You are on page 1of 3

FOT103U-FOTOĞRAF TARİHİ

Ünite 1: Fotoğrafın Tarih Öncesi

Görüntüye hareketin de eklenmesi ile film gerçekliği


Giriş mekanik olarak yeniden üretmeye başlamıştır. Bütün bu
Tarih boyunca insan, doğa ile kurduğu ilişkinin sonucunda gelişmeler yüzey üzerinde ışık ile görüntü oluşturan
gördüğünü, düşündüğünü resmetmeye ve temsil etme karanlık kutunun geliştirilmesi ile ortaya çıkmıştır.
çalışmıştır. Doğadaki nesneleri ve bunların birbiri
arasındaki ilişkisini inceleyen insan, zaman içinde yüzey İÖ V. yüzyılda Çinli filazof Mo Ti temel optik kurallar ile
parçasına aktarım yapabileceğini keşfetmiştir. ilgili görüşler ortaya koymuştur. Mo Ti, karanlık kutuda
iğne deliğinden giren ışığın ters görüntü oluşturduğundan
Işık Yoluyla Resmetmek ilk kez söz eden kişidir. Mo Ti bu aygıta, ışığı toplayan
Günümüzden binlerce yıl önce insan içinde yaşadığı iğne deliği nedeniyle, Toplanma Yeri ya da Kapalı Oda
doğadan hareket ederek gölgeler, yansımalar ile gerçek adını vermiştir.
nesnelerin yüzey üzerindeki görünümlerini diğer bir deyiş Yunan filozofu Aristoteles (IÖ 384-322) Problemler (IÖ
ile suretlerini görmüşlerdir. Gölge ve yansımaların ortaya 330) adlı eserinde ilk kez karanlık kutudan (camera
çıkması nesne, yüzey ve ışığın bir araya gelmesi obscura) söz eder. Aristoteles, ışıkla ilgili kuralları
gerçekleşir. Nesnenin aktarılması için gerekli olan bir anlayıp karanlık kutunun nasıl çalıştığını kavramıştır.
yüzey üzerine, nesne ışık ile aktarılmaktadır. Ancak Problemler adlı kitabında güneş ışığının kare şeklindeki
ışıktaki değişimler sonucu bu yansımalar ve gölgeler kalıcı bir delikten geçtikten sonra, daire şeklinde bir görüntü
olmamaktadır. Gölgeler, yansımalar ve ışıktan etkilenerek oluşturması üzerinde durur.
ortaya çıkan figür, yüzey üzerinde ortaya çıkan bir tür
resim oluşturur. Bir nesnenin yalnızca kenar çizgileri ile İbnü’l-Heysem, X. yüzyılda optik ve ışıkla ilgili yaptığı
tek renk olarak belirlenen görüntüsü ise silueti oluşturur. çalışmalarla karanlık kutunun (camera obscura) nasıl
Yansımalar gölgelerden farklı olarak tek bir renkten çalıştığını doğru olarak açıklayan ilk kişi bilim insanı
oluşmayıp yüzey üzerinde daha fazla detay barındırır. olmuştur.
Gölgelerde ise ton bulunmamaktadır. Leonardo da Vinci (1452-1519), aydınlatılmış bir
Gölgeler ve yansımalar ile ilgili olarak üzerinde durulması nesneden yansıyan ışık, karanlık bir odanın duvarındaki
gereken bir diğer önemli konu izdüşümdür. İzdüşüm, delikten içeri girdiğinde, nesnenin görüntüsünün odanın
projeksiyon yoluyla yüzey üzerinde görüntü oluşturma içinde deliğe yakın bir yere konulan beyaz kâğıt üzerinde
düşüncesidir. Gölgeler ve yansımalar bir izdüşüm olarak görüleceğini söyler. Leonardo, yüzey üzerinde ortaya
yüzey üzerinde ortaya çıkar. İzdüşüm (projeksiyon) bir çıkan görüntünün niteliğiyle ilgili bilgiler verir.
ışık kaynağından çıkan ışıkla bir nesne ya da konunun Hollandalı matematikçi ve astronom olan Reinerus
görüntüsünün bir yüzey üzerine yansıtılmasıdır. İzdüşüm Gemma Frisius (1508-1555) tarafından karanlık kutunun
olarak yüzey üzerinde elde edilen görüntünün kendine çalışma şeklini gösteren ilk resimi (çizim resim) 1544
özgü özellikleri vardır: yılında yayımlamıştır. Güneş tutulmasının resmedildiği bu
• Doğadaki bütün nesneler üç boyutludur. Yüzey eserde, karanlık kutu kesit olarak görülmektedir. Bir oda
üzerinde izdüşüm şeklindeki görüntüler ise iki şeklindeki karanlık kutunun bir yüzündeki deliğin tam
boyutludur. karşısında güneş tutulması yer almaktadır.
• Yüzey üzerinde bu iki boyutlu görüntünün Karanlık kutuya önemli bir teknik ekleme XVI. yüzyılın
niteliği, ışık kaynağının yapısıyla ilişkilidir. ortalarında yapıldı. Basit iğne deliği yerine camdan
İnsanlık tarihi ilk dönemlerden itibaren iki boyutlu yüzey yapılmış mercek konuldu. Çinli bilim insanı Mo Ti’nin
üzerine ışığın temel özelliklerini kullanarak hayali Toplanma Yeri diye adlandırdığı, nesneden gelen ışığın
görüntü oluşturmaya çalışmıştır. toplandığı deliğin yerini mercek almıştır. Artık ışığın
toplandığı yer, mercek olmuştur. İtalyan matematikçi,
Işığı Toplayan Kutu fizikçi ve doğa bilgini Girolamo Cardano (1501-1576)
Karanlık kutu dört tarafı kapalı, ışık sızdırmayan bir tarafından yapıldığı yönündedir.
kutudur. Camera Obscura adı verilen karanlık kutu, Perspektif konusunda 1568 yılında kitap yazan Venedikli
delikten giren ışığı karşısındaki duvara yansıtarak yüzey Daniele Barbaro (1513-1570) karanlık kutuyla birlikte
üzerinde görüntü elde edilmesini sağlamıştır. Karanlık dışbükey merceği metinlerinde belirtmiştir. Ayrıca tek
kutu, ışığa özgü bir resmetme teknolojisidir. Karanlık kutu mercek yerine ikinci bir dış bükey mercek ekleyerek
aracılığıyla yüzey üzerinde görüntü elde edilmesi, elde görüntünün daha belirgin olmasını sağlamıştır. Barbaro,
edilen görüntünün kalıcı olmasına yönelik çalışmaları görüntünün niteliğini etkileyen mercek ve açıklık
beraberinde getirmiş ve yeni resmetme tekniklerinin icat (diyafram) konusunda önemli saptamalar yapmıştır.
edilmesinin yolunu açmıştır. Bu süreç beraberinde 1800’lü İtalyan Doğa Bilgini Giovanni Battista della Porta
yılların başında yeni bir resmetme tekniği olarak (1535-1615), Doğa Büyüsü (1558) adlı ünlü eserinde
fotoğrafın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Fotoğraf mekanik karanlık kutuyu mercekle birlikte ilk kez detaylı bir
yeniden üretim ile gerçekliği içinde bulunduğu uzam ile şekilde yazmıştır. Delik yerine bir dışbükey mercek
kaydederken filmin ortaya çıkması ile görüntü, mekân ile konulduğunda görüntünün çok daha net ve keskin
birlikte zamanı da kaydetme imkânına sahip olmuştur.

1
FOT103U-FOTOĞRAF TARİHİ
Ünite 1: Fotoğrafın Tarih Öncesi

olacağını, sokakta yürüyen insanların, renklerin, giysilerin Teknolojik buluşlarla ilgili tarihsel süreçler incelendiğinde
ve her şeyin gerçeğine daha yakın görüneceğini açık bir farklı kaygılarla yapılan çalışmaların birbirine eklenerek
şekilde kaleme almıştır. yeni buluşların ortaya çıktığı görülür. Işığa duyarlı yüzey
üzerine görüntü kaydetmenin süreci bu duruma benzer
Alman Astronomu Johannes Kepler (1571-1630)
nitelikler taşır. Bu anlamda bilim insanlarının iki önemli
Karanlık Kutu (Camera Obscura) terimini gerçek
gözlemi olmuştur. Bunlardan birincisi, doğada bazı bitki
anlamında ilk kullanan kişidir. Frisius’un 1544’te resmini
ve minerallerin, bu ünitenin girişinde de söz ettiğimiz
yaptığı aygıt, 1620 yılında Kepler tarafından
şekliyle, ışıktan etkilenerek renklerinin giderek
geliştirilmiştir. Mercekten gelen görüntünün doğru
kararmasıdır. İkincisi ise renklerin tonunu açmak için
görülebilmesi için aygıta ayna sistemi ekledi. Kepler’in
ağartıcı özelliği olan bitkilerin kullanılmasıdır.
geliştirdiği çadır şeklindeki ve elle taşınabilir karanlık
kutular, sanatçılar ve amatör ressamlar tarafından XVII. Çin’de İÖ I. yüzyıla ait kimyasal işlemlerle ışığa duyarlı
yüzyılda yaygın bir şekilde kullanıldı. hâle getirilmiş levha kalıntıları bulunduğundan söz
edilmektedir. Yine aynı yüzyılda sülüğen tozu maddesinin
Cizvit Papaz ve araştırmacı Athanasius Kircher (1602-
güneş ışığı altında hızla siyahlaştığını bilinmektedir. Bu
1680) karanlık kutuyu yaygın bir şekilde tanınmasını
bilgilerin bir bölümü söylence niteliğinde olmasına
sağlayan resmi yaptı. Kircher’in Işık ve Gölgenin Yetkin
rağmen yine de dönemin yazılı kaynaklarında yer
Sanatı (1646) kitabındaki resimde, oda şeklinde ve içinde
almaktadır. Bütün bunlardan anlaşılan, Antik Çağ’dan
insan bulunan çift yönlü karanlık kutu kesitten görülür.
başlayarak ışıktan etkilenerek rengi koyulaşan gümüş
Odanın karşılıklı duvarlarındaki birer mercekten giren
tuzlarının bazı insanlar tarafından bilindiğidir. Işığa
ışık, deliklerin önündeki konuyu odanın içine düşürür.
duyarlı maddelerle ilgili farklı buluşlar birbirine eklenerek
Odanın içindeki kişi ise, deliklerin hemen arkasında yer
fotoğrafın bulunuşunu hızlandırılmıştır.
alan şeffaf yüzeylerde beliren görüntüleri izlemektedir.
Resimde çift yönlü karanlık kutunun nasıl çalıştığı kesit Antikçağda bilimsellikten yoksun olan çalışmaları ilk kez
olarak açık bir şekilde görülür. Görüntüler, deliklerin bilimsel bir temele oturtan kişi bir Arap simyacıdır. Kimya
arkasındaki şeffaf yüzeylerde oluştuğu için sadece alt-üst biliminin babası diye anılan Câbir İbn Hayyan (İS 721-
olarak terstir. Kircher’ın 1646 yılında yaptığı resimdeki 815). Onun konuyla ilgili olarak yaptığı önemli katkı,
karanlık kutunun hâlâ optikle ilgili sorunları vardı. Işığın kendi hazırladığı nitrik asitten, gümüşü çözerek gümüş
toplandığı yere nasıl bir mercek konulması gerektiği nitrat elde etmesidir. İbn Hayyan bu bileşimi, karanlık bir
sorunu bir bilmeceye dönmüştü. Karanlık kutunun verdiği odada ışık kullanarak yaptığını eserlerinde belirtir. Gümüş
görüntünün niteliğiyle ilgili sorunları yani optikle ilgili nitratın su içinde hızla eridiğinin ve sıvı hâldeki gümüş
bilmeceyi keşiş Johann Zahn (1631-1707) 1685 yılında nitratın, güneş ışığına tutulduğunda renksiz hâldeki
çözmüştür. Kısa ve uzun odaklı mercek sistemini maddenin morumsu kahverengiye dönüştüğünün kanıtları
(objektif) karanlık kutuya uyarlamıştı. bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Karanlık kutu topluma üç farklı alandan yayılmıştır: Albertus Magnus (1193-1280) ise 1250 yılında ışığa
Birincisi, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda ünlü ressamlar duyarlı gümüş nitratı bulmasına rağmen Magnus’un
tarafından resim çalışmalarında kullanılmıştır. İkinci gümüş nitratın ışıktan etkilenerek rengini değiştirdiğini
kullanım alanı ise bilimsel çalışmalar, eğitim ve eğlence bildiği konusunda kanıt yoktur. Güneş ışığından
amaçlı gösteriler olmuştur. Üçüncü olarak bu aygıtın etkilenerek koyulaşan ve giderek kararan gümüş nitratın
geleceğe ışık tuttuğu ve yön verdiği alan ise, fotoğrafın bu özelliği, İbn Hayyandan sonra Georg Fabricius (1516-
bulunuşu olmuştur. 1571) tarafından da tespit edildi. Fabricius 1556 yılında
gümüş nitrat çözeltisine tuz ekleyerek, ışığa duyarlı, katı
Fotoğrafın tarih öncesi olarak iki temel konudan söz
hâldeki gümüş klorür elde ettiğinde belki de İbn
edildi. Birincisi, ışığı kullanarak yüzey üzerinde
Hayyan’ın yazdıklarından habersizdi. Fabriciusdan elli yıl
nesnelerin görüntüsünün oluşturulmasıdır. Karanlık kutu
sonra 1614 yılında İtalyan Kalvinist Angelo Sala (1576-
bunu sağlamıştır. Karanlık kutu bu sürecin bir aşamasını
1637) yayımladığı küçük kitapçıkta (1614) gümüş nitrat
sağlamıştır. Fizik bilimi, ışık ve optik ile yüzey üzerinde
tozunun güneş ışığından etkilenerek karardığını yazdı.
görüntünün oluşması tamamlanmıştır. İkincisi ise yüzey
Gümüş nitratın güneş ışığından etkilenerek renginin siyah
üzerinde oluşan görüntünün sabitlenerek kalıcı olmasını
mürekkebe döndüğünü açık bir şekilde belirtmiştir. Birçok
sağlamaktır. Tarih boyunca insanlar ışığı kullanarak yüzey
kimyacı, güneş ışığından etkilenerek (pozlanarak) çeşitli
üzerinde kalıcı olan şekiller, çizimler, renkler oluşturmaya
maddelerin renginin değiştiğini belirlemişlerdir.
çalışmıştır. Bu alandaki çabalar sırasında doğadaki ışığa
duyarlı maddelerle ilgilenilmiştir. Kimya bilimiyle ilgili İrlanda asıllı İngiliz Kimyacı ve Doğa Bilimci Robert
bu çabaları sonunda, bilim insanları karanlık kutunun Boyle (1627-1691) 1667 yılında gümüş nitratın
sağladığı kalıcı olmayan görüntüyü yüzey üzerinde pozlanarak karartılması işlemini ilk kez hava basıncı
sabitlemeye yönelmiştir. altında gerçekleştirmiştir. Boyle, ilk etkinin hava
basıncında oluştuğunu belirtmiştir. Alman Kimyacı
Yüzey Üzerinde Gerçek Görüntü Wilhelm Homberg (1652-1715) yaptığı bir deneyde,

2
FOT103U-FOTOĞRAF TARİHİ
Ünite 1: Fotoğrafın Tarih Öncesi

gümüş nitrat çözeltisinin içine batırıp çıkardığı kemiği, güneş


ışığına tutarak kararttı.
Johann Heinrich Schulze (1687-1744) 1727 yılında gümüş
nitratı fırında ısıttı ve maddenin kararmasının ısıyla ilişkili
olmadığını, maddenin kararmasına ışığın neden olduğunu
belirtti. İlk kez yüzey üzerinde pozlama yoluyla lekeler,
şekiller elde etmeyi Schulze başardı. Kâğıdın bir bölümünün
maskelenmesi şeklinde yapılan bu çalışmalar bir anlamda,
neredeyse yüzyıl sonra bulunacak olan fotoğrafın ilk ciddi
denemeleri olacaktır.
İsveçli Kimyacı Carl Wilhelm Scheele (1742-1786) 1777
yılında iki temel konuyu doğru bir şekilde tanımladı.
Birincisi, ışık tayfının en sonunda yer alan menekşe renginin,
gümüş tuzlarını daha güçlü etkilediğini belirledi. İkincisi ise,
gümüş tuzları içinde ışığa en duyarlı olanın ise gümüş klorür
olduğunu belirledi. Pozlanan gümüş klorür karardıktan sonra
amonyak içine konulduğunda, pozlamayla maddede ortaya
çıkan renk değişiminin kalıcı olabileceğini belirledi. Jean
Senebier (1742-1809) Scheele’in elde ettiği sonuçlar üstüne
yeni çalışmalarla devam ederek Gümüş bileşenleri ve farklı
doğal çam sakızlarının güneş ışığında pozlandığında rengini
değiştirdiğini belirledi.
Sir John Frederick William Herschel (1792-1871) yüzey
üzerinde pozlayarak ortaya çıkan görüntüyü sabitleme, kalıcı
kılma olanağını sağlayan hiposülfit (hypo) maddesini 1819
yılında buldu. Suda eriyen ve toz şekere benzeyen bu madde,
ışığa duyarlı gümüş tuzlarının pozlandıktan sonra değişen
renginin kalıcı olmasını sağlarken, bu yolda yapılan
çalışmalar için bir dönüm noktası oldu.
Kimya bilimi alanında yapılan bütün bu araştırmalar
sonucunda 1800’lü yılların başına gelindiğinde, yüzey
üzerinde görüntü üretmek için ışığa duyarlı olan çeşitli
maddeler araştırılıp denendikten sonra, şu temel noktalar
ortaya çıktı:
• Bazı maddeler ışıktan etkilenerek rengi koyulaşır.
• Işık, maddelerin moleküllerinin ayrışmasına neden
olurken bazı maddelerin de molekül yapısını bir
araya getirir ve büyük moleküller yaratır.
• Pozlamaya en uygun kimyasal madde olarak gümüş
tuzları belirlenmiştir.
Bu çalışmalarla 1820’li yıllara gelindiğinde optik yoluyla
elde edilen görüntüyle, ışığa duyarlı maddeler üzerine
yapılan denemeler, yani fizik ve kimya bilimiyle ilgili
araştırmalar, tarihte ilk kez bir araya gelmiştir. Optik ve
kimyanın bu birlikteliği, yakın bir gelecekte icat edilecek
olan fotoğrafın işareti olmuştur.

You might also like