Professional Documents
Culture Documents
7
İKİNCİ KİTABA BAŞLARKEN
Birinci kitabı bitirdikten sonra üzerinden aylar geçti. Bir türlü bu kitaba
başlamak için zaman bulamadım. Ayrıca içimde heves de yoktu. İnsanda
heves olmayınca el kalem kdğıda gitmiyor. Bir sürü can sıkıcı iş güç arasında
buna vakit ayırmak mümkün de olmuyor. 1987 yılına da girdik. Bugün yeni
yılın üçüncü günü, günlerden Cumartesi, çok da canım sıkılıyor. Birinci sebe
bi okullarda başörtüsü ile derslere girme yasağı YÖK tarafından kondu diye
günlerdir Türkiye'nin sanki en mühim meselesi buymuş gibi gazetelerde baş
haber bu, makalelere konu olan husus bu. Gazeteler hem inica var diye yayga
rayı koparırlar, Kur'an kurslarının bir bakan nasıl açılışını yapar diye yazı ya
zarlar, yurt dışında ve yurt içindeki küçücük kız çocuklarının dahi başlarını
örttürüyorlar "Gidiş nereye, Hum�yni rejimine mi" diye resimli haberler
yayınlarlar, öte taraftan da YÖK başörtüsünü yasakladı diye bu sefer de
başörtülü öğrencileri destekler bir tutum içerisine girerler. Anlamak mümkün
değil.
9
böylece sinirlilik halinden kurtulurum dedim ama; inanın bir taraftan yazıyor,
diğer taraftan kafamdakileri atamıyorum.
Evet sevgili okurlarım, işte böyle bir ruh haleti içerisinde ikinci kitabıma
başladım. İyi mi yaptım, kötü mü yaptım ben de bilemiyorum. Birinci kitabı
üç senede bitirebildim. Bu kitap kaç senede biter? İnşallah Cumhurbaşkanlığı
sürem dolmadan bitirmek kısmet olur.
Bu kitap 12 Eylül 1980 gününden 1981 yılı sonuna kadar geçen süre
içerisinde cereyan eden olaylan kapsayacak. Bir seneden fazla bir zamam içine
alan bu dönemi gün gün tuttuğum notlardan alarak yazacağım. Olayları
saptırmadan olduğu gibi bütün samimiyetimle ortaya koymaya çalışacağını.
Takdir, sağduyusuna her zaman inandığını yüce milletimindir.
10
12 EYLÜL GÜNÜ CEREYAN EDEN OLAYLAR
11
Bütün yurtta sokağa çıkına yasağı uygulandığından önemli bir olay esasen
ıJeklemiyorduk. Anarşist ve teröristler için ilk birkaç gün şok geçirilen günler
olur. Ondan sonra toparlanma ve arkasından da eylem faslı başlardı. Bunu bil
diklerinden dolayıdır ki, Sıkıyönetim Komutanlıkları, Emniyet mensuplarıyla
işbirliği yaparak, evvelce eylemlere katılmış veya şüpheli olan kişileri gözaltına
aldılar. Esasen emniyet kuvvetleri senelerdir horlanmaktan, siyasi baskılar
yüzünden iş görememekten, büyük bir moral çöküntüsü,içersinde idiler. 27
Mayıs 1960'ta olduğu gibi biz emniyet kuvvetlerine hiç dokunmadık, bilakis
onları onore edecek şek.ilde göreve gönderdik. 12 Eylül saat 03.00'ten evvel
Ankara Emniyet Müdürünü Ankara Sıkıyönetim Komutanı çağırıp kendisine
birkaç saat sonra Harekatın başlayacağı t�bliğ edildiğinde, gözleri yaşararak
bütün Ankara emniyet mensuplarının seve seve emirlerinde olduğunu ifade et
mesi de bunun güzel bir örneği idi.
Benim anladığım kadarı ile Emin Paksüt yaradılışı gereği emft" ve direktif
alarak iş yapmasını kabul edemeyecek bir yapıya sahipti. Zaman zaman bizim
elbette birtakım müdahalelerimiz olacaktı. Bundan dolayı bu görevi kabul et
mediğini ziıruıediyonim.
12
Bugün hava, deniz sabalan ile hudut kapılan da kapatıldı. Ancak yuıtdışına
çıkacak, yurtdışında çalışan işçilerimizle turistlere Trakya'dan çıkış izni veril-
di. Aynca transit geçen uçaklara da müsaade edildi.
12 Eylül günü yayınladığımız Milli Güvenlik Konseyi'nin 7 nolu bildirisi
ile DİSK, MİSK ve bunlara bağlı sendikalann faaliyetlerini durdurduk. Bun
ların yöneticileri de gözaltına alındı. Buna mecburduk. Zira 12 Eylül'e gelin
ceye kadar kanunsuz grevler, kanunsuz işyeri işgalleri, illegal örgütlerle
işbirliğini yapanlar bu sendikalardı. Özellikle büyük bir konfederasyon olan
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) kanunsuz eylemler
bakımından ön sırada bulunuyordu. Sıkıyönetim döneminde İstanbul'da 1
Mayıs'ta Sıkıyönetim Komutanlığının koyduğu sokağa çıkma yasağına uy
mayacağını açıkça iHin etmekten çekinmeyen DİSK idi. Eğer bu iki işçi kon
federasyonu hakkında bu karan almamış olsaydık öyle zannediyorum ki
özellikle'"DİSK, işçileri yine sokağa dökmeye kalkabilirdi.
Bugün yayınladığımız diğer bir bildiri ile de bütün devlet dairelerindeki me
murlarla, işçi statüsünde çalışanların işten çıkanlmalannı da durdurduk. Zira
bugüne kadar yapılan eylemlerden zarara uğramış veya fena muameleye maruz
kalmış amir ve işverenlerin yeni durumdan faydalanarak suçlu suçsuz ayınını
gözetmeden işçilerin işine son ve·receklerine inanıyorduk. Onun için bu bildi
riyi yayınlamak zorunluluğunu duyduk. Böyle hareket etmekle ne derece isa
betli karar verdiğimizi ileriki olaylar bize ispat etti. Ancak muhakkak işten
çıkanlması gereken işçiler de olabilirdi. Bunun için de ileride aldığımız bir ka
rarla bu yetkiyi sıkıyönetim komutanlarına verdik. Sıkıyönetim komutanının
müsaadesi olmadan hiçbir işveren işçinin işine son veremedi. Bu karardan
dönmemiz için işverenlerden çok müracaat ve hatta baskılar geldi, fakat
seçimler yapılıp normal düzene geçtikten bir hayli sonraya kadar bu karanmızı
ısrarla uyguladık.
Harekatın birinci günü kapanmadan yarın bütün bakanlıklar müsteşarlarının
Başbakanlık Bakanlar Kurulu Toplantı Salonunda toplanmalan emrini verdim.
Onlara, bakanlar olmadığına göre devlet işlerinin aksamaması için bakan
varmış gibi bakan yetkisini kullanarak görevlerin yerine getirilmesi direktifini
vereceğim. Zira yeni Bakanlar Kurulu teşkil edilinceye kadar en az bir haftalık
zamana ihtiyaç yardı. Bu süre içerisinde devlet çarkının durmaması gerekirdi.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in hfil§ daha bu
lunamamış olmasına canım çok sıkılmıştı. Nasıl olmuş da kimden haber alıp
kaçmış veya bir yere saklanmıştı. Muhakkak ki Ordu mensuplarından birisi bu
bilgiyi son gecede ona ulaştırmıştı. Ankara Sıkıyönetim Komutanına Tür
keş'in en kısa zamanda teslim olması hususunda radyo ve televizyonda bir bil
diri yayınlatması emrini verdim. Dinlenmek üzere eve gitmeden evvel İhsan
13
Sabri Çağlayangil'i telefonla aradım. Kendisine "dün haftalık görüşmeye gel
diğimde, tabii ki bu gece yönetime el koyacağız diyemezdim: bunu hoş
karşıladığını zannettiğimi, başka çarenin kalmadığını, buna mecbur
bırakıldığımızı" ifade ettim. Kendisi "inşallah muvaffak olursunuz, memleket
ve milletimiz için hayırlı olması" temennisinde bulundu.
13 EYLÜL CUMARTESİ
"MHP Genel Başkam Alparslan Türkeş, 14 Eylül 1980 günü saat 13 .00' e
kadar en yakın Garnizon Komutanlığına müracaat etmediği takdirde kendisinin
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı bildirileri ne ve Milli Güvenlik Konseyi emir
lerine uymadığından dolayı suçlu duruma düşeceği açıklanır."
14
Yayınlanan bütün gazetelerde yapılan müdahalenin haklılığına temas edili
yor ve icraatımız tasvip görüyordu. Enteresan bulduğum bazı makaleleri bura
da zikretmek istiyorum.
"Uzun söze hiç gerek yok. Oysa basmda böyle günlerde sıralanması adet
olmuş pek çok laf göreceksiniz şimdi. En çok da şunu okuyacaksınız.
Bir diş hekimi "istediği i çi n" çekmez çürük dişi. Çürümüş olduğu ve
ağrısına dayanılamadığı için çeker.
15
"İ nsan doğrusu merak ediyor: Türk S ilahlı Kuvvetlerinin, memleketin
yönetimine el koyması karşısında acaba Türkiye'nin dön büyük partisinin li
derleri neler hissediyorlar?
Altı aya yakın zamanda.n beri bir Cumhurbaşkanı seçimini da.hi başarıyla
gerçekleştirememiş bir parlamentonun, çözüm yerine problem üreten bir parla
mentonun ulusumuza ayakbağı olmaktansa, yerini çözümler üretecek organlara
bırakmasının en azından daha umut verici olduğunu kabul ediyorlar mı?
Adı artık alaya alınan bir yüksek mahkememizin üyeleri, ida.reyi işlemez
hale getiren yüzlerce, binlerce karar vererek, devleti içinden çürüttüklerini ve
Türkiyeyi bugüne getiren/aktörlerin arasında bu tutumun önemli bir yer işgal
ettiğini biliyorlar mı?
Aslında, onların yeteneği olsaydı , yıllarda.n beri sürüp gelen uyarılar bir
parça işe yarar ve tutumlarını değiştirirlerdi.
Nitekim Orgeneral Evren ile dört kuvvet komutanının "Milli Güvenlik Ku
rulu Üyesi " sıfatıyla 27 A ralık 1979 günü, o zamanki C umhurbaşkanı Ko
rutürk'e sundukları mektupta, ülkenin karşı karşıya bulunduğu tehlikeler en
açık bir dille anla tılmıştı. Hami "ülkenin içinde b ulunduğu bu durumdan bir an
önce kurtulm ası, h üküm etler kadar diğer partilerimizin de görevleri
arasında.dır. Türk Silahlı K uvvetleri, İ ç Hizmet Yasası ile kendisine verilen
. g örev ve sorumluluğunun idraki içinde, ülkemizin bugünkü sorunları
16
karşısmda siyasi partilerimizin bir an önce milli menfaatlerimizi ön plana alarak
Anayasamızın ilkeleri doğrultusunda ve Atatürkçü bir görüşle bir araya gelerek
anarşi, terör ve bölücülük gibi devleti çökertmeye yönelik her türlü faaliyetlere
karşı bütün önlemleri müştereken almalarını ve diğer Anayasal kuruluşların da
bu yönde yardımcı olmalarını ısrarla istemektedir" diyen cümlelere yer veril
mişti.
17
Bu11u böylece kaydettikten so11ra, varılan noktadan sonrası içi11 millete
tercüman olacağımıza inanarak dileklerimizi yazmak isteriz:
"Kim gelecek Kim gidecek? Bir iktidar değişmesi gün sorunu mu? .. Şimdi
bekliyoruz. Yeniden bekliyoruz. Hep Bekledik. Bir şeyler olsun diye,
değişsin diye".. Böyle yazmıştım birkaç gün önce. Ankara'da geçirdiğim
18
günlerin, özellikle Parlamemo toplantıları izlenimlerimin sonucuydu o
düşüncelerim... Altı aydır Cumhurbaşkamm seçemeyen bir Parlamellfo ...
Çıkmazlarda bocalayan bir azınlık iktidarı.. Kaç kez denenmiş, yararsız,
başarısı: olduğu anlaşılmış bir siyasi lider ... Kendi içinde bir takını
çekişmelerin depremine tutulmuş bir ana muhalefet. Biri faşizme yakın, biri
dinsel fanatizm istismarcısı iki gerici parti, ikisinin başında da güvenilmez,
ina111lnıaz iki politikacı... Solda birbirine karşıt bir takını küçük partiler. On
ların dış111da kendi başlarına buyruk bir sürü "fraksiyon" ... Her gün arta11 ölü
sayısı. Kurtarılan mahalleler, kentler. Bütünüyle yozlaştırılmış bir devlet
çarkı ...
Bir yerlere gidiyorduk. Bu gittiğimiz yer, bugünkü yerdi. Başka yer yoktu.
Anayasa'111n Başlangıç bölümü "Tarihi boyunca bağımsız yaşamış, hak ve
hürriyetleri için savaşmış olan, Anayasa ve hukuk dışı tutum ve dav
ramşlarıyla meşruluğunu kaybemıiş bir iktidara karşı direnme hakkım kullana
rak 27 Mayıs 1960 devrimini yapa11 Türk Milleti" diye başlar ve şu sözlerle bi
ter ... Bu Anayasa'yı kabul ve ilan ve onu, asıl tenıinawı vata11daşların
gönüllerinde ve iradelerinde yer aldı,�ı inancı ile, hürriyete, adalete ve fazilete
aşık evlatların111 uyamk bekçiliğine emanet eder.. "
Kaç kez uyardılar! Kaç kez açık açık söylediler! Hepimiz yazdık, hepimi:
söyledik! Eı·lerde, kahvelerde, taşıtlarda, Jıalkınıız her sabah her akşam bun
ları konuşuyordu: Sonu yoktur bu gidişin. Bu anlaşnıazlığ111, bu düşmanlık
hamsınm. Hele şu "herşeyi hen çözümlerim" diye parti:a11ca bir tutum l'e dav
ra111ş içindeki bir az111/ık iktidarı11111 bir kez daha devlet gemisini karaya oturta
cağı görülen, bilinen bir gerçekti.
12 Mart 1971 'de ay111 kişi, başmda bulunduğu yönetim kadrosunu çıkmaza
soknıt1ştu. Sonra yeniden "politika lideri" olarak ortaya çıkmayı başarmıştı.
Seçim yenilgilerine karşrn bir kaç ke: daha yönetimin baş111a geçmişti.
Meclis'te azmlıktaki grubuyla tek baş111a iktidar olmuştu. Önce, yüz günde
herşeyi çözümleyeceğini söylemiş, sonra bu sözü unutmuş, kendini büyük
seçim :o/erleri kazanmış bir lider gibi, iktidarın değişmez başı gibi görmeye
başlanuştı.
Her türlü kötülükte parmağı bulunduğu açık açık yazılan, söylenen, mah
kemelerde kanıtlanan bir siyasal kadronun devlet kademelerini hızlı biçimde
ele geçirişi. Çağdışı görüşleri yaşama uygulamaya çalışan başka bir siyasal
19
örgütün yurdumuzu ulusumuzu Atatürk devriminden uzaklaştırma, koparma
çabaları... Atatürk devriminin yandaşları, erleri, Atatürk ilkelerinin sahipleri
böyle bir duruma sürgit göz yumamazlardı elbe t. Nasıl 27Mayıs 1960'ta göz
y ummadılarsa, daha sonraki yıllarda nasıl zaman zaman uyarı mektuplarıyla,
anımsatmaları iktidarı ellerinde tutanları Atatürk devriminin yoluna çağırdılarsa
bir kez daha aynı kutsal görevi yapacaklardı . Bu kaçınılmaz bir gerçekti. Öyle
de o ldu.
- "Yapmayın kırılacak " uyarılarına gülüp geçe rek kızıl oyunları sürdürmek
"Buruyorsunuz ama kırılabilir" ikazlarına omuz silkerek , kara zikirleri marifet
sanmak, demokrasinin gövdesini çamaşır sıkarcasına burmaktan başka neydi
k i?..
Ve işte kırılmıştır!
20
Herhalde milli marş çalınırken önce yuh çeken, ardından· da enternasyonel
böğüren Marksist/erimiz de değil!...
Ve herhalde 9 Eylül'de Kadifekale'ye Rus bayrağı çeken Moskof takımı,
yahut Konya sokaklarını Yeşil şeriat bayraklarıyla doldurup, medeniyetin ve
laik cumhuriyetin ruhuna fatiha okumaya çalışan çöl arnkları da değil!...
Daha sayayım mı?
Herhalde yürütmeyi durdurma otomatiğini, nakil ve tayin emirlerinin dahi
öncesine ayarlayan Danıştayınuz da değil!...
Herhalde solun her yaptığında hafifletici bir sebep bulup, sağa büyüteç
veya dürbünle bakanlar, yahut tam tersleri de değil! ... Herhalde Atatürk'ten
beri sürüp gelen bir dış politikayı, Kara'nın peşine bir uçurtma kuyruğu gibi
takılarak yere çalanlar da değil!... Herhalde kongrelerinde Mao mu? Lenin mi?
kavgası yapan eğitim kemiricileri de değil!....
Evet, elbette geriye yine de büyük bir çoğunluk kalmaktadır ama, kötü
paranın iyi parayı kovması gibi bütün bu kötülerin yarattığı tedirginlik ve
uyandırdıkları infial de gerideki iyileri perdelemiş ve tesirsiz bırakmıştır.
Aslında Türk ordusunun gözleri bağlansaydı da, bütün o densizlikler öyle
yapılsaydı. Yine de sonuç değişmez. Ordunun el yordamı dahi ülkeye çöken
kabusa karşı koyma gerçeğini ona duyururdu! ...
Hem Türkiye'de yaşayan bir politikacı olacaksın, hem Türkiye 'nin
yönetimine üniforma sokulmasın isteyeceksin ve hem de o üniformayı tedirgin
eden, kahırdan kahıra süren ve durmadan tahrik eyleyen ne varsa hepsini ya
pacaksın! ... Hayır, korktuğuna veya istemediğine dibi kırmızı balmumuyla
davetiye çıkartmaktır bu!...
Nasıl ki, hem sendika yöneticisi olmak, hem özgürlükleri tepe tepe kullan
mak, hem de bir ordunun bütün damarlarına nalçalı kunduralarla basmayı ma
rifet sanmak bir araya geldi mi sonu şamardır silledir ve böyle bir ahmaklığın o
darbeye çağrı çıkarmaktan başka bir anlamı yoktur!...
Her neyse .... Geçmiş yağmurlara şemsiye açmakta fayda yok artık!... o:ı.1.1ı
olmuş ve rüzgar ekile ekile doldurulan tarladan nihayetfırtına biçme sırası da
gelip çatmıştır!...
Bugüne nasıl ve niçin geldiğimizi iyi bir tahlilden geçirebildiğimiz ölçüde,
fırtınanın kısa süreceğini, hatta tatlı bir melteme dahi dönmesinin mümkün
olduğunu söylemekte ise fazla hata yoktur sanıyorum.
- Demokrasi'nin askeri yönetimlerden uzak durması, vatanların selameti yo
lunda işletilmesi şartına bağlıdır. Vatan yolundan çıkarılmış bir rejimi daha
ziyade askeri hastanelerde tedaviye almak ise, çağımızın hemen hemen
kaçınılmaz olaylarından sayılıyor arnk!...
21
Kafalardan fırlamış nice akıl şayet yerlerine dönerse ve elbirliği ile
küstürmeyi hüner sandığımız basiret de ülkemize tekrar dönüp yüzlerimize
gülerse, hem hasta için, hem de ü11iformalı doktorlar için işler çok kolay
laşacak ve başan ölçüsü de mutlaka artacakttr.
- Nedenmiş o?
-Eee?
Adam sedirden fırladığı gibi kapıyı sürgülemek için aşağı koşmuş olan
karısına seslenir
Hikaye budur!"
22
"Yurdunu seven her insan gibi artık bakışlarımızı geçmişe değil, geleceğe
çevirmeliyiz. G eleceğe dönük hesaplar yapar, yaşantımızı sağlam esaslar
üzerine oturtmak gayreti içine yirmi yıl sonra tekrar düşerken , geçmişin acı de
neylerinden çıkardığımız sonuçları akıldan uzak tutmamalıyız.
Ordu müdaha/f!sinin gerçekleş tiği saatlerde, daha önceleri sık sık
konuş tuğum üst düzeydeki bir komutan bana "Evinizden çıkıp bir kapı
ötesindeki komşunuza geceleri rahatlıkla gitmeyi istemez misiniz? İşte, her
şeyden önce bu sağ/anacaktır" dedi.
Büyük iddiaların, sorunların tartışıldığı geçmiş günlerde bile kamuoyunun
mantığıyla duygusu işte bu cümlenin içinde yaşıyordu.
Demokratik düzeni korumak için yasaları düzenleme istekleri, birliğe çağrı
girişimler i g ibi önemli atılımların altında hep bu basit cümlenin içeriği
yatıyordu. Ordu 1979 'dan bu yana kademeli biçimde yetkilileri uyardığı ve
biz, bunları yazdığımız zaman bağnaz ve budala olanların hemen hepsi gerçeği
yansıtıp yansıtmadığımıza bakmamış, sanki her işi alabildiğince doğru
yörüngede sürdüriiyorlarmış gibi, bize siyesetçileri baskı altında tutmak iste
diğimiz gibi adi iftiraları hak görmüşlerdi.
Kısaca özet leyelim: 1979 'da ordu üst kademelerinin sivil yöneticileri Milli
Güvenlik K urulu toplantıları dahil hemen her resm i toplantıda ve hatta özel
konuşmalarda Türkiyeyi içinde bulunduğu badireden çıkarmak için � apılması
gerekenleri söylemişlerdi. Ağustos 1979 'da biz, "Hürriyet"te iki büyük parti
liderini birliğe çağırıp cumhuriyetin ana unsurları üzerinde birleşmelerini iste
diğimz , bunda o sırada başarı sağladığımız zaman işin ciddiyetini kavrayan
pek olmamıştı. Halbuki "Hürriyet" iki lideri bir m etin etrafında birleştirdiği za
man açıklanan esaslar laik, demokratik ve hukuk devleti ilkelerine bağlı
Türkiye C umhuriyeti'nin "geleneksel kurallarını " kapsıyordu.
CUMHURiYETE BACLILIK
23
seçim yasasının Meclis aritmetiğini düzenleyecek biçimde ele alınması ve hatta
Anayasa'nın bazı maddelerinin yeniden ele alınıp düzenlenmesi gibi ana istek
lerini her yetkiliye -bazen yazıyla bazen şifahen- her zaman söylemiştir. Bu
arada ordunun iş ltayatındaki keşmekeşten tutun da ekonomik düzenlemelere
kadar herşeyi yeniden ve demokratik kurallar içinde düze�lemeyi önerdiğini
açıklamıştık.
Hepsini ama hepsini yazmıştık.
Kös dinlendi. Pek çokları bir başbakanın bu istemleri sıralaması sırasında
bunlar ordunun istekleridir diye ortaya çıkmaktan çekinmesini ülkeye şu ya da
bu düzeni getirmek istiyor diye hafife alıp alaya kalknlar.
Kısacası ordunun sonradan l Ocak 1 980'de "uyarı mektubuyla" açıkça
beyan ettiği bu dilekleri kulak ardı etmekte de ustalıklarmı gösterdiler. Hala
şdşarını, bu uyarılara kuru sıkı diye tarnşanlar bile görülmüştü.
ATATÜRKÇÜLÜK
Çünkü asker-sivil herkes biliyor ki, Türk halkı laiktir, gönülden demokra
tiktir, sağduyusuyla demokratik düzene layıktır.
Yeni yönetimde görev alanlar nasıl ki, süratle bu sonucu sağlamayı görev
biliyorlarsa, onlara destek olunarak demvkratik, laik ve hukuk düzenini
sağlamayı isteyen herkes, yeni yöneticilere yardımcı olarak üzerine düşeni
yapmalıdır."
Cüneyt ARCA YÜREK, Hürriyet, 14 Eylül 1980
25
"Silahlı Kuvvetlerin, emir-komuta zinciri içinde yönetime tümüyle el koy
ması, yağmurun yağması gibi, doğal bir olaydır! Kuraldır, belli nedenler, belli
sonuçları doğurur. Devlet, devlet olmaktan çıkar, parlamento, onbeş gün
içinde seçilmesi gereken Cumhurbaşkanını seçmez ve ülke baştanbaşa örtülü
bir iç savaşm kanlı arenasma dönüşürse, Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koy
masmdan doğal ne olabilir ki? Sonuç şaşırncı değildir.
Çok partili yaşama adımımızı attığımız günden bu yana tam otuz yıl
geçmiştir. Bu otuz yılın ilk onuncu yılında 27 Mayıs ihtilali yaşandı. 27 Mayıs
ihtilôlini onbir yıl sonra 12 Mart Muhnras: izledi; 12 Mart Muhtırasından do
kuz yıl sonra da 12 Eylül 1980 günü Silahlı Kuvvetler, hiyerarşik bütün içinde
yönetime el koydu. Arada 22 Şubat ve 21 Mayıs gibi ihtilal girişimlerine de
tanık olundu.
1950 yılından bu yana, 12 Eylül tarihi ile birlikte, tam dokuz kez sıkıyö
netim ilan edilmiş bulunuyor. Otuz yıllık çok partili yaşamımız, her iki yılma
karşılık bir sıkıyönetimli yıl ile ilginç bir siyasal grafik çizdi.
Bu gerçekleri alta/ta koyarsanız, sonuç kendiliğinden belirir: Biz, çok partili
yaşamı, çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiyi, Anayasal düzeni yaşatamadık,
Hukuk devletini kan gölünde boğduk, demokrasinin ne olduğunu, daha
önemlisi, ne olmadığını bir türlü anlayamadık!
Bu bir iflastır. Bu sonuç, otuz yıldır bizleri yöneten, yönettiklerini sanan
kadrolaruı ve bunların siyasal düşüncelerinin tam bir iflası demektir...
Evet, kimsenin söyleyeceği bir söz yok: Bu sonuç sürpriz değildi, bekle
niyordu. Bu çalkannda bu kan gölünde başka ne olabilirdi, ne beklenirdi? Bir
parlamento onbeş gün içinde seçilmesi gereken Cumhurbaşkanını, akllalmaz
vurdumduymazlık/arla altı aydır seçemezse, kim kime ne söyleyebilir? Günde
ortalama yirmi yurttaşımızın can verdiği bir ortamda kim hukuk devletinden,
Anayasadan, demokrasiden söz edebilirdi? Bu enflasyonlu, devalüasyonlu
düzen, bu kan gölü, elbette bir yerde nokta.fanacaktı. Ve noktalandı.
1960 ihtilalini hep beraber yaşadık. 60 Mayısında yönetime el koyan Silahlı
Kuvvetler, bu ihtilalin lideri Orgeneral Cemal Gürsel'in deyişi ile "Duvarları
küfürlerle kirlenmemiş bir parlamentQyu" sivil yön.etime armağan etti; sivil
yönetim, bu armağamn değerini hiç anlamadı. 12 Mart kargaşasından sonra
yönetimde ağırlığını duyuran askeri yönetim isteseydi sürekli kalıcı bir askeri
yönetime dönüşebilirdi, ama 12 Mart yönetimi de sivil yönetime kapılarını açn.
Genelkumıay Başkam ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Evren'in
yapllğı ilk açıklamada "Ferdin ve toplumun huzur ve refahına önem veren
özgürlükçü demokratik, lôik ve sosyal hukuk kurallarına dayalı bir yönetim"
kumıa amacını taşıdıklarını söylemesi, Silahlı Kuvvetlerimizde sivil yönetime
dönme yolundaki sağlıklı geleneğin canlı tutulduğunu göstermektedir.
26
Buradan da bir başka sonuç çıkmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, çok par
tili yaşama adımımızı atnğımız günden bu yana oluşagelen olaylar karşısında
hiçbir zaman silrekli ve kalıct bir askeri yönetim kurmayı düşünmemiştir. Bu
tuttun, değeri çok sonra anlaşılacak bir büyük güvencedir.
28
Hemen o tarihten bugüne kadar bakanlık yapmışların listesinin çıkarılmasını
istedim. Hakikaten bu liste bize yardımcı olacaktı.
14 EYLÜL PAZAR
Bugün İkinci Başkan odasında DPT Müsteşar Vekili Turgut Özal1a Maliye
B akanlığı Müsteşarı müşterek bir toplantı yaparak, siyasi partilerin ve ka
patılan sendikaların bankalardaki paralarına yapılacak işlem ve grev ve lokavt
ların ertelenmesinden dolayı işçilere verilecek avansların ne kadar olması ge
rektiği üzerinde çalışma yaptılar. İşçiler için bana getirilen teklif, toplu
sözleşmesi devam eden veya gelen işçilerin hepsine yüzde 75 nisbetinde bir
zam verilmesi şeklinde idi. Ben ilk anda bu oranı fazla buldum. Maliyenin
ödeme imkanı olup olmadığını sordum. Mümkün olduğunu ve bu teklifi ya
panın DPT Müsteşarı ile Maliye Bakanlığı Müsteşarı olduğunu öğrenince, peki
dedim. Esasen o seneki enflasyon yüzde 100 civannda idi. Bu zam az bile
gelecekti. Bu konuyu öğleden sonra yapacağımız toplantıda ele alırız dedim.
29
miş ve genellikle de devlet başkanları bu yolu tercih ederlermiş. Bunu basın
toplantısı bittikten sonra öğrendim. Kendimden emindim, sorulacak her türlü
soruya cevap verebilecek durumdaydım.
1. Sıkı yönetim ilan edilen yeni bölgelerde sıkı yönetim mahkemeleri· kurul-
masına ihtiyaç olup olmadığı,
- İşçi- İşveren ilişkileri hakkında bize takdim edilen bilgiler dinlendi ve uy
gun bulundu. Esasen grev ve lokavt tüm ülke çapında yasaklanmıştı. Bu ya
sakların devam etmesi ve yukarıda da yazdığım gibi, toplu sözleşme zamanı
gelmiş olan işçilere yüzde 75 oranında ücret artışı sağlanması kararını aldık.
- Siyasi parti liderleriyle yakın temaslara devam edilmeli , televizyon gidip
görüntüleyebilmeli ve hatta beyanat alabilmesi sağlanmalıdır. Şimdilik bulun
dukları yerlerde bu ay sonuna kadar kalmalıdırlar dedik.
- Vali atamaları ile Büyükclçi atamaları şimdilik durmalı, ileride bunu ele
alırız kararına vardık.
30
Avrupa Konseyi toplantısına Turan Güneş, Cevdet Akçalı, Metin
Toker'in katılmalarının uygun olacağını kararlaştırdık.
- Genel Sekreterliğin, Askeri Yargıtay, Yüksek Askeri İdare Mahkemesin
den alınacak askeri hfilcimlerle takviye edilmesinin uygun olacağını karar altına
aldık.
15 EYLÜL PAZARTESİ
31
veriliyorsa, askerlikten istifa etmek suretiyle bu görevi emir aldığı için kabul
edebileceğini söyledi. Anladığım kadarı ile böyle bir görev istemiyordu. Ben
de fikrine hünnet ettiğimi, askerlikten ayrılmasını anu etmediğimi b ildirerek
bu konuyu kapattık . İşte bu hal çaresi de kabul edilmeyince, Turlıan Feyzioğlu
ü:zerinde karar kıldık.
Feyzioğlu, aynca "Turgut Özal çok sık olarak dış ülkelere g idecektir, bu
bakımdan da işler çok zor olur" diye ilAve etti. "Ekonomide mühim olan husu
sun Maliye, Ticaret ve Sanayi Bakarılıklannın çok sıkı bir işbirliği halinde
çalışması lazımdır. '.Zeyyat Baykara ekonomisttir, maliyede çok bulunmuştur
ve aynca Avrupa'da da beş y ıl görev yapmıştır. Bu b akımdan Maliye Ba
kanlığına en uygun isim olarak '.Zeyyat Baykara'yı teklif edeceğim " dedi.
32
Bu arada Konsey Üyesi arkadaşlar şu fikri ortaya attılar:
Turgut Özal bir Devlet Bakanı olmalı, aynca İktisadi Koordinasyon Kuru
lunun da Başkanı olmalıdır.
Maliye Bakanlığı ile Ticaret B akanlığı da beraber değil, ayn ayn Bakanlık
olmalıdır.
NOT: Bu araştırma hemen yapıldı ve aldığımız netice iyi idi. Her ikisi de
kim Bakan olursa beraber uyum içinde çalışabileceklerini söylemişler. Mesele
kalmadı.
33
Sıra Milli Eğitim Bakanlığına geldi.
Turhan Feyzioğlu, "en önemli Bakanlıklardan birisi de Milli Eğitimdir.
Halen anarşi üniversitelerden liselere kaymış durumdadır. Öğrenci kesiminde
15- 1 6 yaşında olanlar pankart asıyorlar, öğretmenler ise TÖB-DER ve ÜLKÜ
BİR adında iki derneğe bölünmüş durumdalar. Bu nedenle de anarşi
öğretmenler arasında da mevcut. Öğretmen ve memur sayısı toplamı 480.000
civarındadır. Bu kesim çok kamplaşmış, her iki kamptakileri kazanmak ve on
ları Atatürkçü bir çizgide birleştirmek mümkün, yeter ki tepe kadroları Ata
türkçü kişilerle dolduralım. Sizlerin. de bildiği gibi, karakol basan, b:µıka so
yan, APO'cularla işbirliği yapan okul müdürü ve öğretmenler var. Onun için,
çok önemli bir Bakanlık diyorum . Bu Bakanlığa Mehmet Özgüneş getirilebilir.
Özgüneş milli eğitim işleriyle daha evvel uğraşmışur, bunlara yabancı değildir.
Alevi-sünni davasının da halledilmesi çok önem kazanıyor. Öncelikle halledil
mesi gerekir. Özgüneş, Diyanet işleriyle ilgili görevde iken buraya politika
sokmamıştır. Kendisi çok doğru ve dürüst bir insandır, uyumludur da" dedi.
Biz bu B akanlığa emekli amiral Sezai Orkunt'u da düşünüyorduk. Onu
Feyzioğlu'ndan sorduk, şöyle cevapladı; "Çok çalışkan, titiz, gece gündüz
demeden çalışır. Otorite de kurar. İkisi arasında bir mukayese yaparsak,
Özgüneş konulara daha çok vakıf olduğundan , ben onu tercih ederim."
Bu B akanlık için "CHP'den Tarhan Erdem, Cahit Karakaş, Orhan Eyüb
oğlu; AP'den Doğan Kitaplı, Sümer Oral, Cihat Bilgehan da düşünülebilir."
diye ilave etti.
Sıra Sağlık Bakanlığına gelmişti.
Feyzioğlu bu Bakanlık için şöyle dedi:
Doktorların problemleri en kısa zamanda halledilmelidir. Tam gün yasası
yeniden ele alınmalıdır. Gülhane bünyesinde bir tıp fakültesi kurulmalıdır.
Yalnız doktor değil, hemşire, hastabakıcı, memur gibi problemleri de vardır.
Halen Türkiye'de doktoru olmayan hastaneler var. Buralara doktor tayini acele
olarak ele alınmalıdır.
Sağlık Bakanı için Feyzioğlu bir isim veremedi.
Gümrük ve Tekel Bakanlığını ele aldık.
Feyzioğlu, bu B akanlık için de şunları dile getirdi:
"Bu Bakanlığın da önemli problemleri var. Kendine özgü bir teşkilat yapısı
ve alışkanlıkları var. Belirli bir rüşvet sistemleri mevcut. Bunu her devirde
yürütürler. Tütün konusu, çay konusu, hudut ve gümrük kapılan meselesi
var. Silah kaçakçılığı da bu Bakanlığın işleri arasına girer. Silah kaçakçılığı
konusu çok önemlidir. Acilen önlenmesinde büyük yarar vardır. Bu Bakanlığa
34
geçmiş dönemlerde maalesef çok da militan yerleştirildi. B ütün bunlar
gözönüne alınarak, bu Bakanlığın başına da bütün bunlarla mücadele edebile
cek bir kişinin getirilmesi llıım."
Çalışma Bakanlığı konusunda da şunları söyledi :
"Türk-İş'in Atatürkçü kanadını yanımızda ve ayakta tutmalıyız. Geti
receğimiz Bakan arkadaş işveren ile işçiler arasında hakem rolü oynayacaktır.
O nedenle Türk-İş'ten getirmeyi düşündüğünüz Sadık Şide tarafsız olamaz,
bir taraftır. Bu Bakanlık işçi konularında karar organıdır. Ben bu Bakanlığa
Profesör Turan Esener'i düşünüyorum. Bu konulan çok iyi bilir ve
yurtdışında da hizmet vermiştir."
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı: ile diğer Ba
kanlıklar üzerinde Feyzioğlu bir mütalaada bulunmadı.
Geç saatlere kadar süren bu konuşmamız sonunda, kendisine teşekkür ede
rek evine gönderdik. Feyzioğlu'nun uzun devlet tecrübesi vardı. Çeşitli Ba
kanlıklarda bulunmuş, Başbakan Yardımcılığı yapmış, yani devlet tecrübesi
olan, Atatürk'e gönülden bağlı bir kişi olmasından yararlanmış olduk.
Basında 12 Eylül harekatı ile ilgili yazılar devam ediyor. Bugün çıkan bu
çeşit makalelerden Uğur Mumcu'nun "Terörsüz Özgürlük" başlıklı makalesin
den 12 Eylül ile ilgili aşağıdaki pasajı almakta yarar gördüm:
"12 Eylül ortamı, 27 Mayıs ve 12 Mart'tan çok başka türlüdür. Böylesine
kanlı ortamda devletin ilk ve başlıca görevi, yurttaşları, KORKUSUZ
YAŞAMA ÖZGÜRL Ü KLERİNE kavuşturmasıdır. Bunun da ilk koşulu,
terör odaklarını, arkalarında karanlık karargahları ile birlikte ortaya
çıkarmaktır.
Şimdi hepimizin bir temel amacı olmalıdır. Çok yönlü kışkırtmaları11, kurt
35
kapanlarına kapılmadan, terörsüz özgürlüğü, kansız demokrasiyi kurmak ve
sivil yönetimi sağlıklı yöntemleri ve kalıcı çözümleri ile yeniden
oluşturmak... "
16 EYLÜL SALI
36
mokrasinin hak ve hürriyetlerini kullanarak emellerine ulaşmak isterlerse, de
mokrasiye inanmış milyonlarca faziletli insanın hak ve hürriyetleri nasıl koru
nacaktır?
İşte bence meselenin esası budur. Bilerek veya bilmeyerek an/aşılmayan bi
rinci mesele budur.
Demokrasiye vücut vere11 bütün kuruluşlar, demokrasi var diye, demokra
siyi yıkmak isteyenlere demokrasi11i11 hak ve hürriyetlerini vererek onları, fazi
letli vata11daşlara uygu/a11a11 yasalarda11 11asıl faydaland11·abilirler? Hal böyle
olu11ca, terör ve anarşiye karşı nasıl yasa yapılabilir? İşte bu yüzde11dir ki, re
jim ke11di11i koruyacak yasalarla. bilerek veya bilmeyerek teçhiz edilememiştir.
Bu yasalar Meclislerde görüşülürke11 faziletli vata11daş düşünülmemiş, daima
rejimi yıkmak isteye11leri11 demokratik hakları düşü11ülmüştür.
Türkiye'de otuz yılı aşkın _bir süredir demokrasi rejimi vardır. Devletin
temel yapısı, "Egemenlik kayıtstz şartsız milletindir" ina11cı üzerine bina edil
miştir.
Yargı yetkisi millet aduıa hür ve bağımsız yargı organlarına, yasama yetkisi
milletin seçmiş olduğu temsilcileri ile yine millet adma TBMM:ve verilmiştir.
Yürütme yine millet adına TBMM içinden seçilmiş hükümetlerce yürütülür.
Türkiye'nin temel düzeni budur. Bütü.11 bunlar Anayasamız ile düzenlenmiş
bulunmakta ve de en önemlisi Türk demokrasisi, Anayasanın dibacesi11de be
lirtildiği gibi Atatıü·k bıkılôpları baz111a oturtulmuştur.
İşte, bilerek veya bilmeyerek anlaşılmayan ikinci mesele de budur. Sanki
Atatürk i11kıldplan bazı yokmuş gibi davranarak, demokrasimizi bu raydan
çıkarmak için yapılan biitü11 beyanlar, gizli ve açık çalışmalara, demokrasiyi
korumak için kurulmuş bütün anayasal kuruluşlarca, daha başlangıçta karşı
çıkılmarrz ış, haıta suskunlukla adeta teşvik edilmiş, en hafif deyimle
müsamaha ve hoşgörü ile basiretler bağlanmıştır.
Her rejim, ke11dini fikren savunacak sağlam muhafızlar ister. Rejimi top
suz, tüfeksiz korumanın esas yolu budur.
Atatürk üıkılôpları tabam11a oturtulmuş Türk demokrasi rejimi maalesef
ke11di kendini savunacak Atatürkçü görüşle teçhiz edilmiş ye11i nesiller
yetiştirilmesinde zaafa bilerek veya bilmeyerek düşürülmüştür. İşte üçüncü
ö11emli mesele de budur.
İlkokullardan üniversitelere kadar Atatürkçülük, diğer bir deyimle Kemalist
öğretim yapılacağına ve böyle birfikir üretileceğine tam aksine sağ, sol ve irti
caifikirler üretilmiştir. Bunları üretenler maalesef devlet kasasmdan maaş alan
bir kısmı öğretmen ve profesörler olmuş, bu hal öyle bir durum yaratmıştır ki,
önce bu öğretmenler., profesörler bölünmüş, daha sonra en sevgili
varllklarımız tertemiz çocuklarınuz karşıtfikirlere ayrılmışnr. Birçok Atatürkçü
37
ve vatansever öğretmen ve profesörlerimizin sesleri duyulmaz olmuştur.
Birçok öğretmen bir yıl önce bize gelip, "Efendim biz okulda Atatürkçüyüz de
meye korkuyoruz, azınlıkta kaldık" demişlerdir.
Devletin gözü önünde Başkentte bir ögretmen derneği kongresinde terörist
odakların mücadele ve münakaşası açıkça yapıldığı halde yetkili kuruluşlar
"Bu hal nedir?" diyememiştir.
Böyle bir öğretim ve eğitim ortamında biz nasıl demokrasiyifikren koruya
cak genç nesiller yetiştirebilirdik.
Şu halde "Büyük Atatürk'ün Cumhuriyeti emanet edeceği gençler yetişti
rilememiştir" diyoruz ve inanıyoruz ki, bu tesbitimize 45 milyon Tark vatan
daşı da katılmaktadır. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri Türk Milletinin bir
parçasıdır ve onun en sadık evladıdır.
Yine demokrasi rejimlerinde serbest olan dernek kurma hakkı kötüye kul
lanılmıştır. Binlerce dernek esas kuruluş gayesinden ayrılarak rejim üzerinde
fetva veren kuruluşlar olup çıkmışlar, gizli veya açık demokrasiyi yıkma
savaşına girişmişlerdir.
Çalışkan, masum, vatanın yücelmesi için el emeği ve alınteri dökerek gece
gündüz çalışıp ailesini geçindirmek, yarınını güvenceye almaktan başka bir
düşüncesi olmayan Türk işçileri, birtakım ağalarca ellerine kızıl bayrak verile
rek ve yabancıların resmi tutuşturularak demokrasiyi yıkmak ve başka bir re
jim istemek için haince kullanılmışlardır.
Böylece vatansever işçilerimiz de birkaç gruba bölünmüş, oynanmak iste
nen oyun perde perde oynanmıştır.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bölünme yüzyıllardan beri kardeşçe
yaşayan mezhep ve ırk ayrımına götürülerek oyunun son perdesine gelinmek
•
istenmiştir.
Yukarıdan beri anahatları ile izahına çalıştığım nedenledir ki, Türk Demok
rasisini rayından çıkartmıştır ve böylece bir rejim buhranı doğmuştur.
Bütün bu ve saymadığım daha birçok tutum ve davranışlar karşısında bir
kısım anayasal kuruluşlar ve siyasi partiler gaflet uykusundan uyanmamışlar,
sanki ortalık güllük gülistanlıkmış gibi şahsi, zümrevi ve partici çekişmelerden
ayrılmamışlar, adamsendecilik, suskunluk ve umursamazlık içinde gerekli
girişimlerde bulunmamışlardır. Bir taraftan, bu yolda küçük bir beya.ıat veren
çıksa, diğer taraf onu "Ara rejim özleyenler var" diye tehdit etmiş, batacak ge
mide kendisinin de boğulacağını hesaba katacak idrakten yoksun olduğunu
göstermiştir.
Aziz milletimiz, bütün bu durumları acı içerisinde izlemiş, "Bu işin sonu ne
olacak?" diye çaresizlik içinde kalmıştır.
38
Türk Silahlı Kuvvetleri tarih boyunca daima devleti korumuştur. Büyük
Atatürk'ün bize verdiği görev budur. Aziz milletimizin isteği de budur. O dai
ma, Silahlı Kuvvetlerini koruyucusu olarak görür ve eli silah tutan evlatlarının
güvencesi altında yaşar.
Rejim buhranını çözecek girişimlerin olmaması bu işin başarılamaması
üzerine, Türk Silahlı Kuvvetleri 8 ay evvel bir uyarı mektubu ile endişelerini
ve isteklerini demokrasiye yakışır bir biçimde ilgililere bildirmiştir. Ve de her
vesile ile düşüncelerini açıklayarak demokrasiyi kurtarmak için demokrasi
içinde girişimlerini sürdünnüştür.
Ayrıca, devlet güvenliği ile doğrudan ilgili bir anayasal kurul olan Milli
Güvenlik Kurulu içinde ayda bir uyarılara devam edilmiş, söylenecek her şey
söylenmiştir.
Ne yazık ki, haftalar, aylar geçmiş, derde deva olacak ne bir tedbir
alınabilmiş, ne de büyük milli meselede birlik ve beraberlik sağlanabilmiştir.
Bütün bu uyarıların etkisiz kalması sonucu Türk Silahlı Kuvvetleri son çare
olarak, Atatürk'ün verdİ.ği emaneti, yasaların verdiği görevi ve aziz milletinin
isteğini yerine getirmiştir.
Kısaca söylemek gerekirse, bu harekô.t Cumhuriyeti koruma ve kollama ha
rekô.tıdır.
Bu harekat Silahlı Kuvvetlerin ve aziz milletimizin tümünün istekleri
doğrultusundadır. Bu noktayı özellikle vurgulumak isterim. Bu, tarih kitap
larındaki bir darbe değildir. Bu harekô.t demokrasiye indirilen darbeyi ortadan
kaldınnak için Ordunun ve milletin isteği doğrultusunda yapılmıştır.
Eğer bu müdahale yapılmasaydı, bu gizli ve hain güçler Silahlı Kuvvetlere
sızarak birkaç yılda onu da bölme yoluna gideceklerdi.
Yıkı cı ve bölücü güçler büyük milletimiz içinde itibar ve taraftar kazana
mamışlardır. Birer halk çocuğu olan bekçi/erimizi, polislerimizi, askerlerimizi
öldürmekle geride yetim bıraktıkları çocuklannferyadı, anaların ve babaların
ıstırabı onların halktan yana olmadıklarını göstermiştir. Güya halk için
savaşıyorlarmış. Diğer taraftan Konya olayları gericiliğin ne boyutlara
ulaştığını göstermiştir. Milletimizin bu olay karşısında gözleri açılmış tehlikeyi
bütün boyutlarıyla gönnüştür.
Bir parti liderinin Çanakkale'deki bir kongrede konuşmalarının dikkatle in
celenmesi, taşıdıklarıfikirlerin ne olduğunu gösterecektir.
Buna benzer bugüne kadar çok beyanlar oldu. Fakat savcılıkların her
müracaatında ilgililer hl!1ckında dokunulmazlık kaldırılamadı. Peki ne olacak,
bir parlamenter her seçimde seçim kazansa, kanunları çiğneyip suç işlemesine
rağmen hiçbir zaman mahkeme karşısına çıkartılamayacak mı?
39
Demokratik a/kede anarşi, bö/acülük, terör, yıldırma, zorla para alma, va
tandaşı baskı alnnda tutma bu boyutlarda olabilir mi? Bu hale rejim daha ne ka
dar dayanabilir? Milletimiz ortada devlet yok mu diye sormaz mı?
Herkes kendi hakkını korumaya kalkarsa o memleket ne hale düşer?
Soruları uzatabiliriz.
Harekatın çok kısa bir zamanda kansız bir şekilde başarılması, aziz mille
timizin tümünün isteğinin bir belirtisi ve milletimizin yıkıcı, bölücü ve gerici
çevrelere nefretinin en açık ifadesidir.
Halkın yaşannsı normale dönmüştür. Daha da iyileşmesi için bütün gayret-
ler saıfedilecektir.
Bu hareMnn amaçlarını şöyle özetleyebilirim:
1. Milli birliği korumak,
2. Anarşi ve terörü önleyerek, can ve mal gllvenliğini tesis etmek,
3. Devlet otoritesini hakim kılmak ve korumak,
4. Sosyal barışı, milli anlayış ve bereberliği sağlamak,
5. Soysal adalete. ferdi hak ve hürriyete ve insan haklarına dayalı idik ve
cumhuriyet rejimini iş/erli kılmak,
6. Ve nihayet makul bir sürede yasal düzenlemeleri tamamladıktan sonra si
vil idareyi yeniden tesis etmektir.
Milli Güvenlik Konseyi demokratik düzen ve rejimin şimdiye kadar
sağlıklı bir biçimde işlemesine imkdn vermeyen tüm engelleri bir daha böyle
bir müdahalenin yapılmasına lüzum bırakmayacak şekilde kaldırmaya ka
rarlıdır. Bunun için Anayasa, Seçim Kanunu, Partiler Kanunu gibi mevcut ka
nunlarda bugünkü duruma gelmemize r.eden olan hükümler ya değiştirilecek
ya da yeni hükümler ilave edilecektir. Bunun yanısıra anarşi ve terörü etkili bir
şekilde önleyecek yargı organlarının kuvvetlendirilmesi için gerekli kanunlar
hazırlanacak ve Ceza Kanununda aksayan taraflar ıslah edilecektir.
Özgürlük ve bağımsızlık adı altında anarşinin ne okullarda, ne üni
versitelerde, ne de sendikalarda serpilip boy atmasına imkdiı verilmeyecektir.
Yetki{i, sorumlu, yeterli vatandiışın hakkına saygılı işleyebilen, demokratik,
sosyal hukuk düzeni gerçekleştirilecektir. Bu düzene, kısa sürede aşamalarla
varılacaktır.
MalCUnunuz olduğu gibi, halen yasama yetkilerini kullanan bir Milli Gü
venlik Konseyi vardır. Yürütme organı olarak başkanlığımda Bakan yetkilerine
sahip müsteşarlardan oluşan bir kurulfaaliyettedir. Bu hafta içinde Bakanlar
Kurulu teşkil edilecektir.
40
Bir geçici Anayasa hazırlanacak ve müteakiben Kurucu Meclis kurulacaktır.
Türk ekonomisinin büyük sıkıntılar içinde olduğu, enflasyonun armğı, sa
nayimizin tam işleyememesi sonunda üretimde düşüşler ve istikrarsızlık
olduğu bilinmektedir. Memleketimizi düştüğü bu ekonomik bunalımdan kur
tarmak, halkımızın sıkıntılannı hafifletmek, ekonomik gelişmeyi sağlayarak ar
tan işgücüne yeni iş sahaları açmak amacıyla uygulanan istikrar programı
yürütülecektir. Ekonominin tabii kanunlar içinde çalışması kolaylaştırılarak
sosyal amaçlara biran evvel ulaşılacaktır.
Türkiye'nin uyguladığı ekonomik istikrar programının OECD ülkeleri ve
milletlerarası ekonomik ve finans kuruluşlarınca desteklenmesi sağlanacaktır.
Ülkemizin kısa sürede ekonomik buhrandan çıkması için gerekli yasal
düzenlemeler süratle ele alınacaktır� Bunların çözümlenmesinde, alınacak
bütün ekonomik tedbirlerin üzerinde milletimizin ferden ve bütün olarak
göstereceği sabır, metanet ve fedakarlık başlıca güvencemiz olacaktır.
Değerli basın mensupları,
Bütün öğretmen, memur ve diğer görevliler, işçi ve işverenlerin vazife
şuuruna sahip sorumlu kişiler olarak vatanseverlik, milli beraberlik ve
kardeşlik duyguları içinde birbirinin haklarına karşılıklı saygılı olarak
görevlerine devam etmeleri sağ/anacaktır.
Devlet hizmetlerinde bulunan görevlilerin, tarafsız ve adil olması önemli bir
ilkedir. Bu ilkenin uygulanmasını önleyen, bu ilkeye aykırı olan bütün
tertiplere ve kuruluşlara müsaade edilmeyecek ve gerekli olan yasal işlemler
yapılacaktır.
Muhtelif ve f?ilhassa ideolojik sebeplerle kopma noktasına gelen işçi ve
işveren ilişkileri, işçinin haklarını koruyan ve işveren hakkına saygılı bir an
layışla yeniden düzenlenecektir.
İşyerlerindeki barışın, işçinin sosyal ve ekonomik haklarını güvenilir bir
biçimde sağlaması yanında, üretim ve verimin artmasını da sağlayarak tüm
Türk Ulusunun yararına olacağına inanıyoruz.
Kıymetli Basın Mensupları,
Yeni yönetim, her alanda olduğu gibi dış politika alanında da Atatürk ilkele
ri uyarınca, Türk Milletinin temel özlemleri doğrultusunda ve yine Atatilrk'ün
"Yurtta sulh, cihanda sulh " deyiminde ifadesini bulan, barışçı bir dış politika
izleyecektir.
Türkiye, bütün ülkelerle iliş/dlerinde Birleşmiş Milletler Yasasında yer alan
bağımsızlık, egemenlik, toprak bütünlüğüne saygı, iç işlerine karışmamak ve
41
hak eşitliği ilkelerini esas alacaktır. Kendisi bu ilkelere riayet göstereceği gibi,
başka ülkelerin de anılan ilkelere uymalarını titizlikle gözetecektir. Türkiye'ye,
Türkiye'nin toprak ve ulus bütünlüğüne ve Türk vatandaşlarına yöneltile
bilecek her türlü tecavüz ve tehdite de karşı konulacaktır.
Türkiye dünya ve bölge barışına elinden geldiği ölçüde katkıd(l bulunmak
Yolundaki geleneksel siyasetini sürdürecektir. Bu siyaset çerçevesinde
bugünkü uluslararası koşulların gereği olduğuna inandığı yumuşama sürefini
de destekleyecektir.
Türkiye'nin güvenlik, politik ve ekonomik alanlarda taraf olduğu ikili ve
Çok taraflı bütün andlaşmalar geçerliliğini koruyacak ve Türkiye bunlardan
doğan yükümlülüklerini karşılıklılık ilkesi uyarınca yerine getirmeye devam
edecektir.
NATO ittifakı ile ilişkilerimiz sürdürülecektir. Bu ittifakın uluslararası barış
v e güvenliğin korunması için önemini devam ettirdiğine kaniim.
AET ve Avrupa Konseyi ve demokrasiye bağlı ülkelerin üyesi bulunduğu
diğer kuruluşlarla ilişkilerimiz ve işbirliğimiz devam edecektir.
Bu çok taraflı ilişkilere muvazi olarak, Amerika Birleşik Devletleri, Dokuz
lar ve diğer Batılı ülkelerle ikili düzeydeki ilişkilerimizi geliştirme yolunda
Çabalarımız sürdürülecektir.
Kendileriyle tarihi ve geleneksel bağlarımız olan Is/dm ülkeleri ile
i lişkilerimizin her alanda dostluk ve kardeşlik anlayışı içinde geliştiriİip
g üçlenmesine özen gösterilecektir. Bütün komşularımızla iyi ilişkiler ve verimli
bir işbirliği geliştirmek en samimi arzumuzdur. Sovyetler Birliği, dünyada
barış ve güvenliğin muhafazasında ve güçlendirilmesinde büyük sorumluluğu
bulunan bir devlet olarak komşularımız arasında özel bir yere sahiptir.
Yunanistan ile aramızda süregelen bütün sorunların, iyi niyetli ve yapıcı bir
Yaklaşım içinde, ikili müzakereler yoluyla adil çözümlere kavuşturula-bileceği
g örüşündeyiz.
Kıbrıs sorununa gelince, bu anlaşmazlığın Ada'daki iki toplum liderleri
arasında varılmış mutabakatlar çerçevesinde .ve toplumlararası görüşmeler
Yöntemiyle sonuca ulaşmasını temenni ediyoruz.
Aziz Basın Mensupları,
Memleketin ve milletin yüce menfaatlerini daima herşeyin üstünde tutmuş
olan Türk Silahlı Kuvvetleri, bu tarihi görevini tamamladıktan sonra, her za
manki veluir ve vazife aşkı ile, bütünüyle asli vazifesi olan vatan savunmasına
dönecektir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, bu kere üzerine aİdığı bu görev nedeniyle kuvvet
42
ve kudretinden asla hiçbir şekilde zaafa uğramış değildir. Etkili bir biçimde
vazifesi başındadır.
Harekatın ilk anından itibaren bütün vatandaşlarımızın Milli Güvenlik
Konseyi'nin emir ve bildirilerine uymakta gösterdiği büyük anlayış, soğuk
kanlı davranış, milletimize güvende ne derece haklı olduğumuzun bariz delille
ri11den birini teşkil etmiştir. Bunu11 için huzurunuzda yüce Türk Milletine bu
güç anlarda gösterdiği yurtseverlik ve anlayış için bir kere daha, şahsım ve
Türk Silahlı Kuvvetleri adına şükranlarımı ifade etmeyi zevkli bir borç bilirim.
Hepinize teşekkür ederim. "
SORU : Geçici Anayasa ve Kurucu Meclis için acaba bir tarih, bir süre ve
rebilir misiniz?
CEVAP : Takdir edersiniz ki, bu konularda, kat'i tarih vermek, hem sizi
hem de vatandaşlarımı yamltabi/ir. Ama şuna bilhassa emin olunuz ki, Türk
Silahlı Kuvvetleri, demin işaret ettiğim gibi, uzun bir süre bu vazifeyi
üstlenmek ve asli vazifesinden ayrılmak niyetinde değildir. Mümkün olabilen
en kısa sürede bu11ların yapılması için elinden gelen bütün gayretler saifedile
cektir.
SORU: Güvence alımda bulunan siyasi parti liderlerinin siyasal gelecekleri
hakkında bir şey söyleyebilir misiniz?
CEVAP: İlk günkü konuşmamda da ifade etmiştim zannediyorum ve
demiştim ki, "Şimdilik bütün siyasi partilerin faaliyetleri durdurulmuştur. Ka
patılmıştir demedim, durdurulmuştur. "Seçim Kanunu, Partiler Kanunu ve
Anayasa hazırlandıktan sonra, seçimlere gidilecek zamandan muayyen bir süre
önce parti faaliyetlerine müsaade edilecektir" demiştim. Parti liderlerinin duru
muna gelince, onların güvenceleri için bu yola başvurulmuştur. Kendileri
gözaltında değildir. Orada serbest olarak dolaşmaktadırlar, bulundukları ma
halde.
Ancak bu ortam içerisinde Ankara'da bulunmaları, kendilerinin güvenlikleri
bakımından bazı mahzurlar doğurabilir. İlk günün heyecanı ile vaktiyle yapılan
bazı çirkin hareketlere tevessül edilebilir. Bunun için ortam yatışıncaya kadar
kendilerinin böyle bir yerde kalmalarını uygun gördük, ama onları da çok kısa
bir zamanda tekrar yerlerine, evlerine iade edeceğimizi söyleyebilirim. Ama
bunun hakkında kati bir tarih veremem.
43
Her gün bütün Türkiye'nin, bütün yurdun dört köşesinden haberler
alıyoruz. Daha sakin ve nomıal bir düzene geçtiğimiz zaman onları Ankara'ya
getirteceğiz.
SORU: Uygulanan ekonomik istikrar programının, sizin de işaret ettiğiniz
gibi enflasyonu hızlandırdığı, üretimin düşmesi ile aksayan bazı sonuçları
oldu. Acaba Milli Güvenlik Konseyi, programı aynen uygulayacak mı? Yoksa
bu aksayan yönlerini yeniden gözden geçirecek mi?
CEVAP : Bir program tespit edilmiş ve bir yolq girilmiş. Bu yolda
yürünüyor. Bu yolda çıkacak ufak tefek engellerin aşılması !çin gayret sarfe
dilecek. Ama büyük bir engel, karşımıza büyük bir duvar çıkmadığı sürece bu
ekonomik programdan ayrılmayacağız. Ve alınan bu tedbirlerin aksayan
tarafları olursa, bunların giderilmesi için her türlü.gayret smfedilecek.
SORU: Milli Güvenlik Konseyi'nin beş üyesinin yemin etmelerine ilişkin
haberler vardı basında . Bu yemin hangi yemin olacak? Bir parlamenter yemini
olacağını zannetmiyorum. Yeminin şekli ve amacını, nedenini söyleyebilir
misiniz?
CEVAP: Her halde onu siz de göreceksiniz, duyacaksınız. Şimdi yanımda
olmadığı için okuyamayacağım. Tabii parlamentoda yapılan yemine benzer bir
yemin olacak. Tabii, aym olmayacak.
SORU: Ne gün yemin töreni efendim?
CEVAP : Perşembe g_ünü.
SORU : Cumhurbaşkanı seçimi turlarının mevcut sistemde aksadığı
görüldü. Yeni bir Anayasa hazırlanacağı veya Anayasanın aksayan yönleri
düzeltileceğine göre, cumhurbaşkanı seçiminin süratle yapılmasını sağlayacak
yeni bir düzenleme söz konusu mudur?
CEVAP : Çok iyi bir noktaya temas ettiniz. Demokratik ülkelerde biliyorsu
nuz, cumhurbaşkanlığı seçimi, vaktiyle bizde olduğu gibi tıkanmış ama her
ülke buna çare bulmuş. Bizde bu çare maalesef bulunamamış. Çünkü iyiniyeıe
dayanılarak yapılmış. ama her şeyde iyi niyet kafi gelmiyor. Bazı müey
yidelerin konması lazım. Yakında biliyorsunuz, Yunanistan 'da bir seçim
yapıldı ve üç oturumda eğer seçilemezse, meclisfeshediliyordu. Buna benzer,
bunun aynı demiyorum ama bir usul getirilmek suretiyle cumhurbaşkanlığı
seçiminin böyle uzun sure bekletilmeden kısa zamanda yapılmasım sağlayacak
kanuni tedbirler alacağız. Ayrıca, Milletvekillerinin de istedikleri zaman Mec
lise gelip istedikleri zaman gitmeleri veya yoklamada bulunduktan sonra ayrılıp
gitmeleri gibi üzücü ve milletin nazarında hoş görülmeyen kısımları
düzenleyecek tedbirleri de almak niyetindeyiz.
SORU: Bazı liderler hakkında suç duyuruları ve kanıtları olduğu öne
sürülüyor. Bu konuda ne dersiniz?
44
CEVAP : Biz bu suç kanıtlarında hiç kimseyi ayrı tutmadık. Kanun na
zarında biliyorsunuz herkes eşittir. Eğer herhangi bir parti lideri bu suçu
işlemişse, elbette kanun karşısında o da hesabını vermek zorundadır. O
bakımdan bir ayırım yapmadık.
CEVAP : Kurucu Meclis seçimi için ilkeleri tespit etmekteyiz. Ve biter bit
mez, bu ilkelerin tespiti biter bitmez, hem kamuoyuna, hem de kıymetli
basınımıza açıklanacaktır. Ama şu anda Kurucu Meclis üyeleri şu tarzda
seçilecektir, buralardan üye alınacaktır gibi henüz bir karara varmış değiliz.
Bunların üzerindeki çalışmalarımız sürdürülmektedir. Demin de ifade ettiğim
gibi bitince sizlere tabii muhakkak bilgi vereceğiz.
46
Bizim dönemimizde de Türk-Yunan ilişkilerinin daha iyiye gitmesi ve Yu
nanistan'ın NATO ittifakına dönmesi için her türlü gayret_gösterilecek, ama bu
gayretin dostumuz, komşumuz Yunanistan tarafından da aynı şekilde
gösterilmesini ümit etmek istiyoruz.
SORU : Sayın General, Milli Güvenlik Konseyi'nin herhangi bir üyesi ya
da Genelkurmay'dan herhangi bir kişi bu hareketi yapmadan önce Birleşik
Amerika ile istişarede bulundu mu?
CEVAP : Sureti katiyede hayır. Ancak, bu soruyu niçin sorduğunuzu
biliyorum. ABD'nin buradaki Yardım Kurulu Temsilcilerinden aldığı bir haber
üzerine, ABD'deki bazı ajanslarda, Türkiye'deki bu harekatın başladığı, erken
saatlerde verildi. Buna istinaden bizde, böyle bir haberin onlara aktarıldığı iz
lenimi doğdu, daima bunlar soruldu.
Bu hareketi ilgililerden başka kimse bilmiyordu. Hatta şunu söyleyebilirim,
eşlerimiz ve çocuklarımızd ahi bundan habersizdi. Diyecekler ki, "Pekala nasıl
haber aldılar? " Amerikan Yardım Kurulu Başkanlığı'nın bulunduğu binanın
yakımna 11 Eylül akşamı tank birlikleri gelince, bundan şüphelenmiş olabilir
/er. Nitekim, bu şüphelenmeden mütevellit "Bu tanklar buraya niye geldi" diye
de sordular. Biz de "Bir tatbikatımız var, NATO tatbikatı başladı, bugün
1 1 1nde başladı, onun için geldi" diye kendilerine bilgi verdik. "Merak etme
yin, bu bir tatbikattır, tatbikat dolayısıyla geldi" dedik. Verilen haber budur.
Yoksa böyle bir harekatın yapılacağı hiçbir zaman kendilerine duyurul
mamıştır, harekat başlamadan evvel.
SORU : Sayın General, demokrasiye ne zaman döneceksiniz?
CEVAP : Demokrasiye dönüş için demin arkadaşlarım da sordular "Bir ta-
· rih verebilir misiniz?" diye. Zaten biz demokrasiyi ortadan kaldırmış değiiz.
Bunu burada bilhassa belirtmek isterim. İşlemeyen demokrasiyi, bozulmuş
demokrasiyi tekrar demokrasinin diğer kaideleriyle birlikte getirmek için bu
harekatı yapmak zorunda kaldık. Eğer tarihimizi tetkik ederlerse, görürler ki,
Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye'de daima demokrasinin kuvvetlenmesi için
girişimlerde bulunmu.ştur. Aksi hareketi yoktur.
Demokrasi demek, her isteyenin her istediğini yapabilmesi demek değildir.
Bunu herhalde kabul ederler. Biz o hale dönmüştük.
SORU: Özetlemeniz mümkün mü? Yönetiminiz terör ve şiddet konusunda
ne gibi önlemler almayı düşünüyor? İktisadi konularda ne gibi önlemler almayı
düşünüyor? Ve ayrıca sivil bir hükümet kurmayı düşünüyor musunuz?
CEVAP : Türkiye'de bulunan vatandaşların en çok mutazarrır oldukları, en
çok şikayet ettikleri husus anarşi ve terör olaylarıdır. Bu terör ile mücadelede
normal ve sulh zamanına göre hazırlanmış kanunlar ile mücadele etmenin
47
güçlüğü ortaya çıkn. Bunlarla mücadele için yapılması tazım gelen, kanunlarda
yapılması ldzım gelen değişiklikleri biz defalarca hükümete, parlamentoya ve
Cumhurbaşkanı 'na ilettik. Bunlarla mücadele için kanunlarda çeşitli düzenle
meleri yapacağız ve aynı zamanda mahkemelerin işleyişine hız getireçek ted
birleri ala.cağız.
İzleyeceğimiz ekonomik politika için bir soru sordular. Zannediyorum,
şimdi okuduğum metinde ve de biraz evvelki arkadaşımın sorduğu soruda da
bu vardı. Şimdi izlenmekte olan ekonomik politika aynen yürütülecektir.
Sivil idareye geçişe gelince; bunu da yine bir arkadaşım sormuştu. Sivil
idareye geçiş için şimdi bir zaman vermem mümkün değil. En kısa zamanda
yapılması ve Silahlı Kuvvetlerimizin asli görevine tekrar dönmesi için her
türlü gayret satfedilecektir. Bu hafta içerisinde hükümeti teşkil ederek yürütme
görevini ona devredeceğiz.
SORU : Türk ekonomisinin büyük güçlükler içinde bulunduğunu belirtti
niz. Bilinmektedir ki, ulusal bütçenin üçte biri Silahlı Kuvvetlere harcanmak
tadır, bu yönde bir kısıntı yapmayı düşünüyor musunuz?
CEVAP : Doğrudur, üçte biri değil ama ona yakındır. Bütçenin büyük bir
kısmıının Silahlı Kuvvetlere gittiği doğrudur. Ama bizim stratejik konumumu
zu gözönüne getirirseniz, bu kadar büyük ordu bulundurmamızın zaruretine
herhalde siz de inanırsınız. Eğer Silahlı Kuvvetler modernize edilir, modern si
lah ve malzeme ile teçhiz edilirse, elbette daha kudretli ve kuvvetli bir ordu çok
daha küçük bırakılmak suretiyle görevini yapabilir.
Silahlı Kuvvetleri azalmıadan, her sahada olduğu gibi diğer bütün sahalarda
olduğu gibi Silahlı Kuvvetlerin diğer bölümlerinde de tasarrufa azami riayet
edilecek. Binaenaleyh bu sıkıntıdan çıkmamız için elden gelen bütün gayret
saıfedilecektir. Nerelerden bu tasarrufun yapılabileceğini, bütün sektörleri ta
ramak suretiyle çıkaracağız ve her sah.ada tek vatandaştan en büyük kuruluşa
kadar her türlü tasarrufa riayet edilmesini sağlayacağız.
Akşam hükümet çalışmalarına geç saatlere kadar devam ettik. Fey
zioğlu'nun Başbakanlığa getirileceği haberi duyulmuş, etraftan aleyhine kam
panyalar hemen başlamışu. Hükümette Adalet Partisinden ve Cumhuriyet Halk
Partisinden görev alacak ikişer Bakanı seçme kararını daha evvel almışuk. Bu
karara dayanarak bizimle çalışabilecek ve sivri olmayan isimler üzerinde dur
duk. Adalet Partisinden son dönemde Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapmış olan
ve benim yakinen tanıdığım aynı zamanda hemşehrim olan Sümer Oral'a yine
aynı Bakanlığı vermeyi düşündük. Kendisini çağırdım ve muvafakaunı almak
istedim. Başbakanın kim olacağını sordu. Feyzioğlu cevabını aldıktan sonra
yarına kadar müsaade istedi, peki dedim. Müsaade istemesinin sebebi Gelibo
lu'da bulunan Süleyman Demirel'in muvafakaunı almak olduğunu sonradan
48
öğrenince canım sıkıldı. Demirel, Turhan Feyzioğlu'nun Başbakan olacağını
öğrenince görev almamasını söylemiş. Ertesi gün gelip özür dilediğinde kendi
sine, Demirel'e müracaat etmekle hata işlediğini, eğer ilerde onların tekrar parti
başkanlığına geleceğini düşünüyorsan hata ediyorsun dedim.
Bu olay bana iki partiden alınacak Bakanlarla koalisyon şekiinde kurulacak
hükümette işlerin yürütülemeyeceği, her önemli ka,rarda liderlere başvuracak
ları izlenimini verdi. Bundan dolayı da yavaş yavaş bu fikrimden vazgeçmeye
başladım.
Devlet Bakanı olarak Cumhuriyet Halk Partisinden Orhan Eyüboğlu'nu uy
gun görmüştük. Kendisi ile yaptığımız konuşmada bu görevi bir memleket
meselesi kabul ederek peki dedi.
Cumhuriyet Halk Partisinden Cahit Karakaş'a da evvelce Bayındırlık Ba
kanı olarak görev yaptığından dolayı aynı görevi vermek istediğimizi araya
başka birini sokarak sordurduk, o da kabullenmedi. Niçin kabul etmediğini bi
lemiyorum. Zennederim o da Feyzioğlu ile çalışmak istemedi.
Bugün yine geç saatlere kadar Bakanlar Kurulu teşkili çalışmaları ile
meşgul olduk. Zira bugünkü basın toplantısında sorulan bir soruya karşılık ve
rirken Bakanlar Kurulunun bu hafta sonuna kadar ilftn edilebileceğini
söylemiştim. Verdiğim sözü yerine getirmem gerekirdi. Daha ilk günlerde ya
lancı duruma düşmek istemezdim. Bu işin ne kadar zor olduğunu müteakip
günlerde daha iyi anladım ve rahmetli İsmet İnönü'nün bu konuda
söylediklerini hatırladım.
17 EYLÜL ÇARŞAMBA
49
Ve dün, Orgeneral Sayın Kenan Evren'in basın toplantısındaydım.
Devlet, Milli Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan
Evren'in ..... Statüsü gereği, imzaladığı bir metin kanun ... Bir sözü - yerine
getirilmesi zorunlu - buyruk olan Evren'in sergileyeceği görümüyü doğrusu
merak ediyordum. Ankara'yı adeta istila eden yüzlerce yabancı gazeteciyi
düşünüyor, biraz da endişe ediyordum.
Frenklerin bir sözü vardır, "İlk intiba, en iyi intibadır" derler. Biliyordum
ki, Sayın Evren'in bu ilk basın toplantısında çizeçeği imaj, kolay kolay silin
meyecek, yeni yönetim altında nasıl bir Türkiye oluşacağı yolundaki
düşüncelere ilk eskizleri sunacaknr.
Ba$ın toplantısından ayrılırken, geleceğe çok daha iyimser bakabileceğimizi
düşünüyordum.
12 Eylül olayı, ne yakm Türkiye tarihinin diğer müdahaleleri ile kıyaslana
bilirdi, ne de bir Yunanistan yahut bir diğer ülkedeki askeri müdahale olayıyla.
Başbakanlıkta, basın toplantısının yapılacağı salon hiç de asker ve subay
dolu değildi. Oysa eski basın toplantılarını hatırlıyorum, neredeyse
gözeteciden çok asker ve subay olurdu.
Sadece basın toplantısının ihtiyaç gösterdiği kadar bir görevli kadrosu
vardı, o kadar.
Ortalıkta, işgüzarlıkla, gayretkeşlikle dolaşan, gazetecilere olur olmaz
müdahalelerde bulunanlar da yoktu. Oysa son 20 yılda bunun örneklerini
görmüştük. Demokrasinin askıya alındığı batı ülkelerinde de öyle.
Ve Orgeneral Sayın Evren'in konuşması da ortamdaki bu uygar görüntüyü
tamamlar nitelikteydi.
"Gerçekçi tesbitler, Demokrasiyi hedef alan çözüm. Kararlı, tutarlı ve planlı
uygulamalar. Ve bütün bunları saran ölçülü bir hoşgörü."
YABANCI BASIN
Evet Ankara yaban_cı gazetecilerin istilası alnnda. ·Önceki gece Ankara Ote
li'nde öbek öbek toplamp, 1 2 Eylül Harekatını tartışan yabancı gazetecilerin
kafalarında da herşeye rağmen bir soru vardı:
"Bu bir askeri darbe miydi? Demokrasi kaldırılmış, Türkiye bir cunta
yönetimine mi girmişti!"
Gerçi, ne konuştukları kimselerden böyle bir intiba alıyorlardı, ne de Anka-
50
ra'nm çok daha rahatlamış, gerginliği, dehşeti atmış yeni görüntüsü öyle bir
intiba 'Veriyordu.
Tersine ...
Türkiye insam sanki bir kabustan uyanmış gibiydi.
Ama yabancı gazeteci/er kafalarındaki tereddütleri asıl dünkü ilk basın
topla11tıs111da Devlet, Milli Güvenlik ve Ge11elkurmay Başkam Orgeneral Sayın
Kena11 Evre11'i dinledikten sonra amlar.
(tabii, komünist olmayan herkesifaşist sayma saplantısında olanlar hariç)
Orgeneral Ke11an Evren açık açık şöyle diyordu.
"Hareketimizi sakın, tarihteki askeri darbeler gibi görmeyin. Demokrasi
kaldmlmamıştır. Demokrasinin daha iyi işlemesini sağlayacak bjr ortamın
tees-süsü için müdahalede bulunulmuştur. Zaten Türk Silahlı Kuvvetleri,
yak111 tarihe bokmız, hep demokrasiyi kuvvetlendirmek için müdahalelerde bu
lunmuştur.
Orgeneral Evren, bir başka gazeteciye ise hedefler gerçekleştirildikten son
ra, mümkün olan süratle sivil yönetime geçileceğini, ordunun asli görevine
döneceğini söyluyordu.
Yabancı basmda, "Liderlerin sürgüne mi gönderildikleri" yolunda te
reddütler vardı. O tereddütleri ise Orgeneral Evren şöyle giderdi:
"Siyasi parti liderleri gözaltında değillerdir. Güvence altındadır/ar. Kendile
rine karşı bazı taşkmlıkların yapılabileceği düşünülerek güvenceye alınmış
lardır. Sakin bir ortam sağ/andıktan sonra evlerine iade edilecek/erdir. Ankara'
ya geleceklerdir. "
Evet Orgeneral Sayın Evren Türkiye ve dünya kamuoyuna elini dün kadife
eldiven içinde uzattı. Dünya ve Türkiye kamuoyu kadife ile temas etti. Ama, o
eldivenin içinde demir bir yumruk var.
12 Eylül Harekdtı , öyle görünüyor ki, planlı_ ve o planın uygulanması için
kesin kararlı.
Taviz yok.
Türkiye'nin önünde yeni bir devre açıldığını söyleyebiliriz.
Bu hafta hükümet ilan edilecek. Sonra bir geçici anayasa yürürlüğe giriyor.
51
Daha sonra Kurucu Meclis seçilerek göreve başlayacak. Yeni anayasa hazırla
nacak. Siyasi partiler, seçim kanunu ve diğer bazı yasalarda değişiklikler
yapılarak, demokrasinin daha iyi işleyeceği bir hukuk ortamı oluşturulacak.
Bu arada kimsenin şüphe etmemesi gereken bir gerçek şu: Şiddet
örgütlerinin üzerine -hiç müsamahasız gidilecek. Önümüzdeki günlerde ibret
levhalarımn sunulması kimseyi şaşırtmamalıdır.
Kamu vicdanının süratle tatmin edileceği infazlar.... Adalet kılıcımn yeni
şiddet suçlarmın işlenmesini önleyici caydırıcı bir süratle işlemesi.
Beklenen bu.
"Ne kadar çok gazete, ne kadar çok ajans ve ne kadar çok gazeteci vamıış!
Dün devlet Başkanı Sayın Kenan Evren Paşa'nın basın toplantısında ilk
önce kendi meslektaşlarımızla tanıştık, ne zamandan beri görmedik/erimizi ora
da gördük, koskocaman salon sanki birden bire küçülüverdi, içerideki kadar
gazeteci de dışarıda kaldı ....
Saat tam JO'da salona ilk önce Konsey Üyeleri; Kara, Deniz, Hava, Jan
damıa Komutanları ile Konsey Genel Sekreteri girdi. Dört komutan yan yana
oturdular. Genel Sekreter Saltık Paşa ise Konsey üyelerinden ayrı olarak
kürsünün sol tarafında yerini aldı. iki, üç dakika sonra da protokol müdü
rünün "Sayın Devlet Başkanı " şeklinde yüksek sesle yaptığı anonsun arkasın
dan Konsey Başkanı Orgeneral Kenan Evren salona gelip basın mensuplarını
selamlayarak yerine oturdu. Bu andan itibaren/oto muhabirleri, yerli ve ya
bancı kameramanların çalışırken çıkardığı sesler salondaki gürültüyü bir hayli
arttırdı. Başkan birkaç dakika gürültünün sona ermesini bekledi. Basın- Yayın
52
Genel Müdürü de seslerin kesilmesini temin ettikten sonra Evren Paşa, yazılı
konuşmasını okumaya başladı.
Devlet Başkam konuşmasında, silahlı kuvvetlerin neden yönetime el koy
duğunu izah ediyor, ordunun cumhuriyeti, kollama ve koruma görevini yerine
getirdigini söylüyo_rdu. Saym Başkan basın topla11tısmda e11 kısa zamanda or
dunun gerekeni yaparak kışlasına döneceğini belirtiyor, bunu üstüne basa basa
tekrarlıyordu. Toplantıda ayrıca hükiimetin bu hafta içinde açıkla11acağı, geçici
Anayasa hazırlanacağı, kurucu meclis toplanacağı belirtiliyordu.
Metin okunmasmdan sonra sorulara geçildi. İlk önce, baslll mensuplarının·
soru somıak için bir çekingenlik içinde oldukları görüldü; ortalığı bir sessizlik
kapladı, herkes birbirinin yüzüne bakarak bir bekleme devresine girdi.... Daha
so11ra sorular birbirini takip etmeye başladı. Başkanın büyük bir samimiyetle
ve "babacanca" soruları cevaplaması gazetecileri de rahatlatmıştı. Sorular için
verilen 15 dakika biterken bir çok gazetecinin üzerinden çekingenlik gitmişfa
kat sualleri ellerinde kalmıştı. 15 dakika dış basına ayrıldı, dış basın da ra
hatlıkla suallerini sordu ve istedikleri cevabı aldı.
Baslll toplantısı biterke11 kameramanlar.foto muhabirleri Konsey üyelerini
başkanları ile birlikte çekmek istediklerini belirtti. Sayın Evren, "Gayet ta
bii... " diyerek 1 O dakikaya yakm kürsüde gazetecilerin bu arzusunu yerine ge
tirdi.
Baslll toplantısmdan çıkarken herkes birbirine "Nasıl buldun, sen ne diyor
sun?" gibilerden sualler sorarak havayı öğrenmeye çalışıyordu. Hava çok iyi
idi, yerli yabancı bas111 tatmin olmuştu, bugün için sorulacak her suali sormuş
ve cevabını almışlardı.
Bu hafta içinde hükümet açıklanacaktı, önümüzdeki hafta da kumcu meclis
.
çalt§maları hız kazanacaktı. Herşey büyük bir açıklıkla halkın önünde yapılıyor
ve yapılacak her şey büyük bir açıklık ve samimiyetle kamuoyU1ıa duyuruluy
ordu.
Tek kelime ile basm toplantısı çok açık, samimi ve sımsıcaktı. "
Erol DALLI, Tercüman, 1 7 Eylül 1980
53
Çocuklarımızı bu hale getiren bir takım üniversite profesörleri, duyuyor
musunuz?
Ve diğerleri!... Devlet Başkanının söylediklerini duyuyor musunuz?
Sokaktaki sade vatandaşa değil bu sözler...
Ekmek parasından gayrı hiç bir şey düşünmeyen tertemiz Türk işçisine ve
ülkenin efendisi Türk köylüsüne değil bu sözler.....
Okul ve tahsil derdine düşmüş milyonlarca günahsız çocuğa ve gözyaşları
'dinmeyen milyonlarca anneye babaya değil bu sözler...
Size söylüyor size ...
Duymuyor musunuz?.
Pekdld duyuyorsunuz..
Ama hd/a orada oturuyorsunuz.
Üstelik "konseye bağlılık" mesajları yayınlıyorsunuz.
'Zannettik ki, istifa edersiniz.
'Zannettik ki kendinizi feshedersiniz.
Aldanmışız..
Sizi oraya getiren Anayasa 'nın değişeceği, radyolardan gümbür gümbür
ilan edilirken, bu ne sabır ve bu ne tahammül? ... Braw; doğrusu.
*
54
Bakırköy savcıları, ölüm tehlikesiyle ve devamlı tehdit altında
yaşıyorlarmış ne gam ? ... Hdkim beyin huzuru ve sağlığı yerinde ya... Mesele
yok.
Biz, bugünlere böyle geldik işte..
Kenan Evren'in söyledikleri, her hukukçunun ve her profesörün, başucuna
bir mukaddes kitap gibi asılacak cinsten sözlerdir:.
Öpüp öpüp başlarına koysunlar.
Vazgeçtik istifalarından.. "
Rauf TAMER, Tercüman, 17 Eylül 1980
"Hiç kuşku yok ki, Orgeneral Evren'in deyimiyle "12 Eylül Harekdtı"nın
ana amacı şu cümlenin içinde yatıyor:
"..... Milli Güvenlik Konseyi demokratik-düzen ve rejimin şimdiye kadar
sağlıklı bir biçimde işlemesine imkan vermeyen tüm engelleri, bir daha böyle
bir müdahalenin yapılmasına lüzum bırakmayacak şekilde kaldırmaya ka
rarlıdır.. "
Bu cümlenin içeriği, geçmişin deneylerinden büyük ölçüde yararlanıldığını
gösteriyor. Bir daha böyle bir müdahalenin yapılmasına lüzum bırakmayacak
şekilde bir partinin veya birkaç partinin eğilimlerine göre değil, ülkenin
koşullarına göre yasal düzenlemeler yapılacağını açıkça vurguluyor.
Haklıdır da. Çünkü 1960 ihtilalini yaşayanlar çok iyi bilirler. O sırada bir
İsmet Paşa vardı, bir CHP, İhtilal idaresi DP'yi kapattı, CHP'yi alabildiğince
serbest bıraktı, hattd eylemlerine, işlemlerine bu partinin ağırlığını koymasına
müsaade etti. Ne oldu? .. Şu oldu; 1960'da Türkiye'ye yeni bir düzen getir
mek için açılan Kurucu Meclis'e giren üyelerin yüzde 99'u CHP eğilimliydi,
hattd CHP'li idi, anayasada diğer kanunlar-da, düzenlemeler de CHP'nin
ağırlığı altında hazırlandı ve uygulandı.
12 Eylül Harekatı, bir partiyi yanına alır görünmemiş, aksini yapmıştır.
Harekatın ana amaçlarını altı madde üzerinde özetleyen Orgeneral Evren'in
son cümlesi ise geleceğe dönük bakışlarımıza ışık tutar mahiyettedir:
".... Nihayet makCd bir sürede yasal düzenlemeleri tamamladıktan sonra si
vil idareyi tesis etme�....
"
"Ne yazık ki, birkaç defa okurlarımıza arzettigim sebeplerle yazılarını ha
diselerden ancak en yakın iki, üç gün sonra çıkıyor. Bu, izalesi benim elimde
olmayan bazı sebeplerden doguyor. Bunun için tekrar özür dileyerek,
yazılarımızın biraz bayatlamış olmasını hoşgörmelerini aziz okuyucularımdan
rica ederim.
Şimde size salı günü Milli Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanı Or
general Kenan Evren Paşa'nm televizyonda canlı olarak takip ettigimiz basm
toplantısından başlayacagım.
Yerli, yabancı yüzlerce gazetecinin önünde açık kalple her sorulan suale
inandırıcı ve mantıklı cevap vermekle Kenan Paşa Türkiye'de, belki de
dünyada en rahat ve açık cevaplar veren ve hiçbir soruyu cevapsız bırakmayan
devlet adamı yerini aldı. Biz, televizyonda yüzlerce gazetecinin, hatta bazen
durumun agırlıgını takdir etmeden, "Ne zaman çekilip gideceksiniz?" gibi ham
sualler soranlara da o kadar sogukkanlılık ve nezaketle, hiç tereddüt etmeden
cevaplar verdi ki, bizim en büyük parti liderlerimiz bunu yapamamış olduktan
başka Amerika gibi demokratik memleketlerde de bu yapılamamıştır.
işte ben bu yazımla bu noktaya temas ederek Sayın Evren'in haddimiz ol
mayarak hazırcevaplıgına ve ·n e yapacagını bilir bir kişi olduguna şahit olarak
şu üç vak'ayı sizlere arzetmeye lüzum gördüm.
27 Mayıs 1960'ta askeri idarenin ikinci günü İstanbul Sıkıyönetim Komu
tam ve Milli Birlik lstanbul Grubu Başkanı sabık tabii senatörlerden muhterem
Fahri Özdilek Paşa hazretleri, Gazeteciler Cemiyeti'nde bir basın toplantısı
yapmak lüzumunu hissettiler. Bunun için bendenize müracaat ederek bunun
cemiyet salonlarında yapılmasını istediler. Konu üzerine görüştük. Kendile
rine, yerli, yabancı bütün gazetecileri çagırmak lüzumunu arzettim. Muvafakat
ettiler. Ben:
- Fakat Paşam, bu adamlar sualler sorarlar. Ona göre hazırlıklı olmalısıniz
deyince:
- Ben Milli Birlik'in kararını almadan o suallere cevap veremem.
57
- O zaman zatıaliniz cemiyete gelirsiniz, ben sizi gazeteci/ere tanıtırım ve bir
beyanat okuyup gidersiniz! dedim ve öylece hareket edildi.
Elbette Fahri Paşa hazretleri de bunu hatırlarlar.
Amerika'da galiba ayda bir cumhurbaşkam basın toplantısı yapar ve
gazetecilerin sordukları suallere cevap verir.
Bu basın toplantılarından birinde, cumhurbaşkam, müteveffa Eisen
hower'in gazetecilerin sordukları her suale cevap vermediğini ya işittim, ya
bir mevsak kaynaktan öğrendim. Sorulan suale cevap vermek istemeyince
cumhurbaşkanı:
- Sonra gelen! diye sıradaki gazetecinin sorularını bekliyor ve daha evvel
soru soran gazeteci de:
- Efendim, bizim soru ne oldu? diyemiyor.
Bu işin adabı ve usatü bu. Amerika da en geniş demokratik hürriyetler cari
olan bir memleket.
Üçüncüsü Milli Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanı Kenan Evren
Paşa, sorulan suallere ne kadar tereddütsüz ve rahatlıkla, güleryüzle cevap ver
diğini gördükçe:
- Efendim, demokrasiye ne zaman döneceksiniz? diye soranlara:
- Hangi demokrasi devrinde siz gazeteciler, hükümet üyeleri veya siyasi li-
derlerden benim kadar açık ve mülayim cevap aldınız, bana söyler misiniz?
dese acaba ne cevap verirlerdi.
Ben bu yazıları kimseyi övmek için değil, herkesin gözü önünde cereyan
etmiş olan bir vakayı tahlil ve tespit için yazıyorum. İyiniyetli ve bize daima
karşı olan bir küçük zümreden başkalarının herhalde askeri idareye yaranmak
için kalem yürüttüğüne hükmetmez/er.
Biz öylesine, �numuzu eleyip, eleğimizi kaldırmışız ki, onlardan eser bile
kalmamıştır. Siz ne diyorsunuz!
1908 Rumeli Subaylar İhtilalinden bu yana sanırım bugünkü askeri idare
dördüncü veya beşincidir. Bu defaki 27 Mayıs ve 12 Mart'tan daha esaslıdır.
Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Sayın Kenan Evren Paşa'nın ifade
sine nazaran bu sefer Anayasa, Seçim ve Partiler kanunları değiştirilecektir.
Bunun için kurucu meclis kurulacaktır. Bunlar iki gün veya iki ay içinde
yapılabilecek şeyler değildir. Onun için Güvenlik Konseyi'ne:
- Ne zaman idareyi sivillere bırakacaksınız? suali çok erken ve mevsimsiz
dir. "
Burhan FELEK, Milliyet, 17 Eylül 1980
58
"Ordunun yönetime el koymasından sonra yapılan ilk basın toplantısı, çok
ö11emlidir. Her milletten tecrübeli gazeteciler bu basın toplantısında başlıca iki
sorunwı cevabıro ararlar.
" - En önde görüne11 kişi gerçek lider mi?"
"- Niyeti nedir? Köklü dönüşümlere eğilimi var mı ?Denıokrasiye dönecek
mi? Ne zaman?"
Dün, iki sorunun cevabı, net olarak belli olmuştur. Anlaşılmıştır ki, 12
Eylül Harekatının sadece görünüşteki değil, gerçek lideri de Orgeneral Kenan
Evren'dir.
Evren, yerli yaba11cı 500 kadar gazetecinin doluştuğu, kısa süredefirın gibi
ısınan küçük salonda bir saatte imtihanını vermiş ve espri yaparak, el sallaya
rak ayrılmıştır.
Özellikle yazılı metin bittikten sonra, sorulara cevap bölümünde tecrübeli
bir sivil politikacı kadar başarı sağlayan yeni devlet başkanı, kelime, kavram
ve konulara hakim olduğunu göstermiştir. Siyasi açık vemıeden de açık, sade
ve kısa konuşmanın mümkün olduğu11u bir askerden beklenmeyecek yumu
şaklıkla ortaya koymuştur. İç ve diş politikanın, ekonomik konuların, anayasa
ve seçim sistemi gibi meselelerin konuşulduğu epey yoğun geçen basın
top/amısı tam saat JO'da başlamış ve tam saat l / 'de sona ermiştir. Yani tam
programlandığı gibi.
Elbiselerimiz sıcaktan üzerimize yapışmış vaziyette salondan ayrılırken,
yaygın kanaat şuydu.
"- Evren bu imtihanı başarı ile verdi... "
Evren'in söylediği sözler üzerinde durmayacağız. Nasıl olsa televizyonda,
radyoda izlemişsinizdir. Ama şunu söyleyelim, basın toplantısmdaki
gazeteciler, karşılarında güleç bir yüz, zeki bir ifade, zor ve tıtzaklı sorulardan
kolayca sıyrılıp, yanlış anlamaya imkan vermeyecek sağlam cümlelerle mer
amını anlataf?ikn bir asker, politikacı görmüşlerdir.
"- Demek ki" denilmiştir, "Hareketin liderini ve beynini geri planda değil
önde aramak gerekiyor."
Bu, olumlu bir gelişmedir. Silahlı Kuvvetler'in ülke yönetimini elde tut
tuğu süre içi11de hiyerarşisi bozulmadan bü11yesini koruyabileceğini
göstemıektedir.
Her zaman bu ilk izlenimi vermek kolay olmuyor. Hatırasını her zaman
"sevgi ve saygı ile andığımız rahmetli Cemal Gürsel 27 Mayıs'tan sonra ilk
basın toplantısında güçlü bir lider ve işlek bir beyin olarak değil, çok sevimli,
iyi niyetli ve "Babacan" bir kişi olarak izlenim yaratmıştı.
59
Ve hemen hareketin arka planuıda "Gerçek lider" arayışı başlamıştı.
"İhtilalin kudretli albayı Türkeş" efsanesi biraz da bu nedenden doğmuştur.
Sonunda yine hiyerarşi ağır basmış ve "Babacan " Gürsel "Kudretli "
Türkeş'i yurt dışına postalayıp, seçimlerin yapılmasmı sağlamıştı.
"- Biz üç ay sonra seçim yapıyoruz dediğimiz anda gücümüzü tümüyle yi
tiriverdik. Herkes yeni patron aramaya başladı."
Bu hususları Evren dün çok açık seçik bir "Asker sözü" üslubu ile
söylemiştir. liderler hakkında özel mahkemeler kurulup yargılama yapılma
yacağım, anıa suçu olan liderin diğer vatandaşlar gibi muamele göreceğini de
belirtmiştir.
60
Dünkü basın toplantısıyla ilgili olmamakla beraber Cumhuriyet Gazetesi
yazarlarından İlhan Sclçuk'un bugünkü makalesini de buraya almak istiyo
rum. Zira aynı yazar 12 Eylül'ün üzerinden bir hayli zaman geçip normal de
mokratik düzene geçtikten sonra 12 Eylül aleyhine bir hayli makale yazdı. Ma
kale şöyle:
"Saym Demirel so11 günlerde televizyonda sık sık şu sözü yilıeliyordu:
- Biz gidersek Türkiye 1979 kasımına döner.
Oysa toplumların geriye dönemeyeceği bir kez daha kanıtlandı. Ülke 12
Eylül'de hir takvim yaprağı daha kopardı. Eski rejimin suyu öylesine ısınmıştı
ki 12 Eylül'de olmasa bile bir başka günde kaynaması doğaldı. Kentte ve
köyde çoğu kişi evini11 kapısında11 dışarı çıkamıyor, çıktığı zaman öldürüleceği
korkusuyla yaşıyordu. Rejimin erdemlerini çürütenler kendi dayanaklarını da
çürütmüş/erdi. En akıl almaz işler yapılıyor ve doğal karşılanıyordu. Sayın
Demirel ses duvarını aşmıştı. Ecevit'in sürekli çağrıları karşılıksız kalıyordu.
Azınlık hükümeti11i11 sayın başı son televizyon ko11uşmasında gazetelerin soru
/arma şu karşılığı veriyordu:
- Ne demiş CHP Genel Başkanı ? Hakem düdük çalar oyun biter mi demiş.
Böyle sözleri gayri ciddi sayarım.
Ama düdük çalmdı.
Ve oyun bitti.
Rejim içi11den çürümüş kof bir ağaç gibi devirildi. Suç kimdeydi? rejimi
yıl/arda11 beri çürüte11 kişilerde mi? Yoksa olayın daha derininde toplumsal ve
ekonomik nedenler mi vardı ? Bu somların yanıtlarım uzun uzun araştırmak
gerekir. Çağımızda toplum-bilimin bir adı da ekonomi-politiktir. Bu demektir
ki ekonomi ile politika birbirinden ayrılmaz bir bütünü oluştururlar. Ve hiç bir
toplum, bu bütü11/üğün dışında birformülle sorunlarım çözemez.
MGK, Türkiye 'nin çok zor ve karmaşık bir döneminde yönetime
bütünüyle el koymuştur.
Tarihte (ister seçim ister devrim, ister darbe, ister savaş hangi yöntemle ik
tidara geçerse geçsin, hiç bir yö11etimin elinde sihirli değnek yoktur. Ve bir
de11bire +ıer şeyi düzeltemez. Çünkü geçmiş düzenin bütün katılımları ve
çürümüşlüğün bütün güncelliği toplumun sırtındadır. Bu yükte11 arınmak,
yıllar ve yıllar isteye11 bir çaba içi11 aynı kural işlemektedir.
Türkiye'de terör deri11/iğine bir yaradır. Bürokrasi yansızlığını ve işlerliğini
yitirmiştir. Ekonomikdurum ise hepsinden de kötüdür ve bütün soruların tem
el kaynağıdır. Dış ödeme dengesindeki açık korkunçtur. 20 milyar dolara
yakın borcun ağırlığı devletin ve halkın sırtındadır. Dışalım-satımda en
azuıdan yılda üç milyar dolai"lık bir boşluk vardır. Dışa bağımlı bir ekonomik
düzen 30 yıldan beri oluşturulmuştur.
61
Yeni yönetim böylesine ağır sorunlar atımda işe başlıyor önümüzdeki
günlerde gelişecek olayları ele alırken ve tartarken bu gerçekçi yaklaşımın
ölçülerini unutmamak gerekir. "
Bugün bütün gün ve gece yansına kadar geçen süre B akanlar Kurulu
çalışmaları ile geçti. Turhan Feyzioğlu kamuoyunda tutulmamıştı. Bütün me
sele küçük bir partinin başında oluşu ve her girdiği koalisyon hükümetlerinde
bir müddet sonra koalisyondan ayrılması oluşunda.
Kamuoyunun reaksiyonunu çeken bir aday üzerinde ısrar etmemiz ileride
bizi zor durumlarla karşı karşıya getirebilirdi. Bu kararımızdan vazgeçmenin
ısrar etmekten daha iyi olacağına inandık. Yalnız bunu kendisine nasıl
söyleyecektik. Yine Emin Paksüt aklımıza geldi. Paksüt'ü öğle yemeğine Ge
nelkurmay'a çağırdık. Yemeği beraber yedikten sonra, benim odamda bu sefer
Emin Paksüt'le bir görüş alışverişinde bulunduk. Milli Güvenlik Konseyi
üyesi arkadaşlar da bu görüşmede hazır bulundular.
Evvela ben söze başlayarak, "Turhan Feyzioğlu'na Başbakanlık görevini
ver_irken çok düşündük. Bize göre her bakımdan bu göreve ldyık, tam bizim
aradığımız Atatürkçü, bilgili, tecrübeli bir kişi. Ancak küçük bir partinin lideri
oluşu dışarıda reaksiyon yaratmış. Her taraftan Feyzioğlu'nun Başbakanlığıruı
karşı çıkışlar başladı. Yani kamuoyunda tasvip görmediği anlaşılıyor. Buruı
rağmen Başbakan yapacak olursak, çok direnmelerle karşılaşabiliriz. Bu
görevi vermekten vazgeçmek istiyoruz" dedim ve kendisinin bu hususta ne
düşündüğünü sordum.
Emin Paksüt'ün söyledikleri özetle şöyle oldu:
"Tarih önünde çok büyük sorumluluklarıJHz var. Dört siyasi partinin
başkanları şimdi gözetim altında, bunlardan biri başbakan. Feyzioğlu 'nun
Başbakanlığa gelişi her bakımdan reaksiyon yaratır. Bana bu görevi vermek
istediniz, ben görev istemiyorum. Ama istediğiniz kadar çalışır, sizlere
yardımcı olur.um. Bu çalışma için gece, gündüz, tatil de dahildir. Ne zaman
isterseniz bana haber gönderin, gelir size yardımcı olurum. Yaşım 70'in
fizerinde, eski enerjim yok. Onun için bu görevi kabul edemiyorum. Geçici
Anayasa istiyorsunuz. Seçim kanunu hazırlanmasını düşünüyorsunuz. Bun
ların hemen hazırlanması size sıkıntı yaratır. Acele etmekte serbestsiniz, ancak
biraz daha üzerinde durulmasında yarar vardır.
Turhan Feyzioğlu'na gittiğimde, sen benden gençsin, sen görev al, bir hiz
met verirlerse düşün dedim. Yeni bir ekip oluşturacağız ve bu ekipte yeni
şöhretler olmasını istiyoruz. Feyzioğlu çok zeki, çalışkan, dürüst birisidir. O
62
nedenle her politikacı hakkında oldugu gibi Feyzioglu hakkında da, aksini
düşünenler vardır. Şimdi de aynı şeyler söylenebilir. Gölgelenmeyecek bir
ekip kurulmalıdır. Bugüne kadarki araştırmamız, kendisinden çok istifade
edilebilecek, tam Atatürkçü bir nitelige sahip oldugwıu göstermiştir. Ama nıa
dem ki bu kadar reaksiyon dogurdu, yol yakınken bundan vazgeçilebilir. Bu
dönemde memleketin otoriteye ihtiyacı var. Tabii kişilik de çok önemli. İşin
ehlini bulmak gerekir."
Ben kendisine, Başbakan olarak sizi düşünmüştük ama siz kabul etmeyince
işim.iz çok zorlaştı deyince, Emin Paksüt şöyle devam etti:
"Benim için de bir hayli karşı çıkanlar olur. Özellikle aşırı sol ve sag iste
mezler. Ben asker olsaydım mesele kalmazdı.
Turhan Feyzioglu'nun yerine Zeyyat Baykara olsa ne dersiniz? O da
mülkiyelidir, iyidir. Mali konularda da uzmandır. Parlamentoda bulunmuştur.
Naim Tala da düşünülebilir. Zekidir, ancak güçlü degildir.
Ferit Melen de akla gelebilir. O da zekidir, mali konuları iyi bilir. Ancak
güçlü degildir.
Bana sorarsanız Genelkurmay Başkanı olarak siz hem Devlet Başkanı ve
hem Başbakan olmalısınız. Yanınıza bir Başbakan Yardımcısı alırsınız. Birçok
işleri o yürütür. 27 Mayıs 1960'daki durumla şimdiki durum birbirine benze
mez. 27 Mayısçılar o günkü özel durum için yemin ettiler. Ama sizler yemin
ederken, mesela, "Milletten aldıgımız güçle bu görevi başarmak üzere" gibi
başlayan bir yemin şekli düşünülebilir. Şimdi yeni bir bina inşa edilecek, bu
binanın temeline su karıştırılmamalıdır. Millet yapılan bu hareketi meşru kabul
etmelidir.
Kurucu Meclis'ten bahsettiniz. Bu meclis nasıl kurulacak? Şimdiden belli
edilemez. Anayasa Mahkemesi kalacaksa başka, partiler var olacaksa başka.
Onun için şimdiden bir şey söylenemez.
Kendi kendinizi baglamamak ldzımdır. Şimdi geniş yetkiniz var. Ne emir
verirseniz kanun yerine geçer. Yalnız yasama organı degil, anayasa yapıcısı
bile sizsiniz. Ama eger illd meclisten geçirmek istiyorsanız, o takdirde Kurucu
Meclise alınacakları ona göre seçmek, gerici, aşırı solcu gibi kişileri bu meclise
sokmamak, Atatürkçüleri bulmak gerekir.
Turhan Feyzioglu'na sizin onu Başbakan yapmaktan vazgeçıiginizi ben
söylerim.
Uzmanlar Kuruluna ihtiyaç olabilir. Ama bunlar da tehlifcelidir. Başımıza
bu uzmanlar neler getirdiler bilirim. Hazırladık/an herhangi bir konuya ait ra
porda 9 muhalefet şerhi koymuşlardı. Böyle şey olur mu?
İşe çok iyi başladınız. Böyle devam ettirilmelidir. Sizlerin Güney Ameri-
63
ka'daki maceracılar gibi olmadığınızı bütün dünya iyi anlamalıdır. Dün
yaptığınız basın toplantısında iyi cevaplar verdiniz. Ama tehlikeli bir uygula
ma oldu. Bundan sonra basının soracağı sorular daha evvelden alınmalıdır ve
ona göre hazırlamlmalıdır.
Şimdi biz parlamentoyuz. Anayasa yapıcısıyız. Bunu hiçbir zaman unut
mayalım.
Silahlı Kuvvetler mensuplarına, Emniyet Kuvvetfr;rine saldıranın cezası
idam olmalıdır. Emirlere karşı gelenleri, bombalı pankart asanları gören ihtar
eder, dinlemezse ateş eder. Bu husus Avrupa İnsan Hakları Anlaşması ile ka
_ bul edilmiştir. Yeryüzünde sonsuz hürriyet yoktur. Düşünce özgürlüğüdür
diyerek orak-çekiç mi taşıtacağız. Bugün sağ, sol öpüşür ama yarın ne otur?
Bu artık son harekettir, ona göre davranılmalıdır. "
Paksilt daha sonra uygulanan ekonomik modelden şikayet ederek, doların
30 liradan 50 liraya çıkarılması gerekirken, birdenbire 70 liraya çıkanlmasını
tenkit etti ve bir ailenin aylık gideri 15.000 lira ise, geliri de bu seviyede ol
malıdır dedi ve sözü Turgut Özal üzerine getirerek şöyle devam eni:
"Turgut Özal'ın maliye ile ilgisi yoktur. Yüksek mühendistir. Özel sektörde
ve dış ilişkilerde kredi bulmada başarılı olmuştur, ama maliyeden anlamaz.
IMF destekliyor ancak OECD beğenmiyor. Memduh Aytür gibi maliyeciler
beğenmezler, maliye camiası da Özal nereden geldi derler. Özel sektörü
destekliyor durumuna düşmemeliyiz. Mali konuları Adnan Başer Kafaoğlu
çok daha iyi bilir ve yürütür.
Maaşlarda uygulanan katsayı sistemini değiştirmek ldzım . Müstahsili iyi
duruma getirmeli. İşçiler için çok iyi karar aldınız. Devlet memuru,
öğretmenler politika içinde kalırsa mahvoluruz. Turgut Özal daha evvel hangi
seviyede görev yapıyorduysa o seviyede hizmetine devam etmelidir. Maliye
çok önemlidir. Eğer buraya iyi birisini getiremezsek, ileride başınız çok ağrır.
Sosyal adaleti sağlayacağız dedik. Belediyeler Kanunu ve Vergi Kanun
larını yeniden çıkaracağız dedik. Adnan Başer Kafaoğlu bunları çok iyi yapar,
ama Özal yapamaz.
64
Paksüt, Özal'ın maliyeden anlamadığını, Adnan B aşer Kafaoğlu'nun mali
konularda daha yetenekli olduğunu iddia ediyor. Biz Turgut Özal'ın kabineye
alınıp alınmaması konusunda daha çok Turhan Feyzioğlu'nun etkisinde
kaldık. Aynca 1 2 Eylül'den evvel ekonomik konulan B aşbakan adına
yürütenin Özal olduğunu da biliyorduk.
18 EYLÜL PERŞEMBE
Saat 1 6.00'da tören başladı. Evvela ben, arkamdan dört Konsey üyesi and
içtik. Benim içtiğim andla, Konsey Üyelerininki ayn idi. Bana ait olan and
şöyleydi:
65
karşı koyacağıma, milletin kayıtsız şartsız egemenliğine, demokratik ve Mik
cumhuriyet ilkelerine dayalı yeni bir anayasa düzenlenmesi için çalışacağıma,
Türkiye Cumhuriyeti'nin şan ve şerefini koruyup yüceltmek ve üzerime
aldığım görevi ye_rine getirmek için bütün gücüm ve varlığımla çalışacağıma,
namusum ve şerefim üzerine and içerim."
Milli Güven.l.ik Konseyi Üyesi arkadaşların yaptık.lan yemin ise şöyleydi:
"Yüce Türk Milleti;
Milli Güvenlik Konseyi Üyesi ve Kara Kuvvetleri (Deniz, Hava, Jandarma
Genel) Komutanı sıfatıyla, Türkiye Cumhuriyetinin içinde bulunduğu bütün
sorunlarını, Atatürk ilkelerine bağlı kalarak, adalet, hukuk ve insan hakları
prensiplerinden ve vicdani kanaat/erimden başka bir tesir altında kalmaksızın
ve hiçbir karşılık beklemeksizin çözümlemek amacıyla, kendimi Türk milletine
adadım.
Vatanın ve milletin mutluluğuna, birlik ve beraberliğine çalışacağıma; Dev
letin bağımsızlığım, vatanın ve milletin bütünlüğünü koruyacağıma ve milletin
kayıtsız şartsız egemenliğine, demokratik ve idik cumhuriyet ilkelerine dayalı
yeni bir Anayasa düzenlenmesi için çalışacağıma namusum ve şerefim üzerine
and içerim. "
And içme bittikten sonra, salonda bütün davetliler sıra ile bizleri tebrik
ettiler. Böylece tören sona ermiş oldu.
Törenden hemen sonra Yüksek Askeri ŞOra Üyelerini Genelkurmayda
toplantıya çağırdım. Daha evvel de yazdığım gibi amaç, B aşbakan olacak kişi
üzerinde fikirlerini öğrenmekti.
Bu maksatla yaptığım toplantıda, orgenerallerden bir kısmı yine benim
aynı zamanda B aşbakanlık görevini de üstlenmem gerektiğini ifade ettiler. Ben
malum itirazımı yapınca bo tek.lif sahipleri bir şey söyleyemediler. Başbakan
olacak zat asker orijinli mi olmalı, yoksa sivil mi konusu üzerinde bir hayli
münakaşadan sonra, asker orijinli olması fikri ağırlık kazandı. Büyük
çoğuk.luk böyle düşününce, ben de bu hal tarzına peki dedim. Kim olsun suali
karşısında ise, çok kısa bir süre önce emekliye ayrılan ve emekli olduğu güne
kadar bizimle birlikte çalışan eski Deniz Kuvvetleri eski Komutam Bülend
Ulusu'nun bu görev için en uygun olacağı tezi çoğunluk kazandı. Sebep ola
rak ise, üç sene Milli Savunma Bakanlığı müsteşarlığı yaptığı, üç sene de De
niz Kuvvetleri Komutanlığında bulunduğu, bizimle uyum içerisinde
çalışabileceği ileri sürüldü. Ortaya atılan bu sebeplerin hepsi doğru idi. Ancak
benim için mahzur olarak mütalAa ettiğim bir iki husus vardı. B irincisi Bülend
Ulusu'nun çok terbiyeli, kibar oluşu acaba bir mahzur yaratmayacak mıydı.
Gerçi bu husus aynı zamanda iyi bir meziyetti. Ancak böyle dönemlerde biraz
sert tabiatlı insanlara daha çok ihtiyaç olabilirdi. İkinci bir mahzur ise, emekli
66
olduktan sonra Demirel'den bir dış görev istemiş, Demirel de bana sormuş
ben de istemeye istemeye uygun olur demiş ve bunun üzerine Roma
Büyükelçiliğine gönderilmesi kararlaştırılmıştı. Agremanı istenmiş, yakında
gitmesi bahis mevzuu idi. Bu olaydan dolayı Demirel'e karşı bir minnet borcu
olabilirdi. Bu iki mahzuru fazla bir mahzur telakki etmedim. Konsey Üyesi ar
kadaşlarım da B ülend Ulusu'yu destekleyince peki dedim. Şahsen sivil bir
başbakan istememe rağmen, bu isteğime uygun bir kişi bulunamadığından,
neticede asker orij inli ve aslında çok da sevdiğim bir arkadaşım böylece
seçilmiş oldu.
67
ihtisasım var, Ticaret Bakanlığını yapamam, deyince, bayağı canım sıkılmaya
başladı. İkisi de biıbiri ile çalışmak istemiyordu. Kafaoğlu eğer Özal kabul
etse, onun kontrolunda Maliye Bakanlığına razı olacak. Fakat Özal, Kafaoğlu
ile çalışmak istemiyordu. Halbuki Kafaoğlu'nun ifadesine göre, Demirel'in
son B aşbakanlığı döneminde ona ekonomik işlerle meşgul olması için Özal'ı
Demirel'e kendisi teklif etmiş.
Bu. görüşmeler saatler ve saatler aldı. Tabii bu arada çeşitli kereler gidip gel
meler oluyordu. Bir aralık kafam iyice kızdı. Arkadaşlara, "yahu her ikisini de
bırakalım ikisini de almayalım. Daha başlangıçta bu kadar zorluk çıkarırlarsa
kimbilir ileride neler yapmazlar" dedim. Nerede ise vazgeçiyorduk. Ancak, dış
borçların ertelenmesi, yeni krediler bulunması konusunda dış ülkelerle ve fi
nans kuruluşları ile müzakereleri yürüten Özal olduğu için sonunda Ka
faoğlu'nu feda edip Özal'ı bırakmayı uygun bulduk. Kendisine birlikte uyum
içinde çalışabileceği bir Maliye Bakanı teklif etmesini söyledim. Sonunda Kaya
Erdem'i teklif etti. Bu ismi hiç işitmemiştik. Kim olduğunu sorduk.Maliye Ba
kanlığında uzun süre genel müdür olarak çalıştığını ve daha iki ay kadar evvel
Londra'ya mali müşavir olarak gittiğini söyledi. Hemen Londra Büyükelçisini
telefonla buldurdum. Büyükelçi Vahap Aşıroğlu'na Kaya Erdem'i Maliye Ba
kanı yapmak istediğimizi, kendisini nasıl tanıdığını sorduğumda müsbet olarak
mütalaada bulundu. O halde kendisi kabul ediyorsa hemen hareket etsin de
dim. Kısa bir süre sonra kabul ettiğini ve dertıal hareket edeceği haberini verdi.
Böylece en çok başımızı ağrıtan ve bir iki günümüzü alan bu problem de
halledilmiş oluyordu. Başımızı ağrıtmasının sebebi 24 Ocak l 980'de yürür
lüğe giren ekonomik kararların alınmasında önemli rolü olduğunu bildiğimiz
Turgut Özal'ı yine bu kararlan uygulayacak. bir makamda tutmak, fakat bütün
ipleri de eline teslim etmemek, yani Maliye B akanlığını da kendisine bırak
mamak. endişesinden kaynaklanıyordu. Diğer bakanlıklarda da zaman zaman
sıkıntılanmız oldu. Bu sıkıntıları müteakip günlerin olaylan arasında anlatmaya
çalışacağım.
19 EYLÜL CUMA
68
Aynca. 1402 sayılı Sıkıyônetim Kanununun bazı maddelerinin değiştiril
mesine ve bazı maddelerin ilavesine dair olan kanun teklifinin de görüşmesini
yapıp kanunlaştırdık. Bu kanunla 1402 sayılı Sıkıyön�tim Kanununun bazı
maddelerini değiştinniş ve yeni bazı madde ve· fıkralar ilave etmiştik. Bunlar
dan önemli gördüğüm bazılarını burada zikrebnek istiyorum:
İlave edilen bir fıkra ile Sıkıyönetim Komutanlarının, bölgelerinde genel
güvenlik, asayiş veya kamu düzeni açısından çabşmalan sakıncalı görülen
veya hizmetleri yaradı olmayan kamuda görevli personelin atanması veya işine
son verilmesi, mahalli idarelerde çalışanların görevden uzaklaştırılması veya
işine son verilmesi hakkındaki istemleri ilgili kurum ve organlarca derhal ye
rine getirilmesi sağlanıyordu.
Bu, Sıkıyönetim Komutanlarına verilmiş çok geniş bir yetki idi.
Sıkıyönetim Komutanının bu şek.ildeki isteği Bakanlıklarca hemen yerine geti
rilecekti. Nomıal zamanda böyle bir kanunu TBMM'den geçinnek imkansızdı.
1402 sayılı Sıkıyônetim Kanununda yapılan diğer bir değişiklikle;
Sıkıyônetim Komutanlığı emrinde görevli Silahlı Kuvvetler mensupları,
emniyet ve asayişe ilişkin zabıta kuvvetleri ile diğer güvenlik gôrevlileri ken-
dilerine verilen görevlerin yerine getirilmesi sırasında tabi oldukları Türle Si
lahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Yönetmeliği, Polis Vazife ve Selfilı.iyet
Kanunu, Jandanna Teşkilat ve Vazife Nizamnamesinde silah kullanma yetki
sine sahip güvenlik kuvvetlerinin teslim ol emrine itaat edilmemesi veya silahla
mukabeleye yeltenilmesi veya güvenlik kuvvetlerinin meşru müdafaa durumu
na düşmeleri halinde görevli güvenlik kuvvetleri mensuplarının doğruca ve
duraksamadan hedefe ateş edebilmeleri imkanı sağlanmış oldu.
Bu değişiklikte önemli bir değişiklikti. Bu konu 1 2 Eylülden evvelki
dönemde de mevcut hükümetlere teklif olarak götürülmüş fakat itibar gönne
mişti. Güvenlik Kuvvetlerinin ateş etme yetkisi çok sınırlı olduğundan, polis,
jandanna veya asker kendisine ateş eden teröriste karşı bile silahını kullana
mıyor, kullanıp da karşısındaki terörist kazara ölecek veya yaralanacak olursa
mahkemenin sonuna kadar hapiste kalıyordu. Böyle olunca da güvenlik gö
revlisi silahım kullanmamayı ve hatta olay üzerine gibnemeyi tercih ediyordu.
Başka bir değişiklikle Sıkıyônetim Komutanının gözetim alttnda tubna yet
kisi 30 güne çıkarıldı. Bu yetki de caydırıcılık bakımından yararlı oldu. Hatta
bir müddet sonra bu yetki 90 güne kadar çıkarıldı.
Çıkarılan bu ilk kanunla 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununda 44 madde
veya fıkra ya değiştirilmiş veya ilave edilmişti. Bunlardan bir çoğu 1 2
Eylül'den evvel hükümetlere teklif edilmiş fakat partilerin anlaşamamaları
yüzünden kanunlaştınlamamışb.
69
Üyeleri ile birlikte Bakanlar Kurulu üyeleri üzerindeki çalışmalarımızı sürdür
dük. Geç saatlere kadar devam eden çalışmalarımız sonunda Bakanlar Kurulu
na bir iki noksanı ile son şeklini verebildik. Yann bu noksanları da tamamla
mamız gerekiyordu. Zira basın toplantısında bir soru üzerine yaptığım açık
lamada bu hafta sonunda Bakanlar.Kurulunu açıklayacağımızı belirtmiştim.
Bugün günlerden Cuma olduğuna göre Pazar günü bu işin bitmesi lazımdı.
70
Mustafa Gönül : İçişleri Bakam
Bayram Turan Çetin : İçişleri Bakanı
Prof. Nimet Özdaş : Devlet Bakanı
Özer Türk : Turizm ve Tanıtma Bakanı
Cihat Baban : Turizm ve Tanıtma Bakanı
Cihat Alpan : Gümrük ve Tekel Bakanı veya Gençlik ve Spor
Bakanı
Cahit Karakaş : Başbakan Yrd. veya B ayındırlık Bakanı
Feramuz Berkol : Devlet Bakam
Prof. Turhan Esener : Çalışma Bakanı
Necmi Ayaooğlu : Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı
Nihat Artunkal : Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı
Kamuran Gürün : Milli Savwıma Bakanı
Celal Kayacan : Devlet Bakanı veya İçişleri Bakanı
Sadık Şide : Çalışma Bakam
Orhan Eyüboğlu : Başbakan Yardımcısı
Emin Paksüt : Başbakan Yardımcısı
Ferit Melen : Başbakan Yardımcısı
İbrahim Tekin : Gümrük ve Tekel Bakanı
Turgut Özal : Devlet Bakanı
Sümer Oral : Sosyal Güvenlik Bakanı
Fehmi Alpaslan : Adalet Bakanı
Coşkun Kırca : Devlet Bakanı
Ekrem Alican
M. Kemal Şentürk
Kadri Kaplan
Muz.affer ÖZdağ
Fethi Çelikbaş
Macit z.eren
Mesut Erez
Doğan Kitaplı
İsmail Arar
71
A. Rıza Uzuner
Baran Tuncer
Aydın Yalçın
İlter Türkmen
Taıtıan Erdem
Metin Toker
Necmettin Narlıoğlu
Orhan Haraççı
Abdullah İğneciler
İhsan Doğramacı
İlhan Evliyaoğlu
Tahsin ÖOalp
İşte liste bu idi. Bugün ve yarın bu liste üzerinde çok çalışıldı. Çeşitli
düzeltmeler yapıldı ve nihayet yann son duruma getirilebilecek.
20 EYLÜL CUMARTF.Sİ
72
kanlığı oldu. Bu Bakanlığı evvela Bilyükelçi olarak Strazburg'da bulunan
Kamuran İnan'a teklif ettik, kabul etmedi. Dışişleri Bakanlığına peki diyebi
leceğini söyledi. Bir aralık bu B akanlığın müsteşarı Necdet Seçkinöz'il teklif
ettiler. Çağırdım, kendisine teklif ettim. Tabii memnuniyetle kabul etti. Sonra
dan Süleyman Demirel'in mutemet adamıdır, yapmayın dediler, vazgeçtik.
Kimseyi bulamıyorduk. Nihayet Serbülent Bingöl'ün adı ortaya atıldı. Emekli
Orgeneral Refik Tulga'nın kayınbiraderi olurmuş, mühendismiş. eğer kabul
ederse bu görevi başarabilir dediler. Telefonla Refik Tulga ile konuştum. On
dan cevap gelinceye kadar, İPRAŞ'da Genel Müdürlük yapmış iki kişi ile te
mas kurduk. İkisinin de özel şirketi vamıış, şirketi bırakıp gelemeyeceklerini
özür dileyerek beyan ettiler. Bereket Refik Tulga'dan müsbct cevap geldi de
bu Bakanlığı son anda doldurabildik. Yoksa yann ilan edemeyecektik.
73
Dışişleri Bakanı : İlter Türkmen
Maliye Bakanı : Kaya Erdem
Milli Eğitim Bakanı : Hasan Sağlam
Bayındırlık Bakanı : Tahsin önalp
Ticaret Bakarıı : Kemal Cantürk
Sağlık bakanı : Necmi Ayanoğlu
Gümrük ve Tekel Bakanı : Recai Banıralp
Tarım ve Onnan Bakanı : Sebahattin ÖZbek
Ulaştınna Bakanı : Necmi ÖZgür
Çalışma Bakarıı : Turtıan Esener
Sanayi ve Teknoloji Bakanı : Şahap Kocatopçu
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı : Serbülent Bingöl
Turizm ve Tarııtma Bakanı : İlhan Evliyaoğlu
İmar ve İskan Bakanı : Şerif Tüten
Köyişleri Bakanı : Münir Güney
Gençlik ve Spor Bakanı : Vecdi Özgül
Sosyal Güvenlik Bakanı : Sadık Şide
Kültür Bakanı : Cihat Baban
21 EYLÜL PAZAR
74
çoğunluktaydı. Onun için adalet mekanizmasına dokunmamayı daha doğru
bulduk. Onlar kendileri arasında büyük bir temizlik yapılacağı beklentisi
içerisindeydiler. Bunu biliyorduk. Ancak böyle yapmadık. Yapmamakla iyi
yolu seçmiş olduğumuzu sonraki aylar içerisinde anladık.
22 EYLÜL PAZARTESİ
75
lenmesini arzu ettiklerini, Kral'ın Türkiye'ye karşı çok yakınlık duyduklarını,
arzularının Türkiye ile Arap ve İslam dünyası arasındaki bağların daha da
güçlendirilmesi olduğunu, Türkiye'deki yönetim değişikliğinin kan dökül
meden gerçekleştirilmiş olması karşısında memnuniyetini belirttiklerini, Kudüs
meselesinin yalmz Arapları ilgilendiren bir sorun olmayıp, bütün İslam
dünyasını da ilgilendiren bir sorun olduğunu ifade etti.
23 EYLÜL SALI
76
25 EYLÜL PERŞEMBE
Yine bugün kabul ettiğimiz üçüncü bir kanunla ruhsatlı da olsa yanlarında
her çeşit ateşli veya kesici silah ve patlayıcı maddeleri bulunduranların bunları
1 5 gün içerisinde mahalli askeri veya mülki makamlara teslim. etmelerini, tes
lim etmeyenler hakkında 6 l 36 sayılı kanun ile Türk Ceza Kanununun 264
üncü maddesindeki eylemlerden dolayı verilecek cezaların; yandan, bir misline
kadar ilavesi ile çoğaltılarak verileceği hususu hüküm aluna alınmışu.
77
26 EYLÜL CUMA
27 EYLÜL CUMARTESİ
78
Kurulan hükümet bir parti hükümeti degildir. Memlekete büyük hizmet
aşkı ile yola çıkan degerli arkadaşları bünyesinde toplayan bu hükümetin
başarılı olması bütün ulusun özlemidir.
Ülkemizin içinde bulundugu sorunlar ve yakın çevremizdeki so11 gelişmeler
üstlenmiş olduğunuz sorıu11lulugu daha da agırlaştırmakta ve sizleri tarihi bir
görevle karşı karşıya bırakmaktadır.
Yüce Türk ulusu tarihin her devrinde oldugu gibi ülke11in içinde bulundugu
bu sıkıntılı dönemin atlatılmasında milli birlik ve beraberlik içinde daima
devletle beraber olacaktır.
Türk halkı fedakardır. Türk halkı eşsiz sağduyusu ile tehlikeyi sezmiş ve
yapılmasını arzu ettigi icraatı bizlerden beklemektedir.
Gerçekleri halkımızdan gizlemeyecegiz. Her şey 011lar111 arzuları istikame
tinde cereyan etmeli, programda yer verilen tedbirler süratle uygulanmalıdır.
Hükümet programında; anarşi, terör ve bolücülük ile ekonomik sıkmtılar
ülkemizin en başta gelen acil sorunları olarak degerlendirilmiştir. Bunlara karşı
alınması öngörülen tedbirler isabetli bir şekilde tespit edilmiştir. Bütün bu hu
suslar öteden beri üzerinde önemle durduğumuz konuları oluşturmaktadır.
Bugü11 Türkiye'deki huzursuzluğun en mühim sebeplerinden biri de eko
nomideki zaafiyet ve düzensizliktir.
Her yıl artan nüfus yanında üretim azlıgı, milli gelir kaynaklarının adil
dağılmayışı ve ücret politikasındaki yanlışlıklar halkımızı büyük çapta rahatsız
etmektedir. Halkımızın geçim ihtiyacını sağlayacak tedbirler süratle
alınmalıdır.
Vergi yasalarımn, bütün ekonomik faaliyetleri kapsayacak, vergi adaletini
sağlayacak, vergi kaybım önleyecek şekilde yeniden gözden geçirilmesi olum
lu bir davranış olacaktır.
Sağlıklı bir ekonomiye kavuşulması amacıyla, hükümet programında yer
alan tedbirlerden bilhassa üretimin artırılması ve üretimin artırılması için kendi
milli kaynaklarımızın en verimli şekilde kullanılması büyük önem
taşımaktadır. Milli kaynaklarımızı harekete geçirecek sermaye birikiminin
sağlanmasında milletçe tasarrufun önemi göz önünde tutularak gerekli her
türlü tedbir öncelikle almmalı ve bu konudaki egitim ve öğretime özen
gösterilmelidir.
Vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerinden eşit olarak yararlanmasını temin
edecek yasal tedbir ve düzenlemelerin alınmasına, tarım sektöründe
çalışanların sosyal güvenliklerinin sağlanmasına ilişkin vaadler günümüzün ih
tiyaçlarına ve halkımızın arzularına cevap verecek nitelikte görülmektedir.
79
Hükümet programı, bizim ele alınmasını faydalı gördüğümüz kanunlara yer
vermiş bulunmaktadır. Hazırlanacak tasarıların süratle neticelenmesi için ge
reken yapılacaktır.
Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığı altında hazırlanmış olan bu programla
saptanan hedeflerin gerçekleşmesi, uygulamadaki lxışarı ile yakından ilgilidir.
Programda ğelirtilen esasların isabetle ve süratle uygulama alanına ak
tarılması ve bir bütün içinde neticelendirilmesi önem kazanmaktadır.
Bu program mutlaka gerçekleştiriİmeli, ülke büyük Atatürk'ün bize emanet
ettiği gibi ülkesi ve milleti ile bir bütün olarak refah ve mutluluğa ulaş
tırılmaluiır.
Devletin bekasına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içinde bulunan
anarşi ve terör odakları süratle söndürülmelidir.
Yüce ulusumuz huzur ve -refah özlemi içindedir. Türk milletinin yaşamında
tarihi bir dönüm noktasında bu�unmanın idraki içerisinde mutlaka başarılı ol
mak gerektiğini tekrar ifade emıek isteriz.
Programın yüce milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını ve Sayın Ulusu
hükümetinin sürekli başarılarını dileriz."
28 EYLÜL PAZAR
80
Danimarka ve Belçika gibi ülkelerin itirazı üzerine bu gezi iptal edildi. Buna da
üzülmüş ve duyduğum üzüntüyü NATO Başkomutanı Orgeneral Rogers'a bil
dirmiştim. Aldığım cevapta; kendisinin de bu durumdan üzüntü duyduğunu,
ancak birkaç ülkenin siyasi makamlanrun muhalefeti yüzünden iptal etmek zo
runda kaldığını bildirmişti .
30 EYLÜL SALI
"Sevgili Harbiyeli/er,
Bu okuldan çok büyük asker, komutan ve devlet adamı yetişmiştir. Sizlerin
arasından da muhakkak ki, istikbalde büyük komutan, büyük asker, büyük
devlet adamı yetişecektir. Ancak hiçbir zaman asker oldugunuzu unutmayın.
Evvela askersiniz. Onun için bu sene, geçen se11e verdigimiz emre uyularak,
ilk derste asker bir arkadaşımız, askeri konuda bilgiler verdi.
Kuru bir asker olarak yetişmemeniz, ilim ve itfan sahibi olmanız için ge
rekli her türlü teknik ve sosyal bilgiler sizlere verilmiştir. Bu sizleri istikbale
daha kuvvetle adım atmanız ve gelecege daha güvenle bakabilmeniz için
yapılmıştır. Onun için diyorum ki, evvela askersiniz.
Evldtlarım,
Bu yaşlarda, bu çaglarda, sakın ola ki politikaya bulaşmayın. Biz, bugün
politikanın içine atıldıysak, yurdumuzun düştügüfeldketli durumdan, her za
man oldugu gibi, milletimizi düzlüge çıkarmak için buna mecbur kaldık. Ulu
önder Atatürk'ün bizlere direktifi de daima bu olmuştur. Ne zaman ki bir ordu
politikanın içine girmiştir, o ordu yavaş yavaş disiplinini kaybetmeye ve
çökmeye başlamıştır.
Bunun en bariz misalini bizim yakın tarihimizde Balkan Harbinde
görebiliriz.
Onun için, bizim yapngımız bu harekdn, kendinize misal alarak sakın ola ki
politikanın içine an/mayın. Biz orduyu politikadan kurtarmak içi11 emir-komu
ta zinciri içinde bu harekatı yapmak zorunda kaldık. Eger yapmasaydık, bun
dan evvelkiler gibi, ordu politikanın içine girerdi.
81
Dikkat ederseniz, 5 kişilik bir emir-komuta kademesiyle işleri yürütüyoruz.
Bizim altımızdaki kademelere bulaştırmamak için de her türlü çabayı saifedi
yoruz. Şuna da kararlıyız ki, en kısa zamanda, memleketimizi hakiki demokra
tik kaideler üzerine oturttuktan sonra görevimizin başına döneceğiz.
Arkadaşlar,
Bu çağlarda sizlere çok kimseler yanaşır, izm'li ideolojileri aşılamak ister.
Bunları biz çok yakinen biliyoruz. Eğer izm'li bir ideoloji aşılamak ldzım ge
lirse, işte ulu önder Atatürk'ün Kemalizm ideolojisi vardır. Onu benimseyiniz.
Kemalizm 'in koyduğu esaslar bizi aydınlığa götürmüştür. Ondan ayrılmaya
başladığımız andan itibaren karanlığa gömülmeye başladık. Ne zaman ki
ayrıldık, dainıafeldketlerle karşı karşıya geldik.
Biz, dünyaya örnek olmuşuz. Geri kalmış ülkelerin örnek aldığı büyük
Atatürk'ü bırakmışız, kendimizin lideri Atatürk'ü bırakmışız, başka milletlerin
liderlerini örnek almaya başlamışız.
Dünya o kadar çabuk değişiyor ki, artık harplerin şekli de değişti. İç savaş
türleriyle memleketler içinden yıkılmaya çalışılıyor. Eğer bir memleketin idare
şekli kendi ideolojisine yakın bir şekle dönüştürülürse, o memleketi işgal et
meye hiç bir zaman gerek kalmaz. İşte bizim düşmanlarımızın uygulamak iste
dikleri politika da budur.
Gittikçe nüfusu ve gücü yükselen bir Türkiye, birçok ülkeleri rahatsız eder,
etmektedir de. Bugün 45 milyon, 10 sene sonra 60 milyon kalkınmış bir
Türkiye, büyük nüfus sahibi Türkiye, daima onlar için bir kaygı kaynağıdır.
O halde ne yapılacaktır? Böl, parçala ve yut. İşte politika budur.
Asırlar boyu, 600 küsur seneden beri bir arada kucak kucağa yaşamış
ülkemizin insanlarının "Sen kürtsün, sen ldzsın, sen çerkezsin" denilerek
bölünmeleri için her türlü gayret salfedilmiştir. Biz bilerek veya bilmeyerek
bunlara alet olmuşuz.
Genç Harbiyeliler,
Sizlere aşılanmak istenen izm'lere kulağınızı tıkayın, sırtınızı çevirin. Ve
daima aklınızı kullamn. Bu çağlarda kendinizi çok bilgili sanabilirsiniz. Ama
hayata atıldıktan sonra göreceksiniz ki, tecrübe denen ve hiçbir ölçüsü olmayan
o büyük değer, sizin kazandığınız bilgilerden çok yüksektir. Onun için tecrübe
sahibi komutanlarınıza inanın ve güvenin.
Biraz önce okul komutanınızın anlattığı gibi bir komutan olmaya çalışınız.
Komutanlık Allah vergisidir ama çalışarak da komutanlık hasletlerini elde
edebilirsiniz. Daima iyi bir komutan olmaya çalışınız.
Hepiniz, takım komutanlığından itibaren en yüksek makamlara kadar birer
82
komutan olacaksımz. Ama komutan ismi takmakla insan komutan olmaz. Ha
kiki komutan olmak için bütün vasıflara sahip olursanız, işte o zaman gerçek
komutan olursunuz. Komutanlarımı ve öğretim üyeleriniz tarafından sizlere
bu 4 sene zaifında çok değerli bilgiler verilecektir. Buradaki teknik bilgilerle
mücehhez olarak sizlerin, iyi bir komutan olarak çıkmamı için her türlü gayret
satfedilecektir.
Daha öncekiler ve bizler gibi, bizden sonra gelecekler de okullarımızın,
-başta Harp Okulları olmak üzere- en iyi, en yüksek seviyeye çıkarılması için
gayret satfedeceklerdir.
Okullarımız birer menbadır. Bu menbamn tertemiz olması için her türlü
çabayı satfediyoruz. Sizlerin Silahlı Kuvvetler içine tertemiz girmeniz için her
türlü çalışma yapılacaktır.
Hepinize lxışarılar dilerim.
Biz de bu sıralardan yetiştiğimiz için o yaşlarda insanın çeşitli etkiler altında
kalarak yanlış yollara sapanların bulunduğunu yakinen biliyordum. Onl.ın için
genç Harbiyelilere onların en büyüğü olarak bunları söylemek lüzwnunu duy
muştum. Hepimizin bildiği gibi 27 Mayıs 1 960 Harek�tı Kara Harp Okulu
öğrencileri ile başlatılmıştı. Ama sonunda ne oldu? O genç çocuk kendisini va
tan kurtaran aslan olarak gördü. Disiplini bozuldu. 2 1 Şubat ve 22 Mayıs
ayaklarımalanru yapmak suretiyle disiplinsizliğini ispatladı ve hepsi de okul
dan atılarak perişan oldular. Bunu yakinen bildiğimiz içindir ki, Harp Okuluna
1 2 Eylül HarekAtında hiçbir görev verilmedi.
2 EKİM PERŞEMBE
Sevgili Vatandaşlarım,
12 Eylül sabahı yapnğım konuşmada bu noktalara nasıl geldiğimizi, neden
12 Eylül Harekatını yapmak zorunda kaldığımızı, sizlere radyo ve televizyon
dan yarım saat içerisinde izah etmiştim. Şimdi sizlerle yüzyüze bir kere daha
bu noktalara değinmek lüzumunu hissediyorum.
Biz demokrasiyi, Anayasamıza göre vazgeçilmez kuruluşlardan olan partile
ri, partilileri yanlış anladık. Bir partiye mensup olmakla diğer parti mensubunu
düşman gözüyle görmeye başladık. Bu vatanın evldtları, kaç tane parti varsa, o
kadar parçaya bölündü. Birbirlerinin kahvesine gitmemeye, birbirlerin den kız
alıp-vermemeyi, aynı aile içerisinde baba ile evldt birbirleriyle konuş mamaya,
birbirlerine düşman gibi bakmaya başladılar.
Demokrasi bu değildir. Tabiidir ki, bundan istifade etmek isteyen dış güçler
tam onamını buldu ve genç evlatlarımızın eline silah vererek onların beyinlerini
yıkayarak ortalığa salıverdi. Başladılar birbirlerini vwmaya. Günde yirmi, otuz
tane vatan evladı boşu boşuna hayatlarını kaybediyorlardı.
Buna biz, uzun süre tahammül ettik. Bunu önlemek için tedbirler gösterdik,
yapılması ldzım geleni dilimiz döndüğünce her kademeye söyledik. Ama mu
vaffak olamadık.
Eline silah alan bir terörist rahatça karşısına gelen zavallı mehmetçiği, za
vallı polisi, bu vatan evladı jandarmayı rahatlıkla vurabiliyor. Fakat, ona karşı
gelmek isteyen polisi, jandarması, askeri silah kullanamıyor. Kullandığı anda
derhal hapishaneye anlıyor.
84
Bunları düzelttiremedik. Demokrasi, bu gibi anarşistlerin istediğini yap
masına fırsat veren bir rejim demek değildir. işte bu çirkin paniciliği önlemek,
hakikaten memleketin özlemini duyduğu, bütün vatandaşların özlemini duy
duğu hakiki demokrasiyi getirebilmek için bu hareki1tı yapmak zorunda kaldık.
Biz, devlet idaresini elimize alıp, senelerce bu memleketi idare etmek niyetinde
değiliz, bizim vazifemiz bu değildir. Bunu gayet iyi biliyoruz. Silahlı Kuvvet
ler, politikanın içine girmez; ama göz göre göre de vatandaşlarımızı daha uzun
süre bu halde bırakmaya da gönlümüz razı olamazdı. Eğer daha bekleseydik
inanın, yakın bir zamanda bir iç harbe girebilirdik, birbirlerimizi boğaz/ardık.
İç Hizmet Kanunumuzun bize verdiği bir yetki de var. Bu yetkiye göre,
Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak Silahlı Kuvvetlerin vazifesi.
Cumhuriyet tehlikeye düştüğü anda, Atatürk'ün bize emanet etn"ği topraklar,
bu tertemiz topraklar tehlikeye düştüğü anda, biz duramazdık. Ya çekip gide
cektik vayahut da bu harekdn yapacaktık. Biraz önce de değindiğim gibi çok
bekledik. "Bunlar kendi kendilerine yapsınlar, bir araya gelsinler, ş.u memle
keti, şu düştüğü badireden kurtarsınlar" diye çok bekledik. Ama olmadı.
Ondan sonra dini inançlarımızı istismar etmeye başladılar. Laikliği yanlış
tanıtmaya başladılar. "Laiklik dinsizliktir" diye ilan etmeye başladılar. Vatan
daşlara işlediler. Sevgili vatandaşlarım, /diklik dinsizlik demek değildir.
Bugüne kadar kim hangi vatandaşımızın dinf inançlarına karşı çıktı ? Kimin
ibadetine karıştı ? Hangi cami yapılmasına mani oldu? Ama onlar, rey alabil
mek için, üç-beş tane rey uğruna bunları istismar ettiler. "Din elden gidiyor"
dediler. Yalandan. namaz kılmakla, oruÇ tutmakla, hacca gitmekle Müslüman
olunmaz. Kalbi temiz olsun, kalp temizliği esastır.
Aziz vatandaşlarım,
Ben bir hocanın çocuğuyum. Dinin ne demek olduğunu pekdld bilirim. işte
sevgili yurttaşlarım, bir taraftan dini istismar edenler, bir taraftan partizanlıkla
halkı birbirine düşürenler memleketi bu hale getirdi.
Ekonomik sıkıntılar had safhaya geldi. Elbette bize göz diken, bizi
parçalamak isteyen düşmanlara bundan daha iyifırsat olamazdı. Ellerinden
geldiğince silah sokmaya başladılar. Silah kaçakçılığı öyle büyük boyutlara
ulaştı ki, bugün topladığımız silahlarla belki bir tümeni teçhiz edeb!liriz.
Hdld da silah yakalanmakta. Bunlar nereden geliyor? Bunları herhalde bizi
seven, bizim kara gözümüze dşık ülkeler göndermiyor. Sevgili Vanlılar, sizleri
tanıyorum. Bölgeniz, yurdumuzun en sakin, bu vatana en sadık bölgeleri
mizden birisidir. Sıkıyönetimden evvel de, sıkıyönetim sırasında da burada
hiçbir hadiseyle karşılaşmadık.
85
Sevgili Vanlılar,
Sizlere bir vazife daha düşüyor. Bu anarşist dediğimiz kişilere bir bakar
sak, onaltı yaş ile yirmibeş yaş arasında. Neden ? Çü11kü bu yaşların beynini
yıkamak çok kolay. Omm için anne-baba olarak sizlere, veli olarak sizlere çok
büyük vazifeler düşüyor. Evldtlarımzla çok yakında11 ilgilenin, onun nereye
gittiğini, ne okuduğunu, ne ile meşgul olduğunu çok yakından takip edin.
Sayın Vanlılar,
Sizleri bu güneş altında daha fazla tutmamak için sözlerime nihayet ver
meden şunu söylemek istiyorum: Her yerde ifade ettiğim gibi, bizler, beş
kişilik Milli Güvenlik Konseyi üyeleri uzun süre bu makamda kalmak niye
tinde değiliz. Buna hevesli de değiliz. Ka11u11f düzenlemeleri, se�·im sistemini,
Partiler Kanununu, Anayasayı yaptıktan sonra en kısa zamanda idareyi gelecek
parlamenter kişilere teslim edeceğiz. Bundan emin olabilirsiniz. Bizim makam
ve mevkide gözümüz yoktur_. Bir hırsımız da yoktur, bunu bilesiniz.
Bu konuşmamdan sonra helikopterle tatbikat bölgesine gittik. Akşama ka
dar tatbikatı izledik, karanlık basmadan Ağn'ya geldik. Ağn'lılar da top
lanmışlardı. Burada da bir hayli kurban kesildi, sevgi gösterilerinde bulunul
du. Ağn'da da vatandaşlara aşağıdaki konuşmayı yaptım:
Sevgili Hemşehrilerim,
Biraz evvel, dokuzyüz sene önce büyük kumandan Alpaslan'm 45 bin
kişilik ordusu ile 200 bin kişilik orduyu mağlup ederek, Anadolu kapılarını
bizlere açtığı Malazgin Meydan Muharebesinin yapıldığı yerdeydik. Oradan
geliyoruz. Mehmetçikler dedeleri11in dedelerinin dedesi olan o Türk asıllı
Selçukluların muharebe eniği bölgede şimdi tatbikat yapıyorlar. Biliyorsunuz,
kötü niyetli bazı kişill;r, bir zamanlar, böyle tatbikatlar ile ilgili olarak "Silahlı
Kuvvetler bunları bölge halkına gözdağı vermek için yapıyor" diyorlardı. Ar
kadaşlar, biz kime gözdağı vereceğiz? Ama onların maksadı başkaydı. Mak
satları halkımızı Silahlı Kuvvetlerden soğutmak, Silahlı Kuvvetlere gözdağı
vermek, bu suretle halkla Silahlı Kuvvetlerin arasını açmak ve istediklerine
nail olmak. Ama onların soğutmak istedikleri halk işte burada ...
Eğer sizler Silahlı Kuvvetlere karşı ufacık bir kırgınlık duysaydınız, bizleri
bu kadar büyük bir kalabalıkla karşılamak için gelmezdiniz. O bir avuç· hain,
bizi sizlerden koparamaz. Sizin sevginizi bizlerden esirgetemez. Onların gaye
si, memleketi milleti parça parça bölmek, bu suretle dış düşmanların kolaylıkla
birer lokması haline getirmektir. Bütün emelleri bu idi. Dün Harp Oku/u'nda
yaptığım konuşmada da ifade ettiğim gibi, birçok dış düşmanımız bizi
parçalamak, ufak ufak parçalara bölmek, ondan sonra da yutmak ister.
Çünkü, ilerde 50 milyonluk, 60 milyonluk kalkınmış bir Türkiye hiçbir za-
86
man onların işine gelmez. 12 Eylül öncesine kadar memleketin içine
sürüklendiği durumu yakinen gördünüz, hepimiz yaşadık. Demokrasinin vaz
geçilmez unsurları olan siyasi partilerimiz maalesef vatandaşları da bölerek ve
birbirlerine düşman ederek, memleketi bu hale getirdiler.
Bizde, demokrasi, particilik yanlış anlaşıldı. Vatandaşlar, kahvelerini, ca
milerini, yollarını ayırdılar. Ankara'da İstanbul'da üniversitelerdeki, liselerde
ki talebeler, kolkola sokakta gezemez, okula gidemez oldular. Sağ'da olanlar
bir grup, sol'da olanlar da bir grup halinde, jandarmanın, polisin himayesi
altında okullarına gidip gelmeye başladılar. Buna biz daha ne kadar zaman ta
hammül edebilirdik? Öyle bir noktaya geldik ki, artık o zavallı beyinleri
yıkanmış, bu topraklar üzerinde büyümüş çocuklarımız birbirlerine o kadar
düşman oldular ki, neredeyse birbir,lefinin kanını içer duruma geldiler. Buna
dahafazla göz yumamazdık.
Evet, Silahlı Kuvvetler olarak bizim vazifemiz, yurt savunmasını, yapmak,
dıştan gelecek tehlikelere karşı bu yurdu birinci derecede korumaktır. Ama bir
vazifemiz daha var ki, o da Atatürk'ün bize emanet ettiği Türkiye Cumhuriye
ti'ni korumak ve kollamaktır. Türkiye Cumhuriyeti ne zaman ki tehlikeye düş
müştür, Silahlı Kuvvetler daima duruma el amıış ve buna müsaade etmemiştir.
Silahlı Kuvvetlerde bugüne kadar hiçbir zaman geriye gidiş görülmemiştir. Si
' /ahlı Kuvvetler, daima bu memleketin daha iyiye, daha mükemmele gitmesi
için ne lazımsa, neye ihtiyaç varsa onun peşinden koşmuştur.
Biz tekrar geriye dönüp bir otoriter rejim getirmek heveslisi değiliz. Biz de
jenere olmuş, yolundan sapmış demokrasiyi değil, birbirini seven, birbirini
sayan, vatandaş olarak birbirini hor görmeyen bir ortamın bulunduğu demok
rasiyi istiyoruz. Yoksa "sen filan partidensiii, gözün çıksın" anlayışı demokra
siyle bağdaşmaz. Demokrasi bu demek değildir arkadaşlar... Ama rey için,
koltuk kavgası için maalesef demokrasiyi bu hale getirdiler. Ben burada size
hitap ederken, bir seçim konuşması yapmıyorum. Ben size memleketin
düştüğü son durumu anlatmaya çalışıyorum.
Evldtlarımızı, genç çocuklarımızı okullara veriyoruz. Burada, çok kıymetli
öğretmenlerimize teslim ediyoruz. Ama ne yazık ki, maalesef üzülerek
söylüyorum, bir kısım öğretmenlerimiz onları yabancı ideolojilerin içine
sürükleyerek, ellerine de birer silah tutuşturarak, birbirleriyle boğuşmalarına
göz yumdu"/ar veya çocuklarımızı o yola sürüklediler.
Öğretmenlerimiz, bizim en mukaddes varlıklarımızdır. Ben Mld öğretmen
lerimi nerede görsem ellerini öperim. Çünkü onlardan feyz aldım. O öğret
menler ti. bizleri bu vatana hayırlı evlat olarak yetiştirdiler. Şu çocuklarımız
evvela ana kucağında yetişiyor, ondan sonra öğretmenlerimize teslim ediliyor.
O halde aile, öğretmen elele verirse, çocuklarımız bu vatan topraklan için kan-
87
lannı seve seve her zaman/eda ederler. Birbirlerinin kanlarını değil, düşman
istilasına karşı kan akıtırlar. Bu vatanın, bir zaman tertemiz olan 20-30 evlddı
hergün hunharca öldürüldüler ve genç yaşta hayata veda ettiler.
Kıymetli Ağrılılar, tekrar ediyorum, idarede bizim uzun müddet kalmaya
niyetimiz yok, böyle bir hırs peşinde değiliz.
Daha evvelki konuşmalarımla, radyo ve televizyon konuşmalarımda da
ifade ettiğim gibi, memleketin tabına uymayan, biz.feri bu hale sürükleyen
A nayasa'nın, Seçim Kanunu ve Partiler Kanununun bazı maddelerini
değiştirdikten sonra, normal demokratik düzene geçeceğiz. O zaman biz de
tekrar vazifelerimizin başına döneceğiz. _Bunu böyle bilesiniz.
Şunu da ifade edeyim ki, Doğu bölgemiz artık bundan sonra birer sürgün
yeri olmayacaktır. Doğu bölgesine işe yaramayan, Atıadolu'nun diğer tarafla
rında doğru dürüst çalışmayan bir kısım arkadaşlarımız gönderilmeyecek
/erdir. Nasıl ki, Silahlı Kuvvetlerimizde bu bölgeler için mecburi hizmet kon
muşsa, doktorlarımıza, mühendislerimize, öğretmenlerimize, kaymakam
larımıza ve valilerimize de mecburi hizmet koyacağız. Herkes gelsin, bu va
tanın her karış toprağuıda hizmet görsün. Para karşılığı vazife verilmez. Bu
vatanı seven, onun üzerinde büyümüş bizler, bu vatanın her tarafında vazife
yapmak mecburiyetindeyiz. 909 senedir bu topraklar bizimdir, bundan sonra_
da bizim olacaktır. Madem ki, bu topraklar üzerinde yaşıyoruz, bunun nimetle
rindehfaydalanıyoruz, o halde vazifelerimizi yerine getirmeliyiz. Üniversiteyi
bitiren veya ihtisasını yapan herhangi bir doktor veya mühendis, gelecek, va
tanın her tarafında mecburi hizmetini yapıp, ondan sonra gidecektir. Çünkü
onların okuduğu üniversitelerde ve okullarda sizlerin de hakkı vardır. O
üniversiteler, o okullar sizlerden alınan vergilerle açılıyor. O halde madem ki
sizlerin katkısı vardır, onlar da gelsinler bunun karşılığını burada ödesinler.
Kıymetli Ağrılılar, şu -manzara hakikate11 bizleri çok heyecanlandırdı. Bu
kadar büyük bir topluluğun bizleri karşılayacağını, bu kadar sıcak davrana
cağını tahmi11 etmiyorduk. Ama görüyoruz ki, millet bizimle beraberdir. 'Zaten
biz bu harekatı yaparken şuna inanınız ki, evvela millete güvendik. Ondan
sonra Silahlı Kuvvetler'e güvendik. Çok sabrettik, çok söyledik, uyardık, va
tandaşlarımızın bize kötü gözle baktığını fark ede ede aylarca bekledik, belki
düzelir dedik. Çok mektuplar aldık, çok tarizlere maruz kaldık, ama yine
sabrettik. Bir noktaya geldik ki, arnk sabrımızın tahammülü kalmadı, hududu
bitti. Ondan sonra bu işi yapmaya mecbur olduk. Bu makamlara gelip yapma
saydık, tarih önünde biz suçlu olurduk.
Bu durumdan elbirliği ile kurtulacağız. Sizlerin yardımıyla, bizler(n gayre
tiyle ve etele vererek inşallah yakın zamanda düzlüğe çıkacağız. Çünkü bu
millet büyük millettir. Tarih sayfalarını karıştırın, Türkiye daima büyük millet
88
olarak kalmıştır. Eğer, son devirlerde bu hale düşmüşsek, bu bizi idare eden
lerin kabahatidir, milletin kabahati değil.
Bir noktaya daha temas edeceğim sayın Ağrılılar. Bölünmelerden bahse
derken, dini istismar edenlere değinmedim. Ama şimdi değinmek istiyorum.
Bir kısım politikacılar da dini alet ederek, bizleri sizlere din düşmam olarak
tanıtmak istediler. "Laiklik dinsizliktir" dediler. Hayır arkadaşlar "Laiklik din
sizlik demek" değildir. Nasıl ki, ben namaz kılan, oruç tutan, hacca giden,
zekdt veren arkadaşıma karış!'Jıyorsam, bunları yapmayan arkadaşıma o da
karışamaz. Çünkü, dinimiz bize der ki, "Al/ahla kul arasına kimse giremez. "
Allah bu konuda onları memur etmedi.
Nasıl ki, her koyun kendi bacağından asılırsa, mahşerde de herkes kendisi
hesap verecektir, 011lar hesabım vermeyecektir. O halde, "Sen oruç tutmuyor
sun, sen namaz kılmıyorsun" diye, kimse kimseye kafir diyemez. Allah 11ez
dinde kimin kafir, kimin Müslüman olduğunu ancak Allah bilir, başka kimse
bilemez. Yala11 namaz kılanları halka kendini beğendirmek için oruç tuta11ları
biz biliyoruz. Bu11lar müslümanlık değildir. Hulasu kalple Allah 'ına ina11mış
kimselerin tuttuğu oruç, kıldığı namaz namazdır. Onun için bu milleti bir de
böyle bölmek istediler.
Din ile devlet işlerini ay.ırmıştık. Ama tekrar yavaş yavaş bunları
birleştirmeye başlamışlardı. Bu durum bizifelakete sürükledi. Zaten tarihi tet
kik edin, düşmanlarımız bizi bölmek için daima dini kullanmıştır. Yobazlığı
kışkırtmıştır, yobazlık kışkırtıldıkça ilim-irfan kalmamıştır ve Türkiye de
yavaş yavaş geri adımlar atmaya başlamıştır. Onun için bu gibi sözlere inan
mayın. Türk Silahlı Kuvvetlerine Ağrı 'dan, Van 'dan, Erzurum 'dan,
Edirne'den, Antalya'dan Türkiye 'ni11 her tarafından yavrular geliyor. B�z hiç
kimsenin dinine karışmayız ibadetine karışmayız. Asker ocağında herkes iba
detini rahatlıkla yapar, orucunu tutar ve tutması için de her türlü kolaylığı
görür. Onun için size yalan söylüyorlar. Biz din düşmanı değiliz. Biz dini alet
eden yobazların karşısındayız.
Sevgili Ağrılılar, Atatürk bu millete çok şeyler yapmıştır. O 'na ne kadar
medyunu şükran olsak azdır. Ama son zamanlarda biliyorsunuz bazı kimseler
Atatürk'ü unutturmak için ne lazımsa yaptılar.
Askere gelen lise mezunu o çocuklarımıza soruyoruz "Atatürk kimdir?"
diye. Vayahut "Türk büyüklerinden birkaçını say" diyoruz. Atatürk'ü saya
mayan lise mezunları geliyor. Ülkelerin ismini vermeyeyim, büyük insan diye
o ülkelerin liderlerini sayıyor da Atatürk'ü saymıyor. Bu onların kabahati
değil. Eğer bu çocuklar bunu bilmiyorsa, kabahat onu öğretmeyen öğretme
ninde, onu öğretmeyen ailesindedir. Binaenaleyh, kıymetli öğretmenlerimize
hitap ediyorum: Atatürk'ü iyi öğretiniz. Atatürk'ün devrini belki yaşamadınız,
biz onların yetiştirdiği son nesilleriz. Bizden sonra da belki O'nu gören kimse
89
kalmayacaktır. Ama tarih kitapları Atatürkle doludur. Çocuklarımızı , gönülleri
Atatürk sevgisiyle dolu olarak yetiştirin. Atatürk, dünyada geri kalmış ülkelere
örnek olmuştur. Bizim, başka milletlerin liderlerini seçmemize ihtiyacımız yok
tur. Bizim liderimiz Atatürk'tür. O bize yolu göstermiştir. O 'nun yolundan
yürüdükçe da.ima nurlu ufuklara doğru gideceğiz.
Bugünkü gazetelerin de ifade ettiği gibi terör olaylarında büyük bir düşme
meydana gelmişti. Bir gazete bu hususu ele almış ve şöyle bir tablo çizmişti:
12 Ağustos ile 3 1 Ağustos tarihleri arasındaki 20 günde bütün yurt sathında
terörden 1 84 kişi ölmüş, 4 terörist çatışmada öldürülmüş iken; 12 Eylül ile 30
Eylül arasındaki 1 8 günde 1 1 vatandaş hayatını kaybetmiş, buna mukabil 1 7
terörist çatışmada öldürülmüştü.
Bunun başlıca sebepleri arasında emniyet kuvvetlerinin yönetime
güvenmesi, yönetimi arkasında görmesi ve çekinmeden, hapse girme korkusu
olmadan silahını kullanabilmesiydi. Emniyet kuvvetleri aynı emniyet kuvvet
leri idi. Yalnız dernekleri kapatılmış ve içlerindeki politize olmuş, sağ ve sol
örgütlerle ilişki kurmuş olanlar temizlenmeye başlanmıştı.
Dün toplanan Avrupa Konseyi de Türkiye'nin durumunu görüştü. To
plantıya Türkiye'den Konseyin üyeleri bulunan Turan Güneş, Metin Toker,
Besim Üstünel ve Cevdet Akçalı'nın katılmalarına müsaade etmiştik. Çünkü
bunlar Konseye seçilmiş üyelerdi. Bu dönem sona erinceye kadar seçilen
üyelerin toplantılara katılma haklan vardı. Bu dönem bittikten sonra Türk.iyede
parlamenter demokratik sistem olmadığından yeni üye göndermemiz söz konu
su olamayacaktı. Dünkü Konsey toplantısında Türkiye hakkında bir rapor
hazırlayan Avrupa Konseyinin Avusturyalı üyesi Steiner'in raporu aynen ka
bul edilmiş. Steiner bu raporunda; "Türkiye'de bir an evvel demokrasiye
geçmesinin sağlanması isteniyor, şimdilik Konseyin Türkiye ile ilişkilerini
sürdürmesi, Türkiye'deki durumu yakından takip etmesi, Ocak ayındaki
toplantısında yeniden gündeme getirilmesi kararlaştırılıyordu. Steiner ayrıca,
Türkiye üzerinde yapılacak baskıların menfi etki yapacağını. fayda sağlama
yacağını da iddia ediyordu. "
Rapor Türkiye açısından olumlu olarak mütalaa edilebilirdi. Avrupa Kon
seyinin her toplantısında Türkiye'nin durumu görüşülecek, bizi tatmin etme
yen ve hatta zaman zaman sinirlendiren kararlar çıkacak fakat hiçbir zaman
Türkiye'yi Avrupa Konseyinden çlkamıa karan alamayacaklardı.
İleride bu safhaları göreceğiz.
90
3 EKİM CUMA
Bugün de tatbikat bölgesindeydik. Dün gece bir gece baskını tatbikatını iz
ledik. Güzel oldu.
Gerek Malazgirt ve gerekse Patrıos'da halk büyük sevgi gösterilerinde bu
lundu. Yine bir hayli kurbanlar kasildi. Patnos'da halka kısa bir konuşma ya
parak bize karşı gösterdikleri sevgiye, tezahürata teşekkür enim ve artık
kırgınlık.lan. küskünlükleri bırakarak birbirlerini sevmelerini saymalarını, aynı
vatanın evlatlan olduklarını unutmamalannı istedim.
Tatbikat bugün öğleden sonra bitti, biz de helikopterle Van'a geldik.
19.30'da uçakla Ankara'ya hareket enik.
Ankara'ya döndükten sonra aldığım bilgiye göre Amerika Birleşik Dcvlet
leri'ne giden Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Turgut Özal'ın Amerika'
dan 200 milyon dolarlık ekonom ik yardım almayı başardığını öğrendim, se
vindim. Zira ekonomik durumumuzun iyileştirilmesi için dövize ihtiyacımız
vardı.
Bugün 1 2 Eylül'den evvel öldürülen Nihat Erim'in katillerinden Dev-Sol
üyesi sekiz militanın yakalandığı bildirildi, çok sevindik. Bu yakalamalann ar
kası muhakkak gelecekti. Bütün mesele Sıkıyönetim mahkemelerinin davalan
kısa sürede neticelendirip neticelcndiremeyeceği hususu idi. Ülkemizde askeri
mahkemeler de dahil maalesef mahkemelerimiz çok ağır işliyordu.
Hükümete vergi kanunlarının biran evvel hazırlanıp önümüze getirilmesi
direktifini vertniştim. Zira 24 Ocak ekonomik kararlarının muvaffak olması
için vergi gelirlerinin artırılması ve dolayısıyla bütçe açıklarının en asgari
düzeye indirilmesininin şart olduğunu biliyordum. Esasen 12 Eylül'den evvel
ki Demirel hükümeti de bunu bildiği için vergi reform kanunlarını hazırlatmış
fakat kanunlaştıramamışu. Kanunlaştırması da mümkün değildi. Zira Türkiye
Büyük Millet Meclisinde çoğunluğu yoktu. Kendisine dışandan destek ve
receğini vaad eden Milli Selamet Partisi de bu konuda destek vermiyordu. Ka
nun esasen Maliye Bakanlığında genel olarak hazırdı. En uygun şekle getiril
mesi gerekiyordu. Maliye Bakanlığına getirdiğimiz Kaya Erdem de evvelce bu
kanunun hazırlık.lan üzerinde çalıştığından zorluk olmayacaktı.
91
6 EKİM PAZARTFBİ
92
esas konuya geçiyor ve Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına yeniden
dönüşü çalışmalarının bir an evvel gerçekleştirilmesini biraz da tehditkar bir
şekilde istiyordu.
93
maktayız. Milletimizin güve11ine dayanarak yönetime el koyduk. Aksi takdirde
milletimizin bu itimadını kaybediriz. General Haig ve Ge11eral Rogers'a her za
man şunu söylemişimdir: Ege'deki hak ve hukukumuz konusunda 1964
yılmda bir hata yapılmış - 1 964 yılına kadar Ege'nin ortasmdan geçen bir hat
her iki tarafça uçaklar için erken ihbar olarak kabul edilmişti. 1964 yılında
Türkiye'ye sorulmadan SACEUR 'ün kararı ile bu hat /i'IR hattına kaydırılmış
ve biz buna itiraz etmemişiz - bu hara 1 974 'e kadar sürüncemede kalmıştır.
1 964 'teki idarenin bu konudaki tutumunu bugün hayırhah/ıkla anmıyoruz.
Aynı şekilde, gelecek nesillerin de bizi ltlnetle anmasını istemeyiz. Şahsımı il
gilendiren her türlüfedakarlığı yaparım. Ancak, milletimi ilgilendiren konular
da hiçbir tavizde bulunamam. Rogers'ın teklifi görüşümüzden fazla uzak
değil, ancak birçok ufak tefek noktalar var. Yunanistan tarafının ısrarla bazı
kelimeler üzerinde durması yüzünden anlaşamıyoruz.
Öğleden sonra dostum ve meslektaşını General Rogers gelecek. Yine bu
konuyu görüşeceğiz. Ümit ederim ki olumlu ve yapıcı tekliflerle gelir. Bil
diğiniz gibi bugüne kadar biz görüşmeleri hiçbir zaman kesmedik. Her zaman
görüşmelerden yana olduk.
Başkan Carter'in bölge konusundaki hassasiyetini çok iyi anlıyorum. Bir
bölge ülkesi olarak NAT0 '11u11 güneydoğu kanadının önemini biz de müd
rikiz. Menfaatlerimizin icabı olarak Ege meselesinin çözümlenmesi bizim için
de çok önemlidir.
Başkan Carter'ın gönderdiği mesaj için teşekkür ederim. Müessiriyeti
bakımından, aynı girişimin Yunanistan 'da da yapılmış olduğunu ümit ede
rim."
Büyükelçi Spain bu görüşlerime karşılık olarak özetle şunları söyledi:
Her zaman olduğu gibi, bunda da haklısın.ız. Hemen ifade edeyim ki, aynı
girişim Atina'da da yapılımıştır. Türkiye'de uzun süre görev yapmış bir diplo
mat olarak ild nokta üzerinde durmak istiyorum :
Birincisi, gerek şahsım adına, gerek hükümetim ad111a Zat-ı Devletlerini te
min etmek isterim ki; herhangi bir baskıda bulunmak söz konusu değildir. Yu
nanistqn'ın reintegrasyonu konusundaki görüşlerimiz, aynı ittifak içinde bir
birlerine bağlı, müttefik ve dost bir ülke olduğumuz için dile getirilmiş
bulunmaktadır. Nitekim birinci madde ile ilgili olarak Yunanistan'ın tutumu
hakkındaki sözlerinizi gayet iyi anlıyorum. Bir anlaşmaya varabilmek için
önemli olan, ilygunformülü bulabilmektir.
İkinci olarak şu hususu tebarüz ettirmek istiyorum. Bildiğiniz gibi Amerika
Birleşik Devletleri idaresi 12 Eylül Harekdtınızı büyük bir anlayışla karşı
lamıştır. Bu, harektitın akabinde yapılan resmi açıklamada da ifade e<filmiştir.
94
Bu arada sırfşahsi alanda bir düşüncemi de arz etmek isterim. Yunanistan
NATO'ya dönüşü konusunu tamamen bizimle olan ikili ilişkilerinin bir ön
şartı olarak görmek temayülü içjnde bulunuyor. Bu itibarla, General Haig'in
başlatmış olduğu ve General Rogers'ın devam ettirdiği gayretler ile Ege soru
nuna önümüzdeki iki ay zaıfında askeri kanallardan bir çözümün bulunama
ması halinde, Başkan Carter'ın bizzat devreye gimıek durumunda kalabileceği
aklıma geliyor."
Büyükelçiye, B aşkan Carter'ın mektubuna aynca yazılı olarak cevap ve
receğimi bildirdim ve konuşmamız böylece son buldu.
Aynı gün öğleden sonra da General Rogers geldi. Kendisi ile Genelkunnay
karargahında uzun bir görüşme yaptık. Konu yine Yunanistan'ın NATO'nun
askeri kanadına dönüşü idi. Bir anlaşmaya varamadık.
95
çekmesi için yapılacak müracaatın müspet karşılanması elbette mümkün
değildi. 1 974'ten evvelki Ege denizindeki komuta kontrol durumu ile hava sa
hasındaki komuta kontrol durumu maalesef lehimize değildi. NATO'ya ilk gi
rerken bu konular üzerinde fazla durulmamış, NATO'ya girelim de ufak tefek
mahzurlarına katlanalım denmiş ve ileride ne gibi mahzurlar doğuracak farkına
varılamamış. İşte o tarihte kabul edilen NATO dökümünlanna göre; Ege'de
aşağı yukarı karasularımızın bausındaki Ege hava sahası üzerindeki kontrol so
rumluluğu Yunanistan'a bırakılmış.
Denizde de durum aşağı yukarı aynı olmuş. Yani Akdeniz'den Türkiye'ye
gelecek bir yardım konvoyunun Türk karasulanna girinceye kadar olan
bölgedeki sorumluluğu Yunanistan'a . bırakılmış. Gerçi bu çarpık durum
karşısında denizdeki komuta kontrolu düzenleyen dökümana rezerv koy
muşuz. Ancak bu rezerv bir türlü halledilememiş ve halledilemediğinden do
layı da her NATO tatbikaunda bizim ve Yunanistan'ın itirazları olmuş. Yapılan
itirazlara bazen bir hal çaresi bulunamamış ve bu komutanlıklar Yunanistan1a,
Türkiye'nin bu tutumlarından bıkmışlardı.
Bu sıkınuları bildiğimiz içindir ki, Yunanistan NATO'ya döndükten sonra
aynı sorunlarla hem NATO komutanlıktan hem de Türkiye ve Yunanistan
karşılaşmasın istedik. Bunun için de Yunanistan'ın NATO'ya dönüşünü
Ege'deki komuta kontrol sorunlannın halli şartına bağladık. Yunanistan,
yukarıda izah ettiğim gibi, 1 974'ten evvel.ki aynı durumla NATO'ya dönmek
istiyor, biz bunu kabul etmediğimizden, dönüşü gerçekleştirilemiyordu. Zira
NATO'da bütün kararlar tüm üyelerin ortak oluru ile alınabiliyordu. Bir üye
hayır dese, o karar gerçekleşemiyordu. Türkiye'den gayn NATO'nun diğer
ülkeleri Yunanistan'ın tekrar dönüşünü istiyor ve bir an evvel gerçekleşmesi
için bize çeşitli yollardan ve çevrelerden telkinler ve hatta baskılar geliyordu. -
Zamanın hükümetleri
.
bu konu askeri bir konu. olduğundan meselenin halli
için Genelkurmay Başkanlığını görevlendirmişti. ilk temaslar Ecevit hükümeti
zamanında başlamıştı. Benim Genelkurmay Başkanı olmamdan bir sene sonra
General Haig ile bu konuda ilk müzakerelere başlamam 1 2 Mart 1979 tari
hinde Ankara'da başladı. Müzakerelere saat 09.00'da başlandı, 12. l O'a kadar
devam etti . Toplantıya Napoli'deki Güney Avrupa Müttefik Kuvvetleri
Başkomutanı Amiral Shear, Brüksel'deki NATO Askeri Temsilcimiz Korge
neral Süreyya Yüksel, Genelkurmay Plan Prensipler Başkanı Korgeneral Se
dat Güneral de katıldılar. Konu ilk defa önümüze gelmiyordu. Daha evvel
siyasi kanalda çeşitli kereler g�rüşülmüş, NATO Genel Sekreterliğince NATO
Komutanı General Haig bu işle görevlendirilmişti. General Haig bu görevi
aldıktan sonra evvela Yunan Genelkurmay Başkanı General Davos ile
konuşmuş, bilfillare bize gelmişti. İşte bugün başlayan bu görüşmeler çeşitli
tarihlerde ve mahallerde sürdürülmüş nihayet 6 Ekim 1 980 gününe gelinmişti.
96
Müzakere tarih ve yerleri şöyle idi:
- Aynı gün yine NATO karargfilunda General Rogers ile Orgeneral Haydar
SalUk arasında, toplantıya Albay Papageorge ile havacı Albay V. Avar ile Bin
başı N. Esener katıldılar. Bu ikinci toplantı radarlarla ilgili ve teknik konulan
da kapsadığından saat 10.00'dan 16.30'a kadar devam etmiş.
97
ile Korgeneral Necip Torumtay arasında. Toplantıya Hava Albay V. Avar ile
Albay Papageorge da kablclılar.
Bugün Türkiye iyi niyetli olduğunu ispat etmiş ve bütün NATO üyelerinin
saygınlığını kazanmıştır. Yunanistan'ın tutumunun ne olduğunu ise hem biz
biliyoruz, hem de NATO üyeleri biliyor.
98
Bugün ilk.defa dört idam cezasını onayladık. İkisinin cezalan 1 6 Temmuz
1 980 tarihinde Askeri Yargı tay tarafından tasdik edilmişti. Dört idam
mahkOmunun ikisi sağ, ikisi sol teröristti. Bunlardan bir sağ ve bir sol terörist
firarda olduğu için infazı yakalandıklarında yerine getirilecekti. Diğer ikisi sol
terörist Necdet Adalı ile sağ terörist Mustafa Pehlivanoğlu'nun yarın idam
edilmeleri muhtemel. Böylece ilk defa bir idam cezası yerine getirilecekti.
7 EKİM SAU
Dün onayladığımız iki idam cezası bugün infaz edildi. Biri 24, diğeri 22
yaşında olan bu iki terörist yedi kişiyi öldürmüşler, 1 2 kişiyi de
yaralamışlard ı. Btiylece işledikleri suçlarını canlan ile ödediler. Verilmiş ve
bundan sonra verilecek bütün idam kararlannı tasdik etmeye kararlı idile
Avrupalı dostlarımız ne derlerse desinler, ne kadar baskı yaparlarsa
yapsınlar, bu karanmızdan taviz vermeyecektik. Bundan dolayı bizi Avrupa
Konseyinden çıkarsalar bile kararımızdan dönmeyecektik. Çünkü teröristleri
terör eylemlerinden alıkoyacak en tesirli tedbirlerin başında tilüm cezalarının
yerine getirilmesinin geldiğini biliyorduk. Nitekim bu infazdan sonra
hapishanede kendi aralarında konuşan teröristler arasında panik havasının
estiğini öğrenmiştik. Esasen bugüne kadar parlamentonun bir tek idam
cezasını tasdik etmemesi bu teröristlere cesaret veriyordu. Bir zaman gelecek
nasıl olsa hapishaneden ya kaçacaklarına, ya kaçınlacaklanna veyahut da bir
ihtilalle taraftarlarının yönetime geleceklerine inanıyorlardı.
9 EKİM PERŞEMBE
99
parti yöneticilerinin suçu ise l 3 Eylül cuma g ünü parti genel merkezinde
yap llan aramada genel merkezde ruh satsız Silah bulunması ve suç unsuru
olarak bazı yazılı evrakın ele geçirilmesi idi. Her ikisi suça iştirak eden
a rkadaşlarıyla birlikte Genelkunnay İstihbarat Okulunda gözetim altına
alındılar.
Ben de kendisine, Irak ile lran arasında ihtildfların müzakere ile değil de,
çatışmayla halli yolunun tercih edilmesinden komşu ülke olarak üzüntü
duyduğumuzu, savaşın başladığı günden beri her iki ülkeye karşı
tarafsızlığımızı muhafaza ettiğimizi, arabuluculuk yapmayı düşünmüş isek de,
İran'ın hiçbir ülkenin arabuluculuk veya yardlm görüşünü kabul etmeyeceğini
açıkça i/dn etmesi üzerine beklemeyi uygun bulduğumuzu, Saddam
Hüseyin'in bizim arabuluculuk yapmamızı istemesinden memnunluk
duyduğumuzu, ancak lran 'ın da bunu istemesi halinde bu görevi
memnuniyetle yerine getirmeye çalışacağımızı. fakat savaşın sona erdirilmesi
için lrak'ın şartlarının ne olacağı hususunda birfikrimiz olması gerektiğini, bu
konuda beni aydın/atabilirse memnun olacağımı söyledim.
Özel Temsilci cevaben; "İranla savaşa başladıklarında amaçlarının İran
topraklarını işgal olmadığını, İran tarafından lrak'ın ülkesi üzerindeki
egemenliğine saygı gösterilmesini ve 1913 İstanbul Anlaşması ile çizilen
sınırların kabul edUmesini istediklerini, bu konuda görüşmeler başlar başlamaz
Irak ordularını işgal ettiği topraklardan geri çekeceğini, birliklerinin hangi nok
taya kadar çekileceği hali ile yapılacak anlaşmaya bağlı olacağını, zira işgal et
tikleri toprakların bir kısmının daha önce İran tarafından işgal edildiğini" beyan
etti.
100
maltla birlikte, bu günlerde Başbakan Bülend Ulusu'yu makamında ziyaret
ederek başarı diledim ve bu arada, seçimle gelecek hükümete görevi teslim
edinceye kadar yapılmasını istediğim veya gerekli kanunların hazırlanarak
Konsey'e gönderilmesini beklediğim hususları ihtiva eden yazılı bir direktifi
kendisine verdim.
1. Bundan böyle iktidara gelen bir siyasi parti ancak muayye n yerlerdeki
makam sahiplerini degiştirebilmeli. Bu husus kanunla düzenlenmeli ve bu
makamların nereleri oldugu kanunda zikredilmeli.
Bu konuyu şunun için istiyorduk; şimdiye kadar gelmiş geçmiş her iktidar
yönetimi devir alır almaz hemen hemen bütün kamu görevlilerini görevden al
makta, kendi paralelindeki kişileri ehil olsun olmasın o görevlere tayin etmekte
idi. Böyle olunca da kamu görevinde bulunanlarla o görevden alınıp daha pasif
yerlere tayin edilenler birbirine zıt kutuplar oluştunnakta, görevden alınanlar
iktidarın muvaffak olmaması ve dolayısıyla kendisini o makama getinniş olan
evvelki partinin tekrar iktidara gelme�i için her türlü çabayı sarfetmekteydiler.
İstedim ki, yeni gelen bir bakan mesela müsteşarını, özel kalem müdürünü,
bazı genel müdürleri değiştirebilsin, bunların altındaki küçük memurlara
varıncaya kadar görevlileri hallaç pamuğu gibi atmasın. Elinde partizanlık
yaptığı veya görevinde muvaffak olamadığına dair kuvvetli deliller van;a el
bette o gibiler hakkında da gerekli işlemlere başvurulabilmeliydi. Bu konunun
çok zor iş olduğunu biliyordum. Gerçekleşmesi de mümkün değildi. Ama
işlerin daha düzenli yürümesi için böyle olmasını gönülden istiyordum.
101
4. Yönetim Kwullannın iktidarın arpalığı olması önlenmelidir.
5. Bakanlıkların, Bakanlığı ile ilgili derneklere bütçelerinden yardım yap
maları kaldırılmalıdır.
6. Her sahada tasarrufa büyük bir önem verilecek ve özellikle akaryakıt
kullanımındaki savurganlık önlecektir. Ziyafetlere son verilecek.
7. Memuriyetten ideolojik nedenlerle veya disiplinsizlikten dolayı ilişik kes
meler kolaylaştırılacaktır.
8. Toprak reformu kanunu mutlaka çıkanlacaktır.
9. Belediyeler Kanunu yeniden ele alınarak düzenleme yapılacaktır.
10. Milli Güvenlik Kurulu Kanunu yeniden hazırlanacak, bu kurulun ver
diği kararlar istişari olmaktan çıkarılacak.
11. Eskiden olduğu gibi Cumartesi günleri yarım gün mesai sağlanacaktır.
Bunu gerçekleştiremediğimize h!Hl üzülürüm. Batı mederiiyetinden bu ka-
dar geri kalmışız, teknolojide onlara yetişelim diye çaba sarfediyoruz, diğer ta
raftan onlar gibi bol bol tatil yapıyoruz. Kaldı ki işçilerimiz Cumartesi
günlerinde yanın gün çalışmaktadırlar.
103
MİLLİ SAVUNMA BAKANLICI'NCA
ELE ALINACAKI.AR
104 I
8. Özel dershaneler kaldırılacaktır.
Özel oershaneler birer ticaret merkezi haline gelmişlerdi. Birçok aile o
parayı temin edemedikleri için çocuklarını bu dershanelere gönderemiyorlar ve
dolayısıyla da üniversite giriş imtihanlarında fırsat eşitliği sağlana-mıyordu.
Aynca anne, baba ile çocuk arasında özel dershaneye gidememe yüzünden
münakaşalar, kavgalar eksik olmuyordu. Kaldı ki bu dershaneler daha ziyade
muayyen şehirlerimizde mevcut olup bütün Türkiye'ye yayılmış durumda da
değildi.
105
gerçekti. Oraları cazip hale getinnek için astronomik rakamlara ulaşan maaş
venneye devletin gücü yetmiyordu. Diğer meslek mensuplarının kabahati ne
idi ki doktora fazla para verecek, onlara az verecektik. Devlet o şahsın doktor
.
olması için bir hayli para ve emek sarfetmişti. Öyle ise bunu mecburi hizmet
yapmak suretiyle Memeliydi. Bu konu diğer meslekler için de geçerli ol
malıydı. (Örneğin mühendisler için) Doktorlar için olan kanunu çıkardık, fakat
maalesef diğer kritik personel için çıkartamadık. Buna hfila üzülüıiim.
Toplu konut yapımı ele alınacak, gecekondu işi halledilecektir. Bazı Avrupa
ülkelerinde olduğu gibi bankaların ev alımı için şahıslara kredi verme imkdnları
'iağlanacaktır.
Turizme büyük önem verilecektir. Bu maksatla birkaç sene için kamu kuru
luşlarının ve Silahlı Kuvvetlerin buna elverişli kampları dış turizme tahsis
edilecektir.
Birçok Akdeniz ülkesinin turizmden milyarlarca dolar döviz elde eniklerini
biliyordum. Biz senelerce ihmalimiz yüzünden bu sahada bir gelişme kaydede
miştik. Katı kurallar içeren kanunlarımızda değişiklik yapmadan turizmi
geliştirmek mümkün görünmüyordu. Onun için kanunlar değiştirilmiş ve
böylece turizmde büyük hamleler gerçekleştirilebilmiştir.
106
ÖZERK KURULUŞLARCA ELE ALINACAKLAR
107
Milletvekilliği görevi de bir kanıu göreY: sayıldığına göre, vaktiyle hertıangi
bir kamu görevinden emekliye ayrılmış kişinin hem emekli maaşı alınası, hem
de milletvekili maaşı almasını doğru bulmuyordum. Bu hal cumhurbaşkanı
için de geçerli olmalıydı. Böylece meclis içinde iki maaş alanlar, yalnız millet
vekili maaşı alanlar diye bir fark da ortadan kalkmış olurdu.
4. Referandum bazı mühim ka.nunlar için kullanılabilmeli.
Bu hususu da gerçekleştiremedik. Anayasa görüşülürken bu konu ortaya
geldi. Ancak kanunu referanduma götürme yetkisini Cumhurbaşkanına ver
mek istiyorlardı. Ben bunu doğru bulmadım. Zira Cumhurbaşkanı ile meclis
ve-iktidar zor durumlara düşebilirdi. Bu yüzden vazgeçtim .
lO EKİM CUMA
"Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir bütün olarak tüm ülke yönetimine el koyma
kararı ve bu ka.rarı uygulamak için hazırladığı planlar; ATATÜRK ilkelerine,
ulusun bütünlüğüne ve bölünmezliğine inanan ka.hraman TÜRK Silahlı Kuv
vetleri tarafından emir ve komuta zinciri içerisinde başarı ile gerçek
leştirilmiştir.
Rütbesiz erinden en büyük komutanına kadar aldığı emirleri tam olarak ye
rine getirmeye hazır olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin, TÜRKİYE Cumhuriyeti
ni kollama ve koruma vazifesini gerçekleştirmesi hususu en üst düzeydeki
Kuvvet Komutanları ve tarafımdan bütün koşullar titizlikle incelenerek ka.rara
bağlanmıştır.
Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980 tarihinde Devletimizin ve Cumhuri-
108
yetimizin önemli sorunlarını anlamada, alınacak tedbirleri saptamada ve uygu
lamada acze düşen kişi, kurum, organ ve siyasi partilerin anlamsız, milli he
deflerimize ters düşen çekişmelerine son vererek; işleyen, etkili ve yeterli bir
yönetim sistemini ve ATATÜRK ilkelerine uyan özgür, demokratik ve laik bir
politik düzeni gerçekleştirmeye başlamışnr.
Bu düzeni gerçekleştirmenin devamında Türk Silahlı Kuvvetlerinin dikkate
alacagı ve uyacagı hususlar aşagıya çıkarılmıştır.
1 . GENEL HUSUSLAR
a. Bütün vazifeleri ve aldıgı emirleri eksiksiz yerine getirmede Silahlı Kuv
vetlerin sahip olması gereken niteliklerinin başında saglam, etkili emir komuta
düzeni ve sarsılmaz disiplin anlayışı gelmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde
bu disiplin anlayışının yegane gerçekleştiricisinin ATATÜRK'çü Kahraman
ve fedakfır subay ve astsubaylar oldugu unutulmamalıdır.
b. Türkiye Cumhuriyeti11in içinde bulundugu koşullardan kurtarılması ve
ATATÜRK'çü politik düzenin gerçekleştirilmesi ile ülke yönetiminin etkili,
yeterli, koordineli bir biçimde işlemesi ve sapmaları zamanında tesbit ederek
düzeltilmesini saglayacak bir kontrol dazeninin ortaya konması, aşamalarla
saglanac,aknr.
c. Kurtarma ve düzenleme safhasında; TÜRK Silahlı Kuvvetlerinin en üst
düzeydeki komuta11/arından oluşan Milli Güvenlik Konseyi, Devletin en
yüksek ve yetkili organı olarak politik, ekonomik, sosyal, kültürel ve askeri
diger konularda gerekli kanunları, kararnameleri çıkarma, bütün faaliyetlerin
icrasını takip ve kontrol etme görevine devam edecektir.
d. Milli Güvenİik Konseyinin belirtilen görevlerini yerine getirmede, Kon
sey Sekreterligi karargah hizmetlerini yürlltecektir. Genel kurmay Başkanlıgı,
Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlıgı ile daha ast komu
tanlıklar sadece askeri vazifelerin yürütülmesini saglayacaklardır.
2. TÜRK S/LAHLI KUWETLERİNİN HEDEFİ VE VAZiFELERi:
a. Tark Silahlı Kuvvetlerinin temel hedefi; iç ve dış düşmanlara karşı
ülkenin bütünlügünü ve bagımsızlıgını korumak ve kollamak ile tesbit edilmiş
Milli Askeri Hedefleri ele geçirmek veya korumaktır.
b. Türk Silahlı Kuvvetlerinin temel vazifeleri:
(1 ) Askeri Görevler
(a) Her türlü koşulda savaşma niteligini muhafaza ederek, banşta
caydırıcı bir güç olarak hazır bulunmak.
(b) Gerektiginde askeri hedefleri ele geçirecek şekilde savaşmak.
(c) Askeri teknolojiyi sürekli olarak degiştirmek.
(d) Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumak
109
(2) Sivil işlere ilişkin görevler
Türk Silahlı Kuvvetleri bugün içinde bulunduğumuz koşullarda Türk
Devletini düzlüğe çıkarmada önemli sivil görevler yüklenmiş durumdadır. Bu
görevler:
(a) Anarşi, terör ve bölücülük ve her türlü yaygın şiddet eylemlerini
onadan kaldırmak iç g üvenliği ve barışı sağlamak.
(b) Türk Devletinin merkezi ve mahalli yönetiminin etkili ve verimli
olarak çalışmasına katkıda bulunmaktır.
3. G ÖREVLERİN YAPILMASINDAKİ ESAS:
a. Askeri görevlerin yapılmasındaki temel esaslar:
( 1) Yukarıda belirtilen askeri görevlerin icrasında göz önünde bulun
durulacak temel unsur, her zaman olduğu gibi sarsılmayan bir disiplin
içerisinde İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliği esaslarının eksiksiz uygulanması
olacaktır.
(2) Silahlı Kuvvetlerin iç ve dış güvenliğe ilişkin vazifelerinin
yapımında icra unsurları küçük birliklerdir. Bu birlikler askeri gücün temelini
teşkil ederler. Bu teşkillerin birbirlerini tamamlayacak şekilde birleştirilip
bütünleştirilme$i görevin gerektirdiği bölgede hazır bulundurulmasi , komuta
ve kontrol sistemini oluşturan bütün personelin birlik, beraberlik ve uyum
içerisinde olmasını ve çalışmasını gerektirir. Gayret birliği ve uyum sağlamada
başarının etkili olması birliklerdeki disiplinin eriştiği düzeye bağlı olduğu unu
tulmamalıdır.
(3) Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının sahip olduğu ideoloji
A TA TÜRK'çülüktür. A TA TÜR K ilkelerinde birleşme ve bütünleşme
sağlanmıştır. İlimin en hakiki mürşit olduğuna inanan Türk Silahlı Kuvvetleri,
askeri ve sivil vazifelerine ilişkin sorunları çözmede modern teknikleri en geniş
biçimde kullanmaktadır ve kullanmaya devam edecektir.
b. Sivil görevlerin yapılmasındaki esaslar:
(1) Türk Silahlı Kuvvetleri; İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliği, 1402
sayılı Sıkıyönetim Kanunu ve uygulanan diğer kanun ve kararnameler
uyarınca kendine tanınan yetkilere dayanarak ve bütün kolluk kuvvetlerini de
kullanarak yurt sathında örgütlü, örgütsüz bütün anarşistleri, teröristleri ve
bölücüleri etkisiz hale getirecektir. Bu amaçla Sıkıyönetim Komutanlıkları ih
das edilmiştir. Sıkıyönetim Komutanlıkları; alacakları tedbirleri emirlerle so
rumlulara uygulatacaklar gerektiğinde eğitim amacı ile kurslar düzenleyecekler
ve halkın uyması gereken hususları bildirilerle açıklayacaklardır. Sıkıyönetim
Komutanları yetkilerinin bir kısmını veya bazılarını tayin edilen Sıkıyönetim
Komutan Yardımcılarına devredebilecekler, ancak bu yetkiler daha aşağı ka
demelerdeki komutanlara devredilmeyecektir. Sıkıyönetim Komutanları kendi
1 10
bölgelerinde uygun gördükleri il veya ilçelerde görevli birlik komutanlarını
Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı olarak atama yapılmak üzere Genelkurmay
Başkanlığına öneride bulunacaklardır.
(2) Türk Silahlı Kuvvetleri "bir okul olarak" personelini ATATÜRK
ilkeleri ışığı alnnda eğiterek onlara Türk milli ve askeri değerlerini öğretecek
ve uygun davranışlarda bulunmalarını sağlayacaktır.
(3) Sıkıyönetim Komutanları kendi bölgelerinde bulunan fakat
modern teşkilat ve yönetim esaslarını uygulamayan, verimli çalışmayan
çevresine hizmet ve ürün vermeyen, yanlı hareket eden teşkillerin yeterli hale
gelmesini sağlayacak tedbirleri alacaklar, düzenlemelerde bulunacaklardır.
Sıkıyönetim Komutanları, bilhassa yukarıda belirtilen türde, teknik konularda
ilgili makamlar nezdinde girişimlerle sonucun ilgili Bakanlıklar ve Genel
Müdarlükler ve mülki amirliklerce ele alınmasını sağlayacaklardır. Bu tür
girişimler yalnız Sıkıyönetim Komutanlıklarınca yapılacaknr.
(4) Merkez ve mahalli idarelerde görevlendirilen askeri personel bu
lwıdukları teşkilatın amaç ve vazifelerine uygun olarak teşkilatlanması, per
sonel kullanması, yönlendirilmesi, koordinesi ve kontrol edilmesine ilişkin
esasların saptanmasını ve uygulanmasını sağlayacaklardır. Hu yerde
görevlendirilmiş askeri personel, teknik konular dışında faaliyet
göstermeyeceklerdir.
Halkın bilmesi ve uyması gereken hususlar teşkilin dışında bulunan
görevlilerce açıklanacaktır. (Belediye Başkanı, genel müdür gibi)
4. TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDE GÖREVLİ KOMUTAN VE PER
SONELİN GÖREVLERİ:
a. Personel ve birlikleri, askeri hedefleri ele geçirecek biçimde savaşa
hazırlamak.
b. Disiplini sağlamak ve idame ettirmektir.
Bu iki vazife de, gerçek bir eğitim uygulaması ile sağlanabilir. Bu nedenle,
bütün komutanların önde gelen vazifeleri barışta ve savaşta yeterli ve etkili bir
eğitimin uygulanmasını sağlamak, personelin mutluluğuna katkıda bulun
maknr.
5. TÜRK SİLAHLI KUWETLERİ PERSONELİNİN
GÖZETMESİ GEREKEN HUSUSLAR:
a. Genel :
Askeri güç sisteminin, imkanlarını kullanarak çevresine yapnğı hizmet,
askeri komuta ve yönetim sisteminin fonksiyonlarıdır. Komuta ve yönetim
sisteminin etkinliği, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok güçlü yapan disiplini
gerçekleştirmtsi ile sağlanır.
111
Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin devlet işlerinin nasıl yürütüleceğine
ilişkin değişikfikirler etrafında gruplaşması gibi bir durum her birlikte Komu
tanın Juınuni yetkilere ve liderlik niteliklerine sahip olması ilkesine aykırıdır.
Ayrıca ülkemizde yabancı etkilerle oluşan faluıt bünyemize uymayan değişik
fikirlerin Silahlı Kuvvetlere nüfuz etmesi, ileride Silahlı Kuvvetlerin birbirine
hasım gruplara bölünmesi anlamına gelebilir. Ülkemizin içinde bulunduğu
savaş ve buhran devrelerinde Türk milletinin birlik ve beraberlik içinde düze
çıkması "Türk Birliğinin kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin
çelikleşmiş ifadesi" olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok güçlü bir disipline sa
hip olması gerçeğine dayanmaktadır. Ne zaman hangi nedenlerle olursa olsun
disiplinin sarsılması, milli felaketlere sebep olmuştur. İçinde bulunduğumuz
dönemde Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına dönük niteliklerinden, /Jirlik ve
beraberliğinden kayıplar vermemesi en başta gelen amacımızdır. Memleketi
mizde her konuda ve sorunda meydana gelen farklı yaklaşımların düşmanlık
haline gelmiş olmasının önemli bir telafisi çok zor olan olumsuz sonu�·lar
doğurduğu açık bir gerçektir. Bu durumun normal hale gelmesi sırasında Si
lahlı Kuvvetler mensuplarının politikfaaliyetler dışında Juılması hayati önemi
haizdir. Sonuç olarak; disiplini sarsacak eylemlerin ve davranışların başında
askeri personelin politika içerisine girmesi gelir.
b. Pasif kollama görevinden aktif koruma durumuna giren Silahlı Kuvvet
ler, bu ara devrede ve tekrar bütünüyle kollama durumuna geçinceye kadar
politikada aktif görev almayan bütün personeli ile politika dışında Juılmaya
özen gösterecektir. Bu nedenlerle Silahlı Kuvvetlerin politika dışmda tutul
ması, komuta ve yönetim sistemindeki bütün görevlilerin en öneml(vazifesi
dir.
ATATÜRK'çülüğü benimseyerek bütün sapık ideolojilerle savaşan ve
başarılı olan askeri personel bu devrede de politika, dışında luılmayı en iyi
şekilde gerçekleştirecektir.
c. Politika, bir anlamı ile i11Sanları11 birarada bulunması sonucu meydana
gelen gücün, değişik amaçları, hedeflerini elde etmek üzere tertiplenip, kul
lanılmasıdır. Esasen Silahlı Kuvvetlerin bünyesinde de vatan savunması için
hazır her yönü ile etkili bir güç vardır. İyi niyetle veya kötü niyetle kendi poli
tik görüşlerine güç luıtarak itibar kazanmak isteyenler, her rütbedeki asker
kişilere sokulup kendi fikir ve görüşlerini daha güçlü hale getirerek baskı
grupları oluşturma hevesine kapılabilirler. Hiçbir askeri personelin bu tür
g irişimlerde bulunan kişilerle münakaşa etmesi, bu fikirler etrafında
gruplaşmalara katılması ve beyanlarda bulwıması beklenemez.
d. Yanlış anlamalara ve yorumlara sebep olmamak için, askeri personel
aşağıdaki davranışlardan kaçınacaklardır:
1 12
(1 ) Vicdan hürriyeti mutlaktır. Vicdan hürriyetine saygılı olmak
gerekir. Askari personel, kendi dini inançlarını ve uygulamalarını başkalarını
etkileyecek biçimde açıklamayacak ve herkesin dini inançlarına ve uygulama
/arma saygı gösterecektir.
(2) Askeri personel devlet yönetimine ilişkin hususları açıkça
münakaşa etmeyecek, bilerek veya bilmeyerek belirli fikirleri benimseyip bu
fikirleri üst makamlara iletmeyecek vaya belirli görüşler doğrultusunda gruplar
oluşturarak baskı grupları gibi hareket etmeyecektir.
(3) Askeri personel, yönetime ilişkin bilgi sahibi olabilir, ancak,
resmi kisvesi altında özellikle kışlada ve hatta özel hayatmda bu bilgisini be
nimsediği fikirleri başkası ile tartışamaz. Bu hususlarda kamuoyu
oluşturmaya katkıda bulunamaz.
(4) Silahlı Kuvvetler mensupları için aşağıdaki faaliyetler
"POLİTİK" nitelikte oldugundan kaçım/malıdır.
(a) Siyasi partilerle her türlü ilişki kurmak, parti mensupları ile
müzakere ve tartışmalara gimıek.
(b) Benimsedikleri devlet yönetimine ilişkin fikirleri yaymaya
çalışmak, bu hususta münakaşalara girmek ve beyanlarda bulunmak.
(c) Hükünıet programında, politikasında ve icraatında kendi
görüşlerine göre saptayacağı noksanlıkları ve alternatifleri çevresindekileri et
kileyecek biçimde beyan ve girişimlerde bulunmak.
(d) Yukarıda açıklanan nitelikteki hususlarda, kişisel propaganda
yapmak ve beyanlarda bulunmak.
(e) Açık veya kapalı olarak politik baskı grubu gibi hareket eden
dernek, birlik, grup ve benzeri teşkillerle ilişki kurmak.
6. SONUÇ:
Ülkemizin içinde bulunduğu bu kritik dönemde Silahlı Kuvvetlerin, TÜRK
milletinin güvencesi olarak askeri gücünü sürekli olarak armracagına ve hiçbir
fedakdrlıktan kaçınmayarak vatan savunması ve üstlendiği Devleti kollama ve
koruma görevini en iyi şekilde sonuçlandıracağına inancım tamdır.
Emir ve esaslarının titizlikle uygulanmasını rica ederim.
Kenan EVREN
Orgeneral
Genelkurmay Başkanı
DAGITIM
Gereği Bilgi
Müstakil Tk ve Bl. seviyesine Devlet Başkanlığı Gen. Sek.fiğine
kadar dağıtılacaktır. M.G. Konseyi Gen. Sek.fiğine
1 13
Bugün kabul ettiğimiz bir kanunla faaliyetleri durdurulan sendika, federas
yon ve konfederasyonların mallarının idaresi, menfaatlerinin korunması için
görevli mahalli mahkemelerce bir veya üç kişiden oluşacak kayyum tayini
imkfuu sağlandı. Böylece bu kuruluşların sendikal faaliyetleri hariç diğer hiz
metlerin yürütülmesi mümkün olabildi.
11 EKİM CUMARTESİ
1111011980
1 . Silahlı Kuvvetlerce, belli bir yerde güvence altında bulundurulmanız
sona ermiştir.
2. İkametgdhmızda da gerekli koruma ve emniyet tedbirleri 12 Eylül'den
evvel olduğu gibi alınacaktır.
3. Siyasi partifaaliyetleri yasaklanmış olduğundan;
A. Siyasi amaçlı ve yönlendiricifaaliyetlerde bulunmayacak ve beyanat ver-
meyecek,
B. Evinizde bu amaca yönelik toplantılar tertip etmeyecek,
C. Bu amaçlı toplantılara katılmayacak,
D. Şehir içinde lehte veya aleyhte toplantı ve gösterilere neden olabilecek
faaliyetlerde bulwımayacak,
1 14
E. Bunların haricinde normal ziyaretlerinizi yapabilecek ve makul ölçüler
içinde ziyaretçi kabul edebileceksiniz.
4. Ankara dışı, yurt içi seyahatlerinizi güvenlik önlemleri için Sıkıyönetim
Komutanına bildiriniz.
5. Yeni yönetimin bugüne kadar yayınlamış olduğu karar ve bildirilerdeki
esaslara uymanızı ve yeni yönetimin politikasını veya icraatım etkileyebilecek
her türlü davranış ve beyanlardan sakınmamzı önemle rica ederim.
Haydar SALTIK
Orgeneral
İmza
DAGITIM:
GERECi:
BİLGİ:
Bay Süleyman Demirel Gn. Kur. Bşk.
Bay Bülent Ecevit Ank. Sıkıyönetim K.
TEBELLUG
EDİLMİŞTİR İmza İmza
U EKİM PAZAR
1 15
A tatürk 1919'da Ankara 'ya geldiği zaman 1 8 yaşında idim. Balya
çemberlerinden süngü yapılarak, Kurtuluş Savaşını veren ordunun do
natıldığını hatırlıyorum.
Aradan 60 yıl ve pek çok olay geçti. Yaşadığımız iyi ve kötü günlerin so
nunda vardığım hüküm şudur: Türk milleti, kendisine birlik ruhu verildiği tak
dirde her işi başarır, her hedefe varır.
İstikrarsız ve güvensiz yaşadığımız son yılların ümitsizliği içinde, sizlerin
iktidarı ele almak mecburiyetinde kalışınıza şahit olduk. 12 Eylül Cuma günü
radyo ve televizyonda yaptığınız samimi ve gerçekçi konuşmadaki düşüncelere
katılmamak mümkün değildi.
Ülkemin hizmetinde geçen 60 yılı düşünürken, tecrübelerime daya11arak
birkaç önemli noktayı size arz etmek istedim. Sizin başarınızın bütü11 milletin
tek ümidi olduğwıa inanıyorum. Bi./gi ve tecrübe arasındaki muvazeneye ver
diğiniz önem ise bütün kamuoyunun malıUnu. Bu bakımdan.faydalı olacağım
sandığım hatırlatma/arımı size iletmeyi bir memleket görevi olarak görüyorum.
diyor ve tavsiyelerini sıralıyordu. Mektup biraz uzun olduğu için tavsiyelerini
özet olarak şöyle sıralamak mümkün:
1 16
Bize ancak bizden hayır geleceğini bilmekteyiz.
Millet hayrı için vereceğiniz mücadelede liıtufülerine ve arkadaşlarınıza mu
vaffakiyetler temenni ediyorum.
Mektubunda aynca, emredildiği takdirde benimle de görüşebileceğini belir
tiyordu.
Mektubu okuduktan sonra kendisine 12 Ekim Pazar günü gelmesi haberini
iletmiştim.
Vehbi Koç bugün geldi. Kendisiyle gönderdiği mektup üzerinde konuştuk.
Düşüncelerimi izah ettim. Koç, çok zor ve sürekli çalışmayı gerektiren, sık sık
sinir bozucu olaylarla karşılaşılması mukadder olan bir görevin başında
olduğum için, sıhhatime çok dikkat etmem gerektiğini söyledi. " Aman
sağlığınızı ihmal etmeyiniz, siz memleket için lazımsınız, öğle yemeklerinden
sonra muhakkak yarım saat de olsa. yatıp istirahat etmelisiniz. İngiltere
B aşbakanı Churchill İkinci Cihan Savaşı sırasında Londra bombardman edi
lirken dahi öğle uykusuna yatarmış. Ben bu tavsiyemi Cevdet Sunay Paşaya
ve diğer Cumhurbaşkanlanna da yapmışımdır. Rahmetli İsmet İnönü de öğle
yemeğinden sonra bu istirahati yapardı. Aman siz de muhakkak yapın"
deyince, ben de kendisine, "Sayın Koç, bir tarafta Devlet Başkanlığı, bir taraf
ta yasama görevini yürüten Milli Güvenlik Konseyi Başkanlığı ve diğer taraf
tan Genelkunnay B aşkanlığı görevlerini yürüttüğüm şu aşamada bu zamanı
bulmam mümkün değildir. Sağ kalırsak ve işler de hafıflerse, inşallah ilerde
düşünürüm" deyip, kendisine teşekkür ettim.
Vehbi Koç ayrılırken tekliflerini içeren bir mektubu da bana verdi. Bu mek
tupta şunlar sıralanıyordu:
1 . İki seneden beri devam eden sıkıyönetim yüzünden Silahlı Kuvvetler
asli görevi olmayan konularla karşı karşıya gelmiş ve yorulmuştur. Devlet ida
resi bütünüyle ele alındıktan sonra uygulamaya konacak önemli yeni kararlar
yüzünden Silahlı Kuvvetlerimizin yıpranması mukadderdir. Bundan dolayı
"temel" kanuni düzenlemeler yrıpıldıktan sonra ordunun kışlasına dönmesi,
demokrasimizin devamı için elzemdir. Ordu yanlış kararlar alır ve yıpranırsa,
memlekete diktatörlük, onun arkasından komünizm gelebilir. Bu tehlike
karşısında Silahlı Kuvvetlerimizin bu devrede alacağı kararlarla kendisine
yardımcı olma, vatanını seven her Türk için milli bir vazifedir.
2. Türkiye, birçok anlaşmalarla Batı Dünyası 'na bağlıdır. Bu anlaşmalar
"Hür Demokratik Parlamenter" sisteme göre düzenlenmiştir. Demokrasiye
dönüş uzadığı takdirde Batılı ülkeler ve onların kuruluşları endişe duyarlar,
birtakım taahhütlerini yerine getirmezler. Bundan dolayı, konuşmalara ve
beyanlara çok dikkat etmek, "vaktinde demokrasiye dönüleceği" inancını
sarsmamak lazımdır.
1 17
3. iki yıl boyunca 5200 vatandaşın anarşi yüzünden canlarını kaybetmiş ol
maları ve memlekete büyük miktarda silah ve cephane sokulmuş bulu11ması
vaziyetin ciddiyetini, vahametini göstermektedir. Bu durumda, anarşi,
bölücülük ve kaçakçılıkla ilgili kanunlar öncelikle ele alınmalıdır. Yakalana11
anarşisitlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle veril
melidir. Polis teşkilatını teçhiz edecek ve kuvvetle11direcek imkanlar
genişletilmeli, gerekli kanunlar bir an önce çıkarılmalıdır.
4. Şimdi; "Faşist Ordu iktidara geldi, kapitalist/erle birleşerek Türk işçisini
istismar ediyor" propagandası yapılmaktadır. Böyle bir iftira karşısında işçi
işveren ilişkilerini düzenleyecek olan kanwılar dikkatle incelenerek taraflar için
adilane bir şekilde ve asgari hata ile çıkarılmalıdır. Bu düzenleme yapılırken
bazı se11dikaların Türk devletini ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar
yaptıkları aşırı hareketler gözönünde bulundurulmalıdır. Diger taraftan ,
DİSK'in kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler sendikal münasebetler
yönünden bir bekleyiş içindedirler. Militan sendikaların yönetim kadrolarına
sızarak kendi davalarını devam ettirmek niyetindedirler. Bu durum bilinerek
hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler alınmalıdır.
5. Kıdem tazminatı karşılıkları, kurulacak birfonda toplanmalıdır. İşçilere
ödenecek yıllık miktarlar ayrıldıktan sonra, geriye kalan kısım kamu ve özel
sektör yatırımları için düşük faiz ile kullandırılmalı ve bu /onun yeni işgücü
yaratması sağlanmalıdır. Aksi takdirde, bu kaynak da devletin açıklarım kapat
maya kullamlır ve ekonomik/ayda sağlanamaz.
6. Vergi kanunları dikkatle hazırlanmalı ve vergi yükü yayılmalıdır. Bu
defa herkesin, kazancı nispetinde vergi ödeyecegi bir sistem getirilmelidir.
7. 1973 seçimlerinden sonra iktidara gelen partiler; valiler, emniyet
müdürleri, müsteşarlar ve devlet kadrolarında çalışanlar arasında kendi
görüşlerine göre değişiklikler yaptıkları için bir kısım kıymetli elemanlar
ayrılmış, bir kısmı korkuda.n hiçbir karar alamam ıştır. Bundan dolayı hizmetler
aksamış, işler yürümez olmuştur. Gazetelerde okudugumuza nazaran bugünkü
idare de bazı değişikliklere başlamıştır. Bu değişiklikler yapılırken son derece
dikkatli olunmalı, 12 Eylü/'den sonra şevkle işe başlayan devlet memurlarının
itibarı ·ihya edilmelidir.
8. Hatalı bir tebliğ veya kanun çıkmaması için Anayasa Mahkemesi
üyelerinin veya tarafsız hukukçuların mütalaaları alınmalıdır.
9. Türkiye'nin enerji meselesi de öncelikle ele alınmalıdır. Petrol salfıyatını
azaltmak için elden gelen her çareye başvurulmalı, 1981 'de petrol ihtiyacımızı
temin etme çareleri süratle aranmalıdır. Halk her gün radyo ve televizyon
vasıtası ile uyarılmalı, enerji tasarrufuna yönlendirilmelidir.
1 18
10. Doğu Berlin'de kurulan Türkiye Komünist Partisi, memleketi dışardan
ve içerden yıkmak için son yıllarda çok şeyler yapmıştır ve Mld yapmaya de
vam etmektedir. 12 Eylül Harekdtı'nın ilk günlerinde sinmiş gözüken solcular,
aldıkları emirlerle şimdi yeniden harekete geçmişler, bomba atmışlar, pankart
asmışlar, polislerimizi şehit etmeye, vatandaşlarımızı öldürmeye devam
etmişlerdir.
Bu defa girişilen ıslahat hareketinin muvaffak olmaması için:
- Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin arasını açmak,
- Konsey üyeleri ile hükümetin arasını açmak,
- Silahlı Kuvvetler kademeleri ile hükümetin arasını açarak cunta kurmaya
yönelmek,
işçi sınıfını ayaklandırmak amacıyla, komünist partinin, solcu
örgütlerinin, Kürtlerin, Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli
teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır. Bunlara karşı uyanık olunmalı
ve teşebbüsleri muhakkak engellenmelidir.
1 1 . 1 960 yıllarında zararı görülmüş olan ihbarlar bu devrede de
başlamıştır. Kötü niyetli insanlar, şahsi düşmanlıkları yüzünden bu gibi ihbar
ları yaparlar. ihbarlar yüzünden çok vakit kaybedilir ve birtakım yanlış işler
yapılır. Bu kötü niyetli teşebbüslere fırsat verilmemelidir. Nitekim, Devlet
Başkanı ile Başbakan Yardımcısı Turgut Özal hakkında bir takım dedikodular
başlatılmıştır. Turgut Özal bir ddhi değildir. Onun da hataları olabilir. Fakat
bu nazik dönemde, mevcudun içinde, meselelerimizi en iyi bilen insandır. De
dikodulara bakmadan kendisini tutmakta fayda vardır.
12. Yunanlılarla olan ihtilaflı meselelerimiz, başta Kıbrıs, Ege kıta sa
hanlığı ve FIR hattı olmak üzere , bu dönemde, milletimizin Silahlı Kuvvetle
rimize olan güveni içinde, muhakkak çözüme bağlanmalıdır.
13. Sık beyanatlarda bulunarak veya kamuoyunun tepkisini dikkate alma
dan basının kalemine tenkitfırsatı verilmemelidir. Mesela, 31 .10.1980 tari
hinde CHP Genel Başkanlığı 'ndan·ayrılan Bülent Ecevit'in yazdığı istifa
mektubunun kamuoyuna açıklanmasının mahzurlu görüldüğü hakkındaki
beyanat yanlış olmuştur. Bu mektubun açıklanmasında hiçbir mahzur yoktu.
14. Dinsiz millet olmaz. Din işleri, bu defa siyasi partilerin istismar ede
meyecekleri şeklide düzene sokulmalıdır.
15. Bugünkü yönetim kadrosunun "iktidar hastalığı "na yakalanmasına ve
"Biz en iyi düşünürüz" görüşüne saplanmasına imkan verilmemelidir.
Bugün nüfus sayımı vardı. Onun için bütün yurtta sayım süresince sokağa
çıkma yasağı vardı. Sokağa çıkma y asağından yararlanarak, İ stanbul'da
yapılan aramalarda aranan birçok teröristin yakalanması mümkün oldu.
1 19
Yarın Konsey Üyesi arkadaşlarla birlikte Diyarbakır'a gidecek ve orada
halka hitap edeceğim. Gezilerimi daha ziyade Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerine yapmayı ve ora halkına hitap euneyi tercih ediyorum. Zira bura
halkının kendilerinin wıutulduğu ve devletten kMi destek görmediği inancında
olduklarını bil iyorum . Esasen B aşbakana verdiğim direktifte de doğu ve
güneydoğuya yapılacak yatınmlann bwıdan evvelki senelere oranla çoğalbl
masını, bu bölgelerin geri kalmışlıktan kurtarılmasını istemiştim .
120
kurtarılıncaya kadar orada kalmalarını ve yapılacak işlere nezaret etmelerini
istedim . Biz de yemekten sonra Kolordunun icra ettiği tatbikatın gece
bölümünü görmek üzere tatbikat bölgesine hareket ettik.
Gece tatbikau kısa süreli idi. Tatbikat sonunda tekrar Diyarbakır'a geldik.
Teröristler o zamana kadar kadın, çocuk ve ihtiyarlardan 53 kişiyi serbest
bırakmışlardı. Onların ifadesinden, uçaktaki teröristlerin sağcı ve dinci bir
örgüte mensup oldukları, konuşmalarından ve uçaktaki kadınların başlarını
örttürmelerinden anlaşılmıştı. Ne istedikleri belli değildi. Yalnız akaryakıt ik
mali yapılmasını ve Cidde veya Tahran havaalanlannd an birine götüriilmelerini
pilotlara söylemişlerdi. Arıkara'dan yola çıkarılan komando timinin havada
olduğunu öğrendim. Salıverilen yolcuların ifadelerinden, teröristlerin elinde
tabanca ve kalaşnikof makinalı tabanc a olduğu, bomba bulunmadığı
anlaşılmışu. Böyle olunca operasyon kolay yapılırdı. Bunları öğrendikten son
ra Orduevine geldik ve istirahate çek.ildim. Orgeneral Sedat Celasun'la Orami
ral Nejat Tümer hava meydanında kalmışlardı. Mühim bir olay cereyan ederse
bana telefonla haber vermeleri emrini de vermiştim.
Gece yansından sonra sabaha karşı saat 03.55'te Orgeneral Sedat Celasun
telefonla arayıp her şeyin hazır olduğunu, eğer bir mahzur görmüyorsam ko
mando timi ile operasyona başlayabileceklerini bildirdi. Benim emrimi sordu.
Başlayın dedim. Beş dakika kadar sonra ikinci bir telefonla operasyonun
yapıldığını, bir dakika sürdüğünü, yolculardan biri ağır olmak üzere yedi
kişinin hafif yaralandığını telefonda duyunca çok sevindim. Teröristlerin
isteğini yerine getirmiş olsaydık, suçlu olan ve içlerinden ikisi aranan bu
teröristlerin yapuklan yanlarına kalacak ve bu uçak kaçırma olaylan da devam
edecekti.
14 Ekim günü tatbikatın öğleye kadar olan kısmını izledik. Öğleden sonra
da Diyarbakır'ın Orduevi önündeki alanda halka hitap edip, aynı gün Anka
ra'ya dönecektik. Halk alanı doldurmuştu. Burada uzun bir konuşma yapum.
Konuşmamın uzun olması dolayısıyla bazı önemli yerlerini buraya alıyorum :
121
Mahalleler birbirinden ayrılmış, şehirler birbirinden ayrılmış ve adeta birbirle
rine düşman kesilmişlerdi. Eğer biz içerde kendimiz birbirimize düşersek aca
ba dış saldmlara ktırşı bu memleketi nasıl koruruz?
Dikkat edin bir millet ne zaman zayıf düşmüşse, ne zaman birbirine
düşmüşse, dış tehlikeler derhal kendini göstermiştir. Şöyle bir dünyaya bakın;
etrafınıza bakın, ne demek istediğimi anlarsınız. Ollun için biz uzun süre daha
buna tahammül edemezdik. Bu millet eskiden olduğu gibi yine gönül gönüle
kucak kucağa olsUll istedik ve bu Harekatı bundan dolayı yaptık.
Etrafimızda sıcak harpler cereyan ediyor. Çok yakınımızda cereyan ediyor.
Dost iki ülke Irak ve İran'ın problem/erilli savaşla halletmeye çalışmaları bizi
de üzüyor. İki dost ülkenin biran evvel bu duruma son vererek, problem/erilli
dostça halletmeleri bizim en büyük temennimizdir. Ve bu yolda atılacak her
adımı gönülden destekleyeceğimizi burada beyan etmek isterim.
Aziz Diyarbakırlılar,
Biraz evvel de ifade ettiğim gibi, anarşinin hakkından gelmeden, bu vatanı,
bu cennet mekanı tertemiz yapmadan, görevimizin başından gitmeyeceğiz.
Eğer gidersek, bu millet bizi ldnetler. Yalnız bu vazıfemizi yerine getirir
ken, bütün vatandaşlarımız bu kişilerin yakalanmasında, bu kişilerin muha
kemeleri safhasında eğer bize yardımcı olursa işlerimiz kolaylaşır. Çok kısa
zamanda bunu halledebiliriz. Aksi takdirde zaman alır. Onull için ben her me
deni yunraşın vatandaşlık görevini yerine getirmesi için sizlerden, büiün Türk
milletinden bu bir avuç insanla mücadelede bizlerle beraber olmanızı isttyor ve
sizlerden bunu bekliyoruz.
Eğer cumhuriyete inanıyorsak, onu sadık olan bekçiler bekler. O sadık olall
bekçiler de Atatürk'ün cumhuriyeti emanet ettiği başta Türk gençliğidir. Türk
gençliği cumhuriyete sahip çık.tırsa, bu rejimi kimse yıkamaz.
OnUll için, burada sizlerin huzurunda bütün Türk milletinin genç nesillerine
hitap ediyorum; arkadaşlar: Sizi istismar edenlere imkan vermeyiniz. Elinize
silah tutuşturmak isteyenlere gerekli cevabı verin. Onların gayeleri sizi maşa
olarak kullanmak, amaçlarına ulaşırlarsa sizi bir kenara iterek diktatörlük kur
maktır. Bunu böyİe bilesiniz. Sizi cumhuriyet diye kışkırtıyorlar. Sizin genç
dimağlarınızdan, enerjinizden istifade ediyorlar. Bunlara sakın ola ki
kanmayaslnız. Dikktıt ederseniz, bu gibi hain kişiler daima perde arkasında iş
görürler. Ortaya çıkmazlar ve yakalanmazlar. O zavallı genç nesiller bu işi
yüklenir ve daima da onlar yakalanırlar.
Biraz evvel genç nesillere seslendim. Şimdi de anne babalara sesleniyorum.
Sizlerin huzurunda bütün Türk milletinin anne ve babalarına seslentyorum:
1 22
Çocuklarınıza, evlatlarınıza sahip olunuz. Onların yetişmesi için elinizden ge
len her türlü gayreti gösteriniz, yalnızca öğretmenlere teslim etmeyiniz,
öğretmen ile beraber bir veli olarak işbirliği yapınız, okuma yazma seferber
liğine tekrar girişiniz.
Biliyorsunuz, Atatürk yeni haifleri icat edinceye kadar Türkiye'de okuma
yazma nisbeti azami yüzde 18 idi. Daha sonra yüzde 30, yüzde 40'a ulaştı.
Bugün yüzde 70'tir. Fakat sevgili hemşehrilerim, dünyada medeni mi/etlerin
okuma-yazma nisbeti yüzde 99'un üzerindedir. Biz ne zaman yüzde 99'un
üzerine çıkarsak medeni milletler arasındaki yerimizi rahatça alırız. Bugün de
medeni milletler arasında yerimiz sağlamdır ama yüzde 99 bir okuma-yazma
nisbetine ulaşınca şimdiki durum arasında muhakkak ki o zaman çok fark ola
caknr.
Okuma-yazma seferberliği derken, evvela şunu tavsiye ediyorum: Kız
çocuklarınızı okutunuz. Neden "Kız çocuklarınızı okutunuz" diyorum? Onlar
istikbalin anneleridir. Bir evldt ile en çok uğraşan, onunla her gün meşgul olan
kişi annedir. Baba sabah çıkar, akşam gelir. Ama anne her gün geceyarısına
kadar onu kucağında uyutur. Eğer anne okumuş, yazmış ise, evladını ona
göre yetiştirir. Kız çocuğunu okula göndermek günah değildir. Bunu size
böyle söyleyenler, yalan söylüyorlar. Çünkü "İlim Çin'de de olsa gidin orada
öğrenin" demiştir Peygamberimiz. Japon mucizesi böyle cereyan etmiştir. Ev
vela kız çocuklarını okutmuşlar, ondan sonra Japonya 50 sene içerisinde bu
hale kavuşmuştur. Onun için anne ve babalara sesleniyorum: Evvela kız
çocuklarınızı okutunuz.
Sayın Diyarbakırlılar, değerli hemşehrilerim,
Din ve mezhepçiliğe katiyenftrsat vermeyiniz. Son zamanlarda biliyorsu
nuz, (Alevi-Sünni) diye bir ayırım devri yaşadık, yıllarca böyle bir şey yoktu
bu memlekette. Neden, çünkü parçalamak istiyorlar. Parçala da nasıl
parçalarsan parçala, ister dini alet et, ister ideolojiyi alet et, ne yaparsan yap,
parçala. Onun için, hepsi Müslüman olan vatandaşları Alevi-Sünni diye
ayırmaya başladılar. Dinimiz mezhepçiliği kabul emıez. İs/dm dininde
mezhepçilik yoktur. Dinlerin içinde bir tek Müslüman dininde mezhepçilik ka
bul edilmemiştir. Ayrılık yoktur. Onun için burada sesleniyorum.Bütün vatan
daşlarım hangi mezhepten olursanız olun, hangi tarikattan olursanız olun, bir
birlerinizi kucaklayın, birbirlerinizi öpün ve birbirlerinize sarılın, bu vatan
hepimizindir. Biz aynı dinin, aynı evldtlarıyız. Bizim dinimizde kindarlık da
yoktur. Biz kimseye kin beslemiyoruz. Dikkat ederseniz kimsenin şahsı aley
hinde bir söz satf etmedik.
Bütün kurumlarıyla sağlıklı bir temele dayanmayan yönetimler uzun süre
ayakta kalamazlar. Bir gün gelir Cumhuriyet kenara itilebilir ve diktatörlük ku
rulabilir. Senelerce bundan çekmiş, asırlarca bundan çekmiş, bu memleket.
123.
Asırlarca diktatörlükle idare edilmiş bu memleket, gele gele bu rejimi bul
muştur. İyi, en iyi rejim, cumhuriyet rejimi biliyorsunuz sevgili vatandaşlarım.
Bu millet elele olduğu zaman, birlik ve beraberlik içinde olduğu zaman
aşamadığı engel kalmam ışnr. lstikldl Harbi, dünyada emsaline az rastlanan bir
harptir. Bir milletin ordusu dağınlacak, ordusunun elinden silahları alınacak,
ondan sonra bu millet kazması ile küregiyle elindeki basit av tüfegiyle atılacak,
mücadele yapacak, düşmanlarını topraklarından kovacak... Bunu başka bir
millet yapamaz. Ancak bunu Türk milleti yapar.
Türk milleti birlik ve beraberlik içinde oldugu sürece alnndan kalkamaya
cağı bir problem yoktur. Bütün güçlükleri yenecektir. Hepimiz beraber olalım,
birbirimizi sevelim, birbirimizi sayalım, birbirimizi kardeş gibi görelim. Birbi
rimizi düşman gibi görmeyelim. Atatürk'ün izinde olalım. Ne zaman
Atatürk'ün izinden ayrıldıksa biz bu hallere düştük.
Sevgili Vatandaşlarım,
Bir önemli konuya da temas etmek istiyorum. Bazı kötü niyetli kişiler, siz
lere diyorlar ki, "Bu gelen idare işçinin karşısındadır. Fakir kişilerin
karşısındadır. İşverenin yanındadır". Biz bunları duyuyoruz. Bu konuda bildi
riler de dagınyorlar. "Faşist generaller" diyorla_r, "Faşist cunta " diyorlar. Hep
sini biliyoruz.
Ama sevgili vatandaşlarım, Silahlı Kuvvetlerin üst kademesinden, aşa"ğıya
·kadar olan bütün komuta kademesinin en az yüzde 90'ı köylü çocuğudur. Biz
hepimiz fakir ailelerin çocukları olarak geldik. Fakirliğin ne demek olduğunu
çok iyi biliriz. Biz zengin kişilerin evldtları degiliz. Belki yüzde onumuz zen
gindir. O halde böyle fakir tabakadan gelen, halkın içinden gelen, halkla bera
ber olan bir komuta kademesi her halde işçinin karşısında olmaz. Hiçbir zaman
işçinin karşısında değiliz. Az kazançlı kişilerin karşısında değiliz. Onların daha
çok kazanmalarını daha müreffeh bir hayat içinde olmalarını gönülden dile
mekteyiz. Biz bu yönde elimizden gelen herşeyi yaparız. Yeter ki çalışan
hakkıyla çalışsın. Vatanperver insan, kendisine verilen bir işi bihakkın yapan
insan demektir. Eger bir vatandaş yaptıgı işi hile ile yapıyor, hile karıştırarak
kazanıyorsa, o vatanperver degildir. O hain bir vatandaştır. Onun için biz,
hakkıyla çalışan işçilerimizin daima yanındayız. Onların destekçisiyiz, de
stekçisi olmaya devam edeceğiz.
İşverenlerin durıununa gelince... işverenler bu temiz vatan evlatlarını, tene
miz işçiyi sömürmesin o da muayyen kazansın, o da kazancının çogunu
işçil.ere versin. Binaenaleyh, bizim anlayışımız budur. Size bu konularda ne
söylüyorlarsa, inanın yalan söyliJyorlar. Bunu bilesiniz. Tekrar ediyorum, biz
orta gelirlilerin.fakir kişilerin karşısında degiliz, olmamıza da imkan yoktur."
1 24
Konuşmam sık sık alkışlarla ve sevgi gösterileri ile kesiliyordu.
Konuşmamın sonlarına doğru bir v atandaş "Paşam bu dört parti olmasın"
diye bağırdı. Ben de kendisine, "Olmasın ama tek parti ile de olmaz. O zaman
diktatörlük olur" diye cevap verdim. Demek ki particilik, hele bizdeki kötü
particilik vatandaşı rahatsız etmiş. Vatandaş rahat ve huzur içinde yaşamak is
tiyordu.
15 EKİM ÇARŞAMBA
1 25
Adana'da evvelce 1 1 kişiyi öldünnüş ve 9 kişiyi yaralamış 12 solcu mili
tanın yakalanması;
Yurt çapındaki bu gibi yakalanmalar her gün bir hayli oluyor, fakat az da
olsa yine öldürme olaylan cereyan ediyordu. Gittikçe azalan bu terör Ölay
lanrun tamamiyle yok olmasa da en asgari bir düzeye ineceğine inanıyordum.
Fakat bunun için zamana ihtiyacımız vardı.
1 26
vardır. Esasında böyle bir kanun çıkarmasanız da bir mesele olmaz. Ama ma
dem ki gerek kamuoyunuza ve gerekse dış dünyaya karşı ihtilal hükümeti de
olsa böyle bir anayasının bulunmasını arzu ediyorsunuz, ben yakın zamanda
hazırlar getiririm" dedi.
18 EKİM CUMAR�
127
Bu nedenle yeni yönetim saat, gün, ay gibi olağanüstü kesin vaadler
söylememeyi yeğliyor.
Hiç bir şeyi aceleye getirmeyeceklerini ama ilk gününden ortaya koydukları
çizgiyi, söz verdikleri ana hedefi başarıya- ulaştıracaklarını kesinlikle
-yapnğımız her sohbette- açıkça vurguluyor/ar.
Aslında yeni yönetim de çok iyi biliyor ki, önünde iki önemli sorun yat
maktadır. Devleti yeni yasal düzenlemelerle ulaştırırken ilk başta anarşiyi
kökünden kazımak, ekonomiyi çok iyi kullanmak zorundadır.
Anarşiyi ezmeye bütün gücüyle çalışırken ekonomik sıkıntılar, madde yok
lukları başlarsa, ya da her ikisi de olumlu sonuçlar olmazsa, milletin tümüne
karşı sorumlu olan bir yönetim önemli sıkıntıya düşecektir. Bu nedenle yeni
yönetim ilk önce bir iki önemli görev üzerinde çok dikkatli titizdir. Anarşi kon
usunda ülkenin dört bir bucağından gelen komutanlarla yapılan toplannda yeni
kararlar alınırken, ekonomik sıkıntıların önümüzdeki günlerde Milli Güvenlik
Konseyinin önüne geleceği bilinmektedir. Milli Güvenlik Konseyi, uzman
ların, hükümetin vereceği bilgi, almayı tasarladığı kararlar bir bir müzakere
edecek, buna göre yeni bazı değerlendirmeler yapması olasılığı belirecektir. "
Yazının daha devamı var, uzun olduğu için buraya almadım. Yazarın bun
dan evvel de buna benzer makaleleri oldu.
19 EKİM PAZAR
24 EKİM CUMA
128
29 Eylül' den l 7 Ekim tarihine kadar bütün yurt sathında toplanan silah
r
miktarı ı o. 1 40 rakamına ulaştı. 54 1 .468 adet de mermi aynı tarih içerisinde
ilgili maicamlara testini edildi.
5 2 1 .773 tabanca mermisi, 1 9.695 çeşitli cins mermi, 260 kilo tahrip kalıbı,
. .
2. 768 kilo dinamit. 8.449 kesici alet, 1 .569 metre saniyeli fitil, 2. 1 10 kilo ba-
rut, 1 8.470 adet elektrikli· fünye, 2 1 adet çeşitli bomba.
1 8 gün _gibi kısa süre içerisinde teslim edilen silah ve cephane miktarı da
gösteriyor ki; yurt sathında büyük mikyasta bir silahlanmanın olduğu
kuşkusuzdur. Bu rakamların ileriki aylarda ve yıllarda gittikçe çoğalacağı ve
korkutucu boyutlara ulaşacağını tahmin ediyorduk.
Memur 36
i şçi 157
Ev Kadını 3
Boşta Gezer 91
129
26 EKİM PAZAR
Bugün Emin Paksüt'ten rica ettiğim anayasa yerine kaim olmak üzere
hazırlanacak geçici anayasa taslağını Paksüt getirdi. Çok beğendim. Tam be
nim istediğim gibi olmuştu. Hem mevcut Anayasa yürürlükteydi ve hem de
çıkardığımız veya çıkaracağımız kanunlar ile bildiri ve kararların anayasaya
aykırılığı ileri sürülemeyecek ve bunlar anayasa değişikliği olarak kabul edile
cekti. Bu kanunu buraya almakta yarar görüyorum. Zira önemli bir kanundu.
Büyük Türk Milleti adına tarihi sorumluluk duygusu ile hareket ederek emir
ve komuta zinciri içinde ve emirle 1 2 Eylül 1980 Harekdtını gerçekleştirmiş ve
yönetime bütünü ile el koymuş bulunan Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el
koymasını zorunlu kılan sebepler ile Harekdtın amacı ve Milli Güvenlik Kon
seyinin kuruluş tarzı, Konsey bildirileri ve Konsey Başkanının 1 2 Eylül 1 980
1 30
günü radyo ve televizyonda yayınlanmış konuşması ile kamuoyuna duyurul
muştur.
MADDE 1 - 9 Temmuz 1 961 tarihli ve 334 sayılı T.C Anayasası ile
değişiklikleri, aşağıdaki maddelerde belirtilen istisnalar saklı kalmak üzere,
yeni bir anayasa kabul edilip yürürlüğe girinceye kadar yürürlüktedir.
MADDE 2 - Anayasada Türkiye Büyük Millet Meclisine, Millet Meclisine
ve Cumhuriyet Senatosuna ait olduğu belirtilmiş bulunan görev ve yetkiler 12
Eylül 1 980 tarihinden itibaren geçici olarak Milli Güvenlik Konseyince ve
Cumhurbaşkanına ait olduğu belirtilmiş bulunan görev ve yetkiler de Milli
Güvenlik Konseyi BaŞkanı ve Devlet Başkanınca yerine getirilir ve kullanılır.
MADDE 3 Milli Güvenlik Konseyince kabul edilerek yayımlanan bildiri
-
27 EKİM PAZARTESİ
Anayasa düzeni hakkındaki kanun teklifini bugün kabul ederek 2324 saytlı
kanun olarak yayınlattık.
Milli Güvenlik Konseyi olarak göreve başlayalı bir ayı geçiyordu. Bu arada
Konsey üyesi aıkadaşlarla görüşerek nonnal Genelkunnay Başkanı ve Kuvvet
131
Komutanları maaşından gayri maaş almamaya karar verdik. Ben de Genelkur
may B aşkanı lojmanından çıkıp Çankaya Köşküne taşınmadım. Hatta Cum
hurbaşkanının zırhlı arabasını dahi almadım. Genelkurmay Başkanı olarak ev
velden beri kullandığım makam arabasını kullanmaya devam ettim. Evden
Genelkurmaya gidip gelirken ve şehir içindeki gezilerimde koruma polisi ve
eskort arabası da kullanmıyordum. Hatta yol kavşaklarında kırmızı ışıkta ara
bayı durduruyor, yeşilde geçiyordum. Bir aralık beni ikaz ettiler. Koruma ara
basının önde ve arkada beni takip etmesinin çok uygun olacağını belirttHer.
Peki dedim. Ölmekten korkmuyordum. Ama pisi pisine vurulmak ve bu işi so
nuca ulaştırmadan dünyadan çekilip gitmek de istemiyordum. Bir aralık Kon
·
sey Üyesi arkadaşlarla konuşurken, "Eğer beni ve bu arada sizlerden de bir
veya ikinizi suikast neticesinde öldürecek olurlarsa, en kıdemli arkadaşımız
emir ve komutayı alır, görevisürdürür. Hangi örgüt bu suikastı yapmış ise o
örgüte mensup ve tutuklu bulunanların hepsini kurşuna dizersiniz. Böylece
başka örgütlere de gözdağı verilmiş olur" dedim.
Yine yaptığımız konuşmalarda. yurt satlunda yapacağımız gezilerde yalnız
benim konuşmamı, beyanat vermek gerekirse benim beyanat vermemi uygun
bulduk. Böylece çeşitli ağızlardan çeşitli şekilde konuşma yapılmasını önlemiş
olduk. 27 Mayıs 1 960 ihtilalinden sonra Milli Birlik Komitesi üyelerinin hepsi
ayn ayn konuşmuş, beyanat vermiş ve bu durum birbirleri ile ters düşmelerine
sebep olmuştu. Bu kararımızı sonuna-kadar uyguladık ve öyle zannediyorum
ki, iyi oldu.
Bugün kabul ettiğimiz ikinci bir kanunla faaliyetleri durdurulan siyasi par
tilerin mallarının idaresi ve menfaatlerirun korunması kayyumlara bırakıldı.
Görüldüğü üzere siyasi partilerin kapatılmalarını düşünmüyorduk. Gerçi
kapatılmaları için bugünden başlayarak devamlı telkinler yapıldı fakat her de
fasında bu telkinleri reddettim. Zira 27 Mayıs 1 960'ta Demokrat Parti ka
patılmıştı da ne olmuştu. Yerine Adalet Partisi doğmuş ve açıkça biz Demok
rat Partinin devamıyız diye meydanlarda bağırmışlardı. İleride neden kapatma
karan almak zorunda kaldığımızı yeri gelince izah edeceğim.
28 EKİM SALI
Bir süre önce İsrail Kudüs'ü başkent yaptığını ilan etmişti. Bunun İslam
ülkeleri üzerindeki etkisi çok şiddetli olmuş ve hemen hemen bütün İslam
ülkeleri İsrail ile ilişkilerini kesmişlerdi. İslam Konferansı Örgütü, Türkiye'nin
bu Örgüte üye olması dolayısıyla bize resmen müracaat ederek, bizim de İsrail
ile diplomatik ilişkilerimizi kesmemizi istemişti. B u konuda bir karar vermek
1 32
üzere Milli Güvenlik Konseyi üyelerini, Başbakan Bülend Ulusu'yu, Dışişleri
Bakanı İlter Türkrnen'i, Genelkunnay İkinci Başkanı Orgeneral Necdet
Öztorun'u Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Orgeneral Haydar Saltık'ı
toplantıya çağırdım. Toplantıya Dışişleri Bakanlığından birkaç ilgili de katıldı.
Durum değerlendinnesinde, Dışişleri Bakanlığı İslam Konferansı
Örgütü'nün bu devetine uyarak İsrail ile diplomatik ilişkilerimizin askıya
alınmasını uygun görüyordu. Konsey üyeleri ve Genelkunnay ise, bu hal
tarzını uygun bulmuyorlardı. Ben de birdenbire Dışişlerinin teklifi istikame
tinde karar alınmasını çok sert bulmuştum.
Sonuçta: şimdilik büyük.elçilik düzeyindeki ilişkimizin ikinci k§tip düzeyine
düşürülmesi, ileride İsrail daha vahim kararlar alacak olursa, o zaman yeniden
konunun tezekkür edilmesi kararını verdik0• Dışişleri Bakanlığı da bu karar
çerçevesinde icraata geçti. Böyle bir karar alışımızın faydalan ileride görüldü.
Yabancı basın mütemadiyen Genel Sekreterliğe başvurarak, basın toplantısı
yapılmasını arzu ediyordu. Ben basın toplantısını 1 6 Eylül günü yapmıştım.
Çok ısrar vaki olunca, Genel Sekreter Haydar Saltık'a, "Saltık, sen iyi de
İngilizce biliyorsun. Bu basm toplannsmı sen yap" demiştim.
Bugün yabancı basının istediği basın toplantısı yapıldı. Bir soru üzerine
Orgeneral Saltık, Demirel ve Ecevit için "Her ikisi11i11 de bugün içi11 sade birer
vata11daş durumunda bulwıduklamıı, ileride 110rmal düzene geçilip, siyasifaa
liyetlere müsaade edildiğinde, siyasifaaliyette bulunabileceklerini ümit ettiğini,
şimdiden normal düzene geçiş tarihi verme11i11 mümkün olamayacağını,
t�rörün hakkından gelmeden çekip giirnenin düşünülemeyeceğini" söylemiş.
Bu beyanattan da görüleceği üzere, bu iki lider için başlangıçta siyasi yasak
koymayı düşünmüyorduk. Fakat sonunda bizi bu karan almaya mecbur ettiler.
29 EKİM ÇARŞAMBA
1 33
kavuşabilmiş Türk Milletini bundan mahrum etmek isteyen bedbahtlar yakın
senelerde yurdumuzda türemiş, acımasızca birbirlerinin ve masum vatan
daşların kanlarını akıta akıta bu ülkeyi 12 Eylül'e getirmişlerdir. Bu vatan
hainlerini defalarca muhtelif vesilelerle radyo ve televizyondan uyarmış, dış
mihraklardan emir alarak yönlendirilen bu girişimlerinden vazgeçmelerini,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin A tatürk'ten teslim aldığı Türkiye Cumhuriyetini
hiçbir zaman kirli e17lellerin oyuncağı hainlere teslim etmeyeceğini, sabrının ve
ağır başlılığının istismar edilmemesini söylemiştim. Ama onlar bu hitaptan an
lamadılar. Zannettiler ki, Silahlı Kuvvetlerimizin içine de sızmak suretiyle, onu
parçalayabilecekler ve menfur emellerine bu suretle ulaşabileceklerdir.
Silahlı Kuvvetler mensuplarının Atatürk pınarından fışkıran tertemiz, pırıl
pırıl bir inançla yıkanmış, hepsinin göğsünde vatan ve millet sevgisi yattığını,
içerisine sızmak isteyecek bu gibi/eri yok edecek güçte olduğunu unuttular ve
yine unuttular ki, bu vatan üzerinde yaşayan 45 milyon vatandaş onlarla bera
ber değildir. Eğer o 45 milyonluk kitle bugüne kadar susmuş ve sabretmiş
ise, Silahlı Kuvvetlerine karşı beslediği güvenden ve biraz da Meclisteki tem
silcilerinin harekete geçmesini beklemesinden olmuştur. Milletin bunları tasvip
etmediğini görmek için vatandaşların arasına girmek yeterlidir. Ama ne hazin
dir ki, milletin temsilcisi olanlar milletin isteğine göre hareket edeceklerine
mensup oldukları partideki bir küçük hizibin hatta kişinin sözüne kulak verdi
ler ve onlardan emir aldılar. Onlar için mühim olan milletin menfaati değil par
tinin çıkarları idi.
Değerli Yurttaşlarım,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığının tek gayesi Yüce Ulusunu, yurdunu
parçalanamaz bir butün halinde, iç ve dış düşmanlara karşı koruyarak sonsuza
kadar sürecek mutluluk, g üven ve huzur dolu bir yaşam düzenine
kavuşturmaktır. Bu gayeyi gerçekleştirebilmek için 12 Eylül'den beri büyük
bir tutku ve heyecanla, tüm ülke kuruluşlarında, çalışmalara yeni bir yön veril
miş ve yeni atılımlar başlatılmış bulunmaktadır. Kahraman Türk Ulusunun hu
zur ve güven dolu bir yaşantıya kavuşturulması için mümkün olan herşey
yapılmakta, bütün imkanlar kullanılmaktadır. Başarıya mutlaka ulaşılacaktır.
Çünkü bunu, ulusumuz da tümü ile dilemekte ve yeni yönetimi yürekten des
teklemektedir. Sağlanacak her başarı Türk Silahlı Kuvvetleri için en değerli
mükô.fat, Ulu Önder Atatürk'e ve andına ldyık olabilmenin sınırsız gurur ve
kıvancı ile, yüce ulusunun kendisi için duyduğu güven ve sevgi olacaktır.
Sevgili Vatandaşlarım,
"Ne Mutlu Türküm Diyene" özdeyişinde ifadesini bulan Türk milliyetçiliği
inancı içinde ne zaman ve nerede olursa olsun, el ele ve omuz omuza, kalp
kalbe oldukça aşamayacağımız hiçbir engel yoktur. Birlikte sarfedilen
1 34
. çabaların pınarında daima refah ve mutluluk meyveleri yetişir. Bu nedenle
yakın gelecekte, yurtsever sağduyunun cücü ile, ekonomik ve sosyal sorun
larımıza da kesin çözümler bulacağımıza inanmaktayım.
Aziz Yurttaşlarım,
f!içbir kötü emel, bugün olduğu gibi bundan sonra da, Türkiye Cumhuri
yetine zarar veremeyecek ve kalbi Atatürk inancı, yurt sevgisi ile dolu Türk
ulusunun eşsiz kudreti ve çelik iradesi karşısında ne kadar güçlü olursa olsun
dağılmaya mahktlm olacaktır.
Her Türk, Atatürk ideolojisini ömür boyunca bir bayrak gibi yücelerde tu
tarak yurdunu ve ulusunu onun gösterdiği hedeflere ulaştıracaktır.
Yurt ufukları Cumhuriyetimizin güneşi ile aydınlanacak, birlik ve beraber
lik içinde, özgür ve bağımsız, her zaman daha güçlü, her zaman daha mutlu 29
Ekim'ler Türk ulusunun en büyük bayramı olmaya devam edecektir.
Bu ülke, bu bayrak, bu Cumhuriyet bizimdir, sonsuza kadar da bizim kala
caktır.
Sevgili Yurttaşlarım,
Ulusumuzun bu duygu ve düşüncelere ortak olduğuna; bu anlayış ve azim
le her türlü engeli yılmadan aşarak, Cumhuriyetimizi, Atatürk ilkelerinin
aydınlattığı yolda, şan ve şerefle sonsuza kadar götüreceğine kesin inanç
beslemekteyim. "
Bugün Cumhuriyet B ayramı olmasına rağmen, Mardin'in Kızıltepe ilçesi
içerisinde güvenlik kuvvetleriyle silahlı çabşmaya giren sekiz APO'cu terörist
ölü olarak ele geçirildi, Adana'da beşi kadın 20 terörist yakalandı. Her gün
böyle iyi haberler geliyor ve bizi sevindiriyordu.
30 EKİM PERŞEMBE
Bugün Ecevlt'in Parti B aşkanlığından istifa ettiğine dair haber geldi. Sebe
bini a.raşhrdığımızda Şôyle bir durumla karşılaştık:
1 35
Bu husus bazı yerli basında yanlış kıymetlendirilmiş ve bu iki liderin, siyasi
faaliyetlere müsaade edildiğinde yeniden partilerinin başına geçebileceği
şeklinde yansıtılmıştı. Bu yanlışlık üzerine 29 Ekim günü bir bildiri
yayınlayarak, bu yanlış haber tekzip edilmiş ve bu arada Partiler Kanunu ye
niden düzenl�nirk.en, liderler sultasına yol açmayacak Vf! parti liderlerinin belir
li sürelerden fazla hizmet etmelerini önleyecek düzenlemelerin düşünüldüğü
ifade edilmişti.
İşte Ecevit bir daha kendisine liderlik verilmeyecek diye parti liderliğinden
istifa etıiıiş olabileceği gibi, daha kuvvetli bir ihtimal de siyasi faaliyetler ya
saklandığına göre bu makamı üzerinde muhafaza ettiği sürece bizimle
mücadele yapamayacaktı. Vakıf kurma, mecmua çıkarma hazırlıktan içinde bu
lunduğu haberleri de kulağımıza geliyordu. istifa edip bir vatandaş olarak
mücadele etmeye kararlı olabilirdi. Nitekim ileride Arayış isimli haftalık bir
dergi çıkaracak ve yeni yönetimle mücadeleye girişecektir. İstifa ederken bir de
siyasi mahi.yette bir bildiri dağıtmış. Tabii bu bildirinin yayınlarunası yasak
larunışu.
Bugün Mersin'de altı yasadışı örgütün 99 militanının silahlan ile birlikte ele
geçirildikleri haberini aldık.
1 KASIM CUMARTESİ
1 36
6. Yeni anayasa ve siyasi partiler kanununa uygun olarak yeni partilerin
kurulmasına ve teşkilatlandırılmasına yetecek bir zaman da dikkate alınarak,
partifaaliyetlerinin başlamasma müsaade edilecek.
7. Yeni seçim kanunu uyarınca genel seçimlerin yapılması sureıiyle parla
mento kurulacak ve göreve başlayacak.
8. Anayasada yer alacak geçici hükümler uyarınca Kurucu Meclis ve Milli
Güvenlik Konseyinin görev ve mevcudiyetleri sona erecek ve normal demok
ratjk siyasi hayata bütünüyle dönülmüş olacak. "
Bu basın toplantısı düzenleruneden evvel basın tarafından sorulacak sorular
daha önceden alırunış ve bu sorulardan uygun olanların cevaplan hazırlan
mışu.
Sorulardan birisi, yeni anayasa düzeni hakkındaki yasaya göre, ileride bir
başkanlık sisteminin kurulup kurulmayacağı mealinde idi. Bu soruya verilen
cevapta; ileride başkanlık sisteminin düşünülmediği, Milli Güvenlik Konseyi
nin Kurucu Meclis kuruluncaya kadar mecburen yasama görevlerini de yerine
getireceğinin kabul edilmesi gerektiği hususu belirtilmişti.
B aşka bir soru ile de, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın bugünkü görev
ve yetkilerinin neler olduğunun açıklığa kavuşturulması isteniyordµ.
Buna verilen cevapta da, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın l 96 1 Anaya
sası ve kendi kuruluş ve görev kanunlarıyla düzenlendiği, 12 Eylül 1980 tari
hinden itibaren yürürlQğe girmiş bulunan 2324 sayılı anayasa düzeni
hakkındaki kanunun gerekçe ve meıninden de anlaşılacağı üzere, bu düzenin
değiştirilmediği veya kaldırılmadığı, hukuk kurallarının bütünü ile yürürlükte
olduğu, bu bakımdan Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın görev ve yetkileri
açısından da tereddütü gerektirecek bir boşluğun bulunmadığı bildirilmişti.
Bu basın toplantısında şu hususlara da yer verilerek toplantı tamamlan
mışn:
"12 Eylül Harekatının nasıl bir ortamda ve hangi şartlar altında
gerçekleştirildiği 2324 sayılı kanunun gerekçesinde bir defa daha belirtilmiştir.
Memleketimizin içinde bulunduğu şartları değerlendirme yetersizliği nede
niyle, bazı dış çevrelerde doğmuş olan tereddütler, kesinlikle inanıyoruz ki;
Harektlnn asıl amacına doğru, sapmadan ve sarsılmadan ilerlediği anlaşıldıkça
ortadan kalkacaktır. Halkımızın içtenlikle benimsediği ve asla vazgeçe
meyeceği, demokratik hürriyetçi düzenin, birdn önce kurulup işlerlik kazan
ması için yapılan çalışmaları görüp anlayacak olanlar, Türk milletine ve hür
demokratik düzene. düşmanlık duygusu taşımıyorlarsa, 12 Eylül Harektınnı er
geç takdirle karşılayacak/ardır.
1 37
Milli Güvenlik Konseyinin, yok olmuş devlet otoritesini biran önce tesis et
mek çabaları, hürriyetleri kısıtlayıcı anlamda yorumlanamaz.
12 Ey/ütün amaçları bellidir ve bunlara mutlaka ulaşılacaktır. Harekat, he
deflerine olumlu gelişmelerle ilerlemektedir. Bu amaçlara ulaşabilmek için,
yeterli bir zamana ihtiyaç olduğu şüphe götürmez. Halkımızın çok geniş
ölçüde desteğine sahip olan 12 Eylül Harekatının amaçlarına ulaşması için ge
reken yeterli zaman, kamuoyunu oluşturmak görevi yapan basınımızın gayret
ve katkıları ölçüsünde kısalacaktır. "
Şimdi açıkça ifade edeyim ki; biz Milli Güvenlik Konseyi olarak Harekaun
üzerinden 45 gün gibi kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen, verdiğimiz
programa aynen uyduk, hiç sapma yapmadık, Ancak basınımızdan istediğimiz
bu desteğin yapıldığını söylemekte güçlük çekiyorum.
3 KASIM PAZARTF.Sİ
Bugün Mili Güvenlik Konseyi olarak bazı kanunları görüşmek üzere top
landık. Uzun bir toplantı oldu. Önemli kanunlardan birisi; barışta güven ve
asayişi korumak, kaçakçılığı men, takip ve tahkikle görevli olanların bu
görevlerinden dolayı, ya da görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları hizmet
nedeniyle maruz kaldıkları yaralanma veya hastalık sonucu ölmeleri veya sakat
kalmaları halinde ödenecek nakdi tazminat ile birlikte bağlanacak aylığın ve
yalnız yaralanmalar halinde ödenecek nakdi tazminatın esas ve yöntemlerini
belirleyen kanun tasarısı idi.
Bu kanun son derece lüzumlu idi. Zira enıniyet mensupları an�i ve terörle
mücadelede veya kaçakçıları takipte giriştikleri silahlı çatışmada yaralanıyor ve
bunun sonucu ya sakat kalıyor veya ölüyordu. Bunların ve aile efradının ge-
138
leceğini güvence aluna alan bir kanun yoktu. Bu yüzden emniyet görevlileri
olayların üzerine cesaretle gidemiyorlardı. Onun için bu kanunu biran evvel
çıkarmak istiyorduk. Bugün bu kanunu kabul ettik.
1 39
muş bir rejim kurulmasıdır. Orgeneral Evren'in demakrasiye kısa sürede
dönüleceğine dair vaadine inancımız tamdır, çünkü Orgeneral Evren sözüne
sadık bir asker olarak tanınmaktadır" şeklinde ifadeler kullanmak suretiyle
gelişinden iyi izlenimlerle aynldığını üstü kapalı da olsa belirtmiş oJııyordu.
5 KASIM ÇARŞAMBA
140
muvaffakiyetle yürütülüyordu. Her gün yakalama, çatışmada öldürülme ha
berleri geliyordu.
Bugün de Marksist - Leninist Silahlı Propaganda birliği (MLSP/B) diye bi
linen ve acımasız örgütler arasında yer alıp çeşitli öldürme olaylarından dolayı
uzun zamandır aranmakta olan örgüt liderlerinden Kerim Mete Sonatılgan
isimli azılı terörist, Fatsa'da giriştiği çatışmada ölü olarak ele geçirilmiş,
bölgede yapılan aramalarda da 16 DEV-YOL üyesi terörist sağ olarak yaka
lanmışu.
Bugün memur ve işçi statüsünden emekli olmuşların emekli maaşları ke
silmeden devlet kuruluşlarında sözleşmeli olarak çalıştı rılmalarına imkan
sağlayan bir kanunu görüşerek kabul ettik.
Bu kanuna ihtiyaç duyulmuştu. Devletin birçok önemli yerlerinde
çalıştırılacak eleman bulmada zorluklarla karşılaşılıyordu. Halbuki emekli
olmuş asker veya sivil tanınmış ve kendisinden yararlanılabilecek değerli ve
güvenilebilecek kişiler vardı. İşte bunları sözleşmeli olarak çalıştırmak bu ka
nunla mümkün olabilecekti.
Sıkıyönetim Komutanları asker kişiler olduğundan, o muhiti tanıyor ve
bundan dolayı da v�tiyle maiyetinde çalışmış ve bilfilıare emekli olmuş asker
kökenli kişileri çalıştırma eğiliminde bulunuyorlardı. Böyle askeri rejim
dönemlerinde bu eğilimi biraz da hoş karşılamak gerektiğine inanıyordum. Hiç
tanımadığı bir kimseyi onun bunun tavsiyesi ile göreve geti rmektense, kendi
sinin tanıdığını o göreve atamak doğru olabilirdi.
Buna rağmen; Genel Sekreterliği, Genelkurmay İkinci Başkanını, hatta
Başbakanı uyararak; her göreve asker kökenli arkadaşlarımızı getirmemelerini,
bu durmun kamuoyunda da hoş karşılanmayacağını, bu müdahaleyi sanki bu
maksatla yapmışız gibi bir izlenim doğabileceğini, kaldı ki normal düzene
geçtiğimizde gel vazifeye dediklerimize git demenin çok zo r olmakla birlikte,
bizden sonra işbaşına geleceklerin bunları o görevden almaları halinde bir
takım hoş olmayan durumların ortaya çıkabileceğir;ıi belirtmi ştim.
Müteaddit uyarılarıma rağmen bu uygulamaya tam manasıyla mani
olduğumu söyleyemem. Mesela bir şehir belediye başkanlığına asker kökenli
birini getirmiş isek, o belediye başkanının belediyenin çeşitli kademelerine
aldığı sözleşmeli personelin hemen hemen hepsine yakınını asker kökenliler
arasından seçtiğini görüyorduk. Hatta eğer kendisi topçu ise, topçu subay ve
astsubaylarını, ordu donatım sınıfından ise bu sınıftaki subay ve astsubayları
göreve alıyorlardı. Niye böyle yapıyorsunuz diye sorduğumda, "Ne yapayım
Komutanım, sivil kesimi tanımıyorum ki, nasıl o görevleri tanımadıklarıma
emanet edeyim. Bunları tanıyor ve onun için getirmek zorunda kalıyorum"
şeklinde cevap alıyordum.
141
6 KASIM PERŞEMBE
1 42
ve idari çalışmaların tamamlanması, Milli Eğitim temel kanunu ve üniversiteler
kanunu üzerindeki çalışmalar, tam gün yasasının değiştirilmesi gibi çalışmalar
yer alıyordu.
Üç senelik süre içerisinde bunların büyük bir kısmı gerçekleştirildi, az bir
kısmı zaman kifayetsizliğinden tamamlanamadı.
Hükümet hakikaten bunlar üzerinde yoğun bir çalışma temposuna girdi.
Milli Güvenlik Konseyi olarak biz de Genel Sekreterlik kanalı ile takip ediyor
ve bazı kanun çalışmalarına ilgili uzmanları göndererek katılıyo!duk.
Daha evvel de işaret ettiğim gibi, anarşi ve terörle mücadele gayet iyi
gidiyordu. Her gün aldığımız sevindirici haberler gibi bugün de yurdun çeşitli
yörelerinden güzel haberler gelmişti.
Bunlar arasında; İstanbul'da Gaziosmanpaşa ve Eyüp'te 65 eve baskın ya
pan emniyet ekiplerinin DEV-SOL ve Halkın Kurtuluşu örgütlerine bağlı 150
kişiyi ele geçirdikleri, Ankara'da 4'ü kız 1 3 militanın yakalandığı, Uşak'ın
Eşme ilçesinin bir köyünde biri ölü, biri yaralı olmak üzere üç teröristin,
Diyarbakır'da cami basıp cemaatin parasını gasbeden militanın yakalandığı ha
berleri yer alıyordu.
Peki acaba 12 Eylül'den önce bunlar neden yakalanamıyorlardı da şimdi
yakalanabiliyorlardı. En başta gelen sebep Sıkıyönetim Komutanlannın ve do
layısıyla onların emrinde görev yapan emniyet mensuplarının icraatına
müdahale eden bir makam yoktu. Bunlar mevcut kanunların kendilerine ver
diği yetkileri rahatlıkla ve çekinmeden kullanabiliyorlardı. Hatırlayacak olur
sak; 1 2 �ylül'den evvel Fatsa'da vali: yetkisine dayanarak şehirde sokağa
çıkma yasağı koyarak bütün evleri aramaya kalktı. Türkiye Büyük Millet Mec
lisinde muhalefet tarafından kıyametler koparıldı. Basın da keza günlerce bu
olayı sütunlarında konu yaptı. Böyle olunca ilgili makamlar niye kendilerini
riske ederek istikbalini körletsin. Emniyet kuvvetleri niye silahlı çatışmaya gir
sin de kendisine silah çeken teröristi öldürsün ve sonunda tutuklanarak
hapishaneye girmeyi göze alsın. İşte birinci sebep bu idi.
Şimdi emniyet kuvvetleri rahatlamışlardı. Onlar da anarşi ve terörle
mücadelede başarılı olamamalarından ötürü üzgündüler. Bir avuç haine
mağlup duruma düşmüşlerdi. Onlar da bu vatanın ev14tlan idi. Fakat ellerin
den tutan yoktu. Bölünmüşlerdi. Silah ve teçhizatları çok naksandı. Otomobil
lerinin akaryatıru bile temin edemiyorlar, arızalı araçlarını tamir ettirecek parayı
bulamıyorlardı. Daha birçok sebepleri sıralamak mümkün, ama ben bu kadarla
yetiniyorum.
Yine hafızalarımızı 12 Eylül öncesine götürürsek, İstanbul, Ankara gibi
büyük belediyelerin parasızlıktan personelinin maaşlarını ödeyemediklerini;
sık sık hükümetin kapısını çalarak yardım isteğinde bulunduklarını, bu
143
yardımı alamazsa işçilerinin greve gittiklerini, günlerce haftalarca çöplerin
toplanamadığını ve bu yüzden hastalık tehlikesinin başgösterdiğini hatırlarız.
Mahzen gibi bir yerde birkaç torba görülmüş. Çoğunun ağızlan açık, çuval
biçimindeki bu torbaların içinde bir sürü paralar, kaydı kuydu yok; otobüs bi
letleri sağda solda saçılmış bir durumda. Buraya girenler hayretler içerisinde
kalmışlar. Günlük toplanan bu paralann hesabı kitabı yok. Getiren ne getirmiş
ise o. Noksan var mı, yok mu? Varsa ne kadar noksandır, belli değil.
Böyle bir belediyeden daha ne beklenir. Elbette borçlu olur. Elbette para·
istemek için hükümete müracaat eder.
7 KASIM CUMA
144
1 2 Eylül'den evvel çeşitli girişimlerimiz olmuş, böyle bir akademinin ku
rulmasını sağlayamamıştık. Silahlı Kuvvetlerdeki tabip mevcudu her geçen
sene azalıyordu. Zira mevcut tıp fakültelerine müracaat edip fakülteye giren
öğrenciler askeri tabip olmak istemiyorlardı. Her sene 100 civannda öğrenci
alınması gerekirken, bazı seneler bu miktar 1 5-20 civannda kalıyor, bunlar da
4
altıncı sınıfa kadar 8- 10 rakamına iniyor u.
145
11 KASIM SALI
146
A ncak Kemalizm 'in tartışmasında bir ciddiyet olmalı. Atatürk'ü
değerlendirirken ölçüyü kaçırmak, Atatürkçülük dediğimiz dünya görüşünü
her niyete yenilen bir muz niteliğine dönüştürür.
Öyleyse 11e yapmalı?
Günün bu. saatinde söylemek belki "Apolitik" sayılabilir ama ben yine
söyleyeceğim: Önce Kemalizmin özgürce tartışılabildiğifikir ve bilim ortamı
sağlanmalı. Bugün Türkiye'de herkes "Elhamdülilldh Müslümanım" dedikten
sonra
- Elhamdülilldh, diyor, Atatürkçüyüm.
Böyle söyleyenlerin kaçı içtenlikli?
Yeryüzünde komünist partilerin egemen olduğu devletler var. Ama
komünist ülkelerde herkes komünist olmak zorunda değildir. Sıradan yurttaş
vicdanında hangi fikri ya da hangi inancı taşırsa taşısın, kimse karışmaz.
Devlet, eğitim yoluyla yeni kuşakları yönlendirmeye çalışır. Türkiye'de
Kemalizmi canlandırmak istiyorsak öncefikir gücüyle ortaya çıknuık gerekir.
Ne yapmalı öyleyse?
Atatürk'ün 1) Gerçekleştirdiği eylem, 2) Sözleri ve yazıları, 3) Kurduğu
parti ve programı, 4) Kurduğu devlet ve Anayasası, yok mudur? Bütün bun
ların harmanından bilim yöntemleriyle bir sonuç çıkarmak çok mu zor?
Kuşkusuz zor değil.
Atatürk'ü dünya tarihinde nereye oturtmak gerekir? sorusu elle tutulur
biçimde ortadadır. 1917 devriminden sonra ikiye ayrılan dünyada üçüncü yol
ayırımını Türkiye'nin ulusal bağımsızlık savaşıyla başlatan adamdır Atatürk;
antiemperyalisttir; üçüncü dünyanın habercisidir. Bu niteliklerinin verdiği
rütbeleri omuzlarından sökmeye kalkıştınız mı, Atatürk'e düşmanlık çizgisine
ulaşırsınız.
Yeryüzünde çağdaşlaşma iki süreçte gerçekleşiyor; insanda özgürleşme,
toplumda bağımsızlaşma, Kemalizm bu yolda bir aşamadır; ama son durak
değildir.
insanlıkta son durak yok.
Kemalizm geriye kapalı ileriye açık bir ideolojidir. Biz ise kırk yıldan beri
ileriyi yasaklayıp, geriye kapıları açan siyasal düzenler içinde yaşıyoruz.
Bunu yazanın ismini buraya geçimıiyorum. Kapatılan ilk gazete Cumhuri
yet gazetesi oldu. Bu yazının taşıdığı arcı niyetleri de burada tartışma konusu
yapmiyorurn. Bunu değerli okuyuculanmın vicdanlanna bırakıyorum. Belki
bir kısmı hak da verebilir. Elbette insan kafa yapısı; yapı olarak aynıdır da o
kafanın içinde oluşan fikirler aynı değildir. Mühim olan çoğunluğun ne
düşündüğüdür.
147
Atatürkçülük üzerine ilim adamları tarafından yazılmış o kadar eser vardır
ki, odalar almaz. Atatürk ve Atatürkçülük nedir, ne değildir, bu husus yıllardır
görüşülmüş, tartışılmış ve çeşitli eserler yazllımşl!r.
Bizim Atatürkçülük üzerinde hassasiyetle duruşumuz ülkedeki hem
sağcıları, hem solcuları (solcular derken sosyal demokrat düşünceli olanları
kastetmiyorum) çok rahatsız etmişti. Türkiye Komünist Partisi paralelindeki
iki kişinin aralarında görüşürlerken; 12 Eylül Harekatının kendilerinin ulaşmak
istedikleri hedefleri en az on yıl geciktirdiğini ifade ettiklerini bana
aktarmışlardı.
Esasen Atatürk'ü, yetişen nesillere ne aile ocağında, ne okullarımızda ve ne
de üniversitelerimizde anlatamadığımızdan dolayıdır ki, gençlerimiz kendile
rine anlatılan ideolojik fikirlerin etkisi altında kalarak, ya sağa veya sola
kaymışlardır.
12 Eylül'den sonra yakalanıp Adana'nın Osmaniye _ce-zaevinde tutuklu bu
lunan bir sol teröristin bana yazdığı mektupta söyledikleri ç.ı;ıle enteresandu.
Okuyunca içim sızladı. Aşağı yukarı şöyle söylüyordu bu gen� Çocuk:
.
"Evet, ben bugüne kadar içinde öldürme olaylarının da bulwıdugu birçok
eyleme karıştım. Şimdi tutuklandmı. Yaptıklarımm cezasını elbette çekecegim.
Kusurum yok demiyorum. Ama okulda hiçbir hocadan biz Atatürkçülük
hakkında bir şey işitmedik. Ben burada hasiphanede Atatürk'ü ve O'nunfikir
lerini öğrendim.
Peki Sayın Devlet Başkamm, ben suçluyum da beni bu y(Jla sürükleyenler,
okulda bana Atatürk'ü ögretmeyenlerin hiç suçu yok mu? Ben mahkam ola
cagım da onlar dışarıda nu kalacaklar."
Bu genç hakh değil miydi? Ama suç bir kişide, on kişide değildi ki; eğitim
sistemimizde idi. Çocuğa Yunan tarihini, Roma tarihini, İslam tarihini en ince
noktalarına varıncaya kadar anlatıyorduk da, Birinci Dünya Savaşının neticele
rini, Kurtuluş Savaşım, Atatürk inkılap ve ilkelerini, İkinci Cihan Harbi ve
yakın tarihimizi üstünkörü geçiştiriyorduk. Böyle olunca da genç dimağlar bi
raz evvel söylediğim şekilde usta ellere geçiyor ve istenilen şekle sokuluyôrdu.
12 KASIM ÇARŞAMBA
13 KASIM PERŞEMBE
149
DEVLET İŞLEYİNCE
17 KASThf PAZARTESİ
151
Eğitim Komutanlığının sinema salonunda toplanmış bulunan İzmir garnizo
nundaki subay ve bir kısım astsubaylarla bir konuşma yapum.
18 KASIM SALI
152
kalabalık toplanmıştı. Onlan bekleonemek için evvela onlara hitap eonem ge
rekti. Burada yaptığım konuşmanın bazı bölümleri aşağıdadır.
1 54
Vergi kanunlarının ne safhada oldunu sık sık soruyorum. Son şeklini almış
olduğunu öğrendim. Zannederim Cuma gününden itibaren sıra ile vergi ka
nunlarını görüşmeye başlayabileceğiz.
19 KASIM ÇARŞAMBA
155
bugün sabahtan beri üç ayn yerde birer saatten üç saat konuşmuştum. Onun
için hükümet meydanında toplanan o muazzam kalab�ığa ancak kısa bir hitapta
bulunabildim. Buna ben de üzüldüm ama hakikaten takatim tükenmişti.
Dün ve bugün Çorlu'da Eskişehi r'de halkın gösterdiği büyük ilgiyi, sevgiyi
dile getiren 21 Kasım tarihli Milliyet gazetesinin değerlendirmesini aşağıya al
makta yarar görüyorum.
156
İşte bu gerçekler, başka benzeri ülkelerde görülmeyen biçimde, Silahlı
Kuvvetlerimizi demokrasinin bekçisi yapmıştır.
Bir Latin Amerika ülkesini alalım. Orada siyasal iktidarın tek alternatifi or
dudur. Brezilya, Şili, Arja11tin gibi ülkeleri incelediğimiz zaman, askerlerin
ayn bir siyasi pani biçiminde değerlendirildiğini görürüz. Cuntaları, cuntalar,
darbeleri darbeler izler. Halk seyirci, politikacılar arada bir kullamlan
figüranlardır. Ve Latin Amerika orduları, ülke birliğinin sembolü değil, gerek
toplwnda, gerek kendi içi11de parçala11mış iktidar adaylarıdır.
Kena11 Evre11'in gezisi11i kaplayan halk coşkusu, bu gerçeğin bilincindeydi:
Aym meydanlarda değişik partileri alkışlayan kitleler, demokrasiye dönüldüğü
zaman yine toplanıp kendi görüşlerine olan bağlılıklarım seslendirecekler. De
mokrasi, Türk toplumu için vazgeçilmez bir yaşam biçimidir.
Ama Orge11eral Evren , bir parti11in sözcülügünü değil, devletin
bütünlüğü11ü temsil ediyordu. Bu yüzden Adalet Partilisi, Cumhuriyet Halk
Partilisi, genci, yaşlısı ile Türk halkı Evren'i bağrına bastı.
21 KASIM CUMA
157
1 2 Eylül'den evvel Sıkıyönetim Komutanının· böyle bir karar alması
mümkün müydü. Zaten kanunlarımız da buna müsait değildi. 1402 sayılı
Sıkıyönetim Kanununda son yaptığımız değişikliklerle Sıkıyönetim Komutan·
lanna bu yetki verilmişti.
Müteakip günlerde diğer vergi kanunları ele alınacak, böylece senelerdir ele
alınamayan ve 24 Ocak kararlarından sonra muhakkak çıkarılması gereken ka·
nunlar bu dönemlerde çıkarılacak ve hazine rahat bir nefes alma imkanına
kavuşacaktı.
25 KASIM SALI
26 KASIM ÇARŞAMBA
158
Diğer vergi kanunlarını Aralık ayı içerisinde görüşeceğiz.
Anarşi ve terörle mücadele aralıksız sürdürülüyor. Bugün Gaziantep'te
içlerinde 1 2 kişinin katillerinin de bulunduğu 25 terörist, Erzurum'da yedisi
cinayet zanlısı 38 militan, İstanbul'da yasa dış i TİKKO adlı örgütün Kar
tal'daki hücre evlerinde bir makinalı tüfek, 18 tabanca ve 8 el bombası ile bir
likte içlerinde çeşitli tarihlerde işlenmiş lO cinayetin faillerinin de bulunduğu
35 militan yakalanmış. Vezirköprü'de ise iki polis teröristlerce vurularak şehit
edilmiş fakat üç saat içerisinde teröristler yakalanmışlardır.
B ugün Yüksek Askeri ŞOra'nın sonbahar toplantısına başkanlık ettim.
Şurada Silahlı Kuvvetlere ait çıkarılması gereken kanun teklifle rini; l 2
Eylül'den beri yapılan işleri gözden geçirdik.
29 KASIM CUMAR�
Cumhuriyet Halk Partisinde uzun süre hizmet etmiş, Parti Genel Sekreter
liği, Parti Başkan Yardımcılıklarında bulunmuş Ortıan Eyüpoğlu bu gece bir
kalp krizi sonucu vefat etmiştir. Çok üzüldüm. Kendisini severdim. Ecevit
hükümeti zamanında zaman zaman dertleşir ve Ecevit'in tutumundan şikayet
ederdi. Anarşi ve özellikle bölücülüğün ulaŞtığı korkunç boyutları iyi teşhis
ediyor ama Başbakan nezdinde müessir olamıyordu. Allah rahmet eylesin.
Adana'da evvelce bir astsubayı şehit eden iki terörist ile Milliyet gazetesi
başyazarı Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca'yı Ankara'da saklayıp yurt
dışına kaçmasını sağlayan 4 terörist Malatya'da ele geçirildi. Ayrıca
Malatya'da yapılan operasyonlarda 55 terörist d8ha yakalandı.
3 ARALIK ÇARŞAMBA
159
bitenleri yalnız Ecevit ile Demirel biliyorlar! B aşka kimse Türkiye'nin
geçmişinden, halinden, geleceğinden habersiz!
5 ARALIK CUMA
Bugün de Ankara'da yasa dışı sağ ve sol örgüt üyesi 66 kişi yakalandı.
Son hafta içinde yurdun çeşitli yörelerinde yapılan operasyonların sonucu
1 5 35 kişi yakalandı.
Mübarekler, yakalaya yakalaya bitmiyor.
1 60
6 ARALIK CUMARTF.Sİ
Başbakan Bülend Ulusu, ilk basın toplantasını bugün yapn, bugüne kadar
anarşi ve terörle mücadelede alınan mesafeyi, ekonomik durumu, çıkarılan ka
nunlar ve bundan sonra yapılması düşünülenler üzerinde bilgi verdi.
8 ARALIK PAZARTF.Sİ
161
- Bina inşaat vergisindeki değişiklik kanunu
Böyle şey olmaz. Ne kadar devam edeceği belli olmayan bir dönem için
hem de yalnız hAkim sınıfından olanlar silah altına alınır mı? Farz edelim ki
aldık. Bunların içinde işimize yarayanlar olur, yaramayanlar olur. Yaramayan
ları ne yapacağız, nerede kullanacağız.
1 62
venniştim. İçişleri Bakanlığı bunu da ilk günden ele almış ve süratle kayma
kam tayinlerini yapmaya başlamıştı.
9 ARALIK SAU
Saat 09.30'da Irak'ın Sanayi B akanını kabul ettim. Irak Devlet Başkanı
Saddam Hüseyin'den yazılı bir mesaj getinniş. Kendisi ile bir saat konuştum.
Aramızda özet olarak şu şekilde bir konuşma cereyan etti:
Iraklı Bakan: "Irak Devlet Başkanının hem yazılı, hem sözlü mesajlarını,
hem de Kendilerinin :zat-ı Devletlerine en iyi dileklerini getirmiş olduğıun gibi,
Türkiye ile Irak arasınqa mevcut işbirliğinin her alana yaygınlaştırılması yo
lundaki dileklerini de aynı şekilde getirmiş bulunuyorıun. Nitekim dün Ticarett
Bakanınız ile yapmış olduğumuz görüşmeler sonunda iki ülke arasındaki tica
ret hacminin iki katına çıkarılması konusunda mutabık kalmış bulunuyol'Uz.
Türkiye'den sağlayabileceğimiz her türlü mala ait bir listeyi de kendisinden is
temiş bulunuyorum. lrak'taki ihale ve taahhüt işlerinde Türkfirmalarına, teklif
ettiklerifiyatlar daha yüksek olsa dahi; bütün diğer yabancı firmalara nazaran
öncelik tanıdık. Bunu, Türkiye ile ilişkilerimizin arzu ettiğimiz düzeye
çıkartılması için tarafımızdan gösterilen gayretin bir misali olarak
zikrediyorum. Zira Türkiye ile yaptığımız her türlü işbirliğini kendi
bakımımızdan daha güvenilir görüyoruz. Bizim anlayışımıza göre, ülkelerimiz
dost olmanın da ötesinde, ortak çıkarlara sahip bulunmaktadırlar. Arzumuz bu
işbirliğimizi ve ortak çıkarlarımızı hiç vakit kaybetmeksizin daha da
pekiştirmektir. Bu konuda pek çok imkanın mevcut olduğunu düşünüyoruz. "
Misafir Bakan, bu konuşmasının arkasından Saddam Hüseyin'in yazılı me
sajını takdim etti. Mesajı okuduktan sonra kendisine söylediklerim �zet olarak
şunlardı:
"Evvelce de ifade ettiğim gibi, Türkiye ile lrak'ın ilişkileri tarih boyunca iyi
olarak cereyan etmiş ve aramızda çok mühim problemler vuku bulmamıştır,
Hemen belirteyim ki, ülkelerimizin münasebetlerinin iyi olması muhakkak ki
her iki ülkenin de lehine olmuştur. Özellikle ekonomik sahada Türk-Irak
ilişkilerinin her geçen gün çoğalması, diğer sahalardaki ilişkilerimizin
gelişmesine de yardımcı olmaktadır. Ticari ilişkilerimizin karşılıklı olarak iki
misline çıkartılması hususunda mutabık kalınmış olmasına ben de memnun ol
dum.
İran-Irak arasındaki savaşın en büyük etkisi petrol alanında görülmektedir.
163
Boru ham üzerinden petrol pompalanmasına başlanmıştır. Ancak, bu konuda
yine de bazı sıkıntılarımız vardır. Bu sıkıntılarımızdan birincisi, iki ülke
arasında ortaklaşa yapılmış olan.boru hatıından, lrak'ın muhtelifyıllarda ver
meyi taahhüt ettiği miktarda petrolü alamayışımızdan kaynaklanmaktadır.
Pompalanmakta olan petrolden Yumurtalık'ta önceliğe sahip olması gereken
bir ülke varsa, bu ülkenin Türkiye olması gerektiğini sanıyorum. Anlaşma
gereğince 1981 yılında bu hanan 12 milyon ton petrol almamız gerekiyor. Hal
buki 1981 içinde ancak 4,5 milyon ton verilebileceğini haber almış
bulunuyorum. Her ne. kadar aradaki açığı diğer ülkelerden kapatmak için
uğraşıyor�ak da, bu konuda güçlüklerle karşılaşıyor ve bu yüzden spot
alımlara başvurmak zorunda kalıyoruz. Bu durumun bizi ekonomik sıkıntıya
soktuğu takdir edilecektir.
Belirtmek istediğim ikinci husus ise, her geçen gün petrol ürünlerinin
mütemadiyen pahalılaşmasına rağmen , 1973 Anlaşmasma göre bizim boru
hatnndan almakta olduğumuz ücretin arttırılması için girişimlerimiz oldu. Bu
konuda bir toplann yapılacağım öğrendim. Toplantının yapılıp, konunun bu ay
so•una kadar neticelendirilmesi halinde, ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin daha
iyiye gideceğine inancım daha da kuvvetlenmiş olacak.
Yumurtalık'taki petrol depolama tesislerinin tevsii çalışmaları var. Bu işi
müştereken yaparsak Akdeniz ülkelerine yapılacak sevkiyat daha da kolay
laşmış olacaknr.
Petrol konusundaki sıkınnlarımızı izah etmiş bulunuyorum. Boru hatnndan
gelen petrolde önceliği bize verip, diğer ülkelere artan miktarı vermeleri ha
linde bu sıkıntınuz giderilmiş olacaknr.
Harp içinde bulunan lrak'ın karşılaşmakta olduğu sıkınnları da anlıyorum.
İhtiyaç duyulan malların Mersin'e kadar gelip, buradan kısa zamanda
nakledilememesinden sıkınn duyduğunuzu biliyorum. Bütün nakliye imkanları
kullanılarak, birikmiş bu malların önümüzdeki günlerde nakline baş/anacağını
söyleyebilirim. "
Iraklı Bak.an, "Bu hususlar bu kadar teferruatlı olarak bize önceden iletilme
mişti. Biz Türkiye ile her konunun halli için şimdiden evet diyoruz. Ne emir
buyuru/ursa, o yapılacaknr. Bizim boru hattından petrol pompalamamızın bi
rinci nedeni Türkiye'nin ihtyacım gidermek içindir. Dostumuz ve kardeşimiz
Türkiye'nin zorluklarla karşılaşmasını ve başkalarının baskısı alnnda kalmasını
hiç arzu etmiyiz. Bütün tehlikeleri göze aldık ve teknisyenlerimizi sevk ederek
boru hattını tamir ettirdik. Boru hattından biz de gerek dostlarımızın çıkarları
için, gerek siyasi nedenlerle yararlanmak istiyoruz. İlişkilerimizin iyi olduğu
ve bize yardım eden bazı ülkelere de petrol vermek zorundayız. Türkiye'nin
zorluklarını da gözönüne aldık.
164
Kaddafi ve Hafiz Esad dışında bütün Arap liderleri ve ülkeleri ile iyi
ilişkilerimiz var. "
Sovyetlerle İranlılar arasındaki ilişkilere ve İran-Irak savaşına d a
değindikten sonra konuşmamız sona erdi.
Dikket edilecek olursa, Irak bizimle bir problem çıkarmamaya azami dikkat
gösteriyor ve dostluğumuzu bozacak en ufak bir harekette bulunmamaya da iti
na ediyor.
Saddam Hüseyin İran'a karşı başlattığı harekatla hata işlediğini kisa bir
süre içerisinde anladı. İran'ın oyununa geldi ve savaşı kendisi başlattı. Sad
dam Hüseyin, İran'da Humeyni rejiminin gelmesinden sonra İran içerisinde
başlayan kargaşalıklardan. idamlardan, ordu üst kademelerinden çoğunun yurt
dışına kaçışından, ordunun parçalanmış görünümünden yararlanmak istedi.
Böyle bir fırsat bir daha elime geçmez, Şattülarap meselesinin halli için şimdiki
zaman en uygun zamandır diye düşündü ve bizim 1 2 Eylül Harekatından on
gün sonra Irak. birliklerini İran topraklarına soktu ve tabii ilk taarruz eden taraf
olduğu için başlangıçta bazı toprak parçalarını ele geçirebildi. Fakat bu başarı
sabun köpüğü gibi çok kısa sürdü. İran ordusunun toparlanmasından sonra
ilerlemesi durdu. Arkasından geri çekilme başladı. Saddam Hüseyin İran si
lahlı kuvvetlerinin gücün.ü iyi değerlendiremedi. Aynca İran'daki Hwneyui re
jiminin yurt içinde rahatlıkla yerleşip kök salmasına belki de bilmeyerek
yardımcı oldu.
İran böyle bir fırsatı bekliyor, yurt içinde gerekli temizlikleri yapabilmek ve
rejimi oturtabilmek için, kendisine en büyük mani güç olarak gördüğü silahlı
kuvvetlerini başka bir yerde meşgul etmek istiyordu. Bu fı rsatı Saddam
Hüseyin yaratmış oldu. Eğer Saddam Hüseyin ilk taamızu başlatmamış ol
saydı; belki de İ ran kendisi başlatacaktı. Çünkü sınırda her 1gün olay
çıkarıyordu. Irak içindeki Şii toplumu harekete geçiriyor, olay yaratıyordu.
165
ve her iki ülkeye de savaş malzemesi ve silah satmamaya ve hatta topraklarımız
ve hava sahamız üzerinden bu gibi silah ve cephane nakline müsaade
etmemeye karar verdik. Şu saflıada dövize çok ihtiyacımız vardı. Eğer her iki
ülkeye açık olmasa da gizli yollardan silah, cephane, yedek parça sabnış olsak,
·
12 ARALIK CUMA
1 2 Eylül'den kısa bir süre önce Ankara Ayrancı bölgesinde bir inzibat erini
arkadan vurup öldüren 19 yaşındaki Erdal Eren adındaki terörist hakkında ve
rilen idam cezasını bugün onayladık. İdam gece yansı infaz edildi.
Yine bugün kabul ettiğimiz bir kanunla albayların emeklilik yaşını 58'den
60'a,, tuğgeneralin emeklilik yaşını da 60'tan 62'e çıkardık.
Diğer devlet memurlarının yaş haddi 65 olduğu halde, albayların 5 8
yaşında emekli edilmeleri haksızlık oluyordu. Tam olmasa d a bir nisbette bu
haksızlığı gidermiştik.
16 ARALIK PAZARTESİ
Bugün de Ordu ilinde üç terörist ölü olarak ele geçirildi. Ankara ve Ada
na'da ise 82 militan yakalandı.
1 66
Alçak Eımeni militanlarının bugün Avustralya Başkonsolosumuz Şarık
Anyak'ı şehit ettikleri ve koruma polisini de yaraladıkları haberini aldık. Tabii
çok üzüldük. Enneni İntikam Tugayı adlı cinayet örgütünün 1 2 Eylül'den son
raki bu ilk cinayeti, bundan evvel olduğu gibi bundan sonra da devam edecek
tir.
18 ARALIK PERŞEMBE
167
Değerli arkadaşlar,
A11arşi ile mücadelede kısa zamanda başarılı sonuçlar alınmıştır. 12 Eylül
Harekatından bu ya11a anarşi ve terör odakları her gün kurutulmaya devam
edilmektedir. Eskiye oranla huzur ve güven ortamı büyük ölçüde sağlanmıştır.
Acaba şimdi bir kamuoyu yoklaması yapsak Türkiye'de, desek ki, "Bu
idareden memnun musunuz, değil misiniz?" ve so11uçta halkın yüzde sekseni
"Memnunuz" derse ne olacak? Biz böyle bir şey de yapmadık.
Hepinize esenlikler ve başarılar diliyorum.
Bu beyanatım ve orada konuştuk.lanın hakkında, bir yazarın -ismini ver
meyeceğim- bir gazetede çıkan makalesini enteresan bulduğum için buraya
alıyorum:
SÖYLE PAŞAM
Devlet Başkam Saym Kenan Evren, bugüne kadar hiçbir politikacı, Cum
hurbaşkam ve liderin yapamadığı şekilde, ilerici ve "bağımsızlıkçı "
geçine11lerin ağzuım payını verdi. Ayrıca Türkiyemizin en acıklı ve tezatlı
gerçeğine, sa/yürekle teşhis koydu.
Neden o, öncekiler hakikati görmüyorlar da, sahtekdrlıkları anlamıyorlar
mıydı ? Anlıyorlardı da, "basındı, masmdı" diyerek bunların kirli ağızlarına
düşmekten sakınıyorlardı. Kimisinin de samimiyeti, cesareti eksik veya zaten
bunlarla aym kafada idi.
Evet, Kenan Evren . "bağımsızlık" diye suyunu çıkardıkları, ırzını giderdik
leri "milli istik/dl" fikrinin en güzel ifadesini verdikten sonra "bağımsız
lıkçılarm" suratlarındaki maskeyi şöylece yırtıyor:
"Son zamanlarda basmda bir kampanya başladı: Ne zaman demokrasiye
dö11eceğiz? işin kötü tarafı, DIŞ ÇEVRELERİN BASKISI İLE YAPIUYOR
BU. Filan Avrupa kuruluşu soruyormuş: Ne zaman döneceksiniz? diye.
Asıl işin garibi: B UNU YAZANLAR VE SÖYLEYENLER, TAM BA
GIMSIZUKTAN BAHSEDEN KiŞİLERDİR. Böyle bir baskı olduğu zaman
vaveylayı koparmıyor/arsa siz bunu nasıl karşılarsanız? (Ah Sayın Evren!
Kendilerini oynatan ellere, kendi çıkarlanna ve hele kendi yaptıkları şeye karşı
vaveyla koparmak o zavallıların haddi mi)
Evren, istiklal ve milli haysiyet duygusunu bağımsızlıkçılara anlatamaz.
Çünkü onlar için bağımsızlık zaten batı veya Sovyet mandalığıdır.
1 68
Ama Evren, bu fikri ve duyguyu, milli mücadelemizin istikldl-i tam'a
inanmış liderleri gibi, halkımıza gayet açık ve sade anlanyor:
- "Ne zaman dö11ecekmişiz? Bu bizim agmmıza gidiyor. Dış baskılarla bunu
bize söyletmek istiyorlarsa ters tepki yaratır. Bu millet kendi ke11dine karar ve
rir. Dış baskılarla degil. Dış baskılara güvenilerek böyle şeyler söylenmesini
tasvip etmiyorum. Begenmiyorum. Dayanamaz bunlar, yardımlar kesilirfalan
diyorlar. Bu millet kendi yagı ile kavrulmasını bilmiştir. Aç kalarak da yap
ması ldzım gelen işleri yapmıştır. Bazı- çevrelerin ümitlerini dışarıya
baglamalarına gerek yok."
Şimdiye kadar da güzel şeyler söyledi, ama, bizim milletimiz ve biz Türk
milliyetçileri Kenan Paşa'nın en çok bu sözlerini sevdik.
Çünkü Evre11 hem bagımsızlık oynayan, hem uşaklık eden, hem demokrasi
yanlısı görünüp hem de milletimizi batının veya Sovyetler'in kölesi yapmaya
çalışan, batı uydusu aydınlar demokrasisi(!) taraftarlarımn suratları ortasına en
agır yumrugu indirmiş oldu.
Onlar ki Batıdan alınan yardımlar ve yabancı sermaye bizi sömürge yapıyor
diye bas bas bagırırlar. Diger ya11dan da batılıların elinde çomak kesilerek:
kızıl, hırsız, siyoncu, haçlı, bölücü anarşiyi yok etmek azmiyle gelen ordumu
zu Avrupa Konseyini11 sosyalist ülkeleri ile korkutmak adiligine düşerler. Milli
mücadelede, Damat Feritçiler ile mandacılar yani bundan fazlasını mı
yapıyorlardı?
Söyle Paşam! Milletin Seni sevecektir.
Demokrasi elbette kurulacak ve halkımızın eşkiya korkusundan, her türlü
baskıdan uzak, refah ve hürriyet içinde yaşadıgı gü11ler yakında gelecektir.
Söyle Paşam! Sende biliyorsun ki istik/dl ve hürriyeti, yalnız milliyetçiler
istemektedir. Bunların demokrasi patırtısı yaparak Avrupa'dan tepemize De
netçi Parlamenterler getirmıeye kalkmaları, s11fşu rezil anarşistleri ezersiniz
de; anarşinin gazetelerdeki, bürokrasideki köklerine inersiniz diyedir. Mem
lekette artık istedikleri gibi at oynatamazlar, halkın iflahım kesemezler, bir
daha kanlı Taksim mitingleri yapamazlar ve tribünlerdeki seyircileri kanlı maç
oynamaya çagıramazlar korkusundandır.
Son bir hafta içinde yakalananlara bakacak olursak, 355 kişinin 1 45 silahla
ele geçirilmiş olduğunu görürüz.
1 2 Kasım ile 1 2 Aralık tarihleri arasu�da cereyan eden anarşik olaylar ve ya
kalanan terörist miktarları ile ele geçirilen silah ve cephane miktarları da
şöyledir:
Son bir ayda 1 5'i teröristlerden olmak üzere 48 kişi hayatını kaybetmiş ve
97 kişi de yaralanmıştır.
22 ARALIK PAZARTF.Sİ
1 70
Esasen Kıbns'ta Rum ve Türk toplumları arasındakı görüşmeler devam
ediyordu. Üç tur yapılmış ve bazı gelişmeler elde edilmişti. Gerçi görüşmeler
ağır ilerliyordu, ancak bu gibi görüşmelerde hızlı netice mümkün değildi.
Daha çok turlar yapılacağı muhakkaktı.
Bu görüşmelerden müspet sonuç alınacağına ben şahsen inanmıyordum.
Zira Rum tarafı öyle istekler ileri sürüyordu ki, kabulü mümkün değildi. Türk
askerinin çekilmesi, 200 binden fazla Rum'un tekrar kuzey Kıbrıs bölgesine
geri dönmesi, seyahat eune serbestisi, mülk edinme serbestisi, Türklere adada
nüfuslarıyla orantılı olarak % 20 lik bir toprak verilmesi gibi kabulü imkfulsız
şartlar üzerinde ısrar ettikçe elbette bir neticeye ulaşılamayacaktı. Nitekim
sonuç böyle oldu ve neticede Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ortaya çıktı.
24 ARALIK ÇARŞAMBA
171
26 ARALIK CUMA
Eski İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan ile DİSK Genel B aşkanı Ab
dullah Baştürk ve DİSK yöneticilerinden 68 kişiyi İstanbul Sıkıyönetim Mah
kemesi tutukladı.
28 ARALIK PAZAR
172
29 ARALIK PAZARTESİ
173
30 ARALIK SALI
Bu üç kanun şunlardı:
HAYIRLI OLSUN
1 74
tik kadroların önce bir özeleştiri yapmaları ldzımdır. Yeni yasrılarda eğer sos
yal adalet ilkeleri zedelendiyse, eğer teknik aksaklıklar varsa, ya da,
maliyeciler ekonomistlere ağır bastıysa ve koyunun yünü kırpılmak yerine
kuyruğu kesildiyse, yıllar yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kav
ga edip, transfer yapıp, pazarlık yürütmekten başka bir şey düşünmeyenlere,
kızmayalım mı?
Enflasyon üçlü rakamlara çıkmışken, petrol fiyatları akıl almaz ölçülerde
yükselmişken, dar ve sabit gelirliler ezilirken, aralarında görüşmek gereğini
duymayan politikacılarımız!... İşte karşınızda yeni bir gelir vergisi, yeni bir
kurumlar vergisi var! ..
Maliye Bakanlığındaki kurulları, Bakanlar Kurulunu, Milli Güvenlik Kon
seyi Genel Sekreterliğine bağlı komisyonları, Milli Güvenlik Konseyini ve 12
Eylül iktidarını kutlarız!..
1 963 'ten beri, Türkiye'de gelir vergisi tarife'ieri hiç değişmemişti. Bunu
sağladılar.
Ama beklenilen bu muydu?
Mesela; toplusözleşme düzenine tabi emekçilerin indirimli gelir vergisinden
yararlanmalarının, toplusözleşme sürelerinin biteceği tarihten başlatılması
hükmü ki, memurlar için bu başlangıç tarihi 1 Mart 1981 'dir. Hangi hesabın
ürünü olabilir? Sebep piyasaya bu vergi indirimleri ile çıkacak nakitfazlalığını
bir süre için önlemek ve enflasyonun pompalanmasını engellemektir belki.
Ancak ana amaç, dar ve sabit gelirlilerin ezikliğini hemen giderip sosyal
adaleti sağlamak değil miydi?
Bir gerçeği kabul edelim.
12 Eylül iktidarı, vergi reformu çalışmalarını yaparken ana hedef olarak
sosyal adaleti tek başına almamıştır. Enflasyonist tahribatın önlenmesi, para
politikalarının vergilerle de desteklenmesi gibi amaçlar, ücretlerin vergi
yükünü kısmen olsun hafifletmek hedefine eşit önem taşımıştır. Bu yasalara
sermayeden yana ya da çalışanlara karşı gibi bir damga vurmak, kammızca
1
yanlıştır. Nitekim, kurumlar vergisi oranı da arttırılmıştır.
Kısacası, bu çalışmaya reform da denilebilir kısa vadeli acil teknik tadbirler
de.
Yanlışı ve doğrusu ile, yeni vergi yasaları, Türk ulusuna hayırlı olsun! ..
Sanırız bugün, öfkeli tepkiler yerine, akılcı ve düzeltici teklifler getirmek za
manıdır.
1 75
31 ARALIK ÇARŞAMBA
1 76
gelmesi her an beklenebilir. Sık sık, hemen hemen hergün muhakkak
hastaneye uğramam gerekiyor. Zira moral bakımından ona kuvvet vermenin
önemi var. Yanında refaketçi olarak iki Qaldız memleketlerinden sıra ile gele
rek kalıyorlar. Bazen de yeğenim ve bi r arkadaşımın hanımı yanında
kalıyorlar. Bu hal ne zamana kadar böyle devam edecek bilemiyorum. Tabii
bunları düşündükçe üzülüyorum. Eve çıkardığım zaman ne olacak, buna bir
çare düşünemiyorum. Bir kadın veya hemşire tutsam o kişi insanın yakını
veya akr�bası gibi bakar mı? Benim bu görevim ne kadar sürecek. Bu işe bir
defa bulaştık, bırakıp gitmek mümkün değil.
İşte bütün bunlar 1980'in bana şahsen getirdikleri.
1 98 1 'in ülkem için l 980'c;len çok daha iyi olacağına inanıyorum. Ama
ailem için nasıl olacak? Bu konuda bir tahminde bulunamıyorum . Bazı günler
evde yatsı namazı kılıyor ve arkasından Allah'a dua ediyorum. Allah'a isyan
ettiğim, günaha girdiğim anlar da olmuyor değil.
l 980 yılının son günü olması münasebetiyle milletime bir mesaj
yayınlamam gerekiyordu. Onu hazırlattım. Üzerinde düzeltmeler yaptıktan
sonra bugün yayınlattım.
177
1981 Yil.J
1 OCAK PERŞEMBE
Yılbaşı gecesi hastanede eşimin yanında bir müddet kaldıktan sora onun
uyumasını müteakip eve geldim. Televizyon seyredip yathm. Eşim hastanede
yatarken benim için yılbaşının ne değeri olabilirdi ki? Memleket problemleri bir
tarafta, anarşi ve terörle mücadele diğer tarafta, eşimin uzun sürecek ve belki
de iyi olmayacak hastalığı ôbür tarafta dururken ben neyi kutlayacakbm ki?
Aslında ailece yılbaşı gecelerini dışarıda gazinolarda veya eğlence yerle
rinde geçirdiğimiz hemen hemen olmamışbr. 1953 yılındaki yılbaşı gecesini o
zamanki Ankara'nın en nezih yerlerinden sayılan Gar Gazinosunda bir arka
daşla birlikte ailece geçirdik, memnun da kalmadık. Başka böyle gazinoya git
tiğimi hatırlamıyorum. Orduevlerine gitmişizdir. Ancak çoğunlukla evde aile
arasında veya yakın dostlarımız veya arkadaşlarımızla toplanarak bu geceyi
kutlamışızdır. Bu seneki gibi hiç kutlamadığımız yılbaşları da olmuştur.
Bu sabah kalktığımda her zaman olduğu gibi gazetelere göz attım. Bütün
yurtta yılbaşının olaysız ve huzur içinde geçtiğini yazıyorlardı. Bu arada 1 2
Eylül'den evvel Ardahan'da komünist örgütler tarafından kurulan halk mahke
mesinin sözde başkanlığını yapmış bir teröristin de dahil olduğu 25 militanın
ve İstanbul'da ise dört kişiyi öldürmüş 1 3 sağcı teröristin yakalandığı haberleri
de yer alıyordu.
Milliyet gazetesi yılın olayı olarak 12 Eylül Harekatını ve yılın adamı olarak
da beni seçmiş.
Dört gün sonra 5 Ocak 198 1 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanb
salonunda Atatürk'ün doğumunun l OO'üncü yılı kutlama töreni yapılacak. Bu
töreni ben bir konuşma ile açacağım. 198 1 yılı aynı zamanda Türkiye'de ve
tüm dünyada Atatürk yılı olarak kabul edilecek.
1 80
2 0CAK CUMA
5 OCAK PAZARTF.Sİ
181
1981 ATATÜRK YILI
1 82
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO'nun Genel
Kurulunda oybirliğiyle aldığı bir kararda Atatürk'ün JOO'üncü doğum yılı do
layısıyla O'nun kişiliğini ve eserlerinin çeşitli yönlerini belirtmek amacıyla
toplantı düzenlenmesi kabul edilmiştir. Bu kararda Atatürk'ün;
- UNESC0'11un çalıştığı tüm alanlarda olağanüstü inkılapçı olduğu belirtil
miştir.
- Özellikle sömürgecilik ve emperyalizme karşı açılan savaşların ilk lideri
olduğu vurgulanmıştır.
- Dünya milletleri arasında karşılıklı anlayışın ve devamlı barışın değerli
öncüsü bulunduğu gerçeğine önemle işaret edilmiştir.
Nihayet bütün hayatı boyunca insanlar ardsında hiçbir renk, din, ırk ayrımı
gözetuıeyen bir uyum ve işbirliği çağının doğacağına inanmış olmasına da
değinilmiştir.
Hiç şüphe yoktur ki; Atatürk.felsefesi ile d�ünce, davranış ve uygulama
ları ile insanlık dünyasımn ender yetiştirdiği Komutan, Devlet Adamı ve
İnkılapçılar arasında müstesna bir yer almaktadır.
Sevgili Yurttaşlarım, Değerli Konuklar,
Atatürk, kısa süren yaşamında, eşsiz dehası ve sımrsız azmi ile, milletine
güvenerek ve yalnız ona dayanarak yurdumuzu istiladan kurtarmakla kal
mamış, aym zamanda onu en ileri uygarlık düzeyine yükseltecek temelleri de
atmıştır.
Türk Ulusu için ye,rıi bir devir açan ve bu devre adını veren Ulu Önder
1905 yılında 24 yaşında genç bir kurmay yüzbaşı olarak ordu saflarına
katıldığında, memleketin o g ünkü kötü g idişini görmüş, bunları
değerlendirmiş ve çareler aramaya başlamıştır. Daha bu genç yaşlarda iken,
farklı kişiliği, kültürü, çalışkanlığı ve enerjisi ile dikkatleri üzerine çekmeye
başlamıştı. Çanakkale Muharebeleri'ndeki başarıları ve Anafartalarda ka
zandığı efsanevi zafer, asker yönünün dünya çapında da üne ulaşan ilk
pırıltıları olmuştur.
O, Çanakkale Muharebeleri'nden sonra Kafkas, Doğu ve Suriye cephele
rindeki hizmetleri sonunda bütün yurtta ve dünyadd artık bir kahraman olarak
tanınmış bulunuyordu.
Özellikle istik/dl Savaşımızda yarattığı destanlar, Başkomutan Gazi Musta
fa Kemal Paşa'nın askeri alandaki dehasının kanıtları olmuştur. Sakarya
Savaşı ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi bu destanlar dizisinin son hal
kalarıdır.
1 83
Atatürk'e göre zafer başlı başına bir amaç değildir. O şöyle der; " Hiçbir
zafer gaye değildir. 'Zafer ancak kendisinden sonra daha büyük bir gayeyi elde
etmek için gerekli en belli başlı bit vasıtadır. Gaye düşüncedir. 'Zafer birfikrin
elde edilişine yardımı oranında değer kazanır: Bir fikrin elde edilmesine
dayanmayan bir zafer sürekli olamaz. O, boş gqyrettir. Her büyük meydan
muharebesinden, her büyük zaferin kazanılmasından sonra, yeni bir alem
doğmalıdır. Yoksa başlı başına zafer, boşa gitmiş bir gayret olur."
Onun içindir ki, Büyük Taarruzla gerçekleştirilen zafer Türkiye
Cumhuriyetini doğurmuştur.
Atatürk'ün askeri dehası, devlet kuruculuğu, devlet adamlığı ve inkıl(1pçı
yönüyle devam eder. Bu yönleri ile de Atatürk, Komutan Atatürk kadar
ünlüdür. Çağdaş yazarlar ve düşünürler Atatürk'ün devlet adamlığını ve bu
arada O 'nun köklü reformlannı hala incelemekte ve değerlendirmektedirler.
Atatürk'ün meslek olarak askerliği seçmiş olduğu gözönünde tutulacak
olursa, O'nun devlet adamlığı ve inkılapçılığı daha da önem ve değer kazanır,
Atatürk'ü bu alanda hazırlayan ve yetiştiren o dönemdeki ortam ve bu ortamı
hazırlayan sebeplerdir. Osmanlı İmpQratorluğunun son dönemlerinde toplum
da, devlet kuruluşlarında ve ekonomide meydana gelen büyük çöküş doğal
olarak devleti çok güçsüz bırakmışn. Bu güçsüzlük sosyal hayatta dengesizlik
lere neden olduğu gibi, siyasal egemenlik anlayışını da sarsmış bulunuyordu.
B u ortam içerisinde çıkış yolu arayanlar ve duruma çare bulmak isteyen
çevreler ve hamiyetli kişiler de vardı. Bunlar da çeşitli düşünce akımlarına
sarılmışlardı. Mustafa Kemal'in gençlik yılları işte Osmanlı İmparator/uğu'nun
bu sarsınınlı döneminde oluşan olaylar arasında geçmiş ve o bu olayların.fikri
·
değerlendirilmesiyle olgunlaşmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşında müttefikleri ile bir
likte yenilmesi ve siyasal alanda parçalanma tehlikesi ile karşılaşması, bu im
partorluk içerisindeki ana unsur olan Türklerin bağımsızlık savaşı yapmalarını
zorunlu hale getirmiş ve bu zorunluluk Türk tarihinde "Atatürk Devrimi"
adıyla ortaya çıkan köklü değişiklik hare_ketinin de başlangıcı olmuştu. Bir ta
raftan dış müstevliye ve diğer taraftan içeride onunla işbirliği yolunu seçen kişi
ve müesseselere karşı sürdürülen Milli Mücadelede, yeni bir Türkiye Devle
ti'nin kurulmasıyla hukuki ve yasal temellere dayalı bir güvence sağlanmıştır.
Anadolunun ortasında kurulan bu devlet, yeni meclisi ve düzenli ordusuyla
Türk istik/dl Savaşının hem karar vericisi, hem planlayıcısı ve hem de uygu
layıcısı olmuştur.
Türk İstiklal Savaşı kazanıldıktan sonra Türkiye Cumhuriyetinin ilk Cum
hurbaşkanı olan Mustafa Kemal'in devlet adamlığı bu yüce vazifeyle değil,
1 84
gerçekte daha önceleri başlamıştı. O, Milli Mücadele içinde askeri harekatla
siyasal sevk ve idareyi birlikte yürütmüştü.
Atatürk'ün devlet adamlığı, O'nun Türkiye'nin sorunlarına eğilmesiyle,
Türk halkının refahına yönelik karar ve uygulamalara başlamasıyla etkinlik ka
zanmıştı. O'nun en yakın çalışma arkadaşı İnönü "Atatürk'ün askerlik nitelik
leri gerçekten yüksektir. Siyasi niteliklerinin daha da büyük olduğu görülür.
Bu ikisi birleşince Atatürk'ün kişiliği müstesna bir ölçüye varmış oluyor" der.
Düşmanın denize dökülmesinden sonra, çok çetin müzakereler sonucu im
zalanan Lozan Barış Antlaşması'nın gerçekleştirilmesi ve kapitülasyonların
kaldırılarak Türk Ulusuna yargıda, siyasette ve ekonomide tam bağımsızlık
kazandırılması incelik isteyen devlet adamlığı haslet/erindendir. Kuşkulu hede
fler yerine maceradan uzak bir mtumla: "Biz yaşamak ve bağımsızlık isteyen
bir milletiz. Yalnız ve ancak onun için canımızı/eda ederiz" diyen Mustafa Ke
mal mantığa dayalı ve akılcı bir devlet adamının örneğini vermişti.
Devlet adamlarında bulunması gereken vasıfların en önemlilerinden birisi
de, devlet işlerinin bir plan ve programa göre yürütülmesidir. Atatürk aynı za
manda plan ve program adamıydı. Türk inkılaplarının başlangıç yıllarında
1 922'de Ankara'da yaptığı bir konuşmada "Çalışmalarımız yıllarca takip ve
tatbik edilecek bir programa dayanmadıkça başarısızlığa mahkUnıdur. Objektif
olduğu kadar milletimizin acil ihtiyaçlarına çare bulacak bir programa dayan
mayan ıslahat teşebbüsleri, şahsi ve keyfi olmaktan kurtulamaz" diyen
Atatürk, kalkınmanın bir plana göre düzenlenmesini ve halk tarafından benim
senmesini önemle işaret eder. O, gücünü daima halktan alan bir devlet
adamıydı.
Atatürk, dünyada "Kemalizm", "Atatürkçülük" veya "Türk inkılabı" olarak
tanınmış sosyal ve siyasal hareketi yönlendirmede ortaya yeni ilkeler atmış ve
kaynağını hayat gerçeğinden alan uygulamalarda bulunmuştur. Bu uygulama
lardan bazıları O'nun sağlığında gerçekleşmiş, bazıları da bir amaç veya hedef
olarak belirtilmiştir. Bunlar "Atatürk ilkeleri" olarak yeni Türkiye devletinin,
Türkiye Cumhuriyetinin temelini oluşmrur.
Türk inkılabının başlangıcında, sürdürülen bağımsızlık savaşıyla Türk yur
dunun düşman işgali altından kurtarılışını izleyen günlerde Atatürk, bundan
sonra asıl içimizde bulunan düşmanla mücadele edilmesi gerektiğini belirt
m işti. Bu düşman içimizde, düşünce tarzımızda, tutum ve dav
ranışlarımızdaydı. Atatürk düşmandan kurtarılmış bir toprak üzerinde, yoksul
luk ve çaresizlik içerisinde kıvranan bir ulusu çağdaş uluslar düzeyine çıkarıp,
mutlu, zengin ve rahat bir yaşam şekline kavuşturmayı amaçlamıştı. Sosyal
alanda hurafelerle ve gerçek dışı din anlayışıyla geri kalmış sanayiden yoksun,
ekonomisi mahvolmuş bir top/wn, ancak köklü reformlarla değiştirilebilirdi.
1 85
Türk milletinin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmesi, onun ilkelen'nde be
lirtilen hedeflere varılabilmesi ancak inkıldpçı bir ruh ve tutumla
gerçekleştirilebilirdi.
Atatürk'ün koyduğu ilkeler; belli bir l«ılıba sokulmaya veya dondurulmaya
tabi tutulmadan, hayat gerçeğinden alınmış ve zamanın gerçeklerine göre yine
inkılapçı bir anlayışla, kendi yönlerinde geliştirilmesi gereken prensiplerdir.
Ulusal bağımsızlık, ulusal egemenlik, cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık,
devletçilik, laiklik, çağdaşlaşma inkılapçılık gibi ana ilkeler Türk inkılabının te
melleridir.
Uluslar, dünya ulusları arasında kendilerini, devletler hukukunun verdiği
hak ve yetkiyle, siyasal yön<jen bağımsızlık sahibi olmakla kanıtlarlar. Atatürk
bu durumu, daha 1 919'da Samsun'a çıktığında: "Ulusal egemenliğe dayalı,
kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türkiye devleti kurmak" parolası ile
açıklamış ve bu yolda milleti seferber ederek bunu azimle yerine getirmiştir.
Atatürk'ün milli egemenlik ve halkçılık ilkeleriyle bağlantılı olan
cumhuriyetçilik ilkesi, Türk siyasal hayatında demokrasiye yönelişin ve
hazır/anışın bir işaretidir. Atatürk şöyle der: "Demokrasi ilkesinin en çağdaş ve
en mantıki uygulamasını sağlayan hükümet şekli Cumhuriyettir. "
Atatürk bir milliyetçiydi. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı bencil değildir.
lrkçı değildir. Dağıtıcı değil, toplayıcı ve bütünleştiricidir. O'nun milliyetçiliği,
kaderde, kıvançta, tasada bir olmanın mutluluğundan doğan yepyeni ve
gerçekçi Türk milliyetçiliğidir.
Atatürk'ün halkçılık ilkesini de bu görüş açısından ele almak /(izımdır.
Çünkü O, halkı, ne ulus içinde ayrı ayrı sınıf ve gruplar, ne de, egemen bir
gücün yönettiği kitle olarak kabul etmiştir. Halk, büyük kurtarıcımızın,
"Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına, Türk Ulusu denir" sözü ile be
lirlediği gibi, ulusumuzun doğrudan doğruya kendisi, sınıfsız ve ayrıcalıksız,
kaynaşmış bir kitle olarak tümüdür. Halkçılık ilkesi de, herşey halk için, halk
la beraber anlayışı ile bu bütüne yönelik bulunmaktadır.
Atatürk'ün devletçilik ilkesi Türkiye'nin gerçeklerinden esinlenen bir tutu
mun ifadesi olarak kabul edilebilir. Bu ilke ekonomide Türkiye'nin koşullarına
uygun bir ekonomi politil«ısı olarak anlaşılmalıdır. Türk halkının ihtiyaçlarım
karşılamayı esas alan bu ilkede Atatürk az zamanda milleti refaha, ülkeyi
bayındırlığa götürecek seçmeler yapmış ve sosyal adalete yer vermiştir.
Atatürk, Türk İnkıldbını Mik temeller üzerine oturtmayı amaçlamıştı. Türk
toplumu çağdaş uygarlığa ulaşmak için atılımlar yapmak zorundaydı. Bu ne
denle laikliği umel ilkeler arasına özenle oturmıuştu. Ldikliğin.düşünce ve tu·
tumda yerleşmesi hem ilericilik hem de demokratik yaşam felsefesine uygun
dur. Atatürk 1923 '1erde, "Bizim dinimiz en maka/ ve en tabii bir dindir ve
186
ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla,
fenne, bilime, mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz, bunlara tamamen
uyar" demiştir.
Atatürk'ün /diklik ilkesinde dinin siyaset aracı olarak kullanılması akıl ve
mantık dışıdır.
Atatürk, inkilapçılık ilkesini de katmaklafelsefesini, bazı dini, siyasi ve fel
sefi kuramlarda olduğu gibi katı ve dar bir çerçeve içinde kalmaktan kurtarmış,
değişme ve gelişmeyi reddeden tutucu komünizm. faşizm, nazizm gibi rejimle
rin aksine olumlu ve sosyal yapıya uygun her türlü yeniliğe açık bırakmıştır.
Bununla beraber, bu özelliğinden yararlanarak, O'nu aşırı sağa veya sola
çekebilmek, ilkeleri arasında kurulmuş çok hassas denge dolayısıyla asla
mümkün değildir. Böyle bir girişim, Atatürkçülüğü ya hiç anlamamak veya
bazı basit çıkarları uğnma bilerek saptırmaya çalışmak ve sömürmek olur.
Atatürk, çağdaşlaşmayı Türk bıkıldbının baş amacı olarak ele almıştır. Te
melsiz tutum ve davranışlardan uzak, rastlantılara yer vermeyen ve yaşam fel
sefesi bilime ve bilimin uygulaması olan teknolojiye dayanan bu ilke,
çağdaşlaşmanın esası ve özüdür. Türk milleti ancak bu yolla çağdaş uluslar
arasında saygın bir yere sahip olabilir. Atatürk'ün özlemi böyle bir tutumdur.
O, bütün icraatında bilimi öncü ve yol gösterici kabul etmiştir. Türk Milleti için
kurtuluş yolu, geri kalmışlıktan kurtulma ancak bilim ve teknik yolu olabilir.
Atatürk'ü evrenselleştiren en önemli görüş, O'nun insan sevgisi ve insanlık
ülküsüdür. Atatürk milleti ile övünür, ona gurur ve güvenle bakar. Diğer yan
dan "Bizimle işbirliği eden bütün milletlere saygı ve ilgi gösterileceğini, on
ların milliyetçiliğinin bütün gereklerinin tanınacağım" ifade ederek "Bizim mil
liyetçiliğimiz bencilce ve mağrurca bir milliyetçilik değildir" der.
Atatürk dünya insanlığını bir bütün olarak görür ve Türk milletinin varlığı
ve mutluluğu kadar bütün dünya milletlerinin barış içinde mutluluğuna hizmet
etmeye elinden geldiği kadar çalışmıştır.
Sevgili Vatandaşlarım,
Türk Ulusu, yaşamının en büyük talihini, Ulu Önder Atatürk'ü kendisine
bahşeden Tanrı lütfuna borçludur.
Karanlık günlerinin acıları içinde özlemle beklediği aydınlığı O getil"miş;
gelişme ve güçlenmesi için en doğru yolu O göstermiştir.
O'nun uygarlığa açık, pratik ve gerçekçi yapılarıyla, sonsuza kadar uygu
lanabilme yeteneğine sahip ilkeleri, bizleri bugün de her türlü bunalım ve enge
li aşarak, zafere ve Atatürk idealine götürecek güçtedir.
Bu nedenledir ki, ulusumuz O 'nun çizdiği yoldan asla ayrılmayacak;
1 87
O 'ndan başkasına inanmayacak, ilkelerini \le eserlerini daima bu azim ve
inançla yaşatacak ve koruyacaktır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, ülke bütünlüğünü ve güvenliğini kişisel çıluırlarına
feda etmeye luılkışan bir kısım vatan hainleriyle aldatılmış zavallıların dışında,
tüm ulusumuzun yürekten luıtıldığı ve desteklediği 12 Eylül 1980 Harekatını
da, bu anlayıştan aldığı güçle gerçekleştirmiştir.
Devlet ve yasaların egemenliğini yeniden tesis etmek, anarşi ve terörle etki
siz hale getirilen demokrasiye ve kurumlarına tekrar işlerlik kazandırmak, ulu
suna hakkı olan güven ve mutluluğu verebilmekten başka, bir amacı olmayan
bu tarihi görevini de aynı anlayışın bilinci içinde, yalnızca beklenen gaye elde
edilinceye kadar, hiçbir iç ve dış baskıya boyun eğmeden sürdürecektir.
Çünkü gerçek demokrasi, herkesin istediğini yapması değil; halk adına,
halkın mutluluğu için halkın istediği ve güvendiği yönetimin uygulanmasıdır.
Milli Güvenlik Konseyi yönetimi; devletin mevcudiyetinin ve cumhuriyet
yönetiminin gereği olduğu halde, bugüne luıdar yapılmamış iş ve işlerle,
alınmamış önlemleri ve bu maksatla, zaruri görülen yasal düzenlemeleri süratle
tamamlayabilmeye çalışmaktadır. Ülkemiz, yılların birikimi olan aksaklık ve
eksikliklerin, hiçbir çıluır ve yan gözetilmeden giderilmesini müteakip, cumhu
riyete ve Atatürk ilkelerine sadık bir yönetime devir ve emanet edilecektir.
Atatürk Yılı, bu konuda büyük bir inanç ve heyecanla salfedilmekte olan
çabalara, bu müstesna rastlantı, yeni bir anlam ve ayrı bir güç luıtacak; Türkiye
Cumhuriyetinin geleceğine uzanan hızlı bir luılkınma köprüsü ve yaşamında
yepyeni ve mutlu bir çağın müjdecisi olacaktır.
Türk Ulusu böylece, kökeni nerede olursa olsun, yoluna çıkarılacak tüm
engelleri süratle aŞarak, Yüce Atatürk'ün gösterdiği doğrultuda ilerlemesine
devam ederek çağdaş uygarlık düzeyindeki yerini başarıyla koruyacaktır.
Aziz Vatandaşlarım, Değerli Konuklar,
Atatürk'un Yüzyılında yaşamak mazhariyetine sahip bulunan kuşağımız,
O 'nun ilk yüzüncü doğum yılını da bu mazhariyetin gururu ile kutlamaya
hazırlanmaktadır.
1�81 yılında, o en büyük Türk'ü, bugünün dünyasına anlatmak; ilkelerini,
devrimlerini ve eserlerini tanıtmak üzere. yurt içinde ve dışında yoğun kültür
ve sanat hareketleri sportif temaslar, basın ve yayın faaliyeti planlanmış bulun
maktadır.
Atatürk Yılı , aynı zamanda , Atatürk sevgisine yönelik ve ülkenin
gelişmesine yararlı birçok bilimselfaaliyet ve yatırımların da başlatıldığı hare-
188
ketti bir yıl olacak ve bundan sonraki yılların atılımlarına, yeni bir hız ve taze
bir kuvvet katacaktır.
Özellikle, gelişme yolunda gerçekleştirilecek bu kararlı ve geniş adımlar,
ülkesi için en büyük emeli "Çağdaş uygarlık düzeyini aşmak" olan ve ulusu
için yüreğinde daima bu sarsılmaz inancı taşımış bulunan Aziz Atatürk'ün ru
hunu şdd edecek en değerli amıa._ğanlar olacaktır.
O, bugüne kadar her zaman bizlerle oldu, gelişen, kalkman, yükselen
Türkiye'nin gurur ve kıvancmda da yine daima bizlerle olacak ve engin yurt
sevgisinin meşalesi ile yolumuzu aydınlık tutacaktır.
Ülkemiz Atatürk'ün vatanı, toplumumuz Atatürk'ün ulusu olmanın onuru
nu taşımaktadır. Her atılımda O 'nun ilkeleri, yurdun her köşeşinde O 'nun
eserleri vardır. Bu mazhariyet, varlığımız için her türlü tehdidin karşısınde en
kudretli silahımız; uygarlık yolunda en güvenilir rehberimiz olacaktır.
Yeniden hayat verdiği bu asil ve kahraman Ü/us, O'nu hiçbir zaman ve asla
unutmayacak, eserlerine yenilerini katarak ve ilkelerini amacına götürerek,
kalplerde yanan sevgisini, engin minnet ve şükran duygularıyla sonsuza kadar
yaşatacaktır.
Atatürk'ün doğumwıun Yüzüncü Yılım bütün Tllrk milleti ve tüm in
sanlıkla beraber kutlarken, O'nu geçmişten geleceğe uzanan iftihar ve şükran
duyguları ile, bugünün sevinç ve heyecam içinde ve nihayet yarınlar için bes
lediğimiz ümit ve güven hisleriyle anıyoruz. Türk milleti olarak sonsuzluğa
doğru akıp gidecek yüzyıllar boyunca ülkemizi ve milletimizi gittikçe daha
güçlü, daha mutlu ve O'nun ülkü ve inançlarına layık olabilme şartları içinde
görmenin, eserlerini ebediyen yaşatmanın sarsılmaz azim ve kararı içindeyiz.
Atatürk Yılının, ülkemize ve dünyaya barış ve mutluluk getirmesini tekrar
dilerken, Aziz ve Ulu Önderimizin manevi huzurunda saygı ile eğilir, hepinizi
sevgi ile selamlarım.
Konuşmamın sonunda da sürekli alkışlar duyuldu. Mecliste yapılan tören
burada son buluyordu.
Bilahare saat 1 2.00'de Meclis önüne konulacak olan Atatürk anıtının teme
lini attım. Bu anıt, Genelkunnay Başkanlığım zamanında Türkiye Büyük Mil
let Meclisi Başkanı Cahit Karakaş'ın başkanlığında teşekkül eden ve benim de
üye olduğum bir jüri tarafından seçilmişti. O tarihte ben başka bir anıtı
beğenmiş ve onun seçilmesini arzu etmiştim ama. çoğunluk bu anıtı
beğenmişti.
Temel attığım yeri de beğenmedim. Meclis duvarlarından birinin önüne
konmuş ve adeta bir kenara itilmiş manzara gösteriyordu.
Ben en uygun yer olarak Meclis merdivenlerinden indikten sonra Emniyet
1 89
Genel Müdürlüğü binasına doğru giderken bahçenin ortasına isabet eden bir
yeri düşünüyordum. Emir versem orası olacaktı. Konsey Üyesi arkadaşlarım
da aynı düşüncedeydiler. Fakat şimdi temelini attığımız yeri bir jüri seçmiş; ile
ride "Efendim, 12 Eylül döneminde bir askeri idare geldi. Bu anıun yeri şurası
olması gerekirken bir emirle buraya koydular. Ne olacak asker kafası bu işten
bu kadar anlar" derler. Onun için karışmayalım dedim ve seçilen yere temeli
attım.
Aynı gün Opera Binasında sanat şöleni vardı. Kızım Miray'ı alarak oraya
gittim. Davetliler arasında İnönü'nün eşi Mevhibe İnönü de vardı. Şeref lo
casındaki yerimde Mevhibe hanımı da yanıma aldım. Yanımızdaki locada Celal
Bayar'la Cevdet Sunay bulunuyorlardı.
Değerli Konuklar,
Türk sanatının müzik dalını biraz önce hep birlikte dinledik, seyrettik.
Nereden başlayıp nereye gelciiğimizi herhalde daha iyi anladık. Ve öyle zanne
diyorum ki, sizlerin de göğüsleri benim gibi iftiharla kabardı. 50 senelik bir
maziye sahip Cumhuriyet dönemi Türk sanatı, yine Atatürk'ün önderliğiyle ve
Atatürk'ün teşvikiyle 1930'larda başlatıldı ve bu seviyeye geldi.
Hepimiz hatırlarız, çocukluk çağlarımızda resim yapmak, müzik dinlemek
veya bir müzik aleti çalmak günah kabul edilirdi. Bunları yıkan ve Türk
Milletinin hasletinde mevcut güzfl sanatlara karşı olan o kabiliyeti keşfederek,
bu sanatkfirların elinden tutan yine Atatürk'tü.
Atatürk devrinden sonra biz, maalesef sanatkarların ellerinden tutamadık.
Bu da bizim kabahatimiz....
Burada huzurlarınızda bulunan müzik, tiyatro, resim, heykel ve mimari dal
larındaki arkadaşlarımızı, Türk sanat ve kültürünü bütün dünyaya tanıtan diğer
değerli arkadaşlarımızın da birer temsilcisi olarak kabul ediyorum. Bu arka
daşlarınuı kadar değerli, daha birçok sanatkar arkadaşlarımız mevcuttur. Onla
ra da gönlümüz armağanlar verilmesini arzu ederdi. Ama şimdilik, yalnız bu
değerli arkadaşlarımıza, bu armağanları sunmakla iktifa edeceğiz.
Ben bütün sanatkar-arkadaş/anma sesleniyorum: Bu değerli sanatkar arka
daşlarımızın şahsında hepinizi tebrik ediyor, sizleri, görevlerinizin kutsiyeti ve
Türk Milletine yaptığımı büyük hizmetler dolayısıyla takdirle anıyorum.
190
Bu armaganlar sunulacağı zaman, bana, "Nerede vereceksiniz? " diye sor
dular. Ve bir Devlet Başkanını11 sahneye çıkarak bu armağanları vermesinin
doğru olmadığını söyleyenler çıktı. Ben kendilerine aynen şunu dedim: "Ben
Türk sanatma, Türk kültürüne bu kadar emek vermiş, yurtta ve dünyqda bizi
tanıtmak için senelerce didinmiş bu değerli arkadaşlarımızın ayağına giderim.
Bu beni küçülmıez, bu beni yüceltir. Gerekirse ben onların ellerini de öperim.
Şimdi, bütün Türk milleti adma, Atatürk'ün JOO'üncü dogum yıldö11ümü
vesilesiyle hazırladığımız şu küçük a1mağa11ları, Layık olmamakla beraber, bi
rer hatıra olarak kendilerine burada takdim ediyorum. Amıağanları vermekten
de ayrıca büyük bir zevk duyduğumu belirtmek istiyorum.
Bu konuşmayı yaparken, "Ben Türk sanatına, Türk kültürüne bu kadar
emek vermiş, yurtta ve dünyada bizi tanıtmak için senelerce didi11miş bu
değerli arkadaşlarımızuı ayagma giderim. Bu beni küçültmez, yüceltir"
cümlesini söylediğimde salonda bir alkıştır koptu. Dinleyicilerin de hoşuna
gittiği belli idi. Ben bu sözleri hoşa gitsin diye söylememiştim. Hakikateq.
böyle düşünüyordum. Bu düşüncemi de samimi olarak ifade etmiştim.
Akşam saat 20.00'de Çankaya Köşkünde bir resmi kabul düzenlemiştim.
Oraya da bir hayli davetli geldi. Bu arada Celal Bayar'la Cevdet Sunay da gel
diler. Fahri Korutürk hastalığı dolayısıyla gelemedi.
Resmi kabul süresince davetlilerle bir müddet ilgilendikten sonra küçük bir
odada Konsey Üyeleri, Celal Bayar ve Cevdet Sunay'la bir aralık sohbet enik.
Bu sohbet sırasında Celal Bayar'ın hafızasının hfila yerinde oluşuna hayret et
tim. Zira o da 99 yaşına gelmişti. Kendisinin bu törenlere davet edilmesinden
son derece mutlu olduğu görülüyordu.
Bugün Avrupa Parlamentosunca görevlendirilen Ludwig Steiner
Türkiye'ye geldi. Hatırlarıacağı üzere Aralık ayı başlarında Avrupa Parlamen
tosuna Türkiye aleyhine bir rapor sunulmuş fakat bu rapor kabul edilmeyerek,
Aralık ayı sonunda bir heyetin Türkiye'ye gönderilmesi karan alınmıştı. İşte
Steiner bu heyetin başı idi. Bugün Başbakarı Bülend Ulusu ve Dışişleri Ba
kanı İlter Türkmen ile görüştü. Adet olduğu üzere yarın da Süleyrnarı Demirel
ve Bülent Ecevit'le görüşecek.
Bu çeşit görüşmeler, gelmeler gitmeler hiç bitmeyecek. Avrupa Parlamen
tosuna bir iş çıktı. Hemen hemen her toplanusında Türkiye konusu gündeme
gelecek.
191
6 OCAK SALI
9 0CAK CUMA
192
Aslında biz bu gibi gelip gidenlerin verecekleri raporlarla kendimizi .bağlı
hissetmiyorduk. Yeter ki Türkiye'nin geçirdiği korkunç dönemi kavrayabilsin
ler. Bu gelenlerin çoğunluğu durumun fecaatini kavradı fakat bir kısmı kavra
mak istemediğinden kavramadı.
11 OCAK PAZAR
193
geçirildi. Bu operasyonlarla DEV- YOL örgütüne büyük bir darbe vurulmuş
olduğu muhakkak..
12 OCAK PAZARTESİ
13 0CAK SALI
Pakistan Devlet Başkanı Ziya ÜI Hak ile resmi görüşmelerimiz bugün sa
bah Çankaya Köşkünde_ başladı. Heyetlerin de katıldığı bu toplantı iki saatten
fazla devam etti.
Aramızda cemyan eden görüşmeler özet olarak aşağıdaki gibi oldu:
Usulden olduğu üzere, evveıa ben Ziya Ül Hak'a gerçekleştirdiği bu
ziyaretten duyduğumuz memnuniyeti dile getirip hoşgeldiniz dedikten sonra,
bu gibi görüşmelerde ilk sözü misafire bırakmak gelenek haline geldiğinden
•
195
rinde iken Başkan Carter ile görüştüm. Pakistan'ın stratejik konumunu izaha
çalıştım. Sonunda bizim konumumuzun önemi hakkında ABD yönetiminin bi
zimle aynı düşünceye sahip olmadıklarını gördüm. Yeni ABD yönetiminin Pa
kistan'a atfe«iği önem hakkuıda hiçbir bilgimiz yok. Şu anda belli olan yegane
husus, yeni ABD yönetiminin Sovyetler'e karşı daha kararlı bir politika izle
yeceğidir. "
SovyeUerle olan ilişkileri konusunda da Ziya ÜI Hak özetle şu hususları
dile getirdi:
"Hi11distan'la çok iyi ilişkiler içinde buluna11 Sovyetler Birliği'nin asıl
amacı; bize baskı yaparak, Pakistan'ın tutumunu yumuşatmasını ve Sovyet ta
raftarı bir politika izlemesini sağlamaktır. Bütün islam dünyası, Türkiye ve
Çin ile çok iyi ilişkilerimiz nedeniyle, Sovyetler'in bu amaçlarına
ulaşamayacaklarını söyleyebilirim. Bu çerçevede lslam dünyasının durumu
büyük önem taşıyor. İslam alemi sahip bulunduğu büyük mali, enerji, insan
ve yetenek kaynaklarını en iyi biçimde değerlendirerek dünya politikasmda
daha çok söz sahibi olabilmelidir.
Biz, Pakistan olarak, Türkiye ile aramızda mevcut dostluk ve kardeşlik
ilişkilerinden daima iftihar duymaktayız. Zor günlerimizde Türkiye'nin bize
sağlamış olduğu destek için minnet hislerimiz sonsuzdur. Arzumuz ikili
ilişkilerimizi en yüksek düzeye getirmektir. "
Ziya Ül Hak'm konuşması burada son bulmuştu. Ben sözü tekrar aldım ve
özetle şunları söyledim:
"Değerli dostum ve kardeşim Ziya Ül Hak'ın verdiği bu etraflı ve samimi
açıklamalara teşekkür ederek söze başladıktan sonra; Türkiye ile Paksitan'ın
bölgelerinde uyguladıkları politikalar bakımından bir değişiklik görmediğimi,
her iki ülkenin de aynı görüşlere sahip olduklarını, Afganistan işgalini anında
kınadığımızı, Amerika Birleşik Devletlerinin bölgede uyguladığı yanlış politika
yüzünden Afganistan'ın Sovyet işgaline sebep olduğunu, ben bu yanlış politi
kayı gerek CENTO dağıldıktan sonra ve özellikle 12 Eylül'den sonra
görüştüğüm ABD ilgililerine açıkça anlatmaya çalıştığımı, Amerika Birleşik
Devletleri'mn Pakistan'a bakış açılarının hatalı olduğunu, kdfi yardım ve des
tek sağlamadıklarını da ifade e«iğimi, Afganistan işgalinden sonra şimdiye ka
dar uyguladıkları yanlış politikadan uyanmış olacaklarını ümit ettiğimi, bütün
çabamızın Afanistan'ın Sovyet işgalinden kurtarılması yönünde olduğunu, an
cak bunda muvaffak olunacağını zannetmediğimi, Sovyetler'in amkları adımı
geri alacaklarına ihtimal vermediğimi, bu işgalin arkasından başka adımların
gelebileceğinden kuşku duyduğumu, Sovyetler'in daima uzun vadeli politika
izlediklerinin unutulmaması gerektiğini" ifade ettikten sonra, İran'daki durum
hakkında da şu görüşleri ileri sürdüm:
1 96
"lran ke11di iç meselesi yüzünden Afganistan'daki durumun vahametini
görüp çere arayabilecek durumda değil. Bugün için İran'da duruma kimin ha
kim olduğu belli değil. Ortada bir otorite boşluğu görülüyor. İran-Irak
savaşını11 durdurulması hususu11da Ekse/{ifıs/aruıın girişimlerini takdirle
karşıladık. Bu iyiniyetle yapılan arabu/uculuk girişimi ıarafiarca maalesefyete
rince değerlendirilemedi. Bu konuda bizim de bazı teşebbüslerimiz oldu. Fakat
İran 'dan henüz bir cevap alabilmiş değiliz. Bunu otorite boşluğuna
bağlıyoruz. Bizim müşahadelerinıiz; lrak'ın daha yumuşak, İran'ın ise katı bir
tutum içerisinde oldukları merkezindedir. Her iki ülkeyi yıpratıp zayıf düşüren
bu savaşın, bizim için olduğu kadar Pakistan ve bölge için de iyi bir sonuç
vermeyeceğini biliyoruz. Sovyetler'in İran hududunda bulundurdukları birlik
lerinin hazırlık durumlarını artırdıklarını da biliyoruz. Şu anda doğrudan bir
işgal hareketinden çekinecekleri akla gelirse de, çıkacak birfırsattan da derhal
yararlanacaklarına muhakkak gözü ile bakılabilir. ABD veya Sovyetler Bir
liğinden biri11in atacakları yanlış bir adım, bu iki süper gücü karşı karşıya ge
tirebilecektir."
İran-Irak savaşına bu kadarla değindikten sonra Ziya Ül Hak'ın
konuşmasında değindiği diğer konular hakkındaki göıii şlerimi aşağıdaki
şekilde belirttim :
"İslam Zirv( Konferansından iyi neticeler alınmasını biz de ümit etmek is
tiyoruz.
Yeni ABD yönetiminin, Pakistan ve orta doğuyu da içine alan bu
bölgedeki tutumu bizim için de henüz açık değil. Benim ihtibaıma göre, yeni
ABD yönetimi Sovyetler'e karşı daha kuvvetli olma prensibinden hareket ede
cektir. ABD Dışişleri Bakanlığına getirilen General Haig'in tutumunu bilirim.
Daima NATO ülkelerinin daha çok kuvvetlenmesi gerektiğini savunmuştur.
Bölgede ABD'nin yapmış olduğu hatalardan bahsettiğim kişilerden biri olan
General Haig, Pakistan'da ABD'nin işlediği hataları kabul etmişti. Ümit ederiz
ki şimdi bölgeye gerekli önemi verirler. "
Bu konuların arkasından ikili ilişkilerimizin geliştirilmesi için yapmamız
gereken işlere, Silahlı Kuvvetlerimiz arasında mevcut işbirliğimizi daha da
geliştirmemiz gerektiğine ve diğer konulara değindikten sonra, Yunanistan'la
olan ilişkilerimizi ve Kıbrıs konusunu izah ettim . Böylece göıiişmelerimiz ta
mamlanmış oldu.
197
14 OCAK ÇARŞAMBA
198
15 OCAK PERŞEMBE
199
mayacağız. Bölücülerin ve dinimizi istismar edenlerin yapmak istediklerine
müsaade etmeyeceğiz. Atatürk'ün ilkelerini tekrar yerine oturtacağız.
Şimdi kıymetli hemşehrilerim, sayın Konyalılar, burada ilk defa bütün mil
lete bir hususu açıklayacağım. Bu açıklamayı Konya'ya bıraktım. İlk gel
diğimiz günden beri dedik ld, "Biz bu bozuklukları düzelttikten sonra gi
deceğiz. Demokratik sisteme döneceğiz. " Ve kendilerine bir plan verdik.
Evvela anarşiyle mücadele edeceğiz. Ondan sonra Kurucu Meclisi kuracağız.
Kurucu Mecliste yeni Anayasa, Seçim Kanunu, Partiler Kanunu gibi önemli
kanunları çıkartacağız ve bir daha memleketin bu hale düşmemesi için
çıkarılması lazım gelen bütün kanunları çıkartacağız, ondan sonra Atatürk il
kelerine bağlı bir yönetime devredeceği7" dedik. Bu söz asker sözü, namus
sözü. Şimdi Kurucu Meclis ne zaman kurulacak? Kurucu Meclis 30 Ağustos
ile 29 Ekim tarihi arasındaki bir tarihte kurulacak. Ancak kurulurken şunu da
söyleyeceğim: Milli Güvenlik Konseyi, benzetme yapabilirsem, şöyle ya
payım, Senatonun vazifesini görecek. Kurucu Meclisten çıka.11 kanunlar bize
g elecek, biz eğer onu değiştirirsek, değişiklik şekliyle yürürlüğe girecek, es
kiden olduğu gibi tekrar meclise gidip, tekrar gelme yok. Meclisin ka.bul ettiği
kanunu biz aynen kabul edersek, kanunlaşdcak. E!,er bazı yerlerini
de!,iştirirsek, o değişiklik luıliyle yayınlanacak. Sorup duruyorlardı, işte bura
da açıklıyorum, büyük bir mani çıkmazsa 30 Ağustos'la 29 Ekim arasındaki
bir tarihte Kurucu Meclis kurulacak. B unun kanunlarının hazırlığı
içerisindeyiz. Ve yine şunu söyleyeyim, bu Kurucu Meclise partili olarak, par
tilerden kimseyi almayacağız.
Kurucu Meclisten sonra normal düzene, parlamenter demokratik sisteme
döndükten sonra da Türkiye'nin kaderi; memleketi bu hale getirenlere tekrar
teslim edilmeyecek. Bunu şunun için söylüyorum: Bütün kamu görevlileri,
görevlerini öyle yapsınlar. Çünkü şöyle bir inanç var, "bunlar nasıl olsa gidi
ci .. " Daima kulaklarını onlara çeviriyorlar. Onlardan aldıkları direktiflerle iş
yapmaya çalışıyorlar. Heveslenmesinler, memleketi bu hale getirenlere tekrar
m emleketi teslim etmeyiz. Efendim, politikacı zor yetişirmiş, kolay
yetişmezmiş. Bu memlekette çok büyük politikacılar daha yetişir. Bir kişiye,
iki kişiye teslim edilemez. Bu milletten çok bilyükler çılanıştır, merak etmeyin.
Yolsuzluk ve iltimasla da mücadele yapıyoruz. Ama iltimas ve yolsuzlukla
mücadele, en zor mücadelelerden birisi. Çünkü bu, iki kişi arasında cereyan
eden bir hadise. Eğer bunda vatandaşlar bize yardımcı olursa çok daha, muvaf
fak oluruz, bu konuda. iltimasın kökünü ka.zıyamazsak, rüşveti önleyemezsek
ahltikımızı da düzeltemeyiz. Ahlaksızlık buradan başlıyor. Ama dikkat ederse
niz, bunun kökünü ka.zıyacağız diyemiyorum. Çünkü bu bütün milletlerde var.
İltimas ve rüşvet, maalesef bizde de oluyor ve yakalanması da çok zor. Sizler
bize yardımcı olursanız bunlann da hakkından geliriz.
200
İkinci Ordu Komutanlığını ve Meram civanndaki birlik ve tesisleri ziyaret
ettikten sonra, Orduevi sinema salonunda toplanmış olan subay ve astsubay
larla, Çorlu, Gölcük, Eskişehir garnizonlannda yaphğım konuşmalara benzer
bir konuşma yaptım.
16 OCAK CUMA
Uçakla Adana'ya hareket ettik. Hava çok yağmurlu. Buna rağmen halk
yine sokakları dolduımuş.
201
Adana'da evvela Kolorduyu, bilfilıare Vilayeti ziyaret ettik. Arkasından
Belediyeye gelerek balkonundan halka hitap ettim. Burası geniş bir meydan
değil. Hfila şiddetli yağmur yağıyor olmasına rağmen halk eline şemsiyesini
alıp gelmiş. Bu kadar yağmur altında halka uzun konuşma yapmam doğru ol
mazdı, onun için mümkün olduğu kadar kısa konuşmaya gayret ettim.
Yapuğım konuşmanın bazı kısımlarını buraya alıyorum:
Aziz Adanalı hemşehrilerim, kıymetli vatandaşlarım,
Bu güzel şehrimiz, güney Anadolumuzun incisi Adana, geçtiğimiz şu bir
kaç sene içerisinde anarşi ve terörden en çok zarar gören ve birçok vatan
evlddının kaybedildiği, yuvaların yıkıldıgı şehirlerirnizin başında gelmektedir.
Ankara gibi, İstanbul gibi bu şehrimizde de maalesef çok şehit verdik, çok va
tandaş kaybına ugradık. Ama hamdolsun ki, o günleri geride bıraktık, daha da
anarşinin köküne inmek suretiyle eskiden olduğu gibi bu bölgemizi de tertemiz
rahat ve huzur içerisinde yaşayan bir şehir haline getireceğiz. Neden, neden
burayı seçtiler bu anarşistler ve teröristler? Sebebi kıymetli vatandaşlarım o
çalışkan vatanperver işçimiz, nerede yığılmışsa İstanbul gibi, Ankara gibi,
İzmir gibi, Adana gibi, oralara el attılar. Onları kışkırtmak suretiyle bu terörü
ve komünizmi yaymak istediler. O temiz vatandaşlarımızı birer maşa olarak
kullandılar.
Gayeleri şuydu: Memleketteki ekonomik kriz gittikçe çoğalsın, vatandaş
artık hayatından bizar duruma gelsin. fabrikalar çalışmasın, çalışıyorsa en
düşük kapasite ile çalışsın bu suretle memleket, millet fakrü zaruret içerisine
düşsün ve ondan sonra desinler ki, her zaman attıkları o sloganlarla, işte
görüyorsunuz bu yönetim yürümüyor, bu idare şekli sömürücüdür, yani tek
yol onların dediği gibi devrimdir, komünizmdir. Memlekete komünizmi getir
mek istiyorlardı ; onun için burayı seçtiler. Buna elbette milletimizin yegane
güvencesi Silahlı Kuvvetlerimiz müsaade edemezdi. Sabredeceği kadar etti,
ama sabrın sonıuıa gelince bu işe de el atmak zorunda kaldı.
Bu konuda çok şehit verdik, kayıp verdik, ama vatandaşlarımızın yardımı
sayesinde şu günlere ulaştık. Daha da iyi günler önümüzde bizi beklemektedir.
Bunu hiç merak etmeyin.
Yurdumuzda yapılan toplusözleşmelerde bir adalet göremiyoruz. Bir
şehirde başka türlü, aym iş kolunda çalışanlar başka türlü para alırken, diğer
bir şehirde aynı işi yapan vatandaşlarımız daha başka türlü para alıyor. Bunları
da düzeltmek istiyoruz. Eğer aynı iş kolunda çalışıyorsa, Türkiyenin neresinde
çalışıyQJ"sa çalışsın, aynı parayı almasını sağlayıcı bazı kanuni tadbirler
üzerinde de durmaktayız.
Sizlere 12 Eylül konuşmamda sendika ağalarmdan bahsetmiştim. Şimdi, o
ağalardan bazı misaller vereceğim. Neler yapmışlar sizin paranızla?
202
Bu sendikanın ismini vermeyeceğim. Çünkü adalete intikal ediyor, bu
yaptıkları. Şimdi açıklamam doğru olmaz. Bir sendikanın 8 milyar Türk li
rasına varan mal varlığı var. Sekiz milyar... Bunlarla neler yapıyor, şimdi size
anlatacağım. Ama bu sendika, kendisine bağlı_işçiler greve gittiği zaman, grev
süresince lütfen ayda 1000 lira, 1500 lira verir, fazlasmı vermez. Bu sendika,
Ankara 'da sendika merkezi olarak 1 6 katlı ve 1 60 odalı bir gökdelen
yaptırıyor. Bu gökdelen 200 milyon Türk lirasına ihale edilmiş, bir kişinin
oluruyla, olur demesiyle yapılmış, ihaleye verilmiş, Bu yapılan gökdelenin
yanında 800 kişilik bir eğitim salonu var. Ne eğitimi yaptıracaklar, onu da bi
lemiyoruz. Komünizm eğitimi yaptıracaklardı . . . Yine bu sendikanın Ege
kıyılarımızda bir dinlenme yeri diye, veyahutta eğitim merkezi diy e
yaptırdıkları bir kamp tesisi var. Dünyanın en modern kamp tesislerinden. 300
kişi kapasiteli olan bu kampta 7 adet lüks villa, 112 adet iki kişilik çok lüks
dinlenme odaları, 3 ita 4 tane yüzme havuzu, spor tesisleri. Feda olsun ama
buraya işçiler gitmiyor. O sendikanın başındakiler gidiyor, buraya. Bu aynı
sendika, Ankara'da bir matbaa yaptırmış, matbaanın yapım masrafı 200 mil
yon Türk lirası. Bu matbaa Avrupa 'da mevcut matbaalardan 6'ncısı, ofset
baskı yapıyor, üç tane kompütürlü. Ne yapılıyor bu matbaada, size
söyleyeyim. Dev-Yol'un bildirilerini, gazetelerini, mecmualarını basıyor, ya
kalandı.
Bu sendikanın yine Ankara'da JOO'denfazla otomobili var. içinde trıerce
desler dahil.fakat dört-beş tane şöför var, gerisi sendikacılar tarafından kul
lanılıyor, sizin sayenizde..
Başka bir sendikadan misal vereceğim. Bu sendika da Ankara'da taşradan
gelen temsilciler için bir yemek vermiş. Bir tek yemek. Ödediği para 3 milyon
Türk lirası bir tek yemek için . . . işte bunlara ben söyledim, sendika ağaları
diye. Çünkü, sizin paralarınızla orada krallar gibi yaşayanları kastettim. Neden
bu hale geldi bunlar, sayın vatandaşlarım. Sebebi, sendikalar denetlenemez,
kimse oralara giremez, neler satfedi/ir, nereye satfedilir, nasıl satfedilir, bunu
kimse soruşturamaz. Ama yeni getireceğimiz kanunlarla bu sendikalar da de
netlemeye tabi tutulacak, her kuruşun hesabı sorulacak.
Sevgili vatandaşlarım, bu yağmurun altınd.a sizleri fazla bekletmek
istemiyoruz. Bölgemiz, bölgemiz derken bu orta doğuyu kastediyorum, çok
kritik günler yaşıyor. Yarın ne olacak? Kimse kestiremez. Çok yakınımızda
komşu iki ülke savaş halinde, bir türlü bu savaşı sona erdiremediler. Biz de
muvaffak olamadık. Birçok ülkeler arabuluculuk yaptı, Birleşmiş Milletler
araya girdi ama muvaffak olamadı. Bunun sonu nereye varır, nasıl olur,
bugünden kestirmek mümkün değildir. Onun için ufak bir yanlış adım, yanlış
bir hesap, bütün bu bölgeleri ateşe verebilir. Ve belki dünyayı ateşe
sürükleyebilir. Bu bakımdan her an savaşa hazır olmak mecburiyet�ndeyiz.
203
Biz anarşi ve terörle mücadele ederken aynı zamanda savaşa olan
hazırlıklarımızı da ihmal etmiyoruz. Askerlerimiz her an savaşa hazırdır.
Bugünkü gazeteler dünkü Konya konuşmama geniş yer vermişler.
Özellikle Kurucu Meclisin kuruluş şekli ile tarihini açıklamış olmamı başlık
yapmışlar.
Bu kitabı yazarken sahifeleri arasına bazen gazete yazarlarının makalelerini
de alıyorum. Sebebi; bu yazarlardan bazıları 1 2 Eylül dönemi sona erip, nor
mal demokratik düzene geçtikten sonra asker aleyhinde ve bu yönetim aley
hinde çeşitli makaleler ve yazılar yazdılar. Bugün yazd-Iklan ile o zaman
"yazdıklarını vatandaşlanmın karşılaşurabilmeleri için bunları sahifelerin arasına
alıyorum.
Şimdi de bugünkü tarihli Tercüman gazetesinde Nazlı Ilıcak'ın yazdığı
başyazıyı buraya almak istiyorum. Yazı şöyle:
204
"Gecikseydik vatan komünistlerin eline düşecekti" demek suretiyle mazideki
vak'a/ar, bugünkü başarılarla 1 2 Eylül'ün meşruiyetini bir kez daha vurgu
lamıştır.
2. Konuşmanın ikinci bölümünde yeni iktidarın icraatı anlatılmıştır. Z.am
/ar, KİT zararları ile açıklanrtuş, vergi kanunlarının lüzumu belirtilmiş, ihracat
artışları övülmüş, elektrik kısıntısının sebebi izah edilmiştir. Bu arada Kurucu
Meclis hakkındaki müjde de asker sözünün namus sözünün bir teyidi olarak
verilmiştir. Kurucu Mecliste nihai kararın Milli Güvenlik Konseyine
bırakılması bizce doğru bir görüştür. Bu şekilde hem tartışmaların uzaması
önlenecek hem 12 Eylül'ün hedefine varması sağlanacaktır. Orgeneral Evren
ve arkadaşları bir takım bozukluklara işaret ederek gelmişlerdir. Bu bozukluk
lar mutlaka giderilmelidir. 1961 Anayasasıru Anıtsal bir yapıt olarak görenler
neticeye tesir ederlerse gayeye ulaşmak zorlaşacaktır. Kurucu Meclise politi
kacı da alınmayacaktır, hatta tamamen güdümlü bir kurucu meclis
oluşturularak meşruiyet bildhare, anayasa ve kanunların halk tarafından refe
randumla tasdikinde aranabilir. 12 Eylül Harekatı haklılığını önümüzdeki
yıllarda ispat edebilmek için, bütün tasarılarını , plan ve görüşlerini
gerçekleştirmek zorundadır. Elbettefikir alacaktır ama son söz sahibi mutlaka
belli bir iddiayla yola çıkan Konsey olmalıdır.
3. Devlet Başkanının konuşmasının üçüncü bölümünü politikacılardan ve
basından şikayet diye özetleyebiliriz. Politikacılardan yakındığına birçok
kereler şahit olmuştuk. Şimdi basını da araya katmıştır.
Politikacı ile ilgili cümleleri şöyledir:
"Tencereyi pis/etmişlerdi, biz geldik temizledik. Ne zaman gideceksiniz
diye gözlerimize bakıyorlar, iktidarı verelim gene mi pis/etsinler .. Kurucu
Meclise partilerden kimseyi almayacağız, memleketi bu hale getirenlere memle
keti teslim etmeyeceğiz. Heveslenmesin/er. Politikacı kolay yetişmez diyorlar.
Bu memleketten hem de ne politikacılar yetişir. "
Basın hakkında ise "sert ve yıkıcı tenkit yaptığı, hükümeti yıpratmak iste
diği" iddiası ortaya atmıştır.
Madem hedef demokrasidir, demokrasiye biran evvel geçmektir ve Kurucu
Meclis müjdesiyle bu amaca biraz daha yaklaşılmıştır, politikacıyla ve basın
mensubuyla, yani demokrasinin iki ana unsuruyla aradaki dostluk bağları ko
parılmamalıdır. Bazı politikacılar, bazı basın mensupları eleştirilebilir; tıpkı
bazı M.ki"!lerin, bazı üniversite hocalarının eleştirilebileceği gibi...
Memleketi bu hale sadece politikacılar getirmemiştir. İstikrarsızlığı yaratan
seçim kanunudur; erken seçimin önünü tıkayan, cumhurbaşkanım seçtirmeyen
anayasadır. Anarşi yuvası haline gelen derneklerfaaliyetten men edildiğinde,
yürütmeyi anında durduran Danıştaydır, affı çıkaran Anayasa Mahkemesidir,
205
dil ve kültür buhranı yaratan Dil Kurumudur, 142'nci maddenin iptali
hakkındaki başvuruyu ciddi bulan Sıkıyönetim mahkemesidir.
1 2 Eylül Harekatını basının ve politikacıların büyük bir bölümü haklı
görmüş ve Türkiye'ye rapor hazırlamak üzere gelen Avrupa Konseyi Heyetine
lehte telkinler yapmıştır. Bugün demokrasiye dogru giden çetin yoldaki engel
leri bir bir ve elbirligiyle ayıklamak günüdür. Köprüleri atmadan, dostluk
baglannı koparmadan!."
Bu makale de gösteriyor ki, 12 Eylül Harekatını gerekli gönnekte ve bunun
muvaffak olması için elbirliği önermektedir.
Validen ilin sorunları ve asayiş durumu hakkında kısa bir bilgi almayı
müteakip, helikopterle İskenderun'a hareket ettik. Tam karanlık basmadan ala
ca karanlıkta İskenderun'a inebildik. Helikopter pistinden şehre gelirken ka
g
ranlıkta eldik; Tugay Karargfiluna uğrayıp orada da asayiş durumu hakkında
bilgi aldık, birikmiş halkı selamladık. Kısa bir konuşma yaptım. Yaptmlan
Atatürk heykelini açurn; arkasından orduevine gelip akşamı burada geçirdik.
206
17 OCAK CUMARlESİ
207
sözlerimizde Silahlı Kuvvetlerimizin bütün mensuplarının iradesi, azmi ve
imanı mevcuttur. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün mensupları, kendilerine
hayat düsturu yaptığı disiplini, itaatı, sadakatı ve onun komuta bağlılığıyla
komutanlarının ağzından kendisini ulusuna bir kere daha adamıştır. Bu and
Silahlı Kuvvetlerin yeni bir "izm" getirme niyetinde olmadığını, sadece ve
sadece ulusun hak ve çıkarlarını savunarak, yolundan saptırılmak istenen
Atatürk ilkelerini ve Cumhuriyeti yeniden onarmak ve ulusunu bir daha
kimsenin onu yolundan çıkartamayacağı şekilde sağlam temeller üzerine
otunmak iradesini gösteren bir adayışın ifadesidir.
Yurt içinde yaptığım gezilerimde ve bu gezilerde yaptığım konuşmalarda
ayrı ayrı konuları işleyerek, milli sorunlarımıza bakış açımızı ve bunlara çareler
bulma hususundaki görüşlerimizi ifade etmeye çalışmıştım. Buradaki
konuşmamı, radyo ve televizyon/ardan dinlediğiniz konuşmalarımla
birleştirirseniz, görüşlerimizin zaman zaman sizlerle yapılan konuşmalarla bir
bütünlük teşkil ettiğini anlayacaksınız. Sizlerin bu yardım ve anlayışı sayesin
dedir ki, kısa zamanda bu anarşinin hakkından gelebildik. Sizlerin yardımı ol
dukça a/tın�n kalkamayacağımız hiçbir yük yoktur.
Aziz Hataylılar,
Hatay ilinin birçok yerinde abidelerde kitabe/eşen Atatürk'ün "40 asırlık
Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz" vecizesi yer almaktadır. Dört bin
yıllık Türk yurdu olduğunu ifade eden bir bölgede, yurdıma, ulusal
değerlerine gönülden bağlı , istiklal mücadelesi sırasında omuz omuza
çarpışmış, birçok şehitler vermiş evldtlarına bölünmeyi telkin edenlerin, bu
gerçeği görmemesi mümkün değildir. Ama , hırs ve hıyanet içinde bulunan bir
avuç gafil, bunu isteyerek dörtbin yıllık Türk yurdunun evlô.tlarını alevi ve
sünni diyerek birbirine düşürmek isterler. Bu memleketin özbeöz evlatlarını
mezhep ayrımı kışkırtıcılığıyla çağdışı ırkçılık yaparak bölmek parçalamak is
terler. Siyasi çıkarları uğruna halkı birbirine karşı hasım duruma getirmek is
terler.
Tarihe bir göz atınız. Bu kavga bir hilafet kavgasıdır. Eğer Hazreti Ali'yle
Muaviye, bilselerdi ki bir zaman gelecek, taraftarları birbirlerinin gırtlağına
sarılacak, bu kavgayı yapmazlardı. Bu kavga niçin günümüze kadar getiril
miştir? Çünkü, Türkiye'ye hakim olmak isteyen devletler, askeri güçlerin
yanısıra, bu bölünmeyi de kullanarak Türk'ü Türk'e kırdırmak suretiyle haki
miyet savaşında bu ayırımı da kullanmışlardır.
Asıl işin acı tarafı sayın vatandaş/arım, çok partili dönemde siyasi partiler
oy sandığından birkaç oy fazla çıkarma pahasına sorumsuzca bu ayırımı kul
lanmışlardır. Tanrısı bir, Kur'anı bir, Peygamberi bir, aynı sesleniş ve yakarış
içindeki saf ve temiz insanları birbirinden koparmaya imkdn yoktur. Acaba
208
Kur'anı , aleviyle sünniler ayrı ayn mı okuyup tefsir ediyorlar? Namazda
başka başka sureleri mi okuyorlar? Elbette ki hayır. Evlddını gelin ederken ge
lin alayı başında Türk bayrağı taşıyan, cenazesini aynı bayrağın gölgesinde
veya aynı bayrağa sararak istirahatgahına teslim eden, duasında vatamnı, ulu
sunu, cumhuriyetini, ordusunu, Atatürk'ünü dilinden düşürmeyen bu memle
ket evldtlarını alevi-sünni diye göstermeye çalışmak eğer cehalet değilse
hryanetin ta kendisidir.
Sevgili vatandaşlarım,
Halife-i Raşidin diyerek, orta yolda giden, dört halifeyi sayan, kulaklarında
Hazreti Ali'nin menkıbeleri de çmlayan; hararetle içtiği sudan sonra hamdını
ve Kerbela şehitlerini anma terbiyesi alan uluswnuzun bir başka bölümünü de
diğer tarafa anlmış gibi göstermek, ranıtmak yine cehaletin bir eseri değilse
hıyanetin sonucudur.
Sevgili vatandaşlarım,
Bu ayırımın, bu dinsel ayırımın yanısıra bölgede köken ayrılığı isteyenler
de aynı hıyanetin içindedirler. Atatürk, şu at üzerinde bize bakan Atatürk "Ne
Mutlu Türküm Diyene" derken, bu diyenin diyebilenilJ Türk olduğunu bütün
dünyaya ilan etmiştir. Silahlı Kuvvetlerimizin saflarında aynı üniforma içinde,
aynı bayrak ve silaha el basarak, aynı andı, aynı yemini yapanların geçmişte
Cihan Harbine, İstiklal Harbine, yakın tarihimizde Kore Harbine, Kıbrıs Ha
rekatına aynı heyecan ile katılmış/arın evldtlarını, bu evldtlarını birbirinden
ayırmaya imkan var mıdır? Soruyorwn sizlere, imkan var mıdır? Bütün bun
ları düşünerek ve değerle!J,direrek geçmiş yılların tatlı günlerini hatırlayarak,
bizi parçalamak isteyenlerin sergilediğ(bu oyunlara gelmemeyi, birbirinize ve
evldtlarınıza anlatınız.
Ey öğretmenler, size sesleniyorum: Size teslim edilen öğrencilerinize bun
ları öğretiniz. Yanlış yoldan ayırınız onları.
Tanrının her türlü nimetini bol bol ihsan ettiği Hatay'ımızm müreffeh ve
mutlu insanlar diyarı olması gerekirken, bir avuç sapnrılmışların bu temiz ha
vayı bozmasına elbirliğiyle, gönü/birliğiyle karşı konulduğu ve bunda mutlak
başarıya gidildiğini izlemekten yetkili ve sorumlulardan bunları dinlemekten
büy'Uk bir ferahlık duyduk. Demin de ifade ettiğim gibi Ankara'ya gittiğimde
ilgililerle görüşmek suretiyle daha müreffeh bir Hatay yaratmanın uğraşısına
hep birlikte katılacağız. Sizlere, kardeş kavgasına sürükleyecek hainlerin
oyunlarına gelmemekte çok dikkatli olmanızı bir kere daha hatırlatıyorum.
Bunların oyunlarına gelmeyin. Aynı ulusun evlatları olarak, aynı bayrağın
alnnda yaşama azminizi şimdiye kadar kanıtladığınız gibi bundan sonra da
lrJ.msenin sizi bu değerlerden koparamayacağına inancım ve güvencim tamdır.
209
Aziz ve kahraman Hataylılar,
Şunu sizlere tekrar tekrar söylemek istiyorum. Atatürk şunu söylemiştir:
"Türk, Öğün, Çalış, Güven " demiştir. Türklüğümüzle övüneceğiz. Aynı
topraklar üzerinde yaşayan insanlar olarak, vatandaşları olarak övüneceğiz.
Ondan sonra çalışacağız, çok çalışacağız ve yine çalışacağız. Ondan sonra da
evvela kendimize, birbirimize ve milletimize güveneceğiz. Güven kaynağımız
bu millettir, hiç kimseye güvenimiz yoktur. Ancak, Türk milleti kendisine
güvendikçe herşeyin altından kalkmıştır. Bizden sonra gelen nesillere belki biz
göremedik amma, bizden sonra gelecek evlatlarımıza parlak ve mutlu Türkiye
teslim edelim.
Bizi bölmek, bizi parçalamak ve lokma lokma yutmak, bazı "izm"ler
komünizm, faşizm gibi- sapık ideolojilere götürmek isteyenlerin peşinden
gitmeyiniz. Onları yakalayıp teslim ediniz. Yakalayamıyorsamz haber veriniz,
biz onların hakkından geliriz. Biz bu uğurda başımızı koyduk. Bu millet, bu
büyük millet, bu /7iiyüklüğüne l(Jyık olan yaşamına muhakkak kavuşacaktır.
Buna inanınız, güveniniz.
Yaptığım programa göre bugün Kahramarımaraş ve Gaziantep'e de uğrayıp
halka hitap ettikten sonra, Ankara'ya dönecektik. Fakat programımız hava mu
halefetinden bozuldu.
21 1
Polonya'dan, İspanya 'dan, Avrupa'nın muhtelif memleket/erinden hatta
Afrika 'dan gitmiş milletlerden teşekkül eder. Ayrı ayrı milletler orada
birleşmiş, Birleşik Amerika diye bir devlet kurmuşlar. Onlar birleşmişler de,
aynı irktan·gelen, aynı dini kullanan, aynı ananeye sahip bu millet niye, niye
bir Birleşik Amerika gibi olamasın, neden birbirine düşman olsun? Sebebi
milletin, bu dini inançlarını kullanarak, onları birbirine düşm�n etmek ve
Türk'ü Türk'e kırdırmaktı. Sebebi buydu. Ama sizler, bizler bu oyuna
gelmedik, gelenler oldu. Bundan sonra gelmemesi için elbirliğiyle çalışalım,
birbirimizi sevelim, birbirimize sarılalım, aynı topraklarda yaşayan, aynı
bayrağın etrafında toplanmış kişiler olarak, birbirimizi Türk olmanın gururu
içerisinde sevelim sayalım.
Sevgili vatandaşlarım,
Bu mezhepçilik düşünceleri ortaçağ düşünceleridir. Anık o karanlık devir
lerin içerisinde kalmışnr bunlar. Zamanımızda bunların yeri yoktur. Bundan
medet umanlar aldanlmış kişilerdir. Biraz evvel söylediğim gibi gizli emellere
yardım eden kişilerdir. Türkiye'yi bölmek, parçalmak ve yutmak isteyenleri
işleridir. Bunu böyle bilesiniz. Türkiye'yi komünist, teokratik, faşist bir re
jime götürmek isteyenlerin işidir.
Bu oyuna gelm�yiniz. Bizim bu hainlere vereceğimiz cevap şu olmalıdır:
Bizim yüzümüz geleceğe dönüktür. Biz arnk ortaçağ zihniyetini kabul etmiyo
ruz. Biz bölünmeyiz. Biz aldanmayız. Bizler aynı millete mensup kardeşleriz,
verilecek cevap budur.
Konuşmamın sonunda büyük bir tezahürat arasında Kahramanmaraş'tan.
aynldık. Helikopterle Gaziantep'e geçecektik. Helikopter pilotlarının havanın
çok kapalı olduğunu, bulutların önümüzdeki dağlık bôlgeyi kapadıklarını, bu
yüzden uçamayacaklarını söylemeleri üzerine; C!ğle yemeğini müteakip araba
larla Gaziantep'e gitmeye karar verdik.
Gaziantep'e karanlık basmadan ulaşmamız gerekiyordu. Yolun bir hayli vi
rajlı olmasına ve zaman zaman yağmura rağmen, karanlığa çok az bir zaman
kala ulaşuk.
Buradaki Hükümet Meydanı da çok genişti. Arada sırada yağmur yağmaya
devam ediyordu. Civar evlerin çatıları dahi insanlarla doluydu. Meydanda boş
yer kalmamışn.
Karanlık basmadan konuşmamı tamamlayabilmem için, gelir gelmez
kürsüye çıkıp konuşmaya başladım. Çok da yorulmuştum. Üç gündür
mütemadiyen dolaşıyor ve çeşitli yerlerde konuşma yapıyordum. Bu yüzden
Gaziantep konuşmamı kısa kesmek zorunda kaldım. Bunun bir sebebi de, ha
vanın yağmurlu olması ve akşam karanlığının basmak üzere oluşu idi.
2 12
Konuşmamın bir yerinde enteresan bir olay cereyan etti. Konuşurken
yağmur başlamışu. Bunun üzerine; yağmurda ıslanıyorsunuz, sizi daha fazla
yağmur altında tutmak istemiyorum deyince, meydandaki o muazzam kala
balığın içerisinden yüzlerce açılmamış siyah şemsiye mantar gibi havaya kalktı
ve arkasından da "Evren Paşa isteriz" diye tempolu tezahürat başladı. Bu man
zara bizi hem sevindirdi, hem de güldürdü.
2 14
Yine bugünkü Tercüman gazetesinde dün Adana'da işçi sendikaları ve sen
dika ağalan hakkında söylediklerimle ilgili olarak Güneri Cıvaoğlu imzasr ile
yayınlanan "Putlar Yıkılıyor" başlığını taşıyan makale de enteresandı. Onu da
müsamahanı.za sığınarak buraya alacağım.
Makale şöyle:
"Açık konuşalım, doğruyu teslim kônusunda ürkeklik, çekingenlik
göstermeyelim. 12 Eylül'den bu yana, putlar yıkılmakta, dokunulmaz sanılan
tabuların üzerine üzerine gidilmektedir.
Öyle putlar, öyle tabular ki, bunlar yıllar içinde politikanın taviz çirkefinde
kök salmış, boy atmıştır.
Ve ancak şimdi yıkıldıklarını, üzerine üzerine gidilebildiğini görüyoruz.
Sendikaların mali denetiminden kim söz edebiliyor, işçimizin alın teri damla
larını, sendika dğasının tasallutundan kim koruyabiliyordu.
Gerçeği teslim etmek, yiğidin hakkını yiğide vermektir. Demokrasi
dönemini hırpalamak ya da dolaylı olarak hırpalanışına arka çıkmak hiç
değildir. Tersine... Çirkin politikanın çirkefinde küstahça boy vermiş putların
devrilişi, tabuların üstüne üstüne gidi/işi, bunların suçüstü fotoğraflarını�ı
kamuoyuna sergilenişi, demokrasinin nasıl yozlaştırılmış o/dugunu ortaya
koyacaktır. O putlara, o tabulara arka çıkan politikacıların çirkin görüntüleri
kamuoyuna yansıtılmalıdır.
Ancak öylece çirkin olmayan politika ve politikacı belirlenebilir.
Ancak öylece yoz demokrasiden sıyrılarak.faziletler rejimi olan demokra
siye yönelmek mümkün olur.
Putların, tabuların kök saldığı çirkefin tahlili bütün ayrıntılarıyla
anlaşılmadan, yeni pis su sızınnlarına karşı korunulamaz.
Devlet Başkanı Orgeneral Sayın Kenan Evren dün Adana'da, bazı sendika
ların kirlerini sergilemiştir.
Sayın Evren'in sözünü ettiği komünist yayınları basan matbaa hangi sendi
kaya aitti? Hangi sendikanın JOO'ün üzerinde lüks otomobili vardır?
O sendikanın, o matbaası, o yayınları yaparken, o sendikanın başında bu
lunan zat hangi partinin sorumlu ve de yetkili yöneticisiydi?
O sendikanın lüks arabalarından biri 1971 'de hangi partinin genel başkanı
ile ters düşerek istifa eden sabık genel sekreterinin emrine ücretsiz olarak veril
mişti? Ve o sabık genel sekreter, o sendika tarafından başka hangi imkanlar
tanınmıştı?
Lüks dinlenme tesislerinde gecesi 1 TL ücretle sendika ağaları ağırlayan
215
işçi kuruluşunun 1 Mayıs kutlama törenlerine hangi partinin 25 milletvekili
pnur konuğu olarak katılmıştı?
Açık konuşalım, 12 Eylül'den sonra putlar yıkılmakta, tabuların üstüne
üstüne gidilmektedir. Putların, tabuların kök saldığı, çirkefin yüzüne vurmuş
bir takım çirkin politikacı akislerini şimdi herkes görüyor."
18 OCAK PAZAR
"Sayın Evren'in sözlerinden öyleleri var ki, insanın altına imza atası
geliyor.
Ö zellikli sendikaların gelir ve giderlerinin denetlenmesine ve ağalık
düzeninin sendikal hayattan tasfiye edilmesine ilişkin olanlara katılmamak
mümkün değildir. Ne var ki bize kalırsa devletin bu nitelikteki denetim gücü
sadece sendikalarla sınırlı kalmamalı, kamuyona hizmet amacını taşryan bütün
kuruluşlara, örneğin siyasi partilere, kamu yararına faaliyette bulunmak iddi
asını taşıyan bütün derneklere de yaygınlaştırılmalıdır."
Bu husus benim programımda esasen v ardı. Nitekim Devlet Denetleme Ku
rulu bu maksatla kuruldu ve Anayasa yapılırken Cumhuriyet Başsavcısının
siyasi partiler üzerindeki denetim yetkisi artırıldı.
"Konya'da ldisizm ilkesi altında herkesi ... Adana'da çalışma barışı ilke
�inde çalışanı ve çalıştıranı .. Hatay'da ve Kahramanmamaraş'ta İslam dininin
bütünlüğü içinde ayrı mezhepleri birliğe çağıran mesajlar vermiş bulunuyor.
Sayın Evren paramparça olan vatan sathutda yeniden bütünlüğü kurma
çabasındadır."
Aynı makalenin bir bölümünde de şöyle söylüyor:
217
yapılan 12 Eylül Harekdtı, milletçe desteklenmektedir" şeklinde olduğunu
y�yor ve yazısına şöyle devam ediyor:
"Bizim içimizde de bu tip adamlar vardır. Zaten 12 Eylül'e ülkeyi bu tip
adamlar getirmiştir... O ahlakın, Türkiye'deki uzantıları, hiild el altından Avru
pa ya haber uçurmakta ve kapkara tablolar çizmektedir. Öyleyse, göreceğimiz
her yerde kafasını ezmemiz gereken ah/dk işte bu ahldktır.
Kontr-gerilla diyerek koskoca bir özel harp dairesini yıpratan ah/dk, işte bu
ah/aktır.
Müflis hazine tekerlemesiyle bizi dünyaya jurnal/ayan ah/dk, döviz
göndermeyin ey işçiler çağrısı ile kapı kapı dolaşan ah/dk, işte bu ahldktır.
Sekiz milyarlık bütçeyi, sendika ağalarının keyfine harcatan ah/dk, sonra da
dönüp terzi Fikri düzenini - terzi Fikri Fatsa Belediye Başkanı olandır -
alkışlayan ah/dk, işte bu ah/dktır.
Koparın koparabildiğiniz kadar... İşgal edin toprakları ... Durdurun fabrik
a/arı fetvasry/a iç harp ilan eden ve Türk askerini arkadan vur diye emir çıkaran
ah/dk, işte bu ahldktır.
Daha sayayım mı?
Hayır hayır... Bu ahlakı ve onun Türkiye'deki uzantılarını hatırladınız
herhalde..
Şimdi ne yapmalı?
Bana kalırsa, o ahldkı, kulağından tutup, Evren Paşayla birlikte Adana'ya
götürmeli, Antakya 'ya g ötürmeli, heyecanlı halk yığınlarının sevinç
gözyaşlarını göstermeli ... 45 milyonun tansiyonunu, O 'nun gözünün içine
sokmalı ..
Sonra da dönüp sormalı:
Bu güzel duygular niye? Kime? Faşist bir yönetime mi?
Açın dinleyin BiZİM RADYO'yu ... O radyo ki, Türk düşmanlarına artık
yön verememekte ama güya hdld moral vermektedir. Bakın ne diyor... o bile
ne diyor:
218
Yıktırmayız. "
İşte buna benzer daha birçok değerlendinneler. makaleler gazetelerde yer
almışu. Ben sadece birkaç örnek aldım.
Diğer taraftan teröristlerin yakalanmasına devam ediliyor. Nitekim Ada
na'da yapılan operasyonlarda DEV-SOL, DEV-YOL. ÜGD, Halkın Kurtu
luşu, PKK gibi yasa dışı derneklerde örgütlenerek çeşitli terörist eylemleri
gerçekleştinniş ve bugüne kadar 219 kişiyi öldünnekten sınık 223 kişinin ya
kalandığı ve birçok tabanca, otomatik silah ve menninin ele geçirildiği Adana
Sıkıyönetim Komutanlığınca açıklandı.
Aynca Akyazı ilçesinde iki kuyumcu soyan teröristlerin ikisi ölü olmak
üzere yedi kişinin yakalandığı. ama maalesef bu operasyon sırasında bir
kuyumcunun oğlu ile bir polisimizin de can verdiğini öğrendik.
19 OCAK PAZARTFBİ
219
Başkanın gözleri çakmak gibi ça/cıyor. Ama yine de olgunluğwıun sükaneti
içinde şunları söylüyor:
- Döviz Yugoslavya'ya ve Bulgaristan'afason sigara yapımı için veriyoruz
da, neden yedekparça getirmek için vermiyoruz?
Kem, küm, kızarma bozarma, kıpırdanma terleme... Ama insanı ikna ede
bilecek hiçbir cevap almak mümkün değil tabii!.
Hatırlayacaksınız, adı geçen fabrikada çoğu yerde olduğu gibi 12 Eylül'den
önce kapasitenin 40 bin olmasına rağmen, 5-6 bin ton sigara üretiliyordu ve bu
sigaraların bir kısmının da pantolonların paçasında dışarıya kaçırıldığı
biliniyordu. Ancak yeni yönetim normal düzeye çıkartabilmişti üretimi.
Sayın Evren'in birkaç gün önce karşılaştığı ve ortaya koyduğu bu katı
gerçeği, sigara fabrikasından alın, aklınıza hangi fabrika, hangi üretim dalı,
gelirse gelsin, orada araştırın aynı hastalığa müptela olduğunu göreceksiniz.
Yıllardır Türk ekonomisini kemire kemire bugünlere getiren de (ama o ka
dar güçlü bünyemiz varmış ki, bir türlü nakavt olmadık) bunların
nemeldzımcılığı ve karşılıklı birinin ak dediğine diğerinin kara demek inadı
değil miydi?"
Bu pasajı şunun için aldım; bu kitabı okuyacak yeni nesiller 12 Eylül'den
evvelki ortamı iyi bilsinler. Bilsinler ki, babalarının ağabeylerinin yapbklarını
yapmasınlar. Bir şey beyaz ise beyaz, kara ise kara densin. Karşısında ola
cağım diye illa tersini söylemek zorunda olmasınlar. Yoksa yine aynı noktalara
gelirsiniz.
Bu fabrikadaki örnek aslında basit bir örnekti. Verdiğim emir üzerine kısa
zamanda o makinaların yedek parçalan hein de Makina Kimya Endüstrisi tesis
lerinde yapıldı ve faaliyete geçirildi. Diğer sigara fabrikaları da tam kapasite ile
üretime geçirildi ve kısa bir süre sonra memlekette sigara sıkıntısı kalmadığı
gibi, Yugoslavya ve Bulgaristan'dan da fason sigara alımına son verdik. Yeni
hiçbir sigara fabrikası devreye sokulmamasına rağmen üç sene Türkiye sigara
sıkıntısı çekmediği gibi, bir kısım sigarayı da dış ülkelere ihraç enne imkanına
kavuştu. Bütün mesele ciddi çalışma, devletin etkinliğini gösterebilmektedir.
Tercüman gazetesinde Ergun Göze şunları yazıyor:
"Orgeneral Kenan Evren Konya'da, Adana'da ve Antakya'da konuştu. Ev
ren'in konuşmalarında öyle noktalar vardı ki insana Devlet konuşuyor dedirtti.
Gerçekten 1 2 Eylül'den sonra devletin bütün yükünü omuzlarına alan, devlete
karşı senelerdir girişilmiş bulunan bütün kahpe saldırılara göğüslerini açmış ve
bütün fecaatı olanca çıplaklığryla bir de kaptan köp-.:üsünde temaşa etmiş bulu
nan insanların konuşması idi bu konuşma. Bu sebeptendir ki halk Adana'da,
Konya'da, Antakya'da yağmur altında Evren'i dinlemek için ısrarla bekle
miştir. Çünkü, yanlış söyledim bu halk değil milletti.'
220
Orgeneral Evren Devlet Başkanı seviyesinden ve seldhiyetle milletine
açıklamıştır ki, anarşiye karşı büyük bir savaş verilmiş, belki beli kırılmış fa
kat kökü kazınamamıştır. Çünkü bu anarşi Türk devletini yıkmak isteyen dış
güçlerin içimizdeki ajanları tarafından pompalanmaktadır ve 12 Eylül öncesi
tahminleri aşacak vehamettedir. Ama kahraman Türk ordusu bu belanın önüne
geçmiş ve 12 Eylül'den sonra 2'nci Ordunun silahlarından fazla silahı top
lamış ve belli başlı örgütleri çökertmiştir. "
Hürriyet gazetesinde Çetin Emeç "Yarınlara Hazır Olmak" başlağı altında
yazdığı uzun makalenin bir yerinde şöyle söylüyor:
"Devlet Başkanı Sayın Kenan Evren'in son konuşmalarına kulak verirken;
ben, yarını yaşamaktan çok, anılar arasında geziniyor, hafızamda dünden
yapraklar açıyordum.
Sayın Evren'in sözlerinde ne mi vardı ? Pembe ufuklardan çok, mutlu ama
zor hedefler.... Barut kokusu olmasa da; savaş tablosu ... olaylara hoşgörü
gözüyle bakma telkini kadar,fedakdrlık isteği..
Bunlar zor şeyler mi? Hayır... Hele, biz Türkler .kadar tarih boyunca fe
dakdrlık ve kemer sıkmaya talim etmiş bir millete, hiç değil..
Bu millet değil midir, şeker bulamadığı zaman çayına kuru üzüm atıp içen.
Buğdayı yoksa, süpürge tohumundan ekmeğe bile eyvallah deyip gık'ı
çıkmayan. "
Aynı makalenin sonunda da şunları yazmış:
"Türkiye'nin 20 'nci yüzyıldaki tarihini yazacak olanlar, muhakkak ki,
Büyük Atatürk'ü baş köşeye buyur edeceklerdir. Yine, pek zor bir dönemde
kaptanlığı kuşanıp, devlet gemisini selamet limanına ulaştıran lnönü'ye, el
bette alkış tutacaklardır... Yurdumuzda demokrasi meş'alesini ateşleyen De
mokrat Partiye de, onu deviren 27 Mayıs'a da ayrı yerler vereceklerdir... 12
Eylül için de, sanırım Dünyaya parmak ısırtan hareket sıfatım kullanacak
lardır...
Fakat; biliyor musunuz, bütün bu yaldızlı tahtlar arasında boş kalmış son
tahtı kime ayıracaklardır? ..
Tekrar hastalanmış şu Türkiye'den; demokrasi yolundan sapmadan;
modern, liberal, korkularını yenmiş ve kendi yazgısına hükmedebilen kale gibi
bir Türkiye yaratmayı başarmış kişiye... belki de, kişilere...
Bugün onları tanıyoruz... Kazanacakları zaferin, hepimizin zaferi olduğunu
da biliyoruz....
"
221
"Sayın Devlet Başkanı, politikadan yetişmiş bir meydan hatibi değildir.
Bundan dolayı da, meydan nutuklarındaki klişeleri kullanmıyor. Asker
karşısında konuşan bir kumandan gibi ve dolambaçlı yollardan ve cümlelerden
geçmeyerek, bir muharebenin emirlerini verircesine açık-seçik ve net...
Karşısındaki kitleler ise, zaten vatan hizmetini çoktan bitirmiş ve
üniformasını çıkarmış olsa bile gene, esasen asker ... Bu milletin bu asker
vasfı üzerinde çok dikkatli ve hassas olması gerekir.
Orgenaral Evren, miting hatibi değil, ama meydanları dolduran milletin
karşısmda, bütün rütbeleri teker teker aşıp başkumandanlığa erişmiş ve vatan
daşlarınm alıştığı ve beğendiği tarzda konuşmasım bilen, bu uslup ile yetişmiş
. bir asker... Ve bu tablonun özel bir manası var. Bu tabloda içiçe olan ordu ve
milletin özel bir diyaloğu var. Aydınlarımız bu tabloya çok dikkat etmeyi, bu
tabloya şu söylediklerimin ışığında bakmayı unutmamalıdırlar. Üstelik 12
Eylül milletin rağmına da olmamış, nice zamandır gelişen ve her yönüyle acı
ve milleti can, mal ve devleti kaybetme telaşına düşüren makas türlü hadise ve
tezahürlerin birikimiyle, beklenen tek çare olarak gerçekleşmiştir. Çizdiğim
tabloya bir de bu faktör eklenmeli, bir de bu ışık tutulmalıdır. "
Görüldüğü gibi hemen hemen bütün belli başlı gazetelerde, gezim sırasında
yaptığım konuşmalar müspet karşılanmış ve desteklenmiştir.
20 0CAK SALI
Uzun zamandan beri Kasaroğlu'nun sık sık Demirel ile temas ettiği ve
ondan direktif aldığına dair haberler alıyor, fakat belki bı rakır diyerek
sabrediyordıı k. Bu sabrımız netice vermedi. Bunun üzerine Başbakan Bülend
Ulusu'ya TRT Genel Müdürünü değiştirmesini, yerine mesleği muhabere
subayı olan emekli Tümgeneral Macit Akman'ı ataması direktifini verdik.
Ulusu görevden alınması yerine, kendisinin emekliliğini istemesinin daha
doğru olacağını teklif edince: tercih hakkını kendisine bıraktık...
222
da istifa dilekçesini verdi. Yerine . Macit Akman'ın atama kararnamesini
çıkardık. Eğer Demirel ile irtibabru devam ettirmemiş olsa ve bizim istediğimiz
şekilde tarafsızlığını muhafaza edebi!Jniş olsaydı, değiştirme niyetimiz yoktu.
Aynı şekilde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı müsteşarı Necdet
Seçkinöz'ün de direktifi Demirci'den aldığı anlaşıldığından, o da istifa ettirildi.
Keza Basın-Yayın Genel Müdürü de istifa etti.
Amerika Birleşik Devletleri'nde Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan Ro
nald Reagan da yemin ederek görevine başladı. Reagan'ın Türkiye'ye bakış
açısının Carter'a nazaran daha olumlu olduğu söyleniyor. İnşallah doğru
çıkar.
21 OCAK ÇARŞAMBA
223
23 0CAK CUMA
224
"Tark ordusu demokratik, tarafsız, halkçı ve ilericidir.
Terörizmi çıkaran ve merkezi dışarıda bulunan dış güçler Türkiye'de
karışıklık yaratıp olağanüstü öneme sahip jeopolitik durumdan faydalanmayı
amaç güdüyordu. Terörizme karşı Demirel hükümeti tamamen güçsüzdü.
Türkiye'de görüştüğümüz kişilerin anlattıkları , General Evren 'in
müdahalenin ertesi günü yaptığı açıklamalara tamamen uyuyor. "
Görüldüğü gibi, 1 2 Eylül'den önceki durumu, dışarıdan gelen ve fiilen
yaşamayan bir yabancı anlayışla karşılayabiliyor da, bizim siyasi partilerimizin
başkanları başta Demirel ve Ecevit olmak üzere bunu anlamıyor. Bugün de an
lamamakta ısrar ediyor. Mamafih ben bunu da bir dereceye kadar hoş
karşılıyorum. Zira altlarından koltuk alındı. O öyle bir koltuk, öyle menfaat
sağlayan bir koltuk ki, onu kaybebnenin acısı kolay kolay unutulmaz tabii ! .: .
Steiner raporunda böyle diyor da, bizim yazarlarımız başka türlü mü
yazıyor? Onlar bu korkunç ortamın içinde yaşadıkları için daha da açık seçik
hemen hemen her gün yazıyorlar.
İ şte Milliyet'ten Yılmaz Çetiner'in yazdığından ufak bir pasaj :
"Milletçe heyecan dolu bir silkiniş, dipdiri bir uyanış, yeniden doğuşun
içinde olduğumuz görülüyor... Yıllardır anarşi ve terörün zulmü altında ezilen,
kahrolan ve ülkenin iyi kalpli, işinde gücünde, başkasına zarar vermek
istemeyen, mazlum insanları şimdi artık huzur içerisinde/er... ve kendilerini
tüm yetenekleriyle, bu yeni dönem Türkiye'nin mutluluğuna , refahına adamış
bulwıuyo_rlar, kaybedilen zamanı kazanmaya çalışıyorlar...
Geçmişin kısır politika tartışmaları arasında gelişen, geliştirilen ve sonun
da sahiplerini de yemeye başlaya�. her alana bulaşmış anarşi" ve terörün ge
riye bıraktığı enkazı aslına bakarsanız artık anmaya, eleştirmeye gerek yok!..
Ama ne çare ki, bugünün ve yarınların değerini anlayabilmek için o dehşet
verici günleri aklımızdan çıkarmak da elbet doğru değil!..
Hiçbir şey yapılmadı mı Türkiye'de? Ne münasebet! .. İğneden ipliğe,
yağdan şekere, çimentoya kadar yüzlerce dalda dışa bağımlı olan Türkiye'nin
sanayide, tarımda, ekonominin her kesiminde çok büyük mesafeler aldığını,
sosyal alanlarda büyük gelişmeler kaydettiğini inkdr etmek mümkün mü? An
cak son yıllarda kişisel kaprisler,fantaziler ve macera çelmeleri uğruna bütün
bunların tepetaklak olmasıyla karşı karşıya kaldığımız da bir ayrı gerçek!...
"
Bunu ben söylemiyorum. Olayların içinde yaşamış, görmüş bir yazar arka
daşımız söylüyor. Bize yağ çekmek, dalkavukluk yapm<l.k için de yazmıyor.
Zira aynı yazarlar sırası gelince bizi de tenkit ebnişlerdir.
225
28 OCAK ÇARŞAMBA
Konseyde oylanacak iki karar tasarısı vardı. Birisi Steiner'in raporu, diğeri
Belçikalı sosyalist parlamenter De Jardin'ın Türkiye'nin Avrupa Konseyinden
çıkarılmasını öngören tasan idi. Bu ikinci tasan kabul edilmedi ! . . .
etkilemeyecekti.
Aralık ayının ihracat rakamının 569 milyon dolara ulaştığı bildirildi ki;
bugüne kadar elde edilen e n yüksek rakam oluyordu. Bu miktar içinde sanayi
ürünlerinin payı da yüzde 45 civarında oluyor. Bu sevindirici bir haberdi.
Alınan 1cdbirler meyvesini vermeye başlamıştı.
29 OCAK PERŞE'MBE
Esasen İslam Konferansı Teşkilatına ilk katılırken konulan bir rezervde; is
ter Dışişleri Bakanlarının her yıl yapacak.lan Konferansta, ister üç yılda bir
yapılacak Zirve Konferanslarında alınacak kararlara Türkiye'nin uyma zorun
luluğu yoktu. B u rezerve göre, eğer alınan karar bizim Anayasamıza uygun
değil ve mevcut ittifak anlaşmalarımıza ve dış politikamıza ters düşüyorsa, o
karara uyma zorunluluğumuz olmuyor. Vaktiyle bu iyi düşünülmüş ... Böylece
her toplantı sonunda rezerv koymak mecburiyetinden kurtulmuşuz.
226
gizli yollarla mevduat sahiplerine menfaat sağlamaya başladılar. Buna paralel
olarak bankerler de faizleri yüzde 100, hatta yüzde 1 20'ye kadar yükselttiler.
Buna bir dur demek lhım. Başbakanı uyardık. B ankalar Birliğinc:e bir
karar alıp, bu"karan taviz vermeden uygulamak gerekecek.
B aşbakan Yardımcısı Turgut Özal ise, mevduat faizlerinin artmasının
enflasyonu önleyeceğine dair bir beyanat vermiş.
227
/arına saygı gösterilmediğinin aşağıdaki bilgilerden anlaşıldığını gözönünde
bulwıdurarak;
i. Binlerce kişinin mahkemeye çıkarılmaksızın tutuklanması ve hapsedil-
mesi,
ii. Başbakanın işkence iddialarının araştırılacağı ve gereken hallerde
suçu görülen görevliler hakkında soruşturma açılacağı yolundaki kesin niyetini
ifade ettiği 6 Araiık 1980 tarihli açıklamasına rağmen rastlanan birkaç işkence
olayı,
iii. Basın ve yayın faaliyetlerinin fiilen sansüre tabi tutulması,
iv. Kötü muamele dahil İnsan Hakları Sözleşmesinin diğer ihldlleri.
7. Kanuna uygun olsa dahi, daha önceki uygulamaya aykırı olarak, ölüm
cezalarının infazına gidilmesinden kaygı duyarak,
8. Demokrasinin ihyası yönünde somut ilerleme kaydedilmemesinin
Türkiye'nin Avrupa Konseyi'ne üyeliğini sürdürmesi ile bağdaşmayacağını
gözönünde tutarak,
9. Halen gözaltında bulunan iki Asamble üyesinin soruşturmalarının, ken
dileriyle kişisel temasa imkan verecek şekilde süratle tamamlanmasını temenni
ederek,
10. Siyasi işler Komitesini Türkiye'deki iç gelişmeleri yakından izlemekle
görevlendirir.
1 1 . Daimi Komiteyi, 26 Mart 1981 'de lahey'de yapacağı toplantıda duru
mu gözd�n geçirmekle görevlendirir,
12. Genel Sekreteri mahkUnıların işkence veya kötü muameleye tabi tutul
duğu yolunda Parlamenter Asamblenin üyeleri tarafından dikkatine sunulan
olaylar hakkında Türk makamlarından bilgi temin etmekle görevlendirir.
13. 1-12. paragrafların ışığında, Mayıs 1 98J 'de düzenlenecek 33. olağan
oturumunun ilk bölümünde durumu incelemeyi kararlaştırır.
2 ŞUBAT PAZARTESİ
228
Mahkemesinde yargılanacak. B ize verilen bilgiler karşısında mahk.Om ola
cağıru kuvvetle ümit ediyoruz.
6 ŞUBAT CUMA
8 ŞUBAT PAZAR
11 ŞUBAT ÇARŞAMBA
Her gün yakalanan teröristleri günlük olarak değil de. aylık olarak
yayınlacağımı yazmıştım. İşte buna uyarak 12 Ocak ile 1 l Şubat tarihleri
arasındaki bir aylık dönemde Türkiye sathında cereyan eçlen olaylar, yakala
nan terörist. silah ve cephane miktarları şöyle oldu:
229
24'ü patlayıcı madde atma ve kundaklama
6'sı öğrenci olayı
3'ü gösteri ve direniş
64'ü darp, tehdit, gece sokağa çıkma yasağına uymama suçlarıdır.
Bu suçların 16'sı sağ örgütler, 36 1 'i sol örgütler, 1 5'i bölücü gruplar ta
rafından işlendiği tespit edilebilmiş; 196'sının yönü belirlenememiştir.
Bu bir aylık suç miktarlan bir ay evvelki ile karşilaştınldığında, yüzde 20
oranında azalma olduğu görülmektedir.
Yine bu bir aylık dönem içinde 20 kişi hayatını kaybetmiştir. Buna mukabil
çeşitli illerde 17 terörist ölü olarak, 16 terörist yaralı olarak çatışma sonucu ele
geçirilmiştir.
Aynca yapılan arama ve operas"yonlar sonucunda bu bir aylık dönemde 607
sol, 420 bölücü, 528 sağ eylemci ve 3046 henüz belirlenemeyen olmak üzere
5601 sanık yakalanmıştır.
Bu dönem içinde 298 tüfek, 76 av tüfeği, 47 makinalı tabanca, 4776 taban
ca, 1 adet roketatar, 87. 123 mermi, 44 1 patlayıcı madde, 44 adet diğer silah da
ele geçirilmiştir.
Yakalanan bu sanıkların öğrenim durumları da şöyledir:
Yüksek öğrenim : 323
Orta öğrenim : 67 1
İlkokul : 443
D i ğe rl e ri : 1 118
Meslek gruplarına göre dağılımı ise aşağıdaki gibidir.
Öğrenci : 511
Öğretmen 129
İşçi : 323
Memur : 149
Serbest Meslek : 5 19
Ev kadını : 56
Diğer Meslek Mensubu : 420
Boşta gezen : 418
230
U ŞUBAT PERŞEMBE
23 1
O günleri iyice bir hatırlayalım ... Hangimiz, beş ay öncesine oranla,
ülkenin ve insanlarm daha güvenli duygulara sahip olduğunu inkar edebilir?
Türkiye artık, ölümün kol gezdiği, siyasetin kavgaya dönüştüğü ve her türlü
kutsal değerin pazarlık konüsu edildiği bir ülke değildir.
İstikrarın ve güvenin bedeli, meğer kötüye kullandığımız demokrasinin
kurban edilmesiymiş?
Ama insaflı olalım...
Zorla getirmedik mi 12 Eylül'ü? Muhtıralar, uyarılar, işaretler, alabil
diğince verilmedi mi? Ayrı düşüncede olanlarımızı, ne cinayetler birleştirebildi,
ne de ekonomik ve sosyal bir iflas tehlikesi...
Şimdi 1 2 Eylül'ün beşinci ayındayız ve bugünün dünden daha iyi olduğunu
açıkça söylüyoruz. "
Makaleden bir kısmını aldığım yukarıdaki satırlar da gösteri yor k i ,
icraatımız i y i yoldadır. İnşallah böyle devam eder.
Tower bana hak verdi ve aynca B aşkan Reagan'ın bir mesajını da sundu.
"Bu iddiaları duyduk. Dünyada herhangi bir ülkede bir siyasi değişiklik
232
olduğu zaman, eleştirileri yapmaya hazır insanlar daima vardır. Bu iddialar
ABD 'nin Türkiye'ye yardım sevkini asla etkilemez. Halen işbaşında olan
hükümetin istemeden bu göreve geldiğini ve mümkün olduğu kaR-ar kısa za
manda demokratik parlamellter sisteme dönülmesi konusundaki arzusunu
gözönünde bulundurmak gerekir. Amerika Birleşik Devletleri olarak
Türkiye'nin iç meselelerinin büyük olduğuna ve bazı köklü adımlar atılması
gerektiğine inanıyoruz. Bu hükümetin demokratik parlamellter sisteme
döneceğine inanıyoruz."
13 ŞUBAT CUMA
1 2 Eylül'den sonra bir hayli suçlu veya terörist çeşitli yollarla yurt dışına
ve özellikle Batı Almanya'ya kaçmışlar ve bulundukları ülkelerde Türkiye
aleyhindeki eylemlerine devam ediyorlardı.
Aynı kanuna eklediğimiz bir madde ile de, dışarıdaki vatandaşlarımızın bu
lunduğu ülkenin vatandaşı olması imkanını da sağladık (çifte vatandaşlık).
233
B ir hafta kadar önce, yakın bir tarihe kadar Ankara'da Amerikan Yardım
Kurulu Başkanı olup, kısa bir süre önce Napoli'deki NATO Komutanlığı Kur
may B aşkarı.lığına atanan Amerikan Korgenerali Thomson'un eşinden bir
mektup aldım.
Bayan Thomson Ankara'da iken Keçiören'deki Atatürk Yetiştirme Yurdun
da gönüllü olarak çalışmış ve bu arada iki çocuğu da evlat edinmiş. Mektubun
da, bu yurdun feci halini anlatıyor ve aldığı iki çocuğun ilk günkü fotoğraflan
ile şimdiki fotoğraflarını gönderiyor.
Mektubu okuyunca çok üzüldüm . Bu yurda ani olarak gidip hakikaten du
rumun anlatıldığı gibi olup olmadığını öğrenmek istedim.
Bugün yanıma televizyon ve basın mensuplarını da alarak yurda baskın
yaptım. Gördüklerim mektupta anlatılanlardan da feci idi. Bu denetleme so
nunda yurt müdürünü görevden aldırdım. Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürünü de değiştirttim ve yurdun en kısa zamanda istediğim şekle sokul
masını istedim . Ankara Garnizon Komutanına da emir vererek birçok işlerin
asker marifetiyle yapılmasını sağladım.
İşte ilk çocuk yuvalarıyla, yetiştirme yurtlarına el atışım böyle başladı. Her
gittiğim şehirde bu yuvalan ve yurtlan denetlemeyi bir görev saydım.
12 Eylül'den evvel gazetelerde bu yurtlarda cereyan eden çirkin olaylan,
ırza tecavüzleri okur ve üzülürdüm. Bayan Thomson'un yazdığı bu mektup
benim bu konuda harekete geçmemi sağladı ve böylece bütün Türkiye
sathındaki çocuk yuvalan ve yetiştirme yurtlan mükemmel hale geldi.
234
kanunlarımızda suç sayılan eylemleri gerçekleştirdiklerinden dolayı tutuk
lanmışlardır, neticeyi mahkemelerin vereceği karar belirleyecektir dedik ve de
meye devam ettik.
18 ŞUBAT ÇARŞAMBA
Bu şekildeki çabalar devamlı olacak. Zira bilhassa kısa vadeli borçlar mese
lesi bizi çok sıkıştınnaktaydı. Vaktiyle herkes ihtiyacı olan dövizi kendi bulsun
denmiş, özel sektörün bulduğu bu kısa vadeli borçlanıi şimdi ödeme zamanı
gelmiş, sıkıntısını şimdi biz çekiyor ve hal çareleri peşinde koşuyoruz.
Gerek Londra'dan, gerekse Washington'dan aldığımız haberler genellikle
iyi.
20 ŞUBAT CUMA
235
Bu arada eski İstanbul Belediye Başkanlarından ve tutuklu bulunan Ahmet
İsvan'a da hapishanede işkence yapıldığına dair ısrarlı haberler kulağımıza ge
liyordu. B unun üzerine savcı Ahmet İsvan'ı hastaneye muayeneye gönderdi.
Vücudund<\ hiçbir işkence izi bulunmadığı gibi, savcıya kendisinin verdiği ifa
dede de hapishanede işkenceye maruz kalmadığını belirtti.
237
- Demirel: işkence iddiaları ayyuka çıktı. Yarından sonra bu konuda genso
ru vardır.
- CHP Senatörü Niyazi Ünsal: İşkence olayları eskisi gibi devam etmekte-
·
dir.
- Türkeş, Korutürk'e işkence gören MHP'li/erle ilgili belgeler verdi.
Ecevit gim", Demirel geldi, işkence iddialan son bulmadı:
Mayıs 1980
- İstanbul Barosu açıkladı: işkence sorgulamanın ayrılmaz bir parçası oldu.
Baro, işkencelerden öldügü öne sürülen kişilerin fotograflarını basın
mensuplarına dagıttı. Apaydın, "işkence olayları kaygı' verici boyutlara
ulaşmıştır" dedi.
Haziran 1980
- Ecevit : Kayseri'de insanlar, işkence edile edile öldürülmektedir.
- CHP'li 43 parlamenter işkenceler konusunda Meclis araştırması istedi.
Parlamenterler, "Çağdışı bir -yönetimin insanlarımıza uyguladığı işkence
yöntemlerinin kamuoyuna sergilenmesi için bir araştırma lüzumludur" dediler.
- CHP Milletvekili Mustafa Gazalcı, Denizli'de işkence yaptıran Emniyet
Müdürü hakkında valinin soruşturma açtırdığını, fakat valinin Demirel
hükümetince merkeze alındığını söyledi.
- Üstündağ, basın toplantısında işkenceye uğrayanları basın mensuplarına
gösterdi.
İşkence iddialarının her devirde onaya atılmasına mukabil, Avrupa Konseyi
ilk defa iddialara kulak vermiş ve bu hususu raporuna geçirmiştir. Halbuki
Türkiye açısından - Hiç değilse iddialarda- bir şeyin degişmediği kanaatinde
yiz: Suçlamalar aynı şiddetle dünden bugüne devam etmektedir... Ama de
mokrasinin askıya alınması ile birlikte, Avrupa'nın bazı tereddütleri belirmiştir:
Türkiye'ye şüphe ile bakılmakta, bu yüzden işkence iddiaları ciddiye
alınmaktadır. Unutmayalım ki demokrasi, bilhassa Avrupa'da, en büyük
güven belgesi, her kapıyı açan sihirli bir anahtardır.
24 ŞUBAT SALI
238
Kendilerine brifing verilmiş ve muhtelif temas ve görüşmeler yapmışlardı.
Parlamenterleri kabulüm sırasında yaptığım konuşmanın bazı kısımlarını bu
raya almakta yarar gördüm:
1 2 Ey/al öncesi günlerde Türkiye'de hakiki bir demokrasinin mevcut
olduğunu söyleyebilmek imkfınsızdır. O günlerde, siyasi partiler arasındaki
kısır çekişmeler ve bunun çok ciddi şekilde teşkilatlanmış ve silahlanmış terör
kaynakları üzerindeki teşvik edici etkisi, ülkede tam bir anarşi havasının
teessüsü neticesini vermişti. Ferdin yaşam hakkının dahi sağlanamadığı böyle
bir atmosferde demokrasiden bahsetmek mümkün değildi.
Bir ülkede, o ülke vatandaşlan şayet yaşamlarmdan emin değillerse, en ta
bii hakları olan çalışma ve seyahat özgürlüğüne sahip değillerse, evlerinden
işyerlerine giderke11 dahi ölüm korkusu çekiyorlarsa, o �lkede insan hak
larında11 bahsetmek herhalde hayalleri fazla zorlamaktan öteye bir anlam
taşımayacaktır.
İşte 12 Eylül öncesi Türkiye'deki durum bu idi. Biz bugün bu durumu ta
mamen tersine çevilmiş ve vatandaşı tüm özgürlüklerine kavuşturmak yolunda
önemli bir mesafe kaydetmiş durumdayız.
Bizler daha ilk günden söz verdiğimiz üzere bu ülkeyi tam anlamıyla de
mokratik yaşama kavuşturmak hususundaki taahhüdümüzü yerine getirecek ve
g örevi demokratik yollarla seçilmiş yeni yönetime devredeceğiz.
Çalışmalarımızı bir plan ve program içerisinde yürütmekteyiz ve zamanlamayı
da bu plan ve programa göre yapıyoruz.
Avrupa ülkeleri parlamentoları ve Avrupa Konseyi çerçevesinde bir kısım
parlamenterlerin Türkiye'deki durumla ilgilifaaliyet ve beyanlarını ilgi ile izli
yoruz. Bunlardan bazılarının Türkiye'de insan hakları ve özgürlüklerin
kısıldığı, tutuklulara işkence yapıldığı yolundaki iddialarını derin bir üzü11tü ile
karşılıyoruz. Sizlere belirtmek istediğim husus, bütün icraatımızın kanun
üstünlüğüne saygı çevçevesinde yürütüldüğüdür. Anayasamız ve mevzu
atımız, işkenceyi kesinlikle yasaklamıştır. Bu konudaki iddialar ihbar kabul
edilmekte ve ilgilinin şikayeti beklenmeksizin soruşturma konusu
yapılmaktadır. Bu uygulamanın en son örneği büyük bir kentimizin eski bir
belediye başkanı ile (Ahmet İsvan) ilgili iddiaların, yetkili makamlarca resen
tahkikidir. Basın-Yayın organları vasıtasıyla kamuoyunca da yakından izlenen
soruşturma sırasında, adı geçen, kendisine hiçbir işkence yapılmadığını açıkça
beyan etmiş ve bu iddiaların çevresindeki ba.zı kişilerce maksatlı olarak uydu
rulduğunu belirtmiştir. Böylece, uzun zamandan beri yabancı bazı basın or
ganlarını işgal eden ve tamamiyle gerçek dışı ve kötü niyetli iddialara dayanan
bir konunun içyazü aydınlığa çıkmıştır. İşkence iddiaları ile ilgili .olarak
yürüttüğümüz soruşturmalar sırasında, bunlardan bazılarının maalesef gerçek
olduğu da, anlaşılmış, sorumlular hakkında derhal kanuni işlem başlatılmıştır.
239
Dostlarımızın bize güvenmelerini ve Türkiye'nin demokrasiye dönüşü
konusunda bize yardımcı olmalarım diliyoruz. Türkiye demokratik ve özgür
A vrupa'nın ayrılmaz ve kopmaz bir parçasıdır ve öyle kalmak istemektedir.
A ncak bu11un sadece bizim gayretlerimizle sağla11masının mümkün olmaya
cağını takdir edeceğinizden ve çalışmalarınızı yapıcı çabalara yönelteceğinizden
şüphe etmiyoriPn.
Bu konuşmamı müteak.ip başkanları durumundaki parlamenter, bizi destek
ler mahiyette bir konuşma yaptı. Zannediyorum içlerinde bir - iki menfi gözlük
taşıyan varsa da, çoğunluğu Türkiye'den olumlu izlenimlerle ayrıldılar.
25 ŞUBAT ÇARŞAMBA
Sir Frederic: İlk önce dünkü kabulünüz ile ilgili olarak Zat-ı dev/etlerine
içten tebriklerimi sunmak isterim. Kabul buyurduğunuz parlamenterler
konuşmalarınızın o derece etkisi altında kaldılar ki, aralarında bazılarının eski
kanaatlerini tamamen değiştirdiklerine eminim. Adeta onları bir eğitime tabi
tuttunuz diyebilirim.
240
Huzurunuza parlamenterler heyetinin bir üyesi olarak değil, sadece Türk
İngiliz Dostluk Derneğinin Başkanı ve bir Türk dostu olarak çıkmaktayım.
Şimdi, Yüksek müsadenizle, Türkiye ile ilgili her konuya büyük aldka duyan
bir dostunuz olarak Avrupa camiasında Türkiyeyi ilgilendiren bazı gelişmeler
hakkında bilgi arzedeceğim. Geçtiğimiz yıl zarfında Türkiye'ye iki kere gelmiş
ve Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu yakmdan gömıüş bir kimse olarak,
12 Eylül harekdtmın benim için bir sürpriz teşkil etmemiş olduğunu hemen be
lirtmek isterim. Hatta 12 Eylü/'ü kaçınılmaz olması muvacehesinde biraz da
gecikmiş bir harekat olarak değerlendirdiğimi söyleyebilirim. Ancak, yaba11cı
basının gerçekleri doğru bir şekilde yansıtmamış olması yüzünden, Batı 'nın
12 Eylül harekatını ram anlamıyla idrak etmiş olduğunu iddia etmenin de
müşkül olduğunu takdir buyurursu11uz. Bununla birlikte, şimdi Batı gerek
Türkiye'nin dostlarınm ve Büyükelçilerinin gayretleri, gerek Zat-ı Devletleri
nin yapmış oldukları açıklamalar sayesituie durum hakkında daha sağlıklı bir
anlayış içine girmiş bulunuyor. Batı bugün Türkiye'nin karşı karşıya bulu11-
duğu terörizmin, İtalya ve Almanya'da zaman zaman görülen siyasi amaçlı
münferit terörizmfaaliyetleri11den çok daha farklı boyutlarda olduğunu kav
ramıştır. Buna rağmen, Batı'nın radikal sosyalist çevreleri, komünist partileri,
özellikle Fransız ve İtalyan aşırı solu tutumlarında tabii olarak değişiklik yap
mayacaklardır. Bu çevrelere mensup kişilerin Türkiye'ye yapacakları ziyaret
lerden tatmin olarak geri dönmelerine bu yüzden imkan olmadığı gibi,
Türkiye'nin demokrasiye dönmesinden bu gibi kimseler, ellerindeki yegane
silahı kaybetmiş olacaklarından, elbette ki memnun olamayacaklardır. Bu
çerçevede Rum faktörünü de u11utmamak gerekir kamsındayım. Zira sokaktaki
bir Rum, Türkiye'nin sıkıntılar içinde bulunmasından daima memnun ola
caktır. Gene de, Yunanlı muhafazakarların son Konsey toplantısında sorumlu
bir şekilde davranmış olduklarını , ve Papandreau'nun Sosyalist Partisine
mensup üç parlamenter dışmda, hazırlamış olduğumuz uzlaşıfomıülü lehinde
oy vermiş olduklarını belirtmek isterim.
Avrupa Konseyi'nin, bu kuruluşa Türkiye'de atfedilen önem derecesinde
bir önem taşımadığına ben şahsen inamaktayım. Önemi daha ziyade psikolojik
bir mahiyet taşımakta ve hür Avrupa ülkelerinin bir sembolü olmasında. Bu
yüzden Türkiye'nin üyeliğinin aksamadan sürmesi için bizler gayret sar/ediyo
ruz.
Avrupa Konseyinin Mayıs ayında yapacağı toplantıda genel havamn Ocak
ayınınkinden çok daha müsait olacağına inanıyorum. Bilfarz, Ocak ayında
Türkiye'nin üyeliğinin askıya alınmasını isteyenlerden biri olan Hollandalı
sosyalist bir parlamenter bana dün akşam bunun hata olacağına inandığını
söyledi. Kaldı ki Genel Kurul'da böyle bir karar ancak 213 çoğunlukla
alınabilir ve bu karara istinaden Bakanlar Konseyi de yine 213 çoğunlukla aynı
24 1
istikamette bir karar alırsa üyeliğin askıya alınması kesinleşmiş olur. Hiçbir
bakanın böyle bir karardan yana olmadıgı 'Zat-ı Devletlerinin malt1mlartdır. Ne
var ki, Konsey Genel Kurulunun yetki.�i sınırlı dahi olsa da bu yolda bir karar
almasım11 geniş psikolojik tesirleri olabilir ve dü11ya basınında bu karar büyük
makes bulur. Herşeye rağme11 Mayıs ayında böyle bir oylamaya gidileceğine
be11 şahsen inanmıyorum. Türk parlamenterlerinin Mayıs ayındaki topla11tıya
katılıp katılmamaları incelemeye değer bir husustur. Zira katılmalarının Parla
memer Meclisince kabul edilmemesi halinde, ortaya çıkacak durum gerek sizin
prestijiniz, gerek dostlarınızın gayretleri açısından çok olumsuz bir sonuç
doğuracaktır. Bu itibarla, Avrupa Parlamellterler Meclisi Bürosunun
ö11ümüzdeki Mart ayında yapacağı toplamıya hakim olacak genel havaya göre
bir karar vermek yerinde olur kanaatindeyim. Gelişmeler hakkında Dışişleri
Bakammza bilgi vereceğim. Esasen Parlame11terler Meclisi Başkanı De Koster
de bu müddet zarfinda Türkiye'ye bir ziyarette bulu11acak.
Bu vesile ile Zat-ı Devletlerine gerek Avrupa Konseyinde gerek Milli
Meclislerde sürekli olarak üzerinde durulan iki konu hakkında bilgi sunmak
istiyorum. Bunlardan ilki işkence iddiaları, ikincisi ise Türkiye 'nin
demokrasiye dönmeyeceği kuşkusu. Bunlardan birincisine beyanlamıızla
büyük açıkltk getirmiş bulunuyorsunuz. Sanırım zamanla bu ko11u üzeri11de
durmaktan vazgeçilecektir. İki11ci konuda gerek dostlarımı, gerek tarafsız
gözlemciler hiçbir kuşku duymamakla birlikte, düşmanlarınız bunu devamlı
olarak işlemektedirler. Herhangi bir takvim vermenin güçlüğünü takdir
ediyorum. Ge11eral Ziya Ü/ Hak takvim vermek suretiyle bir hata işlemiş ve
şartlar bu takvime uymasma elvermeyince de sözünde durmamış bir kişi
durunıu11a istemeyerek düşmüştür. Bu itibarla acaba bir orta yol bulunamaz mı
sorusu akla geliyor. Bu naçizane telkini bir dostunuz olarak ve haddim
olmayarak yapacağım. Esasen bu konu üzerinde Zat-ı Devletlerinin de
durduğu11a inanıyorum. Orta yol derken bir taraftan bir kaç yıl hiçbir gelişme
kaydedilmeden bu durumun devam emıesi, diğer taraftan kati bir takvim
verilmesi gibi iki ışık arasmda bulunabilecek bir orta yol kastetmekteyim.
Bilfarz, önümüzdeki altı hafta zarfında Kurucu Meclis'in yeni A nayasaya
ilişkin çalışmalarımn ilk safhasını 1 982 başlarında bitirerek, sonucu halk
oyuna sunacağı şeklinde Zat-ı Dev/etlerinin bir beyanat vermesi son derece
faydalı olabilecektir. Bu kabil beyanat pek çok çevrede ve Milli
Parlamentolarda çok müsbet bir tesir icra edeceği gibi, kati bir takvim
olmayacağı cihetle, süre bakımından da sizi bağlamayacaktır. Böyle bir
açıklamamnfaydası da, Türkiye'nin şu sıralarda muhtaç bulunduğu ekonomik
yardımuı aksamadan yumuşak bir şekilde devam etmesinde kendini
gösterecektir. Bu maruzatım ile çok kıymetli vaktinizi işgal etmeme müsaade
buyurduğunuz için tekrar teşekkür etmek isterim.
242
Ben: Sizi hem bir Türk dostu, hem Türk-lngiliz Dostluk Derneği Başkanı
olarak kabul etmekten ve Türkiye'nin problemlerini bilen bir kişi olarak dinle
mekten memnunluk duydum. Türkiye'nin sorunlarını olduğu kadar, gerçek
durumu dışarda herkese anlatmak hususundaki yardımlarınızdan dolayı da
teşekkür ederim.
12 Eylül öncesi durumu çok iyi bildiğinizi ifade ettiniz. Onun için bu tefer
ruata girmeyeceğim. Türkiye'de terörizmin ulaştığı boyutlar yurt dışında bilin
miyordu. Bereket bizim kendi basınımızda bunlar yer alıyor ve böylece
öğrenilebiliyordu. Bizden önce, politikacılar gerek terörizmi, gerek bölücü
grupların faaliyetlerini dile getirmek istemedikleri gibi, bunları hem
önemsemediler, hem de boyutlarını azımsamada adeta birbirleriyle yarıştılar.
Durumun vahameti hükümetlere verilmiş yığın halindeki dosyalarda en açık
bir şekilde sergilenmekteydi. Biz askerlerin, yani hem şimdi sorumluluk almış
olanlarımızın, hem de seleflerimizin uyarılarına hiçbiri kulak vermek istemedi.
Türkiye'de terörizm ve bölücü cereyanlar o raddeye gelmişti ki, biraz daha ge
cikmemiz halinde bir iç harbin çıkmasına ramak kalmıştı. Türkiye'deki
terörizm ve bölücü cereyanların nereden kaynaklandığını anlamak için haritaya
bir göz atmak yeter sanırım. Afganistan ve lran 'daki durumdan sonra
Türkiye'nin de parçalanması tasavvur/arının ner:eden kaynaklandığı böylece
kolaylıkla anlaşılacaktır. Türkiye gibi, komünist ülkelerle çepeçevre sarılı bir
durumda olmayan Batılı ülkelerin bazı parlamenteri kendi ülkelerindeki de
mokratik nizama bakarak ve dünyanın bu bölgesindeki duruma gözlerini
çevirmeden, sadece kendilerine yollanan yazılar ve yalan dolu mektuplara isti
naden Türkiye hakkında fikir sahibi olduklarım sandılar ve tamamen bunların
etkisinde kaldılar. Türkiyeyi ziyaret eden her parlamenter grup önce CHP,
AP ve diğer parti başkanlarını ziyaret ederek onların fikirlerini öğrenmeğe
önem verdiler. Hiçbiri halkın içine girerek, asıl halkın ne düşündüğünü
öğrenmek istemedi. Bu yüzden dün kendilerine hakın içine girerek Türk
halkının ne düşündüğünü öğrenmelerini tavsiye ettim. 12 Eylül'den önce bana
gelen bazı milletvekilleri, senatörler ve hatta bazı bakanlar, tefessüh etmiş bir
parlamentodan hiçbir yarar sağlanamayacağını ifade ederek, ordunun yönetime
el koymasını ısrarla istemişlerdir. Böyle bir ülke tahayyül etmek kolay mıdır.
Durum kısaca buydu. Ne var ki biz Türkler kendimizi yurt dışında tanıtamıyor
ve içinde bulunduğumuz durumu anlatamıyoruz. Herkesin gelip durumu kendi
gözleriyle görüp, kendilerinin öğrenmelerini bekliyoruz.
Takvim vermek konusundaki en büyük güçlüğüm, sözünde duramamış bir
kişi durumuna düşmek endişesinden kaynaklanıyor. Bugüne kadar hayatımda
vermiş olduğum her sözü tutmuş bir insanım. 1 2 Eylül'den hemen sonra
yapmış olduğum basın toplantısında hükümetin hafta sonu kurulacağını
söylemiş olmam yüzünden, önceden bilinmesine imkdn olmayan güçlüklere
243
rağmen geceli gündüzlü çalışarak bu sözümü tutabildim ve hükümeti Pazar
günü illin edebildik. 30 Ağustos illi Ekim ayı sonu arasında teşkil olunacak
Kurucu Meclisi çok önemli çalışmalar, birçok ana kanunun hazırlanması gibi
konular bekliyor. Bu çalışmalar sonunda ortaya çıkacak kanunlar halk oyuna
sunulacak. Bunların bazılarının kabul edilmemesi durumunda Kurucu Meclis
elbette çalışmalarını sürdürmek mecburiyetinde kalacak.
Sir Frederic: Türkiye'den ayrıldıktan sonra NATO ülkelerinin imal ettikleri
küçük silahların komünist ülkeler aracılığıyla Türkiye 'de teröristlerin eline
geçmemesi için üye ülkelerin daha hassas davranmaları için mücadele
edeceğim.
26 ŞUBAT PERŞEMBE
Bu sene yeni krediler bulmak için Japonya, Amerika, Fransa ve Batı Al
manya'ya giden ve 20 gün devam eden gezisinden bugün Türkiye'ye dönen
Devlet Bakanı ve Başbakan Yarduncısı Turgut Özal, iyi haberler getirdi.
244
4 MART ÇARŞAMBA
245
6 MART CTJMA
Heyet 3 Mart gününden beri çeşitli kişi ve kuruluşlarla, tabii bu arada adet
olduğu üzere Demirel ve Ecevit'le, hükümetle temaslarda bulunmuş, hatta özel
sektörle ve halkla da konuşmuşlar. En son olarak bugün saat 10. 30'da heyeti
toplu olarak kabul ettim.
Heyet Başkanı iki gün evvel Paris'te Enneni teröristler tarafından şehit edi
len bir görevlimizin bu şekilde öldürülmesinden duydukları üzüntüyü dile ge
tirdikten sonra, ben kendilerinden bugüne kadar Türkiye'de yaptıkları temas
ve incelemeler sonunda edindikleri izlenimleri istedim. Bunun üzerine
aramızda şöyle bir konuşma geçti:
246
ülkemize döndüğümüz zama11, bizlere tevcih edilecek suallerin başında
Türkiye'deki askeri yönetimin bu hedefini nasıl ve ne kadar bir sürede
gerçekleştirebileceği suali olacağı cihetle, bu konuda da bizi aydınlatmanızdan
mutlu olacağız.
Edinmiş olduğumuz en önemli izlenimlerimizden biri de, Türkiye'de insan
haklarının ihldli ve işkence iddiaları karşısında.faillerin hakkında derhal taki
bat açılması için gerek Milli Güvenlik Konseyi ve hükümetin gerek devletin
bütün organlarının gayet hassas davranmakta olduklarıdır. Zira bugün Alman
ya'da kamuoyu sadece Türkiye ile ilgili olarak değil.fakat demokratik bütün
ilkelerin işler/iliği açısından her konunun münakaşasını yapmaktadır. Hatta
Afganistan'ın SSCB 'ce işgalinden sonra dahi kendi güvenliğimiz açısından
NATO'nwı lüzumlu olup olmadığının dahi münakaşası yapılmaktadır. Batı ca
miasının sadece askeri bir ittifak değil.fakat aynı zamanda Batı'nın önem ver
diği ilkeler ve değerlerden kurulu karşılıklı bir yardım camiası olduğu
vakıasından hareketle, işkence iddialarının da kamuoyumuzca üzerinde durul
masını tabi[ karşılamamız gerekiyor. Bu itibarla, bu gibi iddiaları cevapsız
bırakmamamız da parlamenterler olarak bizim görevlerimiz arasında bulunu
yor. Hemen iftiharla belirtmek isterim ki, bu kOnuda bize verilen bilgilerden
tamamen tatmin olmuş bulunuyoruz. Ziyaretimiz iki ülke arasındaki çok eski
lere dayanan dostluğun perçinleşmesine hizmet edeceği gibi, Batı dünyası ve
NATO içindeki ideallerimizi de böylelikle bir kere daha teyid etmiş olacaktır.
Berı : Birinci konuya temas etmeden önce size Türkçede mevcut bir
darbımeseli söyleyeceğim. "Koyun can derdinde, kasap et derdinde" deriz.
Bu açıdan bakılırsa, Türkiye'nin can derdinde, Batı 'nın ise et derdinde olduğu
görülmekte. Terör konusunda Türkiye esas itibariyle 1970'lerden bu yana çok
muzdarip olmuştur. Bu yüzden 1 97l 'de bir 12 Mart dönemi ve bunu takip
eden bir sıkıyönetim devri geçirdik. O zamanlar terörü11 bu derece yaygın ol
mamasına mukabil yakalanan teröristlerin daha ileri yıllarda salıverilmeleri
sebebiyle Türkiye 1980'lere artan ölçüde terör olayı ile birlikte geldi. 12 Mart
harekatı meseleyi halletmek yerine meseleni11 üzerine bir örtü serdi; ancak
örtünün altında terör bütün canlılığı ile duruyordu. 12 Eylül Herakatı 1971 'de
yapılsaydı, belki böyle bir hareklitı 1980'de yapmak gereği kalmayabilecekti.
12 Eylül'den sonra biz bir program verdik. Evvela terörizm etkisiz hale ge
tirilecek, sonra Kurucu Meclis teşkil olunacak, Kurucu Meclisten Anayasa,
Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu gibi ana ka11unlar geçirilecek, daha sonra
Anayasa halk oyuna sunulacak ve böylelikle normal demokratik sisteme
dönülecek, dedik. Nitekim, programa uygun olarak terörizm ve anarşinin artık
kaynaklarına inilmekte olduğunu gördükten sonra, bundan bir ay önce Kon
ya'da Kurucu Meclis'in teşkil olunacağı tarihi açıkladım. Tarih olarak neden
30 Ağustos ild Ekim sonu arasını belirtip de kati bir tarih vermemiş olduğum
247
akla gelebilir. Bunun da sebebini şöyle açıklayabilirim. 1 2 Eylül'ü hemen ta
kip eden günlerde yapmış olduğum basın toplantılarından birinde hükümetin
teşkil olunacağı tarih hakkmdaki bir soruya cevaben, hafta sonunda kurulacak
demiş bulundum. Bu sözümü yerine getirebilmek için çektiğim sıkıntıyı sadece
ben bilirim. Bu güne kadar.hiç hükümet teşkil etmemiş olduğumuz için bunun
kolay bir iş olacağını sandık. Gene de büyük sıkmtılarla sabahlara kadar
çalışarak hükümeti Pazar günü ild11 etmek suretiyle sözümüzü tuttuk. Bu
misalden ders alarak, kati bir tarih yerine Kurucu Meclis'in teşkili konusunda
iki aylık bir süre belirttim. Beş aylık bir yönetimden s<Jnra terörizm ve
anarşinin Ağustos'a kadar iyice etkisiz hale getirilebileceğini ve artık Kurucu
Meclis'in teşkil olunabileceğine karar vardik. Samimiyetle ifade edeyim ki
terör ve anarşinin Türkiye'de bu kadar dal budak sarmış olduğunu tahmin ede
memiştik. Bugün hdld hergün yüzlerce silah ortaya çıkarılmakta. Bir misal ola
rak size Mart'ın sadece 3 ve 4 üncü günlerinde ortaya çıkarılan silahlara ait ra
porlardan misaller vereceğim. Bu rakamlara ele geçirilen mermiler elbette dahil
değil. Silahları toprağa gömülmüş vaziyette buluyoruz. Anarşi ve terör odak
ları artık bir şey yapamayacak/arını anlayınca, bu silahları ileride kullanmak
amacıyla toprağa gömüyorlar, biz de yapılan ihbarlar sonucu ortaya
çıkarıyoruz.
Kurucu Meclis'in kurulmasından sonra demin sözünü ettiğim kanunların
hazırlanması başlayacak. Bundan sonra da bir değerlen{iirme yaparak
hazırlanacak Anayasa'nın halk oyuna 11e zaman sunulacağını açıklayacağız.
Bizim asker olarak idareye isteyerek el koyduğumuzu sananlar yanılıyorlar.
Çoğumuz 1 7-18 yaşlarımızda asker ocağına girdik. Askerliğin ne olduğunu
çok iyi biliriz. Askerin bu işlere karışmasının Silahlı Kuvvetleri yıpratacağını
da müdrikiz. Ancak tarih boyunca İmparatorluklar kurmuş bir milletin yavaş
yavaş ortadan kalkmasuıa da göz yumamazdık. Türk Ordusu tarih boyunca
hiçbir zaman geriye adım atmamış bir ordudur. 1950 i/a 1960 arasında Türkiye
demokratik bir devre yaşadı. 1960'tan sonra da böyle bir devre geçirdik. Türk
milleti ikisi arasındakifarkı ve demokrasinin faziletlerini iqrak etmiş bir millet
tir. Türkiye'nin ihtiyacı sağlam esaslara dayalı bir Anayasa ve aynı şekilde
Seçim ve Partiler Kanunlarına sahip bir parlamenter sistem kurmaktır. Bu ise
en kısa zamanda olacaktır. Lütfen bizden tarih estemesinler. Tarih vermiş
olduğum için hükümet kurma konusunda karşılaştığım sıkıntılı duruma tekrar
düşmek istemem.
Şu sıralarda Kurucu Meclis'in nasıl ve kaç kişiden kurulacağı üzerinde
çalışıyoruz. Ve onun kanununu hazırlamakla meşgulüz. Kurucu Meclis
çalışmaya başladıktan sonra da seçimlerin ne zaman yapılacağını karar
laştıracağız.
Değindiğiniz ikinci konu işkence iddialarıdır. Esasen bu iddialar veni
248
değildir ve demokratik sistem devam ederken dahi zaman zaman ortaya
atılmıştır. CHP iktidardayken AP ve MHP hapishanelerde sağcılara işkence
yapıldığım iddia ediyorlardı. AP ve MHP iktidara gelince, bu defa da solculara
işkence yapıldığını CHP'liler iddia etmişlerdir. Bu gibi işkence iddiaları bize
intikal etmiş ve hakikaten işkence yapıldığı tesbit edilmiş ise faillerin hepsi de
mahkemeye verilmiştir. Şunu tasdik ederler ki, dünyanın her yerinde bu gibi
olaylar zama11 zaman oluyor. Yeter ki yapanları hükümet takip etsin. Yoksa
işkence mevcut idare tarafından teşvik ediliyor demektir.
Mertes: Buyurduğunuz hususlara tamamen katılıyoruz. Bunları bize görüş
tüğünıüz her iki partinin yöneticileri de dahil olmak üzere herkes söyledi. Yu
nanistan'daki albaylar cuntası ile sizin en büyükfarkınız burada. Bu vesileyle
liıt-ı Devletlerinden bir ricada bulunmak isterim. Konuşmalarınızda her vesile
ile bu noktayı büyük otoritenize dayanarak belirtmeniz son derece yararlı ola
caktır.
Ben: Vaktim olsaydı size ele geçirdiğimiz bir mesajdan bazı pasajları aynen
okurdum. Bu mesajda teröristlerin Türkiye'de işkence yapıldığını kanıtlayan
bilgiler toplamak için ve bunları daha sonra Avrupa'da dağıtmak için nasıl
çırpındıkları açıkça ortaya çıkmaktadır
Voigt: Bu mektubu da neşretmeniz birfikir olarak akla geliyor.
Ben: Mektup mahkemeye intikal etmiş bir davayla ilgili olduğu için bwıa
imkan yok. Türkiye'de cereyan eden muhakemeler konusunda şu11u da kay
detmek isterim. Biz mahkemelerin işleyiş düzeninde en küçük bir değişiklik
yapmadık, eskiden olduğu gibi çalışmalarına aynen devam ediyorlar. Misal ol
arak sizlere şu üç cildi göstereyim: Birincisinde Kahramanmaraş davasını11 ka
rarları var. Üç ayrı matbaada basılarak ciltlenmesi 15 gün sürdü. İkinci cilt
Marksist-Leninist Silahlı Propaganda Birliği adını taşıyan bir örgüt hakkuıda
yeni açılmış olan davanın iddianamesi. Üçüncüsü de başka bir iddianame. Bi
naenaleyh mevcur hukuk usullerini aynen uyguluyoruz. Bunların ağır
işlemelerinden biz de müşteki olmakla birlikte, hiç bir baskıda bulunmuyoruz.
Bu arada hemen belirteyim ki, NATO ittifakının Türkiye içi11faydalı olup ol
madığı hususu bizde de senelerdir tartışılıyor. Bir grup "evet" derken başkd bir
grubun "hayır" demesini ben normal karşılarım. Bunlarfikir mücadeleleridir.
Mertes: Biz Alman parlame11terleri NATO konusunda.fikir birliği içindeyiz.
Halk NATO'nun gerekliliğini münakaşa ederken, bizim görevimiz halkı bunun
gerekliliğine inandırmak ve böylelikle mali ve askeri yardım programlarım par
lamentodan geçirebilmek olmalı.Türkiye'ye yönelik terörist faaliyetlerin Al
manya'da gelişmesinin bütün Alman parlamenterlerin aleyhinde olduğunu
söyleyebilirim.
249
Ben: Bunu işitmekten memnun oldum. Kaldı ki, Alman dostlarımıza da iki
ekstrem arasında zarar geldiğini biliyoruz. Son olarak şu hususu da belirtmek
istiyorum. Alman misafirlerimizi Ankara'da en son olarak kabul etmemin se
bebi, kendilerinin daha iyi ikna olabilmeleri için, etki altında kalmadan, önce,
gerekli gördükleri çevreler ve halkla temas etmelerini sağlamak ve bizim,
ülkeyi diktatörlükle idare etmediğimize inanmaları içindi. Türkiye, Atatürk za
manında Batı 'ya girmiş ve Batı 'nın üyesi olmuş bir ülkedir. O zamandan beri
gelmiş geçmiş bütün hükümetler Batı ve Batılı değerlere bağlı kalmışlardır.
Şüphesiz bundan sonra gelecek hükümetler de bağlı kalacaklardır. Bunun
dışında bir ihtimal Türkiye için düşünülemez.
Bu vesile ile siz değerli parlamenterlerden Almanya'ya döndüğünüzde Al
man halkına ve bütün Alman parlamenterlerine en iyi dileklerimi iletmenizi rica
ediyorum.
Mertes: Nazik açıklamalarınız için pek çok teşekkür ederiz.Türkiye'de edin
miş olduğunuz müspet intibaları döndüğümüzde tüm Alman halkı ve parla
menterlerimize bütün açıklığı ile anlatacağımız hususunda Zat-ı Devletlerini te
min etmek isteriz. Seçmiş oldukları hayat tarzı dışındaki bir alternatifin gerek
Türkiye, gerek Almanya için bir intihar olacağuıa bizler de inanıyoruz. Huzu
runuzda açık konuşmamıza izin vermiş olduğunuz için ayrıca minnettarız.
Gerçekten Zatı Devletlerince kabul buyurulmamız, bu ziyaretimizin doruk nok
tasını teşkil etti. Son olarak şu hususu da huzurlarınızda arzetmek isterim.
Kendi ülkemizde Naziler iktidarda iken, Kemalist Türkiye'nin Alman demok
ratlarına kucak açmış olmasını biz Almanlar daima şükranla anarız. Bu itibarla
Atatürk'ün prensiplerinin ve düşüncelerinin idraki içindeyizdir. Bu prensip ve
düşüncelerin Türkiye Cumhuriyetinde her zaman için hükümran olduğunu ve
olacağını bizzat öğrenmiş bulunmaktan mutluluğumuz sonsuzdur. Şüphesiz,
bu ziyaretimiz ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin daha da sağlamlaşmasına
katkıda bulunacaktır.
Bugün Şubat ayı toptan eşya fiyatlarındaki artış, yani enflasyon hızının
yüzde 1 olduğu anlaşıldı. Enflasyon gerilemeye başlamıştı. Şubat'taki bu
yüzde 1 rakamı tabii iyi bir gidişin işareti oluyordu. 1980 yılının enflasyon hızı
yüzde 107 idi. Bakalım 198 1 yılı ne olacak. Muhakkak ki yüzde 50'nin altında
olacak, zira bütün tedbirler alınmakta. Özal bu yılki enflasyonun yüzde 30-35
arasında olabileceğini söylüyor. Bakalun tahmini tutacak mı?
Türkiye'de uzun senelerden beri ilk defa ekmek fiyatı bazı şehirlerimizde
düşmeye başladı. Sebebi tüccarın stok yaptığı buğdayın ihracını hükümetin ya
saklaması oldu.
250
'7 MART CUMA
25 1
12 MART PERŞEMBE
12 Eylül'ün üzerinden altı ay geçmiş. Evvela son bir aylık dönemde cere
yan eden olaylan ve arkasından altı aylık dönemdeki olaylan, yakalanan mili
tanları , hayatını kaybeden vatandaşlan, ele geçen silah ve cephaneyi gözden
geçirelim:
1 2 Eylül'den bu yana geçen altı aylık süre içinde işlenen suçların seyri ve
son ayla mukayesesi de şöyledir:
- 1 2 Eylül ile 1 2 Ekim 1980 arasında 1 1 46 suç tespit edildiği halde son ay
içerisinde % 75 azalma kaydedilerek bu rakam 292'ye düşmüştür.
- Ölü sayısı 69'dan % 87 azalma göstererek 9'a düşmüştür.
Son bir aylık dönemde yapılan arama ve o pe rasyonlar sonucunda 1596 sol
eylemci, 3 1 8 sağ eylemci, 444 bölücü ve 3979 henüz yönü belirlenemeyen ol-
252
mak üzere toplam 5937 sanık yakalanmış ve haklarında yasal işlemlere
başlanmıştır. Yine bu süre içerisinde 1 377 tüfek, 70 av tüfeği, 767 patlayıcı
madde ele geçirilmiştir.
Öğrenim Durumları
Diğerleri · 361
Meslek Durumları
Öğrenci 356
Öğretmen 1 77
İ şçi 423
Memur 276
Serbest Meslek 5 14
Ev Kadını 38
Yaş Durumları
45 ve Daha Yukarı 85
253
Yönetimimizin altıncı ayını doldunnası dolayısıyla basındaki değerlen
dinneler lehimizde. Ö rneğin Hürriyet'te "Altı Ayın Bilançosu, Terörün Beli
Kınldı" şeklinde manşet atılmış. Milliyet, Tercüman ve Hürriyet'te yazılan üç
makaleyi de örnek olarak bu.raya almak istiyorum.
Kızılay'da bulvar üstünde işaret etiğim taksi ani bir frenle durdu. Ön
kaypıyı derhal açan şoför:
"- Çabuk abi çabuk" diye seslendi.
Daha bir ayağım yerdeyken, yani iyice binmeden taksiyi hareket ettiren
şoför, geçirdiği heyecanın etkisi ile hızlı hızlı konuşmaya başladı:
"- Sol/adın ceza, durdun ceza .. Bulvardan müşteri aldm ceza . . Hemen
,
bastırıyorlar.. Seni alırken bir yakalansaydım abi gittiydi bin lira ...
, .
"- Valla ben beğeniyorum" dedim şoföre, "Aslında bu yoğun kontroller se
nin lehine. Ankara'da trafik akışı bayağı hızlandı. Ayda bir kez bin lira ceza
versen bile, trafik hızlandığı için sağladığın benzin tasarrufuyla yine kdrlı
çıkarsın. "
Şoför beni şöyle bir süzdükten sonra, neşeli bir ses tonuna geçti ve:
"- Paşa'mın şansına abicim" dedi, "Bu yıl havalar çok iyi gitti, ciddi kış ol
madı . "
Ya benim yanımda bir anda kötümserlikten sıyrılıp değişik açıdan bakmışn
dünyaya. .. Ya da müşterisinin yönetime yakın biri olduğunu düşünerek üslup
değiştirmişti.
Aslında çoğumuz bir havadayız. İyimserlikle kötümserlik arasında gidip
geliyoruz. Tabii, birkaç günden beri baharın kapıyı çalması da olumlu etki
yapıyor.
Böyle bir ortamda ve böyle bir iklimde
1
ulaşnk 12 Man'a .
Bugün 1 2 Eylül'de kurulan yönetim altıncı ayını doldurdu. Yine bugün
197 J 'de yapılan 1Jıüdahalenin onuncu yıldönümüdür. Aşağı yukarı her on
yılda bir askeri müdahaleler yaşadığımız için, böyle dönemlerdede kendimizi
bambaşka bir dünyada hissetmiyoruz. Ülke bildiğimiz ülkedir. Askerlere ve
politikacılara yalan ölçüde aşinayız.
İşler karışn mı politikacılar geri çekilir, askerler gelir. Ortalığı derleyip to
parlamaya çalışırlar.
İnşallah ·bu defa derlenip toparlanma sağlam sonuç verir de sürekli
yaşayacak bir sivil idare kurulur. Demokrasi rayına oturur.
12 Eylül'ün altıncı ayında bir değerlendirme yapmakta fayda var.
Eğer mukayeseyi J 1 Eylül günü ile yaparsak, birçok bakımdan iyi noktala-
254
ra gelinmiştir. Şiddet ciddi şekilde geriletilmiştir. Memleketteki iç savaş
koşulları dağıtılmıştır. O dönemde herkes görüşünü iyice keskinleştirip, karşı
düşünceyi anlama çabasmı terkemıişken, bugün yumuşak tartışma alışkanlığı
mayalanmaya başlamıştır.
Ekonomik politikada 12 Eylül öncesi koşullarda alınamaya11 tedbirler
almmıştır. Vergiler nihayet çıkarılmıştır. Bu arada sanayideki durgunluğun
enflasyon kadar tehlikeli olduğu, yatırımlardaki azalmanın ve işsizlik artışının
tehlikeli durumlar yaratabileceği idrak edilmiş ve bu sorunların çözümü de
yakm hedefler arasına alınmıştır.
Ciddi bir akaryakıt sıkıntısı çekilmemiştir. Yazının başında a11lattığımız
şoför yurttaşın '.'Paşa'mın şansına" diye yorumladığı yumuşak kış ise bir ilave
lütuf olarak yardıma koşmuştur. Bu yumuşak kış aslında sadece yönetimin
değil, tüm halkımızın şansıdır. Çünkü ekonomide işler kötüye giderse her ko
nuda gelişmeler kötüye gider.
Bu bakımda11 birçok eski poliktikacının da 12 Eylül hakkında ifade ettiği
gibi:
"- Başarı şarmr ve bu yönde askere yardımcı olmak gerekmektedir."
Genel olarak bakılırsa ilk altı ay başarılı geçmiştir.
Bu tempo ve tutum sürdürülürse, askerlerin önümüzdeki iki yıl içinde ana
programlarım gerçekleştirebilecekleri söylenebilir. Hatta, ulusumuzun yıllar
boyu yaşadığı kopkoyu kötümserlikten sıyrılıp düzelme ve toparlanma umu
duna gelmesi hesaplanmayan enerjileri de açığa çıkarabilir ve hedeflere daha
erken ulaşılması olanağı da doğabilir.
Teoman EREL
256
/andırma da söz konusu olmaktadır. Ayrıca bir yandan bütün varlıkların
meşrulaştırıldığını , öte yandan hazinenin vergi yoluyla gelire
kavuşturulduğunu, kara para diye adlandırılan bir para potansiyelinin de
üretimi finanse etmek üzere devreye gireceğini de söyleyebiliriz.
Güneri C!VAOGLU
Bir meslektaşım anlattı. Kendisi, babadan kalma ruhsatlı silahı için yeni
"bulundurma" izni almak amacıyla ilgililere başvurmuş. Bunun gerektirdiği
işlemler yapılırken, bağlı bulunduğu Emniyet Amirliğine gitmiş. Önündeki
blrkaç vatandaşın işlemleri.. tamamlansın diye kuyrukta beklediği sırada aynı
odaya bir zat girmiş ve masada oturan Komiser Muavinine:
"Muhterem " demiş, "Ben emekli albay bilmem kim. Şu benim işime l:lfr
bakar mısın?"
Komiser muavini başını kaldırmış ve gayet sakin ve terbiyeli bir biçimde:
"Emekli albay olmanız sıradan öncelik olmanızı gerektirir mi efendim?
Lütfen bekleyin, sıra size gelince bakayım" cevabını vermiş.
Ve bu emekli zat, kendisine usulü dairesinde yol gösteren komiser muavi
nine karşı çıkmadan sırada bekleyip işini gördürmeyi tercih etmiş.
Şüphe etmeyiniz ki bunun tam aksi de olabilirdi. Yani komiser muavini
"Elbet efendim" der, öteki vatandaşların sırasının çiğnenmesine vasıta olabilir
di. Veya bahsi geçen emekli albay, "Vay! Ben sana gösteririm" der, kıyameti
koparabilirdi.
ikisinin de olmamasının bir nedeni var gibi geliyor bize:
12 Eylül tarihinden beri devlet makinasının işleyişi önemli biçimde değişti.
Komiser muavini "ben sana gösteririm" tehdidine uğramadan görevini yapa
cağına inanmaya başladı. Komiser muavinine -veya devletin herhangi bir ka
demesinde herhangi bir görevliye- bu tür tehditler savurmanın hiçbir anlamı ve
değeri kalmadığını, o tür tehditlere bel bağlayan kişiler de anladı.
Meslektaşımızın tanık olduğu bu olayı, 12 Eylül Harekatının 6'ncı ayının
dolması münasebetiyle dün Hürriyet'in Ankara Bürosu'nun verdiği bir haber
dolayısıyla hatırladık.
Habere göre son altı ay içinde günlük ölüm olayı ortalaması 20'den 2 'ye
inmiş. Bir başka deyişle 180 günde 350 kişi öldürülmüş. Bunun da 1 15'ini,
"güvenlik kuvvetleri ile çatışmaya giren teröristler" teşkil ediyormuş. Demek
ki bu şerirler güvenlik kuvvetlerine karşı durmasa, ölüm sayısı 235'de kala
cakmış.
257
G erçi 235 kişinin ölümü hiç de küçük bir rakam değildir. Ama daha önceki
dönemin günlük ölüm sayısı aynı tempoyla devam etseydi altı ayda kaybet
tiğimiz vatandaş sayısı en az 3600'ü bulacaktı. Daha doğrusunu söylemek
gerekirse, bu tarihe kadar artık iç savaş çıkmış ve bütün hızıyla yurdumuzun
her tarafına yayılmış olacakn.
O nedenle bugün kavuştuğumuz can güvenliğinin gerçek değerini anlamak
için, üç beş çocuğun- bir araya gelip istedikleri kuyumcuyu yahut bankayı soy
dukları, istedikleri adamı, istedikleri anda vurup ortadan kayboldukları o
dönemi ve o dönemin havsala almaz dehşetini unutmamak lazımdır.
Gerçi o zaman da "devlet herşeye muktedirdir" diyenlerimiz vardı. O zaman
da "adalet gerçekleşecektir" sözleri ikide bir telaffuz
.
edilirdi. Ama ne devletin
/
"herşeye. muktedir olduğuna" ne de "adaletin gerçekleşebileceğine" inanan
kalmıştı.
Şimdi, devlet yine devlet, adalet yine o adalet ve polis yine o polistir. Va
tandaş da aynıdır. Ama değişen birşey vardır. O da devletin etkinliğinin arttığı
gerçeğidir.
Bu gerçeğin bilinmesi güzeldir_ Huzur vericidir. Ama bu gerçeğin ışığı
aln11da bir "durum değerlendirmesi" yaparak ülkemizi "leyli mektep" haline so
kan gece sokağa çıkma yasaklarını tekrar düzenlemek de artık bir ihtiyaçtır.
Oktay EKŞİ
258
talığının verdiği bir zorunlulukla muhakak tuvalet ihtiyacı doğuyor. Onu da
ben yapıyorum. Rahat uyuyabilmesi için ben yatak odasının hemen yanındaki
holde yatıyorum. Baş ucundaki zil butonuna bastığında yanımdaki zil çalıyor,
böylelikle uyanıyor ve yardımına koşuyorum.
Bu durumdan eşim de üzüntü duyuyor ve bana "Senin en fazla yardıma ih
tiyaç duyacağın bir zamanda benim sana yardımcı olmam gerekirken, bu kadar
yorgunluğa rağmen bir de bana yardım ediyorsun" demek suretiyle bu
üzüntüsünü ifadeye çalışıyordu. Gece beni kaldırmamak için bir gün zili
çalmadan kendi kendine tuvalete kalkmış. Uykum esnasında bir aralık "tak"
diye bir sesle uyandım. Baktım eşimin yatak odasının ışığı yanıyor. Kalktım.
Odaya girdiğimde yatakta olmadığını gördüm. Tuvalete girdim, meğer
tuvalette ayağa kalkmaya çalışırken yana kaymış ve küvetle duvar arasında
sıkışmış kalmış. Hemen kaldırdım ve neden böyle yaptın diye de biraz
söylendi m . "Seni yormak istemedi m , uykun ikiye bölünüyor sana
kıyamadım" dedi. Ben "Bu hizmetten sıkıntı duymuyorum. Ben aynı şekilde
hasta olsaydım, sen bana hizmet etmeyecek miydin. Kan koca böyle zaman
larda birbirine hizmet etmeyecek de ne zaman hizmet edecek. Bir daha böyle
kendi kendine kalkmaya çalışırsan çok üzüliirüm. Ya bu takırtıyı duymasam
ve uyanmasaydım, halin ne olacaktı bunu düşünmüyor musun" dedim ve bir
daha tekrar etmeyeceğine dair kendisinden söz aldım.
Şimdi şu satıdan yazarken o günleri tekrar yaşıyor ve gözyaşlarımı tu
tamıyorum. Keşke sağ olsaydı da bugüne kadar her gece kalkıp bu hizmeti
yapsaydım. Hasta olmasına ve yardıma muhtaç olmasına rağmen yine de
kanın olarak evde bir varlıktı.
Herhalde yapayalnız olmaktan çok daha iyi idi. Yürümese de bir köşede
oturuyor olsaydı yine razı idim. Allah gani gani rahmet eylesin, nur içinde
yatsın. Ona yaptığım hizmet inanın ki bana dokunmuyordu.
Beni en çok üzen taraf, çok· hareketli olan onun bir gün gelip böyle
başkasının yardımına muhtaç duruma düşmüş olmasını görmekti. Manen çok
üzülüyordum. Bu kadar ağır işlerimin arasında bu manevi üzüntü beni harap
ediyordu.
Birçok felç geçiren hastalar gördüm . Zamanla iyi oluyorlardı. Bir zaman
biz de bekledik, belki iyi olur, hiç olmazsa hafifler dedik. Ancak bu kadar
hafifledi. I;)oktorlann ifadesine göre yine bir krizin gelmesi ihtimali varmış.
Zira şeker hastalığı bunun başlıca sebebi, şeker de, insülin yapılmasına ve her
gün ölçülmesine rağmen 200'den aşağı düşmüyor. Normali ise 100. Bunu bil
diğim için her gün bir korku içerisindeyim. O da altı ay ümitle bekledi.
Yürüyebilmesine seviniyor, fakat elinin i yi olmayacağına kanaat getirmiş ola
cak ki; bana " Kenan elim geçmeyecek, buna çok üzülüyorum" diyordu. Ben
kendisine biraz daha beklemesini, inşallah onun da düzeleceğini söylüyorsam
259
da, "Olsa bugüne kadar belli olurdu. Arrık elimden hayır yok. Ben böyle ola
cak insan mıydım" der ve ağlardı. Morali bozulduğu için, ilk alU ayda havesle
yapuğı egzersizleri de arrık istemeyerek yapmaya başlamışu.
İ şte günlük işler, yurt sathında cereyan eden olaylar, yurt dışından vaki
baskılar, eski siyasi parti lider ve mensuplarının menfi tutumları üzerine bir de
evdeki bu manevi üzüntünün bir gün beni de yatağa düşürmesinden korkuyo
rum . Allah'a, "Yarabbi, beni bu sıkıntılardan kurtar. Memleketi ve milletimi
seUmete uğraunadan sağlığımı elimden alma" diye zaman zaman dua ediyo
rum .
17 MARTSALI
260
bunu gerçekleştirebilirdik. Biz millette birlik ve beraberlik ruhunun teşekkül
etmesine çalışıyorduk. Halbuki 27 Mayıs'ın yanında olanlar, olmayanlar diye
Türkiye'de iki toplum vardı. Karşısında olanlar merasim gününe gelmemek,
Atatürk anıtlarına çelenk koymamak için çeşitli yollara başvuruyorlardı.
18 MART ÇARŞAMBA
28 MART CUMARTESİ
26 1
Ben bu konuda herhangi bir emir vermemiştim. Siyasi partilerin yaptığı gibi
bedava otobüslerle insan da taşıttırılrnarnıştı. Vatandaş kendiliğinden sokaklara
dökülmüş, bizi görmek ve beni dinlemek istiyordu.
Hemşehrilerime karşı bir saatten fazla süren bir konuşma yaptım.
Konuşmamın bazı kısırnlannı buraya almak istiyorum:
Sevgili hemşehrilerim,
Milletimizin ezici çoğunluğunun başlangıçtan beri büyük bir coşkuyla
desteklediği ve onun özlem ve isteklerini yerine -getirmeyi amaçlayan 12 Eylül
Harekatından bu yana 6 ayı aşkın bir zaman geçti. Bu süre içerisinde 12
Ey/ül'de belirttiğim �açlar istikametinde eksilmeyen bir gayretle, başlangıçta
saptadığımız hedeflere doğru güvenle ve istikrarla ilerlemekteyiz.
İlk hedefimiz olan anarşi ve terörle mücadelede bugün vardığımız noktayı
sizlere açıklamak istiyorum. Her gün radyo, televizyon ve basında takip
ettiğiniz gibi, rejimi devirmeyi, yurdumuzu parçalamayı hedef tutan gizli
örgütlerin bütün elemen/arı teker teker yakalanmakta ve bu örgütler birer birer
çökertilmektedir. Yakalananları· televizyondan izliyorsunuz, çoğu daha
hayatının baharında, gencecik çocuklarımız, 16 ile 25 yaş arasındakiler ekse
riyette. Ya liseden terk, ya üniversitede okuyamamış veya hiç okula gitmemiş
kişiler. Bunlar ihtilal yapacak, mevcut rejimi devirecek ve idareye el koyup
devleti idare edecekler. Bunlara acımamak mümkün değil.
Sevgili hemşehrilerim, ama onlar kendiliğinden bu yola düşmediler. Bu
yola düşürüldüler. Düşürenlerin de bir kısmı ele geçirildi. Fakat esas elebaşları
yurt dışında veya yurt içinde olup, perde arkasından gelişmeleri
seyretmekteler. Kendileri, yani perde arkasında olanlar bu tehlikeli oyun içinde
değiller. Ama ileri sürdükleri bu zavallı çocuklar, emellerinde muvaffak
olsalardı, hemen ön safa geçip idareyi ele alacaklar ve bunları bir kenara
itecek/erdi. Bundan hiç şüpheniz olmasın.
Sevgili hemşehrilerim,
Yurt içinde planlan alt-üst olan ve büyük çoğunluğu yakalanan anarşist ve
teröristlerin bir kısmı şimdi kurtuluşu yurt dışına kaçmakta buldular. Halen
oralardaki mevcut ortamdan istifade ederek, bize dost olmayan milletlere
mensup kişilerle işbirliği yaparak, memleket aleyhine çalışmalarını
sürdürüyorlar. Son ümitlerini, bize dışarıdan yapılacak baskılara bağlamışlar.
Başka ümitleri kalmadı. Türk milletinin tarihini okumamış ve damarlarında
Türk kanı taşırruIJan o gafiller, bu milletin ne büyük tazyiklere göğüs gerdiğini
ve dıştan yapılacak tazyik/erle bu milletin dize getirilemeyeceğini bilmiyorlar.
Bu gafillerin ve hainlerin telkinlerine ve yalan dolu mektuplarına inanan bir
kısım yabancılar da Türkiye'de insan haklarının çiğnendiğini, tutuklulara
işkence yapıldığını ileri sürebiliyorlar.
262
Sevgili vatandaşlarım, biz işkencenin karşısındayız. İşkence ile netice al
mak istemeyiz. Bu insanlığa da, vicdana da aykırıdır. Eğer, bazı yerlerde,
böyle ufak tefek işkence olayları meydana geliyorsa, bu idarenin bilgisi
dışında oluyor ve yakalananların haklarında da gerekli kanuni işlemlere te
vessül ediliyor.
Biz, memleketimizdeki gelişmeleri görmek için dışarıdan gelenlere de
kapımızı açtık. Bunlar geldiler, gördüler ve gittiler. Kapımız herkese açık,
alnımız ak, yüzümüz pak. Gelenlerden tarafsız olanlar hakikatı gördü. Ama bir
taraf olanlara zaten ne söylense, ne gösterilse para etmez.
Evet, Türkiye'den kaçıp giden bu hainler, senelerdir yurt dışındaki diplo
matlarımızı acmıasızca şehit eden Emıeni teröristlerle bile işbirliği yapabilmek
tedirler. Bunların, Türk vatandaşı olup olmadığını sizlere bırakıyorum. Biz
bunları Türk vatandaşı olarak bağrımıza nasıl basabilirdik? Bu yüzdendir ki,
yurda dönmeleri için bir süre tanıdık, o süre içinde gelmeyenleri de hiç
düşünmeden vicdan huzuruyla vatandaşllktan çıkardık. Çünkü inanıyoruz ki,
bu görüşe büyük bir vatandaş topluluğu da katılmaktadır.
Sevgili vatandaşlarım,
Şimdi sizlere, memleketimizi bölmek, parçalamak ve parça parça olmuş bir
Türkiye yaratmak için, Atatürk devrinden beri çeşitli usuller deneyen komünist
örgütlerin, çoğu uzun seneler evvel yaptıkları bir kongrede aldıkları kararlar
dan bazılarını açıklamak istiyorum. Bunları bilesiniz, bilesiniz ki , uygu
ladıkları taktiklerle mücadele edebilesiniz.
Bu söyleyeceklerimi, şimdiye kadar yakalanmış veya yakalanmamış o
terörist, aldatılmış kişiler de iyi dinlesinler. Belki onlar da bilmiyordur. On
ların içinde de belki bilmeden bu örgütlere katılanlar vardır.
Bu 18 maddelik bir metindir. Ben size 9-JO maddesini okuyacağım.
Birinci direktif: "Memleketinizde komünist veya sosyalist partilerin kurul
masını teşvik ediniz. Bunlar mevcut ise işbirliği yapınız" diyorlar. Şimdi an
ladınız mı "141-142'ye hayır" diye niçin barbar bağırdıklarını. Çünkü, eğer
141-142 kalksaydı komünist panisini rahatlıkla kurabileceklerdi.
Verdikleri ikinci direktif: "Halkınızı mümkün olduğu kadar çok sınıf ve
zümrelere bölünüz. " Bölünmedi mi bundan evvel? Kimisine "Sen kürtsün"
dediler, kimisine "Sen alevisin" dediler, kimisine "Sen sağcısın, sen solcusun,
sen ümmetcisin, sen şeriatçısın" dediler. Her kuruluşu mümkün olduğu kada.r
bölmeye çalıştılar. Bu, vaktiyle o kongrede verilmiş direktifin neticeleriydi.
Üçüncü direktif: "İşçi ve işverenler arasında da.imi anlaşmazlık konuları
·
çıkarınız. " Çıkarılmadı mı? Bizim hangi işyerimizde rahat ve huzur vardı. Dai
ma birbirleri ile çekişme halindeydiler.
263
Verdikleri dördüncü direktif: "Komünist rejim kökleşinceye kadar, yurdu
nuzda böyle bir tehlikenin olmadığım herkese inandırınız." Bunların içinde
değil miydi memlekette komünizm tehlikesi yoktur diyenler. Seçim nutuk
larında, seçim meydanlarında bile bunları söyleyenler oldu.
Verdikleri beşinci direktif "Memleketinizde gizli, açık din düşmanlığı
yapınız. Mezhep ve tarikat kavgalarını kışkırnnız. " Onun için mezhepler biri
birleriyle daima kavga halindeydi.
Sevgili hemşehrilerim. verdikleri direktifin altıncı maddesini okuyorum:
"Halkın çok sevdiği yahut millete kabul ettirilmiş kahramanları yıkmak zor ola
cağına göre, onları kendinize bayrak yapınız, düşünce ve davranışlarını kendi
açınızdan yorumlayınız." Bunun için Atatürk'ü bayrak yapnlar ve daima kendi
taraflarında gibi gösterdiler. Zaten hangi taraf olursa olsun, Atatürk onların
yanındaydı sanki.
Direktiflerin yedinci maddesi: "Romanda, şiirde, yazıda, karikatürde sis
temli ve maksatlı olarak işçinin ve köylünün sefaletini mübaldğalı bir şekilde
teşhir ediniz."
Sekizinci madde: "Milletinize Batı blokuna ve mevcut düzene karşı
düşmanlık aşı/ayınız. "
Dokuzuncu madde : ·�sendikaları, gençlik derneklerini ve sanat kuruluşlarını
elde etmeye çalışınız."
Onuncu madde: "Sürekli huzursuzluk kaynakları arayıp bulacak ve bunları
devam ettirmeye çalışacaksınız. "
Size işte 1 8 maddeden, burada söylenmemesi lazım gelenleri atlayarak
mühim olan on tanesini okudum.
Sevgili hemşehrilerim, bu konuda daha söyleceklerim var.
12 Eylü/'den sonra belleri kırılan bu örgütlerin mensuplarına, dışarıda bu
lunan kendi taraftarlarının nasıl akıl verdiklerini açıklayacağım. İşte elimize
geçen broşür. Teksir makinasıyla basılmış ve dağıtılmış kendi taraftarlarına.
B u broşürde evvela yalan ve tezvirle işe başlıyorlar. Bakınız milletin
gözbebeği ve milletin bağrına basnğı Türk Silahlı Kuvvetleri için ne diyorlar,
bazı yerlerini okuyacağım sizlere. Şöyle diyorlar bir yerinde: "Bu kukla ordu,
Türk Ordusu Amerikan emperyalizmi ve diğer batılı emperyalistler tarafından
milyarlarca dolar harcamalarla organize edilmiştir. Emperyalizmin ve egemen
sınıfların besili ordusu, Türk Ordusu bunun karşılığı olarak emperyalizmin
sadık uşaklığı görevini yerine, getirmektedir." işte onların istediği Türk ordusu
değil, onların istediği halk ordusu, her sivil eline silah alacak sokaklara
dökülecek. Onlar Türk ordusundan hoşlanmazlar.
264
Başka bir pasaj okuyorum sizlere: "Harp Okullarına, askeri liselere sadece
subay çocukları girebilmektedir. "Yalanlara bakın. Bazı rakamlar verceğim.
Kara Harp Okulumuzun dört sınıfında bugün 3 bin 394 öğrencimiz var. Bu 3
bin 394 öğrenciden 5'i general çocuğu, 164'ü subay çocuğu. O 164 kişi 3 bin
394 kişinin içinde yüzde kaç eder biliyor musunuz? Yüzde 4 ,9. Yüzde beş
bile değil. 340 tane astsubay çocuğu var. Bunlar da yllzde JO'u teşkil ediyor.
759 memur ve öğretmen çocuğu var. Yüzde 22,5'u bunlar olıişturuyor. Kara
Harp Okulumuzda 399 tane çiftçi çocuğumuz var. Mevcudun yüzde 1 2 'si.
417 tane de işçi çocuğumuz var. 12,2'yi de bunlar teşkil ediyor. Daha da
böyle sayabilirim. Hepsini saymadım. Her meslekten, her şehirden,
Türkiye'nin her vilayetinden çocuğumuz var. Yalnız Hakkdri'den kimse bu
lunmuyor. Maalesef ordan kimse girememiş. Neden? Demek ki oranın eğitim
seviyesi düşük, imtihanları kazananuyorlar. Demek ki Kara Harp Okulumuzda
67 vilayetimizin 66'sından çocuk var ve her meslek sahibinin çocuğu var.
Ama bunlar öyle demiyor. Bakın, kendi taraftarlarına "Hep subay çocukarı gi
riyor" diyorlar.
Dağıttıkları bu broşürde ordu için daha neler diyorlar: "Bu ordu azgın bir
·
demokrasi düşmanıdır. " Gülüyorsunuz değil mi, evet bunlara gülünür.
"Emperyalist, gerici kültürle yetiştirilen subaylar, ilericilik, devrimcilik,
halkçılık adına ne varsa hepsini yok etmek için amansız bir çırpınış içindedir.
Öyleymişiz biz. "Amerikan emperyalizminin hizmetinde ve NATO 'cu olmak
bu subayların ögündüğü en temel unvandır." NATO'cu olduğumuzdan dolayı
öğünllyormuşuz. Onların istediği başka bir bloka girmek, elbette NATO 'ya
biz kendi isteğimizle girdik, zorla değil.
Sevgili hemşehrilerim, böyle yalan dolanlardan sonra şimdi de kendi
taraftarlarına bir direktif veriyorlar, bugün ne yapmaları ldzım geldiği
hakkındaki direktifleri şu: "ilk önce Cuntanın kitleleri etkilemeyi amaçlayan
propagandasının etkisiz duruma getirilmesi gerekir. Cuntanın amacını ve ne
yapmak istediğini emekçilere en açık bir şekilde anlatınız. Tüm devrimciler ve
komünistler olarak bütün gücümüzle cuntanın emperyalizm, komprador
burjuvazi ve toprak ağalarının hizmetinde zam, zulüm ve işkence demek
olduğunu kitlelere göstermeliyiz. Bu konuda cunta, oldukçafazla propaganda
malzemesini devrimcilerin önüne sunuyor. " Bakın neler sunuyormuşuz biz.
"Gelir gelmez zam yapması ve kendinden önceki hükümetin ekonomik
pogramını aynen izleyeceğini ilan etmesi cuntanın iç yüzünün çabuk açığa
çıkacağını gösteriyor. " Yani bunu propaganda malzemesi yapın diyor, zam
yaptı, zulüm yaptı, öteki hükümetin programını aynen uyguluyor diye. Biz
�teki hükümetin programının peşinde değiliz. Bu memleketin kalkınması ve
refahı için neye inanmışsak onun peşindeyiz.
265
Daha sonra bir clirektifleri şöyle devam ecliyor: "Özellikle işçi senclikalarının
her şan alnnda mücadeleyi sürdürebilecek şekilde örgütlenmesi çok önemlidir.
DİSK'e bağlı sendikaları yeniden bu biçimde örgütlemek ve kitleleri bunun
için seferber etmek devrimin gelişmesine önemli katkılarda bulunacaktır.
DİSK'e sahip çıkmak ve DİSK'i yeni biçimde örgütlemek devrimcilerin
önemli bir görevidir. Birçok revizyonist, reformist sendika ağası (Hele şükür
bunlar da bir ağa tabiri kullandı) ya teslim oldu ya da her şeyi bırakıp kaçtı.
İşçiler bu durumda kimin gerçek dost, kimin ise sahte dost olduğunu görüp
kavramaya başladı. " Şu cümleye dikkat eclin. "Her alanda işçi sınıfının gerçek
dostu komünistler ve devrimcilerdir. " İçinizde bu vatanın çok temiz işçi
evldtları da var. Bilesiniz böyle haince çalışıyor/ar ve zehirlerini saçıyorlar.
Ama bütün millet, işçilerimiz, emekçilerimiz de dahil, bunların indirilmiş
maskelerinin altındaki yüzlerini gördüler.
Sevgili hemşehrilerim,
Sağcısı, solcusu, bölücüsü, ümmetçisi ayırt edilmeden, bu rejimi kimler
yıkmak istemiş, memleketi kimler parçalamaya yeltenmiş ise, onların üzerine
gidilmiştir ve gidilmeye de devam edilecektir. Bu konuda emniyet kuvvetle
rimizin ve Silahlı Kuvvetlerimizin gösterdikleri başarıları takdirle karşılarken,
bu kuvvetlere yardımda bulunan büiün vatandaşlarıma da sizlerin huzurunuzda
teşekkür ediyorum.
Yabancı sermayenin yurdumuza korkusuzca gelmesini teşvik edici ve fakat
aynı zamanda yurdumuzu sömürmeye imkan bırakmayan kanuni tedbirler
almmqktadır.
Esasen mevcut kanunlarımız da yabancı sermayeye imkan tanımamaktadır.
Yabancı sermaye hususunda bazı çevreler, "Atatürk bunun karşısındaydı,
Atatürk yabancı sermayeye karşıydı " gibi birçok yazılar yazıp fikirler ileri
sürebilmektedir. Ben bunun böyle olmadığını, Atatürk'an 1923 'te bu konuda
söylediği şu sözlerden sizlere ispat edeceğim, bakın ne diyor Atatürk 1923'te:
"Memleketimizi az bir zamanda mamur etmek için milletimizin kafi olmayan
sermayesi karşısında harici sermayenin mesaisinden istifade etmek, hakiki
menfaatimiz gereğidir. " Çünkü o devirleri bizim yaştakiler gayet iyi bilir, elli
lirası, yüz lirası olan zengin sayılırdı. Kime yaptıracaktı bunları, onun için
devlet üstlendi.
Devam ediyor Atatürk: "Zannolunmasın ki, biz ecnebi sermayesine karşı
bulunuyoruz. Hayır, bizim memleketimiz vasidir. Çok emekle sermayeye ih
tiyacımız vardır. Binaenaleyh kanunlara riayetkdr olmak şartıyla ecnebi ser
mayelerine ldzım gelen teminatı vermeye her zaman hazırız. "
Değerli hemşehrilerim,
266
Bu bölge, tarfhi eserleri, kültür değerleri ve doğal özellikleri bakımından
eşsiz tarihf zenginliklere sahiptir. Bunların turizm alanında değerlendirilmesi
hem sizlere, hem de ülke ekonomisine yararlı katkılar şağlayacaktır. Zira tu
rizm, getirdiği imkanlar açısından son yıllarda bütün milletler için çok önemli
bir sektör durumuna gelmiştir. Birçok ülkede bunu sayabilirim ama şimdi vak
timiz yok, turizmden elde ettiği gelirlerle içinde bulundukları darboğazları ra
hatlıkla aşmışlar ve ekonomilerini düzlüğe çıkarmışlardır.
Biz bu konu üzerinde maalesef senelerce mütemadiyen konuştuk,
konuştuk. Ama gözle görülür bir gelişme sağlayamadık. Bu sahada çok geride
kaldık. Bunun da idraki içindeyiz. Artık her sahada olduğu gibi, bizim de bu
sektöre gereken önemi vermemiz kaçınılmazdır. Hükümetimiz bu konu
üzerinde hassasiyetle durmakta ve turizm sektörüne gereken kolaylıkların
sağlanması ve alt yatırımların gerçekleştirilmesi için her türlü çabayı
saifetmektedir. Ancak, turizm sektöründe çalışanlara ve sizlere de görevler
düşmektedir. Turist, yakınlık, dürüstlük ve sıcak bir ilgi bekler. Ayrıca,
kalacağı yerin de temiz olmasını ister. Bunlar sağlandığında, bölgeye gelecek
turist sayısında önemli artışların olmaması için hiç bir sebep yoktur. Bunları
sağlayabilirseniz göreceksiniz ki, turistler diğer ülkelere gittiği gibi,
memleketimize akın akın geleceklerdir.
Sevgili hemşehrilerim, şimdi de çok yakında kabul ettiğimiz bayram ve tatil
günleriyle ilgili kanunlar hakkında kısaca bilgi sunmak istiyorwn. Zira bunun
üzerinde çok spekülasjon yapılmak isteniyor, çok yazı yazılıyor, söyleniyor.
Onun için bu konuya değinmek lüzumunu hissettim.
27 Mayıs tarihte yerini almıştır. O gün böyle bir müdahale yapılması gere
kiyordu, yapıldı, buna karşı değiliz. Ancak, her müdahaleden sonra tatil ilan
edilmesi prensip olarak kabul edilecek olursa, 12 Mart, 12 Eyü/'ün de tatil
günlerine dahil edilmesi lazım. 12 Eylül'den sonra bazıları geldi: "Efendim, 12
Eylül'ün sene-i devriyesi olacak mı ? Ona göre tedbir alalım" dediler. Ne
münasebet diye cevap verdim. Böyle bir şey yok. Biz kendimizi hergün
hatırlatmak için değil, millete hizmet için bu işe atıldık.
Sevgili vatandaşlarım, bu gibi günler tarih kitaplarında yerlerini alır. Bay
ram günleri olarak değil.
Doğru mudur, yanlış mıdır? Muayyen bir süre geçtikten sonra tarih
hükmünü verir, bizler değil. Bu nesil gittikten sonra gelen nesiller bu zamanın
tarihini yazar ve onlar karar verir, bu hareket doğru muydu, değil miydi? Biz
kendi kendimize bayram yapamayız. Eğer yapılacaksa bizden sonra gelen ne
siller yapsın, biz yapmayız. 27 mayıs Bayramı 'nı onun için kaldırdık. Bir de
vatandaşlar arasında kardeşlik, sevgi ruhlarının gelişmesi için kaldırdık.
Ayrıcalık yok, birleştiricilik var.
26 7
1 Mayıs'a gelince... 1 Mayıs'ı niye kaldırdık? Biliyorsunuz, 1 Mayıs Bay
ramı, Bahar Bayramı. Fakat gelin görün ki, bu bayram amacından saptırılmış,_
komünistlerin gövde gösterisi yapmalarına imkan sağlayan bir hale
dönüştürülmüştü. Biliyorsunuz bir tarihte Taksim Meydanında 30'da11 fazla
vatandaşımız bu yüzden hayatını kaybetti. Vatandaşlar 1 Mayıs günü baharı
karşılayıp kırlara gidecekleri yerde, evlerine kapanarak oturmayı tercih etmeye
başladılar. Emniyet mensupları ile Silahlı Kuvvetler de elde silah nöbet bekler
duruma geldUer.
Sevgili hemşehrilerim,
1928 ve 1 929 yıllarında ilkokula ben burada başlamıştım. Gayet iyi
hatırlarım o yılları. · O yıllarda Atatürk'ün başlattığı gibi şimdi de O'nun
doğumunun 100 üncü yıldönümünde bütün yurtta okuma-yazma seferberliği
başlatılmış bulunmaktadır. Bu seferberliğe kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısı, gen
ciyle hepimiz elbirliği içinde katılmalıyız. Katılmayan/arı teşvik etmeliyiz. Ve
hatta onları zorlamalıyız. Bu ilim ve iifan çağında, aya, yıldızlara gidilirken
Türkiye'de bu kadar çok okuma-yazma bilmeyen vatandaşımız olmamalıdır.
En kısa zamanda Türk milletinin okuma-yazma nisbetini yüzde 90'ların
üzerine çıkannaya mecburuz.
Zamanımızda hiç bir medeni ülkede kadın-erkek ayırımı kalmamıştır.
Kadınlarımız, kızlarımız da erkeklerin çalıştıkları bütün iş dallarında rahatlıkla
çalışabilmektedir. Dünyanın her tarafında bu böyledir. Atatürk daha o devirde
kadınlarımızı n_ bütün haklarını vermiş ve onları ikinci sınıf insan durumundan
çıkartmıştır.
Bugün yine kadınları ikinci sınıf insan durumuna geçirmeye çalışanlar var.
Bunlarla amansız şeklide mücadele edeceğiz. Çocuklarımıza iyi terbiye verebil
mek için kızlarımızı ve kadınlarımızı okutmaya mecburuz� Ancak, böylece
çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkabiliriz.
Alkışlarla sık sık kesilen ve 1 saat 1 5 dakika süren bu konuşmayı müteakip
yine helikopterle Alaşehir'e geçtik. Burası benim memleketimdi. İ lkokulu
Alaşehir'de okumuştum. Bu yüzden Alaşehir bütün köyleriyle konuşma- yapa
cağını meydanı doldurmuştu. Meydan o kadar kalabalıktı ki, insanlar konuşma
yapuğım kürsünün hemen yanına kadar gelmişlerdi. Esen rüzgar karşısında
dalgalanan buğday tarlası gibi, insanlar bir sağa bir sola yalpa yaparak dalga
lanıyordu.
Alaşehir'den ayrıldıktan sonra arkadaşlarımla konuşurken, bu kalabalığın
kürsüye bu kadar yakın bulunmasından ve izdihamdan korkmuş olduklarını
öğrendim.
İ şte bu kalabalığa karşı yaptığım konuşmamın bazı pasajlarını aşağıya
alıyorum:
268
Hergün yakalanan teröristlerle ele geçirilen silahlan radyo-televizyondan ve
basından izliyorsunuz ve yine cumhuriyeti yıkıp , onun yerine marksist
-leninist, maoist, şeriatçı veya faşist bir idare getirmek isteyenleri de
seyrediyorsunuz. Bir �ısmı yaptıklarının doğru olmadığını, pişmanlık
duyduklarını ifade ediyorlar. İnşallah gönülden söylüyorlardır. Bizim bir
görevimiz de yanlış yolda olanları doğru yola sokmaktır. Biz bu çocukların,
bu genç çocukların çoğunluğunun iyi ellerde eğitilmediklerinden, okuma
imkan! bulamadıklarından, vatan, millet sevgisi, büyüğe hürmet, küçüğe sevgi
hisleriyle dolu olarak yetiştirilmediklerinden bu sapık yollara sürüklendik/erine
inanıyoruz. Bunlar elbette yaptıklarının cezasını çekeceklerdir. Ama bir
taraftan da bu çocukların ilerde vatana yararlı birer yurttaş olarak
kazandırılması üzerinde de çalışmalar yapmaktayız.
Sevgili hemşehrilerim,
içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntıya bir, iki sene daha katlanmak zo
rundayız. Eğer milletçe alınan tedbirlere yardımcı olursak bu süre daha da
kısalabilir.
Her zaman söylediğim gibi, burada da tekrar edeceğim; çok üreteceğiz,
daha çok üreteceğiz, yine üreteceğiz, üstün kaliteli üreteceğiz ve dış ülkelere
ihraç edeceğiz. İhr.acatımızı çoğaltıp ithalatımızı azalttığımız ölçüde
sıkıntılarımız günden güne azalacaktır. Devlet olarak her türlü savurganlığa
karşı mücadele edilmektedir. Devletin işlettiği işletmelerin hiç birisinin zararına
çalışmasını arzu etmiyoruz. Bugüne kadar büyük bir savurganlıkla idare edilen
KİT'lerin, yani kamu iktisadi teşekküllerinin zararlarının.fazla üretim, lüzumu
kadar personel kullanma, ithalatı önlemek suretiyle giderilmesi prensibimizdir.
Bunları kısa sürede gerçekleştirmek takdir edersiniz ki kolay olmuyor. Bir
müesseseyi bozmak çok kolaylıkla oluyor da, bozulmuş müesseseyi
düzeltmek uzun süre alıyor.
Sevgili hemşehrilerim,
Bugünkü yönetimde Milli Güvenlik Konseyi ve Hükümet bir bütün olarak
mütalaa edilmelidir. Bu inançla hepimiz tam bir güven ve dayanışma
içerisinde şevkle, heyecanla çalışmaktayız. Bu suretle başlangıçta tespit
ettiğimiz hedeflere hergün artan bir hızla ulaşacağımıza güveniniz. Bunu neden
söylemek lüzumun_u hissettim? Zaman zaman bazı dedikodular çıkarıyor/ar,
"Milli Güvenlik Konseyi üyeleriyle hükümeti-n arası açıktı, filanla filan
geçinemiyormuş" şeklinde. Hatta zaman zaman beni öldürİİ>'or/ar, Konsey
üyelerini öldürüyorlar, "Silahlı sa/dm yapıldı " diyorlar. Görüyorsunuz ki
dimdik, sapasağlam karşınızdayız. Böyle yalanlara, böyle tezvirata inan
mayınız. Bizim bir elimizde Atatürk ilkeleri bayrağı,_ bir elimizde de vatan ve
millet sevgisi bayrağı var. Biz bu yolda güvenle yürüyoruz. Şayet ecelle veya
269
ecel dışı böyle bir şey olursa, aaha arkamızda yüzlerce, binlerce Evren Paşalar
var. Bayrağı onlar alır, onlar yürütür.
Eksik olmasınlar, bizi seven vatandaşlarımızdan zaman zaman mektuplar
alıyoruz. Bize bazı önerilerde bulunuyorlar. "Aman uçağa binmeyin, aman
helikopterle gitmeyin, aman bu toplulukların karşısına çıkmayın. Ne olur ne
olmaz" diye. Aziz Türk vatandaşları biz, sizlerle karşı karşıya bulunduğumuz
zaman en mutlu günümüzü yaşıyoruz. Onun için sevgili hemşehrilerim.bu gibi
dedikodulara aldırış etmeyin, kulaklarınızı tıkayın.
Şimdi başka bir konuya değineceğim: Kamu kuruluşlarındaki memur ve
hizmetlilerin, vatandaşlara, yönetimimizin 12 Eylül'den beri koyduğu ilke ve
prensipler doğrultusunda ve tam bir sadakatla hizmet götürmediklerini duy
maktayız. Vatandaşın nafakasından arttırdığı vergisi ile maaş alan ve görevi
ona hizmet etmek olan memurlar tam bir tarafsızlıkla, yan tutmadan, güler
yüzle ve yardımsever bir tutum içerisinde çalışmak zorundadırlar. Devlet hiz
metinde bulunanların, Atatürk ilkelerine bağlı, çağdaş ve akılcı bir yönetimle,
zaman faktörlerine de büyük önem vererek, kendilerinden bekleneni yerine ge
tirmelerini istiyorum. Normal bir düzen içerisinde olmadığımızı bir kere daha
hatırlatmakta fayda görüyorum. Kaldı ki, normal düzende de zaten böyle ol
ması gerekir.
Aziz vatandaşlarım,
JOO'üncü Yıl münasebetiyle bütün yurtta başlatılan okuma-yazma seferber
liğine milletçe katılmalıyız. Katılmalıyız ki, okuma-yazma bilenlerin nispeti
yüzde 90'ın üzerine çıksın. Türkiyemizde 13 milyona yakın vatandaşımızın
okuma-yazma bilmemesi bizim için utanç sebebi olmalıdır. Bunların
çoğunluğunu kızlarımız ve kadınlarımız oluşturuyor. Bu konuda kabahat
kadınlarımızda değil, biz erkek/erdedir.
Şimdi bütün Türk erkeklerine hitap ediyorum: çocuklarınızı okutunuz.
Kızlarınızı bu medeni dünyanın nimetlerinden mahrum edemezsiniz. Onlar
kendi arzularıyla kız olarak dünyaya gelmediler Allah öyle istediği için ya
ratıldılar. Onların da dünyanın bütün nimetlerinden istifade etmeye haklan yok
mu? Onları okutmamakla, onları örterek bir öcü gibi büründürmekle sevap
değil günah işliyorsunuz. Sizden sonra o çocuklarınız cahil, yapayalnız kalırsa
onlara kim bakacak? Nasıl çalışacak da hayatım kurtaracak? Her uzman onların
başında siz mi bulunacaksınız? Kız çocuklarınız evliliği yürütemeyip ka
casından ayrılırsa veya kocası erkenden ölürse ne yapacak? Bunları düşünerek
biraz evvel söylediğim gibi kız çocuklarını da okutacaksınız. Eğer kızlarımız,
kadınlarımız okur ve bizler gibi medeniyetin bütün nimetlerinden istifade eder
lerse, onların yetiştirdiği çocuklar bu millete daha hayırlı olur. Bunu bilerek
çocuklarınıza bu terbiyeyi veriniz. Bazı kimselerin "Kız çocuğu okutulmaz,
270
günahtır" şeklindeki görüşlerine inanmayınız, Bunlar softaların uydurma
larıdır.
Bu konuşmayı yaptıktan sonra büyük bir tezahüratla meydandan ayrıldık.
Kaymakamlıkta akrabalarla kısa da olsa konuştum. Öğle yemeğini Alaşehir'de
yedik ve tekrar helikopterle İzmir'e geldik. Havameydanında uçağa aktarma
olduk ve aynı gün akşam üzeri Ankara'ya döndük.
B irkaç gündür Ankara'dan ayn idim. Eşim evde benim geldiğimi görünce
sevindi. Akşam televizyonda Manisa ve Alaşehir konuşmalanmı onunla bera
ber dinledik. Alaşehir konuşmamda sôylediğim "Eğer ben ölecek olursam, be
nim arkamdan gelecek daha yüzlerce, binlerce Evren Paşalar var. Onlar bay
rağı alır, onlar yürütür" sözlerim üzerine eşimin üzülüp ağladığını
unutamıyorum. "Neden kendine dikkat etmiyorsun. Allah saklasın sana bir
şey olursa benim halim ne olur, hiç düşündün mü? Kendini bu kadar yorma,
kalabalıkların içine böyle korkusuzca girme" dedi. Peki, merak etme bana bir
şey olmaz demek suretiyle kendisini teselli etmeye çalışum.
30 MART PAZARTE.9
27 1
Türkiye'de herşey iyi gidiyor. Anarşi ve terör her gün yakalanan terörist ve
örgüt mensuplarıyla gittikçe azalmakta. Bu yüzden bütün Sıkıyönetim Komu
tanları sokağa çıkma yasağını daha da kısaltarak saat 0 1 .00 ile 05.00 arasında
olmak üzere dört saate indirdiler.
1 NİSAN ÇARŞAMBA
273
4. Din düşmanlığı yapınız. Mezhep, tarikat kavgalarını kışkırtınız.
Evren Paşa isim vermedi. Elbette ki biz de ona uyacağız. Meclis zabıtları
yerli yerinde. Bir karıştırma kdfi. Kimlerin bu emre dlet oldukları meydana
çıkar. Hele hele Adana Sıkıyönetim Mahkemesinin zabıtları incelenirse
komşuyu komşuya, eski dostları birbirine nasıl kırdırdıkları acı hakikatleri ko
layca meydana çıkar. İsim yok, çünkü olayları yaşayanlar hayattalar.
5. Roman, karikatür ve yazıda işçi ve köylünün sefaletini mübalağalı bir
şekilde teşvik ediniz.
Ne hacet roman ve yazı karıştırmaya. Televizyon arşivlerini çıkamıak yeter.
Röportajlar ve filmler meydanda. Kimler yazdı, kimler oynadı ve kimler
övünerek hepimizi kahredercesine TV'de sergilediler, resmen belli değil mi?
Bu noktada hayli ilerleme kaydettikleri acı bir hakikat. Sonuna kadar içimiz
burkulmadan, kanımız tepemize çıkmadan hangi tiyatroyu seyredebildik?
6. Millete batı bloku düşmanlığı aşı/ayınız.
Az çalışmadılar. Kasıtlı veya kasıtsız ellerinden geleni yaptılar. Hamdolsun
ki milletimiz kanmadı. Uymadı ve yüz vermedi. İsim yok.
7. Komünist rejim kökleşinceye kadar, yurtta böyle bir tehlikenin ol
madığına herkesi inandırınız.
İçeride de, dışarıda da bu fikri savunanlar hep malum. Fikir hürriyeti, ka
naat serbestliği yutturmacası az mi işlendi. Meğer işin içinde iş varmış. Pes.
8. Halkın sevdiği kişilerin fikirlerini kendi açınızdan yorumlayınız.
Kişilere ne hacet. En büyüğümüz Atatürk'ü dahi yorumlayanlar kimlerdi?
"Tarihi yanılgı" safsatasını ortaya atanlar, kabrine dahi hürmet göstermeyenler
bilerek veya bilmeyerek "Komünistlerin yıkım planı "na ne güzel hizmet
etmişler..
9. Süresiz huzursuzluklar yararınız.
Eh, bu maddeyi de başarı (!) ile tatbik ettiler. Mecliste, basında, işyerinde,
okullarda ve sokaklarda.
10. işçi, gençlik ve sanat kuruluşlarını ele geçiriniz.
Uyuşuk ve pısırık/arın ilgisizliği sayesinde bunda muvaffak oldular.
D�mek ki, hepsi bir tertip ve plana göreymiş. Küçümsemenin, gevşekliğin,
biraz da korkunun saiki ile davranışlarımızla ekmeklerine yağ sürmüşüz.
Çekeceğiz.
İyi ki 1 2 Eylül Harekdtı olmuş. Yoksa son günler gelmişmiş. Açıklama
nızdan dolayı teşekkürler Evren /'aşa.
274
Yankı dergisinde, yurt dışına kaçan Behice Boran1a bir Afrika ülkesi gaze
tecisinin yaptığı müHikat yer alıyor. Enteresan bulduğum için bir bölümünü
buraya alıyorum:
SORU: 12 Eylül darbesinden bu yana işçi hareketi ne durumda? Yakın bir
gelecekte solun birleşmesi olasılıgı var mı?
B.BORAN: 12 Eylül'den sonra bütün siyasi partiler, sendikalar, mesleki
teşekküller yasaklandı. Merkezleri mühürlendi. Üyelerinin büyük kısmına ve
yöneticilerine karşı davalar açıldı.
DİSK'in binlerce üyesi soruşturmaya ve çeşitli derecelerde işkenceye tabi
tutuldu. Bunların içinde belli başlı bütün yöneticileri de vardı. Üçyüzü tutuk
landı.
Sol örgüt ve hareketler bu koşullara kendilerini uydurarak yeraltında
yaşamaya çalışıyorlar. Bu koşulların uzun yıllar sürmesi beklenebilir. Çünkü
gerçek demokrasiye dönüş umutları yok. Cunta sözünde durup da bir parla
menter demokrasiye dönse bile, işçi sınıfının, emekçilerin, Kürt halkının ve
tüm demokratik ve ilerici kuvvetlerin baskı altında tutulacagıfaşist bir rejimi
kamufle etmek için olacak ... orada ne bir so}cu partiye, ne de işçi sınıfı nın
partisine yer bulunacak.
Görüldüğü gibi, bütün sendikalar, meslek teşekkülleri yasaklanJı, merkez
leri mühürlendi , DİSK'in binlerce üyesi çeşitli işkencelere tabi tutuldu
şeklinde yalan beyanda bulunabiliyor. TÜRK-İŞ'in kapatılmadığını bilmiyor
mu? Elbette biliyor... Meslek teşekküllerinin siyasi faaliyette bulunmalanrun
yasaklandığını bilmiyor mu? Tabii ki biliyor .. Gözleriyle gönnüş gibi işkence
yapıldığını iddia ediyor. Ama Avrupa'daki kendi taraftarlan maalesef buna
inanıyor veya inanmış görünmek işlerine g�liyor.
Behice Boran ölmeden evvel demokrasiye dönüldüğünü görünce acaba ileri
sürdüğü iddialanndan dolaya yüzü kızannadı mı?
2 NİSAN PERŞEMBE
275
bana bıraktı. Neden yazılı olarak verdiğini o tarihte çözememiştim. Nihayet 1 3
Eylül 1 987 tarihli Yeni. Asır gazetesinde bu mektup yayınlanınca anladım ki;
ileride bu mektubu kullanmak istemiş.
ÇAGLAYANGİL'İN MEKTUBU
2 Nisan 1 981
Muhterem Paşam,
Ben yetmiş yaşını aştım. Birfaninin erişebileceği en yüksek makamlardan
velev geçici ve anormal şartlar içinde bile olsa nasip aldım. Bir ihtirasım,
gelecekten beklediğim herhangi bir emelim yok. Olacağımı olmuşum.
Sizlerle de bunca yıldır arkadaşlık ediyoruz. Komutanlarımızın halis niyet
lerinden, memlekete bağlılıklarından zerrece kuşkumuz yok.
Memleketseverliğin kimsenin inhisarında olmadığı da bir gerçek. Bu
çilekeş yurt hepimizin. Onun için hiçbir ard niyete dayanmadan
düşüncelerimizi, bunca yıllık tecrübeden aldığımı dersleri huzurlarınıza
getirmek istiyorum. Görüşlerimiz iltifat görmeyebilir. Ama alıştığınız çevreden
sizi biraz dışarıya çıkarabilirse, olayları değişik açıdan önünüze koyabilirse,
onu da bir kazanç sayacağım.
276
SİYASİLERLE İLiŞKİLER
YANLIŞ ANLAŞILABİLiR
277
mas kuran yabancı hey'etlerden aldığımız intiba olumsuzdur. Bunlar doldurul
muş geliyorlar. Avrupa Konseyinin de ters bir karar alması ihtimal dahilinde
dir. "Varsın, alsınlar! etkisi ne olacak?" diye umursamamak mümkündür. An
cak, yabancı parlamellterlerin tutumları uluslararası diğer demokratik
kuruluşları da etkileyebilir ve Türkiye'yi her bakımdan rahatsız edebilir.
Türkiye'nin batı camiasında arzu edilmeyen bir durumla karşı karşıya gel
memesi için, her imkandan yararlanarak durumumuzun anlatılmasında,
ay'*nlatılmasında yarar görürüm.
ANARŞİ VE İÇ POLİTİKA
YARGI ORGANLAR/
278
mücadele de, bugün bir netice vermezse, yani anarşi yine sönmezse, bu afetin
ordudan bile kuvvetli oldugu iftiraları ve istismarları başlaµlacak. İşte o za
man, -Allah korusun- memleketin engelsiz olarak komünizme açık kalması
tehlikesi başgösterecektir.
Malum sebeplerle, evvelce Sıkıyönetim .idaresinin başına geldigi gibi, ordu
da anarşi karşısında çaresiz kalmış görünümüne sokulmaya kalkışılırsa, bu
hal, çözümü son derece güç problemlerin başlangıcı olabilir.
ORDUNUN BAŞAR/Si
279
DEMOKRASİNİN İNŞASI
A VRUPALILAR'/N GÖRÜŞÜ
B ÜROKRASİ GÜÇLENMEMELİ
İSTİKRAR VE DEMOKRASİ
ZAMAN ÖNEMLİ
28 1
Türkiye'nin ancak demokrasiyle idare edilebileceğini, hürriyetin anarşi,
disiplinin baskı demek olmadığım ve kuvvet ayırımının kuvvet paylaşması an
lamına gelemeyeceğini ve otoritenin tecezzi kabul etmeyeceğini anlatmaya hiç
ihtiyaç olmayan bir idareden, Türk Milletinin bugün herşeyden evvel beklediği
şey istikrar tedbirlerilf,ir.
Saygılarımla.
8 NİSAN ÇARŞAMBA
10 NİSAN CUMA
Avrupa Parlamentosu bugün Türlciye ile ilgili dört tasarıyı görüştü. Bu ta
sarılar şunlardı:
1 . Liberallerin sunduğu Karar Tasarısı: Türkiye'ye inceleme heyeti
gönderilmeden karar alınmasın.
2. Sosyalist grubun sunduğu Karar Tasarısı: Türlciye iki ayda demokrasiye
dönmezse ilişkiler dondurulsun.
3. Komünistlerin sunduğu Karar Tasarısı: Türlciye'ye heyet gönderilmesin.
4. Radikallerin sunduğu Karar Tasarısı: Türlciye demokrasiye dönünceye
kadar Türle- AET anlaşması uygulanmasın.
282
Görüşmeler sonunda sosyalistlerin karar tasarısının kabul edildiğini
öğrendik. Yani Türkiye iki ay içinde demokrasiye dönmezse Türkiye'nin Av
rupa Parlamentosu ile ilişkileri dondurulacak.
Bu karan alanlar da biliyorlar ki iki ay içinde Türklye'nin demokrasiye
dönmesi mümkün değil, belki bu kararla bizi korkutacakİannı düşünmüş ola
bilirler.
"Sadece Türk luılkına karşı sorwnlu olan yeni yönetim, ülkeyi layık olduğu
demokratik düzene en kısa sürede kavuşturma kararını dış tesirler altında al
mamıştır. Bu kararı gerçekleştirmek yolundaki azimli çalxılarında da dış tesir
lerin etkisinde şüphesiz ki kalmayacaktır."
1 1 NİSAN CUMARTESİ
12 Şubat ile 1 1 Mart tarihleri arasında bir aylık dönem içerisinde cereyan
eden olaylan, yakalanan militan .miktarlarını, hayaunı kaybeden vatandaşlan,
ele geçen silah ve cephaneyi belirtmiştim.
Aradan bir ay daha geçti. Şimdi de 12 Mart 1 98 1 ile 1 1 Nisan 1981 tarihle-
ri arasındaki olaylan görelim:
Bu bir aylık dönemde toplam 3 19 suç işlenmiştir. İşlenen bu suçlardau;
Bu suçlardan;
tarafından işlenmiş, diğerlerinin hangi gruba ait olduğu henüz kesin olarak
belirlenememiştir.
12 Eylül l 980'den sonra ilk ay içerisinde 1 146 suç işlenmiş iken son ayda
bu rakam % 72 azalma ile 3 l 9'a düşmüştür.
Ölü sayısı % 7 1 azalma ile 69'dan 20'ye; yaralı sayısı ise % 80 azalma ile
1 5 1 'den 20'ye düşmüştür.
Bir aylık dönemde 3738 piyade tüfeği , 1093 otomatik tüfek, 1 14 av tüfeği,
1 069 makinalı tabanca, 79.893 tabanca ve yanın milyon civarında mermi ele
geçirilmiştir. Ele geçirilen silah miktarına dikkat edilecek olursa: bir ay evve
line nazaran beş misli artış göstermiştir.
13 NİSAN PAZARTESİ
284
düşünüyoruz. Diğer taraftan, meclis kurulur kurulmaz seçim tarihini veya
mevsimini açıklayacağınızı belirttiniz.
Raporumu bugün kaleme alacak olsam çeşitli konuşmalarınızı ve bu arada
Newsweek dergisine verdiğiniz mülakatı iktibas ettim. Ancak şu anda sizinle
beraberim ve konuyla ilgili olarak söyleyebileceklerinizi dikkatle dinleyeceğim.
Ben: Bir süre önce halka yaptığım bir konuşmada Kurucu Meclisin hangi
tarihte teşkil edileceğini açıkladım. Daha sonraki bir konuşmamda ise Kurucu
Meclisin teşekkülünden sonra seçim tarihini açıklayacağımı belirttim.
Bu Kurucu Meclis'te 67 ilin her birinden kişiler bulunacak. İlaveten Milli
Güvenlik Konseyinin de bir kontenjanı olacak. Bu kontenjanı kullanmadan
önce, illerden gelenlerin meslek gruplarını inceleyeceğiz ve daha sora, konten
janı Mecliste her meslekten temsilci bulunmasını sağlayacak bir biçimde kulla
nacağız. Meclisin kuruluş tarzına ilişkin rakamları şu anda veremiyorum. Zira
bunun üzerinde halen çalışmaktayız.
Daha Kurucu Meclis teşkil edilip Anayasa üzerinde çalışmalarına
başlamadan önce seçim tarihini ilan etmenin isabetli olmayacağını ve hatta
yanılncı olabileceğini düşündük.
�
285
benzeri diğer işleri dikkate alarak bir tahmin yapacağız ve sonra seçim gününü
açıklayacağız.
de Koster: Verdiğiniz bilgiler gerçekten çok yararlı, çok teşekkür ederim.
İkinci Dünya Harbinde dikta rejimi tarafından ölüme mahkum edilmiş bir kişi
olarak, parlamenter demokrasinin faziletlerine ve en az kötü rejim olduğuna
inanıyorum.
Bugünden takvim verme konusunda karşılaştığınız güçlükleri anlıyorum.
Kurucu Meclise illerden gelecek kişiler seçimle mi görevlendirilecekler, yoksa
Milli Güvenlik Konseyi tarafından tayin mi edileeekler?
Ben: Bu husus üzerinde çalışılıyor, henüz belli olmadı. Esasen belli olsaydı
kamuoyuna açıklardık. Ancak bu husustaki kanunun engeç önümüzdeki Hazi-
ran ayına kadar tamamlanacağını sanıyorum.
•
286
Bundan sonra ilk vuruşu kimin yapacağı hususunda kavga çıkacak, velhasıl
bu münakaşa sürüp gidecek.
Ülkeyi J 2 Eylül durumuna getiren ekibe "biz ortalığı temizledik, yeniden
gelin" dersek eski durum tekrar ortaya çıkacak. Onun için 12 Eylül öncesine
karışmamış yeni ekiplerin onaya çıkması, eski ekibin ise hiç değilse bir dönem
için yeni meclisten uzak kalması gerekiyor. Bunu millet de böyle istiyor.
de Koster: 12 Eylü/'den sonra yargının bağımsızlığı ilkesini korumanız çok
yerinde oldu. Yeni demokratik düzende de aynı ilke muhafaza edilecek, değil
mı."?
Ben: Elbette. Biz bu ilkeyi şimdi dahi ihlal etmedik. Özel mahkemeler kur
mamız hususunda bize çok ısrar edildi, ama reddettik. Zira hakimler bağımsız
iken çok iyi çalışacağına, baskı altına alındıklarında ise ortaya çok kötü
sonuçların çıkacağına inanıyoruz.
Halkın çeşitli kademelerinden, çok kimse bize iktidardan gitmememiz hu
susunda da telkinlerde bulundular. Biz bu telkinlere itibar etmiyoruz, zira biz
parlamenter demokrasiye inanmış insanlarız. Daha önce de bahsi geçtiği
üzere, en kötü demokrasi en iyi diktatörlükten daha iyidir. Halkın bu kabil tel
kinlerini tabii karşılamak gerekiyor. Çünkü Türk halkı eskiden çok $ıkıntı
çekmiş ve önceki liderlerden nefret etmişti. Bu, rahata kavuşmuş insanların
psikolojisidir. Biz 12 Eylü/'den önce siyasetçilere çok söyledik, milleti parla
menter sistemden soğutmama/arını ısrarla istedik. Bakın şimdi halk geliyor ve
iktidardan gitmememizi istiyor.
de Koster: Yeni yönetiminizin içinde bulunduğunuz zor şartlara rağmen
elde ettiği başarıları takdirle izledim. Yönetiminizi Avrupa Konseyi Parlemen
terler Meclisinde de tenkitlerden korumak arzusundayım.
Özellikle soldan çok tenkit geliyor ve bu tenkitler bir genel tereddüt havası
yaratabiliyor. Özellikle bu tereddüt havasının dağıtılmasında yardımcı olmak
istiyorum. Örneğin işkence olayına her ülkede rastlanıyor. Sizde de olduğunda
takip ve tecziye ediliyor. Bu işlemleri açıklamanız ve yayınlamanız yarar
sağlayacak.
Ben: işkence iddiaları ile ilgili davaları mahkemeler aleni yürütüyor.
Hatırımda kaldığına göre halen 16 dava mevcuttur ve bu davalardan birinde 20
seneye kadar hapis istenmiştir. Ancak biz teröristlerin davaları da dahil, mah
kemelere müdahale etmiyoruz. Açıklamaları ancak davalar normal seyri içinde
sonuçlanınca yapabiliriz.
de Koster: Bugün sendikalann kesbettiği önem hepimizin malumudur.
Nitekim hükümetinizde de Türk-iş Genel Sekreteri Bakan olarak görev
287
almıştır. Kurucu Mecliste güvendiğiniz sendikaların temsil edilmesinde iyi bir
intiba yaratacağını düşünüyorum.
Ben: Daha önce de izah ettiğim üzere, Kurucu Mecliste her kesimden bir
kişi bulunmasına gayret göstereceğiz. Esasen bir parlamentonun tarzı te
rekkübünün de böyle olması gerektiğini düşünüyoruz.
de Koster: Yeni vatandaşlık kanununuzun A vrupa'da bazı tereddüt/er
doğurduğunu belirtmek istiyorum. Bu yasa uyarınca vatandaşlıktan çıkartılma
işlemlerinin keyfi olmasını önleyecek bir teminat ve temyiz mekanizması
öngörülüyor mu?
Ben: Vatandaşlıktan çıkarılması sözkonusu kişinin önce suçtan sanık
olduğu Sıkıyönetim Komutanlığı veya mahkemede belirleniyor. Kendisi
aranıp bulunmadığında, bağımsız mahkeme önüne çıkması için davet yapılıyor
ve kendisine 30 gün süre tanınıyor. Bu süre içinde ilgilinin mahkeme önüne
gelmemesi iddia olunan suçu işlediğinin ikrarı sayılmak gerekiyor. Bu meka
nizmamn teminatı, bağımsız mahkeme önüne çıkmaktır. Nitekim davet
yapılanlardan 23-24 kişi mahkeme önüne çıktılar, bazılarının suçsuz oldukları
belirlendi ve serbest bırakıldı.
Esasen Avrupa insan Hakları Sözleşmesinin 5'inci maddesinin (c) ve (/)
fıkraları böyle bir işlemin yürütülmesi için hukuki imkan sağlamaktadır.
de Koster: Kıymetli zamanınızı ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Bir
Türk dostu olarak ülkenizdeki gelişmeleri her zaman yakından izleyeceğim ve
daima yardıma hazır olacağım.
Ben: Ben de bir hususa değinmek istiyorum. Avrupa Parlamentoları sanki
Avrupa 'da hiç bir sorun yokmuş gibi Türkiye 'de işkence iddiaları, vatan
daşlıktan çıkarılma gibi konuları ele alıp günlerce tartışıyorlar. Halbuki
uluslararası terörizm ve Ermeni terörizmi hakkında ne yapılabileceğini
tartışmaları g erekir. Diğer taraftan Polonya sorunu mevcuttur. Bunun
tartışılması gerekir. Avrupalı parlamentolar bütün bunlari bir kenara bırakıp,
birkaç aşırı solfraksiyonun tahrikiyle, Türkiye ile ilgili iddialarla uğraşıyorlar.
Türkiye'deki işkence iddiaları ile ilgilenen bir parlamento, 1 7 diplo
matımızın öldürülmesi ve katillerinin bulunmaması ile ilgilenir:ferse çok mem
nun olacağım.
Biz kendimizi Avrupalı kabul edip mutluluk duyuyoruz. Ama Avrupalı
dostlarımız bizi Avrupalı kabul etmiyorsa, bu onların bileceği bir iştir, takdirini
kendilerine bırakıyoruz.
Kıbrıs Harekatından sonra ABD bize ambargo koydu. Ancak hatasını idrak
edip, dört sene sonra kararından vazgeçti. Ümit ederim ki Avrupa da böyle bir
yanlış karar almaz.
•
288
de Koster: Türkiye ile ilgili görüşmeler basınınızda gereğinden çok akis bu
luyor. Örneğin l.Ahey toplantılarında Türkiye konusu gündemde değildi, buna
karşılık tedhişçilik konusunda bir karar aldık.
Biz kendimizi parlamenter demokrasinin merkezi sayıyor ve tabiri caizse,
bunu diğer ülkelere ihraç etmek istiyoruz. Bu arada tabii ki parlamenter de
mokrasinin her ülkede kusursuz olmasını amaçlıyoruz. Bu çerçevede gerek
tiğinde kendi içimizdeki aksaklıklara da eğiliyoruz. Örneği11 resmi dil konu
sunda Almanya 'nın, askere alma konusunda İsveç 'in ve Yunanistan 'ın
durumları üzeri11de de durduk. Bu bakımdan Türkiye'ye gösterilen ilgi11i11 is
tisnai olduğunu lütfen düşünmeyiniz.
Konuşmamız bir saat kadar sürdü. Arkasından, ülkemizi ziyaret eden Ro
manya Dışişleri Bakanı Stefan Andrei'yi kabul ettim. Kendisi Romanya Devlet
Başkanı Çavuşesku'nun iyi dileklerini ve beni Romanya'ya resmen davet eden
yazılı mesajıru takdim etti.
14 NİSAN SAU
289
- Azizim bir bardak suda fırtına koparmayalım. Dış dünya bu defa
Türkiye'y i iyi görüyor. Ben yurt dışında iş yapıyorum. İnşaatta her ülkeden
işçi, mühendis, mimar var. Türkiye'nin dışarıdaki itibarı müsbet. Ben Evren
Paşa'nm yerinde olsam, Avrupa Konseyine bir mektup yazarım: "Türkiye şu
sırada kendi iç sorunlarım çözmekle meşgul. Demokrasiye dönüleceği konu
sunda da herkesin sağlamlığım bildiği asker sözü verdim. Bir süre için
üyeliğimizi askıya alın. İç m eseleleri bitirir bitirmez demokrasiye de döneriz,
A vrupa Konseyine d�... "
- Siyasi faaliyet durdu ama, siyaset durmadı. Akşamlan ev toplantıları ..
Sohbetler.... Kulisler... Bu "özel toplantılarda" bugünkü yönetim hakkında
neler konuşuyorsunuz?
290
- "Eskilere" politika imkanı verilmeli mi, verilmemeli mi? Siz "eski"
sayılıyor musunuz?
- Türkiye'nin politik malzemesi otuz yıldır iki büyük partide toplandı. Bun
lar Türkiye sorunları hakkında deney ve bilgi sahibi. Bu büyük potansiyeli bir
yana bırakarak Türkiye'nin sorunlarını çözmek imkansız. Ancak, Türkiye'yi
yozlaştıranlara siyasi hak verilmeyebilir. Demokrasiyi çökerten/ere ambargo
uygulanabilir.
- Türkiye'yi yozlaştıran, demokrasiyi çökerten derken kimleri kastediyor
sunuz?
- Bir kısmı yargılanıyor. Aslında yargılananlar, sadece hakim karşısına
çıkanlar değil, onların dönemleridir. O dönemlerin tüm sorumlularıdır.
- Yani?
- Suçu olan parti yöneticilerine siyaset yasağı konabilir. Ancak karar ge-
nelleştirilemez.
� Kurucu Meclis için ne düşünüyorsunuz?
- Biran önce gündeme gelmeli. Kamuoyunun görüşleri orada açıklanma
imkam bulmalı. Kurucu Meclis seçimi duygusal olmamalı. iyi ve gerçekçi ol
malı. Geçiş dönemi için Kurucu Meclis en önemli yollardan biridir.
- Partilerin kapablması, yeni partilerin kurulması söz konusu olabilir mi?
- Mevcut partileri kapatmaya gerek yok. Kapatılsa bile hemen yerlerini dol-
duracak olan yenileri çıkar. Belki solda yeni partiler örgütlenebilir. Zira CHP
solunda boşluk doğdu.
- Siz ilerde "başka bir partide" bulunabilir misiniz?
- Ben CHP'/iyim, başka bir partiye gitmem için bir sebep yok.
- Ecevit'in dergisini okuyor musunuz?
- Ben de sandım ki, Bülent Bey önce günah çıkaracak. Ben sanıyorum ki,
bizim eski lider önce kendini yargılayacak...Heyhaaat... Umutlarım boş çıktı.
Ecevit eski Ecevit.. Eski tas, eski hamam .. .
- Görüşüyor musunuz?
- Kiminle, Ecevit'le mi? Ben onunla değil, o benimle görüşmüyor.
- "İç hiyerarşi", sizin görüşmenizi gerektinniyor mu?
- Belediye Başkanlığından ayrıldığımdan beri hiç görüşmedik. 12 Eylül'de
sürgüne gitti. Dönünce arkadaşlar bana geldi, "Vedat, haydi git ziyaret et" de
diler.
291
- Siz ne yapbruz?
17 NİSAN CUMA
292
Hiç Mafia ile işbirliği halinde bir bakanımız var mı? Kaçakçılığın her
türlüsü için rüşvet alan bir bakan?
Ya yolsuzluğun her türlüsünün içinde olan çok çalışkan, çok işgüzar bir
bakan? Bölücü bir bakanımız var mı? "Ben Kürdüm" diyebilen bir bakandan
sözediyoruz.
Ya bu baka11/arla tam bir uyum ve dayamşma içinde olduğunu, hatta, ke11di
partisinde11 bakanlardan bile bu derece anlayış ve destek görmediğini açıkça
söyleyebilen bir Başbakan .. .
Yok . . . Elbette yok . . . . . . .
Sefaret basıp, Türk polisini, şehit etmiş yabancı teröristleri öpen bir ba
kanımız var mı?
Fabrikalarda direniş komiteleri, üretimi yavaşlatıp, durdurabiliyor/ar mı ? ..
Militanları11 baskısından işçi yılgın, işveren panik içinde mi, işyerleri işgal
altında mı?
Fabrikalar, ticarethaneler, hattd sıradan dükkanlar terör örgütlerine haraç
veriyorlar mı ? Vermemeye, biraz karşı koymaya çalışanlar kurşunlanıyorlar
nu?
Fida11 gibi gençlerin birbiri ardma canverdiği ve ülkenin bir iç savaş atanma
döndüğü günlerde, "Anarşinin üstesi11den geliyoruz, bunlar anarşinin son
çırpınışları" diyebilecek kafa hfild yönetimde mi?
Bugünü iyi değerlendirmek için dünü ibretle hatırlamakta fayda var..
Yarın gene ay111 manzaraların gündeme gelmeyeceği sağlam bir devlet ve
toplum yapısını ... Sağlıklı bir sosyal ve siyasi dokuyu oluşturmak için dünün
hastalık/arına iyi teşhis konulmalıdır.
18 NİSAN CUMAR�i
Bugün eşim Sekine'nin göz muayenesini özel bir klinikte yaptınnak zorun
da kaldım. Şeker hastalığından mütevellit göz damarlarındaki kanamalardan
görme gücü azal m ıştı. Gazetelerde ince yazılan okuyamı yordu. Lazer
ışınlarıyla kanayan damarlan yakmak gerekiyonnuş. Bu cihaz ise Gülhane
Hastanesinde yoktu.
Klinikte yapılan muayenesi sonunda hakikaten bazı göz içi damarlarda ka
nama tespit edildi. Yann Göz Bankasında o damarlar lazer ışını. ile yakılacak.
Eğer ehil elde bu yakma i şlemi yapılmazsa, kör kalma ihtimali de olabili yor-
293
muş. B ana yurt dışında bu işlem in yapılmasını teklif ettiler. Kabul etmedim.
Fakat bir taraftan da kör kalmasından çok korkuyordum . Felç durumunun
üstüne bir de körlük gelirse halimiz nice olur, onu düşünüyordum. Sekine za
ten arada sırada "Böyle yaşamaktan ise ölmek daha iyi. Ne olur bana bir iğne
yapın da öleyim" deyip duruyor. Bir de gözleri görmezse dünyaya büsbütün
küsecek. Bu bakımdan yarını heyecanla bekliyorum.
19 NİSAN PAZAR
21 NİSAN SALI
24 NİSAN CUMA
İki gündür ülkemizde bulunan Kuzey Atlantik Asamblesi Güney Bölgesi alt
lcomisyonu Başkanı Van Der Stoel'ün benimle görüşmek arzusunu ilettikle
rinde. bugün saat 14.30'da kabul edeceğimi bildirmiştim. Artık Avrupalı dost
larımıza yavaş yavaş kızmaya başlamışbm. Çünkü Avrupa Konseyinden, Av-
294
rupa Parlamentosundan, NATO'nun çeşitli ı.. u ruluşlanndan veya Avrupa
ülkelerinin çeşitli bakanlarından biri gidiyor, başkası geliyordu.
Van der Stoel: Z,atı Devletlerine bir buçuk günlük temaslardan sonra edin
diğim izlenimleri arzedeyim. Terörizm azalmıştır. Enflasyonun hızı
düşmüştür. Ancak çözümlenmemiş bir takım sorunlarm mevcut olduğu da bir
vakıadır. Halen askıda bulunan bu sorunlar hakkında Z,atı Devletleri11in, Milli
Güvenlik Konseyinin düşüncelerini öğrenmek isterdim.
Avrupa ve Türkiye bir bütünün parçalarıdır. Aralarında güvenliğe ilişkin ve
ekonomik alanlarda sıkı bağlar mevcuttur. NAT0 '11un yanısıra Avrupa
Eko11omik Topluluğu ile de bağlarınızm güçlenmesini temenni ediyoruz. Bu
bağların zayıf/atılması için bazı çevrelerce çabaların sarfedildiği11in de
farkındayız. 1 2 Eylül günü yaptığınız beya11atta ve bunu izleyen
konuşmalarınızda, ana hedefleriniz ko11usunda bazı açıklamalarda bulundu
nuz. Ağustos veya Eylül ayında bir Kurucu Meclisin teşekkül edeceğini, bu
Meclisin üyelerinin bütün illerden seçileceğini ifade ettiniz. "Financial Times"
gazetesinde vermiş olduğunuz mülakatta da eski parlamenterlerin ye11ide11
seçilemeyecekleri11i beyan ettiniz. Bu konularda bize daha ge11iş bilgi verebilir
misiniz?
Ben: Türkiye, demokrasiyi yabancı devletlerin tazyiki ile seçmemiştir. Türk
halkı demokrasiyi en iyi sistem olduğu için benimsemiştir. Türkiye'ye gelen
bütün heyetlere şu hususu belirttim : Türk Silahlı Kuvvetlerinin demokrasiye
geçişte çok önemli bir rolü olmuştur. 12 Eylül gü11ü yaptığım ilk
konuşmamda, Türk halkı11a, demokrasiye kısa bir süre içinde geçileceğini
ifade ettim. Tasrih edeyim, bu11u dünya kamuoyunda herhangi bir tazyik gel
mediği halde, Avrupa'dan planlı ve sistematik baskıların gelmesi bizi
üzmektedir. Türkiye'de bizi Batı 'dan ve hatta NATO'dan ayırmak için
çalışanlar mevcuttur. Hatta, siyasi partilerin içinde bu düşüncede olan politi
kacılar da vardır. Bu zümre, Türkiye'nin Batı 'dan uzaklaşarak üçüncü
Dünyaya yaklaşmasını arzu etmektedir. Bunu gayet iyi biliyoruz. Bu kişiler
Türkiye içinde emellerini gerçekleştiremeyi11ce, yurt dışında kendilerine destek
aramışlardır ve bulabildikleri işbirlikçileri ile bize baskı yapmaktadırlar.
Amaçları bizi sinirlendirmek ve yanlış kararlar alma yolunda zorlamaktır. Ne
295
var ki, 1 2 Eylül'e kadar beklemiş olmamız ne kadar sabırlı olduğumuzu
g östermiştir. Aceleci olsaydık, daha önce davranırdık. Aleyhimizde
çalışanların oyunlarına gelmek niyetinde değiliz. Yine, üzülerek tekrarlayayım
ki, halkımızdan demokrasiye ne zaman döneceğimiz konusunda bir soru gel
mediği halde, Avrupa'dan bu konuda baskılara maruz kalmaktayız.
Demokrasiye geçiş hususunda geçiş programı verdik. Tarih vermenin an
lamı yoktur. Zira tarih verdiğimiz ve sözümüzü tutamadığımız takdirde yalancı
çıkabiliriz.
Kurucu Meclis Ağustos veya Ekim ayında kurulacaktır. Bütün illerden
gelecek Meclis üyelerinin sayıları 100-150 kişi kadar olacaktır. Kurucu Meclis
Anayasayı hazırlayacak ve bu yasa halkın oyuna sunulacaktır. Yeni Anayasa
kabul edildiği takdirde, burada kayıtlı esaslara istinaden yeni seçim kanunu,
partiler kanunu ve diğer ilgili mevzuat hazırlanacaktır. Bütün bu çalışmalar için
belli bir tarih tespit ederek bunu ilan etmek mümkün müdür?
27 Mayıs'ta, Anayasamn hazırlanması için 2 aylık bir süre tanınmıştı. Ne
ticesini gördük, birçok yanltşlarla ortaya çıktı. Bu nede11le, Kurucu Meclisin
çalışma süresini tahdit etmeyeceğiz ve yeni Anayasamn en iyi şekilde
hazırfa1unasına gayret edeceğiz.
Öte yandan, demokrasiye dö11meye niyetimiz olmasaydı , bunun aksini
beyan eder miydik. Dostlarımızdan bu konuda samimi olduğumuza inanma
larım rica ediyoruz.
Şimdiki durumda bazı tahditler getirdiysek, bunların sebebi içinde bulun
duğumuz "savaşa" benzer durumdan kaynaklanmaktadır. Savaşta nasıl tanka
karşı tankla, uçağa karşı uçakla mücadele edilirse, terörizme karşı da
teröristlerin uygulaaıkları taktiklere benzer taktiklerin uygulanması gereklidir.
Amneity lntemational'dan idamlar konusunda yazılar geliyor. İdam karar
larını ben vemıiyorum. Bu kararlar, bağımsız mahkemeler tarafından mer'i ka
nunlar çerçevesinde almmaktadır. İdama mahkılm olan teröristler acımadan
adam öldürmüş katillerdir. Hıristiyan ve İslam dinlerinde insanlık duygu
larından yoksun kimselerin idam edilmelerine karşı bir mani yoktur. Kaldı ki,
Papa'nın da bu hususta bir beyanı vardır. Bu konuda gelen eleştirileri
mantığım almıyor.
12 Eylül öncesini değerlendirebilmek için o dönemde Türkiye'de yaşamış
olmak gerekir. Arada sırada ülkemize gidip gelen dostlarımızın 12 Eylül
öncesindeki ortamı anlamaları mümkün değildir. Bir oda kirlenirse bu yarım
saat içinde temizlenebilir. Bina kirlenirse ancak bir ayda temizlenebilir.
Türkiye'yi bir bina olarak tahayyül edersek, bina çökmüştür. Biz şimdi moloz
ları temiziemeye çalışıyoruz. Yeni binayı sağlam bir temel üzerinde inşa
296
edeceğiz. Eski parlamenterleri yeni binaya almamamızın nedeni, eski binayı
yıkanlar arasında bulunmalarıdır. Yeniden yıksınlar diye mi onları davet ede
lim?
Van der Stoel: Parlamemerlerin yeniden işbaşına getirilmelerini kastetme
miştim. Halk seçsin demiştim.
Ben: Halka sorulacak olursa, kamuoyunun % 90'ı eski parlamenterlerin
geri getirilmelerine karşı çıkacaktır. Milletin arzusu bu yöndedir.
Eski parlamenter/erin arasında iyilerinin bulunduğunu ben de biliyorum.
Ancak ben hakim değilim. Bu konuda hüküm veremem. Bir devre
seçilmelerine müsaade etmezsiniz. Bunu izleyecek dönemdeki seçimlere
kanlabilirler.
Kişisel fikrimi sorarsanız, politika bir meslek değildir. Bu itibarla ka
zamlmış bir haktan söz edilemez. Hakemlik görevini halka verirsek, politi
kacılar halkı kandırır ve yeniden iktidara gelirler. Halkın artık buna tahammülü
kalmamıştır.
Tecrübeli eski bir Dışişleri Bakanı olan size şu hususları tekrarlamak iste
rim: Biz Türkler, kendimizi Batı camiası içinde görürüz. Bu Atatürk'ten beri
izleyegeldiğimiz politikadır. Dostlarımız, bu gerçeği kabul ederlerse, baskı
yapmazlarsa, demokrasiye geçişimizi kolaylaştıracak/ardır. Ancak Batılı dost
larımız, bizi aralarında istemiyorlarsa, bu da kendilerinin bileceği bir mesele
dir.
Varşova Paktı ile NATO arasında bir farklılık olması lazım. Varşova
Paktı 'nuı Macaristan'da, Çekoslavakya 'da ve şimdi ae Polonya karşısındaki
tutumunu gördük. Türkiye'nin demokratik sisteminde ufak bir değişiklik
olmuş ise, dostlarımızın bunu anlayışla karşılamaları gerekir. Bunun aksine,
baskıda bulunurlarsa Varşova Paktının eline bir koz vermiş olurlar.
Van der Stoel: Türkiye'nin NATO kuvvetleri tarafindan işgal edilmesi tehli
kesi yoktur.
Ben: Bunu biliyoruz. Baskı maddi değil manevidir.
Van der Stoel: Biz demokrasiye itıanmış kişiler olarak bu sualleri s.orarken
herhangi bir önyargıda bulunmaksızın, dinlemek ve öğrenmek amacını
güdüyoruz. Türklerin kendi geleceklerini kendilerinin tayin edeceklerine şüphe
yoktur. Biz parlamenter bir kuruluşun temsilcileri olarak sadece Türkiye'nin
demokrasiye dönüşü ile ilgileniyoruz.
Müsaade buyurursanız ikinci bir sual sormak istiyorum. "Financial Times"
gazetesine verdiğiniz müldkatta işkence iddialarının 12 Eylül öncesinde de
mevcut olduğunu, ancak Ban'da bunun üzerinde şimdiki kadar durulmadığını,
297
yönetiminizin bu konuda tedbirler aldığını ifade ediyorsunuz. Mevcut
koşullarda işkencenin önünün alınabileceğine inanıyor musunuz?
Ben: Bu konuda dünyadaki hiçbir ülkenin yönetimi size kesin cevap vere
mez. Emniyet kuvvetleri içindeki fertler yönetimin arzusu hilafına böyle hare
ketlerde bulunabilir/er. Karakollarda böyle şeyler olabilir. Yönetim olarak
böyle bir harekete muttali olduğumuz zaman gerekeni yapıyoruz. İşkence ka
nunlarımıza aykırıdır. Bu konuda uyarıda bulunuyoruz. Şikayet olmazsa ve
mesele mahkemeye intikal etmez ise, bu durumda ne yapabiliriz. Bir örnek ve
reyim. Orduda subayların aske_rleri dövmeleri yasaktır. Ama, genç subayların
kızıp askerleri tokatladıkları olmuştur. Şikayet halinde bunlar mahkemeye ve
rilmiş ve cezalandırılmışlardır. Bu durumların tahaddüs etmemesi arzu edilir.
Hiçbir yönetim işkence yapılmayacağını % 100 garanti edemez ve hatta
terörizmin % 100 kaldırılması da mümkü11 değildir.
Biz Avrupalı ve Batılı ülkeler olarak, elele verip beynelmilel terörizm ile
mücadele emıeliyiz. Zira böyle bir işbirliğinde bulu11ulmadığı takdirde, diğer
ülkelerin de Türkiye'de 12 Eylül öncesine benzer bir durum ile karşılaşmaları
mukadderdir.
Van der Stoel: Konu11un ö11emi11i müdrikim. Biz de ülkemizde böyle sorun
lar ile karşılaştık. Siz bu konuda ö11emli başarılar elde ettiniz. Öğrendiğime
gör-e, ülkenizde 20.000 kadar siyasi tutuklu var. Gözaltmda bulundurma
süresi 90 gündür. Tutukluların avukatları ile görüşmeleri kısıtlanmıştır. Mah
kemeler ağır işlemektedir. Mahkemelerin hızlandırılması mümkün müdür?
Ben: Vaktiyle gözaltında bulundurma süresi 011beş gün idi. Sıkıyönetim ilan
edilince bu süre bir aya çıkartıldı. Ancak tutuklananların sayısı artınca
kovuşturmanın yapılabilmesi için bu süre de yeterli olmadı. Ve doksan güne
çıkartıldı. Bu noktaya dikkatinizi çekmek isterim. Bu süre bütün tutuklular için
geçerli değildir. Yalnız bazı suçlular için, bilfarz toplu olarak yakalananlar için
uygulanmaktadır. Bu savcıların tahkikatı selametle yapabilmeleri için elzemdir.
Avukatların müvekkillerini ziyaret etmeleri yasak değildir. Ancak, görülen
suistimaller üzerine bazı tedbirler almmıştır. Bazı avukatların tutuklulara silah
getirdikleri ve hatta mahkfimlarınfirarlarına yardımcı oldukları müşahade edil
miştir. Yukarıda da değindiğim gibi, narmal bir dönemde değiliz. Bir savaş
durumu ile karşı karşıyayız. Demokrasiye döndüğümüzde bu olağanüstü ted
birler de kalkacaktır.
298
27 NİSAN PAZARTESİ
Nisan ayı Avrupalı dostlarımızın Türkiye'ye akın akın gelip gittikleri bir ay
oldu. Bunlardan birisi de İngiltere Mührü Has Lordu ve Dışişleri Bakanı Sir
lan Gilmour idi.
299
bu konuda da yasa çıkaramadılar. Terörizm ve anarşistler kök salmışlardır. Bir
Kahramanmaraş olaylarından 500 kişi tutuklanmış, çoğu suçlu oldukları bilin
mesine rağmen bir takım kanuni boşluklardan yararlanıp, salıverilmişlerdir.
Bir süre sonra anarşistler bu boşluklardan dolayı daha da kudurgan
olmuşlardır.
12 Eylü/'den sonra bir yasa ile bu süreyi uzattık. Tatbikatın bir gereği
olmuştur. Şimdi bir itirafta bu/anayım, hatta birkaç kez istemeyerek bu 90
günlük sürenin de ihlali ile karşı karşıya kalınmıştır. İki eski bakan var. Tun
cay Mataracı ile Hilmi İşgüzar. Dosyaları öyle kabarık ki 90 günük sürenin
sonunda savcı geldi, ben dedi dosyaların tetkikini bitiremedim. Özel yasa
çıkarıp bir ay uzamk, hana yine bitmediğinden bir kez daha uzattık.
Biz terörizmin kökünü kazımaya çalışıyoruz. Bu gün bile öğle haberlerinde
20 kadar kadının İzmir'de yakalandıklarını işittim. Durumun ciddiyeti açıktır.
Türkiye büyük bir bela ile karşı karşıyadır. Maksat demokrasiyi kurmaktır,
yok emıek değil, hata yapmamaya çalışıyoruz, işkence iddiaları üzerinde de
sizlerden daha fazla hassasız. Her iddia ve şikayetin üzerinde büyük bir dik
katle duruyoruz. Dostlarımızdan sabır ve destek bekliyoruz."
Konuk Bakaıı şunları söyledi:
"Biz de sizin anarşidan çektiğinizi aynı şiddette olmasa da lngiltere'de
çektik, çekiyoruz. İngiliz Hükümeti ve halkı sizin tedhiş konusundaki
başarılarınıza hayranlık duymakta, demokrasiye dönme arzusu içinde
olduğunuzu bilmektedir. "
Bu cevaptaıı sonra İngiltere Başbakaııı B ayan Thatcher'in kısa bir süre
önce Oıtadoğu'da yaptığı gezi sırasında gittiği ülkelerdeki temasları hakkında
birbirimize bilgi aktardık. Çevik kuvvet konusunda kendisine bizim
görüşlerimizi anlattım . Ortadoğu'ya NATO ittifakına dahil ülkelerin
müştereken müdahale k;tran alması halinde, Türkiye'nin NATO ittifakı
çerçevesinde üstüne düşebilecek görevleri yerine getirebileceğini ; bunun
dışında yalnız Türkiye olarak bir görevi ve sorumluluğu kabul edemeyeceğini
izah ettim. Bunu anlayışla karşıladıklarını konuk Bakaıı ifade eni.
Aynca kendisine, bizim güvenlik sorunumuzun jeopolitik durumumuza
bağlı bulunduğunu , bu tehlikeli bölgede Sovyetler Birliği'nin varlığını
görmemezlikten gelemeyeceğimizi, müttefiklerimizin de bunu anlayışla
karşılamaları gerektiğini de ilave ettim.
Konuk Bakaıı bende anlayışlı bir kişi intibamı verdi . Konuşmalarımız sa
mimi bir hava içerisinde sona erdi. Diğer Avrupa ülkelerinden gelenler gibi de
mokrasiye ne zamaıı geçeceğimize dair bana bir soru sormadı.
300
Daha evvelki günlerde DEV-YOL örgütüne ark� arkaya darbe vurul
duğunu, bu yüzden bu örgütün bi r hayli zayıfladığını yazmıştım . Bugün
aldığım bir haberde, İzmir'de he�inin kadın olduğu 12 DEV-YOL militanının
ele geçirildiğini öğrendim.
Bu 12 komünist kız, örgüt mensubu erkeklerle devrim nikahı kıyarak bir
likte yaşamışlar, gecekondu semtlerinde propaganda yapma suretiyle para top
lamışlar, kurye görevi yapmışlar. Hepsi de genç kızlar. Gazetelerde resimleri
ni gördükçe üzülüyorum. Nasıl olmuş da bu teröristlere metreslik yapmışlar
diye ! . .
29 NİSAN ÇARŞAMBA
301
30 NİSAN PERŞEMBE
302
bulunuyorlar. Biz hiçbir zaman işkencenin yanında olmadık ve her zaman
işkencenin karşısında tavır aldık. İşkence yapmamn insanlıga yakışmadıgını
da belirttik. Buna ragmen her ülkede olduğu gibi, bazı yerlerde bu gibi olaylar
meydana gelirse ve yapanlar yakalanırsa, ilgililer hakkmda da gerekli cezai
tedbirleri alıyoruz.
Bunlar neden şimdi geliyorlar? işkencenin karşısında olan bu kişiler, 12
Eylül'den önce acaba neredeydiler? Hergü11 teröristler tarafından 20-30 ta11e
vatandaşımız hayatim kaybederken ve yi11e birçok vatandaşımızm kulağı, bur
nu kesilir, gözü oyulurken bu işke11ce iddialarım ortaya ata11 Bey11elmilel Af
Örgütü o zaman neredeydi? Evet, soruyorum: Neredeydi acaba o zaman bu
Beynemlilel Af Örgütü? Bu Beynelmilel Af Örgütü o zaman 11iye Türkiye'ye
gelmedi? "Sizde işkence var, bunlara ma11i olamıyorsunuz" diye . Niye gelme
di de şimdi geliyor?
011un da bir sebebi var, sevgili vatandaşlarım. Türkiye'de barınamaya11,
dışarıya kaça11 vata11 hainleri, onlarla işbirligi ediyor. Onlara mütemadiyen ya
lan-dolan haberler salmak suretiyle kışkırtmak istiyorlar. Ama biz yine diyoruz
ki, "İnsan Hakları Beyannamesi" diye bir beyanname var. Buna biz de imza
koymuşuz. İnsan haklarına saygılı olacagız diye. Bu İ11san Hakları Beyanna
mesinin ikinci maddesi der ki "Bir insanın evvela yaşama hakkı vardır.
Yaşama hakkma kimse tecevüz edemez. Ve yaşama hakkı e11 büyük hakkıdır
kişinin. " Soruyorum şimdi, 12 Eylü/'de11 evvel herhangi bir vatandaşın
yaşama hakkı garami altında mıydı ? Peki o zaman neredeydi, işkencenin
karşısında olan bu kişiler?
Yine bu Af Örgütü idamın karşısında, "İdam etmeyin" diyor. İdam mesele
si, her milletin kendi kanunlarıyla takdir edilir. Bazı milletler bunu kabul
etmiş, bazıları da etmemiştir.
Biz, "Neden idamı kaldırdınız" diye o ülkelere soramıyorsak, onların da
bize "Siz neden idam ediyorsunuz" diye sormaya hakları yoktur.
Bir kişi tasavvur ediniz ki, eline silah alacak, sekiz kişiyi, on kişiyi, yirmi
kişiyi hayvan bogazlar gibi boğazlayacak, öldürecek, ondan sanra ben onu
idam etmeyeceğim. İdam etmek bizim dinimizde de, Hıristiyanlık dininde de
vardır.
Bu konuşmadan sonra Ankara'ya hareket ettik. Zira Ankara'da yapılacak
işlerimiz vardı. Daha evvel randevu verdiğim Federal Almanya'nın ARD Tele
vizyon muhabiri ile mülakatım vardı.
Ankara'ya gelir gelmez bu televizyon muhabirine aşağıdaki mülakatı ver
dim:
303
SORU: Sayın General Evren, Avrupa Parlamentosu'nun ultimatom niteliği
taşıyan son kararını nasıl karşılıyorsunuz?
CEVAP: Bu·parlamentonun aldığı karamı nasıl bir karar olduğunu ve kaç
kişiyle alındığını sizler de gayet iyi biliyorsunuz. Dörtte bir mevcutla ve 51
parlamenterin oyuyla bu karar alınmıştır. Bunun önemli bir karar olduğunu
zannetmiyorum. Kaldı ki, Türkiye demokrasiye kendi milletinin arzusuyla
vaktiyle geçmişti, bundan sonra yine kendi milletinin kararıyla geçecektir. Bu
alınan kararın Türkiye ile AET arasındaki münasebetleri etkiley�ceği kanaa
tinde değilim. Yakın bir zamanda bu yanlış alınan karartn düzeltileceğini ümit
ediyorum.
SORU: Türkiye'nin dostları, özellikle Batıdakiler, Türkiye'nin demokra
siye yeniden döneceğine inanmakla birlikte, bu alanda kesin bazı tarihler
öğrenmek de istiyorlar. Bu konuda bir takvim verebilir misiniz?
CEVAP: Efendim, -bu soru, muhtelif gruplar ve muhtelif muhabirler ta
rafuıdan soruldu. Ben bunu Türk halkına da açıkladım. Bir konuşmamda de
dim ki, 30 Ağustos'la Ekim sonu arasında Kurucu Meclis evvela Anayasa'yı
yapacak. Anayasa halkoyuna sunulacak ve halk Anayasayı onlayladıktan sonra
Seçim Kanunu yapılacak, Partiler Kanunu yapılacak, siyasi partilerinfaaliyet
lerine müsaade edilecek ve kararlaştırılacak bir tarihte normal seçime gidilecek.
Bu konuda bizim mil/etimizin, bizim yönetimimize karşı bir itimadı var. Fakat
nedense dışardaki dostlarımız bunu çok merak ediyorlar. Ama bu kati tarihi,
Kurucu Meclis'in kurulmasından sonra açıklayacağımı dile getirmiştim.
Şimdiden bir tarih vermenin çok erken olacağını ve belki bizi yalancı
çıkarabileceğini düşünerek bugün kati bir tarih söyleyemiyorum.
SORU: Kurucu Meclis'in nasıl ve kimler tarafından oluşturulacağına ilişkin
bilgi verebilir misiniz?
CEVAP: Biraz evvel de ifade ettiğim gibi Kurucu Meclis bu sene kurula
cak. Bunun hazırlıkları son safhaya gelmiştir. Ümit ediyorum ki, Haziran ayı
içerisinde bunun kanununu çıkarabileceğiz. Genel olarak şöyle ifade edebili
rim: Kurucu Meclis aşağı-yukarı 150 civarında üyeden teşkil edilecek. Bu 150
kişinin bir kısmı her vilayetten seçilecek kişiler tarafından oluşturulacak, bir
kısmı da kontenjandan, Milli Güvenlik Konseyi'nin kontenjanından seçilecek.
Bunun ne kadarı kontenjandan, ne kadarı vilayetlerden seçilecek, onu söylecek
durumda değilim. Çünkü kanun hazırlanıyor, son şeklini almadı. Ancak şunu
ifade edebilirim ki, Konsey'in seçeceği adaylar, vileyetlerden seçilecek aday
lardan çok daha az olacak, üçte birinden daha aşağı bir rakam olacak.
SORU: Politikacılar ve politik partilerin geleceğine ilişkin ne
söyleyebilirsiniz?
304
CEVAP: Partilerin bundan sonraki durumları için size şunu söylebilirim:
Biz partileri kapatmadık. Muayyen bir süre için partilerin faaliyetlerini durdur
duk. Binaenaleyh, normal düzene geçildikten sonra, yani seçim havasına giril
diği zaman partilerin yine eskiden olduğu gimfaaliyetlerine müsaade edilecek
tir.
SORU: Yönetiminizin ilk dönemlerinde ağırlık, terörle mücadele konusun
daydı. Ancak, bu arada insan haklarının zedelendiğine ilişkin de bazı iddialar
yayılmaya başladı. Bu çabalar sırasında güvenlik güçlerinin haddinden/azla
şiddet gösterdikleri konusundaki iddiaları nasıl cevaplarsınız?
CEVAP: işkence iddiaları yurdumuzda yeni değildir. Bu her devirde or
taya atılmıştır. Hatta nomıal domakratik sistem yürürlükte iken de terörizmle
mücadele esnasında yakalanan sağ ya da sol terörist/erle işkence yapıldığı iddi
aları ortaya atılmıştır ve bu ortaya atılma daima mukabil taraftan gelmiştir.
Şöyle diyebilirim: Eğer sağ parti if'tidardaysa soldan, sol parti iktidardaysa
sağdan daima işkence yapıldığı iddiaları ortaya atılmıştır. Şimdi de bu
yönetime karşı olanlar Türkiye içerisinde artık yapacak bir şey kalnıeymca,
bütün ümitlerini dış baskılara bağlayarak, Türkiye'de işkence yapıldığı iddia
larını ortaya atmaktadırlar. Buna yönetimimiz sureti katiyede karşıdır. Biz
hiçbir zaman bir kişiye ya da zümreye işkence yapılmasını tasvip etmeyiz.
Ama buna rağmen bazen/erdi olarak emniyet mensuplarının bu gibi hareketle
rine maalesef rastlanıyor. Ama bize intikal ettiği zaman derhal haklarında ge
rekli tahkikata girişiliyor ve mahkemelere veriliyor. Bunun cezası da ağırdır.
Yakında alınacak kararları zaten dünya kamuoyuna açıklayacağız. O zaman
göreceksiniz ki, bu gibi işkenceye karışmış olanlar hakkettikleri cezaya
çarptırılacaklardır. Yani bu işkence iddialarını ben yönetime karşı olan güçlerin
biraraya gelerek, büyüterek yaymalarında buluyorum. Yani Türkiye'nin her
yerinde bu şekilde işkence yapıldığı varit değildir ve buna yönetim de katiyen
müsaade etmez.
SORU: Teröre karşı mücadele ayrı bir konu, terör nedenlerini ortadan
kaldırmak ayrı bir olaydır. Bu ikinci konuyla ilgili ne gibi önlemler
alınmaktadır?
CEVAP: Dünyada beynelmilel bir terörizm vardır. Bugün biz yüzde yüz
terörün kökünü kazıyacağız diye iddia etmiyoruz. Bu her devirde olmuştur.
Bundan sonra da olacaktır. Ama bunların boyutlannın çok ufak, çok aşağı se
viyede kalmasına çaba salfedeceğiz.
Eğer dütıya milletleri, bilhassa Avrupa'daki ülkeler, elbirliği ile terörizmle
mücadelede işbirliği yaparlarsa, ben öyle zannediyorum ki, gerek ülkemizde,
gerekse diğer Avrupa ülkelerindeki terörün kökü o zaman kazınabilir. Bazı
diğer ülkeler bu mücadeleyi bizim gibi etkili yürütmez/erse, bunun kökünün
305
kazınacağına inanamıyorum. Bu nedenledir ki, beynelmilel terörizmin
kökünün kazınması için bütün Batılı ükelerin bu konuda işbirliği yapmaları ge
rekmektedir. Bunu yapabilirlerse terörün kökü kazınabilir. Bu yapılmazsa za
man zaman bizim ülkemizde de, diğer ülkelerde de olacaktır. Ama bizde
boyutları tabii çok daha aşağı seviyelerde cereyan edecektir.
SORU: Ekonomik bir soru yöneltmek istiyorum. Batı ve İslam ülkeleri ile
ilişkiler sürüyor. Sizce Türkiye'nin ekonomik sorunlanm kökünden
çözümlemek için kendi ayağımn üzerinde durabilmesi için gerçekçi bir ümit
beslenebilir mi?
CEVAP: Ekonomik durumumuz bundan bir süre evvel iyi değildi. Şimdi
de iyi sayılmaz ekonomik durumumuz. Büyük·bir enflasyon memleketi kasıp
kavuruyordu. Bu mücadelede dostlarm birbirine yardımı gerekir. Türkçede bir
tabir vardır, "Kötü gün dostu olunuz" derler, iyi gün dostu değil. Onun için
Batılı müttefiklerimiz ve dostlarımız bize ttu ekonomik sıkıntıdan kurtulmamız
için gerekli yardımda bulunuyorlar. Biz buna müteşekkiriz. Ama şuna da
inanıyorum ki, bu ekonomik sıkıntmın altından kalkmak için devamlı olarak,
yani ilelebet böyle bir yardımla ayakta duramayız. Kendi kendimize yeterli bir
hale gelmek için gerekli bütün tedbirler alınmaktadır. İhracatın ve döviz girdi
lerinin çoğaltılması ve her sahada tasarrufa riayet edilmesi, istihdam politikası
gibi birçok tedbirler alınmakta. Bunun neticelerini de yavaş yavaş
görmekteyiz.
Yüzde yüzün üzerinde seyreden enflasyon, bugün yüzde kırklarla yüzde el
liler arasına indirilmiştir. Önümüzdeki senelerde bunun daha da aşağı indiri
leceğine inanıyoruz. Ekonomik durumumuz düzeldikten sonra tabii ki, do�t
larımızın bu yaptıkları yardıma şimdi olduğu gibi o zaman da teşekkür ederiz.
İslam ülkeleri ile olan iktisadi münasebetlerimiz ise ayrı mütalda
edilmemelidir. Biz bütün dünya ile olan ticari münasebet/erimizi komşu İslam
ülkeleriyle de sürdürmekteyiz. Son zamanlarda bu ilişkilerde bir gelişme oldu.
Bu normal bir gelişmedir. Başka şekilde düşünülmemesi gerektiği in
ancındayım. İslam ülkeleri ile olan münasebetlerimiz diğer dünya ülkeleri ile
olan münasebetlerimiz gibi değerlendirilmelidir.
SORU: Son olarak kişisel bir soru yöneltmek istiyorum. Son zamanlarda
sık sık Kemal Atatürk'le karşılaştırılıyorsunuz. Bu konuda ne gibi duygu
larınız var? Ve günü geldiğinde, Devlet Başkanlığı için demokratik bir
Türkiye'de aday olmayı düşünür müydünüz?
CEVAP: Ben bundan üzüntü duyuyorwn. Zaman zaman bana böyle sorular
soruluyor. Beni A tatürk'le kıyas etmeye kalkışıyorlar. Ama hiçbir zaman ben
Atatürk olmak niyetinde değilim. Olamam da zaten. O büyük bir adamdı.
306
Dünya çapında bir liderdi. Biz O 'nun koyduğu prensipler üzerinde yürüyoruz.
(Y11wı koyduğu ilkeleri muhafaza etmeye çalışıyoruz. Biz, O 'nun ilkelerinin
muhafızıyız, bekçisiyiz. Binaenaleyh beni Atatürk'le mukayese edince
üzülüyorum. Bunun , halktn bana karşı olan sevgisinden geldiğine
inamyorum. Ama benzetmeme/erini arzu ederim. İlerde ne olacağım söylemek
şimdiden erken olur. Milletim ne isterse o olur. Yani ben şahsım için hiç bir
şey düşünmüyorum. Ve bu işe atılırken zaten hiç böyle bir şeyin peşinde ol
madığımı önceden söyledim. Benim yerimde Genelkurmay Başkanı olarak
kim bulunsaydı aym şeyi yapacaktı. 12 Eylü/'de benim Genelkurmay Başkam
olmam bir tesadüften başka bir şey değildir.
Sorulara dikkat edilecek olursa, diğerleri gibi bu da, demokrasiye geçiş ta
rihini öğrenmek istiyor ve Avrupa'ya kasıtlı olarak yaydırılan işkence olaylan
üzerindeki görüşlerimi almaya çalışıyor. Sanki sözlt".Şmişler gibi, her gelen
muhakkak bu iki konuya değiniyor. Ben de inat ettim. D..!mokrasiye geçiş
konusunda hiçbir tarih vermiyorum. Gerçi kafamda bu işin en erken 1983
yılında olabileceği hakkında bir fikir var. Ama bu tarihi verecek olsam, bütün
şer güçlerin kendilerini buna göre ayarlayacaklarını gayet iyi biliyorum:
Terörün sonu alınıncaya ve teröristlerin büyük bir bölümü yakalanıncaya ka
dar böyle bir tarih vermemeye kararlıyım.
l MAYIS CUMA
Bugün de İsveç televizyon muhabiri geldi, onunla kısa bir mülak.abm oldu.
Dün Federal Alman ARD televizyon muhabirinin sorduğu soruların aynını
İsveç televizyon muhabiri sordu. Aslında kızmam gerekir fakat ben hepsine si
nirlenmeden ve soğukkanlılıkla cevap vermeyi daha uygun buldum. Böylece
Avrupa basın ve yayın organlarını karşıma almamış oluyordum. Aslında belki
de birbirlerinden habersiz aynı sorulan soruyor olabilirler. Doğrusu da budur.
Öyle olunca kızmama da gerek kalmıyor.
İlk defa Türki ye sakin bir 1 Mayıs günü geçirdi. 1 Mayıs B ayramım
kaldırmamış olsaydık, ufak da olsa birkaç olay muhakkak olurdu.
Tercüman gazetesi, " 1 Mayıs Artık KAbus Değil" diye manşet yapmış ve
1977, 1 978, 1 979 ve 1980 senelerinin 1 Mayıs gününün Taksim Meydanı
fotoğraflarını alt alta sergilemiş.
307
1977 yılı fotoğrafında 34 kişinin öldüğü andaki Taksim Meydanının hali,
1 979 yılı fotoğrafında sokağa çıkma yasağı konduğu için Taksim Mey
danında Türk sancağı ve nöbet tutan askerler var.
308
ele geçirildiği haberini aldım. Artık her gün bu gibi haberleri ala ala, bana tabii
gelmeye başladı.
7 MAYIS PERŞEMBE
3()1)
gerçekleştirmeye matuf çabalara başlamış bulunuyoruz. Böylece tam üyelik
için başvurduğumuzda hazırlıklarımız tamamlanmış olacaknr. Kuşkusuz içinde
bulunduğumuz bu zor dönemde ve demokratik parlamenter sistemimizi sağlam
temeller üzerinde yenide11 tesis çabalarımızda Avrupayı yammızda görmek is
tiyor ve bunu bekliyoruz.
SORU: Türkiye'deki son siyasal gelişmeler NATO içindeki rolü11ü nasıl
etldlemiştir?
CEVAP: Türkiye'deki son siyasi gelişmeler NATO içindeki rolünü müsbet
yönde etkilemiştir. Ortak savunma sistemi çerçevesinde kanun hakimiyetini,
huzur ve süka11u sağlamış, ekonomik sorunlarım çözümlemeye başlamış bir
müttefikin katkı ve etkinliği, kargaşa içindeki müttefikinde11 şüphesiz
mukayese edilemeyecek kadar fazladır. Bugün Türkiye NATO içindeki
müttefikleri11in güven ve saygısını kazanmış ve ittifak çerçevesinde
yükümlülüklerini müdrik bir üyedir. 12 Eylül'den bu ya11a NATO muvacehe
sindeki tutum ve politikamız bunu açıkça kanıtlamaktadır. Türkiye'ni11 12
Eylü/'den sonraki dönemde yürüttüğü NATO politikası gayet açıktır ve genel
dış politikası içinde ittifaka verdiği önem her vesile ·ile vurgulanmıştır. Bu
müşterek savunma felsefesinin ürü11ü olan NATO ittifakının temelini teşkil
eden anlaşma, üye ülkelerin genel ve smırlı tecavüz yamnda yıkıcı ve bö/acü
saldırılara karşı da işbirliği, dayanışma ve savunmalarım öngörmektedir. Biz
Türkiye'nin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğü11e çeşit/{ maskeler
altında sa/dıran/arm, dost ve müttefik ülkelerde yerleşme/eri, barınmaları hatta
Batının hür demokratik düzenini istismar ederek faaliyet gösteren bazı unsur
larca desteklenmelerini ittifakın temel prensip ve amaçları ile
bağdaşnramıyoruz.
3 10
9 MAYIS CUMARTESİ
AVRUPA KONSEYİ
Avrupa Konseyi iki gün sonra yine Türkiye'nin durumunu ele alacak.
Konscy'in Türkiye'nin üyeliğini askıya alacağını zannetmiyorum, bu karan
alamayacaklardır. Fakat bir kısım baskı uygulayacaklan da muhakkak.
Komünist ve sosyol demokrat parlamenterlerin aleyhimizde her türlü kampan
yayı yürüteceklerinden de şüphe etmiyorum.
13 MAYIS ÇARŞAMBA
31 1
üzerine komisyon başkanı Steiner'in istifa ettiği haberini akşam aldık. Bu ra
porda Steiner, Türk.iye'nin durumunun sonbaharda ele alınmasını istiyordu.
Akşam, Papa II'nci Jean Paul'ün Türkiye'den kaçmış bulunan Abdi
İpekçi'nin katili M.Ali Ağca tarafından bir ayin sırasında tabanca ile vurulduğu
ve Papa'nın ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı haberini getirdiler. Evvela
inanmak istemedim. Ağca'nın Papa ile ne ilgisi olabilir diye düşündüm. Ancak
haber doğru idi ve Mehmet Ali Ağca da silalu ile birlikte yakalanmışu.
Bu haber müthiş bir haberdi. Mamafih, terörizmin hangi boyutlara
diaştığını göstermesi bakımından bu olay leh�mize de kullanılabilirdi. Bizim
isteğimiz, bütün ülkelerin terörizm ile aynı derecede etkili mücadele yapması
ve bu gibi tetöristlerin siyasi mülteci olarak kabul edilmemesi idi. Bazı ülkeler
böyle hareket etmediği sürece dünyadan terörün silinmesi elbette mümkün ol
mazdı.
Yann sabah İstanbul'a gidecektim . İstanbul'da, bugüne kadar terö ristlerin
yakalanmasında biışanlı hizmet vermiş emniyet mensuplarına ödül verecektim.
Sabah Yeşilköy havaalanına vardığımda, gazeteciler Papa'nın vurulması
olayı karşısında ne düşündüğümü sordular. Kendilerine şu açıklamayı yaptım:
"Papa'nın vurulması, beynelmilel terörizmin hangi boyutlara ulaştığını
gayet qçık bir şekilde ortaya koydu. Bizim de söylediğimiz budur. O aklı hava
larda dolaşa11 bazı Avrupalı dostlarımız herhalde bu olay karşısında biraz da
olsa, bundan sonra aklıselimle hareket edeceklerdir zannederim.
Çok utanılacak bir olay... Bu11u yapanın bir Türk vatandaşı oluşu bizi daha
çok üzdü. Ama biliyorsunuz, biz bu vatandaşımızı idama mahkam ederek ce
zala11dırmıştık. Fakat Türkiye hudutları dışına çıkmıştı. Birçok Avrupalı dost
larımız siyasi mültecidir diye böylelerine kucak açarlarsa, netice bu olur.
Türkiye'nin Ortadoğu'daki önemini, vaktiyle çok dile getirmeye çalıştık.
Bir Afganistan olayı ile, İran-Irak savaşı bu sözlerimizin doğruluğunu ispat
ladı . Bu olay da dileriz ki, beynelmilel terörizm konusunda daha önce
söylediklerimizde ne kadar haklı olduğumuzu ortaya koymuş bulunsun. Te
mennimiz bu. Olaydan duyduğum üzüntüyü belirtirken, Papa l/'nci Jean
Paul'e acil şifalar dileriz. "
Bu kısa mesajım teröristleri ülkelerinde barındıran ve onları siyasi mülteci
olarak kabul eden ülkelere idi. Ama herkes kös dinlemiş. Beyanat vermeye ge
lince, ülkelerin yöneticileri çok parlak tatlar ediyorlar; "Terörün karşısındayız,
terörün önlenmesi için bütün ülkelerin bu konuda işbirliği yapması gerekir"
diyorlar. Ama icraata gelince bir şey yapUldarı yok. Mütemadiyen �yledikleri;
insan hakları, işkence, siyasi haklar, idam cezası kaldırılsın gibi parlak sözler.
312
Bir kişinin insan hakkından bahsedebilmesi için; evvela o kişinin ailesine,
çevresine, topluma karşı olan yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmez m i?
Bu görevlerini yerine getirmeyecek, her türlü mel'aneti i şleyecek, toplumun
yaka silktiği yüz karası bir kişi olacak. ondan sonra da insan haklarından bah
sedebilecek!
Japonlar da bugün en uygar millet. Orada da insan haklan var. Ama onlar,
evvela dünyaya gelen insanın yapmakla yükümlü olduğu bazı görevleri vardır,
o görevleri yerine getirmeli ki , başkaları ve toplum da ona karşı ola n
görevlerini yapsın diyorlar. Avrupalı ve dolayısıyla Avrupalının taklitçisi olan
biz ise. yalnız insan haklan diye tutturmuş gidiyoruz. Onun için de bir sürü
edepsiz, terbiyesiz, şımarık, seks düşkünü, eroin düşkünü, eli silahlı veya so
palı insanlar türemiş. Bunun sonu nereye varacak bilemiyorum ! ...
313
Ama ne bıraktılar, ne buldular?
İşte bu yazı dizisinde, terk ettikleri yerlere dönen insanlann öykülerini,
yüreğiniz burkularak okuyacaksımz. "
Bu yazı dizisi üç gün devam etti ve bugün sonuncusu neşredildi.
Hiç suçu olmadığı halde evini barkını can korkusuyla terk edip giden ailele
rin insan haklan yok muydu? Bu zavallılar yurtlarını terk ederlerken neden Av
rupalı insan hakkı savunucuları (!) seslerini o zaman çıkarmadılar.
Ertesi gün, yani 14 Mayıs günü suikastten hemen sonra yakalanan Ağca,
"İtalya'da idam yok ki" demiş. Demek ki, bu işi gerçekleştirmek için idamın
olmadığı bir ülkeyi seçmiş.
314
İnsan haklan savunucularının etkisiyle, hemen hemen bütün Avrupa
ülkeleri. özellikle Avrupa Ekonomik Topluluğuna ve Avrupa Konseyi'ne
katılan ülkeler, idamı ceza kanunlarından kaldırmışlar. Bize de bu yönde baskı
uyguluyorlar. Aslında Avrupa İnsan Haklan SÖ7Jeşmesinin 2'nci maddesi
idam cezasını kaldırmıyor. Eğer bu ceza mahkemeler tarafından verilmiş ise,
bunu kabul ediyor. Ama buna rağmen birçok ülke idamı ceza kanunlarından
kaldırmış. Benim mantalitem bunu bir türlü kabul edemiyor. Terörün özellikle
Avrupa ülkelerinde yaygınlaşmasının bir sebebini de ben bunda buluyorum.
İşte İ talya, işte İngiltere, işte Fransa, Federal Almanya, İspanya. . . Hepsinde
idam yok. Ama hepsinde de terör var. Ağca da İtalya'yı seçmiş.
Ölüm cezasına karşı olanlar için Hürriyet gazetesinde şu kısa yazı çıktı:
Ben bunu bir türlü kabul edemiyorum. Bilmem siz ediyor musunuz?
315
15 MAYIS CUMA
316
ödül vermek mümkün değil. Biz yalmz üstün başarı gösterenlere bu ödüllerini
vermekle iktifa edeceğiz. Bu ödülleri verirken, diğerlerini de taltif ettiğimi bu
rada belirtmek isterim. Bu taltifyalmz bir ödül vermekle olmaz.
Bu meyanda son zamanlarda sıkıyönetim mahkemelerinin sivil hakim ve
savcı arkadaşlarımızla takviyesinden sonra işlerin daha süratli bir şekilde
yürütülmesi bizi sevindirmektedir.
Gerçi bu sürat arzu ettiğimiz seviyeye çıkmadı ama, bunun da bazı sebeple
ri var. Mevcut davaların, ·dava dosyalarının vaktiyle iyi tanzim edilmemiş ol
ması, dağınık bir şekilde bulunması gibi sebepler, henüz daha bu hızın isteni
len seviyeye çıkmasında büy Ük engel te"şkil etmektedir. Gönlümüz,
mahkemelerin biraz daha hızlı çalışarak, vatandaşların arzuladığı gibi,
suçlu/arm birer birer, ikişer ikişer, üçer üçer layık oldukları cezalara
çarptırılmasından yanadır. Bu konuda her geçen gün çalışmaların hızlandığını
görmekten büyük sevinç duyuyoruz. Bu vesile ile adelet mensupları arka
daşlarıma da takdirlerimi sunuyorum. Ayrıca vilayet ve belediye mensupları
arkadaşlarımıza da bu işbirliğinde gösterdikleri büyük gayretten dolayı tebrik
lerimi ve takdirlerimi iletiyorum.
Şimdi hepinizin huzurunda çok büyük fedakarlıklarla çalışan bu emniyet
mensupları arkadaşlarıma ö�llerini vereceğim. Başarılarının devamını dile
rim.
317
18 MAYIS PAZARTESİ, 19 MAYIS SALI
Bugüne kadar 3'ü poli�. 4'ü bekçi olmak üzere 37 kişiyi öldüren ve ara
larında Akrep Nalan olarak isimlendirilen kadının da bulunduğu 1 3'ü kadın,
78 militan gerçekleştirilen operasyonla yakalandı. Örgütün adı "Türk Halk
Kurtuluş Partisi Cephesi Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği Devrim
ci Kurtuluş"'tur.
Yakalanan bu teröristlerin gerçekleştirdiği eylemler arasında; 15 miyon li
ralık Cerrahpaşa Hastanesi mutemetinin soyulması, Jokey Klübü soygunu, 5
Amerikalının, Sendikacı Aslan Sivri'nin, İsrail Hava Yollan Müdürü Abraham
Elezar'ın öldürülmesi olaylan da var.
319
bir yolculuktan sonra, ulusun tek ümidi, yıllardır hasretle beklediği muzaffer
ve kahraman komutam Mustafa Kemal Paşa, buradaki rıhtımda karaya
çıkmıştı.
Bu muzaffer komutan, bilinmeyen bir geleceğe, heyeca11/ı fakat vakur ve
emin bir adımla başlıyordu. Azimliydi, kararlıydı ve kalbi güven ve inançla
doluydu, muvaffak olacağından emindi, çünkü O, ulusunun hasletlerini, kabi
liyetlerini ve onu11 bağımsızlık aşkını çok iyi biliyordu. Samsun 'a ilk ayak
bastığında, yıİlar sonra Türk Gençliğine hitabesinde "Bir gün istik/Ql ve cum
huriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde buluna
cağm vaziyeti11 imkfi11 ve şeraitini düşünmeye"ceksbı " dediği gibi, o gün, içi11de
bulunulan durumu düşünmüyor, yalnız ve yalnızca büyük Türk U/usunu
esarette11 kurtarmayı düşünüyordu.
Samsun'da alevlenen özgürlük meşalesi daha sonra Amasya, Erzurum, Si
vas ve adım adım bütün Anadolu'da, kalplerdeki ateşi tutuşturmuş ve bu ruhla
bir çığ gibi büyüyen milli irade, önüne çıkan bütün engelleri parçalayıp aşarak,
Türk ulusunu hakkı olan bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşturmuş ve modern
Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur.
Yurtsever, Yaratıcı, Kahraman Türk Gençliği,
Atatürk'ü11 "Ey Türk Gençliği, birinci vazifen Türk istikldlini, Türk Cum
huriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbali
nin yegdne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir" diyerek ver
diği büyük görevin tam bilinci ve O 'na layık olmasının gurur ve kıvancı
içinde, devraldığı bu kutsal emaneti, canı pahasına da olsa, onurla koruyacak
ve sonsuza kadar yaşatacaktır. Buna yüce ulusumuz gibi ben de yürekten
inanıyorum. Ulu önderimiz de, Gençlik ve Spor Bayramını armağan ederek
ulusumuzun özü, gözbebeği, taze gücü ve ebedi ümidi siz Türk Gençliğine
verdiği bu büyük görevin ifası ko11usunda duyduğu sonsuz inanç ve güveni,
beslediği eşsiz sevgiyi böylece göstermiştir.
Türk vatamnın, Türk istikbalinin dayandığı temel Türk Gençliği, asrımızın
son çeyreğinde maalesef tüm i11Sanlığı hedefalan bir tehdidin hain saldırısına
maruz kalmıştır. Bu tehdit, anarşi ve terördür. Binlerce yıllık insanlık tarihi
içinde bu kadar kahpece, ahlaksızca, vahşiyane ve yaygın bir tecavüze wstlan
mamışnr.
Asrımızda gelişen modern silahlar karşısında bir savaşta hiçbir ülkenin mu
zaffer olmasına imkan kalmaması nedeniyle, i11Sanlık anarşi ve terör şeklinde
biçimlenen bir gizli savaşın içine itilmiştir. Bundan gaye kalenin içten
zaptedilerek çökertilmesidir. Bunun için de, kalenin içindeki dinamik unsur
olan o ulusun genç nesilleri seçilmiştir.
320
Sanayileşen toplumların çelişkileri, ekonomik gelişmenin sıkıntıları,
özgürlük kavramı, demokratik düzenin hür ortamı iğrenç bir şekilde istismar
edilerek beyinleri yıkanmış silahşörler yaratılmakta, ellerine tutuşturulan silah
larla kendilerinden olmayan, kendileri gib{ düşünmeyen masum kişileri
öldürmek üzere savaş alanına itilmektedirler.
Bu büyük insanlık suçunun gerisindeki fikir babaları vatan ve ulus sevgisi
ile dolu gerçek milliyetçilik anlayışına gericilik derken,· çeşitli bölgelerde aynı
duyguları istismar ederek insan kışkırtıcılığını mübah görür ve destekler.
Özgürlükten taviz vermeyen ve her zaman mevcut geniş özgürlüğü dahi
kiJfi görmeyen bir görünüm içinde cinayetlerine insani destek ararken; kendi
sinden farklı düşüneni acımasızca ve hunharca öldürür.
Silahlı soygun, hırsızlık, haraç ve gaspı, hainane eylemlerinde haklı ve ta
bii bir davranış olarak nitelerken; rüşvet, yolsuzluk, nüfuz suistimali ile
mücadele ettiği yaygaralarıru kopanr.
Karşıt fikre sahip olanlara en hunhar işkenceleri yaparken; kendilerine
işkence yapıldığı iddialarını yayar.
Ulusal bağımsızlığı silahla savunduğunu ilan ederken; diğer taraftan ulusu
nun düşmanı olan ve onu parçalamaya çalışan kişi ve kuruluşlarla işbirliğinden
ve hatta vatanını satmaktan çekinmez.
Bütün bu çelişkiler içinde dahi haktan yana görünerek büyük kitleleri
dehşet ve korku içine iterek, sosyal yapıyı yıkmaya çalışır. İnsanlık hiçbir za
man bu kadar namert ve ahlaksız bir düşünce ve davramş içine itilmemiştir.
Yeni Yetişen Asil Türk Gençliği,
Büyük Atatürk sana hitabında, eşsiz bir ileri görüşle görevini belirtmiş,
seni, karşılaşacağ!n tehdit ve tehlikelere karşı uyarmıştır, dahili ve harici
düşmanların olabileceğini sana hatır/atmıştır. Hamdolsun ki büyük bir
çoğwıluğunuz genç cumhuriyetimizin varlığına kasdeden bu düşmanların oyu
nuna gelmediniz. Aldatılan, ayartılan, ihanet içine itilen gafiller birer birer ya
kalandıkça, tertemiz Atatürkçü gücün, yüce vasıfların gözler önüne serilmekte
dir.
Yüreği vatan ve ulus sevgisi ile dolu, müşfik, dürüst Türk Genci;
- izleyeceğin tek yol Atatürk'ün açtığı yoldur.
- Bu yol akıl, mantr.k ve dinamizm yoludur.
- Bu yolda insanlık, bağımsızlık, hürriyet, eşitlik, çağdaşlık ve aydınlık
vardır.
- Kendini bu yolda hizmete ada.
32 1
- Bir kısım fikir babaları Atatürk'e sahip çıkarak bu yolu sana başka türlü
göstermeye çalışacaklardır. Onlara inanma doğru yolu iz'anınla kendin bul.
Türkiye Cumhuriyetinin kararlı, azimli ve muktedir koruyucusu olarak ken
dini çağdaş bilimlerin en ileri seviyesinde bilgilerle teçhiz etmek birinci amacın
olmalıdır. Birinci görevin Cumhuriyetimizi birlik ve beraberlik içinde, bir
vücut olarak her türlü saldırıya karşı korwrıaya her an hazır bulunmaktır. Diğer
bir görevi11 ülkemizi mamur kılmak, ulusumuzu çağdaş medeniyet seviyesine
her ala11da yükseltmek için senden beklenen görevlere hazır bulunmaktır. Ata
larmıızdan sana miras kalan üstün niteliklerle dolu güçlü karakter yapının
gereği, ilken, sağlam bir fikri ve bedeni yapı içinde e/ele bu görevlerin
öngördüğü hedeflere yürümek olmrı/ıdır.
Türk Gençliği, Atatürk idealinin en seçkin mimarı ve tek ümididir. Büyük
Atatürk Cumhuriyeti sizlere bu inanç ve güvenle emanet etmiştir. Bütün
dü11yanın saygı ve hayranlık beslediği o eşsiz dehanm bu güven ve sevgisinin
ne kadar haklı olduğunu kanıt/ayınız ve O'nun bu yüce duygularına layık olu
nuz.
Kısa da olsa bir zama11/ar düşman çizmesi altında inlemiş olan yurdumuz
da , Kurtuluş Savaşımız devam ederken, babası cephede, anası smmdaki cep
hane ile yollarda kağnı arabaları arkasında çile çekmiş o günlerin gençliğinin
bunalımlarım gözjjnüne getirerek sizlere bu güzel yurdu kanı ve canı pahasına
armağan etmiş olan nesillere şükran borcunuzu, bu kutsal emaneti yücelterek
ödeyiniz. Ülkemiz sizlerden hizmet vefedakdrlıklar beklemektedir.
Yüzyıllarca üç kıt'aya egemen olmuş ve yönettiği ülkelerde de adaletin en
mükemmel örneklerini vermiş olan Türk ulusunun destanlarla dolu tarihini ya
ratan en önemli etken, yurt, ulus, bayrak sevgisi ile dolu ve gerektiğinde onlar
için, bir an bile tereddüt etmeden camnıfedaya hazır, geçmişine saygılı, gele
neklerine bağlı , geleceğe açık, asalet ve kahramanlık timsali nice nesiller
yetiştirmiş olmasıdır.
Sizler de, bu değerlerle yükselen, istiklal Marşımız ile en büyük heyecanı
duyan, Türk olmakla ve Atatürk ile övünen, kendisine güvenen, yarınlarımızın
çok çalışkan, güçlü sahipleri olunuz. Atatürk Türkiye'sinin Atatürk çocukları
olduğunuzu unutmayınız ve bağrından kaynak/andığınız yüce ulusunuzu
Atatürk ilkelerinin mutluluğunda sonsuzluğa ulaştırınız. Gerici, bölücü, yıkıcı
ve aşırı değil; yapıcı, yaratıcı, dengeli ve yurdunu, ulusunu herşeyden çok
seven, Atatürk gibi seven gerçek Atatürk'çüler olunuz.
Doğumunun JOO'üncü Yılmda, Aziz Atatürk'ün anısına sun,acağımız en
değerli armağan bu olacaktır.
Aziz Samsunlular,
322
Karadeniz'in şirin şehri Samsun 'da 62 'nci yıldönümünü kutlamakta
oldugumuz Gençlik ve Spor Bayramınız, bu yıl ayrı bir özellik ve anlam
tışımakta ve Büyük Atatürk'ün JOO'üncü doğum yıldönümü ile birleşmiş bu
lunmaktadır.
Bizlere iki ayrı bayramın sevincini tattıran bu güzel rastlannnın sonsuz he
yecanını yaşarken, daha birç<Jk yüzyılların ülkemize refah ve mutluluklar getir
mesini diliyor, bu günlerin yaratacısı Yüce Atatürk'ü rahmet ve minnetle anar
ken bütün yurttaşlarıma, siz Samsunlular'a, Samsunlu gençlere ve tüm Türk
gençliğine sevgiler sunuyorum.
Bu konuşmamdan öğrenciler çok duygulanmış olacaklar ki , çılgınca
alkışlamak suretiyle bu duygularını belirttiler.
Washington Post
SORU: Ekonomik düzelmenin sürati sizi tatmin ediyor mu ve Kürtlerin
uzun zamandır merkezi hükümet tarafından ihmal edilip basla alnnda tutulduk
larından şikayet ettikleri Güneydoğu Türkiye'de, ekonomik gelişmeyi
sağlamaktan başka haİıgi odunlar anlmalıdu?
CEVAP: Herşeyden önce şunu ifade etmek isterim ki, Türk kanunları
karşısında her Türk vatandaşı eşit haklara sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti
323
sınırları içinde yaşayan ve Türk vatandaşı olan her şahıs Türk'tür. Bu, Cum
huriyetimizin temelinde, Atatürk'ün milliyetçilik anlayışının özünde mevcuttur.
Yurtdışında bulunan bazı kötü maksatlı aşırı uçlara mensup bölücü ve Türk
düşmanı kişi ve grupların iddiaları ile Türkiye'nin gerçekleri birbirinden
farklıdır. Çok gelişmiş Batı ülkeleri de dahil olmak üzere her ülkede sosyo
ekonomik gelişme açısından olduğu kadar coğraf!. yapı bakımmdan da bölgesel
farklılıkların mevcut olduğunu hiç kimse inkdr edemez. Osmanlı Devleti za
manında imparator/uğun zenginlikleri bu günkü Romanya, Bulgaristan, Maca
ristan, Yuoguslavya ve diğer bölgelere yatırılırken en/azla ihmal edilen bölge
maalesefAnadolu olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden itibaren
Atatürk ilkeleri doğrultusunda çağdaşlaşma çabaları içinde her alanda eşitlik
ilkesine dayalı dengeli bir kalkınmayı yürütmüştür. Bu kalkınma çabalarında
şüphesiz nüfus hareketleri, yerel imkanlar, ekonomik kaynaklar, sosyo
kültürel yapı, dini inançların etkinliği, değişikliklere karşı reaksiyon
faktörlerinin de etkileri mevcuttur. Bu/aktörlerin tesiri ile bizim ülkemizde de
diğer ülkelerde olduğu gibi yerelfarklılıklar mevcuttur. Sadece ekonomik alan
da değil sosyal ve kültürel alanlarda da kuruluşundan bugüne kadar bütün
Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin çabası dengeli bir gelişmeyi sağlama is
tikametinde olmuştur. Türk ekonomisinin düzelmesi yolundaki gelişmeler
memnuniyet vericidir. Enflasyon % 40 dolaylarına düşürülmüştür ve bu
düşüş daha da devam edecek gibi görülmektedir. Piyasada yokluğu hissedilen
mal mevcut değildir. İhracat hissedilir derecede artmış, yurt dışında çalışan
işçilerin gönderdik/eriyle birlikte döviz rezervlerimiz yükselmiştir. Türk
parasının yabancı paralar karşısında gerçekçi kur ayarlamasına imkdn veren
önlemler ve faiz hadlerinin yükseltilmesi neticesi banka mevduatlarındaki
artışlar ekonomik stabilizasyon tedbirlerinin parçaları olarak ekonomimize
müspet katkılarda bulunacak tedbirlerdir. Yapılan vergi reformu neticesinde
hazine gelirleri, artmış, orta suııfm üzerindeki vergi yükü hafifletilerek sosyal
dengenin sağlanması yolunda, hatırı sayılır adımlar atılmıştır. Yeni ve büyük
yatırımlara girişmek yerine mevcut tesislerin tam kapasite ile çalıştırılmasını
öngören tasarruf, üretim artışı, yeni istihdam sahaları açılması bakımından fay
dalı o lmaktadır. Kamu İktisadi Teşebbüsleri ile ilgili çalışmalar
sürdürülmektedir. Devletçiliğimizin temel müesseseleri yanındaki bu kuru
luşlar, ekonomik çalışan, üretken ve devletin desteğine ihtiyaç duymaksızın
görev yapan, hizmet ile ticari anlayışı dengeli bir şekilde yürütülen teşekküller
haline getirilecektir. İstikbale yönelik ekonomik politikamızda hedefler ihra
catın daha da armrılarak mümkün olan en kısa zamanda dış ödemeler dengemi
zin sağlanması, bu alanda verilen açığın temel nedeni, petrol aramalarının
hızlandırılması, üretimin her alanda armrılması için tedbirler alınması, sanayi
ve tarımın dengeli olarak geliştirilmesi için yatırımlarımızın kaynaklarımıza
göre düzenlenmesi, enerji sorunlarımızın halledilmesi, nüfus artışının zorladığı
324
işsizlik sorununun devamlı gözönünde tutularak hal çareleri bulunması ola
caktır.
SORU: Cumhurbaşkanliğını düşünüyor musunuz?
CEVAP: Bu aşamada size şunu söylemek isterim ki, parlamenter demokra
tik sistem yeniden Türkiye'de sağlam temeller üzerine oturtulmadan önce
hiçbir karara varacak değilim. Müdahale, benim Cumhurbaşkanı olmam için
değil, iç savaşı önlemek için gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanlığı seçimi için
şartlar normale döndüğü zaman halkın isteği ve eğilimi doğrultusunda hareket
edeceğim.
Aftenposten Gazetesi
SORU: İkinci Dünya Savaşından sonra, 12 Eylül, Askeri Liderlerin üçüncü
defa idareyi ele alış/arıdır. 4 'üncü bir müdahale ihtiyacının ortaya çıkmayacağı
yeni bir istikrar ortamı yaratabileceğinize güveniniz var mıdır?
CEVAP: Cumhuriyetimiz çok gençtir. Çok partili demokratik rejim ise 30
senelik bir maziye sahiptir. Binaenaleyh bu kısa süre içerisinde üç defa
müdahalenin oluşu, demokratik ve parlamenter sisteme tam manasıyla henüz
adapte olunamamasındandır. Biz bir daha böyle bir müdahalenin olmaması için
bugüne kadar geçirdiğimiz tecrübelerden yararlanarak sağlam esaslar getirmek
istiyoruz. Ama buna rağmen istikbalin ne getireceğini şimdiden bilemeyiz.
Eğer ileride yine 12 Eylül öncesi durumlarla karşılaşılırsa o zamanki şartlar
içinde o devrin nesli karar verecektir. Ama öyle zannediyorum ki, bu ha
rekattan ve bundan önceki harekattan büyük ders almmış olmalıdır. Buna
rağmen bizde bir tabir vardır. "Tarih tekerrürden ibarettir." Eğer tarih tekerrür
ederse o zaman ne olacağını bugünden ben, kahin olmadığıma göre, bilemem.
SORU: Herhangi bir politikacının gıpta edeceği bir halle desteğine sahipsi
niz. Şu anda Türkiye'de kurmaya çalıştığınız istikrarı güvence altına alabilmek
için Başkan adayı olmayı nazarı itilxıre alacak mısınız?
CEVAP: Biz bu 12 Eylül Harekdtını makam sahibi olmak, bir makama
oturmak için yapmadık. Benim şahsen bir niyetim olsaydı halkın en/azla des
tiğine mazhar olduğumuz şu sıralarda böyle bir seçime giderdim.
Normal seçimler yapıldıktan sonra veya şöyle söyleyeyim; normal
seçimlere gitmeden önce Anayasaya uygun olarak hazırlanacak Seçim Kanu
nundan sonra Cumhurbaşkanının nasıl seçileceği ortaya çıkacaktır. O konuda
şimdiden birşey söylemek herhalde erken olur. Ben gerekirse köşeme
çekilmesini de bilir ve bundan büyük zevk duyarım. Ama millet isterse o za
man o konuyu düşünürüm. Şimdiden birşey söylemem.
SORU: Türkiye de Norveç gibi NATO ittifakı içinde kanat ülke durumun-
325
dadır. Bu bakımdan Türkiye'nin savunması tüm ittifak için büyük önem
taşımaktadır. Bugün Türkiye'nin Batılı müttefiklerinden aldığı askeri ve eko
nomik yardımı tatminkar buluyor musunuz?
SORU: Sayın Başkan, ülkenizi sık sık ziyaret eden bir yabancı olarak Türk
halkının davranış ve cesaretinde bir yükselme görülüyor. Bu sadece Milli
Güvenlik Konseyi tarafından terörizmin basnrılmasında başarılı olunması do
layısıyla değildir. Bunun dışında daha/azla bir şeyler, ülkenin acil meseleleri
nin çözülebileceğine dair ümit ve bekleyişler olmalıdır. Durum böyle iken Milli
Güvenlik Konseyi ve Hükümet bu bekleyişleri nasıl karşılayacağını
düşünüyor ve bu ümitler konusundaki görüşleri nedir? Gelecek için ne plan
larınız vardır ve ülkenizin karşı karşıya bulunduğu temel sorunlar nelerdir?
326
dönemde, ekonominin sağlıklı bir şekilde düilüğe çıkarılması, ödemeler den
gesinin sağlanması.fiyat istikrarının temini, dengeli gelir dağılımı ve nihayet
demokratik parlamenter rejime birlik ve beraberlik içinde sağlıklı bir şekilde
dönülmesi temel hedeflerimiz arasındadır. Vatandaşlarımızın da beklentileri
bunlardır.
327
madıkları, Batı Avrupa'nın özgür ortamını suistimal ederek, yalan yanlış
beyanlarda bulunarak, Türk kamuoyunu tedirgin eden faaliyet gösterdikleri de
bir gerçektir. Vize konusuna ildvete11 bunların basımmıza akisleri değişik
şekillerde olmakta ve yorumlanmaktadır. Ancak yukarıda da söylediğim gibi
hüküinetler seviyesindeki ilişkilerimiz genelde dostane ve memnuniyet verici
dir.
22 MAYIS CUMA
Öyle anlaşılıyor ki; bu bir deneme idi. Yasağı acaba bir yerinden delebilir
miyiz düşüncesinin hakim olduğu bir girişimdi. Eğer buna ses çıkarmayacak
t
olursak, arkadan diğer toplantılar gelecek ve tabii öteki parti er de hemen_ aynı
şekil toplantıları düzenleyeceklerdi. Aslında Süleyman Demirel evine gelen
partililerle sık sık toplanular yapıyordu. Ancak eve misafir şeklinde gelip git
tiklerinden bir şey yapamıyorduk. O, partisinin dağılmaması için elinden gelen
her şeyi yapıyordu. Ancak alenen böyle bir toplanu tertip etmiyordu.
328
Kim ne kazandı ?
Koca bir hiç ....
Ortada fol yok yumurta yokken, toplantı düzenleyip, kıyısından
köşesinden politika yapmaya kalkışmak ve bunu yasaklanacağım bile bile 'yap
mak, olsa olsa ilerisi için şu hesabı gösterir;
Biz en zor günlerde mücadele verdik diyebilmenin, hiç de pahalı
sayılamayacak kahramanlık yatırımım ....
Eğer öyleyse çok yazık. Zaten bu günlere hep böyle ufak hesaplar
yüzünden gelmedik mi?"
.
Evet, hep böyle küçük hesaplar, ayak oyunları, beyaza siyah, siyaha beyaz
diye diye geldik bu günlere. . .
24 MAYIS PAZAR
329
ediyorlarsa biz komanda timimizi Burgaz'a gönderir ve bunlarla operasyon ya
panz, şeklinde haber yolladım. Ayırca Bulgar makamlanyla temaslarda bulun
mak üzere de Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Büyükelçi Kamuran Gürün'ü Bur
gaz'a gönderttim .
Ertesi gün, Kamuran Gürün teröristlerle g�ruşmek üzere onlardan temsilci
istemiş. Teröristlerden ikisi bu maksatla uçaktan inerek Gürün'le görüşmeye
gitmiş. İşte bu sırada uçakta kalan iki ter()risnen birisi ön kapıda, diğeri arka
kapıda nöbet beklerken; pilot, uçağın havalandırma sistemini çalışurabilmek
için uçak motorlanru çalıştırmam lazım demiş ve arkasından çalışurmış. Bu es
nada uçaktaki yolcular aralarında işaretlerle anlaşarak teröristleri etkisiz hale
getirmeyi planlamışlar. Hostesin birisi ön kapıda duran teröristin önüne
geçmiş. bu- sırada uçak harekete geçince teröristler muvazenelerini kaybet
mişler. İşte bu kısa andan istifade eden yolcular, iki teröristin üzerine atlayarak
ellerinden silahlanru almışlar, bir hayli de dövmüşler. Böylece yolcular kendi
kendilerini kurtarmışlar.
Bu haberi duyunca çok sevindim. Olay, dünya basınında da büyük yankılar
yapu.
Daha önce de kaçırılıp Diyarbakır'a indirilen THY uçağında olduğu gibi, bu
uçak kaçırma olayında da teröristlere taviz vermedik. Bütün ülkeler bu şekilde
hareket edebilse, öyle zannediyorum ki; uçak kaçırma olayı kalmaz.
Burgaz'a kaçırılan bu uçak kaçırma olayında Bulgar hükümet yetkilileri ta
rafsız hareket ederek bize yardımcı oldular. Hiç olm.azsa bizim isteklerimizi -
komando timi gönderme isteğimiz hariç- kabul ettiler. Bundan dolayı ben de
Bulgaristan Cumhurbaşkanı Jivkov'a bir teşekkür mesaj ı gönderdim.
26 MAYIS SAU
330
Kanun taslağı bugün önümüze geldi. 107 m addelik bu kanun tasarısını
bugün görüşerek kanunlaştırdık. Öyle zannediyorum ki, yıllarca konuşulup da
bir türlü kanunlaştırılamayan bu tasarının kabulü ile büyük bir boşluk doldu
rulmuş olacaktı.
27 MAYIS ÇARŞAMBA
Bugün Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi Dış İrtibat Bürosu Halk
Komitesi Genel Sekreteri Abdulati El Ubeydi'yi kabul ettim. Bundan bir süre
önce Libya Lideri Kaddafı'nin, Türkiye ve Irak'taki Kürtlerin bağımsızlığına
kavuşması gerekir şeklinde bir beyanatı olmuş ve bundan çok canım
sıkılmıştı. Böyle bir beyanatı hayretle karşıladığımızı kendisine ulaştırmıştım.
33 1
Libya'da işçi kisvesi altında çalışıyorlar. Biz dostlarımızdan bu çeşit dav
ranışlara mani olmalarını ve bu gibi kişilerle mücadele etmelerini bekleriz.
Büyükelçiliğimize yapılan yürüyüşün Libya Hükümetinin izniyle olmadığını
ve yürüyüşçülerin kendi aralarında aniden toplanarak bu yürüyüşü yapmış ol
duklarını tabii biliyoruz. Ancak önlem alınırsa daha memnun oluruz. Nitekim
Türkiye'de gerek havacı, gerek denizci olarak bulunan Libyalı öğrenciler de
Libya aleyhine herhangi bir şey yapmaya tevessül ederlerse, biz bunlara mani
olur ve derhal geri göndeririz.
Ayrıca Sayın Kaddafi'nin vermiş olduğu bir beyanatta Türkiye ve lrak'taki
Kürtlerin bağımsızlığa kavuşmaları gerektiği yolundaki ifadeleri bizi "
üzmüştür. Her ne kader kendileri reaksiyonumuz üzerine, bu sözleri Devlet
Başkanı olarak söyleme(liğini, sadece kişisel görüşlerini dile getirdiğini belirt
mişse de biz dostumuzdan böyle bir şey beklemiyorduk. Zira bizde böyle bir
konu ve halkımız içinde bir tefrik mevcut değil. Bütün vazifeler, bütün vatan
daşlarımıza fark gözetmeden açıktır. Bu düşüncelerimi dostum Kaddafi'ye
selam ve sevgilerimle birlikte iletmenizi istiyorum. Belirtmeye hacet yok ki
bunu Sayın Kaddafi'y /e olan dostluğumuza güvenerek söylüyorum. Başkası
olsa böyle bir mesaj göndermezdim.
Konuk Genel Sekreter: Önce bizi kabul etmek için kıymetli zamanınızdan
vakit ayırdığınızdan dolayı Zat-ı Devletlerine şükranlarımı sunarım. Gerçek
kardeşiniz ve dostunuz olan Kaddaji'nin selam ve sevgilerini de Zat-ı Devletle
rine iletmek isterim. Libya'daki Türk işçilerinin durumları ve tutumları ile
Kaddaji'nin demeçlerinden doğan tepki Türkiye'ye yapmakta bulunduğum bu
ziyaretin gerçekleştirilmesi sebepleri meyanındadır.
12 Eylül öncesi dönemde siyasi partilerin Türk devleti ve halkının sorun
/arma çare bulamamaları yüzünden Türkiye'yi kurtarmak için Türk Silahlı
Kuvvetlerinin 12 Eylül Harekatına girişmiş olduğunu Kaddafi çok iyi biliyor.
Nitekim 12 Eylül öncesi Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun bir aynası da
Libya'da bulunan Türk işçilerinin durumlarına inikas etmiş idi. Türk işçilerinin
Türkiye'de karşılaştıkları meseleler Libya'ya da ihraç edilmiş idi. Şimdiki du
rumda biz Libya'nın kalkınmasında büyük rol oynayan Türk işçileri arasında
mevcut bu gibi kişileri Türk makamları ile işbirliği yaparak iade etmeye ka
rarlıyız. B undan böyle Libya 'ya gelecek işçileri'! seçiminde de Türk
kardeşlerimizin titiz davranacaklarını umuyoruz.
Ben: Bu kararınızı işitmekten memnun oldum. Şimdi biz de Libya'ya işçi
gönderirken dikkatli davranıyoruz. Ancak kaçak gelen işçiler de olabileciği
gibi bir insanın içini tam manasıyla anlamak her zaman mümkün olmuyor.
Konuk Genel Sekreter: Kaddafi'nin demecine gelince hemen belirtmek iste
rim ki, Kürtlerle ilgili değildir. Bu demeci daha ziyade Irak ve Kıbrıs gibi
332
ülkelerde azınlık muamelesi gören toplumlar için yapılmış tamamenfelsefi ma
hiyette bir demeç olarak mütalda etmek gerekir. Kaddafi Türk halkının ve Türk
devletinin toprak bütünlüğüne büyük önem atfetmekte olduğunu Zat-ı Devlet
lerine ilemıemi benden istedi. Hatırlanacağı üzere, Liderimiz mazlum duruma
düşürülen Türk azınlığı yüzünden patlak veren Kıbrıs olayları sırasında
dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı Libya'nın kesin olarak Türkiye'nin
yanında olacağını belirtmişlerdi. Yine Liderimiz daha önceleri cereyan eden
anarşik olaylara, Türk diplomatlarına karşı girişilen eylemlere ve uçak ktıçırma
olaylarına da kesinlikle karşı olduğunu, bu gibi eylemlere karışmış kimselerin
Libya'da hiç bir yerlerinin olmayacağını ve bunlara karşı Türkiye ile birlikte
mücadele vermeye hazır olduğunu yine Zat-ı Devletlerine bilhassa belirtmemi
benden istemiş bulunuyor.
Ben: Bütün bunları işitmiş olmaktan çok memnun oldum. Esasen Sayın
Kaddafi'nin Türklere karşı sevgisini ve iyi niyetini gayet iyi bilirim. Hem
bunu ziyaretim sırasında gözlerimle müşahade ettim, hem de kendisinin bizi
12 Eylül'de11 sonra ilk kutlayan liderlerden biri olmasını bunun bir nişanesi
addediyorum. Atatürk'ün Doğumunun lOO'üncü Yılı vesilesiyle 19 Mayıs'ta
dile getirdiği samimi ifadeleri de bizi çok mütehassıs etmiştir. Bu yüzdendir
ki, kendisinden böyle bir beyanatın gelmemesini arzu ederdim, onun için
söyledim.
28 MAYIS PERŞEMBE
333
uyuşturucu madde kaçakçılığına da m üsaade etmediklerini i fade etmek
lüzumunu hissetmişti.
İkinci sebep olarak da; Bulgaristan'da yaşayan Türk asıllıları Bulgar·
laştımrnk için bizimle çok samimi ilişkiler içerisinde görünmek ve bu iyi
ilişkilerden yararlanarak, orada yaşayan Türkleri yavaş yavaş Bulgarlaştınnak
akla gelebilir.
Bir üçüncü sebep de; 12 Eylül'den sonra batı camiası Türkiye üzerinde
mütemadiyen baskı icra etmekte ve Türkiye'nin bir an evvel demokratik sis·
teme dönmesi için zorlamalarda bulunmaktadır. Bu zorlamalar ve baskılar
karşısında benim gösterdiğim reaksiyonu da biliyorlar. Hakiki dost kendileri·
nin olduğunu, Türkiye'de cereyan eden olayların Türkiye'nin bir iç sorunu
olduğunu, doğu ülkelerinin bununla ilgilenmediğini göstem1ek suretiyle
Türkiye'yi kendi saflarına çekebilmek düşüncesi de akla gelebilir.
Tabii buna kat'i teşhis koymak son derece güç bir husus.
İşte bugün yine Bulgaristan'ın Haberleşme Bakanı Vassil Tzanov'u kabul
ederek kendisi ile bir müddet görüştüm. İlk sözü ben alarak, yakın bir tarihte
Burgaz'a kaçırılan uçak olayında Bulgar makamlarının gösterdikleri müspet
anlayışa temas ederek. duyduğumuz memnuniyeti bir defa daha belirtti m. Ar·
kasından bu dön teröristin Türkiye'ye iade edilmesi talebimizi yineledim. Se·
bep olarak da 1971 tarihli uluslararası anlaşma gereğince bu gibi suçların siya·
si suç olarak kabul edilemeyeceğini bclintim.
Konuk Bakan, benim kendisini kabul etmemden dolayı duyduğu memnu·
niyeti ifade ettikten sonra, Jivkov'un yakın bir tarihte beni Bulgaristan'da
gönnekten son derece mutlu olacağını i fade için kendisini görevlendirdiğini,
Türkiye ile ilişkilerinin geliştirilmesine özel bir önem verdiklerini, bu ziyaret
gerçekleşirse ilişkilerimizin gelişmesine büyük katkı sağlayacağını ve ayrıca
B alkanlarda yumuşamaya ve istikrar havasına da katkıda bulunmuş olacağını
ilave etti.
Ben de kendisine bu ziyaretin bu sene içinde gerçekleştirilmemesi halinde
önümüzdeki sene gerçekleştirmeyi düşündüğümü ifade ettim.
B ilahare konuk bakan; sanayi, tanın alanlarında i.şbirliği için ilk adımı
attıklanru, enerji konusunda mevcut olan geniş kapsamlı işbirliğine ilaveten tu·
rizm ve ulaştırma konulan üzerinde de çalışmaları hızlandırarak, tarihi ipek ti·
caret yolunu yeniden ihya edebileceğimizi söyledi.
Görüşmemiz diğer bazı konulara da değinildikten -sonra sona erdi.
Görüldüğü gibi, Bulgaristan, Türkiye ile olan ilişkilerinin geliştirilmesine
özel bir (>nem gösteriyor. Bit de esasen bütün komşularımızla iyi ilişkiler
334
içerisinde bulunmayı dış politikamızın bir gereği olarak kabul ediyoruz. Yeter
ki karşımızdakiler bu sözlerinde samimi olsunlar.
29 MAYIS CUMA
31 MAYIS PAZAR
336
1 HAZİRAN PAZAR�
337
Degerli Arkadaşlar,
Öyle hadiseler olmuştur ki, bir bölgede bulunan savcı arkadaşımız,
Yüksek Savcılar Kurulu tarafından görevden alınmış ama aym suçu işlemiş
hakim arkadaş alınmamışnr.
Yasadaki yeni düzenlemeyle, bu gibi çelişkili işlemler artık ortadan kalka
caktır. Çünkü işlere aynı kurul bakacaktır. Kaldı ki, eger bir işlemde
usulsüzlük veya hata olmuşsa, yapılacak müracaat üzerinde inceleme Kurulu
teşekkül edecektir. İnceleme Kurulu, Yargıtay'dan gelen iki asil, iki yedek ve
Danıştay'dan gelen iki asil, iki yedek üye olmak üzere toplam sekiz kişiden
oluşuyor. O halde yapılacak itirazı inceleyecek bu komisyonun tarafsızlıgından
şüphe edilemez.
İlk devre için Devlet Başkanı'nın seçimine gelince... Bu da Fransız Anaya
sasında mevcut bir hükümdür. Hatta bu kurulun başkanı , Fransız Anaya
sasında Cumhurbaşkanıdır.
Hdkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda görev yapacak kişiler, her zaman
tarafsızlıklarını ispat etmiş ve bu makamlara kadar erişmiş arkadaşlardır.
Çalışmalarınızı en iyi şekilde yürüteceginize gönülden inanıyorum.
Görevlerinizin, yurdumuz için hayırlı ve ugurlu olmasını diliyorum. Ve siz
leri tekrar yürekten kutluyorum. "
Bugün aynca, Cumhuriyetimizin ilanından kısa bir süre sonra kabul edil
miş bulunan ve birçok maddelerinin artık günümüzün ihtiyaçlarına uygun ola
rak değiştirilmesi gereken Türk Medeni Kanunul}.u yeniden hazırlamak üzere
bir komisyon kurulması ve bu komisyonun yeni kanun taslağını azami iki yıl
içinde hazırlamaları hakkındaki kanunu da kabul ettik. Böylece senelerdir el
atılamamış bir konuya da el atmış olduk. İnşallah bu iki sene zarfında
hazırlanır da, yönetimi devir euneden önemli gördüğümüz bu kanunu da kabul
ederiz.
·
2 HAZİRAN SALI
338
Aralarında İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere 28 ilimizde sokağa çıkma
yasağı bir saat daha azaltılarak 02.00 ile 05.00 saatleri arasına alındı.
Bugüne kadar Ecevit tarafından çıkarılan haftalık Arayış adlı dergide çıkan
makale ve yazılarla diğer basın organlarından eski siyasi liderlere ait demeçlere
ve hatta Sıkıyönetim Komutanları hakkındaki eleştirilere ses çıkannadık, bir
kaç kez Sıkıyönetim Komutanlığı kanalı ile ilgili yazı işleri müdürlerinin dik
katini çektik. Fakat bu iyi niyetimizin bir zaaf eseri olarak kabul edildiğini
çıkan yazılardan anladık. Bunun üzerine Milli Güvenlik Konseyince aşağıdaki
bildirinin yayınlanmasına karar verdik:
Karar No: 52
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığına, bağımsızlığına ve rejimine
yönelikfikri ve fiziki hain saldırıların olanca genişliği ve şiddetiyle süre gel
diği bir ortamda, milletimiz için başkaca bir çıkış yolu kalmadığı anda, Türk
Silahlı Kuvvetleri emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yönetime el koy
muş; 12 Eylül Harekatını zorunlu kılan sebeplerle harekatın amaçları; Milli
Güvenlik Konseyinin 1 Numaralı bildirisi ve Konsey Başkanı 'nın 12 Eylül
günü radyo ve televizyonda yayınlanan konuşması ile kamuoyuna
açıklanmıştır.
Olağanüstü durum ve şartlar, olağanüstü tedb(rleri gerektirir. Bundan do
layı, Milli Güvenlik Konseyinin 1 Numaralı bildirisi ile parlamento ve
hükümet feshedilmiş, parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmış ve
bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir. Milli Güvenlik Konseyinin 7
Numaralı bildirisinin ] 'inci maddesi ile siyasi partifaaliyetleri yasaklanmıştır,
Bu yasak, Milli Güvenlik Konseyi Başkanı 'nın 12 Eylül 1 980 günlü
konuşmasında belirttiği gibi, her türlü siyasifaaliyetin her kademede durdurul
masıdır.
Memleketin muhtaç olduğu huzur ortamının bir an önce sağlanması ve
sağlanacak huzurun korunması için konulan bu genel siyasi faaliyet yasağı,
parti yöneticilerinin, eski parlamento üyelerinin ve bütün parti mensuplarının
faaliyetlerini kapsamaktadır.
Hal böyle iken, memleketi 1 1 Eylül 1 980 ortamına getiren şartların
doğmasında ve ağırlaşmasında olumsuz davranışları ile rol oynamış bulunan
kimseleri eleştirmek yahut övmek veya yermek maksadı ile yayımlar yapıldığı,
demeçler verildiği dikkati çekmektedir.
Ayrıca eski parlanrenterlerin, siyasi parti yöneticilerinin ve mensuplarının
dünkü, bugünkü ve gelecekteki durwnları konu yaparak beyanlarda bulunduk
ları, yorumlar ve yayımlar yaptıkları görülmekte, umumi yerlerde siyasi
gösteri izlenimi veren özel toplantılar düzenleyerek bunu siyasi amaçlarla
kamuoyuna yansımkları izlenmektedir.
339
2324 sayılı Temel Hukuk Düzeni Hakkındaki Kanunla açıklandığı gibi is
tisnaları dışında yürürlükte olan 1961 Anayasasının Sıkıyönetimi düzenleyen
1 24 'üncü maddesine göre, gerektiğinde Sıkıyönetim süresince bazı
hürriyetlerin kısıtlanması ve kullanılmasının durdurulması zorunludur.
Bu nedenlerle 12 Eylül Hare/altının amaçlarına bir an önce ulapnasını
sağlamak maksadıyla her kademede, her türlü siyasi partifaaliyetleri ile birlikte
aşağıda açıklanan hususlar yasaklanmışnr.
1- Faaliyetleri yasaklanmış bulunan siyasi partiler ve mensupları arasındaki
siyasi çekişmelerin sürdürülmesi,
2- i l Eylül 1980 tarihinde, parlamento üyesi bulunan siyasi parti
mensupları ile her kademede siyasi parti yöneticisi ve mensuplarının
TÜRKİYE'nin geçmiş veya gelecek siyasi veya hukuki yapısıyla ilgili olarak
kendi anlayışları doğrultusunda sözlü veya yazılı beyanda bulunmaları veya
makale yazma/an ve bu amaçlarla toplann yapma/an,
3- Sıkıyönetim uygulamalarına ilişkin olarak Sıkıyönetim Komu
tanlıklarının koyduğu yasakların ve aldığı kararların herhangi bir şekilde
tartışılması,
4- Kamu davası açılıncaya kadar haklarında soruşturma ve kovuşturma
yapılan siyasi parti, işçi teşekkülleri, meslek kuruluşları , dernek ve siyasi
kişilerle ilgili olarak kamuoyunu yamltıcı ve ilgilileri etkileyici yazı yazmak,
sözlü veya yazılı beyanda bulunmak, yorumlar yapmak.
5- Açılan kamu davalarında verilecek mahkumiyet veya beraat kararları ke
sinleşinceye kadar ilgilileri suçlayıcı veya savunucu herhangi bir yorum ve
yayında bulunmak (sadece açık cereyan eden duruşma safhaları doğru olmak
şartıyla tam yahut özet olarak yayınlanabilir.)
6- Bu karar ile konulan yasaklara uymayanlar hakkında, fiilleri başka bir
suçu oluştursa dahi, ayrıca 1402 sayılı Sıkıyonetim Kanununun 16'ncı madde
si uyarınca yasal işlem yapılacaknr.
340
Böyle olunca, bizde bu bildiriyi yayınlayarak, kötü gidişe mani olmak iste
dik. Eski siyasi partilerin ileri gelenlerini evlerinde göz hapsine de alabilirdik.
Zi yaretleri yasaklayabilirdik. Telefonlannı kestirebilirdik. Hatta evvelce
işlediklerinden dolayı özel bir mahkemede mahkOm da ettirebilirdik. Bunu tek
lif edenler bulunmadı değil. Fakat ben hiç birine itibar etmedim. O zaman belki
hepsini kahraman edecektik. 27 Mayıs'tan sonra mahkum edilenler ve idam
edilenler şimdi kahraman olmadılar mı? Bunu düşünerek bu yolu tercih etme
dim. Yayınladığımız bildiri, onların bir müddet için davranışlanna dikkat et
melerini sağlayacaktır. Etkisi görülmezse o zaman yeni tedbirleri düşünürüz.
Kurucu Meclis'in nasıl teşkil edileceği hususu zaman zaman zihnimi kur
calıyordu. 27 Mayıs'ta teşkil edilen Kurucu Meclis, çeşitli meslek ve kamu
kuruluşlannın kendi aralarından seçtiği kişilerden oluşmuştu. Aynı şekilde ol
masını arzu etmiyorduk. Kurucu Meclis'e seçileceklerde Konsey olarak bizim
de etkimizin olmasını düşünüyorduk. Birçok alternatifler getiriliyordu. Konu
üzerinde uzun zamandan beri düşünmekteydim . Kafamda oluşan fikir
şöyleydi:
Kurucu Meclis; Milli Güvenlik Konseyi olarak bizim seçeceğimiz temsilci
lerle, her ilden gelecek temsilcilerden oluşacak bir Danışma Meclisi ile, Milli
Güvenlik Konseyinden oluşmalı. Danışma Meclisine seçilecekler, dilekçe ile
Valiliklere veya Milli Güvenlik Konseyine müracaat etmeliler. Valilikler
müracaat edenler arasından Kanunda tespit edilecek şartlan taşıyanlar içinden
o il için seçilecek aday miktarının üç misli adayı Milli Güvenlik Konseyine bil
dirilmeli ve bunlar arasından son seçim bizim tarafımızdan yapılmalıydı.
Milli Güvenlik Konseyince doğrudan seçilecekler ise; yine doğrudan Kon
sey'e dilekçe ile müracaat edenler arasından, bizim tarafımızdan seçilmeli.
Danı şm a Meclisi'nin tüm üye sayısı 1 50- 1 60'ı geçmemeli, Konseyce
doğrudan seçileceklerin miktarı azami 40 olmalı ve asker kökenli olacakların
miktarı 20-25'i geçmemeliydi.
İşte bu esaslar dahilinde direktifimizi vermiş ve bu çerçevede Kurucu
Meclis Kanununun hazırlanmaşını istemiştik. Kanunun bu ay içinde
hazırlanmasını ve Danışma Meclisinin de 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında
toplanmasını düşünüyorduk.
Kurucu Meclis'in nasıl olması gerektiği üzerinde basınımızda da bazı
yazılar çıkıyordu.
Bugünkü tarihli bir gazetede, muhabirin CHP milletvekillerinden ve eski
Dışişleri B akanlarından Sayın Turan Güneş ile yaptığı bir röportajda sorulan
341
sorularla, verdiği cevaplar çok hoşuma gittiği için buraya almak istiyorum.
Hoca tabiriyie anılan, benim de çok sevdiğim ve takdir ettiğim ve bir aralık
B aşbakanlık adaylarımdan olduğu halde sonradan vazgeçtiğim Turan Güneş'e
sorulan sorulardan birisi şöyle:
"O zaman da 12 Eylül öncesinin şartları geri döner mi, dönmez mi?"
Verilen cevap şöyle:
Cevap: Bir defa, kafa, mizaç işi şahıs işi değil, bir ortam işidir. 27
Mayıs'tan sonra yasak anlayışı içinde bütün Demokrat Partililerin yeni meclise
girilmesi yasaklandı. Tam tersine siyasi ortam daha da ağırlaştı. Kurucu
Meclis'in Anayasa Komisyonunda böyle yasakların ters sonuç verdiğini
342
söyledigim zaman lxızı üyeler benim eski Demokrat Partili oldugum için arka
daşlarımı savunduğumu yüzüme söylediler. Kulak/an çınlasın fakat ben haklı
çıktım. Suf böyle yasaklardan ötürü magdur duruma düşen ve yasak kalkar
kalkmaz, Meclise giren birçok arkadaşım vardır. Türkiye'nin kinlerin, haklı
haksız mağduriyetlerin, intikam hislerinin getireceği zehirli ortama değil, sos
yal gü.çler, siyasal gü.çler arasında anlaşma ve uzlaşmanın getireceği huzur or
tamına ihtiyacı vardır. "
Bunu ben de bildiğim için, uzun bir süre yasak getirme, partileri kapatma
gibi telkinlere pek itibar göstermedim. Fakat sonradan cereyan eden olaylar,
mütemadi telkinler, hatta tecrübeli bildiğimiz eski politikacılann bu yöndeki
telkinleri insanı ister istemez etkiliyor. Ve, acaba ben mi yanlış düşünüyorum
diye tereddüde düşürüyor.
6 HAZİRAN CUMARTESİ
B aşbakan Ulusu bugün üçüncü basın topl�tısını yaptı ve son iki aylık
dönem içerisindeki icraatı dile getirdi. Ulusu'nun ağırbaşhlığı, ciddiyeti ve
dürüstlüğü halk tarafından da takdir ediliyor. Esasen bizim halkımızın büyük
bir çoğunluğu devlet adamlannda bunu arıyor. Özlellikle mütevazi ve doğru
dürüst olanları çok seviyor.
343
olup olmadığını sorduğumda, genellikle hepsinden memnuniyetini ifade
ediyor, yal.ruz Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Turgut Özal'dan ufak te
fek şikayetleri oluyordu. Mesela Bakanlar Kurulu toplanulanna zaman zaman
geç geldiğinden, hiç defter kalem taşımadığından ve dolayısıyla not tutmak
adeti olmadığından, ElConomik Kurul Toplantısı kararlarına uymak isteme
diğinden şikayet eder, fakat alınmasını teklif etmezdi.
Bugünkü basın toplantısı sırasında tabii an�i ile mücadelede varılan nok
tayı da belirtti ve l2 Eylül 1980 öncesi 1 8 aylık dönemde cereyan eden olaylar,
ele geçen teröristler, silah miktarlarıyla son 9 aylık dönemdekilerle mukayese
sini yapu. Bu mukayese sonucu;
12 Eylül 1980 öncesi 1 8 aylık dönemde sadece sıkıyönetim ilan edilmiş 20
ilde 3374 kişi anarşi ve terörden hayaunı kaybetmişken; son 9 aylık dönemde
bütün Türkiye sathında anarşi ve teröİ'den hayatını kaybedenlerin sayısının
4 1 2'ye düştüğü,
12 Eylül'den önceki 1 8 aylık dönemde 20 ilde güvenlik kuvvetlerince ele
geçirilen muhtelif uzun namlululu silah ve tabanca miktarı 22. 732 iken; son 9
aylık süre içerisinde ele geçirilen silah miktarının 473.533 olduğunu, aynca
160. 1 70 silahın da vatandaşlar tarafından teslim edildiğini dile getirmiş oluyor
du.
Aynı basın toplantısında; ekonomik durum, hazırlanmakta olan toplu konut
yasası, işçi haklan, doktorların durumu gibi çeşitli konulara temas etmiştir.
7 HAZİRAN PAZAR
8 HAZİRAN PAZARTF.Si
9 HAZİRAN SALI
345
Dogu bölgesinin kaynamasını arzu eden bir çok dış güçler olabilir. Bizim ele
geçirdigimiz silahların miktarı bu görüşümüzün dogru oldugunu kanıtlıyor. Şu
anda 600 bini aşan bir miktar, bütün Türk Silahlı Kuvvetlerinin personel mev
cudunun da üstündedir. Bu silahlar Türkiye'ye deniz yolundan, hudutlardan
velhasıl muhtelif yollardan gelmekte. Bu arada dostumuz Suriye'den de
geliyor. Bu itibarla gerek silah kaçakçılığının, gerek diğer alanlardaki
kaçakçılığın önlenmesi için etkin tedbirler alınmasını dostumuz Suriye'den rica
ediyoruz. Zira bu gibi kaçakçılık olayları kamuoyuna yansıymca "acaba bu
ülke bize dost değil mi?" gibi sorular sorulmaya ve böyle birfikir kamuoyunda
hakim olmaya başlıyor. Ben bu itibarla Sayın Devlet Başkam Hafız Esad'ın bu
konu üzerinde herhalde hassasiyetle duracağını kuvvetle ümit ediyorum. Ken
dilerinin Türkiye'ye gelme arzusunu öğrenmekten sevindim. İnşallah bunu ile
ride birlikte kararlaştınrız.
Konuk Bakan: 7.at-ı Devletlerinin bu açık sözlerine sonsuz şükranlarımı su
narım. Suriye olarak uyguladığımız politika Türkiye ile ilişkilerimizi
ulaşabileceğimiz en büyük seviyeye getirmeyi amaçlıyor. Halkımızın işbirliği
ve ortak çıkarlarımız ve Türkiye ile en iyi düzeyde ilişkil€r kurabilmek için el
den gelen herşeyi yapmaya hazır olduğumuzu teyid ederiz.
Biz de Suriye olarak ülkemizde çok büyük bir terör olayı yaşadık. Terör ile
mücadelemizde biz de çok büyük miktarda silah ele geçirdik. Bu silahlar
arasında ordumuzda dahi bulunmayan modern silahların olduğunu gördük. Bu
silahların büyük bir kısmı bize Lübnan, Irak, Ürdün üzerinden, bir kısmı da
Türkiye üzerinden gelmiş bulunuyor. Tabii ülkelerimiz arasındaki sımrın çok
uzun olmasınuı da bunda rolü var. Suriye ile Türkiye'nin çıkarları yek
diğerinin istikrarlı olmalarındadır. Zira kargaşa çıkması halinde bu aynen bir
hastalık gibi her iki tarafa da yayılır. Bu konuda 7.at-ı Devletlerinin huzurunda
ayrıntıya girmeyeceğim. Bunları diğer konularla birlikte Sayın meslektaşım
Türkmen ile ele alarak a/İnnıası gereken tedbirleri görüşeceğiz. Zira Türkiye'de
de terörün başgöstermiş olması, Suriye'de mevcut olan teröre güç vermiştir.
Bu itibarla aramızda bu konudaki işbirliğinin bütün imkanlarını olduğu kadar,
ilişkilerimizi en üst düzeye getirecek diğer bütün konuları da görüşeceğiz. Her
iki ülke yararına yapmamız gereken gerçekten pek çok şey var. Halklarımızın
arzusu bu istikamette oldukça, bunu gerçekleştirmemiz için hiçbir engel mev
cut olamaz. Ülkelerimizin ilişkilerinin iyileşmesini istemeyen ve istikrarlı ol
mamız işlerine gelmeyen bazı güçler var. İsrail'i bir örnek olarak verebiliriz.
Tabii İsrail dışında da başka güçler var. Hem dost, hem komşu, hem de
kardeş iki ülke olarak bunların oyununa gelmemeliyiz. Ayrıca hemen belirtmek
isterim ki iki ülkeyi ilgilendiren herhangi bir konuyu kardeş Türk hükümeti
bize iletirse, bunu hemen görüşerek tedbirleri almaya amadeyiz.
346
B e n : Bu açıklamalarınızı işitmekle büyük memnuniyet duydum.
Kalkınmakta olan ülkelerin bu hamlelerine engel olunması ve aralarında mev
cut olabilecek ihtilafların devam edegelmesi için bazı güçlerin her gayreti salf
ettikleri11e i11anmak gerekir. Avrupa'da pek çok ülke aralarındaki meseleleri
halletmişler ve vatandaşları bir diğerinin ülkesine pasaporta bile ihtiyaç duy
mada11 gidebilirken bizim bölgemizde de neden böyle olmasın. Dolayısıyla dış
güçlerin oyununa gelmemek ldzım. Zira ülkeler arasında bir toprak sorunu
yoksa, ülkeler birbirlerinin rejimlerine karışmıyorlarsa, esasen aralarında
herhangi bir mesele olmamak gerekir. Başka ülkelerle meseleleri olmayan
ülkeler, kendi halklarının daha müreffeh olması için daha çok gayret salfede
cek ve daha çok kaynak ayırabilecektir. Bunun aksi ise ihtilafların süregelmesi
ve mütemadiyen silahlanmadır. Biz Türkiye olarak dünyadaki gidişatı bu
yüzden tedirginlikle izliyoruz.
Konuk Bakan: Zat-ı Devletlerinin buyurdukları hususlara tamamen
katılıyorum. Gerçekten ülkelerimiz arasında işbirliğinin gerçekleşmemesi için
hiçbir neden mevcut değildir. 1970'den önceki ilişkilerimizin iyi ilişkiler ola
rak nitelendirilemeyeceğini ve bunun doğal olmadığını düşünen- Devlet
Başkanımız Hafız Esad 1970'ten sonra halklarımızın da arzusuna uygun ola
rak iyi ilişkiler tesis etmek için gayret salfetmiştir. Ve son 10 yılda idarecileri
miz arasında teati edilen ziyaretler ile ilişkilerimiz muayyen bir seviyeye getiril
miştir.
Ben: ilişkilerimizin iyileştirilmesi elbette bizim de arzumuzdur. Türkiye'de
yakaladığımız teröristlerden bazıları Suriye'de FKÖ mensupları ile birlikte
eğitinı gördüklerini ifade etmişlerdir. Bu duruma mani olunması
münasebetlerimizin iyileşmesi açısından büyük bir adım teşkil eder. Alınacak
tedbirler konusunda herhalde Dışişleri Bakanları kendi aralarında görüşüp bir
mutabakata varırlar. Bu vesile ile çalışmalarınızın hayırlt olmasını ve iki
ülkenin yararına netice vermesini teme1111i ederim.
Konuk Bakan: Çok teşekkür ederim. Müsaade buyurursanız FKÖ konu
sunda çok kısa bir maruzatta bulunacağını. Suriye olarak hiçbir zaman Türkiye
aleyhinde olan kişilerin eğitilmesine müsaade etmeyeceğiz. Bunu önlemek
için ne yapmak gerekiyorsa yaparız. Esasen Suriye'de eğitim görenlere,
İsrail'e karşı eğitim gördükleri için izin veriyoruz. Türkiye başta olmak üzere
esasen hiçbir devletin aleyhine, hiç kimsenin eğitim görmesine izin vermeyiz.
Ne var ki, bazen Suriye'de eğitim görmüş, Suriye aleyhtarı teröristlere de
rastlıyoruz. Bu konuya Suriye hükümeti ciddiyetle eğilecektir. Tabii bu konu
da bizim de Türk hükümetinden vaki şikayetlerimiz ve ricalarımız olabilir.
Ben: Biz de Türkiye topraklarında böyle teröristleri yakalarsak derhal size
teslim ederiz.
347
Bu görüşmeden de anlaşılacağı üzere, Suriye de bizimle yakınlaşmak ih
tiyacını duymuş. 1 2 Eylül'den evvel Türkiye'ye giren çeşitli silah ve cephane
nin önemli bir kısmının Suriye üzerinden geldiğini, teröristlerden bir kısmının
ise Suriye'dek.i kamplarda eğitim gördüklerini çok yakından biliyorduk. Bun
ları bildiğimizi Suriye de herhalde tahmin ediyordu.
İşte Türkiye'de askeri bir idarenin işbaşında bulunduğu bir dönemde, esa
sen başı İsrail ile dertte iken, bir de bizimle ihtil�flı olmaması ve bu sebeple
ilişkilerimizi düzeltmek ihtiyacından bu yakınlaşmayı istemiş olacakları akla
geliyordu. Nitekim Hafız Esad'ın Türkiye'ye gelme isteği bir daha gündeme
·
gelmedi.
12 HAZİRAN CUMA
349
Senelerce ve senelerce uçuruma doğru sürüklenen vatanın bu gidişine
seyirci kalanlar, şimdi işçiye, memura, köylüye, esnafa, gençliğe sahip
çıkmaya, onların vaktiyle düşünemedikleri haklarının avukatlığını yapmaya
çalışıyorlar.
Sevgili Amasyalılar, bildiğiniz gibi, 12 Eylül'den so11raki muhtelif
konuşmalarımda, bu harekatı milletin arzusuna uyarak yaptıgımızı, anarşi ve
terörle mücadelede sizlerin, yani halkımızın yardımı olduğu takdirde, kısa za
manda muvaffak olacağımızı, keza senelerdir bozulan ekonominin tekrar istik
rarlı bir duruma gelebilmesi içi11 üç veya dört yıl milletçe bazı sıkıntılara katlan
mamız gerekeceğini, bunun anarşi ve terör gibi kısa zamanda
önlenemeyeceğini de dile getirmiştim.
Şimdi, o kişiler alınan tedbirlerden rahatsız olmaya başladılar. Terörde
sağlanan başarıyı gölgelemek için yurriçi11de başlattıkları "İşkence yapılıyor"
yaygaralarını, yurt dışı kuruluşlara aktardılar. Bize o kanalla baskı yapmayı
denediler. Netice vermeyince 90 günlük gözetim altında tutmanın insan hak
larına aykırı olduğunu ileri sürerek, bunu da dış güçler vasıtasıyla üzerimize
baskı aracı olarak kullanmaktan çekinmediler. Hatta yurt dışına kaçan vatan
hainlerini, vatandaşlıktan çıkarmıamızı da yine dışarıya jur11al ettiler.
Kurucu Meclise eski parlamenterleri, yani 1 1 Eylül'de parlamentoda olan
ları almamak kararımızı ve bunların ilk kurulacak Meclis'de de bulunmama
larının uygun olacağı hakkındaki beyanatımızı da istismar etmeye kalktılar.
Bunu da Avrupalı dostlarımız zaman zaman Türkiye'ye geldiklerinde bize so
ruyorlar. "Onların katılmayacağı bir seçim demokratik olur mu? " diye.
Sevgili Vatandaşlarım,
45 milyonluk bir kitle içerisinde yalnız onlar mı bu memleketi idare edecek
kabiliyettedirler? Bu topluluğun içerisinde, onlar gibi iş yapacak başka vatan
daşımız kalmadı mı ? Yüzlerce, binlerce vatan evladı en az onlar kadar bu va
tam idare edebilir. Burada bir defa daha ve kesinlikle ifade ediyorum ki1 bazen
vuku bulan tek-tük işkence olaylanna katiyetle karşıyız. Yapanlar gerekli ka
nuni takibata uğramakta ve ceza gömıektedirler. 90 günlük gözetim altında tut
ma, geçimıekte olduğumuz olağanüstü bir halin gereği olarak konmuştur. İlk
fırsatta, normal sürelere, kademeli olarak indirilecektir. Ancak, dışardan bu
konuda vaki olacak uyarmalar bizde ters tepki yaratacaktır. "Dıştan gelen baskı
sonucu kaldırdılar" dedirtmemek için� bunu kaldırmayabiliriz. Türk milletinin
dış müdahale!ere ne kadar hassas olduğunu dostlarımızın iyi bilmesi gerekir.
Sevgili Vatandaşlarım,
Bir millet, kendinden küçük devletlere, vaktiyle oralara hükmetmiş olduğu
devletlere avuç açar, para dilenirse, onlar da bizim üzerimizde böyle söz sahibi
350
olurlar. Onun için her sahada kuvvetli olmaya mecburuz. Kuvvetli bir devlete
kimse dil uzatamaz. Kuvvetli bir devletin kanunlarına kimse bir şey diyemez,
dilini bile kıpırdatamaz.
Onunu için, iktisaden kuvvetli olacagız, kültür bakımından kuvvetli ola
cagı�. askeri güç bakımından kuvvetli olacagız. Kuvvetli oldugumuz sürece,
böyle baskılar, hiçbir ülkeden gelemez. Onun için diyoruz ki, milletimiz çok
çalışacak, çok üretecek, çok mal satacak ve bu dilencilikten kurtulacagız. Ve
yine burada kesinlikle ifade ediyorum ki, özellikle 11 Eylü/'deki parti lider ve
yönetici kadroları, ne Kurucu Meclis'e ve ne de kurulacak ilk Meclis'e gire
ceklerdir.
Siyasi partileri birbirlerine düşman eden bu kadroların arnk gitmeleri, yer
lerine, medeni ülkelerde oldugu gibi birbirleriyle tenkit edebilen.fakat birbirle
rine küfretmeyen, düşman olmayan , Meclis'te seviyeli münakaşa yapan ve
Meclis dışında kol kola gezebilen kişilere bırakmaları gerekmektedir.
Onlar bunu yapamadı. Yapabilenler gelmelidir. Bu liderler daha hdld birbir
lerine karşı olan düşmanlık/arım unutmadılar. Size çok yakın günlerden bir
misal verecegim:
Dışardan, dost ülkelerden bir parlamenter grubu geliyor ve bunları ziyaret
etmek istiyor. İkisinden de randevu talep ediliyor. Tesadüf bu ya, ikisi de saat
10.00'u vermişler. Adamcagız rica etmiş, öirisi degiştirsin de, başka saatte
ona gideyim, ikisine aynı saatte gidemez ya... Başlamışlar "O degiştirsin, o
degiştirsin" diye. Sonunda ikisi de degiştirmemiş. Bakın hdld daha büyüklük
kompleksi içinde, birbirlerinin saatlerini dahi degiştiremiyorlar. Ne olur, biri
11 .OO'da gel dese, ne olur? Hayır. İşte milletin böyle kin içerisinde birbirleri
nin bogazına sarılanlara arnk tahammülü kalmadı.
Sevgili Hemşehrilerim,
Bu kişiler, alınan ekonomik tedbirlerin geregi olarak, senelerdir devlet
kesesinden hovardiıca beslenerek, zararları kapatılmaya çalışılan İktisadi Dev
let Teşekküllerinin ürettikleri ürünlere zorunlu olarak yapılan zamlara da
deginmeye başladılar. Kendi devirlerinde bu kurumların zararlarını önlemek
için hiç bir tedbir almamışlardı. Aksine oralara bir sürü lüzumsuz, ama kendi
ideolojileri bakımından lüzumlu militan adamlar yerleştirmişlerdi. Bu suretle
üretilen malların daha pahalıya malolmasına sebep olmuşlardı. Şimdi bu kişiler
bir taraftan yapılan bu zamları tenkit ederken, diger taraftan da üreticinin mah
sulüne verilen fiyatları da yüzleri kızarmadan az bulabilmektedirler. Peki siz
lere soruyorum, ne olacakn?
Bir taraftan üreticinin elinden daha pahalıya alacaksın, öbür taraftan üretilen
malı daha ucuz satacaksın. Vergi alamayacaksın, çalışan fabrikalara iki hatta
351
üç misli adam yerleştireceksin ... Netice ne olur sayın vatandaşlar? İşte 1 1
Eylül günü durum buydu. Bunu nasıl söyleyebiliyor/ar? Şaşmamak mümkün
değil. Bir taraftan buğdayı köylünün elinden daha pahalıya alacaksın, ama
diğer taraftan da ekmeği eski fiyatına satacaksın. Bu nasıl olacak? Gelsinler
anlatsınlar, eğer biz bilmiyorsak. Bir sihirli değnek varsa ellerinde gelsinler
bize söylesinler. 'Zaten olsaydı, onlar kendi devirlerinde yaparlardı. Gaye belli,
vatandaşın aklını bulandırmak, gayeleri bu...
Kaldı ki, sevgili vatandaşlarım, ben her konuşmamda, seçim meydan
laruıda nutuk atan ve daima ucuzluk getireceklerinden bahseden ama hiçbir za
man bu ucuzluğu getirmeyen laf ebeleri gibi sizlere ucuzluk vaad etmedim. Bi
lakis, sıkıntıdan, pahalılıktan, her sahada tasarruftan, çok üremıekten, dışarıya
mal ihraç edebilmekten bahsettim.
Milletçe sıkıntılara katlanıyoruz. Bıtgüne kadar hiç vergi vermeyenler ver
meye, az vei-enler kazançları nisbetinde normal vergi vermeye başladılar. Zo
runlu olarak, birçok ürüne zam yapıldı.
Şimdi sevgili vatandaşlarım, bunların korkuları ne biliyor musunuz?
Anarşide muvaffak olundu. Eh, bir de ekonomik durum iyiye giderse, ekono-
.
mi de rayına oturursa, şöyle düşünüyorlar: O zaman belki bu yönetim hiç git
mez. Ayrılmazlar. Onun için korkuyorlar. Ama sevgili vatandaşlarım, biz ilk
günden beri söz verdik sizlere. Biz memleketin bu problemlerini en kısa za
manda halledip kışlalarımıza döneceğiz.
Bizim asker olarak, memleket idaresinde gözümüz yoktur, hevesimiz de
yoktur. Bizi bu kadar coşkuyla karşılamanıza rağmen, her gittiğimiz yerde
karşılamanıza rağmen, Atatürk'ün dediği gibi, bu millete yaraşan en iyi idare
şekli cumhuriyettir, demokratik sistemdir. Biz buna inandığımız için, vatan
daşın bunu istediğini bildiğimiz için, demokratik düzene tekrar döneceğiz. Me
rak etmesinler, korkmasınlar...
Biraz daha akılları başlarına gelirse, ilerde, birkaç seçim sonra tekrar
adaylıklarını koysunlar, buyursunlar Meclise de girsinler.
Sevgili Vatandaşlanm,
Konuşmamı tamamlarken, son zamanlarda cereyan eden Ermeni meselele
rine de değinmek istiyorum. Bazı hayasızca girişimlerde bulunan, bilhassa
yurt dışındaki Ermeniler, bizden toprak istemeye başladılar. Peki sorarım size,
A tatürk devrinden beri, hatta Osmanlı lmparatorluğu'nun en zayıf
dönemlerinden beri niye bizden toprak talep etmediler de, şimdi istemeye
başladılar. Çünkü memlekette katgaşalık, iç savaş tehlikesi başgöstermişti.
Akbabaların leşlere üşüştük/eri gibi, bunlar da acaba bizden "Birşey koparabi
lir miyiz?" diye son zamanlarda seslerini yükseltemeye başladılar.
352
Türk milletinin çok sabırlı olduğunu, ama sabrı taştığı zaman önünde hiçbir
engel tanımayacağını, bunlar iyi bilfT)elidirler. Avrupa'nm birkaç şehrinde,
kendi kiliselerinde, kendi binalarında bombalar patlattılar. Bizim kur
duğumuzu beyan ettikleri bazı kuruluşların bu olayları yarattıklarını ileri
sürdüler. Eğer biz böyle bir teşkildt kuracak olursak, öyle acemice işler yap
mayız. Bizi buna mecbur etmesinler. Sabrımız taşmak üzeredir. Onlara gere
ken cevap verilecektir. Ama, iftiharla söyleyebilirim ki yurt içindeki Ermeni
vatandaşlarımız, bunların yaptıklarından tedirgin olmaktadırlar. Katiyen tas
vip etmemektedirler.
Bu vesileyle, yurt içindeki Ermeni vatandaşlarımıza da teşekkürlerimi ve en
iyi dileklerimi ulaştırıyorum. Biz bu topraklar üzerinde yaşayan ve Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olarak bilinen herkesi bağrımıza basarız. Kafatasına
bakmadan, dinine bakmadan.fikriyatına bakmadan vatandaş olarak kabul ede
riz. Ama o yurt dışındakiler, bulundukları ülkeden aldıkları cesaretle, bazı
olaylara sebebiyet verebiliyorlar. En son misal de Fransa'da, bir büromuzu
işgal etmeleridir. Bundan çok üzüntü duyduk. Bize dost olduklarını söyleyen
bu milletlerin dostluklarını göstermelerini bekliyoruz.
Konuşma bittikten sonra büyük tezahürat arasında Arnasya'dan ayrıldık,
aynı gün Ankara'ya döndük.
Bugün aynı zamanda 12 Eyül Harekaurun dokuzuncu ayı oluyordu. Doku
zuncu ayını dolduran yönetimimiz, bu dokuz ay zaıfında çok işler başarmışu.
Başarıyı m illet görüyor, fakat eski siyasi partilerin bilhassa lider kadrosu
görmüyor, görmek de istemiyordu.
Basın da başarıyı dile getiriyordu. Bugünkü tarihli M illiyet gazetesinde bu
konuda çıkan başmakalenin bazı yerlerini buraya alıyorum:
"Bugün 12 Eylül"ün 9'uncu ayını doldurmuş bulunuyoruz. Dokuz ay, bir
milletin hayatında çok kısa, ama bir yönetimin iktidar dönemi olarak
değerlendirilince de, oldukça uzun bir süredir. Ama geçmiş dönemde o kadar
çok "9 aylar" bozuk para gibi harcandı ki... 1974 sonundan başlayan ve 12
Eylül 1980'e dayanan dönemi hatırlayalım ...
Bu açıdan, 12 Eylül'den bugüne kadar yaşanan 9 ay, ülke ve ulus için
yoğun geçmiştir... Bir derlenip, toparlanma dönemi sonunda, ülkede can ve
mal güvenliği yeniden sağlanmıştır. Ekonomide enflasyonist gidiş dizginlen
miş ve yatırımlara yeniden hareket getirilebilecek arayışlar için ortam ya
ratılmıştır.
Kısacası, 9 ay önce ne olacağı bilinmeyen bir ortamda yaşarken, şimdi
hepimiz ülkenin geleceğine güvenle bakıyoruz. Problemler yine sürecek,
değişik çözümler her zaman önerilecektir.
353
Ama biliyoruz ki, Türkiye 'nin geleceğinde bir iç savaş yoktur... Cinayet
ler, toplum hayatına yön vermeyecektir. Artık oyunun kuralları, her alanda
belirlenmek durumundadır.
Yeni Türk toplumu, bir bebeğin ana rahminde oluşmasına eşit sürede, ye-
niden kendine gelmiştir.
Bu 9 ayda "12 Eylül iktidarı" hiç hiı,ta yapmamış mıdır?
Tabii elimizi vicdanımıza koyup, söyleyelim...
Defalarca oy verip seçtiğimiz düşüncemiz doğrultusundaki partilerin her
hangi bir tanesi, böylesine ülkenin yarınına dönük tavizsiz politika izlemiş ol
saydı, sevinmez miydik? Günlük politika tartışmalarımızda, tuttuğumuz parti
nin ya da liderin nice hatalarını önmeye çalışmadık mı?
Her sandık başına gidişimizde kullandığtmız oyla mükemmeli mi aradık,
yoksa ehven-i şer'i mi?
Bütün bu düşüncelerin arasında, şimdi sağlıklı bir yarım ve çok partili de
mokratik hukuk devletini kurmak görevi ile karşı karşıyayız!...
Geleceğin geçmişe benzememesini sağlamak, 12 Eylül iktidarına olduğu
kadar bize de düşüyor.
Çok 9 aylar geçecek daha.. İleride 12 Eylü/'ü, ülkenin olduğu gibi demok
rasinin de kurtarılışı harekatı diye hatırlayacağız.
Buna inanıyoruz!... "
14 HAZİRAN PAZAR
Eşim Sekine oldukça iyi görünüyordu. Gerçi hıiHi daha sağ elini
kullanamıyor, sağ ayağında aksama sebebiyle bastonla yürüyebiliyordu ama,
konuşması oldukça açılmıştı.
354
aldı. Hemen hepsi konuşmamı olumlu karşılamışlar. Sağcı gazeteler Ermeni
lerle ilgili kısımlan ele alarak makale yazmışlar, solcu gazete ve yazarlar ise;
"Bu dilencilikten kurtulacağız" pasajını alarak değerlendirme yapmışlar. Eski
siyasi liderlere ait olanları da, o liderlere çok yakın yazarlar, üstü kapalı bir
biçimde geçiştirmişler. Fakat genelde bütün yazarlar olumlu bir biçimde
değerlendirme yapmışlar.
Antalya'da ben bir hafta kalacağım. Hafta sonunda Sekine'yi bırakıp, Ersin
ve Tümer ile birlikte Ankara'ya döneceğim.
16 HAZİRAN SAU
19 HAZİRAN CUMA
355
Arkasından turizm konusuna değinerek şunları söyledim:
"Valiliğe gittiğimizde turizm hakkında aldığım bilgiler fena değil. Ancak
çeşitli bakanlıklar arasında koordinasyon mesele olmuş. Bu konuya üç Ba
kanlık birden karışıyor. Bildiğiniz gibi Antalya'da Turizm Gelişim Projesi uy
gulanıyor. Bu projeye, Turizm, İmar İskan ve Tarım Orman Bakanlıkları
karışıyor. Örneğin turistik bir tesise orman içerisinden yüksek gerilimli elek
trik veya PTT hattı geçecek, Orman Genel Müdürlüğü bu yatırımın yüzde
üçünü bana vereceksin demiş, Türkiye Elektrik Kurumuna ayrılan yatırım
ödeneğinin yüzde üçünü Orman İdaresine vermezseniz, bu hattı geçirmem
demiş. O turistik tesise PTT idaresi telefon hattı çekecek, veya Türkiye Elek
trik Kurumu elektrik götürecek, Orman İdaresi olmaz diyecek. Sanki ba
basının tarlasından yer veriyormuş. Vaktiyle kanun böyle çıkmış."
Maalesef durum böyleydi. Bu yüzden birçok turizm yerleşim bölgelerine
elektrik, telefon gibi hizmetler götürülememiş. Sonra bu aksaklıklar düzeltildi
de, turizm aİarunda hızlı gelişmeler sağlanabildi. ·
20 HAZİRAN CUMARTESİ
22 HAZİRAN PAZARTESİ
25 HAZİRAN PERŞEMBE
İki aylık süre dolmuştu. Fakat Avrupa Parlamentosunda hava müspet yöne
dönmüş ve evvelce komünist ve sosyalist parlamenterlerin oylarıyla alınan bu
karar şimdi parlamentoda yeniden gündeme gelmişti. Adı geçen parlamento
nun siyasi komisyonunda komisyon başkam Von H assel'in bu sefer
hazırladığı rapor bizim lehimize idi. Nitekim raporda; "Komünist blokun
Türkiyeyi Avrupa ve NATO'dan koparmaya çalıştığı, 12 Eylül müdahalesinin
milli bir savunma hareketi olduğu, Milli Güvenlik Konseyi'nin görevi en kısa
zamanda sivil bir yönetime devredeceği, Türkiye'deki askeri yönetimle, Yuna
nistan'daki albaylar cuntasım karşılaştırmaya imkan olmayacağı, 12 Eylül
öncesinde Türkiye'deki durumun bir iç savaş öncesini andırdığı ve ülkenin
parçalanmaya doğru gittiği, Sovyetler Birliği ve onun uydularının Türkiye'de
istikrarsızlık yaratmak amacıyla faaliyet gösterdikleri" belirtildikten sonra,
"Türkiye'de demokrasiye dönülmesi için Türkiye-AET ilişkilerinin daha da
geliştirilmesi ve ekonomik yardımın artırılması gerekir" deniyordu.
İki ay evvel aleyhimizde alınan kararda belirtildiği üzere parlamenterler otu
rumda çok az bulunmuşlardı. Şimdi anlaşılıyor ki, liberaller, hıristiyan de
mokratlar ve muhafazakar parlamenterler çoğunluğu sağlamak suretiyle bu
kararı genel kuruldan çıkaracaklar.
357
DİSK yöneticilerinin anayasayı zorlayarak degiştirmeye kalkışmak, devleti
yıkarak yerine Marksist-Leninist bir nizam getirmek amacı ile toplu eylemler
tertip ettikleri" gibi iddialarla DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk ve 5 1
DİSK'li arkadaşının idamını istemiştir.
Savcılar hep böyle en ağır cezayı ister fakat sonunda bakarsınız 3-5 sene
hapis hatta beraatle neticelenir. Dava sonunda, bu kadar kişinin idama mahk1lm
edileceğini hiç tahmin etmiyorum. Böyle ağır bir ceza talebi yurt içinde ve
özellikle yurt dışında çok menfi etki yapıyor. Avrupa'darı, Türkiye'de sendi
kacılardarı 5 1 kişi idam edilecek diye yaygara koparılmaya başlanıyor.
28 HAZİRAN PAZAR
29 HAZİRAN PAZAR'.fESİ
Bugün Kurucu Meclis hakkındaki karıunu kabul ettik. Bir haftadır üzerinde
görüşmeler yaptığımız kanun, son şeklini aldı ve böylece teklif yasalaşmış
oldu.
Kanuna göre; Kurucu Meclis; Milli Güvenlik Konseyi ile, 1 60 üyeli
Danışma Meclisinden oluşacak.
Kurucu Meclis, yeni Anayasayı ve Anayasarıın halk oyuna sunuluş karıu
nunu,
358
arasından kanunda gösterilen şartlan taşıyanlar her ile verilen kontenjanın üç
misli aday Valilikçe Milli Güvenlik Konseyi'ne bildirilecek, Milli Güvenlik
Konseyi de gelen üç misli aday arasından her il için tespit edilen kontenjana
göre kat'i seçimi yapıp kedisine bildirecektir.
Mühim bir görevi yerine getirmiştik. Bütün mesele illerden gelecek adaylar
la, doğrudan Milli Güvenlik Konseyi'ne başvuran adaylar arasından en
iyilerini seçebilmekte idi. Vilayetlere emir verilerek asker orijinli olanların
seçilmemesini, asker orijinli olanların Milli Güvenlik Konseyince doğrudan
seçileceğini belirttik. Bunun sebebi; Valilerin bize yaranmak için hep asker ori·
jinlilere ağırlık vermelerini.. önlemekti. Ben de arkadaşlara 1 60 üye içerisinde
asker orijinli üye sayısının 20-25'i geçmemesini bildirdim. Kamuoyunda hep
asker olanı Meclise soktular gibi kötü bir dedikoduya sebebiyet vermek iste
miyordum.
lO TEMMUZ CUMA
359
18 TEMMUZ CUMARTFSİ
Bugün Nurettin EIBin, Tahsin Şahinkaya ve Sedat Celasun ile birlikte Er
dek askeri dinlenme kampına gittik. Sekine'yi de birlikte götürdüm. Birkaç
gün bura�a kalacağım.
Pazar günü Konsey Üyesi arkadaşlarla beraber bir motorla Marmara ada
lannı dolaştık. Çok sıcak vardı. Kampa döndüğümüzde serinlemek için denize
girmek istedim. Mayomu giyip ayaklanma tokyoyu geçirdikten sonra üç basa
mak merdivenden inerken, daha birinci basamağa basar basmaz, su ile
yıkanmış olan mermer merdivenden ayağımın kaymasıyla birlikte sırt üstü ve
belimin üzerine düştüm. Bir müddet şok geçirdim, hereketsiz öylece kaldım.
Koruma polislerinin kaldırmak istemelerine mani oldum. Tam bu sırada Se
kine'nin de motel odasından dışanya çıktığını gördüm. Yüzü sararmış olarak
bana bakıyordu. Kendimi toparladım, yardımla ayağa kalktım ve odaya gir
dim. Doktoru çağırdım, yüzü koyun yatmış olduğum halde muayene etti. Beli
min hemen solu merdivenin keskin yerine isabet ettiği için bir hayli zedelenmi ş
ve kan toplamış. Eğer birkaç santim sağına isabet etmiş olsa bel kemiğinin
kınlması ve dolayısıyla bir felç durumunun da bende olması işten değilmiş.
Allah saklanuş. Tedavisi iki gün Erdek'te ve haftalarca Ankara'da devam etti.
Bu kazanın hemen akabinde doktor, Sekine'nin tansiyonunu ölçtü 20'yc
yükselmiş. Kendisini teskin ettim. Birşey yok merak etme dedim ama, hayli
•
ağn çekiyordum. ·
22 lEMMUZ ÇARŞAMBA
360
23 TEl\nıUZ PERŞEMBE
361
alabilen milletler savaşın etkisinden kurtulabilecekler, alamayanlar lokma lok
ma yutulacak/ardır. Ülkemiz de hedef olarak seçilen ülkeler arasında idi.
Maalesefbu husus zamanında teşhis edilemedi. ZAıten bir hastalık teşhis edile
mezse, ilacı da bulunamaz. İlacı da bulunamadığı içindir ki hastalık bütün
vücudu sardı. İşte bu durumda iken her zaman olduğu gibi, her devirde
olduğu gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri, milletten aldığı güçle duruma elkoymak
zorunda kaldı ve hastalığın tedavisine başladı. Bu hastalığın ilacı, birlik ve ber
aberlik ruhunun yeniden canlandırılması ve kaybolan kanun ve nizam hakimiy
etinin tesis edilmesiydi. Biz bunları yaptık.
Sevgili Erzurumlular,
Kalkınma çabalarımızın başında eğitim gelmektedir. Eğer bugüne kadar
çağdaş medeni ülkeler seviyesine çıkamamış isek, bunun baş sebeplerinden bi
risini milleti okutamamış olmamız teşkil etmiştir. Cahil bir kişinin yaptığı işle
okumuş bir kişinin yaptığı arasındaki farkı günlük yaşantımızda görmekteyiz.
Dünyanın yuvarlaklığına inanmayan, aya yıldızlara gidildiğine inanmayan in
sanların bulunduğu bir ülkede elbette kalkınma ağır olur. Çocuklarını,
küçücük çocuklarını devletin okullarına göndermeyip gizli yerlerde hainane
emellerini gerçekleştirmek için kuran kursu açan cahil kişilere teslim eden ana
ve babalara sesleniyorum: Bunu yapmaya hakkınız yoktur. O çocuk ileride si
zin yaşınıza geldiğinde size belki de ldnet edecektir. Bu vebal altında kalma
manız için çocuğunuzu devletin okullarında okutunuz. Kız-erkek ayırımı yap
madan okutunuz, artık yeni aldığımız bir kararla ilk ve ortaokullarla liselerde
mecburi din dersi konacaktır. Bu suretle çocuklarınız din bilgisini bu okullarda
alacaklardır. Bugün Batılı ülkelerin çoğunda okullarda din dersi verilmektedir.
Laikliğin dinsizlik demek olmadığını muhtelif vesilelerle dile gitirmiştim.
Okullarımıza mecburi din dersi koymakla idik/iğe aykırı davranmış olmayız.
Atatürk de "Dini cehlin elinden alıp ehlin eline vermek gerekir" demiş ve Tev
hidi Tedrisat Kanununu çıkarmıştır. Fakat okullarımızda din bilgisi ehil kim
seler tarafından verilmediğinden, çocuklarımız ya hiç din terbiyesi alamamış
veya cahillerin elinde kalmıştır. Bunun içindir ki okullarımıza din dersi koya
cağız ama müsaadesiz kuran kurslarıyla da amansız mücadele edeceğiz.
Çocuklarınızı okutunuz. Mümkün olduğu kadar gücünüz yettiği kadar okutu
nuz.
Konuşmamı yaptıktan sonra Kendi kendime sordum. Acaba okullara w
runlu din dersi koyduracağız demek.le hata mı ettim? Şimdiden kendimizi
bağlamış olmadık mı? İleride Anayasa yapılırken kanunlaştıramazsak yalancı
durumuna düşmüş olmaz mıyız?
362
25 TEMMUZ CUMARTF.Sİ
Dün Erzurum'dan Trabzon'a geçtik. Burada da yine çok büyük bir kala
balığa hitap ettim. Hitabımın ancak bir bölümünü buraya alıyorum:
Sevgili Trabzonlular, Değerli Hemşehrilerim,
Aziz vatanın ziyaret ettiğimiz her köşesinde olduğu gibi sizlerin yarattığı bu
anlamlı topluluk, 12 Eylül'de ulaşmayı vaadettiğimiz hedeflere doğru gidişte,
çalışma azim ve gayretlerimizi yeniledi. Bu yüce millet kendisine doğru yolda
hizmet edenleri daima bağrına basmış ve onlara güç vermiştir. Siz de bizlere
güç veriyorsunuz. Sizlerden aldığımız bu güçle Türkiye'yi anarşi ve terörden
temizlenmiş, ekonomik gelişmesini sağlam temeilere dayandırmış ve demokra
tik parlamenter bir rejime kavuşmuş olarak yeni yönetime devredeceğimizi an
cak, bunu yaparken işleri aceleye getirip yarım yamalak bırakıp gitme
yeceğimizi de belirtmek isterim. Biliyorum bunu böyle söyledim diye içeride
ve dışarıda ve özellikle dışarıda menfi propaganda yapacaklar çıkacaktır.
Memleketini terk ederek dış ülkelere sığınmış ve oralarda kendileri gibi
kişilerle birleşerek vatanının parçalanması pahasına örgüt kurmuş hainler her
konuda olduğu gibi bunu da kullanacaklardır. Bizim demokrasi,yi yeniden kur
ma çalışmalarımızın programını vermediğimizi, normal seçimlerin ne zaman
yapılacağını açıklamadığımızı söyleyeceklerdir. Bunu bizden dostlarımız da
soruyor. Bizim onlara verdiğimiz cevap şudur: Zamanı geldiğinde
açıklayacağız. Demokratik parlamenter sisteme döneceğiz ama sizin istediğiniz
için değil, bu millet istediği için ve bu millete yakışır idare şekli olduğu için
döneceğiz.
Bir binanın birinci katı tamamlanmadan ikinci katına başlanmaz. Onların
bütün istedikleri nedir biliyor musunuz? Biz bu planlarımızı şimdiden verelim,
onlar da hainane planlarını buna göre tertip/esinler, yapsınlar. Biz onların bu
planı yapmalarına imkdn vermeyeceğiz. Taarruz edecek bir ordu taarruz gün
ve saatini herhalde birkaç gün evvelinden düşmana ilan etmez. Bizim de
karşımızda bir düşman vardır. Taarruz planımızı şimdiden açıklayamayacağız.
Zamanı geldiğinde açıklayacağız, onlara o planları yapmasına fırsat
vermeyeceğiz. Başlangıçta çizdiğimiz plan ve program çerçevesinde hedefi
mize doğru emin adımlarla ilerliyoruz. Bu adımlar daima ileriye doğru olmak
tadır. Hiçbir zaman geriye adım atmadık, bundan sonra da geriye doğru adım
atmayacağız. Birçok dostlarımız bize yardımcı olmak maksadıyla bazı
girişimlerde ve tavsiyelerde bulunuyorlar. Eksik olmasınlar ama biz de onlar-
363
dan kendi ülke/erindeki bizim örgüt meruup/arına inanmama/arım Türk toprak
ları üstünde yaşayan 45 milyon vatandaşın sesine kulak vermelerini istiyoruz.
Ateş düştügü yeri yakar. Bu ateş bize düştü. Yarın öbürsü gün onlara da
düşebilir. Düşmesini arzu etmeyiz ama düşecek olursa, o zaman bu ateşin
etrafı nasıl yaktıguıı göreceklerdir. Eger bu anarşi ve terörle etkili mücadele
yapmazlarsa, vaktiyle bizde oldugu gibi demokrasinin gereğidir diyerek her
yapılan kanuruuz hareketi hoşgörü ile karşılarlarsa korkarım bu ateş onları da
yakacaknr. Bu vesileyle yurt dışındaki vatan111a gönülden bağlı vatandaşlarıma
buradan, Trabzon'dan sizlerin huzurunda seslenmek istiyorum. Yüce Türk
milleti ve aziz vatanımız aleyhinde basın, radyo ve televizyonda sürdürülmek
istenen bu yıkıcı faaliyetlere itibar etmeyiniz diyorum. Atatürk ilkeleri etrafmda
birleşmiş milletimizin kendi isteklerine en uygun şekilde kurulacak
özgürlükçü, demokratik bir rejimin seçimle iktidara gelecek yönetime ülkeyi
devredinceye kadar bu çatlak seslerden etkilenmeyiniz diyorum. Yurt içindeki
vatandaşlarımız bundan etkilenmiyor ama dışarıdaki vatandaşlarımız sizler gibi
hergün burada yapılanları göremediklerinden bunlardan etkilenebiliyor. Onun
için buradan onlara hitap etmek lüzumunu hissettim.
Yarından sonra Şeker Bayramı. Bayramı eşim Sekine ile birlikte geçirmek
için Erdek'c gittim. Bayramı Erdek Dinlenme Kampında geçireceğim ve bu
arada Ağustos'un ilk haftası içerisinde toplanacak ve terfileri görüşecek olan
Yüksek Askeri Şura Toplantısının hazırlık çalışmalarını da kampta yapacağı.m .
Dikkat edilecek olursa bir hayli zamandan beri terörist eylemlere ve yakala
nan terör örgüt mensuplarına değinmiyorum. Zira o kadar azaldı ki, arada
sırada yakalananları da buraya kaydetmek lüzumunu duymuyorum.
Bayramın son gününe kadar Erdek'te kaldım. Büyük kızım Şenay'la ko
casının Brüksel'de kalış süreleri doldu. Ağustos'un 1 7'sine doğru kara
yoluyla dönecekler. Kızı Ayça ile kayınvalidesi daha evvel uçakla Türkiye'ye
dörunüşlerdi, bizde kalıyorlar. Ayça ile babaannesi de Erdek'te Sekine'nin
yanında kalıyorlar.
Bayram benim için tatsız geçti. Sekine'nin hastalığı beni çok üzüyor. Ken
disi de çok üzgün. Her türlü ihtimam gösteriliyor fakat el ve ayakların durumu
aynen devam ediyor. Daha kötüye gitmesin de, ben bu duruma razıyım.
Şeker Bayramı süresince yurt sathında da önemli bir olay cereyan etmedi.
Sakin ve huzur içinde bir bayram geçirildi. Yurt dışındaki işçilerimizin de bu
364
tatilden istifade ile akın akın Türkiye'ye gelmeleri, yurdumuzda sağlanan hu
zur ve güvenin en iyi delili sayılıyor. Evvelce ölüm korkusu yüzünden vatan
daşlarımızın yurda izinli gelişleri çok kısıtlı oluyordu.
5 AGUSTOS ÇARŞAMBA
Bayramın üçüncü günü olan 3 Ağustos günü akşam üzeri Erdek'ten Anka
ra'ya dönmüştüm.
Bugün Yüksek Askeri şara toplandı. Generalliğe yükselecek albaylarla, bir
üst rütbeye yükselecek general ve amirallerin duruma görüşülecek. En zor
görevlerden birisi. İnsanı tartmak o kadar zor ki; senin iyi dediğine başkası iyi
demiyor. Haksızlık yapmamak için bugüne kadar çok gayret sarf ettim. Aynı
gayreti bu ŞOrada da göstereceğim . Her ŞOra üyesi arkadaşımın
değerlendirmesine hürmet gösteriyorum. İnşallah iyi netice alır ve aldığımız
kararlar milletimiz ve Silahlı Kuvvetlerimiz için hayırlı olur.
Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği görevi ile Devlet Başkanlığı
Genel Sekreterliği görevini birlikte yürüten Orgeneral Haydar Saltık'ı İstanbul
1 'inci Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığına ve 1 'inci Ordu ve Sıkıyönetim
Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ'u da Saltık'ın yerine tayin etmeyi plan
ladım. Esasen Saltık'ın.kıt'aya çıkması da gerekiyordu. İki senelik Orgeneral
olmuştu. Orgeneral Üruğ aynı zamanda Kara Kuvvetleri Komutan
Yardımcılığını da yürütecektir.
9 AGUSTOS PAZAR
365
Kıymetli Silah Arkadaşlarım,
Hepinizin bildiği gibi J'inci Cihan Harbinde Çanakkale'de bu bölgede ce
reyan eden muharebeler, Cihan Harbinin 4 sene uzamasına sebep olmuştur.
Eğer, buradaki Türk Ordusu mağlup olup Boğaz işgal edilseydi, belki de
Birinci Cihan Harbi çok evvel sona ererdi. Uzama sebeplerinin başında bura
daki muharebeler gelir. Şu anda, Türk topraklarının ve boğazların isti/asım da
önleyen çok önemli muharebelerin cereyan ettiği bir bölgede bulunuyoruz.
Evet, burada çok kayıp verdik. Hem Türk tarafı, hem karşı taraf .. Türkler
213 .500, İngiliz, Fransız ve Anzaklar da 265 bin zayiat verdi.
Türk tarafının verdiği bu zayiat 4 sene devam eden 1 'inci Cihan Harbinde
bütü11 Türk Silahlı Kuvvetlerinin verdiği zayiatın yüzde 22'sini teşkil eder. De
mek ki, bütün zayiatın dörtte birini bu topraklarda bu ufacık yerde vermişiz.
Muharebeler bu kadar cana malolmuştur ama, Türk milletine bir Atatürk ka
zandırmıştır. Eğer bu muharebeler cereyan etmeseydi ve buradaki emir
komutayı Atatürk almasaydı, bir Atatürk doğmayacaktı. Onun.için akıtılan bu
şehit kanlarını bütün millet heldl etmiştir.
Bu zaferin kazanılmasmda elbette Türk askerinin paha biçilmez kahra
manlıkları büyük rol oy11amıştır. Ama şunu da itiraf etmek lazımdır ki,
Atatürk'ün üstün sevk idare kabiliyeti ve dehası da bu muharebelerin ka
zanılmasında başlıca rolü oynamıştır.
O 'nun burada verdiği emri hepiniz bilirsiniz. "Ben size taarruzu
emretmiyorum, ben size ölmeyi emrediyorum " demiştir. "Ölünceye kadar
geçecek zaman içerisinde de ar1'adan yeni kuvvetler, yeni komutanlar gelir, bi
zim yerimizi alır" emir buyurmuşlardır ve bu muharebe/er böylece ka
zamlmıştır.
Bu emir tarihe geçecek bir emirdir. Hiçbir orduda bir komutan maiyetine
ölümü emretmez. Ama Türk askerine Atatürk burada bunu söyleyebilmiş ve
Türk askeri de hiç çekinmeden, sakınmadan en ön siperlere atılmış ve canını
feda etmiştir. Hatta Atatürk'ün hatıratından şu satırları nakledebilirim size:
"Karşı cepheler o kadar yakın ki, birinci cephede bulunanlar iki-üç dakika
içe_risinde ölüyorlar, düşmanın kesif ateşi; bombardımanı karşısında . . . Ve
ölenlerin yerini ikinci hatta bulunanlar işgal ediyor. " Hatıratında şöyle devam
ediyor Atatürk: "İkinci hatta bu/unlar, birkaç dakika içinde öleceklerini biliyor
lar. Onun için okuma-yazma bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim, bilmeyenler de
Kelime-i Şehadet getirerek, derhal atılıyorlardı. " Ve sonunda ilave ediyor:
"Çanakkale muharebeleri bu ruh ve cesaret sayesinde kazanılmıştır. "
Ve sevgili arkadaşlarım, kıymetli konuklar, zaman geçiyor, Atatürk Cum-
366
hurbaşkanı oluyor. O tarihlerdeki içişleri Bakanı Şükrü Kaya tören için
Çanakkale'ye gidecek. Atatürk, Şükrü Kaya'ya "Herhalde şehitleri ziyaret
edersiniz" diyor. Kaya da . "Tabii edeceğim Paşam " şeklinde cevap veriyor.
Atatürk devam ediyor, "Orada konuşma yapacaksınız herhalde . " Kaya da
"Evet yapacağım '' diyor. Atatürk devam ediyor: "Herhalde yapacağınız
konuşmada ey kahraman Türk şehitleri sizler, göğsünüzü düşmana siper etti
niz, kahramanca savaştınız ve bu toprakları sizler korudunuz
•
diye söze
başlayacaksınız ve bu şekilde konuşacaksınız zannederim. "
Şükrü Kaya "Evet, öyle konuşacağım Paşam" karşılığını veriyor. Atatürk
"Hayır öyle konuşmayacaksınız" diyor ve kendisine yazılı olarak ertesi günü
konuşma metnini veriyor. Şimdi, Atatürk'ün Şükrü Kayaya verdiği konuşma
metninden bir pasaj okuyorum: "Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını
döken kahramanlar; burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükan
içinde uyuyunuz. Sizler, mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak
diyarlardan evldtlarını harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı dindirin.
Evlatlarınız bizim bağrımızdadır/ar, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat ra
hat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim
evldtlarımız olmuşlardır. " Atatürk bu kadar insan kanının akıtıldığı, kendisi
nin de burada bir şarapnel parçasıyla yaralandığı bir muharebenin sonunda
bütün düşmanlıkları unutuyor. Ve burada canını veren müttefik kuvvetlerin
personeline dost gözüyle bakıyor ve onları da evlat kabul ediyor.
Elbette buraya savaşmaya gelen o askerler, isteyerek gelmediler. O za
manın iktidarı, iktidarları bunu böyle kararlaştırdılar ve o askerler de emre u
yarak geldiler. Buradan şuraya dönmek istiyorum: Eğer devletler birbirine
düşman olmazlarsa, bir zaman gelir aralarında düşmanca ilişkiler bulunan mil
letler dahi dost olurlar.
Şimdi şu manzaraya bakın. Bir zamanlar karşı karşıya muharebe ettiğimiz
devletlerin mümessilleri karşımızdalar, bizimle beraber bu merasime
katılıyorlar. Müttefiklerimiz ve dostwnuz olarak. O halde devlet adamlarına ve
hükümetlere düşen görev, halkları birbirine düşman etmemektir. Eğer halklar
birbirine düşman olıusa işte o zaman hangi iktidar gelirse gelsin bu düşmanlığı
ortadan kaldıramaz.
Türk milleti bugüne kadar hiçbir kimseye karşı düşmanlık beslememiştir.
Harbetmiştir. Topraklarını korumak için harp etmiştir. Kanını dökmüştür, bu
topraklardan bir karışını vermemek için dökmüştür. Ama kimseye karşı bir
düşmanlık beslememiştir. Şu anda ben de yüzbinlerce Çanakkale şehidimize
ve onlarla çarpışan lngiliz, Fransız ve Anzak Ordusunun kahramanlarının ruh
larına seslenmek istiyorum: O zaman birbirinizle düşmanca çarpıştınız. Fakat
mezar/arınız yan yana ve dostça bu topraklar altında uyumaktasınız. Dünya
367
yaşadıkça hepinizin gösterdiği kahramanlık ve fedakarlıklar, özellikle bizim ta
rafımızdan unutulmayacaktır. Mezarlarınızın başında yükselen anıtlar bunun
şahididir. Onlar da sizin ruhlarınız gibi so11suza kadar yaşayacaktır. Artık siz
ler bu toprakların evlatlarısınız, ·mezarınızda rahat uyuyu11uz.
Geceyi Gelibolu Orduevinde geçirdik. Yann Çanakkale'ye geçecek ve ora
da halka hitap edeceğim.
15 AGUSTOS CUMARTESİ
18 AGUSTOS SALI
Bugün kabul ettiğimiz iki kanunla sol örgütlere mensup iki terörist için ve
rilmiş olan idam kararlannı onayladık. Bu iki terörist yann idam edilecekler.
Mahkemeler maalesef ağır işliyor. Mahkemelere müdahale etmek de iste
miyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Alpaslan Türkeş ve arka
daşları için Ankara Sıkıyönetim Mahkemesinde açılan davaya yann
başlanacak. Bu dava kimbilir kaç sene devam edecek. Öyle ya! Davanın
başlaması için bir seneye yakın bir süre geçerse, bu kadar fazla sanıklı dava
kimbilir kaç sene sürer!...
Bugün aynca deniz ticaret filomuza kaptan ve diğer görevlileri yetiştiren
Denizcilik Yüksek Okulu'nun Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlanmasını
ve ileride kaptan olacak gençlerimizin daha iyi ve bilgili yetiştirilmelerini
sağlayacak. kanunu da kabul enik.
1 2 Eylül'den evvel bu okulun durumu perişandı. 12 Eylül'den sonra Deniz
Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer okulu denetlemiş ve perişan duru-
368
munu bize anlattnıştı. Eğer böyle sürdürülecek olursa, buradan mezun olacak
gençlerin çok büyük hatalar yapabileceğini ve dünya denizciliğinde fena puan
almamız ve hatta limanlarına sokulmaması ihtimalinin dahi doğabileceğini
ifade etmişti. İ şte bu yüı:den bir deniz subayı gibi disiplin altında yetişmesi ge
reken kaptanları bünyesinde barındıracak bu okulun şimdilik Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı sorumluluğuna vermeyi uygun bulmuşnık.
20 At";USTOS PERŞEMBE
369
Bugün Milli Güvenlik Konseyince kabul ettiğimiz bir kanunla
B aşbakanlıkta "Deniz Alaka ve Menfaatleri Yüksek Koordinasyon Kurulu" ile
"Başbakanlık Deniz Müsteşarlığı"ndan oluŞan bir B aşbakanlık Deniz Teşkilatı
kurulmasını öngördük. Bugüne kadar denizciliğimizin gelişememesini, bu ko
nuya sahip çıkacak belli başlı bir makamın mevcut olmayışında bulduk.
Ulaştırma Bakanlığı içerisinde mevcut ufak bir şubenin bu işleri yürütemediği
bir gerçekti. Milli Güvenlik Konseyinde, bir müddet evvel ilgili devlet kuru
luşlarıyla özel sektör armatörlerinin katıldığı bir toplantıda bu konu enine
boyuna tartışılmış ve Başbakanlığa bağlı böyle bir teşkilatın kurulması zarure
tine inanmıştık. Kanunu bunun için kabul ettik. Nitekim bu teşkilat sayesinde
deniz nakliyat filomuz iki sene içerisinde tonaj bakımından bir misli
çoğalmıştı.
21 AGUSTOS CUMA
"12 Eylül hiç şüphe yok ki, ülkeye yayılan kan gölünü kurutmak için
yapılmıştı. Harekatın temel esprisi buydu. Şimdi huzuru, güveni yeniden bu
lan milletimiz, ordusuna şükran duygularıyla doludur.
Dehşet ürpertileri yok olurken, daha serinkanlı düşünmek, dünü, bugünü,
yarını daha iyi değerlendirmek mümkün oluyor. Bunu yapmakta fayda var.
Önce yakın geçmişin bir demogojisinin tükendiğini vurgulayalım. O demo
goji şöyle bir çarpık mannğa dayandmlmışn:
Terörle mücadele adı alandakiyasa tasarı/an, aslında dahafazla şiddeti da
vet edecek devlet terörüdür. Örgütlü terör, polis tedbirleriyle önlenemez. Konu
370
ekonomiktir. Konu bozuk düzendir. Bu düzen değişmedikçe, terör
önlenemez. '
Parlamentoda Terörle Mücadele Kunanları demeti aylarca bu çarpık
mantığa takıldı. Bir türlü çıkamadı.
Oysa şimdi açıkça görülmü.ştür ki, polisiye tedbirlerle terör çökertilebilir.
Devletin varlığını, gücünü ortaya koyması sonucu, ülkede yeniden huzur ve
güven sağlanabilir. Hem de aynı polisle, aynı sıkıyönetimle... yeterki, terörün
üstüne üstüne gidecek güçler, hizmet verirken görev yaptıkları için ileride
suçlanmayacak/arından emiiı olabilsinler.
Tedbirler kanununu engelleyebilmiş 'Devlet Terörü' çığlıklarını atan zih
niyetin artıklarına bakımz. Bunların bir kısmı şimdi neredeler?"
Bugün Milli Güvenlik Konseyinde kabul ettiğimiz bir kanunla bazı sağlık
pe rsoneline, üniversiteden mezun olduktan veya ihtisasını yaptıktan sonra,
özellikle doğu ve güneydoğu bölgemizde dört senelik mecburi hizmet
·
yükümlülüğü getirdik.
Yurt sathında yaptığım geziler sırasında, özellikle doğu ve güneydoğunun
birçok ilçesinde ve halta illerinde sağlık personeli ve doktor açığının korkunç
rakamlara ulaşmış olduğunu tespit euniştim. 200 veya 300 yataklı devlet has
tanelerinden bazılarında yalnız bir tek başhekim vardı. B aşkaca mütehassıs
doktor yoktu. Bazı hastanelerde ise hiç mütehassıs yoktu. Bu şehir ve kasaba
lanmızda bizim topraklanmız üzerinde ve orada yaşayanlar da bizim vatan
daşlanmızdı. Parası olanlar hastalarını Ankara veya İstanbul'a getiriyor, ol
mayanlar ölüme terk edili yordu. Çok fazla maaş ve ücret vermedikçe oralara
doktorun giunesi mümkün değildi. Harı.a o kad;u paraya. d�hj g!!.."!!�y�ç�kler
çoktu. Kaldı ki o yörelerde görev yapın Mkim, savcı, kaymakam, vali, polis,
subay, öğreunen vb.leri ne yapacaktık, onlann kabahati neydi? Aynı parayı
bunlara da vermek mümkün değildi. O halde bir tek çare kalıyordu, o da mec
buri hizmetti. Biz de onu yaptık.
heriki aylar ve seneler içinde bu kanunun çok faydası görüldü. Hemen he
men doğu ve güneydoğunun bütün il ve ilçelerinde ve hatta köylerdeki sağlık
ocaklarında doktor, hemşire ve ebe bulunur oldu ve dolayısıyla o yöre
halkının hastalan mahallinde tedavi olma imkfuuna kavuştu.
371
de bu uygulamanın )'ararlanru gördükçe eleştirileri son buldu. Bir zaman gele
cek bu kanun elbette yürürlükten kalkacak. O zaman da Türkiye'nin büyük
doktor açığının karşılandığı zaman olacak.
23 AGUsTOS PAZAR
27 AGUSTOS PERŞEMBE
372
Orgeneral Necdet Üruğ'u yüzbaşılığından beri tanıdığımdan ve her
bakımdan kendisine güvendiğimden ötürü ileride Genelkurmay Başkanı ol
masını istiyordum.
373
Bir taraftan da Yüksek Öğretim Kanununa el atmıştık. O çalışmalar da Ge
nel Sekreterlikte devam ediyor. Aslında Yüksek Öğretim Kanunu çalışmaları
Ecevit hükümeti zamanında başlamış hatta kanun tasarısı hazırlarunış, fakat ka
nunlaştınlamam ı ştı. İşte bu kanu n ele alınmış ve tabii üzerinde çok
ciegışikiikier yapi:nı�: 6����!:!Z! ��y� �ıkmı�tı.
Orgeneral Necdet Üruğ'a bu konu ile yakinen ilgilenmesini ve şimdiye ka
dar üniversiteler dahil çeşitli kesimlerden gelen eleştiri ve tekliflerin etkisi
altında kalmadan, müspet teklif ve eleştirilerden de yararlanılarak
üniversitelerimizi anarşi yuvası halinden kurtaracak, profesörlerin ve öğretim
görevlilerinin derse girmeden maaş almalarını önleyecek, idari özerkliğe mani
olacak, Avrupa ülkeleri üniversiteleri de tetkik edilerek o üniversiteler kanun
larından yararlanılmakta birlikte, bünyemize uyacak bir Yüksek Öğretim Ka
nunu hazırlanması talimatını vermiştim.
Bu çalışmalar Haydar Saltık zamanında başlamıştı ve hatta basında ve
üniversite çevrelerinde. çeşitli eleştiriler başlamıştı. Kanunu bu sene içerisinde
çıkarmak istiyorduk.
30 AÔUSTOS PAZAR
374
doğan Türk Silahlı Kuvvetlerinin yarattığı güven ortamı içinde, sonsuza kadar
birçok bayramları refah ve mutlulukla kutlayf!Caknr" demiştim.
Hepinizin bildiği gibi bu konuşmamdan 12 gün sonra, 12 Eylül hareketi
gerçekleştirilmiş ve bu ülke bütünlüğünün yok edilmesini amaçlayan anarşinin
idrakten yoksun vatan haini yaratıcıları, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahredici
yumruğu altında ezilerek, akıttıkları kardeş kanlarının günahları içinde
boğulup gitmeye başlamışlardır. Böylece Türk Silahlı Kuvvetleri Atatürk'ün
emanetlerini hiçbir zaman kirli ellere teslim etmeyeceğini ve onun güvenine her
zaman için l{tyık olduğunu bir kere daha ka_nıtlamış bulunmaktadır.
Yurt savunması , bir toplumun bağımsızlık ve özgürlüğünün tek ve en
önemli gereğidir. Türk Silahlı Kuvvetleri, büyük bir başarı ile sürdürdüğü bu
kutsal görevimn yanında, ülke bütünlüğünün ve cumhuriyetimizin tehlikeye
düştüğü, hak ve özgürlük/erinin tehdit edildiği her dönemde de, görev anlayışı
ve sağduyusu ile ulusumuzun yardımına koşmuş, yurdu düzen ve huzura
kavuşturduktan sonra, tam bir vekar ve büyük bir tevazu ile tekrar kışlasına
dönmüştür. Yüce Türk Ulusu, bu gerçeğin engin bilinci içerisinde, her ferdi
ile, özü olan Silahlı Kuvvetlerine yürekten bağlı bulunmakta ve onu, büyük
bir coşku ile daima desteklemektedir.
Kahraman Silah Arkadaşlarım,
Her yıl yeni bir heyecan ve yeni bir mutluluk halkası eklediğimiz bu büyük
zafer yıldönümünü, Yüce Atatürk, ne büyük bir güven beslediğini ve ne kadar
güçlü bir sevgiyle bağlı olduğunu göstermek üzere, Silahlı Kuvvetlerimize
amıağan etmiştir.
Sizler, bu paha biçilmez çok kıymetli armağanı, doğumunun J OO 'üncü
yılırida yürekleriniz O'nun özlemi ile dolu, bilekleriniz eserlerini korumak ve
yaşatmak azmiyle güçlü, daha nice yüzyılların ötesine, Atatürk idealini
götürecek; Kahraman Türk Ulusunun bağımsızlık ve özgürlük bayrağını son
suzluğa dek yurt semalarında dalgalandıracaksınız.
Yurt savunması için üstlendiğiniz görevin ağır sorumluluğu yanında,
ülkemizin refah ve huzuruna katkıda bulunabilmek üzere gösterdiğiniz
çabaların değerli amları, kadirbilir Türk Ulusunun kalbinde l{tyık olduğu en
mutena yeri alnuş bulunmaktadır.
'
Feragat ve fedakarlıkla yürüttüğünüz bu hizmetler, Başkomutanımız, Ulu
önderimiz Atatürk'ün hakkınızda beslediği güven ve sevgiye ne kadar l{tyık
olduğunuzu bir defa daha kanıtlamıştır. Üzerinde yaşadığımız ve sür'atle
kalkınmakta olan yurdumuz, yeni Türkiye, Yüce Atatürk'ün ilkeleriyle şekil
ve hayat verdiği cumhuriyetle tamamladığı en büyük eseridir. Bunun içindir
ki, onu Atatürk'ten ayrı düşünmek, varlığını inkdr etmek ve kendi varlığımıza
kasdetmek demektir.
375
A tatürk Türkiye'sini, Atatürk'le birlikte yaşatacak, eserlerini, ilkelerini ve
cıunhuriyetimizi, en değerli varlıklarımız olarak koruyacaksınız, sağa sola sap
madan, dosdoğru, Aziz Atatürk'ün yolunda ilerleyecek, amacında birleşecek,
onunla sonsuzluğa ve kutsallığa ulaşacaksınız.
Asil Türk Ulusu, sizlere, kalpleri sevgi ve güvenle dolu, özgürlüğünün
sembolü, huzur ve güvenliğinin teminatı olarak, gururla bakıyor ve bağrına
basıyor. Savaşta en güçlü, barışta en insancıl, bilimde ve teknikte en ileri ola
cak, çağda.ş uygarlığın sınırlarını aşacak.r�nız.
Dünyanın en eski ve kahramatL ordusu olmanın gururunu, zaferlerini uy
garlığa bayrak yapabilmenin onuru ile birleştiriniz. Ezelden beri yarattığınız
harikalar karşısında aynı saygıyı duyan dost ve bir zamanların düşman ülkeleri
kısaca bütün dünya sizleri ebediyete kadar da hayranlıkla izleyttektir.
Değerli vatandaşlarım, Silahlı Kuvvetlerin kahraman mensupları,· ulusu
muz, her yıl bir kat daha gelişen yurdumuzda, refah ve huzurla dolu olarak
cumhuriyetin feyzi, çağdaş uygarlığın gücü ile Atatürk ilkelerinin aydınlattığı
yolda, onun amacına koşacak, ona yükselecektir.
Rengini kahraman şehitlerimizin kanından alan Bayrağımız, sonsuzluğa ka
dar, daha birçok 'Zafer Bayramlarımızda, özgür ve bağımsız ufuklarımızda dal
galanacak, zafer türkülerimiz, yüzyılların ötesinde söylenecektir.
Öğleden soma Kara Harp Okulundaki diploma töreninde bulunduk. Akşam
da Kara Kuvvetleri ön bahçesinde verdiğim resepsiyona gittim.
Bu günlerde eşim Sekine�nin sağlık duruma iyi bir durumda idi. Koluma
girmek suretiyle bastonsuz yihiiyebiliyordu. Kendisini bu resepsiyona gelmesi
için ikna etmiştim. Onu yanımda gören dostlarım da sevinmişler, ben de çok
mutlu olmuştum. Geç saatlere kadar resepsiyonda kaldık, akşam eve geç gel
dik. Kanma da moral gelmişti. İnşallah bu iyi durumu devam eder. Bel ve vü
cudundaki ağrılar kesildiği zaman neşeli oluyor. Nitekim bu akşam öyle idi.
4 EYLÜL CUMA
376
Sevgili Sivaslı kardeşlerim, hemşehrilerim,
Hepinizin bildiği gibi Anadolu'muzun birçok şehri, kendine milli bir gün
seçmiştir. O günlerde şehirlerimiz özel olarak donatılır ve halk, bir bayram se
vinci içerisinde şenlikler yaparak büyük bir coşkuyla bu günü kutlar. Böylece,
kurtuluş gllnlerinin zafer anıları tekrarlanır. Böyle günlerin; bağımsızlık
şuuruna erişmiş uluslar için büyük önemi vardır. Anadolu'muzun en önemli
şehh'lerinden biri olan güzel Sivas'ımızın da milli bir günü vardır. Gerçi
bugün kurtuluş günü değildir. Zira Sivasımız büyük bir imparatorluğun sahibi
Timur'dan beri, Timurlenk'ten beri işgal görmemiştir ve bundan sonra da
görmeyecektir. Esasen biliyorsunuz Timurlenk de bir büyük Türk kuman
danıydı. Binaenaleyh buna da işgal dememek daha doğru olur. Bu nedenle Si
vas, A.tatürk'ün başlattığı Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasında yeni bir
Türkiye Devleti'nin kurulmasında, önemli rol oynayan 4 Eylül gününü yani
Sivas Kongresinin toplandığı günü, haklı olarak kurtuluş günü gibi kutlar. Bir
bakıma bu tarih, 4 Eylül günü, Türkiye'nin düşman işgalinden kur
tarılmasında, biİyük ve önemli kararların alındığı bir gündür. Erzurum Kon
gresi 'nde yurdumuzun muayyen bir bölgesinin kurtarılmasını ve
bağımsızlığını esas alan kararlar, Sivas Kongresiyle genişletilmiş ve bütün
Türkiye topraklarını içine almıştır. Onun içindir ki, Sivas Kongresi'nin tarihte
büyük ve önemli bir yeri vardır dedim. İşte sizler de bu önemli günü, haklı
olarak bir kurtuluş günü gibi kutlarsınız ve bundan da büyük gurur duy
arsınız. Aslında Sivas'ta kutlanan bugün, bütün Türkiye sathında kutlanacak
bir gündür.
Sevgili Sivaslı vatandaşlarım, tarihimize bakacak olursak görürüz ki, ne za
man bu milletı'n başına bir felaket gelmiş, ne zaman ufukları kararmış ise bir
güneş doğmuş ve bu karanlıkları yırtmış atmıştır. Nitekim 4 Eylül 1919 tari
hinde açılan Sivas Kongresi de yurdu kaplayan zifiri karanlığın üstüne doğan
bir güneş olmuştur. Gerçi bu güneş ölümsüz Atatürk'ün Samsun'a ayak
bastığı 19 Mayıs 1919'da doğmaya başlamıştır. Ancak Samsun'da başlayan
şafak, Sivas 'ta tam aydınlığa dönüşmüş ve nurlu ışıklarını vermeye
başlamıştır. Ve Sivas Kongresi'nden sonradır ki, bütün dünya, Türk Ulusu
nun sesini duyabilmiştir. Bu kongrenin yapılması kolay olmamıştır. Bir taraf
tan müstevli düşmanların, diğer taraftan iktidarda kalabilmek pahasına memle
keti satan, padişah ve kukla hükümetinin aldığı kararlar ve oynanan kirli
oyunlar ve yurt içinde bunlara alet olan şahsi menfaatlerinden başka bir şey
düşünmeyen vatan hainlerinin türlü entrikalarına rağmen, bu kongre
yapılabilmiştir. Biliyorsunuz Atatürk'ü Erzurum'dan Sivas'a gelişinde dahi
yoldan çevirmek istemişlerdir. Ama Atatürk·hiçbir tehlikeden yılmadan, bütün
tehlikeleri hayatı boyunca olduğu gibi o gün de göğüsleyerek Sivas'a gel
miştir.
377
Sevgili vatandaşlarım bu kongre yapılabilmiştir. (ünkü Türk Ulusunun
büyük bir çoğunluğu tutsak yaşamaktansa ölmeyi tercih etmiştir.
Yapılabilmiştir, çünkü Türk ulusu kendisini ulusuna adamış ve ulusunun
bağımsızlığı ve özgürlüğü uğruna ölümü hiçe saynuş, Mustafa Kemal gibi tari
hin ender yetiştirdiği bir dahiye inanmış ve O'nunla beraber seve. seve ölüme
koşmasını bilmiştir. Bu kongrenin ne müşkül şartlar altında toplanabildiğini ne
gibi engellerin aşıldığını daha iyi anlayabilmek için bu günkü neslin ve gelecek
nesillerin tarihimizi çok iyi tetkik etmelerini ve özellikle Atatürk'ün Biıyak
Nutku'nu ezberleyinceye kadar tekrar tekrar okumalarını bir kere daha tavsiye
ediyorum. Ve . 12 Eylül'den evvel moda olan Marks'ı , lenin'i, Mao 'yu
okuyanlara sesleniyorum. Onlara sesleniyorum ve diyorum ki, evvela kendi
büyüklerinizi, yoksul ülkelere, tutsak ülkelere dahi lider olmuş Atatürk'ü
okuyunuz. O'nu öğreniniz, ondan sonra diğerlerini okuyunuz. Zira, bu
ülkenin yönetimini gelecekte üstlenecek olan kuşaklar eğer geçmişte çekilenleri
iyi bilmez ve bunlardan ders almazlarsa, geçmişteki hataları onlar da tekrarlar
lar ve bu büyük ulusu yenidenfeldkete sürükleyebilirler. Türk Ulusu ne zaman
zayıfdüşmüş ise, emperyalist devletlerin iştahını çekmiş ve aralarında bu güzel
topraklarm paylaşılma pazarlıkları başlamıştır. Dünyaya bir göz atacak olur
sak, bazı devletlerin bulunduğu yer itibariyle çok büyük bir önem taşıdığı
görülı�r. Türkiyemiz de stratejik konumu itibariyle, söylediğim önemli
ülkelerin başında gelir. Bunun içindir ki ulusumuz, bağımsız ve özgür
yaşayabilmek için her zaman kuvvetli olmak zorundadır. Aksi halde parçalanır
ve kuvvetli olan ülkelerce lokma lokma yutulur. İşte, Türkiye'nin hali 1919
yılmda bu durumda idi.
Kuvvetli olmamız gerekir derken, bunu her konuda ifade etmek istedim.
Yani askeri bakımdan kuvvetli, ekonomik bakımdan kuvvetli, kültürde kuv
vetli ve ileri, ilimde ve teknikte kuvvetli ve ileri. Bunların hepsi birbirine bağlı
değerlerdir. Ancak, bunların içinde ekonomik bakımdan kuvvetli olmak, hep
sinin başmda gelir. Zira, ekonomisi kuvvetli olmayan bir ülkenin askeri saha
da, kültür alanında , ilim ve teknikte kuvvetli ve ileri olması düşünülemez.
Bugün dünyaya bir göz atacak olursak görürüz ki, ekonomik üstünlüğü ele
geçirebilmek veya koruyabilmek için ülkeler birbirleriyle ekonomik savaş
içerisindedirler. Biz de bu savaşm içerisindeyiz. Bu savaş devamlı olacaktır.
Tarih boyunca büyük ve sayısız askeri zaferler kazandık ama, ekonomik
savaşta bugüne kadar askeri savaşlarımız kadar başarılı olamadık. Fakat şuna
inanmalıyız ki ekonomik savaşı kazanamazsak, diğer zaferlerin bir kıymeti
kalmayacaktır. Biz bu ekonomik savaşta da galip çıkmak mecburiyetindeyiz.
Aksi halde ayakta kalabilmemiz imkansızlaşır. Bir ulus, her zaman dışarıdan
temin ettiği koltuk değneği ile uzun süre ayakta duramaz. Bir zaman gelir, kol
tuk değneğini çekerler ve o ulus devrilir. Bu ekonomik savaşı kazanabilmemiz
378
için de bütün ulusça, çok çalışmak, çok üretmek, her sahada çok tasarruflu ha
reket etmek ihtiyacındayız. Nasıl ki bir ailede anne ve baba evldtlarının ge
leceğini düşünerek, yetiştirmek ve onlara ele güne muhtaç olmamaları için bir
şeyler bırakmak ihtiyacını duyarsa, ulusca da yalnız bir günü değil, gelecek
nesilleri de düşünerek ele güne muhtaç olmadan, avuç açmadan rahat bir
yaşam ortamı hazırlama mecburiyeti duymalıyız. Herkes benden sonra tufan
diye düşünecek olursa bu miiieif ekonomik sıkıntıdan kurtaramayız. Gününü
gün etmeye çalışanlarla, zevk ve sefaları uğruna milleti söm[)nn!erle hep bir
likte mücadele etmeliyiz. Bu mücadeleyi yalnızca devlet babadan beklemeye
lim. Herkes vatandaşlık görevini yerine getirerek. bu mücadeleye kan/malıdır.
işte o zaman bu mücadele etkili olabilir. Nasıl ki anarşi ve terörle mücadelede
bütün millet Silahlı Kuvvetlere ve emniyet kuvvetlerine yardımcı olmuş ise,
bunda da aynı yardımı yapmalıdır.
Gerek kendimiz ve gerekse gelecek nesiller için bazı fedakarlıklara katlana
cağız. Türk milletinin karakterinde feragat ve fedakarlık yardır. 4 Eylül
1919'lardaki babalarımız, dedelerimiz, bize bu günleri hazırlamak için nasıl
büyük fedakarlıklara katlanmış ise, bizler de bizlerden sonra gelecek
evldtlarımıza daha iyi bir hayat hazırlamak için aymfedakdr/ıkta bulunmalıyız.
Bir senedir ekonomik alanda alman tedbirler sayesinde Türkiye ekonomisinin
her gün biraz daha iyiye gittiğini görüyor ve elbette bundan büyük bir sevinç
duyuyoruz. Bu iyiye gidişi yalnız biz söylemiyoruz, dış ülkeler de durumu
takdir etmekte ve hayranlıkla izlemektedirler. Dış ülekeler dahi bu durumu tak
dirle karşılarlarken, içimizde bu gidişten rahatsız olanlar mevcuttur. Bunları
gayet iyi biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki ne yaparsak yapalım, onlara
beğendirmek mümkün değildir. Onlar bu gidişi durdurmak, düzeni
değiştirmek ve yine eskiden olduğu gibi ülkenin tepetaklak yuvarlanması i�·in
her türlü çabayı saifedeceklerdir. Bunlara aldırış ettiğimiz yok. Doğru bil
diğimiz yolda, ve milletin de büyük bir çoğunluğunun tasvibi ve teşviki ile
azimle yürümekteyiz. Millet bizim yardımcımızdır, Allah da bi;e yardımcı ol
maktadır.
Sevgili vatandaşlarım, son zamanlarda sol ile sağı aynı kefeye koy
duğumuz görüşü işleniyor. "Solla sağ aynı kefeye konur mu?" diye bir kam
panya var. Ben daha evvel de söyledim. Muhtelif yerlerde söyledim, Çorlu
konuşmamda söyledim, biz özel bir mahkeme kurmadık. Mevcut mahkemele
rimizde mevcut kanunlarımızı işletiyoruz. Bir yeni kanun da çıkarmadık. Kim
adam öldürmüş, kimler bu halkın huzurunu bozmuş, kimler soygun yapmış,
kimler örgüt kurmuş, gayri kanuni örgüt kurmuş, onları mahkeme huzuruna
çıkarıyoruz. Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddeleri çok evvelden çıkmış,
141 , 142, 146, 163'üncü maddeler çok evvelden beri var. Biz çıkarmadık bu
maddeleri. O halde bunlara aykırı olarak hareket eden ve diğer ceza kanunu-
379
nun maddelerine aykırı hareket edenler hakkında, gerekli kanunf işlem mah
keme/erimiz tarafından görülmektedir. Soruyorum sizlere, sag ve sol, birbirle
rini ve hatta suçsuz vatandaşları öldürmediler mi? Bankayı, ticarethaneyi, evleri
soymadılar mı? Şehir/erimizde kurtarılmış bölgeler ihdas etmediler mi? Vatan
daşları alevidir, sünnidir diye ikiye bölmedi/er mi? Sevgili vatandaşlarım, mil
liyetçilik, vatana, ulusa ve devlete sahip çıkma, hiç kimsenin inhisarına verii
memiştir ve verilemez. Hiçbir gayri resmi örgüt devlet güvenlik güçlerinin
yetkilerini kullanamaz. Bu yüce kavramlara ulus bütünüyle sahip çıkar. Ben
sahip çıkıyorum gerekçesiyle çeteler kurulması veya bu düzen degişmelidir
diyerek diger bir çete grubunun kurulması, asla hoş görülemez ve yasal taki
battan da kurtulamazlar.
Bu konuşmamdan sonra Sivas Kongresinin yapıldığı ve şimdi lise olarak
kullanılan binaya gittik. Kongrerin toplandığı oda müze olarak kullanılıyor. Bu
odada bir profesör tarafından verilen konferansı takip ettik. BilAhare şeref
defterine bu binanın olduğu gibi müze yapılması , lisenin başka bir binaya
taşınmasını yazdım.
Ankara'ya döndüğümde de Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlam'a bu konu
daki emrimi ilettim. Bu emrim üzerine yeni bir lise binasının inşasına başlandı.
1987 senesinde Sivas'a gittiğimde bu tarihi binanın tümünün müze olarak tan
zim edildiğini gördüm ve sevindim.
Dün kabul ettiğimiz bir kanunla Sıkıyönetim Komutanlarına daha evvel ve
rilmiş olan 90 günlük gözetim altında suçlulan tuttna yetkisini 45 gÜne indir
dik. Aslında biz bunu daha evvel kabul edecektik. Fakat Avrupa Parlamento
sundan 90 günün kaldınlması konusunda üzerimizde baskı yapılmaya
başlanınca Amasya konuşmamda ifade ettiğim gibi, bunu askıya almıştık. Ni
hayet bugün kanunu kabul ettik. 90 günlük sürenin çok olduğunu ben de ka
bul ediyordum. Ancak o karar alınırken, bu yetkiyi Sıkıyönetim Komutanları
istemişti . Ben de onların isteğini geri çevirmek istemedim.
380
8 EYLÜL SALI
Daha evvel Kuveyt Emiri Şeyh Cabir El Ahmet El Sabah'ı Türkiye'ye da
vet etmiştim. O tarihte yaptığım davet bugün gerçekleşti. -Kuveyt Emiri 80
kişilik maiyeti ile bugün l l . 30'da Ankara'ya geldi. Merasimle karşılamayı
müteakip Çankaya Köşkünde Emiri misafir ettik. Öğleden sonra karşılıklı
görüşmelerimiz oldu. Akşam da onuruna Çankaya Köşkünde bir yemek tertip
ettim.
Görüşmelerimiz çok samimi oldu. Ben, Arap ve Körfez ülkeleri ile
ilişkilerimizin geliştirilmesi taraftan idim. Zira Avrupa ve OECD ülkelerine
yaptığımız ihracaat muayyen bir rakamı geçmiyordu. İhracatımızı artırmak
gerekiyordu. Bunun içinde Ortadoğu ülkelerine, Uzakdoğuya, Afrika'ya
açılmak zorunda idik.
Pakistan Devlet Başkanı Ziya Ül Hak'tan sonra Tilrkiye'yi ziyaret eden bu
ikinci devlet başkanı oluyordu. Kendisini yarın İstanbul'a yolcu edeceğiz. Ben
de 9 Eylül İzmir'in kurtuluş yıldönümü töreninde bulunmak üzere İzmir'e gi
deceğim ve oradan İstanbul'a geçerek Emir'e mülfild olacak ve 10 Eylül günü
istanbul'dan uğurlayacağım.
9 EYLÜL ÇARŞAMBA
381
engin mutluluğunu yaşıyoruz. Aslında bu tarih yalnız İzmir'in kurtuluş günü
değildir. Bu tarih aynı zamanda Türk ulusunun da kurtuluş günüdür. Bu an
lamlı gün, başta siz İzmirli hemşehrilerim olmak üzere tüm Türk ulusuna mut
lu olsun, kutlu olsun. Bugüne kadar hiçbir şehrimizin kurtuluş gününde bu
lunmadık. Ancak, 9 Eylül'ün özelliği dolayısıyla sizlerin aranızdayız ve bu
mutlu günü sizlerle birlikte paylaşıyoruz.
Sevgili vatandaşlarım, sevgili İzmirli hemşehrilerim. Atatürk, ne kadar
büyük, ne kadar ileri görüşlü ve ne kadar affedici bir insandı ki, yurdunu isti
laya gelenleri, ulusunu yok etmeye çalışanları mağlup ettikten ve yurdu bunlar
dan temizledikten sonra, bunu yapanlara ve onlara her türlü maddi ve manevi
yardımı sağlayan ülkelere heme11 dostluk elini uzatabilmişti. Bu olay dünyada
emsaline nadir rastlanan bir olaydır. Çünkü o büyük insan, hisleriyle hareket
etmezdi. O daima doğruyu, en iyiyi bulmaya çalışırdı. Bulduktan so11ra da
kırgınlıkları, küskünlükleri ve hatta düşmanlıkları unutur, doğruyu, iyiyi tatbik
ederdi. Tarih göstermiştir ki, bu iki ülkenin birbirine dost olması, her iki
ülkeye de yarar sağlamıştır. Ancak, bu yarardan rahatsız olan bir kısım dış
güçler, sinsi faaliyet/erini artırarak, yeniden bu iki ülkeyi birbirine düşman
yapma çabasına girmişlerdir. Bu çalxı/ara maalesef dış güçlerin para/ellerinde
çalışa11 iç güçler ve hatta bir kısım politikacılar da katılmışlardır. Seçim kazan
mak için halkları birbirine düşman edecek kadar gözleri dönmüş politikacılar,
bilmiyorlar ki, bir zaman gelecek bu düşmanlık seli içerisi11de boğulup gide
ceklerdir. Bizde bir tabir vardır, "Rüzgar eken fırtına biçer" diye. Burada
bütün ulus karşısında ifade ediyorum ki, Türk ulusu kendi topraklarına ve
hakları11a göz dikmeyen hiçbir ulusa karşı düşma11lık beslememektedir. Ve
hiçbir komşusu11un da bir karış toprağında gözü yoktur. Biz, önümüzde
uzatılan ve üzerinde her iki ülke11in ortak menfaatleri bulu11an şu Ege Deni
zi'nin düşmanlıkları körükleyeci bir deniz deği/,_bizi birbirimize yaklaştıran,
bizi birbirimize bağlaya11 "Dostluk Denizi" olmasını istiyoruz. Biz bu kurtuluş
günlerini düşmanlıkları tazelemek için değil, bir daha o günkü durumlara
düşülmemesi için kutluyor ve gelecek nesillere ne müşkül şartlar altında bu
ülkenin kurtarıldığını anlatmak ve göstermek istiyoruz.
U EYLÜL CUMARTESİ
12 EYLÜL'ÜN 1 'İNCİ YILDÖNÜMÜ
383
Bu gayeye ulaşmak için; asırlardır hiçbir ayınm olmadan ktırdeşçe yaşayan,
Kıutuluş Savaşı ve sonrasında düşmanlara ve her türlü güçlüklere el ele göğüs
geren Türk halkının; dini inançları, meslekleri, politik görüşleri ve bölgesel
yapıları memleketimizin bölünmesinde bir araç olarak kullanılmış ve böylece
Türk toplumu birbirine düşman gruplara ve sınıflara bölünerek hassas bir hale
getirilmiştir.
Bu hassasiyet, 1950'/i yıllardan itibaren girmiş olduğumuz demokratik
parlamenter yaşamda, hatalı olarak Atatürk ilkelerinden giderek uzaklaşılması
sonucu doğan boşluğun. diğer sapık ideolojilerle do/durulmaya çalışılması ile
daha da anmıştır.
Böylece Türk toplumu, yıllarca dıştan da yönetildiği muhakkak olan ve
tezgahlanan yoğun, yıkıcı ve bölücü çalışma ve propagandalarla zamanla
bölünme noktasına getirilmiş, bu bölünme esnasında da değişik düzeylerde
bazı sözümona liderler yaratılmaya çalışılmıştır. Gizli ve açık olarak yaratılan
bu liderler, terörist örgütler kurmak, bazı derneklere, öğretim kuruluşlarına,
.,endikalara, panilere ve kamu kuruluşlarına da sızmak suretiyle ülkemizi kendi
ideolojik görüş ve inançları yönünde yönetmeye kalkışmışlar, mahalleleri,
semtleri ve hatta şehirleri kendi nüfuz çemberi içine almak için her türlü
ahldksızlığı mübah sayarak silahlı mücadeleye girmişlerdir.
İşte, böylece 1960 ve 1970'/i yıllarda Türkiye bu ideolojik, yıkıcı ve
bölücü mücadelelerin yapıldığı bir arena haline dönüştürülmüş ve ülkemiz 12
Eylül öncesinde bir iç savaşuı eşiğine getirilmiştir. Anarşi ve terörün,
ülkemizde bu boyutlara ulaşmış olmasında, yardımcı bazı faktörlerden başka
dış etkenler de büyük rol oynamıştır. Türkiye; Atatürk'ün özgürlük, /diklik,
demokratik ve yurtta banş, dünyada barış ilkelerine bağlı ktılarak bütün ülkeler
ile dost ilişkilerini sürdürmeyi, dış politikasında temel amaç ktıbul etmiş. ancak
diğer bazı ülkelerden her zaman aynı samimi davranışları göremediği gibi, bu
alkelerin terörizmin Türkiye'de yayguılaşmasına yardımcı dahi oldukları
kanıtlanyla anlaşılmıştır.
Bu arada bazı ülkelerin, dostluk, ekonomik, kültürel amaçlı anlaşmalann da
ardına sığınarak Türk terörizminin gelişmesine yardımcı o/duldan izlenmiştir.
Eskiden beri, dıştan yardım ve destek gördüğa bilinen Türkiye'deki
terörizmin zamanla ve özellikle 12 Eylül'den sonra beynelmilel terörizmin bir
parçası haline dönüştüğü görülmüştür.
Gerek 1971-1973 yargılamaları, gerekse 12 Eylül sonrası soruşturma ve
yargılamaları terörizmin dış ülkelerden büyük ölçüde yardım ve destek
gördüklerini belgeleriyle ortaya çıkarmıştır.
Anarşist ve teröristlere dıştan yapılan yardımlar duruma ve belgelere daya
narak özetle şöyledir;
384
Bugüne kadar zoralımla ele geçen hafifsilah miktarı 605.280 adet, halkın
teslim eniği silah miktarı ise 160.170 adet olmak üzere toplam 765.450 adettir.
Bu miktar tüm Silahlı Kuvvetlerimizin üzerinde bir orduyu donatacak
çaptadır ve değeri yaklaşık olarak 30 milyar TL dır. (240 milyon dolar). Bu
miktarlardan, uçaksavarlar, roket atarlar, tanksavar.füzeleri, telsiz ve diğer si
lah ve malzemeler hariç tutulmuştur.
Teröristlerin, 1979 başından beri gasp ve soygunlarda elde ettikleri para ise
494 milyon TL dır. Bu para ile bu kadar geni� çaplı silah, cephane ve malzeme
almaları mümkün değildir.
Kaldı ki, teröristler gasp ettikleri bu paranın büyük bir bölümünü ideolojik
destek için yatırımda, bir bölümünü de zevk ve sefalarında lüks dairelerin
tefrişinde harcamışlardır.
Gerek bu nedenlerle, gerekse yakalanan teröristlerin açık beyanları ile,
teröristlerin bazı dış ülkelerden hem mali, hem de silah ve malzeme yardımı
gördükleri anlaşılmaktadır.
Bu yardım, bu ülkelerce direkt "Olarak silah ve malzeme göndermek sure
tiyle yapıldığı gibi, ilgili devletlerin teşviki veya göz yummaları suretiyle
kaçakçılık şeklinde de yapılmaktadır.
Kaçakçılık, kuşkusuz kara ve deniz sınırlarından yapılmaktadır. Böylece
anarşi ve terör odaklarının olduğu kadar devlet güvencesinden yoksun kalan
vatandaşların da can güvenliği nedenleri ile doğan büyük silah ihtiyacı dış
ülkelerden karşılanarak ülke bir silah deposu haline getirilmiştir.
Bugün dış ülkelerdeki terörist örgütlerin yayınladıkları ve bir kısmı ,
Türkiye'ye sokulan yayınlar 30 çeşidi bulmakta, yine dış ülkelerde üslenerek
Türkiye aleyhine ve Türkiye teröristlerini şartlandırma ve yönlendirmeye
yönelik 22 radyo istasyonu yayın yapmaktadır.
60'ı aşkuı yaym merkezinden haftada bir milyon bildiri, 15.000 adet gazete
basılarak dağıtılmaktadır.
Dış Ermeni terör örgütleri ile işbirliği yapacak kadar gözü kararmış vatan
hainleri, bunlarla aynı kamplarda eğitim görmekte ve yurt içinde bazen bun
ların liderliğinde eylemler yapabilmektedirler.
Dış ülkelerde politik-ideolojik eğitim gören, özellikle yüksek tahsilli kişiler,
içte beyinsel örgütlenmeyi planlarken, terör örgüt/erinin de örgütselfaaliyetle
rint; yön vermekte, taktik ve stratejilerini saptamaktadır/ar.
Türkiye coğrafyası kuzeyden güneye, batıdan doğuya menfaatlerin ve ihti
ras/arın kesiştiği bir düğüm noktası ve geçit yeridir. Böyle bir coğrafya
üzerinde bir kısım dış düşmanlar planlarını uygulayamadan 12 Eylül harekatı
385
vukubulmuştur. Bundan sonra planların değiştirilerek yürürlüğe konması bek
leniyordu: Bu nedenle, Türkiye 'deki anarşi ve terörün teşvik ve tahrikine dış
ülkelerdeki Türkler arasında başlanmış, iç terör odaklarının dışardaki uzantıları
eylemlerini oralarda yoğwılaştı17n.ışlardır.
İç terör odaklarının dış uzantılarının amacı, hiç şüphesiz devletimizi dost ve
müttefik ülkelerle bağlı bulunduğumuz paktlardan ayırmak, bazı kendilerine
demokratik kitle dedikleri yıkıcı kuruluşları vasıtasıyla ülkemiz üzerinde baskı
ku17n.aktır.
Bu amacın gerçekleşmesi için, kısıtlamalar, gözaltı ve tutuklamalar ile
güvenlik kuvvetlerinin tutumu ve davranışları alabildiğine tahrik edilerek
Türkiye ve yeni yönetim aleyhinde yoğun bir propaganda sürdürülmüştür.
Dışarıya kaçan vatan hainleri güdümünde yapılan bu menfi propagandanın
amacı, terör odaklarına karşı çok başarılı bir mücadele veren güvenlik güçlerini
etkisiz hale getirmek, yönetimi dünya kamuoyuna kötülemektir.
Bunlar tarafından şişirilerek yüzbinlerle ifade edilen gözaltı miktarı bugün
3.731 , tutuklu 24.300, mahkam ise 1 .898.kişidir.
Ülkemizde acımasızca seri cinayetler işleyen, soygunlar, silahlı saldın/ar ve
her türlü eylemlerle halkımızı canından bizdiren, ülkeyi parçalamayı ve tecrit
ederek devleti yıkmayı amaçlayan bu silahlı eşkiya artıklarına kucaklarını açan
ülkelerde de Papa olayında olduğu gibi, uluslararası terörizmin şiddet eylemle
rine başladıklarını söylemekle gerçeği dile geti17nek isterim.
Türkiye 'deki biraz önce açıkladığım anarşi ve terör ile ilgili faaliyetleri
destekleyen ve ona yardımda bulunan ülkeler iki grupta toplanmaktalar.
Bunlardan birincisi; ülkemiz üzerinde tarihi ve ideolojik emelleri ve kendi
çıkarları olan, bu emellerine ulaşmak için Türkiyeyi bölmeyi, parçalamayı he
def olan ülkelerdir. Bu gruba dahil ülkelerin Türkiye'deki anarşi ve terör odak
larına biraz önce açıkladığım gibi her türlü desteği sağladıkları bilinmekte ve
nedeni anlaşılmaktadır.
Ancak ikinci gruba dahil ettiğimiz dost ve müttefik ülkelerin, uluslararası
terörizmin bir parçasını teşkil eden ve Türkiye'de faaliyet gösteren terörist/eri
ülkelerinde barındırmalarını, ülkemize yönelik faaliyetlerine göz yummalarını
ve uluslararası terörizmin yıkıcı faaliyetlerine teşhis koymama/arındaki gafleti
anlamak bizim için gerçekten güç olmaktadır.
Ümit ve temenni ederim ki, Avrupalı dostlarımız bu muzır, insanlık
düşmanı kişi ve örgütlerin gerçek yazana görür ve sadece insanlık için değil,
kendi sosyal düzenlerinin korunması için de gerekli etkin önlemleri alırlar.
Sevgili Vatandaşlarım;
386
Dıştan da büyük destek gören terörün bu boyutlara ulaşmasında, kuşkusuz
ülkenin içinde bulunduğu koşullar da temel etken olmuştur.
Ekonomimizin çökme noktasına gelmesinin ve aşm nüfus artışı nedeni ile
düzensiz göç ve şehirleşmeni11 yarattığı sosyal ve ekonomik sorunlar, saf Ana
dolu köylüsünün göç ettiği yerlerdeki uyumsuz ve dengesiz yaşamı, terör
odaklarının kendi ideolojik görüşleri için başlıca sümürüle11 konular olmuştur.
Öğretim kuruluşlarında, bazı dernekli öğretmenler ile örgüt üyesi veya
sempatizan öğretim görevlilerince bilim yerine idelojiler standa.rt konular ola
rak ele alınmış, körpe beyinler şartlandırılmıştır. Okullarda öğretmenler,
öğrenciler bölünmüş, boykotlar, işgaller, çanşmalar nedeni ile ders yapılamaz
olmuştur.
Bugüne kadar birkaç bili öğretim görevlisi ve öğretmenjıakkında yasal ve
idari işlemler yapılmışnr. Yüzbilüerce öğretim üyesi ve öğretmenimiz Atatürk
yolu11da ve kalpleri vatan sevgisi ile dolu olarak çalışırken çok küçük de olsa
bir kısmı maalesefsilahlı eşkiya ile birlik olarak soygun ve cinayetler işleyecek
kadar yolunu şaşırmıştır.
Ülke, anarşi ve terör selinde yuvarlanırken, bunlara dur demekten ve ge
rekli ölllenileri almaktan sorumlu olan hükümetler ve partiler ise tamamen ye
tersiz ve bazı hallerde gaflet içinde kalmışlar ve hatta bu gibi gayri kanuni har
eketleri desteklemişlerdir.
Bunun sonucu olarak,·
Tamamell yansız olması gereken devlet yönetimi, politik çıkarların aleti
olmuş ve yetersiz bir duruma düşerek, çağın gereği olan gelişmelerde11 de
yoksun kalmıştır.
Yapnklarmda11 ve yapamadıklarından sorumlu olması gerekeli o günkü po
litik üst düzey yöneticilerinin, hfild o günlerin özlemini çekercesine, kendi ge
leceklerinin endişesi ile olayları, gelişmeleri izlemeleri, bazı girişimlere meyil
etmeleri, hayretle karşılanmaktadır.
Milli ekonomide önemli bir yeri olan KİT'ler de (Kamu İktisadi
Teşebbüsleri) partilerin politik çıkarlarına hizmet kaynağı ve çeşitli örgütlerin
yuvalalldığı yerler haline gelerek çalışamaz duruma düşmüşlerdir. Mahalli ida.
reler, özellikle belediyeler tamamen politize olmuşlar, bazıları örgütlerine
destek sağlamış, bir kısmı ise her türlü kanun ve idare anlayışından uzak
çeşitli yolsuzluklara sahne olmuştur.
Bugüne kadar, belediyelerde yapılan soruşturmalarda çok özet olarak;
usulsüz ihaleler, eşe-dosta menfaat sağlanması, imar.iskan konularında çeşitli
yolsuzluklar, denetimsizlik, rüşvet, belediyelerin parti malı gibi kullamlması,
387
bütün halka hizmet yerine kendi partililerine hizmet götürülmesi, kanunsuz işçi
ve memur işlemleri gibi yolsuzluk olayları saptanmış ve bunlar mahkemelere
intikal etmiştir.
Bu şekilde 85 belediye hakkında 701 milyon TL 'lık yolsuzluk ve
yukarıdaki nedenler ile 160 dava açılmış bulunmakta, bir çoğunda ise
soruşturmalar sürdürülmektedir.
Her yıl, hatta her ay devi-etten para isteyen İstanbul, Ankara ve İzmir Bele
diyeleri bugün için kendilerine yeterli hale gelmişlerdir.
KİT'lerde ve diğer birçok kamu kurululuşlarında da yolsuzluk konuları
yoğun bir şekilde ortaya çıkartılmakta ve saptananlar mahkemelere intikal et
mektedir.
Bu ortamda cievlet mekanizması maalesef suistimal olayları ile
çalkalanıyordu. 12 Eylül'den sonra mahalli idarelerde olduğu gibi, kamu kw·u
luşlarında da devleti içinden kemiren ve çökmesinde katkısı olan yüzlerce suis
timal olayı saptanarak, yargı organlarına teslim edilmiştir. Anarşide olduğu
gibi, suistimal olay/arma karşı da tarafımızdan amansız bir mücadele açılmış ve
·olaylar saptandıkça sür'atle mahkemelere intikal ettirilmiştir. Bu konuda
sağlanan başarılarda bazı kamu görevlilerinin olduğu kadar vata11daşlarımız111
da katkıları büyüktür.
1 2 Ey/Ül'de, iş barışını sağlamak için; Türk işçisini bir takım sapık
ideolojik görüşler istikametine çekmek isteyen bazı yıkıcı, ideolojikfaaliyet
lerde bulunan sendikaların faaliyetleri durdurulmuştur. Ancak, politize ol
mamış, ideolojik eylemlere girmemiş sendikalarımız faaliyetlerini
sürdürmektedirler. Hiçbir sendika, sendikal faaliyetlerinden dolayı ka
patılmamıştır. Faaliyetleri durdurulanlar ise amaçları dışına çıkmış, işçiyi
sömüren, ideolojik faaliyet için sürüklenmiş, ideolojik grev, boykot, işgal,
hatta ayaklanma kışkırtıcısı olanlardır. Hükümetlerin yukarıda belirttiğim
zafiyeti ve yönetimin yetersizliği oramnda bazı gayri resmi örgütler, menfaat
ve ideolojik gruplar meydana çıkmış, memleketi idare etmede söz ve yetki sa
hibi olmuşlardır. Sendikalar, dernekler, odalar, kooperatifler gibi kanuni kuru
luşların içerisinde ideolojik örgütlerin ve bölücü grupların etkinlikleri giderek
önemli gelişmeler kaydetmiş, bu kuruluşların bazıları adeta yıkıcı örgütlerin
maddi ve personel güç kaynakları haline gelmişlerdir. Anarşi ve terörün gide
rek tırmanması parti ve hükümetlerin aciz ve etkisiz, yönetimin ise yanlı ve ye
tersiz olması sonucunda tarafsız vatandaş kitlesi büyük bir bezginliğe, korku,
dehşet ve içine kapanık/ılığa düşmüştür. Bu ise, güvenlik güçlerinin en büyük
dayanağı ve yardımcısı olan halkın yardımından bu güçleri yoksun bırakmış,
bu da terörün daha da rahat hareket emıesine neden olmuştur.
388
Anarşi ve terörün böylesine yaygın bir hal almasına rağmen ne mutlu ki,
Türkiye'de hdld benliğini, bütünlüğünü ve etkinliğini korumakta olan güçler
vardı.
Bu11larm başmda, yüce Türk ulusunun büyük çoğunluğunun Türk Cumhu
riyetine, devletine ve Silahlı Kuvvetlerine olan sarsılmaz inancı gelmektedir.
Bu inanç ve Türk ailesinin asırlara dayalı düzenli, sağlıklı ve güçlü yapısı,
ülkenin içine düştüğü bunca badireye rağmen bozulmamış ve kurtuluşumuzun
bir dayanağı olmuştur.
Yakalanan terörist/erin ·açıklamalarmdan ve ele geçen belgelerin incelenme
sinden sonra terörist örgütlerin Türkiye'de kullandıkları strateji artık bütün
çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. Bu strateji şöyle özetlenebilir:
Yıkıcı unsurlar genel anlamda iki tür strateji uygulamaktadır:
- Dehşet ve korku stratejisi,
- Sızma stratejisi.
Dehşet ve korku stratejisi:
Ülkede terör ve korku yaratarak bir ihtildl ortamı yaratmayı amaçlayan ha
reket tarzlarına �ygun eylemleri kapsamakta ·ve süratle halk ihtilalini
öngörmekıedir. Bu strateji halkı evlerine kapanmaya zorlayan, yaygın
öldürme, soygun olayları, bu olayları destekleyen kanunsuz grev ve
toplantılar, Fatsa, Kahramanmaraş, Çorum ve bazı Güneydoğu Anadolu ille
rimizdeki örneklerinde görüldüğü gibi halkı birbirine düşüren, büyük kitleleri
kapsayan çatışmalar olarak ülkemizde uygulanmaya çalışılmıştır.
Sızma stratejisi ise;
Kurulmuş olan yıkıcı örgütlerin üyeleri politik ve sosyal teşkil/ere sızmayı
ve bu teşkilleri ele geçirmeyi amaçlayan hareket tarzlarını kapsar.
Bu stratejide partilerin kontrolü, derneklerin kontrolü, kendi amaçlarına
uyar biçimde koalisyonların kurulması, sendikaların belli amaçlı, düzeni zor
layıcı faaliyetlerde bulunması, devlet yönetiminin ele geçirilmesi önem ka
zanır. Buna; TÖB-DER ve ÜLKÜ-BİR vasıtası ile Milli Eğitime, POL-DER
ve POL-BİR vasıtası ile polise, DİSK-MİSK vasıtası ile iş yerlerine, belediye-
lere sızmayı örnekler olarak gösterebiliriz. ·
Türkiye'de aşırı sol da, aşırı sağ da ülke yönetimini ele geçirmek için
değişik çaplarda olmak üzere bu stratejileri benimsemiş ve uygulamışlardır.
Ülkemizde, solda ve sağdaki tüm yıkıcı örgütlerin belirtilen bu dehşet ve
sızma stratejilerini birlikte uyguladıkları gözlenmektedir. 1 2 Eylül öncesinin
kargaşa, bölünme ve çaresizlik ortamını kendi ideolojik amaçları için kullan-
389
mak isteyen bu örgütlerin büyük kısmı bugün güçlü olan devletin bağımsız =
yargı organları karşısında hesap vermektedirler.
"Biz iktidara gelse idik sizi bir an tereddüt etmeden sorgusuz asardık" diyen
bazı teröristlerin adaletin güvencesi altında tarafsız olarak yargılanmaları,
halkmızın ve devletimizin köklü geleneğinin, üstün meziyetlerinin, adalete ve
demokrasiye olan inancının da kanıtını teşkil etmektedir.
12 Eylül Harekatından önce aşırı solcu komünist ve terörist örgütlerin
sayıları yaklaşık olarak 40'a ulaşmış ve bunların büyllk bir kısmı fiilen cinayet
işleyen silahlı saldırı çeteleri haline gelmişlerdir. Sayıları 11 olan bölücü un
surlar legal ve illegal veçheli odaklar çevresinde örgütlenmiş olarakfaaliyetleri
ni yürütmekte idi. Bölücü odakların tümü kendilerince düşledikleri vatan
parçasını ülkemizden koparmak gayreti içerisindeydiler. Sayıları 12'yi bulan
aşırı sağ terörist örgütler, devlet güçlerinin yanında yer almak ve onlara yardım
etmek görüntüsü altında, fakat gerçekte devlet güvenlik güçlerinin etkisiz
olduğunu kanıtlamaya çalışarak tırmanan terörün taraf ve unsurlarından biri
haline gelmiştir. İrtica giderek pervasızlığını arttırmış, cihat çağrılarına silah
sesleri karışmaya başlamış, halkımızın temiz dini inancı sömürülerek çağdışı
bir sistemin oluşturulması gayretleri belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır.
391
örneklerden anlaşıldığı gibi belediyelerimizin yönetici/eri yıkıcı ideolojilere ta
viz vermeden yansız, dürüst hareket edebildikleri, kendi kaynaklarını iyi bir
şekilde değerlendirebildikleri takdirde hem mali yönden devlete yük olmaya
caklar, hem de halka iyi hizmet verebileceklerdir.
392
12 Eylül 1 98 1 tarihli Tercüman gazetesinin başyazısı şöyle:
Türk Silahlı Kuvvetleri çok zor, çok önemli fakat Türk milletinin
bütünlüğü. mutluluğu ve güvenliği için mutl�a yerine getirilmesi zorunlu olan
bir görevi üstlenmiştir.
Geride kalan bir yıl, ordumuzun üstlendiği bu çok çetin ve zorunlu görevi,
vermiş olduğu asker sözüne sadık kalarak gerçekleştirme yolunda gayretleri ile
geçmiştir. Yoğun, kararlı, sonuca ulaşan, başarılı gayretleriyle.
Türk. mil/eti ona yeniden huzur ve güvenini veren, ülkesinin bütünlüğünü
koruyan, zorbaları, terör çetelerini çökerten ordusuna en derin duyguları ile
doludur.
Yediden yetmişe, Edirne'den Ardahan'a, bütünüyle Türk milleti, bu kutsal
görevinde Türk ordusunun yanındadır.
12 Eylül Harekatının bir amacı da, yozlaşan, çöken, kan denizinde batmak
ta olan demokrasiye yeniden sağlam bir yapı kazandırmak, bu görevini de ta
mamladıktan sonra devlet yönetimini bütün kurumlarıyla işleyen demokrasiye
bırakmaktır. O amaç doğrultusunda bir takvim uygulanmakta, sağlam adımlar
atılmaktadır.
Türk Ord1JSunun geleneği budur. Verilmiş bulunan asker sözü budur. O
söze bütün Türk milleti yürekten inançlıdır.
12 Eylül 1980'den 12 Eylül 1981 'e çok mesafeler alındı. Ama Türk Silahlı
Kuvvetlerinin önünde gene çok zor görevler, alınması gereken bir uzun me
safe Jıôf{i var.
Geçen yılkı içten dileğimizi tekrarlıyoruz.
Allah Ordumuzun yardımcısı olsun."
393
Aynı gazetenin köşe yazarlanndan Rauf Tamer'in "365 Gün" başlıklı yazısı
ise şôyle:
"Biz özgürlük diye diye özgürlükleri yok etme yarışına girmiş bir inat
ülkesi olduğumuzdan beri, ordu, işin bu noktaya gelmemesi için çok sabır
göstermiştir ama, galiba sonunda Türk devletinin varlığı, demokrasiden daha
öncelik kazanmıştır.
Geçen sene bugün, yukarıda okuduğunuz cümleyle karşılamıştım 12 Eylül
Harekdtmı ...
Ve aynı yazıyı şu cümleyle noktalamışım:
Demokrasi bitmez.
Demokrasi elbette bitmeyecektir. Bir daha gitmemek üzere elbet geri gele
cektir. Ama sağlam demokrasi için sağlam devlet prensibiyle..
Nedir o prensip?
İşte 12 Eylül beyannamesini, yani Evren Paşa'nın o günkü biJdirisini açıp
tekrar okumalıyız...
Çünkü Harekatuı gerekçelerinde, Türkiye'nin müstakbel çizgileri, zaten
kendiliğinden gözüküyor.
Aynı bantın, devlet radyo ve televizyonundan bugün bir daha tekrarlan-
masında sayısızfaydalar görürüz.
Niçin?
Milli birlik ve beraberlik ruhunun yeniden perçinleşmesi için. Bu bir..
12 Eylü/'e nasıl gediğimizin itirazsız yeniden tesbiti ve tescili için. Bu iki..
Üçüncüsü ve en önemlisi de:
Harekata haklılık kazandıran gerekçelerin 12 Eylü/'den sonraki yani
şimdiki durumunu tetkik, hatta (varsa) mevcudiyetlerini ve hayatiyetlerini kon
trol için ...
Velhasıl, en azından bir kıyaslama.
Neredeydik, nerelere geldik?
Yahut:
Henüz gelemediğimiz yerler varsa, hangi engellerle karşılaştık?
365 günde, büyük adımlar atılmış, uzun yollar katedilmiştir.
Yapılan işlerin çoğunda mutabıkız. Ancak hfili yapılmayan işler için belki
aceleciyiz.
Sağlam bir devletin temelleri atılırken, yönetime yardımcı olalım. BÜYÜK
İDEALi'ne ve BÖLÜNMEZLİK prensibine bütün gücümüzle destek verelim.
Hız ve ilham kaynağımız Atatürk milliyetçiliğidir..
394
Önümüzü açan, yolumuzu gösteren, program ise, 12 Eylül beyannamesi-
nin ta kendisidir.
Okuyalım.
Yüksek sesle okuyalım.
Bir daha.. Bir daha... "
395
Milliyet gazetesinin 12 Eylül tarihli nüshasında başyazar Mehmet Barlas'ın
" Birinci Yıl!.." başlıklı yazısı şöyle:
"En yüksek rütbeli komutamndan, en kıdemsiz erine kadar, Türk Silahlı
Kuvvetlerine şükrammız sonsuzdur. Kendilerine karşı ulusca gösterilen gele
neksel özene ltJyık olduklarım , bir kez daha kamtlamışlardır. Kaybolmuş can
ve mal güvenliğini yeniden sağlamışlar, tehlikeye düşmüş olan ülke
bütünlüğünü tekrar tartışılmaz bir kavram haline getirmişlerdir.
Devlete ve ulusa, bundan büyük hizmet olur mu?
Bu yüzdendir ki, 12 Eylül'ün birinci yılı dolarken öncelikle şükran duygu
muzu seslendiriyoruz.
Ama biliyoruz ki, bu bir askeri rejimdir. Bugünkü statünün varlığı, demok
rasinin ve anayasal hukuk devletinin yokluğu demektir. Demokrasiye dönüş
süresini11 uzaması halinde, 12 Eylül öncesi kargaşadan farklı .fakat en az onun
kadar ciddi ve ürkütücü, başka sorunlar çıkarabilir.
Bu sebepledir ki, 12 Eylül'ün üstesi11de11 geldiği sorunları sımrlarken, bir
askeri rejimin çözüm bulamayacağı problemlerin varlıg ını da hatırlatmak
gereğini duyuyoruz. Fakat en büyük güvencemiz, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
demokrasiyi vazgeçilmez bir felsefe olarak kabul etmiş olmasıdır .. Gerekse 12
Eylül'ün biçimi, bize bu güvenceyi vermektedir.
12 Eylül bir askeri rejim olmaktan çok, bir 'devlet yönetimi' biçimi sergi/e
mektedir. Müdahaleyi, bir cunta değil, 'Emir komuta zinciri içinde emirle' tüm
Silahlı Kuvvetler yapmıştır. Devletin bütün kadroları buna katılmıştır. Halk
bunu geniş bir biçimde desteklemiştir.
Yani, 12 Eylül, iktidarının kaynağım bir gruptan değil, devletten ve halktan
almaktadır. Bu yüzde11dir ki, arkalarında miyonlarca kişinin oy'unu taşıyan
siyasi parti kadroları ve liderleri, dönemin gereği olan bazı kısıtlayıcı kurallara,
direnmeden uymuşlardır.
Ver herkes inanmaktadır ki, birinci yıl dö11emeci- al111ırke11, bundan sonraki
yılm sonundaki virajda, çok partili demokratik parlamenter rejim olacaktır.
Bu açıdan, ikinci yılm artık düne değil, yarına dönük olması gerekiyor. 12
Eylül öncesi, bir kabus gibi geride kalmıştır. Aradan bir yıl geçmiştir. Devlet
kurtarılmıştır. Artık sıra, demokrasinin kurulmasındadır.
Bundan böyle, düne değil yarına bakacağız.. Bakmalıyız.. "
396
Nonnal demokratik parlamenter sisteme geçtikten bir süre sonra benim
aleyhimde sık sık makaleler yazarken adımı anarken sayın tabirini çok görüp
BAY KENAN EVREN tabirini kullanan Cumhuriyet Gaz�tesi yazarlarından
Oktay Akbal'ın bugünkü sayısında BİR YIL SONRA başlıklı yazısında, be
nim Sivas'ta yaptığım konuşmada söylediğim "ATATÜRK'ün Büyük Nut
ku'nu ezberleyinceye kadar tekrar tekrar okumalarını tavsiye ediyorum.
MARKS'ı, LENİN'i, MAO'yu okuyanlara sesleniyorum. Evvern kendi
büyüklerini, yoksul ülkelere, tutsak ülkelere dahi liderlik etmiş olan
ATATÜRK'ü okuyun. Onu öğrenin. Ondan sonra ötekileri de okursunuz"
paragrafını ele almış. bu sözlerimin doğruluğunu dile getirdikten, Nutuk'un
önemine değindikten sonra yazısına şöyle devam enniş:
"Sayın Devlet Başkam (Her nasılsa burada Mtfedip SAYIN tabirini kul
lanmış) bir kez daha gerçek Atatürkçülük çizgisinde birleşmeye çagırmaktadır
bizleri... Kendilerini MİLLİYETÇİ diye tanıtan, ama gerçek Milliyetçilikle il
gileri olmayanların, Atatürkçülüge yüzde yüz ters düşen işler yapanların, en
kanlı girişimlere kalkışanların yanılgılarını belirten Evren bakın ne diyor bu
konuda:
O halde Milliyetçilik, vatana, ulusa ve devlete sahip çıkma hiç kimsenin in
hisarma verilmemiştir ve verilemez. Hiç bir gayri resmi örgüt, devlet güvenlik
güç/eri11i11 yetkilerini kullanamaz. Bu yüce kavramlara ulus bütünüyle sahip
çıkar.
12 Eylül 1980 den bu yana tam bir yıl geçti. Türk Ordusunun kurduğu bu
yönetim elbette ki yıllar boyu sürüp gitmeyecektir. Bunu 12 Eylü/'ü
gerçekleştirenler açıkça belirtmişlerdir. Her konuşmalarında da yinelemekte
dirler. Ordunun görevi kutsaldır, yurdu ve ulusu savunmak ... Ama siyasal ik
tadarı11, yurdu içine düşürdüğü çıkmazlardan çekip kurtamıak da bir çeşit yurt
savunması sayılmalıdır. 12 Eylül olgusu kaçınılmaz bir sonuçtu. Şimdi, yasa
dışı yollara, işlere kalkışıp ülkemizi kana boyayanlar adalet önünde hesap ver
mektedir. Kim gerçekten suçludur, kim değildir en kısa sürede adalet her şeyi
aydmlıga çıkaracaktır. Suçlular cezalandırılacak, suçsuzlar ak/anacaktır. Türk
Ordusu her zamanki gibi. Atatürk Cumhuriyetini yaşamıak, güçlendirmek, bu
Atatürkçü çizgiye ters düşenlere hadlerini bildirmek görevini bir kez daha ye
rine getirmektedir."
Diğer gazetelerde de aynı mealde çeşitli yazılar bu bir yıllık icraatımızı över
mahiyette idi.
Görülüyor ki iyi yoldayız. Verdiğimiz sözün önemli bir kısmını yerine ge
tirdik. 8 aylık hayat pahalılığı % 17 .8 civarında seyrediyor. % 1 OO'ün üstünde
seyreden enflasyonun bu sene % 30-35 civarında gerçekleşmesini bekliyoruz.
İnşallah bunda da muvaffak olacağız.
397
14 EYLÜL PAZARTESİ
398
milyon dolar iken; 1 980 Eylül'ü ile 1 9 8 1 Ağustos'u arasında bu rakam 3 mil
yar 876 miyon dolar olmuştur.
17 EYLÜL PERŞEMBE
399
Atatürkçülüğü ve Atütürk ilkelerini bütün öğretim kurumlarımızda, tüm Türk
gençliğine verme çabası içindeyiz.
SORU: Ermenilerin üç nesil sonra dahi bugün hfılii Türklere karşı bu denli
menfi birfaaliyet içinde olmalarım nasıl açıklarsınız?
CEVAP: Erme11i sorunu bazı millet/erarası terör mihrakları tarafında11
Türkiye aleyhine istismar edilmek üzere yaratılmış suni bir konudur.
Türkiye'11i11 dışında yaşayan bazı Ermeniler milletlerarası terörizmin oyuncağı,
maşası olmuşlardır. Uluslararası Ermeni girişimleri11in 12 Eylül'den evvel
memleketteki kargaşalık ve iç savaş tehlikelerinden istifade etmek amacını
taşıdığı açıkça görülmektedir. Şunu herkesin bilmesini istiyorum ki,
Türkiye'nin Ermeni sorunu diye bir soru11u yoktur ve bütün dünyadaki Erme
niler de bilmektedirler ki bugünkü Türkiye'nin milli hudutları içinde bir Erme
nistan mevcut değildir ve olmayacaktır. Öte yandan Ermeni teröristlerin diplo
matlarımıza saldırmak için ülke olarak Fra11sa'dan yararlanmalarını teessüfle
karşılıyoruz.
SORU: Başkan Sedat'ın katlin(ien sonra, İslam ümmetçiliği fikrinin bir
ölçüde yenide11 ortaya çıkmasından endişe ediyor musu11uz?
CEVAP: Katiyyen. Böyle bi endişemiz olsaydı, idik okullarımızda din
dersleri konması yolundaki kararı alır mıydık? Ancak islam ünımetçiliğifikri
nin yeniden ortaya çıkmasının Moskova'nm işine geleceği aşikardır.
SORU: Peki, ya Kürt sorunu?
CEVAP: Tahriklerin olduğu muhakkak. Ancak, ülkemizi parçalamak için
Marksist yöntemleri ve bey11e/milel terörizmi kullanan bir bölücülük gayretini
de gözden uzak tutmamalıdır. Buııunla beraber hedef kitlelerin büyük
çoğunluğu bu tahriklere kapılmamaktadır. Esase11 birçok batı ülkesi din, mez
hep, ırk ve renk farkları sebebiyle bu çeşit problemlerle karşı karşıya bulun
maktadır.
SORU: Uluslararası pla11da, Başkan Reagan'm Türkiye ile bundan böyle de
ilgileneceğini düşünüyor musunuz?
CEVAP: ABD ile ilişkilerimizde, ambargo döneminin bahtsız günleri geride
kalmıştır. Bugün idaremiz en geniş anlayışı öncelikle Amerikalılardan
görmüştür.
Türkiye'de ABD ile müştereken kullanılan sadece bir üs vardır. (İncirlik
Hava Harekat ve Destek Üssü) Ayrıca yedi adet muhabere tesisi, üç adet bilgi
toplama tesisi ve bir deniz seyrü-sefer istasyonu bulunmaktadır. Türkiye,
kısıtlı imkanlarıyla toplam yıllık bütçesinin % 23'ünü savunma harcamalarına
tahsis etmekte olup, bu ittifak içinde çok büyük bir rakamdır. Diğer taraftan,
400
başta ABD ve Federal Almanya olmak üzere bir kısım NATO ülkelerinden
askeri yardım alınmaktadır. NATO'da 12 Aralık 1979'da alınan ve basına
açıklanan karara Türkiye'de katılmıştır. Bu karar Türkiye'de PERSHJNG-11
ve CRUISEfüzeleri konuşlandmlmasmı öngörmemektedir.
SORU: Ahiren sosyalist bir başkan seçmiş bulunan Fransa ile gelecekteki
ilişkileriniz hakkında ne düşünüyorsunuz?
CEVAP: Ülkeler arası ikili ilişkilerin esas. itibariyle devletten devlete
yürütülmesi ve geliştirilmesi nedeniyle, bir ülkede vaki hükümet veya iktidar
değişikliğinin, o ülkenin dost ve müttefik/eriyle olan ilişkilerini etkilememesi
tabiidir.
Fransa ile aramızda tarihten gelen geleneksel köklü bağlar ve yakın dostluk
ve işbirliğine ve karşılıklı menfaatlere dayalı ilişkilerimiz mevcuttur. Başkan
De Gaulle 1968 yılında Türkiye'de çoşku ile karşılanmıştır. Başkan Mitte
rand'ın yönetimi altında da Fransa ile mevcut ikili ve çok taraflı ilişkilerimizin
gelişerek devam edeceğini arzu ve ümit ediyoruz.
Sayın Mitterand'ın çeşitli vesilelerle Fransa'nın taahhütlerine bağlı kala
cağını açıklamış bulu11masuıdan ayrıca memnuniyet duyduğumuzu belirtmek
isterim.
Avrupa ülkeleriyle gfrek siyasal, gerek&e ekonomik ilişkilerimizin
geliştirilmesine özel önem veriyoruz. Bu nedenle Avrupa Ekonomik Toplu
luğuna tam üyelik için gerekli hazırlıkları yapmayı da kararlaştırmış bulun
maktayız.
Geçen bir yıl içi11de, batılı dost ve müttefiklerimize ülkemizde temel hak ve
hürriyetleri tekrar ihldl edilmeyecek bir biçimde en sağlam temellere oturtmak
ve etkin bir demokratik düzenin yeniden ihyasını sağlamak yolunda niyet ve
çalışmalarımızı her vesile ile anlattık. Çoğulcu parlamenter sisteme olan
bağlılığımız nedeniyle Batı'nın parlamenter kuruluşlarıyla ilişkilerimizi koru
maya ve işbirliğini devam ettirmeye ayrıca iti11a ettik. Bu itibarla Ban Avrupalı
dost ve müttefiklerimizin 12 Eylül öncesi Türkiye'dekt· hakiki durumun bilinci
içinde, Türkiye'ye olan destek, anlayış ve güvenlerinin devam etmesi, bizler
için ayrı bir önem taşımaktadır.
SORU: Bugü11 düzeni yeniden tesis ettiğinize göre, iktidarı sivillere iade et
meyi düşünüyor musunuz?
CEVAP: Şüphe mi ediyorsunuz? Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime
müdtıhalesi yasaya istinaden olmuştur. Vatan tehlikeye düşerse aynı şey sizde
de olur. Amacımız Türkiye Cumhuriyetini maruz bulunduğu yıkılma ve
parçalanma tehdidinden kurtarmaktı. Bugün terör ve anarşi son bulmuştur.
Bwıu tahrik eden illegal örgütlerin ve militanların büyük bir ekseriyeti temiz-
401
lenmiştir. Türkiye'de en geniş anlamda can ve mal güvenliği sağlanmıştır.
Buna paralel olarak ekonomik ve istikrar yolunda olumlu gelişmeler olmuştur.
Türk Silahlı Kuvvetleri tarihin her döneminde daima politika dışında kalmıştır.
Hiçbir zaman iktidar hırs ve hevesi ile hareket etmemiştir. Geçmişte olduğu
gibi, bu kere de üstlendiğimiz gerçek ve işler bir parlamenter demokratik rejimi
güvenli bir şekilde çalışacak kurum ve kuruluşları ile birlikte en kısa sürede
tesis etmek temel hedefimizdir.
18 EYLÜL CUMA
402
bebi hakimlerin ölümle tehdit edilmeleri. Birçok şehir ve kasabalarda sağ ve
sol örgütlere mensup teröristler tarafından mahalleler, semtler, sokaklar
ayrılmış, kurtarılmış bölgeler ve kasabalar teşekkül etmiş. Buralara emniyet
kuvvetleri dahi giremiyor. Kanun hakimiyeti kalmamış. Bütün bunlara
rağmen, hepsine çare bulacak olan parlamento çalışmıyor. 6 ay gibi uzun bir
süre bir tek kamm çıkaramadan yalnızca Cumhurbaşkanı seçimi için seçim tur
ları ile vakit geçirmiş ve netice alamamış. Parlamentoda 1200'denfazla kanun
tasarısı beklediği halde bir sene içinde 47 kanun çıkarılabilmiş, bunun da 37'si
bütçe ile ilgili kanunlar. Yani bir senede 10 kanun çıkarılabilmiş.
Bütün bunlar tarafımdan zaman zaman radyo, televizyon ve basmda dile
getirilmeye çalışılmış, Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında ben ve Kuvvet
Komutanı arkadaşlarımca söylenmiş ve en son bir mektupla bu acı durum
Cumhurbaşkanı 'na aksettirilmiş, buna rağmen hiçbir netice alınmamış. Partiler
iktidara gelebilmek için her türlü ayak oyunlarını yapabilmişlerdir. İşte böyle
bir ortam içerisinde Silahlı Kuvvetleri memleketi bir iç harp fetaketinden kur
tarmak maksadıyla bu müdahaleyi yapmıştır. İlk gün ve müteakip tarihlerde
yaptığım konuşmalarda da ifade ettiğim gibi, ülke yönetimi tekrar seçimle gel
miş bir parlamentoya ve hükümete teslim edilecektir. Zira biz ve bütün komu
tan arkadaşlarım , ülkenin bir askeri idare tarafından uzun zaman
yönetilemeyeceğini, yönetilmeye kalkışılırsa bunun mahzurlarını tarihi
tecrübelerimize de dayanarak çok iyi" biliyoruz. Bazı dostlarımızın bu
müdahaleyi tasvip etmediklerini ve bizim bu sözlerimize inanmak istemedikle
rini, Türkiye'deki eski liderlerle kurulmuş dostlukları dolayısıyla bizi başka
yollarla cezalandırmak istediklerini biliyoruz. Ancak çoğunlukla baıılı dost
larımızm bu hareketi anlayışla karşıladık/arım da memnuniyetle görüyoruz.
Biz verdiğimiz söze uygun olarak programımızı adım adım tahakkuk etti
riyoruz. Bu bir sene içinde gözle görülecek derecede başarı sağladık. Anarşi
ve terör büyük ölçüde ortadan kalktı. Hergün ortalama 20-22 kişi ölürken
şimdi üç günde bir kişi ölmektedir. Her zaman söylediğim gibi bunu sıfıra in
dirmeyi, içinde yaşadığımız ortamda mümkün göremiyorum. Eğer bütün Batılı
ülkeler, kendilerine siyasi mülteci diye sığınan hakikatte gizli örgütlerin üyesi
veya cani olan kişileri kabul etmez, beynelmilel terörizmle etkili mücadelede
işbirliği yaparlarsa, o zaman bunun kökü kazınabilir. Unutmayalım ki, bu
terör yarın, öbürüsü gün o ülkelere de sıçrayabilir. Nitekim sıçrıyor da.
Ekonomik alanda da her gün daha_ iyiye gittiğimizi görüyoruz.
403
21 EYLÜL PAZARTESİ
22 EYLÜL SALI
Bugün feci bir kaza haberini ulaştırdılar. Trakya'da yapılmakta olan bir tat
bikatta, hava kuvvetlerine ait bir jet uçağı, toplu olarak istirahat etmekte olan
bir piyade bölüğünün üzerine düşmüş ve 40 erimiz şehit olmuş. 72 erimiz de
yaralanmış. Tabii çok üzüldüm.
404
23 EYLÜL ÇARŞAMBA
405
devrilmeye mahkOmdur. Bu itibarla, dostlarımızdan istediğimiz tek şey, bize
en iyi sistemi bulabilmemiz için zaman tanımalarıdır.
Türkiye'de komünist partisi yoktur ve bugünkü ortamda olamaz. Belki
bundan elli yıl sonra olabilir. Belki o zaman dünyada komü11ist sistemi dahi
mevcut olmayabilir. Demokrasicilik oyunu oynanmamalı, bu işi ciddiye almak
ldzımdır.
Konuk Bakan: Zatı Devletlerinin buyurduk/arına tamamen katılıyorum.
Bugün demokrasiye ulaşmış ülkeler hangi merhalelerden geçtiklerini unutmuşa
be11ziyorlar. Amerika bir iç savaşa sahne olmuş, Belçika'da Flamanlar ve Va
/onlar çatışmışlardır. Fransız ihtilali ve akisleri uzun yıllar sürmüştür.
Milli Savunma Bakamnız ile yaptığım görüşmede de belirttiğim gibi, Kana
da Türkiye'ye elinden gelen her türlü yardımı göstermeye gayret edecektir.
Bundan sadece tek taraflı olarak vermeyi değil, sizden de birşeyler öğrenmeyi
kastediyorum. Sanayi, ticaret ve kültür alanlarında da işbirliğine hazırız.
Ben: Bize cephe almış bulunan aşırı grupların maksatlarının Türkiye'yi
yalnızlığa itmek ve böylece Batı Grubundan ayırmak olduğu11un farkındayız.
Bu oyunlarını biz biliyoruz. Avrupalı dostlarımızın da bunu anlamalarını is
tiyoruz. Bizde bir atasözü vardır, "Pireyi yakalamak için yorgam yakmak." Bi
zim yorganı yakmaya niyetimiz yok.
Konuk Bakan: Zat-ı Devletleri ile bu konuda mutabıkım. Batıda "pasifizm"
hususunda dikkatli olmaya mecburuz. Hepimiz barış içi11de yaşamayı arzu
ediyoruz. Ancak, bu11un neleri feda ederek sağlanacağı açıklığa
kavuşturulmalıdır. Bağımsızlığımızı yitirmek istemiyoruz. Hürriyet
diğerlerinin hürriyetlerine e11gel olunmaması şeklinde anlaşılmalıdır.
1 EKİM PERŞEMBE
Mesajımda özetle; Fransa'da bir yıldan daha kısa bir zaman içinde Türle
diplomatlarına karşı beş caniyane girişim yapıldığı, özellikle Fransız Radyo ve
Televizyon i radesinin bu olaylar karşısında her türlü terörist eyleme karşı
olduğunu açıkça ilin eden Fransız hükümetinin politikasıyla da bağdaşmayan
406
bir tutum izleyerek, sözde Ermeni taleplerini haklı göstermeye yönelik terörist
saldırılan teşvik eder mahiyette ve Fransız kamuoyunda Türklere karşı
düşmanlık hisleri yaratacak yayınlar yaptığı, Fransız Radyo ve Televizyonu
nun haiz olduğu özgürlüğün bir başka ülkeye karşı nefretin kışkırtılmasını ma
zur ve haklı gösteremeyeceği, bu neşriyatın iki ülke arasında, her iki ülkenin
de milli yararlan icabı olan geleneksel dostluğu zedelemesine, Fransa Cum
hurbaşkanın müsaade etmeyeceğine inandığımı belirttim.
407
raporda Türkiye'nin Konsey Üyeliğinde kalıp kalmaması hususunun Ocak
ayına ertelenmesi öngörülüyor.
Bu haberler iyi haberler ama biraz evvel de söylediğim gibi, hiç güven ol
maz. Bir de bakarsuuz ki tam tersi bir karar da çıkabilir. Zira Türkiye içinde ve
dışındaki birçok kişi ve kuruluşlar bu yöndeki menfi tutum ve girişimlerini de
vam ettiriyorlar. Bizim askeri idarenin muvaffak olmaması için var güçleriyle
çalışıyorlar. Biz muvaffak olamazsak sanki Türkiye kurtulacak. Bunun son
şans olduğunun idraksizliği içinde olarl insan mı ararsınız? Bir sürü...
Bu mühim karan almadan, bir defa da Yüksek Askeri ŞQra üyelerinin fikir
lerini de öğrenmek istedik. Komutanların 1 3 Ekim günü Ankara'da toplanma
ları hususunda emir verdim. Toplanu sebebi olarak da y�ni eğitim yılının
başlaması dolayısıyla bu eğitim döneminde uygulanacak eğitim programlarını
gözden geçirmeyi bildirdik.
6 EKİM SALI
408
Siyasi partileri kapabna kararımızı erken açıklamış olsaydık bu karar nasıl
karşılanır ve Avrupa Konseyi ayru karara varabilir miydi şüpheliyim.
Bugün, İstanbul'da yayınlanan "Middle East Review" adlı derginin bir mu
habiri gelerek bana çeşitli sorular yöneltti.
Bu soru ve cevaplardan ikisini buraya alıyorum. Diğerlerini önemli
gönnediğim için almadım:
409
/arı hakkında soruşturma açmamız bu tutumumuzu teyid eder mahiyettedir.
Esasen T.C Kanunları da işkenceyi yasaklamış durumdadır.
Halen bu tür kanunsuz davranıfları tespit edilen görevlilerden bazıları mah
kemelerce tutuklanmış bulunmaktadır.
Diğer taraftan, ilk günlerde, tabii hdkim esasma dayalı tarafsız mahkemele
rin çalışma gücünü aşan sayıda sanık yakalanması ve bunun sonucu olarak
herbiri güvenlik kuvvetlerimizin hayatları pahasına ve cansiperane gayretleri
sonucunda yakalanabilen bu sanıkların hiçbir işlem görmeden salıverilmesi
gibi güvenlik açısından son derece tehlikeli bir durum ortaya çıkmıştır. Bunu
önlemek için bidayette 90 güne çıkarılan gözaltı süresi, şartların müsaade ettiği
ilkfırsatta 45 güne indirilmiştir.
Belirli mihraklarca ortaya atılan bu tür iddialar maksatlıdır, yönetimi zayıf
düşürmeye ve itibarını sarsmaya yöneliktir. Türkiye'de en kutsal insan hakkı
olan yaşama hakkının günde 22 kişiniıı öldürülerek ihlal edildiği 12 Eylül
öncesi günlerde hiç sesleri çıkmayan bu mihrakların iddialarmda ne derece sa
mimi olduklarını tekdirlerinize bırakıyorum.
Üzüntülü ve korkunç bir haber. Aşın dinci gruba mensup subay ve erler
tarafından yapıldığı söyleniyor. Yerine yardımcısı Hüsnü Mübarek Cumhur-
·
başkanlığına geçmiş.
Enver Sedat Türkiye'ye karşı bugüne kadar hasmane bir politika izlemeye
devam etmişti. İnşallah Hüsnü Müberek aynı politikayı sürdürmez. Zira biz de
Türkiye olarak Mısır ile iyi ilişkiler içinde olmayı arzu ediyoruz.
_
İran'da yönetimi ele geçiren Humeyni ve taraftarları, İsHim ülkelerine kötü
bir örnek oluşturdu. N itekim bunun ilk örneği Mısır'da görüldü. Orada da
Müslüman kardeşler teşkilatının yürüttüğü faaliyetleri önleyen ve 1500 kişiye
yakın dinci grubu tutuklatan ve haklarında dava açılanlar, intikamlarını Enver
Sedat'tan aldı. İnşallah Mısır'da da bir İran modeli yönetim işbaşına gelmez.
Eğer böyle bir şey olursa Arap ve İslfun filemi için felfilc.et olur.
410
13 EKİM SALI
411
da bir fikir sahibi olabilmek için sizlerin bu konudaki düşüncelerinizi
öğrenmek istedim. Zira bu karar mühim bir karar olacak. Yurt içinden daha
çok yurt dışındaki akisleri bir hayli fazla olacak. Bizim gittikçe sertleşmekte
olduğumuzu söyleyecekler, demokrasiye dönmeye niyetli olmadığımızı ileri
sürecekler. Bun/an da dikkate alarak, partileri kapatalım mı, kapatmayalım mı.
kapatırsak ne zaman kapatalım? yeni partileri ne zaman kurdura/ım ... gibi hu
suslarda sizin fikirlerinizi alacağım, her arkadaşımız serbestçe fikrini
söyleyebilir.
Görüşlerinizi kimseye açıklayacak değiliz.
Özet olarak yukarıya aldığım bu konuşmamdan sonra ilk sözü alan bir or
general özetle şunları söyledi.. ...... :
Türkiye ye11iden bir.düzene sokuluyor. Yani yeni bir inşaat var. Bu inşaat
eski tuğlalarla yapılamaz. Yeni bir siyasi yaşama geçeceğiz. Kısmen Danışma
Meclisi11in açılması ile yeni siyasi yaşam başlayacaktır. Bu yaşamda yeni un
surların ve dolayısıyla partilerin de yerlerini alması gerekir. Eski partilerle bu
yapılamaz, iste11ilen o yeri almaları mümkün olmaz. Atatürk ilkelerini
zedeleyen partiler de var. Bu durumdan o partiyi de kurtarmak laiım.
Bürokraside görev yapanlarda yani devlet mekanizmasında çalışanlarda bir
bekleyiş bir atalet var. Gözlerini eski partilere çevirmişler, onlardan direktif
alanlar var. Partiler kapatılacak olursa, devlet meka11izması da daha iyi
işleyecektir.
Zamamna geli11ce Kurucu Meclis kurulmadan evvel kapatılmasında yarar
vardır. Böylece Meclis daha rahat çalışır.
Dünya kamuoyu partilerin kapatılmasına muhakkak ki reaksiyon
gösterecektir. Ekonomik güçlükler karşımıza çıkarabilecektir. Ama bunu
göğüslememiz gerekir. Memleket menfaati bunu icap ettiriyor.
B aşka bir orgeneral ............... şunları söyledi :
413
geniş tenkitler yapılmakta, memleketi parçalanma noktasına getiren bu partiler
neden kapatılmazlar, J9(J()'da Yassıada'ya gönderilenler bugünküleritJ, yanında
çok daha iyi idiler diye söylenmektedir.
Bunlar kendilerini sorumlu görmüyorlar. Hatta hak talebinde bulunuyorlar.
Mevcut partiler mutlaka kapatılmalıdır. Mecliste 12 Eylü/'den evvel bulunan
milletvekillerinin hiçbiri bir veya iki dönem yeni kurulacak Meclise girmemeli
dirler.
Kapatılma zamanı olarak Danışma Meclisi faaliyete geçmeden evvelki za
man seçilmelidir. Ancak bu konu batıda tepki yaratacaktır.. Bu tepkiyi azalt
mak için Danışma Meclisi faalliyete geçtikten sonra da düşünülebilir. Bu
konunun Konsey gündemine alınarak orada degerlendirilmesinde yarar vardır.
Orgenerallerden, şöyle diyordu:
Partiler muhakkak kapatılmalıdır. Kapatılma işlemi Danışma Meclisinin
açılışından ewel olmalıdır.
Şimdiye kadar yapılan birçok zor işler arasında partilerin kapatılma olayı
çok önemli bir olay olmayacağı kanaatindeyim. Şimdiki partiler, kurulduğu
zamanki partiler değildir. Örneğin; Atatürk'ün kurduğu CHP Atatürk yolun
dan ayrılmıştır.
Orgeneral da_ şunları söyledi:
Partiler muhakkak kapatılmalıdır. Zaman olarak Danışma Meclisinin
açılışından önceki zaman seçilmelidir.
Orgeneral . . . . . . . . . . . . . . . .'nun görüşü de şöyle:
Partiler kapatılmalıdır. Kapatma, Damşma Meclisinin açılışmdan önce ol
malıdır .. Böylece Meclis serbest çalışma imkamna kavuşur. Kapatma kararı
halk üzerinde müspet etki yapar. Gerçi bazı tepkiler gelebilir. İyi yapılacak
açıklamalarla bu tepkiler önlenebilir. Partileri kapatma kararı Danışma Mecli
sinde de alınabilir, böylece Silahlı Kuvvetlerin üze.rindeki yük azaltılmış olur.
Ancak bu hal tarzının da birtakım mahzurları olacağı kuşkusuzdur.
Orgeneral . . . . . ... ..... da aşağıdaki görüşlleri ileri sürdü:
Partiler kapatılmalıdır. Ülkeyi 12 Eylül'e bunlar getirmişlerdir. Şimdi de
faaliyetlerini sinsice sürdürmektedirler.
Kapatma kararının yurtiçindeki reaksiyonu fazla olmaz. Buna mukabil
dıştaki tepkisi güçlü olabilir.
En kısa zamanda, yani Danışma Meclisi açılmadan önce kapatılmalıdırlar.
Orgeneral . .................... de şu fikirleri ileri sürüyordu:
414
Partiler keşke 12 Eylül'le birlikte kapatılsaydı. Kapatmadık çünkü dik
tatörlüğe gidiyorlar demelerinden çekindik.
Partilerin Danışma Meclisinin açılışından 8-10 gün evvel kapatılması ,
birçok aşırı uçlar tarafından sömürülecektir. Dedikodular çıkarılacaktır.
Halkımız şimdi Milli Güvenlik Konseyi'nbı etrafındadır. Güven duymaktadır.
İşte bu güven ortammda partiler kapatılabilir. Ancak dış ülkelerde çok istismar
edilip ilerlememize mani olmaya çalışabilirler. Bugünkü partiler 100 yıldır isim
değiştirerek gelmektedir. Partiler en kısa sürede kapatılmalıdır. Ancak asıl olan
zihniyeti ve mevcut kanunları da değiştirmek' lazım.
Orgeneral . . ........... .'ın düşünceleri ise şöyle:
ŞOra üyelerini dinledikten sonra ben özet olarak şöyle bir konuşma yapum:
416
15 EKİM PERŞEMBE
417
SİYASİ PARTİLERİN FESHİNE DAİR KANUN
kuruluş ve yan organlarının para dahil taşınır ve taşınmaz bütün mallan bu Ka
nun yürürlüğe girdiği tarihte Hazineye geçer.
MADDE 3 Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kurucusu Atatürk'ün
düzenlediği vasiyetnameye göre, maliki olduğu bütün para ve hisse senetle
riyle Çankaya'daki taşınır ve taşınmaz mallarının, o tarihte mevcut tek parti
olan Cumhuriyet Halk Partisine belirttiği şartlarla tevdi ettiği idaresi görevi; bu
Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren vasiyetname uyarınca tam ve nok
sansız olarak Devlet Başkanlığı Genel Sekreterliğince ifa olunur.
MADDE 4 - Siyasi Parti mallarının Hazineye intikaline ilişkin tasfiye
işlemleri, en geç bir ay içinde Maliye ve içişleri Bakanlık/arınca müştereken
hazırlanacak yönetmelikte belirtilen usul ve esaslara göre bu Bakanlıklarca
yapılır.
MADDE 5 - 2325 sayılı Kanun hükümlerine göre Kayyım tayin edilmiş
olan Siyasi Partilerle ilgili tasfiye işlemlerinde bu Kayyımlar da diğer
görevlilerle müştereken görev ifa ederler. Tasfiye işlemi biten Siyasi Partideki
Kayyımın görevi kendiliğinden sona erer.
MADDE 6 Milli Güvenlik Konseyi tarafından yeni bir kararla
değiştirilmedikçe 2 Haziran 1981 gün ve 52 sayılı Milli Güvenlik Konseyi
kararında yer alan hükümlerin uygulanmasına devam olunur.
MADDE 7 13 Temmuz 1965 tarih ve 64-8 sayılı Siyasi Partiler Kanunu ile
-
418
duk. Ancak daha evvel de ifade ettiğim üzere başka türlü hareket eblıemiz
mümkün göıülmüyordu.
419
olduğumuzdan dolayıdır ki; bütün konuşmalarımda hür, demokratik parla
menter sistemin yeniden sağlam temeller üzerine kurulacağını, her şeyi ile bo
zulmuş bir idarenin kısa sürede düzeltilemeyeceğini ve bunun için de makUI bir
süreye ihtiyacımız olduğunu dile getimıiştim. Parlamenter demokrasinin siyasi
partilerle gerçekleşen bir sistem olduğunun bilinci içerisindeyiz. Siyasi Parti
ler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Bundan dolayıdır ki ,
siyasi partiler rejimini benimsemiş her demokratik ülkede olduğu gibi milletim
izin kaderi, siyasi partilerin gücüne, görüş ve düşünce doğrultusuna ve
özellikle yöneticilerinin ehliyet ve dürüstlük derecelerine kesin olarak bağlıdır.
Siyasi partiler devletin gücünü azaltan veya parçalayan, vatandaşları birbi
rine düşman cepheler haline getiren kuruluşlar olamaz. Siyasi partiler anayasa
ve kanunları çerçevesinde devlet işlerinin ve bütün ka!Jıu faaliyetlerinin daha
iyi yürütülmesi, bütün vatandaşların huzur, güven ve refaha kavuşması için
programları istikametinde ancak meşru bir rekabet içinde bulunabilirler. Başka
bir deyimle, siyasi partilerin vatandaşlar arasında uzlaşmaz ayrılıklara,
kırgınlıklara ve bölünmelere asla yer ver.meden medeni ve seviyeli bir hizmet
yarışı yapmaları gerekir.
Şimdi elimizi vicdanımıza koyarak düşünelim; acaba milletin kaderinde
başlıca rol oynamış partiler ve yöneticilerinden hangisi 12 Eylü/'e gelinceye
kadar bu görevin idraki içinde oldu? Hangisi devlet çatısının çatırdayarak
yıkılmaya başladığını görüp de milletin refah ve huzuru, devletin bekası için
kişisel ve parti çıkarlarındanferagatta bulunabildi?
Ve yine vicdanımıza danışarak şu soruya cevap arayalım: Hangi siyasi parti
ve yiineticisi 12 Eylü/'den sonra siyasi ih�irasını bir müddet olsun durdwup
da, yıkılan devlet düzeninin tamiri için beklemeyi tercih etti? Aksine basın ve
diğer yollarla eskiden olduğu gibi birbirlerine sataşmaya, sen-ben kavgası yap
maya ve gizli kapılar arkasında toplantılar düzenleyerek yalan haberler yayarak
temiz vatandaşlar ımevcut yönetim aleyhine zehirleme içerisine girdiler. Hatta
ilk yapılacak seçimde iktidara geleceklermiş gibi yandaşlarına şimdiden ma
kam, mevki ve menfaat dağıtma vaadlerinde bulundular. Bu suretle 12 Eyü/'e
kadar ülkeyi nasıl yönetmişler ise, aynı alışkanlıklar içerisinde olduklarını or
taya koydular.
Bu siyasi partilerin yöneticileri hdla birbirlerine karşı o kadar kin ve nefretle
dolular ki; bugün siyasifaaliyetlere müsaade edilmiş olsa, tekrar 1 1 Eylül 1980
günü kaldıkları noktadan yine bildikleri yolda yürümeye devam edeceklerinden
kimsenin kuşkusu olmasın.
Sevgili Vatandaşlarım,
Türkiye'de siyasi partilere dayalı demokratik parlamenter sistem mutlaka
kurulacaktır. Ama mevcut bu partilerle değil. Yıkılan bir binanın enkazını kul-
420
/anarak yapılan bir bina nasıl çökerse, yurdu 12 Eylül öncesine getiren parti
lerle kurulacak bir demokrasi de yeniden yıkılmaya mahkUm olacaktır. Sağlam
olması için yeni malzeme ile yapılan binada olduğu gibi, biz de hür demokratik
parlamenter sistemimizi ancak yeni anayasa ve partiler kanununa uygun olarak
kurulacak yeni siyasi partilerle inşa etmenin mümkün olacağına inandık ve mil
letin de isteği doğrultusunda mevcut partilerifeshetme kararını aldık.
Ayrıca Danışma Meclisi'nin her türlü etkiden masun olarak rahat ve huzurlu
çalışabilmesi için de bu yola başvurulmasına zaruret duyduk.
Kurucu Meclis'in meydana getireceği anayasanın milletçe kabulünden son
ra hazırlanacak siyasi partiler kanununa uygun olarak ihtiyaç duyulacak yeni
siyasi partiler kurulacak ve bu partiler ile normal seçimlere gidilecektir.
Sevgili Vatandaşlarım,
12 Eylül'den beri millete vaadettiklerimizi adım adım tahakkuk ettirdik.
Çok şükür bütün vaadlerimizi zamanında yerine getirdik. Eğer mevcut partile
rin yöneticileri milletin gösterdiği anlayışı gösterebilseler, kendilerini geçmişin
kin ve nefretinden temizleyebilse/er, kendi içimizde halledeceğimiz problemleri
dış ülkelere jurnal ederek bir takım kuruluşlar vasıtasryla bize baskı yaptırma
denemelerine girişmese/erdi, belki bu kararı almak gereğini duymayacaktık.
Bunların hiçbirisini yerine getirmeyenler gitmeli ve geçmişten ders alarak ku
rulacak yeni partiler sahneye çıkmalıdırlar.
Şimdiye kadar söylediklerimi özetleyecek olursam:
Partilerin kısır.fakat klikleşmiş, bugüne kadarki başarısızlıkları sabit olmuş
kişilerin kurduğu kadro çemberini kaldırarak geçmişteki hatalardan, şiddet ve
yolsuzluklardan doğrudan veya dolaylı olarak sorumlu olmayan, kişilerle
çalışmasını temin etmek.
Bütün devlet teşkildtına sızmış olan kişisel menfaata dayalı partizan hareket
lerin önünü almak;
Danışma Meclisi'nin geleceğe dönük olarak rahat ve huzur içinde her türlü
etkilerden uzak çalışmasını sağlamak;
En hayati milli çıkarlarda dahi uzlaşamayan partileri geçmişte bırakarak,
Türkiye'de kurulacak özgürlükçü demokrasiye, acı hatalardan sorumlu
olmayan, ideolojik dogmatik sapıklık/ardan uzak, Atatürk ilkelerinde
birleşebilen geleceğe dönük partilerle yeniden başlamak maksadıyla; partileri
feshetme karan alınmıştır.
Ümit ediyoruz ki bundan sonra kurulacak partiler, Atatürk ilkelerini esas
alıp 1950'den beri yapılan hatalardan ders almış olarakfaaliyette bulunurlar ve
421
Türkiye'y i tekrar; 1960'a, 197J 'e ve 1980'e getirmezler. Bu husus tamamen
sizlerin elinde ve sorıunluluğunuzdadır sevgili vatandaşlarım.
Eğer sizler yeni panilerin kurulmasında ve ileride yapılacak seçimlerde dik
katle davranır da, ülkeyi geçirdiğimiz kara.nlık durumlara getirmeyecekleri
seçerseniz, Türkiye daima iyiye, güzele ve ileriye hızla gidecektir.
Hepinize sevgiler ve saygılar sunarım.
18 EKİM PAZAR
PARTİLERİN FESHİ....
422
Yeni demokratik dönem başlayınca:
"Ben Atatürk'ün partisiyim, sen Atatürk'ün partisi değilsin" gibi tüccar
kurnazlığına paydos.
His istismarma ve kavram kargaşasına da paydos..
Sayın Kara Harp Okulu Komutam, yeni ders yılı dolayısıyla yaptığı
konuşmada, halkçılık, devletçilik, milliyetçilik, inkıldpçılık, laiklik gibi ilkele
ri11 11e tanınmaz hale geldiğini çok güzel anlatmıştı .....
Öyleyse, biri çıkar da "vay efendim, biz Atatürk'ün partisiyiz, nasıl feshe
dersiniz?" derse, alacağı cevap da herhalde hazır sayılır...
Bir siyasi partinin gerçek Atatürkçü olup . olmadığı, halkın oylarıyla tespit
ve tescil edilecektir....
Çünkü, Atatürkçülük: kimsenin inhisarında değildir... Milliyetçilik,
inkıldpçılık da öyle...
Halkçıltk, devletçilik ve /diklik de öyle....
Evet. . . .
Yeni kurulacak partilerin siyasi yelpazede alacakları yerlere karışmayız.
Yasaların çizdiği çerçeve içinde, ister sola açılsınlar, ister sağa açılsınlar,
ister merkeziyetçi bir liberal sistemi temsil etsinler, ama gerek para, gerek
baskı grubu, gerekse de bürokrasi ağırlığı açısından bir imtiyazlı parti göreme
yeceğiz galiba ....
Ayrmtılarım henüz öğrenememekle beraber, kanundan anlayabildiğim�z bu
dur...
Eğer yanlış tercüme etmiyorsak, demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan
siyasi partiler, tam bir eşitlik ilkesiyle yarışa baştan girecekler, aym pistte,
aynı tip pabuçlarla koşacaklardır...
İlk planda denilebilir ki, "bunca örgüt ve bunca delege ne olacak?"
960 sonrası ne olduysa, yine o olacak ...
Hem unutmayın, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu zaten değişiyor.
Yeni bir sistem zaten geliyor.
Kimin karlı, kimin zararlı çıkacağı mühim değil.
Mühim olan "hakça ve insanca bir sistem... "
AÇILAN VE KAPANANLAR
424
Biz kendi yakın tarihimize bakarak şunu söyleyebiliriz... Türkiye için,
siyasi partilerin kapatılması , kendi kendini feshetmesi veya lağvedilme,
görülmedik olay değildir.
Milli Nizam Partisi-, Türkiye İşçi Partisi, Demokrat Parti, Serbest Fırka, te
rakkiperver Cumhuriyet Fırkası ... Cumhuriyet döneminde geriye doğru gi
derken hatırladıklarımız... Demokrat Parti'yi , bir sulh hukuk mahkemesi ka
patmıştı 1 960 '.ta .. 1 961 Anayasası ise 56 ncı maddesi ile partileri
demokrasinin vazgeçilmez unsuru kabul ediyor ve kapatma yetkisini Anayasa
Mahkemesi'ne veriyordu.
Bir de şunu söyleyelim. Partiler galiba sadece hukuken kapatılabiliyor. Ka
pandıktan sonra da türemeyen parti hiç yok gibidir. Hukuken kapatılma
deneyini geçirmeyen bir tek büyük parti CHP kalmıştı. Şimdi, o da aynı
serüveni yaşamak zorunda.
İşin olumlu yanını da söylemeliyiz.... Siyasi parti üyesi oldukları için
çeşitli yasaklamalara konu olan partili politikacılar, artık sanırız rahattır. Artık
onlar da, partisiz politikacılar gibi rahatçafaaliyette bulunabileceklerdir.
İşin özeti Kurucu Meclis açılmış, partiler kapatılmıştır. Kurucu Meclis ka
panırken de paniler açılacaktır.
Mehmet BARLAS
PARTİLERİN FESHİ
Siyasi tarihimizin çok önemli bir kararı Milli Güvenlik Konseyi tarafından
almdı ve çıkarılan bir kanunla, mevcut siyasi partilerfeshedildi.
Feshedilmek, hukuken ölmek demektir.
Eğer 52 sayılı karar olmasa, belki kendimizi tutamaz, "ölenin ardından
konuşulmaz" kuralım da şöyle, bir kenara itip "ama hak etmemişler miydi? "
diye lafa başlayabilirdik.
Bunu yapamayız, yapmamalıyız da!
Bizi 12 Eylül'e getirmekte, siyasi partilerin-özellikle yönetici kadrolarının
sorum/uluğu hiç şüphesiz bütün öteki sorumlu/arınkinden büyüktür. Büyük
olması da mantığın sonucudur. Çünkü siyasi parti demek, ülkenin sorunlarını
belirli bir görüş doğrultusunda çözmek ve ülkeyi daha iyi günlere ulaştırmak
sorumluluğunu yüklenmiş bir kadro demektir. Bu amaçla iktidara talip olanlar,
bunun aksininfaturasını da yüklenmelidir/er.
425
Nitekim Devlet Başkanı Sayın Evren 'in radyo ve televizyonda yaptığı
konuşmanın mantığı da budur ve kendi içinde tutarlıdır.
Keza Sayın Evren'in "Bu siyasi partilerin y(Jneticileri hdld birbirlerine
karşı kin ve nefretle o kadar dolular ki, bugün siyasifaaliyetlere müsaade edil
miş olsa, tekrar 11 Eylül 1980 günü kaldık/an noktadan, yine bildikleri yolda
yürümeye devam edeceklerinden kimsenin kuşkusu olmasın" şeklindeki ka
naati bir kısım halk tarafından bölüşülmektedir. O nedenle ileri dönük olarak
bakmak ve "hür demokratik parlamenter sistemimizi ancak yeni Anayasa ve
yeni siyasi partilerle inşa etmenin mümkün olacağına inanmak" makuldür. Da
hası , 12 Eylül'ün ilk gününden itibaren bütün siyasi partileri dışlamış olan bir
kadronun, bir gün hepsini birlikte feshetmesinde yadırganacak bir husus yok
tur.
Yoktur ama, buraya kadarı madalyonun bir yüzünde yazılı olanlardır.
Oysa, bu kanunun kendi amacına yetip yetmeyeceği ve hatta o amaca hiz
met edip etmeyeceği tartışmaya değer bir husustur.
Çünkü Türkiye'de yeni partiler, yeni insanlarla değil, eski partileri eski ha
line dönüştüren insanlarla kurulacaktır. Belki yeni bir kanunla belirli bir kad
royu siyaset minderinin dışına itmek mümkündür ama - bir tarihte 55 ağayı
toplayıp göz altında tutarak ağalığı kaldırmak isterken, onların yerine yeni 55
ağa daha yaratmıştık - sonuçta ismi yeni, zihniyeti aynı olan kadrolar mindere
çıkar. Bu da kaçındığımız sakıncayı üstelik iki misline yükseltir. Çünkü
ağalar, - eski örnekte olduğu gibi- bir gün yerine döner.
Sonra korkarız ki bu karar, özellikle yurt dışında birçok tartışmalara yol
açacak niteliktedir. GerÇi yeni partilerin kurulmasına imkan verileceği, çok
partili demokratik düzeni en az dünkü siyasi partilerin mensupları ve liderleri
kadar isteyen bir kadronun şu anda Türkiye'yi yönettiği kanısı yaygındır. Ama
yine de siyasi partilerin bir kısmı hakkında hiçbir kanuni takibat-kanun dışına
çıkmışlık s�çlaması- yokken bu kararın alınması , eleştirilere açık bir olaydır.
Şimdi gerçek şudur: Panilerfeshedilmiştir. Bir başka deyişle - uzun süredir
kapıları kapalı olan- siyaset evinde ölü vardır.
Ama hayat devam etmek zorundadır ve umudumuıu yeni doğacak siyasi
panilere bağlamaktan başka çere yoktur.
Oktay EKŞİ
426
19 EKİM PAZAR'I'F$İ
Sevgili Vatandaşlarım,
Yurdumuzda sağlanan bu huzur ve güvenden rahatsız olanlar yalnız
teröristler ve bölücüler değil. Vaktiyle ülke yönetimini üstlenip de anarşi, terör
ve bölücülüğe mani olamayanlar da rahatsızlık duymaktalar. Biz gücümüzü
sizlerden, milletten alıyoruz. Milletin bu birlik ve berçıberliği sayesinde
güçlüyüz. Biz çıkar çevrelerinden güç almıyoruz.
Sevgili vatandaşlarım, birçok konuşmamda ifade ettiğim gibi, Türktye.'nin
ikinci önemli problemi, ekonomisinin düzeltilmesi idi. Bunu düzeltmek için
bir takım sıkıntılara katlandık. Belki bundan sonra da kat/anacağız. Ama şunu
söyleyebilirim ki, bütün dünya ülkeleri arasında ekonomik durumu daima
iyiye giden bir ülke durumuna geldik. Bunu iki misalle size izah etmek isterim:
Amerika ve İngiltere'de çıkan iki büyük mecmua, dünyada ekonomisi ileriye
427
giden ülkelerle, ekonomisi geriye giden ülkelerin durumunu değerlendirmiş.
Bu iki mecmuada ekonomisi ileriye giden ve kredisi yükselen ülkeler arasında
Türkiye birinci sırayı alıyor. Vaktiyle yüzümüze bakmayanlar, kredi almak için
gidildiğinde hiç suratımıza bakmaya11lar, bugün ardımızdan koşmakta/ar.
Türkiye'nin içeride huzur ve güven içerisinde olması, ekonomisinin de her
geçen gün iyiye doğru gitmesi, elbetteki bazı iç güçler gibi dış güçleri de ra
hatsız etmektedir.
Türkiye'nin daima gailelerle uğraşan bir ü(ke durumunda olmasmda11 men
faati bulunanlar, şimdi de Ermeni meselesinden medet ummaktadırlar. Bizim
Ermeni meşe/esi diye bir meselemiz tarih boyunca olmamıştır. Bugün de yok
tur, yarın da olmayacaktır. Bunu ortaya ata11 sözde dostlarımız, tarihi iyi tetkik
etsitıler. Türkler hiçbir zaman Erme11i Devletitıden toprak almamıştır. Butıu
eski nesil Ermeniler bilirler.
Ancak genç Ermeni nesline yanlış bilgi verilmek, beyinleri yıkanmak sure
tiyle onları Türklere karşı düşman olarak yetiştiriyorlar. O kadar yanlış bilgi
veriyorlar ki, Türkiye'deki Ermeni Kiliselerinin işgal edildiğini, içine hayvan
bağlandığını dahi söyleyebiliyorlar. Konunun böyle istismar edildiğini,
Türkiye'yi gelip gören Ermenilerin itirafından öğreniyoruz. Geldiklerinde ken
dilerine anlatılanların doğru olmadığım görünce bunu itiraf etmek zorunda
kalıyorlar. Şunu burada bir defa daha ifade ediyorum ki, Türkiye'nin hiçbir
ülkeye veya topluma vereceği bir karış toprağı yoktur. Kendilerinde bu gücü
görüyorlarsa gelsinler boylarının ölçüsünü alsınlar. Onlar, yanlış kapı
çaldıklarını ilerde anlayacaklardır. Başka kapıları çalsmlar. Bizi de bu konuda
asıl üzetı husus, dışarıdaki masum diplomatlarımızı öldüren canileri haklı
göstermek çabası içerisinde bulunan ve bize dost ve müttefik olduklarım
söyleyen ülkelerin yöneticilerinin tutum ve davranışlarıdır. Biz buna daha çok
üzülüyoruz.
Sevgili vatandaşlarım, bütün bunlar, her sahada daha güçlü olduğumuz za
man duracaktır. Ben onun için "Askeri alanda, ekonomik alatıda, ilim ve/ende
kuvvetli ve ileri olacağız" dedim. Buna mecburuz diye müteaddit defalar ifade
ettim. Bir defa daha burada söylüyorum. Bir ülke ne zaman zayıf düşerse, on
dan pay almak isteyenler bu fırsattan istifade için her türlü melunca girişimde
bulunabilirler. Vatandaşlarımın bu konuda ne kadar hassas olduklarını
biliyorum. Fakat her şeyde olduğu gibi biz bu konuda da acele ve öfkeli karar
lar almaktan kendimizi alıkoyuyoruz. Ama zamanı gelince de alınacak tedbirle
rin ne olduğunu biliyoruz.
Bu konuşmayı müteakip uçakla Elazığ'a geçtik. Orada da çok büyük bir
halk topluluğu vardı. Elazığlılar'a yaptığım konuşmamın önemli gördüğüm
birkaç yerini buraya alıyorum.
428
Sevgili Elazığlılar,
Öğleden evvel Malatyalı hemşehrilerime de söyledim. Anarşi, terör ve
bölücülük olayları maalesef�ene/erce bu güzel şehrimizde de vatandaş kanınuı
akltllmasma yol açtı. Bunun sebeplerini biliyorsunuz, burada tekrar
açıklayacak değilim. Ama şu kadarını söyleyeyim ki, en büyük sebeplerin
başlıcası hürriyetin yanlış.. anlaşılmasından kaynaklanmıştır. Zannedilmiştir ki,
hürriyet hudutsuzdur, bir şahsın hürriyeti hudutsuzdur. Halbuki devletin de
bekası esastır. Şahsm hürriyeti devletin bekasının aleyhine olamaz. İşte bunun
içindir ki, yıkıla, yıkıla, yıkıla 12 Eylül'deki noktaya geldik.
Biliyorsunuz, Türkiye'nin bu duruma gelmesinde büyük sorumluluk sahibi
olan başlıca siyasi partilerin feshedilmesi kararım da birkaç gün evvel aldık.
Böyle bir karar almayı hiç arzu etmiyorduk. Ama sebeplerini
- radyo ve televiz-
yondan da izah enim.
Başka çaremiz kalmamıştı. Şimdi sizlere soruyorum, bu anarşi terör ve
bölücülere o zamanki mevcut partiler cesaret vermediler mi? Soldaki partilerin
bir kısım mensup ve yöneticileri sol terörist ve bölücüleri himaye etmedi mi?
Sağdaki partilerin bir kısım mensup ve yöneticileri sağ anarşist ve teröristleri
"Bunlar milliyetçidir" diye himayesine alıp onlara cesaret vermediler mi? Bir
kısım partiler alevi olan vatandaşlarımıza, bir kısım partiler sünni olan vatan
daşlarımıza sahip çıkmak suretiyle milleti ikiye, üçe bölmedi/er mi? Bakın
yönelttiğim bütün bu soruları sizler de, "verdiler", "böldüler" diye
onaylıyorsunuz.
Sevgili vatandaşlarım, alevisi, sünn'isi, sağcısı, solcusu, ne olursa olsun bu
vatamn evladı değil mi? Niye bunları birbirlerine düşman ederler? "Siyasi par
tiler memleketi parçalayan, bölen, vaıandaşları birbirlerine düşman eden kuru
luşlar olamaz" dedim. Ancak, Anayasa ve kanunların verdiği yetkiler içinde
birbirleriyle nomıal t;J!kabet edebilirler. Futbol maçlarım seyrediyoruz. Biri ye
niliyor, biri galip geliyor. Ondan sonra kolkola giriyorlar bu oyuncular, yine
birbirleriyle arkadaşlıklarını devam ettiriyorlar. İşte siyasi parti mensuplarının
da birbirleriyle aynı bu şekilde geçinmeleri lılzım gelirken, onlar birbirlerine
adeta düşman oldular.
Vatandaşlar birbirlerine düşman cepheler haline getirildi. Böyle olunca da
fırsat bekleyen dış güçler, elbette bundan istifade edeceklerdi ve nitekim de et
tiler. Sevgili vatandaşlarım, ben Genelkurmay Başkanıyken ülkemizin bir si
lah deposu haline getirildiğini mütemadiyen dışarıdan silahların memlekete
sokulduğunu, bunları önlemek için bazı bölgelerde aramalar yap"ıak gerek
tiğini ilgililere söyledim. Bu aramayı yaptıramadım. Vatandaş rahatsız olacak
diye neredeyse bir iç harbin eşiğine gelmiştik. Bütün bunlar yetmiyormuş
gibi, mensubu olduğumuz Avrupa Parlamentosundaki parlamenterler
429
vasıtasıyla da, yani dış ülkelerdeki parlamenterler vasatısıyla bir de üzerimizde
baskı yapma denemelerine giriştiler.
Konya'da ve birçok şehirlerde ifade e«iğim şekilde bundan sonra yapılacak
seçimlere hiç olmazsa bir dönem bundan evvelki parti yöneticileri ve parti
mensupları katılamayacaklar dememe rağmen, A vrupa Parlamentosu bize
"Avrupa Parlamentosunda kalabilmeniz için bunların da önümüzdeki seçimlere
girmesi ldzımdır" diye baskı yapmaya kalktı. Ben muhtelif defalar söyledim.
Biz demokrasiye, parlamenter sisteme geçeceğiz. Ama onların isteği ve
doğrultusunda değil. Türk milletine yakışır olduğu için geçeceğiz.
Sevgili vatandaşlarım,
Bir milletin, bir devletin iç işlerine karışılmaz. İşte böyle dıştan baskılar
yapılırsa, biz onların yaptıkları ekonomik yardımlar da onların olsun der, ken
di yağımızla kavrulmasını biliriz. Dostluk bu değildir. Buna dostluk demezler.
Bu, eski parlamenterleri alın, yine parlamentoya sokun, yine birbirleriyle
boğazlaşmaya devam etsinler, Türkiye yine 1 2 Eylül öncesindeki ortama
dönsün demektir. Buna dostluk demezler.
20 EKİM SALI
430
21 EKİM ÇARŞAMBA
Bugün Atatürk Barajı derivasyon temelinin temel atma töreni için bu yöreye
geldik. Törende kısa bir konuşma yaptım. Bu konuşmamda Atatürk B arajı
inşaatını geciktirdiğimiz hakkında çıkarılan dedikoduların asılsızlığına
değindim.
Buradan Urfa'ya geçtik. Urfa'da çok büyük bir kalabalık vardı. Vatan
daşlara hitaben kısa bir konuşma yaptım.
43 1
bu konuyu benimsemedi. Böylece verdiğim bir söz yerine gelmemiş oldu,
üzüldüm. Bugüne kadar her.verdiğim sözü yerine getirdim. İsterdim ki bu da
yerine getirilmiş olsun.
432
23 EKİM CUMA
434
Danışma Meclisinin Değerli üyeleri;
2485 sayılı Kurucu Meclis hakındaki Kanun hükümlerine göre; Milli
Güvenlik Konseyi ile Danışma Meclisinden oluşan Kurucu Meclisin ileriye
dönük yasama sorumluluğunu merhale merhale şöylece özetlemek
mümükündür:
1 'inci konu yeni anayasanın hazırlanması;
Yeni Anayasa; Danışma Meclisinin bugünden itibaren en geç bir ay içinde
kendi üyeleri arasından seçeceği 15 kişiden oluşan Anayasa Komisyonu ta
rafından tam bir bağımsızlık içinde, milli ihtiyaç ve gerçekler ışığında yapacağı
araştırmalar sonunda meydana getirilecektir. Bugüne kadar Anayasadan kay
naklanan sıkmtıları sizler de gördünüz ve bizzat içinde yaşadınız. Bu Anaya
sayı evvelce hazırlayanlar veya bunda çıkarı olanlar onu hdld savunabilir. An
cak, ortada bütün çıplaklığı ile duran bir hakikat var ki, bu hakikat Türkiye'nin
geldiği 12 Eylül öncesi durumdur. Kişi hak ve özgürlüklerini hudutsuz olarak
genişletip koruyalım derken; devletin de bekası için birtakım hak ve
yükümlülükleri olduğunu, kişi özgürlüğü uğruna devleti güçsüz, bir şey yapa
maz duruma getirmeye de hakkımız olmadığını, devletin dernekler vasıtasıyla
idare edilen zavallı bir kuruluş haline getirilemeyeceğini, devletin başı olan
makamm bir protokol makamı görünümünde bırakılamayacağını, kararnamele
ri imza ile mükellef bir makam olmayacağını, devletin 6 ay gibi Cumhur
başkansız bırakılmayacağını, Parlamentonun aylar ve aylarca hiçbir yasama ve
murakebe görevini yapamaz duruma getirilemeyeceğini, yargının yönetimi,
yönetimin yargıyı köstekler durumda olmayacağını, ülkenin sokaklarında her
gün miting ve gösteri yapmak suretiyle vatandaşların iş ve güçlerine mani olu
namayacağını, memleketimizde komünizme veya dini esaslara dayalı parti ku
rulamayacağına göre bazı gün ve bayramları istismar ederek, bu rejimlerde
olduğu gibi gösteri ve mitingler düzenlenemeyeceğini, kısaca kişi hak ve
özgürlüklerinin hudutsuz olamayacağım da hatırdan çıkarmamız gerektiğini
vurgulamak isterim. Bu konuda Yüce Atatürk'ün 1 7 Şubat 1931 tarihinde
Adana Türkocağı 'nda irat ettikleri nutuktan şu pasajı huzurunuzda okumak
isterim:
"Vatandaşlar bilmelidir ki, vicdani ve fikri hürriyet vardır. Fakat, nihayet
bunlar namahdut değildir. Ferdi hürriyet karşısında, fertlerin heyeti
umunıiyesinin kurduğu ve dayandığı bir de devlet vardır. O devletin de iradesi
ve hdkimiyeti vardır. Fertlerin hürriyetini mahfuz tutmakla mükellef olan in
sanların, diğer taraftan, devletin de irade ve hfikimiyetinin mefluç bir hale gel
memesine çok dikkat etmeleri ldzımdır. Fertlerin hürriyeti, devletin hiikimiyet
ve iradesinin mahfuziyetine vabestedir. Devlet iradesi mefluç olursa.fertlerin
hürriyetini muhafaza edecek .hiçbir kuvvet ve vasıta kalmaz. Binaenaleyh,
435
hürriyeti yalnız bir taraflı değil, her iki taraftan düşünmek ldzımdır. Vatandaş
olan fertler kendi hürriyetlerinin bir kısmını seve seve, lüzumlu görerek dev
lete zaten devretmişlerdir.
Devlet kendine has olan irade ile ferdi hürriyetlerin bir kısmına, gene o
hürriyetin temini için sahip olur. Yeter ki, devlet hakimiyeti, milletin refah ve
saadeti umumiyesine ve vatandaş hürriyetlerinin teminine masruf olsun.
Vatandaşlardan bu emniyet hasıl olduktan sonra.fertlerin kurdukları devlet
kuvvet ve otoritesini masun bulundurmak için vatandaşlara tereddüp eden vaz
ifeler vardır. Bu meyanda memurlara ve bilhassa lulkimlere teveccüh eden va
zife büyüktür. Hdkimler vatandaşların hürriyetini mümtaz tutmayı
düşünürken, devlet otoritesinin hakikaten masun kalmasına dikkat ve riayet et
melidirler. Aksi takdirde, kendilerine tevdi edilmiş olan yüksek vazifeyi ifada
kusur etmiş olurlar. "
Anayasa konusunda hazırlanmış hiçbir öntasarı mevcut olmadığı gibi bu
yönde herhangi bir kişi veya kurumun Danışma Meclisine bir telkinde ve
baskıda bulunması da sözkonusu değildir. 12 Eylül'den evvel mevcut olup,
her türlü siyasifaaliyetten men edilen partilerin feshedilme sebeplerinden birisi
de meclisin her türlü baskıdan uzak çalışmasını sağlamak gereği olmuştur. Zira
ilk günden beri partilerin devlet dairelerinde çalışanlar üzerinde yürütmeye
çalışnkları etkileme manevralarını bu Meclis çansı içerisine de sokma çabası
içerisinde oldukları tespit edilmiştir. Sizlerin diğer ülkelerin anayasalarını
kopye etmeden ancak, onlardan ve geçirdiğimiz acı tecrübelerden faydalana
rak, Türk Milletinin bünyesine en uygun Anayasayı yapacağınıza inanıyor ve
güveniyorum.
2'nci olarak Anayasının halkoyuna sunuluşudur;
Buna göre Anayasa Komisyonu taraftndan hazırlanan ve Danışma Meclisi
Genel Kurulunca kabul edilen Anayasa metni,. Milli Güvenlik Konseyinde ni
hai şeklini alacak ve hazırlanacak "Halkoyuna Swıuş Kanununa göre" halkoy
una sunulacaknr. Böylece milletçe kabul edilen yeni Anayasa kesinleşmiş ola
cak ve geçici hükümlerine göre yürürlüğe girecektir.
]'üncü husus yeni Anayasanın ilkelerine uygun bir şekilde Siyasi Partiler
Kanununun hazırlanmasıdır;
Siyasi Partiler Kanunumuzun parti liderleri diktatoryasına yol açnğı, partiyi
bir defa ele geçiren ve lider olan kişinin arnk o makamdan düşürülmesinin he
men hemen mümkün olmadığını, zira fasit bir daire şeklinde liderin il
teşkildtının seçiminde büyük yetkiye sahip bulunduğunu, böyle olunca il tem
Jilcilerinin de kendisini seçen lidere oy verdiklerini gördük. Buna benzer daha
birçok aksak tarafları da en iyi bir şekilde gidereceğiniz ve yine geçmiş
tecrübelerden de yararlanarak en uygun şekli bulacağınız muhakkaknr.
436
4'üncü olarak yeni Anayasanın ve Siyasi Partiler Kanununun hükümleri
gözönünde tutularak yeni bir Seçim Kanwıunun hazırlanmasıdır;
Anayasa kadar önemli olan bir kanun da Seçim Kanunu olacaktır. Küçük
küçük partilerin koalisyon döneminde ne müşküller çıkardığı, iktidarda kala
bilmek uğruna bu küçük partilere ne tavizler verildiğini hep beraber gördük ve
yaşadık. Ayrıca önseçim rezaletini de biliyorsunuz. Para ile satın alınan
kişilerin önseçimde neler yaptığı da hdld hafızalarımızda yaşıyor. Vatandaşın
bir robot olmadığı bilinci içerisinde bu aksaklıkları ve parti enflasyonunu
önleyecek bir seçim sistemini bütün millet sizlerden beklemektedir.
5'inci konu olarak da, normal yasama faaliyetlerinin yürütülmesidir.
Danışma Meclisi ana konulardaki çalışmalardan başka genel seçimlerle
Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulup.fiilen göreve başlayıncaya kadar kanun
koyma, değiştirme ve kaldırma suretiyle genel yasama görevlerini yerine getir
ecektir.
Bu arada Kurucu Meclis Kanunu hükümleri dışında kalan hususlardan Mil
li Güvenlik Konseyi 2324 sayılı anayasa düzenlemesi hakkındaki Kanun
uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisine, Cumhuriyet senatosuna ait görevleri
yerine getirmeye ve yetkilerini kullanmaya devam edecektir.
Danışma Meclisinin Sayın Üyeleri;
12 Eylül içte ve ·dışta bazı kişi ve çevrelerin göstermek istediği gibi demok
rasiden sapmayı veya ayrılmayı değil, aksine Türk Milletinin içtenlikle
özlemini çektiği, gerçekten ona ldyık olan demokratik bir rejimi gerekli
müessese/eriyle sağlıklı ve sağlam bir tarzda tesis etmek harketinin
başlangıcım teşkil eder.
Demokrasiye ve hukuk devleti ilkelerine bağlılık iç yönetimde olduğu kadar
Türk dış politikasına yön veren temel unsurlardan birini oluşturmaktadır.
Avrupa Konseyi, Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa Parlamentosu gibi
kuruluşlarla ilişkilerimizi hep bu yaklaşım içinde ele almaya çalıştık.
Türkiye'nin bu kuruluşlarla ilişkilerini korumak ve sürdürmek için
gösterdiğimiz çabaların demokrasiye dönüş konusundaki samimi ka
rarlılığımızın bir işareti olarak dost ülkelerce değerlendirilmesini dileriz.
Açıkça ifade etmek isterim ki, Türkiye baskı ve yersiz itham ve içişlerine
müdahale niteliği taşıyan davranışlarla karşılaşmadıkça, Avrupa kuruluşları ile
mevcut ilişkilerini sürdürmeye ve güçlendirmeye devam etmek arzusundadır.
Türkiye aleyhine yürütülen maksatlı propagandanın Türkiyeyi Batıdan ko
parmak isteyen ideolojik saplantılı çevrelerce düzenlendiği hususunda Batılı
dostlarımızın ve Batılı kuruluşların dikkatlerini bir kere daha çekmek isterim.
437
Dostlarımızın Tarkiye'nin, Batıdan kopmasının kime yarar sağlayacağı konu
suna doğru cevabı vicdanlarında bulacaklarına inanıyorum.
Her vesile ile ifade etmeye çalıştığım gibi; Silahlı Kuvvetlerimiz diğer
birçok ülkelerin Silahlı Kuvvetlerinden ayrı bir yapı ve geleneğe sahiptir. O
her zaman daima Türk Milletinin istek ve hayrına olanı yapmış, Cumhuriyetten
sonra da Atatürk'ün koyduğu inkıldp ve ilkelerin devamlı takipçisi ve koruyu
cusu olmuştur. Bunu bildiği içindir ki, Atatürk Cumhuriyetin korunması ve
kollanması görevini kanuna koyduğu bir madde ile Silahlı Kuvvetlere ver
mişir. İşte Silahlı Kuvvetlerin 12 Eylül 1980'de de yaptığı bu olmuştur.
Danışma Meclisinin açıldığı bugün 12 Eylül 1980'den beri Milli Güvenlik
Konseyi yetkisinde bulunan yasa faaliyet/erinin Yüce Meclisinizle birlikte
yürütülmeye başlanması suretiyle demokratik düzen yolunda önemli bir adım
daha atmış bulunuyoruz.
12 Eylül 1980 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri adına aziz Türk milletine
vaad ettiğimiz yolda sapmadan ve sarsılmadan hedefe doğru ilerlediğimiz
halde, bazı art niyetli veya Türkiye'nin gerçek/erinden habesiz çevrelerin
saldırılarına hedef olmamız mümkündür. Ancak; bizi bu gibi eleştiriler değil,
sadece büyük Türk milletinin aydınlık geleceğinin teminat altına alınması ilgi
lendirir.
Atatürk ilkeleri doğrultusunda devletimize demokratik bir işlerlik ka
zandırmak için milletçe sar/edilen gayretler bizi bu mutlu açılış gününe
ulaştırmış bulunmaktadır. Bugünden itibaren Kurucu meclis çatısı altında Milli
Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisinin işbirliği ve gönül bağlılığı ile tam bir
uyum içinde sürdüreceği çalışmalar milli hedeflere ulaşmamızı mutlaka
sağlayacaktır. Bu inançla hepinize başarılar diler, sevgiler ve saygılar sunarım.
- Konuşmamı yapmak üzere salona girişimde, konuşmam sırasında sekiz
defa ve konuşmamın sonunda Danışma Meclisi üyeleri ayakta uzun uzun
alkışladılar. Hepsinin yüzü gülüyordu. Bu gülen ve avuçlan acıyıncaya kadar
alkışlayanlardan bir kısmının ileride zaman geçtikçe değişmeye başlaya
caklarını, siyasi partilerin kurulmasına müsaade edildiğinde beni unutarak o ta
rafa yaranmaya çalışacaklarını biliyordum. İnsan yaraulırken böyle yaraulmış.
Herkesten dürüstlük, vefakarlık, kadirbilirlik beklenmez ki. Nitekim bugün 12
Eylül Harekaunı övenler, bizi alkışlayanlar, memleketi uçurumun kenarından
kurtardınız, vatan ve millet size minnettardır diyenlerden bazıları seçimlerden
sonra 1 2 Eylül'ün karşısında oldular. Bize selam vermemek için köşe bucak
kaçnlar.
438
25 EKİM PAZAR
440
lann tavizsiz uygulanmasına dikkat eunek zonında idik ve bunda da kararlı
idik. Zira Türkiye'nin bu son şansı idi. Eğer muvaffak olunamazsa başka bir
tedbir ortada kalmıyordu. İşte bazı yazarlarımız bu noktayı anlayamıyorlardı.
Anlaşmazlık da buradan başlıyordu.
28 EKİM ÇARŞAMBA
29 EKİM PERŞEMBE
441
Sayın Konuklar,
Sözüme evvela kültür hazinemizin zenginliği ile başlamak istiyorum. Çok
zengin kültür hazinemiz mevcut ama ne yazık ki, bunu bugüne kadar
değerlendirememiş, ancak yurt içinde saklamakla yetinmişiz. Bugün bütün
ülkeler kendi kültür varlıklarını ve kültür hazinelerini, yalnız yurt içinde değil,
yurt dışına da götürüp göstermek suretiyle diğer ülkelere de tanıtma fırsatını
bulabilmektedirler. Biz vaktiyle çıkarılan bif kanunla bunu yasaklamışız ve
kültürümüzü tanıyacak kişilerin yahut devletlerin gelip burads bizi görmelerini
yeğ tutmuşuz. Bugüne kadar da kimseye tanıtamamışız. Bu durumdan istifade
eden bazı çevreler, bunu aleyhimizde bir propaganda olarak kullanmakta ve
"Türklerin ne kültürü var ki, hangi eserleri var ki, gelip tamtsınlar" demekte
dirler. Ben burada bir defa daha bu kanunun biran evvel meclise sevk edilme
sini ve bu yasağın bazı şartlarla kaldırılmasını ilgililerden rica ediyorum.
Atatürk'ün doğumunun JOO'ü11cü yılında temelini attığımız bu tesis bütün
yan kuruluşlarıyla tamamlandığında, Türk kültür ve sa11atının tamtılmasında
muhakkak ki, büyük hizmetler görecektir. Bu tesis aym zamanda, Atatürk il
kelerinin her birisinin anlamını ve kavramını da Türk ulusuna anlatmada
yardımcı olacalaır.
Bu tesis sayesinde, eskinin hurafelerinden, doğal özelliklerimizle hifs' de il
gisi olmayan yabancı fikirlerden, Doğu ve Batıdan kaynaklanan bütün
etkilerden tamamen uzak, milli tarihimiz ve yaradılışımızla uyumlu milli
kültürümüzün ortaya çıkacağına ve bunun Türk halkına tanıtılarak
yaşanlacağına inanıyorum.
Büyük Atatürk'ün; "Hedefimiz en medeni ve müreffeh millet olarak
varlığımızı yükseltmektir" ifadesinde anlamını bulan, Türk Milletinin dinamik
ideali, a11cak, öz kültürümüzle, onu nesilden nesile aktaracak bu gibi tesislerle
bütünleştiğinde ölümsüz bir değer kazanacaktır. Bu tip eserleri tüm yurt
sathına yaymak hedefimiz olmalıdır. Bu suretle Türk kültürünün kaynağının,
Türk ve insanlık tarihi için öneminin belirlenmesi ve geleceğine yön verilerek
yaşatılması sağlanabilir.
Atatürk'ün dediği gibi Türk milletinin bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve
onunla yükselmektir. Bunun içindir ki, Türk milletinin güzel sanatlara olan
sevgisini abideleştirmek ve Türk halkının bu duygularına tercüman olmak
esastır. Büyük Atatürk'ün "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri
kopmuş demektir" sözü sanata verdiği değerin veciz bir ifadesidir.
Bugün temelini atacağımız ve bunun gibi tesislerin tamamlanma/arıyla Türk
kültürüne yeni bir hayat vereceğine olan inancımı burada belirtmek istiyorum.
Akşam Çankaya Köşkünde bir kabul resmi tertipledim. Yeni Danışma
442
Meclisi üyeleri, hükümet erkanı, yabancı misyon şefleri ve diğer protokole tla
hil zevatı bir gecede kabul etmek mümkün olmadığından, bu akşam ve yaraı
akşam olıiıak üzere iki akşama dağıtum.
2 KASIM PAZARTESİ
5 KASIM PERŞEMBE
Genscher odaya girerken yüzünden düşen bin parça olacak derler ya, işte
öyle suratı asıku.
ğı
Konuşmayı ben başlattım. Özetle araımzda aşa daki konuşma cereyan etti:
447
işçilerimize mesajlar ve sözcüler yollayıp, "Türkiye'ye döviz göndermeyin, ik
tidar düşsün " dahi diyebildiler. Parti yetkilileri, üyeleri bu kampanyaları
yürüttüler ve kışkırmlar.
Bu anlamklarım sadece küçük lxızı örneklerdir. 12 Eylül öncesi siyasi parti
liderlerinin, üyelerinin dış ülkelerde siyasi konuşmalar, temaslar yapmaları
toplumumuzun huzur havasına karşı yönelmiş bir hareket olur. Türk halkı bu
tip hareketlerden bıkmıştır. Türkiye, 12 Eylül öncesi iç savaş g�dişatını berta
raf edip, sağlıklı demokrasiye ulaşmak mücadelesi içindedir. Bu sebeple nor
mal şartlar içerisinde bir dönem geçirmemektedir. Halkımız bunun tam bilin
cindedir. Türkiye normal şartlar içinde olsaydı, zaten bize gerek kalmazdı.
Bugün Tlırkiye'deki kadar yumuşak bir askeri rejimi başka ülkede
göremezsiniz.
Konuk Bakan: FAC Parlamentosunda partiler ve basın-yayın organları,
sendikalar Türkiye'de demokrasiyi tesis mevzuunda, tekrar tebarüz ettirmek
isterim ki, çok hassaslar. FAC Hükümetinin uygulamalarında, kararlarında
Parlamento desteği tabiatıyla hayati derecede önemli.
Ben : Takvimi biz tedricen ve etki altında kalmaksızın salim değer
lendirmelerle tespit edeceğiz. Sözlerimize sadığız. Türk halkı demokrasiye
layıktır, toplumsal güvenliğini düşünmeyi de ihmal edemez. Sayın Irmak, 2 yıl
s01ira seçimler yapılabilir şeklinde kendi ön değerlendirmesini, ön tahminini
belirtmiş olabilir. Henüz nihai değerlendirme ve takvim tespit edilmiş değildir.
Kurucu Meclis içerisinde değerlendirmeler, çalışmalar yapılır. Kurucu Meclis
ve Konsey müştereken görüşür, tedricen takvim böylece kesinlik kazanır.
Konuk Bakan: Dostça ve samimiyetle görüşme imMnı bahşettiğiniz tüm
noktalarda ülkelerimiz arasında irtilxın idame ettirebilmek lxılamından mümtaz
meslektaşımla doğrudan ve değerli Büyükelçilerimiz aracılığıyla da temasların
çok yarar sağlayacağı kanısındayım.
Görüşme samami bir hava içerisinde geçtiği için Genscher odadan
�ynlırken güler yüzle ayrıldı.
Genscher, benden demokrasiye dönüş tarihini öğrenmek istiyordu. Ona bu
tarihi şimdiden vermeyi_ uygun bulmadım. 1983 sonbahai'ında veya 1984 ilk
bahannda seçimlerin yapılabileceğini tahmin ediyordum. Ancak şu safhada bir
tahminde bulunarak açıklama yapmam, hele bu açıklamayı iki sene öncesinde
yabancı bir devlet adamına yapmam, baskı sonucu böyle bir tarih vermek zo
runda kaldığımız izlenimini doğurabilirdi. Aynca aleyhimizde çalışan örgütler
bu tarihi çok evvelden bildikleri takdirde, eylem programlarını ona göre tanzim
etme i.ınkaıuna kavuşabilirlerdi.
Diğer önemli gördüğüm bir sebep de; eğer demokrasiye geçiş tarihini
448
açıklayacak olursam, o tarihte gerçekleşmediği takdirde yalancı durumuna
düşmüş olurdum ki, böyle bir duruma düşmeyi hiç istemezdim. Hakikaten
Danışma meclisinin istediğimiz Anayasa, Seçim ve Partiler Kanunu gibi
önemli gördüğümüz kanunları ne zamana kadar hazırlayabileceğini şimdiden
kestirmek mümkün değildi.
İşte bu sebeplerden dolayı şimdiye kadar benden bu konuda takvim almaya
çalışanlara verdiğim cevabı aynen Gencher'e de verdim. O da durumu anladı
ve fazla ısrar etmedi.
6 KASIM CUMA
45 1
Kuvvetleri "Okullar Dairesi Başkanı" idim. Yine yapılan bu işlemin hatalı
olduğunu, arkasından İsmet İnCinü'nün de buraya defnedileceğini, müteakiben
Celal Bayar'ın vefatı halinde de bu konunun gündeme geleceğini, btiylece
Atatürk için inşa edilen ve yabancı devlet adamlarının Türkiye'yi ziyaretlerinde
saygı duruşunda b�lunduklan, resmi bayramlarda ilgililerin ziyaret edip saygı
duruşunda bulunduktan ve Anıtkabir olarak isimlendirilen buranın ileride bir
mezarlık haline geleceğini yakınım olan arkadaşlarıma söyledim. Nitekim Ce
mal Gürsel'den sonra İsmet İnönü vefat eni. Tabii o da Anıtkabir'e, hem de,
Atatürk'ün Mozolesinin tam karşısına ve aynı O'na benzer şekilde defnedildi.
Önümüzde Celal Bayar vardı. Allah gecinden versin ama, nihayet bir gün
gelecek o da vefat edecekti. Affa uğradığına göre aklanmış demekti. Vefatı ha
linde bazı çevrelerin Celal Bayar'ın da Anıtkabir'e defnedilmesi gerektiğini,
zira onun da Atatürk'e başbakanlık yaptığını söyleyecekleri kuşkusuzdu.
İşte söylediğim bütün bu mahzurlah gidermek ve aynı zamanda bütün cum
hurbaşkanlannı ve bu arada İstiklfil Harbinde büyük yararlılıktan gtirühnüş ve
Atatürk'ün yakın silah arkadaşı komutanları da bir araya toplamak
düşüncesiyle, bu işi kanunla halletmeyi uygun görmüş ve btiyle bir kanunun
hazırlanması emrini vermiştim. Kanun önümüze gelmeden evvel, Devlet Me
zarlığı olabilecek yeri de tespit etmiştik. Yer olarak, " Atatürk Orman
Çiftliği"nde eskiden "Karadeniz Havuzu"nun bulunduğu tepeyi uygun
görmüştük.
Yine kanunu görüşmeden evvel İsmet İnônü'nün de Devlet Mezarlığına
naklini ve btiylece Anıtkabir'de yalnız Atatürk'ün kalmasını düşünmüş ve ka
nunun da tiyle hazırlanmasını istemiştim. Bilfilıare Konsey Üyesi arkadaşlarla
bu konuyu görüşürken; İnönü için ailesinin mutabakatını alalım daha iyi olur
diye düşündük. Kanunu kabul etmeden evvel ailesine bu hususu sordurduk.
İlk gelen haberde eşinin de bunu uygun bulduğu şeklinde idi. Habere sevin
dik. Fakat, bir veya iki gün sonra yeni bir haber geldi. Yerinde kalmasını rica
ediyorlarmış. Aramızda epey düşündük ve sonunda yalnız İntinü'nün
Anıtkabir'de bırakılmasını kararlaştırdık. Bu hal tarzına gönlüm hiç razı olmadı
ama, yeni bir pürüz çıkmasın diye kanunu btiyle çıkarmak zorunda kaldık.
NOT: Celal Bayar 1986 yılında vefat edince, seneler evvel tahmin ettiğim
gibi, onun da Anıtkabif'e gömülmesi bazı basın organlarında ve siyasi parti
lerde dile getirildi. Çıkardığımız kanuna göre, Anıtkabir'e gömülmesi mümkün
değildi. Ancak yeni bir kanun çıkarılması gerekirdi. Başbakan Turgut Özal da
basındaki kampanyadan ve Doğru Yol Partisi'nin propagandasından etkilenmiş
olacak ki, bana geldi; "Böyle bir istek var, partimiz de müşkül durumda. Acaba
bir kanun çıkarsak da Celal Bayar'ı da Amtkabir'e de/netsek ne dersiniz"
deyince, "Kati.yen kabul etmem. Ben İnönü'nün de orada bulunmasına taraftar
452
değildim. Ne yapalım ki bir emri vaki idi. Kanuna onu koyamadık. Ama öyle
inanıyorum ki, bizden sonra gelecek nesiller, İnönü'nün varisleri hayattan
ayrıldıktan sonra İnönü'nün kabrini de Devlet Mezarlığına nakledecek/erdir.
Aslmda Celal Bayar ailesinin böyle bir ısrarı yok. Bunu ortaya atanlar politik
kazanç sağlayacqklarına inanan ve bir ölüden bile yararlanmak isteyenlerdir.
Milletin çoğunluğu bunu onaylamaz. Eğer böyle bir kanun önüme gelirse, 15
gün kanuni süremi beklerim. Sonunda kanunu bir defa daha görüşülmek üzere
Meclise gönderirim. Kanun aynı şekilde yine önüme gelirse tekrar 15 gün
daha beklerim. Böylece bir aydan fazla bir süre cenaze bekler" dedim. Bu
konuşmam üzerine teklifinden vazgeçti . Esasen ailesi de bu arada Celal B ay
ar'ın doğduğu köy olan Bursa'nın Umurbey köyüne defnedilmesine karar ver
di ve bu iş de böylece kapandı .
Kasım ayı ilk haftası içerisinde tarihini kat'i olarak hatırlayamadığım bir
günde, Danışma Meclisi Başkanı Sadi Irmak, Anayasanın iki sene içerisinde
hazırlanabileceğini açıklamıştı. Bunu duyunca, kendisini ikaz ederek iki
seneye tahammülümüz olmadığını, 1 982 yılı Eylül ayına kadar işin bitirilmesi
gerektiği direktifini verdim. Bunun üzerine işler çabuklaşmaya başladı.
10 KASIM SALI
Her sene olduğu gibi , bütün resmi kuruluşlar bugün Atatürk'ü anma
törerıleri tertip ettiler. Bu senenin özelliği, doğumunun l OO'üncü yıldönümüne
rastlaması ve aynı zamanda bir askeri yönetimin işbaşında bulunması do
layısıyla, bu törenlere daha fazla bir önemin verilmiş olmasıdır.
453
Bu vesileyle ben de Türk milletine bir mesaj yayınladım. Mesajın iki pa
sajını aşağıya alıyorum:
Sevgili Vatandaşlarım,
Devletimizin banisi ve milletimizin fedakar ve sadık evlddı Ulu Önder
Atatürk'ün her ölüm yıldönümünde; O'nun inkılap ve ilkelerine sahip
çıkabilmenin, bunları içimize sindirip gönül vermenin, onları günlük
yaşantımızın ayrılmaz bir parçası yapıp, geleceğimizin en güçlü teminatı olarak
görmenin, devletin bütünlüğü ve milletin bölünmezliği için üstüne titremenin,
ülkeyi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarmanın ve nihayet O 'nun
naçiz vücudunun aramızdan ayrılmasının üzüntüsü ile birlikte Türkiye Cumhu
riyeti Devletini sonsuza kadar yaşatmanın sorumluluğunu hissediyoruz. Bu
sorumluluk tarihimizi ve özellikle Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet devri tarihi
ni mutlaka çok iyi bilmemizi gerekli kılar. Tarihini bilmeyen, onun sebep ve
neticesini değerlendiremeyen milletlerin geleceklerine güvenle ulaşabilmeleri
mümkün değildir.
Osmanlı İmparatorluğunun enkazı üzerinde ulusuna olan güvenini kendi
dehası ile birleştiren ve böylece yeni Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran
Büyük Atatürk, hiçbir liderin ömrüne sığdıramadığı inkıldpları gerçekleştirmiş
ve devletin geleceğini de koyduğu ilkelerle teminat ahına almıştır. O'nun koy
duğu her ilke ve gerçekleştirdiği her inkıldbında asil Türk Milleti'nin de
vamlılığı, refah ve mutluluğu yatar. İşte onun içindir ki, bu aziz vatan da
yaşayan ve "Ne Mutlu Türküm " diyebilen her yurttaş Atatürk'ü11 ilke ve
inkılaplarına bu inançla sahip çıkmak zorwuiadır.
Sevgili Vatandaşlarım,
Büyük Atatürk'ün inkıldp ve ilkelerinde O 'nun düşünce gücü ve fikri
yapısının sağlamlığı vardır. Milleti için yarattığı yeni Türkiye, bütün insanlık
alemini de etkilemiş ve O'nun manevi varlığını evrensel boyutlara ulaştırmıştır.
Fikir ve düşünceleri ile yaşadığımız çağın en büyük liderlerinden birisi olarak
gerçek üne kavuşan Atatürk, onun içindir ki doğumwıun JOO'üncü yıluıda
uluslararası anma törenlerinde ele alınmış ve hemen her devlet tarafından ismi
saygıyla anılmıştır. Birleşmiş Milletler Teşkilatının öncülüğünde çeşitli
ülkelerde;fikri ve düşünceleri işlenmiş, kitaplar yazılmış ve O'nun adı ile bir
likte Türk Ulusu da yücelmiştir. Bu suretle ölümü üzerinden geçen her yıl,
O'nu daha da ölümsüzleştirmiştir.
Vefakar milletimiz, büyük Ata'sı için düzenlediği JOO'üncü doğum yılı
münasebetiyle; tarımdan maarife; sanayiden bilime; ekonomiden sanata kadar
her dalda O'nu yeniden yaşatmanın çabasını göstermiş ve Ata'sı için abi
deleşen eserler meydana getirmiştir. Girişilen bütün gayretlerin temelinde
O'nun inkılaplarının, ilkelerinin fikir ve düşüncelerinin daha iyi anlaşılması ve
454
yozlaştırılmaya çalışılmış bulunan Atatürkçülük'e inancın pekleştirilmesi ve
milletçe huzura duyulan ihtiyacın özlemi vardır. İşte gerek ülkemizde, gerek
dünyada Atatürk için yapılan bütün bu faaliyetler her yurtaşımız taro:ftndan
böyle değerlendirilmelidir.
buraya alıyorum:
12 Eylül 1 980 günü Türk Si/ahiz Kuvvetleri, kendi iç hizmet yasası
hükümlerine göre üstlendiği "Türkiye Cumhuriyetini koruma ve kollama"
görevinin gereği olarak, devlet yönetimine el koymuştur.
Ülkemizdeki ne tür oluşumlar, Büyük Atatürk'ün tümüyle siyasetin dışında
ve üstünde kalmasına büyük özen gösterdiği Türk Silahlı Kuvvetleri'ni devlet
yönetimine "elk.o ymaya" yöneltmiştir?
Türk Silahlı Kuvvetleri, rütbesiz erinden en yüksek rütbeli komutanına ka
dar daima Atatürkçülüğe, tümüyle Atatürk İlkelerine inançla bağlı kalmış,
O'nun gösterdiği yoldan sapmamış, Atatürk İlkelerinin, Atatürk Devrimi'nin'
ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin esenliğinin, en etkin ve sadık kollayıcısı
ve koruyucusu olmuştur.
Cumhuriyet döneminin Türk Silahlı Kuvvetleri; ebedi ve yüce
455
Başkomutan'ın kendisine verdiği direktife gönülden bağlı olarak politikanın
dcşında kalmaya daima büyük titizlik göstermiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
tıdtı mensuplarının; 1911 Balkan Harbinde, Osmanlı ordusunun uğradığı feci
akibeti daima hafızalarmda taze tutarak, içine politikanın girdiği bir ordunun
nasıl bölünüp çökeceğinin bilinci içinde olduklarında şüphe yoktur.
12 Eylül yönetime elkoyma hareketini Silahlı Kuvvetlerin tümüyle politi
kaya girmesi anlamında vasiflandırmak mümkün değildir. Bu hareket devlet ve
milletimizin parçalamp yıkılmasını önlemek için başkaca bir yol kalmamış ol
ması sebebiyle mecburiyet altında yapılmış ve fakat Silahlı Kuvvetlerin politi
kanın Çamuruna saplanmasına mani olmak üzere de mutlak bir itaat anlayışına
bağlı emir ve komuta zinciri içinde uygulanmıştır.
Sanırım ki, bu uygulama konsepti yeterince açıktır, kesindir ve Silahlı
Kuvvetlerimizin; kurucusu ve Ulu Önderi Yüce Atatürk'ün kendisine emanet
etliği temel ilkeden sapmasının asla sözkünusu olmayacağı şüphe edilemeye
cek bir gerçektir.
Şu inancımı bir kez daha belirtmek isterim: Türk Silahlı Kuvvetleri, hiçbir
zaman, siyasal iktidar olma hevesine kapılmamıştır. O, temel görevinin
yalnızca yurt savunması olduğu bilinci içindedir.
Şu gerçeği de övünçle belirtmek isterim ki, hemen hemen dünyanın hiçbir
ülkesindeki Silahlı Kuvvetler; Türk Silahlı Kuvvetleri kadar, "Demokratik
Dilzen" in temel kurallarına bağlı ve saygılı olmamış, "Demokratik düzen" in
koruyuculuğunu üstlenmemiş ve "Demokratik Düzen" in savunuculuğunu yap
mamıştır. Türk 'Silahlı Kuvvetleri; ne zaman, "Türkiye Cumhuriyetini koruma
ve kollama" görevini yerine getirmek mecburiyeti ile karşı karşıya gelmişse,
bu görevi,·gözünü kırpmadan, yalnızca Türk Ulusunun ve yurt ba"tünlüğünün
esenliği ve mutluluğu için üstlenmiş ancak, Atatürk'ün de, Atatürkçülüğün de,
ana ilkesi olan, Türk Ulusuna en yaraşan bir siyasal yapı olan "Demokratik
Dü z e n in yeniden kurulmasına büyük bir fedakarlıkla, inanla, inançla
"
457
13 KASIM CUMA
15 KASIM PAZAR
Uzun zamandan beri yurt sathında anarşik olaylar olmuyor ve yeni yaka
lamalar da dikkati çekmiyordu. Emniyet kuvvetlerimiz tarafından bir süredir
yürütülen operasyonlar neticesini vermiş ve Devrimci-Yol (DEV-YOL)
dediğimiz aşın sol fraksiyonun 72 militanı ele geçirilmişti. Bunlann şimdiye
kadar biri polis 5 kişiyi öldürdükleri tespit edilmiş, ayrıca örgüte gelir
sağlamak amacıyla kırtasiye, kahvehane ve odun deposu işlettikleri ortaya
çıkanlmış.
458
, Yakalanan 72 militanın 1 6'sı öğrenci , 4'ü öğretmen, 9'u memur, 1 2'si
se �st meslek sahibi, 8'i işçi, 23'ü boşta gezen kişiler olduğu anlaşıldı.
20 KASIM CUMA
22 KASIM PAZAR
459
Sekine'yi hastalığı henüz iyileşmediğinden götüremiyordum. Eşim, küç ük
kızım Miray'ı götünnemi istemişti. Miray hünüz evlenmemişti. Sekine'hin
yanında baldızım kalacaktı. Ben de onun isteğine uyarak Pakistan'a Mimy'ı
yanıma alarak-gittim.
Uçağımız İslamabad hava meydanına indiğinde şaşırdım. Bütün alan, ter
minalin üstü halk ve öğrencilerle dolu idi. Hepsinin ellerinde Türk ve Pakistan
bayrak.lan olduğu halde mütemadiyen bir şeyler bağırıyorlardı. Dikkatle dinle
diğimde, "Pakistan-Türki Dosti-Znindabad" yani, "Pakistan-Türk dostluğu
yaşasın" diye bağırdıklarını anladım.
Milli marşların çalınmasından, merasim bölüğünü denetledikten sonra,
bütün bakanlarla hükümet ileri gelenlerinin ve İslamabad'taki büyük elçilerin
ellerini teker teker sıktım. Bu arada oranın adeti uyarınca boynuma özel olarak
sırmadan yapılmış .büyük kolyeler takıyorladı. O kadar çok taktılar ki, bir
müddet sonra taşıyamadığımdan çıkarmak zorunda kalıyor ve arkasından yeni-
·
leri takılıyordu.
Uzun süren bu seremoniden sonra arabalarla şehre hareket ettik. Hava
meydanından ikametime tahsis edilen köşke gidinceye kadar yolların iki tarafı
halk ve öğrencilerle dolu idi. Onlar da hava meydanındakiler gibi "Pakistan
Türk dostluğu yaşasın" şekli�de tezahüratta bulunuyorlardı. Sık sık Türk, Pa
kistan bayrakları, taklar ve benim büyük boy resimlerime rastlıyordum.
Bu karşılamayı görünce hem gurur duydum, hem de ben Ankara'da kendi
sine böyle büyük bir karşılama yapmadığımdan üzüldüm ve utandım. Pakistan
halkının bize karşı nasıl bir dostluk hisleriyle dolu oldukları, halkın yüzünden
okunuyordu. Gerçi daha evvel Pakistan'a giden Kuvvet Komutanlarından ve
diğer ilgililerden Pakistanlıların bize karşı besledikleri sevgi ve dostluğu din
lerdim. Ama kendim yerinde bunu görünce iyice kanaat getirdim ki, bizim ha
kiki ve riyasız dostumuz Pakistanlılannış. Nitekim Kurtuluş Savaşı sırasında
bize Hindistan içindeki bu müslüman Pakistanlı dostlarımızdan da önemli
yardımlar gelmişti.
Resmi görüşmeler yarın başlayacak. Bu akşam Ziya Ü1 Hak.onuruma bir
akşam yemeği verdi. Yemek de çok kalabalıktı. Devlet erkarunından başka
kordiplomatik de mevcuttu. Yemeğe geçmeden evvel Ziya Ül Hak bana
Pakistan'ın en büyük nişanı olan "Nişan-ı Pakistan"ı taktı. Bilfilıare yemeğe
geçtik. Akşam geç vakit yatabildik. Zira Türkiye saati ile aramızda üç saat fark
vardı. Yani Türkiye'de gece saat 1 1 .00 ise, İslamabad'ta gece yansından son
ra 0 1 .00 oluyor.
460
23 KASIM PAZARTESİ
Bu arada Pakistan'da bulunan İsmail toplumunun lideri olan Ağa Han ile
eşini de takdim ettiler. Kendisi ile bir müddet görüştüm. Türkiye'de turistik
yatınmlarla ilgileniyormuş. Ben de kendisine, turistik yatırımlar için ecnebi
sermayeye açık olduğumuzu, Türkiye'ye gelerek ilgililerle temas etmesini
söyledim.
24 KASIM SALI
Mülteciler çok büyük etrafı açık bir çadırın altında toplanmışlar, beni o
çadırda hazırladıkları kürsüye aldılar. Afgan mültecileri adına birisi konuşma
yaparak bana teşekkürlerini belirtti ve durumlarını anlatarak hoşgeldiniz dedi.
Ben de kendilerine moral verecek ve sonunda muhakkak isteklerine
kavuşacaklanna olana inancımı belirten kısa bir konuşma yaptım. Miray da
kadınlann bulunduğu ayn bir çadıra gitti. Orada bazı kadın ve çocuklar
gözyaşlarıyla Miray'a sarılmışlar. Bunu da öğrenince içim sızladı.
461
rafından bir kısım halk birikmiş bizi seyrediyordu. Enteresan bir arazi kesimi.
Çok . dağlık bir bölge, geçiş ancak önümüzde uzanan Hayber'e giden yol
marifetiyle mümkün.-
Buradaki incelemelerimizden sonra helikopterlerle Peşaver şehrine geldik.
Peşaver'de Genel Vali ve Belediye Başkanı bizi geniş bir bahçeye götürdüler.
Burada halkın ileri gelenleri toplanmışn. Halkın arasına katılarak bir müddet
onlarla sohbet ettim. Genel Vali burada bana yöreye mahsus bir kalpakla
yünden yapılmış cüppe gibi beyaz bir giysi giydirdi.
Bahçedeki bu törenden sonra ikametimize ayrılan Köşk'e gittik. Köşk,
İslamabad'dak.ine benziyordu. İngilizlerden kaldığı belli oluyordu. Akşam
Genel Valinin verdiği akşam yemeği vardı.
Peşaver'de halk aynen İslambad'da olduğu gibi geçtimiz ceddelerin iki ta
rafını doldurmuş ve Türk-Pakistan dostluğunu dile getiren sloganlarla büyük
tezahüratta bulunuyordu. Gerek h:ı.lk ve gerekse öğrencilerin giysilerinden ve
görünümlerinden fakir oldukları belli oluyordu. Ancak doğu bölgesi insanına
has olan misafirperverlik ve gönül zenginliği yüzlerinden okunuyordu.
25 KAS™ ÇARŞAMBA
462
Tatbikat bitince Ziya Ül Hak ile birlikte dünyanın ikinci büyük camii olan
"Badşahi Mescid" yani "Padişah Camii"ne gittik. Camide ifade edildiğine göre
açık kısmıyla birlikte aynı anda 70.000 kişi namaz kılabiliyormuş. Camideki
müzeyi d� gördük.
Parkın tam ortasında yapılmış ve merdivenle çıkılan bir binaya bizi aldılar.
Binanın balkon kısmına geldiğimde parkın içine yerleştirilmiş yuvarlak masa
larda oturan yüzlerce şehrin ileri gelen insanı ayağa kalkarak beni alkışlarıyla
selamladılar. Bir taraftan da bando marşlar çalıyor ve yine hava meydanında
olduğu gibi yüzlerce balon havaya bırakılıyordu.
Bilahare ben de kürsüye gelerek halkın alkışları arısında bir konuşma yapa
rak, Pakistan'a ayak bastığım günden itibaren şahsıma ve şahsımda Türk
milletine karşı gösterilen sevgi ve dostluk gösterilerine ve özellikle Lahor'daki
sevgi gösterilerine teşekkür ettikten sonra, Atatürk'ün başlattığı · Kurtuluş
Savaşı sırasında Pakistanlı kardeşlerimizin yapnklan yardırnlan milletçe unut
madığımızı, dostluğumuzun fertlerin kalplerine işlediğini, Türkiye olarak öz
kardeşimiz saydığımız Pakistan'ın her türlü sıkıntısında yanında bulunmayı bir
borç teHikki ettiğimizi, Pakistan'ın bu hususta her zaman Türkiye'ye
güvenebileceğini, Lahor şehrinin Pakistan'ın bağımsızlık mücadelesindeki
önemli mevkiinden dolayı Lahorlulan aynca kutladığımı dile getirdim.
463
26 KAS™ PERŞEMBE
Bugün gezinin son durağı olan Karaçi'ye hareket ettik. Lahor hava mey
danına geldiğimizde; karşılamada olduğu gibi uğurlamada da yine büyük bir
kalabalılc bizi geçirmeye gelmişti. Şehirden havaalanına gelirken de yol boyun
ca dizilmiş halkın sevgi gösterileri devam etti.
Havaalanında yapılan uğurlama merasimi sırasında bando bu sefer bizim
" Samanyolu" şarkısını çalıyordu.
Karaçi'ye geldiğimizde Peşaver ve Lahor'da olduğu gibi, burada da Eyalet
Valisi Korgeneral ve eşi ile Eyalet erkanı ve kalabalık bir halk ve öğrenci gru
bu tarafından karşılandık. Havaalanından şehre gelirken yine öğrenci ve halk
yol boyunca toplanmıştı, ama İslamabad, Peşaver.ve Lahor'daki canlılık ve
büyük kalabalıklar yoktu. Buradaki halkın kıyafetlerinden daha zengin bir
yaşama sahip olduktan anlaşılıyordu. Ne de olsa b�yük bir liman şehri ..
Doğruca Pakistan'ın kurtarıcısı "Muhammet Ali Cinnah"ın kabirine gittik,
çelenk koyup saygı duruşu yaptık ve Fatiha okuduk. Bizde Atatürk ne ise, Pa
kistan'da da Cinnah aynı durumda. Halk tarafından çok seviliyor.
Buradan Deniz Kuvvetleri Komutanlığına gittik. Pakistan Deniz Kuvvetleri
hakkında aldığım kısa bilgiyi müteakip, limanda bulunan gemi ve denizaltılarla
bazı tesisleri gördük. Öğle yemeğini burada yedik. Deniz Kuvvetleri Komutanı
aynı zamanda Karaçi'de Eyalet Valiliği görevini sürdürüyor. Pakistan'da da
bizde olduğu gibi bütün ülkede sıkıyönetim hali devam ediyor.
Deni:t Kuvvetleri tesislerindeki incelemelerimizi müteakip Karaçi'deki
"Cinnah Bahçeleri"ne götürdüler. Burada da Peşaver ve Lahor'da olduğu gibi ı
eyaletin ileri gelenleri toplanmışlardı. Belediye B aşkanı hoşgeldiniz
konuşmasının ardından şehrin altın anahtarı ile fahri hemşehrilik beratını verdi.
Ben de mukabil bir konuşma ile teşekkür enim ve Karaçi'de de diğer
şehirlerde gördüğümüz misafirperverliği aynen gördüğümüzü, Türk-Pakistan
dostluğunun her sahada .çok mükemmel olmasına rağmen ticari ilişkilerimizin
maalesef aynı seviyede olmadığını, bu sahada da arzu edilen seviyeye
ulaşabilmemiz için her iki ülke ticaret erbabına büyük görevler düştüğünü, bu
konuya daha çok ağırl� vermemiz gerektiğini söyledim.
Akşam Eyalet Valisi Koramiral'in yemeği vardı.
Yarın saat 09.00'da Türkiye'ye hareket edeceğiz.
464
27 KASIM CUMA
Pakistan gezisi sonunda bugün sabah bir basın toplabsı yaptım . Karaçi ti
caret Merkezi ve Teşhir Salonunu da gördükten sonra, Karaçi havaalanmda
Başkan Ziya Ü1 Hak'a veda ederek Türkiye'ye hareket ettik.
Pakistan ziyaretini değerlendirecek olursam; çok yararlı geçtiğini, esasen
mevcut olan fakat son senelerde biraz ihmale uğramış bulanan dostluk
ilişkilerimizin yeniden hız kazandığını söyleyebilirim. Bu gezi vesilesiyle şunu
da müşahade ettim ki; Türkiye'ye sevgi ve dostluk hisleriyle dolu ülkelerin
başında Pakistan halkı gelmektedir. Menfaat karşılığında olmayan bir dost
luk . . .
Geldik, gördük, dönüyoruz. Bu gezi bize bir şeyi daha öğretmiş oldu. Am
erika'nın, Almanya ve lngiltere'nin bize bakışından nasıl rahatsız isek, aynı
bakıştan Pakistan'lılar da rahatsız. O halde Pakistan'a gerçekçi bir yolla yak
laşmalı, dostluk ve kardeşliği ortaklık haline çevirmeliyiz. Yıllardır birbirleri
ile savaşan Almanya ve Fransa son yıllarda liderler seviyesinde aylık
buluşmalar yapıyorlar. Bunun bir benzerini hiç olmazsa sanayi ve ticaret ba
kanları ile hükümet temsilcilerini bir kural çerçevesinde ve belirli sürelerle bi
raraya getirtecek olsak bundan her iki toplum yararlanacaktır. Çünkü geçmiş
ve geleceği birbirine benzeyen, öif, adet ve inanç beraberliği olan bire.r toplu
muz. Bugüne kadar yazık etmişiz hiç olmazsa bundan sanrası farklı olsun.
Kar.deş ve onak olalım.
465
Kıymetli Türk Öğretmenleri,
Büyük Atatürk'ün Millet Mektepleri Baş Muallimi oluşunun 53 'üncü
yıldönümü münasebetiyle "Öğretmenler Ganü" olarak kabul edilen 24 Kasım
kutlama gününüzde aranızda bulunmak ve bu mutlu gününüzün mutluluğunu
sizlerle birlikte paylaşmak istiyordum. Fakat çok evvelden kararlaştırılmış bu
lunan Pakistan seyahatimin bu tarihe rastlaması dolayısıyla buna imkan bula
madığımdan çok üzgünüm. Bu üzüntümü hiç olmazsa 24 Kasım dolayısıyla
çıkardığınız Milli Eğitim dergisi, Öğretmenler Günü özel sayısında olsun siz
lere hitap etmekle giderebileceğimi ümit ediyorum. Öğretmenler Günü hepinize
kutlu olsun.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, Türk toplumunun çağdaş
uygarlık düzeyine ulaşması için saif edilen gayretler içerisinde muhakkak ki
kıymetli Türk öğretmenlerinin büyük katkıları olmuştur. Onun içimiir ki
Büyük Atatürk öğretmenlerimize ayrı bir değer vermiş, gerek yurt gezilerinde,
gerekse resmi ve özel konuşmalarında sistemli ve devamlı olarak
öğretmenlerimize hitap etmiştir. Zira eğitim ve öğretim, Atatürk'ün gözünde,
gönlünde, yüreğinde ve kafasında daima yanan bir meş'ale idi. Atatürk milleti
fikren ve bedenen yüceltebilmekte eğitim ve öğretimin oynadığı rolü -çok iyi
biliyordu. Kütahya'da öğretmenlerle yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu:
"Memleketimizi, heyeti içtimaiyemizi hedefi hakikate, hedefi saadete isal için
iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri
milletin istikbalini yoğuran iifan ordusu."
Büyük Atatürk milletin eğitilmesi, birlik ve beraberlik içinde yüceltilmesi
yolundaki çabalarını aralıksız olarak, yılmadan, usanmadan, azimle
sürdÜlmüştür. Cumhuriyetin ilanı üzerinden on ay kadar bir zaman geçmişti ki
Muallimler Birliği Kongresini topluyor ve orada bu konudaki görüşlerini yine
her zam;ın olduğu gibi açık ve veciz bir şekilde şöyle dile getiriyordu:
"Yeni nesli; Cumhuriyetin fedakar muallim ve mürebbileri, sizler
yetiştireceksiniz, yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin ma
haretiniz ve fedakfirlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır. Cumhuriyet;
fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister.
Yeni nesli bu evsaf ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir. "
Bu konuda söyledikle,rini sizlerin de en az benim kadar bildiğiniz
şüphesizdir. Hepsini yazmaya kalksak sahifeler dolusu kitap olur. O halde el
bette o büyük insamn haklı inançları istikametinde ilerleyecek Türk iifan ordu
su kıymetli öğretmenlerimize O'na yaraşır yolda olmak görevi düşer. 12 Eylül
1980 günüiıe gelinceye kadar maalesef bu yoldan sapanlar, yabancı ideolojile
rin esiri olmuş idrakten yoksun kişiler de görülmüştür. Ne acıdır ki bu gibi
beyinleri yıkanmış vatan hainleri öğretmenlik kisvesinden yararlanarak,
kendilerine teslim edilmiş temiz vatan evlatlarını da kendi yollarına
466
sürüklemişler, onlarla birlikte okullarda afiş, pankart hazırlamışlar, onlarla
birlikte sokaklarda slogan atmışlar, onlarla birlikte silahlı eylemlere katılmışlar
ve onları boykota, okul işgaline götürmüşlerdir. Bunlar hasbelkader öğretmen
olmuşlar ve siz temiz Atatürkçü öğretmenlerin. arasına karışmışlardır. Çok
şükür ki, o karanlık ve acı günler geride kaldı. Bu güne kadar birçokları
dağlarda, bayırlarda, ormanlarda, mağaralarda ele geçti. Ama muhfı,kkak olan
bir şey var ki, hepsi temizlendi. Bir kısmı sinmiş olarak aramızda
dolaşmaktadır. Atatürkçü öğretmenler olarak sizlere düşen görev bu gibi/eri
tespit edip ilgili mercilere bildirmek ve böylece yine Atatürk devrinde ve son
rasında olduğu gibi tertemiz çehreniz ile belirmenizdir. Bunun böyle ola
cağından Türk milleti olarak hiç kimsenin şaphesi yoktur. Türk milleti büyük
bir uçurumun kenarından dönmüştür. Bir daha o karanlık noktaya
dönmememiz için de hepinize, özellikle siz kıymetli öğretmenlerimize büyük
görevler düşmektedir. Bizi yine o noktaya getirmek ve Türkiye'yi tecrit etmek
için içte ve dışta her türlü çabayı salf eden hainler vatdır. Olmaya .da devam
edecektir. Mücadelemiz hepimizin mücadelesidir. Dünyanın bugünkü or
tamında bu mücadele devamlı olacaktır. Mücadeleyi sürdürebilmek ve bundan
galip çıkabilmek için gelecek nesilleri bunlara hazırlıklı olarak yetiştirmek zo
rundayız. Aksi takdirde tarih boyunca varolmuş ve 16 büyük imparatorluk
kurmuş Türk devleti parçalanır ve tarih sahifelerinden silinir. Türkiye'nin bu
duruma düşmemesi için damarlarında asil Türk kanı taşıyan her Türk vatan
daşının üzerine düşen görevi seve seve yerine getireceğine olan inancımı bir
kere daha belirtirim.
Sevgili Öğretmenler,
24 Kasım'lar sadece öğretmenler günü olarak anılmasın, bu gün aynı za
manda en büyük öğretmen Atatürk'ün ideallerinin gerçekleşmesi günü de ol
sun. Ayrıca. bu gün, birlik, beraberlik ve bütünlük içinde yarının Türk
çocuklarını, Atatiirk'ün özlediği şekilde yetiştirildiklerinin de and günü olsun.
Bu vesile ile hepinize mutlu ve aydınlık yarınlar diler sevgiler sunarım.
Öğretmenlerimize yeni bir ek görev verilmişti. Türkiye sathında okuma
yazma seferberliği başlatmıştık. İlk grup bitmiş, ikinci grup okuma yazma
kun;ları Ekim ayında başlamışb.
Milli Eğitim Bakanlığından aldığım bilgiye göre, Ekim ayında 63 ilde top
lam 13.434 kun; açılmış ve bu kurslarda 326.355 vatandaşımız okuma yazma
öğrenmiş.
Okuma-yazma seferberliğinin başladığı günlerden bu yana 68.675 kun;
açılmış ve buralarda okuma-yazma öğrenenlerin sayısı l . 3 1 8.9 14'e ulaşmış.
Türkiye sathında 12 milyon civarında yurttaşımızın okuma-yazma bilmediği
dikkate alınınca, başlattığımız bu kursların önemi daha çok anlaşılır.
467
Yönetimde kaldığımız sürece bu kurslara önem vermeye devam edeceğiz.
Tabii öğrebllenlerimize bu konuda çok görev düşüyor.
29 KASIM PAZAR
30 KASIM PAZARTESİ
468
3 ARALIK PERŞEMBE
• Örgüt, 9 evde aynı anda yapılan baskınlarla ele geçirilmiş. Bu evlerde kız
ve erkek militanların dikkati çekmemek için kan koca gibi yaşadıkları
anlaşılmış. Bu operasyonun, örgütü nerede ise çökerune durumuna getirdiği
söyleniyor.
469
Fakat, eskiden beri savunduğum bir fikri gözardı edemezdim. Kanunlar,
talimatlar uygulanmak için çıkarılırlar. Eğer çıkarılan bu kanun, yönetmelik ve
talimatlar uygulaiımayacak ise hemen yürilrlükten kaldırılmalıdır. Hem bunlar
yürürlükte olacak, hem de istenirse uygulanacak, istenmezse uygulanmayacak.
Böyle şey olmaz. Kim olursa olsun kanunlar tam olarak uygulanmalıdır. İ şte
benim felsefem budur. Bunu böyle yapmadıklarından dolayıdır ki, Türkiye bu
acıklı noktalara gelmiştir.
S ARALIK CUMARTFSİ
Söyleyeceğim çok şeyler vardı. Önun için söze ben başladım. Bir saate
yakın cereyan eden konuşmamız özet olarak aşağıdaki şekilde oldu:
470
İttifak içindeki bazı üyeler geçmişi unutmuşçasına davranmaktalar ve adeta
ittifaka zorla sokulmuşlar gibi bir tutum sergilemekteler. İkinci Dünya Savaşı
sırasında olduğu kadar, onu takip eden yıllarda da yaşanan acı günleri bizim
neslimiz, belki de bu dönemleri bizzat yaŞadığı için, unutmamıştır. Yeni nesün
tarihi unutması ve k�ndi gayeleri açısından bir yaklaşım içinde bulunması
gerçekten üzücüdür. Bu hususlara temas ederken herhangi bir ülkeyi ismen
zikretmek istemiyorum. Ne var ki, bazı Avrupalı dostlarımız, ittifak dışındaki
bazı ülkelere yardım ederlerken ve bu ülkelerle muayyen bir diyalog içinde bu
lunurlarken, bizimle böyle bir diyalog kurmak bir yana, sadace Türkiye'nin
içişleri ile uğraşmayı kendilerine vazife ediniyor/ar. Dünyanın sürüklendiği
durumu ve dostlukların ülkeler ve milletler arasında mevcut olduğu vakıasını
unutarak, Türkiye'de fildn şahsın neden tutuklandığı veya filan şahsın niçin
sorguya çekildiği izlenimini yaratıyorlar. Böyle bir durum ise bizim
değerlendirmemize göre tehlikeli bir gidişata işaret ediyor.
Yönetimi üstlendiğimiz zaman, amacımızın, parlamenter demokratik bir
sistemi yeniden ihya etmek olduğunu açıklamış olmamıza rağmen, devamlı o
larak bu konuda bir soru yağmuruna maruz bulunuyoruz. Kurucu Meclisin
faaliyete geçmiş olmasına ve bu meclisin çalışmaya başlamasından maka/ bir
süre geçmesini müteakip seçim tarihini açıklayacağımızı belirtmiş olmamıza
rağmen, yine de tahammülsüzlük gösterip bizden ısrarla bir takvim istemeye
devam ediyorlar. İlerde genel seçim tarihini açıkladığımız zaman, bu tarihi
neden daha önce açıklamamış olduğumuzun sebeplerini de ortaya koyacağız.
Türkiye'ni11 civarında ve hemen ötesinde çok önemli olaylar cereyan ederken,
sanki Türkiye'nin bir an önce demokrasiye dönmesinden daha önemli bir şey
yeryüzünde mevcut değilmiş gibi, bizi Avrupa Konseyinden çıkarmak vs.
gibi, üzerimizde çeşitli baskılarda bulunuyorlar. Bütün bu hususları lüzumlu
gördüğümüz için site anlatmış bulunuyorum. Dün yapmış olduğunuz
görüşmelerde Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili gerekli bütün bilgilerin ayrıntılı
olarak size verilmiş olduğuna eminim. Ben üzerinde hassasiyetle durduğum
bazı noktaları burada belirtmekle iktifa edeceğim. Ancak, bundan önce,
düşüncelerinizi öğrenmek amacıyla sözü size bırakıyorum.
Konuk Bakan: Önce Başkan Reagan'ın Zat-ı Devletlerine benim
aracılığımla gönderdiği mesajı iletmek istiyorum. Başkan Reagan Zat-ı Devlet
lerine en içten dileklerini gönderirken Zat-ı Aliniz ve yönetiminizin kısa süre
zarfında elde etmiş olduğu başarılardan duyduğu hayranlığı da belirtmemi iste�
di ve ülkelerimiz arasındaki yakın ilişkilerin artarak devam etmesini dilediğini
belirtti.
Bu görevi yerine getirdikten sonra şimdi Zat-ı devletlerinin temas buyur
duJcları hususlar üzerinde görüşlerimi arzedeyim.
Gerçekten ülkelerimiz arasında geçmişte bazı yanlış anlamalar olmuşsa da
471
biz bunun unutularak ilişkilerimizin tekrar bu bahtsız olaydan önceki yakın ve
sıcak düzeyine getirilmesini içtenlikle arzu ediyoruz. Bazı müttefiklerimizin
Tarkiye'ye ilişkin olarak yaptıkları beyanatların ve davranışlarının farkındayız
ve onların bu tutumunu tasvip etmiyvruz. Kaldı ki, daha başka pek çok konu
da bu tutumlarını tasvip etmiyoruz. Ancak, hiçbir ülkenin içişlerine karışmak
niyetimiz yok. Bizim kendi içişlerimiz bizi yeterince meşgul ediyor. Her
ülkenin de kendi içişleri ile ilgilenmesi ve başkalarınınkilere karışmaması
esastır. Carter yönetimi başka ülkelerin içişlerine karışmayı bir adet haline ge
tirmişti. Bizim politikamız ise sadece dostlarımıza yardımcı olmak ve yeni
dostlar kazanmaktır. Türkiye'nin yeniden bir demokratik düzen kurma yolun
daki gayret ve faaliyetlerini saygı ve hayranlıkla izliyoruz. Bir anayasanın
hazırlanmasının ne kadar güç ve zaman alıcı bir iş oldugunu takdir ediyoruz ve
kendi anayasamızın da ancak iki yılda hazırlanabilmiş oldugunu unutuyoruz.
Şimdiye kadar yönetiminizin bu yolda atmış oldugu adımları son derece şa
yan-ı tebrik buluyoruz. Netice almanızı da rahatça beklemek yönünden hiçbir
güçlügümüz yok.
Ben: Dün Türk yetkilileri ile yapmış oldugunuz görüşmelerin iyi ve yapıcı
bir hava içinde cereyan etmiş olmasına memnun oldum. Ben sadece şahsen
üzerinde büyük bir hassasiyetle durdugum bazı konuları burada belirtmek is
tiyorum.
Bundan sonra özellikle Hava Kuvvetlerimiz ile Kara Kuvvetlerimizdeki
noksan silah ve malzemenin giderilmesi hususunda ABD'den beklediğimiz
yardımı gönnediğimizi dile getirdim. ABD'nin bize her sene yapmakta olduğu
ekonomik ve askeri yardım konusunda da şunlan söyledim:
Dostumuz ABD'nin 1982 yılı bütçesi için öngürdügü 400 milyon dolarlık
yardım ancak 250 milyon düzeyinde tahakkuk edebilei/!k. Bu miktarın bizim
acil ihtiyaçlarımızı karşılayabilmekten uzak oldugu takdir edilecektir. Zira
gerçek ihtiyacımızı ancak bir milyar dolarlık bir askeri yardım kredisi
karşılayabilecektir. Kaldı ki askeri yardım kredisinin ödeme şartlarının uygun
olması ve bunun bir kısmının bagış haline dönüştürülmesi de bizim açımızdan
büyük önem taşımaktadır. Yoksa yıllık % 12-14 gibi faizlerle alınacak kredi
bizim için büyük bir yük teşkil edecektir. Türkiye ile ABD arasında imza
lanmış olan Savunma ve Ekonomik İşbirligi Anlaşması hernekadar Türk Si
!ahlı Kuvvetlerinin 5 yıllık bir süre zarfında geliştirilmesini ve
güçlendirilmesini öngörüyorsa da, bugüne kadarki uygulamaların çok agır ve
yavaş yürümekte oldugunu da burada belirtmek isterim.
472
Bugün aldığım bir habere göre 12 Eylül'den kısa bir süre önce öldürülen
rahmetli Nihat Erim'in katili Zara'da çatışma sonucu yakalanmış. onunla bir
likte 4 DEV-SOL militanı, 5 tabanca, 2 bomba ve bir kalaşni.kof makinalı ta
banca da ele geçiriJmiş.
Bu habere çok sevindim. Zira Nihat Erim'in suçu evvelce Başbakanlık
yapması idi. Zavallının hiçbir günalu yoktu, pisi pisine öldürülmüştü.
8 ARALIK SAU
9 ARALIK ÇARŞAMBA
475
birbirimizi yararlandırmalıyız. 1953'lerden sonra dost Kore'nin kaydettiği
büyük başarıları bizler de hayranlıkla izledik. Ancak çalışkan ve disiplinli bir
millet böylesine biJyük bir başarı kazanabilir.
Kore Cumhurbaşkanı Sayın Chun'a bir yıl önce Kore'nin geçirdiği bu
nalımlı günlerden ülkesini çıkararak bugünkü başarılı duruma getirdiği için
tebriklerimi iletmenizi rica ediyorum. Kendisinin hakkımdaki nazik sözleri için
de ayrıca teşekkürlerimi kendisine iletmenizden memnun olacağım. 12 Eylü/'e
Türk halkı dört elle sarılmıştır. Benim rolüm nihayet bir düğmeye basmaktan
ibaret olmuştur. Bu tamamen milletçe başarılmış bir olaydır, dolayısıyla Türk
milletine mal edilmelidir. Benim tesadüfen bulunduğum bu görevde pekald
başka bir komutan da bulunabilir ve aynı şeyi o da yapabilirdi.
Ekonomik alanda işbirliğimize önem atfediyoruz. Kısa zamanda meyvesini
vermesini temenni ederim. Karakter, çalışkanlık ve vatanperverlik bakımından
birbirine çok benzeyen ülkelerimiz halkının her alanda işbirliği yapmalarının
yararına daima inanmışımdır.
Sayın Chun 'un davetini teşekkür ve memnuniyetle kabul ediyorum. Za
manımın 1981 yılında bu ziyareti yapmam için müsait olacağını tahmin etme
mekle birlikte, imMn bulabilmem halinde önümüzdeki yıl yapmayı arzu ede
rim.
476
şimdilik kalmasını kararlaştınnış ve ileride gerekirse kaldırırız demiştik.
Geçirdiğimiz tecıiibe, biraz evvel de ifade ettiğim gibi, müstakil bir Kültür Ba
kanlığının fazlalığını ortaya koymuştu.
14 ARALIK PAZARTF.Sİ
477
Bu arada Haig bir beyanat venniş: Eğer Sovyetler Polonya'ya müdahale
edecek olursa, Amerika Birleşik Devletleri buna kayıtsız kalmayacakmış."
Kayıtsız kalmayıp d a ne yapacak. O d a müdahale m i edecek. Elbette hayır.
B az ı ambargo tedbirleri belki uygulanacak. Biz de dahil NATO'ya dahil
ülkeleri buna zorlayacak.
Bugün hareketli bir gün oldu. Aldığımız bir habere göre; THKP/C Devrim
ci Sol, THKP/C Kurtuluş ve TDKP/Halkın Kurtuluşu adlı örgütlere mensup
102 militanın güvenlik güçlerinin son birbuçuk aydır yaptıkları çalışmalar so
nucu yakalandığı, bunların birçok öldünne olaylarını gerçekleştirdikleri, 45 ev
ve işyerini kurşunladıkları, patlayıcı madde attıkları ortaya çıkmış. Yakalanan
ların 14'ü öğrenci, 3'ü öğretmen, 1 7'si serbest meslek erbabı, 28'i işçi, 27'si
boşta gezenlerden imiş.
17 ARALIK PERŞEMBE
478
gıda yardımını kesmeye kalkışmasının, Varşova Paktı üyelerine yapılmış bir
baskı olacağını öne sürüyor.
İlk günlerin heyecanı ... Karşılıklı söz düellosu devam ediyor.
18 ARALIK CUMA
21 ARALIK PAZAR'IBSİ
479
Ayanoğlu, Gümıük ve Tekel Bakanı Recai Baturalp, Sanayi Bakanı Şahap
Kocatopçu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Serbülent Bingöl idi.
Ulusu ayrılan eski Bakanlarla yeni atanan Bakanlar için bir yemek tertip
etmiş ve yeni Bakanlar Kurulu üyelerine tanışhnnış.
480
Arkasından Yüksek Öğretim Kurul üyelerinin seçimine sıra gelmişti. 24
kişiden oluşan bu kurulun 8 üyesini ben doğrudan seçecek, 8 üyeyi hükümet,
8 üyeyi de Üniversitelerarası Kurul seçip onay için bana göndereceklerdi.
Bunlar da tespit edilmiş ve kararname çıkarılmıştı. Böylece Yüksek Öğretim
Kurulu da (YÖK) fiilen kurulmuş oluyordu.
23 ARALIK ÇARŞAMBA
Banker olayına daha evvel değinmiştim. Bankerlik olayı basında sık sık ele
alınıyor. Ben de çok huzursuzdum. Biran evvel bu konuya sağlıklı bir hal
şekli getirilmesini istiyordum . Maliye Bakanlığının yayınladığı bir tebliğe
göre; benkerlik yapacak kuruluşun en az 200 milyon lira sermayeli bir anonim
şirket olması şartı getiriliyor ve ayrıca bankerler menkul. kıymet alım satımı
dışında hiç bir işle uğraşamayacakları, üstlenebilecekleri yükümlülükler de, öz
sermayelerinin 15 katı olarak sınırlandırılacağı gibi hususlar bu tebliğin içeriği
içinde.
481
düşerse, aksi de İmam Hatip Lisesi öğrencisi kızlarımız için aynen varittir.
Meseld hemşire okullarında hemşire adaylarına sınıfta kepleri ile oturmak mec
buriyeti vardır. Batıda rahibe kıyafetlerine karşı çıkmak mümkün değildir.
Dinimizde örtünmek, namaz, oruç, hac, zekdt gibi farzdır ve Allah 'ın kesin
emridir. Milli Eğitim Baktınlığının Mik cumhuriyet ilkesi ile bağdaşmayan son
derece adaletsiz bu hükmü en kısa zamanda yürürlükten kaldırılmalıdır"
şeklinde bir konuşma yapmış.
Şimdi anladık ki, hata yapmışız. Bu zat Meclisin faaliyete geçmesinden bir
ay sonra kendisini belli etmişi. Bu kişinin ilerde buna benzer daha pek çok
girişimleri olacaku.
Gelelim söylediklerine;
Evet demokratik lfük bir ülkede kıyafet konusuna devletin müdahalesi ol
maması gerekir. Nitekim bizde de herkes evinde, sokakta, çarşıda, pazarda is
tediği şekilde giyinebiliyor. Mini etek giyen olduğu gibi, topuklarına kadar
uzanan manto giyen, başını örten, yüz tuvaleti yapan veya yapmayana sokak
larda rastlamak mümkün. Buna karışan da yok. Ancak devietin kamu kurum
ve kuruluşlarında görev alm!ş bir kişi, o kuruluşun koyduğu nizamlara ve bu
rada tespit ettiği kıyafete uymak zorundadır. Uymayacak bir kişinin kamu
kurum ve kuruluşlarında görev .almaması gerekir. Bu husus erkekler için
böyle�ir, kadınlar için de böyledir. Örneğin bir erkek bugün çok sıcak, ben
frenk gömleği giymeyeceğim, kravat da takmayağım, atlet fanilası ile ge
leceğim, pantolon yerine şort giyeceğim diyemez. Birçok kamu kuruluşlarında
ç alışan kadınların pantolon giymeleri, çorapsız dolaşmaları, m ini etek.le vazi
fey� gelmeleri, aşın tuvalet yapmaları yasak.larunışnr.
482
Okula devam eden öğrenciler de o okul için konmuş özel kıyafeti taşımak
zorundadır. Eğer orada mavi renkte bir önlük, beyaz yaka, beyaz çorap zonın
luluğu konmuş ise; benim dini inancıma göre yeşil renk müslümanlığın sem
bolüdür, ben yeşil renkte önlük giyeceğim, başımı da yeşil. bir örtü ile
örteceğim, bacaklarım görünmesin diye önlüğümü topuklanma kadar uzata
cağım diyemez. Eğer diyecek ise okula gelemez. İlkokul tahsili ile iktifa eder.
Evinde oturur, ne yaparsa yapar. Atatürk'ün annesinin başını örtmüş olması,
bütün Türk kadın ve kızlarının da başlanru örtmelerine bir misal olmaz. On
ların yetişme dönemi öyle idi. O zaman Türkiye'de şeriat kanunları uygu
lanıyordu. Laik devlet kelimesini ağza almak bile günahtı ve mümkün de
değildi.
Kadınlaon başlarını örtmesi hususunda Allah'ın emri değil, tavsiyesi
vardır. Eğer Kur'anı Kerim'de yazılı bütün ayetleri em ir olarak kabul edecek
olursak, o takdirde günümüzde de evlerimizde köle veya cariye bulundur
mamız gerekir. Zira bazı ayetlerde, işlenen bir kısım suçlardan ötürü bir veya
iki köle azad edilmesi gerektiği yazılı olduğu gibi; müslüman olmayan bir
kadınla evlenme yerine cariye ile evlenmeyi tavsiye eder.
Şimdi bunları da Allah'ın emri mi kabul edelim.
Kur'anı Kerim'de yerine getirilmesi gereken birçok iyi emirleri yerine ge
tirmeyiz de, işimize geldiğinden, erkek olarak kıskançlığımızdan, kadını bir
mal olarak kabul etmemizden dolayı onları eve kapaunayı, yüzünü kimsenin
görmemesini isteriz. Bütün mesele buradadır. Zavallı kadınlar ise ne ayeti bilir
ve iıe de okumuştur. Hoca öyle söylemiştir diye ona körü körüne inanmıştır.
Kocasından da korkmaktadır. Eğer bilse ki o ayetler söylendiği kadar katı
değildir, o zaman doğruyu bulacaktır.
Kur'anı Kerim'deki o iki ayet şunlardır:
Birincisi; NUR Suresi 30 ve 3 1 'inci ayetleridir. Bu ayetler şöyle demekte
dir:
483
örtünme ile ilgili bir şey yok. Ayetin en sonunda kadınların başörtülerini yaka
larının üzerine salmaları söyleniyor. Boynunun alundan da geçirerek bir tek
saç telinin dahi görülmeyeceği şeklinde bir ifade de yok. Halbuki şimdiki uy
gulama; eğer kadının saçının bir teli görülürse zina yapmış gibi günaha girmiş
olacağı şeklindedir. Bu tefsir şekli doğru değildir.
Gelelim bu konuda indirilen ikinci ayet'e:
Bu ayet AZHAB suresinin 59'uncu ayetidir. Ayet şöyle demektedir:
"Ey Peygamber! Eşlerine, kız/arma ve müminlerin kadmlarına, dışarı
çıkarken üstlerine örtü alma/arım söyle. Bu onlarm hür ve namuslu bilinmeleri
ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Allah bağışlar ve merhamet
eder. "
Bu konu üzerinde yazılacak, söylenecek çok şey vardır ama ben burada ke
siyorum.
24 ARALIK PERŞEMBE
Dün YÖK Başkanı Prof. İhsan Doğramacı ile, YÖK üyeliğine seçilen 24
üyeyi Çankaya'. Köşkünde kabul etmiştim. Kabulde kendilerini kutlamış,
başanlar dilemış ve şu konuşmayı yapmıştım:
Bu konu üzerinde çok yazı yazıldı ve çok konuşuldu. 12 Eylül sabahı Türk
milletine yaptığım konuşmada söylediğim bir pasajı burada okumak istiyorum.
Aynen şöyle demiş(im;
Şimdi sırası g elip bazı konulara el atınca tabii geçmiş unutuldu veya başka
maksatlarla bu konuyu istismar etmek istiyorlar. Eğer özerklikle her şey hal
485
edilmiş olsaydı, birçok müessesemizi özerk yapar çıkardık. Vilayetlerimizi de,
Valilerimizi de özerk yapardık. Her vilayet kendi kendisini idare etsin derdik.
Biz zaten üniversitelerin ilmi özerkliği11e bir şey demedik. Ama düşününüz
ki 7-8 Bakanlığın bütçesi kadar bir bütçeyi kullanan 19 üniversiteye karışacak,
ona yön verecek ola11 devletin bir. müessesesi yok. Kaç ta11e bu ülkeye doktor
ldzım, kaç tane mühendis lazım, kaç tane veteriner ldzım, bunu devlet hesap
lasın. Onu11 içindir ki, idari bakıriıdan bazı kısıtlamalar getirilirken bu yetkileri
de yine hem üniversitelerimizin, hem Devlet Başkanının, hem de yönetimin
seçtiği değerli üyeffrden müteşekkil bir heyete tevdi ettik. Bir Devlet Başkanı
düşü11ünüz ki, bütün milletin oyu ile seçilmiş veya milletin vekilleri tarafından
seçilmiş, ona itimat etmiyoruz, 45 milyo11u temsil eden bir makamı işgal eden
kişilere itimat etmiyoruz, illa istiyoruz ki, üniversite kendisi seçsin. Bu nevi
propagandaları, yapacağinız Çalışmalarla sıfıra indireceğİllize gönülden
İllanıyorum. Ve bu müessesenin hem üniversitelerimize hem de milletimize
yarar sağlayacağına inanıyorum. Eğer Kanunun hazırlanmasında bazı nok
sanlıklar olmuş ise, bunun da tatbikinden sonra vaki olacak uyarılarla
düzeltilebilmesi her zaman mümkündür.
25 ARALIK CUMA
486
cesaret edip TÖB-DER'in yöneticilerini mahkemeye verememişlerdi. Veril
meyince, onlar da kanunsuz eylemlerine rahatlıkla devam edebilmişlerdi. Biz
12 Eylül'den sonra dernekler için ayn bir kanun çıkannadık. Mevcut kanunları
çalışır hale getirdik ve işte o kanunlarla derneğin yöneticileri gerekli cezalara
çarptırıldılar. Bu derneğin başkanı olan Gazioğlu'nun yurt dışına kaçışına
maalesef mani olamadık. 1 2 Eylül'den sonra yurt dışına kaçanlar arasında bu
Gazioğlu da vardı.
Bunun üzerine peki demek suretiyle kahve ithaline müsaade etmiştim. 1 982
bütçe hazırlıklarının yapıldığı şu günlerde1982 yılında kahve ithalinin serbest
bırakılacağını öğrendim. Üç-dört senedir bulunmayan kahve artık Türkiye'nin
her tarafında bulunur olacak.
487
26 ARALIK CUMARTESİ
Birkaç gün evvel vaktiyle maiyetimde çalışmış olan bir emekli albay geldi.
Adana'da bir doktorun elektrikli akupunkturla felçli hastalan iyi ettiğini ve hat
ta çok yakını olan felçli bir hastayı bu akupunktur sayesinde iyi ettiğini, nıilen
Ankara'da bulunduğunu, emredersem gelip hanımefendiyi muayene ettikten
sonra gerekirse akupunktur tedavisine başlayabileceğini söylemişti. Denize
düşen yılana sarılır darbı meseline uyarak bir defa da bunu denemekte yarar
gördüm. Müdavi doktorumuza sorma suretiyle bugün gelmesini istedim. Bu
şahıs geldi, elindeki cihazla ilk tedavisini bugün yaptı.
27 ARALIK PAZAR
Sekine'nin hastalığında bir gerileme başladı. Sağ ayak ve sağ kol hareketle
rinde az da olsa bir azalma olduğunu hissettim. Konuşmada da aynı durum
var. Allah vere de daha kötüye gitmese.
30 ARALIK ÇARŞAMBA
Yann yılbaşı gecesi. Birgün sonra yeni bir yıla gireceğiz. 1981 yılı yönetim
olarak hemen hemen her sahada, özellikle anarşi ile mücadele sahasında
başarılı geçti diyebiliriz. Bu hususu, insaf sahibi olan vatandaşlar da ifade et
tikleri gibi; dış basında yer alan yazılardan da aynı şeyi görüyoruz.
488
Yılbaşı dolayısıyla vatandaşlarıma radyo ve televizyondan hitap ederek,
1 9 8 1 yılı icraatımız hakkında bilgi vermek ve 1982 yılında gerçekleştirmeyi
düşündüğümüz hususları açıklamak istedim.
Aziz Yurttaşlarım,
Gerçi 1981 yılı içerisinde de Türkiye'de cereyan eden olaylar sonunda veya
yapıla11 operasyo11larla bir kısım gençlerimiz emniyet kuvvetleriyle giriştikleri
silahlı çatışmalarda hayatlarını kaybetmiş, bir kısım gençlerimiz, bağımsız
mahkemelerimizde yargılanarak ölüm cezasına çarptırılmış, bir haylisi ömür
boyu veya değişik süreli mahküıniyetlerle cezalandırılmış ve bunun sonucu
geride bıraktıkları aile ve yakınlarını üzüntüye maruz bırakmıştır. Ancak, Türk
milletinin her ferdinin hakkı olan huzur ve güveni sapık ideolojileri uğruna bo
zan, masum birçok vata11daşın hayatını sona erdiren bu gibi gözü dönmüş va
tan haini ve millet düşmanı kişilerin mevcut kanunlarımız karşısında
yaptıklarının kefaretlerini ödediklerini düşünerek yargı organlarının kararlarına
saygı duyarak teselli bulmaktayız. Vicdan sahibi hiçbir kimsenin herhangi bir
vatandaşının hayatını yitirmesinden vaya hayatının baharında hürriyetlerinden
mahrum bırakılarak ömrünü hapishane köşelerinde çürütmesinden
memnuniyet duymasını düşünmek mümkün değildir. Fakat, milletin
bütünlüğü, tüm vatandaşların yaşama haklarının güvence altında bulundurul
ması sözkonusu olunca; bundan başka çıkar yolun olmadığı da sağduyu sahibi
bütün yurttaşlarım tarafından kabul edilecektir.
Şurası muhakkaktır ki; 1 981 yılında yurt içinde sağlanan huzur ve güven
ortamı 1980 ve daha evvelki yıllarla kıyaslanmayacak kadar müspet
gelişmelerle dolu geçmiştir. 1981 yılı milletimiz için 12 Eylül yönetiminin
489
sağladığı huzur ve güven ortamı içinde yıllardan beri çekilen acıların dindiği,
açılan yaraların sarıldığı. kalplerimize serpilmeye çalışılan kin ve nefret tohum
larının kardeşlik ve sevgi tomurcuk/arına dönüştüğü, taptaze umutların
yeşerdiği bir yıl olmuştur. Bunun sağlanmasında, hertürlüfedakdrlıklara seve
seve katlanan Silahlı Kuvvetlerimiz mensupları ile emniyet kuvvetlerimizin ve
her zaman bunlara yardımını esirgemeyen huzur ve güvene susamıŞ vatan
daşlarımın büyük katkıları olmuştur. Bu seneyi kapatıp yeni bir yıla girerken
bir defa daha hepsine takdirlerimi ve teşekkürlerimi bütün millet huzurunda
ifade etmek istiyorum.
1981 yılı ekonomik kalkmmamızın gelişmesi bakımından da olumlu netice
lerin alındığı bir yıl olmuştur. Üretimin arttırılmasında, kaynakların kul
lanılmasında, iç tüketimin kısılarak ihracatın arttırılmasında geçen senelerle
mukayese edilemeyecek derecede ilerlemeler kaydedilmiştir. Bunun
gerçekleştirilmesinde de en küçük çiftçi, sanayici, tüccar ve ihracatçıdan en
büyük çiftçi, tüccar, ihracatçı, müteahhit ve sanayi kuruluşlarımıza kadar her
fert ve kuruluşun üzerine düşen görevi yapmak için olağanüstü bir gayret sar
/etmesinin ve bütün ulusça bazı sıkıntı ve kısıtlamalara kat/anmamızın büyük
payı olmuştur. Eriştiğimiz noktanın kifayetli olduğunu söylemek mümkün
değildir. Ekonomimizi iyileştirici tedbirlerin sürekli olabilmesi için milletçe
daha bir müddet sıkıntı vefedakdrlıklara katlanmamız gerekecektir. Yılların bi
rikimiyle düğümlenen sorunları bir anda çözmenin güçlüğü her vatandaş ta
rafından takdir edilecektir. Öncelikle kalkınmamızı kendi öz kaynaklarımıza
dayandırarak kendi kendimize yetecek bir hale gelebilmemiz, hepimiz için te
mel hedef olmalıdır.
Halen bulunduğumuz noktaya, alınan tedbirler-in yam sıra yüce milletimizin
fedakarlığı, yönetime olan inanç ve güveni ile, birlik ve kardeşlik ruhunun
sağladığı gayret birliği sayesinde ulaşabilmiş bulunuyoruz. Ülke ekonomi
sinde üretime katkısı bulunan tüm unsurlar, hepimiz milletimizin bu yüce nite
liklerini değerlendirerek ulusal ekonomi ve sosyal yaşantımızda daha çok refa�
ha ulaşmak yolunda bilinçli olarak çalışacak, daima çalışacak, evvelce olduğu
gibi terlemeden kolay ve haksız kazanç yollarını terkedeceğiz. Bu inançladır ki
.
1 982 yılının ekonomide bir rehabilitasyon ve dengeli gelişme yılı olduğu ka
dar, sosyal alanda da, devletimizin sosyal sorumluluk esprisi ile uygun tedbir
lerin alınacağı bir yıl olacaktır.
Sevgili Yurttaşlarım;
12 Eylül 1980 günü Radyo ve Televizyonda ve müteakiben muhtelif vesile
lerle yurdun çeşitli yörelerinde yaptığım konuşmalarda; Türk ulusuna vermiş
olduğumuz sözlerin gereklerini bir program dahilinde adıf!l adım
gerçekleştirdiğimizi görüyorsunuz. Bu programlao gerçekleştirirken, yalnız
490
şahsi menfaatlerini birinci planda tutan bir kısım iç odaklarla, bu odakların
yaptıkları menfi programlarm etkisi altında kalan ve ideoloik görüşleri aynı
paralelde olan bazı dış odakların ileri sürdükleri ve sadece yıkıcı, bölücü mih
raklara yarar sağlayan iddia ve telkinlerine kapılmadık. Milletin çoğunluğunun
isteğbıe uyarak doğru bildiğimiz yolda emin adımlarla ilerledik. En son olarak
da verdiğimiz program doğrultusunda Danışma Meclisimizi kurduk. Böylece
demokratik parlamenter sisteme geçişimizin en büyük adımım atmış olduk. Bu
Meclisimiz, görevleri arasında en mühim yeri tutan anayasa hazırlama
çalışmalarına başlamış bulunmaktadır.
Damşma Meclisimiz, Türk milletinin bugüne kadar geçirmiş olduğu acı
tecrübelerden yararlanarak bize en uygun düşecek anayasayı 1982 yaz sonuna
kadar hazırlayıp Milli Güvenlik Konseyine sevk edebildiği takdirde anaya
sanın halk oyuna sunulması 1982 yılı Kasım ayı sonuna kadar mümkün ola
bilecek ve bu anayasanın halk tarafından kabul edilmesinden sonra dünya
olaylarında bizi de etkileyecek mühim değişiklikler olmadığı takdirde normal
seçimler 1983 yılı sonbaharında yapılabilecektir.
Anayasanın hazırlanması bu tarihe kadar yetiştirilemediği takdirde kış ayları
içerisinde seçimlerin yapılması mümkün olamayacağına göre, seçim tarihi de
mecburen 1984 yılı ilkbaharma bıralalacaknr. Biz anayasanın en iyi bir şekilde
hazırlanabilf1!eSi için Danışma Meclisini bir tarihle bağlamayı uygwı bulmadık.
Aksi takdirde alelacele hazırlanacak bir anayasa bizi ilerde tekrar istikrarsızlığa
ve kargaşalığa sürükleyecek ve yeni yeni 12 Eylül'/erle karşı karşıya
bırakacaknr. Onun içindir ki seçimlerin yapılacağı tarihi asgari ve azami tarih
lerle tespit ettik. Rtıayasanın kabulünden sonra Partiler Kanunu ve Seçim Ka
nununun hazırlanması yeni kurulacak partilerin teşkilôtlanması için gerekli
olan zamanları da dikkatte tutarsak bu tarihlerden daha evvelki bir zamanda
seçimlerin yapılmasının mümkün olamayacağı iz'an sahibi her vatandaş ta
rafından kabul edilecektir.
Her zaman söylediğim gibi Türk milletine en yaraşır idare şekli cumhuriyet
olduğundan ve bu emaneti de onun kurucusu Ulu Önder Atatürk'ten devir
aldığımızdan dolayıdır ki bu sisteme tekrar döneceğiz. Bundan hiç kimsenin
şüphesi olmasın, Türk milleti tarih boyunca olduğu gibi bugün de en zor en
gelleri aşmıştır. Önümüzde uzanan yolun zikzakları ve karanlıkları yavaş
yavaş kaybolmakta, düz ve· aydınlık yol uzanmaktadır. Milletçe birlik ve bera
berlik ruhu ile tasada ve kıvançta ortak olarak bu düz yolda aydınlık yarınlara
hızla yürüyerek bazan da koşarak hedeflerimize ulaşacağız. Atatürk'ün
doğumunun lOO'üncü yıldönümü olan 1981 yılında çok zor engelleri milletçe
aşnk. Bu hızla 1982 yılına büyük umutlarla giriyoruz. Bu hızımızı kesmemek
için Atatürk yılını kapatmıyorum. 1982 yılında da Atatürk ilkelerini sımsı�ı tu
tarak hedeflmiz_e en kısa zamanda ulaşacak ve bayrak olarak ellerimizde tut-
491
tuğumuz bu ilkelerin nurlu ışıkları sayesinde milletimizi medeni alem
içerisindeki layık olduğu yere oturtacağız.
31 ARALIK PER�EMBE
492
neticesi göz damarlarında bir daralma olmuş. Tansiyon düşürilcü ilacını ver
dik. Yarın sabah tekrar gelmek üzere ayrıldılar.
Ben Sekine'yi yatınnak isledim fakat, "Gözümdeki o ağrı geçti. biraz ben
de televizyon seyredeyim" dedi. Şenaylar da eğlenceye gittiler. Sekine ile bir
likte bir hayli televizyon seyrettik, bilfthare yatırdım. Fakat durumunu hiç
beğenmedim. Hastalığı tekrar ağırlaşacak gibi geldi bana. Acaba o akupunktur
mu menfi etki yaptı. Yoksa esasen bir müddettir devam eden kötü gidişi aku
punktur daha da mı kötüye götürdü veya bir yılbaşı gecesini yalnız başımıza
geçirmemizden üzüntü duyarak ani bir şok mu geçirdi bilemiyorum. Çok
üzüntülüyüm. Keşke akupunktur tedavisini yaptınnasaydım.
493
Turgut Ôzal, 1 2
Eylii/'de DPT Miis
teşar Vekili idi.
Feyzioğlu onun
para-istikrar politi
kasını bir bakan
olarak yiin-itmesi
ni istiyordu. Özal,
Başbakanın
Ulusu kabinesinde
' Turhan
ekonomiden so·
feyzioğlu olması
rumlu Başbakan
ı'izerinde aşağı
Yardımcısı oldu.
yukarı bir
' mutabakatımız
vardı ama kat'i
kararımızı
vermemiştik. . .
Emin Paksüt'se
Federal Almanya önerimi maalesef
Dışişleri Bakanı kabul etmiyordu .
Genscher'le.
Vehbi Koç 'la gönderdigi mektup ı'izerinde konuştuk.
5 Ocak 1981 gı'in d TBMM toplantı solonunda Atatürk' ı'in doğumunun lOO'ı'incii yıldöniimii
kutlandı. Eski cumhurbaşkanlarından Celal Bayar, Cevdet Sunay ve Fahri Korutürk de en
ön �ırada .yerlerini almışlardı.
495
Her gittiğim şehirde yuva ve yurtları denetlemeyi bir görev saydım.
Danışma Meclisi bugı"J n (23 Ekim 1981) yaptığım bir konuşma ile görevine başladı.