toplumsal hegemonyasını değil, olarak, insanı ve doğayı yeni bir biçimde kavrama-
sanat anlayışını, zevk biçimlerini de yıktılar. On- nın sanatıdır. Burjuva sınıfını iktidara götürecek,
lar gibi salonlar açtılar, şairleri ve romancıları des- Avrupa’ya egemen olan Latin düşüncesini ve akla
teklediler. Giyim kuşam tarzlarıyla da onları taklit tapmayı ortadan kaldıracak olan bu hareket, re-
ettiler; zamanla ekonomik güçleri sayesinde devlet sim alanını olduğu kadar, toplumsal ve ekonomik
yönetimine de ortak oldular. yapıyı da derinden etkilemiştir. Romantik resmin

150
Batı Edebiyatında Akımlar-I

öncüleri, Barok ve Rokoko üslubunun örneklerine tepki gösterdiler. Onların çoğu, neo-klasisizmin labora-
tuvarı sayılan Roma’da yetişmiş ve eski Yunan’a hayranlıkları ile tanındıklarından, romantizm kavramının
sınırlarını aşarlar. Fakat yine de her biri kendi kabiliyetleri ile neo-klasik resmin etkilerinden kurtularak,
romantizmin saflarına katılmışlardır. O yüzden romantik resim, neo-klasik resmin son evresi olarak kabul
edilmiştir.
Romantik neslin en tipik ressamlarından biri, yazar ve teorisyen Girodet’dir. Resimlerinde kullandığı
simgeler, hayaletler, kartallar, çıplak kadın figürleriyle tam bir gerçeküstücü coşkuya sahip olan Gidoret,
kendi kuşağının en etkili ressamlarındandır. Fransız ihtilalinden sonra yine romantik tablolarıyla dikkat
çeken bir başka isim Regnault’dur. Fransız romantizminin ilk kuşağının üyelerinden kabul edilen Jacques
Louis David de çağdaşlarının çoğu gibi, neo-klasisizme bağlılık ile ateşli romantik mizacını birleştirmiş
isimlerdendir. Onun etkisiyle romantik ressamlar, tabiatı yapmacıksız bir şekilde resmetmeye başladılar.

Resim 5.1 Girodet, Ossian Receiving the Spirits of the French Heroes
Kaynak: wikipedia.org

Restorasyonla birlikte asıl romantizm yayılmaya başladığında, eskiler ile yeniler, klasiklerle roman-
tikler arasında büyük bir tartışma vardı. Bu tartışmalar romantizmi sadece bir sanat ve edebiyat hareketi
olmaktan çıkarmış, hayatın bütün alanlarını etkileyen bir anlayışa dönüştürmüştür. Ingres gibi klasisizm
yandaşlarını, Delacroix gibi romantizm savunucularını, özellikle bir başka türlü düşünme tarzı etkileye-
cektir. Tarihsel kompozisyonları sürekli eleştirilse de portreleriyle dikkat çeken Ingres, tıpkı Delacroix gibi
İngiliz aristokratik portre geleneğinden etkilenmiştir. Kendisine asıl ün sağlayan eserleri Dante ve Vergilius
Ölümden Sonra Ruhların Gittiği Yerde adlı tablolarıdır.

151
Romantizm

Resim 5.2 Eugene Delacroix: Dante ve Vergilius Ölümden Sonra Ruhların Gittiği Yerde, 1822
Kaynak: wikiart.org

nan bağımsızlık savaşı dönemini büyük bir coşku


ve renk zenginliğiyle işledi. Ingres sürekli tabiata
Rapsodi başvururken, Delacroix, tabiatın bir başka sözlük
Genellikle halk türkülerinden ve millî ez- olduğunu savundu. Delacroix’ya gelinceye kadar,
gilerden oluşturulmuş müzik eseri. hayal gücü, önceki romantikler sayesinde resim
sanatının en önemli kaynağı olduğundan Delacro-
ix onların deneyimlerinden faydalanmıştır. Resim
sanatı tarihinin her zaman tartışılan ve hayranlık
uyandıran isimlerinden olan Delacroix, dini bir
Romantik resmin ilk ve en büyük temsilcisi De-
kompozisyondan egzotik bir sahneye, sıradan bir
lacroix olmakla beraber, o hem romantizme karşı
tarih sahnesinden alegoriye kolaylıkla geçebilen en-
çıkanlar hem de romantizm taraftarları arasında
der sanatçılardan biridir.
sayılmaktadır. 18. yüzyılda henüz romantizmin ilk
işaretlerinin görüldüğü senelerde Delacroix, 19. Müziğin romantizmdeki görüntüsü biçimde
yüzyılı haber veren bir ressamdır. 18. yüzyıl dog- birlik ilkesine, sürekli olarak müziğe ilişkin fikir-
matik iken, 19. yüzyıl, şüpheci ve gizemcidir. 19. ler geliştiren klasisizme ve erken romantizme karşı
yüzyılın entelektüel temsilcileri sistemlere ve prog- olan tezleriyle tanınır. Romantik müzik dramatik
ramlara olan inancını yitirmiş, dolayısıyla özgür- olan üzerine temellendirilmiş klasik anlayışın par-
lükçü kimselerdir. Onlar hayatı olduğu gibi kabul çalanması şeklinde kendini gösterir. Sonat formu
etmeyi, kendini hayatın akışına bırakmayı savunu- yerini daha az ciddi ve eskisi kadar şematik olma-
yorlardı. Tarih bu süreçte ancak, yeni anlamların yan kalıplardan oluşan sistemlere bırakır. Klasik bir
ortaya çıkarılması için kullanılabilecek bir malze- senfoni romantiklerin elinde küçücük bir minyatür
medir. Hem kendi zamanlarının hem de tarihi dö- haline gelir. Bu durum onların dünyayı sistematik
nemlerin önemli olaylarını resmeden romantikler, bir birlik halinde görmedikleri anlamına gelmekte-
resim sanatının konularını genişlettiler. Onlar için dir. Devrin müzisyenlerinin edebiyata olan ilgileri
sanat kaybolmuş zamanları ve sürekli eriyip giden yaptıkları müzikte de görülür. Onlar farklı sanat-
hayatı yakalamaya çalışan bir araçtır. Delacroix Yu- ların kuruluş biçimini birbirlerine yaklaştırdılar.

152
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Aynı dönemin resim ve şiirinde görülen biçime en büyük zaferini müzikle kazanır. Weber’in,
ilişkin parçalanma, müzikteki kadar değildir. Bu- Meyerbeer’in, Chopin’in, Liszt’in ve Wagner’ın
nun sebebi, Orta Çağ geleneğinin şiir ve resimde ünü tüm Avrupa’ya yayılır. Öyle ki Avrupa müziği
çok önceleri, 18. yüzyılda yer yer aşılmış olmasına 19. yüzyılın sonuna kadar romantik olarak kalır.
rağmen, müzikte bu geleneğin kendisini korumuş
olmasıdır. Romantik bestecilerin Orta Çağ müzi-
ğine duydukları ilginin temelinde, genel olarak ro-
Romantizmin Sonu
mantiklerin tarihe duydukları ilgi vardır. 18. yüz- Romantizm devrinin pozitivist ve rasyonalist
yılın ikinci yarısından itibaren başlayan gelişmeler anlayışının karşı çıktığı manevi konulara, insanın
sonucunda, müzik romantik dönemde sadece orta duygusal yanına önem verdiği için esasında mistik
sınıfın malı durumuna gelmiştir. Romantik dö- bir edebiyattır. Herhangi bir konunun romantize
nemde orkestralar, şatolardan, saraylardan çıkarak, edilebilmesi için sanatçının duygularının anlatıma
orta sınıfın doldurduğu konser salonlarında konser katılması şarttır. Buna rağmen Fransız romantik-
vermişler, oda müziği bile orta sınıfın imkânları lerinin ilk önemli isimlerinden olan J. J. Rousseau
dâhilinde dinlenir olmuştur. Müzik kitlelere yayıl- bile 18. yüzyılın din karşıtı atmosferinden kurtula-
dıkça, onların isteğine bağlı olarak, karmaşıklık- mamıştır. Bunda kilisenin on yedinci ve on sekizin-
tan uzaklaşmış, daha sade bir nitelik kazanmıştır. ci yüzyıl toplum hayatındaki gücü etkili olmuştur.
Böylece kısa ve eğlenceli formlar üretilirken, müzik Fakat Chateaubriand’ın görüşleri sayesinde din ye-
ciddi ve hafif müzik olmak üzere ikiye ayrılmış- niden önem kazandı. Nitekim 1870 yılına kadar
tır. Chopin ve Liszt’in toplumun farklı kesimleri Fransız entelektüelleri arasında din önemli bir yer
için müzik yapmaları diğer bestecileri de etkile- işgal etti. Romantizm devrin klasiklerinin pozi-
miş, Berlioz ve Wagner da aynı yolu izlemişlerdir. tif bilimler konusundaki ısrarı karşısında kilise ve
Toplumun beğenisine bu derece önem verilmiş kralla iş birliği yaptı. Böylece halk nezdinde itibar
olması, müzikte uyumsuzluğun ve başıbozuklu- kazandı.
ğun ortaya çıkmasına sebep olur. Kompozisyonlar Romantiklerin 1830’da kesinleşen zaferi ilan
zorlaşır, amatörler büyük eserleri yorumlayamaz edildikten sonra da ona karşı çıkanların çabaları de-
olurlar. Beethoven’ın bile son yıllarında bestelemiş vam etti. Nitekim 1850’den sonra Fransa’da pozitif
olduğu piyano ve oda müziği örnekleri, yalnızca bilimler, rasyonalizm sadece Fransa’da değil bütün
profesyoneller tarafından yorumlanabilmektedir. Avrupa’da güçlendi. Romantizmin güç kaybetme-
Bir eseri yorumlarken teknik güçlüklerin ortaya sine sebep olan olaylardan biri de V. Hugo’nun
çıkması başka bir sorundur. Weber, Schumann, 1843’te oynanan Les Burgraves adlı piyesinin başa-
Chopin, Liszt konser salonlarının virtüözleri için rısızlığıdır. Nihayet pozitivizmin kurucusu Auguste
müzik bestelemeye başlamışlardır. Onların eserle- Comte’un fikirlerinin yaygınlaşmasının ve 1856’da
rini çalacak sanatçılardan bekledikleri, müziğin bir Gustave Flaubert’in Madam Bovary adlı romanının
usta işi olduğunu göstermeleridir. Bu durumun en yayınlanmasının da romantizmin çöküşünde payı
güzel örneğini Paganini’de görürüz. Paganini hem vardır. Oysa Hernani’nin 1830’da sahnelenmesi
virtüöz hem besteci olarak dinleyicilerini daima şa- ile 1843’te Les Burgraves’in sahnelenmesi arasın-
şırtmıştır. da sadece 13 yıl vardır. Bir edebiyat hareketi için
İçeriğinin akıl dışılığı ve ifade araçlarının ba- bu kısa bir süredir. Bu kısa sürede başta Alexander
ğımsızlığı ile tüm sanatlar içinde müziğin özel bir Dumas’nın eserleri olmak üzere hayal gücüne daya-
yeri vardır. Klasisizm için şiir en önemli sanat tü- nan birçok roman ve piyes yayınlanmıştır. Halkın
rüydü. Erken romantizm ise daha çok resim üzerin- romantizm karşısındaki şüphesinin sebebi biraz da
de durmuş, resme önem vermişti. Geç romantizm bu eserlerin basitliğidir. Romantikler yavaş yavaş
ise müziğe önem vermiştir. Örneğin romantizmin sahneden çekilirken onların yerini neo-klasikler al-
tanınmış isimlerinden Theophile Gautier için re- maya başlar.
sim en mükemmel sanat dalı iken, Delacroix için Sonuç olarak romantizm 1850’de devrini büyük
müzik en derin sanatsal deneyim kaynağıdır. Bu ölçüde tamamlamış bir edebiyat akımıdır. Modern
anlayış Arthur Schopenhauer’ın felsefesinde ve hayat hızla değişirken bir edebiyat akımının uzun
Wagner’ın müzik yoluyla verdiği mesajlarda en süre devam etmesini beklemek, insan duygusallığı-
yüksek noktasına ulaşır. O yüzden romantizm nın sürekliliğini beklemekle aynıdır. Kısa bir süre

153
Romantizm

sonra sanat için sanat görüşünü savunan Parnasizm hemen bütün dünyada konuşulan bir dil haline
ve sembolizm akımları ortaya çıkar. geldi. 1827’den itibaren Fransa’ya öğrenci gönde-
Fransız romantizmi ihtilalci ve inkılapçıdır. rilmiş olması sebebiyle, Fransız dilinin ve kültürü-
Zaten doğduğu ortamda Fransız ihtilalinin etki- nün etkisi gittikçe arttı.
si devam ediyordu. Onlara kadar Yunan ve Latin Tanzimat dönemi Osmanlı aydınları öncelikle
kültürünün sınırlarının dışına çıkmayan Fransız Fransız kültür ve edebiyatını tanımışlardır. Münif
edebiyatı romantiklerle beraber, yeni bir düşünce Paşa’nın Voltaire’den çevirdiği Muhaverat-ı Hike-
ve sanat anlayışına açılmıştır. Bunda Rousseau ara- miyye Fransızca’dan çevrilen ilk eserler arasındadır.
cılığıyla gelen Kuzey Avrupa edebiyatının ve kültü- Ancak bu eser adından da anlaşılabileceği gibi kla-
rünün etkisi vardır. Fransız romantizmi İngiliz ve sik dönem Fransız düşüncesinin ruhuna uygundur.
Alman romantik edebiyatından daha etkili olmuş- Fransız romantizmi modern Türk edebiyatının ilk
tur. Çünkü romantizm esasında ruhçu, klasikler ise dönemine tema, konu, şekil ve aynı zamanda du-
şekilcidir. yuş ve düşünüş bakımlarından tesir eder. Tanzimat
Ancak bir kısım edebiyat tarihçilerinin de söy- edebiyatının kurucu isimlerinden Şinasi, her ne ka-
lediği gibi romantizmden sonra gelen akımlar ro- dar bazı edebiyat tarihlerinde klasiklerden etkilen-
mantizmin başka başlıklar altında görünüşünden diği söylense de düşünceleri ve verdiği eserlerin ni-
ibarettir. Çünkü 18. yüzyılın ikinci yarısında baş- teliği bakımlarından romantik temayüller gösterir.
layan ve 19. yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkan Tıpkı romantikler gibi Şinasi de bir geleneği devam
romantizm, yüzyılın ikinci yarısında da derinden ettirmedi; mevcut değerlerin yerine yeni değerler
derine devam etmiştir. Kaldı ki edebiyat tarihinin ikame etti. Sade bir dille, toplumun geniş kesim-
klasisizm ve romantizm olmak üzere iki ana akımı lerini hedefledi. Ele aldığı konular onun toplumu
vardır. Diğer edebi ekoller ise ancak bu iki ekolün değiştirmek konusundaki idealizmini gösterir.
birinden beslenen yeni yorumlardır. Tanzimat dönemi Türk edebiyatında bilhassa
Fransız romantizmiyle ilişkisi bakımından Namık
Kemal’in özel bir yeri vardır. Namık Kemal’in
Türk Edebiyatında Romantizm Fransız edebiyatıyla ilişkisi çeviriler üzerinden baş-
Romantizm prensipleri itibarıyla insan duygu lamıştır. Kendi eserlerini romantik prensiplere göre
ve düşüncesini görülmemiş bir genişlikte kapsa- kaleme alan Namık Kemal, kendisinin yapamadığı
maktadır. Felsefi kökeni de bulunan romantizm bu şeyleri ise çeviriler yoluyla Türkçeye kazandırmayı
sebeple, sadece bir sanat ve edebiyat akımı değil, amaçlamıştır. Ancak bu çeviriler devrin siyasi ve
aynı zamanda bir fikir akımıdır. Alman roman- sosyal havası yüzünden yayınlanamamıştır.
tikleri aracılığıyla felsefede, Fransız romantikleri
Namık Kemal’in Fransız edebiyatı ile ilişkisini
aracılığıyla da edebiyat ve sanatta tanınmış eserler
gösteren ilk somut belge, divanındaki son gazelin
ortaya koyan romantizm, 19. yüzyıldan bugüne
arka sayfasında el yazısı ile yazılmış olan Fransız-
dünya edebiyatında değişik başlıklar altında etki-
ca bazı kitap ve yazar isimlerinden oluşan listedir.
sini sürdürmektedir. Ayrıca romantizm farklı ede-
Bu ilk temasın neticesi de şiirden ziyade nesirde
biyatlarda farklı biçimler almış, farklı prensiplerle
görülür. Hatta ilk emarelerin göründüğü eserleri
ortaya çıkmıştır. Tek bir romantizmden söz edile-
Tasvir-i Efkâr’daki makaleleridir. Ve bu makaleler
memesi, romantizmin farklı edebiyatlardaki gö-
bize Fransız tesirinin Namık Kemal’in öncelikle
rüntülerinden kaynaklanır.
düşünce hayatında görüldüğüne işaret eder. Edebi
19. yüzyıl modern Türk edebiyatı da roman- hayatındaki tesiri ise daha sonra –Avrupa’dan dön-
tizmden etkilenmiştir. Kanuni döneminde verilen dükten sonra- görülecektir.
kapitülasyonlar sebebiyle Osmanlı imparatorluğu
ile Fransız hükümeti arasında yakın bir ilişki var-
dır. Bu yüzden on dokuzuncu yüzyılda Osmanlı
modernleşmesi daha çok Fransa üzerinden ger-
çekleşmiştir. Bürokrasi kanalıyla dilimize giren Tasvir-i Efkâr
Fransızca kelimeler yanında Fransız edebiyatının Şinasi tarafından 1862 yılında çıkarılan
önemli eserleri de aynı yüzyılda Türkçeye çevrildi. gazete.
Fransızca sadece Osmanlı sınırlarında değil, hemen

154
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Vatan Yahut Silistre piyesi başta olmak üzere, tizm etkisiyle değil, kültürel bir alışkanlıkla kulla-
birçok eserinde vatan temasını ele almıştır. Evrak-ı nıldığı düşünülebilir. Bir diğer romantizm unsuru
Perişan adlı tarih kitabı, yine konusunu tarihten olan rüya da piyeste mevcuttur. Zekiye, gördüğü
alan Celaleddin Harzemşah piyesi ve Cezmi romanı rüyasından bahseder. Bunlar da Zekiye’nin oyun
onun tarihe olan ilgisini gösterir. Namık Kemal’de- boyunca tiratlarında gördüğümüz romantik ve
ki idealizm onun dil ve edebiyat meselelerini ele mübalağalı hayallerden başka bir şey değildir. Bu
aldığı yazılarında da görülmektedir. Zavallı Çocuk, rüya unsurunu da bilinçaltının işleyişine ve oradan
Akif Bey, Gülnihal romantik tesirler içeren diğer pi- romantizme bağlamak doğru görünmemektedir.
yesleridir. Piyeslerinde daha çok bir davaya inanmış Birçok sahnesinde abartılı bir söylemin olduğu
ve onun uğrunda ölümü göze almış idealist kah- görülen Vatan Yahut Silistre’de Romeo ve Juliet’ten
ramanları anlatır. Bu kahramanlar sosyal bir dava gelen etkilerle beraber, Hernani piyesinin de etkisi
ile bireysel mutluluk arasında kaldıklarında sosyal vardır.
dava uğruna kendi mutluluklarını feda ederler. Aşk Vatan yahut Silistre, ele aldığı konu, konunun
ve ihtirasın ele alındığı bu piyeslerde, kahramanlar işlenişi, kahramanların davranışları ve düşünceleri,
tıpkı romantiklerde olduğu gibi ya tamamen iyi ya- piyesin tekniği gibi bakımlardan romantik edebi-
hut tamamen kötüdür. Kahramanların psikolojileri yatın bizdeki ilk örneğidir.
de doğal olarak aşırı bir dille ifade edilmiştir. Cela-
Akif Bey ise yine aşkı ile vatan sevgisi arasında
leddin Harzemşah adlı piyesinin önsözü, Hugo’nun
kalmış bir kahramanı anlatması bakımlarından ro-
Cromwell piyesine yazdığı önsöz kadar etkili bir
mantizmin temalarına uygun kaleme alınmış bir pi-
metindir. Namık Kemal bu önsözde, tiyatroyu in-
yestir. Akif Bey’in âşık olduğu kadının aslında kötü
san halini sahneye nakil ve orada taklit ederek ibret
biri olması, onun duyguları yüzünden yanıldığını
alınacak bir levha halinde göz önüne sermesi bakı-
da göstermektedir. Akif Bey, Namık Kemal’in kale-
mından faydalı bir eğlence olarak tanımlamaktadır.
minden aşırı derecede iyi, Dilrüba ise aşırı derecede
Namık Kemal’in 1873’te sahnelenen Vatan Ya- kötü birer kahraman olarak çizilmiştir.
hut Silistre adlı piyesi ele aldığı konu ve konuyu
Namık Kemal’in diğer piyesi Gülnihal ise
işleyişi bakımından romantizmin birçok özelliğini
Hugo’nun Les Burgraves adlı piyesini ve bazı sahne-
taşımaktadır. Öncelikle piyeste kahraman aşk ve
leriyle Shakespeare’in Hamlet’ini hatırlatmaktadır.
vatan sevgisi gibi birbiriyle çelişen iki zıt duygu
arasında kalır. Bu durum romantiklerin kavramları Namık Kemal’in daha çok önsözüyle meşhur
zıtlıklar şeklinde ele almalarının bir göstergesidir. olan Celaleddin Harzemşah adlı piyesi ise her şey-
Çünkü bireyin kendi kabiliyetlerini zorlayarak yeni den evvel tarihi bir konuyu ele alması bakımından
tercihlerde bulunması böylece mümkün olacaktır. romantiktir. Piyesin önsözünde tiyatro sanatı hak-
Piyesin daha ilk sahnesinde Zekiye’nin elinde bir kında bilgi veren ve kendisinin tiyatro anlayışını
kitapla görülmesi de yine romantizmin etkisidir; anlatan Namık kemal, aslında romantik tiyatroyu
zaten o tamamıyla romantik bir karakterdir. Oku- tarif eder. Söz konusu mukaddime V. Hugo’nun
duklarının etkisiyle âşık olur, hayaller kurar ve bu Cromwell mukaddimesine benzediğinden, iki pi-
hayallerin gerçekleşeceğine inanır. Öte yandan yesin tek ortak noktası bu önsözlerdir. Piyesin asıl
onun piyesteki konuşmalarında duygularını abart- benzediği metin ise Hugo’nun Ruy Blas isimli ese-
tığını da görürüz. Aynı şekilde İslam Bey’in tiradi ridir. Öyle ki Namık Kemal piyesinin bazı sahnele-
de romantik dilin şiirsel bir örneğidir. rini bu piyesten aynıyla almıştır.
Türk edebiyatındaki romantizmin Batıdakine
çok benzemediği, yüzeysel bir taklitten öteye gide-
mediği, derinleşemediği, fakat Fransız romantiz-
Tirat minden tarihi konuları, marazi edebi kahramanla-
Yazı ve konuşmada bir düşüncenin kesin- rı, aşırı iyi ve aşırı kötülerden ibaret kişi kadrosunu,
tisiz gelişimi duyguları coşkulu yaşama biçimini tercih etme gibi
özellikler bakımından etkilendiği açıktır.
Fransız romantizmi, Fransız İhtilali’nin verdiği
Bilhassa Alman romantizminde karşımıza sık
bir heyecanla ortaya çıkmıştır. Vatan, millet, hak,
sık çıkan hayali varlıklar, bu piyeste birkaç yerde
kanun gibi kavramlar değer kazandığı gibi milli-
geçmişse de (peri, melek, hayalet) bunun roman-

155
Romantizm

yetçilik de ön plana çıkar. Namık Kemal’de de bu rinde de görülür. Abdülhak Hamit de romantikler
kavramları görüyor olma sebebimiz benzer bir siya- gibi, içinde olağan üstü varlıklar bulunan piyesler
si atmosferin içinde olmasındandır. İhtilal sonrası kaleme alır. Bu piyesler manzumdur. Onun piyes-
Paris’i görmüş biri olarak, tüm bu kavramlardan lerindeki gayr-i tabii dil, ele aldığı temalar roman-
oldukça etkilenmiş, bilhassa vatan sevgisini Vatan tiklerin prensiplerine uygundur. Başta aşk olmak
yahut Silistre, Akif Bey, Celaleddin Harzemşah’ta üzere, felsefi bunalım, insanın ölüm karşısında-
işlemiştir. Onun piyeslerinde Fransız romantikleri ki çaresizliği, mistik duyarlılık ve kötümserlik
gibi coşkulu, hatta abartılı bir dille kahramanların Hamid’in piyeslerini romantik Fransız edebiyatı-
vatana olan sevgisi dile getirilmiştir. Kendi milleti- na bağlayan temalardır. Ancak Abdülhak Hamit,
nin tarihine bakma ve milliyetçi duyguları ön plana Şinasi ve Namık Kemal gibi toplumsal değerleri
çıkarma ise özellikle Celaleddin Harzemşah’ta görü- ele almak yoluyla yeni bir toplum inşa etmeyi ter-
lebilir. cih etmemiştir. İnsanı merkeze koyarak, onun iç
Lirizm ise Namık Kemal’in en çok kullandığı dünyasını, önlenemez tutkuları çerçevesinde an-
romantik öğedir. Tiyatrolarının çoğu zaten aşk latmayı denemiştir.
üzerine kuruludur. Vatan sevgisi işlendiğinde 19. yüzyıl modern Türk edebiyatının son
bile âşık bir adam yahut âşık bir kadının son de- önemli nesli Servet-i Fünûn, romantizmden tek-
rece lirik tiradlarıyla karşılaşırız. Bu lirizm elbet- nik bakımdan değil, duyarlık bakımından etkilen-
te ait olduğu akımın en temel prensibi olarak aşı- miştir. Kötümser bir edebiyat olarak nitelense de
rı bir lirizm olacaktır. Âşıklardan biri öldüğünde Servet-i Fünûn edebiyatı, klasik Türk edebiyatının
diğeri de kendini öldürecek, başkasıyla evlen- sona ermesinden sonra, modern edebiyatın bizdeki
mek zorunda kalanlar verem olacaktır. Onlarda ilk büyük eserlerini vermiştir. Tevfik Fikret’in tabi-
ne tipten karaktere ulaşabilecek bir bireycilik ne at karşısındaki duyarlığından, Halit Ziya’nın hayat
devrimci bir tavır ne pozitivizme tepki, ne güçlü karşısında güçsüz kahramanlarına kadar, Servet-i
bir tabiat, ne bilinçaltı, ne sembolizm, ne mistik Fünûn dünyasını teşkil eden atmosferin arkasın-
bir din vurgusu vardır. Kahramanların derdi sev- daki yazar duyarlığı romantiktir. Dönemin Halit
dikleri insana kavuşmak ve vatana özgürlüğünü Ziya, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit gibi yazarla-
kazandırmaktır. Fransız romantikleri gibi varo- rı teknik itibarıyla realizme bağlı görünseler bile
luşsal sorunlar yaşamazlar, kır hayatına yahut seçtikleri olaylar, kahramanların duyarlık derecesi,
egzotik ülkelere kaçmayı düşlemezler. Fransız tabiata ve insana bakış açısı gibi yönlerden bilhassa
romantizminin bu özelliklerini edebiyatımızda Fransız romantizminin kötümserliğini ve inceliğini
görmek için Servet-i Fünûn dönemini bekleme- taşırlar.
miz gerekecektir. Servet-i Fünûn edebiyatının ele aldığı temalar
Sonuç olarak Namık Kemal, tarihe dönüşü da romantizmin izlerini taşır. Melankoli derecesin-
okuyucusuna ve seyircisine eski günlerini hatırlatıp de yalnızlık, hakikat ve hayal çatışması karşısında
cesaret vermek için, vatan temasını halkına müca- hayali tercih etmek ve kaçış, toplumla değerler üze-
dele edecek coşkuyu aşılamak için, aşkı ise muh- rinden yaşanan çatışma, hassasiyet bakımından de-
temelen ilgiyi toplamak için kullanmıştır. Ondaki rin duyarlıklı insan romantik edebiyatta da sık sık
romantizm, etkilendiği Batılı yazarların tesirinde karşımıza çıkar. Diğer yandan romantik edebiyatın
ama çok yüzeyde bir romantizm olarak kabul edil- sanat eserini, zıt kavramlar arasında kalmış insanın
melidir. hayatı şeklinde düzenleyen yaklaşımını da Servet-i
Romantik edebiyatın konu, tema ve teknik Fünûn’da görmek mümkündür.
bakımdan etkisi bir başka Tanzimat dönemi şai-

156
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Öğrenme Çıktısı

2 Romantizmin anlamını ve niteliklerini tanımlayabilmek


3 Romantizmin gelişimini ve bitişini değerlendirebilmek
4 Romantizmin Türk edebiyatına etkisini değerlendirebilmek

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

2. Milliyetçilik ve roman-
tizm ilişkisi hakkında
2. Romantizmin temelin-
okuduklarınızı göz önü-
de hangi felsefi düşünce
2. Romantizmin klasisizm- ne alarak ülkemizdeki
vardır?
den ayrıldığı temel nok- milliyetçilik ve roman-
talar nelerdir? 3. Romantizm klasisizmin tizm arasında bir ilişki
güzellik anlayışını nasıl kurabilir misiniz?
3. Romantizmin bitişinde
değiştirmiştir, değerlen-
etkili olan faktörleri de- 3. Romantizmin getirdiği
dirin.
ğerlendiriniz. ilkeler daha sonra devam
4. Osmanlı Fransa ilişkileri etmiş midir? Hangi akım-
4. Osmanlı modernleşme-
ve Türk modernleşme ları etkilemiş olabilir?
sinde Fransa’nın etkili
tarihiyle Türk ve Fransız
olma nedenleri nedendir? 4. Türk edebiyatındaki ro-
edebiyatları arasındaki
mantik bir romanı anla-
ilişkiyi değerlendirin.
tıp romantik unsurların
neler olduğunu açıklayın.

ROMANTİZMİN İLKELERİ ce aristokrasinin değil, burjuvazinin ve alt


Romantizmin ilkelerini, klasisizmin ilkeleri- sınıfların edebiyatı oldu.
ni göz önünde tutarak düşünmek gerekir. Çünkü 2. Klasik dönemde edebi türler arasında kesin
romantizm klasisizmin dünya görüşüne, sanat ve kaidelerle çizilmiş sınırlar vardır. Yazarlar
edebiyattaki ilkelerine karşı çıkmış bir akımdır. bu kaidelere uymak zorundadır. Bu yüz-
Romantizmin ilkeleri kısaca aşağıdaki gibi sırala- den yeni bir edebi türün ortaya çıkması
nabilir: imkânsızdır. 17. yüzyıl klasiklerinin koy-
1. Klasisizm edebiyatın konusunu üst sınıfla- duğu kurallar 18. yüzyılda da aynıyla de-
rın hayatını ele almak şeklinde sınırlarken vam ettirilmiştir. Oysa romantikler edebi
romantizm, edebiyatta toplumun aşağı sı- türlerin belli kurallar çerçevesinde kaleme
nıflarının hayatının da ele alınması gerek- alınması fikrine karşı çıktılar. Örneğin tra-
tiğini savunmuştur. Klasikler üst sınıfların jedi ve komedi arasında yeni bir tür olarak
hayatını, yüksek bir dille anlatıyorlardı. dram adı verilen bir tür ürettiler. Aynı şe-
Oysa romantikler, geniş halk yığınlarının kilde nesri ve nazmı birbirine yaklaştırarak
dili ile yazmak gerektiğine inanıyorlar ve mensur şiire yakın örnekler kaleme aldılar.
bu sebeple mahalli dillerin edebiyatını, 3. Klasiklerin temel kaynakları eski Yunan, Hris-
folklorunu, tarihini ve genel olarak kültü- tiyanlık ve Roma tarihi iken romantiklerin
rünü ele almak gerektiğini savunuyorlardı. kaynakları yerel tarih, yerel kavimlerin folk-
Bu yüzden klasisizm monarşinin ve aris- loru ve halk verimleridir. Romantiklerin ma-
tokrasinin edebiyatı iken romantizm sade- halli kültürle, diller ve tarihler konusundaki

157
Romantizm

prensipleri insanlık tarihinin en etkili fikir cağınız yer değildir; yolculuğun kendisidir.
akımlarından olan milliyetçiliğin doğuşunu Çünkü her türlü içsel yolculuk bir yığın
hazırlamıştır. Çünkü milli tarih, milli dil, keşfi de beraber getirir. Söz konusu keşifler
milli edebiyat, milli folklor gibi konular, ye- insanın kendisine ve dünyaya dair bilgisini,
rel kültürlerin kendi kimliklerinin gündeme sezgisini ve anlayışını artırır.
getirilmesi anlamına geliyordu. 5. Rasyonalizm mistik meselelere, esrarlı ve
Romantikler millî tarihte, millî efsanelerde büyülü olgulara, olağanüstülüklere karşı
ve masallarda milletlerin gizlenmiş ruhunu çıkan ve hemen her olguyu akli sebeplerle
aradılar. Böylece milletlerin ve çağın ruhu- açıklayan anlayıştır. Bu yüzden rasyona-
nu anlamaya çalıştılar. 19. yüzyılda milli lizm, romantiklere göre dünyanın büyüsü-
edebiyat ve milli tarih fikri romantiklerin nü bozmuştur. Aydınlanmacılar ve dolayı-
tesiriyle ortaya çıkmıştır. Yerel kültürlere sıyla klasikler aklı önemsedikleri için fen
olan ilgileri romantikler şiirin söz hazinesi- bilimlerinin yöntemleriyle tabiat olayları
ni genişletti. Mahalli dillere, ağız ve şivelere karşısında kesin bilgi elde etmeyi amaçlı-
gösterdikleri ilgi, halk masalları başta ol- yorlar ve fen bilimlerinin bakış açısını in-
mak üzere halk efsanelerinin de gündeme san halleri için de kullanmayı istiyorlardı.
getirilmesine yol açmıştır. Böylece mevcut Oysa romantikler belirsizliği, ihtimalleri
şiir diline mahalli dillerden gelen kelimeler önemsemişlerdir. Romanlarında tesadüf-
girdiği gibi, konu ve kaynaklar genişledikçe lerin ve olağanüstülüklerin önemli bir yeri
edebiyatın ve özel olarak da şiirin söz hazi- vardır. Kesinliğin insandaki hayal gücünü
nesi genişlemiştir. sınırladığını düşünen romantikler, ihti-
4. Bilhassa 18. ve 19. yüzyılda sanayileşmenin malleri önemsedikleri için mistik konulara
etkisiyle başta Paris olmak üzere Avrupa’da önem verdiler. Romantizm bir bakıma Orta
büyük şehirler ortaya çıktı. Romantikler Çağ’ın büyülü, esrarlı dünya anlayışına geri
büyük şehrin kalabalıkları arasındaki yalnız dönüştür. Diğer yandan kayıptan duyulan
insanı anlatmayı tercih ettiler. Diğer yandan üzüntü de romantik bir temadır. Çünkü ro-
18. yüzyılda bilhassa Rousseau’nun eserle- mantikler, aklın ürettiği teknoloji sayesinde
rinde görülen tabiat sevgisi, doğayla yakın insanlığın hayal gücünü kaybettiğini iddia
münasebet romantiklerin ana temalarından ediyorlardı. Romantizm de din de önemli
biri haline geldi. Onlara göre Tanrı en bü- bir yere sahiptir. Tabiat gibi Tanrı da bir sı-
yük sanatkârdı ve sanatkâr ancak Tanrı’nın ğınak olarak görüldü ve Orta Çağ’ın dog-
yarattıklarını taklit edebilirdi. Bu yüzden matik din anlayışının yerini duygusal Hıris-
romantikler tabiat karşısındaki hayranlık- tiyanlık aldı.
larını daima ifade etmişlerdir. Tabiat, kaçış, 6. Descartes “Düşünüyorum öyleyse varım.”
yabancı, bilinmeyen, egzotik diyarlarda ge- demişti ve 17. yüzyıldan itibaren, aşağı yu-
çen maceralar romanlara konu olmuştur. karı iki yüzyıl, Avrupa düşüncesinin temeli-
Romantiklerin ele aldıkları temaların ba- ni bu söz belirlemiştir. Romantikler, dünya
şında yersizlik/yurtsuzluk teması gelir. Bu karşısında insanı tanımlarken sadece aklın
tema iki şekilde anlaşılabilir. Birincisi in- ölçü olarak alınmasını, gerçeğin sadece akıl
sanın dünyanın hiçbir yerinde kendini yoluyla kavranabileceği tezini reddederek,
yurdunda hissetmemesidir ki, ölümün ger- dünyanın merkezine insanı koydular. Asıl
çekliği karşısında insanın böyle düşünmesi ölçü duygularıyla, aklıyla, sezgisiyle, ha-
tabiidir. Yersizlik ve yurtsuzluk temasının yalleriyle, acıları ve ıstıraplarıyla insan ol-
ikinci ve asıl önemli anlamı ise yeryüzünde malıdır diyorlardı. Her ne kadar bu görüş
insanın bağlanabileceği herhangi bir fikir sübjektif ve bireyci olsa da insan doğasının
veya inancın olmaması durumudur. O yüz- keşfi bakımından önemlidir. Çünkü insanı
den romantikler insanın iç dünyasındaki sadece akıl ve objektif gerçeklerle izah et-
değişmeleri sürekli anlam arayışı peşinde mek imkânsızdır.
gerçekleştirilen bir yolculuğa benzetmiş- Romantikler Platon’dan beri “ideal denge”
lerdir. Önemli olan yolun sonunda vara- adına bastırılan ve kontrol altına alınan duy-

158
Batı Edebiyatında Akımlar-I

guları serbest bıraktı. Romantik eserlerde me- yapılabileceği bir iç dünya yolculuğudur. Aris-
lankoli ve aşırı duygusallık hâkimiyeti vardır. tokrasinin ve burjuvazinin rahatlığı o yüzden
Romantikler aşırı duygusal –santimantal- ve onların tepkisine sebep olmuştur.
melankolik bulunduklarından marazilikle/ Romantikler toplumcu değil bireycidirler.
hastalıklı olmakla suçlandılar. Hüzün, keder, Ama bu toplumcu romantizmin olmadığı
melankoli, yalnızlık tutkusu gibi sübjektif anlamına gelmemelidir. Öncelikle insanın
temalar kötümser bir edebiyatın doğmasına kendisinden sorumlu olduğunu savunurlar.
sebep oldu. Bugün bile kaçış, ölüm düşünce- Alman romantik felsefesinin izini taşıyan
sinin sabit bir fikir haline gelişi, intihar gibi te- bu görüş, farklı ülkelerde farklı biçimler
malar romantik mizacın belli başlı göstergeleri almıştır. Örneğin İngiliz romantizmi birey-
olarak kabul edilmektedir. ci iken, Fransız romantizminde toplum ve
7. Romantikler sanatın gerçeği aynıyla aktar- toplumsal problemler daha ön plandadır.
dığını hiçbir zaman düşünmediler. Sanat, 9. Romantikler kâinatta her şeyin zıddıyla
sanatkârın bilerek yanılsamasıdır. Sanatta birlikte bulunduğunu savunurlar. Hem dış
bilerek yanılsamaya romantik ironi denir. dünyada hem de insanın iç dünyasında dai-
Onlar insanın yaşamını bir sanat eseri- ma zıtların savaşı söz konusudur. İyi ile kötü,
ne dönüştürmesi gerektiğini savunurken, güzel ile çirkin, akıl ve duygu iç dünyamızda
sanatkârın böyle bir durumda daima hayal hep kavga halindedir. İnsanın bu kavga kar-
kırıklığına uğrayacağını biliyorlar ancak şısındaki durumu sanat eserinin konusudur.
buradan büyük sanat eserlerinin çıkacağını Görülüyor ki romantiklerde, tabiata hayran-
düşünüyorlardı. lık yanında derin bir içe bakış ve dolayısıyla
Romantik sanatta sanatçının konumu son de- kendini analiz etme arzusu vardır. Bugün
rece merkezidir. Sanat klasisizmde olduğu gibi bir romantizmin edebiyat tarihinin klasisizmle
yansıtma değil, bizzat sanatçının dehasından doğan beraber iki önemli akımından biri olmasının
bir yaratımdır. Sanatçı özel ve seçilmiş bir kimse- en önemli sebebi, şüphesiz bu kendini analiz
dir; sanatı sanat yapan onun görme biçimleridir. arzusudur. Çünkü bu yolla insanoğlu kendisi
ile hesaplaşarak en yüce iyiyi bulabilir.

Romantik ironi, sanatçının iyiyi, güzeli Romantikler ve Eserleri


ve doğruyu idealize edip gerçekliği bilerek Jean Jacques Rousseau (1712-1778): İsviçre’nin
ihmal etmesinden doğan yanılsamadır. Cenevre şehrinde dünyaya geldi. Küçük yaşta anne-
sini kaybetti. Bir saat tamircisinin oğlu olan Rousse-
au, daha çocukken babası tarafından terkedildi. Am-
8. Romantikler özgürlükçüdürler. Çünkü on- casının yanında bir süre kaldıktan sonra Cenevre’den
larda esas olan insanın kendisini gerçekleş- ayrıldı. 1728-1738 yılları arasında Fransa ve İtalya’da
tirmesidir. Birey dışardan dayatılan kuralları değişik işlerde çalıştı. Jean Jacques Rousseau’nun Bi-
sorgulamak suretiyle aşabilir; kendi doğası- limler ve Sanatlar Üstüne Söylev, İnsanlar Arasındaki
na aykırı olan kuralları dikkate almayabilir. Eşitsizliğin Temeli ve Kökenleri, Emile ya da Eğitim
Sonuçta toplumla çatışmaya yol açan bu Üzerine, Toplum Sözleşmesi, İtiraflar, Julie ya da Yeni
özgürlük arzusu, romantikleri yalnız ve me- Heloise, Bir Gezginin Düşsel Yolculuğu ve Dillerin Kö-
lankolik figürlere dönüştürmüş, onlar bo- keni Üzerine Deneme adlı eserleri vardır.
hem bir hayat yaşamayı tercih etmişlerdir.
Bernardin de Saint-Pierre: (1734-1814): Fran-
Çoğunluğun ahlâkı yerine bireysel dene-
sız yazar ve botanikçi. Subay olarak orduda görev
yimlerle keşfedilmiş prensiplere bağlanmayı
yapmıştır. Avrupa’nın birçok yerini gezdi. Bernardin
daha doğru bulmuşlardır.
de Saint-Pier asıl edebiyat malzemesini uzak doğu-
Romantikler sorgulamayı tercih eden ya yaptığı gezide buldu. Jean Jacques Rousseau’nun
sanatkârlardır. Rahatına düşkün, varlığa/yok- tavsiyesiyle Hindistan izlenimlerini Doğa İnceleme-
luğa ve kendine dair hiçbir sorusu olmayan leri adıyla yayınladı. Fakat onun asıl meşhur eseri
insanları dar kafalı insanlar olarak nitelediler. Paul ve Virginie’dir. Bu eser Fransız romantiklerini
Onlara göre insan hayatı her an yeni keşiflerin derinden etkilemiştir.

159
Romantizm

Friedrich Von Schiller (1759-1805): Şair, filo- Walter Scott (1771-1832): Aslen İskoçyalı
zof, tarihçi ve piyes yazarıdır. Johann Caspar Schil- olan Scott, tarihi romanlar yanında şiirler de yaz-
ler ve Elisabeth Dorothea Schiller’in ikinci çocu- mıştır. Yazdığı tarihi romanlarla dünya edebiyatın-
ğudur. Ailesinin isteği üzerine 1773 yılında askeri da büyük etkisi olan Walter Scott, romantizmin
okula yazıldı. Daha sonra hukuk ve tıp eğitimi aldı. doğuşunda, onların tarihe olan ilgisinin artmasın-
En önemli eseri Haydutlar’ı 1781’de yayınladı. Bu da da etkili olmuştur.
piyes Strum und Drang akımının etkisini taşımak- Lord Byron (1788-1824): Asıl adı George Gor-
tadır. Schiller’in Haydutlar piyesinden etkilenerek don Byron’dır. Babasından dolayı lord unvanını aldı.
benzer konuyu ele alan birçok yeni piyes kaleme İngiliz romantizminin tanınmış isimlerinden olan
alındı. Schiller’in piyesleri dışında, felsefe, tarih ve Byron, bir tarafıyla İskoçyalıdır. Bir asker çocuğu
ahlâk konularında da birçok eseri bulunmaktadır. olan Byron, ilk şiir kitabını Aylaklık Saatleri adıyla
François-Rene de Chateaubriand (1768-1848): yayınladı. Fakat burjuva hayatını eleştirdiği İngiliz
Fransız edebiyatında romantizmin kurucusu kabul Saz Şairleri ve İskoç Eleştirmenler adlı çalışmasıyla
edilen Chateaubriand, yazar olduğu gibi politikacı tanındı. Diğer romantikler gibi o da uzun seyahat-
ve diplomattır. Ailesinin en küçük çocuğudur. Cha- ler yaptı. 1809-1811 yılları arasında yakın doğuya
teaubriand on yedi yaşında asker olmaya karar ve- ve Güney Avrupa’ya seyahatleri oldu. Özel sebepler-
rir. Fransız ordusunda bir süre görev yapar. 1788’de den dolayı 1816 yılında İngiltere’yi terk eden Byron,
Paris’i ziyaret ettiğinde devrin önemli yazarları ile ta- İsviçre’ye giderek orada Percy Bysshe Shelley ile ta-
nışır. Fransız ihtilalinin hemen arkasından Amerika’ya nıştı. 1823 yılında Yunanistan’da Osmanlıya karşı
seyahat eder. Onun romanlarında bu seyahatin izleri başlayan isyanını desteklemek için bulunan Byron,
vardır. Les Natchez, Atala, Rene ilk eserleridir. Ayrıca ateşli bir hastalığa yakalanarak Yunanistan’da öldü.
Fransız ihtilali üzerine denemeleri bulunmaktadır. En çok tanınan eseri Don Juan adlı romanıdır.
Madame de Stael (1766-1817): Paris’te doğmuş- Alphonse de Lamartine (1790-1869): Politi-
tur. Aslında Rousseau gibi İsviçrelidir. Meşhur bir ban- kacı, yazar ve şair olan Lamartine, Fransız edebiya-
kacı olan babası XVI. Louis zamanında başbakanlık tının tanınmış isimlerindendir. Şairane Düşünceler,
yapmıştır. İlk edebi bilgisini annesinden alan Madame Göl ve Graziella adlı eserleri, Fransız romantizmi-
de Stael kendisine ait salonu romantiklere açmasıyla ve nin meşhur eserlerindendir. Tarih konusunda da
yazdığı eserlerle romantizmin doğuşunu ve yayılmasını çalışmaları bulunan Lamartine’in Doğuya Seyahat
hazırlayan önemli isimler arasında yer almıştır. ve Türkiye Tarihi gibi eserleri de bulunmaktadır.
Percy Bysshe Shelley (1792-1822): İngiliz
edebiyatının tanınmış romantik şairlerindendir.
Yazdığı bir yazı yüzünden Oxford’dan atılan Shel-
ley, İrlanda bağımsızlık hareketini destekledi. Daha
sonra İsviçre’ye giderek Lord Byron ile tanıştı.
1816’da İtalya’ya yerleşti. Revolt of Islam, Promet-
heus adlı eserleri meşhurdur.
John Keats (1795-1821): Babası tüccar olan
Keats, Londra’da dünyaya geldi. Küçük yaşta baba-
sını ve annesini kaybetti. Şiir yazmaya genç yaşta
başladı ve daha on sekiz yaşındayken, şair olmaya
karar verdi. Bütün zamanını şiir yazmaya ayırmak
için başka işlerle uğraşmayı bıraktı. Londra’daki
edebiyat çevresi ile dostluklar kurdu. Eserlerinde
John Milton ve William Shakespeare’in etkileri
görülen John Keats, yirmi altı yıl süren hayatında
üç önemli kitap yayınladı. Poems (1925), Endymi-
on (1818), Lamia, Isabella, The Eve of St. Agnes,
and Other Poems  (1820) adlı eserleri, bugün ro-
Madame de Stael (1766-1817) mantizmin önemli kaynakları arasındadır.

160
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Victor Hugo (1802-1885): Fransız şair, roman-


cı ve oyun yazarı. En büyük Fransız yazarlardan biri
olarak kabul edilir. Çocukluğu siyasi karışıklığın
olduğu bir dönemde geçti. Babasının subay olma-
sı sebebiyle çocukluk seneleri seyahatlerde geçti.
Hugo’nun Fransa’daki ünü ilk olarak şiirlerinden
sonra da romanlarından ve tiyatro oyunlarından ge-
lir. 1827’de Cromwell’i yazdı. 1830’de yazdığı Herna-
ni adlı piyesinin önsözü romantizmin manifestosu
kabul edilir. Piyes teknik olarak başarılı olmamakla
beraber, önsözünden dolayı büyük bir üne kavuştu.
İlk romanını 1823’te yayınladı. Romantik akıma
olan ilgisi gençlik yıllarında başladı. François-René
de Chateaubriand’ın düşüncelerinden ve eserlerin-
Theophile Gautier (1811-1872) den etkilendi. Şiirleri, romanları ve piyesleri yanında
düz yazıları da bulunan Hugo’nun Sefiller adını taşı-
yan romanı dünyaca tanınmıştır.
Theophile Gautier (1811-1872): Romantiz-
min en ateşli savunucularındandır. Hernani sava-
şında romantiklerin yanında yer almış, devrindeki
birçok edebiyat toplantısına katılmıştır. Şiirleri ve
eleştiri yazılarıyla tanınır. Eleştiri yazılarında daha
çok tarihi değerleri savunmuştur. Zamanla kişisel
duygulardan, lirik romantizmden uzaklaşıp sanat
sanat içindir görüşüne bağlanmış, bu da onu par-
nasyenlerin öncülerinden biri yapmıştır. Romantiz-
min Tarihi adlı bir eserinde romantizmin doğduğu
ortamı anlatır.
Alfred de Vigny (1797-1863): Fransız roman-
tizminin önemli isimlerinden olan Vigny, şiirleri,
oyunları ve romanları ile tanınmıştır.  Asıl mesle-
ği askerlik olmakla beraber, edebiyata olan ilgi-
sinden dolayı mesleğini bırakmıştır. Eserlerinde
kötümser bir atmosfer görülen Alfred de Vigny, Gerard de Nerval (1808-1855)
kötü bir evlilikten sonra inzivaya çekildi. William
Shakespeare’in Romeo ve Juliet adlı piyesini 1827’de Gerard de Nerval (1808-1855): Fransız edebi-
Fransızca’ya çevirdi. yatının ve romantizmin tanınmış isimlerinden olan
Alexandre Dumas (Baba) (1802-1870): Nerval’in şiirleri yanında yazıları da vardır. Paris’te
Eserleri dünyanın birçok diline çevrilen roman- doğmuş, seyahatleri sırasında İstanbul’a da uğra-
tik Fransız yazarlarındandır. Babası bir asilzade ge- mıştır. Henüz iki yaşındayken annesini kaybeder.
neralken, annesi siyahi bir köledir. Belçika, Rusya Babası askerdir. Nerval, amcasının yanında büyür.
ve İtalya’da yaşadı. 1864’te Paris’e döndü. Monte Goethe’nin Faust’unu ve Heinrich Heine’nin şi-
Kristo Kontu, Üç Silahşörler ve Demir Maskeli Adam irlerini Fransızcaya çevirir. Theophile Gautier ve
en çok bilinen macera romanlarındandır. Alexan- Alexandre Dumas ile dostluklar kuran Nerval’in
der Dumas sadece romanlar kaleme almadı, aynı Doğuya Seyahat, Aurelia, Sylvie ve Ateşin Kızları
zamanda piyesler de yazdı. adlı eserleri başa olmak üzere birçok eseri Türkçe’ye
çevrilmiştir.

161
Romantizm

Edgar Allan Poe (1809-1849): Şair, hikâyeci


ve edebiyat eleştirmeni olan Poe, Amerika’nın
Boston şehrinde doğmuştur. 1815’te onu yanı-
na alan aileyle birlikte İngiltere’ye gitti. 1820’de
Amerika’ya geri dönerek, Virginia Üniversitesine
kaydoldu. Ancak eğitimini tamamlamadı. Edebi
hayatı 1832’de başladı. Kuzgun ve Annabel Lee
adlı şiirleri ile meşhur oldu. Gotik edebiyatın güzel
örneklerini kaleme alan Poe, korku, gerilim ve po-
lisiye türü hikâyelerin öncüsüdür.
Alfred de Musset (1810-1857): Paris’te doğdu.
Fransız oyun yazarı ve romancı. Genç yaşta ede-
biyatla meşgul olmaya başlayan Musset, hukuk ve
tıp eğitimi aldı. Romantiklerin Charles Nodier’in
evindeki toplantılarına iştirak etti. Henüz on sekiz
yaşında iken Hugo’nun şiirlerini örnek alarak şiir-
ler yazdı. Eserleriyle romantik edebiyatın en etkili
Edgar Allan Poe (1809-1849) isimleri arasına girdi.

yaşamla ilişkilendir

“Romantik” kelimesi Almanya’ya yeni gir- ların muhtelif eserlerinde eski şiir mimariye, yeni
miştir; bu isim, şövalyelikten ve Hristiyanlıktan şiir ise resme benzetilmiş, bundan başka insan
doğmuş, menşeini “Troubadour”ların (Şiirleri- zekâsının, maddi dinlerden manevi dinlere, tabi-
ni halk arasında dolaşarak okuyan ve terennüm attan Allaha intikal ederken nasıl ilerlediği açıkça
eden Orta Çağ’da yaşamış şimal memleketleri gösterilmiştir.
şairleri. Cenup memleketlerinde bunlara “trou- Latin ırkının en kültürlüsü olan Fransız mil-
vere” adı verilir. Bizdeki saz şairlerine az çok teka- leti, Grek ve Romen edebiyatlarını örnek olarak
bül etmektedir.) şarkılarından almış olan şiirlere alan klasik şiire meylediyor. Germen ırkı arasında
veriliyor. en çok tanınmış olan İngiliz milleti ise romantik
Eğer putperestlikle Hristiyanlığın, şiirleri ve kahramanlık türkülerini seviyor ve bu
şimal[kuzey] ile cenubun [güney], eski zamanla tarzda yazılmış olan eserlerinden dolayı iftihar
orta zamanın, şövalyelikle Romen ve Grek me- duyuyor. Burada, bu iki şiir tarzından hangisini
deniyetlerinin, “Edebiyat imparatorluğu”nu ara- seçmenin daha doğru olacağını inceleyecek deği-
larında taksim ettiklerini kabul etmezsek, yeni lim. Bu husustaki zevk değişikliğinin, yalnız arızi
ve eski zamanlar hakkında hiçbir zaman felsefi [geçici] sebeplerden değil, aynı zamanda mu-
bir görüşle hüküm veremeyiz. “Klasik” kelimesi hayyelenin [hayal gücünün] ve düşüncenin ip-
bazen “mükemmeliyet” manasına kullanılır. Ben tidai kaynaklarından husule geldiğini göstermek
klasik şiirin eskilere, romantik şiirin de şövalye- kâfidir, zannederim.
lik an’anesine [geleneğine] bağlı olduğunu kabul Epik şiirlerde ve eski Romen ve Grek traje-
ediyor, binaenaleyh bu kelimeyi burada başka dilerinde o zamanki insanların tabiata benzedik-
manada kullanıyorum. Bu taksim dünyanın iki lerini ve tabiat nasıl zarurete[zorunluluk] bağlı
devrine, yani Hristiyanlığın kuruluşundan evvel- ise, onların da kendilerini mukadderata tabi
ki devirle sonraki devire de uymaktadır. Alman- zannettiklerini gösteren bir nevi sadelik vardır.

162
Batı Edebiyatında Akımlar-I

İnsanlar az düşündükleri için ruhlarında cereyan mak itiyadını[alışkanlığını] edinmişlerdir. Fakat


eden [ortaya çıkan] her şeyi dışarıya vuruyorlardı. tamamıyla deruni[içten] olan bu varlığı açık bir
Hatta vicdan bile birtakım şekillerle tasvir edil- surette göstermek için, hadiselerde husule gelen
mişti. İblislerin meşaleleri suçluların kafalarının büyük tahavvülün[değişimin] ruhta cereyan eden
içinde vicdan azaplarını kamçılıyordu. Eski de- her şeyi en ince farkları ile meydana çıkarması
virlerde vaka demek her şey demekti; bu sırada icap eder.
ise karakter daha mühim bir yer işgal ediyor. Zamanımızda güzel sanatlar eskilerin sade-
Promethee’nin (Ateş ilahı.) akbabası gibi bizi yi- liğine bağlı kalsaydı, onları diğerlerinden ayırt
yip bitiren bu endişeli düşünce, eskilerin medeni eden iptidai[ilkel] kuvvete erişemeyecek, ruhu-
ve sosyal durumlarında mevcut olan açık ve belli muzun hissedebileceği birçok samimi heyecan-
münasebetler yanında bir delilikten başka bir şey ları kaybedecekti. Bu asırda, sanattaki sadelik,
değildir. kolayca mücerret[soyut] ve soğuk bir şekil ala-
Yunanistan’da sanat yeni başladığı zaman bilir, hâlbuki eskilerin sadeliği ne kadar canlıy-
münferit heykellerden başka bir şey yapılmıyor- dı; şeref ve aşk, cesaret ve merhamet, şövalye
du; grup halindeki heykeller daha sonraları ya- ruhu, Hristiyanlığa has olan duygulardır. Bu
pılmaya başlanmıştır. Denebilir ki, hemen hiçbir ruhi haller ancak tehlikelerde, mücadelelerde,
sanat şubesinde grup mefhumu yoktu: gösterilen aşklarda ve felaketlerde, yani sahnedeki tabloları
şekiller, kabartma resimlerde olduğu gibi, tertip- durmadan değiştiren romantik edebiyatta kendi-
siz ve sırasız, yan yana dizilmişti. İnsanlar, tabi- lerini gösterirler. Klasik şiirde, sanata tesir eden
atın her kısmını ayrı bir şahıs şeklinde tasavvur amillerin[sebeplerin] kaynakları birçok hususlar-
ediyorlardı. Nehirlerde su perilerinin, ormanlar- da romantik şiirdekinden farklıdırlar.
da ağaç perilerinin yaşadığı zannediliyordu. Fa- Birinde mukadderat, diğerinde ise Allah
kat diğer taraftan tabiat da insanı hükmü altına hâkimdir; mukadderat insanların duygularını hiç
almıştı. O zamanın insanları, muhakemeleri ha- hesaba katmaz. Hâlbuki Allah hadiseler hakkın-
reketlerinin sebep ve neticeleri üzerine tesir et- daki hükmünü yalnız duygulara göre verir. Dai-
meden, o kadar iradesizce hareket ediyorlardı ki, ma fanilerle mücadelede buluna sağır ve kör bir
onları bir sele, bir volkana, bir yıldırıma benzete- talihi eserini yazmak yahut yüksek bir varlığın
biliriz. Eski insanların adeta sağlam, doğru ve de- idare ettiği ve hikmetini kendi kendimize sorup
vamlı işleyen cismani bir ruhları vardı. Hâlbuki bir mana vermeye çalıştığımız bu şuurlu nizamı
Hristiyanlık sayesinde inkişaf etmiş[gelişmiş] çizmek icap ettiği zaman neye şiir bambaşka bir
olan insanın ruhu böyle değildir. Modern insan- âlem yaratmasın!
lar, Hristiyanlığın tesiri ile kendi içlerine kapan-

Öğrenme Çıktısı

5 Romantizmin ilkelerini sıralayabilmek


6 Romantik sanat eserlerinin özelliklerini çözümleyebilmek

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hugo’nun Notre Dame’ın


Romantik bir romanda ya-
Kamburu adlı romanında Siz de romantik bir esere ör-
zarın üslubu hakkında neler
romantik unsurlar nelerdir? nek verin.
söylenebilir?
Değerlendirin.

163
Romantizm

1 Romantizmin ortaya çıktığı dönemi


değerlendirebilmek
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Romantizmin Doğduğu Siyasal


ve Sosyal Ortam

Romantizm on dokuzuncu yüzyılın ilk çeyreğinde felsefe, edebiyat, resim ve müzik sahasında etkisini göstermiş
olsa bile, yukarda da söylendiği gibi doğuşuna ilişkin ilk işaretler on sekizinci yüzyılda görülür. Fransa’da Jean
Jacques Rousseau, 1730’lardan itibaren yazmaya başladığı eserleriyle klasisizmin dünya görüşünü ve sanat an-
layışını sarsmaya başlamıştı. Klasikler, Aydınlanma Çağı’nın etkisiyle akılcılığı ve sanatta klasik kuralları, siyasi
açıdan da monarşiyi ve aristokrasiyi savunuyorlardı. Dünyanın merkezinde Tanrı’nın olduğu fikri, Aydınlanma-
cılar, Rönesans’ın doğuşu ve arkasından gelen reform hareketleriyle yerini, merkezi insan olan bir dünya anlayı-
şına bıraktı. Zaten Jean Jacques Rousseau İtiraflar’ında, Emil’inde ve Bir Gezginin Düşsel Yolculuğu’nda birey,
kültür, toplum ve kanun gibi konuları sorguluyor, insan doğasını belirleyen ilkelerin doğadan değil, kültürden ve
kanundan geldiğini söylüyordu. O yüzden Toplum Sözleşmesi adlı eseri başta olmak üzere kitaplarında insanın
özgür oluşumunu ve doğallığı savundu. İtiraflar, bu bakımdan bir insanın kendisiyle ve toplumla yaptığı hesap-
laşmayı anlatan ilk büyük eserlerdendir. Ancak Rousseau 1778’de öldüğünde artık unutulmuş görünüyordu.
1789 Fransız ihtilalinden sonra Rousseau’nun çalışmaları yeniden

Romantizmin anlamını
2 ve niteliklerini
tanımlayabilmek

3 Romantizmin gelişimini ve
bitişini değerlendirebilmek

4 omantizmin Türk
edebiyatına etkisini
değerlendirebilmek

Romantizm hem terim hem de akım olarak kolaylıkla tarif edi-


Romantizmin Anlamı, Doğuşu
ve Gelişimi lemez. İnsanın aklından çok duygularıyla ilgilenen romantizm
Avrupa’da asırlarca devam eden akılcı klasisizme karşı tepki
olarak ortaya çıkar. Romantizm kelimesi hayali, hayalperest ve
acayip olanı tanımlamak üzere fantastik anlamında kullanıl-
mıştır. Kelimeyi günümüzdeki anlamıyla ilk defa kullanan Jean
Jacques Rousseau’dur.
Kelime modern zamanlardaki anlamını birincisi romansların
içerik ve niteliğinden, diğeri de romantik hareketin içerik ve
niteliğinden olmak üzere iki ayrı kaynaktan alır. Romantik
hareketin belirlediği anlam için 18. yüzyılın sonu 19. yüzyılın
başı tarih olarak verilebilir. Romantik İngilizce’de eski şövalye
romanları, saz şairleri çağını anımsatan şey anlamında kullanı-
lıyordu. Bu sıfat zamanla, olağandışılığı, tabiat manzaralarında
ve eski harabelerde anlam arama çabasını ifade eder hale geldi.
Romantizm, 19. yüzyıl başında Fransa, Almanya ve İngiltere’de
ortaya çıkan edebiyat akımının ismi olmak yanında bilhassa
duygusal, bir idealin peşinde toplumla çatışmayı göze alan, yal-
nız ve melankolik figürleri anlatan edebi eserleri tanımlayan bir
edebiyat akımıdır.

164
Batı Edebiyatında Akımlar-I

5 Romantizmin ilkelerini
sıralayabilmek

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Romantik sanat
6 eserlerinin özelliklerini
çözümleyebilmek

Romantizmin İlkeleri

5 1. Klasisizm edebiyatın konusunu üst sınıfların hayatını ele almak şeklinde sınırlarken romantizm,
edebiyatta toplumun aşağı sınıflarının hayatının da ele alınması gerektiğini savunmuştur.
2. Klasiklerin temel kaynakları eski Yunan, Hristiyanlık ve Roma tarihi iken romantiklerin kaynak-
ları yerel tarih, yerel kavimlerin folkloru ve halk verimleridir.
3. Romantiklerin mahalli kültürle, diller ve tarihler konusundaki prensipleri insanlık tarihinin en
etkili fikir akımlarından olan milliyetçiliğin doğuşunu hazırlamıştır.
4. Romantizm esasında 17. ve 18. yüzyıl boyunca etkisini sürdüren rasyonalizme karşı bir hare-
kettir. Rasyonalizm mistik meselelere, esrarlı ve büyülü olgulara, olağanüstülüklere karşı çıkan
ve hemen her olguyu akli sebeplerle açıklayan anlayıştır. Bu yüzden rasyonalizm, romantiklere
göre dünyanın büyüsü bozmuştu. Romantizm bir bakıma Orta Çağ’ın büyülü, esrarlı dünya an-
layışına geri dönüştür. Diğer yandan kayıptan duyulan üzüntü de romantik bir temadır. Çünkü
romantikler, aklın ürettiği teknoloji sayesinde insanlığın hayal gücünü kaybettiğini iddia edi-
yorlardı. Halk masallarına, egzotik diyarlara, halk efsanelerine ve dini söyleme ilgi duymalarının
sebebi, onlardaki akıl dışı olgular yüzündendir.
5. Romantikler tarihe özel bir ilgi gösterdiler. Örneğin harabeler, bu tarih tutkusunun bir göstergesi
olarak romantiklerin ilgi alanına giriyordu
6. Romantikler sanatın gerçeği aynıyla aktardığını hiçbir zaman düşünmediler. Sanat, sanatkârın
bilerek yanılsamasıdır. Sanatta bilerek yanılsamaya romantik ironi denir.
7. Romantikler toplumcu değil bireycidirler. Ama bu toplumcu romantizmin olmadığı anlamına
gelmemelidir. Öncelikle insanın kendisinden sorumlu olduğunu savunurlar.
8. Romantik sanatçı, bohemdir, yalnızlığı sever. Toplumla arasında ciddi bir yabancılaşma olduğun-
dan genellikle melankoliktir.

6 1. Klasikler üst sınıfların hayatını, üst bir dille anlatıyorlardı. Oysa romantikler, geniş halk yığınları-
nın dili ile yazmak gerektiğine inanıyorlar ve bu sebeple mahalli dillerin edebiyatını, folklorunu,
tarihini ve genel olarak kültürünü ele almak gerektiğini savunuyorlardı.
2. Klasik dönemde edebi türler arasında kesin kaidelerle çizilmiş sınırlar vardır. Yazarlar bu kaidelere
uymak zorundadır. Bu yüzden yeni bir edebi türün ortaya çıkması imkânsızdır. Oysa romantikler
edebi türlerin belli kurallar çerçevesinde kaleme alınması fikrine karşı çıktılar. Örneğin trajedi ve
komedi arasında yeni bir tür olarak dram adı verilen bir tür ürettiler. Aynı şekilde nesri ve nazmı
birbirine yaklaştırarak mensur şiire yakın örnekler kaleme aldılar.
3. 18. ve 19. yüzyılda sanayileşmenin etkisiyle başta Paris olmak üzere Avrupa’da büyük şehirler
ortaya çıktı. Romantikler büyük şehrin kalabalıkları arasındaki yalnız insanı anlatmayı tercih
ettiler.

165
Romantizm

1 Pre-romantizmin romantizme katkısı aşağı- 6 Aşağıdakilerden hangisi romantiklerin ilgi


dakilerden hangisidir? duydukları temalardan biri değildir?
A. Akla ve zekaya karşı duygu ve duyarlığın ön
neler öğrendik?

A. Aristokrat sınıf
plana çıkarmıştır.
B. Bireyin hayatı
B. Aklın duygudan önemli olduğunu öne sürmüştür.
C. Yersizlik/yurtsuzluk
C. Üç birlik kuralının eserin varlık nedeni olduğu-
nu savunmuştur. D. Yalnızlık
D. Eserin malzemesinin değişmeyen gerçekler ol- E. Tarih
duğunu duyurmuştur.
E. Eserde fantastik öğeleri reddetmiştir 7 Aşağıdakilerden hangisi Fransız edebiyatında
romantizmin kurucusu olarak kabul edilir?
2 Adını Friedrich Maximilian Klinger’in aynı A. Walter Scott
adlı piyesinden alan aklı bilginin temel aracı say- B. François-Rene de Chateaubriand
mayı reddederek sezgiyi ve duyarlığı ön plana çıka- C. Madame de Stael
ran akım aşağıdakilerden hangisidir?
D. John Keats
A. Fovlar B. Primitifler E. Alexander Dumas (Baba)
C. Sturm und Drang D. Mavi Süvari
E. Köprü 8 Aşağıdakilerden hangisi romantizmin temel
ilkelerinden biridir?
3 Fransız romantizminin başlangıcı kabul edi- A. Üç birlik kuralı
len eser ve yazarı aşağıdakilerden hangisidir?
B. Gerçeğin değişmezliği
A. Victor Hugo, Hernani C. Zıtların birliği
B. Lamartine, Meditations D. Aklın üstünlüğü
C. Rousseau, İtiraflar E. Sezginin önemsizliği
D. Bernardin de Saint-Pierre, Paul and Virginie
E. Lord Byron, Don Juan 9 Romantiklerin mahalli kültürle, diller ve ta-
rihler konusundaki prensipleri insanlık tarihinin en
4 Fransız romantizminin beyannamesi olarak etkili fikir akımlarından ……………………….’in
kabul edilen eser aşağıdakilerden hangisidir? doğuşunu hazırlamıştır.
A. Lamartine, Meditations A. Sosyalizm
B. Rousseau, İtiraflar B. Pragmatizm
C. Bernardin de Saint-Pierre, Paul and Virginie C. Batıcılık
D. Lord Byron, Don Juan D. Klasisizm
E. Victor Hugo, Cromwell önsözü E. Milliyetçilik

5 Aşağıdakilerden hangisi romantizmin ilkele- 10 Mahalli dillere, ağız ve şivelere göster-


rinden biridir? dikleri ilgi ile şiirin söz hazinesini genişleten
A. Edebiyatın konusu üst sınıfların hayatı ile sınır- akım…………………………..dir.
lı olmalıdır.
A. Klasisizm
B. Sanaçtı pragmatist (akılcı) bir bakış açısına sa-
B. Fütürizm
hip olmalıdır.
C. Romantizm
C. Sanatçı toplumcu olmalıdır.
D. Edebî türler kesin kurallara göre kaleme alın- D. Letrizm
mamalıdır. E. Pragmatizm
E. Edebî dil üst sınıfın kullandığı dildir.

166
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Yanıtınız yanlış ise “Romantizmin Doğduğu


1. A 6. A Yanıtınız yanlış ise “Romantizmin İlkeleri”
Siyasal ve Sosyal Ortam” konusunu yeniden
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Romantizmin Doğduğu
2. C 7. B Yanıtınız yanlış ise “Romantizmin İlkeleri”
Siyasal ve Sosyal Ortam” konusunu yeniden
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Romantizmin Doğuşu


3. B 8. C Yanıtınız yanlış ise “Romantizmin İlkeleri”
ve Nitelikleri” konusunu yeniden gözden
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Romantizmin Doğuşu Yanıtınız yanlış ise “Romantizmin Doğuşu
4. E 9. E
ve Nitelikleri” konusunu yeniden gözden ve Nitelikleri” konusunu yeniden gözden
geçiriniz. geçiriniz.

5. D Yanıtınız yanlış ise “Romantizmin İlkeleri” 10. C Yanıtınız yanlış ise “Romantizmin İlkeleri”
konusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
5 Anahtarı

18. yüzyıl Avrupa düşüncesi, 17. yüzyıldaki otuz yıl savaşlarının ortaya çıkar-
dığı sefaletin sonuçlarına göre şekillenmiştir. Mistisizm ve mezhep savaşları
Avrupa’da, büyük bir kötümserlik doğurmuştu. O yüzden Avrupalı düşünür-
Araştır 1 ler, akılcılığı tek ve en önemli yol olarak görüyorlardı. Fransa’da Descartes,
17. yüzyılda insanı düşünen bir varlık olarak tanımlamış ve insanın düşünme
yeteneğinin her türlü sorunu çözeceğini savunmuştu. Onun düşüncelerinin
değeri ancak 18. yüzyılda anlaşılmıştır. İngiltere’de John Locke (1632-1704)
insan duyularına dayanan felsefesiyle, akılcılığın temellerini atmış bulunu-
yordu. John Locke’a göre insan ruhu, gözlem aracılığıyla tecrübe kazanır.
Duyumlar ve tasarımlar ise daha sonra harekete geçer; akıl da bu duyumlar
ve tasarımlar aracılığıyla düşünceyi yaratır. Tecrübenin tek bilgi kaynağı ola-
rak görülmesi öte yandan teolojiye ve diğer mistik alanlara önem vermemek
anlamına gelmektedir. Böylece 17. yüzyılın tanınmış isimlerinin düşünceleri
üzerinden giden 18. yüzyıl, aklı, tecrübeyi ve tabiat bilimlerini önemsedi. Da-
vid Hume’un John Locke’un düşüncelerinden etkilenerek savunduğu insan
hayatının asıl amacının mutluluk olduğu tezi, aydınlanma devrinin esas pren-
sibi oldu. Böylece bütün bilimler, insanın mutluluğunu amaç olarak belirle-
yip birbirinin tezlerini destekleyen çalışmalar yaptılar. Descartes’la başlayan
akılcılık Voltaire (1694-1778) ve Montesquieu (1689-1755) ile 18. yüzyılda
devam etti. Montesquieu yasama, yürütme ve yargı konusundaki düşünceleri
ile devlet ve toplum arasındaki ilişkileri akıl düzleminde yeniden ele alırken
Voltaire, insan onurunun ve insanlar arasındaki hoş görünün temsilcisi oldu.
Diderot ve d’Alembert gibi ansiklopedistler ise pozitivist ve aydınlanmacı gö-
rüşleri yaydılar.

167
Romantizm

Araştır Yanıt
5 Anahtarı

Romantizmin doğuşunda 1789 Fransız İhtilali’nin de etkisi vardır. Çünkü


Fransız İhtilali kurumların, düşüncelerin ve zevkin değişmesini hazırladı. İhti-
lal esnasında Bastille’in alınışı romantizmin özgürlükle olan ilişkisinin simgesi
haline geldi. 18. yüzyılın ikinci yarısında görülmeye başlayan bireyci anlayışa,
özgürlük tutkusuna ve romantik duyarlığın değişik biçimlerine Fransız ihti-
lali yeni bir yön verdi. Avrupa 1789’dan 1815’e kadar çeşitli savaşlarla büyük
Araştır 2 yaralar aldı. Bununla birlikte ihtilali izleyen ilk yıllar, Avrupalı aydınların ba-
kışını Fransa’ya çevirdi. Aynı şekilde 1780-1790 yılları arasında Almanya’da
kurulmuş olan ve 1791’den itibaren imparatorluk emirleriyle gözaltında tu-
tulan dernekler ve okuma odaları, Fransız romantizminin doğuşunda etkili
oldu. Çünkü artık entelektüel bir kamuoyu oluşmuştu ve şair ve yazarlardan
oluşan bu kitle duygularını ve düşüncelerini coşkulu bir dille anlatıyorlardı.

Romantizm klasisizmin aksine evrensel insana ve değerlere değil yerel ve milli


olana önem verir. Klasisizmin idealize güzellik anlayışının yerini romantizm-
de güzelle çirkinin, aydınlıkla karanlığın, iyilikle kötülüğün bir madalyonun
Araştır 3 iki yüzü olduğuna inanan bir anlayış alır. Yunan ve Latin tarihi yerine kendi
tarihlerine döner, kendi krallarının ve büyük insanlarının hikayesini anlatırlar.
Bireysel, öznel ve liriktirler.

Romantiklerin 1830’da kesinleşen zaferi ilan edildikten sonra da ona karşı


çıkanların çabaları devam etti. Nitekim 1850’den sonra Fransa’da pozitif bi-
limler, rasyonalizm sadece Fransa’da değil bütün Avrupa’da güçlendi. Roman-
tizmin güç kaybetmesine sebep olan olaylardan biri de V. Hugo’nun 1843’te
oynanan Les Burgraves adlı piyesinin başarısızlığıdır. Nihayet pozitivizmin
kurucusu Auguste Comte’un fikirlerinin yaygınlaşmasının ve 1856’da Gus-
tave Flaubert’in Madam Bovary adlı romanının yayınlanmasının da roman-
Araştır 4 tizmin çöküşünde payı vardır. Oysa Hernani’nin 1830’da sahnelenmesi ile
1843’te Les Burgraves’in sahnelenmesi arasında sadece 23 yıl vardır. Bir edebi-
yat hareketi için bu kısa bir süredir. Bu kısa sürede başta Alexander Duma’nın
eserleri olmak üzere hayal gücüne dayanan birçok roman ve piyes yayınlan-
mıştır. Halkın romantizm karşısındaki şüphesinin sebebi biraz da bu eserlerin
basitliğidir. Romantikler yavaş yavaş sahneden çekilirken onların yerini neo-
klasikler almaya başlar.

19. yüzyıl modern Türk edebiyatı da romantizmden etkilenmiştir. Kanuni dö-


neminde verilen kapitülasyonlar sebebiyle Osmanlı imparatorluğu ile Fransız
hükümeti arasında yakın bir ilişki vardır. Bu yüzden On dokuzuncu yüzyılda
Osmanlı modernleşmesi daha çok Fransa üzerinden gerçekleşmiştir. Bürok-
rasi kanalıyla dilimize giren Fransızca kelimeler yanında Fransız edebiyatının
önemli eserleri de aynı yüzyılda Türkçe’ye çevrildi. Fransızca sadece Osmanlı
Araştır 5 sınırlarında değil, hemen hemen bütün dünyada konuşulan bir dil haline gel-
di. 1827’den itibaren Fransa’ya öğrenci gönderilmiş olması sebebiyle, Fransız
dilinin ve kültürünün etkisi gittikçe arttı.
Fransa ile Osmanlı devleti arasındaki tarihi bağlar, 19. yüzyılda yakın kültürel
ilişkiler kurulmasına da yol açmış ve Tanzimat aydınları öncelikle Fransız kül-
tür ve edebiyatını tanımışlardır.

168
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Araştır Yanıt
5 Anahtarı

Romantik romanda anlatıcı taraflı olmaktan çekinmez. Kişileri ve mekanları


tanımlarken kendi yargılarını telkin eder. Yazar kişileri iyi ve kötü yanlarıyla
Araştır 5 sunar ancak abartıdan kaçınmaz. Kurguda olaya büyük yer verilir. Olağanüstü
olay, varlık ve unsurlara rastlanır. Tasvirler bireysel ve idealizedir. Ayrıntılı ve
sanatkarane tasvirler yapılır.

Kaynakça
Alkan, Erdoğan (2006), Romantizm, Varlık Yayınları, Kefeli, Emel (2013), Batı Edebiyatında Akımlar,
İstanbul. Dergâh Yayınları, İstanbul.
Aytaç, Gürsel (1983), Yeni Alman Edebiyatı Tarihi, Lacoue-Labarthe, Phillippe ve Nancy, Jean-Luc
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara. (2015), Edebî Mutlak Alman Romantizmi
Edebiyat Kuramı, İnsan Yayınları, İstanbul.
Batıman, Burhanettin (1945), Alman Edebiyatı,
Remzi Kitabevi, İstanbul. Löwy, Michael ve Sayre, Robert (2007), İsyan
ve Melankoli, (Çeviri: Işık Ergüden) Versus
Berlin, Isaiah (2010), Romantikliğin Kökleri,
Yayınları, İstanbul.
(Çeviri: Mete Tunçay), YKY, İstanbul.
Ozansoy, Halit Fahri (1955), Fransız Edebiyatı
Claudon, Francis (1999), Romantizm Sanat
ve Edebi Okullar, İnkılap Kitabevi Yayınları,
Ansiklopedisi, Remzi Kitabevi yayınları, İstanbul.
İstanbul.
Gautier, Theophile (1975), Romantizmin Tarihi,
Perin, Cevdet (1946), Tanzimat Edebiyatında
(Çeviri: Necdet Bingöl), Milli Eğitim Bakanlığı
Fransız Tesiri, Pulhan Matbaası, İstanbul.
Yayınları, Ankara.
Perin, Cevdet (1942), Fransız Romantizmi, DTCF
Göker, Cemil (1982), Fransa’da Edebiyat Akımları,
Yayınları, Ankara.
DTCF Yayınları, Ankara.
Safranski, Rudiger (2013), Romantik: Bir Alman
Habib, İsmail (1940), Avrupa Edebiyatı ve Biz II,
Sorunsalı, Kabalcı Yayınları, İstanbul.
Remzi Kitabevi, İstanbul.
Watson, Peter (2014), Fikirler Tarihi: Ateşten
Hauser, Arnold (1984), Sanatın Toplumsal Tarihi,
Freud’a (Çeviri: Kemal Atakay-Nurettin
Remzi Kitabevi, İstanbul.
Elhüseyni-Kaya Genç-Barış Pala-Bahar Tırnakcı),
Heine, Heinrich (2015), Romantizm Okulu, (Çeviri: Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
Ömer B. Albayrak) YKY, İstanbul.
Yetkin, Suut Kemal (1941), Edebi Meslekler Tarihi,
Honour, Hugh-John Fleming (2016), Dünya Sanatı DTCF Yayınları, Ankara.
Tarihi (Çeviri: Hakan Abacı), Alfa Yayınları,
Yücel, Tahsin (1981), Fransız Coşumculuğu, Türk
İstanbul.
Dili Dergisi Yazın Akımları Özel Sayısı, S. 349,
Huch, Ricarda (2005), Alman Romantizmi, Doğu s. 59-68.
Batı Yayınları, Ankara.
Urgan, Mina (2015), İngiliz Edebiyatı Tarihi, YKY,
Mornet, Daniel (1946), Fransız Edebiyatı Tarihi, İstanbul.
(Çeviri: Nevin Yürür), İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi yayınları, İstanbul.

169
Bölüm 6
Realizm (Gerçekçilik)
Realizmin Felsefi ve Epistemolojik
Temelleri
öğrenme çıktıları

Realizme Zemin Hazırlayan Toplumsal ve 3 Kartezyen felsefeyi tanımlayıp


Siyasi Ortam açıklayabilmek

1 2
1 Realizmin alt yapısını oluşturan siyasi ve 4 Aydınlanma Çağı’nı ve felsefesini
kültürel yapıyı tanımlayabilmek açıklayabilmek
2 Sanayi devrimini ve etkilerini açıklayabilmek 5 Pozitivizmi tanımlayabilmek

Realizmin Doğuşu ve Temel İlkeleri

3
6 Realizmin estetik özelliklerini sayabilmek
7 Realizmi diğer edebi akımlardan ayırt
edebilmek ve temsilcilerini sayabilmek

Anahtar Sözcükler: • Realizm • Gerçek • Gerçekçilik • Rasyonalizm • Pozitivizm • Sanayi Devrimi

170
Batı Edebiyatında Akımlar-I

GİRİŞ Her sanat akımının arkasında toplumsal ve si-


“Realizm” Fransızca “Réalité-Réalisme” sözcük- yasi koşullar vardır. Sanatsal akımların çoğu, salt
lerinden dilimize geçen, “real-gerçek” kökünden estetik kaygılarla ortaya çıkmaz. Realizm ve natü-
türetilmiş bir sözcüktür. Realizmi karşılamak için ralizm ise diğer akımlardan bir adım daha ileride
“Gerçekçilik” terimi de kullanılır. Felsefede “ger- olmak üzere toplumsal ve siyasi gelişmelerle tam
çek”, “düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere bir paralellik arz eder. Bu yüzden realizmin ve na-
karşıt olarak var olan”dır. Varlığın insan bilincinin türalizmin Avrupa’da 19. yüzyılın ikinci yarısından
süzgecinden geçip deforme olmamış salt hâlidir. itibaren doğmasını sağlayan toplumsal ve siyasi ge-
lişmelere bakarak işe başlamak gerekir.
Edebi akımlara geniş bir açıdan bakıldığında
akımların sanat eserinde “gerçek” olarak neyi ka-
bul ettiklerinin estetik anlayışlarını da belirlediği REALİZME ZEMİN HAZIRLAYAN
görülür. Gerçeğin niteliği sanatsal yapılanmalarını TOPLUMSAL VE SİYASİ ORTAM
belirler. Örneğin klasisizmin gerçeği platonik ide- Rönesans’la birlikte skolastik düşünceyi yıkan
allerdir; romantizmin duygular; sürrealizmin bi- Batı, Aydınlanma Dönemi’nden itibaren monarşik
linçaltı… Bu akımların hepsi de konu ettiklerinin siyasi yapıyı sorgulamaya başlar. Henüz 17. Yüzyıl-
esas gerçeklikler olduğunu iddia eder. Realizmin da René Descartes (1596-1650) aklın ve eleştirel
gerçeği ise gözle görülen, akılla kavranan ve yine düşüncenin üstünlüğünü savunur. Montesquieu
akılla yansıtılan, kısacası beş duyu organı ile herkes (Charles-Louis de Secondat,1689-1755) siyaset-
tarafından aynı şekilde algılanan nesnelerdir. Do- te güçler ayrılığı ilkesinin vazgeçilmezliğine işaret
ğanın idealize edilmemiş hâlidir. eder. Aydınlanmanın sembol ismi Voltaire (Franço-
Sanatta realizm, günlük yaşamı, toplumsal is Marie Arouet 1694-1778) parlamenter sistemin
sorunları bireysel duygulara fazla yer vermeden, ipuçlarını verir. Rousseau (Jean Jack, 1712-1778)
olduğu gibi, ayrıntılarıyla betimleme ve anlatma ise insanların yasalar karşısında eşit olması gerek-
ilkesine dayanır. Kendisinden hemen önceki ro- tiğini vurgular. 18. Yüzyıldan itibaren yukarıdaki
mantizmin tabiatı aşkınlaştırma ve coşkunluk ya- filozoflar ve onlara yakın görüşleri savunan diğer
ratma arzusu, gerçeğin yapısını bozduğunu düşü- pek çok düşünürün fikirleri, çeşitli yollarla geniş
nen realistlerin tepkisini artırmışsa da onlar, genel kitlelere nüfuz etmeye başlar. Geleneksel zihin ya-
olarak kendilerinden önceki tüm kavramsal gerçek- pısı süratle değişen Avrupa’nın o gün için bilişsel
lik savunucularına karşı çıkmıştır. öncüsü denilebilecek Fransa, zihniyet değişiminin
Temellerini pozitivizme dayandıran realizm, na- ilk ve büyük siyasi dönüşümünü 1789 ihtilali ile
türalizmle hemen hemen aynı toplumsal, siyasi, fel- gerçekleştirir. Mutlak monarşinin yıkılıp cum-
sefi ve estetik nedenlerin sonucudur ve bu iki akım huriyet rejiminin kurulması ile sonuçlanacak bu
pek çok yönden birbirlerine benzer. Natüralizmin siyasi gelişmenin getirdiği değerler, yalnızca Fran-
pozitivizme ek olarak Darvinizm ilkesine daha fazla sa sınırlarında etkili olmakla kalmayacak, aşama
ağırlık vermesi, onun realizmle ayrışmasını sağlar. aşama Avrupa’nın diğer ülkelerine de yayılacaktır.
Dolayısıyla natüralizmi, realizmin bir üst katmanı İhtilalin başat değerleri olan eşitlik, adalet, hürri-
olarak görmek mümkündür. Parnasizm ise realizm yet, demokrasi ve insan hakları gibi mevhumlar ya-
ve natüralizmin şiirdeki yansımasıdır. Her ne kadar yılmasını sürdürürken, siyaset tarihinin en önemli
ortak özellikleri fazla olsa da ayrıştıkları yönlerin gelişmelerinden biri olan bu ihtilal, diğer yandan
de önemli olması, akımları ayrı ayrı değerlendir- dünya siyasetine milliyetçilik ideolojisini de miras
meyi zorunlu kılmaktadır. Bu bakımdan mevcut bırakacaktır.
ünitede sadece realizm değerlendirilecektir. Takip 1789 İhtilali’ni takiben Fransa, siyasi ve ekono-
eden ünitede ise natüralizm ve Parnasizmi bir ara- mik olarak ciddi bir kaosun içine girer ve 1848’de
da göreceksiniz. Üç akım da benzer sosyokültürel bir başka ayaklanma ile sarsılır. Çalkantılarla geçen
nedenlerin sonucu olduğu için sadece bu ünitede elli, altmış senenin ardından cumhuriyet de esasen
siyasi yapıya dair bilgi verilecektir. bu tarihten sonra kurulacaktır. Diğer taraftan bu ta-

171
Realizm (Gerçekçilik)

rihlerde Avrupa ve hatta Osmanlı, 1789 İhtilali’nin nolojik ilerlemelerin neler olduğuna bir göz atalım.
getirdiği milliyetçilik cereyanları ile adeta kaynayan Çünkü yüzyılın bilimsel gelişmeleri insanların bili-
bir kazana dönmüştür. Çok uluslu imparatorlukla- me olan inancını ve düşünme sistematiğini etkile-
rı oluşturan küçük yapılar bağımsızlığını kazanıp yecektir. Bu da konumuz olan realizmle doğrudan
kendi devletlerini kurmak için örgütlenmekte ve ilgilidir.
ayaklanmaktadır. Bu süreç Birinci ve İkinci Dünya Sanayi Devriminin sembolü, James Watt (1736-
Savaşlarına kadar sürecektir. 1819)’ın geliştirdiği “buharlı motor” 1787’de icat
1848’den sonra Avrupa, başkaldıran milletlerin edilir. Buhar kullanımı bir anlamda teknolojinin
isyanına sahne olur. Ardı ardına bağımsızlığını ilan ilk adımıdır. Artık kol gücü gerektirmeyen ve bin-
eden ülkeler, parlamenter sisteme geçip anayasala- lerce insanın yapabildiğini tek başına yapan maki-
rını oluşturur. neler vardır. Yukarıda da belirtildiği gibi buharlı
motor, fabrikalardaki rotatifleri daha randımanlı
bir hâle getirir. Kömür ve demir sektörünü doğru-
Sanayi Devrimi
dan etkiler. Madenlerin çıkarılması sırasında kul-
Fransız İhtilali kadar önemli bir diğer gelişme de lanılan makineler verimi artırır. Demir sanayisin-
“Sanayi Devrimi”dir. 18. Yüzyıla kadar Avrupa’da de odun kömürü yerine -madenlerden artık daha
üretim konvansiyonel bir şekilde imalathaneler kolay çıkarılabilen kok kömürünün kullanılmaya
düzeyinde yapılmakta; dokumacılık, dökümcülük başlanması- yüksek ısılı fırınlarla birlikte üretimin
gibi meslekler küçük bir personel kadrosu ile ifa artması demektir. 18. Yüzyılın sonuna doğru dök-
edilmektedir. Küçük işletmelerde az işçiyle yapılan me demirden çelik üretme tekniği bulunmuştur.
bu üretim tarzı, zanaat düzeyindedir. 18. Yüzyılın Çıkarılan madenlerse yine buharla çalışan demir-
sonlarından itibaren bu üretim biçimi, makinele- yolu ve denizyolu araçlarıyla sevk edilir.
rin gelişimiyle birlikte yerini endüstriyel üretime
Bu dönemde sanayileşme kömür odaklı olduğu
bırakmaya başlar. Bu da maliyetlerin yükselmesi
için kömür yatakları fazla olan İngiltere, sanayi-
demektir. Artık eskiden olduğu gibi imalathane-
leşmenin öncüsü konumundadır. 1820’lerden iti-
lerinde kendi başlarına üretim yapan birkaç kişi-
baren İngiltere’de sanayi geliri tarımsal geliri geçer
nin, bir araya gelip faaliyet yürütebilmesine imkân
ve doğal olarak kent nüfusu da artar. Artık işçiler
yoktur. Makineler pahalıdır. Buharla çalışan pahalı
fabrikalarda arı gibi çalışmakta ve üretim maliye-
makinelerin fabrikalarda bir arada olma zorunluğu
tinde emekleriyle yer almaktadır. Fabrika sahipleri
da vardır. Dolayısıyla fabrikalar da büyük sermaye
de ürettikçe kazanan, kârını yeni yatırımlara akta-
sahiplerinin gücüyle kurulabilmektedir. Sermaye
ran kapitalist yeni bir sınıfı oluşturur. Bir müddet
sahipleri ve şirketler, fabrikalar aracılığıyla büyük
sonra kârdan yeterince pay alamadığını düşünen
çaplı üretim yapmaya başlar. Bunun iki sonucu
işçiler, makinelerin kendilerini işsiz bıraktığını öne
vardır. Birincisi, -çok zaman ihtiyaçtan fazla üreti-
sürerek makineleri parçalar (1811-1816). İki cephe
len- malları pazarlamak ve piyasa bulmaktır. İkin-
karşılıklı menfaatler doğrultusunda bir süre sonra
cisi de eskiden kendisi için çalışan zanaatkârların
uzlaşacaktır. Bu, sanayi toplumunda toplumsal iliş-
büyük fabrikalarda başkası için çalışmaya başlama-
kilerin nasıl yürüyeceğine dair bir ipucudur. İki sı-
sı, bir başka deyişle işçi olmasıdır. Böylelikle yeni
nıf arasındaki mücadele 19. ve 20. yüzyıllarda etkili
bir sınıf, işçi sınıfı doğacaktır.
olacak sosyalizm ve komünizm gibi yeni ideolojile-
Sanayi Devrimi günümüz üretim ve tüketim ri de beraberinde getirecektir.
alışkanlıklarının yanında dünyadaki ekonomik
Sanayileşmenin hızlanmasını sağlayan gelişme-
yapıların da temelinin atıldığı son derece önemli
lerden biri de demiryollarıdır. Demiryolu hem araç
bir evredir. Şimdi, 18. Yüzyıl Avrupası’ndaki tek-
hem de amaçtır. Gerek üretilen malların sevkinde

172
Batı Edebiyatında Akımlar-I

gerekse hammaddelerin temininde demiryolu son aralarındaki ilişkiyi bozmuştur. Hammadde ihtiyacı
derece işlevseldir ve Avrupa’da demiryolu ağının için deniz aşırı ülkeleri sömürge hâline getiren başta
yaygınlığı, bir güç gösterisine dönüşür. Gittikçe İngiltere olmak üzere Fransa, Portekiz, Belçika gibi
hızlanan bir biçimde özellikle İngiltere’de 1850’lere Avrupa ülkeleri, gittikleri yerlerde de huzurun bo-
kadar on binlerce kilometre ray döşenir. Kısa sü- zulmasına yol açmıştır. Her ne kadar sömürgeleşme-
rede demiryolu teknolojisi gelişir. İcatlar birbirini de yukarıdaki ülkelerin gerisinde kalsa da Almanya,
takip eder, trenler güçlenmeye ve hızlanmaya baş- özellikle ağır sanayide önemli hamleler yapar. Avru-
lar. Bu aynı zamanda çelik sanayisinin de güçlen- pa kıtasının dışında, bütün dünya ülkeleri göz önü-
mesi demektir ve bu işkolunda faaliyet yürüten ne alındığında ise ABD ve Japonya’nın sanayileşme-
sanayiciler de dikkatini buraya çeker. Çelik tekelini de bu dönemde oldukça ileride olduğu görülür.
elinde tutan sanayiciler bir müddet sonra sermaye Kısacası dünya artık insanların kendi ihtiyaçla-
ihtiyacını karşılayabilmek için bankalar kuracak ve rını kendi başlarına ya da küçük örgütlenmelerle
küçük yatırımcıların birikimlerini bu yolla toplaya- karşıladığı bir yer değildir. Geleneksel üretim bi-
caktır. Bankaların kurulması ve birikimlerin belirli çimleri terk edilmiştir. Binlerce yıllık üretim ve
yerlerde toplanması ise büyük sermaye gruplarının tüketim tarzı yerini kapitalizmin ayak seslerine bı-
oluşmasına yol açar. Kısacası demiryolu, pazarlar rakmıştır.
arasındaki mesafeleri kısaltmıştır. Dünyanın küre-
Teknolojik ilerleme karşılıklı birbirlerinin ne-
selleşmeye böyle başladığı söylenebilir.
den ve sonuçları olmak üzere bilişsel aydınlanma
Bu gelişmelerin ardından petrol ve elektriğin ile tam bir paralellik içindedir. Öyle ki aşamalı
kullanılmaya başlanması ise ikinci sanayi devrimi olarak tabuların yıkılması, zihinlerin açılması, fi-
demektir. ABD’de ilk petrol kuyusu 1859 yılında kirlerin hür biçimde dile getirilmeye başlanması
Albay Edwin Drake (1819-1880) tarafından açılır. “Aydınlanma”yı getirir. Aydınlanma felsefesi sanayi
Sonra oyuna Rusya dâhil olur. İlkin aydınlatmada devriminin arkasındaki temel itici güçtür. Sanayi
kullanılan petrol, patlamalı motorun icadıyla farklı devrimi ile Avrupa’nın varsıllaşması ise ekonomiyi
alanlarda kullanılmaya başlar. 1914’te Rudolf Die- toplum hayatı için daha önemli bir konuma ge-
sel (1858-1913)’in geliştirdiği motor, otomobille- tirmiştir. Hatta artık ilişkilerini ekonomi belirler
rin yollarda görülmeye başlaması demektir. olmuştur. Tersinden bakıldığındaysa bilimsel icat-
Elektrik ise aşamalı olarak Belçikalı Zenobe ların, insanların akıl ve nesnelliğe meylini arttırdığı
Gramme (1826-1901, jeneratörün bulunuşu), görülür. Bireysel ve toplumsal kararlarda akıl ve ak-
Fransız Aristide Bergés (1833-1904 jenaratörü suy- lın uzantıları olarak bilimsellik, nesnellik, hukukun
la çalıştırması), Marcel Deprez (1843-1918, elekt- üstünlüğüne inanmak vazgeçilmez değerler olur.
riği yüksek gerilime dönüştürme ve sonra elektrik Sonuç olarak Sanayi Devrimini gerçekleştirmiş
motorunu keşif ) gibi bilim adamlarının icatlarıyla 19. yüzyıl Avrupalısı rasyonalist, pozitivist ve kimi
Avrupa’nın endüstriyel ilerlemesine en büyük etki- zaman materyalist bir dünya görüşünün içindedir.
yi yapar. Elektrik aynı zamanda kömürün tekelini Edebiyatta realizm de bu felsefelerin bir uzantısı
kırmış ve bu madenin olmadığı ya da az olduğu olacaktır. Öyleyse realizmi daha iyi anlamak için
ülkelerin de gelişmesinin önünü açmıştır. öncelikle Avrupa toplumunun Rönesans’tan sonra
Sanayi Devriminin yarattığı görece refah, –ki neoklasik dönem de platonik idealleri esas alır-
Avrupa’yı toplumsal konularda da dünyanın geri ka- platonik ideallerden, kavramsal gerçekliklerden sıy-
lanından ileri bir yere taşımıştır. Ne var ki bu güç sa- rılıp akılcılığa ve nesnelliğe evriliş süreciyle devam
vaşı bir müddet sonra vahşi bir rekabete dönmüş ve etmek gerekir.

173
Realizm (Gerçekçilik)

Öğrenme Çıktısı

1 Realizmin alt yapısını oluşturan siyasi ve kültürel yapıyı tanımlayabilmek


2 Sanayi devrimini ve etkilerini açıklayabilmek

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Sanayi Devrimi toplumsal


yapıyı kökünden değiştir-
miş ve böylece yeni top- Başta bir Charles Dic-
lumsal sınıflar belirmiştir. kens uyarlaması olan An-
İngiltere’de tekstil işçileri, tikacı Dükkânı ve Charlie
ağırlaşan iş koşulları ve ma- Chaplin’in Modern (Asri)
kinelerin kendilerini işsiz Zamanlar filmleri olmak
Sanayi devrimi ile realist
bıraktığını düşündükleri üzere Sanayi Devrimi ve
akımın ortaya çıkışı arasın-
için metinde de bahsedildi- toplumsal sonuçlarını dile
da nasıl bir bağ vardır?
ği gibi makineleri parçalar- getiren pek çok film vardır.
lar. Kalkışma sonrası işçile- Bunlardan birkaçını seyre-
rin savunmasını romantizm dip öğrendikleriniz çerçe-
akımının öncülerinden vesinde değerlendirmeler
dünyaca ünlü bir şair üstle- yapabilirsiniz.
nir. Bu şair ve siyaset adamı-
nı bulabilir misiniz?

REALİZMİN FELSEFİ VE ne de değiştirilebilmesine imkân vardır. Kilise söy-


EPİSTEMOLOJİK TEMELLERİ leminin aksine bilgiler ortaya koymaya çalışmak,
engizisyon aracılığıyla önlenir. Ancak antik Yunan
Realizmin felsefi temellerini rasyonalizm, pozi-
ve Roma’yı uzun bir aradan sonra tekrar fark eden
tivizm ve determinizm oluşturur. Bunların kökleri
Rönesans, özellikle hümanizm ve reform ilkeleriyle
ise 17. yüzyıl “Kartezyen felsefesi”ne dayanır. Onu
birlikte “insan”ı yeniden keşfeder ve düşüncenin
takiben Aydınlanma Çağı ile birlikte Avrupa dü-
önü açılır. Bir başka deyişle Rönesans’la birlikte
şünce yapısında mistiğin ve dogmanın yerini akıl
orta çağ düşünce yapısı sarsılmaya başlar. İtalya’da
ve bilimsellik alacaktır. Şimdi realizmi oluşturan
tohumları atılan bu radikal değişim, kısa sürede
bilgi dünyasına kronolojik olarak bir bakalım.
Avrupa’nın neredeyse tamamına yayılır. İtalya’da
resim ve heykel sahasında ağırlık kazanan Röne-
17. Yüzyıl Felsefesi-Kartezyen Felsefe sans, Almanya’da dinî resimler, İngiltere’de edebi-
Hristiyanlık inancının sistematize edilmesiyle yat ağırlıklı olarak yayılma alanını genişletir.
oluşan “skolastik felsefe” bir milenyumdan daha
uzun süren orta çağın düşünce biçimini şekillen-
dirir. Hristiyanlık dogmalarını merkez alan Orta Engizisyon
Çağ zihniyeti, mutlak doğru olarak kabul ettiği bu Orta Çağ döneminde özellikle Katolik
dogmaları tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak Avrupa’da katı dinî kurallara karşı gelenleri
sabitlediği kilise üzerinden yüzlerce yıl insanlara ya da dinî kurallara uymayanları cezalan-
dayatır. Bu mutlak doğruların ne sorgulanmasına dırmak için kurulan kilise mahkemeleridir.

174
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Protestanlığın babası sayılan ve “Reform”un ön- nuç ve yasalar bütününün neticesinde şekillendiği-
cüsü olan Martin Luther (1483-1546)’in bireysel ni ileri sürer.
özgürlükleri önceleyen görüşleri; Deliliğe Övgü’nün Rasyonalizmin Descartes’tan önce belli belirsiz
yazarı Desiderius Erasmus (1466-1536)’un hüma- de olsa bir temeli vardır. Özellikle antik Yunan fi-
nist fikirleri, Machiavelli (1469-1527) ve Thomas lozoflarının karanlık Orta Çağ öncesinde aklı ön-
More (1478-1535) gibi düşünürlerin siyasi gö- celeyen düşüncelerinin olduğunu biliyoruz. Ör-
rüşleri, Avrupa kamuoyunda çalkantılarla da olsa neğin akılcılık savunusunda akılcı sezgiyi ilk dile
bir karşılık bulmuş ve giderek seküler bir düşünce getiren sayıların babası olarak bilinen Pytogoras
sisteminin de var olabileceğine dair inanç uyandır- (Pisagor, MÖ 570-MÖ 495)’tır. Evrenin temel
mıştır. Diğer taraftan Rönesans, Avrupa insanında ilkesinin sayılar olduğunu düşünür ve her şeyin
ortak bir Avrupa kültürü olduğuna dair bir şuur sayılarla açıklanabileceğine inanır. Statik bir dün-
yaratır. Rönesans’ın yarattığı görece özgür düşünce ya tasavvuru olan Pisagor gibi -ondan sonra ge-
ortamı onu takip eden 17. yüzyıl felsefesinin de ze- len-, rasyonalizmin yapı taşlarından Parmenides
minini oluşturur. (MÖ 515 - MÖ 460) ve öğrencisi Elealı Zenon
René Descartes, Thomas Hobbes (1588- (MÖ 490- MÖ 430) da dünyanın statik olduğu-
1679), Baruch Spinoza (1632-1677), Gottfried nu düşünür ve değişme ya da hareketin yanılsama
Leibniz (1646-1716)’in başı çektiği 17. Yüzyıl olduğunu iddia ederler. Akılcı sezginin algıya üs-
felsefesinin ana dinamiği rasyonalizmdir. Rasyo- tünlüğünü savunan en önemli filozoflardan biri
nel (Kartezyen) düşüncenin ardında ise bir önceki de Platon (MÖ 427- MÖ 347)’dur. Yine öğren-
dönemin bilimsel gelişmeleri vardır. Modern ast- cisi Aristoteles (MÖ 384- MÖ 323) de tasım
ronominin başlangıcı sayılan Nicolaus Coperni- mantığıyla akılcı açıklama biçiminin öncülüğünü
cus (1473-1543)’un 16. Yüzyılın başında “Güneş yapmıştır. 13. Yüzyıla gelindiğinde ise Aristocu
Sistemi”nin tarifini yapması, bilim tarihinde bir düşünceleriyle Aquinolu Aziz Thomas (Thomas
dönüm noktasıdır. Artık insanoğlu yüzlerce yıl- Aquinas, 1225-1274) Antik Yunan akılcılığıyla
dır inanageldiği gökcisimlerinin Dünya’nın et- Hristiyanlığın vahiy inancını birleştirmeye çalışır.
rafında döndüğü inancının yıkılması karşısında Neredeyse iki bin yıllık bir zaman dilimi içinde-
şaşkınlık içindedir. Böylelikle gerçeğin bir başka ki ara ara parlayan bu akılcılık yıldızları modern
türlü olabileceğini de öğrenmeye başlar. Engizis- akılcılığın ilk temsilcisi sayılan Descartes ile bir-
yona rağmen Galilei Galileo (1564-1642)’nun da likte pırıl pırıl parlayacaktır.
Kopernikçi fikirleri devam ettirmesi insanın artık
doğayı akılla kavramaya başladığının işaretidir.
Galileo bilimsel gelişmenin de öncüsü olacaktır.
Galileo’nun evren içinde Dünya’nın konumu- Elealı Zenon felsefe tarihine Aşil ve Ok
nu belirleme çalışmalarını Isaac Newton (1643- paradoksları gibi ileri sürdüğü önermeler-
1727)’un maddenin Dünya’daki varoluş biçimini le geçmiştir.
keşif çabaları takip eder: kütle çekimi yasasını
ortaya koyar. Sonuç olarak doğa bilimlerinin ya-
“Cogito, ergo sum” (Düşünüyorum, öyleyse
nında matematik ve fizik alanlarındaki gelişmeler,
varım) sözüyle tanınan Descartes, felsefe tarihçile-
rasyonel düşüncenin önünü açmıştır denilebilir.
rinin genel kanaatine göre modern çağ felsefesinin
başlangıcıdır. Matematik, fizyoloji ve fizik gibi bi-
Rasyonalizm ve Descartes lim alanlarında çalışmalar yapan filozofun öğretisi
Türkçe karşılığı “akılcılık” olan “rasyonalizm” düalist bir nitelik taşır. Antik Yunan filozoflarının
(Latince ratio: akıl, us) aklı bilginin kaynağı ola- şüpheciliğini yeniden bir yöntem olarak kullanma-
rak alan felsefi akımdır. Yalnız akla uygun ve akılla ya başlayan düşünür, analitik geometri adı verilen
kavranıp izah edilebilecek olanları hareket noktası matematiksel kesinliklere varmaya çalışır.
olarak alır. Evrendeki tüm olayların bir neden-so-

175
Realizm (Gerçekçilik)

Düalizm
Dilimizde ikicilik terimiyle de karşılanan
düalizm, herhangi bir olguyu var eden bir-
birine indirgenemez iki değeri de aynı anda
kabul etme durumudur.

Düşünürün yukarıdaki sözü onun akıl yürütme


felsefesinin, değişmez ve kesin bir bilimin var olabil-
mesi için nelerin bilinmesi gerektiğine yönelik kura-
mının ilk prensibidir. Çok yönlü bir bilim adamı ve
filozof olarak Descartes, doğal görüntüleri açıklamak
için yalnızca geometri –uzunluk, genişlik, derinlik-
içinde iyi anlaşılan niteliklerin doğasını ve de yalnızca
bu geometrik niteliklerin gerekli olduklarını kanıtla-
maya çalışır. Descartes hem sağduyunun hem de gele-
neksel fiziğin açıklama biçiminden tamamen uzak bir Modern felsefenin Descartes’la başladığı kabul edilir.
açıklama biçimi benimseme konusunda duyarlıdır. Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Ren%C3%A9_
Bu açıklama biçimi diğerlerinin aksine, fiziksel nes- Descartes
nelerin insanların duyularında temsil ettikleri görü-
nümlere yönelik değildir. Descartes’ın fiziği maddesel
nesnelere ilişkin matematiksel gerçekler, bizimkinden Descartes’ın temel yöntemi şöyle özetlenebilir:
farklı bir duyu-deneyime sahip olan bir zihin tara- Önce, bir ilke olarak, edinilmiş bütün bilgilerim-
fından kavranabilecek boyut, şekil, oluşum ve hıza den şüphe etmeliyim ve onları bir yana bırakarak
ilişkin gerçekler üzerine kuruludur. Descartes fizik- ilk ve sağlam yeni bir düşünceden yola çıkmalıyım.
sel nesnelere ilişkin diğer türden gerçekleri –örneğin İnsanların bütün düşünceleri birbirine bağlıdır, bir-
insanların duyusal yetilerine göre değişiklik gösteren birinden çıkar; bir düşünce ondan önce gerçekleşmiş
renk ve kokuya sahip olma- farklı olarak ele alır. So- başka bir düşüncedir. Düşünceler bir neden-sonuç
nuçta Descartes felsefesi fiziksel nesnelerin gerçekten zinciri içinde sürüp giderler (mekanizm). Öyleyse
ve doğaları gereği sahip oldukları şekil ve boyut gibi sırayı titizlikle kovalarsam, doğru olmayan bir dü-
özellikler karşısında fiziksel nesnelerin yalnızca sahip şünceyi doğru sanmaktan sakınarak düşünce zinciri-
olur gibi göründükleri renk, koku ve diğer duyusal nin arasına yanlış bir düşünce karıştırmazsam doğru
nitelikler arasında ayrım yapan bir kuram olarak or- olan’a ulaşabilirim. Bu durumda benim için kesin
taya çıkar. Maddesel dünyaya ilişkin duyulara dayalı olan tek şey şüphe etmek’tir. Bütün bilgilerden şüphe
kavrayış ile daha yalın, matematiksel kavrayış arasın- etmek gerektiği benim için şüphesiz’dir. Şüphe et-
da ayrıma giderek, bunlardan ikincisinin daha nesnel mek düşünmektir; düşünmekse var olmaktır. Öy-
olduğunu savunmaya girişir (Sorell, 2009, 11.12). leyse var olduğum da şüphesizdir. Düşünüyorum o
Kısacası Descartes kişinin kendini duyulara dayalı bir hâlde varım (Cevizci, 2012, 285).
kavrayıştan sıyırıp daha nesnel olanı benimsemesi ge- Descartes’in teolojiye uygun düşmeyen mad-
rektiğine inanır. Bu da akılla mümkündür. deci öğretisi ve maddeci fizyolojisi, kendi dönemi
ve sonrasındaki maddeci felsefeyi derinden etkile-
miştir. Özellikle Berkeley (George, 1685-1753),
Kant (Immanuel1724-1804), Hegel (George
Kartezyen felsefe adını Descartes’in Wilhelm Friedrich 1770-1831), Comte (Augus-
adının Latince karşılığı olan Renatus te,1798-1857) gibi filozoflarla idealist çizgide;
Caertesius’tan alır. Cabanis (Pierre Jean George, 1757- 1808) ve Di-

176
Batı Edebiyatında Akımlar-I

derot (Denis, 1713-1784) gibi düşünürlerle ise yukarıda da adını andığımız Aquinolu Thomas’ın
materyalist çerçevede Descartes düşüncesi devam Aristo’nun el yazmalarını Hristiyanlıkla sentez-
etmiştir. Descartes, “Ruh ve Beden” düalizminde lemesi, pagan geçmişe sahip olmasına rağmen
de görüldüğü gibi özdeksel ve özdeksel olmayanı, Hristiyanlığı kabul ettikten sonra çelişkiye dü-
metafizikselle fiziksel olanı kısacası teolojik felsefe şen Yunan ve Latin kültürünü kadim geçmişiyle
ile doğa felsefesini, bilimi ayırır. tanıştırır. 14. Yüzyıla gelindiğinde ise İtalya’da
Francesco Petrarca (1304-1374)’nın öncülüğün-
de klasik metinlere karşı büyük bir ilgi oluşmaya
Aydınlanma Çağı başlayacak, bu da hümanizme yol açacaktır. Di-
17. ve 18. Yüzyıllarda Avrupa’da gelişen Aydın- ğer taraftan Hollandalı hukukçu Hugo de Groot
lanma Çağı, sanattan felsefeye, felsefeden siyasete (Grotius, 1583-1645)’un De Jure Belli ac Pacis
kadar toplumsal yapıları sarsan ve aklı işler kılmayı (İyi Yasa ve Barış Üzerine, 1625) adlı eserinde
esas alan bir düşünce akımıdır. uluslararası ilişkilerde doğal hukuka başvurulma-
sı gerektiğini ileri sürmesi sekülerleşmenin önü-
nü açar. Tam bu noktada modern bilimin öncü-
sü Francis Bacon (1561-1626)’ın (tümevarımcı)
Aydınlanma sözcüğü İngilizcedeki (En- ve Descartes’ın (tümdengelim) dogmatik bilgiye
lightment), Almancadaki (Aufklarung), karşı farklı yöntemlerle de olsa karşı çıkışını ha-
Fransızcadaki (Siécle de Lumiéres) ifade- tırlamak gerekir.
lerinde olduğu gibi alegorik biçimde dili-
Aydınlanmanın geçmişini belirlerken her şe-
mizde de karşılığını bulmuştur.
yin maddeyle ve fizikle açıklanabileceğine ina-
nan Thomas Hobbes (1588-1679) ve John Locke
Aydınlanma felsefesinin temelini toplumda- (1632-1704)’a ayrı bir önem verilir. İnsanı boş
ki eksiklikleri gidermek, iyilik, adalet ve bilimsel bir levha (Tabula Rasa) olarak gören ve insanın
bilgi düşüncesini yayarak gelenekleri, politikayı, deneyimlerle kendini var ettiğini düşünen Locke,
yaşam koşullarını değiştirmeye çalışmak oluştu- ampirist felsefesi ile akıl çağının, aydınlanmanın
rur. Bu felsefede bilincin toplumun gelişmesinde öncülerindendir.
belirleyici rol oynadığı, toplumdaki kötülüklerin
insanların cehaletinden ve kendi doğalarını anla-
ma gücünden yoksun oluşlarından kaynaklandığı Thomas Hobbes’un Leviathan adlı eseri Batı
idealist sanısı hâkimdir (Frolov, 1997, 31). Ay- siyaset felsefesinin temel yapı taşlarından
dınlanmacılar dünyanın ve kâinatın akılla kavra- biridir. Hobbes, devleti tanrısal bir kurum
nabileceği ve akıl sayesinde insanlığın mutluluğa olarak değil yararlı bir aygıt olarak görür.
ve refaha kavuşabileceğini savunurlar. Aydınlan-
ma hareketi içinde yer alan düşünürler, düşünce
ve ifade özgürlüğü, dinî eleştiri, akıl ve bilimin
Hobbes ve Locke’la İngiltere’den yayılmaya
değerine duyulan inanç, sosyal ilerlemeyle bi-
başlayan aydınlanma, Fransa’da politik bir tutu-
reyciliğe önem verme başta olmak üzere, bir dizi
ma dönüşür. Fransız filozofları yoğunluğu saraya,
ilerici fikrin gelişimine katkıda bulunmuşlardır.
kralın yetkilerini kötüye kullanmasına, yönetim
Öyle ki söz konusu temel ve laik fikirlerin mo-
biçimine ve ahlaki çürümeye verir. Descartes’ın
dern toplumların ortaya çıkışında büyük bir rolü
akılcı öğretisini takiben Spinoza (Baruch, 1632-
olmuştur (Cevizci, 2010, 165).
1977)’nın dine karşı eleştirel tavrı ve yine rasyo-
Aydınlanmanın kökleri doğanın belirli bir dü- nalist düşünme biçimi, Montesquieu, Voltaire ve
zen içinde işlediğini fark eden ve bu düzende akli Rousseau’ya doğru bir hazırlıktır. Bu sırada Fran-
bir sistem olduğunu öne süren eski Yunan filo- sızların Ansiklopedi’yi yayımlanması, Aydınlan-
zoflarına kadar uzanır. Yunan filozofları takiben ma adına en önemli gelişmelerden biridir.

177
Realizm (Gerçekçilik)

Bilge Nathan eseriyle üç büyük dinin ahlâk temelleri


Kilise dogmalarına karşı çıkarak din ve ifade
bakımından eşitliğini ortaya koymaya çalışan Lessing,
özgürlüklerini savunan Voltaire, aydınlanma çağının
yapıtlarında tutuculuğa, dinsel bağnazlığa karşı çıkmış
sembol ismidir.
ve ön yargıları yıkıp hoşgörüyü taçlandırmak istemiştir.
Kaynak: http://oll.libertyfund.org/people/voltaire
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Gotthold_
Ephraim_Lessing

Aydınlanma düşüncesinin hızla yayılma-


sını sağlayan gelişmelerin başında Ansik-
J. J. Rousseau 1762’de yayımlanan Top-
lopedi (Encyclopédie)’nin yayımlanması
lum Sözleşmesi’nde egemenliğin tek sahi-
gelir. Kilise’nin yasaklama çabalarına rağ-
binin halk olduğunu öne sürerek kraliyet
men eseri yayımlayan Ansiklopedi’nin baş
otoritesine karşı çıkar.
editörü Diderot olacaktır.

Newton teorilerini geliştiren matematikçi Le-


Genel olarak Aydınlanmayı belirleyen birtakım
ibniz (Gottfried, 1646-1716) ise aydınlanmanın
tavır ya da eğilimden söz edilebilir. Bunlar sırasıyla
Almanya’daki öncüsüdür. Leibniz felsefesini de-
hümanizm, deizm veya ateizm, akılcılık, ilerlemeci-
vam ettiren Christian Wolff (1679, 1754), Mo-
lik, iyimserlik ve evrenselciliktir. Bunlardan hüma-
dern Alman edebiyatının kurucularından Lessing
nizm, Aydınlanmada her şeyden önce dünyanın,
(GottholdEphraim,1729-1781) ve elbette eleştirel
sınırları doğa tarafından değil ulusal sınırlar tara-
felsefenin öncüsü konumundaki Immanuel Kant
fından çizilen, insani bir dünya olduğu, anlamına
(1724-1804) aydınlanmanın Almanya’daki büyük
gelir. Dünya tanrı tarafından yaratılmıştır, fakat o
temsilcileridir.
artık insanların elindedir. Buna göre, dünya, insanın

178
Batı Edebiyatında Akımlar-I

değerleri, tutkuları, umut ve korkularıyla belirlenen evre ise Viyana çevresi diye bilinen Otto Neurath
insani bir evrede bulunmaktadır. Bu evrede insanın (1882-1945), Rudolph Carnap (1891-1970), Mo-
evrensel olan doğasına büyük bir inanç beslenmiş- ritz Schlick (1882-1936) ile Berlin Bilimsel Felsefe
tir. Temel duyguların, fikirlerin her yerde aynı olup, Derneği’nin faaliyetlerini içerir. Bu dönemde ele
ulusal, kültürel ve ırk bakımından farklılıkların ya- alınan problemlerin başında bilimsel araştırmaların
pay olduğu savunulur. Aydınlanma boyunca bir yapısı, dil, simgesel mantık vb. gelir.
yandan farklılıklara hoşgörüyle bakılırken, bir yan- Pozitivizmin önderi Comte’a göre gerek idealist
dan da insanın doğası ve gerçek anlamı gün ışığına gerek materyalist olsun kadim filozofların uğraşı
çıkarılmaya çalışılır (Cevizci,2010, 166). alanları metafizikseldir. Oysa ona göre metafiziğin
yerine bilimi koymak gerekir. Felsefeden düşünceyi
çıkarmaya çalışır gibi duran bu kendi içinde çelişki-
li görünen sav, bilimi, felsefenin önüne alır. Meta-
“İnsani olan hiçbir şey bana yabancı değil-
fiziğe karşı çıkış, bir müddet sonra dine karşı oluşa
dir” sözü, Aydınlanmanın en önde gelen
dönüşür. Bu defa bilimin dinleşmesi ve metafiziğe
sloganlarından biridir.
dönüşmesi gibi bir paradoks ortaya çıkacaktır.
Felsefe tarihçileri Comte’un felsefe, bilim ve
19. yüzyılla birlikte romantikler tarafından ruh- dine dair fikirlerinin aslında yeni bir siyasi söylem
suz; muhafazakârlar tarafından da geleneksel ahlâka oluşturmak için zemin hazırlığı olduğunu düşü-
ve dine karşı tavırlarıyla radikal olmakla suçlanma- nür. “Bu siyasa Comte’un ‘İlke olarak sevgi, temel
ya başlanan Aydınlanma, yine bu yüzyılla birlikte olarak düzen, erek olarak ilerleme’ formülüyle dile
yerini Hegel, Charles Darwin (1809-1882) ve Karl getirilir” (Cevizci, 2010, 317). Öncelikle bir sos-
Marx (1818-1883)’ın düşüncelerine bırakmaya yolog olan ve sosyolojiyi diğer bilimlerin bir adım
başlayacaktır. Aydınlanmanın başat miraslarından önünde konumlandırdığını bildiğimiz Comte,
biri pozitivizmdir. Realizmin temelini oluşturan toplumsal değişmenin de siyasayla bağlantılı oldu-
değerlerin başında geldiğini daha önce de belirtti- ğunu düşünür. 1789 İhtilali’nin getirdiği en önem-
ğimiz pozitivizmle konumuza devam edelim. li değerlerden biri olan “özgürlük” sorununu, doğal
biçimde çözecek bir siyasa arayışındadır: bir taşın
nasıl özgürlük sorunu yoksa bir insanın da böyle
Pozitivizm bir sorunu olmamalıdır.
Olguculuk olarak da bilinen pozitivizm en sağ-
lam bilginin bilimsel bilgi olduğunu savunan fel-
sefi sistemdir. Sosyolojinin babası sayılan August
Comte’un sistemleştirdiği pozitivizme göre gerçek
bilginin kaynağını doğa bilimleri oluşturur. Klasik
Alman idealizminin bilimsel gelişmeler sonucu or-
taya çıkan yeni felsefi problemleri çözemeyişi kar-
şısında bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Kla-
sik felsefenin varlık ve nedenler üzerindeki soyut
çıkarımlarının yetersizliğine inandıkları için deney
yoluyla edinilemeyecek, çözümlenip sınanama-
yacak kavram ve önermelerin anlamsız olduğunu
düşünmüşlerdir.
Pozitivizm üç evrede gelişir. Comte, Emile
Günümüzün demokratik siyasi yapılarının temellerini
Littré (1801-1881), John Stuart Mill (1806-1873)
atanlardan birisi pozitivizmin öncüsü Auguste
ve Herbert Spencer (1820-1903)’ın yer aldığı ilk
Comte’dur.
evre, Comte ve sosyoloji ağırlıklıdır. Ampirio-kri-
Kaynak: http://positivists.org/blog/archives/tag/
tisizmin ortaya çıktığı ikinci evre fizikçi ve felsefe-
auguste-comte
ci Ernst Mach (1838-1916) ve Richard Avenarius
(1843-1896)’un öncülüğünde gelişir. Avenarius
bütün metafizik bilgilere karşı çıkmıştır. Üçüncü

179
Realizm (Gerçekçilik)

Comte insanoğlunun gerçeği bulma serüvenini yan bilgilerin insanoğlunun ilerlemesinin önünde
üç aşamada değerlendirir. Buna göre ilk aşamada, engel teşkil ettiğini ileri sürer. Bu tip bilgiyi bilim
olguların birbiriyle fark ve benzerliklerini ortaya öncesi olarak ele alır ve metafizik ile bilim arası-
koyacak bilgi ve araca sahip olmayan ilkel insan na keskin bir çizgi çeker. Akıl, gözlem ve deneyle
vardır ve dolayısıyla tanrıbilimsel hâl devrededir. elde edilen bilginin ötesinde hiçbir bilgiye önem
Bunun için de düşsel, imgesel varlıklar oluşturur. vermez. Bu yönüyle pozitivizm bir müddet sonra
İkinci evrede insan aklı, metafizik hâle evrilir. Tan- bir dünya görüşü, ideoloji hâlini alacak, hatta po-
rısal varlıkların yerini soyutlamalar alır. Son aşa- zitivizmin bazı ileri derecede savunucuları için bu
mada ise -bilim sayesinde- olguları gözlemleme ve felsefe, bir din hâline gelecektir.
birbiriyle farklılıklarını görebilme yetisine ulaştığı Realizm, tam da yukarıda kısaca aktarmaya ça-
için pozitif hâle geçer. Comte, insanın kendi birey- lıştığımız Aydınlanma Çağı’nın, pozitivizmin ve
sel tarihinde, bir başka deyişle yaşam serüveninde Sanayi Devriminin Avrupa toplumsal ve siyasi ya-
de bu evrelerden geçtiğini ve bu durumun kalıcı şamında hızla etkili olmaya başladığı bir ortamda
olduğunu düşünür. filizlenir. Realizmi oluşturan sosyokültürel yapıyı
Toplamak gerekirse pozitivizm deney ve göz- tanıdıktan sonra artık Batı edebiyatının belki de en
lemle ispatlanmış bilimsel bilgiyi esas alır. Batıl güçlü yazarlarının çıktığı ve etkisi hâlâ devam eden
inançlar ve din gibi sınanamayan ve ispatlanama- akımına geçebiliriz.

Öğrenme Çıktısı

3 Kartezyen felsefeyi tanımlayıp açıklayabilmek


4 Aydınlanma Çağı’nı ve felsefesini açıklayabilmek
5 Pozitivizmi tanımlayabilmek

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Kartezyen felsefe, Aydınlan- Pozitivizmin bilgiye ulaşma Aydınlanma Çağı ve poziti-


ma ve pozitivizm arasındaki yollarını idealist akılcılıkla vizmin bugünün dünyasına
ilişkiyi açıklayın. karşılaştırın. etkilerini tartışın.

REALİZMİN DOĞUŞU VE TEMEL İLKELERİ


Realizm, dönemin akademik ve sosyokültürel sınırlamalarına karşı çıkışla başlar. Akademik sanatın
sanatsal üretim sırasında sanatçıyı belirli sınırlar çerçevesinde faaliyet göstermeye zorlaması, yeni gerçeklik
arayışlarını beraberinde getirir.
Realizm 1850’lerden itibaren önce resim alanında gelişmeye başlar. Gustave Courbet (1819-1877)’nin
“Ornans’ta Cenaze” eseri realizmin çıkışı olarak kabul edilir. Bu resim etrafında gelişen tartışmalar yavaş
yavaş realist kuramın da oluşmasına vesile olur. Tartışmanın ateşli ismi Champfleury (Jules François Felix
Husson, 1821-1889)’nin Lettre a Mme Sand (Madam Sand’a Mektup) eseri gerçekçiliğin manifestosu
niteliğindedir. Yazılarıyla Courbet’nin tanınmasını sağlayan da odur. Romanın günlük yaşamın fotoğrafı
olması gerektiğine inanmıştır.

180
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Gustave Courbet,“Ornans’ta Cenaze” (1850)


Kaynak: http://www.tarihnotlari.com/gustave-courbet/gustave-courbet-ornansta-cenaze-toreni/

İlk kez kendisini realist olarak tanımlayan sanatçı Elbette Courbet birdenbire realist sanatın öncüsü
da Courbet’dir. “Sanatçının Atölyesi” adlı büyük öl- olarak ortaya çıkmamıştır. Onun estetik geri planında
çülü (361X598) tablosunun 1. Paris Dünya Sergisi’ne romantizm ve realizm arasında köprü olarak nitele-
kabul edilmeyişinin ardından bu tabloyla beraber di- nebilecek Barbizon Okulunun akademik sanata karşı
ğer bazı çalışmalarını aynı serginin girişinde “Realizm, çıkışı yatar. Barbizon Okulu 19. Yüzyılın ortalarında
G. Courbet” adıyla sergiler. Resmin somut bir sanat romantizmin doğaya kaçış ilkesinden filizlenen an-
olduğuna dair bir de bildiri yayımlar. Courbet zaten cak onların melodramatik resimselliğine karşı çıkarak
yukarıda andığımız “Ornans’ta Cenaze” yanında “Taş doğalcılığa yönelen bir sanat okuludur. Courbet gibi
Kıranlar” gibi çalışmalarıyla yeterince büyük tartışma- akademik geleneğe karşı çıkmışlardır. Théodore Ro-
lara yol açmışken Paris Sergisinin ardından daha dev- usseau (1812-1867) ve Jean François Millet (1814-
rimci bir kimliğe bürünür. Onun anarşist Proudhon 1875) yanında Charles François Daubigny (1817-
(Pierre Joseph, 1809-1865)’la tanışması, görüşlerinin 1878), Narcisse-Virgile Diaz de la Pena (1807-1876)
de radikalleşmesine sebep olur. Sanatı insanın zihnini gibi ressamların oluşturduğu bu ekol, zaman zaman
açan devrimci bir uyarıcı olarak görür. romantik duyuşlu bir görünüm arz etse de çoğunlukla
tabiatın görkemli görünüşlerini sunan nesnel manza-
ra resimlerine yönelir. Bunların içerisinden Millet’nin
köylüleri ve toprak işçilerini, eski resimde ancak aris-
tokratların ulaşabildiği bir ihtişamla resme dâhil et-
mesi önemlidir. Millet’nin işçileri resmetmesi gibi bir
başka gerçekçi ressam Honoré Daumier (1808-1879)
de bu defa Paris’in varoşlarından, yoksul bölgelerin-
den manzaralar sunar, buralarda yaşayan iyi, kötü sı-
radan insanları ve politikacıları sanata sokar. Courbet
gibi ateşli bir devrimci olan sanatçının bu tavrı klasik
sanatta kabul edilebilecek bir durum değildir. Gittik-
çe sosyalist fikirleri benimseyen Courbet ve Millet’den
sonra Daumier’in de aynı çizgide malzeme olarak seç-
tiği sosyolojik çevreler, sanatın siyasallaşmasının da
göstergesidir.

Gustave Courbet, “Mülkiyet hırsızlıktır” sözüyle “Barbizon Okulu” adını öncüleri olan
tanınan ve kendisini ilk kez anarşist olarak tanımlayan Théodore Rousseau ve Jean François
Millet’nin yoksulluk nedeniyle yerleştikle-
yakın arkadaşı Proudhon’un da portresini yapmıştır.
ri Barbizon kasabasından alır.
Kaynak: allposters.com

181
Realizm (Gerçekçilik)

Jean François Millet, Başak Toplayan Kadınlar, 1857


Kaynak: wikiart.org

Barbizon ressamlarının en önde gelenlerinden Théodore Rousseau’nun “Fontainebleau Ormanı” adlı yağlı boya
çalışması günümüzde halen Louvre Müzesi’nde sergilenmektedir.
Kaynak: artuk.org

Realizmin Edebiyata Yansıması


Realizmin insanı çevreyle bir bütün hâlinde ele alan anlayışı kısa sürede edebiyatçılar arasında da ya-
yılır. Courbet’nin resimdeki etkisini Gustave Flaubert (1821-1880) roman sahasında bir adım öteye taşır.
Fransız edebiyatıyla realizmi tanıştıran kişi olarak bilinen Flaubert’in başyapıtı Madam Bovary (1857),
burjuva ahlâkını realist bir tutumla gözler önüne sermesiyle Fransız sanat çevrelerini derinden sarsar. Katı
nesnelliği ile kadın doğasını ifşa etmeye çalışan bu roman, ahlak dışılık suçlamalarına maruz kalır.
Flaubert’den önce Stendhal (Marie-Henri Beyle, 1783-1842) ve Balzac (Honoré de Balzac, 1799-
1850)’ı da realizmin yapı taşları arasında değerlendirmek gerekir. Stendhal ve Balzac’ın gözleme ve betim-
lemeye dayanan romantik realizm anlayışı ile Flaubert sonrası realizm anlayışının temel farkı, öncekilerin

182
Batı Edebiyatında Akımlar-I

iyimser yaklaşımına karşılık ardıllarının çirkin ve Realizmin Habercileri: Stendhal ve


kötü olan üzerinde yoğunlaşmasıdır. Balzac
Madam Bovary’nin Fransız kamuoyunu sars- Realizmin toplumsal geri planı olduğu gibi es-
tığı yıllarda realizmin ayak seslerini duyuran bir tetik bir geri planı da vardır. Stendhal ve Balzac
diğer gelişme de Louis Edmond Duranty (1833- romancılığının 1850 sonrası realist yazarlarına ve
1880)’nin kısa soluklu dergisi Le Réalisme (1856- realizmin kuramlaşmasına katkısı büyüktür.
57) olur. Duranty “gerçek”i bir slogan hâline getirir Romantizmle realizm arasında köprü olduğunu
ve sonra realizmin kriterlerini belirler. Dergisinde daha önce de belirttiğimiz Stendhal, Restorasyon
romantizmin Victor Hugo (1802-1885) ve La- dönemi Fransasının karamsar bir panoraması olan
martine (1790-1869) gibi temsilci isimlerine karşı Kırmızı ve Siyah (1830) ve Parma Manastırı (1839)
cephe alır. Realizmin Flaubert’den sonra edebiyat romanlarında siyasal konulardaki ve psikolojik tah-
sahasındaki çıkışı Goncourt Kardeşler (Edmond de lillerdeki derinliği ile dikkat çeker. Stendhal nesnel
Goncourt 1822-1896 ve Jules de Goncourt 1830- gerçekliğe olan meylini “ideoloji” kavramını ilk kez
1870)’ le devam edecektir. kuramlaştırmaya başlayan Destutt de Tracy (1754-
1848 devriminin başarısızlığı yukarıda bazı- 1836) ve ansiklopedinin hazırlanmasında önemli rol
larını andığımız Fransız yazarlarını yeni gerçeklik oynayan Aydınlanma Çağı’nın güçlü ismi Claude
arayışına itmiştir. Tıpkı romantiklerin Fransız ih- Adrien Helvétius (1715-1771)’tan edinir. Stendhal,
tilalinin coşkunluğunu aktarabilmek için Kuzey romanları için “Büyük bir yol üzerinde gezinen bir
edebiyatlarına başvurması gibi, realistler de gerçe- aynadır” ifadesini kullanırken gözleme verdiği öne-
ği doğru bir biçimde aktardıklarını düşündükleri me işaret eder. Ancak unutulmamalıdır ki, roman
İngiltere’den Charles Dickens (1812-1870), Willi- kahramanlarını tıpkı bir akademik çalışmada oldu-
am Makepeace Thackeray (1811-1863); Rus ede- ğu gibi dış çevreden gözlemleyip onların özelliklerini
biyatından Nikolay Gogol (1809-1852), İvan Tur- fişleyerek oluştursa da Stendhal, dış dünyanın ger-
genyev (1818-1883) ve Leo Tolstoy (1828-1910) çeklerini birebir yansıtmakla yetinmez. Romantik
gibi yazarları takip etmeye başlar. bir etkiyle kahramanlarının tutkularını, hayallerini,
coşkunluklarını da devreye sokar ve kendisi de bu
coşkunluğun içinde sanatçı olarak yer alır. Her şey-
den önce Julien Sorel (Kırmızı ve Siyah) ve Fabrice
(Parma Manastırı) gibi kahramanlarının kendi haya-
tından izler taşıdığı bilinen bir şeydir. Ancak Stend-
hal kendi hayatı ile roman kahramanları arasına
duvar çeker ve tahlillerinin santimantalizme kurban
gitmesine ve gerçekliğin zedelenmesine izin vermez.
Stendhal yukarıdaki ayna metaforunun da işaret
ettiği gibi gözleme ayrı bir önem verir. Napoléon’la
savaşa katılmak gibi hayatında sıra dışı birçok de-
neyim olan Stendhal için gözlem yapabileceği bir-
birinden farklı pek çok yer ve insan olmuştur. Çev-
resinde gördüğü bu kişileri ve tanık olduğu olayları
bir vakanüvis edasıyla kaydeden yazar, romanla-
rında bu notları kullanmıştır. Aynasını çevresinde
dolaştırdıktan sonra kaleme dökerken de mümkün
olduğunca şahsi duygularını işe karıştırmamıştır.
Romantizmden realizme geçişte bir köprü olan Stendhal, Stendhal’in Kırmızı ve Siyah gibi bazı eserlerinin
ününü Kırmızı ve Siyah romanıyla perçinlemiştir. Çeşitli konusunu gerçek hayattan alması da realizmin bir
takma adları olan yazarın “Stendhal” ismi Prusya’nın başka özelliği olarak dikkat çeker.
aynı adlı bir kentinden gelir. İnsanlık Komedisi başlığında topladığı roman
Kaynak: https://tr.pinterest.com/gfne36/stendhal- ve hikâyeleriyle klasik roman tekniğinin kurucuları
henry-beyle/ arasında yer alan Balzac da realizmin ilk evresinde

183
Realizm (Gerçekçilik)

değerlendirilir. Balzac, eserlerini üç grupta topla-


ma gayretindedir. Bunlardan ilki insan yaşamını ve
toplumu oluşturan başat ilkeleri belirlemeye çalış-
tığı “çözümleyici-analitik” gruptur. İkincisi insan
davranışlarını ve eylemlerini belirleyen sebepleri
değerlendirme niyetinde olduğu “felsefi inceleme-
ler”; sonuncusu ise insan davranışlarının bu defa
sonuçlarına yönelen “töre incelemeleri”dir. Töre
incelemelerini taşralı, askerî, kırsal gibi denek kişi,
sahne ve mekânlar üzerinden yapacaktır.
“Yaşamımın öyküsü yapıtımın öyküsüdür”
diyen Balzac da Stendhal gibi zaman zaman ro-
mantizm sularında gezinse de kişisel deneyim ve
gözlemlerini nesnel bir tavırla aktarır. İnsanın aşk,
maddi hırslar gibi toplumdan topluma değişmeyen
evrensel denilebilecek yönlerini malzeme olarak Honore de Balzac, Dünya edebiyatının roman türündeki
alır ve her zaman her dönemde geçerli olabile- en büyük isimlerinden biri olarak kabul edilir.
cek bir söylem yaratmayı amaçlar. Realist akımın Kaynak: newyorker.com
başyapıtlarından sayılan Goriot Baba ve Vadideki
Zambak’ın hâlen okunuyor olması gibi… Balzac’ın
Görüldüğü gibi, Balzac toplumu ve insanı bir
okuyucuda gerçeklik duygusu uyandırmak adına
doğa bilgininin hayvan türlerini izah ettiği şekilde
farklı romanlarda aynı kişileri farklı işlev ve önem
düşünür. Toplumsal ortamın insanın davranışları,
derecelerinde kurgulaması, realizmin ara ara müra-
karakteri üzerinde etki yaptığı düşüncesinden hare-
caat ettiği tekniklerden biri olacaktır.
ket eden Balzac, romanlarında geçecek olayların ya-
Stendhal’de olduğu gibi Balzac’ı da rasyonel dü- şanacağı yerlere, evlere, sokaklara gitmiş, görmüş ve
şünceye sevk eden bir iki isim vardır. Bunlar içinde notlar almıştır. İlgili dokümanları toplamak amacıy-
Geoffroy Saint- Hilaire’ın (1772- 1844) ayrı bir yeri la Paris içinde uzun gezintiler, taşrada seyahatler dü-
vardır. Bu doğa bilgini “Philosophie anatomique” zenlemiştir. Ayrıca, gerektiğinde yetkili kişilere baş-
(1818-1822) adlı eserinde şu ana ilkeyi savunur: Hay- vurmuş, onlardan roman konularıyla ilgili bilgiler
vanların organizması genel bir plana bağlıdır. Bu genel almıştır. Gözleme verdiği önem nedeniyle Balzac’ın
plandaki detay değişiklikler türleri meydana getirir, öyle romanlarında, olayın geçtiği şehre, çevreye, yere ait
ki, bütün hayvanlar değişmeyen, aynı şekli koruyan bir tasvirler geniş yer tutar. Roman kahramanlarının ya-
plana bağlıdırlar. Şimdiki bütün türlerin, sürekli çoğal- zar tarafından çizilen portreleri bir başka realist öğeyi
ma yoluyla ilk türden gelmiş olmaları gerekir. Şimdiki oluşturur. Onların dış görünümleri uzun uzun tasvir
türlerin farklı ve çok oluşu, çevreleyen ortamlarda mey- edilir (Göker, 1982, 52). Kısacası roman anlayışı ve
dana gelen beklenmedik değişikliklerle açıklanır. Balzac kullandığı tekniklerle Balzac, realist yazarlar için bir
roman anlayışını, romanda gözlemin gerekli olduğu çıkış noktası olmuştur.
düşüncesini Geoffroy Saint-Hilaire’ın bu teorisi üzeri-
ne oturtmuştur. Üstat kendi roman sanatı hakkındaki
görüşlerini şöyle açıklar: “İnsanlık Komedisi’yle ilgili
ilk düşünce, insanlarla hayvanlar arasındaki bir karşı-
laştırmadan geldi. Bir tek hayvan vardır. Bütün canlı İnsanlık Komedisi ile ilgili ayrıntılı bilgi
varlıklar için Tanrı bir tek ve aynı modelden yararlan- edinmek isterseniz Tahsin Yücel’in İn-
mıştır. Hayvan, dış şeklini, daha doğrusunu söylemek sanlık Güldürüsü’nde Yüzler ve Bildiriler
gerekirse, şeklindeki farklılıkları, gelişmek için içinde isimli çalışmasına bakabilirsiniz.
bulunduğu ortamlardan alan bir kökendir. Hayvan
türleri bu farklılıklardan meydana gelir. Tartışmalara
yol açmazdan çok önce bu sistemle yoğrulduğum için Balzac’tan Sonra
gördüm ki, toplum doğaya benzemektedir... Toplum, Stendhal ve bilhassa Balzac’ı takiben realist-
insanın davranışlarının yer aldığı ortamlara göre on- ler, gerçekliği pozitivizm dairesi içinde tanımlar.
dan, zoolojideki alt türler kadar farkı insanlar yapmı- Champfleury ve Henri Murger (1820-1861) gibi
yor mu? Bu bakımdan, hayvan türlerinin var oluşu romancılar Balzac’taki romantik unsurlardan sıyrı-
gibi, toplumsal türler var olmuştur ve her zaman da lıp giderek mutlak realist bir tavır almaya başlar.
var olacaktır” (Göker, 1982, 51). Hatta bilfiil kendisinin tanık olmadığı olayları yaz-

184
Batı Edebiyatında Akımlar-I

mamak gibi bir prensip de edinirler. Romanlardaki Yukarıda Stendhal ve Balzac’ı dönüştüren dü-
olayların ve kahramanların gelişimini nedensellik şünürleri gördük. Flaubert’i de realist olmaya iten
zinciri içinde en küçük ayrıntısına kadar hiçbir buna benzer bir hikâye vardır. Flaubert yakın ar-
boşluk bırakmaksızın anlatırlar. Bu durum ince kadaşları Maxime du Camp (1822-1894) ve Louis
işlenmiş bir kurgu demektir ve yazar kurgu üze- Bouilhet (1822-1869)’e Ermiş Antonius ve Şeytan
rinde mutlak bir hâkimiyete sahiptir. Flaubert ve kitabını bitmeden önce görüşlerini almak üzere
Goncourt Kardeşler’in romanlarını yazmadan önce okutur. Her ikisi de Flaubert’in bu eserini “ateşe at
ansiklopedilerden, kitaplardan, araştırma ve notlar- ve bir daha sözünü bile etme” diyerek acımasızca
dan yararlandıkları, anlatacaklarının gerçekliğin- eleştirir. Ardından Bouilhet, Flaubert’e “esin perine
den emin olmak için araştırma yaptıkları ve hatırı ekmek ve sudan başka bir şey vermemelisin, yok-
sayılır birer kütüphaneleri olduğu bilinir. Amaçla- sa bu şiirsellik onu öldürecek” diye bir öğüt verir.
dıkları nesnellik ve bilimselliktir. Bir bilim adamı Yapması gerekenin de Balzac’ın Yoksul Akrabalar’ı
titizliğinde, bilimsel yöntemler eşliğinde sağlam gibi romanlar yazmak olduğunu belirtir. Karısı
sonuçlara varmayı hedeflerler. Stendhal ve Balzac Delphine kendisini aldattığı için kahrından ölen
için kaynak durumundaki belge, 1850 sonrası için Normandiyalı hekim Delamare’nin öyküsünü ör-
bir malzeme hâline gelmiştir ve amaç durumunda- nek olarak Flaubert’in önüne sunar. İşte Gustave
dır. Örneğin Goncourt Kardeşler roman yazarıyla Flaubert’in ölümsüz romanı Madam Bovary önce
tarihçinin eylemini birbirine yaklaştıracaktır. bu olaydan sonra da bir başka “kötü yola düşmüş
Balzac sonrası ilk realistlerin ardından Flaubert kadın” Louise Pradier’in anılarından esinlenilerek
ve Goncourt Kardeşler’i ayrı bir yere koymak gere- yazılacaktır. Emma Bovary’nin gerçekte kim ol-
kir. Flaubert’le birlikte realizmin “vesikalara dayan- duğu sorusu yöneltildiğinde Flaubert, Emma’nın
ma” ve “vaka ve tipleri gerçek hayattan alma” şek- kendisi olduğunu söyler. Yine romanı için çalışır-
lindeki iki ana ilkesi ortaya konur. Bunu mümkün ken “Benim zavallı Bovary’m, şu anda Fransa’da
olduğunca “nesnel olma” ilkesi takip eder. Böyle- yirmiden fazla köyde acı çekiyor ve ağlıyor” notunu
likle Flaubert, Balzac’ın vakaları gerçek hayattan düşen Flaubert, hem toplum içinde kadının yerini
alma ve hafif romantik bir tavırla işleme ilkesi ile belirlemeye hem de bilinen ama itiraf edilemeyen
birlikte Champfleury’nin gözleme dayalı kuru rea- gerçekleri ifşa etmeye çalışır.
lizmini sentezlemiş olacaktır. Flaubert’in romanı ilk kez 1856 yılında Revue
dergisinde tefrika edilir. Hemen ardından roman
ahlakdışı olduğu gerekçesiyle Fransız hükumeti ta-
rafından dava edilir. Usta yazar bu davada mahkûm
olmaktan kıl payı kurtulur.
Realizmin çıkış eseri Madam Bovary’nin akım
açısından önemi en küçük ayrıntısına kadar man-
tık silsilesini bozmadan karakterlerin ruh hâllerini
ortaya koyması ve duyguya yer vermeyen sağlam
nesnelliğidir. Realizmin ve tam anlamıyla natüra-
lizmin ana temalarından biri olan burjuva eleştirisi
ise hem bu romanın hem de Flaubert külliyatının
vazgeçilmezleri arasındadır.
Flaubert bir romancının karakterlerini objektif
bir şekilde müşahede etmesini, onların yaşadıkları
ruh olaylarının içine girebilmesini ve objektif bir
şekilde bu olayları tahlil etmesini istemiştir. Gon-
Gustave Flaubert, Madam Bovary romanıyla realizmin court Kardeşler ise, romanı bilimsel terimlerle ta-
başyapıtlarından birine imza atmıştır. nımlamışlar, onu tarih gibi düşünüp gerçek dokü-
Kaynak:
http://www.edebiyathaber.net/madame- manların kaydı olarak görmüşlerdir (Kantarcıoğlu,
bovary-siradan-insanlar-yasak-iliskiler-sira-disi-bir- 1993, 123). Goncourt Kardeşler şekil konusunda
roman-hasan-sarac/ Flaubert’e göre daha hassastır.

185
Realizm (Gerçekçilik)

Realizmin, yazarları esas alan bir gelişim çizgisi Sevim Kantarcıoğlu, realizmi, natüralizm ve
oluşturulmak istense ilk olarak romantizmden rea- romantizme karşı bir tepki olarak gören W.
lizme geçişi teşkil eden Stendhal ve Balzac’ı, ikinci Wimsatt ve C. Brooks’un realistlerin gerçek
safhada Champfleury gibi mutlak realistleri, ardın- olarak neyi kabul ettiğine dair düşüncelerini
dan sentezci Flaubert’i ve son safhada Goncourt şöyle aktarır: “Gerçekçi edebiyatın en karak-
Kardeşler’i koymak gerekir. Goncourt Kardeşler ise teristik nitelikleri olarak tarih bilincini, bilim-
realizmden natüralizme geçişte bir köprü olacaktır. selliği, olgu gerçekçiliğini ve sosyal gerçekçiliği
Bu noktada son olarak Goncourt Kardeşler’in rea- gösteren bu yazarlara göre gerçekçi edebiyat,
lizm adına neler yaptıklarına bir bakalım. sadece gotik romanları, macera romanlarını,
Realist akımın hususlarını tam anlamıyla uygula- alegorik ve sembolik ifade ve düşünce bi-
ma hassasiyeti taşıyan Goncourt Kardeşler, Balzac ve çimlerini değil, klasik dengeyi, muhafazakâr
Champfleury’nin tip ve olayları gerçek hayattan alan ahlâkı da gerçek dışı saymış ve sanatta yepyeni
sosyolojik temelli romanları ile Flaubert’in ince, titiz bir gerçek anlayışının gerektiğini ifade etmiş-
işçiliğini birleştirip realizmin tipik eserlerini vermiş- tir. (Kantarcıoğlu, 1993, 134).
lerdir. Onların eserlerinde kusur olarak görülebilecek Stendhal’in roman için “yol üzerinde gez-
şey, Balzac ve Flaubert gibi zaman zaman romantiz- dirilen ayna” metaforuyla duyumsatmak
min naifliğine kayamamak ve edebî metnin duyguları istediği, yaşanmış ve gözlemlenebilir ne ka-
harekete geçirmeyi amaçlayan bir sanatsal yapı ol- dar olgu varsa bunların realizmin gerçekleri
duğunu unutup salt realizm içinde, dokümantasyon olduğudur. Buna göre realist yazar roman-
kuruluğunda kalmaktır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi tikler gibi olağanüstülüklerden, rastlantılar-
Goncourt Kardeşler aynı zamanda natüralizme geçiş dan, mucizelerden sıyrılacak ve belgelere,
evresini oluşturur. Kardeşinin ölümünün ardından yaşanmış hayat hikâyelerine, tarih kitapları-
Edmond, tamamen natüralizme kayacaktır. na, günlüklere müracaat edecektir. Elbette
roman kuru bilgilerin ardı ardına yığılması
demek değildir. Bilgiler mantıksal bir silsi-
Realist Edebiyatın Temel İlkeleri le içerisinde lüzum derecesine göre ve yapı
Realizmin sanat ve edebiyattaki felsefi, episte- içerisinde gerekli ise metne dâhil edilecek-
molojik altyapısı ile birlikte tarihsel serüvenine de tir. Sanatsal gerçek ile hayatın gerçeği ola-
kısaca baktıktan sonra, akımın estetik özelliklerinin bildiğince yakınlaştırılacaktır.
neler olduğunu maddeler hâlinde toplu bir şekilde
2. Nesnellik İlkesi: Romancının malzeme-
ele almak yerinde olacaktır.
si kuşkusuz toplum ve insandır. Realizm
1. Gerçeğin Temel Olması: Sanat akımlarının romantizmin kendisi ile toplum arasında
estetik yapısını belirleyen ana unsur “gerçek” mesafe koymaksızın okuyucunun duygu-
olarak neyi aldıklarıdır. Gerçeğin çeşidi ya da larını harekete geçirmeye çalışan anlayışı
niteliği belirlendikten sonra sanat eseri buna karşısında kendisi ile ele alacağı olay arasına
göre şekillenir. Sanatsal gerçeklik dediğimiz özellikle mesafe koyar. Dışarıdan gözlemler
bu terimin içinde duyguları, bilinçaltını ya ve kendi dahli olmadan gözlemledikleri-
da nesnel gerçekleri görebiliriz. Bütün akım- ni olduğu gibi yansıtmayı amaçlar. Poziti-
lar kendilerinin ele aldığı gerçeğin mutlak vizmin olay ve olguları nedensellik dairesi
doğru olduğu öngörüsü ile yola çıkar. Re- içinde, determinist bir yaklaşımla, bilimsel
alistlerin gerçeği ise yaşanmış, elle tutulan, veriler doğrultusunda ele aldığı gibi realist-
gözle görülen nesnel gerçeklerdir. Bu, realiz- ler de malzeme olarak kullandığı toplumsal
min dayandığı pozitivizm ilkesi ile ilgili bir gerçekliklere bilim adamının nesnelliği ile
durumdur. Pozitivizmin ilgi alanı maddedir. yaklaşır. Anlattığı vakaların cereyanı sıra-
Sınanabilen, deneyler yoluyla elde edilen bil- sında ya da kahramanlarının davranışları-
giyi önceler ve metafiziği reddeder. nı betimlerken mümkün olduğunca kendi
Realizm gerçekleşmesi imkânsız şeylere, duygularını işe karıştırmaz. Bu noktada
idealleri oluşturan romaneske karşıdır. Ha- yazarın böyle bir tavır sergilediğinde bir
yallere, imgelere, gerçek hayatta yaşanma belgeselci ya da tarihçi olmaktan öte ge-
ihtimali düşük olaylara yer vermez. çemeyeceği gibi bir soru sorulabilir. Yazar

186
Batı Edebiyatında Akımlar-I

kahramanlarının kişiliklerini yapılandırır- önce romanlara konu edinilmemiş, ifşa


ken, mekânlarını seçerken ya da bir kişilik edilmesi hoş karşılanmayan kadın cinselliği
yapısını romanı için tercih ederken ilk etap- gibi meseleleri objektif bir biçimde ele al-
ta elbette özneldir. Ancak realist romancı masıdır.
kahramanının iyi ya da kötü davranışlarını 4. Gözlem ve Betimleme: Realist edebiyatın
yargılayan, metin içerisinde aralara girip ayırt edici yönlerinin başında betimleme
ahlâk dersi vermeye çalışan birisi de değil- (tasvir) gelir. Realizm, edebi eserde anlatıla-
dir. Olayların akışının doğal seyrine -eşya- cak olayların ve kahramanların gerçek haya-
nın tabiatına aykırı bir biçimde- müdahale tın birer yansıması olduklarını ortaya koy-
etmez. Kahramanlarına da anlattığı olaylara mak ve sahihlik algısını güçlendirmek için
da mesafesini korur. Olayların aktarımında insanı çevresiyle bir bütün içinde değer-
bir aracı niteliğindedir. Olayları yorumlayıp lendirir. Uzun ve ayrıntılı mekân tasvirleri
buradan hangi dersleri çıkarmamız gerekti- realist romanın belirgin özelliklerindendir.
ğini salık vermez. Aynı şekilde insan mazisi, hâli ve geleceği
3. İnsan Tabiatı: Realizm evrensel insan tabi- yanında fiziksel ve sosyolojik tüm yönleriy-
atına yoğunlaşır. İnsanın benliğine ait ilkel le arada hiçbir bağlantı kopukluğuna izin
özellikler ön plana çıkarılır. Maddeye düş- verilmeksizin betimlenir.
künlük, arzular, cinsellik, açlık vb. insandan Yukarıdaki gibi kesin bir neden-sonuç
insana değişmeyecek değerler, determiniz- ilişkisi kurabilmek için sanatçının iyi bir
min, nedenselliğin uygulanması için birebir- gözlemci olması şarttır. Bu yüzden realist
dir. Realist eserlerde insan, çevre ve toplum sanatçı toplumu ve toplum içinde bireyi di-
içinde sunulur ve yukarıdaki değerlerle sına- ğer bireylerle karşılaştırarak gözlemler. Göz-
nır. Sonu başından belli bir kurguya doğru lemlerini notlar tutarak kayda geçirir.
her insanın aynı şartlar altında aynı şekilde
“Gerçekçi edebiyat, modern bilimsel ve
davranacağı ve sonucun da bu durumda aynı
kültürel serüvenin bir kenarda bıraktığı var-
olacağı ilkesiyle hareket edilir. Çünkü insan
lıkların kişisel davranışlarının ve yaşadıkları
her şeyden önce biyolojik bir varlıktır. Pozi-
ortamın tasviri hâline gelmiştir: özellikle de
tivizme göre biyolojik varlıklar kimyasal bir
ne söyleyecek sözü ne de kalacakları bir yeri
tepkimeyle hareket ettiğine göre duyguları-
olanların dünyasını açıklamıştır” (Thema
nın çok önemi yoktur. Bu nedenle ilkel me-
Larousse).
selelerde (id) insanların aynı şekilde davra-
nacağı düşünülür. Bu düşünce natüralizmde 5. Dramatik Roman ve Olay Örgüsü: Realist
daha keskin bir hâl alacaktır. yazarların betimlemeye ağırlık vermesi ak-
siyonun düşmesine ve olay örgüsünün ro-
Realizmin dikkatini insana ve topluma yö-
mantik edebiyata göre geri plana itilmesine
neltmesi her kesimden her demografiden
neden olur. Romantik dönem romanların-
insanın romanlarda görülmesine yol açar.
daki girift olay örgüsüne realist romanlarda
Saray çevresi de bitirimhaneler de doktor-
rastlamak pek mümkün değildir. Aynı za-
lar, avukatlar, bilim adamları karşısında
manda yaşanmış olaylardan yola çıktıkları
esrarkeşler, ayyaşlar, hırsızlar da romanla-
ve nesnel gerçekliğe bütünüyle uymak zo-
rın kadrosuna girer. Kahramanların belirli
runda oldukları için muhayyile de zayıflar.
sosyal sınıfları temsil edebilecek özellikler-
Bunun yanında realist romanda betimle-
le donatılması ise roman kahramanlarının
meler aracılığıyla sahneleme, gösterme ve
tipleşmesine yol açar. Herkesten farklı şahsi
kahramanı davranış içinde tanıtma esastır.
özellikleri ile öne çıkamayan kahramanlar,
Romantik edebiyattaki anlatıcının kahra-
özgün birer “karakter” olmayı başaramaz.
man ya da olaylarla ilgili bizzat kendi ağzın-
Şu da vardır ki tip de olsalar realist romanın
dan dile gelen düşünceler, dramatik-realist
“Emma Bovary” gibi kahramanları birer ar-
romanda olayların akışı içinde okuyucunun
ketip, sembol olmayı başarmıştır. Unutul-
kendi çıkarımını yapması doğrultusunda
mamalıdır ki Madam Bovary’de olduğu gibi
yapılandırılır. “Dramatik romanda her şeyi
realist romanın bir diğer özelliği de daha

187
Realizm (Gerçekçilik)

bilen, gözlemci güvenilir anlatıcının bakış romanı (1830) ve yarattığı “Julien Sorel” karakte-
açısı ile yazarın sanatçı kişiliğinin bakış açısı riyle realizmin kurucuları arasında yer alan yazar,
çatışlmaktadır. Ancak bu hikâyeci vasıtasıy- İtalya’da geçen siyasal bir serüven olan Parma Ma-
la verilen özet, tasvir ve ruh hâlleri müm- nastırı (1839) romanıyla ölümsüz edebiyatçılar ara-
kün olduğu kadar kısalmış, onların yerini sına girer. Despot bir baba ve teyzenin büyüttüğü
roman dünyasının gerçeklerini daha ob- yazarın çalkantılı bir hayat yaşayacağı neredeyse ço-
jektif bir şekilde verebilen sahne tekniği al- cukluğundan bellidir. Örneğin İtalya seferine çıkan
mıştır. Dramatik romanda yazar hikâyenin Napolyon’un yedek ordusunda görev alır. Paris’e
kendi kendisini anlatmasını sağlayacak döndükten sonra kendini tamamıyla edebiyata ve-
sahneler yaratır” (Kantarcıoğlu, 2007, 29) ren yazar, ilkin Moliere gibi bir tiyatro yazarı olma
Son tahlilde bu durum zaman zaman ale- arzusundadır, ancak başarılı olamaz. Napolyon’un
lade meselelerin ayrıntılarıyla anlatılmasına 1806’da Berlin’e giren ordusuyla birlikte orada olan
kadar gitmiştir. Romantik edebiyata göre Stedhal, iki yıl kaldığı Almanya’da Destutt de Tracy
olay örgüsünün girift yapıdan daha sade ve Helvetius’un düşünceleri ile tanışır. 1812’deki
bir yapıya dönüşmesiyle ilgili “Romanda Rusya seferine de katılır. İmparatorluğun dağıl-
vakayı öldürmeye çalıştık” diyen Goncourt masından sonra işsiz kalıp İtalya’ya gider. 1821’de
Kardeşler’in bu sözü meseleyi özetler nite- Paris’e döner. Çeşitli devlet kademelerinde çalışır.
liktedir. 1827’de yayımlanan ilk romanı Armance’ı kendisi-
6. Dil ve Üslup: Realist yazarlar pozitivizmin ni zirveye taşıyacak Kırmızı ve Siyah (1830) Parma
bir neticesi olarak olayları ve kahramanla- Manastırı (1839) romanları takip eder. Çalkantılı
rını mantıksal bir boşluk bırakmadan ince yaşamından izler taşıyan eserlerinde yazarın ruhsal
ince işlerken dil işçiliğinde de titizlenir. arayışlarını görmek de mümkündür. Yazarın gezi
Flaubert’den Daudet’ye kadar hemen pek ve biyografi sahasında da çalışmaları vardır.
çok realist yazar dil ve üslûp konusunda Honoré de Balzac (1799-1850): Romantizm-
ince eleyip sık dokur. Biçim ve içeriğin den realizme geçiş sürecinde Stendhal’la birlikte
uyumlu olmasına dikkat eder. Üslup in- anılan Balzac, edebiyata tiyatroyla başlamasına rağ-
celiği açısından zirve isimlerden biri olan men bu alanda başarısız olmasının ardından roma-
Flaubert’in “Söylemek istediğimiz her ne na yönelir. Geçimini sağlamak için mizahi, gotik,
olursa olsun, o şeyi en iyi izah edebilecek tarihsel romanlarla işe başlar. Bir yandan yayıncılık
bir kelime, en iyi canlandıracak bir fiil, en ve matbaacılık faaliyetleri de yapan Balzac, aradı-
güzel niteleyecek bir sıfat vardır. Şu hâlde, o ğı maddi kazancı bulamaması üzerine bütünüy-
kelimeyi, o fiili, o sıfatı bulana kadar sabır- le kendisini yazarlığa verir. Estetik yönü zayıf ilk
lıca aramamız lazımdır” sözlerindeki mana eserlerinde çeşitli takma adlar kullanan yazar, kendi
budur. Realizmin şiirdeki yansıması olan adıyla 1828’de yayımladığı Köylü İsyanı’yla görece
parnasizmde mükemmellik arayışı daha da şöhrete kavuşur. Paris’e yerleşmesinin ardından ya-
önemsenecektir. zarlık dehasının daha da farkına varan Balzac, sefih
bir yaşam sürmeye başlar. Çok para kazanır, çok da
harcar.
Realizmin Önemli Temsilcileri
1834 yılı Balzac için dönüm noktasıdır. Yapıt-
Fransız edebiyatı içerisinde cereyan bulan rea-
larının bütününü oluşturacak İnsanlık Komedisi
lizm kısa sürede Avrupa ve Dünya edebiyatlarına
fikri bu yılda doğar. Gerçekçilik akımının başyapıt-
da yayılır. Gogol, Turgenyev, Tolstoy vb. Rus ger-
larından biri olan Goriot Baba da bu yıl yayımlanır.
çekçilerinin Çarlık Rusyasının toplumsal hareket-
“Yaşamımın öyküsü yapıtımın öyküsüdür” diyerek
lerine odaklanması gibi realist yazarlar, ülkelerinin
gerçekçiliğe verdiği öneme işaret eden yazar, realiz-
sosyopsikolojik yapılarına bağlı olarak gerçekçiliği
min ve natüralizmin kurucuları arasındadır. Kendi
farklı biçimlerde uygulamıştır.
hayatından izler taşıyan imkânsız bir aşkı anlattı-
Şimdi günümüzde de okunmaya hâlâ devam ğı başyapıtı Vadideki Zambak (1836) başta olmak
eden gerçekçilerden bazılarını yakından tanıyalım: üzere Tılsımlı Deri (1830), Köy Hekimi (1832),
Stendhal (1783-1842): Restorasyon dönemi Eugénie Grandet (1833) gibi pek çok ünlü esere
Fransasının panoramasını çizdiği Kırmızı ve Siyah imza atmıştır.

188
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Gustave Flaubert (1821-1880): Fransız realiz-


minin kurucusu olarak kabul edilen Flaubert, burju-
va ahlâkını gerçekçi yöntemle ele aldığı Madam Bo-
vary (1857) romanıyla realizmin simge eserlerinden
birine imza atmıştır. Düşünür Alfred Le Poittevin
(1816-1848)’in karamsar görüşleriyle erken yaşta
tanışan Flaubert, doktor olan babası sayesinde tıp
biliminin uygulamalarına tanık olur. Lamartine’in
Graziella romanını okuduktan sonra, eğer bu roma-
nı doktor gözüyle bakabilen bir yazar yazsaydı daha
güçlü bir roman çıkabilirdi diye düşünür.
Güçlü gözlem yeteneğini, zengin kütüphanesi
ile birleştiren yazar, modern romanın da kurucuları Sıra dışı yaşamlarını sıra dışı sanatlarına yansıtan Dünya

arasındadır. Fransız edebiyatına bir Faust kazan- edebiyatının en tanınmış kardeşleri: Goncourt Kardeşler

dırma arzusuyla 1839’da Smarh adlı eseriyle yola Kaynak: http://www.radikal.com.tr/kitap/germinie-


çıkan sanatçı, uzun süren bir çalışmanın ardından lacerteux-1088242/
bu kitabı geliştirerek oluşturduğu Ermiş Antonyus
ve Şeytan (1874)’ı yayımlar. Salambo (1862) ve
Bir Delinin Hikâyesi-Gönül ki Yetişmekte (1870) Charles Dickens (1812-1870): Victoria Dö-
romanlarının da sahibi olan yazarın günlükleri neminin en büyük romancısı sayılan İngiliz yazar
ölümünden sonra Kırlarda ve Kumsallarda (1886) Dickens, Sanayi Devriminin beraberinde getirdiği
adıyla yayımlanır. acı ve yoksullukları romanlarına konu edinmiştir.
Goncourt Kardeşler (Edmond, 1822-1896; Orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak yetişen Dic-
Jules, 1830-1870): Fransa’da romanın realizmden kens, babasının maddi sıkıntıları yüzünden okul-
natüralizme evrildiği noktada Goncourt Kardeşler dan alınır. Bir fabrikada çalışmaya başlar. Bir süre
vardır. Annelerinden kalan mirasın güvencesiyle sonra babası borçları yüzünden tutuklanır. Çalıştı-
kendilerini sanata veren iki kardeş eserlerini birlikte ğı fabrikada işçilerin yaşamına yakından tanık olur.
yazarlar. Birbirlerine kişilik olarak çok benzemeleri Öğrenimini zor da olsa tamamlayan Dickens bir
üslup benzerliğini de beraberinde getirir Bu yüzden avukatın yanında kâtiplik yapar. Kısa bir süre de
eserleri tek bir yazarın kaleminden çıkmış gibidir. olsa parlamento muhabirliği yapan yazar, Morning
1852’de kaleme aldıkları bir makalelerinde erotik Chronicle gazetesinde gazeteci olarak çalışır ve bu
Rönesans şiirlerinden örnekler vermeleri, kamu ah- mesleği çok sever.
lakını bozdukları gerekçesiyle tutuklanmalarına yol Pickwick Paper’s (Mr. Pickwick’in Serüvenleri,
açar. 1854’ten itibaren toplumsal tarih dizilerini ya- 1837) ile romancılığa adımını atan yazar, henüz ilk
yımlamaya başlayan bu çok yönlü kardeşler, Fransa romanı ile halkın beğenisini kazanır. Bunu 1838’de
tarihini en küçük ayrıntılarına kadar anlatabilmek başyapıtlarından biri olan Oliver Twist (1838) iz-
için belgeler toplar ve sanat eleştirmenliği yaparlar. ler. Toplumsal kötülüklerin ve ahlak anlayışının
1860’lardan itibaren tüm sosyal sınıfları açık bir sorgulandığı bu roman, getirdiği yeniliklerle Dic-
şekilde ortaya koymaya çalışan romanlar yazmaya kens klasikleri arasında önemli bir yere sahiptir.
başlarlar. Emile Zola’ya giden natüralizm yolunu açar- Eserlerinde sosyal sınıfların özgürlükleri için gayret
lar. En ünlü romanları Germinie Lacerteux (1864)’tür. eden, yenilikçi ve modern görüşleriyle tanınan ya-
zarın Antikacı Dükkanı (1841), David Copperfield
(1850), İki Şehrin Hikayesi (1859) Büyük Umutlar
(1861) gibi pek çok ölümsüz eseri sinemaya kolay
Goncourt Kardeşler’in 1867’de kurmayı
aktarılabilecek yapıları sayesinde çeşitli kereler ye-
planladıkları Goncourt Akademisi resmî
dinci sanatın da malzemesi olmuştur.
olarak 1903’te kurulur. İlk kez aynı yılda
(1903) verilen Goncourt Akademisi Ede- Turgenyev (İvan Sergeyeviç, 1818-1883):
biyat Ödülü halen Nobel’den sonra en Gerçekçiliğin Rusya’daki temsilcilerinden biri olan
saygın ödüller arasındadır. Turgenyev’i Dünya edebiyatına tanıştıran eseri Ba-
balar ve Oğullar (1862)’dır. Toplumsal sisteme karşı

189
Realizm (Gerçekçilik)

görüşleriyle tanınan yazar, anarşist devrimci Mihail tirler. Onun topluma suçlamalar yöneltmesi de radi-
Bakunin (1814-1876)’le ve onun sayesinde Hegel kal düşünceleri ile bilinen yergi ustası Mihail Salti-
felsefesiyle tanışmıştır. Almanya’dan Rusya’ya dön- kov-Şcedrin (1826-1889) gibi yazarları etkilemiştir.
düğünde Batı’nın üstünlüğünü kabul etmiş bir
Turgenyev vardır ve Rusya’nın Batılılaşmaktan baş-
ka çaresinin olmadığını düşünür.
Turgenyev ses getirmeyen ilk çalışmalarının ar-
dından 1843’te yayımladığı Paraşa adlı uzun şiirle
kamuoyunun dikkatini çeker. Turgenyev’in yetene-
ğini ilk keşfeden Rus edebiyat kuramcısı Vissarion
Belinski (1811-1848)’dir. Aralarında dostluk iliş-
kisi oluşmasının ardından Turgenyev’in estetiğine
Belinski yön verir. Onun edebiyatın amacı gerçek-
leri yansıtmak ve haksızlıklarla mücadele etmektir
prensibi Turgenyev için de bir prensip olur. Babalar
ve Oğullar dışında Düellocu (1934), Anuşka (1943),
Taşralı Kadın (1945) ve Parasızlık (1946) gibi eser-
Nikolay Gogol en çok Ölü Canlar ve Palto eseriyle
leri de Türkçe’ye çevrilmiştir.
tanınır.
Nikolay Gogol (1809-1852): Henüz lisedey-
Kaynak: http://cr.middlebury.edu/
ken yazdığı tiyatro oyunlarındaki ironik diliyle
dikkat çeken Rus gerçekçiliğinin öncü yazarı Go-
gol, en çok Ölü Canlar (1842) romanıyla tanınır.
1831-1832 yıllarında yazdığı Dilanka Yakınlarında
Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları adlı hikâye kitabıy-
la Rus edebiyat çevrelerine sesini duyurur. Halk
kültüründen ve konuşma dilinden yararlandığı
eserleri özellikle Puşkin ve Belinski’nin dikkatini
çeker. Petersburg Üniversitesinde tarih dersleri de
veren yazar, üniversiteden ayrıldıktan sonra Mir-
gorod Hikâyeleri (1835)’ni yayımlar. Bunlar içinde
sanatçının Kazak coğrafyasında geçen çocukluk yıl-
larından izler taşıyan “Taras Bulba”, ülkemizde ayrı
basım hâlinde de yayımlanmıştır. Gogol’un önemli
yapıtlarından biri de yaptığı işten sıkılan ve sonun-
da akıl hastanesine kapatılan bir memuru anlattığı
Tolstoy bazı edebiyat tarihçilerince dünyanın en iyi
“Bir Delinin Hatıra Defteri”dir.
romancısı olarak kabul edilir.
Puşkin’in çıkardığı Sovremennik adlı dergide
Kaynak: dr.com.tr/
hikâyeleri yayımlanan Gogol’ün başyapıtlarından
Müfettiş ve Ölü Canlar’ın konularını seçerken
Puşkin’den ilham aldığı söylenir. Aynı zamanda Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910): Rus
bir oyun yazarı olan Gogol’ün eserleri günümüz- ve Dünya edebiyatının en güçlü ve tanınmış ya-
de dünyada ve ülkemizde hâlen oynanmaktadır. zarlarının başında gelen Tolstoy, aynı zamanda bir
En çok sahnelenen oyunlarından birisi de Palto Hristiyan reformisti ve ahlâkçı düşünürdür. Zen-
(1842)’dur. gin bir toprak sahibinin oğlu olarak dünyaya gelen
Edebiyat tarihçileri Gogol’ün Rusya’ya kendi- Tolstoy, 21 yaşında iken anılarını yazar (Çocukluk,
ni tanıtan ilk yazarlardan biri olduğunu ve Tolstoy, 1852). Genç yaşlardan itibaren okuduğu Voltaire
Gonçarov ve Turgenyev’in Puşkin’in klasik ger- ve J.J. Rousseau’nun etkisi altında kalır.
çekçi damarından ilerlerken, Dostoyevski’nin ise Topçu teğmeni olarak 1854-55’te Kırım’da
Gogol’ün canlı ve süslü stilini benimsediğini belir- savaşa katılır. Bir taraftan anılarını yayımlama-

190
Batı Edebiyatında Akımlar-I

yı sürdüren sanatçı bu sırada İlk Gençlik (1854), en güçlü sanat türü olarak kabul eden Tolstoy’un
İki Süvari Subayı (1856), Toprak Ağasının Sabahı Karanlığın Kudreti ve Eğitimin Meyveleri ise tiyatro
(1856)’nı yayımlar. Ordudan ayrıldıktan ve Çarın oyunlarından sadece birkaçıdır.
toprak köleliğini kaldıran kararından sonra köylü- Yukarıda kısaca tanıttığımız realist yazarların
ler için bir okul kurar ve köylülerle toprak ağaları dışında Alphonse Daudet (1840-1897), Theodor
arasındaki anlaşmazlıkları gidermekle görevli ola- Storm (1817-1888), Prosper Merime (1803-1870),
rak bölge mahkemesinde yargıçlık yapar. 1860’tan Fiodor Mihayloviç Dostoyevski (1822-1881),
sonra asıl verimine kavuşan yazar, 1863’te Kazak- Marc Twain (1835-1910), John Steinbeck (1902-
lar, 1868’de Sivastopol Hikâyeleri, 1865-69’da ise 1966) gibi Dünya edebiyatının müstesna pek çok
başyapıtı Savaş ve Barış’ı yayımlar. Bir başka baş- ismi realizmi farklı tekniklerle geliştirerek eserler
yapıt Anna Karenina ise 1875-77 senelerinde ya- vermiştir. 19. Yüzyılın ikinci yarısında gelişen ve
yımlanır. Bu romanda yalan üstüne kurulan ilişki- sanat dünyasında ağırlık kazanmaya başlayan sem-
lerin, toplumun, evliliklerin iç yüzünü dile getirir. bolizm, realizmi tahtından etmeye başlasa da 19.
İvan İlyiç’in Ölümü (1886), Hacı Murat (1896) Yüzyılın sonlarına doğru “Eleştirel Gerçekçilik” ve
gibi ölümsüz romanlara sahip yazarın başta Neye “Toplumcu Gerçekçilik-Sosyalist Gerçekçilik” gibi
İnanıyorum (1884) ve Tanrının Ülkesi Senin İçin- yapılarla ideolojik bir kimliğe bürünen realizm, gü-
dir (1894) gibi din ve ahlâk; Sanat Nedir (1898) nümüzde de sanat ve edebiyatta etkisini sürdürür.
gibi estetik üzerine onlarca eseri vardır. Tiyatroyu

yaşamla ilişkilendir

Kırmızı ve Siyah’tan, se bezi denilen renkli kumaşların yapıldığı fabri-


KÜÇÜK BİR KENT kaya borçludurlar.
Küçük Verrieres kasabası Franche-Comté Daha kente girer girmez, insan, gürültüsü ve
eyaletinin en güzel kentlerinden biri sayılabilir. görünümü korkunç olan bir makinenin patırdısı ile
Sivri damlan, kırmızı kiremitle örtülü beyaz ev- serseme döner. Yere düşüşlerinde kaldırımları sarsan
leri, en küçük tümsekleri bile kümeler halindeki yirmi tane ağır balyozu, derenin sularıyle dönen
gür kestane ağaçlarıyla beliren bir tepenin yamacı çark havaya kaldırır. Bu balyozlardan her biri gün-
üstünde yayılır. Doubs ırmağı, bir zamanlar İs- de kim bilir kaç bin çivi yapmaktadır. Bu kocaman
panyolların yaptığı ve şimdi harap bir halde olan çekiçlerin düşeceği yere, çabucak birer çivi biçimini
surların birkaç yüz adım kadar aşağısından akar. alacak olan demir parçalarım koyan işçiler taze ve
güzel genç kızlardır. Görünüşte pek ağır olan bu iş,
Verrières’i kuzey rüzgârlarına karşı Jura sıra-
Fransa’yı İsviçre’den ayıran dağlara, ilk kez giren yol-
dağlarının bir kolu olan yüksek Verra dağı korur.
cuyu en çok hayrete düşüren işlerden biridir. Eğer
Bu dağın dorukları daha ekim ayının ilk soğuk-
Verrteres’e giren yolcu, kasabanın ana caddesinden
larında karla örtülür. Dağdan hızla akarak gelen
geçenleri sağır edecek kadar gürültü çıkaran bu gü-
bir dere, Doubs ırmağına dökülmeden önce ka-
zel çivi fabrikasının kimin olduğunu soracak olursa,
sabanın ortasından geçer ve birçok kereste bıçkı-
kendisine yayvan bir ağızla:
sını harekete getirir; kerestecilik, büyük bir kısmı
kentli olmaktan çok köylü olan Verrières sakinle- — Kimin olacak! Belediye başkanının!.. ce-
rine oldukça refah sağlayan bir iştir. vabını verirler.
Bununla beraber, bu küçük kent, kereste- Yolcu, Doubs ırmağının kıyısından başlayıp
cilik sayesinde zengin olmamıştır. Gerçekten, tepenin tâ ucuna kadar uzanan bu caddede biraz
Verrièresliler, Napol6on’un düşüşünden beri he- olsun duraklayacak olursa, fazla meşgul gibi gö-
men hemen hepsine evlerinin ön tarafını yeniden rünen önemli ve büyük bir adamla karşılaşacağı
yapmak olanağım veren zenginliklerini, Mulhou- yüzde doksan dokuz ihtimal dâhilindedir.

191
Realizm (Gerçekçilik)

O görünür görünmez, bütün başlardan şap- tikten sonra, yolcu, belediye dairesinden yüz
kalar derhal çıkar. Saçları kır, elbisesi kurşunîdir. adım kadar yukarda oldukça güzel bir evin önü-
Birçok madalyası vardır, geniş alınlı ve eğri bu- ne varır ve bu evin yanındaki demir parmaklığın
runlu olan bu adamın yüzü-gözü oldukça düz- arasından son derece güzel bahçeler görür. Bu
gündür; hatta oha ilk kez bakan birisi, bu yüzde, bahçelerin ötesinde, sanki gözlere hoş görünmek
köy belediye başkanlarına özgü ağır başlılıkla, için yapılmış gibi duran Burgonya tepelerinin
kırk sekiz, elli yaşlarındaki kimselerde de hâlâ oluşturduğu bir ufuk çizgisi uzanır. Bu görüntü
rastlanabilen o bir çeşit yakışıklılığın birleştiği- yolcuya, kendisini boğmaya başlayan ve para hır-
ni görür. Fakat Parisli bir yolcu, çok geçmeden, sıyla dolu olan o pis havayı unutturur.
onun kendini beğenmiş hali, ukalalığı, dar kafa- Yolcuya, bu evin M. de Renal’a ait olduğu-
lılığı ve beceriksizliği karşısında şaşar kalır. Sözün nu söylerler. Verrières Belediye Başkanı, henüz
kısası, bu adamın bütün yeteneğinin, alacağını tamamlanan bu güzel ve yontma taştan binayı,
son meteliğine kadar almak, vereceğini ise, müm- büyük çivi fabrikasından kazandığı para ile yap-
kün olduğu kadar geç ödemekten ibaret olduğu tırmıştır. Eski bir İspanyol ailesinden geldiği, bu
anlaşılır. ailenin o çevreye daha XIV. Louis buraları istilâ
İşte Verrières Belediye Başkanı M. de Rênal etmeden çok önce yerleştiği söylenir.
böyle bir adamdır. Ağır adımlarla sokaktan geç-

Öğrenme Çıktısı

6 Realizmin estetik özelliklerini sayabilmek


7 Realizmi diğer edebi akımlardan ayırt edebilmek ve temsilcilerini sayabilmek

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Realist resim örneklerinden Realist edebiyatın temsil-


birkaçını diğer akımlardan cilerinden bir eser seçerek
Realizmin gerçeklik anlayışı seçeceğiniz örneklerle bir akımın estetik kriterleri çer-
dil ve anlatıma nasıl yansı- araya getirip doğayı dönüş- çevesinde eseri yorumlayıp
mıştır? türme açısından değerlendi- arkadaşlarınızla paylaşabi-
rebilir misiniz? lirsiniz.

192
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Realizmin alt yapısını


1 oluşturan siyasi ve kültürel
yapıyı tanımlayabilmek

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


2 Sanayi devrimini ve
etkilerini açıklayabilmek

Realizme Zemin Hazırlayan


Toplumsal ve Siyasi Ortam

1 Aydınlanma Çağı ve Sanayi Devrimi ile birlikte Avrupa’nın sosyokültürel yapısı hızla değişmeye baş-
lar. Sanayileşme ile beraber imalathaneler fabrikalara dönüşür. Fabrikaların enerji ihtiyacını karşılamak
için maden ocakları açılır. Bu fabrikalarda ve madenlerde çalışmaya başlayan işçiler yeni ve nüfus olarak
yoğun bir sınıfı, işçi sınıfını oluşturmaya başlar. Bir taraftan işçi sınıfının nüfusu artarken diğer tarafta
da büyük sermaye sınıfları oluşmakta, giderek bunların arasındaki uçurumlar keskinleşmektedir. Şehirler
fabrikaların etrafına kurulmaya başlamış, kentleşme ve modernleşme hız kazanmıştır. Artık insan ilişkile-
rini ekonomi belirler olmuştur. Ekonomik rekabet ise birey düzeyinde kalmayacak, hammadde ihtiyacını
karşılamak isteyen büyük devletler önce sömürgeleşme yarışına girişecek ardından bu yarış yükselen mil-
liyetçilik cereyanlarının etkisiyle büyük savaşlara yol açacaktır.

2 Her sanatsal akımda olduğu gibi realizmin de üzerine inşa olduğu bir takım felsefi düşünce sistemleri
vardır. Bunların başında Kartezyen felsefe, rasyonalizm, pozitivizm ve bilimsel gelişmeler yatar.

3 Kartezyen felsefeyi
tanımlayıp açıklayabilmek

4 Aydınlanma Çağı’nı ve
felsefesini açıklayabilmek

5 Pozitivizmi
tanımlayabilmek

Realizmin Felsefi ve
Epistemolojik Temelleri

3 Adını Descartes’in Latince karşılığı olan Caertesius’tan alan Kartezyen Felsefe modern felsefenin kurucusu
sayılan Descartes’in görüşleriyle oluşur. Bu felsefenin özünü ise akıl, bilim ve nesnellik oluşturur. Düşünür
hızla gelişmekte olan bilime bir temel oluşturma gayretiyle bilginin ruh-beden, tinsel-fizikî ve dinsel-dünyevi
düalizmini uzlaştırmaya çalışır. Matematiği esas alan Descartes kesin bilgiye ulaşma yollarını aramıştır.

4 Avrupa’da 17. Yüzyılın ikinci yarısından 19. Yüzyılın başlarına kadar etkili olan Aydınlama, Bacon,
Hobbes, Locke, Spinoza, Voltaire, Leibniz ve daha birçok filozof tarafından birbirine eklemlenerek top-
lumu oluşturan her türlü dinamikte aklı merkez alma düşüncesiyle geliştirilmiştir. Hümanizm, deizm,
ateizm, rasyonalizm gibi değerler üzerinden şekillenmiştir.

5 Sanayi Devriminin ve bilimsel gelişmelerin arkasında rasyonalizm ve pozitivizm, kısaca akılcılık ilkesi
vardır. Aydınlanma ve sanayileşme ile birlikte Avrupa toplumundaki radikal değişimi fark eden, bilimsel
gelişmeler sonucu insanın anatomik yapısı ve doğa kanunları hakkında bilgiler edinen sanatçılar, bu defa
doğa ve insan ilişkisini tamamen bilimsel veriler ışığında aydınlatma çabasına girmiştir. Müspet bilimlerin
deneysel yöntemlerini sanata uygulamaya çalışmışlardır.

193
Realizm (Gerçekçilik)

6 Realizmin estetik
özelliklerini sayabilmek
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Realizmi diğer edebi


7 akımlardan ayırt edebilmek
ve temsilcilerini sayabilmek

Realizme Zemin Hazırlayan


Toplumsal ve Siyasi Ortam

6 Rasyonalizmin ve pozitivizmin doğayı akılla kavrama ve metafizik bilgi ile arasına mesafe koyma tutu-
mu, bu felsefeyi takip eden realist sanatçıları derinden etkilemiştir. Bir bilim adamı deneyi sırasında de-
neyine nasıl müdahale edip sonucu değiştiremiyorsa, sanatçılar da toplumu gözlemlemek ve gördüklerini
nesnel bir biçimde anlatmak konusunda nesnelliği ilke olarak görmüştür. Fakir insanlar, aşağı tabakadan
denilebilecek ama toplumun kahir ekseriyetini oluşturan yıllarca göz ardı edilmiş kimseler, bunların bir-
birleriyle olan sınıfsal mücadelesi, cinsellik ve para gibi insanın ilkel benliğine dair vazgeçilmez unsurlar,
realist yazarların ilgi alanını oluşturmuştur.

7 Antik Yunan’dan günümüze kadar etkinliğini sürdüren realizm, sanatın en uzun soluklu akımıdır.
Hatta denilebilir ki diğer tüm akımlar realizmin içinden ya da realizme tepki olarak doğmuştur. Merkezde
realizm vardır. Dikkat edilirse realizm özellikle toplumların felsefi, düşünsel, bilimsel gelişmelerinin hız
kazandığı, akılla dünyayı kavramaya çalıştığı dönemlerde daha etkili olmuştur. 1850’lerden sonra gelişen
realist akım da böyle bir akıl çağının sonucudur. Dünya tarihi düşünüldüğünde 19. Yüzyıldaki gelişme-
lerin hızına ulaşacak bir başka çağ daha yoktur. Realizm tam da bu evrede aklı merkez alan ve değişimi
anlamaya çalışan sanatçıların başvurduğu bir akım olmuştur. Değişimin büyüklüğü oranında realizme
meyletmiş sanatçı sayısı da fazladır. Başta Balzac, Stendhal, Flaubert, Tolstoy, Dostoyevski olmak üzere
Dünya edebiyatının önde gelen pek çok yazarı realist bir tavırla eserler vermeyi tercih etmiştir.

194
Batı Edebiyatında Akımlar-I

1 Aşağıdaki düşünürlerden hangisi Aydınlan- 6 Kendisini ilk kez realist olarak tanımlayan
ma Çağının sembol isimlerinden biridir? “Ornans’ta Cenaze” tablosunun ressamı sanatçı
aşağıdakilerden hangisidir?

neler öğrendik?
A. Voltaire B. Balzac
C. Aristo D. Boccacio A. Gustave Courbet
E. Tolstoy B. Proudhon
C. Champfleury
2 Aşağıdaki gelişmelerden hangisi Sanayi Dev- D. Bosch
rimi sırasında cereyan etmiştir? E. Millet
A. Suyun kaldırma kuvvetinin bulunması
B. Teleskopun icadı
7 Aşağıdaki hangi iki sanatçı Balzac’taki ro-
mantik etkilerden sıyrılıp giderek katı bir realist
C. Motorlu uçağın icadı hâlini almışlardır?
D. Yerçekimi kanunun ortaya konması
E. Kömür madenlerinin açılması A. Stedhal ve Tolstoy
B. Tolstoy ve Dostoyevski
3 Kartezyen felsefe adını aşağıdaki düşünürle- C. Gustave Courbet ve Dostoyevski
rin hangisinden alır? D. Champfleury ve Henri Murger
E. Steinbeck ve Champfleury
A. Kant B. Descartes
C. Spinoza D. Thomas More 8 Aşağıdakilerden hangisi realist edebiyatın
E. Voltaire özelliklerinden biri değildir?

4 Aydınlanma Çağı ile ilgili aşağıda ileri sürü- A. Gözleme dayalıdır


len düşüncelerden hangisi yanlıştır? B. Yazarlar sübjektif olmak zorundadır
C. Betimlemeler geniş yer tutar
A. Toplumdaki eksiklikleri giderme niyetindedir
D. Nesnellik hâkimdir
B. İyilik, adalet ve bilimsel bilgi düşüncesini yay-
E. Yaşanabilecek ve yaşanmış olaylardan konularını alır
maya çalışır.
C. Gelenekleri, politikayı, yaşam koşullarını değiş-
tirmek ister.
9 Stedhal’le ilgili olarak aşağıda verilen bilgiler-
den hangisi doğrudur?
D. Toplumun gelişmesinde bilincin rol oynadığını
düşünür. A. Eserlerinde yazarın ruhsal arayışlarını görmek
E. Dünyanın ve kâinatın duygularla kavranabile- mümkündür
ceğine inanır. B. Başyapıtı Madam Bovary’dir
C. En önemli karakterlerinden biri Destutt de
5 Aydınlanmanın geçmişini belirlerken her şe- Tracy’dir
yin maddeyle ve fizikle açıklanabileceğine inanan D. Babalar ve Oğullar önemli romanlarından biridir
Thomas Hobbes ve ………………………..’a ayrı E. Romanlarında açık bir Flaubert etkisi vardır
bir önem verilir. İnsanı boş bir levha (TabulaRasa)
olarak gören ve insanın deneyimlerle kendini var 10 Aşağıdakilerden hangisi Balzac’a ait bir eserdir?
ettiğini düşünen bu filozof, ampirist felsefesi ile
akıl çağının, aydınlanmanın öncüsü sayılır. A. Ana
B. Germinal
Yukarıdaki metinde boş bırakılan yere aşağıdaki
C. Eugénie Grandet
düşünürlerden hangisi getirilmelidir?
D. Sefiller
A. Grotius B. Aquinolu Thomas E. Köylüler
C.John Locke D. Kant
E.Hegel

195
Realizm (Gerçekçilik)

1. A Yanıtınız yanlış ise “Aydınlanma Çağı” ko- 6. A Yanıtınız yanlış ise “Realizmin Doğuşu” ko-
nusunu yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

2. E Yanıtınız yanlış ise “Sanayi Devrimi” konu- 7. D Yanıtınız yanlış ise “Balzac’tan Sonra” konu-
sunu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.

3. B Yanıtınız yanlış ise “Rasyonalizm ve Descar- 8. B Yanıtınız yanlış ise “Realist Edebiyatın Temel
tes” konusunu yeniden gözden geçiriniz. İlkeleri”konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Realizmin Önemli Tem-


4. E Yanıtınız yanlış ise “Aydınlanma Çağı” ko- 9. A
silcileri” bölümü “Stendhal” konusunu yeni-
nusunu yeniden gözden geçiriniz.
den gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Realizmin Önemli Tem-


5. C Yanıtınız yanlış ise “Aydınlanma Çağı” ko- 10. C
silcileri” bölümü “Balzac” konusunu yeni-
nusunu yeniden gözden geçiriniz.
den gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
6 Anahtarı

Sanayi Devrimi ile birlikte Avrupa’nın bir yanda işçi sınıfı diğer yanda büyük
sermaye sınıfı oluşur. Giderek sınıflar arasındaki uçurumlar keskinleşir. Şehirler
fabrikaların etrafına kurulmaya başlamış, kentleşme ve modernleşme hız kaza-
nır. Artık insan ilişkilerini ekonomi belirler olmuştur. Ekonomik rekabet ise birey
Araştır 1 düzeyinde kalmayacak, hammadde ihtiyacını karşılamak isteyen büyük devletler
önce sömürgeleşme yarışına girişecek ardından bu yarış yükselen milliyetçilik ce-
reyanlarının etkisiyle büyük savaşlara yol açacaktır. Sanayi Devrimini gerçekleştir-
miş 19. Yüzyıl Avrupalısı rasyonalist, pozitivist ve materyalist bir dünya görüşü-
nün içindedir. Edebiyatta realizm de bu felsefelerin bir uzantısı olacaktır.

Kartezyen felsefenin özünü ise akıl, bilim ve nesnellik oluşturur. Matemati-


ği esas alan Descartes kesin bilgiye ulaşma yollarını aramıştır. Avrupa’da 17.
Yüzyılın ikinci yarısından 19. Yüzyılın başlarına kadar etkili olan Aydınlama,
Bacon, Hobbes, Locke, Spinoza, Voltaire, Leibniz ve daha birçok filozof ta-
Araştır 2 rafından birbirine eklemlenerek toplumu oluşturan her türlü dinamikte aklı
merkez alma düşüncesiyle geliştirilmiştir. Pozitivizmin temelinde de nesnel
bilgiye olan inanç vardır. İspatlanabilir, metafizik olmayan, akılcı ve yararlı
bilginin edinilmesine çalışılmıştır.

Realist yazarlar kişinin algılarından bağımsız bir nesnel gerçekliği kabul eder
ve ona da deney ve gözlem yoluyla ulaşılabileceğini düşünürler. Bu da anlatı-
da gözleme bağlı olarak nesnel tasvirlerin çokluğuna yol açar. Anlatıcı taraf-
Araştır 3
sızdır, nesnel bir biçimde olayları, durumları ve kişileri sergiler. Olağanüstü
durumlara, metafizik olay ve varlıklara yer vermez. Olay örgüsünde neden ve
sonuç ilişkilerini önemser, akla yatkın ve olabilir olanı anlatır.

196
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Kaynakça
Ana Britannica (1994), Ana Yayıncılık, İstanbul. JASPERS, Karl (2001), Descartes ve Felsefe, (Çev.:
Akın Kanat), İlya Basım Yayın, İzmir.
CEVİZCİ, Ahmet (2007), Aydınlanma Felsefesi Tarihi,
Asa Kitabevi, Bursa. KANTARCIOĞLU, Sevim (1993), Edebiyat Akımları
ve Temel Metinler, Gazi Üni. Yay., Ankara.
CEVİZCİ, Ahmet (2010), Felsefe Sözlüğü, Paradigma
Yayıncılık, İstanbul. KANTARCIOĞLU, Sevim (2007), Türk ve Dünya
Romanlarında Modernizm, Paradigma Yayıncılık,
DESCARTES, Rene (2003), Yöntem Üzerine
İstanbul.
Konuşma, (Çev.: Regaip Minareci), Morpa Kültür
Yay. KARAALİOĞLU, Seyit Kemal (1965), Edebiyat
Akımları, İnkılâp ve Aka Kitabevleri, İstanbul.
DESCARTES, Rene (2010), Aklın Yönetimi İçin
Kurallar, Sosyal Yayınlar, İstanbul. LUKACS, Georg (2000), Çağdaş Gerçekçiliğin
Anlamı, (Çev.: Cevat Çapan), Payel Yayınevi,
HANÇERLİOĞLU, Orhan (2012), Felsefe
İstanbul.
Ansiklopedisi, Remzi Kitabevi, İstanbul.
SORELL, Tom (2009), Descartes, (Çev.: Hakan Gür),
FROLOV, İvan (1997), Felsefe Sözlüğü, (Çev.: Aziz
Dost Kitabevi, Ankara.
Çalışlar), Cem Yayınevi, İstanbul.
Théma Larousse Tematik Ansiklopedi, Sanat ve Kültür
GÖKER, Cemil (1982), Fransa’da Edebiyat Akımları,
Dünya Cildi(1993), Larousse.
DTCF Basımevi, Ankara.

197
Bölüm 7
Natüralizm (Doğalcılık)-Parnasizm
Natüralizmin Epistemolojik-Felsefi Edebiyatta Natüralizmin Doğuşu

1 2
Temelleri 2 Natüralizmin edebiyatta kimler tarafından
öğrenme çıktıları

1 Natüralizmin bilimsel, kültürel ve estetik nasıl uygulanmaya başlandığını


temellerini tanımlayabilme açıklayabilme

Zola’dan İtibaren Natüralizm Parnasizm

3 4
3 Zola’dan sonra natüralizmin seyrini 4 Parnasizmin bilimsel, kültürel ve estetik
ve kimler tarafından devam ettirildiğini temellerinin yanında sanatsal amaçlarını
sıralayabilme ve estetik özelliklerini sayabilme

Anahtar Sözcükler: • Natüralizm • Parnasizm • Determinizm • Evrim Teorisi • Deneysel Roman

198
Batı Edebiyatında Akımlar-I

GİRİŞ insan, bir otomat gibi iradeden yoksundur. İç ve


Natüralizm, 19. asrın başından itibaren gelişen dış baskılar altında ezilir. Bu yönüyle natüralizmin
realizmin, devamı niteliğindedir. 1870’lerden son- insana yaklaşımı kötümserdir (pesimist). Peki, na-
ra güzel sanatlarda, özellikle tiyatro ve roman saha- türalizm bu bakış açısına nasıl ulaşmıştır?
sında Darwinci doğa yönteminin ilkeleri ekseninde Yukarıda da belirtildiği gibi natüralizmi rea-
gelişir. lizmden ayıran temel nokta, insanı fizyolojik bir
Natüralizm terimi “Nature-doğa” kelimesin- varlık olarak, yüzyıllarca değişmeyen primitif (il-
den gelir ve Türkçede “doğalcılık” olarak da bilinir. kel) yönleriyle ele almasıdır. Realist sanatçının, in-
Uzun bir geçmişe sahip olan kelime, XVI. Yüzyıl- sanın ve toplumun tüm yönleriyle (iyi ya da kötü)
dan XIX. Yüzyıla kadar, “ilk prensip olarak her şeyi meşgul olması karşısında natüralist sanatçı, olgu ve
tabiata mal edenlerin sistemi (Tanrıyı yadsıyarak)” olayların kötü, çirkin yönlerine yoğunlaşır. Bu da
anlamında kullanılırken 17. yüzyıldan beri “her onun determinist ve Darwinci ilkelerden beslen-
şeyde tabiatın tam taklidini lüzumlu gören fikir” mesinin neticesidir. Bu yüzden natüralizmin sanat
(Martino, 1958, 5) manasında kullanılmaktadır. ve edebiyattaki gelişimine geçmeden önce, akımı
1839 yılında Fransız edebiyat kuramcısı Sainte daha iyi anlamak için yaslandığı temel ilkelere bak-
Beuve (1804-1869) ve edebiyat dergisi Revue des mak gerekir.
Deux Mondes, parnasizmin kurucusu Théophile
Gautier (1811-1872) ve ekolünün şiirini nitelemek NATÜRALİZMİN EPİSTEMOLOJİK-
için kelimeyi bugünkü anlamında kullanır. FELSEFİ TEMELLERİ
Görsel sanatlarda doğalcılık, nesneleri olduğu Her felsefi ve edebî cereyan temellerini ken-
gibi betimleme ilkesine dayanır ve kökleri klasik dinden önceki onlarca yıllık birikim üzerine kurar.
Yunan dönemine kadar uzanır. Rönesans da -kla- Ayrıca bir akımın doğmasında sosyolojik, psikolo-
sik Yunan’ın devamı olduğu için- sanatın güzelliği, jik, siyasal ve kültürel çok çeşitli sebepler olabilir.
doğanın güzelliğinin yansıtılmasıdır ilkesine yas- Natüralizmin de doğuşunu sağlayan önemli felsefi
lanır. Doğalcı sözcüğünü ilk kez İtalyan antikacı ve bilimsel cereyanlar vardır. Bunlar arasında deter-
ve ressam Bellori (Pietro Giovanni, 1615-1696) minizm ve Darwinizm öne çıkanlardır.
doğayı hem güzel hem de çirkin yönleriyle olduğu
gibi aktaran Bartolommeo Manfredi (1580-1621),
Gerrit van Honthorst (1590-1656), Jose de Ribera Determinizm
(1591-1652) gibi ressamlar için kullanır. Bu res- Determinizm, ahlaki ve insani seçimler de dâhil
samlar da Barok sanatın mimarı Caravaggio (Mic- olmak üzere bütün olayların önceden var olan ne-
helangelo Merisi da Caravaggio 1571-1610)’nun denlerce belirlendiğini ileri süren ve iradeyi redde-
takipçileridir. den felsefi kuramdır. Bütün olgu ve olayların ne-
Realizmle birlikte pozitivist anlayışın sadece densellik içinde geliştiğini ileri sürer. Temelleri her
bilimsel çalışmalarla kalmayıp güzel sanatlara ve şeyin özünü atom olarak gören Demokritos (MÖ
oradan edebiyata sirayet ettiğini görmüştük. Re- 460-370) gibi ilk çağ atomcularına kadar giden
alizm, pozitivizm aracılığıyla romantizmin coş- determinizm, Pierre-Simon Laplace (1749-1827)
kunluğunu, bireysel zevk ve ihtiraslara meylini, tarafından 18. yüzyılda klasik biçimiyle kuram-
mucizelere, rastlantılara olan düşkünlüğünü zaten laştırılmıştır. Francis Bacon (1561-1626), Galileo
törpülemişken ardından gelen natüralizm, gerçek- Galilei (1564-1642), Rene Descartes (1596-1650)
çilik geleneğini bir kat daha yukarıya taşır. Bunu ve Isaac Newton (1643-1727) gibi Fransız madde-
yaparken realizmden ayrıldığı nokta determinizm cileri yoluyla doğa bilimi ve maddeci felsefe arasın-
ilkesine sıkı sıkıya bağlı olmasıdır. Bu da natüra- da gelişmiştir.
lizmin insanı aklî, ahlaki ya da duygusal yönleriyle
değil tamamen fizyolojik yönleriyle ele alması so-
nucunu doğuracaktır. Determinizm, dilimizde “belirlenimcilik”
Natüralist yaklaşım bireyleri çevre ve kalıtımın ve “gerekircilik” terimleriyle de karşılanır.
mahsulü olarak değerlendirir. Ekonomik, kültürel,

sosyal baskıların ve içgüdüsel dürtülerin arasında

199
Natüralizm (Doğalcılık)-Parnasizm

Laplace için evrenin bugünkü hâli bir önceki aşa- Evrim Teorisi ve Yankıları
manın sonucu iken bir sonrakinin de nedenidir. Evrim Teorisi aslında Darwin’den önce Pierre
Düşünür eğer bir zihin, -doğadaki bütün güç- Louis Maupertuis (1698-1759), Denis Diderot
lerin, bütün bileşenlerin karşılıklı konumunun (1713-1784), Darwin’in dedesi Erasmus Darwin
bilgisine bir an bile ulaşabilse-, her birimin geç- (1731-1802), Jean-Baptiste Lamarck (1744-1829)
mişinin ve geleceğinin de bilgisine ulaşabilir diye gibi pek çok bilim adamı tarafından geliştirilme-
düşünür. Bu aslında tanrısal bir güçtür ve bir son- ye çalışılmıştır. Ancak bunlara son noktayı koyan
raki aşamada kaderciliğe (fatalizm) ulaşır. Ömer Charles Darwin’dir.
Hayyam’ın,
Darwin teolojiye aykırı düşüncelerini, uzun bir
Ve yazdı yaratılışın ilk sabahı süre açıklayıp açıklamamakta kararsız kalır. Cesaret
edemez. Bu sırada İngiliz doğa bilimci Alfred Rus-
Ne okuyacaksa kıyametin son şafağı
sel Wallace (1823-1913)’ın da kendi teorisine ben-
dizelerinde yıllarca önce ortaya koyduğu düşünce zeyen bir teori üzerinde çalıştığını ve açıklayacağını
de her şeyin sonunun başından belli olduğudur. duyması, Darwin’i teorisini bir an önce açıklamaya
Elbette maddeci deterministler için ulaşılacak son mecbur kılar. Daha sonra Wallace, Darwin’e tezi
nokta tanrı değildir. Onlar, evrendeki olayların, birlikte yayımlama teklifi sunar. Darwin de teklife
maddenin, nesnenin kısacası görünen her şeyin icabet eder ve iki bilgin 1858’de fikirleriyle ortaya
önceden belirlenmiş ve onları mevcut hâllerinde çıkarlar. Ardından Darwin 1859’da Türlerin Köke-
olmaya zorunlu kılan birtakım yasa veya güçlerin ni adlı temel yapıtını yayımlar. Eser hem bilimde
var olduğuna inanırlar. İnsanın her ne eylemde varsayımlardan yararlanmaya karşı çıkan eski bilim
bulunursa bulunsun kendi iradesiyle seçim yap- adamlarını hem de Eski Ahit’te anlatılan yaratılış
madığını, seçime çevre ya da içgüdüleri tarafından öyküsüne benzememesinden dolayı kiliseyi rahat-
zorlandığını düşünürler. sız eder. Darwin teorisini geliştirmek için birçok
kitap daha yayımlar. Bunlardan evrim ilkesini in-
Yukarıda kısaca aktardığımız yönleriyle deter-
sana uyguladığı The Descent of Man and Selecftion
minizm, natüralist sanatı etkilemeye “Kaba cisim-
in Relation to Sex (İnsanın Türeyişi, Seksüel Seçme,
lerde olduğu gibi canlı varlıklarda da her olgunun
1871) karşı cinsi etkilemek için erkek türünün bir-
varoluş şartları mutlak bir biçimde belirlenmiştir.
biriyle giriştiği mücadeleye değinir.
Bir başka deyişle bir olgunun şartları bir defa bi-
lindi ve yerine getirildi mi, bu olgu deneycinin Darwin’in tümevarıma dayalı bir gözlem yapıla-
isteğine göre her zaman ve zorunlu olarak gerçek- mayacağı ve önceden teorinin oluşturulup tümden
leşebilecektir” fikrini ileri süren Claude Bernard gelimci bir metot uygulanması gerektiğine inancı,
(1813-1878)’ın bu düşüncesini romana uygula- konumuz olan natüralizme yaptığı en önemli et-
maya çalışan Emile Zola (1840-1902) ile başlar. kilerden biridir. Buna göre gözlemcinin kafasında
İlerleyen bölümlerde bu etkilenmeyi ayrıntılarıyla sonuç önceden belli olmalıdır, varsayıma göre ge-
bulacaksınız. Şimdi natüralizmi en az determinizm çerli ya da geçersiz sonuçlar elde edilebilir. Bunun
kadar etkileyen bir diğer düşünce yapısına, Dar- için de natüralist romancı önceden belirlediği sona
winciliğe bakalım. doğru olaylarını ve roman karakterlerini kurgula-
yacaktır.
Kendisi de bir din adamı olmak üzere eğitim
Darwincilik alan Darwin, aslında Evrim Teorisini oluştururken
Natüralizmi diğer akımlardan ve özellikle de- tanrıyı inkâr etmemiştir: “Tanrı bir enerji kaynağı
vamı olduğu realizmden ayıran düşünce Charles olarak ve yaratıcı bir güç olarak ebediyen vardır.
Darwin (1809-1882) ve onun geliştirdiği “Evrim Ancak bu ilahi enerji, maddeye düşmekte ve asır-
Teorisi”dir. Darwin, Türlerin Kökeni (1859) çalış- larca süren bir evrim süreci içinde basitten karma-
masında canlıların doğal seçme (natural selection) şığa, kusurluluktan kusursuzluğa doğru, bitki, hay-
yoluyla evrimleştiği tezini ileri sürer. Bilim ve din van, insan, melek ve Tanrıdan oluşmuş bir varoluş
çevrelerini teziyle derinden etkileyen Darwin, gü- zinciri (the chain of being) içinde kendisini gerçek-
nümüzde de hâlen tartışılan bir isimdir. leştirmektedir. Bu demektir ki Darwin, kendi za-
manına kadar varlığına inanılan varoluş zincirinin

200
Batı Edebiyatında Akımlar-I

oluşmasındaki sırayı değiştirmiştir. Darwin’den önce ilahi enerjinin önce melekleri, sonra insanı, sonra
hayvan ve bitkileri ve cansız tabiatı yarattığına inanılırken, Darwin’den sonra önce maddenin sonra bitki-
lerin, hayvanların ve insanın yaratıldığına inanılmıştır. Bu mekanik evrim süreci içinde canlı varlıkların,
güçlünün yaşaması ilkesine uygun olarak kusursuzluğa doğru dinamik bir oluş ve değişme süreci içinde
kendilerini gerçekleştireceklerine ve bu evrim sürecinin hedefinin Tanrının mutlak kusursuzluğu olduğuna
inanılmıştır” (Kantarcıoğlu, 1993, s.121).
Darwin’in özellikle Kitab-ı Mukaddes’in yaratılış hikâyesine inanmaması, önce kilisenin tepkisini çek-
miştir. Daha sonra kilisenin öfkesi azalsa da bu defa öfke diğer ilahi dinlere yansımıştır. Teoriye karşı
tepkiler günümüzde bile sürmekte, bu yönüyle kuram bilimsel bir teori olmaktan çok ideolojik bir yapıya
bürünmektedir.

Öğrenme Çıktısı

1 Natüralizmin bilimsel, kültürel ve estetik temellerini tanımlayabilmek

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Natüralizmin düşünce te- Determinizm ve kurmaca Determinizmin bilimsel


meli açısından realizmden eserde olay örgüsü arasında- düşünce açısından önemi
ayrılan yanları nelerdir? ki ilişkiyi değerlendirin nedir? Tartışın.

EDEBİYATTA NATÜRALİZMİN şeker gibi birer üründür” diyen Taine, insanı meka-
DOĞUŞU nik ve kimyasal tepkimelerle hareket eden bir var-
lık düzeyine indirgeyen natüralistlerin öncüsüdür.
Edebiyatta realist geleneği daha ileri götüren
Comte’tan edindiği sosyolojik çıkarımları, onun
natüralistler, gerçekliği ahlaktan, toplumsal norm-
pozitivist ve determinist düşünceleri ekseninde ede-
lardan ve yargılardan bağımsız Darwinci bir yakla-
biyata uyarlayan ve edebiyatta realizm ve natüraliz-
şımla ele almıştır. Evrim Teorisini merkez alan na-
min kuramlaşmasını sağlayan ilk isim Taine’dir.
türalistler Tanrı ve ruhun varlığına inanmamış, ilahi
dinlerin yaratılışa, insanın var oluşuna ve ölüm son- Realizm ünitesinden hatırlanacağı gibi Gonco-
rasına dair dile getirdiği bilgilere itibar etmemiştir. urt Kardeşler, realizm ile natüralizm arasında bir
köprüdür. Onların, -özellikle kardeşinin ölümün-
Realizmin bir üst katmanı olarak gördüğümüz
den sonra- Edmond Goncourt’un gayretleri na-
natüralizm de tıpkı halefi gibi Fransa’da cereyan
türalizme sanat ve edebiyatta işlerlik kazandırmak
etmeye başlamıştır. Kuramsal temellerini Fransız
içindir. Kardeşlerin, bir hizmetçi kızın yaşamını
pozitivizminin önde gelen isimlerinden sosyolo-
anlattıkları Germinie Lacerteux (1864) romanı ve
jik eleştirinin babası Hippolyte Taine (Hippolyte
onun önsözü, natüralizmin müjdeleyicisidir. Ne var
Adolphe Taine, 1828-1893)’in eleştirel metodu
ki natüralizmin asıl büyük çıkışı ve tam anlamıyla
oluşturur. Taine, sanat eleştirisinde Darwinci dü-
kuramlaşması akımın öncüsü Emile Zola (1840-
şünceyi, “ırksal, coğrafi, iklimsel nitelikler kişi, olay
1902)’nın Claude Bernard (1813-1878)’ın deney-
ve olguları yönlendirir” önermesiyle uygulamaya
sel tıp, evrim ve kalıtım konusundaki görüşlerini
çalışır. İngiliz Edebiyatı Tarihi (Histoire de la littera-
romana uygulamaya çalışması ile başlar. Zola’nın
ture anglosie-1858)’nde toplumsal olayların fiziksel
ve hatta kendi sözlerinden bildiğimiz üzere Guy de
olaylarda olduğu gibi belli birtakım nedenlerden
Maupassant (1850-1893)’ın da Taine’nin görüşle-
doğduğu ilkesinden hareket eder. Yapıtının önsö-
rinden etkilendiğini unutmamak gerekir. Taine’in
zünde “hırsın, yürekliliğin ve gerçeğin, tıpkı sindi-
ölümünden sonra Anatole France şu sözleri dile
rim kasların hareketi ve vücut ısısının olduğu gibi
getirecektir: “Bu kudretli kafanın düşüncesi, 1870
bir nedeni vardır. Kötülükle erdem, sülfirik asitle

201
Natüralizm (Doğalcılık)-Parnasizm

yılına doğru bize ateşli bir coşkunluk bir çeşit din doğa bilimlerini sentezlemeye başlar. Thérése Raqu-
ilham etmişti. Bize getirdiği şey felsefe ve tarihti; in, bu sentezin mahsulü olarak natüralizmin çıkış
metot ve müşahede idi; olay ve fikirdi; tarih felsefe- eseri olur. Romanda başkarakter Thérèse, fizyolojik
si idi, hasılı ilimdi” (Martino, 1958, 20). özellikleriyle ve yaşadığı çevrenin mahsulü olarak
ele alınır.
Zola’da deneysel roman fikrinin Claude Ber-
nard tesiriyle oluştuğunu belirtmiştik. Zola her ne
kadar çeşitli yazılarıyla Thérése Raquin’den sonra
deneysel (tecrübi) roman üzerine görüşlerini dile
getirmiş olsa da bu teoriyi 1880 yılında Le Roman
Experimental (Deneysel Roman) adlı kitabında net
bir biçimde ortaya koyar. Fikirleriyle bu dönem-
de sadece Zola’yı değil pek çok bilim adamını da
etkilemiş olan Claude Bernard’ın Tecrübi Hekim-
liğe Giriş (1865) adlı kitabında pozitif bilimlere
Resim 7.1 Natüralizmin temel prensiplerini ortaya
uyguladığı metodu, romana uygulamak ister ve
koyup kuramlaşmasını sağlayan Emile Zola’dır.
realizm temelli düşüncelerini Bernard’ın düşün-
Kaynak: http://www.famousauthors.org/emile-zola celeri ile birleştirir. Zola’nın Bernard’ın bu eserini
seçmesinin nedeni, eserde Bernard’ın hekimliği bi-
Emile Zola: Natüralizme Doğru limden çok sanat gibi gören dönemin toplumuna
Zola edebiyat yolunun henüz başında, gençlik karşı hekimliğin bir bilim olduğunu kanıtlamaya
yıllarında Victor Hugo, George Sand gibi romantik çalışmasıdır. Çünkü Zola da romanı bir bilim gibi
şairlere öykünen, onlar gibi lirik ve romantik şiirler değerlendirmek niyetindedir.
yazan biridir. Hatta bu idealist genç sonradan ge- Şimdi Zola’nın natüralizmin bildirgesi sayılan
lişecek fikirlerinin aksine o sıralar edebiyatın ilmin Deneysel Roman çalışmasında nelerden bahsettiğine
tesiri olmadan kendi başına var olabileceğine inan- bir bakalım.
maktadır. Hatta materyalizmden, determinizmden
ve realizmden olabildiğince uzaktır, nefret eder.
Zola, ilk eserlerinde küçük aşk maceralarını li- Deneysel Roman
rik bir dille aktarmaktan öteye gitmez. Bu sırada Zola “Deneysel Roman” çalışmasının hemen
gazeteciliğe başlayan yazar, kendisinin bile yazdı- başında yapacağı işin Claude Bernard’ın yukarı-
ğına pişman olduğu iki roman kaleme alır: Le Voeu da andığımız eserinden bir uyarlama olduğunu
d’une morte (1886) ve Les Mystéeres de Marseille özellikle belirtir. Hatta onun hekimliğe dair met-
(1867). Bunlardan ikincisini yazarken bir taraf- ninde geçen “hekim” kelimesi yerine “romancı”
tan da başyapıtı Thérése Raquin’in hazırlıkları ile kelimesini getirerek neredeyse metni olduğu gibi
meşguldür. Realizmin başat temsilcileri Stendhal, kullanacağını da söyler. Bernard’ın kimya, fizik
Balzac ve Goncourt Kardeşler’i okur. Onlar üzerine ve cansız nesnelerin incelenmesinde kullanılan
tenkit yazıları yazar. Onların vesikalara ve bilimsel- yöntemlerin hekimlikte de kullanılmasını iste-
liğe dayanan metotlarını, mizaçlarını kaleme alır. mesi gibi, Zola da fen bilimlerindeki yöntemlerin
Victor Hugo’yu da düşünceleri ile dönüştürdüğü- romanda uygulanmasını ister. Nasıl ki deneysel
nü bildiğimiz, çağdaş eleştirinin kurucularından yöntem bize fizik hayatın ne olduğunu göste-
Sainte-Beuve (1804-1869) okumalarından sonra riyorsa, aynı şekilde duygu ile akla dair hayatın
özellikle Taine’i takip etmek ve ondan psikolojinin da ne olduğunu gösterebilir. Bunun için deneysel
fizyolojiye bağlı olduğu düşüncesini almak, Zola yöntem “kimyadan fizyolojiye”, “fizyolojiden ant-
için dönüm noktası olur. Taine’in düşüncelerini ropolojiye ve toplumbilime” oradan da son olarak
topladığı Romanın Tarifi adlı bir de bildiri sunar. “romana” uyarlanabilecektir.
Taine’den sonra Claude Bernard’ın deney- Zola, deneysel roman düşüncesini açık bir şe-
sel fizyoloji üzerine görüşleriyle tanışması Zola’yı kilde ortaya koyabilmek için işe Bernard’ın yön-
daha önce kıyasıya eleştirdiği realistlerin eserlerine temini dört paragrafta açıklamakla başlar. Bunlara
yöneltir. Goncourt Kardeşler, Flaubert, Taine ve bir bakalım:

202
Batı Edebiyatında Akımlar-I

1. Fizyolojiye dayanan hekimlik, deneysel tahminlerin lojik düzeni içinde, varsayımın ya da


yöntem sayesinde bilimsel yola girmiştir. önyargının denetlemesini sağlayan bir sonuç verir.
Deneysel yargı şüpheye dayanır. Deneyci- Yukarıdaki düşüncelerini toplamak isteyen
de önyargı diye bir şey bulunmamalıdır. O, Zola, kısaca gözlemin gösterdiğini, deneyinse öğ-
kafa özgürlüğünü yitirmemelidir. Olayları rettiğini söyler. Peki, Zola gözlem ve deney olgusu-
ancak kanıtladıktan sonra kabul etmelidir. nu romana nasıl uygulayacaktır?
2. Canlı olsun cansız olsun bütün nesneler Her şeyden evvel Zola, romancının hem göz-
için doğal olayların varlığındaki koşullarda lemci hem de deneyci olduğunu kesinler. Ro-
şaşmaz bir gerekircilik (determinizm) var- mancının gözlemci yanı olguları gözler, hareket
dır. Deneysel bilim olayların “niçin” değil noktasını belirler, kişilerin yürüyeceği, olayların
“nasıl” meydana geldiği ile uğraşır. gelişeceği sağlam bir mekân yaratır. Ardından
3. Canlılar ve olaylar uyumlu bir bütün mey- deneyci yanı devreye girer ve incelenen olayların
dana getirmektedir. determinizmin hükmettiği şekilde birbiri arkasına
4. Ampirik hekimlikle deneysel hekimlik bir- sıralanabilmesi için özel bir hikâye içinde kişileri
biriyle bağdaşmaz değildir, şu halde bir- harekete geçirir. Romancı bir gerçeğin peşi sıra
birinden ayrılmaması gerekir. Deneysel yola çıkar.
hekimlik, ne herhangi bir hekimlik dokt- Zola, olguların mantıksal bir silsile içinde sıra-
rinine ne de herhangi bir felsefe sistemine lanmasına ve deney ortamının hazırlanmasına ör-
karşılık verir (Zola, 1981, 149). nek olarak Balzac’ın Kuzen Bette (1846) romanını
Bernard’ın çalışmasını kısaca özetledikten sonra gösterir. Balzac’ın gözlemlediği olgu, bir erkeğin
Zola’nın kafasında şöyle bir soru belirir: Bugüne kadına olan düşkünlüğünün ailesine ve kendisi-
dek yalnız gözlemin kullanıldığı edebiyatta, bun- ne verdiği zarardır. Balzac konusunu belirledikten
dan böyle deneyden yararlanmak mümkün olacak sonra önceden gözlemiş olduğu olgular doğrultu-
mı olmayacak mı? sunda romanın kahramanı Hulot’yu çeşitli çevre-
lerden geçirmek suretiyle deney ortamını yaratır
Zola, Bernard’a göre gözlemcinin doğadaki
ve böylece tutku mekanizmasının nasıl işlediğini
olayları, hiçbir değişikliğe uğratmadan olduğu
belirlemeye çalışır. Balzac salt bir fotografçı gibi
gibi inceleyen kişi olduğunu hatırlatır. Deneyci
bakmakla yetinmez ve kahramanını kendi uydur-
ise olayları, doğanın ortaya çıkardığı şekillere de-
duğu koşulların içine sokar. Bu noktada Zola’ya
ğil de herhangi bir amaçla bizzat onlara şu ya da
göre romancının doğru olarak yaptığı şey, olguları
bu koşullar altında verdiği şekillere göre inceleyen
doğadan almak ve arkasından da bu olguların nasıl
kişidir. Örneğin astronomi gözleme dayanan bir
işlendiğini incelemektir. Olguların doğa yasaların-
bilimdir; çünkü hiçbir astronom yıldızları etkile-
dan uzaklaşılmaksızın çeşitli çevrelerde ve çeşitli
yemez; oysa kimya deneysel bir bilimdir, çünkü
koşullar içinde ne gibi değişikliklere uğradığını in-
kimyacı doğayı etkileyip değiştirebilir. Bernard’a
celemek gereklidir. Böylelikle toplumun bir üyesi
göre gözlemciyi deneyciden ayıran işte budur.
olarak insan üzerinde bilimsel bir bilgi elde edile-
Dolayısıyla deney bilerek, istenerek yapılmış bir
bilecektir.
gözlemdir. Deneysel yöntemde olguların araştırıl-
ması daima bir yargı yürütme ile olur. Deneyci Gözlem ve deney konusunda romanda, fizyolo-
deneysel bir düşünün değerini denetlemek için jide olduğu gibi kesin sonuçlar elde edilemeyeceği-
deney yapar. Bu durumda da deney deneycinin ni kabul eden Zola, deneysel romancılığın deneysel
hazırlayıp ortaya koyduğu bir gözlem demektir. hekimliğe göre daha çok genç olduğunu belirttik-
Gözlemci ise gözlerinin önündeki olayları görüp ten sonra her ne olursa olsun natüralist romanın
inceler. Bir nevi fotografçı gibidir. Onun gözlemi gerçek bir deney olduğundan da şüphe edilmemesi
tıpatıp doğayı gösterir. Ancak bir kez olgu izlenip gerektiğini söyler.
de olay iyice gözlendi mi, düşüncesi belirir ve bu Bernard’ın “Deneyci doğanın sorgu yargıcı-
defa işe yargı karışır. Deneyci de olayı yorumla- dır” sözü de Zola’da karşılığını bulur. Zola, onun
mak için ortaya çıkar. Deneyci, gözlenmiş olay- bu sözünü “Biz romancılar da öyleyse, insanlarla,
ların az çok muhtemel, ama biraz acele yorumu- insanların tutkularının sorgu yargıçlarıyız” olarak
na dayanarak deneye başvuran kişidir; bu deney karşılar.

203
Natüralizm (Doğalcılık)-Parnasizm

Deneysel yöntem romana uygulandığında, bi- gibi görüp, zekâsına ve yaratıcı dehasına kendisi-
limsel kesinlik içinde ortaya bir aydınlık çıkacağı- ni teslim ettiğini düşünür. Artık yazarın görmesi,
nı düşünen Zola, natüralist yazarlara eskiden beri anlaması, yaratması gerektir. Gözlenen bir olgu,
budalaca bir sitemde bulunulduğunu söyler. O da bir gerçeğin tam bilinmesi için yapılması gereken
natüralistlerin sözde, fotoğrafçıdan başka bir şey deney düşünüsünü, yazılacak olan roman düşü-
olmak istemediğidir. Zola, natüralizmi bu kadar nüsünü meydana çıkarmalıdır. Bu deneyin planı
dar bir alana hapsedenlere cevap vermek ister. Na- üzerinde tartışıp karara vardıktan sonra, her an,
türalistler istediği kadar kişisel ifadeye, mizaca de- yalnız olaylar gerekirciliğine uygun olguları kabul
ğer verdiğini söylerse söylesin, natüralizme cephe eden bir insanın kafa özgürlüğüyle sonuçları yargı-
alanlar buna inanmak istemeyecektir. Çünkü salt lamalıdır. Saltık bilgiye varmak için şüphe etmekle
gerçek olmanın olanaksızlığı ve herhangi bir sanat işe başlar; şüpheyi de ancak, bizzat kendisi tarafın-
yapıtının meydana getirilmesi için olguların uy- dan bozulup yeniden kurulan tutku mekanizması,
durulması zorunluğu üzerinde birtakım budalaca doğanın koyduğu yasalara göre işlemeye başladığı
kanıtlar ortaya atmaktan hiçbir zaman geri kalma- zaman bırakır. İnsan zekâsı için bundan daha geniş,
yacaklardır. Zola’ya göre bu sorun yanında her çeşit daha özgür bir iş olamaz. Tüm bunlardan ötürü
çatışma deneysel yöntemin romana uygulanmasıyla Zola, deneycilerin ulaştıkları zaferin yanında, sko-
ortadan kalkacaktır. Çünkü deney düşüncesi, ken- lastiklerin olsun, sistemcilerin olsun, ideal üzerine
disiyle birlikte, değişiklik düşüncesini de getirir. kuram kuranların olsun zavallı kaldıklarına inanır.
Natüralizmin, yıkılması olanaksız temelleri olan Yukarıda değerlendirmeye ve özetlemeye çalış-
gerçek olgulardan yola çıktığını söyleyen Zola, na- tığımız Deneysel Roman’ın ilk bölümünün sonun-
türalist romancının olguların mekanizmasını gös- da Zola, yazısının kısa bir dökümünü yapar. Bu
termek için, olayları bizzat yaratması ve yönetmesi bölüm natüralist romancının yapması gerekenleri
gerektiğine inanır. Yazarın yapıttaki yaratıcı deha- dile getirir. Bizim açımızda önemi ise natüralizmin
sının payının bundan ibaret olduğunu ekler. Ro- estetik özelliklerini bizzat akımın öncü isminden
manlarda deneysel yöntemi kullanmak, -doğadan duymaktır:
dışarı çıkmamakla beraber- doğayı değiştirmektir. “Yazımın bu ilk bölümünü, bu konudaki dü-
Bir romancı “Gözlem gösterir, deney öğretir” di- şünülerimi özetleyen şu tümce ile bitireceğim; Na-
yen tanımlamaya güveniyorsa, bilimin deneyle elde türalist romancılar gözlerler ve deneylerler; onların
ettiği bilgileri romanla elde edebileceğine de inan- bütün işi, iyice bilinmeyen gerçeklerle, iyice açık-
malıdır. lanmamış olaylar karşısında şüphe etmekle başlar;
Bir deneyin hatta en yalın bir deneyin bile, öte- derken günün birinde deneysel bir düşünü, olgu-
den beri bir düşünüye dayandığını belirten Zola, ları çözümleyip avuçlarının içine alsınlar diye, bir-
düşüncenin ise gözlemden doğduğunu kabul eder. denbire dehalarını uyarır ve onları deney yapmaya
Claude Bernard’ın: “Deneysel düşünü ne keyfe doğru yönetir” (Zola, 1981, 148-153)
bağlıdır ne de uydurmacaya; gözlenen gerçekte, Zola, Deneysel Roman’ın sonraki dört bölümün-
yani doğada, her zaman bir dayanak noktası ol- de deneysel yöntemin topluma nasıl uygulanacağı-
malıdır” sözünü hatırlatan yazar, Bernard’ın bütün nı tartışmaya devam eder. Temel iki prensibi olan
yöntemini düşünce ile şüphe üzerine kurduğunu gözlem ve deneyin önemini ısrarla dile getirir ve
ifade eder. Bernard’ın “Şüphe eden gerçek bilgin- deneysel romanın da ancak ve ancak bu iki prensip
dir,” sözü Zola’nın bir anlamda kendi felsefesinin sayesinde yazılabileceğini belirtir.
de çekirdeğini oluşturur. Şüphe bilimin manive-
Metnin belirli bir bölümünü değerlendirmiş de
lasıdır yani tetikleyicisi, harekete geçiricisidir. Bu
olsak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Zola’nın de-
felsefenin temeli hatırlanacağı gibi Descartes’a da-
neysel roman anlayışının temelinde romanı bilim-
yanır.
selleştirme çabası vardır. Natüralizme kadar sanat
Bernard deneysel bilimlerde bir kriter ya da sal- olmanın ötesine geçemeyen ve yazarın muhayyile-
tık bir ilke kabul eder. Bu ilke canlı varlıklar kadar sinin serimi olan roman, Balzac ve Flaubert’in nes-
cansız varlıklarla ilgili olaylarda da saltık olan ge- nel gerçekliği keşfinin Comte ve Taine’in fizyolo-
rekircilik, determinizmdir. Bunu edebiyata uyar- jiye olan mutlak inancıyla birleşmesinin ardından
layan Zola, deneysel yöntemin romancıyı, dar bir bir ilim hâlini almaya başlar.
çerçevede sıkışmaktan kurtardığını, onu, olduğu

204
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Zola, natüralist romanın kahramanlarının karakterize edilme sürecinde büyük önemi olan “kalıtım”la
ilgili düşüncelerini ise Doktor Prosper Lucas (1808-1885)’ın çalışmalarından edinmiştir. Deneysel roman
böylelikle karşımıza irsiyet ve çevre içinde birey ve toplumun serüveni olarak çıkar. Bundan sonra Zola, bir
proje olarak tasarladığı 20 kitaplık Les Rougon-Macquart (Rougon Macquart’lar: İkinci İmparatorluk Dev-
rinde Bir Ailenin Doğal ve Toplumsal Tairihi) serisini yazacak, dizinin en ünlü romanları ise Nana (1880)
ve Germinal (1885) olacaktır.
Öğrenme Çıktısı

2 Natüralizmin edebiyata getirdiği yöntemleri tanımlayabilmek

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Emile Zola’nın Germinal


adlı romanı Claude Ber-
Natüralist sanatı daha ya- ri tarafından 1993 yılında
kından tanımak için Jean- beyaz perdeye aktarılmıştır.
Natüralizmin edebiyata ge- Baptiste Camille Corot, Eseri okuduktan sonra filmi
tirdiği yöntem ve teknikler Alfred Sisley, Camille Pis- izlemek ve roman dili ile si-
nelerdir? sarro, John Constable gibi nema dili arasındaki fark ve
ressamların çalışmalarına benzerlikleri tespit etmek
bakabilirsiniz. ve bunları arkadaşlarınızla
paylaşmak sizin için iyi bir
deneyim olacaktır.

ZOLA’DAN İTİBAREN NATÜRALİZM


Zola, Rougon-Macquartlar serisinde ele aldığı tezler ve kullandığı yöntemle 19. yüzyıldaki bilimsel
zihniyeti var eden değerleri harmanlamaya çalışır. Sosyolojiden faydalanmak ve olabildiğince vesikaya
dayanmak onun romanına görece kesinlik iradesi getirir. Tek tek bireysel olguları inceler ve buradan
toplumsal olan “mutlak”a ulaşmaya çalışır. Romanlarında bilimsel kesinlik çıkış noktası olduğu için,
roman kahramanları da büyük ölçüde çevre ve kalıtımın sınırlarından çıkamayan iradesiz insanlar olarak
karşımıza çıkar. Bu durum determinizmin sosyolojiye uyarlandığında insanın duygusal ve psikolojik
yönünün yok sayılması ile ilişkilidir. Bu romanlarda insan kimyasal tepkilerle davranan mekanik bir
varlığa dönüşür.
Zola, Rougon-Macquart serisi ile Balzac’ın İnsanlık Komedisi ile yapmak istediği birey ve toplum pa-
noraması çıkarma işini bir başka cepheden ortaya koymak ister. Seriye dâhil olan 20 romanın 1000’in
üzerindeki kişi kadrosu bu nedenledir. Zola, Rougon’ların Yükselişi kitabının önsözünde, yapmak istedikle-
rinin ipucunu verir. Bu önsözde, kalıtımın da cazibe gibi kendine mahsus kuralları olduğunu dile getiren
sanatçı, bir ailenin, küçük bir insan topluluğunun, ilk başta farklı gibi görünen ama yakından bakıldığında
değişmeyen yanları olduğunu söyler. Mizaçlar ve çevreler gibi bir insandan diğerine değişmeden, matema-
tik gibi uzayıp giden bağları tespit etmeğe çalıştığını ekler. Yine Rougon-Macquart’larda her türlü zevk ve
sefaya saldıran devrin tamah taşkınlığını sergilemek niyetinde olduğunu belirtir.
Rougon-Macquart’ların natüralist roman için en önemli yanlarından biri vesikaya dayanmasıdır. Bu
tarzda roman yazma geleneğinin temelleri Goncourt Kardeşler’le daha önceden atılmıştır. Zola da eserine
bilimsellik katmak için gerçekleri olduğu gibi aktarmaya çalışır. Yazarın, Rougon-Macquart’lar ailesinden
Gervaise’i anlattığı L’Assommoir (1876)’ı vesikalara en sadık kaldığı eseri olarak kabul edilir.

205
Natüralizm (Doğalcılık)-Parnasizm

Ne var ki Zola’nın ve dolayısıyla natüralizmin


estetik kıstaslarına uyma konusunda Zola’dan son-
ra gelen isimlerin onun kadar hassas olmadığı gö-
rülür. Natüralist roman yazma işinde ardıllarının
onun seviyesine ulaştığını söylemek pek mümkün
değildir. Yine de aralarından birkaç başarılı isim
öne çıkacaktır. Şimdi Zola ile birlikte natüralizmin
nasıl geliştiğine ve taraftar topladığına bir bakalım.

Medan Topluluğu
Emile Zola’nın gerek edebî gerek siyasi ve top-
lumsal düşünceleri kısa süre içerisinde genç en-
telektüeller çevresinde karşılık bulur. Özellikle
L’Assomoir romanının yarattığı etki, gençlerin ilgi-
sini Zola’ya çevirir ve onun düşüncelerini ve esteti-
ğini benimseyen bir grup oluşmaya başlar. Zola’nın
evinde perşembe akşamları toplanmaya başlayan Resim 7.3 Dünya resim tarihinin en önemli
bu isimlerden en önemlisi Guy de Maupassant’tır. ressamlarından biri olan Edouard Manet, kendisi
Diğer isimler Léon Hennique (1850-1935), Joris- hakkında övgü dolu değerlendirme yazıları kaleme alan
Karl Huysmans (1848-1907), Henry Céard (1851- Emile Zola’ya onun bir portresini yaparak şükranlarını
1924), Paul Alexis (1847-1901)’tir. Üstat bildikleri sunar (1868). “Portrait of Emile Zola”
Zola’nın çevresinde toplanan gençler, hareketleri- Kaynak: http://www.manet.org/portrait-of-emlie-zola.
ni ilan eden ve natüralizmin bildirilerinden kabul jsp
edilen Medan Akşam Toplantıları adlı bir de eser Medan Topluluğunun üyelerinin dışında
yayımlarlar (1880). Zola bu gençleri nasıl roman Emile Zola’nın “Deneysel Roman” çalışması ve
yazmaları gerektiği konusunda sürekli yönlendir- ilk romanları zaten realizme yakın başta Alphon-
miştir. se Daudet (1840-1897) olmak üzere Julles Valles
(1832-1885), Gerhart J.R. Hauptmann (1862-
1946) gibi yazarlarla etki alanını genişletir. Hatta
tiyatroya da sirayet eder. Şimdi kısa da olsa natüra-
lizmin tiyatrodaki gelişimine bakalım.

Resim 7.2 Cezanne’nın, Paul Alexis’i yazdıklarını Zola’ya


okurken resmettiği tablo: Paul Alexis Reading To Zola.
Kaynak: http://paintingandframe.com/prints/paul_ Resim 7.4 Guy de Maupassant kendi adıyla anılan
cezanne_paul_alexis_reading_a_manuscript_to_emile_ yaratmış olduğu olay ağırlıklı hikâye tarzıyla dünya
zola-28003.html edebiyatının zirve isimlerinden biri olarak kabul edilir.
Kaynak: http://www.irishtimes.com/culture/books/
maupassant-s-literary-legacy-1.1454197

206
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Natüralizmin Tiyatroya Yansıması natüralizme bütünüyle sadık kalma işinde akımı


L’Assommoir’ın yayımlanışı natüralist romanı Zola’dan öteye taşımaya çalışanlara da rastlanmak-
nasıl ivmelendirdiyse, bu eserin tiyatroya uyarlan- tadır. Örneğin henüz genç bir yazar olmasına rağ-
ması da tiyatro sahasında natüralizmin çıkışı de- men Zola’nın L’Assommoir’ını savunmakla işe baş-
mektir. Eserin sahnelenmesi Fransa’da çalkantılara layan Édouard Rod (1857-1910), Zola’ya adadığı
ve ciddi tartışmalara sebep olur. Her zaman olduğu romanı Palmyre Veulard (1881)’la natüralizmin uç
gibi bu çalkantılar sırasında da eleştirilere karşı en örneklerinden birini verir. Huymans ve Goncourt
çok karşı koyan sanatçı Zola olacaktır. Natüralizmi Kardeşler’in takipçisi olan Lucien Descaves (1861-
tatbik işinde tiyatronun önemini fark eden Zola, 1949) Le Calvaire d’Héloïse Pajadou (1883) ya-
kendisi de romanlarını dönüştürüp tiyatro eserle- yımlamış; Camille Lemonnier (1844-1913)’in en
ri kaleme almış ama sanatın bu türünde roman- tanınmış romanı Un Male (1881) çıkmıştır. Yine
da olduğu gibi başarılı olamamıştır. Tiyatrodaki Paul Bonnetain (1858-1899), Rosny Kardeşler
ıslıklanma seviyesine varan başarısızlığından onu (J. H. Honoré Boex, 1856–1940 ve S. J. François
yine romanları kurtarmıştır. Zola, natüralizmin Boex, 1859–1948), Gustave Guiches (1860-1935)
tiyatroda uygulanışına dair yazılarını 1881 yılında vd. gibi onlarca genç yazar bu dönemde natüralist
Tiyatro’da Natüralizm adlı çalışmasında toplar. tarzda eserler vermektedir. Natüralizm artık sadece
Fransa’da değil İtalya’da, İngiltere’de, Almanya’da
Zola’dan önce Goncourt Kardeşler natüraliz-
Rusya’da hemen her Avrupa ülkesinde itibar gör-
min tiyatrodaki ilk uygulamalarına imza atmıştır.
mektedir. Ancak natüralizmin zirveye çıktığı bu
1865’te yayımladıkları Henriette Maréchal ilk ör-
yıllar, diğer taraftan kıyasıya eleştirilmeye başlandı-
neklerden kabul edilir. Yine onların La Patrie en
ğı yıllar da olacaktır.
danger (1868) adlı tarihî piyesleri, romantizmin
tarihî dramlarının aksine lirik söyleyişten, muci- 1880’lerden itibaren her ne kadar halk tarafın-
zelerden, fiktif karakterlerden uzaktır ve vesikalara dan natüralist eserlere karşı ciddi bir teveccüh varsa
dayanmaktadır. da natüralist yazarlar daha önce realist yazarların
da karşısında taarruzlarıyla onları yıldıran birkaç
Natüralist tiyatronun öncü isimlerinden bi-
cepheyle mücadele etmek zorunda kalırlar. Bunlar
risi de Henry Becque’dir. 1882’de sahnelenen Les
muhafazakâr Katolik spiritüalistler, akademik sanat
Corbeaux, natüralist komedi örneklerinden biridir.
taraftarları ve empresyonistlerdir.
Yine en ünlü oyun yazarlarından birisi Alman Ger-
hart Hauptmann’dır. Natüralist tiyatronun gerek Katolik romantik cephe Jules Barbey d’Aurevilly
oyun yazarlığı gerekse bir kumpanya kurmasıyla (1808-1889) önderliğinde saf tutar. Barbey, roman-
Fransa’daki öncülerinden biri de André Antoine cının bir bilim adamı gibi metotlu çalışmasının şai-
(1858-1943)’dır. Onun Théatre-Libre (Özgür Ti- rin ilhamının önüne geçemeyeceğini, metodun il-
yatro, 1887) kumpanyasında natüralist tiyatronun hamdan daha iyi olamayacağını savunur, Zola’yı da
pek çok başarılı örneği sahnelenir. Otto Brahm “aşağılık bir sanatkâr” olarak niteler. Ayrıca Zola ve
(1856-1912) ise Antoine’in yaptığının benzerini dolayısıyla natüralizm için şu ağır ifadeleri kullanır:
bu defa Almanya’da, Berlin’de kurduğu Freie Büh- Zola’nın insana istikrah (beğenmeme, nefret etme)
ne (Özgür Sahne, 1889) ile sağlar. Roman sahasın- veren şiir bilgisi tükenince, şu öfke ile kendisi ve hü-
da gösterdiği başarıyı ve popülerliği gösteremese neri ayaklar altına düşünce, insanlığa ait rezaletlerin
de natüralizmin Jean Aicard (1848-1921), Eugène ta beşinci katının altını üstüne getirince, ayakları-
Brieux (1858-1932), François de Curel (1854- na çizmeyi çekmeden gidip cemiyetin lağımları içi-
1928) gibi pek çok temsilcisi vardır. ne girince –çünkü Zola lağımcılık yapamayacağına,
temizlemeye kalkacağına; fakat onu da yapamaya-
cağına, ancak orasını kokutmakla yetineceğine göre-
Natüralizme Karşı Tepkiler ve Sona daha ne kadar ileriye gidilecek, inmek için hangi
Doğru alçaklığın, hangi pisliğin basamağı kalacaktır?... Ba-
1890’larda sanat ve edebiyatta natüralizm zir- tak sonsuz değildir (Martino, 1958, 166).
vede yer alır. Zola’nın bitirmek üzere olduğu Ro- Zola ve natüralizme akademiden gelen eleştiri-
ugon-Macquart’ların ulaştığı baskı sayısı ve popü- ler ise ünlü eleştirmen Ferdinand Brunetière (1849-
lerlik bir yana, onu takip eden gençler de artık 1906) merkezlidir. Üslûba ağırlık veren görüşleriyle
şöhret basamaklarını hızla tırmanmaktadır. Hatta

207
Natüralizm (Doğalcılık)-Parnasizm

tanıdığımız Brunetière, gelenekçi tenkit anlayışını Diğer taraftan dönemin Fransa siyaset yapısının
temsil eder. 1875’lerden 1890’lara kadar natüralist değişimi de natüralizmin sorgulanmaya başlaması-
anlayışla mücadele eder. “Natüralist Roman” baş- na neden olur. İnanç düzeyinde gittikçe ateizme,
lığı altında 1883 yılında toplanan makalelerinde siyasal düzeyde ise sosyalizme kayan natüralistle-
her ne kadar natüralizme ağır eleştiriler getirse de rin karşısında muhafazakârlar ve Katolikler ittifak
Zola’nın Germinal ve L’Assommoir’da gösterdiği ba- ederler. Pozitivizm tartışılmaya başlanmıştır. Na-
şarıyı da görmezden gelmez. Onun natüralizm uğ- türalizm taraftarları dinin yeniden düşünce sis-
runa eserlerinin edebî yönünü zayıflatması üzerin- temini belirlemesinden, zihinleri mistisizme geri
de durur. Yazarın hayali olanları değil gerçekleri ele götürmesinden endişe ederken, muhafazakârlar da
almasını olumlayan Brunetière, yine de doğru tav- dine kaybettiği itibarı geri verme çabasındadır. İki
rın George Eliot (1819-1880) ve Charles Dickens kutbun arasında ama dine daha fazla ağırlık veren
(1812-1870) gibi sanatçılarla müstesna örneklerini Herbert Spencer (1820-1903) tam bu noktada bir
veren İngiliz realizmi olduğunu düşünür. denge kurar. Dinlerin bütün ilkelliklerine rağmen
Empresyonizm cephesinden Jules Lemaître esrarlı bir hakikat gizlediklerini, ilmin hiçbir zaman
(1853-1914) ve Anatole France (1844-1924)’ın bu sırlara eremediğini söyler. Bilimin bilim sınırla-
eleştirileri yukarıdakilerin yanında cılız kalır. Natü- rında kalması gerektiği düşüncesi ciddi teveccüh
ralizme en ağır darbeyi indirecekler ise bizzat natü- görür. Daha sonra Henri Bergson (1859-1941)’un
ralistlerin kendileri olacaktır. İlk olarak düşünceleri gerçeği kavrama sürecinde sezginin rasyonalizm ve
ile akımın felsefi ve estetik temellerini oluşturan bilimden daha üstün olduğunu ileri süren sezgici
isimlerden biri olan Taine ile Zola’nın arası açılır. felsefesi de natüralizmin hızının kesilmesinin ne-
Medan Topluluğundan Hennique, Zola’yı değer- denlerinden biri olacaktır.
siz bir fikir adamı olarak niteler. Flaubert Zola’nın Edebiyat cephesinde ise sembolist şiir bir ta-
metodu ile alay eder. Daha önce Zola’nın etrafında raftan etkisini artırırken diğer taraftan Eugène-
toplanmış, takipçisi olan gençler, görüşlerini değiş- Melchior de Vogüé (1848-1910)’nün Le Roman
tirir ve eski görüşlerini inkâr ederler. “Beşler Be- Russe (Rus Romanı)’ta natüralizmin karşısına Rus
yannamesi” adında bir de bildiri yayımlarlar. Bun- gerçekçiliğini koyması ve pozitivizmin geri plana
lar arasında Marguerite, Descaves, J.H. Rosny, Paul attığı din ve gelenekleri yeniden gün ışığına çı-
Bonnetain (1858-1899), Guiches vardır. Bildiride karmaya çalışması, Katolik çevrelerin de takdirini
şunlar yazmaktadır: kazanır. Benzer bir şekilde Stendhal, Flaubert ve
Üstad çamurun dibine inmiştir. Pek güzel! Bu Taine üzerine incelemeleriyle tanınan Paul Bour-
vaziyet maceraya son verir. Doğru söylediğini iddia get (1852-1935)’nin en önemli romanı Le Disciple
eden bu edebiyatın sahtekârlığını şiddetle reddede- (Çömez, 1889)’da Taine’e benzeyen bir öğretme-
riz. Zola’nın, belagatla konuşan bu insanlarını, eks- nin genç bir adam üzerindeki zararlı etkisini konu
pres vagonlarından rasgele görünen çevreler içine, alması, dikkatleri natüralizmin olumsuz tesirleri
ağır yığınlar halinde, hoyratça fırlatılan, ihtilâttan üzerine yoğunlaştırır.
mahrum, insanlıktan çıkmış bu iki boynuzlu ko-
caman hayalleri reddediyoruz. Bizim itirazımız,
iffetin haykırışıdır. Kendilerinin iyi veya kötü eser- Paul Bourget gelenek, kilise, milliyetçilik
lerini, üstadın delaletlerini muhtemel bir benim- ve krallık yanlısı didaktik yapılı eserle-
semeye karşı, savunmaktan başka kaygısı olmayan riyle I. Dünya Savaşı öncesinde Fransız
gençlerin vicdan sesidir (Martino, 1958, 168). muhafazakâr aydınlarının görüşlerini de-
Gençler bildirinin devamında kitaplarının ba- rinden etkilemiştir.
şında belirtilen natüralist ifadesinin kendilerine ya-
kışmayacağını ve soysuzlaşmaya artık ortak olmayı 1891 yılına gelindiğinde natüralizm artık çö-
kabul edemeyeceklerini belirtirler. Daha da önem- küş sürecine girmiştir. Bu yılda Jules Huret (1863-
lisi Zola’yı satış açgözlülüğüyle, münzevi papaz 1915) adlı bir gazeteci L’Echos de Paris gazetesinde
düşkünlüğüyle suçlarlar. Onun La Terre eseri içinse dönemin edebiyat kamuoyunun nabzını tutan dört
insan pisliğinden meydana gelmiş bir eser diye söz beş ay sürecek bir mülakat yayımlar. Mülakatta yo-
edeceklerdir. ğunluk natüralizmin hâli ve geleceğinin yanında
yerine neyin konulabileceğine dairdir. Mülakatta

208
Batı Edebiyatında Akımlar-I

natüralistlerin Zola önderliğinden kopmakla be- cu nesnellik (objektiflik)tir. Deneysellik, deneyci-


raber, natüralizmden bütün bütüne ayrılmadıkları nin sadece deney sürecini gözlemlemesini emreder.
görülür. Ardından başta Daudet ve Maupassant ol- Her ne sebeple olursa olsun deney sürecine mü-
mak üzere Hennique gibi yazarlar, yavaş yavaş yeni dahale edilemez. Buna göre yazar da gözlemledi-
tarzlar denemeye çalışacaklardır. Zola bile Rougon- ği gerçekleri kendi öznel düşüncelerini katmadan
Macquart’lardan sonra yazacağı romanlarda her ne olduğu gibi eserine aktarmalıdır.
kadar natüralist çizgiyi devam ettirse de farklı konu Natüralistler insanın sosyal gerçeğinin bilim-
ve tarzlara da yelken açacaktır. Kısacası natüralistler sel bir titizlikle incelenmesi gerektiğini düşünür.
de natüralizmi terk etmeye başlamışlardır. Dikkatle toplanan dokümanlar sebep-sonuç iliş-
kisi ve sanat eserinin organik bütünlüğü içinde
Natüralizmin Yayılma Alanı önceden tahmin edilen bir sonuca doğru kur-
gulanmalıdır. Roman tarihî bir doküman olarak
Fransa’da doğan natüralizm ve Zola’nın gö-
insanın sosyal gerçeğini fotografik bir objektiflik
rüşleri, kısa sürede çeşitli ülkelerde karşılık bulur.
içinde ifade etmelidir. Romancı kendi duygu, dü-
Almanya’da özellikle tiyatro sahasında gelişme gös-
şünce ve beklentilerini roman dünyasına aktar-
terir. Almanya’nın ekonomik, siyasi ve askerî yükse-
mamalıdır. Aslında natüralist yazar, gözlemlerinin
liş dönemine denk gelmesi natüralizmin bu ülkede
mahsulü olan dokümanlarını sebep-sonuç ilişkisi
kolay kabullenilişini de beraberinde getirir. Burju-
içinde kurgulamakla yetinmeli, kendi yorumları-
va ahlakını, ikiyüzlülüğünü eleştirmek için natüra-
nı bu sosyal belgenin dışında tutmalıdır (Kantar-
lizm, etkili bir araç olur. Yukarıda da bahsettiğimiz
cıoğlu, 1993, 122).
Théeatre Libre’nin faaliyetleri Zola’nın eserlerinin
ve düşüncelerinin yayılmasını hızlandırır. 2. Konuların Gerçek Hayattan Seçilmesi: Na-
türalizm ve Zola objektiflerini yönelttikleri gerçek-
Natüralizm, İskandinav ülkelerinden Johan
ler ve tabloların seçiminde Flaubert ve Goncourt
August Strindberg (1849-1912)’in oyun ve roman-
Kardeşler’den hayli etkilenmiştir. Onların olayla-
larıyla İsveç’te; eleştirel rasyonalizmin tiyatrodaki
rını ve kahramanlarını gerçek hayatlardan seçmesi
öncüsü Henrik Ibsen, (1828-1906)’le Norveç’te ya-
ve anlattıklarını vesikalarla desteklemesi (belgesel-
yılma alanını genişletir. İtalya’da ise Luigi Capuana
cilikleri) Zola’nın da devam ettirdiği bir tavırdır.
(1839-1915) ile Giovanni Verga (1840-1922)’nın
Yaşamın gerçeklerini bir vakanüvis edasıyla naklet-
nesnel tablolar oluşturmayı amaçlayan “verismo”
mek isteyen Goncourt Kardeşler’in bilfiil tanıdık-
akımıyla kendini gösterir.
ları kişileri romana dâhil etmesi, natüralistler için
Hızla değişen dünya ve onun yeni sorunlarını bir yol gösterici olmuştur.
Yukarıdaki nesnellik ve bilimsellik ilkesinin bir
“Verismo”nun Türkçe karşılığı gerçekçi- sonucu olarak natüralistler, özellikle kenar mahal-
liktir. lelerin, meyhanelerin, yoksul çevrelerin, batakha-
nelerin, demografinin tabanında yer alan öteki-
leştirilmiş insanların üzerinde yoğunlaşmışlardır.
açımlama konusunda natüralizm, hâlen geçerliliği-
Bunun sebebi, insanın tabii hâlinin bu çevrelerde
ni sürdüren bir akımdır.
gözlemlenebileceğini düşünmelerindendir. Çünkü
Emile Zola’nın “Deneysel Roman” eserindeki insan evrimsel ve antropolojik olarak kötüdür ve
düşüncelerinin bir değerlendirmesini yapmıştık. yaşam mücadelesini ancak güçlülerin kazanabildiği
Şimdi Zola ile birlikte buraya kadar kısa da olsa bu dünyada, ne kadar gelişme gösterirse göstersin,
tanıtmaya çalıştığımız diğer isimlerin ve eserlerinin neticede primitif bir varlıktır. Diğer taraftan yeni
ışığında, natüralizmin sanat ve edebiyat sahasında liberal ya da kapitalist dünya düzeni ekonomik
yapmak istedikleri ve bu akımın estetik değerleri uçurumları belirginleştirmiştir ve gittikçe sosyaliz-
nelerdir bir bakalım. me yaklaşan natüralizm için ezilen insanları anlat-
mak bir zaruret hâline gelmiştir. Natüralizm öncesi
Natüralizmin Estetik Özellikleri sanatçıların pek gözüne ilişmeyen bu çevreler, na-
türalizmin objektifini her an üzerine yönelttiği ana
1. Gözlem ve Nesnelliğin Önemi: Natüraliz-
yapılar olacaktır.
min ileri sürdüğü bilimsellik ilkesinin doğal sonu-

209
Natüralizm (Doğalcılık)-Parnasizm

Bu tip çevrelerin en tabii hâliyle resmedilmesin- “Betimleme değil kimlik saptaması yapıyoruz”
de Zola’nın ilk gençlik yıllarında benzer çevrelerin (Sunel, 1981, 146) diyen Zola, bu ifadeyle natüra-
içinde yer alması ve bunları yakından gözleme şansı lizmin betimleme anlayışının yorum, hayal, kanaat
yakalamasının payı büyüktür. Bunun doğal sonucu gibi olgulardan uzak olduğuna işaret eder. Natüra-
olarak romanlarda işçi ailelerinin hayatları, onların lizm daha önce de belirttiğimiz gibi insanı çevre-
zorlu yaşam koşulları, ahlaki bozukluklar ve bunun nin bir mahsulü olarak görür. Bu yüzden böylesine
karşısında burjuvanın kayıtsızlığı temel konular önemli bir işlev verilen çevrenin mümkün oldu-
olarak yer alır. ğunca ayrıntılı bir biçimde anlatılması gerektir ki
3. İnsanın Fizyolojisi ve Çevre İçinde İradesiz asıl mesele olan insan, canlı bir varlık olarak realize
Bir Varlık Olarak Görülmesi: Natüralizm, Aydın- edilebilsin. Ayrıca pozitivizmin öngördüğü düşün-
lanma Çağı’nın sınırlı olmasına rağmen aklıyla ve ce silsilesinde hiçbir boşluk bırakmamak gerekir il-
eğitimle kusursuzluğa erişip ruhunun kurtuluşunu kesi de natüralist romancıyı her türlü ayrıntıyı kimi
sağlayabilen insanı yerine, evrimin daha ilk basa- zaman okuyucuyu ana konudan uzaklaştıracak ka-
maklarında içgüdülerinin çoğunu kaybetmiş, fakat dar ileri boyuta taşımasına neden olur.
bu eksikliği giderecek akla erişememiş insanı sanata 5. Dil ve Üsluba Önem Verilmesi: Natüra-
konu eder. Natüralizmin insan kavramı, romantik listlerin sanatta fayda ilkesini benimsemeleri ve
insan kavramına da karşıdır. Romantikler, demok- sanatı toplumu düşünsel manada ileri götüren bir
rasinin toplumun tabanına ve imtiyazsız sınıflarına araç olarak görmeleri, eserlerinde estetiği geri pla-
yayılmasını isterken, bir yandan soylu aristokrat na atmalarına yol açmıştır. Natüralist yazarlar top-
kavramını geliştirmişler, bir yandan da sebep sonuç lumu zaafları, yoksunlukları, arızaları ile bir bütün
zincirini kırarak tanrılaşan insan kavramını yarat- hâlinde sergilemek ve kendi içyüzünü kendisine bir
mışlardır. Natüralist yazarlardan Balzac’a göre in- an önce göstermek ister. Bu yüzden mesajlarının
san, hayvan gibi, kendi çevresinin mahsulü ve ona doğru ve herkesin aynı şekilde anlayabileceği şekilde
göre ferdi özellikler geliştiren bir varlıktır (Kantar- açık olmasına uğraşır. Bu da dillerini romanlarında
cıoğlu, 1993, 123). başarmak istedikleri gibi bir bilim dili hâline çevirir.
Natüralizm insanı, hem evrimsel kalıtım özellik- Oysa sanatın dili şiirseldir. Sonuç itibarıyla dili kul-
leri hem de toplumun değişmez yasaları içerisinde lanma becerileri bakımından selefleri olan realistler-
iradesiz bir varlık olarak tasavvur eder. Zola’nın fiz- le bile başa çıkabilecek bir seviyeleri yoktur.
yolojik insan tanımlaması, insanı sürekli bir biçimde
çevrenin denetiminde görmesi ile ilgilidir. Kalıtım Natüralizmin Önemli Temsilcileri
özellikleri ise insanı tahdit eden bir diğer mekaniz-
Emile Zola (1840-1902): Fransız romancı, eleş-
madır. Hür iradeye sahip olduğunu düşünen insan
tirmen ve düşünce adamı Zola, Natüralizmin kuru-
aslında atalarının genetik mirasını taşımakla yüküm-
cusudur. “Deneysel Roman” eseriyle natüralizmin
lü ve her ne olursa olsun bu ilkel benlikten kendini
temel ilkelerini saptayan yazar bu ilkeleri Rougon
kurtaramayan aciz bir varlıktır. Hür irade diye bir
ve Macquart ailelerinin beş kuşak boyunca hayatını
şey yoktur. İnsan çevre ve kalıtımın arasında sıkış-
anlattığı Rougon-Macquart’lar serisinde uygulamaya
mıştır. Zola’nın Rougon-Macquart’larda sergilemek
çalışır. Nana ve Germinal hem bu dizinin hem de
istediği tam da budur. Bir ailenin beş kuşaklık se-
Zola’nın en önemli romanları arasındadır. Roman-
rüvenini anlatmak istediği bu seride yazar, tutku,
larındaki toplumsal çevreleri zor geçen çocukluk
şehvet, arzu, hırs gibi birtakım temel duygularda aile
yıllarında bizzat tanıyan yazar romancı olarak ilk ba-
bireylerinin kalıtım nedeniyle kuşaklar geçse de nasıl
şarısını Thérése Raquin ile 1867’de elde eder. 1877’de
birbirine benzediklerini ortaya koyar.
yayımlanan L’Assommoir’le çok okunan yazarlar ara-
4. Uzun ve Nesnel Betimlemelere Yer Veril- sına girer. Yaşamı boyunca hep polemiklerin, tartış-
mesi: Gerek realizmin gerekse natüralizmin yüzey maların içinde yer alan Zola, romancılığı kadar dü-
yapıda dikkati çeken en belirgin özelliklerinden şünce adamlığı ile de dikkat çekmiştir ve natüralizme
birisi uzun ve nesnel betimlemelerdir. Natüralizmi karşı çeşitli çevrelerde gelişen tepkileri neredeyse tek
bir edebî akım hâline getiren Zola, romantizmin başına göğüslemiştir. Bir Aşk Hikâyesi (1878), Ka-
tabiatı duyguların süzgecinden geçirip yorumlama- dınların Saadeti (1883), Rahip Mouret’nin Günahı
sına karşın onu sanat eserine olduğu gibi naklet- (1875) gibi pek çok eseri dilimize çevrilmiştir.
meye çalışır.

210
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Guy de Maupassant (1850-1893): Yalnız Gerhart Hauptman (1862-1946): Alman şair,


Fransız edebiyatının ve natüralizm değil dünyanın romancı ve oyun yazarı Hauptman natüralizmin
da en güçlü hikâyecilerinden biri olan Maupassant, tiyatrodaki en önemli temsilcilerinden biridir.
Flaubert’le yakın dost olan annesinin ondan oğluy- 1912’de Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan sanatçı
la ilgilenmesini istemesi üzerine edebiyata tam an- 1889’da çağdaş oyunlara yer veren Frei Bühne’de
lamıyla yönelir. Flaubert, genç yazar adayını Zola, sahnelenen realist tragedya Güneş Doğarken’in ba-
Turgenyev ve Edmond Goncourt gibi yazarlarla şarısıyla üne kavuşur. Yoksulluk, kalıtım, toplumsal
tanıştırır. Birkaç denemesi olsa da ilk çıkışı, kendi- kısıtlamalar gibi natüralizmin vazgeçilmez temala-
sini derinden üzecek Flaubert’in ölümünden bir ay rıyla eserler verir. En önemli eserlerinden biri olan
kadar önce, Zola’nın da bir hikâyesinin olduğu Me- Atridler Dörtlemesi (191-48)’de Dünya savaşı son-
dan Akşamları (1880) adlı kitapta bir hikâyesinin rası Avrupa’nın durumunu anlatır. İsa’nın İçindeki
(Tombalak-Kartopu) yayımlanmasıdır. Bu çok Soytarı (1910) gibi roman denemeleri de olan ya-
başarılı hikâyenin ardından 1880-1890 arasında zarın roman ve hikâyelerindeki konular oyunlarıyla
yazar 300’e yakın hikâye yayımlar. Bu hikâyeler benzerlik içindedir. Dünya tiyatro tarihinin öncü
çeşitli konularıyla Fransız toplumunun tam bir pa- isimlerinden biri olan Hauptman’nın toplumsal
noraması niteliğindedir. Bu kadar şöhretli olmasına acıları yansıttığı oyunları günümüzde de halen sah-
rağmen yaşamı boyunca ruhsal sağlığı pek yerinde nelenmektedir.
olmayan Maupassant, genç bir yaşta 1893’te elim
bir şekilde yaşamını yitirir.
Alphonse Daudet (1840-1897): Gündelik ha-
yatın meselelerini ve Fransa’nın güneyindeki yaşa-
mı anlattığı eserlerinde mizahi bir dille fanteziyi
birleştiren yazar, diğer natüralist yazarlardan bu
tür üslup özellikleriyle ayrılır. Daudet ilk romanını
14 yaşında iken kaleme alır. Zor geçen çocukluk
ve ilk gençlik yıllarının ardından Paris’e giden ya-
zar burada bohem bir yaşam sürer. Le Figaro gibi
gazetelerde makaleler yazar. Sapho (1884), Taras-
konlu Tartarin (1872) gibi tanınmış romanları olan
Daudet’nin çok sayıda hikâyesi de mevcuttur. Anı
mektuplardan oluşan Değirmenimden Mektuplar
(1869), döneminde ses getirmese de günümüzde
yazarın en popüler eserlerinin başında gelir.

Resim 7.6 Birçok sanat tarihçisine göre Hauptmann 20.


Yüzyılın ilk yarısının en önemli oyun yazarıdır.
Kaynak: https://rickrozoff.wordpress.com/2013/11/28/
gerhart-hauptmann-american-politics-and-warships/

Resim 7.5 Alphonse Daudet, natüralist ve realist


edebiyat içinde dil ve üsluptaki canlılığıyla dikkati çeker.
Kaynak: http://www.thefamouspeople.com/profiles/
alphonse-daudet-4579.php

211
Natüralizm (Doğalcılık)-Parnasizm

Öğrenme Çıktısı

3 Zola’dan sonra natüralizmin seyrini ve kimler tarafından devam ettirildiğini sıralayabilmek

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Resim ve edebiyat sahasın-


da temsilcilerini tanıdığımız
natüralizmin diğer sanat Birbirine yakın iki akım
Eugène-Melchior de Vogüé
sahalarına da yansıması ol- olarak realizm ve natüra-
Rus Romanı adlı eserinde
muş mudur? Olduysa tem- lizmden birer roman örneği
natüralizme karşı Rus ger-
silcilerinden ve eserlerinden seçerek natüralizmin rea-
çekçiliğini salık verirken
birkaçını tespit edip natüra- lizmden ayrılan yönlerini
hangi Rus yazarları örnek
lizmin roman türündeki uy- tespit edip düşüncelerinizi
göstermiş olabilir?
gulanışı ile diğer sanat dal- paylaşabilirsiniz.
larında uygulanışı arasında
benzerlikler kurabilirsiniz.

PARNASİZM
Ünitenin başında da ifade edildiği gibi Parnasizm, realizm ve natüralizmin şiirdeki yansımasıdır.
1850’lerden itibaren Fransız romantizminin kesinlikten, nesnellikten uzak ve aşırı duygusal diline karşı bir
tepki olarak doğmuştur.
Parnasizm kelimesi Fransızca “Parnassisme-Parnassien” kelimesinden dilimize geçmiştir. Kelimenin kö-
keni ise Yunanistan’daki Parnassos dağından gelir. Yunan mitolojisinde nympha (nimfe, periler) ların yur-
du olan bu kutsal yüksek dağ, şairlerin ilham perilerinin yaşadığı bir yer olarak kabul edilir. Hatta sembolik
olarak şairlerin de burada yaşadıkları düşünülür. Parnasyenler ise bu adı eserlerinin toplandığı Le Parnasse
Contemporain (1866-1867) adlı dergiden almışlardır. Pek çok edebiyat tarihçisi de parnasizmin çıkış tarihi
olarak bu tarihi esas alır. Ancak parnasizmin başat temsilcilerinin hemen hepsinin daha önce hatırı sayılır
eserler verdiğini de unutmamak gerekir. Ayrıca parnasizmin geliştiği yıllarda romantizm, realizm, natüra-
lizm ve sembolizm akımları az ya da çok etkilidir. Her ne kadar akımlardan herhangi biri genel olarak hı-
zını kesse de temsilcilerinin bağlı oldukları ekolün estetik anlayışıyla eserler vermeye devam ettiği görülür.

Parnasizmin Temelleri ve Çıkışı


Yukarıdaki sebeplerden dolayı Parnasizmi salt romantizm akımına karşı gelişmiş bir akım olarak de-
ğerlendirmemek gerekir. Öyle ki akımın öncüleri olan Théophile Gautier (1811-1872), Théodore de Ban-
ville (1823-1891) Leconte de Lisle (1818-1894) ilk gençlik yıllarını romantizmin hâkim olduğu yıllar-
da geçirmiş ve bu anlayışla eserler de kaleme almışlardır. Hatta sıkı bir romantik olarak Gautier, Victor
Hugo’nun klasik anlayışa karşı giriştiği mücadelede Hernani
(1830) yazarının yanında saf tutmuştur. Zaten geçiş evresin-
deki bu isimler, parnasyen şiirin hazırlayıcıları olarak birin- Parnasizmin kurucularından Gautier, His-
ci evrede ilk nesil olarak kabul edilirler. Sully Prudhomme toire du Romantisme (Romantizmin Ta-
(1839-1907), François Coppée (1842-1908) ve Josée-Maria rihi, 1874) ve Les Grotesques (1834) adlı
de Hérédia (1842-1905) ise ikinci nesil olarak karşımıza çı- çalışmalarında sonradan yereceği roman-
kacaktır. tizmin tarihini ve temsilcilerini ele alır.

212
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Victor Hugo’nun romantizmin ilk başarısı lam sanat ebediyete intikal eder; Şehirler yıkılır, fa-
olarak bilinen Hernani eserinin 1830 yılında ya- kat sanat eseri onların enkazı üzerinde devam eder”
yımlanmasının ardından romantik tarzda yazılan (Perin, 1943, 128).
eserlerin sayısı artar ve romantizm Fransız İhtila-
linin etkisiyle başat akım konumunu alır. Diğer
taraftan da romantik sanata karşı, sanatı sadece Santimantalizm: Çoğunlukla roman-
sanat olarak görmek isteyen bir başka tarz da ge- tikleri ifade için kullanılan bu terim, aşırı
lişmeye başlar. Gerek tematik gerek biçimsel ola- duygusallık hâlini ifade eder. Davranışları-
rak değişik arayışlara girişilir. Bu geçiş evresinde nı duyguların belirlediği insan santiman-
romantiklerin bir kısmı akımın sosyal konulara talist olarak tanımlanır.
daha fazla eğilmesi gerektiğine inanırken bir kısmı
da sanatın artık faydacılık, ahlâkçılık ödevlerinden Cevdet Perin, Gautier’in bu şiir anlayışını aslın-
sıyrılıp asıl işine, sanatsalı yaratma işine dönmesini da Hugo’dan edindiğini belirtir. Ona göre 1829 yı-
ister. Hep tekrar edilen ifadeyle sanatın sanat için lında yayımlanan Les Orientales adındaki şiir mec-
olması gerektiğini savunur. Bu isimlerin başında muasındaki mısralarla Victor Hugo, Lamartine’in
da ne gariptir ki Theophile Gautier gelir. Sanatın şiirinde noksan olan bir tarafı tamamlamaya ve
coşkuyla bağdaşmayacağını, onun gözü yaşlı olma- doğuya ait mısralarına mümkün olduğu kadar çok
ması gerektiğini ifade eden yazılar yazmaya başlar. renk, şekil ve ahenk vermeğe çalışmıştır. Fransız şi-
Otokritik yaparak kendi aşırılıklarını da eleştirir. irinin, en güzel örneklerini ihtiva eden bu kitap,
Mademoiselle de Maupin (1835)’in önsözünde ge- yalnız Gautier için değil, Baudelaire ve Leconte de
leneksel ahlak değerlerini reddederek saltık güzeli, Lisle gibi birçok şair için de ilham kaynağı, model
estetik olanı aramaya başlar. Güzelin faydadan geç- olmuştur. Bu durum, XIX. asır Fransız şiirinin bir
tiğini doktrine eden Platoncu anlayışa karşı çıkarak bütün olduğunu ve bu asırda doğan muhtelif şiir
“yararlı olan”ın aksine çirkin olduğunu iddia eder. akımlarının birbirlerine nasıl bağlı olduklarını da
Bu durum sanatçıdaki yaratma gücünü önceleyen göstermektedir. Netice itibarıyla 1830’dan sonra,
Aristo’nun ve dolayısıyla artık klasisizmin mükem- romantik ekolün etkin olduğu sırada, şiir sahasın-
meliyetçiliğine bir yolculuğun başladığına işaret da iki ana akım vardır: Bunlardan ilki Lamartine
eder. Bu da sanat çevrelerinde tartışmalara yol açar. geleneğini devam ettiren ve sadece iç dünyadan
Gautier, görüşlerini daha keskin bir biçimde ileride bahseden samimî şiir (la poésie intime); diğeri ise
yayın yönetmenliğini yapacağı L’Artiste dergisin- bilhassa dış dünyadan bahseden ve şairin bir res-
deki yazılarında da sürdürür. Yeni şiirin kurucusu samdan farklı olmadığını, kalemini bir fırça gibi
Gautier’nin düşüncelerini kendi ağzından şöyle kullanması gerektiğini iddia eden “sanat sanat için-
toplayabiliriz: dir” ekolünün pitoresk şiiri (La poésie pittoresque)
Biz sanatın özerkliğine inanıyoruz. Bizim için dir (Perin, 1943 128).
sanat araç değil amaçtır. Bizim gözümüzde, güzel Hugo’nun sağladığı estetik alt yapının yanında
olan şeyden başka şeyi amaçlayan her sanatçı, sa- Parnasizmi mevcut anlayışına ulaştıran diğer et-
natçı değildir. Şekille düşünce ayrımını hiçbir za- ken pozitivizmin sonucu olarak doğan bilimsellik
man anlayamadığımız gibi, ruhsuz vücudu ya da düşüncesidir. Natüralizmin zamanın nesneleri ve
vücutsuz ruhu da anlamıyoruz, hiç değilse bizim olguları olduğu gibi nakletme anlayışı Parnasizme
etkinlik alanımızda. Güzel bir şekil güzel bir fikir- de yansır ve şiir tabiatın resmedilmesine dönüşür.
dir. Çünkü hiçbir şey ifade etmeyecek olan bir şekil Sembolizmin şiiri musikiye yaklaştıran tutumu,
ne olabilir ki (Göker, 1982, 42). Parnasizmde şiirin resme yaklaşması şeklinde ken-
Fransız romantik şiirinin zirve eserlerinden dini gösterir. Kendilerini natüralistler gibi aynı za-
birisi Lamartine’in Meditations (1820) eseridir. manda bilime yakın gören Parnasyenlerin elinde
Romantik şiir üzerinde tesiri büyük olmuştur. Bu şiir, müspet bilimle paralel bir hâle gelecektir. Po-
bakımdan Gautier, özellikle Lamartine’in eserini zitivizmin Gautier ve ardılları üzerindeki en büyük
hedef seçer ve onun santimantalist yapısına, yalva- tesiri, şiirin nesnesini, malzemesini değiştirmek ol-
rır gibi çıkan sesine, içe yönelişine karşı çıkar. Şiirin muştur. Gittikçe duygudan akla yönelen sanatçılar
dış yapısının, biçiminin güzelliğine ağırlık verilme- için şiir artık bir belge konumundadır. Bunun için
si gerektiğini ifade eder. “Her şey geçer. Yalnız sağ- de şiirlerde kadim dinler ve uygarlıklar, mitolojik

213
Natüralizm (Doğalcılık)-Parnasizm

kişi ve olaylar, mistik doğu kültürü gibi konular şiir uğraşı, dili ince ince işleme uğraşıdır. Merme-
matematiksel bir kesinlikte, duygudan uzak biçim- ri, oniksi, mineyi işlemekle eşdeğer tutulmuştur.
de ele alınmaya başlanır. Tıpkı natüralizmde oldu- Sanatçının görevi de yontmak, törpülemek ve iş-
ğu gibi küçük ayrıntılar betimlenir. lemektir. Gautier’ye göre güçlüğü yenmek bu aşa-
malardan geçip “güzel”e ulaşmaktır (İnal, 1983,
86-87).
Gautier artık Fransız şiirini toplumsal fayda il-
kesinden koparmış ve mutlak estetiği amaçlayan bir
çizgiye yöneltmiştir. Gautier’i takip eden Leconte
de Lisle’nin Poémes Antiques (Antik Şiirler, 1852)
önsözünde, Catulle Mendès (1842-1909)’in La
Revue Fantaisiste’de Gautier’nin fikirlerini takip et-
mesi anlayışın hızla yayılmasını sağlar. Gautier’nin
savunduğu estetiği net bir biçimde ortaya koyduğu
eseri Emaux et caméés (Mine ve Kamayö-Akikler,
1852) artık şiire yeni bir anlayış getirmiştir. Bu ese-
riyle Gautier kendi şaheserini ortaya koyduğu gibi
birçok genç sanatçının da şiir yörüngesini kendi-
sine doğru çevirmiştir. Hatta dünya şiirinin en iyi
birkaç şairinden biri sayılacak Baudelaire, Les Fle-
urs du Mal (Kötülük Çiçekleri-Elem Çiçekleri, 1857)
Resim 7.7 Parnasizmin kurucusu Théophile Gautier. yapıtını Gautier’e ithaf etmiş ve onu Fransız şiiri-
Kaynak: https://thearkofgrace.com/2014/10/11/ nin en büyük şairlerinden biri olarak nitelemiştir.
theophile-gautier/

Gautier’nin romantik şiirdeki karşı çıktığı nok- Gautier’nin “Sanat” şiiri, kendisinin ve
talardan birisi de sanatın ve şiirin geçici ve değişken Parnasizmin estetiğini ortaya koyan poe-
duyguların, düşlerin, hayallerin mahsulü olamaya- tik bir metindir.
cağıdır. Çünkü ona göre insan ölümlüdür. Oysa
sanat yapıtı kalıcı olmalıdır. Kalıcılığı sağlamak
ise geçici değerlerle mümkün değildir. Şiiri kendi Parnas Okulu’nun Kuruluşu
estetik gerçekliği içinde kusursuz bir yapı hâlinde Dağınık bir hâlde bulunan “sanat sanat için-
sunduğumuz zaman kalıcılık kendiliğinden gele- dir” taraftarları Mine ve Kamöyö’nün ardından bir
cektir. Gautier’nin bu tutumu şiirde mükemmellik araya gelmeye başlar. Gautier’den sonra grubun
arayışını beraberinde getirir. Ne var ki herkesin her oluşumunda Théodore de Banville’in payı büyük-
zaman ve her yerde aynı şekilde alımlayabileceği tür. Onun ortaçağ şiir türleri olan balad ve rondel
bir estetiğin mümkün olabilmesi için malzemenin biçimlerinde, zengin uyak ve ses yinelemelerinin
tabiatla sınırlanması gerekir. Çünkü herkesçe aynı yarattığı ahenkle yazdığı betimleyici şiirler, serbest
şekilde alımlanan şeyler maddi, nesnel unsurlardan şiir taraftarlarınca eleştirilse de ciddi ses getirmiştir.
başka bir şey olamaz. Sonuçta Gautier ister istemez Bunun da ötesinde sanatçının Gautier ile birlikte
görsel sanatlara yakınlaşma gereği duyar. parnas şiir okulunun bir an önce kurulması işinde
Gautier’nin şiiri artık çizgi, ışık, kütle, gölge genç şairleri teşvik etmesi, toplanmayı hızlandır-
ve renklerden oluşmaktadır. Bir taş kabartma, bir mıştır.
değerli taş, bir yontu gibi işlenmektedir. Kendi ifa- Parnas Okulu’nun kurucuları Catulle Mendes
desiyle kalem fırça, mürekkep boya, sözlük ise bir (1843-1909) ve Leconte de Lisle’dir. Ardından,
ressam paleti işlevi görecektir. Gautier, şiirde bu Sully Prudhomme, Josée-Maria de Hérédia ve Paul
görsel özellik yanında, çağrışımlar uyandırabilme Verlaine (1844-1896) gibi genç şairler, uzun süre-
gücünün de olmasını dileyerek şiire seslilik ve kalı- dir etiket koyamadıkları şiirlerine Parnas Okulu ile
cılık özelliği belirgin, uyumu zengin sözcüklerden bir kimlik bulurlar. Sanat için sanat anlayışı artık
uyaklar seçer ve güç metrik ölçüler dener. Ona göre daha sistemli bir biçimde gelişebilecektir.

214
Batı Edebiyatında Akımlar-I

İlk Parnas topluluğu Catulle Mendes’in La


Revue fantaisiste adlı dergisinin etrafında oluşur
(1861). Bunu bilimsel şiiri savunan 1863’teki, La
Revue du Progrés dergisi izler. Daha sonra Lisle, bu
iki derginin yazarları yanında biçimciliği savunan
gençleri L’Art dergisinde bir araya getirir (1865-
1866). Bir süre sonra derginin adı Parnas Contem-
porain (Çağdaş Parnas) olur. Bu dergi yeni şiirin
kuramlaşma sahası olduğu gibi, ileride çok meşhur
olacak ama henüz adları duyulmayan başta Bau-
delaire olmak üzere Paul Verlaine, Stephen Mal-
larme, Sully Prudhomme, Heredia gibi şairlerin
de tanınmasını sağlayacaktır. Amaç ise “saf şiiri”
bulmaktır. Ancak ekolün ömrü, kurucusu Leconte
de Lisle’nin ulaştığı estetik seviyeye ulaşamamak,
Baudelaire ve Verlaine gibi üstatların akımdan er-
ken ayrılmaları ve Alman-Fransız savaşının patlak
vermesi yüzünden pek de uzun olmaz. 1866’da
kurulan okul 1870 itibarıyla gittikçe zayıflayarak
yerini sembolizm gibi yeni akımlara bırakır.
Parnas Contemporain’in 1876’da son kez yayım-
lanması Parnasyenlerin dağılmalarını hızlandırır.
Resim 7.8 Bunun öncesinde çeşitli çevrelerle şiddetli tartış-
Kaynak: https://openlibrary.org/works/OL15438550W/ malar içine girer. Bunlar sırasıyla, yıkmak istedik-
Le_Parnasse_contemporain leri romantizm taraftarları; kendilerini toplumdan
koparak duygusuzlaşmakla suçlayan bizzat temelle-
rini oluşturan natüralistler ve yine kendi içlerinden
çıkıp artık sembolist şiirin içinde yer alan şairlerdir.
Parnasyenler en büyük varoluş savaşını ise sembo-
listlere karşı verecektir. Heredia’nın 1893’te yayım-
lanan Les Trophées (Ganimetler) eseri ise hem Par-
nasizmin zirvesi hem de içinde taşıdığı sembolizme
göz kırpan birkaç şiirle artık Parnasyen şiirin sona
ermekte olduğunun işaretidir.
Parnasizmin bir akım olarak uzun soluklu bir
birliktelikten çok, ortak bir zevk anlayışının ürünü
olması, onun tarihinden çok estetik yönü üzerinde
durmamızı gerektirir. Akımın sanatsal ilkelerinin
bir serimini yaptıktan sonra temsilcilerini görüşle-
ri ve eserleriyle birlikte topluca ele alırsak konuyu
daha iyi kavramış oluruz. Önce sanatsal ilkelerle
başlayalım.

Resim 7.9 Théodore de Banville, Gautier’den sonra Parnasizmin Estetik İlkeleri
parnasizmin kuruluşundaki en önemli isimlerdendir. 1. Biçimcilik ve Şekil Özellikleri: Sanatta fay-
Kaynak: http://www.rugusavay.com/theodore-de- dayı değil estetiği amaçlamak ve sanatı sadece sa-
banville-biography/ natın kuralları ekseninde yapılandırmaya çalışmak,
Parnasyenlerde kusursuz olanı, “arı şiiri” aramaya
dönüşür. Titiz birer estet olan bu şairlerin eserleri,

215
Natüralizm (Doğalcılık)-Parnasizm

ince işçilikler neticesinde kimi zaman yıllarca süren bir uğraşının ardından nihayet bulur. Bilim adamı, res-
sam, heykeltıraş gibi malzemesini en verimli şekilde kullanmak isteyen şairlerin, şiirin mükemmelleştirmek
istedikleri tarafı ise şekil yönüdür. Vezin, kafiye, ahenk unsurları, mısra uzunlukları, dizem, nazım şekilleri
gibi dış yapı özelliklerinin kusursuzluğu için uğraşırlar.
Yüzey yapının bir mermer heykel gibi pürüzsüz bir güzellikte olması için çalışmaları, bir noktadan
sonra onları ortak nazım şekillerini kullanmaya zorlar. Bunun için şekil mükemmelliğinin en çok göze
çarptığı rondel ve özellikle sone gibi nazım şekillerini sıklıkla kullanırlar. Yazımı zor ve işçilik isteyen sone,
Parnasyenler içinde en çok Heredia ile güzel örneklerine kavuşur. Divan şiiri zevkiyle Avrupa’ya gittiğini
ve orada Heredia’nın şiiriyle tanıştıktan sonra şiir zevkinin değiştiğini kendi sözlerinden bildiğimiz Yahya
Kemal Beyatlı, Heredia’daki mükemmeliyetçilik anlayışını şu sözlerle dile getirir: “Avrupa’nın klâsikleri ve
romantikleri ne vücuda getirmişse onda sıkı bir imbikten geçirilmiş haldeydi” (Beyatlı, 1976, 11).
Parnasizmin mükemmellik anlayışı yukarıda da belirtildiği gibi şekil özelliklerinde yoğunlaşır. Şeklin
kusursuz, eksiksiz olmasına çalışırlar. Plastik sanatların ontolojik nedeni olan görsel kusursuzluk yaratma
ilkesini şiire taşımışlardır. Bu nedenle eski, zor ve işçilik isteyen nazım şekillerine yönelirler. Bu şekilleri de
kurallarını esnetmeden ilk hâlleriyle uygulamaya gayret ederler. Örneğin Heredia, Parnasizmin başyapıtı
sayılan eseri Ganimetler’de, sonelerini klasik kafiye kurallarına bütünüyle uyarak yazar. Bu demektir ki
Parnasizmin mükemmeliyet arayışının olmazsa olmazlarında birisi de kafiyedir. Kendisine “kafiyeci” diyen
Thédore de Banville ise, şiiri “Kafiye Sanatı” olarak görür. Ona göre şiiri var eden temel unsur da kafiyedir.

FATİHLER
Yuvalarından uçmuş bir sürü şahinler;
Usanmışlardı mağrur fukaralıklarından.
Pallos de Moguer’den avare, asker, kaptan,
Çılgınca bir hayale doğru sürüklendiler.

Masaldaki madeni bulmak içindi sefer;


Sipangoo’nun varılmaz topraklarında yatan.
Geçerken garbın esrar dolu kıyılarından
Alize rüzgârında eğilirdi serenler.

Ve her akşam bir destan sabahı umarlardı.


Medar denizlerinin fosforlu mavisinden,
Rüyaları altından seraplarla dolardı.

Beyaz kadırgaların sarkıp ilerisinden,


Seyre koyulurlardı denizlerin içini;
Yıldızların bir meçhul göğe yükselişini.

Jose Maria de Heredia Çevirenler: Sabahattin Eyuboğlu, Orhan Veli

2. Ritim ve Ahenk: “Uyakların zenginliği, ses öbekleşmesi, dizem yapılarıyla bir araya gelince Parnas okulu-
nun en belirgin niteliklerinden olan müzikalite gerçekleşmiş olur” (İnal, 1983, 92). Parnasyen şiirdeki biçim mü-
kemmelliğinin temelinde plastik sanatlardaki kontrast oluşturma gerçeği yatar. Bunun için Parnasizmde modern
şiirde ya da sembolist şiirde olduğu gibi kendiliğinden gelişen bir iç ahenk yoktur. Dış yapıda önceden tanım-
lanmış sekanslar üzerine kurulan ve yüzey yapıda belirgin bir şekilde ortaya çıkan ritim vardır. Bu durum aslında
gazel, kaside, sone, terza-rima, her ne olursa olsun önceden sınırları belirlenmiş kalıpların içinde şiir yazmanın do-
ğal sonucudur. Şairden bağımsız önceden belirlenmiş bir kalıp vardır ve şair, bu kalıbı yeni sözcüklerle doldurur.

216
Batı Edebiyatında Akımlar-I

3. Konular: En başta şunu bilmek gerekir ki birlikte düşünülmüştür. Ancak parnasyenlerin elin-
sanatın kurallarını salt biçimin kuralları olarak ele de şiir olabildiğince duygulardan uzaklaşır. İçinde
alan bu anlayış, içeriği geri plana atar. Konu sadece bulunduğu toplumun meselelerine yönelmedikleri
görsel şölen yaratabilmek için bir malzemedir. için egzotik ülkelerin egzotik manzaralarını, dış gü-
Romantizm klasizme karşı duyulan tepkinin zelliklerini resmetmişlerdir.
ifadesi olduğu için, romantik şairler, klasiklerin Parnasizmdeki bir diğer yöneliş de hızla değişen
konu ve muhtevasını devam ettirmezler. Parnasizm kendi kaotik zamanlarının dışına çıkıp medeniyet-
ise romantizme karşı gelişen bir akım olarak ro- lerini yaratan eski güzel günlere kaçmaktır. Savaş
mantizmin konularına yüz çevirir. Ancak ilginç bir meydanlarındaki nal sesleri, at kişnemeleri, kılıç
durum vardır ki parnasyenler, bir kuşak sonra kla- sesleri şiirin kendi ritmiyle orkestrasyon oluştura-
sizmin konularına dönüş yapar. Tıpkı klasikler gibi cak şekilde sunulmuştur.
Yunan mitolojisine ağırlık vermekle birlikte doğu Natüralizmin romanı ilmileştirmesi gibi parna-
kültürüne de açılırlar. Başta Hint mitolojisi olmak sizm de şiiri ilmileştirmek ister. Arkasını yasladığı
üzere, Doğu mitolojileri, Çin uygarlığı, İskandinav pozitivizm onu, duygulardan çok somut gerçek-
ve Alman efsaneleri, kadim kültürler, medeniyetler, liklerle uğraşmaya zorlar. Yukarıdaki gibi herkesçe
tarihî olaylar, dinler tarihi ve bu kültürlerin heykel bilinen olgu ve olaylar yanında yine herkesçe aynı
gibi somut eserleri şiire dâhil olur. Bunun yanında görülen somut gerçeklikler ve kuşkusuz “doğa” par-
başta Prudhomme ve Coppeé olmak üzere parnas- nasizmin en büyük malzemelerinden biridir. Doğa-
yen şairler, felsefeye merak duyarlar ve felsefi mese- yı duygulardan uzak, dönüştürmeden olduğu gibi
leleri de şiire sokarlar. nakletmek isterler. Parnasizme getirilen en büyük
Romantizmden kopuş, aynı zamanda duygu- eleştirilerden biri de bu olacaktır. Toplum mesele-
lardan, lirizmden, öznellikten de kopuş demektir. lerine uzak parnasyenlerin elinde şiir, yüzyıllarca
Oysa şiir hep duyguların ifade edilişi olarak algılan- devam edegelmiş bir işlevinden, toplumu dönüş-
mış ve hatta çoğunlukla aşk gibi derin duygularla türme işlevinden uzaklaşacaktır.

SONNET
Eskiden niceleri Burgonya bahçelerinde,
Adlarını kazıdılar ağaçlara sevdiklerinin
Niceleri o canım salonlarında Louvre’ların
Burunları havada gülüp eğlendiler delice.

N’oldu peki? Şimdi kim biliyor onları? Kimse,


Hepsi göçüp gittiler ardı sıra birbirinin,
Adlarını bile yok bakın bugün hiçbirinin
Bunlar da bir zamanlar yaşadı demiyor hiç kimse

Her şey, bu hesap. Marie, Casandre, siz Helena
Eriyip giderdi o canım tenleriniz toprakta,
-Bir günlüktür saltanatı zambakların, güllerin-

Gelip Ronsard, Seine’de, o sırrı Loire’larda
Ölümsüz etmeseydi sizi bu dünyada, acaba
Kim ederdi lafını sizin de yaşadığınızın.

Jose Maria de Heredia (Çev. İlhan Berk)


217
Natüralizm (Doğalcılık)-Parnasizm

4. Betimleme ve Objektiflik: Şiirde resmin görselliğini yakalamak isteyen şairlerin elinde şiir, renk-
lerin cümbüşüne dönüşür. Ne var ki bu pastoral cümbüş, duygudan uzaktır. Tabiatın şairdeki aksine dair
bir izlenim sunmadığı için betimlemeden öte bir mana taşımaz. Şiiri ilmileştirme çabası, parnasizmi bir
yerden sonra yukarıda saydığımız olay ve olguları betimlemekten ibaret bir noktaya taşır. Kendi benliğini
saklayan şairin, ilk çağ yansıtmacıları gibi doğayı olduğu gibi aktarmaya çalışması, “tasvirî-betimleyici” şiir-
le sonuçlanır. Pozitivizmin objektiflik ilkesine sıkı sıkıya bağlanmak, şiirin çok anlamlılık ve imge yaratma
ilkelerini de geri plana itmiştir.

Buğdaylar alacalı ovadan taşmış


Yuvarlanıp dalgalanıp açılıyor serin esen yelde
Ve uzakta bir sapan, göğün üzerinde
Sallanan bir gemiye benziyor

Ayaklarımın altında deniz, erguvan renkli, ufka kadar,
Mavi ya pembe ya menekşe ya renk renk
Ya da gelgitin dağıttığı koyunlar örneği ak
Uçsuz bucaksız bir kır gibi yeşermekte

Ve deniz kuşları gelgitin peşinde


Altın bir dalganın şişirdiği olgun buğdaylara doğru
Sevinç çığlıklarıyla döne döne uçuyor

Karadan kalkan balımsı bir yel


Kanatlı esrikliğin ardında kelebekleri
Kelebekten çiçeğe durmuş okyanusa serpiyor.

Heredia, “Floridum Mare”, (Çev.: Semiramis Kantel)

Parnasizmin Önemli Temsilcileri Mine ve Kamayö (1852) kitabında topladığı şiir-


Théophile Gautier (1811-1872): Şair, roman- lerle kendi düşüncesini ve Parnasizmin estetiğini uy-
cı, eleştirmen ve gazeteci Gautier, romantizmden gulamaya koyar. Bu aynı zamanda şairin Banville ve
parnasizme geçişte estetikçi ve natüralist düşüncele- Lisle gibi takipçilerinin ufkunu açacak olan eserdir.
riyle büyük katkı sağlamıştır. Edebiyata romantizm Ölü Âşık Avatar (1857) gibi hikâye, Giselle gibi bale
içinde başlayan Gautier romantik şiirin öncüsü Ge- ve oyunları da olan sanatçı, gezi yazılarıyla da tanınır.
rard de Nerval’ (1808-1855)’ le yakın dost olmanın Leconte de Lisle (1818-1905): Romantizmden
ötesinde Victor Hugo’nun romantizmin çıkış eseri Parnasizme geçiş sürecinde kışkırtıcı diliyle Parnas
olan Hernani eserinin ardından çıkan tartışmalarda estetiğin oluşmasında en büyük katkıyı yapanlar-
sıkı bir Hugo savunucusu olmuştur. dan birisidir. Bilgi yüklü ve süslü epik şiirlerinden
İlk şiirlerini 1830’lardan itibaren yayımlamaya ziyade edebiyat tarihinde kısa şiirleri daha çok yer
başlayan şair, genç bir ressamı anlattığı uzun şiiri edinmiştir. 1848 İhtilaline bir cumhuriyetçi olarak
“Albertus”u 1832 yılında yayımlar. Bu tarihlerden katılıp cumhuriyet rejimini savunmuş ve kiliseye
itibaren romantizmden sıyrılıp “sanat sanat içindir” karşı yazılar yazmışsa da Lisle, sonradan sanatçının
görüşlerini savunmaya başlar. Mademoiselle de Ma- siyasetle arasına mesafe koyması gerektiğini düşün-
upin (1835) adlı romanının önsözünde ilk defa salt müş ve sanatını da bu yönde yapılandırmıştır.
güzellik arayışına girişir ve sanatın bağımsız olması İlk şiir kitabını 1852’de yayımlayan şair bütün
gerektiğini ifade eder. Artık sanat bir ahlâk risalesi şiirlerini Antik Şiirler, Barbarlık Şiirleri, Trajik Şiir-
olmaktan çıkarılmalıdır. ler adlı kitaplarda toplamıştır. Son Şiirler adlı kitabı
ise ölümünde bir yıl önce 1895’te yayımlanır. Şiirle-

218
Batı Edebiyatında Akımlar-I

rinde Yunan, Hint, İskandinav efsanelerine, Yahu- ker. Sainte Beuve kendisinden övgüyle bahseder.
dilik ve Hıristiyanlık dinlerine eğilmiştir. Prudhomme’un en karakteristik özelliklerinin ba-
Theodore de Banville (1823-1891): Gautier şında şiire felsefeyi sokması gelir. Ancak parnasizm
ve Lisle gibi Theodore de Banville de sanat hayatına akımına dâhil olduktan sonra felsefi şiir yazma işin-
romantizm dairesinde başlamış, ardından sanat gö- de fazla ileriye gider ve şiiri ilmileştirme gayretiyle
rüşlerini değiştirerek parnasizmin kurucuları ara- fen bilimlerindeki gelişmeleri şiire sokmaya başlar.
sında yer almıştır. İlk şiir kitabı Cariatides (Karya- Oysa ilk şiirleri halka sempatik geldiği için şöhre-
tidler, 1842)’i, romantizmin öncüsü Victor Hugo ti yakalamış ve daha geniş kitlelere yayılan bir şiir
üslubunda yazmıştır. Romantik üslubun şiirdeki oluşturmuştur. Bu tutumu yazdığı şiirlerin daha
bazı hatalarından çabuk sıyrılan sanatçı şiir teknik- dar bir çevre tarafından beğenilmesine yol açar.
lerini kullanma becerisiyle çağdaşlarının bir adım 1901 senesinde Nobel Edebiyat Ödülüne layık
önüne geçer. Kafiyeyi şiirin temel direği olarak gö- görülen sanatçının önemli eserleri arasında De La
rür ve balad ve rondo gibi eski nazım biçimlerini Guerre (Savaşın İzleri, 1870), Les Destins (Kader-
kullanır. Onun bu tutumu parnasizmin de genel ler, 1872), La Révolte de Fleurs (Çiçeklerin İsyanı,
estetik özelliklerinden biri olacaktır. Garip Odalar 1872), Les Vaines Tendresses (Boş Muhabbetler,
(1857) en önemli şiir seçkilerinden biridir. 1875), Le Bonheur (Talih, 1888) başta gelir.
Jose-Maria de Heredia (1842-1905): Küba François Coppée (1842-1908): Le Passant (Yol-
asıllı Fransız şair Heredia, Paris’te tanıştığı ve dost cu, 1889) oyunuyla adından söz ettirmeye başlayan
olduğu Lisle sayesinde parnasyen anlayışla tanışır. Coppée’nin şiir kitapları arasında en tanınmışı Les
118 sone ve bazı uzun şiirlerden oluşan Les Trophees Humbles (Alçakgönüllüler, 1872)’dir. 1884’te Aca-
(Ganimetler-Yadigârlar, 1893) kitabıyla parnasizmin demie Française’e kabul edilen Coppée, 1889’da
zirvesine çıkan isim olarak bilinir. Edebiyat tarihçile- geçirdiği bir rahatsızlığın ardından fikrî olarak da
ri parnasizmin sonuna denk gelen bu eseri, şairinin değişim geçirir. Muhafazakâr bir Katoliğe dönüşür
kullandığı değişik üsluplar, teknikler ve dil oyunla- ve ırkçı siyasal hareketlere katılır. Bu yüzden de
rıyla sembolizme geçiş eseri olarak değerlendirir. başlangıçta şiirinde ilme ve felsefeye yer vermeğe
Sully Prudhomme (1839-1907): Gençliğinde çalışan Coppée, daha sonra şiirini geniş kitlelerin
mühendis olmak istemesie rağmen gözlerindeki anlayabileceği bir dille yazmaya başlar. Hatta şiiri
bir hastalıktan dolayı eğitimini yarıda bırakmak parnas estetiğin tam aksi şekilde zaman zaman siya-
zorunda kalan Prudhomme, bundan sonra ede- si bir araca dönüştürür. La Bonne Souffrance (1898,
biyata yönelir. Hukuk ve felsefe eğitimi de alır. Tatlı Istırap) adlı romanı da bulunan sanatçının, Le
Stances et Poémes (Stanslar ve Şiirler, 1865) adlı ilk Luthier de Cremone (1876) adlı eseri, Kremon’lu
şiir kitabıyla edebiyat kamuoyunun dikkatini çe- Kemancı (1947) adıyla Türkçeye çevrilmiştir.

Öğrenme Çıktısı

4 Parnasizmin bilimsel, kültürel ve estetik temellerinin yanında sanatsal amaçlarını ve


estetik özelliklerini sayabilmek

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Parnasizmin Türk Edebiya- Hilmi Uçan, Batı Şiiri ve


tında özellikle Servet-i Fünun Tevfik Fikret kitabında şai-
Parnasizmin gerçekçilik an- döneminde oldukça etkili rin Parnasyen sanatçılardan
layışıyla anlatım yöntem ve olduğu bilinmektedir. Ce- nasıl etkilendiğini metin ör-
teknikleri arasında nasıl bir nap Şahabettin ya da Tevfik nekleriyle tespit eder. Siz de
ilişki kurulabilir? Fikret’ten seçeceğiniz şiirleri bu eseri okuyup araştırma-
parnasyen şiirin özellikleri cının haklı olup olmadığına
ekseninde inceleyebilirsiniz. dair yorum yapabilirsiniz.

219
Natüralizm (Doğalcılık)-Parnasizm

araştırmalarla
ilişkilendir
Germinal’den, önce gördüğü alevlerle karşılaşıverdi. Adam, bu
Ortalık zifiri karanlıktı; tek yıldız görün- alevlerin durgun göğe nasıl yükseldiğini anlaya-
müyordu gökte. Bir adam bomboş kırlarda, madan başka bir manzara karşısında duruvermiş-
pancar tarlalarının arasından, Marchiennes’den ti. Ağır bir kitle halinde görülen, alçak bir yapıydı
Montsou’ya giden on kilometrelik kaldırım taşı bu; üstünde de bir fabrika bacası yükseliyordu.
döşeli düz yolda tek başına gidiyordu. Karanlık- İsli pencerelerden hafif bir ışık sızıyordu dışarı;
tan önünü bile göremiyordu; ancak, bozkırları, kararmış tahta çatıya yer yer beş altı sönük ışıklı
bataklıkları yalayarak, ta uzaklardan dalga dalga lamba asılmıştı; bu gecenin karanlığına şu duma-
esen dondurucu mart rüzgârından uçsuz bucak- na bürünmüş acayip yapının içinden tek bir ses
sız bir ovada olduğunu hissediyordu. Tek bir ağaç yükseliyordu: Görünmeyen bir yerden fışkıran
bile görünmüyordu; taşlı yol gecenin koyu karan- buharın kalın ve uzun solukları.
lığı içinde bir dalgakıran gibi dosdoğru uzayıp gi- Adam bunun bir maden ocağı olduğunu
diyordu. anlamıştı. Yine bir eziklik duydu içinde: Neye
Bu adam Marchiennes’den saat ikiye doğru yarardı ki? Bir iş bulamayacaktı burada da. Bina-
yola çıkmıştı. Sırtında yıpranmış ince bez bir ce- lara doğru gidecek yerde, ocağın yanındaki cüruf
ket, ayağında kadife pantolon, soğuktan tir tir yığınına doğru yürüdü. Burada üç demir pota
titreyerek, geniş adımlarla yürüyordu. Damalı bir içinde iş yerini aydınlatıp ısıtmak üzere maden
mendilden yapılan çıkını çok rahatsız ediyordu kömürü yakılmıştı. Toprağı kazan işçiler gecenin
onu. Doğu rüzgârının kamçılayarak morarttığı geç saatlerine kadar çalışmış olmalıydılar, hâlâ
şiş ellerini cebine sokabilmek için, çıkınını kâh moloz çıkarılıyordu. Şimdi, adam ateşin aydın-
bir koltuğunun, kâh öbür koltuğunun altına sı- lığında, kömür yüklü küçük vagonları boşaltan
kıştırıyordu. Şimdi bu işsiz kalmış, yersiz yurtsuz işçilerin gölgelerini görüyordu.
işçinin bomboş kafasında tek bir düşünce vardı: İçinde ateş yanan bu kaplardan birine yakla-
Gün doğunca hava biraz ısınırdı belki. İki saattir, şarak, “Günaydın” dedi.
işte böyle yürüyüp giderken birden Montsou’ya Arkasını ateşe dönmüş duran, mor yün ye-
iki kilometre kala yolun sol tarafında kızıl alevle- lekli arabacı, ‘ ihtiyar bir adamdı: Başına tavşan
rin yükseldiğini gördü. Sanki açık havada yanan derisinden bir kasket geçirmişti; yukarı çektiği
ateş dolu üç potadan geliyordu bu alevler. Önce altı vagonun boşalmasını bekliyordu. Bu sırada
duraksadı, ürktü; ama sonra bu ateşe ellerini uza- iri doru atı da heykel gibi hiç kımıldamadan du-
tıp ısıtmak için dayanılmaz bir istek duydu. ruyordu. Boşaltma makinesinde çalışan işçi kır-
Gittikçe çukura giden bir yola saptı. Etrafta mızı saçlı, kaburga kemikleri belli olacak kadar
hiçbir şey görünmez olmuştu. Sağ tarafta kazık- sıska bir delikanlıydı. Hiç acelesi yokmuş gibi,
lardan yapılmış yüksek bir kitle, üstü tahta perde elini lövyeye tembel tembel bastırıyordu. Yukarı-
kaplı bir demiryolunu kapayan duvarlar vardı. dan gittikçe şiddetlenen dondurucu bir rüzgâr es-
Sol tarafta ise üstünü otlar bürümüş bir bayırın mekteydi. Bu rüzgârın uzun solukları bıçak gibi
üzerinden, uzaktaki bir köyün, hepsi birbirine kesiyordu insanın yüzünü….
benzeyen evlerinin çatıları hayal meyal seçili-
yordu. İki yüz adım kadar yürüdükten sonra, az

220
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Natüralizmin bilimsel,
1 kültürel ve estetik temellerini
tanımlayabilmek

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


19. yüzyılın sonuna doğru edebiyatta etkili olmaya başlayan na-
Natüralizmin Epistemolojik-
Felsefi Temelleri türalizm, iki temel felsefi düşüncenin üzerinde şekillenir. Bun-
lardan biri Darwincilik diğeri de determinizmdir. Canlıların ve
özel olarak insanın yaratılışına dair yeni bir teori olarak ortaya
çıkan Darwincilik, rasyonalizm ve pozitivizm evrelerinden son-
ra mutlak bilimselliğe doğru yönelen Batı bilim dünyasının o
dönemdeki temel hareket noktası olur. Kalıtıma ve canlıların
çevreye uyum sağlayarak evrimleştiğine dair Darwinci düşün-
celer natüralizmi doğrudan etkiler. Diğer taraftan natüralizmin
kurucusu olan Emile Zola, Claude Bernard’ın deneysel hekim-
liğe dair düşünceleri ile Hippolyte Taine’nin sosyolojik eleştiri
yöntemini birleştirerek “Deneysel Roman” düşüncesine ulaşır.
Deneysel roman ise natüralizmin temel kriterlerinin ortaya
konduğu bir metin olacaktır.

2 Natüralizmin edebiyata getirdiği


yöntemleri tanımlayabilmek

Çağın her şeyi bilimle alımlama ve anlatma ruhunun gereği ola-


Edebiyatta Natüralizmin
Doğuşu rak Emile Zola’nın elinde roman, bilimsel bir araca dönüşür.
Stendhal, Balzac ve Goncourt Kardeşler’le realizm sürecinde
nesnelleşmeye başlayan edebiyat, natüralizm ve Parnasizm ile
birlikte tamamen nesnel bir hâl alır. Bu bakımdan edebî metni
toplumu yansıtan bir dokümantasyon olarak gören natüralist-
lerin en önem verdiği teknik gözlemdir. Sanatçı için toplum ve
toplum içinde bireyin değişmez davranış biçimlerini yansıtmak
ana hedef olur. Gözlem ve nesnelliğin doğal sonucu ise betimle-
melerin yoğunlaşmasıdır. Dolayısıyla natüralist romanın yüzey
yapıda en belirgin özelliği betimlemelerin fazlalığıdır. Parna-
sizm ise natüralizmin şiirdeki yansımasıdır ve onlar da doğayı
“ben”in süzgecinden geçirmeden bütün görselliği ile resimleş-
tirmek ister. Şiiri resim sanatına yaklaştırırlar. Sanat için sanat
anlayışının mahsulü olan bu akım, arı şiiri yakalamak adına,
şiiri salt estetik bir yapı olarak ele alır. Onlara göre şiirde duygu-
ların, aşkınlığın yeri yoktur. Parnasizmin karakteristik özellik-
lerinden bir diğeri de arı şiir arayışının bir sonucu olarak biçim
mükemmelliğidir. Amaçları ne zaman okunursa okunsun alım-
layıcıda estetik haz uyandıracak bir şiir yaratmaktır. Bu yüzden
sone, rondel gibi eski biçimlere dönüş yaparlar.

221
Natüralizm (Doğalcılık)-Parnasizm

Zola’dan sonra natüralizmin


3 seyrini ve kimler tarafından
devam ettirildiğini sıralayabilmek
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Natüralizm, Zola’dan sonra Medan topluluğunun yanı sıra


Zola’dan İtibaren Natüralizm Léon Hennique, Joris-Karl Huysmans , Henry Céard, Paul
Alexis ile devam eder.

Parnasizmin bilimsel, kültürel ve estetik


4 temellerinin yanında sanatsal amaçlarını
ve estetik özelliklerini sayabilmek

Natüralizm ve parnasizmin en belirgin özellikleri doğayı nesnel


Parnasizm bir tutumla olduğu gibi yansıtma ilkesidir. Ne var ki natüralist
roman toplumsal sınıflar içinden en aşağıda olanlarla ilgilenir
ve onların davranışlarını kalıtım, çevre gibi değerler çerçevesin-
de açımlamaya çalışırken, parnasizm toplum meselelerine uzak
kalır. Aralarındaki benzerlik büyük ölçüde nesnelliğe yaslanan
teknik bir benzerliktir. Natüralist roman toplumu deşifre etmek
isterken; parnasyen şiir, içinde bulundukları toplumun anından
çok geçmişini şiire dâhil eder. Mitolojilere, madalyonlar gibi
eski nesnelere ilgi duyarlar ki bu durum onların ayırt edici özel-
liklerinin başında gelir. Her iki sanat akımının da dünya edebi-
yatı içinde saygın birer yer edinmiş temsilcileri vardır. Natüra-
list roman deyince kuşkusuz akla ilk gelen isim Emile Zola’dır
ve diğer romancıları da kendi gölgesinde bırakmıştır. Natüralist
tiyatronun ise Gerart Hauptmann, Henrik İbsen gibi önemli
isimleri vardır. Parnasizmde Heredia, Lisle, Gautier, Banville
öne çıkan sanatçılardır.

222
Batı Edebiyatında Akımlar-I

1 Aşağıdakilerden hangisi natüralizmi oluştu- 7 Sanatın coşkuyla bağdaşmayacağını, onun


ran düşünsel yapılardan biri değildir? gözü yaşlı olmaması gerektiğini ifade eden yazılar
A. Spiritüalizm B. Rasyonalizm yazan………………………….. otokritik yapa-

neler öğrendik?
C. Pozitivizm D. Darwincilik rak kendi aşırılıklarını da eleştirir. Sanatçı Made-
E. Determinizm moiselle de Maupin (1835)’in önsözünde gelenek-
sel ahlak değerlerini reddederek salt güzel, estetik
olanı aramaya başlar.
2 Bütün olgu ve olayların nedensellik içinde A. Théodore de Banville
geliştiğini ileri sürüp ahlaki ve insani seçimler de
dâhil olmak üzere bütün olayların önceden var B. Leconte de Lisle
olan nedenlerce belirlendiğini ileri süren ve iradeyi C. Victor Hugo
reddeden felsefi kuram aşağıdakilerden hangisidir? D. Theodore Lorenzo
E. Théophile Gautier
A. Fatalizm B. Agnostisizm
C. Determinizm D. Sezgicilik
E. Strüktüralizm
8 Aşağıdaki sanatçılardan hangisi parnasizm
akımının kurucusu olarak değerlendirilir?
3 Natüralist sanat akımı ilkin aşağıdaki ülkeler- A. Théodore de Banville
den hangisinde cereyan etmeye başlamıştır? B. Leconte de Lisle
C. Théophile Gautier
A. İtalya B. Almanya
D. François Coppe
C. Fransa D. İspanya
E. Jose Maria de Heredia
E. Danimarka

4 9 Parnasyenler en büyük varoluş savaşını sem-


Aşağıdakilerden hangisi parnasizmin sanat il- bolistlere karşı verir. Heredia’nın 1893’te yayım-
kelerinden biridir? lanan …………………………..eseri ise hem
A. Doğayı bütün görselliği ile resimleştirmek isterler parnasizmin zirvesi hem de içinde taşıdığı sembo-
B. Kafiye gibi ritm unsurlarını şiirin dışına atarlar lizme göz kırpan birkaç şiirle artık parnasyen şiirin
C. Vezinsiz şiir yazmaya gayret ederler sona ermekte olduğunu işaret eder.
D. Eski nazım biçimlerini terk ederler Yukarıda boş bırakılan yere aşağıdaki eserlerden
E. Şiir dilini nesir diline yaklaştırırlar hangisi getirilmelidir?
A. Ölü Âşık Avatar
5 Aşağıdakilerden hangisinde realizmden natü- B. Ganimetler
ralizme geçiş evresinde bir köprü olarak düşünülen C. Antik Şiirler
sanatçı ve eseri doğru olarak eşleştirilmiştir? D. Barbarlık Şiirleri
A. Stendhal-Kırmızı ve Siyah E. Trajik Şiirler
B. Balzac-Goriot Baba
C. Flaubert- Parma Manastırı 10 Theodore de Banville ile ilgili aşağıdaki ifade-
D. Goncourt Kardeşler- Germinie Lacerteux lerden hangisi geçerlidir?
E. Zola-Germinal A. Yeni nazım biçimleri arayışındadır
B. Kafiyeyi şiirin temel direği olarak görür
6 Natüralizmin görsel sanatlarda gelişimi ve C. Şiirde vezni kaldırmak ister
ilkeleri ile ilgili aşağıdakilerden hangisi geçerli bir D. Geçmişten çok geleceğe dair meseleleri konu
görüştür? eder
A. Emile Zola’nın natüralizmin esaslarını belirle- E. Serbest şiir arayışı içindedir
mesinin ardından doğar
B. Sanatın güzelliği, insanın iç dünyasının yansıtı-
labilmesi ile sağlanır.
C. Doğayı “ben”in süzgecinden geçirir.
D. Nesneleri olduğu gibi betimleme ilkesine dayanır.
E. Doğayı sadece güzel yönleriyle ele alır.

223
Natüralizm (Doğalcılık)-Parnasizm

Yanıtınız yanlış ise “Natüralizmin Epistemo-


1. A 6. D Yanıtınız yanlış ise “Giriş” konusunu yeni-
lojik-Felsefi Temelleri” konusunu yeniden
den gözden geçiriniz.
gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

Yanıtınız yanlış ise “Natüralizmin Epistemo-


2. C 7. E Yanıtınız yanlış ise “Parnasizmin Temelleri ve
lojik-Felsefi Temelleri- Determinizm” konu-
Çıkışı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
sunu yeniden gözden geçiriniz.

3. C Yanıtınız yanlış ise “Edebiyatta Natüralizmin 8. C Yanıtınız yanlış ise “Parnasizmin Temelleri ve
Doğuşu” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Çıkışı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

4. A Yanıtınız yanlış ise “Parnasizmin Estetik İl- 9. B Yanıtınız yanlış ise “Parnas Okulu’nun Ku-
keleri” konusunu yeniden gözden geçiriniz. ruluşu” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Parnasizmin Önemli


5. D Yanıtınız yanlış ise “Edebiyatta Natüralizmin 10. B
Temsilcileri” konusunu yeniden gözden ge-
Doğuşu” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
çiriniz.

Araştır Yanıt
7 Anahtarı

Natüralizmi realizmden ayıran en önemli özellik, natüralizmin başta biyoloji


ve antropoloji olmak üzere bilimsel gelişmeleri realizme göre daha yakından
takip etmesidir. Realizmin felsefi temellerini natüralizm daha aşırıya götürür.
Araştır 1 Natüralistler realizmin de dayandığı pozitivizm ve akılcılığın yanı sıra deter-
minizm ve sosyal evrime yaslanırlar. Topluma bir laboratuvar gözüyle bakar-
lar. Kurmacayı bilimsel bir kesinlikle tasarlarlar.

Çağın her şeyi bilimle alımlama ve anlatma ruhunun gereği olarak Emile
Zola’nın elinde roman, bilimsel bir araca dönüşür. Stendhal, Balzac ve Gon-
court Kardeşler’le realizm sürecinde nesnelleşmeye başlayan edebiyat, natüra-
lizm ve Parnasizm ile birlikte tamamen nesnel bir hâl alır. Bu bakımdan edebî
metni toplumu yansıtan bir dokümantasyon olarak gören natüralistlerin en
önem verdiği teknik gözlemdir. Sanatçı için toplum ve toplum içinde bireyin
değişmez davranış biçimlerini yansıtmak ana hedef olur. Gözlem ve nesnelli-
Araştır 2 ğin doğal sonucu ise betimlemelerin yoğunlaşmasıdır. Dolayısıyla natüralist
romanın yüzey yapıda en belirgin özelliği betimlemelerin fazlalığıdır. Ayrı-
ca natüralist romancı kişileri sosyal çevre içinde açıklamakla kalmaz genetik
geçişliliğin belirlediğine inanır ve öyle yansıtır. Olaylar yalnızca mantıklı ve
olabilir olanla sınırlı kalmaz, sıkı bir determinist ilişkiyle birbirine bağlanır.
Pozitivizm ve determinizmin yanı sıra sosyal evrim kuram ve yöntemler eser-
lerde belirgindir.

224
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Araştır Yanıt
7 Anahtarı

Rus gerçekçileri söz konusu olduğunda öncelikle Puşkin, Tolstoy, Turgenyev,


Araştır 3
Gogol gibi isimler ilk akla gelenlerdir.

Parnasizm de realizm ve natüralizm gibi pozitivizme ve onun sonucu olarak


doğan bilimsellik düşüncesine yaslanır. Natüralizmin zamanın nesneleri ve
olguları olduğu gibi nakletme anlayışı Parnasizme de yansır ve şiir tabiatın
resmedilmesine dönüşür. Sembolizmin şiiri musikiye yaklaştıran tutumu,
Parnasizmde şiirin resme yaklaşması, görselleşmesi şeklinde kendini gösterir.
Kendilerini natüralistler gibi aynı zamanda bilime yakın gören Parnasyenlerin
elinde şiir, müspet bilimle paralel bir hâle gelecektir. Pozitivizmin Gautier ve
Araştır 4
ardılları üzerindeki en büyük tesiri, şiirin nesnesini, malzemesini değiştirmek
olmuştur. Gittikçe duygudan akla yönelen sanatçılar için şiir artık bir belge
konumundadır. Lirizmden uzaklaşır nesnel tasvire ve güzelliği ifade edecek
nesnel ve kusursuz bir biçim bulmaya yönelirler. Bunun için de şiirlerde ka-
dim dinler ve uygarlıklar, mitolojik kişi ve olaylar, mistik doğu kültürü gibi
konular matematiksel bir kesinlikte, duygudan uzak biçimde ele alınmaya
başlanır. Tıpkı natüralizmde olduğu gibi küçük ayrıntılar betimlenir.

Kaynakça
Ana Britannica (1994), Ana Yayıncılık, İstanbul. Kula, Nedim (1996). “Fransız Şiirine Yansıyan
Evrensel İlkeleriyle Parnas”, Littera Edebiyat
Berk, İlhan (2001). Fransız Şiir Antolojisi, İş Bankası
Yazıları, C.7, Ankara.
Kültür Yayınları, İstanbul.
Martino, P. (1958). Fransız Natüralizmi, (Çev.: Nebil
Beyatlı, Yahya Kemal (1976). Çocukluğum, Gençliğim,
Otman), Maarif Basımevi, Ankara.
Siyâsi ve Edebî Hâtıralarım, İstanbul Fetih
Cemiyeti, İstanbul. Perin, Cevdet (1948). Fransız Edebiyatına Toplu Bir
Bakış, Rıza Koşkun Matbaası, İstanbul.
Göker, Cemil (1982). Fransa’da Edebiyat Akımları,
DTCF Basımevi, Ankara. Théma Larousse Tematik Ansiklopedi, Sanat ve Kültür
Dünya Cildi (1993), Larousse.
İnal, Tanju; KANTEL, Semiramis (1983). “Sanat İçin
Sanat ve Parnas Şiir Akımı”, Türk Dili ve Edebiyatı Zola, Emile (1981). “Deneysel Roman”, (Çev.: Fehmi
Dergisi- Yazın Akımları Özel Sayısı, S. 349. Baldaş), Türk Dili Dergisi-Yazın Akımları Özel
Sayısı, S. 349, Ocak.
Kantarcıoğlu, Sevim (1993). Edebiyat Akımları ve
Temel Metinler, Gazi Üni. Yay., Ankara.
Karaalioğlu, Seyit Kemal (1965). Edebiyat Akımları,
İnkılâp ve Aka Kitabevleri, İstanbul.

225
Bölüm 8
Sembolizm (Simgecilik)
Sembol ve Sembolizm Sembolizmin Doğuşu ve Felsefi Temelleri
3 Sembolizmin doğduğu ortam ve düşünsel

1
1 Sembol ve sembolizm kavramlarını

2
öğrenme çıktıları

tanımlayabilmek zeminini belirleyebilmek


2 Bir edebi akım olarak sembolizmi 4 “Décadence” sanatını ve ilkelerini
tanımlayabilmek açıklayabilmek

Sembolizme Göre Sanat


5 Sembolizmin sanata bakışını ve yöntemini
açıklayabilmek
6 Sembolizmin edebî kişilikler üzerinden nasıl

3
geliştiğini açıklayabilmek
7 Sembolizmin etkisini neden yitirdiğini
açıklayabilmek

Anahtar Sözcükler: • Sembol • Simge • Sembolizm • Simgecilik • Düş • Sezgi • Öznelcilik • Eşduyum

226
Batı Edebiyatında Akımlar-I

GİRİŞ Sembolizm kesin kuralları olan bir akımdan zi-


1800’lü yıllarda başlayan romantik akımda o yade serbest bir şekilde kurulmuş bir topluluğun
zamana kadar klasik akımda denetim altında tutu- estetiğine işaret ettiğinden tanımlanması zor olsa
lan duygulara tam bir özgürlük verilir. 1830’larda da genel bir tanım yapılacak olursa sembolizm, baş-
etkileri görülmeye başlanan gerçekçilik, romantiz- langıcı Baudelaire’in Kötülük Çiçekleri’ne uzanan,
min savruk duygusallığının yerine nesnellik kaygısı 1880’li yıllarda, önce edebiyatta sonra resimde ortaya
ve gözlemi koyar. 1800’lerin ikinci yarısında doğan çıkan, gerçekçiliğe karşı çıkan, görünenin ötesindeki
ve yüzyılın sonlarına doğru sistematik bir hal alan gerçekliği semboller aracılığıyla anlatmayı esas alan;
sembolizmde ise yaratıcı hayal gücü öne çıkar. Par- telkini, serbest çağrışımı, özgürlüğü öne çıkaran ve ge-
nasizmin bağlı olduğu akıl, mükemmeliyet, mad- leneksel kalıpları yıkmayı amaçlayan; getirdikleriyle
decilik, pozitivizm gibi ilkelerin yerini sembolizm- 20. yüzyıl modernizmini şekillendirmiş bir edebiyat
de idealizm, ruhanilik, sezgi, düş, fantezi, kapalılık, ve sanat akımıdır.
belirsizlik alır. Çeşitli yönleriyle romantizmin bir
yeniden dirilişi olan sembolizm, kendine özgü bazı SEMBOL VE SEMBOLİZM
özellikleri bakımından da ondan ayrılır; romantiz- Sembolizm için dilimizde simgecilik karşılığı da
mi 20. yüzyıl modernizmine bağlar. kullanılır. Öncelikle bu kavrama temel olan sem-
Natüralizme, realizme ve Parnasizme bir tep- bol/simge kavramının anlamlarına bakalım:
ki olarak gelişen akım, gerçeğin eksiksiz ve nesnel Simge: (Alm. Symbol), (Fr. Symbole), (Yun.
bir şekilde yansıtılmasını temel alan bu akımların Sumbolon: uygun işaret), (Arap.: remz, timsal):
aksine o gerçeğin yaratılmasına, keşfedilmesine, Soyut bir kavramı somutlaştıran biçim.
yeniden üretilmesine yönelik bir arayışın sonucu
ve estetiğidir. Kurucuları Parnas ekolünden çıkar: Simge genel anlamda anlamı önceden karar-
Baudelaire, Verlaine, Rimbaud ve Mallarmé. Bu laştırılmış belirli bir işaret demektir. Bayrağın ül-
dörtlü öncelikle Parnas estetiğine bağlı şiirler yazar kenin simgesi olması gibi. Ancak edebi bir terim
ancak daha sonra önce içerikte sonra biçimde daha olan simge bundan farklıdır. Yazar ve şairlerin hayal
sonra sembolizm olarak adlandırılacak akımın te- güçlerinde yarattıkları, anlamı önceden kararlaştı-
mellerini atarlar. rılmamış, ortak değil özel olan ve değişik yorum-
lara açık, görece bir simgedir. Metnin bağlamına,
Sembolizm 1886’da bir manifestoyla tanıtılma- okuyucunun kültür düzeyine hatta ruh haline bağlı
sına rağmen bu tarihten çok önce oluşmaya başla- olarak değişebilen anlamları çağrıştırır (Özdemir,
mıştır ve asıl büyük temsilcileri de bu tarihten önce 1990, s. 249).
yetişmiştir. İkinci dalga sembolistler hiçbir zaman
yukarıda adlarını saydığımız şairler kadar ünlü ve Sembol: İçindeki kelimenin, ifadenin ya da im-
etkili olamadılar. Bununla birlikte manifestonun genin gerçek ve somut bir şeyi temsil ettiği fakat
yayımlanması, özellikle akımın Fransa dışına taşa- bağlama göre yorumlanan karmaşık bir dizi soyut
rak yaygınlaşmasında etkili oldu. Belirgin ilke ve fikir ve değeri muhafaza ettiği ve anlamı sembo-
nitelikleriyle sembolizm akımı 1885-1900 yılları lü yorumlayana göre farklı anlamlara gelebileceği
arasında büyük rağbet görür. mecaz. Semantik enerji akışının dinamikleri açı-
sından sembol metaforun tam tersi yönde çalışır:
Önce edebiyatta sonra resim ve tiyatroda yay- Metafor bağlamına bir anlam verirken, sembol an-
gınlaşan ve biraz da geniş ve farklı yorumlamala- lamını bağlamından alır. Bir anlatı boyunca süren
ra açık olmasıyla pek çok taraftar toplayan akım, bir sembol sistemi alegori oluşturur. Alegori hem
temelde dayandığı bilinçdışına dair kuramların kendi anlamıyla hem de gönderme yaptığı soyut
henüz ortada olmaması başta olmak üzere çeşitli anlamla okunur.
nedenlerle sona ererken kendisinden sonra gelen
gerçeküstücülüğü (sürrealizmi) hazırlamış ve mo- Sembollerin arketipsel, genel ve özel olmak üze-
dern ve postmodern sanatta hâlâ devam eden pek re üç biçimi bulunur. Arketipsel sembol kültürel
çok nitelik ve ilkeyi miras bırakmıştır. Bu anlamda sınırların ötesinde evrensel olarak bir dizi anlamı
sembolizm etkin olduğu sürenin görece kısalığına çağrıştıran semboldür. Örneğin güneşin enerji ve
rağmen sanat akımlarının en etkililerinden biridir. yaşam kaynağı olması gibi. Genel sembol, daha sı-
nırlı bir kitleye yönelik olup daha geniş bir çağrışım

227
Sembolizm (Simgecilik)

kümesi olan semboldür. Hıristiyanların haçı gibi. kaçınırlar. Şiirin anlamı şiir dışında yoktue, şiir-
Özel sembol ise yazarın hayal gücünde üretilen ve deki imgeler yalnızca şiirdeki diğer imgelere işaret
bağlama göre herhangi bir anlama gelebilecek sem- eder ve bütün olarak şiirdeki atmosferi çağrıştırır.
boldür (Myers, Wukasch, 2003, s. 354). Sembolist hareket Avrupa’da fin de siecle boyun-
ca büyük etki yaptı ve 20. yüzyıl İngiliz, İrlanda
ve Amerikan şiirini en çok etkileyen akım oldu
(Myers, Wukasch, 2003, s. 355).
Alegori
Bir mecaz gibi işlev gören ve kişileştir-
meyle istiare (metafor) arasında yer alan
bir anlatım biçimi. Alegoride kişi, nesne, Fin de siecle
uzam ve eylemler metin dışında yer alan Fransızca “yüzyıl sonu” anlamına gelen
bir soyutluklar dizisine gönderme yapan ifade, 19. yüzyıl sonu için kullanılan bir
varlıklar olarak sunulur. Alegorik karakter, terimdir.
nesne, uzam ve eylemler temsil ettikleri fi-
kirler dizisinde harfi harfine, tek boyutlu,
sınırları kesin olarak belli ve katı olma eği- Sembolizm: (fr. Symbolisme): 1885 yıllarında,
limindedir. Oysa sembol çok katmanlı ve önce edebiyatta sonra resimde ortaya çıkan akım-
birbirini yankılayan nitelikler yığını olma- dır. Gerçekçilik ve izlenimciliğe karşı çıkan ve dü-
sıyla kapalı/telkin edici/ima edicidir. şünceyi simgelerle anlatmayı deneyen bir sanat gö-
rüşüdür (Turani, 1966, s.108).
Sembolizmin Parnas şairleri içinden çıkması,
Sembolizmde sembol, şiirin sırrı olarak kabul Parnasizme karşı olması ama sembolizmin ilkele-
edilse de net bir tanımı yoktur: Bazıları için -ara- rini de net bir şekilde ortaya koymamaları bu iki
daki ayrımlara dair ne söylenirse söylensin- alego- akımın bir süre birlikte yürümesine ve semboliz-
riden pek az farklı olan şey; Wagnerciler için mitin min kesin bir tanımının yapılamamasına neden
formülasyonu, Baudelaire’i unutmayanlar için eş- olur. Sembolist şiire getirilen bireysel tanımlardan
duyum/duyular arası iletişim, Mallarmé öğrencile- birkaçı şunlardır:
rine göre kinaye yoluyla gizemi çözmektir. Genel Paul Valery sembolist şiiri “varlığına müziği ka-
ve kapsayıcı bir tanım yapılacak olursa, sembol bir tan şiir” olarak tanımlar; Rodenbach’a göre “Sem-
“idea”nın (düşüncenin) somut temsilidir; tanımla- bolik  şiir düştür, ayrıntılardır, bulutlarla yolculuk
namaz, bilinemez olanın kavranabilmesi için için- eden, yansımaları ehlileştiren, gerçeğe yalnız kalkış
de yaşadığımız dünyadan alınmış somut bir feno- noktası olarak ihtiyaç duyan ve oradan gizemlere
mendir, denebilir. dalan sanattır.” Andre Beaunier La Poesie Nouvel-
Bazı edebiyat ve sanat terimleri sözlüklerinde le (Yeni Şiir)’de sembolizmin Parnas şiirinden far-
sembolizm şöyle tanımlanmaktadır: kını açıklarken şunları söyler:
Sembolizm: 19. yüzyılda realizme ve Parnas- “Evet, kesinlik, açıklık ve mükemmellik, bu he-
yenlerin salon şiirine tepki olarak gelişen edebiyat deflere Parnasyenler sıklıkla ulaştı. Ama ne pahasına!
akımıdır. Baudelaire, Rimbaud, Mallarmé, Verlai- Bunlar için insan ruhunun gizlediği bütün belirsiz
ne, Maeterlinck ve Laforgue başlıca temsilcilerdir. ve gizemli şeylerden vazgeçmek gerekiyordu. Bunlar
Baudelaire’in Poe çevirilerinden etkiler taşıyan şiirin asıl maddesi değil miydi?” Beaunier’ye göre
Kötülük Çiçekleri (Fleurs du Mal) (1857) adlı eseri gençlerin temelde karşı çıktığı şey buydu.
ile doğar. Jean Moréas’nın 1886 tarihli Sembolizm Sembolist şiirin doğuşu Baudelaire’e dayandı-
manifestosuna göre sembolist, temel bir fikri so- rılsa da onu da etkileyen öncülleri vardır. Nerval ve
mut olgular aracılığıyla anlatmaya çalışan şairdir. Michelet bunların başında gelir. Fiziksel dünyanın
Öznel anlatım, anlaşılmazlık derecesine kadar des- sadece ruhani dünyanın bir göstergesi, işareti oldu-
teklenir ve özendirilir çünkü sembolistlere göre ğu fikri Nerval’den de eskidir. Michelet, Quartier
pathos (acı, tutku) en iyi üstü kapalı özel semboller Latin’de “Bay Sembol” olarak bilinirdi. Introducti-
aracılığıyla anlatılabilir. Üslup olarak aşırı duy- on à l’Histoire Universelle (Evrensel Tarihe Giriş) adlı
gusallıktan, süsten, açıklıktan, retorik araçlardan eserinden itibaren tarih felsefesini dünyanın oluşu-

228
Batı Edebiyatında Akımlar-I

mundaki birlik ve evrensel iletişim/uyuma dayandırdı. Baudelaire’in Correspondances sonesinde bu anlayış


yeniden doğar, Mallarmé’nin, Rimbaud’nun, Verlaine’in, Huysmans’ın ve diğerlerinin katkılarıyla metafizik
ve duyusal bir şiiri arayan sembolist estetik doğar.

Öğrenme Çıktısı

1 Sembol ve sembolizm kavramlarını tanımlayabilmek


2 Bir edebi akım olarak sembolizmi tanımlayabilmek

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Sembolizm akımında sem-


bolün daha önceki sanat- Alegori ve sembol arasında- Sembol kullanımına bir ör-
larda ve edebiyatta görülen ki farkları açıklayın. nek verin.
sembollerden farkı nedir?

SEMBOLİZMİN DOĞUŞU VE FELSEFÎ TEMELLERİ


Platon’da görünen dünya (fenomenler) idealar dünyasının bir yansımasıydı. Asıl olan, idealar ve ideal
formlardı, dünyada gördüklerimizse onların ancak bir taklidi, bir yansımasıydı. Bir başka deyişle, Platon’a
göre içinde yaşadığımız dünya bir simgeler dünyasıydı. İnsan, bu somut görüntülerden yola çıkarak ideal
formları kavrayabilirdi.
Bu görüş Kant’ta da karşımıza çıkar. Kant duyularımızın algısına açık olmayan bir dünyadan ve şey-
lerden bahseder. Fenomen kavramına karşıt olan bu “kendinde şey” (ya da Kant’ın eş anlamlı olarak kul-
landığı “numen” (noumenon)) insan algısından ya da kavrayışından bağımsız olarak bulunur. Gözlediğimiz
şekliyle dünya, nesnelerin bir toplamı değil; algılarımızdan bağımsız düşünemeyeceğimiz bir temsildir.
Zaman ve mekân da algılardan bağımsız düşünülemez. Nominal dünya (bize gözüktüğü şekliyle değil
kendi olduğu şekliyle dünya) algılarımızdan dolayısıyla algılarımızın birer formu olan zaman ve mekândan
bağımsızdır. Fenomenler bu dünya ve görüntüleri iken “kendinde şeyler” varoluşsal özlerdir. İnsan bu
şeyleri doğrudan doğruya bilemez ama fenomenler aracılığıyla onları kavramaya çalışabilir. Kant bunun
için aşkınsal estetik, aşkınsal analitik, aşkınsal mantık ve aşkınsal tümdengelim yöntemlerini önerir. Burada
geçen “aşkınsal” ifadesi, nominal dünyayı kavrayabilmek için insan zihninin fenomenlerin formunu ve
aralarındaki düzeni anlayabilmek için yapması gereken işlemi kasteder; Kant’a göre bu işlem, doğrudan bir
gözlemi ya da deneyimi “aşmak”, gözlemlenen fenomenle ilişkilendirmeye çalışmak için aklı ve sınıflandır-
maları kullanmaktır. İnsanlar fenomenlerden çeşitli anlamlar çıkarabilirler ama onların temsili, yansıması
olduğu özleri asla doğrudan bilemezler; çünkü bu özler doğaları itibarıyla insan kavrayışının ötesindedir.
Kant içinde yaşadığımız dünyayı nominal dünyanın bir temsili saymış ve buradaki biçimler üzerinden
asıl formları kavramanın yollarını aramıştır. Pozitivistler, gözlem ve deneye dayalı bilginin ötesini reddede-
rek Kant’ın bu görüşlerine karşı çıkarlar.
Schopenhauer Kant’ın numen-fenomen karşıtlığını başka terimlerle ifade eder. İstem ve Sunum olarak
Dünya olarak çevirebileceğimiz Die Welt als Wille und Vorstellung adlı eserinde algıladığımız dünyanın,
kendi zihnimizin tiyatrosunda nesnelerin bir “sunum “u (vorstellung, presentation) olduğunu yazar; buna
göre gözlemciler, yani “özne”, kendi sahne yöneticilerinden aydınlatmaya, kostümden, ödeme planına
kadar bütün araçlarıyla ile gösteriyi hazırlar, sahneye koyar. Yani gördüklerimiz kendimizin, aklımızın,
duyusal algılarımızın ürettiği şeylerdir. Mekân, zaman, nedensellik –tıpkı Kant’ta olduğu gibi- duyuları-
mızın bir formudur, duyularımıza bütünleşiktir, onlardan bağımsız değildir. Kant’ın “kendinde şey” ya da

229
Sembolizm (Simgecilik)

“numen” dediği, dünyanın diğer tarafı ise, bir sunum olarak algılanamayan, zaman, mekân ve nedensellik
dışında ortaya çıkar.
Kant ve Schopenhauer’ın görüşleri farklı akımlardan ve çağlardan pek çok sanatçıyı olduğu gibi dünyayı
bir “simge ormanı” olarak gören sembolistleri de etkilemiştir. Sembolizm, pozitivizmin ve determinizmin
hâkim olduğu 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu felsefi akımlar edebiyata realizm, natüralizm ve Parnasizm
akımlarında doğayı gerçekçi bir şekilde yansıtma, bunun için gözleme ve deneye dayanma eğilimiyle yan-
sımıştı. Sembolistler öncelikle görünen gerçekle yetinmeyerek bu anlayışa karşı çıktılar. Sembolist sanatçı-
ların eserlerinde, bilinmez, dinî, doğaüstü, ruhani olan büyük yer tutar. Görünen gerçeğin altında başka bir
gerçeklik olduğuna inanır ve bu gerçekliği semboller aracılığıyla anlatmak isterler.
Sembolistlerden önce şairler kurallı, düzenli, tanımlayıcı ve açıklayıcı ancak insanın duygusal deneyim-
lerine çok az ışık tutan şiirler yazıyorlardı. Buna Parnasizm akımı deniyordu ve kendileri de bu akımdan
çıkan şairlerin de aralarında olduğu bir grup şair bu şiir anlayışına karşı çıktı. Baudelaire, Mallarmé, Verlaine
ve Rimbaud, yani sembolizmin dört atlısı önce Parnas estetiğinin etkisinde şiirler yazmış, daha sonra ise
sembolizmi oluşturmuşlardır.

Henri Fantin-Latour’un 1872 tarihli, Un coin de table (Masada) adlı tablosu, bir grup portresi olmasının yanı sıra on
dokuzuncu yüzyıl edebi tarihine, özellikle şiir akımı Parnasizme bir tanıklık niteliğindedir. Birkaç erkek yemekten
sonra masanın kenarında toplanır. Ayaktaki üçü soldan sağa: Elzéar Bonnier, Emile Blémont, Jean Aicard. Beş kişi
oturmaktadır, soldan sağa: Paul Verlaine ve Arthur Rimbaud, Léon Valade, Ernest d’Hervilly, Camille Pelletan.
Tabloda en az iki kişi eksiktir: 1867’de ölen Charles Baudelaire, (resim ona ithaf edilmiştir) ve Albert Mérat, söylentiye
göre Verlaine ve Rimbaud ile yan yana çizilmek istememiş ve tablodaki yeri bir buket çiçek ile değiştirilmişti.
Kaynak: wikiwand.com

Sembolizmin doğuşu Charles Baudelaire’in 1857 tarihli Kötülük Çiçekleri (Les Fleurs du Mal) adlı şiir
kitabına dayandırılır. Akımın estetiği 1860-1870 yılları arasında Mallarmé ve Verlaine’in eserleriyle şekil-
lenir. Sembolizmin önemli isimleri olan Verlaine ve Rimbaud, Charles Baudelaire’in şiir ve düşüncesinden
etkilenirler. Baudelaire’in duyular arasındaki karşılıklılık/iletişim konseptini benimsediler ve şiirin müzikal
niteliklerine dair özgün bir fikir üretmek için bunu Wagner’in sanatların sentezi idealiyle birleştirirler.
Sembolistlere göre, böylece bir şiirdeki tema, dikkatle seçilen kelimelerin içinde bulunan ahengin, tonların
ve renklerin hassas bir şekilde manipüle edilmesiyle geliştirilebilir ve düzenlenebilir.

230
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Sembolistlerin şiirin temel ve doğasından gelen Sembolist şairler geleneksel ölçülü şiire karşı çık-
özelliklerini vurgulamaya çalışmalarının altında, tılar. Şiirsel ritimde özgürlük arayışı içine giren şa-
sanatın tüm diğer ifade veya bilgi araçlarına üstün- irler düzyazı şiirler yazdılar ve serbest dizeyi kullan-
lüğü inancı yatar. Bu da fiziksel dünyanın madde- dılar. Sembolistlerin getirdiği bu yenilikler zamanla
sellik ve bireyselliğinin altında yatan bir başka ger- çağdaş şiirin tanımlayıcı özellikleri arasına girdi.
çeklik olduğu ve bu gerçekliğin özünün de sanat Baudelaire başta olmak üzere sembolistler çağ-
eserine katkıda bulunan ve eser tarafından üretilen rışım bakımından zengin eserleri olan Edgar Allan
öznel duygusal tepkiler yoluyla en iyi anlaşılabile- Poe’dan ilham aldılar. Dil yoluyla duyulara seslen-
ceği inancına dayanır. me konusundaki yeteneğine, karanlık, imgesel, go-
Verlaine’in Romances sans paroles (1874; Sözsüz tik atmosferli öykü ve şiirlerine hayrandılar. Sem-
şarkılar) ve Mallarmé’nin L’Après-midi d’un faune bolist şiirdeki pek çok ortak mecaz ve sembol onun
(1876, Bir kır tanrısının öğleden sonrası) gibi baş- eserlerinden gelir. Baudelaire ve Mallarmé Poe’yu
yapıtları bu yenilikçi şairlerin eserlerine olan ilgiyi Fransızcaya çevirmişlerdi, Baudelaire ona duydu-
arttırır. ğu hayranlığı ve ondan etkilenişini Les Fleurs du
Öznel gerçekçilikten hareket ederek sanatçının Mal’in önsözünde de belirtir. Poe edebiyata olduğu
algıladığı gerçekliği yansıtan ve sadece Parnasizmin kadar sembolist resme de ilham verdi.
kurallarına değil, o anlayışla bağlantılı gördükleri Şiirde sembolizm 1890’larda zirveye ulaştı. İn-
burjuva ahlâkına, değerlerine ve konformizmine giliz ve Amerikan edebiyatında onyıllar boyunca
karşı çıkan Dekadanlar, Sembolist Manifestoyu etkileri hissedildi. T.S. Eliot ve W. B. Yeats’in şiirle-
yayımlayan Jean Moreas ve etrafındakiler bu yeni rinde James Joyce ve  Virginia Woolf ’un romanla-
estetiğin parçası olurlar. rında sembolizmin etkisi belirgindir.
Jean Moréas 1886 yılında Le Figaro gazetesinin Sembolizm 19. yüzyıl realizm ve natüralizmiy-
edebiyat ekinde yayımladığı manifesto ile sembo- le 20. yüzyıl başlarında doğan ekspresyonizm ve
lizmi tanıtır ve dekadan terimi yerine sembolizmi modernizm arasında bir köprü; klasik ile modern
önerir. Moréas, edebiyatta düşünceleri Parnas- sanat ve edebiyat arasında bir geçiş oldu.
yenlerin yaptığı gibi dünyayı gerçekçi bir şekilde
yansıtmaya odaklanarak değil telkin gücüyle ifade
etmenin güzelliğini ve anlamlılığını savunur. Ona
Sembolizmin Doğduğu Ortam
göre edebiyat okuyucuların sezgiyle anlayabilecek- Sembolizmin pozitivizmin ve determinizmin
leri gerçekleri üstü kapalı olarak söylemelidir. hâkim olduğu 19. yüzyılda ortaya çıktığını söyle-
miştik. Sembolistler ise sanatçıyı bir gözlemci ola-
Manifesto, geleneği reddeden ve yeni bir yol tu-
rak konumlandıran ve nesnel gerçekçiliği esas alan
tan genç Fransız yazar grubunun doğuşunu haber
realistlerin tersine bilinmez olana, dine, doğaüstü
verir. 1880’lerde yayımlanmaya başlayan yeni der-
alana, ruhaniliğe (tinselliğe) ilgi duyuyorlardı. On-
giler sayfalarında hem tanınmış hem de genç şairle-
lara göre bu dünyadaki somut şeyler, görünenin
re yer verirler. Bu şairlerin sembolizm karşıtlarının
altındaki gerçekliği temsil etmek için kullanılacak
saldırılarına uğraması akımın Avrupa ve Rusya’da
sembollerdi.
yayılmasına katkıda bulunur. Mallarmé, Sembo-
listlerin lideri olur. 1892 tarihli Divagations (Sap- Gerçeklik anlayışındaki fark şiirsel araçların ve
malar) adlı eseri sembolist estetiğinin en iyi ifade üslubun oluşmasında etkilidir. Ancak sembolist-
edildiği metin kabul edilir. lerin Parnasizme bakışı yalnız bu ayrılıkla açıkla-
namaz. Temsilcilerinin çoğu şair olan ve en büyük
Sembolistler, kelimelere dökülemeyen sezgileri
etkisini şiirde gösteren sembolizm Parnasyenlerin
uyandırmaya ve insanın iç dünyasındaki izlenim-
kuralcı ve ölçülü şiirini beğenmiyor, orta sınıf be-
leri duymaya ve varoluşunun altında yatan gizemi
ğenilerini, ahlâkını yansıtan, kaçmak istedikleri
iletmeye çalıştılar. Bunu yaparken kesin bir anlam
toplumun hizmetine sunulmuş, süslü, tumturaklı
içermemelerine rağmen yine de şairin zihnini ifa-
şiirini yıkmak istiyorlardı.
de eden ve gerçeğin “karanlık ve karışık birliği”ne
işaret eden son derece kişisel mecazları kullandılar.

231
Sembolizm (Simgecilik)

Décadence (Çöküş) Sanatı


1880’e doğru sanatla ve edebiyatla uğraşan Avangard
gençler arasında hayat karşısında ürperti ve çok Fr. Avant-garde. Kültür, sanat ve politika
eski bir medeniyete karşı hayal kırıklığı ve bıkkın- ile bağlantılı olarak, “yenilikçi” kişiler veya
lıkla şekillenen bir ruh hali ortaya çıkar. Bu gençler “deneysel” işler anlamına gelir.
kendilerini modern dünyanın hem bir parçası hem
de onun tutsağı olduklarını; aynı zamanda büyü-
leyici ve düşmanca olan bir evrenin tam ortasına
sürgün edilmiş olduklarını hissetmektedirler. Bu
dönemde henüz sembolist hareket yoktur ancak
décadent hareketi vardır.
1884’de Verlaine, Lanetli Şairler’inde Mallarmé,
Cros, Corbière ve Rimbaud’nun o zamanlar bi-
linmeyen eserlerini ortaya çıkarır. Aynı yıl, J.K.
Huysmans, À rebours (Tersine)’da dekadan (çöküş)
estetiğini tanımlar. Romanın kahramanı Jean des
Esseintes, Poe, Baudelaire, Verlaine, Mallarmé ve
Gustave Moreau’nun eserlerinden beslenen, nadir
duyumlar ve hayallerin olduğu yapay bir evrene
sıkışmıştır; zihninin aşırı berraklığı/açıklığı onu ça-
resiz kaygılara mahkûm eder.
Sembolistlerin bir bakıma öncülü olan Deka-
danlar, 19. Yüzyılda Parnas estetiğinden doğan ama
giderek bu şiir anlayışına karşı çıkan ilk avangard
hareket olur. Décadance, kelime anlamı olarak çö- Le Décadent dergisinin Temmuz 1888 sayısı. Dergi
küş demektir, Roma İmparatorluğu’nun çöküşüne yazarları arasında Paul Verlaine ve Arthur Rimbaud gibi
göndermeyle kullanılan bir terimdir ve Dekadan- isimleri görüyoruz.
lar, bu adı gönüllülükle kullanırlar. Le Décadent adlı
dergide eserlerini yayımlayan bir grup şair, yerleşik
Dekadan terimini kendileri için ilk kullanan ki-
toplum kurallarına, estetik değer ve zevklerine karşı
şiler Théophile Gautier ve Charles Baudelaire’dir.
çıkıyor, yadırgatıcı, tepki çekici, tahrik edici şiirler
Baudelaire Kötülük Çiçekleri’nin önsözünde bu
yazmaktadırlar. Dekadanlar burjuva değerleri olarak
ifadeyi kullanır. Kelimenin köken olarak dayandı-
gördükleri aileye, paraya, konfora karşı çıkarlar. Fu-
ğı Roma İmparatorluğu’nun çöküşünü yücelterek,
huş, eşcinsellik, sefahat yerleri gibi provoke edici ko-
şairin tutkusunu ifade etmesi için bir model olarak
nuları sever; güzelliğe, ideale, sanata ilgi gösterirler.
sunar. Daha sonra kelimenin anlamına, tam bir du-
yusal anlatım arayışında geleneksel kategorilerinin
yıkılmasını da dahil eder.
Dekadans: (Décadence) 1884’te Maurice Barrès bir grup şairi tanımla-
19. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan, sa- mak üzere “dekadanlar” ifadesini kullanır. Buna
natın özerkliğini, sanatçının orta sınıf göre bu grup, başta şiddetle etkilendikleri Baudela-
değerlerine karşıtlığını, sanatın doğaya ire olmak üzere, gotik romanlardan ve Edgar Allan
üstünlüğünü ve cinsel deneyim arayışını Poe’nun eserlerinden etkilenmiştir. Bu şairlerin pek
vurgulayan edebi akım. çoğu sembolizmle, diğerleri de estetizmle ilişkilen-
dirilmişlerdir.
Anatole Baju 1886’da Le Décadent dergisini ku-
rar. Grup toplumu ve değerlerini yıkıcı, şok edici,
provokatif eserler vererek sıradanlıktan kaçmaya

232
Batı Edebiyatında Akımlar-I

ve özgürlük alanı yaratmaya çalışır. Ancak ortak Sembolist Manifesto


kökenlerine rağmen toplulukla bağdaşmayan ve Sembolist manifesto (‘Le Symbolisme’, Le Figa-
ona muhalif olan sembolist yazarlar da vardır. Jean ro, 18 Eylül 1886), 1886’da Jean Moréas tarafın-
Moreas daha çok bu grupla aralarındaki farkı orta- dan yayınlandı. Moréas, “ders vermenin (öğreti-
ya koymak için sembolist manifestoyu (Le Symbo- min), nutuk söylemenin, sahte duyarlılığın, nesnel
lisme) yayımlar ve ilk defa “sembolizm” terimini tasvirin” düşmanı olan sembolist şiirin amacının
kullanır. Bu tarihlerden itibaren gruptan koğuşlar “fikrin duyulabilir bir biçimde örtüldüğü” ve “ken-
başlar. Verlaine de dekadanlardan zamanla kopar. di kendisini değil fikri ifade etmeyi amaçlayan bir
Grup küçülmüş bir şekilde bir süre daha devam biçim kurmak” olduğunu söyler. Bu sanatta, doğa
etse de yerini sembolizme bırakarak silinir. 1889 manzaraları, insan faaliyetleri ve diğer somut şeyler
yılında Le Décadent dergisi kapanır. Genç şairler kendilerini yansıtmayacaktır; bunlar, esas fikirler-
Mallarmé’nin Rue de Rome’daki evindeki toplan- le olan gizli ilişkileri temsil etmek üzere yaratılmış
tılara katılmaya başlarlar. Salı günleri toplandığı duyulabilir görüntülerdir.
için “Mardistler” (Fr. Mardi: Salı) olarak bilinen
Moreas bütün sanatlar gibi edebiyatın da ev-
topluluğa girer ve şiirde dekadan anlayışın ötesinde
rimleştiğini, akımların zamanla zayıfladığını ve gü-
metafizik bir yan bulmak isterler.
cünü yitirdiğini, yerine yenilerinin geldiğini söyler.
Dekadans aynı köklerden doğmuş ve sembo- Uzun zamandır beklenen ve gelmesi gerekli olan
lizmin öncülü olmuşsa da aralarında bazı farklar bu akım sembolizmdir ona göre. Sembolizme yö-
vardır. Sembolist sanat daha üst bir dil kurmak su- neltilen eleştiriler ancak onun o günün en canlı sa-
retiyle örtük ilişkilerin ve temel gerçeklerin ifade nat hareketi olduğunu doğrular.
edilebilmesi amacını taşır. Dil ve semboller bunun
Sembolist şiir ders vermekten (öğretmekten),
bir aracıdır. Doğaya geniş yer verir. Dekadan sanat
hitabetten, yapmacıktan, nesnel tasvirden hoşlan-
ise doğayı küçümser; dili yaratıcılık aracı olarak gö-
maz. Fikri duyulabilir hale getirmeye çalışan bir
rür, ortaya çıkarılması gereken bir gerçeğin varlığı-
biçim arar ama bu biçim şiirin amacı değil ancak
na inanmadığı gibi böyle bir yaklaşımı küçümser.
bir aracıdır. Fikir de aynı şekilde şiirin amacı ola-
Ancak sembolizmin önde gelen şairlerinin maz çünkü sembolist şiir doğrudan doğruya fikre
Moreas’ın manifestosundan önce yetişmiş olması, yoğunlaşmaya da karşıdır.
ikinci dalga sembolistlerin hiçbir zaman Baude-
Bu sanatın kapalılık/belirsizlik suçlamasıyla
laire, Mallarmé, Verlaine, Rimbaud gibi şairlerin
karşılaşması saçma bir eleştiridir Moreas’a göre ve
etki düzeyine ulaşa-
ciddiye alınacak yanı yoktur. Eski Yunan’dan beri
mamış olması ve bu
tarihteki pek çok büyük eser de aynı suçlamayla
saydığımız şairlerin dikkat karşılaşmıştır.
dekadansla temasla- Ünlü sembolistlerin çoğu
rı, aradaki ayrılıklara dekadanlara ilham olmuş, Moreas’a göre yeni sanata aceleyle dekadans (çö-
rağmen bu iki akı- kendini dekadan olarak küş) sanatının bir dönüşümü hükmünü verenler
mın bağlantılı görül- adlandırmış ya da grup aradaki farkları gözden kaçırırlar. Bu farkları vurgu-
mesinin temel nede- içerisinde yer almış olsa lanmasında kendisinin Dekadans sanatına muhalif
nidir. Sembolizmin da temelde bu iki hareket olması etkilidir. Moreas sembolizmi ayrı bir çizgide
bu büyük isimleri arasında bazı farklar var- görür. Bununla birlikte sembolizmin önemli tem-
hem sembolizmle dır. Ancak dekadans akımı silcileri göz önüne alınacak olursa sembolizmin
hem dekadansla bağ- üyelerinin çoğunun sembo- dekadansla aynı kökleri paylaştığı söylenebilir; Ba-
lantılıdır. Fransa’da lizme yönelmesi ya da gö- udelaire, Rimbaud, Verlaine ve Mallarmé en azın-
bu ayrımlar konu- rüşlerini değiştirmesi nede- dan hayatlarının bir döneminde dekadans akımının
şulurken örneğin niyle büyük ölçüde ortadan içinde yer alırlar. Moreas onları da kapsayacak sem-
İngiltere’de sembo- kalkmış ve yerini de yine bolizm terimini dekadans yerine önerir.
listlerden dekadanlar büyük ölçüde sembolizme 1885’ten sonra sembolizm bütün Avrupa’da,
diye söz edilmeye de- bırakmıştır. Rusya’da, Kuzey ve Güney Amerika’da yayıldı. Do-
vam edilmiştir. layısıyla bütün bir çağ sembolizmin diliyle konuşur.

233
Sembolizm (Simgecilik)

Başta düzyazı ve şiir olmak üzere bunların birbiri- Düş yaratıcıdır. Düş sembolistlerin yenilikçi
ne dönüşmelerinde, tiyatro ve felsefi düşüncedeki ve hayalci gücüdür. Her biri bu gücü işler, gelişti-
yeniliklerde, resimde heykelde, mimaride, müzikte rir ve kendi özgünlüğünden, kişisel serüveninden
sembolizmin dili ve ifade biçimleri etkili olur. yola çıkarak yaratıcı amaçları doğrultusunda kul-
Sembolistler tarafından bir dizi önemli edebi- lanır. Sembolistler kendi aralarında gruplar, klikler
yat yayını kurulur ya da hareketle ilişkili hale gelir. oluştururlar, kendi kafeleri, küçük dergileri, mu-
Bunların ilki Nisan 1886’da kurulan La Vogue olur. halif salonları vardır. Fakat bütün bunlar sıklıkla
Aynı yılın ekim ayında Jean Moréas, Gustave Kahn toplumdışı ve toplu karşıtı bir yıkıcılığın izlerini
ve Paul Adam, Le Symboliste’i çıkarmaya başlarlar. taşır. Öyle ki bu sanatçı ve şairler topluluğu gizli
En önemli sembolist dergilerden biri Le Mercure de bir hava taşır ve temelde bir anarşik bireycilikler
France’tır; 1890’da kurulan bu süreli yayın 1965 yı- topluluğudur. Burada topluluk içinde bir topluluk
lına kadar sürer. Pierre Louÿs, La Conque’u kurar. vardır; kışkırtıcı, bohem ve avangard davranışlarıy-
Diğer sembolist edebi dergiler arasında La Revue la, burjuvazi güvencesine, düzenine, endüstriyel ve
blanche, La Revue wagnérienne, La Plume ve La ekonomik gücüne dayalı rejim dışında sanat ve şii-
Wallonie yer alır. rin ne olduğuna dair yüksek düşünceleriyle küçük
ayrı bir topluluk. Ancak bu küçük yapay topluluk
Bu yeni harekette düş anahtar bir kavramdır.
özgünlüğü aşırı hatta bazen skandal boyutuna gi-
Sembolizm Ansiklopedisi’nin yazarı Cassou’ya göre
debilen özgünlükleri olan kişilerden oluşmaktadır.
buradaki düşün uykuda görülen düşlerle ilgisi yok-
tur. 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başındaki sembolizm Sembolist sanatçıların her biri kendine özgü
olarak adlandırılan dönemin şair ve sanatçılarında kişilikleriyle tanınır, her biri ayrı bir yazgıdır. Sem-
görülen ve yaratıcı hayal gücüyle besledikleri kişisel bolizm bu açıdan romantizme benzer. Ancak ro-
ve kendine özgü bir gizliliğe/derinliğe (düş) denir. mantikler kendi çağları tarafından daha çok koşul-
Yaratıcının hayal gücü ne yerleşik kuralları ne kut- landırılmışlardır. Sembolistler ise çağı yönlendirici
sal modelleri ne de zorunlu kaynakları umursar. rol oynamışlardır.
Muhtemelen her zaman ve bütün ekollerde sa- Sembolizm, 19. yüzyıl başı romantizmiyle 20.
natsal yaratıcılığın temel aracı olagelmiştir; ancak yüzyıl başı modernizmi arasında bir geçiş sağlar.
sembolizmde, onun ruhunda ve estetiğinde hayal Ayrıca sembolizmin uluslararasılığı, modern sa-
gücünün bu meziyetinin daha bilinçli ve ısrarlı bir natın Fransa’da kübizm aracılığıyla izlenimcilikten
ilanını görürüz (Cassou et al., 1979, s. 7). doğduğu yönündeki yaygın tarihi inanışı da sarsar.

Öğrenme Çıktısı

3 Sembolizmin doğduğu ortam ve düşünsel zeminini belirleyebilmek


4 “Décadence” sanatını ve ilkelerini açıklayabilmek

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Sembolizm ile Parnasizmin Sembolizmin gerçeklik an-


Sembolizmin romantizmle
gerçeklik anlayışlarını karşı- layışını hangi felsefi temel-
ilişkisini açıklayabilir misiniz?
laştırabilir misiniz? lere dayandırabilirsiniz?

234
Batı Edebiyatında Akımlar-I

SEMBOLİZME GÖRE SANAT Sembolizmde, sanatçı tıpkı romantizmde ol-


Sembolistler gevşek ve esnek bağlarla birbiri- duğu gibi son derece merkezi bir konuma sahiptir.
ne bağlı bir topluluktur ve bu şairlerin tam olarak Onun zihni ve dehası farklı bir dünya algısının ka-
bir akım kuralları çerçevesinde yazdığını söylemek pısını okurlarına açar. Romantizmdeki sanatçı gibi
zordur. Akım içinde birbirinden epeyce farklı eği- sembolizmde de şair özel, neredeyse seçilmiş bir bi-
limler mevcuttur. Sembolizm bir öğreti etrafında reydir ve sıradan insana açık olmayan deneyimlerin
kurulmuş bir ekol olmaktan çok ortak bir duyarlı- aktarıcısıdır.
lık ve bakış açısının paylaşımından doğan bir yak- Aslında bu anlayış oldukça eskidir. Hippolyte
laşımdır. Mallarmé’nin dersleri Verlaine örneğinde de la Morvonnais 1835’te La Revue Européenne’de
olduğu gibi, duyumdaki düşünce (idea), hayatta- şunları yazar: “Şairin gücü bize göre ruhun doğa-
ki düş, şarkıdaki saf müzik şeklinde kabul edilir. nın görünmez güçleriyle olan gizli birleşiminden,
Amaçları ve tasarımıyla zahmetli bir şiir anlayışı sembolizmden, sanattan, duyusal evrende, seslerle,
geliştirilir; dilin telkin değerine vurgu yapılır ki bu ışıkla, biçimlerle Tanrı gibi konuşmaktan gelecek-
değere ancak kelimelerin sağlam ve bilgece kulla- tir” (akt. Moreau 1954). Şair Tanrının kelimelerin-
nımıyla tam anlamıyla ulaşılabilir. Mallarmé’nin den yararlanan, onun gibi konuşan kişidir.
René Ghil’in Traité du Verbe  (1886) adlı eserine Victor Hugo’nun 1840’da yayımlanan Les
yazdığı önsözdeki formülü örnek alınır. Burada şiir Rayons et les Ombres (Işınlar ve Gölgeler) adlı şiir
dilinin işlevi ortaya konur; Mallarmé’ye göre şiir kitabında yer alan Şairin Görevi (Le Fonction du
dili, gerçekle düşünce (idea) arasındaki büyülü bir Poète)’nde şaire doğaüstü ve kutsal güçler atfedilir;
aracıdır: “Diyorum ki: bir çiçek! ve sesimin hiçbir şair adeta geleceği gören bir kâhin ve Tanrı ile insan
çizgi bırakmadığı unutulmuşun dışında, bilindik arasında bir aracı olarak görülür.
çanak yapraklarından başka bir şey olarak, müzikal Baudelaire’in sembolizmin bir ön bildirgesi sa-
ahenkle beliren, gülümseyen ya da mağrur, bütün yılan Correspondances adlı şiiriyle ilginç bir şekilde
buketlerde eksik olan”. Sembolistler Mallarmé’nin aynı adla yayımlanan bir başka şiirde “kâhin”lerden
bütün buketlerde eksik olan çiçeğini arayan bir şiir bahsedilir:1845 yılında L’abbé Constant “Les Cor-
dili kurmaya çalışırlar. respondances” başlığı ile, Baudelaire’inkine şekil ve
Sembolistler arasındaki ortaklığa -özellikle içerik olarak çok benzeyen bir şiir yayınlar. Bu şi-
Fransız sembolizmi için konuşulacak olursa- bir irde, büyücü, falcı gibi “gözleri açık” olanları konu
ruh krizini, “çağın (asrın) hastalığı”nı (mal du eder. Baudelaire de onun gibi, bazı ayrıcalıklı kişile-
siècle) da eklemek gerekir. rin, doğanın herkes tarafından anlaşılamayan dilini
çözdüklerini düşünür, ama L’abbé Constant’dan
farklı olarak, bu kişilerin sanatçılar olduğuna ina-
Mal du siècle nır.” (Bozbeyoğlu, 1994)
Yüzyılın hastalığı. Kavram daha özel ola- Arthur Rimbaud’nun şairi kâhine benzetmesi
rak on dokuzuncu yüzyıla gönderme ya- de bu yaklaşımın bir örneğidir. Şair bu kehanet dü-
par ve romantik sanatın tekrar eden te- zeyine ulaşarak görünenin ardındaki gerçeklikleri
malarından biridir. Romantik hareketin deneyimler. Gerçekliği başka türlü kavramak, yeni
uyandığı yıllarda genç kuşağın sıkıntı, bir dil kurmak suretiyle alternatif bir gerçeklik kur-
hayal kırıklığı ve melankoli duygularını mak ve bunu şiire dönüştürmek dünyayı değiştir-
ifade eder. menin bir yoludur ona göre. Bunun için şiir yazar.
Romantizm nasıl klasisizmin akılcılığına, kural-
cılığına bir başkaldırıysa, sembolizm de benzer bi-
Sembolizm genel olarak 19. yüzyıl başlarının çimde realizmin gerçek anlayışına ve kuralcılığına
romantik geleneğine yaslanır, egzotik, ilkel, dünya bir tepkidir. Realizmin doğayı nesnel ve tarafsız bir
dışı şeylere ilgi göstermesi bakımından romantik gözle yansıtma çabasına karşı sembolizmde gerçek-
duyarlılıkla ortaklaşır. Yıkıcılığı, bireyi ön plana liğe sanatçının getirdiği yorum önemlidir. Gerçek
çıkarması ve karamsarlığı da romantizmin bir tür deney ve gözlemle kavranabilecek, tek boyutlu ve
reenkarnasyonu olarak görülmesine yol açmıştır. değişmez bir şey değildir onlara göre, görünenin ar-
dında, doğadaki her şey arasında insan zihninin an-

235
Sembolizm (Simgecilik)

cak sezgi ve eşduyum (sinestezi) yoluyla keşfedileceği Sinestezinin birçok şekli vardır. En sık izlenen
gizli ilişkiler vardır. Baudelaire’in Correspondances şeklinde kişi, harfleri renk olarak deneyimler. Her
sonesinde bu gizli, örtük ilişkilerin duyular arası harf, kişi tarafından farklı bir renk olarak algılanır;
ilişkilerle gizemli ve derin birlik içinde algılanışının kodlanır. Sinestezi deneyimi, birbiriyle ilişkili iki
ve duyularla ruh arasındaki ulaşımın sağlanışının kısımdan oluşur. Bunlar tetikleyiciler ve eşlenikler-
betimlemesini yapar. Bu görüşlerden kuvvetle esin- dir. Tetikleyicilere harfleri örnek verebiliriz. Eşle-
lenen sembolistlere göre zihne ve onun gözlem- nikler ise, harfler algılandığında her harfe eş olarak
lerine dayanmak yerine çok daha karmaşık olan deneyimlenen algılar (renk, ses, dokunma, koku)
duyusal çağrışımlara, anılara, rüyalara yönelmek olarak tanımlanabilir.
gerektir. Apaçık ve tek boyutlu alegoriler yerine bi- Sinestezi erken çocukluk döneminden itibaren
reysel, görece, belirsiz, kapalı, ima ve telkin eden olan gelişimsel sinestezi ve sonradan başlayan kaza-
semboller kullanılmalıdır. Böylece çok katmanlı, nılmış sinestezi şeklinde görülebilir. Birincisi gene-
belli bir anlamdan ziyade bir atmosfer yaratan, bir tik iken, diğeri beyin travmalarına ya da duyu kay-
ruh halini telkin eden, müzikalite ve ritim sayesin- bına bağlı olarak gelişebilir. Bir de halüsinojenik
de telkin kuvveti artan bir şiir kurulabilecektir. ilaçların alınmasıyla ortaya çıkabilen farmakolojik
sinestezi vardır.
Sinestezikler yaşamışlık hissi (deja vu), olacak
Sinestezi (Eşduyum) olan olayları önceden rüyalarında görme gibi nadir
“Synesthesia”, Yunanca syn: “birlikte” ve deneyimleri sık yaşarlar.
aesthe-sis: “algılamak” köklerinden gelir. Aslında insanlar sinesteziye benzer deneyimleri
Bir duyunun uyarılmasının, aynı anda her gün yaşarlar. Bir müziğin “sıcak” ya da “soğuk”
başka bir duyuda da his oluşturması, du- hissedilmesi gibi. Beyindeki duyusal alanların bir-
yuların anormal bir şekilde harmanlanma- birine karışması, birbirine az ya da çok iletilmesi
sı, iç içe geçmesidir. Başka bir deyişle, beş buna yol açıyor olabilir. Cytowic, “Hepimiz sines-
duyunun (görme, koku, ses, tat ve dokun- teziğiz ama algılamanın bütüncül doğasının bilinçli
ma) öngörülemez ama tutarlı bir şekilde şekilde farkında olan yalnızca bir avuç insan,” der.
birbirine karışmasıdır. Yine Cytowich’e göre insanda dilin gelişimi çapraz
çağrışıma bağlıdır: “Dil olasılıkla ilk insanlarda si-
nestezide görülen çapraz çağrışımın bir türü olma-
Sinestezi / Eşduyum
dan asla evrimleşmeyecekti.”
Sembolistlerde rastladığımız sinestezi ya da eş-
Tarlacı makalesini şu soruyla bitirir: “Eğer si-
duyum kavramı, aslında tıbbi olarak tanımlanmış
nestezi gerçekse normal insanların yaşayarak dene-
bir deneyimdir. Kendisi de bir sinestezik olan Art-
yimlediği gerçek nedir? Hepimizin öznel gerçek-
hur Rimbaud’da özel bir vurguyla, bir sanat yön-
liği neden aynı değil? Ya hepimiz dünyayı-evreni
temi olarak geliştirilen sinestezinin ne olduğuna
olduğundan farklı algılıyorsak ve onların gördüğü
kısaca değinelim.
gerçekse!” (2001, s. 62-65) Bu soru tam da yukarı-
Tarlacı, “Sinestezi: Renkleri İşitmek, Sesleri da anlattığımız şaire özgü “özel görme biçimleri”ni
Görmek” başlıklı makalesinde “birleşmiş duyular” açıklayabilir. Çünkü doğal olarak sahip olunan ya
ya da “eşduyum” olarak da ifade edilen sinesteziyi, da sonradan üretilen sinestezi başka hiçkimsenin
istemsiz yoğunlaşma sonucu ortaya çıkan belirgin kavrayamadığı bir bütüncüllüğün, çoklukta birli-
canlı ve güçlü duyusal deneyim olarak tanımlar. ğin kavranmasını sağlar.
Yalnızca, insanların çok azı günlük olağan durum-
Bütün bu bilgiler sembolist estetiğe, özellikle
da bu deneyimi yaşarlar. Bazı araştırmacılarca dil
Rimbaud’nun “kehânet” (voyance) kuramına ışık
dışı düşünmenin özel bir belirtisi olarak kabul edi-
tutar. Sanrılar (halüsinasyonlar), eşduyumun ger-
lirken, bazılarınca tam bir “hastalık”, “anormallik”
çekleşmesinin bir yoluydu. Baudelaire’in bunu ger-
ve mucize, mistik bir insan yeteneği olarak kabul
çekleştirmesinin bir yolunu Petits Poemes en Prose
edilir. Hatta, sinesteziyi biyolojik bir olaydan ziya-
(Küçük Düzyazı Şiirler)’da yer alan La Chambre do-
de sosyal ve kültürel bir fenomen olarak görenler
uble (İki oda)’da görürüz. Eşduyumu yani sineste-
de vardır. Sinestezi bir hastalık olarak değil de bir
ziyi yeni bir algının, gerçekliğin aracı olarak gören
duyusal algılama “hediyesi” olarak görülebilir.

236
Batı Edebiyatında Akımlar-I

ve bu gerçekliğin gerektirdiği dili yaratmayı hedef- Daha önce belirttiğimiz gibi sembolizm bir
leyen Rimbaud, estetiğinin merkezine bu kavramı öğreti etrafında gelişen bir ekol değildi, ortak bir
koyar. Voyelles (Ünlüler/Sesliler) adlı şiiri sinestezi- kavrayışın, bir “ruh krizi”nin, görünenin ötesinde-
nin bir uygulamasıdır. Mallarmé’de ve Verlaine’de, ki gerçekliği keşif arayışının sonucuydu. Sembolist
Huysmans’da ve diğer sembolistlerde sinestezik olarak bilinen sanatçılar kendi aralarında üslup ve
algı denemelerine rastlarız. Ölçülü ve düzenli şiire sanat anlayışı bakımından farklılaşır ve akım içi
alışmış sıradan okuyucu için sembolizmi büsbütün eğilimleri oluştururlar, bu nedenle, sembolizmin
içinden çıkılmaz kılan asıl etken de budur. farklı kavranışlarını ve temellerini anlayabilmek
Sembolist şiirde yapılar ve kavramlar büyük, için bir de akımı, akımın estetiğinin kurucusu ola-
mantıkdışı, sezgisel bağdaştırmalara dayanır. An- rak kabul edilen kişiler ve sanat görüşleri üzerinden
latı kapalıdır, gerçek dünyadan alınan semboller inceleyelim.
doğaüstü anlamları ifade eder. Metafizik alanın ve
oradaki gerçekliğin keşfi önemlidir. Eserlere duy- Charles Baudelaire
gusal ve duyusal bir hava hakimdir. Düzyazı ve şiir
birbirine dönüşerek iç içe geçer, alışılmadık yapılar
görülür. Müzikalite ve kelimelerin ses değeri önem-
lidir. Kelimelere dökülemeyeni, anlatılamayanı, bi-
linemeyeni anlatmak üzere yeni bir dil geliştirilir.
Açıkça söyleme ya da adlandırma yerine sezdir-
me, akıl yerine hayal gücü, fikirler yerine duyumlar,
düzen ve burjuva zevkine karşı konformizm karşıt-
lığı sembolizmin genel özellikleri olarak gelişir.
Sembolizm 1890’lı yıllarda en popüler zamanları-
nı yaşarken artık bir sembolist estetik ve felsefi kavra-
yışından bahsedilebilecek özerkliğe ulaşmıştı. Akım,
her biri yeni ve farklı nitelikler ve duyarlıklar getiren
sembolist sanatçıların ellerinde şekilleniyordu.
Charles Baudelaire (1821-1867): Sembolizmin dolayısıyla
modern şiirin babası, Rimbaud’ya göre “şairlerin tanrısı”.
“Lanetli Şairler” (“Les Poètes 15 Mayıs 1871’de Paul Demeny’ye yazdığı mektupta
Maudits”) Rimbaud, “Baudelaire ilk kâhin, şairlerin kıralı, gerçek bir
tanrıdır” der.
Les Poètes Maudits, Verlaine’in 1884’te ya-
yımladığı ve Tristan Corbière, Arthur Rimbaud ve Kaynak: wikipedia.org
Stephane Mallarmé’den şiirlere yer verdiği kitabıdır.
Aynı yıl başka şairleri de ekleyerek ikinci basımını Baudelaire ilk olarak Parnas akımının bir par-
yapar. Verlaine “lanetli şair” ile genellikle, “gençli- çasıydı. Biçimde geleneksel ölçülerin içinde kaldığı
ğinden itibaren anlaşılmamış, toplumun değerlerini ilk dönem şiirlerinde dil ve tema bakımından sem-
reddeden, kışkırtıcı, tehlikeli, asosyal veya kendine bolizmin habercisi olacak kullanımlara rastlanır.
zarar verici bir şekilde (özellikle alkol ve uyuşturu- Daha sonra geleneksel ölçülü dizenin yanında ser-
cu kullanımı ile) davranan, okunması zor metinler best dizeyi de kullanır ve düzyazı şiirler yazar (Paris
yazan ve genelde, dehası anlaşılmadan ölen bir şaire Sıkıntısı).
gönderme yapar. Burjuva değerlerine, konformizme
Baudelaire durmaksızın ideali arayan öncü
karşı çıkan bu şairlere göre sanatçı marjinalize olma-
bir şairdi. Düzyazısal şiirleri gerek biçimsel ge-
lı ve bütün deneyimleri yaşamalıydı.
rekse tematik açıdan bir devrimin habercisiydi.
Kitap Parnasizmden dekadansın oradan da Rimbaud’ya göre yeni biçimler ortaya koyması
sembolizmin doğuşuna yol açan Baudelaire, Rim- onun asıl büyüklüğü değildir, Baudelaire bilin-
baud, Mallarmé gibi şairlere yer verdiği için bu meyeni anlatmaya çalıştığı için bu yeni biçimleri
tanım sembolist şairleri ifade etmek üzere de kul- bulmuştur. Sembolistlerin adeta sihirli bir güçle çe-
lanılmıştır. Biz burada “lanetli şairler”i sembolik kildikleri bu “bilinmeyen”, sembolist şiirin peşinde
olarak sembolist şairler yerine kullanıyoruz.

237
Sembolizm (Simgecilik)

olduğu, çıplak göze ya da aklın şematik algılarına Baudelaire’de gizemci görüşlerin (ezoterizm)
açık olmayan, ancak sezgilerle kavranabilen gizemli izleri vardır. Görünenin ardında birbirine gizli
bir kavramdı. ilişkilerle bağlı bir gerçeklik vardır. Bu görünme-
Baudelaire sadece klasik şiir ölçülerine karşı çık- yen, kendini akla değil duyumlar (sesler, renkler,
makla kalmadı, toplumun değerlerini de sorguladı, kokular, dokular) yoluyla sezgilere açık eder. Şair
onlara meydan okudu. Çok seyahat etti. Bohem bu gizli bağları keşfetmeli ve onları simge ve çağ-
bir hayat yaşadı. Göçebe ve özgür bir şair modeli rışımlarla yansıtmalıdır. Bu görüşler sembolizmin
olarak Dekadans’ı ve başta Rimbaud olmak üzere özünü oluşturur.
Fransız ve dünya şiirinin pek çok kişiliğini etkiledi.
Onun en çok etkilendiği kişi ise Edgar Alan
Poe’dur. Poe’nun kendine özgü karanlık, imgesel, Ezoterizm (Eski Yun. esôteros, “iç” ke-
gizemli dünyası ve çağrışımlara dayanan yazım tar- limesinden)
zı Baudelaire’i kendine çeker. Poe yaşam tarzı ve Herkese açık olmayan, belli bir grup için-
kişilik olarak da Buadelaire’e çok benzemektedir; de olanlara özel bilgiler; çeşitli felsefi, ta-
aralarındaki benzerlik Baudelaire’in Poe taklitçi- rihi ve dini metinlerin gizli anlamları ve
liğiyle suçlanmasına kadar uzanmıştır. Kötülük sembolizmi; ancak ferasetli ve farkında bir
Çiçekleri’nin önsözünde Poe etkisinden bahseder. azınlık tarafından anlaşılabilen kompleks
Baudelaire’in şiiri yaşamından ve kişiliğinden ve güç türde bilgiler.
ayrılamaz; şiirinde kendisini, yaşam öyküsünü, sem-
bolik anlatımla vermiştir. Zaman kavramı, kimlik,
mekânla ilişkiler, iç sıkıntısı, kaçış isteği, bunaltı, Baudelaire şiirinde baskın bir özellik olan ka-
ölüm şiirinin belli başlı temalarıdır. ramsarlığıyla da dekadan ve sembolist şiirin havası-
nı etkiler. Gerçek dünyanın sert, acı, çirkin yüzün-
Baudelaire’in İletişimler (Correspondances)
den kaçış teması şairler tarafından sıklıkla işlenir.
adlı sonesi sembolizmin bir ön manifestosu sayı-
labilir. Şiirde renkler, kokular ve seslerin uyuşumu Sembolizm ve dekadansla ilişkili pek çok şair
ve eşduyum düşüncesi görülür. Baudelaire şiirde Baudelaire’i takip etmiş ve düşüncelerini yorum-
doğayı “canlı sütunları olan bir tapınak” olarak layarak, başka görüşlerle sentezleyerek ve geliştire-
betimler. İnsan kendisini süzen bakışlar altında rek Sembolizm akımını ve akım içindeki eğilimleri
“sembol ormanları arasından geçer”. Bu şiirde daha meydana getirmiştir.
sonra Rimbaud’da biraz daha farklı bir şekilde tek-
rar rastlayacağımız duyular arası ilişkiler aracılığıyla Stéphane Mallarmé
(sinestezi/eşduyum), birbirine karışan ve birbirini
yankılayan duyumların nasıl bir atmosfer, bir ruh
hali (Fr. état d’âme) yarattığı betimlenmiştir:

Bir derin, bir karanlık birlik içinde 


Aydınlık kadar sonsuz, gece kadar geniş 
Uzaktan söyleşen uzun yankılar gibi 
Renkler, sesler, kokular karışır birbirine

dikkat
Correspondances Türkçeye İletişimler, Eş-
duyumlar, Haberleşmeler, Çoklukta Birlik
adlarıyla çevrilmiştir. Bu şiirin önemi,
sembolizm açısından önemli olan eşdu- Stéphane Mallarmé (1842-1898): Sembolizmin kurucusu
yum, duyuların birlikteliği kuramına yer sayılan, görüşleri ve eserleriyle kübizm, dadaizm,
vermesi ve bu yönüyle sembolizmi haber sürrealizm gibi akımları etkileyen şair.
vermesinden gelir. Kaynak: wikipedia.org

238
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Verlaine ile birlikte sembolist estetiğin kurucusu Mallarmé görünen gerçekliğin altında karanlık ve
kabul edilir. Gençlik dönemi şiirlerinde hem tema boşluktan oluşan bir gerçeklik olduğuna inanıyordu.
hem de üslup bakımından Baudelaire’den kuvvetle Bunu geçici ya da kısmen de olsa ancak yaratıcılık
etkilenmiştir. Acı, keder, gerçeklikten kaçış isteği ve düşünce aydınlatabilirdi. Baudelaire’de de gördü-
temaları bu dönem şiirlerinde belirgindir. Ancak ğümüz sanatın ve sanatçının özel konumu böylece
Mallarmé, görünen gerçekliğin altındaki gerçeklik Mallarmé’de sanatı bir çeşit din gibi görmeye kadar
düşüncesine Baudelaire’den daha fazla düşmüş ve uzanır; görünenin ötesindeki gerçekliği kavramanın
felsefi bir şiir kurmuştur. tek yoludur ve bu yüzden saygıyı hak eder.
Mallarmé gerçekliğin ötesinde karanlık bir hiç- Mallarmé’nin sanatını kendisinden önce çağlar
lik olduğunu ve kusursuz biçimlerin özünün ancak boyu sürmüş alegori geleneğinden ayıran onda-
bu hiçlikte bulunabileceğini düşünüyordu. Şairin ki imgelerin şeffaflığı ve şiirde mantıklı bir anla-
görevi bu özü kavrayarak ona bir biçim vermekti. tı planı arayan geleneksel şiirin tersine sembolleri
Böylece sıradan bir taklitçi/yansıtıcı olmaktan çıka- ön plana çıkarmasıdır. Yıldız, deniz, gökyüzü gibi
cak, yoktan var eden bir Tanrı rolüne bürünecekti. dünyevi semboller insan zihnini soyut yanını gös-
Şiir dilinin görevi gerçekle düşünce (idea) arasında termek üzere kullanılır. Burada artık düzen yoktur,
büyülü bir aracı olmaktı. 1886’de bu düşüncelerle onun yerine çağrışım ve soyutlama vardır.
şiiri formüle eder; buna göre şair “bütün buketler- Mallarmé’nin fin de siecle üslubu, bir sonraki
de eksik olan ideal çiçeği” yaratacaktı. yüzyılda gerçekleşecek olan şiir ve diğer sanatların
Michel Mourre onun hakkında şunları yazar: birleşmesine (füzyonuna) öncülük eder. Verlaine’de
olduğu gibi Mallarmé’de de şiirde müzik ve ritim
Mallarmé’ye göre, yazılmaya çalışılabilecek tek çok önemlidir. Son dönem eserleri “somut şiir”in
bir eser vardı, bu da yeryüzünü açıklayacak bir örnekleri olup çoğunlukla içerik ve biçim, metin ve
eserdi, şairin biricik görevi bu eseri yazmaktı. Ki-
kelimelerin ve sayfa boşluklarının düzenlenişi ara-
tabını tasarlamaya başladı. Ama Mallarmé bir
sındaki ilişkileri araştırır. Özellikle 1897’de yayım-
edebiyat öğretisi bulmuş değildi, gerçek bir din-
di bulduğu, sınırlı ve günlük evrenden Güzellik lanan Un coup de dés jamais n’abolira le hasard (Bir
burcu adı altında düzenlenmiş bir Kozmos’un zar atımı rastlantıyı asla yok etmeyecektir) adlı şiirde
tanınmasına, tadılmasına geçişi gerektiriyordu. bu arayış belirgindir. Müzikle şiiri birleştirmeye ça-
Bu geçiş ne yoluyla olacaktı? Nesnelerin somut lışan şair, Wagner’in nota ve partisyonlarından yola
ve alelade anlamlarını aşarak, Fikri keşfetmek çıkar; sessizliği oluşturan boşlukları, ses tonunun
için nesneyi hiçe indirerek bir söz simyacılığıyla, iniş çıkışlarını sayfa düzeniyle sağlamaya çalışarak
gittikçe daha çok incelmiş, gittikçe daha saydam, şiiri müziğe yaklaştırır.
maddeden uzaklaşan, sürekli bir oyunla. Şairin
Şiirinde kelimeleri yalnız anlamlarıyla değil ses
işi, muammalı bir şekilde maskelenmiş gerçek
değerleriyle de değerlendiren, farklı okunuşlara
dünyayı yeniden kurmaktan başka bir şey değildi.
Böylece şiir yaratımı kozmik yaratımın ta kendisi imkân veren kelime ve ifadeleri kullanan Mallarmé
oluyordu (1961, s. 184). şiirindeki müzikalite ve anlam zenginliği sayesinde
başta Barrès, Gide, Claudel ve Valéry olmak üze-
Mallarmé bu tarihten itibaren bütün gücünü bu re kendisinden sonra gelen pek çok şairi derinden
eksik ideali var etmeye adar. Düşüncelerini örnek- etkiler. Şiiri dünyevi, ruhsuz, ticari bir tarzda algı-
lerle açıklayacağı destansı bir kitap yazmaya karar lanan gerçek dünyanın dışında varlığını sürdüren
verir ancak adına Grand oeuvre (Büyük eser) dediği daha yüksek bir düzeye çıkarır. Bu yüceltme eserle-
bu eseri hiçbir zaman bitiremez. Bunda 1890’larda rinin biçimsel örgüsünün sıklığında ve gittikçe ar-
kavuştuğu büyük ünün de etkisi vardır. Arkadaşı tan anlam kapalılığında ifadesini bulur. Sembolist
Verlaine’in övgüleri, Huysmans’ın A rebours’unda tarzda şifreli imge kullanımının yanı sıra çok an-
aldığı övgüler ona büyük ün kazandırmıştır. Bu lamlı kelimelere yer verir; bunların yardımıyla, şi-
tarihten itibaren Paris’teki evinde şehrin ileri gelen irlerini, birbirlerinden tam olarak ayırt edilemeyen
ressam, şair ve yazarlarının katıldığı, sanat, şiir ve birçok anlam katmanlarıyla donatır. Göndermeler,
felsefe tartışılan toplantılarına ev sahipliği yapma- kelime oyunları ve mecazlar şiirinin anlaşılmasını
sıyla ünlü olur. Marcel Proust, W.B. Yeats, Rainer –ve çevrilmesini- zorlaştırır. Bu yönleriyle sembo-
Maria Rilke, Paul Valéry, Stefan George, Paul Ver- lizmin estetiğini kuran isimlerden biridir.
laine eve gelip gidenler arasındadır.

239
Sembolizm (Simgecilik)

Paul Verlaine sik vezinden ve cümleye iki parçalı bir yapı veren
aleksandrinde hâkim olan hitabet egemenliğinden
net bir kopuşu gösterir.

Aleksandrin
Klasik Fransız şiirindeki 12’li hece ölçüsü.
Dizeyi tam ortadan ikiye bölen bir durak
vardır.

Daha bariz ve heybetli olan zengin kafiyeden


ziyade gizli müzikalite için yarım kafiyeyi kullanır.
Kafiyeden vazgeçmez ama onu yumuşatır, çağrışım
ve telkin bağlamında kullanır. Ayrıca iç kafiyelere
yer verir.
Paul Verlaine (1844-1896): “Müzik, her şeyden önce
müzik” diyen ve sembolist estetiğin kurucularından olan Verlaine, çizdiği imgelerle hitabeti özgür, doğru-
lirik şair. sal, düzyazıya yakın bir şiirsel biçim kurar. Cümle-
nin ritmi artık retoriği takip etmez. Dize, konuşma
Kaynak: wikipedia.org
dilinin söyleyişlerini içinde eritir; içsel bir şarkı, sa-
mimi bir monolog gibi olur.
Paul Verlaine, erken dönem şiirlerinde Leconte Paul Verlaine, şiirsel anlatımın yenilenmesine
de Lisle, José María Heredia, Theodore de Banvil- katkıda bulunur. Sanatı devrimci değil ama mükem-
le, François Coppée, Sully Prudhomme tarafından melliğin hâkim olduğu bir şiirsel geleneğin zirvesi-
temsil edilen Parnas ekolünden etkilenir. Baudela- dir. Hayatı araştırır, kurar ve yeniler. «Şiir ritimdir”
ire onun için bir başka etki kaynağıdır. Adını Kö- der; ancak onda ritim de müziktir ve bu iki unsur
tülük Çiçekleri’nde geçen bir dizesinden alan Zuhal ayrılamaz. Kullandığı mecazlar gerçekliğin aşılması-
Şiirleri (Poèmes saturniens) onun inançlarını ama na ve duyumların güçlendirilmesine dayanır.
aynı zamanda bir müzikalite arayışıyla duygusallı-
1883 mayısında Le Chat Noir’da yayımlanan
ğını ve duyarlılığını gösteren tamamıyla kişisel üs-
“Langeur” sonesi, Dekadanların poetikası olur.
lup ögelerini ortaya koyar.
Dekadanlar sanatın doğaya üstünlüğüne, en ince
Daha sonra Parnas ekolünden koparak Dekadan güzelliği şeylerin ölümünde ve çöküşünde olduğu-
hareketinin öncülerinden olur. Geliştirdiği şiir anla- na inandılar; bu yüzden toplumsal normlara ve de-
yışıyla sembolizmin doğuşunu hazırlayanlardan olur. ğerlere karşı çıktılar. Verlaine daha sonra dekadan
Baudelaire gibi Verlaine’in de şiiri gerçek ya- sanatın eskidiğini ve saçma bir hal aldığını düşü-
şamıyla iç içedir ve ondan izler taşır. Özellikle ilk nerek ondan uzaklaşmışsa da hayatı boyunca top-
dönem şiirlerinde hayattan kaçma isteği –tıpkı lum normlarını eleştiren, isyankâr, zaman zaman
Baudelaire’de olduğu gibi- baskın bir temadır. Ge- melankolik, sıra dışı ve marjinal deneyimleriyle
nel olarak mutluluk, aşk, cinsellik, düşler alemi, dekadansın idolü olmayı sürdürmüştür.
bilgelik, din, inanç yıllar boyunca farklı eğilimlere Joris Karl Huysmans Verlaine’in şöhretinin art-
sahne olan şiirinde sıkça işlediği temalardır. masında en çok katkısı olan kişidir. 1884 tarihli
1874’te yayımladığı Sözsüz Romanslar (Romances romanı A rebours (Tersine)’da Verlaine’in sanatı-
sans Paroles) samimi, nostaljik, kinayeli üslubuyla nın bulanık ve leziz sırlarından bahseder. Ancak
değişmiş ve olgunlaşmış bir şiir anlayışının ifadesidir. bu dönemde artık Verlaine bu sanat anlayışından
Akıcı, ince ve samimi bir üslubu vardır. Mü- uzaklaşmıştır. İnişli çıkışlı ve fırtınalı hayatının ve
zikalite arayışında o zaman kadar Fransız şiirinde kişiliğinin izleri şiirinde izlenebilir. 1895’te Fransız
pek kullanılmayan tekli dizeyi kullanmış, akıcılığı edebiyat dünyası onu “şairlerin prensi” ilan eder.
ve ritmi ön plana almıştır. “Şiir Sanatı” adlı şiirin- Aynı yıl ölür.
de “Tekli dizeden şaşma,” diye öğüt verir. 3,5,7 ve Bireysel, düşsel, müzikal, deneysel şiiriyle sem-
9,11,13 heceden oluşan tekli dizeyi kullanması kla- bolizmin en önemli kurucularından biri olur.

240
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Arthur Rimbaud tırılmış bir kimsedir. Gölgeler ardındaki geleceğin


karanlık bağrında sakladığı açılmamış tohumları
yalnızca o bilebilir. Görülüyor ki şair bir vizyoner-
dir, kâhindir, geleceği görebilen, tahmin edebilen
bir kimsedir. İnsanlar bu kutsal hayalciyi dinleme-
lidir. İlkel topluluklardaki topluluğa önderlik eden,
yol gösteren kâhinler gibi bir rolü vardır şairin. Bu
görüşlere, Michelet, Renan, Hoffman, Nerval gibi
pek çok romantik yazarda rastlıyoruz.
Rimbaud, 15 Mayıs 1871’de, Paul Demeny’ye
yazdığı mektupta, “Kâhin olmak gerek, kâhine
dönüşmek gerek diyorum,” diye yazar. Bura-
da Rimbaud’nun kastettiği mistik anlamda bir
kâhinlikten, gelecekten ya da öte dünyadan haber
vericilikten ziyade bir şeyi derinlikle, açıklıkla, ber-
Arthur Rimbaud (1854-1891): “Lanetli şair”, dâhi çocuk.
raklıkla, bilgelikle ve bütünlükle görebilme yetisidir.
Zamanı, mekânı ve kendiliği aşan şiiriyle Fransız ve
Şeylerin arkasındaki görülmeyen gerçekliği görebil-
dünya şiirinde çığır açıcı bir rol oynamıştır.
mek, sıradan gözlere gizlenen gerçekliğin örtüsünü
Kaynak: wikipedia.org kaldırabilmektir. Şairin görevi, yapması gereken
görülmeyeni görmek, başkalarının algılayamadık-
Victor Hugo, Şairin Görevi (Le Fonction du larını algılamaktır ona göre; ancak romantik gele-
Poet) adlı şiirinde şu dizelere yer verir: nekten şu noktada kopar Rimbaud: Gizli ilişkileri
açık eden, gösteren biri olmakla yetinmez, onları
Ey halklar kulak verin şaire icat eder, yeniden üretir, duyumlar üzerinden yeni
Kulak verin kutsal hayalciye bir gerçeklik kurar. Gerçekliği böyle gören ve anla-
Onsuz kapkaranlık gecenizde, tan bir şair diğerlerine göremediklerini göstererek
dünyayı değiştirecektir. Geleneksel şairleri eleştirir
Önü aydınlık olan yalnızca odur. ve yenilik yapmak ister. Ona göre şair kavramları
Gölgeleri yırtan gelecek zamanların yeniden üretir. Demeny’ye yazdığı bir mektupta
Yalnız o ayırır karanlık bağırlarında şunları söyler:
Açılmamış tohumu.
Şair, bütün duyuların uzun, yoğun ve bilinçli
Erkek(tir), bir kadın gibi yumuşaktır. şekilde bozuma uğratılmasıyla kâhin olur. Sev-
Tanrı onun ruhuyla alçak sesle konuşur ginin, acının, çılgınlığın bütün biçimlerinde
kendini arar, kendinde bütün zehirleri tüketir,
Ormanlarla ve dalgalarla konuşur gibi. (Çeviri:
içinde sadece bunların özünü saklar. Şairin, tam
H. Bayrak Akyıldız)
bir inanca, üstinsan gücüne ihtiyaç duyduğu, in-
sanlar arasında en büyük hasta, en büyük cani,
Şiirde Hugo, daha önce Alman romantizminde
en büyük lanetli -ve en yüce bilge olduğu- zaman
rastlanan “şairin kâhin olması” fikrini tekrarlar. Şa- tarifsiz bir işkencedir. Zaten herkesinkinden zen-
iri romantik gelenekte alışılageldiği üzere çok özel gin olan ruhu işleyip geliştirdiğinden, bilinmeze
bir konumda görür. Şiirin tamamına bakıldığında ulaşır. Bilinmeze ulaşır ve korkuya kapıldığında
görülür ki şair herkesten ayrı, “kalabalıklar içinde görülerinin anlamını kaybeder. (…)
bir sürgün”dür. Şair insanlara yol gösterir. Kökünü Öyleyse şair gerçekten ateşi çalan kişidir. İnsan-
geçmişten alarak geleneği geleceğe bağlar. İnsanlara lıktan sorumludur, hatta hayvanlardan da so-
karanlıklar içinde yol gösterir. İnsan ile tanrı ara- rumludur. Buluşlarını hissettirmek, yoklatmak,
sında bir aracı, adeta bir peygamberdir. Yukarıda dinletmek zorunda olacaktır. Oradan getirdiği
alıntıladığımız bentte Hugo okurlara, insanlara ses- şeyin bir biçimi varsa, biçimi verir. Biçimsiz ise
lenir. Şair olmasaydı geceniz kapkaranlık olurdu, o biçimsizliği verir. Bir dil bulmak; zaten, her söz
karanlıkta önünü görebilen yalnızca odur, der. Şair bir fikir olduğundan evrensel bir dilin zamanı
doğaüstü, özel, seçilmiş hatta neredeyse tanrısallaş- gelecektir. (…)

241
Sembolizm (Simgecilik)

Kendi çağında uyanan bir yığın bilinmezi ta- Onun şiirlerini ilk kez derinlemesine okuyan
nımlayacaktır şair. Düşüncenin formülünden, ve onun şiirinin asıl büyük yanını oluşturan za-
ilerlemeye doğru yürüyüşünün işaretinden fazla- manı, mekânı ve kendiliği aşan yanını keşfeden kişi
sını verecektir. Herkes tarafından sindirilmiş aşı- Verlaine’di. Rimbaud’nun şiirlerini okuduğunda
rılık norm olacağından, şair gerçekten ilerlemeyi yerleşik bir üne ve statüye sahip olan Verlaine, onun
çoğaltan biri olacaktır. (Kâhin’in Mektupları)
yazdıklarını gördükten sonra daha önce yazılmış hiç-
Görüldüğü gibi Rimbaud, şaire dinsel ya da bir şeye benzemediklerini tespit eder ve kendi şiirini
münzevi bir rol vermez, tam tersine o insanları ha- geri bulur. Bu dönemden sonra Verlaine’in şiirinde
rekete geçiren, onlara asıl gerçeği söyleyen ve “iler- görülen değişimde Rimbaud’nun büyük etkisi vardır.
lemeyi çoğaltan” kimsedir. Baudelaire’in duyular İlk şiirleri Parnas akımının etkisi altında olan
arası iletişimle ifade ettiği şeye benzeyen bir düşün- Rimbaud, yukarıda sözünü ettiğimiz arayış ve ha-
ce ortaya atar: duyuların, sürekli, yoğun ve bilinçli yatındaki gelişmeler nedeniyle kısa süre sonra bu
bozuma uğratılması. (Bkz. Sinestezi/eşduyum). etkiden sıyrılarak kendine özgü bir sembolist şiir
Rimbaud sinesteziyi düşünme ve yaratım yöntemi- kuracaktır. Buluşları, düşüncesi, eserleri çok parlak
nin merkezine koyar. Böylelikle şair görünenin ar- ve benzersiz bulunmuştur. Kâhinlik düşüncesi ve
dındaki gerçeğe ulaşmaya çalışır; dahası onu kendi- buna ulaşmadaki yöntemleri, 1920’lerde doğacak
si üretir. Bir dil bulma fikri de bu noktada ilginçtir olan sürrealist akımın yolunu da açmıştır.
zira 18. yüzyılda Fransızca ulusal gururun önemli
bir parçasıydı ve onun, düşünce modeline göre üre- Resimde Sembolizm
tilmiş bir dil olduğu inanışı yaygındı. Rimbaud bu
dili bozmak ve yeni bir dil üretmek ister, çünkü Resimdeki sembolizm yönünü hareketin şair
bu dil şaire yetmez ve bir başka gerçekliği, bilin- ve edebi kuramcılarından aldı, ancak aynı zaman-
mezin keşfini, buluşlarını ifade edecek yeni bir dile da Realizm’in nesnelci amaçlarına ve gittikçe etki-
ihtiyacı vardır. Çağrışımla yeni bir dil icat edilmeli, li bir hareket haline gelen izlenimciliğine karşı da
kavramlar yeniden tanımlanmalıdır. bir tepkiydi. Sembolist ressamlar, bu hareketlerin
aradığı nispeten somut temsillerin aksine, fantezi-
Cehennemde Bir Mevsim’de yer alan Sö- ye ve hayal gücüne dayanan eserlere imza attılar.
zün Simyası adlı şiirinde geçen şu dizeler onun Resimde sembolist konum, Paul Gaugin’in coşku-
kâhinlikten ve duyuların bozulmasından ne anla- lu hayranlarından biri olan genç eleştirmen Albert
dığına iyi bir örnektir: Aurier’in Mercure de France’daki bir makalesinde
“Alıştım basit sanrıya: bir fabrikanın yerine düpe- (1891) yetkin bir şekilde tanımlandı. Moréas’ın
düz bir cami görüyordum, meleklerin oluşturdu- sanat amacının “düşünceleri duyulabilir bir bi-
ğu bir davulcu topluluğu, gökyüzünün yollarında çimde giydirmek” olduğu düşüncesini geliştirdi ve
faytonlar, bir gölün dibinde bir salon; canavarlar, sanatın içsel yaşamı görsel olarak ifade edebilecek
gizler; büyük korkular dikiyordu önüme bir vod- öznel, sembolik ve dekoratif işlevlerini vurguladı.
vil adı. Sembolist ressamlar görsel biçimleri kullanarak öz-
Sonra sözcüklerin sanrısıyla açıkladım büyülü nel zihinsel durumları, ruh hallerini çağrıştırmak
safsatalarımı! için mistik ve doğaüstüne yöneldiler.
Kutsal buldum sonunda aklımın düzensizliğini.” Yaratılan boya yüzeyinin gerçekliğine vurgu yapan
(Rimbaud, 1999, s. 107) empresyonizmin tersine sembolizm semboller aracı-
lığıyla fikirleri sezdiren, şekiller, çizgiler, renklerin ar-
Görüldüğü gibi şair, zihnin şematik ve kate- kasındaki anlama vurgu yapan bir sanatsal ve edebi
gorik algılarını bilinçli olarak bozuyor ve bundan akımdı. Taraftarlarının bazı eserleri, klasik zamanlar-
memnun oluyor: aklının düzensizliğini, karmaşa- dan gelen temsili sanat geleneğinin sonunu örnekli-
sını kutsal buluyor. Şeyleri bir sanrı (halüsinasyon) yordu. Sembolizm, psikolojik gerçeği ve fiziksel dün-
halinde algılıyor, burada artık zihnin normal algısı yanın ötesinde bir tinsel gerçeklik olduğu fikrini ifade
devre dışıdır, dış dünyanın çok daha organik, akış- etmek için yeni ve sıklıkla soyut araçlar geliştirmesiyle
kan, iç içe ve bütüncül bir algılanışı söz konusudur; modernizme de önayak olmuştur. Sembolistler, rüya-
bir başka deyişle görünmeyen gerçek, bu karşılıklı lar ve hayaller gibi anlatılamaz, kelimelere dökülemez
aktarım ve ilişkiler arasından tezahür etmektedir. olanı alıp ona bir biçim veriyorlardı.

242
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Resimde romantik akımın pek çok eğilimini devam ettirseler de pek çoğu kendine özgü ve karanlık
estetiğiyle dekadan sanat anlayışından etkilendi. Sembolist resim şiirden bile daha geniş bir coğrafyaya
yayıldı, Avrupa’da, Rus ressamlar arasında yayıldı.
Sembolist ressamlar, resimlerinde mitolojiye ve düşsel imgelere geniş yer verdiler. Geleneksel ikonog-
rafinin ilk dönem örneklerinde olduğu gibi bire bir, doğrudan ilişkili bir sembolizm yerine kişisel, yarı
kapalı, belirsiz göndermelerinde daha fazla nüansa ve telkine yer vermeyi amaçladılar. Ele aldıkları temalar
açısından, dini mistisizmi, sapkınlığı, erotizm ve çöküş (décadent) duyarlılığını birleştirdiler. Genellikle
gizemli, karanlık, hayal dünyası, melankoli, kötülük ve ölüm gibi konulara ilgi gösterdiler.
Sembolizm felsefi pozitivizme, hızlı sanayileşmeye ve 19. Yüzyılın artan sekülarizmine bir tepkiydi.
Metafizik düşüncenin (tinselciliğin) geleneksel olmayan yolları hızla çoğaldı. Örneğin metafizik Paris Ro-
sicrucian kardeşliği 1892 ila 1897 yılları arasında yıllık sergiler (salon) düzenlediler ve en öznel sembolist
sanat örneklerini sergilediler. Fernand Khnopff’un Kapıyı kendi üstüme kilitledim (1891) adlı yapıtı buna
bir örnektir (Atkins, 1993, s.205).

Fernand Khnopff, I lock the door upon myself (1891)


Kaynak: commons.wikipedia.org

Edward Munch, Henri de Toulouse-Lautrec, Paul Gaugu-


in, James Whistler, Gustave Moreau, Fernand Khnopff, Gustav
Klimt, James Ensor, hatta postempresyonistlerden Van Gogh
sembolizmin etkilediği ressamlardan birkaçıdır. Picasso’nun ilk
dönem eserlerinin çoğu, -Mavi Dönemi ve Pembe Döneminin
bazı eserleri- sembolizmden etkiler taşır.
Gerçekçi sanat anlayışının yansıtma/taklit esasına dayan-
masına karşı sembolistler tıpkı edebiyatta olduğu gibi res-
mettikleri şeyleri yorumladılar. Resmedilen şeyler kendileri-
ni değil semboller aracılığıyla bir düşünceyi ya da duyguyu
ifade ediyordu. Deyim yerindeyse sembolist resim bir öykü
anlatıyordu. Sanatçının öznel yorumuyla aktarılan gerçeklik
semboller aracılığıyla izleyicide çağrışımlar uyandırarak yeni
bir öznelliğe kavuşuyordu.
Sembolizmde rüyaların da merkezi bir rolü vardı. Sigmund
Freud bilinçdışıyla ilgili öncü keşiflerini 1890’larda yapmaya
başlamış olsa da yüzyılın dönümünde eserleri henüz pek bilin-
miyordu. 1920’lerde psikanalitik yönelimli sürrealistlerin sem-
James Ensor, Autoportrait aux masques, bolistlerin sanatından etkilenmeleri şaşırtıcı değildir.
1899

243
Sembolizm (Simgecilik)

Sembolist resmin önde gelen isimlerinden Paul


Gauguin (1848-1903), eserlerinde duygusal ve
ruhani durumların ilkel bir ifadesini elde etmeye
çalışmıştır. Soyut düşünceleri parlak düzlemler ve
simgesel biçimlerle ifade etmeyi öngören bir so-
yutlama anlayışına sahiptir. Özellikle Van Gogh ile
olan ilişkisi ressamın yaratıcılığını büyük ölçüde
etkilemiştir. Bir süre Tahiti’de yaşamış, bu bölgenin
yerel halkını ve yaşayışını resmetmiştir. Sanatsal de-
neyleri, 20. yüzyılın başlarındaki birçok avangard
gelişmeyi etkilemiştir.
Fransız ressam Gustave Moreau (1826-1898),
mitolojiden esinlenerek yarattığı fantezileri sembo-
list bir yaklaşımla işlemiştir. Eserlerinde mistik bir
hava vardır. Geliştirdiği simgeci tavırla yaşamın giz-
li yanlarını ortaya çıkartmak istemiştir. Eserlerinde
ince detay ve zengin renk kullanımı göze çarpar.
Belçikalı ressam Fernand Khnopff (1858-1921)
Gustav Klimt, Der kuss (Öpücük), 1908
Mart 1898’de Viyana Sezession’un ilk sergisinde
Kaynak: wikiart.org 21 eserini sergiler. Viyana’da eserleri büyük beğe-
ni ile karşılanır. Burada sergilediği eserler, Gustav
Sembolizm daha sonra biçimci sanatçılar ve dü- Klimt’in eseri üzerinde büyük bir etki oluşturur.
şünürler tarafından onun edebiyatla ilgisinin gör- Avusturalyalı sembolist ressam Gustav Klimt
sel sanatlar için uygunsuz olduğunu düşüncesiyle (1862-1918), Vienna Sezession olarak bilinen re-
reddedilmiştir. Sembolist sanat ve kuram, görselleş- sim okulunun kurucu üyelerinden biridir. Gele-
tirilmesi güç duygu ve duyumları tasvir etmesiyle neksel akademik sanat anlayışına karşı olan ressam
soyutlamanın gelişmesinde hayati bir öneme sahip eserlerinde kullandığı dekoratif stil ve erotik yapı
oldu (Atkins, 1993, s. 206). ile tanınır. Klimt’in eserlerinde erkek yüzleri nadi-
Sembolizm akımıyla ilişkilendirilen sanatçıların ren görülürken kadınlar ana unsur olarak ele alınır.
ve sanat eserlerinin ortak özelliği gerçekçilikten zi- Sanatında sıra dışı olan, Klimt’in kadın güzelliğine
yade duygulara, duyumlara, düşüncelere öznelliğe hayran olduğu bilinmesine rağmen eserlerinde kadın
önem vermeleridir. Eserlerine kendilerine özgüdür ve erkeğin arasında bir uzaklık, iki cins arasındaki
ve gerçeği açık etmede sanatçının gücüne duyulan uçurum göze çarpar. Geometrik şekilleri ve renkleri
inancı yansıtır. sembolik olarak kullanır. Yukarıda örneklediğimiz
Öpücük adlı tablosunda eril olanın köşeli geomet-
rik şekillerde dişil olanın ise yuvarlak şekiller ve canlı
Bazı Sembolist Ressamlar renklerle çizildiği görülür. İçinde bulunduğu kapalı
Norveçli ressam Edvard Munch (1863-1944) ve baskıcı bir toplumun aksine resimlerinde erotik
sembolizmden ve Alman ekspresyonizminden bü- takıntıyı ve cinsel özgürlüğü yansıtmıştır.
yük oranda etkilenmiştir. En ünlü tablosu Çığlık
(The Scream,1893) modern insanın ruhsal acısının
simgesi olarak kabul edilebilir. Eserlerinde sembo- Vienna Sezession
lik bir dünyaya yönelip insanın yalnızlığını, acısını, Bir grup sanatçının klasik sanat anlayışına
zavallılığını, yaşama ve ölüm korkusunu vb. işler. bağlı olup yeniliklere kapalı olan Viyana
Karanlık ve huzursuz bir atmosfer yaratır. Sanat Okulu’ndan ayrılıp, Berlin ve Mü-
Fransız ressam Lautrec (1864-1901), 1890’lar- nih’teki Sezession adlı birlikleri örnek ala-
daki Paris’in gece hayatını, Fransa’nın önemli kişi- rak kurduğu yeni akımlara açık modern
liklerini ve gerçeklerini yoğun bir psikolojik göz- sanatın evriminde temel bir rol oynayan
lem ile eserlerinde işler. sanatçılar birliğidir.

244
Batı Edebiyatında Akımlar-I

sanatı şekillendirmeye devam etti. Bugün modern


ya da postmodern sanatta gördüğümüz pek çok te-
internet
mel nitelik kaynağını sembolizmden alır.
Burada adı geçen ve geçmeyen sembolist res-
samların eserlerini sergilendikleri müzelerin Sembolizmin İlke ve Nitelikleri
internet sitelerinden ya da onlar adına açılmış Sembolizmin ilke ve nitelikleri genel olarak şöy-
sayfalardan inceleyebilirsiniz. Bunlara birkaç le özetlenebilir:
örnek: http://www.klimt.com/ http://www.
1. Sembolistler öznel gerçekçilikten hareket
paul-gauguin.net/ http://www.metmuseum.
eder ve deney ve gözlemle kavranabilecek
org/art/ http://musee-moreau.fr/
fiziksel dünyanın ancak fizikötesi gerçek-
liğin bir görüntüsü/yansıması/sembolü
olduğunu düşünürler. Sembolistlere göre
Sembolizmin Sonu şair bir tür kâhindir, görünenin ardındaki
Şiirde Sembolist hareket 1890’da zirveye ulaştı gerçekliğe, doğadaki gizli bağlantılara, bi-
ve 1900’lerde popülaritesinde hızlı bir düşüş başla- linmeze erişmek için eşduyuma (sineste-
dı. Sembolist şiirin ruh hali yaratmaya yönelik, bu- zi) başvururlar. Duyumlar (renkler, sesler,
lanık imgeleri nihayetinde aşırı rafine ve yapmacık biçimler (dokular), kokular) düşüncelerin
görülmeye başlandı ve sembolistlerin bir zamanlar işaretleridir. Düşünceye duyumlardan gidi-
gururla övündükleri décadent terimi diğerleriyle lir. Şair, duyumlar arasındaki iletişim ağını,
birlikte sadece fin-de-siècle yapmacıklığını/süslü sembollerle, sözcükler ve imgelerle kurar ve
anlatımını gösteren bir alay terimi haline geldi. ruhsal gerçeğe ulaşır. Onlara göre şiir dili
Dekadanların öncülerinden Verlaine bile artık bu sembollerle (bu dünyayla, fenomenlerle)
sanatın “saçma” hale geldiğini düşünüyordu. düşünceler (ideler) arasında bir aracıdır.
Sembolizmin popüler olduğu yıllarda Freud’un 2. Sembolistler Avrupa tinselciliğinin, gizem-
bilinçdışını açıklayan kuramları henüz ortalıkta ciliğinin, metafiziğinin son halkalarını oluş-
yoktu ve bu da onların öteki gerçeklik arayışını tururlar. İdealizmi ve sezgiciliği savunurlar.
temellendirememelerinin nedenlerinden biriydi. Pozitivizmin reddettiği din ve metafizik
Nitekim yerini bırakacağı gerçeküstücülük akımı, kavramlarına yaslanırlar. Temsilcilerinin
sembolizmin estetik ideallerine çok yakındı; ger- ve öncüllerinin çoğu dindar Katoliklerdi.
çeküstücülük = sembolizm + psikanaliz formülü ol- Ruhani ve dini olana, mitolojiye, efsane ve
dukça kullanışlıdır. masallara, büyüye, kısaca bütün metafizik
Sembolizm 1910 itibarıyla büyük ölçüde si- alana ilgi gösterirler.
linmiş olsa da aslında hiçbir zaman tamamen yok 3. Ele aldıkları temalar açısından, sembolistler,
olmadı. Aslında Jean Moreas’nın Sembolist Mani- dini mistisizmi, sapkınlığı, erotik ve çöküş
festonun girişinde ortaya koyduğu döngüsel evrim (décadent) duyarlılığını birleştirirler. Genel-
gerçekleşiyordu ve sembolizm başka silahlar edine- likle gizemli, karanlık, hayal dünyası, me-
rek dönüşüyordu. Sembolist eserler, 20. yüzyılda lankoli, kötülük ve ölüm gibi konulara ilgi
İngiliz ve Amerikan edebiyatı üzerinde güçlü ve gösterirler. Özellikle dekadanlar toplumun
kalıcı bir etkiye sahip oldu. Onların deneysel tek- ve geleneksel sanatın normlarını ve değerle-
nikleri modern şiir teknik repertuarını zenginleştir- rini alaya alır, onlara meydan okurlar.
di ve sembolist kuramlar W.B. Yeats ve T.S. Eliot’ın 4. Görünenin altında yatan gerçeği semboller
şiirinde ve James Joyce ve Virginia Woolf ’un temsil yoluyla ifade etmek doğal olarak anlatımda
ettiği, kelime armonileri ve imge desenlerinin ço- kapalılığı getirir. Bir şeyin adının konulması
ğunlukla anlatıda ön plana çıktığı modern roman- onlara göre şiiri öldüren bir şeydir, bir şeyi
da meyvesini verdi. Türlerin sentezi, serbest dize, açıklamak yerine azar azar ortaya çıkarmak
düzyazı şiir, imgesel düzyazı, sembol ve çağrışıma, gerekir. Duyumlar, çağrışım, hafıza, duyu-
telkine dayalı şiir, öznelci ve öteki gerçeklik yorum- lar arası aktarım/iletişim, sezgisel kavrayış
ları, doğadaki gerçekliğin kavranmasına ilişkin ku- ifade etmek istedikleri fikirlerin araçları
ramları gibi pek çok yenilik sembolistlerden sonra olacaktır. Böyle bir şiir açıkça söylemeye-

245
Sembolizm (Simgecilik)

cek, telkin edecektir; bir anlam ifade etmeyecek, bir atmosfer yaratacaktır. Bu şiirin anlaşılması ve
diğer dillere tercümesi oldukça zordur.
5. Mallarmé ve Verlaine sembolist şiire müziği dahil etmiş ve sembolist estetiğin temel ilkelerinden
olan sanatların ve türlerin sentezlenmesinde müziğe özel bir önem vermişlerdir. Sembolist şiir
müzikal, kelimelerin ses değerine ve ritmine önem verilen şiirdir.
6. Sembolistler dizeyi özgürleştirmiş, serbest nazımın kurulmasına giden yolu açmışlardır. Geleneksel
biçime, dizeye ağırlık veren Parnasyenlerin aksine sembolistler dörtlüğü, üçlüğü aşan bağlama ön-
celik tanımışlardır. Biçim ve içerikle ilgili getirdikleri yenilikler modernizme damga vurmuştur.

Sembolistler ve Eserleri
Sembolizm bugün bile şairleri ve sanatçıları etkilemeyi sürdürüyor. Burada sembolizmin öncüleri ve
akımın revaçta olduğu yıllardaki başlıca temsilcilerini ve onların bazı eserlerini veriyoruz:
Charles Baudelaire (1821-1867): Fransız şair ve sanat eleştirmeni. 1821’de Paris’te doğmuştur. Baba-
sının erken ölümü nedeniyle mutsuz bir çocukluk geçirmiş olan Baudelaire, üvey babasıyla geçinemediği
için bir süre bohem hayatı yaşamış fakat daha sonra bu yaşam tarzını bıraksa da aristokrasi ile yoksulluk
arasında sürekli bocalamıştır. Sembolizmin habercisi olarak kabul edilir.
Eserleri: Kötülük Çiçekleri (Les Fleurs du Mal, 1857), Yalancı Cennet (Les Paradis artificiels, 1860),
Romantik Sanat (L’art romantique, 1868), Küçük Düzyazı Şiirler (Petit poémes en prose, 1869), Mek-
tuplar (Lettres, 1841/66).
Stéphane Mallarmé (1842-1898): 1842’de Paris’te doğmuştur. Dil öğrenmek için İngiltere’ye gidip
Paris’e döndükten sonra, yıllarca çeşitli okullarda İngilizce öğretmenliği yapmıştır. Şiirlerini Tüm Şiirler
(Poésies complétes, 1887) adı altında yayınlamıştır. Şiirler ve Düzyazılar (Vers et proses, 1893) ile Sap-
malar (Divagations, 1897) adlı yapıtlarında kuramsal yazıları bulunmaktadır. Müzik ve Edebiyat (Mu-
sique et les lettres, 1891) adlı incelemesi de bulunur. Herodiade (1864), Zar Atmak Rastlantıyı Hiçbir
Zaman Ortadan Kaldırmaz (Un coup de dés jamais n’abolira le hasard, 1914), Edgar Poe’nun Şiirleri
(Les Poémes d’Edgar Poe, 1888).
Paul Verlaine (1844-1896): Önce Parnas okulunun bir üyesi, sonra dekadanların lideri ve sembo-
list estetiğin kurucusu. Eserleri: Zuhal Şiirleri (Poèmes Saturniens, 1866), Çapkın Törenler (Fêtes
galantes, 1869), İyi Şarkı (La Bonne Chanson, 1870), Sözsüz Romanslar (Romances sans Paroles,
1874), Bilgelik (Sagesse, 1880), Lanetli Şairler (Les Poètes Maudits, (1884), Aşk (Amour, 1888)
Parallèlement (1889), Sövgüler (Invectices 1896)
Arthur Rimbaud (1854-1891): 1854’te Fransa’nın kuzeyinde bulunan Charleville kasabasında doğ-
muştur. On yedi yaşındayken en ünlü şiirlerinden Vadide Uyuyan Adam (Le dormeur du val) ve Sarhoş
Gemi (Le Bateau Ivre)’yi yazmıştır. 1871’in ortalarında Kâhinin Mektupları’yla erken sembolizmin baş-
lıca temsilcilerinden biri haline gelmiştir. Yirmi yaşında şiiri bırakmış ve ticaretle uğraşmıştır.
Eserleri: Kâhinin Mektupları (Lettres du Voyant, 1871, sonradan yayımlanmış mektuplar), Cehen-
nemde Bir Mevsim (Une saison en enfer, 1873), İlhamlar (Les illuminations, 1886).
Émile Verhaeren (1855-1916): Belçikalı şair ve oyun yazarı. Brüksel’de
avukatlık yapan Verhaeren, 1881 yılında Belçika’nın Fransa’ya karşı bağım-
sızlığını savunan Genç Belçika hareketinin kurucuları arasında yer almıştır.
Hareketin önemli bir öğesi sayılan Flaman kültürü ilk şiir kitaplarının içe-
riğini oluşturur. Fransız sembolizminden etkilenmiştir. 20. yüzyılın başında
modern insanı her yönüyle betimleyen, büyük şehirleri ve endüstriyel dünya-
yı odak noktası yapan ilk şairlerden biridir. Doğayı büyük bir yaşam sevinci,
coşkulu ve ritmik bir dil ile kaleme alan Verhaeren, toplumun ilerlemesi yo-
lunda geleceğe yönelik ideal bir insan düşüncesine ulaşmıştır. Lirik oyunlar,
sanat tarihine ilişkin yazılar ve savaşa karşı kitaplar da yazmıştır.
Émile Verhaeren (1855-1916)

246
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Eserleri: Flaman Kadınları (Les Flamandes, şiir, 1883), Keşişler (Les Moines, şiir, 1886), Akşamlar
(Les Debacles, şiir, 1887), Kara Meşaleler (Les Flambeaux noirs, şiir, 1891), Büyük Kent Pusuda (Les
Villes tentaculaires, şiir, 1895), Yaşamın Yüzleri (Les Visages de la vie, şiir, 1899), Manastır (Le Clitre,
oyun, 1900), Kanayan Belçika (La Belgique sanglante, deneme, 1915), Geceyarısı Hikâyeleri (Contes
de minuit, hikâye, 1885), Savaşın Kızıl Kanatları (Les ailes rouges de la guerre, şiir, 1916).
Georges Rodenbach (1855-1898): Belçikalı şair, roman ve oyun yazarı. Belçika’da avukatlık yapan
yazar, 1887’de avukatlığı bırakıp Paris’e yerleşerek serbest yazarlığa yönelir. Burada Verhaeren’le dostluk
kuran yazar, La libre Belgique yazarlar topluluğuna katılmış, özerk bir Belçika ulusal edebiyatının kurucu-
larından biri olmuştur.
Eserleri: Hüzün (Tristesses, şiir, 1879), Suskunluğun Hükümranlığı (Le régne du silence, şiir, 1891), Brüg-
ge-Ölüm (Bruges-la morte, roman, 1892), Karanlığın Çıkrığı (Le rouet des brumes, roman, 1901), Peçe (Le
Voile, oyun, 1894), İç Çağrı (La Vocation, roman, 1895), Kapalı Yaşamlar (Les vies encloses, şiir, 1986).
Jean Moréas (1856-1910): Yunan asıllı Fransız şair, asıl adı ‘’Ioannis Papadiamandopulos’’dur.
Yunanistan’da doğmuş, öğrenimi için gittiği Paris’e yerleşmiştir. Hukuk eğitimi görmüştür. Sembolizm
akımı etkisinde şiirler yazar. Fakat sembolizmin edebiyat üzerindeki etkisi azalmaya başlayınca, Yunan
klasik şiirlerine öykünen şiirler yazmaya başlar.
Eserleri: Kum Bankları (Les Syrtes, şiir, 1884), Metal Teller (Les Cantilénes, şiir, 1886), Sekizlik
Dizeler (Les Stances, şiir, 1889/1901), Sembolizmin İlk Silahları (Les premiéres armes du symbolisme,
deneme, 1889), Eski Fransa’dan Hikayeler (Contes de la vieille France, hikâye, 1904).
Maurice Maeterlinck (1862-1949): Belçikalı yazar, tiyatro oyunlarına sembolizmi ustalıkla uygula-
mış, oyunlarında gündelik yaşamın sıradanlığını bozmaya çalışmıştır. Işık, dekor, sahne hareketlerinden
yararlanarak, karakterlerin ruh hallerini, ikilemlerini ima eden imgeler yaratmıştır. Düzyazı yapıtlarına ise
mistisizm düşüncesi hakimdir. Ruhun ölümsüzlüğü, ölümün doğası ve bilgelik gibi temalardan yola çıka-
rak felsefi görüşlerini ortaya koyan denemeler yazmıştır.
Eserleri: Monna Vanna (oyun, 1902), Fakirlerin Hazinesi (Le Trésor des Humbles, roman, 1896),
Mavi Kuş (L’Oiseau bleu, oyun, 1909), Usluluk ve Kader (La Sagesse et la Destinée, roman, 1898), Bi-
linmeyen Konuk (L’Hote inconnu, deneme, 1917), Ölüm (La Mort, deneme, 1913), Prenses İsabelle (La
Princesse Isabelle, oyun, 1935)
Gustave Kahn (1859-1936): Fransız şair ve eleştirmen. Le Vers libre
adlı yapıtında serbest dizeyi temellendiren ilk şairdir. Sembolistler ve De-
kadanlar (Symbolistes et decadents, 1902) adlı eserindeki eleştiri yazıları
ile çağdaş sanat tartışmalarında büyük etki yaratmıştır. Diğer eserleri: Se-
venlerin Şarkıları (Chansons d’amant, şiir, 1891), Edebi Siluetler (Silho-
uttes littéraires, 1925).
Henri de Régnier (1864-1936): Fransız şair, roman yazarı ve denemeci. İlk
dönem şiirleri parnas akımının etkisindeyken son dönem eserlerini sembolizm,
özellikle Mallarme’nin etkisinde yazmıştır. Bazı önemli eserleri: Eski ve Roma-
nesk Şiirler (Poémes anciens et romanesques, 1890), Kırsal ve Tanrısal Oyun-
Gustave Kahn (1859-1936). lar (Jeux rustiques et divins, şiir, 1897), Kilden Madalyalar (Les Médailles
d’argile, şiir, 1900), Günahkâr Kadın (La Pécheresse, roman, 1920).
Albert Aurier (1865-1892): Fransız şair, sanat eleştirmeni ve ressam, sembolizmi geliştirmiştir. ‘’Mer-
cure de France’’ adlı derginin kurucularındandır. La Plume, Décadent ve Moderniste adlı dergilerde eleş-
tiriler yayımladı. Paul Gauguin hayranı olan sanatçı birçok ressamın eserlerini incelemiştir. Van Gogh,
Claude Monet ve Pisarro üzerine incelemeler yazmıştır. Toplu eserleri 1893’te yayımlandı.
Joris Karl Huysmans (1848-1907): Fransız hikâye ve roman yazarı, dekadanslardan biridir. Otobi-
yografik romanlarıyla tanınır. Baudelaire ile Mallarmé’in eserlerinde gördüğümüz sembolik anlatımın
düzyazıdaki temsilcisidir. 19. Yüzyıl Fransız yazınının en çok incelenen ve en çok tartışılan yazarlarından
biridir. Tersine (A Rebours,1884) adlı eseri başyapıtıdır ve bu eserle dekadan estetiğini tanımlamış olur.
Paul Valéry 18 yaşında yalnızca “İncilim” dediği bu eser üzerine yemin eder. Sanatındaki çürümüşlüğün
yanında aşırı estetik algısı onu Katolik olmaya itmiştir. Katedral (La Cathédrale, 1898) adlı romanında

247
Sembolizm (Simgecilik)

inancın yüceltilmesini işler. Diğer eserleri: Marthe (roman, 1876), Vatard Kızkardeşler (Les Soeurs Vatard,
roman, 1879), Genç Kalfa (En Ménage, roman, 1881), Modern Sanat (L’Art moderne, inceleme, 1883),
Lourdes Yığınları (Les Foules de Lourdes, roman, 1906).
Remy de Gourmont (1858-1915): Fransız şair, deneme yazarı, hikâyeci ve eleştirmen. ‘’Mercure de Fran-
ce’’ dergisinin kurucularındandır. Fransız edebiyatında sembolizmin öncülerindendir. Deneme yazılarıyla ta-
nınır. Bazı önemli eserleri: Edebi Gezintiler (Proménades littéraires, deneme, 1904/27), Felsefi Gezintiler
(Proménades philosophiques, deneme, 1905/09), Maskeler Kitabı (Le Livre des masques, eleştiri, 1896),
Büyülü Öyküler (Histoires magiques, hikâye, 1894), Sanatın Sonu (La Fin de l’Art, deneme, 1925)
William Butler Yeats (1865-1939): İrlandalı şair, oyun yazarı ve
hikâyeci. 1923’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan şair, İrlanda Edebiyat
Tiyatrosu’nu kurarak, ‘’İrlanda Rönesansı’’nın önderliğini yapmıştır. Sem-
bolizmin en güçlü şairlerinden biridir. Bazı önemli eserleri: Sazlıklardaki
Esinti (The Wind Among the Reeds, şiir, 1899), Sorumluluklar (Res-
ponsibilities, şiir, 1914), Coole’da Beyaz Kuğular (Wild Swans at Coole,
şiir, 1918), Kule (The Tower, şiir, 1918)
Oscar Wilde (1854-1900): İrlandalı şair ve oyun yazarı. Fransız sem-
bolistlerinin etkisiyle İngiltere’deki ‘’l’art pour l’art’’ (sanat için sanat) ha-
reketinin en önemli temsilcisi olmuştur. Oyunlarıyla çağının toplumsal
gerçekliklerine eleştirel bir bakış getirmiş, İngiliz tiyatro edebiyatında bü-
yük bir üne kavuşmuştur. Bazı önemli eserleri: Vera ya da Nihilist (Vera,
William Butler Yeats (1865-1939).
or the Nihilist, oyun, 1880), Mutlu Prens (The Happy Prince, hikâye,
1888), Dorian Gray’in Portresi (The Portrait of Dorian Gray, deneme,
1891), Salome (oyun, 1893), Lady Windermere’in Yelpazesi (Lady
Windermere’e Fan, oyun, 1892), Reading Zindanı Baladı (Ballad of
the Reading Gaol, şiir, 1898)
Alexander Aleksandroviç Blok (1880-1921): Rus-Sovyet şairi ve
oyun yazarı. Blok ile Rusya’da sembolizm akımı doruğa ulaşmıştır. Rus-
ya’daki sarsıcı toplumsal çarpışmaların etkisiyle sembolizmden romantik
gerçekçi devrimci şiire geçen Blok, şiirin her türlü olanağını kullanarak
modern Rus şiirinin temellerini atmıştır. Bazı önemli eserleri: Güzel
Kadınlar İçin Şiirler (Stichi o Prekrasnoy Dame, şiir, 1901), Teşhir
Barakası (Balagançik, oyun, 1906), Bilinmeyen (Neznakomka, şiir,
1906), Karyüzlü (Sneznaya maska, şiir, 1907), Bedel (Vozmezdie, şiir,
1910/21), Onikiler (Dvenadvat, şiir, 1918), İskitler (Skify, şiir, 1918)
Paul Valery (1871-1945): Öğrencilik yıllarında Mallarme ile sıkı bir
Alexander Aleksandroviç Blok ilişki kurar, çeşitli dergilerde yayımladığı şiirlerde, Mallarme’nin etkisiyle
(1880-1921). sembolizm etkisi görülür. Birkaç şiir ile edebiyat dünyasına yaklaşmış,
fakat şiirin kendisine uygun olmadığını düşünerek yirmi yıl boyunca şiir
yazmamıştır. Yıllarca insan zihninin işleyişine merak sarmış, daha çok felsefeye, politikaya, tarihe ve mate-
matiğe yönelmiştir. Bu sürecin bir sonucu olarak Bay Teste İle Bir Akşam (La Soirée avec M. Teste, 1896)
adlı denemesinde, tamamen mantığıyla hareket edip hayatının her alanında bir kesinliğin hüküm sürdüğü
M. Teste adlı karakterini yaratmıştır. 1912 yılında gençlik şiirlerini yeniden basıma hazırlayarak edebiyat
dünyasına geri dönmüştür. Genç Park (La Jeune Parque) ve Büyülü Sözler (Charmes) adlı kitaplarıyla
ününe kavuşmuştur. Valery şiiri düşünsel bir etkinlik olarak tanımlar. Ona göre, alışılagelmiş anlamlardan
sıyrılmış, çağrışımlar ve müzikalite ile farklı bir dünya yaratma gücüne sahip olan şiir ideal (saf ) şiirdir.
Eserleri: Eski Dizeler Albümü (Album de vers anciens, şiir, 1920), Leonardo da Vinci’nin Metoduna
Giriş (Introduction a la methode de Leonardo da Vinci, deneme, 1895), Yılan (Le serpent, şiir, 1922),
Eupalinos ya da Mimar (Eupalinos ou l’architecte, deneme, 1923), Stendhal Üzerine Deneme (Essai sur
Stendhal, deneme, 1927), Benim Faust’um (Mon Faust, diyalog, 1946), Gide’le Yazışmalar (Correspon-
dace avec Gide, 1955).

248
Batı Edebiyatında Akımlar-I

araştırmalarla
ilişkilendir
Sembolist Manifesto (Le Symbolisme)’dan yüce büyü henüz tamamlanmamıştır: Sürekli ve
- Jean Moreas (Çeviri: Hülya Bayrak Akyıldız) titiz bir çalışma yeni gelenleri davet ediyor.
Ders vermenin (öğretimin), nutuk söyleme-
Bütün sanatlar gibi edebiyat da evrimleşir: ke- nin (hitabetin), sahte duyarlılığın, nesnel tasvirin
sin olarak belirlenmiş geriye dönüşlerle, zamanın düşmanı olan sembolik şiir, Fikri duyulabilir bir
ve çevresel değişimlerin yönlendirmesiyle karma- biçime sokmaya çalışır ki bu (biçim) şiirin amacı
şıklaşan döngüsel bir evrimdir bu. Sanatın her yeni değildir, şiirin Fikri ifade etmeye yarayan bir par-
evrimsel evresinin, hemen önceki okulun bunak çasıdır. Öte yandan Fikir de kendini dışsal ben-
yaşlılığına, kaçınılmaz sonuna karşılık geldiğini zetmelerin gösterişli elbisesinden yoksun görme-
belirtmek gereksiz olurdu. İki örnek yeterli olacak- melidir, zira sembolik sanatın karakterinin özü,
tır: Ronsard, Marot’un son taklitçilerin güçsüzlü- asla fikrin kendisine yoğunlaşmamaya dayanır.
ğüne karşı zafer kazanır ve Romantizm, bayrakları- Böylece, bu sanatta, doğa manzaraları, insan fa-
nı Casimir Delavigne ve Étienne de Jouy’nin kötü aliyetleri ve bütün somut fenomenler kendi ken-
bir şekilde koruduğu klasik kalıntıları üzerinde ya- dilerini yansıtmayacaktır; bunlar esas Fikirlerle
yar. Çünkü her sanat tezahürü kaçınılmaz olarak olan gizli ilişkilerini temsil etmek üzere tasarlan-
yoksullaşır ve güçten düşer; kopyadan kopyaya, mış duyulabilir görünümlerdir.
taklitten taklide, taze ve sulu olan kuruyup söner; Böyle bir estetiğe karşı okurların ipe sapa
yeni ve yaratıcı olan klişeleşip sıradanlaşır. gelmez kapalılık suçlamalarında şaşacak bir
Romantizm de bu şekilde, isyanın bütün şey yoktur. Fakat ne yapmalı? Pindar’ın şiirle-
fırtınalı tehlike çanlarını çaldıktan, zafer ve savaş ri, Shakespeare’in Hamlet’i, Dante’nin La Vita
günleri yaşadıktan sonra, gücünü ve inceliğini Nuova (Yeni Hayat)’sı, Goethe’nin Faust’unun
kaybetti, kahramanca gözü pekliğinden vazgeç- ikincisi, Flaubert’in Ermiş Antonius ve Şeytan’ı
ti, düzenli, şüpheci ve epey sağduyulu hale gel- da aynı belirsizlik suçlamasıyla karşılaşmadı mı?
di; Parnasların saygıdeğer ve bayağı girişimleriyle
sahte bir uyanış umdu ve sonunda, gerileyen bir Çoklukta Birlik (Correspondances)- C.
hükümdar gibi natüralizm tarafından tahtından Baudelaire (Çeviri: Sabahattin Eyuboğlu)
indirildi. O zaman moda olan bazı romancıların Bir tapınaktır doğa, sütunları canlı 
yavanlığına karşı natüralizme yalnız muhalif bir
Anlaşılmaz sözler duyulur zaman zaman 
değer atfedilebilirdi, meşru fakat dayanaksız.
Sembol ormanları içinden geçer insan 
Biz zaten sanatta yaratıcı ruhun günümüzdeki
eğilimlerini tanımlayabilecek tek isim olarak sembo- Tanıdık bakışlar süzer gibidir sizi
lizmi önermiştik. Bu ismi değiştirmeye gerek yoktur.
Bir derin, bir karanlık birlik içinde 
Sanattaki evrimlerin son derece karmaşık fark-
Aydınlık kadar sonsuz, gece kadar geniş 
ları olan döngüsel bir karakter gösterdiği yazının
başında söylenmişti: Aynı şekilde, bu yeni ekolün Uzaktan söyleşen uzun yankılar gibi 
tam olarak nereden doğduğunu izleyebilmek için, Renkler, sesler, kokular karışır birbirine
Alfred de Vigny’nin bazı şiirlerine, Shakespeare’e,
mistiklere hatta daha gerilere gitmek gerekir. Bu Kokular vardır çocuk tenlerinden taze 
konular bir kitap dolusu inceleme gerektirir; öy- Obua sesinden tatlı, çayır gibi yeşil 
leyse şunu söyleyelim ki Charles Baudelaire hali-
hazırdaki hareketin gerçek müjdecisi olarak kabul Kokular da vardır azgın, zengin, gürül gürül
edilmelidir; (akımın) gizem ve tarifsizlik duygusu-
nu Bay Stéphane Mallarmé’ye borçluyuz; Bay Paul İnsana sonsuz şeylerin tadını veren 
Verlaine’in onuruna ise daha önce Bay Théodore Misk, amber, aselbent, buhur gibi kokular 
de Banville’in saygın parmaklarının yumuşattığı Duyuları, düşünceyi alıp götüren
dize üstündeki sert kuralları kırmak düştü. Ancak

249
Sembolizm (Simgecilik)

Sesliler (Voyelles)- A. Rimbaud (Çeviri: Cemal Güzel dudakların gülüvermesi öfke içinde.
Süreya). U, çevrimler, çalkantısı yeşil denizlerin
A kara, E ak, I kırmızı, U yeşil, O mavi: Erinci hayvan yayılmış çayırların ve simyanın
Sesliler: gizli künyelerinizi söyleyeceğim size; Vergili geniş ahulara attığı çizgilerin rahatlığı
A, vınıl vınıl o iğrenç pis kokular üstünde
O, mahşer gürültüsü, üfürülen kutsal Sur’dan;
Parlayan sineklerden tüylü kara entari;
Meleklerden geçmiş sessizlikler dünyalardan,
Gölge koyları; Temizliği buharların, çadırların E: -Sen, Omega, onun gözlerinin menekşe ışını!
Kibirli buzul mızrakları, ak krallar, taçsal çiçek
ürperişleri;
I, kırmızılar, tükürülmüş kan ve esriklikler ki
tövbeli,

Öğrenme Çıktısı

5 Sembolizmin sanata bakışını ve yöntemini açıklayabilmek


6 Sembolizmin edebî kişilikler üzerinden nasıl geliştiğini açıklayabilmek
7 Sembolizmin etkisini neden yitirdiğini açıklayabilmek

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

5. Sinestezi hakkında daha 5. Sinestezikler çocukluk


fazla bilgi için https://no- döneminden itibaren
roblog.net/2017/04/29/ bu algıya alıştıklarından
renkleri-duymak-sesle- diğer insanların kendile-
ri-tatmak-sinestezi/ ve ri gibi algılamadıklarını
5. Sembolizmin yöntemle-
http://nbeyin.com.tr/ öğrendiklerinde şaşırır-
rinden eşduyum üslup
algilar-dunyasinda-kendi- lar. Sizin de sinestezik
açısından ne gibi deği-
gerceginin-pesinde- deneyimleriniz oldu mu?
şimlere yol açmıştır?
bir-hastalik-sinestezi/ Bunu anlatmayı ya da ya-
6. Sembolizmin estetik an- zıya dökmeyi deneyin.
layışının hangi yönleriyle adreslerine bakabilirsiniz.
6. Rimbaud’nun kehanet 6. Sembolizmin günü-
modernizmi etkilediğini
kavramını romantikler- müzdeki sanata ve onun
açıklayabilir misiniz?
deki kehanet kavramıyla ideolojisi olan postmo-
7. Sembolist akım etkisini dernizme nasıl etkileri
neden yitirmiştir? karşılaştırın.
olmuştur? Tartışın.
7. Sembolizmin roman-
tizmle ortaklık ve farklı- 7. Sanatta anlaşılmazlık ve
lıklarını değerlendirin. kapalılık eleştirisi hak-
kında sizin görüşünüz
nedir?

250
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Sembol ve sembolizm
1 kavramlarını
tanımlayabilmek

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


2 Bir edebi akım
olarak sembolizmi
tanımlayabilmek

Sembol ve Sembolizm

1 Sembolizm kesin kuralları olan bir akımdan ziyade serbest bir şekilde kurulmuş bir topluluğun este-
tiğine işaret ettiğinden tanımlanması zor olsa da genel bir tanım yapılacak olursa sembolizm, başlangıcı
Baudelaire’in Kötülük Çiçekleri’ne uzanan, 1880’li yıllarda, önce edebiyatta sonra resimde ortaya çıkan,
gerçekçiliğe karşı çıkan, görünenin ötesindeki gerçekliği semboller aracılığıyla anlatmayı esas alan; telkini,
serbest çağrışımı, özgürlüğü öne çıkaran ve geleneksel kalıpları yıkmayı amaçlayan; getirdikleriyle 20. yüz-
yıl modernizmini şekillendirmiş bir edebiyat ve sanat akımıdır.

2 Sembol Soyut bir kavramı somutlaştıran biçimdir. Sembolizmde sembol, bir “idea”nın (düşüncenin)
somut temsilidir; tanımlanamaz, bilinemez olanın kavranabilmesi için içinde yaşadığımız dünyadan alın-
mış somut bir fenomendir.

Sembolizmin doğduğu
3 ortam ve düşünsel
zeminini belirleyebilmek

4 “Décadence” sanatını ve
ilkelerini açıklayabilmek

Sembolizmin Doğuşu ve Felsefî


Temelleri

3 Sembolizm pozitivizmin hâkim olduğu 19. yüzyılda ortaya çıkar ancak onun gerçek tanımına ve gerçeği
alımlama yöntemine karşı çıkar. Sembolistler görünen dünyanın bir temsil, bir yansıma olduğunu düşü-
nen idealist filozofların izinden giderler; tinselci (spiritüalist) idealist bir bakış açısına sahiptirler. Kant ve
Schopenhauer’dan etkilenmişlerdir. Görünenin altındaki gerçekliğin duyumlar arası ilişkiler ve aktarımlar
yoluyla kavranabileceğini düşünmüşler ve bunu bir yöntem haline getirmeye çalışmışlardır.

4 Dekadans sanatı Parnas ekolü içinden çıkan ama ona karşı bir tepki olarak gelişen bir harekettir. De-
kadans kelime itibarıyla çöküş demektir ve dekadanlar bunu gururla kullanır; burjuva toplumunun değer
ve normlarına, sanat anlayışına ve estetik ölçülerine savaş açarlar. Geleneğe karşı yıkıcı, karamsar, yenilikçi,
deneysel bir topluluktur. Dekadans sembolizme yol açmış ve bu estetiğin içinden çıkan sanatçılar sembo-
list akımı kurmuşlar ya da onunla ilişkilendirilmişlerdir.

251
Sembolizm (Simgecilik)

Sembolizmin sanata
5 bakışını ve yöntemini
açıklayabilmek
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Sembolizmin edebî
6 kişilikler üzerinden nasıl
geliştiğini açıklayabilmek

7 Sembolizmin etkisini neden


yitirdiğini açıklayabilmek

Sembolizme Göre Sanat

5 Sembolistler sanata gerçeğe ulaşmanın bir yolu ya da kimilerine göre tek yolu olarak bakmışlardır. Ro-
mantizmde olduğu gibi sembolizmde de sanatçı merkezi bir konumdadır; özel, seçilmiş bir kişidir; diğer
insanların algılarına açık olmayan hakikatleri kavrayabilen ve yol gösteren kişidir. Bu gerçekler gördüğümüz
dünyanın ötesindedir; fenomenler yalnızca birer “simgeler ormanı”dır; şair onları “idea”ları anlatabilmek
için kullanır. Bu gerçekliği kavramak için aşkın bir deneyime ihtiyaç vardır, bu nedenle sinestezi/eşduyum
yöntemini geliştirirler; böylelikle şematik ve kategorik olmayan, akıcı ve organik bir algıya kavuşabilirler.

6 Sembolizmin temeli Baudelaire’in Kötülük Çiçekleri’ne dayandırılır. Elbette ondan önce Nerval ve
Poe vardır ama bu kitap akımın başlangıç noktası ya da habercisi kabul edilir. Correspondances sonesinde
eşduyum düşüncesine rastlanır ve başta Rimbaud olmak üzere sembolistler bu kavram üzerinden gerçek-
liği kavramaya çalışır ve bunun yöntemlerini sanatta yöntem olarak benimserler. Mallarmé ve Verlaine
Baudelaire’den sonra sembolist estetiğin kurucuları olurlar ve şiirle müziği sentezlerler. Geleneksel kafiye
ve ritimden koparlar ve yeni bir şiir kurarlar. Rimbaud ise kurucular olarak kabul edilen bu dörtlü için-
deki en orijinal şairdir. Baudelaire’in başlayıp bitiremediği biçimsel devrimi yapmış ve bir süre sonra öykü
anlatmaktan tamamen uzaklaşmış düzyazı şiiri kurmuştur. İmgeleri yeni ve alışılmadıktır, Baudelaire’den
itibaren şiire aktarılmaya çalışılan aşkınlık deneyimini şiirinde kurmuş ve modern şiirin kurulmasında ve
sürrealizmin ortaya çıkışında önemli rol oynamıştır.

7 Jean Moreas’nın Sembolist Manifesto’nun başında söylediği gibi sanatta bütün ekoller zamanla etkisi-
ni yitirir ve başka bir şeye dönüşerek evrimleşir. Sembolizm bilinçdışına ve gözlenebilir alanın dışındaki
gerçeğe atıf yapıyordu ama henüz bilinçdışının bilimsel analizinden yoksundu. Freud’un kuramlarının
yayımlanıp yaygınlaşmasıyla birlikte sembolizm sürrealizme dönüşerek evrimleşti.
Sembolizmin giderek kapalı bir hal alması, geleneksel okuyucuyu yordu; anlamca kapalı, biçim açısından
yenilikçi, özgür dizenin, düzyazı şiirin, geleneksel olmayan ritimlerin kullanıldığı şiir okuyucuları yadır-
gattı ve rağbet görmez oldu.

252
Batı Edebiyatında Akımlar-I

1 19. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan, sanatın 6 Duyular arası aktarımdan bahseder. Dünyayı
özerkliğini, sanatçının orta sınıf değerlerine karşıtlı- semboller ormanı olarak tanımlar. Sembolizmin
ğını, sanatın doğaya üstünlüğünü ve cinsel deneyim bir ön bildirgesi olarak kabul edilir.

neler öğrendik?
arayışını vurgulayan akım aşağıdakilerden hangisidir?
Yukarıda tanımlanan şiir aşağıdakilerden hangisidir?
A. Sembolizm
B. Dekadans A. Sarhoş Gemi (Rimbaud)
C. Avangard B. Şairin Görevi (Hugo)
D. Parnasizm C. Şiir Sanatı (Verlaine)
E. İdealizm D. İletişimler (Correspondances) (Baudelaire)
E. Bir kır tanrısının öğleden sonrası (Mallarmé)
2 Le Décadent dergisinin kurucusu aşağıdaki-
lerden hangisidir? 7 Baudelaire’in en fazla etkilendiği isim aşağı-
dakilerden hangisidir?
A. Anatole Baju
B. Jean Moreas A. Nerval
C. Stéphane Mallarmé B. Poe
D. Maurice Barrès C. Michelet
E. Paul Verlaine D. Hugo
E. Mallarmé
3 Aşağıdakilerden hangisi Jean Moreas’nın
Sembolist Manifestosuna göre sembolist şiirin 8 Herkese açık olmayan, belli bir grup içinde
özelliklerinden biri değildir? olanlara özel bilgiler; çeşitli felsefi, tarihi ve dini
metinlerin gizli anlamları ve sembolizmi; ancak
A. Hitabete karşı olmak ferasetli ve farkında bir azınlık tarafından anlaşı-
B. Nesnel tasvire karşı olmak labilen kompleks ve güç türde bilgiler anlamlarına
C. Fikri duyulabilir biçimde örtmek gelen bir terimdir.
D. Ders vermeye karşı olmak Yukarıdaki tanım aşağıdakilerden hangisine aittir?
E. Fikre ve felsefeye yoğunlaşmak
A. İdealism
B. Rasyonalizm
4 1890’da kurulan, 1965 yılına kadar yayın ha- C. Spiritüalizm
yatını sürdüren ……….….. en önemli sembolist
dergilerden biriydi. D. Ezoterizm
E. Sezgicilik
Boşluklara aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
A. Le Mercure de France 9 Aşağıdaki eserlerden hangisi Dekadanların
B. La Vogue poetikası olarak kabul edilmiştir?
C. La Conque
A. Şiir Sanatı (Verlaine)
D. Le Symboliste
B. İletişimler (Baudelaire)
E. Le Décadent
C. Sarhoş Gemi (Rimbaud)
D. Deniz Meltemi (Mallarmé)
5 Sembolizm aşağıdaki akımlardan hangisiyle E. Langeur (Verlaine)
ortak duyarlılıklar taşır ve onun bir tür yeniden
doğuşu olarak değerlendirilir? 10 Kapıyı kendi üstüme kilitledim adlı eser aşa-
A. Parnasizm ğıdaki ressamlardan hangisine aittir?
B. Natüralizm A. Paul Gaugin
C. Romantizm B. Gustav Klimt
D. Klasisizm C. Fernand Khnopff
E. Realizm D. Edvard Munch
E. Pablo Picasso

253
Sembolizm (Simgecilik)

1. B Yanıtınız yanlış ise “Dekadans” konusunu 6. D Yanıtınız yanlış ise “Charles Baudelaire” ko-
yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

2. A Yanıtınız yanlış ise “Dekadans” konusunu 7. B Yanıtınız yanlış ise “Charles Baudelaire” ko-
yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.

3. E Yanıtınız yanlış ise “Sembolist Manifesto” 8. D Yanıtınız yanlış ise “Charles Baudelaire” ko-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.

4. A Yanıtınız yanlış ise “Sembolist Manifesto” 9. E Yanıtınız yanlış ise “Paul Verlaine” konusunu
konusunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

5. C Yanıtınız yanlış ise “Sembolizme Göre Sa- 10. C Yanıtınız yanlış ise “Resimde Sembolizm”
nat” konusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
8 Anahtarı

Daha önce daha doğrudan semboller kullanılıyordu. Bir resimde, heykelde ya


da edebiyat eserinde kullanılan sembolün işaret ettiği şey belliydi. Bu kod her-
kesçe ortak bir şekilde çözülüyordu. Yani semboller genel nitelikliydi. Sembo-
Araştır 1 lizm ise bireysel, öznel ve doğrudan olmayan bir sembol kullanımını başlatır.
Burada artık semboller tanımlanamaz, bilinemez olanın somut görüntüleridir
ve çağrışımlar yoluyla pek çok şeye işaret eder. Belirsiz, kapalı ve özeldir.

Parnasizm realizm ve natüralizmin şiirdeki yansımasıydı. Dolayısıyla bu akım-


ların felsefî temellerinde yer alan pozitivizm ve determinizm, bilgiyi gözlem ve
deney(im)le elde edilebilenle sınırlıyor, bunun ötesindeki her türlü bilgiyi ve
Araştır 2 algılama yöntemini reddederek aklı yüceltiyordu. Nesnel gerçekliğe kuşkuyla
bakan ve görünenin altında başka bir gerçeklik olduğuna inanan tinselci idea-
list sembolistler ise görünenin ardındaki gerçekliğe ulaşmak için eşduyuma ve
sezgiye önem veriyorlardı.

Sinestezi ya da diğer adıyla eşduyum, sembolist estetiğe, özellikle Rimbaud’nun


“kehânet” (voyance) kuramına ışık tutar. Sanrılar (halüsinasyonlar), eşduyu-
mun gerçekleşmesinin bir yoluydu. Sembolistlerin sanrılara ve duyular arası
Araştır 3 aktarıma sıkça yer verdiğini, şaşırtıcı aktarmalarla klasik algı kalıplarının dışı-
na çıkılmaya çalışıldığını görüyoruz. Sembolistlerin eserlerinde sinestezik algı
denemelerine rastlarız. Ölçülü ve düzenli şiire alışmış sıradan okuyucu için
sembolizmi büsbütün içinden çıkılmaz kılan asıl etken de budur.

254
Batı Edebiyatında Akımlar-I

Araştır Yanıt
8 Anahtarı

Modernizm, yani kökleri 19. yüzyıl sonlarına dayanıp 20. yüzyılda doğan sa-
nat akımları ve ekolleri, sembolizmden yoğun olarak etkilenmiştir. Semboliz-
Araştır 4 min getirdiği biçim özgürlüğü, yıkıcılık, geleneksel sanatın norm ve biçimle-
rinin ortadan kaldırılması, öznellik, sentez, türlerin birleşimi ve iç içe geçmesi
gibi modernist sanatta norm olan ne varsa kökenini sembolizmde bulmak
mümkündür.

Önemli öncülerini yitirmesinin yanı sıra sembolizmin etkisini yitirmesine iki


temel neden gösterilebilir:
Jean Moreas’nın Sembolist Manifesto’nun başında söylediği gibi sanatta bütün
ekoller zamanla etkisini yitirir ve başka bir şeye dönüşerek evrimleşir. Sembo-
lizm bilinçdışına ve gözlenebilir alanın dışındaki gerçeğe atıf yapıyordu ama
Araştır 5 henüz bilinçdışının bilimsel analizinden yoksundu. Freud’un kuramlarının ya-
yımlanıp yaygınlaşmasıyla birlikte sembolizm sürrealizme dönüşerek evrimleşti.
Sembolizmin giderek kapalı bir hal alması, geleneksel okuyucuyu yordu; anlam-
ca kapalı, biçim açısından yenilikçi, özgür dizenin, düzyazı şiirin, geleneksel ol-
mayan ritimlerin kullanıldığı şiir okuyucuları yadırgattı ve rağbet görmez oldu.

Kaynakça
Atkins, Robert (1993). Art Spoke. Abbeville Press, Mourre, Michel (1961). Büyük Şairler ve Şiirleri.
New York. Varlık Yayınları, İstanbul.
Berk, İlhan (2001). Başlangıcından Bugüne Fransız Myers, J., Wukasch, D. C. (2003). Dictionary of
Şiir Antolojisi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Poetic Terms. University of North Texas Press,
İstanbul. Texas.
Bozbeyoğlu, Sibel (1994). “Sanatta Kuramdan Rimbaud, Arthur (1999). Ben Bir Başkasıdır. (Çeviri:
Uygulamaya Baudelaire”, Frankofoni özel sayısı Özdemir İnce). Gendaş Yayınları.
ortak kitap S. 6, s. 95-105.
Tarlacı, Sultan (2001) “Sinestezi: Renkleri İşitmek,
www.britannica.com Sesleri Görmek”. Bilim ve Teknik, Cilt 34, Sayı
409 (Aralık 2001)
Cassou, Jean vd (1979). Encyclopédie du Symbolisme.
Somogy, Paris. http://www.theartstory.org/movement-symbolism.
htm Erişim: 09.06.2017
Karaalioğlu, Seyit Kemal (1979). Dünya
Edebiyatçılar Sözlüğü, İnkılâp ve Aka Kitabevleri, Turani, Adnan (1966). Sanat Terimleri Sözlüğü,
İstanbul. Toplum Yayınları, Ankara.
http://www.larousse.fr/encyclopedie/divers/ Türk ve Dünya Edebiyatçıları (1987). (Genel yayın
symbolisme/95238 Erişim: 09.06.2017 yönetmeni: Aziz Çalışlar). Remzi Kitabevi,
İstanbul.
Moreau, Pierre (1954) “Symbole, Symbolique,
Symbolisme”. Cahiers de l’Association www.wikipedia.org
internationale des études francaises. Cilt
Yücel, Tahsin (1961). Büyük Şairler ve Şiirleri (1961).
6 Sayı 1. Link: http://www.persee.fr/doc/
Varlık Yayınevi, İstanbul.
caief_0571-5865_1954_num_6_1_2052 Erişim:
09.06.2017

255

You might also like