Professional Documents
Culture Documents
Yaşamın idaresi
Ralph Waldo Emerson
•
Yaşamın Idaresi
DOGUBATl
©Tüm hakları Doğu Batı Yayınları'na aittir.
Özgün Metin
The Conduct of Life
İngilizceden Çeviren
Aytek Sever
Yayına Hazırlayan
Cansu Özge Özmen
Kapak Tasanın
Harun Ak
Baskı
Tarcan Matbaacılık
Ağustos 2016
Aytek Sever
Şair, çevirmen. 1981 yılında Bursa'da doğdu. Üniversite ve yüksek
lisans öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ'de tamamladı.
Halen üzerinde çalıştığı birkaç şiir toplamının yanısıra, yayımlanmış
veya yayıma hazırlanmakta olan Tagore ("Firari" [2009); "Gitanja
li" [2010)) , Kandinsky ("Sesler" [2015)), Thoreau ("Seçme Dene
meler"), Whitman ("Seçme Şiirler") ve D. H. Lawrence ("Seçme
Şiirler") çevirileri vardır. Çeşitli dergilere şiirleriyle ve çeviri metin
leriyle katkıda bulunmaktadır.
İÇİNDEKİLER
1. Kader . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . 19
il. Güç ........ .................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... 57
1 1 1. Zenginlik ........................ . . . . . . . ..................... ........... . . . . ....... 82
1\1. Kültür . . . . . . . . . .................................................................. 1 13
V. Davranış .. . . . . . . . . .. .............. . . . . ............. ... . . . ...................... 1 4 1
VJ. Tapınma ....................... . . . . . . . . . ....... . . . . . . . . . . ..................... 1 63
VII. Yan Düşünceler ....... .. . . ........................ ....... . . . .................. 194
VIII. Güzellik .......................................................................... 220
IX. Yanılsamalar ........................ . . ........................ . . . . . ............ 240
ÖN SÖZ
Aytek Sever
ESERİN TÜRKÇE BASIMI İÇİN
ÇEVİRMENİN NOTU
KADER
sısınız.
1• Astronomik bir fenomen olan "gece-gündüz eşitliğinin gerilemesi"
kastediliyor.
17 1 Kasım 1 755'teki büyük depremde Lizbon yerle bir olmuş ve kırk
bin kişi ölmüştür.
18 1 6 Aralık 1 85 7'de meydana gelen Büyük Napoli Depremi'ne atıf ya
pılıyor; bu, o güne dek bilinen en büyük üçüncü depremdir; üç dakika
süren sarsıntıda yaklaşık yirmi bin kişi ölmüştür.
24 Kader
1 9 Kızılderili
kabileleri kastediliyor.
20 Aynı canlı türünde iki cins üreme organının birarada bulunması duru
adını anmış; ancak asıl kastettiği, köpek balığı, kılıç balığı, balina benzeri
tehlikeli bir deniz canlısı olmalıdır.
Yaşamın İdaresi 25
2
2 Bir etkiye tepki olarak yeteneklerden gelen direnç kastediliyor.
23 Johann Gaspar Spurzheim ( 1 776- 1 832): Alman doktor; frenoloji
'0 Orijinal metinde geçen sözcük: genius. Emerson, burada ve tüm ya
zılarında genius'ı, sözcüğün Latince kökenini de hatırlayarak, "beşikten
mezara insanı yöneten ruh" anlamını içerecek şekilde kullanır.
" Anne bir baba ayrı üvey kardeşler (uterine brothers) .
12
Joseph von Fraunhofer ( 1 787- 1 826): Alman astronom ve optik bi
limci; teleskobun bazı özelliklerini geliştirmiştir. Dr. William Carpen
ter ( 1 8 1 3- 1 885): Biyolog; mikroskobun kullanımı üzerine tespitlerini
yayımlamıştır.
ıı Whig ve Özgür-Toprakçı: En temel ayırımıyla, "muhafazakar" ve "li
rınız ise daha çoktur. İki şey vardır elimizde: Durum ve canlılık.
Bir zamanlar pozitif gücün her şey olduğunu düşünürdük, şimdi
öğreniyoruz ki negatif güç, yani Durum meselenin yarısıymış.
Doğa zalim koşullarmış, kalın kafatasıymış. kamufle deri, hantal
ve balyoz gibi bir çeneymiş, zorunlu eylemmiş, şiddetli yönelim
miş, rayındayken yeterince güçlü, ancak rayından çıkarsa felake
te uğrayacak olan lokomotif gibi, ya da buz üzerindeyken birer
kanat, toprakta ise ayağa köstek olan buz pateni gibi bir aracın
durumuymuş. .
Doğa'nın kitabı Kader'in kitabıdır.42 işte çeviriyor devasa
sayfaları: Yaprak yaprak -ve asla geri dönmüyor. Bir sayfada
granit zemin döşüyor; sonra binlerce yıl geçiyor, bir arduvaz ta
bakası; binlerce yıl daha, bir ölçü kömür; binlerce yıl daha, kil
ve çamur; bitki formları beliriyor; ilk şekilsiz hayvanlar, zoofit,
trilobit,4' balık çıkıyor ortaya; sonra sürüngenler44 geliyor, şu
kaba türler, Doğa onlarda geleceğin yontusunu alıkoyuyor, o
hantal canavarların altında yaklaşan baştacının45 zarif kalıbı ör
tülü. Gezegenin yüzeyi serinliyor ve katılaşıyor, soylar gelişiyor
ve insanoğlu ortaya çıkıyor. N e var ki bir soy kendi vadesini
tamamlayınca bir daha gelmiyor.
Dünyanın nüfusu, en iyinin değil, şu anda olabileceğin en
iyisinin yaşadığı, koşullara bağlı bir nüfustur; halkların derece
li dağılımı ve bir halka zaferin, diğerine ise yenilginin tutunup
kalmış olmasındaki düzen, yer katmanlarının üst üste sıralanışı
gibi değişmezdir. Tarihte ne kadar ağırlığın ırka ait olduğunu
biliyoruz. İngilizlerin, Fransızların, Almanların bütün Amerika
ve Avustralya kıyıları ve pazarlarında nasıl kök salıp bu ülkelerin
ticaretinde tekel kurduğunu görüyoruz. Kendi soyumuzun tut
kulu ve muzaffer huylarını seviyoruz. Yahudi'nin, Kızılderili'nin,
Siyah Adam'ın izini sürüyoruz. Yahudi'yi ortadan kaldırmak için
min edemeyiz; ancak yirmi veya iki yüz milyonluk bir nüfusta
belirli bir isabet sağlanabilir. 51
Birtakım icatların tarihlerini kuru kuruya saptamamız yersiz
olur. Bir şeyler tekrar tekrar, elli defa icat edilmiştir. İnsan ken
dinden türeyen tüm bu aygıtların birer oyuncak maket olduğu
kadim düzenektir. O, her zaruri durumda yapısını ihtiyaçlar öl
çüsünde kopyalarak veya taklit ederek, kendi kendine yardımcı
olur. Elbette doğru bir Zerdüşt veya Manu bulmak zordur; tar
tışmasız mucit bir Tuval-Kayin, Vulcanus, Kadmos, Copernicus,
Fust veya Fulton bulmak daha da zordur.52 Gelgelelim bunların
onlarcası, yüzlercesi vardır. "Hava adamlarla doludur."53 Bu tür
bir alet-yapım üretkenliği öyle bolca rastlanan bir yetenektir ki
sanki insanın atomlarına işlemiştir, sanki solunan hava Vaucan
son'lardan, Franklin'lerden, Watt'lardan yapılmıştır. 54
11
" Bir bütün olarak düşünüldüğünde insan türüyle ilgili olan ne varsa
fiziksel gerçeklerin düzenine bağlıdır. Bireylerin sayısı ne kadar artarsa
bireyin etkisi o kadar silinir; böylece ağırlık, toplumu var eden ve koru
yan nedenlere bağlı bir dizi genel gerçeğe kayar." - Quetelet. (yazarın
notu)
"Manu: Hinduizmde insanoğlunun atalarındandır; Büyük Tufan'dan
insanlığı kurtarır; öyküsü Orta Doğu dinlerindeki Nuh Peygamber'e
benzer; kanun koyucudur. Tuval-Kayin: Eski Ahit, Tekvin'de adı geçer;
demir, bakır, bronz, pirinç işlemekte ustadır; alet ve silah yapar; kimi
zaman madenci, kimi zaman kimyacı sayılır. Vulcanus: Roma mitolo
jisinde ateşin, lavların ve dumanın tanrısı; nalbanttır. Kadmos: Yunan
mitolojisinde Fenikeli bir prens; Yunanlara alfabeyi öğretir. Johann Fust
( 1 400- 1 466) : Alman matbaacı; Gutenberg'in ortağı; zaman zaman
matbaanın asıl mucidi olarak, zaman zaman Gutenberg'in finansörü
olarak geçer. Robert Fulton ( 1 765- 1 8 1 5): Amerikalı mühendis; buharlı
geminin mucidi olarak bilinir.
51 Napoleon devrinin paranoyak polis şefi Fouche'ye ait "Hava hançer
olan ana madde, yani varlığın tözü, bir diğer doğa filozofu Miletli
Anaksimenes'te (MÖ 585-528) "hava" olur. Hiparkhos (MÖ yak. 1 90-
yak. 1 20) ise Helenistik dönemin başlıca astronom ve matematikçile
rindendir; gök cisimlerinin hareketi üzerine temeltaşı sayılabilecek ku
ramlar üretmiştir. Empedokles (MÖ 490-430) felsefesinin merkezin
de, doğanın dört temel unsuru olan ateş, hava, su ve toprağın yanısıra
karşıtlıklar ve döngüler yer alır. Matematikçi ve gökbilimci olan Sisamlı
Aristarkhos (MÖ 3 1 0-230) ise kendinden önceki Aristotelesçi-Ptole
maiosçu dünya-merkezli astronomiye karşı güneş-merkezli bir model
geliştirir. İ yonyalı filozof ve matematikçi Pythagoras (MÖ 5 70-495)
"sayıların babası" olarak bilinir; evrendeki her şeyin matematikle açık
lanabileceğini savunmuştıir. Sakızlı Oinopides (MÖ yak. 490-420) ise
bir diğer Yunan astronomudur ve eksen, yörünge, döngüler üzerine
önemli matematiksel çalışmalar yapmıştır.
56 Ekvator kastediliyor.
" Yazar hayal ettiği, görür gibi olduğu bir manzaradan söz etmektedir.
Bu, belki de gemi kazasında boğularak ölen yakın dostu Margaret Ful
ler'ı düşündüğü bir andır.
'; Bir başka deyişle, insan zorunluluğun kasnağıyla sarılmıştır ve sayısız
deneyim yoluyla bu kasnağın çizdiği çemberi tanır.
" Kurt Fenris: İskandinav mitolojisinde Tanrı Loki'nin şeytansı oğlu.
Fenrir olarak da geçer. Çılgın bir kurttur. Kendisini zaptetmek için
üzerine takılan tüm sağlam bağları koparır, ancak en ince bağın (kedi
nin ayak sesinden ve balığın nefesinden yapılmış bir bağ) bağlanmasına
36 Kader
71Bu ifade, Geç Antik dönemin başlıca Yeni Platoncu filozofu Proclus
Lycaeus'a (41 2-485) aittir.
Yaşamın İdaresi 39
sine izin vermiştir! ' yazar."77 Peki, tarih okumak bizleri kaderci
mi yapıyor? Tam aksine, öteki türlü düşünenler ne büyük cesaret
sergiliyor! Özgür olmak için gösterilen bir parça heves, evrenin
kimyasıyla gözüpekçe çarpışıyor.
Gene de ne kavrayış, ne de gönül bağı doğrudan doğruya ira
dedir. Algı bui gibi soğuktur ve iyilik dileklerle ölür gider; tıpkı
Voltaire'in dediği gibi, "Saygın kimselerin en büyük talihsizlikle
rinden biri, korkak olmalarıdır". 7B İrade erkinin doğabilmesi için
bu ikisinin kaynaşmasına ihtiyaç vardır. Kişinin kendi iradesine
dönüşmesinden, kendisinin bizzat irade ve iradesinin de bizzat
kendisi olmasından başka itici güç olamaz. Hatta hiç çekinme
den şöyle de denebilir: Esaslı hiçbir hakikat algısı olamaz ki onu
yakalayacak olan kişi onun ta kendisi tarafından harekete geçi
rilmemiş ve onun şehidi olmaya hazırlanmamış olsun.
Doğadaki en kararlı ve yaman şeydir irade. Toplum irade
kıtlığından boynunu doğrultamaz; kurtarıcılara ve dinlere bu
yüzden ihtiyaç duyulur. Gidilebilecek tek bir doğru yön vardır:
Kahraman onu görür, hedefe yönelir, kaynak ve destek olarak
tüm dünya onun ayaklarının altına serilir. O, başkaları için dün
yanın ta kendisi olur. Onun onaylayışı şeref, onaylamayışı utanç
tır. Gözünün bakışı güneş ışınlarının gücüne sahiptir. Yalnızca
kişisel bir etki hafızada kule gibi yükselmeye layıktır; sayılar,
maddiyat, hava koşulları, yerin çekimi ve Kader'in geri kalanı
seve seve unutulur.
Sınırlanmışlığa, onun büyüyen adamın ölçüsü olduğunu bil
diğimiz takdirde katlanabiliriz. Tıpkı baba evinde duvara yas
lanıp yıldan yıla boyunu işaretleyen çocuklar gibiyiz, Kader'e
ölçü veriyoruz. Ama çocuk büyüyor, koca bir adam ve evin reisi
oluyor, duvarı yıkıp yerine yenisini, daha büyüğünü yapıyor. Bu,
yalnızca zaman meselesidir. Her yürekli genç bu ejderhayı sür
meyi ve idare etmeyi öğrenir. Onun bilimi, tutkulardan ve alıko-
79 Metnin aslında geçen "on change" ifadesi, "at the exchange"in farklı
bir söylenişi olarak, borsa ve piyasa gibi, tüccarların ve bankacıların iş
yapmak üzere buluştukları yer anlamında kullanılıyor.
44 Kader
"'Söz konusu şapel, King's College v_e Cambridge'in baştacı sayılan, dış
süsü kadar sade yapısıyla da ünlü, Ingiliz Gotik üslubundaki binadır.
Christopher Wren ( 1 632- 1 723) ise, gelmiş geçmiş en büyük İngiliz
mimarlardan biridir.
86 Orijinal metinde geçen sözcüğün (inosculation), kan damarlarının
88
Veya kendi yönünü tutma (self-direction).
89 Yani adaptasyon.
Yaşamın İdaresi 49
dik duran bir iğnenin belli edebileceği yumuşak bir hava akımına
teslim etmiştir.
İlişkililiği kusurlar da ortaya koyar. " Mimarlık Üzerine Bir
Deneme"sinde Moller,97 amacına en doğru yanıt veren binanın,
güzel olma gayesi gözetilmemişse bile kendiliğinden güzel ola
cağını ileri sürer. Ben buna benzer bir birlik bütünlüğün insan
yapısında da yaygın ve belirleyici olduğunu düşünüyorum: Soy
daki bir hamlık tartışma sırasında görünür olur, sırttaki bir kam
burluk konuşmaya ve el işçiliğine yansır. Eğer kişinin zihnini gö
rebilseydik, kamburluğu da görürdük. Kişinin sesindeki titreklik
o kişinin cümlelerine, şiirine, öykü anlatımına, düşünce akışına
ve iyilikseverliğine olduğu gibi geçer. Herkes kendi iblisine98 av
olur: Hastalığı kişinin illetidir, onun tüm etkinliğini kısıtlar.
Yani her bitki gibi, her insanın da kendi asalakları vardır.
Güçlü, haşin, hırçın bir yaradılışın bahçemdeki yapraklara dada
nan kurtçuklar ve güvelerden çok daha gaddar düşmanları olur.
Meyve kurtları, tahtakuruları, solucanlar vardır onun başında:
Dolandırıcının biri ısırmıştır onu, sonra bir müşteri kemirmiştir,
sonra bir şarlatan, daha sonra da düzgün giyimli, inandırıcı, ama
aslında Moloch99 gibi katı ve hep kendini düşünen bir beyefendi.
Gerçekte mevcut olan bu ilişkililik, sezilip öngörülebilir. Eğer
örgüler oradaysa, düşünce onları izleyip gösterebilir. Özellikle
de biri, Chaucer'ın terennüm ettiği gibi dinç ve kavrayışlıysa:
Çıksa bir ruh karşımıza
Özüne uygun bir yaradılışla,
Önceden bilse olacakları
Ve uyarsa tek tek kulları,
Alametler ve şekillerle
Bahtını bildirse kimine;
1 0'
İsveçli bilim adamı ve mistik Emanuel Swedenborg'a ( 1 688- 1 772)
atıf yapılıyor.
il.
Güç
18
Primi in proeliis oculi vincun t ur. (Lal.) - Tacitus.
64 Güç
1 9 Yani özyapısal.
20 0rijinal cümledeki potenıate, Emerson'ın kullandığı şekliyle hem yö
,
23 Onbirinci ABD başkanı olan James Polk ( 1 795- 1 849), kapitalist ihti
yaçlara yanıt vermek ve ülke içi sosyal kargaşayı yatıştırma yolunda
ortak bir amaç bulmak adına ülkeyi Meksika ile savaşa ( 1 846- 1 848)
sürükler. Savaşa karşı çıkanlar arasında, aslında kölecilik yanlısı olup
bu savaşı desteklemeyen John Calhoun ( 1 782- 1 850) ve Batı Amerika'
ya doğru genişleme yanlısı olup Meksika'nın işgalini tasvip etmeyen
Thomas Hart Ben ton ( 1 782- 1 858) dikkat çeker.
2• Adını Virginialı plantasyon işletmecisi Charles Lynch'ten alan ( 1 736-
26 Ya da "ödül avcıları".
2 7 Asıl metinde kullanılan sözcükler, "Hoosier" ve "Sucker". Bu ifadeler
lndiana ve lllinois için kullanılır, ancak Emersen her halükarda kölelik
konusunda Güney'i destekleyenleri kastediyor.
2' Emerson'ın burada sözünü ettiği, o yıllarda köleci eyaletlere, ticare
tarikatı.
11 Hancının takma adı olarak kullanılan Borıiface, George Farquhar'ın
-
15 Per§embe Ayini: New England kiliselerinin müdavimleri perşembe
akşamları toplanırlar ve belli bir konuda vaaz dinleyerek onun üzerine
tartışırlardı.
1• Boston Athemeum: Amerika'nın en köklü bağımsız kütüphanelerin
den biri.
" Pike's Peak: Colorado'da dağlık bölge.
18 Pawnee: Nebraska bölgesinin yerli halkı.
liyor.
47 Eril bir güçten söz edilmektedir (virility).
72 Güç
ZENGİNLİK
ondan kendine ait olacak §eyler edinmesini talep eder. Her depo
ve vitrin, her meyve ağacı, her saatin her bir dü§üncesi ona, kabi
liyetini ve saygınlığını kullanarak tatmin etmesi gereken yeni bir
talebin kapısını aralar. Bir tek isteklerin azaltılmasını savunmak
yersizdir: Filozoflar insanın büyüklüğünü onun isteklerini azalt
masında bulmu§lardır, ama bir kulübe ve bir avuç fasulyeyle kim
yetinecek?' İnsan zengin olmak için yaratılmı§tır. İ lişkiler için
dedir o; iştahı ve hayal gücü onu doğanın şu ya da bu parçasını
fethetmeye çağırır, öyle ki sonunda o, esenliğini içinde ya§adığı
gezegeni, hatta başka gezegenleri değerlendirmekte bulmaya
başlar. Zenginlik bir lokma ekmek ve başını sokacak bir evden
fazlasıdır; şehrin özgürlüğü, toprağın özgürlüğü, seyahat etme,
makineler, bilimin yararları, müzik, güzel sanatlar, iyi kültür ve
iyi arkadaşlardır. Tüm insanlığın kabiliyetlerinden yararlanabi
len kişi zengindir. En çok sayıda insanın, uzaklardakilerin ve
geçmiştekilerin emeklerinden fayda sağlamasını bilendir en zen
gin kişi. Midedeki susuzluk ile çeşmedeki su arasındaki ilişkinin
aynısı insanın bütünü ile doğanın bütünü arasında vardır. Tabiat
unsurları kişiye hizmetini sunar. Ekvatoru ve kutupları yıkayan
deniz, tehlikeli yardımını onun zanaatları ve girişimlerine sunar,
gücün ve utkunun kapılarını açar. " Sakının benden" der, "ama
eğer ki bana tutunursanız, tüm memleketlerin anahtarı bende
dir." Ateş de buna denk bir gücü vaat eder. Ateş, buhar, yıldırım,
yerçekimi, kayaçlar; demir, kurşun, cıva, kalay ve altın damarla
rı; her türlü ağaçtan oluşmuş ormanlar; tüm iklimlerin meyvele
ri; her tabiattan hayvanlar; tarım olanakları; kimya laboratuva
rındaki sistem; tezgahtaki dokumalar; lokomotifin eril tasarımı,
makine atölyesinin tılsımı; tüm büyük ve incelikli şeyler, mine
raller, gazlar, eter, tutkular, savaş, ticaret, devlet -bunlar insa
nın doğal oyun arkadaşlarıdır ve her insanın kullanacağı araçlara
olan çekimi kendi varlığında barındırdığı mekaniğin yetkinliği
ölçüsündedir. Dünya insanın alet çantasıdır: O, kabiliyetlerinin
4Bu cümlede her ne kadar "bir lokma bir hırkayla kim yetinecek? " gibi
bir anlam ağır bassa da, Emerson bu sözleriyle, insanın tam da böyle
mutlu olması gerektiğini savunun yakın dostu Thoreau ile olan tutum
farkını ortaya koymak istemi§ olabilir.
Ya§amın idaresi 87
sanatın ustaları işin içine uzun soluklu belirli bir aritmetik katar
lar. Mesele, yakındaki küçük alışverişler için daha kolay olan
isabetlilik ve gerçeklere bağlılık ilkelerini çok sayıda uzak işlemin
bileşimi için uygulayabilmek, temkinlilikten ödün vermeden de
vasa sonuçlara varabilmektir. Napoleon'un, öyküsünü anlatma
ya bayıldığı Marsilyalı bir banker varmış. Bir ziyaretçisi bankerin
şatosunun görkemi ve konukseverliği ile onunla tanıştığı sayım
odasının sıradanlığı arasındaki tezata şaşıp kalınca, banker ona
şöyle demiş: "Genç adam, siz biricik gerçek güç olan yığınların
nasıl oluşturulduğunu anlamak için fazla gençsiniz; ister paray
la, ister suyla, ister insanlarla oluşsun, hepsi aynıdır: Muazzam
bir devinim merkezidir yığın, ancak onun bir yerlerden başlama
sı, sonra da sürdürülmesi gerekir. " Hikayedeki banker şunu da
ekleyebilirmiş: Başlatmak ve sürdürmek ise parçaların yasalarına
uymak yoluyladır.
Başarı dünyanın yasalarına ayak uydurmak demek olduğun
dan, bu yasaların düşünsel ve ahlaki nitelikte olması, düşünsel
ve ahlaki bir uygunluk24 anlamına da gelir. Siyasal İktisat, hem
insanın yaşamının hem kaidelerin özel ve karşıt etkilere üstün
gelişinin öyküsünü okuyabileceğimiz bir kitap oluşuyla, bizlere
gelmiş hiçbir kutsal kitaptan geri kalmaz.
Para semboliktir; sahibinin tabiatını ve talihini takip eder. Si
vil, sosyal ve ahlaki değişimlerin hassas bir göstergesidir o. Çiftçi
parasını sıkı sıkı tutar; boşuna değildir bu; onu yerden toplama
mıştır. Onun ne kadar alınterine karşılık geldiğini bilir, günün
emeğiyle adaleleri sızlamaktadır. Kazandığı paranın ne kadar
toprağı, yağmuru, kırağıyı ve günışığını içerdiğini bilir. Size ver
diği dolarlarla tedbirliliği, sabrı, çapalamayı, harman dövmeyi
ödediğini bilir. Onun dolarını elinizde tartınca tüm bu ağırlığı
duyabilmelisiniz. Kentte ise öyle midir: Paranın yönü bir kalem
oynatmaya, piyasadaki şanslı bir değişime bakar, o yüzden ka
zanç herkese hafif gelir. Keşke çiftçi parasına daha sıkı sarılsa ve
onu sadece hakiki ekmeğe, güce karşılık güce değiş tokuş etse.
" Örneğin bir ürünü veya bir hizmeti, ötekilerden ayıran niteliklerin,
özgünlüklerin.
14 İlham Perileri: Sanatçılara esinler sunan Musa'lar kastediliyor (Mu
•• Impera parendo (Lat.): İ taat ederek yönetmek gibi bir anlamı vardır.
Burada, işi bilen kimselere danışmak, neyin nasıl yapılması gerektiğini
ağırbaşlılıkla öğrenmek, sonra da o işi yapacak olanlara talimat vermek
kas !ediliyor.
47 Latince deyiş "Res nolunt diu male administrari"nin uyarlaması.
Ya§amın İdaresi 1 09
dağlık bölgeler.
1 1 O Zenginlik
nevi minyatürü veya özeti olduğu felsefi bir öğretidir. Buna göre,
insanın bedeninde olan her şeyin onun zihnindeki kutlu düzeyde
de bir karşılığı vardır: Beynindeki her şeyin de daha üst bir dü
zeyde, onun ahlak sisteminde bir karşılığı vardır.
5. İşte, Doğada her şey böyledir. Her şey yükseliş halindedir
ve ekonominin soylu ilkesi, kendisinin de yükseltilmesi gerek
tiği, ya da yaptığımız her şeyde daha yüksek bir amaç taşıma
mız gerektiğidir. Bir deyişe göre, para bir nevi kandır.52 Ya da,
bir insanın malı mülkü, bedensel çevrimleri andıran bir perhize
olanak veren bir çeşit daha geniş bedendir. Ticarette "paranın
en iyi kullanımı borç ödemedir" "her iş, usulünce". "en uygun
'
zaman, şimdi", "en doğru yatırımı ticaretinizin araçlarına yapar
sınız" gibisinden hiçbir düstur yoktur ki sözünü ettiğimiz mantı
ğı genişletiyor olmasın. Sayım odası düsturlarını ne tarzda izah
ederseniz edin, Evrenin yasalarıdır açıkladığınız. İş adamının
ekonomisi, tinin ekonomisine karşılık gelen kaba bir semboldür.
Gücü, arttırma yolunda harcamak gerekir, keyif için değil. Bir
başka deyişle, geliri yatırım olarak kullanmak gerekir; parçaları
bütünlere aktarmak, günleri kendi yaşamınızın bütünsel, şiirsel,
duyumsal ve pratik döngülerine katmak, gene de yatırımı yük
seğe taşımaktan vazgeçmemek. İş adamının tek bir kuralı vardır,
o da topla ve yatır'dır: Mademki sermayedardır o, hurdalar ve
yongalar eritme kabına toplanmalı, gaz yanıp duman tütmelidir
ve kazançlar harcamaları çoğaltmaya değil, sermayeyi çoğaltma
ya gitmelidir. İşte, insan da böyle sermayedar olmalıdır. Gelirini
harcamalı mı, y�tırmalı mı? Onun tüm bedeni ve organları aynı
kanuna tabidir. insanın bedeni, içinde yaşam likörünün saklan
dığı bir şişedir. Keyfine göre harcasın mı? Olur, yıkıma giden
yol kısa ve basittir. Peki, güç uğruna, harcamayıp da yığsın mı?
Her şeyin daha yüksek düzeylere tırmandığı Doğa kanununa
göre, kutlu başkalaşımlarB vardır, bedensel canlılık zihinsel ve
eylemsel canlılığa dönüşür. Yenen ekmek ilkin kuvvettir ve hay-
" Pecunia esi alter sanguis: "Para insanın ikinci kanıdır" anlamında
Latince bir deyiş.
" Veya, bir anlam ıyla "mayalanmalar'', bamba§ka bir anlamıyla "altüst
olu§lar" lfermentations) .
1 1 2 Zenginlik
KÜLTÜR
ban eder; o ki§iden bir ödem veya gaz §i§kinliği çıkarır. Doğa
bir baş parmak isterse, eller ayaklar pahasına olu§ur bir tane; bir
parçadaki güç fazlası, doğrudan doğruya, biti§ik parçadaki bir
kusurla ödenir.
Verimliliğimiz yoğunla§mamıza o denli bağlıdır ki dünyaya
sıradışı bir kişinin geldiği durumlarda Doğa o kişiye genellikle
çalışma gücü uğruna simetrisini feda eden baskın bir eğilim yük
ler. Derler ki biri eğer yazacaksa tek bir kitabı yazabilir, başkasını
değil. Eğer birinin bir kusuru varsa, bu onun tüm yaptıklarında
iz bırakır. Fouche gibi bir polis şefiniz varsa,2 kafası şüphelerle ve
onların üstesinden gelmek için planlarla dolu olur. "Hava han
çerlerle dolu", der Fouche. Hekim Sanctorius bütün yaşamını
elinde terazisiyle, yediği yemeği tartarak geçirir. ı Lord Coke ise,
" Rahip'in Hizmetkarı" hikayesinde simyaya karşı Kanun, Hen.
V, Kısım 4'ün karşılığını bulduğu için Chaucer'a büyük değer
atfeder.4 Tıpkı bunlar gibi, İngiliz devletindeki belli başlı her tür
fesadın müzik konserlerine olan düşkünlükten kaynaklandığı-
'Yani tam da özgün olduğu için ilginçliği "sınırlı": Çünkü bireyin kendi
özel alanı ve ona göre bir bencilliği vardır, ama bu durumun esas içe:iği
geniş kitlelerin ilgisini çekmek zorunda değildir.
8 Aralarında din adamı, ressam, iş adamı ve siyasetçilerin bulunduğu
Bostanlı seçkinler; Emerson'ın arkadaşları.
9 Edward Everett ( 1 794- 1 865): Amerikan siyasetçi ve eğitimci; Ameri
kan İç Savaş döneminin önemli simalarındandır. William Lloyd Garri
son ( 1 805- 1 879): Gazeteci; önde gelen bir reformcudur, kölecilik
karşıtı ve kadın hakları savunucusudur. Edward Thompson Taylar
( 1 793- 1 87 1 ) : "Father Taylor" olarak bilinen, hitap becerileriyle büyük
saygınlık uyandıran Bostonlı bir din adamı; yakın arkadaşları arasında
Emerson, Whitman, Melville vardır. Theodore Parker ( 1 8 1 0- 1 860) :
Reformcu bir Hıristiyan rahip; kölecilik-karşıtıdır ve güçlü vaazlarıyla
etkili olur.
10 Burada geçenler, uydurma soyadlarıdır: "Türbinçark" (Turbinewhe
çi ve edebiyat hamisi.
YCJ§amın İdaresi 1 29
Püriten Devrimi öncesinde Kral 1 . Charles ile olan siyasi mücadele sı
rasında parlamentocu muhalefetin başlıca simalarındandır. Devletin
önemli mevkilerinde yer alsa da "Mister" (Bay) unvanından fazlasını
taşımamıştır. 1 . Charles'ın onu tutuklatmak için parlamentoya baskın
yaptığında, "Mr. Pym burada mı?" diye sorması ünlüdür. İ ç savaş sı
rasında kral idam edilecek, krallık yönetimi zayıflayacak, Oliver Crom
well bu "Bay"ların iktidarını kuracaktır.
42 Lirik gücüyle ve satirik gözükaralığıyla büyük popülerlik yakalayıp
"ulusal şair" konumuna yükselen Fransız şair ve şarkı sözü yazarı Pier
re-Jean de Beranger'nin ( 1 780- 1 857) "Neferler, ya da Akhilleus'un
Cenazesi" (Les Myrmidons, ou Les Funerailles d'Achille) adlı şarkısın
dan alınmıştır. "Neferler" diye kastedilen, Akhilleus'un ordusundaki
savaşçılar, yani mirmidonlardır. Bu, sonraları Avrupa kültüründe, bu
yurulan emre gözü kapalı uyanlar için kullanılır olmuş bir ifadedir. Şar
kıdaki "Akhilleus", Napoleon'u temsil eder; "neferler" ise önce onun
peşine takılan, sonraysa ona sırtını dönen ve "onun mezarı üzerinde
tepinen" kitleleri, "büyüklenmeye yeltenen cüceleri", yani Napoleon
devrine karşılık XVIII. Louis'nin krallığını. Emerson hem şiirin aslını,
Ya§amın İdaresi 131
Atina'ya ilk defa o taşır ve üst sınıfın din anlayışını değişikliğe uğratır.
Perikles 'in hocasıdır.
" Edmund Burke. Bkz. "Kader", dipnot 3 7.
•• Shakespeare'in çağdaşı oyun yazarı ve şaır Benjamin Jonson'ın
( 1 572- 1 637) "Esin Perime" epigramı.
Ya§amın İdaresi 1 37
" Porphyrios (MÖ yak. 234 - yak. 305): Milattan sonra üçüncü yüzyıl
da yaşamış Yeni Platoncu bir fılozof. Felsefeye olan katkılarının yanısıra
erken dönem Hıristiyanhğını eleştirmesiyle tanınır.
" Marcus Aurelius Antoninus Augustus (MS 1 2 1 - 1 80): Düşünceleri
ve felsefi pasajlarıyla ünlü sıradışı Roma İmparatoru; Stoacı görüşlerini
kaydettiği "Düşünceler" adlı eseri bir felsefe ve edebiyat şaheseridir.
59 Beıtina Brentano von Arnim ( 1 785 - 1 859) : Alman edebiyatçı ve ente
rın ve suyun arasından uça uça gelmiştim de sen bana 'Sokakta ne diye
koşturuyorsun?' demi§tin, buna kar§ılık ben de, 'Eğer eski kentimiz
Frankfurt'u bir tavuk çiftliğinden daha çok önemseyeceksem, benden
bu kadar' demiştim ve sen benim için hiçbir suyun derin, hiçbir dağın
sarp olamayacağını söylemiştin."
60 Veya bilim insanlarıyla, üniversiıe hocalarıyla (scholars}.
Yll§amın İdaresi 1 39
DAVRAN IŞ
Endymion sonsuz bir uykuya dalar. Her gece Selene onu ziyareı � gelir
ve yüzüne bir öpücük kondurur. Emerson, burada muhtemelen lngiliz
şair John Keats'in ( 1 795- 1 82 1 ) Endymion şiirine atıf yapıyor. Keats'in
versiyonunda çoban Endymion biçimden biçime bürünen ay tanrıçası
tarafından aldatılır, sınanır ve baştan çıkarılır; tanrıça tanrısal özünü
nihayet dı§avurduğunda kendisini o ana dek önce korkunun, sonra da
kaderin alıkoyduğunu söyler. Keats'in uzun §İİrinin ilk dizesi bu nokta·
da çok önemli: "Güzelliğin bir zerresi, ebedi: mutluluk verir." Emerson,
şiirinin sonunda Endymion'u anarak, güzelliğin kendisini ya§am boyu
kalıcı olacak bir dokunuşla kutsayışını dile getiriyor.
2 Consuelo: George Sand'ın ( 1 804- 1 876) romanı; soprano Pauline
11
Burada sözü edilen kişi, ABD'nin altıncı devlet başkanı John Quincy
Adams'tır ( 1 767- 1 848) .
12
Emir Abdülkadir ( 1 808- 1 883): Fransız ordusunun 1 830'da Cezayir'i
işgalinden sonra yaklaşık on yedi yıl boyunca bağımsızlık mücadelesini
yöneten din adamı ve asker. Soyluluğu ve bilgeliğiyle ünlüdür. 1 84 7'de
yakalandığında General Eugene Daumas ona büyük saygı göstermiştir.
Aynı zamanda yazar da olan general, "Sahra'nın Atları" (Les Chevaux
du Sahara) kitabında Emir'den sıkça alıntılar yapar.
1 48 Davranı§
" Ya da sırları açığa vuran beden, bir bütün halinde, konuşan bir dil
gibidir.
14 1 9. yüzyılın ikinci çeyreğinde Rusya'nın Sibirya'ya yayılmasıyla bera
ber, bu bölgeye dair ilginçlikleri anlatan seyahatnameler türemişti.
Emerson burada böyle bir kitaptan alıntı yapıyor. Ancak bu efsanenin
gerçek olması bilimsel olarak mümkün değildir, çünkü Jüpiter'in uydu
ları yalnızca teleskopla görülebilir.
Ya§amııı İdaresi 1 49
avantajı sayesindedir. Gözler bir §ey, dil ayrı bir §ey söylüyorsa,
deneyimli kimseler ilkinin söylediklerine itibar eder. Biri den
gesini §a§ırmı§sa, gözleri belli eder. Savlarınızın kar§ıdaki ki§iyi
vurup vurmadığını, o ki§i sözleriyle itiraf etmese de onun gözle
rinden okursunuz. Birinin iyi bir §ey söyleyeceğini gösteren bir
bakış vardır, söylenecek olan söylendikten sonra, ba§ka bir bakış.
Eğer ki gözlerde bir bayram havası yoksa, konukseverliğin her
türlü izzet-i ikramı bo§unadır. N e kaçamak niyetler olur bazen,
dudaklar inkar eder de gözler onaylar! Bazen biri, hiç konuş
madığı, kayda değer hiçbir hitaba maruz kalmadığı bir arkadaş
ortamından gelir, ama topluluğa gönül yakınlığı duyduğundan
bunların farkında bile değildir, çünkü gözler yoluyla o kimse
nin içine bir canlılık dolmu§, ondan dışarı bir canlılık akmıştır.
Elbette içine nüfuz edilmesine izin vermeyen, kuş üzümü gibi
gözler de vardır. Öbürleriyse berrak ve derindir: İnsanın içine
düşebileceği kuyular gibidir. Bazılarıysa saldırgandır ve sizi ke
mirir, adeta polisi davet etmektedir, çokça dikkat kesilir, birey
leri onların tehlikesinden koruyabilmek için Broadway kalaba
lıklarına, milyonların güvenliğine ihtiyaç duyulur. Kah ruhbanın
kah taşralının ka§ları altında, belli belirsiz parlarken yakalıyorum
asker bakışının kıvılcımını. Lakedaimon şehridir o; bir yığın sün
güdür. 1 7 Sorgulayan gözler vardır, ısrarlı gözler, kolaçan eden
gözler, kader dolu gözler: Bazısı hayrın bazısı şerrin alameti.
Deliliği veya yaratıklardaki vahşeti yatıştırdığı söylenen güç, gö
zün ardında yatar. Önce iradede gerçekleşir zafer, sonra işareti
okunur gözlerde. Her insan kendisinin insanların muazzam çe
§itliliği içindeki sırasına dair kesin delili taşır gözünde -bunu
okumayı öğreniyoruz sürgit. Kemale ermiş insan kişisel varlığına
bir destek aramaz: Ona bakan, amaçlarının yüce gönüllülüğüne
ve kapsayıcılığına emin olarak kendiliğinden onaylar onun is
temini. İnsanlar bize riayet etmiyorlarsa, gözümüzün dibindeki
çamuru gördüklerindendir.
28
Bu paragraftaki Elise, Bernard, Cecile, Gertrude, Blanche isimleri
Emerson'ın yakıştırdığı, kulağa roman kahramanları gibi gelen isim
lerdir. İleriki paragraflarda aynı tarzda Godfrey ve Roland adları da
geçecek.
29 Se/f-re/iance. Bkz . "Güç", dipnot 5.
çok büyük değer ta§ır ."38 Şuna inanmak gerekir ki, eğer bir insan
kendi §İİrini yazmıyorsa, o kimseden yazmaktan ba§ka bir hava
çıkı§ı bulunur ve §airler kendilerinde dizelerinden ba§ka §iirsel
bir yan ta§ımazken, §İİrsel olan o insanın suretine ve davranı§la
rına tutunur. Öte yandan Jacobi, "Oü§üncesini eksiksizce ifade
eden ki§i ona daha az sahip olmaya ba§lar" demi§tir.39 Belki de
kural §Udur: Birinin kar§ı konulmazca ifade etme zorunluluğu
duyduğu §eyin, hem o ki§iye hem bize yardımı dokunur, çünkü o
ki§i dü§Üncesini ba§kalarına açıklarken, kendine de açıklamak
tadır -ama bunu gösteri§ için yapıyorsa, zehirlenir.
Toplum, tavırların sergilendiği sahnedir; bunun edebiyatı da
romanlardır. Romanlar tavırların güncesi veya kaydıdır; bu tür
kitapların yeni geli§en önemi, romancının yüzeyin altına nüfuz
ediyor ve ya§amın bu yanını daha derinlemesine ele alıyor ol
masında yatar. Eskiden tüm romanlar birbirinin benzeri olup
hepsinin bayağı bir üslubu olurdu; betimlenen kızın veya oğla
nın başına gelenlere ahmakça bir ilgi duymaya yönlendirilirdik;
oğlan mütevazı bir konumdan önemli bir konuma yükselirdi,
bir e§ ve bir §alonun eksikliğini duyardı, öykünün amacı ona ya
birini ya da her ikisini sağlamak olurdu. Duygu bağı kurarak,
kahramanın adım adım yükseli§ini izlerdik; amaca ula§ılıp evlilik
günü belirlenirdi ve evden şatoya kadar olan geçit törenini seyre
koyulurduk: Ta ki sonunda kapılar suratımıza kapanana ve ne
bir fikirle ne de erdemli bir etkiyle zenginle§mi§ olan biz zavallı
okurlar dı§arıda, soğuk havada kalana dek.
Oysa karakterin zaferleri anlıktır ve herkes içindir. Onun bü
yüklüğü herkesi büyütür. Her kahramanca öykü bizlere güç ka
tar. Eğer roman bize ya§amın en iyi kısmının dostça konu§malar,
başarının en büyüğünün samimi insanlar arasındaki kar§ılıklı
güven ve kusursuz uzlaşma olduğunu bildiriyorsa, kutsal kitap-
öyle hoşnut bir ruh hali vardır ki her ortamda şükredilecek bir
şey bulur, cehennemde olduğu halde her yeri kendi için cenne
te dönüştürür. Sonunda refakatçi melek, keşişi onu cehenneme
yollamış olanlara geri götürür ve onu yakacak bir ateş nehri bu
lunamadığını söyler, çünkü Basle her koşulda, değiştirilemez bir
şekilde, kendisi olarak kalmıştır. Efsaneye göre cezası kaldırılıp
cennete doğru salıverilen Basle, azizlik mertebesine yükseltilir.
Napoleon'un, kardeşi Joseph İspanya kralı iken42 onunla
olan yazışmalarında yüce gönüllülüğün izleri vardır. Bunların
bir yerinde Joseph Napoleon'a, artık mektuplarında çocuk yaş
taki yazışmalarına hakim olan sevecenliği bulamadığı için sitem
ettiğinde, Napoleon şöyle der: " Üzgünüm ki sen kardeşini artık
sadece Cennet Bahçeleri'nde bulabileceğini sanıyorsun. Aslında
onun kırk yaşındayken sana karşı on iki yaşındaki hislerini bes
leyememesi gayet doğal. Oysaki senin için olan hislerinde şimdi
daha büyük bir hakikat ve yoğunluk var. Arkadaşlığı, aklıyla aynı
özellikleri taşıyor."
Bize kahramanca tavırların ender gösterisini sunan kimselere
nasıl da ayrıcalıklı davranırız! Nasıl da görmezden geliriz onlarda
okumuşluğun, sanatın, hatta en incelikli erdemlerin yokluğunu!
Nasıl da bağlılıkla hatırımızda tutarız böyle kimseleri! Çocukken
Latin Okulu'nda41 öğrendiğim ve en önemli Roma anekdotları
arasında sayıp unutmadığım bir öykü vardır: Marcus Scaurus,
Quintus Varius Hispanus tarafından, yandaşlarını Devlete kar
şı kışkırtmakla itham edilir. Ancak o, metanet ve soğukkanlılık
içinde kendisini şöyle savunur: "Quintus Varius Hispanus, Se
nato Başkanı Marcus Scaurus'u müttefiklerine silahlanma çağ
rısı yapmakla suçluyor. Senato Başkanı Marcus Scaurus bunu
44
Orijinal metinde ifadenin Latincesi de geçiyor: Utri creditis, Quirites?
" Emerson bu hikayeyi 1 . yüzyılda yaşamış Romalı tarihçi Valerius
' Vergilius'un Aeneis'indeki bir pasaja atıf yapılıyor (VI; 4 1 7-425): Ka
hin Sibylle, Aeneias'ı yeraltı dünyasına indirir, girişten geçebilmek için
girişin bekçisi olan üç başlı köpek Kerberos'a "ilaçlı kek" atarak onu
uyuştururlar.
2 Ralph Cudworth ( l 6 1 7 - 1 68 1 ) : Emerson'ı ve New England Aşkıncılı
tışmak üzere, bir tarafında azizlik lehine savları ortaya koyan "Tanrı'nın
Avukatı" (Advocatus Dei), diğer tarafında da bu savları şüpheci yak
laşımlar yoluyla çürütme görevi üstlenen "İnanç Gözetici" (Promotor
Fidei) olan bir jüri kurulurdu. Aslında azizliği hükme bağlanacak olan
kişinin durumunu inanç ve adanmışlığı tespit edene dek sorgulayan,
böylece dini ilkelerden sapılmamasını güvenceye alan "İnanç Gözetici" -
ye, şüpheci ve aleyhte yaklaşımlarından dolayı halk arasında "Şeytanın
Avukatı" (Advocatus Diaboli) denilegelmiştir.
Ya§amın İdaresi 1 65
korur.
1 0 Behmenizm: Görüşleriyle özellikle Protestanlığın bazı kollarını et
12
Büyük Britanya'ya karşı yapılan ve neticesinde Aınerika'nın bağım
sızlığını ilan ettiği savaş ( 1 775- 1 783) kastediliyor. ''Amerikan Devrimi"
olarak da bilinen bu savaşa Emerson metinde kısaca " Devrim" (Revolu
tion) diyor.
' ı Saatin parçalarının birbirini tamamlayıcılığından söz ediliyor.
direğine veya kapı e§iğine at nalı çivileyen batıl inanç olsun, ister
Vahiy' deki İhtiyarlar Şarkısı. 1 6 Ne var ki d i n, sofuluk düzeyinden
yukarı çıkamaz. Cennet'in büyüklüğü, dünyaya oranla ölc;ülür.
Ya myam l arı n tanrısı yamyam, Haçlıların tanrısı Haç lı tüccarla
,
aklığıyla örten bir tapınış! Eski dinin inançlısı ise bizim çağdaşla
rımızın, ister tüccar ister entelektüel olsunlar, büyük bir ümitsiz
liğe gömülmüş olmalarından, ürkek bir muhafazakarlığa doğru
yozlaşıp inançsızlaşmalarından dertlidir.28 Büyük kentlerimizde
toplum tanrısızdır, maddiyata tutulmuştur; ne bir bağ, ne ortak
bir hissiyat,29 ne de coşkunluk vardır. Bu kalabalıklar insandan
ziyade, ayaklanmış gezinen açlık, susuzluk, hararet, iştahtırlar.
Onlar böylesine amaçsızken, nasıl olup da yaşamlarını sürdü
rebiliyorlar? Kıytırık amaçlarına ulaşırlar, sanki o andan sonra
onları bir bütün halinde tutan, kayda değer bir erek değil, yalnız
ca kemiklerindeki kireçtir. Ne akli ne de ahlaki bir evrene inanç
vardır. Kutsal gayeler yerine kimyaya, ete ve şaraba, zenginliğe,
makinelere, buhar motoruna, galvanik bataryaya, türbin çarkı
na, dikiş nakışa, kamuoyuna inanç vardır. Eski din kurumlarını
çözülmeye uğratan sessiz bir devrim oldu ve bunlar artık ağırlığı
olan, kalıcı kanaat toplulukları olmak yerine garabete, aşırılığa
kaçıyorlar. İnançlarda böylesi bir uçarılık hiçbir zaman söz ko
nusu olmamıştı: Bakın Hıristiyanlıktaki şu sapkınlıklara, durma
dan tekrarlayan "inanç tazelenmelerine", Milenyum ebcedine,
gösterişli törenselliğe, Papacılık irticasına, Mormon boşboğaz
lıklarına, Mesmerizm iğrençliğine, ruh çağırma hezeyanlarına,
kurt kuş vahiylerine, tıkırdayan dolap ve çekmecelere, kara bü
yüye!30 Mimarlık, müzik ve dualar da payını alıyor çılgınlıktan:
Sanat, yapmacıklık ve kandırmacaya boğuluyor. Ne yapacağını
bilemeyen bizler atalarımızı taklit ediyoruz ve kiliseler karanlık
çağların maskaralıklarına doğru gerileme halindeler. Genel ak
lın karşı konulamaz olgunlaşmasıyla, H ıristiyan geleneği artık
geçerliliğini yitirmiştir. İsa'nın mistik vazifelerine dair dogma
<fellow-feeling).
10
O dönem çe§itli dini gruplar inancın geri gelmesi için kalabalık ayinler
düzenliyor veya ebced hesabı yapıp Mesih'in gelişini bekliyordu. Bazı
larıysa ya §ekilciliğe kayıyor ya da Protestanlıktan Katolikliğe dönüyor
du. Bunların yanısıra 1 9 . yüzyıl ortalarına doğru Avrupa'yı olduğu gibi
Amerika'yı da spiritizmacılık akımı kasıp kavurmuştu.
1 72 Tapınma
•1 Yani ahlakı küçümseyip ondan bayağı bir şeymiş gibi söz ederler.
YU§amın İdaresi 1 77
42 La c<eura ses raisons, que la raison connalt point. (Fr.) - Blaise Pascal.
.,Ouantus amor, ıantus animus. (Lat.) "Ne kadar sevgi, o kadar ruh,
o kadar can" gibi bir anlamı vardır.
1 78 Tapınma
der ölünce kendini kral ilan eden Makedon komutan Kral Tekgözlü
Antigonos'tur. Emerson alıntıyı Plutarkhos'tan yapmıştır.
71 Başka bir deyişle, kendi ihtiyaçlarına yanıt verme konusundaki bariz
yetersizliklerinden dolayı yaşamaya uygun değildirler (unfit to /ive).
1 92 Tapınma
YAN DÜŞÜNCELER
' Altıncı yüzyıl Gaf ozanı Merlin (Myrddin Wyltt) burada hükümdar
Cynddylan'ın oğluna öğütler veriyor. Myrddin, Kral Arthur efsanesin
deki Merlin'e prototip oluşturur. Emerson'ın ayrıca Merlin'i ideal ozan
olarak kullandığı "Merlin" adlı iki bölümlü bir şiiri vardır.
1 96 Yan Düşünceler
2 "Bizi değil" (Not unto us) ifadesi Eski Ahit, Mezmurlar l I 5'in başın
da geçiyor: "Bizi değil, ya Rab, bizi değil; sevgin ve sadakatin uğruna,
Kendi adını yücelt!"
1 Yani herkesçe kullanılmaya uygun, genel geçer kurallar (available ru
les ) .
Ya§amın İdaresi 1 97
"Yüz bin (cent mille) adamlık bir gelirim var" demiş. O dönem Fran
sa'da, eli silah tutan her erkeğin orduya yazdırılması söz konusudur.
200 Yan Dii§ünceler
12
Sıradışı özellik anlamında.
11
Orijinal metinde kullanılan sözcük, "proleterya"dır (proletaries) .
Sözcüğün özgün anlamıyla, Antik Roma' da devlete yalnızca çocuk do
ğurarak hizmet eden mülksüz alt tabaka kastedilmektedir.
14 Cape Cod, Güneydoğu Massachusetts'te kumluk bir yarımadadır.
Sandy Hook ise aşağı New York Körfezi girişinde yarımadamsı bir olu
şumdur. Bunların her ikisi de doğal bariyer niteliği taşır.
Ytl§amın İdaresi 201
a son merite."
" Zerdüşt'e atfedilen Keldani Vahiyleri'nde geçer. Gazap tanrıçaları:
bkz. "Zenginlik", dipnot 34. .
12
Eski Ahit, Mezmurlar, 76: 1 O'a atıf yapılıyor: "insanları gazaba uğ
ratman bile sana övgüler doğuruyor; Gazabından kurtulanları çevrene
topluyorsun."
206 Yan Düşünce/er
pathy).
38Beşinci Cadde (Fifth Avenue) : Manhattan'ı doğu-batı yönünde ikiye
bölen ana cadde; Doğu Yakası ve Batı Yakası ayırımı bu caddeye göre
yapılır. New York'un en lüks mağazaları hep bu cadde üzerinde bulu
nagelmiştir.
'"Vasatlık anlamında kullanılıyor.
208 Yan Dü§ünceler
"Özgürlüğün Beşiği".
Ya§amın İdaresi 209
Ü ç tür arzu asla tatmin edilemez: Biri, sürekli daha fazlasını is
teyen zenginin arzusu; biri, değişim isteyen sayrının arzusu; biri
de, "burası olmasın da neresi olursa olsun" diyen gezginin arzu
su. Osmanlı kadısı Layard'a, "İnsanlarınızın usulüne göre sürekli
bir yerden bir yere gezdiniz, ta ki hiçbir yerde hoşnut olamayacak
hale gelene dek" demiş. Ülkemin insanları da İtalyanların rokoko
oyuncağı için tıpkı böyle deliriyorlar. Bütün Amerika Avrupa'ya
gitmek için gemiye atladı atlayacak. Oysa hafif amaçlar için ve
yaygın tabiriyle keyif amacıyla, toprakları aşıp denizleri geçmek
niye? Günün birinde bu Avrupa tutkunluğunu bir Amerika tut
kunluğuyla yerinden edeceğiz. O zaman kültür, parasını başka
türlü nasıl harcayacağını bilemediğinden seyahate çıkan o kim
selere bir ağırbaşlılık ve ev huzuru verecek. Oysa şimdi, evlerinin
ve her türlü esaslı amacın uzağında tam donanımlı at arabalarına
teşrif eden şu şahane aile kalabalığı kadar insanda acıma duygusu
uyandıran başka bir şey var mı? Her millet sırayla, "Bunlar bura
da ne arıyorlar?" diye sordukça, belki de aile üyelerinde zamanla
bir utanma baş gösterecek ve aynı soruyla her kentin kapısında
karşılaşacaklarını önceden tahmin edecekler.
Canayakın tavırlar ve her koşula ayak uydurma gücü iyidir;
ancak yaşamın üstün mükafatı ve insanı taçlandıran asıl talih,
belirli bir uğraşıya uygun, kişiye iş ve tatmin sağlayan bir tür yat
kınlıkla doğmuş olmaktır -bu ister sepet, ister pala, ister kanal,
ister kanun hükümleri, isterse şarkılar yapmak için olsun. Hiç
şüphem yok ki Sokrates, sanatçıyı, görünüşte değil özünde öyle
rine dönüşürler: Sanki devrilmek üzere olan bir gemi veya posta
arabası gibi, yalnızca şaşkın kaptan veya arabacı değil, taşıttaki
herkes garip ve gülünç hallere girip dengeyi kurmaya, devrilmeyi
önlemeye çalışır. Durum hala idare edilebiliyorken, çare olarak
soğukkanlılığı ve doğruluğu salık veririm: Söylenen ve eylenen
her türlü doğruyu belirli bir kesinlik5' zeminine oturtun, yoksa
doğruluğun kendisi deliliğe dönüşür. Ama eğer durum yerleşik
ve habis bir hal almışsa, tek önlem, uzvun kesilmesidir: Deniz
cilerin dediği gibi, kesip at, yoluna git.52 Yaşanır mı böyle mü
nasebetsiz insanlarla? Böyleleriyle hayat harcanır gider, üstelik
deneyim bize ilk andaki özsavunma içgüdümüzden daha iyisini
öğretmez: Böyleleriyle karışmayacaksın, dip dibe girmeyeceksin;
bırakacaksın, onların çılgınlıkları doyasıya sarfedip tüketsin ken
dini -çünkü sen sensin, o da o.
Sohbet sanatı söz konusu olduğunda kişi tüm insanlıkla re
kabet halindedir, çünkü yaşadığı sürece herkes bunun her gün
pratiğini yapar. Bu noktada, bizim "insanları oldukları gibi al"n
şeklindeki düşünme eğilimimiz tatmin edici olmadığı gibi, tam
aksine, genellikle renksiz ve itici bulunur. İnsanları başarı ola
rak, bir iş anlaşması, kazançlı bir meslek, rakibe karşı elde edil
miş üstünlük, evlilik, mal varlığı, miras ve benzeri şeyler tatmin
eder belki, ama sırf bu konular konuşulduğunda sohbet yüzeysel
kalır, siyasetin, ticaretin, kişisel zaafların, abartılı kötü haber
lerin, yağmurlu havanın ötesine geçilmez. Bu da iç bayıcıdır,
herkes gergin ve alıngan olur. İşte o an, ortamın karanlığını dü
şünceleriyle aydınlatacak biri gelse, insanlara iç zenginliklerini,
meziyetlerini, her birinin nasıl vazgeçilmez olduğunu, doğaya
ve insanlara nasıl bir büyünün hükmettiğini gösterse, şiire, dini
inanca, karakteri kuran yetilere kapı açsa, o zaman o kişi her
keste bir değer duygusu ortaya çıkarır, önerileriyle yeni yaşam
yollarına, yeni kitaplara, yeni insanlara, yeni sanatlara ve bilim
lere istek uyandırır: Böylece kabuğumuzu kırarız ve gökkubbeye
56 Ali Bin Ebu Talib: Hz. Ali. Emerson, Hz. Ali'yi daha ziyade bir şair
58 Ölçüt anlamında.
59 Burada Emerson, Alman şarkiyatçı Hammer- Purgstall'in yaptığı bir
62Dostluğun ev veya arazi almak gibi ömürlük bir seçim olduğu, ama
bundan çok daha fazlasını gerektirdiği kastediliyor.
218 Yan Dii§ünceler
GÜZELLİK
1 Şiirde adı geçen İ ranlı şair Sadi Şirazi, Emerson'ın ideal şairlerinden
biridir. Burada Emerson kendini Sadi ile özdeşleştirmiştir.
222 Güzel/lik
İ nsanların bizi meşgul eden yüzeysel kımıltıdan daha müthiş bir güç
uygulayabileceklerinden şüphe ederiz. Derinlikli bir adam ise sadece
mucizelere inanır ve onları sabırsızca bekler; hatibin karşıtını çürütebi -
leceğine inanır, nazarla çarpılmaya inanır, sevginin dönüştürebileceği
ne ve yaratabileceğine inanır ."
7 Eski tıptaki bakış açısıyla, kan, tükürük, safra gibi bedensel sıvılar
kastediliyor (humor) .
2 24 Güzeillik
not 98.
226 Güzelllik
duğu geçiş anındadır. Her türlü takılıp kalma, yığılma, tek bir
niteliğin yoğunlaşması - uzun bir burun, sivri bir çene, kambur
sırt - , tersidir akışın, o yüzden de kusurdur. Güzellik biçimin
simetrisi olduğuna göre, eğer ki biçim hareketliyse daha da ku
sursuz bir simetri ararız. Dengenin kesintiye uğraması, gözde
simetriyi yeniden kurma ve simetrinin geri kazanıldığı aşamalara
tanıklık etme isteğini uyandırır. Akan suyun, denizdeki dalgala
rın, kuşların uçuşunun, hayvansal hareketin büyüsü buradadır.
Dans teorisi de budur: Yitirilen dengeyi, kaba ve köşeli değil,
kademeli ve yuvarlak hareketlerin değişkenliği içinde sürekli
geri kazanmak. Beğeni üstadlarından öğrendiğim bir şey var ki,
moda da bir derecelilik yasasını izler ve asla gelişigüzel değil
dir. Yeni üslup aslında eskisiyle aynı yönde bir adım ilerisidir;
eğitimli bir göz yeni üsluba hazırlıklıdır ve onu öngörür. İşte bu
gerçek, bizim üsluptaki hata ve kabahatlerimizin sebebine işaret
eder. Müzikte uyumsuz bir nota çaldığınızda, onu hemen bir
iki yarım sesle kırarak uyumu yakalamak kuraldır: Aklıselimden
doğup başarılı olmaya yazgılı olan pek çok iyi deney, sırf rahatsız
edici derecede ani olduğundan başarısızlığa uğrar. Şaşaalı özel
odasından dünyayı giydiren Parisli modacı kadın, araya dere
celi geçişler koyarak, Bloomer kostümünü nasıl göze hoş hale
getireceğini ve Punch'a üstün kılacağını bilir.22 Bu kuralın ne
denli geniş bir yelpazeyi kapsadığını ve ne denli etkili olacağı
nın umulabileceğini herhalde söylemeye gerek yoktur. İlerleme
ci gruplarca biraz aceleci bir şekilde talep edilen her şey, eğer
bu kurala uyulursa, sorgusuzca kabul ettirilebilir. Bir kadının
la altüst eden İ rlandalı- İ ngiliz kız kardeşler. Fakir bir aileden gelirler,
ama güzellikleri dillere destan olur ve aristokrat kimselerle evlenirler.
12 Horace Walpole ( 1 7 1 7 - 1 797) : İ ngiliz yazar, sanat tarihçisi ve Whig
siyasetçi.
" Arabalarına binip koltuklarına yerleşmeleri kastediliyor.
Ya§amın İdaresi 233
iğnesine" benzetiliyor.
19 Gilles Menage ( 1 6 1 3 - 1 692) : Fransız kilise idarecisi, dilbilimci ve
Bir şeyi güzel yapan bir diğer meziyet, onun taşıdığı kozmik de
ğerdir, ya da tüm dünyayla olan belirli bir ilişkiyi ima etme ve
böylece nesneyi acınacak bir tekillikten çıkarıp alma gücüdür.
Her doğal unsur, örneğin deniz, gökyüzü, gökkuşağı, çiçekler
ve ezgili sesler özel değil, evrensel olan bir şey içerir, Doğanın
ruhu demek olan merkezi faydayı47 dile getirir ve o sayede gü
zel olur. Bence bazı seçkin adamlar ve kadınların görünüşleri,
konuşmaları, tavırlarında kendilerine ve ailelerine özgü olmayıp
beşeri, evrensel ve manevi karakter taşıyan bir şeyler buluyoruz
ve onu dünyalar kadar seviyoruz. Çağrıştırdıklarının enginliği
oluyor onlarda; yüzleri ve tavırları belirli bir yücelik taşıyor: Za
mana ve adalete benziyorlar.
İmgelemin marifeti, her bir şeyin öbür tüm şeylere dönüştü
rülebilirliğini göstermesindedir. Daha önce genel algının yavan
lığından çıkmamış olan gerçekler bir anda Eleusis Gizemleri gibi
suret kazanır. 48 Benim şu botlarım, şuradaki sandalye ve şamdan
adına her yıl yapılan ezoterik törenler. Mısır, Pers ve öbür Orta Do
ğu kültleriyle benzerlikler taşır. Törenlere katılanlara ölümden sonra
yaşam bahşedildiğine inanılırdı. Burada Emerson tam olarak, törenler
sırasında görünür olan gizemleri, şeylerdeki derinlikli özniteliği kaste
diyor.
•• Burada İngiliz bilim adamı Michael Faraday'ın ( 1 79 1 - 1 867) bir de
neyinden söz ediliyor: Saydam cisimlere tutulan kutuplanmış ışık bu
cisimlerin kristal iç yapısını ortaya çıkarır.
Yaşamın İdaresi 239
so
Orijinal metinde Latincesi de verilmi§: Vis superba formae. Bu, Eras
mus'un arkada§• olan hümanist şair fohannes Secundus'un ( 1 5 1 1 -
1 536) bir ifadesidir.
" Moral sentiment.
ıx.
YANILSAMALAR
adlandırılmı§.
• Echo River: Yankı yapan akustiğinden dolayı böyle adlandırılmı§.
9 Veya aşinalığımız.
10 Geometrik düzene sahip veya simetrik olarak yuvarlatılmış anlamın
da (spheral) .
" Aynı ifade, kitabın ilk denemesi olan " Kader" de de geçmişti.
12
Hala bizi biz yapan en temel ve ilkel niteliklerimize başvururuz.
244 Yanılsamalar
un etat bien facheux, parce qu 'il nous faisait voir les choses comme elles
sont. Bir başka deyişle, " Pusluluk bize tüm şeyleri puslu gösterir ve on
ları o halleriyle almak zorunda kalırız, aslında ne olduklarını bilmeyiz".
" Yoganidra: Hint mitolojisinde, yanılsamanın kişileşmiş halidir; Maya
olarak da geçer; Hint'in üç büyük tanrısından her şeyin özünde olan
Yaşamın İdaresi 24 5
27 Mizar ve Alkor: Bir yıldız çifti. Bu ikiliyi çıplak gözle görmek zordur,
o nedenle görebilmek çeşitli kültürlerde kutlu bir olay sayılır. İ kisinin
birbiri çevresinde bir tam tur atması, 1 90.000 yıl sürer; bu anlamda
onların "bir yıllık" döngüsü hayret verici bir genişliği kapsar.
28
Eski Ahit'te hikayeleri anlatılan günahkar Sodom ve Gomora kent
lerine atıf yapılıyor.
29 Veya gücü her şeye yeterliğe (omnipotence).
10Veya seçilmiş olanları (the elect) .
250 Yanılsamalar
rın evi de olan bir alemdir. Thor ba§lıca tanrılardan biridir; çe§itli sınav
lardan geçmeye çah§ır, zorluklarla kar§ıla§ır. Lok (Lok.il ise kılık deği§
tirir, kaçar, hatta uçar gider, ele avuca sığmaz; tanrılara bazen yardımcı
olur, bazen engeller çıkarır.
Yll§amın İdaresi 2 5 1
filozof ve şair; Yunanların din anlayışını eleştirmiş, her şeyi gören, du
yan, bilen ve her şeyi içeren tek bir Tanrı öğretisini yaymaya çalışmıştır.
H Apollonialı Diogenes: MÖ 5. yüzyıl Antik Yunan filozofu; una göre