You are on page 1of 192

KADINSIZ

ERKEKLER
ERNEST HEMINGWAY

KADINSIZ
ERKEKLER
(HİKAYELER)

Türkçesi'.
'ÜLKÜ TAMER

V A R LIK YAYI N EVİ


Ankara Caddesi, İstanbul
BÜYÜK ESERLER KİTAPLIGI : 201

Varlık Yayınlan, Sayı: 1611


İstanbul'da Asya Matbaasında dizilip,
Dilek Matbaasında basılmıştır:
Ekim 1971
YENİ LMEYEN

Manuel Garda, Don Miguel Retana'nın ya­


zıhanesine çıkan merdivenleri tırmandı. Ba­
vulunu yere koyup kapıyı vurdu. Cevap gelme­
di. Koıidorda duran Manuel, odada birinin ol­
duğunu sezinledi. Kapının ardından sezinledi
bunu.
Kulak kabartarak, «Retana,» dedi.
Cevap gelmedi.
Tamam, orada, diye düşündü Manuel.
«Retana,» dedi, kapıyı yumrukladı.
Biri, «Kim o?» dedi yazıhaneden.
«Ben, Manolo,» dedi Manuel.
Ses, «Ne istiyorsun?» diye sordu.
«İş istiyorum,» dedi Manuel.
Anahtar birkaç kere döndü, kapı açıldı.
Manuel, elinde bavulu, içeri girdi.
Odanın öteki ucunda, masa başında ufak
tefek bir adam oturuyordu. Başının üstünde,
Madridli birinin doldurduğu bir boğa başı du­
ruyordu; duvarlarda çerçeveli fotoğraflarla
boğa güreşi afişleri vardı.
Ufak tefek adam, oturduğu yerden Ma­
nuel'e baktı.
6 KADINSIZ ERKEKLER

«Seni öldürdüler sanıyordum,» dedi.


_Manuel parmaklanyla masaya vurdu . Ufak
tefek bir adam oturuyordu. Başının üstünde,
ona baktı.
«Kaç coD"ida'ya (1) katıldın bu yıl?» diye
sordu Retana.
«Bir,» diy.a cevap verdi Manuel.
« Sadece o corrida'ya mı?» diye sordu ufak
tef.ek adam.
«0 kadar.»
«Gazetelerde okudum,» dedi Retana. İs­
kemlesine yaslanıp Manuel'e baktı.
Manuel, doldurulmuş boğaya baktı. Daha
önce birçok kere görmüştü onu. Bir çeşit ailevi
ilgi duyuyordu bu boğaya. Dokuz yıl önce kar­
deşini, usta bir güreşçi olacağa benzeyen kar­
deşini ölclürmüştü. O günü hatırlıyordu .Ma­
nuel. Boğa başının asıldığı meşe kalkanın üs­
tünde pirinç bir levha vardı. Manuel okuya­
mıyordu levhayı, ama kardeşinin anısına bir­
şeyler yazılı olduğunu sanıyordu. İyi bir ço­
cuktu kardeşi .
Şunlar yazılıydı levhada: « Veragua Dü­
kü'nün, 7 caballo'ya (2) karşı 9 vara (3) alan,
27 Nisan 1909'da Novillero'da Antonio Garcia'­
nın ölümüne sebep olan boğası 'Mariposa'.»
Retana, onun boğa başına bakmakta oldu-

(1) Corrida - Boğa güreşi.


(2) Caballo - At.
(3) Vara - Yara.
KADINSIZ ERKEKLER 7

ğunu gördü.
«Pazar günü için Dük'ün yolladıkları bü­
yük bir fiyaskoya sebep olacak,» dedi. <<Hepsi­
nin bacakları berbat. Kahvede ne konuşuyor­
lar?»
«Bilmem,» dedi Manuel. «Şimdi geldim.»
«Evet,» dedi Retana. «Bavulun elinde.»
Koca masanın arkasında, iskemlesine yas-
lanarak Manuel 'e baktı.
«Otur,» dedi. <<Çıkar kasketini.»
Manuel oturdu; kasketini çıkarınca yuzu
değişiverdi. Soluktu yüzü, kasketinin altından
görünmesin diye tokayla tutturduğu ooleta­
sı ( 4) garip bir görünüş veriyordu ona.
<<İyi görünmüyorsun,» dedi Retana.
«Hastaneden yeni çıktım,» dedi Manuel.
«Ayağını kestiler diye duymuştum,» dedi
Re tana.
«Kesmediler,» dedi Manuel. «İyileşti.»
Retana masanın üstünden eğilip Manuel'-
in önüne tahta bir sigara kutusu itti.
«Bir sigara iç,» dedi.
«Teşekkürler.»
Manuel sigarayı yaktı.
Kibriti Retana'ya uzatarak, «Sen?» dedi.
Retana elini salladı. «Hayır. Ben sigara iç-
mem.»
Retana sigara içişine baktı Manuel'in.

( 4) Coleta - Başın arkasında domuz kuyru#u


gibi bağlanmış saç.
8 KADINSIZ ERKEKLER

«Niye bir işe girip çalışmıyorsun?» dedi.


«Çalışmak istemiyorum,» dedi Manuel.
«Ben boğa güreşçisiyim. »
«Artık boğa güreşçisi kalmadı,» dedi Re-
tana.

«Boğa güreşçisiyim ben,» dedi Manuel.


«Arypada olc;!.uğun zamanlar,» dedi Retana.
Manuel güldü.
R'etana bir şey söylemeden, Manuel'e ba­
karak oturuyordu.
«İstersen gece güreşine sokayım seni,» ele-
·

di Retana.
«Ne zaman?» diye sordu Manuel.
«Yarın gece.»
<cKimscnin yedeği olmam,» dedi Manuel.
Hep yedekler ölürdü arenada. Salvador bu yüz­
den ölmüştü. Parmağıyla masaya vurdu.
«Başka iş yok elimde,» dedi Retana.
«Gelecek haf tanın giireşlerine soksana,»
dedi Manuel.
«Tutmazlar seni,» dedi Retana. «Litri'yi,
Rubito'yu, La Torre'yi istiyorlar sadece. Esas­
lı çocuklar.»
Manuel, umutla, « Görmeye gelirler beni,»
dedi.
«Gelmezler. Kim olduğunu bilmiyorlar ar­
ttk.»
«Daha geçmedi benden,» dedi Manuel.
«Yarın geceki güreşlere gir işte,» dedi Re­
tana. «Genç Hernandez'le birlikte çalışır, Char-
KADINSIZ ERKEKLER 9

lot'lardan (5) sonra iki novillo (6) öldürürsün.»


«Kimin novillo'ları ?» diye sordu Manuel.
«Bilmiyoıum. Tavlalarda ne varsa. Bay­
tarların gündüz güreşlerine bırakmadıkları
novillo'lardan.»
«Kimsenin yedeği olmak istemem,» dedi
Manuel.
«İster kabul e t , ister etme,» dedi Retana.
Kağıtların üstüne eğildi. İlgilenmiyordu artık.
Manuel'in meydan okuması bir an eski gün­
leri düşündürtmüştü ona, ama şimdi o düşün­
c.:eleri dağılıp gidivermişti. Larit a'nın yedeği
olarak çıkarmak istiyordu Manuel'i, çünkü
ucuzdu. Başkalarını da bulabilirdi ucuza. Yi­
ne de, Manuel'e yardım etmek istiyordu. Ama
bir fırsat veımişti işte. Gerisi Manuel'in bile­
ceği şeydi.
« Kaç para alacağım? » diye sordu Manuel.
Kabul etmeyecekmiş gibi davranıyordu hala.
Ama biliyordu kabul edeceğini.
Retana, «İki yüz elli peçcta,» dedi. Beş
yüz düşünmüştü, ama ağzından iki yüz elli çık­
mıştı.
« Villalta'ya yedi bin veriyorsun,» dedi Ma­
mıel.
«Sen Villalta değilsin,» dedi Retana.
«Biliyorum,» dedi Manuel .

(5) Charlot - Güreşlerden önce alana çıkıp se·


yircileri güldüren komedyen.
(6) Novillo - Tosun.
10 KADINSIZ ERKEKLER

Retana açıkladı. «Onun seyircisi var, Ma­


nolo.»
«Tabii,» dedi Manuel. Ayağa kalktı. « Üç
yüz ver, Retana.»
«Peki,» dedi Retana. Çekmecesine, bir ka­
ğıda uzandı.
«Ellisini şimdi alabHir miyim?» diye sor­
du Manuel.
«Tabii,» dedi Retana. Cüzdanından bir el-
lilik çıkardı, açarak masaya koydu.
Parayı alıp cebine attı Manuel.
«Cuadrilla (7) ne olacak?» diye sordu.­
«Geceleri benim için çalışan çocuklar var,»
dedi Retana. «Hepsi iyidir.»
«Ya pikadorlar (8) ?» diye sordu ManueL
Retana kabullenmek zorunda kaldı. <<Eh
işte.»
« İyi bir pikador gerek bana,» dedi Ma­
nuel.
«Bul öyleyse,» dedi Retana. «Git de bul
bakalım.»
«Bu parayla mı?» dedi Manuel. «Altmış
duro'dan bir de cuadrilla'ya mı vereceğim?»
Retana bir şey söylemedi, koca masanın
başından Manuel'e baktı.
«Biliyorsun, iyi bir pikadora ihtiyacım
var,» dedi Manuel.
Retana bir şey söylemedi, taa uzaklardan

(7) Cuadrilla - Boğa güreşçisinin yardımcılan.


(8) Pikador - Boğayı sırıkla kışkırtan atlı.
KADINSIZ ERKEKLER 11

Manuel'e baktı.
«Doğru değil,» dedi Manuel .
Retana hala on u süzüyordu, taa uzaklar­
dan onu süzüyordu.
«Her zamanki pikadorlar var,» dedi.
«Biliyorum,» dedi Manuel . « Senin o her
zamanki pikadorlarını bilirim ben. »
Retana gülümsemedi. Manuel, meselenin
kapandığını anladı.
Manuel, Retana'yı inandırmak istercesine,
«Tek istediğim, iyi bir başlangıç yapmak,» de­
di. «Arenaya çıktığım zaman adamakıllı tepe­
lemek isterim boğayı. Bunu da bir tek iyi p i ­

kador pekala sağlar.ı>


Ar:tık din le meyen bir adama söylüyordu
bunları.
«Fazladan bir istediğin varsa,» dedi Reta­
na, «gider, kendin bulursun. Her zamanki cu­
adrilla olacak alanda. İstediğin kadar p ikador
getirebilirsin. Charlotada (9), 10:30'da bi te ­

cek.»
«Peki,» dedi Manuel. «Öyle düşünüyor-
san.»
«Öyle düşünüyorum,» dedi Retana.
«Yarın gece görüşürüz,» dedi Manuel.
«Orada ol acağım, » dedi Retana.
ManueI bavulunu alıp çıktı.
«Kapıyı kapa,» diye seslendi Retana.
Manuel arkasına baktı. Retana öne doğru

(9) Charlotada - Charlot'lann oyunları.


12 KADINSIZ ERKEKLER

eğilmiş, bazı kağıtlara bakıyordu. Manuel, iyi­


ce kapanıncaya kadar çekti kapıyı.
Merdivenlerden inip kapıdan çıktı, soka­
ğın sıcak parlaklığında buldu kendini. Sokak
çok sıcaktı, beyaz binalara vuran ışık gözle­
ri kamaştırıyordu . Dik sokağın gölgeli yanın­
dan yürüyüp Puerta del Sol'a yollandı. Gölge,
akar su gibi katı ve serindi. Yol kavşağını ge­
çerken sıcakla karşılaştı ansızın. Yanından geç­
tiği insanlardan kimseyi tanımıyordu Manuel.
Puerto del Sol'a gelmeden hemen önce
bir kahveye daldı.
Kahve sessizdi. Duvarlara dayalı masalar­
da birkaç kişi oturuyordu. Masaların birinde
dört adam iskambil oynuyordu. Adamların ço­
ğu, önlerinde boş kahve fincanları, içki bar­
dakları, duvara dayanarak oturmuşlar, sigara
içiyorlardı. Manuel uzun salondan geçerek ar­
kadaki küçük bir odaya girdi. Adamın biıi, kö­
şedeki bir masaya oturmuş uyukluyordu. Ma­
nuel, masalardan birine oturdu.
Bir garson girdi içeri, Manuel'in masası­
nın başına dikildi.
« Zuıito'yu gördün mü?» diye sordu Ma­
nuel.
«Yemekten önce buradaydı,» diye cevap
verdi garson. «Beşten önce gelmez.»
«Kahveyle süt getir bana, bir de her za­
manki içkimden getir,» dedi Manuel.
Garson, bir tepsiyle döndü; koca bir kah­
ve fincanıyla bir içki bardağı vardı tepside.
KADINSIZ ERKEKLER 13

Sol elinde bir şişe konyak vardı garsonun. Elin­


dekileri masaya bıraktı, arkasından gelen ço­
cuk pırıl pırıl parlayan, uzun saplı iki çaydan­
lıktan kahveyle süt koydu fincana.
Manuel kasketini çıkardı; garson, onun öne
doğnı yatırılıp tokayla tutturulmuş coleta'sını
gördti. Manuel'in kahvesinin yanında durun
bardağa konyak koyarken çocuğa göz kırptı.
Kahveci çocuk, Manuel'in soluk yüzüne baktı
merakla.
Şişenin mantarını kapayarak, «Burada mı
güreşiyorsun?» diye sordu garson.
«Evet,» dedi Manuel. «Yarın güreşeceğim.»
Garson, şişeyi kalçasına dayamış, duruyor-
du.
«Charlie Chaplin'lerden misin?» diye sor-
du.
Kahveci çocuk utanarak başka yere çevir­
di başkışlannı.
«Hayır. Güreşçilerdenim.»
«Chaves'le Hernandez güreşecek sanıyor-
dum,» dedi garson.
«Hayır. Ben varım, bir de bir başkası var.»
«Kim? Chaves mi, Hernandez mi?»
«Hernandez galiba.»
«Chaves'e ne olmuş?»
«Yaralanmış.»
«Kim söyledi?»
«Retana.»
Garson, «Hey, Looie,» diye seslendi yan
:>daya, «Chaves boynuzu yemiş.»
14 KADINSIZ ERKEKLER

Manuel şekerlerin sarılı olduğu kağıtları


çıkarmıştı; şekerleri kahveye attı. Karıştırıp
içti, tatlıydı kahve, sıcaktı, boş midesini ısıttı.
Konyağı dikt i .
«Bir konyak daha ver,» dedi garsona .
Garson şişenin mantarını çıkarıp bardağı
ağzına kadar doldurdu, tabağa da döktü. Bir
başka g�rson daaa gelmişti masanın yanına.
Kahveci çocuk gitmişti .
Manuel'e, «Chaves'in yarası ağır mı?» diye
sordu· ikinci garson.
«Bilmiyorum ,» dedi Manuel, <<Retana söy­
lemedi.»
«Taktığı var sanki,» dedi uzun boylu gar­
son. Manuel daha önce görmemişti onu. Yeni
gelmişti herhalde.
«Bu şehirde Retana'yla takışırsan yandın
demektir,» dedi uzun boylu garson. «Onunla
geçinemezsen git kendini vur, daha iyi. »
Sonradan gelen garson, «Doğru söyledin, »
dedi. «Doğru laf ettin.»
« Doğru söyledim tabii,» dedi uzun boylu
garson. «0 herif hakkında ne söylediğimi bili­
rim ben.»
« Baksana, ne yaptı Villalta'ya,» dedi ilk
garson .
« O kadar olsa iyi,» dedi uzun boylu gar­
son. «Marcial Lalanda'ya ne yaptı, baksana.
Baksana, Nacional'a neler yaptı.»
«Doğru söyledin,» dedi kısa boylu garson.
Manuel, onların masa başında dikileıek
KADINSIZ ERKEKLER 15

konuşmalarına baktı. İkinci konyağını da iç­


mişti. Manuel'i unutmuştu bile garsonlar.
Onunla ilgilenmiyorlardı.
«Deve süıiis ü sanki,» diye devam etti uzun
boylu garson. «Nacional II'yi gördün mü hiç?»
İlk garson, «Geçen Pazar görmedim mi?»
dedi.
«Zürafanın biri,» dedi kısa boylu garson.
«Demedim mi sana?» dedi uzun boylu
garson. «Retana'nın adamları işte.»
«Baksana, bir konyak daha ver,» dedi Ma­
nuel. On1ar konuşurken garsonun tabağa dök­
tüğü konyağı da bardağına boşaltıp içmişti.
ilk garson ağzına kadar doldurdu bardağı,
konuşarak çıkıp gittiler.
Odanın öteki köşesindeki adam, başını du­
vara dayamış, soluk alırken horlayarak uyuyor­
du hala.
Manuel konyağını içti. Onun da uykusu
gelmişti. Sokağa çıkılmayacak kadar sıcaktı
hava. Üstelik yapacak bir şey de yoktu. Zuri­
to'yu görmek istiyordu. Beklerken kestirecekti
biraz. Ayağıyla masanın altına itti bavulu. İs­
kemlenin altına koyup duvara dayasa daha iyi
olacaktı belki. Eğilip çekti bavulu. Sonra ba­
şını masaya koyup uykuya daldı.
Uyandığında, karşısında biri oturuyordu
masada. İri yarı bir adamdı bu, yüzü yerliler
gibi kahverengiydi. Bir süredir oturuyordu ora­
da. Elini sallayarak garsonu göndermiş, gaze­
tesini okuyarak, arada bir uyuklayan Manuel'e
16 KADINSIZ ERKEKLER

göz atarak beklemeye başlamıştı. Dudaklarını


oynatarak güçlükle okuyordu gazeteyi. Yorul·
dukça durup Manuel'e bakıyordu. Kurtuba şap·
kasını önüne eğmiş, hiç kımıldamadan oturu·
yordu.
Manuel doğrulup ona baktı.
«Merhaba, Zurito,» dedi.
«Merhaba, evlat,» dedi iri yan adam.
«-Uyumuşum.» Manuel yumruğuyla alnını
uğuşturdu.
«Uyumuşsun.»
«İşler nasıl?»
«İyi. Sende?»
«Pek değil. ı>
İkisi de sustu. Pikador Zurito, Manuel'in
beyaz yüzüne baktı. Manuel, pikadorun, cebine
koymak için gazeteyi katlayan iri ellerine bak­
tı.
«Senden bir ri cam var, Manos,» dedi Ma­
nuel.
Zurito'nun takma adı Manosduros'du (10).
Bu adı ne zaman duysa iri ellerini düşünürdü
Zurito. Farkına varmadan masanın üstüne koy­
du ellerini.
«Birer içki içelim,» dedi.
«Tabii,» dedi Mamıel.
Garson geldi, gitti, sonra yine geldi. Ma­
sada oturan iki adama bakarak yine gitti.
Zurito bardağını masaya koyarak; «Nen

( 10) Manosduros - Sert el.


KADINSIZ ERKEKLER 17

var, Manolo?» diye sordu.


Manuel, karşısındaki Zurito'ya bakarak,
.«Yarın gece bana pikadorluk yapar mısın?» di·
ye sordu.
«Hayır,» dedi Zurito, «artık pikadorluk
yapmıyorum.»
Manuel bardağına baktı. Bu cevabı bekli­
yordu zaten, beklediği cevabı almıştı şimdi.
Evet, almıştı.
Zurito ellerine baktı. «Affedersin, Manolo,
ama artık pikadorluk yapmıyorum.»
«Zararı yok,» dedi Manuel .
«Çok yaşlıyım,» dedi Zurito.
«Öyle sordum,» dedi Manuel.
«Gece güreşi mi var yann?»
«Evet. İyi bir pikadorum olsa kendimi gös.-
terirdim.»
«Kaç para alıyorsun?»
«Üç yüz peçeta.»
«Ben pikadorluk için bile daha fazla alı) o- _

nım bundan.»
«Biliyorum,» dedi Manuel . «Bunu istemeye
hakkım yoktu senden.»
«Niye devam ediyorsun bu işe?ı> diye sor­
du Zurito. «Kessene coleta'nı, Manolo.»
«Bilmiyorum,» dedi Manuel.
«Neredeyse sen de benim kadar yaşlan­
dın,» dedi Zurito.
«Bilmiyorum,» dedi Manuel. «Devam et­
mem gerekiyor. Ayarlayabilirsem, kendimi gös-­
F: 2
18 KADINSIZ ERKEKLER

terebilirim yine, bütün istediğim bu. Devam


etmem gerekiyor, Marıos.»
«Şart değil.»
«Şart. Kaç kere sıyrılmak istedim bu iş­
ten.»
«Neler düşündüğünü biliyorum. Ama doğ­
ru değil.,Sıynl b\l işten, bir daha da girme.»
«Yapamıyorum. Üstelik son zamanlarda
yıldızım da parlıyordu.»
Zt.ırito, onun yüzüne baktı.
« Hastanedeydin.»

«Ama yaralanmadan önce yıldızım parlı�


yordu.»
Zurito bir şey söylemedi. Tabağındaki kon­
yağı bardağına boşalttı.
«Gazeteler daha iyi bir faena ( 11) görme­
diklerini yazmışlardı,» dedi Manuel.
Zurito ona baktı.
«Bir ayarlayabilsem parlarım,» dedi Ma­
nucl.
«Yaşlandın,» dedi pikador.
«Hayır,» dedi Manuel. «Sen on yaş daha
yaşlısın benden.»
«Sen bana bakma.»
«Yaşlı değilim,» dedi Manuel.
Sessizce oturdular; Manuel, pikadorun yü­
züne bakıyordu.
«Yaralanıncaya kadar çok iyiydi duru­
mum,» dedi Manuel.

(11) Faena - Numara.


KADINSIZ ERKEKLER 19

Azarlarcasına, «Gelip görmeliydin br·ni,


Manos,» dedi Manuel.
«Görmek istemiyorum seni,» dedi Zurito.
«Sinirleniyorum.»
«Son zamanlarda hiç göımedin beni.»
«Çok gördüm.»
Zurito, k açama k b ir bakış attı M anuel 'e.
«Bırakmalısın bu i şi, Manolo.»
«Bırakamam,» dedi Manuel. «Bak, sö ylü-
yonım sana, yine parlayacağım.»
Zurito, elleri ma sa nın üstünde, öne eğildi.
«Bak. Yarın gece p ik adorluk yapacağım
sana; iyi güreşemezsen bu işi bırakacaksın, An­
ladın mı? Bırakacak mısın?»
« Tabii . »

Zurito arkasına yaslan dı, rahatlamıştı.


«Bırakmalısın,» dedi. «Söz veriyorsu n. Co-
leta'nı keseceksin.»
«Gerek kalmayacak buna.» d edi Manuel.
«Seyret göreceksin. Hala iş var bende.»
Zuıito ayağa kalktı. Tartışmaktan bıkmış-
tı.
«Bırakacaksın,» dedi. «Coleta'nı kendi el­
lerimle keseceğim.»
«Kesemeyeceksin,» dedi Manuel. «Bu fır-
satı vermeyeceğim sana.»
Zurito garsonu çağırdı.
<cHadi,» dedi Zurito. <cEve gidelim.»
Manuel iskemlenin a l t ın daki bavuluna
uzandı. Mu tluydu. Zurito'nun ona pik ad orluk
yapacağını biliyordu. Hayattaki pikadorların
20 KADINSIZ ERKEKLER

en iyisiydi. Her şey basitleşivermişti birdenbi·


re.
«Hadi, eve gidip yemek yiyelim,» dedi Zu·
rito.

Manuel, patio de caballos'da (12) durmuş,


Charlie Chaplin'lerin sonunu bekliyordu. Zuri­
to, yanında duruyordu onun. Durdukları yer
karanlıktı. Alana açılan yüksek kapı kapalıydJ.
Tepelerinde bir bağırma, sonra da bir kahkaha
duydular. Sonra sessizlik çöktü ortalığa. Ma­
nuel, patio de caballos'daki ahır kokusunu se·
viyordu. Karanlıkta güzel kokuyordu. Bir gü­
riiltü daha koptu arenadan, sonra uzun uıun
alkışlar duyuldu.
Karanlıkta Manuel'iİı yanında kocaman
duran Zurito, «Bu herifleri gördün mü hiç?»
diye sordu.
4<Görmedim,» dedi Manuel.
Alanın yüksek, çift kanatlı, sımsıkı kapısı
ardına kadar açıldı; Manuel, ışıkların aydınlat­
tığı alanı, çepeçevre yükselen karanlık plaza'.
yı ( 13) gördü; serseri kılığına girmiş iki adam,
koşuyor, selam veriyorlardı, bir üçüncüsü de
otel komisi kılığındaydı, kuma atılan şapkala·
rı, bastonları toplayıp yeniden karanlığa fırla-

( 12) Patio de caballos - Atlann bulunduğu avlu.


(13) Plaza - Tribünler.
KADINSIZ ERKEKLER 21

tıyordu.
Patio'nun ışıklan yandı.
«Sen çocukları toplarken ben şu midilli­
Jerden birine bineyim,» dedi Zurito.
Arkalarından katırların çıngırakları duyul­
du, arenaya çıkmak için geliyordu katırlar, ölü
boğayı onlara bağlayıp götüreceklerdi.
Barrera'yla (ı4) tribünler arasındaki ge­
çitten eğlenceli numaralan seyretmiş olan
cuadrilla üyeleri yii.ri.iyerek geldiler, patio'daki
elektrik ışığının altında toplanıp çene çalmaya
koyuldular. Sırmalı, turuncu bir elbise giymiş
yakışıklı bir delikanlı yanına yaklaştı Manu­
el 'in, gülümsedi.
«Ben Hernandez,» dedi, elini uzattı.
Manuel'le tokalaştılar.
Delikanlı, neşeyle, «Bu gecekiler düpedüz
fil,» dedi.
Manuel kabul etti bunu. «Boynuzlu koca
koca hayvanlar.»
«En berbat güreşe çattın,» dedi delikanlı.
«Zararı yok,» dedi Manuel. «Ne kadar bü­
yük olurlarsa, yoksullara o kadar çok et çı­
kar. »
Hernandez sınttı. <<Nereden öğrendin bu
lafı?D
«Eskidi bile,» dedi Manuel. «Cuadrilla'nı
sırala da bana kimler kalmış, bir göreyim.»
«Esaslı çocuklar var sende,» dedi Hernan-

(14) Barrera - Tahtaperde, en�el,


22 KADINSIZ ERKEKLER

dez. Çok neşeliydi. Daha önce iki kere katılmış·


tı gece güreşlerine, artık Madrid'de tanınmaya
başlıyordu. Güreş birkaç dakika sonra başla­
yacağı için keyifliydi.
«Pikadorlar nerde? » diye sordu Manuel.
Hernandez sırıttı. «En güzel atlan kimler
alacak diJe kavga "ediyorlar arkada.»
Katırlar hızla girdiler kapıdan, kamçılar
şaklıyor, çıngıraklar çıngırdıyordu, genç boğa
kwnlan savurarak alana fırladı.
Boğa fırlar fırlamaz paseo ( 15) için sıra·
landılar.
Manuel 'le Hernandez öndeydi. Genç cuad­
rilla üyeleri, ağır pelerinleri kollannd:ı., ·arka­
daydılar. En arkada da dört pikador vardı at
sırtında, çelik uçlu sırıklarını yan karanlıkta
dimdik tutuyerlardı.
Pikadorlardan biri, «Anlamıyoıum,» dedi,
«atlan görebilmemiz için ortalığı niye iyice ay­
dınlatmıyor Retana ? »
«Derilerini görmesek daha iyi olur diye
düşünmüştür,» dedi bir başka pikador.
İlk pikaclor, «Üstüne bindiğim şu şey var
ya,» dedi, «ayaklarımı yerden kesiyor, o ka­
dar, başka bir i şe yaradığı yok.»
«At ya, sen ona bak.»
«At tabii.»
Sıska atların üstüne oturmuş, karanlıkta
konuşuyorlardı.

(15) Pasco - Geçit töreni,


KADINSIZ ERKEKLER 23

Zurito bir şey söylemedi. Atlann tek doğ­


ru düıiistünü o kapmıştı. Denemişti atı; hay­
van, geme de mahmuzlara da karşılık vermiş,
binicisinin istediklerini yapmıştı. Zuıito, atın
sağ gözünü kapayan bağı çıkaımış, kulaklan­
m dibinden bağlayan ipleri kesmişti. İyi bir
attı bu, sağlam bir attı, sımsıkı basıyordu ye­
re. Zurito'nun bütün istediği de buydu zaten.
Corrida boyunca bu ata binmeyi tasarlıyordu.
Kocaman, si.isli.i eyeıin üstünde, yarı karanlık­
ta oturup paseo'yu beklerken, o geceki güreş­
te pikadorluk yapışını düşünmüştü hep. Öteki
pikadorlar, iki yanında durmadan konuşuyor­
lardı. Zurito onlan duymuyordu.
İki matador, pelerinlerini sol kollarına at­
mış, üçer peone'nin (16) önünde duruyorlardı.
Arkasındaki üç çocuğu düşünüyordu Manuel.
Üçü de, Hernandez gibi, Madrileno'ydu, (17),
on dokuz yaşlarındaydılar. İçlerinden biıini,
ciddi, gururlu, esmer bir çingeneyi, gözü tut­
muştu Mamıel'in. Döndü.
«Adın ne senin?» diye sordu çingeneye.
«Fuentes,» dedi çingene.
«Güzel bir ad,» dedi Manuel.
Çingene, dişlerini göstererek gülümsedi
«Çıkınca sen alırsın boğayı, biraz koştu-
rursun,» dedi Manuel.
«Peki,» dedi çingene. Yüzü ciddtydi. Ne

(16) Peone - Yaya.


07) Madıileno - Madridli.
24 KADINSIZ ERKEKLER

yapacağını düşünmeye koyuldu hemen.


Manuel, «Çıkıyor işte,» dedi Hernandez'c.
«Peki. Çıkalım.»
Başlan dik, müzikle sallanarak, sağ kolla­
rını serbestçe sallayarak, ışıkların altındaki
kumlu arenaya çıktılar; cuadrilla'lar arkada
yelpaze gibi açıldılar, arkalarından pikadorlar,
en arkadan da hademelerle çıngıraklı katırlar
geliyorau. Arenayı boydan boya geçerlerken se­
yirciler Hernandez'i alkışladılar. Başları dik,
sallanarak yürürken önlerine bakıyorlardı dim­
dik.
Eğilerek başkanı selamladıktan sonra da­
ğıldılar. Boğa güreşçileri, barrera'nın ardına
geçip ağır pelerinlerini bıraktılar, güreşirken
kullanacakları hafif pelerinleri ald1lar. Katır­
lar çıktı. Pikadorlar, tırısa kaldırdıkları atla­
rıyla alanda bir tur attılar, ikisi, geldikleri ka­
pıdan çıkıp gitti. Hademeler kumu düzelttiler.
Manuel, Retana'nın adamlarından birinin
uzattığı bir bardak suyu içti; hem menajerli­
ğini yapıyordu bu adam, hem de kılıcını taşı­
yordu. Hernandez, kendi menajeriyle konuşup
döndü.
Manuel, «İyi alkış aldın, oğlum,» diye poh­
pohladı onu.
Keyifle, «Severler beni,» dedi Hernandez.
ManueJ, «Paseo nasıldı?» diye sordu Reta-
·

na'nın adamına.
«Düğün gibiydi,» dedi adam. «Nefis. Jose- -

lito'yla Belmonte gibi çıktınız.»


KADINSIZ ERKEKLER 25

Zurito, yüce bir heykel gibi geçti yanlann­


clan. Atını dizginledi, alanın öteki yanına, boğa­
nın çıkacağı toril'e ( 18) doğru çevirdi. Işıkların
altında garipti doğrusu. Kızgın ikindi güneşin­
de, büyük paralar karşılığında pikadorluk yap­
mıştı hep. Şu ışık meselesinden hoşlanmıyordu.
Bir an önce başlasa diye düşünüyordu.
Manuel yanına gitti onun.
«Göster kendini, Manos,» dedi. «Canını çı­
kar şunun, rahatça güreşebileyim.»
Zurito kuma tükürdü. «Merak etme, evlat.
Arenadan bile dışarı fırlayacak.»
«Aban üstüne, Manos,» dedi Manuel .
«Abanırmı,» dedi Zurito. «Niye çıkmıyor
hala?»
«Geliyor işte,» dedi Manuel .
Zurito, ayakları üzengilerde, kocaman ba­
cakları, atı saran meşin kaplı zırhın içinde, diz­
ginler sol elinde, uzun sınk sağ elinde, geniş ke­
narlı şapkası gölge etmek için gözlerinin üstü­
ne kadar inmiş, toril'in uzak kapısına bakarak,
oturuyordu. Atının kulakları titredi. Zurito, sol
eliyle okşadı atı.
Toril'in kırmızı kapısı ardına kadar açıl­
dı; bir an arenanın öteki ucundaki boş geçide
baktı Zurito. Derken fırlayarak boğa çıktı ka­
pıdan, ışıkların altına gelince dört ayağının
üstünde zıpladı, sonra tınsa kalktı, dört nala
koşmaya başladı, sessizdi, koca burun delikle-

ps) Toril - Bo�anın kapatıldı� kuli.ib�,


26 KADINSIZ ERKEKLER

rinden soluyordu sadece, karanlık ahırdan kur­


tulduğuna seviniyordu.
İlk sırada, El Heraldo'nun yedek boğa gü­
reşleri eleştirmeni, hafifçe sıkılmış, dizlerini
dayadığı beton duvann üstünde şunları kara­
ladı: c<Campagnero, Negro, 42 saatte 90 mil
hızla tam gaz çıkageldi -»
Marrtıcl, barrera'ya yaslanmış, boğayı sey­
rederek elini salladı, çingene de pelerinini sü­
ıiiyerÇl koştu. Boğa, dört nala, başını eğip kuy­
ıuğunu kaldırarak pelerine saldırdı. Zikzaklar
yaparak koşuyordu çingene, koşarken boğa
farketti onu, pelerini bırakıp ona saldırdı. Çin­
gene hızlandı, kırmızı barrera'nın üstünden at­
ladı, boğa gidip barrera'ya tosladı. Tahtaya iki
kere tos vurdu boynuzlarıyla.
El Heraldo'nun eleştirmeni bir sigara yak­
tı, kibriti boğaya doğru fırlattıktan sonra not
defterine şunlaı�ı yazdı: « Biletli seyircilerin
hoşuna gidecek kadar büyük boynuzlu, iri bir
hayvan olan Campagnero, güreşçilerin bölge­
sine girme eğilimini gösterdi.»
Boğa t ahtaperdeye toslayınca, sert kumla­
ra fırladı Manuel. Gözucuyla Zurito'ya baktı,
beyaz atın üstünde oturmaktaydı Zurito, bar­
rera'nm yakınlarında, biraz ötede soldaydı.
Manuel pelerini i ki eliyle kavradı, önünde tu­
tarak boğaya bağırdı. «Huh! Huh!» Boğa dön·
dü, ileri fırlarken tahtaperdeye toslayacak gi­
bi oldu yine, peleıine saldırdı; boğanın sal·
�ırısı yla birlikte topukl annın üstünde dönere�
KADINSIZ ERKEKLER 27

yana seki ldi Manuel, pele rin i boğanın boynu z.


lan üstünden geçirdi. Dönüşünü tamamladığl
a n da yine karşı karşıyaydı boğayla , pelerini yi·
ne önüne tuttu, boğa saldınnca bir daha dön·
dü. Her dönüşünde seyirciler bağınyordu.
Dört k ere döndü boğayla birlikte, peleri·
ni dalgalan dınyo r, her dönüşünün son w1 da
boğayla karşı kar şıya kalıyordu. Beşinci dönü·
şünün sonunda kalçasına dayadı pelerini, bir
dansözün eteği gibi da lga lan dı pelerin, boğa
Zur ito 'nun karşısında buldu kendini, beyaz
atın üstündeydi Zurito, at yaklaşmıştı, sımsıkı
basıyordu yere, kulaklarını dik miş ti, sinirli si­
nirli" titriyordu dudakları, şapkası gözlerinin
üs tlin deydi Zurito'nun, öne eğilmişti, sağ kolu­
nun altındaki sınk keskin bir açı çizerek uza­
nıyordu, demirli ucu boğaya dönüktii.
El Heraldo'nun ikinci eleştirmeni, sigara­
sından bir nefes çekti, gözleri boğada, şunla­
rı yazdı: «Eski güreşçi Manolo güzel birkaç
veronica'yı (19), Belmonte'ye yaraşır bir recor­
te'la (20) bitirerek sey irc iler in alkışını aldı,
sonra at üstündeki tercio'ya (21) girdik.ı>
Zurito, boğayla sırığın ucu arasındaki
uzaklı ğı ölçerek atının yelini değiş tird i . O ba­
karken, boğa ken d i ni toparladı, gözleri atın
göğsünde, saldırıya geçti. Süsmek için başını

(19) Veronica - Çalını.


(20) Recorte - Kesme.
(21) Tercio - Üı_;:üncü böHilrı.
28 KADINSIZ ERKEKLER

onune eğince, Zurito sınğın ucunu boğanın


omuzları üstündeki şişkin kaslara sapladı, bü­
tün ağırlığını sırığa vererek, sol eliyle şaha
kaldırdı beyaz atı, sağa doğru çekti, çekerken
de boğayı olanca gücüyle itti, atın karnına do­
kunmadı bile boğanın boynuzlan, at ön ayak­
ları üstüne bastı yine, titriyordu, boğa Her­
nandez'iiı uzattığı pelerine saldırırken kuyru­
ğu atı. n göğsünü yaladı.
Hernandez yana koştu, peleıini göstererek
öteki pikadora çekti boğayı. Bir dönüşle atla
karşı karşıya bıraktı onu, sonra geri çekildi.
Boğa, atı görünce saldırıya geçti. Pikadonin
sırığı sırtını sıyırdı sadece; at, havalanır gibi
oldu, pikador zaten fırlamıştı eyerden, sırığı
boğanın sırtına saplayamayınca, sağ ayağını
üzengiden çıkarmış, sol yana düşerek atı bo­
ğayla kendisi arasında bırakmıştı. At, boynuzu
yiyince yere yığıldı; pikador, çizmeleıiyle atı
teperek kurtuldu, kaldırılıp götürülmek için
yere uzandı.
Manuel, boğanın atı süsmesine karışmadı;
acelesi yoktu, pikador kurtulmuştu; üstelik bu
gibi olaylar biraz aklını başına getirirdi pika­
dorun. Gelecek sefer, daha çok dayanırdı at
üstünde. Sersem pikadorlar! Kumların ötesin­
den .Zurito'ya baktı, barrera'nın kenarında,
ayaklan sımsıkı yere basan atıyla bekliyordu.
«Huh!» diye seslendi boğaya, «Tomar!» Gö­
ziinü alsın diye iki eliyle tuttu peleıini. Boğa,
f\tı bırakıp peleıine saldırdı, Manuel peler;ni
KADINSIZ ERKEKLER 29

açarak yana koştu, durdu, topuklarının üstün­


de dönerek boğayı Zurito'yla karşı karşıya bı­
raktı.
«Hernandez'le Manolo quite'lerdeydi (22),
Campagnero bir rosinante'yi (23) öldürdü ama
iki vara aldı,» diye yazdı El Heraldo'nun eleş­
tirmeni. «Hiç kaçmadı, atları pek sevmediğini
de gösterdi. Eski pikadorlardan Zurito, sırığıy­
la eski numaralarından bazılarını yeniden can­
landırdı, özellikle suerte'vi (24) -»
Yanında oturan adam, «Ole! Ole!» diye ba­
ğırdı. Adamın sesi, kalabalığın gürültüsünde
kaybolup gitti, adam da eleştirmenin sırtma
vurdu. Eleştirmen, Zurito'yu görmek için başı­
nı kaldırdı, tam altındaydı Zurito, atının üs­
tünde iyice öne eğilmişti, dik bir açıyla uza­
nan sırığı koltuğunun altına sıkıştırmıştı, bü­
ti.in ağırlığıyla sarkıyordu sırık, neredeyse tam
ucundan tutuyordu Zurito, boğayı yaklaştır­
mamaya çalışıyordu, boğa saldırmak istiyordu,
at vardı karşısında, atın üstünde Zurito vardı,
yaklaştırmıyordu boğayı, atı kurtarmaya çalı­
şıyordu, sonunda kurtardı. Zuıito atın tehli­
kede olmadığını anlar anlamaz bıraktı boğayı,
boğa yanından geçerken sırığın üçgen biçimin­
deki çelik ucunu boğanın omuz kasına sapladı,
sırtı parçalandı boğanın, hayvanın gözii dön-

(22) Quite - Engel.


(23) Rosinante - Uyuz at.
(24) Suerte - Sonuç.
30 KADINSIZ ERKEKLER

müştü, Hernandez'in pelerinine saldırdı. Körü


körüne saldırmıştı pelerine, Hernandez arena­
nın ortasına çıkardı boğayı.
Zurito, atını okşayarak boğaya baktı; bo­
ğa, parlak ışığın altında, seyircileıin haykırış­
ları arasında Hernandez'in salladığı .Pelerine
saldırıyordu. ..-
«Gördün mü ?» dedi Manuel'e.
··«Harikaydı,» dedi Manuel.
«Hesabını gördüm,» dedi Zurito. «Bak,
·

şimdi nasıl ?»
Yakın bir dönüşten sonra boğa dizüstü.ye­
re kapaklandı. Hemen kalktı, ama kumların
ötesinden Manuel'le Zurito boğanın ·simsiyah
omuzundan oluk oluk akan kanın parlayışını
gördüler.
«Hesabı tamamdır,» dedi Zurito.
«İyi bir boğa,» dedi Manuel.
((Bir daha şişleyecek olursam ölür,» dedi
Zurito.
(<Bizim üçleri değiştirecekler, » dedi Ma­
nuel.
«Bak şimdi,» dedi Zurito.
«Oraya gitmem gerek,» dedi Manuel, kar­
şıya koşmaya başladı, mono'lar bir atın yula­
rına yapışmışlar, bacaklarını kamçılayarak, bir
çeşit tören havası içinde boğaya yaklaştırmaya
çalışıyorlardı onu, boğa da başını önüne eğ­
miş, eşiniyordu, saldırıp saldırmama)•a karar
verememişti daha.
Zurito, atının üstüne oturmuş, hiçbir ay-
KADINSIZ ERKEKLER 31

rıntıyı kaçırmamaya çalışarak kalabalığa doğ­


ru ilerlerken kaşlarını çattı.
Sonunda saldırdı boğa, atı tutanlar barre­
ra 'ya koştular, pikador çok gerilere sapladı sı­
rığı, boğa atın altına girdi, kaldırdı onu, kendi
sırtına alıverdi.
Zurito seyrediyordu. Kırmızı gömlekli mo­
no'lar, (25) pikadoru kurtarmak için koştular.
Ayağa kalkmıştı pikador, küfrediyor, kollarını
çırpıyordu. ManueJ'le Hernandez pelerinleriyle
hazır bekliyorlardı. Boğa, büyük, kara boğa;
sırtında bir at vardı boğanın şimdi, debelenen,
yuları boynuzlarına dolanmış bir at. Sırtında
bir at vardı kara boğanın, boğa sendeleyerek
yürüdü, başını eğdi, atı kaldırıp fırlatmak için,
silkindi, kayıp yere düştü at. Sonra, Manuel'in
açtığı pelerine öfkeyle saldırdı boğa.
Manuel anladı, boğa daha da ağırlaşmıştı
şimdi. Çok kan kaybediyordu. İki böğrü de pı­
rıl pınl olmuştu kandan.
Manuel pelerinini tuttu yine. Boğa, gözleri
açık, aptalca bakarak, sadece pelerine bakarak,
geldi. Yana çekildi Manuel, kollarını kaldırdı,
veronica için boğanın önündeki pelerini gerdi.
Boğayla karşı karşıyaydı şimdi. Evet, ba­
şı biraz daha önüne düşmüştü boğanın. Kal­
dıramıyordu. Zurito böyleydi işte.
Manuel pelerini salladı; boğa geldi; yana
çekildi Manuel; döndü, bir veronica daha.

(25) Mono - Seyis.


32 KADINSIZ ERKEKLER

Müthiş dikkatli şimdi, diye düşündü. Yeteri ka­


dar döğüştü, artık dikkat ediyor. Av peşinde.
Gözüne beni kestirdi. Ama pelerinle her zaman
savuşturabilirim.
Boğaya doğru salladı pelerini; boğa geldi;
yana çekildi Manuel. Çok yakından geçti bu
kereş.inde. Bq., kadar yakından geçsin istem<::m .
Boğa geçerken onun sırtına değen peleri­
nin ucu .kandan ıslanmıştı.
Peki, bu sonuncusu.
Manuel, her saldırışında boğayla birlikte
dönmüştü; onunla karşı karşıyaydı yine, .pele­
rini iki eliyle tutuyordu. Boğa ona baktı. Dik­
katli gözlerle, ileriye uzanan boynuzlarla, dik­
katle baktı boğa.
«Huh!» dedi Manuel, « Toro!» Geriye doğ­
ru eğilerek pelerini sailadı. Geliyor işte. Yana
çekildi, sallayarak arkasına aldı pelerini, to­
puklarının üstünde döndü, boğa pelerinin sal­
lanışını görmüş, sonra onu gözden kaybedince
donakalmıştı. Manuel, boğanın donakaldığını
göstermek için, burnunun önünde salladı pele­
rini, sonra uzaklaştı.
Alkış kopmadı.
Manuel kumların üstünde yürüyüp barre­
ra'ya doğru gitti. Zurito da çekildi. Manuel bo­
ğayla gi.ireşirken borazanlar çalmıştı, sıranın
banderillo'lann (26) saplanmasına geldiğini
belirtmek için. Manuel farketmemfşti bunu.

(26) Banderillo - Ucu bayraklı şiş.


KADINSIZ ERKEKLER 33

Mono'lar ölü iki atın üstüne çadır bezi örtü­


yorlar, çevrelerine de talaş döküyorlardı.
Manuel biraz su içm�k için barrera'ya gel-
di. Retana'nın adamı ağır testiyi uzattı.
Fuentes, uzun boylu çingene, bir çift ban­
dcrillo tutuyordu elinde, olta ucuna benzer uç­
ları olan, incecik, kırmızı şişleri. Manuel'e bak­
tı.
«Hadi, fırla,» dedi Manuel.
Çingene seğirtti. Manuel testiyi bırakıp
seyretmeye koyuldu onu. Mendiliyle yüzünü
sildi.
. El Heraldo'nun eleştirmeni, ayaklarının
arasında duran ılık şampanya şişesine uzandı,
bir yudum aldıktan sonra paragrafını bitirdi
«- Yaşlı Manolo pelerinle yaptığı beylik
oyunlarla alkış alamadı,
. üçüncü bölüme gir-
dik.•
Alanın ortasında boğa, hala donakalmış,
tek başına duruyordu. Fuentes, uzun boyu,
dümdüz sırtıyla yürüyordu ona doğru, kibirle,
kollarını açmış, iki elinde incecik, kırmızı bi­
rer şişle, şişi parmaklarıyla tutarak. Yiirüyor­
du Fuentes. Arkasında, bir yanda pelerin1i bir
peon vardı. Boğa ona baktı, kendine geldi.
Fu�ntes'c dikilmişti gözleri, Fuentes kımıl­
damıyordu. Geriye doğru eğilerek boğaya ses­
lendi. Ellerindeki banderillo'lan oynattı, çelik
uçlara vuran ışık, boğanın gözünü aldı.
Kuyruğunu dikip saldırdı boğa.
F: 3
34 KADINSIZ ERKEKLER

Dümdüz, gözl eri Fuentes'in üstünde, yak­


laştı. Fuentes, geriye doğru eğilmiş, banderillo'­
ları hazır, kımıldamadan duruyordu. Süsmek
için başını eğince boğa, Fuentes gerildi, kolla­
rını bitiştiıip kaldırdı, elleri birbirine değ­
di, kırmızı birer çizgi gibi indi banderillo'lar,
boğarnh boymrzlarının ötelerine uzandı Fuen­
tes, bacaklarını hiç bükmeden banderillo'ları
sap1adı, sonra da boğanın geçmesi için yay gi­
bi kıvrıldı.
«Ole!» diye bağırdı seyirciler.
Boğa, dört ayağını da yerden kesmiş, ·ala­
balık gibi sıçrayarak, çılgınca koşuyordu. Sıç­
radıkça, bandeıillo'lann kırriıızı sapları sallanı­
yordu.
Barrera'da duran Maııuel, boğanın hep sa­
ğa doğru sıçradığını farketti.
Fuentes'e yeni banderillo'lar götürmek içi n
koşmaya hazırlanan çocuğa, « Söyle ona, bu ç if­
ti de sağa saplasın,» dedi.
Ağır bir el dokundu omuzuna. Zurito'ydu.
«Nasılsın, evlat?» diye sordu.
Boğayı seyrediyordu Manuel.
Zurito barrera'ya yaslandı, gövdesinin ağır­
lığını kollarına verdi. Manuel ona döndü.
<<İyisin,» dedi Zurito.
Manuel başını salladı. Gelecek üçüncüye
kadar koştu, yapacak bir şeyi yoktu. Çingene
çok iyi kullanıyordu banderillo'ları. Boğa, ge­
lecek üçüncüde azmış bir biçimde saldıracak­
tı. İyi bir boğaydı. Şimdiye kadar kolay geç-
KADINSIZ ERKEKLER 35

mişti her şey. Kılıcı saplayacağı final korkutu­


yordu onu. Pek korkmuyordu aslında. Düşün­
müyordu bile finali. Ama orada dikilmiş durur­
ken birşeyler seziyordu. Faena'yı tasarlayarak
boğaya baktı, kırmızı kumaşla küçültüverecek­
ti boğayı, yenir yutulur bir duruma getirecek­
ti.
Çingene, topuklarıyla parmaklarının üstü­
ne basarak, tıpkı bir dansör gibi, karşısında­
kini aşağılayarak, boğaya doğıu yürüyordu; yü­
rürken, her adım atışında, kırmızı banderillo'­
lar da sallanıyordu. Boğa da onu seyrediyor­
du, boş gözlerle bakmıyordu artık, av peşin­
deydi, süsmek için iyice yaklaşmasını bekliyor­
du.
Fuentes ilerlerken boğa sa ld ırıya geçti. Ko­
şarak çeyrek bir çember çizdi Fuentes, d urdu,
i leriye eğildi, parmaklarının üsti.inde kalktı,
banderillo'ları boğa nın koca omuz kaslarına
sapladı, boynuzları yeri ni bulmamıştı boğanın.
Seyirci çılgıııa döndü.
Retana'nın adamı, «Bu çocuğu uzun süre
bı rak mazla r gece güreşlerinde,» dedi Zurlto'-
ya.
«İş var,» dedi Zurito.
«Seyret.»
S eyrettiler.
Fuentes, sırtını barrera'ya dayamış, duru­
yordu. Cuadrilla'dan iki kişi arkasındaydı
onun, boğanın dikkatini çekmek için pelerinle­
rini sallıyorlardı.
36 KADINSIZ ERKEKLER

Boğa, dili dışarda, soluk soluğa, çingeneye


bakıyordu. Şimdi ele geçirmişti onu. Kırmızı
tahtaperdenin önünde. Biraz ötesinde. Boğa,
çingeneyi seyrediyordu.
Çingene geriye doğru eğildi, kollarını kal­
dırdı, banderillo'ları boğaya çevirdi . Seslene­
rek bir. ayağını,.. yere vurdu. Kuşkulandı boğa.
Adamı istiyordu. Artık şiş saplanmasını istemi­
yordu omuzuna.
·

Fuentes biraz yaklaştı boğaya. Gerildi. Yi­


ne seslendi. Seyircilerden biri korkuyla bağır­
clı.
«Çok yakın ında,» dedi Zuritc.
«Seyret,» dedi Retana'nın adamı.
Fuentes, boğayı banderillo'larla kışkırta"
rak gerildi, iki ayağını da yerden keserek sıçra­
dı. Sıçradığı anda, boğa, kuyruğunu dikerek
saldırıya geçti. Ayak parmaklarının ucuna düş­
tü Fuentes, kol lan dimdikti, gerilmiş bir yay
gibiydi gövdesi , kendini sağ boynuzdan kurta­
rarak şişleri sapladı.
Boğa, gözünü alan pelerinlerin bulunduğu
yere, barrera'ya tosladı, adamını kaybetti.
Çingene, barrera boyunca koşarak, alkışlar
arasında Manuel'e geldi. Yeleği, boynuzun ta­
kıldığı yerden yırtılmıştı. Bu da mutlu kılmış­
tı onu, seyircilere gösteriyordu. Bir tur attı.
Zurito, onun gülümseyerek yırtığı seyircilere
··

gösterdiğini gördü. O da gülümsedi.


Son çift banderillo'yu bir başkası sapladı.
Kimsenin aldırdığı yoktu.
KADINSIZ ERKEKLER 37

Retana'nın adamı, bir muleta'nın (27) ara­


sına bir sopa soktu, kumaşı katlayıp barrera'­
nm üstünden Mamıel'e verdi. Meşinden yapıl­
ma kılıç kutusuna uzandı, bir kılıç aldı eline,
meşin kınından t utarak tahtaperdenin üstün­
den Manuel'e tuttu. Manucl, kırmızı kabzasın­
dan çekti kılıcı, kın yere düştü.
Zurito'ya baktı. İ ri yan adam, onun ter
içinde kaldığını gördü.
«Şimdi hesabını görürsün, evlat,» dedi.
Manuel başını salladı.
«Perişan oldu,» dedi Zurito.
Retana'nın adamı, «Tam istediğin gibi,»
diyerek güven vermeye çalıştı Manuel'e.
Manuel başını salladı.
Tepedeki borazancı, finalin başladığını be­
lirtmek için borazanını çaldı, Manuel arenayı
geçerek karşıya, karanlık localara doğru yürü­
dü, herhalde orada oturuyordu başkan.
İlk sırada, El Heraldo'nun yedek boğa gü­
reşleri eleştirmeni, ılık şampanyadan uzun bir
yudum aldı. Her şeyi not etmeye değmezdi, ga­
zetey_� gidince yazardı güreşi. Ne önemi vardı
zaten ? Sadece bir gece güreşiydi bu. Kaçırdı­
ğı bir şey olursa sabah gazetelerinden öğrenir­
di. Bir yudum daha aldı şampanyadan. Saat on
ikide Maxim'de randevusu vardı. Zaten kimler­
di bu boğa güreşçileri ? Ya çocuklar ya da bir

( 27) Muleta - Boğayı kışkırtmak için kullaıu·


lan kınnızı kumaş.
38 KADINSIZ ERKEKLER

boka yaramaz insanlar. Bir boka yaramayan


birsürü herif. Not defteıini cebine koyup Ma­
nuel'e baktı, alanda yapayalnız duruyordu Ma­
nuel, tepeleri, karanlık plaza'nın göremediği
localarından biıini selamlıyordu şapkasıyla.
Boğa da, sessizce, hiçbir şeye bakmadan du­
ruyordu· · alanda.
Manuel, « Sayın başkan , bu boğayı size ve
dün�nın en zeki, en cömert insanları olan
Madıid halkına adıyorum,» diyordu. Basmaka­
lıp bir söylevdi bu. Manuel baştan sona söy­
ledi. Gece güreşleri için biraz uzundu.
Eğilerek karanlığı selamladı, doğruldu,
şapkasını omuzunun üstünden fırlatıp attı, sol
elinde muleta, sağ elinde kılıç, boğaya doğru
ilerledi.
Boğaya doğru ilerledi Manuel. Boğa ona
baktı; fırıl fırıldı gözleıi . Manuel, boğanın sol
omuzundan sarkan banderillo'lara, Zurito'nun
açtığı yaralardan akan parlak kana baktı. Bo­
ğanın ayaklarına ilişti gözü. Sol elinde mule­
ta, sağ elinde kılıç, ilerlerken boğanın ayakla­
rına baktı hep. Ayaklarını toplamadan saldıra­
mazdı boğa. Şimdi dört bacağını da açmış, ser­
sem sersem d uruyordu.
Ayaklarına bakarak ona doğru ilerledi Ma­
nuel . Tamamdı . Becerebilecekti. Boğanın başı­
nı önüne eğmesini sağlamalıydı, boynu.zlarınm
gerisine uzanıp onu öldürebilmek için. Kılıcı
·
düşünmüyordu, boğayı öldürmeyi de düşünmü­
yordu . Teker teker düşünüyordu her şeyi. Ama
KADINSIZ ERKEKLER 39

üstüste yığılan düşünceler onu bunalttı yine de.


ilerlerken, boğanın ayaklarına baktı önce, son­
ra gözlerine, ıslak burnuna, ileriye uzanmış
geniş, sivri boynuzlarına. Gözlerinin çevre sinde
belli bel irsiz halkalar vardı boğanın. Manuel'e
bakıyo rdu gözleriyle. Beyaz yüzlü bu ufak te­
fek adamı haklarım diye düşünüyordu .
Manuel durdu, kılıcın ucunu kumaşa batı­
rarak k ırmız ı muleta'yı açtı, sol eline aldığı
kılıçla yelken gibi açtı kırmızı kumaşı , bu ara­
da boğanın boynuz uçlarına baktı. Biri, barre­
ra'ya toslamaktan kırılmıştı. Öteki, kirpi di­
keni gibi sivriydi. Muleta'yı açarken, boynu1un
beyaz dibinin kızıla boyanmış olduğunu gö rdü.
Bunlara dikkat ederken boğanın ayaklarını bir
an bile gözden kaçırmadı. Hep Manuel'i seyre­
diyordu boğa.
Savunmaya geçmiş, diye düşündü Manuel .
Güç topluyor. Onu kışkırtmalı, başını öne eğ­
mesini s ağla malı . Başını öne eğdirtmel i hep.
Zurito sağlamıştı bunu, ama şimdi başı yukar­
da yine. Hareket ederse ya ral an kanar, hu yüz­
den de başını öne eğer.
Muleta 'yı tutup sol el indeki kılıçla kumaşı
gererek, boğaya seslendi.
Boğa ona bakt ı .
Hayvanı aşağılarcasına yay gibi geriye kıv­
nldJ, iyice açılmış kumaşı salladı.
Boğa muleta'yı gördü. Işıkların a l tında
kıpkızıldı kumaş. Boğanın ayaklan toplandı.
Geliyor işte. Huşşş! Boğa yaklaşır yaklaş-
40 KADINSIZ ERKEKLER

maz Manuel döndü, muleta'yı kaldırdı; kumaş,


boğanın boynuzlan üstünden geçti, başından
kuynığuna kadar bütün sırtını yaladı. Saldırı­
şı boşa gitmişti boğanın. Manucl kımıldama­
m ıştı bile.
Köşeyi dönen bir kedi gibi döndü boğa ,
Manuel'le karşı karşıya kaldı .
Yine· saldın:9'a geçmişti. O ağırl ığından
eser yoktu artı k. Manuel, onun simsiyah sır­
tından akıp bacaklarından sızan taze kanı gör­
di.i. Kılıcı muleta'dan çek ip sağ eline aldı. Sol
elinde aşağı doğru indirdi muleta'yı, sola eği­
lerek boğaya seslendi . Bacaklarını gerdi boğa ,
gözleri ni mulcta'ya dikti. İşte geliyor, diye dü­
şündü Manuel . İuvv!
Boğanın saldınşıyla birl ikte döndü, mule­
ta'yı salladı, sağlam basıyordu yere, kılıç ışık­
ların altında parlayarak b i r çember çizdi hava­
da.
Pase natura! bilip de Manuel muleta'sını
pase de pecho için kaldırınca yeniden saldırdı
boğa. Muleta'nın arkasındaki göğsüne doğru
geldi Manuel'in. Manuel, banderillo şişlerinden
sakınmak için geriye eğdi başım. Boğanın sı­
cak, kara gövdesi , Manuel'in göğsüne değdi ge­
çerken .
Çok yakın geçti, diye düşündü Manuel . Zu­
rito, elinde pelerinle Manuel'e doğru seğirten
çingeneye hızlı hızlı birşeyler söyledi barre'ya
yaslanarak. Şapkasını gözlerine kadar indirdi
Zurito, arenanın ötesinden Manuel'e baktı.
KADINSIZ ERKEKLER 41

Manuel boğayla karşı karşıyaydı yine, mu­


leta sol elindeydi, indirmişti biraz. Boğa, mu­
leta'ya bakarken başını öne eğmişti.
«Bu numarayı Belmonte yapsaydı, alkıştan
yıkılırdı ortalık,» dedi Retana'mn adamı.
Zurito bir şey demedi. Arenanın ortasında­
ki Manuel'i seyrediyordu.
«Patron nerden bulmuş bu herifi ?» diye
sordu Retana'nın adamı.
« Hastahaneden,» dedi Zurito.
«Yakında döneceği yer de orası,» dedi Re-
tana'nm adamı.
Zurito ona döndü.
Barrera'yı göstererek, "Vur şuna,» dedi.
« Şaka e d iyord u m , dost um,» dedi Retana'-
nın adamı.
« Tahtay a vur.)>
Retana'n ın adamı eği l d i , barrera'ya üç ke­
re vurdu.
«Faena'yı seyret,» dedi Zu rito.
Alanın ortasında, ışı kların a l t ı n d a Manuel
,

d iz çökmüş, karşı karşıya kalmıştı boğayla, mu­


leta'yı iki eliyle tutup kaldırırken boğa, kuy­
ruğu yukarda, saldırdı.
Manuel, gövdesiyle dönüp saldırıyı atlattı,
boğa yeniden saldırınca da yarım çember çiz­
dirdi muleta'ya, boğayı dizüstü çökertti.
«Vay canına, büyük bir güreşçi bu herif,»
dedi Retana'nın adamı.
«Hayır, değil,» dedi Zurito.
Manuel ayağa kalktı, sol elinde muleta, sağ
42 KADINSIZ ERKEKLER

elinde kılıç, karanlık plaza'dan gelen a lkışlara


eğilerek teşekkür etti.
Boğa ayağa kalkmıştı yine, başını önüne
eğmiş, bekliyordu.
Zurito, cuadrilla'dan iki çocukla konuştu,
ikisi de pelerinlerini elleıine alıp Manuel'in ar­
kasında ,,durma k ,,..üzere seğirttiler. Şimdi dört
kişi vardı Manuel 'in arkasında. Muleta'yla çı­
kar çıkmaz Hemandcz de peşinden gitmişti
onun . Fuentes , pelerini gövdesine dayamış, uzun
boyuyla, hiç kımıldamadan, tembel tembel ba­
kıyordu. İki çocuk daha geldi şimdi. Hernan­
dez, Manucl 'in yanında durmaları için işaret
etti onlara. Manuel , boğayla karşı karşıya, tek
başına duruyordu.
Manucl, pelerinli çocukları , elini sallaya­
rak geri yolladı. Dikkatle geri çeki len çocuklar,
Manuel'in yüzünün bembeyaz, ter içinde oldu­
ğunu gördüler.
Geri çekilmeyi bilmiyorlar mıydı sank i ?
Donakalmıştı boğa, pelerinlerle onun dikkati­
ni m i çekeceklerd i ? Bir bu eksikti.
Boğa, ayaklarını açmış, mule�a'ya baka­
rak duruyordu. Manuel , sol elindeki mulet::ı 'yı
salladı. Boğanın gözleri muleta'daydı hep . Göv­
desi bacaklarına ağır geliyordu artık. Başın ı
önüne eğmişti, ama yeteri kadar eğmemişti da­
ha.
Manuel muleta'yı ona doğru uzattı. Boğa
kımıldamad ı. Gözleri kımıldıyordu sadece.
Kurşun gib i , diye düşündü Manuel. Kesil-
KADINSIZ ERKEKLER 43

di. Hesabı tam amdır. Öks edc .


Boğa güreşi terimleri yle düşünüyordu. Bir
şey düşünüyordu bazen, ama o düşünceyle il­
gi li terim aklına gelmiyordu, bu yüzden düşün­
cesi bcrraklaşmıyordu. Duygularıyla b i lgisi ken­
diliğinden işliyord u, ama beyni ağır ağır, ke­
l imelerle çalı şıyord u . Boğalar h akkı n da her şe­
yi bilirdi. Bu konuda düşünmesine hiç gerek
yoktu. Doğnı olan şeyi yapardı. Gözleri , gereken
şeyleri görür, gövd e si gereken şeyleri yapardı
h iç dü şünmeden . Düşünmeye kalksa yandı de­
mekti.
Şi mdi , b oğayla ka rşı karşıyayken , aynı an­
da birçok şeyin b ilinci ndeyd i . Boynuzlar vardı,
biri kırık öteki sipsivri, kendini sol boynuza
doğıu çevirmeliydi, kısa ve kesin saplamalıy­
dı kılıcı, boğa görebilsin diye mu leta'yı indir­
meliydi, boynuzlarının üstünden geç.irirken de
kılıcı tam ensesindeki, omuzlarının arasında­
ki beş peçeta büyüklüğünde o küçük noktaya
saplamalıydı. Bütün bunları yapmalı, bu arada
boynuzları kollamalıydı. Farkındaydı bunla­
rın, ama düşünceleri sadece iki kelimeyle be­
liriyordu kafasında: «Corto y derecho. (28)
Muleta'yı sallayarak, «Corto y derecho,» di­
ye di.işündü. Kısa ve kesin. Corto y derecho, kı­
lıcı çekti muleta'dan, kınk sol boynuza doğru
döndü, muleta'yı indirdi, sağ eliyle gözünün
hizasında tuttu kılıcı, bir haç meydana getire-

(28) Corto y derecho - Kısa ve kesin.


44 KADINSIZ ERKEKLER

rek, parmak uçlarına basarak kalktı, k ılıçla


boğanın ensesine nişan aldı.
Boğanın üstüne atıldı, corto y derecho.
Bir sarsıntı oldu, havaya fırladığını anla­
dı Manuel. Havalanırken kılıca abandı , ama kı­
lıç fırladı elinden . Yere düştü, boğa üstüne sal­
dırdı onun. Mamıel, yerde yatarak, boğanın bur­
nunu tekmeledr. Tekmel iyor, tekmeliyordu, sal­
dırıyordu boğa, heyecandan süsemiyordu Manu­
el 'i ,·başıyla tosluyor, boynuzlarını kumlara sür­
tüyordu. Manuel , oynadığı topu yere düşürmek
istemeyen bir adam gib i , durmadan tekmeliyor­
du boğayı, süsemesin diye.
Manuel, boğaya sallanan pelerinlerin rüz­
garını duydu sırtında, boğa gitti, geçip gitti Ma­
nuel'in üstünden. Siyah karnıyla. Çiğneyemedi
bile Manuel 'i .
Ayağa kalktı Manuel , muleta'yı aldı. Fuen­
tes kıl ıcı verdi. Kürek kemiğine saplandığı yer­
de eğri lmişti kılıç. Mamıd dizinin üstünde dü­
zeltti onu, ölü atlardan birinin yanında durmak­
ta olan boğaya doğru koştu. Koşarken , yel�ği
yırtıldığı yerden , tam koltuğunun altında salla­
nıp duruyordu .
Manuel , ((Uzaklaştır şunu oradan, » diye ba­
ğırdı çi ngeneye. Boğa , ölü a t tan yayıl an kan ko­
kusunu almış, boynuzlai'ıyla çadır bezini par­
çalamıştı. Kırık boynuzundan sallanan çad?r
bezi parçasıyla Fuen tes'in pelerinine saldırdı,
seyirciler güldü. Ortaya çı kınca, çadır bezinden
kurtulmak için başını salladı. Hernandez, ar-
KADINSIZ ERKEKLER 45

kasından koşarak çadır bezini yakaladı, çekip


aldı boynuzundan.
Boğa saldırır gibi yaptı Hernandez'e, son­
ra durdu. Savunmaya geçmişti yine. Manucl, kı­
lıç ve ınuleta'yla yaklaşıyordu boğaya. Mulcta'­
yı salladı. Boğa saldırmadı.
Manuel, kılıçla nişan alarak, yan döndü.
Boğa hareketsizdi, kesilmişti bacakları, saldı­
ramıyordu.
Manuel nişan alarak ayaklarının ucunda
yükseldi, saldırdı.
Yine sarsıldı, geriye doğru fırlatıldığını
duydu, sert kumun üstüne düştü. Tekmeleme
f ırsatmı da bulamadı bu kere. Tepesindeydi
boğa. Başını kollarının arasına almış, ölü gibi
ya tıyordu Manuel, boğa tosladı. Sırtına, kum­
lar arasındaki suratına tos vurdu. Manuel, bo­
ğanın boynuzunun, katlanmış kolları arasında­
ki kumlara girdiğini duydu. Kuynık sokumuna
tosladı boğa. Yi.izü kumlara gömiildi.i. Manu­
cl'in. Boğanın boynuzu, Manuel'in ceketinin
yenlerinden birine girdi, yırttı kolunu. Havaya
fırladı Manuel, tehlikeyi atlatmıştı, boğa pele­
rinlere saldırdı.
Manuel ayağa kalktı, kılıçla muleta'yı bul­
du, kılıcın ucunu yokladı başparmağıyla, son­
ra yeni bir kılıç almak için barrera'ya koştu.
Retana'nın adamı, barrera'nın üstünden
kılıcı uzattı.
«Yüzünü sil,» dedi.
Manuel , boğaya doğnı koşarken kanlı yü-
46 KADINSIZ ERKEKLER

zünü sildi mendiliyle. Zurito'yu göımem.işti.


Nerdeydi Zurito?
Cuadrilla'dakiler boğadan uzaklaşmışlar,
pelerinleriyle bekliyorlardı şimdi. Boğa, saldı­
rıdan sonra ağır, hantal, olduğu yerde duruyor­
du yine.
Manuel, muleta'yla yaklaştı. Durdu, salla­
dı muleta'yı. Boğa kımıldamadı bile. Boğanın
burnu önünden sağa, sola, sonra yine sola, sa­
ğa salladı muleta'yı. Boğanın gözleri muleta'yı
izliyordu, ama saldırmadı. Manuel'in saldırma­
sını bekliyordu.
Manuel tasalandı. Saldırmaktan başka ya­
pılacak bir şey yoktu. Corto y derecho. Yan dö­
nerek boğaya yaklaştı, muleta'yı salladı, saldır­
dı. Kılıcı saplarken, boynuzdan kurtulmak için
sola çekti gövdesini. Boğa geçip kurtuldu, ış1k­
lann altında parlayarak havaya fırladı kılıç,
kırmızı kabzasıyla kumlara düştü.
Koşup kılıcı aldı Manuel. Eğrilmişti, dizi­
nin üstünde düzeltti.
Boğaya doğıu koşarken, peleriniyle dur­
makta olan Hemandez'in yanından geçti.
Onu yüreklendirmek istercesine, «Tepeden
tırnağa kemik, » dedi Hernandez.
Manuel yüzünü silerek başını salladı . Kan­
lı mendili cebine koydu.
Boğa karşısındaydı işte. Barrera'nın ya­
nındaydı şimdi. Allah kahretsin. Tepeden tır­
nağa kemikti belki. Belki kılıcı sapla:yabileceği
bir yer yoktu gövdesinde. Olmazsa olmasın !
KADINSIZ ERKEKLER 47

Gösterecekti onlara.
Muleta'yı salladı, b oğa kımıldamadı. Ma·
nuel , boğanın tam önünde ileri geri sal la d ı mu·
leta'yı. Faydasız.
Muleta'yı kolu n a dolayıp kılıcı çekti, yan
dönüp sapladı. Saplarken büküldüğünü duydu
kılıcın, olanca ağı rl ı ğıyl a abandı, havaya fır­
ladı kılıç, seyi rc ilerin arasına düştü. Kılıç fı r­
larken sıçrayıp kurtulmuştu Manuel.
Karanlıktan fırlatılan ilk minderler Manu­
el'e çarpmadı. Derken, bir minder, kalabalığa
bakan kanlı yüzünü buldu onun. Minder yağı­
yordu artık. Kumların üstü minderl erle dol­
muşfo. Yakından bir şampanya şişesi fı rl attı
biri . M anuel 'i n ayağına çarptı şişe. Dunıp ka­
ran lığa, minderler fırlat ılan ka ranlı ğa baktı
Manuel . Sonra bir şey vınladı havada, yanma
düştü. Eğilip aldı Manuel. Kılıcıydı. Dizinde
düze l tti, seyircilere doğıu kaldırdı .
« Teşekkür ederim,» dedi. « Teşekkür ede­
rim.»
Ah, namussuzlar! Alçak namussuzlar! Ah,
rezil ,alçak namussuzlar! Koşarken bir minderi
tekmeledi.
Karşısındaydı boğa. Eskisi gibi. Peki, re­
zil, alçak, namussuz!
Boğanın siyah bu rnu önünde salladı mu­
leta'yı.
Faydasız.
Saldıımayacaksın ha! Peki. İyice yaklaştı ,
m u l cta 'nı n sivri ucunu boğanın ıslak bumuna
48 KADINSIZ ERKEKLER

bastırdı.
B oğa saldırdı, Manuel geriye sıçrarken bir
mi ndere takıldı ayağı, boynuzun böğrüne gir­
diğini hisset t i . İki eliyle kavradı boynuzu , sım­
sıkı t ut ara k geriledi. Boğa bir tos vurdu, tehli­
ke geçm i ş t i artık. Yatıyo rd u . Yok t u bir şeyi .
Boğa gitmişti. ...

Öksürerek, bitkin, perişan , ayağa kal k t ı .


Alçalt namussuzlar!
«Verin kılıcı,» diye bağı rd ı . « Verin şunla-
rı b a n a . »
Fuen tes, muleta ve kılıçla gel d i .
Hernandez kolunu onun beline doladı.
« Revire git, dostum,» ded i . «Ap tallık et-
me. »
«Çekil yanımdan ,» dedi Manuel. « Defol . »
Hernandez'den kurtardı kendini. Hernan­
dez omuz silkti. Manuel boğaya doğnı koş t u .
Karşısındaydı boğa, ağır, sapasağlam du­
ı'uyordu.
Peki , namussuz! Manuel , muleta'dan çek­
ti kılıcı, çekerken nişan aldı, boğanın üstüne
attı kend i n i . Kılıcın köküne kadar saplandığı­
nı his s et t i . Köküne kadar. Başparmağıyla öteki
dört parmağı boğanın derisine değdi. Sımsıcak­
tı kan, kendini boğanın üstünde buldu.
Boğa onunla birl i k te yığıldı yere, ba tmak
üzereydi sanki; tehli ke geçmişti. Boğaya bak­
t ı, ağır ağır yan yat t ı boğa, sonra dört ayağını
havaya dikiverdi .
Boğanın kanıyla ısınmış eli n i seyirci lere
KADINSIZ ERKEKLER 49

salladı Manuel.
Alın size, namussuzlar! Bir şeyler söyle­
mek i s t edi , öksürmeye başladı. Sıcaktı, boğu­
cuydu hava. Yerde muleta'yı aradı. Gidip baş­
kam selamlaması gerekiy ordu . Canı cehenneme
ba ş kanı n ! Oturmuş bir şeye bakıyordu ş i mdi .
Boğaya. Dört ayağı havaya dikilmişti. Kalın
dili dışardaydı. Karnının çevresinde, bacakla­
rının altında birşeyler kı m ıldan ıyordu . Kılların
seyrek olduğu yerde. Ölü boğa. Canı cehenne­
me boğanın ! Hepsinin canı cehenneme ! Doğrul­
du, öksünneğe başladı . Ö k sü rerek yine oturdu
yere. Biri gelip ayağa kaldırdı onu.
Alam boydan boya geçirerek revire götür­
düler Manuel'i, onunla birlikte kumların üstün­
de koştular, katırların tıkadığı kapıda bekledi­
ler, sonra karanlık geçitten geçirdiler, homur­
danarak yukarı çıkardılar, yatırdılar.
Doktorla beyazlı iki adam onu bekliyorlar­
dı. Masaya yatırdılar. Gömleğini kesiyorlardı.
Manuel yorgundu. Alev alev yanıyordu göğsü.
Öksürmeye başladı, ağzına bir şey tuttular. Her­
kes çalışıyordu.
Gözüne elektrik ışığı geldi. Gözlerini yum-
du.
Birinin ağır ağır merdivenlerden çıktığını
duydu. Bir şey duymadı sonra. Sonra uzaklar­
da bir ses duydu. Seyircilerin sesi. Öteki boğa­
sını bir başkası öldürecekti tabii. Bütün göm­
leğini kesip atmışlardı. Doktor gülümsedi . Re-
tana da oradaydı. F: 4
50 KADINSIZ ERKEKLER

«Merhaba, Retana! » dedi Manuel. Kendi


sesini duyamadı.
Retana gülümsedi, bir şeyler söyledi. Ma­
nuel ne söylediğini duyamadı onun.
Zurito, masanın başında dumyordu, dok­
torun yanıbaşından eğilmişti. Pikador elbisesi
vardı sırtında, �pkasızdı.
Zurito bir şeyler söyledi ona. Manuel du­
yamadı.
Retana'yla konuşuyordu Zurito. Beyazlı
adamlardan biri gülümsedi, bir makas uza ttı
Rctana'ya. Retana makası Zurito'ya verdi. Zu­
rito bir şeyler söyledi Manuel'e. Manuel duya­
madı .
Canı cehenneme bu ameliyat masasının !
Daha önce birçok kere uzanmıştı ameliyat ma­
sasına. Ölmeyecekti . Ölecek olsa bir de papaz
get irirlerdi.
Zurito bir şeyler söylüyordu ona. El inde
makas vardı.
Tamam. Coleta'smı keseceklerdi. Domuz
kuyruğu gibi bağlanmış saçını keseceklerdi.
Manuel ameliyat masasında doğruldu. Dok-
tor öfkeyle geriledi. Biri, Manuel 'i tuttu.
«Böyle bir şey yapamazsın, Manos, » dedi .
Ansızın Zurito'nun sesini duydu, apaçık.
« Yok bir şey,» dedi Zurito. «Kesmeyece-
ğim. Şaka ediyordum.»
« İyi güreşiyordum,» dedi Maııuel. uŞansım
yoktu. O kadar. »
Sırtüstü uzandı Manuel. Yi.izüne b i r şey
KADINSIZ ERKEKLER 51

bastırmışlardı. Bildiği bir şeydi bu. Derin de­


rin soluk aldı. Çok yorgundu. Çok, çok yorgun­
du. Yüzüne bastırdıkları şeyi çektiler.
Cılız bir sesle, «İyi güreşiyordum,» dedi
Manuel. « Nefis güreşiyordum .»
Retana, Zur.ito'ya bakıp kapıya doğru yü·
ri.idü.
«Ben burada kalacağım,» dedi Zurito.
Retana omuz silkti.
Manuel gözlerini açıp Zurito'ya baktı.
«İyi güreşmiyor muydum, Manos ? » diye
sordu, kendisini desteklemesini istiyordu Zuri­
to'nun.
- «Tabii,» dedi Zurito. «Nefis ,giireşiyordun.»
Doktonm asistanı, o şeyi yine yUzüne bas­
tırdı Manuel'in, Manuel derin derin soluk aldı.
Zurito, çaresiz, durmuş bakıyordu.
BİR BAŞKA 'ÜLKEDE

Sonbaharda hala sürüp gidiyordu savaş, ama


biz adık savaşmıyorduk. Sonbahar soğuktu Mi­
Iano' da, karanlık çok çabuk çöküyordu. Elek­
trik ışıklan yanıyordu sonra, sokaklarda vit­
rinlere bakmak çok güzeldi. Dükkanların önüri­
de bir sürii av hayvanı asılıydı; kar, tj.lkileri
bembeyaz yapıyor, rüzgar, kuyruklarını sallı­
yordu onl arın Geyikler kaskatı, ağır, bomboş
.

asılıy.dılar; k Uçük k u şl ar rüzgarda sallanıyor­


du, rüzgar tüylerini döndü rüyordu Soğuk bir
.

Sonbahardı, dağlardan esiyordu rüzgar.


Her ikindi hast ahaneye giderdik hepi m iz ;
alacakaranlıkta şehirden geçip hastahaneye gi­
den çeşi tl i yollar vardı. Yolların ikisi, kanallar
boyunca uzanan yollardı, ama uzundular. Ama
hastahaneye varmak için bir kanal köprüsün­
den geçmek zorundaydınız mutlaka Üç köprü­
.

den birini seçerdiniz. Birinde, kızarmış kesta­


ne satan bir kadın vardı. Mangalının önünde
durmak ısıtıyordu insanı, cebinize koyduğunuz
kestaneler de sıcacıktı. Hastahane çok eskiyrli,
çok güzeldi, bahçe kapısından girip avluyu ge­
çer, sonra bir başka kapıdan çıkardınız. Avlu-
KADINSIZ ERKEKL:BR 53

ya girince cenazeyle karşılaşırdınız çoğu kere.


Eski hastahanenin arkasında, tuğladan yapıl­
ma yeni pavyonlar vardı, her ikindi orada top­
lanırdık, hepimiz çok nazik tik, birbirimizle il­
gilenir, bizi iyileştirecek maki nelerde oturur­
duk .
Doktor, oturduğum m akineye gelip, « Sa­
vaştan önce en çok ne yapmayı se verdin ? Spor
yapar m ıydın ? » dedi.
« Evet, futbol oynardım,» dedim.
« Güzel , » ded i . «Eskisi nden de iyi oynaya­
caksın .ı>
Dizim kıvrılmıyordu; bacağım, diz kapa­
ğımdan ayak bileğime kadar baldırsız gibiydi ;
makinenin dizimi bükmesi, üç tekerlekli bisik­
lete binermiş gibi oynatıp durması gerekiyor­
du aslında. Ama daha bükülmüyordu dizim,
tam bükmeye sıra gelince makine zorlanıyor,
tekliyordu. « Geçecek hepsi,» dedi doktor. «Ta­
lihli bir delikanlıymışsın. Şampiyonlar gibi fut­
bol oynayacaksın yine. »
Yandaki makinede bir binbaşı vardı, elle­
rinden biri bebek eli gibiydi. Meşin iki kayışın
arasında durmadan çırpınıyordu eli, kaskatı
pannakları i nip i nip kalkıyordu; doktor elini
incelerken, binbaşı göz kırptı bana . « Ben de
futbol oynayabi lecek miyim, doktor?» dedi.
Çok büyük bir eskıimciy di eskiden, savaştan
önce İtalya'nın en büyük eskrimcisiydi.
Doktor arka odalardan birine, muayene­
hanesine �idip bir fotoğraf getirdi� nerdeysç
54 KADINSIZ ERKEKLER

binbaşının eli kadar küçülmüş, kurumuş bir


elin fotoğrafıydı bu, makineye girmeden önce
çekilmiş; yanında da aynı elin biraz daha büyü­
müş hali görülüyordu. Binbaşı, sağlam eliyle
fotoğrafı tutarak dikkatle baktı. « Yara mı?»
diye sordu.
«İş )<azas1,»,,..dedi doktor.
« Çok ilginç, çok ilginç,» dedi binbaşı, fo-
toğrE\fı doktora uzattı.
«Güveniniz tam m ı ? »
« Hayır,» dedi binbaşı.
Benim yaşlarımda üç çocuk vardı, her gün
gelirlerdi. Üçü de M ilanc'luydu, !:ıiıi avukat,
biri ressam olacaktı, biri de subay olmak iste­
mişti ; makinelerle işimiz bitince Scala'nın ya­
nındaki Cova kahvesine giderdik bazen . Dört
kişiydik, komünist mahailesinden geçer, kes­
tirmeden giderdik. Asker olduğumuz için nef­
ret ederlerdi bizden; meyhanenin önünden ge,
çerken, «A basso gJi ufficiali ! » diye bağırırdı
biıi. Bazen beş kişi olurduk, yanımızdaki ço­
cuk, ipekli kara bir mendil bağlatırdı yi.izüne,
burnu yoktu çünkü, yi.izü yeniden yapılacaktı.
Askeri akadamiden çıkınca cepheye gitmiş, git,
tikten bir saat sonra da yaralamveımişti. Yü­
zi.inü yeniden yaptılar, ama çok eski bir aileden
geliyordu, burnunu eskisi gibi o turtamadılar.
Güney Amerika'ya gidip bir bankada çalışmaya
başladı. Ama çok eskiderı. d i bu, ilerde ne y�pa­
cağımızı bilmiyorduk o sıralarda. Savaşın si.iriip
gittiğini biliyorduk sadece, bir de artık sava-
KADINSIZ ERKEKLER 55

şa katılmayacağımızı.
Hepimiz madalya almıştık, aynı madalya­
dan, yalnız yüzü kara ipekliyle örtülü çocuk,
almamıştı, madalya alabilecek kadar çok kala­
mamıştı cephede. Avukat olacak uzun boyl u ,
çok soluk yüzlü çocuk, Arditi'nin yanında teğ­
menlik yapmıştı, bizde bi re r tane olan madal­
yadan onda üç t ane vardı. Uzun zaman burun
bumn a yaşamıştı ölümle, şimdi serbestti bi­
raz. Hepimiz biraz serbesttik, her gün öğleden
sonra hastahanede bulunmak zonmdaydık , o
kadar. Ama bizi birbirimize bağlayan bir şey
vardı, şehrin en belalı mahaliesinden geçip Co­
va'ya giderken, karanlıkta, meyhanelerden du­
yulan şarkılann, sızan ışıklann arasmda yüriiı-­
ken, kaldırımları dol duran kadınlan, erkekle­
ri i teleyi p kendimize yol açarken, bizi birbiri­
mize bağlayan bir şey vardı, bunun ne olduğu­
nu anlamıyordu bizi sevmeyenler.
Cova'yı anlıyorduk biz, seviyorduk, sıca­
cıktı, çok aydmlatılmamıştı öyle, belirl i saat­
lerde gürül tülü , dumanlıydı, ama masalarda
kızlar, duvardaki raf ta da resimli gazeteler bu­
lunurdu hep. Cova'daki kızlar çok vatansever­
di, İ talya'da en vatansever kimselerin «kahve
kızlan» olduğunu gördiim - hala vatansever
olduklarım sanıyoru m .
Çocuklar madalya konusunda çok ince dav­
randılar önce, madalya almak için ne yaptığı­
mı sordular. Kağı t l a rı gösterdim, çok güze1 bir
çli1de yazılmıştı kağı tlar, fratellanza'yla, abne-
56 KADINSIZ ERKEKLER

gazlone'yle doluydu ; ama , sıfatlar kaldırılırsa,


Amerikalı olduğum için madalya aldığım belir­
tiliyordu. Ondan sonra, çocukların bana karşı
davranışları değişti biraz, yabancılara karşı ar­
kadaşlan olmama rağmen değişti. Arkadaşla­
rıydını , ama kağı tlarda yazılanları okuduktan
sonra, onlardan biri değildim artık, başka şey­
ler yapmışlardı onlar, madalya almak için çok
başka şeyler yapmışlardı. Doğru, yaralanmış­
t ım bende; ama yaralanmanın bir ra slantı , bir
kaza olduğunu hepimiz biliyorduk. Yine de
utanmıyordum madalyamdan , bazen, kokteyl
saatinden sonra, madalya almak için ben de
onların yap tıklarını yaptım sanıyordum; ama
geceleyin boş sokaklarda, soğuk rüzgarda, so­
kak fenerlerinin altından, kapat ılmış dükkan­
ların önünden geçerken biliyordum öyle şey­
ler yapamayacağımı, h iç yapamazdım, çok kor­
kuyordum öli.imden, geceleyin yatakta yalnız
başıma yatarken öli.imden korkuyor, yeniden
cepheye gittiğimde neler olacağım düşünüyor­
dum .
Üçü de, av peşinde uçan birer atmaca gi­
biydi, atmaca değildim ben, hiç ava çıkmamış­
ların gözünde bir atmacaydım belki, ama de­
ğildim aslında; başka insanlardık, ayrıldık.
Ama, cepheye gideı· gitmez yaralanan çocukla
arkadaşlığımız si.iıiip gitti, cephede neler yapa­
cağını , nasıl davranacağını anlamaya fırsat bu­
lamamışt ı çünkü ; bu yüzden, onu da kendile­
rinden saymadılar; o da atmaca olamayacaktı
.
.
KADINSIZ ERKEKLER 57

belki, ondan hoşlanıyordum.


Bir zamanların büyük eskrimcisi olan bin­
başı, cesarete inanmıyordu ; makinelerde otu­
rurken gramerimi düzeltiyordu boyuna. İ tal­
yancamı beğenmiş, övmüştü, rahat rahat konu­
şuyord uk . Günün birinde, 1 talyancanın kolay
bir dil olduğunu , ilgimi pek çekme diğini söyl e­
miştim; her şeyi anlatmak öylesi ne kolaydı ki.
« Evet , » demişti bi nbaş ı . «Biraz da gram er ça­
lış a l ım öyleyse . » Biz de gramere başlamıştık.
bir süre s onra İtalyanca öyle zor göıiindü ki
gözüme, grameıimi sağlamlaştınncaya kadar
konuşmaya cesaret edemedim.
Binbaşı, her gün hiç aks&trnadan geliyor­
du hastahaneye . Makinelere pek inandı ğı yok­
tu, ama her gü n geliyordu . Bir ara hiç birimiz
i n anm ıyordu k makinelere, günün birinde h€p­
sinin palavra olduğunu söyledi bi nbaşı . Ma ki­
neler yeniydi o sıralarda, birer deneme tahtası
gibi kullanılıyorduk. Saçma bi r fikirdi bu, öy­
le dedi, «Ötekiler gibi bi r kuram ı>dı. Gramerim
bozuktu hala, budalanı n biri olduğu mu , utan­
mam gerektiğini, benimle bôşu boşuna uğraş­
tığını söyled i . Ufak tefek bir adamdı , d imdik
oturuyordu iskemles inde, elini makineye koy­
muş, kayışlar pa rmakla rı nı bi r aşağı bir yukarı
oynatırken, önündeki duvara ba kıyo rdu boyu­
na.
« Savaş biti nce, biterse tabii, ne yapacak­
sın?» d iye sordu. «Gramerine dikkat ct ! >ı
« A�erika'ya gi dece�im , »
58 KADINSIZ ERKEKLER

«Evli misin?»
«Hayır, ama evlenmeyi düşünüyorum.»
«Aptalın aptalıymışsın meğer,» dedi. Çok
kızmışa benziyordu. « İnsan evlenmemeli.»
«Niye, Signor Maggiore? »
« Signor Maggiore deme bana.»
«İnsan niye evlenmemeli?»
'"'
«Evlenemez: Evlenemez» dedi öfkeyle.
« Ret. şeyi l<.aybedebilir insan, ama bunu kay·
bedetek durumu yaratmamalı kendine. Kaybe­
decek dunımu yaratmamalı. Kaybedemiyece­
ği şeyler a ramalı.»
Çok öfkeli, çok acı konuşuyor, konuşurken
de sadece duvara bakıyordu.
« Niye kaybetsin? »
«Kaybeder,>> dedi binbaşı. Duvara bakı­
yordu. Makineye baktı sonra, ufak tefek elini
kayışların arasından çıkaııp kalçasına vurdu
hızla. Nerdeyse bağırırcasına, « Kaybeder,» dedi.
«Tartışma benimle! » Makineleri çalıştıran me­
mura seslendi sonra. «Gel de şu boktan şeyi
kapa.»
Elektrik tedavisiyle masaj için öteki oda­
ya geçti. Bir telefon edip edcmiyeceği n i sordu
doktora, kapıyı kapadı. Odaya döndüğünde, bir
başka makinede oturuyordum. Pelerinini sırtı­
na al mış, şapkasını giymişti, dosdoğru benim
makineye gelip kolunu omuzuma dayadı.
«Affedersin,» dedi, sağlam eliyle sırt": mı
okşadı. «Kabalık etmek istemezdim. Karım ye- ·

ni öldü. Bağışla beni,>�


KADINSIZ ERKEKLER 59

« Yaa -» dedim, acımıştım ona. «Çok üzül­


düm.»
Alt dudağını ısırarak olduğu yerde duru­
yordu. «Çok güç,» dedi. «Bir türlü inanamıyo­
ıı.ım. »
Ö telere, pencereden dışarıya baktı. Ağ­
lamaya başladı sonra. «Bir türlü inanamııo­
ı;um. buna,» dedi, boğulur gibi oldu. Sonra ağ­
layarak, başı dik, bakarak, hiç bir şeyi görme·
den bakarak, askerce adımlarla, yanaklarında
göz yaşlarıyla, dudaklarını ısırarak, makinele­
rin yanından geçti, çlkıp gitti.
Doktor anlattı, karısı çok gençmiş binba­
şının, binbaşı savaşta yaralamncaya kadar ev­
lenmemişler, zatürreeden ölmüş. Sadece birkaç
gün hasta yatmış. Öleceğini sanmıyormuş kim­
se. B inbaşı üç gün gelmedi h?stahaneye. Sonra,
üniformasının kolunda s iyah bi r bandla, aynı
saatte geldi. Yeniden geldiğinde, çerçeveli, ko­
caman fotoğraflar asılıydı duvarlarda, çeşit çe­
şit yara fotoğraflan, yaraların ilk durumlany­
la, makinelerle iyileştirildikten sonraki durum­
larını gösteren fotoğraflar. Binbaşının makine­
sinin önünde, onun eline benzeyen, sonradan
iyileştirilmiş üç elin fotoğrafı vardı. Doktor ne­
reden buldu o fotoğrafları, bilmiyorum. Maki­
neleri ilk kullananlar bizlerdik. Fotoğrafların
pek etkisi olmadı binbaşıya, çünkii hep pence­
reden d ışarıya bakıyordu.
BEYAZ FİLLERE BENZEYEN TEPELER

Eh'ro vadiS'inin ötesindeki tepeler uzundu,


beyazdı. Bu yanda gölge yoktu hiç, ağaç yok­
tu; :istasyon, güneşin altında uzayıp giden iki
demiryolunun arasındaydı. İstasyonun hemen
yanında ılık gölgesi vardı binanın, bir de ba­
rın açık kapısını örten, boncuk gibi kesilmiş
ufacık bambulardan yapılma, sineklerin içeri
girmesine engel olan bir perde. Amerikalıyla
yanındaki kız, dışarda gölgedeki bir masaya
oturdular. Çok sıcaktı hava, Barcelona ekspre­
sinin gelmesine kırk dakika vardı. İstasyonda
iki dakika dururdu ekspres, sonra Madrid'e ha­
reket ederdi.
« Ne içeceğiz?» diye sordu kız. Şapkasını
çıkanp masaya koymuştu.
«Çok sıcak,n dedi adam .
«Bira içelim.»
Perdeye doğru, «Dos cenrezas , » dedi adam.
Bir kadın, «Büyük mü olsun ?» diye sordu
eşik ten .
« Evet. İki büyük.»
Kadın iki bardak birayla iki altlık getircii.
Altlıklarla bira bardaklarını masaya koydu,
adamla kıza baktı. Kız. ötedeki teoelere bakı-
KADINSIZ ERKEKLER 61

yordu. Güneşte bembeyazdı tepeler; ortalık


kahverengiydi, kuruydu.
«Beyaz fillere benziyorlar,» dedi.
Adam birasını içti. «Hiç fil görmedim.:.
«Evet, göremezdin herhalde.»
«Görebilirdim,» dedi adam. «Göremezdin
demek bir şeyi değiştirmez ki.»
Kız perdeye baktı. «Bir şey yazmışlar üs-
tüne,» dedi. « Ne yazıyor�»
«Anis del Toro. Bir çeşit içkb
« Denesek mi?»
Adam, perdenin arkasına doğru, «Bakar
mısınız,» diye seslendi. Kadın bardan çıktı
«Dört real . »
«İki Anis del Toro istiyoruz.»
cc Suyla mı? »
«Suyla mı içersin? »
«Bilmem,» dedi kız. «İyi midir suyla ?»
«İyidir.»
«Suyla mı? diye sordu kadın.
« Evet, suyla.»
«Liköre benziyor,» dedi kız, bardağı bır<\k-

.

« Her şey öyle.»


« Evet,» dedi kız. « Her şeyde l ikör tadı var.
Hele uzun süre beklediğin şey lerde absent gi­
,

bi.»
«Kes artık bunu.»
«Sen başladın,» dedi kız. «Eğleniyordum.
Şu anın tadını çıkarıyordum.»
«Hadi öyleyse, çıkarmaya çalışalım.»
62 KADINSIZ ERK.EKLER

« Peki. Çalışıyordum. Dağlann beyaz fille­


re benzediğini söyledim. Güzel değil mi?»
«Güzel.»
«Bu yeni içkiyi denemek istedim. Bütün
yaptığımız bu, öyle değil mi - bazı şeylere bak­
mak, yeni içkiler denemek ?»
«Galiba.»
Kız tepelefe baktı.
11Ne güzel tepeler,» dedi. «Beyaz fillere
benzemiyorlar aslında. Derilerinin rengi var ya,
ağaçlar arasından görünen, onu söylemek iste­
miştim.»
«Birer içki daha içsek m i ? »
«Peki.»
Ilık rüzgar, bambu perdeyi masaya doğru
savurdu.
«Bira çok iyi, soğuk, » dedi adam.
«Çok güzel,» dedi kız.
«Aslında çok basit bir ameliyat, J ig,» de­
di adam. «Ameliyat bile sayılmaz.»
Kız yere, masanın ayaklarına baktı.
«Biliyonım, aldırmazsın bile, Jig. Hiç
önemli değil. Hava alsın diye. »
Kız bir şey söylemedi.
«Ben de geleceğim seninle, hep yanında
olacağım. Hava alsın diye açacaklar, o kadar. »
«Sonra ne yapacağız? »
«Mutlu olacağız sonra. Daha önce olduğu­
muz gibi tıpkı. >}
« Nerden biliyorsun?»
«Bizi tedirgin eden tek şey bu. Bizi mut-
KADINSIZ ERKEKLER 63

suz kılan tek şey bu.»


Kız bambu perdeye baktı, elini uzatıp iki
dizi boncuğu tuttu.
«Demek her şey düzelecek, mutlu olacağız
sonra? »
«Tabii. Boşuna korkma. Bu a meliyat ı ge­
çirmiş bir sürü insan tanıyorum . »
« Ben de,» dedi kız. <<Sonra da mutlu oldu
hepsi.»
« Sen bilirsin,» dedi adam, «istemiyorsan
olma. İstemiyorsan seni zorlayacak değilim.
Ama biliyorum, basit bir ameliyat.»
«Olmamı istiyor musun sahiden?»
« Yapılacak en iyi şey bu bence. Ama sahi­
den istemiyorsan zorlamam seni.»
<<Olursam sen de mutlu olacak mı sın her,

şey eskisi gibi olacak mı, sevecek misin beni?»


«Seni şimdi d e seviyomm . Biliyorsun seni
sevdiğimi .»
<<Biliyorum. Ama ameliyat olursam her şey
düzelecek mi, bazı şeyleri beyaz fillere benzet­
memden hoşlanacak mısın?»
« Hoşlanacağım tabii. Şimdi de ho şl anıyo­
rum ama üstünde düşünemiyorum ki. Üzüldü­
ğüm zaman n a sı l olduğumu bilirsin.ı>
«Olursam hiç üzülmeyecek misin artık?»
<<Ne d iye üzüleyim, zaten çok basit bir
ameliyat.»
«Öyleyse olurum. Kendime aldırdığım yok
çi.inkü.»
«Ne dernek istiyorsun ?i>
64 KADINSIZ ERKEKLER

«Kendime aldırdığım yok.»


«Ama ben aldırıyorum sana.»
«Evet, biliyorum. Ama ben aldırmıyorum
kendime. Olacağım, sonra da her şey düzele­
cek. »
«öyle düşünüyorsan olma.»
Kız ayağa kalkıp istasyonun ucuna kadar
yürüdü. Karşıda, öteki yanda, Ebro kıyılannda
tarlalar, ağaçlar vardı. Uzaklarda, ınnağın öte­
sinde dağlar vardı. Bir bulutun gölgesi kıpır­
dadı tarlalarda; kız, ağaçların arasından ırma­
ğı gördü.
«Bütün bunlar bizim olabilirdi,» dedi.
«Her şey bizim olabili.rdi, ama her gün daha da
imkansız kılıyoruz bunu.»
«Ne dedin?»
«Her şey bizim olabilirdi dedim.»
«Her şey bizim olabilir.»
« İmkansız.»
«Bütün dünya bizim olabilir.»
«İmkansız.»
«Her yere gidebiliriz. »
dmkansız. Dünya bizim değil artık.»
«Bizim.»
«Değil. Bir kere çekip aldılar mı, geri ala-
m azsın.»
«Ama çekip almadılar ki.»
«Göıiirsün.»
«Gölgeye gel,» dedi adam. «Böyle· di.işün­
memelisin . »
«Bir şey düşi.indüğüm yok,» dedi kız. «Bi-
KADINSIZ ERKEKLER 65

liyorum.»
«İstemediğin şeyi yapma, so�ra - »
«Benim için iyi olmayan şeyi de yapmaya­
yım, öyle değil mi?» dedi kız. «Biliyorum. Birer
bira daha işsek mi?»
«Peki. Ama şunu anlamalısın ki - »
«Anlıyorum,» dedi kız. «Konuşmasak ar­
tık?»
Masaya oturdular; kız, vadinin kurak ya­
nındaki tepelere baktı; adam kıza, masaya bak­
tı.
«Anlaınahsın ki,» dedi adam, «istemediğin
şeyi yaptırmam sana. Senin için bö),:lesi iyiyse
böyle· kalsın, ben katlanırım.»
« Peki, senin için bir önemi yok mu bunun?
idare ederdik.»
«Var tabii. Senden başka kimseyi istemi­
yorum. Başka kimseyi istemiyorum. Hem bili­
yorum, çok basit bir ameliyat bu.»
«Evet, biliyorsun, çok basit.»
« Öyle söylüyorsun ama sahiden biliyorum.»
«Benim için bir şey yapar mısın şimdi?»
«Ne istersen yaparım.»
«Öyleyse n'olur n'olur n'olur n'olur n'olur
n'olur n'olur konuşma artık.»
Bir şey söylemedi adam, istasyonw1 duva­
rına dayalı bavullara baktı. Hepsinin üstünde,
gece geçirdikleri otellerin �tiketleri vardı.
«Olmanı istemiyorum,» dedi. «Aldırmıyo­
rum bile.»
F: S .
66 KADINSIZ ERKEKLER

« Şimdi bağıracağım,» dedi kız.


Perdenin arkasından kadın göründü, elin­
deki iki bardak birayı ıslak altlıkların üstüne
koydu. «Tren beş dakika sonra geliyor,» dedi.
«Ne dedi ? » diye sordu kız.
«Tren beş dakika sonra geliyormuş. »
!Çız, teşek.� ür etmek için, gülümsedi kadı­
na .
«J3avulları karşıya geçireyim,» dedi adam.
Kız ona da gülümsedi.
« Peki. Sonra gelirsin, biraları bitiri riz.»
Ağır iki bavulu aldı adam, i stasyonun çev­
resinde dolanıp demiryolunun karşısına gö­
türdü. Demiryolu boyunca baktı, ama treni gö­
remedi. Dönüşte bara girdi, içki içerek treni
bekleyenler vardı barda. Bir Anis içti, treni bek­
leyenlere baktı. Akıllı uslu bekliyorlardı . Perde­
yi aralayıp dışarı çıktı. Kız masada oturuyordu,
ona gülümsedi.
« Nasıl, topladın mı kendini biraz ? » d iye
sordu adam.
« İyiyim,» dedi kız. « Bir şeyim yok. İyi­
yim . »
KATİLLER

Henry'nin lokantasının kapısı açıldı, içeri


iki adam girdi. Bara oturdular.
George, « Ne yiyeceksiniz? » diye sordu on­
lara.
« Bilmem,» dedi adamlardan biri. « Ne ye­
mek istiyorsun, A l ? »
« Bilmem,» dedi Al. «Ne yemek istediğimi
bilmiyorum.»
Dışarda hava kararıyordu. Pencerenin
önündeki sokak feneri yandı. Bardaki iki adam
yemek listesine baktılar. Barın öteki ucundan,
Nick Adams onları seyrediyordu. Adamlar içe­
ri girdiğinde George'la konuşmaktaydı Nick.
Adamlardan birincisi, <tBana domuz pirzo-
lası, elma suyu, patates püresi ver,» dedi.
« Hazır değil daha.»
« Ne bok yemeye listeye koydun öyleyse?»
George açıkladı : «Akşam yemeği o . Saat
al tıda yiyebilirsiniz.»
Barın arkasındaki duvar saatine baktı
George.
«Saat beş.»
«Beşi yirmi geçiyor,» dedi ikinci adam.
68 KADINSIZ ERKEKLER

« Yirmi dakika ileri.»


« Saatin canı cehemıeme,» dedi birinci
adam. «Yiyecek ne var?»
« Her çeşit sandviç var,» dedi George. «Dil­
li yumurtalı, jambonlu yumurtalı, ciğerli jam­
bonlu; biftek de var.»
« �9slu bez.�lyeli pi liç ver bana. Patates pü­
resi de olsun.»
,.; « J\kşam yemeği o . »
« Ne istiyorsak akşam yemeği diyorsun.
Hep böyle mi yaparsın sen ?»
«Dil yumurta, jambon yumurta, ciğer - »

Al adlısı, « Dilli yumurtalı bir sandviç ver


bana,» dedi. Başında yassı bir şapka; sırtında
siyah kruvaze bir pardesü vardı. Yüzü ufacık�
tı, beyazdı, dudakları inceydi . İpekli bir atk ı
sarmıştı boynuna, el divenliydi.
Öteki adam, « Benimki jambonlu yumurta­
lı olsun,» dedi. Aşağı yukarı aynı boydaydı Al'­
le. Yüzleri benzemiyordu, ama ikizler gibi gi­
yinmişlerd i. İkisinin sırtındaki pardesüler de
daracıktı. Dirsekleri barın üstünde, öne eğile­
rek oturuyorlardı.
« İçecek bir şey var mı?» diye sordu AL
« Bira, meyve suyu, gszoz,» dedi George.
«İçecek bir şey var mı diye sordum .»
«Dediklerim var sadece.»
« Ne antika şehirmiş burası,» dedi Öteki
adam. «Adı ne bu şehrin ? »
« Summit.»
Al, « Duymuş muydun daha önce? » diye
KADINSIZ ERKEKLER 69

sordu arkadaşına .
« Hayır,» dedi arkadaşı.
« Geceleri ne yaparsınız burada ? » diye sor­
du AI .
«Yemek yerler,» dedi arkadaşı. «Herkes
buraya gelip koca bir ziyafet çeker kendine. »
«Doğru , » dedi George.
Al , «Demek doğru ? » diye sordu George'a.
« Doğru . »
« Ne zeki şeysin sen. »
«Öyleyimdir,» dedi Georgc.
Öteki adam , «Değilsin,» dedi. « Haksız mı­
yım, Al ?»
«Salağın biri , » dedi Al. Nick'e döndü. « Se­
nin adın ne? »
«Adams.»
« Bir zeki çocuk daha,» dedi Al. « Ne zeki
şey, değil mi, Max ? »
« Bu şehir zeki çocuklarla dolu , » dedi Max.
George iki tabak koydu barın üstüne. Ta­
baklardan birinde dil yumurta, ötekinde de
jambon yumurta vardı. İki tabak da kızarmış
patates koyup mutfağa açılan ara kapıyı kapadı.
« Sizinki hangisiydi ? » diye sordu Al'e.
« Hatırlamıyor musun? »
«Dil yumu� ta. »
«Zeki çocu k , » dedi Max. Eğilip dilli yumur­
talı sandviçi aldı. Eldivenlerini çıkarmadan ye­
diler. George, onların yiyişini seyretti.
Max, George'a baktı. «Ne bakıyorsun öy­
le? »
70 KADINSIZ ERK.EKLER

«Bakmıyorum.»
«Bakıyordun işte. Bana bakıyordun.»
«Belki de şaka olsun diye bakmıştır, Max,»
dedi Al.
George güldü.
« Gülmek zorunda değilsin,» dedi Max.
«Gülmek zon.ıncfa değilsin ; anladın m ı ? »
« Peki,» dedi George.
Max, Al'e döndü. « Pekiymiş. Duydun ya,
pekiymiş. Bu iyi işte.»
« Feylesof,» dedi Al. Yemeye devam ettiler.
Al, « Ş u ilerde oturan zeki çocuk var ya,
adı ne onun ?>> diye sordu Max'e.
Max, « Hey, zeki çocuk,» dedi Nick 'e. «Ba-
rın arkasına geç bakalım, dostunun yanma.»
« Niye? » dedi Nick.
« Niyesi m iyesi yok . »
«Geçsen iyi olur, » dedi A l . Nick, barın ar­
kasına geçti.
« Ne yapmak i s tiyorsunuz?» diye sordu
George.
« Sana ne ?» dedi Al. « Mutfakta kim var?»
«Zenci . »
« Ne zencisi ? »
« Yemek yapan zenc i . »
« Söyle, gelsin.»
« Niye? »
« Söyle, gelsin.»
«Nerde sanıyorsunuz kendinizi ?»
Max adlısı, «Nerde olduğumuzu pekala bi-
KADINSIZ ERKEKLER 71

liyoruz, » dedi. « Aptal suratı var mı bizde? »


« Ama aptalca konuşuyorsun,» dedi Al . « Ne
diye hesap veriyorsun bu herife ? Bak, » dedi
George'a, « söyle zenciye, buraya gelsin . »
« Ne yapacaksınız ona ? »
« Hiç. Kafanı çalıştırsana, zeki çocuk. Bir
zenciye ne yapabiliriz k i ? »
George, ara kapıyı açtı . « Sam , » diye ses­
lendi. «Buraya gel bir dakika. »
Mutfak kapısı açıldı, zenci gel d i . « Ne var ? »
diye sordu. Bardaki iki adam, zenciye bir göz
attılar.
« Peki . Şöyle dur bakalım,» dedi Al.
Zenci Sam, önünde önlük, barda oturan
adamlara baktı. « Peki, efendim,)) dedi. Al , otur­
duğu tabureden ind i .
« Ben zenciyle ş u zeki çocuğu alıp m utfa­
ğa geçiyorum , » ded i . « Hadi bakalım, doğru
mutfağa. Sen de, zeki çocuk.>> Ufak tefek adam
Nick'le ahçı Sam'i önüne katıp mutfağa girdi.
Ara kapı kapandı. Max adlısı, barda, George'un
karşısında oturuyordu. George'a bakmıyor, ba­
rın arkasını boydan boya kaplayan aynaya ba­
kıyordu. Henry'nin lokantası, lokanta olmadan
önce bir içki salonuydu.
Max, aynaya bakarak, « Eee, zeki çocuk,»
dedi, « niye bir şey söylemiyorsun ? »
« Ne yapmak istiyorsunuz? »
« Hey, Al,» diye seslendi. Max, « ne yapmak
istediğimizi soruyor. >)
Mutfaktan Al'in sesi geldi. « Söylesene. »
72 KADINSIZ ERKEKLER

«Ne yapmak istiyoruz dersin ? »


«Bilmem. »
« Sence ? »
Max, konuşurken aynaya bakıyordu hep.
« Bilemem ki.»
« Hey, Al, zeki çocuk d iyo r ki, ne yapmak
istediğimizi
· bilemiyormuş.»
Al, � Duydum duydum,» dedi mutfaktan.
Elind� bir domates salçası şişesi, m utfağa ba­
kan küçük pencereyi açıp başm ı çıkarmıştı.
« Bana bak, zeki ç ocuk , » dedi Georgc'a. « Bi raz
yana çe ki l şöyle. Sen de biraz sola kay, MaX .J>
Fotoğrafç ı gi bi poz verdi riyordu sanki.
« Konuşsana, zeki çocu k,» dedi Max. «Ne
yapacağız dersin ? »
George bir şey söylemedi.
« Ben söyleyeyim öylt!ys e, » dedi Max. « Bi r
İ sveçliyi öldüreceğiz. Ole Andrcson adlı iri ya­
n bir İsveçli tanıyor musun?»
« Tanıyorum. »
« Her gece yemeğe gel i r buraya, öyle değil
mi ? »
« Bazen gelir.»
« Saat altıda geli r, öyle değil m i ? »
« Gel irse eğer.»
«Biliyonız bunları, zeki çocuk,» dedi Max.
« Başka b i r şey s öyl e . Si nemaya gi de r misin
hiç?»
« Arada bir.»
« Daha sık gitmelisin sinemaya. Senin gibi
zeki bir çocuk için iyidir sin ema. »
KADINSIZ ERKEKLER 73

« Ole Andreson'u niye öldüreceksiniz? Ne


yaptı size ? »
« Bir şey yapmaya fırsat bulamadı ki. Gör­
medi bile bizi.»
Mutfaktan, Al, «Bir kere görecek sadece,»
dedi.
« Onu niye öldüreceksiniz öyleyse? » diye
sordu George.
« Bir arkadaşımız için öldüıiiy onız. B i r ar­
kadaşı memnun etmek için.»
Mutfaktan, « Kapa çeneni,» dedi Al . « Fazla
gevezelik ediyorsun.»
« Zeki çocuğu eğlendirmem gerekiyor. Öy­
le değil mi, zeki çocuk ? »
«Çok gevezelik ediyorsun,» dedi Al . « Zen­
ciyle şu herif kendi kendileıine eğleniyorlar
işte. Sımsıkı bağladım ikisini de. Manastırda
iki rahibe gibi. »
« Rahibeler manastırına gi ttin demek?»
« Niye olmasın?»
« Bok gittin . »
George saate baktı.
« Gelen olursa ahçının izinli olduğunu söy­
lersin, üstelerlerse de mutfağa gidip kendim
hazırlayayım dersin. Anlaşıldı mı?»
« Peki ,» dedi George . « Bizi ne yapacaksınız
sonra ? »
« Belli olmaz,» dedi Max. « Böyle şeyler ön­
ceden belli olmaz.»
George saate baktı. Altıyı çeyrek geçiyor•
du. Sokak kapısı açıldı. Bir vatman girdi.
74 KADINSIZ ERKEKLER

« Merhaba, George,» dedi . « Yemek var m ı ? »


« Sam izinli,» dedi George. « Yarım saatten
önce dönmez.ıı
«Bekleyemem, ben gideyim,» dedi vatman .
George saate baktı . Altıyı yiımi geçiyordu.
« Aferin , zeki çocuk,» dedi Max. «Akıllı us­
lu bir ac;lamsm . » ...
Mutfaktan, « B ir şey söylerse gebereceğini
biliyordu ,» dedi Al.
«Hayır,» dedi Max. « Ondan değil . Akıllı
uslu bir çocuk. Tatlı çocuk. Sevdim onu.»
Altı elli beşte, « Gelmeyecek,» dedi George.
Bu arada iki kişi daha gelmişt: lokantaya.
Bir keresinde George mutfağa gidip dill i yu­
murtalı bir sandviç hazırlamıştı; adam l okan­
tada yemem işti sandviçini, sardırıp götürmüş­
tü. Mutfağa girince, Al'i görmüştü George; şap­
kasını ensesine indirmişti Al, kapının yanında
bir tabureye ot urmuş, yanında tabancası, bek­
l iyordu. Nick 'le ahçı köşede sırt sırtaydılar,
ağızlan birer havluyla bağlanmıştı. George
sandviçi hazırlayıp yağlı kağıda sarmış, sonra
da bir kese kağıdına koyarak bara geçmiş t i ;
sandviçin parasını verip gitmişti adam.
« Zeki çocuğun elinden her şey geliyor,» de­
di Max. « Yemek yapıyor, her şeyi yapıyor. Ev­
leneceğin kızı mutlu edersin.»
« Öyle mi ? » dedi George. «Arkadaşın Ole·

Andreson gelmeyecek.»
« On dakika daha bekleriz,» dedi Max.
Max aynaya, saate baktı. Yediyi gösteri-
KADINSIZ ERKEKLER 75

yordu saat; derken yediyi beş geçti.


« Hadi, Al, » dedi Max. « Gidelim artık. Gel­
meyecek . »
Mutfaktan, « Beş daki ka daha beklesek,»
dedi AL
Beş dakika içinde bir adam daha geldi lo­
kantaya, George ahçının hasta olduğunu söyle­
di.
« Ne haltetmeye bir ahçı daha tutmuyor­
sun ?» diye sordu adam . « Lokanta değil mi bu­
rası? » Çıkıp git t i .
« Hadi, Al , » dedi Max.
« İk i herifle zenci ne olacak ? »
· <<Ne olacaklar, hiç . »
« Öyle m i ? »
« Tabii. Onlarla i şimiz yok. »
« Hoşuma gitmiyor bu, » dedi Al. «Tatsız.
Çok konuşuyorsun.»
« Ne çıkar?» dedi Max. « Her şeyin tadını
çıkannalı, yalan m ı ? »
« Olsun, yine d e çok konuşuyorsun,» dedi
Al. Mutfaktan çıktı. Tabancasının toplusu , göv­
desini sımsıkı saran par<lesüsünün altında ha­
fif bir kabarıklık yapıyordu. Eldivenl i elleriy­
le pardesüsünü düzeltti.
<ı Hoşça kal, zeki çocuk,» ded i George'a.
« Şansın varmış . »
«Doğru,» dedi Max. « B u şansla at yanşla­
nnda oynasan i yi para vurursun . »
İkisi de çıkıp gittiler kapıdan. George on­
ların sokak fenerinin altından geçip karşı kal-
76 KADINSIZ ERKEKLER

dırıma doğru yürüyüşlerine baktı pencereden .


Sımsıkı pardesüleri, basık şapkalarıyla tiyatro­
larda komiklik yapan b i r çift oyuncu gibiydi­
ler. Ara kapıdan m utfağa geçti George, Nick'le
ahçıyı çözdü.
« B u da mı gelecekti başıma?» dedi Sam.
«Bu da m ı gelecekti başıma?»
Nick ayağa ·'kalktı. Daha önce hiç havluy­
la bağlanmamıştı ağzı .
«Neler dönüyor?» dedi. Bağlanmayı ken­
dine yedirememiş gibiydi.
« Ole Andreson'u öldüreceklerdi,» dedi Ge­
orge. «Yemek yemeye gelince vuracaklardı
onu. »
« Ole Andreson'u mu ?»
« Evet. »
Ahçı, başparmaklarıyla ağzının kenarlannı
yokladı.
« Gittiler m i ? » diye sordu.
«Evet,» dedi George. « Çekip gittiler.»
« Hoşuma gitmedi bu, » dedi ahçı. « Hiç ho-
şuma gitmedi. »
George, « Bana bak, » dedi Nick'e. «Gidip
Ole Andreson'u görsen iyi olacak.»
«Peki . »
Ahçı Sam, « Siz b u işe karışmasamz daha
iyi olur,» ded i . « Hiç karışmayın bu işe . »
<<İstemiyorsan gitme,» dedi George.
« Bu işe karışmanın size bir faydası yok,»
dedi ahçı. «Karışmayın.»
George'a, « Gidip göreyim,» dedi Nick. «Ne-
KADINSIZ ERK!KLE.R 77

rede otuntyor?»
Ahçı, sırtını döndü.
« İnatçı çocuklar gibisiniz tıpkı,» dedi.
George, «Hi rsch' i n pan s iyon un da k al ıyor, »
dedi Nick'e.
«Giderim.»
Dışarda sokak fenerinin ışığı ağaçların çıp­
lak dallarını aydınlatıyordu. Nick, arabaların
yanından geçip bir sonraki fenerin yan ın da n
köşeyi döndü, yan sokağa saptı. Hirsch'in pan­
siyonu üç ev sonraydı. Nick, iki basam ağı çı­
kıp zili çaldı. Kapıyı bir kadın açtı.
<ı Ole Andreson burada mı?»
«Görmek mi istiyorsunuz onu?»
« Evet, evdeyse eğer.»
Nick, kadının arkasından merdivenleri çı­
kıp koridorun sonuna kadar yiiıiidü. Kadın,
kapıyı çaldı.
«Kim o ? »
«Biri görmek istiyor sizi, Mr. Andreson.»
«Ben, Nick Adams.»
«Gel. »
Nick kapıyı açıp odaya girdi. Ole Andre­
son, sırtında elbisesi, yatağa uzanmıştı. Ağır
sıklette döğüşen bir boksördü eskiden, yatağa
uzun geliyordu. Başının altına iki yastık koy­
muştu . Nick'e bakmadı.
« Ne var?» diye sordu.
« Henry'nin lokan t a s ındaydı k , » dedi Nick,
<ı i ki adam ge ld i, ahçıyla beni bağladılar, se ni
öldüreceklerini söylediler.»
78 KADINSIZ ERKEKLER

Söylerken saçma buldu bu sözleri . Ole


Andreson bir şey demedi .
« Bizi mutfağa tıktılar, » d iye devam etti
Nick. «Yemek yemeye gelince seni vuracaklar­
dı.»
O l e Andreson duvara baktı, bir şey deme­
di.
«G e� rge gellp her şeyi sana anlatmamın
iyi olacağını düşündii.»
«Yapabileceğim bir şey yok,» dedi O l e
Andreson.
«Nasıl adamlar olduklarını söyleyey i m . » .
« Nasıl adamlar olduklarını b i!mek istemi­
yorum,» dedi Ole A ndreson. Duvara bak tı. «Ge­
l i p haber verdiğin için teşekkürler.»
« Bir şey değil.»
Yatağa uzanmış iri yarı adama baktı Nick.
«Gidip pol i se haber vereyim m i ? »
« İ stemez,>> dedi O l e Andreson . « Faydası
·

yok . »
« Yapabileceğim bir şey yok mu ? »
« Yok . Yapılacak bir şey yok . »
« Belki d e palavraydı . »
«Hayır. Palavra deği l . »
O l e Andreson duvara doğru döndü.
Duvara doğru konuşara k , « Sokağa çıkıp
çıkmamaya karar verem iyorum , » dedi . « Bütün
gün buradaydım. »
« Şehirden kaçsan ?>>
« Hayır,» dedi Ole Andreson. « Bıktım kaç­
maktan . »
KADINSIZ ERKEKLBR '79

Duvara baktı.
«Yapılacak bir şey yok artık.»
«Bir yolunu bulsan?»
«Hayır. Kıstırdılal· beni.» Aynı düz sesle
konuşuyordu. «Yapılacak bir şey yok. Çıkıp
çıkmamaya birazdan karar veririm.»
«İyisi mi ben gidip George'u göreyim yi­
ne,» dedi Nick.
<(Güle güle,» dedi Ole Audreson. Nick'e bak­
madı. « Geldiğin için teşekkürler.»
Nick odadan çıktı Kapıyı kaparken Ole
Andreson'a baktı; Ole Andreson, sırtında elbi­
sesi, yatağa uzanmış, duvara bakıyordu.
Aşağı inince, «Bütün gün odasından çık·
matlı,» dedi pansiyoncu kadın. «Hasta galiba.
'Mr. Andreson, böyle güzel bir sonhabar gü­
nünde çıkıp biraz dolaşsanız, dedim; ama çık­
mak istemedi.»
«Çıkmak istemiyor.»
«Yazık. Hasta galiba,» dedi kadın. «Öyle
tatlı bir adam ki. Boksörmüş eskiden.»
«Biliyorum.»
«Yüzüne bakmasa anlamaz insan,» dedi ka­
dın. Eşikte konuşuyorlardı. « Öyle ince bir in­
san ki. »
« İy i geceler; Mrs. Hirsch,» dedi Nick.
«İyi geceler,» dedi kadın.
Nick, karanlık sokak ta yürüyüp fenerin ay­
dınlattığı köşeye geldi, sonra arabaları geçip
Henry'nin lokantasına girdi. George içerde, ba­
rın arkasındaydı .
80 KADINSIZ ERKEKLER

«Ole'u gördün mü ?»
« Gördüm , » dedi N ick . « Odasında. Çıkını·
yor. »
Ahçı, Nick'in sesini duyunca ara kapıyı
açtı .
« Dinlemiyorum bile,» dedi, kapıyı kapa ttı.
« Ap la tt ın n:ı; ?» diye sordu George.
«Tabii. Anlattım ama o zaten biliyormuş .»
J< N e ya.paca k ? »
,ı« Hiç.»
«Öldürecekler onu.»
« Herhalde.»
« Chi cago d a b irşeylere bu laşmı ştır bel k i . »
'

« Herhalde » dedi Nick.


,

<<Boktan şey.»
«Hem de nasıl,» dedi Nick.
Bir şey söylemediler. George bir havlu alıp
barı sildi.
«Ne yaptı acaba ?» dedi Nick.
« Birini dolandırmıştır. Onun için öldüre-
ceklerdir.»
«Ben bu şehirden gidiyorum,» dedi Nick.
« Evet, » dedi George. «İyi edersin.»
« Odada öyle beklediğini, kurtulamayacağı·
nı b i le rek beklediğini düşünmek . . . Dayanamam
buna. Berbat şey.»
«Neyse,» d edi George, «artık düşünme bu
kon uyu »
.
CHE Ti DICE LA PATRIA? (29)

Geçidin yolu sertti, düzgündü, sabah er­


kenden tozlu değ il d i daha. Aşağıda meşelerle,
kestane ağaçlarıyla kaplı tepeler, daha uzaklar­
da da deniz vard ı . Ö teki yanda da karlı dağlar.
Koruların arasından geçerek inmiştik ge­
çide. Yol kenarında odun kömürüyle dolu çu­
vallar duruyordu; ağaçların arasından kömür­
cülerin kulübelerini görebiliyorduk . Günlerden
Pazar'dı , yol bir inip bir çıkıyor, ama geçitten
aşağılara iniyordu durmadan, koruların, köyle­
rin arasından geçiyordu.
Köylerin dışında bağlar vardı. Tarlalar
kahverengiydi, asmalar kalındı , sertti. Evler be­
yazdı , sokaklarda Pazar elbiselerini giymiş
adamlar top oynuyordu. Bazı evlerin duvarları­
nın önünde armut ağaçları vardı, dalları beyaz
duvarlara değiyordu. İlaçlanmıştı armut ağaç­
lan, evlerin duvarları ilaçtan madeni bir ma­
vimsi-yeşil renk almıştı. Köylerin çevrelerinde

(29) Che Ti Dice La Patria? - Vatan Sana Ne


Der?
F: 6
82 KADINSIZ ERKEKLER

küçük açıklıklar vardı, bağlar, sonra korular.


Spezia'nın yirmi kilometre yukarısında bir
köyde, köy alanına kalabalık toplanmıştı, ba­
vullu bir delikanlı arabaya yaklaşıp kendisini
Spezia'ya götürmemizi istedi.
« İk i yerimiz var sadece, ikisi de dolu,» de·
dim. Eski bir Ford' du arabamız.
« Dışarda giderim,))
'« Rahatsız olursun.»
« Zararı yok. Spezia'ya gitmem gerekiyor. ))
« Alsak mı ?)) diye sordum Guy'a.
« Nasıl olsa gelecek,» dedi Guy. Delikanlı,
pencereden bir paket uzattı .
«Gözkulak olun şuna,}> dedi. İki adam, ba­
vulu arabanın arkasına, bizim bavulların üstü­
ne bağladılar. Delikanlı herkesle tokalaştı, bir
Faşist için, üstelik kendisi gibi çok yolculuk
eden bir adam için rahatsızlık diye bir şeyin
söz konusu olamayacağını belirtti, sağ kolunu
açık pencereden uzatıp i çeriye tutunarak sol
basamağına çıktı arabanın.
«Gidebiliriz,» dedi. Kalabalık el salladı. O
da sol elini salladı.
« Ne ded i ? >} diye sordu Guy .
<<Gidebiliriz ded i . »
« Eksik olmasın,» dedi Guy.
Yol bir ırmağın yanından gidiyordu. Irma­
ğın ötesinde dağlar vardı. Güneş, otlardaki kı­
rağıyı çekip alıyordu. Hava pırıl pır;ıldı, soğuk­
tu, açık ön camdan soğuk soğuk esiyordu içeri­
ye .
KADINSIZ ERKEKLER 83

«Nasıl, dışansı hoşuna gitti mi dersin?»


Yola bakıyordu Guy. Sol yanını göremiyordu,
konuğumuz bütün bütüne kapatmıştı sol yanı.
Bir gemi aslanı gibi ileriye uzanmıştı. Ceke­
tinin yakasını kaldırmış, şapkasını iyice indir­
mişti, rüzgarda üşümüşe benziyordu burnu.
« Pişman olur belki,» dedi Guy. « Bizim
patlak lastik sol yanda. »
«Lastik patlarsa bırakır gider bizi,» dedim.
« Y olculuk elbiselerini kirletmez.»
«Bana bir zararı dokunduğu yok,» dedi
Guy. «Yalnız dönemeçlerde o kadar eğilmese ... »
Korular sona ermişti; ırmağı bırakıp tepe­
yi tırmanmaya başlamıştı yol; radyatör su kay­
natıyordu; delikanlı tedirgin oldu, buhara, pas­
lı suya kuşkuyla baktı; motor duımadan zor­
lanıyordu, Guy iki ayağıyla birden gaza b�sı­
yordu, çıktık çıktık, biraz geriledik, ilerledik,
sonra çıktık, düzlüğe eriştik. Motoıun zorla­
ması kesildi, sessizlikte radyatörün su kayna­
tışını duyuyorduk sadece. Spezia'dan önceki
son dağın tepesindeydik şimdi, denizden önce­
ki son dağın. Yol kısa, keskin dönemeçlerle ini­
yordu. Konuğumuz öylesine bırakıyordu ki
kendini, üstü eşyayla dolu arabamız devrilecek
sanıyorduk her keresinde.
Guy'a, «Böyle asılma diyemezsin, » dedim.
«Bir çeşit kendini koruma duygusu bu.»
«Büyük İtalyan duygusu.»
«En büyük İtalyan duygusu. »
Derin tozlara batarak, zeytin ağaçlarını
84 KADINSIZ ERKEKLER

tozlayarak dönemeçlerden indik. Aşağıda, de­


niz kıyısında Spezia uzanıyordu. Yol, şehrin dı­
şında düzleşiverdi. Konuğumuz başını pencere­
den uzattı.
« İnmek istiyorum.»
« Dur,» dedim Guy'a.
Yavaşlayıp �ol kenannda durduk. Delikan­
l ı aşağıya indi, arabanın arkasına gidip bavu­
luna çözdü.
«Ben burada ineyim, yolcu taşıdığınız için
başınız derde girmesin,» dedi. « Paketim.»
Paketi verdim. Elini cebine attı .
« Borcum ne kadar.»
« İstemez. »
«Niye ?»
«Bilmem,» dedim.
« Teşekkürler öyleyse,» dedi delikanlı, İtal­
ya'da yol gösteren ya da tren tarifesi veren
herhangi birine söylendiği gibi «teşekkür ede­
rim» ya da «çok teşekkür ederim» ya da «bin­
lerce teşekkür» demedi. Basit bir « teşekkür­
lerı>, o kadar, Guy arabayı hareket ettirince de
arkamızdan kuşkuyla baktı. Elimi salladım.
Karşılık bile vermedi. Spezia'ya girdi k.
«Bu delikanlı daha epey yolculuk edecek
İ talya'da,» dedim Guy'a.
« Yaa,» dedi Guy, «yirmi kilometresini bi­
zimle aldı . »
SPEZIA'DA BİR YEMEK

Yemek yemek için bir yer aramaya başla­


dık Spezia'da. Sokak genişti, evler yüsekti, sa­
nydı. Tramvay yolunu izleyerek şehrin merke­
zine çıktık. Evlerin duvarlarında Mussolini'nin
şablonla çıkarılmış göz alıcı portreleri vardı;
altlarına da boyayla «vivas » yazılmıştı; kara
boyayla yazılmış iki V'nin ikisinin de boyaları
duvardan akmıştı. Yan sokaklar rıhtıma çıkı­
yordu. Pırıl pırıldı hava, Pazar olduğu için
herkes sokaktaydı. Kaldırım taşlanndan ya­
pılma sokak, sulanmıştı; tozlar arasında ıslak­
lığın izleri vardı. Bir t ramvaydan kurtulmak
için kaldınma yanaştık.
« Basit bir yerde yiyelim,» dedi Guy.
İki lokanta tabelasının karşısında durduk.
Sokağın karşısındaydık, gazete alıyordum. Yan­
yanaydı iki lokanta. B irinin kapısında duran
bir kadın gülümsedi bize, karşıya geçip lokan­
taya girdik.
İçerisi karanlıktı, salonun gerisinde bir
masada üç kız otuıuyordu, ihtiyar bir k<fclın
vardı yanlarında. Karşımızda, bir başka masa­
da, bir denizci oturuyordu. Ne yiyor ne içiyor­
du, oturuyordu sadece. Daha arkada, mavi el­
biseli genç bir ac;lam birşeyler yazıyordu. Saç-
86 KADINSIZ ERKEKLER

ları bdyan tinliydi, parlıyordu, iyi giyinmişti,


temiz bir görünüşü vardı.
Kapıdan, bir de pencereden giriyordu ışık ;
pencerenin içinde düzenlenmiş vitıinde sebze­
ler, meyveler, biftekler, pirzolalar vardı. Bir
kız gelip ne yiyeceğimizi sordu, bir başka kız
da kapıda duru_yordu. Elbisesinin altına bir
şey giymemişti.' Ne istediğimizi soran kız, biz
yemçk lis tesine bakarken kolunu Guy'un boy­
nuna doladı. Üç kız vardı lokantada, üçü de
gidip kapıda du nıyorlardı sırayla. Salonun ge·
ıisindeki masada oturan ihtiyar kadın birşey­
ler söylüyordu onlara, kızlar da gidip onunla
oturuyorlardı.
Sokak kapısından başka bir tek kapı var­
dı lokantada , mutfağa açılan kapı . B ir perde
asılmıştı kapının önüne. Yemek söylediğimiz
kız, elinde makarnayla mutfaktan geldi. Masa­
ya koydu makarnayı, bir şişe de kırmızı şarap
getirip masaya oturdu.
« Yaa,» dedim Guy'a, «basi t bir yerde ye­
mek yemek isteyen sensi n . »
« Burası basit değil ki. Karışık . »
« Ne diyorsunuz ? » diye sordu kız. « Alır.an
mısınız?
«Almanya 'nın güneyindeniz,» dedim. «Gü­
ney Almanya'lılar tatlı, seviml.i kimselerdir . »
«Anlamad ı m , » dedi.
« Ne biçim yer burası ? » diye sordh Guy.
« Kolunu lıep böyle dolayacak mı boynuma ?»
«Tabii,» dedim. « Mussolini genelevleri kC\·
KADINSIZ ERKEKLER 87

pattı. Burası lokanta . »


Kızın üstünde tek parçalı b i r elbise vardı.
Masaya doğru eğil ip ellerini göğüsledne koy­
du, gülümsedi. Yüzünün bir yanı daha güzel
göriinüyordu gülümserken, o da dönüp yüzü­
nün o yanını gösterdi . Isınmış balmumu gibi
düzgündü burnunun o yanı, bu da güzelliğini
arttınyordu. Ama hiç de ı sınmış balmumuna
benzemiyordu burnu Soğuktu, dikti, ama düz­
gündü. «Beğendin mi beni ? » diye sordu Guy'a.
«Bayıldı, » dedim. «Ama İ talyanca bilmi­
yor.»
« leh spreche Deutsch,» ded i , Guy'ın saçla-
rını okşadı.
« Kendi ana d ilinle konuş, Guy . »
« Nerden geliyorsunuz ? » diye sordu kız.
« Potsdam'da n . >>
«Bir süre kalacak mısınız burada?»
« Güzel Spezia'da m ı ? » diye sordum .
« Söyle ona, gitmemiz gerekiyor,» dedi Guy.
« Çok hastayız de, param da yok. »
«Arkadaşım kadın düşmanıdır, » dedim,
«eski bir kadın düşmanı . »
« Söyle, onu seviyorum. »
Söyledim .
«Kapa çeneni de çıkı p gidelim buradan , »
dedi Guy. Kız, ötek i kolunu d a Guy'ın boynuna
dolamıştı. « Söyle, o benimdir artık,» dedi kız.
Söyledim .
« Çıkıp gitmiyor muyuz buradan ? »
« Kav�a ediyorsunuz,» dedi kız. «Birb i rini·
88 KADINSIZ ERKEKLER

zi sevmiyorsunuz. »
«Almanız biz,>> dedim guru rl a , « eski Al­
manlardan, Güney Almanya'dan. »
« Söyle, güzel b i r çocuk o,» dedi kız. Otuz
sekizindeydi Guy, Fransa'da satıcı sanıldığı için
nedense böbürleniyordu. « Güzel bir çocuksun» ,
dedim.
«Kim diyor?!!J diye sordu Guy. « Sen m i o ,

mu?»
<r0 diyor. Ben sadece çeviriyorum. Yanına
bunun için almadın mı ben i ?»
« İy i ki o demiş » dedi Guy. « Sen i de bı­
,

rakmak istemezdim burada. ı>


« Bilmem. Çok güzel bir yer Spezia.»
« Spezia , » dedi kız. « Spezia'dan konuşuyor­
sunuz.»
« Güzel yer,» dedim .
«Benim ülkem , » dedi. « Spezia yuvamdır
benim, İtalya da ülkem.»
« İ talya ülkesiymiş, öyle diyor.»
« Belli,ı> dedi Guy.
« Tatlı olarak ne var? » diye sordum.
« Meyve,» dedi kı z . «Muz var.»
« Peki, muz olsun , ı> dedi Guy. «Hiç olmaz­
sa ü s tl eri n de derileri var.»
« Ah, demek muz yiyecek, ı> dedi kız. Guy'ı
kucakladı.
Guy, yüzünü çekmeye ç al ı şa rak « Ne di­
,

yor?» diye sordu.


« Muz yiyeceğin için kcyiflenJ.i.»
« Sö�le ona, muz filan yemeyeceğ im.»
KADINSIZ ERKEKLER 89

«Signor muz yemeyccekm.iş.»


Kalbi kınldı kızın. « Yaa,» dedi, «muz ye­
miyor demek.»
« Söyle ona, her sabah soğuk suyla yıka­
nınm ben,» dedi Guy.
u Signor her sabah soğuk suyla yıkanır­
mış.»
«Anlamadım,» dedi kız.
Karşımızda oturan denizci hiç kımıldama-
mıştı. Kimsenin aldırdığı yoktu ona.
« Hesap,» dedim.
«Olmaz. Kalın burada.»
Temiz giyimli delikanlı, yazı yazdığı masa­
dan, . «Bana bak,» dedi, «bırak gitsinler. Beş
para etmez bu herifler.»
Kız elimi tuttu. «Kalmıyor musunuz? Kal­
masını söylemeyecek misiniz ona?»
«Gitmemiz gerekiyor,» dedim. «Bu gece Pi­
sa'da, hatta Floransa'da olmalıyız. Gün sona
erince o şehirlerde eğlenebiliriz. Şimdi gündüz.
Gündüz vakti de yol almamız gerekiyor.»
«Biraz kalsanız iyi olurdu.»
«Gündüz vakti yol almamız gerek.»
Temiz giyimli delikanlı, «Bana bak,» dedi.
«Boşuna konuşma bu heriflerle. İkisi de beş
para etmez, biliyorum.»
« Hesabı getir,» dedim. İhtiyar kadından
hesabı alıp getirdi, sonra gidip yanına otur­
'1u kadının. Bir başka kız geldi mutfaktan . Sa­
lonu geçip kapıya dikildi.
Temiz �yimli delikanlı, «Boşuna uğraşın�
90 KADINSIZ ERKEKLER

bu heriflerle,>> dedi yorgun bir sesle. « Gel de


birşeyler ye. Bunlar beş para etmez . »
Hesabı ödeyip kalktık. Bütün kızlar, ihti­
yar kadın , temiz giyimli delikanlı bir masaya
oturdular. Denizci, başını ellerinin arasına al­
mış, oturuyordu. Yemek yediğimiz sürece kim­
se konuşmamıştı onunla. Kız, ihtiyar kadının
"
verdiği "paranın· üstünü getird i , sonra dönüp
massısına gitti . Masaya bahşiş bırakıp çıktık.
Arabaya girip harekete hazırlandığımız sırada
kız sokağa çıkıp kapı ağzına dikildi. Hareket
ettik, elimi salladım kıza. Elini sallamadı, ol­
duğu yerde dikilip a rkamızdan baktı.

YAGMURDAN SONRA

Biz Cenova ' nın banliyölerinden geçerken


yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu ;
tramvayların, kamyonlann arkasından ağır
ağır ğittiğimiz halde, kal dırımlara zifos sıçra­
tıyorduk, bizim geldiğimizi gören insanlar ka­
pı ağızlarına sığınıyorlard ı . Cenova'nı n dışında
bir sanayi bölgesi olan San Pier d 'Arena'da
iki tramvayın geçebileceği geniş bir sokak var­
dır; işten eve dönenlerin üstüne zifos sıçrat­
mamak için sokağın tam ortasından gidiyor­
duk. Solumuzda Akdeniz vardı . Ceniz adama­
kıllı kabaımıştı, dalgalar kıyıya çarpıyor, ıiiz·
KADINSIZ ERKEKLER 91

gar arabamıza kadar getiriyordu sulan . İ tal­


ya'ya girerken geniş b i r ırmak yatağını geç­
m iştik, taşlı, kurumuş bir ırmak yatağın ı ; de­
nizin sulan da o ırmak yatağı gibi kahveren­
giydi, kıyıya yaklaştıkça açılıyor, sanmtrak bir
renk alıyordu, rüzgar yolun ötesine kadar atı­
yordu dalgala n .
Koca bir araba hızla geçti yanımızdan,
sıçra ttığı zifos, arabamızın ön camıyla radya­
törünü çamur içinde bıraktı. S ilecekler bütün
cama yaydı çamuru. Sestri'de durup yemek ye­
dik. Lokanta soğuktu, şapkalarımızla pardesü­
lerimizi çıkarmadık . Pencereden arabayı göre­
biliyorduk. Çamurla kaplı} dı, karaya çekilmiş
kayıkların yanındaydı . Lokantada soluğunu bi­
le görebi liyordu insan .
Pasta asciuta güzeldi; şarap aluminyum
kokuyordu b iraz, içine su kattık. Daha sonra,
biftekle patates kızartması getirdi garson. Lo­
kantanın öteki ucunda bir adamla bir kadın
otunıyordu. Orta yaşlıydı adam, kadın gençti ,
karalar giyinmi şt i . Yemek boyunca soluğunu
soğuk, ıslak havaya üfledi durdu. Ada m , kadı­
nın soluğuna bakıp başını sallıyordu. Hiç ko·
nuşmadan yediler yemekleıini , adam masanın
altından kadı nın elini tut tu. Güzeld i kadın, çok
üzgün görünüyorlardı . Yanlarında bir bavul
vardı.
Gazeteler vardı yanımızda, Guy'a yüksek
sesle Şanghay çarpışmasını okudum . Yemekten
sonra, garsonla birlikte çıkt ı , lokantada bulun-
92 KADINSIZ ERKEKLER

mayan bir yeri aramak için; ben de elime bir


paçavra alıp arabanın ön camını, farlarını, pla­
kalarını sildim. Guy döndü, arabayı geriye alıp
hareket ettik. Garson yolun karşısındaki eski
bir eve götürmüştü Guy'ı. Evdekiler kuşkulan­
mışlar, garson da, bir şey çalınmaması için,
Guy'ın yanından ayrılmamış.
«Muslukçu da değilim, niye korktular bir
şey ç�Jacağımdan ?» dedi Guy.
Şehrin dışındaki bir buruna gelirken rüz.
gar öylesine çarptı k i arabaya, az kalsın devri­
liyorduk.
« İyi ki denizden esiyor,» dedi Guy.
« Shelley buralarda bir yerde boğulmuş,»
dedim.
«Viareggio'nun yakınlarında,» dedi Guy.
«Bu ülkeye niye geldik, hatırlıyor musun?»
« Evet,» dedim, «ama istediğimizi yapama-
dık.»
«Bu gece bitiyor işte.»
«Ventimiglia'yı geçebilirsek. »
« Bakalım. Geceleyin b u kıyıda araba kul­
lanmak istemem.>> İkindiydi, güneş yoktu. Aşa­
ğıda masmaviydi deniz, beyaz köpüklerle Sa­
vona'ya doğru uzanıyordu. Arkada, körfezin
ötesinde kahverengi sularla mavi sular buluşu­
yordu. İlerimizde kıyı boyunca bir taka ilerli
yordu.
« Cenova'yı görebiliyor musun hala ?» diye
sordu Guy.
«T!lbii,>?
KADINSIZ ERKEKLER 93

« Önümüzdeki büyük körfezden sonra gö­


remeyiz artık.»
« Uzun süre göreceğiz daha. Portofino Kör­
fezi'ni bile görebiliyorum arkada.»
Sonunda Cenova'yı göremez olduk. Arka­
ma baktım, deniz vardı sadece, körfez vardı,
kıyı, balıkçı kayıkları, yukarda, tepenin bu ya­
nında bir kasaba vardı, sonra kıyı boyunca
körfezler.
«Görünmüyor artık,» dedim Guy'a.
«Epeydir görünmüyor.»
«Yeni farkettim.»
Üstünde S işaretiyle Svolta Pericolosa ya­
zılı bir tabela vardı. Yol, bumn boyunca kıv­
rılıyor, rüzgar ön camdaki çatlaktan esiyordu.
Aşağıda körfezde, deniz kıyısında bir düzlük
vardı. Rüzgar çamurları kurutmuştu, tekerlek­
ler toz kaldırmaya başlamışlardı. Düz yolda bi­
sikletli bir Faşisti geçtik, arkasındaki kılıfta
koca bi r tabanca vardı. Yolun tam ortasında
gidiyordu bisikletiyle, solladık. Yanından ge­
çerken bize bak t ı . Ötemizde bir demiryolu kav­
şağı vardı, tam kavşağa geldiğimizde yol ka­
pandı.
Beklerken , Faşist geldi bisikletiyle. Tren
geçti , Guy arabanın motorunu çalıştırdı.
Arabanın arkasından, «Durun,» diye bağır­
dı Faşist. « Plakanız kirli, pislenmiş.»
Bir bezle çıktım. Plakayı yemekten sonra
silmiştim.
«Okunabiliyor,» dedim.
94 KADINSIZ ERKEKLER

« Öyle m i ? »
« Okuyun. »
« Okuyamıyorum. Pis.»
Bezle sildim.
« Şimdi nası l ? »
«Yirm i beş liret.»
« N�?» dediı:ıı . « Pekala okunabiliyordu. Yol-
lar yüzünden böyle oldu.»
« İ talyan yollannı beğ\.!nmiyor musunuz ? »
« Pis.»
« Elli lire t . » Yola tükürdü. «Arabanız da
pis, siz de pissiniz.»
«Peki. İmzalı makbuz veri n . >�
Bir koçan çıkardı, makbuzlar ortadan zım­
balanmıştı, ortadan kesiliyor, bir yanı parayı
verende, bir yanı da koçanda kalıyord u . Kopya
kağıdı kullanılmıyordu.
« Elli liret veri n . »
Kopya kalemiyle yazdı, makbuzu koparıp
verdi . Baktım.
«Yirmi beş liret yazıyor.»
«Yanlışlık olmuş , » dedi, yirm i beşi ell i
yaptı .
« Koçandaki n i de düzeltin . O nu da elli ya­
pın . »
Güzel b i r İ talyan gülümseyişiyle gülümse­
di, bana göstermeden birşeyler yazdı koçana.
« Hadi,ı> dedi, « plakanız yine kirlenmeden
gid i n . »
Hava karardıktan sonra i ki saat daha git­
t ik , o geceyi Mentone'de geçird ik Neşeli , te-
.
KADINSIZ ERKEKLER 95

ıniz, aklı başında, sevimli bir yerdi. Ventimig­


lia'dan Pisa'ya, Floransa'ya gitmiş, Romagna'­
dan Rimini'ye geçmiş, sonra Forli, !mola, Bo­
logna, Parma, Piacenza, Cenova yoluyla Venti­
miglia'ya gelmiştik yine. Bütün bu yolculuk on
gün sürmüştü. Kısa bir yolculuktu tabii, ne ül­
kede olup bitenleri anlayabilmiş, ne de insan­
ları tanıyabilmiştik .
ELLİ BİN PAPEL

�« İşler ·nasıl, Jack?ıı diye sordum.


« Gördün mü bunu, Walcott 'ı ? » dedi.
«Kulüpte gördüm demin . »
«Böyle işte,» d ed i Jack, «bu çocukla ba-
şa çıkabilmek için çok şansa ihtiyacım var.»
« Vu ramaz bile sana, Jack » dedi Soldier.
,

«Nerde? »
« B i r avuç saçma bil� atsa vuramaz seni. »
« Saçmaya razıyım ben,» dedi Jack. « Saç-
manın lafı mı olur? »
« B u herife kolay dayak atılır,» dedim.
« Tabii » dedi Jack, « uzun süre dayanamaz.
,

Seninle benim gibi dayanamaz, Jeny. Ama şiın­


di formunda.»
«Bir solla gebertirsin onu. »
«Belki,» dedi Jack. «Tabii. Fırsatını bulur-
sam.»
« Kid Lewis'le döğüştüğün gibi döğüş.»
«Kid Lewis , » dedi Jack. « Pezevenk ! »
Üçümüz, Jack Brennan, SoJdier BartJett,
bir de ben, Handley' deydik. Birkaç orospu var­
dı yanımızdaki masada. Kafa çekiyorlardı.
« Ne demek pezevenk ? » dedi orospulardan
KADINSIZ ERKEKLER 9'1

biri. c<Ne demek pezevenk, İrlandalı yanna se­


ni?»
«Tabii,» dedi Jack . « Pezevenk işte.»
« Pezevenkler,» diye devam etti orospu.
« Hep pezevenklerden bahseder şu İrlandalı yar­
malar. Ne deme km iş pezevenk?»
«Hadi. Gidelim buradan.»
<c Pezevenkler,» diye devam etti orospu. « Ki­
me bir içki ısmarladın bugüne kadar? Karın
her sabah ceplerini dikiyor. İrlandalı, n'olacak.
Pezevenkmiş! Ted Lewis canına okur senin.»
«Tabii,» dedi Jack. «Sen bir sürü şey ıs­
marlıyorsun ya, yetmez mi?»
·çıktık. Jack buydu işte. Ağzına ne gelirse,
hiç çekinmez söylerdi.
Jack, an t renmanlara Jersey'de, Danny Ho­
gan'm sağlık yurdunda başlamıştı. Güzel yerdi,
ama pek sevmedi Jack. Karısından, çocukla­
rından uzak olmak hoşuna gitmiyordu , hırçın­
dı, keyifsizdi. Benden hoşlanıyordu, pekala ge­
çiniyorduk; Hogan 'dan da hoşlanıyordu , ama
bir süre sonra Soldier Bartlett sinirine dokun­
maya başladı Jack'ın. Duımadan çevresindeki­
lerle alay eden biri, yaptığı espıiler tatsızsa,
çekilmez biri olur çıkar kampta. Soldier hep
alay ediyordu Jack'le, durmadan takılıyordu
ona. Komik değildi, hiç güzel değildi esprileri,
sonunda Jack sinirlenmeye başladı. Şuna ben­
zer şeyler söylüyordu. Jack, ağırlıklarla, kum
toı·basıyla çalı ş ması nı bi t i rdik ten sonra eldi­
venlerin i giyerdi. F: 7
98 KADINSIZ ERKEKLER

«Çalışmak ister misin?» derdi Soldier'e.


«Tabii. Ne yapayım ?» diye sorardı Soldier.
«Walcott gibi canına okuyayım mı? Birkaç ke·
re yere yıkayım m ı sen i ? »
«Tamam, » elerdi Jack. Hoşlanmazdı bun­
dan.
Bir sabah .�ürüyüşe çıkmıştık. Epey yürü­
müştük, artık dönüyorduk. Üç dakika koşu­
yor.., sonra. bir dakika yüriiyor, sonra üç dakika
koşuyorduk y ine. Pek koşucu sayılmazdı Jack.
Gerekirse oldukça hızlı hareket ederdi ringde,
ama yolda pek koşamazdı. Yürüyüş boyunca
onunla alay et ti Soldier. Tepeyi tırmanıp yur­
da geldik.
«Artık,» dedi Jack, « sen şehre dönsen iyi
olacak, Soldier.»
« Ne demek istiyorsun ?»
«Şehre dönüp orada kalsan iyi olacak. »
« Ne oldu? »
« Bıktım artık çenenden . »
«Öyle m i ? » dedi Soldier.
« Öyle,» dedi Jack.
« Walcott seni perişan ettiği zaman kimse­
yi bulamayacaksın yanında.»
«Evet,» dedi Jack, «belki haklısın. Ama
bıktım artık senden.» ·

Soldier da o sabah trenle şehre gitti. Tre­


ne kadar geçirdim onu. Üzgündü, kırg�ndı.
«Takılıyordum sadece,» dedi. İstasyonda
bekliyorduk. « Bunu yapmamalıydı bana, Jerry. »
« Sin irli , alıngan,» dedim. « Aslında iyi ço-
KADINSIZ ERKEKLER

cuktur, Soldier. »
«Orası öyle. İyi olmasına iyidir. »
« Neyse,» dedim, «güle güle, Soldier. »
Tren gelmişti. Elinde çantasıyla bindi.
«Hoşça kal. Jcrry,» dedi. «Maçtan önce ge-
lecek misin şehre?»
« Sanmıyorum.»
«Görüşürüz.»
Trene bindi, kondoktör bayrağını salladı,
t ren gitti. Arabayla yurda döndiim. Jack sun­
durmada oturmuş, kansına mektup yazıyordu.
Posta gelmişti, gazeteleri alıp sundurmanın öte­
ki yanına gittim, oturup okumaya başladım.
Hogan geldi, yanıma yaklaştı.
« S ol d ier la kavga mı etti ?»
'

«Kavga deği l ,» dedi m . «Şehre dönmesini


istedi, o kadar. »
«Belliydi,» dedi Hogan. «Soldier'ı pek sev-
mez zaten.»
« Evet. Kolay kolay sevmez insanları. »
«Soğuk b i r adam, » dedi Hogan.
«Bana hep iyi davrandı bugüne kadar.»
«Bana da,» dedi Hogan. « Hiç kırılmadık
birbirimize. Ama soğuk bir adam.»
Hogan, tel kafesli kapıdan içeri girdi, ben
sundurmada oturup gazeteleri okudum. Sonba­
hara dönüyordu hava, güzel yerdi Jersey, tepe­
ler güzeldi, gazeteleri okuyup bitirdikten sonra
orada oturup tepelere, aşağıda ağaçların a ra·
sından geçen yola, toz kaldıran arabalara bak­
tım. Hava güzeldi, güzel yerdi Jersey. Hogan
100 KADINSIZ ERKEKLER

kapıya çıktı, « Baksana, Hogan,» dedim, «hiç


av hayvanı var mı buralard a ? »
« Serçeden başka b i r şey yok,» dedi Hogan.
« Gazeteleri gördün m ü ? » dedim Hogan'a.
« Ne var ? »
« Dünkü yarışı Sande alınış.»
«Dün gece- telefonla öğrendim bunu . »
« B akıyorum, h i ç kaçırmıyorsun, Hogan, »
dedim .
« Eh, arada bir izliyoruz işte,» dedi Hogan.
«Ya Jack ? » dedim. «Ü da oynuyor mu ha­
la?»
« Jack mi?» dedi Hogan. <•Hiç gördün mü
oynadığını ? »
O sırada, elinde mektupla köşeyi dönüp
yanımıza geldi Jack. Sırtında bir kazak, baca k­
larında eski bir pantalon, ayaklarında da boks
ayakkabıları vardı.
« Pul var m ı sende, Hoga n ? » d iye sordu.
«Ver mek tubu, » dedi Hogan. « Ben posta­
larım. »
« Bana bak, Jack,» dedim, «at yarışlarında
oynamaz mıydın sen ? »
«Oynardım tabii . »
« Biliyordum oynadığını. Sheepshead'de hep
·

görürdüm seni. »
« Niye bıraktın ? » diye sordu Hogan.
«Kaybettim. » .
Yanıma oturdu Jack. S ırtını bir direğe da­
yadı. Güneşte gözlerini kapadı.
« İskemle ister misin ? » diye sordu Hogan.
KADINSIZ ERKEKLER 101

« İstemem,» dedi Jack. « İyi böyle.»


«Güzel bir gün ,» dedim. «Buralar çok gü­
zel. »
«Şehirde karımın yanında olsam daha iyiy-
di.»
«Neyse, bir haf tan kaldı.»
« Evet,» ded i Jack. «Bir haftam kaldı.»
Sundurmada otw·duk. Hogan içeride, yazı-
ha nedeyd i .
«Ne dersin, nasıl buluyorsun beni?» diye
sordu Jack.
«Bilmem,» dedim. <(Forma ginne k için bil'
haftan var daha.»
«Moral veriyorsun.»
«Yok canım,» dedim.
«Uyuyamıyorum,» dedi Jack.
«Birkaç güne kalmaz düzelirsin,»
«Yok,» dedi Jack, «düpedüz uykusuzluk
hastalığı bu.»
« Ne var kafanda ?»
«Karımı özledim.»
«Unutmaya çalış karını. »
«Olmuyor. O k ada r genç değilim.»
«Yatmadan önce uzun bir yürüyüşe çı ka·
nz, adamakıllı yorulursun. »
«Yorulmak mı?» dedi Jack. «Ben hep yor­
gunum zaten.»
Bütün hafta böyleydi. Geceleri uyuyamı­
yor, sabahlan kalkınca da dayak yemiş gibi
kalkıyordu, yumruğunu bile sıkamıyordu.
«Hali bom bok , » dedi Hogan. «Beş para et-
102 KADINSIZ ERKEKLER

mez . »
«Walcott'ı h i ç görmedim,» dedim.
(<Öldüıür bunu,» dedi Hogan. « Parça par­
ça eder.»
« Eh,ıı dedim, <<eninde sonunda herkes ye­
n i l ir.»
«Ama böyle .,,
yenilmez,» dedi Hogan. «Hiç
..
antrenman yapmamış diyecekler. B izim yurt
içi1l yüzkc;ırası . »
« Gazeteciler ne demişler, duydun m u ? »
« D uymaz olur muyum! Berbat demişler.
Dövüşmesine izin verilmemeli demişler.»
« Ama,» dedi m , « gazeteciler hep yanı lır, öy­
l e değil m i ? »
« Evet,» dedi Hogan. «Ama b u keresir.dc
haklılar. »
« Nerden o kadar emin olabiliyorlar?
«0 kadar da salak deği ller ya,» dedi Ho­
gan.
« Toledo'da Willard'ı tuttulardı. Şimdi o
kadar akıllı geçinen Lardner var ya, sor baka­
lım, niye Willard'ı tutmuştu Toledo'da ?»
«Lardner gitmemişti ki maça,» dedi Ho­
gan. <( Sadece öneml i maçları yazar o . »
« Kim olurlarsa olsunlar,» dedim. « Ne bi­
liyorlar sanki ? Belki yazıyorlar, ama bir bok
b i l d i kleri yok ! »
«Jack'i n formunda olduğunu sanmıyorsun
·

ya ?» diye sordu Hogan.


« Yok can ım. İşi bitmiş onun. Şimdi bütün
mesele Corbet t 'in onu kazandırmasında.»
KADINSIZ ERKEKLER 103

« Corbett kazandırır onu, » dedi Hogan.


« Evet . Tabii kazandırır. »
J ack o gece de uyumadı. Ertesi sabah, maç­
tan önceki son gündü. Kahvaltıdan sonra sun­
durmaya çıktık yine.
«Ne dersin Jack, pek uyuduğun yok, ıı de­
dim.
« Üzülüyorum, » dedi Jack. « Bron."X 'daki ara­
zim için üzülüyorum, Florida'daki arazim için
üzülüyon.ım. Çocuklar için üzülüyorum. Karım
için i.izülüyorum. Maçları düşünüyorum bazen .
O Ted Lewis pezevengini düşünüyorum , sinir­
leniyorum. B ir-iki hisse senedim var, onları dü­
şünüyorum . Birsüıii üzüntü. »
« Neyse,» dedim, « yarın gece hepsi bitecek . »
« Tabii,» dedi Jack. « Bu d a b i r rahatlık hiç
ol mazsa, öyle değil m i ? Her şey diizelect:k .
Mutlaka. »
Bütün gün keyifsizdi. H i ç çalışmadık. Gev­
şemek için birkaç hareket yaptı Jack, o kadar.
B i rkaç raund kendi kendine çalıştı. Biraz ip
a l ladı. Terleyemedi bile.
« Hiç çalışmasa daha iyi olacak,» dedi Ho­
gan. Jack'in ip atlayışını seyrediyorduk . « H iç
terleyemiyor mu artık ?»
«Terleyemiyor. »
« Yağlı mı dersin? Kolay kilo alır mıydı
daha önce ? »
« Yok canım, kilosu tamam. İçinde bir şey
kalmamış, mesele bu.ıı
«Biraz ter atsa iyi olacak,» dedi Hogan.
104 KADINSIZ ERKEKLER

Jack, ip a t l ay a ra k yaklaştı. Önümüzde, sıç­


ray a ra k ileri geri, her ü çü ncü kerede el de­
,

ğiştirerek ip atlıyordu.
«Eee,» d ed i , «yine ne kaynatıyorsunuz öy­
le?»
«Artık ça l ışm asa n iyi olacak,» dedi H oga n .

« Yorulacaksın . »
« Ydiu la c a k s fü »
.

«Yorulursam çuvallarım, değil m i ? » dedi


Jack,'.'.' ipi daba da hızlı sallayarak yere atladı,
yanımızdan uzaklaşt ı .
O gün öğleden sonra John Collins ge]�i
yurda. Jack yukarda oda s ı n dayd ı John arabay­
.

la gelmişti şehirden. Yanı n d a iki de a rka da ş ı


vardı. Araba durdu, hepsi indiler.
John, «Jack nerede?» d iye sordu bana.
«Yu karda odasında, yatıyor.»
« Yatıyor mu?»
«Yatıyor,» dedim.
« Nasıl ? »
John'la birJikte gelen iki adama baktım.
«Jack'in arkadaşlan,» dedi John.
«Oldukça kötü,» dedim.
«Nesi var?»
« Uyuyamıyoı-.»
«Boş ver,» dedi John. «0 İ rlandalı zaten
uyku nedir bilmez.»
« İyi değil,» dedim.
«Boş ver,» dedi Jchn. «Hiçbir zam3.n iyi
değildir zaten. On yıldır tanırım onu, şimdiye
kadar da iyi ol du ğunu görmedim hiç.»
KADINSIZ ERKEKLER 105

Yanındaki adamlar güldüler.


«Mr. Morgan'la Mr. Steinfelt'i tanıştırayım
sana,» dedi John. ((Bu da Mr. Doyle. Jack'i ça­
lıştırıyor.>>
«Memnun oldum,» dedim.
Morgan adlısı, «Gidip görelim Jack'i,» de-
di.
«Gidip bir bakalım, » dedi Steinfelt.
Hepimiz yukarıya çıktık.
« Hogan nerede? » diye sordu John.
« Birkaç müşteriyle ahırda,» dedim.
« Çok adam var mı burada ? » diye sordu
John.
« İki kişi. »
« Epey sessiz bir yer, öyle değil m i ? » dedi
Morgan.»
« Evet,» dedim. « Epey sessiz.»
Jack'in odasının önündeydik. John kapıyı
vurdu. Cevap gelmedi içerden .
« Belki uyuyordur,» dedim.
« Gündüz vakti ne bok yemeye uyuyor?»
John kapının tokmağını çevirdi, hepimiz
içeıi girdik. John yatakta yatmış uyuyordu. Yü­
zükoyun yatıyordu, yüzünü yastığa gömmüş tü.
İki kolunu da yastığın altına sokmuştu.
« Hey, Jack ! » diye seslendi John.
Jack başını biraz kımıldattı yastığın üstün­
de. Eği lerek, «Jack! » dedi John. Jack biraz da­
ha gömüldü yastığa. John omuzuna dokundu
onun. Jack doğrulup bize baktı. Traş olmamış­
tı, eski bir kazak vardı üstünde.
106 KADINSIZ ERKEKLER

« Hay Allah! Niye uyandırdın ben i ? » dedi


Jolın'a.
« Öfkelenme,» dedi John. « Uyandırmak is-
temedim seni.»
« İstememiş, » dedi Jack. «Şuna bak.»
« Morgan'la Steinfelt'i tanırsın,» dedi John.
«Geldiğinize sevindim,» dedi Jack.
« N'a sılsın, 1ack ?» diye sordu Morgan.
«, İyiyim,» dedi Jack. «Nasıl olacaktım ya-
·

n i ? »:
« İyi göıiinüyorsun,» dedi Steinfel t.
«Değil mi,» dedi Jack. « Bana bak,» d�di
John'a. « Benim menajeıimsin sen . Esaslı para
alıyorsun. Gazeteciler geldiğinde sen niye yok­
tun burada ? Jerry'yle ben mi konuşayım gaze­
tecilerle?»
« Philadelphia'daydHn, Lew'in maçında, »
dedi John.
« Bana ne bundan ?» dedi Jack. « Menaje­
rimsin. Esaslı para alıyorsun benden, öyle de­
ğil m i ? Philadelphia'ya bana para kazandırma­
ya gitmedin ya ? Burada olman gerektiği za­
man niye yoktw1 ?»
« Hogan buradaydı.»
«Hogan m ı ? » dedi Jack. «Hogan da benim
gibi salağın teki.»
Konuyu değiştirmek için, « Soldier Bartlett
buradaydı , bir süre çalıştı seninle, öyle değil
·

mi?» dedi Steinfelt.


« Evet, buradaydı, » dedi Jack. « Bir süre
kaldı burada.>>
KADINSIZ ERKEKLER 107

John, « Baksana, Jerry,» dedi bana. c<Gidip


Hogan'ı bulur musun, yarım saate kadar bir
görelim onu. »
« Peki,» dedim.
« Ne bok yemeye gidiyor?» dedi Jack. ccBu-
rada kal, Jerry.»
Morgan'la Steinfelt birbirlerine baktılar.
«Öfkelenme, Jack, » dedi John.
« Ben gidip Hogan'ı bulayım,» dedim.
«Peki, gitmek istiyorsan git,» dedi Jack.
«Ama bu herifler istiyor diye gideceksen hiç
gitme.»
« Gidip Hogan'ı bulayım,» dedim.
Hogan, ahırın orada, jimnastikhanedevdi.
İki müşterisi vardı yanında . Adamlar elle;ine
boks eldivenleri giymişlerd i ; ama karşımdaki
de bana vurur ko rku su yla birbi rlerine vuramı­
yorlardı.
Beni gören Hogan, c< B ugUnlük bu kadar ,»
dedi. «Döğüşü bırakın artık. Duş alın, sonra
da B ruce gel ip masaj yapar size.»
İ plerin arasından atladı adamlar, Hogan
yanıma gel di.
«Jolm Collins iki arkadaşıyla geldi,» de-
dim, «Jack'i görmeye. »
«Arabayla geldiklerini gördiim.»
«John'un yanındaki herifler kim?»
« Hani açıkgöz herifler vardır, ikisi de on­
lardan işte,» dedi Hogan. «Tanımıyor musun? »
« Hayır,» dedim.
« Happy Stcinfelt'le Lew Morgan. Bilardo
108 KADINSIZ ERKEKLER

salonları var.»
« Uzun zamandır yoktum,» dedim.
« Evet,» dedi Hogan. « Şu Happy Steinfelt
büyük üçkağıtçı. »
«Adını duymuştum,» dedim.
« Kaypak herifin teki,» dedi Hogan. «İkisi
de dürnencidir.»
« Neyse,» dedim, «yarım saat sonra görmek
istiyorlar bizi.»
<<"Yani yarım saatten önce görmek istemi­
yorlai· mı?»
«Evet.»
« Hadi, yazıhaneye gel,» dedi Hogan. «Canı
cehenneme hepsinin.»
Otuz dakika kadar sonra Hogan'la birlikte
yukanya çıktık. Jack'in kapısını vurduk. Oda­
da konuşuyorlardı.
« Bir dakika,» dedi birisi.
«Ne oluyor yani,» dedi Hogan. «Beni gör­
mek isterseniz aşağıda yazıhanedeyim.ı>
Kilidin sesini duyduk. Kapıyı Steinfelt aç-
tı.
«Gel, Hogan,» dedi. «Gel de birer kadeh
içelim.»
«İçelim bakalım,» dedi Hogan.
Girdik. Jack yatağın üstünde oturuyordu.
John'Ia Morgan birer iskemleye çökmüşlerdi.
Steinfelt ayaktaydı.
«Esrarengiz adamlarsınız doğrusu,» · dedi
Hogan.
«Merhaba, Danny,» dedi John.
KADINSIZ ERKEKLER 109

«Merhaba, Danny , » dedi Morgan, tokalaştı­


lar.
Jack b i r şey demedi. Yatağın üstünde o t u­
ruyordu öyle. Ötekiledn yanında değildi san­
ki. Bir başınaydı . Eski bir kazak.la bir pantalon
vardı üstünde, ayaklarında da boks ayakkabı­
ları. Sakalı uzamıştı . Steinfelt'le Morgan şıktı.
John da oldukça şıktı. Jack tam bir İrlandalı
gibi oturuyordu, suratsızdı.
Steinfelt bir şişe getirdi, Hogan d a kadeh
getirdi, herkes içti. Jack'le ben birer kadeh i ç­
tik, ötekiler ikişer üçer kadeh içtiler.
«Dönüşünüze de saklayın biraz,» dedi Ho­
gan.
«Hiç merak etme. Bol bol var,» dedi Mor­
gan.
ilk kadehten sonra içmemişti Jack. Ayağa
kalkmış, onlara bakıyordu. Morgan, yatağın üs­
ti.ine, daha önce Jack'in oturduğu yere oturmuş­
tu .
« B i r kadeh daha iç, Jack,» dedi John, ka·
dehle şişeyi uzatt ı .
« İ stemez , » d e d i Jack, «ayyaş olmaya niye­
t i m yok. »
Hepsi güldüler. Jack gülmedi.
Ayrıldıklannda üçü de keyi fliydi . Arabaya
binerlerken Jack sundurmaya çıktı. El salladı­
lar ona.
«Giile güle,» dedi Jack.
Yemek yedik. Yemek boyunca ağzını bile
açmadı Jack; sadece, « Şunu verir m isin? » , « Şu-
ı ıo KADINSIZ ERKEKLER

nu uzatır mısın ?» gibisinden laflar etti. Ö teki ·


iki müşteri de bizimle birlikte aynı masaday­
dılar. Tatlı insanlardı. Yemekten sonra sundur­
maya çıktık. Hava kararmıştı bile.
« Biraz yürüyüş yapmak ister miydin,
Jerry?» diye sordu Jack.
«Tabil, » dedim.
CeRetlerimiii giyip yiirümeye başladık.
Ana)::pl epey uzaktaydı, anayola inince de bir
buçuk mil kadar yürüdük. Arabalar geçiyordu
durmadan, kenara çekiliyorduk. Jack hiç ko­
nuşmadı . Büyük bir arabanın geçmesi için çu­
hların yanma çekildiğimizde, « Cam cehenneme
böyle yürüyi.işün , » dedi. «Yurda döneli m ha­
di.»
Tepeyi tırmanıp tarlaların arasından geçen
bir yola saptık. Tepede yurdun ışıklannı gör­
reb i l iyorduk. Evin önüne geldik, kapıda Hogan
duruvordu .
<� İyi b i r yürüyi.iş yaptınız mı?» diye sordu
Hogan.
« İyiydi,» dedi Jack. «Bana bak, Hogan. İç­
kin var mı hiç ? »
«Var tabii.» dedi Hogan. «Niye sordun? »
« Odama yolla,» dedi Jack. « B u gece uyu-
yacağım.»
« Sen bilirsin, doktor sensin,» dedi Hogan.
« Hadi, odama çıkalım, Jerry,» dedi Jack.
Yukarı çıkınca yatağın üstüne o turdu Jack,
başını ellerinin arasına aldı.
« Ne hayat be ! » dedi Jack.
KADINSIZ ERKEKLER 111
Hogan, kiloluk bir şişeyle iki kadeh getir-
di.
« Soda da ister misin ?»
« Ne yani, midem mi bulansın i stiyorsun ? »
(< Sordum sadece,» dedi Hogan.
« İçer misin ?» dedi Jack.
« Sağol, istemem,» dedi Hogan . Çıkıp gi t ti.
« Ya sen , Jerry ?»
(< Bir kadeh içeyim seninle,» dedim.
Jack kadehlere içki koydu. « Keyfini çıka-
ra çıkara içeceğim,» dedi.
« B iraz da su koy,ıı dedim.
« Doğru,» dedi Jack. «Daha iyi olur.»
Bir şey söylemeden birkaç kadeh içtik.
Jack bir içki daha vermeye kalktı bana.
« Yeter,)> dedim , «başka içemem.»
« Peki,» dedi Jack. Kendi kadehini doldur­
du, biraz da su koydu. Hafifçe kızarmıştı.
« Bugün gelenler de amma heriflerdi,» dedi.
« işi tesadüfe bı rakmak istemiyorlar, hiç niyetle­
ri yok buna. »
B i r süre sonra, « Eh,)) dedi, «haklılar tabii.
İşi tesadüfe bırakmanın ne faydası var ?»
« Bir tane daha ister misin, Jerry ?)ı dedi.
« Hadi, yalnız bırakma beni .»
« İstemem, Jac k,» dedim. « İyiyim böyle. »
« Bir tanecik,» dedi Jack. Sinirleri gevşiyor­
clu .
« Peki,» dedim.
Bir kadeh içki koydu bana , kendi kadeh ini
de doldurdu.
112 KADINSIZ ERKEKLER

«Bilirsin,» dedi, « oldukça severim içkiyi.


Boksör olmasaydım ayyaş olurdum herhalde . »
«Tabii,» dedi m .
« Biliyor musun, » dedi, «boks yapmakla
bir sürü şey kaybettim.»
«Bir sürü p a ra kazandın ama.»
<�J'abii, pwa peşindeyim zaten . Biliyor mu­
sun, özlediğim çok şey var, Jerry. »
«Ne gibi ?»
« Karım gibi sözün gel i şi, » dedi. « Sonra hep
uzaktayım evimden. Kızlarıma ne faydası var?
O züppe çocuklardan bazıları, 'Babanız kim?'
diye soracaklar kı zl a rıma Kızkı rım da, 'Jack
.

Brcnnan,' diyecekler. N e işe yarar?>�


« Boş ver,» dedim, «paraları olduktan son­
ra me s e l e y ok »
.

« Neyse,» dedi Jack, «epey para biriktird i m


onlara . »
B i r kadeh daha i çti . Şişe nerdeyse boşal­
mıştı.
«Biraz su koy , » dedim. Biraz su koydu
Jack .
«Biliyor musu n , » d e d i , « karımı nasıl özlü­
yorum? .. »
« Tabii.»
«Bilemezsin. Nasıl b i r özlemdir, bilemez­
sin.»
« Şehi rde olsan daha kötüydü şimd i . »
«Benim için , » dedi Jack, « nerede olduğu­
mun hiç önemi yok. Ne biçim şeydir, bilemez­
sin.»
KADINSIZ ERKEKLER 113

« B i r kadeh daha. »
ıı Sarhoş muyum? Saçmalıyor muyum yok­
sa ? »
« İyisin » .

ıı Ne
biçim şeydir bilemezsin. Kimse bile­
mez ne biçim şey olduğunu bunun.»
« Karından başka,)) dedi m .
« Karım b il ir,» dedi Jack. « Pekala bilir o .
Bilir. B ilmez olur m u hiç?»
«Biraz su k oy şuna,» dedim.
ııJerry,» dedi Jack, « ne biçim şeydir bile­
mezsin.»
Adamakıllı sarhoştu. Gözlerini dikmiş, ba­
na bakıyordu. Hiç kımıldamıyordu gözleri.
« İyi bir uyku ç eke rs in bu gece, » dedim.
«Bana bak, Jerry,» dedi Jack. «Biraz para
kazanmak ister misin? Walcott'a oyna. »
« Eee?»
« Bana bak, Jerry.» Kadehini bıraktı Jack.
« Sarhoş değilim, anladın mı ? B i l iyor musun
kaç para yatırdım bu işe ? Elli bin papel.ı>
« İyi para . »
« Elli b i n papel,» dedi Jack, « ikiye bir. Yir·
mi beş bin papel kazanacağım . Walco tt'a oy.
na, Jerry.»
« Fena değil, » dedim.
« Nasıl yenerim onu? » dedi Jack. «Şike sa­
yılmaz. Nasıl y eneri m ? Bari para kazanayım
biraz . »
« Biraz s u koy şuna,» dedim.
F; 8
1 14 KADINSIZ ERKEKLER

«Bu maçtan sonra bırakıyorum,» dedi.


«Boksu bırakıyorum. Yenilmem gerek. Bari pa­
ra kazanayım biraz.»
«Tabii.»
«Bir haftadır uyumadım,» dedi Jack. «Bü­
tiln gece gözümü bile kırprnıyomin, hep düşü­
nilyorum. Uyuyamıyorum, Jerry. Uyuyamadı
mı nA"s ıl oluy6'r i nsan, bilemezsin.»
,. «Tabii.»
� « Uyuyamıyorum. Hepsi bu kadar. Uyuya­
mıyorum işte. Uy uyamad ı n mı o kadar çalışma­
nın ne faydası var? »
« Kö t ü » .

« Uyuya m ad ı mı nasıl oluyor insan, bile­


mezsin Jerry.»
« Biraz su koy şuna,» dedim.
Neyse, saat on bire doğru sızdı Jack, ya ­

tağa y at ırd ım onu. Mutlaka uyurdu artık. Elbi­


selerini çıkarmasına yard ım edip yatağa yatır­
dım onu.
«Artık u�ursun, Jack,» dedim.
«Tabii,» dedi Jack, «artık uvurum .»
-
« İyi geceler, Jack,» dedim.
« İyi geceler, Jerry,» dedi Jack. «Tek a rka­
daşım sensin.»
« Yok canım,» dedim.
«Tek arkadaşım sensin,» dedi Jack, « tek
arkadaşım.>>
«Uyu ar t ık » dedim.
,

« Uyurum ,» dedi Jack.


Aşağıda, Hogan yazıhanesinde oturmuş ga-
KADINSIZ ERKEKLER 1 15

zete okuyordu. Başım kaldırıp baktı. «Uyuttun


mu dostunu ? » diye sordu.
« Sızdı.»
« Uyumamaktan iyidir böylesi,» dedi Ho­
gan.
« Tabii : »
« Bunu spor yazarlarına anlatıncaya kadar
canın çıkacak,» dedi Hogan.
«Ben de yatıyorum,» dedim.
« İy i geceler,» dedi Hogan.
Sabahleyin sekiz sularında aşağı inip kah­
val tı ettim. Hogan, iki müşterisini jimnastikha­
neye götürmüş çalıştırıyordu. Gidip onları sey­
rettim b iraz.
�<Bir! Ki! Üç ! Dört ! » diye sayıyordu Ho­
gan. «Merhaba, Jerry,» dedi . «Jack kalktı m ı ? »
«Hayır. Hala uyuyor.»
Odama gidip şehre inmek için eşyalarımı
topladım. Dokuz buçuk sularında Jack'in oda­
sında kalktığını işittim. Aşağı indiğini duyun­
ca ben de peşinden indim. Kahvaltı masasın­
da oturuyordu Jack. Hogan da gelmiş, masanın
başında duruyordu.
« Nasılsın, Jack?» d iye sordum.
« Fena değil.»
« İyi uyudun mu?» diye sordu Hogan.
« Uyudum,» dedi Jack . «Ağzım çamur gibi,
ama başımda bir şey yok.»
« Güzel,» dedi Hogan. « İyi içkiydi.»
«Hesaba yazarsın, » dedi Jack.
«Ne zaman inmek istiyorsun şehre? » diye
1 16 KADINSIZ ERKEKLER

sordu Hogan.
«Öğleden önce,» dedi Jack. «Ün bir treniy­
le.»
«O tur, Jerry,» dedi Jack. Hogan çıktı.
Masaya o turdum. Jack greypfrut yiyordu.
Ağzına çekirdek gelince kaşığa çıkarıyor, sonra
da tabağa bıralqyordu.
« Dün gece epey içtim galiba,» diye başla-
dı söze.
t<Biraz içtin. »
« Saçmaladım gal iba.»
« Fena değildin.»
« Hogan nerede ? » diye sordu. Greypfrutu
bitirmişti.
« Yazıhanede. »
«Maç hakkında n e dedim ?» diye sordu
Jack. Elindeydi kaşık, greypfrutla oynuyordu.
Kız yumurtayla j ambon getirdi, greypfru­
tu aldı.
«Bir bardak süt daha, » dedi Jack. Kız çık-
tı.
«Walcott'a elli bin papel oynadığını söy-
ledin,» dedim.
«Doğru,» dedi Jack.
« Epey para . »
« İçim o kadar rahat değil,» dedi Jack.
« Bakarsın, bir şey olur.»
« Olmaz,» dedi Jack. « Herifin gözü unvan­
da. Nasıl olsa onu tutacaklar. »
«Belli olmaz. »
<<Yok yok. Gözü unvanda. Onun için para-
KADINSIZ ERKEKLER 117

dan daha önemli unvan.»


«Elli bin papel de iyi para,» dedim.
«İŞ bu,» dedi Jack. «Kazanamam. Biliyor­
sun, nasıl olsa kazanamam zaten.»
«fünge çıktın mıydı birazcık da olsa şan­
sın var demektir.»
«Yok,» dedi Jack. « Benim pilim bitmiş.
lş bu.»
«Nasılsın şimdi?»
« Epey iyiyim,» dedi Jack. «Böyle bir uy-
kuya ihtiyacım varmış. »
« İyi döğüştirsün belki.»
«İyi bir maç çıkaracağım,» dedi Jack.
Kahvaltıdan sonra, şehirler arasından ka-
rısını aradı Jack. Telefon kabinindeydi.
«Buraya geldiğinden beri ilk arıyor kansı­
nı,» dedi Hogan.
«Her gün mektup yazdı ama.»
«Tabii,» dedi Hogan, «iki sente gider mek­
tup.»
Hogan kapıya kadar geçirdi bizi, zenci ma­
sör Bruce da, arabayla istasyona kadar götür­
dü.
Trene bindiğimizde, «Güle güle, Mr. Bren­
nan,» dedi Bruce. «İnşallah leşini serersin
onun .»
«Hoşça kal,» dedi Jack. İki dolar verdi
Bruce'a. Bruce'un çok emeği geçmişti ona. Ha­
yal kırıklığına uğramış gibiydi şimdi. J ack ba­
na baktı, ben de elinde iki doları tutan Bnıce'�
h�kıyordµm,
118 KADINSIZ ERKEKLER

« Hesabı ödedim,» dedi. « Hogan masaj pa­


rasını da ald ı . »
Şehre giden trende hiç konuşmadı Jack .
Bileti şapkasının kenarına iliştirmişti; köşede
oturmuş, pencereden bakıyordu. Bir kere dö­
nüp konuştu benimle.
« K�rıma bu,..gece Shelby'de kalacağımı söy­
'
ledim,» dedi. « Garden'dan gelirken köşeyi dö­
nünçe. Eve yarın sabah giderim artık. »
« İyi fikir,» dedim. « Kann maç yaparken
hiç seyretti m i seni ? »
« Hayır,» dedi Jack. « Hiç seyretmedi .»
Maçtan sonra eve gi tmek is temediğine gö­
re adamakıllı dayak yemeyi kafasına koymuş
d iye düşündüm. Şehre varınca, bir taksiye at­
l ayıp Shelby'ye gittik . Bir çocuk çıkıp bavul­
lanmızı aldı , o tel katibinin yanına gittik.
« Odalar kaça ? » diye sordu Jack.
« Yalnız çift yataklı oda var,» dedi katip.
«Ün dolara güzel bir o da verebilirim size.»
« Çok pahalı . »
« Yedi dolara da var.»
«Banyolu m u ? »
«Tabii.»
« İyi y a işte, sen de benimle kalırsın, Jerry,»
dedi Jack.
ıcYok , » dedim , « kayın biraderimde kalaca­
ğım ben.»
« Senden para isteyen yok, » ded i Jack. « Pa­
ramın karşılığını almaya çalışıyorum sadece.»
« Ş unu doldurur musunuz, lütfen ? » dedi
KADINSIZ ERKEKLER 1 19

katip . Adlarımıza baktı. «238 numara, Mister


Brennan. »
Asansörle çıktık. i ki yataklı kocaman, gü­
zel bir odaydı; banyosu da vardı.
« Fena değil, » dedi Jack.
Bizi odaya götüren çocuk perdeleri açtı,
bavullarımızı getirdi. Hiç ora l ı olmadı Jack,
çocuğa bir çeyreklik verdim. Elimizi yüzümüzü
yıkadık, çıkıp b irşeyler yiyelim dedi Jack.
Öğle yemeğ i n i Jimriıey Handley'in lokan·
tasında yedi k. Birsürü tanıdık vardı orada . Ye­
meği yarılamıştık ki, John gelip bizim masaya
oturdu. Jack pek konuşmuyordu.
« Kilo durumun nasıl ? » diye sordu John.
Jack habire atıştırıyordu .
« E lbiselerimle bile tartılsam fazla gel­
mem,» dedi Jack. Kilo verme konusunda başı
hiç derde girmemişti. Kilo almak nedir bil mez­
di . Hogan'ın yurdunda da zayıflamıştı üstelik.
« Eh, hiç olmazsa bu bakımdan rahatsın , »
dedi John.
« Evet, bu bakımdan, » dedi Jack.
Yemekten sonra, maçın yapılacağı salona
gittik tartı için . Altmış yedi kiloda döğüşecek­
Ierdi, tartı saat üçteydi . Jack, bel inde kocaman
bir havluyla tartıya çıktı. İbre oynamadı bile.
Walcott biraz önce tartılmıştı, yanında biısü­
ıii insanla orada duruyordu.
Freedman, Walcott'ın menajeri, «Bakalım
kaç kilo geliyorsun, Jack ?» dedi.
lack baş ıyl a Walcqtt 'ı �österdi. «0 kaç ki-
120 KADINSIZ ERKEKLER

lo geliyor? »
« Bı rak havluyu,» dedi Freedman.
Taıi:anlara, « Kaç kilo?» diye sordu Jack.
Tartanlardan şişman olanı, «Altmış beş ki-
lo,» dedi.
« İyisin, Jack,» dedi Frecdman.
tı Onu da tartın,» dedi Jack.
Walcott ta'i-tıya çıkt ı . Ağır sıklette döğüşen
bir boksör gibi geniş omuzlan, kalın kollan
va rdı; sarışındı. Bacaktan pek uzun değildi .
Jack on beş santim kadar uzundu ondan.
« M erhaba, Jack , » dedi. Yamru yumruydu
yüzü.
« Merhaba,» dedi Jack. « Nasılsın ? »
« İyiyim,» dedi Walcott. Belindeki havluyu
çözüp yere bırakt ı , tartıya çıktı. Omuzlarıyla
sırtı geniş mi genişti.
«Altmış altı buçuk kilo.»
Walcott indi, Jack'e sırıttı.
« Eee,» dedi John, <eJack bir buçuk kilo
daha hafif senden . »
«Maç başladığında daha d a ağır olacağı m ,
yavrum,» dedi Walcott. « Gidip yemek yiyece­
ğ i m şimd i . »
Soyunma odasına döndük, Jack giyindi.
« Azgın bir herife benziyor,» dedi Jack.
«Birkaç kere adamakıllı dayak yemiş anla­
şılan.»
« O rası öyle,» dedi Jack. « Dövmesi kolay. »
Jack giyinince, « Nereye gidiyorsun ?» diye
·

şordu lohn ,
KADINSIZ ERKEKLER 121

«Otele,» dedi Jack. « Her şey tamam mı? »


« Evet,» dedi John. « Her şey tamam. »
« Biraz uzanacağım,» dedi Jack.
« Yediye çeyrek kala gelir alının sen i , gi­
dip birşeyler yeriz. »
« Peki.»
Otele gidince ayakkabılarıyla ceketini çı­
kard.ı Jack, yatağa uzandı. Ben mektup yazdım.
Birkaç kere göz attım ona, uyumuyordu. Hiç
kımıl damadan yatıyordu, arada bir gözlerini
açıyordu. Sonunda doğruldu.
« Dama oynar mısın, Jerry?» dedi.
«Tabii,» dedim.
Bavuluna gidip dama takımını çıkardı.
Oynadık, üç dolarımı aldı. John kapıyı vurdu,
girdi.
« Dama oynar mısın, John ? » diye sordu
Jack.
Şapkasını masaya bıraktı John . Islanmış­
tı. Ceketi de ıslaktı.
« Yağmur mu yağıyor?» diye sordu Jack.
« Bardaktan boşanırcasına, » dedi John.
« Taksiye bindim , yol t ıkandı, ben de inip yü­
riidUm . »
« Hadi, dama oynayalım biraz,» dedi Jack.
«Gidip yemek yesen iyi olacak. »
« Hayır,» dedi Jack. «Acıkmadım dah a . »
Yanın saat kadar dama oynadılar, Jack
bi r buçuk dolarını aldı John'un.
« Eh, artık gidip birşeyler yiyelim,» dedi
J�ck. Pencereye gidip dışarıya baktı,
122 KADINSIZ ERKEKLER

« Yağıyor mu hala?»
« Evet.»
« Otelde yiyelim,» dedi John.
« Peki ,» dedi Jack. « B i r kere daha oynaya­
lım seninle, yemeğin e . »
Bir süre sonra ayağa kalktı Jack, « Yemek­
ler senden, John,» dedi, aşağıya inip büyük sa­
londa yemek yectik.
yemekten sonra yukarıya çıktık, Jack yine
dama oynadı John'la, iki buçuk dolarını aldı.
Epeyce keyiflenmişti Jack . John 'un yanında eş­
ya dolu bir bavul vardı. Jack gömleğini çıkarıp
yün bir gömlekle b i r kazak giydi, dışarı çıkın­
ca üşütmemek için ; maçta giyecekleriyle bor­
nozunu bir bavula koydu.
« Hazır mısı n ? » diye sordu John. «Telefon
edip bir taksi çağırayım.»
Az sonra telefon çaldı, taksinin beklediğini
söylediler.
Asansörle indik, salonu geçip taks iye bin­
dik, Garden'a gittik. Bardaktan boşanırcasına
yağıyordu yağmur, ama birsürü insan vardı so­
kaklarda. Maçın bütün biletleri satılmışt ı . So­
yunma odasına giderken salonun ne kadar do­
hı olduğunu gördüm . Arka sıradan ıinge kadar
yanın mil vardı sanki. B ü tün ışıklar sönük ti.i .
Ringin ışıkları yanıyordu sadece.
« İyi ki bu yağmurda açık havaya almadı­
lar maçı, » dedi John.
« Epey kalabalık,» dedi Jack.
«Daha büy ük olsaydı Garden1 daha da dc;r
KADINSIZ ERKEKLER 123
]ardı.»
« Hava belli olmuyor ki,» dedi Jack.
John soyunma odasının kapısına gelip ba­
şını uzattı. Jack sırtında bornozu, otuıuyordu,
kollarını kavuşturmuş yere bakıyordu. İki yar­
dımcı vardı John'un yanında. John'un omuzu­
nun üstünden bakıyorlardı. Jack başını kaldır­
dı.
« Gitti mi?» diye sordu.
« Şimdi indi,» dedi John.
Kalktık. Walcott ringe çıkıyordu. Seyirci­
ler epey alkışladılar onu. İplerin arasından gd·
çip yumruklarını kavuşturdu, gülümsedi, rin­
gin bir köşesine gitti önce, yumruklarını salla­
yarak seyircileri selamladı, sonra öteki köşesi­
ne gitti, sonra da oturdu. Seyircilerin arasın·
dan geçerken Jack de epey alkış aldı. Jack İr­
landalıdır, İrlandalılar da hep alkış alırlar za­
ten. Yahudiler ya da İtalyanlar kadar alkışlan­
mazlaı· New York'da, ama epey alkış alırlar.
Jack ringe tırmandı, iplerin arasından geçmek
için eğildi, Walcott köşesinden kalkıp geldi,
Jack'in rahatça geçebilmesi için ipleri araladı.
Seyirciler eşsiz bir davranış olarak kabullendi­
ler bunu . Walcott elini Jack'in omuzuna koy­
du, bir saniye hiç kımıldamadan öylece durdu­
lar.
« Demek sen de şu sevilen şampiyonlardan
biri olmak istiyorsun,» dedi Jack. «Çek şu la­
net elini omuzumdan . »
« Kendine gel,» dedi Walcott,
124 KADINSIZ ERKEKLER

Bütün bunlar nefis şeylerdi seyirciler için.


Maçtan önce ne ince oluyor şu boksörler! Bir·
birleıine ne güzel de iyi şans diliyorlar!
Jack ellerini sararken Solly Freedman gel·
di bizim köşeye, John da Walcott'ın köşesine
gitti. Jack, başparmağını sargının ortasındaki
delikt�n geçirdj, sonra güzelce sardı elini. Ben
de bantla yapıştırdım sargıyı ; bandı iki kere de
parmaklarının çevresine doladım .
.- « Hey,» dedi Freedman. <<Nerden buldunuz
bu kadar bantı?»
«Dokunsana,» dedi Jack. « Yumuşak değil
mi? Ukalalık etme. »
Jack öteki elini sararken d e yanımızdan
hiç ayrılmadı Freedman, çocuklardan biri el­
divenleri getirdi, Jack'in eline geçirip bağladım.
<<Baksana, Freedman,» diye sordu Jack,
« ŞU Walcott hangi milletten?»
«Bilmiyorum,» dedi Solly. «Galiba Dan i·
markalı. »
Eldivenleri getiren çocuk, «Bohemyalı,»
dedi.
Hakem ringin ortasına çağırdı boksörleri,
Jack hakemin yanına gitti. Walcott gülerek
yaklaştı. Ortaya geldiler, hakem iki kolunu bok­
sörlerin omuzlarına attı.
Jack, «Merhaba, halkın gözbebeği, » dedi
Walcott'a.
cc Kendine gel. »
« Niye 'Walcott' adını aldın kendine ?» de­
di Jack. «Walcott'ın zenci olduğunu bilmiyor
KADINSIZ ERKEKLEll 125

muydun ?»
«Bakın -» dedi hakem, bilinen sözleri tek­
rarladı. Walcot t bir ara sözünü kesti hakemin.
Jack'in koluna yapıştı, «Beni böyle tutarken
vurabilir miyim?» dedi.
« Çek elini üstümden,» dedi Jack. «Film
mi çeviriyoruz burada?»
Köşelerine döndüler. Jack'in sırtından bor­
nozunu aldım, Jack iplere tutunup eğildi, bir­
kaç kere dizlerini büktü, ayakkabılarını reçi­
neye sürdü. Gong çaldı, hemen dönüp ortaya
fırladı Jack. Walcott da yaklaştı, eldivenleriy­
le tokalaştılar; Walcott ellerini indirir indir­
mez, Jack Walcott'un suratına üstüste iki sol
çaktı. Jack'den iyi boksör yoktu doğnısu. WaI­
C:ott peşini bırakmıyordu Jack'in, çenesini göğ­
süne dayamış onu kovalıyordu ringde. Kroşe­
ciydi, ellerini aşağıda tutuyordu biraz. Bütün
numarası yaklaşıp kroşe patlatmaktı. Ama ne
zaman yaklaşsa, Jack'in solu suratında patlı­
yordu. Sanki kendiliğinden oluyordu bu. Jack
sol elini kaldırdı mı, yumruğu Walcott'un su­
ratını buluyordu mutlaka. Üç-dört kere sağım
denedi Jack, ama Walcott'ın ya omuzunu ya da
kafasının üstünü buldu. Öteki kroşeciler gibiy­
di Walcott. Sadece kroşeden korkardı. Kendi­
ni iyi kolluyordu. Suratına inen sollara aldır­
mıyordu bile.
Dört raund kadar sonra Walcott'ın suratı­
nı kan içinde, yara bere içinde bıraktı Jack;
ama Walcott da ne zaman yaklaştıysa kroşesi-
126 KADINSIZ ERKEKLER

ni patlattı Jack'e, i k i böğıünü adamakıllı kı­


zarttı. Yaklaşınca J ack hemen sarılıyordu ona,
sonra b i r elin i bırakıp aparkütünü sallıyordu,
ama Walcott'ın eli serbest kalınca da Jack'in
,

gövdesinde öyle bir kroşe patlıyordu ki sokak­


tan bile duyuluyordu . Esaslı kroşeci .
üç · raund d a böyle geç t i . H iç konuşmadı­
lar. Hep yumruk salladılar. Raund aralarında
e pey uğraştık Jack'le. Pek iyi göıünmüyordu;
ringde de pek bir şey yaptığı yoktu, her zaman­
ki gibi. Ayak oyunlarına başvurmuyordu hiç,
kendiliğinden inen solunu kullanıyordu sadece.
Solu, Wakott'ın suratına bağhych sanki, Jr..ck
istemeye görsi.in, yumruk yerini bulnyordu. Ya­
kın döğüşte her zaman soğıukkanhydı Jack,
boşuna ter dökmek istemezdi . Yakın döğüşiin
tekniğini de iyi b il i rd i , hiç olmazsa birkaç yum­
ruk ind irirdi ayrılmadan önce. B i zim köşede
döğüşürlerken , baktım Walcott'ı sıkıştırdı, sağ
elini kurtarıp b i r aparküt patla t tı Walcott'ın
burnun a . Walcott, fena halde kanayan bumu­
mı, ona da biraz kan bulaşsın diye, Jack'in
omuzuna dayadı, Jack omuzunu sertçe kaldı­
rıp bumuna b i r daha vurdu Walcot t 'ın, sonra
sağıyla bir aparküt daha pat lattı.
Walcott mi.ithiş içe rl edi buna. Beş raund­
da iyice nefret etmişti Jack'den . Jack'de bir
değişikl i k yoktu, her zamanki gibiydi. Döğüş·
tüğü ki mseleri bokstan nefret ettirmesini bi­
lirdi. Kid Lewis'den bu yüzden nefret ediyordu
işte. Kid'i hiç kızdıramamıştı . Kid Lewis, pis
.KADINSIZ ERKEKLER 127

numaraları daha iyi bili rdi Jack'den . Jack, gü­


cünü yitirmediği sürece, kaya gibi sapasağlam
kalırdı ringde. Walcott'ın da canına okuyordu.
İşin komiği, klasik boksörlere benziyordu Jack.
Klasik boksu da iyi bilirdi.
Yedinci raunddan sonra, « Solum ağı rlaşı­
yor,» dedi.
O raunddan sonra dayak yemeye başladı.
Önceleri pek belli olmuyordu dayak yediği.
Ama maça Jack deği l , Walcott hakimdi artık,
başı dertte olan Jack'di. Walcott 'ı soluyla uzak
tutamıyordu kendinden . Maç daha önceki ra­
undlar gibi süıiip gidiyordu sanki, ama Wal­
cott'ın yumrukları hedefi ıskalamıyor, tam ye­
rini buluyordu. Gövdesine müthiş yumruklar
yedi Jack.
« Kaçıncı raunddayız ? » diye sordu.
«On birinci . »
« Dayanamıyorum,» dedi Jack. «Bacaklarım
titriyor. »
Walcott uzun zamandır dövüyordu onu.
Sağlam basıyordu yere, yumnık makinesi gi­
biydi. Jack yumruklan savuşturmaya bakıyor­
du artık. Ne müthiş dayak yediği belli ol mu­
yordu aslında. Raund aralarında bacaklarına
masaj yapıyordum . Ben masaj yaparken kasla­
rı t i t riyordu. Berbat durumdaydı.
Başını çevirerek, « Nasıl gidiyor?» diye sor­
du John'a, yüzü şişmişti.
« Maç onun.»
«Dayanabilirim,» dedi Jack. «Bu serseri na-
128 KADINSIZ ERKEKLER

kavt edemez beni . »


'
Düşündüğü gibi süriiy ordu maç. Walcott ı
yenemeyeceğini b iliyordu . Gücü kalmamıştı.
Ama iyiydi. Parası sağlamdı, sayıyla kaybetmek
istiyordu maçı . Nakavt olmak istemiyordu .
Gong vurdu, ortaya ittik onu. Ağır ağır
gitti. Walcot t ..yaklaştı. Jack bir sol salladı;
Walcott, Jack'in solunu savuşturup üstüste
yumtuk indirmeye başladı onun gövdesine.
Jack , Walcott'a sarılmak istedi, ama bir tes­
tere makinesine sarılmak gibi bir şeydi bu. Çe­
kilip bir sağ salladı, vuramadı. Walcott bir sol
indirdi, Jack yere düştü. Dizleriniıı üstüne yığı­
lıp bize baktı. Hakem saymaya ba�la:dı. Jack
bize bakıp başım sallıyordu. Sekizde, John işa­
ret etti . Seyircilerin güriil tüsünden hakemin se­
si duyulmuyordu. Jack ayağa kalktı. Hakem,
sayarken , Walcott'ı tek eliyle geride tutmuştu.
Jack ayağa kalkınca, Walcott yaklaştı.
Solly Freedman'in, « Dikkat et, Jimrny,» di­
ye bağırdığını duydum .
Walcott, Jack'e bakarak yaklaştı. Jack so­
lunu uzattı . Başım salladı Walcott. Jack'i iple­
re sıkıştırdı, bir an ölçtükten sonra çok hafif
bir sol salladı Jimmy'nin yanağına, arkasından
da gövdesine müthiş bir sağ patlattı. Kemerin
on santim kadar al tına inmişti yumruğu. Jack'­
in gözleri yuvalarından fırlayacak sandım. Ko­
caman olmuşlardı. Ağzı açıldı .
Hakem Walcott'ı yakaladı. Jack birkaç
adım attı i leriye. Yere yığılsa elli bin papel de
KADINSIZ ERKEKLER 129

gidiyordu. Barsaklan deşilmiş gibi yürüyo,·du .


« Bi lerek vurmadı, » dedi . « Kaza oldu . »
Seyirciler öyle bağırıyorlardı ki , b i r şey
duyulmuyordu.
« İ yiyi m , » dedi Jack. Tam önümüzdeydiler.
Hakem John'a baktı, sonra başını salladı.
Jack, « Gel bakalım, orospu çocuğu seni,»
diye bağırdı Walcott'a.
John iplere asılmıştı. Havlu a tmak üzerey­
di ringe. Jack iplerin biraz ötesindeydi. B ir
adım ilerledi . Yüzü ter içindeydi , sanki biri
sıkmıştı yüzünü, burnundan koca bir damla ter
damladı .
Walcot t 'a , « Gel bakalım, hadi ,» diye bağır·
dı Jack.
Hakem Johrı'a baktı, devam etmesi için
Walcott'a işaret e t t i .
« Hadi bakalım, serseri,» ded i .
Walcott yaklaştı. O da bilmiyordu n e ya­
pacağını. Jack'in bu yumruğa dayanacağını hiç
ummamıştı. Jack bir sol patlattı Walcott'ın su­
ratına. Salonda çığlıklar atılıyordu durmadan .
Tam önüınüzdeydiler. Walcott iki yumru k a t t ı .
Jack'i n yüzünü daha önce h i ç böyle görmemiş­
t im, - bakışlarını! Kendini tutuyordu, tutma­
ya zorluyordu, yüzünden belliydi. Bu arada hep
düşünüyor, neresine yumruk yerse yesin dayan­
maya çalışıyordu.
O da yumruk atmaya başladı sonra. Yüzü
korkunçtu. Ellerini indirmiş, Walcott'a yumruk
F: 9
130 KADINSIZ ERKEKLER

atıyordu durmadan. Walcott kendini korumaya


çalıştı, Jack suratına suratına vuruyordu Wal­
cot t 'ın:- Derken Walcott'ın kasığına bir sol in­
d irdi, arkasından da onun kendisine vurduğu
yere, belinin epey altına bir sağ patlattı. Wal­
cott yere yığıldı, kıvranmaya başladı.
Hakem Jac]s..' i yakalayıp köşesine itti. John
ringe fırladı . Seyirciler çığlı k çığlığaydı bu ara­
da. Hakem, öteki hakemlerle konuştu; spiker,
elinde megafonla ringe çıkıp, « Faul yapıldığı
için Walcott galip,» ded i .
John'la konuşuyordu hakem, « Ne yapa_b i­
l i rdim?» diyordu. « Kendisine fat!l yapıl dtğını
kabul etmedi Jack. Öfkelenince de o faul yaptı.»
« Nasıl olsa kaybedecekti zaten,» dedi John .
Jack iskemlede oturuyordu. Eldivenlerini
çıkardım, iki eliyle iskemleye yaslandı. Otu-
runca o kadar da berbat görünmüyordu suratı.
Jack'in kulağına, « Gi t , özUr d i le, » dedi
John. « İyi olur.»
Jack ayağa kal ktı, kan ter içindeydi yüzü.
Bornozunu attım sırtına, tek eliyle karnını tu­
tarak ringin öteki köşesine gitti. Walcot t 'ı kal­
dırmışlar, masaj yapıyorlar dı. Birsürü adam
vardı Walcott'ın köşesinde. Kimse konuşmadı
Jack'le. Jack, Walcott'ın üs tüne eğildi .
« Affedersin,» dedi. « Faul yapmak isteme­
m iştim.»
Walcot t bir şey söylemedi . Hali berbat mı
berbattı.
«Eh, artık sensin şampiyon , » dedi Jack.
KADINSIZ ERKEKLER 131

« İnşallah tadını çıkarırsın.»


« Rahat bırak ç ocuğu ,» dedi Sol1y Freed­
man .
« Merhaba, Sol ly,» dedi Jack. « Faul yaptı­
ğım için affedersin . »
B i r şey demedi Frcedman, Jack'c baktı.
Jack yine scndel iyerek kö şesi ne döndü, ip­
lerin arasından , sonra gazetecilerin masaları
yanından geçirdik onu . Salondan çıkardık. B i r­
sürü seyirci sırtını okşadı Jack'in. Bütün o ka­
labalık arasından bornozuyla geçip soyunma
odasına indi . Walcott kazanmı ş t ı ya. Walcot t'a
oynayanlar çoğunluktaydı.
Soyunma odasına girer girmez uzanıp göz­
lerini kapadı Jack .
« O tele gidip bir dok tor çağıralım,» dedi
John.
« Perişan oldum,» dedi Jack.
« Çok üzgünüm, Jack,» dedi John.
« Zararı yok,» dedi Jack.
Gözleri kapalı, yatıyordu.
« Kalleşlik yapmak istediler,» dedi John.
« Dostların Morgan'la Steinfel t,» dedi Jack,
« ne dostlarmış ya ! »
Yatıyordu, gözlerini açtı. Yüzü acı için­
deydi hala.
« İ şin içine o kadar para girince insan ne
çabuk düşünüyor, şaşılacak şey,» dedi Jack.
« Esasl ı çocuksun, Jack,» dedi John.
«Yok canım,» dedi Jack . «Bir şey yap ma­
dıın ki ben . »
BASİT BİR SORUŞTURMA

Dışarda, pencerenin boyunu geçmişti kar.


Pencereden giren gün ışığı, kulübenin çamdan
yapılma duvarına asılı haritaya vuruyordu. Te­
pedeydi güneş, ışığı karların üstünden geliyor­
du. Kulübenin önündeki karlar kürenmiş, bir
yol açılmıştı; duıu gökyüzünde parlayan güneş,
duvara vuruyordu, karların üstüne yansıyordu
sıcaklığı, yolu genişletiyordu. Mart sonlarıydı .
B inbaşı , duvara dayalı bir masanın başında
oturuyordu. Emir subayı, bir başka masaday­
dı.
Binbaşının gözlerinin çevresi, karda yan­
sıyan güneşten korunmak için kar gözlüği.i tak­
tığı yerler, beyazdı. Yüzünün öteki yerleri, yan­
mış bronzlaşmış, sonra yine yanmıştı. B urnu
şişmişti, su toplamış yerlerde derisi soyulmuş­
tu. Kağıtlarla uğraşırken, sol elinin parmakla­
rını içi yağ dolu bir tabağa sokuyor, sonra da
paıınak uçlarıyla yüzüne süri.iyordu usulca.
Parmaklarındaki yağı, tabağın kenarına süre­
rek iyice akıtıyordu, incecik b i r yağ tabakası
kalıyordu parmaklarında, yağı alnıyla yanakla­
rına sürdükten sonra, burnunu parmaklan ara-
KADINSIZ ERKEKLER 133

sına alıp hafifçe uğuşturuyordu. İ şini bitirin­


ce ayağa kalktı, yağ tabağını aldı , kulübenin
küçük odasına, uyuduğu odaya geçti. « Biraz
uyuyacağım,» dedi emir subayına. O orduda
emir subayı subay değildi aslında, adı emir su­
bayıydı. « Sen bitirirsin.»
« B aşüstüne, signor maggiore,» diye cevap
verdi emir subayı. İskemlesine yaslanıp esne­
di. Ceketinin cebinden bir kitap çıkarıp açtı;
masaya koydu kitabı, piposunu yaktı. Okumak
için masaya eğilerek birkaç nefes çekti pipo­
dan. Sonra kitabı kapayıp cebine koydu. Yapı­
lacak çok iş vardı daha. Bitirmeden, okumanın
keyfirii çıkaramazdı . Dışarda, bir dağın arkası­
na indi gi.ineş, kulübenin duvarına gün ışığı
vunnaz oldu. Bir a s ke r girdi içeri , çeşitli boy­
hırda kesilmiş çam dallarını sobaya attı. « Ya­
vaş ol, Pinin,» dedi emir subayı. « B inbaşı uyu­
yor.»
Pinin, binbaşının emir eriydi. Esmer bir
çocuktu, çam dallarını dikkatle koyarak ateşi
tazeledi, kapıyı kapayıp dışarıya, kul übenin a r­
kasına geçti yine. Emir subayı kağıtlara eğil d i .
« Tonani,» diye seslendi binbaşı.
« Signor maggiore? »
« Pinin'i gönder bana. »
« Pinin! » diye seslendi emir subayı. Pinin
odaya girdi. « Binbaşı seni istiyor,» dedi emir
subayı.
Pinin, kulübenin büyük odasını geçip bin­
başının kapısına yürüdü. Yan açık kapıyı vur-
1 34 KADINSIZ ERKEKLER

du. « Signor m aggiore? »


Emir subayı, binbaşının, «Gel,» dediğini
duydu, « kapa kapıyı.»
Odada, ranzasının üstüne uzanmış yatıyor­
du binbaşı. Pinin ranzanın yanına dikildi. Bin­
başı, eski elbiseforle doldurarak yastık d iye
kulla:nl:lığı sırt" çantasına dayamıştı başını.
Uzun, yanık, yağlı yüzüyle Pinin'e baktı. Elleri
bati'aniyen:in üstündeydi .
« On dokuz yaşındasın, değil mi? » diye sor-
du.
« Evet, signor maggiore.ıı
«Aşık oldun mu hiç? »
«Anlayamadım, signor maggiorc . »
«Aşık olun mu - kızın birine ?»
« K ızlarla ilişkim oldu.»
« Onu sormadım. Kızın birine aşık oldun
mu hiç, onu sordum.»
« Evet, signor maggiore.»
« 0 kıza hala aşık mısın şimdi ? Mektup
yazmıyorsun ona. Bütün mektuplarını okuyo­
rum .»
«Ona aşığım,» dedi Pinin, «ama mektup
yazmıyorum.»
« Emin misin?»
« Eminim . »
B inbaşı, sesini yiikseltmeden , «Tonani,»
dedi, «sesimi duyuyor musun ?»
Yan odadan cevap gdmedi .
« Duymuyor,» dedi binbaşı. «Demek kızın
birine aşık olduğuna eminsin ?»
KADINSIZ ERKEKLER 135

« Eminim . »
Binbaşı bir göz a t t ı emir erine. «Yıkılma­
dığına da emin misin? »
« Yıkılmakla n e demek istediğinizi anlaya­
madım. »
« Peki,» dedi binbaşı . «Üstünli.ik taslama.»
Pinin yere baktı. B inbaşı esmer yüzüne , .
sonra ellerine baktı onun . Gülümsemeden de­
vam etti: « Demek sen de aslında -» binbaşı
durakladı. Pinin yere baktı. « Senin asıl iste­
ğin -» Pinin yere baktı. B inbaşı, başmı sırt
çantasına dayadı yine, gülümsedi . Gerçekten
rahatlamıştı : orduda çok çapraşıktı hayat. « İyi
bir çocuksun,» dedi . « İyi bir çocuksun, Pinin.
Ama üstünlük taslama, sonra dikkat e t , bir baş­
kası gelip avucunun içine almasın sen i . »
Pinin ranzanın yanında duruyordu hala.
« Korkma,» dedi binbaşı. Ellerini battani­
yenin üstünde kavuşturmuştu. « Dokunmayaca­
ğım sana. İstiyorsan birliğine dönebilirsin. Ama
burada emir erim nlarak kalman daha iyi.
Ölüm tehlikesi daha az burada.»
« Benden bir istediğiniz var mı, signor
maggiore? »
«Yok,» dedi binbaşı. «Git hadi, işine bak.
Çıkarken kapıyı açık bırak. »
Pinin kapıyı açık b ırakarak çıktı. Odada
şaşkın şaşkın yüıüyüp kulübenin kapısından
çıkarken, emir subayı ona baktı. Sarhoş gibiy­
di Pinin, soba için odun geti rirken yürüdüğün­
den çok daha başka yüıüyordu şimdi. Emir su-
136 KADINSIZ ERKEKLER

bay ı , onun arkasından bakıp gülümsedi. Pinin


biraz daha odun getirdi sobaya. B i nbaşı, ran­
zasına uzanmış, duvardaki bir çividen sarkan
başlığıyla kar gözlüğüne bakarken, onun yürü­
yüşünü duydu. Küçük maskara, diye düşündü,
acaba yalan mı söyledi bana ?
ON KIZIWERİLİ

Dört Temmuz bayramlarının b i rinden son­


ra, geç vakit Joe Garner ve ailesiyle kasabadan
dönmekte olan Nick, koca a rabayla giderken ,
yolda sarhoş dokuz kızılderiliye rasladı. Dokuz
olduğunu hatırlıyordu, çünkü alacakaranlıkta
atları durdurmuştu Joe Garner, yola atlayıp
tekerleklerin arasından bir Kızılderili çıkar­
mıştı. Yüzükoyun uzanmış uyuyordu Kızılderi­
l i . Joe çalılara süıükleınişti onu , sonra da ara­
baya binmişti yine.
« Dokuz etti,» demişti Joe, « kasabadan be­
ıi dokuz etti.»
« Ah şu Kızılderililer,» demişti Mrs. Gar­
ner.
Nick, Garner'lann iki oğluyla arkadaydı .
Oturduğu yerden, J oe'nun yol kenarına süıük­
lediği Kızılderiliyi gönueye çalışıyordu.
«Billy Tabeshaw muydu ? » diye sordu Carl.
« Hayır. »
« Pantalonu Billy'ninkine benziyordu. »
« Bütün Kızılderililer aynı çeşit pantalon
giyerler. »
« Göremedim,» dedi Frank. « Babamın in-
138 KADI NSIZ ERKEKLER

mesiyJe çıkması bir oldu, hiçbir şey göreme­


dim. Yılan öldürüyor sandım. »
« B u gece b irsüıü Kızılderili yılan öldüre­
cek galiba,» dedi Joe Garner.
«Ah şu KızılderiJiler, » dedi Mrs. Gamer.
Yola devam ettiler. Anayoldan kıvrılıp te­
peyi tı.rmanma�a başladılar. A tların işi çetin­
di, çocuklar arabadan inip yürüdüler. Yol kum­
luydu . Nic-k, tepedeki okulun yanında durup
arkasına baktı. Petoskcy'in ışıklarını, ötede
Little Traverse Körfezi'n i , Harbour Springs'in
ışıklarını gördü. Arabaya bindiler yine.
«Şu yokuşa biraz çakı l döksefor iyi olacak , »
dedi Joe Garner. Araba, korudan geçen yolda
i lerliyordu. Joe'yla M rs . Garner önde yanyana
oturuyorlard ı . Nick, iki çocuğun arasına o t u r­
muştu. Yol , düzliiğc çıktı.
« Babam burada bir kokarcayı ezmişt i . »
« Daha ilerdeydi . »
Joe, başını çevirmeden, « Nerede olduğu
farketmez,» dedi. « Ha orada ezmişsin kokarca­
yı ha burada.»
« Dün gece iki kokarca gördüm,» dedi Nick.
«Nerede?»
«Göl ktyısında. Kıyıda ölü balık arıyorlar­
dı.»
« Kokarca değildi belki,» dedi Cari .
« Kokarcaydı. Herhalde bilirim kqkarcala-
rı . »
« Bi lirsin tabii,» dedi Carl. « Kızılderili bir
sevgilin va r. »
KADINSIZ ERKEKLER 139

« B öyle konuşma, Cari, » dedi Mrs. Gamer.


« Kızılderililer de kokarca gibi kokarlar.»
Joc Garner güldü.
((Gülme, Joe,» ded i Mrs. Gamer. «Ne biçim
konuşuyor Cari ? »
« Kızılderili b i r sevgilin mi var, Nickic? »
diye sordu Joe.
« Hayır. »
« Var, baba,» dedi Frank. « Sevgilisi Pru-
dence Mitchell . »
« Değil.»
« Her gün görmeye gidiyor onu . »
« Gi tmiyorum. » Karanl ıkta i k i çocuğun ara-
sında oturan Nick, Pnıdence M itchell 'in sözü
edilerek kızdırılmasından ötürü, için için se­
viniyordu. « Benim sevgilim değil o,» dedi.
« Lafa bak, » dedi Carı . « Her gün birl ikte
göıiiyorum onları . »
«Carl bir sevgili bulamaz kendine,» dedi
annesi, « Kızılderiliden bile olsa. »
Carl sustu.
« Carl bu konuda beceriksizdir,» dedi
Frank.
« Kapa çenenL »
« En iyisi de bu, Carl ,» dedi Joe Garner.
«Kadın milletinin ne faydası dokunmuştur ki
adama! Babanın hal ine bak.»
Araba sarsıldı, Mrs. Garner, Joe'ya yakla­
şarak, « Halltctmişsin sen onu,» dedi . « Eskiden
senin de birsürü sevgilin vardı.»
«Babamın Kızılderiliden bile sevgilisi ol-
140 KADINSIZ ERKEKLER

muştur herhalde.»
« Y ok canım,» dedi Joe. « Pıudie'ye gözku­
lak ol, Nick . »
Karısı birşeyler fısıldadı Joe'mm kulağına,
Joe güldü.
«Niye gülüyorsun? » diye sordu Frank .
« Sak,ın söyleme, Garner,» dedi karısı. Joe
yine güldü.
«i>rudence fena değil, » dedi Joe Garner.
« B enimki de fena değil.»
« Ne biçim konuşuyorsun,» dedi Mrs. Gar­
ner.
Atlar, kumlu yolda zorlanıyordu. Joe ka­
ranlıkta kırbacını şaklattı .
« Hadi bakalım, deeh. Yarın işiniz daha çe­
tin.»
Araba sarsıla sarsıla tepeden indiler. Çift­
liğe varınca herkes indi arabadan. Mrs. Garner
kapıyı açtı, içeri gird i , elinde bir fenerle çık­
tı. Carl'la Nick, arabanın arkasındaki eşyalan
indirdiler. Frank öne oturdu , ahıra götürecek­
ti arabayı, atlan çözecekti Nick merdivenleıi
çıkıp mutfak kapısını açtı. M rs . Garner ocakta
ateş yakıyordu. Odunlara gaz döküyordu, dö­
nüp baktı.
« Hoşça kalın, Mrs. Garner,» dedi Nick.
«Beni de aldığınız için teşekkürler. »
« B ir şey değil, Nickie.»
« Çok eğlendim . »
« Seninle olmak hoşumuza gidiyor. Yemeğe
kalmaz mısın?»
KADINSIZ ERKEKLER 141

« Gi deyim daha iyi. Babam herhalde bekli­


yordur beni.»
« Nasıl istersen. Carl'ı da buraya yollar mı-
sın?»
« Peki . »
« İ yi geceler, Nickie.»
«İyi geceler, Mrs. Garner.»
Nick avluya çıkıp ahıra gitti. Joe'yla Frank
süt sağıyorlardı.
« İ yi geceler,» dedi Nick. « Çok tatlı vakit
geçirdim.»
« İ yi geceler, Nick,» d iye seslendi Joe Gar­
ner. «Yemeğe kalmıyor musun?»
« Kalmayacağım. Söyler misiniz Carl 'a, an­
nesi bekliyor.»
« Peki. İyi geceler, Nickie.»
Nick, ahmn altındaki otlaktan geçen yo-
1 u tuttu yalınayak. Yol düzgündü, çıplak ayak­
larına soğuk soğuk değiyordu kırağılar. Otla­
ğın sonundaki bir çitin üstünden atladı, bir
hendeği geçti, ayaklan çamurda ıslandı, son­
ra kayın ağaçlannın arasından geçti, kulübe­
nin ışıklarını görünceye kadar yüıiidü. Ç i t in
üs tünden a tlayıp ön kapıya gi tti. Babasını gör­
dü pencereden, masaya oturmuş, büyük fene­
rin ışığında gazete okuyordu. Nick, kapıyı açıp
içeri gird i .
« Eee, Nickie, » dedi babası, « eğlendin m i ? »
« Çok eğlendim, bab a . Güzel bir bayramdı . »
« Aç mısın ? »
« Hem de nasıl. »
142 KADINSIZ ERKEKLER

«Ayakkabılarını ne yaptın?»
«Gamer'ların arabasında bıraktım.»
«Mutfağa gel hadi.»
Elinde fenerle öne düştü babası . Buz kutu­
sunun önünde durup kapağını kaldırdı. Nick
mutfağa gitti. B abası b i r parça soğuk p iliç koy­
du taba_ğa, bir sJirahi de süt getirip masaya,
Nick'in önüne bıraktı. Feneri de m asaya bı­
raktı.
« Biraz da çörek var,» dedi . «Yeter mi ? �,
«Çok b ile.»
Muşambayla örtülü masa başındaki iskeı:rı­
leye oturdu babası. Gölgesi kocaman vunıyor­
du mutfağın duvarına.
« Maçı kim kazandı? »
« Petoskey. 5 3 . »
-

Babası, yemek yiyişini seyretti Nick'in,


bardağına süt koydu. Nick sütü içti, peçeteyle
ağzını sildi . Babası rafa uzanıp çöreği aldı.
Koca bir parça kesti. Böğürtlenli çörekti.
« Sen ne yaptın, baba ? »
« Balığa çıktım sabahleyin.»
«Ne tuttun ? »
« Pek bir şev tutamadım.»
Nick'in çöre k yiyişini seyrediyordu babası.
« Öğleden sonra ne yaptın? » diye sordu
Nick.
« Kızılderililerin kampına gidip biraz do­
laştım.)>
« Kimseyi gördün mü? »
«Bütün Kızılderililer şehre inmiş, kafa çek-
KADINSIZ ERKEKLER 143

meye. »
« Kimseyi görmedin mi ?»
« Arkadaşını gördüm , Pıudie'yi. »
« Neredeydi ? »
«Komdaydı , Frank Washburn'la. Onlara
rasladım. Keyifleri yerindeydi doğrusu .»
Nick'e bakmıyordu b abası .
« Ne yapıyorlard ı ? »
« 0 kadar kalamadım yanlarında. »
« Söylesene, ne yapıyorlardı ? »
« Bilmem,» dedi babas ı . « Seslerini duydum
sadece. »
<< Onlar olduğunu nereden anladı n ? »
« Gördüm.»
« Hani görn1em iş t i n ? »
« Yok yok, gördüm tabii.»
« Ki m vardı yanında?» diye sordu Nick .
« Frank Washburn . »
« İ kisi de . . . İkisi de . . . »
« Evet ? »
« Mutlu muydu?»
«Galiba. »
Babası masadan kalkıp mutfak kapısından
çıktı. Döndüğünde, Nick tabağına bakmaktay­
dı. Ağlamıştı.
« Daha ister misin ? » Çörek kesmek i ç in
bıçağı aldı babası.
« İstemem,» dedi Nick.
« Biraz daha yesen ? »
·

« İstemem. »
Babası masayı topladı.
144 KADINSIZ ERKEKLER

« Korunun neresindeydiler?» diye sordu


Nick.
« Kampın arkasında. » Nick tabağına baktı.
«Artık yatsan iyi olacak, Nick,» dedi babası
« Peki . »
Nick odasına gitti, soyundu, yatağa gird i .
Babasµıın otu�;ına odasında dolaştığını duydu .
Yüzünü yastığa gömüp yatağa uzandı Nick .
... « Gönlüm kırıldı,» d iye düşündü. « Böyle
duygular içinde olduğuma göre gönlüm mut­
laka kınlmıştır.»
Bir süre sonra babasının feneri söndfuüp
kendi odasına gittiğini duyd u . Dışarda ağaçla­
rın arasında rüzgarın çıktığını duydu, tel ka­
fesl i pencereden serin serin esti rüzgar. Uzun
süre yüzü yastığa gömülü yattı, bir süre son­
ra Prudence'ı düşünmeyi unutuverdi, en sonun­
da da uykuya daldı. Geceleyin uyandığında, ku­
lübenin dışında ağaçların arasında esen rüzga­
rı, gölün kıyıya çarpan dalgalarını duydu, son­
ra yeniden uyudu. Sabahleyin sert sert esiyor­
du rüzgar, dalgalar kıyıya vuruyordu, uzun sü­
re uyanık kaldı, sonra da gönlünün kırılmış ol­
duğunu hatırladı.
BİRİNE BİR KANARYA

Tren, kırmızı taştan yapılma, bahçeli, uzun


bir evin önünden geç t i hlzla; dört tane kalın
palmiye ağacı vardı bahçede, gölgelerine ma­
salar konulmuştu. Öteki taraf denizdi . Son­
ra, kırmızı taşların, kireçli toprakların arasm­
dakf bir geçide girdi tren, deniz arada bir gö­
ıiinüyordu artık, uzaklarda, aşağıdaki kayala­
rın dibinde.
« Palenno'dan aldım onu , » dedi Amerikalı
kadın. « Bir saatliğine çıkmıştık karaya. Pazar
sabahıydı. Adam dolar istedi, ben de bir bu·
çuk dolar verdim. Çok güzel şakıyor.»
Tren çok sıcaktı, lit salon kompartımanı
da çok sıcaktı. Açık pencereden rüzgarın esti­
ği yoktu. Amerikalı kadın perdeyi çekti, arada
bir bile görünmez oldu den iz. Öteki tarafta
camlı kapı vardı, sonra koridor, sonra açık bir
pencere, pencerenin dışında tozlu ağaçlar, ben­
zine bulanmış bir yol , dümdüz uzanan bağlar,
arkalarında da kayalıklı boz tepeler vardı.
Birsüıü uzun bacadan duman çıkıyordu -
Marsilya'ya gelince yavaşladı tren, makas baş­
F: 10
146 KADINSIZ ERKEKLER

!arından geçerek istasyona girdi. Marsilya is­


t asyonunda yirm i beş dakika kaldı tren, Ame­
rikalı kadın bir The Daily Mail'le küçük bir
şişe Evian suyu aldı. Peron boyunca biraz yü­
rüdü, ama hiç ayrılmadı trenin yanından, Can­
nes'da y i rm i dakika kalmış t ı tren, sonra d a
ansızın . hareket ,edi vermişti, Amerikalı kadın
ancak atlayabilmişti vagona. Amerikal ı kadının
kula�lan pek iyi duymuyordu, belki kampana
çalar da duyamam diye korkuyordu.
Tren, Marsilya istasyonundan ayrıldı, sa­
dece makas başlarıyla fabrika dumanları yok­
tu artık , geriye bakınca Ma rsilya şehri, limanı,
arkasınd a yükselen dağlar, güneşin sııya vuran
son ışıkları da görülüyordu. Hava karaıı rken,
t ren, yanan bir çiftlik evinin yanından geçti.
O tomob iller <luımuştu yolda, evden çıkarılan
eşya lar tarlaya yayılmıştı. Bi rsürü insan, evi n
yanışını seyrediyordu. Hava karardıktan sonra
Avignon 'a geldi t ren. İnip binenler oldu . Paris'e
dönmekte olan Fransızlar, gazetecinin öni.inde
dunıp o günün Fransız gazetelerini aldılar. Pe­
ronda zenci askerler vardı. Kahverengi ünifor­
malar giymişlerdi, uzun boyluydular, yüzleri
elektrik ışığının altında pırıl pırıl dı. Kapka­
raydı yüzleri, çok uzun boyluydular. Tren, zen­
cileri peronda bırakarak istasyondan aynldı.
Yanlarında kısa boylu beyaz bir çavuş vardı as-
·

kerlerin .
Lit salon kompartımanında, duvardaki üç
yatağı çekip açm ı ş tı memur, hazırlamı ş t ı . Ge-
KADINSIZ ERKEKLER 147

celeyin Amerikalı kadın hiç uyumadan yattı,


tren rapide 'd i çünkü , çok hızlı gi d iyordu, ka­
dın da hızdan korkuyordu gecel e ri . Amerika­
lı kadının yatağı, pencerenin yanındaydı . Paler­
mo'dan alınan kanarya , hava akımında kalma­
sın d iye , tuvalete giden koridora b ı ra k ılmı ştı ,
kafesinin üstü bir bezle örtülüydü. Kompartı­
manın önünde mavi bir ışık y anı yo rd u, bütün
gece çok hızlı gi tti tren, Amerikalı kadın hiç
uyumadı, bir kaza olmasını bekledi hep.
Tren Paris'e yaklaşmıştı s abahleyi n , Ame­
rikalı kadın, gece h i ç uyumamasına rağmen ,
t uva l �t ten döndükten sonra di p d i ri ve oıia yaş­
lıydı tam bir Amerikalı gibiydi, üstündeki bezi
alıp güneşe ast ı kafesi, kahvaltı etmek için
yemek vagonuna gi tti. Lit salon kompartıma­
nına döndüğünde, ya t ak lar kapatılıp koltuk
haline ge t i r i lmişti, kanarya açık pencereden
giren gün ışığında tüylerin i temizl iyordu, tren
çok yaklaşmıştı Paris'e.
« Seviyor güneşi , » dedi Amerikalı kadın.
« B irazdan şakımaya başlar. »
Kanarya ti tredi, gagasıyla ti.iylerini tem iz­
ledi. « Ken d i m i bildim b ilel i kuşları severim,»
dedi Amerikal ı kadın. « Eve götürüyorum, kü­
çük kızıma. B akın - şakıyor.»
Kanarya ö t tü , boynundaki t üyler dimdik
oldu, s on ra g aga s ın ı eğ i p t ü yleri n i temizleme­
ye başladı yine. Tren bir ırmağı, sonra da çok
bakımlı bir orman ı geçti. Birsüıii Paris ban­
liyö sü nü geçti . Tramvaylar vardı banliyölerde,
148 KADINSIZ ERKEKLER

trene bakan duvarlarda Belle Jardiniere'in, D u­


bonnet'nin, Pernod'nun kocaman afişleri var­
dı. Trenin geçtiği bütün yerlerde kahvaltı edil­
memiş gibiydi daha. Karımla konuşmakta olan
Amerikalı kadını birkaç dakikadı r dinlememiş­
t i m bile.
« Koeanız da,.Ainerikalı m ı ? » d iye sordu ka-
dın . . ,
· ·
«Evet, » dedi karım. « İkimiz de Amerikalı-
yız. »
«İngilizsiniz sanmıştım. ı>
« Hayır, değiliz.»
«Askı taktığım için öyle sandınız belki,»
dedim. Pantalon askısı diyece k tim, İngiliz ha­
vasına daha uygun olur diye askı dedi m sa­
dece. Amerikalı kadın duymadı. Düpedüz sa­
ğırdı, dudak hareketlerinden anlıyordu konuş­
maları, ona doğru bakmamıştım. Pencereden
bakıyordum . Karımla konuşmaya devam etti.
·

«Amerikalı olduğunuza çok sevindim. E n


iyi kocalar Amerikalılardan çıkar,» diyordu
Amerikalı kadın. «Biliyor musunuz, Avrupa'­
dan bu yüzden ayrıldık. Kızım Vevey'de bir
adama tutuldu.» Durdu. « Deli gibi aşıktılar
birbirlerine. » Yine durdu. ıı Tabii ben de kopa­
rıp aldım kızımı .»
« Unuttu mu ? » diye sordu karım.
« Sanmıyorum,» dedi Amerikalı kadın. « Ne
yiyor, ne de uyuyor. Çok çalıştım ama ilgisini
başka bir şeye çekemedim . Hiçbir şeye aldır­
dığı yok. Bir yabancıyla evlendiremezdim kı-
KADINSIZ ERKEKLER 149

zımı.» Durdu. «Bir zamanlar, en yakın dostla­


nmdan biri, 'Amerikalı kızlara yabancıdan ko·
ca olmaz,' demişti .»
« Ol maz,» dedi karım. « Herhalde olmaz.»
Amerikalı kadın, karımın pardesüsi.inü çok
beğendi; yirmi yıldır aynı yerden, Rue Saint
Honore'deki aynı malson de couturier'den alır­
mış elbiselerini. Ölçüleri varmış orada, onun
neleri sevip neleıi sevmediğini bilen bir satıcı
kız, elbiseleri seçip Amerika'ya yollarmış. New
York'a, oturduğu evin yakınındaki postahane­
ye gelirmiş elbiseler, gümrüğü de pek bir şey
tutmazmış, değer biçmek için paketleri posta­
hanede açarlarmış, ne dantelli ne de işlemeli
olurmuş elbiseler, hepsi sadeymiş, pahalı gö­
rünmezmiş. Therese adlı şimdiki satıcıdan ön­
ce Amelie adlı bir başka satıcı kız varmış.
Sadece bu ikisi çalışmış yirmi yıl içinde. Hep
aynı couturler'den alışveriş edenniş. Ama fi­
yatlar biraz yükselmiş. Yine de, doların de­
ğeri arttığı için, aynı parayı veriyormuş. Şim­
di kızının ölçüleıi de varmış couturier'de. Ar­
tık büyüdüğü için, bundan sonra ölçüleri pek
değişmezmiş kızının.
Tren Paıis'e geliyordu artık. Raylarda bir­
süıi.i vagon vardı - kahverengi, ahşap yemek
vagonları, kahverengi, ahşap yataklı vagonlar,
o gece beşte İtalya'ya hareket edeceklerdi, ha­
la beşte hareket ediyorsa tabii; Paris-Roma ya­
zılıydı üstleıinde; tepelerinde oturulacak sıra­
�ar bulunan va�onlar da vardı, bir de�işikJi�
150 KADINSIZ ERKEKLER

yoksa, belirli saatlerde banliyölere giderdi bu


vagonlar, yalnız kompartımanlar değil, vagon­
ların tepelerindeki yerler bile tıklım tıklım
olurdu; beyaz duvarların, birsürü pencerenin
önünden geçiyorduk. Kimse kahvaltı etmemiş­
ti daha.
Amerikalı kadın, «En iyi kocalar Ameri­
kalılardan çıkar,» dedi kanma. Bavulları in­
diriyoJdum. «Evlenilecek tek erkekler Ameıi­
kalı erkekleı;dir dünyada.»
«Ne zaman ayrıldınız Vevey'den?» diye
sordu karım.
«Sonbaharda iki yıl olacak. Biliyor musu-
nuz, ona götürüyorum kanaryayı.» .
«Kızınızın tutulduğu adam İ sviçreli m iy-
.
di?»
« Evet,» dedi Amerikalı kadın. «Vevey'li
çok iyi bir aileden geliyordu. Mühendis ola­
caktı. Vevey'de tanıştılar. Uzun yiiriiyüşlere çı­
karlardı birlikte.»
«Vevey'i bilirim,» dedi karım. «Balayımızı
orada geçirmiştik.»
« Sahi m i ? Kimbilir ne güzel geçmiştir. Kı­
zımın ona aşık olacağını hiç sanmıyordum ta­
bii.»
«Çok güzel bir yerdi,» dedi karım.
« Evet,» dedi Amerikalı kadın. « Ne güzel­
dir, değil mi? Nerede kalmıştınız?»
«Trois Souronnes'da kalmıştık,» dedi karım.
«Eski, ama çok gi.izel bir oteldir,» dedi
Amerikalı kadın,
KADINSIZ ERKEKLER 151

« Evet,» dedi karım. « Çok güzel bir odada


kalmıştık, sonbahar öyle tatlıydı k i . »
« Sonbaharda mı gitmiştiniz Vevey'e ? »
« Evet,» dedi karım.
Kazaya uğramış üç vagonun yanından ge­
çiyorduk. Paramparça olmuştu vagonlar, dam­
ları çökmüştü.
« Bakın,» ded im. « Kaza ol muş.»
Amerikalı kadın baktı, sonuncu vagonu
gördü. «Bütün gece korktum, kaza olacak di­
ye,» dedi . «Bazen korkunç önsezilerim vardır.
Bir daha dünyada rapide'lc yolculuk etmem
geceleyin. Herhalde o kadar hızh gitmeyen baş­
ka rahat trenler de vardır.»
Sonra Gare de Lyon'un karanlığına girdi
tren, durdu pencerelere hamallar geldi. Pence­
reden bavulları. uzattım, peronw1 loş uzunlu­
ğuna indik, Amerikalı kadın Cook'un i.iç ada­
mından birini buldu, «Bir dakika, madame,
admm bulayım,» dedi adam.
Hamal. bir el arabası getirip bavulları yer­
leştirdi, karım da ben de Amerikalı kadına
hoşça kalın dedik; Cook'un adamı, dakti l oyla
yazılı bir deste kağı t çıkarmış, kağıtlardan bi­
rinde Amerikalı kadının adını bulmuş, sonra
rla cebine koymuştu kağıtları.
Trenin yanında, peronda, el arabasıyla eş­
yalarımızı götüren hamalın arkasından gittik.
Peronun sonunda bir kapı vardı, adamın b iri
biletlerimizi aldı.
Paris'e dönüyorduk, ayrılmak iı;rin,
BİR ALP ŞİİRİ

Sabah erkenden bile hava sıcaktı, vadiye


inerken. Gürteş, taşıdığımız kayakların karları­
nı eritmiş, tahtalarını kurutmuştu. Bahardı va­
dide ama güneş çok sıcaktı. Kayaklanmızla
,

sırt çantalarımızı taşıyarak yoldan Galtur'a in­


dik. Kilise avlusunun yanmdan geçerk�n, bir
cenaze töreninin yeni b i ttiğini gördük. Avlu­
dan çıkıp yanımızdan geçen papaza, « Grilss
Gott,» dedim . Papaz haşmı eğerek selam verdi.
« Papazların insanla konuşmamaları amma
komik,» dedi John.
«'Grüss Gott' mu diyecekler sandın?»
« Hiç cevap vermezler,» dedi John.
Yolda durup zangocun taze toprağı kürek­
le atışını seyrettik. Kara sakallı, yüksek deri
çizmeli bir köylü duruyordu mezarın başında.
Zangoç, küreği bırakıp doğruldu. Çizmeli köy­
lü küreği aldı zangoçtan, mezara toprak atma­
ya başladı - bahçesini gübreleyen bir adam
gibi yayıyordu toprağı. O pırıl p ın l Mayıs sa­
bahında mezara toprak a t mak, gerçek dışı gi­
biyd i . Kimseni n ölmüş olabileceğini . düşüne-
-
mi ordum:
y
KADINSIZ ERKEKLER 153

«Böyle bir günde gömülmeyi düşün,» de­


dim John'a.
« Hoşuma gitmezdi doğrusu.»
«Neyse,» dedim, « ölmek zorunda değiliz
ya. »
Yol boyunca yürüyüp kasabanın evlerini
geçtik, hana gittik. Bir aydır kayak yapıyorduk
Silvretta'da, vadiye inmek güzel şeydi. Kay­
mak da güzeldi Silvretta'da, ama baharda ka­
yak yaparken, sadece sabahlan erkenden, bir
de akşamlan iyi oluyordu kar. Günün öteki
saatlerinde, güneş yüzünden bozuluyordu. İki­
miz de yorulmuştuk güneşten. Güneşten kaça­
mıyordu insan. Tek gölgeler, kayaların ya da
bir buzulun yanındaki kayanın altına yapılmış
kulübenin gölgeleriydi ; gölgede durunca da in­
sanın çamaşırlarındaki ter buz tutuyordu he­
men. Güneş gözlüğü olmadan kulübenin önün­
de oturmak imkansızdı. Kapkara yanmak gü­
zel şeydi ama güneş de çok yoruyordu adamı.
Güneşte dinlenemiyordu insan. Karlardan kaç­
tığıma seviniyordum. Silvretta'ya çıkmak için
vakit geçmişti artık. Kayak yapmaktan bhaz
bıkmıştım. Çok kalmıştık. Kulübenin teneke
damında eriyen kar suyunu içmekten de bık­
mıştım. Kayağın bir parçasıydı suyun tadı. Ka­
yaktan başka şeyler de olduğuna seviniyordum,
kasabaya indiğime, yüce dağ kaynaklarından
vadideki bu Mayıs sabahına indiğime sevini­
yordum.
Jfancı1 iskemlesinin arkasını duvanl da-
154 KADINSIZ ERKEKLER

yamış, hanın önündeki sundurmada oturuyor·


d u . Yanında da ahçı oturuyordu.
« S ki-hei J ! » dedi hancı.
« Heil! » dedik, kayakları duvara dayayıp
sırt çantalarımızı çıkardık.
« Nasıldı yukarısı ?» diye sordu hancı .
«Schön. Yalnız çok güneşli biraz.»
«Evet. Yılın" bu vaktinde çok güneş olur.»
Ahçı, iskemlesinde oturuyordu. Hancı, bi-
zimle içeri giri p yazıhanesini açtı, mektupları­
mızı getirdi. Bir tomar mektupla birkaç ga­
zete vardı .
« Bi ra alalım biraz,» dedi John.
«Olur. İçerde içeriz.»
Hancı i k i şi şe getirdi, mektuplan okur­
ken içt ik .
« Biraz daha içelim,,> dedi John. B u kere­
sinde bi r kız getirdi biraları. Şişeleri açarken
gülümsedi.
« Ne çok m ektup , ,> dedi.
« Evet. Birsürii . »
«Prosit,» dedi, bo ş şişeleri a l a ra k çıkıp
gi t t i.
« Biranın tadını unutmu ş um . »
«Ben unutmad ım,» dedi John. « Ku1übc­
deyken sık sık düşünürdüm.»
« Neyse,» dedim, « şimdi biramız var.»
«İnsan bir şeyi uzun uzadıya sürdürmeme-
li.»
«Eve t . Çok kaldık yukarda.»
A «Hem de nasıl1» dedi John. «Bir şeyi sür-
KADINSIZ ERKEKLER 155

dürmenin faydası yok. »


Açık pencereden gün ışığı giriyordu içeri­
ye, masanın üstündeki bira şişelerinden süzü­
lüyordu. Şişeler yarı doluydu. Şişedeki bira­
ların köpükleri azdı, çok soğuktular çünkü.
Uzun bardaklara boşaltırken biraz köpüıüyor­
lardı, o kadar. Açık pencereden beyaz yola
baktım. Yol kenarındaki ağaçlar tozluydu. Öte­
lerde yeşil bir tarlayla bir dere vardı. Dere bo­
yunca ağaçlar, bir de çarklı bir değirmen var­
ch . Değirmenin açık yanında uzun bir kütük
gördüm, çıkıp çıkıp düşüyordu kütük. Kimse­
nin aldırdığı yoktu. Yeşil tarlada dört karga
dolaşıyordu. Bir karga da ağaçlardan birine tü­
nemiş, onlara bakıyordu. Dışarda sundurma­
da, ahçı, iskemlesinden kalkıp mutfağa açılan
hole geçti. İçerde, masanın üstündeki boş bar­
daklardan süzülüyordu güneş. Joh n , öne eğil­
miş, başını kollarının üstüne dayamıştı.
İki adamın merdivenleri çıktığını gördüm
pencereden. İçki salonuna geldiler. Biri, çiz­
meli köylüydü, sakallı köylü. Öteki zangoçtu.
Pencerenin dibindeki masaya oturdular. Kız
gelip masanın yanına dikildi. Köylü görmez­
likten geldi onu. Ellerini masanın üstüne koy­
muş, oturuyordu. Eski asker elbiseleri vardı
üstünde. Dirsekleri yamalıydı.
«Ne içeceksin ? )) diye sordu zangoç. Köyl ü
aldırmadı.
« Ne içeceksin ? »
�< S chnapps,» dedi köylü.
156 KADINSIZ ERKEKLER

Zangoç, « Çeyrek litre de kırmızı ş arap » ele­


,

di kıza.
Kız içkileri getirdi, köylü schnapps'ı içti.
Pencereden dışanya baktı. Zangoç onu seyre­
d iyord u. J ohn başını masaya dayamıştı. Uyu­
yordu.
Hancı içeri girip masaya gitti. Kendi leh­
çeleriyle konuştu, zangoç cevap verdi. Köylü
pencereden bakıyo rdu Hancı odadan çıktı.
.

Köylü ayağa kalktı. Deri bir cüzdandan kat­


lanmış bir on bin kron çıkardı, açtı. Kız geldi.
«Alles ?» diye sordu.
«Alles,» dedi köylü.
«Şarabın parasını ben vereyim,» dedi zeın­
goç.
Köylü, «Alles,» diye tekrarladı kıza. Kız
elini önlüğünün cebine sokup birsürü bozuk
para çıkardı, köylünün parasının üstünü ver­
di. Köylü çıkıp gitti kapıdan. Çıkar çıkmaz da
hancı girdi içeri, zangoçla konuştu. Masaya
oturdu. Kendi lehçeleriyle konuştular. Zangoç
keyiflenmişti. Hancı bir şeyden t iksinmiş gibiy­
di. Zangoç ayağa kalktı. Bıyıklı, ufak tefek bir
adam dı . Pencereden eğilip yola baktı.
«Giriyor işte,» dedi.
«Löwen'e mi?»
«Ja.»
Yine konuştular, sonra bizim masaya gel­
di hancı. Uzun boylu bir adamdı, yaşlıydı. Uyu­
yan John'a baktı.
«Epey yorulmuş.>?
KADINSIZ ERKEKLER 157

« Evet, erken kalktık.»


«Hemen yiyecek misiniz?»
«Ne zaman olursa,» dedim. « Ne var yiye­
cek? »
« Ne isterseniz. Kız listeyi getirecek . »
Kız, yemek listesini getirdi. John uyand ı .
Bir kartın üstüne mürekkeple yazılmıştı liste,
tahta bir çerçevenin içindeydi .
« İ şte speise-karte,» dedim John'a. John lis­
teye baktı. Hala uykuluydu.
« B ir şey i çmez misiniz bizimle? » diye sor­
dum hancıya. Oturdu. «Bu köylüler hayvan ,»
dedi hancı.
« Kasabaya girerken bir cenaze töreninde
gördük onu. ı>
« Kansının cenazesi . »
«Yaa ? »
« Hayvanı n biri. Bu köyli.ilerin hepsi hay­
van.»
«Nasıl yan i ? ı>
« S öylesem inanmazsınız. Yaptığını söyle­
sem inanmazsınız.»
« Anlatın. »
« İnanmazsınız . » Hancı, zangoca seslendi.
« Franz, buraya gel . » Zangoç, küçük şarap şi­
şesiyle bardağını alarak geldi.
«Beyler biraz önce Wiesbadenerhütte'den
geldiler,» dedi hancı. El sıkıştık.
« Ne içersiniz ?» diye sordum.
Franz parmağını salladı . << Hiçbir şey.»
« B i raz şarap daha ? »
158 KADINSIZ ERKEKLER

« Peki ?»
«Lehçemizi anlıyor musunuz? » diye sordu
hancı .
« Hayır.»
«Ne olmuş ?» diye sordu John.
«Kasabaya gelirken mezara toprak atan
köylüy.ü gördük ya, onu anlatacak.»
« Benim bir şey anladığım yok zaten, » dedi
John. « Çok hızlı konuşuyorlar.»
«Bu köyl ü,» dedi hancı, «bugün kansını
getirdi, gömülmek için. Kasını ayında ölmiiş.»
« Aralık'ta,» dedi zangoç.
« Farketmcz. Aralık'ta ölmilş. Muhtarlığa
bildirmiş.»
« On sekiz Aralık'ta,» dedi zangoç.
« Neyse, karlar eriyinceye kadar zaten ge­
tiremezdi kansını.»
« Paznaun'un öteki yamacında oturuyor,»
dedi zangoç. «Ama bu kiliseye bağlı. »
« Getiremez miydi kansını?» diye sordum.
« Getiremezdi. Ancak karlar eridikten son­
ra kayakla gelebilir buraya·. Bugün getirdi, gö­
mülmesi için, papaz da kadının yüzüne bakın­
ca onu gömmek istemedi. Sen anlat,» dedi zan­
goca. «Almanca konuş, lehçemizi anlamıyorlar.»
« Papazın hali ömürdü,» ded i zangoç. « Muh­
tarlığa verilen belgede kalpten ölmüş yazılıy­
dı. Kalbi olduğunu burada biliyorduk zaten.
Kilisede arasıra bayılırdı. Uzun zamandır gel­
miyordu. Dağı tırmanacak kadar gücü yoktu .
Papaz onun yüzünü açtıktan sonra, 'Karın çok
KADINSIZ ERKEKLER 159
acı çekti mi?' diye sordu Olz'a. 'Hayır,' dedi
Olz. ' Eve geldiğimde yatakta ölü yatıyordu.'
« Papaz yine baktı kadına. Durumunu pek
beğenmedi .
«'Nasıl oldu da böyle oldu yüzü ?'
« ' B ilmiyorum,' dedi Olz.
« 'Düşün bakalım ,' dedi papaz, battaniyeyi
kadı nın yüzüne örtti.i yine. Olz bir şey söyle­
medi. Papaz ona b ak t ı . Olz papaza baktı. 'Bil­
mek istiyor musun ? '
«'Mutlaka,' dedi papaz.»
« Burası güzel işte, )) dedi hancı . «Dinleyin
bakın. Devam et, Franz.»
«'Ölünce,' dedi Olz, ' muhtarlığa bildirdim,
ölüsünü de kilere kaldırıp koca bir odunun üs­
tüne yatırdı m . Koca odunu kullanmaya sıra
gelince kaskatı kesilmişti ölüsü, kaldırıp du­
vara dayadım. Ağzı açıkt ı , geceleri odunu kes­
mek için kilere gidince, feneri ağzına asardım .'
« ' N iye b öyle yaptın ? ' diye sordu papaz .
.:'Bilmem,' dedi Olz.
«' Çok m u yaptın ? »
« ' Ne zaman kilere gitsem geceleri, öyle
yapardım.'
« 'Doğru deği l , ' dedi papaz. ' Karını sever
miydin?'
« 'Ja, severdim,' ded i Olz. ' Pekala sever•
diın.'»
«An ladınız mı?» d iye sordu hancı. « Karı­
sına ne yaptığını anladınız m ı ? »
« Duydum .»
160 KADINSIZ ERKEKLER

« Ne yiyeceğiz?» diye sordu John.


« Sen söyle,» dedim. «Doğru mudur der­
siniz?» diye sordum hancıya.
«Tabii doğru,» dedi. «Bu köylüler hay-
van.»
« Nereye gitti şimdi ? »
« Meyhane)'.e, Löwen'e.»
«'Benimle birlikte içmek istemedi,» dedi
za!ıgoç.
«Kansını biliyor ya, benimle de içmek is­
temedi , » dedi hancı.
«Baksana,» dedi John. « Birşeyler yesek.»
« Peki,» dedim.
BİR KOVALAMACA YARIŞI

William Campbell, tumeye çıkmış bir top­


lulukta kovalamaca yanşlarına katılıyordu
Pit tsburgh'dan beri . Bir çeşit bisiklet yarışıdır
kovalamaca yarışı ; bisikletçiler, belirli aralık­
hırla birbirlerini kovalamaya başlarlar. Bitiş
noktası uzakta ol madığı için çok hızlı gitmek
zorundadırlar; ağır giderlerse, arkadan gelen
ler yetişir çünkü, herkes, başlangıçtaki arayı
korumaya çalışır. Arkadan gelenlerden biri ön­
dekini geçerse, öndeki b isikletinden inip ya­
rışı bırakır. Kimse kimseyi geçemezse, yarışı
en fazla yol almış b isikletçi kazanır. Çoğu ya­
rışlara iki bisikletçi katılır sadece, altı m il l ik
yol alınır. Bu altı millik yolda, önde giden,
arkadan gelene enselenmeıneye çalışır. Wil­
liam Campbell, Kansas City'de enselendi.
William Campbell, Pasifik kıyılarına varın­
caya kadar yarışı hep önde bitireceğini umu­
yordu. Kazandığı sürece, topluluktan para alı­
yordu. Kansas City'ye varınca odasına gidip
yattı hemen. Topluluğun yöneticisi, odasına
geldiğinde yataktayd ı , yönetici gittikten sonra
F: 1 1
162 KADINSIZ ERKEKLER

da yataktan çıkmamaya karar verdi. Çok so­


ğuktu Kansas City, yataktan çıkmak için de
doğrusu acelesi yoktu. Kansas City'yi sevmi­
yordu. Yatağın altındaki şişeye uzanıp içki iç­
ti. Midesi biraz düzeli r gibi oldu. Topluluğun
yöneticisi Mr. Turner, içmek istemedi.
William C.:ımpbel 'in Mr. Turner'la konuş­
ması garip olmuştu biraz. Mr. urner kapıyı
vurmuştu.
·· «Girin ! » demişti Campbell. Mr. Turner
odaya girince, bir iskemlenin üstünde elbisele­
rini gördü CampbelJ 'in, açık bir bavul, yatağın
yanındaki bir başka iskemlede içki şişesi, y<:ı­
ta kta da tepeden tırnağa kadar çarşaflarla ör­
tülmüş birini gördü.
«Mister Campbell ,» dedi Mr. Turner.
Çarşafın al tı ndan, «Beni kovamazsın,ı> de­
di William. Campbell. Çarşafın altı sıcacıktı,
beyazdı. «Yarışta bana yetiştiler diye kovamaz­
sın beni.»
«Sarhoşsun,» dedi Mr. Tuıı:ı�r.
«Evet, tabii,» dedi WHJiam Campbell, çar­
şafın altından konuşuyor, dudaklanyla kuma­
şa dokunuyordu.
«Salaksın,» dedi Mr. Turner. Elektriği sön­
dürdü. Bütün gece yanmıştı ışık. Sabahın onuy­
du şimdi . «Sarhoş salağın tekisin. Ne zaman
geldin bu şehre?»
«Dün gece geldim,» dedj WiJliam Camp­
bell, çarşafın altından konuşuyordu yine. Çar­
şafın altından konuşmak hoşuna gitmişti. «Hiç
KADINSIZ ERKEKLER 163

çarşafın al tından konuştun m u ? ,>


«Komiklik etmeye çal ı şma . Komik değil­
sin.»
«Komiklik etmiyorum Çarşafın altından
konuşuyorum sadece.»
«Çarşafın altından konuştuğun belli . »
« Gidebilirsin artık,» ded i Campbell. «Se­
nin yanında çalışmayacağım bundan böyle.»
« Neyse ki fa rk ı n d a sın b unu n . »
«Birsürü şeyin farkındayun,» dedi Willi­
aın Campbcll. Çarşafı i ndirip Mr. Turner'e
baktı. «Farkında olduğum için de sana ba km ı­
yorum. Nelerin farkındayım, bilmek ister mi­
sin? »
« Hayır.»
« İyi , » dedi William Campbell . «Hiçbir şe­
yi n farkında değilim çünkü. Öyle konuşuyor­
dum . » Çarşafı yine yüzüne örttü. « Çarşafın al­
tına b a yılıyorum , » dedi. Mr. Turner ya tağ ın
yanında duruyordu. O rta yaşlı, göbekli, kabak
kafalı bir adamdı, yapacak çok işi vardı daha.
« Sen b u ra d a kalıp tedavi olsan çok iyi ol aca k ,
B i l ly,» dedi . « İstersen ben birşeyler ayarla­
n m . ıı
« Tedavi olmak i stemiyorum,» dedi Wil­
liam Campbell. « Tedavi olmak istediğim yok.
Keyfim yerin d e . Doğduğumdan beri keyfim ye­
rindeydi.»
«Ne zamandır bu durumdasın?»
William Campbell , soluğuyla çarşafı şişi­
rerek, « Soruya bak ! » dedi.
164 KADINSIZ ERKEKLER

« Ne zamandır perişansm böyle, Billy?»


« İ şimi yapmadım mı ? »
«Yaptın tabii. Sana ne zamandır perişan­
sın diye sordum.»
« B ilmiyorum. B i r kurt var yanımda . » Di­
l iyle çarşafa dokundu. « B i r haftadır beni bı­
rakmıyor.»
« Sarhoş hei·if . »
« Sevgili kurtum benim. N e zaman içki iç­
sem�'odadan kaçıyor. Alkole dayanamıyor. Za­
vallıcık.» Dilini çarşafta gezdiriyordu durma­
dan. «Çok tatlı bir kurt. H iç değişmedi, eski­
den neyse yine o.» William Campbell gözleıini
kapayıp deıin bir soluk aldı.
«Tedavi olmalısın, Billy,» dedi Mr. Tur­
ner. « Keelcy'e ne dersin? Fena değildir.»
«Keeley,» dedi William Carnpbell. «Lond­
ra'ya yakındır, değil m i ? » Kirpiklerini çarşafa
değdirerek gözlerini kapadı, açtı. « Çarşaflara
bayılıyorum,» ded i . Mr. Turner'a baktı.
« Bana bak, sarhoşum sanıyorsun. »
« Düpedüz sarhoşsun . »
« Değilim.»
« Kütük gibi sarhoşsun işte.»
«Değilim .» William Campbell, çarşafı ba­
şının üstüne tuttu. « Sevgili çarşaf,» dedi. Ha­
fifçe üfledi . « Sevgili çarşaf. Beni seviyorsun,
değil mi ? Oda fiyatına sen de dahilsin. Japcn­
ya'daki gibi tıpkı. Hayır,» dedi. «Dinle Billy,
sevgili Uçan Billy, sana bir sürprizim var. Sar­
hoş deeilim . Çakı gibiyim.»
KADINSIZ ERKEKLER 165

« Sarhoşsun, » dedi Mr. Turner.


«Bak.» William Campbell, sağ kolunu çı­
kardı pijamadan, çarşafın üstünden uzattı. « Şu­
na bak.» Kolunda, bileğinden dirseğine kadar
ufacık çürükler, çüıiiklerin çevresinde de kü­
çük mavi çemberler vardı. Çemberler birbiıine
değiyordu nerdeyse. « Yeni bir gelişme,» dedi
William Campbell. «Arada bir kafayı çekiyo­
rum biraz, kurlu odadan atmak için. »
«Bunun d a tedavisi var,» dedi Uçan Billy
Turner.
« Yok,» dedi William Campbell. « H içbir şe­
yin tedavisi yok.»
· «Bu işi böyle bırakamazsın, Billy,» dedi
Tumer. Yatağa oturdu.
« Çarşafa dikkat et, » dedi William Caınp­
bell.
« Bu yaşta bırakıp artık bir kere çuvalla­
dın diye kendini içkiye veremezsin. »
« Biliyorum, kanun bile var bu konuda. »
«Bana ne kanundan ? Ben, kurtul istiyo­
rum. »
Billy Campbel, dudaklarıyla, diliyle çarşa­
fı okşadı. «Sevgili çarşaf,» dedi. « Bu çarşafı
hem öpebiliyorum, hem de içini dışını görebili­
yoıum. »
«Bırak artık şu çarşafı. Kendini içkiye
veremezsin, Billy.»
William Campbell gözlerini kapadı. Belli
belirsiz bir bulantı başlamıştı içinde. Biliyor­
du, durmadan artacaktı bu bulantı, kesmek
166 KADINSIZ ERKEKLER

ıçın bir şey yapılıncaya kadar artacaktı. İşte


o sırada içki ikram etti Mı·. Turner'a. Mr. Tur­
ner içmek istemedi. William Campbel l şişeden
bir yudum ald ı . Küçük bir yudum. Mr. Tumer
ona bak t ı . Mr. Turner, gerektiğinden çok kal­
mıştı bu odada, yapılacak birsürü işi vardı;
içkicilerin arasında yaşamasına ra ğm en içki­
,

den k-orkardı ;"Üstel ik çok hoşlanırdı Williaın


Campbell'dan; onu bırakmak istemiyordu. Üzü­
lüyordu onun için , belki tedavi edilir diye di.i­
şiliıüyordu. Kansas City'dc iyi doktorlar var­
dı. Ama gitmesi gerekiyordu. Ayağa kalktı..
« Bana bak, Billy,» dedi Will iam Campbell,
«bir şey söylemek istemiyorum . Uçan Billy der­
ler sana . Uçar gidersin çünkü. Ban a da sadece
Billy derler. Uçamıyorum, Billy. Uçamıyonı m .
Enseleniyorum. N e zaman uçmaya kalkışs am
enseleniyorum . » Gözlerini yumdu. « Uçamıyo­
rum, Billy. Uçamamak berbat şey.»
«Evet,» dedi Uçan Bily Turner.
« Ne eveti ? » William Campbell , Mr. Tur­
ner'a baktı.
« Uçamamak kötü . »
(< Hayır,» dedi William Campbell. «Ben öy­
le bir şey demedi m . Yanıldım herhalde. »
« Uçmaktan bahsediyordun . »
« Hayır. Uç m ak ta n bahsetmiyordum. Bana
bak, B illy, bir sır vereyim sana. Ne varsa çar­
şaflarda var, B il ly. Kadınlardan uzak ·dur, at­
lardan uzak dur, sonra - » durdu < c - kartal­
lardan uzak dur, Billy. Atları seven atlan bu-
KADINSIZ ERKEKLER 167

lur -, kartalları seven kartalları bulur -


.
»

Durdu, başını çarşafın altına soktu.


«Gitmem gerekiyor, » dedi Uçan Billy Tur­
ner.
« Kadınlan seven içkiyi bulur,» dedi Wil-
liam Campbell. «Atlan seven -»
« Evet evet, söyledin.»
« Ne söyledim . »
« Atlan, kartalları. »
« Evet. Çarşafları seven -» Çarşafa üfle­
di, burnunu sürttü. «Çarşafları bilmiyonırn ,»
dedi . «Bu çarşafı sevmeye yeni başladım.»
« Gi tmem gerekiyor,» dedi Mr. Turner.
«Birsüıü işim var.»
« Peki, » dedi William Campbell. « Herkesin
gi tmesi gerekiyor.»
«Gideyim ben . »
« Peki, git.»
« İyisin ya, Billy?»
«Hiç bu kadar mutlu olmamıştım ömrUm­
de.»
« İyisin öyleyse.»
« İyiyim. Git sen . Ben biraz yatacağım. Öğ­
leye doğru kalkanın.»
Ama Mr. Turner öğle vakti William Camp­
bcl l 'in odasına geldiğinde, William Campbell
uyuyordu , Mr. Tu rner da hayatta nelerin de­
ğerli olduğunu bildiği için onu uyandırmadı .
BUGÜN CUMA

Romalı üç asker, gecenin on birinde bir mey­


'!' hanede içmektedirler. Duvar boyunca fı.
· çılar sıralanmıştır. Tahta tezgahın gerisin­
de Yahudi bir şarapçı vardır. Romalı _as­
kerlerin üçü de çakırkeyiftir.

1. Romalı Asker - Kırmızıyı den ed in mi?


2. Asker - Hayır, denemedim.
ı. Asker - Denesen bir kere.
2. Asker - Peki, George, bi rer de kırını·
zı getir bakalım.
Yahudi Şarapçı - Buynın, beyler. Seve­
ceksiniz. ( Fıçıların birinden doldurduğu bir
testi getirir.) Güzel şaraptır.
1. Asker - Sen de iç biraz. ( Bir fıçıya
yaslanmakta olan üçüncü Romalı askere dö·
ner) Nen var senin?
3. Romalı Asker - Kamım ağrıyor.
2. Asker - Su içtin, ondandır.
1. Asker - Kırmızıdan denesene.
3. Asker - İçemiyorum o berbat şeyi.
Midemi ekşi tiyor.
ı . Asker - Çoktan beri buradasın.
KADINSIZ ERKEKLER 169

3. Asker Bilmiyordum sanki.


-

ı. Asker - Baksana, George, bu beye mi­


desini düzeltecek bir şey versene.
Yahudi Şarapçı - Ş i m di .

( Üçüncü Romalı Asker, şarapçının hazırla­


dığı içkinin tadına bakar.)
3. Asker - Hey, n e koydun bunun içine,
deve boku mu?
Şarapçı - Sen içmeye bak, Teğmen. Çakı
gibi olursun.
3. Asker - B undan beter olamam.
1. Asker - Bir dene. Geçen gün George
iyileştirdi beni.
Şarapçı - Halin berbattı, Teğmen. Mide­
yi ne düzeltir, biliıi m ben.
( Üçüncü Romalı Asker, çanağı diker. )
3. Romalı Asker İ sa aşkına! ( Suratını
-

ekşitir. )
2. Asker - Şu palavracı !
1 . Asker - Bilmem artık orasını. B ugün
keyfi yerindeydi.
2. Asker - Niye inmedi çamuhtan ?
-- 1 . Asker -
İ nmek istemedi çaımıhtan.
Canı istemedi .
2. Asker - Çarmıhtan inmek istemeyen
birini göstersene bana.
1. Asker - Hadi be sen de, senin bir şey­
den çaktığın yok. George'a sor. İnmek istedi
mi çarmıhtan, George?
Şarapçı - Bakın, beyler, ben orada yok·
tum. Beni il gi len d i ren bir şey değil bu.
170 KADINSIZ ERKEKLER

2. Asker - Bana bakın, onlar gibisini çok


gördüm - hem burada, hem başka yerlerde.
Vakti gelince çarmıhtan inmek istemeyen biri­
n i gösterin bana - vakti gelince yani - ben
çıkarım onun yanına.
1. Asker- Bugün keyfi yerindeymiş gibi
gel d i bana.
3. Asker �-Yerindeydi.
2. Romalı Asker - Ben neden bahsediyo­
nım; anlamıyorsunuz ki . Keyfi yerindeymiş, de­
ğilmiş, onu söylemiyorum ki ben. Vakti gelin­
ce, diyorum. Çivilemeye başladılar mıydı, el­
lerinden gelse hepsi iner.
1. Asker - Sen görmedin m i , George?
Şarapçı - Hayır, ben böyle şeylerle i lgi­
lenmem, Teğm en .

1 . Asker - Nasıl dawandığmı görünce şa­


şırdım.
3. Asker - Çjvilemeyi sevmiyorum ben .
Herhalde canını çok acıtır adamın.
2. Asker - ÇivHemeyi boş ver sen, asıl
kaldırırken canı yanar adamın. ( İki avucuyla
kaldırma hareketi yapar. ) Ağırl ık binince. Asıl
o zaman canı yanar.
3. Romalı Asker - Bazıları peıişan olu·
yor.
1 . Asker - Ben görmedim mi sanki? Bir·
sürü gördüm. Söylüyoıum size, keyfi yerindey­
di bugün.
( İkinci Romalı Asker, Yahudi şarapçıya
giilümser. )
KADINSIZ ERKEKLER 171

2. Asker - Sen de İ sa'nın adamlanndan­


sın, aslanım.
ı. Asker Tabii, sen alay et onunla . Ama
-

söylüyorum işte. Keyfi yerindeydi bugün.


2. Asker B iraz daha şaraba ne dersiniz?
-

( Şarapçı, ınnutla bakar. Üçüncü Romalı


Asker, başını önüne eğmiş oturmaktadır. Pek
iyi görünmemektedir. )
3. Asker - Ben istemem.
2. Asker - Yalnız ikimize getir, George.
( Şarapçı, ilkinden daha küçük bir testi
getirir. Tahta tezgaha yaslanır. )
1 . Asker- Sevgilisini gördün mü?
2. Asker - Yanında durmuyor muydun?
1 . Asker- Güzel bir kız.
2. Asker - Ondan önce tanıdım sevgilisi­
n ı . ( Şarapçıya göz kırpar.)
1. Asker- Ben de şehirde sık sık raslar­
dım ona.
2. Asker - Esaslı parçaydı . Yazık ki, kı­
za şans getirmedi.
l . Asker -Doğru, şansı yok. Ama bugi.in
keyfi yerindeydi gibi geldi bana.
2. Asker -Adamlarına ne oldu ?
1 . Asker - Tüydü hepsi. Kala kala kadın­
lar kaldı.
2. Romalı Asker - Korkak hepsi. Çivilen-
diğini görür görmez tüydüler.
l. Asker - Ama kadınlar kaldı.
2. Asker - Doğru, kadınlar kaldı.
1 . Romalı Asker - Gördün mü, benim es-
172 KADINSIZ ERKEKLER

ki mızrağı nasıl batırdım.


2. Romalı Asker - Bu yüzden başın bela­
ya girecek bir gün.
1 . Asker - Başka bir şey yapamadım ki.
Söylüyorum size, bugün keyfi yerindeymiş gibi
geldi bana.
Yahudi Şarapçı - Beyler, biliyorsunuz,
kapatma vakti geldi.
1. Romalı Asker - Birer şarap daha içe­
lim;··
2. Romalı Asker - Ne faydası var? Bir
işe yaradığı yok ki şarabın. Hadi, gidelim . .
1 . Asker - Birer tane canım.
3. Romalı Asker - ( Fıçıdan kalkarak. )
Yok yok, olmaz. Hadi, gidelim. B u gece bom­
bokum.
1. Asker - Birer tane.
2. Asker - Olmaz, Gidiyoruz. İyi geceler,
George. Hesaba yazarsın.
Şarapçı- İyi geceler, beyler. (Biraz ta­
salıdır.) Birazını veremez miydiniz, Teğmen?
2. Roma1ı Asker - Yapma be, George!
Haftalıkları Çarşamba günü alıyoruz.
Şarapçı - Zararı yok, Teğmen. İyi gece-
ler, beyler.
( Romalı üç asger sokağa çıkarlar.)
( Sokakta.)
2. Romalı Asker - George da ötekiler gi­
bi pezevengin biri.
1 . Romalı Asker- Yok canım, tatlı herif­
tir George.
KADINSIZ ERKEKLER 173

2. Asker - Bu gece herkes tatlı geliyor


sana.
3. Romalı Asker Hadi, kışlaya gidel i m .
-

Bombokum b u gece.
2. Asker Çoktandır buradasın.
-

3. Romalı Asker Yok canım, ondan de­


-

ğil . Bombokum.
2. Asker Çoktandır buradasın. O yüz­
-

den.
PERDE
KÖTÜ HİKAYE

Çekirdeklerini ağır ağır tükürerek bir por­


takal yedi: Dışarda yağmura dönüyordu kar.
İçerde elektrik sobası ısıtmıyordu odayı, yazı
masasından kalkıp sobanın üstüne oturdu. Ne
güzeldi! Hayat buydu işte.
Bir başka portakala uzandı. Uzaklarda,
Paris'te, Mascart i kinci raundda tepelemi şti
Danny Frush'ı. Daha uzaklarda, Mezopotamya'­
da yedi metreyi bulmuştu kar. Dünyanın öte­
lerinde, uzak Avustralya'da İngiliz kriketçileı-i
boyuna sayı yapıyorlardı. Duygu ölmemişti de­
m ek.

Okuduğuna göre, sanat ve edebiyat koru­


yucuları, The Fonun'u bulmuşlardı . Düşünen
azınlığın k ıl avuz u, felsefecisi, dostuydu The Fo­
rum. ödül kazanan hikayeler - yazarlan, ya­
rının en çok satan ki taplarını yazacaklar mıy­
dı acaba?
Bu ılık, yalın Amerikan hikayelerin i , çift­
liklerde, kalabalı k şehirlerde, rahat evlerde ya­
şanan gerçek hayatı ince bir mizahla · veren
parçaları seveceksiniz.
Mutlaka okumalıyım, diye diişündi.i.
KADINSIZ ERKEKLER 175

Okudu. Çocuklanmızın çocukları - ne ol­


muş onlara? Kimlermiş onlar? B ize güneşin
altında yeni yerler açmak için bazı çareler bu­
lunmalı. Savaşla mı gerçekleştirilebilir bu, ba­
rı ş ç ı y ol la rla mı ?
Yoksa hepimiz Kanada'ya mı taşınmalıyız?
En derin inançlarımız - Bilim canına mı
okuyacak onları n ? Uygarlığımız - eski düzen­
lerin yanında bir hiç mi?
Bu arada, Yukatan'ın uzak ormanlarında,
kauçuk ağacı kesenlerin baltalan işl iyor, ses­
leri duyuluyor o baltaların.
Büyük adamlar mı gerek bize - kültürlü
a dam l ar mı? İşte Joyce. İşte Başkan Coolidge.
Kolej lerdeki öğrencilerimiz hangi amaca yönel­
meliler? Jack Brit ton var. D r Henry Van Dyke
.

var. İkisini uzlaştırabilir miyiz? İşte Genç


Stribling olayı .
Ya kendi seslerini duyurmak isteyen kız­
larımız? Nancy Hawthome, hayat denizinde
kendi sesini duyurmak zonında. On sekiz ya­
şında bir kızın karşılaşabileceği bütiin sonınla­
ıı. cesaretle, mantıkla ele alıvor. ·

Nefis bir broşürdü.


On sekizinde bir kız m ıs ı n ız ? Jan Dark
olayını alın. İşte Bernard Shaw olayı. İşte
Betsy Ross olayı .
Bütün bunları düşünün 1 925'de - Püriten­
ler tarihinde açık saçık bir sayfa var mıyd ı ?
Pocahontas'a iki açıdan bakılabi l i r miydi ? Dör­
düncü bir boyu tu var mıydı ?
176 KADINSIZ. ERKEKLER

Modern resim - ve şiir - Sanat mıdır?


Hem Evet hem Hayır. İşte Picasso.
Serserilerin de kendilerine göre onur ku­
ralları var mı ? Ç alıştı rın kafanızı.
Her yanda Duygu var. Forum yazarlc.rı,
sorunlan ele alıyorlar, hepsi ince, hepsi zeki.
Ama ukalalık etmeye çalışmıyorlar, lafı geve­
lemiyorlar da. "'
Yeni düşüncelerle canlansın aklınız, alışıl­
madik duygularla kendinden geçsin. Broşürü
bıraktı.
Bu arada, Triana'daki evinin karan l ı k hir
odasında yatağına uzatılmış Manuel Garcia
Maera, ciğerlerinde birer lastik boruyla, zatür­
reeden ölüyordu. Endülüs'teki bütün gazeteler,
onun ölümüne özel yerler ayırdılar sayfaların­
da, birkaç günden beri beklenen ölümüne.
Adamlarla çocuklar, onu hat ı rlama k için bü­
yük boy renkli resimlerini aldılar; o t aş bas­
ması resimlere bakarak, kafalarında canlan­
dırmış oldukları resmi unuttular. Ölümü, boğa
güreşçilerin i rahatlatmıştı, onların arasıra ya­
pabildikleri şeyleri arenada o her zam�n yapa­
biliyordu çünkü. Tabutunun ardında, yağmur­
da yürüdü hepsi, mezarlığa yüz kırk yedi bo­
ğa güreşçisi gitti, Joselito'nun yanıbaşına göm­
düler onu. Cenaze töreninden sonra yağmur
altındaki kahvelerde oturdu herkes, Maera'nın
renkli resimleri satıldı birsürü adama, ' adam­
lar resimleri alıp katladılar, ceplerine koydu­
lar.
UZANMIŞ YATARKEN

O gece odada yere uzanmış yatıyorduk,


ipek böceklerinin sesini dinledim. Dut yap­
raklanm yiyorlardı, yerken çıkardıkları sesi,
yapraklara damlarcasına düşen sesi bütün ge­
ce duyabilirdi insan. Uyumak istemiyordum,
karanlıkta gözlerimi kapar da kendimi bıra­
kırsam, canımın bedenimden ayrılacağına ina­
nıyordum çoktandır. Çoktandır böyleydim , ge­
celeyin bir patlamayla canımın bedenimden
aynlıp sonra geri geldiğini duyduğumdan beri .
Hiç düşünmemeye çalışıyordum bunu, ama ge­
celeri, tam uykuya dalacağım sırada gelip kafa­
ma takılıyordu, ancak çok büyük bir çabayla
durdurabiliyordum bu düşünceyi. Şimdi biliyo­
rum, canım bedenimden ayrılmazdı , ama o yaz
böyle b ir deneyi göze almak istemiyordum.
Uyumadan yattığım sıralarda çeşitli yol­
larla oyalardım kendimi. Çocukken alabalık
avladığım dereyi düşünürdüm; inceden inceye
araştınrdım dereyi çocukken; bütün kütükle­
rin altlarına, derenin bütün kıvnmlanna, de­
rin çukurlara, duru sığ sulara bakar, bazen ala-
F: U
178 KADINSIZ ERKEKLER

balık tutar, bazen kaçırırdım. Öğleleri bırakır­


dıın balık tutmayı, yemek yemek için; dereye
uzanmış bir kütüğün üstünde yerdim bazen ;
bazen kıyıda, bir ağacın gölgesinde; hep ağır
ağır yerdim, yerken de altımdaki dereye ba­
kardım hep. Sık sık yemim biterdi, balığa çı­
karken bir tütün kutusu içinde sadece on so­
lucan götüıiirdi:trn çünkü . Hepsini kullanınca
yeni solucanlar bulmam gerekirdi, derenin kı­
yısın\, sedir ağaçlan yüzünden hep gölgede ka­
lan, çimensiz ıslak toprağı kazmak çok güç
olurdu bazen, solucan bulamazdım. Ama her
zaman bir çeşit yem bulurdum, bir keı·esin<le
hiç bulamamıştım, ben de tuttuğum alabalık­
lardan birini kesip yem olarak kullanmıştım.
Çamurlu otlaklarda, çimenlerin arasında
ya da eğreltiollarının a l t ı nda böcek bulurdum
bazen, onları kullanırdım . Çimen köklerine
benzeyen bacaklarıyla böcekler vardı, çürü­
müş kütüklerde küçük kurtlar vardı; kahve­
rengi başlı beyaz kurtlar ol tada duramaz, so­
ğuk suya düşerlerdi ; bir kütüğü kaldırınca so­
lucanlar bulurdum, kayıp yere düşerdi solu­
canlar. B ir keresinde, eski b i r k ütüğün altın­
da bulduğum kertenkeleyi kullanmıştım. Çok
küçüktü kertenkele, tertemizdi , çevi k t i güzel
,

bir rengi vardı. Oltaya tutunmak isleyen mini­


cik ayakları vardı, o günden sonra sık sık ker­
tenkele buldum, ama yem olarak hiç kullan­
madım bf r daha. Oltada dunışları yüziinden ,
cırcır böceği de kullanmadım.
KADINSIZ ERKEKLER 179

Bazen bir otlağın ortasından geçerdi de­


re, k u ru otl arın arasında çekirge yakalar, yem
olarak kullanırdım; bazen de yakaladığım çe­
kirgeleri dereye fı rla tır, suda yüzüşlerini, akın­
tıya kapılıp döne döne gidişleri ni, bir alabalı­
ğın belirmesiyle birlikte kayboluşlarını seyre­
derdim. Geceleyin dört-beş değişik derede av­
lanırdım bazen ; yaklaşabi ldiğim kadar yakla­
şırdım kaynaklarına, sonra dere boyunca balık
tutmaya başlardım. Çabuk bitirirsem, vakit de
geçmemişse, yine başlardım balık tutmaya, de­
reni o göle dökül düğü yerden başlardım bu ke­
re, gelirken kaçırdığım bütün alabalıkları tut­
maya çalışırdım. Bazı geceler, kafamda dere­
ler yaratırdım, içim içime sığmazdı, uyanıkken
rüya görmek gibi bir şeydi bu. O derelerin ba­
zılarını hala hatırlıyorum, o derelerde bal ı k tut­
tum sanıyordum, sahi den bildiğim derelerle
kanştırıyorum onları. Hepsine ad taktım, tre­
ne onlarla bindim, onlara ul aşmak için miller­
ce yüıiidüm bazen .
Ama bazı geceler balık tutamazdım, gözle­
rim i bile kırpmadan bildiğim ne kadar dua var­
sa hepsini ederdim, tanıdığım bütün insanlar
için dua ederdim. Çok vaki t alırdı bu, bi rsü­
ıü tanıdık gelirdi insanın aklına, hatırladığım
en eski şeye kadar uzanırdım - doğduğum
evin tavan arasına; annemle babamın düğün
pastaları, teneke b i r kutu içinde k i rişlerin bi­
rinden sallanırd ı , babamın ç-ocukken yakaladı­
ğı yılanlarl a , başka hayvanlarla dolu kavanoz-
180 KADINSIZ ERKEKLER

lar vardı tavan arasında, alkole konmuştu hep·


si, bazılarında azalmıştı alkol, yılanların sırt·
lan beyaza dönmüştü - o kadar eskiye gidin­
ce, birsürii tanıdık gelirdi insanın aklına. Hep­
si için ikişer dua etsem vakit geçer, hava ay­
dınlanırdı, gün ışığında uyuyabilecek bir yer­
deyse insan, artık uyuyabilirdi.
O gecelerde·, savaşa gidişimin hemen önce-­
sinden başlar, geriye doğru giderek, başıma
gelmiş ne varsa hepsini hatırlamaya çalışır­
dım. Dedemin evindeki o tavan arasına kadar
hatırlayabiliyordum ancak. Sonra o tavan ara­
sından başlar, savaşa kadar gelirdim.
Dedem öldükten sonra planını annemin çi­
zip annemin yaptırdığı yeni bir eve taşınma­
mızı hatırlardım . Götüriilrneyecek eşyalar ar­
ka bahçede yakılmıştı, tavan arasından ateşe
fırlatılan o kavanozları, sıcakta patlayışlarını,
alkolün alev alev yanışını hatırlardım. Arka
bahçedeki ateşte yanan yılanları hatırlardım.
İ nsanları değil, eşyaları hatırlardım sadece. O
eşyaları kimin yaktığını bile hatırlayamazdım,
sıra i nsanlara gelince durur, hepsi için ayrı
ayn dua ederdim.
Yeni evde annemin ortalığı nasıl temizle­
diğini, fazla eşyaları nasıl ortadan kaldırdığı­
nı hatırlardım . Bir keresinde, babam ava çı­
kınca, bodrumu tepeden tırnağa temizlemişti
annem, orada olmaması gereken ne varsa yak­
mıştı. Babam eve geldi, arabasından inip atı
bağladı, evin yanındaki yolda ateş hala yanı�
KADINSIZ ERKEKLER 181

yordu. Onu karşılamaya çıktım. Tüfeğini uzat­


tı bana, ateşe baktı. « B u ne?» diye sordu .
Annem, «Bodrumu temizledim, şekerim,»
dedi sundurmadan . B abami karşılamak için
sundurmaya çıkmıştı, gülümsüyordu. Babam
a teşe baktı, bir şeyi tekmeledi. Sonra eğilip b i r
şey aldı küllerden. « Bir tırmık getir, Nick,» de­
di bana. Bodruma inip bir tırmık getirdim, ba­
bam külleri dikkatle taradı. Taştan baltalar,
taştan bıçaklar, mızrak başı yapmak için kul­
lanılan araçlar, çömlek parçaları, birsürü de
mızrak başı buldu. Hepsi ateşten kararmış, kı­
rılmışt ı . Babam dikkatle çıkardı onlan, yolun
yanındaki otların üstüne koydu. Meşin kılıf
içindeki tüfeğiyle av torbalan, arabadan inin­
ce onları koyduğu yerde, otların üstündeydi .
« Tüfekle torbaları eve götür, Nick, bir de
gazete getir,» dedi babam. Annem eve g i rmiş­
t i . Kolayca taşıyamayacağım kadar ağır olan
t i.i feği , bacaklarıma vura vura kaldırdım, iki
av torbasını da alıp eve doğru yürümeye baş­
l adım. «Birer birer götür,» dedi babam. « H�p­
sini birden götürmeye çalışma. » Av torbalarını
yere koyup tüfeği içeri bıraktım, babamın ça-
1 ışma odasındaki yığından bir gazete alıp gö­
türdüm. Babam, karamuş, kınlmış taşları ga­
zeteye yaydı , sonra hepsini sardı. « En güzel
mızrak başlan paramparça olmuş , » ded i . Pa­
keti alıp eve gird i , ben av torbalarıyla birl i k­
te dışarıda, otların üstünde kaldım. Bir süre
sqnr� i �eri �ö türdüm onlaq. Bu olay, ik� k iş iyi
182 KADINSIZ ERKEKLER

getirirdi aklı ma, ikisi için de dua ederdim.


Ama bazı geceler duaları bile hatırlaya­
mazdım . «Gökyüzünde olduğu gibi yeryüzünde
de» ye gelince takıl ır, yeni baştan başlar, ama
gerisini bir türlü hatırlayamazdım. Hatırlaya­
mayacağırnı anlayınca da, o gece dua etmeyi
bırakır, başka bir şey denerdim. Bazı geceler,
bi.itün ·-hayvanların adlannı getirmeye çalışır­
dıın aklıma, sonra kuşların, sonra balıkların,
sonra da ülkelerin, şehirlerin, yemek çeşitle­
ıinin, Chicago'da bildiğim bütün sokakların
adlarını ; artık hiçbir şey hatırlayamaz ohın­
ca da durur dinlerdim. Her gece mutlaka bir
şey duyardım, bir şey duymadığım hiçbir gece
olmadı. Bir fenerim olsa uyumaktan korkma­
yacaktım, canımın bedenimden ancak karanlık­
ta ayrılacağını biliyordum. Bir fenerim olabi­
lirdi tabii, geceleri uyuyabilirdim o zaman, yor­
gun oluyordum hep, hep uykum geliyordu . Bi­
l iyonım, farkına varmadan uyumuşumdw· bir­
çok kere - ama bilerek hiç uyumadım, o gece
ipek böceklerinin sesini dinledim. İpek böcek­
lerinin dut yaprağı yerl(en Çıkardıkları sesi
geceleyin rahatça duyabilir insan, gözlerim
açık, o sesi dinledim.
Odada bir tek kişi vardı daha, o da uva­
nıktı. Uzun süre dinledim onu, uvanıktı. B e­
nim kadar sessiz yatamıyordu, uyumamaya be­
nim kadar alışık olmadığı için belki. Samanla­
nıı üstüne yayıl mış battaniyelerde yatıyorduk ,
n e zaman kımıldansa samanların hı�ırtısı dµ-
KADINSIZ ERKEKLER 183

yuluyordu ama ipek böcekleri bizim çıkardı­


,

ğımız seslerden korkmuyor, dut yaprağı yeme­


ye devam ediyorlard ı . Dışarda, cephenin yedi
kilometre ötesinde gecenin sesleri vardı, ama
odada, karanlıktaki ufak seslerden başkayd ı
onlar. Odadaki öteki adam sessizce yatıyordu .
Derken yine kımıldad ı . Uyanık olduğumu bil­
sin diye, ben de kımıldadım. On yıl Chicago'da
oturmuştu. Ailesini görmeye gelince, bin dokuz
yüz on dörtte, askere almışlardı onu, İngi liz­
ce bildiği için yanı ma emir eri olarak vermiş­
lerd i . Kulak kabarttığını duydum, battaniyenin
üstünde yine kımıldad ım .
«Uyuyamıyor musun , Signor Tenen t e ? » d i-
ye sord u . »
<<Hayır.»
« Ben de uyuyamıyorum. »
« Nen var?»
« B i lmiyornm. Uyku tu tmuyor. »
« İyisin ya?»
« Tabii. İyiyim. Uyku tutmuyor sadece. »
« Biraz konuşmak ister misin ? » d iye sor-
dum .
«Tabii. Ama bu berbat yerde ne konuşabi-
lir insan? »
« Fena değil burası,» dedim.
« Tabii,» ded i . «İdare eder. »
«Chicago'yu anlat bana,» dedim.
«Ah,» dedi, « anlatmıştım ya . ıı
« Nasıl evlendiğini anlat. »
« Anlatmıştım,»
184 KADINSIZ ERKEKLER

« Pazartesi günü aldığın mektup - ondan


mı geliyordu ? »
«Tabii. Hep mekt up yazar bana. İ ş le t t iği
yerden iyi para kazanıyor.»
«Dönünce işin hazır öyleyse.»
« Tabii. İyi j şJet iyor. D ünyanın parasını ka­
zanıyor.»
« Sesimizi duyup uy anırlar mı?» diye sor­
dum .
« Hayır. Duyamazlar. Dom u z gibi uyuyor­
lar iiaten. Ben başkayım,» dedi. «Sinirliyim.»
«Yavaş konuş,» de dim . «Sigara içer mi­
sin ? ıı
Karanlıkta us taca sigara içtik.
« Pek sigara içmiyorsunuz, Signor Tenen­
tc.»
« İçmiyorum. Bıraktım gibi bir şey.»
« Neyse,» dedi, « zat en bir faydası yok, üs­
telik alışınca da canınız çekmez herhalde. Bi­
l iyo r musunuz, körler dumanını görmedikleri
için sigara içmezlermiş.»
« İnanmıyorum. »
«Bence de palavra , » dedi . « Bir yerden duy­
muştum . He rke s aklına geleni söylüyor işte.»
İ kimiz de sustuk, ipek böceklerinin sesi­
ne ku la k verd i m.
«Şu yere batasıca ipek böceklerini duyu ­

yor musunuz? » diye sordu. «Çiğneyişleri n i bi­


le işi t iyo r insan . »
« Garip,» dedim.
«]3akın, Si�nor Tenente, uyuyamadı�ınız�
KADINSIZ ERKEKLER 185

göte önemli bir şey mi var yoksa? Hiç gör­


medim uyuduğunuzu. Yanınıza geldim geleli
hiçbir gece uyumadınız.»
«Bilmiyorum, John,» dedim. «Geçen baha­
rın başlarında tadım iyice kaçtı, geceleri ra­
hatsız oluyorum.»
«Tıpkı benim gibi,» dedi. «Hiç katılmama­
lıydım bu savaşa. Çok sinirliyim.»
«Düzelir belki.»
« Bakm, Signor Tenente, s� niye katıldı­
nız bu savaşa sanki?»
«Bilmiyorum, John. Canım katılmak isti­
yordu o sıralarda. »
« Canınız öyle mi istiyordu? » dedi. «Böyle
sebep de göımedim.»
«Yüksek sesle konuşmamalıyız,» dedim.
« Domuzlar gibi uyuyorlar,» dedi. «Zaten
İngilizce bilmezler ki. Hiçbir bok bilmezler.
Savaş bitip de Ameri ka ya gittiğinizde ne ya­
'

pacaksınız ?»
« Bir gazetede çalışırım.»
« Chicago'da mı?»
<c Belki .»
« Şu Brisbane'in yazdıklarını okuyor musu­
nuz? Karım, yazı1annı kesip kesip yolluyor ba­
na .»
« Okuyorum tabii.»
«Tanışır mısınız?»
«Hayır, ama gördüm onu.»
« Tanışmak isterdim o herifle. İyi bi r ya­
?:ar. Kanın 1nşilizc�den anlamaz, ama ben ora·
1 86 KADINSIZ ERKEKLER

dayken yaptığımız gibi, her gün gazete alıyor,


makalelerle spor sayfasını kesip yolluyor ba­
na.»
« Çocukların nası l ?»
« İyiler. Kızların biıi dördüncü sınıfta
şimdi. Biliyor musunuz, Signor Tenente, ço­
cuklarım olmasay dı emir eriniz olamayacak­
tım . Ce�hedc bıfakacaklardı beni.»
« İyi ki çocukların varmış.»
«lyi ki . , Tatlı çocuklar, ama bir de oğlan
ist iyoru m . Üç kız var, oğlan yok. Boktan bir
şey.»
«Uyumaya çalışsana. »
«Hayır, uyuyamam şimdi . Uykum yok, Sig­
nor Tenente. Ama s i zi n uyumamanıza camın
sıkılıyor.»
«Geçer, John . »
« Düşünün, sizin gibi genç bir adam uyu­
yamıyor.»
«Geçer. Biraz sürer ama sonunda geçer.»
«Geçmesi gerek. Uyumadan yapamaz ki
insan. Canınız bir şeye mi sıkılıyor? Kafanız­
da bir şey mi var?»
« Yok, John, sanmıyorum.n
« Evlen meli s i n i z , Signor Tenente. Canınızın
sıkıntısı geçer o zaman. »
« B ilmem . »
« Evlenmelisiniz. Şöyle p aralı, güzel bir
İ talyan kızı bulsanız. Kiminle isterseniz evle­
nebilirsiniz. Gençsiniz, madalyalanmz · va r, ya­
kışıklısınız, B irkaç kere de yaralandınız,»
KADINSIZ ERKEKLER 187

« Dilinizi iyi bilmiyorum.»


« Bal gibi biliyorsunuz. Dili bilip de n e ola­
cak sanki ? Konuşmayacaksınız ki onlarla. Ev­
leneceksiniz.»
« Bi r düşüneyim.»
«Tanıdığınız kızlar var, değil m i ? »
«Var tabii. »
«İyi ya, en paralı olanıyla evleni n . Bura­
larda öylesine yetiştiıilmişlcrdir ki, çok iyi ka­
nlık ederler insana.»
«Bir düşüneyim. »
« Düşünmeyin, Signor Tenente. Evlenin . »
« Peki.»
« İnsan evlenmeli. Hiç pişman olmayac�k­
sınız. Herkes evlenmeli.»
« Peki,» dedim. « Hadi, uyumaya çalışalım
biraz. »
« Peki, Signor Tencnte. B ir daha ç al ı şayım .
Ama söylediklerimi unutmayın.»
« Unutmam ,» dedi . « Hadi , biraz uyuyalım,
John . ))
<ı Pek i , » dedi . « İnşallah uyursunuz, Signor
Tenente.»
Samanların üstüne serilmiş battaniyesin­
de dönüp durdu, sesi çıkmaz oldu sonra , dü­
zenli düzenli sol uk almaya başladı. Horlama­
ya başladı sonra. Uzun s üre horlayışını d in­
ledim onun, sonra bıraktım horlayışını din­
lemeyi, ipek böceklerinin dut yaprağı yiyişle­
rine kulak verdim. Durmadan yiyorlardı , yap­
raklara çlaınla daml ıyordu sanki. Düşünecek yt;--
188 KADINSIZ ERKEKLER

ni bir şey bulmuştum; karanlıkta, gözlerim


açık uzanmış yatarken, tanıdığım bütün kız­
lan aklıma getirdim, ne biçim kan olacakları­
nı düşünmeye çalıştım. Çok ilgi çekici bir ko­
nuydu, bir süre alabalık avını tınutturdu bana,
dualarıma karışmaya başladı. Ama sonunda,
alabalık avına döndüm yine, bütün dereleri ha­
tırlayabiliyordum ·çünkü, hep yeni şeyler bula­
biliyordum dereler konusunda, kızlara gelince,
birkaç:·keı;"e düşündükten sonra bulanıklaşıyor­
lardı, sonunda hepsi birbirine karıştı, ben de
kızlan düşünmeyi bıraktım. Dua etmeyi bırak­
madıın ama, geceleri John için de sık sık dua
ettim; John, Ekim saldırısından önce geri hiz­
mete alındı. Cephede olmadığına sevindım, onu
çok merak edecektim çünkü. Birkaç ay son­
ra Milana'ya geldi, hastahanede beni ziyarete.
Daha evlenmemiştim, hala evli olmadığımı bir
öğrense çok üzülür herhalde. Amerika'ya dö­
nüyordu, çok güveniyordu evliliğe, evliliğin her
şeyi düzelteceğini sanıyordu.

SON
İÇİNDEKİLER

Yenilmeyen . . . . 5
Bir Başka Ülkede . . 52
Beyaz Fillere .Benzeyen Tepeler 60
Katiller . . . . . . 67
Che Ti Dice La Patria? . 81
Elli Bin Papel 96
Basit Bir Soruşturma . 132
On Kızılderili . . . 137
Birine Bir Kanarya 145
Bir Alp Şiiri . . . 152
Bir Kovalamaca Yarışı 161
Bugün Cuma . . 168
Kötü Hikaye . . 174
Uzanmış Yatarken 177

You might also like