Professional Documents
Culture Documents
Özet: İ 23 A 190
Ç F
.B -
.A -
.H
Ç Y S
.M -
T
A İ
.
B O
.A -
.D -
-
-
.B -
-
-
.C -
İ -
- -
.
Anahtar sözcükler: K -
B B T B O -
.
M S G S Ü S B .
1908 devriminden tam bir ay sonra, 23 Ağustos pazar günü, Fatih ırçır’da Ara-
bacı Mehmet Ağa’nın kirada oturduğu hanede yangın çıktı. Kamineto ile kahve
pişirilirken alev alan ispirtonun sebep olduğu yangın, şiddetli rüzg rın tesiriyle
bitişik nizam ahşap evlerin birinden ötekine sıçramış, kısa sürede yedi-sekiz ko-
la ayrılarak ırçır’dan Sofular’a, Büyük Karaman’dan Saraçhanebaşı’na uzanan
geniş bir alanı tarumar etmişti. İstanbul, 1870 Büyük Pera Yangını’ndan sonra
tanık olduğu en büyük yangın afetiyle karşı karşıyaydı.1 Ertesi sabah gazeteler-
de çıkan haberler yaşanan felaketin boyutlarını gözler önüne seriyordu. Yangın,
polis müdüründen Sadrazam K mil Paşa’ya kadar tekmil devlet erk nını ayağa
kaldırmış, elbirliğiyle çalışan itfaiye taburlarının, mahalle tulumbacılarının, as-
ker, polis, andarma, belediye çavuşları ve ahalinin tüm çabalarına rağmen uzun
süre kontrol altına alınamamıştı. Tercüman-ı Hakikat gazetesinin ilk tahminle-
rine göre 4 bin bina, Sabah gazetesinin belediyeden ve polis merkezinden aldı-
ğı bilgilere göreyse 3 bine yakın hane ve dükkan yanmıştı. Nüfus zayiatı belir-
sizdi ancak Atpazarı’ndaki ahırlarda bulunan hayvanların tamamı telef olmuştu.
Maddi zararın ise bir milyon lira civarında olduğu tahmin ediliyordu.2
Pek çok afetin akabinde olduğu gibi ırçır Yangını’nın ardından da evsiz ka-
lan ve maişet derdine düşen binlerce kişiye yardım için kamuoyu daha ilk gün-
den seferber edildi. Hasılatı har kzedelere bağışlanmak üzere düzenlenen ti-
yatro ve konserlerin haberleri, toplanan i ne miktarıyla birlikte gazete sayfala-
rında duyuruldu. . Abdülhamid’in de 5 bin lira i neyle iştirak ettiği bu sefer-
berlik basında geniş yer bulurken, Servet-i Fünun yapılacak yardımların devr-i
istibd d da olduğu gibi i ne komisyonlarının başında bulunan mürtekip rüş-
vetçi ve hırsızların cebini doldurmayacağını söylüyor, artık devr-i hürriyette-
yiz diyerek ahaliyi temin ediyordu.3 Ancak devr-i hürriyet e beslenen muhab-
bet ve itimadın, bu afetin tetikleyeceği söylentilerle test edileceğinin o günlerde
muhtemelen kimse farkında değildi.
Yol açtığı felaket bir yana, ırçır yangını kamuoyunu kısa sürede esir alacak
bir panik atmosferinin ilk kıvılcımını çaktı. Daha afetzedelerin yaraları sarılma-
dan, gazetelerde i ne kampanyalarına ayrılan sütunları, aniden İstanbul’un çe-
şitli semtlerinde kasıtlı çıkarıldıkları öne sürülen yangınlarla ilgili haberler dol-
durmaya başladı. Tarihi boyunca kentsel dokuyu dönüştürecek çapta büyük
yangınlara defalarca sahne olmuş İstanbul gibi bir şehirde,4 gerek büyük yan-
gınlardan sonra gerekse herhangi bir vesileyle tehdit algısının arttığı zamanlar-
3 H K E - F K T . 9 46 25 A 190
Y . 39 25 A 190 . D -
-
B
... Ş -
... A
.H - - -
.A
... H .Ç -
... -
.
4 F 1921 İ .E 1995 11 5-
23 . Y 19. .Ç 1993
53-6 .
8 EBRU AYKUT
5 16. 1 . E Ç K -
1633 C Y -
-
1645 H İ -
F F -
D A 19 3 62-63 . A C T
1 1 1233 İ 3 -
-
A C 1309 4 . K -
-
A 2011 339-43 .
6 B R M -
A -
19 91-96 L -A 2013 114-15 . T
İ T H C Y 31 M -
K A .Y 2000 6 K 2011 2 -91. G -
200 14 -50 .
DEVR-İ HÜRRİYETTE İSTİBDAT HAYALETİ 9
2007: 158-62 . Aykut Kansu ise 1908 devrimi üzerine en kapsamlı çalışma-
lardan biri olan kitabında, büyük yangın hakkındaki bazı rivayetlere yangın-
da karşı-devrimci kışkırtıcıların parmağı olduğu ve bunun Kanun-ı Esasi’nin
kabulü üzerine Allah tarafından verilmiş bir ceza olarak görüldüğüne dair ri-
vayetler kısaca yer vermekle birlikte, burada ele alacağım söylentilerden bah-
setmemektedir 2011: 287-88 . Oysa ki bu söylentiler, hürriyet coşkusunun
yaşandığı ilk günlerin ve ırçır Yangını gibi büyük bir felaketin ardından şeh-
rin sokaklarına ve gündelik hayata hakim olan h let-i ruhiyeyi anlamak için bu-
lunmaz bir fırsat sunmakta bir yandan İstanbul ahalisinin etraflarında olup bi-
teni nasıl anlamlandırdığı hakkında bize ipuçları verirken diğer yandan da dev-
rim sonrasında gerek yönetici elit gerekse kamuoyu açısından hürriyetin sınır-
larına işaret etmektedir.
Burada maksadım söylentilerin kaynağını bulmak veya doğruluğunu yanlış-
lığını ispatlamak değil. oğu zaman arka planda gizli bir motivasyon ya da ni-
yet olmaksızın spontane biçimde ortaya çıkan söylentiler, tek bir kaynaktan do-
ğup çizgisel bir seyir izlemekten ziyade karmaşık bir sözlü-yazılı haberleşme ağı
içinden geçerek ve sürekli yeniden yorumlanarak yaygınlaşır Tackett, 2011:
56 . Bu süreçte söylentilerin içeriği değişir birbirinden farklı, kimi zaman birbi-
riyle çelişen çok katmanlı versiyonlar ortaya çıkarken kaynak da iyice anonim-
leşir ve önemini kaybeder. Dolayısıyla farklı bağlamlarda söylenti üzerine çalı-
şan tarihçiler açısından her zaman temel soru, söylentinin kaynağı veya ne öl-
çüde yalan ne ölçüde hakikatle yoğrulduğu değil, belirli bir yer ve zamanda bu
söylentilerin niçin ortaya çıktığı, farklı toplumsal aktörler tarafından nasıl yo-
rumlandığı, ne gibi kaygılarla hangi korkuları çağırdığı veya hangi beklenti ve
arzuların bu dolayımla dile getirildiği olmuştur.
K T F C T T .3 3 2 A
190 .Y . L V -
T L S L’Aurore . 3960 2 A 190 Y T S -
C E T . 2692 2 A 190 . K Ç -
Y
T T
.S Y İ
.B . T
T T . 3 45 E
190 . A 1E Z N D N
S .B .B O A BOA ZB 325 131 19 A
1324 1 E 190 DH.MKT 12 9 40 4 Ş 1326 1 E 190 . M -
4E -
.B . T - R K H . 59 4 E 190 .
T Ç Y -
K -
-
... .
İ M İ .A -
-
.A
.B .E 200 6 102 126.
10 EBRU AYKUT
ürriyeti il eleri :
akul şü eliler, uklar e ulya a iler
Büyük yangından dört gün sonra 27 Ağustos sabahı gazeteler, son iki gündür
efa’da sağa sola kundak koyulduğuna dair haberlerle çalkalanıyordu. Bostan
H A Ş K A 1 61 A G B İ-
-
200
23-59 .
DEVR-İ HÜRRİYETTE İSTİBDAT HAYALETİ 11
Sokağı’nda Talaşçı Recep Ağa’nın kapısına gaz yağı dökülmüş, aynı sokakta baş-
ka bir haneyi daha yakmak isteyen kimliği belirsiz şahıslar, üzerlerine hücum
eden ahalinin elinden silaha davranarak kurtulmayı başarmışlardı.9 Kırkçeş-
me’de bir mahallede, Rüs m t memurlarından Fehmi Efendi’nin bahçesinde yı-
ğılı kerestelere gazlı paçavralar attıkları iddia edilen orapçı erkez iver ve ar-
kadaşı Terlikçi erkez Ali ise, mahalleli tarafından zaptiyeye haber verilerek tu-
tuklanmıştı. Üstelik bu iki şahsın . Abdülhamid’in meşhur hafiyelerinden Ka-
ba Sakal erkez Mehmet Paşa’nın adamları olduğu rivayet ediliyordu.10
Kundaklamalar bu hadiselerle sınırlı değildi elbette. Sabah gazetesi o günkü
nüshasında geçmiş iki gün içinde Aksaray, Sultanahmet, efa, Balat, Unkapanı
gibi hepsi de ırçır Yangını güzergahına yakın semtlerde cereyan eden tam on
vaka nakleder. Bu vakaların hepsinde kundaklar gaz yağına bulanmış paçavra-
lar, pamuk ve kibrit gibi şeyler ya ahali ya da polis tarafından fark edilerek ola-
sı yangınların önüne geçilmiş, ancak pek azında failler ele geçirilebilmişti.11 As-
lına bakılırsa ele geçirilenlerin bir kısmının da kundakçı olduğu gayet şüpheliy-
di. Örneğin Süleymaniye’de Şems-ül-maarif Mektebi civarında Mustafa adında
biri bakkaldan aldığı gazlı fitili sokakta yakmış, böyle bir fi’l-i mezm ma cüret
edeceği hissolunduğundan hemen derdest edilmişti.12 Unkapanı Azaplar Mahal-
lesi’nde 12 yaşlarında Bekir adında bir çocuk ise, Hacı Ahmed Efendi’nin kapısı-
na kundak vaz’ etmek niyetiyle dolaşırken yakalanıp zaptiyeye teslim edildi.13
Büyük ölçüde s -i zann üzerinden, bugünkü tabirle makul şüphe ye dayana-
rak yapılan bu gibi tutuklamalar, devrim sonrası basın furyasında Hüseyin Rah-
mi Gürpınar tarafından çıkartılan mizah mecmuası Boşboğaz ile Güllabi’de de
taşlama konusu olacaktı. Gazetelerde çıkan bir habere göre Sultanahmet’te elin-
deki şişeden ayağına gaz süren bir kadın görünce ahali, İşte kundakçı budur
diyerek üzerine hücum etmiş, ancak aptiye Nezareti’ndeki sorgusunda kadı-
nın romatizmadan muzdarip olduğu ve ayağına bu sebeple gaz sürdüğü ortaya
çıkmıştı. Olayın sahihliği bir yana zira Metin gazetesinde olay farklı biçimde
nakledilir 14 bu haberi hicveden Boşboğaz ile Güllabi, okurlarını dikkatli olma-
K .M -
Z
. -
.B . K N T M .
21 30 A 190 .
15 B . 31 A 190 . M -
.B 2003.
16 Ö . Z N N - D T . 9 49 2 A -
190 K .5 31 A 190 .
1 K İ . 5122 2 A 190 .
1 S . Sabah .6 9 2 A 190 K İ . 5122 2 A
190 K İ . 12 2 A 190 K İ . 5124 30 A -
190 K T İ . 5125 31 A 190 Sabah . 6 01 31 A -
190 K T . 31 31 A 190 .
DEVR-İ HÜRRİYETTE İSTİBDAT HAYALETİ 13
ismini bilmediğim bir adam bana bu yağlı paçavrayı vererek şunu yak şuradaki
odunların arasına sokuver dedi on para verdi ben de soktum şeklinde ifade ve-
recek, adamı görürse tanıyacağını da ilave edecekti.19 Tanin gazetesinde Niya-
zi hakkında çıkan haber ise, tarihte sesleri ve deneyimlerine pek az ulaşabildi-
ğimiz çocukların dünyasında bu söylentilerin nasıl karşılık bulduğunu biraz da
olsa anlamamıza olanak sağladığı için dikkate değer: Niyazi’nin arkadaşlarının
aptiye Nezareti’nde verdikleri ifadeye göre, mahallenin çocukları Abdullah is-
minde bir adama yoldan geçerken taş atmaya başlamışlardı. Abdullah elindeki
değnekle çocukları korkutmaya çalışadursun, 14 yaşlarındaki Niyazi tutuştur-
duğu bir paçavrayı hemen oradaki bir hanenin penceresinden içeri itecek, ar-
dından Abdullah eve kundak koydu diye bağırarak ahaliyi ayağa kaldıracak-
tı. Polisin gelmesiyle Abdullah yakalanıp karakola götürülmüş, ancak çocukla-
rın ifadesinden sonra serbest bırakılmıştı.20 Aynı gün bu haber İkdam gazetesin-
de de kısaca yer aldı gelgelelim Tanin’in aktardığı hikayeden biraz farklı olarak:
Topkapı’da bir haneye kundak koyan Niyazi yakalanmış, sorgusunda tıpkı Ah-
met gibi kundağı kendisine Abdullah adında bir adamın verdiğini söyleyince
polis Abdullah’ı tutuklamıştı.21
Hangi versiyon doğru hangisi yanlış daha doğrusu hangisi gerçeğe daha ya-
kın bilmemiz elbette mümkün değil. Bu imkansızlığa hayıflanmak yerine, Ro-
bert Darnton’ın belirttiği gibi her haberin aslında bir anlatı narrative olduğu-
nu, yani olup bitmiş şeylerden ziyade o şeyler hakkındaki hikayeler olduğunu
akılda tutmak lazım 2000: 1 . Hatta daha da ileri giderek en azından bu yazı
bağlamında her haberin kaçınılmaz olarak ortalıkta deveran eden söylentiler
tarafından şekillendirildiğini de teslim etmeli. Matbuatın kundaklamalarla ilgili
havadisleri büyük ölçüde gazetelere gönderilen mektuplar ya da bizzat matbaa-
ya gidip olayları hikaye eden kişilerden aldığını hesaba katarsak,22 söylentilerin
yapılan haberler içinde hiç de azımsanmayacak derecede yer tuttuğunu ileri sür-
mek makul görünüyor. Dolayısıyla İkdam ve Tanin gazetelerinde Niyazi hakkın-
da çıkan haberler arasındaki fark basitçe haber kaynağının farklı olmasına veya
ortalıkta dolaşan rivayetlerin çeşitliliğine yorulabilir. Elbette bu farkın, gazete-
lerin kamuoyunu ve söylentileri vermek istedikleri mesa ve kendi siyasi pozis-
yonları çerçevesinde manipüle etme arzusundan kaynaklanabileceğini de unut-
madan... Bu dönemde her ne kadar matbuatta siyasi kutuplaşma çok belirgin ol-
masa da İkdam gazetesi Sabah, Yeni Gazete ve Serbesti’yle birlikte 14 Eylül’de
kurulan Prens Sabahattin çizgisindeki Osmanlı Ahrar Fırkası’nın basındaki des-
19 A . K İ . 5122 2 A 190 .
20 N A T -
.T .B . K T .
9 52 31 A 190 .
21 K T İ . 5125 31 A 190 .
22 Ö . Sabah . 6 01 31 A 190 K . 65 E
190 .
14 EBRU AYKUT
tekçileri arasında yer alacaklardı Demir, 2007: 128 Akşin, 1987: 101 .23 Hat-
ta . Abdülhamid’in urnalcisi olduğu söylenen ve Ağustos sonundan itibaren
İkdam’da baş muharrir olarak yazmaya başlayan Ali Kemal de İttihat ve Terak-
ki’nin resm yayın organı Şura-yı Ümmet tarafından düşman ilan edilecekti Ta-
mer, 2008: 154-58 . Dolayısıyla İkdam, Niyazi’nin hikayesini bu şekilde aktara-
rak hem üç gün evvel verdiği haberin tesirini küçük çocuklara para karşılığı
sağda solda yangın çıkarttıran eşh s-ı rez le imgesini perçinleyip kendi iddi-
alarına dayanak sağlamış oluyor hem de hükümetin İstanbul’da asayişi tesis et-
mek hususundaki acizliğine dikkat çekerek siyasi pozisyonuna dair ilk işaretle-
ri veriyordu. Tanin ise söylentilerin başladığı andan itibaren hükümetin ve ap-
tiye Nezareti’nin sesi olma misyonuna uygun hareket ederek takındığı mutedil
tavırla İstanbul’u yakmaya azmetmiş bir haydut çetesi karşısında bulunmadık-
ları mesa ını kamuoyuna bu örnek vaka üzerinden aktarıyordu.24 Neticede Ni-
yazi’nin çocukça intikamı bu mesa ı teyit eder nitelikteydi Tanin’in kundakla-
ma vakalarının arkasındaki motivasyonu olabildiğince basitleştirip bu konuda-
ki endişelerin ne kadar gereksiz olduğunu vurgulamasına olanak sağlıyordu.
Sonunda Niyazi’ye ne olduğunu bilmiyoruz ancak görünen o ki bu gibi vaka-
ların gazetelerde sıkça yer alması endişeleri arttırıp panik atmosferini körükle-
mekle kalmıyor, bazılarına intikam almak ya da öfkelerini dindirmek için esin
kaynağı da olabiliyordu. Örneğin Şehzadebaşı’nda Hakkı Efendi’nin ikamet etti-
ği hanenin tavan arasına kundak koyulduğu vakit, kundakçının evin hizmetçisi
Remziye olduğu anlaşılmış, Hakkı Efendi, alacağı olan parayı bir türlü vermedi-
ğinden kadının böyle bir işe kalkıştığı ortaya çıkmıştı.25 Fatih civarında bir ma-
hallede Köstenceli Küfeci Halil’in hanesinde çıkan yangının devrilen lambadan
kaynaklandığı açık olsa da Halil’in karısı, kocasının lambayı kasten devirdiğini
söyleyerek Halil’i tutuklatmıştı.26 Lütfi Paşa’da sakin Saide Hanım ise evinin so-
kak kapısına koyulan kundaktan sonra polise giderek şüphelinin eşkalini vere-
cek, bu kişinin daha önce tulumbacılarla birlikte evine birkaç kez gelerek ırçır
23 D İ Sabah T -
II. A -
.G -
A C İ M E Sabah A İ -
A Z Sabah II.
A B 2006 42 -31 D 200 1- 4 .
A 190 A -
İ T -
.A F E
.A .G A -
E Y İ T -
1914 95 .
24 T . K T . 30 30 A 190 . T -
C S S H -
C 2002 3 4 E 1999 50 .
25 Sabah . 6 01 31 A 190 .
26 M . 23 1 E 190 .
DEVR-İ HÜRRİYETTE İSTİBDAT HAYALETİ 15
Yangını’nda hanesi kurtulduğu için kendisinden ısrarla para istediğini ama tale-
bi karşılık görmeyince husumet besleyerek evini yakmaya kalkıştığını ileri süre-
cekti.2 Kısacası kundaklamaların gerekçeleri de failleri de gün be gün çeşitlen-
di. Sebebi bilinmeyen, hatta kazara çıkan yangınları bile, o günlerde herkes için
gayet aşina bir figüre dönüşen kundakçılara, güçlü bir ihtimal olarak gündelik
hayata sızan kundaklamalara atfetmek olağanlaştı. Dahası, şu ya da bu sebepten
ileri gelen kişisel husumetlerin hallinde yangın çıkartmak ya da yangın çıkarttı-
ğı iddiasıyla birini zan altında bırakmak etkili bir silaha dönüştü.2
Yine de ahaliyi asıl endişelendiren bu küçük ve şahsi husumetlerden ziyade
daha büyük çaplı, siyasi husumetlerin olası tehdidiydi. Artık kamuoyunda ge-
rek ırçır Yangını’nın beklenmedik bir şekilde hızla yayılmasının gerekse hemen
akabinde artan yangınların, meşruti idareye muhalif istibdat yandaşlarının işi ol-
duğu yönünde bir kanı hakim olmuştu. Hatta bu vakaların bizzat eski hafiye me-
murları tarafından tertip edilen bir komplonun parçası olduğuna inanılıyor, bu-
na dair söylentiler alevlerden bile hızlı yayılıyordu. Yukarıda bahsi geçen vaka-
da erkez iver ve Ali’nin nasıl ki Kaba Sakal erkez Mehmet Paşa’nın adamları
olduğundan şüphelenildiyse, bir başka vakada . Abdülhamid’e yakınlığıyla bi-
linen üfürükçü Şeyh Ebulhüda’nın adı geçiyor, kundakçıların onun adamları ol-
duğu söyleniyordu.29 Sultanahmet’te esh b-ı servetten Hacı emal Bey’in ha-
nesine kundak koyma planları yaparken civardaki karpuzcu çocuk ve seyyar ek-
mekçi tarafından fark edilen, yakalandıktan sonra ahalinin hemen orada idam et-
mek istediği Tespihçi Halid ve arkadaşlarının ise meş hir-i cev sisten meşhur
casuslardan ... bir herifin adamları olduğu yönünde rivayetler vardı.30
Hafiyelerin o günlerde bu kadar gündeme gelerek komplo teorilerinin odağı-
na yerleşmesi pek de şaşırtıcı sayılmaz. ira hafiyeler ahalinin gözünde eski re-
imin tüm arızalarının cisimleşmiş h li, aynı zamanda yeni re imden en fazla za-
rar gören kişilerdi. Kanun-ı Esasi ilan edilir edilmez sansürün kalkmasıyla bir-
likte matbuatın ilk işi hafiyeleri ve urnalcileri teşhir etmek olmuştu. Bu kimse-
lerin pek çoğu galeyana gelen halk gazeteci Sadri Sema’nın tabiriyle intikam
alayları tarafından evlerinden alınıp çöp arabalarına koyulmuş, bin bir haka-
ret ve eziyetle sokaklarda gezdirildikten sonra aptiye Nezareti’ne götürülerek
eski günlerin intikamı alınmıştı İbrahim Feridun, 1910-11: 288 Sema, 2002:
374-77 . Yine Sadri Sema’nın aktardıklarına bakılırsa, hürriyetin ve padişahın
övülüp alkışlandığı coşkulu sokak gösterilerine eşlik eden nutuklarda bile ha-
fiyeler şiirli hitabe lere konu olabiliyordu. Bunlardan bir tanesi konumuz açı-
2 K Sabah .6 9 2 A 190 .
2 K O
-
A 2011: 106-96 .
29 K T . 9 52 31 A 190 .
30 K -M T . 9 50 29 A 190 .
16 EBRU AYKUT
sından dikkat çekici: H l mı bu fes, kırmızı fes, kırmızı fesler Kundakçı te-
resler Sema, 2002: 384 .31 Bu hitabede bahsi geçen kundakçı teresler in kim
olduklarına şüphe yok zira kırmızı fes özellikle nar çiçeği renginde olanlar
. Abdülhamid döneminde hafiye fesi olarak biliniyordu Göktaş, 1994: 296 .32
Nutuklar ve sokak gösterilerinin meşrutiyetin ilanını takip eden ilk günlerde
çok yaygın olduğu düşünülürse, hafiyelerin daha kundaklama söylentileri çık-
madan evvel bile zihinlerde kelimenin gerçek veya sembolik manasıyla kun-
dakçı olarak yer ettiğini ileri sürmek mümkün görünüyor.33 H l böyle olunca
devrimin ve ırçır Yangını’nın ardından ilk akla gelen tehdit unsuru da doğal
olarak hafiyeler olmuştu.
Servet-i Fünun’da yayımlanan Hafiyeler Gulyabani mi Oldu başlıklı yazı
kamuoyundaki bu tehdit algısını şöyle nakleder: Servet-i Fünun’a göre şehirde
kundaklamaların neden olduğu panik dalgası ve heyecan, ahalinin son 30 yıl-
dır istibdatla özdeşleşen hafiyelerin elinde nasıl eziyet çektiği göz önünde bu-
lundurulursa gayet olağan karşılanmalıydı. Aslında hafiye teşkilatı 30 Tem-
muz’da lağvedilmişti Kansu, 2011: 166 ancak bunların hafiyelerin kor-
kunç hayalleri henüz gözlerden z il olmadığı için halk bunları şimdi gulyabani
gibi görüyor du. Eskiden olsa bu gibi vakalar yangın yerinde çapulculuk yap-
mak veya sigortadan tazminat almak gayesiyle hareket eden kötü niyetli kim-
selere ya da basitçe patlıcan mevsimi ne atfedilecekken, şimdi her türlü fesat-
ta olduğu gibi kundaklamalarda da hafiye eskileri nin parmağı aranıyordu.34
19. yüzyıldan evvel İstanbul’da çıkan yangınların pek çoğunda yangın yerleri-
nin ve civarda kalan sağlam binaların, bizzat alevleri söndürmeye giden yeniçe-
riler tarafından yağmalandığı, 1826’da yeniçeri ocağının kaldırılmasından son-
31 T D K .B . . .
. . TERES.
32 N K A E B Ç H H -
N 11 E -
190 29 A 1324 K F .K 2003 19.
33 D A E K F -
. K F -
11 E 190
.A -
-
.
34 S İ .E -
-
... H ...
- . B .
H G O .4 29 A 190 . İ -
-
.T 200 - 9 S 1994 432.
DEVR-İ HÜRRİYETTE İSTİBDAT HAYALETİ 17
35 K İ .F -
.1 . 1 . İ .S 19 6 4 -66.
S S 1 33 1 1 3 : 119-25 330
M 1 50 664. B .B F 2010 5- S 1994
42 . R E K -
19 1 29 .
36 Y Z 19.
B -
.Y -
. B .Y L. Z B İ
1800-1920 L Y İ 2006 . 126 T 200 90. 1 2
1 4 T
A İ -
-
I. A III. S
N - C -
T 2012 . B T -
.
3 E T 10 T 132 23 T 1911 A Y -
1 0 Y İ
300 . B . 10 T H
V - İ M E . 106 30. 11 1 Ş 1329 2 T 1911 .
6. M E 1 65 H Y
Y 200 -
. B . 10 11 T H S M E . 10 30. -
11 15 Ş 1329 11 A 1911 . 95 -59. Y 1 65 1 0 -
İ .İ T S
F O Z .H
Y B Y İ -
Z Y
Y -
T S 20 .B
6- 1
Z 2012 92 .
18 EBRU AYKUT
A -
30 M .B .T
. 9 50 29 A 190 .
39 E .A -
- -
.B -
G L F D -
1932 L P .D -
N K F 1 30
.M 19 6 451-66.
40 B - M M - E Y T . 9 53 1 E 190 . A -
M -
Ş - -
- .B İ -
... - -
O
H A
.
DEVR-İ HÜRRİYETTE İSTİBDAT HAYALETİ 19
41 T .2 2 A 190 .
42 K İ . 11 2 A 190 .
43 B B O .O K V -
S A
O 2013 254-63 .
44 H 31 A 190 İ
111 K 199 1 .D İ -
.Ç 2009 13-2 .
45 K M T . 9 50 29 A 190 . İ -
S S
Z N H B .S İ-
T 6A K -
.H B N -
.H -
29 T İ T -
M R B E V Z B .A Z
20 EBRU AYKUT
mahk mlardan 300 kadarının ırçır Yangını’nda zarar gören hane ve dükkan-
lardan eşya çalarken yakalandığını yazan Sabah gazetesi ise, kundakçıların bu
kimselerin hempaları olduğu kanaatindeydi. Üstelik Unkapanı’ndaki bir hadise
de bu kanaati destekler nitelikteydi. Aşık Paşa mahallesinde bir haneye kundak
koyduktan sonra firar eden şahıslar duvarlara, üzerinde geçenlerde o civarda
bir haneye sirkat hırsızlık için giren arkadaşlarımızdan biri duvardan düşerek
ahali tarafından öldürüldüğünden dolayı biz de bu mahalleyi yakacağız yazılı
yaftalar yapıştırmışlardı. Sabah gazetesine göre bu şahısların kısa bir süre önce
aynı semtte başka bir eve hırsızlık amacıyla giren, ancak kaçarken bahçe duva-
rından düşerek vefat eden hapishaneden afla çıkmış s bıkalı gür hundan Ah-
med’in arkadaşları olduğuna şüphe yoktu.46
İstanbul’da gerek kundaklamaların artmasının gerekse daha genel manada
asayişin bozulmasının sebeplerinden biri olarak görülen af, Kanun-ı Esasi’nin
ilanıyla birlikte gündeme gelen ilk meselelerden biri olmuştu. Temmuz sonun-
da yalnızca İttihat ve Terakki değil, matbuat ve özellikle ahali de af beklentisi
içindeydi. Af ilanı hükümetin en önemli vazifeleri arasında görülüyor, istibdat
mağdurlarının ve ailelerinin hürriyet coşkusuna ortak edilmesi için elzem bu-
lunuyordu.4 Söz konusu beklenti 28 Temmuz’da siyasi suçlardan hüküm giy-
miş mahk mlar ve çoğu sürgünde olan eski re im muhalifleri için çıkartılan af-
la karşılandı. Ancak siyasi mahk mların yanı sıra adli mahk mlar da hapisha-
nelerden salıverilmişti. 1909 Ağustos ayındaki bir meclis oturumunda, döne-
min Adliye Nazırı Nurettin Paşa bu durumun abtiye Nez reti tarafından gös-
terilen acz ve kus r dan kaynaklandığını ifade edecek, hapishanelerde cereyan
eden şiddet olaylarından sonra hükümetin memlekette ihtil l vuku’una mey-
dan verme mek adına sayıları 15 bini geçen adli suçluyu da siyasilerle birlik-
te tahliye ettiğini belirtecekti.4 İngiliz gazeteci E. F. Knight ise hapishanelerde
yatan pek çok mahk mdan hangisinin siyasi hangisinin adli suçlardan hüküm
giymiş olduğu hususundaki belirsizliğin böyle bir kararda rol oynamış olabile-
ceğini söyler 1909: 235 . Hatta görünen o ki aynı belirsizlik bimarhanelerde-
B A F S Z N
İ F 1326 2 - 9.
46 K Sabah .6 9 2 A 190 . B İ -
. Sabah -
A
.B .
Sabah . 6 01 31 A 190 .
4 Ö .İ . 5090 2 T 190 .
4 MMZC 1 1 6 13 . İ 5A 1325 1 A 1909 . 530. D D M -
V A F T H - U -
M B T -
Y -
M - V
1951 2-3 . A .M -
M 1995 130-31 Ç -G 1991 331-32. B İ . 5091 2 T -
190 .
DEVR-İ HÜRRİYETTE İSTİBDAT HAYALETİ 21
ki akıl hastaları için bile geçerliydi. Adli suçların af kapsamına alınmasını olum-
lu karşılayan İkdam, halihazırda bütün mahk mlar salıveriliyorken, tımarhane-
lerde id re-i müstebidde zamanında oraya nasıl gönderildiği hemen herkesin
mal mu olan bazı kimselerin de bulunabileceğini hatırlatarak doktor muaye-
nesinden sonra cidden mecn n olmayanların tahliyesini önerecekti.49
Esas gerekçesi ne olursa olsun İttihat ve Terakki af kapsamının bu şekilde ge-
nişletilmesini, şehirde kargaşa çıkartarak kamu düzenine ve böylece emiyet’in
davasına zarar vermeyi uman Sadrazam Said Paşa’nın bir hamlesi olarak değer-
lendiriyordu Knight, 1909: 252 .50 İstanbul’da çıkan Le Stamboul gazetesi de
gelecek konusunda oldukça karamsardı. Tahliye edilenler arasında masumlar
kadar başkent sokaklarında artık elini kolunu sallayarak dolaşan haydutlar da
olduğunu söylüyor, umumi affın ileride çok ağır sonuçlar doğurabileceği öngö-
rüsünde bulunuyordu akt. L vy-Aksu, 2013: 167 . Said Paşa hükümetine atfe-
dilen bu icraatın İstanbul’da kısa sürede asayiş problemlerine yol açtığı, döne-
me tanıklık eden Dersaadet Polis Mektebi muallimlerinden İbrahim Feridun ile
akanüvis Abdurrahman Şeref Efendi tarafından da nakledilmektedir. İbrahim
Feridun’un 1910 11 tarihli bir ders kitabında yazdıklarına göre, umumi afla bir-
likte taşra hapishanelerinden salıverilen erb b-ı cer im ve daha evvel taşraya
sürülmüş serseri ve mazanne-i s ’ eşh s , mürur tezkerelerinin hükmü kalma-
dığı için hiçbir denetime tabi olmadan İstanbul’a akın etmişti.51 Bu yüzden pa-
yitahtta kundakçılık ve hırsızlık vakaları artmış, sokaklarda asayişten eser kal-
mamıştı 1910 11: 291-92 . 1909 yılından 1922’ye kadar Osmanlı Devleti’nin
resm tarihçiliğini yapan Abdurrahman Şeref Efendi de meşrutiyetin ilanından
sonra İstanbul nüfusunun aftan yararlanıp sürgünden dönenler ve sokaklarda-
ki gösterileri, mitingleri izlemeye gelen ecnebilerle iyice arttığını söyledikten
sonra, bu kalabalık arasında payitahtta toplanıp gündüz vakti sokaklarda soy-
gunculuk yapan 15 bin kadar serseri nin de bulunduğunu ilave eder Koda-
man ve Ünal, 1996: 17 .52
Ortaçağdan 19. yüzyıl sonlarına kadar birbirinden çok farklı bağlamlarda or-
taya çıkan komplo teorilerinde hemen her zaman yersiz yurtsuz serseriler, di-
lenciler vb. mar inal gruplar, bir takım siyasi amaçlarla kundakçılık yaptıkları,
içme sularını zehirledikleri, etrafa veba ve lepra bulaştırdıkları gerekçesiyle düş-
manlaştırılmış, çoğu zaman ülkeyi yok etmek veya kargaşa çıkarmak istedikle-
ri ileri sürülen ve bağlamına göre kimlikleri değişen bir takım yabancı dış güç-
lerin maşası olmakla suçlanıp kriminalize edilmişlerdir Nirenberg, 1998: 93-
124 Dillinger, 2006: 101-21 Roberts, 1997: 9-29 . Görünen o ki Osmanlı eli-
ti de devrim sonrası İstanbul’da artan ya da arttığı varsayılan asayiş sorununu
değerlendirirken, toplumun en mar inal kesimlerini, yani sabıkalıları ve zaten
her zaman potansiyel suçlu sınıfına koyulan, hatta sabıkalılardan pek de farklı
görülmeyen serseri leri günah keçisi ilan etme eğilimindeydi. Ele geçirilmele-
ri neredeyse imkansız olan esas faillerin peşine düşmek yerine halihazırda el al-
tında olan olağan şüphelileri , suç işleme potansiyellerini gerekçe göstererek
yakalamak hükümet ve polis üzerindeki kamuoyu baskısını azaltmanın, huzur-
suzluğu gidermenin ve toplumsal beklentileri manipüle etmenin en kolay yo-
luydu. Bu doğrultuda hemen serseriler için bir aydan üç aya kadar hapis ceza-
sı öngören, eski re im zamanında çıkartılmış Serseri Nizamn mesi 1890 iş ba-
şına çağrıldı53 ve İstanbul’da bulunan işsiz güçsüz s bıkalı ve serseri gür hun-
dan kimselerin, asayişi tehdit ettikleri gerekçesiyle toplattırılması yoluna gi-
dildi.54 Bundan çok kısa bir süre sonra 10 Ekim 1908’deyse bu sefer işini gü-
cünü terk edip grev yapan işçilerin yol açtığı kamu düzeni problemlerine kar-
şı bir önlem olarak Tatil-i Eşgal emiyetleri Hakkında Kanun-ı Muvakkat gün-
deme gelecekti.55 Yani ortada bir tehlike varsa da bu, doğrudan meşrutiyetin si-
yasi temellerine ve aktörlerine değil, kamu düzenine yönelik bir tehlike olarak
lanse ediliyor, artan kent nüfusunu daha sıkı denetime tabi tutarak önleyici ted-
birlerle bu tehlikenin bertaraf edilebileceği düşünülüyordu. Bu süreçte kontro-
D N H H O
- 5-6 İ
.B . MMZC 1 1 1 12. İ 1K 1324
14 O 1909 .1 .D
.
K 1909 235.
53 S N Ş 1909
S M - S O E H K M 1909 Ö -
2009 90-95 E 2004 243-63 .
54 . 4 30 A 190 S T . 30 30 A 190 T . 31 31
A 190 . 10 30 A 190 BOA. ZB 325 114 15 A 1324 2 A -
190 DH.MKT 12 9 42 4 Ş 1326 1 E 190 BEO 33 9 25412 Ş 1326 4 E 190 .
T T Ç Y
.G İ 24 A -
Z N
.B .T T .3 39 31 A 190 .
55 B 9A 1909 E 2004 263- 4 .
DEVR-İ HÜRRİYETTE İSTİBDAT HAYALETİ 23
lü elinde tutan bir devlet tesiri yaratmak için tüm tehlikeli sınıflar , yani işsiz-
ler kadar işçiler, sabıkalılar kadar sabıkasız ama kimlikleri itibariyle potansiyel
suçlu addedilen serseriler de kriminalize edilerek polisin müdahale alanına gir-
di.56 Lakin söylentilerin zirvede olduğu o günlerde ahaliye asayişin yeniden te-
sis edildiği mesa ının verilebilmesi için, kamuoyunda kundaklamaların yol açtı-
ğı heyecan dalgasının eski düzene geri mi dönüyoruz korkusunun yatıştırıl-
ması, bunun için de her şeyden evvel mübalağalı haber yapmakla itham edi-
len gazetelerin hizaya getirilmesi gerekiyordu.
at uata i tar
Afla birlikte gündeme oturan İstanbul’un asayiş sorunu ve hemen akabinde ce-
reyan eden kundakçılık rivayetleri hükümeti ilk günden harekete geçirmişti. 27
Ağustos’ta, yani söylentiler gazete sayfalarına taşınır taşınmaz Sadrazam K mil
Paşa, aptiye Nazırı Sami Paşa’yı yanına çağırıp kundaklama vakalarının önü-
nün alınması için hemen gerekenin yapılmasını emretti.5 aptiye Nezareti bu-
nun üzerine son 15 gün içinde İstanbul’da ne kadar yangın çıktıysa bunların se-
beplerini, nerelere kundak koyulduğunu, kaç kişinin yakalandığını ve tahkikat-
ların neticesini öğrenmek üzere polis müdüriyetinden bilgi istedi.5 Ayrıca Sami
Paşa Sabah gazetesine de uzunca bir mülakat verdi. 28 Ağustos’ta yayımlanan
mülakatta, kundakçılar hakkında soruşturmanın devam ettiğini ve polis me-
murlarına gerekli talimatların verildiğini söyleyen Sami Paşa’ya göre ...müker-
rer s bıkalı, ef’ l-i cürmiyye iliklerine işlemiş, birçok defalar hapishaneye girip
çıkmış olan eşh s-ı şer re nin umumi afla tahliye edilmeleri böyle fenalıklara se-
bebiyet vermişti. Bunun yanı sıra halkın hürriyeti yanlış anladığını söyleyen Pa-
şa, ...hürriyet denince bir insan istediğini yapar da müc z tını görmez zannı-
na düşüp bu gibi işlere bulaşan ve haşer t-ı şer reye katılanlar olduğunu be-
lirtiyordu. Paşa’ya kalsa hapisten salıverilenleri iki günde tekrar tutuklardı an-
cak kanun buna müsait değildi.59 Gelgelelim, yukarıda da belirttiğimiz gibi, tu-
tuklamalar kısa süre sonra kanuna değil Serseri Nizamn mesi’ne istinaden ya-
pılacaktı. Aynı gün Tanin gazetesinde de belli ki yüreklere su serpmek amacıy-
la bir haber yayımlandı. Tanin, aptiye Nezareti’nin yürüttüğü tahkikatta bu ka-
sıtlı yangınların i de-i istibd d fikrinde bulunması muhtemel olan eşh s-ı h i-
56 F E R T N B L T -
200 . 94 -
2001 3. S A II. A
.Y 2014 126-34.
5 İ . 12 2 A 190 .
5 BOA. ZB 3 3 94 15 A 1324 2 A 190 .
59 ... - - -
- . B . Z N M -K
Sabah .6 9 2 A 190 .
24 EBRU AYKUT
Dersaadet’te öteye beriye kundak vaz’ı suretiyle ika’-yı har k yangın çıkarma teşeb-
büs tında bulunulduğuna dair bazı gazetelerde vuku’ bulan neşriyy t-ı mübal ğ -
k r nenin halk üzerinde s -i tes ri h sıl ederek kul b-i n sda herkesin kalbinde he-
yecan tevl d ettiği doğurduğu maalesef anlaşılmış ve zabtiyece ic b eden takayyü-
d t çabalar ve ted b r-i m niaya tevessül edilmiş başvurulmuş olmağla hiçbir havf
korku ve endişeye mahal olmadığı bey n ve il n olunur.63
1 K T . 9 51 30 A 190 .
2 Sabah M S Z
Z N -
-
.S Z -
-
-
.B . Z N H M .1 31 A 190 .
3 K Sabah . 6 00 30 A 190 .
4 K T . 30 30 A 190 . A T 31 A 25-
2 A İ .B
1 11
11 .B . K -
T . 31 31 A 190 .
DEVR-İ HÜRRİYETTE İSTİBDAT HAYALETİ 27
Devr-i s bıkta bodrum katlarında sigara kağıtlarına varıncaya kadar tahr bde pek
ziy de ehliyet ibr zına alışmış olan memurin-i z bıtanın koca kundaklar h mil bulu-
nan adamları göremediklerine ve bir şey yoktur diyerek zabtiye nez retini iğf l eyle-
melerine teessüf olunur. 5
Oldukça a itatif bir dile sahip diğer varaka ise birkaç yıl sonra bir suikast sonu-
cu öldürülecek olan gazeteci Ahmed Samim tarafından yazılmıştı. 6 Diğer vara-
kada olduğu gibi ahalinin endişelerini etraflı biçimde dile getirdikten sonra, so-
rumsuz tavrından ötürü hükümeti ve polis teşkilatını hedef tahtasına koyan Ah-
med Samim’e göre halkı heyecana sevk eden şey, gazetelerin kundakçılık neşri-
yatı değil, hükümetin tedbirsizliği, acziyeti ve ataletiydi. Etrafta bu kadar söylenti
dolaşıyorken, insanlar canının malının derdine düşmüş geceleri sokaklara çıka-
mıyor, çoluğunu çocuğunu bırakıp evinden bir yere ayrılamıyorken, polisin gö-
revini ihmal etmesi ve hükümetin kayıtsızlığı halkı hırsızlardan, kundakçılar-
dan, yangınlardan ziy de tedh ş ediyor dehşete düşüyor du. Bu durum karşı-
sında huzuru kalmayan, asayişi mecburen kendi başına tesise kalkışan ahali ar-
tık tahammülün sınırına gelmişti. aptiye Nezareti gazetelere beyanname gön-
dermek yerine, icr t-ı şed de ile bir an evvel endişeleri gidermeliydi.
l i ti rü eşeddü mi e r:
sa u ma, ma alle de riyeleri e lis
Ahmed Samim’in de belirttiği gibi, halk daha ilk günden kundakçılara karşı te-
yakkuza geçmiş, kendi güvenliğini almak, mahallelerde asayişi sağlamak için
devriyeler, nöbet kolları oluşturmuştu. Gazeteler pek çok semtte mahalle genç-
lerinin ellerinde sopalarla sabahlara kadar nöbet tuttuğunu yazıyordu. 9 Ba-
lat’ta inili eşme yokuşunda Hatice Hanım’ın hanesinin bahçe duvarına koyu-
lan kundaktan sonra devriye kolları oluşturulmuş, mahallede nöbet tutma ka-
rarı alınmıştı. 0 Küçük Mustafa Paşa civarında da mahalle imam ve sakinleri ge-
5 Sabah . 6 01 31 A 190 .
6 B S A F -
A S 1910 M İ -
.S S -
H F A S -
İ T C 2002 46 .
Sabah . 6 01 31 A 190 .
B . H -
M .
B . U - İ M . 36 3 E 190 .
9 K -C - N - D T .9 4 2 A 190 K -
-M T . 9 50 29 A 190 K Sabah .
6 9 2 A 190 K Z T .3 3E 190 U -
İ M . 36 3 E 190 I C L P P . 1162 29
A 190 .
0 T .2 2 A 190 .
28 EBRU AYKUT
ce nöbeti için altışar kişilik iki grup tertip etmişlerdi. 1 Yukarıda bahsettiğimiz
ilk varakanın anonim yazarı, Fatih civarında bazı mahallelerde oluşturulan ben-
zer devriye kollarından bahsediyor, buralarda halkın kendi arasında para topla-
yıp mevcut iki bekçiye altı tane daha ilave etme lüzumu hissettiklerini söylüyor-
du. 2 Diğer bazı semtlerde sokaklarda yalnız gezemeyeceklerini söyleyen bek-
çilerin sayısı, bazılarında ise görevlerini layıkıyla yapsınlar diye ücretleri arttı-
rılmış bir başka mahallenin sakinleri aptiye Nezareti’ne arzuhal vererek, ka-
tile, hırsıza, kundakçıya tesadüf ettiklerinde silahla karşılık vermek için müsa-
ade istemişlerdi. 3
Hükümetin ve polisin lakaytlığına dair hasıl olmuş güçlü kanı güvenlik endi-
şesiyle birleşerek öz savunmaya dayanan bu lokal tedbirlere meşruiyet kazan-
dırmış gözüküyor. Aslına bakılırsa Osmanlı Devleti kolektif sorumluluk ilkesi-
ni, yani bir mahalle ya da köyde asayişin sağlanmasında o bölge ahalisini sorum-
lu tutup görevlendirmeyi Tanzimat’ın ilanından sonra modern devlet tüm ku-
rumsal yönleriyle inşa edilirken bile vazgeçilmez bir pratik olarak görüyordu.
Ancak daha erken dönemler için olmasa da 19. yüzyılın ikinci yarısından itiba-
ren kolektif sorumluluğun İstanbul gibi büyük kentlerden ziyade taşra köy ve
kasabalarında, suçun önlenmesi ve suçluların takibi konusunda andarma ve
polisin en az varlık gösterdiği yerlerde hayata geçirildiğini de biliyoruz Aykut,
2011: 91-93 Ergut, 2004: 83-104 Kaya, 2009: 202-204 Özbek, 2008: 52 . Do-
layısıyla bu örnekte görüldüğü gibi, İstanbul’un tam göbeğinde ahalinin polislik
vazifesine soyunması, modern devletin varlık zemini açısından hemen devre dı-
şı bırakılması gereken bir tehdit olabilirdi ancak. 4 Üstelik ahali nezdinde meş-
ruiyeti su götürmese de bu pratiğin muhtelif problemlere gebe olduğu da açık-
tı. Gazetelerde yazılanlara bakılırsa mahalle devriyeleri can güvenliğini tehlike-
ye sokmaya başlamıştı. Şüphe üzerine yoldan geçenlerin öldüresiye dövüldü-
ğü, ahalinin zaptiyenin işine karışarak görevini yapmasına mani olduğu yönün-
de haberler, hiçbir denetime tabi olmayan bu devriyelerin yol açabileceği olası
sıkıntılara delaletti. 5 Ahmed Midhat Efendi Tercüman-ı Hakikat gazetesinde bu
konuya şöyle değinir:
1 D Y K H Sabah .6 9 2 A 190 .
2 Sabah . 6 01 31 A 190 . B -
İ 2015 305 .
3 K Sabah . 6 00 30 A 190 .
4 N İ İ -
. 1903
A
B K -
-
.Ş -
İ 2015 16 .
5 K T . 31 31 A 190 K .5 31 A -
190 U - İ M . 36 3 E 190 .
DEVR-İ HÜRRİYETTE İSTİBDAT HAYALETİ 29
İşitiyoruz ki bazı mahallerde mahalle tulumbacılığı eden bir takım gençler mahalle-
lerini muh faza gayretine düşmüşler. Bazı yerlerde bu gayret ahali-yi mahalleye de-
ta taammüm etmiş genelleşmiş . Böyle bir h l z bıtanın aczine del let edeceği cihet-
le ne kadar ayıp ise mazarr t-ı m neviyyesi cihetiyle de o kadar tehlikelidir. Halkın
muh faza-yı emniyetini yine kendi kuvvetinden beklemesi yangıncıları, soyucuları
d ç r-ı müşkil t edebilse dahi kendi aralarında bazı intiz msızlıklara yol açabilir. Da-
ha çocuk iken bir mahallenin etf li çocukları diğerleri aleyhine sal ’’ 6 etmek ve bir
tulumba efr dı diğer tulumba efr dıyla kavgalar çıkarmak gibi tem yülleri biraz da-
ha büyüyecek olur ise meydana o kadar intiz msızlıklar çıkar ki mazarr t-ı m neviy-
ye cihetiyle kundakçılığı da geçer...
Ahmed Midhat Efendi’ye göre çocukları bile birbirine düşürecek kadar mane-
vi tehlikeleri haiz bu mahalle devriyeleri yerini bir an evvel polisiye tedbirlere
terk etmek zorundaydı. Devrimden önce üç kişiyi bir araya toplandırmamağa
muktedir olan ... kimseye nefes aldırmaya n polis, şimdi o vakitler gösterdiği
gayretin yarısını bile sarf etse k fiydi. Asayişi sağlamanın hiç de zor bir iş olma-
dığını söyleyen Ahmed Midhat’ın bu konuda aptiye Nezareti’ne bazı önerileri
de vardı: Köşe başlarına dikilecek nöbetçi kulübeleri, asker desteği ve sokakları
dolaşacak birkaç süvari kolunun yanı sıra İstanbul’un her yerinde mevcut kah-
vehanelerden bazıları karakola çevrilebilir, buralara sokaklarda nöbetleşe dev-
riye gezmek üzere andarma ve polis yerleştirilmek suretiyle kurulacak 50 ka-
dar kahve karakol la mahallelerin güvenliği kolaylıkla sağlanabilirdi. Fizik-
sel bir soruna karakol binası yetersizliğine yönelik pratik bir çözümmüş gi-
bi gözüken bu önerisiyle Ahmed Midhat, ortalıkta dolaşan söylentilerin de kon-
trol altına alınabileceğini düşünmüş müdür bilmiyoruz. Neticede kahvehane-
ler, söylenti ve dedikodu vasıtasıyla işleyen bir iletişim şebekesinin tam da gö-
beğinde yer almalarıyla, ister halk arasında devlet sohbeti ni siyasi sohbet
engellemek, ister 19. yüzyıl ortalarında olduğu gibi kamuoyunun nabzını tut-
mak amacıyla olsun, her zaman siyasi iktidarın denetim ve gözetime tabi tutma-
ya uğraştığı kamusal mekanların başında geliyordu Kırlı, 2004: 76 Kırlı, 2009:
18-26, 53 . Üstelik daha 1883’te Namık Kemal, kahvehane ve benzeri kamusal
mekanlarda gazetelerin sesli okunma geleneği sayesinde tek bir nüshanın ku-
lağa bir parça abartılı gelse de en az 15 bin kişiye ulaşabildiğinden bahseder. 9
6 S -
Ş S 2005 29 .
A M B - M M - E Y T . 9 53
1E 190 .
A İ Z N
. B F İ -
-
İ .B .İ -
. 5126 1 E 190 .
9 N K M İ M - E 1305 1 .4
Ş 2014 1 3.
30 EBRU AYKUT
90 K İ . 5126 1 E 190 . Y -
M
.E Ç A A
Z -
- -
.B .
B . A K M . 39 6 E 190 .
91 BOA. BEO 33 6 253916 4 Ş 1326 1 E 190 .
92 Z N İ Sabah . 6 02 1 E 190 . B -
H N -
. Sabah . 6 03 2 E 190 .
DEVR-İ HÜRRİYETTE İSTİBDAT HAYALETİ 31
yımladı. Sabah’a göre bir kundura boyacısı, bir küfeci, bir ebniye amelesi inşa-
at işçisi polisten ziy de para kazanır, ondan daha müster h yaşarsa... 200-300
kuruş maaşa talim eden polis elbette görevini yapmaz, dahası haklı olarak rüş-
vet alır, yolsuzluğa hırsızlığa karışırdı.93
İstanbul’daki polis memurlarının ve komiserlerin ödenmeyen maaşlar yüzün-
den vazifelerini yapmadıklarının, bu yüzden şehirde inzibat ve asayişin aksadı-
ğının aptiye Nezareti’yle Dahiliye Nezareti arasındaki bir yazışmada da gün-
deme geldiğini görüyoruz.94 Ancak sadece düzenli ödenmeyen düşük maaşla-
rın değil, işten atılma kaygısı ve ahalinin polise itimadının kalmaması gibi se-
beplerin de memurların görevlerini ihmalinde rol oynadığı söyleniyordu.95 Dev-
let kurumlarında . Abdülhamid döneminde şişen memur sayısını azaltmayı
ve kadroları yenilemeyi hedefleyen tensikat , devrimin hemen ertesinde baş-
lamıştı. Daha Ağustos ayı ortalarında yaklaşık 3 bin memur işten çıkarılmış, bu
durum, Georgeon’un ifadesiyle, özellikle İstanbul’da büyük bir işsizler ve küs-
künler kitlesinin ortaya çıkmasına sebep olmuştu 2006: 471 .96 Tam da ka-
mu düzeni ve asayişin tesisi için kendilerine en çok ihtiyaç duyulduğu dönem-
de polisler, belli ki bu birkaç sebebi bahane ederek görevlerini yapmakta pek de
istekli davranmıyorlardı. Yukarıda Ahmed Samim ve Ahmed Midhat Efendi’nin
yazılarında da görüldüğü gibi gazeteler bu isteksizliği sıkça vurguluyor, polisleri
hedef alan eleştirilerinde memurların rehaveti ve olaylara kayıtsızlığını ziyade-
siyle mevzu bahis ediyorlardı. Eylül başında Mizan ve Necm-i Terakki gazetele-
ri de benzer eleştirileri dillendirmeye başlamıştı. Mizan evvelce en ufak bir şeyi
haber alan bu memurların vazifelerine neden noksan araz oldu... diye soruyor-
du ...İnzib t gazete okumak, kahvede oturmak, ay başını beklemek gibi şeyler-
le tem n edilemez 9 Necm-i Terakki’nin sözleri ise daha ağırdı:
93 Sabah . 6 06 5 E 190 . A -
105 0 -
K 199 190 . A . E M Sabah .6 9 2 A 190 . Y
. -
M 1909 A
400 .M - M -
. MMZC 1 1 6 124. İ 22 T 1325 4 A 1909
. 114-1 MMZC 1 1 6 125. İ 23 T 1325 5 A 1909 . 13 -40. A
.E 2004 222. E İ İ T C -
-
1200 -
.B . BOA. DH.MKT 2635 6 24 N 1326
20 E 190 .
94 BOA. DH.MKT 12 9 4 10 Ş 1326 E 190 .
95 B . Z N M -K Sabah .6 9 2 A 190 .
96 A B İ
İ T
1990 29-30 . -
.V 2012 2 -92.
9 U - İ M . 36 3 E 190 .
32 EBRU AYKUT
... eskiden komiserlik kapmak, dalavere çevirmek için pek fa’ l görünen polisleri-
miz şimdi kıyamet kopsa yerlerinden kımıldamak istemiyorlar. Bunlar polis n mı al-
tında devr-i istibd dın h in- ne yorgunluklarını çıkartmak için uzanıp yattıkları hal-
de ahali sabahlara kadar sokakları mı dolaşacak Yine tekrar ediyoruz bunun da bir
s -i feti görülecektir.9
Eylül ayının ilk haftası sona ermeden basında görülen polise yönelik eleştiriler-
de ve kundaklama haberlerinde ciddi bir azalma oldu. Söylentiler de aynı ölçü-
de gücünü kaybetmeye başladı. Gerçi İstanbul’un asayiş sorunu etrafında eleş-
tiriler kısa bir süre sonra tekrar gündeme gelecekti ancak bu defa hedefte kun-
dakçıların peşine düşmeyen polis değil, hırsızları, saldırganları yakalamayan,
sokaklarda silah atılmasına müsamaha gösterip vazifesini yapmayan polis ola-
9 K Z T .3 3E 190 .
99 K .5 31 A 190 .
100 Z N S -
.B -
.B
.B . Z N M -K Sabah .
6 9 2 A 190 İ F 1326 290 BOA. DH.EO D.E.S 535 59 1 Ş 1326
14 E 190 .
DEVR-İ HÜRRİYETTE İSTİBDAT HAYALETİ 33
101 B İ T M A K
F - M C U K -
.B . U .1 2E 190
U . 19 4 E 190 . 162 31 O 1909 . 164 2 Ş -
1909. B .B 2003 426-36.
102 Y Y . U
. 1 16 E 190 U .2 1 E 190 İ . 5141 16 E 190 .
103 E U
-
.B . H
U . 5 20 E 190 .
104 T . T - R K H . 59 4 E
190 BOA. DH.MKT 12 9 40 4 Ş 1326 1 E 190 ZB 325 131 19 A 1324 1 E 190 . B
1 5 C K 163. -
.B . K M . 23 1 E 190 K Z -
T .3 3E 190 İ K İ T . 12 1
E 190 K İ .4 1E 190 . H 1 90
Ş - D
. 163.
. 12 9 5 3. A .M L -
1311 101.
105 T 2 A -1 E
25-31 A 45 .B -
1 .C A -L S -
1999 20 -20 . S 19.
-
.G -
S
.
34 EBRU AYKUT
Basındaki bu kundakçılar,
meşrutiyet karşıtı propa-
ganda yapmak ve halkı is-
yana teşvik etmekle suçla-
nacak Mizan gazetesi sahibi
Murad Bey ile yayın kuru-
lundan Nazif Sururi ve Ür-
yanizade emil Molla’ydı.
Üç gazeteci de tutuklan-
dı ve ardından farklı yerle-
re sürgün edildiler Kansu,
2011: 289-90 .10 Mizan ise
10 Ekim’de aptiye Nezare-
ti’nin resm ilanıyla ve dev-
letçe görülen lüz m üzeri-
ne geçici olarak kapatıl-
dı Mehmed Murad, 1326:
18 . Böylece hikmet-i hükü-
met gereği hürriyetlerin sı-
nırı ve re im düşman ları
tayin edilirken kundakçı-
lık fesat ve meşrutiyet
aleyhtarlığı ile bir kez daha
yan yana gelerek, sembolik
fakat kullanışlı bir referans
noktası oldu.10 Matb tta Kundakçılar , Kalem, no. 5, 18 Eylül 1324 1
Ekim 1908 .
KAYNAKÇA
Gazete ve Dergiler
B . .
E T . 2692.
. 10.
İ .1 2 5 1 19.
C M M -
O M B
.B . .5 1E 190 .
10 B M B İ .H A F -
K 2011 291 .
10 B D S -
E -
.E E 2015. B -
.A 2015 13-42.
36 EBRU AYKUT
Arşiv Belgeleri
BOA. B O A DH.EO D.E.S 534 9 534 19 534 2 534 4 534 5 534 61 534 6
534 9 534 9 534 102 534 13 535 1 535 1 535 31 535 3 535 49 535 59 23 A -14 E -
190 ZB 325 114 15 A 1324 2 A 190 ZB 3 3 94 15 A 1324 2 A 190 ZB
325 131 19 A 1324 1 E 190 DH.MKT 12 9 40 4 Ş 1326 1 E 190 DH.MKT 12 9 42 4 Ş
1326 1 E 190 BEO 33 9 25412 Ş 1326 4 E 190 BEO 33 6 253916 4 Ş 1326 1 E -
190 DH.MKT 12 9 4 10 Ş 1326 E 190 DH.MKT 2635 6 24 N 1326 20 E 190 .
Kitaplar ve Makaleler
A C 1309 1 93-94 T 11 1233-1236 M - O D .
A İ T 1931 M İ 1 0 1 1 A İ M İ-
.
A S. 19 T İ T R K İ .
A H. A Ş. K. 200 S G İ B 1 61 F K Ta-
T 23-59.
A A. T. 1992 İ M O C N A .
A F. 2013 T T B 1 31 2 B Ü -
Y İ .
A S. 2015 B İ Y O Y E . T. E . Z. 1 1 -
M İ Y İ 13-42.
A E. 2011 L P M 1
O E B Ü A E -
İ .
DEVR-İ HÜRRİYETTE İSTİBDAT HAYALETİ 37
B M. 2002 O A S 1 60-191 B
5 4 1-33.
B A. 1990 İ D Y İ .
B M. 1921 R H S F N G -
33 13-35.
B E. 2006 T T T - R B A II
1 6-190 B O 69 3 41 -432.
B E. F K. 2010 O İ C U N
Y O İ T T T İ B K Y İ
2014 .
B . 2003 İ M B İ E 1 0 1 11 A A.
. İ Y İ .
C İ. 2005 L P L -
İ B Ü A E İ .
Ç -G G. . . 1991 P P -
P A Y İ .
Ç Z. 1993 T İ P O
U C B L A L İ 1 O-
B T İ B K Y İ 2015 .
Ç Y. D. 2009 190 D T S E F. . M -
T V Y Y İ 13-2 .
D R. 2000 A E I S N M E -C -
T 105 1 1-35.
D F. 200 O İ M M M 1 0
1 1 İ K A .
D F. 200 B Y İ .
D A H. 19 3 E Ç Y T
T 1 59- 4.
D N. 2005 O D B E S S İ -
İ B 19 13 -159.
D . 2006 O A C T C T M
E M 10 2 101-121.
12 9 1 3- 4 T I M - A .
E K. 1999 İ M İ T 1 0
İ K A .
E T. 200 İ M İ 23 T 1 0 23 T
1909 Y K Y İ .
E O. N. 1995 İ Y M U B 3. İ İBB K İ -
D B Y N . 21 11 3-123 .
E F. 2004 M P O T -
İ Y İ .
E F. 2001 Ç İ K B Ç İ 34 1 59- .
E T. E Z. 2015 1 1 M İ Y İ .
F S. F H I I C C B
M M K S. D D. C. . T -
B B Ü Y İ .
G F. 200 190 T D S İ O Ç B V Ü -
L N. T A. . O 1 20
T V Y Y İ 146-162.
G F. 2006 B A. . H K İ .
G U. 1994 F B İ 3 K B T -
V İ 296-29 .
İ F 1326 1910-11 P E M T M M M -
H Ş D .
38 EBRU AYKUT
İ N. 2015 İ S U -
N Y B U T B .
İ S. 1939 T M M U M İ .
K F. 2010 O L İ .
K A. 2011 1 0 İ Y İ .
K . N. 1992 H R B 29 5 53-60.
K Y. S. 2003 S II. A İ D 1 6-1909 H -
T T 119 12-21.
K Y. S. 199 O İ 190 G T B 1 -209.
K A. Y. 2009 19. Y O İ M E Z L N. Ö
N. T A. . P O T B
T V Y Y İ 1 9-211.
K C. 2009 O M 1 0
1 T İ B K Y İ .
K C. 2004 C O N -C O E S -
A. E D. F. . P B L 5-9 .
K E. F. 1909 T T T M
L .
K B. Ü M. A. . 1996 V E T M -
O 1 0 1 0 TTK A .
K R. E. 19 1 T V V Y İ .
K O. 19 5 O B İ R T T -
1 İ Y İ 6 -93.
L -A N. 2013 O L O 1 1 0 K .
M C. 1 50 T T M 1 1 E -
T 2 .M L .
M L 1311 1 95-96 İ .
M M 1995 T M 2 N Y İ .
M M M 1326 1910-11 V B P İ -
T M B M D .
M . M. 19 6 T N F 1 30 I F R F
9 3 451-466.
M D. E. 2005 R A E S S 2 4
505-519.
N D. 199 V P M M -
U N .
O B. 2013 O K -
1 5 M 1 .
Ö N. 2009 B V O S D 1 6-
1914 M E 45 5 3- 01.
Ö N. 200 C G L 19 C O E
M E 40 4 -6 .
R . 199 A C R E M E -
12 1 9-29.
S N. 1994 Y -O D B İ -
K B T V İ 42 -43 .
S İ. C. 2011 C S A L O E
M E 31 1 196-216.
S S. 2002 E İ Ç A. Ş. . K İ .
S A. L. 1999 S M T T T I N F C -
A M. L. U C. . M E -
UCL L 204-221.
S A. 1 33 T T B
P 1 2 1 30 1 31 1 E. L. C A. H .
DEVR-İ HÜRRİYETTE İSTİBDAT HAYALETİ 39
S B. . 19 6 T F I 1 2 1 4A M R D
D R 4-5 4 -66.
S C. 1995 U B T T
B M T P T U C C L .
S . . S A. 2004 C U -
C .
Ş S 131 1901-1902 2005 T İ M D Ç Y -
İ .
Ş M. R. 2014 T E P O O E 1 2 1 -
C Ü T B .
T T. 2011 R R T C S M
4 54-64.
T A. 200 31 M O S İ H B Ş -A K K -
26 151-169.
T B. 2012 T C 1 2 1 4 U F R I
E M .
T B. 200 T V 1 2 1 23
B Ü A E İ .
T A. F. 1951 İ T T K B A .
V N. 2012 II. M İ S T D D -
B 34 2 1-93.
R. 1 3 1 20 3 R B L
Y H. C. 2000 M R. . T İ B K Y İ .
Y A. E. 19 0 T 1 1 1 1 Y B -
İ .
Y A. E. 1914 T M T M P
C Ü .
Y İ. 2014 P P
E M T P O T V Y Y İ .
Z C. 2012 T B M C I A
S F O 1 65-1 0 B G. L U. S . . U
M M U M -
2-102.