You are on page 1of 45

T.C.

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

“OSMANLI DEVLETİNDE FAİZ VE PARA VAKIFLARI”

MUHAMMED İRŞAD DURSUN


021210052

GÜNCEL KONULAR DERSİ

DANIŞMAN
PROF. DR. EMİN ERTÜRK

BURSA - 2016

1
İÇİNDEKİLER
OSMANLI DEVLETİNDE FAİZ VE PARA VAKIFLARI
Giriş………………………………………………………………………………………..1

BİRİNCİ BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİNDE VAKIFLAR
1.1 Osmanlı Devletinde Vakıfların Ana Hatları………………………………………...2
1.2 Vakıfların Kurucuları………………………………………………………………...3
1.3 Vakıf Türleri ve Amaçları……………………………………………………………6
1.3.1 Altyapı ve bayındırlık hizmetleri……………………………………………….7
1.3.2 Dini ve Kültürel hizmetler………………………………………………………7
1.3.3 Eğitim Hizmetleri………………………………………………………………..7
1.3.4 Sağlık Hizmetleri …………………………………………………………….….7
1.3.5 Sosyal Güvenlik ve Dayanışma Hizmetleri…………………………………….7
1.3.6 Hayır Hizmetleri…………………………………………………………………8
İKİNCİ BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİNDE PARA VAKIFLARI
2.1 Para Vakıflarının Vakıf Sistemi İçerisindeki yeri…………………………………..9
2.2 Para Vakıflarının Tarihsel Süreci…………………………………………………..10
2.3 Para Vakıflarının Kuruluşu ……………………………………………………...…12
2.4 Para Vakıfları Uygulama Türleri…………………………………………………...13
2.4.1 Avarız Vakıfları ………………………………….……………………………..13
2.4.2 Esnaf Sandıkları ………………………………………………………………..13
2.4.3 Orta Sandıkları …………………………………………...……………………14
2.4.4 Eytam Sandıkları ………………………………………………………………14
2.5 Para Vakıflarının İşleyişi……………………………………………………………15
2.5.1 Muâmele-i Şer’iyye …………………………………………………………....19
2.5.2. Bey’ İşlemleri……………………………………………………………….….20
2.5.3 Karz- ı Hasen ……………………………………………………………….…..20
2.5.4. Mudârebe ve Bidâa ………………………………………………………....….20

2
2.6 Borçular ile ilgili konular…………………………………………………………...21
2.6.1Rehin ve Kefillerle ilgili Şartlar…………………………………………….….21
2.7 Para Vakıfları İşlem Örnekleri………………………………….………………….22
2.7.1 Arap Hakim Vakfı (Samandıra Camii Vakfı)………………………………..23
2.7.2 Gülfem Hatun Vakfı………………………………………………....…………24
2.7.3 Ramazan Fakih b. Abdullah Vakfı………………………………....….......….25
2.7.4 Sinan Ağa Vakfı …………………………………….………………………….26
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
PARA VAKIFLARI ÜZERİNE TARTIŞMALAR
3.1 Mezhep İmamlarına Göre Nakit Para Vakfı………………………………………27
3.1.1 İmam Muhammed eş-Şeybani'nin görüşü…………………………………...27
3.1.2 İmam Muhammed ve Ebu Yusuf'un Ortak Görüşü………………………...27
3.1.3 İmam Züfer'in Görüşü …………………………………….…………………..27
3.2 Osmanlı Devletinde Para Vakfı Tartışmaları…………………...…………………28
3.2.1 Tartışmaların Ortaya Çıkışı ve Seyri…………………………………………29
3.2.2 İbn Kemal ve Risale fi Cevâz-ı Vakfi’d Derâhim ve’d Denâir………………29
3.2.3 Ebussuud Efendin ve Risaşe Fi Vakfi’l Menkul………………………….…..33
3.2.4 Bali Efendi’nin mektupları…………………………………………………….36
3.2.4.1 Çivizade'ye Gönderilen Mektup…………………………………………36
3.2.4.2 Mevlana Şah Çelebi'ye Gönderilen Mektup………………………….…36
3.2.4.3 Padişaha Gönderilen Mektup....................................................................37
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİNDE DİĞER FAİZ HAREKETLERİ
4.1 Bankacılığın Gelişmesi……………………………………………………….…..….38
4.2 Bankacılığın Başlamsı……………………………………………...…………..……38

SONUÇ………………………………………………………………………………...….40
KAYNAKÇA………………………………………………………………………….…..41

3
OSMANLI DEVLETİNDE FAİZ VE PARA VAKIFLARI

GİRİŞ
Osmanlı Devleti genel itibariyle bir Türk İslam Devleti olarak değerlendirilir. Osmanlı
Devletindeki en belirli vasıf şüphesiz farklı dini ve milli özellikler içeren halkın büyük
çoğunluğunun Müslüman oluşu ve devletin bir Türk-İslam devleti olmasıdır. Osmanlı
Tarihçilerinin, genellikle Osmanlı Devleti’ni İslam Tarihi içerisinde ele almaları bu bakımdan
ilgi çekicidir. Türk İslam Devleti özelliğini taşıyan bu devlet içerisinde sosyal ve ekonomik
hayatın içerisinde etkin bir şekilde vakıfları görmek mümkündür. Osmanlıda esnaflar genel
olarak tek bir firma gibi aynı kalite ve aynı fiyatta üretim yaparlardı. Tek bir firma olmak
yerine küçük küçük şirketler halindeydi. Bunun asıl sebebi kapitalin tek bir güçte yani tek bir
kişide toplanmasını engellemekti. Çünkü güçlenen ve para kazanan kimseler Merkezi
Otoriteye başkaldırabilir ve tahtı ele geçirmeye çalışabilirdi. Bunun yanında Osmanlı
Devletinde elbette zengin insanlarda bulunuyordu. Fakat bu insanlar genel olarak bürokrat
aile fertlerinden kalan miras sayesinde zengin olan servet sahipleriydi. Servet sahiplerinin
esnaflığa geçişi loncalarca engelleniyor ve servetin sermayeye dönüştürülmesinin önü
kapatılıyordu. Aynı zamanda Devlet istediği takdirde servet sahiplerinin servetlerine el
koyabiliyordu. Buna müsadere deniliyordu. Müsadere tehdidi sebebiyle servet sahiplerinin
önünde yalnızca birkaç seçenek kalıyordu. Servet sahibi devletin ihaleye çıkardığı merkez
bozahaneler gibi işletmeleri kiralayıp burayı işletebilir, sahip olduğu servetle tefecilik
yapabilir ya da müsadere korkusu ile servetini toprak altına gömerek gelecek nesillere
bırakabilirdi. Bir diğer seçenekte servet sahiplerinin vakıf kurmasıydı. Çünkü vakıf malı
eskiden süre gelen önemli bir değer ve kıymetti. Vakıf malına devlet müdahale edemiyordu.
Hayatın her alanında o alana karşılık gelen bir vakıf bulunan, adeta ‘’Vakıflar Devleti’’ olan
Osmanlı Devleti içerisinde göze en çok çarpan vakıflardan biride Para Vakıflarıdır. Gerek
kuruluşta sermaye bakımından nakit para ile kurulması gerekse faizi yasaklamış olan İslam
dinini belirlemiş bir devletin içerisinde kredi işlemleri ile borç para veren ve borcu faizi ile
geri alma şeklinde işleyişi ile sürekli tartışma konusu olmuştur. Para Vakıfları üzerine
tartışmalar 16.yy dan beri günümüze dek süregelmiştir. Bu koyu tartışmaların en temel sebebi
paradan vakıf olmayacağı yahut Para Vakıflarının işleyişinde faiz olması gibi dini
problemlerin yer almasıdır. Bir çok din adamı bu tartışmanın içerisine girmiştir. 16.yy
döneminde tartışmalar İslam alemindeki alimlerden tutunda dönemin Şeyhülislamı Ebussuud
Efendiye kadar ulaşmış, Ebussuud Efendi para vakıflarının işleyişine cevaz vermiş ve
tartışmaların son bulmasını beklemiştir. Fakat konu o kadar derin ve meşakkatli bir konudur
ki konu Padişaha kadar mektuplar vasıtasıyla taşınmıştır. Para Vakıfları özellikle 16.yy dan
itibaren hem vakıf büyüklüğü olarak hem de vakıf sayısı olarak diğer vakıflardan daha hızlı
yayılmışlardır. Bu çalışma Osmanlı Devletindeki Para Vakıflarının tarihini, işleyişini, Para

4
Vakıflarının ekonomik etkilerini, Para Vakıfları üzerine yapılan münakaşaları ve Osmanlıda
ki faiz işlemlerini araştırmaktadır.

BİRİNCİ BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİNDE VAKIFLAR
1.1 Osmanlı Devletinde Vakıfların Ana Hatları
Vakıf anlayışı Osmanlı Devleti sosyal hayatının şekillendirilmesinde önemli bir etken
olarak karşımıza çıkmaktadır. Fertlerin günlük yaşamından, doğumundan ölümüne kadar
hayatın hemen hemen her safhasında o konuyla ilgili bir vakıf bulmak mümkündür. Vakıf
anlayışının temeli Hz. Peygamberin bizzat kendisi hurma bahçesini vakfederek örnek olması
ve şu hadisi şerifler etkili olmuştur. ‘’İnsanların hayırlısı insanlara faydalı
olanıdır”1“Âdemoğlu öldüğü zaman, amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır.
‘sadaka-i câriye’de bulunanlar, topluma yararlı bir ilim (talebe/eser) bırakanlar ve kendisine
hayır dua eden hayırlı çocuk yetiştirenler”2 Bu gibi hadisler İslam dünyasının vakıflara ve
yardımlaşmaya verdiği önemi göstermektedir.
Türk toplumunun çocuklara ve kimsesizlere verdiği değeri gerek İslam öncesinde gerekse
İslam’dan sonra görmekteyiz. Göktürk yazıtlarında töre geleneğince ölen kardeşin eşi ve
çocuklarının sahipsiz kalınmasına izin verilmemiştir. Diğer Türk devletlerinde ve Osmanlı
Devleti’nde dul ve yetimlerin haklarının korunması ile ilgili konular özerinde durulmuş, dul
ve yetim haklarının gözetilmesi ile ilgili sosyal hizmet ve sosyal yardım teşkilatları, vakıflar
kurulmuştur3
Vakıf müessesesi devlet mülkiyeti ve özel mülkiyetin yanında üçüncü bir kategori
oluşturmaktadır. İdari ve mali bakımdan bağımsız kurumlar olarak devletin şehirleri için
gerekli altyapı yatırımlarının gerçekleşmesinden tutun da toplumun ihtiyaç duyduğu temel
hizmetlerinin tümüne kadar geniş bir alan kaplamaktadır.4 Vakıflar, halkın amme
hizmetlerinin yerine getirilmesini , ibadet mekanlarının tamirini, devlet hazinesinden para
yardımı almadan gerçekleştiren kurumlardır. Vakıflar bu hizmetleri halktan bir takım kişilerin
yardım olarak kullanmak istedikleri menkul veya gayri menkul sermayelerden gerçekleştirir.
Vakıf kurucuları , vakfiyesini düzenleyerek kadıya tescil ettirme, ya da ölümünden sonra
malının üçte birini geçmeyecek şekilde vasiyet etme yolları ile iki şekilde vakıf
kurabilmektedirler.5
Vakıf kurmada izlenen yolda birinci aşama vakfettiği mülkiyetine ve vakıf yapma
salâhiyetine sahip , âkıl, bağli ve hür olma niteliklerini taşıyan şahıs , oluşturacağı vakıfla

1
Câmiu's-Sağır Şerhi, Feyzül-Kadir, Hadis No: 4044.
2
Müslim, Sahîh, "Vesıyye", 1; Ebû Dâvûd, Sünen, "Vesâyâ", 14; Tirmizî, Sünen, "Ahkâm", 36
3
ÇANLI, Mehmet, Eytam İdaresi ve Sandıkları (1851-1926),Türkler Ansiklopedisi, syf:57, Yeni Türkiye Yay.
Ankara, 2002, Cilt: 14,
4
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:3, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara.
5
ÇİFTÇİ, Cafer,2004, Bursa’da Vakıfların Sosyo-Ekonomik İşlevleri, syf:45, Gaye Kitapevi, 1.bsk, Bursa

5
ilgili şartlarını belirledikten sonra , vakfiyesini hazırlayarak mütevelliye teslim etmektedir.
Ardından kadıya giderek , vakıf kurmak niyetiyle müracaat etmektedir. Vakfiyelerde vakfın
kuruluş amacı ve vakfın şartları ayrıntılı bir biçimde belirtilmektedir.6
Örneğin ; Bursa’da İvaz Paşa karyesinde oturan Sefer bin Sevindik adlı bir hayırseverin
4000 akça parasını vakfederek , mütevelli olarak belirlediği vakfiyeyi tescil ettirmek için ,
kadıya müracaat ettikten sonra , huzurunda ikrar ettiği görülmektedir.7
Toplumda ileri gelen ve güvenilirliği ile bilinen kişiler kadının hükmüne şahitlik etme
babında hukuki işlemlerin kayda geçirildiği belgelerde , belgenin son kısmında ‘Şühudü’l-hâl’
olarak unvanları ile birlikte kaydedilmektedirler. Örneğin 1776-1777 senesinde Bursa’da
oluşturulan bir avarız vakfının kadı sicillerine geçirilmiş vakfiyesinde sühudü’l hal olarak
dokuz kişinin adı yazılıdır. Bu şahısların unvanlarına bakıldığında biri hariç ilmiye ve ehl-i
örf mensubu kişiler olduğu görülmektedir8
Vakıf kurmada izlenen bir diğer yol ise vasiyet yolu ile oluşturulan vaklardır. Vakfa ait şartlar
vasiyetname ile belirlenmektedir. Bu tarz vakıfların geçerliliği, şahsın ölümü itibari ile
başlamakta ve vakfın yönetimi belirtilen şartlar içerisinde mütevelli tarafından
yürütülmektedir.
1.2 Vakıfların Kurucuları

Osmanlı Devletinde vakıf kurucuları genellikle askeri kökenlidir. 16.yy da Bursa’da yapılan
araştırmalarda 322 adet vakıf üzerinde yapılan incelemelerde , askeri grubun en üst noktası
olan padişah ve şehzadelerden, Sultan Ertuğrul, Sultan Bayezid Hân, Cem Sultan, Sultan
Mehmed Hân, Sultan Mahmud, Şehzade Mustafa, Şehzade Abdullah ve Şehzade Alemşah
olmak üzere 8 kişinin Bursa’da vakfı tespit edilmiştir.9
Vakıf kurucuları erkek veya kadın olabilmektedir. Padişah ve Şehzadelerin yanı sıra Padişah
eşleri, padişah kızlar, şehzade eş ve kızları gibi birçok üst düzey kadının da vakfiyeleri
bulunmaktadır. Aynı araştırma göstermiştir ki ilmiye mensubu 44 kişi, ehl-i örf mensubu 54
kişi zanaatkarlardan 22 kişi, statüsü belirlenememiş 100 kişi Hz. Peygamber’in soyundan
gelen 6 seyyid gibi birçok farklı statüden insanlar vakıf kurmuşlardır. Bu rakamlar yalnızca
16.yy Bursa’sında kurulmuş vakıflardır. Aşağıdaki 1.1 numaralı tabloda 16.yy ait belgelerde
tespit edilen ve değerlendirilen 380 adet vakfın kurucuları gösterilmektedir.

6
ÇİFTÇİ, Cafer,2004, Bursa’da Vakıfların Sosyo-Ekonomik İşlevleri, syf:46, Gaye Kitapevi, 1.bsk, Bursa
7
Bursa Şer’iye Sicilleri B-18,4b.
8
Bursa Şer’iye Sicilleri B-208, 94b-95a.
9
ÇİFTÇİ, Cafer,2004, Bursa’da Vakıfların Sosyo-Ekonomik İşlevleri, syf:47, Gaye Kitapevi, 1.bsk, Bursa

6
Grafik 1.1: 16.yüzyıl Bursa vakıflarının statülere göre dağılımı10

VAKIFLARIN STATÜLERE GÖRE DAĞILIMI

22

57

44

54

202

SARAY MENSUPLARI İLMİYE EHL-İ ÖRF DİĞERLERİ MAHALLE VE KÖY CEMAATLERİ HİRFET GRUPLARI

10
Grafik 1.1 Bir sonraki sayfadaki Tablo 1.1’in pasta grafiği halidir.

7
BELGE NO:111

11
Belge no:1 , İstanbul Şer’iye Sicilleri Arşivi 4/104 151.B.

8
1.3 Vakıf Türleri ve Amaçları

Osmanlı idaresinde devlet hizmetleri ile vakıf hizmetleri birbirlerine çok sıkı bir biçimde
bağlı idi. Şehir ve kasabaların suları, köprüler, mezarlıklar, bir çok yollar, sağlık hizmetleri,
öğretim ve eğitim işleri, sosyal yardımla ilgili hizmetler gibi bu gün belediyelerin yaptığı bir
çok iş vakıflar tarafından yapılmaktaydı.12 Osmanlı şehirlerindeki vakıfları, sosyal ve kültürel
hizmetler açısından ele aldığımızda, toplumun ihtiyaç duyduğu her alandaki hizmetlerin vakıf
yoluyla yapıldığı görülebilir. Dolayısıyla vakfın en makbulü, insanların en acil ihtiyaçları olan
şeyi vakfetmektir anlayışından hareketle, insanlara faydalı olabilecek her türlü dini-ahlaki ve
sosyal hizmetler vakıflar kanalıyla sağlanmıştır. Vakıfların bu hizmetleri, bölgelere, zamana
ve vakıf kurucusunun şahsi kabiliyet ve düşünce tarzına göre ihtiyaç duyulan şeyler sürekli
olarak değişkenlik arz ettiğinden, vakıf kanalıyla yürütülen hizmetler de aynı oranda farklılık
arz etmiştir13
Vakıflar, ülke ticaretine ve ekonomik hayatın gelişmesine olumlu etkileri olan bir müessese
idi. Nitekim hemen bütün şehirlerde vakıf ticaret hanları bulunmaktaydı. Şehirlerarası yollar,
önemli stratejik mevkilere kervansaraylar yaptırılarak sürekli işler halde tutulmuş, böylece
yolcu ve tacirlere yol güvenliği ve konaklama imkânı sağlanmıştı. Vakfiyelerine
baktığımızda, kervansaraylara yerli-yabancı, hür-köle, erkek-kadın, müslim - gayr-i müslim
herkesin kabul edildiğini, yolcuların gıda, ilaç hatta ayakkabı ihtiyaçlarının karşılandığı ve
hayvanlarına da bakıldığını öğrenmekteyiz. Ücretsiz hizmet sunan kervansaraylar,
vakfedenlerin bıraktığı gelirlerle bu fonksiyonlarını yüzyıllar boyu sürdürmüşlerdir. İktisadi
açıdan bakıldığında, vakıf müessesesinin, asırlar boyunca insanların mal varlıklarını belirli
amaçlarla toplum yararına tahsis etmesiyle doğmuş ve gelişmiş olduğu dikkati çeker.
Şehirlerde, fakirlerin parasız yıkandıkları hamamlar mevcuttu. Sebillerde buzlu su, hatta
şerbet dağıtılırdı. Yol, kaldırım ve köprü yapımını vakıflar sağlıyordu. Bazı hayır sahipleri
kurdukları vakıflarla "kandilciler" tutuyor, yine vakıf geliri ile kandil ve yağ alarak sokakları
aydınlatıyorlardı. Sokakların temizlenmesi ve umumî helâlar için vakıflar kurulmuştu. Bekçi
ücretleri vakıflardan ödeniyordu. Vakıf hastahanelerinde her din ve ırktan insan tedavi
ediliyor, gerektiğinde ücretsiz ilaç veriliyor, doktor temin ediliyordu. İmaretlerde yoksullara,
yolcu ve misafirlere her gün bir veya iki öğün yemek yediriliyordu. Bütün bu hizmetlerin
gerçekleştirilmesinde vakıflar bir yandan binlerce görevliye maaş ödüyor, öte yandan yüz
binlerce insana hizmet götürüyordu. Böylece vakıflar yoluyla gelir dağılımındaki
dengesizlikler asgariye indirilirken, yine aynı sebebe bağlı olarak ortaya çıkabilecek sosyal
patlamaların da kısmen önü alınmış oluyordu. Diğer taraftan, şehirlerarası münakalenin
temini için sayısız yol, köprü, fener ve kalelerin inşası, büyük ticaret yolları üzerindeki konak
yerlerine kervansarayların tesisi, vakıflar sayesinde gerçekleşmiş ve bakım masrafları vakıf
gelirlerinden sağlanmıştır.14 İrili ufaklı bir çok vakıf bulunmaktaydı ve bu vakıfları bir
sistemde bütün olarak düşündüğümüzde , sistemde yer alan yatırım ve hizmetleri şu başlıklar
halinde sıralayabiliriz.

12
KURT, İsmail, Vakıf Müesseseleri XV ve XVI. Asır Vakıfları syf:510
13
Cevdet Dadaş,Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kütahya Vakıfları, Kütahya Belediyesi Kültür Yay., II, c.1, Kütahya
2000, s.9.
14
BAYARTAN, Mehmet, OSMANLI ŞEHİRLERİNDE VAKIFLAR VE VAKIF SİSTEMİNİN ŞEHRE KATTIĞI DEĞERLER,
Osmanlı Bilimi Araştırmaları X-1 (2008), syf: 162

9
1.3.1 Altyapı ve bayındırlık hizmetleri
Vakıfların tesis ettiği han, zaviye, çarşı, bedesten, dükkan gibi tesisler bir yandan vakfa gelir
getirirken öbür yandan ticari ve sınai faaliyetler için gerekli olan altyapıyı sağlamakta, aynı
zamanda şehirlerin imarına da katkıda bulunmaktaydı. Bunlara ilaveten vakıflar vasıtasıyla
yol, köprü gibi ulaşım tesislerinin , hamam, çeşme, su yolları gibi tesislerinde oluşturulduğu
görülmektedir.15
1.3.2 Dini ve Kültürel hizmetler
Başta camii ve mescitler olmak üzere kütüphane , tekke gibi müesseselerin kuruluşunda ve
ihtiyaçlarının karşılanarak faaliyetlerin aksamadan devam ettirilmesinde vakıflar etkin bir rol
oynamıştır.16
1.3.3 Eğitim Hizmetleri
Mahalle mekteplerinden başlayarak en yüksek dereceli eğitim kurumlarına kadar hemen
hemen bütün eğitim kurumlarının faaliyetlerinin yürütülmesinde vakıflar önemli bir rol
üstlenmişlerdir. Osmanlı Devleti merkezi bütçeden eğitim için doğrudan herhangi bir kaynak
ayırmamış, her türlü eğitim hizmetinin finansmanını vakıflar vasıtasıyla gerçekleştirmitir.
Sıbyan mektepleri ve medreseler vakıf yoluyla oluşturulmuştur. Ayrıca darü’l-hadis, darü’l-
kurra, tıp medreseleri de vakıftır. Mahallelere kadar tüm yerleşim birimlerinde bulunan ve
okuma çağına gelmiş öğrenciler sıbyan mekteplerinde eğitilir, daha sonra vakıf külliye
içerisinde yer alan medreselerde eğitim faaliyetlerine devam edilirdi. Vakıf mektep ve
medreselerinde ders veren hocaların maaşları da vakıf tarafından karşılanırdı. Ayrıca Osmanlı
döneminde oluşturulan müzeler de vakıftı. Eğitim hayatının hemen hemen tamamı vakıflar
aracılığı ile yürütülmüştür.17
1.3.4 Sağlık Hizmetleri
Osmanlı devletinde hastanelerin hiçbiri devlet tarafından yapılmamıştır. Bütün sağlık
kurumları hayır sahipleri tarafından ve vakıf yoluyla ihdas edilmiştir. Tımarhane, darüşşifa ve
tabhane olarak adlandırılan sağlık kurumlarında çalışan personelin maaşları da yine bağlı
oldukları vakıf tarafından karşılanırdı18
1.3.5 Sosyal Güvenlik ve Dayanışma Hizmetleri
Vakıfların bir nevi sosyal güvenlik fonksiyonu ifa ettikleri görülmektedir. Özellikle
yeniçerilerin orta sandıkları ile esnafın kendi aralarına topladıkları paralar sosyal faaliyetlerin
finansmanını oluşturmak için kullanılmıştır. Esnafın kendi aralarındaki dayanışmada ve iş
kollarında ortaya çıkan krizlerin atlatılmasında bu vakıflar yardımcı olmuştur. Ayrıca bazı
vakıfların zevayidinden çok sayıda kişiye tekaüt akçesi (emekli maaşı) bağlandığı da
bilinmektedir. Örneğin Bursa’da Kadri Çelebi Medresesinden mazul Emir Hasan Çelebi’nin
kardeşi Mevlana Abdullah Çelebi’ye Emir Evkafı zevayididen tekaüt akçesi tahsisi

15
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:8, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara.
16
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:8, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara.
17
Dr. Adnan Ertem ,Osmanlıdan Günümüze Vakıflar, Vakıflar Dergisi Aralık:2011 syf:35, Sayı: 36
18
Dr. Adnan Ertem ,Osmanlıdan Günümüze Vakıflar, Vakıflar Dergisi Aralık:2011 syf:35, Sayı: 36

10
istenmektedir. Müteakip kayıtlarda oğluna ve yeğenlerine de akçe tahsis edilmesi
istenmektedir. 19
1.3.6 Hayır Hizmetleri
Diğer fonksiyonları yanında vakıfların en büyük faaliyet alanı olarak hayır hizmetlerini
saymak gerekir. Özellikle imaretlerde vakıf görevlileri , öğrenciler ve fakirler için yemek
çıkarılması, medrese öğrencilerinin her türlü ihtiyacının karşılanması, fakir hastaların tedavisi
gibi müesseseleşmiş hayır faaliyetleri yanında , insanların, hatta hayvanların ihtiyaç
duyacakları çok çeşitli hayır hizmetlerine yönelik olarak kurulmuş vakıflar da mevcuttur.
Tablo 1.2 16. Ve 18. Yüzyıl kayıtlarında tespit edilen Bursa’da ki toplam 1154 adet vakfın kuruluş amaçlarına
göre sayısal dağılımları20-21

VAKFIN AMACI ADET


Mühimmât-ı mescid/cami (mihrâb) 139
Avârız vergilerinin ödenmesi 110
Ta’mir-i mecrâ-yi âb (ta’mir-i çeşme, musluk) 62
Hirfet vakıflarının değişik mühimmat harcamaları 46
Taâmiye harcamalarının karşılanması 27
İmâm maaşının ödenmesi 24
Mühimmât –ı muallimhane 22
Ders-i am maaşının ödenmesi 21
Mühimmat-ı zaviye 19
Genel mühimmat harcamalarının karşılanması 18
Mühimmat-ı medrese 12
Mühimmat-ı türbe 4
Mühimmat-ı asiyab 4
Mühimmat-ı kilise 4
Mühimmat-ı hamam 3
Mühimmat-ı han 3
Mühimmat-ı imaret 2
Mühimmat-ı mekteb 1
Mühimmat-ı suk 1
Diğer Harcamalar: Helva, şerbet-i asel, revgan-ı sade, revgan, şem-i asel, hatip
vaaz, müezzin, hasır, fukara-yı Medine-i Münevvere, kıraat-ı yasin, tamir-i 75
köprü, şeyhil kurra, muallim-i sıbyan.
Birkaç amaca yönelik 142
Amaçları belgelerde belirtilmeyen 388
GENEL TOPLAM 1154

Görüldüğü gibi vakıflar devletin iktisadi ve içtimai hayatında bir çok alanı kaplamaktaydı. Bu
tür vakıflarla beraber aralarında bir vakıf türü var ki yüzyıllardır tartışılmakta ve tartışılmaya
da devam etmektedir. Bu vakıf diğer vakıflardan ayırt edici özelliği ile ve iktisadi hayatı
çeşitlendirmesi-yönlendirmesi ile bilinen Para Vakıflarıdır.

19
BOA MD, No:2, S:230, 2052,2053, 2054 nolu kayıtlar.
20
ÇİFTÇİ, Cafer,2004, Bursa’da Vakıfların Sosyo-Ekonomik İşlevleri, syf:66, Gaye Kitapevi, 1.bsk, Bursa
21
Tablo belirtilen kaynakta Tablo 1.3 olarak 66. Sayfada verilmiştir.

11
İKİNCİ BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİNDE PARA VAKIFLARI
2.1 Para Vakıflarının Vakıf Sistemi İçerisindeki yeri
Para vakıflarının vakıf sistemi içerisindeki en ayırt edici özelliği asl-ı malın yani vakfın mal
varlığının tamamının veya bir kısmının nakit para olarak vakfedilmiş olmasıdır. Meşrutiyeti
ve nasıl işletileceği konusu bir hayli tartışmalı olan para vakıflarının ilk olarak ne zaman
ortaya çıktığı sorusu hala aydınlatılabilmiş değildir. Mandaville tarafından Para Vakıflarının
Osmanlılara özgü bir icat olduğu ‘’ Para vakıfları Osmanlıların İslam medeniyetine bir
katkısıdır’’ şeklinde söylenmiştir.22 Vakıf sistemi vasıtasıyla, fertlerin elinde toplanan tasarruf
ve servetleri ihtiyaç duyulan alanlarda hizmete dönüştüren bir mekanizma oluşturulmuştur.
Bu açıdan daha öncesinde örneğine rastlanmayan para vakıfları da, Osmanlıların vakıf
sistemine getirdiği bir yenilik ve İslâm medeniyetine bir katkı olarak değerlendirilmektedir.
Para vakıfları yalnızca sermayeleri bakımından değil aynı zamanda işleyişleri bakımından
da çok tartışılmıştır. Bir çok İslam alimi bu tartışmalara katılmıştır. Vakıf sistemi içerisindeki
yeri bakımından para vakfı hem kuruluştaki sermeye hem de işleyiş bakımından her zaman
ayrı bir yerde bulunmuştur. Kuruluş ve işleyiş bakımından tartışmalı kabul edilen para
vakıfları , vakıflar medeniyeti olarak adlandırılan Osmanlı Devleti vakıfları arasında sayısal
olarak ta göze çarpmaktadır. Aynı zamanda Para vakıfları da diğer vakıflar gibi Müslüman-
gayri müslim yahut kadın- erkek ayırt etmeden her kesime hitap etmiştir.

Tablo 1.3:Tahrir Defterlerine göre 16.yy İstanbul’da kurulan,faaliyet gösteren para


vakıfları23
TAHRİR AKAR AKAR VE NAKİT Nakit Toplam
TARİHİ adet % adet % adet % ADET
953/1546 Eski defterden devir 672 57.78 154 13.24 337 28.98 1163
927-953/1521-1546 620 48.90 140 11.04 508 40.06 1268
arasında kurulan
Toplam 1292 53.15 294 12.09 845 34.76 2431
Eski defterden devir 1270 79.67 309 19.38 15 0.95 1594
986/1578 953-986/1546-1578 1055 88.43 128 10.73 10 0.84 1193
arasında kurulan

Toplam 2325 83.42 437 15.68 25 0.90 2787


Eski defterden devir 2321 83.70 429 15.47 23 0.83 2773
1005/1596 986-1005/ 1578- 332 81.57 15 3.69 60 14.74 407
1596 arasında
kurulan
Toplam 2653 83.43 444 13.96 83 2.61 3180

22
Mandaville, Usurious Piety: Cash Waqf Controversy in the Ottoman Empire, 1997, syf: 289-308.
23
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:14, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara/ Kaynakta tablo ,
Tablo:1 olarak 14. Sayfada verilmiştir. Asıl kaynağı Ömer Lütfi Barkan’ın İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953
tarihli çalışmasıdır.

12
Tablo 1.3 ’e göre İstanbul’da 16. Asrın ilk yarısında kurulan vakıflar, asl-ı malı açısından
değerlendirildiğinde yarıya yakınının sadece nakit (%34.76) veya akarlarla birlikte nakit
(%12.09) şeklinde olduğu görülmektedir. Ancak 986/1578 ve 1005/1596 tarihlerine ait
tahrirlerde, sadece nakit veya nakitle birlikte gayrimenkul vakıflarının oranları toplamının
%15-16 civarında olduğu görülmektedir. Dikkat edilmesi gereken bir başka husus 953/1546
tarihli tahrirde görülen 845 nakit vakıflardan sadece 15 tanesinin bir sonraki tahrirde
görülebilmesidir. Diğer nakit vakıfların ne olduğunu ise 986/1578 tarihli tahrirde eski
defterden devreden akar vakıfları ile akar ve nakit vakıfları için verilen rakamlar kısmen
açıklamaktadır. Bu vakıfların önemli bir bölümünün kısmen veya tamamen akara tebdil
edildiği tahmin edilebilir. Nitekim vakıfların akıbetiyle bağlantılı olarak ortaya çıkan istibdal
konusu incelenirken para vakıflarında bu yönlü bir eğilimin mevcudiyeti tespit edilmektedir.
Çok farklı yerlerde ve çeşitli amaçlarla para vakıfları kurulmuştur. Para vakıflarının gelirleri,
fakir, muhtaç, aç ve susuz insanların ihtiyaçlarının giderilmesi; mütevelli ücretlerinin
karşılanması; mali sıkıntı içerisindeki esnafa mali destek sağlanması; camilerin
aydınlatılması, çeşme ve su yolları yapım ve onarımı, evlenme odaları ve mahalle bekçilerinin
ücretleri gibi bireysel veya toplumsal mal ve hizmetlerin mali finansmanının sağlanmasına
tahsis edilmiştir.24
2.2 Para Vakıflarının Tarihsel Süreci
Para vakıflarının Osmanlılardan önce uygulandığına dair bilinen bir örnek mevcut değildir.
Osmanlılarda ilk defa ne zaman kullanıldığı da kesin olarak bilinememektedir. Sadece Bali
Efendi’nin mektuplarında para vakıflarının Rumeli’nin fethinden beri uygulanıldığı ve üç
yüzyıl geçmişi olduğu şeklinde bir kayda rastlanılmıştır.25 Kaynaklarda 2. Murad ve Fatih
Sultan Mehmet’in saltanat yıllarında kurulan para vakıflarına rastlanılmıştır. Bizzat Fatih
Sultan Mehmet’in kurdurduğu İstanbul’a et temin eden kasapların sübvansiyonu için
oluşturulan para vakfı meşhurdur. Araştırmalar sonucu tespit edilen en eski para vakfı
826/1423 tarihinde kurulmuş olan Hacı Muslihiddin bin Halil Vakfıdır. Bu zat tarafından bazı
dükkanlarla birlikte 10.000 akçenin vakfedildiği görülmektedir. 26
Para vakıflarının sayısının 2. Murad ve Fatih zamanında çok fazla artmadığı, 16.yy
sonrasında yayılmaya başladığı görülmektedir. Para vakıflarının sayısıyla ilgili yapılan bir
araştırmada 451 yıllık zaman diliminde sadece İstanbula ait 27 mahkemede toplam 3.951 para
vakfının tescillendiği görülmektedir.27
Kanuni döneminde teorik temelleri belirgin hale getirilerek meşru bir zemine kavuşturulan
para vakıfları, Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir.28

24
KURT, İsmail, 1996, Para Vakıfları Nazariyat ve Tatbikat, syf:88, Ensar Neşriyat, İstanbul
25
Sofyalı Bali Efendi, Padişaha Mektup, Süleymaniye Kütüphanesi, Şeyhülislam Esat Efendi Medresesi nr. 188,
v.39.a
26
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:11, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara
27
KURT, İsmail, İstanbul Para Vakıfları, syf: 30-31
28
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:87, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara

13
Cumhuriyet dönemiyle birlikte bu vakıfların daha kurumsal bir oluşum içerinde yer almasına
ihtiyaç duyulmuş ve 2 Mayıs 1920′de, Şer’iyye ve Evkaf Vekâlet’ine devredilen para vakıfları
3 Mart 1924′te Başbakanlığa bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aktarılmıştır. Genel
Müdürlük tarafından Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. (Vakıfbank), 11 Ocak 1954 tarihinde
6219 sayılı Özel Kanunla kurulmuştur. Bunda vakıf paraları ile gelirlerinin en iyi şekilde
değerlendirilmesi, çağdaş bankacılığın gerektirdiği yönetim ve çalışma anlayışı ile ülkenin
tasarruf birikimine katkıda bulunulması ve toplanan tasarrufların korunarak ekonomik
kalkınmanın gereklerine göre kullanılma amacı güdülmüştür.29 Kuruluş sermayesi 50 milyon
TL olan Vakıfbank, 13 Nisan 1954 tarihinde faaliyete geçmiştir. Vakıfbank sermayesinin;
%25.18’i, Kasım 2005 tarihinde halka arz edilmiş olup, kalan sermayenin %43’ü Vakıflar
Genel Müdürlüğü nezdindeki mazbut vakıflara, %15.64’ü mülhak vakıflara, %16.10’u
mensuplarının üyesi olduğu Türkiye Vakıflar Bankası Emekli Sandığı‘na ve kalanı ise diğer
hakiki ve hükmi şahıslara aittir.
İstanbul kadı sicil kayıtlarına göre Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine intikal eden
dört bine yakın para vakfına ait vakıf paralar, 1954 yılında kurulan Vakıflar Bankasının
sermayesine intikal ettirilmiş ve böylece para vakıfları tarihe karışmıştır.30
Vakıflar Bankası’nın geçirdiği sermaye arttırımlarına göz atacak olursak;
İlk kuruluş sermayesi 50.000.000 dan başlayarak,
• 1973 yılında 100.000.000 TL.
• 1975 yılında 200.000.000 TL.
• 1981 yılında 1.000.000.000 Tl.
• 1986 yılında 17.000.000.000 TL.
• 1987 de 80.000.000.000 TL
• 1988 yılında 250.000.000.000 TL.
• 1989 yılında ise 500.000.000.000 TL ye çıkartılmıştır.
2010 yılında ise sermayesi 5.000.000.000 TL olmuştur.

29
Halime ÖNK, Osmanlı Dönemi Para Vakıflarıyla Günümüz Katılım Bankalarının Karşılaştırılması, syf:13.

30
KURT, İsmail, Osmanlı’da Para Vakıfları ve Ekonomik Hayat. Sivil Toplum Dergisi: Yıl:5, Sayı:19, İstanbul.

14
1 Ocak1937 Tarihi İtibariyle Türkiyede Mevcud Para Vakıflarının Nakit Durumu

2.3 Para Vakıflarının Kuruluşu


Bir para vakfı akarlarla birlikte ya ad müstakil olarak iki yoldan kurulabilmektedir. Vakfın
kurucusu ya doğrudan vakfiyeyi düzenleyerek kadıya iletir ya da ölümüne bağlı olarak vasiyet
yoluyla malının üçte birini aşmamak üzere istediği şartları beyan eden vasiyetname ile
kurabilir. Ebüsuud Edendi para vakfının caiz olduğuna dair yazdığı risalesinde tescilin nasıl
yapılması gerektiğini de anlatmıştır. İmam Züfer’in görüşü istikametinde vakfın tescil
edilmesinde izlenmesi gereken yol şudur: Vakıf kurmak isteyen kişi mesarifini beyan,
vezayifini tayin, şartlarını oluşturup giderler ve görevlilerin ücretleri ve vakıfla ilgili şartlarını
hazırlayıp vakfiyesini hazır ettikten sonra mütevelliye teslim eder. Bir müddet sonra mütevelli
ile beraber kadının karşısına çıkar ve sunarlar. Kadı vakfiyeyi kabul ve tescil eder, vakıf
kurulur.
Para vakfı, kuruluş sermayesinin bir kısmı veya tamamı nakit paradan oluşan vakıftır. Para
vakıflarında vakfa konu olan ana sermaye olduğu gibi korunmakta, para çeşitli
şekillerdeişletilerek gelir elde edilmekte ve bu gelir vakfiyede öngörülen hizmetlerin
finansmanında kullanılmaktadır.31

31
ÖZCAN, Tahsin, 2008, “Osmanlı Toplumuna Özgü Bir Finansman Modeli: Para Vakıfları”. Çerçeve, Sayı: Ekim
syf: 125

15
Vakıflara ait sermayenin hangi oranla işletileceği genelde vakıf kurucusu tarafından vakfiyede
belirtilir. Mütevellilerin sermayeyi bu oranla işletmek zorunda olduklarına dair fetvalar vardır.
Ancak vakfın maddî anlamda sıkıntıya düşmesi durumunda vakıf kurucusunun belirlediği
oran, % 15’i aşmamak şartıyla hâkimin muvafakatiyle yükseltilebilir. Nitekim Üsküdar
vakıflarından Hüsrev Ağa Mescidi Ecza-i Şerife Tilaveti Vakfı 1198 yılında % 10 olan ribh
oranını 1199’da % 12,5’a, Ahmed Çelebi Mahallesi Avarız Vakfı ise % 12,5’dan % 15’e
yükseltir. Fiyat artışlarının çok düşük olduğu bir dönemde vakıfların yıllık % 15 oranıyla
yüksek düzeyde gelir elde ettiği söylenebilir.

2.4 Para Vakıfları Uygulama Türleri


Osmanlı para vakıfları kurulduğu zamandan itibaren toplumsal hayatta önemli bir yer
edinmekle beraber, ihtiyaca göre gelişmeler de kaydetmiştir. Başlangıçtaki hizmet alanlarına
yenilerini ekleyerek ve sınıflara ayrılarak, ihtiyaçlara daha net ve hızlı cevaplar vermiştir.
Aynı yaşam koşullarına sahip ve benzer riskleri paylaşan fertler tarafından oluşturulan sınıflar
şunlardır.

2.4.1 Avarız Vakıfları


Köy ve mahallelerde ihtiyaçları karşılamak üzere kurulmuşlardır. Özellikle köy ve
mahallelerin vergilerinin ödenmesinde ve çeşitli ihtiyaçlarının karşılanmasında da vakıflardan
istifade edilmiştir. Vakfın harcamaları arasında muharrem ve recep tekâlifleri, yeniçeri
salyanesi, nizam-ı cedid askeri masrafı, çeşme, suyolu, kaldırım, fener, mum, mahkeme
masrafları; cami, mescid, dükkân ve ev tamirleri, fakirlere yiyecek ve yardımlar ve de ihtiyacı
olana kredi gibi hususlar sayılmaktadır. Rıfat Özdemir’in, “Ankara Hatuni Mahallesi, Nakit
Avarız Vakfının Kredi Kaynağı Açısından Önemi” adlı çalışmasında, vakfın Müslümanlara
açtığı kredilerde uyguladığı rıbh oranının 1801 yılına kadar %2,5, 1802 yılından itibaren %10
ve zımmilere uyguladığı oran ise aynı yılları takiben %10 ve %15’tir.32

2.4.2 Esnaf Sandıkları


Bu sandık, herhangi birinin bağışta bulunması ve esnafın bağışları, aidatları ve esnaflıkta terfi
gibi vesilelerle yapılan ödemelerden sermayesini oluşturmaktadır. Esnafların ortak
faaliyetlerinin finansmanında kullanılan bu menkuller, bazı ortak işlerin yapılmasında, esnafın
ve halkın fakirlerinin yiyecek giyecek ihtiyaçlarının karşılanmasında, cenazelerin
kaldırılmasında ve önemli günlerin masraflarının karşılanmasında kullanılmıştır.33 1.3.2.
Esnaf Sandıkları
Osmanlı esnafının rekabetten çok işbirliği içinde, karşılıklı kontrollere dayanan çalışmalarıyla
ünlenen esnaf birlikleri, oluşturdukları esnaf sandıklarıyla dayanışmayı en üst düzeye
çıkarmıştı. Bu sandığın sermayesini doğrudan doğruya bir kişinin vakfettiği paralar, esnafın
çeşitli vesilelerle yaptıkları bağışlar, haftalık ve aylıklar, çıraklıktan kalfalığa, ustalığa geçiş

32
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, Kanuni Dönemi Üsküdar Örneği, syf : 81, Türk T.K., Ankara
33
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, Kanuni Dönemi Üsküdar Örneği, syf : 82, Türk T.K., Ankara

16
sırasında yapılan ödemeler oluşturmaktaydı. Vasiyet yolula yapılan bağışlar ve kira gelirleri
de sandık gelirleri arasında sayılabilirdi.
Paraların işletilmesiyle elde edilen gelirler, esnafın ortak faliyetlerinin finansmanına, fakirlere
yardıma, dini günlerde merasim masraflarına, işsiz kalanların düşkün ve sakatların
desteklenmesinde kullanıldığı için bir çeşit sosyal yardım kurumu olan işsizlik sigortası
kurumu yerine de geçmekteydi. Her esnaf birliğinin kendine ait sandığı vardı, kethüda,
yiğitbaşı ve ihtiyarların sorumluluğu altında bulunan sandıklardan %1 nemâ ile işini
büyütmek isteyenlere yada ihtiyacı olan esnafa kredi verilirdi. Sandığın idaresi mütevelli
tarafından yürütülür, senelik görülen hesapları herkesin incelemesine açık olurdu. Şikayet
olduğu zaman olay kahyalar meclisinde görüşülür suçu sabit olmadıkça mütevveli
değiştirilmezdi.
Osman Nuri Ergin her esnaf sandığında farklı renklerde altı kese bulunduğunu, her bir
kesenin ismi ve kullanım amaçlarının da farklı olduğunu belirtmiştir. Buna göre;
• Atlas kese, esnaf vakfına ait her türlü yazışma ve hüccetin muhafazası içindir.
• Yeşil kese, esnafa ait akarların senet ve tapuları içindir.
• Örme kese, esnafın vakfedilen paralarının muhafazası içindir.
• Kırmızı kese, nemâya verilen paralara ait senedlerin muhafazası içindir.
• Beyaz kese, her türlü masraf senedi ile tasdik edilmiş yıllık muhasebe kayıtlarının
muhafazası içindir.
• Siyah kese, tahsili imkansız alacaklara ait senetler ve diğer evrakın konması içindir.34

2.4.3 Orta Sandıkları


Yeniçeriler için kurulan yardımlaşma ve sosyal güvenlik müesseseleridir. İlk olarak ne zaman
ortaya çıktığı bilinmeyen bu sandıklar muhtaç duruma düşenlerin kendilerine ve ailelerine
yardımcı olmak amacıyla kurulmuş sosyal güvenlik müesseseleridir. Yeniçeri birliklerine ait
bu tür vakıf ve fonlar yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra yeni kurulan askeri birliklere
aktarılmıştır. Günümüzde ordu mensupları arasında bir yardımlaşma kurumu olarak kurulan
ve başarılı bir yönetimle holding haline gelen OYAK bu anlayışın modern tarzda uygulaması
olarak düşünülebilir.35

2.4.4 Eytam Sandıkları


Yetim çocuklarının mallarının işletilmesi için kurulmuş sandıklarıdır. Bu sandıklar yetim
çocukların asli mallarını muhafaza ederek parayı işletilmiş ve elde edilen kâr, çocukların
ihtiyaçları için kullanılmıştır. Bu çocuklar, rüşt yaşına gelince asli mallar kendilerine teslim
edilmiştir. Bununla birlikte savaşta şehit düşen askerlerin çocukları da orta sandıklarıyla
birlikte bu sandıktan ihtiyaçlarını görebilmişlerdir 36

34
GÜRSOY, Çiğdem, Şeyhülislam Ömer Hüsameddin ve Kazasker Mehmed Vahdd Efendilerin Para Vakıflarına
Dair Meşhat Arşivindeki 1698 Numaralı Defterden Değerlendirilmesi.
35
ÖZCAN, Tahsin,2010. Vakıf Medeniyeti ve Para Vakıfları. Türkiye Finans, syf142: ,Kültür Yayınları. İstanbul
36
ÖZCAN, Tahsin,2010. Vakıf Medeniyeti ve Para Vakıfları. Türkiye Finans, syf142: ,Kültür Yayınları. İstanbul

17
2.5 Para Vakıflarının İşleyişi
Para vakıfları diğer vakıflar gibi insanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuştur. Diğer
vakıflardan ayrılışını kuruluşunun nakit para ile olması ve işleyişinin de borç para vermek
suretiyle işlemesidir. Para vakıfları aracılığıyla vakfedilen paraların çeşitli şekillerde
işletilmesiyle de kredi piyasasına arz edilen nakit miktarında önemli artışlar gerçekleşmiş,
tefeciliğe karşı alternatif oluşturulmuş ve muamele oranlarına getirilen düzenlemelerle de
kredi piyasalarında nispeten istikrarlı bir işleyişin gerçekleştirilmesi yönünde katkı
sağlanmıştır. Nitekim tefeciler tarafından uygulanan %40, %50 gibi yüksek faiz oranlarına
karşılık para vakıflarının yaptığı işlemlerde muamele oranları %10 ile %15 arasında
değişmektedir. Sadece bazı vakfiyelerde güvenilir kefil ve nitelikli rehin ile ihtiyacı olanlara
faizsiz ödünç verilmek üzere paralar vakfedilmiştir. Bu yöntemden kasıt, sadece faizsiz borç
vermenin sevabına erişmek olabilir. Çünkü bu yöntemle herhangi bir gelir elde etmek ve bunu
hayra harcamak mümkün değildir. Bir kimsenin kârı tamamen kendisine ait olmak üzere diğer
kimseye sermaye vermesidir.37
Mevcut faiz yasağı, para vakıflarını, bugün bankalar tarafından yapılan şekliyle kredi
vermekten alıkoymuş, Karz-ı hasen, bidaa, mudaraba, muamele-i şeriyye, akara tebdil, bey ve
istiglal seklindeki yöntemler çeşitli dönemlerde uygulanarak kredilendirme mekanizması
sağlıklı bir biçimde işletilmiştir.
Tablo 1.4: 1749-1795 tarihleri arasında Bursa’da para vakıflarının ortalama sermaye
miktarı.38
YILLAR PARA VAKFI ADEDİ ASL-I MAL VAKIF BAŞINA DÜŞEN
ORTALAMA SERMAYE

1749-1750 291 150.381,6 guruş 517 guruş

1775-1776 516 451.105,8 guruş 874 guruş

1783-1784 298 333.496 guruş 1119 guruş

1794-1795 230 287.370,5 guruş 1249 guruş

18.yy ikinci yarısı içerisinde Bursa’da bulunan para vakıflarının, yıllar geçtikçe
sermayelerinde artış görülmektedir.
Osmanlı Devleti’nde ilk faizsiz kredi uygulaması para vakıfları ile başlamıştır. Para
vakıflarında toplanan fonların, vakfiyelerindeki şartlara göre işletilmesi gerekmekteydi. Para

37
BERKİ, Ali Himmet. 1978, Açıklamalı Mecelle, madde: 1059, Hikmet Yayınları.İstanbul
38
ÇİFTÇİ, Cafer,2004, Bursa’da Vakıfların Sosyo-Ekonomik İşlevleri, syf:164, Gaye Kitapevi, 1.bsk, Bursa/ Tablo
kaynakta Tablo 3.2 olarak verilmiştir.

18
vakıflarında, hayır amaçlarla toplanan para fonu, Karz-I Hasen (ödünç vermek), Mudaraba
(emek-sermaye ortaklığı), Murabaha (vakıf para ile peşin mal alıp vadeli satmak yoluyla kâr
elde etmek) ve Bidâa (vakıf parayı hayır amacıyla işletip kârın tamamını vakfa vermek) gibi
yöntemlerle işletilmiş, elde edilen gelirler vakfın kuruluş amacı doğrultusunda, vakfın hayır
yönüne sarf edilmiştir. En çok başvurulan murabaha yönteminde piyasa rayiçleri gözetilerek,
yıllık % 10-15 gibi kâr sınırlaması getirilmesi, ekonomiye uzun vadeli istikrar sağlamıştır.39
Mudaraba: Osmanlı İmparatorluğu’nda çok yaygın olarak uygulanan, bir tarafın emeğini,
diğer tarafın ise sermayesini koyduğu, kâr amacı güden emek sermaye ortaklığıdır.40Karz-ı
Hasen bir çeşit faizsiz kredidir. Verilen borç, ödeme günü geldiğinde ek bir meblağ talep
edilmeden aynen geri alınır. Prensipte teşvik edilen bir uygulama olmasına rağmen gerçek
hayatta nadiren uygulanabilmektedir.41
Bunların yanında vakıflara müracaat eden kişiler para vakıflarından belirli bir miktarda borç
para alırlar ve belirlenen vakit sonunda genellikle %5 ve %15 arasında belirlenen bir miktar
fazla ile geri öderler. Vakfiyelerdeki ve vakıf tahrir defterlerindeki kayıtlara göre, vakfedilen
paraların işletilmesinde nema nispetleri genelde %10’dur, istisnai hâllerde bu oran %7’ye
kadar düşebilmekte ya da %15’e kadar çıkabilmektedir. Nemalandırma müddeti ise bir yıl ile
üç yıl arasında değişebilmektedir. Osmanlı ekonomik hayatının %15-20’sine vakıf işletmeleri
hâkimdi. Vakıf tahrirlerine göre yıllık gelirin %17’si vakıfların elinde idi Bir başka
araştırmaya göre 18. Yüzyıl’da, vakıfların genel bütçe içerisindeki payı %26,80’e kadar
yükselmiştir.42

Tablodan anlaşıldığı üzere vakıfların yarıdan fazlası % 15 oranını kullanırken yaklaşık beşte
biri % 12,5 oranını kullanır. Buna rağmen % 12,5’la işletilen toplam para % 15’le işletilen
toplam miktara yakındır. Buradan hareketle sermayesi daha büyük olan vakıfların % 12,5’u
tercih ettikleri söylenebilir.

39
DÖNDÜREN, Hamdi, 2008, “Osmanlı Tarihinde Bazı Faizsiz Kredi Uygulamaları ve Modern Türkiye’de Faizsiz
Bankacılık Tecrübesi”, UÜİF Dergisi, Cilt: 17, Sayı: 1, syf: 1-24
40
PAMUK, Sevket, (2005), Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1500-1914,syf:80, İletisim Yayınları, İstanbul
41
ÖZCAN, Tahsin, (2003), Osmanlı Para Vakıfları, Kanuni Dönemi Üsküdar Örneği, syf : 73, Türk T.K., Ankara
42
YEDİYILDIZ, Bahaeddin, (1984) “18. Asır Türk Vakıflarının İktisadî Boyutu” syf: 5-41, Vakıflar Dergisi, Sayı:18,

19
Tahsin Özcan’ın Kanuni dönemi Üsküdar Vakıflarına ait hüccetlerde yer alan oranlara dair
verdiği tabloda ise sonuç şöyledir; hüccetlerin % 62.1’inde oran % 10, %14.3’ünde % 12.5, %
9.9’unda % 15 . Dolayısıyla vakıfların uyguladıkları oranın 18. yüzyıl sonlarında daha yüksek
olduğu söylenebilir.43
Ribh Oranı ve Kârlılık Muamele-i şer‘iye ile alınabilecek ribh konusunda devletin bir üst
sınır belirlediği görülür. 18. yüzyılın ikinci yarısına ait birçok belgede % 15’in üzerinde ribh
alınamayacağı, % 15’in üzerinde ribh ile muamele-i şer‘iye yapılsa bile ziyadenin
alınamayacağı, dava konusu dahi edilemeyeceği ifade edilir. Vakıf adına mütevelli % 15’in
üzerinde ribh dava etse bile sonuç değişmez.
Şayet hâkim davayı dinler ve % 15’ten ziyadenin ödenmesine hükmederse hükmü geçerli
olmaz. Devletin koyduğu üst sınır % 15 olup tatbikatta bu oranla birlikte daha düşük oranlara
da rastlanır. Üsküdar şer‘iye sicilleri muhasebe kayıtlarında her bir vakfın nakit parayı hangi
oranla işlettiği zikredilir. Bu konuda muamele-i şer‘iye ile bey‘ bi’l-istiğlâl arasında fark
bulunmayıp hangi usul kullanılırsa kullanılsın her bir vakıf için tek bir oran sözkonusudur.
Yine borç alan şahıslar arasında da fark olmadığı, her bir vakfın ister askerîye ister reayaya,
ister zimmîye ister Müslümana borç versin hep aynı oranı kullandığı görülür.
1198 yılı gelirleri tespit edilen Üsküdar’daki 81 vakfın toplam 1.347.017 akçe geliri olduğu,
bunun 905.663 akçesinin nakit sermaye getirisi, 441.354 akçesinin ise kira geliri olduğu
girişte ifade edilmişti. Vakıfların kira gelirlerinden ziyade nakit para işleterek gelir elde
etmeleri bunun daha verimli olduğu şeklinde yorumlanabilir.
Vakfa tahsis edilen paralarla, sürekli bir gelire sahip olmak için ev, han, arsa gibi
gayrimenkuller alınmış, elde biriken sermaye bu şekilde ekonomiye kazandırılmış; biriken
servet atıl bırakılmamış ve bu varlıklardan elde edilen kira gelirleri vakfın yerine getirdiği
hizmetler için harcanmıştır. Vakfa önceden tahsis edilen paraların yeterli gelmediği
durumlarda önceden vakfedilen para miktarını artırmak ya da vakfa zam yapılmak suretiyle
sermaye artışına gidilmiştir. Bunun yanında bazı vakıflar sermaye artışıyla birlikte yeni
gayrimenkuller de vakfederek vakfı güçlendirme yoluna gitmişlerdir. Dolayısıyla günümüz
şirketlerinde yapılmakta olan sermaye artışının benzeri vakıf müesseselerinde de görülmüştür.
Vakfedilen paraların işletilmesinde anaparaya dokunulmamış, vakıf paranın, ticaret yoluyla
işletilmesi sonucu elde edilen kârdan ilgili vakfa belli bir yüzde pay verilmiş ve bu miktar
vakfın giderlerinde kullanılmıştır. Vakfedilen paraların işletilmesinden veya kiralardan elde
edilen gelirler öncelikle vakfın amacına uygun hizmetlerin gerçekleştirilmesinde kullanılmış,
sonra vakıf hizmetinde bulunanların ücretlerine harcanmıştır. Böylece vakıflar yoluyla hem
hizmet erbabına istihdam sağlanmış, hem de ekonomik kriz dönemlerinde piyasalardaki
sıkıntıların daha az zararla atlatılmasına katkıda bulunulmuştur. Dolayısıyla ekonomik
istikrarın sağlanmasında vakıfların rolü azımsanamayacak kadar etkili olmuştur.
Para vakıflarından kadın erkek, Müslüman, gayri müslim demeden her dini ve sosyal
kesimden insan faydalanabilmektedir. Para vakıflarıyla ilgili yapılan araştırmalarda gayri
Müslimlerin de para vakıflarından borç aldığı görülmüştür

43
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:373-375, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara

20
Tablo 1.5: Sare bint Mehmed Vakfı’nın işlemleri44
YIL HUCCET İŞLEM HASILAT MÜSLÜMAN G.MÜSLİM ERKEK KADIN
SAYISI HACMİ
927 1 500 62.5 akçe 1 - 1 -
akçe
928 2 1.500 a. 187,5 a. 2 - 2 -
945 1 500 31 akçe 1 - 1 -
akçe
954 2 900 113 akçe 1 1 2 -
akçe
956 1 300 38 akçe 1 - 1 -
akçe
965 1 1.000 a. 100 akçe - 1 1 -

Tablo 1.5 te Sare bint Mehmed Vakfı’nın (927/1520 kuruluşlu) yalnızca Müslümanlara değil
gayri Müslimlere de yardımcı olduğu örneği görülmektedir. Diğer vakıfların tabloları
incelendiğinde kadınlarla ilgili kayıtlara da rastlanmıştır. Konuyla ilgili yapılan en önemli
araştırmalardan biri Tahsin Özcan’ın Osmanlıda Para Vakıfları kitabındaki Üsküdar semti
vakıflarının örnekleridir.
Tablo 1.6: 1585-1588 yılları arasında Bursa’da kredi kullanan kişilerin statülere göre
dağılımı45
STATÜLER 1585-1588 YILLARI ARASI
KİŞİ(KREDİ İŞLEM SAYISI) AKÇA
SEYYİD 8 17600
EFENDİ 2 13000
ŞEYH 3 21500
MÜTEVELLİ 11 44791
KETHÜDA 2 1300
MÜEZZİN 2 2600
GAYRİ MÜSLİM 47 137300
KADIN 131 297000
ESNAF 11 33600
ÇELEBİ 31 140400
BELİRSİZLER 933 2217462
TOPLAM 1181 2927208

16. yüzyıl Bursa’sından aldığımız bu örneğe baktığımızda farklı statü ve gruplardaki


insanların, para vakıflarından kredi aldıklarına şahit oluyoruz. Seyitlerden gayri Müslimlere
kadar bütün bir yelpazeyi kapsayan bu kredi kullanıcıları vakıfların grup ve statü fark
etmeden kapılarını herkese açtığını bir kez daha gösteriyor.

44
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:102, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara
45
ÇİFTÇİ, Cafer,2004, Bursa’da Vakıfların Sosyo-Ekonomik İşlevleri, syf:178, Gaye Kitapevi, 1.bsk, Bursa

21
Tablo 1.7: Fonksiyonel dağılıma göre kredi kullanan esnaf grupları46
KREDİ 1749-1750 1775-1776 1783-1784
KULLANAN
KİŞİ GURUŞ KİŞİ GURUŞ KİŞİ GURUŞ
ESNAF GRUPLARI
153 9251 856 72080 645 57515
MAL ÜRETENLER
HİZMET 70 3886 277 21728 202 18533
ÜRETENLER
ALIM SATIM 30 1742 124 10978 102 8471
YAPANLAR
253 14.879 1257 104.786 946 84.520
TOPLAM

Her üç döneme de baktığımızda en çok kredi kullanan esnaf grubunun mal üreten esnaf
grupları olduğunu söyleyebiliriz. Tablodan da anlaşılacağı üzere para vakıfları ticari hayatı
düzenleyen etkenlerden biri olmuştur. Esnaflar yeni yatırımlar için yahut mevcut ihtiyaçlarını
karşılamak adına para vakıflarından kredi almışlardır.
Kâr şartı olsun olmasın borç verilme işlemine idâne denirdi. Borç verilen paralardan nemâ
sağlanması için bazı şartlar gerekliydi.
• Muamelenin şer’i olması.
• Kâr oranının %15’i geçmemesi.
• Kârın şart koşulması.
Kârın şart koşulması borcun devamına bağlıydı. Borçlu vefat ettiyse mirascısından alınacak
borcun ancak o tarihe kadar olan kârı istenirdi.
• Vakfın alacakları emsali ile ifa olunurdu.
Yani borçlu altın olarak aldığı borcu altın, akçe olarak aldıysa akçe olarak ödemek
zorundaydı. Gelirlerin elde edildiği yöntemlere baktığımızda;
2.5.1 Muâmele-i Şer’iyye
Para vakıflarının işletme usullerinden en önemlisi ve Đslâm Hukukçularının üzerinde en çok
tartıştığı yöntemdir. Bu yöntemde mütevelli ödünç almak isteyen kişiye borç verir, sonra kâr
miktarına göre bir malı (genellikle hırka, çuha gibi giyim eşyası) belli süreliğine vadeli olarak
ödünç alan kişiye satar. Ödünç alanda üçüncü kişi vasıtasıyla satın aldığı malı mütevelliye
bağış ettirir.18 Đşleme baktığımızda yasaklanmış olan ribâ ya karşı birkaç değişik işleme
başvurarak sonuca dolaylı yoldan ulaşılabildiğini görmekteyiz. Muamele işlemlerinin kadıya
tescil ettirilmesi, belli oranların üzerinde muamele yapılmaması gibi sınırlayıcı önlemler
alınmasına rağmen uygulamaya şüphe ile bakılmıştır. Muamele oranlarının %10 - %20
arasında değiştiği uygulamanın, piyasadaki %30-%60 oranlarına alternatif yarattığı, faiz
oranlarını makul seviyelere çekmekte etkisi olduğu için hoş görülmüştür.

46
ÇİFTÇİ, Cafer,2004, Bursa’da Vakıfların Sosyo-Ekonomik İşlevleri, syf:193, Gaye Kitapevi, 1.bsk, Bursa

22
2.5.2. Bey’ İşlemleri
Bey’ işlemleri dediğimiz satış işlemleri, bey’bât, bey’bi’l-vefâ, bey’li’l-istiğlâl olmak üzere
üçe ayrılmıştır. Kayıtlarda bey’, bey’ bât, bey’-i şer’i isimleriyle görebildiğimiz bey’ bât kesin
satış işlemidir.
Bey’bi’l-vefâ kararlaştırılan süre içinde geri almak şartı ile malın satışıdır. Borç alan kişi bir
süreliğine malını satmakta, veren kişide satış süresi içinde bu maldan faydalanmaktadır. Süre
sonunda mal tekrar eski sahibine dönmektedir.
Bey’li-l-istiğlâl kiralama şartı ile yapılan satış işlemidir. Borç alan kişi malını belirlenen süre
içinde satar fakat belirli bir kira karşılığı kullanım hakkını elinde bulundurur. Süre sonunda
tekrar mal sahibine geçer.20 Yapılan üç işleminde aslında birbirinden çok farkı yoktur.
Gayrimenkul sahibi olupta nakidi olmayan kişilere yönelik uygulamalardır. Faiz yasağına da
uyabilmek için tercih edilen usullerden biri olmuştur.
2.5.3 Karz- ı Hasen
Karz-ı hasen faizsiz ödünç para vermek demektir. Faize alternatif olarak geliştirilmek
istenmiştir. Karşılık beklemeden verilen ödünçleri sadakadan daha üstün tutarak özendirilme
yoluna gidilmiştir. Varlıklı kişilerin ihtiyacı olan kimselere borç vermesi, hatta borcu geri
ödeme günü geldiğinde bile zorlamaması teşvik edilmiştir. Böylece toplumda zengin fakir
arasındaki farkın biraz olsun azaltılması sağlanmaya çalışılmıştır. Verilen faizsiz paralar
kişilerin yanı sıra daha kurumsal yerlere de yönlendirilerek daha fazla kişiye ulaşma imkanı
sağlanması amaçlanmıştır. Fakat uygulamada insanların birbirlerine olan güvensizliği, karşılık
beklemeden para vermek istememeleri işleminin az sayıda görülmesine sebebiyet vermiştir.

2.5.4. Mudârebe ve Bidâa


Bir tarafın emek, diğer tarafın sermaye koyduğu kâr ortaklıklarına mudârebe denmekteydi.
Kâr önceden belirlenen anlaşmaya göre dağıtılırdı. Zarar ise sadece sermaye sahibinin olur,
emeğini koyan kişi de bunun karşılığında bir şey elde etmemiş olurdu. Emek-sermaye
çatışmasını önlemeye çalışan bu sistemle sanayi, ticaret ve üretim teşvik edilmişti.Paranın
verilmesi karşılığında rehin mal olmaması durumu sermaye sahiplerini huzursuz ettiği için bu
yöntemde karz-ı hasen gibi çok az uygulanmıştır.
Bidâa, paranın işleticisi tarafından kâr amaçsız sadece hayır adına çalıştırılması ve elde edilen
gelirin hayır işlerinde kullanılması işlemidir.Bidâa işlemi de mudârebe işlemi gibi fazla
yaygınlık bulamamıştır.47

47
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları,Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara

23
2.6 Borçular ile ilgili konular

Para vakıfları tarafından verilmiş olan kredilerin geri ödenmesi ile ilgili gerekli bütün
tedbirler alınmıştır. Bu sebepten ötürüdür ki para vakıflarından kredi alacak kişilerde aranacak
birinci şart aldığı borcu faizi ile beraber geri ödeyebilecek mali güce sahip olması yada ilerde
ödeyebileceğine güvenilmesidir. Verilen kredileri geri toplayabilmek amacıyla alınan en
önemli tedbirler rehin ve kefildir. Nitekim rehin verilen şeyin borcu karşılayabilecek değerde
olması ve kefil gösterilen kişinin, borcun ödenmemesi durumunda borcu yüklenebilecek mali
güce sahip olması gerekmektedir.48
Tavaşi Hasan Bey’in vakfiyesinde bu hususla ilgili olarak borcunu edaya kudreti olan ve vade
dolduğu vakit alınan krediyi ve faizi geciktirmeden tahsilin mümkün olacağı kişilerle işlem
yapılası, sağlam rehin ve kefil talep edilmesi, zaruret halinde birden fazla rehin ve kefil talep
etme yoluna gidilebileceği şeklinde şartlar yer almaktadır.
Borçlularla ilgili bir diğer husus ise borç verilen kişinin güvenilir bir kimse olmasıdır. Para
vakıflarının zarar etmemesi için ‘’seyehat eden, denizlerde dolaşan, işsiz olduğu bilinen, hileli
işlere karışan kişilere borç verilmesinden ihtiyatla kaçınılmıştır’’49

2.6.1Rehin ve Kefillerle ilgili Şartlar

Vakfiyelerde verilen kredilerin zayi olmasını engellemek amacıyla kredi alacak kişilerden
rehin ve kefil istendiği hatta zaruret halinde birden çok kefil ve birden çok rehin istendiğini
söylemiştik. Hatta bazı durumlarda ikisi birden de istenebilmekteydi. Vakfiyelerde genellikle
‘’rehin veya kefil’’, ‘’rehn-i kavi veya kefil-i meli’’ yada ‘’ruhun-u kavi veya kefil-i meli ‘’
gibi ifadeler kullanılmaktadır.
Alınan rehinin kredi verilen miktardaki borcu karşılayabilecek güçte olması gerekmektedir.
Vakfiyelerde rehinler için kullanılan ‘’rehn-i kavi’’ veya ’ruhun-u kavi’’ gibi ifadelerde kast
edilen şey ise verilen rehinin borçlunun kendi malı olması ve herhangi bir kimsenin bu rehin
üzerinde bir hakkı bulunmamasıdır. Çünkü alınan rehinin üzerinde başkasının hakkının
bulunması borç vadesinde ödenmediği taktirde satışa sunulduğında sıkıntılar doğuracaktır.
Uygulamada, vadesi geldiğinde borcun ödenmemesi halinde alınan rehinin satışı için
borçlunun vekalet verdiğine dair örnekler mevcuttur.50 İstenilen rehinler genelde
gayrimenkuldür. Vakfiyeler içerisinde, borç alacak şahıslardan rehn-i kavf ve kefil-i melf
istenmesi şart koşulmaktadır. Bu ifadeler para vakfından borç alacak kişiden, kredi için
verilen para karşılığında varlıklı olan birisinin kefil olarak istenmesi, ayrıca borcu
karşılayacak değerde kendi malı olan gayri menkul ya da değerli eşyalarını rehin olarak

48
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:287, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara
49
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:288, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara
50
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:288, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara

24
göstermesinin istenmesi anlamına gelmektedir. Vakıflar tarafından ihtiyaç sahiplerine verilen
kredilerin geri toplanması sorunu, mahkemelere sıkça gelen davalar arasındadır.51
Vakıf tarafından borç verilen alacakların tahsf1İ mütevelli, katip gibi vakıf görevlileri
tarafından gerçekleştirilmektedir. Ancak vakıf paralarının borç olarak verilmesi ve geri tahsil
edilmesinde ilgili hukuki işleri başlatmak ve takip etmekte, mütevelli en yetkili şahıstır. Vakfa
borçlu olan bir şahsın ölmesi durumunda, vakıf yönetimi tahsilatı ölen kişinin terekesinden
talep etmektedir.52
Uygulamada genellikle bir yıl vade ile işlem yapıldığı görülmektedir. Ancak vadesi dolan
vakıf paralarının toplanması sırasında, muamelenin yenilenmesi adıyla bir uygulama da
yapılabilmektedir. Kredi olarak verilen borçlar muamelenin yenilenmesi ile, yıllık rıbhı her yıl
ödenmek suretiyle uzun bir zaman dilimini aşan süreyle borçlunun zimmetinde kalmaktadır.
Vakıf görevlileri vade sonunda borçlu olan kişiden tahsilatı yapamadıkları durumlarda,
durumu mahkemeye intikal ettirerek verilen meblağı kefilinden istemekteler veya rehin alınan
mülkün satışı ile tahsilatı gerçekleştirmektedirler. Kefilden borcun tahsilinde özellikle
mahkemelerde bulunan muhzırlar görev yapmaktadırlar. Kefilden tahsilatın yapıldığı
durumlarda yıllık rıbh miktarı alınarak, muamelenin yenilenmesi de söz konusudur. Kefil olan
şahıs, ödediği miktarı kefili olduğu asıl borçludan mahkeme yoluyla talep edebilmektedir.
Rehin alınan mülkün satışı yoluyla verilen kredi meblağının karşılanması durumunda, rehin
alınan mülk müzayede usulüyle en yüksek meblağı veren kişiye satılmaktadır. 53
Borç işlemleri ile ilgili bilgilerin, kadı huzurunda tescil edilen idane hücceti adlı belgelere
kaydedilmesinin yanı sıra, borcun ödenmesi sonrasında da durumun kadı huzurunda tekrar
tasdik edilmesi söz konusudur. Örneğin Katib Mehmed Çelebi vakfının mütevellisi, vakfın
sermayesinden muamele-i şer’iyle yoluyla 2000 akça borç verdiği Maksud bin Abdullah'tan,
paranın murabahası ile birlikte tamamını aldığını ve borçlunun vakfa bir akça bile kalmadığını
kadı huzurunda ikrar ve itiraf etmektedir.54
2.7 Para Vakıfları İşlem Örnekleri

Aşağıda bazı para vakıflarının örneklerini ve tabloları belirtilmiştir. İşlem sayıları, işlem
hacimleri gibi bilgilere bakıldığında para vakıflarının işleyişi ve büyüklükleri gibi konular
görülebilir. Aynı zamanda borçlunun kimliği ile ilgili de bilgiler verilmiştir. Daha önce de
söylediğimiz gibi Osmanlı Devletindeki para vakıfları yalnızca Müslümanlar için değil gayri
müslimler için de hizmet vermiştir. Bu bölümde kullanılan tablolar Tahsin Özcan’ın
Osmanlıda Para Vakıfları kitabından alınmıştır. Aşşağıda verilen vakıflar Üsküdar’daki para
vakıflarının işlemlerinin tablolarıdır. Bu tablolarda hem işlem sayısı hem işlem hacmi hem
işlem yapan kişinin özellikleri belirtilmiştir.

51
OĞUZOĞLU, Yusuf, 1999, "Sicillerdeki Kent Yaşamı." Bursa Defteri, Sayı 1, 72-77
52
ONGAN, Halit, 1974. Ankara'nın İki Numaralı Şer'iye Sicili, syf: 29, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
53
ÇİFTÇİ, Cafer, 18. Yüzyılda Bursa’da PARA Vakıfları Kredi ve İşlemleri
54
Bursa Şer' iye SicilIeri, B-97,3a

25
2.7.1 Arap Hakim Vakfı (Samandıra Camii Vakfı)
Kaynaklarda Arap Hakim Vakfı yada Samandıra Camii Vakfı olarak geçmektedir. 949/1542
tarihli bir kayıtta ‘’… Samandıra Camii’nin imamına ve müezzinine vakıf olan meblağı
bildirir’’ başlığı altında imamın idaresine 9.600 akçe, müezzinin idaresine ise 4.800 akçe
olduğu kaydedilmiştir.55 Samandıra semtinde Arap Hakim tarafından bir camii yaptırılmış ve
buna ilaveten de bir para vakfı oluşturulmuştur.56

Tablo 1.8: Arap Hakim Vakfı’nın işlemleri


YIL İŞLEM İŞLEM HASILAT BORÇLUNUN KİMLİĞİ
SAYISI HACMİ müslüman gayrimüslim erkek kadın
926 1 600 akçe ------ 1 1
927 10 8.500 akçe 1.095 akçe 4 6 10
928 3 2.500 akçe 340 akçe 3 3
931 2 1.500 akçe 225 akçe 2 2
950 3 1.500 akçe 198 akçe 3 3
951 3 1.600 akçe 75 akçe 2 1 3
952 6 2.200 akçe 240 akçe 4 2 6
953 4 1.100 akçe 165 akçe 3 1 3 1
954 1 220 akçe 33 akçe 1 1
955 3 3.275 akçe 120 akçe 3 2 1
956 1 200 akçe 30 akçe 1 1
958 4 2.300 akçe 340 akçe 1 3 4
964 6 1.330 akçe 165 akçe 6 6
974 1 500 akçe 75 akçe 1 1
TOP 48 27.295 akçe 3101 akçe 30 18 46 2
LAM

Yapılan 48 işlemin 30 u Müslümanlar tarafından, 18 i gayrimüslimler tarafından yapılmıştır.


Toplamda 2 kadın Arap Hakim Vakfından kredi almıştır ve bu kadınların biri gayrimüslimdir.
Faiz miktarları yıldan yıla ve işlemden işleme değişiklik göstermiştir. Toplamda 27.295 akçe-
lik borç verilmiş ve karşılığında 3101 akçe hasılat elde edilmiştir. Ortalama olarak %8.8 lik
bir faiz uygulanmış olsa da işlemden işleme ve yıldan yıla yapılan değişiklik göze
çarpmaktadır.

55
İMŞSA 6.13 v.72a/1
56
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:192, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara

26
2.7.2 Gülfem Hatun Vakfı
Üsküdarda tespit edilen vakıfların içerisinde en garip olanlardan biri de Gülfem Hatun
Vakfıdır. Kanuni Sultan Süleyman Han Hazretlerinin zevcelerinden bir tanesi olan Gülfem
Hatun Üsküdarda bir vakıf kurduğu tespit edilmiştir. Kaynaklarda Gülfem Hatun’un vakfı
sağlığında tamamlayamadığı ve daha sonra bizzat Kanuni Sultan Süleyman tarafından
tamamlandığı belirtilmiştir.57
Üsküdar sicillerine göre Gülfem Hatun’un Üsküdar’daki vakıflarının vakfiyesi veya kuruluş
tarihini tespit eden herhangi bir kayıt tespit edilememiştir. Ancak, 949/1542 tarihli ve
Ebussuud Efendi imzalı bir vakfiyesi olduğu bilinmektedir.
Tablo 1.9: Gülfem Hatun Vakfı’nın işlemleri
YIL İŞLEM İŞLEM HASILAT(AKÇE) Borçlunun kimliği
SAYISI HACMİ M GM E K
965 9 16.500 a. 1.950 a. 9 0 9 0
966 3 7.000 a. 700 a. 3 0 3 0
968 1 18.000 a. 1.800 a. 1 0 1 0
971 6 26.000 a. 2.600 a. 3 3 6 0
973 2 9.000 a. 900 a. 2 0 2 0
TOPLAM 21 76.500 a. 7.950 a. 18 3 21 0
M: Müslüman, GM: Gayrimüslim, E:Erkek, K:Kadın, a.: akçe
Tablo 1.9 da da görüldüğü gibi Kanuni zevcelerinden Gülfem Hatunun Üsküdarda kurduğu
para vakfı yıllar içerisinde 21 işlem gerçekleştirmiş ve bunların en çoğu Hicri 965 yılında 9
kişiye borç vererek gerçekleşmiştir. En çok paranın borç verildiği dönem ise Hicri 971
senesidir. 6 kişinin borç almasına rağmen rakam 26.000 akçedir. Karşılığında %10 faiz oranı
ile 2.600 akçe gelir elde edilmiştir ki bu da tablodaki en yüksek kardır. 965 senesi haricinde
görülen faiz oranı ortalama olarak ona on bir yani %10, tüm yılların gelen ortalaması ise
%10.4 tür. Toplamda 76.500 akçe borç verilmiş ve karşılığında 7.950 akçe hasılat elde
edilmiştir. Gülfem Hatun vakfından kredi alan bir kadına rastlanmamıştır. 21 işlemin 21 i de
erkekler tarafından yapılmış, bunların 18’i Müslüman, 3’ü ise gayrimüslimdir.
Vakıfla ilgili bir başka bilgi ise mütevellinin yaptığı işlemlerle ilgili 972/1564 tarihli bir
kayıttır. Vakfa mütevelli olan Veli b. Ali’nin yaptığı işlemlerle ilgili olarak verdiği teminat
kaydedilmiştir. Buna göre borç olarak verilen akçeler herhangi bir şekilde tahsil edilemediği
taktirde mütevelli tarafından tanzim edilecektir. Bu belgede yer alan ifadelerden anlaşıldığına
göre vakfın bu tarihteki nakit varlığı 550.000 akçedir. İfade şu şekildedir ‘’Vech-i tarir-i huruf
budur ki, nefs-i Üsküdar’da Merhum Gülfem Hatun Vakfına berâat-ı padişahi ile mütevelli
olan Veli b. Ali meclis-i şer’da bi tav’ihi ikrar ve itiraf edüp merhume-i mezbürenin zaman-ı
tevliyetimde vakıf beşyüz elli bin nukuddan zimeme verdiğim vakıf akçelerün eğer
kendülerden veyahut küfelasından ve rehinlerinden ve tecdid-i muamele etdüğüm tahsil

57
GÖKÇEN, İbrahim,1946, Manisa Tarihinde Vakıflar ve Hayratlar(Hicri954/1060) Manisa Halk Evi, İstanbul,

27
olunmaz ise ben zamin oldum dedüğü ikrarı gıbbe’t-taleb kayd-ı sicil olundu tahriran fi
evasıt-ı şehr-i Cümade’l-ahır min şühur-ı sene isney ve seb’in ve tis’a mie’’ (972/1565)58
Metnin sadeleştirilmiş hali şudur: ‘’Yazılan budur ki, Üsküdar içinde Merhume Gülfem Hatun
ile padişah beratı ile mütevelli olan Veli b. Ali şer-i mecliste bir hatayı itiraf ederek söyleyip
Merhumenin vakfında görevli bulunduğu zamanda vakıf 550.000 nakitten borç verdiğim vakıf
akçelerinin eğer kendilerinden veyahut kefillerinden tahsil edilmezse ben ödeyeceğim dediği
972 nin Cemayizilahir ayında sicile kaydolunmuştur.’’59Burda mütevellinin sözünden şunları
çıkarabiliyoruz. Mütevelli eğer borç verdiği paralar borçlulardan veya kefillerden
toplanamazsa kendisinin ödeyeceği, borç verildiğinde tahsili için gerekenlerin yapıldığı ve
tahsil edilememesi halinde kefil olan kişiye gidiliyor. Para Vakıfları kredi verdikleri parayı
faizi ile geri almakta kararlı davranmışlar ve borç alanlardan kefil istemişlerdir.
2.7.3 Ramazan Fakih b. Abdullah Vakfı
Ramazan Fakih b. Abdullah’ın vakfına ait kayıt sicillerinde Ramazan Halife, Evliya Ramazan
, Evliya Hace veya sadece Evliya Vakfı isimleriyle kaydedilmiştir.
Tablo1.10: Ramazan Fakih b. Abdullah Vakfı işlemleri
YIL İŞLEM İŞLEM HASILAT(AKÇE) Borçlunun kimliği
SAYISI HACMİ M GM E K
954 3 1.500 a. 225 akçe 1 2 3
955 8 4.500 a. 660 akçe 5 3 8 0
956 10 5.600 a. 830 akçe 5 5 10 0
957 12 6.700 a. 975 akçe 6 6 12 0
958 9 4.200 a. 620 akçe 4 5 9 0
965 3 1.700 a. 255 akçe 0 3 3 0
966 4 2.600 a. 318 akçe 0 4 3 1
967 2 1.000 a. 75 akçe 0 2 2 0
970 1 1.000 a. 100 akçe 1 0 1 0
974 4 2.200 a. 220 akçe 1 3 3 1
TOPLAM 56 31.000 4278 akçe 23 33 54 2
M: Müslüman, GM: Gayrimüslim, E:Erkek, K:Kadın, a.: akçe
Tabloya göre toplamda 56 işlem yapılmıştır ve bunların 54 ü erkek 2 si kadındır.
Gayrimüslimler Müslümanlardan daha çok kredi işlemi yapmışlardır bu vakıftan. Faiz oranı
%15 ler seviyesinden %10 lar seviyesine düşüş göstermiştir.

58
İMŞSA, 6.27, v.98b/2
59
Bekir Salih YAMAN tarafından sadeleştirilmiş metin.

28
2.7.4 Sinan Ağa Vakfı
Sinan Ağa Vakfı ile Selman Ağa Vakfı’nın mütevellilerinin aynı kişi olduğu görülmüştür.
Tabloda zikredilen işlemler genellikle Selman Ağa vakfiyesi ile birlikte kayıtlarda yer
almaktadır.

Tablo 1.11 Sinan Ağa Vakfı’nın işlemleri


YIL İŞLEM İŞLEM HASILAT(AKÇE) Borçlunun kimliği
SAYISI HACMİ
M GM E K
941 2 900 a. 150 akçe 1 1 2 0
942 1 500 a. 50 akçe 1 0 1 0
946 2 1.100 a. 120 akçe 2 0 2 0
947 1 500 a. 50 akçe 1 0 1 0
948 1 500 a. 175 akçe 1 0 1 0
954 3 3.000 a. 300 akçe 2 1 3 0
957 2 2.000 a. 200 akçe 1 1 2 0
958 1 500 a. 50 akçe 1 0 1 0
959 2 1.500 a. 150 akçe 1 1 2 0
960 5 3.500 a. 350 akçe 4 1 5 0
961 2 2.000 a. 200 akçe 1 1 2 0
962 2 1.500 a. 150 akçe 2 0 2 0
969 3 1.650 a. 165 akçe 3 0 3 0
970 3 1.800 a. 180 akçe 1 2 3 0
TOPLAM 30 20.950 a. 2290 akçe 22 8 30 0
M: Müslüman, GM: Gayrimüslim, E:Erkek, K:Kadın, a.: akçe

22 si Müslüman, 8 i gayrimüslim ve tamamı erkek olmak üzere toplamda 30 işlem


yapılmıştır. Faiz oranları genellikle %10 düzeyinde görülmektedir. Fakat dikkat çeken bir
ayrıntıyı gözden kaçırmamak gerekir. 948 senesinde 500 akçenin faizi olarak 175 akçelik bir
hasılat görülmüştür. Buda takriben %30 luk bir faiz demektir ki bu çalışmalarda rastladığımız
genel oranının çok üstündedir. Bunun sebebini araştırmacılar önceki yıllarda alınamamış olan
faiz oranlarının alınmış olmasına bağlanmış ve bunun birikmiş bir para olduğunu
söylemişlerdir.60

60
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:252, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara

29
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
PARA VAKIFLARI ÜZERİNE TARTIŞMALAR

Paranın vakıf olup olamayacağı konusundaki tartışmaların fıkıh mezheplerinin kuruluş


dönemlerine kadar uzandığı görülmektedir. Vakfiyelerde de genellikle zikredildiği gibi,
Osmanlıların bir anlamda resmî mezhebi olan Hanefî okulunun imamları menkul malların
vakfı konusuyla bağlantılı olarak paranın da vakfedilip vakfedilemeyeceği hususunu
tartışmışlar ve çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Para vakfının üzerine tartışılmasının en
büyük sebepleri işleyişlerinde ki faiz ve kuruluşlarındaki nakit paralardır.

3.1 Mezhep İmamlarına Göre Nakit Para Vakfı


Nakit paranın vakfa konu olup olmayacağı hususu, uzun süre tartışılan bir konudur. Malikîler
işin başından itibaren para vakfını caiz görürler. Çünkü onlar vakıfta "ebedîlik" şartını
aramazlar. Şafiîler süs eşyasında kesin, diğer menkullerde ihtilaflı, Hanbelîler ise yine ihtilaflı
olmakla birlikte para vakfını caiz görürler. Bu mezhepler, nakit para veya diğer menkullerin
vakfında, bunların arkasının kesilme ihtimali doğarsa, sürekliliği sağlamak için "istibdal
(devamlı gelir getirecek bir akara çevirme)" yöntemini öngörürler.
Para vakıflarının geliştiği dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nun merkez ve çevresinde Hanefî
mezhebi uygulandığı için, bu mezhebin para vakfına bakış açısını ve para vakıflarının
Osmanlı ekonomisindeki yerini belirlemeye çalışacağız.
3.1.1 İmam Muhammed eş-Şeybani'nin görüşü:
Teamül bulununca, kurbet (Allah'a yaklaşmak) kastıyla her çeşit menkulü vakfetmek
mümkün ve caizdir. Diğer yandan es-Serahsî (Ö.490/1097), İmam Muhammed'den örf
bulunsun veya bulunmasın, menkul vakfını mutlak olarak caiz olduğu görüşünü
nakletmektedir.
3.1.2 İmam Muhammed ve Ebu Yusuf'un Ortak Görüşü:
Bu iki hukukçuya göre, menkullerin vakfı gayri menkule bağlı olarak mutlak şekilde caizdir.
Nitekim Osmanlı İmparatorluğu uygulamasında, nakit para vakfedenlerin çoğu bunu bir akara
tabi olarak vakfeder ve vakıfnameyi birlikte düzenlerlerdi.

3.1.3 İmam Züfer'in Görüşü:


İmam Züfer, nakit para vakfını mutlak olarak caiz görür ve böyle bir finans kaynağının
kullanılma usullerini şöyle belirler: "Bir kimse dirhemleri (nakit para), ve ölçü veya tartı île
alınıp satılan mislî (standart) menkulleri vakfetse, bu caiz olur. O'na denildi ki: “Bu nasıl
olur?” O da:”Dirhemler (nakit para), Mudarabe (emeksermaye ortaklığı, emek bir taraftan,
sermaye diğer taraftan, karın paylaşılması serbest anlaşmaya göre, zarara katlanma ise
sermayeye ait olan bir ortaklık türü) yöntemiyle çalıştırılır; sonra kârı (rıbh), vakfın harcama
yerlerine sarfedilir. Vakfedilen menkuller ise, önce satılır, satış bedeli dirhemlerdeki gibi
Mudarabe veya Bidaa (Vakfın parasını bir karşılık beklemeksizin çalıştırıp, anaparayı ve tüm

30
karı (rıbh) vakfa verme) yöntemi ile verilir. Meydana gelecek olan kar (rıbh), vakfın hayır
yönüne harcanır." Hanefî mezhebine bağlı bir müçtehit olan İmam Züfer'den bu görüşü,
öğrencilerinden Muhammed bin Abdillah el-Ensarî nakletmiştir. İslam hukukçularının,
toplum yararı için Hanefî imamlarından birisinin görüşünü tercih etmesi mümkündür. Nitekim
başka bazı konularda İmam Züfer'in görüşü fetvaya esas alınmıştır. Diğer yandan bir beldede
insanların İslam'ın özüne uygun düşen teamüllerin "icma', (ittifak)" derecesinde görenler de
vardır.61 Konunun önemini açıklamak açısından faizin ne olduğunu ve İslâm'ın faize bakış
açısını kısaca açıklamakta fayda vardır. Zira diğer büyük dinlerde olduğu gibi İslâm'da da faiz
kesin olarak yasaklanmıştır.

3.2 Osmanlı Devletinde Para Vakfı Tartışmaları


Nakit para vakıfları ve bu vakıflarda sermayenin işletilme usullerinden muamele-i şer'îye
konusunda tartışmalar 15. yüzyıldan bu yana devam etmiştir. Osmanlı toplumunda başta
Ebussuud Efendi ve Bâli Efendi olmak üzere birçok ulema tarafından para vakıflarının
meşruluğu savunulurken, Çivizâde, İmam Birgivî gibi zevat tarafından da faiz olduğu veya
faize karıştığı gerekçesi ile reddedilmiştir. Birgivi, nakit para vakfının sakıncalarını şöyle
sıralamakladır:

a) Vakfedenler, vakfı sahih zannederek, zekât vazifesini ifa etmezler.


b) Miras hükümleri çalışmaz, vasiyet yerine getirilmez… Böylece mirasçılara ve hak
sahiplerine zulmedilmiş olur.
c) Özellikle vakfeden kişi, pişman olup dönmek istediği durumlarda, hâkim müsaade
etmeyeceğinden, vakıf görevlileri başkasının malını yemiş olurlar.
d) Vakfeden kimse, bazen parasını vakfettikten sonra fakir olur. Zanneder ki, kendisine fitre
ve kurban düşmez. Hâlbuki vakıf batıl olduğundan bunlar düşebilir ve böylece mükellef
günaha girmiş olur.

e) Nakit para vakfının işletmesi ya mudarebe şirketi, ya sermaye vererek veya şer’i muamele
yoluyladır. Bu zamanda şer’i muamele geçerlidir. Hâlbuki bunun esası olan “bey’ü-l ine” yi
Hz. Peygamber kötülemiş ve âlimler de mekruh görmüşlerdir.
f) Mütevellilerin çoğu cahildir. Kitaplarda belirtilen “ine” satımının meşru şekillerini tam
bilemezler. Karz veya alım-satım akdi ile bu işi yaparlar. Kazanç getiren her karz işlemi,
ribadır, faizdir. Bazı günahkârlar aldırmazlar, yerler ve yedirirler, görevlilere de verirler.
Hâlbuki faiz kesinlikle haramdır.

61
DÖNDÜREN, Hamdi, İslam’ da Para Vakfı ve Finansman Olarak Kullanma Yöntemleri, syf:39, Altınoluk
Sayı:53-63

31
3.2.1 Tartışmaların Ortaya Çıkışı ve Seyri
Yukarıda da görüldüğü gibi, İmam Züfer, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'in
görüşlerine dayanan tanınmış Osmanlı hukukçularından Şeyhülislam İbni Kemal (1468-
1534), Şeyhülislam Ebussuud Efendi (v. 1575/982), Şeyhülislam Ali Efendi (1631-1691),
Sofyalı Bâli Efendi (v. 1543/950) vb. gibi bilginler nakid paraların vakfedilebileceği,
vakfedilen bu paraların "Şer'î Had" denilen şer-i şerife uygun yollarla % 2,5, % 10, % 11, %
12, % 15 ve % 20lik oranlarda "rıb"a (kâr'a) verilip işletebileceğim, hâsıl olan "rıb"ın vakıf
masraflarına sarf edilmesinin uygun olacağını kabul edip fetvalar irad ederken, yine
Şeyhülislam olan Koca Çivi-zade Şeyh Mehmed Muhyiddin Efendi (v. 1547/954), ile İmam
Mehmet Birgivî Efendi (v. 1573/981) vb. gibi bazı bilginler, İslâm "feraiz" (miras) hukukuna
zarar vereceği, yine İslâmdaki zekât kurumunu zedeleyeceği gerekçesi ile karşı çıkmışlardır.62
Para vakıfları ile ilgili tartışmaların ilk ortaya çıkışı genellikle Çivizade’nin Rumeli
kazaskerliği yaptığı esnada meşru olmadığı gerekçesi ile para vakıflarını yasaklaması ile
başlamıştır. Bu olaydan önce para vakıflarına herhangi bir müdahale olmadığı bilinmektedir.
Ancak Çivizade’nin müdahalesi daha önceden beri tartışılagelen bu konunun küllerini
yeniden alevlendirmiştir. Çivizade’nin para vakfını yasaklamasından sonra gelişen süreçte
Şeyhülislam Ebussuud Efendinin karşı tezinden sonra kabulü ile sona erdiği bilinmektedir.63
Çivizade aynı zamanda görevinden alınan ilk şeyhülislamdır.

3.2.2 İbn Kemal ve Risale fi Cevâz-ı Vakfi’d Derâhim ve’d Denâir64


Dirhem ve dinarların vakfının cevazına dair , İbni Kemal tarafından yazılmış bir risale vardır.
Risale 4 sayfadır. ‘’Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla’’ şeklinde başlar ve ‘’Dirhem ve
Dinarları aziz kılan ve kalplere sevdiren, her arzulanan ve istenilen şeyin elde edilmesine bir
vesile kılan Allah’a hamd olsun’’ şeklinde bir giriş yapılmaktadır. İmam Züfer’in görüşlerini
paylaşmış ve bu tartışmada para vakıflarına cevaz veren tarafta yer almıştır. Çivizadeye karşı
yazdığı bu risale kendisinden sonra risale yazan ve para vakıflarına cevaz veren Ebussuud
Efendiyi de etkilemiştir. Bu konuda ele alımış olan ilk risaledir.

62
ÖZDEMİR (1990) “ Hatuni Mahallesi Nakit Avarız Vakıflarının Kredi Kaynağı Açısından önemi(1785-
1802)", syf: 741, Ankara: V. Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi, Marmara Ün.
Türkiyat Araştırma ve Uygulama Merkezi
63
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:31, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara
64
Süleymaniye Kütüphanesi nr. 708/36 v. 90ab

32
İbn Kemal’in Para Vakıflarıyla ilgili risalesinin ilk sayfasi65-66

65
TAHİN, Özcan, İslam Araştırmaları Dergisi, syf:31-41, sayı:4
66
Süleymaniye Kütüphanesi nr. 708/36 v. 90ab

33
34
Metin Tahsin Özcan’ın çalışmasından alınmıştır ve iki bölüm şeklindedir. Yukarıda
gördüğümüz ilk sayfa Osmanlıcası ikinci sayfa itibari ile de Türkçe tercümesini gördük. Bir
diğer sayfada ise İbn Kemal’in risalesinin ikinci bölümünü göreceğiz.

35
3.2.3 Ebussuud Efendin ve Risaşe Fi Vakfi’l Menkul67
İbn Kemalden sonra tartışmanın ne şekilde devam ettiği pek net değildir. Fakat konuyla ilgili
yazılan mektuplar ve risalelerden anladığımız kadarıyla tartışmalar alimler arasında devam
etmiştir. Bir taraftan Çivizade Padişaha ‘’para vakıfları yasaklansın’’ şeklinde hükm-ü şerifler
gönderirken diğer yandan şeyhülislam ve mollalar ‘’sahihtir, yasaklanmasın’’ şeklinde
görüşlerini bildirmiştir.
Şeyhülislam Ebussuud Efendi, örfi ve şer'î hukuk birlikteliğinden hareketle Osmanlı
Devleti'nin hukuki yapılanmasında büyük başarılara imzasını atmış; bu büyük başarı ve geniş
ufku neticesinde ortaya koyduğu yenilikler ile İkinci Ebu Hanife unvanına layık görülmüş bir
ilim adamı ve hukukçudur.

67
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:33, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara

36
Ebussuud Efendi, Osmanlı Devleti'nin en parlak devirleri olarak kabul edilen bir süre zarfında
otuz yıla yakın süreyle, şeyhülislamlık makamında bulunmuş; ilmî çalışmalarının yanı sıra
devletin adlî, siyasî, hukukî politikasında büyük bir etkiye sahip olmuş; bütünlük ve ahenk
içerisinde verdiği fetvalarla Osmanlı Hukuk sistemine ciddi anlamda katkı sağlamıştır.
Onun bu başarısı geniş imparatorluğun sahip olduğu geniş inanç, örf, adet ve tebaasının
ihtiyaçlarına dini hüküm ve kaidelere uygun hukuki düzenlemeleri yapmasından
kaynaklanmaktadır. Nitekim yaklaşık dört asır boyunca gelişerek devam eden para vakfı
uygulamalarının hukuki zemini bizzat Ebussuud Efendi'nin görüş ve fetvaları ile çözüme
kavuşmuştur.68
Ebussuud Efendi, para vakıflarının meşruiyet kazanmasında en etkili isimlerden biridir. Bir
yandan kaleme aldığı risaleyle para vakfı uygulamasının hukuki temellerini ve meşruiyetini
ortaya koymuş; diğer yandan da para vakfının lehine emir çıkarılmasında etkili olarak
uygulamanın bağlayıcılık kazanmasını sağlamıştır. Nitekim para vakıfları hakkındaki
görüşlerini Risale fi vakfi 'l-menkul ve nukûd adlı risalesinde ortaya koymuştur. Ebussuud
Efendi’nin risalesinin girişinde tezini ortaya koymakta ve konuyla ilgili görüşlerini
özetleyerek para vakfının cevazına hükmetmektedir.69
Ebussuud Efendi söz konusu eserine "Şunu kesin olarak bilmelisin ki, menkul vakfı akara
tebean caizdir. Mesela arsa ile beraber binanın vakfı, kölelerin, arazi ile birlikte zirai aletlerin
vakfedilmeleri caiz olmaktadır..." şeklinde kesin ifadelerle başlar ve konu ile ilgili olarak Ebu
Hanife, İmam Muhammed, Ebu Yusuf, İmam Züfer ve İmam Şafii'nin görüşlerine yer verir.
Ebussuud öncelikle İmam Ebu Hanife'ye göre asaleten menkul vakfının caiz olmadığını,
nitekim bunun kıyasa aykırı olduğunu çünkü menkul vakıflarında hiçbir surette süreklilik şartı
bulunmadığını ifade eder.70
Ebussuud Efendi, para vakıfları konusundaki tezinin en önemli kısmını yani nakit paranın
"mislinin bekasının, aynının bekası" hükmünde olduğunu ileri sürerek, bu şekilde para
vakfının da caiz olduğunu belirtmiştir. Nitekim para vakfı uygulamalarına karşı
çıkılmasındaki en önemli meselelerden birisi de, vakıf için konu olan bir malın aynının da
baki kalmak suretiyle kendisinden istifade edilmesi gerekliliğidir. Gerçek şudur ki bu kural
çerçevesinde para vakfı uygulamalarına bakıldığı zaman paradan aynını muhafaza ederek
faydalanmak mümkün görülmemektedir. İşte bu nedenle de parayı vakfedilmesi örf haline
gelen birtakım menkuller ile aynı değerlendirmek uygun bir yaklaşım olmayacaktır 71
Netice olarak Ebussuud Efendi geçmişten alimlerin tartışmalarından da kaynak göstererek
risalesini yazmış ve Çivizadeye karşı çıkanlar arasında listenin başlarında bulunmuştur. Para
vakfı tartışmalarının önde gelen isimlerinden bir tanesi olmayı da başarmış ve para vakfının
caiz olduğunu savunmuştur.

68
ÖZSARAY,Yakup,2008, Para Vakıfları Ve Risk Sermayesi Örnek Olay (Vakıf Risk Sermayesi A.Ş), syf66, Ankara,
Yüksek Lisans Tezi
69
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:34, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara
70
ÖNDER Ş. (2006). İslam Ve Osmanlı Hukukunda İmam Birgivi ve Ebussuud Efendi`nin Para Vakfı Tartışmaları.
syf: 55, Yüksek Lisans Selçuk Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü
71
ÖNDER Ş. (2006). İslam Ve Osmanlı Hukukunda İmam Birgivi ve Ebussuud Efendi`nin Para Vakfı Tartışmaları.
syf: 56, Yüksek Lisans Selçuk Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü

37
Ebussuud Efendi’nin Risalesi’nin ilk Sayfası72

72
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, syf:413, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara

38
3.2.4 Bali Efendi’nin mektupları
Bali efendi de konu hakkında görüşler bildirmiş ve para vakfı tartışmalarının önde gelen
isimlerinden olmuştur fakat onu bu tartışmalar içerisinde farklı boyutlara taşıyan özelliği ise
mektuplarıdır.

3.2.4.1 Çivizade'ye Gönderilen Mektup


Bâlî Efendi'nin Rumeli Kazaskeri iken para vakıflarını yasaklayan Çivizâde'ye yazdığı
mektup özetle aşağıdaki gibidir:
"Mümin kardeş, üç yüz yıla kârîb amel olagelmiştir. Müctehid kavli eğer zayıf dahi olursa
men' eylemek şer'î değildir, bid'attır... Bu meseleyi hâline ko, men' eyleme, nice geldi ise öyle
gitsin. Azîz ve kuvvetli meseledir. Ümmet-i Muhammedin dünyasının ve ahiretinin ma'mûr
olmasına sebebdir. Erkân-ı İslâm'ın rükn-i a'zammdan birisin kat' eyleme. Haraç ve müzayaka
ve bid'at ve dalâlet ihdas eyleme... Mü min kardeş Rumeli'nin ba'zı imaretleri ve bazı medârisi
ve ekser mesâcidi ve cami'i evkâf-ı nuküddur, korumak mukarrer oldu ve min ba'd yeniden
imaret ve mesâcid ve medâris ve dahi bunların emsali hayrattan ne ki var olursa gayet az vâki'
olur ve dahi nice yerler ola ki halkı ne dîn ve ne İslâm, ömürleri behâyitn gibi gele geçe.
Vakf-ı nukûdu men' etmekten hâsıl budur bilmiş olasın”. Bâlî Efendi Çivizadeye yazdığı
mektupta üç yüz yıldır uygulanan bir meselenin zayıf dahi olsa men etmenin bid'at olacağını,
bu meseleyi kendi haline bırakmasını istemektedir. Rumelideki imaret ve medreselerin bir
kısmı ile cami ve medreselerin büyük bir kısmı para vakfına sahiptirler. Nakid vakfını men
etmek bu müesseseleri zor durumda bırakacaktır”73

3.2.4.2 Mevlana Şah Çelebi'ye Gönderilen Mektup


Bâlî Efendi, Padişah'a yakınlığı ile bilinen Mevlana Şah Çelebi'ye bir mektup göndererek,
Çivizâde'nin para vakıflarına karşı verdiği fetvanın uygulamasının durdurulması için yardım
istemektedir. Bu mektubu özetle şöyledir:
"Birâder-i aziz... Çivi-zâde Efendi, Rumeli'nde âyîn-i İslâm ne veehle ikâmet olunmıışdur
bileyim, vakf-ı derâhime hatâ eylemiş bilirdi. Ne kadar hayrât-ı vakfiyye var ise ekseri safî
vakf-ı nukûddur. Badehu malum ola ki, şöyle istimâ' olundu kim Çivizâde Efendi vakıftan
sadakaya udûl eyleye, andan vakfa duhûl oluna, ve hazâ hata' fevk el-hata', el-evvel bunun
aynını Hünkâr Hazretleri'ne anlatın, men' eylemeyince memnu' olamaz. Emr-i mubahı haram
eylemek, bilâ zaruret şer'î değildir, vebaldir. Sadaka sadakadır, vakf vakf (dır). Halt eylemek
ve ıstılâh-ı fukahâyı tebdil ve tağyîr caiz değildir” 74

73
EMİNOĞLU M. (1996) Osmanlı Tatbikatında Para Vakıfları ve Günümüz Ekonomisinde Uygulanabilirliği, syf:57
Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
74
EMİNOĞLU M. (1996) Osmanlı Tatbikatında Para Vakıfları ve Günümüz Ekonomisinde Uygulanabilirliği ,
syf:58,Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

39
3.2.4.3 Padişaha Gönderilen Mektup
Bâlî Efendi'nin Padişaha yazdığı mektup şöyledir:
"Devletlû padişahım, ...Rumeli kazaskeri etrâfi memâlike hükm-i şerif irsal eyledi "Min bâ'd
amel olunmasın, sahih değildir" deyû, semi'nâ ve eta'nâ, muftiyyu'z-zamân ve ulu mollalar
fetva gönderirler "Sahihdir, amel olunsun" deyû, bu sebebden ulemânın ve sulehânın ve
fukaranın ve sâhib-i hayratın ahvâli müşevveş oldu ve hatırlan perişandır. Ne tarafa gidersin
bilmezler, cümle hayrettedirler. Ve avâmu'n-nâs "Bu bir batıl ve haram fiildir" demeğe sebep
oldu. Hâşâ ki eyle ola, Rumeli feth olalı amel olunur. Ulemâ ittifakı ve padişahlar emriyle üç
yüz yıla kârîb tatili bulundu amel olagelmiş, bazı kuzâtın berâtında yazılmış "Mevâzı-ı
ihtilafatta olan mesâilin akvâsiyle amel idesin, kavl-i za'if ile amel etmiyesin, illâ vakf-ı
derâhimde amel idesin, za'ifdir deyû terk etmesin" demiş. Hâşa ki ümmet-i
Muhammed'in uleması arasında bir hata üç yüz yıl karar eyleye. Ümmet-i Muhammed'in
dünyasına ve ahiretine zararlı emir (iş) üç gün karar eylemez... Biz vakf-ı derâhimi hak ve
bunu men eylemeyi günah-ı kebâirden biliriz. Eğer bu ilmimizin ve bu i'tikadımızın hilafı
zahir olursa bir delîl-i akvâ ile rücû ederiz. Padişahım, bunu men eylemekde ikiden birinin
hatası mukarrer olur. Ya ibliday-ı tarihten bu zamana gelince cümle ulemanın hatası lazım
gelir, ya men eyleyen kimsenin hatası lazım gelir. Amma men olunmayub halinde koyımcak
hiç kimseye hata lazım gelmez. Padişahım, bir bahs getirelim onunla şübhe kat' olunsun.
Padişahımdan istifsar ederim ve buyururlar ol cum'anın hakkında ki, vakfina müstahak çıktı,
şer' ile sabit oldu, mülküne hükmolundu. Yahut vakfı zayi' oldu, cum'a cihetsiz kaldı. 01
sebebden hatîb ve müezzin feragat eyledi, cum'a namazı terk olundu. Bir kimse malında otuz
bir akçe ifraz eyledi. 01 akçe ile satın alub ol câmi'e vakfeylemek için mümkün olmadı,
bulunmadı. Padişah hazretleri ne buyururlar. İmam Züfer kavliyle amel olunsun, ol akçe
vakf olunsun, ol cami onunla ihya olunsun mu, yoksa İmam Azam kavliyle amel olunsun, ol
akçe vakf olmasun, ol cami kapansun, namaz kılınmasını, harabe-mütevecih olmasun. Cevab
virub Padişah hazretleri müsab olalar. Bunun gibi ahval ile memleket mübteladır. El-ân bir
cami bu hal ile mevcûddur”.
Bâlî Efendi'nin padişaha gönderdiği mektup Rumeli kazaskeri olan Çivizade'nin çevre
memleketlere para vakıflarını yasaklayan hükm-i şerîfi göndermesi üzerine kaleme alınmıştır.
Mektupta özetle; zamanın büyük hukukçularının fetvalar göndererek bu konuya açıklık
getirmelerine rağmen, para vakıflarını yasaklayan hükm-i şerîfîn insanlar arasında para
vakfetmenin batıl ve haram olduğu konusunda ihtilafa neden olduğu belirtilmektedir. Ayrıca
Rumeli fethedildi edileli (300 yıldır) para vakfı uygulanmaktadır. Hatalı bir uygulama değil
300 yıl, üç gün bile devam etmez. Öte yandan biz, para vakfetmeyi hak biliriz ve bunu men
etmeyi büyük günah olarak kabul ederiz, denilmektedir.75

75
EMİNOĞLU M. (1996) Osmanlı Tatbikatında Para Vakıfları ve Günümüz Ekonomisinde Uygulanabilirliği ,
syf:57,Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

40
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİNDE DİĞER FAİZ HAREKETLERİ
Osmanlı Devleti bir Türk İslam Devletidir ve faiz İslam dininde kesin bir hükümle
yasaklanmıştır. Buna rağmen faiz ekonomik hayatta yer almış ve farklı biçimlerde karşımıza
çıkmıştır. Para Vakıfları gibi örneklerde faizin farklı yollarla meşrulaştırıldığı ve üzerinde bir
çok alimin tartıştığını önceki bölümlerde görmüştük
Osmanlı Devletinde tefecilik gibi faaliyetlerinde olduğunu kaynaklarda görmekteyiz. Para
vakıfları insanları tefecililerin yüksek faiz oranlarından kurtarmak için olduğunu görüyoruz.
Tefeciler faiz oranlarını %30 üzeri düzeyde tutuyorlardı. Kişiler tefecilere borçlandıklarında
sıkıntılar yaşayabiliyorlardı.
4.1 Bankacılığın Gelişmesi
Osmanlı İmparatorluğunda Bankacılığın Gelişmesi : Kâğıt paranın kullanılmaya başlanması:
Osmanlı imparatorluğunda Üçüncü Selim (1789-1807) devrinde başlıyan ciddî icorgani/asyon
hareketleri, ikinci Mahmul (1808-1839) ve Abdülmceit (1839-1861) devirlerinde hızla
gelişmiş, askeıi, malî ve iktisadî teşebbüsler verimli sjnuçlar doğurmuştur. Bu cümleden
olarak 28 şubat 1838 de "Maliye Nezaıeti' kuruldu ve ilk kâğıt para 1840 yılında "kaimei
mûtebeıei nakdiye" adı ile tedavüle kondu. Bu paraların kupürleri 10-500 kuruş arasında ve el
yazısı ile yazılmış olup, üzerlerinde seri numaraları yoktu. Bunlar yüzde sekiz faizli olup
bedellerinin sekiz yıl sonra ödenmesi gerekiyordu Bu itibarla bu kıymetli kâğıtlar hâmiline ait
hazine tahvili mahiyetinde idiler. 1842 de Viyana'da bastırılan yeni kâğıt paralar tedavüle
kondu. Taklid edilmeye başlıyan eskiler tedavülden kaldırıldı ve yüzde altıya indirilen faizleri
mvınlazaman ödendi.
4.2 Bankacılığın Başlamsı
Bankacılığın başlaması : Bilhassa kâğıt paraların ortaya çıkıp kullanılmaya başlamasından
sonra yukarıdan beri incelediğimiz faiz muamelelerinin, para vakıfları ve bunların işletilmesi
sonucu gelişmesinin de etkisi ile— faiz işlemleri, resmî ve alenî bir nitelik kazandı. Bu
hususta, mâlî güçlerini Avrupa piyasasına ve devletlerine bile tanıtmış olan Galata sarrafları
çok r.klif rol oynadılar. Türkiycde ilk bankayı bu Galata bankerlerinden iki kişi kurdu.
Osmanlı Hükümeti 1845 yılında bu bankerlerden J. Allöon ve Th. Baltazzi adlı iki kişi ile
kontrat yaparak bunlara her yıl iki milyon kuruş verip bunlar da ingiliz lirasının fiyatını 110
kuruş olarak sabit tutmayı taahhüt ettiler. Bu iki banker 1847'de şirkete "Banque de
Constantinople" adını verdiler. 1848 Fransız İhtilali bu İstanbul bankasının durumunu çok
sarstı ve banka 1852 yılında kapandı. İngiltere ile Osmanlı İmparatorluğu arasında 1854
Kırım Savaşında başlayan sıkı ilişkilerin doğurduğu iş birliği sonucu 24 Temmuz 18.56 da
İngiltere kıraliçesinin emriyle, merkezi Londra şehri, başlıca iş yeri İstanbul olınak üzere iki
milyon sterlin sermaye ile "Ottoman Bank" kuruldu ki bunun adı. 1863 de merkezi İstanbul
olmak üzere "Bank ı Osmanii Şahane"ye çevrildi. Galata bankerleri 1860 da "Türkiye
Bankası" adı ile bir banka daha kurdularsa da bu da bir yıl sonra kapandı.
Gayr-i müslimlerin ve yabancı devletlerin îstanbuldaki bu bankacılık teşebbüslerinden ayrı
olarak gene o sıralarda Osmanlı imparatorluğunun başka bir köşesinde iViilhal Paşa
tarafından millî ve resmî Türk bankacılığının temelleri atılıyordu. İki kez sadrazamlık yapmış
olan bu büyük türk devlet adamı 1861 - 1868 yıllan arasında Balkan yarımadasında Niş ve

41
Tuna Valiliklerinde bulunduğu sırada 1863 de Niş Vilâyetinin Şarköy (şimdi adı Pirot'a
çevrilmiştir) kasabasında "Memleket Sandığı" adı ile, halka düşük faizle borç veren bir
müessese kurdu"". Halkın mahsulünün yüzde beşi alınarak kurulan ve onları tefeciden ve
sıkıntıdan kurtaran bu sandıklar çok ilgi gördü ve kısa zamanda bir çok yerde açıldı. Bu
sandıkların faiz gelirleri ile de okul, yol vc köprü yapılıyordu. Yirmi maddelik bir tüzükle
çalışan, her cins eşya rehin konarak borç alınan bu sandığın gayesi esnaf vc sanatkârlara da
teşmil edilerek adı 1883 de "Menafii Umumiye Sandığı" şekline çevrildi. 1877- 1878 Osmanlı
Rus savaşı bu sandıkların gelişmesine büyük zarar verdi. 15 Ağustos 1888 de Menafi
Sandıkları'mn yerini "Ziraat Bankası" aldı. Bu banka adı da 1926 yılında "Türkiye Ziraat
Bankası Anonim Şirketi" şekline döndü.
Görüldüğü gibi Osmanlı İmparatorluğunda faiz işlemleri, bilhassa kâğıt paranın, madenî
paranın yerini almasından sonra hızlı bir gelişme göstermiş, faiz hadleri, zaman zaman
çıkarılan "Murabaha Nizamnameleri" ile düzenlenip sınırlı tutulmuştur. Bankacılığın bizde
başlamasından sonra faiz hadlerini ve bununla ilgili konulan içine almak üzere ilk
nizamname, 16 Şevval 1280 (25 Mart 1864) tarihinde "Murabaha N'izamnamesi" adı altında
yayınlanmıştır.76

76
ÇAĞATAY, Neşet, Osmanlı İmparatorluğunda Riba - Faiz Konusu Para Vakıfları Ve Bankacılık

42
SONUÇ
Tarihleri Fatih Sultan Mehmed öncesine dayanan para vakıfları Cumhuriyet ile birlikte
kendisini Vakıflar Bankasına dönüştürmüş ve hayatına devam etmektedir. Birçok ilde ve
ilçede binlerce akçe borç ve kredi vermiş ve hasılat elde etmişlerdir. Vakıflar Medeniyeti
olarak anılan Osmanlı Devleti’nin dünya iktisadi sistemine ve vakıf sistemine bir katkısı
olarak sayılan para vakıflarının günümüzde aynı şeklinde bir uygulaması bulunmamaktadır ve
çoğunlukla faizin yasak olmasına rağmen vakıfların kişisel bir sahibi olmaması ve faizin
birinin cebinde toplanmaması sebebiyle, insanlığa yardım etme sebebiyle meşru görülmüş bu
vakıflar günümüzdeki katılım bankalarına birçok eserde benzetilmiş ve hakkında makaleler
yazılmıştır.
Nasıl işlediği, kurulduğu ve örneklerini yukarda anlattığımız bu çalışmanın sonucu olarak
vardığımız nokta şudur ki ; Bir çok çalışmaya ilham kaynağı olmuş bu eşsiz vakıf yapısı
kendisi ve işleyişi hakkında hala tartışmalar alevlendirip söndürmekte, birçok iktisat
tarihçisinin ilgisini çekmektedir. Üzerine yapılan araştırmalar hala devam etmekte ve her gün
haklarında yeni bir bilgi ortaya çıkmıştır.
Faiz oranları %5 ve %15 arasında seyreden bu vakıfları incelemelerimizde anladığımız
kadarıyla Osmanlı İktisadi hayatını birçok açıdan rahatlatmış, ekonomiyi canlandırmış ve bir
çok insanın da ihtiyacını karşılamıştır.
Bir çok padişah, padişah zevceleri, şehzadeler, şeyhülislamlar, şeyhler, mollalar, tüccarlar ve
servet sahipleri insanlığa yardımda bulunmak için Para Vakfı kurmuş ve desteklemişlerdir.
Üzerindeki tartışmaların hala devam ettiği Para Vakıfları muhakkak ki günümüze Osmanlı
Devletinin Hukuksal, İktisadi ve Sosyal hayatıyla ilgili en ilgi çekici konuların başında
gelerek taşınmıştır. Şeyhülislam Ebussuud Efendiden, Rumeli Kazaskeri Çivizade’ye, Bali
Efendiye ve birçok devlet adamına kadar taşan tartışmaların ne zaman çözüleceği ise merak
konusudur.
Her ne denilirse denilsin Para Vakıfları ne tam olarak bir banka görevi görmüş ve faizli işlem
yapmışlardır ne de tam olarak bir Vakıf gibi hareket etmişlerdir. Belki de döneminden bu
güne en ilginç kurumdur. Bizim kültür ve ekonomi tarihimizde vakıf vazgeçilmez bir yer
tutmuştur. Bu bağlamda Osmanlı gerçek bir vakıf medeniyetidir. Eğitimden ticari hizmetlere
kadar değişik olanlarda kurulan vakıflarla, toplumun üretim gücü sürekli canlı tutulmaya
çalışılmıştır. Osmanlılar’da para vakıflarının sayısının, yükselme döneminde doruk noktasına
ulaştığını ve toplumun üretici gücünün harekete geçirilmesinde, para vakıfları bugünkü
yatırım fonları gibi bir fonksiyon yüklenmiş olduğunu öğrendik.
Konu ilk defa karşıma Mehmet Genç Hoca’nın Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve
Ekonomi kitabında karşıma çıktığından beri (Temmuz 2015) bu güne kadar ilgimi celbetmiş
ve bu araştırmayı yapmak zorunda hissetmiştim. Tüm bu araştırmalar sonucunda daha
aydınlatılmamış binlerce vakfın ve işlemin varlığından haberdar olarak tamamlamış
bulunuyoruz.

43
KAYNAKÇA

BAYARTAN, Mehmet, 2008,Osmanlı Şehirlerinde Vakıflar Ve Vakıf Sisteminin Şehre Kattığı


Değerler, Osmanlı Bilimi Araştırmaları,

BERKİ, Ali Himmet, 1978, Açıklamalı Mecelle, madde: 1059, Hikmet Yayınları, İstanbul

Câmiu's-Sağır Şerhi, Feyzül-Kadir, Hadis No: 4044.

ÇAĞATAY, Neşet, Osmanlı İmparatorluğunda Riba - Faiz Konusu Para Vakıfları Ve Bankacılık

ÇANLI, Mehmet,2002, Eytam İdaresi ve Sandıkları (1851-1926),Türkler Ansiklopedisi, Yeni


Türkiye Yay. Ankara, Cilt: 14

ÇİFTÇİ, Cafer,2004, Bursa’da Vakıfların Sosyo-Ekonomik İşlevleri, Gaye Kitapevi, 1.bsk, Bursa

ÇİFTÇİ, Cafer, 18. Yüzyılda Bursa’da PARA Vakıfları Kredi ve İşlemleri

DADAŞ, Cevdet, 2000, Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kütahya Vakıfları, Kütahya Belediyesi Kültür
Yay, Kütahya

EMİNOĞLU M. (1996) Osmanlı Tatbikatında Para Vakıfları ve Günümüz Ekonomisinde


Uygulanabilirliği, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü
ERTEM, Adnan, Osmanlıdan Günümüze Vakıflar, Vakıflar Dergisi Aralık:2011, Sayı: 36

GÖKÇEN, İbrahim,1946, Manisa Tarihinde Vakıflar ve Hayratlar(Hicri954/1060) Manisa Halk Evi,


İstanbul,
GÜRSOY, Çiğdem, Şeyhülislam Ömer Hüsameddin ve Kazasker Mehmed Vahdd Efendilerin Para
Vakıflarına Dair Meşhat Arşivindeki 1698 Numaralı Defterden Değerlendirilmesi.

Mandaville, Usurious Piety: Cash Waqf Controversy in the Ottoman Empire, 1997,

Müslim, Sahîh, "Vesıyye", 1; Ebû Dâvûd, Sünen, "Vesâyâ", 14; Tirmizî, Sünen, "Ahkâm", 36

KURT, İsmail, 1996, Para Vakıfları Nazariyat ve Tatbikat, syf:88, Ensar Neşriyat, İstanbul

KURT, İsmail, Vakıf Müesseseleri XV ve XVI. Asır Vakıfları

KURT, İsmail, İstanbul Para Vakıfları,

KURT, İsmail, Osmanlı’da Para Vakıfları ve Ekonomik Hayat, Sivil Toplum Dergisi: Yıl:5, İstanbul.

OĞUZOĞLU, Yusuf, 1999, "Sicillerdeki Kent Yaşamı." Bursa Defteri, Sayı 1, 72-77

ONGAN, Halit, 1974. Ankara'nın İki Numaralı Şer'iye Sicili, syf: 29, Ankara: Türk Tarih Kurumu
Yayınları.
ÖNDER Ş. (2006). İslam Ve Osmanlı Hukukunda İmam Birgivi ve Ebussuud Efendi`nin Para Vakfı
Tartışmaları, Yüksek Lisans Selçuk Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÖNK, Halime, Osmanlı Dönemi Para Vakıflarıyla Günümüz Katılım Bankalarının Karşılaştırılması,

44
ÖZCAN, Tahsin, 2003, Osmanlı Para Vakıfları, Türk Tarih Kurumu, 1.bsk, Ankara
ÖZCAN, Tahsin, İslam Araştırmaları Dergisi
ÖZCAN, Tahsin, 2008, “Osmanlı Toplumuna Özgü Bir Finansman Modeli: Para Vakıfları”. Çerçeve,
Sayı: Ekim
ÖZCAN, Tahsin,2010. Vakıf Medeniyeti ve Para Vakıfları. Türkiye Finans, syf142: ,Kültür
Yayınları. İstanbul
ÖZDEMİR, (1990), Hatuni Mahallesi Nakit Avarız Vakıflarının Kredi Kaynağı Açısından
önemi(1785-1802)", Ankara

ÖZSARAY, Yakup,2008, Para Vakıfları Ve Risk Sermayesi Örnek Olay (Vakıf Risk Sermayesi
A.Ş), Ankara, Yüksek Lisans Tezi

ARŞİV KAYNAKLARI

Bursa Şer’iye Sicilleri B-18,4b.

Bursa Şer’iye Sicilleri B-208, 94b-95a.

Bursa Şer' iye SicilIeri, B-97,3a

İstanbul Şer’iye Sicilleri Arşivi 4/104 151.B.


İMŞSA 6.13 v.72a/1
İMŞSA, 6.27, v.98b/2
Süleymaniye Kütüphanesi nr. 708/36 v. 90ab
Sofyalı Bali Efendi, Padişaha Mektup, Süleymaniye Kütüphanesi, Şeyhülislam Esat Efendi
Medresesi nr. 188, v.39.a

45

You might also like