You are on page 1of 9

AİLE OMBUDSMANLIĞI HAKKINDA

AVRUPA KONSEYİ NO. R (98) 1 SAYILI


TAVSİYE KARARI ÜZERİNDE BİR İNCELEME

Mehlika AYTAÇ
UHDİGM Tetkik Hâkimi

I. Giriş
Türkiye’de kamu denetçiliği (ombudsmanlık) kurumu oluşturulması
çalışmaları sürerken, Avrupa Konseyince, üye ülkeleri, belirlenmiş standartlara
uygun olarak aile hukuku alanında ombudsmanlığın geliştirilmesi veya mevcut
değilse kurulmasını teşvik etmek amacıyla kabul edilen No.R (98) 1 sayılı
Ailede Arabuluculuğa İlişkin Tavsiye Kararı’nın Türk aile hukukunda olabilecek
etki ve sonuçları yönünden incelenmesinde yarar görülmüştür. Bu nedenle “aile
arabuluculuğu” kavramının tanım ve tarihsel gelişim sürecine değinilmiş ve
daha sonra tavsiye kararının nitelik ve amaçları açıklanmıştır.
II. Aile ombudsmanlığının gelişimi
Son yıllarda küreselleşme süreciyle birlikte, ülkelerde meydana gelen
hızlı sosyal değişimin evlenme oranlarının düşmesine ve boşanma
oranlarının artmasına yol açtığı bir gerçektir. Evliliğe yaklaşımda yeni
eğilim, genç insanların yasal evliliği bir arada yaşama anlaşmasına yol açan
birlikteliğin meşru şekli olarak algıladıkları, mümkün olduğunca evliliği
geciktirdikleri veya hiç evlenmediklerini göstermektedir. Örneğin, Viyana’da
1996 tarihinde mevcut boşanma trendi dikkate alınarak yapılan bir araştırma
sonucunda Avrupa’daki evliliklerin % 85’inin 2000 yılında boşanmayla sona
erebileceği olasılığı ortaya çıkmıştır.(1)
Bununla birlikte, ailenin toplumun kalbi olduğu ve çocukların yetişmesi
için en iyi ortamı oluşturduğu hâlen çok geniş çevrede kabul gören bir inançtır.
Bunun için bozulan aile ilişkileri doğal olarak asla göz ardı edilemez.
Ailevî uyuşmazlıklar, diğer hukukî nitelikli ihtilâflardan farklı
olarak, duygusal, abartılmaya elverişli ve yoğun kişisel ilişkileri içerir.
Ayrılık veya boşanma davası sırasında ortaya çıkan uyuşmazlıklar taraflar
arasındaki anlaşmazlığın gerçek niteliğini gizler ve bu, en çok genellikle
anlaşmazlıkta yer almayan diğer aile üyelerini özellikle çocukları etkiler.
Boşanma, yansımaları daha sonra uzun yıllar süren bir süreç olarak
nitelenmiştir. Boşanmanın sonuçlarının çocuklar üzerinde etkileri
yönünden yapılan araştırmalarda(2) boşanan eşlerin çocuklarının genellikle
maddî sıkıntı içinde yaşadıkları, davranış problemlerine sahip, depresif
belirtiler gösterdikleri, okulda düşük performans gösterdikleri veya okulu
terk ettikleri, ilk yetişkinlik çağında, yüksek oranda sigara ve içki
kullandıkları sonucuna varılmıştır. Bu sonuçlarda, kuşkusuz aile yapısında
çok yönlü değişim, çocuğun velâyet hakkına sahip olmayan ebeveyni ile
temas kaybı ve ana-babasının ayrılmasının yarattığı kızgınlık ve
umutsuzluk duygularının üstesinden gelebilecek motivasyonların
bulunmaması gibi faktörler etkili olmaktadır.

Boşanmanın, aile üyeleri üzerinde yarattığı trajik sonuçları önleyebilmek


için uygulanacak politikalar açıktır.

- Ana ve baba, çocuklarına daha iyi yardım edebilmek ve boşanmanın normal


sonucu olan acı ve kırgınlıklarını azaltabilmek için sosyal desteğe ihtiyaçları
vardır.
- Ana, baba, boşanmanın özellikle aralarındaki anlaşmazlığın çocuklara nasıl
zarar verdiği konusunda bilinçlendirilmeye ihtiyaç bulunmaktadır.
- Çocukların, velâyet hakkına sahip olmayan ebeveyni ve diğer akrabaları ile
iletişiminin kolaylaştırılması ihtiyacı vardır. (Ancak burada taciz ve şiddet
kullanılması halini istisna tutmak gerekir)

Bu aşamada başlayan tartışmalar, geleneksel yasal sürecin (yargı yolu)


yoğun duygusal ilişkilerle kuşatılan ailevî uyuşmazlıkların çözümüne uygun bir
araç olup olmadığı konusunu gündeme getirmiştir. Gerçekte aile
uyuşmazlıklarının çözümü için mahkemelerin aracılığının kullanılmasının en az
yapıcı bir yöntem olduğu çünkü, resmî makamların aile uyuşmazlığını,
karakteristik özelliği göz önüne alınmaksızın herhangi bir hukukî uyuşmazlık
gibi nitelediği dolayısııyla bu yaklaşımın kopmaya hazır ilişkilerin daha çok
zayıflamasına yol açtığı oysa, yargı yoluna alternatif bir çözüm yöntemi olan
arabuluculuğun, iletişimin sürdürülmesine ve uyuşmazlığın azaltılmasına yardım
edeceği ileri sürülmüştür. Yine bu görüşlere göre, yasalar, kişisel sorunlarla kör
bir araç (blunt instrument) gibi uğraşırken, arabuluculuk çok daha fazla elverişli
destek düzeyi sağlar ve uyuşmazlığı çözme yeteneği, dava ve sonucun adaleti,
dava masrafları ve sosyal hedeflerde ilerleme kriterleri açısından yargısal
çözüme nazaran daha üstün bir niteliğe sahiptir.(3)

Ailede arabuluculuğun tarihsel gelişimine bakıldığında, Avrupa’da


nispeten yeni bir süreç olmasına karşın, Asya, Afrika ve Lâtin Amerika
ülkelerinde, aile uyuşmazlığını arabulucu vasıtasıyla çözen gayrîresmî
mekanizmalar olarak çok uzun süreden beri mevcut olduğu gözlenmektedir.
Bundan ayrı olarak aile ve akrabalık çevresi bir çok kültürde arabuluculuk
kaynağı teşkil etmiştir. Japonya yasal çerçevesi 1950 tarihinde oluşturulan uzun
arabuluculuk kültür geleneği ile karşılıklı özür ve bağışlama (mutual apology
and pardon)’nın uyumun yeniden eski hâline getirilmesindeki önemini
vurgulamaktadır.(4) Bu yönüyle ailede arabuluculuk Türk kültürüne de yabancı
sayılmayacak bir kavramdır. Nitekim, eski bir gelenek olarak aile içi
uyuşmazlıkların çözümünde geniş akrabalık çevresinin arabuluculuk kaynağı
oluşturduğu bilinmektedir. Ancak şüphesiz sistematik bir mekanizmadan
bahsedilemez.
Avrupa’da ise aile arabuluculuğunun kullanımı “de facto” gelişmiştir.
1997 tarihinde Avrupa Konseyi Aile Hukuku Uzmanlar Komitesi (CJ-FA)
Arabuluculuk Çalışma Grubu tarafından yapılan anket çalışmaları (12 Avrupa
ülkesi cevap vermiştir) Avrupa ülkelerinde aile arabuluculuğunun kullanımının
amaç ve hedeflerinde büyük ölçüde benzerlik mevcut olmasına karşın
arabuluculuğun tanımında çok farklı terminolojiler kullanıldığı, ayrıca
arabuluculuğun koordine edilmeyen bir şekilde ve muhtelif usullerde
uygulanmakta olduğunu göstermiştir.
Aile arabuluculuğunun teşkil ve uygulama tarzındaki bu çeşitlilik
uluslararası düzeyde yaygınlaşmasını engelleyici bir faktör olarak görülmekte,
arabuluculuğun oluşturulabilmesi için ortak ilke ve esasların belirlendiği
uluslararası standart bir çerçeveye gereksinim duyulmaktaydı.
Öyle ki, 1987 tarihinde Lizbon’da aile hukuku ile ilgili sorunları
görüşmek üzere gerçekleştirilen Avrupa Konseyine üye ülkelerin adalet
bakanları toplantısında, öncelikle bu alandaki yasal çerçeve boşluğuna dikkat
çekilerek, Avrupa Konseyine, çocukların yüksek yararları bağlamında “dostça
çözüm usulü”nü de içermek üzere bu konuya özel bir önem göstermesi için
çağrıda bulunulmuştur.
Bu çerçevede, 1992 tarihinde Budapeşte’de yapılan Avrupa Konseyi Aile
Hukuku Konferansı’nda boşanmanın sonuç ve sebepleri, velâyet
sorumluluğunun kullanılması, boşanma davalarında ortaya çıkan sorunların
önlenmesi veya azaltılması ile ilgili yasal düzenlemeler ile birlikte aile
uyuşmazlıklarının mahkeme dışında alternatif yöntemlerle çözümü konuları
tartışılmıştır.
Daha sonra 1995 tarihinde İspanya ve 1997 tarihinde Malta’da yapılan
Avrupa Konseyi Aile Hukuku Konferansları’nın gündeminde, gelecekte aile
hukuku ve özellikle aile arabuluculuğu yer almıştır.
Bu Konferansları takiben Avrupa Konseyi Aile Hukuku Uzmanlar
Komitesi (CJ-FA) nin ailevî uyuşmazlıkların arabuluculuk yöntemiyle çözüm
kurallarına ilişkin olarak hazırlamış olduğu No.R (98) 1 sayılı Tavsiye Kararı
1998 tarihinde Bakanlar Komitesince onaylanmıştır.
III. Ailede arabuluculuğa ilişkin Avrupa Konseyi No. R (98) 1 Sayılı Tavsiye
Kararının kapsam ve amacı
İlk olarak, tavsiye kararında, muhtelif terminolojilerde dostane çözüm
(friendly settlement) anlamında kullanılan “uzlaşma” (conciliation) ifadesi
yerine “family mediation” terimi tercih edilmiştir. Son zamanlarda basında
tartışıldığı üzere, İsveç dilinde “arabuluculuk, aracılık” anlamına gelmek üzere
oluşturulmuş bulunan “ombudsmanlık” İngilizce dilinde “Mediation” ve
Fransızca dilinde “Médiation” terimleri ile tanımlanmaktadır. Bu nedenle
tavsiye kararının Türkçe çevirisinde “Mediation” kelimesinin karşılığı olarak
“arabuluculuk” kullanılmıştır.
Ailede Arabuluculuğa İlişkin Avrupa Konseyi No. R (98) 1 sayılı Tavsiye
Kararı (Recommendation No. R (98) 1 On Family Mediation) üye ülkeleri
boşanma ve ayrılık sırasında doğan ve özellikle çocukları ilgilendiren ailevî
uyuşmazlıkların sonuçlandırılmasına elverişli bir mekanizma olarak aile
arabuluculuğunun gelişmesi veya oluşturulmasını teşvik etmesi açısından
Avrupa aile hukuku alanında önemli bir dönüm noktasını teşkil etmektedir.(5)
Ayrılık sonucunda ortaya çıkan velâyet, şahsî ilişki kurulması haklarıyla,
malî konular başta olmak üzere aile bireyleri arasındaki uyuşmazlıkların dostane
bir yaklaşımla çözümlenmesi ve bu suretle ailevî uyuşmazlıkların özellikle
çocuklar olmak üzere aile bireyleri üzerinde üzücü etkilerinin azaltılması veya
önlenmesi ve aile bireyleri arasında iletişimin artırılarak sevgi bağlarının
sürdürülmesini amaçlamaktadır.(6)
Tavsiye Kararının I. maddesinde arabuluculuğun içeriği, II. maddesinde
arabuluculuğun oluşturulması, III. maddesinde de arabuluculuğun usul ve
şartları ile sonuçlarına ilişkin hükümler yer almaktadır. IV ve V. maddelerinde,
uzlaşma mutabakatının onaylanması ve arabuluculuk kurumu ile adlî ve diğer
yetkili makamlar arasındaki ilişki, VI., VII. ve VIII. maddelerinde arabuluculuk
kurumunun geliştirilmesi, anlaşmazlığın çözümünde öngörülen diğer vasıtalar
ile sınır ötesi velâyet ve şahsî ilişki kurulması hallerinde uyuşmazlığın çözümü
konuları düzenlenmektedir.
Tavsiye Kararının I/a. maddesine göre, ilke olarak ailede arabuluculuk,
kan veya evlilik yoluyla birbirine bağlı aynı ailenin fertleri veya millî hukuka
göre aile ilişkileri içinde yaşadığı kabul edilen kişiler arasındaki uyuşmazlıklara
uygulanır.
Arabuluculuk prensip itibariyle zorunlu değildir. Devletler, arabuluculuk
kurumunu resmî veya özel statüde olmak üzere uygun gördükleri şekilde
oluşturabilirler (md.II/a-b).
Tavsiye Kararının III. maddesinde arabuluculuğun tâbi olacağı usul ve
işleyişi kuralları sayılmış olup, buna göre,
Arabulucu taraflar arasında yansızdır ve arabuluculuk işlemlerinin
neticeleri bakımından tarafsızdır.
Arabuluculuk işlemleri gizlilik içinde yapılmalıdır. Arabuluculuk
sırasında yapılan görüşmeler dahi gizli olup, daha sonra herhangi bir şekilde
açıklanamaz. Şu kadar ki, ulusal hukukun öngördüğü haller istisnadır. Örneğin
arabuluculuk süreci sırasında öğrenilen suç teşkil eden eylemlerin yetkili
makamlara bildirilmesi gerekir.
Arabuluculuğun en önemli işlevlerinden birisi, çocukla ana ve babası
arasındaki ilişkilerde çocuğun yüksek yararlarının (best interests) ön plânda
tutulmasıdır. Arabulucu, ana-babaya çocuğun yararları bakımından velâyet
sorumluluklarını izah etmekle görevlidir. Arabulucu, hukukî meselelerle ilgili
olarak tavsiyede bulunamaz. Danışmanlık yapamaz. Bu gibi hâllerde taraflara
bir avukata danışmaları gerektiğini hatırlatmak zorundadır.
V. maddeye göre, taraflar yasal bir işleme girişmeden önce, arabuluculuk
mekanizmasına başvuracakları gibi, yasal işlemler devam ederken veya
sonradan arabuluculuktan yararlanabilirler. Bu hallerde yasal işlemlere ara
verilir. Ancak, adlî veya diğer yetkili makamlar, eşlerin veya çocukların, şahsî
hak ve menfaatlerini korumaya yönelik gerekli tedbirleri alma yetkisine haiz
olacaktır. Diğer taraftan, arabuluculuk sürecinin devam edip etmediği veya
uyuşmazlık konusunda bir çözüme ulaşılıp ulaşılmadığını izleyecek ve
sonuçlarını yetkili makama bildirecek mekanizmaların oluşturulması
yükümlülüğü getirilmektedir.
Tavsiye Kararının VI. ve VII. maddeleri de âkit devletlerin arabuluculuk
mekanizmasının geliştirilmesi yöntemleri, kamuoyunun bilgilendirilmesi ve
bilinçlendirilmesi, etkin bir uygulama sağlanması için gerekli tedbirlerin
alınması ve nihayet milletlerarası arabuluculuk yöntemlerinin uygulanması ile
arabulucuların eğitimi konularını düzenlemektedir.
IV. Değerlendirme ve sonuç
Ailede arabuluculuk kurumu, kural olarak, tarafsız ve yansız üçüncü bir
kişinin yer aldığı, bir süreç olup, taraflara, mahkeme dışı bir yaklaşımla
sorunlarını çözme olanağının tanınmasıdır. Arabuluculuk, tarafların, herhangi bir
çözüm kabul ettirme yetkisi bulunmayan bir arabulucunun yardımıyla, kendi
irade ve arzuları doğrultusunda müşterek bir karara ulaşmalarını
kolaylaştırmaktadır. Aile arabuluculuğu tarafların genellikle gönüllü olarak
katıldığı ve tüm müzakerelerin gizlilik içinde yürütüldüğü farklılık gösteren bir
süreçtir.
Ailede arabuluculuk sisteminin diğer bir gayesi de, boşanma veya ayrılık
durumunda, eşler arasında başlıca velâyet ve şahsî ilişki kurulması, çocukların
bakım ve yetiştirilmesi ve malî destek meselelerinden doğan anlaşmazlıkların
çocuğun yararları gözetilerek çözümlenmesi ve böylece aile bireylerinin
birbirlerine karşı anlayış içinde, ana, baba ve çocuk arasında ilişkilerin
sürekliliğinin sağlanması, sevgi bağlarının sürdürülmesidir.
Ailede arabuluculuk kurumu, bir çeşit uzlaştırıcı (conciliation) işlevini
görmekte, ilişkilerin uzlaşarak bitirilmesine yardım etmektedir.
Arabuluculuk bu yönüyle, eşlere yeniden barışma veya evliliklerini yeniden
kurmaya yardım eden “evlilik danışmanlığı” (marriage counselling) değildir.
Bununla birlikte, pratikte, arabuluculuk sürecinde, ayrı bir yaşamın katı
gerçekleriyle yüzleşen bir çok karı kocanın barışmak için girişimde bulunduğu
bildirilmektedir.(7)

Arabulucu;

1. Çocukların yüksek yararlarını ve karı kocanın ihtiyaçlarını göz önüne alan,


işleyebilir bir uzlaşmaya varılması için taraflara yardım eder.

2.Taraflar arasında anlayış eksikliği ve korkuları azaltarak iletişimin


artırılmasına olanak yaratır.

3.Gelecekte çocukların bakım ve yetiştirilmesi için velâyet sorumluluğunun


paylaşılmasını sağlar.

4.“Arabulucu şu an ve gelecek üzerine odaklanmıştır fakat geçmişi de göz ardı


edemez”.(8)
Arabuluculuk taraflar arasında iş birliği ve düzenin tedricî olarak
yaratılması biçiminde tanımlanmaktadır. Uyuşmazlığın arabuluculuk ile
çözümlenmesi halinde yararları zaman içinde ortaya çıkacaktır.
Bununla ilgili olarak, l995 tarihinde gerçekleştirilen Aile Hukuku 3’üncü Avrupa
Konferansına katılan ülkelerin arabuluculuk kurumu temsilcileri tarafından aile
arabuluculuğu sisteminin mükemmel bir şekilde işlediği, önemli miktarda ailevî
uyuşmazlıkların yargı organlarına gitmeden taraflar arasında uzlaşmacı bir
yaklaşımla çözümlendiği ve dolayısıyla söz konusu sistemin büyük ölçüde
amacına ulaşıldığı vurgulanmıştır.(9)
Aile arabuluculuğu sorunlarını görüşmek üzere Ekim l998 tarihinde
gerçekleştirilen Aile Hukuku 4. Avrupa Konferansında da şu sonuca varılmıştır.
Aile arabuluculuğu, yargı yoluna alternatif bir çözüm yöntemi olarak güvenli ve
önemli bir konum kazanmakta ve aile uyuşmazlığının çözümlenmesine yönelik
daha iyi bir yol bulunması ihtiyacı kabul edilmektedir. Arabuluculuğun
geliştirilmesi için uluslararası bir çerçeveye artan bir talep vardır. İşte No. R.
(98) l sayılı Tavsiye Kararı ile bu istek gerçekleştirilecektir.
Kural olarak ailede arabuluculuk kurumuna başvurmak ihtiyarîdir. (Tav.
Kar. Md.II/a) ülkelerin uygulamasında da, ailede arabuluculuk kurumuna ya da
adlî makama başvurulması tarafların takdirlerine bırakılmıştır. Bu, uzlaşma için
tarafları zorlamanın etkili olmayacağı ve gerçekte husumet ve daha sonraki
anlaşmazlığı artırabileceği düşüncesine dayanmaktadır. Ancak son zamanlarda,
arabuluculuğun zorunlu tutulması yolunda bir eğilim ağırlık kazanmıştır. Bu
düşünceye göre tarafları, yargı gücünün kullanılmasından daha çok uzlaşmacı
olan bir işleme teşvik etmek ve bu yolla arabuluculuk kurumunu
yaygınlaştırmak mümkün olabilecektir. Nitekim İngiltere’de kabul edilen l996
tarihli yeni Aile Kanununda, böyle bir yaklaşım benimsenmiştir. Örneğin, ailevî
bir dava için adlî müzaheret yolu ile yasal temsilci tayin edilmesini isteyen
tarafa bu talebi kabul edilmeden önce meselenin arabuluculukla çözümlenip
çözümlenemeyeceğinin değerlendirilmesi için bir aile arabulucusuna başvurmak
zorunluluğu getirilmiştir. Avrupa’da arabuluculuğu zorunlu kılan tek ülke
Norveç’tir. Bu ülkede l6 yaşın altında çocuğu bulunan eşlerin boşanma veya
ayrılık davası açmadan önce arabuluculuk kurumuna başvurmaları şarttır.
Kanaatimizce her olayın arabuluculuk için uygun ve gerekli olduğunu savunmak
zordur. Bunun için arabuluculuk, tarafların gönüllü olarak katıldığı bir süreç
olmalıdır.
Ailede arabuluculuk hizmeti, genellikle yetkili kılınan bir mahkemenin
bünyesinde nitelikli avukat, psikolog, sosyal hizmet uzmanı gibi danışmanlardan
teşekkül eden bir sistem çerçevesinde yürütülmektedir. Bunun yanında özel
kuruluşlar veya devlet tarafından finanse edilen yarı resmî kuruluşlar aile
arabuluculuğu hizmetleri verebilmektedir. Fransa, Belçika, Almanya ve
İngiltere’de aile arabuluculuk kurumu resmî kuruluşlar (mahkemeler) ve özel
kuruluşlar şeklinde oluşturulmuştur. Arabuluculuk devlet organlarına bağlı
olarak kurulduğunda, gençlik veya sosyal hizmet kurumlarının iş birliği sağlanır,
ancak ulusal bir organ tarafından koordine edilir.
İsviçre’de ise, Türk Medenî Kanununun mehâzını teşkil eden Medenî
Kanununda yapılan değişiklikle, boşanmanın ceza olmaktan çıkarılması
amaçlanmakta, eşlerin boşanmaları dışında çocukların yararlarının korunması,
malî sonuçlarıyla ilgili meselelerin yargı yoluna başvurmadan çözmeleri teşvik
edilmektedir. Bu çerçevede, Kantonlarda arabuluculuk merkezleri
oluşturulmuştur. Ancak bu merkezlere başvurmak zorunlu olmayıp, ihtiyarîdir.
Arabuluculuk hizmetlerinin devlet organları (mahkemeler) ve özel
kuruluşlar tarafından yerine getirilmesinin sonuçları üzerinde yapılan
incelemede, bu konuda uluslararası hukuk öğretisinde görüş,(l0) resmî
organlarca yapılan arabuluculuk işlemlerinin, çoğunlukla aylarca süren ve
terapik olarak nitelenebilecek süreyi kısıtlayarak daha çabuk sonuç alınmasını
ve yine bir uzlaşma arayışı yönündeki zorunluluğun taraflar ve arabulucu
üzerinde baskı oluşturarak diğer girişimler yönünden öncelikli olarak
mutabakata varılmasını sağladığından, uyuşmazlığın azaltılması ve taraflar
arasındaki iletişimin gelişmesine olanak tanıdığı, ancak kanun gölgesinde
(shadow of the law) pazarlığın daha çabuk sonuca ulaşılmakla beraber, taraflar
için idarî veya yargısal bir programın uygulanmadığı bir işlemden daha az
memnuniyet verici olduğu yönündedir.
Devlet organları tarafından yapılan arabuluculuk hizmetleri normal
olarak ücretsiz veya adlî müzaheret yolu ile sağlanır. Örneğin Kuzey Amerika
ülkelerinde arabuluculuk hizmetleri herhangi bir ücret veya harca tâbi değildir
Buna karşın Fransa ve Almanya gibi bazı ülkelerde, özel kuruluşlar tarafından
yerine getirilen arabuluculuk hizmetlerinin belirli bir ücret mukabilinde
sağlandığı görülmektedir.
Tavsiye Kararı uyarınca, tarafların arabuluculuk sonucunda, varmış
oldukları müşterek kararlarının bir belge halinde düzenlenerek aslı veya bir
örneği kendilerine verilecektir (md. IV). Aynı madde hükmünde ülkeler, millî
mevzuatlarına göre, bu şekilde onaylanmış bir mutabakatın icra edilmesini
sağlayacak mekanizmaları oluşturmakla yükümlü tutulmaktadır. Arabulucu
taraflara mutabakatlarını yasal bir belge şeklinde düzenlenmesine yardım eder.
Bu şekilde düzenlenen belgelerin geçerliliğine gelince hâlen Almanya ve
Norveç’te bağlayıcı bir yasal belge olarak nitelenmektedir. Diğer ülkelerde ise
böyle bir belgenin bağlayıcı olabilmesi için adlî veya idarî makamın onayı
aranmaktadır.
Tavsiye Kararında diğer bir önemli hüküm de, çocuğun insan ve birey
olduğunu kabul ederek kendilerini etkileyen bir sürece katılma ve bilgilendirme
gereğini öngörmektedir. Arabulucular ana, babaya çocuğun yaşamında meydana
gelecek değişikliklerle ilgili olarak görüşlerini almak ve bilgilendirmek gereğini
hatırlatmakla yükümlüdür. Çocuğun yaşı ve olgunluk derecesi dikkate alınarak
arabuluculuk sürecine bizzat katılması sağlanır.

Ailede arabuluculuğun Türk aile hukuku yönünden olabilecek etki ve


sonuçlarının incelenmesinde ise:

1. İlk olarak, ailede arabuluculuk yargı yolu dışında alternatif çözüm


olanağını sunmaktadır. Uyuşmazlığın mahkeme dışı bir yaklaşımla
çözümlenmesi devlet ve taraflar yönünden boşanma veya ayrılığın sonuçlarının
ekonomik ve sosyal maliyetinin azaltılması, mahkemelere açılan dava sayısı ve
mahkemelerin iş yükünün azaltılmasında, azımsanmayacak bir etken
oluşturacaktır.Türkiye’de aile hukuku alanında açılan davaların giderek artma
eğilimi gösterdiği dikkate alındığında bu sistemin hukuk reformu çerçevesinde
değerlendirilebileceği umulmaktadır.

2. Yine son yıllarda, yazılı ve görsel basında, mahkeme koridorlarındaki aile


trajedileri ve bu bağlamda ailevî ilişkilerin niteliğinden kaynaklanan özel
meselelerin sınırsızca yansıtıldığı bir gerçektir. Bu durum toplumsal moral
duyguları incitmekte, aile yapısına olan güvenin sarsılmasına yol açmaktadır. Bu
nedenle ailede arabuluculuk mekanizmasının sözü edilen sakıncaların bertaraf
edilmesinde ve dolayısı ile özel hayatın gizliliği ilkesinin korunmasında
önemli bir rol oynayabileceği sonucuna varılmaktadır.

3. Ailede arabuluculuk sisteminin en önemli sonuçlarından biriside, aile içi


meselelerin husumet duygusu yaratılmadan, ana, babanın eşit konumda
olduğu bir plâtformda ve daima çocuğun yararlarına öncelik tanıyarak
kendi rızaları ile çözümlenmesidir. Ailede arabuluculuk çocuk için ailenin
önemi ve çocuğun yetiştirilmesinde ortak sorumluluğa sahip ana, baba için de
yeni sosyal destek ihtiyacı anlayışının sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Türkiye’de son yıllarda başlıca büyük kentlerde olmak üzere boşanma
davalarında önemli ölçüde artış kaydedildiği bilinmektedir. Nitekim Devlet
İstatistik Enstitüsü verilerine göre, son on yılda boşanma davalarının yüzde 72
oranında arttığını göstermiştir. Araştırmalar kapsamında boşanmış çiftlerin
yüzde 25’i bir çocuk, yüzde 17,5’i iki çocuk, yüzde 7’si ise üç çocuk sahibi
bulunmaktadır. Yine DİE araştırmalarına göre her yıl yaklaşık 105.000 çift
boşanmak üzere mahkemeye başvururken, eşlerin eğitim düzeyi ve endüstriyel
yönden gelişmişliğin paralelinde yükselen refah düzeyi gibi faktörlerin boşanma
olaylarının artmasında etkili olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Bu yüzden sosyal bir olgu olan boşanmanın özellikle daha zayıf konumdaki
çocuk ve anne için artık bir ceza olmaktan çıkarılarak yeni toplumsal destekler
sağlanması sadece dava ve sonucun adaleti için değil ayrıca çağdaş sosyal
hedeflere ulaşmak için de gerekli kabul edilmektedir. Ailede arabuluculuk
sistemi, bu yönden bir başlangıç oluşturacaktır.

You might also like