Professional Documents
Culture Documents
Özet
Atatürk’ün kalkınma modeli (AKM), bizzat, Atatürk’ün yaşarken adlandırdığı bir
model değildir. Onun ortaya koyduğu fikir ve eylemlere bakılarak şekillendirilmiş ve
adlandırılmış bir modeldir. Model, ideolojik ya da sınıfsal değil, ülkenin gerçek
ihtiyaçlarına uygun olarak ‘faydacı’ (pragmatik) ve batının aydınlanma felsefesine
ve refah standartlarına vurgu yapan, çağdaş ve demokratik bir anlayışın ürünüdür.
AKM devlete ekonomiye müdahale etme görevini verir. Devlet de, tam istihdamdan
para ve fiyat istikrarına, hakça gelir bölüşümünden dengeli dış ödemelere kadar
iktisat politikası amaçlarını gerçekleştirmeyi esas alır. Osmanlı’da Avrupa
düzeyinde bir sanayinin olmayışı ve sanayi teşvik yasalarının büyük ölçüdeki
başarısızlığı, AKM’nin iki tarihsel dayanağıdır. Bu nedenle sanayi sektörü ve
sanayileşme olgusu AKM’de “mihenk taşı” kabul edilir. AKM’nin iktisadi temelleri
İzmir İktisat Kongresi’nde (1923) atılmıştır. Kongrede vurgu yapılan devletçilik
sistemi ve 1930’lu yıllarda uygulanmasına karar verilen sanayi planları modeli
biçimlendiren temel referanslar olmuştur. 1929 Dünya İktisadi Krizi de, AKM’nin
devletçilik eksenine oturtulmasına katkıda bulunmuştur. AKM sayesinde, ulusal
sanayi ve sanayileşme çeşitli tarihsel kazanımlar elde etmiştir. Örneğin; kamu-özel
sektör dengesi, “süngü” yerine “saban”a geçiş, sanayi planlamacılığı, vb. Kısaca,
Cumhuriyet ekonomisinin “kalkınma saati”, sanayileşmeye göre ayarlanmıştır.
♦
Eskişehir Sanayi Odası’nın (ESO), Atatürk’ün doğumunun 125.yıldönümü anısına, üniversite öğretim
üyeleri arasında Türkiye çapında düzenlediği “Atatürk’ün kalkınma modeli içinde sanayinin yeri” konulu
bilimsel eser yarışmasında “birincilik” ödülünü almış ve gözden geçirilmiş olan makale. (Yazar,
makalenin -15/12/2008 tarih ve 3/26.1-2740 sayılı yazısıyla- yayımlanmasına izin veren ESO’ya teşekkür
eder. )
*
Yrd. Doç. Dr., İnönü Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi. E-posta : ikalayci@inonu.edu.tr
1
Örneğin; Atatürk bir konuşmasında diyor ki; “… iktisadi hayat denince, ziraat, ticaret, sanayi
faaliyetlerini ve bütün nafıa (bayındırlık) işlerini, birbirinden ayrı düşünülmesi doğru olmayan bir kül
(bütün) sayarım. Bu vesile ile şunu da hatırlatayım ki, bir millete müstakil (bağımsız) hüviyet ve kıymet
veren siyasi varlık makinasında, devlet fikir ve ekonomi hayat mekanizmaları, birbirlerine bağlı ve
birbirlerine tabidirler. O kadar ki, bu cihazları birbirine uyarak aynı ahenkte çalıştırılmazsa, hükümet
makinasının motris (önde gelen, sürükleyici) kuvveti israf edilmiş olur; ondan beklenen tam verim elde
edilemez. Onun içindir ki, bir milletin kültür seviyesi üç sahada, devlet, fikir ve ekonomi sahalarındaki
faaliyet ve başarıları neticelerinin hasılası ile ölçülür. (Aktaran; Aysan, w3.balikesir.edu.tr)
2
M.Kemal, Kurtuluş Savaşı sürecinde çeşitli destek ve yardım gördüğü Sovyetler Birliği’nin Ankara
Büyükelçisi Aralov’a, ‘Türkiye’de sınıfların ve işçi sınıfının olmadığını, “çünkü gelişmiş bir sanayisinin
olmadığını’, ancak, ‘bizim burjuvazimizi ise, [ileri] bir burjuva sınıfı haline getirmek gerektiğini’
belirtmiştir (aktaran Altun, 2007: 25).
3
Atatürk ve dönemi üzerine popüler çalışmaları olan önemli bir Batılı yazardır.
Kazanım 1:
AKM’nin damgasını vurduğu Cumhuriyet’in kuruluş ve devletçilik dönemleri
dikkatle incelendiğinde, görülecektir ki; ekonomide “dört sihirli denge” diye
iktisatçıların formüle ettikleri; “para miktarı-harcama miktarı”, “kamu
harcamaları-vergi gelirleri”, “dış gelirler-dış harcamalar” ve “kamu sektörü-
özel sektör” dengeleri büyük ölçüde ve şaşırtıcı bir şekilde kurulmuştur. Bu
dengeci iktisat politikasının Atatürk’ün devlet müdahalesi ayarıyla birlikte
başlaması ve Cumhuriyet’in 100. yılına doğru gidildiği zamanımızda bile
ulaşılmak istenmesi, çağdaş bir gerekliliğin kanıtıdır.
4
İ.Cem’in (1989:126) belirttiği gibi, Osmanlı’da toprak (tımar) sisteminin var oluşu, orada Avrupai bir
feodal toplum yapısının olabildiğine işaret etse de, senyör-serf ilişkisi, aristokrat hiyerarşi ve monarşi
niteliklerinin varlığı için yeterli değildi. Ç. Keyder’e (2001:15) göre de, Osmanlı feodal değildi; devletin
niteliği, sınıf yapısının belirlenmesinde ve yeniden toplumsal üretimdeki rolü ve hukuk sistemi Avrupa
feodalizmi olarak bilinen pre-kapitalist düzenden oldukça farklıdır. Tarihsel bakımdan Osmanlı düzeni,
kendisinden önce gelen Bizans ve Doğu Roma örneklerini andırmaktaydı. Roma’nın doğu kesiminde
küçük köylülük olduğu gibi kalmış, yerini kölelik ya da serflik gibi alternatif emek sistemlerine
bırakmamıştı.
5
Osmanlı ekonomisinde tekstil imalatının geleneksel ve sanayileşme bağlamında özel bir anlamı
bulunmaktadır. Hatta yabancı tarihçilerin de özel ilgisini çekmiştir. Örneğin, New York State
University’den Prof. Quartaert (1999-ç:47), Amerikan ve Avrupa arşivlerine dayanarak yaptığı bir
araştırmada Osmanlı tekstil imalatının değişen teknolojilere, düşen fiyatlara, yabancıların rekabetine ve
ithalat patlamasına karşın büyük canlılık gösterdiğini, öyle ki Manchester’den önce bile Osmanlı’da iplik
eğirme faaliyetlerinin başladığını anlatır.
6
İ.Ö. 1200’lerden beri var olduğu sanılan kapitülasyon, Osmanlı’da geleneksel, komşuluk ilişkileri,
Avrupalılaşma, vb nedenlerden dolayı doğmuştur. (Bkz. Nebioğlu, 1986:10-11). “Kapitülasyon
realitesi”ne karşın, Osmanlı hükümetleri, kapitülasyonların kaldırılışını kolaylaştırmak amacıyla
Tanzimat döneminde ıslahat girişimlerinde bulunmuş, ancak onlar yabancı özel kişileri ilgilendirmesi
gerekirken, Avrupa devletlerinin elinde bir baskı aracı ve Osmanlı’nın iç işlerine karışma nedeni olmuştu
(Toprak, 1995-b: 51).
7
I.Dünya Savaşı’na ve dolayısıyla Osmanlı devletinin savaş ekonomisine farklı bir bakış için bkz.
(Eldem, 1994:33-vd). 1914’te seferber edilen insanların çoğunun üretken çağında olduğu ve bunların
sayısının sürekli artarak 3 milyona ulaştığı; devletin gerektiğinde her türlü tüketim ve ara malına el
koyabildiği, üretimin düşüklüğü, ithalatın kıtlığı, halkın gittikçe yoksullaşması, savaş sonunda insan
kaybının 1 milyon 745 bin olduğu, vd. hususlar burada okunabilir.
8
Osmanlı’nın ilk (uzun vadeli) dış borçlanması 1854 tarihli Kırım Savaşı ile başlarken, borçlarını
ödeyemeyeceğini ilan ettiği 1876 tarihiyle yeni bir ivme kazanır. Bu son tarihte dış borç miktarı 200
milyon sterlin civarında olup anapara ve faiz ödemesi (=borç servisi) yıllık 11 milyon sterlini
tutmaktaydı. Osmanlı maliyesinin tüm geliri 18 milyon sterlin kadardı. (Pamuk, 1990:188-9). Son olarak,
Osmanlı’nın borç servisini arttıran bir neden de, eski borçlarını yeni borçlarla ödemeye kalkışmasıdır ki,
bu durum, günümüzdeki IMF borçlanmasını çağrıştırmaktadır. Hatırlamak gerekir ki, Osmanlı’dan kalan
dış borcun en son taksidi, Kırım Savaşı’ndan tam 100 yıl sonra 1954’te ödenmiştir.
9
Rüsum-u Site “6 adet vergi” anlamına gelir. Antlaşma gereğince kurulan Rüsum-u Site İdaresi;
Osmanlı’nın alacaklılarına; tütün, buz, pul, alkollü içkiler, balık avı ve ipek üzerinden vergi geliri elde
edilmesine olanak tanıyan ve aynı zamanda Düyun-u Umumiye İdaresi’ne (DUİ) zemin hazırlayan bir
mali kuruluştur (ATO, 2004:64). DUİ’yi D. Avcıoğlu (1984:128) “İkinci Maliye Bakanlığı” diye
nitelendirir.
10
Örneğin, 1914’te, Libya ve Balkan savaşları sonunda ortaya çıkan ve kısa dönem borçların
konsolidasyonu için alınan dış borcun itibari değeri 20 milyon Sterlin, efektif FO %5.6, Hazineye giren
17.75 milyon Sterlin olurken, bu borcun ödenmesinde Bank-ı Osman-i Şahane aracı kuruluş, yönetiminde
Düyunu-u Umumiye İdaresi olmuş, bu idarenin gelirlerinin fazlası, aşar ve gümrük gelirlerinin geri kalanı
güvence olarak gösterilmiştir (Kıray, 1993: 205).
11
Örneğin, 1921’de yapılan Moskova Antlaşması ile Sovyetler’in dilimler halinde Ankara Hükümeti’ne
aktardığı hibenin toplam değeri toplam 11 milyon altın ruble’dir. Önemli ölçüde silah ve cephane
yardımı da yapılmıştır (Çavdar, 2003: 148).
12
Aksi belirtilmedikçe ve genel olarak bkz. (Tezel, 1986:88-97)
13
Nüfustaki azalmanın bir nedeni, sürekli karşılaşılan savaşlardır. I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’yla
ilgili resmi tahminler, Türk ordusunun 1.8 milyon insan kaybettiğini göstermektedir.
14
Yerli ve yabancı bankaların Osmanlı Bankası’ndan, Credit Lyonnais, İstanbul, Detsche Orient, Selanik,
İktisat Türk A.Ş.’ye kadar) kuruluş yılı ve yerlerine ilişkin niteliğini gösteren liste ile ulusal banka
sorunsalı için bkz. (Çavdar, 2003:173-4)
15
Bu esaslar üç ana başlıkta ve çok sayıda maddede toplanmıştır: (I) Misak-ı İktisadi Esasları 12 md;
(II)Çiftçi, Tüccar, Sanayici ve İşçi Gruplarının Esasları (çiftçiler 82 md, tüccarlar 116 md, sanayiciler 6
md ve çok sayılı fıkra, işçiler 34 md olmak üzere toplam) 238 md; (III) Yabancı Sermaye Hakkında 10
md. Misak-ı Milli esasları madde madde okunup kabul edilirken bir çok yerde “Türkiye halkı” şeklindeki
bir hitaba rastlanmaktadır. Örneğin, “Madde 3- Türkiye halkı tahribat yapmaz; imar eder. Bütün mesai
iktisaden memleketi yükseltmek gayesine matuftur.” “Madde 4-Türkiye halkı sarf ettiği eşyayı mümkün
mertebe kendi yetiştirir. Çok çalışır. Vakitte, servette ve ithalatta israftan kaçar. (…)” “Madde 5-Türkiye
halkı, servet itibariyle bir altın hazinesi üzerinde oturduğuna vakıftır. (….)” Bkz.(Ökçün, 1981:338 ve
Afetinan:1989-a:19.)
Kazanım 2:
Atatürk, İzmir İktisat Kongresi’nde yeni Türkiye devleti için rehberin
“süngü” değil, “saban” olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, ancak bilim ve iktisat
zaferleriyle ulusal zenginliğe ve kalkınmaya sahip olabileceğimizi
vurgulayarak Cumhuriyet’in iktisadi milliyetçilik temellerini atmış olur..
16
Bu bağlamda, esas büyük iş, Cenevre’deki bir Türkçünün dediği gibi, “Bir Rum gibi banker, bir
Ermeni gibi tüccar, bir Avrupalı gibi her işe girişen özel teşebbüsçüyü yaratmak” idi. O teşebbüsler
zengin olursa, Türkiye çağdaş uygarlığa katılmış olacaktı (Berkes, 1997:37).
17
Bu rahatsızlığın somut belgesini Misak’ta okumak mümkündür: “Türk dinine, milliyetine, toprağına, …
düşman olmayan milletlere daima dosttur; ecnebi sermayesine aleyhtar değildir. Ancak kendi yurdunda
kendi lisanına ve kanununa uymayan müesseselerle münasebette bulunmaz… her türlü münasebette fazla
mutavassıt istemez.” (Ökçün’den aktaran Tezel: 1986:132.)
18
Osmanlı devletinde II.Meşrutiyet döneminde de, bu meclise benzer olarak, 1917’de “İktisadiyat
Meclisi” kurulmuştu. Bu, amaçları ülkede “milli iktisadı” kurmak olan İttihatçıların, I.Dünya Savaşı’nın
neden olduğu iktisadi sıkıntıların hükümetin üzerindeki baskıyı hafifletmek üzere başvurdukları devlet
müdahaleciliğinin bir parçası olacaktı (bkz.Koraltürk, 1999:63).
19
AİM, bu anlamda bugünkü TOBB’ye benzer bir yapı sergilemiştir. Boratav (1982:89), bu meclisi
‘göstermelik, tutucu ve pasif bir kuruluş’ olarak nitelendirir. Başbakanın başkanlığında yılda iki kez (altı
ayda bir on beş günlüğüne) toplanan ve çoğu iktisatçı olan 24 üyeli AİM, 1935 yılı Bütçe Yasası ile
kapatılmıştır.
20
Önemli bir ayrıntı olarak; bu son iki dışsal gelişmenin, Atatürk’ün devletçiliği benimsemesinden sonra
ortaya çıktığına dikkate edilmelidir. Ancak bunlar, olsa olsa, başlanmış olan devletçi uygulamalarının o
dönemin Türkiye’sinde sürdürülmesi gerektiği konusunda pekiştirici bir rol oynamıştır.
21
Bunun bir nedeni, kuşkusuz, Atatürk’ün devletçi ideolojiyi benimsemesine karşın, ona en yakın sistem
olan sosyalizme mesafeli yaklaşımıdır. Bolşevik devrimini yaptığı için çok etkilendiği V.İ.Lenin bile,
“Mustafa Kemal Paşa, tabiî ki sosyalist değildir” dedikten sonra “Yetenekli bir lider, milli burjuva
ihtilalini yönetiyor. (…) Bizim sosyalist devrimimizin önemini anlamış olup Sovyet Rusya’ya karşı iyi
davranıyor.” şeklinde tarihsel bir saptama yapma gereğini duymuştur. (Aktaran Altun, 2007: 32.)
Kazanım 3:
Devletçilik kuramı ve uygulaması, sanayileşme hareketlerinden bağımsız değildir,
ikisi arasında çeşitli etkileşim boyutları vardır. Atatürk’ün devletçiliği
kalkınmanın bir parçası olan sanayileşme amacının hizmetindedir. Bir başka
deyişle, devletçilik sanayileşme için bir araçtır. Ancak geri kalmış Türkiye’nin
iktisadi kurtuluşu söz konusu olduğunda ise, daha önce amaç olan sanayileşme
kendiliğinden bir araç halini almış olmaktadır.
22
Dünya Krizi konjonktüründe hayata geçirilen Cemiyet’in amacı, halkı yerli malını kullanmaya
özendirip israfa karşı mücadele etmeye çağırmak ve bol üretim yapıp malları ucuz satmaya
özendirmektir. Cemiyet’in yayın organı İktisat ve Tasarruf dergisinin ilk sayısındaki sloganvari başlık
olağanüstü çarpıcıdır: “İlk hedef Akdeniz’di, ikinci hedef İktisat…” (Tekeli ve İlkin, 1983:93-4.)
1933’te Ofis ve Banka kaldırılarak, yerine, gerçekte bir banka olmayan fakat
sanayi politikası ve projelerinin öncüsü sayılan Sümerbank kurulur. Sümerbank,
sanayi yatırımlarını tasarlayıp vizeye bağlamakla ciddi işlevler yüklenir. Asıl amaç,
imalat sanayinde ve dolayısıyla ara ve yatırım malları üretiminde hamle yapmaktır.
Madencilik ve enerji alt sektörleri bu amaca hizmet etmek üzere geliştirilecek,
ulaştırma ise sanayi mallarının ucuz ve garantili taşımanın ağı olan demiryollarını
yaymakla olacaktır. 1938’de çıkarılan İktisadi Devlet Teşekkülleri (İDT) yasaları da
bütün bunlar için bir çerçeve oluşturacaktır (Kuruç, 1987: 257).
Devletçilik ve millileştirme politikalarına dayanarak, Cumhuriyet devleti, hizmet
sektöründe en fazla ulaşım ve ulaşımda da ağırlıklı sistem olarak demiryolunu
benimsemiştir. Demiryolu, Avrupa’da da denendiği ve görüldüğü gibi, ulusal
sanayileşmeye ivme kazandıracak bir yoldur. Bu yıllarda sıkça kullanılan Başbakan
İ.İnönü’nün “Memleketi demir ağlarla öreceğiz” sözü meşhurdur. Nitekim
1925-1933 yılları arasında Balıkesir’den Malatya’ya kadar 2048 km demiryolu
yapılmıştır. 1933-1938 yılları arasında da +963 km. demiryolu yapılmıştır.
Cumhuriyet’in 15. yılında, toplam demiryolu uzunluğu 6719 km gibi rekor bir
düzeye ulaşmıştır. Bu adeta “… az zamanda çok iş başardık…” sözünün bir
kanıtıdır.
Demiryolu, ulusal sanayinin gelişmesinde stratejik bir ulaşım sistemi olarak
kabul edilmiştir. Bu bakımdan, yabancıların elindeki demiryolu işletmelerinin satın
alınarak millileştirilmesi23 yaşamsal bir önem taşımıştır. İnönü, demiryolu politikası
uygulanırken yabancı şirketlerin çok ciddi engelleri24 ile karşılaştıklarını anlatır.
Atatürk’ün en fazla güvendiği ekonomi kurmaylarından biri olan C. Bayar da,
1936’da “… bir devlet sanayisi olmaksızın bu ülkenin 200 yıldan önce gelişmesi
olanaksızdır” demiştir.25
Kazanım 4:
Türkiye Atatürk döneminde korkunç savaşlar, sermaye birikimsizliği,
imparatorluğun çözülme ve çöküş sorunları, vd. sorunlar yüzünden ulusal sanayi
devrimini yapamadı. Ancak Atatürk, sanayi devriminin evrensel kazanımlarına
kapılarını hiç kapatmadı. Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak için sanayi
devriminin sonuçlarından yararlanmasını bilerek hareket etti. Kalkınma iktisadının
önemli tezlerinden biri olan “sonradan gelen, yetişir” tezine olan inancını
yerleştirdi.
23
Millileştirilen demiryolu, liman, telefon, elektrik, vd. işletmeleri ve tarihleri için bkz. (Afetinan,
1989:15 ve Avcıoğlu, 1984:454). Millileştirme uygulamaları Atatürk’ten sonra da bir süre devam etmiştir.
24
Bu engeller; demiryolu politikasındaki belirsizlikten yabancıların işletmeciliğindeki demiryollarını
nasıl devletleştirmek istediklerine, imtiyaz süresi biten kumpanyaların açtıkları davalardan yeni
demiryolu inşaatı kararlarını destekleyen yabancı şirketlerin yaptıkları başvurulara ve borç bırakmaksızın
yeni hatların nasıl yerli mühendislere yaptırıldığına kadar… bkz. İnönü’nün hatıralarından derleme
(1998:26-vd.).
25
Fakat daha sonra çok partili demokrasiye geçilince, eski bir çok devletçi gibi, C.Bayar da, -Demokrat
Parti’nin lideri ve 1950’lilerde Cumhurbaşkanı olunca-keskin bir zıt söylemle, halkın karşısına bu kez
özel girişimci sınıfın çıkarlarını savunur. Nitekim DP proğramında “… devlet bundan böyle, ekonominin
içinde değil üstünde yer alacaktır” şeklinde liberal görüşlere sahip çıkmıştır (İnsel, 1996:142-3)..
kendir ve Bursa civarında yünlü dokumalar için de 4 milyon liradan fazla bir para
ayrılacaktır. ii) Maadin sanayi (demir, semikok kömürü, bakır, kükürt): Ereğli’de
demir çelik fabrikası, motor sanayi olacağından, 10 milyon lirayla kurulması
planlanmıştır. Keçiborlu’da kükürt, Zonguldak’ta ise semikok fabrikası için 500 bin
lira civarında bir yatırım yapılacaktır. Bakır yatırımları için ayrılan bütçe ise 550 bin
lira olacaktır. iii) Selüloz sanayi (selüloz-kağıt ve karton, suni ipek): İzmit’te
kurulacak selüloz ve kağıt fabrikaları için 15 milyon lira ayrılmıştır. İstanbul ve
İzmir’de düşünülen suni ipek fabrikalarına gidecek yatırım miktarı 490 bin olacaktı.
iv) Seramik sanayi (şişe, cam ve porselen): İstanbul’a planlanan şişe ve cam
yatırımları ve üretimin geliştirilmesi için toplam 1.25 milyon lira harcanacaktır.
v) Kimya sanayi (zaç yağı, klor, süper fosfat): Bodrum’da sünger fabrikası,
Isparta’da gülyağı fabrikası, Tefen’de zaçyağı, süper fosfat ve klor fabrikaları için
2.5 milyon lira ayrılacaktır.
Bu sanayi kollarını kapsayan I.Planı’nın başat nitelikleri şöyle sıralanabilir: i-
Esas hammaddeleri ülkede yetişen ya da şimdilik yetişmemekle birlikte kısa bir
zamanda elde edilmesi muhtemel olan sanayi kolları ele alınmıştır. ii-Bunlar büyük
sermaye ve teknik güce dayandığından, tesisleri Devlete ya da ulusal kurumlara
bırakılmıştır. Bu sanayiler ziraat alanında da bir gelişme sağlayacaklardır. iii-
Kurulmasına karar verilen sanayiinin üretim kapasitesi ülkenin ihtiyaç ve
tüketimiyle uyumludur (Bkz. II.S.Planı, 1989:4).
I. Sanayi Planı, devletçi sanayileşme politikasına dayanmaktadır. Yatırım malları
üretimini hedef alan bir “sanayi üreten sanayi” tipi sanayileşme değil; temel strateji
olarak “un + şeker + pamuklu kumaş” gibi “3 beyaz” ile “kömür+demir+petrol”
gibi “3 siyah”tan oluşan temel tüketim ve ara malı üreten “ithal ikameci” tipi bir
sanayileşme modelidir (Karluk, 2005: 215 ve Parasız, 1999: 50-1). Pamuklu
tekstilden, demir-çelik, şişe-cam, kağıt ve kimyaya kadar 10’u aşkın sanayi
sektöründe kurulacak fabrikalar için öngörülen toplam maliyet yaklaşık 43.5 milyon,
fabrikaların öngörülen katma değeri de 74 milyon lira idi (Aktaran, Parasız,
1998: 51).
I. Plan’ın uygulamasından şu sonuçlar elde edilmiştir: i) Yapımı öngörülen 23
tesisten 4’ü dışında hepsi üretime geçmiş, ii) bunların finansmanı bütçe gelirleri ve
30 milyon lira kadar Sovyet ve İngiltere kaynaklı dış yardım ile 100 milyon liraya
çıkmış, iii) bu plan döneminde ortalama iktisadi büyüme oranı %10 olarak
kaydedilmiştir.
Bu sonuçlara ek olarak; dış korumacı gümrük tarifelerinin uygulanması, Türk
Parasının Değerini Koruma Kanunu’nun çıkarılması, yabancı sermayeye ait
tesislerin millileştirilmesi, sanayi sektöründe KİT’lerin kurulması, sanayileşmenin
finansman yükünün, fiyat ve vergi politikalarıyla tarım sektörüne yüklenmesi, vb.
yönünden de I. Plan başarılıdır. Kalkınma iktisatçısı Rostow’a göre, Türkiye’nin bu
kalkınma aşaması bir “kalkış” (take off) aşamasıdır ve bu aşamada öncülüğü sanayi
sektörü yapmıştır (Morgil 2002: 39-40).
I. Planla uygulanan Devletçilik sayesinde kurulan fabrikalar modern Türkiye’nin
bir göstergesi olmuştur. R.W.Kerwin (1995-ç: 111), henüz 1954’te New York’ta
yayımlanan bir yazısında, son derece ilginç bir benzetme yaparak “yeni fabrika
bacaları Atatürk minareleri olarak niteleniyordu” demiştir.
Kazanım 5:
Beş yıllık sanayi planları ve onların dayandığı devletçilik sistemi, sosyalizm
(kolektivizm) yanlısı ya da liberalizm (kapitalizm) karşıtı olarak ifade edilmediği
için doktriner (ideolojik) değil, ihtiyaçların ve koşulların zorlaması ve Türkiye’ye
özgü bir yapı arz ettiği için pragmatiktir. AKM, beş yıllık sanayi planları ile
sanayide ve ekonomide uzun dönemli plancılığı ya da planlaşma anlayışını
yerleştirmiştir.
1200 14
Sanayi Üretimi (bin TL)
12
1000
GSMH Payı %
10
800
8
600
6
400
4
200 2
0 0
1923 1930 1938
Sanayi üretimi (bin TL) GSMH payı (%)
Kaynak. Pakdemirli, 1991.
Kaynakça
Afetinan, A. (1989-a), İzmir İktisat Kongresi 17 Şubat-4 Mart 1923, Ankara:
Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Afetinan, A. (1989-b), “Önsöz-1973”, Türkiye Cumhuriyeti’nin İkinci Sanayi
Planı 1936 içinde, 2.b., Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Akşin, S. (1997), Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi-2, İstanbul:
Cumhuriyet Yayınları.
Altıntaş, Mustafa (1978-a), İçe Yönelik Sanayileşme Politikası, Ankara: AİTİ
Akademisi Muğla İşletmecilik Yüksek Okulu Yayınları, No:3.
Altıntaş, M. (1978-b), Türkiye’de Planlı Kalkınma ve Uygulama Sonuçları,
Ankara: AİTİ Akademisi Muğla İşletmecilik Yüksek Okulu Yayınları, No:2.
Altun, Ş. (2007), İlk Hedef Akdeniz’di-İkinci Hedef İktisat: Atatürk, İnönü ve
Bayar’ın Çatışan Ekonomi Politikaları, İstanbul: Bilge Yayıncılık-Platin Dergisi.
Ankara Ticaret Odası (2004), Dünden Bugüne Kapitülasyonlar, Ankara: ATO
Yayınları No:75.
Atatürk, Kemal (2000), Nutuk: 1919-1927, Z. Korkmaz (haz.), Ankara: Atatürk
Araştırma Merkezi.
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu (1989), Türkiye Cumhuriyeti’nin
İkinci Sanayi Planı 1936, 2.b., Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Avcıoğlu, D. (1980), Devrim ve Demokrasi Üzerine, İstanbul: Tekin Yayınevi.
Avcıoğlu, D. (1984), Türkiye’nin Düzeni: Dün-Bugün-Yarın, 1.Kitap, İstanbul:
Tekin Yayınevi.
Aysan, M. A., “Atatürk’ün Ekonomik Kalkınma Modeli”, Balıkesir Üniversitesi
Dergisi, <http://w3.balikesir.edu.tr/~ metinay /aysan.htm> (erişim: 5.7.06.)