You are on page 1of 62

T.C.

BEYKENT ÜNİVERSİTESİ
FEN – EDEBİYAT FAKÜLTESİ
SOSYOLOJİ (TÜRKÇE) BÖLÜMÜ

İNŞA EDİLMİŞ TOPLUMSAL CİNSİYET KİMLİKLERİNİ


YERİNDEN OYNATMA, PERFORMANS ÖRNEĞİ,
İSTANBUL
(Lisans Tezi)

Projeyi Hazırlayan:
Burak PINAR

İstanbul, 2018
T.C

BEYKENT ÜNİVERSİTESİ

FEN – EDEBİYAT FAKÜLTESİ

SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ

İNŞA EDİLMİŞ TOPLUMSAL CİNSİYET KİMLİKLERİNİ


YERİNDEN OYNATMA, PERFORMANS ÖRNEĞİ,
İSTANBUL
Lisans Tezi

Burak PINAR
Öğrenci No:

140116014

Danışman:

Yrd. Doç. Dr. Nihan Bozok

İstanbul, 2018
ÖZ

İNŞA EDİLMİŞ TOPLUMSAL CİNSİYET KİMLİKLERİNİ YERİNDEN


OYNATMA PERFORMANS ÖRNEĞİ, İSTANBUL

Kendilerini kuir olarak tanımlayan gençlerin, bir araya gelme, eğlenme ve boş
zamanlarını değerlendirme biçimlerini inceleyen bu çalışma, aynı zamanda bunu yaparken
bireylerin nasıl politik bir mücadele içine girdiğini ortaya koymaya çalışmıştır.

Kamusal alanda var olurken, çeşitli kimlik ve roller üstlenen, performe eden bireylerin
çeşitliliği metropolün farklı bölgelerinde ortaya çıkar. Çalışma bu kimlik biçimlenimlerini
toplumsal cinsiyet rolleriyle ele alıp, Türkiye tarihi boyunca farklı mekan ve bağlamlarla izini
sürmeye çalışmıştır. Sanat, performans, sahne ve gündelik hayattaki davranışı, birbirinin iç
içe geçtiği drag queen örneğiyle inceleyen çalışmada gerçeğin ne olup olmadığı ve gerçek ve
gösteri arasına çizilebilecek sınırların silikliği gösterilmeye çalışılmıştır.

Çalışmada derinlemesine mülakat yöntemiyle görüşülen gençlerde politik bir


bilinçliliğin gerekliliği ortaya çıkmakla birlikte, drag queen gençler için bu bilinç, onların
sahnede olmalarıyla zaten vardır ve bu yolla sürdürülür, fakat perde kapansa da devam eder.
İkili toplumsal cinsiyet ayrımına karşı bir cinsiyet kimliği belirsizliği sunma biçimleri sadece
onlar için değil, sosyal bilimler için de bir örnek teşkil edebilir. Sanat ve eğlencenin kişilerin
hayatında yaratabileceği etki, bir izleyiciyi gerektirirse eğer (bu izleyiciler başta kendileridir),
onları sokakta ve günlük hayatta görebilmek bu bozumun gerçek etkisini büyük ölçekte
görebilmeyi sağlayabilir.

“Kadın kılığındaki erkekleri”in görünürlüğünün artması, en başta lgbti bireyler


yararına önemlidir. Çünkü başta eğlence amaçlı bir sokak gösterisi olduğu varsayılabilecek
olan bu performansa karşı gösterilebilecek tavır, toplumda marjinalize edilen kesimin
entegrasyonunu sağlayabilir. İnsanların, lgbti’ye karşı göstereceği tavır ve toleransı,
kendilerinin bile farkında olmadan arttırabilir. Çünkü söz konusu cinsiyet ve görünüm
olduğunda, tıpkı tarihten bugüne geldiği biçimiyle “alışmak” bile yeterli olabilir.
TOPLAM
VERİLEN
Gerekli Bölümler Değerlendirme Kriteri NOT NOT

Tezin başlığı, gerekli bilgiler doğru, tam ve hatasız verilmiş mi?


* Kapak Sayfası Kapak sayfaları (dış ve iç kapak) bitirme projesi yazım kurallarına uygun mu?
* Yemin Metni Yemin metni eklenmiş mi, öğrenci tarafından imzalanmış mı?
Önsöz yazmak isteğe bağlıdır, zorunlu değildir. (Çalışmada özel olarak
* Önsöz belirtilmek istenen hususlar, teşekkür edilmek istenen kimseler varsa bu başlık
altında ifade edilebilir.)
Danışman Değerlendirme tutanağı öğrenci tarafından tez ciltletmeden önce teze
* Değerleme eklenir, öğrenci kendisine ait bilgileri doldurur, diğer kısımlar danışmanca
Tutanağı doldurulur ve imzalanır.
Tüm araştırmayı, bulguları bir sayfayı geçmeyecek şekilde özetliyor mu?
Araştırmanın konusunu, yöntemini ve sonucunu özetle veriyor mu?
1. Öz İfadeler düzgün, tekrardan arınmış mı, çalışmanın kendisine atıfla yazılmış
5

mı?
Bölümler ve alt başlıklar tezin adına, kapsamına ve proje yazım kurallarına 5
2. İçindekiler uygun mu?
Araştırmanın konusu yeterince açıklanmış mı? Araştırmanın önemi yeterince
3. Giriş belirtilmiş mi? Araştırmanın odak noktası yeterince somut ve gerçekçi mi? 10
Araştırmanın amacı açıkça ortaya konmuş mu?
Araştırmada kullanılan yöntem ve tekniklerin neler olduğu ve neden
seçildikleri açıkça belirtilmiş mi? Bu yöntem ve teknikler araştırmanın
amacına uygun mu?
Araştırılacak materyal/literatür ya da grup net bir şekilde açıklanmış mı?
İncelenecek topluluk/kişiler/örneklem /materyalin seçimi araştırma amacına
4. Yöntem uygun mu? 15
İncelenecek topluluk/kişiler/örneklem/materyalin seçimi niceliksel ve
niteliksel olarak yeterli mi? Araştırma yürütülürken ne gibi süreçlerden
geçildiği ve araştırma safhalarının tamamı açıklanmış mı?
Araştırma sorusu/problemi yeterince net bir biçimde ortaya konmuş mu?
Araştırma sorusu ve yöntem birbirine uygun mu?
Araştırmacı gerek yöntem, gerek konu ile ilgili temel tartışma ve araştırmalar
5. Literatür bağlamında literatüre hakim mi? Literatürü yeterince kullanabilmiş mi? 15/30*
Özgün ve nitelikli yayınlara ulaşıp değerlendirebilmiş mi?
(Varsa) Gözlemde/sahada elde edilen veriler düzgün kaydedilmiş mi?
6. Saha Çalışması Saha çalışmasından edinilen bilgiler/veriler doğru ve analitik biçimde 10
yansıtılmış mı?
Görüşme örneği tatmin edici uzunlukta, akıcı ve bilgilendirici mi?
Konuşmalar özgün ifadeleri bozulmadan aktarılmış mı?/
7. Transkripsiyon Proje imla kurallarına uygun olarak yazılmış mı?
5

Akademik dil proje yazımında muhafaza edilmiş mi?


Veriler sunulurken yeterli sayıda, uygun alt başlıklar kullanılmış mı? //
8. Bulgular Bulgulardan ne gibi sonuçlar çıkarabileceği tartışılmış mı?// Bulguların analizi 5
yapılırken başka araştırmalarla kıyaslamalar, anlamlı saptamalar yapılmış mı?
Araştırmanın sonunda genel bir değerlendirme var mı?
9. Sonuç Literatüre bir katkı sağlayabilmiş mi? 10
Bundan sonra nelerin araştırılabileceğine dair herhangi bir tavsiye var mı?
Yeterli mi? Konu ile ilgili literatürü yeterince yansıtan özgün kitap, makale var
10. Kaynakça mı? 5
Yazım tekniği açısından doğru yazılmış mı?
Biçim: Tüm içerik tez yazım kılavuzuna/örnek teze uygun olarak
yapılandırılmalıdır.
Hacim: Girişten kaynakçaya kadar olan kısım 40 sayfanın altında
olmamalıdır.
Etik: Araştırma etiğine aykırı herhangi bir husus var mı?
Araştırmada ortaya çıkan, göz önüne alınması gereken etik sorunlar
Genel belirtilmiş mi?
11. 15
Değerlendirme Turnitin Raporu: Turnitin Raporu çıktısı bitirme projesine eklenmiş mi?
Turnitin raporuna göre intihalde %10 barajını aşmayacak şekilde
tamamlanmış mı?
Görsel Malzeme / Diğer Belgeler: Eğer kullanılmış ise; kalite açısından ve
sayısal olarak yeterli mi? Söz konusu belge ya da malzemeyle ilgili yeterli
açıklayıcı metin düzgün bir şekilde verilmiş mi?
Zamanında Teslim: Bitirme Çalışması gereken süre içinde teslim edildi mi?
TOPLAM 100

İÇİNDEKİLER

Sayfa No:

ÖZ……………………………………………………………………………………………..i

İÇİNDEKİLER…………………………………………………………………………… ii

FOTOĞRAF LİSTESİ…………………………………………………………………… iii

GİRİŞ…………………………………………………………………………………………1

1.BÖLÜM

KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

1.1. TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİ VE PERFORMATİF CİNSİYET…………4

1.1.1. Toplumsal Cinsiyetin Çeşitliliği ve Geçişliliği…………………………………….6

1.1.2. Kuir Kuram………………………………………………………………………...8

1.1.3. Yerel Tarihte Çoklu Toplumsal Cinsiyet Olasılıkları…………………………10


2. BÖLÜM

TOPLUMSAL CİNSİYETİ YERİNDEN ETME

2.1. LİTERATÜRDE VE ALANDA DRAG QUEEN’LER ……………………………12

2.1.1. Kürvivor-Istanbul Is Burning……………………………………………………..19

2.1.2. Dudakların Cengi………………………………………………………………...22

2.1.3. Drag Queen’ler ile Görüşmeler………………………………………………..29

SONUÇ………………………………………………………………………………………
38

KAYNAKÇA..........................................................................................................................40

EK-1: Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formunu İçeren Örnek Görüşme….…….………41-44


FOTOĞRAF LİSTESİ

Fotoğraf No. Sayfa No.

Fotoğraf 1. Kürvivor’dan bir kare…….......................................................................21

Fotoğraf 2. Dudakların Cengi hazırlık........................................................................23

Fotoğraf 3. Çağlar Aşırı hamile…………...................................................................26

Fotoğraf 4. Çağlar Aşırı doğurdu…………................................................................27

Fotoğraf 5. Lilith sahnede ...........................................................................................44


İNŞA EDİLMİŞ TOPLUMSAL CİNSİYET KİMLİKLERİNİ YERİNDEN
OYNATMA: PERFORMANS ÖRNEĞİ, İSTANBUL

Giriş

Türkiye’de 90’lı yıllardan beri araştırılan ve 2000’li yıllara gelindiğinde artık


literatüre de giren lgbti, toplumsal cinsiyet kavramsallaştırmasında önemli bir yere
sahip olmaya başlamıştır. Lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel/travesti ve
interseksüel cinsiyet kimliklerini içeren bu kısaltmanın dışında günümüzde, kamusal
hayatta bir yer edinmese de politik olanaklılık barındırdığı düşünülen bir gösteri
kimliği olarak drag queen’ler, araştırmalara konu olmaya ve cinsiyete dair
sorgulamalara dahil olmaya başlamıştır. Bu çalışmada, bir performans örneği olarak
drag queen’leri; tanıklıklarla ve gerçek hayat deneyimleriyle birlikte ele alıp
toplumsal cinsiyet kimliği olarak konumunu ve bunun hem literatür hem de lgbti alt
kültüründen insanlar adına ne gibi katkılarının olabileceğini sunmaya çalıştım. Drag
queen’lerle yaptığım görüşmeler, hem sosyal bilimlerde öznel anlatının sunduğu
detaylı veriler açısından hem de bu öznelerin kendilerini inşa sürecine kendi
anlatılarına tekrar bakarak katkıda bulunmayı sağlaması açısından bir kaynak görevi
görebilir. Ve toplumsal cinsiyetin çoklu olanaklarını, katı cinsiyet rollerinin bile
giyilip çıkarılabilirliği ve üst üste giyilebilirliği üzerinden bizlere gösterebilir.

Araştırmanın Amacı

Araştırma, heteroseksüel ikili cinsiyetin hakim olduğu bir ülkede, birçok


olumsuz yaşam koşulu ve hak ihlalleriyle karşı karşıya kalan ve buna rağmen
varlığını sürdüren lgbti’lerin ve onların alt kültürüne ait geçmişten gelen bir pratik
olan drag queen karakterinin bu ikiliğe karşı nasıl durduğunu göstermeyi
amaçlamaktadır. Eğlence ve kuir alt kültürünün bir dışa vurumu olan drag queen’in,
bu insanların karşılaştıkları zorluklarla mücadele etmede, yaşadıkları olumsuzlukları
ve uğradıkları saldırıları atlatmada ve bir süreliğine de olsa bunları unutup
hayatlarına devam etmelerini sağlamada küçük ama önemli bir yeri olduğu görülür.

1
Drag queen’ler, genelde, anatomik olarak erkek görüntüsüne sahip olan
kişilerdir ve karşı cinse ait olduğu düşünülen kıyafet ve tavırlarla bir bütün olarak
sahnede performans gösterirler ve bu esnada sundukları görüntü ve esas
görüntülerinin (ama benliklerinin değil) zıtlığını ortaya koyarlar. Amerika’nın farklı
eyaletlerinde 1930’lardan beri süren bir sahne performansı sunan drag queen; uzun
bir yolculukta sinema sektöründen günümüz Amerikan ana akım medyasına kadar
uzanmış, ve Türkiye’ye kadar gelmiştir. Belirli bir sözlük tanımı olmayan drag
queen; zıt iki unsurun birarada gösterilmesi (kadın ve erkek), kendi ve başkalarıyla
alay edebilme, hazırcevaplık gibi performansları/yetenekleri içerir. Ve bu
yeteneklerin, homoseksüel alt kültüre, daha doğrusu kuir alt kültüre ait yetenekler
olduğu düşünülür. Drag mizah anlayışı ya da estetiği, bir alt kültür gruplaşma
bilincinden gelir. Bu bakımdan bakıldığında, kişilerin bu performansı sunması için
kendisini drag queen olarak isimlendirmesi gerekmez. Böylece bir anlamda
diyebiliriz ki, Zeki Müren Türkiye’nin ilk drag queen’idir.

Bu görüşmede İstanbul’da yaşayan ve bu kültürü devam ettiren genç drag


queen’ler, performansın bütün politik olanaklılıklarının bilincinde olsun ya da
olmasın; sundukları bu temsil, bir alt kültürün ve grup bilincinin varlığını ve sürmeye
devam ettiğini gösterir.

Ve nihayetinde, cinsiyetlerin birer rol olduğunu ve üstlenilip


bırakılabileceğini bizlere gösteren drag queen, kimlik karmaşası yaratıp içinden
çıkılmaz kıldığı görüntülerin ve toplumsal cinsiyet rollerinin gevşemesinin ve belki
de tamamen bırakılması gerektiğinin habercisidir.

Araştırmanın Hipotezi

Araştırmanın varsayımı, verili toplumsal cinsiyet kimliklerinin


sorgulanmasında ve değişip dönüştürülmesinde; çoğunlukla bir sahnede performans
gösteren drag queen’in bir başka cinsiyet kimliği olarak ikili cinsiyet kimliği
sistemini yerinden edebilecek bir rol alabilecek olmasıdır.

2
Araştırmanın Evren Ve Örneklemi

Araştırmanın evreni Türkiye olup, örneklemi İstanbul’dur. Bir alt kültürel


gruplaşmanın eğlence ve yaşayış tarzı araştırması olan bu çalışma için aynı zamanda
daha eski bir tarihte Amerika Birleşik Devletleri örneğinden de faydalanılmıştır. İki
çok farklı tarih ve ülkenin –bu durumda evren ve örneklemin- birlikte, birbiri
üzerinden tartışılmasını da içeren bu çalışmada amaçlardan biri de farklılıkları ve
benzerlikleri göstermektir. Fakat çalışma bir karşılaştırma amacı gütmez. Ortak
semboller ve örüntülerin varlığından yararlanır.

Araştırmanın Sınırlılıkları

Araştırmada görüşülen çoğu üniversiteli genç ve amatör drag queen’ler,


performanslarını çoğunlukla sahnede sundukları için sokakta cinsel politik
karşılaşmaların olanaklılıklarına dair sınırlı bir veri elde edilmiştir. Yine benzer çevre
ve koşullarda bu performansı sunmaları, verinin çeşitliliğini, kıyaslama yapma
açısından eksik kılabilir. Profesyonel olarak bu performansı gerçekleştiren drag
queen’lerle görüşme isteğinin cevapsız bırakılması, farklı ortamlardaki farklı
yaşanmışlıklar ve farklı karşılıklı etkileşimlerin sunacağı soruların da cevapsız
bırakılması olmuştur.

Araştırmanın Yöntemi

Bu araştırmada kullanılan yöntem derinlemesine görüşmedir. Görüşmede


sorulan sorular literatürden yararlanılarak önceden belirlenmiş olup, pratiğin getirdiği
durumlarla birlikte görüşülen kişiye göre arttırılıp azaltılmıştır; yarı yapılandırılmış
görüşmeler gerçekleştirilmiştir.

Görüşülen kişilerin bir kısmıyla, tanıdığım insanlar aracılığıyla katıldığım


mekanlarda iletişim kurarak, bir kısmıyla da kartopu yöntemiyle, görüştüğüm
kişilerin kendi tanıdığı performansçılara haber vermesiyle tanıştım.

Çalışmada literatür ve görüşmelerin yanında, katıldığım performanslardan ve


bu performanslarda yaptığım gözlemlerden de yararlandım.

3
1.1. TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİ VE PERFORMATİF
CİNSİYET

İnsanlar, kendilerine benzeyen insanlarla gruplaşır ve etkileşime geçer,


böylece belli bir aidiyet oluştururlar. Benzer cinsiyet, yaş, faaliyet, fiziksel görünüm
ve mesleklere göre gruplanan insanlar görünürde bu seçimlerinde özgürdür. Bu
grupların en kapsamlısı olan toplum, içindeki karmaşık gruplaşmalarla ve bunların
karşılıklı etkileşimleriyle oluşur. Temelde seçimlerinde özgür olan insanlar, bunları
belirli ve sürekli davranışları aracılığıyla, yapması veya yapmaması gerekenleri
öğrenerek belirler. Ve yapmaması gereken davranışlar sergileyen bireyler, bunun
bedelini ahlaki ve toplumsal olarak dışlanarak öder. Bütün bunlar kişilerin toplumsal
rollerini oluşturur. Toplumsal cinsiyet rolleri de hem bunların en köklü olanı, hem de
bu çalışmanın esas temellerinden birini oluşturur. Evet, benlik algısı ve kişilik sadece
tek bir öge olarak toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden şekillenmez; ama bu toplumun
hem biçtiği hem de kabullendiği birçok temel davranış ve düşünüş kalıbına esas
oluşturur.

Toplumsal cinsiyet, bedendeki fizyolojik farkları ikili farklılıklara


indirgeyerek onları zaten olması gereken olarak ele alamaz. “Dişi ve eril arasındaki
biyolojik ve fiziksel farklılıklar, toplumsal pratikler tarafından toplumsal gerçekler
haline dönüştürülene kadar toplumsal pratikler olarak bir anlam
taşımazlar’’(Lorber’den akt. Berghan, 2007, s.23). “Dolayısıyla biyoloji değil, kültür
kaderdir’’(Butler’dan akt. Berghan, 2007, s.23). Toplumsal cinsiyet rolleri, esas
olarak gündelik hayatta ve tarih boyunca kurulan ikili heteroseksist cinsiyet söylemi
tarafından; erkekler ve kadınlar (ve ötekiler) olmak üzere toplumsal ve bedensel
cinsiyetlendirilen bireylerin bu kültür ve algıyla hem hareket etmesi ve eylemesi hem
de bu sayede bunları tekrar üretmesi pratikleridir (Butler, 2016). Biçilen tam erkek
ve tam kadın olma halleri, kusursuz bedensel ve davranışsal sınırlara işaret eder; tüm
insan davranışları nasıl mükemmel ve süreksiz değilse bunlar da öyle değildir ve
insanları asla gerçekleşmeyecek olan bir “mükemmelliğe’’ zorlar niteliktedir.
Bireysellik ve özgürlük yolunda insanlar bir yönden daha (tarihsel ve söylemsel
pratikte kurulmuş cinsiyet rolleri) kimliklerine bağlanarak olmak istedikleri kişi ve
kimliklerden uzaklaştırılmış hale gelir. Rol kelimesi işte bu anlamıyla yapanın yani

4
bireyin –net bir şekilde göremese de- potansiyelini tam gösteremediği, onun yerine
eline verilmiş uyumsuz, doyumsuz bir tarif ve yönergelerden oluşan bir senaryo ile
oynamak zorunda olduğu davranış ve düşünüş kalıplarını gösterir. Butler (2016), bu
edimselliği performatif kavramıyla tartışır: “Toplumsal cinsiyet niteliklerinin
dışavurumsal değil de performatif olmaları, bu niteliklerin ifade ettikleri,
dışavurdukları veya ortaya koydukları söylenen kimliği aslında fiilen oluşturdukları
anlamına gelir’’ (s.231).

Bu halde toplumsal cinsiyet (belki de toplumsal-biyolojik ikiliği tuzağına


düşmeden cinsiyet demek gerekir), bir süreklilik performansıysa; ve bu süreklilik
heteronormatifliğin tekelindeyse; bu sürekliliğe dahil edilecek ve tekrar yoluyla var
olacak başka cinsiyet performansları yaratmak da mümkündür. Süreklilik, ya da bu
sürekliliğin imkan kazandığı gündelik hayat pekala heteronormatifliğin tekelindedir
denebilir. Kamusal alanda lgbti birinin parmakla gösterilmesi hatta şiddete ve alaya
maruz kalıp kadının ya da erkeğin (heteroseksüel olduğu varsayılan-sıra dışı
görünmeyen), başka bağlamda özel bir durum olmadıkça bu davranışlara maruz
kalmaması bunu kanıtlar niteliktedir. Lgbti bireyler, bu belirli normlara karşı birer
süreksiz kimlik örnekleridir. Yine de toplumun içinde yaşamak, bir noktaya kadar da
olsa ondan etkilenmeye sebep olup ona entegre olmayı gerektirdiğinden, bu
kimliklerin de toplumsal cinsiyet normlarının ve ikili cinsiyet rollerinin devamını
sağladıkları tartışmaları da mevcuttur. Yine de bu kalıp ve normları olduğu halinden
çıkarıp bozdukları, başka bir biçimde dolaşıma soktukları söylenebilir. Bu anlamıyla
performatiflik, yoktan var edilen ve uydurma kimlik ve rollerin değil, zaten var olan
kimlik ve rollerin değiştirilip karıştırılması ve devamlılıklarının bir başka biçimde
sürmesidir. Yine de bu, ütopik bir biçimde de olmadan, şu an için hayal
edemediğimiz, yeni toplumsal cinsiyet rolleri ve kimlik biçimlerinin oluşma
potansiyellerini de içinde taşıyabilir.

5
1.1.1. Toplumsal Cinsiyetin Çeşitliliği ve Geçişliliği

Toplumsal cinsiyet; performatif ve kurulu cinsiyet denildiğinde, kamusal


hayatta, heteroseksüel kadın, erkek ve “ötekiler’’ olarak farklılaşır. Bunun sebebi var
olan toplumsal düzenlerde, çoğunlukta görülmesinin de etkisiyle kadın ve erkeğin
normal, olağan kimlikler olarak kabul edilmesi; bunun dışında, kıyısında, arasında,
bazen içinde bazen dışında olan kimliklerin ise negatif bir tınlamayla göz ardı
edilmesi ve dışlanmasıdır. Ötekileri, lgbti’yi toplumsal hayatın içinde görmek zor
değildir. Toplum tarafından “kadınsı” erkek olarak adlandırılan eşcinseller, “erkeksi”
kadınlar olarak adlandırılan lezbiyenler ve birçok kişinin anlamaya bile çalışmadığı,
erilden dişile, dişilden erile transseksüeller, farklı kromozom yapısına ve birden fazla
cinsel organ ve görünüme sahip olabilen interseksüeller bunun örnekleridir. Bu
toplumsal cinsiyet örneklerinin sırf var oldukları için hem heteroseksüel ve natrans
kadın ve erkekler tarafından dışlanması, şiddete maruz kalması, sürülmesi ve en iyi
ihtimalle dalga geçilmesi hem de ısrarla “karşımıza çıkmaya” devam etmeleri; bu
çoklu kimliklerin gerçekliğini ikili cinsiyet sisteminin bunu tehdit olarak algılaması
ve tepkiyle karşı çıkması sayesinde bizlere göstermiş olur.

80’lerden günümüze, lgbti bireylerin, özellikle trans bireylerin yaşadıkları,


onların varlığının tanınmasıyla birlikte ancak 2000’lerde en kapsamlı haliyle
çalışmalara sözlü tarih yöntemiyle yansımıştır. Sözlü tarih, kişilerin anılarıyla
birlikte, geriye dönük olarak yapılır ve öznel anlatı, alternatif bir tarih okuması sunar.
Trans bireylerin gördüğü şiddet ve zor yaşamları, özellikle 80’lerde sıkı yönetimle ve
politik ortamla da kesişmiş ve farklı bir durum ortaya çıkarmıştır (Gürsu, E., 2012).
Bu farklılık, politik ortamla birlikte hem zor bir yaşayışın (sahne yasakları) hem de
cinsiyet değiştirme operasyonu ve pembe kimlik alımının yasaya eklenmesiyle
değişen bir anlayışın birlikte gerçekleşmesinden kaynaklanır. 13 yaşında ve kendini
henüz tanımlaya başlayan trans Ahu, 70’lerin sonunda işte böyle bir ortamda
yaşamıştır. 13 yaşında, gittiği ilk gece kulübünde gösterişli ortam ve ona ilgi
gösteren erkeklerle (kibarlık anlamında), sahnedeki ünlüleri görmesi, ona ait olduğu
yerin burası olduğu duygusunu yaşatmış ve hayatına nasıl devam etmek istediğini
görmesini sağlamıştır (s.30). Burada ilginç olan, bu gece kulübünde, belki de
Türkiye’nin ilk drag queen’lerinden (Bkz.3.Bölüm) denebilecek Huysuz Virjin’in de

6
orada bulunması (s.30), kendini tanımlamaya çalışan bir trans gence, bir drag
queen’in yardımcı olması açısından, tuhaf bir kesişim örneği sunar. Sahnedeki kişi,
gerçek hayattaki bir kişiye, sanat ve “taklit” aracılığıyla, kendi gerçekliğini anlaması
için ilk kıvılcımı çıkarmış görünür.

Günümüzde hala, Türkiye’de kamusal alanda var olmaları bile politize


olmaları için yeterli bir sebep olan trans bireyler, yaşamları boyunca sürekli bir
mücadele veren lgbti kimlik ve yönelimleri içinde belki de en çok zorlananıdır.
Transseksüel bireyler, doğuştan kadın bedenine sahip olup kendini erkek
hisseden/esasında erkek olduğunu beyan eden, ya da doğuştan erkek bedenine sahip
olup kendini kadın hisseden/esasında kadın olduğunu beyan eden kişilerdir. Trans
bireyler kendi biyolojik bedenini koruyabileceği gibi, hormon alımı ve cinsiyet
değiştirme ameliyatı yoluyla da kendilerini beyan ettikleri cinsiyet kimliğine
“dönüştürebilirler’’. Her iki durumda da kişilerin beyanı esastır. Trans erkek ve
kadınlar, cinsiyet değiştirme ameliyatı olsun ya da olmasın, ikili cinsiyetten birine
tam olarak ait olmadığı, o cinsiyet performansını tam olarak sergilemediğine kanaat
getirildiğinde bir tehdit olarak algılanır. Kamusal hayatta var olmakta zorlanan, ama
buna rağmen var olan transseksüeller; dolayısıyla iş bulma ve hayatlarını geçindirme
konusunda da sıkıntılar yaşıyor. Bu sebeple geçimlerini çoğunlukla fuhuşla sağlayan
transseksüeller (Berghan, 2007, s.40) ; medyanın kendilerini olay çıkarması için para
da teklif ederek onları bu şekilde görüntülemesiyle toplumun hafızasına bir kere daha
kötü bir biçimde kazınmış oluyorlar. Bu yaratılan imaj, kendi aralarında da bir
ayrışmaya yol açarak kendilerini öteki translardan olmayan, daha aklı başında
tanımlamalarına sebep olarak (s.46-7) bir araya geliş ve aktivizm imkanlarını da
kısıtlıyor. “Canı burnunda yaşayan birinin davranışlarının dengesizleşmesi, ister
istemez toplumsal yaşamda kendini göstermekte ve olumsuz bir şekilde kendilerine
geri dönmektedir’’ (s.47). Transseksüel, ya da cinsiyet dönüştürme ameliyatı
seviyelerine göre kendilerini ve başka trans bireyleri adlandırdıkları haliyle, toplum
tarafından da hakaret olarak dilde yerleşik olan travesti bireylerin pozitif ayrımcılıkla
ön plana çıkarılması; lgbti bireyler içindeki en marjinalleştirilmiş grubun sorunlarını
ve yaşayışlarını göz önüne almayı sağlayacağı gibi, lezbiyen, gey, biseksüel ve
interseksüel bireylerin de görünürlüğünü ve bilinirliğini arttıracaktır.

7
Yaşayışlarında zaten “günah keçisi” rolünü ister istemez üstlenen trans bireyler, bu
sayede büyük bir marjinal grubun gündelik hayattaki temsilcisi de olmuş olurlar.

“Günümüzde farklılıklarıyla birlikte transseksüeller, cross-dresser’lar, drag


queen’ler, drag king’ler ve baskın toplumsal cinsiyet sisteminin dışında yaşayan
herkes transgender kavramı altında kimlik politikaları üretiyor”(s.21). Kelime olarak
transgender, toplumsal cinsiyetli/cinsiyetlendirilmiş transseksüel bireyleri karşılıyor
ve her ne kadar önemli bir kavram olsa da, kuir belki de dilsel olarak daha az
imleyici bir kavram olmasıyla stratejik olarak daha kullanışlı olabilir.

1.1.2. Kuir Kuram

Queer hareketle paralel olarak gelişen queer kuram, cinsiyetin tamamen


bağlamla şekillendiğine, sabit olmadığına, tanımının tarih boyunca koşullara
göre değiştiğine dikkat çekerken, toplumsal yapının bütününe nüfuz eden
heteroseksüel mantığı, yani heteronormatifliği okuma, ifşa etme ve alt üst etme
yollarını araştırmaktadır (Çak, Beşiroğlu, 2017, s.10).

Queer terimi, 80’ler ve 90’larda Amerika Birleşik Devletleri’nde, argoda


hakaret olarak kullanılan, ardından lgbti tarafından üstlenilen stratejik bir terim, ve
üstlenilen politik hareketin de dilde tezahürü ve başlangıcıdır (s.10). Gelişen bu
hareket, hem bundan böyle kendilerine hakaret olarak kullanılan bu kelimenin
üstlenilmesi yoluyla, dolaşımda olan kelimenin tersine çevrilmesiyle kamusal ve
kuramsal alanda kullanılacak stratejiyi belirlemiş hem de yine bu yolla dildeki
imkanları da açığa çıkarmış olur. Anlatılarda kullanılan ve kendiliğinden doğal kabul
edilen, doğallaştırılmış ikili toplumsal cinsiyet söyleminin (ki bu doğallaştırma yine
toplumsal cinsiyet ve cinsiyet ayrımı yapılarak cinsiyetin öz hakikat olduğunu
destekler) arasına karıştırılarak bundan böyle oluşturulacak anlatılarda bir dayanak
oluşturur.

Günümüze geldiğimizde, Türkiye’de ve İstanbul’da, görüşmeyi


gerçekleştirdiğim kişilerin tamamı, cinsiyet kimliklerini ve bunun bir parçası olan
cinsel yönelimlerini tanımlarken, kuir terimine atıfla (kelimeyi kullanarak veya
kullanmadan) yönelim ve kimliklerinin akışkan ve değişebilir olduğundan
bahsetmişlerdir. Öznelliklerini bu şekilde kuran ve sürdüren kuir gençler, her ne

8
kadar farklı olursa olsun, iki ülkenin azınlıklarının, toplumla baş etme biçimlerinde,
ortak bir stratejiyi üstlendiklerini gösterir. Bu strateji, politik olduğu kadar kişilerin
duygu durumlarıyla da alakalıdır. Zorla edinilmiş bir görev değildir ve evrensel
olarak bütün lezbiyen, gey, transeksüel ve interseksüel kişiler için herkesin
uygulamak zorunda olduğu bir formülasyon olarak algılanmamalıdır. Gündelik
yaşamın politize olmasından kaynaklanır denebilir.

Feminist kadınların örgütlediği Kadınca dergisinin düzenlediği, sokaklarda


erkek gibi giyinmiş bir şekilde ve onların tavırlarını üstlenerek dolaşan kadınların
yaptıkları eylemler (Şeker, 2013, sf.45), Türkiye’de bir kuir hareket eylemi olarak
görülebilir. “Bir anlamda Türkiye’deki ilk drag king performanslarıydı bu eylemler
(sf.45). 3. Bölümde, detaylı bir şekilde açıklanacak olan drag queen’den farklı olarak
drag king’ler, kısaca erkek kılığına bürünmüş kadınlar olarak tanımlanabilir.
Kamusal alanda erkek ve kadının algılanışındaki farklılığa göre şekillenen özgürlük
biçimlerini açığa vuran bu performanslar, erkeklerin (erkek kılığına girmiş kadınların
bile) nasıl kadınlardan daha rahat bir biçimde sokaklarda dolaşabildiğini gösterir.
Bunun dışında, bu örnek, çalışmanın bir başka noktasını oluşturacak olan, kısaca
kadın kılığına giren erkeklerin (drag queen’lerin) nasıl sokakta dolaşmaktan
korktukları ve bu sebeple bu isteklerini sahnelerde ve barlarda giderdiklerini
göstermesiyle de bir başka gerçeği ortaya çıkarır. Erkek kılığına girmiş olan kadınlar
–biyolojik olarak kadın olduklarının anlaşılıp anlaşılmadığı bu örnekte muğlak olsa
da, feminist özneler olarak bunu özellikle sakladıklarını düşünmüyorum- sokaklarda
rahatça dolaşabilirken; kadın kılığına girmiş erkekler, bu sebeple aşağılanır ve hor
görülürler. Bu hem erilden dişile translar için, hem de çalışmanın büyük bir boyutunu
oluşturacak drag queen’ler için geçerlidir. “Erkek” olmak rahat ve özgür olmak,
“kadın” olmaksa her an tedirgin olmaktır. Önceden/o anda “erkek” olduğu anlaşılan
bir “kadın” olmaksa, o kudretli erkekliğin şanına leke sürer ve cezalandırılması
gerekir.

9
1.1.3. Yerel Tarihte Çoklu Toplumsal Cinsiyet Olasılıkları

Köçekler, günümüzde birçok kişi tarafından genelde etek giyen uzun saçlı
adamlar ve geleneksel oyun havaları eşliğinde dans eden kişiler olarak bilinir.
Ülkenin tarihine bakıldığındaysa köçekler Osmanlı’da belirli kesimlerden seçilen ve
bir eğitimden geçirilerek erkeklik belirtileri olan sakal, kıl vb. görünene dek
gösteriye devam eden, kayıtlı-belgeli rakkaslar ya da dansçılardır. “En bilinen köçek
raksları yüksek zümreden kadınların işve ve edalarını hicvedenlerdir’’ (Şeker, 2013,
s.67). Düğün, sünnet vb. etkinliklerin kamusal alanda yapıldığı bu dönemlerde
köçeklerin erkekler ve kadınlar olarak ayrılan bir araya geliş biçimlerinde erkeklere
özel yaptığı bu “cilveli raks’’lar, gösterdikleri tutum ve davranışlar; ülkenin tarihinde
–hiciv amaçlı olsun olmasın- farklı cinsel tavırlara, kimliklere olan(ya da potansiyel
taşıyan) toleransı gösterir. Buna, kadınların giremediği erkeklere ait ortamda
“kadınsı’’ bir erkeğe duyulan ihtiyaç olarak bakıldığında da bu tolerans arzunun
çeşitliliği ve adeta yön değiştirmesiyle farklı bir esneklik ve kuir bir boyut alır. Kayıt
altına alınan köçekliğin aynı zamanda gelenekselleşmiş olması, çok daha ileriki
modern ve sonrası dönemlerde, kimlik politikalarının ortaya çıkışı ve
küreselleşmenin de etkisiyle kendini açık biçimde gösterecek ve politik aktivizme
atılacak lgbti’nin; tarihte ve geleneklerde yeri olmadığı, ahlaka ters düştüğü savlarını
dolaylı olarak çürütebilmesi açısından da alternatif bir tarih okuması sunar.

Köçeğin tarihindeki öznel anlatı eksikliği, bir cinsel yönelim ya da resmi


olarak bir toplumsal cinsiyet sayılabilmesi ihtimalini belirsiz bırakır. Fakat bir
toplumsal cinsiyetin var olması, toplum içinde performatif biçimde
sosyalizasyonuyla gerçekleşiyorsa ve beden ve üzerine giyilenler de bu performansın
bir parçasıysa köçekler; kadın ve erkek olmanın geçişliliğini gösteren performansı
bakımından bir kimlik bozma örneği sunabilir.

Cinsiyet icrasının hayat boyunca kurgulanan ve öğretilen bir şey


olduğunu düşünürsek küçük yaşta köçekliği öğrenen ve icra eden köçekleri
birer ‘erkek’ ya da ‘taklitçi’ değil, bugün sürekli kullandığımız toplumsal
cinsiyet kategorilerinden farklı devinimler ve teamüllerle öğrenilmiş bir kimlik
olarak tahayyül edebiliriz (…) Köçek, yaşanmış bir kimlik olarak ancak

10
erkekler ve kadınlar arasındaki ayrımın ötesinde olmasıyla mümkün olur
(Şeker, 2013,s.71).

Yazıda, dildeki bu belirsizliğiyle edimdeki varoluşunun bilinirliği, yani


tanımlanamayan bir performansın tanımsızlığına rağmen oluşu ve bunun bilinişi,
belki de aynı zamanda cinsiyet rollerine karşı yaklaşımımızda özneyi sıkı ve tanımlı
biçimde imlememe gerektiğini de gösterir. Çünkü heteronormatif düzen yaşamın ve
tarihin her alanındaysa eğer, tarih yazımı ve dil de bundan ayrı düşünülemez
demektir. Bulandırıp, dağıtıp, karıştırmak istenen roller (çünkü halihazırda zaten öyle
yapar görünürler)in yazımı da yeni bir üslup gerektirebilir. Aktivizmler ve hedef ya
da hedefler, bunlara ulaşmak için belirli görev ve özne tanımı yapma
durumundadırlar. Öznelerin ve bu durumda rollerin mümkün olduğunca çoğul ele
alınışı, biçim olarak da çoklu imkanlar sunma ihtimalini taşır.

Toplumsal hafızada sarsılmaz bir yeri olan yıldız Zeki Müren, sahne duruşu,
kostümleri, tavır ve tutumları açısından bir başka çoklu toplumsal cinsiyet kimliği
örneği sunar. Zeki Müren de yine Osmanlı eğlence hayatındaki köçek örneğinde
olduğu gibi toplum tarafından kabul görmüştür. 60’lı yıllara damgasını vuran
sanatçıya, ilk radyoya çıkışında, program bitiminde birçok dinleyici tarafından kadın
mı erkek mi olduğu sorusu yöneltilmiştir (Çak, Beşiroğlu, 2017, s.61). Sonradan
değiştireceği imajından önce, sesi ve üslubuyla bile cinsiyet konusunda bir kafa
karışıklığı yaratmıştır. Sanatçı, sahne hayatında ilerledikçe, özel olarak tasarladığı ve
isimlendirdiği; feminen birer görünüm taşıyan kostümleriyle ve röfleli saçları, uzun
bakımlı tırnaklarıyla androjen bir görünüm sunmuştur. Tavır, jest ve mimikleri, şarkı
söyleyişi ve kostümleri; filmlerinde aldığı roller ve fiziki görünümüyle birlikte
düşünüldüğünde Zeki Müren’e net bir cinsiyet rolü biçmek mümkün gözükmez. Yine
de eşcinsellik üzerine verdiği röportajlarda bu isimlendirmeden şiddetle kaçmadığı
da görülebilir. Bu sebeplerle Müren, Osmanlı eğlence hayatında Köçek’lerden
Cumhuriyet sonrası döneme nostaljik bir çağrışım yaratır (s.21). Bu çağrışım, farklı
cinsiyetli bedenlerin, göründüğünden farklı ve ikili olduğu düşünülen toplumsal
cinsiyet rolleri ve giyinimlerinin her ikisini de aynı bünyede taşımaya bağlı
cinsiyetlerin çoklu imkanlarının yankılarıdır.

11
2.1. LİTERATÜRDE VE ALANDA DRAG QUEEN’LER

Trans bireyler, 2000’li yıllarda toplumda olumlu/olumsuz yer alan varlıkları,


medya temsilleri ve aktivizmleriyle; cinsiyete ve toplumsal cinsiyete dair
tartışmaların ışığında ve küreselleşmeyle birlikte dünyada olduğu gibi Türkiye’de de
görünür hale gelmeye başlamışlardır. Yasalarda cinsiyet değiştirmeyle ilgili
düzenlemeler de bulunmaktadır. Trans bireylerle ilgili, ikili cinsiyet rollerini
pekiştirdikleri tartışmaları da feminizmin konusuyken; tavır, görünüm ve yaşayış
biçimleriyle sıradan kadın ve erkek rollerini devam ettirmedikleri bir gerçektir. Bu
sıradan bir hayat yaşayamayacakları ya da yaşamak istemedikleri anlamına gelmez
ve bu durum aynı zamanda, şehir hayatında, ekonomik durumlarına bağlı olarak da
değişir. Çoğunlukla toplum tarafından, bazen de kendi içlerinde damgalanmış lgbti
bireylerin görünür biçimde gündelik yaşamın içinde bulunmaları, kendileri
hakkındaki görüşleri çeşitleyecek ve olumlu anlamda değiştirecek olan en etkili ve
temel aktivizmdir. Bu aynı zamanda cinsiyette yerleşik ikili anlayışları da etkileyerek
kadının ve erkeğin ne olduğuna dair genel kanıyı da kırmasıyla heteroseksüel
bireyler için de değişim potansiyeli taşır.

Gündelik hayatın bir anlamda dışında ise, eğlence hayatında bize, toplumsal
cinsiyetteki süreksizlikleri ve sınırsızlıkları gösterebilecek olan kimlik/performans
belki de, Drag queen’lerdir. Drag queen’in birebir karşılığı ve çevirisi bulunmasa da
performansın tarihinden, dahil olduğu alt kültürdeki isimlendirmeden kaynaklı şöyle
bir tanım mevcuttur;

Travestinin homoseksüel tanımı drag queen’dir. Queen(kraliçe),


herhangi bir homoseksüel erkek için sıradan bir isimdir. ‘Drag’ isim ya da sıfat
olarak kullanılabilir. İsim olarak, bir cinsiyetin kıyafetinin diğer cinsiyet
tarafından giyilmesi anlamına gelir (Newton, 1972, s.3) 1

Bu tanım travesti’yi homoseksüel ya da kuir olanın dışında, heteroseksüele ait


gibi göstererek dışlayarak geçersiz kılar görünür. Çünkü bu durumda basit bir taklit
olarak da anlaşılabilir. Fakat homoseksüel ya da lgbti/kuir olanın dışında,
heteroseksüel düzenin de “kendine ait’’ böyle bir kimliğinin olması, eril cinsiyet

1
Çeviri bana ait.

12
kimliği bozulmasına bir örnektir. Zaten drag de basit bir taklitten ibaret değildir.
Gösterenin, nesnesi/aracıyla farklı anlamlar taşıması söz konusudur.

Daha sonra drag tanımı, daha geniş bir anlamda herhangi bir sosyal rolü işaret
eden kıyafetleri giymeyi (örn. itfaiyeci) de kapsayacak şekilde genişlemiştir. “Drag
konsepti sosyal rollere karşı kompleks homoseksüel tavırda vücut bulmuştur.’’(s.3)
Görüldüğü üzere drag belirli bir kategori olmaktan çok, bir konsept olarak,
sosyalizasyonla birlikte gelişmiş, kostümlerle bezenmiş bir tavır, tutum ve
performansın genel adıdır.

Toplumsal cinsiyet rollerindeki esnemeye bir örnek olabileceği düşüncesiyle


görüştüğüm drag queen’lerden Efemine, drag performansının izleyiciler üzerindeki
etkisini sorduğum soruya verdiği cevapta bu şovun heteroseksüel erkekleri cinsel
anlamda kendilerini tanımaları yönünde özgürleştirici bir yanı olduğunu şu sözlerle
vurguluyor; “Bir kadından (benden), beni görünce etkileniyor –ama işte penisimin
olduğunu da biliyor aslında- ama o kıyafetleri giymem bana bir adım daha
yaklaştırıyor’’

Mükemmel kadın ve erkeğe ulaşmada geçen yorucu yolda Drag Queen’ler,


yolun tam ortasında durarak bunca yolu boşuna teptiğimizi iğneleyici bir dille bize
gösterebilirler. Bu konudaki ilk bilimsel çalışma, Esther Newton tarafından,
1960’ların sonunda başlanıp 72’de nihayet basılan, Amerika’da yayınlanan Mother
Camp’tir (Newton, 1979). Homoseksüel alt ve karşı kültürün incelendiği bu çalışma;
Amerika’daki orta, üst ve alt sınıfa dair sosyo ekonomik incelemeler ve Amerikan
milliyetçiliğine ve bu milliyetçilikle birlikte şekillenen erkek ve kadın rollerine de
değinmesi bakımından ülkeye has özellikler taşımaktadır. Türkiye’de yapılacak daha
kapsamlı etnografik bir araştırma, değinilmesi gereken sosyo-ekonomik meseleler ve
milliyetçilik ve cinsiyet rollerinin ilişkisi çok daha kapsamlı bir incelemeyi
gerektirecektir. Bu yazıda, tarihsel ve alt kültürel noktalara, özellikle performans ve
performatiflik açısından, günlük hayat ve sahne analojisiyle değinmeye ve belki de
ikisini kesiştirmeye; birbirinden çok da farklı olmayabileceklerini göstermeye
çalışacağım.

13
Drag queen, eğlence hayatının bir parçası olarak 60’lardan günümüze, sinema
ve belgesellerde çeşitli temsillerle2, 2000’li yıllarda popülerlik kazanarak ana akım
medyaya da ulaşarak girmiştir. Amerika’da gerçekleşen bu popülerleşmenin etkisi,
belki de sosyal medya aracılığıyla Türkiye’deki kuir kültürde de kendini göstermeye
başlamıştır. RuPaul's Drag Race3 adlı televizyon şovu, drag queen’lerin çeşitli
şekillerde birbiriyle yarıştığı bir “güzellik’’ ve yetenek yarışmasıdır. Türkiye’deki
drag queen’ler, yaptığım görüşmelerde çeşitli yerlerde bu şov’a değinmiş, katıldığım
Kürvivor adlı kendi düzenledikleri drag queen gösterisinde, ve sonrasında bir gece
klubünde verdikleri partide de RuPaul adlı ünlü drag queen’in şarkılarıyla dans edip
yeteneklerini sergilemişlerdir. Drag queen’ler performanslarını esas olarak karşı
cinse ait olduğu düşünülen kıyafet ve makyaja bürünerek, şarkı söyleyip, playback
yaparak, seyirciyle ve kendisiyle alay ederek ve bunu kadınlığın abartılmış imgesi
üzerinden gerçekleştirir. Profesyonel olmayan, üniversite öğrencisi gençlerin
Amerika’dan Türkiye’ye böyle bir kültüre adapte olmaları / onu adapte edebilmeleri,
evrensel olarak algılanan bir kadın ve erkek kimliğine işaret eder. Ve abartılı taklit,
yine evrensel olarak bu kimliklerin bir bozgununu ve bunun gerekliliğini de gösterir.

Görüşmelerde ilerledikçe genç drag queen’lerin, Amerika’da yaşayan drag


queen’lerden biraz farklı olduğunu görmek kaçınılmaz oldu. 60’lar Amerika’sında,
kadın taklitçileri olarak adlandırılan drag queen’lerin bir çoğu bu performansa
başlamadan önce sokakta bu performansı sergilemiş ve gerektiğinde bu şekilde
cinsellikten de para kazanmış; sahneye taşınması bar ortamındaki arkadaşlıklar ve
kendi kurdukları bağlantılar aracılığıyla gerçekleşmiştir. Ve yine meslek olarak
gördükleri bu şovla geçimlerini sağlamaya başlamışlardır. İlginç olan kısım,
kendilerini ve yaptıkları bu şovu, efemineliğin ve profesyonelliğin sınırlarını çizmek
için sahne hayatından birer sanatçı olduklarını söyleyerek “travestivari drag’’den ve
travestilerden ayırmalarıdır:

2
90’lı yıllardan bir belgesel örneği için bkz. Jennie Livingston, Paris Is Burning,
https://www.youtube.com/watch?v=hedJer7I1vI , 04.02.18.
Başrolde bir drag queen’in olduğu film örnekleri için bkz. John Waters, Pink Flamingos,
Female Trouble, sırasıyla:
http://www.imdb.com/title/tt0069089/?ref_=nm_flmg_act_36 04.02.18
http://www.imdb.com/title/tt0072979/?ref_=tt_rec_tti 04.02.18
3
http://www.imdb.com/title/tt1353056/ 04.02.2018

14
Travestivari drag yanlıştır çünkü profesyonellikle eşdeğer güzellik ve
gösterişin standardını tahrip eder. Ki profesyonelliğin taklitçilik için doğru
bağlamı ve motivasyonu, yanlış bağlam ve motivasyonun (özel hayat, bir kadını
taklit etmekten ziyade bir kadın olma isteği) aksine performans göstermek ve
para kazanmaktır. Ek olarak travestivari drag, gösteriş standardına içkin estetiği
sıradan bir kadın görünümüne bürünerek ihlal eder, ve sıradan kadınlar güzel
(gösterişli) değildir4 (Newton, 1979, s.51)

Bu, o dönem için drag queen’lerin, performans halinde büyük bir zevkle ve
bunun farkında olarak ihlal ettikleri ikili cinsiyet rollerini bir anlamda yeniden
ürettiklerini gösterebilir. Sadece söylemsel olarak da kalmayan bu tavrı, bu kişilerden
özellikle de sokakta uzak durarak ve onları tanımamazlıktan gelerek de gösterirler.
Fakat burada bahsedilen güzel ve gösterişli olma hali, yine sıradan güzel ve gösterişli
bir kadınınkiyle aynı değildir. Güzel bir kadını taklit etmelidirler çünkü gösterinin
akışı gereği bu illüzyonu bozup içlerinde bir erkeğin olduğunu göstermek üzeredirler.
Bunun dışında, zamanın ahlak anlayışı çerçevesinde görünen o ki karşıtlıklar ve
çelişkilerle dolu bir performanstır. Bunun sebebi hem paranın ve şöhretin sağladığı
itibarın getirisi olan bir statü hiyerarşisi anlayışı, hem de bir grubun (çoğunlukla
heteroseksüel, buradaki bağlamıyla lgbti içindeki travesti-transseksüeller ya da
belirsizliği itibariyle geniş tanımıyla crossdresser’lar) kendini olumlamasının ve
yükselişinin devamının dezavantajlı bir grubun kötülenmesiyle sağlanmasıdır.
Heteronormatif dünyanın dışlama pratiklerini içselleştirmektir ve konuyu içinden
çıkılmaz hale sokabilir.

ABD’de çelişkilerle ve maddi-manevi mücadelelerle dolu bir hayat süren bir


alt grup olan drag queen’ler için Türkiye’de durum biraz daha farklıdır. Burada
performans gösteren gençlerin neredeyse tamamı, maddi olarak yaşamlarını
geçindirme kaygısını üniversiteli her gencin yaşadığı kadar yaşar görünür.
Görüştüğüm kişilerden sadece birkaçı ailesiyle iletişimini kesmiştir ve maddi yardım
almaz, ve sadece birinin ailesiyle ilişkisinin bozulma sebebi onun bu giyimine karşı
çıkmasıdır. Hayat geçindirmek için bir kolay yoldan para kazanma yolu olan sahnede
drag şovu sergileme, burada artık eğlenceli bir bir araya gelmeye dönüşmüştür. Drag
şovunun bir ihtiyaç, sanat ve eğlenceden görünürde sadece sanat ve eğlenceye geçişi;
4
Çeviri bana ait.

15
gençlerin bunu yapmak için harcadıkları saatler ve ekstra paralar, böyle bir ihtiyaç
duymadıkları halde bunu yapmalarını ilginç kılar. Fakat çoğu için bu, onları gündelik
hayatın monotonluğundan sıyıran sahnedeki o heyecana duyulan ihtiyacın yanında,
insanları etkilemek için de bir fırsattır. Kendini tam olarak bir drag queen olarak
görmeyen fakat yine de kamusalda ayrıksı bir performans sergileyen Sahra5, bu
performanslarındaki görünümlerinin onlu yaşlarındaki çocukları intihardan
döndürdüğünü şu şekilde belirtiyor:

“Ben senin sosyal medya hesaplarını bulup fotoğraflarına bakmıştım, o


ara çok depresyondaydım. Seni gördükçe vay be böyle yaşayabilenler de varmış
dedim. Sonra senin arkadaşlarına baktım. Ne kadar kalabalıkmışız dedim. Çok
teşekkür ederim sana.’’ Diye bana gelen mesajlar yüzün üzerindedir. Ve
bunların hepsi çocuklar yani.

Verilen bu cevap, öncelikle lgbti çocukların psikolojik durumları ve


görünürlüğü açısından endişe verici bir görünmezlik durumunu ortaya koyar.
Depresyon geçiren kişileri intiharın eşiğinden döndürmek kişiler için gurur verici
olabilir, ama toplum için bunun tam tersi söz konusudur. Ne yazık ki bu konu,
çalışmanın sınırları gereği burada tartışılmayacaktır. Yine de sosyal medya
aracılığıyla arttığı görülen görünürlüğün bu ulaşılabilirliği, belirtilmesi gereken bir
konudur. Görülmesi gereken nokta, drag queen gençlerin, bir alt grubun da alt grubu
olmadığı (ki bu, kendilerini kuir olarak tanımlayan bu gençlerin zor bir hayat
geçirmedikleri anlamına gelmez) halde yani mecburiyetten değil de politik
imkanlarının da bilincinde olarak bu performansı sergilemek istemeleridir.
Görüştüğüm kişilerin tamamı cinsel politikaların ve heteronormatif düzenin
bilincinde olmalarıyla ve yönelimlerini ve cinsiyet kimliklerini kesin ifadelerle
tanımlamamalarıyla da hali hazır kuir kişilerdir. Yaptıkları bu şov, genellikle amaç
itibariyle politik olmasa da, deneyimlerinden bunun politik imkan ve tezahürlerini
çıkarsamışlardır:

Çocuklarımdan6 bir tanesi drag olarak gittiği klüpte kadın sanılıp hetero
birisi tarafından düşürülmeye çalışıldı mesela. Bu beni inanılmaz tatmin eden
5
Güvenlik gereği, görüşülen kişilerin isimleri kendi seçtikleri takma isimlerle değiştirilmiştir.
6
Drag Queen’lerin bir araya gelişlerindeki anlayış , ABD’deki örneklerinde de dolduğu gibi
bir tür kendi ailelerini kurma biçimindedir. Anne, bu grubu oluşturmak için ilk öne çıkan ve
diğerlerine destek veren kişidir. Çocuklar da sonradan dahil olan kişilerdir. Örnek için bkz. Dipnot 2.

16
bir şey. Çünkü o kişinin cinsiyet kurallarını tamamen beyninde yıkan,
sorgulatan bir şey o kişi için. Drag olarak hem o cinsiyet rollerini yıkışımız
açısından bir rolümüz var. Hem de zaten bu sahneye sahibiz. Normal bir
etkinliğimize otuz kişi gelirken bu etkinliğimize dört yüz kişi geliyor. Demek ki
ben otuz kişinin geldiği cinsiyetsiz tuvaletle ilgili basın açıklamamı bu
etkinliğin içerisinde öyle bir şekilde yedirebilirim ki, dört yüz kişiye hitap etmiş
olabilirim. Böyle de bir rolü var.

Bir Drag Queen olan Lilith’in verdiği bu cevapla birlikte, diğer gençlerin de
bu performansın politik imkanları ihtimali üzerine verdiği yanıtlar, ve o anki fikir
yürütme biçimleri, gerçekçi olsun ya da olmasın motivasyonlarından birinin ne
olduğunu ortaya koyar. Konuşurken mümkün olduğunca rahat olan drag queen’ler,
konuyla ilgili tecrübeden kaynaklı bilgiye sahip olduklarını belli ederler ve doğrudan
literatürden konuşmayarak da bu cinsiyet rollerini bozucu, yıkıcı olanakların pratikte
ve belki de sokakta mümkün olduğunu düşündüklerini dürüst bir biçimde açığa
vurmuş olurlar.

Bu inceleme ve kıyasların getirisi, drag queen’in cinsiyet bozumuna etkisinin


ne olabileceğinin yanında bu araştırmanın alternatif bir alt kültür araştırması da
olmasını bugünkü lgbti gençliğinin boş zamanlarını değerlendirme biçimini
göstermesi açısından sağlar. Sahra hariç performansı kapalı sahnelerde ve genellikle
lgbti ve lgbti dostu kişilere sergileyen performansçılar, zaten onları destekleyen
kişilerin, politika ve aktivizm içinde biraz daha aktif biçimde rol almasını
sağlamalarıyla hedef kitlesi bakımından sınırlı kalabilir gözükmektedir. Ama bir kişi
bile olsa karşılarına çıkan ve yaklaşımı negatif yönde olan kişilerin tavır ve
tutumlarını değiştirmeyi sağlamaları ve henüz kendini tanımayan çocukların
hayatında değişimin kıvılcımını çıkarmaları, cinsiyet kimliklerini yakıp kavuran
büyük bir yangının başlangıcının habercisi olabilir. Ve cinsiyet kimlikleri, hayattaki
diğer rollerle birlikte iç içe, kişilerin statü ve sınıflarının konumlanmasında etkiliyse
bu yangının çıktığı yerden daha fazlasını tahrip edeceği görülebilir.

En karmaşık haliyle [drag] “görünüm yanılsamadır’’ diyen çifte bir


tersyüz etmedir. Drag şöyle der: [Newton’un tuhaf kişileştirmesiyle] “Benim
‘dış’ görünümüm dişil, ama ‘iç’ [bedenimin içindeki] özüm eril.’’ Aynı anda bir

17
de tam karşıtı olan tersyüz etmeyi simgeleştirir: “Benim ‘dış’ görünümüm
[bedenim, toplumsal cinsiyetim] eril ama ‘iç’ özüm [kendim]
dişil.’’(Newton’dan akt., Butler, 2016, s.225).

Görünümün yanılsama olması, sahtelik ve gerçeklik ikiliği üzerinden


anlaşılmamalıdır. Esas benliğimizin görüntümüzden farklı olması ya da birebir
örtüşmesi veya öyle olduğunu sanmamız, aramamız gereken bir hakikati işaret
edemez. Çünkü hakikatin ne olduğu ulaşılamaz ve üzerinde uzlaşılamaz bir bilgidir,
ya da ömrümüz buna ulaşmaya yetmez. Ama onu sürekli sorgulamak,
temellendirmeden ve kesinlikler kurmadan yapılabilir. Önemli olansa verili
gerçekliğimiz, ki burada cinsiyet rollerimizi, kimliğimizi kurarken çoğulluğun
potansiyelinden yararlanabilmemizdir.

Lgbti kimliklerden trans bireylerin bu çalışmada özellikle seçilip


anlatılmasının sebebi, yaşamlarının, çoğu zaman, drag queen örneğinde olduğu gibi
bir alt kültür pratiği/eğlencesi olarak sürdürmemeleri, kimliklerini ve benliklerini
sadece bir eğlence mekanında üstlenmediklerini/göstermediklerini vurgulamanın
önemli olduğunu düşünmemdir. Maalesef drag queen’ler, trans bireylerin
görünürlüğüne katkıda bulunmada onlara onlardan daha farklı mekanlarda yardımcı
olabilir. Pratikte ve siyasi-eylemde oluşturulacak ve eylemden sonra dağılacak bir
kimlik örneği olarak drag queen’lik, trans bireylerin görünümüne geçici de olsa bir
katkıda bulunur. Fakat bu görünürlük kesinlikle ikame edici değildir. Bununla
birlikte alan çalışmasında, çalışmanın sınırlılıklarında da belirtildiği üzere, drag
kimliği şimdilik çoğunlukla sadece genç kuir’lerin eğlendikleri mekanlarda
görünmektedir. Bir üniversitenin sahnesinde yapılan gösteri, belki seyircinin
heterojenliği açısından daha umut verici görünür.

Drag queen’lerin performansı sadece eğlence odaklı görünebilir. Ama çoğu


profesyonel olmayan (belli bir sahne eğitimi olmayan) gençler için bir oyun da olan
bu gösteri; gündelik hayatta, kamusal veya özel alanda, farklı insanlara (örn. aile,
arkadaşlar, patronlar) farklı rollerin sergilendiği bir sahne olan hayat kadar gerçektir .
Zamanın belirli bir kısmında gerçekleşir, tıpkı kamusal alandaki karşılaşmalar, aile
yemekleri, aile büyükleriyle geçirilen vakitler gibi. Toplumsal cinsiyet rolleri dışında
var olan benliğin bir çok farklı yönü de performe edilir. Drag queen’lerin

18
performansları, bu küçük kesitler, bize olmak istediğimiz ve isteyeceğimiz
kendimizi, Foucault(2016)’nun da söylediği gibi yaratıcı bir biçimde ve sanatsal bir
pratikle yeniden kurmamızın olanaklarını sunar (s.23,24).

Bir özne olarak kendimizi kurmamızın gerekliliği, toplumsal normlarca


kuşatılan kimliğimize ne kadar bağlı kılındığımız gerçeğiyle ortaya çıkar. Bu
kuşatma ve benliğin kısıtlanışı, uzun zamandan beri olageldiğinden ötürü kaçınılmaz
görülebilir. Fakat lgbti kimlikler ve görünürlük açısından tarihsel süreçte kat ettiği
yollar, kimliğin bir yönü cinsiyet kimliği anlamında, bireysel özgürlüğün temsilidir.
Kuir alt kültür pratiği olarak drag şovu da, bu özgürlüğün sağlanmasının sanat ve
eğlenceyle nasıl sağlanabileceğini göstermek açısından bir yol sunar.

2.1.1. Kürvivor-Istanbul Is Burning

Türkiye’de profesyonel olmayan anlamda ilk drag sahne yarışması bir


üniversitenin lgbti çalışmaları kulübüyle, yaklaşık 4 sene önce başlıyor. Istanbul Is
Burning7, görüştüğüm genç drag queen’lerin çoğunun da sahneye çıktıkları ve
özgürce giyinip dans ettikleri ilk etkinlik. Yine çoğu için de özgürleşmek adına
attıkları ilk adım. Okudukları okul aracılığıyla kendi aralarında yapılan bu yarışma
ilk başlarda okulla sınırla kalsa da daha sonra okul dışından birçok kişi de bu
yarışmaya katılıyor.

İzleyicisi olduğum ilk drag şov’unun bu okul dönemi için teması Kürvivor’dı.
Kürvivor, teknik olarak İstanbul Is Burning’le aynı. Fakat ikincisinde, 8 Mart
Feminist Gece Yürüyüşü’nde, İstiklal’de, drag queen olarak yer alacak olan Miss
Gender8’ın seçimi, yarışmaların sonucu ve jüri kararıyla gerçekleştiriliyor. İsim
seçimi ve tema Survivor’a gönderme yapıyor. Kür, lgbti bireylerin kendi aralarında
kullandıkları bir tür dil olan Lubunca’da yalan/yalandan anlamlarına karşılık geliyor.
Bu isimlendirme, açık bir biçimde toplumsal cinsiyet görünümlerine yönelik. Şov, iki
drag queen sunucunun kendi aralarında şakalaşmasıyla açılıyor. Karşılıklı ve sahne

İsim kaynağı için bkz. Dipnot 2


7

8
Mis-gendered (yanlış/eksik cinsiyetlendirilmiş anlamına gelir) ve güzellik yarışmalarına
göndermeyle kadınlar için kullanılan Miss hitabı’yla yapılan bir kelime oyunu.

19
içi şakalaşmalar, tıpkı 60’lar Amerika’sındaki drag şovları gibi, Esther
Newton’un(1972) da belirttiği üzere şovun önemli bir kısmını oluşturuyor. Bu
şakalaşmalara, trans görünürlüğü hakkında ve Türkiye’nin içinde bulunduğu politik
atmosfere göndermeyle eleştirel şakalar da ekleniyor. Kültürel olarak Türkiye’ye has
görümce gibi akrabalık isimleri de bu şakalara dahil ediliyor. Sahne şovlarında
kullanılan şarkıların tamamı İngilizce pop şarkıları olsa da ve sahnedeki güldürü
biçimi (birbirleriyle alay etme) tamamen Amerika’daki örneğine benzese de
Türkiye’nin kültürel ve politik atmosferine de yedirilmiş gözüküyor. “80’lerde ve
Kenan Evren döneminde de bir şekilde saklandık, var olduk yine devam edeceğiz”.
Performansın gerçekleştiği dönemdeki onur haftası kapsamında yasaklanan lgbti
toplanma etkinliklerine atıfla söylenen bu söz de bunun bir örneği.

Şovların bir kısmı, figürler itibariyle erotizm yüklü görünse de; biyolojik
görünümü erkek olup, feminen görünüme sahip drag queen Domeztina ve biyolojik
görünümü kadın olup, yine kadınlığın abartılmış görüntüsüyle bir drag queen olan
Fiyonce’nin performansında gerçekleştirdikleri seks sahnesinde “özel efekt” olarak
kullanılan sütü seyirciye gösterip kullanmaları, drag queen mizah ve gerçeklik
anlayışını gösteren iyi bir örnektir. Erotizm ve cinselliğin ne olduğu da görsel olarak
bu alaycı gerçekçilik anlayışıyla sorgulanmış olur.

Şovun belki de en ilginç kısmı, biyolojik olarak erkek görünümüne sahip,


feminen giyim ve görünümüyle Lilith ve biyolojik olarak kadın görünümüne sahip,
yine feminen giyim ve görünümüyle Fiyonce (Bkz. Fotoğraf 1’de yan yana duran
çift)9 nin sahnede nişanlanmasıydı. Lilith, Fiyonce’nin karşısında diz çökerek
pırlanta bir yüzükle evlilik teklifi etti; en başta şovun bir parçası sandığım bu olayın,
daha sonra Lilith’le yaptığım görüşmede gerçek olduğunu öğrendim. Fiyonce
sahneye çıktığında, yine drag şovu yapan bir trans kadın olarak gözlemlemiştim.
Sahnede feminen bir kostüm ve uzun örgülü saçlarla anatomik erkek görünümlü
biriyle anatomik olarak kadın mı yoksa erilden dişile transseksüel bir kadın mı
olduğu anlaşılmayan birinin evlilik seremonisini izlemek ve sonrasında bu ilişkinin
gerçek olduğunu öğrenmek, muhtemelen sadece bir drag şov’unda olabilecek özel bir

9
Güvenlik sebebiyle sahnedeki kişilerin isimleri kendi seçtikleri takma isimlerle
değiştirilmiştir.

20
görüntü yanılsamasıydı. Birebir yaptığım görüşmelerde, her ikisi de cinsel
yönelimlerini değişken ve akışkan olarak tarif ettiler.

Fotoğraf 1. Kürvivor'dan bir kare. Fotoğraf: Burak Pınar

21
2.1.2. Dudakların Cengi

Dudakların Cengi, ismini, drag queen şovlarındaki şarkılara playback yaparak


yeteneklerin sergilendiği lip sync battle’dan10 alıyor. Günümüzde, Amerika Birleşik
Devletleri’nde, Lip sync, yani dudakların şarkıyla olan senkronizasyonunun ne kadar
iyi olduğuna göre, figürlerle de birlikte kişinin drag şovunun ne kadar iyi olduğuna
karar veriliyor. 60’lardaki örneklerindeyse, gece kulübünde playback yapan
queen’ler, gerçekten şarkı söyleyenlere nazaran daha az yetenekli ve başarılı kabul
ediliyordu (Newton, 1972).

Günümüz Türkiye’sinde, İstanbul’da, amatör drag queen’lerin bir araya


geldiği ve yarıştığı tek etkinlik olan Dudakların Cengi, henüz 2018’de ortaya çıktı
ve yaklaşık 10 şov düzenledi. Amatör genç drag queen’lerin çoğu bundan daha önce
ya tek tek ya da kendi drag aileleriyle zaten çeşitli barlarda belirli performans
sergiliyorlardı. Kurucusu, Madır Öktiş, Istanbul Is Burning’in sergilendiği okuldan
mezun ve o etkinliğin de kurucularından biri. Istanbul Is Burning’de yine okulun
lgbti çalışma kulübüyle başlayan bir etkinlik. Madır, Kürvivor’da okuldan
olmayanların gösteriye katılmada zorluk çektiğini görmesi üzerine, bütün gençlerin
katılabileceği bu etkinliği düzenlemeye karar veriyor. Dudakların Cengi, kuir bir
etkinlik, bir drag performans gecesi olmasına rağmen sahne, görünümünden
bağımsız herkesin katılımına açık.

İki haftada bir, Beyoğlu’nda bir barda düzenlenen bu performans gecesinden


üçüne katılma fırsatım oldu. İlk katılım için, drag queen’lerin hazırlık süreçlerini
gözlemlemek üzere hazırlandıkları eve gittim. Daha sonraki şovların hazırlık
sürecineyse katılamadım. Düzenli gözlem, sunacağı veriler ve örüntüler sebebiyle
süreklilik gerektirir. Tekrarlanan davranışlar, sosyal bilimlerin yararlandığı bilimsel
verilerdendir. Yine de tek seferlik bir katılımdan gözlemlediğim verilerin de,
çalışmaya katkı sunabileceğini düşünüyorum.

10
Lip sync battle örnekleri için Bkz.dipnot 3.

22
Hazırlıklar, akşamın erken saatlerinde başlıyor. Katılımcılar eve geldikçe,
arkadaşlık ve birbirlerine hitap biçimleri de gözlemlenebilir hale geliyor. Birbirlerine
annecim diye hitap ediyorlar, lubunca olarak adlandırdıkları jargona da hakimler.
Şakalaşma biçimleri, özellikle bir tartışma ortaya çıktığında ortamın sakin kalmasını
sağlıyor. Read, yani karşıdakini okuma olarak adlandırılan, ona haddini bildirme ve
onunla yumuşak biçimde alay etme bunun aldığı biçimlerden biri. Başka bir drag
queen’den bahsederken, onun jest ve mimiklerindeki başarısızlıkla alay ettiklerinde,
esas bu başarısız taklidin “tam bir impersonation” olduğunu söylüyorlar. Bu da drag
queen mizahının taklitçi yapısına ve zaten taklit edilen şeyinin kendisinin bir
başarısız kimlik/özne olduğuna yapılan bir gönderme. Burada belki belirtilmesi
gereken nokta, bu bir araya gelme ve konuşma biçimlerinin esasen drag queen’lere
ait olmadığı olabilir. Kendilerini drag queen’den çok kuir, lgbti olarak tanımlayan ya
da hiç tanımlama gereği duymayan gençler de bu şekilde biraya geliyor olabilir.
Makyaj, kostüm ve danslarla birlikte hazırlıkları yaklaşık 5 saat sürüyor. Makyaj, en
uzun süren kısım çünkü atfedilen kadın görünümü için sakal köklerini ve kaşlarını
gizleyip, elmacık kemiklerini ortaya çıkaran ve yüz hatlarını inceltici, yüzü temelden
yapılandırıcı makyajlar yapıyorlar.

23
Fotoğraf 2. Dudakların Cengi hazırlıktan bir fotoğraf, Çağlar Aşırı. Fotoğraf: Burak Pınar

Dudakların Cengi, Beyoğlu’nda bir barda gerçekleştiriliyor. Bar11, trafiğe


açık ve caddeye bağlanan bir sokakta. Yaklaşık 6 aydır açık olan bir bar. Gizli değil.
Sıradan ve herkesin girebileceği bir bar gibi duruyor. Detaylı bakıldığındaysa giriş ve
barın esas girişi arasında uzunca bir mesafe bırakılmış; bu da hem içerinin
görülmesini hem de yine bu amaçla insanların caddede birikmesini engellemek için
yapılmış gözüküyor. Giriş şov gecelerinde ücretli, alınan paranın lgbti adına
toplandığı söyleniyor. Katıldığım ilk şovda paranın trans bir bireye yardım için
kullanılacağı konusunda bilgilendirildim. Drag Queen’lerin çoğu, makyajını yapıp
geliyor, peruk ve kostümler barın üst katında giyiliyor. Hazırlık sürecine dahil
olduğum drag queen’ler, bara gidişte Uber adlı ulaşım aracını kullanmayı seçtiler ve
binerken, ev ile araç arasında kısa mesafe olmasına rağmen makyajlarını gizlemek
için kapüşon, şapka ve gözlük kullandılar. Drag Queen’lerin çoğu da yine Uber
ulaşım aracını tercih ediyorlar. Bunun sebebi muhtemelen, aracın taşıma kapasitesi
dışında, sürücüyle, ödeme dışında iletişim kurma zorunluluğu olmaması olabilir.
Çünkü gidilecek yer ve rotasyon önceden seçiliyor. Bir diğer önemli nokta da
müşterinin haklı şikayetiyle, sürücünün şirketten geri alınmamamak üzere

11
Güvenlik gereği barın ismi verilmeyecektir.

24
çıkarılması. Bir Drag Queen olan Deniz ve Çağlar Aşırı’nın hazırlanıp çıktıkları
evlerinin önünde Uber beklerken, yaklaşık 5 dakika içinde, arabayla oradan geçen
birkaç kişi tarafından tacize uğramaları, ulaşım ve gizlilikteki hassasiyetin
gerekliliğini gösteriyor. Görüştüğüm kişilerden Sahra ise Tarlabaşı’nda yaşıyor ve
geceye gelirken tamamen hazır halde, caddelerden ve sokaklardan, insanların
arasından geçip geliyor.

Katıldığım ilk gecede, daha önceden tanıştığım birinin yanında, drag queen
olabileceğini düşündüğüm biri vardı. Trans bir birey olma ihtimalinin olmayışını
düşünme sebebim; giysi, aksesuar, peruk ve bütün olarak görünümünde 1970’ler
pembe dizilerine ait bir doku olmasıydı. Saten sedefli kumaştan bir elbise ve inci
kolyeleriyle katılan bu kişiye kim olduğunu sordum. Ve tanışmak istediğimi
söylemek için yaklaştığımda, sesi ve görüntüsü tanıdık geldi. Daha önceden tanışmış
olduğum bir arkadaşım olduğunu öğrendim. Daha sonra arkamdan bana seslenen ve
göz kırpan birini gördüm. Kim olduğuna bakmak için yanına gittiğimde, birkaç saat
önce hazırlığında yanında olduğum Deniz Aşırı olduğunu fark ettim. Önceden
tanıştığım bu iki kişiyi tanımamış olmam, drag queen’lerin yarattığı kadın
görünümünün onları nasıl başka biri haline getirdiğini göstermesi açısından oldukça
ilginçti. Bu başkalık hali, tamamen bir cinsiyet değişimine ait olmayan bir durum
çünkü bu kişilerin tanınmazlığı, önceden gördüğüm biyolojik cinsiyetli hallerinden
temelden bir kopuşla alakalı değildi. Anatomik olarak erkek olabilme ihtimalleri,
giydikleri elbiselerle zaten kısmen anlaşılıyordu. Zaten drag’in amacı da,
sabitlenebilir bir görünümün olmadığını göstermektir.

Dudakların Cengi, Madır Öktiş’in sunumuyla, alaycı bir rutinle açılıyor.


Ardından “podyum yürüyüşü”nde, drag queen’ler (isteyen diğer kişiler de) tek tek
yürüyerek hünerlerini sergiliyorlar. Kültüre özgü Vogue dansı ve önemli ve
yapılması zor bir figür olan death drop’u12 sergiledikten sonra sıra sahnedeki şovlara
geliyor. Sahne çok küçük, ve ışıklandırmada herhangi bir kontrol yok. Performanslar
genellikle önceden belirlenen şarkılara dudak hareketleriyle eşlik etmek ve bir
koreografiyle dans etmeyi içeren, ortalama beşer dakikalık şovlardı. Danslar
genellikle cüretkar ve belki de erotik denebilecek figürleri içeriyordu. Kimi
12
Bahsi geçen vogue dansı ve death drop figürü için bkz.dipnot 2.
Vogue, figürleri adı geçen dergi için verilen pozlar şeklinde olan, bir poz kesme dansı.

25
performanslarda queen’ler peruk takmadan, makyaj ve elbiseyle sahnede yer aldılar.
Performanslar, gece yaklaşık dört civarı son buldu. Gecenin sonunda, gençler
peruklarını çıkarmış, günlük kıyafetlerini giymişlerdi. Kostüm ve peruklarını mavi
çöp poşetlerinde taşıdıklarını gördüm; gizlilik için alınmış bir önlem olabilirdi belki.

Katıldığım ikinci gecede mekandaki seyirciler, ilk katıldığım gösteriden farklı


olarak, kuir olduğunu düşündüğüm gençlerle birlikte orta yaşlı, heteroseksüel olduğu
tahmininde bulunduğum insanları da içeriyordu. Bu tahminin sebebi, görece sıradan
giyinmeleri ve gösteriyi izlememeleri, gürültüden belli bir şekilde rahatsız olmaları
ve bir süre sonra da kalkıp gitmeleriydi. İlk performansta Çağlar Aşırı, hamile bir
kadın imajıyla performans gösterdi(Bkz. Fotoğraf 3). Sahneye çıktığında ilerleyen
performanslarda doğum yapacağını söyledi. Gecenin en ilginç kişisi ise belki de
omzunda komünizm sembolü kızıl orak ve çekiç dövmesi olan, Marilyn Monroe
imajıyla sahne alan “Komünist Marilyn”di. Gerçekleştirdiğimiz ayak üstü kısa
görüşmede neden bu eklektik imajı seçtiğini sorduğumda bana Amerikan bir
sembolle komünizmi bir araya getirmenin eğlenceli olduğunu söyledi. Bir nevi drag
mizahı olarak gördüğü bu kesişimin politik yönünün de farkında olduğunu anlattı.
Komünizm, sosyalizm, Güney Amerika, Küba ve bu ülkelerdeki refah seviyesi ve
gelir eşitliği; vergi oranları, Fidel Castro üzerine verdiği bilgiler; şaşırtıcı derecede
ayrıntılıydı. Özellikle de bir drag queen partisi için. Her ne bağlamda olursa olsun,
bu imaj, böyle bir eğlencede sahneye, kısa bir süre için de olsa komünizmin
çağrılması demekti. Kafa karıştırıcı, kimileri için de belki düşündürücü bir tanıklıktı.

26
Fotoğraf 3. Çağlar Aşırı hamile olduğunda. Fotoğraf: Burak Pınar

Dudakların Cengi’nde, üçüncü hafta da yine Madır Öktiş’in sunumuyla açıldı.


Sahne zamanı geldiğinde, Madır gençleri “travestilerim nerede?” diye çağırdı. Bu,
çoğu sahnede de yer alan ve görüşmeleri gerçekleştirdiğim gençler tarafından
benimsenmiş bir sıfattı. Lgbti içinde ve çeşitli kimliğe sahip insanların farkında olan
gençlerin çoğu zaten görüşmelerde de ya bu tür bir sıfattan rahatsız olmayacaklarını
söylediler; ya da drag queen’lerin transseksüellerden (ya da bazen onların deyimiyle
travestiler) farklı olarak hayatlarını sürekli bir görünürlükle ve bunun getirdiği ekstra
zorluklarla yaşamadıkları bilincinde olduklarını belirttiler. Bu açıdan, en azından,
homoseksüel erkek ağırlıklı olduğu görülen bir ortamda, trans görünürlüğüne olumlu
bir katkıda bulundukları söylenebilir. Eksik bir yanı ise, katıldığım üç haftada da
seyirciler arasında benzer yüzleri görmüş olmamdı. Sahne performanslarından en
ilginci, bir önceki şovda hamile bir kadın imajıyla sahne alan Çağlar Aşırı’nın,
doğum ritüeli sergilediği performanstı.

27
Fotoğraf 4. Çağlar Aşırı ve "bebeği". Fotoğraf: Burak Pınar.

Seyircilerden gelen “Bugünlerde de cinsiyetsizlik diye bir şey çıktı çocuk ne olacak
belli değil”, “Çocuk kimden?” gibi söylemlerle birlikte gerçekleşen performansın
sonunda, çocuk yılan doğdu (Bkz: Fotoğraf 4). Performansın sonunda yılan
doğurmasının sebebi olarak kötü insanlarla birlikte olmasını gösterdi. Drag Queen
mizah anlayışını gösteren, ve amatör olmasına rağmen insanları eğlendiren bir
performans gerçekleştirmişti.

Gecede, daha önce görüşme isteğinde bulunduğum fakat sebebini belirtmeden


görüşmeyi gerçekleştiremediğim (gizlilik sebebiyle olduğunu varsayıyorum) E. de
vardı. E., bir drag queen olmasına rağmen gecede sergilediği performansta günlük

28
kıyafetleriyle sahne aldı. Gece birini bulabileceği ihtimaline karşı o gece drag queen
olmadığını belirtti. “Çocuklar beni feminen görmesin, o yanımı saklıyorum birini
ararken. Çok beğenilmiyor. Bunu da yazarsın tezine”. Daha önce görüştüğüm genç
drag queen’lerden Florence de, cinsiyet kimliği ile ilgili sorduğum soruyu
cevaplarken, biriyle buluştuğunda/flört ettiğinde drag queen olduğunu söylemediğini
söyledi. Bunun sebebi, erkeklerin (homoseksüel), kendi tabiriyle bu kadar “kadınsı”
erkeklerden hoşlanmadığıydı. Görünen o ki drag queen’ler trans görünürlüğüne
katkıda bulunabilmesi ihtimaline karşı, feminen erkeklere yönelik takınılan negatif
tutumu kıramaması hatta daha kötüye götürmesi ihtimalini de beraberinde taşıyor.
Diğer bir açıdan Florence örneğine bakıldığında, drag queen kimliğini, ihtiyaç
duyduğunda saklayacak kadar benimsemiş görünüyor. Ardından, ilk buluşmadan
sonra drag queen yönünü göstermesi de bunun örneği.

Gece sonunda herkes, Kürtçe halay eşliğinde sahneye çıktı ve halay çekti.
Muhtemelen sadece Türkiye’de olabilecek denli karmaşık cinsiyet ve etnik kimlik
kesişmelerinin alt kültüre bu denli yansıması da, alt kültürün marjinalleştirilmiş
üyelerinin ne kadar bu ülkenin içinde/içinden olduğunu gösterir nitelikte.

2.1.3. Drag Queen’ler ile Görüşmeler

Görüşmeleri gerçekleştirdiğim drag queen’ler çoğunlukla, üniversiteli, yeni


mezun olmuş biyolojik olarak erkek görünümünde gençlerdi. Tamamı, uzun bir
süredir İstanbul’da yaşayan gençlerden biri, Fas’tan (Marokko) gelmiş ve ilk drag
queen deneyimini Dudakların Cengi performans gecesinde yaşamıştı. Daha sonra
görüştüğüm Sarah, kuir gençlerle ilk buluşmasını İstanbul’da bir drag queen
atölyesinde gerçekleştirdiğini söyledi. Ve Türkiye’nin bu konuda Fas’tan çok daha
ileride olduğunu da belirtti. Bir diğer farklı örnek de, biyolojik olarak kadın

29
görünümündeki Fiyonce’ydi. Fiyonce, biyolojik kadın görünümü üzerine eklediği
abartılı kadın imajıyla temsili yurtdışında da tartışmalı kadın drag queen olabilir
mi’yi tartışmaya açıyor. Erkek görünümündeki drag queen’lerin, adapte ettikleri
ve/ya da içlerindeki “zıt kimlik”le sundukları cinsiyet karmaşıklığı yaratma
performansına kadın görünümündeki kişilerin de katılımları, sahnede birlikte
bulunmaları hali; cinsiyeti/toplumsal cinsiyeti sorgulama işini hızlandıracak bir
performans sunabilir. Çünkü görüşmelerin başında eşcinsel oldukları varsayımıyla
yaklaştığım drag queen’lerin, günlük hayatta mecburiyetten sundukları erkek
görünümü dışında belirli bir cinsiyet kimliği olduklarını/edindiklerini kabul
etmemeleri bu yolda bir adımsa, kadın görünümünde birinin yine kadın kimlik
sunumu, zıtlığa veya “homoseksüel erkeğin bir kadın gibi hissettiği için bunu
yaptığı” varsayımına yer bırakmayan daha büyük bir adımdır.

Görüşme gerçekleştirdiğim drag queen’lerin hepsi, cinsel yönelim, cinsiyet


kimliği ve toplumsal cinsiyet konularında benzer norm dışı görüşlere sahipti. Belli
bir cinsiyet görünümüne sahip olduklarının farkında olmalarıyla birlikte; bir
başkasına ilgi duymada, genel olarak davranışlarında sınırları toplum tarafından
çizilmiş baskın heteroseksüel kalıplara uymadıklarını da belirtmişlerdir. Çoğu için bu
natrans erkek/kadın görünümüne sahip olmak bir çıkmaza da işaret etse de yalnızca
sahnede değil günlük hayatlarında da yine sahnenin verdiği özgüven ve cesaretle
akışkan cinsiyet kimlikleri ortaya koymaya çalıştıklarını özellikle belirtmişlerdir.
Bunun dışında, görüşmenin başında homoseksüel olabileceklerini varsaydığım fakat
sonradan birçok farklı yönelim ve kimlik aidiyetine (örneğin, demiseksüel,
panseksüel, aromantik, aseksüel) sahip olduğunu öğrendiğim drag queen’ler;
çoğunlukla klasik anlamda ilk akla gelen homoseksüel ilişkiden (biyolojik
görünümlü iki erkeğin birbirine olan ilgisi ile oluşan ilişki biçimi) farklı biçimlerde
istek ve ilgilere sahip olduklarını ortaya koymuşlardır.

Kimlik akışkanlığı ve kimliği sınırları kesin çizerek tanımlamamaya yönelik


bu tavır, ilk başta bir alt kültürel savunma pratiği olarak düşünülebilir. Fakat hem bu
çalışmanın amaçladığı, hem de drag queen’lerin de bahsettikleri ve hissetikleri bu
duygu ve yönelim çeşitleri, bir gruba ait olarak değil, bütün bir topluma; cinsiyet
kimliğinin zaten akışkan olduğunu; heteronormatif ve performatif pratik ve

30
öğretilerle bunun baskılanmış olabileceğini göstermeye çalışmaktır. Görüştüğüm
drag queen’lerden kadın görünümüne sahip Fiyonce, kendisini natrans bir kadın
olarak tanımlıyor ve ekliyor “İki cinsiyet diye bir şey yok. Hatta üç cinsiyet de yok
beş cinsiyet de yok, bir sürü cinsiyet var”. Ardından iki heteroseksüel, natrans
erkeğin bile cinsiyeti ve cinselliği farklı deneyimleyeceğini söyleyerek bu durumun
toplumun geneli için geçerli olduğunu söylüyor.

Kimliğe ve görünüme yönelik bu karmaşık tutumların tamamı, konunun kuir


gençler tarafından bir sorun olarak ele alındığını, ve belki de sahnede çoğunlukla
eğlence amaçlı sergiledikleri performansı gerçekleştirmelerinin temel sebeplerinin ne
olduğunu gösterir. Sahnede çoğunlukla sınırlı bir demografiye hitap etseler de, özel
hayatlarına dair bu sorulara verdikleri yanıtlar onların, karşılıklı ilişkilerinde
-dostları, sevgilileri, arkadaşları, tanıştıkları insanlar ve hatta belki aileleri de dahil
olmak üzere- cinsiyet kimliklerinin sorgulandığını ve tartışmaya açıldığını gösterir.
Performans, klasik anlamıyla sahnede sahip olunan bir beceriyle gerçekleştirilen bir
gösteri biçimi olabilir. Fakat bu performansın, özellikle drag queen performansının
sahneden inince de devam eden bir yönü olduğu görülebilir. Yine drag queen
performansının kaynağı kuir kişilerin, toplumda ait oldukları düşünülen yer ve
başkaları tarafından atandıkları bu yere ve konuma karşıtlıklarıdır. Öyleyse
performans, asla bitmez, sadece mekan ve biçim değiştirir denilebilir.

Drag queen’ler, performans kavramını tanımlamaları istendiğinde bir kısmı


bunun, sadece bir gösteri olmadığını, bir kısmı da sadece bir sahne şovu olarak
kalmamasını dilediklerini söylediler. Yine bu on kişiden bir kısmı, en azından
başkası için bir gösteri olmadığını söylediler. Performansı sergilemek için bir
başkasına ihtiyaç duymadıklarını, zaten kendilerinin kendi izleyicileri olarak sürekli
bir performans sergilediklerini belirten de oldu. Kendisi akademide araştırma
görevlisi bir drag queen olan Deniz Aşırı bunu “Biraz Goffman tarzıyla
düşünüyorum, her yerde performans yapıyoruz açıkçası, kendimize de” diyerek ifade
etmiştir. Yine drag queen’lerin çoğu birebir literatürden konuşmasa da sokakta
yaşayabilecekleri karşılaşmalar üzerinden de bu performansı düşünüp yanıtladılar.
Hayatın zaten bir performans olduğunu, biraz da alaya alarak söyleseler de
kafalarının bu fikirle meşgul olduğu söylenebilir.

31
Yine performans üzerine düşünceleri, birkaç noktada farklılaşır denebilir.
Kendisini drag queen olarak tanımlamayan, ama belki teknik olarak drag queen
performansı sergilediği söylenebilecek olan Sahra; performansın ders verici
olabileceğini söylüyor ve ekliyor: “Bir drag queen sadece ‘Bak ne kadar da güzel
kadın gibi oldum’ dememeli. Bir drag queen, sadece insanlara ‘Bakın ben makyaj
yaptım artık kadınım, eşcinsel değilim’ dermiş gibi, sıradan biri izlenimi vermemesi
gerekir”. Performansı sergileyenlerin, cinsiyeti kırıcı işlevinin farkında olmaları
gerektiğini söylemenin yanında, tutum ve tavırlarıyla kuir’leri temsil ettikleri için
dikkatli ve bilinçli olmalarının önemini ciddiyetle belirtiyor. Öteki drag queen’ler de
bunun farkında olmalarına rağmen, drag queen performansına özellkle bu görevi
yüklemiyorlar. Ama yine de performansın sürekliliği zaman mekan tanımaması
açısından düşünüldüğünde, kendi özel hayatlarında cinsiyet ve yönelime karşı
tutumlarında bilinçli oldukları ve diğer insanlara karşı da bu konuda bilinçli
yaklaştıkları düşünülürse bu eğlenceli şovla cinsiyet politikalarının zaten iç içe
olduğu söylenebilir. Sahra’nın yaklaşımının ciddiyeti belki de, diğer gençlerin aksine
sık sık İstiklal Cadde’sinde bu performansı sergilemesi, kendi deyişiyle sokakta
sadece “kendi olması”yla açıklanabilir. Gündüz vakti de sergilediği performans ya da
basitçe çıkıp dolaşması birçok kişi ve özellikle lgbti gençliği için görünürlük
açısından pozitif bir örnek oluşturuyor denebilir. Zaten performansını diğer drag
queen’lerinkinden ayırma sebebi de budur. Tabiki herkesin sokağa çıkıp, toplum
tarafından öfkeyle karşılanabilecek bir performans sergileyemeyeceği doğru olsa da,
Sahra’ya göre bunu en azından denemeleri gerekir.

Drag queen’in tanımı üzerine birçok farklı yorum yapan gençlerin buluştuğu
ortak payda görünürde bir cinsiyet karmaşası yaratmaktır. Çünkü zaten her bireye
göre ayrı bireysel bir cinsiyet kimliği varsa cinsiyet zaten bir karmaşadır. Normatif
değerler de, biçtiği ikili cinsiyet rolleri ve bu rollere uymayan insanların bunları
çekiştirip farklı bir bağlamda ve görünümde bunları sunmalarıyla buna istemediği
halde katkıda bulunmuş olur. Cinsiyet kategorize olmasaydı, belki de karmaşa olarak
isimlendirilmeyecekti çünkü çokluklar hep görünür olmalarıyla şaşırtıcı bir niteliğe
sahip olmayacaklardı. Drag, atfedilmiş bu rolleri kendi yararına ve abartılı bir
biçimde onları ifşa ederek sunar ve çokluklara doğru bir yol almamamızı sağlar.
Sonunda queen (kraliçe) eki alması da işte bu sebeplerden ötürü problematik

32
görünüyor olabilir. Biyolojik bedende bir erkeğin “kadın” olduğunda queen,
biyolojik bedende bir kadın “erkek” olduğunda drag king oluyorsa görünürde bir
ikiliğin tekrar üretimi var denebilir. Fakat aslında olan halihazırda cinsiyet kimliğinin
“dörtlülüğüdür” ve zaten hiçbiri kendi içinde tutarlı olmamasıyla bir kalıba tam
olarak uymaz.

Bunların dışında drag queen’ler, sahnede kendilerinden ya da en azında


gündelik hayatta ortaya çıkarmadıkları yönlerinden de yararlanırlar. Yine farklı kadın
tipleri, örneğin Efemine’nin “orta sınıf beyaz türk ve deli kadın”ı, Lilith’in “cenetten
kovulan feminist Tanrıça”sı, Florence’in “viktorya döneminden muhafazakar kadın”ı
(ki bu, tersine çevirmek ve dağıtmak üzere edinilmiş bir kimliktir-tıpkı cinsiyetin
anlık üstlenilmesi gibi) sahnede ve mekanda yararlandıkları kimliklerdendir.
Biyolojik olarak erkek bedenine sahip Sahra, bir başka örnek sunarak günlük hayatta
kendisinin bir drag içinde olduğunu, esas olarak elbise giyip makyaj yaptığında
kendisi hissettiğini söyleyerek drag ve performansın nerde başlayıp bittiğinin kişiye
göre şekillenebildiğini gösterir. Konuyu daha da karıştırabilecek kısmı ise bir
“erkek” olarak makyaj yapıp elbise giydiğinde kendisini daha maskülen ve
özgüvenli13 hissettiğini belirtmesidir. İş hayatında, takım elbiseyle kendisini ifade
edemediği için rahat değildir.

ben feminen olduğumu düşünmüyorum açıkçası. Hatta erkek tanımıma göre,


kendi uzun elbiselerim, makyajlarım daha erkek hissetmemi sağlayan şeyler. Benim
için makyajsızlık daha feminen gibi, daha narin. Bu yüzden iş kıyafetim, takım
elbiseliyken ben o anda kendimi çok feminen hissettiğim için; makyajsız kendi
yorumumu katmadığım bir kılıkta olduğum için kendimi davranışsal olarak daha
pısırık gibi hissediyorum.

Bu, belki de istediğini yapabilmeyi ve gücü, daha doğrusu iradeyi


maskülenlik ve erkeklikle ilişkilendirdiği için olabilecek bir durumdur. Feminenliği
de güçsüzlükle ilişkilendirmiş görünür. Bu, yine ikili normatif anlayışı
sürdürebilecek bir tanımlama olsa da öncelikle kişilerin içine doğduğu toplumdan ne

13
Görüşmede özgüven kelimesi geçmese de vücut dili ve söylem biçimiyle kastedilenin bu
olduğu fikrine vardım.

33
kadar derinden etkilenebildiğini hatırlatmak gerekir. Halihazırdaki cinsiyetlerin,
marjinal bireylerde bile bu şekilde kodlanmış olması, onları yıkmanın gerekliliğini ve
yollarını tekrar hatırlatmış olur. Ve kendi büründüğü/olduğu cinsiyet/lerin pratikte
kesinlikle verili haliyle sürdürülmediği değinilmesi gereken önemli bir noktadır, aksi
halde performansın nafile bir çaba olduğu ya da sadece dar anlamıyla sahnede beceri
gerektiren bir şov olduğu düşünülebilir.

Drag queen performansı Türkiye’de, görüşmeyi gerçekleştirdiğim ve


kendilerini kuir olarak tanımlayan gençler için hayat kurtarıcı, hayatı yaşanılır kılan
ve kendilerini ve dar da olsa çevrelerini değiştirip dönüştürmeye elverişli bir sanat,
şov; hayatın kendisi. Sokaktaki bir istisna dışında genelde sadece lgbti bireylerin
eğlendikleri mekanlarda sahne alan drag queen’ler, performansın politik imkanlarının
bu anlamda kısıtlı olduğunu düşünüyorlar. Lgbti bireylerin arasında,
transseksüellerin, kuir ve “belirsiz” görünüme sahip kişilerin görünürlüğüne katkıda
bulunmaları, performansın en faydalı sonuçlarından biri. Ayrıca kendilerinin de
belirttiği üzere, efemine erkeklere karşı gösterilen küçümseyici tavrı biraz da olsa
değiştirebildiğini düşünmeleri, belki daha büyük ve toplumsal boyutta bir değişimin
umudunu yerleştiriyor olabilir. Drag performansı, çoğunlukla eğlenmek, bunu
yaparken de kişilerin kendileri olabilmesini sağlaması açısından bireysel etkisi ön
planda olan bir şov olarak duruyor olabilir. Fakat Türkiye’nin içinde bulunduğu
politik konumda; tarihsel olarak geleneksel cinsiyet rollerinin sıkı sıkıya belirlendiği,
hukuki yasalar ve dayatmalarla da bir araya gelişlerin kısıtlandığı bu toplumda
marjinal azınlığa dahil olan gençlerin gösterebileceği belki de tek direniş ve eylem
biçimi. Bu bakımdan bireysellik ve eğlence, zaten siyasete dahil olan konular. Sanat,
işte bu biçimiyle hem aykırı hem de bu yasalara tabii olmaktan uzak. Kategorize
edilebilirliği ve tanımlanabilirliği sürekli değişen; tarih boyunca aldığı farklı
biçimlerle kendiyle zıtlaşabilen; kendine saldıran ve yıkıp yeniden yaratan bir olgu
olarak sanat, bir protesto biçimi olarak, bu değişkenliğiyle; geniş anlamıyla iktidarın,
devlet gibi siyasi aygıtlarıyla tam olarak karşılık veremeyeceği, sadece bir süre
baskılayabileceği bir yerde. Bir zümreye veya belirli bir ideolojiye ait olmayan,
dolayısıyla yalanlanamayacak bir olgu ve yanlış cevaplarla geçiştirilemeyecek bir
soru olarak ulaşılamaz bir yerde.

34
Lgbti görünürlüğü, görüşmeyi gerçekleştirdiğim gençlerin bir kısmının
belirttiği üzere Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Stonewall isyanında ortaya çıkıyor.
Stonewall isyanı, yine genç drag queen’lerin belirttiği üzere lgbti bireylerin buluşma
noktası olan bir barda, devamlı polis baskınlarına cevap olarak taşlar ve sopalarla
kendilerini, yaşam ve eğlence haklarını savunmalarıyla tarihteki ilk lgbti eylemi.
İsyanın başında olanlar da drag queen’ler. Böyle bir tarih bilincinden hareketle,
Türkiye’de günümüze kısmen de olsa görünürlük kazanan, derneklerle ve partilerle
bir araya gelen gençlerin, baskıya karşı durmak için gerçekleştirebilecekleri eylemler
için bir örnekleri var gibi görünüyor. Amatör drag queen’ler İstanbul’da yaklaşık iki
yıldır yarışmalar düzenliyor ve düzenli biçimde gerçekleştirdikleri performanslar
henüz on performansı bulmuş durumda. Bu da Türkiye’deki aktivizmin içinde en
azından drag queen halinde tam olarak bulunmadıkları anlamına geliyor.
Görüştüğüm gençlerin bilinç düzeyine bakıldığındaysa derneklerle ve okuldaki
kulüplerle örgütlendikleri aşikar. Bu durumda drag queen kimliği “gerçek” ve
sürekli bir alt kimlik olmasa da (örneğin transseksüellik gibi), tam da bu giyilebilir
ve değiştirilebilirlik haliyle biçimsel olarak kimlik dağılmalarına ilham verebilir.
Gündelik hayatı ve tarihsel sürekliliği (cinsiyet ve normların sürekliliği bazında)
sanat ve eğlence aracılığıyla, aksamaya uğratabilir. Sanat, düşünceye sızar ve bilincin
fazlaca biçimlendirilmiş akışına, farklı bir çıkış yolu açar. Bunu şu ya da bu fikri
dikte etmeden, fikirlerin çokluluğunu göstermek yoluyla yapar.

Drag Queen performansı Türkiye’nin içinde bulunduğu kültürel ve politik


atmosferde, anlamı ve etkisi henüz kısıtlı bir kimlik ve sahne gösterisidir. Genç drag
queen’lerin neredeyse tamamı, bu kısıtlılığın farkındadır. Bunu yenebilmek için bu
şovu anakımlaştırmak gerektiğini; bunun yerinin de televizyon, sosyal medya ve en
önemlisi sokaklar olduğunu söylemişlerdir. Yine neredeyse tamamı, televizyon
temsiline örnek olarak Türkiye’nin ünlü sahne sanatçısı Huysuz Virjin’i gösterirler.
Huysuz Virjin, onlara göre bir cinsiyet kaymasını ve ara cinsiyetli olma halini, dar
komedi bağlamında da olsa Türkiye’ye sevdirmiştir. Türkiye’nin tarihine
bakıldığında yine çalışmada bahsi geçen ve gençlerin bir kısmının da andığı köçekler
de kamusal alanda yer alan bir ara cinsiyet örneği sunar gibidir. Fakat tarih boyunca

35
aldığı şekil artık bu bağlamdan biraz çıkmıştır. Türkiye’deki belki de en önemli,
androjen kimlik sunumu ve ilk drag queen örneği Zeki Müren’dir. Gençler, bütün bu
isimleri anarken tam olarak drag queen olmadıklarını belirtmişlerdir. Ve yine bu
isimler, günlük hayatlarında icra ettikleri sanatın dışında politik tavırlarını ilerletmiş
görünmezler.

Türkiye’de, İstanbul örneğinde genç drag queen’lerin bu konuda aldığı tavır,


kesinlikle daha progresiftir denilebilir. Onlara göre Huysuz Virjin ve Zeki Müren’i
kabul edebilen bir ülke, drag queen’leri de kabul edebilir. O halde yapılması gereken
öncelikle sokaklara çıkmak ve görünür olmaktır. Televizyon, ideolojik olarak kontrol
edilebilirliğiyle görünürlükte yardımcı olamayabilir. Sokaklarsa çok farklı insanların
ve kimliklerin karıştığı ve karşılaştığı, kısmen kontrol edilemez yerlerdir. Yine
internet ve sosyal medya da denetlenemezliğiyle görünürlüğün yayılmasında etkili
olabilecek bir “mekan”dır. Gençler, kendi düzenledikleri şovları da internetten,
Amerika’da popülerlik kazanan bir şovdan ilham alarak14 hazırlamışlardır. Sokakta
görünür olmanın tanımı ise yine bir drag queen olan Deniz Aşırı tarafından
eleştirilmiştir. Deniz’e göre onur yürüyüşü ve feminist yürüyüş gibi eylemlerde
sokakta bulunmak tam anlamıyla sokakta bulunmak değildir. Çünkü mekanın
bağlamı değişir. Burdan çıkarılabilecek olansa drag queen’lerin günlük hayatta,
sıradan zamanlarda görünür olmasının ancak “gerçek” bir politik eylem
olabileceğidir. İstiklal Caddesi’nde drag halinde dolaşan Sahra, eylemler konusunda,
özellikle onur yürüyüşü ve genel olarak görünürlük için “bizlerin tüm yönümüzü
göstermemiz gerektiğini” düşünüyor. Ona göre lgbti camia, sadece makyaj yapan
erkekler/erkek görünümlü bireyler sarhoş, uyuşturucu bağımlısı ve partileyen işsiz
gençlerle eş değer tutulmamak için günlük hayatta, günlük faaliyetler içinde ve
başarılarıyla da kendini göstermelidir. Bu tavır, günlük hayatta sürekli baskılanan
gençlerin bir kaçış yolu aramak için kendilerine zarar verdiğini/kendilerini
yatıştırmaya çalıştığını görmezden gelmek olabilir. Fakat önemli olan, vurgulanması
gereken sürekli yapılan faaliyetlerin içinde, örneğin işe giderken “kendin olmak”tır.
Daha dar kapsamıyla da drag queen’lere bunu önerir. Sahra, makyaj yaparak ve
elbise gibi kadına atfedilen bir görünümle fatura yatırmaya ve market alışverişine
çıktığını söylüyor. Bu temsilin Türkiye’de belki de tek ve en cesur örneği.
14
Bkz. Dipnot3.

36
Yine drag queen gençlerin düzenlediği ve benim de katıldığım etkinlik gecesi
Kürvivor, gerici bir zihniyet tarafından hedef gösterilmiştir 15. Bir gazetede
yayınlanan yazıda, performansın gerçekleşeceği zaman ve mekan, detaylarıyla
açıkça hedef göstererek ifşa edilmiştir. Ardından gösteri, düzenleyen gençler
tarafından başka gizli bir tarihe çekilmiştir. Bu, iki şeyi gösterir; birincisi Türkiye
gibi çağdaş bir ülkede temel insan haklarından biri olan, bireylerin yaşam hakkına
açıkça kastedilmiştir. Lgbti bireyler olmak da yine, kişilerin tercihi olmayan ve
komplo teorileriyle “dış güçler” tarafından teknolojik ya da manipülatif bir biçimde
kontrol edilemeyecek insan özneler olmaktır ve lgbti bireyler bu sebeplerce hedef
gösterilmeden özgür ve hür yaşamayı hak ederler. İkincisi, Türkiye’nin önde gelen
üniversitelerinden biri de olsa, bu kadar küçük ve alt kültürel bir etkinliğin dikkat
çekip bir tehdit unsuru olarak görülmesi; politik olarak potansiyelinin nereye
varabileceğini gösterir. Ve bu da lgbti/kuir gençlerin ve drag queen’lerin, hayatta
kalma ve muhalefet etme stratejileri belirlemelerinde yol gösterebilir.

Görüşmeyi gerçekleştirdiğim drag queen’ler, performanslarının politikliği


konusunda ilerleyici ve umutlu görünseler de gelecekte ne olacağına dair belli bir
fikirleri yoktur. Yine de bu şovu ağırlıklı eğlence amaçlı sürdürüyor olmak bile onlar
için önemli bir sosyalizasyon biçimidir. Bu da geleceğin neler getireceğinin
belirsizliğine karşı umutlarını besleyen önemli bir birlikteliktir. Türkiye, tarihte sanat
ve gösteri aracılığıyla birçok kuir temsili görünüme kucak açmış bir ülkedir. Yine
lgbti aktivizmi de, artan ve azalan oranlarda sürdürülebilmektedir. Drag queen’lerin,
performans ve sanatın (ki sanat ve performans yaşamdan ne kadar ayrı tutulabilir
konusu tartışmalıdır) gelecekte neler getireceği belirsiz ama incelemeye değerdir.

15
Konunun yazılı kaynağı olmasıyla birlikte, güvenlik ve gizlilik gereği etkinliğin
gerçekleştiği mekanın ortaya çıkmaması için paylaşılmamaktadır.

37
SONUÇ

Bu çalışmada ilk olarak, toplumsal cinsiyet ve cinsiyetin temelleri, bu ikili


ayrım ve bunun “nasıl”ı ve “neden”i üzerine Türkiye odaklı bir literatür taraması
yoluyla araştırıldı. Ardından, klasik ikili cinsiyet anlayışına yine Türkiye’den, sözlü
tarih ve derinlemesine mülakatlar yoluyla, çoğunlukla transseksüel bireyler olmak
üzere lgbti bireylerin de katkısıyla bu soruların nasıl yanıtlanabileceğine dair
alternatifler sunularak temelin çok da sağlam olmayabileceği gösterilmeye çalışıldı.
Performatif cinsiyet, kuir kuram bu temelleri sarsmada yardımcı olan anahtar
kavramlardandır. Trans bireylerin sadece var oluşları bile, ikili normatif cinsiyet
anlayışının yapılandırılmışlığını ortaya çıkarmak için yeterliydi. Bununla birlikte
deneyimlerini ve hayatlarını nasıl sürdürdüklerini araştırıp anlatmak, hem bunun için

38
hem de marjinalize edilen bir topluluğa ses vermek açısından önemli bir husustu.
Lezbiyen, gey, biseksüel transseksüel ve interseksüel bireylerden trans bireyleri
özellikle ön plana çıkarmaktaki amaç, onların görünümlerindeki geçişliliğin,
dönüşümlerinin çalışmanın odak öznesi drag queen’lerle arasındaki farkları ortaya
koymak açısından önemliydi.

Drag queen görünüm/kimlik/performansı, ilk bakışta geçişliliği ve


dönüşümlülüğü açısından trans kimliğe benzer. Çalışmada bunu ayırmanın önemi,
trans bireylerin hakları ve yaşamları için gerçek hayatta verdikleri mücadelelerle
ortaya çıkar. Drag queen ise, Türkiye’de şimdilik giyilip çıkarılabilen bir “cinsiyet”
örneği sunmaktadır. Bir gösteri biter ve kişiler hayatına kaldığı yerden “normal”
görünümleriyle devam edebilir. Fakat yine de, kendilerini kuir olarak adlandıran
amatör drag queen gençlerin, bu gösteriyi gerçekleştirmeleri, bundaki
motivasyonları; özellikle lgbti bireylerin haklarının kısıtlandığı bir ülkede
yaşamlarından ve sosyalizasyon süreçlerinden bağımsız düşünülemez. Sergiledikleri
abartılı atfedilmiş kadın imajı ve bunun çalışmada da belirtilen, Amerika Birleşik
Devletleri’nden beri süregelen performansı, ortak olarak algılanan bir
cinsiyetlendirilmiş kadın imajının olduğunu ortaya koyar. Bu performans, kadınlıkla
veya onun tavır ve tutumlarıyla alay etmek için değil, doğrudan bu atfetmeyle alay
etmek için kullanılır.

Çalışmanın en önemli boyutlarından biri de, hem yeni bir toplumsal cinsiyet
olabilecek ya da onu dağıtmak üzere eylemde edinilebilecek bir kimliğin doğuşunu
ve gelişimini kaydetmek; hem de bunu gerçekleştiren kuir gençlerin nasıl biraraya
geldiklerini gözlemlemektir.

Çalışma, gençlere herhangi bir misyon yükleme amacı taşımaz; ama görüşülen
gençlerin, çalışmanın sonucundan ve yaptıkları görüşmelerin kayıtlarından haberdar
olmaları sağlanarak kendileri üzerine düşünmeleri ve böylece eylemleri ve hayatları
üzerinde farklı bir bilince sahip olmaları bu çalışmanın hedeflerinden biridir.

Hayatın birçok alanında marjinalleştirilen kesimlerin bilincinde olmak ve


onları akademik anlatıya dahil etmek, sosyoloji için toplumu anlamada ve belki
dönüştürmede önemli bir noktadır. Sosyoloji, gelecek değişim, dönüşüm ve

39
çatışmaları anlama ve kayda geçirme göreviyle hareket ediyorsa, bu çalışma da
cinsiyetsiz ya da çoklu cinsiyetli bir geleceğin habercisi olabilme potansiyelini
sunmak için hazırlanmıştır. Toplumsal cinsiyet inşa edildiyse, onu yıkmak da
mümkün görünür.

Bundan sonrası için yapılabilecek olan, bu çalışmanın yetersiz kaldığı


noktaları tespit etmek; çalışmayı yerel, tarihsel ve ekonomik boyutlarıyla daha geniş
bir açıdan, başka disiplinlerin de yardımıyla ele almaktır. Daha uzun süreli bir
gözlemle, boş zamanlarını drag queen olmaya adayan gençlerin yaşam tarzları daha
iyi anlaşılabilir. Ve yine, gelişen sosyal medya da bu kimliğin oluşturulmasında ve
ilerletilmesinde farklı bir boyut kazandırabileceği için incelenmesi gereken bir başka
boyutu oluşturabilir.

40
KAYNAKÇA

Kitap

Berghan, S. (2007). Lubunya: Transeksüel Kimlik ve Beden. İstanbul: Metis.

Butler, J. (2016). Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi. İstanbul:


Metis.

Çak, Ş., Beşiroğlu Ş. (2017). Bir Muhabbet Kuşu: Postmodern Göstergeler Işığında
Zeki Müren. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Foucault, M. (2016). Özne Ve İktidar. İstanbul: Ayrıntı.

Gürsu, E. (2012). 80’lerde Lubunya Olmak. İzmir: Siyah Pembe Üçgen.

Newton, E. (1972). Mother Camp: Female Impersonaters In America. ABD: The


University Of Chicago Press.

Şeker, B. (2013). Başkaldıran Bedenler: Türkiye’de Transgender, Aktivizm ve


Altkültürel Pratikler. İstanbul: Metis.

İnternet Yayınları

Livingston, J. (Yönetmen). (1990). Paris Is Burning. ABD:


https://www.youtube.com/watch?v=hedJer7I1vI , 04.02.2018.

RuPaul, RuPaul's Drag Race, https://www.imdb.com/title/tt1353056/ , 04.02.2018.

Waters, J., Pink Flamingos, http://www.imdb.com/title/tt0069089/?ref_=nm_flmg_act_36 ,


04.02.2018.

Waters, J., Female Trouble, http://www.imdb.com/title/tt0072979/?ref_=tt_rec_tti ,


04.02.2018.

40
Ek-1: Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formunu İçeren Örnek Görüşme

Tarih: 22.12.2017 Görüşme No.1

Numaralı sorular, görüşme sorularıdır. Görüşmenin gidişatına göre farklı sorular


eklenmiştir.

TRANSKRİPSİYON

Lilith

22 Aralık 2017, Rumeli Hisarüstü, Kafe.

Biraz kendinden bahseder misin?

Tabi, kullandığım isim Lilith Hb. 20 yaşındayım. Boğaziçi Üniversitesi’nde


okuyorum. İngilizce öğretmenliği bölümü son sınıf öğrencisiyim. Dört yıldır İstanbul
‘da yaşıyorum. Bundan önce Antakya’da doğdum ve büyüdüm. Çalışmıyorum,
derslerimle ilgileniyorum. Staj da yapıyorum bir özel okulda.

1. Cinsiyet kavramıyla ilgili düşüncelerin nelerdir?

Hangi anlamda düşüneceğiz şimdi, cinsiyet dediğimiz zaman Türkiye’de çok


yetersiz kaldı. Gender anlamında mı Sex anlamında mı?

Biyolojik anlamda.

Bana tamamen saçının rengi gibi, dna’na kodlanması gibi, gözünün rengi gibi
çeşitli varyasyonlar var ve bunlardan bir tanesi sadece. Şey kötü geliyor, günümüzde
bununla ilişkilendirilen o şeylerin çok fazla overrated (abartılan) şeyler olması üzücü bir
şey bence. Yoksa bir insanın gözü mavi de olabilir, yeşil de olabilir; bir insanın penisi
de olabilir, vajinası da olabilir, bir insanın hem penisi hem vajinası da olabilir.

2. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği kavramları sana neyi ifade eder?

Cinsiyet kimliği daha… Çok karışık bir soru. Cinsel yönelim konusunda daha
çok ikili cinsiyet dışı bir görüşme olacağı için, cinsel yönelim konusundaki yönelimin

41
ne kadar cinsiyetle ilgili olduğu konusunda soru işaretleri var aklımda. Gerçekten bir
insanın ilgi duyduğu bir cinsiyetin olabilirliğini sorguluyorum kendi kafamda. Onun
haricinde cinsiyet kimliği ile ilgili olarak, bir insanın kendini tanımlama ihtiyacı
diyebiliriz. Veya tanımlamama ihtiyacı da olabilir bu.

3. Toplumsal cinsiyet kavramı ile ilgili düşüncelerin neler?

İşte o bahsettiğim sex anlamındaki cinsiyetin, insanlar tarafından aşırı derecede


önemsenip farklı anlamlar yüklenmesi, taşımadığı anlamlar yüklenmesi sonucunun
yıllar sonucu oluşan o sosyal kurallar, normlar bütünü olarak görüyorum toplumsal
cinsiyeti.

4. Bu üç soru çerçevesinde kendini nasıl tanımlarsın?

Yani bildiğim kadarıyla biyolojik olarak, erkek denilebilecek bir fiziksel yapıya
sahibim çünkü penisim ve testislerim var vajinam yok. Ama kromozomlarım xx mi xy
mi bilemiyorum. Cinsel yönelimim konusunda, pek yönelimim yok açıkçası. Cinsiyet
kimliğim, kendimi ikili cinsiyet dışı olarak tanımlıyorum. Herhangi bir cinsiyete ait
olmadığımı iddia ediyorum. Dönem dönem belli aitliklerim olabiliyor herhangi bir
cinsiyete. Ama bu da akışkan bir durumda, dolayısıyla cinsel yönelimim de aynı
şekilde; çünkü her insanın kendine özgü bir cinsiyeti olabileceği için ve herhangi bir
insana karşı ilgi duyabileceğimi düşündüğüm için kendimi panseksüel olarak
tanımlıyorum. En geniş terim bu olduğu için şu an bunu böyle yapıyorum aslında.

5. Kamusal alanda karşılaştığın insanların, sokakta vs., jest, mimiklerinde ve


giyimlerinde ne gibi benzerlikler ve farklılıklar görürsün?

Bana karşı mı?

Hayır kendileri, günlük hayatta.

Günlük hayatta gördüğüm insanlarda. İnsan sosyal varlık, birlikte yaşadıkça,


hareketleri, mimikleri birbirinden etkileniyor. Aslında toplum dışında kalmama, tabi

42
ihtiyaç. Dışlanma korkusu da çok büyük bir korku. İnsan farkında olmadan bir şekilde,
belli bir gruba ait, belli normlara uymaya çalışıyor. En azından hani lgbti+ kültürü
içerisindeyken bile, belli ve alıştığı normlar, giyim tarzı vs.si var. Biz ne kadar, ben ne
kadar şu an Ankara’daki bir, Kızılay’daki o giyim normlarına uymuyorsam; aslında o
kadar da şu an İstanbul’daki benim takıldığım lgbti+ grubunun giyim kurallarına
uyuyorum aslında. Yani insanların üstünde genel olarak bu tarz bir benzerlik var bence.

Yani şehirle de çok alakası olduğunu düşünüyorsun görünümün o zaman?


Şehirden şehire, ortamdan ortama değiştiğini mi düşünüyorsun?

Ortamdan ortama değişiyor işte insanın gerçekten kendini ait hissettiği o


topluluğa göre değişiyor. Evet şehirden şehire de değişiyor, aynı şehrin içinde de
değişiyor. Aynı üniversitenin içinde de değişiyor. Bir sosyalist gruba ait insanın giyim
tarzı farklıyken, aşırı dindar bir insanın giyim tarzı da farklı oluyor. Onların hareketleri
de kendi bulundukları grup içerisinde bir benzerlik gösteriyor.

6. Drag queen’i nasıl tanımlarsın?

Drag queen benim için, bir persona yani kendimin… nasıl ki bir şairin bir
mahlası, yarattığı bir karakteri olur, drag queen de benim kendim için sahnede
yarattığım bir karakter. Adıyla başlayan bir karakter oluşturuyorum; kişilik özellikleri
vesairesi, yani aslında kurgusal bir karakter yaratıyorum. Kendimi ifade etmek için
olabilir bu, belli politik sebepler olabilir. Bazı insanlar drag queen olmayı sesini
duyurabilmek için yapıyor. Bazılarıysa zevk aldığı için yapıyor. Farklı sebepleri olabilir
ama drag queen olmak benim için, bir insanın belli amaçlarla yarattığı bir persona.

7. Performans, gösteri kavramlarını nasıl tanımlarsın, sınırları nelerdir?

Yani sınır koymuyoruz genel olarak, insanlar çıplak da sergilemek isteyebiliyor.


Milli, manevi, dini değerlere de karşı bir eleştiri yapmak isteyebiliyor. Hiç kimseye dur
yapma demedik, demiyoruz. En son gördüğümüz performans gecesinde bile (Kürvivor)
bazen bize yönelik tepkisel bir performans olabiliyor. Ona bile dur demiyoruz. Sanatın
özgürlüğü olarak görüyoruz performansın özgürlüğünü ve sınırsızlığını.

43
8. Kendi sergilediğin performansa atfettiğin, yüklediğin anlam nedir?

Lilith’in çok farklı yönleri var. Hem çok seksi bir insan hem de tam bir diva,
dans etmeyi de çok seviyor. Ama insanları düşündürten şeyler de yapmayı seviyor. O
yüzden bunların hepsini gösterebilecek kadar zamana ihtiyacım vardı bu performans
öncesinde (Kürvivor). Ve bunu üç şarkıyla en iyi ifade ettiğimi düşünüyorum. Birinci
şarkım Stone Cold’du. Çok fazla duygusal, ayrılık sonrası problemleriyle mücadele
etmeye çalışan bir persona var şarkıda. Ve onu performansımla yansıtmaya çalıştım.
Sırtımdaki siyah balonlarla aslında o nefretim, kinim, kıskançlığımı göstermek istedim.

44
Fotoğraf 5. Lilith-Stone Cold

Şarkı devam ettikçe aslında biraz daha güçlenişi ve buna karşı duruşu, en son o
kinden nefretten kurtuluşu vardı. Balonları aslında şöyle yaptığımda çıkması
gerekiyordu. Saçıma dolandı uçmadılar. Dolayısıyla aslında o kinden nefretten
kurtulduktan sonra en son bir tane balon kalacaktı, onu da patlatıp senden de kurtuldum
–çünkü bir tanesi siyahtı balonların hepsi siyahtı. I’m over you (seni aştım) mesajı
vermek istemiştim. İkinci performans benim için çok özeldi çünkü ilk defa ailecek bir
performans hazırladım. Çocuklarımla ve eşimle. Şarkının adının Call Me Mother
olmasının da ayrı bir önemi vardı. Orada onu yaşatmak istedim. Üçüncü şarkı Sissy
That Walk’sa… Samet bizim okuldan değil, bizim okuldan olmadığı için de bu
performans gecesinde vakit kalmadığı için bireysel performans yapamayacaktı. Zaten
kendi istediği performansı yapmadı da, benim performanslarımda yer aldı sadece. Samet
yani Florence gerçekten çok fazla star ışığı gördüğüm bir kızım. Ve onunla biraraya
gelişimizi kurgularken hep şey dedim; senle ben öyle bir performans yapacağız ki yılın
olayı olacak. Çok gey bir performans olması lazım, çok hit bir performans olması lazım
deyip o kurgu aşamasında çok fazla şarkı değiştirdik, koreografi, görselleri,
fikirlerimizi… Daha fazla yaratıcılığımızı ortaya çıkarmak ve hani gerçekten seyirciyi
tavlayacak şeyleri kullanmak istedik. Gerçekten de öyle oldu. Çok emek harcadık.
Samet’in kostümünü de biz yaptık. O kanatlar için üç gecemi harcadım. İki gün alış
veriş yaptık. Çok daha yaratıcığı olduğumu hissetiğim bir performanstı.

Aileyiz dedin. Sahnede mi bu aile olma durumu yoksa her zaman mı yakınsınız,
sahne dışında da?

Her zaman yakınız, sahne dışında da. Çoğunlukla beraber zaman geçiriyoruz, ne
zaman birimizin başı sıkışsa diğerine yazıyor. Zaten ben hiç birine gelin çocuğum olun,
gelin aile olun demedim. Hepsi belli bir yaşanmışlık üzerinden oldu. Bir şekilde ben
onlara anneleriymiş gibi hissettirebildim. Böyle bir aile oluştu bizim için. Başka aileler
de var Boğaziçi’nde, onlar böyle oturup konuşuyor okey ailemdensin oluyor. Ama
benim ailemde hiç öyle olmadı. İlk önce kafa uyumum olması ve gerçekten ben ona

45
annelik yapıyor muyum ona bakıyorum. Başı sıkıştığında bana geliyor mu, ben ona
yardım ediyor muyum ona dikkat ediyorum. Böyle bir aile kurma gerçekleşti.

9. Drag queen olarak sahnede, öncesinde ve sonrasında hissettiğin duygular


nelerdir?

Karakterim çok diva bir karakter, Lilith. Adını zaten tarihteki Lilith’ten alıyor.
İncil’deki, Tevrat’taki daha doğrusu. Tanrı Adem’le Lilith’i yaratıyor ilk önce. İkisini
de topraktan yaratıyor ve ikisi de eşit oluyor. Ama cinsel ilişki sırasında Lilith altta
olmak istemiyor, top (üstte) olmak istiyor. Bunun için isyan ediyor. Ve tanrının emrine
aykırı davranıyor ve dolayısıyla vaad edilen topraktan, cennetten atılıyor Lilith.
Atıldıktan sonra tanrı Havva’yı Adem’in kaburgasından yaratıyor ki o ondan daha
düşük olsun. Dolayısıyla Lilith de ilk feminist olarak kabul ediliyor. Onun haricinde çok
da tanrısal bir figür aslında. Sonrasında şeytanla birlikte olup cinleri doğuruyor. Cinlerin
annesi oluyor. Ve yemin ediyor. Ademoğullarının çocuklarını avlayacağım, yiyeceğim;
seduce edeceğim (baştan çıkaracağım) onları sürekli üzerinden bir mit var. Çok
beğendiğim bir karakter olduğu için ismimi oradan seçmiştim. Sonrasında da sahnede
de bu karakteri sergiliyorum gerçekten. O an Lilith oluyorum. O tanrının yarattığı ilk
insan oluyorum, tanrıya başkaldıran insan oluyorum ve seyircilere de o gücü
hissettiriyorum. Yüceliğimi hissettirmeye çalışıyorum. Çünkü zaten seyircinin daha
silik ve ezik bir karakteri izlemek isteyeceğini düşünmüyorum. Kendinden daha güçlü,
tanrıdan daha büyük bir şey izlemek istiyor bence seyirci de. Dolayısıyla sahnede onu
hissettirmeyi seviyorum. Ve gerçekten hissediliyor da. Bazen kötü de oluyor. Ukala gibi
eleştiri aldığım da oldu. Ama onu da umursamıyorum.

O zaman sahnede isyan ediyorum diyebilir misin?

Yo, isyan etmiyorum ben sadece kendi yapmak istediğimi yapıyorum; birilerinin
kurallarına aykırı oluyorsa o isyan oluyor.

Tevrat’ta geçtiğinden bahsettin. Okudun mu? Ya da hangi kaynaklardan


okudun?

46
Okudum ama Tevrat’ta yazmıyordu o. Ben bunu İngiliz Edebiyatı dersinde
öğrendim.

Öncesi ve sonrasıyla ilgiliyse, öncesinde bu sene çok farklıydı. Önceden


öncesinde çok gerilirdim gerçekten. Ama bu sene provalı ve profesyonel bir şekilde
olduğu için hiç gerilmedim çok daha sakindim. Sonrasındaysa her zaman bir mutluluk,
sevinç. İnsanların tepkileri, çok tatmin edici bir şey haline getiriyor.

Performans günü, kıyafetleri aldığın süreç, onları diktiğin giydiğin ve evden


çıkarken onları giyip giymediğin; o yirmi dört saatini anlatabilir misin performans
günü?

Kalkıyorum, önce kahvaltımı yapıyorum. Çünkü gün boyu kahvaltıdan başka bir
şey yemiyorum performansa kadar. Karnım şişiyor. Bu arada öğlen saati kalkıyorum.
Eksik bir şey var mı bakıyorum, tırnaklar vs., uhu eksikti mesela onu alıyorum.
Etkinlikle ilgili eksikler oluyor; mikrofon eksik vs. –organizasyon ekibinde olduğum
için- biraz bürokratik işlerle uğraşıyorum. Sonra salona geçiyorum, güvenlikle görüşme
kısmı var. Güvenlikle problem yaşadığımız oluyor bazen. O yüzden kampüsün
güvenliğiyle görüşüyorum önce.

Güvenlik nasıl bir tepki gösteriyor?

Mesela herkesin kimliğini almak istediler bu etkinlikte. Ama kimlik bazen


transseksüeller için travmatik olabiliyor. Dolasıyla kimlik alınmasını istemiyoruz. Her
seferinde bunların görüşmesini yapmamız gerekiyor ne yazık ki.

Bu görüşmeleri yaptıktan sonra salona geçiyoruz saat dört gibi. Dörtten sonra
salonda, ummalı bir çalışma, kulislerde. İşte kostümlerin son hazırlıkları. Bu arada
kulise giderken bildiğin büyük valizle gidiyorum. İçinde ihtiyacımın olduğu her şeyle.
Sonra oraya gidiyorum unutmuşum yine. Sonra domezlerimiz vardır bizim bilirsin.

Domez ne demek anlatabilir misin?

Domez, yani yardımcı, asistan gibi bir şey. Yap dersin yapar getir dersin getirir
(gülüyor).

47
Domezlerimi ararım getirir götürür. Sonra makyaj kısmı var. Bir de
kostümlerimizin şöyle bir özelliği var. Hani böyle çok ,o anlık yapılması gereken şeyler
oluyor kostümlerde. Mesela S’in kostümüne kolundaki o tüylerin son anda eklenmesi
gerekiyordu. Dolayısıyla performansa çıkmadan önce oturduk son dakika, yukarda
performans yapılıyor biz tüyleri yapıştırıyoruz.

Daha önceki bir tane performanslarımdan bir tane çöp poşetinden elbise
yapmıştım. Elbise sönüyor bir yerden sonra. O da yine son dakika uğraştırmıştı. O tarz
bir process’le (süreç) kuliste yapılıyor. Makyajların yapılması da o kuliste yapılıyor.

Bazen çok kalabalık olabiliyor. Çünkü fotoğrafçılar geliyor, fotoğraf çekmek


isteyenler oluyor performans gecelerimizde. Onun haricinde herkes bir arkadaşını
çağırsa sahneye otuz kişi çıkıyor sahneye altmış oluyor. Performans günü böyle geçiyor.

Performans sırası. (Parmağını şaklatıyor) diye bitiyor performans. Bu kadar.


Hiçbir şey anlamıyorum ben. Neyse bu sene ilk defa izleyebildim kendi şovumdan
sonra. Gerçekten çok tatmin ediciydi izlediklerim. Sonrasında da after party’lerimiz
oluyor her sene.

10. Kendi kimliğin ve drag queen kimliğini tanımlarken hangi cinsiyet


kimliğinden ya da kimliklerinden yararlanırsın?

Ben kendimi tanımlarken dediğim gibi ikili cinsiyet dışı olarak tanımlıyorum
kendimi. Lilith konusunda biraz zorlanıyorum. Çok feminen çünkü. Çok kadın. Ama bir
o kadar da androjen yanı var. Androjen ve kadın arası bir akışkanlığı var sanırım.

Peki feminenlik tarafı çok çok abarttığın bir taklit mi yoksa sende var olan bir
feminenliği mi kullanıyorsun?

Feminen tarafı benimkinden alakasız bir feminenlik. Nasıl açıklayabilirim?


Benimkinden alakasız bir feminenlik gerçekten. Baya femme fatale (baştan çıkarıcı,
tehlikeli) tarzı bir feminenliği var onun. Öyle bir feminenliğim yok benim.

48
11. Drag queen ve özel hayatındaki kimliğin arasında ne gibi fark ve
benzerlikler vardır?

Dediğim gibi ben çok daha cana yakınımdır, ılımlıyımdır. Ama Lilith öyle değil,
kendini biraz daha üstün gördüğü için, o divalığı olduğu için öyle değildir. Mesela birisi
bana iltifat etse saol canım senin de şunun tatlı derim ben. Ama birisi Lilith’e iltifat etse
teşekkür ederim hayatım der.

Benzerlik dersek ikisi de annedir, ikisi de yardım eder. Her ne kadar Lilith’in
burnu havada olsa kimsenin canını yakmak istemez. Yardımcı olur. Hatırlıyorum
İstanbul Is Burning 2’de yarışmacıyken oturup başka yarışmacının kaşını kapatmasına
yardım ediyordum mesela. Sadece performansını yaparken biraz tanrılaşıyor, onu
önleyemiyorum.

(Lilith, kahvaltısını yapmadığından sipariş ettiği menemenini yemesi için ara


veriyoruz).

12. Türkiye’de Drag queen kimlik ya da performansının, lgbti+ kültüründeki


yeri sence nedir? Ve bu topluluğa ne tür etkileri olmuştur/olabilir?

Amerika’ya baktığımda Türkiye’den çok daha farklı bir yerde. Amerika’daki o


drag kültürü gerçekten lgbti+ hareketini aslında başlatan da bir yerde. Çünkü
Stonewall’da ilk taşı alıp polise atan kişi bir drag queen’dir. Dolayısıyla Amerika’da
çok sayıda insan drag queen olmayı/drag’i politik bir şey olarak görüyor. Mesela Trump
sürecinde yarısı buna tepki göstermenin sanatçı olarak sorumluluğu olduğunu
düşünüyordu. Gerçekten de tepki gösterenler oldu. Performanslar oldu klüpte vs.

Türkiye’ye baktığımda tarihsel olarak belli bir yerde var. Köçek kültürü var
mesela. Onun haricinde gazino kültüründe de var, o Huysuz Virjinlerin olduğu
zamanlar. Sonra Türkiye’nin yaşadığı politik zorlu süreçler bir şekilde bu drag
kültürünü baskılamış ve Türkiye onu hafızasından silmiş gibi bir şey. Hepimizin
hafızasında bir Huysuz Virjin var, ama o nedir, ne yapar, neden öyledir buna dair
hiçbirimizin bilgisi yok. Huysuz Virjin’i bir drag queen olarak bilmiyor insanlar.

49
Günümüzde daha yakın nesle baktığımızda Amerika’da ana akım olmasının etkilerinden
dolayı şu an bizim üniversitede olanı ben doğrudan bununla ilişkilendiriyorum. RuPaul
ve benzer drag queenler sayesinde ana akım olmasının Türkiye’ye yansımaları olarak
görüyorum şu an Boğaziçi’nde olanları. Ama bunun dışında gösteriler var mı var
Türkiye’de de. Lulu, Gia Androgyny, Madame Coco, bunlar profesyonel olarak bunu
yapan insanlar. Ama onlarınkiyle bizimki farklı bir yere düşüyor. Onlar gerçekten para
kazanmak için bunu yaparken biz daha çok mainstream olmasından kaynaklı hobi
amaçlı yapıyoruz bunu. Her ne kadar bazılarımız bunu değiştirmeyi düşünüyor olsa da.

Alt kültürde bir yeri var mı sence? Lgbti kültüründe?

Kesinlikle var.

Peki Türkiye’de senin takip ettiğin kadarıyla ne zamandır var?

Benim bildiğim en eski Huysuz Virjin. Zaten gerçekten o dönemde birçok insan
yapıyormuş bunu gazinolarda insanları güldürmek amaçlı, performans sanatçısı olarak.
Ama buna crossdressing performans amaçlı bakarsak Türk kültüründe köçeklerde de
vardı, oraya da dayandırılabilir. Ama ben çok dayandırmıyorum çünkü bu çok daha
lgbti alt kültürün parçası bir halde ilerleyen bir şey.

Köçeklerde bir kadınsılık olduğunu düşünüyor musun? Ya da onlar bunun


farkında mı sence?

Yine orada da kesinlikle cinsiyet rollerinde bir oynama var. Ne kadar amaçla ve
neden hiçbir fikrim yok. Neden böyle bir kültürümüz var hiçbir fikrim yok.

13. Performansı gerçekleştirdiğin mekanlar ve orada bulunan insanları nasıl


betimlersin?

Genelde sahnede yapıyorum. Küçük bir yerde durup sallanmayı drag


performansı olarak görmüyorum. Biraz genişliği olan alanlar olmalı. Sahnesi olan
klüplerde de performans yapmayı seviyorum o da tatmin ediyor beni bir miktar. Taksim
ve Hisarüstü’nde sahne aldım.

50
Seyirciler ya lgbti oluyor ya da lgbti dostu oluyor.

14. Sence drag performansı izleyiciler üzerinde ne tür etkiler bırakır?

Gerçekten çok farklı etkiler bırakabiliyor. Domestina’nın performansını izleyen


birisi, seksüel anlamda çekim duyabiliyor. Seyoş’un, geçen seneki performansı politik
mesaj içeren, trans cinayetlerine gönderme yapan bir performanstı. Onu izleyen bir
insansa üzüntüsü, kızgınlığı, nefretine hitap edilmiş duruma gelebiliyor. Ya da sadece
bakıp hayran bırakabiliyor bir performans. Uçsuz bucaksız. Bazı performanslar sadece
güldürebiliyor. Çeşitli. Zaten drag queen’ler de tek çeşit değil comedy queen var,
dancing queen var, var oğlu var yani.

15. Performansı özel mekanların ve sahnelerin dışında nerelerde


gerçekleştirdin?

Klüpte dans ederken en fazla.

16. Klüpte performe ettiğin zaman, orada izleyenler üzerinde ne tür bir etkisi
oldu?

Çok yükseltti onları. Kesinlikle seviyorlar. İnsanlar seviyor, ilgileniyor.


Normalde üç kişi dönüp bakacakken beş kişi dönüp bakıyor.

17. Türkiye’nin bugünkü kültürel ve politik konumunda, drag queen olmak ne


anlam taşır?

Drag queen olmak gerçekten cinsiyet sınırlarını o kadar si..n bir şey ki, o kadar
yıkan bir şey ki. Çocuklarımdan bir tanesi drag olarak gittiği klüpte kadın sanılıp hetero
birisi tarafından düşürülmeye çalışıldı mesela. Bu beni inanılmaz tatmin eden bir şey.
Çünkü o kişinin cinsiyet kurallarını tamamen beyninde yıkan, sorgulatan bir şey o kişi
için. Drag olarak hem o cinsiyet rollerini yıkışımız açısından bir rolümüz var. Hem de
zaten bu sahneye sahibiz. Normal bir etkinliğimize otuz kişi gelirken bu etkinliğimize
dört yüz kişi geliyor. Demek ki ben otuz kişinin geldiği cinsiyetsiz tuvaletle ilgili basın
açıklamamı bu etkinliğin içerisinde öyle bir şekilde yedirebilirim ki, dört yüz kişiye
hitap etmiş olabilirim. Böyle de bir rolü var. Bir de zaten kendi başında cinsiyet rollerini

51
yıkışı üzerinden bir rolü var. Mesela şu bile çok güzel. İstanbul’daki üniversitelerdeki
topluluklar uzun süredir bir araya gelemiyorlar. Performans gecesi için üniversiteler hep
bir araya geldi. Bu yasaklara karşı üniversiteler arası onur haftası aslında, beraber
performans gecesi yapmak isteyen toplulukların yaptığı bir hafta. Bir araya gelip
performans hazırlayacaktık, sonra bu yasaklara karşı bir tepki göstermeye karar verdik.
Ve böyle bir haftayı düzenledik. Yani bir araya getiren bir şey olduğunu düşünüyorum.

Ek-soru: Kürvivor’da bir evlilik teklifi gerçekleşti. Partnerinden ve bu evlilik


teklifinden biraz bahsedebilir misin? Gerçek bir teklif miydi?

Evet gerçek bir evlilik teklifiydi, onun için sürpriz oldu. İki buçuk senedir
beraberiz zaten. Ondan önce kendisi bana kendi doğum gününde evlenme teklifi etmişti.
Sürpriz doğum günü hazırlamıştım ona, esas sürprizi o bana hazırlamış. Evlenme
konusunda aslında çok önyargılarımız da olmasına rağmen, sırf birbirimiz olduğumuz
için sanırım daha rahatız bu konuda. O an orada evlenme teklif etmek istedim çünkü
Ahmet’le Berna arasında olduğu gibi Lilith’le Fionce arasında da bir ilişki var ve o da
onun duyurusuydu.

52
.

53

You might also like