You are on page 1of 10

İSLAM’DA HAK KAVRAMI

1
A- İSLAM’DA HAK KAVRAMI

1) Tanımı

Sözlükte “gerçek, sabit ve doğru olmak, gerekmek; bir şeyi gerçekleştirmek; bir şeye
yakinen muttaki olmak” anlamlarına gelen bir mastar ve “gerçek, sabit doğru, varlığı kesin
olan şey’’ anlamlarında isim olan hak kavramı (çoğulu hukuk) genellikle batılın zıddı olarak
tanımlanmıştır.

Hak, kişinin hukuken korunan ve sahibine bu korumadan yararlanma yetkisi veren bir
menfaattir. Hak, esasen Arapça hukuk kelimesinin tekil hâlidir. Günümüzde ise hak
kavramı, kişilerin hukuken menfaati olarak tanımlanmaktadır.

İbranice’de benzer bir kökün “ağaç, taş veya metalin içini oymak; yazmak,
kaydetmek, tasvir etmek; buyurmak, bir kanunla sabit hale getirmek; Tanrı ve insanlara karşı
ödev, hukuk, imtiyaz anlamına geldiğini belirterek hak kelimesinin bu dilden gelmiş
olabileceği bazı düşünürler tarafından ileri sürülmüştür. Vurgulanmalıdır ki Sami dil
ailesinden olan Arapça ve İbranicedeki herhangi bir kelimenin yakın anlamlar ifade etmesi
doğaldır. Bu durum karşısında birinin ötekinden geldiğini iddia ve ispat etmek oldukça
zordur. Rağıp el-İsfehani hakkın asıl anlamının “mutabakat ve muvafakat’’olduğunu ifade
etmektedir.1

Türkçe sözlüklerde hak kavramı şu şekilde ifade edilmektedir: Doğru, gerçek, hakikat,
adalet, adaletin ve kanunun, geleneğin gerektirdiği şey, doğruluk, gerçeklik, iddiaya
uygunluk, emek, hisse, pay, İnsaf, istihkak…vb.2 Ayrıca hak, gerek sözün, gerekse eylemin,
zamana, şartlar ve miktar bakımından nasıl gerekiyorsa öyle olmasıdır.3

En genel haliyle bir tanım yapılmak istenirse hak, hukuk düzeni tarafından koruma
altına alınmış menfaatlerin tümüdür. Fakat hukuk doktrininde ve diğer bilimsel metinlerde de
görülebileceği gibi hak kavramı üzerinde ortak paydada buluşulmuş kesin bir tanım söz
konusu değildir. Hak kavramı, üzerinde tartışmaların halen sürdüğü çok geniş ve felsefik bir
kavramdır.

İsmail Karagözün Dini Kavramlar Sözlüğünde bu kavram şu şekilde


tanımlanmaktadır: “İnkarı caiz olmayan sabit şey, doğru, doğruluk, adalet, hikmet, hikmete
uygun vuku bulan hüküm, görev, gerekli, ahenk, uyum, uygunluk, pay, hisse, kısmet ve var

1
İslam Ansiklopedisi, “Hak”, DİA, C. XV, Ankara 2002, s.139 .
2
Mehmet Doğan,Türkçe Sözlük, Acar Matbaası, İstanbul 2001, s. 513.
3
Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Işık Yayınları, Ankara 2014, s. 117.
2
olma anlamlarına gelen hak kavramı, Allah’ın isim sıfatı olarak; gerçekten var olan, varlığı,
ilah ve Rab oluşu hak olan eşyayı var eden ,gerçek anlamda mülk sahibi olan, yok olmayan
hakkı izhar eden ve adil olan.”4

Hak kavramı İslam literatüründe, doğru, gerçek olan şey, adalet, insaf, doğruluk5, bir
adama ait olan şey, alacak, bir davaya ya da iddiaya gerçek uygunluk, Geçmiş emek, manevi
istihkak, mesela ana-baba hakkı, hoca hakkı, usta hakkı, Pay, hisse, örneğin barut hakkı,
makas hakkı gibi farklı anlamlarda kullanılan bir terimdir.

Arapçada birbirinden farklı iki anlamı yer almaktadır. Bunlar “sabit olma ve vacip
olma’’ anlamlarını içermektedir. Mesela: “Şüphesiz ki, o vaat insanların çoğuna hak
olmuştur’’6 ayetinde “sabit oldu ve vacip oldu’’ manasındadır.“...Hakkı gerçekleştirmesi ve
batılı ortadan kaldırması için...’’7 ayetinde“ sabit olması ve ortaya çıkması manasına, “Hak
geldi batıl yok oldu.’’8 “sabit ve var olan şey manasına ‘’Boşanan kadınların örfe göre bir
takım eşyalar alma hakları vardır, bu takva sahipleri üzerinde bir haktır’’9 ayetinde“onların
üzerine vaciptir’’manasına gelir. 10

Kur’ân-ı Kerîm’de 247 yerde geçen hak kelimesi âyetlerin çoğunda bâtılın zıddı
olarak kullanılmıştır (meselâ bk. el-Bakara 2/42; en-Nisâ 4/105; el-Mâide 5/77). Öteki
anlamları arasında “vâkıaya, gerçeğe uygun söz” (el-A‘râf 7/169; Sâd 38/84); “doğru haber”
(el-Mü’minûn 23/62); “doğru yol” (Yûnus 10/35); “aslına uygun bilgi, inanç, yakīn” (Yûnus
10/36; en-Necm 53/28; el-Vâkıa 56/95; krş. Taberî, XV, 89); “delil” (Yûnus 10/76, 77; krş.
Taberî, XV, 102, 105); “bir olayın iç yüzü” (Yûsuf 12/51); “adalet” (el-A‘râf 7/89; el-Enbiyâ
21/112; Sâd 38/22, 26; ez-Zümer 39/69, 75); “görev, ödev, hüküm” (el-Bakara 2/180, 236,
241; er-Rûm 30/47) en çok dikkati çekenleridir. Başkalarıyla ilgili yükümlülüklere aykırı
davranışların niteliğini belirtmek üzere “bigayri’l-hakkı” ve “bigayri hakkın” (haksız yere)
(el-Bakara 2/61; Âl-i İmrân 3/112, 181; eş-Şûrâ 42/42), yine başkalarıyla alâkalı bir genel
hükmün dışına çıkmaya cevaz veren “illâ bi’l-hakkı” (ancak haklı bir sebeple) (el-En‘âm
6/151; el-İsrâ 17/33; el-Furkān 25/68) tabirleri Kur’an’da sıkça geçmektedir. Kur’an’da hak
kelimesi “gerçek, sabit, doğru” gibi anlamları dolayısıyla Kur’an’ı ve İslâm’ı ifade ettiği gibi
(el-İsrâ 17/81, 105; el-Kehf 18/29) vukuu kati olan ölüm için de kullanılmıştır (Kāf 50/19).

4
İsmail Karagöz, “Hak Maddesi”, Dini Kavramlar Sözlüğü, D.İ.B, Ankara 2005,
5
Hüseyin Özcan,Ansiklopedik Hukuk Sözlüğü, Alfa Basım, Ankara1993, s. 229.
6
Yasin 7
7
Enfal, 8.
8
İsra, 8.
9
Bakara, 281
10
Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, C.V,Diyanet Yayınları, İstanbul,1988, s. 11-12-13.
3
Daha çok “vaad” kelimesiyle birlikte âhiret hakkındaki haberler, müjde ve tehditler de hak ile
ifade edilir (el-Enbiyâ 21/97; Gāfir 40/55). Hak kelimesi “varlığı kesin olan, mutlak gerçek,
hikmete uygun olarak icat eden” anlamlarından dolayı Allah’ın bir ismi veya sıfatı olarak da
geçmektedir (el-En‘âm 6/62; Yûnus 10/30, 32; el-Hac 22/62). Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî,
Kur’an’da hak kelimesinin müfessirlere göre başlıca on sekiz anlamda kullanıldığını belirtir
ve âyetlerden örnek vererek bu anlamları şöyle sıralar: Allah, Kur’an, İslâm, adalet, tevhid,
sıdk, mal, vücûb, ihtiyaç, pay, beyan, Kâbe’nin durumu, haram ve helâli açıklama, kelime-i
tevhid, ölüm, kesinlik, cürüm, bâtılın zıddı.

2) Kur’an ve Hadislerde Hak Kavramı

Hak kelimesi belirlenmiş nasip manasına da kullanılır. Mesela: ’’Servetlerinde


isteyene ve yoksula belli bir hak tanıyanlar’’11 ayetinde bu anlamda kullanılmaktadır. Aynı
zamanda zulmün zıddı olan adalet manasında da kullanılır. 12 Mesela: “Allah hak ile (adaletle)
hükmeder.’’13

Kur-anı Kerim’de 247 yerde hak kelimesi geçmektedir. “Doğru haber’’14,“Doğru


yol’’15,“Aslına uygun bilgi, inanç, yakin’’16,“Delil’’17,“Bir olayın iç yüzü’’18,“Adalet’’19
“Ödev, görev, hüküm’’20 en çok dikkati çekenleridir. Başkalarıyla ilgili yükümlülüklere aykırı
davranışların niteliğini belirtmek üzere “bi-gayril-hakkı’’ve “bi-gayrı hakkın’’(haksız yere)21
yine başkalarıyla alakalı bir genel hükmün dışına çıkmaya cevaz veren “illa bil hakkı’’(ancak
haklı bir sebeple)22 tabirleri Kuran’da sıkça geçmektedir.

“...Gerçekten ancak Allah Hak’tır...”23“...Gerçekten ancak Allah apaçık


Hak’tır”24“Eğer, hak, onların arzularına uysaydı gökler, yer ve bunların arasında bulunanlar
bozulur giderdi...”25 “Allah bu yurdu ki; Hak (benim adımdır) ve ben gerçeği söylerim”26

11
Mearic, 24-25
12
Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi,c.V,s.11-12-13,Diyanet Yayınları, İstanbul,1988
13
Mü’min, 20.
14
Mü’min, 23/62
15
Yunus, 10/35.
16
Yunus, 10/36.
17
Yunus,10/76-77.
18
Yusuf, 2/51.
19
Araf, 7/89;Enbiya, 21/112
20
Bakara, 2/180,236;Rum, 30/47
21
Bakara, 2/61;Al-i İmran, 3/112,181;Şuara, 42/42.
22
En’am, 6/151;İsra, 17/33;Furkan, 25/68.
23
Hac, 22/6,62;Lokman, 31/30
24
Nur, 24/25.
25
Mü’minun, 23/71.
26
Sa’d, 38/84.
4
Hak kelimesi Kur’an’daki anlamlarıyla hadislerde de geniş olarak yer almıştır. Hz.
Peygamber’in uzunca bir duasında geçen, “Allahım! Sen haksın, senin vaadin haktır, sana
kavuşmak haktır, senin sözün haktır, cennet haktır, cehennem haktır, peygamberler haktır,
Muhammed haktır, kıyamet haktır”27 cümlelerindeki hak kelimelerinden ilki “varlığı kati
olan, kuşkuya yer bırakmayacak kesinlikte gerçek ve sâbit olan” şeklinde açıklanmış ve bu
vasfın yalnız Allah’a mahsus olduğu, çünkü sadece Allah’ın ezelden ebede yokluktan
münezzeh bulunduğu belirtilmiştir.28

Kur’an da, hadislerde ve diğer İslami kaynaklarda hak kelimesi “korunması,


gözetilmesi ya da sahibine ödenmesi gerekli olan maddi ve manevi imkan, pay, eşya ve
menfaatler; görev, sorumluluk, borç” gibi anlamlarda da kullanılmıştır. Zenginlerin malında,
yoksulun hakkı bulunduğunu bildiren ayetlerle29 akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını vermeyi
emreden ayetlerde30 hak kelimesi zekatı veya din ve hukukun gerekli gördüğü mali yardımı
anlatır.

Rağıp el-İsfehani hak sözcüğünü 4 anlam çerçevesinde değerlendirir. a)“Bir şeyi


gerektiği şekilde yapan, ortaya koyan’’ anlamındadır. Bu nedenle Allah-ü Teala’ya Hak
denilir.31b)“Varlığı hikmet gerektiren şey’’ anlamını ifade eder. Bu anlamda Allah Teala’nın
bütün fiilleri’ hak’tır.32“İnancın olması gerektiği şeklinde olması’’ anlamını dile getirir. Bu
anlamda“bir kimsenin tekrar dirilme, mükafat, cennet, cehennem hakkındaki inancı hak’tır
denilir.33“Söz ve eylemin gerektiği zaman, gerektiği kadar ve gerektiği şekilde olması’
’demektir.34

Şeyh Ali el-Hafif hakkı: şer’an hak edilen maslahattır(müzekkiratü’l Hak ve’z
Zimme,36)diye tarif etmiştir. Bu tarif sonuca göre yapılmış bir tariftir.35

Şeyh Mustafa ez-Zerka “Hak hukukun bir yetki veya yükümlülük olmak üzre
benimsediği bir aidiyettir’’diye tarif eder.(el-Medhalila-Nazariye i’l iltizam fi’l Fıkh) En
güzel tanımlardan biri de budur. Çünkü hem Allah’ın kullar üzerindeki namaz, oruç vb. Allah
hakkı olan dini vecibeleri, hem mülk edinme gibi medeni hakları, hem babanın evladı
,kocanın hanımı üzerindeki kendine itaat etme gibi adap ile ilgili hakları, hem devletin tebası

27
Buhari, Tehaccüd,1
28
Ahmed Kalkan,Ansiklopedik Kur’an Kavramları,c.IV s.346,Davud Emre Yayınevi, İstanbul, 2011
29
Zariyat,51/19;Meariç,70/24
30
İsra, 17/26;Rum, 30/38
31
Yunus, 30-32.
32
Yunus, 5-53;Bakara, 146-147-149.
33
Bakara, 213.
34
Yunus, 33;Secde, 13;Mü’minun, 71.
35
Hanefi Mehmed,İslam Ansiklopedisi, c.XV,s.137,Diyanet Yayınları, Ankara,2002
5
adına tasarrufta bulunma hakkı gibi mali hakları ve kişinin bir başkası üzerinde sabit olan
velayet hakkını içine almaktadır.36

Dr Muhammed Umara ise; hakları hak olmanın ötesinde bir gereklililik olarak görür
ve şöyle der: “İslam’daki insan hakları olgusunu ortaya çıkarıp inceleme konusunda
sarfedilen ve sarfedilmekte olan entellektüel çabalar, İslam’ın bu alandaki seçkin yerini
belirtme faziletini taşımasına rağmen,-bunun böyle olduğuna ve önemine inanıyoruz-söz
konusu yaklaşımların bu babda Avrupalıların koymuş oldukları terimin aynısı üzerine
kurulmuş olduğunu görüyoruz :’Hukuk’ terimi. Oysa biz , İslam’ın ,insanın iman ve
“hukuk’’una saygıda “Hukuk’ ’mertebesini aşarak bunları “zaruretler’ ’kabul edip ,“farizalar’
’arasına kattığını görüyoruz. Yeme-içme, giyinme, oturma, güvenlik, inanç, düşünce ve ifade
özgürlüğü, öğrenim hakkı, toplumun genel düzeninin oluşturulmasına katılım ve yöneticileri
gözetim ve sorgulama hakkı, yetersiz yahut zalim , fasık, bozuk düzenleri değiştirmek için
devrim... vs .Bütün bunlar İslam’ın nazarında insanın isteyeceği, elde etmek için çaba
harcayacaği, engelleyenlere karşı duracağı “hak-ları’’ndan ibaret değildir. Bunlar aynı
zamanda boynunun borcu olan görevleridir.’’37

Hayreddin Karaman, "Hak, hukukun, bir yetki veya yükümlülük olmak üzere
benimsediği bir aidiyettir." şeklindeki bir tarifi tercih ettiğini yazıyor.38 Ömer Nasuhi Bilmen,
"Hak, bir kimseye mahsus olan manevi bir kudrettir ki, bununla tasarruf salahiyetini veya
malikiyet vasfını haiz olur. Başka bir ifade ile hak, şer'i bir iktidardır ki, insanlar bununla bazı
şeyleri icra ve mütalebeye salahiyetli olurlar", demektedir.39 Elmalılı da hak, bir de "vacibün
leh" , yani bir şeyin lehine, faydasına olan vacip manasına gelir. Bunun da karşılığı "vacibün
aleyh" veya sadece "vacib", "vecibe" ve kendi dil geleneğimizde "vazife", "görev"dir,
demektedir.40

Buna göre vazifenin karşılığında olan şey demektir. Mesela küçük çocukların bakılıp
büyütülmeleri, çocuklar açısından bir hak; anne ve babalar açısından ise bir vazifedir. Aynı
şekilde yaşlı babaların bakılmaları, kendileri bakımından bir hak; evlatları bakımından ise bir
vazifedir.

36
İsmail Karagöz, Dini Kavramlar Sözlüğü, D.İ.B,Ankara,2005
37
Muhammed Umara, İslam ve İnsan Hakları,s.68-75,Denge Yayınları, Ankara, 1992
38
Hayreddin Karaman, Ana Hatlarıyla İslam Hukuku, s.332-333,Ensar Neşriyat, İstanbul, 2014
39
Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuku İslamiyye ve Istılahi Fıkhiyye Kamusu,c.VII, s.123,Enes Sarmaşık Yayınları,
İstanbul,1999
40
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. X, s.353,Akçağ Yayınları, İstanbul,2010
6
Hak, doğrunun cevheridir. Mantıken ve tarihen görevden önce gelir. Toplum, devlet
şeklinde, insan haklarını koruma gayesiyle teşkil olunmuştur ve bunun için vardır. Fertlerden
her biri, umumun menfaatlerine uygun olduğu müddetçe kendi menfaatlerine sahip çıkıp
saygı gösterebilir. Kur-ani düşünce sistemine göre, içtimai hayatta iyilik hakkı vardır. Her
fert, diğer fertlerin iyiliği için katkıda bulunma zorunluluğu taşır. Herkes, “müştereken
bulunma” haline yardım etme mecburiyetindedir. O halde Kur-ani düşüncenin Mülk
suresinde ifade buyurduğu veçhile insanın gayesi iyiliktir.

Kur'ân-ı Kerim’de, hadislerde ve diğer İslâmî kaynaklarda hak kavramı, çok geniş
yelpazede ele alınmakta; kişinin Allah’a, insanlara, hayvanlara ve çevresine karşı hakları söz
konusu edilmektedir. Bâtılın zıttı olan hak kavramı, “doğru, gerçek, görev, sorumluluk, borç”
gibi anlamları yanında “korunması, gözetilmesi ya da sahibine ödenmesi gerekli olan maddi
ve manevî imkan, değer, pay, eşya ve menfaatler” anlamında da kullanılmaktadır.41 Yüce
Allah’ın güzel isimlerinden biri olan “hak” kelimesinin çoğulu olan hukukun gayesi, hakların
kime âit olduğunun belirlenmesi, hakların korunması ve haklara yapılan tecavüzün,
zorbalıkların ortadan kaldırılmasıdır.42Dolayısıyla insanın kanı akıtılmaz, canına kıyılmaz,
namusuna, toprağına, mesleğine, meskenine ve cinsiyetine dokunulmaz. Yüzlerce âyet ve
hadisin ortak ifadesinden İslâm’ın bu konulardaki görüşleri ortaya çıkmaktadır. Fert ve
toplumların her yönüyle hak ve sorumluluklarının belirlenmesi ve dengelenmesi İslâm dininin
ana konularından birini teşkil etmektedir. Önemli olan insanın sahip olduğu haklarıyla beraber
onur, şeref, namus ve iffetiyle yaşamasını sağlamaktır43

İnsan fıtratıyla örtüşen insan hakları kavramının zihinlerde yaptığı çağrışım insanın
sahip olduğu özgürlüklerdir. Yani insan haklarından anlaşılan onun özgürlükleridir.44 “Hak ve
özgürlük, aslında bir tek gerçeğin iki yönüdür, bir madalyonun iki yüzü gibidir. Çünkü
özgürlük bir hak olduğu gibi, her hak da özgürlükle gerçekleşebilir. Hak, özgürlüğün konusu,
özgürlük ise hakkın gerçekleşme vasıtasıdır.” Hak ve özgürlüklerin insanın kişiliğine bağlı
olarak, doğal, dokunulmaz, vazgeçilemez, engellenemez, kısıtlanamaz, devredilemez ve
evrensel olduğunda görüş birliği vardır. Yüce Allah’ın, üstün ve mükerrem bir varlık olan
insana bahşettiği bu hakların bir bütün olarak ele alınmayıp aralarında ayırım yapılması da
doğru değildir. Herkes için gerekli olan insan haklarına önem vermeyen ve bu haklara riâyet

41
Heyet, İslam ve Toplum, s.527,T.D.V.Yayınları, Ankara,2007
42
Muhammed Tahir bn Aşur,İslam ve İnsan Hakları, s.68-75,Rağbet Yayınları, Ankara,1992
43
Abdullah Draz, İslamın İnsana Verdiği Değer, s.46,Kayıhan Yayınları, İstanbul, 1983
44
Ümit Özdağ, Doğuda ve Batıda İnsan Hakları, s.17,T.D.V. Yayınları, Ankara,1996
7
etmeyen toplumlar medeni olamazlar. İlâhi bir kaynaktan beslenmeyen insan hakları
uygulamalarında her zaman eksiklik ve çifte standart söz konusu olacaktır.45

Hz. Peygamber’in -hayatı boyunca- insanlarla olan ilişkileri çok yoğun bir şekilde
geçmiş ve O sürekli sosyal hayatın merkezinde yer almıştır. O, “İnsanlarla haşir-neşir olup
ezalarına katlanan müslüman, insanlara karışmayıp ezalarına katlanmayan müslümandan daha
hayırlıdır.” buyurarak toplumdan ayrı yaşanmasını tasvip etmemiştir. Peygamberlik öncesi ve
sonrasında sürekli hakkın savunucusu olmuş, haksızlığa uğrayan mağdur kişilerin yanında yer
almıştır. Daha gençlik yıllarında haksızlığa, zulme, zorbalığa ve adâletsizliğe karşı mücadele
vermiş, bu bağlamda faaliyet gösteren ve iç güvenliği sağlamayı hedefleyen Hilfu'l-Fudûl
(Faziletliler sözleşmesi) adlı sivil toplum teşkilatına girmede tereddüt etmemiş ve bu teşkilatta
bilfiil çalışmıştır. Her türlü zulme ve haksızlığa karşı mücadele amacıyla ihdas edilmiş olan,
ancak Cahiliyye döneminin bir ürünü olan bu teşkilata katılmıştır. Hz. Peygamber'in, genç
yaşta bu teşkilata katılmak suretiyle daha o zamanda insan haklarına ne derece önem verdiği
anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber risâlet görevinden sonra da bu olayı zaman zaman
hatırlayarak davet edildiği takdirde yine böyle bir toplulukta yer alabileceğini ifade etmiştir.
Onun bu tavrı, Cahiliyye ürünü olup olmadığına bakmaksızın hak ve faziletten yana olmanın
bizatihi İslâm’ın gereği olduğuna bir işaret olarak kabul edilebilir.46

3)Hakkın Özellikleri

Yukarıdaki açıklamalarımızdan hareketle hakkın özelliklerini şu şekilde sıralamak


mümkündür:

a. Hakkın tamamındaki aidiyet (ihtisas)kavramı, bir avantaj ve ayrıcalığı ifade


ederken başkasının onu sahiplenmesinin ya da ona tecavüzünün de engellendiğini ortaya
koyar.

b.Bu aidiyet, şari’ ve hukuk düzenince tanınmış bir yetki olmalıdır. Mesela gasıb ve
hırsızın elindeki mal üzerindeki fiili durumları, kendilerine tanınmış bir aidiyet değildir ve
zilyedi bulundukları mal üzerinde hakları yoktur, dolayısıyla gasbedilmiş ve çalınmış mal
üzerinde tasarrufta bulunamazlar.

c.Hak sahibi kendisine verilen yetkiyi hukuk düzeninin tanıdığı sınırlar içinde
kullanmalıdır.Zira hak sahibi sadece bu çerçevede tasarrufta bulunmaya yetkilidir.

45
Şükrü Karatepe, İnsan Hakları İlahi Temelleri,s.19,T.D.V. Yayınları, Ankara,1994
46
Hayri Kırbaşoğlu, İslam ve İnsan Hakları Üzerine,s.279,Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1998
8
d.Netice itibariyle hak, Şari’in onu tanımasıyla ortaya çıkar. Şari’bir hakkı kendi
adına tanıyabileceği gibi, başkası adına da tanıyabilir. Dolayısıyla hakkın sahibi, Allah
olabileceği gibi hakiki ve hükmi şahıslar da olabilir: Hayatta bu anlamda hayvanların,
bitkilerin ve doğanın da hak sahibi olduğundan söz etmek mümkündür. Çünkü hak
kavramında ağırlıklı unsur, bunun hak olarak tanınmasıdır. Hakkın kullanılması ve
kullanılırken irade gibi unsurların araya girmesi ikinci, üçüncü...derecede önemli olan
unsurlardır. Gerek beşeri hukukta ve gerek İslam hukukunda insan merkezli haklardan söz
edildiği için hayvan hakları ve doğa hakları ayrı başlıklar altında incelenemez. Bununla
birlikte fıkıh kitaplarında hayvanların ve doğanın onlara zarar vermeyecek biçimde
kullanılmaları ,israf edilmemeleri ve acı çektirilmemeleri gibi hususlarda oldukça önemli
bilgiler mevcuttur. Dolayısıyla İslam hukukunda hayvanların ve doğanın kullanımında önemli
prensiplerin geliştirildiğinden söz etmek mümkündür.

e. Hak, bizzat gaye değil, gayenin gerçekleştirilmesi için bir vasıtadır. Hakkın gayesi,
menfaatin gerçekleştirilmesidir. Hak, menfaatin gerçekleştirilmesi için vasıta kabilindedir.

f. Menfaat hakkın gayesidir. Ancak birçok sefer sebep müsebbeb makamına


konulduğu gibi, burada vasıta gaye makamına konduğundan, hakkın bizatihi menfaatten
ibaret olduğu ifade edilir. Nitekim bu husus en açık şekilde hakkın konusunda ortaya çıkar.
Gerek beşeri hukukta, gerek İslam hukukunda hakkın konusunun menfaat olduğundan söz
edilir. Halbuki tanıma göre hakkın konusunun yetki olması gerekirdi. Yetki ,menfaat üzerinde
kullanıldığı için netice itibariyle menfaat, hakkın konusu sayılmıştır.

g.Hak sahibine verilen yetki, bir şey üzerindeki yetki şeklinde tezahür ettiği gibi,
ilgili şahıstan bir şeyi yerine getirmeyi talep şeklinde de ortaya çıkarabilir.

h.Eda, bazen bir şeyin yapılması şeklinde olabileceği gibi (icabi), bir şeyi yapmaktan
kaçınma şeklinde de (selbi) olabilir. Bu sebeple tanım –ibadetler, cezalar gibi-Allah haklarını
kapsadığı gibi ayni ve şahsi olmak üzere şahıs haklarını da kapsamaktadır.47

4)Hakkın unsurları

İslam hukukçularının yapmış oldukları tanımlardan anlaşıldığına göre hakkın


unsurları, hakkın konusu, hakkın sahibi, hak borçlusu ve hakkın hukukiliği olmak üzere dört
tanedir. Hakkın konusu genelde maddi bir mal, menfaat veya bir şahıs üzerindeki yetki
şeklinde ortaya çıkar. Hakkın sahibi de Allah veya kişilerdir. Hakkın borçlusu ise hakkın pasif

47
Saffet Köse, İslam Hukukunda Hakkın Kötüye Kullanılması,s.34,M.Ü.İlahiyat Fakültesi, Yayınları, İstanbul,
1997
9
süjesi olup hukuk dilinde genelde ‘’mükellef’’ adıyla anılan kişi veya kişilerdir. Mesela
mülkiyet hakkı, babanın çocuğu üzerindeki velayet hakkı, kocanın hakları, eşitlik ve hürriyet
gibi temel haklar çok defa üçüncü şahıslara pasif bazan da aktif bir yükümlülük yükler. Hakkı
hukukiliği ise hakkın meşruluğunun hukuk düzenince tanınmış olması ve yasaklanmamış
olması anlamına gelir.48

5)Hakkın Kaynağı

Hakkın kaynağı hukuk düzenidir.İslam hukukunun kaynağı ise vahiydir ve kanun


koyucu Allah’tır.Zira Kur’an’da, yerlerin ve göklerin mülkiyeti Allah’a aittir.49.Allah her
şeyin yaratıcısıdır50,herkes O’na dönecektir ve bundan sonrada tek söz sahibi
O’dur.51Herşeyin sahibi ve maliki, tasarrufu elinde bulunduran Allah olduğuna göre hakkın
kaynağının da O olması gerekir. Çünkü bir şeyi ancak sahip ve malik olan verebilir. Kur’an’ı
Kerim bunu açık bir şekilde şöyle ifade etmektedir: ’’De ki: ‘’Ey Mülkün Sahibi olan
Allah’ım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de çekip alırsın onu, dilediğini yüceltir,
dilediğini de alçaltırsın. Senin elindedir, bütün hayır, Sen her şeyi yapmaya muktedirsin!’’52

48
Saffet Köse, İslam Hukukunda Hakkın Kötüye Kullanılması,s.34,M.Ü.İlahiyat Fakültesi, Yayınları, İstanbul,
1997
49
İbrahim,14/2;Nahl,16/52;Meryem,19/65;Taha,20/6;Enbiya, 21/19;Hacc, 22/64
50
En2am,6/102;Ra’d, 13/16;Zümer,39/62;Gafir, 40/62
51
Fatiha, 1/4;İnfitar, 82/19
52
Al-i İmran, 3/26
10

You might also like