You are on page 1of 18

Osmanlı- Fransız Diplomasisinin İki Mühim

Evresi: Girit ve Mısır Seferleri


Two Important Periods for the Ottomano-French
Diplomacy: Crete and Egypt Military Campaigns
Ayşe Pul*
Özet
“Kadim dost” anlayışı çerçevesinde süren Osmanlı-Fransız
münasebetleri yüzyıllarca savaş olmadan devam etmiştir. Oysa ki Fransa
zaman zaman Osmanlı aleyhine gizli veya açık çeşitli tasarılar ve ittifaklar
içerisine girmekten çekinmemiştir. Tanzimat’a kadar olan süreçte, ilki
Girit Harbi, diğeri de Fransız İhtilâli sonrasında yapılan Mısır seferi
olmak üzere her iki devleti savaşla karşı karşıya getiren ve kurulan siyasi
dengeyi tehdit eden sadece bu iki mühim hadise dışında sıcak gerginlikler
yaşanmamıştır.
Kendi çıkarları söz konusu olduğunda her türlü diplomatik oyuna
başvurmaktan asla çekinmeyen Fransızlar, bunun en bariz örneklerini
uzun sürmesi hasebiyle Girit savaşları sırasında göstermişlerdir. Osmanlı
yöneticileri Fransızlar tarafından ortaya konan bu tür ikili politik
davranışların farkında olmakla birlikte, nasıl bu kadar değişken politika
yapılabileceğini de şaşkınlıkla karşılamışlardır. Çünkü Osmanlı siyasetinde
Fransız dostluğu, tarihsel ve siyasal bir zorunluluk kadar, değerli bir
gelenek olarak da görülmüştür. Kadim dost Fransa’nın Mısır’a
saldırmasıyla Osmanlı devlet adamları sonsuza dek dostluklar ve
düşmanlıklar olmayacağını anlamışlar ve bu saldırı karşısında ilk kez
Rusya ile ittifak yapmışlardır. Sonuçta diğer büyük devletlerle aynı
anlayışta değerlendirilmiş olan Fransa, Bâb-ı Ali nezdinde Osmanlı
Devleti’nin bütünlüğüne göz diken ve kendi payına ne düşerse almak için
uğraşan devletlerdendir.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Fransa, Girit, Mısır, Diplomasi
Abstract
The Ottoman-French relations had continued for centuries without
war despite France’s engagements in designs and alliances contrary to the
understanding of “old friend” concept. But in the period until Tanzimat,
there had not been troubles with the exception of two incidents
upsetting the existing balance and bringing the two states to the brink of
war. The first one of them was Cretan Wars and the other one was the
Egypt Campaign that took place in the aftermath of the French
Revolution.

* Dr., Türk Tarih Kurumu Başkanlığı, Kızılay Sok. No: 1 06100 Sıhhıye-ANKARA. e-mail:
a.pul69@hotmail.com
160 AYŞE PUL

The French had never hesitated to resort to any kind of diplomatic


game when their interests were concerned. And they displayed the most
striking examples of this approach during the Cretan Wars due to its
long duration. The Ottoman leaders, generally aware of these dualistic
political maneuvers, nevertheless were surprised to witness how such
easily variable policies could be pursued. On the other hand, the French
friendship was regarded as a historical and political necessity as well as a
valuable tradition in the Ottoman policy-making. But the fact that there
are no ever-lasting friendships or enmities had been realized by the
Ottoman Statesmen upon France’s attack on Egypt and the Ottomans’
being impelled to make their first alliances with Russia in the face this
attack. For Porte, from then on, France was one of those Great Powers
who had coveted the integrity of the Ottoman Empire, and struggling to
the receive its share from it.
Keywords: Ottoman State, France, Crete, Egypt, Diplomacy

Giriş
Osmanlı Devleti ile Fransa arasında Fransa’nın Alman İmparatorluğu’na
karşı Osmanlı’dan 1525’te yardım istemesiyle başlayan münasebetler, Fransa’nın
zaman zaman “kadim dost” anlayışının hilafına çeşitli tasarılar ve ittifaklar
içerisine girmesine rağmen yüzyıllarca savaş olmadan devam etmiştir. Avrupa
diplomasisinin kaygan zemininde tökezlemeden hatta düşmeden yürüyebilmek
için kendine özgü metodlar geliştiren Osmanlıların, Fransa’nın dostluğundan bir
anlamda diplomasi tecrübeleri edinerek kazançlı çıktığını söylersek yanlış olmaz
kanaatindeyiz. 16. yüzyılda başlayan ve Fransızların basiretli diplomatik
girişimleri ile hiçbir zaman kopma noktasına gelmeyen Osmanlı-Fransız
ilişkileri, Levant Company’nin 1595’lerde kurulmasından sonra hem Doğu
Akdeniz’de hem de Orta Avrupa’da bir takım bunalımların ve rekabetlerin
yaşanması neticesinde zaman zaman sekteye uğramıştır. Fakat Tanzimat’a kadar
olan bu süreçte, her iki devleti savaşla yüzyüze getiren ve bu siyasi dengeyi
bozma noktasına getiren sadece iki mühim hadise dışında gerginlikler
vukubulmamıştır. Bunlardan ilki Girit Harbi, diğeri de Fransız İhtilâli
sonrasında Mısır’a yapılan seferdir.
Bu çalışmada, bu iki olay doğrultusunda iki devlet arasındaki diplomatik
münasebetleri irdelemeye, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak her iki devleti
etkileyen olaylar perspektifinde konuyu değerlendirmeye gayret edeceğiz.
1- Girit Savaşları Sürecinde Osmanlı-Fransız Diplomasisi:
Venedik Cumhuriyeti ile olan ticarî münasebetler XVII. yüzyıla kadar
birinci sırada yer almış, İngiliz ve Hollandalı denizcilerin faaliyetleri de
Akdeniz’deki ticari rekabetin hızlanması, Fransa’nın bu rekabetteki rolünün
OSMANLI-FRANSIZ DİPLOMASİSİNİN İKİ MÜHİM EVRESİ 161

nispeten azalması Girit üzerindeki politikalarda etkili olmuştur1. 1593-1606


yıllarında Osmanlıların, Avusturya ile savaşları esnasında Hollandalı ve
İngilizlerle yapmış oldukları ticaret anlaşmaları neticesinde Venedik’le ticaretin
ikinci plana düşmesi Venedik’i olduğu kadar Katolik Habsburgları ve Fransa’yı
da rahatsız etmiştir2.
XVI. yüzyılda Mısır’ın Osmanlı topraklarına katılmasından sonra Rodos,
Kıbrıs ve Girit adaları, Osmanlı Devleti hazinesini besleyen temel kaynaklardan
olan Suriye, Mısır eyaletleriyle olan bağlantıları açısından önem kazanmış,
buralar İskenderiye ile İstanbul arasındaki deniz yolunu tehdit eden Rodos
şövalyelerinin üsleri haline gelmiştir3. Girit adası Osmanlıların Doğu
Akdeniz’deki egemenliklerini tamamlamaları açısından son derece önemlidir. Ki
bu saha, bir yandan Türk ve Rum gemileri için, diğer yandan deniz ticareti ile
uğraşan Batı milletleri için de önemlidir4. 1522’de Rodos, 1571’de Kıbrıs’ın
alınmasından sonra, Ege Denizi’nin kilidi görünümünde olan Girit’in
fethedilmesi gündeme gelmiştir5. Diğer yandan Venedikliler, Girit’i de
kaybetmemek gayesiyle Doğu politikasını Osmanlılarla dost geçinmek ve onlar
aleyhindeki ittifaklara katılmamak olarak belirlemişlerdir6.

1 Metin Kunt, “Siyasal Tarih 1600-1789”, Türkiye Tarihi, Ed. Sina Akşin, c. 3, İstanbul 1995, s. 26.

Girit Harbi’nin ilk evresi için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. III/1, 3. Bsk.,
Ankara 1983, s. 216-222.
2 İlber Ortaylı, “18. Yüzyılda Akdeniz Dünyası ve Genel Çizgileriyle Türkiye”, Toplum ve Bilim, I,

İstanbul 1977, s. 81; Mehmet Öz, “II. Viyana Seferine Kadar XVII. Yüzyıl”, Türkler, Yeni Türkiye
Yay., c. 9, Ankara 2002, s. 715.
3 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu: Klâsik Çağ (1300-1600), Çev. Ruşen Sezer, İstanbul 2004, s.

134.
4 Bu konuda bkz. Robert Mantran, “XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Doğu Akdeniz’de Ticaret,

Deniz Korsanlığı ve Gemiler Kafileleri”, Belleten, c. LII/203, Ankara 1988, s. 685-686. Saha ile
ilgili yollar için bkz. Colin Heywood, “Osmanlı Döneminde Via Egnatia: 17. Yüzyıl Sonu ve 18.
Yüzyıl Başında Sol Koldaki Menzilhaneler”, Sol Kol Osmanlı Egemenliğinde Via Egnatia (1380- 1699),
Ed. Elizabeth Zachariadou, İstanbul 1999, s. 139- 140. Yazar, bu sahada kullanılan yol olan Via
Egnatia’nın hem Ege ile Adriyatik’in denizcilik dünyasında hem kıtanın iç kesimlerinde
denizlerdeki faaliyetlerin hedefini oluşturan Balkan hinterlandıyla ticari ilişkilerde kullanılmış yol
olduğunu belirtmektedir.
5 Feridun Emecen, “Kıbrıs’ta İlk Osmanlı İdari Yapılanması”, Dünden Bugüne Kıbrıs Meselesi, Yay.

Haz. Ali Ahmetbeyoğlu-Erhan Afyoncu, İstanbul 2001, s. 47. Emecen, Doğu Akdeniz
egemenliğinin üç adımda gerçekleştiğini belirtir. Kanuni Sultan Süleyman 1522’de Doğu
Akdeniz’de tarihi ticaret yollarının hareketliliğini sağlamak ve İstanbul-İskenderiye deniz yolunu
emniyet altına almak bakımından önemli olan Rodos’u alarak birinci adımı atmış, 48 yıl sonra
Kıbrıs’ı alarak ikinci adımı atmış, üçüncü adımı ise Girit’i fethederek atmıştır. A. Nükhet Adıyeke,
Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı, Ankara 2000, s. 7. Coğrafi konumu için bkz. Cemal Tukin,
“Girit”, T.D.V.İ.A., c. 14, İstanbul 1996, s. 85. Şemseddin Sami, Kamusü’l-A’lam, c. 5, İstanbul
1314, s. 3856. Ticaret açısından kilit noktada olması hk. Bkz. Fernand Braudel, II. Felipe Döneminde
Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, C. I, Çev. M. A. Kılıçbay, Ankara 1993, s. 182. W. Heyd, Yakın-Doğu
Ticaret Tarihi, Çev. E.Z. Karal, Ankara 1975, s. 307, 308.
6 Şerafettin Turan, “Rodos’un Zaptından Malta Muhasarasına”, Kanuni Armağanı, Ankara 1970, s.

54.
162 AYŞE PUL

Bununla birlikte, Rodos’tan ve Kıbrıs’tan sonra sıranın Girit’e geldiğini ve


bu konunun Divan’da konuşulduğunu İstanbul’da bulunan balyoslarının
hükümetlerine bildirmesi üzerine, Venedikliler bu adanın tahkimi için
uğraşmışlar ve korsanlık faaliyetlerini desteklemişlerdir7. Bir süre sonra da bu
kaçınılmaz olay gerçekleşmiştir. Konumuzun çerçevesi dışında olduğu için
savaşın seyri ile alakalı ayrıntılara bu çalışmada girmeyeceğiz.
Girit savaşları sırasında Venedik karşısında her zaman olduğu gibi yalnız
kalan Osmanlılar, başta Fransa olmak üzere Malta, İspanya ve Papa
kuvvetleriyle de mücadele etmek durumunda kalmışlardır8. Her ne kadar gelen
yardımlar bu savaşlarda kısıtlı9 olsa da –XVI. yüzyılda Rodos’un fethedilmesi
sırasında neredeyse tüm Avrupa desteğini vermiştir- savaşın seyrini değiştirecek
nitelikte olmamakla birlikte savaşın uzamasına ve çok kan dökülmesine
sebebiyet vermiştir. Avrupalı güçlerin yeterince yardımda bulunmamasının
nedenleri arasında 30 Yıl Savaşlarından çıkmış yorgun Avrupa devletleri ve bu
devletlerle Osmanlıların yaptığı ticaret anlaşmalarını sayabiliriz10. Voltaire bu
yardım hususunu “Venediklilerin kendilerini bu kadar uzun zaman mukavemet
etmeleri mi, yoksa Avrupa krallarının kendilerini terk etmeleri mi daha çok
hayrete layıktır bilinmez” şekilde açıklamaktadır11.
“Kadim dost” Fransa, Akdeniz’deki ticarî menfaatleri açısından bir üs elde
etmek istedikleri Girit’in Osmanlı’ya geçmemesi için olabildiğince yardım
yapmaktan çekinmemiştir12. Fransa’nın ada ile ilgili planları Venedik
Cumhuriyeti tarafından bilinmesine rağmen, Venedik doju, 8 Temmuz’da
gönderdiği mektuplarla denize düşen yılana sarılır misali İspanya’dan,
Fransa’dan, Avusturya’dan, Kardinal Mazarin’den yardım istemek zorunda
kalmıştır13. Girit’ten de Fransa’ya yardım çağrısı gelmiş, Kandiye kalesinden firar
eden birkaç küffar Françe kralına gidip, eğer yardım etmezlerse kaleyi
7 Kemal Yükep, Girit Seferi (1645-1669), Genelkurmay Harp Dairesi Başkanlığı, Türk Silahlı
Kuvvetleri Tarihi, III/3. Kısım eki, Ankara 1977, s. 9.
8 M. Metin Hülagü, “1897 Türk-Yunan Harbine Kadar Osmanlı İdaresinde Girit”, XIV. CIEPO,

Çeşme 18-22 Eylül 2000, Ankara 2004, s. 321. R.C. Anderson, Naval Wars in the Levant 1559-1853,
Princeton 1952, s. 121 vd
9 Anonim, Girid Fethi Tarihi, Tarihsiz Yazma Eser, v. 90a. (Bundan sonra YAZMA şeklinde ifade

edilecektir. Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi Yazmalar Kataloğunda Y/29 numarasıyla kayıtlıdır.
Bu yazma için bkz. Ayşe Pul, Girit Savaşı İle İlgili Bir Türk Kaynağının Tahlili, Ankara Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 2004) Burada Fransızların İspanya ile
barış yaptıklarından dolayı yardım gelebileceği ifade edilmektedir
10 Şerafettin Turan, a.g.m., s. 54. Bekir Sıtkı Baykal, Yeni Zamanda Avrupa Tarihi, TTK Yay.,

Ankara 1961, s. 1-13.


11 N. S. Örik, XIV. Louis Asrı, Yaz. Voltaire, Ankara 1945, s. 167.
12 Raşid Tarihi, I, s. 221.
13 Ekkehard Eickhoff, “Denizcilik Tarihinde Kandiye Muharebesi”, Atatürk Konferansları, c. II,

1964-68, Ankara 1970, s. 150. Yine Eickhoff, Venedik elçilik katibi ve İstanbul’la Edirne’de daimi
yarı resmi temsilci olarak belirli bir hareket serbestisine sahip Giovanni Battista Ballerio’nun
raporlarından naklen; parlak deniz zaferlerinden ziyade Avusturya ve XIV. Louis ile ittifak
yapılması gerektiğini vurgular.
OSMANLI-FRANSIZ DİPLOMASİSİNİN İKİ MÜHİM EVRESİ 163

Osmanlı’ya teslim edeceklerini bildirmişlerdir14. Bu durumu haber alan


Osmanlılar, Fransa’nın yardım ihtimaline karşı Fransa kralına bir name-i
hümayun göndererek, Venedik ile barış yapılacağını bildirmişler, bu yardımın
amacını sormuşlardır. Bu duruma rağmen Girit’in Osmanlı egemenliğine
geçmesini çıkarlarına ters gören Fransa 60 pare kalyon ve şayka ile Girit’e
yardıma gelebilmiştir15.
İlginçtir ki, Fransa’nın yardımları bilinmesine rağmen, Osmanlı Devleti
Fransa ile ticarî ilişkilerini sürdürmüştür. Sürdürürken de iyi niyet ve dostluğun
varlığından bahsetmişlerdir. Örneğin¸Fransa nakliye gemileriyle Girit’e asker
sevkıyatı sağlanmıştır. Kaymakam Kara Mustafa Paşa Tırhala’da Fransız elçisi
Denis de La Haye’i kabulü sırasında şunları söylemiştir; “Kandiye yalnız
Fransızların yardımıyla ayakta duruyor, orada bulunan gemiler, para Fransız
kaynaklıdır. İyi niyetle dostluğa güvenerek ve bol para vererek askerlerimizi
taşımak üzere kullandığımız Fransız nakliyat gemileri gidip yolda Venedik ve
Maltalılara teslim oluyorlar”16.
Sonuçta Osmanlılar Kıbrıs örneğinde olduğu gibi Venedik’e karşı
Akdeniz’deki Katolik devletlerin müşterek kuvvetlerine karşı savaşmak zorunda
kalmışlardır. Özellikle Fransa’nın açık veya gizli yardımlarıyla savaş uzamış,
Fransız asilzadeler topladıkları gönüllü askerler ve harp gemileri ile imdada
gelmişler, fakat bir netice elde edememişlerdir17. Bu sıralarda Fransa tahtında
olan XIV. Louis’nin yanında başbakan olarak görevde olan, daha önce Papa’nın
diplomatik temsilcisi ve en güvenilir adamı olarak görünen Mazarin,
Venediklilere parasal ve askeri yardım yapmaktan geri kalmamıştır18. Özellikle
Zülfikar Ağa’nın Kandiye önündeki tahkimatına karşı hiçbir şekilde başarılı
olamamışlar, Mart 1669’da Fransızlar, kuvvetlerinin yarısını burada bırakarak
Fransa’ya geri dönmek zorunda kalmışlardır19.
Yine bir başka açıdan baktığımızda Fransız kaynaklı yardımların
Osmanlılar tarafından bilindiğini ve bu yardımlar sayesinde siyasî bir manevra

14 YAZMA, v. 208b-209a.
15 YAZMA, v. 209a, 219b. Fransa kralının amcasının oğlu bile yardım kuvvetleri içerisinde yer
alır. V. 220a.
16 Faruk Bilici, XIV. Louis ve İstanbul’u Fetih Projesi, Ankara 2004, s. 44, not: 24.
17 Batılı devletlerin yardımları hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz. Nuri Adıyeke, “Girit Savaşları

ve Birleşik Hıristiyan Orduları”, Türkler, c. 9, Ankara 2002, s. 741; Faruk Bilici, “XVII. Yüzyılda
Osmanlı İmparatorluğu’nun İki Savaş Anatomisi: Saint Gotthard ve Kandiye”, XIII. Türk Tarih
Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler, 4-8 Ekim 1999, c. III/1, Ankara 2002, s. 147.
18 John B. Wolf, “The Problem of Goverment in the Seventeenth Century Europe”, In: Great

Problems in European Civilization, Ed. Kenneth Setton, New York 1954, s. 285. 20 Haziran 1658
tarihinde Mazarin’in yazdığı bir mektupta Türklere karşı mücadele için Venedik’e 100 bin ekü
gönderildiği belirtilmiştir. Bkz. Faruk Bilici, a.g.e., s. 23. Ayrıca Köprülü Mehmed Paşa’nın Fransa
elçisinin hapsolunup, daha sonra da sınırdışı edilmesini bildiren mektubu için, Faruk Bilici, a.g.e., s.
24-25.
19 Faruk Bilici, a.g.e., s. 32. Beafort Kontu hadisesi için bkz. Tarih-i Raşid, I, s. 221.
164 AYŞE PUL

ile adanın fethinin tamamlandığını görüyoruz. Esasen Venedik’in ve Fransa’nın


arasındaki durumdan haberdar olmadığını zannettiklerini Dimitri Kantemir’in
anlattıklarından öğreniyoruz.. Kantemir, Venedik Kuvvetleri Komutanı
Morosini’nin Tercüman Panayot tarafından kandırıldığını, bu yönden yardıma
gelen Fransız donanmasının dikkate alınmadığını ve Türklere kaleyi bu yardımı
ciddiye almadıkları için çok çabuk ve kolaylıkla teslim ettiklerini ifade
etmektedir20. Panayot, Morosini’ye Fransızların Venedik’e yardım amaçlı değil,
kaleyi alma planlarıyla geldiklerini anlatmış, bununla birlikte Osmanlı
gemilerinin Fransız bayrağı takarak birbirlerini selamlamaları ve sanki birlikte
Girit’i fethediyormuş gibi –ki daha evvelden Fransızlar, Kandiye generaline
Kandiye’nin yarısını kendilerine verirlerse Osmanlılarla savaşıp onları adadan
atacaklarını bildirmişlerdir- bir görünüm vermelerini istemiştir21. Nihayetinde 23
Ağustos 1669 yılında gönderilen Fransız yardım gemileri gerek komutadaki
karışıklıklar gerekse de Osmanlı topçularının isabetli atışları neticesinde
hezimete uğramasıyla geri çekilmişler ve böylece Venedikliler de artık teslim
olmaları gerektiğini anlamışlardır22. Fransa’nın yardımlarına rağmen, her iki taraf
için de büyük bir bıkkınlıkla barış için görüşmeler başlamış, 28 Ağustos 1669’da
Venedik tarafı barış istemiş, 5 Eylül 1669’da 18 maddelik bir anlaşma
imzalanmıştır23. Neticede 1645-1669 yılları arasında Osmanlı Devleti ile
Venedik Cumhuriyeti arasında cereyan eden Fransa’nın müdahalesi sayesinde 24
yıl gibi uzun bir süreçte devam eden Girit Savaşları, Osmanlıların lehine
neticelenmiş gibi gözükse de her iki devletin de maddi ve manevi yönden
kayıplara uğramasına yol açmıştır.
XVII. yüzyılda Türk-Fransız ilişkileri yukarıda da ifade edildiği üzere 1669
yılına gelindiğinde zaman zaman sekteye uğramıştır. Bu dönemde her iki
devletin iktidarında olan yöneticiler yüzyılın birinci yarısında IV. Henri,
Richelieu, IV. Murad; ikinci yarısında XIV. Louis, Mazarin, IV. Mehmed ve
Köprülü ailesidir. Richelieu’nun “Avrupa’da Fransa’nın egemenliğini kurmak”
siyaseti, Mazarin tarafından devam ettirilmiş, bu siyaseti güderken Protestanları
kullanma stratejisini yürütmüşlerdir24. XIV. Louis, Osmanlılarla iyi geçinme
20 Dimitri Kantemir, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, c. I, Çev. Özdemir

Çobanoğlu, İstanbul 1998, s. 311.


21 Dimitri Kantemir, a.g.e., s. 555-557. Bu hususta çok ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.
22 Faruk Bilici, a.g.m., Osmanlı, c. 1, s. 485.
23 Barış görüşmeleri için bkz. YAZMA, v. 200a, 202a, 224b; Raşid Tarihi, I, s. 238, 239; maddeler

için bkz. YAZMA, 225b- 226a; Raşid Tarihi, I, s. 240. Her iki eserde de anlaşma 14 madde olarak
verilmiştir. Bu anlaşmanın tam metni için bkz. Muahedat Mecmuası, c. 2, Hakikat Matbaası, 1294, s.
141- 145. Hikayet-i Azimet-i Sefer- i Kandiye, v. 62a- b.
24 Faruk Bilici, a.g.e., s. 15, 16. On altıncı ve on yedinci yüzyıllarda Katolik-Protestan

mücadelesinde Osmanlıların politikası Protestanlara destek olarak belirlenmiştir. Bu konuda bkz.


Halil İnalcık, “The Turkish Impact on the Development of Modern Europe”, Ed. Kemal Karpat,
OSMANLI-FRANSIZ DİPLOMASİSİNİN İKİ MÜHİM EVRESİ 165

siyasetlerini, Ortodoks Macaristan ve Katolik Avusturya dengesini sağladıkları


için devam ettirmek istemiştir25.
Köprülüler döneminde Osmanlı-Fransız ilişkileri bilhassa Köprülü
Mehmed Paşa zamanında neredeyse kopma noktasına gelmiştir. 1636’dan26
1660 yılına kadar elçilik yapan Jean de La Haye bundan dolayı güç durumda
kalmıştır. Öyle ki, 1659 yılında Fransız elçisi Jean de La Haye’nin Venedik’in
şifreli mektuplarını açıklamadığı gerekçesiyle Köprülü Mehmed Paşa tarafından
Yedikule’de hapsolunması dikkat çekicidir. Bu elçi İstanbul’dan
uzaklaştırıldıktan sonra oğlu Denis de La Haye oğlu elçi olarak gönderilmiş,
ondan da bu şifreli mektuplar sorulmuş, sert bir üslupla cevap verdiği için
Köprülü Mehmed Paşa tarafından hapsedilmiştir. Baba oğul De La Hayelerin
uğradığı bu hakaretlerden dolayı Mazarin bir Fransız asilzadesiyle vezir-i azama
hitaben bir mektup göndermişse de ehemmiyet verilmemiştir. 1660 yılında baba
oğul Fransa’ya dönmüşlerdir27. Denis de La Haye 1665 yılında tekrar elçi olarak
İstanbul’a gelmiş, Fransız tüccarlar için %3 gümrük hakkı verilmesini istemiş,
fakat adanın fethinden az önce Fransızların adaya yardımları hakaret olarak
addedildiğinden kendilerine bu hak verilmemiştir28. 1669’da Fransa
donanmasının Kandiye muhasarasında Venediklilere yardımlarından dolayı
Divan-ı hümayun’da Fransız elçisinin yeri Venedik’le barış yapıldıktan sonra
Venedik elçisine verilmek üzere Fransız elçisinin derecesi küçültülmüştür. 1670
yılında bu gergin ortamda Novantel isminde bir elçi gönderilmiş, bu
yardımlardan dolayı kendisine pek iltifat edilmemiştir. Novantel ahidnamenin
yenilenmesini istemiş, vezir-i azam Fazıl Ahmed Paşa 1664 senesinde
Fransa’nın Avusturya’ya yaptığı yardımı ve Kandiye muhasarasında
Venediklilere hem asker ve hem parasal yönden yardımlarını unutmadığını
belirterek ahidnamenin yenilenmesine yanaşmamıştır. Hatta Kont Novantel
Fransızların Türklere karşı dostluğunda ısrar etmesi üzerine vezir-i azam şu
şekilde cevap vermiştir: “Siz bana mütemadiyen Fransa’nın dostluğundan
bahseylemektesiniz; bununla beraber ben her harp ettiğim yerde kralınızın
askeriyle karşılaştım”29.

The Ottoman State and Its Place in World History, Leiden 1974, s. 51-53.
25 N. S. Örik, a.g.e., s. 141. IV. Louis zamanında Avusturya’ya karşı Osmanlılarla Fransızların

siyasetlerinin paralellik arz etmesi yani her iki devletinde zayıf bir Avusturya görmek istemeleri
siyasetini esas almalarından dolayı anlaşmışlar, bu hususta yardımlaşmışlardır. Bkz. İsmail Hakkı
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. III/2, 5. Bsk., Ankara 1995, s. 208.
26 Bu konuda Uzunçarşılı 1639-1660 tarihlerini vermektedir. Osmanlı Tarihi, c. III/2, 5. Bsk.,

Ankara 1995, s. 208.


27 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. III/2, 5. Bsk., Ankara 1995, s. 209.
28 Robert Mantran, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi I, Çev. Server Taninli, İstanbul 1991, s. 299; bu

olay için bkz. Antonio Galland, İstanbul’a Ait Günlük Hatıralar, Ter. N. S. Örik, Ankara 1973, s. 2-
3.
29 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. III/2, 5. Bsk., Ankara 1995, s. 211.
166 AYŞE PUL

Bu gibi olaylar neticesinde Fransızların da Venedikliler gibi diplomatik


olduğu kadar ticarî itibarları da zedelenmiştir. Yerine gönderilen elçiler de
gerginliği düzeltememiş, savaşlar sona erene kadar Osmanlı-Fransız ilişkilerinde
düzelme olmamıştır30.
Görüldüğü üzere, Fransa bilhassa XVII. yüzyılda –birbirleriyle çelişen- iki
farklı politika izlemiş, bir yandan dostluk adına kapitülasyonların yenilenmesini
isterken, diğer yandan da gizli veya açık Venedik’e yardımda bulunmuştur. Fakat
zannedilenin aksine Osmanlılar, Fransızların bu çift taraflı siyasetlerinin farkında
olmuşlar, çoğu kez şiddetli tepkiler göstermişler, hatta yukarıda da ifade
ettiğimiz üzere 1658-1665 yılları arasında ilişkiler neredeyse kopmuştur31.
Osmanlı elçisi Süleyman Ağa’nın Fransa’ya gönderilmesine kadar geçen sürede
iki ülke arasında hem Akdeniz’de hem de Orta Avrupa’da yanlış anlamalar,
rekabetler ve bunalımlar birbirini takip etmiştir32. Naima Efendi, XVII. yüzyılda
devletlerarası diplomaside Osmanlı anlayışının değişmesi gerektiğini kısa ve öz
olarak şu şekilde ifade ediyor: “asır mudara asrıdır”33. Nitekim ikinci bölümde
açıklanacağı üzere, bundan iki yüz yıl sonra bile Fransızlar, Akdeniz’deki
emellerinden vazgeçemeyip, adanın kendi egemenlikleri altına girmesi için her
türlü politik manevrayı yapmaktan çekinmemişlerdir.
Sonuçta Osmanlı-Fransız ilişkilerinde Osmanlılar siyasi, stratejik endişeler
ve ticareti emniyet altına alma fikrini taşırlarken, Fransızlar Merkantilizm
doğrultusunda ticaret hacimlerini ve zenginliklerini arttırmayı hedeflemişler,
1645 yılından sonra otuz yıl içinde Hıristiyan dünyasının yanında yer almakla,
Akdeniz ticaretini geliştirmek arasında devamlı bir kararsızlık içinde
olmuşlardır34.
Anlaşıldığı üzere, 1396’da son Haçlı Seferi olarak adlandırılan Niğbolu
Savaşı’ndan sonra bile Haçlı zihniyeti Hıristiyan dünyasında hiçbir zaman son
bulmamış, Osmanlı’ya karşı her fırsatta geniş ittifaklar oluşturulmuştur. 1699’a
kadar hâlâ gücünü kabul ettiren Osmanlılar, Karlofça Antlaşması’ndan sonra
eşitliği kabul eder hale gelmişlerdir. Ama Avrupa devletleri, hiçbir zaman
Osmanlı’yı kabul etmemiş, eşitlik bir kenara her fırsatta ortadan kaldırma
planlarını yürürlüğe koymaktan çekinmemiştir. Doğu Sorunu veya Şark Meselesi
olarak adlandırılan bu süreci de XVII. yüzyılın ortalarına kadar çekmek hiç de
yanlış olmasa gerektir. Bilhassa 19. yüzyılda ağırlık kazanan Şark Meselesi,
Lozan’a kadar uğraşılan hatta Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda bile
karşılaşılan bir politika olmuştur.

30 Faruk Bilici, a.g.m., Osmanlı, Yeni Türkiye Yay., c. I, Ankara 1999, s. 482. Yine aynı yazar, a.g.e.,
s. 24-25.
31 Faruk Bilici, a.g.e., s. 2, 6.
32 Faruk Bilici, a.g.e., s. 15, 16.
33 Mustafa Naima Efendi, Tarih-i Naima, V, İstanbul 1281, s. 21.
34 Faruk Bilici, a.g.e., s. 20, 21.
OSMANLI-FRANSIZ DİPLOMASİSİNİN İKİ MÜHİM EVRESİ 167

2- Fransız İhtilâli Sürecinde Osmanlı-Fransız Diplomasisi:


Avrupa devletleri, XVII. yüzyıldan itibaren denge politikası35 gereği
ilişkilerini European State System şeklinde ifade edilen Avrupa Devletler
Sistemi36 çerçevesinde düzenlemişlerdir. Osmanlı Devleti de büyük devletler
nezdinde çok önemli bir yere sahip olmasına rağmen, bu sistem içerisinde
resmen kabul edilmemişse de en baştan beri varlığını kabul ettirmiştir37. Doğal
olarak Osmanlı Devleti de Karlofça Antlaşması’ndan sonra devletlerarası
diplomaside, savaş ve yayılma politikasını bir kenara bırakarak kendi varlığını bu
denge politikası üzerinden sürdürmeyi tercih etmiştir.
Fransız İhtilâli sonucu ortaya çıkan liberalizm, rasyonalizm gibi fikir
akımları Avrupa’nın içlerine yayılıp çok uluslu imparatorlukları tehdit ederken,
Fransa Napolyon’la birlikte kıta Avrupası’nı Fransa’nın liderliğinde birleştirme –
ki daha evvelden de ifade ettiğimiz üzere bu siyaset Richelieu’nun siyasetidir-
mücadelesine girmiştir. Bu fikir akımlarını kendileri için büyük bir tehlike olarak
gören İngiltere, Rusya, Prusya ve Avusturya gibi devletler Fransa’ya karşı kutsal
ittifak oluşturmuşlardır. Bu şartlarda savunma durumuna geçmiş Osmanlı’nın
Avrupa’da çıkarlarının uyuşabileceği müttefiklere ihtiyacı vardır. Bunun için
denge politikasında uyum sağlamak için tüm gelişmelerden haberdar olmak
durumundadır. Bu da karşılıklı diplomasiyle mümkündür38. Fransız İhtilâli
neticesinde yıllardır uygulanan bu karşılıksız diplomasi terk edilerek karşılıklı
diplomasiye geçilmiştir. Değişen dış politika39 ve diplomasi anlayışı III. Selim’in
Batılılaşma teşebbüslerine olumlu katkılarda bulunmuş, Tanzimat’a doğru
ilerleme başlamıştır40.
Osmanlı diplomatik münasebetleri III. Selim’e kadar tek taraflı olmuş,
ancak XVIII. yüzyılın ikinci yarısında yaşanan toprak kayıplarından sonra
35 Avrupa Uyumu’nun altında yatan temel düşünce şuydu: Fransa, Avrupa barışını yeniden tehdit
ettiği takdirde, müttefikler ortak eylemde bulunacaklardı. Bu sistem, Napolyon ve devrim korkusu
sürdüğü sürece başarılı olmuştur. Bkz. Hüner Tuncer, “Viyana Kongresi, Doğu Sorunu ve Büyük
Güçler (1815-1829)”, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara 15-17 Ekim 1997, TTK,
Ankara 1999, s. 62.
36 Osmanlı Diplomasisi ve Avrupa Devletler Sistemi için bkz. J.C. Hurewitz, “Ottoman

Diplomacy and the European State System”, The Middle East Journal, XV, Washington 1961, s.
141-152.
37 Osmanlı Devleti’nin Avrupa Devletler Sistemindeki yerini irdelenmesi için bkz. Nuri-Esin

Yurdusev, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa Devletler Sistemine Girişi ve 1856 Paris


Konferansı”, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara 15-17 Ekim 1997, TTK, Ankara
1999, s. 143- 144.
38 Gül Akyılmaz, “III. Selim’in Dış Politika Anlayışı ve Diplomasi Reformu Çerçevesinde

Batılılaşma Siyaseti”, Türkler, c. 12, Ankara 2002, s. 660-670, ss. 663. Ulusalcılık akımları ve
hareketleri için bkz. İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 1983, s. 38 vd.
39 Osmanlı diplomasisinin XIX. yüzyıldaki değişimi için bkz. Roderic Davison, “Tanzimat

Döneminde Osmanlı Diplomasisinin Modernleşmesi”, Tanzimat, Ed. Halil İnalcık-Mehmet


Seyitdanlıoğlu, Ankara 2006, s. 189-198, ss. 189. Ayrıca bkz. Carter V. Findley, Bureaucratic Reform
in the Ottoman Empire, The Sublime Porte: 1789-1922, Princeton 1980.
40 Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Gül Akyılmaz, Osmanlı Diplomasi Tarihi ve Teşkilat, Konya

2000.
168 AYŞE PUL

durum tamamen değişmiştir. İkamet elçilikleri kurulmaya başlamış, padişah ilk


elçiyi iyi ilişkiler içerisinde bulunduğu Fransa’ya göndermek istemişse de Fransız
İhtilâli sebebiyle İngiltere’ye gönderilmesi uygun görülmüştür41. III. Selim daha
veliaht iken XVI. Louis’e ıslahat konularında danışmıştır. Ancak onun dönemi
Fransız İhtilali ve Napolyon savaşlarına denk gelmiştir42. O kadar ki III. Selim
Fransız İhtilâli döneminin benimsediği (Nouvel Ordre) bir ismi kullanarak
Nizam-ı cedid Ocağı’nı kurmuştur ve bu ocak kuruluşundan birkaç yıl sonra
Akka’da Napolyon ordusuna karşı başarılı olmuştur43.
Fransa’nın Alman İmparatorluğu’na karşı 1525’te Osmanlı Devleti’nden
yardım istemesiyle başlayan yakınlaşma, bu Avrupa denge politikasında her iki
devletin de lehine bir durum olduğu için, “Kadim Dost” kavramına bağlı olarak
devam etmiştir. Ancak zaman zaman sekteye uğramıştır. Örneğin Osmanlı
Devleti, Rusya’nın Kırım’ı ilhakı esnasında kadim dost Fransa’dan beklediği
desteği görememiştir. Bununla birlikte aynı Fransa, Karadeniz’i kendi ticaret
gemilerine açtırmak istemiştir44. Öte yandan Osmanlı Devleti Rusya ile girdiği
bu savaş badiresinden Fransız İhtilâli sonrası büyük devletler arasındaki
dengenin bozulması sayesinde kurtulabilmiştir45. Değişen dengelerin farkında
olan Osmanlı Devleti Fransız İhtilâli’nden sonra kurulan hükümeti, ihtiyatlı bir
tutum sergileyerek ancak Şubat 1795’te tanıyabilmiştir. Bu durumdan rahatsız
olduğunu İstanbul’daki elçisinden soran Fransa’ya, Descorches adlı elçi ülkesine
dönüşünde verdiği raporda “Osmanlı Devleti bir fildir ki tavşan gibi
koşturulamaz” ifadesini kullanmıştır46.
1789’da Fransa, bir ara reddettiği47 Osmanlı’yla tekrar ittifak yollarını
aramış, sürekli elçileri vasıtasıyla biraz da saldırgan bir tavırla Bab-ı Ali nezdinde

41 Ercüment Kuran, “1793- 1811 Döneminde İlk Osmanlı Mukim Elçilerinin Diplomatik
Faaliyetleri”, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara 15-17 Ekim 1997, TTK, Ankara
1999, s. 55. Kuran, Bonapart devrindeki elçilik faaliyetleri hakkında doyurucu bilgiler vermektedir.
42 Sina Akşin, “1839’da Osmanlı Ülkesinde İdeolojik Ortam ve Osmanlı Devleti’nin Uluslararası

Durumu”, Mustafa Reşid Paşa ve Dönemi Semineri, Ankara 13-14 Mart 1985, Ankara 1994, s. 5-12,
ss.6. Orhan Koloğlu, “Fransız Devriminin Osmanlı Diplomasisinde Yarattığı Hareketlilik”, Çağdaş
Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara 15-17 Ekim 1997, TTK, Ankara 1999, s. 13. İsmail
Soysal, Fransız İhtilali ve Türk-Fransız Diplomasi Münasebetleri (1789-1802), TTK Yay., Ankara 1987.
Gül Akyılmaz, a.g.m., 2002, s. 662. Akyılmaz burada, Rusya’ya karşı güçlenme fikriyle Fransa’nın
yandaşlığını kazanmak için ıslahat hususunda yardım istenmiş olduğunu belirtmektedir.
43 Sina Akşin, a.g.m., 1994, s. 7.
44 İsmail Soysal, “Fransız Devriminin Türk Dış Politikasına Etkileri”, Tanzimat’ın 150. Yıldönümü

Uluslararası Sempozyumu, Ankara 31 Ekim-3 Kasım 1989, s. 183-192, ss. 183.


45 İsmail Soysal, a.g.m., s. 185.
46 İsmail Soysal, a.g.m., s. 187. Bu elçinin faaliyetleri için bkz. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c.

V, 8. Baskı, Ankara 2007, s. 23.


47 1787 yılında Rusya ile Kırım meselesinden dolayı yapılan savaşta Fransa Rusların isteği üzerine

Osmanlı ordusunu ıslah etmek üzere gönderdiği uzman ve fen adamlarının geri çağırmıştır. Oysa
ki bir müddet sonra Fransız İhtilali’nin yayıldığı ve tüm Avrupa’yı sarstığı sırada Osmanlı padişahı
XVI. Louis’den bilgi istemiş ve kral 20 Ekim 1791 tarihli bir mektupla telaş edilmemesini ve eski
dostluğun süreceğini beyan etmiştir. Bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. IV/2, 2.
Bsk., Ankara 1983, s. 209-210.
OSMANLI-FRANSIZ DİPLOMASİSİNİN İKİ MÜHİM EVRESİ 169

girişimlerde bulunmuştur. Yine 1797 Ocak ayında Fransa yeniden Osmanlı


Devleti’nin “yegane sadık ve muhteşem dost” olduğunu ileri sürmüştür. 29
Zilhicce 1212/14 Haziran 1798 tarihli bir belgeden Osmanlıların da bu dostluğa
ne kadar değer verdikleri anlaşılmaktadır48. Fransa elçisi, Devlet-i Aliye ile olan
dostluğunun başka devletler tarafından sanki Fransa’nın Osmanlı Devleti
ülkesinde gözü varmış gibi algılanarak, Mora ve Girit’te bu gibi yalan haberler
yayılarak bozulmak istendiğini bildirmiş, bu konuda Devlet-i Aliye nezdinde
çalışma yapılmasını rica etmiştir.
Oysa ki Fransız İhtilâli sonrasında, rakiplerini yendikten ve barışa
zorladıktan sonra Fransa, devrim hareketini yayma düşüncesiyle Osmanlı
topraklarına yönelmiş, bunu da meclisinde ve basınında açık açık konuşmaya
bile başlamıştır. Bir yandan Rumlara karşı devrim hareketlerini sürdürürken
Osmanlı Devleti’ndeki ayaklanma hareketlerini desteklemiştir49. Mora valisinden
gelen raporlarda Napolyon Bonapart’ın Yunanlılar arasında milliyetçilik
propagandası yapmaya başladığı yazılı idi. Birkaç ay sonra Mora valisi Hasan
Paşa50, Fransa’nın Girit ve Mora’ya yerleşmek niyetinde olduğunu51 bildirmiş,
Rusya elçisinin de bunu teyit etmesi üzerine Fransız elçisine bu durum
sorulmuş, elçi: “Direktuvar hükümeti katiyen Bonapart’ın düşüncesinde olamaz.
Bonapart’ın düşüncesi tamamen şahsîdir. Ben, Bonapart’ın yola getirilmesi için
Direktuvar hükümetine yazarım” şeklinde iki yüzlü politika uygulandığının bir
delili olarak cevap vermiştir52.
Fransa’nın doğrudan müdahaleleri yanında dolaylı yönden bakıldığında
Fransa’da yaşanan ve tüm Avrupa’yı etkileyen olaylar neticesinde çok uluslu
devletlerde büyük güçlerin de kışkırtmalarıyla kıpırdanmaların olduğu görülür.
Bu bağlamda Girit’te de yerli halkın Rum olmasından dolayı ve ruhlarında
bulunan isyan eğiliminden de kaynaklanan etkileşimler olmuştur53. Hele de
1821’de Yunanistan’ın bağımsız bir devlet olarak ilan edilmesinden sonra da
iyice bu hareketler yoğunlaşmıştır. Osmanlı Devleti’nin zayıflaması, yönetimdeki
bozuklukların artmasının da Girit’teki huzursuzlukların baş göstermesinde
büyük etkisi olduğu açıktır54.

48 BOA, HAT, 173/7467.


49 Orhan Koloğlu, “Fransız Devriminin Osmanlı Diplomasisinde Yarattığı Hareketlilik”, Çağdaş
Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara 15-17 Ekim 1997, TTK, Ankara 1999, s. 17. Bu konu
hakkında daha geniş bilgi için bkz. Orhan Koloğlu, “Fransız Devriminin Doğu’ya Bakışı”, Tarih ve
Toplum, 67, Temmuz 1989, s. 28-33 ve aynı yazar, “Doğu’nun Fransız Devrimi’ne Bakışı”, Tarih ve
Toplum, 68, Ağustos 1989, s. 31-37.
50 BOA, HAT, 1088/44265/A nolu ve 23 Receb 1243/9 Şubat 1828 tarihli belge.
51 BOA, HAT, 168/7123 nolu ve 29 Zilhicce 1212/14 Haziran 1798 tarihli belge.
52 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, 8. Baskı, Ankara 2007, s. 28.
53 Girit isyanları için bkz. Cemal Tukin, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Girit İsyanları ve 1821

Yılına Kadar Girit”, Belleten, IX/ 34, Ankara 1945, s. 163-206.


54 Zekeriya Türkmen, “Girit Adasını Osmanlı İdaresinden Ayırma Çabaları: Yunan İsyanın Takip

Eden Dönemdeki Gelişmeler (1821-1869)”, Türkler, c. 12, Ankara 2002, s. 859-869, ss. 859-61.
170 AYŞE PUL

Nihayetinde Osmanlı ordusunun Tepedelenli Ali Paşa isyanıyla uğraştığı


bir sırada Etniki Eterya Cemiyeti’nin kışkırtmaları sonucu, Girit Rumları da
ayaklanmışlardır. Girit’teki ilk isyan hareketi 1821 yılı Temmuz ayında İsfakya
ve Hanya sancağında başlamıştır. Bunun üzerine Mısır valisi Kavalalı Mehmet
Ali Paşa’dan yardım istenmiş, buralar kendisine valilik55 olarak verildiği takdirde
kabul edeceğini bildiren paşanın bu teklifi kabul edilmek zorunda kalınmıştır.
İleride bu valinin güçlenmesi Rusya ve İngiltere’nin çıkarlarına ters düştüğü için
iki devlet yakınlaşmışlar ve 20 Ekim 1827’de Navarin’de Osmanlı donanmasını
yakmışlardır. Sonuçta Osmanlı-Rus savaşı olmuş56, 14 Temmuz 1829 tarihli
Edirne Antlaşması’yla Yunanistan’ın bağımsız olması Rusya, İngiltere ve Fransa
arasında yapılan 3 Şubat 1830 tarihli Londra Protokolü ile gerçekleştirilmiş ve
Osmanlı’ya resmen bildirilmiştir. Daha sonra Yunanistan genişleme politikasını
Mora’da kurulmuş olan İngiltere, Rusya ve Fransa yanlısı partiler aracılığı ile
yürütmüştür. Yüzyıllık büyük sorun yani uluslar sorunu her yerde patlak vermiş
ve imparatorluğun hayatını tehdit etmiştir. Sırp ve Yunan ayaklanmalarının
sonucu ve Mısır olayı Osmanlı yöneticilerini acil ıslahatın gereğine inandırmıştır.
XVIII. yüzyılın sonunda Osmanlı’da ıslahat çalışmaları artık iyiden iyiye
görülmeye başlamış, bu arada Fransa, Rusya’nın Osmanlı Devleti aleyhine
büyümeye yönelik politikalarını bildiği için Avrupa denge politikası gereği
Osmanlı’nın bu devlete karşı güçlenmesi gerektiğini düşünmüş, bunun için
ıslahat aşamasında yardım teklifinde bulunmuştur. Ancak Bab-ı Âli bu hareketi
şüpheyle karşılamıştır ve Napolyon hükümetinin hareketlerini daha dikkatle
takibe başlamıştır57. Yunan ayaklanmasının sonuca ulaşmasında etkili olan
Navarin’in ve bunu izleyen savaşla Rusya’nın Osmanlı Devleti’ni Edirne
Antlaşması’na sürüklemesi, Avrupa’nın Osmanlı uluslarının bağımsızlık
hareketini desteklemeye başlaması gibi görünebilir. Ancak Mısır sorununda aynı
devletlerin izlediği çelişkili politika, hele Cezayir’in Fransa tarafından işgali
Avrupa devletlerinin yeni etkinlik alanları kapmak için, Osmanlı’ya yöneldiğini
göstermiştir58. Mısır’ın işgal girişimi ile kozlar Osmanlı’nın eline geçmiş, bu
tarihten 1878 yılına kadar İngiltere zaman zaman partner olmuştur. 1878’den
sonra da bu devlet Almanya olacaktır59.

55 BOA, HAT, 836/37714 nolu ve 29 Zilhicce 1254/15 Mart 1839 tarihli belge.
56 Zekeriya Türkmen, a.g.m., s. 860-861. İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul
1983, s. 31.
57 Alaaddin Yalçınkaya, “XVIII. Yüzyıl: Islahat, Değişim ve Diplomasi Dönemi (1703-1789)”,

Türkler, c. 12, Ankara 2002, s. 479-511, ss. 500. Bu yüzyılın genel bir panoraması için de bu
makaleye bakılabilir. Karal ise, ıslahat için Osmanlı devlet adamlarının Fransa’dan yardım
istediğini ifade etmemiştir. Bkz. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, 8. baskı, Ankara 2007, s.
22.
58 İlber Ortaylı, a.g.e., 1983, s. 29-30. Fransa’nın Cezayir’i işgali hakkında daha geniş bilgi için bkz.

Reşat Kaynar, Mustafa Reşid Paşa ve Tanzimat, Ankara 1954, s. 72-73.


59 Gül Akyılmaz, “III. Selim’in Dış Politika Anlayışı ve Diplomasi Reformu Çerçevesinde

Batılılaşma Siyaseti”, Türkler, c. 12, Ankara 2002, s. 660-670, ss. 664. Fransa’nın Kuzey Afrika
politikasına karşı İngiltere’nin bakışı için bkz. Frank Edgar Bailey, “Palmerston ve Osmanlı
OSMANLI-FRANSIZ DİPLOMASİSİNİN İKİ MÜHİM EVRESİ 171

Tanzimat dönemi öncesinde Osmanlı’nın kaderiyle yakından ilgilenen


Avrupalı devletler bir yandan Osmanlı Devleti’nin yıkılmaması öte yandan bu
devletin güçlenmemesi konusunda aralarında var olan dayanışmayı ve görüş
birliğini kaybetmemişlerdir60. Bu bağlamda Osmanlı Devleti, Avrupa uyumuna
dahil bir devlet olmasına rağmen Hıristiyan monarşilerin oluşturduğu bir
topluluğun üyesi olmamıştır. Viyana Kongresi veya diğer devletlerin
temsilcilerinin olduğu hiçbir konferansa davet edilmemiştir. Ancak
Tanzimat’tan sonra Mehmed Ali Paşa meselesi esnasında Osmanlı Devleti
Avrupa devletler sisteminin bir üyesi olarak Londra ve Boğazlar Sözleşmelerine
imza koyabilmiştir. Kırım Savaşı’nı takiben 1856’da Paris Konferansı’na Bab-ı
Âli de diğer Avrupalı güçlerle birlikte katılmıştır61.
Fransa, Tanzimat esasları belirlenirken de müdahalede bulunmuştur.
İnalcık, bu konuya ait belgeleri bu makale vesilesiyle neşretmiştir. Fransa, bu
girişimlerde bulunurken, her zaman olduğu gibi kendi çıkarlarını gözeterek
Balkanlardaki Rus nüfuzunu önlemek veya kırmak gayesini de gütmektedir.
Osmanlılar, Napolyon hükümetinin hareketlerini daha dikkatle takibe
başlamışlardır62.
1798’den sonra Fransız ordusunun Akdeniz’e yönelik planları Mısır’ı
hedeflediğini belli etmiştir. Osmanlılar dış diplomasi geleneklerini henüz tam
olarak oturtamadıkları için bazan elçiler başarılı raporlar gönderememişlerdir.
Örneğin; Paris Sefiri Seyyid Ali Efendi, Fransız Dışişleri bakanı Talleyrand
tarafından Napolyon’un Mısır’ı işgal etmeyeceğine inandırılmış yine, bu hareket
başladıktan sonra bile her şeyin normal olduğu ve Fransa’nın Osmanlı dostu
olduğu yönünde raporlar gönderebilmiştir63. Sonsuza dek dostluklar ve
düşmanlıklar olmayacağı “kadim dost” Fransa’nın Mısır’a saldırmasıyla ve bu
saldırı karşısında ilk kez Rusya ile ittifak yapılmasıyla Osmanlı devlet
adamlarınca anlaşılmıştı. Artık Bab-ı ali için Fransa, diğer büyük devletler gibi
Osmanlı’ya göz diken devletlerdendir64. Fransızların 30 Ağustos 1801’de

Reformu 1834-1839”, Tanzimat, Ed. Halil İnalcık-Mehmet Seyitdanlıoğlu, Ankara 2006, s. 199-
239.
60 Hüner Tuncer, a.g.m., s. 69. Tanzimat’ın iç ve dıştaki etkileri hakkında bkz. Reşat Kaynar,

Mustafa Reşid Paşa ve Tanzimat, Ankara 1954, s. 185-190.


61 Roderic Davison, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Diplomasisinin Modernleşmesi”, Tanzimat,

Ed. Halil İnalcık-Mehmet Seyitdanlıoğlu, Ankara 2006, s. 189-198, ss. 191-192.


62 Halil İnalcık, “Tanzimat ve Fransa”, Tarih Vesikaları, II, Ankara 1942’den ayrı basım, s. 1.
63 Gül Akyılmaz, “III. Selim’in Dış Politika Anlayışı ve Diplomasi Reformu Çerçevesinde

Batılılaşma Siyaseti”, Türkler, c. 12, Ankara 2002, s. 660-670, ss. 666 dan naklen BOA, HHT, No:
5876. Bu konuda ayrıca bkz. Enver Ziya Karal, Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797-1802),
İstanbul 1938, s. 176.
64 İsmail Soysal, “Fransız Devriminin Türk Dış Politikasına Etkileri”, Tanzimat’ın 150. Yıldönümü

Uluslar arası Sempozyumu, Ankara 31 Ekim-3 Kasım 1989, s. 183-192, ss. 190. Mısır meselesi ve
Prens Metternich’in Fransa’nın bu işgal hususundaki düşünceleri ile Tanzimat’ın dıştaki etkileri
hakkında bkz. Cemil Birsel, “Tanzimat’ın Harici Siyaseti”, Tanzimat I, Ankara 1940, s. 661-722, s.
667-669.
172 AYŞE PUL

Mısır’dan çekilmesinden sonra, Rus ve İngiliz siyasi çıkarlarının Rumlar arasında


milliyetçilik hareketlerinin yayılması anlamında etkisini, göstermesi üzerine
Osmanlılar, Fransızların tekrar Bab-ı Ali ile ilişkileri düzeltme yolundaki
girişimlerine olumlu cevap vermişlerdir65.
Tanzimat’ın temellerine bakıldığında iç durum kadar dış etkenlerin de ağır
bastığı küçümsenemeyecek ölçüde görülür. Mısır meselesinde Mehmet Ali
Paşa’yla Babıali’nin başarısızlığı66 ve aczi neticesinde bu bölgede menfaatleri
bulunan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın müdahaleleri görülmüştür. Bu itibarla
önce Osmanlı Devleti’nin iç sorunu olan, daha sonra uluslararası bir problem
haline gelen Mısır Meselesi ve Boğazlar Meselesi Tanzimat dönemi Osmanlı dış
politikasının temelini oluşturmuştur67. Bu dış etkenler arasında, özellikle 1789
yılında Fransız Burjuva İhtilâli, 1812-1814 yıllarında Napolyon tarafından
hazırlanan Osmanlı İmparatorluğu’nun taksim planı, İngiltere’nin girişimleri ile
Lord Stanford Canning’in rolü, Rusya’nın Boğdan’a taarruzu hep dile getirilen
hususlar olmuştur.
Sonuç
XVI. yüzyılda başlayan Osmanlı-Fransız ilişkileri Tanzimat dönemine
kadar yüzyıllar boyunca çeşitli şekillerde devam etmiştir. Fransızlar, kendi
çıkarları söz konusu olduğunda her türlü diplomatik oyuna başvurmaktan asla
çekinmemişlerdir. Bunu en bariz örneklerini ise, uzun sürmesi hasebiyle Girit
savaşları sırasında sergilemişlerdir. Genellikle Osmanlı yöneticileri bu tür ikili
politik davranışların farkında olmakla birlikte, nasıl bu kadar değişken politika
yapılabileceğini şaşkınlıkla karşılamışlardır.
Diğer yandan Osmanlı siyasetinde Fransız dostluğu, tarihsel ve siyasal bir
zorunluluk kadar, değerli bir gelenek olarak da görülmüştür. Fransız İhtilâli’ne
kadar olan devirde Türkler, bu dostluğa sadık kaldıkları halde, Fransızlar zaman
zaman Osmanlı aleyhine tasarılara ve ittifaklara sapmışlardır. Buna rağmen, iki
devlet arasında bir savaş durumu yaratmamıştır. Ama sonsuza dek dostluklar ve
düşmanlıklar olmayacağı kadim dost Fransa’nın Mısır’a saldırması ve bu saldırı
karşısında ilk kez Rusya ile ittifak yapılmasıyla Osmanlı devlet adamlarınca
anlaşılmıştır. Artık Bab-ı ali için Fransa, diğer büyük devletler gibi Osmanlı
Devleti’nin bütünlüğüne göz diken ve kendi payına ne düşerse almak için
uğraşan devletlerdendir.

65 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, 8. Baskı, Ankara 2007, s. 43.


66 BOA, C.HR., 50/2500 nolu ve 29 Zilhicce1255/4 Mart 1840 tarihli belge .
BOA, HAT, 836/37714 nolu ve 29 Zilhicce 1255/4 Mart 1840 tarihli belgede Fransız
tercümanının reisülküttaba Mısır valisinin Girid’den hoşnut olmayarak Şam havalisine gireceğinin
ve Girid ihtilâlinin de tezayüd ettiğinin bildirilmesi dikkat çekicidir. Fransa’nın Girit ve Mısır ile ne
kadar yakından ilgilendiğini göstermesi açısından mühimdir.
67 Muhammed Hanefi Kutluoğlu, “Tanzimat Dönemi Osmanlı Dış Politikası ve Diplomasisi”,

Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara 15-17 Ekim 1997, TTK, Ankara 1999, s. 79.
OSMANLI-FRANSIZ DİPLOMASİSİNİN İKİ MÜHİM EVRESİ 173

Yukarıda anlattıklarımızdan hareketle, Avrupalı devletler tarafından


Avrupa’da genellikle yalnız bırakılan Fransa, Osmanlıların kendilerini daima
dost gördüklerini ve göreceklerini düşünerek, Osmanlı devlet adamlarının da
bunu anlamadıkları gibi boş bir fikre kapılarak dönemin konjonktürüne uygun
olan politika ne ise onu benimsemişlerdir.
XVI. yüzyılda Fransa, Akdeniz hâkimiyeti minvalinde düzenlediği
diplomasisini genellikle Osmanlı’nın parçalanmaması ama aynı zamanda
güçlenmemesi çerçevesinde uygulamıştır. Bir taraftan dost görünürken, diğer
taraftan düşmanca hareketlerini gizli veya açık ortaya koymaktan çekinmemiştir.
Girit’ten dolayısıyla Akdeniz hâkimiyetinden asla vazgeçmediği iki yüz yıl sonra
bile bu adaya göz koymasından anlaşılmaktadır.
Tüm dostluk iddialarına rağmen Mısır’ı işgal ederken dahi aksini iddia
edecek kadar çok yönlü olabilmiştir. Ama Mısır’dan çekilir çekilmez yine
dostluk girişimlerinde bulunmuş, elde ettiği imtiyazları genişletmek politikasını
uygulamaya koymuştur. Denilebilir ki, 1789 Fransız İhtilâli öncesi ve sonrası
şeklinde değerlendirebileceğimiz münasebetler çerçevesinde birinci aşamada
Osmanlı’nın parçalanmasını istemezken güçlenmesini de istemeyen Fransa ile
ikinci aşamada parçalanması artık kaçınılmaz olan bu imparatorluktan pay alma
çabası olan Fransa manzarası vardır.
174 AYŞE PUL

Kaynakça
Adıyeke, A. Nükhet: Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı, Ankara 2000.
Adıyeke, Nuri: “Girit Savaşları ve Birleşik Hıristiyan Orduları”, Türkler, c. 9, Ankara
2002, s. 738-745.
Adıyeke, Nuri: Hikâyet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 1988.
Akşin, Sina: “1839’da Osmanlı Ülkesinde İdeolojik Ortam ve Osmanlı Devleti’nin
Uluslararası Durumu”, Mustafa Reşid Paşa ve Dönemi Semineri, Ankara 13-14 Mart
1985, Ankara 1994, s. 5-12.
Akyılmaz, Gül: “III. Selim’in Dış Politika Anlayışı ve Diplomasi Reformu Çerçevesinde
Batılılaşma Siyaseti”, Türkler, c. 12, Ankara 2002, s. 660-670.
Akyılmaz, Gül: Osmanlı Diplomasi Tarihi ve Teşkilat, Konya 2000.
Anderson, R.C.: Naval Wars in the Levant 1559-1853, Princeton 1952.
Anonim, Girid Fethi Tarihi, Tarihsiz Yazma Eser.
Bailey, Frank Edgar: “Palmerston ve Osmanlı Reformu 1834-1839”, Tanzimat, Ed. Halil
İnalcık-Mehmet Seyitdanlıoğlu, Ankara 2006, s. 199-239.
Baykal, Bekir Sıtkı: Yeni Zamanda Avrupa Tarihi, TTK Yay., Ankara 1961.
Bilici, Faruk: “XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İki Savaş Anatomisi: Saint
Gotthard ve Kandiye”, XIII. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler, 4-8
Ekim 1999, c. III/1, Ankara 2002, s. 139-151.
Bilici, Faruk: XIV. Louis ve İstanbul’u Fetih Projesi, Ankara 2004.
Birsel, Cemil: “Tanzimat’ın Harici Siyaseti”, Tanzimat I, Ankara 1940, s. 661-722.
BOA, C.HR., 50/2500.
BOA, HAT, 1088/44265/A.
BOA, HAT, 173/7467.
BOA, HAT, 836/37714.
Braudel, Fernand: II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, C. I, Çev. M. A.
Kılıçbay, Ankara 1993.
Davison, Roderic, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Diplomasisinin Modernleşmesi”,
Tanzimat, Ed. Halil İnalcık-Mehmet Seyitdanlıoğlu, Ankara 2006, s. 189-198.
Eickhoff, Ekkehard: “Denizcilik Tarihinde Kandiye Muharebesi”, Atatürk Konferansları,
c. II, 1964-68, Ankara 1970.
Emecen, Feridun: “Kıbrıs’ta İlk Osmanlı İdari Yapılanması”, Dünden Bugüne Kıbrıs
Meselesi, Yay. Haz. Ali Ahmetbeyoğlu-Erhan Afyoncu, İstanbul 2001, s. 47-58.
Findley, Carter V.: Bureaucratic Reform in the Ottoman Empire, The Sublime Porte: 1789-1922,
Princeton 1980.
Galland, Antonio: İstanbul’a Ait Günlük Hatıralar, Ter. N. S. Örik, Ankara 1973.
OSMANLI-FRANSIZ DİPLOMASİSİNİN İKİ MÜHİM EVRESİ 175

Heyd, W.: Yakın-Doğu Ticaret Tarihi, Çev. E.Z. Karal, Ankara 1975.
Heywood, Colin: “Osmanlı Döneminde Via Egnatia: 17. Yüzyıl Sonu ve 18. Yüzyıl
Başında Sol Koldaki Menzilhaneler”, Sol Kol Osmanlı Egemenliğinde Via Egnatia
(1380- 1699), Ed. Elizabeth Zachariadou, İstanbul 1999, s. 139- 140.
Hurewitz, J.C.: “Ottoman Diplomacy and the European State System”, The Middle East
Journal, XV, Washington 1961, s. 141-152.
Hülagü, M. Metin: “1897 Türk-Yunan Harbine Kadar Osmanlı İdaresinde Girit”, XIV.
CIEPO, Çeşme 18-22 Eylül 2000, Ankara 2004, s. 321-359.
İnalcık, Halil: “Tanzimat ve Fransa”, Tarih Vesikaları, II, Ankara 1942.
İnalcık, Halil: “The Turkish Impact on the Development of Modern Europe”, Ed.
Kemal Karpat, The Ottoman State and Its Place in World History, Leiden 1974, s. 51-
53.
İnalcık, Halil: Osmanlı İmparatorluğu: Klâsik Çağ (1300-1600), Çev. Ruşen Sezer, İstanbul
2004.
Kantemir, Dimitri: Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, c. I, Çev. Özdemir
Çobanoğlu, İstanbul 1998.
Karal, Enver Ziya: Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797-1802), İstanbul 1938.
Karal, Enver Ziya: Osmanlı Tarihi, c. V, 8. Baskı, Ankara 2007.
Kaynar, Reşat: Mustafa Reşid Paşa ve Tanzimat, Ankara 1954.
Koloğlu, Orhan: “Doğu’nun Fransız Devrimi’ne Bakışı”, Tarih ve Toplum, 68, Ağustos
1989, s. 31-37.
Koloğlu, Orhan: “Fransız Devriminin Doğu’ya Bakışı”, Tarih ve Toplum, 67, Temmuz
1989, s. 28-33.
Koloğlu, Orhan: “Fransız Devriminin Osmanlı Diplomasisinde Yarattığı Hareketlilik”,
Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara 15-17 Ekim 1997, TTK, Ankara
1999, s.13-19.
Kunt, Metin: “Siyasal Tarih 1600-1789”, Türkiye Tarihi, Ed. Sina Akşin, c. 3, İstanbul
1995, s. 19-72.
Kuran, Ercüment: “1793- 1811 Döneminde İlk Osmanlı Mukim Elçilerinin Diplomatik
Faaliyetleri”, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara 15-17 Ekim 1997,
TTK, Ankara 1999, s. 55-59.
Kutluoğlu, Muhammed Hanefi: “Tanzimat Dönemi Osmanlı Dış Politikası ve
Diplomasisi”, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara 15-17 Ekim 1997,
TTK, Ankara 1999, s. 79-94.
Mantran, Robert: “XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Doğu Akdeniz’de Ticaret, Deniz
Korsanlığı ve Gemiler Kafileleri”, Belleten, c. LII/203, Ankara 1988, s. 685-695.
Mantran, Robert: Osmanlı İmparatorluğu Tarihi I, Çev. Server Taninli, İstanbul 1991.
Mehmet Raşid Efendi, Raşid Tarihi, c. I, İstanbul 1280.
176 AYŞE PUL

Muahedat Mecmuası, c. 2, Hakikat Matbaası, 1294.


Mustafa Naima Efendi, Tarih-i Naima, V, İstanbul 1281.
Mustafa Naima Efendi: Naima Tarihi, Yay. Haz. Mehmet İpşirli, TTK Yay., Ankara
2007
Ortaylı, İlber: “18. Yüzyılda Akdeniz Dünyası ve Genel Çizgileriyle Türkiye”, Toplum ve
Bilim, I, İstanbul 1977.
Ortaylı, İlber: İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 1983.
Örik, Nahit Sırrı: XIV. Louis Asrı, Yaz. Voltaire, Ankara 1945.
Öz, Mehmet: “II. Viyana Seferine Kadar XVII. Yüzyıl”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., c. 9,
Ankara 2002, s. 711-729.
Pul, Ayşe: Girit Savaşı İle İlgili Bir Türk Kaynağının Tahlili, Ankara Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 2004.
Soysal, İsmail: “Fransız Devriminin Türk Dış Politikasına Etkileri”, Tanzimat’ın 150.
Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu, Ankara 31 Ekim-3 Kasım 1989, s. 183-192.
Soysal, İsmail: Fransız İhtilali ve Türk-Fransız Diplomasi Münasebetleri (1789-1802), TTK
Yay., Ankara 1987.
Şemseddin Sami, Kamusü’l-A’lam, c. 5, İstanbul 1314.
Tukin, Cemal: “Girit”, T.D.V.İ.A., c. 14, İstanbul 1996, s. 85-93.
Tukin, Cemal: “Osmanlı İmparatorluğu’nda Girit İsyanları ve 1821 Yılına Kadar Girit”,
Belleten, IX/ 34, Ankara 1945, s. 163-206.
Tuncer, Hüner: “Viyana Kongresi, Doğu Sorunu ve Büyük Güçler (1815-1829)”, Çağdaş
Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara 15-17 Ekim 1997, TTK, Ankara 1999, s.
61-69.
Turan, Şerafettin: “Rodos’un Zaptından Malta Muhasarasına”, Kanuni Armağanı, Ankara
1970.
Türkmen, Zekeriya: “Girit Adasını Osmanlı İdaresinden Ayırma Çabaları: Yunan
İsyanın Takip Eden Dönemdeki Gelişmeler (1821-1869)”, Türkler, c. 12, Ankara
2002, s. 859-869.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı: Osmanlı Tarihi, c. III/1, 3. Bsk., Ankara 1983.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı: Osmanlı Tarihi, c. III/2, 5. Bsk., Ankara 1995.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı: Osmanlı Tarihi, c. IV/2, 2. Bsk., Ankara 1983.
Wolf, John B.: “The Problem of Goverment in the Seventeenth Century Europe”, In:
Great Problems in European Civilization, Ed. Kenneth Setton, New York 1954.
Yalçınkaya, Alaaddin: “XVIII. Yüzyıl: Islahat, Değişim ve Diplomasi Dönemi (1703-
1789)”, Türkler, c. 12, Ankara 2002, s. 479-511.
Yurdusev, Nuri-Yurdusev, Esin: “Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa Devletler
Sistemine Girişi ve 1856 Paris Konferansı”, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık
Süreç, Ankara 15-17 Ekim 1997, TTK, Ankara 1999, s. 137-147.
Yükep, Kemal: Girit Seferi (1645-1669), Genelkurmay Harp Dairesi Başkanlığı, Türk
Silahlı Kuvvetleri Tarihi, III/3. Kısım eki, Ankara 1977.

You might also like