You are on page 1of 28

ETNOMÜZİKOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ:

KURAMLAR VE KONULAR
E. Şirin Özgün

Bu makalede etnomüzikoloji tarihindeki paradigma değişikliklerinden


kısaca bahsedilecek, etnomüzikoloji disiplininin karakterini oluşturan
temel kuramsal yönelimlerden ve 1970lerden sonra sosyal bilimler alanında
gerçekleşen dönüşümün disiplin üzerindeki etkilerinden bahsedilecektir.
Günümüzde etnomüzikoloji çalışmaları popüler müzik çalışmalarından, belli
bir küçük cemaatin müziklerine dair çalışmalara, müziği geleneksel tanımıyla
kabul eden çalışmalardan, müzik tanımını genişletip genel olarak “sesler”
üzerine yapılan çalışmalara, köy, kent ve sanal ortama dair çalışmalara kadar
çok geniş bir yelpazeyi ifade etmektedir. Etnomüzikolojinin ilk yıllarında
alana karakterini kazandıran meseleler- bilimsellik, nesnelliğe yapılan vurgu,
araştırmacının kendini bir mutlak dış-göz olarak tanımlaması, çalışmanın
bir laboratuvar çalışmasına benzetilmesi, evrenselci ön kabuller- disiplinin
1970lerden itibaren kazandığı yönelimle çelişir niteliktedir.
Yıllar içinde etnomüzikoloji alanındaki değişiklik, ilk yıllarda -1950lerde ve
1960larda- yapılan çalışmaların köhne bir anlayışın ürünü olduğu, zaman
aşımına uğradığı fikrini yaygınlaştırdı. En çarpıcı değişiklik etnomüzikoloji
çalışmalarında müzikal analizin ağırlığının hatırı sayılır ölçüde azalmasıydı.
Bu değişim aslında daha derinlerde yatan bir kırılmanın göstergesiydi: git gide
etnomüzikoloji alanındaki akademik çalışmaların belli bir müzikal geleneği
ya da müziği sadece betimlemesinin yeterli olmadığı, sağlam kuramsal
temellere dayanan geniş kapsamlı analizler yapılması gerektiği kabul görmeye
başladı. Diğer yandan antropolojik yönelimin etkisiyle, etnografik çalışmalar
çok daha fazla öne çıkıyordu. “Müzik antropolojisi” tanımından “müzikal
34 MÜZİK, DANS, GÖSTERİM: TARİHSEL ve KURAMSAL TARTIŞMALAR

antropoloji” tanımına; “müzik ve kültür” ya da “kültür, toplum ya da tarih


içinde müzik” çalışmalarından “kültür olarak”, “toplum olarak” ya da “tarih
olarak müzik” çalışmalarına geçişle birlikte etnomüzikolojik yaklaşımlar
giderek daha toplumsal bir bakış açısı benimsemeye başladı (Blacking
1971; Coplan 1988; Feld 1984; Grenier ve Guilbault 1990; Herndon ve
McLeod 1979; Merriam 1975; Nettl ve Bohlman 1991; Qureshi 1987; Rice
1987; Roseman 1984; Turino 1990). Dahası, müzikal analizi merkeze alan
çalışmaların aksine, antropolojik yaklaşımları öne çıkaran çalışmalar çok
daha geniş bir okuyucu kitlesine hitap edebiliyordu.
Bir diğer değişimse ilgi alanlarının ve araştırma konularının çeşitlenmesiydi:
popüler müzik, toplumsal cinsiyetle ilgili konular, sadece ‘Batı-olmayan’
dünyadaki değil ‘Batı’daki yerel topluluklar ve müzikleri, kent ve kültürüyle
ilgili çalışmalar giderek ağırlık kazanmaya başladı. Helen Myers 1970lerde ve
1980lerdeki bu çeşitlenmeye rağmen etnomüzikoloji kuram ve yöntemlerinde
bir bütünleşme gerçekleştiğini savunur: antropolojik ve müzikolojik dertler
birbirine karışmış, ilgi alanları müzik parçalarından/eserlerinden müzikal
yaratım ve performans süreçlerine doğru kaymış, ve odak noktası repertuar
derlemelerinden süreçlerin incelenmesine doğru yer değiştirmiştir (Myers
1993: 7-10).
Antropolojik yaklaşımı ya da müzikolojik yaklaşımı da benimsemiş
olsalar, 1950lerle 1980ler arasındaki bütün etnomüzikolojik çalışmalar
hem bilimsellik kaygısını hem de müzik kuramının yeterli ve doğru
kullanımıyla ilgili kaygıları yansıtmışlardır. 1980lerde ise sosyal bilimler
alanında gerçekleşen kırılma etnomüzikoloji üzerinde de etkisini gösterdi
ve “bilimsellik” kaygısı yerini yorumsamaya (hermenötik), ve sosyal bilimler
çerçevesinde hâkim konumda olan kuramlarla daha yakın bir ilişkiye bıraktı.
Bu değişim beraberinde sadece müzik analizi ve transkripsiyon yöntemlerine
yönelik yayınların sayısında da hatırı sayılır bir azalma getirdi (Rice 2010:
105).
1980lerin başından itibaren insan ve toplum bilimleri içerisinde “kuram”
tartışmaları ivme kazanmaya başladı. Bu tartışmalarda merkezi noktayı
postyapısalcı kuram ve antropolojideki temsil krizi oluşturuyordu. Bu
tartışmalar etnomüzikoloji alanında da bir etki yarattı fakat bu etkinin belli
sınırlara sahip olduğu söylenebilir. Bunun nedenlerinden biri postyapısalcı
tartışmalarda ‘söylem’e yapılan vurguydu: “söylemin tek başına bir inceleme
konusu haline gelmesi, araştırıcının araştırdığı konuya dair kurduğu söylemin
gerçeklikle bağının ancak dolayımlı olabileceği fikri, araştırılan konu ve
araştırıcının bu konuyla ilgili söyleminin birbirlerini yansıttığına dair ön
kabullerin sarsılması etnomüzikologlar açısından araştırma konularını
bağlamından koparma tehlikesi taşıyordu. Etnomüzikologlar uzun yıllardır
ETNOMÜZİKOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ: KURAMLAR VE KONULAR 35

müziği bağlamı içinde ele almayı tartışmış ve bu konuda hatırı sayılır bir
uzlaşma sağlamışlardı. Yine de etnomüzikologlar sosyal bilimler alanında
‘kuramla’ kurulan yeni ilişkiye kendi alanlarının gereklilikleri doğrultusunda
eklemlenmeye çalışmışlardır. Örneğin Jeff Todd Titon’a göre eski kuramların
“bilimsellik” ve “nesnellik” vurgusu, bu vurguların benimsendiği disiplinlerin
araştırma hedeflerinin “anlamak” değil “açıklamak” olduğunu gösteriyordu
(1997). Oysa ki “açıklamak” insan bilimleri için uygulanabilir bir yaklaşım
değildi; “anlamak ve anlayıştan hareketle yorumlar yapmak başka bir
toplumla kurulacak ilişkide daha sağlıklı yaklaşımlar geliştirmemize olanak
sağlayabilirdi. Kısacası Titon “yorum yoluyla anlamayı” önermiştir (Titon
1997: 89). Açıklamak ve anlamak ikiliğinin günümüzde etnomüzikoloji
içinde hala devam ettiğini, fakat yine 1980lerdeki kırılmanın etkisiyle
“yorum yoluyla anlamak” tercihinin daha fazla kabul gördüğü söylenebilir.
Etnomüzikoloji ve Kuram İlişkisi
Etnomüzikoloji disiplini kapsamındaki araştırma konuları çeşitlenirken,
bu konuların ele alındığı perspektifler de giderek daha disiplinlerarası
kuramlar çerçevesinde şekillenmektedir. Disiplinlerarasılık ve kuramla
kurulan ilişki özellikle son yıllarda etnomüzikologlar arasında ciddiyetle
tartışılan bir konudur (Rice 2010a; Rice 2010b; Rice 1987; Lipsitz 2011;
Solis 2012; McLean 2007; Manuel 1995; Wood 2009). Bu konuda temel
olarak iki yaklaşımdan bahsedilebilir. Birinci yaklaşım disiplinlerarasılığın
ve etnomüzikolojinin sosyal bilimlerdeki çeşitli disiplinlerde üretilmiş
kuramları benimsemesinin gerekli ve normal olduğunu, bu kuramların
kullanılarak müzikal analizler ve araştırmalar yapmanın disiplinin kendine
has kuramlar üretmesinin de önünü açtığını savunur. İkinci yaklaşım ise
etnomüzikolojinin bu disiplinlerarası yaklaşımında bir sorun olduğunu,
disiplinin kendine özgü kuramlar geliştirmekten kaçındığı için bu yolu
tercih ettiğini iddia eder. Etnomüzikologların kendi kuramlarını üretmeleri
gerektiğini savunan ve antropoloji gibi diğer disiplinlerden kuramlar ödünç
almaya karşı çıkan Mervyn McLean (2006), betimleyiciden kuramsala,
‘ne’ ve ‘nerede’den ‘nasıl’ ve ‘neden’e sıçrayışın yararsız ve etnomüzikolojiyi
kısırlaştıran bir dönüşüm olduğunu iddia etmektedir (McLean 2006: 331).
Gerçekten de bütün bu tartışmaların temeline indiğimizde asıl meselenin
hangi konuyu nasıl inceleyip, nasıl yorumlayacağımız olduğu görülebilir.
Kuram sözcüğü günümüzde kullanıldığı bağlama göre farklı içerimler
taşıyabilmektedir. Kuram terimi iki şekilde kullanılabilir. Birinci kullanımıyla
(küçük harfle yazılan, ve çoğul halde kullanılmaya müsait olan) “kuram”
bir şeyin neden ve hangi koşullarda meydana geldiğini açıklamaya çalışır
ve verilerden hareketle betimleme yapmakla yetinemez. Yani, ‘ne’ olduğuyla
değil, ‘neden’ olduğuyla ilgilenir. Bunu yaparken halihazırda var olan olguları
36 MÜZİK, DANS, GÖSTERİM: TARİHSEL ve KURAMSAL TARTIŞMALAR

açıklamaktan daha ileri gider ve bizi yeni olgulara ulaştıracak farklı bakış
açıları oluşturmaya çalışır. Bu anlamıyla bir kuram, sadece belli bir konuyu
açıklamakla yetinmez; bir kuramın benzer ya da farklı pek çok olayı
açıklayan genel bir şemsiye olması beklenir. Etnomüzikoloji alanında bu tip
bir kurama örnek olarak Alan Lomax’ın Folk Song Style and Culture (1968)
isimli çalışmasında önerdiği kuram gösterilebilir. Lomax, şarkı tiplerinin
ve insan sesinin belli kullanım biçimlerinin toplumların örgütlenme
biçimleriyle doğrudan ilişkili olduğunu; belli toplum biçimlerinin belli şarkı
türleri yarattığını savunmuştu. Bu anlamda, tek bir toplumdan ve müzik
yapma biçimlerinden hareketle, karşılaştırmalı olarak başka toplumlarda da
sınanabilecek ve genel bir bilgi çerçevesi oluşturabilecek bir kuram önermiştir.
İkinci kullanımıyla (büyük harfle yazılan ve her zaman tekil olarak kullanılan)
“Kuram” ise, 1950lerden itibaren edebiyat kuramı, postyapısalcı kuram,
psikanaliz gibi çeşitli disiplinlerin düşünme biçimlerinin tümünü içeren bir
şemsiye terimdir. Birinci kullanımıyla çoğul kuramlardan bahsedebiliriz;
oysa ikinci kullanım bütün bu çoğul kuramları bir araya toplayan bir
kategorik kavram haline gelmiştir. Genel bir kategori olarak Kuram ve
dünyayı ampirik olarak algılayıp yorumlama aracı olarak çoklu kuramlar
arasındaki bu ayrım insan ve toplum bilimleri alanına dahil edilebilecek
çeşitli disiplinler arasındaki sınırların muğlaklaşmasıyla da paralel olarak
gelişmiştir. Disiplinlerarasılık ve yorumsamacılık aynı anda birden çok
kurama farklı ölçülerde gönderme yapabilmeyi, farklı kuramlar arasında
ilişkiler kurabilmeyi ve araştırdığımız konuda çoklu bakış açılarıyla farklı
yorumlar yapabilmeyi gerektirir.
Etnomüzikoloji içinde kuramla ilgili tartışmalar yukarıda bahsedilen iki
eksende de cereyan etmektedir: etnomüzikolojinin kendine ait ”kuramlar”
geliştirmesi gerekliliği üzerine yapılan vurgu, yine etnomüzikolojinin
“Kuramla” kurduğu ilişkinin disiplini kendine ait bir kuram geliştirmekten
alıkoyacağı endişesiyle birleşmektedir. Sonuçta ortaya çıkan manzarada
ise etnomüzikologların hem “Kuramla” içli-dışlı olmayı, hem de araştırma
konularının merkezine müziği koyarak buradan hareketle “kuramlar”
üretmeye ya da yorumlar yapmaya çalışmayı tercih ettikleri görülmektedir.
Bu noktada sorulacak soru şu olabilir: etnomüzikoloji kuramı nedir? Bütün
disiplini kapsayan bir etnomüzikolojik kuramdan bahsedilebilir mi?
Etnomüzikoloji kuramını kısaca “müziğin kültür içinde ve kültür olarak
incelenmesi” olarak özetlemek mümkündür. Bu incelemenin hangi bakış
açısıyla yapılacağı, verilerin nasıl toplanıp nasıl yorumlanacağı, kuramlarla
nasıl ilişkilenileceğiyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Genellikle kuram ve veri
toplama işinin birbirinden ayrı olduğu düşünülür; oysa kuramın kendisi
verinin nerede ve nasıl toplanacağı, hangi verilerin toplanacağı hakkında da
ETNOMÜZİKOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ: KURAMLAR VE KONULAR 37

yönergeler içerebilir. Alanda topladığımız veriler belli bir yöntem ve bakış


açısı ile elde edildiğinden asla kuramdan arınmış değildir; alan araştırması
yapan kişi tarafından daha önceden verilmiş yorumsal ve kavramsal kararların
birer sonucudur. Etnomüzikoloji kuramı müzik hakkında betimlemeler,
sınıflandırmalar, karşılaştırmalar, yorumlar ve genellemeler yapmayı içerir.
Ayrıca, belli müzik gelenekleri, birbiriyle ilişki içindeki çeşitli toplulukların
müzikleri, müziğin estetik, toplumsal ve kültürel, siyasi ve ekonomik arka
planlarıyla ilgili de çıkarımlar yapmaya çalışır (Rice 2010b: 105).
Kuramla kurulan ilişkide betimlemenin rolü merkezidir. Konu her ne olursa
olsun, etnomüzikologlar betimlemeden hareketle kuramsal çıkarımlar
yapmaya çalışırlar. Etnomüzikolojik betimleme üç şekilde yapılabilir: tikel,
normatif ve yorumsal. Tikel müzik betimlemeleri belli bir müzikal olayın ya
da performansın doğasını belirlemeye çalışırlar (Rice 2010b: 113). Normatif
betimlemeler sadece tekil konulara değil, bu konuların ortak özelliklerine
odaklanırlar. Örneğin tikel betimlemenin konusu olan tekil müzikal olaylar
gibi bir dizi olayın genel olarak nasıl örgütlendikleri, derlenmiş bir repertuarın
üslupsal özellikleri gibi. Bu tür betimlemeler genellikle bir müzikal repertuara
ya da belli bir tür performans pratiğine içkin kuralları açığa çıkarmaya ve bu
kurallardan yola çıkarak kuram üretmeye çalışır (Rice 2010b: 114). Bu tür
normatif betimlemeler belli bir durumun farklı olaylarda tekrar tekrar ortaya
çıkması ve gözlemlenmesine dayandırılır. Bu gözlem sonucu ‘kesin’ olarak
kabul edilen çıkarımların güvenilirliği ise farklı gözlemlerin de mümkün hale
gelmesiyle tehlikeye girer. Yani bu tip kuramsallaştırmalar farklı olasılıkları
dışarıda bıraktıkları için kırılgandırlar. Yorumsal betimleme ise müzikal
eylemleri içerdikleri toplumsal ve kültürel anlamları da gözeterek aktarırlar.
Bu tür betimlemelerde konu edilen müzikal pratiğin toplumun işleyişine
dair ne söylediği de anlatılmaya –anlaşılmaya çalışılır (Rice 2010b: 116).
Etnomüzikolojinin merkeze aldığı konular da özel olarak etnomüzikoloji
disiplinindeki, genel olarak da sosyal ve insani bilimler alanlarındaki ilgi
alanı değişimlerine paralel olarak değişmiştir. 1970lerde bu konular olay
analizi, kentli ve popüler müzikler, müzisyenler, duygu, coşku vb. kavramlardı.
1980lerde bu kavramlar yerlerini toplumsal cinsiyet, müzik tarihi, bireysel
eylem, kimlik ve medya, teknoloji gibi konulara bıraktı. 1990lara gelindiğinde
iktidar politikaları, diaspora imcelemeleri ve küreselleşme ile ilgili çalışmalar
disiplin içinde hakim olmaya başladı. 2000lerde ise bu konulara turizm,
savaş ve barışla ilişkili olarak müzik, şiddet, çatışma, müzik ve sağlık gibi
konular da eklendi. Kısacası, 2000lerden itibaren etnomüzikoloji alanındaki
çalışmaların merkezinde yer alan belli başlı konular müzik ve kimlik, müziği
öğretmek ve öğrenmek, müzik ve politika ilişkisi, toplumsal cinsiyet vb. gibi,
genel olarak sosyal bilimler alanında da öne çıkan konularla ilişkili müzikal
38 MÜZİK, DANS, GÖSTERİM: TARİHSEL ve KURAMSAL TARTIŞMALAR

konulardır.
Konular farklılaştıkça ve çeşitlendikçe etnomüzikologlar bu konulara yönelik
yeni yaklaşımlara ihtiyaç duymuşlardır. Bu konuların ortaya çıkışının tesadüf
değil, dünyanın gidişatı ve akademinin yönelimleriyle paralel olduğu göz
önüne alınırsa, etnomüzikolojinin yüzünü toplum ve insan bilimleri alanındaki
kuramlara dönmesi ve bu kuramları içselleştirerek kendi çalışmalarını
yürütmesi bir tercihten öte gereklilik haline gelmiştir. Benimsenen kuramlar
toplum ve insan bilimleri alanlarında hâkim olan kuramsal yaklaşımlardan
hareketle çeşitlenmektedir: Yapısalcılık, kültürel çalışmalar, eleştirel kuram,
edebiyat kuramı, dilbilim kuramı, psikoloji, feminist kuram, performans
kuramı, fenomenoloji, postmodernizm, soundscape, bilişsel kuram, vb.
Makalenin geri kalanında öncelikle etnomüzikoloji disiplininin insan ve
toplum bilimleri alanından “ödünç “aldığı ve etnomüzikoloji içinde belirleyici
olmuş kuramsal perspektiflerden bazıları tartışılacak; ardından da bu
kuramlardan hareketle tartışılan temel kavramlardan kısaca bahsedilecektir.
Kuramlar
Etnomüzikoloji alanında yararlanılan kuramlar genellikle tek başlarına değil,
diğer kuramlarla birlikte kullanılırlar. Bu bölümde kısaca açıklanacak olan
kuramlar da diğer kuramlarla birlikte, birbirini besleyerek ya da birbirlerine
alternatifler oluşturacak şekilde kullanılabilir. Aşağıda adı geçen kuramlar
etnomüzikoloji içinde belli bir karşılık bulmuş kuramlar arasından seçilmiştir.
Bu kuramlardan da ancak ana hatlarıyla bahsedilecek ve etnomüzikojiyle
ilişkilerine değinilmeye çalışılacaktır.
Yapısal işlevcilik
Yapısal işlevselcilik İngiliz sosyal antropologlarının bir kuramsal yönelimi
olarak II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış ve bu yaklaşım 1930lardan
1960lara kadar İngiliz sosyal antropoloji okulundaki hâkim eğilim olarak
kalmıştır. Yapısal işlevciliğin çıkış noktası evrimciliğin eleştirisidir. Kuramsal
olarak Durkheim’ın düşüncelerine dayanan bu yaklaşım yöntemsel olarak
Bronislav Malinowski’nin önerdiği uzun ve ayrıntılı etnografik çalışmaları
benimser. Yapısal işlevci kuram A.R. Radcliffe-Brown tarafından
formüle edilmiştir. Daha sonraları Evans-Pritchard RadcliffeBrown’ın ve
Durkheim’ın kuramsal perspektiflerini Bronislaw Malinovski’nin etnografiye
yönelik ampirik yaklaşımıyla harmanlamıştır. Yapısal işlevselciler toplumsal
olayları toplumun geneli açısından doğuracakları olası sonuçlarıyla birlikte
değerlendirir, ve bir toplum içinde birbirleriyle ilişkili olan çeşitli sistemlere
odaklanırlar: akrabalık ilişkileri, ekonomik ilişkiler, siyasi ilişkiler, toplumsal
cinsiyet ilişkileri vb. yapısal işlevciliğin temel önermeleri Emile Durkheim’ın
toplumsal dayanışma düşüncesine dayanır. Bu toplumsal dayanışma ancak
ETNOMÜZİKOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ: KURAMLAR VE KONULAR 39

bireylerin gruplar olarak bir arada durmasıyla mümkündür. Bu bir aradalık


ise çeşitli kurumlar, ritüeller, gelenekler, inanışlar, alışkanlıklar aracılığıyla
sağlanır. Radcliffe Brown’a göre bu toplumsal kurumların işlevi toplumsal
yapıyı kurmak ve bir arada tutmaktır. Yapısal işlevcilik de işlevcilik gibi
toplumu bütünsel bir kavram olarak ele almış, sistemin kendini idame
ettirmesi üzerine yoğunlaşmıştır. Bu yaklaşıma göre toplumsal kurumlar bir
araya gelerek toplumsal yapıyı oluştururlar ve toplumsal bütünün iç düzenini
ve uyumunu sağlamak için birlikte çalışırlar. Modern sosyal antropolojinin
en önemli temsilcisi olarak anılan Evans –Pritchard daha sonraları giderek
Radcliffe-Brown’un “bilimselliğe” yaptığı vurgudan uzaklaşmış ve toplumsal
antropolojinin hedefinin “öteki kültürleri” tercüme etmek, toplumu
karşılaştırmalı olarak anlamak olduğunu savunmaya başlamıştır.
Yapısal işlevcilik öncelikle toplumsal sistemlerin kendilerini çeşitli toplumlar
şeklinde belli süreler zarfında istikrarı hedefleyerek gerçekleştirdiklerini ve
bu toplumların mensupları arasındaki en belirgin ilişki biçiminin dayanışma
olduğunu savunur. Bu konuda yapılan çalışmaların pek çoğu 1930lar ve
1950ler arasında İngiltere’nin Afrika’daki sömürgelerinde yapılmış ve
bu çalışmaların sonuçları İngiliz egemenliğinin haklılığı ve gerekliliğini
meşrulaştırmak için kullanılmıştır (Stone 2008: 39). İkinci olarak yapısal
işlevci çalışmalar coğrafya, akrabalık ilişkileri ve siyasi çerçeveler dâhilinde
örgütlenmiş gruplara ve bir grubun içindeki farklı sistemlerin birbiriyle
ilişkilerine odaklanır. Bu tür çalışmaların temel sorusu bir toplumun nasıl
birbirine bağlı bir toplum haline geldiğidir. Alan Merriam’ın ilk dönem
çalışmaları bu tarz bir incelemeye örnek olarak gösterilebilir (Merriam 1974).
Bu yaklaşım aynı zamanda tarihsel araştırmalarda yazılı bilgiye ve yazılı
kaynaklara öncelik verir. Yapısal işlevcilikten etkilenen etnomüzikologlar
uzun yıllar boyunca inceledikleri müzik kültürlerinin sadece “bugünüyle”
ilgilenmiş, yazılı kaynaklar bulunmadığında geçmişle ilgili kayda değer
verilere ulaşılamayacağına inanmışlardır (Stone 2008: 39). Onlara
göre yazısız toplumlar tarihsiz toplumlardır. Diğer yandan toplumları
bütüncül bir bakış açısıyla kavramaya çalışmak da bu yaklaşıma sahip
araştırmacıların temel hedeflerinden biridir. Toplumlar tıpkı yaşayan
canlılar gibi bütün parçaların birbirine bağımlı ve işlevli olduğu yapılar
olarak görülür ve toplum bütün veçheleriyle kavranmaya çalışılır. Bu
yaklaşımın etnomüzikoloji çalışmalarına etkisi, müziğin bütünlüklü bir
sistem olarak algılanması ve incelenmesi; müziğin içindeki belli parçaların-
müzisyen, enstrüman, şarkı vb.- tek başlarına o müzik sistemi hakkında
yeterli veri sağlayamayacağının kabul edilmesi olmuştur. Yapısal işlevci
yaklaşım sistemin parçaları arasındaki ilişkiye olduğu kadar, sistemin içinde
bulunduğu çevreyle ilişkisine de ilgi gösterir. Bu çevre, bir kültürün içinde yer
40 MÜZİK, DANS, GÖSTERİM: TARİHSEL ve KURAMSAL TARTIŞMALAR

aldığı daha geniş bir kültürel bağlam-sistem olabileceği gibi, bir toplumun
içinde yaşadığı doğal çevre de olabilir. Bu yaklaşımın bütün hedefi aslında
kültürel sistemlerin işleyişlerini kavramaktır. Tam da bu noktada bu yaklaşım
betimlemeyle yetinmekle; betimlenen yapıların ve ilişkilerin –olguların-
ötesine bakmamakla eleştirilmiştir. Etnomüzikolojik açıdan düşünecek
olursak, yapısal işlevcilik belli bir toplumdaki bir müzikal sistemi tanımlar
ve betimler; bu sistemin toplumdaki diğer yapılarla ilişkisini gözlemler ve
bu olguları ortaya koymakla, bir anlamda normatif betimlemeyle yetinir.
Diğer yandan toplumsal sistemleri işleyen ve tutarlı bütünler olarak görme
eğilimi, toplumun temel dinamiklerinden biri olan farklılık ve değişimi göz
ardı etme eğilimini de beraberinde getirebilmektedir. Yapısal işlevciliğe göre
bütün çatışmalar sonunda bir denge durumuna ulaşmayı hedefler. Böyle bir
yaklaşımın günümüz dünyasında sürekli çatışma içinde yaşayan toplumlara
dair açıklama yapmakta zorlanacağı açıktır. Bütün eksikliklerine rağmen
yapısal işlevcilik, genellemelere ve işleyiş ilkelerine yapığı vurguyla kültürün
çok çeşitli parçalarını bir araya getirir ve insan ilişkilerine dair bütünlüklü
bir yaklaşım sunar. Aynı zamanda bu işleyiş ilkelerini açığa çıkarabilmek
için, araştırmacının söz konusu toplum içinde hatırı sayılır ölçüde zaman
geçirmesini gerektirir. Yöntemsel açıdan bu yaklaşım, hem antropoloji hem de
etnomüzikoloji çalışmalarında derinlikli etnografi çalışmaları yapılmasının
önünü açmıştır. Radcliffe-Brown ve Malinowski, farklı işlevselci ve yapısalcı
anlayışları temsil etmekle beraber, alan araştırmasında etnomüzikologların
da benimsediği katılımcı gözlem yönteminin gelişmesinde büyük rol
oynamışlardır.
Bu kurama yönelen etnomüzikologlar, yapısal işlevciliği karşılaştırmalı
müzikolojinin bağlandığı kültürel evrimcilik ve difüzyonizmin içerdiği
yaklaşım sorunlarına bir çözüm olarak benimsemişlerdir. Etnomüzikoloji
disiplini içinde yapısal işlevcilikten bahseden ilk kişi Alan Merriam’dır.Merriam
etnomüzikoloji disiplini içinde hala temel kitaplardan biri olarak kabul gören
The Anthropology of Music (1964) isimli eserinde etnomüzikolojideki yapısal
işlevci yaklaşımdan ayrıntılı bir şekilde bahseder. Merriam’a göre “işlev” bir
dış gözlemcinin bakış açısıyla, bir toplum içinde müziğin insanlar üzerinde
nasıl bir etkiye sahip olduğunun anlaşılmasıdır. Merriam’a göre bu işlevci
yaklaşım salt betimlemenin ötesine geçmeyi ve olguların nedenlerini de
tartışmayı-araştırmayı gerektirir. Alan Lomax ise Folk Song Style and Culture
(1978 [1968]) isimli çalışmasında, farklı kültürlerdeki şarkı formlarının
toplumsal yapıyla ilişkilerini inceler ve belli toplumsal yapıların belli bazı tür
şarkı söyleme biçimleri ürettiğini savunur. Lomax’a göre şarkı formları belli
bir kültürel kalıbın doğrudan bir izdüşümüdür. İlk Afrikalı müzikolog olarak
kabul edilen ve Afrika müziği üzerine zamanının en önemli çalışmalarına
imza atmış olan Kwabena Nketia da, Yoruba müzikleri üzerine yaptığı
ETNOMÜZİKOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ: KURAMLAR VE KONULAR 41

çalışmada, benzer bir düşünce çizgisinde ilerleyerek müziğin kabile içi


dayanışmayı sağlama işlevi gördüğünü söyler (1963, 1974). İngiliz sosyal
antropoloğu ve etnomüzikolog John Blacking ise yaptığı çalışmalarla müzik
araştırmalarında antropolojik bakışın merkezi bir önem taşıdığını savunmuş,
yaptığı çalışmalarda da yapısal işlevci çıkarımlarda bulunmuştur (1995
[1967], 1974). Blacking’e göre “müzikal yapılar, kendilerinin de bir parçası
olduğu kültürel kalıplardan doğarlar” (1995 [1967]: 191). Venda halkının
müzikleri üzerine yaptığı çalışmada Blacking, müzik icrasının Venda siyasi
yapısıyla nasıl eklemlendiğini gösterir, müzikal becerilerin kazanılmasıyla
toplumsal becerilerin kazanılması arasındaki ilişkiye dikkat çeker.
Yukarıda bahsi geçen araştırmacılar dışında elbette yapısal işlevcilik çizgisinde
yol alan çok geniş bir müzik etnografisi yazını mevcuttur. Bu yaklaşım müzik
araştırmalarında müziğin daha geniş bir kültürel bağlamın parçası olarak
algılanmasına katkıda bulunmuş, etnomüzikologların toplumların müzik
dışındaki farklı yönlerine de ilgi duymalarını sağlamıştır.
Dilbilim
Müzik insanlar arası iletişim yollarından biri olarak görülmekte ve pek
çok araştırmacı müzik ve dil ilişkisi üzerine çalışmalar yürütmektedir.
Etnomüzikoloji alanındaki dilbilimsel çalışmaların tarihi 1930lara kadar
geri götürülebilir: George Herzog’un Liberya’daki çalışmaları (1934, 1945),
Bela Bartok ve Albert Lord’un (1951) Sırp ve Hırvat halk şarkıları üzerine
çalışmaları büyük ölçüde dilbilimsel yaklaşımlar barındırmaktadır. Müzik ve
dilbilim ilişkisi, müzikoloji, akustik, dilbilim, felsefe, psikoloji ve antropoloji
gibi disiplinlerin ortak ilgi alanı haline gelmiştir. Bu çalışmalarda dört temel
yönelim mevcuttur: dil olarak müzik, müzikte dil, dildeki müzik ve müzikle
ilgili dil (Feld ve Fox 1994: 26).
Müziği bir dil olarak ele alan çalışmaların bir kısmı genel kabul görmüş
dilbilimsel analiz yöntemlerini müziğe uygulamayı dener. Bu yaklaşım müzikal
perdelerin örgütlenmesiyle dildeki fonetik örgütlenme arasında benzerlikler
kurarak ilerler. Bu yaklaşımın izlerine geleneksel Batı Müzikolojisinde de
sıkça rastlamak mümkündür. Bu tarz çalışmalar müziğe ve dile dair evrensel
çıkarımlar yapmayı mümkün kılmakla beraber antropolojik yaklaşımları
benimseyen araştırmacılar tarafından sıklıkla eleştirilmiştir (Bolinger 1986;
Hatten 1980; Keil 1966; Keil ve Feld 1994; Raffman 1990; Shepherd 1991).
Antropolojik bakış açısına göre böylesine evrenselci bakışlar müzikal ses
yapılarını herhangi bir bağlamda var olmayan-bağlamsız- kodlar olarak ele
almakta, müziği incelerken notalamayı merkeze almakta ve görece büyük
resme bakmaya çalışırken farklılıkların kaynağı olan tını, tempo, dinamikler
ve icra gibi alanları göz ardı etmektedir. Bu eleştiriye göre bu tarz dilbilimsel
42 MÜZİK, DANS, GÖSTERİM: TARİHSEL ve KURAMSAL TARTIŞMALAR

yaklaşımlar dünyadaki çeşitli müzikleri dilbilimsel açıdan incelerken referans


noktası olarak genellikle Batılı müzikal formları merkeze koymaktadırlar
(Feld ve Fox 1994: 30).
Dil içinde müziği ve müzik içinde dili inceleyen çalışmaların ilk örnekleri ise
Georg Herzog’un eserleridir (1934, 1942). Bu çalışmalar özellikle müzikal
ve metinsel yapılar arasındaki ilişkilere, şarkılardaki süre değerleriyle hece
uzunlukları arasındaki ilişkilere, ve şiir dili ve şarkı yapısı arasındaki bağa
odaklanır ( Jakobson 1960; Rouget 1966; Sebeck 1956). Etnomüzikoloji
alanında dilbilimle kesişen ampirik çalışmalar İsviçre halk şarkıları (Zemp
1987, 1990), Tibet ve Moğolistan’da yaygın olarak görülen, doğuşkanları ve
armonikleri duyuran söyleme biçimleri (overtone singing) (Pegg 1992; Smith
1967) ve Inuit ses oyunları (Charron 1978; Nattiez 1983) üzerine yoğunlaşır.
1980lere gelirken, etnomüzikoloji içinde müzik ve dil ilişkisine dair farklı
yaklaşımlar da gelişmeye başlamıştır. Bilişsel antropolojideki gelişmelerin
de etkisiyle ortaya çıkan bu yeni yaklaşımlar, müzikle ilgili soyut yapısal
incelemelerden çok, özellikle müzikle ilgili söylemlerin kültürel olarak
neyi simgelediğine yoğunlaşmışlardır. Müzikle ilgili dile odaklanan bu
yaklaşım insanların müziği kavramsallaştırırken dili kullandıklarını ve
bunu sadece şarkı sözleriyle, sözün prozodik olarak yapılandırılmasıyla
değil, müzik deneyimini çevreleyen yorumsal ve kuramsal söylemlerde
de gerçekleştirdiklerini savunur (Feld ve Fox 1994: 32). Örneğin Hugo
Zemp, Solomon Adaları’nda yaptığı çalışmada sözlü kültür içinde müzikal
yapılara dair kuramsal kodlamaların yapıldığını göstermiştir (1978, 1979).
Steven Fed, Papua Yeni Gine’de yaşayan Kaluli halkının müzikal pratikleri
metaforlar aracılığıyla mitlerle ve ekosistemin sessel ve fiziksel özellikleriyle
bağdaştırdığını tespit eder (1981, 1988, 1990, 1991).
Etnobilim
Etnobilim, 1960larda sıklıkla kullanılan diğer ismiyle “yeni etnografi”, yerel
sınıflandırma sistemlerini analiz etmeye yönelik bir dizi yöntemden oluşur.
Bu bakış açısı, her kültürün kendine özgü bir bilgi üretme sistemi olduğunu
kabul eder. Etnobilim alanında çalışan araştırmacılar, belli bağlamlar dâhilinde
toplumun üyelerinin zihinsel yapılarının dünyayı algılamalarına olan etkisi
üzerine yoğunlaşırlar. Bu bakış açısına göre dünyayı anlamlandırmak için
kullandığımız sınıflandırma sistemleri öğrenilen bilgilerdir ve toplumdan
topluma farklılık gösterir; yine de genel olarak insan zihninin bu tür sistemler
aracılığıyla bilgi ürettiği kabul edilir. Bu kültürel sınıflandırmaların kuşaklar
arası aktarımında en önemli rol dile atfedilir. Bu doğrultuda kültür herkes
tarafından paylaşılan ve sabit bir sistem olarak algılanır ve bireysellik göz
ardı edilebilir. Bunun en temel nedeni, etnobilimcilerin, tıpkı yapısalcılar
ETNOMÜZİKOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ: KURAMLAR VE KONULAR 43

gibi, insan zihninin, insan olmaktan kaynaklanan ortak yapısal özelliklerini


keşfetmeye çalışmalarıdır. Fakat yine de temel vurgu ve etnobilimin temel
katkısı, toplumların dünyayı nasıl farklı şekillerde anlamlandırdıklarını
araştırmaktır.
Richard Haefer ve Donald Bahr’ın Amerikan yerlilerinin müzikal kavramları
üzerine yaptıkları çalışmalar (1978), Carol Robertson’un Arjantin’deki
Mapuche halkının müzikal ifade biçimleri üzerine yaptığı çalışmalar (1979,
1989), Steven Feld’in (1981, 1982, 1984, 1988, 1991) Papua Yeni Gine’deki
Kaluli halkının müzikal pratiklerine ve bunların yerel ekolojiyle ve toplumsal
hayatla olan ilişkilerine dair bilgileri incelediği çalışması ve Hugo Zemp’in
(1978, 1979) Pasifikte yaşayan Are Are halkının müziğe dair kavramları
ve kuramları üzerine yaptığı çalışmalar etnobilimin etnomüzikolojideki
örnekleri arasında sayılabilir. Bu çalışmalar arasında Carol Robertson’un
araştırması bizim için bir örnek teşkil edebilir.
Robertson bu çalışmasında asıl olarak etnomüzikoloji ve etnoloji alanındaki
kuram oluşturma yöntemlerini desteklemek ister. Bunu yaparken And
Dağlarının Arjantin sınırları içinde kalan bölümünde yaşayan Mapuche
halkına ait bir müzikal iletişim biçim olan tayile odaklanır. Robertson’un
tayil üzerine tartışması aynı zamanda Batılı bir müzikolojik kategori
olarak “müziğin” belli bir toplumsal sistemi açıklamakta ne kadar faydalı
olduğunu da sorgular. Robertson’un önermeleri etnobilimin önermeleriyle
örtüşür niteliktedir: insanlar ilişki içinde oldukları ortamları örgütlerler; bu
örgütlenme benzer nitelikteki şeylerin kategoriler halinde gruplandırılmasını
içerir; bu ortamlar, ya da kültürler onları oluşturan olaylara yüklenen anlamlar
ve kültürün içerisinden tanımlanan olaylar arasındaki ilişkiler vasıtasıyla var
olurlar. Bu çalışmasında Robertson neyin müzik olduğu neyin olmadığıyla
ilgili fikirlerimizi bir kenara koymak gerekebileceğinin altını çizer: yerel
tanımlardan/betimlemelerden hareket edildiğinde tayil batılı anlamda müzik
tanımına uymaz. Tayilde perdeler, ritimler ve ezgisel çizgiler bulunması yine
de onu bizim “müzik” anlayışımıza yaklaştırır. Robertson okuyucuyu müzik
ve müzik –olmayan karşıtlığını bir kenara bırakıp çeşitli olayların kültürel
anlamları üzerine yoğunlaşmaya davet eder: etnobilimde önemli olan belli
bir kültürün kendi pratiğini nasıl kavramsallaştırdığı, o pratikle ilgili nasıl
kuramlar geliştirdiğini anlamaya çalışmaktır.
Paradigmatik yapısalcılık
Paradigmatik yapısalcılık 20. yüzyılın ortalarında ortaya çıkmış ve özellikle
antropoloji alanında etkili olmuştur. Fransız Antropolog Claude Lévi-
Strauss, dilbilimci Ferdinand de Saussure’un (1966 [1916]) dil üzerine
düşüncelerinden yola çıkarak yapısalcılığın özgün bir biçimini oluşturmuştur.
44 MÜZİK, DANS, GÖSTERİM: TARİHSEL ve KURAMSAL TARTIŞMALAR

Lévi-Strauss’un paradigmatik yapısalcılığı toplumlarda ve insan zihninde


altta yatan, her şeyin temelini oluşturan derin yapıları araştırır (1955, 1963,
1966, 1969a, 1969b). Bu derin yapılar genellikle ikili karşıtlık setleridir: iyi-
kötü, güzel-çirkin, pişmiş-çiğ, vb. Lévi-Strauss bu ikili karşıtlık setlerinin
evrensel olduğunu ve insan zihninin temel doğasını yansıttığını savunur.
Etnomüzikoloji alanında paradigmatik yapısalcılık bütün müzikal icraların
zihnin yapısına içkin, bir dizi sınırlı sayıdaki kategori tarafından yönetildiğini
öne sürer. Bu kategoriler de genellikle ikili ya da karşıt kategorilerdir. Örneğin
enstrüman gruplarının, seslerin eril ve dişil olarak iki karşıt kategori içinde
değerlendirilmesi bu yaklaşımın bir örneğidir. Aynı zamanda paradigmatik
yapısalcılık bu ikili karşıtlıklar arasında geçişkenlikler olduğunu, tiz bir
perdenin pes bir perdeyle ilişkili olarak varoluşunun ancak bir orta nokta
vasıtasıyla mümkün olduğunu savunur. Paradigmatik yapısalcılığın
etnomüzikoloji alanına katkısı tekilden yola çıkarak daha büyük sistemlere
dair yorum yapmayı mümkün kılması olmuştur: insan zihninde bulunduğu
varsayılan temel yapılardan hareketle insan toplumlarının yapıları hakkında
yorum yapmak bunun en temel örneğidir. Etnomüzikoloji alanında ise bu
yaklaşımın en çarpıcı örneğini Steven Feld hayata geçirmiştir. Feld, hem
antropolojik hem de etnomüzikolojik açıdan çığır açan çalışmasında Kaluli
halkının mitlerle kurduğu ilişkiyi incelemiş, mitler içinde bulduğu yapıları
müzikal yapılarla karşılaştırmış ve bu ilişkiyi toplumsal sistem bağlamında
yeniden yorumlamıştır. Bu yaklaşımda amaç müzik incelemelerinde müziğin
sessel karakteristiklerinin ötesine geçip onu üreten topluma ve kültüre dair
de çıkarımlar yapabilmektir.
Performans kuramı
Performans meselesi etnomüzikoloji içinde 1980lerden itibaren ağırlık
kazanmaya başladı. Performans kuramını kısaca dilbilim, tiyatral
performans, antropoloji, ya da müzikolojiden türeyen, çeşitli gündelik hayat
davranışlarını yorumlamamıza ve analiz etmemize yarayan bir çerçeve olarak
tanımlayabiliriz. Müzikoloji alanında performans genellikle yazılı notada yer
almayıp icra kültüründe yerleşmiş olan yorumları kapsamına alırdı. Buna
göre performans terimi sadece müzikal performans anlamına geliyordu.
İkinci bir performans tanımı folklor araştırmacıları tarafından geliştirilmişti
ve özellikle sözlü performansa odaklanıyordu (Blacking 1971). Buna
paralel olarak Victor Turner’ın ritüel antropolojisine dayandırılan üçüncü
bir performans anlayışı daha gelişti. Turner daha sonraları performansın
sadece ritüellerle, törenlerle sınırlı olmadığını, dünyanın her yerinde, farklı
toplum biçimlerinde çeşitli ifade şekillerinde ortaya çıktığını savunmuştur
(Schechner 1988; Turner 1986). Daha sonra Richard Scehchner, Turner’ın
yaklaşımından hareketle, performans kavramını her tür tiyatral performansı
ETNOMÜZİKOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ: KURAMLAR VE KONULAR 45

açıklamak için kullandı. Diğer yandan antropolojinin etkisiyle kültürel


performans olarak anılan bir kavram daha ortaya atıldı.
Etnomüzikoloji alanında Marcia Herndon ve Norma Mcload The
Etnography of Musical Performance isimli bir kitabı yayına hazırladılar
(1980). 1984 yılında Gerard Behage editörlüğünde Performance
Practice: Ethnomusicological Perspectives isimli bir kitap daha yayınlandı.
Etnomüzikologlar performans teorilerini hem folklor çalışmalarının
kullandığı anlamda, hem antropologların tanımladığı anlamda; hem salt
müzik icrası anlamında, hem de Schechner ve ekolünün savunduğu tiyatral
performansın gündelik hayata yayılması anlamında sıklıkla kullanmışlardır.
Kısacası performans kuramı, çoklu anlamları ve bu çoklu anlamlardan
kaynaklanan muğlâklığı ve olanaklarıyla derinlikli etnomüzikolojik analizler
yapabilmenin kuramsal altyapısını sağlayagelmiştir.
Feminist kuram
Feminist kuram toplumsal cinsiyet politikaları, toplumsal cinsiyet eşitsizliği
ve cinsellikle ilgili konulara odaklanan bir araştırma çerçevesidir. Feminist
kuramcılar ataerkinin kendini yeniden üreten bir ideolojik sistem olduğunu,
bu sistemin kadınları ve erkekleri erkeklerin üstünlüğünün hüküm sürdüğü
toplumsal cinsiyet rolleri içine hapsettiğini savunur. Bu bakış açısına göre
ataerki dünyadaki toplumların çoğunda hâkim bir ideolojidir. Toplumsal
kurallar erkekleri temel alarak oluşturulduğu için kadınlar toplumda erkeklerin
“öteki”si olarak kendilerine yer bulurlar. Ataerki karşısında güçsüzleşen
kadınlar “ötekileşirler”. 2000lere gelindiğinde ise performans kuramının
ve postmodern kuramın etkileriyle feminist kuramın toplumsal cinsiyetleri
kadın ve erkek olarak ikili bir karşıtlık üzerinden kavramsallaştırılması
eleştirilmiştir (Butler 1990, 1993). Erkek kimliğini merkeze alan bütün
toplumların ve ideolojilerin sadece kadınları değil, “erkek olmayan” bütün
toplumsal cinsiyet kategorilerini ötekileştirdiği kabul görmeye başlamıştır.
Kadınlık ve erkeklik kategorilerinin dışında, gay, lezbiyen, biseksüel,
transseksüel ve kendilerini genel geçer kadınlık ve erkeklik kategorileri içinde
görmeyen bütün bireylerin kimliklerinin de feminist kuramın çerçevesi içine
girmesi tartışılmaya başlamıştır. Bu tartışmalarla birlikte feminist kuramın
yanında yer alan bir başka kuram, Queer kuramı şekillenmiştir. Queer kuramı
cinselliği “olası cinselliklerin parçalı, dinamik ve akışkan bir birleşimi” olarak
tanımlar (Tyson 1999: 337).
Antropoloji disiplinindeki toplumsal cinsiyet meseleleriyle feminist
hareketlerin önermeleri sıkı bir ilişki içindedir. Bu durum Margaret
Sarkissian ve Ellen Koskoff gibi etnomüzikologların yaklaşımlarında da
açıktır. Sarkissian, “Gender and Music” başlıklı makalesinde (Sarkissian
46 MÜZİK, DANS, GÖSTERİM: TARİHSEL ve KURAMSAL TARTIŞMALAR

1992), toplumsal cinsiyetle ilgili kuramsal arka planı feminist antropoloji


içindeki bu konuyla ilgili temel eserlere dayandırır. Sarkissian bu makalede
Sherry B. Ortner’ın toplumsal cinsiyet ve doğa üzerine tartışmasına (1974),
Michelle Zimbalist Rosaldo ve Louis Lamphere’in Women, Culture and
Society: A Theoretical Overview (1974) isimli çalışmasına ve yine Rosaldo’nun
“The Use and Abuse of Anthropology: Reflections on Feminism and Cross-
cultural Understanding’ (1981) isimli makalesine göndermede bulunur.
Diğer yandan Ellen Koskoff, Women, Music and Culture (1989) isimli kitaba
yazdığı önsözde müzik ve toplumsal cinsiyete dair var olan etnomüzikolojik
yazının bir özetini sunar. Toplumsal cinsiyet kuramları bağlamında Margaret
Mead, M.Z. Rosaldo, Louise Lamphere, Rayna R. Reiter, Jane Monnig
Atkinson, Sherry B. Ortner ve Harriet Whitehead gibi her biri hem feminist
antropolojinin gelişiminde hem de kadın hareketinin tartışmalarında aktif rol
almış antropologlardan bahseder. Feminist antropolojinin gelişimi feminist
hareketin gelişim evreleriyle paralellikler taşır. Ellen Levin editörlüğünü
üstlendiği Feminist Antropology- A Reader isimli kitaba yazdığı önsözde
bu süreci dört döneme ayırır: 1930lardaki öncü feministler ve kadınlar
üzerine çalışmalara yapan, bir yandan da disiplin içinde kendilerine bir yer
açmaya çalışan kadın antropologlar; 1970lerde ikinci dalga kadın hareketiyle
paralel olarak ortaya çıkan “kadınlara dair antropoloji” yaklaşımı; 1980lerde
‘feminist antropolojinin’ oluşmasına yol açan paradigma eğişimi; ve 2000lerle
beraber ortaya çıkan, ulus ötesi ve küresel meselelere daha fazla ilgi gösteren,
kendisini de yapısöküme uğratan bir feminist antropoloji (Lewin 2006:
1-29).
Etnomüzikoloji içindeki toplumsal cinsiyet çalışmaları, toplumsal cinsiyet
inşalarını müzik bağlamında incelerken öncelikle feminist antropolojinin
kuramlarından faydalanır. Bu durumda müzik ve toplumsal cinsiyet ilişkisi
üzerine yapılan araştırmaların tarihinin feminist antropoloji ve feminist
etnografinin içinden geçtiği safhalarla örtüştüğü görülür. Etnomüzikoloji
içindeki birinci dalga, Koskoff ’un deyimiyle “kadın-merkezli” yaklaşım
akademik yazında kadınların müzikal etkinliklerinin neredeyse görünmez
olduğu bir dönemde özellikle kadınların müziğini belgelemeye, derlemeye
ve notalamaya odaklanmıştır (Farrer 1975; Bowers ve Tick 1985; Marshall
1993). Tarih, antropoloji ve folklor gibi çalışma alanlarından etkilenen
ikinci dalga ise ‘kadınların müziği’ meselesini yeniden ele almış ve daha
geniş bir toplumsal cinsiyet ilişkileri çerçevesine oturtmuştur. Bu dönemde
araştırmacılar çeşitli toplumlarda toplumsal cinsiyetle ilgili düzenlemeleri
ve toplumsal cinsiyet biçimlerini incelemişler, müziği ve performansı da
bu toplumsal cinsiyet ilişkilerinin güçlendirildiği, yeniden üretildiği ya da
protesto edildiği bağlamlar olarak ele almışlardır (Koskoff 1989; Herndon ve
Ziegler 1990; Cook ve Tsou 1994). Etnomüzikolojideki toplumsal cinsiyet
ETNOMÜZİKOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ: KURAMLAR VE KONULAR 47

çalışmalarının üçüncü dalgası ise feminist kuramın da etkilendiği postmodern


kuramlardan, queer çalışmalarından, göstergebilimden ve psikanalizden
yoğun bir şekilde etkilenmiştir. Bu dönemde yapılan çalışmalar toplumsal ve
müzikal yapılar arasındaki bağları anlamaya çalışmışlar ve her birinin öteki
içinde kendine nasıl yer bulduğunu analiz etmeye çalışmışlardır (Solie 1993;
McClary 1991; Brett ve Wood 1994).
Etnomüzikoloji disiplininde toplumsal cinsiyetle ilgili çalışmalarda temel
soru, toplumsal cinsiyet/statü asimetrileriyle bunların sonucu olan toplumsal
cinsiyetle ilişkili müzikal pratikler arasında neden/nasıl bir korelasyon
olduğudur. Koskoff ’a göre müzik ve toplumsal cinsiyet ilişkisi üzerine
çalışan etnomüzikologların müziğe yerleşik toplumsal ve cinsel normların
bir belirleyeni ve aynası olarak yaklaşmaları gerekir (Koskoff 1989: 15).
Benzer bir şekilde, Marcia Herndon da müziğin toplumsal rolünü vurgular:
müzik ve toplumsal cinsiyet ilişkisini sorgulamak belli toplumsal ortamlarda
kadınlara ve erkeklere özgü performans tarzlarını betimlemekten ibaret
değildir (Herndon 1990: 11). Ellen Koskoff ’un editörlüğünü yaptığı Woman
and Music in Cross Cultural Perspectives isimli kitabın ardından toplumsal
cinsiyetle ilgili konuları merkeze alan çok geniş bir yelpazede çalışmalar
yayınlanmıştır. Kadınların müzikal dünyalarına odaklanan çalışmalar
(Magrini 2003; Diamond ve Moisala 2000; Doubleday 1999), toplumsal
cinsiyet ideolojilerinin müzikal olarak nasıl üretildiğini analiz eden çalışmalar
(Sugarman 1997), ve yorum ve belgeleme konusunda etnomüzikologların
karşısına çıkan eril önyargılarla ilgili araştırmalar bu çalışmalara örnek
olarak verilebilir. Günümüzde kadınların müzikal pratikleri, enstrümanlar ve
cinsiyetlerin ilgisi, icra pratiklerinde ve müziğin soundunda erillik ve dişilliğe
dair tartışmalar, kadın, erkek ve queer kimliklerinin müzikal alandaki iktidara
dair izdüşümleri, toplumsal cinsiyet temalı çalışma konularından bazılarıdır.
Bu çalışmalar geleneksel müziklerden, popüler ve klasik müziklere her alanda
hayata geçirilmiştir.
Yorumsal antropoloji
Yorumsal antropoloji ilk olarak Clifford Geertz’in 1973’te yayınlanan The
Interpretation of Cultures isimli kitabıyla dikkat çekmeye başlamıştır. Bu
çalışma çeşitli disiplinlerde bir yorumsal devrim yaşanmasına neden olmuş,
antropoloji çalışmalarının odağının “yapıdan” “anlama” kaymasına neden
olmuştur. Geertz’e göre kültür insanların hem kendi yaşamlarını hem de içinde
yaşadıkları dünyayı anlamlandırmak için kullandıkları simgesel sistemlerin
bir toplamıdır. Bu simgesel sistemler din, ideoloji, iktisadi ilişkiler, spor vb.
olabilir. Simgeler bir toplum içinde insanların birbirleriyle “anlam” alışverişi
yapmalarını sağlar. Bu alışveriş her zaman karşılıklı yorumlama yoluyla
yapılır; insanlar içine doğdukları kültürün simgelerini sürekli yorumlayarak
48 MÜZİK, DANS, GÖSTERİM: TARİHSEL ve KURAMSAL TARTIŞMALAR

yaşarlar. Dolayısıyla kültür simgesel bir metin olarak kavramsallaştırılabilir.


Deneyime ya da bir simgeye verilen anlam, bireylere değil somut toplumsal
olaylara bağlıdır ve paylaşılan toplumsal yaşamın işleyiş mantığının bir
ifadesidir.
Geertz yorumsal bir antropoloji önererek aslında ‘bilimsel’ ve ‘nesnel’ bir
antropolojik yaklaşımı da reddetmiştir. Bilimsel yaklaşımın önermelerinin
yerine yeni yaklaşımlar önermiştir. Örneğin, ilk olarak, Geertz asla
her şeyi tam olarak kavrayamayacağımızı savunur. Yani, Geertz’e göre,
karşımızdaki insanları tamamen anlayamayız, fakat onlarla ilgili bir şeyleri
yine de kavrayabiliriz. Geertz bu şekilde, bilimsel yaklaşımın dünyadaki
her şeyi anlayabileceği iddiasına meydan okumaktadır. İkinci olarak, insan
davranışlarının evrensel ilkelere indirgenemeyeceğini savunur. Bu yaklaşım
aynı zamanda yapısalcılığın evrenselciliğine ve ikili karşıtlıklarına yönelik
bir eleştiridir de. Geertz’e göre içinde yer aldıkları maddi sistemden
bağımsız bir şekilde ele alınan simetrik karşıtlıkların insan zihninin evrensel
özelliklerinden kaynaklandığını iddia etmek var olmayan bir bilimi icat
etmektir; bu sağlaması yapılamayacak bir hakikatin varlığını iddia etmektir
(Geertz 1973: 20). Geertz’e göre kültür insanların zihinlerindeki bir dizi
soyut fikirden ibaret değildir, hâlihazırda gerçekleşmekte olan toplumsal
etkileşimlerin bir toplamıdır. Yorumsal antropolojinin amacı insan
davranışlarını tahmin etmek değil, bu davranışların anlamını kavramaya
çalışmaktır. Kültürel analiz, anlamları keşfedebilmek için tahminler yapar,
bu tahminleri değerlendirir ve bu değerlendirmelerden hareketle açıklayıcı
sonuçlar çıkarmaya çalışır.
Bu yaklaşımın etnomüzikoloji üzerindeki etkisi, tıpkı sosyal bilimler
alanındaki diğer disiplinlerde olduğu gibi devrim niteliğindedir. Özellikle
karşılaştırmalı müzikolojinin hüküm sürdüğü etnomüzikolojinin erken
dönemlerinde, araştırmacılar bilimsel bir yaklaşımla toplumların müzik
pratiklerinin ve müziklerinin temelinde yattığı varsayılan evrensel
yasaları keşfetmeye çalışıyorlardı. Yorumsal antropolojinin müdahalesiyle
etnomüzikolojinin alanda veri toplama ve verileri değerlendirme biçimleri
de dönüşmüştür: artık alanda verileri toplayıp alan dışında soyut kuramsal
çıkarımlar yapmak terk edilmeye başlanmıştır. Yorumsal antropoloji
perspektifinden bakıldığında hedef, bir toplumda yaşayan insanları tanımaya
çalışmak, neyi neden ve nasıl yaptıklarını anlamaya çalışmaktır. Kültürel
çalışmalar laboratuar ortamında yapılan çalışmalar değildir, insanlar
davranışları kontrol edilebilen makineler değil, yaratıcı ve önceden tahmin
edilemez davranışlara sahip varlıklardır (Geertz 1973: 17).Yorumsal antropoloji
perspektifi, karşılaştırmalı müzikolojinin bilimsellik arayışının yanında, Alan
Merriam’ın temsil ettiği, etnomüzikolojinin kültürel antropolojiye yakın
ETNOMÜZİKOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ: KURAMLAR VE KONULAR 49

duran eğilimini de sorgulamaya açmıştır. Alan Merriam müzik ve kültür


arasındaki ilişkiyi incelemeyi önerirken, yorumsal antropolojide müzik ve
kültür ilişkisi değil, müziği yapan insanlar incelenir. Bu bakış açısı kişisel
deneyimin ve öznelliğin de veri olarak kayda geçirilmesini gerektirir. Alan
Merriam ise nesnelliği ve bilimselliği savunur, ona göre etnomüzikoloji
bilimin yöntemlerini benimsemelidir (Merriam 1964: 37).
Postyapısalcı kuram-postmodernizm
1960ların sonunda yapısalcılık en etkin dönemini sürerken, postyapısalcı
yaklaşımlar da ilk nüvelerini veriyordu. Yapısalcılığın ‘bilimselliğine’ dönük
eleştiriler ve yapısökümü kavramı bu dönemde ortaya çıkmaya başlamıştır.
Yapısalcılık karşısında konumlanmış olduğu halde, postyapısalcılık
terimi genellikle muğlak bir şekilde kullanılmakta ve 1970lerden sonra
sosyal bilimler alanında öne çıkmış olan herhangi bir düşünce okuluyla
birlikte anılabilmektedir. Tanımlanması bu kadar güç olduğu halde,
postyapısalcılığın temel olarak, ‘anlamın’ kaçınılmaz olarak çok katmanlı ve
‘kararsız’ oluşunu vurguladığı, sistematik bir bilimselliğe kuşkuyla yaklaştığı
ve aslında yapısalcılığa karşı çıkışının Aydınlanma projesine ve bu projenin
önermelerine yönelik bir karşı çıkış olduğu da söylenebilir. Postyapısalcılık
genellikle yapısökümü ve postmodernizmle birlikte anılmakta, fakat aynı
zamanda postkolonyalizmden yeni tarihselciliğe kadar uzanan geniş bir
yelpazeyi de içerebilmektedir.
Postmodernizm kavramı öncelikle Aydınlanma rasyonalitesinin reddini
ve ilerlemeci düşüncenin bertaraf edilmesini ifade eder. Farklılık, tekrar,
simulakrum, hipergerçeklik gibi kavramları kullanarak kimlik, tarihsel
ilerleme, kesinlik, anlamın tekliği gibi kavramları da alaşağı etmeye çalışır.
Bunun yanı sıra Marxist felsefenin eleştirisi de postmodern kuramların
şekillenmesinde büyük rol oynamıştır. Postmodernizm diğer yandan, bir
tarihsel süreç olan postmodernliğin de kavramsal veçhesini oluşturur.
Postmodernlik, modernlik sonrası, İkinci Dünya Savaşından sonraki
toplumsal ve ekonomik dönüşümlerle sürekli ivmelenen değişim çağını
temsil eder.
Postmodernistler temel olarak toplumsal, ekonomik ve iktidar ilişkilerinin
oluşturduğu bağlama odaklanır. Burada amaç, belirli bir duruma içkin olan,
bu durumun oluşmasında belirleyici olan ve genellikle farkına varılmayan
ideolojik arkaplanları ortaya çıkarmaktır. Bu konuda dil özel bir önem
taşır: dil aracılığıyla kurulan anlatıların dünyayı anlama yolunda önemli
araçlar olduğu düşünülür ve ‘söylem’ kavramı dile atfedilen bu önemden
hareketle tanımlanır. Özellikle edebiyat eleştirisi alanında dil ve söylem
daha merkezi bir konumdadır. Öte yandan postmodernizmin toplumsal
50 MÜZİK, DANS, GÖSTERİM: TARİHSEL ve KURAMSAL TARTIŞMALAR

bir yönü bulunduğundan da bahsedilebilir: bu bakış açısına göre daha önce


‘görmezden gelinmiş’ olan kültürler ve toplumsal gruplar da sosyal bilimlerin
merkezine doğru çekilmelidir. Örneğin tarih yirminci yüzyılın ortalarına
dek yalnızca ‘kazananların’ gözüyle yazılmış, ayrıcalıksız grupların tarihi yok
sayılmıştır. Postmodern araştırmacılar/düşünürler ezilenlerin anlatılarının
dünyayı anlamak için vazgeçilmez değerde olduğunu savunurlar. Bu anlamda
genellemeci bakış açılarının ve ‘büyük yapıları’ ortaya çıkarmaya çalışan
kuramsal yaklaşımların aksine ayrıntılara ve mikro düzeylere odaklanarak
alternatif tarih anlatılarına ve alternatif bir bilgi üretimine de ön ayak
olabilmektedirler.
Postmodernizmin bu muğlaklığı, sosyal bilimler alanındaki ‘kuramların’
bir araya gelerek ‘Kuram’ olarak adlandırılmasında da rol oynamıştır;
çünkü postmodernizm teriminin kendisi kuramsal bir bütünü ifade
etmektedir. Postmodern düşünce Jean François Lyotard, Jean Baudrillard,
Jacques Lacan, Jacques Derrida, Roland Barthes ve Michel Foucault
gibi Fransız düşünürlerin eserlerinin –kendilerini postmodernist olarak
adlandırmasalar da- birbirleriyle bağlamsal ve tarihsel ilişkileri çerçevesinde
yorumlanmasından oluşan bir bütündür. Bizi ‘Kurama’ götüren işte bu
bütündür.
Pek çok etnomüzikolog, postmodernizmin yaklaşımlarının kendi alanlarında
uygulanabilir olduğunu düşünmüş ve yukarıda adı geçen düşünürlerin
geliştirdikleri kavramlardan yararlanmıştır. Örneğin Jane Sugarman (1997),
Foucault’nun “söylem” kavramından çeşitli ortamlarda ve zamanlarda gelişen
farklı yerel kavramları analiz ederken faydalanmıştır. Deborah Wong (2004)
ise, postmodern yazında sıkça rastlanan, bedenin toplumsal olarak inşa
edildiği düşüncesini benimsemiştir. Yine, ayrıcalıksız gruplara yapılan vurgu
da etnomüzikoloji içerisinde karşılığını bulmuştur.
Kavramlar-Konular
Günümüzde etnomüzikoloji yukarıda kısaca bahsedilen kuramlardan ve
bu makalenin çerçevesine sığmayacak daha pek çok kuramdan (bilişsel
antropoloji, iletişim kuramı, fenomenoloji, akustemoloji, simgebilim, yeni
tarihsel kuramlar vb.) faydalanmakta ve asıl olarak insanların müziği hangi
koşullarda ürettikleri, algıladıkları, müziğe hangi anlamları yükledikleri,
müziğin bize belli bir toplumun kültürel ve sosyal yapısıyla, gündelik
hayatıyla, ekonomik ilişkileriyle ilgili ne ifade ettiği, o toplumda iktidarın
dağılımının müzikle ilişkisinin ne olduğu gibi konuları incelemektedir. Bu
incelemelerde karşımıza çıkan temel bazı kavramlar ve temalar, kuramsal
çerçevelerin gerçek toplumlar ve kültürlerle ilişkisini sağlamaktadır. Etnisite,
kimlik, toplumsal cinsiyet, küreselleşme, popüler müzik, yapısökümü, söylem,
ETNOMÜZİKOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ: KURAMLAR VE KONULAR 51

şiddet gibi kavram ve temalar özellikle 2000lerden sonraki etnomüzikolojik


çalışmalarda üzerinde durulan temel meseleler haline gelmiştir.
Etnisite ya da etnik grup dendiğinde genellikle biyolojik olarak kendi kendini
idame ettiren, temel kültürel değerleri paylaşan, birbirleriyle iletişim ve
etkileşim halinde olan ve grup üyeliğinin bu kişilerin kimlikleri bağlamında
öncelikli bir rol oynadığı topluluklar aklımıza gelir. Karşılaştırmalı müzikoloji
çalışmalarının yapıldığı dönemlerden beri etnisite bağlamında kültürel
gruplara dair çalışmalar yapılmıştır. Özellikle 1990lardan sonra dünyada
etnik kimliklerin yükselişe geçmesiyle etnisiteyi merkeze alan çalışmalar
da çoğalmıştır. Bu çalışmalarda müzik icrasının etnik aidiyetleri ürettiği
ve yeniden ürettiği tartışılmış, ve müziğin toplumsal değerleri yalnızca
yansıtmadığı, aynı zamanda da bu değerleri üreten güçlerden biri olduğu
savunulmuştur. Etnisite tartışmalarının bir diğer yüzü ise milliyetçiliği
merkeze alan tartışmalardır. Etnomüzikologlar 1980lerin sonunda ve
1990larda milliyetçilikle ilgili üç farklı yanıt oluşturmuşlardır. Bunlardan
ilki Hobsbawm ve Ranger’ın ulus devletleri icat-edilmiş gelenekler olarak
kavramsallaştırmasını (1983), ve Benedict Anderson’un “hayali cemaatler”
kavramını (1983) benimsemiş olan etnomüzikologların ulusal müziklerin
ulus tahayyülüne nasıl bir katkı yaptığını araştırmaya başlamalarıdır. İkinci
yanıt olarak, sömürgecilik sonrası ulus devlet oluşumları mercek altına
alınmıştır. Sömürgeci düşüncenin ulusal müziklere ve bu müziklerle ilgili
politikalara nüfuz etmiş olan yaklaşımları analiz edilmeye çalışılmıştır.
Üçüncü olarak ise etnomüzikologlar, ulusal müzikler inşa edilirken, “ulusun”
egemen kesimlerinin dışında kalan “ötekilerin” farklı oluşlarının hangi
yollarla vurgulandığını araştırmışlardır. Doğu Avrupa ve Ortadoğu’daki
çeşitli örnekler üzerinden yapılan çalışmalar bu yaklaşıma örnek teşkil
edebilir (Stokes 1992; Rice 1994). Etnomüzikolojinin son yirmi yılına
damgasını vuran temalar, etnisite, milliyetçilik, toplumsal cinsiyet gibi
özellikle sosyal bilimlerin genelini etkisine alan kimlik merkezli temalardır.
Bir kavramsal kategori olarak kimlik, halkların, cemaatlerin ya da diğer
çeşitli toplumsal grupların kendilerini nasıl gördüklerini, başkaları tarafından
nasıl görüldüklerini, ve başkaları tarafından nasıl görüldüklerini tahayyül
ettikleri hakkında düşünmek ve fikir yürütmek konusunda önümüzü
açmaktadır. Görüldüğü gibi, bu kadar çok bileşenli ve çoklu perspektiflerin
sonucunda oluşan bir kavram olarak kimlik sabit bir yapı değildir, söylemsel
olarak inşa edilmiştir. Müzik bizlere kimliklerin nasıl ifade edildiği, nasıl
deneyimlendiği ve nasıl toplumsallaştığına dair estetik ve performatif bir
bakış açısı geliştirmemizi sağlayabilir (Reily 2010).
Kimlik meseleleri tartışılırken, bir yandan da dünyanın geneline hâkim
olan eğilimler de gündeme gelmeye başlamıştır. Küreselleşme, bir yandan
52 MÜZİK, DANS, GÖSTERİM: TARİHSEL ve KURAMSAL TARTIŞMALAR

dünya yüzündeki ulusal sınırların muğlaklaştığı, kültürel ve finansal akışların


farklı kültürleri birbirine benzettiği ve yakınlaştırdığı, zaman ve mekan
kavramlarının akışkan hale geldiği bir durumu temsil ederken; bir yandan da
egemen devletlerin ve sermaye güçlerinin ekonomik çıkarları doğrultusunda
sınırlar ötesi hareketlenmeleri teşvik ettiği ve bunun sonucunda kültürel
sınırların geçişkenleştiği, farklılaşırken birbirine benzemeyi beraberinde
getiren bir süreci ifade etmektedir. Küreselleşme kavramı bu bağlamda, sosyal
bilimler alanında dünyadaki sistemsel dönüşümleri açıklamak için faydalı
bir araç haline gelmiş ve küresel kültürel üretimi anlamak için küreselleşme
kuramı çerçevesinde yeni yaklaşımlar geliştirmeye çalışılmıştır. Özellikle
Arjun Appadurai’ın (1996) etnik manzaralar (ethnoscapes), tekno manzaralar
(ethnoscapes), finans manzaraları (finanscapes) ve media manzaraları
(mediascapes) terminolojisi kentli müzikler, yerel müziklerin dönüşümü ve
popüler müzikler alanlarında çalışmalar yapan pek çok etnomüziokoloğu
etkilemiştir. Örneğin Mark Slobin, kültürler arası etkileşimi kavrayabilmek
için Apadurai’ın terminolojisinden hareket etmiştir (Slobin 1992): zeminin
bu kadar parçalı olduğu bir bağlamda, küresel güçler mikro müzikler
üretmektedir. Bu mikro müzikler yerelin yeniden üretiminin sonsuz şekilde
çeşitlenmesinin bir sonucudur. Küreselleşen ve kimliklerin akışkan hale
geldiği bir dünyada herhangi bir kimliğe aidiyet, bir gruba mensup olmak
zorlaşmış, her bireyde kristalleşen çoklu kimliklerin muğlâk sınırları bunları
Appadurai’ın manzaraları bağlamında kolaylıkla müdahale edilebilir ve
dönüştürülebilir hale getirmiştir: her şeyin akışkanlaştığı, katı olan her şeyin
buharlaştığı bir dünyada kimlikler de değişken, muğlâk ve müzakereye açıktır.
Böylesi bir dünyada melezlik yeni bir kültürel üretim alanı olarak önem
kazanır. Müzik alanındaki melezleşme etnomüzikologları “saf ”, “geleneksel”,
“otantik” gibi kavramları yeniden düşünmeye, bunların tarihsel olarak nasıl
kurgulanmış olduklarını sorgulamaya ve günümüz müzikal deneyimini farklı
bakış açılarıyla incelemeye yönlendirmiştir.
Etnomüzikolojinin ilgi alanının kimlikler ve bölgeler bağlamındaki
gelişmesinin sonuçlarından biri, popüler müziğin de toplumları anlamak
için incelenebilecek bir alan olarak kabul görmesi oldu. 1980lerden önce
Batılı olmayan kitleselleşmiş müziklerle ilgili az sayıda çalışma bulunuyordu.
Büyük kitlelere hitap eden müzikler anlamında popüler müziklerin araştırma
alanı dışında bırakılmasının nedeni, bu müziklerin kültür endüstrisinin
ürünü olduğu, bu yüzden “otantik” kültürel değerlere dair bir içerimleri
olmadığı, batılı etkilerle “yozlaştıkları” için yerelin saflığından uzaklaştıkları
düşüncesiydi. 1980lerden sonra bu tür müziklerin de içinde doğdukları
toplumun değerlerinden ve yönelimlerinden bağımsız olmadıkları kabul
görmeye başladı. Bunun en önemli nedenlerinden bir “gelenek” kavramının
sorgulanması, geleneğin de aslında hep kabul edilegeldiği gibi sabit ,
ETNOMÜZİKOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ: KURAMLAR VE KONULAR 53

“tarih-ötesi” değil, sürekli yeniden inşa edilen bir kültürel kavram olduğu
düşüncesinin yaygınlaşmasıydı. Bu bakış açısıyla, popüler müzik de, tıpkı
“geleneksel” müzikler gibi bir topluluğun ürettiği ve yeniden ürettiği,
o topluluğun işleyişine, hassasiyetlerine ve dünya algısına dair değer ve
kavramları yansıtan ve yeniden üreten bir tür olarak kabul edilmektedir.
Etnomüzikologlar günümüzde pek çok toplumda popüler müziklerin “saf ”
geleneksel halk müziğinden ya da klasik müziğinden daha çok katmanlı
anlamlara sahip olduğunu düşünmektedir. Bu tarz çalışmaların öncülerinden
biri Peter Manuel’in Popular Musics in the Non-western World (1988) isimli
çalışmasıdır. 1980lerden günümüze bu alanda çok sayıda kayda değer
çalışma yapılmıştır. Dünya değiştikçe müzikler de değişmekte, müziklerle
ilgili kavramlar ve kimlikler dönüşmekte ve etnomüzikologlar bu değişimi
algılayabilmek ve yorumlayabilmek için farklı yaklaşımlar geliştirmektedir.
Bu yaklaşımların pek çoğu sosyal bilimler alanıyla kesişmekteyse de, herhangi
bir toplum bilimleri kuramının müzik bağlamında uygulanması o kurama da
yeni açılımlar sağlamaktadır.
Sonuç
Etnomüzikoloji, antropoloji çalışmaları çerçevesinde müziği de dikkate alan
araştırmacıların eserlerinde ilk kez ortaya çıkışından itibaren, toplumsal
ve kültürel bir ifade biçimi olarak müziği merkeze almış ve o günden bu
güne insan ve toplum bilimleri adıyla anabileceğimiz geniş bir kuramsal-
yöntemsel ailenin içinde yer almıştır. Etnomüzikologlar yıllardan beri hangi
bakışın kendi disiplinleri içinde öne çıkması gerektiğini tartışmakta ve
tartışmaların odağında “kuram” bulunmaktadır. Belli bir konuyu incelemek,
o konuyla ilgili araştırma yapmak ve belli sonuçlara ulaşmak için izlediğimiz
yöntemler, sahip olduğumuz düşünsel çerçeve ve yorum biçimleri bizim
hangi kuramlardan beslendiğimize göre değişebilir. Etnomüzikoloji
çalışmalarında, kuruluşundan bu yana iki temel eğilimden bahsedebiliriz.
Birinci eğilim, müziğin sessel yapısı ve bu sessel yapının içerdiği kuralları
ortaya çıkarmaya; sessel olarak müziğin kültürel/toplumsal olarak ne ifade
ettiğini ortaya çıkarmaya çalışır. İkinci eğilim ise müziği sessel özellikleri
yanında, performans pratikleri, performans bağlamları, içerdiği sembolik
anlamlar, içinde gerçekleştiği üretim ilişkileri, toplumsal cinsiyet ve iktidar
ilişkileri ve dil-müzik ilişkisi çerçevesinde inceler. Burada asıl mesele, bu
yaklaşımların birbirini dışlamak zorunda olmadığının farkına varmaktır.
Müziği incelerken toplumsal ve kültürel yapıları/süreçleri merkeze alan, ya
da müziğin sessel yapılarını merkeze alan çalışmaların hepsi etnomüzikoloji
alanına dâhil edilebilir. Alan Merriam’ın tanımına sadık kalacak olursak,
etnomüzikoloji müziği kültür olarak ve kültür içinde incelemektir. Bu tanım
çok daha farklı içerimlerle geliştirilebilirse de bu en sade haliyle de yeterince
54 MÜZİK, DANS, GÖSTERİM: TARİHSEL ve KURAMSAL TARTIŞMALAR

kapsayıcı ve pek çok farklı yaklaşımı kucaklayıcı niteliktedir. Etnomüzikoloji


alanında araştırma yaparken ve alanımızı belirleyen/tanımlayan kuramlarla
ilgili tartışma yaparken asıl mesele, müziği mi kültürü mü merkeze aldığımız
değil, bu yaklaşımların birbirlerini nasıl destekleyip besleyebileceklerine
odaklanmaktır. Etnomüzikolojinin insan ve toplum bilimleri alanlarındaki
tartışmalara dâhil olması ve kendini yenileyebilmesi, çalışma alanını
genişletebilmesi, disiplin içinde eleştirel bakışın da gelişmesine vesile olmuş,
böylelikle antropoloji ve etnomüzikolojinin kuramsal ve yöntemsel açmazları
da sorgulanabilir hale gelmiştir. Gitgide ‘gelenek’, ‘yerel’, ‘ilkel’, ‘halk’, ‘egzotik’,
‘doğu-batı’, ‘otantik’ gibi kavramların işaret ettiği dünya algısı da sorgulanmış
ve bu kavramların kendinden menkul anlamları akışkanlaşmıştır. İlişki
içinde olduğumuz kültürlerle ilgili kurduğumuz dilin bizim bakış açımızı
yansıttığı, araştırmacının nesnelliğinin mümkün olmadığı, nesnelliğin
değil ama yorumsallığın kaçınılmaz olduğu ve bu durumla yüzleşmenin
alan araştırmasının ön koşullarından biri olduğu gibi düşünceler tam da
sosyal bilimler alanında 1980lerde gerçekleşen dönüşümün bir sonucudur.
Etnomüzikolojinin çokdillilik, katılım, performans, kozmopolitlik ve eleştirel
düşünceye yönelik tavrı günümüz sınıfsal-kültürel-toplumsal cinsiyete dayalı
hiyerarşilerini kırmak, bunlara alternatifler üretmek anlamında önemlidir.
Alanı genişlemiş bir etnomüzikoloji disiplini, farklı konular ve kültürlere
dair çalışmalar vasıtasıyla müziğe dair bütünlüklü, insani, siyasi, iktidar
meseleleriyle ve dünyanın gidişatıyla da ilişki kuran bir bakış geliştirmemize
yarayabilir. Öte yandan ‘müziğin ne olduğunu’ da tartışan etnomüzikologlar,
hem etnomüzikolojinin çalışma alanını, hem de müzik pratiğinin kendisini
demokratik ve eşitlikçi bir yönde dönüştürmeye dair adımlar atmışlardır:
müzik insanlar tarafından örgütlenmiş sesler bütünü ise, çevresel sesler de
müzik tanımına dâhil edilebilir. Örgütlenme perspektifinden baktığımızda
ise, müzik üretimine katkıda bulunan herkes müzik pratiğinin icracıları
olarak kabul edilebilir. Bu katılımcı ve bütünsel bakış aslında sadece
müzikle ilgili algılarımızı değil, dünyayı ve toplumları da değiştirecek bir
potansiyel barındırmaktadır. Etnomüzikologların gündemini fazlasıyla
işgal eden disiplinlerarasılık eğilimi hem bir yandan disiplinin çerçevesini
genişletirken, aynı zamanda bu çerçeveyi muğlâklaştırır. İçinde yaşadığımız
dünyada sınırların giderek muğlâklaştığını, kimliklerin akışkanlaştığını
düşünecek olursak, etnomüzikolojinin bu özelliği disiplinin birbirinden
bağımsız görülebilecek farklı bağlamları da içerebilmesine hizmet edebilir.
Bu esneklik aslında bir zenginliktir; hem etnomüzikologlar hem de ilişkide
oldukları alanlar için değerlendirmeye değer bir şanstır...
ETNOMÜZİKOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ: KURAMLAR VE KONULAR 55

Referanslar
Anderson, Benedict. 1983. Imagined Communities: Reflections on the Origins and
Spread of Nationalism. London: Verso.
Appadurai, Arjun. 1996. Modernity at Large: Cultural Dimensions of Globalisation.
Minneapolis: University of Minnesota Press.
Bahr, Donald, Richard Haefer. 1978. “Song in Piman Curing”. Ethnomusicology, 22
(1): 89-122.
Bartok, Bela, Albert Lord. 1951. Serbo-Croatian Folksong. NY: Columbia University
Press.
Béhague, Gerard. 1984. Performance Practice: Ethnomusicological Perspectives.
Westport: Greenwood Press.
Blacking, John. 1967. Venda Children’s Songs: A Study in Ethnomusicological
Analysis. Johannesburg: Witwatersrand Unversity Press.
Blacking, John. 1971. “Deep and Surface Structures in Venda Music”. Yearbook of
the International Folk Music Council, 3: 91-108.
Blacking, John. 1974. How Musical is Man? Seattle: University of Washington Press.
Bolinger, Dwight. 1986. Intonation and its Parts: Melody in Spoken English.
Stanford, CA: Stanford University Press.
Bowers, Jane, Judith Tick. 1985. Women Making Music: The Western Art Tradition,
1150-1950. Urbana: University of Illinois Press.
Brett, Philip, Elisabeth Wood, Gary C. Thomas.1994. Queering the Pitch: The New
Gay and Lesbian Musicology. New York: Routledge.
Butler, Judith. 1990. Gender Trouble: Feminism and the Subversion of Identity. New
York: Routledge.
Butler, Judith. 1993. Bodies that Matter: On the Discursive Limits of “Sex”. New York:
Routledge.
Charron, Claude. 1978. “Toward Transcription and Analysis of Inuit Throat-
Games: Micro-Structure”. Ethnomusicology, 22 (2): 245-59.
Cook, Susan C., Judy S. Tsou. 1994. Cecilia Reclaimed: Feminist Perspectives on
Gender and Music. Urbana: University of Illinois Press.
Coplan, David. 1988. “Musical Understanding: The Ethnoaesthetics of Migrant
Workers’ Poetic Song in Lesotho”. Ethnomusicology, 32 (3): 337-48.
Doubleday, Veronica. 1999. “The Frame Drum in the Middle East: Women, Musical
Instruments and Power”. Ethnomusicology, 43 (1): 101-134.
Farrer, Claire B. 1975. Women and Folklore. Austin: University of Texas Press.
Feld, Steven. 1981. “‘Flow Like a Waterfall’: The Metaphors of Kaluli Musical
56 MÜZİK, DANS, GÖSTERİM: TARİHSEL ve KURAMSAL TARTIŞMALAR

Theory.” Yearbook for Traditional Music,13: 22-47.


Feld, Steven. 1984. “Sound Structure as Social Structure”. Ethnomusicology, 28 (3):
383-409.
Feld, Steven. 1988. “Aesthetics as Iconicity of Style, or ‘Lift-Up-Over Sounding’:
Getting into the Kaluli Groove”. Yearbook for Traditional Music, 20: 74-113.
Feld, Steven. 1990 [1982]. Sound and Sentiment: Birds, Weeping, Poetics and Song in
Kaluli Expression. Philadelphia: University of Pennsylvania Press.
Feld, Steven. 1991. “Sound as a Symbolic System: The Kaluli Drum” (ed.) David
Howes The Varieties of Sensory Experience: A Sourcebook in the Anthropology
of the Senses: 79-99. Toronto: University of Toronto Press.
Feld, Steven, Aaron A. Fox. 1994. “Music and Language”. Annual Review of
Anthropology, 23: 25-53.
Geertz, Clifford. 1973. The Interpretation of Cultures. NewYork: Basic Books.
Grenier, Line, Jocelyne Guibault. 1990. “‘Authority’ Revisited: The ‘Other’ in
Anthropology and Popular Music Studies”. Ethnomusicology, 34 (3): 381-98.
Hatten, Robert. 1980. “Nattiez’s Semiology of Music: Flaws in the New Science”.
Semiotica, 31(1-2):139-55.
Herndon, Marcia, Norma McLeod. 1979. Music as Culture. Norwood, PA:
Norwood.
Lipsitz, George. 2011. “Midnight at the Barrelhouse: Why Ethnomusicology
Matters Now”. Ethnomusicology, 55 (2): 185-199.
Herndon, Marcia, Susan Ziegler. 1990. Music, Gender, and Culture. Wilhelmshaven,
Germany: F. Noetzel Werlag.
Herzog, Georg. 1934. “Speech Melody and Primitive Music”. Musical Quarterly, 20:
452-66.
Herzog, Georg. 1945. “Drum Signaling in a West African Tribe”. Word 1: 217-38.
Hobsbawm, Eric, Terence Ranger. 1983. The Invention of Tradition. New York:
Cambridge University Press.
Jakobson, Roman.1960. “Linguistics and Poetics” (ed.) T. A. Sebeck, Style in
Language: 350-377. Cambridge: MIT Press.
Keil, Charles. 1966. “Motion and Feeling Through Music”. Journal of Aesthetics and
Art Criticism, 24: 337-49.
Keil, Charles, Steven Feld. 1994. Music Grooves. Chicago: University of Chicago
Press.
Koskoff, Ellen.1989. Women and Music in Cross-Cultural Perspective. Urbana and
Chicago: University of Illinois Pres.
ETNOMÜZİKOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ: KURAMLAR VE KONULAR 57

Lévi-Strauss, Claude. 1955. Tristes Tropiques. Paris:Plon.


Lévi-Strauss, Claude. 1963. Totemism. Boston: Beacon Press.
Lévi-Strauss, Claude. 1966. The Savage Mind. Chicago: University of Chicago Press.
Lévi-Strauss, Claude. 1969a. The Elementary Structures of Kinship. Boston: Beacon
Press.
Lévi-Strauss, Claude. 1969b. The Raw and the Cooked. New York: Harper &Row.
Lewin, Ellen. 2006. Feminist Anthropology: A Reader. Malden, MA; Oxford:
Blackwell Publishing.
Lomax, Alan. 1978 [1968]. Folk Song Style and Culture. New Brunswick, N.J.:
Transaction Books.
Magrini, Tullia. 2003. Music and Gender: Perspectives from the Mediterranean.
Chicago: University of Chicago Press.
Manuel, Peter. 1988. Popular Musics in the Non-Western World. New York: Oxford
University Press.
Manuel, Peter. 1995. “New Perspectives in American Ethnomusicology” TRANS-
Transcultural Music Review 1 (article 5).
Marshall, Kimberley. 1993. Rediscovering the Muses: Women’s Musical Traditions.
Boston: Northeastern University Press.
McClary, Susan. 1991. Feminine Endings: Music, Gender and Sexuality. Minneapolis:
University of Minneapolis Press.
Mclean, Mervyn. 2006. Pioneers of Ethnomusicology. Coral Springs, FL: Lumina
Press.
McLean, Mervyn. 2007. “Turning Points: Has Ethnomusicology Lost Its Way?”
Yearbook for Traditional Music, 39: 132-139.
McLoad, Norma, Marcia Herndon. 1980. Ethnography of Musical Performance.
Norwood PA.: Noerthwestern University Press.
Merriam, Alan. 1964. The Anthropology of Music. Evanston: Northeastern
University Press.
Merriam, Alan. 1974. An African World: The Basongye Village of Lupupa Ngye.
Bloomington: Indiana University Press.
Merriam, Alan. 1975. “Ethnomusicology Today”. Current Musicology, 20: 50-66.
Moisala, Pirkko, Beverley Diamond. 2000. Music and Gender. Urbana: University of
Illinois Press.
Myers, Helen. 1992. Ethnomusicology:An Introduction. The Norton/Grove
Handbooks in Music. New York: W. W. Norton.
Myers, Helen. 1993. Ethnomusicology: Historical and Regional Studies. New York:
58 MÜZİK, DANS, GÖSTERİM: TARİHSEL ve KURAMSAL TARTIŞMALAR

WW Norton & Company.


Nattiez, Jean Jacques.1983. “Some Aspects of Inuit Vocal Games”. Ethnomusicology,
27 (3): 457-475.
Nettl, Bruno, Philip Bohlman, ed. 1991. Comparative Musicology and the
Anthropology of Music: Essays on the History of Ethnomusicology. Chicago:
University of Chicago Press.
Nketia, Kwabena. 1963. African Music in Ghana. Evanston: Northwestern
university Press.
Nketia, Kwabena. 1974. The Music of Africa. New York: W.W. Norton.
Ortner, Sherry B. 2006 [1974]. “Is Female to Male as Nature Is to Culture?” (ed.)
Ellen Lewin, Feminist Anthropology: A Reader: 72-86. Malden, MA; Oxford:
Blackwell Publishing.
Pegg, Carol. 1992. “Mongolian Conceptualizations of Overtone Singing (Xoomii)”.
Ethnomusicology, 1 :3 1-54.
Qureshi, Regula. 1987. “Musical Sound and Contextual Input: a Performance
Model for Musical Analysis”. Ethnomusicology, 31 (1): 56-86.
Raffman, Diana. 1990. Language, Music, and Mind. Cambridge, MA: MIT Press.
Reily, Suzel Ana. 2010. “Discipline or Dialogue? (A Response to Timothy
Rice)”Ethnomusicology, 54 (2): 331-333.
Rice, Timothy. 1987. “Toward the Remodeling of Ethnomusicology”.
Ethnomusicology, 31 (3): 469-488.
Rice, Timothy. 1994. May it Fill Your Soul: Experiencing Bulgarian Music. Chicago:
University of Chicago Press.
Rice, Timothy. 2007. “Reflections on Music and Identity in Ethnomusicology”.
Muzikologija, (7) : 17-38.
Rice, Timothy. 2010a. “Disciplining Ethnomusicology”. Ethnomusicology, 54 (2):
318-325.
Rice, Timothy. 2010b. “Ethnomusicological Theory”. Yearbook for Traditional Music
42:100-134.
Robertson, Carol E. 1976. “Tayil as Category and Communication among
the Argentine Mapuche: A Methodological Suggestion” Yearbook of the
International Folk Music Council, 8: 35-52.
Robertson, Carol E. 1979. “Pulling the Ancestors’: Performance, Practice, and
Praxis in Mapuche Ordering”. Ethnomusicology, 23 (3): 395-416.
Robertson, Carol E. 1989. “Power and Gender in the Musical Experiences of
Women” (ed.) Ellen Koskoff, Women and Music in Cross Cultural Perspective:
225-244. Urbana: University of Illinois Press.
ETNOMÜZİKOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ: KURAMLAR VE KONULAR 59

Rosaldo, Michelle Zimbalist, Louise Lamphere. 1974. Woman, Culture and Society.
Stanford, CA: Stanford University Press.
Rosaldo, Michelle Zimbalist. 1981. “The Use and Abuse of Anthropology: Reflections
on Feminism and Cross-Cultural Understanding”. Signs, 5: 389-417.
Roseman, Marina. 1984. “The Social Structuring of Sound Among the Temiar of
Peninsular Malaysia”. Ethnomusicology, 28 (3): 411 – 45.
Rouget, Gilbert. 1966. “African Traditional Non-Prose Forms: Reciting,
Declaiming, Singing, and Strophic Structure”. Proceedings of the Conference on
AfricanLanguages and Literature. Evanston: Northwestern University Press.
Sarkissian, Margaret. 1992. “Gender and Music” (ed.) Helen Myers,
Ethnomusicology: An Introduction: 33-348. New York&London: W.W. Norton
&Company.
Saussure, Ferdinand de. 1966 [1916]. Course in General Linguistics. (Çev.) Wade
Baskin. New York: McGraw-Hill.
Schechner, Richard. 1977. Essays on Performance Theory, 1970-76. New York: Drama
Book Specialists.
Schechner, Richard. 1988. Performance Theory. New York: Routledge.
Sebeck, Thomas, A.1956. “Sound and Meaning in a Cheremis Folksong Text” (ed.)
T. A. Sebeck, For Roman Jakobson: 430-439. The Hague: Mouton.
Shepherd, John. 1991. Music as Social Text. Cambridge, UK: Polity
Slobin, Mark. 1992. “Micromusics of the West: A Comparative Approach”.
Ethnomusicology, 36(1): 1-87.
Smith, Huston, Kenneth Stevens. 1967. “Unique Vocal Abilities of Certain Tibetan
Lamas” American Anthropologist, 69: 209-12.
Solie, Ruth. 1993. Musicology and Difference: Gender and Sexuality in Music
Scholarship. Berkeley: University of California Press.
Solis, Gabriel. 2012. “Thoughts on an Interdiscipline: Music Theory, Analysis, and
Social Theory in Ethnomusicology”. Ethnomusicology,56 (3): 530-554.
Stokes, Martin. 1992. The Arabesk Debate: Music and Musicians in Modern Turkey.
Oxford: Oxford University Press.
Sugarman, Jane C. 1997. Engendering Song: Singing and Subjectivity in Prespa
Albanian Weddings. Chicago: University of Chicago Press.
Titon, Jeff Todd. 1997a. “Knowing Fieldwork.” (ed.) Gregory F. Barz ve Timothy J.
Cooley, Shadows in the Field. New York: Oxford University Press.
Turino, Thomas. 1990. “Structure, Context, and Strategy in Musical Ethnography”
Ethnomusicology, 34 (3): 399-412.
Turner, Victor. 1982. From Ritual to Theatre: The Human Seriousness of Play. New
60 MÜZİK, DANS, GÖSTERİM: TARİHSEL ve KURAMSAL TARTIŞMALAR

York: Performin Arts Journal Publications.


Turner, Victor. 1986. The Anthropology of Performance. New York: PAJ
Publications.
Tyson, Lois. 1999. Critical Theory Today. New York: Garland.
Wong, Deborah. 2004. Speak It Louder: Asian Americans Making Music. New york:
Routledge.
Wood, Abigail. 2009. “The Diverse Voices of Contemporary Ethnomusicology”.
Journal of the Royal Musical Association, 134 (2): 349-364.
Zemp, Hugo. 1978. “‘Are’are Classification of Musical Types and Instruments”.
Ethnomusicology, 22 (1): 37-67.
Zemp, Hugo. 1979. “Aspects of ‘Are’are Musical Theory”. Ethnomusicology, 23 (1):
5-48.
Zemp, Hugo. 1987. Head Voice, Chest Coice. Meudon: CNRS Audiovisuel.
Zemp, Hugo. 1990. “Visualizing Music Structure Through Animation: The Making
of the Film Head Voice, Chest Voice”. Visual Anthropology, 3: 65-79.

You might also like