You are on page 1of 476

Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne sunduğum ........

Doğu Anadolu’da
Demir Çağ Yivli Keramik Geleneği..........adlı doktora tezinin tarafımdan bilimsel, ahlak ve
normlara uygun bir şekilde hazırlandığını, tezimde yararlandığım kaynakları
bibliyografyada ve dipnotlarda gösterdiğimi onurumla doğrularım.

Aylin Ümit Erdem

İmza

1
İÇİNDEKİLER

GİRİŞ.................................................................................................................1-3

I. BÖLÜM

DOĞU ANADOLU’DA DOĞAL ÇEVRE VE KÜLTÜREL OLUŞUM

A- Doğal Çevre ve Doğu Anadolu Kültürlerinin Oluşumundaki Rolü…..5-16


B- Doğu Anadolu’nun Aşiret Düzeni ve Kültürel Oluşum Sürecindeki
Varlığı…………………………………………………………….…..16-17
1- Göçebelikle İlgili Terminolojik Tartışmalar……………….……..17-23
2- Cumhuriyet Dönemi’nde Doğu Anadolu’nun Aşiret Düzeni……23-30
3- Doğu Anadolu’nun Kültürel Oluşum Süreci, Aşiret Düzeni ve Demir Çağ’daki
Yeri………..…………………………………………....30-59

II. BÖLÜM

DEMİR ÇAĞ KAVRAMI VE DOĞU ANADOLU VE KOMŞU BÖLGELERİN


ERKEN VE ORTA DEMİR ÇAĞLAR
SÜRECİ…………………………………………………………………….61-62

A- Demir Çağ Kavramı ve Özellikleri……….…………………………..62-71


B- Erken ve Orta Demir Çağlar Sürecinde Doğu Anadolu ve Çevresinin Arkeolojik
Verileri ve Yivli Keramiklerin Varlığı………..……………..72
1- Erken Demir Çağ…………….………………...…………………72-78
a- İran…………………………….…………………………….78-118
b- Transkafkasya………..…………………….……………….118-138
c- Doğu Anadolu……………...………………………………138-209
d- Güneydoğu Anadolu……………………….……………....209-231

2
2- Orta Demir Çağ……………………….………..……………….231-241

a- Doğu Anadolu……………………………………….………241-280

b- Kuzeybatı İran……………………………………….….…..280-293

c- Transkafkasya…………….…………...…………………….293-298

C- Değerlendirme………….…………………….……………………298-301

III. BÖLÜM

DOĞU ANADOLU’DAKİ YİVLİ KERAMİKLER

A- Yivli Keramik Problemi………………………………………………..303-314

B- Doğu Anadolu’da Ele Geçen Yivli Keramiklerin Değerlendirilmesi..…314-316

1- Metodoloji……………………………….……...………………….316-317
2- Mal Grupları………………………………………….……………..317-318

a- Mal Grubu Çeşitleri


1. Mal 1: Pembe- Devetüyü Mallar…………………………….318-320

A. Perdahsız
B. Perdahlı
2. Mal 2: Kahve Mallar………………………………..……….321-322

A. Perdahsız
B. Perdahlı
3. Mal 3: Kırmızı- Kiremit Mallar………………….…...……..323-325

A. Perdahsız
B. Perdahlı
4. Mal 4: Gri- Siyah Mallar…………………………….………325-327

A. Perdahsız
B. Perdahlı

3
5. Mal 5: Kahve ve Bitkisel Katkılı Mallar……………...……..327-328

6. Mal 6: Pembe- Devetüyü ve Bitkisel Katkılı Mallar……...…329-330

7. Mal 7: Krem Astarlı Mallar….………………………………330-331

b- Mal Gruplarının Bölgesel Dağılımı…………..…………………331-339

3- Tipolojik İnceleme

a- Kap Formları

1. Çanaklar……………………….……….…………………….339-341
A. Omurgalı Çanaklar
I. Yüksek Omurgalılar
1) İçe Dönük Ağız Kenarlı………………….……….342-343

2) İçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı………….……...343-344

3) “S” Profilli……………………….………………..344-345

4) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı…………..……345-347

5) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı………….………………...348

II. Keskin Omurgalılar


1) İçe Dönük Ağız Kenarlı………………………..…348-350

2) İçe Dönük Ağızlı, İçe Kalınlaştırılmış Ağız


Kenarlı………………………………………………...350-351

3) Basit Ağız Kenarlı…………………….….……….351-354

4) Dik Ağızlı, Dışa Dönük Ağız Kenarlı………….....354-356

4
5) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı…………..……356-357

6) “S” Profilli………………………….……………..357-359

7) Çan Biçimli………………………….………….....359-360

III. Yuvarlak Omurgalılar


1) İçe Dönük Ağız Kenarlı.………………………….360-362

2) Basit Ağız Kenarlı…………….……………….….362-364

B. Basit Çanaklar
I. İçe Dönük Ağızlı
1) İçe Dönük Ağız Kenarlı…………..………………364-371

2) İçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı…………..……..371-373

3) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı……………..……...373

II. Dışa Dönük Ağızlı


1) Dışa Dönük Ağız Kenarlı………………………....374-376

III. Dik Ağızlı


1) Basit Ağız Kenarlı…………………..…….………376-383

2) İçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı………………....383-385

3) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı…………..……385-386

4) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı……………….………386-388

2. Kaseler………………………….…………………………….388-389

A. Omurgalı Kaseler

I. Yüksek Omurgalılar

1) İçe Dönük Ağız Kenarlı………………….……….389-390

II. Keskin Omurgalılar

1) Basit Ağız Kenarlı…………….……………………390-391

5
2) İçe Dönük Ağızlı, İçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı.391-392

II. Yuvarlak Omurgalılar

1) İçe Dönük Ağız Kenarlı……………….….………..392-393


2) “S” Profilli……………………………………….…393-394
B. Basit Kaseler

I. İçe Dönük Ağızlı

1) İçe Dönük Ağız Kenarlı…………………….………394-397

II. Dışa Dönük Ağızlı

1) Dışa Dönük Ağız Kenarlı……………..……………397-398

III. Dik Ağızlı

1) Basit Ağız Kenarlı……………………….…………398-399

2) İçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı…….……………..399-401

3) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı…………………..………....401

3. Çömlekler…………….…….………………………………..401-403
A. Boyunlu Çömlekler
I. Dışa Dönük Ağızlı

1) Dışa Dönük Ağız Kenarlı…………………………403-406

2) Keskin Omuzlu…………………….……………..406-408

3) İçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı…………………408-409

4) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı……….……….409-410

5) Dışa Çekik Ağız Kenarlı……….…………………410-411

II. Dik Ağızlı


1) Basit Ağız Kenarlı………………..……………………412

2) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı……………..………..........413

6
3) Keskin Omuzlu…………………..………………..413-415

4) Dışa Çekik Ağız Kenarlı……...…………….…….415-416

B. Boyunsuz Çömlekler

I. İçe Dönük Ağızlı


1) İçe Dönük Ağız Kenarlı………….…….…………416-420

2) İçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı…………..……..420-421

II. Dik Ağızlı

1) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı………..………421-422

2) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı………………………422-423

3) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı ve Keskin


Omuzlu....................................................................423-424

b- Kap Formlarının Bölgesel Dağılımı…………………….………424-430


c- Yiv Uygulaması…………….…………………………...……..430-432
4- Değerlendirme………………………………..……………………..432-442

IV. BÖLÜM

SONUÇ…………………………………………………………………..443-466

Kaynakça………………………………………………………………….467-512

Haritalar

Tablolar

Levhalar

7
ÖNSÖZ

“Doğu Anadolu’da Demir Çağ Yivli Keramik Geleneği” başlıklı konuyu sevgili
hocam Altan Çilingiroğlu yıllar önce bana doktora konusu olarak çalışmamı
önerdiğinde, ilk anda bu konuyu çalışıp çalışmama konusunda tereddütte
kalmıştım. Ancak daha sonraları hocamın da teşviki ve desteğiyle bu konuyu tez
konusu olarak çalışmakla ne kadar doğru bir adım atmış olduğumu anlıyorum
bugün. Yıllar içinde hayatımın bir parçası haline gelen ve her kademede zevkli bir
uğraşı haline dönüşen tez konumu öneren ve çalışmamın her aşamasında bana
sabırla destek olan sevgili hocam Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu’na içtenlikle
teşekkür ederim. Kendisi aynı zamanda, tez sürecinde kimi zaman heyecana
kapılıp “kontrolsüz kalem” kullandığımda bile, ki bazen bu kalemin hedeflerinde
kendisi de yer almıştır, her zamanki objektif ve açık görüşlü kimliğini ön plana
çıkararak doğruyu bulmam konusunda beni en iyi şekilde yönlendirmiştir. Ayrıca
çalışmam boyunca umutsuzluğa kapıldığım birçok dönemde beni sabırla dinleyip
bu işin üstesinden gelebileceğim konusunda cesaretlendirdiği için de kendisine
minnettarım.

Tez çalışmam boyunca, tezimin her aşamasında beni yönlendiren ve her türlü
bakış açısı ve kaynak bulmam konusunda destek olan tez izleme komitesi üyeleri
sevgili hocam Yard. Doç. Dr. Haluk Sağlamtimur ve Prof. Dr. Süleyman Özkan’a
sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Yine sevgili hocalarım Prof. Dr. Gülriz Kozbe,
Doç. Dr. Eşref Abay ve Yard. Doç. Dr. Zafer Derin’e çalışmam boyunca
gösterdikleri yardımlarından ötürü içtenlikle teşekkür ederim.

Tez çalışmamız sırasında kaynak araştırması için Đstanbul Alman Arkeoloji


Enstitüsü’nde, Amerika’daki Stony Brook ve Boston Üniversitelerinde ve
Roma’daki Studi Micenei ed Egeo Anatolici Enstitüsü’nde kütüphane çalışması
gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Girit-Iraklion’daki Elektronik Yapı ve Lazer
Enstitüsü’nde (The Institute of Electronic Structure and Laser) gerçekleştirilen
keramik analizleri için Prof. Dr. Costas Fotakis, Dr. Demetrios Anglos, Anastasia
Giakoumaki, Mireia Castanys ve Efi Kartsonaki’ne içtenlikle teşekkür ederim.

8
Tez konumuz kapsamında çeşitli merkezlerden ele geçen yivli keramikler
çalışılmıştır. Ayanis ve Dilkaya malzemesini çalışma fırsatını veren Prof. Dr.
Altan Çilingiroğlu’na teşekkür ederim. Ayrıca tezimizdeki malzemenin büyük bir
kısmını çalışma fırsatını veren Prof. Dr. Veli Sevin ve Doç. Dr. Aynur Özfırat’a
içtenlikle teşekkür ederim. Karagündüz, Đmikuşağı, Üçtepe, Elazığ-Bingöl yüzey
araştırması, Muş-Bitlis yüzey araştırması ve Ağrı-Iğdır yüzey araştırması
malzemesi gerek Van Müzesi’nde, gerekse Van-Yüzüncüyıl Üniversitesi
laboratuarlarında çalışılmıştır. Bu çalışmalar sırasında her aşamada benden
desteğini esirgemeyen Doç. Dr. Aynur Özfırat’ta ayrıca teşekkür ederim. Van
Müzesi’nde bulunan Yoncatepe malzemesini görme fırsatını veren Prof. Dr.
Oktay Belli’ye ve Yüzüncüyıl Üniversitesi’nde bulunan Van-Kalecik Nekropolü
malzemesi için de Yard. Doç. Dr. Rafet Çavuşoğlu ve Yard. Doç. Dr. Hanifi
Biber’e çok teşekkür ederim. Erzurum’da Sos Höyük malzemesini çalışma şansını
veren Antonio Sagona’ya ve Erzurum bölgesi yüzey araştırması malzemesini
görme fırsatını veren prof. Dr. Mehmet Karaosmanoğlu, Yard. Doç. Dr. Mehmet
Işıklı ve Yard. Doç. Dr. Birol Can’a teşekkürü borç bilirim. Erzincan-Altıntepe
malzemesi için de yine Prof. Dr. Mehmet Karaosmanoğlu’na ayrıca teşekkür
ederim. Gerek Van, gerekse Elazığ bölgesindeki yüzey araştırmasıyla ilgili kişisel
notlarını paylaşan Charles Burney’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Güneydoğu Anadolu’da ise Giri Cano Höyük’ten ele geçen tüm yivli çanak
çömlekleri çalışma fırsatını veren Doç. Dr. Andreas Schachner’e, Ziyaret Tepe
malzemesini görme şansını veren Dr. Timothy Matney ve Prof. Dr. Kemalettin
Köroğlu’na çok teşekkür ederim. Kavuşan Höyük’ten ele geçen yivlileri çalışma
fırsatını veren Prof. Dr. Gülriz Kozbe’ye ve Salattepe yivlilerini görme şansını
veren Prof. Dr. Tuba Ökse’ye içtenlikle teşekkür ederim. Başur Höyük
malzemesini görme fırsatını veren Yard. Doç. Dr. Haluk Sağlamtimur’a ve
Norşuntepe malzemesini çalışma şansını veren Prof. Dr. Harald Hauptmann ve
Dr. Uwe Müller’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Özellikle Norşuntepe’nin tüm
Demir Çağ keramiklerinin çizimini ve fotoğraflarını benimle paylaşan Dr. Uwe
Müller’e ne kadar teşekkür etsem az olur. Ayrıca kaynak çalışması sırasında
yardımlarını esirgemeyen Yard. Doç. Dr. Kimiyoshi Matsumura’ya da çok
teşekkür ederim.

9
Tez çalışmamız için müzelerde çalışma izni veren Kültür Bakanlığı, Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Kazılar ve Araştırmalar Dairesi
Başkanlığı’na teşekkür ederim. Van Müzesi’ndeki çalışmalarım sırasında her türlü
desteği veren müze elemanları Mete Tozkoparan ve Emre Köse’ye teşekkür
ederim. Erzurum Müzesi’ndeki çalışmalar için ise müze müdürü Mustafa
Erkmen’e teşekkür ederim. Van-Yüzüncüyıl Üniversitesi’ndeki çalışmalarda ise
yardımlarını esirgemeyen sevgili arkadaşlarım Nilgün Coşkun Köse ve Gulan
Ayaz’a teşekkürü borç bilirim.

Malzeme çalışmaları sırasında çizimlerin yapılmasında yardımlarını esirgemeyen,


Dilek Öztürk, Gülnur Sümer ve Canan Karataş’a içtenlikle teşekkür ederim.
Ayrıca levhaların hazırlanması sırasında desteklerini esirgemeyen Gülnur Sümer,
Kenan Yayla ve Ali Tahir Sönmez’e çok teşekkür ederim. Çalışmalarım sırasında
her türlü desteği veren arkadaşlarım Atilla Batmaz, Mehmet Işıklı, Özlem Çevik,
Erkan Konyar, Erim Konakçı, Mahmut Bilge Baştürk, Elif Baştürk ve Atila
Türker’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Son olarak, çalışmam sürecinde benden maddi ve manevi desteğini esirgemeyen


sevgili babama, anneme ve kardeşlerime ne kadar teşekkür etsem az olur. Ayrıca
tüm bu serüvende beni yalnız bırakmayan ve her aşamada desteğini hissettiğim
eşime de minnettarım.

13.05.2009

Đzmir-Narlıdere

10
GĐRĐŞ

Erken ve Orta Demir Çağlar boyunca Doğu Anadolu ve çevresinde varlık


gösteren yivli keramikler, 1960’lı yıllardan itibaren bölgede çalışan bilim
adamlarının dikkatini çekmektedir. Hitit sonrası veya Urartu öncesi tabakalarda
tespit edilen bu tür çanak çömlekler önceleri sadece Erken Demir Çağ göstergesi
olarak kabul edilmişti. Ancak bugün bahsi geçen keramiklerin az sayıda da olsa
Urartu merkezlerinde de ele geçmesinden dolayı Orta Demir Çağ’da da kullanım
gördüğü konusunda şüphe yoktur. Bu bağlamda sadece Orta Demir Çağı’na
tarihlenen merkezlerden ele geçen yivli keramiklerin tarihlendirilmesi konusunda
herhangi bir problem yaşanmamaktadır. Ancak höyük gibi tabakalı yerleşimlerden
veya mezarlardan ele geçen yivli kapların Demir Çağ’ın hangi evresine
tarihlendiği konusunda çeşitli problemler söz konusudur. Bunun en önemli nedeni
höyüklerin hemen hemen tümünde Erken Demir Çağ tabakalarının zayıf olması ve
mezarların hem Erken hem de Orta Demir Çağ olmak üzere uzun bir süre
kullanım görmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla son yıllarda birçok bilim
adamı arasında yivli çanak çömleğin ele geçtiği kontekstin Erken Demir Çağ mı,
yoksa Orta Demir Çağ mı olduğu konusunda tartışmalar söz konusudur. Bu
konudaki tartışmaların öncülüğü 1980’li yılların sonunda V. Sevin tarafından
yapılmıştır. Sevin yüzey araştırması sonucu tespit ettiği bazı yivli çanak
çömlekleri Orta Demir Çağı’na tarihlemiştir. 2000’li yıllardan itibaren ise Doğu
Anadolu Bölgesi’nin Erken Demir Çağ kültürleri üzerine E. Konyar ve K.
Köroğlu çalışmıştır. Buna göre Van Bölgesi’nde daha önceleri Erken Demir Çağ
olarak tanımlanan bazı mezarların Orta Demir Çağ olabileceği ve buralardan ele
geçen yivli keramiklerin Orta Demir Çağı’na tarihlenebileceği önerilmiştir.
Konyar ve Köroğlu dışında yivli çanak çömleklerle ilgili ilk ve belki de en
kapsamlı tek çalışma K. Bartl tarafından Norşuntepe’nin Erken Demir Çağ
keramikleri üzerine yapılan çalışmadır. Bartl, çalışmalarında yivli keramiklerin
ele geçtiği merkezlerin tarihinden yola çıkarak bu çanak çömleğin varlık
gösterdiği zaman dilimini ortaya koymaya çalışmış ve yayılım alanlarını
belirlemiştir. Yivli keramiklerle ilgili yapılan diğer çalışmalarda ise bilim
adamları genellikle çalıştıkları merkezler ölçeğinde tarihlendirme yoluna
gitmişlerdir. Buna göre yivli çanak çömleklerle ilgili bu tür tarihlendirme

11
önerileri, genellikle keramik üzerinden değil, tümüyle yivli keramiğin ele geçtiği
kontekstin tarihi üzerinden yapılmıştır. Zira Erken ve Orta Demir Çağ’da varlık
gösteren yivli çanak çömleklerde, görünürde mal özelliği veya kap formu
açısından belirgin farkların bulunmayışı bilim adamlarını bu şekilde kontekst
üzerinden tarihlendirme yapma eğilimine yöneltmiştir. Dolayısıyla Doğu
Anadolu’da ele geçen yivli çanak çömleklerin mal grupları veya tipolojisi üzerine
herhangi bir kapsamlı çalışma söz konusu değildir. Sadece Bartl, Norşuntepe’nin
Erken Demir Çağ keramiklerini değerlendirirken bu grup içinde bulunan yivli
çanak çömlekleri de ele almış ve Norşuntepe’deki 3 evreli Erken Demir Çağ
tabakalarında tipolojiye bakarak erken-orta-geç gibi bir ayrımın mümkün
olamadığını belirtmiştir. Dolayısıyla tez konumuz kapsamında ele alınan bu
çalışma, yivli çanak çömleklerin mal grupları, kültür bölgeleri ve tipolojisi
açısından değerlendirildiği öncü sayılabilecek bir çalışma olma özelliğine sahiptir.

“Doğu Anadolu’daki Demir Çağ Yivli Keramik Geleneği” başlıklı tezimizde her
ne kadar “Doğu Anadolu” başlığı altında bir coğrafi sınırlandırma yapılmış olsa
da, biz bu çalışmada Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni de bu başlık altında ele
aldık. Bunun en önemli nedeni, söz konusu bölgede son yıllarda yapılan birçok
kazı yerinde bu tür Demir çağ yivli çanak çömleğinin ele geçmiş olmasıdır.
Dolayısıyla, tez çalışmamızda Doğu Anadolu başlığı altında hem Doğu hem de
Güneydoğu Anadolu Bölgesi bir arada ele alınmıştır.

Tez çalışmamızın I. Bölüm’ünde yivli keramiklerin varlık gösterdiği coğrafyanın


gerek ekonomik gerekse kültürel açıdan ne tür yaşam koşullarına sahip olduğu
tartışılmıştır. Bu bölümün tezimize eklenmesinin en önemli nedeni coğrafyanın ve
buna bağlı olan iklimsel koşulların Doğu Anadolu’da binlerce yıl boyunca keskin
bir değişime maruz kalmaması ve bu özelliklerini korumasından
kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bu tür değişmez bir geçim şablonu Doğu Anadolu
kültürlerini araştıranlar açısından önemli bir avantaj yaratmaktadır. Bu bağlamda
yivli çanak çömleğin varlık gösterdiği Doğu Anadolu Bölgesi’nin coğrafi
özelliklerini ve geçim şablonunu bilmek veya ortaya koymak, aynı zamanda bu
keramiğin varlık gösterdiği Demir Çağ kültürlerinin algılanması açısından da
önemli kolaylıklar sağlayacaktır.

12
“Demir Çağ Kavramı ve Doğu Anadolu ve Komşu Bölgelerin Erken ve Orta
Demir Çağlar Süreci” başlıklı II. Bölüm’de ise coğrafi ve kültürel açıdan ne tür
bir karaktere sahip olduğunu ortaya koyduğumuz yivli çanak çömleğin, arkeolojik
açıdan değerlendirilmesi yapılmıştır. Erken ve Orta Demir Çağlar olmak üzere iki
alt başlıkta ele alınan arkeolojik veriler kapsamında, şimdiye kadar yapılan kazı
ve yüzey araştırmalarında tespit edilen merkezlerdeki yivli çanak çömleğin varlığı
veya konteksti ortaya konmuştur. Ancak arkeolojik veriler değerlendirilirken aynı
zamanda Doğu Anadolu ile benzer kültürel gelişime maruz kalan Kuzeybatı Đran
ve Transkafkasya’daki arkeolojik veriler de ele alınmıştır. Bunun en önemli
nedeni ise özellikle Erken Demir Çağ sürecinde Doğu Anadolu ölçeğinde varolan
kronolojik problemleri Đran veya Transkafkasya üzerinden bu sürecin geneline
bakarak anlamlandırmaya çalışma girişiminden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla
II. Bölüm’deki arkeolojik verilerin ele alınması sırasında sadece Doğu Anadolu
değil, aynı zamanda Đran ve Transkafkasya bölgeleri de bu başlık altında ele
alınmıştır.

III. Bölüm’de ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yer alan ve


malzemesini görme şansını bulduğum merkezlerden ele geçen yivli çanak
çömleklerin değerlendirilmesi yapılmıştır. Söz konusu değerlendirme sırasıdan
malzemesi görülen merkezler arasında Ayanis, Dilkaya, Karagündürz, Yoncatepe,
Đmikuşağı, Hakkari Mezarları, Altıntepe Nekropolü, Kalecik, Norşuntepe, Üçtepe
Kavuşan, Başur, Salattepe ve çeşitli bölgelerin yüzey araştırmaları sırasında tespit
edilen merkezler yer almaktadır. Buna göre yivli çanak çömlekler “Mal Grupları”
ve “Tipoloji” olmak üzere iki alt başlıkta ele alınmıştır. Mal Grupları bölümünde
yivli çanak keramiklerin mal özellikleri ortaya konmuş ve bu bağlamda bahsi
geçen keramiklerin varlık gösterdiği çeşitli kültür bölgeleri tespit edilmiştir.
Tipoloji bölümünde ise kap formları ele alınmış ve bunların hem bölgesel
dağılımı ortaya konmuş, hem de kronolojik silsilesi oluşturulmaya çalışılmıştır.

Sonuç Bölümü’nde gerek yivli çanak çömleklerin ait olduğu kültürel doku, mal
grupları ve tipoloji olmak üzere daha önceki bölümlerde ele alınan çeşitli
konuların değerlendirmesi yapılmıştır.

13
“Nereye gittiysem yadırgadım yerimi

Canıma tak etti bu göçebe yaşam

Tam alışırken yurduma yuvama

Bir de bakıyorum saat tamam…”

Müştak Erenus

14
I. BÖLÜM

DOĞU ANADOLU’DA DOĞAL ÇEVRE VE KÜLTÜREL OLUŞUM

A- DOĞAL ÇEVRE VE DOĞU ANADOLU KÜLTÜRLERĐNĐN


OLUŞUMUNDAKĐ ROLÜ

Đnsanın üzerinde yaşadığı ve birebir etkileşim halinde olduğu toprak/arazi, sahip


olduğu coğrafya ve buna bağlı olarak ortaya çıkan iklim ve bitki örtüsüyle
(ekolojik çevre), insanın yaşam biçimini ve ekonomik geçim şeklini belirleyen
birincil etkenlerden biridir. Buna göre coğrafya, insanlık tarihinde, kültürlerin
oluşmasında en etkili dinamiklerden biridir. Dolayısıyla kültürle ilgili her
çalışmada coğrafya göz ardı edilmemesi gereken başlıklar arasında yer almalıdır.
Doğal Çevre ve Kültür arasındaki bu sıkı bağlantıdan yola çıkarak tez konumuzu
temsil eden Doğu Anadolu’nun Demir Çağ dönemindeki kültürel sürecini daha
anlaşılır hale getirebilmek ve hatta bu kültürel sürecin varsa günümüzdeki
devamını da ortaya koyabilmek amacıyla “Doğal Çevre ve Doğu Anadolu
Kültürlerinin Oluşumundaki Rolü” başlığı altında bir bölümün tez çalışmamıza
eklenmesi uygun olacaktır. Bu başlık altında ele alınacak olan çalışmamızda,
çalışmayı destekleyecek en olumlu özellik, yaklaşık son 7000 yıldır Doğu
Anadolu coğrafyasında ve ikliminde keskin bir değişimin söz konusu
olmayışıdır1. Bu sayede, bölgedeki kültürel çeşitlenmenin ve yaşam biçiminin de
erken dönemlerden itibaren daha homojen bir şekilde devam etmiş olabileceği
düşünülebilir. Ayrıca Doğu Anadolu Bölgesi’nin içe kapanık yapısı ve değişime
çok açık olmayışı da, yerel kültürlerin dış etkenlere daha az maruz kalarak bin
yıllar boyunca çok az değişerek devam etmesine sebep olmuştur. Buna göre,
Doğu Anadolu coğrafyasının ve bu coğrafyada hakim olan günümüz yaşam
biçiminin, geçmişteki kültürleri anlamamızda iyi bir örnek teşkil edeceği
anlaşılmaktadır. Bu saptamadan yola çıkarak, Doğu Anadolu Bölgesi’nin coğrafi
özelliklerini ve bu özelliklere bağlı olarak ortaya çıkan yaşam biçimini
günümüzden geçmişe bakarak ele alalım.

1
van Zeist-Bottema 1991: 65.

15
Kuzeyde Doğu Karadeniz Dağları’ndan güneyde Güney Doğu Toroslar’a kadar
uzanan Doğu Anadolu Bölgesi 257.000 km²’lik bir alanla ülke yüzölçümünün
%20’sini kaplamaktadır2. Elazığ, Malatya, Tunceli, Erzincan, Erzurum, Kars,
Ağrı, Van, Hakkari, Bingöl, Bitlis, Muş, Iğdır ve Ardahan illerini içine alan arazi,
yüksek platolar, dağ içi ovalar ve sayısız nehir vadileriyle doludur. Alp
Dağları’nın oluşumuna uygun olarak doğu-batı doğrultusunda uzanan yay
biçimindeki sıradağlardan oluşan Doğu Anadolu bölgesinin en kuzeyinde, Doğu
Anadolu’yu Karadeniz’den ayıran Doğu Karadeniz Dağları bulunmaktadır. Batı
sınırını Tecer Dağları’nın doğusunda bulunan Uzun Yayla, güney sınırını ise
Güneydoğu Toros Dağları oluşturmaktadır3. Güneydoğu Toroslar’la Doğu
Karadeniz Dağları arasında ise yine sıradağlar, volkanik dağlar, yüksek yaylalar
ve ovalar yer almaktadır4. Doğu Anadolu Bölgesi, ortalama 1500-2000 metrelik
yükseltisi ile Türkiye’nin rakım açısından en yüksek bölgesidir5. Bölgenin en
karakteristik özelliği deniz seviyesinden yüksekliğinin batıdan doğuya doğru
giderek artması ve doğu-batı doğrultusunda uzanan yüksek dağ silsilelerinin
olmasıdır. Buna bağlı olarak bölgenin aynı zamanda “dağlık bölge” olarak ifade
edilmesi de sahip olduğu coğrafi özelliklerle doğrudan ilişkili olup yerinde bir
tanımlama olarak karşımıza çıkmaktadır. Bölgenin yeryüzü şekillerini sıradağlar,
geniş platolar ve platolar arasındaki küçük ovalar oluşturur6. Bölgedeki dağlar,
doğu batı doğrultusunda üç sıra halinde uzanırlar. Bölgenin kuzeyini oluşturan
Çimen, Kop, Yalnızçam ve Allahüekber dağlarının güneyinde Divriği, Erzincan,
Erzurum, Horasan, Kağızman ve Iğdır çöküntü hendekleri yer alır. Bu çöküntü
hendeklerinin güneyinde ise, orta sıra dağlarını oluşturan Munzur ve Karasu-Aras
dağları uzanır. Bu dağ sıralarının güneyinde ise, Afşin'den başlayarak, Malatya,
Elazığ ve Bingöl ovalarından geçen ve Muş ovasına kadar devam eden diğer
çöküntü hendeği bulunur. Bu hendek Doğu Anadolu fay hattı üzerindedir. Doğu
Anadolu Bölgesi'nin en güneyinde ise Doğu Toroslar, Bitlis, Hakkari ve Buzul

2
Saraçoğlu 1989: 1. Bu bölgenin yüzölçümüyle ilgili çeşitli yayınlarda farklı rakamlar verilmiştir.
Örneğin J. Yakar’ın kitabında bölge yüzölçümü 220.775 km² olarak verilmiş ve ülke
yüzölçümünün %21’ini kapladığı ifade edilmiştir (Yakar 2007: 334).
3
Saraçoğlu 1989: 7, 41; Erinç, Öngör 1976: 92; Atalay, Mortan 1997: 297.
4
Zimansky 1985: 9.
5
Saraçoğlu 1989: 5; Saraçoğlu 1990: 65; Erinç, Öngör 1976: 92.
6
Saraçoğlu 1989: 5; Erinç, Öngör 1976: 92.

16
(Cilo) dağlarından oluşan üçüncü dağ kuşağı yer alır7. Bölgenin doğusunda da
güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda uzanan Nemrut, Süphan, Tendürek ve Ağrı
volkanik dağları bulunmaktadır. Tüm bu dağ sıraları alçak ve dalgalı düzlüklerle
birbirinden ayrılır. Bu düzlükler üzerinde ayrıca dağ kütleleri yükselir, aralarına
da çukur ovalar girer. Karasu-Aras dağlarının güneyinde bir dizi halinde sıralanan
Muş, Van, Gürpınar, Başkale ve Yüksekova; kuzeyde ise Erzincan, Tercan,
Erzurum, Kars ve Iğdır güneyde de Elbistan, Elazığ, Malatya ve Bingöl ovaları
uzanır. Korunaklı olan ve sulanabilen bu alüvyonlu depresyonlar, prehistorik
dönemlerden beri bölgenin en sık yerleşmeye uğrayan kesimidir8. Yüksekova ve
Başkale ovalarının yüksekliği ise diğer ovalardan daha fazladır ve hemen hemen
2000 metre yükseklikte yer alır. P. Zimansky, Doğu Anadolu’nun birbirini kesen
dağ silsilelerinden ve bu silsileler arasında yer alan küçük ceplerden ve ovalardan
yola çıkarak bu coğrafyayı “denizdeki adalar” olarak tanımlamıştır. Ada
görünümündeki arazinin küçük cepleri ise insan nüfusunun yoğunlaştığı daha
alçak alanlardır9.

Doğu Anadolu, denizden uzaklık ve yükseklik nedeniyle karasal iklimin etkisi


altındadır. Gerçekten de burası Türkiye’nin en yüksek, en dağlık ve iklimi en
soğuk bölgesidir10. Doğu Anadolu Bölgesi’nin en belirgin özelliği olan sert
karasal iklim; kışların uzun, soğuk ve kar yağışlı olmasına sebep olmaktadır. Don
olayı çok görülür. Yazları sıcak, kurak ve kısadır. Günlük ve yıllık sıcaklık
farkları fazladır. En fazla yağış ilkbaharda görülür11. Yıllık yağış miktarı 500-600
mm.’dir. Ancak dağların uzanışı bölgedeki yağış üzerinde oldukça etkilidir.
Örneğin bölgenin en yağışlı kısmı olan Güneydoğu Toroslar ve Hakkari bölümü
güneyden gelen etkilerin iç kısımlara sokulmasını engelleyerek buralara fazla
yağış düşmesini sağlar. Buna karşın Van Gölü, Malatya çukurlukları ve Darende-
Gürün arası yağmur gölgesinde kaldığı için çok az yağış alır ve bölgenin kurak
sahalarını oluşturur12. Yıllık sıcaklık ortalaması 5-6 derece olan bölge hemen
hemen yılın 7 ayı tamamen karlı kaplıdır ve bu durum tarımı olduğu kadar
7
Saraçoğlu 1989: 60-90.
8
Yakar 2007: 364-371; Özfırat 2001a: 14.
9
Zimansky 1985: 9.
10
Đzbırak 1996: 330; Erinç, Öngör 1976: 92; Atalay, Mortan 1997: 302, 308.
11
Saraçoğlu 1989: 8-9.
12
Atalay, Mortan 1997: 308.

17
bölgelerarası bağlantıyı da etkilemektedir13. Kışların uzun sürmesi, kar örtüsünün
aylarca yerde kalması ve yazların kısalığı bu bölgede tarım yapılabilecek süreyi
kısıtlamaktadır14. Doğu Anadolu’nun çok geniş bir bölge olmasından ötürü
yükseklik farklarına bağlı olarak kimi yerlerde iklim özellikleri de farklılaşır.
Örneğin Erzurum-Kars Bölümü kış mevsiminin en soğuk geçtiği, ortalama
sıcaklıkların en düşük değerler gösterdiği yerdir. Burada yaz yağışları fazladır.
Yukarı Fırat Bölümü ise daha güneyde yer alması ve yüksekliğin azalması
nedeniyle bölgenin sıcaklık bakımından en elverişli yeridir. Kış yağışları fazla
olur, yaz mevsimi ise kurak geçer. Gerek kışların sert ve uzun geçmesi, gerekse
arazinin dağlık olması ulaşımı oldukça güçleştirir. Bölgede doğu-batı yönünde
uzanan tektonik oluklar ve akarsu vadileri ulaşım açısından kısmen kolaylıklar
sağlamaktadır. Dağlık Hakkari Bölümü ise ulaşımın en zor sağlandığı yerdir.
Hatta bugün bile kış aylarında birçok köy yolu kapanmakta ve kar eriyene kadar
köyle olan bütün irtibat kesilmektedir.

Coğrafya ve buna bağlı olarak ortaya çıkan iklimsel özellikler bitki örtüsünün
belirlenmesinde de etkilidir. Bölgenin doğal bitki örtüsü bozkır (step)’dır15.
Dağ yamaçlarında bozulmuş orman ve dağların yükseklerinde dağ çayırlarına
rastlanır. Bölgenin ova ve havzalarında yaygın olan bozkırlar, ilkbaharın geç
gelmesinden dolayı Mayıs ayında yeşerir ve Temmuz ayında sararmaya başlar16.
Yağışların fazla olduğu dağ eteklerinde meşe ve sarıçam ormanlarına rastlanır.
Örneğin Kars-Sarıkamış Yöresi’nde bu tür sarıçam ormanlarına rastlamak
mümkündür. Bingöl ve Tunceli çevresinde ise meşe ormanları yer alır. Yüksek
kısımlar ile Erzurum-Kars Bölümü’nde gür çayırlar ve otlaklar bulunur17.

Günümüzde Doğu Anadolu Bölgesi, büyük ölçüde ormanlardan yoksundur.


Bölgenin florası çoğunlukla, hayvan sürüleri için otlak olarak kullanılan
çayırlardan ya da bazı yerlerde hiçbir bitki örtüsünün bulunmadığı çıplak
arazilerden oluşmaktadır18. Ancak Orta Çağ sonlarına ait verilerden bölgedeki

13
Zimansky 1985: 28-30.
14
Erinç, Öngör 1976: 95.
15
Atalay, Mortan 1997: 317.
16
Saraçoğlu 1990: 60-61; Atalay 1992: 223.
17
Atalay 1992: 200; Erinç, Öngör 1976: 95.
18
Yakar 2007: 334.

18
bitki örtüsünün günümüzden farklı olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, Doğu
Anadolu’nun büyük kesiminde ormanların yer aldığı bilinmektedir. Dolayısıyla
M.Ö. 3., 2. ve 1. bin yıllarda da bölgedeki ağaç örtüsünün yoğun ve yaygın olduğu
düşünülebilir. J. Yakar’a göre bu bölgedeki ormanlara yönelik tahribat
muhtemelen Erken Tunç Çağ’da ya da belki daha da öncesinde başlamış olmasına
rağmen en yoğun ve en belirgin zarar Osmanlı döneminde ya da biraz daha
öncesinde verilmiş olmalıdır19. Son zamanlara ait örnekler, çoban gruplarının da
ormanlara ciddi zarar verebileceğini göstermiştir. Dağ otlaklarında otlatılan keçi
sürülerinin ağaç filizlerini ve yapraklarını yemesiyle verilen zarar, sürekli ve
mevsimlik yerleşmelerin yoğunluğuyla orantılıdır20. Ağaç örtüsünün ortadan
kalkmasının doğal bir sonucu olarak gelen şiddetli erozyonlar, coğrafi görünümü
büyük ölçüde değiştirmiştir. Toprak kaybı, dağ yamaçlarında kalan ağaçların da
sonunu hazırlamıştır. Daha yumuşak çökel kayalar ve üzerlerindeki toprakların,
özellikle karların erimeye başladığı bahar mevsimi başında sürekli olarak
yağmurlar ve akarsular tarafından yıkanıyor olması, dağ içi ovalarda bitki
yetişmesini güçleştirmiştir21.

Bugün Doğu Anadolu Bölgesi coğrafyacılar tarafından her ne kadar dört ayrı alt
bölüme ayrılmış olsa da22, biz bu çalışmada J. Yakar’ın ayrımını göz önüne alarak
üç ana bölümde ele alacağız23:

1- Elazığ, Malatya ve Elbistan Ovaları


2- Kars, Erzurum, Erzincan, Tunceli ve Bingöl Dağlık Arazileri
3- Van Havzası ve Ağrı, Hakkari, Muş ve Bitlis Dağlık Arazileri

Bunlardan ilki olan Elazığ, Malatya ve Elbistan Ovaları, Doğu Anadolu’nun


diğer bölümlerinden daha farklı bir kültürel gelişim süreci sunmaktadır. Burası
“Doğu”dan sayılmasa bile her bakımdan Orta Anadolu ile ilişkileri de zayıftır. Bu

19
Yakar 2007: 334.
20
Yakar 2007: 335.
21
Yakar 2007: 334.
22
Doğu Anadolu Bölgesi Yukarı Fırat, Erzurum - Kars, Hakkâri ve Yukarı Murat-Van
bölümlerinden meydana gelir (Erinç, Öngör 1976: 97-101).
23
J. Yakar kitabında Doğu Anadolu’yu üç ayrı bölümde ele almıştır. Söz konusu ayrımı hangi
kriterlere göre yaptığını açıklamasa da, söz konusu ayrımın hem fiziki coğrafya, hem de kültürel
bölünme ile örtüştüğü görülmektedir (Yakar 2007: 335-338).

19
özellikleri itibariyle bu bölge Doğu ile Orta Anadolu arasında bir geçiş yeri
özelliğindedir24. Bölgenin kuzeyini Munzur Dağları, güneyini ise Güneydoğu
Toroslar kaplar. Munzur dağlarının güneyindeki çukur alanda Elazığ Ovası yer
almakta ve bu hattı Elbistan ve Malatya ovaları takip etmektedir. Fırat’ın en
büyük kolu olan Murat Irmağı, Güneydoğu Toroslar’ın kuzeyinde yer alan bu
çukur alanı izlemektedir25.

Elazığ, Malatya ve Elbistan ovaları bölümü ortalama 1200 ila 1600 metreler
arasında değişen yüksekliğiyle coğrafi açıdan da diğer bölümlere nazaran daha az
bir yüksekliğe sahiptir26 ve dağları, geniş yaylaları ve ovalarıyla yaşamaya
elverişli alanları içermektedir. Dağlık arazilerdeki iklime göre biraz daha ılıman
bir iklimi vardır27. Fırat Nehri ve kollarının suladığı ovalar, Elazığ ve Malatya
illerinde prehistorik dönemlerden beri hem çiftçi toplulukları, hem de çoban
grupları için yaşamaya uygun verimli alanlar sunmaktadır28. Deniz seviyesinden
1050 m. yükseklikte yer alan Elazığ Ovası bunlardan biridir ve kuzeydoğu-
güneybatı yönünde 16 km. uzunluğunda bir çukurluktan oluşmaktadır. Yine bu
ovanın hemen doğusunda yer alan Altınova (Uluova Havzası) ise 400 km²’lik bir
alanı kaplamaktadır. Altınova’nın Tunç Çağı ve öncesinde bugüne nazaran daha
nemli olduğu ve bu nedenle çok çeşitli tahılların kuru tarımı için elverişli bir alan
sunduğu belirtilmektedir29. Bölgedeki bir diğer verimli alan ise Aşvan Havzasıdır.
Bol su kaynakları olan 720 m. yükseklikteki bu havza, iyi tarım topraklarına ve
geniş otlaklara sahiptir. Elazığ sınırları içinde yer alan bir diğer bölge ise Baskil
ve çevresidir. Ortalama 1500 m. yüksekliğinde yüksek bir plato olan Baskil’de,
dağlar Fırat Nehri kavsine doğru alçalmaya başlar. Dağlardan aşağı doğru akan
nehirler ve küçük akarsular burada çok sayıda alüvyal taşkın ovaları
oluşturmuştur. Bölgenin diğer önemli ovalarından biri de Malatya Ovası’dır.
Doğu Anadolu’daki en büyük havza olan bu ova yaklaşık 900 m. yükseklikte yer
almaktadır. Prehistorik dönemlerden itibaren çok sayıda yerleşimin kurulduğu ve
geliştirildiği az sayıdaki yerlerden biridir. Söz konusu ovayı Tohma Çayı doğu-
24
Saraçoğlu 1989: 152.
25
Erinç, Öngör 1976: 97.
26
Saraçoğlu 1989: 199.
27
Saraçoğlu 1989: 154, 200.
28
Yakar 2007: 336; Saraçoğlu 1989: 176-177.
29
Yakar 2007: 336.

20
batı yönünde kesmektedir. Bu ovayı Suriye ve Mezopotamya’daki merkezlerle
bağlayan Fırat Nehri, Anadolu ve güneyi arasında bir bağlantı noktası işlevini
görmüştür30. Gürün ve Darende’de ise eski yerleşmeler azdır ve seyrek şekilde
dağılmışlardır. Bu iki dağlık ilçenin önemi ise, Güneydoğu Anadolu’yu Malatya
üzerinden Đç Anadolu’ya bağlayan ana ticaret yolu üzerinde bulunmasından
kaynaklanmaktadır31. Elazığ, Malatya ve Elbistan Ovaları içinde yer alan sonuncu
ova ise Malatya’nın batısında yer alan Elbistan Ovası’dır.

Sonuç olarak Doğu Anadolu ve Orta Anadolu arasında geçiş bölgesi özelliği
sergileyen Elazığ, Malatya ve Elbistan Ovaları bölgesi, hem çiftçilik, hem de
hayvancılık faaliyetleri açısından yaşamaya elverişli bir bölgedir. Ancak her ne
kadar bu bölgedeki yaylalarda iyi ot yetişse de, bunlar Erzurum ve Kars
bölgelerindeki kadar ince, uzun ve yumuşak değildir; buradakiler daha ziyade kısa
ve biraz daha sert otlardır. Bu yüzden bu bölgedeki otlar aslında biçilerek
saklanmaya çok da müsait değildir. Ancak yine de bölgedeki tüm hayvan sahipleri
hayvanları için yazın ot kesip saklasalar da bu faaliyet Erzurum ve Kars
bölgeleriyle kıyaslanamayacak kadar ikincil sıradadır32. Burada daha geniş tarım
alanları bulunmaktadır33. Dolayısıyla bölgedeki en etkili geçim şekli tarımdır ve
nitekim bu bölge prehistorik çağlardan beri çiftçi toplulukları barındıran
yerleşmelere sahne olmuştur.

Doğu Anadolu’daki bir diğer bölüm Kars, Erzurum, Erzincan, Tunceli ve


Bingöl illerini içine alan dağlık bölgedir. Doğu Anadolu bölgesinin
kuzeydoğusundan başlayarak batıya doğru tüm kuzey hat boyunca uzanan dağlık
bölgeyi içermektedir. Bu bölgenin yer şekilleri 1500-2000 m. yükseklikteki
platolardan (Kars-Ardahan platoları), bunların üzerinde yükselen dağlardan ve
Iğdır Ovası gibi bazı çukurluklardan oluşmaktadır34. Bölgede, iyi kaliteli toprağı
olan çok sayıda doğal çukurluk bulunmaktadır. Ancak söz konusu dağ içi
ovalarının çoğu küçüktür ve yalnızca Erzurum ve Pasinler ovasının batısındaki

30
Yakar 2007: 336.
31
Yakar 2007: 337.
32
Saraçoğlu 1989: 201.
33
Erinç, Öngör 1976: 98.
34
Erinç, Öngör 1976: 99.

21
Aşkale oldukça geniştir35. Kars’ın kuzeyindeki bölgede de Ardahan volkanik
ovası yer alır. Bu ova üzerinden, Allahüekber Dağı’ndan doğan Kuruçay (Kura)
geçer ve Ardahan ve Çıldır arasında verimli arazi parçaları sunar. Ovalık alanları
dışında, Doğu Anadolu’nun bu dağlık bölümünün en önemli özelliği geniş ve
verimli otlak alanlara sahip olmasıdır. Bölgenin en verimli otlak arazilerden biri
olan Volkanik Kars Platosu da bu bölgede bulunmaktadır. En alçak kısmı deniz
seviyesinden 1250 m. yükseklikte olan yaklaşık 1700-1800 metreye ulaşan
platoda, kışın ısı -20ºC ve hatta zaman zaman daha altına bile düşer36. Bu platoda
yer alan sönmüş volkanlar dizisi (Allahüekber Dağı ve Hacıhalil, Alaca, Akbaba,
Üç Oğlan ve Büyükyahni) burayı birkaç düz alana bölmektedir. Bu bölgenin
verimli otlaklarına Bingöl bölgesinde de rastlanır. Bingöl bölgesinde bol otlu ve
sulu yaylalar yer almaktadır. Bunlardan en önemlisi olan Tekman Yaylası’nın
sınırlarını (2100-2500 metre) kuzeyde Erzurum ve Pasinler ovaları, doğuda da
Çakmak dağları oluşturmaktadır37. Yakın zamana kadar Bingöl Dağları’nın
yaylalarına onbinlerce yarı göçebe geliyordu. Mevsimlik göç düzenleri ve
yararlanma tarzları uzak geçmişte bu tür otlakların nasıl kullanıldığını
göstermektedir. Bu dağlık bölgede tarım, dağ içi ovalar ve vadilerle sınırlanmıştır.
Buradaki zayıf kırsal örgütlenme ve modası geçmiş tarım yöntemleri 20. yüzyılın
başına kadar çiftçiliği başarısız bir ekonomik strateji haline getirmiştir38.

Sonuç olarak bu bölge hayvancılık ve beraberinde çiftçilik için uygun koşullara


sahiptir. Erzurum ve Kars’ın dağlık arazilerinde ve Tunceli bölgesinde yer alan
geniş otlaklar sayesinde bölgenin en önemli ekonomisi hayvancılık haline
gelmiştir39. Otların ince, uzun ve yumuşak olması özellikle büyükbaş
hayvancılığın yapılmasına çok uygundur. Hayvancılığın yanında yapılan tarım
bugün daha ziyade Erzurum, Erzincan ve Ardahan ovalarında yürütülmektedir.
Ancak bu alanlar Elazığ ve Malatya bölgelerinde olduğu kadar tarıma elverişli
alanlar değildir. Bu ovalar dışında yürütülen tarım ise bahsi geçmeyecek kadar

35
Yakar 2007: 337.
36
Đzbırak 1996: 58.
37
Saraçoğlu 1989: 231, 250-254; Yakar 2007: 347.
38
Yakar 2007: 347.
39
Saraçoğlu 1989: 216.

22
küçük çapta yapılmaktadır. Örneğin Tunceli bölgesi tarım açısından son derece
yetersiz olup kendi nüfusunu bile besleyemeyecek durumdadır40.

Bölge hem çobanlık, hem de tarım üzerine kurulmuş ekonomiler için uygun bir
doğal çevre sunmaktadır. Geleneksel köy ekonomisi hayvancılık ve tahıl tarımına
dayanan Erzurum Havzası ve çevresinde, 19. yüzyılda bile Erzurum’un kuzeyi ve
doğusunda yaşayan Türk nüfusu ve Muş’un doğusunda yaşayan Kürtler benzer
geçim ekonomileri uygulamışlardır41. Bugün Erzurum Ovası’nda yer alan birkaç
çiftçi köyünün yakınında yer alan Tunç Çağ höyükleri, bu alanların tarıma
elverişli olduğunu doğrulamaktadır42. Bölgenin geniş ve verimli otlaklara sahip
olması ve bu yüzden çoğunlukla hayvancılık ekonomisine uygun olması, bu
bölgeye yerleşen toplulukların prehistorik dönemlerden itibaren aynı geçim
şablonunu uyguladıklarını göstermektedir.

Van Havzası ve Ağrı, Muş, Bitlis ve Hakkari Dağlık Arazileri olarak


adlandırılan bölüm ise Van Gölü’nün doğusunda ve batısında geniş bir alanı
kaplamaktadır. Karasu-Aras dağlarından başlayarak Güneydoğu Toroslar’ın dış
eteklerine kadar uzanır. Süphan, Nemrut, Ağrı, Tendürek gibi volkanik dağlar, lav
platoları ve bunların arasında yer alan havzalar bu bölümün başlıca yer şekillerini
oluştururlar. Ayrıca Doğu Anadolu’nun en seyrek nüfuslu bölümlerinden biridir43.
Doğal çevre ve yaşam koşulları açısından Kars, Erzurum, Erzincan, Tunceli ve
Bingöl Dağlık Arazileri bölümünden çok farklı değildir. Van Gölü’nün
batısındaki Nemrut Dağı’ndan itibaren göle paralel olarak Tendürek Dağı’na
(3660 m.) kadar büyük bir fay hattı uzanır. Yukarıda sıralanan Doğu Anadolu’nun
en büyük ve sönmüş volkanik dağları birbiri ardınca bu hat üzerinde
konumlanmışlardır44. Kuzeyi, doğusu ve güneyi yüksek dağlarla çevrili olan Van
Havzası’nın kuzeydoğusunda küçük alüvyon ovaları bulunmaktadır. Van
Gölü’nün kuzeydoğu kıyıları sığdır ve doğudaki küçük alüvyon ovalarını
Bendimahi, Erciş ve diğer küçük çaylar sulamaktadır45. Van Gölü’nün batısındaki

40
Saraçoğlu 1989: 217.
41
Yakar 2007: 345.
42
Yakar 2007: 338.
43
Erinç, Öngör 1976: 100.
44
Saraçoğlu 1989: 278.
45
Yakar 2007: 338.

23
arazi ise dağlıktır ve yüksek yerler otlak bakımından oldukça zengindir. Bu
bölgede yer alan Muş Ovası (deniz seviyesinden 1564 m. yükseklikte) yaklaşık 66
km.’lik uzunluk ve 20-23 km.’lik genişliğiyle, çobanlık ve küçük ölçekli çiftçilik
için uygun bir arazidir. Bu arazi çok sayıda akarsu tarafından sulanmasına rağmen
bazı yerleri çorak ve taşlıdır. Özellikle Muş’un kuzeyindeki bazı alanlarda, Murat
Nehri Vadisi boyunca kötü kaliteli toprak söz konusudur. Van Havzası’nın
kuzeyinde yer alan Karaköse vadisinin içinden akan bu nehir, çevredeki dağlardan
getirdiği çakıl taşlarıyla tüm vadiyi doldurmuştur. Daha güneyde yer alan Bulanık
ve Patnos arasındaki bölge ise çiftçilik için pek uygun değildir ve olasılıkla
günümüzdeki gibi geçmişte de otlak arazisi olarak kullanılmış olmalıdır46.

Van Gölü’nün kuzeyinde, Türkiye’nin Ağrı’dan (5137 m.) ve Buzul (Cilo) (4168
m.) dağlarından sonra en yüksek dağı olan volkanik Süphan Dağı (4058 m.) yer
alır47. Süphan Dağı’nın güneybatısına doğru arazi gittikçe alçalır ve araya Sütay
yaylası girer. Burası her tarafından yüksek dağlarla çevrilmiş olan 2200 metre
yükseklikteki bir düzlüktür. Yaklaşık 20 km²lik bir alanı kaplayan bu yaylada da
verimli otlaklar bulunmaktadır48. Van Gölü’nün doğusunda, güneydoğusunda ve
özellikle Hakkari bölgesinde hemen hemen hiç tarım yapmaya elverişli düz arazi
bulunmaz. Doğu Anadolu’nun güneydoğu köşesinde yer alan Hakkari bölgesinin
yüzde altmışa yakını, yüksekliği 2500 metreyi geçen dağlardan oluşmaktadır. Geri
kalan yerlerinde de yükseklik 1000 metreden aşağı düşmez ve çoğunlukla 1500-
2000 metre arasında bir görüntü arz eder; hatta kimi yerlerde 3000-3500 metreden
yüksek doruklar söz konusudur. Nitekim bölgede, yaklaşık 2500 m. ve hatta bazen
daha yüksek seviyelerde sürekli köylere rastlanmaktadır. Bu bölgelerdeki
yaylaların yüksekliği de 3000 metreye yaklaşmaktadır49. 30 yıl öncesine kadar,
Van Havzası’nın kırsal ekonomisi %80 hayvancılık ve %20 tarıma dayanıyordu.
Tahıl tarımı sadece Van Gölü’nün doğu, kuzeydoğu ve belli bir dereceye kadar da
kuzeybatı kıyıları boyunca yapılıyordu. Gerçekten de eskiden beri derin alüvyal
topraklara sahip bu alanlar sadece geniş ve iyi kaliteli otlaklar sunmakla kalmayıp
tarım yapılmasına da olanak sağlamaktadır. Vahaya benzer vadi tabanları

46
Yakar 2007: 338.
47
Atalay 1992: 35, 46.
48
Saraçoğlu 1989: 285.
49
Đzbırak 1951: 11; Yakar 2007: 351-352; Saraçoğlu 1989: 146.

24
günümüzde olduğu gibi geçmişte de çoban topluluklarının bile yaptığı küçük
ölçekli tarım için elverişli olmalıydı50.

Sonuç olarak Van Havzası ve Ağrı, Hakkari, Muş ve Bitlis Dağlık Arazileri olarak
adlandırılan bölge, yüksek dağlar ve yaylalar bölgesidir. Đklimi oldukça serttir.
Karasal iklimin hakim olduğu Van Havzası’nda, Aralık ve Mart ayları arasında ısı
sıfırın altına düşer ve hatta gölün sığ kesimleri donar. Yüksek yerler yaklaşık yılın
7 ayı karla kaplı kalır. Ancak yine de kışlar Erzurum ve Kars çevresinde olduğu
kadar soğuk geçmez51. Van Havzası’ndaki yıllık ortalama yağış 300-400 mm
arasındadır ve sadece %6’lık bir kısmı bitkilerin yetişme dönemine denk
gelmektedir. Ancak yağış olmasına rağmen kurak yazlar ve toprağın kötü kalitede
olması gibi diğer faktörler tarımı olumsuz yönde etkilemektedir. Toprağın kötü
kaliteli olması ormanların tahrip edilmesinden kaynaklanan erozyonlarla
ilişkilidir52. Gerek iklim, gerekse toprak yapısı bu bölge de tarımın
önemsizleşmesine neden olmuştur. Ancak yine de bölgede yaşayan köylüler
yüksek yaylalarda olsa bile kendi ihtiyacını karşılayabilmek için buğday, arpa ve
çavdar ekmeye çalışırlar53. Bölgenin hayvancılığa uygun olması, prehistorik
dönemlerden itibaren bölgede var olan yaşam biçiminin ve yerleşim düzeninin
belirlenmesindeki en etkili özelliktir. Özellikle küçük baş hayvancılık bölgenin en
önemli geçim şeklidir54.

Sonuç olarak Doğu Anadolu topraklarına bakıldığında, gerek yüksek dağlar,


gerekse otlakların bolluğu ve sert geçen kışlar, Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki
kırsal yaşamın karakterini belirleyen önemli unsurlar olmuşlardır. Bugün Doğu
Anadolu dağlık arazilerinin sadece küçük bir kesimi ve toplamda bütün alanın
sadece %10’luk bir kısmı yoğun bir şekilde ekilip biçilmektedir55. Bölgenin
yüksek ve engebeli olması nedeniyle tarım alanları oldukça azdır. Tarımsal
ürünler ise çoğunlukla arpa, buğday ve çavdar gibi tahıl ürünlerinden ibarettir.
Nitekim bölgedeki topraklar çoğunlukla hayvancılık için uygundur ve daha çok

50
Yakar 2007: 349.
51
Đzbırak 1951: 92; Đzbırak 1996: 331.
52
Yakar 2007: 338.
53
Saraçoğlu 1989: 299.
54
Erinç, Öngör 1976: 100.
55
Yakar 2007: 339.

25
hayvancılığın ön plana çıktığı bir geçim şekli görülmektedir56. Bu bölgede yer
alan illerimizdeki tarımsal alanların ve otlakların oranı ise aşağıdaki gibidir57:

Đl Tarım Hayvancı
Ağrı %18 %60
Elazığ % 26 %15.6
Tunceli %13.1 %5.6
Erzincan %16.8 %17.5
Erzurum %23.1 %49.7
Kars %22 %55
Muş %22 %55
Van %20 %80

Buna göre genel olarak baktığımızda Doğu Anadolu’nun Türkiye ekonomisine


katkısı daha çok hayvancılık alanında olmaktadır. Hayvan ürünlerinin ülke
ekonomisine katkısı ise yaklaşık % 25’tir.

Sonuç olarak Doğu Anadolu bölgesinde var olan doğal çevre, bugün yozlaşmaya
yüz tutmuş olan aşiret58 sistemi düzeninde göçebe veya yarı-göçebe hayat tarzının
hakim olduğu bir yaşam şeklinin oluşmasına sebep olmuştur.

B- DOĞU ANADOLU’NUN AŞĐRET DÜZENĐ VE KÜLTÜREL OLUŞUM


SÜRECĐNDEKĐ VARLIĞI

Günümüzde Doğu Anadolu’da son evrelerini yaşayan göçebe aşiret düzeni,


bölgenin coğrafyası ve ekolojik özelliklerinin bir neticesi olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bugün bölgede varolan çok sayıda göçebe veya yarı-göçebe aşiret
son yıllarda yozlaşmaya yüz tutmuş ve bölgenin göçebe veya yarı-göçebe geçim

56
Yakar 2007: 342.
57
Zimansky 1985: 15.
58
Arapça’daki “aşira” kelimesinden gelen aşiretler, Kürtler’in bulunduğu birçok coğrafyadaki
yaşam biçimini ifade etmektedir. Bu bölgelerin tümünde “aşiretli olma” ya da “olmama” durumu
söz konusudur. Aşiretsiz, tebaa durumundaki köylülere ise “Guran” veya “Goran” adı
verilmektedir (Bruinessen 1992: 102).

26
şablonu yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştır. Doğu Anadolu’da bugüne
kadar varolan göçebe aşiret düzeninin, Doğu Anadolu’nun en erken
dönemlerinden itibaren tüm kültürel oluşum süreci içersindeki yeri veya
benzerliği sorgulanacaktır. Ancak bu süreç ele alınmadan önce, konunun daha iyi
anlaşılabilmesi açısından, göçebe, yarı-göçebe veya yaylacı gibi terimlerin
terminolojik tartışmalarını ortaya koymak faydalı olacaktır.

1- Göçebelikle Đlgili Terminolojik Tartışmalar

Hayvancılığın yaygın olması doğal olarak insanların hayvanlarıyla otlaklara göç


etmesini gerektiren bir yaşam biçimini zorunlu kılmaktadır. Bu durum Doğu
Anadolu’da göçebelik ve yarı-göçebelik ya da yaylacılık olarak adlandırılan bir
yaşam şeklinin yaygın olmasındaki en etkili özelliktir. Ancak söz konusu
terimlerin literatürdeki kullanımıyla ilgili çok fazla anlam kargaşası
bulunmaktadır59. Örneğin yarı-göçebeler (semi-nomadlar / yarı göçebe, yarı göçer
veya konar göçer60) ile yaylacılar ve sürü göçü (transhumans) arasındaki fark
bilinmez.

Göçebe karakterini taşıyan grupların yapıları birbirinden farklı olabilir. Sosyo-


ekonomik yapıları farklı olan her bir grup veya toplum için farklı terminolojiler
kullanılmıştır. Dolayısıyla, “göçebe” terminolojisine baktığımızda, bilim

59
Bu konuyla ilgili olarak literatürde Nomadism (Göçebelik), Semi-Nomadism (Yarı-Göçebelik),
Sedentarism (Yerleşimcilik), Semi-Sedentarism/ Semi Settled (Yarı-Yerleşimcilik), Konar-Göçer,
Transhumans (Sürü Göçü), Yaylag Pastoralism (Yaylak Çobanıllık), Pastoral Nomadism/
Nomadic Pastoralism/ True or Full Nomads (Çobanıl Göçebelik/ Göçebe Çobanıllık/ Gerçek veya
Tam Göçebeler), Semi-nomadic Pastoralism (Yarı-göçebe Çobanıllar), Semi-sedentary
Pastoralism (Yarı-yerleşik Çobanıllar), Herdsman Husbandry or Distant-pastures Husbandry
(Çoban Hayvancılığı veya Uzak-yayla Hayvancılığı), Sedentary Animal Husbandry (Yerleşik
Hayvan Çobanlığı) gibi çok çeşitli terimler kullanılmıştır.
60
Osmanlı toplumunu meydana getiren en önemli unsurlardan biri “konar-göçer” diye tabir edilen
ve yarı-göçebe hayat yaşayan aşiretlerdir. Genellikle hayvancılıkla uğraşan bu aşiretler, göçebelik
özelliklerini biraz da hayvanlarına otlak temin etmek zorunluluğundan edinmişlerdir. Bu aşiretler
kışın konar hale geçecekleri zamanlarda çadırlarını şehir ve kasaba yakınına kurarlar, yazın ise
daha serin alanlara göç ederlerdi. Konar-göçerlerin bu hayat tarzı, göçebe hayat yaşayan diğer
unsurlardan büyük farklılıklar göstermektedir. Gerçek anlamda göçebe olan aşiretlere karşıt olarak
konar-göçerler yazın hayvancılıkla uğraşmalarının yanı sıra, kışın kışlıklarında ekinlik yani bir
nevi küçük ziraat yaptıkları göz önünde tutulmalıdır. Bu nedenle bu gruplar için göçebe yerine
kanunnamelerde ve resmi kayıtlarda konar-göçer tabiri kullanılmıştır (Halaçoğlu 1997: 14).

27
adamlarının bu konuyu çoğunlukla iki farklı bakış açısı üzerinden ele aldıklarını
görmekteyiz. Bazıları toplumların geçim şeklinden yola çıkarken, bazıları da
toplumların hareketini baz almışlardır61. Bu iki çerçeve dahilinde çok çeşitli alt
gruplar da oluşturmuşlardır:

A- Geçim Şekline Göre Belirlenen Ayırımlar:

1- Çobanıllık (Pastoralism)
2- Tarımcılık (Agriculture)

B- Harekete Göre Belirlenen Ayırımlar:

1- Göçebelik (Nomadism)
2- Yerleşimcilik (Sedentarism)

Yukarıdaki gruplara baktığımızda, aslında her iki grup arasında çok güçlü bir
doğrusal ilişki olduğu görülür. Örneğin Çobanıllık’ın derecesi daha büyük iken
Göçebelik’e yönelik eğilim daha güçlü olur. R. Cribb bu ilişkiyi şu şekilde belirtir:

Anadolu’dan bana bilgi veren bazı kişiler Çobanıllık ve Göçebelik


arasındaki ilişkiyi açıkça ifade etmektedir: “Bizim sadece 20 keçimiz
var ve bu yüzden köyün çevresinde kalıyoruz, ancak Ahmet’in 100
tane koyunu ve keçisi var ve bu yüzden her yaz Sultan Dağı’na gider.
Ne kadar çok hayvanınız varsa, o kadar çok uzağa gidebilirsiniz”62.

Göçebelik ve yerleşimcilik terimleriyle ilgili tartışmalar 1950’li yıllarda


başlamıştır. Söz konusu yıllarda R. Patai ve E. Bacon Orta Doğu ve Orta Asya
göçebeleri üzerine yoğunlaşmışlardır. Patai hayvan türlerine ve göçebe
yörüngesine dayanarak göçebeleri gerçek (true nomads) göçebeler ve yarı
göçebeler (semi-nomads) olarak ikiye ayırmıştır63. Diğer yandan Bacon, tarım
aşamalarına, sürekli ikamete ve beslenen hayvan türlerine dayanarak kendi
kategorilerini oluşturmuştur. Ona göre, tam (true veya full) göçebeler tarım

61
Cribb 1991: 16-17.
62
Cribb 1991: 16.
63
Ayrıntılı bilgi için bakınız: R. Patai, “Nomadism: Middle Eastern and Central Asian”, SJA,
vol.7, 1951: 401-414.

28
yapmayan ve geçici veya taşınabilir ikametleri olan gruplardır. Bacon, yılın bir
kısmı köylerde ikamet eden, ürün eken ve yılın sadece bir sezonu taşınan insanlar
için yarı yerleşik (semi-sedentary) tanımını kullanmış ve transhumance tanımını
reddetmiştir64. Hemen arkasından L. Krader65 çobanıllık (pastoralism) türlerini
çadır ikametli çobanıllık (tent-dwelling pastoralism), basit çobanıllık (simple
pastoralism) ve transhumans şeklinde gruplara ayırmıştır66.

A. M. Khazanov ise çobanıllığı başlıca 5 kategoride incelemiştir: kırsal göçebelik-


pastoral nomadism (gerçek nomadlar), yarı-göçebe çobanıllık semi-nomadic
pastoralism, yarı-yerleşik çobanıllık- semi-sedentary pastoralism, hayvan
çobanlığı- herdsman husbandry veya uzak çayır hayvancılığı- distant-pastures
husbandry ve yerleşik hayvan çobanlığı sedentary animal husbandry ki bunu
“yaylag/yaylak çobanıllık- yaylag pastoralism ile eşleştirir67.

Bunlar içinde en problemli olanı yarı-göçebelik, yarı-yerleşimcilik ve özellikle


transhumans’tır68. Yarı-göçebelerle ayrı bir kategoride tutulan transhumans’ın
yarı-göçebelikten ne tür bir farkı olduğu bilinmez. Yarı-göçebelik bazen
transhumans’la aynı anlam için kullanılır ve anlamı, yerleşik olan ve aynı
zamanda hayvancılıkla uğraşan kişilerdir.

Muhtar Kutlu69 ise, Türkiye’deki Şavaklı Türkmenleri üzerine yaptığı çalışmada


transhumans’ı hayvan üretimi yapan diğer formlardan ayırmıştır. Ona göre,
çoğunlukla semi-nomadism için hatalı olarak kullanılan transhumans terimi
çobanıllığın bir formudur ve tümüyle ticari amaçlar doğrultusunda yön
bulmuştur70.

64
Ayrıntılı bilgi için bakınız: E. Bacon, “Types of Pastoral Nomadism in Central and Southwest
Asia, SJA, vol.10, 1954: 44-68.
65
Ayrıntılı bilgi için bakınız: L. Krader, “The Ecology of Nomadic Pastoralism”, International
Social Science Journal XI(4), 1959:499-510.
66
Erhan 1992: 8.
67
Khazanov 1994: 19-24.
68
Khazanov’a göre ilk kullanımı Đspanya’ya dayanan transhumans terimi, Pyrenees, Alpler ve
Avrupa’nın diğer dağlık bölgelerindeki çobanlığın farklı bir türü olarak kullanılmıştır (Khazanov
1984:23).
69
Ayrıntılı bilgi için bakınız: M. M. Kutlu, Şavaklı Türkmenlerde Göçer Hayvancılık (Nomadic
Animal Breeding Among the Şavaklı Türkmens), Ankara, 1987.
70
Erhan 1992: 10-11.

29
Sonuç olarak göçebeler gibi hareket halinde olan, ancak söz konusu hareketlerini
belirli bir alanda gerçekleştiren grupların yaşam tarzına “Yarı Göçebelik” (Semi-
Nomadism), bu eylemi gerçekleştiren toplumlara da “Yarı-Göçebeler” adı
verilmektedir. Bazı bilim adamları yarı-göçebelik terimini yaylacılık terimiyle eş
anlamlı olarak kullanmışlardır. Đ. Beşikçi’nin tanımına göre ise, “yaylacılık”,
“yarı-yaylacılık” veya “transhumans” mevsime bağlı olarak yalnızca hayvan göçü
demektir71. Bu noktada belirtilmesi gereken en önemli şey, gerçek göçebelikteki
asıl durum, insanların göç etmesi söz konusu olduğundan dolayı hayvanlar da
onlarla göç etmek zorunda kalırlar. Buna karşın yaylacılık veya yarı-yaylacılıkta
ise asıl önemli nokta insanların hayvanlar için göç etmek zorunda kalmalarıdır.
Yani hayvan göçü esastır. Buna göre yılın bir döneminde yaşam stokları
(beslenme ürünleri) dağlık yaylalarda kullanılmakta, yılın diğer kısmında ise aşağı
bölgelere gidilmekteydi. Ancak A. N. Sözer’e göre yaylacılık ve yarı-göçebelik
eşitlemesi yanlıştır. Yarı-göçebelik bir yaylacılık faaliyeti olmayıp, gerçek
göçebelikle yaylacılık arasında yer alan apayrı bir hayvan yetiştirme tarzıdır. Ona
göre yarı-göçebelik gerçek göçebelikten yerleşik hayata geçişin önemli bir
evresini ifade etmektedir72.

Yarı-göçebelik veya yaylacılık terimi, adından da anlaşılacağı üzere yerleşik bir


köy düzeninin olmasını gerekli kılmaktadır. Bu tip köylerde hayvancılığı ve tarımı
içeren birleşik ekonomi uygulanmaktadır. Bununla birlikte bu köylerdeki sürüler
çok büyüktür ve baharda ya köyün tümü, ya da büyük bir kısmı hayvanlarla
birlikte yaylalara çıkarlar ve burada çadırlarda kalırlar. Köylerle yaylalar
arasındaki mesafe birkaç saatle birkaç gün arasında değişebilir. Köydeki
topraklarda yapılacak iş olduğunda erkekler köye döner ve mümkün olduğunca
kısa zamanda tekrar ailelerinin bulunduğu çadırlara dönerler. Bu köyler genel
olarak ovalarda değil, dağ eteklerinde ya da alçak dağlarda yer alırlar73. Ancak
tam göçerlere bakıldığında bu durum değişmektedir. Göçerler ve yarı-göçerler
arasındaki önemli farklardan biri, göçerler zorlanmadıkça tarımla uğraşmazlar.
Bunların sürüleri yarı-göçerlere nazaran daha büyüktür ve daha uzak mesafelere

71
Beşikçi 1992: 37.
72
Sözer 1972: 37.
73
Bruinessen 2003: 33-34.

30
göç ederler74. Örneğin kış mevsiminde Güneydoğu’da ikamet eden Alikan
Aşireti75, yazın Van Gölü civarındaki yaylalara gider ve bu yolculuk yaklaşık 1 ay
sürer.

Buraya kadar farklı kavramlarla açıklamaya çalıştığımız terimleri Đ. Beşikçi şu


şekilde maddelemiştir76:

1- “Gerçek göçebelik” daha çok belirli bir insan grubunu, bunların geçim
tarzını ve mevsime göre hayvanlarla beraber insanların da göç etmesini
ifade ettiği halde, “yaylacılık”, “yarı-yaylacılık” ve “transhumance”
mevsime bağlı olarak yalnızca hayvan göçü anlamına gelir.
2- “Transhumance”, “yaylacılık” ve “yarı-yaylacılığın” birçok özelliği
ortaktır. Bu özellikleri saptamak çoğu kez güçtür.
3- “Transhumance”, “yaylacılık” ve “yarı-yaylacılıkta” bütün bir yıl içinde
oturulan daimi bir ev, ekip-biçme, bitki ve ağaç yetiştirme mevcuttur.
Buna paralel olarak küçük çapta el sanatları da geliştiği halde gerçek
göçebelikte bu yoktur.
4- Gerçek göçebelik belirli bir insan grubunun tek geçim tarzıdır.
“Transhumance”, “yaylacılık” ve “yarı-yaylacılık” ise saban kültürünün
yanı sıra onu destekleyen faaliyetler olarak görülmektedir.
5- “Yaylacılık” ve “yarı-yaylacılıkta” yazın otlatma faaliyeti, kışın ahırlama
olarak devam eder. Transhumance’da ise ahırlama yoktur. Sürüler
mevsime ve bitki örtüsü şartlarına göre otlaktan otlağa göç ederler.
6- “Yaylacılık” ve “yarı-yaylacılık” step bölgelerinde, yüksek dağ, otlak ve
çayır meralarında ve dağlık bölgelerdeki vadilerde yapılan tarla ziraatı
alanlarında kendini gösterir. Buna karşılık tranhumance’da birbirini
tamamlayan iki step yani yüksek dağ stebi “plato”, “yayla” ve bir de
Akdeniz stebi olmak üzere iki çeşit otlak vardır. Bu değişik otlak çeşitleri
mevsime göre faydalanılan bir durumdadır.

74
Bruinessen 2003: 35.
75
Alikan Aşireti 1967 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi’nden sosyolog Đ. Beşikçi tarafından
doktora konusu olarak çalışılmıştır (Đ. Beşikçi, Alikan Aşireti Üzerine Sosyolojik Bir Đnceleme,
1967).
76
Beşikçi 1992: 37-40.

31
7- Yaylacılık” ve “yarı-yaylacılık” aşağı yukarı birbirine benzeyen terimler
ise de, bazı farklarını ortaya koymak mümkündür. Yaylacılık, step bölgesi
temeli üstünde yüksek dağ, otlak, çayır ve meralarında ve dağlık
bölgelerindeki vadilerde ekip-biçme, bitki ve ağaç yetiştirme gibi
faaliyetler olarak kendini gösterir. Yazın kuraklık ve sıcaklığın artmasıyla
birlikte bu gibi faaliyetlerde bulunan insanlar sürülerini alır ve dağlara
serin yerlere çıkarlar. Zaten adı geçen insan gruplarının ova, dağ etekleri
ve vadilerdeki evlerine karşılık yaylalarda da evleri vardır. Yaylacılığın bu
ekonomik yönü dışında, sosyal kaynaşma, hoşça vakit geçirme gibi sosyal
yönleri de bulunmaktadır. Yarı-yaylacılıkta ise sosyal kaynaşma, hoşça
vakit geçirme gibi ekonomik olmayan faaliyetler dışında ekonomik amaç
daha büyük rol oynar. Burada da tarımın tarla tarımı ile ilgili kısımları
gelişmiştir. Fakat hayvancılık da büyük rol oynar. Esas fark ise çiftçiliğin
mevsime ve faydalanılan meraya göre durumudur. Çiftçiler, dolayısıyla
sürü sahipleri dağ önlerinde yerleşiktirler. Yaza doğru kuraklığın ve
sıcaklığın baş göstermesiyle yem darlığı ortaya çıkarsa, sürüler birkaç
çoban ile yayladaki meralara gönderilir. Burada yaylacılıkta olduğu gibi
insanların göçü söz konusu değildir. Fakat gerek yaylacılık, gerekse yarı-
yaylacılık sürü sahiplerine daha fazla hayvan besleme imkanı sağlar.
8- Gerçek göçebelik sabit bir konuta bağlı olmadan ekip-biçme, bitki ve ağaç
yetiştirme gibi faaliyetler dışında, tarımın yalnız hayvancılık kısmı ile
uğraşan, hayvanlarına daha iyi otlaklar bulabilmek için mevsim ve bitki
örtüsü durumuna göre yayladan yaylaya, yayladan ovaya ve steplere
göçen, daima çadır hayatı yaşayan ve üyeleri arasında soy ilişkileri güçlü
olan bir insan grubunun faaliyetidir.
9- Yaylacılık, step bölgesi temeli üzerinde, tarla tarımı faaliyetleri ile birlikte
hayvancılık yapan, yaz aylarında sürülerin daha iyi beslenebilmesi ve daha
iyi ürün elde edebilmesi için 1,5-2 ay yaylaya çıkan insanların faaliyetidir.
Dolayısıyla burada hayvanlarla birlikte insanların göçü de söz konusudur.
Bazı bilim adamları yaylacılık terimini “yarı-göçebelik” şeklinde ifade
etmiştir.

32
10- Yarı-yaylacılık yine step bölgesi temeli üstünde, tarla tarımı faaliyetleri ile
birlikte hayvancılık yapan insanların yaz aylarında kuraklık ve sıcaklığın
artmasıyla birlikte sürülerini birkaç çoban ile birlikte yaylalardaki
meralara gönderme faaliyetidir. Bu bakımdan burada söz konusu olan
yalnız hayvanların göçüdür. Sürü sahipleri sabit kalır.
11- Transhumance, mevsimine göre meralardan faydalanma zorunluluğu ile
büyük mesafeler arasında sürü göçlerini ifade eder. Sürü sahiplerinin
konutları sabittir ve çoğunlukla tarla tarımı ile uğraşırlar. Đklimin zorunlu
kıldığı değil, fakat doğrudan doğruya tarımsal işletmenin zorunlu kıldığı
şartlardan dolayı bir kış ahırlaması mevcut olabilir.

Sonuç olarak göçebelik terminolojisi üzerine yapılan tartışmalar bize göçebeler,


yarı-göçebeler veya yaylacılar, yarı-yaylacılar ve transhumans arasında bazı ufak
farkların olduğunu göstermektedir. Terminolojideki bu kavram karmaşasına
rağmen, yukarıdaki tartışmalar göz önüne alındığında biz bu çalışmada yarı-
göçebe, yaylacı veya konar göçer terimlerinin birbiriyle aynı anlamda olduğu
fikrini destekleyerek, çalışmamızda bu terimler birbirinin yerine kullanılarak ele
alınmıştır.

2- Cumhuriyet Dönemi’nde Doğu Anadolu’nun Aşiret Düzeni

Göçebeliğin tarihi ve ekonomik nedenlerine inildiği zaman topografya, iklim ve


bitki örtüsü gibi coğrafi koşullarla yakından ilgisi olduğu görülmektedir77.
Yukarıda detaylı olarak ele alınan Doğu Anadolu bölgesi coğrafi özelliklerinde,
bölgenin göçebe veya yarı-göçebe bir yaşam tarzına müsait olduğu açıkça ifade
edilmiştir. Şimdi bu bölgenin bugünkü yaşam şekline bakarak geçmişi ve
dolayısıyla konumuzu oluşturan Demir Çağ dönemindeki yaşam şeklini anlamaya
çalışalım.

Yukarıda da belirtildiği gibi bölgenin bugünkü yaşam tarzı çoğunlukla


hayvancılık ekonomisi üzerine dayanmaktadır. Günümüzdeki Kürt göçebeler,

77
Beşikçi 1969: 32; Beşikçi 1992: 75.

33
bölgedeki bu tip ekonomik stratejinin en iyi örnekleri olarak karşımıza
çıkmaktadır. Osmanlı Dönemi’ne nazaran daha az ölçekte olmakla birlikte, bugün
geleneksel göçebe çobanlık halen uygulanmaktadır78. Ancak gerek nüfus artışı ve
teknolojik gelişmeler, gerekse bölgedeki güvenlik sorunları nedeniyle bugün
bölgedeki geleneksel göçebe yaşam tarzı yavaş yavaş sona ermektedir. Örneğin,
daha önceleri nüfusun az olması ve bunun yanında Đran, Irak ve Suriye sınırlarının
göçebe hareketlerine açık olması sonucu aşiretler istediği yaylalarda ve
kışlaklarda istediği kadar konaklayabilmekteydi. Oysa nüfusun hızlı artışı, artan
nüfusun yeni toprak isteği ve Đran, Irak, Suriye sınırlarının göçebe hareketlerine
karşı tamamen kapatılması, hem aşiretin hareket ettiği alanı daraltmış, hem de
toprağın değerini ve fiyatını arttırmıştır. Böylece geleneksel durumda elini kolunu
sallayarak yayladan yaylaya istediği gibi dolaşan aşiret, yeni durumda istediği
zaman istediği yere gidemediği gibi konaklayacağı araziyi de kiralamak
durumunda kalmıştır79. Bu durumda göçerler yeni sınırlar nedeniyle ya göç
yollarını değiştirmek zorunda kalmış, ya da yerleşik düzene geçmiştir80. Öte
yandan teknolojik gelişmeyle ilgili olarak, örneğin otomobil sektöründeki artıştan
önce yaya olarak hareket eden göçerler, 1980’li yıllardan sonra kamyonlarla göç
etmeye başlamıştır. Bu durum göçebe yaşantısında var olan geleneksel
yöntemlerin yavaş yavaş terk edildiğine dair iyi bir örnektir. Bölgedeki göçebe
yaşantının yozlaşması veya azalmasında etkili olan diğer faktör ise bölgedeki
asayiş ve düzenin bozulmasıdır. Dağlarda saklanan silahlı Kürt ayrılıkçılarının
yarattığı güvenlik sorunları nedeniyle, çoban toplulukları giderek azalan sayıda
yaylalarına çıkabilmektedir. Bu suni otlak darlığının bir sonucu olarak, büyük
sürülere sahip aileler hayvanlarını satmakta ve köyü terk etmektedir81. Bu yüzden
1980’li yıllardan itibaren bölgede var olan terör nedeniyle birçok göçebe aşiret
bölgedeki güvenliğin sağlanabilmesi amacıyla devlet tarafından organize edilen

78
Yakar 2007: 340. O. Türkdoğan, 1987 yılı çalışmasında Doğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan
önemli aşiretler arasında Beritan, Duderun, Alikan, Batovan, Piryaniş, Üremar, Duuski, Dri, Ertşi,
Kendali, Beydili, Hiran, Şavak, Garisan, Barak, Kızılkapanlılar, Mehmediyan, Bucak, Keşguli,
Soran, Üstürikan, Tayan, Zıvıkan, Kecan, Gıttan, Đspirti, Mosereşan, Varto ve Heriki gibi aşiretleri
sıralamıştır (Türkdoğan 1987: 18).
79
A. N. Sözer’in 1972 yılı çalışmasında Ağrı- Iğdır bölgesindeki aşiretlerin yayla icarları için
verdiği fiyata göre örneğin 500 koyunluk bir zoma’nın 4- 5000 TL.’den başlayan ve 10-15000
TL.’ye kadar çıkan fiyatlardan bahsetmektedir (Sözer 1972: 43).
80
Beşikçi 1969: 137; Bruinessen 2003: 34, dipnot 10.
81
Yakar 2007: 350.

34
yerleştirme politikası kapsamında yerleşik hayata geçirilmişlerdir82. Dolayısıyla
Doğu Anadolu bölgesinin “geleneksel” göçebe hayat tarzını tespit etmek, ancak
1980 öncesi döneme bakıldığında mümkün olacaktır. Bu dönemle ilgili
bilgilerimizin geniş kapsamlı olmasının en büyük nedeni ise 1960’lı yıllardan
itibaren bölgedeki göçebe yaşantısını araştıran sosyolog Đ. Beşikçi’dir. Nitekim
1945 ila 1980 yılları arasındaki veriler, Doğu Anadolu bölgesinin henüz
yozlaşmamış olan geleneksel göçebe yaşam tarzını anlamamızı sağlayan en
önemli dönemdir, ki bu sayede bölgenin prehistorik dönem yaşam tarzını
anlamlandırmamız daha kolay olacaktır. Nitekim bu çalışmada “prehistorik
dönem” ve “bugünkü dönem” arasında bağlantı yapılmaya çalışırken “bugünkü
dönem” olarak ifade ettiğimiz dönem çoğunlukla 1945-1980 yılları arasını
kapsamaktadır.

Bölge coğrafyası ve iklimi, tarım ekonomisiyle geçinenler kadar, hayvancılıkla


uğraşanları da etkilemektedir. Zaman zaman yemin az gelmesi ve karla kaplı
otlaklara ulaşma zorluğunun köylerde tutulan hayvanların beslenmesinde zorluk
çıkarması nedeniyle, sadece tarım değil hayvancılık da uzun kışlardan zarar
görmektedir. Esas olarak tarım üzerine kurulu bir ekonomik stratejide kötü hasatın
sonuçları ne anlama geliyorsa, çoğu geleneksel kırsal topluluk, yoğun
hayvancılıkta yem kıtlığının hayvanların kilo kaybetmesine, zayıf düşmesine ve
hasta olmasına yol açtığının farkındadır. Bu nedenle geleneksel kırsal
toplulukların çoğu hem çiftçilik, hem de çobanlık üzerine kurulu bir ekonomik
strateji benimsemişlerdir. Ancak çobanlığa biraz daha fazla ağırlık verilmiştir.
Koyunların soğuk havaya alışkın olması ve taze otlakları, serin suları sevmeleri
nedeniyle bu bölgede yaylacılık hakimdir. Örneğin Hoşap Suyu vadisinin alçakta
yer alan otlaklarının yazın oldukça sıcak olması, çobanları daha yükseklerdeki
yaylalara çıkmaya mecbur bırakmaktadır. Köylüler durgun gölet ve akarsularda
çoğalan sivrisineklerin, sürünün bir kısmını telef edebilecek sıtmaya yol açtığının
bilincindedir. Ayrıca sıcak durgun sudan içen koyunlar, ölümlerine yol açan
sarılık mikrobu alabilirler. Esas olarak bu nedenlerden dolayı, bölgede yer alan

82
Türkdoğan 1987: 19.

35
köy toplulukları, koyun ve sığır sürüleriyle beraber yaylalara çıkarlar. Yaylacılık
yapmayan köylüler, hayvanlarını kaybetme riskini göze almak zorundadır.

Bugün Doğu Anadolu bölgesinde çok sayıda göçebe aşiretin83 varlığı


bilinmektedir. Ancak bunların bölge nüfusunun ne kadarını oluşturduğu kesin
olarak tespit edilememiştir84. Fakat en yoğun oldukları yerler Urfa, Bingöl,
Tunceli, Mardin, Siirt, Diyarbakır, Van, Bitlis, Muş, Ağrı ve Hakkari yöreleridir.
Bu bölgelerde var olan göçebe aşiretler hayvanlarına iyi otlaklar bulabilmek için
mevsim ve bitki örtüsü durumuna göre devamlı, yaylalardan steplere (kuzeyden
güneye), steplerden de yaylalara (güneyden kuzeye) göç ederler. Göçebe aşiret
düzeninin temel şeklini, güç ve geçim kaynağını “hayvancılık” ve buna bağlı
olarak gelişen “göç” oluşturmaktadır. Her aşiretin binleri ve hatta on binleri bulan
geniş sürüleri vardır. Böyle geniş sürüler daima aynı arazi üzerinde
beslenemeyeceği için mevsim, iklim ve bitki örtüsü koşullarına göre göç edip
yaylalardaki ve ovalardaki nimetlerden yararlanmak zorundadırlar. Đşte geniş
çapta hayvancılık yapmanın bir gereği olarak ortaya çıkan otlak bulabilme sorunu,
göçebe aşiretlerin en belirgin özeliğini oluşturmaktadır85. Nitekim her aşiretin
yaylak ve kışlak bölgeleri vardır. Kış mevsimini Urfa, Mardin, Beşiri, Silvan,
Batman gibi Güneydoğu ovalarında geçiren aşiretler, havaların ısınmasıyla
birlikte ilkbahar başlarında kuzeydeki yaylalara doğru göç ederler. Kuzeydeki
yaylalar arasında Van Gölü çevresinde Nemrut, Süphan, Kariz, Aveberhan;
Muş’ta Zövaser; Bingöl’de Şerafettin; Erzincan’da Munzur; Siirt ve Hakkari
taraflarında Herakol, Meydanı Ciindiyan; Van’da Çatak ve Ağrı’da Ağrı Dağı
yaylaları sayılabilir. Bir aşiret yaylada yaklaşık 5 ay kadar kalır. Gerek
yaylalardan ovalara, gerekse ovalardan yaylalara yapılan göç ise 1 ay kadar
sürmektedir86.

83
Aşiret kültürünün kaynağı olarak 3 farklı teori geliştirilmiştir: Đskit Teorisi, Đndo-Germen Teorisi
(Aryanizm) ve Altaylı Teorisi. (Özer 1990: 27). Amacımız bu teorileri tartışmak ve aşiret
kültürünün kökenini aramak olmadığı için bu çalışmada bu teoriler detaylı olarak tartışılmamıştır.
84
Đ. Beşikçi 1969 yılı çalışmasında bölgedeki göçebe aşiretlerin nüfusunu kabaca 70.000-100.000
civarında olduğunu önermiştir (Beşikçi 1969: 37).
85
Beşikçi 1969: 32.
86
Beşikçi 1969: 33-34.

36
Doğu Anadolu bölgesinde var olan aşiretlerin yaylak ve kışlak dağılımını Đ.
Beşikçi 1969 yılı çalışmasında şu şekilde listelemiştir87:

Kısım Kışlak Yaylak Bölgedeki göçebe


aşiretler
I Urfa Ovası Şerafettin Beritanlı
(Bingöl)
Viranşehir Ovası Şavak
Elazığ

Tunceli
II Kozluk (Siirt)
Munzur
Beşiri (Batman) (Erzincan) Alikan

Kurtalan (Siirt) Kurtik (Muş) Duderan

Batman Zövaser (Muş) Üstükran

Silvan (Diyarbakır) Sason (Siirt) Milan

Hazro (Siirt) Düav (Bitlis) Mehmediyan

Kariz (Bitlis)

Nemrut (Bitlis)

Süphan (Bitlis)

III Mardin Aveberhan Milan


(Bitlis)
Cizre-Silopi Alikan
Van Gölü’nün
güneyi Tayan

Çatak (Van) Davudiyan

Herakol (Siirt) Kıçan

Herakol (Hakkari) Batuyan

87
Beşikçi 1969: 35.

37
Garisan

Soran

Zivikan

Đspirti

Kıtan

IV Iğdır Sipkan

Zilan

Aladağ Milan

Tendürek (Van Celali


Gölü kuzeyi)

Bülbülan (Kars)
V Yüksekova Ertuş Aşireti’nin bazı
Sinek (Ağrı) kabileleri

Şerefan

Şemdinli Şidan

Uludere Mamhuran

Beytüşşebab Gevdan

Başkale Zirkiyan

Graviyan

Pinyaniş Aşireti’nin
bazı kabilleleri

Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi göçebe aşiretlerin çoğunun kışlağı Güneydoğu


topraklarında olmasına rağmen kuzeyde yer alan Iğdır’ın da kışlak olarak
kullanılması dikkat çekmektedir. Öte yandan diğer bir önemli nokta ise Urfa
bölgesinde oturan aşiretlerin Elazığ, Bingöl, Tunceli ve Erzincan bölgesini;
Siirt’te oturanların Muş, Bitlis bölgesini, Mardin’de oturanların Van Gölü’nün

38
güneyini, Çatak civarını ve Hakkari’yi, Iğdır’dakilerin ise Van Gölü’nün kuzeyini,
Kars ve Ağrı civarını yaylak olarak kullanmalarıdır. Bu şekildeki kışlak-yaylak
düzleminin, prehistorik dönemlerdeki bölgelerarası etkileşim şablonunun
açıklanmasında kuşkusuz büyük bir yararı olacaktır.

Doğu Anadolu’da bahsi geçen göçebe veya yarı-göçebe aşiretler, tam yerleşik bir
geçim şablonuna sahip olmadıkları için ikametleri de geçici hayat tarzına paralel
olarak basit, derme-çatma ve sağlamlıktan uzaktır. Nitekim materyal kültüre
dayalı bir bilim olan arkeolojinin, göçebe kültürler konusunda zayıf kalmasının en
önemli nedeni budur. Bugün, bölgedeki göçebe veya yarı-göçebe aşiretlere
bakıldığında, bunların kalın kıl çadırlarda88 ya da tek katlı ilkel meskenlerde
ikamet ettikleri görülmektedir. Örneğin Kuzeydoğu Anadolu’daki aşiretlerde her
iki ikamet şeklini bulmak mümkündür. Göçten önce onarılan düz damlı, tek katlı
meskenlerde veya Aras ile Arpaçay’a yakın köylerin yaylalarında olduğu gibi kıl
çadırlarda otururlar. Kıl çadırlar, Digor’da %60, Kağızman’da %80, Tuzluca’da
%95 ve Iğdır’da ise %100 oranında hakimdir. Düz damlı ve tek katlı meskenler
ise genellikle iki odadan oluşmaktadır ve bunlardan biri oturma-yatma odası,
diğeri ise kiler-mutfak olarak kullanılır89. Muhtemelen bu tip basit ikametler
prehistorik dönemlerde de kullanılmıştır.

Aşiret sistemindeki bir diğer belirgin özellik kan bağıdır. Aşiretleri meydana
getiren üyeler arasında çeşitli düzeylerde kan bağları vardır90. Bu şekilde kan
bağına dayalı toplulukların oluşturduğu sistem, olasılıkla erken dönemlerden beri
varolan bir oluşumdur. Doğu Anadolu’da prehistorik dönemlerden itibaren
varolan topluluklar arasında bu şeklide bir kan bağı olması gerektiğini
belirtmemiz gerekir. Öte yandan aşiret sistemindeki örgütlenmenin nasıl olduğuna
bakmak, prehistorik toplumların örgütlenmelerini anlamamız açısından faydalı
olabilir. Aşiret terimi (Arapça aşira, çoğul aşair) Kürt gruplarının yaşadığı tüm
bölgelerde kullanılan bir terimdir ve bir kabilenin tümünü içermektedir. Nitekim
bugün aşiret sistemi içinde daha küçük alt birimler vardır. Bunlar küçükten
büyüğe doğru aile (hanedan), çadır, zom, oba, tayfa, kabile ve aşiret şeklinde
88
Beşikçi 1992: 107-112.
89
Sözer 1972: 43.
90
Özer 1990: 23; Beşikçi 1992: 196-197.

39
sıralanmaktadır. Birçok ailenin bir araya gelmesi “zom”u, birkaç zom’un bir araya
gelmesi de oba’yı oluşturur. Obalar kabileyi, kabileler de aşireti meydana getirir.
Her bir birimin bir reisi vardır. Ama sonuçta bu reislerin tümü bütün birliğin reisi
olan “aşiret reisi”ne bağlıdır. Kabile terimi Arapça “kabila”dan gelmektedir ve
yalnızca Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye bölgesindeki aşiretler tarafından
kullanılmaktadır. Daha güneydekiler ise kabile terimi yerine “tire” ve “tayfa”
terimlerini kullanırlar91. Aşiret yapısının tarihteki başka bir biçimine baktığımızda
ise Oğuş (aile), Uruğ (aile birliği), Boy (kabile), Bodun (aşiret) ve il92 (devlet)
olarak karşımıza çıkmaktadır93. Đ. Beşikçi ise bu örgütlenmeyi çadır, zoma, kabile,
aşiret ve ulu kişi olarak sıralamıştır94.

Buraya kadar anlatılanlar, Doğu Anadolu coğrafyasının verimli otlaklarıyla veya


yaylalarıyla, çoğunlukla hayvancı ekonomiye sahip olan göçebe yaşam şekline
uygun olduğunu ve bugün bu yaşantıyı uygulayan çok sayıda göçebe aşiretin var
olduğunu ifade etmektedir. Şimdi, bölgenin tarihsel süreci içersinde bu yaşam
tarzının oluşturduğu kültürel oluşumu ve bu oluşumun varsa kültürel materyale
olan yansımasını ele almaya çalışalım.

3- Doğu Anadolu’nun Kültürel Oluşum Süreci, Aşiret Düzeni ve Demir


Çağ’daki Yeri

Doğu Anadolu Bölgesi Paleolitik ve Neolitik dönemlerde kısmen iskan görse de,
bölgenin yoğun iskan edilmesi Kalkolitik dönemle birlikte başlamaktadır.
Çalışmamızda Doğu Anadolu’nun kültürel oluşum sürecinin en erken evresi
olarak ele alınan Kalkolitik dönemle ilgili bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Erken ve
Orta Kalkolitik dönemlerde, gerek Elazığ-Malatya bölgesindeki yerleşimler,
gerekse Van Havzası’ndaki az sayıdaki yerleşim, bu dönemlerde bölgenin Yukarı
Mezopotamya’nın etkisi altında kaldığını göstermektedir. Bu etkinin en önemli

91
Bruinessen 1992: 103.
92
M. Bruinessen, “il” teriminin de aşiret anlamında olduğunu ve bu terimin yalnızca Đran’da
kullanıldığını belirtmiştir (Bruinessen 1992: 103).
93
Bu tanımlamalar daha çok Türkmen aşiretler tarafından kullanılmaktadır (Özer 1990: 24-26).
94
Beşikçi 1992: 101.

40
göstergesi ise Tülintepe, Korucutepe’de ve Tilkitepe’de ele geçen Halaf ve Ubaid
keramikleridir95. Tilkitepe yerleşiminden elde edilen veriler bu dönemde saman
katkılı, devetüyü astarlı ve mat kırmızı hatlarla bezenmiş Halaf keramiklerinin
varlığını ortaya koymaktadır96. Yine aynı bölgede yer alan Yılantaşı Höyük’ten
toplanan keramikler de Tilkitepe ile benzer özellikler göstermektedir97. Geç
Kalkolitik dönemle birlikte bölgede saman katkılı mallar ortaya çıkmaya
başlamıştır. Son yıllarda A. Özfırat’ın Van Gölü Havzası’nda gerçekleştirdiği
yüzey araştırmaları sayesinde bölgenin şimdiye kadar az bilinen Kalkolitik
dönemiyle ilgili bilgilerimiz artmıştır. Bölgedeki yüzey araştırmaları özellikle
Muş Ovası ve Iğdır Ovası’nda saman katkılı, koyu yüzlü keramiklerin varlığına
işaret etmektedir98. Erzurum bölgesinde ise çoğunlukla Erken Transkafkasya
gelenekleriyle benzeyen keramikler söz konusudur. Sos Höyük kazılarından ele
geçen bu tür koyu yüzlü Kalkolitik dönem kapları bu sürekliliğin en iyi
örneklerini temsil etmektedir. Elazığ-Malatya bölgesinin Geç Kalkolitik
dönemiyle ilgili olarak ise Norşuntepe, Tülintepe, Tepecik, Değirmentepe,
Korucutepe, Altıntepe, Könk Höyük, Arslantepe, Pirot Höyük, Đmikuşağı gibi çok
sayıda yerleşim bilgi vermektedir99. Bu bölgedeki kazıların Kalkolitik dönem
tabakalarından Amik F mallarıyla paralellik kurulan saman yüzlü keramikler ele
geçmiştir. Arslantepe (VII ve VI A katları) veya Tepecik (Açma 8-O) kazıları bu
tür saman yüzlü kaplar yanında ETR ve Uruk kültürüne özgü malların da varlığına
işaret etmektedir100. Arslantepe’nin M.Ö. 3900-3400 yılları arasına tarihlenen VII.
katında bu tür saman yüzlü kaplar yoğun olarak ele geçmiştir. M.Ö. 3500-3400’e
tarihlenen VII. katın sonlarından itibaren ise ilk kez ETR keramikleri görülmeye
başlar ve bunların sayısı VI A tabakasında (M.Ö. 3400-3000) iyice artmaya
başlar101. Tepecik Höyük’te ise 8-O açmasından ele geçen saman yüzlü mallar
dışında, höyüğün “batı alanı” olarak adlandırılan kesiminde saman yüzlü
keramiklerle birlikte Uruk kültürünü simgeleyen devrik ağız kenarlı kaseler ve

95
Esin 1986: 85-86; Arsebük 1986: 67.
96
Korfmann 1982, 81 vd.
97
Çilingiroğlu 1997, 12.
98
Marro ve Özfırat 2003, 387-388.
99
Hauptmann 1976, 53-55; Esin 1976, 107; Esin 1976b: 157; Frangipane 1992: 181-183; Trufelli
1997: 27.
100
Frangipane 1994: 214-217; Lupton, 2000: 63; Esin 1982: 92; Esin 2000: 124-125.
101
Palmieri 1981: 102; Nocera 2000, 82.

41
akıtacaklar ele geçmiştir. Burada ele geçen Uruk tarzı keramiklerin bir kısmının
ithal olabileceği düşünülmesine rağmen çoğunun yerel taklit olduğu öne
sürülmektedir102. Aynı dönemde Güneydoğu Anadolu bölgesindeki birçok
yerleşim yeri de yine Uruk kültürüyle yakın ilişki içindedir. Hassek Höyük (Kat
5), Kurban Höyük (Kat VI A) ve Samsat (Kat XX-XXVII) gibi kazı yerlerinde bu
ilişkiyi doğrulayan çok sayıda Uruk tarzı kap ele geçmiştir103. Bundan yola
çıkarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin söz konusu dönemde Uruk kolonistleri
tarafından iskan edildiği öne sürülmektedir104.

Doğu Anadolu Bölgesi’nin Kalkolitik Dönem verilerine bakıldığında kuzeyde ve


güneyde olmak üzere başlıca iki kültür bölgesinin ayırt edildiği anlaşılmaktadır.
Bunlardan birini “Güney”, diğerini ise “Kuzey Kültürleri” olarak adlandırabiliriz.
Kalkolitik Dönem’de Güneydoğu Anadolu, Elazığ-Malatya Bölgesi ve hatta Van
Gölü’nün civarını da içine alan Güney kültürleri genellikle doğal çevre açısından
yaşamaya elverişli alanları içermektedir ve kanımızca bu alan kuzeyde Van
Gölü’nün kuzey ucuna kadar olan alanı etkisi altına almaya başarmıştır105. Her ne
kadar gerek Güneydoğu Anadolu, gerekse Elazığ-Malatya bölgesinde Kalkolitik
dönemden önceye giden yerleşim yerlerinin varlığı bilinse de bunların Güney
kültürleri olarak adlandırdığımız Kalkolitik kültür üzerinde ne derece etkili
olduğu bilinmez. Güney kültürleri dahilinde varlık gösteren topluluklar, özellikle
Güneydoğu Anadolu’da ve Elazığ-Malatya bölgesindeki ovalarda büyük
yerleşimler kurmayı başarmışlardır. Bu yerleşimler güney kültürlerinin göçebe
olmayan karakteriyle doğrudan ilişkili olmalıdır.

Elazığ-Malatya bölgesinin Kalkolitik dönemde yerleşilmesinde tercih edilmesinin


yukarıda belirtilen doğal çevre özellikleri açısından uygunluğu yadsınamaz.
Özellikle Elazığ, Malatya, Altınova ve Aşvan bölgeleri bu yerleşimler için çok
uygun araziler sunmuşlardır. Ancak Darende ve Gürün civarının kurak olması ve
yerleşik yaşama çok müsait olmaması bu bölgenin Kalkolitik Dönemde bile tercih
edilmeyişinin başlıca nedenlerinden olmalıdır. Altınova ise Geç Kalkolitik
102
Lupton 1996: 59.
103
Lupton 1996: 60-61.
104
Frangipane 2000, 439.
105
Güney Kültürü olarak adlandırdığımız bölge hem Mezopotamya ve Suriye etkili gelenekleri,
hem de bahsi geçen bölgelerin etkisiyle gelişen yerel gelenekleri içermektedir.

42
dönemde en yoğun ve en sık iskan gören bölgedir. Nitekim ilk kez 1950’li yıllarda
C. Burney tarafından, daha sonra 1970’li yıllarda ise R. Whallon tarafından
araştırılan bölgede saman yüzlü keramiklerin hakim olduğu çok sayıda yerleşim
saptanmıştır106.

Elazığ-Malatya bölgesindeki yerleşimlerin büyük olması, düzenli ve gelişmiş bir


mimariye sahip olmaları ve kurumsal nitelikteki yapıların bulunması bu bölgede
yaşayan toplulukların çoğunlukla yerleşik tarımcı toplum niteliği gösterdiklerini
düşündürmektedir. Ancak Baskil gibi bölgede var olan otlak alanları olasılıkla
Kalkolitik dönemde bu bölgede yaşayan toplulukların tarım yanında hayvancılık
da yaptıklarını akla getirmektedir. Bugün bile bölgedeki hayvancılığın devam
etmesi ve tamamen tarımcı yerleşik toplum özelliği göstermemesi bu olasılığı
güçlendirmektedir. Örneğin Darende, Gürün ve Malatya’daki köy ve hatta kasaba
topluluklarının çoğu günümüzde yaylacılık yapar ve Mayıs ayında sayısız
kaynakların suladığı daha serin vadilere doğru yola çıkarlar. 19. yüzyıl başında
Malatya ve çevresini gezen W. Ainsworth, bu bölgedeki yerleşik toplulukların
mevsimlik göçünü çok güzel tasvir etmiştir107. Ayrıca aynı dönemde az da olsa
Van Gölü civarında saptanan yerleşim yerlerinin güney kültürlerinin etkisi altında
olması, buradaki yerleşimlerin muhtemelen Kalkolitik dönem güney kültürlerinin
yerleşik karakteri yanında hayvancılıkla da uğraştıkları düşüncesini
desteklemektedir. Nitekim bu dönemde Van Havzası’ndaki yerleşim sayısının
oldukça az olması ve boyutlarının Elazığ-Malatya bölgesine nazaran daha küçük
olması, burada yaşayanların daha kırsal bir özellik sergilediğini
düşündürmektedir. Dolayısıyla her ne kadar Tilkitepe yerleşmesinde yaşayan
insanlar obsidyen ticareti ile meşgul olsalar da, bunların bu bölgeye gelip yerleşim
kurma kaygıları olasılıkla ticari dürtülerden çok, hayvanlarına otlak bulma
kaygısından kaynaklanmış olmalıdır. Bölgede obsidyen yataklarının varolması
ise, Tilkitepe yerleşimcilerine aynı zamanda güneyle ticari ilişkiler kurma
katkısını sağlamış olmalıdır.

106
Burney 1958: 161-162; Whallon- Kantman 1970: 2-3.
107
Yakar 2007: 342 (Detaylı bilgi için bakınız: W. Ainsworth, “Journey from Angora to Birehjik”,
Journal of the Royal Geographic Society 10, 1840: 275-340).

43
Aynı dönemde Van Gölü’nün kuzeyinde ise tamamen farklı bir kültür söz
konusudur. Bu bölge çoğunlukla kuzey kültürlerinin etki alanı içinde kalmıştır.
Hurri kökenli oldukları düşünülen kuzey halkları Kalkolitik dönemle birlikte
Doğu Anadolu bölgesine nüfuz etmeye başlamışlardır. M.Ö. 4. binyılın ikinci
yarısından itibaren, Doğu Anadolu bölgesinde “Erken Transkafkasya Kültürü”
(ETR Kültürü) olarak adlandırılan ve köken yerinin kuzeydeki Transkafkasya
olduğu kabul edilen bir kültür hakimdir. Bu kültür her ne kadar Tunç Çağ kültürü
olarak kabul edilse de, arkeolojik veriler bunun M.Ö. 4. binyıldan itibaren etkili
olduğunu göstermektedir108. Söz konusu kültürün, M.Ö. 4. binyılın ikinci
yarısından itibaren kuzeydeki köken yerinden, tüm Doğu Anadolu’yu boydan
boya geçerek Levant’a kadar uzanan geniş bir alana göç ederek yayıldığı yaygın
bir görüştür109. Ancak bu kültürün yayılımının tüm Doğu Anadolu bölgesi içinde
eş zamanlı olmadığı ve yayılımın yaklaşık bin yıllık bir süreci kapsadığının altı
çizilmelidir.

Kalkolitik dönemde Erzurum, Kars, Ağrı, Iğdır gibi Van Gölü’nün kuzeyinde
kalan kısım çoğunlukla kuzey kültürlerinin etkisi altında kalmıştır ve nitekim bu
kültürler ETR kültürünün öncülü olarak kabul edilmektedir. Erzurum Sos
Höyük’te ele geçen koyu yüzlü kazıma bezemeli örnekler ve Ağrı, Iğdır
bölgesinde gerçekleştirilen yüzey araştırmalarından ele geçen keramikler, bu
bölgelerdeki kuzey geleneğinin varlığını ortaya koymaktadır. Öte yandan Ağrı,
Iğdır bölgesinde ele geçen birkaç parça güney etkili Uruk kabı ya da Malatya
Arslantepe’de bulunan ETR kapları söz konusu dönemde güney ve kuzey
kültürlerinin etkileşim halinde olduklarını düşündürmektedir. Kuzey kültürlerinin
etki alanında olan bölgelerdeki yerleşimler, güneydekiler kadar büyük yerleşim
niteliğinde olmayan daha küçük boyutlu yerleşimler olduğu için, kuzey
kültürlerinin güney kültürlerine nazaran daha kırsal karakterde olduğunu ve bu
yüzden göçebe hayvancı özelliklerinin daha fazla olabileceğini akla getirmektedir.
Nitekim bu kültürlerin Tunç Çağ’daki devamı niteliğinde olan ETR kültürüne ait

108
Sos Höyüğün kazıcısı A. Sagona, ETR kültürünün Geç Kalkolitik Dönem kültüründen
türediğini savunmuştur (Sagona 2000: 333; Kiguradze- Sagona 2003: 38-39).
109
Rothmann 2003: 109; Kiguradze- Sagona 2003: 38; Sevin, Kavaklı, Özfırat 1998: 579.

44
aşağıda detaylı olarak bahsedilecek olan mimari veriler bu görüşü destekler
niteliktedir.

Sonuç olarak, Kalkolitik dönemde Doğu Anadolu Bölgesi’nde güneyde ve


kuzeyde olmak üzere başlıca iki kültür hakimdir110 ve bunlar çok nadiren kimi
zaman etkileşim halinde bulunmuşlardır. Arkeolojik veriler bu dönemde bölgede
henüz aşiret sistemine benzer bir sistemin varlığına ilişkin ipuçları sunmaktan
uzaktır. Nitekim güneydeki kültürlerin çoğunlukla yerleşik tarımcı bir düzende
olması ve hayvancılığı ikinci sırada önem taşıyan bir geçim şekli olarak
kullanmasından dolayı bunların aşiret sistemiyle herhangi bir benzerliği olmadığı
anlaşılmaktadır. Öte yandan kuzeydeki kültürlerin daha kırsal bir karaktere sahip
olması ve çoğunlukla göçebe hayvancılık üzerine dayalı bir geçim şekline sahip
olmaları bunların aşiret sistemine daha yakın bir düzende olabileceklerini
hissettirmektedir. Nitekim bunları aşiret sisteminin alt birimi olan “zoma”, “boy”
veya “kabile” formatında örgütlenmiş topluluklar olarak nitelendirebiliriz.
Nihayetinde Van Gölü’nün kuzey ucundan çekilen bir hat, kabaca bu iki kültürün
Kalkolitik dönemdeki sınır çizgisini oluşturmuş olmalıdır. Nitekim bugün Doğu
Anadolu Bölgesi’nde yaşayan aşiretlerin varlık alanları da aynı sınır çizgisi
dahilinde ikiye ayrılabilir. Örneğin kışı Güneydoğu’da geçiren Alikan Aşireti’nin
yaylak olarak kullandığı otlak alanları aynı sınır çizgisine kadar olan alanı içine
almaktadır111. Kısacası bugün bile Güneydoğu’da yaşayan aşiretlerin etki alanları
Van Gölü’nün kuzey ucuna kadar olan alanı kapsamaktadır.

Kalkolitik dönemin sonuna doğru Tunç Çağlar’la birlikte kuzey kültürlerinin etki
alanını daha da genişlettiği ve tüm Van Gölü Havzası’na sahip olduğu
görülmektedir. Daha önce kendi etki alanında bulunan bölgelerdeki yerleşimlerin
sayısında da bir artış olmuştur. ETR kültürü olarak anılan bu kültürle ilişkili
olarak Erzurum ve Kars illerini içine alan dağlık bölgede gerçekleştirilen kazı ve
yüzey araştırmaları, bu bölgedeki çok sayıda yerleşimin varlığını kanıtlamaktadır.
Karaz, Pulur, Güzelova ve Sos Höyük bu kültürün temsil edildiği önemli

110
Bu durumda Elazığ- Malatya bölgesinde yerel keramik olarak adlandırılan saman yüzlü mallar
(Frangipane 1997: 54), güney kültürü dahilinde ele alınmıştır.
111
Beşikçi 1992: 72 (Harita 1).

45
merkezlerdir112. Öte yandan Van Gölü Havzası’nda ve Elazığ, Malatya bölgesinde
de bu kültüre ait çok sayıda yerleşim tespit edilmiştir. Van Gölü Havzası’nda
Dilkaya, Karagündüz, Van Kalesi Höyük, Ünseli (Ernis), Sütay Yaylası, Tilkitepe
ve Çelebibağ gibi yerleşim yerlerinden de bu kültürlere ait kalıntılar ele geçmiştir.
Elazığ, Malatya bölgesinde ise Norşuntepe, Değirmentepe, Korucutepe, Tepecik,
Tülintepe, Könk Höyük, Habibuşağı, Altıntepe, Han Đbrahim Şah, Hinsor, Tadım,
Arslantepe, Pirot Höyük, Đmikuşağı, Şemsiyetepe, Đmamoğlu ve Kaleköy gibi çok
sayıdaki merkezde bu döneme tarihlenen arkeolojik kanıtlar ortaya çıkarılmıştır.
Buna karşın gerek Hakkari bölgesinde gerekse Güneydoğu Anadolu bölgesinde
bu kültürlere dair herhangi bir kanıt bulunamamıştır.

Arslantepe’nin VI B-D katları Erken Tunç Çağ dönemine tarihlenmektedir. ETÇ 1


dönemiyle eşleştirilen VI B1 ve VI B2 tabakaları yaklaşık M.Ö. 3000-2750/2700
yılları arasına tarihlenmektedir. M.Ö. 3000-2900 yıllarına tarihlenen VI B1
evresini yalnızca ETR keramikleri temsil etmesine rağmen, M.Ö. 2900-2750/2700
yıllarına tarihlenen VI B2 evresini ise ETR keramikleriyle birlikte saklı astar
bezemeli sade mallar karakterize etmektedir. ETÇ II evresine karşılık gelen VI C
katında (M.Ö. 2700-2500) ise ETR keramiklerinin yanı sıra “Gelinciktepe
Boyalıları” olarak adlandırılan boyalı keramikler bulunmaktadır113. VI C katının
sonunda ise (VI C2), ithal olarak değerlendirilen Karababa Boyalıları, metalik
mallar ve basit mallar Malatya bölgesinin M.Ö. 3. binyılın ortalarından itibaren
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’yle ilişki içinde olduğunu göstermektedir. Kendi
içinde üçe ayrılan ETÇ III evresinin VI D1 tabakasında Karababa boyalıları
ortadan kalkar; VI D2 tabakasında boyalı keramikler form ve bezeme açısından
zenginleşir; VI D3 tabakasında ise sınırlı sayıda ETR keramikleri kullanıma
girer114. Norşuntepe’nin ETÇ dönemine tarihlenen XXX- VI katlar arasında da
benzer bir kültürel süreç yaşanmıştır115. Öte yandan bu bölgedeki höyüklerden ele
geçen mimari kalıntılar, ETÇ döneminde Elazığ-Malatya Bölgesi’nde güçlü bir
merkezi otoritenin varlığını kanıtlamaktadır. Özelikle Arslantepe’nin VI A
evresine ait kamu yapıları, tapınak veya saray-tapınak kompleksi ve depo odaları

112
Koşay ve Turfan 1959: 349 vd.; Sagona- Erkmen- Sagona- Howells 1997: 186-187.
113
Palmieri 1981: 102; Nocera 2000: 83.
114
Conti ve Persiani 1993: 362-368.
115
Hauptmann 1976: 42-49.

46
bu dönemde belirli bir yönetici sınıfın varlığına dair en önemli kanıtlardır116.
Ayrıca ETÇ I döneminden itibaren surla çevrili olan Tepecik, Tülintepe ve
Norşuntepe yerleşimleri bu dönemde bölgede var olan sosyo-ekonomik gelişimi
ortaya koymaktadır.

Van Gölü Havzası’nda gerçekleştirilen kazılar ise Erken Tunç Çağ dönemiyle
birlikte bölgede bazı yeni yerleşimlerin kurulduğunu göstermektedir. Bu dönem
yerleşimleri içinde en önemlileri arasında yer alan Karagündüz ve Dilkaya
kazıları, Van Gölü Havzası’nda bu kültüre özgü mimari ve keramik repertuarının
ETR II döneminden (yaklaşık M.Ö. 2600) önce görülmediğini göstermektedir117.
Söz konusu höyüklerde geçekleştirilen kazılarda yuvarlak veya dörtgen planlı
evlerin olması, duvarların dal örgü çamur tekniğinde inşa edilmesi ve bazı
ocakların taşınabilir olması, ETR halklarının hayvancı göçebe karakteri taşıdığına
ilişkin görüşlerin oluşmasındaki en etkili dayanak noktasıdır. Özellikle C.
Burney’in, yuvarlak planlı evleri göçebe toplumların kullandığı çadır/yurt tipi
ikametlerle karşılaştırarak bu geleneğin devamı olabileceği görüşü, birçok
araştırmacı tarafından kabul görmüştür118. Göçebe kültürlerle benzerliği
vurgulayan diğer öneriyi ise Cribb yapmıştır. Cribb’e göre bazı ETR
yerleşimlerinin, yerleşim düzeni açısından modern dönem göçebe kamplarına
benzediği belirtilmektedir119. Bu topluluklar hayvancılıkla uğraşmalarına rağmen
sınırlı ölçekte tarım da yapmaktaydılar. Nitekim ovalık alanlara yerleşmeleri
tarımsal faaliyetlere verdikleri önemi işaret etmektedir. Rothman’a göre Bulanık
ve Malazgirt çevresinde saptanan ETÇ yerleşimleri söz konusu halkların yarı-
göçebe olduğu fikrini desteklemektedir. Tarımsal açıdan zayıf fakat otlak alanı
açısından zengin olan Bulanık çevresi, göçebe hayvancılar için son derece
elverişli koşullar sunmaktadır. Nitekim söz konusu bölge günümüz göçebeleri
tarafından izlenen yol üzerinde bulunmaktadır120. Ayrıca Süphan Dağı’nın
eteklerinde bulunan Sütay Yaylası’nın Yuvadamı Köyü’nde dağınık olarak ele

116
Frangipane 1997: 47-51.
117
Çilingiroğlu 1993: 487; Sevin, Kavaklı, Özfırat 1998: 579.
118
Burney and Lang 1971: 57 vd.
119
Cribb 1991: 222-223.
120
Rothman 2003: 106.

47
geçen ETR keramikleri121 de bu tarz bir yaşam biçiminin varlığını
desteklemektedir. Kuzey kültürleri dahilinde ele aldığımız ETR kültürü Van
Gölü’nün kuzeyinden itibaren, kuzeyde kalan tüm alanı kontrol altına almıştır.
Ancak Elazığ-Malatya ya da Güneydoğu Anadolu gibi köklü geçmişi olan
yerleşimlerin bulunduğu bölgelerde çok fazla etkin rol oynamasa da, bugün
göçebeler ve yerleşimciler arasında kurulan sosyo-ekonomik ilişkiye benzer bir
etkileşim modeli oluşturmuşlardır. Van Gölü civarının tarımsal arazi açısından
yoksun olması bu bölgenin bu dönemde de yoğun bir yerleşime maruz kalmama
nedeni olarak açıklanabilir.

Sonuç olarak Tunç Çağlar’da Doğu Anadolu Bölgesi’nde genel olarak iki faklı
yerleşim modeli söz konusudur. Bunlardan ilki Güneydoğu Anadolu ve Elazığ-
Malatya bölgesinde temsil edilen büyük kent niteliği taşıyan yerleşimlerin olduğu
tarımcı yerleşik model (güney modeli); diğeri ise Van Gölü Havzası ve Erzurum-
Kars bölgesindeki yuvarlak planlı yapıları olan küçük boy yerleşimlere122 sahip
hayvancı yarı-göçebe niteliği taşıyan yerleşim modelidir (kuzey modeli). Bunlar
çeşitli dönemlerde birbirleriyle etkileşim halinde olmuşlardır. ETÇ döneminde
sistematik bir şekle dönüşen kuzeydeki gibi hayvancı geçim modeli, bugünkü
aşiret sisteminin öncülü sayılabilecek ilk yerleşim modeli sayılabilir. Ancak
muhtemelen bunların sosyal örgütlenmeleri henüz Demir Çağ’daki kadar güçlü ve
sistemli değildir. Dolayısıyla bunları da Kalkolitik dönemin devamı niteliğinde
düşünüp bunların örgütlenme formunu “kabile” formatındaki aşiretler olarak
tanımlayabiliriz123.

M.Ö. 2. binyıla gelindiğinde ise birçok bilim adamı Doğu Anadolu hakkında pek
fazla bir bilgiye sahip olunmadığını ifade etmektedir. Geleneksel inanışa göre
M.Ö. 2. binyılın başlarında kuzeyden gelen halklar beraberinde boyalı keramik
kültürünü de getirmişlerdir. Tek renkli ve çok renkli bezemeleriyle dikkati çeken
bu keramikler üzerinde hem geometrik, hem de naturalistik figürler

121
Özfırat 2001a: 435.
122
Ö. Çevik tarafından bu yerleşimler “küçük köy tipi yerleşimler” olarak tanımlanmıştır (Çevik
2004: 221).
123
ETR kültürü üzerine doktora yapan M. Işıklı, ETR halklarının “aşiret” olabileceklerini ifade
etmiştir (Işıklı 2005: 31).

48
kullanılmıştır124. Söz konusu boyalı keramik geleneği kuzeyde Kafkas
Dağları’ndan güneyde Urmiye ve Van Gölü’ne kadar, batıda Muş ve Erzurum
illerinden doğuda Azerbaycan’daki Mil ve Mugan Stepleri’ne kadar
125
uzanmaktadır . Kafkasya’daki kurganlardan bilinen boyalı keramiklerin Đran’da
Urmiye Gölü Havzası’na kadar yayıldığına dair ilk bilgiler 1948 yılında T.
Burton-Brown tarafından Geoytepe’de yapılan kazılarla anlaşılmıştır126. Daha
sonra C. A. Burney Haftavantepe’de kazılara başlamış ve buradan ele geçen
sonuçlar stratigrafi ve malzeme açısından en doyurucu bilgileri sağlamıştır.
Đran’da Haftavantepe’nin VI B katından yola çıkarak yapılan çalışmada buradan
ele geçen boyalı keramiklere D. Stronach tarafından “Urmiye Keramikleri” adı
verilmiştir127. Diğer yandan Doğu Anadolu’da çeşitli müzelerde bulunan boyalı
kaplarla ilgili ilk çalışmayı başlatan A. Çilingiroğlu bu mallar için “Van-Urmiye
Boyalıları” tanımını kullanmış ve M.Ö. 1900-1450 yılları arasına tarihlemiştir128.
Ona göre çeşitli müzelerden ele geçen bu tür boyalı kapların paralelini Urmiye
bölgesindeki Haftavantepe’de bulmak mümkündür. Dolayısıyla bu iki bölgedeki
benzer boyalı malları diğer boyalılardan ayırmak için bu tanımı kullanmanın
yerinde olacağını savunmuştur. Söz konusu boyalılarla ilgili en son çalışmayı ise
A. Özfırat gerçekleştirmiştir. Ona göre, bu tür boyalı keramiklerin ele geçtiği
merkezler daha çok Kura ve Aras nehirleri arasında kalan yüksek platoda
yoğunluk göstermektedir. Bugüne kadar bilinen merkezlerin % 80’i bu iki ırmak
arasındaki bölgede toplanmıştır. Buradan kuzeye ve güneye doğru gidildikçe
yoğunluğun giderek azaldığı açıktır. Özellikle Aras Vadisi bu kültürün en önemli
merkezlerinin (% 55’i) toplandığı yerdir. Tüm bunlardan yola çıkarak A. Özfırat
bu boyalılara “Aras Boyalıları” teriminin uygun düşeceğini önermiştir129. Buna
göre söz konusu kültürlerin OTÇ’de daha çok Transkafkasya’daki Nahçıvan
bölgesinden gelişmiş olduğunu ileri sürmektedir130. Ancak Erzurum-Van

124
Çilingiroğlu 1990: 170.
125
Özfırat 2001a: 1.
126
Burton-Brown 1951: 69-141.
127
Edwars 1986: 57; Burney 1994: 53.
128
Çilingiroğlu 1984: 139; Çilingiroğlu 1990:169.
129
Özfırat 1997: 290.
130
Özfırat 1997: 290.

49
çevresindeki boyalıların ise farklı özelliklerinden dolayı Van-Urmiye kültürü
içinde ayrı bir yeri olduğunu da vurgulamaktadır131.

Doğu Anadolu Bölgesi dahilinde ele alacak olursak, M.Ö. 2. binyıl boyalı
keramikleriyle ilgili en belirgin özellik, bunların Đran ve Transkafkasya’dakilerin
aksine çoğunlukla mezarlık alanlarından ele geçmiş olmasıdır. Nitekim Doğu
Anadolu’daki höyüklerde çok az sayıda ele geçen örneklerin herhangi bir
mimariyle ilişkili olmadığının da altı çizilmelidir. Van Gölü Havzası’na Tilkitepe,
Karagündüz, Dilkaya ve Van Kalesi Höyük’te herhangi bir mimariyle ilişkisiz
olarak ele geçen boyalı keramikler sadece birkaç örnekle sınırlıdır132. Ova
seviyesindeki höyüklerde yok denecek kadar az ele geçen bu keramikler esas
olarak yüksek platolarda yer alan kurgan tipi mezarlarla ilişkilidir. Söz konusu
mezarlık alanları Sütay Yaylası (Yuvadamı ve Cemaleddin), Doğubeyazıt
(Suluçem), Muş-Malazgirt çevresi (Nurettin ve Sarıveli), Kars çevresi (Ani ve
Küçük Çatma) ve Ağrı Dağı etekleri (Mağaralar Mevkii, Kasım Tığı ve Gre
Herşe) üzerinde bulunmaktadır133. Bu mezarlık alanlarıyla ilişkili höyük
yerleşimleri sadece Muş bölgesindeki Nurettin ve Sarıveli höyüklerinde
saptanmıştır. Özellikle Sarıveli’den gelen yüzey buluntuları bu yerleşimin M.Ö. 2.
binyılda kesin olarak iskan edildiğini göstermektedir. Bir diğer istisna yerleşim
yeri ise Van-Gürpınar Ovası’ndaki Norgüh’tür134. Bunlar dışında bölgeden M.Ö.
2. binyıl boyalı keramik kültürüne dair bilgiler gelmez. Aslında bu dönemde
kuzeydeki bölgelerde, örneğin Erzurum bölgesinde ve Van Gölü civarında halen
Tunç Çağ’ın ETR kültürünün devam ettiği belirtilmektedir. Burney, ETR
kültürünün Van Havzası gibi tutucu bölgelerde M.Ö. 1500’lere kadar devam
ettiğini önermiştir135. Çilingiroğlu ise Dilkaya’daki geç ETR kültürüne ait mimari
tabakaların Erken Demir Çağ tabakalarının hemen altında saptanmasından yola
çıkarak söz konusu kültürün M.Ö. 2. binyılın ortalarına ya da belki biraz daha geç

131
Özfırat 1997: 293.
132
Sevin 2000: 172; Çilingiroğlu 1993: 487; Özfırat 2001a: 83-86.
133
Özfırat 2001a: 67-82; Marro- Özfırat 2003: 391-393.
134
Özfırat 2001a: 71-83, 87. Ayrıca son yıllarda gerçekleştirilen çalışmalarda Orta Tunç Çağ
boyunca bölgede bazı kalelerin de varolduğu anlaşılmaktadır. Yılankalesi, Haydar Kalesi ve
Yoğunhasan Kalesi bunlar arasında sayılabilir (Özfırat 1999: 2, 7; Özfırat 2000: 198; Belli 2002:
121).
135
Burney-Lang 1971: 47.

50
bir tarihe dek devam ettiğini ileri sürmektedir136. Bununla birlikte Erzurum
bölgesinde yer alan Sos Höyük’teki M.Ö. 2. binyıl tabakalarından alınan
örneklerin radyokarbon tarihlemeleri M.Ö. 2200-1500 tarihlerini vermektedir. Söz
konusu Orta Tunç Çağ tabakaları yerleşik ve göçebe yaşama ilişkin veriler
dışında, ETR keramik geleneğinin devamını gösteren malların varlığını da ortaya
koymaktadır.

Tüm bu veriler, Doğu Anadolu Bölgesi’ne M.Ö. 2. binyılda yeni bir göç
dalgasıyla boyalı keramik geleneğinin geldiğini kabul eden geleneksel inanışın
aksine, M.Ö. 2. binyılda bölgede halen ETR kültürünün devam ettiğini
göstermektedir. Kanımızca M.Ö. 2. binyılda gerçekleşen kuzey kökenli göç
hareketi Doğu Anadolu dışındaki bölgeleri kapsamış olmalıdır. Kuzeybatı
Đran’daki yerleşimlerden ele geçen boyalı keramikler, bu yeni halkın Đran’a
gelişini kanıtlamaktadır. Ancak söz konusu kültürün göçebe hayvancı karakterde
olması, onların çevredeki otlakları kullanmaları ihtiyacını doğurmuştur. Yakın
zamana kadar Đran, Irak ve Suriye sınırının açık olması aşiretlerin istediği yaylak
veya kışlakta konaklaması serbestliğini vermekteydi137. Dolayısıyla tıpkı
Güneydoğu Anadolu bölgesinde yerleşimi olan aşiretlerin, Van Gölü’nün
kuzeyine kadar olan alanı yaylak olarak kullanması gibi, Kuzeybatı Đran’da
yerleşimi olan aşiretler ve hayvancı topluluklar da Erzurum, Ağrı ve Kars
bölgesindeki otlakları kullanmış olmalıdır. Nitekim bu tarz bir yerleşim modeli,
Doğu Anadolu’daki boyalı keramiklerin yalnızca yüksek yaylalarda ve mezarlarda
ele geçmiş olmasının sebebi olarak kabul edilebilir138. Hatta bugün birçok aşiret,
gidilecek olan yaylak mesafesinin hayvan sayısıyla doğru orantılı olduğunu ve
hayvanı fazla olan toplulukların çok daha uzak mesafedeki yaylalara gittiğini
ifade etmektedir. Muhtemelen aynı tür geçim şekline sahip olan ETR
yerleşimcileri ile boyalı keramik kültürüne sahip olan ve yerleşimleri Đran’da olan
yerleşimciler söz konusu yaylalarda karşılaşmış olmalıdırlar.

136
Çilingiroğlu 1993: 472.
137
Beşikçi 1969: 137.
138
Göçebe arkeolojisi üzerine çalışan bilim adamları, göçebelerin arkeolojik tespitinde
saptanabilecek materyal kültür içinde çadır kenarına sıralanan taşlardan yanında yaylalara yapılan
mezarlardan da bahsetmektedir. Cribb, göçebelerin yaylada bulundukları dönemlerde ölülerini
yaylalara gömdüklerini belirtmiştir (Cribb 1991: 65).

51
Kalkolitik Dönem’den itibaren M.Ö. 2. binyılın ortalarına kadar olan uzun süreçte
Doğu Anadolu Bölgesi’nde herhangi bir farklı kültürün etkili olduğu büyük bir
değişim yaşanmamıştır. Kalkolitik Dönem’den itibaren, bölgenin içine kapanık
yapısı binlerce yıl boyunca fazla bir değişime uğramadan devam etmiştir. Ancak
M.Ö. 2. binyılın ortalarından sonra gerek Transkafkasya ve Đran’da, gerekse Doğu
Anadolu’da ortaya çıkan yeni bir kültürün varlığı, tüm bu topraklarda Demir
Çağlar’ın başlangıcını temsil etmiştir. Erken Demir Çağ139 olarak tanımlanan bu
dönemle ilgili en iyi bilgiler Đran’daki kazı yerlerinden elde edilmektedir. M.Ö. 2.
binyılın boyalı keramik geleneği, bu dönemle birlikle yerini tek renkli gri keramik
geleneğine bırakmıştır. Başta Hasanlu (V- IV) olmak üzere, Dinkha Tepe (III-II),
Geoy Tepe, Yanık Tepe, Haftavan Tepe, Sialk A ve Giyan 1(4)- 1(3) gibi
yerleşimlerden ve mezarlardan elde edilen arkeolojik veriler bu değişimi açıkça
ortaya koymaktadır140. Hasanlu’dan gelen radyokarbon sonuçları, bu dönemin
başlangıç tarihini yaklaşık M.Ö. 1450 olarak vermiştir141. Bilim adamlarının
önerisine göre, bu dönemle birlikte Kuzeybatı Đran’a kuzeyden Hint-Avrupalı
halkların göçü olmuş ve ilk Đranlılar’ın da içinde olduğu bu halklar beraberlerinde
gri keramik kültürünü de getirmişlerdir. Ancak bu tür arkeolojik değişimlerin
gerçekten de kitlesel bir göçe işaret edip etmediği de hala tartışmalıdır. Örneğin R.
Dyson’a göre bu dönemde belirli bir güzergah üzerinden Đran’a göç olduğunu, ya
da tam tersi bunun bir iç gelişim olduğunu söylemek hala mümkün değildir142.
Buna ek olarak C. A. Burney bu bölgedeki değişimi kitlesel bir göç olarak değil
de, hareket halindeki göçebeler olarak düşünmemiz gerektiğini de ifade
etmiştir143. Burney’e göre bu nüfus hareketi dışarıdan veya bölgenin kendi
içindeki yer değiştirmeden de kaynaklanabilir. Benzer göç senaryosu Doğu
Anadolu için de geçerlidir. Doğu Anadolu’da bu dönemle birlikte ağız
kenarlarının altında birkaç sıralı yivi olan tek renkli kapların ortaya çıkması, A.
Çilingiroğlu tarafından yine bir göç olayına bağlanmaktadır. Batı Đran’a
beraberinde gri keramik kültürünü getiren göçlerin başka bir kolu, Doğu
Anadolu’ya da tek renkli, ağız kenarları yivli, devetüyü ve kahverengi keramik

139
Erken Demir Çağ’la ilgili tartışmaların tümü, II. Bölüm’de detaylı olarak ele alınmıştır.
140
Young 1967: 23.
141
Young 1967: 23.
142
Dyson 1973: 714.
143
Burney 1994: 55.

52
geleneğini getirmiş olmalıdır. Söz konusu keramik geleneği, Karaz, Güzelova,
Pulur, Sos, Bulamaç, Dilkaya, Van Kalesi Höyük, Ernis, Yoncatepe ve
Karagündüz olmak üzere Doğu Anadolu’nun birçok höyük ve mezarlık alanında
saptanmıştır. A. Çilingiroğlu’na göre, M.Ö. 1450-1400 yıllarından itibaren Batı
Đran’a gelmeye başlayan halklar ile Van Gölü çevresine yerleşmeye başlayan
Uruadri ülkesi halklarının yöreye göç tarihleri birbirinden çok farklı
olmamalıdır144.

Erken Demir Çağ’a tarihlenen yivli keramikler, M.Ö. 2. binyıl boyalı keramikleri
gibi esas olarak mezarlık alanlarından ele geçmiştir; höyüklerde bulunan az
sayıdaki örnekler ise mimari bir tabakayla ilişkisiz olarak bulunmuştur. Van Gölü
Havzası’ndan ele geçen keramikler en erken M.Ö. 11.-10. yüzyıllara
tarihlenmektedir145. Ancak son yıllarda bu tarih V. Sevin tarafından 12. yüzyıla
çekilmiştir146. Ayanis Kalesi’nden ele geçen az sayıdaki yivli keramik147, bu
geleneğin M.Ö. 7. yüzyıla kadar devam ettiğini göstermektedir. Son yıllarda K.
Köroğlu, Van Gölü Havzası’nda ele geçen yivli keramiklerin Erken Demir
Çağ’dan ziyade Urartu dönemi olduklarını önermektedir. Köroğlu’nun bu
bölgedeki yivli keramikleri Urartu Dönemi’ne tarihlemesinin temel dayanağı,
bunların tümünün Orta Demir Çağ konteksiyle bir arada ele geçmesi ve Erken
Demir Çağı’na ilişkin kesin mimari kanıtların bulunmamasıdır148. V. Sevin ise
Köroğlu’nun aksine, bu bölgeden ele geçen yivli keramiklerin bir kısmının Erken
Demir Çağ’a ait olduklarını savunmaktadır. Karagündüz mezarlarının, Urartu
Dönemi mezarlarına benzemesine rağmen EDÇ olduklarını, içlerinden ele geçen
kırmızı perdahlı Urartu kaplarının ise Urartu öncesi olduklarını ileri
sürmektedir149. Ayrıca V. Sevin son çalışmasında Doğu Anadolu EDÇ dönemini
Karagündüz’den gelen radyokarbon tarihlere göre M.Ö. 1250’ye çekmiş ve bu
dönemi Karagündüz mezarları ışığında kendi içinde ikiye ayırmıştır. M.Ö. 1250-

144
Çilingiroğlu 1994: 4.
145
Çilingiroğlu 2001: 380; Çilingiroğlu 1993: 487; Sevin 2000: 168; Belli 2000: 180.
146
Sevin 2004: 187.
147
Kozbe, Çevik, Sağlamtimur 2001: 94.
148
Köroğlu 2003: 239.
149
Sevin, Özfırat 2000: 169..

53
1000 arasını Erken Demir I, M.Ö. 1000-800 arasını ise Erken Demir II olarak
tanımlamıştır150.

Son yıllarda O. Belli, V. Sevin ve A. Özfırat tarafından Doğu Anadolu


Bölgesi’nde gerçekleştirilen yüzey araştırmaları sonucunda EDÇ’ye tarihlenen
birçok kalenin var olduğu anlaşılmıştır. Bu kaleler arasında Yoncatepe, Ernis,
Meydantepe, Aşıkhüseyin, Aliler ve Şorik gibi kaleler sayılabilir151. Söz konusu
kalelerin deniz seviyesinden oldukça yüksek alanlarda yer alması (1750-2500 m.)
ve sadece savunma açısından zayıf noktalarına sur duvarlarının inşa edilmiş
olması, tümünde görülen ortak özellikler arasında yer almaktadır152. O. Belli ve E.
Konyar, EDÇ kalelerini M.Ö. 1300-850 tarihleri arasına yerleştirmektedir. Erken
Demir Çağ kalelerinin, zengin otlakların bulunduğu yaylaların yakınında yer
aldıkları dikkati çekmektedir. Belli ve Konyar, bölgede erken dönemlerden
itibaren devam eden hayvan besiciliğine dayalı yarı-göçebe yaşam şeklinin, Erken
Demir Çağ’ın karakteristik bir özelliği olduğunu ve kalelerde ikamet eden
beylerin, hayvancılığa dayalı bu ekonomik sistemi örgütlediğini öne
sürmektedir153.

EDÇ’de Elazığ-Malatya ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ise henüz kale bazlı


yerleşim sistemi ortaya çıkmamıştır. Buralarda erken dönemlerden beri
izlediğimiz yerleşim sistemi halen devam etmektedir. Ancak birçok bilim adamı,
bölgenin şimdiye kadar etkisi altında kaldığı güney kültürlerinin, bu dönemde
Asur varlığının zayıflamasıyla ve yivli keramiklerin kullanıma girmesiyle birlikte
sona erdiğini ileri sürmektedir. Bu konudaki en büyük dayanak ise yivli
keramiklerin kuzey kültürlerine ait olduğunu savunmalarıdır154. Nitekim bu
keramiklerin köken yeriyle ilgili düşüncelerimiz ilgili bölümde detaylı olarak ele
alınacaktır.

Erken Demir Çağ’da kalelerin varlığını gösteren bir diğer bölge ise Hakkari
Bölgesi’dir. Son yıllarda Van Gölü’nün güneyi ile Hakkari Dağlık Bölgesi

150
Sevin 2004: 186.
151
Belli, Konyar 2003: 9-21, 31-54.
152
Belli, Konyar 2003: 91.
153
Belli, Konyar 2003: 92.
154
Schachner 2003: 158.

54
arasındaki alanda araştırmalar yürüten O. Belli, bu bölgede bazı kale ve
nekropoller tespit etmiştir. Erken Demir Çağı’na tarihlediği bu kaleleri kalelerin
yakınında bulunan mezarlara dayanarak tarihlediği anlaşılmaktadır. Bunlar
arasında Van’ın 55 km. güneyindeki Avzini Kalesi ve Mezarı, Van’ın 71 km.
güneybatısındaki Arıhan Mezarı ile Kaletepe Kaleleri ve Nekropolü, Van’ın 79
km. güneydoğusunda Çobanik Kalesi, Karataş Kalesi ve Van’ın 71 km.
güneydoğusundaki Bohanis Kalesi ve Nekropolü gibi merkezler yer
almaktadır155. Ayrıca Belli, bahsi geçen bölgede “Yayla Kentler” ve “Dev Evleri”
gibi diğer arkeolojik verilerin de varlığından bahsetmektedir156. Ancak bu
bölgedeki Erken Demir Çağ kalelerinin Doğu Anadolu’nun diğer bölgelerine
nazaran daha az olduğunun altını çizmek gerekmektedir157.

Sonuç olarak EDÇ ile birlikte Van Gölü Havzası ve bunun kuzeyinde şimdiye
kadar varolan toplumsal örgütlenmenin yeni bir boyut kazandığı ve ilk kez kale
bazlı bir yaşam şeklinin ortaya çıktığını gözlemlemekteyiz. Söz konusu kalelerin
varlığı, Belli’nin önerdiği gibi, kaledeki beylerin yarı-göçebe olan ve
hayvancılıkla uğraşan EDÇ topluluklarını örgütleme vasfı dışında, siyasi ve askeri
açıdan da yeni bir örgütlenme sürecinin başladığını işaret ediyor olmalıdır.
Nitekim W. R. Hay ve P. Rondot aşiretleri aynı zamanda askeri niteliği olan
gruplar olarak nitelendirmişlerdir:

“Aşiret, üyelerini dış saldırılara korumak ve eski ırksal adet ve yaşam


tarzını sürdürebilmek amacıyla oluşan bir topluluk ya da
topluluklardan oluşan bir federasyondur”158.

P. Rondot ise, aşiretin esas olarak savunma kurumu olduğunu ve temel işlevinin
savaşçılık olduğunu ifade etmiştir159. Dolayısıyla EDÇ’de ortaya çıkmaya
başlayan kaleleri bu tür askeri örgütlenmenin önemli bir göstergesi olarak kabul
155
Belli 2008b: 19-29. Ayrıca Belli, bahsi geçen bölgede “yayla kentler” ve “dev evleri” gibi diğer
arkeolojik verilerin varlığından da bahseder (Belli 2008c: 78-81).
156
Belli 2008c: 78-81.
157
Belli 2008b: 31.
158
Ayrıntılı bilgi için bakınız: W. R. Hay, Two Years in Kurdistan. Experiences of a Political
Officer 1918-1920, Londra, 1921.
159
Ayrıntılı bilgi için bakınız: P. Rondot, “Les tribus montagnardes de l’Asie entérieure. Quelques
aspects sociaux des populations kurdes et assyriennes”, Bulletin d’Études Orientales de l’Institut
Français de Damas VI, 1937: 1-50.

55
edebiliriz. Bu örgütlenme sürecinin Geç Tunç Çağ’dan itibaren başladığı
düşünülebilir. Ancak EDÇ’de kalelerin, höyüklerin uzağındaki yüksek yaylalarda
yer alması, kale ve höyük arasında ne tür bir ilişki şablonu olduğunu açıklamada
güçlük yaratmaktadır. Özellikle Karagündüz, Dilkaya, Sos Höyük gibi
höyüklerdeki EDÇ tabakasının sağlam bir mimariyle temsil edilmemiş olması ve
buna rağmen aynı dönemde güçlü dağ kalelerin varolması, bu dönemde bölgede
varolan yerleşim sistemine dair bilgilerin çelişkili olmasına sebep olmaktadır.
Ancak höyüklerdeki EDÇ tabakalarının güçsüz olması, ya yeterli kazı yapılmamış
olmasından, ya da EDÇ döneminin olasılıkla hayvancı karakterine bağlı olan cılız
mimari kalıntılarının Urartu dönemi inşa faaliyetleri sırasında tahrip edilmiş
olmasından kaynaklanmış olabilir. Buna göre Doğu Anadolu bölgesindeki aşiret
veya bey düzeninin, ilk kez bu dönemde oluştuğu düşünülebilir. Nitekim Asur
yazılı kaynakları, bölgenin Erken Demir Çağı’na ilişkin bilgiler vermektedir.
Yazılı kaynaklar bölgede Uruadri ve Nairi olarak adlandırılan iki önemli ülkeden
bahsetmektedir. Đlk kez M.Ö. 1274 yılında Asur kralı I. Salmanasar (M.Ö. 1274-
1244) Uruadri ülkesinden bahseder ve bu ülkenin 8 ülke ve 51 kentten oluştuğunu
ifade eder. Yine I. Tukulti- Ninurta döneminde (M.Ö. 1244-1208) Nairi ülkesinin
43 kralından bahsedilmektedir160. Gerek Uruadri, gerekse Nairi ülkesinde birçok
kent ve kraldan bahsedilmiş olması, bu ülkelerin birer aşiret olabileceği görüşünü
desteklemektedir. Muhtemelen “Uruadri’nin 8 ülkesi” tanımıyla, Uruadri
aşiretinin 8 kabilesi, “Uruadri’nin 51 kenti” tanımıyla da, aşiretin 51 boy’u ifade
ediliyor olmalıdır. Yine “Nairi’nin 43 kralı” ifadesiyle de “kabile” veya “boy”
beyleri ifade edilmiş olmalıdır161.

160
LAR I, 144.
161
T. Tarhan, Uruadri ve Nairi beylikleri için “konfederasyon” tanımını kullanmayı uygun
görmüştür. Konfederasyon, aşiretlerden oluşur ve her bir konfederasyona aynı zamanda aşiret de
denir. Örneğin, Kerkük’ün doğusunda yaşayan Bilbaslar, 19. yüzyılda aşiretlerden oluşan güçlü bir
konfederasyon olmasına rağmen bunlardan aynı zamanda aşiret diye de bahsedilirdi. M.
Bruinessen, araştırmaları sırasında “konfederasyon” anlamına gelen genel bir terimle hiçbir yerde
karşılaşmadığını ve bu terimin çoğunlukla, aşiretleri oluşturan kabileler arasında sıkı bir kan bağı
olduğunu göz ardı eden Avrupalılar tarafından kullanılmış olabileceğini belirtmiştir. Ona göre,
aşiretle konfederasyonu birbirinden ayırt edebilecek kesin bir kriter yoktur ve bu terimin kullanımı
keyfidir (Bruinessen 1992: 102- dn. 30). Kanımızca, kendi içinde sıkı bağları olan aşiretlerin başka
aşiretlerle birleşerek konfederasyon kurabilme olasılıkları, en azından Doğu Anadolu bölgesi için
zayıf görünmektedir. Bu bölgedeki aşiretler tarih boyunca birbirleriyle çatışmışlardır ve bir araya
gelseler bile muhtemelen bu birlik çok kısa sürmüştür.

56
Kalelerin ortaya çıkması bölgede yaşayan grupların siyasi, sosyal ve ekonomik
açıdan örgütlenmeye başladığını göstermesi açısından önemlidir. Nitekim bölgede
bu tarz bir yapılanmanın başlaması Urartu Devleti’nin kurulmasında etkili
olmuştur. EDÇ’den ve hatta GTÇ’den itibaren başlayan bu süreç, devlet sistemine
geçiş aşamasındaki en erken dürtüleri oluşturmuş olmalıdır162. M.Ö. 832-640
tarihleri arasında Van Gölü Havzası’nı kontrol altında tutan Urartu Devleti’nin en
belirgin özelliği, bu dönemle birlikte kırmızı perdahlı keramiklerin kullanıma
girmesidir. Van, Aşağı ve Yukarı Anzaf, Çavuştepe, Ayanis, Körzüt, Toprakkale
ve Kef kaleleri bilinen başlıca Urartu kaleleridir. Urartu Dönemi’nde iskan edilen
toplam 60 yerleşimin, 29’u kale, diğerleri ise köy olarak sınıflandırılabilecek
küçük yerleşim yerlerinden oluşmaktadır163. Söz konusu kalelerin, EDÇ’den farklı
olarak, bu dönemle birlikte ovalık alanlara da inşa edilmeye başladığı ve yapım
tekniği açısından EDÇ’ye nazaran daha gösterişli bir yapım sergilediği
belirlenmiştir.

Urartu Devleti dönemine gelindiğinde Doğu Anadolu Bölgesi’nin geçim şeklinde


bazı değişiklikler meydana gelmiştir. Bunun en büyük nedeni, devlet sistemin
ayakta kalabilmesi için hayvancı yarı-göçebe hayat tarzının dışında yerleşik
tarımcı sistemin geliştirilmesi zorunluluğudur. Bölgede yerleşik tarımcı
toplulukların sayısı çok az olduğu için, Urartu Devleti kimi zaman bölgede
varolan yarı-göçebe toplulukları yerleşik hale getirme politikasını uygulamış, kimi
zaman da bölge dışından nüfus aktarımı yapma yoluna gitmiştir. Urartular’ın bunu
uygulamasının amacı bölgedeki ekonomik ve askeri kalkınmayı sağlamak kadar
olasılıkla yerleşik olmanın sistem olarak devleti ayakta tutabilmenin önemli bir
koşulu olduğunun da farkında olmalarından kaynaklanmaktadır. Urartu yazıtları,
devletin kurulduğu andan itibaren tarıma ne denli önem verildiğini açıkça
göstermektedir. Öyle ki, Urartu Devleti’nin baş tanrısı ilan edilen Haldi’nin bile
“tarım ve hayvancılık tanrısı” olduğu belirtilmektedir164. Nitekim yazıtların
çoğunda tarımdan bahsedilmesi, Urartu Devleti’nin tarıma gösterdiği önemi
162
Son yıllarda gerçekleştirilen yüzey araştırmalarında Orta Tunç Çağ’a tarihlenebilecek kaleleri
varolduğu anlaşılmaktadır. Muş’daki Yılankalesi, Bitlis’teki Haydar Kalesi ve Kars’taki
Yoğunhasan Kalesi Orta Tunç Çağ kaleleri olarak belirtilmiştir (Özfırat 1999: 2, 7; Özfırat 2000:
198; Belli 2002: 121).
163
Çevik 2004: 217.
164
Salvini 1995: 44.

57
vurgulamaktadır. Öte yandan yazıtların hiçbirinde otlakla ilgili bilginin olmayışı
da dikkati çekmektedir. Sadece Karahan Yazıtı’nda hayvanlar için otlaklar
yapıldığından bahsedilmektedir165. Ancak bu durum Urartular’ın hayvancılığa
daha az önem verdiği anlamına gelmez. Hayvancılığın devlet ve devlet dini
açısından önemi Meherkapı yazıtında açıkça anlaşılmaktadır. Daha önce de
belirtildiği gibi bölgenin otlak açısından zengin olması ve hayvancılığın bölgede
yaşayanlar için eskiden beri gelen köklü bir gelenek olması, Urartu döneminde
hayvancılık veya otlak açısından çok fazla problemin yaşanmadığını ifade
edebilir. Dolayısıyla yazıtlarda otlaklardan bahsedilmemiş olması, hayvancılığın
ikinci plana atılmış olmasını ifade etmez. Ancak devlet sisteminin ayakta
kalabilmesi için gerekli olan tarımı yürütebilmek amacıyla hayvanların
çoğunlukla yerleşimlerin uzağında otlatılması sağlanarak yerleşim çevrelerinde
tarıma ağırlık verilmiş olmalıdır. Bundan yola çıkarak, Urartu Devleti döneminde
otlatma sınırlarının yeniden düzenlenmesi gibi bir girişimin gerçekleşmiş olduğu
düşünülebilir.

Urartu krallarının tarımı teşvik etmelerine rağmen, bölgedeki kırsal ekonominin


temeli çobanlık üzerine kurulmuş olmalıydı. Yarı-göçebeler ya da yerleşik
toplulukların uğraştığı büyük ölçekli çobanlık, ya bütün topluluğun ya da bir
kısmının büyük sürülerle mevsimlik göç etmesini gerektirmiş olmalıdır. Bu
nedenle bölgedeki aşiret grupları farklı coğrafi bölgelerde mevsimlik yaşamış
olmalıdırlar. Otlaklar için yapılan sürekli rekabette her aşiret birimi, yazlık ve
kışlık bölgelerini koruyabilecek güce sahip olmalıydı. Bu nedenle en azından
teoride, ya kendilerini daha büyük ve daha güçlü aşiret birimleri halinde
örgütlemek, ya da kısmen bu bölgelerden birinde yerleşerek biraz tahıl yetiştirmek
zorundaydılar166. Nitekim EDÇ’de bölgede gözlenen daha örgütlü yapı ve
kalelerin varlığı söz konusu rekabetin EDÇ’de başladığını göstermektedir.

Urartu Devleti’nin kurulması aslında bölgede var olan siyasi, sosyal ve ekonomik
düzende çok fazla bir değişiklik yaratmamıştır. Bölgede halihazırda varolan kale
165
Sağlamtimur 2001: 74. Ayrıntılı bilgi için bakınız: A. Dinçol-E. Kavaklı, “Karahan Köyü’nde
Bulunan Dört Yeni Urartu Yazıtı”, Anadolu Araştırmaları VI, 1979: 17-43. Ancak M. Salvini’ye
göre söz konusu yazıtta otlak kelimesi yer almamaktadır (H. Sağlamtimur’un M. Salvini ile kişisel
görüşmesi).
166
Yakar 2007: 384.

58
ve beylik sistemi, devlet kurulduktan sonra bazı değişiklikler dışında aynen
devam etmiştir. Đdari organizasyon açısından dikkati çeken en önemli şey, aşiret
beylerinin hakim olduğu sistemin bozulmadan varlığını korumasıdır. Gerek,
Roma, Orta Çağ devletleri (Bizans, Selçuklu) ve Osmanlı Devleti dönemlerinde,
gerekse Türkiye Cumhuriyeti döneminde Doğu Anadolu topraklarında varlık
gösteren “bey” veya “ağa” sisteminin çökmemiş olması, bunların Urartu Devleti
döneminde de varolduğunu düşündürmektedir. Demek ki, bölge herhangi bir
devletin kontrolü veya yönetimi altına girdiği dönemlerde bile, bünyesinde
varolan sistemi her zaman korumuştur. Urartu Devleti döneminde de olasılıkla
beyler bölgede söz sahibiydi; ancak Urartu kurulduktan sonra bu beyliklerin
yönetimi için Asur eyalet sistemini kendilerine model aldıkları anlaşılmaktadır.
Buna göre belirli bölgelere valiler atanmış ve böylece tüm bey’ler, kendi
bölgesindeki valiliğe karşı sorumlu hale getirilmiştir. Bu değişim bölgenin aşiret
sisteminde köklü bir değişiklik meydana getirmediği için sistem tümüyle
dağılmamıştır.

Sonuç olarak Urartu Devleti, bir yanda çok bariz bir devlet otoritesi gösteren,
diğer yanda ise farklı etnik grupları tebaası olarak kabul eden bir yönetim
politikasına sahipti. Dağlık arazinin bölmeli yapısı da hiç şüphesiz Urartu
Devleti’nin örgütsel yapısının şekillenmesinde etkili olmuştur167. Devletin ayakta
kalmasındaki en etkili girişim, aşiretlere belli bir özerklik verilmiş olmasıdır.
Buna göre, sadece kraliyet ailesi üyeleri değil, devlete gösterdikleri sadakati
garanti altına almak için, derin köklü aşiret bağlarına zarar vermeksizin yerel
beyler de valilik görevine atanmış olmalıdırlar. Farklı etnik kökenlerden oluşan
Urartu Devleti’nin ulusal birliğini ve yapısını, iki yüz yılı aşan bir süre boyunca
devam ettirmesi, ne aşiretlerin hoşnutsuzluğunun, ne de etnik farklılıkların devlet
otoritesine ciddi şekilde zarar vermediklerini göstermektedir168.

M.Ö. 7. yüzyılın sonlarında Urartu toprakları Đskitler tarafından istila edilmiş ve


bundan sonra Urartu Devleti tamamen ortadan kaldırılmıştır. Ancak devletin
yıkılması her ne kadar politik ve sosyo-ekonomik sistemin çöküşünü beraberinde

167
Zimansky 1985: 9-32.
168
Yakar 2007: 382.

59
getirmiş olsa da, bu çöküş, sistemin alt birimlerini oluşturan aşiret yapısını çok
fazla etkilememiştir. Muhtemelen Urartu Devleti yıkıldıktan sonra bölgedeki
gruplar aşiret sistemlerini devam ettirmişlerdir169. Geç Demir Çağ olarak
tanımlanan bu dönemde Doğu Anadolu topraklarına Ermeniler nüfuz etmeye
başlamışlar ve yavaş yavaş tüm Van Havzası’na hakim olmuşlardır. Ksenophon,
Cyropaedia’sında Medler ve onu takip eden Ahamenid hakimiyeti döneminde
doğunun dağlık arazilerindeki Ermeni yerleşimlerinin ilk evrelerinden
bahsetmektedir. Bu dönemde verimli ovalarda yerleşik Ermeni çiftçilerinin
köyleri yer alıyordu. Ksenophon, komşu Ermeni köylerinde yaşayanlarla olan
ilişkiyi anlatırken, geniş aileler ve sülalelerin varlığından da bahsetmiştir.
Ermeniler, bölgede Urartular’ın inşa ettiği sulama kanallarını ve göletleri
kullanarak yoğun tarımsal faaliyetlerle uğraşmışlardır. Sonunda bu halklar
çiftçilik, bahçıvanlık ve sığır yetiştiriciliği konusunda iyi olmayı başarmışlardır.
Aynı zamanda yaygın ticaret ilişkilerinin Mezopotamya’ya kadar uzandığı
tüccarlar olarak da ün salmışlardır170. Bölgedeki tarım arazilerinin çoğuna Ermeni
çiftçilerin yerleşmiş olması, bölgede önceki dönemde var olan yerli Urartular’ın
(Alarodlar)171 dağlık bölgelere ve yaylalara doğru çekilmelerine ya da Ermeni
aşiretler arasına karışmasına sebep olmuş olmalıdır172. Nitekim, çobanlık
ekonomisi üzerine dayalı olan aşiret sistemi de yaylalarda olmayı gerekli
kılıyordu. Bu yüzden ovalık alanlara yerleşerek çiftçilikle uğraşan Ermenilerle,
başlangıçta problem yaşanmamış olmasının temel nedeni de bu olmalıdır. Ancak
bir süre sonra, yerel çobanlar (aşiretler) ve Ermeni çiftçiler arasında sürtüşmeler
yaşanmaya başlamış ve aşiretler zaman zaman Ermeni köylerini
yağmalamışlardır. M.Ö. 6. yüzyıl başında geçici olarak bu bölgeye hakim olan

169
Yakar 2007: 385.
170
Yakar 2007: 385.
171
Herodotos’ta bahsi geçen Alarod’ların, Urartu halkı olduğu kabul edilmektedir. Söz konusu
halklar, daha sonraları yazılı kaynaklarda Khaldai (Khalde’ler) olarak geçen Khalibler’dir.
(Ksenophon IV: III, 4; Strabon XII 3.19). Khalda’lar’ın Urartu baş tanrısı Haldi’yle olan ses
benzerliği bu görüşü desteklemektedir. Bölgede, Bizans dönemiyle birlikte yani 7. yüzyıldan 959
yılına kadar olan süreçte çeşitli thema’ların varlığından bahsedilmekte ve bunlar arasında “Khaldia
Theması” adında bir thema’nın varlığında bahsedilmektedir (Honigmann 1970: 50-51;
Ostrogorsky 1986: 89-93).
172
Alarodi halkının dağlara geri çekilmesiyle ilgili fikrin dayanak noktası, Xenophon’un M.Ö. 5.
yüzyılda Doğu Anadolu’yu geçerken karşılaştığı direnişi anlatırken Alarodi’den bahsetmemiş
olmasıdır (Yakar 2007: 386).

60
Medler, bu iki grup arasındaki şiddete son vermeye çalışmışlardır173. Ahamenid
dönemine gelindiğinde ise artık bölgede satraplık sisteminin var olduğu
anlaşılmaktadır. 5. yüzyıl tarihçisi Herodotos’a göre I. Darius, Ahamenid
Đmparatorluğu’nun uzun satraplık listesinin onüçüncü sırasında Ermeni aşiret
topraklarını birleştirerek büyük bir satraplık kurduğundan bahsetmektedir. Bu
satraplığın idari merkezinin Van’da yer almasından yola çıkarak burasının Van
Kalesi olduğu düşünülmektedir. Herodotos’a göre bu dönemde halk, yoğun bir
Pers baskısına maruz kalmasa da, Perslere vergi ödemek zorunda bırakılmıştır174.
Ancak Ermeni çiftçilerle Alarod çobanları arasındaki çatışmaların sona ermediği
anlaşılmakta ve Kyros’un bunları antlaşma yapmaya çalıştığı bilinmektedir.
Gerçekten de Ermenistan’ı bir haraç devleti haline getiren Kyros, Ermeni
çiftçilerden dağlarda yaşayan çoban komşularıyla iyi geçinmelerini istemiştir.
Buna göre, bu çoban topluluklardan arazi ekip biçebilmeleri için Ermeniler’e kira
ödemeleri ve buna karşılık kararlaştırılan bir ücret karşılığında Ermeniler’in
hayvanlarını dağ otlaklarında otlatmalarına izin vermeleri istenmiştir. Ancak dağlı
çobanlarla yapılan bu antlaşma uzun sürmemiştir. I. Darius’un yaptırdığı Behistun
kaya yazıtı, bu iki grup arasındaki çatışmanın tekrar patlak verdiğine işaret
etmektedir175. Ksenophon, Anabasis Onbinlerin Dönüşü adlı yapıtında olasılıkla
Hakkari civarında yaşayan dağlı Kardukhlar’dan bahsetmektedir. Dağlı aşiretlerin
bölgedeki varlığını doğrulayan bu yazıtta, dağlarda oturan Kardukh halklarının
çok savaşçı oldukları ve krala bağımlı bulunmadıkları vurgulamıştır. Bununla
birlikte Kardukhlar’ın ovayı yöneten satraplarla barış halinde yaşadıkları da ifade
edilmiştir176. Anlatılanlara göre, Yunanlı askerler bu bölgeye girdiğinde
Kardukhlar köylerini boşaltıp kadın ve çocuklarla tepelere kaçmışlardır177.
Sonunda Yunanlı askerler zorlukla Kardukh ülkesini aştıktan sonra Kentirites
Irmağı’na (Botan Suyu) ulaşmayı başarmışlardır178. Ancak burada ırmağın öbür

173
Burney- Lang 1971: 79.
174
Yakar 2007: 385.
175
Burney- Lang 1971: 179.
176
Ksenophon III: V, 16.
177
Ksenophon IV: I, 8.
178
Ksenophon IV: III, 1. Ancak C. Sagona, Kentirites Nehri’nin bugünkü Aras Nehri olduğunu
ileri sürmektedir (Sagona, C. 2004: 52).

61
kıyısına geçmelerine engel olmak için sıralanmış piyadelerden bahsedilmiştir.
Bunların Armen’ler, Mard’lar ve Khaldala’lılar olduğu belirtilmiştir179.

Yunanlılar bu engeli de geçip Armenia’da yani bugünkü Doğu Anadolu


toraklarında ilerlemeye başladıklarında havanın karlı ve soğuk olmasına rağmen
bölgede odun bol olduğundan büyük ateşler çevresinde açık ordugahlar
kurduklarından bahsederler180. Ksenophon’un anlatımına göre, “buradaki evler
toprak altındaydı ve girişleri kuyu ağzına benziyordu; ama içleri genişti.
Hayvanlar için toprağa giriş delikleri kazılmıştı; insanlar merdivenle iniyorlardı.
Bu konutların içinde keçiler, koyunlar, inekler, kümes hayvanları ve tüm
hayvanların yavruları vardı. Dışarı çıkarılmadan kuru samanla besleniyorlardı.
Ayrıca buğday, arpa, sebze ve testiler içinde arpa şarabı vardı. Şarapların
yüzeyinde arpa taneleri yüzüyordu; içlerine bir kısmı büyük, bir kısmı da küçük
olan kamış çubuklar batırılmıştı. Susayan bu kamış parçalarını ağzına alıp
emiyordu. Bu içki çok sertti ve su katılmadan içiliyordu. Alışılırsa pek hoştu”181.
Ksenophon bu köyün bir “bey”i olduğunu da belirtmiştir. Anlatımına göre köyde
bir gün konakladıktan sonra ertesi gün Ksenophon köyün muhtarını (beyini)
yanına alarak ilerlemeye devam eder. Başka bir köyün yanından geçerken bey’le
birlikte bu köyde konaklayanları ziyaret ediyorlar ve şöyle devam ediyor:
“Tümünü neşe içinde yiyip içerken bulduk; ve hiçbiri bey’i onunla birlikte sofraya
oturmadan salıvermiyordu. Her yerde sofralar, aynı anda koyun, keçi, domuz,
dana, kümes hayvanlarıyla ve bir sürü buğday ve arpa ekmeğiyle doluydu.
Birisinin sağlığına içilmek istendi mi, onu içki kabına doğru sürüklüyorlardı ve o
kişinin bunu içmesi için başını kaba eğip sığırlar gibi ağzıyla içine çekmesi
gerekiyordu. Bey’e dilediğini alma izni verildi; ancak bey hiçbirşey kabul etmedi
ama nerde yakınlarından birini görse yanına kabul etmekten geri kalmıyordu”182.
Ksenophon’un anlattıklarından anlaşılacağı üzere, M.Ö. 4. yüzyılda Doğu
Anadolu Bölgesi’nde hayvancılıkla uğraşan aşiretler vardı ve olasılıkla her bir
aşiret bugünkü gibi birbirine kan bağıyla bağlıydı. Aşiret beyine gösterilen
saygının ise günümüzden farklı olmadığı görülmektedir. Helenistik döneme

179
Ksenophon IV: III, 4.
180
Ksenophon IV: V, 5.
181
Ksenophon IV: V, 25-27.
182
Ksenophon IV: V, 30-32.

62
gelindiğinde (M.Ö. 330) ise artık Doğu Anadolu bölgesinde satraplıklardan
bahsedilmez. Bu dönemle birlikte bölgede yerel krallıkların varolduğu ifade edilir.

Görüldüğü üzere, Urartu Devleti yıkıldıktan sonra Med- Ahamenid ve Helenistik


dönemlerde bölgenin yaşam biçiminde çok fazla bir değişiklik ve yenilik
olmamıştır. Çoban aşiretler varlıklarını sürdürürken çiftçiler bölgeye gelmeye
başlamış ve bu iki grup (Ermeni ve Kürt)183 devamlı birbiriyle çatışma halinde
bulunmuştur. Nitekim Yakar, Eskiçağ kaynaklarında da bahsedilen Ermeni ve
Kürt aşiretleri arasındaki gerginliğin, 20. yüzyıl başına kadar devam ettiğini ifade
etmiştir. Yüksek, dağlık bölgelerde yaşayan ve askeri açıdan daha güçlü olan Kürt
aşiretleri, yerleşik Ermeni topluluklarıyla yapılan çarpışmalarda genellikle
üstünlük sağlamışlardır. Örneğin, 19. yüzyıl sonunda Kürtler Harput civarında
Ermeniler’le birlikte yaşıyordu ve Kürtler bu kasabanın her iki yanını çeviren
dağlarda, Ermeniler ise ovalarda ikamet ediyordu. Bu Kürt aşiretleri Ermeniler’e
boyun eğdirmiş ve onları haraç ödemeye zorlamışlardır. Ermeni köylerini kendi
aralarında bölüşen Kürt aşiret reisleri, çiftçi toplulukların ekip biçtiği tarlalardan
pay almışlardır184.

Benzer durum, bölge büyük Roma Đmparatorluğu’nun hakimiyeti altına girdiğinde


de yaşanmıştır. Roma döneminde (M.Ö. 2. yüzyıl- M.S. 200) Doğu Anadolu
Bölgesi’nde askeri garnizonların kurulduğu bilinmektedir. Daha sonra da bölge
Sasani Devleti’nin (226-651) kontrolü altına girer. Sasani kralı I. Kavad,
Eftalitler’in yardımıyla Romalılara karşı bir sefer başlatmıştır. Sasani kralı 502
yılında, o tarihte Ermenistan'da bulunan Theodosiopolis'i (Erzurum), 503 yılında
ise Dicle üzerindeki Amida'yı (Diyarbakır) ele geçirmiştir.

Emeviler dönemiyle (661-750) birlikte ise artık Doğu Anadolu topraklarında


Đslam devri başlar. Örneğin, Hazreti Osman döneminde (644-656) Bitlis ve Ahlat
beylerinin kontrol altına alındığından bahsedilir. Muaviye’nin ölümünden sonra
ise Van Gölü çevresindeki halk isyan ederek Bizans Đmparatorluğu’na tabi

183
Yakar, çoban aşiretlerin Kürt, çiftçi toplulukların ise Ermeni olduklarını belirtmiştir (Yakar
2007: 387).
184
Yakar 2007: 387.

63
oldularsa da, kısa süre içinde tekrar kontrol altına alınmışlardır185. Abbasiler
dönemine (750-1258) gelindiğinde, bu dönemde de Van Gölü ve çevresindeki
mahalli hanedanlar (aileler) yerlerinde bırakılarak Emeviler zamanındaki idari
teşkilat aynen korunmuştur. Yazılı kaynaklarda, 826-851 yılları arasındaki Ahlat
beyinin, Aşot oğlu Bakrat olduğu bildiriliyor. Fakat bu beyin Abbasiler’in o
bölgedeki valilerine bağlı olduğu ve onlara vergi verdiği şüphesizdir. 9. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren Abbasi Đmparatorluğu’nun zayıflamaya başlaması ve
parçalanmaya doğru gitmesi Doğu Anadolu’da da etkisini göstermiştir. Nitekim
bu dönemde Ermeni hanedanı önem kazanmaya başlamıştır. Bu bölgede yaşayan
halk Ermeni krallarını ve Bizans Đmparatorluğu’nun yüksek hakimiyetini tanımak
zorunda kalmışlardır186. 928 yılına gelindiğinde ise Bizans imparatoru Romanus
Lecapenus’un meşhur Doğu “domestic”i J. Kurcus, Ahlat ve Bitlis’i ele
geçirmiştir187. 960-1071 yıllarını içeren süreçte Bizans Devleti’nin “Armenia”
(Vaspuragan) olarak adlandırdığı Doğu Anadolu bölgesinde çok sayıda kaleden
bahsedilmektedir. Söz konusu kaleler arasında Hilat, Berkri ve Arceş gibi kaleler
sayılmaktadır188.

Selçuklu dönemiyle (1092-1318) birlikte Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri


Dönemi başlamaktadır. Türkler bu bölgeye geldikleri esnada, Ahlat şehri dışında,
Malazgirt, Erciş, Bargiri (Muradiye), Van, Vestan gibi Van Gölü çevresinde
bulunan bütün şehirler Bizans Đmparatorluğu’na ait bulunuyordu189. Bu dönemde
(11. yüzyıl) Bizans Devleti bölgede çok sayıda psikoposluk kurmuştur190.
Selçuklular devrinde Doğu Anadolu’da dört beylik vardı. Bunlar Mengücükler
(Erzincan- Şebinkarahisar- Divriği yöreleri), Saltuklular (Erzurum- Bayburt
bölgesi), Ahlat Şahlar (Van Gölü çevresi) ve Dilmaçlılar veya Toğan Arslan
oğulları (Bitlis- Erzen yöresi) idiler. Bu beyliklerin yaşadıkları zamanda
Güneydoğu Anadolu’da da üç beylik görülür: Artuklular (Harput, Mardin ve
Hasankeyf yöreleri) ve Yınallar (Diyarbakır yöresi) ve Kızıl Arslanlılar (Siirt
yöresi). Selçuklular döneminde var olan bu beyliklerin tarihleri yaklaşık bir asır
185
Sümer 1998: 47-48.
186
Sümer 1998: 48-49.
187
Sümer 1998: 49.
188
Bu kale isimleri Ermenice’dir (Honigmann 1970: 146).
189
Sümer 1998: 52.
190
Honigmann 1970: 188-215.

64
sürmüş ve 13. yüzyılın birinci yarısının ortalarında beyliklerden çoğu ortadan
kalkmıştır. Bu beylikler için tehlike birbirlerinden değil, dışarıdaki büyük
devletlerden gelmiştir. Bu devletler Türkiye Selçukluları ile Eyyübiler’di191.

Sonuç olarak Türk Beylikleri döneminde Doğu Anadolu Bölgesi’nde var olan
beyliklerin tümü, kan bağıyla birbirine bağlı hanedan veya ailelerden
oluşmaktadır. Bu dönem kaynakları her bir beyliğin çeşitli kollarının bulunduğunu
ve her bir kolun da kendi bey olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla bu dönemdeki
beylik yapısının aslında bölgede erken dönemden itibaren gözlemlediğimiz aşiret
yapısından çok da farklı olmadığı düşünülebilir.

13. yüzyıldan itibaren ise Doğu Anadolu Bölgesi’ne Đlhanlılar (1205-1370) akınlar
yapmaya başlamıştır. Özellikle Van Gölü bölgesine sık sık baskın yaptıkları
belirtilmektedir. Örneğin, 1231 yılında Bitlis’ten Ahlat’a gelen Đlhanlılar, burada
yağmalayacak bir şey bulamadıkları için Ahlat beyini ve halkın tümünü
öldürmüşlerdir. Aynı şeyi Erciş’e de yapmışlardır. Bu dönemde artık bu bölgeye
kimsenin sahip çıkmadığı ifade edilmektedir. Nihayet Türkiye Selçuklu
hükümdarı Alaaddin Keykubat, 1232-1233 yıllarında Ahlat bölgesini ele geçirip
burada dirlik ve düzeni sağlamıştır. Ancak 1243 yılında Đlhanlılar tekrar Ahlat ve
Diyarbakır bölgelerini zapt etmişlerdir192.

1425 tarihinden sonra Van Bölgesi’ne Kara Koyunlular hakim olmuştur. Kara
Koyunlu Đskender Bey 1425 yılında Van, Vestan ve diğer bazı kaleleri zapt
etmiştir193. 1472-1473 yıllarında ise Muş, Bitlis ve Ahlat gibi birçok bölge Ak
Koyunlular’ın idaresi altına girmiştir194. Bazı bilim adamları, bu dönemde var
olan Ak Koyunlu ve Kara Koyunlular’ı, aslında bünyesinde birçok kabileyi
barındıran aşiretler/boylar olarak tanımlamışlardır195.

Van Gölü bölgesi Ak Koyunlular’dan sonra 1502 yılında kurulan Safeviler’in


eline geçmiştir. Osmanlı Devleti’nin kurulmasından sonra ise, Kanuni döneminde,

191
Sümer 1998: VII.
192
Sümer 1998: 56.
193
Sümer 1998: 61.
194
Sümer 1998: 62.
195
Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: A. Arvası, Doğu Anadolu Gerçeği, Đstanbul, 1968.

65
yani 1533-1535 yıllarında Ahlat, Adilcevaz ve Erciş Osmanlı idaresine altına
alınmıştır. Kanuni bu seferden dönerken Erciş ve Adilcevaz’dan sonra Ahlat’a da
uğramış ve buradan da Diyarbakır’a geçmiştir. Fakat Safeviler, fethedilmiş olan
Van’ı ve Erciş’i geri almışlardır. Bu şehirlerin idaresi 1549 yılına kadar Sofuoğlu
Ahmed Sultan adında bir beye verilmiştir. 1549 yılında Kanuni tekrar Đran
seferine çıkmış ve Van Kalesi’ni ele geçirmiştir196. 1555 yılına kadar yaklaşık 40
yıl süren Osmanlı- Safevi mücadelesi, Amasya Antlaşması ile sona ermiştir. Bu
dönemde Van şehri eyalet merkezi haline gelmiştir197. XVIII. yüzyılda ise bu
bölge ayan adı verilen ağalar veya bey’ler tarafından yönetilmeye başlanmıştır198.

Osmanlılar döneminde Doğu Anadolu bölgesindeki konar-göçer aşiretlerle bir


takım ekonomik ilişkiler de kurulmaktaydı. Yaylak-kışlak hareketlerinin bir
sonucu olarak hayvancılıkla uğraşan göçerlerin aynı zamanda ziraat ile
uğraştıkları da unutulmamalıdır. Fakat esas kimlikleri hayvancılık ve
199
çobanlıktır . Binek malzemesi olarak kullandıkları at yetiştiriciliğinde oldukça
iyiydiler. Bu nedenle devlete binek hayvanı olarak at yetiştirdikleri gibi, köylülere
damızlık hayvan da temin ederlerdi. Ayrıca konar-göçerlerin hayvancılıkla
uğraşması bazı bölgelerin et ihtiyacını da karşılamıştır. Hayvancılık
dokumacılığın gelişmesini de beraberinde getirmiştir. Dericilik de gelişmiştir.
Hayvancılıktan elde ettikleri ürünleri verirler, buğday unu gibi tahıl ürünleri
alırlardı. Bu yüzden konup göçtükleri köy ve kasabalar onlar için uygun birer
ticaret yeri olmuştur200. Ancak siyasi açıdan ele alındığında Osmanlı döneminde,
Doğu Anadolu’daki aşiretlerle ilgili en önemli süreçler Yavuz Sultan Selim ve II.
Abdülhamit dönemlerinde yaşanmıştır. Yavuz Sultan Selim’in Şiiliğin
Anadolu’da yayılmasını önlemek amacıyla 1514 yılında düzenlediği sefer
doğudaki alevi ve sünni aşiretler arasında büyük çatışmalara neden olmuş ve bu
çatışmalar alevi-kürt aşiretlerin büyük kayıpları ile sonuçlanmıştır. Zira günümüze
kadar devam eden alevi ve sünni çatışmalarının temeli bu döneme dayanmaktadır.
Diğer önemli olay ise II. Abdülhamit döneminde kurulan Hamidiye alaylarıdır.
196
Sümer 1998: 62.
197
Sümer 1998: 63.
198
Sümer 1998: 64.
199
Özellikle coğrafi bölgenin etkisiyle en çok Halep Türkmenleri ve Boz-ulus ile Suriye’deki
Türkmen’lerde görülür.
200
Halaçoğlu 1997: 18-19.

66
Abdülhamit, doğudaki Ermeni ve Kürt sorununu çözmek için bu aşiretleri
örgütlemek gerektiği düşüncesinden yola çıkarak kurmuştur bu alayları. 1891
yılında 36 adet kurulan Hamidiye alaylarının örgüsüne göre her alay belli bir
aşiretten oluşmaktaydı. 1200 kişiden oluşan her alayın komutanı ise aşiret reisi
olurdu201. Bundan anlaşılacağı üzere, Osmanlı döneminde Doğu Anadolu’daki
toprakları, her ne kadar devlet kontrolü altında olsa da, aşiretlerin varlığını
koruyan bir sistemin uygulandığını göstermektedir. Nitekim bu tutum Cumhuriyet
Dönemi’ne geçiş aşamasında sünni aşiretlerin Atatürk’e karşı, alevi aşiretlerin ise
Atatürk yandaşı olmasında etkili olmuştur202. Ancak Cumhuriyet dönemiyle
birlikte bölgedeki çatışmaları sonlandırmak için yeni politikalar belirlenmiş ve bu
politikaların başında mecburi iskan ve sürgün gelmiştir. Ancak bu politika da
aşiretlerin dağıtılmasında etkili olamamıştır. 1945 yılında itibaren ise çok partili
sisteme geçilmesiyle birlikte aşiretler tekrar büyük değer kazanmaya
başlamışlardır. Çünkü politikacılar oy potansiyelini kendilerinde toplayabilmek
için bölgedeki aşiret reisleriyle işbirliği yapma yolunu seçmişlerdir. Sonuç olarak
Atatürk döneminde çözülme ve dağılma ile karşı karşıya kalan ağalık ve aşiret
sistemi 1945 yılından sonra tekrar işlerlik kazanmıştır203.

Sonuç olarak Doğu Anadolu toprakları, insanların bu bölgeye ilk geldiği


dönemlerden itibaren, her zaman çoğunlukla hayvancılık üzerine dayalı bir geçim
şekline sahip olmuştur. Bunun en büyük nedeni kuşkusuz bölgenin sahip olduğu
doğal çevre ve coğrafi özelliklere dayanmaktadır. Bu tür bir geçim şablonu,
beraberinde göçebe veya yarı-göçebe bir hayat tarzını getirmiştir. Gerek
Kalkolitik Dönem, Tunç Çağlar ve Demir Çağlar’da, gerekse Orta Çağ ve
Cumhuriyet Dönemi’nde benzer geçim şablonu uygulanmıştır. Tunç Çağlar’da
bölgede var olan Erken Transkafkasya kültürünün bugünkü verilerle yarı-göçer
bir yaşam tarzına sahip olduğu bilinmektedir204. Buna göre bu dönem
topluluklarını aşiretin alt yapısını oluşturan “boy” veya “kabile” olarak
tanımlamak mümkündür. Benzer durum Orta Tunç Çağ kültürü için de geçerlidir.

201
Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: A. Arvası, Doğu Anadolu Gerçeği, Đstanbul, 1968.
202
Özer 1990: 32-35.
203
Özer 1990: 36-37.
204
Sagona 1984: 27 vd.

67
Yapılan çalışmalar bu kültürün tümüyle yaylacı olduğunu ortaya koymaktadır205.
Dolayısıyla bu dönem topluluklarını da “boy” veya “kabile” olarak tanımlamak
yanlış olmaz. Geç Tunç Çağ ve Erken Demir Çağı’nda ise bölgedeki toplulukların
biraz daha örgütlü hale geldikleri ve bölgede ilk kez kalelerin ortaya çıktığı
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu kültür için “boy” veya “kabile” tanımını yerine
“aşiret” tanımını kullanmanın yerinde olacağı düşünülmektedir. Bu sürecin hemen
ardından bölgede Urartu Devleti’nin olduğu ilk kez bir devlet sistemi ortaya
çıkmakta ve aşiret sisteminin devlet kontrolü altındayken bile varlığını devam
ettirdiği görülmektedir. Nitekim bu bölge, Orta Çağ’da ve Türkiye Cumhuriyeti
döneminde de devlet kontrolü altında olmasına rağmen aşiret yapısını sürdürmeyi
başarmıştır. Kalkolitikten günümüze kadar incelenen Doğu Anadolu bölgesinde
hayvancı-göçebe aşiret sistemi dışında dikkati çeken bir diğer nokta ise tüm bu
süreçte bölgede başlıca iki kültürün egemen olmasıdır. Kabaca Van Gölü’nün
kuzey ucundaki hizadan çekilecek bir hatla ikiye ayrılan Doğu Anadolu
Bölgesi’nde kuzeyde ve güneyde olmak üzere başlıca iki farklı kültür bölgesinin
varolduğu ve bu kültürel ayrımın bugün bile varlığını koruduğu anlaşılmaktadır.

Gölün kuzeyi de çoğunlukla Transkafkasya, Ermenistan ve Gürcistan’la aynı


kültür bölgesi içinde yer alırken, Van Gölü’nün güneyi çoğunlukla kuzeyden
bağımsız ve daha çok güneyle etkileşim halinde bir gelişim süreci izlemiştir.
Elazığ-Malatya veya Van ili civarı kimi dönemlerde bu iki kültürün etkileşim
alanlarını oluşturmaktadır.

“Doğu Anadolu Demir Çağ Yivli Keramik Geleneği” başlıklı tezimizde, özellikle
Erken Demir Çağ olarak ele aldığımız dönemde bölgede yarı-göçebe aşiretlerin
hakim olduğu bir geçim şablonunun varolduğu anlaşılmaktadır. Nitekim yivli
keramiklerin geniş bir coğrafyaya yayılması bunu kullanan halkların hareket
halinde olabileceği fikrini desteklemektedir. Ayrıca tespit edilen Erken Demir Çağ
yerleşimlerinin hemen hemen tümünde mimarisi olan iyi bir tabaka tespit
edilememiştir. Sadece Norşuntepe ve kısmen Korucutepe’den elde edilen veriler
bu dönem iskanının küçük kulübe tarzı evlerden oluştuğunu ortaya koymaktadır.
Bu dönem yaşam şeklinin tamamen yerleşik karakterde olan bir kent düzeninde

205
Özfırat 2001a: 108.

68
değil, aynı zamanda büyük oranda hayvancılıkla da uğraşan yarı-göçebe hayat
tarzına sahip olan küçük köy niteliğindeki merkezler olabileceği düşünülmektedir.
Dolayısıyla yivli keramiklerin dağılım haritası aslında bir şekilde, yarı-göçebe
hayat tarzında bulunan halkların hareket alanını da ortaya koymaktadır. Yivli
keramiklerin bölgesel dağılımı, bölgeler arası benzerlikleri veya farklılıkları gibi
konularda yorum veya genelleme yapabilmek için öncelikle bölgenin tarihsel
süreç içindeki yerini ve dinamiklerini bilmek kuşkusuz yarar sağlayacaktır.

69
“…Demir Çağı dünyanın görüntüsünü değiştirmeden
önce insanoğlunun tinsel tarihinde büyük yankılar
bırakan çok sayıda ayini, miti ve simgeyi doğurmuştur…”

M. Eliade,

Demirciler ve Simyacılar, 2000.

70
II. BÖLÜM

DEMĐR ÇAĞ KAVRAMI VE DOĞU ANADOLU’DA ERKEN VE ORTA


DEMĐR ÇAĞLAR SÜRECĐ

Erken ve Orta Demir Çağ olmak üzere Demir Çağ’ın tipik keramik gelenekleri
arasında yer alan yivli keramiklerin yalnızca Demir Çağ toplumları tarafından
kullanılmış olması, onun bu çağa damgasını vuran kültürlerle doğrudan ilişkisini
ortaya koymaktadır. Tunç Çağ toplumlarıyla hiçbir ilgisi olmayan ve kesin bir
çizgi ile Demir Çağ’a geçişi simgeleyen bu keramikler aslında aynı zamanda
Demir toplumlarının Tunç toplumlarından farkını da açıkça ortaya koyan
arkeolojik verilerden biri olarak kabul edilebilir. Tüm Tunç Çağlar boyunca
bölgede hakim olan koyu yüzlü keramik geleneği206 artık Demir Çağlarla birlikte
yerini açık renkli keramik geleneğine bırakmaya başlamıştır. Bu değişim yalnızca
keramik geleneğinde değil, aynı zamanda yerleşim sistemi, ekonomi, din ve
sosyal organizasyon gibi alanlarda da kendini göstermiştir. Dolayısıyla Demir
Çağlar’a damgasını vuran yivli keramiğin gelenek olarak tercih edildiği
toplumlarda Demir Çağ’la birlikte ne tür bir değişimin yaşandığını ve bu
değişimin yansımalarını tespit etmek kuşkusuz yivli keramiğin
anlamlandırılmasında da etkili olacaktır. Zira Demir Çağ’a geçişi simgeleyen
değişimlerin gerçekten Demir Çağ’a geçildiğini işaret edip etmediği, eğer
ediyorsa demir toplumlarını diğer dönemlerden ayıran özelliklerin neler olduğu
gibi sorular “Demir Çağ Kavramı ve Özellikleri” başlıklı bölümde detaylı olarak
tartışılmıştır. Tezimizin ana konusunu oluşturan Erken ve Orta Demir Çağlar’da
varolan yivli keramiklerin detaylı olarak incelenmesinden önce ise, bölgenin

206
Kanımızca Doğu Anadolu’da tüm Tunç Çağlar boyunca koyu yüzlü keramik üretme geleneği
hakimdir. Özellikle gri, koyu gri, siyah ve kahve tonlarında tercih edilen bu keramik geleneği
Erken Tunç Çağlar’daki ETR kültürüyle birlikte çok daha kaliteli ve iyi perdahlı olma özelliğiyle
kendini göstermeye başlamıştır. Orta ve Geç Tunç Çağlar’a gelindiğinde ise koyu yüzlü
keramiklerin biraz daha kaba ve özensiz bir şekle büründüğü anlaşılmaktadır. Doğu Anadolu’da
açık kahve, devetüyü ve pembemsi kahve tonlarındaki açık yüzlü keramik geleneği ise Demir
Çağlar’la birlikte ortaya çıkmaktadır. Buna göre Tunç Çağlar’da koyu yüzlü keramiklerin, Demir
Çağlar’da ise açık yüzlü keramiklerin hakim olduğu söylenebilir. Yalnızca Orta Tunç Çağ’daki
boyalı keramik geleneği bu genellemenin dışında kalmaktadır. Ancak bu durum boyalı keramik
geleneğinin Doğu Anadolu’nun yerel kültürü olmadığı ve bu yüzden de ovadaki yerleşimlere
inmediği ile açıklanabilir. Zira boyalı keramik geleneği bölgeye doğudan gelen hayvancı
göçebelerle ilişkilidir ve bunlar yalnızca mevsimlik olarak kullanılan yüksek yaylalarda etkili
olmuştur.

71
Erken ve Orta Demir Çağlar sürecindeki siyasi yapısının ve eldeki arkeolojik
verilerin gözden geçirilmesi uygun görülmüştür. Söz konusu değerlendirme
sırasında yivli keramiğin ele geçtiği tüm merkezler teker teker ele alınmıştır.
Şimdi bu değerlendirmelere geçmeden önce Demir Çağ kavramı ve özellikleri
üzerinde duralım:

A- DEMĐR ÇAĞ KAVRAMI VE ÖZELLĐKLERĐ

Teknolojik keşifler insanlık tarihinde önemli dönüm noktaları olarak kabul edilir.
Tarım ve çömlekçiliğin keşfinden sonra gelişen metal endüstrisi insanlığın
yalnızca ekonomik ve sosyal organizasyon açısından değil, aynı zamanda inanç
sistemi, mit ve ayin gibi konularda da yeni bir bakış açısı kazandığı büyük bir
evrim olarak kabul edilebilir.

Demir Çağ olarak adlandırılan dönem, demir teknolojisiyle birlikte yeni dünyanın
oluşumunun başlangıcı kabul edilebilir. Demirden yapılan silah ve araç gereç
imalatı, savaş, üretim ve inşaat alanlarında önemli bir çığır açmış ve bunun
sonucunda artık yeni yerleşim şablonu ve buna bağlı olan sosyal yapılanma
belirlenmeye başlamıştır207. Anadolu’da demirin keşfi her ne kadar M.Ö. 3. binyıl
kadar geriye gitse de, Demir Çağlar’ın başlangıcının M.Ö. 1200 dolaylarında
olduğu konusunda herhangi bir fikir ayrılığı yoktur208. Erken dönemlerde görülen
demirin sayıca az olması, sadece takı ve süs eşyalarında kullanılması ve
çoğunlukla meteorit demirden üretilmesi Demir Çağı başlatacak bir teknoloji
olarak düşünülmemelidir209. Nitekim meteoritlerin kullanımının Demir Çağı’nı
başlatacak bir teknoloji olmadığı ve bunların da taş işler gibi şekil verilerek
işlendiği belirtilmektedir. Demir ancak özel fırınlar keşfedildikten ve özellikle
akkor haline getirilen metalin “sertleştirilmesi” tekniği geliştirildikten sonra
öncelikli konuma geçmiştir210. Bu süreç M.Ö. 1200 dolaylarında başladığı için
Demir Çağlar’ın başlangıcı bu tarihten önceye çekilmemektedir. Demirin uzun

207
Aktüre 2003: 3.
208
Barnett 1969: 3-14; Sandars 1978: 9-13; Muhly 1989: 11; Drews 1993: 3-8; Aktüre 2003: 3.
209
Yalçın 2004a: 94.
210
Eliade 2000: 24.

72
süre kullanımından yola çıkarak Ü. Yalçın demir teknolojisindeki süreci 3 ana
evreye ayırmıştır. M.Ö. 3. binyıla tarihlediği en erken evreyi “Başlangıç Evresi”,
M.Ö. 2. binyıldaki süreci “Gelişme Evresi” ve M.Ö. 9. yüzyıl ve sonrasını ise
“Gelişmiş Evre” olarak adlandırmıştır211. Yalçın, Anadolu’da M.Ö. 3. binyıla
tarihlenen en erken demir buluntusunun Gaziantep’teki Tilmen Höyük’ten elde
edildiğini ifade etmiş ve burada ele geçen demirden bir burma bileziğin M.Ö. 3.
binyıl başına tarihlendiğini belirtmiştir212. Bu tür erken örneklerin Anadolu’daki
birçok kazı yerinden elde edildiğinin de altını çizen Yalçın, Alacahöyük kral
mezarlarından altın kabzalı hançer, altın başlı süs iğnesi, kolye ucu ve demir bıçak
dışında Alişar’dan (Alişar II) ele geçen demir iğnenin M.Ö. 1900-1700 arasına;
Kusura’nın C tabakasındaki demir parçasının M.Ö. 1800-1600 arasına;
Alacahöyük’ün IV. ve II. katları arasındaki çivi, iğne, hançer, okucu, bilezik ve
bıçağın M.Ö. 1800-1200 arasına; Boğazköy’de Büyükkale’den ele geçen
örneklerin M.Ö. 1450-1200 arasına; Korucutepe’deki demir aletlerin ise 1400-
1200 arasına tarihlendirildiğini belirtmiştir213.

Anadolu’da en erken demir objeler M.Ö. 3. binyıl kadar geriye gitse de, Doğu
Anadolu’ya bakıldığında M.Ö. 12. yüzyıldan önceye giden herhangi bir demir
objenin ele geçmediği görülmektedir. M.Ö. 3. binyılda Erken Transkafkasya
kültürünün hakim olduğu ve bu kültüre ait arkeolojik verilerin elde edildiği
merkezlerin hiçbirinde herhangi bir demir objenin ele geçmediği dikkati
çekmektedir. Zira ETR kültürü içinde bronz objelerin sayısı bile oldukça azdır. Bu
durumda Van Gölü ve çevresi için demir teknolojisinin M.Ö. 3. binyıl kadar
eskiye gitmediğini ve en erken Geç Tunç Çağ’dan itibaren bölgede var
olabileceğini düşünebiliriz. Geç Tunç Çağ ve Erken Demir Çağ’da Doğu
Anadolu’da demirin varlığına dair çeşitli arkeolojik kanıtlar söz konusudur.
Urartu Krallığı kurulmadan önceki dönem olan Erken Demir Çağ’da Doğu
Anadolu’da demir işçiliğinin var olduğu Ernis214 ve Karagündüz215 gibi mezarlık

211
Yalçın 2004a: 99; Yalçın 2004b: 221-224.
212
Yalçın 2004a: 94.
213
Yalçın 2004a: 94-97; Yalçın 2004b: 221.
214
Erzen- Bilgiç- Boysal- Öğün 1964: 20; Belli 1987: 93; Belli 2000: 175- 180.
215
Sevin 2000: 169.

73
alanlarından elde edilmektedir. Ernis mezarlarında demir silahların yanı sıra, yine
demirden üretilmiş tarım aletlerinin de bulunduğu anlaşılmaktadır216.

Demirin keşfi Doğu Anadolu topraklarında büyük bir hareketlenme yaratmış ve


bölgede varolan toplulukların siyasi dengesini de belirlemeye başlamıştır. Daha
önceki sistemde tunç işçiliğinin gerektirdiği uzun mesafeli ticaret217 demir için söz
konusu değildir. Demir teknolojisini bilen her usta, demir madeninin olduğu her
yerde üretim yapabilir218. Hatta demir eserlere şekil veren demircilerin göçebelik
halinde olduğu –çünkü sürekli hammadde bulmak, sipariş almak için yer
değiştirir- ve bu sayede başka halklarla içli dışlı olabildiği de söylenmektedir219.
Bu durum Doğu Anadolu’daki dağlı kabilelerin220 demir teknolojisini kontrol
altında tutmasını sağlamış ve daha önceki tunç toplumlarının sistemlerinin
zayıflamasına neden olmuştur. Tunç işçiliğinde gereken uzun mesafeli ticareti
elinde tutan sınıflar artık demir teknolojisinin yayılmasıyla iyice zayıflamış ve o
zamana kadar bu teknolojiye kısıtlı olarak ulaşabilen dağlı aşiretler, güçlü bir silah
teknolojisine sahip olmuştur. Dolayısıyla bölgeye yeni gelen halklar veya dağlı
aşiretler demiri işlemeyi bildikleri için bu durum onların diğer topluluklar
karşısında üstün olmasını sağlıyordu. Demirden silahı olan toplumlar diğerleri
karşısında koşulsuz galip taraf oluyordu. Nitekim Doğu Anadolu’daki
toplulukların M.Ö. 13. ve 9. yüzyıllar arasındaki örgütlenme girişimindeki ve
hemen ardından Urartu Devleti’nin kurulmasındaki önemli paylardan biri birçok
bilim adamı tarafından demir endüstrisi olarak da görülmüştür221. Zira M.Ö. 13.
yüzyıldan itibaren Asur’un Doğu Anadolu topraklarındaki hareketlenmeyi fark

216
Belli 2000: 180.
217
Tunç üretimi için gerekli olan kalay, Doğu Anadolu’da bulunmadığı için, ticaretinin yapılması
zorunluluğunu doğurmuştur (Belli 2004b: 43).
218
Bu durum demir toplumlarının erken evresi için yani henüz doğadaki demirin kullanıldığı
aşama için geçerlidir. Demirin madenlerden çıkarılıp fırınlarda işlenmesi Demir Çağ’ın daha
sonraki evresinde mümkün olmuştur ve bu evrede sistemli bir organizasyonun bulunması şarttır.
219
Eliade 2000: 26.
220
Demir teknolojisine sahip olan dağlı aşiretler daha sonra Urartu Devleti’ni kuracak olan halklar
arasında yer almış olmalıdır. Urartu dönemine gelindiğinde demir teknolojisinin sahiplerinin
büyük bir krallık kurmayı başardıkları görülmektedir. H. Sağlamtimur, bronz üretimindeki dışa
bağımlılığın, demir teknolojisinde söz konusu olmadığını ve Urartu’nun ana metal üretiminin
demir olduğunu önermiştir (Sağlamtimur 2001: 98). Nitekim artık dışa bağımlı olmayan aşiretler
demir teknolojisinin de gücü sayesinde bölgede bir krallık kurmayı başarmışlardır.
221
Çilingiroğlu 1994: 27.

74
ettiği ve demir endüstrisine ulaşmak için bu bölgeye sürekli askeri sefer
düzenlediği bilinmektedir222.

Demir teknolojisi Doğu Anadolu’da yalnızca siyasi örgütlenmenin değil aynı


zamanda inşaat faaliyetlerinin ve buna bağlı olarak yerleşim modellerinin
değişmesinde de etkili olmuştur. Daha önce yani M.Ö. 3. ve 2. binyıl boyunca
Doğu Anadolu’da yarı-göçebe olarak yaşayan ve geçim şekli hayvancılığa dayalı
olan boy formatındaki küçük gruplar köy tipi yerleşmelerde yaşarken, Geç Tunç
Çağ’la birlikte demir endüstrisinin ortaya çıkmaya başlaması ve yeni grupların bu
bölgeye nüfuz etmesiyle birlikte artık daha örgütlü bir yapı sergileyen kabile
formatındaki topluluklar görülmeye başlamıştır. Nitekim Geç Tunç Çağı’ndan
itibaren ortaya çıktığı iddia edilen kaleler223 ve kale çevresindeki yerleşimler daha
sonra şekillenecek olan Demir Çağ toplumlarının bölgedeki örgütlenmelerinin
mimariye ve yerleşim şablonuna olan etkisini açıkça ortaya koymaktadır. Đşte bu
dönem, toplumların savaşçı kimliklerinin ve askeri tekniklerin de oturmaya
başladığı bir dönem olarak yorumlanabilir. Nitekim Demir Çağ’la birlikte artık
kesin olarak varlığını bildiğimiz kaleler veya ileri düzeydeki silah endüstrisi
Demir toplumlarının savaşçı niteliğini gösteren önemli kanıtlardan sayılabilir224.

Demir gibi güçlü bir madenin keşfi hem büyük dağ kalelerinin inşa edilmesinde
ve buna bağlı olarak oluşan yerleşim sisteminin belirlenmesinde, hem de askeri
organizasyonun oluşturulmasında ve demir toplumlarının savaşçı niteliği
yüklenmesinde etkili olabilecek önemli bir adım olarak düşünülebilir. Zira Demir
endüstrisinin kendisi de başlı başına düzenli bir organizasyonu gerekli kılıyordu
ve belki de bölgedeki toplulukların örgütlenmesinin çıkış noktası demir
endüstrisindeki organizasyona dayanmaktaydı. Ancak bölgedeki demir
endüstrisinin mi siyasi örgütlenmeye sebep olduğu, yoksa askeri ve siyasi
örgütlenme sonucu mu demir endüstrisinin geliştiği tam olarak bilinmemektedir.

222
Asur krallarından I. Tiglat Pileser (M.Ö. 1115-1077), II. Tukulti-Ninurta (M.Ö. 890-884) ve II.
Asurnasirpal (M.Ö. 884-859) Van bölgesine yaptığı seferler sırasında ele geçirdiği ganimetler
arasında demirden de bahsetmektedir (LAR I: 222, 223, 405, 501, 502).
223
Doğu Anadolu’da saptanan Geç Tunç Çağ kaleleri daha sonraki bölümde detaylı olarak
incelenecektir.
224
Demir toplumlarının savaşçı karakteri din felsefecisi M. Eliade tarafından da vurgulanan
önemli bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır (Eliade 2000: 71).

75
Kesin olan, Demir Çağ’da Doğu Anadolu’daki organizasyonda demir
endüstrisinin inkar edilemez bir payının olduğudur.

Demir endüstrisi inşaat ve askeri alandaki ilerlemeler dışında imar faaliyetlerinde


de önemli bir gelişim dönemi olarak kabul edilebilir. Dağ eteklerine yapılan
kaleler ve bu kalelerin eteklerindeki yerleşimlerin ayakta kalabilmesi su
ihtiyacının giderilmesiyle mümkündür. Demir Çağı ile birlikte bu tür yüksek dağ
kalelerine bile suyun taşınabilmesi, aynı zamanda daha önceki dönemlerde büyük
oranda hayvancılık üzerine dayalı olan geçim şeklinin tarımsal faaliyetler
açısından da yoğunluk kazanmasını sağlamıştır. Ele geçen yazılı kaynaklar
bölgede Demir Çağ boyunca bağ, bahçe ve baraj inşasının devletin önemli
görevleri arasında sıralandığını göstermektedir. Özellikle Urartu dönemi yazılı
kaynakları bu tür imar faaliyetlerini açıkça dile getirmektedir225.

Demir Çağ toplumları yalnızca yerleşim sistemi ve inşa faaliyetleri açısından


değil, aynı zamanda inanç sistemi ve mezar gelenekleri açısından da Tunç Çağ
toplumlarından ayrılmaktadır. Özellikle Orta Demir Çağ’la birlikte uygulama
görmeye başlayan kaya nişleri ve kayalara oyulmuş oda mezar geleneği, döneme
damgasını vuran önemli bir değişim süreci olarak karşımıza çıkmaktadır. Demir
toplumlarının demir endüstrisindeki başarıları sayesinde artık kütlesel kayalara
çeşitli törenlerin yürütüldüğü kaya nişlerinin veya krali ailelerin ölülerini
yerleştirdikleri kayalara oyulmuş oda mezarların inşa edilebildiği anlaşılmaktadır.
Meherkapı, Analıkız gibi törensel nişler veya Van Kalesi’ndeki Urartu krallarına
ait oda mezarlar söz konusu demir toplumlarının kayaları oyma başarılarını
gösteren önemli merkezler arasında yer almaktadır226. “Dağ kültürü” olarak da
tanımlanan kaya nişlerinin veya platformların Erken Demir Çağ’dan itibaren
oluşmaya başladığı ve Urartu Krallığı öncesinde de tapım gördüğü
düşünülmektedir227.

225
Ayrıntılı bilgi için bakınız: M. Payne, Urartu Çiviyazılı Belgeler Kataloğu, Đstanbul, 2006.
226
Ayrıntılı bilgi için bakınız: N. Çevik, Urartu Kaya Mezarları ve Ölü Gömme Gelenekleri,
Ankara, 2000.
227
Ayrıntılı bilgi için bakınız: M. B. Baştürk, Din ve Dini Ayinlerin Urartu Krallığı’ndaki
Toplumsal ve Siyasal Rolü, Đzmir, 2006 (yayınlanmamış yüksek lisans tezi).

76
Erken Demir toplumlarının materyal kültürü hakkında çeşitli bilgilere sahip
olmamıza rağmen onların inançları veya ayinleri hakkında pek fazla bilgimiz
yoktur. Ancak din felsefecisi M. Eliade bu konudaki eksiklerimizi kısmen
kapatmaktadır. Keramik, demir obje ve silahlar, kaleler, yerleşimler ve mezarlar
açısından bilgi sahibi olduğumuz demir toplumlarının ne tür inançları olduğu
konusunda en önemli çalışmayı yapan kişi olarak karşımıza çıkan Eliade,
Demirciler ve Simyacılar adlı eserinde demir toplumlarına ait ritüel ve ayinler
üzerinde durmuştur. Yazara göre Demir Çağı, insanlığın askeri ve siyasi tarihine
dahil olmadan önce, tinsel yaratımlara yol açmıştır. Diğer bir ifadeyle Demir Çağı
insanlığın önce inanç sistemini değiştirmiş, sonra da bu değişim askeri ve siyasi
davranışına yansımıştır228.

Demir anlamını taşıyan en eski sözcüğün Sümerce’de “gök” ile “ateş”


piktogramlarından oluşan AN.BAR kelimesiyle ifade edildiğini belirten Eliade, en
erken dönemlerden itibaren doğadaki meteorit demirin229 gökten geldiğinin
bilindiği düşüncesinden yola çıkarak bu demirin kutsal kabul edildiğini ortaya
koymaktadır230. Mısır ve Hitit dönemlerinde de “gök demiri” anlamına gelen
terimlerin kullanıldığını belirtmekte ve meteoritlerin “yukarıdan” yani gökten
geldikleri için göksel kutsallığa ait olduklarını ifade etmektedir231. Ayrıca meteorit
demirden yapılan eserlerin de kutsal ve değerli sayıldığını çeşitli kültürlerdeki
örneklerle açıklamaktadır. Demirin ortaya çıkması, ardından da endüstride
yaygınlaşması metalurji ayinlerini etkilemiştir. Yalnızca demir eserler ve
demirciler değil, aynı zamanda demirci aletleri de bir o kadar değerli ve kutsal
sayılmıştır. Çekiç, körük ve örs gibi aletler mucizevi varlıklar olarak görülmüş ve

228
Eliade 2000: 25.
229
Doğada iki tür demir bulunmaktadır: Meteor Demir (Gök Demir) ve Terrestrik Demir (Yer
Demir). Bunlardan en yaygın olanı demir meteoritlerdir (gök demir). Bilindiği üzere oluşumundan
bu yana yeryüzüne sayısız miktarda meteoritler düşmüştür. Günümüzde her yıl 100.000 ton
gökcisminin dünyaya düştüğü biliniyor. Şimdiye kadar yeryüzüne ulaşan meteorların çoğu
silikatlardan (taş meteorit), küçük bir kısmı ise demirden (demir meteorit) oluşur. Bazıları çeşitli
mineralleri içermektedir. Terrestrik demir ise, yeryüzünde doğal olarak kendiliğinden oluşur.
Demiroksitlerce zengin bazaltik magma, yerkabuğu çatlakları boyunca yüzeye doğru çıkarken
kömürlü katmanlara rastladığında, içerdiği bu demir oksitler kömürün indirgeyici özelliği
karşısında metale dönüşebilir ve böylece bazaltlar içinde demir bulunabilir (Yalçın 2004a: 97).
230
Demir eserlere duyulan saygının tanıdık evrene ait olmayan, başka yerlerden gelen, dolayısıyla
bir öte dünya işareti kabul edilen yabancı bir nesneye duyulan saygıyı ifade ettiği belirtilmiştir
(Eliade 2000: 22, 28).
231
Eliade 2000: 19.

77
bunların demircinin yardımı olmadan kendi büyüsel-dinsel güçleriyle
işleyebildiklerine inanılmıştır232. Maden ocağının açılışının ya da bir fırının
yapımının çoğunlukla şaşırtıcı bir arkaikliğe sahip ritüel işlemler olduğunu
belirten Eliade, maden ocaklarının açılışını şu şekilde ifade etmiştir:

“Maden canlıdır, istediği gibi hareket eder, saklanır, insanlara sevgi


ya da düşmanlık besler. Afrika’daki Bayekalar arasında, yeni bir
maden galerisi açılacağı zaman, etrafında rahip ve işçiler bulunan şef,
madende hakim olan atasal “bakır ruhlarına” bir dua okur. Dağ
ruhlarını rahatsız etmemek ve kızdırmamak için nereden kazılmaya
başlanacağına karar veren kişi her zaman şeftir. Aynı şekilde Bakitara
madencileri “yerin sahibi” ruhları yatıştırmak ve çalışmaları
sırasında özellikle cinsel olmak üzere birçok tabuya uymak
zorundadırlar. Ritüel arılık önemli bir rol oynar. Haitili yerliler altın
bulmak için iffetli olmak gerektiğine inanırlar ve maden aramaya uzun
süre oruç tuttuktan ve cinsel perhiz yaptıktan sonra başlarlar.
Madencilerde arılık halini, orucu, duaları ve ibadetle ilgili eylemleri
görüyoruz. Çünkü kimsenin dokunamayacağı kutsal bir alana
girilecektir; yeraltındaki yaşamın düzeni bozulacak, bu yaşamı idare
eden ruhlar rahatsız edilecek, bildik dinsel evrene ait olmayan, çok
daha derin, çok daha tehlikeli bir kutsallıkla temasa geçilecektir. …
Bütün bu ürkütücü kutsallıkla yüklü olan maden filizleri, fırınlara
taşınır. Đşte o zaman en zor ve en maceralı işlem başlar. Zanaatkar,
“büyümeyi” (madenin büyümesi) hızlandırıp tamamlamak için kendini
yeryüzü ananın yerine koyar. Fırınlar, maden filizinin büyümesini
tamamladığı yeni, yapay bir rahimdir. Madenlerin yanına kamp
kurulur, orada bütün mevsim (Afrika’da genellikle mayıs ve kasım
arası) potansiyel olarak arı bir şekilde yaşanır. Açevalı maden

232
Örneğin Angola’da çekice tapılırdı ya da demiri bilmeyen Ogoweler komşu kavimlerdeki
demircilerin körüklerine taparlardı (Eliade 2000: 30).

78
eriticileri bütün zaman boyunca en katı cinsel perhizlerini uygular.
Bayekeler fırının etrafında kadın görmek istemezler…”233.

Yukarıdaki anlatım, maden ocaklarının, madencilerin ve bunlarla ilgili işlemlerin


ne derecede kutsal olduğunu ve bunlara törensel faaliyetlerin yürütüldüğünü
açıkça ortaya koymaktadır. Aynı şekilde maden ocaklarının veya demirci
fırınlarının açılışı için çeşitli kurban törenlerinin de düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Afrika’da kamp yerinde tavukların kurban edildiği ve ateşe, maden filizine ve
kömüre kan akıtıldığı belirtilmektedir234.

Sonuç olarak demir toplumlarının maden ocağı, maden fırını, demirci, demir eser
ve demirci aletleri olmak üzere madenle ve demirle ilgili birçok şeyi kutsal
gördükleri ve inanç dünyalarına bunlarla ilgili çok sayıda ayin ve simge
ekledikleri anlaşılmaktadır. Nitekim Eliade, insanlığın metalin keşfiyle kendine
geldiğini, madencilik ve metalurji işleri içine girdiğinde neredeyse bütün varoluş
tarzını değiştirdiğini ifade etmiştir235. Benzer metalurji inançları ve ayinleri arkaik
dönemlerde de var olmuştur. Özellikle Asur kralı Asurbanipal dönemi (M.Ö. 668-
627) yazılı kaynaklarında bu tür ayinlerle ilgili bir bilgi bulunduğu Eliade
tarafından dile getirilmiştir236:

“Maden fırınının planı hazır olunca hayırlı bir ayın hayırlı bir gününü
bekleyeceksin. Onlar fırını yaparlarken onları izleyecek ve sen de
çalışacaksın. Zamanından önce doğmuş embriyonları (maden filizleri)
getireceksin, bir başkası, bir yabancı girmemelidir, temiz olmayan bir
kişi de onların önünden geçmemelidir, önlerinde gereği gibi saçı
saçmalısın: madeni fırına koyacağın gün embriyonların önünde bir
kurban keseceksin; çam tütsüsü ile bir tütsülük koyacaksın, önlerinde
kurunna birası saçacaksın. Fırının altında bir ateş yakacaksın ve
madeni fırının içine koyacaksın. Fırına bakmak için getireceğin
adamlar arınmalıdır ve sonra fırına bakmaları için oraya getireceksin.

233
Eliade 2000: 60-61.
234
Eliade 2000: 65.
235
Eliade 2000: 60.
236
Eliade 2000: 77. Eliade tarafından gönderme yapılan bu yazıtın orjinali Asur yazıtları arasında
bulunamamıştır. Bu durum olasıkla tercüme farkından kaynaklanmış olmalıdır.

79
Fırında yakacağın odun günlükağacı (sarbatu) odunu olmalıdır;
kabukları ayıklanmış kalın, büyük odunlar olmalıdır, Ab ayında
kesilmiş olmalı ve yığın yığın değil deriye sarılı olarak saklanmış
olmalıdır. Bu ağacı fırına koyacaksın”.

Yukarıdaki metinden anlaşılacağı üzere Babil’de de madencilik, madenci fırını ve


madenciler oldukça önemli bir yer tutuyordu ve bu konuda çeşitli ayinler
düzenleniyordu. Benzer şablon tez konumuzu oluşturan Doğu Anadolu için de
geçerli olmalıdır. Materyal kültürünün bir kısmına sahip olduğumuz Doğu
Anadolu’nun demir toplumlarının da en azından madencilik veya demircilikle
ilgili benzer inanış ve ritüelleri olmalıdır. Yarı göçebe olduğunu düşündüğümüz
Doğu Anadolu Erken Demir Çağ halklarının en azından bir kısmının bir bölgeden
diğerine hareket halinde olan demircilerden oluştuğu düşünülebilir. Nitekim bu
dönem halklarının madencilikle uğraştığını ve buna önem verdiğini kanıtlayan
önemli buluntulardan biri de daha sonraki bölümde detaylı olarak tartışılacak olan
Hakkari stelleridir. Hakkari’de bulunan 13 adet taş stelin üzerine kabartma ve
kazıma olarak işlenmiş olan insan figürleri bulunmaktadır237. Bunların en dikkat
çekici özellikleri ellerinin arasında tuttukları nesnelerdir. Söz konusu nesnelerin
gövdesinin yumuşak deriden, elle tutulan kısmının ise ahşaptan olabileceği
belirtilmiştir. Deriden bir tulum görünümündeki bu nesne, V. Sevin tarafından
içki kabı olarak yorumlanmıştır238. Ancak bu betimlemenin körük veya üfleç
olabileceği de düşünülmektedir239. Steller üzerindeki diğer objeler de göz önüne
alındığında, bunların metal ingotlar, çekiçler ve çeşitli metal kama ve kılıçlardan
oluştuğu dikkati çekmektedir. Bu durumda bu nesnenin içki kabından çok, körük
olması daha makul görünmektedir. Buna göre, eğer steller üzerindeki figürlerin
ellerinde taşıdıkları nesnenin körük veya üfleç olduğu kabul edilirse, bu durumda
söz konusu figürlerin demirci ya da maden ustalarına ait olduğu önerilebilir.
Nitekim O. Belli Hakkari bölgesinin çok dağlık olmasına dayanarak bölgede tarım

237
Sevin- Özfırat- Kavaklı 2001: 357; Sevin 2001: 80; Sevin 2005b: 68.
238
Sevin, iki elinde göğsüne doğru tuttuğu bir kap bulunan kadın ve erkek figürlerinin Batı Đran’da
Demir Çağı’nın başlarından itibaren mezar armağanı olarak yaygın bir kullanım gördüğünü
belirtmiştir (Sevin 2001: 83).
239
A. Çilingiroğlu ile kişisel görüşme. Bu görüşle ilişkili olarak V. Sevin 2006 yılı yayınında
figürlerin elinde tuttuğu metal külçelerden yola çıkarak, bunların metal veya kalay ticaretini
kontrol eden dağlı bir kabileye ait olabileceğini önermiştir (Sevin 2006: 165).

80
ve hayvan besiciliğine dayanan bir ekonomi olmadığını ve bu yüzden maden
üretimi ve ticaretin çok önemli bir rol oynadığının altını çizmiştir240. Ayrıca
bunların bir bölgeye stel olarak dikilmesi de bunların kutsallığına ilişkin önemli
bir ipucu vermektedir. Bir diğer önemli nokta, madencilik veya demircilik
ritüelleri kapsamında gerçekleştirilen kurban merasimleridir. Benzer şablon Erken
ve Orta Demir Çağlar sürecinde çalışma konumuzu oluşturan Doğu Anadolu’da
da uygulanmış olabilir. Dolayısıyla Urartu merasimleri içinde kesin olarak
uygulama gördüğünü bildiğimiz kurban merasimlerinin bir kısmının maden ocağı
veya madenci fırını ritüelleri sırasında gerçekleştirilmiş olabileceğini
düşünmemek için herhangi bir neden yoktur.

Öte yandan Urartu dönemi yazılı kaynaklarının hiçbirinde demir veya demircilerle
ilgili herhangi yazıt bulunmamıştır. Urartu yazıtları arasında yalnızca Qulha seferi
yazıtında demir bir mühürden bahsedilmektedir241. Ancak bu durum Urartu’nun
demire önem vermediği anlamına gelmez. Nitekim birçok Urartu merkezi
kazısından elde edilen demir silahlar ve eserler, Urartu’nun demir teknolojisindeki
üstün başarısını açıkça ortaya koymaktadır. Bu kadar gelişmiş bir endüstrinin
yazıtlara yansımamış olması bölgenin demir kaynakları açısından zengin oluşuyla
açıklanabilir242. Ayrıca Urartu yazıtlarında demirle ilgili herhangi bir ritüelin
bulunmayışı, Urartular’ın yazıtlarda çoğunlukla askeri sefer ve imar
faaliyetlerinden bahsetmiş olmasıyla açıklanabilir.

Sonuç olarak, Demir Çağın gelişi Doğu Anadolu topraklarında mimariden


keramiğe, mezar geleneğinden inanç sistemine kadar birçok konuda değişime yol
açmıştır. Şimdi söz konusu değişimin somut olarak ortaya konması için Doğu
Anadolu ve çevresindeki arkeolojik verileri detaylı olarak değerlendirelim.

240
Belli 2008a: 52.
241
UKN I: 155 D; Payne 2006: 223.
242
Urartu sınırları içinde Van, Bingöl, Bitlis, Siirt, Tunceli ve Erzurum gibi birçok bölgede Urartu
döneminde yoğun olarak kullanıldığı düşünülen demir yatakları tespit edilmiştir (Belli 1987: 96-
97- Harita 1; Belli 1998a: 313).

81
ERKEN VE ORTA DEMĐR ÇAĞLAR SÜRECĐNDE DOĞU ANADOLU VE
ÇEVRESĐNĐN ARKEOLOJĐK VERĐLERĐ VE YĐVLĐ KERAMĐKLERĐN
VARLIĞI

Doğu Anadolu’nun kültürel gelişim süreci göz önüne alındığında, batıdan çok,
doğu, güney ve kuzey ile benzer özellikler taşıdığı görülmektedir. Nitekim Doğu
Anadolu tüm dönemler boyunca, batısında kalan Orta Anadolu’dan kelimenin tam
anlamıyla kopuk bir kültürel süreç içinde olmuş ve bu bölge ile neredeyse hiçbir
kültürel ilişki kurulmamıştır. Bu çerçeve dahilinde Fırat Nehri, doğu ve batı
kültürleri arasında bir sınır niteliği taşımaktadır. Bu nedenle Fırat’ın doğusundaki
alanda yapılacak herhangi bir çalışmada, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Batı ve
Kuzeybatı Đran ve Transkafkasya bölgeleri bir bütün olarak değerlendirilmelidir.

Doğu Anadolu’nun Erken ve Orta Demir Çağlar’daki arkeolojik verilerini bilmek,


kuşkusuz söz konusu dönemlerde varolan yivli keramik kültürünü
anlamlandırmamıza büyük katkı sağlayacaktır. Bölgenin arkeolojik verileri
değerlendirilirken, zincirin kopuk halkalarını tamamlayabilmek için kimi zaman
Đran ve Transkafkasya’daki, kimi zaman da Güneydoğu Anadolu’daki arkeolojik
verilere başvurulacaktır. Bu nedenle şimdiye kadar tüm bu bölgelerde birbirinden
kopuk olarak değerlendirilen Erken ve Orta Demir Çağlar’a ait arkeolojik veriler
irdelenerek, bunlar tek bir potada eritilmeye çalışılacaktır. Bunun için öncelikle
her bölge kendi içinde değerlendirilecek ve daha sonra da karşılaştırmalı olarak
bir bütün içinde tartışılacaktır. Şimdi her bir bölgenin Erken ve Orta Demir
Çağları’na ait arkeolojik verilerini ayrı ayrı ele alalım243.

1- Erken Demir Çağ

243
Erken Demir Çağ ve Orta Demir Çağ dönemleri ele alınırken bu iki dönemin tarihiyle ilgili
herhangi bir öneri yapılmayacaktır. Bölgeler değerlendirilirken her bölgede kabul edilen veya
önerilen tarihler ele alınacaktır. Ancak daha sonraki B3 bölümünde bölgeler arası karşılaştırma ve
değerlendirme yapılacak ve bu bölümde bu iki dönemin tarihi için bir öneride bulunulacaktır.
Demir Çağ kronolojisiyle ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: Çilingiroğlu 1987b: 108-115.

82
Doğu Anadolu Bölgesi ve çevresinin (Kuzeybatı Đran ve Transkafkasya) Erken
Demir Çağı’yla ilgili arkeolojik veriler, dönemi anlamlandırabilmek veya
karakterini saptayabilmek açısından oldukça yetersizdir. Söz konusu bölgelerde
Erken Tunç Çağ’a damgasını vuran sağlam ve tespiti nispeten daha kolay olan bir
ETR kültüründen244 sonra, Urartu Devleti’nin kurulduğu Orta Demir Çağ’a kadar
olan süreç, gerek Doğu Anadolu, gerekse Kuzeybatı Đran ve Transkafkasya
arkeolojisinde birçok soru işaretini barındıran bir problemler dönemi olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bunun en büyük nedenlerinden biri ise, I. Bölüm’de de
ifade edildiği gibi, bahsi geçen bölgelerin çoğunlukla göçebe veya yarı-göçebe
hayvancı hayat tarzına uygun bir coğrafyaya sahip olmasıdır245. Nitekim bu
süreçte varolan kültürlere ait arkeolojik verilerin sağlamlıktan uzak ve oldukça
cılız bir görüntü arz etmesi bu özellikleriyle ilişkili olmalıdır.

Orta Tunç Çağ, yarı-göçebe veya göçebe yaşam şeklini doğrulayan en önemli
dönemlerden biri olarak tanımlanmaktadır. Arkeolojik veriler bu kültürün tümüyle
yaylacı olduğunu ortaya koymaktadır246. Boyalı keramik geleneğinin yaratıcısı
olarak kabul edilen Orta Tunç Çağ halklarının arkeolojik olarak höyüklerde tespit
edilememesi, bunlara ait yerleşimlerin bulunamaması ve keramiklerin yalnızca
yüksek yaylalardaki mezarlarda ele geçmesi, Orta Tunç Çağ’ın az bilinen bir
dönem olarak tanımlanmasına sebep olmuştur. Doğu Anadolu’da hemen hemen
tümüyle mezarlardan tespit edilen bu kültürün, buna karşıt olarak Kuzeybatı
Đran’da ve Transkafkasya’da yerleşim yerlerinde de saptandığı bilinmektedir.
Dolayısıyla Doğu Anadolu için genellikle Orta Tunç Çağ’da höyüklerin terk
edildiği ve nüfusun geçim şeklini değiştirerek ovalardan dağlara doğru göç ettiği
fikri kabul görmektedir. Ancak Orta Tunç Çağ’da höyüklerin terk edildiğini ve
nüfusun dağlara göç ederek tamamen göçebe hayat tarzına geçtiğini kanıtlayacak
sağlam arkeolojik kanıtlar söz konusu değildir. Bölgede yer alan höyüklerin
tümünde ETR tabakasından hemen sonra Demir Çağ tabakası gelmektedir ve
hiçbirinde bu iki dönem arasında bir kesinti veya boşluğa işaret edecek bir dolgu
244
ETR kültürüyle ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: I. Bölüm: 32-35.
245
ETR kültürünün yaratıcısı olan Tunç Çağ halklarının yarı-göçebe ve hayvancı karakterlerine
rağmen höyüklerde saptanan mekanlar bunların aynı zamanda yerleşik ve tarımcı özellik
gösterdiklerini de doğrulamaktadır (Burney-Lang 1971: 57; Cribb 1991: 222-223; Rothman 2003:
106).
246
Özfırat 2001a: 108.

83
veya bir yıkım söz konusu değildir. Bu durumda, gerçek anlamda ETR kültürü
olmasa da, bunun yozlaşmış şekildeki geç dönem uzantısının Tunç Çağ sonlarına
kadar devam etmiş olabileciğini düşünmemek için hiçbir neden yoktur. Zira bir
kültürün esas hakim olduğu dönem bittikten sonra birden keskin bir şekilde sona
ermesi ancak bir istila ile açıklanabilir. Bu durumda Doğu Anadolu’da henüz bir
istila veya yıkımı kanıtlayacak herhangi bir veri bulunmadığı sürece, ETR
kültürünün Orta Tunç Çağ kültürü ile birlikte sona erdiğini önermek mümkün
değil gibi görünmektedir. Zira Dilkaya Höyük’ten elde edilen arkeolojik veriler,
ETR kültürünün, yozlaşarak da olsa Orta Tunç Çağ’ın sonlarına kadar devam
ettiğini göstermesi açısından önemli bir merkez olarak karşımıza çıkmaktadır247.
Yine Sos Höyük’te ETR kültürünün M.Ö. 1500’lere kadar devam ettiği
konusunda öneriler yapılmıştır248. Ayrıca Metsamor’daki Orta Tunç Çağ
mezarlarında boyalı keramiklerle birlikte bulunan siyah yüzlü keramikler bu
devamın varlığını kanıtlar niteliktedir249. Dolayısıyla Orta Tunç Çağ kültürü her
ne kadar boyalı keramiklerin varlığıyla tanımlansa da, gerek Transkafkasya’dan,
gerekse Doğu Anadolu’dan elde edilen arkeolojik veriler, keramik geleneği
açısından aynı dönemde ETR kültürünün izlerinin de devam ettiğini ortaya
koymaktadır.

Kanımızca M.Ö. 2. binyılda Doğu Anadolu’ya boyalı keramikleri getiren halklar,


yerleşmek için değil hayvanlarını otlatmak ve bu bölgeyi mevsimlik otlak alanı
olarak kullanmak için gelmişlerdir. Dolayısıyla kökleri daha eskiye giden ETR
halklarının bu dönemde höyükleri tamamen terk etmediği ancak ETR yerleşim
sisteminde günümüzde de olduğu gibi tarım yerine hayvancı ekonominin baskın
olduğu ve buna bağlı olarak ETR halklarının da mevsimlik olarak yaylara
gidebilecekleri göz ardı edilmemelidir250. Bu durumda Doğu Anadolu yaylalarının
Orta Tunç Çağ’da gerek daha eski ETR halkları tarafından, gerekse bölgeye yeni
gelen Orta Tunç Çağ halkları tarafından kullanıldığı düşünülebilir. Dolayısıyla
Doğu Anadolu’da yer alan ve boyalı keramikleri içeren Orta Tunç Çağ mezarları
Đran’da veya Transkafkasya’da yerleşimi bulunan yarı-göçebe topluluklara ait

247
Sağlamtimur 1994: 77; Çilingiroğlu 1993: 472; Çilingiroğlu 1994: 26.
248
Sagona and Sagona 2000, 64-66.
249
Helwing- Özfırat 2006: 3.
250
Güneri 2006b: 412.

84
olmalıdır. Nitekim bu keramikleri üreten halkların hayvancı göçebe topluluklar
olduğu ve bunların çoğunlukla Aras Vadisi ya da Kuzeybatı Đran civarında
yoğunlaştığı kabul edilmektedir251. Aynı Doğu Anadolu’da olduğu gibi Dinkha
Tepe ve Haftavantepe gibi küçük köy tipi ve tarımla uğraşan yerleşmeler aynı
zamanda hayvancılıkla da uğraşmaktaydılar. Hayvancılığın büyük oranda yer
aldığı bir geçim şeklinde ister istemez yarı-göçebe hayat tarzının hakim olması
gerekliydi. Dolayısıyla söz konusu toplulukların yazın hayvan sürülerinin
otlatılması için çeşitli otlak alanlarına göç etmesi gerekliydi. Bu durumda
kullandıkları otlak alanlarının Doğu Anadolu topraklarına kadar ulaştığı
düşünülebilir252. Bu durumda Doğu Anadolu bölgesine M.Ö. 2. binyılda bir göç
olduğuna dair geleneksel inanış yerine söz konusu göçün mevsimlik bir göç
olabileceği ortaya çıkmaktadır.

Doğu Anadolu’nun Orta Tunç Çağ kültürüne dair verilerimiz sınırlı da olsa en
azından kültürün tanımlanmasına olanak vermektedir. Özellikle Orta Tunç Çağ
kültürünün keramik geleneğinin bilinmesi veya yaşam tarzını anlamamıza ilişkin
verilerin bulunması, bu kültürü Geç Tunç Çağ’a göre nispeten daha anlaşılır bir
hale getirmektedir. Doğu Anadolu arkeolojisindeki en belirsiz ve en problemli
dönemlerden biri Geç Tunç Çağ’dır. Bugün bilim adamları bu dönemi Doğu
Anadolu’da hiç yaşanmamış gibi kabul ederek çoğunlukla Erken Demir Çağ
öncesi geçiş evresi şeklinde ifade etmektedirler253. Bu yüzden Doğu Anadolu
arkeolojisinde Geç Tunç Çağ ve Erken Demir Çağ çoğunlukla bir arada
değerlendirilir. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar bu dönemin varlığına ilişkin
ipuçları vermektedir. Örneğin Sos Höyük’te “Sos III” olarak adlandırılan ve M.Ö.
1500-1000 yılları arasına tarihlenen bir Geç Tunç Çağ tabakasının varlığından
bahsedilmektedir254. Sos Höyük’teki Geç Tunç Çağ tabakası buluntularına
baktığımızda, eldeki verilerin çok sınırlı olduğu ve tüm bilgilerin L16c
açmasındaki küçük bir çukur alandan geldiği anlaşılmaktadır255. Ayrıca A. Özfırat

251
Ayrıntılı bilgi için bakınız: A. Özfırat, Doğu Anadolu Yayla Kültürleri, Đstanbul, 2001.
252
Helwing- Fahimi 2005: 134.
253
Gerek Doğu Anadolu’da, gerekse Ermenistan’da son yıllarda yüzey araştırmalarıyla tespit
edilen bir çok merkez (kale veya höyük) “Geç Tunç-Erken Demir Çağ” başlığı altında
değerlendirilmiştir.
254
Sagona 2000: 349; Sagona- Sagona 2003: 104.
255
Sagona-Sagona 2000: 66.

85
tarafından gerçekleştirilen yüzey araştırmaları da, bölgenin Geç Tunç Çağı’na
ilişkin veriler sunmaktadır. Araştırmalar sırasında bölgede tespit edilen bazı
kaleler Geç Tunç Çağ/Erken Demir Çağ kaleleri olarak tanımlanmıştır256. Öte
yandan, Elazığ-Malatya bölgesi ile Güneydoğu’da gerçekleştirilen kazılarda Geç
Tunç Çağı’na ilişkin veriler Doğu Anadolu’nun diğer bölgelerine göre nispeten
daha fazla olmasına rağmen, bunlar da dönemin geneline ilişkin bilgi verecek
düzeyde değildir. Netice itibariyle, Doğu Anadolu’da Geç Tunç Çağı’nın sınırları
ve özellikleri çok net olarak tespit edilemediği için, bundan sonraki dönemi
karakterize eden Erken Demir Çağı’nın da sınırlarını çizmek mümkün
olamamaktadır. Gerek arkeolojik verilerin yetersiz olması, gerekse bu dönemin
hem kendinden önceki Geç Tunç Çağı’yla, hem de kendinden sonraki Orta Demir
Çağı’yla iç içe geçmiş olması, Erken Demir Çağı’nın tanımlanmasında güçlükler
yaratmaktadır. Dolayısıyla Doğu Anadolu’nun Erken Demir Çağı’na ilişkin
problemlerin başında, tarihlendirme ve arkeolojik materyalin tanımlanması gibi
konular gelmektedir.

Doğu Anadolu’nun Erken Demir Çağı’na ilişkin başlıca iki tür arkeolojik veri söz
konusudur: yivli keramikler ve kaleler. Bunlardan ilki olan yivli keramiklerle
ilgili yorumlar 1980’li yıllarda yapılmaya başlamıştır. Söz konusu yıllarda Đran’ın
Erken Demir Çağ kültürü olarak “gri keramik” kabul edilirken, Doğu Anadolu
için “yivli keramik” kabul görmüştür. Gerek Karagündüz ve Dilkaya gibi Van
Gölü Havzası’ndaki höyüklerde, gerekse Norşuntepe ve Korucutepe gibi Elazığ-
Malatya bölgesindeki höyüklerde, Orta Demir Çağı’nı karakterize eden Urartu
tabakasından hemen önce bu tür yivli keramiklerin varlığı ortaya konmuş ve bu
durum yivli keramiklerin Erken Demir Çağ ile özdeşleşmesinin en önemli
dayanak noktası olmuştur. Nitekim bu süre zarfında bölgede gerçekleştirilen
yüzey araştırmalarında bulunan “yivli keramik” her zaman Erken Demir Çağ
göstergesi olarak kabul edilmiştir. Ancak yivli keramiği Erken Demir Çağ olarak
tanımlamanın dayanak noktasını oluşturan kazılara baktığımızda, söz konusu
kazıların hiçbirinde mimarisi olan sağlam bir Erken Demir Çağ tabakası
saptanamamıştır. Öte yandan Urartu dönemi kalelerinden biri olan Ayanis

256
Özfırat 1999: 5; Özfırat 2000: 195.

86
Kalesi’nde de az sayıda yivli keramiğin ele geçmesi bu keramiklerin M.Ö. 7.
yüzyıldaki varlığını kanıtlamış ve daha önce Erken Demir Çağ olarak
değerlendirilen birçok merkezin tekrar gözden geçirilmesi gereğini doğurmuştur.
Nitekim 1990’lı yılların ortalarından itibaren yivli keramiğin neden devamlı Orta
Demir Çağ verileriyle iç içe bulunduğu sorgulanmaya başlamış ve K. Köroğlu ile
E. Konyar Van Gölü Havzası’ndaki yivli keramikler üzerine yaptıkları çalışmada
bunların tümünün Urartu dönemi olduğunu ileri sürmüştür257. Yivli keramiklerle
ilgili bir diğer problem ise bunların çoğunlukla mezarlardan ele geçmiş olmasıdır.
Karagündüz, Dilkaya, Ernis ve Yoncatepe gibi mezarlardan elde edilen arkeolojik
veriler de, bunların Urartu verileriyle bir arada olduğunu ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak Erken Demir Çağ kültürünün en önemli arkeolojik verilerinden biri
kabul edilen yivli keramik kendi içinde cevaplanması gereken birçok soruyu
bünyesinde barındırmakta ve Erken Demir Çağ kültürünü anlamamızda zayıf
kalmaktadır258. Zira Erken Demir Çağ kültürünün diğer bir göstergesi kabul edilen
kaleler de dönemin tarihlenmesi ve tanımlanmasında yetersiz kalmaktadır.
Kalelerde kazı yapılmadan kesin bir stratigrafik çalışma yapılamadığı için yazılı
kaynak gibi kesin bir kanıt olmadan bunların tarihlendirmeleriyle ilgili öneriler
yalnızca hipotez olmaktan öteye gidemez. Nitekim Doğu Anadolu’da saptanan
Erken Demir Çağ kaleleri, yalnızca inşa yönteminden ve mimari özelliklerden
yola çıkarak Urartu kalelerinden bazı farklı özellikler gösterdiği için bu döneme
tarihlenmişlerdir259.

Sonuç olarak Doğu Anadolu’nun Erken Demir Çağı’yla ilgili bilgiler oldukça
sınırlıdır ve çoğu tartışma konusudur. Bu durum Doğu Anadolu ile benzer kültür
bölgesi içinde kabul edilen Kuzeybatı Đran ve Transkafkasya için de geçerlidir. Bu
bölgelerdeki Erken Demir Çağ verileri de tartışmalıdır ancak herhangi birinde
saptanabilecek bir veri, tüm bölgeler için problemi çözücü bir nitelik taşıyabilir.
Dolayısıyla yalnızca Doğu Anadolu’daki değil aynı zamanda Kuzeybatı Đran ve
Transkafkasya’daki arkeolojik verileri de değerlendirmenin faydası olacaktır.

257
Köroğlu 2003: 239; Köroğlu-Konyar 2005: 25-38; Konyar 2005: 105-127; Köroğlu- Konyar
2008: 123-146.
258
Tez konumuzu oluşturan yivli keramiklerle ilgili tartışmalar daha sonraki bölümde detaylı
olarak ele alınacaktır.
259
Kalelerle ilgili çalışmalar daha sonraki bölümde detaylı olarak ele alınacaktır.

87
Ayrıca komşu bölgeleri değerlendirmek aynı zamanda bu bölgelerde yivli
keramiğin varlığını tespit etmek açısından da faydalı olacaktır. Bu yüzden söz
konusu bölgelerin Erken Demir Çağı’na ilişkin verilerin, problemlerin ve
tartışmaların ele alınmasında yarar olacaktır. Erken Demir Çağ süreci ele alınırken
ilk bölge olarak Kuzeybatı Đran’dan başlamanın yerinde olacağı düşünülmüştür.
Bunun en önemli sebebi, Erken Demir Çağ’la ilgili yapılan önerilerin çoğunlukla
Đran’a dayandırılması ve burasının Erken Demir Çağ kültürünün tanımlanmasında
ve tarihlendirilmesinde en sağlam arkeolojik verilerin elde edildiği bölge
olmasından kaynaklanmaktadır.

a- Kuzeybatı Đran:

Đran’daki en erken yerleşim Geç Neolitik Dönem’le (M.Ö. 6500-5500) birlikte


başlamaktadır. Burası da Doğu Anadolu Bölgesi’nde olduğu gibi Kalkolitik
Dönem’de (M.Ö. 5500- 2900) Mezopotamya’nın etkisi altına girmiş ve bu dönemi
karakterize eden Ubaid, Uruk ve Cemdet Nasr kültürleriyle ilişkili keramikler ele
geçmiştir. Tunç Çağlar’a gelindiğinde ise Doğu Anadolu’daki gibi ETR
kültürünün etkisi altına girdiğini görmekteyiz. ETR kültüründen sonra bölgede 2.
binyıl boyalı keramik kültürü hakim olmuş ve bu gelenek Erken Demir Çağ’a
kadar devam etmiştir260.

Đran’ın Demir Çağı genellikle üç bölüme ayrılarak incelenir. Bunlardan en erkeni


Demir Çağı I (Demir I) olarak adlandırılır ve kabaca M.Ö. 1450/1400-1200/1100
yılları arasına tarihlendirilir. Bu dönem Mezopotamya, Suriye ve Anadolu’nun
Geç Tunç Çağı’na denk gelir. Demir Çağı II (Demir II) M.Ö. 1200/1100
yıllarında başlar ve M.Ö. 800 yıllarına kadar sürer. Demir Çağı III (Demir III) ise
M.Ö. 800-550 tarihleri arasındaki Yeni Asur ve Med dönemini içerir. Bu dönemin
sonu yani M.Ö. 550 tarihi aynı zamanda Akhamenid döneminin başlangıcı olarak

260
Dyson 1989b: 6.

88
kabul edilir ve bu tarihten sonraki dönem bazen Demir Çağı IV (Demir IV) olarak
adlandırılır261.

Đran’daki Demir Çağ kronolojisi bölgenin en sağlam arkeolojik verilerinin elde


edildiği Hasanlu yerleşim yerine dayandırılmaktadır. Urmiye Gölü’nün
güneybatısındaki Solduz Vadisi’nde yer alan Hasanlu, 1956 ve 1974 yılları
arasında “Hasanlu Projesi” kapsamında Amerika’daki Pennsylvania
Ünivesitesi’nden R. Dyson başkanlığında bir ekip tarafından toplam 10 sezon
kazılmıştır262. Hasanlu kazılarından elde edilen tabakalanma, bölgenin Demir Çağ
kronolojisine yönelik ilk ve en önemli merkez olması açısından önemlidir. 1989
yılına kadar birçok kere değiştirilen tabakalanma ve tarihlendirme, nihayet 1989
yılındaki Hasanlu’nun Expedion dergisindeki kapsamlı yayınıyla son şeklini
almıştır. Buna göre Hasanlu yerleşiminin tabakalanması ve tarihlendirilmesi şu
şekildedir263:

Hasanlu VI 2000- 1450 (Orta Tunç Çağ)


Hasanlu V 1450- 1250 (Demir I)
Hasanlu IVC 1250- 1100 (Yangın)
Hasanlu IVB 1100- 800 (Demir II)
Hasanlu IVA 800- 750 ( Yangın)
Hasanlu IIIB 750- 600 (Demir III- Urartu)
Hasanlu IIIA 600- 300 (Med-Akhamenid)
Hasanlu II 300

Dyson ve ekibinin önerdiği tabakalanmaya göre boyalı keramiklerin hakim


olduğu VI. tabakadan sonra “gri keramik” olarak adlandırılan yeni bir keramik
geleneği ortaya çıkmakta ve bu yeni gelenek bölgeye yeni bir halkın gelişiyle
açıklanmaktadır. Nitekim söz konusu yeni geleneğin ve yeni halkın temsil edildiği
V. tabaka, Dyson tarafından “Erken Demir Çağ” olarak tanımlanmış ve “Demir I”
dönemi olarak adlandırılmıştır264. Buna göre Hasanlu’dan elde edilen stratigrafik

261
Levine 1987: 230; Helwing- Fahimi 2005: 136.
262
Dyson- Muscarela 1989: 1; Muscarella 2006: 69.
263
Dyson 1989b: 6.
264
Dyson 1989a: 109; Dyson 1989b: 6.

89
veriler, V. tabakayla birlikte artık yeni bir tabakaya geçildiğini açıkça ortaya
koymaktadır. Dolayısıyla Hasanlu’nun V. tabakası, hem stratigrafik açıdan, hem
de mimari özellikler açısından Demir I dönemi verilerinin elde edildiği önemli bir
yerleşim olarak gösterilmektedir. Ancak bu tabakayla ilgili en önemli
problemlerden biri de tarihlendirilmesidir. V. tabakadan alınan radyokarbon
örneklerle desteklenen ancak 1960’lı yıllardan itibaren birçok kez değiştirilen bu
tarih, 1989 yılındaki yayında M.Ö. 1450-1100 olarak verilmiştir265. Komşu
bölgelerin Demir Çağ kronolojisini de etkileyen bu sıra dışı tarihin bugüne kadar
birçok bilim adamı tarafından kabul edildiği anlaşılmaktadır266.

Dyson ve ekibinin Demir Çağ tarihini bu kadar erkene çekmelerindeki önemli


dayanaklardan biri de gri keramiğin yayılım sürecidir. Hasanlu’nun Demir Çağ
keramikleri üzerine çalışan T. C. Young’ın sonuçlarına göre V. tabakada devetüyü
ve kahve mallarla birlikte ele geçen gri keramiğin %40 gibi önemli bir oranda267
olması, yukarıda da belirtildiği gibi yeni bir halkın gelişiyle açıklanmıştır. Bilim
adamları bu keramik geleneğini, yeni bir dönemin başladığına ilişkin en önemli
arkeolojik veri olarak vurgulanmış ve özellikle bölgeye gelen Hint-Avrupalılar’la
ilişkilendirmişlerdir268. Nitekim 1957 yılında “Hasanlu Projesi” kapsamında
bölgede çalışmaya başlayan Dyson ve ekibi, projenin en önemli amaçlarından biri
olarak Batı Đran’daki Med ve Pers varlığının ne kadar erkene gittiğini ortaya
koymak olduğunun altını çizmiştir. Zira bu hedef, Dyson ve ekibinin bölgedeki
araştırmalarının önemli bir kısmını neden Erken Demir Çağ ve gri keramik
üzerine yoğunlaştırdıklarını açıklar niteliktedir269. Dolayısıyla Hasanlu’yla ilgili
çalışmalarda Hasanlu’nun V. ve IV. tabakalarına ayrı bir yoğunluk verilerek
yayınların ve tartışmaların çoğu bahsi geçen tabakalarla ilişkili olan “gri keramik”
geleneği üzerine oturtulmuştur. Neticede Demir Çağ’ın önemli bir arkeolojik

265
Dyson 1989b: 6.
266
Dyson ve ekibinin önerdiği kronlojiye 1980’li yıllarda I. N. Medvedskaya karşı çıkmıştır.
Medvedskaya’nın bu konuyla ilgili itirazları daha sonra ele alınacaktır.
267
Young 1965: 55.
268
Young 1967: 11-34; Burney-Lang 1971.
269
Ayrıntılı bilgi için bakınız: R. H. Dyson, The Hasanlu Project. New Roads to Yesterday, New
York, 1966. (Medvedskaya 1982: 6)

90
verisi olarak kabul edilen gri keramik geleneği ilk Đranlılar’la
özdeşleştirilmiştir270.

Yukarıda da belirtildiği gibi Demir I’in başlangıç tarihinin M.Ö. 1450 gibi erken
bir tarihe çekilmesinin bir nedeni de gri keramiğe dayanmaktadır. Đran’daki
merkezlerin hemen hemen tümünde tespit edilen ve Demir Çağ’la özdeşleştirilen
gri keramiğin kökeni, yayılım alanı ve ortaya çıkış tarihleri gibi konularda çok
sayıda çalışma gerçekleştirilmiştir. Bunların tamamına yakını, bazı ufak tefek
görüş ayrılıkları dışında, söz konusu keramiğin Demir Çağ’ın başlangıcını
simgelediği, bölgeye bir göçle geldiği ve ilk Đranlılar’ı işaret ettiği konusunda
hemfikirdir. Buna göre “Gri keramik” geleneğiyle ilgili yapılan tartışmalar başlıca
iki konu üzerine yoğunlaşmıştır:

1- Gri keramik geleneğinin kökeni ve yayılım güzergâhı


2- Gri keramik geleneğinin ortaya çıkış tarihi

Bunlardan ilki olan gri keramik geleneğinin kökeniyle ilgili çok sayıda öneri
yapılmıştır. Bu konuyla ilgili öncelikle belirtilmesi gereken husus, söz konusu
keramiğin varlığının bir göç hareketiyle ilişkili olduğu konusunda bilim
adamlarının görüş birliği içinde olduklarıdır271. Đlk önceleri genellikle bu göçün
kuzeydoğudan olduğuna inanılmıştır. Medvedskaya, R. M. Ghirshman’ın, F.
Koenig’in hipotezini desteklediğini ve linguistik kanıtlar ışığında ilk Đranlılar’ın
Kafkasya’dan göç ettiğini ileri sürdüğünü belirtmiştir272. Ancak daha sonra C. A.
Burney kuzeyden geldikleri kabul edilen ilk Đranlılar’ın, direk Hazar Denizi’nin
batı kıyılarına değil de, güneydoğu kıyılarına doğru olduğunu önermiştir. Diğer
bir değişle bu yayılımın Doğu Đran’dan batıya doğru olduğunu ileri sürmüş ve bu
güzergah gri keramiğin yayılımıyla da paralel olduğu için en çok kabul gören
öneri olmuştur273. Nitekim gri keramikle ilgili arkeolojik veriler gri keramiğin
Doğu Đran’dan batıya doğru yayılımında kronolojik olarak da gözlenmiştir. Buna
göre, Hazar Denizi’nin güneydoğu kıyısındaki Gurgan Ovası’nda bulunan Shah

270
Burney- Lang 1971: 116; Mallory 1989: 52.
271
Burney, Lang 1971: 115-116.
272
Medvedskaya 1982: 2
273
Burney, Lang 1971: 117; Burney 1994a: 54-55; Mallory 1989: 50.

91
Tepe, Yarım Tepe, Turang Tepe ve Tepe Hisar gibi yerleşimler, gri keramiğin
doğu sınırını oluşturmaktadır. Batıya doğru gelindiğinde ise Hazar Denizi’nin
hemen güneyindeki Khurvin, Kalar Dasht ve Marlik’teki veriler gri keramiğin bu
bölgedeki varlığını ortaya koyan diğer merkezler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Buradan güneybatıya doğru ilerlenecek olursa, Urmiye Gölü çevresindeki
Hasanlu, Dinkha Tepe, Geoy Tepe, Yanık Tepe ve Haftavan Tepe gibi merkezler
bu keramiğin ele geçtiği önemli merkezler olarak yerini almaktadır. Son olarak da
güneybatıdaki Luristan Bölgesi’ndeki Tepe Sialk, Tepe Guran, Tepe Giyan ve
Godin Tepe verileri, bu bölgeden de çok sayıda gri keramiğin ele geçtiğini ortaya
koymaktadır. Netice itibariyle doğudan batıya doğru birçok merkezde tespit edilen
gri keramiğin, aynı zamanda doğudan batıya doğru kronolojik yayılımı da ortaya
konmuştur. Buna göre gri keramiğin en doğu sınırında bulunan Tepe Hisar
yerleşimi önemli bir merkez olarak karşımıza çıkmakta ve hatta burası Young
tarafından gri keramiğin olası köken yeri olarak yorumlanmaktadır274. Gri
keramiğin ele geçtiği Tepe Hisar’ın IIIC tabakasının tarihi olarak M.Ö.
2300’den275 M.Ö. 1500’e276 kadar değişen çok çeşitli tarihler önerilmiştir. Ancak
daha sonraki çalışmalar yeni bir karşılaştırmalı yerleşim olan Yarım Tepe’den
elde edilen veriler ışığında Hisar III’ün sonu için yaklaşık M.Ö. 1900/1800
tarihini ortaya koymakta ve söz konusu tarih bu bölgedeki Tunç Çağ
yerleşimlerinin sona erdiği tarih olarak kabul edilmektedir277. Batı Đran’a
gelindiğinde ise Hasanlu’dan elde edilen verilerle bu tarih en fazla M.Ö. 1450
yılına kadar erkene çekilebilmiş ve buna rağmen Doğu Đran ile Batı Đran’ın Demir
Çağ tarihleri arasındaki 400 yıllık hiatus ortadan kaldırılamamıştır278. Đlk önceleri
her ne kadar bu hiatus’u ortadan kaldırma veya en aza indirme çabaları varolsa

274
Young 1967: 24.
275
Çilingiroğlu 1976: 31; Ayrıntılı bilgi için bakınız: D. McCown, The Comparative Stratigraphy
of Early Iran, Chicago, 1942.
276
Burney, Lang 1971: 116; Ayrıntılı bilgi için bakınız: S. Piggott, “Dating the Hisar Sequence:
the Indian Evidence”, Antiquity 17, 1943: 169-182; D. H. Gordon, “The Chronology of the Third
Cultural Period at Tepe Hissar”, Iraq 13, 1951: 40-61.
277
Mallory 1989: 51. Ayrıntılı bilgi için bakınız: R. H. Dyson, “Problems in the Relative
Chronology of Iran, 6000-2000 B.C.”, Chronologies in Old World Archaeology, (ed. R. Erich),
Chicago 1966: 241.
278
Young 1967: 24; Çilingiroğlu 1976: 29-30; Mallory 1989: 51.

92
da279, sonraları söz konusu hiatus ilk Đranlılar’ın doğudan batıya olan göç
hareketinin kronolojik silsilesi olarak açıklanmıştır.

Sonuç olarak gerek Hasanlu’dan elde edilen radyokarbon örnekler, gerekse gri
keramiğin yayılımı gibi arkeolojik veriler doğrultusunda Kuzeybatı Đran’ın Demir
I dönemi M.Ö. 1450-1100 yılları arasına tarihlendirilmiştir. Söz konusu tarih
Yakındoğu’nun diğer bölgelerinin Geç Tunç Çağı’na denk gelmektedir. Bu durum
Kuzeybatı Đran’la benzer kültür bölgesi içinde yer alan Transkafkasya ve Doğu
Anadolu açısından önemli terminolojik problemler yaratmaktadır. Dolayısıyla
çalışma konumuzu oluşturan Doğu Anadolu Bölgesi’nin Erken ve Orta Demir
Çağlar süreci ele alınırken Kuzeybatı Đran’la paralel olan eş zamanlı bir
terminolojinin kullanımıyla ilgli zorlukla karşılaşılmıştır. Bu problemi aşağıdaki
tabloyla daha kolay ifade edebiliriz:

Tarih/ M.Ö. Kuzeybatı Đran Doğu Anadolu


1450

1400

1350 Demir I Geç Tunç Çağ

1300 (Hasanlu V)

1250

1200

1150

1100 Erken Demir Çağ


Demir II
1000
(Hasanlu IV)

279
Hasanlu V’in önceleri 1200, sonra 1300- 1350 ve en son olarak da 1450’ye tarihlendirilmesi,
doğuyla aradaki tarihsel boşluğu kapatma girişiminden kaynaklanmış olmalıdır. Ancak daha
sonraları Hazar Denizi’nin güneyinde tespit edilen merkezler gri keramiğin yayılımının doğudan
batıya doğru kronolojik bir silsileyle devam ettiğini ortaya koymuş ve aradaki tarihsel boşluğun
kapanmasına neden olmuştur. Hasanlu V’in şimdiye kadar yapılan tarihlendirme önerileriyle ilgili
ayrıntılı bilgi için bakınız: Muscarella 2006: 69-94.

93
950

900

850 Demir III Orta Demir Çağ/ Urartu

800 (Hasanlu III- Urartu)

750

700

650

600

Yukarıdaki tablodan anlaşılacağı gibi Đran’ın Demir I dönemi Hasanlu’nun V.


tabakasına denk gelmekte ve oldukça uzun bir zaman dilimini kapsamaktadır.
Buna karşın Hasanlu’nun V. tabakasına ait mimari verilerin IV. tabakaya nazaran
çok daha az ve sadece 3 yapıyla temsil edildiği bilinmektedir280. Eğer Demir I
dönemi Dyson’un ifadesine göre Erken Demir Çağı’na karşılık geliyorsa bu
durumda Demir II dönemi Orta Demir Çağ, Demir III dönemi ise Geç Demir Çağ
şeklinde devam etmelidir. Ancak böyle bir sıralama, genel inanışa göre Orta
Demir Çağı’na tarihlenen Urartu Devleti’nin Geç Demir Çağ dönemiyle
eşleştirilmesi zorunluluğunu yaratmaktadır. Aslında bu konunun çözümlenmesi ya
Đran perspektifinden, ya da Anadolu perspektifinden olmak üzere iki taraftan da
mümkündür. Ancak bu çözüm her iki taraf açısından da köklü bir değişim
anlamına gelmekte ve şimdiye kadar yapılan bütün çalışmalarla ilgili
terminolojiyi alt üst etmektedir. Eğer Anadolu perspektifinden çözmek gerekirse,
şimdiye kadar Orta Demir Çağ olarak tanımlanan Urartu dönemini281 Geç Demir
Çağı’na yerleştirmek gerekmektedir ki bu da birçok yeni problemi beraberinde
getirecektir. Bu konuyla ilgili ilk girişim A. Çilingiroğlu tarafından 2005 yılında
Đzmir’de düzenlenen Kronoloji Sempozyumu’nda sunduğu bildiriyle
gerçekleştirilmiştir. Çilingiroğlu, Doğu Anadolu kronolojisinin Đran’la ortak

280
Hasanlu V ve IV’te ortaya çıkarılan mimari veriler daha sonra tartışılacaktır.
281
Urartu Devleti’nin Orta Demir Çağı’na tarihlendiği konusunda bilim adamları arasında fikir
birliği söz konusudur.

94
gelişen bir süreç içinde ele alınması gereğinden ve Demir I döneminin Erken
Demir Çağı’nı temsil ettiği fikrinden yola çıkarak Urartu’nun Geç Demir Çağ
olarak tanımlanmaması için bir neden olmadığını belirtmiştir. Bölge
kronolojisinin oluşturulmasındaki ilk girişim olarak kabul edebileceğimiz bu öneri
yukarıda da belirtildiği gibi aynı zamanda bazı sorunları de beraberinde
getirmektedir. Doğu Anadolu arkeolojisinde yapılacak bu tür bir değişim şimdiye
kadar Erken Demir Çağ olarak etiketlenen verilerin Orta Demir Çağ olarak
değiştirilmesi ihtiyacını doğuracak ve bu durum Doğu Anadolu kronolojisinin
yeniden oluşturulması gereğini yaratacaktır. Öte yandan arkeolojide bu tür köklü
değişimlerin kimi zaman kalıplaşmış şekilde yıllarca devam eden bazı hatalı
bilgilerin sona ermesi açısından önemli girişimler oluğu da göz ardı
edilmemelidir. Doğu Anadolu kronolojisiyle ilgili yeni bir öneride bulunan bir
diğer bilim adamı ise V. Sevin’dir. Sevin, Karagündüz’deki Erken Demir Çağ
mezarlarından yola çıkarak bunları dromoslu ve dromossuz olarak ikiye ayrılmış
ve bunlardan dromossuz olanları erkene tarihlenerek Erken Demir Çağ I,
dromoslu olanları ise Erken Demir Çağ II olarak tanımlanmıştır. EDÇ I
mezarlarını M.Ö. 1250-1000 yılları arasına tarihlerken, EDÇ II mezarlarını da
M.Ö. 1000-800 yılları arasına tarihlemiştir282. Sevin tarafından önerilen bu
terminoloji her ne kadar Đran ve Transkafkasya ile bir kronolojik bütünlük
sergilese de, söz konusu ayrımın eldeki yetersiz arkeolojik verilerle tüm Doğu
Anadolu’ya uyarlamak mümkün değildir. Zira Erken Demir Çağ kültürüne ait
arkeolojik materyalin tespiti bile henüz kesin sınırlarıyla saptanamamışken Erken
Demir Çağ döneminin iki evresini tespit etmek oldukça zordur. Ancak Sevin
tarafından yapılan bu öneri D. Anadolu, Kuzeybatı Đran ve Transkafkasya
arasındaki bölgesel kronolojinin oluşması açısından önemli girişimlerden biri
olarak kabul edilebilir. Dolayısıyla bölgesel kronoloji oluşturma girişimini Doğu
Anadolu perspektifinden çözmeye çalışmak yerine Đran perspektifinden ele
almaya çalışmak kanımızca daha uygun olacaktır. Nitekim Dyson’un 1960’lı
yılların kazı tekniklerine göre saptadığı Hasanlu V tabakasının Erken Demir Çağ
olarak tanımlanmasında hiç hata yapılmamış olduğunu kabul etmek de aslında
kendi içinde hatalı bir yaklaşım olacaktır. Bu konuyla ilgli ilk itirazlar 1980’li

282
Sevin 2004a: 187-188.

95
yıllarda I. N. Medvedskaya tarafından dile getirilmiştir. Đran’ın Demir I dönemi
üzerine doktora yapan Medvedskaya, 1982 yılında yayınladığı çalışmasında, daha
önceki tüm çalışmaların aksine, bölgenin Demir Çağı’nı simgeleyen gri
keramiğin, bölgeye yapılan yeni bir göçü işaret etmediğini ve bu keramik
geleneğinin Tunç Çağ geleneklerinin devamı niteliğinde olduğunu ifade
etmiştir283. Buna göre Medvedskaya, Hasanlu’nun V. tabakasında devam eden az
sayıdaki boyalı keramik geleneğinin de bu görüşü desteklediğini ortaya
koymuştur. Ancak Medvedskaya’nın bu görüşüne, en büyük tepki Hasanlu
ekibinde bulunan O. W. Muscarella’dan gelmiş ve Muscarella 1994 yılında
yayınladığı makalesinde, Medvedskaya’nın önerilerini çürütmeye çalışmıştır284.
Buna göre Muscarella, öncelikle Medvedskaya’nın Tunç Çağ’ın devamına ilişkin
kanıt olarak gösterdiği Demir I konteksi içindeki boyalı keramiklerinin varlığını285
tartışarak bunların doğru olmadığını ve tümünün erken dönem yayınlarındaki
hatalardan ibaret olduğunu belirtmiştir286. Diğer bir ifadeyle şimdiye kadar
Hasanlu’yla ilgili yapılan yayınlarda V. tabakadan ele geçtiği belirtilen boyalı
keramiklerin aslında V. tabakaya ait olmadığını ve bu bilginin yayın hatası olarak
verildiğini ifade etmiştir.

Medvedskaya’nın bir diğer eleştirisi ise, gri keramiğin Demir Çağ’dan önce
varolduğu fikrine dayanmaktadır. Medvedskaya, Demir I dönemi gri
keramiklerinin bu dönemden daha önce ortaya çıkmış olduğunu belirterek, gri
keramik geleneğinin M.Ö. 2. binyılda ortaya çıktığını ancak Demir I döneminde
daha yaygın hale geldiğini ifade etmiştir287. Muscarella ise bu iddiaya cevap
olarak Đran’daki Demir I dönemi gri keramiklerinin diğer gri keramiklerden farklı
olduğunun altını çizmiş, bir cümleyle bu farkın katkı, üretim tekniği, yüzey işlemi
ve form açısından belirgin olduğunu vurgulamıştır. Ancak Muscarella Demir I
dönemindeki gri keramiğin farkıyla ilgili detaylı bir tanımlama yoluna
gitmemiştir288. Sonuç olarak Medvedskaya’ın 1980’li yıllarda Hasanlu’nun V.

283
I. N. Medvedskaya, Iran: Iron Age I. BAR International Series 126, 1982.
284
O. W. Muscarella, “Norh-Western Iran: Bronze Age to Iron Age”, Anatolian Iron Ages 3, (ed.
A. Çilingiroğlu, D. H. French), Ankara, 1994.
285
Medvedskaya 1982: 36.
286
Muscarella 1994: 141.
287
Medvedskaya 1982: 38, 98.
288
Muscarella 1994: 141.

96
tabakasıyla ilgili yaptığı bu öneri çok fazla ses getirmemiş ve bu iddialar sadece
Muscarella’nın 1994 yılında kaleme aldığı yayınla çürütülmeye çalışılmıştır.
Aslında Muscarella’nın, her ne kadar Hasanlu V’in Demir I dönemine tarihlendiği
konusunda bir şüphesi olmasa da, yayınlarının birkaçında parantez içi bilgi olarak
Hasanlu V’in Geç Tunç Çağı’na “denk geldiği” şeklinde ifade kullandığı da
dikkatimizi çekmiştir289. Ancak bilinen şu ki Muscarella’nın bu ifadeleri, onun
Hasanlu’nun V. tabakasını Geç Tunç Çağı’na tarihlediği anlamına gelmemektedir.

Son yıllarda Đran’da çeşitli ülkelerden bilim adamları tarafından çok sayıda yeni
proje ve kazı çalışması gerçekleştirilmektedir290. Bu çalışmaları yürütenler
arasında yer alan M. Azarnoush ve B. Helwing’in 2005 yılında gerçekleştirdikleri
yayında291 Đran’daki son dönem araştırmaları ele alınmış olmasına rağmen, Demir
Çağı kronolojisine de değindikleri ve Hasanlu V’in tarihlendirilmesini
eleştirdikleri görünmektedir. Hasanlu VI ve V arasındaki mimari kesintiye rağmen
kültürel materyalde bir devamın söz konusu olduğunu belirten Azarnoush ve
Helwing, aynı zamanda Demir Çağı’nı simgeleyen demir kullanımının da Demir
II’de ortaya çıktığını ve buna göre Demir I’in Geç Tunç Çağ ile eşleşebileceğini
belirtmişlerdir. Bu tür bir eşleştirmenin W. Kleiss, S. Kroll ve P. Calmeyer
tarafından da kullanıldığını ifade etmişlerdir292. Kanımızca Hasanlu V tabakasının
Geç Tunç Çağ olabileceği konusundaki öneriler, iki bölge arasındaki kronolojik
problemleri çözecek niteliktedir. Hasanlu V’in Geç Tunç Çağ olduğu konusunda
inancımız olmasına rağmen, bu çalışmada söz konusu tabaka genel kabul gördüğü
gibi Erken Demir Çağ olarak değerlendirilecektir. Zira bu çalışmanın amacı
Đran’daki kronolojik problemleri çözmeye çalışmak değildir. Gerek Doğu
Anadolu, gerekse Kuzeybatı Đran kapsamında yeni bir kronoloji önermek için
eldeki veriler henüz yeterli değildir. Dolayısıyla bu çalışmada Đran’ın hem Demir
I, hem de Demir II verileri “Erken Demir Çağ” başlığı altında değerlendirilecektir.
Nitekim son yıllardaki çalışmalarda da Demir I ve II dönemlerinin bir arada Erken

289
Muscarella 1974: 79; Muscarella 2006: 75.
290
Đran’daki son dönem araştırmaları için bakınız: M. Azarnoush-B. Helwing, “Recent
Archaeological Research in Iran- Prehistory to Iron Age”, Arcäologische Mitteilungen Iran and
Turan 37, 2005: 189-246.
291
Azarnoush- Helwing 2005: 233.
292
Azarnoush- Helwing 2005: 233, dipnot 199.

97
Demir Çağı olarak ele alındığı görünmektedir293. Şimdi iran’ın Demir I ve Demir
II dönemlerini sırasıyla değerlendirelim.

Đran’ın Demir I, gerekse Demir II yerleşimlerinin dağılımı oldukça geniş bir alanı
kaplamaktadır. Söz konusu dağılımın en yoğun olduğu bölge Kuzeybatı ve Batı
Đran’dır. Kuzeybatı Đran’la ilgili çalışmalar Azerbaycan sınırları içinde kalan ve
Urmiye Gölü’nün çevresine dağılan yerleşimleri içermektedir. Bu yerleşimlerden
en önemlileri arasında Hasanlu, Dinkha Tepe, Haftavan Tepe, Yanık Tepe,
Kordlar Tepe ve daha doğuda yer alan Marlik sayılabilir. Bu bölgenin hemen
güneyindeki alan ise, Batı Đran olarak tanımladığımız Luristan bölgesi içinde yer
alan yerleşim grubunu oluşturmaktadır. Bunlar arasında Geoy Tepe, Godin Tepe,
Tepe Giyan, Tepe Guran ve bunların doğusunda Orta Đran’a dahil olan alanda da
Tepe Sialk yer almaktadır. Üçüncü bir bölge olarak değerlendirdiğimiz bölge ise
Hazar Denizi’nin hemen güneyindeki alandır294. Burada da Khurvin, Kalar Dasht
ve Gheytaryeh gibi önemli merkezler bulunmaktadır. Son olarak Hazar Denizi’nin
güneydoğusunda yer alan ancak Demir Çağ merkezleri arasında sayılmayan Shah
Tepe, Tureng Tepe ve Tepe Hisar gibi yerleşimlerin bulunduğunu ifade etmemiz
gerekmektedir. Ancak bu yerleşimler, sadece Demir Çağ kültürünün tipik
keramiği olarak kabul edilen gri keramik geleneğinin köken tartışmalarında bahsi
geçen önemli merkezler olarak karşımıza çıkacaktır. Yukarıda sıralanan
yerleşimler dışında, bölgede yüzey araştırmasıyla tespit edilen birçok merkezin
varolduğunu da göz ardı etmemek gerekir.

Đran’ın Demir I ve Demir II dönemlerine tarihlenen arkeolojik verilerini sırasıyla


ele almadan önce bazı merkezlerin hem Demir I, hem de Demir II dönemlerine
tarihlendiğini belirtmek gerekmektedir. Özellikle Yanıktepe, Marlik ve Khurvin
gibi merkezlerden elde edilen arkeolojik veriler kimi bilim adamları tarafından
Demir I dönemine tarihlenirken, kimileri de bunların Demir II dönemine
tarihlenmesi gerektiğini önermişlerdir295. Bu tür tarihleme problemlerinin
oluşmasının en önemli nedeni söz konusu merkezlerden gelen arkeolojik verilerin
büyük oranda mezarlardan elde edilmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla
293
Thomalsky 2006: 220.
294
Bleibtreu 2002: 41-50.
295
Önerilerin her biri, aşağıda yerleşim yeriyle ilgili bilgi verilirken ele alınacaktır.

98
Yanıktepe, Marlik ve Khurvin gibi merkezlerin adından, Demir II dönemi
merkezleri değerlendirilirken de bahsedilecektir. Zira bu çalışmanın amacı bu
merkezlerin Demir I veya Demir II olup olmadıklarını tartışmak değildir.
Gayemiz bahsi geçen merkezlerden ele geçen çanak çömlekleri değerlendirerek
bunların bizim çalışma konumuzu oluşturan malzemenin tarihlendirilmesine
katkısı olup olamayacağını ortaya koymaktır.

Kuzeybatı Đran’daki Demir Çağ yerleşimleri içinde en önemlisi yukarıda da


değinildiği gibi Hasanlu yerleşimidir. Hasanlu, Azerbaycan sınırları içinde yer
alan Urmiye Gölü’nün güneybatısındaki Solduz Vadisi’nde yer almaktadır296.
1956 ve 1974 yılları arasında Hasanlu Projesi kapsamında R. Dyson tarafından
toplam 10 sezon kazılan Hasanlu 297, Yukarı ve Aşağı olmak üzere iki farklı
tepeden oluşmaktadır. Aşağı tepe “Dış Kent” olarak adlandırılırken, üstü düz olan
yukarıdaki tepe ise “Sitadel Tepesi” olarak adlandırılmıştır298.

Hasanlu yerleşiminin Demir Çağ tabakalanması ve bunların tarihleri, Kuzeybatı


Đran arkeolojisinde oldukça önemlidir. R. Dyson bu tabakaların tarihlenmeleriyle
ilgili çok sayıda öneride bulunmuş ve en son 1989 yılında yapılan geniş kapsamlı
Hasanlu yayınında, bu yerleşimin Demir Çağ tarihini M.Ö. 1450’ye çekmiştir299.

Hasanlu VI 2000- 1450 (Orta Tunç Çağ)


Hasanlu V 1450- 1250 (Demir I)
Hasanlu IVC 1250- 1100 (Yangın)
Hasanlu IVB 1100- 800 (Demir II)
Hasanlu IVA 800- 750 (Yangın)
Hasanlu IIIB 750- 600 (Demir III- Urartu)
Hasanlu IIIA 600- 300 (Med-Akhamenid)

296
Dyson 1989b: 107.
297
Dyson- Muscarela 1989: 1; Muscarella 2006: 69.
298
Bu tanımlama Hasanlu V ve IV dönemlerindeki yerleşimlere uygun düşmemektedir. Çünkü bu
dönemlerde Sitadel Tepesi henüz çok güçlü değildi ve çevresinde tahkimat duvarı yoktu ve aynı
zamanda belki de Dış Kent’e de henüz yerleşilmemişti. Bu yüzden söz konusu dönemlerde
“Sitadel Tepesi” ve “Dış Kent” gibi terimler yerine, “Aşağı Tepe” ve “Yukarı Tepe” gibi terimleri
kullanmak daha uygun olur (Dyson 1989b: 107; Dyson 1989a: 3).
299
Dyson 1989a: 6. Hasanlu tabakalarından alınan radyokarbon örneklerinin sonuçlarıyla ilgili
ayrınlıtı bilgi için bakınız: Dyson- Muscarella 1989: 1.

99
Hasanlu II 300

Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi Hasanlu’nun V. ve IV. tabakaları, çalışma


konumuzu oluşturan Erken Demir Çağ dönemini temsil etmektedir. Đran’ın Erken
Demir Çağı’na ilişkin arkeolojik verilerin hemen hemen tamamına yakını
mezarlardan elde edilmiş olsa da, Hasanlu’da Erken Demir Çağ dönemi, büyük
yapıların bulunduğu yerleşimlerle (V ve IV) karakterize edilmektedir. Nitekim bu
özellik, Hasanlu’yu tüm Kuzeybatı Đran’ın Demir Çağ yerleşmeleri arasında
oldukça önemli bir noktaya getirmektedir.

Yukarıda da değinildiği gibi Hasanlu’nun en erken Demir Çağ yerleşimi Dyson


tarafından yaklaşık M.Ö. 1450 civarına tarihlenmekte ve bu dönemle ilgili
arkeolojik verilerin elde edildiği tabaka Hasanlu V olarak tanımlanmaktadır. Bu
tabakanın hemen üzerinde ise Hasanlu IV olarak adlandırılan ve M.Ö. 12. ve 9.
yüzyıllar arasına tarihlenen yapılar bulunmaktadır300. IV. tabaka kendi içinde
erken, orta ve geç olarak üçe ayrılmıştır: Bunlardan ilki, IVC olarak adlandırılan
erken evredir ve kabaca M.Ö. 12. yüzyıla tarihlenmiştir. Daha özenli ve daha iyi
korunmuş olan daha sonraki evre ise IVB evresidir ve M.Ö. 11.-9. yüzyıllara
tarihlendirilmiştir. Arkeolojik kalıntılar, hem IVC’nin, hem de IVB’nin yangınla
sona erdiğini göstermektedir. Dyson, IVB yerleşiminin yıkımından sonra ise M.Ö.
9. yüzyılın sona erdiğini, bu dönemde sadece birkaç yapının (IVA) devam ettiğini
ve bu evrenin sonunun da yine bir yangınla olduğunu ifade etmiştir. Daha sonra
ise M.Ö. 8. yüzyılda Urmiye Gölü çevresindeki topraklar Urartular’ın kontrolü
altına girmiş ve bu dönem Hasanlu’nun IIIB tabakasıyla temsil edilmiştir301.

Dyson tarafından Demir I (Erken Demir Çağ) olarak tanımlanan V. tabakayla


ilgili arkeolojik veriler 200 m. çapındaki Yukarı Tepe kazıları sonucunda elde
edilmiştir. Buradaki kazılar bu dönemde toplam 3 adet yapının varlığını ortaya
koymuştur. Bunlardan ikisi evsel yapı, diğeri ise kamu yapısı olarak
tanımlanmıştır. Evsel yapının höyüğün kuzeybatısında, kamu yapısının ise

300
Dyson 1989b: 107.
301
Dyson 1989b: 108; Dyson- Muscarella 1989: 1.

100
güneyde yer alması, daha sonraki IV. tabaka binalarının höyük üzerindeki
dağılımında aynı şablona bağlı kalındığını göstermektedir302.

V. tabakanın evsel yapısına baktığımızda, merdiven boşluğuna bitişik olarak


yapılan bir giriş odasından sonra bir tarafı depo odası olarak kullanılan 9 x 11 m.
ölçülerindeki sütunlu bir odadan oluştuğu görülmektedir. Bu yapıya benzer
yapılar daha sonraki IV. tabakada ortaya çıkarılan Yanmış Yapı III ve II’de de
bulunmaktadır. Daha geniş olan ve kamu yapısı olarak tanımlanan yapı ise, dış
cephesi payandalı olan ve en azından 2 odalı olabilecek bir yapıdır303. Netice
itibariyle Demir I’e tarihlenen Hasanlu V yerleşimi yalnızca bu 2 yapıyla temsil
edilmektedir. Ayrıca V. tabakaya ait bir mezarlıktan da bahsedilmektedir ancak bu
mezarlıkla ilgili veriler yayınlanmamıştır. Bazı yayınlarda bu mezarların basit
inhumasyon gömü tarzında olduğu ve içlerinden ele geçen çanak çömlekler
arasında yatay kulplu çanakların ve kaideli kadehlerin yer aldığı ifade
edilmektedir. Ancak kaplar arasında çaydanlıklardan veya akıtacaklı kapların yer
almadığına dikkat çekilmektedir.

Sonuç olarak, Hasanlu kazıları Demir I döneminde mimari açıdan çok sağlam
verilerin elde edilmediği bir yerleşim yeri durumundadır. Bu dönemde (Hasanlu
V) yalnızca birkaç yapıyla temsil edilen bu yerleşim bir yangınla sona ermiş ve
Demir II (Hasanlu IV) döneminde herhangi bir kültürel kesinti olmadan devam
ettiği belirtilmiştir304.

Hasanlu’yla ilgili çok sayıda yayın olmasına rağmen, yayınların çoğu stratigrafi,
mimari ve buluntular üzerine yoğunlaştırılmıştır. Söz konusu yerleşimden ele
geçen keramiklerle ilgi tüm yayınlarda Hasanlu V ve IV evrelerinden ele geçen
keramiklerden yüzeysel olarak bahsedilmiş ve bunların kabaca siyah, gri ve
kırmızı tonlarında olduğu belirtilmiştir305. Ancak Hasanlu keramikleriyle ilgili en
kapsamlı yayın yukarıda da belirtildiği gibi 1965 yılında T. J. Young tarafından
gerçekleştirilmiştir306. Kuzeybatı Đran’ın Demir Çağ keramiğini değerlendirerek

302
Dyson 1989b: 109.
303
Dyson 1989b: 109.
304
Dyson- Muscarella 1989: 1; Dyson 1989b: 113.
305
Dyson- Muscarella 1989: 1.
306
Young 1965: 53-85.

101
bölge için Demir Çağ kronolojisi oluşturan Young’ın bu çalışması Hasanlu
keramikleriyle ilgili tek kapsamlı yayın olma özeliğini taşımaktadır. Söz konusu
çalışmaya göre öncelikle Hasanlu V’ten ele geçen keramiklerle ilgili bilgileri
değerlendirelim. Young, Hasanlu V’ten (Demir I) ele geçen keramikleri hamur
kalitesine göre başlıca 4 gruba ayırmıştır307:

1- Kaba Mallar

a- Devetüyü Mallar

b- Lekeli-Đsli Mallar

c- Kırmızı Astarlı Mallar (az sayıda)

2- Yaygın Mallar

a- Devetüyü Mallar

b- Lekeli ve Đsli Mallar

c- Kırmızı Astarlı Mallar (az sayıda)

3- Kaliteli Mallar (Orta Kaliteli)

Young, Devetüyü Mallar ile Lekeli-Đsli Mallar grubunun çoğunlukla açık


kahveden kırmızımsı devetüyü rengine kadar çeşitlilik gösterdiğini ve bunların ya
açkılı, ya da açkısız yapıldığını belirtmiştir. Kaliteli malların Orta Kaliteli olan
grubu ise tamamen gri renkteki keramiklerden oluşmaktadır. %90’ı gri keramikten
oluşan bu grupta nadiren bulunan kahve ve devetüyü mallar ise Young’a göre
olasılıkla fırınlanma hatasından kaynaklanmaktadır. Bu malların neredeyse
tamamı iyi perdahlıdır ancak bazılarında dikey olarak yapılmış düzensiz perdah
izlerini görmek mümkündür308.

Young’ın, Hasanlu’nun V. ve IV. tabakalarından ele geçen keramikler üzerine


yaptığı bu çalışma sonucunda, gerek V. tabakada, gerekse IV. tabakada bulunan
keramiklerin %40’ının gri keramik, kalan %60’ının ise devetüyü olduğunu ortaya

307
Young 1965: 55.
308
Young 1965: 55.

102
konmaktadır309. Buna göre, gri ve devetüyü keramikler arasındaki oran hem
Demir I, hem de Demir II döneminde aynı görünmektedir. Ancak V. tabakada, IV.
tabakadan farklı olarak, çoğunlukla çapraz çizgilerden oluşan ve omuz üzerine
yapılan perdah bezemelerin olduğu kaplar da söz konusudur. Ayrıca yine V.
tabakada, sınırlı sayıda da olsa, açık kahve veya açık devetüyü zemin üzerine
siyahımsı veya kırmızımsı kahve tonlarında yapılmış boyalı kaplar da
bulunmaktadır310.

Young çalışmasında, ayrıca kap formlarından (tipoloji) yola çıkarak bölge için bir
kronoloji önerisinde de bulunmuştur. Buna göre “Erken Batı Gri Keramik” (Early
Western Grey Ware) tanımı Demir I dönemini karakterize etmekte ve Hasanlu V,
Giyan I4- I³, Sialk V, Khorvin-Chandar ve Geoy Tepe B gibi yerleşim
yerlerindeki gri ve devetüyü keramikler ile sınırlı sayıdaki boyalı keramiklerle
temsil edilmektedir311. Bu dönem kap formlarına bakıldığında 3 tip kap formunun
bu dönemi karakterize ettiği görülmektedir: Kulplu basit fincanlar, desteksiz
akıtacaklı kaplar ve kaideli kadehler312. Bunlar dışında, dışa kalınlaştırılmış ağız
kenarlı omurgalı çanaklar, yatay bantlarla boyanmış kaideli kaplar, ağız
kenarından aşağı ışın şeklinde boyalı düz ağız kenarlı çanaklar ve perdah bezemeli
kaplar da V. tabakada ele geçen kap formları arasında yer almaktadır313.
Hasanlu’nun V. tabakasından ele geçen ve yayınlanan kaplar arasında yivli
keramikler bulunmamasına rağmen tek tarafında dikine ip delikli tutamağı olan
omurgalı çanaklar314 dikkati çekmektedir. Bu tip kaplar Doğu Anadolu’nun Erken
Demir Çağ mezarlarında yivli keramiklerle bir arada ele geçen omurgalı
çanaklarla aynı formdadır. Bu tür çanakların konumuzu oluşturan yivli
keramiklerin tarihlendirilmesinde önemli bir katkısı olacağı kuşkusuzdur.

Kuzeybatı Đran’daki Demir I dönemiyle ilgili veriler, Hasanlu dışında çoğunlukla


mezarlardan elde edilmektedir. Dinkha Tepe III (mezarlık), Geoy Tepe B (K
mezarı), Haftavan Tepe (yerleşim ve mezarlık), Yanıktepe (mezarlık), Khurvin-

309
Young 1965: 55.
310
Young 1965: 55.
311
Young 1965: 70.
312
Young 1965: 72.
313
Young 1965: Fig. 11.
314
Young 1965: Fig. 8.

103
Chandar (mezarlık) ve Marlik (mezarlık) gibi kazı yerlerinin Demir I verilerinin
tümü mezarlarla ilişkilidir. Orta Đran’daki Sialk A (mezarlık), Godin Tepe
(mezarlık), Tepe Guran (yerleşim ve mezarlık) ve Tepe Giyan’da (yerleşim ve
mezarlık) da Demir I dönemine ait bilgiler bulunmaktadır.

Kuzeybatı Đran’da Demir I dönemi verilerinin elde edildiği mezarlardan en


önemlisi Dinkha Tepe’dir. Hasanlu’nun batısında bulunan Dinkha Tepe, 20 m.
yükseklikte ve yaklaşık 400 m. çapında bir tepedir. 1966 ve 1968 yıllarında
kazılan tepenin kuzeyini Gadar Nehri yemiştir. Kuzeybatıdaki Kelişin Geçidi
buradan çok net olarak görülmektedir315. Dinkha Tepe’nin, höyüğe ve mezarlara
dayanarak yapılan tabakalanması şu şekildedir316:

Dinkha I: Đslami Dönem (tepenin kuzeydoğusu)

Dinkha II: Demir Çağ II veya Hasanlu IV (yaklaşık M.Ö. 1000-800)

Dinkha III: Demir Çağ I veya Hasanlu V (yaklaşık M.Ö. 1300-1000)

Dinkha IV: Geç Tunç Çağ veya Hasanlu VI (yaklaşık M.Ö. 1800-1300- sadece
mezarlar)

Demir I dönemine tarihlenen ve Hasanlu V yerleşimiyle çağdaş olan Dinkha III,


sadece mezarlık alanıyla sınırlıdır. Dinkha Tepe’de toplam 105 adet mezar
açılmıştır. Bunların 33 tanesi Dinkha III’e yani Demir I dönemine
317
tarihlendirilmiştir . O. W. Muscarella’ya göre, eğer höyükte Dinkha III’e ait bir
yerleşim varsa, höyüğün merkezinde ya da doğu kısmında olması gerekir; ancak
bu kısımlarda bu döneme atfedilecek herhangi bir mimari kalıntı ele
geçmemiştir318.

1966 yılında kazısı yapılan Dinkha Tepe’de, Dinkha III (Demir I) ve Dinkha II
(Demir II) evrelerine ait mezarlar genellikle mezar seviyelerine bakılarak
birbirinden ayırt edilmiştir. Dinkha III mezarları stratigrafik açıdan çoğunlukla

315
Muscarella 1968: 188.
316
Muscarella 1968: 189; Muscarella 1974: 35.
317
Muscarella 1974: 36.
318
Muscarella 1974: 37.

104
daha sonraki Dinkha II mezarlarından daha alt seviyede bulunmaktadır319. Ancak
her ne kadar Dinkha II’ye ait olup da daha derine kazılmış mezarların
varolabileceği muhtemel olsa da, bu yöntem genel ayırım itibariyle iki dönemi
ayırmak için elverişli görünmektedir. Gerek söz konusu stratigrafik ayırım,
gerekse Dinkha III mezarları içindeki buluntuların Hasanlu V evresiyle kurulan
paralelliği, Dinkha III mezarlarının tespitini kolaylaştıran unsurlar olarak
karşımıza çıkmaktadır. Özellikle, Dinkha III buluntuları arasında yer alan birkaç
keramik türü, Dinkha III mezarlarının tespitinde önemli bir kriter olmuştur320.

Dinkha III mezarlarının genel özelliklerine bakılacak olursa, mezarların Hasanlu


V’deki gibi çoğunlukla basit inhumasyon gömü tarzında olduğu görülmektedir321.
Bunlardan 10 tanesi kerpiç mezar geleneğinde yapılmış olsa da322, 23 tanesi basit
inhumasyon gömü tarzındadır. Kerpiç mezarlar içine, kadın, erkek ve çocuk
gömüleri bir arada yapılmıştır323.

Dinkha Tepe’nin keramik geleneğine dair bilgiler, Hasanlu’ya nazaran çok daha
kapsamlı olarak ele alınmıştır. Özellikle mezarlar içinde bulunan kapların tümü
tek tek değerlendirilerek tarihlendirme kriterlerinden biri olarak görülmüştür.
Buna göre Demir I dönemine tarihlenen Dinkha III mezarlarının tipik kap formları
arasında desteksiz ve kulpsuz akıtacaklı kaplar, dikey kulplu kaideli kadehler ve
dikine ip tutamaklı ve ağız kenarı delikli çan şeklinde çanaklar (worm bowl=
delikli çanak) yer almaktadır324. Ancak Dinkha III’ün yaygın formunu, Hasanlu
V’deki akıtacaklı kaplardan ziyade, çanaklar oluşturmaktadır. Buna göre Dinkha
III’ün (Demir I) toplam 33 mezarı içinden, 17 tanesinde akıtacaklı kap ele
geçmemiştir. Mezarların 9 tanesinde ise, delikli çanaklar ve kadehler ortaya
çıkarılmıştır. Kalan 8 mezar ise, içinde bir veya iki kap bulunmasına ve bunların
hiçbirinin Dinkha III’ün tipik formları içinde yer almamasına rağmen, III. evreye
tarihlenecek kadar derinde yer almasından dolayı bu evreye tarihlendirilmiştir325.

319
Muscarella 1974: 37.
320
Muscarella 1974: 37.
321
Muscarella 1968: 192.
322
Kerpiç mezar geleneği Dinkha II’de artmaktadır. Bu mezar geleneğiyle ilgili bilgiler daha sonra
ele alınacaktır.
323
Muscarella 1974: 37.
324
Muscarella 1974: 37.
325
Muscarella 1974: 38.

105
Öte yandan belirtilmesi gereken önemli bir nokta ise, Dinkha Tepe’nin veya
Hasanlu’nun hiçbir Demir I mezarında, söz konusu tipik kap türlerinin (yukarıda
bahsi geçen 3 kap türü) hiçbirinin bir arada ele geçmemiş olmasıdır326.

Dinkha III’ün diğer tipik formaları arasında ise omurgalı çanaklar, daha geniş
ağızlı omurgalı çömlekler ve sepet kulplu çaydanlıklar bulunmaktadır. Ancak bu
formlar II. evrede de devam ettiği için bunları Demir I veya Demir II olarak
ayırmak kolay değildir. Dolayısıyla bu formlar her iki dönemin tipik formları
arasında sayılabilir327.

Sonuç olarak Dinkha Tepe’deki Demir I dönemi, yalnızca mezarlardan elde


edilmekte ve bunların çoğu mezar stratigrafisinden ve mezar içindeki kapların
Hasanlu V’deki paralellerinden yola çıkarak tarihlenmektedir. Dinkha III’ten ele
geçen toplam 81 adet kabın, 80 tanesi mezardan, 1 tanesi ise dolgudan ele
geçmiştir. Bu kapları yüzey rengine göre gruplandıran Muscarella, bunların 56
tanesinin gri, 23 tanesinin devetüyü ve 1 tanesinin boyalı olduğunu belirtmiştir.
Buna göre Dinkha III’ün Demir I dönemi keramiklerinin %71’ini gri mallar,
%29’unu ise devetüyü mallar oluşturmaktadır. Gri keramiklerin genel
karakterinde, açkılı ve parlak cilalı olanların yarıdan fazla olduğu ve sadece bir
tanesinin açkısız olduğu ifade edilmiştir. Devetüyü keramikler içinde ise turuncu
renginin hakim olduğu belirtilmiş ve bunların 12 tanesi parlak cilalı, 2 tanesi
açkılı, 8 tanesi açkısız ve 1 tanesi ise kırmızı açkılı olarak tanımlanmıştır. Söz
konusu kaplar arasında sadece bir kabın (delikli çanak) kaba mal özelliklerine
sahip olduğu ifade edilmiştir328. Yayınlanan kap formları arasında Hasanlu’da
olduğu gibi Dinkha’da da omurgalı çanak formunun yer aldığını329 belirtmek
gerekmektedir.

Kuzeybatı Đran’da Hasanlu ve Dinkha Tepe dışında Demir I dönemine dair


verilerin ele geçtiği diğer merkezler arasında Haftavan Tepe, Geoy Tepe, Yanık
Tepe, Marlik ve Khurvin-Chandar yer almaktadır.

326
Muscarella 1974: 49.
327
Muscarella 1974: 38.
328
Muscarella 1974: 38.
329
Muscarella 1974: Fig. 6- 866, Fig. 12- 871, Fig. 13- 85,

106
Bunlardan biri olan Haftavan Tepe Urmiye Gölü’nün kuzeybatısında
bulunmaktadır. 1968-1971 yılları arasında C. Burney tarafından kazılan Haftavan
Tepe’nin tabakalanması şu şekildedir330:

Haftavan I: Sasani Dönemi ve sonrası

Haftavan II: Med, Akhamenid ve Part Dönemleri

Haftavan III: Urartu Dönemi (M.Ö. 800-600)

Haftavan IV: Demir II Dönemi (M.Ö. 1000-800)

Haftavan V: Demir I Dönemi (M.Ö. 1200-1000)

Haftavan VI: Orta ve Geç Tunç Çağ (M.Ö. 1800-1200)

Haftavan VII: Erken Transkafkasya III Dönemi (M.Ö. 2300-1800)

Bu tabakalanmaya göre Haftavan Tepe’nin Demir I dönemi verileri V.


tabakasından elde edilmektedir. Bu tabakaya ait veriler hem yerleşim alanından,
hem de mezarlık alanından sağlanmaktadır. Her iki alandan elde edilen Demir I
dönemi keramikleri arasında gri keramiklerin yer aldığı belirtilmektedir. Burada
da Hasanlu’da olduğu gibi sitadelin hemen aşağısında bir mezarlık alanı vardır.
Yerleşim yerinden elde edilen keramikler arasında Demir I döneminin tipik
formlarından olan akıtacaklı kaplar ve delikli çanaklar yer almaktadır. Mezarlık
alanında saptanan bir inhumasyon gömüde de akıtacaklı bir kap ele geçmiştir.
Bunlar dışında Haftavan Tepe’de Demir I dönemiyle ilgili fazla bir bilgi yoktur331.
Yayınlarda Demir I dönemi gri kapları dışında yivli keramiğin ele geçtiğine dair
herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır.

Dyson tarafından Demir I dönemi merkezleri arasına dahil edilen Taştepe’de


Demir I dönemi keramiklerinin varlığından bahsedilmektedir. Ghirsmann’ın
ifadesine dayanarak bunu öneren Dyson, söz konusu keramiklerin Giyan’daki

330
Burney 1973: 155.
331
Burney 1970: 165; Burney 1973: 155; Muscarella 1974: 49; Burney 1994a: 55.

107
yüzey araştırmasında ele geçen gri keramiklere benzediğini ifade etmiş ancak ne
yazık ki bahsi geçen keramikler yayınlanmamıştır332.

Urmiye bölgesinde bulunan bir diğer yerleşim Geoy Tepe’dir. Buradaki Demir I
dönemi sadece bir adet mezarla temsil edilmektedir. 1948 yılında T. Burton
Brown tarafından kazılan Geoy Tepe’de Demir I ve Demir II dönemi verileri
tespit edilmiştir. Demir I dönemine ait B evresinde saptanan mezar, K Mezarı
olarak adlandırılmıştır. Ayrıca burada Demir I dönemine ait bir çöp depozitinin
bulunduğu da belirtilmektedir. Geoy Tepe B’den ele geçen Demir I kaplarına
bakıldığında, bunların da Dinkha III’te olduğu gibi destekli akıtacaklı kaplardan,
kadehlerden ve delikli çanaklardan oluştuğu görülmektedir. Ancak mezar geleneği
açısından Geoy Tepe mezarlarının, Dinkha Tepe mezarları gibi kerpiçten değil,
taştan inşa edildiği anlaşılmaktadır333. Geoy Tepe’den ele geçen keramikler
arasında diğer Demir I merkezleri gibi yivli keramik bulunmamaktadır.

Demir I dönemi kaplarının ele geçtiği bir başka merkez Tepe Sialk’tir. Orta
Đran’da bulunan Tepe Sialk’ın V olarak adlandırılan A Nekropolü (Sialk A veya
Sialk V), Demir I dönemiyle ilgili çeşitli bilgiler vermektedir334. Medevedskaya,
R. Ghirshman tarafından kazılan Sialk A’da toplam 15 adet Demir I mezarının
ortaya çıkarıldığını ve bu mezarların içinden 110 adet kap ele geçtiğini
belirtmiştir335. Young ise, Sialk V’ten ele geçen bu keramikler üzerine çalışma
yapan Ghirshman’ın, Sialk V keramiklerini yüzey rengine göre dört gruba
ayırdığını ifade etmiştir336:

1- Gri- Siyah Mallar


2- Kırmızı Mallar
3- Yaygın Mallar
4- Boyalı Mallar

332
Muscarella 1974: 50.
333
Muscarella 1974: 49.
334
Muscarella 1974: 50.
335
Medvedskaya 1982: 32.
336
Young 1965: 61.

108
Açık griden siyaha kadar çeşitli tonlarda olan Gri- Siyah Mallar’ın tüm
keramiklerin %82’sini oluşturduğunu ve bunların tümünün açkılı olduğu ifade
edilmiştir. Fırınlanmadan önce ve sonra yapılmış olan kazıma çizgilerin ve
yivlerin daha sonra beyaz boyayla doldurulduğu kazıma bezemeli örneklerle
perdah bezemeli örnekler söz konusudur. Açık kırmızıdan koyu kırmızıya kadar
çeşitli renklerde karşımıza çıkan Kırmızı Mallar’ın ise Gri- Siyah Mallar’a göre
biraz daha kaba ve açkısız olduğu belirtilmiştir337. Đri taşçık katkılı Yaygın
Mallar’ın da açkısız olduğu ifade edilmiştir338. Buna göre Sialk V keramikleri
arasında gri keramiklerin hakim olduğu ve kap formları arasında herhangi bir yivli
keramiğin ele geçmediği anlaşılmaktadır.

Tepe Guran’dan da Urmiye bölgesindekilere benzer Demir I kapları ele


geçmiştir. Luristan bölgesinde bulunan ve 1963 yılında Danimarkalı arkeolog J.
Meldgaard tarafından kazılan Tepe Guran, 65 x 100 m. ölçülerinde ve yaklaşık 8
m. yükseklikte bir tepedir. Medvedskaya, Guran’ın en geç evresi olan IV.
tabakada çaydanlıkların ve kulplu desteksiz akıtacaklı kapların (Dinkha Tepe’de
kulplu değil) ele geçtiğini belirtmiştir339. Bu tabakayı kesen ve bu nedenle daha
sonraya ait olabilecek 4 no’lu mezarda ele geçen akıtacaklı bronz kap, Hasanlu IV
ve Sialk B’dekilere benzemektedir. Buna göre H. Thrane, IV. tabakayı Sialk B’ye
yani erken 1. binyıla tarihlemiş ve hemen arkasından Muscarella Tepe Guran’ın
IV. tabakasının Demir I’e, daha sonraki 4 no’lu mezarın ise Demir II’ye
tarihlenebileceğini belirtmiştir340.

Luristan bölgesindeki bir diğer Demir I merkezi Tepe Giyan’dır. Giyan’daki


Demir I dönemi belirgin değildir. Giyan I’e ait olan bir mezarlığın, şüphelide de
olsa A Yapısı dışında hiçbir yerleşimle bağlantısı kurulamamıştır. Young, Giyan
I’deki mezarların keramiklerinden yola çıkarak Giyan I³ ve I4’ü Hasanlu V’le
benzeştirip Demir I dönemine tarihlerken, Giyan I²’yi de 1000- 800 yılları
arasındaki Demir II dönemine tarihlemiştir. Medvedskaya ise buna itiraz ederek
Giyan I4, I³ ve I² olmak üzere üç evrenin de Demir I dönemine tarihlenmesi

337
Bu türde açkısız kırmızı kaplar Karagündüz ve Yoncatepe’de de karşımıza çıkmaktadır.
338
Young 1965:
339
Medvedskaya 1982: 107.
340
Muscarella 1974: 51.

109
gerektiğini ifade etmiştir341. Muscarella’ya göre Giyan I4 ve’deki mezarlarda ele
geçen kaideli kadehler Demir I döneminden sonraya ait olmalıdır342. En ilginç
Demir I verileri ise Godin Tepe’den elde edilmektedir. 1965, 1967, 1969, 1971
ve 1973 yıllarında olmak üzere, R. Dyson ve T. J. Young tarafından toplam beş
sezon kazılan Godin Tepe, 360 x 600 m. ölçülerinde ve 30 m. yüksekliğinde olan
büyük bir tepedir. Tepede gerçekleştirilen kazılar sonucunda herhangi bir Demir I
dönemi verilerine ulaşılamamıştır. Ancak Dış Kent’in güneyinde yer alan bir
mezarlıkta, tepedeki hiçbir yerleşimle ilişkisi olmayan 3 adet izole Demir I mezarı
saptanmıştır. Ancak ilginç olan, söz konusu mezarların bir Tunç Çağ mezarlığında
yani Godin III olarak adlandırılan 2. binyıl mezarlığında yer almış olmasıdır.
Mezarlara bakıldığında bunların tümünün basit inhumasyon gömü şeklinde
olduğu ve her bir mezarın tipik Demir I kadehi içerdiği anlaşılmaktadır343. Bunun
dışında Godin Tepe’nin Demir I dönemiyle ilgili herhangi bir veri elde
edilmemiştir.

Demir I dönemine tarihlenen verilerin elde edildiği bir diğer merkez Kordlar
Tepe’dir. Avusturyalı bir ekip tarafından 1971- 1978 yılları arasında kazılan
Kordlar Tepe, Urmiye Gölü’nün batı kıyısında yer alan orta büyüklükte bir
tepedir. Kazılardan elde edilen veriler Kordlar Tepe’de en erken V. tabakdan
itibaren, IV, III, II B, II A ve I olmak üzere toplam 6 tabakanın bulunduğunu
ortaya koymuştur. Söz konusu tabakalarda gerçekleştirilen kazılar IV, III ve II.
tabakalar arasında kültürel kesinti olmadığını göstermektedir. IV. tabakadan
alınan radyokarbon tarihler M.Ö. 1300-1100 arasında çeşitli tarihler
344
vermektedir . IV. tabakaya ait olan E Odası’ndan elde edilen keramikler
arasında kimi zaman tek tarafında enine ve dikine ip delikli tutamağı olan
omurgalı çanak formunun yaygın olduğu dikkatimizi çekmiştir345.

Yukarıdaki merkezler dışında Demir I dönemine tarihlenen ancak kesin tarihi belli
olmayan ve bazı bilim adamları tarafından Demir II dönemine de tarihlenen
merkezler söz konusudur. Yanıktepe, Khurvin ve Marlik’den elde edilen veriler
341
Medvedskaya 1982: 109.
342
Muscarella 1974: 51; Medvedskaya 1982: 106.
343
Muscarella 1974: 51.
344
Lippert 1979: 118.
345
Lippert 1979: Abb. 5/6, Abb. 6/6, Abb. 7/11.

110
bazı bilim adamları tarafından Demir I dönemine tarihlenirken, diğerleri Demir II
dönemine tarihlemektedir. Dolayısıyla bu üç merkezden Demir II döneminde de
bahsedilecektir. Bu merkezlerden ilki olan Yanık Tepe Urmiye Gölü’nün
doğusunda yer almaktadır. Bu merkezden elde edilen Demir I dönemi verileri
yalnızca mezarlık alanından ibarettir ve burada Demir I dönemine tarihlenen
herhangi bir yerleşim bulunamamıştır. Höyüğün batısında yer alan mezarlık
alanında, toplam 8 adet Demir I dönemi mezarı ortaya çıkarılmış ancak bu
mezarların yalnızca bir tanesi (A6 mezarı) yayınlanmıştır. Buradaki mezar
geleneğiyle ilgili olarak yapılan ifadelerde, mezarların nadiren kerpiçle
çevrelendiği belirtilmiştir. Ayrıca Demir I dönemine tarihlenen tek mezar olan A6
mezarından ele geçen kaplar arasında tipik Demir I formlarından biri olan
akıtacaklı kabın bulunmadığı da ifade edilmiştir. Ancak söz konusu mezarda
dikine ip delikli tutamağı olan bir kabın Demir I dönemi kadehlerine
benzemesinden dolayı bu mezar Demir I’in geç evresi olarak yorumlanmıştır346.
Yine P açmasındaki bir mezarda 2 adet el yapımı kabın yanında yer alan 1 adet
boyalı kap, Demir I dönemine yani yaklaşık M.Ö. 1000 yıllarına tarihlenmiştir347.
Ancak Muscarella’ya göre bu tarih doğruysa eğer, mezar kesinlikle Demir II
dönemine ait olmalıdır348.

Demir I dönemine ait mezarlığı bulunan bir diğer merkez ise Hazar Denizi’nin
güneyinde yer alan Khurvin’dir. Burası yerel halk tarafından yağmalanmış ve
geriye kalan birkaç mezarda kazı yapılabilmiştir. Medvedskaya, V. Berghe
tarafından kazısı yapılan mezarlıkta toplam 13 adet Demir I mezarının
saptandığını ve bu mezarların içinden 61 adet kap ele geçtiğini ifade etmiştir349.
Söz konusu mezarlarda, her ne kadar desteksiz akıtacaklı kaplar yaygın olsa da, G.
Meade bu mezarları Demir I dönemine tarihlememiş ve bu mezarların Sialk B
(Sialk VI) ile benzerliğinden yola çıkarak Demir II dönemine ait olabileceğini
önermiştir. Muscarella’ya göre bu mezarlardan ele geçen desteksiz akıtacaklı

346
Burney 1962: 147.
347
Burney 1964: 60.
348
Muscarella 1974: 49.
349
Medvedskaya 1982: 32.

111
kaplar ve delikli çanaklara benzeyen üç ayaklı çanaklar, Demir I döneminin tipik
keramik repertuarını oluşturmaktadır350.

Kuzeybatı Đran’daki en önemli Demir Çağ merkezlerinden bir diğeri de Marlik


Tepe’dir. 1961 ve 1962 yıllarında E. O. Negahban tarafından kazılan Marlik
Tepe’yle ilgili verilerin tümü 1964 yılında yayınlanmış bir kitapta
351
toparlanmıştır . Buna göre yaklaşık dörtte üçü kazılmış olan ve kazıcısı
tarafından “krali mezarlık” olarak tanımlanan tepede toplam 53 adet mezar ortaya
çıkarılmıştır. Bu mezarların çok azında insan iskeletinin ele geçtiği
belirtilmiştir352. Kazıcısı, Marlik’te bulunan mezarları boyutlarına ve şekillerine
göre başlıca 4 gruba ayırmış ve bu mezarların içinden çok sayıda altın, gümüş,
bronz, demir, pişmiş toprak ve keramik eser ele geçtiğini ifade etmiştir353. Ayrıca
buradaki mezarların tümünün tek bir arkeolojik tabakayla temsil edilmesinden
dolayı bunların tek bir kültürle ilişkili olabileceği belirtilmiştir. Nitekim bu
kültüre ait eserler, Đran ve Ortadoğu (Asur, Med, Đskit, Urartu, Mitanni ve
diğerleri) gibi komşu bölgelerdeki eserlerle karşılaştırılmış ve nihayetinde M.Ö. 2.
binyıl sonu, 1. binyıl başına tarihlenen eserlerle benzerlikler kurulmuştur354.

Mezarlardan ele geçen keramiklerle ilgili bilgiler, bunların kırmızı ve gri, siyah
tonlarında olmak üzere başlıca iki gruptan oluştuğunu göstermektedir. Negahban,
her iki grup keramiğin de sayıca fazla olduğunu ve çok iyi açkılı ya da bazen orta
açkılı malları içerdiğini ifade etmiştir. Orta açkılı olan kapların bazıları
bezemeliyken, çok iyi açkılı olanların tamamının bezemeli olduğu belirtilmiştir.
Nitekim bezemeli kapların bazılarının omuz hizasında, kulbunda veya boynunda
baskı veya noktalı motifler bulunmaktadır. Bazılarında ise noktalardan yapılan
hayvan motifleri söz konusudur. Kap formları açısından ele alındığında, çok
çeşitli boyutlarda çömleklerden ve çanaklardan oluştuğu görülmektedir. Bunların

350
Muscarella 1974: 50.
351
E. O. Negahban, Marlik Excavations, Tahran, 1964.
352
Negahban 1965: 309.
353
Negahban 1964: 14-16; Negahban 1965: 310; Muscarella 1984: 415.
354
Negahban 1964: 17.

112
bazıları akıtacaklı çömlekler ve geniş tabaklardan oluşmaktadır. Bunlar dışında
uzun boyunlu, ince cidarlı ve kulplu çömlekler de ele geçmiştir355.

Sonuç olarak Negahban, Marlik’i geç 2. binyıl, erken 1. binyıla tarihlemekte ve


buradaki krali mezarlığın özellikle 1. binyılın erken evresinde iki veya üç yüz
yıllık bir süreçte kullanıldığını ileri sürmektedir. Toplamda bir düzineden fazla ele
geçen mühürlerin bir tanesinin Mitanni mührü olduğu, birkaçının da Asur silindir
mührü olduğu anlaşılmıştır. Asur mühürlerinden biri üzerinde yapılan inceleme,
bunun üzerindeki yazının erken 1. binyıldan daha sonraya ait olamayacağını ve I.
Tiglath-Pileser veya I. Adad-Nirari dönemine tarihlenebileceğini göstermiştir.
Diğer birkaç Asur mührünün ise I. Adad-Nirari veya I. Salmanasar dönemine ait
olduğu düşünülerek yaklaşık M.Ö. 1000-612 yılları arasına tarihlenmiştir356.
Buna göre söz konusu mühürler, Marlik mezarlarının geç 2. binyıla tarihlendiğini
ve 1. binyılda kullanıma devam ettiğini göstermektedir357. Ancak O. W.
Muscarella 1984 yılında yaptığı yayında Marlik mezarlarının en erken tarihini
10.-9. yüzyıl olarak vermekte ve yaklaşık M.Ö. 700’e tarihlemektedir358. Ona göre
Marlik mezarlarının bazıları M.Ö. 2. binyıla tarihlenirken, desteksiz akıtacaklı
kaplar, bu mezarların bir kısmının daha geç döneme tarihlendiği fikrini
desteklemektedir359. Sonuç olarak Marlik mezarlarından elde edilen arkeolojik
veriler, burasının Demir I döneminden itibaren Demir III dönemine kadar çeşitli
dönemlere tarihlenebileceğini ortaya koymuştur. Dolayısıyla Marlik
mezarlarından Demir II ve Demir III dönemi merkezleri arasında da
bahsedilecektir.

Sonuç olarak, Đran’ın Demir I dönemi verilerine ilişkin kaynaklara bakıldığında,


bunların çoğunlukla mezarlık alanlarından tespit edildiği anlaşılmaktadır. Dinkha
Tepe III (mezarlık), Geoy Tepe B (K mezarı), Haftavan Tepe (yerleşim ve
mezarlık), Yanıktepe (mezarlık), Khurvin-Chandar (mezarlık) ve Marlik
(mezarlık) gibi kazı yerlerinin Demir I verilerinin tümü mezarlarla ilişkilidir. Yine
Batı Đran’da Godin Tepe (mezarlık), Tepe Guran (yerleşim ve mezarlık) ve Tepe
355
Negahban 1964: 18.
356
Negahban 1965: 311.
357
Negahban 1965: 315; Negahban 1977: 81-102.
358
Muscarella 1984: 417.
359
Muscarella 1974: 50.

113
Giyan (yerleşim ve mezarlık) ve daha doğudaki Sialk A (mezarlık) gibi
merkezlerdeki kazılardan elde edilen Demir I dönemi verileri de çoğunlukla
mezarlık alanlarını içermektedir. Dolayısıyla, Đran’ın Demir I döneminin
tespitinde ve tarihlenmesinde en önemli dayanak noktası, stratigrafik olarak tespit
edildiği tek merkez olan Hasanlu V yerleşimidir. Hasanlu V’den elde edilen
radyokarbon tarihler, bu tabakanın M.Ö. 1450-1250 yılları arasına tarihlendiğini
ortaya koymaktadır360. Öte yandan Dinkha Tepe’de de Demir I döneminin
tarihiyle ilgili radyokarbon sonuçları söz konusudur. Dinkha Tepe’nin Tunç Çağ
tabakasından gelen radyokarbon tarihler M.Ö. 1435+-52 ‘yi vermektedir. Bu tarih,
Tunç Çağ yerleşiminin son tarihi olmalıdır. Dinkha III’ten ise 3 adet radyokarbon
tarihi alınmıştır. Bunlar, M.Ö. 1146+-37, 1302+-52 ve 1243+-37 tarihlerini
vermektedir. Tüm bu tarihler sonucunda Muscarella, Dinkha Tepe’nin Tunç Çağ
sonu için M.Ö. 15. yüzyılı, Demir I mezarları (B9a, ß25, VII ve ß2) için ise M.Ö.
14. yüzyıl sonunu, yani M.Ö. 1300’e yakın bir tarih önermiştir. Dinkha III’ün ya
da Demir I döneminin bitiş tarihi için ise Hasanlu’dan elde edilen veriler ışığında
M.Ö. 11. yüzyıl kabul edilmiştir361. Buna göre Kuzeybatı Đran’daki tüm Demir I
merkezlerinden elde edilen keramiklerin büyük oranda gri keramikten oluştuğu ve
az sayıda da devetüyü keramiğin varolduğu anlaşılmaktadır. Kap formları
arasında akıtacaklı testiler gibi tipik kap formları yanında omurgalı çanakların da
önemli bir yer tuttuğu dikkati çekmektedir. Nitekim bu tür çanaklar Doğu
Anadolu’nun Erken Demir Çağ mezarlarında yivli keramiklerle bir arada ele
geçen yaygın bir kap formudur. Đran’ın Demir I merkezlerinde her ne kadar Doğu
Anadolu’da yaygın olan yivli keramik ele geçmese de, omurgalı çanaklar iki
bölge arasındaki kültürel etkileşimi açıkça ortaya koymaktadır.

Đran’ın Demir II dönemine gelindiğinde ise, bu dönem verilerinin Demir I


dönemine nazaran daha sağlam ve sayıca daha fazla olduğu anlaşılmaktadır.
Hasanlu IV, Dinkha II, Haftavan Tepe IV ve Tureng Tepe IV A gibi merkezler
dışında bazı bilim adamları tarafından Demir I dönemi olduğu düşünülen ve bu
yüzden yukarıdaki Demir I merkezleri arasında da bahsedilen Yanıktepe, Marlik
ve Khurvin gibi merkezler de yer almaktadır. Ayrıca Demir II dönemi merkezleri

360
Söz konusu tarih, Dyson tarafından önerilen en son tarihtir (Dyson 1989a: 6).
361
Muscarella 1974: 54.

114
arasında sayılan ancak Demir III olabileceği düşünülen merkezler de söz
konusudur. Sialk B (VI), Geoy Tepe A, Godin II, Kordlar Tepe, Yarım Tepe,
Taştepe, Zendani Süleyman, Baba Can Tepe, Nuşi Jan Tepe ve Tepe Yahya bu
merkezler arasında sayılabilir. Dolayısıyla Sialk B (VI), Geoy Tepe A, Godin II,
Kordlar Tepe, Yarım Tepe, Taşepe, Zendani Süleyman, Baba Can Tepe, Nuşi Jan
Tepe ve Tepe Yahya gibi merkezlerin adından Demir III (Orta Demir Çağ)
dönemi verileri değerlendirilirken de bahsedilecektir.

Yukarıda sıralanan Demir II merkezleri arasında en sağlam verilerin elde edildiği


yerleşim yine Hasanlu yerleşimidir. Hasanlu’nun Demir II’ye tarihlenen IV.
tabakası, arkeolojik veriler açısından son derece doyurucu olan ve aynı zamanda
iyi bir mimariyle de temsil edilen büyük bir yerleşimden oluşmaktadır. Nitekim
Demir II’ye tarihlenen IV. tabakayla ilgili arkeolojik veriler, V. tabakaya nazaran
çok daha iyi korunmuştur. Bu dönemle ilgili veriler de çoğunlukla Yukarı
Tepe’den elde edilmektedir. Yaklaşık 600 m. ölçüsündeki Aşağı Tepe’de ise
sadece küçük bir yapı Hasanlu IV’e tarihlenmektedir362. Bu alanda, söz konusu
yapı dışında, Bronz Çağ mimarisini kesen çok sayıda Demir Çağ mezarı (V ve
IVC-B) ortaya çıkarılmıştır. IV. tabakanın erken evresini temsil eden IVC
tabakasına dair kalıntılar tepenin üzerinde kuzey-güney hattı boyunca sıralanan
birkaç yapıdan oluşmaktadır. Bunlardan biri olan Yanmış Yapı VI, tek bir büyük
yapıdır ve bu yapının girişi, doğuda bulunan merkezi bir açık alana bakmaktadır.
Tek odalı olan bu yapının içinde iki sıralı 3 sütun bulunmaktadır ve korunmuş
olan üç duvarı önüne sekiler yerleştirilmiştir363. Yanmış Yapı VI’nın
kuzeydoğusunda uzanan Yanmış Yapı III ise büyük bir ikametgâh yapısıdır ve bu
da Yanmış Yapı VI gibi merkezi açık alana bakmaktadır. Bu yapı 2 sütunlu büyük
bir salondan (9x11 m.), bir mutfaktan, salonun yanlarında ve arkasında uzanan
depo odalarından ve yanında ikinci kata çıkmayı sağlayan merdiveni olan bir giriş
odasından oluşmaktadır. Bu yapının sütunlu salonunun ortasında merkezi bir

362
Bu yapının içinde kalıplar, pota parçaları ve bronz işçiliğinde kullanılan eserler ele geçtiği için
“Zanaatkar Evi” olarak adlandırılmıştır (Dyson 1989b: 109).
363
Olasılıkla dördüncü duvarın önünde de bir seki bulunmaktadır ancak bu duvar daha sonra inşa
edilen Urartu duvarı tarafından yıkıldığı için sekiye ilişkin herhangi bir kanıt ele geçmemiştir
(Dyson 1989b: 111).

115
ocak, bunun arkasında bir platform ve duvarların önünde sekiler yer almaktadır364.
Bu yapılar dışında yine IVC evresine tarihlenen yapılar arasında Yanmış Yapılar
II, IV-Doğu ve V gibi yapılar yer almaktadır365.

IVC evresinin yangınla sona ermesinden sonra, IVB evresine gelindiğinde, daha
önceki IVC yapılarının hasar gördüğü anlaşılmaktadır. Ayrıca bu dönemle birlikte
Yanmış Yapı III ve VI arasına yeni yapıların inşa edildiği de gözlenmektedir. Bu
yeni IVB yapıları, batıdaki yol sistemi ile doğudaki açık alan arasında adeta bir
bariyer görevi görmüştür366. Bu yapılardan en kuzeyde yer alan Yanmış Yapı III
bu dönemde genişletilerek, portiko, mutfak odaları, avlu ve giriş kapısı
eklenmiştir. IVB evresine tarihlenen bir diğer yapı olan Yanmış Yapı VII ise
kuzey ucunda merdiveni olan uzun ve dar bir koridor görünümündedir. Kazılar
sonucunda elde edilen arkeolojik verilere göre bu yapının “at arabaları” için
uygun olabileceği önerilmiştir. Bu veriden yola çıkarak at ahırlarının da bu alana
yakın olabileceği ancak daha sonraki döneme ait yapılar tarafından yıkıldığı için
ele geçmediği belirtilmiştir367. Yine bir önceki evrenin yapılarından olan Yanmış
Yapılar II, IV-Doğu ve V, bu evrede yoğun bir tadilat görmüş ve yeniden inşa
edilmiştir368. Kısacası M.Ö. 1100-800 arasına tarihlendirilen ve Dyson tarafından
Demir II dönemine atfedilen Hasanlu IV B yerleşimi, Hasanlu’nun en yoğun iskan
gördüğü dönemdir. Kazılar sonucunda etrafı surla çevrili IV B yerleşimine ait çok
sayıda yapı, avlu ve sokak tespit edilmiştir. Arkeolojik verilere dayanarak bu
derece gelişmiş bir yerleşimin, ancak buranın zengin kesimine ait olabileceği
önerilmiştir. IV B evresine ait yerleşimin yaklaşık M.Ö. 800 civarında şiddetli bir
saldırı ve büyük bir yangınla sona erdiği anlaşılmaktadır369. Söz konusu yangının
tarihi hem arkeolojik verilerle, hem de C14 analizleriyle desteklenmektedir. Söz
konusu yıkım ve istila Urartular’ın bu bölgeye ilk gelişi olarak açıklanmaktadır370.
Nitekim söz konusu saldırılar Urartu krallarından Đşpuini ve oğlu Menua ile

364
Dyson 1989b: 111.
365
Dyson 1989b: 113; Dyson- Muscarella 1989: 1.
366
Dyson 1989b: 111.
367
Dyson 1989b: 112.
368
Dyson 1989b: 114.
369
Dyson 1977: 550; Dyson 1989b: 109.
370
Hasanlu’daki bu yıkım bazı bilim adamları tarafından Urartu yerine Asur ile açıklanmaktadır.
Bu konuyla ilgili tartışmalar için bakınız: Muscarella 1971a: 263-266; Dyson- Muscarella 1989:
20; Muscarella 2006: 75.

116
ilişkilendirilmiş ve söz konusu kralların M.Ö. 9. yüzyıl sonunda Urmiye
bölgesindeki Kalatgah Kalesi’ni inşa ettirdikleri ve daha sonra da Hasanlu’ya
saldırdıkları ileri sürülmüştür371.

Sonuç olarak, Demir I döneminde (Hasanlu V) birkaç yapıyla temsil edilen


Hasanlu yerleşimi bir yangınla sona ermiş ve Demir II (Hasanlu IV) döneminde
yeni yapıların inşa edilmesi yanında bazı yapılar tadilat geçirerek ve genişletilerek
tekrar kullanılmıştır. Buna göre Hasanlu V ve IV arasında herhangi bir kültürel
kesintinin söz konusu olmadığı belirtilmektedir372. Ancak bu yapılar içinden ele
geçen buluntular dikkate alındığında, Demir I ve II (Hasanlu V ve IV)
dönemlerindeki değişimin yalnızca mimari planlarla sınırlı olmadığı, aynı
zamanda yapıların işlevinde de bazı değişimlerin olduğu anlaşılmıştır373. Genel
olarak Hasanlu Demir Çağ mimarisi üzerine değerlendirme yapan Dyson, bu
dönemde ortaya çıkan payanda geleneğinin, ilk kez Mezopotamya’da
görülmesinden dolayı, Mezopotamya etkili bir gelenek olduğunu ileri
374
sürmüştür .

Kuzeybatı Đran’daki keramik geleneklerini çalışan T. C. Young, Hasanlu IV’ten


(Demir II) ele geçen keramikleri 4 gruba ayırmıştır375:

1- Kaba Mallar

a- Devetüyü Mallar

b- Lekeli-Đsli Mallar

c- Kırmızı Astarlı Mallar (az sayıda)

2- Yaygın Mallar

a- Devetüyü Mallar

b- Lekeli ve Đsli Mallar

371
Muscarella 1989: 35.
372
Dyson- Muscarella 1989: 1; Dyson 1989b: 113.
373
Dyson 1989b: 126.
374
Dyson 1989b: 126-127.
375
Young 1965: 55.

117
c- Kırmızı Astarlı Mallar (az sayıda)

3- Kaliteli Mallar

a- Orta Kaliteli

b- Đnce Kaliteli (Saray Malı)

4- Sırlı Mallar (çok az sayıda)

Bu mallardan yalnızca Sırlı Mallar ve Đnce Kaliteli Mallar V. tabakada yani Demir
I döneminde görülmez. Young, Devetüyü Mallar ile Lekeli-Đsli Mallar grubunun
çoğunlukla açık kahveden kırmızımsı devetüyü rengine kadar çeşitlilik
gösterdiğini ve bunların ya açkılı, ya da açkısız yapıldığını belirtmiştir. Kaliteli
malların Orta Kaliteli olan grubu ise tamamen gri renkteki keramiklerden
oluşmaktadır. %90’ı gri keramikten oluşan bu grupta nadiren bulunan kahve ve
devetüyü mallar ise Young’a göre olasılıkla fırınlanma hatasından
kaynaklanmaktadır. Bu malların neredeyse tamamı iyi perdahlıdır ancak
bazılarında dikey olarak yapılmış düzensiz perdah izlerini görmek mümkündür.
Đnce Kaliteli mallar ise daha azdır. Tüm keramiklerin %19’unu oluşturan bu
mallar çoğunlukla koyu gri ve siyah tonlarındadır ve çok iyi açkılıdır376.

Young’ın “Geç Batı Gri Keramik” (Late Western Grey Ware) grubu olarak
adlandırdığı Demir II dönemine tarihlenen keramikler Hasanlu IV, Giyan I¹, Sialk
VI ve Geoy Tepe A ile temsil edilmektedir. Bu dönemde, keramik tipolojisi
açısından söz konusu yerleşimler arasındaki ilişkinin, daha önceki evreye nazaran
daha zayıf olduğu belirtilmiştir377. Bu dönem kap formları arasında şişkin karınlı
çömlekler ve çömlekçikler, kısa boru şekilli akıtacaklar, omzunda yivler olan
çömlekler, omurgalı kaplar, destekli akıtacaklı kaplar, keskin omuzlu çanaklar ve
tek kulplu omurgalı çanaklar yer almaktadır378. Hasanlu kazılarından ele geçen
keramiklerle ilgili yayınlarda karşımıza çıkan fotoğraf ve çizimler bize bu
merkezden tez konumuzu oluşturan yivli keramiklerin ele geçmediğini
göstermektedir. Ayrıca kap formları arasında bahsi geçen omzu yivli çömlekler
376
Young 1965: 55.
377
Young 1965: 74.
378
Young 1965: Fig. 13.

118
ise bizim konumuzu oluşturan yivli keramiklerden tamamen farklıdır. Ancak
gerek Hasanlu V, gerekse Hasanlu IV kap formları arasında yer alan omurgalı
çanak formunun kulplu veya kulpsuz örneklerinin379 Karagündüz, Dilkaya ve
Yoncatepe gibi Doğu Anadolu’daki merkezlerde de yaygın kap formu olarak
karşımıza çıktığını ve yivli keramiklerle bir arada ele geçtiğini belirtmekte fayda
olacaktır. Zira bu tür çanaklar malzememizi tarihlendirme açısından önemli bir
veri olarak kullanılabilir.

Sonuç olarak Young, 1965 yılında yaptığı bu çalışmada, Hasanlu V ve IV


keramiklerinin kültürel devamlılığı doğruladığını ifade etmekte ve Hasanlu V’i
M.Ö. 1300/1250-1000, Hasanlu IV’ü ise M.Ö. 1000-800 tarihleri arasına
yerleştirmektedir380.

Dinkha Tepe’nin ise Demir II dönemiyle ilgili verilerin elde edildiği tabaka
Dinkha II tabakasıdır. Bu tabakadan Demir II mimarisiyle ilgili kanıtların elde
edildiği alanlar mezarlık alanı ve G9a-c alanı olarak adlandırılmıştır. Mezarlık
alanındaki mimari 3 adet fırından ve mekanlara ait duvar kalıntılarından
oluşmaktadır381.

Dinkha Tepe’nin Demir II dönemiyle ilgili verilerin ele geçtiği alanlardan biri
G9a-c açmalarıdır. Kazılar sırasında G9a, b ve c açmalarında kötü korunmuş
büyük bir yapının kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Ancak höyüğün bu kısmı son
yıllardaki taş toplama faaliyetlerinden ve mezarlar yüzünden oldukça zarar
görmüş olduğu için buradaki yapı çok iyi korunmamıştır. Eldeki veriler
sonucunda buradaki yapının iki dikdörtgen odadan oluştuğu ve her ikisinin
ucunda da iki kare odanın yer aldığı anlaşılmaktadır. Duvarlar 1.15 m.
genişliğindedir ve dış yüzleri büyük taşlardan yapılmış ve bunların içi de küçük
taşlarla doldurulmuştur. Söz konusu yapı, bu özelliği itibariyle B10a’daki A
yapısına benzemektedir. Duvarların üstü ise güneşte kurutulmuş tuğlalardan inşa
edilmiştir382. Binanın en doğu sınırını ise, güneyde ortaya çıkarılan 7.40 x 3.70 m.

379
Young 1965: Fig. 6-2, 6-4, 7-8, 8-8.
380
Young 1965: 82-83.
381
Muscarella 1974: 54.
382
Muscarella 1974: 56.

119
ölçülerindeki dikdörtgen bir oda oluşturmaktadır383. Dikdörtgen odanın batısında
bir kısmı temizlenmiş olan başka bir odanın, ya yan oda, ya da daha büyük bir
merkezi oda veya salon olabileceği düşünülmektedir. Bunların tabanları
sıkıştırılmış topraktan yapılmıştır. Odaların içinden, Demir II dönemine tarihlenen
keramik parçaları dışında herhangi bir buluntu ele geçmemiştir. Ayrıca yangına
dair herhangi bir iz de söz konusu değildir384. En doğudaki büyük odanın
tabanında in-situ olarak ele geçen düz taşlar, toplamda 4 veya 5 adet olabilecek
ahşap direklerin altına konan taşlar olarak yorumlanmıştır. Sonuç olarak, direkli
büyük bir salondan ve odalardan oluşan bu Dinkha “malikânesinin”385, 18 x 12 m.
ölçülerinde, en az 9 odalı, duvarları ikinci katı taşıyacak kadar sağlam ve bir odası
sütunlu bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Kısacası bu yapı, Demir II döneminde
Dinkha’da önemli bir bina olduğunun kanıtı olarak görülmektedir386.

Dinkha Tepe’de, yerleşimden ele edilen Demir II kalıntılarına dair bazı veriler
B10a açmasında da saptanmıştır. B10a açmasında bu döneme ait olabilecek bir
fırın ve A yapısı olarak adlandırılan bir yapı ortaya çıkarılmıştır. Đri taşların içine
küçük taşların doldurulmasıyla inşa edilen ve kabaca kuzey-güney doğrultusunda
uzanan bu yapının kapı geçidi doğu tarafta ortaya çıkarılmıştır387. A duvarının
güneyinde kısmen korunmuş olan ve küçük taşlardan oluşan yer döşemesi
olasılıkla bu yapının dışında kalmaktadır. Bu yapı terk edildikten sonra bazı urne
mezarlar bu alana yerleştirilmiştir. Ayrıca mezarlardan biri olan ß15 taş mezarı da
bu yapının güneyine ve bir kısmı taş döşemenin altında gelecek şekilde
yerleştirilmiştir388.

Dinkha Tepe’nin Demir II dönemiyle ilgili en kapsamlı bilgiler mezarlık


alanından elde edilmektedir. Demir II’ye tarihlenen Dinkha II’de toplam 68 adet
mezar kazılmıştır ve bunların 19 tanesinin urne mezar olduğu ifade edilmiştir.

383
Muscarella 1974: 56.
384
Muscarella 1974: 58.
385
O. W. Muscarella, C. Goff’un Luristan’daki Baba Can’ın yapılarını “malikâne” olarak
tanımlamasından yola çıkarak Dinkha yapılarını da bu şekilde adlandırmıştır. Baba Can yapılarının
Dinkha’dakilerden daha geç döneme tarihlendiği ve 2 katı büyüklüğünde olduğu bilinmektedir
(Muscarella 1974: 58).
386
Muscarella 1974: 58.
387
Muscarella 1974: 55.
388
Muscarella 1974: 56.

120
Mezarlar çoğunlukla B açmasından ele geçmiş ve birkaç tanesi de güneydeki
G10c ve TT III açmalarında bulunmuştur389. Yapılan çalışmalar, Dinkha II
mezarlarının başlıca 3 gruba ayrıldığını göstermektedir. En yaygın olan grup üç
tarafına kerpiç duvar örülen mezarlardır. Mezarların neredeyse tümünde akıtacaklı
kaplar ve Hasanlu’dan bildiğimiz diğer kaplar ele geçmiştir. Đkinci tip mezarlar (7
adet) tümüyle taştan inşa edilmiş ve kapalı bir mezar odası şeklinde yapılmıştır.
Bu tip mezarlardaki buluntular kerpiç olanlara nazaran daha zengindir ancak
buluntuların türü çok farklı değildir. Bu mezarların birinin (B6) içinde 16 adet
kap, çok sayıda buluntu ve mezar odasının hemen önünde bir at gömüsü tespit
edilmiştir. Söz konusu mezar at gömüsünden dolayı Muscarella tarafından 10.
veya 9. yüzyıllar ile ilişkilendirilmiştir. Üçüncü tip mezarlar ise büyük kapları
veya urneleri içermektedir. Urnelerin içinden sadece küçük boncuklar ele
geçmiştir. Ağızları büyük keramik parçalarıyla ya da kırık kaplarla kapatılan
urnelerin çocuk gömüleri olduğu ifade edilmiştir390.

Yukarıda da belirtildiği gibi, Dinkha II (Demir II) mezarları, mezar içindeki


buluntulardan çok, mezar seviyelerinden yola çıkarak Dinkha III (Demir I)
mezarlarından ayrılmıştır. Mezarlar içinden ele geçen kaplar, çoğunlukla
akıtacaklı çömleklerden (kulplu veya kulpsuz ve çoğunlukla akıtacağın dibi
“sakal” gibi dışarı çıkık) oluşmaktadır. Ancak mezarların 13 tanesinde akıtacaklı
kap ele geçmemiştir ve bu 13 mezarın 8’i, diğer Demir II formlarından yola
çıkarak tarihlendirilmiştir391. Bunun dışında çeşitli çömlekler, fincanlar, omurgalı
çanaklar, hayvan başlı kulpları olan derin çanaklar, çok sayıda demir obje, takı ve
silah da bulunmaktadır. Bahsi geçen tüm buluntuların, Hasanlu IV’te benzerleri
olduğu için, bunları tarihlemenin zor olmadığı ifade edilmiştir.

Dinkha II’de toplam 252 adet keramik bulunmuştur. Bunların 229 tanesi
mezarlardan, 19 tanesi urnelerden, 2 tanesi fırından ve 2 tanesi de A yapısından
ele geçmiştir. Söz konusu keramikler üzerine çalışan Muscarella, bu keramiklerin
67 tanesinin gri, 185 tanesinin ise devetüyü (19 tanesi urnelerden) olduğunun
altını çizmiştir. Buna göre Dinkha II’den ele geçen keramiklerin %27’sini gri
389
Muscarella 1974: 58.
390
Muscarella 1968: 192.
391
Muscarella 1974: 59.

121
mallar, %73’ünü ise devetüyü mallar oluşturmaktadır. Gri keramikleri kendi
içinde yüzey işlemine göre değerlendiren Muscarella, bunların 28 tanesinin açkılı
veya cilalı, 4 tanesinin ise mat olduğunu ifade etmiştir. Devetüyü keramikler
kendi içinde değerlendirilecek olursa, bunların 55 tanesi cilalı, 24 tanesi açkılı, 69
tanesi (urneleri de içeriyor) mat ve 10 tanesi kırmızı astarlı olarak tanımlanmıştır.
Buna göre gri kaplar devetüyü kaplara oranla daha fazla açkılıdır. Ayrıca
devetüyü keramikler, kendi içinde yine renklerine göre gruplanmıştır. Bu grup
keramiklerin 67 tanesinde turuncu, 6 tanesinde kırmızımsı-turuncu, 11 tanesinde
kırmızı ve kalanında basit devetüyü renginin hakim olduğu belirtilmiştir. Hem gri,
hem de devetüyü keramiklerde benzer hamur özellikleri hakim olduğundan ve
hamurların ½ oranında orta taşçık katkılı, az yoğun bir hamur özelliğine sahip
olduğundan söz edilmiştir. Mezarların içinde, 1 ila 26 arasında değişen çeşitli
sayıda kapların bulunduğu, ancak her mezarın genellikle 4 veya 5 kap içerdiği
belirtilmiştir. Ayrıca mezarlarla ilgili olarak belirtilen bir diğer husus ise,
mezarlara konan kapların ya da eşyaların sayısının; mezarın tipiyle ya da
gömülenlerin yaşı ve cinsiyetiyle ilişkili olmadığıdır. Öte yandan, tümü olmasa da
taş mezarların en zengin mezarları oluşturduğu da vurgulamıştır392.

Sonuç olarak Dinkha Tepe’de gerçekleştirilen kazılarla, Demir I ve Demir II


dönemleri arasında herhangi bir kesintinin olmadığı ortaya konmaktadır. Söz
konusu kültürel devamlılığa en iyi kanıt olarak, Dinkha II mezarlarının daha
önceki Dinkha III mezarlarıyla aynı yerde inşa edilmiş olması, iki dönemde de
inhumasyon ve kerpiç mezar türünün kullanılması ve ölü pozisyonunun ve
oryantasyonunun devamı gibi özellikler gösterilmektedir. Ancak keramik
özellikleri söz konusu kültürel devamı doğrulamayan tek kanıt olarak karşımıza
çıkmaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi, Dinkha III’te gri keramik, devetüyü
keramiklerin neredeyse iki katından fazladır. Buna karşın Dinkha II’de ise
devetüyü keramikler gri keramiklerin neredeyse üç katından fazladır. Ayrıca bazı
kap formlarında da değişim saptanır. Dinkha II’de delikli kaplar ve kaideli kaplar
ortadan kalkarken aynı zamanda kap formlarında da çeşitlilik gözlenir. Ancak
buna rağmen, her ne kadar form repertuarında değişim gözlense de, Dinkha III ve

392
Muscarella 1974: 59.

122
II’de akıtacaklı kaplar, sepet kulplu çaydanlıklar ve omurgalı çanaklar gibi bazı
formların devam ettiği de saptanmıştır393. Aynı tür kap formları Hasanlu IV
yerleşimcileri tarafından da kullanılmıştır. Bu açıdan ele alınacak olursa, bilim
adamları Dinkha II ve Hasanlu IV arasında çok sayıda benzerlik ortaya
koymuştur. Özellikle Dinkha II’deki direkli yapıları ve A Yapısı’ndaki yer
döşemelerinin paralellerini Hasanlu IV’te bulmuşlardır394. Ancak Dinkha Tepe ve
Hasanlu arasındaki en önemli fark, Hasanlu IV’teki yaygın keramik türü gri
keramik iken, Dinkha II’de devetüyü keramiklerin hakim olmasıdır. Bu durum
Dinkha Tepe’nin kazıcısı tarafından yerel tercih olarak açıklanmıştır395. Bununla
birlikte mezar geleneği açısından da bazı farklar vardır. Örneğin Hasanlu’da
Dinkha Tepe’deki gibi kerpiç veya taş gömü bulunmamıştır ve buradaki tüm
gömüler basit inhumasyon türündedir396. Hasanlu ve Dinkha Tepe arasındaki fark
genel olarak ifade edilecek olursa, Dinkha’da çoğunlukla mezarlardan söz
edilirken, Hasanlu’da köklü ve masif olarak tanımlanan bir mimari gelenekten
bahsedilmiş olmasıdır. Bundan yola çıkarak Muscarella, belki de Dinkha’nın
Hasanlu’ya nazaran daha fakir bir yerleşim olabileceğini önermiş ve hatta daha da
ileri giderek Hasanlu’yu bölgenin en önemli merkezi ve Dinkha Tepe gibi diğer
yerleşimleri ise onun çevresinde yer alan taşra yerleşimleri olarak
397
tanımlamıştır . Her ne kadar küçük bir yerleşim olarak tanımlansa da, Dinkha
II’den ele geçen Demir II keramiklerinin çoğunlukla devetüyü mallardan oluştuğu
ve kap formları arasında kimi zaman tek tarafında enine ip delikli kulbu olan
omurgalı çanakların yaygın olarak bulunduğu398 dikkati çekmektedir.

Haftavan Tepe’nin IV. tabakası Demir II dönemine tarihlenmektedir ve Burney


höyüğün en geniş sınırlarına IV. tabakada ulaştığını belirtmiştir399. Haftavan Tepe,
Hasanlu ve Dinkha Tepe gibi yoğun Demir I dönemi mezarlarına sahip olmasa da,
Demir II döneminde Haftavan Tepe’deki mezarların sayısındaki artış

393
Muscarella 1974: 78.
394
Muscarella 1974: 80.
395
Muscarella 1974: 83.
396
Muscarella 1968: 194.
397
Muscarella 1974: 81.
398
Muscarella 1974: Fig. 37- 858, Fig. 39- 873, Fig. 47- 863, Fig. 47- 875, Fig. 47- 864, Fig. 47-
865.
399
Burney 1970: 165; Burney 1973: 153.

123
belirgindir400. Yayınlarda Demir I dönemi gri kapları dışında yivli keramiğin ele
geçtiğine dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Ancak mezarlardan ele geçen
kaplar arasında enine ip delikli omurgalı çanakların bulunduğu dikkatimizi
çekmiştir401.

Demir II merkezlerinden bir diğeri Luristan bölgesinde bulunan Tepe Giyan’dır.


Yukarıda da bahsedildiği gibi Giyan’daki Demir I dönemi belirgin değildir. T. C.
Young, Giyan I’deki mezarların keramiklerinden yola çıkarak Giyan I³ ve I4’ü
Hasanlu V’le benzeştirip Demir I dönemine tarihlerken, Giyan I²’yi de 1000-800
yılları arasındaki Demir II dönemine tarihlemiştir. Buna karşın O. W. Muscarella
ise Giyan I4 ve’deki mezarlardan ele geçen kaideli kadehlerin Demir I
döneminden sonraya ait olması gerektiği öne sürmüştür402. Daha sonra I. N.
Medvedskaya tüm tartışmaları tekrar değerlendirerek Giyan I4, I³ ve I² olmak
üzere üç evrenin de Demir I dönemine tarihlenmesi gerektiğini ifade etmiştir403.

Hem Demir I, hem de Demir II merkezleri arasında yer alan bir diğer mezarlık
Marlik Tepe’dir. Yukarıda da bahsedildiği gibi kazıcısı tarafından “krali
mezarlık” olarak tanımlanan Marlik’te toplam 53 adet mezar ortaya
404
çıkarılmıştır . Tek bir tabakayla temsil edilen Marlik mezarlarından ele geçen
buluntular M.Ö. 2. binyıl sonu, 1. binyıl başına tarihlenmiştir405. Dolayısıyla
Marlik, Demir I dönemi kadar Demir II dönemi merkezleri arasında da
sayılmaktadır. Bilhassa Demir I’den çok Demir II’ye ait gibi görünmekte ve hatta
Demir III döneminde de devam etmektedir.

Demir II dönemi merkezleri arasında sayılan bir diğer merkez ise Hazar
Denizi’nin güneyinde yer alan Khurvin’dir. Yukarıda da bahsedildiği gibi
Khurvin’de ortaya çıkarılan 13 adet mezardan ele geçen çanak çömlekler G.
Meade tarafından Sialk B (Sialk VI) ile benzerliğinden yola çıkarak Demir II

400
Burney 1994a: 55.
401
Burney 1972: Pl. IVc, Va.
402
Muscarella 1974: 51; Medvedskaya 1982: 106.
403
Medvedskaya 1982: 109.
404
Negahban 1964: 14-16; Negahban 1965: 310; Muscarella 1984: 415.
405
Negahban 1964: 17.

124
dönemine tarihlendirilmiştir406. Ancak daha sonra bu malzemeyi değerlendiren
Muscarella söz konusu mezarlardan ele geçen desteksiz akıtacaklı kapların ve
delikli çanakları andıran üçayaklı çanakların Demir I döneminin tipik keramik
repertuarını oluşturduğunu belirterek Khurvin mezarlarını Demir I dönemine
tarihlemiştir407. Dolayısıyla Khurvin mezarları hem Demir I, hem de Demir II
merkezleri arasında sayılan bir merkez olarak karşımıza çıkmaktadır.

Benzer tarihlendirme probleminin yaşandığı bir diğer merkez Yanık Tepe’dir.


Yukarıda da bahsedildiği gibi P açmasındaki bir mezarda 2 adet el yapımı kabın
yanında yer alan 1 adet boyalı kap, Demir I dönemi mezarı olarak tanımlanmış ve
yaklaşık M.Ö. 1000 yıllarına tarihlenmiştir408. Ancak Muscarella’ya göre eğer bu
tarih doğruysa, söz konusu mezar Demir I dönemine değil, kesinlikle Demir II
dönemine ait olmalıdır409.

Luristan bölgesinde yer alan Tepe Guran’dan da Demir II dönemi verileri ele
geçmiştir. Tepe Guran’ın en geç evresi olan IV. tabakasında tespit edilen
çaydanlıklar ile kulplu ve desteksiz akıtacaklı kaplar Dinkha Tepe’deki
benzerlikten yola çıkılarak Demir I dönemine tarihlendirilmiştir410. Bu tabakayı
kesen ve bu nedenle daha sonraya ait olabileceği düşünülen 4 no’lu mezardan ele
geçen akıtacaklı bronz kap, H. Thrane tarafından Hasanlu IV ve Sialk B’deki
örneklerle karşılaştırılmıştır. Dolayısıyla Thrane, Tepe Guran’ın IV. tabakasını
M.Ö. erken 1. binyıla tarihlemiştir. Daha sonra bu kapları yeniden değerlendiren
Muscarella da, IV. tabakanın Demir I’e, daha sonraki 4 no’lu mezarın ise Demir
II’ye tarihlenebileceğini belirtmiştir411.

Demir II merkezleri arasında sayılan Kordlar Tepe, yukarıda da belirtildiği gibi


Urmiye Gölü’nün batı kıyısında yer alan orta büyüklükte bir tepedir. Kazılardan
elde edilen veriler Kordlar Tepe’de en erken V. tabakadan itibaren, IV, III, II B, II

406
Medvedskaya 1982: 32.
407
Muscarella 1974: 50.
408
Burney 1964: 60.
409
Muscarella 1974: 49.
410
Medvedskaya 1982: 107.
411
Muscarella 1974: 51.

125
A ve I olmak üzere toplam 6 tabakanın bulunduğunu ortaya koymuştur412. Burada
ortaya çıkarılan sağlam tahkimat duvarlı yapılar, Demir II’nin erken evresine yani
M.Ö. 1000 yıllarına tarihlendirilmiştir. Buradan ele geçen keramiklerin çok çeşitli
türde olması burasının önemli bir siyasi merkez olabileceğini düşündürmüştür413.
Ayrıca E Odası’nın III. tabakasından ele geçen keramikler arasında tek tarafında
dikine ip delikli tutamağı olan omurgalı çanakların bulunduğu anlaşılmaktadır414.

Đran’ın güneydoğusunda bulunan Tepe Yahya’nın III. tabakasından ele geçen


kaplar arasında destekli akıtacağı olan gri kap parçalarından bahsedilmekte ve bu
tabakada hem gri hem de kırmızı keramik birlikte bulunduğu ifade edilmektedir.
Ancak bu tabakadan ele geçen keramiklerden yola çıkarak kazıcısı, bu tabakayı
Demir I/II döneminden çok Demir II/III dönemi olarak yorumlamıştır.

Kuzeybatı Đran’da yer alan Zendan-i Süleyman ve Taht-ı Süleyman gibi


merkezlerden de Demir II dönemine tarihlenen veriler elde edilmektedir415.
1960’lı yıllarda kazılan Zendan-i Süleyman’dan elde edilen keramikler daha sonra
J. Thomalsky tarafından yeniden değerlendirilmiştir. Buna göre Zendan-i
Süleyman’de Demir I ve II dönemlerine tarihlenen çok sayıda yivli keramik
olduğu anlaşılmaktadır. Demir I ve II dönemlerini Erken Demir Çağ başlığı
altında “Period I” olarak adlandıran Thomalsky, 16 adet yivli çanak çizimini
yayına eklemiştir.416.

Son yıllarda Đran bölgesinde çok sayıda araştırma gerçekleştirilmektedir. 1990’lı


yıllarda Urmiye Gölü’nün doğusunda yüzey araştırmaları gerçekleştiren W. Kleiss
ve S. Kroll, çok sayıda Demir Çağ merkezi tespit etmişlerdir. Söz konusu
merkezlerden ele geçen keramikler arasında yivli keramiklerin de bulunduğu
dikkatimizi çekmiştir. Buna göre 1991 yılında Urmiye Gölü’nün doğusunda
yapılan araştırmada Tebriz’in 40 km. kuzeybatısındaki Coran Cora Kalesi ve
Gohar-Ivand Kalesi adlı merkezolerde Erken Demir Çağı’na ilişkin keramik

412
Lippert 1979: 118.
413
Burney 1994a: 55.
414
Lippert 1979: Abb. 12/6, Abb. 13/1-2-3.
415
Ayrıntılı bilgi için bakınız: R. M. Boehmer, “Tahkt-i Suleiman und Zindan-i Suleiman,
Grabungsbericht 1963/64. Bericht über die Grabungen in den Bereichen A, B und C”,
Archäologischer Anzeiger, 1965: 746-788.
416
Thomalsky 2006: Abb. 12/ 1-16.

126
parçalarının bulunduğu belirtilmiştir417. Bunlar arasında dış yüzü kahverengi olan
yivli çanakların da yer aldığı tespit edilmiştir418. Bu survey malzemesini daha
sonra yeniden değerlendiren Kroll, Urmiye Gölü’nün güneyindeki merkezler
arasındaki Tazekand Kalesi adlı merkezden yivli keramiklerin ele geçtiğini
belirtmiş ve bunlardan bir tanesinin çizimini yayına eklemiştir419. Ancak W.
Kleiss ve S. Kroll’un Đran’daki yüzey araştırmasında ele geçen keramiklerle ilgili
Kroll’la kişisel görüşme yapan Bartl, bu merkezlerin birçoğunda yivli çanak
çömleklerin ele geçtiği belirtmiştir. Buna göre söz konusu merkezler arasında
Kismis, Danalu, Ducgagi, Chors, Kara Ziaeddin Tepe, Evoghlu, Kiz Kale-
Khoy, Ceraqah-e Amir, Livar, Marand Tepe, Sequindel, Kara Tepe Tasudj,
Arziyayad, Gol Tepe, Mirabad, Gerd-i Qizal, Garnah Tepe, Yusufkand,
Qalat Tepe ve Garash Tepe yer almaktadır420. Ancak Bartl’ın haritasına eklediği
bu merkezlerin adını herhangi bir yayında çizimi veya fotoğrafı görülmediği için
bu çalışmada yivli keramiklerin yayılım haritasına eklemedik.

Sonuç olarak Đran’daki arkeolojik veriler Demir I ve Demir II dönemlerine ilişkin


önemli bilgiler vermektedir. Bunlardan en sağlam stratigrafik veriler kuşkusuz
Hasanlu yerleşiminden ele edilmektedir. Her ne kadar Hasanlu yerleşimiyle ilgili
yapılan 100’den fazla yayın kendi içinde birçok tutarsızlığı barındırmış olsa da,
Demir Çağ kronolojisi açısından bölgenin tek ve en önemli merkezi olarak kabul
edilmektedir. Bu durum olasılıkla, R. Dyson ve ekibinin yapmış oldukları
önerilerin, tek bir kazıya değil de, “Hasanlu Projesi” kapsamında bölgede
gerçekleştirdikleri çeşitli kazı ve yüzey araştırmalarına dayandırılmasının yarattığı
güven duygusundan da kaynaklanmış olmalıdır. Gerek Hasanlu, gerekse Dinkha
Tepe, bölgenin Demir Çağ kronolojisinin oluşturulmasındaki en önemli merkezler
arasında yerini almıştır. Ayrıca son yıllarda gerçekleştirilen araştırmalar bölgede
Demir II dönemine tarihlenen kalelerin varolduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Doğu Anadolu ve Transkafkasya’da olduğu gibi Kuzeybatı Đran’da da Demir II

417
Kleiss- Kroll 1992: 38-39.
418
Kleiss- Kroll 1992: Abb. 7/ 10-11, Abb. 10/ 6.
419
Kroll 2005: Fig. 11/1.
420
Bartl 2001: 403-404, Fig. 9.

127
dönemi, yerleşim sisteminin değişimini ve kale bazlı yerleşim sisteminin
oluşumunu simgeleyen bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır421.

Kuzeybatı Đran’daki Demir I ve II dönemlerindeki keramik geleneği açısından


değerlendirecek olursak, birkaç merkez dışında bu dönem keramikleri arasında
yivli keramiklerin bulunmadığını, gri keramiğin önemli bir yer tuttuğunu ve kap
formları arasında dönemin en tipik formu olan akıtacaklı testiler kadar omurgalı
çanakların da yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Kimi zaman tek tarafında enine veya
dikine ip delikli tutamağı bulunan bu çanaklar, Doğu Anadolu’nun Erken Demir
Çağ mezarlarında yivli keramiklerle birlikte ele geçen yaygın bir kap formudur.
Dolayısıyla Đran’da da yaygın olduğu anlaşılan bu kaplar, kendi malzememiz olan
yivli keramikleri tarihlendirmemiz açısından önemli bir dayanak noktası olacaktır.

b- Transkafkasya:

Transkafkasya olarak adlandırılan bölge, bugün Gürcistan, Azerbaycan ve


Ermenistan ülkelerini kapsayan bir alanı ifade etmektedir. Büyük Kafkas Dağları,
Güney Kafkasya olarak da adlandırılan bu bölgeyi, kuzeyindeki topraklardan
ayıran doğal bir sınır niteliğindedir. Söz konusu bölgenin arkeolojik ve tarihi
gelişim sürecine bakıldığında, Doğu Anadolu ve Kuzeybatı Đran’la paralel olarak
gelişen ortak bir kültürel sürecin yaşandığı anlaşılmaktadır. Nitekim bu çalışmada,
Transkafkasya bölgesinin ele alınmasının en önemli nedeni Doğu Anadolu ve Đran
bölgeleri ile sergilediği bu bütünlükten kaynaklanmaktadır.

Transkafkasya’daki arkeolojik çalışmalara bakıldığında, bunların çoğunun yerel


bilim adamları tarafından gerçekleştirildiği ve bu yüzden çoğunun bölgenin yerel
dillerinden Rusça, Ermenice, Azerice ve Gürcüce yayınlandığı dikkati
çekmektedir. Dolayısıyla bu bölgenin arkeolojisini çalışmak diğer bölgelere
nazaran (Đran ve Doğu Anadolu) çok daha zordur. Bölge araştırmalarıyla ilgili en
derli toplu yayın 1971 yılında C. Burney tarafından yapılan yayındır422. Aynı

421
Kleiss- Kroll 1992: 38-39; Helwing-Fahimi 2005: 134-143.
422
C. Burney- D. M. Lang, Peoples of the Hills: Ancient Ararat and the Caucasus, London, 1971.

128
yıllarda O. M. Djaparidze ve daha sonra I. M. Diakonoff, E. V. Khanzadyan, Kh.
K. Kuşnareva ve M. Puturidze sayıları az da olsa Đngilizce, Almanca ve Fransızca
yayınlar yapmaya başlamışlardır. Ancak bölge arkeolojisiyle ilgili en kapsamlı
yayınlar bölgede başlatılan iki farklı proje dahilinde ortaya çıkmaya başlamıştır.
Bunlardan biri Kuzeybatı Ermenistan’da Ermeni, Amerikalı ve Alman bilim
adamları tarafından ortaklaşa yürütülen ve 1998 yılında sona eren “Horom
Projesi”dir. 1990 ve 1998 yılları arasında yürütülen Horom Projesi, R. S.
Badalyan, P. Kohl, A. V. Tonikyan ve S. Kroll olmak üzere birkaç bilim adamı
tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen bir projedir. Transkafkasya bölgesindeki bir
diğer önemli proje ise 1998 yılından itibaren sürdürülen yine bir Ermeni-
Amerikan ortak projesidir. R. S. Badalyan ve A. T. Smith başkanlığındaki bir ekip
tarafından gerçekleştirilen bu proje “ArAGATS Projesi” (American- Armenian
Project for the Archaeology and Geography of Ancient Transcaucasian States)
olarak adlandırılmaktadır. Gerek ArAGATS Projesi, gerekse Horom Projesi
kapsamında elde edilen arkeolojik veriler daha sonra ele alınacaktır.

Arkeolojik verilere bakıldığında, Transkafkasya’daki en erken yerleşimin M.Ö. 6.


binyıl kadar geriye giden Geç Neolitik Dönem’e tarihlendiği anlaşılmaktadır.
Daha sonra ise “Eneolitik Kültür” olarak adlandırılan ve M.Ö. 4800 ile 3100
arasına tarihlenen Kalkolitik Dönem başlamaktadır423. Yapılan çalışmalar Neolitik
ve Eneolitik dönem kültürlerinin çoğunlukla tek bir dönem olarak ele alındığını
ortaya koymaktadır. Nitekim T. Kiguradze, bu iki dönemi kendi içinde beş evreye
ayırarak ele almış ve buna göre bölgenin Kalkolitik Dönem kültürünün Neolitik
Dönem kültürlerinin devamı niteliğinde olduğu ortaya koymuştur424. Kalkolitik
dönemden sonra Erken Tunç Çağlar’a gelindiğinde, bu bölgede de diğer
bölgelerde olduğu gibi Erken Transkafkasya Kültürü ve daha sonra Orta Tunç
Çağ’da ise 2. binyıl boyalı keramik kültürü hakimdir. Son yıllarda gerçekleştirilen
çalışmalarda, bölgenin ETR kültürü Kiguradze ve Sagona tarafından Kalkolitik
dönem kültürünün devamı olarak değerlendirilmiştir425.

423
Kiguradze- Sagona 2003: 39.
424
Kushnareva 1997: 23.
425
Kiguradze- Sagona 2003: 39.

129
Transkafkasya arkeolojindeki en önemli sorunlardan biri, söz konusu bölgenin
küçük bir coğrafi alanı içermesine rağmen, bölgede aynı dönem içinde birden
fazla kültürel alt bölgenin bulunmasıdır. Nitekim bu durum, tek dönem için birden
fazla terminolojik adlandırmanın yapılması gereğini doğurmuştur. Örneğin
bölgenin Orta Tunç Çağı’nı karakterize eden boyalı keramikler, bu coğrafyada
Erken Kurgan Kültürü426, Trialeti-Kirovakan Kültürü, Karmir-Berd (Tazekent)
Kültürü, Sevan-Üzerlik Grubu ve Kızılvank-Van-Urmiye Kültürü olmak üzere
toplam 5 ayrı kültür bölgesinden oluşmaktadır427. Orta Tunç Çağ verilerinin çoğu
mezarlık alanlarından elde edilse de, bazı alanlarda, keramik silsilesine yönelik
ipuçlarını elde etmek mümkündür428. Tüm bu kültür bölgeleri, çoğunlukla kaplar
üzerindeki bezeme repertuarından yola çıkarak birbirinden ayrılmıştır. Buna göre
Trialeti, Karmir-Berd ve Sevan-Üzerlik kültürü dahilinde ele geçen kaplar kahve
ve devetüyü üzerine monokrom bezemeli örneklerle birlikte siyah yüzlü ETR
geleneğine özgü kapları da içermektedir. Nitekim Orta Tunç Çağ’ın
başlangıcında, Erken Transkafkasya III kültürünün güçlü bir devamı
saptanmaktadır. Bu tür monokrom bezemeli kapların ele geçtiği ve polikrom
boyalı keramiklerin bulunmadığı yerleşim yerleri arasında Metsamor, Elar, Verin
Naver, Trialeti, Meskheti, Üzerliktepe ve Kuzeydoğu Anadolu (Erzurum-Kars ve
Ağrı bölgesi) sayılabilir429. Van-Urmiye kaplarında ise diğer kültürlerden farklı
olarak siyah yüzlü mallar yer almamakta ve bu kültür yalnızca monokrom ve
polikrom boyalı kaplardan oluşmaktadır430.

Gerek Transkafkasya bölgesinin kendi içindeki bu tür terminolojik çeşitlilikler,


gerekse bu bölgede diğer bölgelerden farklı bir terminolojinin kullanılması, bölge
arkeolojisini anlayabilmek açısından zorluklar yaratmaktadır. Nitekim bölgenin
daha iyi anlaşılabilmesi açısından öncelikle kronolojik silsilesini ve
terminolojisini tablolandırmakta yarar olacaktır431:

426
Bu kültür tam anlamıyla bir Orta Tunç Çağ kültürü olmaktan çok, Erken Transkafkasya Kültürü
ile Orta Tunç Çağ arasında bir geçiş kültürü olarak kabul edilmekte ve M.Ö. 2350 ile 2100 yılları
arasına tarihlenmektedir (Puturidze 2003: 113).
427
Özfırat 2001a: 17; Puturidze 2003: 111-112.
428
Burney- Lang 1971: 89.
429
Helwing- Özfırat 2006: 3.
430
Özfırat 2001a: 18-24.
431
Badalyan- Smith- Avetisyan 2003: 149.

130
Tarih Dönem Dönem Kültür Anahtar Yerleşim
500 Orta Demir Akhamenid Akhamenid Erebuni, Armavir
600 Çağ Urartu Urartu Erebuni, Karmirblur,
700 Oshakan, Aramus,
Argiştihinili
800 Erken Erken Demir II Horom, Elar, Keti,
Demir Çağ Metsamor
900 Lçaşen- Metsamor, Artik (grup
Metsamor 3), Dvin (yangın
Kültürü tabakası)
1000

1100

1200 Geç Tunç


Çağ Lçaşen, Artik (grup 1-
1300 2), Karashamb, Lori-
Berd
Erken Demir I /
Geç Tunç III

Geç Tunç II
1400
Shamiram (mezar),
1500 Geç Tunç I / Orta Karashamb, Horom,
Tunç IV Talin
1600 Orta Tunç III Sevan, Karmirberd, Lçaşen,
1700 Karmirberd, ve Horom, Üzerlik 2-3
Orta Tunç Karmirvank
Çağ Kültürü
1800 Trialeti- Karashamb (kurgan),
1900 Vanadzor Vanadzor
2000 Orta Tunç II Kültürü (Kirovakan), Trialeti
(grup 1-3), Lçaşen
(120-123), Lori-Berd,
Üzerlik 1
2100 Orta Tunç I / Erken Kurgan Kültürü Trialeti (grup 1),

131
2200 Tunç IV Berkaber (mezar 1-2),
2300 Stepanakert
2400 Erken Tunç III Shengavit (3-4),
2500 Garni, Dvin, Karnut,
Kura- Araks Harich
2600 Erken Tunç Kültürü Mokhrablur, Shresh-
2700 Çağ blur
2800 Erken Tunç II
2900 Djervesh (kurgan 1),
3000 Harich (erken evre),
3100 Erken Tunç I Keti (mezar 1-6),
3200 Horom (mezar C1)

Transkafkasya’nın Geç Tunç ve Erken Demir Çağları bir arada “Lçaşen-


Metsamor” olarak adlandırılan kültürü oluşturmaktadır. Transkafkasya
arkeolojisinde Geç Tunç Çağ Kültürü I, II ve III olmak üzere üçe ayrılırken, Erken
Demir Çağ kültürünün ise Đran’da olduğu gibi Erken Demir I ve Erken Demir II
olmak üzere ikiye ayrıldığı görülmektedir. M.Ö. 1650 ile 1500 yılları arasına
yerleştirilen Geç Tunç I evresi, Orta Tunç IV evresiyle bir arada
değerlendirilmekte ve Orta Tunç Çağ’dan Geç Tunç Çağ’a geçiş evresi olarak
kabul edilmektedir. Bu döneme tarihlenen merkezler arasında Şamiram Mezarları,
Karashamb, Horom ve Talin sayılmaktadır. M.Ö. 1500 ile 1350 yılları arasına
tarihlenen Geç Tunç II evresi ise Lçaşen, Artik (1. ve 2. gruplar), Karashamb ve
Lori-Berd gibi merkezlerle temsil edilmektedir. Geç Tunç Çağ’ın son evresi olan
III. evre ise Erken Demir Çağ’a geçiş evresi olarak karşımıza çıkmakta ve Erken
Demir I- Geç Tunç III olarak adlandırılmaktadır432. Erken Demir I olarak
adlandırılan evre, Geç Tunç III’le birleştirilerek geçiş evresi olarak gösterilmekte
ve M.Ö. 1350-1150 yılları arasına tarihlenmektedir. Demir II olarak tanımlanan
evre ise M.Ö. 1150’de başlamakta ve M.Ö. 800 civarında Urartu Krallık
Dönemi’nin başlamasıyla sona ermektedir. Buna göre bölgenin Geç Tunç III-
Erken Demir I merkezleri arasında Metsamor, Artik (3. grup) ve Dvin (yangın
evresi) sayılmaktadır. Demir II evresi ise Horom, Elar, Keti ve Metsamor gibi

432
Badalyan, Smith, Avetisyan 2003: 149, tablo 7.2.

132
merkezlerle temsil edilmektedir433. Dolayısıyla Transkafkasya’nın Erken Demir
Çağ dönemi değerlendirilirken, Đran’da olduğu gibi Erken Demir I ve Erken
Demir II evreleri bir arada değerlendirilecektir.

Transkafkasya’nın gerek Tunç Çağ, gerekse Erken Demir Çağ dönemlerine ilişkin
arkeolojik veriler hemen hemen tümüyle mezarlık alanlarından elde edilmektedir.
Transkafkasya’nın Geç Tunç Çağ ve Erken Demir Çağ dönemleri de Đran ve Doğu
Anadolu gibi problemlidir ve kesin olarak birbirinden ayrılamazlar. Bu yüzden
birçok bilim adamı Transkafkasya’daki bu dönemi Geç Tunç III/ Erken Demir I
olarak adlandırma yoluna gitmiş ve her iki dönemi bir arada değerlendirme
eğiliminde bulunmuştur. Bu dönemle ilgili en önemli değişim, kale bazlı yerleşim
sisteminin ortaya çıkışı olarak kabul edilmekte ve bu konu son yıllarda
gerçekleştirilen çalışmalarda en çok üzerinde durulan konuyu oluşturmaktadır.
Geç Tunç- Erken Demir Çağ kaleleri içinde en önemlileri Elar, Güney Horom,
Keti ve Metsamor sayılmaktadır. Araştırmalar bu dönemde sursuz yerleşimlerin
sayıca çok az olduğunu ortaya koymaktadır434. Ayrıca bu dönemde çok sayıda
mezarlık alanı da bulunmaktadır. Bunlar arasında Lçaşen, Artik, Horom, Keti ve
Lori-Berd sayılabilir435.

Geç Tunç-Erken Demir I dönemine tarihlenen merkezlerden biri Metsamor’dur.


Ermenistan’da Erivan’ın 35 km. güneyinde yer alan Ararat Vadisi’nin ortasında
bulunan Metsamor, yerleşim ve mezarlık alanından oluşmaktadır. Etrafı savunma
duvarıyla çevrili olan yerleşim, yaklaşık 30 hektarlık bir alanı; kuzey ve doğuda
bulunan mezarlık alanı ise yaklaşık 100 hektarlık bir alanı kaplamaktadır. 1965
yılından itibaren yerleşimde ve mezarlık alanında geniş çaplı kazılar yapan E. V.
Khanzadyan’ın bu merkezle ilgili belirlediği stratigrafi şu şekildedir436:

Metsamor I: Erken Transkafkasya Dönemi


433
Badalyan, Smith, Avetisyan 2003: 149, tablo 7.2.
434
Hatta C. Burney, Lçaşen’nin ETR yerleşiminin bile surlu olduğunu ifade etmiştir. Bu da bize
bölgedeki surlu yapıların ne kadar eskiye gittiği konusunda bilgi vermektedir (Burney, Lang 1971:
89).
435
Badalyan- Smith- Avetisyan 2003: 152-153.
436
Khanzadyan-Mkrtchian-Parsamian 1973: 193. Ayrıntılı bilgi içi bakınız: E. V. Khanzadyan,
Metsamor 2, La Necropole: Les Tombes du Bronze Moyen et Recent 1, Paris, 1995; E. V.
Khanzadyan, “Metsamor”, Arménie: Tresors de l’Arménie ancienne, des origines au IVe siècle,
Paris, 1996: 41.

133
Metsamor II: Orta Tunç Çağ (5 evreli)

Metsamor III: Geç Tunç- Erken Demir Çağ (2 evreli)

Metsamor IV: Urartu

Metsamor V: Orta Çağ

Metsamor’un M.Ö. 1500-1200 yılları arasına tarihlenen tabakasında polikrom


keramikler ve siyah keramikler bir arada ele geçmiştir. Bu da, boyalı keramiklerin
uzun bir süre kullanıldığını açıkça göstermektedir437. Kazılar sonucunda
Metsamor’un Geç Tunç- Erken Demir Çağı’na tarihlenen III. yapıkatının iki alt
evresi olduğu tespit edilmiştir438. Söz konusu evrelerden erken olanı yine kendi
içinde ikiye ayrılır. Bunların en erken olanından ele geçen az sayıdaki açkılı
keramiklerin, M.Ö. 14. ve 13. yüzyıllara tarihlenen Lçaşen, Guegharot ve Artik
gibi merkezlerle paralellik gösterdiği belirtilmiştir. Buradan ele geçen
keramiklerin Metsamor’un mezarlığından da bilindiğinin altı çizilmiştir439. Daha
geç olanından ele geçen keramikler ise Artik, Zovouni, Nor-Bayazet, Horom ve
Kherkhi gibi merkezlerle benzerliğinden yola çıkılarak M.Ö. 12. ve 11. yüzyıllara
tarihlendirilmiştir. Buradaki çanak çömleklerin benzerlerine mezarlıkda da
rastlanıldığı belirtilmiştir. Metsamor III’ün geç evresinde ise bir yangın izinin
olduğu rapor edilmiş ve bu evreye ait verilerin çoğunlukla “ocak yapısı” ve
“banyo yapısı” olarak adlandırılan alanlardan elde edildiği ifade edilmiştir. Bu
alanlardan ele geçen keramiklerin, Dvin ve Karmir-Blur’daki M.Ö. 10. ve 9.
yüzyıllar arasına tarihlendirilmiş keramiklere benzediği belirtilmiş ve bu tabaka
“pre-Urartu tabakası” olarak adlandırılmıştır440. Ancak Metsamor III tabakasının
sonunu getiren yangın, Urartu kralı I. Argişti dönemine ait olduğu için söz konusu
evre M.Ö. 10. ve 8. yüzyıllar arasına tarihlendirilmiştir441. Sonuç olarak Metsamor
III’ün keramik buluntuları değerlendirildiğimde, bulunan keramikler arasında
yivli çanak çömleğin ele geçtiği anlaşılmaktadır442.

437
Burney- Lang 1971: 90.
438
Khanzadyan-Mkrtchian-Parsamian 1973: 193.
439
Khanzadyan-Mkrtchian-Parsamian 1973: 194.
440
Khanzadyan-Mkrtchian-Parsamian 1973: 194.
441
Khanzadyan-Mkrtchian-Parsamian 1973: 195.
442
Khanzadyan-Mkrtchian-Parsamian 1973: Fig. 15/1,2,4.

134
Diğer bir Demir Çağ merkezi olan Lçaşen, Ermenistan’da Sevan Gölü’nün
kuzeybatı kıyısında yer almaktadır. Yüksek yaylalar üzerinde (1900 m.)
konumlanan Lçaşen, ETR döneminden itibaren başlayan bir yerleşim, bu
yerleşimin eteklerinde bulunan bir mezarlık alanı ve bunların üzerinde kurulmuş
bir kaleden443 oluşmaktadır. 1955-1958 yılları arasında A. O. Mnatsakanyan
tarafından özellikle mezarlık alanında kazı çalışmaları gerçekleştirilmiştir444.
Lçaşen’den ele geçen Geç Tunç Çağ keramikleri arasında siyah yüzlü, kırmızı,
beyaz ve siyah bantlarla bezenmiş küçük çömlekler yer almaktadır. Lçaşen’de
saptanan çok sayıda mezar içinde at arabaları ortaya çıkarılmıştır. Martirosyan, bu
mezarları Geç Tunç Çağ’a yani M.Ö. 1300-1150 yılları arasına tarihlemektedir445.
Lçaşen’nin en tipik keramiği, kırmızı veya leylak rengi keramiği ile beyaz dolgulu
keramiğidir446.

Bir diğer Erken Demir Çağ merkezi olan Keti, Kuzeybatı Ermenistan’daki Shirak
Platosu’nda yer almaktadır. 1979-1989 yılları arasında L. A. Petrosyan tarafından
kazılan bu merkez, yerleşim ve mezarlık alanından oluşmaktadır. Yerleşim
yerinde yalnızca Erken Tunç Çağ dönemi ve kiklopik duvarları olan Erken Demir
Çağ kalesi bulunmaktadır. Mezarlık alanda ise bu iki döneme ek olarak Orta ve
Geç Tunç Çağları’na ait kurganlar yer almaktadır447. Ermenistan’ın doğusundaki
Kotayk Platosu’nda yer alan Elar ise, bir yerleşim yerinden ve mezarlık alanından
oluşmaktadır. 1927 yılında E. Lalaylan, 1929 yılında E. Bayburdyan ve 1960-
1969, 1973 yıllarında E. V. Khanzadyan tarafından kazılan bu merkezde Erken
Tunç Çağ, Orta Tunç Çağ, Geç Tunç Çağ, Erken Demir Çağ, Helenistik Dönem,
Erken Ermeni Dönemi ve Orta Çağ dönemlerine ait tabakalar tespit edilmiştir448.

Erevan’ın batısındaki Aragats yakınındaki Artik, M.Ö. 2. binyıldan itibaren


bölgedeki yerleşik hayatın terk edildiğine yönelik öneriyi desteklemeyen bir
merkez olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu merkez, M.Ö. 3. binyıldan

443
Kekhuni olarak adlandırılan bu kale kiklopik bir çevre duvarıyla kuşatılmıştır (Özfırat 2001a:
35).
444
Özfırat 2001a: 35.
445
Burney, Lang 1971: 105.
446
Burney, Lang 1971: 107.
447
Özfırat 2001a: 32.
448
Özfırat 2001a: 40.

135
M.Ö. 1. binyıla kadar kesintisiz bir yerleşim sunmaktadır. Burada ortaya çıkarılan
20 adet toprak altı mezar, Lçaşen’nin M.Ö. 13. yüzyıl mezarlarıyla
karşılaştırılabilir449. Yine bir diğer merkez olan Dvin de Erken Demir Çağ
merkezleri arasında sıralanmaktadır. Ancak gerek Keti ve Elar’dan gerekse Artik
ve Dvin’den ele geçen Erken Demir Çağ keramikleri arasında yivli çanak
çömleklerin varlığına dair herhangi bir bilgiye sahip olamadık.

Transkafkasya’nın Urartu öncesi dönemine ait bilgi veren merkezlerden bir diğeri
de Karmir-blur’dur. Ermenistan’da yer alan ve II. Rusa dönemine tarihlenen bir
Urartu Kalesi’yle temsil edilen Karmir-Blur’da aynı zamanda Urartu öncesi
tabakalar da tespit edilmiştir. Söz konusu tabakalardan ve mezarlardan ele geçen
keramiklerin siyah renkli olduğunu belirten Martirosyan, bunların ya Orta Tunç
Çağ sonuna yani M.Ö. 17.-15. yüzyıllar arasına, ya da Tunç Çağ sonu ve Demir
Çağ başına yani 14.-13 yüzyıllara ile 13.-12. yüzyıllara tarihlendirilebileceğini
belirtmiştir450. Söz konusu dönemlere tarihlenen keramiklerden yayına eklenen
çizimler değerlendirildiğinde bunlar arasında çok sayıda yivli çanakların
bulunduğu anlaşılmaktadır451. Söz konusu keramiklerin sığ çanak formunda
olduğunu belirten Martirosyan, aynı zamanda bunların siyah açkılı ve iki sıra yivli
olduklarını da ifade etmiştir452. Ayrıca yivli çanaklarla birlikte omurgalı ve dikine
ip delikli çanakların da ele geçmiş olduğu anlaşılmaktadır453.

Transkafkasya’nın Azerbaycan’a bağlı Özerk bir Cumhuriyet olan Nahçıvan


bölgesinde de çeşitli araştırmalar gerçekleştirilmiştir. Transkafkasya Platosu’nun
güneyinde yer alan Nahçıvan; batıda Türkiye, güneyde Đran, kuzeyde ve doğuda
ise Ermenistan ile çevrilidir. Bölgedeki araştırmalar, burasının M.Ö. 2. binyıl sonu
ve 1. binyıl başlarında “Hocalı-Gedebey” adı verilen bir kültürün sınırları içinde
kaldığını göstermiştir454. Ancak bu dönemle ilgili arkeolojik veriler Doğu
Anadolu ve Đran’da olduğu gibi oldukça sınırlıdır. Örneğin I. ve II. Kültepe gibi

449
Burney, Lang 1971: 90.
450
Maptиpocян 1961: 49.
451
Maptиpocян 1961: Fig. 21a, 21b, 26a, 57.
452
Maptиpocян 1961: 50.
453
Maptиpocян 1961: Fig. Fig. 29, 56.
454
Bahşaliyev 1998: 1.

136
tabakalı höyüklerde bu kültüre ait tabakalar aşırı derecede tahrip olmuştur ve bu
yüzden stratigrafik olarak tespit edilmesi zordur. Dolayısıyla Hocalı-Gedebey
kültürüne ait veriler çoğunlukla mezarlardan elde edilmektedir455. Nitekim benzer
durum Doğu Anadolu ve Kuzeybatı Đran için de geçerlidir.

Nahçıvan’daki Erken Demir Çağ mezarlarından biri olan Kolanı, Doğu


Nahçıvan’daki Şahpuz ilçesine bağlı Kolanı Köyü’nde yer almaktadır. 1986 ve
1989 yılları arasında V. B. Bahşeliyev tarafından kazılan bu mezarlıktan Hocalı-
Gedebey kültürünün tipik gri keramiklerinden ele geçmiştir. Taş sandık mezar
veya toprağa oyularak yapılan oda mezarların bazen dikdörtgen, bazen de
yuvarlak planlı oldukları belirtilmiştir. Mezarların üzeri sal taşlarıyla kapatıldıktan
sonra bunların üzerleri yığma taşla doldurulmuştur. Çoklu gömülerin hakim
olduğu mezarlarda 3 ila 17 arasında değişen sayılarda iskeletlere rastlanmıştır456.
Mezarlar içinden ele geçen keramiklerin çoğunlukla parçalar halinde olduğunu
belirten Bahşaliyev, pembe ve gri olmak üzere başlıca 2 grup keramik olduğunu
ifade etmiştir. Bunlardan ilkinin çok az sayıda olduğunu, yalnızca 2 örnekle temsil
edildiğini ve benzerlerine Nahçıvan’ın Geç Tunç ve Erken Demir Çağ keramikleri
arasında özellikle I. Kültepe’deki Şahtahtı mezarında ve Kızılvank mezarlarında
rastlandığını belirtmiştir457. Nitekim Kolanı çanak çömleklerinin büyük bir
kısmının gri keramikten oluştuğunu belirten Bahşaliyev, bu grup kapların
genellikle iri kum katkılı ve orta pişmiş olduğunu ve dış yüzey renginin griden
siyaha doğru değişen renklerde olduğunu ifade etmiştir. Kap formları çanak,
çömlek, tabak, testi ve kadeh olarak gruplanmış ve bunlardan çanak formundaki
kaplar arasında yivli çanakların yer aldığı ifade edilmiş ve çizimleri
eklenmiştir458. Söz konusu kaplar arasında yatay ve dikey delikli kulplu kapların
da var olduğu belirtilmiştir. Sonuç olarak Bahşeliyev, mezarlardan ele geçen
keramiklere ve buluntulara dayanarak Kolanı mezarlığını M.Ö. 11. ve 10.
yüzyıllar arasına tarihlemiştir459.

455
Bahşaliyev 1998: 1.
456
Bahşaliyev 1998: 2-3.
457
Bahşaliyev 1998: 4.
458
Bahşaliyev 1998: 4-5; Res. 2/12, 3/8,9,10.
459
Bahşaliyev 1998: 11.

137
Nahçıvan bölgesindeki bir diğer araştırma ise 1998 yılında O. Belli ve V. Sevin
tarafından gerçekleştirilen yüzey araştırmasıdır. Söz konusu araştırmayı bir kitap
halinde derleyerek yayınlayan Belli ve Sevin tarafından bu bölgede çok sayıda
merkez ziyaret edilmiştir460. Söz konusu merkezler arasında II. Kültepe Höyüğü,
Çalhankale, Şortepe Höyüğü, Şahtahtı Nekropolleri ve Kalesi, Kulalı Höyüğü, II.
Ferhat Kanalı, Ferhat Evi Kaya Mezarı, Muncuklutepe Nekropolü ve Harabe
Gilan yer almaktadır. Bunlardan II. Kültepe, Şortepe Höyüğü, Şahtahtı
Nekropolleri ve Kalesi ve Muncuklutepe Nekropolü’nde Geç Tunç ve Erken
Demir Çağ verilerinin ele geçtiği ifade edilmiştir461. Ancak söz konusu
merkezlerden toplanan keramiklerle ilgili kapsamlı bir bilgi verilmemiştir.

Son olarak Nahçıvan bölgesindeki araştırmaları toparlayan V. Bahşaliyev ve A.


Schachner’in 2001 yılı yayınlarında, bu bölgede yer alan Erken Demir Çağ
merkezleri listelenmiştir462. Ancak bu yayında ne yazık ki söz konusu
merkezlerdeki keramik özellikleriyle ilgili kapsamlı bir bilgi verilmemiştir.

Transkafkasya’daki önemli merkezlerden biri de Ermenistan’da yer alan


Horom’dur. Shirak Ovası’nın kuzeybatısında yer alan Horom’daki çalışmalar,
1990 yılında Amerikan-Ermeni Projesi olarak başlatılmış ve daha sonra Alman ve
Gürcü ortakların da eklenmesiyle 1998 yılına kadar devam etmiştir. 1990 yılı
çalışmaları, yüzey araştırması ve bazı test kazılarından oluşmaktadır463. Buna göre
Horom, yerleşim ve mezarlık alanı dahil olmak üzere yaklaşık 400 hektarlık bir
alanı kaplamaktadır. Yerleşimin doğusunda bulunan Geç Tunç- Erken Demir Çağ
mezarlığı ise yaklaşık 3 hektarlık bir alanı kaplamaktadır ve burada toplam 160
mezar tespit edilmiştir464. Ayrıca yüzey malzemesinden elde edilen verilere göre
kuzeyde ve güneyde olmak üzere iki adet sitadeli (tepesi) olan bu yerleşimin
Erken Tunç Çağ’dan Orta Çağ’a kadar uzun bir süre kullanıldığı anlaşılmıştır.
Ancak eldeki veriler en yoğun yerleşimin Erken Tunç Çağ ile Erken Demir

460
Ayrıntılı bilgi için bakınız: O. Belli- V. Sevin, Nahçıvan’da Arkeolojik Araştırmalar, Đstanbul,
1999.
461
Belli- Sevin 1999: 16-40.
462
Bahşaliyev- Schachner 2001: 7-10.
463
Badalyan- Edens- Kohl- Tonikyan 1992: 31.
464
Badalyan- Edens- Kohl- Tonikyan 1992: 34.

138
Çağ’da olduğunu ortaya koymaktadır465. 1990 yılı raporuna çizimi eklenen
keramikler arasında Erken Demir Çağı’na tarihlenen keramiklerin çoğunlukla
siyah açkılı olduğu dikkatimizi çekmiştir. Kap formları arasında dudak kenarı
yivli çömlekler dışında tez konumuzu oluşturan tipik yivli çanaklara
rastlanmamıştır466.

Horom’un 1992 ve 1993 yıllarında gerçekleştirilen kazı çalışmaları Kuzey Tepesi,


Güney Tepesi ve Doğu Mezarlığı olmak üzere üç ayrı alanda yürütülmüştür.
Kuzey Tepesi’nde gerçekleştirilen çalışmalar, bu alandan çoğunlukla Urartu
dönemi verilerinin elde edildiği ortaya konmuştur467. Dolayısıyla Kuzey Tepesi
çalışmalarına daha sonraki bölümde değinilecektir. Güney Tepesi’ndeki
çalışmalarda ise yüzey toprağının 30- 35 cm. altından Erken Demir Çağ
keramiklerinin ele geçtiği belirtilmiştir. Burada bulunan keramiklerin Erken
Demir Çağ’ın tipik akıtacaklı ve perdah bezemeli gri kaplarından oluştuğu ifade
edilmiştir468. Bu alandan elde edilen radyokarbon tarihler M.Ö. 1140 ila 1038
yılları arasında değişen tarihler vermektedir469. Bir diğer kazı alanı olan Doğu
Mezarlığı çalışmalarında ise 1992 ve 1993 yılı çalışmalarında toplam 6 adet
mezar (T1-T6) kazılmıştır. Söz konusu mezarlardan ele geçen keramiklerden yola
çıkılarak bu mezarlar M.Ö. 2. binyıl sonu ve 1. binyıl başına tarihlendirilerek
“Erken Demir Çağ” mezarları olarak tanımlanmıştır470. Bu mezarlardan ele geçen
keramikler arasında çok sayıda yivli çanak çömleğin bulunduğu
471
anlaşılmaktadır . Söz konusu kapların mal özellikleriyle ilgili detaylı bir bilgi
verilmemiş olmasına rağmen bunlardan bir tanesinin gri açkılı olduğunun
belirtilmesi, diğerlerinin de gri açkılı olabileceğini düşündürmektedir.

Transkafkasya’daki son dönem çalışmaları ise 1995 yılında doktora tezi


kapsamında Ararat ve Shirak ovalarında araştırma yapan A. T. Smith tarafından

465
Badalyan- Edens- Kohl- Tonikyan 1992: 35.
466
Badalyan- Edens- Kohl- Tonikyan 1992: Fig. 7.
467
Badalyan- Kohl- Stronach- Tonikyan 1994: 1-15.
468
Badalyan- Kohl- Stronach- Tonikyan 1994: 18.
469
Badalyan- Kohl- Stronach- Tonikyan 1994: 29.
470
Badalyan- Kohl- Stronach- Tonikyan 1994: 20.
471
Badalyan- Kohl- Stronach- Tonikyan 1994: Fig. 13/2, 17/1-8.

139
başlatılmıştır472. Smith bu çalışmaları sonucunda bölgede çok sayıda (24 adet)
Erken ve Orta Demir Çağ kaleleri tespit etmiştir. Smith’in bölgede
gerçekleştirdiği çalışmalar sırasında söz konusu kalelerin Erken Demir Çağ’a
tarihlendirilmesinde belli başlı esaslar gözetilmiştir. Bunlar arasında en önemlileri
kalelerin tasarımı ve yapım tekniğidir. Smith’e göre Erken Demir Çağ kaleleri
araziye bağımlıdır; kalelerin planlanması doğrudan doğruya topografik yapıya
uyarlanır ve bu yüzden düzensiz ve gelişi güzel oluşturulmuş bir görünüm
sergiler. Oysa Urartu kalelerinde bu tür bir uygulama yoktur; bilhakis Urartu
döneminde düz hatları ve doğru açıları olan kaleler söz konusudur473. Smith
tarafından Erken Demir Çağ kalelerinin tespitinde başvurulan bir diğer yöntem ise
kalelerin yapım tekniğidir. Smith’e göre Erken Demir Çağ kalelerinde tespit
edilen yapım tekniği bir kaç yönü itibariyle daha sonraki dönemlerden farklıdır.
Bunlardan ilki, Erken Demir Çağ kalelerinin ya düz duvarlı ya da sadece birkaç
payandalı ve kuleli olmasıdır. Ayrıca söz konusu payandaların duvar üzerine
düzensiz olarak yerleştirildiği de dikkati çekmektedir. Đkincisi, Erken Demir Çağ
kalelerinin işlenmemiş kiklopik taşlarının, daha sonraki kalelerin iyi işçilik
gösteren taş işçiliği ile zıtlık gösterdiğidir. Erken Demir Çağ kalelerinin
duvarlarında kullanılan taş blokların genellikle işlenmemiş olduğu ve bu durumun
duvar kalınlıklarının değişken olmasına neden olduğu da ifade edilmiştir. Üçüncü
bir özellik olarak ise, Erken Demir Çağ kalelerinde genellikle ana taş bloklarının
arasındaki boşlukların daha küçük boyuttaki taşlarla doldurulduğu belirtilmiştir474.
Bu kriterlerin kazılar kadar güvenilir olamayacağını da belirten Smith, söz konusu
kriterlerin en azından kazı yapılmadan kalelerin tarihlendirilebilmesi için atılmış
doğru ve önemli bir adım olabileceğini ifade etmiştir475.

Smith’in 1995 yılında Ararat ve Shirak Ovaları’nda gerçekleştirdiği yüzey


araştırması sonucunda yayınlanan Erken Demir Çağ kaleleri arasında Variberd,
Sarnakhpyur, Garnaovit, Tsakahovit, Aragatsotn, Tsitsernakaberd ve
Gyamrez olmak üzere toplam 7 adet kale yer alırken, Orta Demir Çağı’na

472
Ayrıntılı bilgi için bakınız: A. T. Smith, Imperial Archipelago: The Making of an Urartian
Landscape in Southern Transcaucasia, (doktora tezi), Chicago Üniversitesi, 1996.
473
Smith-Kafadarian 1996: 24.
474
Smith- Kafadarian 1996: 24.
475
Smith- Kafadarian 1996: 24.

140
tarihlenen yalnızca bir kale (Aramus Kalesi) bulunduğu anlaşılmaktadır476. Ayrıca
bu merkezlerin listelendiği aynı yayında Erken Demir Çağ’ın tarihi de M.Ö. 1300-
800 olarak belirtilmiştir477. Söz konusu kalelerden ele geçen arkeolojik materyal
oldukça sınırlıdır ve özellikle Erken Demir Çağı’na dair herhangi bir veri
bulunamamıştır. Sadece Garnaovit ve Tsakhkaovit’ten bazı Erken Demir Çağ
keramik parçalarının ele geçtiği ifade edilmiştir. Ancak yayınlanan keramikler
arasında yivli keramiğin bulunmadığı ve çoğunlukla gri renkli kazıma bezemeli
keramiklerden oluştuğu anlaşılmaktadır478.

1998 yılından itibaren ise A. Smith’in 1995 yılında bölgede başladığı araştırmalar
Ermeni bilim adamlarıyla ortaklaşa bir proje haline getirilerek geliştirilmiş ve
bugüne kadar devam etmiştir. Transkafkasya’daki son dönem araştırmalarını
oluşturan bu çalışmalar yukarıda da bahsedildiği gibi R. S. Badalyan ve A. T.
Smith başkanlığındaki “ArAGATS Projesi” kapsamında sürdürülmüştür.
Öncelikle Ararat ve Shirak ovalarındaki merkezlerden Berdidosh, Gegharot,
Ashot Yerkat, Aragatsi-berd, Mirak, Tsakahovit, Sahakaberd ve Hnaberd olmak
üzere toplam 8 merkez ziyaret edilmiştir. Bunlardan son üç tanesinin yoğun yüzey
araştırması kapsamında kalan bölgede yer aldıkları belirtilmiştir. 1998 yılı
çalışmasında Erken Demir Çağ’ın iki evreli olduğunu belirten yazarlar, Erken
Demir I’in M.Ö. 12. ve 11. yüzyıllara, Erken Demir II’nin ise M.Ö. 10. ve 9.
yüzyıllara tarihlenebileceğini ifade etmişlerdir479. Buna göre Erken Demir I
evresini Geç Tunç Çağ’dan Demir Çağ’a geçiş evresi olarak yorumlamışlar ve bu
erken evreyi Geç Tunç III/ Erken Demir I şeklinde ele almışlardır. Nitekim ziyaret
edilen kalelerden Berdidosh, Gegharot, Aragatsi-berd, Tsakahovit,
Sahakaberd ve Hnaberd gibi kalelerin Geç Tunç III/ Erken Demir I dönemine
tarihlenen malzeme içerdiği belirtilmiştir480. Yine bu bölgede yer alan bir diğer
merkez olna Talin’de de Erken Demir Çağ I’e tarihlenen mezarlar tespit edilmiş

476
Smith- Kafadarian 1996: 24-36.
477
Smith- Kafadarian 1996: 23.
478
Smith- Kafadarian 1996: Fig. 8.
479
Avetisyan- Badalyan- Smith 2000: 25.
480
Avetisyan- Badalyan- Smith 2000: 26-39; Badalyan- Smith- Avetisyan 2003: 154.

141
ve söz konusu mezarlardan (mezar 58 ve 60) yivli çanak çömleğin ele geçtiği
anlaşılmıştır481.

Daha sonraki araştırmalar özellikle Ağrı Dağı’nın Ermenistan’daki kuzey


yamaçlarında ve bu yamaçların bittiği noktada yer alan Tsakahovit Ovası’nda
yoğunlaştırılmıştır482. Tsakahovit ile Hnaberd kaleleri arasında kalan bölgede
yoğunlaştırılan yüzey araştırmasında çok sayıda kale tespit edilmiştir. Bunlardan
en önemlisi aynı zamanda kazı çalışması da yapılan Tsakahovit’tir. Daha önce
Bayburtyan tarafından kısa bir sezon kazılmış olan Tsakahovit, tepede yer alan bir
sitadel ve bu sitadelin doğusunu ve güneyini çevreleyen bir yerleşim alanı ve
doğuda bu yerleşim alanının dışında da “Doğu Mezarlığı 1” olarak adlandırılan
bir mezarlık alanından oluşmaktadır483. 1998 yılında bu üç alanda da kazı
çalışması gerçekleştiren araştırma ekibi, bu çalışmanın sonucunda sitadeldeki ve
sitadelin güneyindeki “Güney Yerleşmesi” olarak adlandırılan alandaki
çalışmalarda Geç Tunç Çağ’dan Akhamenid dönemine kadar tarihlenebilen
keramiklerin ele geçtiğini ifade etmiştir484. Mezarlık alanında ise sadece bir mezar
kazılmıştır. Oval şekilli kromlek mezarda yapılan çalışmalarda 2 kuyu mezar (A
ve B) gömünün olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu mezarları M.Ö. 13. ve 12.
yüzyıllara tarihlendiren yazarlar, bunları Geç Tunç Çağ mezarları olarak
adlandırmışlardır. Mezalardan ele geçen keramiklerin yayına eklenen bir kısım
çizimine göre omurgalı yivli çanakların ve çömleklerin bulunduğu
485
anlaşılmaktadır . Ancak yazarlar bu yivli kapları Geç Tunç Çağı’na
tarihlemişlerdir. Sonuç olarak kazıdan ele geçen malzemeye göre Tsakahovit’te
Erken Demir Çağ ve klasik Urartu ya da Orta Demir Çağ keramiklerinin
bulunmadığının altını çizmişlerdir486.

Tsakahovit bölgesindeki araştırmalara 2000 yılında da devam eden proje üyeleri


Hnaberd, Tsakahovit, Gegharot, Tsilkar ve Poloz-Sar kalelerinde test kazısı

481
Avetisyan-Bobokhyan 2008: Fig. 44/1,3,8.
482
Avetisyan- Badalyan- Smith 2000: 21; Badalyan- Smith- Avetisyan 2003: 156.
483
Avetisyan- Badalyan- Smith 2000: 35.
484
Avetisyan- Badalyan- Smith 2000: 49, 52.
485
Avetisyan- Badalyan- Smith 2000: Fig. 16-b, c, d, g.
486
Avetisyan- Badalyan- Smith 2000: 54.

142
(sondaj) gerçekleştirdiklerini ifade etmişlerdir487. Gerek bu kazı sonuçlarından
elde edilen keramiklere, gerekse bazı radyokarbon örneklere dayanarak proje
üyelerinin söz konusu kaleleri Geç Tunç Çağı’na tarihlediği ve Geç Tunç ve
Erken Demir Çağı’nı birbirinden kesin olarak ayırdığı anlaşılmaktadır488.

Tarih Ç ağ
a? K ültür Anahtar Yerle ?im
im
M. Ö.
200 Geç Yervandid Karchaghpyur, Noratus,
Astghi Blur , Jujevan,
Yervandid -Orontid Noroshen, Armavir ,Horom,
300
Benjamin, Erebuni, Oshakan,
Antik Ç ağlar
a?lar (Erken Antik
Sar?-Tepe
400 D önem) Erken Yervandid-
Ahamenid
500
Metsamor,
Yerel Erebuni,
600 Ge ç Demir Ç ağ
a? Ge ç Urartu Horom,
Klasik Urartu Argi ?tihinili ,
Shirakavan ,
700 Orta Demir Ç ağ
a? Erken Urartu Urartu Karmir -blur Lori -Berd
800 Erken Demir II Horom, Elar , Keti,
Erken Demir Metsamor,
900
Ç ağ
a? Artik (grup 3),
1000 Erken Demir I
Lachashen - Dvin (Yanm ??
1100 Metsamor Tabaka)
Ge ç Tunç III
1200 Lchashen
Geç Tunç II Artik (grup 1 -2)
1300 Ge ç Demir Ç ağ
a?
Karashamb , Lori -berd
1400 Shamiram (gömüler),
Geç Tnç I/Ort. TnçIV Karashamb, Horom, Talin
1500
Orta Tun ç III Sevan, Karmirberdve Karmirberd, Lchashen,
1600 Karmirvank Yap ?lar? Horom, Üzerlik 2-3
1700 Karashamb ((kurgan)
Trialeti -Vanadzor Vanadzor(Kirovakan )
1800 Orta Tun ç Ç ağ
a?
Orta Tun ç II K ültürü Trialeti(grup 1- 3)
1900 Lchashen (120-123)
Lori -berd, Üzerlik
2000
Orta Tun ç I/ Trialeti (erken grup)
2100 Erken Tun ç IV “Kurgan ” K ültürü Berkaber (G ömü 1-3,
kurgan 1- 2)
2200 Stepanakert
2300 Erken Trans Shengavit (tabaka 3-4),
Kafkasya (Kura - Garni, Karnut, Harich,
2400 Erken Tun ç Ç ağ
a? Erken Tun ç III Elar P3, Kosi Choter,
Aras K ültürü)
Horom (ET Ç üst katlar?)
2500

Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere, daha önceki araştırmalarda bir arada


değerlendirilen Geç Tunç Çağ ve Erken Demir Çağ dönemleri, son dönem

487
Badalyan- Smith- Avetisyan 2003: 157.
488
Smith- Badalyan- Avetisyan 2005: Fig. 2.

143
araştırmaları sonucunda birbirinden kesin olarak ayrılmıştır. Buna göre Geç Tunç
Çağı III’ten hemen sonra gelen Demir Çağ I evresi M.Ö. 1150-1000 yılları arasına
tarihlendirilirken, Demir Çağ II evresi ise M.Ö. 1000-800 arasına yerleştirilmiştir.
Nitekim Smith daha sonraki çalışmalarında tespit ettiği birçok kaleyi Demir
Çağ’dan kesin olarak ayırt ettiği Geç Tunç Çağı’na tarihlemiştir. Bundan yola
çıkarak R. S. Badalyan, A. T. Smith ve P. S. Avetisyan, Transkafkasya’daki ilk
sosyo-politik oluşumun Geç Tunç Çağ’da ortaya çıktığını ileri sürmüşlerdir489. P.
Kohl, söz konusu dönemi “Geç Tunç/Erken Demir Devlet Formasyonu” olarak
tanımlamıştır. B. Pitrovskii ise bu dönemi bir “kültürel açılım ve bağımsız
gelişim” evresi olarak ifade etmiştir. Söz konusu dönemin bu şekilde
adlandırılmasının en önemli sebebi, bu dönemle birlikte sabit yerleşimlerin
yeniden ortaya çıkması ve tepelik alanlarda çeşitli tarz ve boyutlarda taş-duvarlı
kalelerin inşa edilmeye başlamasıdır. Buna göre, sosyal ve siyasi tabakalanmanın
yüksek rakımlardaki elitlerden ve ovalardaki halk sınıfından oluşabileceği ve
dolayısıyla sosyal tabakalanmanın bölge topografyasını taklit ettiği belirtilmiştir.
Kısacası “dağlar”, devlet otoritesinin ve yönetimin merkeziydi490. Ayrıca Orta
Tunç Çağ’dan Geç Tunç Çağ’a geçiş sürecindeki değişimin bir diğer kanıtının ise
yeni keramik formlarının ve bezeme stillerinin görülmeye başlaması olduğu ifade
edilmiştir. Bu dönemle birlikte boyalı keramikler ortadan kalkmakta ve benekli
bezeğe sahip olan siyah-gri kaplar ile kazıma bezemeli devetüyü kaplar ortaya
çıkmaktadır. Aslında Orta Tunç Çağ’ın sosyal farklılığını yansıtan kurganlar, bu
dönemle birlikte yerini ekonomik, sosyal ve dini kaynaklar üzerinde kontrol
sağlayan kiklopik taş duvarlı güçlü merkezlere yani surlu kalelere491 bırakmıştır.
Tüm bunlardan yola çıkarak R. S. Badalyan, A. T. Smith ve P. S. Avetisyan,
Transkafkasya’daki sosyo-politik oluşumun Doğu Anadolu’da Urartu’yla birlikte
başlayan oluşumdan çok daha önce ortaya çıktığını vurgulamakta ve Van
bölgesindeki Urartu Devleti’nin köklerinin Ermenistan’da bulunduğunu
492
önermektedir . Ancak söz konusu öneriyi yapan bilim adamları olasılıkla Doğu

489
Badalyan- Smith- Avetisyan 2003: 154; Smith- Thompson 2004: 569; Smith- Badalyan-
Avetisyan 2005: 175.
490
Smith 1999: 54.
491
Burney- Lang 1971: 108.
492
Badalyan- Smith- Avetisyan 2003: 152; Smith- Thompson 2004: 573; Smith- Badalyan-
Avetisyan 2005: 175.

144
Anadolu Bölgesi’ndeki sosyo-politik oluşumun Urartu döneminden önce
varolduğunu kanıtlayan Geç Tunç- Erken Demir Çağ kalelerinin varlığını göz ardı
etmişlerdir. Aşağıda detaylı olarak ele alınacak olan Doğu Anadolu’daki yüzey
araştırmalarında tespit edilen bu kaleler, bölgedeki Urartu öncesi örgütlenmeyi
ortaya koymakta ve bu durumda Badalyan ve Smith’in önerdiği gibi
Ermenistan’daki örgütlenmenin Doğu Anadolu’dan daha önceye tarihlendiği
konusundaki hipotezlerini çürütmektedir. Zira M.Ö. 1274 yılından itibaren bilgi
veren Asur yazılı kaynakları da bölgenin siyasi örgütlenmesi hakkında önemli
ipuçları vermektedir. Ayrıca bahsi geçen araştırmacılar Transkafkasya’daki politik
dönüşümün her ne kadar Geç Tunç Çağ’da meydana geldiğini belirtseler de, bu
öneriyi yaptıkları makalelerinde bile, metin aralarında hala “Geç Tunç-Erken
Demir Çağ” ifadesini kullandıkları493 dikkatimizi çekmiş ve bu durum
araştırmacıların bu konuda hala şüpheleri olduğunu düşünmemize neden
olmuştur. Dolayısıyla Transkafkasya’da henüz Geç Tunç Çağ ve Erken Demir
Çağ dönemlerini birbirinden ayıran kesin bir kriter oluşmamış gibi görünmektedir.

Sonuç olarak Transkafkasya’daki ve özellikle Ermenistan’daki son dönem


araştırmalarına göre, bölgedeki sosyal ve siyasi dönüşümün Erken Demir Çağ
yerine Geç Tunç Çağ’da meydana geldiği ve buna göre Geç Tunç Çağ’daki bu
değişimin özellikle kale bazlı yerleşim sistemiyle kendini gösterdiği
494
anlaşılmaktadır . Ancak A. Smith’in yaptığı bu araştırmada “kale” olarak
nitelendirdiği ve çizimini yayınladığı bu merkezlerin sur duvarlarının dağ
yamacına yaslandığı noktaya duvar yapılmadığı ve boş bırakıldığı
anlaşılmaktadır. Yayınlara eklenen planlara bakıldığında kale olarak nitelendirilen
bazı merkezlerin kale yerine hayvan ağılı olabileceği düşünülmektedir495. Nitekim
benzer ağıllardan çok sayıda Doğu Anadolu yaylalarında da bulunduğu gözardı
edilmemelidir.

493
Özellikle 2005 yılındaki “Southern Caucasia during the Late Bronze Age: An Interim Report
on the Regional Invesitgations of Project ArAGATS in Western Armenia” başlıklı makalede metin
içinde birkaç kez Geç Tunç- Erken Demir tanımı kullanılmıştır. Smith- Badalyan- Avetisyan 2005:
175, 176.
494
Smith- Thompson 2004: 558; Smith- Badalyan- Avetisyan 2005: 175-185.
495
A. Çilingiroğlu ile kişisel görüşme.

145
Transkafkasya’daki arkeolojik çalışmaların yürütüldüğü bir diğer bölge Sevan
Gölü çevresidir. 1994 yılında Ermeni- Đtalyan Projesi olarak başlayan bu
çalışmalar R. Biscione, S. Hmayakyan ve N. Parmegiani başkanlığında bir ekip
tarafından yürütülmüştür. Söz konusu araştırma kapsamında bölgede çok sayıda
Geç Tunç- Erken Demir Çağ merkezinin tespit edildiği belirtilmiştir496. Bunlar
arasında Geghamasar Kalesi, Ayrk Yerleşimi (surlu) ve Nekropolü, Kol Pal
Kalesi, Tsovak 1 Kalesi ve Nekropolü, Artsvanist Nekropolü, Bruti Berd
Kalesi ve Nekropolü, Tsovinar Nekropolü, Yerku Jur Nekropolü, Aloyi Kogh
Kalesi ve Nekropolü, Vanki Dur Nekropolü, Kyurdi Kogh Kalesi ve
Nekropolü, Jog Kogh 2 Kalesi ve Nekropolü, Berdi Glukh Kalesi, Heri Berd
1 Kalesi, Yerku Sirt Nekropolü, Tatev Kalesi, Berdi Dar Kalesi, Nerkin
Gtashen Nekropolü, Shoghan Aghbyur Nekropolü, Sangar Kalesi ve
Nekropolü, Berdi Dosh Kalesi, Murad Khach Kalesi gibi çok sayıda merkez
yer almaktadır497. Söz konusu merkezlerden ele geçen çanak çömleklerin yayına
eklenenleri değerlendirildiğinde Kol Pal Kalesi’nde dudak kenarı yivli
çömlekler498, Tsovak 1 Kalesi ve Nekropolü’nde dudak kenarı ve omzu yivli
çömlekler499, Berdi Glukh Kalesi’nde omzu yivli çömlekler500 bulunduğu
anlaşılmaktadır. Ancak ilginç olan Erken Demir Çağ merkezlerinin hiçbirinde, en
azından yayınlanan malzeme içinde tez konumuzu oluşturan tipik yivli çanakların
bulunmamış olmasıdır. Öte yandan, planları çizilen bazı kalelerin de, kaleden çok
ağıl görünümünde oldukları düşünülmektedir.

Son yıllarda Ermenistan dışında, Gürcistan’da da araştırmalar


gerçekleştirilmektedir. 1997-1999 yılları arasında Doğu Gürcistan’da yer alan
Didi Gora’da M. Korfmann ve ekibi kazı çalışmaları yürütmüştür. Gürcistan-
Azerbaycan sınırında yer alan Didi Gora’daki çalışmalar bu höyüğün M.Ö. 3.
binyıldan itibaren M.Ö. erken 1. binyıla kadar iskan edildiğini ortaya
koymaktadır. Buna göre en geç tabakalar C ve D tabakalarıdır. Didi Gora’nın D
tabakasından elde edilen keramiklerin “gri” ve “kahve” olmak üzere başlıca iki

496
Biscione- Hmayakyan- Parmegiani 2002: 14-16.
497
Biscione- Hmayakyan- Parmegiani- Sayadyan 2002: 61-249.
498
Biscione- Hmayakyan- Parmegiani- Sayadyan 2002: Pl. 7/5.
499
Biscione- Hmayakyan- Parmegiani- Sayadyan 2002: Pl. 11/9.
500
Biscione- Hmayakyan- Parmegiani- Sayadyan 2002: Pl. 30/6; Pl. 31/1,2,4.

146
mal grubundan oluştuğu anlaşılmaktadır. Kazıcıları tarafından Geç Tunç Çağ-
Erken Demir Çağ olarak tanımlanan keramikler, perdahlı ve kimi zaman çok iyi
açkılıdır501. Buradan ele geçen keramikler arasında yivli kapların bulunduğuna
dair herhangi bir ifade söz konusu değildir. Yine aynı ekip tarafından aynı
bölgede yer alan bir başka kazı yeri ise Udabno’dur. 2000 yılından itibaren
kazılmaya başlanan bu merkez Udabno I, II ve III olmak üzere toplam 3 ayrı
yerleşim yerinden oluşmaktadır. Udabno I’de etrafı duvarla çevrili bir sitadel söz
konusudur. Kazı çalışmaları sonucunda gerek sitadelde, gerekse sitadelin dışında
çok sayıda yapı ortaya çıkarılmıştır. Udabno I’den elde edilen radyokarbon
tarihler M.Ö. 1190 ila 940 yılları arasında bir tarih vermektedir. Udabno II M.Ö.
1000-810, Udabno III ise 1260-930 tarihlerini vermektedir502. Buna göre söz
konusu yerleşimlerin Erken Demir Çağı’na tarihlendiği anlaşılmaktadır. Buradan
ele geçen keramikler arasında siyah açkılı malların yaygın olduğu belirtilmiştir.
Bu tür siyah açkılı keramiklerin özellikle Udabno I’in güney yamacındaki
mekanlarda çok sayıda ele geçtiği ifade edilmiştir. Ayrıca bu tür siyah kapların
M.Ö. 15. yüzyıla kadar geriye gittiğini belirten yazarlar, bunların M.Ö. 12.
yüzyıla kadar devam ettiğini de vurgulamışlardır503. Kap formları arasında ise
testiler, çömlekler ve çanaklar yer almaktadır504. Udabno’dan ele geçen çanak
çömleklerler arasında yivli kapların ele geçtiği anlaşılmaktadır. Bunlardan biri
Udabno I’den ele geçen koyu gri renkli ve perdah bezemeli bir yivli çanaktır505.

Sonuç olarak Transkafkasya’nın Geç Tunç Çağ ve Erken Demir Çağ dönemlerini
birbirinden kesin olarak ayırmak mümkün değildir. Her ne kadar son yıllardaki
bazı araştırmalarda bazı merkezler sadece Geç Tunç Çağ olarak nitelendirilse de,
bu tür bir tarihleme hala kesin olarak kanıtlanmış değildir. Zira Erken Demir
Çağ’ın tarihi ile ilgili öneriler de çok çeşitlidir. Đlk önceleri M.Ö. 1350/1300’de
başlatılan Erken Demir I döneminin daha sonraki tarihlemelerde M.Ö. 1150’ye
kadar geçe çekildiği anlaşılmaktadır. Transkafkasya’daki araştırmalarda Erken
Demir Çağ ya da diğer bir ifadeyle Geç Tunç- Erken Demir Çağ dönemlerine

501
Bertram- Picxelauri 2005: 359.
502
Bertram- Picxelauri 2005: 347; Bertram 2008:
503
Bertram- Picxelauri 2005: 341-342.
504
Bertram- Picxelauri 2005: Abb. 35.
505
Bertram 2008: Fig. 8/1.

147
tarihlenen arkeolojik verilerin Doğu Anadolu’da olduğu gibi çoğunlukla
mezarlardan ve kalelerden elde edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Erken Demir
Çağ problemini şu an için eldeki verilerle Transkafkasya’nın kendi içinde de
çözülmesi mümkün değil gibi görünmektedir. Ancak en azından söz konusu
bölgede yer alan merkezlerde tespit edilen Erken Demir Çağ keramik geleneğini
bilmek tez konumuzu oluşturan Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Erken Demir Çağ
yivli çanak çömleklerinin alt kültür bölgelerini oluşturmada faydalı olacaktır.
Buna göre Transkafkasya’nın Erken Demir Çağ keramik gelenekleri arasında gri
ve siyah yüzlü keramiklerin hakim olduğu dikkatimizi çekmektedir. Zira aşağıda
detaylı olarak anlatılacak olan Doğu Anadolu Bölgesi’nin Erzurum, Kars ve Ağrı
bölgesindeki Geç Tunç-Erken Demir Çağ keramiklerinin de gri, koyu gri ve siyah
tonlarında oldukları bilinmektedir. Doğu Anadolu’nun bu tür alt kültür
bölgelerinden daha sonraki bölümde bahsedilecektir. Sonuç itibariyle,
Transkafkasya bölgesindeki Erken Demir Çağ merkezlerinin bir kısmında yivli
çanak çömleğin bulunduğu ve bunların gri ve siyah tonlarında olduğu
anlaşılmaktadır. Ayrıca Transkafkasya’daki çalışmalarda ele geçen yivli
keramiklerin sayısının Doğu Anadolu’ya nazaran çok daha az olduğu dikkati
çekmektedir. Nitekim Kuzey Kültürü olarak değerlendirdiğimiz bu bölgenin
devamı niteliğinde bulunan Erzurum-Kars Bölgesi’nde de yivli keramiklerin
sayısının aynı şekilde çok az olduğu anlaşılmaktadır.

c- Doğu Anadolu

En erken yerleşimi şimdilik Kalkolitik döneme tarihlenen Doğu Anadolu506, bu


dönemden itibaren gerek kuzey kültürünün, gerekse güney kültürünün etkisi
altında kalan bir bölge olarak varlık sürdürmüştür507. Ancak söz konusu
kültürlerin etki alanları çeşitli dönemlerde farklı coğrafi sınırları içine almıştır.
Örneğin Erken Kalkolitik dönemden itibaren güney kültürünün etkisi altında olan
Van Gölü çevresi, Erken Tunç Çağ’lara gelindiğinde artık kuzey kültürünün etki

506
Burada Elazığ-Malatya bölgesi bu genellemenin dışında tutulmuştur.
507
Kuzey ve Güney Kültürleri olarak adlandırılan kültürlerin özellikleri ve sınırları ile ilgili
bilgiler I. Bölüm’de ele alınmıştır.

148
alanına dahil olmuştur. Diğer yandan iki kültürün aynı anda varlık gösterdiği
bölgeler de söz konusudur. Buna en iyi örnek Elazığ-Malatya bölgesi
gösterilebilir. Elazığ-Malatya bölgesindeki merkezlerden elde edilen arkeolojik
veriler Geç Kalkolitik dönemde buradaki yerleşimlerin hem kuzey kültürü olarak
tanımladığımız ETR kültürünün, hem de güney kültürü olarak tanımladığımız
Uruk kültürünün aynı anda bir arada varlık gösterdiğini açıkça ortaya
koymaktadır.

Orta Tunç Çağ’a gelindiğinde Doğu Anadolu ve çevresindeki bölgelerde boyalı


keramik geleneği ortaya çıkmaktadır. Ancak çok geniş bir coğrafyada varlık
gösteren boyalı keramik geleneğinin kuzey veya güney kültürüne ait olup
olmadığı ya da köken yerinin neresi olduğu konusunda henüz kesin bir sonuca
varmak mümkün değildir. Orta Tunç Çağ’la birlikte tüm Yakındoğu’da ortaya
çıkan boyalı keramik geleneğinin yaratıcılarının kim olduğu ya da nasıl bir
dürtüyle bir anda tüm bölgelerde boyalı keramik geleneğinin varlık gösterdiği ve
bu kadar geniş bir alana yayıldıkları sorularının cevabı hala net değildir. Ancak
köken yeri bilinmese de genel inanış, bu keramikleri üreten halkların hayvancı
göçebe topluluklar olduğu ve bunların çoğunlukla Aras Vadisi ya da Kuzeybatı
Đran civarında yoğunlaştığıdır508. Orta Tunç Çağ kültürü her ne kadar boyalı
keramiklerin varlığıyla tanımlansa da, yukarıda detaylı olarak belirtildiği gibi
gerek Transkafkasya’dan, gerekse Doğu Anadolu’dan elde edilen arkeolojik
veriler, keramik geleneği açısından aynı dönemde ETR kültürünün izlerinin de
devam ettiğini ortaya koymaktadır509.

Doğu Anadolu’nun Geç Tunç Çağ’ı ise arkeolojik verilerin yetersiz olmasından
ötürü oldukça belirsizdir. Arkeolojik verilerin bu yetersizliği, söz konusu dönemin
tarihlendirilmesinde de problemler yaratmakta ve bu dönemin başlangıç ve bitiş
tarihi tam olarak saptanamamaktadır. Dolayısıyla Geç Tunç Çağ’ın genellikle
bilinmeyen bir dönem niteliğine sahip olması birçok bilim adamı tarafından Erken
Demir Çağ’a geçiş evresi olarak tanımlanmasına sebep olmuştur. Ancak son
yıllarda yapılan çalışmalar Doğu Anadolu bölgesindeki Geç Tunç Çağ kültürüne

508
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Özfırat 2001a.
509
ETR kültürünün şekil değiştirerek de olsa devamına ilişkin öneriler daha sonra ele alınacaktır.

149
dair ipuçları sağlamaktadır. Bu ipuçlarından ilki keramik kültürüdür. Çok kesin
olmasa da, Sos Höyük kazılarının Geç Tunç Çağ tabakasından elde edilen
keramiklerden yola çıkarak M. Işıklı ve tarafımızdan Karaz malzemesi üzerine
yapılan değerlendirmeye göre, siyah yüzlü ve omurgalı çanak formundaki kazıma
bezemeli malların en azından Doğu Anadolu’nun kuzey bölümünde Geç Tunç
Çağ boyunca varlık gösterdiği düşünülmektedir510. Ağrı-Iğdır bölgesinde
gerçekleştirilen yüzey araştırmaları da benzer keramiklerin var olduğunu ortaya
koymaktadır. Dolayısıyla Geç Tunç Çağ, Erken Demir Çağ’ın bir geçiş evresi
olmaktan çok Erken Tunç Çağ’lardan itibaren varolan bir geleneğin devamı
niteliğinde düşünülebilir. Nitekim Van bölgesindeki höyüklerden elde edilen
stratigrafi ETR tabakası ile Demir Çağ tabakası arasında herhangi bir kesinti
olmadığını ve ETR kültürü kalıntılarının Demir Çağ içlerine kadar devam ettiğini
ortaya koymaktadır. Zira S. Güneri, Karaz kültürünün M.Ö. 2. binyıl boyunca
varolduğunu ve Demir Çağ içlerine kadar devam ettiğini önererek daha geç
dönemde var olan Karaz kültürünü, “Geç Karaz Kültürü” olarak adlandırmıştır511.
Söz konusu devam yalnızca keramik kültürüne değil, aynı zamanda ocak
geleneğine de yansımıştır. Gerek Dilkaya’daki Erken Demir Çağ mezarında,
gerekse Elazığ-Kalecik’in Demir Çağ tabakasında saptanan at nalı biçimli ocaklar,
ETR kültürünün devamına dair önemli arkeolojik kanıtlar olarak karşımıza
çıkmaktadır512.

Doğu Anadolu’nun Geç Tunç Çağı’na ilişkin arkeolojik veriler yalnızca


keramikle sınırlı değildir. Keramik dışında, bölgede son yıllarda yapılan yüzey
araştırmaları, Ermenistan’da varolan Geç Tunç Çağ kalelerinin Doğu Anadolu’da
da varlık gösterdiğini ve bölgede Geç Tunç Çağ’a tarihlenen kalelerin var
olduğunu ortaya koymaktadır513. Ancak gerek Ermenistan’daki, gerekse Doğu

510
Omurgalı çanaklar genellikle Erken Demir Çağ’ın tipik kap formları arasında yer almaktadır.
Kazıma bezemeli örnekler ise her ne kadar Erken Demir Çağ’da uygulanan bir yöntem olarak
karşımıza çıksa da kanımızca bu tür kazıma bezemeli kaplar Erzurum bölgesinde özellikle Geç
Tunç Çağ buyunca hakim olmuştur. Nitekim bu tür kazıma bezemeli omurgalı çanaklar
Ermenistan’da Geç Tunç Çağ dönemine tarihlenmektedir.
511
Güneri 2005b: 15-72; Güneri 2006a: 21-36; Güneri 2006b: 411-422.
512
Çilingiroğlu 1997: 99.
513
Ancak son yıllarda gerçekleştirilen çalışmalarda Orta Tunç Çağı’nda da bu bölgede bazı
kalelerin varolduğu anlaşılmaktadır. Yılankalesi, Haydar Kalesi ve Yoğunhasan Kalesi bunlar
arasında sayılmaktadır (Özfırat 1999: 2, 7; Özfırat 2000: 198; Belli 2002: 121). Öte yandan gerek
Orta Tunç gerekse Geç Tunç Çağı’na tarihlenen kalelerde tarihleyici unsur olarak genellikle

150
Anadolu’daki araştırmalar Geç Tunç ve Erken Demir Çağları’nı birbirinden kesin
olarak ayıramadığı için her iki bölgedeki çalışmalarda bu iki dönem çoğunlukla
bir arada değerlendirilmiştir. Nitekim son yıllarda A. Özfırat tarafından
gerçekleştirilen yüzey araştırmaları sonucunda Segran Kalesi, Haydar Kalesi, Đt
Kalesi ve Siyahtaş Kalesi gibi kaleler “Geç Tunç/Erken Demir Çağ” kaleleri
olarak tanımlanmıştır514. Dolayısıyla “Geç Tunç/Erken Demir Çağ” olarak
tarihlendirilen verilerin, kesin veriler elde edilinceye kadar hem Geç Tunç Çağ,
hem de Erken Demir Çağ kategorisinde değerlendirilmesi zorunluluğu ortaya
çıkmaktadır.

Erken Demir Çağ’a gelindiğinde Doğu Anadolu’dan elde edilen arkeolojik veriler
Geç Tunç Çağ’a nazaran daha fazladır. Gerek yüzey araştırmalarıyla, gerekse
kazılarla elde edilen arkeolojik veriler höyüklerden, mezarlardan ve kalelerden
elde edilmektedir. Kazı ve yüzey araştırması çalışmaları sonucunda Doğu
Anadolu’da Erken Demir Çağ’la ilgili verilerin elde edildiği merkezleri kabaca 4
ayrı bölge içinde değerlendirebiliriz:

1- Erzurum- Kars Bölgesi (Erzurum, Kars, Erzincan, Bayburt ve Ardahan)


2- Van Gölü Çevresi (Van, Muş, Bitlis, Ağrı ve Iğdır)
3- Elazığ- Malatya Bölgesi (Elazığ, Malatya, Bingöl ve Tunceli)
4- Hakkari Dağlık Bölgesi (Hakkari, Şırnak)

Bunlardan ilki olan Erzurum- Kars Bölgesi, Doğu Anadolu’nun kuzey ve


kuzeydoğu kısmını içine alan yüksek bir bölgedir. Erzurum- Kars bölgesi olarak
adlandırılan bölge dahilinde Erzurum, Kars, Erzincan, Bayburt ve Ardahan illerini
kapsayan çalışmalar ele alınacaktır.

I. Bölüm’de detaylı olarak incelenen Erzurum- Kars bölgesi coğrafyasına göre, bu


bölge çoğunlukla büyük baş hayvancılık için elverişli koşullara sahiptir ve ancak
sınırlı sayıdaki ovalık alanlar yerleşime uygun verimli alanlar sunmaktadır.
Bölgenin Erken Demir Çağ sürecindeki yapısı ancak eldeki sınırlı kazı ve yüzey

kalelerin mimari yapım tekniğinin ve keramik buluntuların göz önünde tutulduğunun altını
çizmekte yarar olacaktır.
514
Özfırat 1999: 5; Özfırat 2000: 195.

151
araştırması çalışmalarından elde edilmektedir. Bu bölgedeki en erken kazı
çalışmaları 1940’lı yıllarda H. Z. Koşay tarafından gerçekleştirilen çalışmalardır.
Özellikle bu bölge kapsamında incelediğimiz iller arasında en fazla çalışmanın
yapıldığı il Erzurum ilidir. Erzurum ili sınırları içinde Karaz, Pulur ve Güzeolva
adlı üç merkezde gerçekleştirilen kazı çalışmaları bölge arkeolojisi açısından
oldukça önem taşımaktadır. Erzurum Bölgesi’nin ilk arkeolojik kazısı olma
niteliğini de taşıyan Karaz Höyüğü’ndeki çalışmalar 1942 ve 1944 yıllarında
olmak üzere iki dönem gerçekleştirilmiştir. Đlk dönem çalışmalarını oluşturan
1942 yılı çalışmaları bir hafta süren sondaj çalışmalarından ibarettir. Đkinci dönem
çalışmaları ise 1944 yılının Temmuz ve Ekim ayları arasındaki üç aydan fazla
süren kazı çalışmalarından oluşmaktadır515. Erzurum’un 16 km. kuzeybatısında
yer alan Karaz Höyük, Koşay’ın belirttiğine göre 200 m. çapında ve 16 m.
yüksekliğindedir ancak höyükteki çalışmaları anlatan raporlara göre söz konusu
höyükte Erken Demir Çağ’a tarihlenen herhangi bir verinin olmadığı
anlaşılmaktadır. Zira 2006 yılının Mart ayında Erzurum Müzesi’ne yaptığım
ziyaret sırasında, Karaz malzemesini görme şansım olmuş ve söz konusu malzeme
içinde yivli keramik ya da Erken Demir Çağ’a tarihlenebilecek herhangi bir
keramik buluntusuna rastlanmamıştır. Dolayısıyla Karaz Höyük Erken Demir Çağ
verilerinin bulunmadığı bir merkez olarak karşımıza çıkmaktadır ve bu çalışmada
değerlendirme kapsamına alınmayacaktır.

Bölgede kazısı yapılan bir diğer merkez Pulur Höyük’tür. Pulur, Erzurum’un
yaklaşık 16 km. batısındaki Ilıca ilçesi sınırları içersinde yer almaktadır.
Bugünkü ismi Ömertepe olan ve yaklaşık 100 hanelik bir köyle iç içe kalan Pulur
Höyüğü yaklaşık 250x100 metre boyutlarındadır. 1960 yılında H. Z. Koşay
başkanlığında bir ekip tarafından kazılan Pulur’da yaklaşık iki ay süren bir
sezonluk kazı gerçekleştirilmiştir. Koşay’ın Pulur’daki çalışmaları A, B ve C
olmak üzere üç ayrı alanda yürütülmüştür516. Ancak kazı raporlarında Erken
Demir Çağ’a tarihlenen herhangi bir veriden bahsedilmemiştir. Sadece Geç Tunç
Çağ’a tarihlenen mezarların olduğu ifade edilmiş ve bu mezarlarla çağdaş
yerleşim katlarının höyükte olmadığı belirtilmiştir. Daha sonra 1986 yılında

515
Koşay ve Turfan 1959: 351.
516
Koşay-Vary 1964: Lev. III.

152
Erzurum bölgesinde yüzey araştırması yapan S. Güneri, Pulur malzemesini tekrar
değerlendirmiş ve C Mezarlığı’ndan ele geçen devetüyü rengindeki keramiklere
dayanarak bunları Erken Demir Çağ’a yaklaşık M.Ö. 1200 ila 1100 civarına
tarihlemiştir517. Nitekim daha sonra M. Işıklı tarafından Pulur Höyük’te yapılan
sondaj çalışmaları sonucunda, höyüğün kendisinde de Geç Tunç Çağ tabakasının
varolduğunu gösteren kanıtlar elde edilmiştir518. Daha sonra M. Işıklı ile birlikte
tekrar değerlendirdiğimiz Pulur’un kazı ve sondaj malzemesi içinde Erken Demir
Çağ’a tarihlenebilecek bazı kapların bulunduğu anlaşılmıştır. Söz konusu kapların
yalnızca bir tanesi yivli çanaktır519 ve pembemsi kahverenginde olan bu çanağın
mal özellikleri açısından koyu kahve, grimsi kahve ve gri tonlarının hakim olduğu
bu bölgenin diğer Erken Demir Çağ keramiklerinden oldukça farklı olduğu
anlaşılmaktadır. Nitekim bu farklılığından ötürü söz konusu kabın Erzurum
bölgesinin tipik mallarından olmadığı ve buraya güneyden Van Bölgesi’nden
taşınmış olabileceği önerilmiştir520.

Koşay ve ekibinin Erzurum Ovası’nda Karaz ve Pulur’dan sonra kazı


çalışmalarını gerçekleştirdiği üçüncü merkez Güzelova Höyüğü’dür. Güzelova
Höyüğü Erzurum ilinin yaklaşık 15 km. kuzeydoğusundaki Dumlu ilçesi sınırları
içindedir. Güzelova Höyüğü, Koşay tarafından kazısı yapılan üç höyük içersinde
en fazla tahribata maruz kalan yerleşimdir. Güzelova Höyüğü’ndeki kazılar 1961
yılı içinde gerçekleştirilen yaklaşık iki aylık bir kazı sezonunu içermektedir. Söz
konusu kazı sezonundaki çalışmalar Karaz ve Pulur’da olduğu gibi yine üç ayrı
alanda gerçekleştirilmiştir. Bu alanlar özellikle höyüğün daha iyi korunmuş olan
batı tarafında yer almaktadır521. Kazı raporlarında her ne kadar Erken Demir
Çağ’a dair herhangi bir veriden bahsedilmese de, Işıklı ile birlikte malzeme
üzerine yaptığımız yeniden değerlendirme çalışmasında, Güzelova Höyüğü’nde
de Pulur’da olduğu gibi bazı Erken Demir Çağ keramiklerinin varolduğu
anlaşılmıştır. Bunlar içinde ise yalnızca 2 adet kabın yivli olduğu tespit edilmiştir.
Biri küresel gövdeli boyunsuz çömlek, diğeri ise omurgalı çanak formunda olan
517
Güneri 1988: 56.
518
Işıklı 2006: 17-18; Işıklı-Can 2008: 160.
519
Söz konusu kap daha önce S. Güneri tarafında yayınlanmıştır (Güneri 1992: Resim 21; Güneri
1999: 58).
520
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Işıklı- Erdem (baskıda)
521
Koşay-Vary 1967: Lev. II-IV.

153
yivli kapların mal özellikleri açısından grimsi kahverengi tonlarında olduğu
dikkati çekmiştir522.

1960’lı yıllarda bölgede gerçekleştirilen bir diğer kazı çalışması ise Kars’ta yer
alan Ani Harabeleri’nde yürütülmüştür. 1964 ve 1965 yıllarında K. Balkan
tarafından kazılan bu merkezin mezarlık alanında gerçekleştirilen kazı çalışmaları
sonucunda daha çok M.Ö. II. binyıl sonuna ve M.Ö. I. binyıl başına tarihlenen
mezarlar hakkında veriler elde edilmiştir523. Bu mezarlardan ele geçen siyah
astarlı, açkılı ve bazıları çark yapımı olan keramikler K. Balkan tarafından en
erken M.Ö. II. binyıl sonuna tarihlendirilmiştir. Ancak K. Balkan söz konusu
çalışmayla ilgili herhangi bir yayın yapmamış ve bu çalışmayla ilgili bilgiler
sadece M. Mellink tarafından kısa bir haber niteliğinde sunulmuştur524.

1960’lı yıllardan sonra bölgede uzun süre herhangi bir kazı çalışması
gerçekleşmemiştir. Bölgenin ilk sistemli kazı çalışmaları 1980’li yıllarda
başlamıştır. Bunlar içinde önemli bir yer tutan Sos Höyük, Erzurum ve Pasinler
Ovası arasında, Erzurum’un yaklaşık 24 km. kuzeydoğusunda, bugünkü Yiğittaşı
Köyü’nde bulunmaktadır. Aras Nehri’nin önemli kollarından biri olan Dere Suyu
Çayı, höyüğün yakınından geçmektedir525. Sos Höyük ilk olarak, H. Z. Koşay’ın
1950’li yıllarda Erzurum bölgesine yaptığı geziler sırasında tespit edilmiştir526.
Ancak ilk sistemli çalışma, 1987 yılında S. Güneri’nin Erzurum Müzesi
ortaklığıyla Sos Höyük’te gerçekleştirdiği kazı çalışmalarıdır. Toplam 4 açmada

522
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Işıklı- Erdem (baskıda). Gerek Pulur’dan, gerekse Güzeolva’dan ele
geçen yivli kaplarla ilgili ayrıca bakınız: Güneri 1992: resim 22, 23.
523
Ayrıntılı bilgi için bakınız: K.Balkan, O. Sümer, “1965 Yılı Ani Kazıları Hakkında Kısa
Rapor”, Türk Arkeoloji Dergisi 14 (1967), 103-118.
524
Ayrıntılı bilgi için bakınız: M. Mellink, “Archaeology in Asia Minor” AJA 71, 1967: 165.
525
Sagona- Sagona- Özkorucuklu 1995: 196.
526
Koşay’ın tespiti, Sos Höyüğün yerini harita üzerinde işaretlemekten öte gitmemiştir. Ayrıntılı
bilgi için bakınız: H. Z. Koşay ve K. Turfan, “Erzurum-Karaz Kazısı Raporu”, Belleten 23, 1959:
349-413.

154
gerçekleştirilen kazı çalışmalarına göre Güneri, Sos Höyük’te toplam 3 tabaka
tespit etmiştir527:

I. Katman: Orta Çağ

II. Katman: Orta Çağ

III. Katman: Erken Demir Çağ

Erken Demir Çağ’a tarihlenen III. tabakaya dair yalnızca keramik değil, aynı
zamanda mimari verilerin de tespit edildiği belirtilmektedir. Buna göre, bu
tabakada kerpiç duvarlı, tabanları sıvalı 2 adet mekanın varlığından söz
edilmektedir. Ancak içindeki buluntularla ilgili detaylı bir bilgi verilmemiş,
yalnızca mekan içinden çok sayıda keramik parçası elde geçtiği ifade edilmiştir528.

Sos III olarak adlandırılan ve M.Ö. 12. yüzyıla tarihlendirilen529 Erken Demir Çağ
tabakasına dair keramikler Güneri tarafından detaylı olarak çalışılmış ve
yayınlanmıştır. Buna göre, keramiklerin çoğunun profil vermediğini belirten
Güneri, yalnızca profil veren örneklerin tümünü değerlendirmiş ve bunlar arasında
kaidesi delik olan çömleklerin Güney Kafkasya’da Erken Demir Çağ’ın tipik
çömlekleri arasında yer aldığını ifade etmiştir530.

1994 yılından itibaren ise Sos Höyük’teki kazılar Melbourne Üniversitesi’nden A.


Sagona başkanlığında Erzurum Müzesi ortaklığıyla sürdürülmüş ve bu kazılar
2003 yılına kadar devam etmiştir531. Yaklaşık 1.2 hektarlık bir alanı kaplayan ve
16 m. yüksekliğe sahip olan Sos Höyük, Sagona’nın çalışmasına göre Geç
Kalkolitik dönemden Orta Çağ’a kadar kesintisiz bir yerleşim sunmaktadır.
Sagona’nın yürüttüğü çalışmalara göre höyükteki tabakalanma şu şekildedir532:

527
Güneri 2002a: 6.
528
Güneri 2002a: 6.
529
Güneri 1999: 59.
530
Güneri 2002a: 8-9.
531
Sagona- Erkmen- Sagona- Howell 1997: 181.
532
Sagona- Sagona 2003: 104; Sagona 1999: 153.

155
Sos Höyük Tabakalanması

SOS I (Orta Çağ, M.S. 1300- 1100)

SOS IIC Post-Ahamenid (M.Ö. 300- 200)

SOS IIB Geç Demir Çağ (M.Ö. 800/750- 300)

SOS IIA Erken Demir Çağ (M.Ö. 1000- 800/750)

SOS III Geç Tunç Çağ (M.Ö. 1500- 1000)

SOS IVB Orta Tunç Çağ II (M.Ö. 2000- 1500)

SOS IV A Orta Tunç Çağ I (M.Ö. 2200- 2000)

SOS VD Erken Tunç Çağ III (M.Ö. 2500- 2200)

SOS VC Erken Tunç Çağ II ( M.Ö. 2800- 2500)

SOS VB Erken Tunç Çağ I (M.Ö. 3000- 2800)

SOS VA Geç Kalkolitik (M.Ö. 3500- 3000)

Sagona’nın tespit ettiği tabakalanmaya göre, Sos Höyük’te Erken Demir Çağ’a
tarihlenen tabaka IIA olarak adlandırılmış ve söz konusu tabaka M.Ö. 1000-
800/750 yılları arasına tarihlendirilmiştir. Erken Demir Çağ’a tarihlenen
tabakadan elde edilen veriler, en iyi J14, L16 ve M15 açmalarında korunmuştur.
Bunlardan biri olan J14 açmasının batısında, bir mekana ait olabilecek kalın sıvalı

156
bir taban ortaya çıkarılmış ve bu taban, radyokarbon tarihlere dayanarak Erken
Demir Çağ’ın başlangıcına tarihlenmiştir533. Bu tabakadan ele geçen keramikler
içinde siyah hamurlu, siyah yüzeyli ve bazen de açkılı özellikler gösteren
omurgalı çanaklar ve akıtacaklı çömlekler yer almaktadır534. Ancak bunlar
arasında yivli keramiğe dair herhangi bir verinin ele geçmemiş olması dikkat
çekicidir. Nitekim Sagona tarafından ayrılan Erken Demir Çağ malzemesini
Erzurum Müzesi’nde görme şansımız olmuş535 ve yapılan incelemeye göre Sos
höyüğün Erken Demir Çağ keramikleri içinde sadece bir adet yivli keramiğin
bulunduğu belirlenmiştir. Kahverengi hamurlu ve hamur renginde astarlı olan bu
kabın çanak formunda olduğu gözlenmiştir (Lev. CLVIIIa).

Erzurum bölgesinde Erken Demir Çağ verilerinin ele geçtiği bir diğer kazı yeri
Bulamaç Höyük’tür. Erzurum- Kars yolunun 30. kilometresindeki Hasankale’ye
bağlı Müceldi Köyü’nün 1 km. doğusunda bulunan Bulamaç höyük, Erzurum
Ovası’nın doğu ucunda yer almaktadır536. Yaklaşık 50x150x15 m. ölçülerindeki
bu höyük 2001-2003 yılları arasında S. Güneri tarafından kazılmıştır. Kazı
çalışmaları sonucunda “Bulamaç I” ve “Bulamaç II” olmak üzere iki tabaka tespit
edilmiş ve II. tabakanın, Güneri’nin tanımladığı Sos III verileriyle benzediği
belirtilmiştir537. Erken Demir Çağ’a tarihlenen Bulamaç II’den elde edilen
keramik verileri üzerine yapılan çalışma sonucunda Güneri çok çeşitli mal
gruplarının varolduğunu ifade etmiştir. Bunları ilk önce 12 gruba538, daha sonra 8
gruba539, en son olarak da 5 mal grubuna ayırmıştır540. Söz konusu mal gruplarının
genel karakteri dikkate alındığında keramik türlerinin hemen hemen tümünün
çeşitli derecelerde ama mutlaka perdahlı olduğu ancak fırınlanma koşullarının çok
iyi olmadığı ve genellikle el yapımı olduğu belirtilmiştir. Ayrıca Sos III’ten
bilinen siyah yüzlü kaplar ile gri-siyah veya kırmızı-gri-siyah alacalı kapların

533
Bu tabanın üzerinde hasır, spiral örgülü bir sepet ve ip kalıntıları gibi karbon örnekleri ele
geçmiştir (Beta-74451). Sagona- Sagona 2000: 67; Sagona 1999: 157.
534
Sagona- Erkmen- Sagona 1996: 139.
535
Sos Höyük’ten ele geçen Erken Demir Çağ malzemesini görme şansını veren A. Sagona’ya
çok teşekkür ederim.
536
Güneri- Erkmen- Gönültaş 2003: 250; Güneri 2005a: 99; Güneri 2006a: 413.
537
Güneri 2005a: 101.
538
Güneri- Erkmen- Gönültaş 2003: 251.
539
Güneri 2005a: 102-106.
540
Güneri 2006: 415-416.

157
yakın benzerlerinin Bulamaç Höyük’te çok sayıda bulunduğu da ifade
edilmiştir541. Güneri’nin yaptığı bu çalışmada, Bulamaç höyüğün Erken Demir
Çağ tabakasından elde edilen keramikler arasında yivli keramiğin ele geçmemiş
olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim söz konusu tabakanın keramiklerine dair yapılan
yayınlarda, yivli keramiğe dair herhangi bir ifade veya çizimin bulunmadığı
dikkati çekmektedir. Dolayısıyla, Bulamaç Höyük her ne kadar bir Erken Demir
Çağ merkezi olarak tanımlansa da, yivli keramiğin bu merkezde bulunmamış
olmasının altını çizmek gerekmektedir. Güneri bu tabakadan ele geçen keramikler
üzerine yaptığı çalışma sonucu Bulamaç II tabakasını M.Ö. 10. ve 8. yüzyıllar
arasına tarihlemektedir542.

Erzurum-Kars Bölgesi’nde gerçekleştirilen yüzey araştırmaları dikkate


alındığında, bölgenin ilk sistemli araştırmalarından 1980’li yıllarda başladığı
anlaşılmaktadır. Buna göre 1986 yılında S. Güneri, Erzurum ve çevresinde bir
yüzey araştırması gerçekleştirmiştir. Toplanan keramikler üzerine inceleme yapan
Güneri bunları A (M.Ö. 3. binyıl), B (M.Ö. 2. binyıl) ve C (M.Ö. 1. binyıl) olmak
üzere üç gruba ayırmıştır. M.Ö. 1300- 900 yılları arasına yerleştirdiği B grubu
keramiklerini “Urartu öncesi” keramikler olarak adlandırmıştır. B grubu
keramiklerini de kendi içinde B1 ve B2 olarak ikiye ayıran Güneri, bu iki grup
arasındaki en belirgin farkın çark veya el yapımı olmasından kaynaklandığını
belirtmiştir543. Hasankale, Uzunahmet, Eskişehir Tepe, Umudum Tepe,
Bulamaç Höyük, Pulur ve Güzelova höyüklerinden toplanan malzemeye göre B1
keramiği en fazla Bulamaç Höyük’te ve Uzunahmet’te ele geçmiştir. Elde
yapılmış olan az sayıdaki B2 keramiği ise Sos Höyük, Uzunahmet ve Eskişehir
Tepe’de bulunmuştur544. Söz konusu malzemenin yayınlanmış olanları arasında
yalnızca 2 parça yivli keramiğin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunlar
Uzunahmet’ten ele geçmiş ve “siyah-gri özlü mat kırmızı mallar” grubuna dahil
edilmiştir545. Ayrıca Kars-Ardahan yöresinde K. Kökten’in sondaj çalışmalarını
gerçekleştirdiği Azat- Dündartepe Höyüğü çevresinde ve Ardahan’ın Baştoklu

541
Güneri 2005a: 102-106.
542
Güneri 2006a: 417.
543
Güneri 1988: 49.
544
Güneri 1988: 51-55.
545
Güneri 1992: resim 5/15, 5/16.

158
köyü civarında da araştırmalar yapan Güneri, her iki bölgeden topladığı
keramikleri araştırmaların azlığı nedeniyle sınıflamada ve tarihlendirmede zorluk
çektiğini açıkça ifade etmekle birlikte bunları yine kabaca M.Ö. 2. bin yılın ikinci
yarısına tarihlemektedir546.

Güneri, Erzurum, Erzincan ve Kars illerini içeren alanda gerçekleştirdiği yüzey


araştırması sonucunda çok sayıda Urartu ve Urartu öncesi döneme tarihlenen
merkez tespit etmiştir. Erzurum bölgesinde Erken Demir Çağı’nı temsil eden
malzemenin oranları yerleşme yerlerine göre farklılık göstermektedir. Bölgenin en
büyük höyüğü olan Alaca’da Erken Demir Çağı’na ait olduğu tahmin edilen az
sayıda keramik ele geçmiştir. Ayrıca birer Urartu kalesi olan Uzunahmet ve
Şirinkale gibi merkezlerde de bu tür Erken Demir Çağ keramiklerinin ele geçmiş
olması önemle vurgulanmış ve bu durum Güneri tarafından Urartu kalelerinin ve
mevkilerinin Erken Demir Çağ’dan itibaren yani M.Ö. 12. yüzyıldan itibaren
yerleşildiğine işaret etmesi şeklinde yorumlanmıştır547.

Güneri’nin Kars araştırmaları sırasında topladığı Erken Demir Çağı


keramiklerinin ise şekil ve renk açısından Erzurum’daki keramiklerle benzerlik
içinde olduğu ifade edilmiştir. Ancak buna karşın Erzincan’dan toplanan
malzemenin daha farklı olduğunun altı çizilmiş ve bu durum bu bölgenin
çoğunlukla Orta Anadolu özelliklerine doğru kayması şeklinde açıklanmıştır.
Buna göre Tercan Şirinkale’deki ve Altıntepe yakınındaki Kıldırık, Saztepe ve
Tombultepe’deki keramik verileri her ne kadar Erzurum ve Kars bölgeleriyle
benzer parçalar içerse de, genelinin Orta Anadolu özellikleri sergilemesinin bu
görüşü desteklediği belirtilmiştir548.

Erzincan, Erzurum ve Kars’ta incelenen yerleşme yerlerinden elde edilen


keramikler üzerine çalışan Güneri, bunları A’dan P’ye kadar gruplamıştır. Bu
gruplar içinde P grubu keramiklerini “Yivli Kaplar” olarak tanımlamıştır549. Söz
konusu yivli kapların kahverengi yüzlü perdahlı ve sarımsı kırmızı kaba mallar

546
Güneri 1992: 162.
547
Güneri 2002a: 12.
548
Güneri 2002a: 12.
549
Güneri 2002a: 13, 24.

159
olarak tanımladığı iki ayrı mal grubunu içerdiği belirtilmiştir. Bunların Cinis,
Pulur, Karaz, Şirinkale, Sos III ve Uzunahmet gibi merkezlerde ele geçtiği
rapor edilmiştir. Bunlar arasında toplam 8 parça yivli keramiğe ait çizim yayına
eklenmiştir550.

Güneri’nin bölgede gerçekleştirdiği yüzey araştırmasından sonra 1990’lı yılların


başından itibaren ise A. Sagona ve ekibi Bayburt çevresinde yüzey araştırmaları
gerçekleştirmiştir551. Bölgede geniş kapsamlı bir yüzey araştırması gerçekleştiren
Sagona ve ekibi, bu araştırmaları 2004 yılında derleyerek bir kitap halinde
yayınlamıştır. Bu çalışma sonucunda bölgede çok sayıda arkeolojik merkez tespit
edilmiş ve bu merkezlerden elde edilen keramikler mal özelliklerine göre
gruplanarak tarihlendirilmiştir552. Buna göre Sagona’nın, mal gruplarını belirli bir
döneme tarihlendirmek yerine, onları uzun zaman aralıklarına yerleştirdiği dikkati
çekmektedir. Örneğin Demir Çağ olarak ayrılan dönem, M.Ö. 1000 ila 200
arasına tarihlenen çeşitli mal gruplarını içermektedir. Geç Tunç Çağ olarak ayrılan
dönem ise M.Ö. 1500 ila 1000 arasına yerleştirilmiş ve bu dönemde başlıca 2 tür
maldan bahsedilmiştir. Ancak söz konusu tarihlemenin neye dayanarak yapıldığı
veya bu tarihleri ne tür bir arkeolojik veriyle desteklediği konusunda herhangi bir
açıklama yapılmamıştır. Sonuç itibariyle Sagona’nın bu tarihlemesine göre
Bayburt bölgesinde M.Ö. 1000 öncesine tarihlenen çeşitli yerleşimlerin varlığı
ortaya konmakta ancak söz konusu yerleşimlerde yivli keramik ele geçtiğine dair
bir bilginin olmadığı anlaşılmaktadır553.

1990’lı yılların sonundan itibaren ise bölgedeki yüzey araştırmaları A. Ceylan


tarafından devam ettirilmiştir. Erzurum, Erzincan ve Kars illerini kapsayan söz
konusu araştırmalar sonucunda Erzincan ili sınırları içinde tespit edilen
merkezlerin ve kalelerin çoğunlukla M.Ö. 1. binyılın ilk yarısına tarihlendiği
belirtilmiştir. Ancak söz konusu merkezlerden ele geçen keramikler hakkında
detaylı bir bilgi verilmemiştir554. 2000 yılındaki Erzincan ve Erzurum illerini
kapsayan yüzey araştırması çalışmaları sonucunda ise Erken Demir Çağı’na
550
Güneri 2002a: Fig. 22, 23.
551
Sagona 1992: 397-403; Sagona 1993: 261-268; Sagona- Brennan 1995: 305-316.
552
Mal grupları oluştururken dikkate alınan birincil kriterin hamur rengi olduğu anlaşılmaktadır.
553
Sagona- Sagona 2004: 180-182.
554
Ceylan 2000: 181-192.

160
tarihlenen keramiklerin ele geçtiği iki merkezden bahsetmiştir. Bunlardan biri
Erzincan’ın Çayırlı ilçesinin 10 km. kuzeydoğusunda yer alan Harami Dere
Yerleşmesi, diğeri ise Erzurum’un 25 km. batısında bulunan Çiğdemli
Höyük’tür. Bunlardan Haramidere yerleşmesine ait keramik çizimleri arasında
yivli keramiklerin bulunmadığı anlaşılmaktadır555. A. Ceylan’nın son olarak 2001
yılında gerçekleştirdiği yüzey araştırması ise Erzurum, Erzincan ve Kars illerini
kapsamaktadır. Söz konusu illerde Demir Çağ’a tarihlenen çok sayıda merkezden
ve kaleden bahsedilmiş olmasına rağmen, bunların Demir Çağ’ın hangi evresine
tarihlendiği konusunda bir bilgi verilmemiştir. Nitekim söz konusu Demir Çağ
merkezlerinden elde edilen keramikler hakında da detaylı bir bilgi
556
verilmemiştir . Ayrıca Erzurum, Erzincan ve Kars illerini kapsayan çalışmasının
daha sonra genel değerlendirmesini de yapan Ceylan, söz konusu illerde tespit
ettiği merkezleri “Demir Çağ” olarak tanımlamış ve bunların Demir Çağ’ın hangi
evresi olduğu konusunda herhangi bir öneride bulunmamıştır557. 2005 yılı
araştırma sezonunda ise Erzurum’un Đspir ilçesinde yer alan Laleli Kalesi’nin
Erken Demir Çağ kalesi, Kars’ta tespit ettiği Budakveren yerleşmesinin ise bir
Erken Demir Çağ yerleşmesi ve mezarlık alanı olduğunu belirtmiş ancak bu
merkezlerden elde edilen keramikler hakkında detaylı bir bilgi vermemiştir558.
2006 yılında ise yine Erzurum ilinin Şenkaya ilçesindeki Puruttepe Kalesi’nden
ele geçen keramiklerin Geç Kalkolitikten Orta Demir Çağ’a kadar çeşitlilik
gösterdiğini ifade etmiştir559. Yine Erzurum’daki Köprüköy Kaptır Kalesi’nin
de Erken ve Orta Demir Çağ, Kars’ın Kağızman ilçesindeki Kızlar Kalesi’nin ise
Erken Demir Çağ özelliği yansıttığını dile getirmiştir560.

Sonuç olarak Ceylan, 1998-2008 yılları arasında Erzurum, Erzincan ve Kars


illerinde gerçekleştirdiği araştırmaları bir kitap halinde derleyerek yayınlamış ve
bu bölgelerdeki Erken Demir Çağ merkezlerini şu şekilde listelemiştir561:

555
Ceylan 2008: 77.
556
Ceylan 2003: 311-324; Ceylan 2008: 77.
557
Ceylan 2005: 21-27.
558
Ceylan 2007: 167-168, 170.
559
Ceylan- Bingöl- Topaloğlu 2008: 135.
560
Ceylan- Bingöl- Topaloğlu 2008: 136, 137.
561
Ceylan 2008: 25-29.

161
Erzurum ilindeki merkezler: Pulur Höyük, Köprüköy Kaptır Kalesii Top Mezar
Höyük, Pasinler Kalesi, Laleli Kalesi, Puruttepe Kalesi

Erzincan ilindeki merkezler: Haramidere Yerleşmesi ile Harabetepe Kalesi

Kars ilindeki merkezler: Kızlar Kalesi, Sakasen Kalesi, Budakveren Yerleşmesi

Ancak bahsi geçen merkezlerden ele geçen keramiklerle ilgili kapsamlı bir
değerlendirme yapılmamıştır. Dolayısıyla yukarıda listelenen merkezlerden
toplanan keramikler arasında yivli keramiklerin ele geçip geçmediği konusunda
herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Erzurum-Kars bölgesindeki bu erken dönem çalışmalarından sonra bölgenin


kültürel gelişiminin ana hatlarını ortaya koyabilecek sistemli bir kazının hala
gerçekleştirilmemesi üzücüdür. Ancak son yıllarda Y. Şenyurt başkanlığındaki
Bakü-Ceyhan Boru Hattı Projesi kapsamında gerçekleştirilen arkeolojik yüzey
araştırması çalışmalarında çok sayıda merkez (372 adet) tespit edilmiş olmasına
rağmen bunların henüz kapsamlı bir yayınının yapılmadığı görülmektedir. Projede
çalışanlarla yapılan kişisel görüşmelerden, söz konusu araştırma sonucu bu hat
üzerindeki merkezlerden toplam 17 tanesinde kazı çalışması gerçekleştirildiği
anlaşılmakta ve bu kazıların yalnızca 5 tanesinin yayınlandığı belirtilmektedir562.
Söz konusu 5 merkez içinde yalnızca Büyükardırç Tepesi Erken Demir Çağı’na
tarihlenirken Tasmasor, Güllüdere ve Tetikom (Büyük Tüy) gibi merkezler Orta
Demir Çağı’na tarihlenmektedir. Erzincan-Erzurum karayolunun 1.5 km.
kuzeyinde yer alan Büyükardıç Tepesi 2050 m. yükseklikteki sivri bir tepe
üzerinde yükselen bir Erken Demir Çağ yerleşmesidir563. 2003 yılında tek sezon
kazılan Büyükardıç Tepesi’nde Erken Demir Çağı’na tarihlenen taş mimari
kalıntılar ortaya çıkarılmıştır564. Tek dönemli bir yerleşim olan Büyükardıç Tepesi
eğimli bir teras üzerinde kurulduğu için çoğunlukla taş temellerin ilk sıraları açığa
çıkarılmıştır. Çıkılması zor ve su kaynağından uzak olan bir “tepe yerleşmesi”
olarak tanımlanan bu yerleşimde yuvarlak ve dikdörtgen planlı yapılar tespit

562
Proje çalışanlarından Atila Türker ile kişisel görüşme. Kendisine verdiği bilgilerden ötürü
teşekkürü bir borç bilirim.
563
Şenyurt 2006: 16.
564
Şenyurt 2006: 36.

162
edilmiş ve bu yerleşimin geçici veya mevsimlik bir yerleşim olabileceği
önerilmiştir565. Söz konusu merkezden ele geçen keramiklerin kapsamlı bir
şekilde değerlendirildiği ve bunlar arasında yivli keramiklerin de yer aldığı
görülmektedir566. Söz konusu yivli keramiklerin kahve, kırmızımsı kahve, grimsi
devetüyü ve kırmızı astarlı oldukları ifade edilmiştir567.

Erzurum bölgesinde son yıllardaki araştırmalar Atatürk Üniversitesi’nden bir ekip


tarafından gerçekleştirilmektedir. 2002 yılında Pasinler Ovası’nda yüzey
araştırması yapan ekip, buradaki merkezlerden ele geçen keramikleri
değerlendirmişler, ancak yaptıkları değerlendirmede Erken Demir Çağ’ın
varlığına dair herhangi bir ifade de bulunmamışlardır. Nitekim 2002 yılı
çalışmaları sonucunda Övenler Höyük’te ve Büyük Tüy/Tombul Tepe’de M.Ö.
2. ve 1. binyıllara tarihlenen keramiklerin bulunduğunu belirtmişlerdir568. Bu
bölgedeki araştırmalarını bir sonraki sene tekrar değerlendiren araştırma ekibi bu
kez Bulamaç Höyük’te, Büyük Tüy/Tombultepe’de, Cinis Höyük’te ve
Değirmenler Höyük’te M.Ö. 2. ve 1. binyıllara tarihlenen keramiklerin
bulunduğunu ifade etmişlerdir569. Dolayısıyla Atatürk Üniversitesi ekibinin
bölgede gerçekleştirdiği yüzey araştırmalarının bölgenin Erken Demir Çağı’na
ilişkin bilgi vermekten uzak olduğu görülmektedir. Aynı ekibin son yayınlarından
biri Erzurum Bölgesi’nin Erken Demir Çağı üzerine yapılmış ve Uzun Ahmet,
Saksı, Beşiktepe, Hopbik ve Ziyaret Tepe gibi merkezler dışında Pırtın Kalesi
ve Küçük Geçit Kalesi gibi kalelerin varlığından da söz edilmektedir570. Nitekim
söz konusu merkezlerden toplanan keramikler daha sonra değerlendirilerek Erken
Demir Çağı’na tarihlendirilmiştir571. Bahsi geçen yüzey araştırmasında tespit
edilen ve incelenen yivli keramik parçaları daha sonra değerlendirilecektir (Lev.
CXCV).

565
Şenyurt 2006: 36.
566
Şenyurt 2006: Res. 39/1, 4-6; Res. 40/5-6; Res. 55/3.
567
Şenyurt 2006: 161, 162, 192.
568
Karaosmanoğlu- Işıklı- Can 2004: 305.
569
Koçhan, Karaosmanoğlu, Can 2005: 6-7.
570
Işıklı-Can 2008: 162-163.
571
Işıklı-Erdem (baskıda).

163
Sonuç olarak Erzurum- Kars bölgesi olarak adlandırdığımız bölgedeki çalışmalar,
Erken Demir Çağ verilerinin sağlamlıktan uzak bir nitelikte olduğunu ortaya
koymaktadır. Bölgedeki çalışmalar sağlam mimarisi olmayan bir Erken Demir
Çağ tabakasının varlığını göstermektedir. Bu tabakalardan elde edilen keramik
kanıtları, bunların çoğunlukla siyah ve gri tonlarında omurgalı çanak veya kase
formundan oluştuğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ancak aynı zamanda kahve,
pembemsi kahve ve kiremit tonlarında keramiklerin varolduğu da göz ardı
edilmemelidir. Nitekim bölgedeki parmakla sayılacak kadar az sayıdaki yivli
keramiklerin bir kısmı bu tür kahverengi tonlarındaki mallara aittir. Erzurum-
Kars bölgesindeki Erken Demir Çağ merkezleri içinde, sistemli ve uzun süreli bir
kazı olmasından ötürü en önemlisi Sos Höyük’tür. Ayrıca söz konusu höyük,
bölgenin Erken Demir Çağına dair radyokarbon tarihlerinin elde edildiği tek
merkezdir. Buna göre Sos Höyüğün Erken Demir Çağ tabakası M.Ö. 1000-800
yılları arasına tarihlenmektedir572.

Sos Höyük her ne kadar bu bölge içinde yer alan önemli merkezler arasında
sayılsa da, son yıllarda kazılmaya başlayan Bulamaç Höyük de bölge
arkeolojisine önemli katkılar sağlayan merkezlerden biridir. Özellikle Erken
Demir Çağ süreciyle ilgili keramik bulgularının ele geçtiği bir merkez olan
Bulamaç Höyük, bölgenin Erken Demir Çağ arkeolojisi açısından oldukça
önemlidir. Nitekim Bulamaç Höyük kazısının başkanı S. Güneri, Erzurum ve Kars
bölgesinin Erken Demir Çağı ve bu çağın keramik bulguları üzerine detaylı
çalışmalar yapan tek bilim adamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Güneri, yaptığı
çalışmalarla, bölgenin Erken Demir Çağ’ını değerlendirmiş ve bu dönemde
bölgede varolan kültürel sürece dair çeşitli önerilerde bulunmuştur.
Araştırmalarının esas amacının bölgenin M.Ö. 2. binyıldaki sürecini aydınlatmak
olduğunu belirten Güneri, M.Ö. 2. binyılın ilk yarısında Hitit kaynaklarında
Hayasa olarak geçen krallığa ve daha sonra da M.Ö. 2. binyılın ikinci yarısında
Asur yazılı kaynaklarında Diauehi olarak bahsedilen krallığa ait izleri arama
üzerine yoğunlaşmıştır573. Buna göre Güneri, 1940’lı yıllarda K. Kökten’in bu
malzemeyi Orta Anadolu yani Hitit ile ilişkilendirmesini destekleyerek, bu

572
Sagona- Sagona 2003: 104; Sagona 1999: 153.
573
Güneri 2006: 3.

164
malzemenin Urartu’dan çok farklı ve biçim bakımından Hitit keramiğine çok
benzediğini ortaya koymuştur574. Ancak daha sonraki çalışmalarında M.Ö. 2.
binyılın ikinci yarısına ait malzemenin Transkafkasya ve Kuzeybatı Đran’daki Geç
Tunç Çağ-Erken Demir Çağ merkezlerinden ele geçen keramiklerle benzediğini
ifade etmiştir575. Hatta daha da ileri giderek bu dönemde bölgedeki keramiklerin
Orta Asya etkili olduğunu da açıkça ifade etmiş ve özellikle yivli keramiklerin
Transkafkasya ve Orta Asya’da birçok merkezde tespit edildiğini vurgulamıştır576.

Öte yandan dikkati çeken bir diğer önemli nokta, Erzurum- Kars bölgesindeki
mevcut Erken Demir Çağ merkezlerinin çoğunun höyük karakterinde olmasıdır.
Bölgede yalnızca Uzunahmet ve Şirinkale gibi Urartu kalelerinin Erken Demir
Çağ’dan itibaren kullanıldığına dair Güneri’nin önerisi vardır ancak bu iki örnek
bile Van Gölü çevresi dikkate alındığında bölgenin karakterini etkileyecek sayıda
değildir. Özellikle daha sonra bahsedilecek olan Van Gölü çevresindeki merkezler
göz önüne alındığında buradaki merkezlerin Erzurum- Kars bölgesindekilerin
aksine çoğunlukla mezarlık alanı veya kalelerden oluştuğu gözlenmektedir.

Doğu Anadolu’daki Erken Demir Çağ merkezlerinin araştırılmasında önemli


katkısı olan bir diğer bölge Van Gölü Çevresi’dir. Bu bölge dahilinde Van, Muş,
Bitlis, Ağrı ve Iğdır illerindeki çalışmalar ele alınacaktır.

Van bölgesindeki ilk kazılar 1939 yılında Van Kalesi Höyük’te Kirsopp ve Silva
Lake tarafından gerçekleştirilen kazılardır. Van Kalesi’nin 70 m. kadar kuzeyinde,
doğu-batı yünündeki alçak tepeliğin aslında bir höyük olduğu bu kazılarla
anlaşılmıştır. Özellikle bölgenin prehistorik dönemleri ile Urartu dönemi
arasındaki boşluğunu kapatmak amacıyla başlatılan çalışmalar, höyüğün ortasında
sondaj çukuru şeklinde gerçekleştirilmiştir. Ele geçen keramikler arasında modern
ve Orta Çağ keramikleri yanında “Vannic sherds” olarak adlandırdıkları kırmızı
perdahlı Urartu keramiği ve “pre-Vannic” olarak adlandırdıkları Erken Tunç Çağ
keramikleri yer almaktadır577. Söz konusu höyük, daha sonra 1956 yılında C.

574
Güneri 1988: 52.
575
Güneri 1992: 155.
576
Güneri 2006: 49.
577
Korfmann 1982: 195-196.

165
Burney tarafından Van Kalesi Höyük olarak tanımlanmıştır578. 1959 yılında ise A.
Erzen, E. Bilgiç, Y. Boysal ve B. Öğün tarafından gerçekleştirilen yüzey
araştırması sonucunda söz konusu höyük önemli bir yerleşim alanı olarak
tanımlanmış ve 1963 yılında aynı ekip tarafından kazılmıştır. Nitekim höyüğün
batı ucunda gerçekleştirilen ve muhtemelen öncelikli hedefin Urartu dönemi
mezarlarının ortaya çıkarılması olan kazı çalışmalarının sonucunda 2.30 m.
derinlikte Urartu temelleri ve keramik parçalarına rastlandığı belirtilmiştir579.

Van Kalesi Höyük’teki çalışmalar sonucu elde edilen sınırlı bilgileri daha geniş
kapsamlı hale getirmek için 1989 ve 1990 yıllarında T. Tarhan ve V. Sevin
başkanlığında yeni dönem kazı çalışmaları gerçekleştirilmiştir580. Ölçüleri kuzey-
güney doğrultusunda 70 m., doğu batı yönünde 1 km. ve 7 m. yüksekliğinde olan
höyükteki bu çalışmalar L9 ve L10 açmalarında gerçekleştirilmiştir. Buna göre
höyüğün üzerinde yaklaşık 1.70 m. derinlikte bir mezarlığın varolduğu ve söz
konusu mezarlığın Erken Tunç Çağ’dan Osmanlı dönemine kadar kullanıldığı
ortaya konmuştur. M.Ö. 3. binyılda Erken Tunç Çağ’dan itibaren iskan edilen Van
Kalesi Höyük’te, M.Ö. 2. binyıla ait çanak çömlek parçaları höyüğün stratigrafisi
hakkında fikir vermektedir581. 1989 yılında açılan L10 açması verileri Urartu
dönemi yapı katlarını içermektedir582. 1990 yılında açılan L9 açmasının öncelikli
hedefi ise L10 açmasında ortaya çıkarılan Urartu yapı kompleksinin kuzey
uzantısını tespit etmektir. Kazılar sonucunda 1.74 m. derinlikte yine daha önceki
açmada tespit edilen mezarlık ortaya çıkarılmış, bunun altında ise Urartu yapı katı
tespit edilmiştir583.

Gerek L9, gerekse L10 açmalarında tespit edilen mezarlara göre, mezarlık
alanının 5 evreli olduğu anlaşılmıştır. Bunlardan ilk 3 evre Đslami döneme
tarihlenmektedir. 4. evre mezarlarının ise ne tipolojik, ne de kronolojik bakımdan
homojenlik göstermediği belirtilmiştir. 4. evre mezarları Urartu dönemine
tarihlenirken, 5. evre mezarları Urartu sonrasına yani Med-Akhamenid-Pers

578
Burney 1958: 178; Russel 1980: 126.
579
Erzen- Bilgiç- Boysal- Öğün 1961: 20; Tarhan- Sevin 1992: 1084; Tarhan 2000: 198.
580
Sevin 1994: 221.
581
Sevin 1994: 221; Tarhan 2000: 199.
582
Tarhan- Sevin 1991: 435-436.
583
Tarhan- Sevin 1992: 1085.

166
dönemlerine tarihlendirilmiştir584. Dolayısıyla höyük üzerindeki açmalarda
gerçekleştirilen kazılarda Erken Demir Çağ’a dair herhangi bir veri elde
edilememiştir. Ancak yine 1990 yılında höyüğün güneybatı ucunda açılan bir
sondaj açmasında, bir çöp çukuru tespit edilmiş ve söz konusu çukurdan
pembemsi devetüyü hamurlu ve hamur renginde astarlı yivli keramikler ele
geçmiştir. Nitekim söz konusu malzeme, Tarhan tarafından Uruadri ve Nairi
beylikleri dönemiyle ilişkilendirilerek M.Ö. 12. ve 9. yüzyıllar arasına tarihlenmiş
ve toplam 10 parça yivli keramik çizimi yayınlanmıştır585 . Söz konusu keramikler
daha sonraki bölümde detaylı olarak ele alınacaktır.

Van Gölü çevresindeki Erken Demir Çağı’na ait kazısı yapılan ilk nekropol Ernis
(Ünseli)-Evditepe nekropolüdür. Ernis (Ünseli) köyü bugünkü Van kentinin 80
km. kuzeyinde ve Erciş ilçesinin 18 km. doğusunda yer almaktadır. Evditepe
olarak adlandırılan mezarlık alanı Van Gölü ile Ernis köyü arasındaki geniş bir
alana yayılmaktadır. Ancak Van-Erciş karayolunun yapımı sırasında söz konusu
mezarlık alanı ikiye bölünmüş ve mezarların büyük bir kısmını tahrip
edilmiştir586.

Ernis-Evditepe Mezarlığı ilk kez 1935 yılında halkın yaptığı kaçak kazılar
sonucunda taş sandık mezarlardan ele geçen 30 kadar pişmiş toprak kabın Van
Müzesi’ne getirilmesi ile arkeoloji literatürüne adını duyurmuştur. Daha sonra
1959 ve 1962 yılları arasında bölgede araştırmalarda bulunan Đstanbul
Üniversitesi’nden A. Erzen ve Ankara Üniversitesi’nden E. Bilgiç başkanlığında
kazılan Ernis’te Evditepe ve Alacahan olmak üzere toplam iki adet nekropolün
varolduğu anlaşılmıştır587. Soyulmamış mezarlarda 1962-1964 yılları arasında
yapılan kazılarda ele geçen 236 kadar çanak çömlek, Urartu öncesi döneme
tarihlenmiştir. Ancak bunlardan Alacahan mezarlığının, Evditepe’ye göre biraz
daha erkene tarihlendiği ortaya konmuştur588.

584
Tarhan- Sevin 1992: 1088-1089; Sevin 1994: 221; Tarhan 2005: 129.
585
Tarhan- Sevin 1992: 1090, resim 18; Sevin 1994: 222, fig 21/4; Tarhan 2005: 131.
586
Belli 2000: 175.
587
Erzen- Bilgiç- Boysal- Öğün 1964: 20.
588
Sevin 1996a: 440 (dipnot 3).

167
1962 ve 1964 yılları arasında gerçekleştirilen kazı çalışmaları sırasında Ernis
Evditepe’de 100 kadar mezar kazılmıştır. Mezar mimarisi hakkında ayrıntılı bilgi
ve plan olmamakla birlikte bu mezarların klasik Urartu mezarlarından farklı
olduğu anlaşılmaktadır589. 1984 yılında, Van Müzesi’nde bulunan Ernis kaplarının
bir kısmı ilk kez A. Çilingiroğlu tarafından çalışılmış ve söz konusu malzemenin
M.Ö. 2. binyıla tarihlenebileceğini önermiştir590. 1987 yılında ise V. Sevin söz
konusu malzemenin tümünü değerlendirmiş ve bunları başlıca iki ana gruba
ayırmıştır. Bunlardan ilkinin kimi zaman kazıma bezemeli olan yivli çanak ve
çömleklerden, diğerinin ise ağız kenarları dışa çekik omurgalı çanaklardan ve
yonca ağızlı testilerden oluştuğunu belirtmiştir. Buna göre ilk grubu Erken Demir
Çağ’a, ikinci grubu ise Orta Demir Çağ’a yani Urartu dönemine tarihlemiştir591.
A. Erzen’in kazı günlüğüne ait notlarını da değerlendiren Sevin, Ernis-
Evditepe’de iki farklı mezar türünün bulunduğu belirtmiştir. Bunlardan ilk gruba
giren mezarlar oval planlı olup, oda mezar türündedir. Duvarlar iri taşlardan
bindirme tekniğinde yapılmıştır ve üst kısmı ağır kapak taşları ile kapatılmıştır.
Ön girişsiz (dromossuz) olduğu anlaşılan mezarlara giriş baş taraftadır ve
mezarların içinde klasik Urartu mezarlarından bildiğimiz nişler bulunmamaktadır.
Tipik aile mezarı niteliğinde olan her bir mezara yaklaşık 15-20 kadar kişinin
gömüldüğü saptanmıştır592. Đlk grup mezarlardan ele geçen 200 civarındaki kabı
değerlendiren Sevin, bunların büyük bölümünün siyah ve kırmızı renkte olduğunu
ve çoğunlukla açkılı olduğunu belirtmiştir. Kazıma bezemeli kaplar ve gövde
üzerinde memeciklerin yaygın olduğu kaplar üzerinde yivlerin de bulunduğu ifade
edilmiştir593. Ayrıca daha sonra Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bulunan
malzemeyi yeniden değerlendiren Sevin, en yaygın kap formunun içe çekik ağız
kenarlı, oluk bezemeli ve dikey ip delikli tutamağı olan çanaklar olduğunu
belirtmiştir594. Ernis- Evditepe mezarlarından çanak çömlek buluntuları dışında
demirden yapılmış çeşitli eşya, takı ve silahların ele geçtiği bilinmektedir. 40’tan
fazla demir eser arasında, 6 adet hançer, 7 adet gözlü iğne, 6 adet bilezik, 2 adet

589
Sevin 2004b: 359.
590
Çilingiroğlu 1984b: 28.
591
Sevin 1996a: 441-443.
592
Çilingiroğlu 1984b: 27; Sevin 1987b: 36; Belli 2000: 176.
593
Sevin 1987b: 37.
594
Sevin 1996a: 441; Sevin 2004b: 360.

168
yüzük, 1 adet sap delikli balta ve çok sayıda topuz başı yer almaktadır. Bronzdan
yapılmış eserler ise yok denecek kadar azdır ve yalnızca 1 adet bronz bilezik ve
yüzük ortaya çıkarılmıştır595.

Ernis- Evditepe’nin ikinci mezar türünü ise dromoslu mezarlar oluşturur. Bu türde
yalnızca bir ya da iki mezar saptandığı belirtilmiştir. Yapım tekniği açısından ilk
türe giren mezarlara benzeyen bu mezarlar sözde-kemerlidir ve üzeri kapak taşlı
bir tavana sahiptir. Bu gruptaki mezarlardan ele geçen buluntular arasında ilk grup
mezarlardakinin aksine demirden eserlere rastlanmamıştır. Kazı notlarında bu
mezar türüne giren iki mezarda 15 ve 16 olmak üzere toplam 31 adet kap ortaya
çıkarıldığı bunların tümünün siyah renkli kaplardan oluştuğu ifade edilmiştir596.
Đkinci grup mezarları tarihlemenin zor olduğunu belirten Sevin, bunların ilk grup
mezarlardan biraz daha geç bir döneme tarihlenebileceğini önermiştir597.

1998 yılından itibaren bölgede geniş çaplı çalışmalara başlayan O. Belli, Ernis-
Evditepe’de bir ön çalışma gerçekleştirmiş ve buna göre Evditepe’nin yalnızca
mezarlık alanından ibaret olmadığını, aynı zamanda bir de kalesi olduğunu tespit
etmiştir598. Andezitten inşa edilen ve fazla yüksek olamayan kayalık bir tepe
üzerinde bulunan kalenin iri andezit taşlarının dış yüzeylerinin kabaca da olsa
düzeltildikleri belirtilmiştir. Ancak Belli, taşların köşeleri ve birleşme yerleri
arasında büyük boşlukların olduğunu ve bu tür duvar örgüsünün Urartu kralı
Đşpuini (M.Ö. 830-810) tarafından yaptırılan ve erken döneme tarihlenen Aşağı
Zivistan Kalesi’nin kiklopik duvarlarıyla benzerlik gösterdiğini ifade etmiştir599.
Ayrıca kalenin dik biten batı kesimine de herhangi bir savunma duvarının inşa
edilmemiş olduğuna da dikkat çeken Belli, bu geleneğin Nahçıvan ve Doğu
Anadolu bölgesindeki Geç Tunç ve Erken Demir Çağı’na tarihlenen kalelerde
uygulanan bir özellik olduğunu ifade etmiştir600. Nitekim Belli, mezarlardan ele
geçen takı ve silahlardan yola çıkarak bu merkezi M.Ö. 11. yüzyılın sonuna ve 10.
yüzyılın başına tarihlemiş ve bunların bu dönemde bölgede varolduğu bilinen

595
Sevin 1987b: 38; Belli 2000: 179.
596
Sevin 1987b: 40.
597
Sevin 1987b: 41.
598
Belli 2000: 176.
599
Belli 2000: 176.
600
Belli 2000: 177.

169
Nairi ve Uruadri beyliklerine ait olabileceğini önermiştir. Hatta daha da ileri
giderek Ernis’in bölgenin Erken Demir Çağ kale ve nekropolleri arasında en
büyük ve en görkemli merkez olduğunu ileri sürmüştür601.

V. Sevin 1997 yılında Evditepe’yi ziyaret etmiş ve Evditepe Kalesi’nin üzerinden


70’e yakın çanak çömlek parçası toplamıştır. Bunlar arasında ETR keramikleri
yanında Erken Demir Çağ türünde olduğu ifade edilen kiremit ve pembe renkli
çanakların da ele geçtiği ifade edilmiştir. Erken Demir Çağ keramiklerin toplanan
tüm keramiklerin %82’sini oluşturduğu belirtilen bu keramikler arasında kırmızı
perdahlı Urartu keramiklerin bulunmadığının altı çizilmiştir602.

Ernis’teki bir diğer mezarlık ise yukarıda da belirtildiği gibi Evditepe’nin biraz
batısında yer alan Alacahan’dır. Alacahan mezarlarının taş sandık mezarlar ve
dromoslu oda mezarlar olmak üzere iki grupta olduğu belirtilmiştir. Burada
toplam 6 adet mezar açılıp incelenmiştir. Taş sandık mezarlar grubuna giren 3
mezarda toplam 10 adet kap ortaya çıkarılmış ve bunların siyah ve kırmızı
tonlarında olduğu belirtilmiştir. Bu kaplardan kırmızı olanlardan biri üzerinde
kazıma bezemenin ve 3 sıra yivin bulunduğu ifade edilmiştir603. Alacahan
kazısından elde edilen verilere göre Erzen, Alacahan mezarlarının Evditepe
mezarlarından daha erken bir tarihe ait olabileceğini önermiştir604. Sonuç olarak
gerek Evditepe, gerekse Alacahan mezarlarından elde edilen veriler söz konusu
mezarların Urartu öncesi döneme tarihlendiği ve ele geçen keramikler arasında
yivli keramiklerin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bugün Van Müzesi’nde bulunan
Ernis malzemesi tarafımızdan görülmüş ve söz konusu malzeme içinde bulunan
yivli keramikleri çalışma şansımız olmuştur (Lev. LXIX-LXXIV).

Van bölgesindeki bir diğer merkez Dilkaya Höyük’tür. Bölgenin ilk sistemli
kazısı olan ve 1984-1991 yılları arasında A. Çilingiroğlu başkanlığında kazılan
höyük, Van’ın 33 km. güneybatısında bulunan Dilkaya Köyü’nde yer almaktadır.
Van Gölü’nün kıyısında yer alan höyük, 250x150 m. ölçülerindedir605. Höyük ve

601
Belli 2000: 180.
602
Sevin 2004b: 360.
603
Sevin 1987b: 41.
604
Sevin 1987b: 41.
605
Çilingiroğlu 1988a: 229; Çilingiroğlu 1991a: 271.

170
mezarlık alanında yürütülen çalışmalar sonucunda Dilkaya yerleşiminde toplam 6
tabaka tespit edilmiştir606. Bunlar şu şekildedir:

Tabaka Dönem Tarih Alan


I Orta Çağ M.S. 10- modern Höyük-Mezarlık
dönem
ARA Höyük
II Orta Demir Çağ M.Ö. 800- 600 Höyük- Mezarlık

(Urartu)
III Erken Demir Çağ M.Ö. 1100- 800 Höyük- Mezarlık
(geç)

(Urartu Beylikler)
ARA Höyük
IV Erken Tunç Çağı III M.Ö. 1600- 1400/1300 Höyük

(geç)
V Erken Tunç Çağı M.Ö. 1900- 1600 Höyük

(ETR III)
VIA Erken Tunç Çağı II M.Ö. 2600- 1900 Höyük

(geç)

VIB Erken Tunç Çağı II

(ETR II)

Yukarıdaki tabakalanmaya göre Erken Demir Çağ’a tarihlenen veriler hem


höyükten, hem de mezarlık alanından elde edilmiştir. Dilkaya Höyük’te III.
tabaka ile temsil edilen Erken Demir Çağ, Çilingiroğlu tarafından kabaca M.Ö.
1100-800 yılları arasına tarihlendirilmiştir607.

Erken Tunç Çağlar’dan itibaren Orta Çağ’a kadar yerleşim gören Dilkaya
Höyük’teki Demir Çağ mimarisi genellikle M6, M7, N6 ve N7 açmalarında ve
kuzey yamaçta yer alan L6 ve L7 açmalarında incelenebilmiştir. Orta Çağ
tabakası tarafından büyük oranda tahrip edilmiş olan Demir Çağ tabakası hemen

606
Çilingiroğlu 1993: 487, resim 11.
607
Çilingiroğlu 1993: 487.

171
hemen tümüyle Orta Demir Çağ’a tarihlenmektedir608. Ancak bazı alanlarda
Erken Demir Çağ’a tarihlenebilecek mimari kalıntılar da tespit edilmiştir.
Bunlardan biri N6 açmasında ortaya çıkarılan doğu-batı yönlü bir duvarın altında
tespit edilen başka bir duvardır. Bu iki duvar arasında ince bir yangın tabakası
bulunmaktadır. Altta olan ve Erken Demir Çağ’a tarihlenen duvarın M6
açmasındaki tabanı taş döşeli alanla ilişkili olduğu tespit edilmiştir. M6 ve N7
plankarelerinde de Erken Demir Çağ’a tarihlenen duvar kalıntıları ortaya
çıkarılmıştır. Nitekim tüm bu açmalarda gerçekleştirilen çalışmalarda hem Erken
Demir Çağ, hem de Urartu kapları bir arada ele geçmiştir. Erken Demir Çağ’a
tarihlenen keramikler arasında yivli keramikler önemli bir grup
609
oluşturmaktadır .

Dilkaya’nın mezarlık alanındaki çalışmalarla yaklaşık 300 metrekarelik bir alan


kazılmıştır. Buna göre söz konusu mezarlık alanı Orta Çağ’dan Erken Demir Çağ
içlerine kadar kullanılmış olmalıdır610. 1989 yılı kazı sezonunda mezarlık
alanından ele geçen keramiklerin Demir Çağ’a tarihlendiği ifade edilmiştir ve
çizimleri yayınlanmıştır611.

Yapılan çalışmalar sonucu Dilkaya’da 4 farklı mezar türü tespit edilmiştir:

1- Sandık Mezarlar
2- Basit toprak mezarlar (kum mezarlar)
3- Oda mezarlar
4- Urneler

Basit toprak mezarlar ve urneler her ne kadar yalnızca Urartu dönemine tarihlense
de, sandık mezarlardan ve oda mezarlardan ele geçen buluntular bu mezarların
aynı zamanda Erken Demir Çağ’da da kullanıldığını göstermiştir. Tespit edilen
sandık mezarlarda hem kremasyon, hem de inhumasyon gömülerin yapıldığı
anlaşılmıştır. Bunların bazılarından Erken Demir Çağ’a tarihlenebilecek

608
Çilingiroğlu 1993: 472.
609
Sağlamtimur 1994: 71-73. Ayrıca Dilkaya’dan ele geçen tüm Demir Çağ keramikleriyle ilgili
ayrıntılı bilgi için aynı esere bakınız.
610
Çilingiroğlu 1988a: 233.
611
Çilingiroğlu 1991a: 272-273.

172
keramikler ele geçmiştir. Ayrıca yine sandık mezarların içine 1’den fazla gömü
yapıldığı da tespit edilmiştir. Örneğin I.1 (88) no’lu sandık mezara 2 adet, I.1 (84)
nol’lu sandık mezara ise 8 adet bireyin gömüldüğü ortaya çıkarılmıştır612.
Dilkaya’da saptanan oda mezarlar ise yalnızca 2 adettir. Oda mezarlardan
birincisi, dromoslu olup 2.40x4.60 m. boyutlarındadır. Bu mezarın içinde 11
bireye ait iskelet bulunmuştur. Bu mezar içinde dağınık durumda ele geçen çanak
çömlekler Erken Demir Çağ’a tarihlenmiştir. 1986 yılında bulunan ikinci oda
mezar ise birincisinden daha küçük boyutludur. Dromossuz olan bu mezarın
içinden 30’a yakın bireye ait kemik ele geçmiştir. Mezarda bulunan tunç
bilezikler, demir asa başı, taş boncuklar ve çanak çömlek parçalarına göre bu
mezarın Erken Demir Çağ’dan Orta Demir Çağ’a kadar olan süre içinde
kullanıldığı önerilmiştir613.

Sonuç olarak Dilkaya Höyük ve mezarlık alanından elde edilen arkeolojik veriler
bu merkezin Erken Demir Çağ’da varolduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Höyükten elde edilen mimari elemanlar birkaç duvar ve taban kalıntısından ibaret
olsa da, gerek höyükten gerekse mezarlık alanından ele geçen keramikler arasında
Erken Demir Çağ’a tarihlenen keramiklerin bulunması bu fikri doğrulamaktadır.
Çilingiroğlu tarafından M.Ö. 11. ve 10. yüzyıllara tarihlenen bu keramikler
arasında özellikle çok sayıda yivli keramiğin var olduğu anlaşılmaktadır614.
Çilingiroğlu, eldeki arkeolojik verilere dayanarak Dilkaya’daki Erken Demir Çağ
tabakasının ve mezarlarının, Erken Demir Çağ’ın geç evresine ait olabileceğini
önermiştir. Nitekim ele geçen Demir Çağ keramiklerini değerlendirirken bunları
Erken Demir Çağ’ın geç evresi ve Orta Demir Çağ olarak iki grupta ele
almıştır615. Dilkaya Höyük’ten ve mezarlıktan ele geçen yivli keramikler daha
sonraki bölümde detaylı olarak ele alınacaktır (Lev. LXXV-LXXXVI).

Van bölgesindeki önemli Erken Demir Çağ merkezlerinden bir diğeri


Karagündüz Höyük’tür. Karagündüz Höyüğü Van il merkezinin 35 km.
kuzeydoğusunda, Van merkez ilçeye bağlı eski Karagündüz köyündedir.

612
Çilingiroğlu 1993: 478.
613
Çilingiroğlu 1991b: 30; Çilingiroğlu 1993: 478.
614
Çilingiroğlu 1991b: 31.
615
Çilingiroğlu 1993: 475, 478.

173
Denizden yaklaşık 1900 m. yükseklikte yer alan ve 80 km² genişliğinde olan
Erçek Düzü olarak bilinen Memedik Ovası’nın kenarında yer almaktadır. Ancak
son yıllarda Erçek Gölü’nün sularının yükselmesi nedeniyle höyük bir ada
görünümünü almıştır616.

100x50 m. boyutlarında ve 8-9 m. yüksekliğinde olan höyüğe dair ilk tespit, 1956
yılında C. Burney tarafından yapılmıştır617. Daha sonra 1991 yılında Đstanbul
Üniversitesi’nden V. Sevin ve Van Müzesi ortaklığıyla höyüğün 1.5 km.
doğusunda bulunan mezarlık alanında kazılara başlanmış ancak Karagündüz
höyüğünün Erçek Gölü suları altında kalmaya başlaması nedeniyle kazılar 1994
yılında höyük üzerine yoğunlaştırılmıştır618.

1994-1999 yılları arasında kazılan Karagündüz höyükte toplam 7 yapı katı tespit
edilmiştir:

Karagündüz Höyüğün Tabakalanması şu şekildedir619:

1. Yapı katı

Orta Çağ: Hristiyan-Ermeni mezarlığı

2. Yapı katı (M.S. 11. yüzyıl sonu)

Orta Çağ: Tandırlar

3. Yapı katı (M.Ö. 400 – Hasanlu IIIA tabakasının radyo karbon tarihlerine
dayanarak)

Geç Demir Çağ: Tahıl depolama çukurları, bezemeli çanak çömlekler

4c Yapı katı (M.Ö. 1. bin yıl)

Orta Demir Çağ- Post- Urartu – Med: 3 adet mezar, boncuk kolye

616
Sevin-Özfırat 2000: 168; Sevin 2005a: 102.
617
C. Burney’in kayıtlarına göre höyük 75x50x5 m. ölçülerindedir. (Ayrıntılı bilgi için bknz: C.
Burney, “Eastern Anatolia in the Chalcolithic and Early Bronze Age”, Anatolian Studies VIII,
1958: 158-209; H. Russel, “Pre-Classical Pottery of Eastern Anatolia, Oxford 1980).
618
Sevin-Özfırat 2000: 170.
619
Sevin-Kavaklı-Özfırat 2000: 409-410; Sevin-Özfırat-Kavaklı 2000a: 850.

174
4b Yapı katı (M.Ö. 1. bin yıl)

Orta Demir Çağ- Urartu: Kalın taş temelli ve kapalı avlulu büyük bir mimari
kompleks, kırmızı perdahlı yonca ağızlı testiler, kadehler, 2 adet mühür

4a Yapı katı (M.Ö. 1. bin yıl)

Orta Demir Çağ - Urartu

5. Yapı katı (C14: M.Ö. 1092-956)

Erken Demir Çağ: Tahıl çukurları ve duvar kalıntıları, yivli keramik

6. Yapı katı (M.Ö. 3. bin yıl sonu- 2. bin yıl ortaları)

Orta Tunç Çağ- Geç Tunç Çağ: 1 adet tahıl çukuru, boyalı keramik

7. Yapı katı (C14: M.Ö. 2561-2481 ve 2444-2298)

Erken Tunç Çağ: Kerpiç duvarlı mimari, siyah veya kahve-gri tonlarında parlak
açkılı keramik

Bunlardan en erkeni 7. yapı katı olarak etiketlenen ve Erken Tunç Çağı’nın (Erken
Transkafkasya Dönemi) en geç dönemini temsil eden yapı katıdır620. Orta Tunç
ve Geç Tunç Çağlar yani M.Ö. 3. binyıl sonlarından M.Ö. 2. bin yıl ortalarına
kadar devam eden dönem ise 6. yapı katıyla temsil edilir. Bu dönemde tüm Doğu
Anadolu ve Güney Kafkasya’da kırsal bir yaşantı hakim olduğundan höyükte bir
tahıl çukuru dışında her hangi bir yerleşim izine rastlanmadığı belirtilmiştir. Öte
yandan bu dönemin en belirgin özelliği olan boyalı çanak çömlekler bir tabakaya
bağlı olmaksızın ele geçmiştir621.

M.Ö. 2. bin yılın 2. yarısında höyük yeniden iskan edilmiş ve bu dönem 5. yapı
katı olarak etiketlenmiştir. Bu yapı katı bölgenin Erken Demir Çağı’na ilişkin
veriler içermektedir. Buna göre bu tabaka çeşitli tahıl çukurlarıyla ve duvar
kalıntılarıyla temsil edilmektedir. Tabanlarında saman izleri saptanan tahıl

620
Sevin-Kavaklı-Özfırat 1998: 579; Sevin-Özfırat 2000: 173; Sevin-Kavaklı-Özfırat 2000: 411-
412; Sevin-Özfırat-Kavaklı 2000a:860-861.
621
Sevin-Kavaklı-Özfırat 1998: 578; Sevin-Özfırat-Kavaklı 2000a: 859-860; Sevin-Kavaklı-
Özfırat 2000: 411; Sevin 2005a: 102.

175
çukurlarından birinin etrafının kerpiç bloklarla çevrili olduğu anlaşılmıştır. Ancak
söz konusu yapı katının özellikle bir sonraki yapı katına ait olan Urartu Krallığı
dönemi yapıları tarafından tahrip edildiği anlaşılmaktadır622.

Karagündüz höyükte Erken Demir Çağı karakterize eden en belirgin özellik ağız
kenarı yivli olan keramiklerdir. Ayrıca bu tabakadan alınan radyo karbon
örnekler, söz konusu tabakanın M.Ö. 1092-956 yıllarına tarihlendiğini
göstermektedir. V. Sevin’e göre höyük bu dönemde olasılıkla yarı-göçebe olarak
yaşayan Uruadri aşiretlerinden birine bağlı bir kışlak olarak kullanılmış
olmalıdır623.

Ayrıca yine bu dönemde höyüğün 1.5 km. doğusuna bir de mezarlık alanı
kurmuşlardır. Karagündüz Nekropolü, Van’ın 35 km. kuzeydoğusunda ve Erçek
Gölü’nün doğusunda yer alan Karagündüz köyünün yaklaşık 2 km. kuzeyinde
bulunmaktadır. Söz konusu nekropol, Memedik Çayı’nın oluşturduğu “Erçek
Düzü” adlı vadinin kuzeybatı ucunda yer almaktadır. Đlk olarak 1991 yılında tespit
edilmiş ve bir sonraki yıl bu mezarlık alanında Van Müzesi ve Đstanbul
Üniversitesi ortaklığıyla yürütülecek olan kurtarma kazıları, Prof. Dr. Veli Sevin
başkanlığında başlamıştır624.

Karagündüz nekropol alanı kuzeyden güneye doğru hafifçe meyilli alüvyonal bir
düzlük üzerindedir625. 1992-1996 yılları arasında gerçekleştirilen kazılarda, 10
adet mezar incelenmiştir. Bu mezarlar, K1–10 olarak numaralandırılmıştır.
Bugünkü tarla yüzeyinden 0.50-1.00 m. kadar derinde bulunan mezarların tümü
kuzeydoğu-güneybatı yönlüdür. Bunlardan 9 tanesi (bir örnek dışında- K9 mezarı)
oda mezar türündedir. Odaların tavanları çökmüştür ancak yüksekliklerinin 2.00-
2.50 arasında değiştiği anlaşılmaktadır. Dikdörtgenimsi plan veren oda mezarlar
basit girişli ve dromoslu olmak üzere iki türdedir. Alçak duvarlara sahip ilk
gruptakiler daha erkene tarihlenir626. Đkinci gruptaki mezarlardan ise en büyüğü

622
Sevin 2005a: 102.
623
Sevin 2005a: 102.
624
Sevin-Kavaklı 1994: 331; Sevin-Kavaklı 1996a: 2; Sevin-Kavaklı 1996b: 337; Sevin-Kavaklı
1996c: 15; Sevin 2005a: 102.
625
Sevin-Özfırat 2000: 168.
626
Sevin-Özfırat 2000: 168-169; Sevin 2004b: 362; Sevin 2005a: 103.

176
2.1x4.2 metre boyutlarındadır ve 2.5 m. yüksekliğindedir. Bunların dromosları
bazen mezar odasından daha yüksek seviyededirler ve yan yüzlerinden birinde
gömü odasına ulaşan alçak bir kapı bulunmaktadır. Kapı boyutları 0.65-0.50
arasında değişmektedir. Gömüler yapıldıktan sonra kapılar, önlerine dik olarak
yerleştirilmiş ağır sal taşı levhalarla kapatılmış, sonra da dromos, yeni bir gömü
yapılana değin taş ve toprakla doldurulmuştur. Dromostan daha derinde bulunan
mezar odalarına kimi örneklerde basamaklarla, kimilerinde de basamaksız
inilmektedir627.

Mezar odalarının tabanı daima milli sert topraktır. Sahte kemer tarzında628 örülü
duvarların üzeri taş levhalarla629 kapatılmıştır. Her odaya mezarın boyutuyla
ilişkili olarak kadınlı erkekli 20 ila 100630 arasında insan gömülmüştür. Bunların
aile mezarı olduğu düşünülmektedir. Her yeni ceset geldiğinde eskiler geriye
doğru itilerek odada yer açılmıştır. Odalar çok sayıda kişinin gömülmesi bazı
mezarlarda yer darlığı sorununa yol açmış ancak bu sorun mezar içinde ayrı bir
çukur açılarak giderilmeye çalışılmıştır631. Ayrıca bir örnekte mezarın güney
duvarı üzerinde, ortaya gelecek şekilde 1.15x0.95x0.45 ölçülerinde bir niş
bulunmaktadır. Söz konusu niş, mezar tabanından 80 cm yüksekliktedir632.

Cesetler tabana ayaklar karna çekilmiş olarak yani hoker durumunda, belli bir yön
anlayışı olmaksızın, yan şekilde yatırılarak bırakılmıştır. Tümü giysileriyle ve
kişisel eşyalarıyla yatırılmıştır. Bunlar arasında değişmeyenler, her ceset için bir
set oluşturacak türdeki, pişmiş topraktan bir çanak ile dar ağızlı ve yüksek ya da
alçak boyunlu bir çömlektir. Çanaklar içinde çoğu kez oğlak-kuzu türü hayvanlara
ait omurga parçaları ele geçirilmiştir. Çömleğin içine ise sıvı konduğu
anlaşılmıştır. Ayrıca her mezarın bitişiğinde bir ocak bulunmaktadır633.

627
Sevin-Kavaklı 1996a: 3.
628
V. Sevin 1996 yılında yaptığı yayında, sahte kemerli oda-mezar anlayışının bu yöreye yabancı
olduğunu belirtmiştir (Sevin-Kavaklı 1996a: 5).
629
Bir örnekte, mezarın tavan açıklığı 1.00 m. ye kadar daralmış ve bu açıklık ince, yassı kapak
taşlarıyla kapatılmıştır. V. Sevin’e göre bu ince, yassı kapak taşları klasik Urartu mezarlarının ağır
bloklarından ayrılan en belirgin özelliktir (Sevin-Kavaklı 1996a: 3).
630
Örneğin 8 no’lu mezarın içine 105 adet ceset bırakılmıştır (Sevin 2005a: 103).
631
Sevin-Özfırat 2000: 168-169; Sevin 2005a: 103.
632
Sevin 2004b: 365.
633
Sevin-Özfırat 2000: 169; Sevin 2005a: 103.

177
Mezarların bazılarında, Urartu Krallık döneminin kırmızı cilalı kapları ve yonca
ağızlı testileri ele geçmiştir. Bunları geç evreye ait mezarlar olduğu
düşünülmektedir634. Ayrıca mezarlar içinde bol sayıda süs eşyası, törensel silah ve
demir eser de bulunmuştur. Demir eserler dövme tekniğinde yapılmıştır. Cesetler,
bileklerinde bilezikler, parmaklarında yüzükler, boyunlarında taşlı kolyeler,
muska ve süs iğneleriyle birlikte gömülmüştür635.

V. Sevin’e göre demirin mücevher olarak kullanılışı, bu madenin ilk zamanlarda


çok değerli sayıldığı bir dönemin varlığını ortaya koymaktadır636. Bu durum
nekropoldeki erken mezarların Hasanlu IV, Kordlar Tepe IIA ve Dinkha Tepe
II’nin erken dönemiyle çağdaş olabileceğine işaret etmektedir. Son derece az
sayıdaki tunç eserlerden en dikkat çekici olanları süs iğnelerdir. Başları haşhaş,
sırt sırta vermiş çift horoz ya da kartal veya tomurcuklu olan bu iğnelerin
benzerlerine Urartu Krallığı döneminde sıkça rastlanmaktadır. Mezar armağanları
içindeki bir diğer grup ise boncuklardır. Tunç, demir ve çeşitli taşlardan yapılmış
olan boncuklar içinde en yoğun grubu frit ve kornalin oluşturmaktadır637.

Kazılar sonucunda bu mezarlık Urartu Krallığı öncesine tarihlenmiştir. Buna göre


kısmen höyüğün 5. yapı katı ile çağdaştır. Sevin, kazı sonuçlarına dayanarak
Erken Demir Çağ’ın erken evrelerine ait mezarlardan birini M.Ö. 1250-1120
yıllarına tarihlenmiştir638. Sevin daha sonra mezarlar üzerine yaptığı detaylı
incelemeleri radyokarbon tarihlerle destekleyerek bölgenin Erken Demir Çağı için
yeni bir tarih önerisinde bulunmuştur. Buna göre Erken Demir Çağ mezarları
dromoslu ve dromossuz olarak ikiye ayrılmış ve bunlardan dromossuz olanları
erkene tarihlenerek Erken Demir Çağ I, dromoslu olanları ise Erken Demir Çağ II
olarak tanımlanmıştır. EDÇ I mezarları M.Ö. 1250-1000 yılları arasına
tarihlenirken, EDÇ II mezarları M.Ö. 1000-800 yılları arasına tarihlenmiştir639.
Buna göre Karagündüz’deki 2, 6/7 ve 4 No’lu mezarlar, Dilkaya’daki 1 No’lu
mezar, Ernis’in erken evreye tarihlenen mezarları ve Hakkari’deki M2 mezarı

634
Sevin 2005a: 103.
635
Sevin 2005a: 103.
636
Sevin 2005a: 103.
637
Sevin-Özfırat 2000: 169.
638
Sevin 2005a: 103.
639
Sevin 2004a: 187-188.

178
Erken Demir I’e; Karagündüz’deki 1, 3, 5, 8 ve 10 No’lu mezarlar, Dilkaya’daki 1
ve 2 No’lu mezarlar, Yoncatepe’deki 1 ve 3 No’lu mezarlar ve Ernis’in geç evre
mezarları ise Erken Demir II’ye tarihlendirilmiştir640. Nitekim Karagündüz
keramikleri üzerine yaptırdığımız analizler sonucunda K6 mezarından ele geçen
keramiğin K10 mezarındaki parça ve höyükteki Orta Demir ve Erken Demir
tabakalarından ele geçen diğer 2 parçadan daha farklı bir kil özelliğine sahip
olduğu anlaşılmakta ve sözkonusu analizler Sevin’in bazı mezarların daha erkene
tarihlendiği konusundaki önerisini doğrulamaktadır641.

Sonuç olarak Karagündüz’den elde edilen arkeolojik verilere dayanarak V. Sevin,


Karagündüz Erken Demir Çağ nekropolünün Urartu Krallığı öncesi dönemde
Erçek Gölü ile Van Gölü’nün kuzey, hatta doğu ve batı kıyıları arasında bir kültür
birliğinin varlığını ortaya koyduğunu düşünmektedir. Ona göre, Urartu
Devleti’nin kuruluşundan önceye, yaklaşık M.Ö. 1000 yıllarına uzanan bu göçebe
aşiret mezarlığından elde edilen sonuçlar, Doğu Anadolu Erken Demir Çağı ve
Urartular’ın kökeni konularının daha iyi bir biçimde anlaşılmasına büyük katkıda
bulunmuştur. Sevin, nihayetinde mezar mimarisi, ölü gömme geleneği, maden
teknolojisi ve çanak çömlekçilik gibi verilere dayanarak Van bölgesi Erken Demir
Çağ kültürünün Urartu kültürüyle yakın bir ilişki içinde bulunduğunu ileri
sürmüştür642. Mezarlıktan elde edilen Erken Demir Çağ keramiklerinin genel
karakteri göz önüne alındığında bunların höyükten ele geçen yivli keramiklerin
aynısı olduğu anlaşılmaktadır643. Gerek Karagündüz höyükten, gerekse mezarlık
alanından elde edilen keramikler arasında çok sayıda yivli keramiğin varolduğu
anlaşılmaktadır. Özellikle mezar odalarından elde edilen keramiklerin büyük bir
kısmı ağız kenarı yivli çanaklardan oluşmaktadır. Sevin söz konusu keramikleri
teknoloji, biçim ve bezeme açısından iki gruba ayırmıştır. Pembemsi
kahverenginde olan çanaklar sayıca en fazla grubu oluşturur ve bu grubun dışında

640
Sevin 2004a: 186.
641
Keramiklerin analizleri Marie Crue Bursu ile Girit Üniversitesi’ndeki Fizik Bölümü’nde
gerçekleştirilmiştir. Söz konusu keramik analizlerinde uygulanan lazer yöntemi (Laser-induced
breakdown spectroscopy-LIBS) ilk kez denenmiş ve başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Analizlerin
gerçekleşmesini sağlayan C. Fotakis ve D. Anglos’a içtenlikle teşekkür ederim. Ayrıntılı bilgi için
bakınız: Erdem vd. 2008: 2486-2494.
642
Sevin-Özfırat 2000: 169-170.
643
Sevin-Özfırat 2000: 172; Sevin – Özfırat – Kavaklı 2000a: 858; Sevin 2005a: 102.

179
kahvemsi veya kırmızımsı renklerde olan örnekler de vardır644. Karagündüz’den
ele geçen yivli keramiklerle ilgili tarafımızdan yapılan çalışmalar daha sonraki
bölümde ele alınacaktır (Lev. LXXXVII-CXIV )645.

Van bölgesindeki önemli Erken Demir Çağ merkezleri arasında sayılan bir diğer
merkez Yoncatepe’dir. Van kentinin 9 km. güneydoğusundaki Yukarı Bakraçlı
köyünün yakınında yer alan Yoncatepe Kalesi ve Nekropolü 1997-2005 yılları
arasında Prof. Dr. O. Belli başkanlığında bir ekip tarafından kazılmıştır646. Basık
bir tepe görünümündeki Yoncatepe kalesinin en yüksek kesiminde akropol, bunun
kuzeydoğu eteğinde sivil yerleşim alanı ve kuzey eteğinde de mezarlık alanı
bulunmaktadır647. Daha önceki yayınlarda Erken Demir Çağ olarak tanımlanan
Yoncatepe kalesinin648, daha sonraki çalışmalarda Erken Demir Çağ’dan Urartu
dönemine kadar uzun bir dönem kullanıldığı649, en son olarak da yalnızca Urartu
dönemi sarayı olduğu tespit edilmiştir650. Dolayısıyla Yoncatepe’nin bir Erken
Demir Çağ merkezi olarak sayılmaya devam etmesindeki en önemli kanıt, bugün
için mezarlık alanından elde edilmektedir. Đç kalenin kuzey yamacında bulunan
mezarlık alanında toplam 7 adet oda mezar, 1 adet taş sandık mezar ve 10 adet
basit toprak mezar ortaya çıkarılmıştır. Mezarların bir kısmı dromosludur ve
yalnızca 1 mezar içinde niş saptanmıştır. Mezarların tümü doğu-batı yönlüdür ve
tümünün girişi batıya bakmaktadır. Ayrıca mezar odalarına kuyu biçimli bir
açıklıktan girilmektedir. Bazı mezarlarda hem inhumasyon, hem de kremasyon
gömü bir arada eş zamanlı olarak uygulanmıştır. Bu şekilde iki ayrı gömü
geleneğinin aynı mezarda kullanılmış olması, Belli tarafından aynı aileye ait
bireylerin farklı geleneklere veya dinsel inanışlara sahip olabileceği şeklinde
açıklanmıştır651. Ancak kanımızca aynı aileye veya gruba mensup üyelerin farklı
gömü geleneklerine sahip olması beklenemez ve bu tür bir uygulama daha çok

644
Sevin 1999b: 162; Sevin 2003: 191.
645
Bugün Van Müzesi’nde ve Van Yüzüncüyıl Üniversitesi’nin laboratuarlarında depolanan yivli
keramiklerin çalışılması şansını veren Prof. Dr. V. Sevin’e ve Doç. Dr. A. Özfırat’a teşekkürü bir
borç bilirim.
646
Belli- Konyar 2000: 181.
647
Belli- Tozkoparan 2004: 194; Belli- Tozkoparan 2005: 166; Belli- Tozkoparan 2006: 431; Belli
2005a: 100.
648
Belli- Kavaklı 1999: 435-438; Belli- Kavaklı 2000: 369; Belli- Konyar 2000: 183.
649
Belli- Tozkoparan 2003: 352.
650
Bu konuyla ilgili tartışmalar daha sonra detaylı olarak ele alınacaktır.
651
Belli 2000: 186.

180
farklı geleneklere sahip farklı grupların aynı mezara gömü yapmış olması şeklinde
ifade edilmelidir.

Oda mezarlarda dikkati çeken bir diğer özellik, cinsiyet ve yaş farkı gözetmeden
çoklu gömü uygulamasının yapılması ve mezarların 3’ünde köpek gömülerine
rastlanılmış olmasıdır. Bunların 2 tanesinde 1’er adet köpek gömüsü varken, 1
tanesinde 30’dan fazla dağınık durumda köpek gömüsüne rastlanmıştır. Kazıcısı
O. Belli, mezarlarda ortaya çıkan söz konusu köpek gömülerini, köpeklerin
ailenin bir bireyi gibi gömüldüğü şeklinde yorumlamıştır652.

Yoncatepe mezarlarının tümünde çok sayıda iskelet ortaya çıkarılmıştır. Bu sayı


M2 mezarında 35’i bulmaktadır. Diğer Erken Demir Çağ mezarlarında olduğu
gibi burada da mezar odası dolduktan sonra her yeni gömü yapıldığında eskisi
geriye doğru itilmiş ve böylece mezarların dip kısmında bir kemik yığını
oluşmuştur. Kemiklerin mezar dibine itilmesi sırasında, kafataslarının büyük bir
özenle çanakların içine konduğu anlaşılmaktadır653.

Mezarların içinden ölü armağanı olarak çok sayıda çanak çömlek, demir ve
bronzdan süs eşyaları, demirden yapılmış silahlar ve kaplar içine ölü yemeği
olarak yerleştirilmiş büyük ve küçükbaş hayvan kemikleri ele geçmiştir. Ayrıca
arkeo-botanik çalışmalar sonucu çeşitli arpa ve buğday gibi tahıl örnekleri ve
üzüm çekirdeği gibi meyve çekirdekleri de ortaya çıkarılmıştır654. Demirden
yapılmış süs eşyaları arasında gözlü iğneler, bilezikler, yüzükler; silahlar arasında
ise topuz başları kama, hançer ve küçük bıçak türü silahlar gelmektedir. Özellikle
mezar buluntuları içinde bronz eserlerin sayıca çok az olması dikkat çekmektedir.
Bronzdan yapılmış eserler yalnızca haşhaş başlı iğneler, yüzükler ve küpelerden
oluşmaktadır. Bu durum Belli tarafından Erken Demir Çağ’da kalayın demire
kıyasla daha değerli olması şeklinde açıklanmıştır655.

Yoncatepe mezarlarından ele geçen keramikler arasında Erken Demir Çağ’ın tipik
yivli çanakları ile birlikte bordomsu kırmızı boya ile zigzag veya dalgalı bantlarla

652
Belli 2005a: 101.
653
Belli 2000: 186.
654
Belli 2000: 186-187.
655
Belli 2000: 188-189.

181
bezenen çanaklar ele geçmiştir656. Van Müzesi’nde çalışma şansı bulduğumuz
Yoncatepe’nin yivli çanak çömleğiyle ilgili detaylı bilgiler daha sonraki bölümde
ele alınacaktır (Lev. CXV-CXVIII).

Sonuç olarak Van bölgesindeki kazı çalışmaları Erken Demir Çağ’da mezarlarda
ve höyüklerde olmak üzere kazısı yapılan merkezlerin hemen hemen tümünde
yivli keramik geleneğinin hakim olduğunu ortaya koymaktadır. Kazı çalışmaları
dışında Van bölgesinde çeşitli yüzey araştırmaları da gerçekleştirilmiştir.
Yukarıda da belirtildiği gibi, Van Bölgesi kapsamında Van, Muş, Bitlis, Ağrı ve
Iğdır illerindeki araştırmalar ele alınacaktır. Bu bölge içinde gerçekleştirilen
yüzey araştırmalarında, Erken Demir Çağ ile ilgili verilerin elde edildiği
merkezlerin değerlendirilmesi faydalı olacaktır.

Bu bölgedeki ilk sistemli yüzey araştırması çalışmaları 1956 yılında C. Burney


tarafından gerçekleştirilmiştir. Sivas, Malatya, Elazığ, Muş, Bitlis ve Van illerini
kapsayan bu yüzey araştırması sonucunda Burney, Kalkolitik Dönem, Tunç
Çağlar ve Demir Çağlar’a tarihlenen 150’den fazla yerleşim yeri bulduğunu ifade
etmiştir657. Burney’in survey malzemesini 1980 yılında derleyerek kitap haline
getiren H. F. Russell, Burney’in Van bölgesinde ziyaret ettiği merkezlerin ele
geçtiği bölgeleri Muş Ovası, Bulanık/Malazgirt Bölgesi, Van Bölgesi, Gürpınar
Bölgesi, Erçek Bölgesi, Özalp Bölgesi, Erciş/Muradiye Bölgesi, Çaldıran’ın
kuzeydoğusu, Adilcevaz Bölgesi ve Van Gölü’nün batı kenarı olarak sıralamıştır.
Buna göre Norşuntepe, Hülvenk, Erzürük, Hankendi, Hinsor ve Bağın gibi
merkezlerde yivli çanak çömleklerin (DD Grubu) ele geçtiği belirtilmiştir658.
Ancak Burney’in bu bölgedeki yüzey araştırması sırasında kullandığı kişisel not
defterindeki çizimleri değerlendirdikten sonra Van bölgesindeki Hino ve Bulanık
bölgesindeki Kale II yerleşimlerinde birer adet yivli keramik ele geçtiği
anlaşılmaktadır. Burney tarafından söz konusu keramiklerin Geç Tunç Çağ
olabileceği şeklinde bir ifade konmuş olsa da, bu iki parçanın büyük ihtimalle

656
Belli 1999: 439; Belli 2000: 189.
657
Burney 1958: 157.
658
Russell 1980: 48-51, fig. 18. Yivli keramikler Russell tarafından “DD Grubu” başlığı altında
değerlendirilmiştir.

182
Erken Demir Çağı’na tarihlenebileceği düşünülebilir659. Burney’in saptadığı
merkezlerden elde edilen yivli çanak çömlekler daha sonra değerlendirilecektir
(Lev. CXIX).

C. Burney’den sonra Van Gölü çevresini içeren bölgede V. Sevin tarafından


yürütülen yüzey araştırmaları gerçekleştirilmiştir. Sevin’in 1983 ve 1984
yıllarında Van ili sınırları içinde gerçekleştirilen yüzey araştırması sırasında
Elmalık (Zivistan) ve Yeşilalıç (Pagan) olmak üzere toplam 2 merkez ziyaret
edilmiş ancak bunlardan hiçbirinde Erken Demir Çağ’a tarihlenen bir veri elde
edilmemiştir. Yalnızca Zivistan’daki Urartu kalesinin 500 m. kadar batısında ve
modern köyün hemen güneydoğusunda tespit edilen kiklopik duvarların olduğu
alandan toplanan keramikler, bunların Urartu keramiklerinden farklı olduğunu
ortaya koymuştur. Bu merkezden ele geçen boyalı ve boyasız keramiklere
dayanarak Sevin, buradaki merkezin M.Ö. 2. binyılda yerleşim gören tahkimatlı
bir merkez olduğunu önermiştir660. Sevin tarafından 2. binyıla tarihlenen
malzemenin boyalı olmayan örneklerinin 2. binyılın hangi evresine ait olabileceği
konusunda herhangi bir yorum yapılmamıştır. Nitekim ele geçen boyasız
keramiklerin çizimleri de yayına eklenmemiştir.

Van bölgesindeki çalışmalardan bir diğeri 1985 ve 1986 yıllarında A. Çilingiroğlu


tarafından gerçekleştirilmiştir. Özellikle Van’ın Edremit ilçesi civarına
yoğunlaşan araştırmalar sırasında ayrıca Sevin tarafından ziyaret edilen Zivistan
bölgesi de ziyaret edilmiştir. Zivistan bölgesinde Urartu kralı Đşpuini’ye ait olduğu
düşünülen iki Urartu kalesinden güneyde yer alan kalenin çevresinden boyalı
çanak çömlek topladığını belirten Çilingiroğlu, bu merkezin Van bölgesinin Erken
Demir Çağı’yla ilgili önemli ipuçlarının elde edilebileceği bir merkez
olabileceğini önermiştir661. Çilingiroğlu’nun 1986 yılı yüzey araştırması ise Van
Gölü’nün doğusundaki Muradiye Ovası’nda gerçekleştirilmiştir. Van Gölü’nün
kuzeydoğu köşesindeki Körzüt Kalesi’nin yaklaşık 5 km. kuzeyinde bulunan
250x150 m. ölçülerindeki Ovapınar Höyüğü’nün ova seviyesinden yüksekliği

659
Kişisel notlarını paylaşmakta sakınca görmeyen C. Burney’e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
660
Sevin 1986: 288-289. Daha sonra A. Özfırat tarafından ziyaret edilen bu merkezde GDÇ’ye
tarihlenen verilerin olduğu belirtilmiştir (Özfırat 2007: 117).
661
Çilingiroğlu 1987a: 312.

183
20-25 m. kadardır662. Höyükte gerçekleştirilen yüzey araştırması sonucunda bir
kısım keramik grubunun dudak kenarı yivli geniş ağızlı küplerden, dışa dönük
ağız kenarlı çömleklerden ve içe dönük ağız kenarlı çanaklardan oluştuğu
anlaşılmıştır. Kahverengi astarlı ve iyi pişmiş bu grup çanak çömlekler
Çilingiroğlu tarafından M.Ö. 2. binyılın ikinci yarısına tarihlendirilmiştir663.
Sonuç olarak dudak kenarı yivli küpler dışında bu merkezde tipik yivli çanakların
ele geçmediği anlaşılmaktadır.

1990’lı yılların başına gelindiğinde M. Rothman özellikle Muş ili sınırları içinde
yüzey araştırmasına başlamıştır. Rothman, çalışmalarının öncelikli amacının
Alpaslan Baraj Gölü havzasındaki tüm höyüklerin listesini çıkarmak olduğunu
belirtmiştir. Alpaslan Barajı, Muş Ovası’ndaki Murat Nehri’nin kuzeyinde
bulunan Bulanık ilçesinin sınırları içindedir664. 1991 yılındaki ilk yüzey
araştırmasında toplam 34 merkezin ziyaret edildiğini belirten Rothman, bu
merkezlerden elde edilen keramikleri Paleolitik-Neolitik, Kalkolitik, Erken Tunç
Çağ I, Demir Çağı-Urartu ve Urartu sonrası olarak gruplamıştır. Dolayısıyla
Rothman’ın bu araştırması sonucunda Erken Demir Çağ’a tarihlenen herhangi bir
veri elde edilmemiştir665. Rothman 1993 yılı yayınında ise bu bölgeden ele geçen
keramikleri gruplarken, yalnızca 6 merkezden (Erentepe, Bozbulut, Türker Tepe,
Muş Höyük, Elmakaya ve Tepeköy) ele geçen çanak çömleğin M.Ö. 2. binyılın
ilk yarısına tarihlenebileceği, ikinci yarısının ise problemli olduğunu ifade
etmiştir. Bu ifadenin dayanağını ise H. Russell’in bölgenin Geç Tunç Çağ ve
Erken Demir Çağ’larda terk edildiği görüşü oluşturmaktadır666. Netice olarak
1990’lı yılların başında Muş bölgesinde yüzey araştırması gerçekleştiren
Rothman, çoğunlukla Erken Tunç Çağ üzerine yoğunlaşmış ve elde edilen veriler
bölgenin Erken Demir Çağı’na yönelik problemlerini aydınlatamamıştır. Ancak
2004 yılı çalışmasında bu bölgeden elde ettiği malzemeyi gruplayarak bunlardan
bir grubu Geç Tunç-Erken Demir Çağ olarak adlandırmıştır. Söz konusu çanak
çömleğin ele geçtiği merkezleri Erentepe, Đbrahimkomu, Hunan 1, Bozbulut,

662
Çilingiroğlu 1988b: 119.
663
Çilingiroğlu 1988b: 119-120.
664
Rothman 1993: 279.
665
Rothman 1993: 284-286.
666
Rothman 1995: 285.

184
Alazlı, Türker Tepe, Muş Höyük, Elmakaya, Mollakent, Köprüyolu/Karaağıl
ve Tepeköy olarak listelemiştir667. Bu merkezlerden ele geçen keramikler
arasında bazı yivli keramiklerin yer aldığı anlaşılmaktadır668.

Muş bölgesinin daha sonraki çalışmaları 1990’lı yılların sonunda A. Özfırat


tarafından gerçekleştirilmiştir. 1997 yılında Muş ve Bitlis illerini içeren bu
çalışmanın öncelikli hedefi olarak bölgenin Orta Tunç, Geç Tunç ve Demir
Çağları’na yönelik ipuçları elde etmek olduğu ifade edilmiştir669. Özfırat’ın
bölgedeki çalışmalarıyla, Erken Demir Çağ verilerinin yalnızca höyük ve
mezarlıklarda değil, aynı zamanda kalelerde de varolduğu ortaya konmuştur. Buna
göre 1997 yılı çalışmasında Erken Demir Çağ’a tarihlenen höyük ve mezarlıklar
dışında bir de kale tespit etmiştir. Segran Kalesi olarak adlandırılan bu kale,
Ovakışla’nın batısında, Nemrut Dağı’nın kuzey eteklerinde yer almaktadır. Kuzey
tarafı oldukça dik bir kayalık tepe üzerinde bulunan oval planlı kale, yaklaşık
173x115 m. ölçülerindedir. Oldukça iri taşlardan inşa edilmiş olan bu kale, Özfırat
tarafından Erken Demir Çağ’a tarihlendirilmiştir670. Bunun dışında Özfırat, Erken
Demir Çağ’a tarihlenen merkezlerin tıpkı Orta Tunç Çağ merkezleri gibi yaylarda
yer almasına dikkat çekmiş ve bu durumu Orta Tunç Çağ yaşam şeklinin Erken
Demir Çağ’da devam etmesi şeklinde yorumlamıştır671. Söz konusu EDÇ
merkezlerini Elmakaya, Altıntepe (Çırkara) ve Gürgüre olarak sıralamıştır.
Muş’un Bulanık ilçesinde yer alan bu merkezlerin tümü nekropol alanından
oluşmaktadır. Özellikle Elmakaya bölgesindeki Đncesu Mevkii, oldukça geniş bir
alana yayılmış Orta Tunç ve Erken Demir Çağ nekropolüdür672. Yukarıda bahsi
geçen Erken Demir Çağ merkezlerini tespit eden Özfırat, 1999 yılı yayınında bu
merkezlerden elde edilen Erken Demir Çağ çanak çömleğine dair herhangi bir
çizim veya fotoğraf koymamıştır. Sadece Elmakaya’dan ele geçen keskin omuzlu
gri perdahlı çanakların Erken Demir Çağ olabileceği konusunda öneride bulunmuş
ve bunların fotoğraflarını yayınlamıştır673. Bir yıl sonra aynı bölgede çalışmalara

667
Rothman 2004: 131.
668
Rothman 2004: Fig. 2: 1.4; Fig. 9: 39i, 36.26.
669
Özfırat 1999: 1.
670
Özfırat 1999: 5.
671
Özfırat 1999: 5.
672
Özfırat 1999: 8.
673
Özfırat 1999: Resim 24, Resim 25.

185
devam eden Özfırat, Haydar Kalesi olarak adlandırılan bir başka Erken Demir
Çağ kalesinin varlığını ortaya koymuştur. Bitlis’e bağlı Ahlat’ın 21 km.
kuzeyindeki Develik Köyü sınırları içinde bulunan söz konusu kaleden Orta Tunç
Çağ ile Erken ve Orta Demir Çağlara tarihlenen keramikler ele geçmiştir674.
Haydar Kalesi dışında, Bulanık’ın 18 km. güneydoğusunda Çaygeldi Nekropolü
ve Höyüğü’nden, Elmakaya’dan, Üçtepe (Milbar) Höyüğü’nden ve
Gümüşpınar’dan çok sayıda Erken ve Demir Çağ çanak çömleğinin toplandığı
belirtilmiştir675. Özfırat’ın söz konusu keramikleri kabaca “Demir Çağ” şeklinde
etiketlediği ve çizimi yayınlanan keramikler arasında yalnızca 3 parça yivli
keramiğin olduğu anlaşılmaktadır676. 1999 yılında sadece Muş bölgesinde
yürütülen çalışmalarda da Demir Çağı’na tarihlenen merkezler listelenmiş ve
Konakkuran, Adalar, Adaksu, Kırgöze, Okçuhan, Dereboğazı, Tıkızlı,
Bostankaya, Yeniköy, Beliahır ve Göztepe adlı merkezler sıralanmıştır. Demir
Çağ çanak çömleklerinin az sayıda kırmızı perdahlı örneklerden oluştuğunu
belirten Özfırat, kahverengi ve kiremit hamurlu ve büyük oranda hamur renginde
astarlı keramikler ile kazıma bezemeli keramiklerin yaygın olduğunu ifade
etmiştir677. Ayrıca Demir Çağ keramiklerinin Erken veya Orta Demir Çağ
ayrımının yapılmasının güç olduğu da belirtilmiştir678.

Van Gölü çevresindeki Erken Demir Çağ merkezleri erken dönem çalışmalarında
yalnızca höyük ve mezarlardan tespit edilebilirken, 1990’lı yılların sonundan
itibaren söz konusu dönemde bazı kalelerin de varolduğu anlaşılmıştır. Özellikle
bölgenin Erken Demir Çağı’na yönelik en kapsamlı çalışma O. Belli tarafından E.
Konyar’la birlikte derlenip kitap haline getirilen yayındır. Bu çalışmada Doğu
Anadolu Bölgesi’nde bulunan tüm Erken Demir Çağ kale ve nekropolleri
toparlanmıştır. Bunlar içinde Iğdır il sınırı içinde Yörük Kalesi ve Mezarı,
Papaz Kalesi, Aşıkhüseyin Kalesi ve Mezarı; Van ili sınırları içinde Panz
Kalesi ve Nekropolü, Yukarı Sağmalı Nekropolü, Musava Mezarı, Uncular

674
Özfırat 2000: 195.
675
Özfırat 2000: 195-197.
676
Özfırat 2000: Çizim 9-2, Çizim 11-3 ve 11-6.
677
Özfırat 2001b: 124-126.
678
Özfırat 2001b: 127. Aynı bölgede Yılankale, Graaver ve Gre Mezra olarak adlandırılan
kalelerin varlığından da bahsedilmiştir.

186
Nekropolü, Meydantepe Kalesi, Keçikıran Kalesi679, Aliler Kalesi, Norgüh
Kalesi, Arıhan Mezarı, Aşağı-Yukarı Kaletepe Kaleleri ve Nekropolü, Avzini
Kalesi ve Mezarı, Çobanik Kalesi, Karataş Kalesi, Bohanis Kalesi ve
Nekropolü; Ağrı ili sınırları içinde Şorik Kalesi ve Nekropolü680 ve Şehit Tepe
Nekropolü yer almaktadır681. Söz konusu kalelerin Erken Demir Çağ kaleleri
olduğuna dair en önemli dayanak noktasının ise bu kalelerin Urartu duvar
sisteminden farklı olması oluşturmaktadır. Ayrıca bazılarından ele geçen çanak
çömlek parçaları da kalelerin tarihlendirilmesinde önemli bir veri olmuştur. Buna
göre bu merkezlerin bir kısmından ele geçen çanak çömleklerin çizimleri de
yayına eklenmiştir. Bunlardan Aşıkhüseyin Kaleleri, Şorik Nekropolü, Uncular
Nekropolü ve Meydan Tepe Kalesi gibi merkezlerden keramikler içinde yivli
çanak çömlek parçaları olduğu anlaşılmaktadır. Aliler Kalesi’nde ise tipik Erken
Demir Çağ yivli keramiklerinin olmadığı görülmektedir682. Ancak Aliler Kalesi’ni
2003 yılında ziyaret eden Sevin, sitadelden ve sitadelin eteğinden toplanan
keramik parçaları arasında yivli çanakların ele geçtiğini ifade etmiştir683.
Toplanan keramiklerin %81’inin bu türdeki kırmızımsı-pembemsi renkte
kaplardan oluştuğunun altını çizen Sevin, bunların dış yüzeylerinin pişmeden
ötürü alacalı olduğunun da altını çizmiştir684.

2000’li yıllara gelindiğinde ise yine A. Özfırat bu kez Van, Ağrı ve Iğdır illerini
kapsayan bir dizi yüzey araştırması gerçekleştirmiştir. Bahsi geçen çalışmalara
göre ilk kez 2002 gerçekleştirilen yüzey araştırmasında toplam 23 adet merkezin
ziyaret edildiği belirtilmiştir685. Bunlardan bir grubu Geç Tunç Çağı-Erken Demir
Çağı başlığı altında değerlendirmiştir. Buna göre, bu döneme tarihlenen
merkezlerin Büyük Ağrı Dağı’nın kuzey eteklerindeki Iğdır-Karakoyunlu

679
Söz konusu kalenin Urartu dönemine tarihlendiği konusunda ayrıntılı bilgi için bakınız: V.
Sevin, “Keçikıran: Van Bölgesi’nde Yarım Kalmış Bir Urartu Projesi”, Kültürlerin Yansıması.
Hayat Erkanal’a Armağan, Đstanbul, 2006: 667-674.
680
Söz konusu nekropol 2002 yılında A. Özfırat tarafından da ziyaret edilmiş ve buradan Erken
Demir Çağ’a tarihlenebilecek malzeme toplanmıştır. Özfırat, buradan toplanan keramiklerin gri-
siyah açkılı mal grubuna girdiğini ifade etmiştir. Görme fırsatı bulduğumuz bu keramiklerle ilgili
detaylı açıklamalar daha sonraki bölümde ele alınacaktır (Özfırat- Marro 2005: 203).
681
Belli- Konyar 2003: 6-89; Belli 2005b: 1-13.
682
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Belli 2004a: 5-14.
683
Sevin 2004b: Res. 19/1-3, 9.
684
Sevin 2004b: 376.
685
Marro- Özfırat 2003: 388; Özfırat- Marro 2004: 15.

187
ilçesinden başlayarak güney etekteki Doğubeyazıt-Gölyüzü Köyü’ne değin
uzanan geniş bir alanda yer alan mezarlardan oluştuğu belirtilmiştir. Bunlar
arasında Mağaralar Mevkii, Kasımtığı, Gre Herşe, Gıcık Mevkii, Gölyüzü
sayılmaktadır. Buna göre söz konusu merkezlerden çok sayıda yivli keramiğin ele
geçtiği anlaşılmaktadır686. Zira bu merkezlerden ele geçen yivli keramikler
tarafımızdan daha sonraki bölümde detaylı olarak ele alınacaktır. Büyük Ağrı
Dağı’nın eteklerindeki lav akıntılarından oluşmuş tepelerin aralardaki düzlüklerde
yer alan bu merkezler kalelerden ve kalelerin eteğindeki nekropollerden
oluşmaktadır687. Söz konusu merkezlerin dağılımından yola çıkarak Özfırat,
bölgenin Erken Demir Çağı’na yönelik çeşitli çıkarımlarda bulunmuştur.
Öncelikle bu merkezlerin ortak özelliklerini şu şekilde sıralamıştır688:

1- Büyük Ağrı Dağı’nın lav akıntılarıyla birleştiği noktalarda yer almaları


2- Kale niteliğinde savunma duvarlarıyla çevrili yerleşimlerin varlığı
3- Kalelerin bulunduğu tepelerin eteklerini çevreleyen ve geniş alanlara
yayılan mezarlıklar

Bu genel çıkarımdan sonra kalelerin mimari özelliklerini detaylı olarak ele alan
Özfırat, kalelerin ovaya hakim kayalık bir tepe üzerinde kiklopik ya da yarı
kiklopik teknikte yapılmış savunma duvarlarıyla çevrili olduğunu belirtmiştir.
Kalelerin etrafını çevreleyen tepeler arasındaki düzlüklerde yer alan nekropollerde
ise toplam 300-400 civarında mezar tespit edilmiş ve bunların alçak yığma
tepelere sahip kurganlar ile kromlekli mezarlar olmak üzere iki tür olduğu ifade
edilmiştir689.

Büyük oranda mezarlıklardan ele geçen çanak çömlekler, az sayıdaki devetüyü-


kahverengi mal dışında tamamen gri-siyah açkılıdır. Yivli kaplar dışında, kazıma
bezemeli dalgalı hatlar hakimdir. Özfırat, gerek kale ve nekropollerin
dağılımından, gerekse çanak çömlek özelliklerinden yola çıkarak Büyük Ağrı
Dağı çevresindeki kültürlerin Transkafkasya’da Geç Tunç-Erken Demir Çağ

686
Marro- Özfırat 2003: plate XI ve XII; Özfırat- Marro 2004: çizim 8; Özfırat 2004: resim 12.
687
Marro- Özfırat 2003: 393; Özfırat- Marro 2004: 25; Özfırat 2004: 95.
688
Marro- Özfırat 2003: 393; Özfırat- Marro 2004: 18.
689
Özfırat- Marro 2004: 18; Özfırat 2004: 95.

188
dönemine tarihlenen Lçaşen-Metsamor kültürü etkisindeki merkezlerle tam bir
paralellik içinde olduğunu vurgulamıştır690. Aynı bölgede yüzey araştırması
gerçekleştiren O. Belli’nin bu bölgede tespit ettiği merkezler arasında Teperiz
Nekropolü, Yürek Kalesi ve Mezarı, Papaz Kalesi, Pınarcık Kalesi ve
Nekropolü, Aşıkhüseyin Mezarı, Şorik Kalesi ve Nekropolü, Sinek Yaylası
Nekropolü, Karakoyunlu Kaleleri ve Nekropolü, Kasımtığı Kaleleri ve
Nekropolü sayılabilir691.

2003 yılında yüzey araştırmasına devam eden Özfırat, bu sefer Erciş Ovası içinde
Gele Tepe, Kengerkor, Đt Kalesi, Toptepe, Deredam, Ganiyi Neso gibi kale ve
nekropollerden oluşan merkezler tespit etmiş ve bunları yine Geç Tunç-Erken
Demir Çağı’na tarihlendirmiştir692. Özfırat, söz konusu kalelerin çoğunlukla Orta
Demir Çağı karakterini taşıdığını belirtse de, bu kalelerin eteklerindeki
nekropollerin Erken ve Orta Demir Çağ ile ilişkili olduğunu ifade etmiştir. Taş
sandık ve oda mezar türünde olan bu mezarları Evditepe, Karagündüz, Yoncatepe,
Aliler, Dilkaya ve Hakkari nekropolleriyle ilişkilendirmiştir693. Öte yandan bazı
mezarların yığma tepelerinin son derece alçak olduğunu belirten Özfırat, bunları
“alçak kurgan” şeklinde tanımlamıştır. Yığma tepelerin altındaki mezarların ise ya
taş sandık, ya da oda görünümünde olduğunu ifade etmiştir. Özfırat, bu tür
mezarlara Meydan-Gele Tepe’de, Đt Kalesi’nde, Kengerkor’da, Alacahan’da ve
Evditepe’de rastladığını belirtmiş ve bu geleneği bölgedeki kurgan geleneğinin
Erken Demir Çağ’daki dejenere olmuş şekli olarak açıklamıştır694. Bu bölgeden
ele geçen keramiklerin ise çoğunlukla pembe-devetüyü renklerinde olduğu,
yüzeylerinde pişme nedeniyle alacalanmanın söz konusu olduğu ve yivli çanak
çömleklerin yaygın olduğu belirtilmiştir695. Özfırat’ın Van bölgesindeki 2005 yılı
yüzey araştırması Van Gölü’nün doğu kıyısında yoğunlaşmış ve birçok yeni
Erken Demir Çağ merkezi eklenmiştir. Bunlar arasında Çaldıran Ovası’nda
bulunan Çavuşbaşı, Van Ovası’nın kuzeydoğusunda yer alan Siyahtaş Kalesi ve
690
Bu merkezler arasında, Elar, Keti, Horom, Lori-Berd, Dvin, Lçaşen, Metsamor ve Artık
sayılabilir (Marro- Özfırat 2003: 395; Özfırat- Marro 2004: 19; Özfırat 2004: 96).
691
Belli 2007b: 53-71.
692
Aynı malzemenin 2004 yılı yayınında “Erken/Orta Demir Çağ” başlığı altında incelendiği
anlaşılmaktadır (Marro- Özfırat 2004: 236).
693
Marro- Özfırat 2004: 237, 239; Özfırat- Marro 2005: 304.
694
Marro- Özfırat 2004: 239; Özfırat- Marro 2005: 304.
695
Marro- Özfırat 2004: 239; Özfırat- Marro 2005: 305.

189
Mezarlığı ve Kıratlı ve son olarak da Erçek Gölü’nün doğu kıyısı boyunca
konumlanan Harabe Kale, Abdullah Çeşmesi ve Baklatepe sayılabilir696.
Özfırat Geç Tunç Çağ/Erken Demir Çağ başlığı altında ele aldığı bu merkezleri
M.Ö. 1400/1300-900 yılları arasına tarihlemiştir. Ancak bunlar arasında Harabe
Kalesi ile Siyahtaş Kalesi ve Nekropolünün sadece Erken Demir Çağ’a
diğerlerinin ise hem Erken hem de Orta Demir Çağı’na tarihlendiğini ifade
etmiştir. Tüm bu merkezlerden ele geçen keramikler hakkında bilgi veren Özfırat,
yivli keramiklerin yaygın olduğunu ve bunların çoğunlukla pembemsi krem
renginde olduğunu ancak bir kısmının da kırmızı astarlı olduğunu belirtmiştir697.
Ancak bu merkezlerden biri olan Çavuşbaşı Kalesinin kayalık kısmında bulunan
mezarlıktan ele geçen keramiklerin Van Gölü Havzası kültüründen çok, Ağrı-
Iğdır bölgesinin etkisinde kaldığı ve buna göre çoğunlukla gri-siyah
keramiklerden oluştuğu anlaşılmaktadır698. Van ve Ağrı bölgesindeki çalışmalara
2006 yılında da devam eden Özfırat, bu bölgede Geç Tunç Çağ/ Erken Demir Çağ
olarak adlandırdığı çok sayıda merkez tespit etmiştir699. Van Gölü Havzası’nda
yer alan merkezler arasında Bağdişan, Zali, Şehitlik/ Usibiti, Aşağı Mollahasan,
Otbiçer (Đremir I), Boztepe, Dedeli Kalesi, Dizginkale, Zinarızer Kalesi,
Mino, Yukarı Mutlu Kalesi, Hacı Hatun, Çavuşbaşı700, Abide Tepe/
Çaldıran701, Eski Karakol Kalesi, Kümbet, Su Deposu ve Siyahtaş Mezarlığı702;
Ağrı Dağı bölgesindeki merkezler arasında ise Kalaca Kalesi, Çetenli Mezarlığı
ve Ömerağa703 sıralanmıştır. Söz konusu merkezlerden toplanan keramikleri
değerlendiren Özfırat bunları dış yüzey rengine göre 4 gruba ayırmıştır:
1- Pembemsi Devetüyü Mallar (Pinkish- Buff Ware)

2- Kiremit- Kahve Mallar (Red- Brown Ware)

3- Kırmızı Astarlı Mallar (Red Slipped Ware)

696
Özfırat 2007: 115.
697
Özfırat 2007: 116.
698
Özfırat, Tendürek Dağı’nın bu iki kültür bölgesinin sınırını oluşturduğunu ifade etmiştir
(Özfırat 2007: 117).
699
Özfırat 2006: 186, 189.
700
Bu merkez 2005 yılında ziyaret edilen merkezler arasında listelenmişti (Özfırat 2007: 115).
701
Bu merkez 2005 yılında ziyaret edilen merkezler arasında listelenmişti (Özfırat 2007: 115).
702
Bu merkez 2005 yılında ziyaret edilen merkezler arasında listelenmişti (Özfırat 2007: 115).
703
Bu merkez aynı ekip tarafından daha önce ziyaret edilmişti (Marro- Özfırat 2003: 395-396;
Özfırat- Marro 2004: 20).

190
4- Siyah- Gri Mallar (Black- Grey Ware)

Buna göre Özfırat tarafından M.Ö. 1400/1300-900 arasına tarihlendirilen ve Geç


Tunç Çağ/Erken Demir Çağ olarak adlandırılan merkezlerden ele geçen
keramikler arasında yivli keramiklerin de ele geçtiği belirtilmiştir704. Özellikle
Pembemsi Devetüyü Mal grubunda yaygın olarak ele geçen yivli kaplar
üzerindeki yivlerin çoğunlukla çanaklara veya çömleklerin ağız kenarının içine
veya dışına uygulandığı ifade edilmiştir. Ayrıca bu tür pembemsi devetüyü
malların Van Gölü Havzası’nda yaygın olduğunun da altı çizilmiştir705. Buna
karşın Erciş-Patnos-Çaldıran bölgesinde ise Kırmızı-Kahve malların hakim
olduğu vurgulanmıştır. Kırmızı Astarlı Malların ise yine Van Gölü Havzası’nın
doğusunda yaygın olduğunu belirten Özfırat, Siyah-Gri malların ise yalnızca Ağrı
Dağı bölgesinin karaktersitik özelliği olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca Özfırat, bu
tür siyah açkılı malların Güney Kafkasya’nın Geç Tunç Çağ/Erken Demir Çağ
geleneği olduğunu ve Ağrı bölgesinin buradan etkilendiğini ileri sürmüştür706.

Sonuç olarak A. Özfırat tarafından Van ve Ağrı illerinde gerçekleştirilen yüzey


araştırması sonucunda Geç Tunç Çağ/Erken Demir Çağ’a tarihlenen çok sayıda
yivli kap parçası ele geçmiş ve bunların Van Gölü Havzası’nda pembemsi kahve
veya devetüyü renklerinde olmasına rağmen Ağrı bölgesinde siyah ve gri
tonlarında olduğu vurgulanmıştır. Çalışma şansını bulduğumuz Ağrı-Iğdır survey
malzemesinde bulunan yivli çanak çömlekler daha sonra ele alınacaktır (Lev.
CXX-CXXV).

Ayrıca 2000’li yıllarda Iğdır bölgesinde araştırma gerçekleştiren bir diğer bilim
adamı A. Ceylan’dır. 1998 yılından itibaren gerçekleştirdiği araştırmaları bir
kitapta derleyen Ceylan Iğdır ilindeki Erken Demir Çağ merkezleri arasında
Kasımıntığı Kalesi, Kızılkule Kalesi, Örgülütepe Kalesi, Abbasındüzü
Yerleşmesi, Atatepe Yerleşmesi, Suveren Yerleşmesi, Kalaca Kalesi ve Kalaça

704
Özfırat 2006: Fig. 19-1, 8, 9, 10. Özfırat metin içinde her ne kadar “Geç Tunç Çağ/ Erken
Demir Çağ” ibaresini kullanarak merkezleri gruplasa da, aynı metne ait levhalardaki keramik
çizimlerinde “Erken/Orta Demir Çağ” ibaresini kullanmayı tercih etmiştir.
705
Özfırat 2006: 193.
706
Özfırat 2006: 193-194.

191
Kalesi’ni listelemiştir707. Söz konusu merkezlerden Kasımıntığı Kalesi’nin
yayınlanan keramik fotoğrafları arasında, kahverengi tonlarında yivli keramiklerin
bulunduğu dikkatimizi çekmiştir708.

Son yıllarda Van bölgesindeki Erken Demir Çağ verilerini yeniden gözden
geçiren K. Köroğlu ve E. Konyar, Van bölgesinin önemli Erken Demir Çağ
merkezlerinden olan Karagündüz, Dilkaya ve Yoncatepe mezarlarından ele geçen
yivli çanak çömleklerin Erken Demir Çağı’na değil, Orta Demir Çağı’na
tarihlediğini ileri sürmüşlerdir. Bu konudaki en önemli dayanak noktalarını, söz
konusu yivli keramiklerin ele geçtiği mezarların, aynı zamanda Urartu dönemi
kırmızı perdahlı kaplarını ve tipik Urartu fibulalarını da içeriyor olması
oluşturmaktadır709. Ancak kanımızca söz konusu mezarların çoklu gömü
geleneğine sahip özellikleri göz önünde bulundurularak bunların Erken Demir
Çağ’dan Orta Demir Çağ’ın içlerine kadar uzun süre kullanılmış olmaları
muhtemeldir710.

Sonuç olarak Van Gölü’nü çevreleyen Van, Muş, Bitlis, Ağrı ve Iğdır illerini
içeren Van bölgesinin Erken Demir Çağ sürecindeki durumu göz önüne
alındığında, arkeolojik verilerin höyüklerde yetersiz olduğunu ve çoğunlukla
mezarlık alanlarından elde edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca son yıllarda
gerçekleştirilen yüzey araştırmalarının, bölgenin Erken Demir Çağ sürecini
anlamlandırmamıza önemli katkıları olmuş ve sınırlı sayıdaki kazıların eksikliğini
bir nebze de olsa azaltmıştır. Söz konusu yüzey araştırmaları sonucunda özellikle
daha önce bölgede varolduğunu bilmediğimiz Erken Demir Çağ kalelerinin varlığı
ortaya konmuştur.

Gerek Van, Muş, Bitlis bölgesinden, gerekse Ağrı, Iğdır bölgesinden elde edilen
arkeolojik veriler, Erken Demir Çağ sürecinde her iki bölgenin birbirinden farklı
bir kültürel gelişim süreci yaşadığını ortaya koymaktadır. A. Özfırat’ın bu iki
bölgede gerçekleştirdiği yüzey araştırmaları, Ağrı-Iğdır bölgesindeki Erken Demir

707
Ceylan 2008: 25-29.
708
Ceylan 2008: 168.
709
Köroğlu- Konyar 2005: 25-38: Köroğlu- Konyar 2008: 123-146.
710
Benzer görüş için bakınız: Batmaz 2008: 76.

192
Çağ keramiklerinin çoğunlukla gri-siyah yüzlü olduğunu ve bunların
Transkafkasya bölgesindeki merkezlerle etkileşim halinde bulunduğunu
göstermektedir. Buna karşın Van, Muş ve Bitlis bölgesinden elde edilen
keramikler ise çoğunlukla pembemsi devetüyü rengindeki mallardan oluşmakta ve
bu iki kültür arasındaki ayrımı ise Tendürek Dağı sınırlamaktadır. Nitekim bu iki
bölgenin, daha sonra detaylı olarak değerlendirilecek olan yivli keramikler
açısından da iki farklı kültür bölgesi olma özelliğini taşıdığı anlaşılmaktadır.

Doğu Anadolu’daki bir diğer bölge, Elazığ-Malatya bölgesidir. Bu çalışmada,


Elazığ-Malatya bölgesi dahilinde Elazığ, Malatya, Bingöl ve Tunceli illerindeki
araştırmalar değerlendirilecektir. Söz konusu illerden yalnızca Tunceli ili sınırları
içinde herhangi bir araştırma gerçekleştirilmemiştir. Ancak Elazığ, Malatya ve
Bingöl illerinde çok sayıda araştırma söz konudur. Özellikle Elazığ ve Malatya
illeri birçok kazı ve yüzey araştırmasına sahne olmuştur. Bölgedeki ilk sistemli
araştırmalar, Yukarı ve Aşağı Fırat Nehri üzerinde kurulan Keban, Karakaya ve
Atatürk Baraj projeleri kapsamında 1967 yılında Ortadoğu Teknik
Üniversitesi’nin girişimiyle başlamıştır. Elazığ, Malatya ve Adıyaman illerini
içeren ve Urfa’ya kadar uzanan baraj projesinin en kuzeyde Elazığ ve Malatya
illerini kapsayan kısmında Keban Barajı, daha güneyde Karakaya Barajı, en
güneyde Adıyaman ve Urfa illerinde ise Atatürk (Karababa) Barajı inşası
gerçekleştirilmiştir. Bu yüzden söz konusu baraj gölleri altında kalacak olan
alanlarda yoğun arkeolojik kazı ve araştırma çalışmaları gerçekleştirilmiştir.

Elazığ-Malatya bölgesindeki ilk kazı çalışmaları 1968 yılında Keban Baraj Gölü
altında kalacak olan tarihi eserleri kurtarma çalışması kapsamındaki “Keban
Projesi” ile başlamıştır. Bu proje kapsamında sistemli olarak araştırılan Altınova
ve Aşvan’da birçok merkez tespit edilmiş ve bunlardan Norşuntepe, Tepecik,
Tülintepe, Korucutepe, Değirmentepe, Đmikuşağı, Kaleköy, Pulur (Sakyol),
Aşvan, Haraba, Pağnik Öreni, Han Đbrahim Şah, Ağın ve Kalaycık gibi
merkezlerde kazı çalışmaları yürütülmüştür711. Bunlardan Norşuntepe, Tepecik,

711
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Keban Projesi 1968 Yaz Çalışmaları, Ankara, 1970; Keban Projesi
1969 Çalışmaları, Ankara, 1971: 71-79; Keban Projesi 1970 Çalışmaları, Ankara, 1972; Keban
Projesi 1971 Çalışmaları, Ankara, 1974: 71-82; Keban Projesi 1972 Çalışmaları, Ankara, 1976:

193
Korucutepe, Değirmentepe, Tülintepe, Aşvan, Ağın, Kalaycık, Đmikuşağı ve
Kaleköy gibi merkezlerden Erken Demir Çağı’na tarihlenebilecek veriler elde
edilmiştir. Şimdi bu merkezleri sırasıyla değerlendirelim.

Norşuntepe, Elazığ’ın 26 km. güneydoğusunda, Harmanpınar, Elmapınar ve


Kavakaltı köyleri arasında yer almaktadır. 500x300 m. ölçülerindeki Norşuntepe,
Altınova’da bulunan büyük bir höyüktür712. Tunç Çağlar’dan Orta Demir Çağ’a
kadar iskan edilmiş olan Norşuntepe’de sürdürülen kazı çalışmaları başlıca 3
alanda yürütülmüştür713:

1- Höyüğün Tepesi (Akropol)


2- Güney Terasın Güneyi ve Kuzeyi
3- Büyük Terasın Güneyi

1968 ve 1969 yılı kazı çalışmalarına göre Büyük Terasın güneyinden elde edilen
sonuçlara göre bu alanda yalnızca Urartu dönemi verileri bulunmaktadır714. Buna
karşın akropolde gerçekleştirilen kazı çalışmaları sonucuna göre ise, Erken Tunç
Çağ’dan Orta Demir Çağ’a kadar toplam 6 tabaka tespit edilmiştir. Bunlardan en
üstte bulunan I. tabakada Erken Demir Çağ’ın yivli çanak çömlekleri yanında az
sayıda Orta Demir Çağ keramiğinin de ele geçtiği belirtilmiştir. II. tabakada ise
yine tipik Erken Demir Çağ keramikleri yaygın olmakla birlikte, az sayıda da açık
renkli, çark yapımı Hitit Đmparatorluk Dönemi sonrasına tarihlenen çanak çömlek
türünün varolduğu ifade edilmiştir. III. tabaka ise Geç Tunç Çağ tabakası olarak
belirtilmiştir715. Kısacası Hauptmann I. tabakanın Orta Demir Çağ, II. tabakanın
Erken Demir Çağ ve III. tabakanın ise Geç Tunç Çağ olabileceğini önermiştir716.

Akropol alanında 1970 yılında yürütülen çalışmalarda Erken Demir Çağ’a


tarihlenen II. yapıkatına dair veriler özellikle O19 ve P19 açmalarında

41-69; Keban Projesi 1973 Çalışmaları, Ankara, 1979: 43-60; Aşağı Fırat Projesi 1978-1979
Çalışmaları, Ankara, 1987.
712
Hauptmann 1970: 103.
713
Hauptmann 1971a: 71; Hauptmann 1972: 95-96; Hauptmann 1974: 76-77; Hauptmann 1976:
42, 49, 51.
714
Hauptmann 1971a: 75.
715
Hauptmann 1971a: 72.
716
Hauptmann 1972: 91; Hauptmann 1974: 12.

194
saptanmıştır. Bu açmalarda çok sayıda yivli çanak çömlek veren çukurlar tespit
edilmiştir. Hauptmann söz konusu kalıntıları Erken Demir Çağ’a atfedilen II.
tabakaya yerleştirilerek yaklaşık M.Ö. 1000 ila 800 arasına tarihlendirilmiştir717.
Öte yandan Q18 açmasında tespit edilen bir mekandan ise yivli kaplarla birlikte az
sayıda çark yapımı, açık renkli ve Hitit geleneğinin bir devamı olarak
nitelendirilen keramikler ele geçmiştir. Bu verilerin ise Hitit Đmparatorluğu’nun
yıkılışından Erken Demir Çağ başlarına kadar süregelen bir geçiş safhasını temsil
ettiği düşünülmüş ve yaklaşık M.Ö. 1200-1000 arasına tarihlenmiştir718.

Bir diğer kazı alanı olan güney terasta gerçekleştirilen kazılar, kuzey ve güney
olmak üzere iki ayrı alanda sürdürülmüştür. Bunlardan kuzeydeki alan Erken
Demir Çağı’na ilişkin bilgiler verirken, güneydeki Urartu dönemiyle ilgilidir.
1968 ve 1969 yılı kazı sezonunda burada iri taş bloklarından inşa edilmiş bir
duvar ve yine iri taşlarla örülü, döşeme niteliği taşıyan bir yol tespit edilmiştir.
Hauptmann, bu alandan çok sayıda yivli keramik ele geçtiğini ifade etmiş ve bu
kalıntıları Erken Demir Çağ’a tarihlemiştir719. Hatta söz konusu yivli çanak
çömleklerin yaygın formu olan içe dönük omuzlu kaselerin, Hitit geleneğinin bir
tür devamı niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür720. Söz konusu yivli keramikleri
daha sonra ayrı bir makalede değerlendiren Hauptmann, Norşuntepe’nin Erken
Demir Çağ yivli keramiklerinin çok çeşitli kap formlarından oluştuğunu ortaya
koymuştur721. Buna göre Norşuntepe’den ele geçen yivli keramiklerin kırmızımsı
kahverengi, kiremit rengi, açık kahverengi ve devetüyü rengi olmak üzere çeşitli
yüzey renklerine sahip olduğu anlaşılmaktadır722. 1970 yılı çalışmalarında ise yine
kuzeydeki açmada, Erken Demir Çağ’a ait 2 adet kerpiç duvarlı ev ortaya
çıkarılmış ve buradan tipik Erken Demir Çağ çanak çömlekleri yanında 1 adet
demir bıçak ele geçmiştir723. Bu alanda ertesi yıl devam eden çalışmalar
sonucunda yine başka bir eve ait duvar kalıntısı tespit edilmiş ve bu evin dışına
açılmış 4 adet çöp çukuru ortaya çıkarılmıştır. Söz konusu çöp çukuru içinden çok

717
Hauptmann 1972: 91.
718
Hauptmann 1972: 91.
719
Hauptmann 1971a: 75; Hauptmann 1972: 95-96.
720
Hauptmann 1971a: 75.
721
Hauptmann 1971b: Abb. 16, 17, 18, 19.
722
Hauptmann 1971b: 76.
723
Hauptmann 1972: 95.

195
sayıda yivli keramiğin bulunduğu ifade edilmiştir724. 1972 yılında ise bu alandaki
kazı alanı genişletilerek yeni bir açma açılmış ve burada avlulu bir Erken Demir
Çağ evi ortaya çıkarılmıştır. Söz konusu evin çevresinde açılan sondajlarda 3 adet
mekan daha tespit edilmiştir. Tabanı sıkıştırılmış topraktan yapılmış olan
mekanların birinin içinde ocak ve fırın bulunmuştur. Yine batı odasına güneyden
birleşen 2 küçük mekan ortaya çıkarılmış ve bu odaların küçük bir avluyu
çevrelediği anlaşılmıştır. Avluda yapılan çalışmalar sonucunda fırın, at nalı
şeklinde ocak, el değirmeni ve öğütme taşları bulunmuştur725.

Sonuç olarak Norşuntepe’deki kazılar sonucunda II. tabakada tespit edilen Erken
Demir Çağ verileri hem akropolde, hem de güney terasında ortaya çıkarılmıştır.
Özellikle güney terasının kuzeyindeki alanda gerçekleştirilen çalışmalarda Erken
Demir Çağ’a tarihlenen ve Hauptmann tarafından “köy” olarak tanımlanan726 ve
avlulu kerpiç evleri olan bir yerleşimin varolduğu anlaşılmaktadır. Çevre duvarları
ile korunan bu avlulu köy evlerinin yan yana inşa edildikleri ve çöp çukurlarına
sahip oldukları anlaşılmaktadır727. Bu evlerden ele geçen keramiklerin genellikle
devetüyü veya kızıl kahve tonlarında olan, perdahlı ve çark yapımı fincanlardan,
çanaklardan, kaselerden ve kulplu emzikli çömleklerden oluştuğu ve bunların
çoğunun yivli olduğu belirtilmiştir728.

Daha sonra 1988 yılında Norşuntepe’nin Erken Demir Çağ tabakası K. Bartl
tarafından doktora tezi kapsamında değerlendirilmiştir. Bartl, bu çalışmada Erken
Demir Çağ tabakasından ele geçen tüm keramikleri ele almıştır729. Söz konusu
çalışma Bartl tarafından özetlenerek 1994 yılında makale şeklinde yayınlanmıştır.
Buna göre Norşuntepe’nin Erken Demir Çağı 1-3 şeklinde 3 yapıkatına
ayrılmaktadır. Bunlardan en erkeni 1. tabakadır ve höyüğün çok az bir kısmında
tespit edilebilmiştir. 2. tabaka ise 2a ve 2b şeklinde kendi içinde tekrar ikiye
ayrılmaktadır ve bunlardan daha eski olan 2a tabakası Erken Demir Çağ tabakaları
arasında en iyi korunan tabaka olarak tanımlanmaktadır. 2b ise sadece bazı

724
Hauptmann 1974: 76-77.
725
Hauptmann 1976: 50.
726
Hauptmann 1974: 76; Hauptmann 1976: 50.
727
Hauptmann 1976: 50.
728
Hauptmann 1976: 50.
729
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Bartl 1988.

196
alanlarda tespit edilebilmiştir. 3. tabaka ise sadece bir dizi çöp çukuru ve birkaç
duvar kalıntısıyla temsil edilmektedir730. Dolayısıyla Bartl’ın yaptığı çalışmaya
göre Norşuntepe’nin Erken Demir Çağ tabakalanması şu şekildedir:

3. tabaka: Çöp çukurları ve birkaç duvar kalıntısı (en geç)

2b tabakası: birkaç alanda tespit edilen mimari

2a tabakası: en iyi korunan yerleşim evresi

1. tabaka: çok az bir alanda tespit edilen duvar kalıntısı (en erken)

Bartl bu tabakalardan ele geçen tüm keramikleri 4 mal grubuna ayrımıştır. Mal 1,
kum ve kireç katkılı hamurdan oluşan ve yüzey rengi koyu kahveden kırmızımsı
kahve ve grimsi kahveye kadar değişen iyi astarlı ve çizgisel perdahlı bir maldır.
Mal 2’nin sayıca en fazla olan grubu oluşturduğunu belirtmiş bunların açık kahve
hamurlu ve kum, kireç ve saman katkılı oldukları ifade edilmiştir. Bu malın dış
yüzey renginin ise bej, sarımsı kahve ve açık kahve tonlarında olduğu
vurgulanmıştır. Mal 3’ün ise sayıca en az grubu oluşturduğu ve kum ve kireç
katkılı ince mallardan oluştuğu belirtilmiştir. Mal 4’ün de sayıca az olan boya
bezemeli keramiklerden oluştuğu ifade edilmiştir731. Kap tiplerini de ele aln Bartl,
Erken Demir Çağ keramiklerinin çanak, çömlek, tabak, bardak ve testi
formlarından oluştuğunu ve bu formların 1-3 arasındaki tüm tabakalarda
görüldüğünün belirtmiştir. Sadece testi formunun Geç Tunç Çağ form
repertuvarıyla ilişkili olabileceğinin altını çizmiştir. Yine kulplu kaplarında sayıca
azaldığını ve bunların daha çok Hitit Dönemi formlarıyla ilişkili olduğunu
belirtmiştir. Ağız kenarı yivli kapların ise Erken Demir Çağ’ın dikkat çeken
kaplarından olduğunu vurgulamıştır732. Sonuç olarak Bartl, Norşuntepe’nin Erken
Demir Çağ tabakasına tarihlenen keramiklerde “erken-orta ve geç” şeklinde kendi
içinde bir ayrımın mümkün olamadığını ifade etmiştir733.

730
Bartl 1994: 476.
731
Bartl 1994: 481.
732
Bartl 1994: 482.
733
Bartl 1994: 482.

197
Norşuntepe’den ele geçen Demir Çağ keramiklerini çalışan U. Müller ise, bu
merkezden ele geçen Demir Çağ keramiklerinin 10.600’den fazla olduğunu
belirtmiştir. Tüm bu parçaları değerlendiren Müller, Norşuntepe’nin Erken ve
Orta Demir Çağ tabakası arasında olduğu önerilen birkaç yüzyıllık boşluğun, söz
konusu Demir Çağ keramiklerinde gözlenmediğini ve Norşuntepe yerleşmesinin
tüm Demir Çağ boyunca devam ettiğini ortaya koymuştur734. Nitekim Müller,
Demir Çağ’ın en erken evresine ait yerleşimin, terasın kuzey kısmına dağınık
olarak yerleştirilmiş evlerden oluştuğunu, bir sonraki evrede ise -ki bu evrenin de
Erken Demir Çağ olduğu belirtilmiş- erken evreye ait yerleşimin Orta Demir
Çağ’a kadar terk edildiğini ve ikametin akropole taşındığını ifade etmiştir. Urartu
kralı Menua döneminde ise Altınova’nun Urartu kontrolü altına girmesiyle
Norşuntepe’nin akropolünde ve terasında resmi binalar inşa edilmiştir735.

Sonuç olarak Norşuntepe, Doğu Anadolu’da Erken Demir Çağıyla ilgili bir
yerleşim ve bu yerleşime ait evlerin bulunduğu tek höyük olarak karşımıza
çıkmaktadır. Dolayısıyla gerek iyi korunmuş bir mimari tabaka, gerekse sayıca
fazla olan yivli keramikler açısından son derece önemli bir merkezdir. Bununla
birlikte höyükte Geç Tunç Çağ’dan Erken Demir Çağ’a geçişte herhangi bir
kesinti yoktur ve bu geçiş bir yangınla temsil edilmektedir. Norşuntepe’den ele
geçen Demir Çağ keramiklerini çalışan U. Müller, Norşuntepe’nin Demir Çağ
keramik repertuvarında herhangi bir kesinti olmadığını ve yivli keramiklerin
önemli bir yer tuttuğunu ifade etmiştir. Norşuntepe malzemesini çalışma fırsatını
veren H. Hauptmann’a ve Demir Çağ keramikleriyle ilgili çalışmasına dair çizim
ve fotoğraf dahil olmak üzere Norşuntepe’yle ilgili tüm verileri benimle paylaşan
U. Müller’e içten teşekkürlerimi sunuyorum. Norşuntepe Demir Çağ keramikleri
içinde yivli keramiklerin sayısının yaklaşık 4000 civarında olması oldukça dikkat
çekmektedir. Bu yerleşimin keramikleriyle ilgili detaylı bilgiler ve yorumlar daha
sonraki bölümde ele alınacaktır (Lev. CXXVI-CXLI).

734
Müller 2005: 108.
735
Norşuntepe’nin Geç Tunç Çağ yerleşiminin Demir Çağ yerleşiminden oldukça farklı olduğu
belirtilmiştir. Geç Tunç Çağ’ın akropoldeki sıkışık planlı evlerine karşın Erken Demir Çağ’da
birbirinden bağımsız kulübelerin varolduğu ifade edilmiştir. Buna göre daha önceki Hitit Dönemi
toprak sahiplerinin yasalarının uygulandığı eski sistemin artık geçerli olmadığı belirtilmiştir
(Müller 2005: 108).

198
Keban bölgesindeki önemli merkezlerden bir diğeri Tepecik’tir. Elazığ’ın 31 km.
doğusunda bulunan Tepecik, bugünkü Elazığ-Bingöl karayolu üzerindeki
Munzuroğlu Köyü’ne 3 km. mesafededir. Yaklaşık 17 m. yüksekliğinde ve 200 m.
uzunluğunda olan Tepecik Höyük’teki U. Esin başkanlığında yürütülen kazılar
başlıca 3 alanda yürütülmüştür736:

1- Z Alanı (Höyüğün güneyi)


2- Y Alanı (Höyüğün üzeri)
3- V Alanı (Höyüğü çevreleyen teras)

Söz konusu alanlarda gerçekleştirilen kazı çalışmaları sonucunda höyüğün


stratigrafisi oluşturulmuş ve buna göre 2a ve belki de 1c tabakaları Erken Demir
Çağ’a tarihlendirilmiştir. Söz konusu tabakalanma şu şekildedir737:

Tabaka Dönem
Ia Orta Çağ Mezarlığı
I b-c Demir Çağ
2 a¹¯² Erken Demir Çağ
2 a³ Erken Demir Çağ’dan Geç Tunç Çağ’a Geçiş
2 b¹¯³ Geç Tunç Çağ
3 a-b Orta Tunç Çağ Sonu
3c- 7 Orta Tunç Çağ
8- 10 Orta Tunç Çağ’dan Erken Tunç Çağ’a Geçiş
11- 13 Erken Tunç Çağ (III)

1969 yılında, 2a tabakasında gerçekleştirilen çalışmalarda bu tabakanın daha çok


Geç Tunç-Erken Demir Çağ arasındaki bağlantıyı yansıttığı anlaşılmıştır.
Çalışmalar sırasında bu tabakadan elde edilen Hitit geleneğine benzeyen çanak
çömleklerin özellikle 2a³ evresinden itibaren %70’in üstüne çıktığı ifade
edilmiştir. 2b ile 2a arasıda da yani Geç Tunç Çağ ile Erken Demir Çağ’a geçiş
tabakası arasında yer yer yanık izleri ve yanık kerpiçlerin tespit edildiği rapor
edilmiştir. Özellikle 2b¹ tabakasına yani Geç Tunç Çağı’na ait taban üzerinde
736
Esin 1970: 147-150; Esin 1979: 69.
737
Esin 1972: 140.

199
tamirat ve yangın izleri tespit edilmiştir738. Dolayısıyla Tepecik kazılarında da
Norşuntepe’de olduğu gibi Geç Tunç Çağ’dan Erken Demir Çağ’a geçişte bir
yangının varolduğu anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak Tepecik’te gerçekleştirilen çalışmalarda Demir Çağı’na ait


tabakaların, daha çok höyük konisinin tepesinde ve yakın çevresinde bulunduğu
ancak Orta Çağ mezarlarının tahribi yüzünden iyi korunamadığı anlaşılmıştır739.
Norşuntepe’de iyi korunmuş bir Erken Demir Çağ yerleşimi söz konusuyken,
Tepecik’te yalnızca birkaç duvar ve taban kalıntılarıyla temsil edilmektedir740.
Ancak ele geçen arkeolojik kalıntılardan, Tepecik’deki Erken Demir Çağ
evlerinin taş temelli, kerpiç duvarlı ve dörtgen planlı oldukları anlaşılmaktadır741.

Tepecik’ten ele geçen Demir Çağ keramikleri arasında çark yapımı ve kırmızı
astarlı olan çok sayıda yivli keramiğin yer aldığı gerek çizimlerden, gerekse
fotoğraflardan anlaşılmaktadır742.

Keban bölgesinde kazısı yapılan bir diğer merkez Korucutepe’dir. Elazığ’ın


Aşağı Đçme Köyü’ne 1.5 km. uzaklıkta bulunan höyük, 500x300x17 m.
ölçülerindedir. 1968-1970 yılları arasında Chicago ve California Üniversitelerinin
yönetiminde M. van Loon, G. Buccellati ve daha sonra H. G. Güterbock’un
katılımıyla ortaklaşa yürütülmüştür. Ancak 1970 yılından sonra kazılara 3 yıl ara
verilmiş ve 1973-1975 yılları arasında ise H. Ertem başkanlığında kazılmıştır743.

Korucutepe’nin batı yamacında sürdürülen çalışmalarda Erken Demir Çağ verileri


elde edilmiştir. Erken Demir Çağ tabakasının K tabakası olarak adlandırıldığı ve
bunun da iki evreli olduğu belirtilmiştir. Bu tabakanın erken evresinde Geç Tunç
Çağ (J tabakası) yapılarının kullanımının devam ettiği ifade edilmiştir744. Buna
göre H17 ve H18 açmalarında ortaya çıkarılan Geç Tunç Çağ yapısının içinden
elde edilen çanak çömlekler söz konusu yapının Erken Demir Çağ’da da

738
Esin 1970: 109.
739
Esin 1971: 109.
740
Esin 1974: 112.
741
Esin 2000: 128.
742
Esin 1970: Lev. 7.
743
Ertem 1988: 1.
744
van Loon 1978: 40.

200
kullanıldığını ortaya koymaktadır745. Van Loon, bu alandan (8., 7. ve 6. katlardan)
ele geçen keramiklerin yalnızca %15’nin Demir Çağ mallarından oluştuğunu ve
kalanının Hitit dönemi keramik geleneğinin devamını yansıttığını ifade etmiştir.
Bunların %46’sının hızlı dönen çark yapımı, kum katkılı mallardan meydana
geldiği ve bunların da %7’sinin devetüyü astarlı, %7’sinin turuncu astarlı,
%6’sının kendinden astarlı bej ve %6’sının da çark izli turuncu mallardan
oluştuğu rapor edilmiştir746.

Geç Tunç Çağ’dan sonra tekrar kullanılmış olan evlerin üzerinde ise küçük
taşlardan oluşan ve üzerinde 30 cm. genişliğinde yanmış kerpiçleri olan tek sıra
bir temel kalıntıları söz konusudur. Söz konusu temellerle birlikte Erken Demir
Çağı’na tarihlendirilen kazıma bezemeli ve açkılı keramik parçaları ile bir fırın
ortaya çıkarılmıştır747. Bu duvarların üzerinde ise taş temelli büyük yapı
toplulukları yer almaktadır748. Korucutepe’nin taş temelli büyük yapılardan oluşan
bu tabakasından (5. Tabaka) elde edilen verilere göre duvarların birine bir fırın
dayalıdır. Kil tabanı olan bu yapının içinden ele geçen 11 adet kap, van Loon
tarafından Erken Demir Çağ’ın tipik kapları olarak yorumlanmıştır749. Bu
tabakadan ele geçen keramikler arasında Hitit Đmparatorluk dönemi karakterinde
olanların, tüm keramiklerin yalnızca %14’ünü temsil ettiği belirtilmiştir. Elde ya
da yavaş dönen çarkta şekillendirilmiş olan %56’lık grubun ise %13’ünün açkılı
kahverengi mallardan, %10’unun saman izli yüzeyli mallardan, %9’unun Erken
Demir Çağ mutfak kaplarından, %8’inin de bej astarlı mallardan oluştuğu ifade
edilmiştir. Ayrıca bu alandaki tüm kap parçaları arasından alınan bir karbon
örneği ise bu alanın M.Ö. 1150’den daha geç bir döneme tarihlenemeyeceğini
göstermiştir750. Bu evreye ait çanak çömlekler A, B ve C odaları ile bu odaların
dışından elde edilmiştir751.

745
van Loon 1971: 55.
746
van Loon 1971: 55.
747
van Loon 1971: 55.
748
van Loon 1971: 56.
749
van Loon 1971: 55.
750
van Loon 1971: 56.
751
Winn 1980: 163-164.

201
1968 yılı çalışmalarında ise M.Ö. 1. binyılın erken evresine dair kalıntıların tespit
edildiği belirtilmiştir. N21 açmasının 6. ve 5. katlarında bir tabanla ilişkili bir
çukur ortaya çıkarılmıştır. Bu katlarda üçgen demir bir fibula, taş mühür, pişmiş
toprak insan figürü ve kırmızı perdahlı, çark yapımı ve yivli olan içe dönük ağız
kenarlı bir çömlek bulunmuştur. Kazıcılar, bu tabakayı M.Ö. 1000 ila 800 arasına
yerleştirmiştir752. Bu geç katmana ait çanak çömlekler ise D, E ve F odalarından
elde edilmiştir753.

Sonuç olarak Korucutepe kazılarında Erken Demir Çağ’a tarihlenen taş temelli
yapılara ait kalıntılar tespit edilmiş ve bu kalıntılardan ve keramiklerden yola
çıkarak Geç Tunç ve Erken Demir Çağ keramiklerinin bir arada görüldüğü geçiş
evresinin varolduğu ifade edilmiştir. Nitekim Norşuntepe ve Tepecik kazıları da
bu geçiş evresinin varolduğunu kanıtlayan diğer merkezlerdir. Korucutepe’de de
Norşuntepe gibi sağlam bir Erken Demir Çağ tabakası söz konusudur. Bu
merkezin çanak çömleğini çalışan Winn, aynı Norşuntepe’de olduğu gibi
Korucutepe’nin de Geç Tunç Çağ keramiklerinin hızlı dönen çarkta üretilmiş seri
üretim kaplarından oluştuğunu, buna karşın Erken Demir Çağ çanak çömleğinin
açkılanmadan dolayı el yapımı görüntüsünde olduğunu ve daha kaba mallardan
oluştuğunu belirtmiştir. Erken Demir Çağ keramiklerinin yüzey rengi açısından
devetüyü, krem-portakal ve kırmızımsı kahverengi tonlarında olduğunun altına
çizen Winn, söz konusu kapların ağız kenarına paralel olarak uzanan yivlere sahip
olduğunu da belirtmiştir754. Keramikler üzerine yaptığı inceleme sonucunda
malzemeyi Astarlı ve Astarsız olmak üzere iki ana gruba ayıran Winn, Astarlı
Mallar’ın Saman Katkılı Açık Kahverengi ve Mineral Katkılı Açık Kahverengi
Mallar olmak üzere iki alt gruba ayırmıştır. Bunlardan Mineral Katkılı Açık
Kahverengi Mallar’ın geç evreye kadar en sık kullanılan mal grubu olduğunun altı
çizilmiştir. Açkılı Astarsız Mallar ise Đnce Kahverengi Açkılı Mal, Mineral Katkılı
Kırmızı Açkılı Mal ve Kaba Kalın Cidarlı Mallar olmak üzere üç alt gruba
ayrılmıştır755. Sonuç olarak Korucutepe’nin Erken Demir Çağ kapları arasında çok

752
van Loon- Buccellati 1970: 84-85.
753
Winn 1980: 164.
754
Winn 1980: 158-160.
755
Winn 1980: 158-160.

202
sayıda yivli çanak çömleğin bulunduğu ve bunların özellikle keskin omurgalı
çanaklardan oluştuğu anlaşılmaktadır.

Yine Elazığ il sınırı içinde yer alan bir diğer höyük Değirmentepe’dir. Elazığ’ın
22 km. doğusundaki höyük, Đlemil Köyü’ne 2 km. mesafededir. 1973 yılında R.
Duru tarafından tek kazı sezonu kazılan höyüğün, her iki yandan kesildiği için
korunan ölçüsünün 130x120x11 m. ölçülerinde olduğu belirtilmiştir756. Kazı
sonucunda elde edilen veriler, höyükte Demir Çağ tabakasının bulunamadığı,
ancak höyüğün batı ve doğu eteklerinde açılmış olan ve “B ve C çukurları” olarak
adlandırılan açmalardan elde edildiği anlaşılmaktadır757. B ve C açmalarında
paralel olarak yürütülen çalışmalarda, Demir Çağ’a ait yapıkatlarının C açmasında
daha rahat gözlendiği ifade edilmiştir. C açmasında yapılan çalışmalarda önemli
bir Demir Çağ yapısı tespit edilmiş ve bu yapının kuzey-güney doğrultusunda
uzanan taş temelli ve dikdörtgen planlı bir yapı olduğu rapor edilmiştir. C Yapısı
olarak adlandırılan yapının 4 inşa evresi olduğunu belirten Duru, 1. evrenin en
erken, 4. evrenin ise en geç evre olduğunu belirtmiştir758. R. Duru, C yapısının
geçirdiği değişikliklerden yola çıkarak buradaki yerleşmenin bir hayli uzun
sürdüğünü ileri sürmüş ve bu yapının ilk planı ile son planı arasında hiçbir
benzerliğin kalmadığı ifade etmiştir. Ayrıca yapının duvarlarının kalın olmasını
savunma kaygısına bağlayan Duru, yapının sık sık yangın geçirdiğini de
belirtmiştir. C yapısının mimarisinin ve buradan ele geçen keramiklerin
Norşuntepe ile benzerlik gösterdiğini belirten Duru, bu yapıyı Erken Demir Çağ’a
tarihlemiştir759. Ele geçen keramiklerin kase, çanak ve çömlek formlarından
oluştuğunu ve bunların her zaman çark yapımı olduğu ifade edilmiştir. Keramikler
arasında yivli keramiklerin olduğu ve özellikle de ağız kenarı yivli derin
çanakların yaygın olduğu not edilmiştir. Ayrıca çanakların erken örneklerinin (1-
3. evre) içe kapanan ağızlı ve bir veya birden fazla yivli olduğu, daha geç
örneklerin ise düz ağız kenarlı ve keskin omurgalı olduklarının altı çizilmiştir760.
Bazı akıtacaklı kaplar ise yine geç döneme tarihlendirilmiştir. Sonuç olarak Duru,

756
Duru 1979b: 5; Duru 2000: 130.
757
Duru 1979a: 14; Duru 1979b: 39; Duru 2000: 130.
758
Duru 1979a: 16; Duru 1979b: 39-41.
759
Duru 1979b: 42.
760
Duru 1979a: 16; Duru 1979b: 42-43.

203
Değirmentepe’nin Erken Demir Çağ verilerinin Norşuntepe ile yakın benzerlikler
gösterdiğini ifade etmiş ve bu dönemi kabaca M.Ö. 1. binyılın ilk yüzyılları içine
yerleştirmiştir761.

Norşuntepe, Değirmentepe, Korucutepe ve Tepecik ile aynı bölgede bulunan


Tülintepe, Elazığ’ın 21 km. doğusunda yer almaktadır. 1971-1974 yılları arasında
U. Esin ve G. Arsebük bakanlığında kazılan Tülintepe 200x250 m. ölçülerindedir.
Ancak ova seviyesinin 1-1.5 metre derinliğinde zemin suyu ile karşılaşılması
nedeniyle höyükte ana toprağa ulaşılamamıştır. Nitekim Tülintepe’nin tahrip
edilmemiş olan kuzey terasında yapılan çalışmalarda, buradan Orta Çağ, Demir
Çağ, Geç ve Orta Tunç Çağlar’ına tarihlenen çok sayıda keramiğin ele geçtiği
belirtilmiştir762. Ancak 17 m. yüksekliğindeki höyüğün demiryolu inşaatı için bir
şirket tarafından ova seviyesine kadar kazılıp yok edilmesi sebebiyle M.Ö. 1. ve 2.
binyıl buluntuları oldukça az sayıdadır. Bu yüzden Esin tarafından Tülintepe’nin
bu dönemlerde nasıl bir gelişim geçirdiği hakkında kesin bir bilgi sahibi
olunamayacağı ifade edilmiştir763. Dolayısıyla söz konusu höyükte yivli
keramiğin varlığına dair herhangi bir veri bulunmamaktadır.

Yukarıda anlatılan merkezlerin biraz daha batısındaki bölgede yer alan Aşvan,
Aşvan Köyü’nün eteklerinde bulunan bir höyüktür. 125x100 m. boyutlarındaki
höyük Đngiliz Arkeoloji Enstitüsü adına D. French tarafından kazılmıştır.
Gerçekleştirilen çalışmalar Aşvan’ın Orta Çağ, Roma Çağı, Demir Çağı ve Erken
Tunç Çağı’nda iskan edildiğini ortaya koymuştur764. Ancak buradaki çalışmalarda
da sağlam bir mimarisi olan Erken Demir Çağ tabakası tespit edilememiştir.
Helenistik tabanların hemen altında tespit edilen yanık taban ve taş temelli kerpiç
duvarlar Erken Demir Çağ’a tarihlenen tek kalıntılardır. Bu alandan Demir Çağ
çanak çömlekleri ele geçmiş ve French bu dönemi kabaca M.Ö. 1000-500 arasına
yerleştirmiştir765. Ancak ne yazık ki Aşvan’dan ele geçen Demir Çağ keramikleri
arasında yivli keramiğin varolduğu konusunda herhangi bir bilgi söz konusu
değildir.
761
Duru 1979b: 49.
762
Esin 2000b: 87.
763
Esin 2000b: 90.
764
French 1971: 31-33.
765
French 1970: 56; French ve diğerleri 1974: 29.

204
Keban’ın 27 km. kuzeyinde, Aşvan’ın batısında bulunan Ağın ve Kalaycık
höyükleri ise 1968-1971 yılları arasında Ü. Serdaroğlu başkanlığında bir ekip
tarafından kazılmıştır. Ağın’daki çalışmalar Demir Çağ’a yönelik herhangi bir
veri içermezken, Ağın’ın kuzeydoğusunda bulunan Kalaycık Tepe’den M.Ö. 1.
binyıla dair veriler elde edilmiş ancak bu verilerin 1. binyılın hangi evresine ait
olabileceği konusunda bir açıklama yapılmamıştır766. Yayınlardaki keramik
çizimleri ve fotoğrafları çok az sayıda olduğu için Kalaycık’tan ele geçen
keramiklerin tarihi veya özellikleriyle ilgili bir yorum yapma şansımız
bulunmamaktadır.

Erken Demir Çağ verilerinin ele geçtiği Keban Baraj Gölü alanındaki merkezler
dışında, daha güneydeki Karakaya Baraj gölü alanı içinde kalan bir diğer alan da
Baskil çevresidir. Elazığ il sınırları içinde bulunan Baskil’de Kaleköy,
Şemsiyetepe ve Đmikuşağı kazıları olmak üzere toplam üç kazı
gerçekleştirilmiştir. Ancak her üçünün de sağlam bir Erken Demir Çağ tabakası
bulunamamıştır. Bunlardan ilki olan Kaleköy, 1978-1981 yılları arasında T. Bakır
ve A. Çilingiroğlu başkanlığında bir ekip tarafından kazılmıştır. Toplam 7 alanda
sürdürülen kazı çalışmalarına göre bu alanların hiçbirinde Erken Demir Çağ’a ait
bir evrenin olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak ele geçen keramikler arasında
“Demir Çağ” olarak tanımlanan keramiklerin Demir Çağ’ın hangi evresine ait
olduğu konusunda herhangi bir açıklama yapılmamıştır767. Nitekim söz konusu
merkezden ele geçen keramiklerle ilgili detaylı bir bilgi de verilmemiştir. Ancak
2007 yılında Kaleköy’den gelen Demir Çağ verilerini yeniden değerlendiren
Bakır, özellikle F14 açmasında Demir Çağ tabakalarının oldukça iyi korunduğunu
belirtmiştir. Söz konusu açmanın stratigrafisi şöyledir768:

I. Tabaka: Geç Demir Çağ II

II. Tabaka: Geç Demir Çağ I

III. Tabaka: Orta Demir Çağ (IIIa-b ve c)

766
Serdaroğlu 1970: 33.
767
Bakır- Çilingiroğlu 1987: 161-167.
768
Bakır 2007: 2-3.

205
IV. Tabaka: Erken Demir Çağ

Bakır, Orta Demir Çağı ile Erken Demir Çağı arasında bir hiyatus bulunduğunu
belirtmiş ve F14 açmasındaki Erken Demir Çağı tabakasının (IV. tabaka) mutfak
olarak tanımladığı iki mekana ait duvar kalıntılarıyla temsil edildiğini ifade
etmiştir. Kuzeydeki mekanda bir ocak ve diğerinde de taştan yapılmış bir havan
ile bir kül çukuru ele geçmiştir769. Buna göre M.Ö. 900’e tarihlediği Erken Demir
Çağı tabakasından ele geçen keramiklerle ilgili herhangi bir bilgi verilmemiştir.
Buna karşın 3 evreli olarak tespit edilen Orta Demir Çağ keramikleriyle ilgili
değerlendirmeler “Orta Demir Çağ” başlıklı bölümümüzde ele alınacaktır.

Baskil bölgesinde yer alan bir diğer merkez Şemsiyetepe’dir. Elazığ’ın Baskil
ilçesine bağlı Bilalulağı Köyü’nün 500 m. güneyinde bulunan Şemsiyetepe, 1978
ve 1979 yıllarında M. Darga başkanlığında bir ekip tarafından kazılmıştır.
65x70x6 m. ölçülerinde küçük bir höyük olan Şemsiyetepe’de de sağlam bir
Demir Çağ tabakası yoktur ve Demir Çağ’a tarihlenen çanak çömleklerin çoğu
Orta Çağ kalıntıları arasından ele geçmiştir770. Kazı çalışmaları, tepe ve güney
yamaç olmak üzere iki ayrı alanda gerçekleştirilmiş ve bunlardan tepede
gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda Roma kalıntıları üzerinde Erken ve Orta
Demir Çağ’ın monokrom çanak çömleklerinin ele geçtiği ifade edilmiştir771.
Ancak söz konusu çanak çömlekler arasında yivli keramiklerin bulunup
bulunmadığı konusunda herhangi bir bilgi verilmemiştir.

Yine Baskil bölgesinde bulunan merkezlerden biri de Habibuşağı


Nekropolü’dür. Burası her ne kadar Orta Demir Çağ Kalesi olsa da, kalenin
eteklerinde ve etrafındaki tepelerde Erken Demir Çağ keramiklerinin ele geçtiği
ifade edilmiştir772. Kalenin 300 metre kuzeydoğusunda ise bir nekropol
bulunmaktadır. Nekropoldeki kazı çalışmaları sonucunda tespit edilen 1 ve 3
no’lu urnelerde kapak olarak kullanılmış 2 adet yivli çanak ele geçmiştir773. Açık

769
Bakır 2007: 3.
770
Darga 1987: 292.
771
Darga 1987: 292.
772
Işık 1980: 553.
773
Işık 1980: Çiz. 8,9, Res. 20a-b, 22,24.

206
kahverengi hamurlu, kum, taşçık, kireç ve mika katkılı çanaklar Norşuntepe
verilerine dayanarak Erken Demir Çağı’na tarihlendirilmiştir774.

Elazığ- Malatya bölgesi içinde değerlendireceğimiz son kazı merkezi ise


Đmikuşağı’dır. Bu merkez, Baskil sınırları içindeki en iyi Erken Demir Çağ
verilerinin elde edildiği bir merkezdir. 1981 ve 1986 yılları arasında V. Sevin
başkanlığı altında bir ekip tarafından kazılan Đmikuşağı’nda Erken Tunç Çağ’dan
Orta Çağ’a kadar toplam 15 yapıkatı tespit edilmiştir. Bunlardan 6. yapıkatı
Erken/Orta Demir Çağ olarak tanımlanmıştır775. 6. yapı kalıntıları 1982, 1983 ve
1984 yılları kazılarında L-M 15, N 14-15 ve O 14-15 plankarelerinde tespit
edilmiştir. Höyüğün doğu kesimi boyunca uzanan taştan bir tahkimat duvarı ile
temsil edilen bu yapıkatı 6c, 6b ve 6a olmak üzere üç evreden oluşmaktadır776.

6. tabakanın en erken evresi olan 6c evresi, 7. yapıkatına son veren yangın


tabakasının üzerinde yer almaktadır ve hatta kimi yerde bu tabakayı tahrip ettiği
anlaşılmaktadır777. 6c evresine ait 15-20 metrelik payandalı bir sur korunmuş ve
kısmen bu surun üzerine 6b suru inşa edilmiştir. Bu surun kimi yerde bozulması
ve işlevini tam olarak yerine getirememesi sonucunda bu kez biraz daha geride 6a
suru inşa edilmiş ancak 6b evresi duvarı tümüyle saf dışı bırakılmamıştır778.
Kısacası 6. yapıkatına denk gelen dönemde Đmikuşağı’nın bir savunma duvarıyla
korunduğu söylenebilir. Sevin, burasının Fırat Nehri boyunca yol üzerinde
denetim sağlayan küçük bir karakol niteliğinde olabileceğini ileri sürmüştür779.

Đmikuşağı’ndaki sur duvarının mimari özelliklerinden yola çıkarak Sevin, bu


kalenin M.Ö. 9. yüzyılın ilk yarısı ile 8. yüzyılın ilk yarısı arasına tarihlemiştir780.
Bu kaleden ele geçen keramikleri çanaklar, çömlekler ve vazolar olmak üzere 3
gruba ayırarak inceleyen Sevin, bunların Geç Tunç Çağ II’nin hızlı dönen çark
yapımı kaplarının aksine, büyük çoğunluğunun yavaş dönen çarkta
şekillendirildiğini belirtmiştir. Kahverenginden devetüyü rengine kadar değişen

774
Işık 1980: 563.
775
Sevin 1995: 19-31.
776
Sevin 1995: 19; Sevin-Köroğlu 1996: 163-179.
777
Sevin 1996b: 166.
778
Sevin 1995: 20.
779
Sevin 1995: 23.
780
Sevin 1995: 26.

207
tonlarda hamur rengine sahip olan ve hamur renginde astarlı olan kapların çoğu
kez açkılı olduğu ifade edilmiştir. Söz konusu kaplar arasında yivli keramiklerin
de yer aldığı belirtilmiş ve bu keramiklerle ilgili çizimler yayına eklenmiştir781.
Nitekim bugün Van-Yüzüncüyıl Üniversitesi’nde bulunan bu keramikleri çalışma
fırsatımız olmuş ve bunlarla iligili detaylı bilgiler daha sonraki bölümde ele
alınmıştır (Lev. CXLII-CXLVI).

Fırat bölgesinde kazısı yapılan höyüklerden bir diğeri de Köşkerbaba’dır. 1978-


1983 yılları arasında Ö. Bilgi tarafından kazılan Köşkerbaba, Malatya’nın Eski
Malatya ilçesinde, Fırat Nehri’nin hemen batı yakasında bulunmaktadır782.
Gerçekleştirilen kazı çalışmaları Köşkerbaba’nın IV. yapıkatının Erken Demir
Çağı’na tarihlendiğini ortaya koymuştur. Yaklaşık 425 m²’lik bir alanda tespit
edilen Erken Demir Çağ mimarisinin batı kesimde Roma iskanları nedeniyle
tahrip edildiği belirtilmiştir. Taş temelli ve kerpiç duvarlı bir mimariye sahip olan
Erken Demir Çağ mimarisine ait bir yapı kompleksinin çoğunlukla taş temel
kısmının korunmuş olduğu ifade edilmiştir783. Söz konusu yapı kompleksini
oluşturan mekanlardan biri olan kare planlı bir mekanın yaklaşık 75 m²’lik bir
alanı kapladığı ve düz damlı olabileceği rapor edilmiştir. Bu yapının içinde in-sitü
olarak bulunan taş kaidelerden söz konusu mekanın tavanını taşıması için ahşap
direklerin kullanıldığı anlaşılmıştır784. Ayrıca bahsi geçen Erken Demir Çağ
evresinin bir yangınla sona erdiği ve bu yangın enkazının üzerinde ise Urartu
tabakasının bulunduğu belirtilmiştir. Köşkerbaba’nın IV. tabakasından ele geçen
Erken Demir Çağ keramikleri hakkında herhangi bir bilgi verilmemiş olmasına
rağmen, kazıcısının “çanak çömlek parçalarına göre IV. tabakanın Malatya
bölgesinin yerel Erken Demir Çağı’na tarihlendiği” şeklindeki ifadesi yer
almaktadır785. Nitekim Köşkerbaba’nın IV. yapıkatından ele geçen çanak
çömlekler arasında ağız kenarı içe kapanan veya açık ağızlı yivli çanakların ve
akıtacaklı kapların ele geçtiği belirtilmiştir786.

781
Sevin 1995: 26, resim 13 ve 15.
782
Bilgi 1987a: 217; Bilgi 1987b: 1.
783
Bilgi 1987b: 2.
784
Bilgi 1987b: 3.
785
Bilgi 1987b: 3.
786
Bilgi 1991: 12.

208
Demir Çağı’na ilişkin verilerin elde edildiği bir diğer merkez Malatya-
Değirmentepe’dir. Höyüğün kuzeydoğusunda kalan alanda Demir Çağı’na
tarihlendirilebilecek burçlu bir sur duvarı ile bunun hemen güneyinde kalan
alanda bir mezarlık alanı ortaya çıkarılmıştır. Gerçekleştirilen kazılar sonucunda
burcun temel taşları arasında mahmuzlu bir okucuyla birlikte Keban kazılarından
bilinen ağız kenarı yivli bir kase parçası ele geçmiştir. Kazıcısı U. Esin, bu
veriden yola çıkarak bu suru M.Ö. 1. binyıl içlerine tarihlemiştir787. Mezarlık
alanındaki kazılarında ise toplam 4 tip mezar tespit edilmiştir. Çeşitli küp
mezarların yanında kerpiç sanduka ve toprak mezarların kesin tarihleri tespit
edilememekle birlikte Esin tarafından Demir Çağın ilk ve ikinci yarısına ait
olabileceği önerilmiştir788. Bu merkezden de ağız kenarı yivli kapların ve
akıtacaklı kapların ele geçtiği anlaşılmaktadır.

Elazığ-Malatya bölgesindeki Erken Demir Çağ verilerini içeren kazı yerleri


Norşuntepe II, Tepecik 2a ve belki 1c, Korucutepe K, Elazığ-Değirmentepe,
Tülintepe, Aşvan, Kalaycık, Kaleköy, Şemsiyetepe, Đmikuşağı 6, Malatya-
Değirmentepe ve Kökerbaba IV gibi merkezlerden elde edilmektedir. Bunlar
dışında bölgede yüzey araştırmasıyla da tespit edilen birçok merkez söz
konusudur. Elazığ-Malatya bölgesindeki ilk sistemli yüzey araştırması yukarıda
da belirtildiği gibi 1956 yılında C. Burney tarafından yapılmıştır. Burney bu
araştırma sırasında 150’den fazla Kalkotitik, Tunç Çağ ve Demir Çağ merkezi
tespit etmiş, ancak bunlardan sadece Kalkolitik ve Erken Tunç Çağlara tarihlenen
merkezleri yayınlamıştır789. 1980 yılında ise H. F. Russell, Burney’in survey
malzemesini derleyerek bir kitap halinde yayınlamıştır. Bu yayına göre “DD”
olarak tanımlanan yivli keramikler özellikle Norşuntepe kazısından yola çıkılarak
Erken Demir Çağı’na tarihlendirilmiştir790. Burney’in Elazığ-Malatya bölgesinde
yaptığı yüzey araştırmasını Erguvan/Hekiman Bölgesi, Malatya Ovası,
Ağın/Aşvan Bölgesi, Hankendi Bölgesi, Altınova, Altınova’nın kuzeyi ve
Altınova’nın doğu ucu gibi bölgelere ayırarak değerlendiren Russell’ın yayınına
göre Malatya Ovası’nda yivli keramiklerle ilgili herhangi bir verinin ele

787
Esin 1987: 93.
788
Esin 1987: 101.
789
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Burney 1958: 157-209.
790
Russell 1980: 35-36.

209
geçmediği anlaşılmaktadır. Buna karşın Ağın/Aşvan bölgesindeki Akçapınar’da,
Hankendi bölgesindeki791 Hülvenk, Erzürük, Hankendi ve Hinsor’da, Altınova
bölgesinde ise Norşuntepe, Tepecik, Bağın ve Elmapınar/Haraba Tepe’de
Erken Demir Çağ’a tarihlenen yivli keramiklerin ele geçtiği anlaşılmaktadır792.
Ayrıca Malatya- Arslantepe’de de yivli keramik parçasının ele geçtiği ve
yayınlanmadığı Bartl tarafından rapor edilmiştir793.

C. Burney’den sonra 1968 yılına kadar uzun bir süre bölgede araştırma yapılmaz.
Ancak yukarıda da bahsedildiği gibi 1967 yılından itibaren Keban Projesi
kapsamında bölgedeki araştırmalar yeniden başlar. R. Whallon ve S. Kantman
tarafından gerçekleştirilen yüzey araştırması Altınova ve Aşvan bölgelerini
kapsayan 680 km²’lik su birikim alanını içermektedir794. Ancak yüzey
araştırmasından elde edilen veriler, merkezlerin adını listelemekten öteye
gitmemiş ve bu merkezlerin yalnızca birkaçında hangi dönemleri içerdiği
belirtilmiştir795. Nitekim söz konusu merkezlerden elde edilen keramik verileriyle
ilgili hiçbir bilgi de söz konusu değildir.

1960’lı yıllardan sonra bölgedeki araştırmalar 1985 yılında V. Sevin tarafından


başlatılır. Ancak Malatya, Elazığ ve Bingöl illerini kapsayan 1985 yılı yüzey
araştırmasında Orta Demir Çağ merkezlerinin tespiti üzerinde yoğunlaşılmıştır796.
1986 yılı yüzey araştırması ise yalnızca Elazığ ve Bingöl illerini içermiş ve Erken
Demir Çağ keramikleri içeren merkezler tespit edilmiştir. Bunlardan biri olan
Barsıkkale yerleşme yeri, Elazığ’dan Harput’a giden yol üzerinde Çiğdemlik’in
15 km. kuzeyindeki Arapuşağı Köyü’nün 500 m. kuzeyinde yer almaktadır.
Yüzey araştırması sonucunda Barsıkkale’nin doğu etekleri üzerinde Orta Çağ
malzemesi yanında az sayıda Erken ve Orta Demir Çağ türünde keramik
parçalarının ele geçtiği belirtilmiştir. Bu keramiklerin açkılı ve yüzeyinin kırmızı

791
Her ne kadar C. Burney ve H. F. Russell, bu bölgede yer alan Tadım ve Poyraz’da Erken Demir
Çağ yivli keramiklerinin bulunduğunu belirtmese de, aynı bölgede 1986 yılında yüzey araştırması
gerçekleştiren V. Sevin söz konusu iki merkezde çok sayıda Erken Demir Çağ yivli keramiğinin
ele geçtiğini ifade etmiştir (Sevin 1989: 454-455).
792
Russell 1980: 44-47, Fig. 18.
793
Bartl 2001: 403.
794
Whallon- Kantmann 1970: 1.
795
Whallon- Kantmann 1970: 2-6.
796
Sevin 1987a: 280-287.

210
ve devetüyü renkli kalın bir astarla kaplı olduğu ifade edilmiştir797. Ancak bu
merkezden yivli keramik ele geçtiğine dair herhangi bir bilgi verilememiştir. Bir
diğer merkez ise Barsıkkale’nin 11 km. kuzeydoğusundaki Kızılköyü’nde yer alan
Kızıluşağı’dır. 65x110 m. boyutlarındaki sarp bir tepe üzerinde yer alan bu eski
yerleşmenin güney ucundaki dikdörtgen planlı bir Orta Çağ yapısının kuzeyindeki
daha yüksek tepede taş temelli yapıların yanından çok sayıda Orta Çağ keramiği
yanında Erken ve Orta Demir Çağ’a tarihlenen keramiklerin ele geçtiği rapor
edilmiştir798. Bu merkezden de yivli keramik ele geçtiğine dair herhangi bir
ifadeye rastlanmaz. Söz konusu merkezler dışında, Baskil’in 12 km.
kuzeydoğusunda, Elazığ-Baskil karayolu üzerinde yer alan Haroğlu (Sarıgül)
Köyü’nde de bir merkez tespit edilmiştir. 30x60 m. ölçülerindeki Haroğlu
Höyük’ten çok sayıda Orta Çağ keramiği yanında Erken Demir Çağı’na
tarihlenen yivli keramiklerin toplandığı belirtilmiştir. Sevin, söz konusu yivli
keramiklerin kiremit renginde ve kalın astarlı olduğunu ifade etmiştir799.

Elazığ, Bingöl bölgesindeki yüzey araştırmalarına 1987 yılında da devam eden


Sevin, yine bir dizi Erken Demir Çağ merkezi tespit etmiştir. Bunlardan en
önemlisi Elazığ’ın 13 km. güneybatısındaki Dilektepe Höyüğü’dür. 130x120x25
m. ölçülerindeki Dilektepe’nin toprak çekme nedeniyle tahrip edilen kuzey
kesiminde iri taşlardan yapılmış kimi duvar kalıntılarının görüldüğü not edilmiştir.
Kuzey eteklerinden ele geçen çok sayıdaki keskin profilli yivli keramiğin kızıl
kahverenginde ve çark yapımı oldukları belirtilmiştir800. 1987 yılı yüzey
araştırmasında Dilektepe dışında tespit edilen bir diğer merkez Çuhadar
Höyük’tür. Elazığ’ın 20 km. güneybatısındaki Hankendi’nin 6 km.
güneydoğusunda bulunan Sarılı Köyü yakınında yer alan Çuhadar, 100x60 m.
ölçülerinde bir höyük ile bunun güney eteklerine yayılmış geniş bir terastan
oluşmaktadır. Demir Çağ keramiklerine yalnızca bu düzlükteki terasta

797
Sevin 1988a: 2.
798
Sevin 1988a: 3.
799
Sevin 1988a: 4.
800
Benzer türdeki keramiklerin Orta Demir Çağ’da da devam ettiğini belirten Sevin, her iki
dönemin yivli keramikleri arasında gerek biçim, gerekse teknik açıdan belirgin bir farklılık
olduğunu ifade etmiştir. Bu konudaki değerlendirmeler daha sonraki bölümde ele alınacaktır
(Sevin 1989: 453).

211
rastlanıldığı ifade edilmiştir801. Bu iki merkez dışında diğer Erken Demir Çağ
merkezlerini sıralayan Sevin, aynı zamanda bu merkezlerin ölçülerini de
vermiştir. Buna göre sırasıyla yazacak olursak, Elazığ’ın 16 km. güneyindeki
Tilenzit (Doğankuş- 175x150x25 m.), Elazığ’ın 16 km. güneydoğusundaki
Kövenk (Güntaşı- 200x150x10 m.), Elazığ’ın 8 km. güneydoğusundaki
Yazıkonak (Vertetil- 150x150x8 m.), Elazığ’ın 18 km. batısındaki Poyraz
(43x43x10), Elazığ’ın 13 km. güneyindeki Tadım (75x70x25) , Altınova’da baraj
gölünün suları altında kalmış olan Könk (Yenikapı) ve son olarak Elazığ-Bingöl
karayolu üzerindeki Kovacılar ilçesi yakınındaki Çınaz I gibi merkezlerde Erken
Demir Çağ’ın tipik keramiklerinden ele geçtiği belirtilmiştir802. Nitekim söz
konusu yüzey araştırmasından elde edilen yivli keramikleri görme şansımız olmuş
ve bu malzeme daha sonraki bölümde değerlendirilmiştir803 (Lev. CXLVII-CLIII).

Sevin’den sonra 2000’li yıllarda Elazığ bölgesindeki araştırmalara E. Danık


devam etmiş ve Sevin’in daha önce ziyaret ettiği Haroğlu ve Barsık Kale dışında
Höyük Köyü Höyüğü olarak adlandırılan merkezde de Demir Çağ verilerinin
bulunduğunu ifade etmiştir804. Aynı zamanda pek fazla çalışılmamış bir bölge
olan Tunceli bölgesinde de araştırma yapan Danık, burada Erken Demir Çağı’na
yönelik herhangi bir verinin olduğuna dair bilgi vermemiştir805.

2003 yılında ise bu kez Malatya ili sınırları içinde G. M. Di Nocera tarafından
yüzey araştırması gerçekleştirilmiştir. Araştırmalar sonucunda toplam 33 adet
yerleşim tespit edilmiş ancak bunlar arasından hiçbiri Erken Demir Çağ’a
tarihlendirilmemiştir. Osmanlı döneminden Paleolitik döneme kadar çeşitlilik
gösterdiği belirtilen merkezlerden bir grubunun Demir Çağı’na tarihlendiği ifade

801
Sevin 1989: 454.
802
Sevin 1989: 454-455. Bölgedeki yüzey araştırmaları sırasında topladığı EDÇ yivli
keramiklerini Muşkiler’le ilişkilendiren Sevin’in bu konudaki tartışmaları daha sonra ele
alınacaktır (Sevin 1988a: 51-56).
803
Bahsi geçen malzeme üzerinde çalışmama olanak veren V. Sevin ve A. Özfırat’a içtenlikle
teşekkür ederim.
804
Danık 2002: 80-82.
805
Danık 2002: 82-84.

212
edilmiş olsa da bunlardan elde edilen keramiklerle ilgili herhangi bir bilgi
verilmemiştir806.

Elazığ-Malatya bölgesinin dışında en batıda kalan bir diğer bölge


Kahramanmaraş’tır. Kahramanmaraş bölgesinde de E. Carter tarafından çeşitli
araştırmalar gerçekleştirilmiştir. 1990’lı yıllarda bu bölgede yüzey araştırması
yapan Carter’in çalışmaları sonucunda elde edilen Demir Çağ verileri 2003 ve
2005 yılında L. S. Dodd tarafından değerlendirilerek yayınlanmıştır807. Buna göre
Kahramanmaraş’ta Erken Demir Çağ verilerinin elde edildiği toplam 7 merkez
tespit edilmiştir808. Söz konusu merkezlerde yivli keramiklerin de ele geçtiğini
belirten Dodd, bunların el yapımı, saman katkılı ve açkılı olduğunu ifade etmiştir.
Ayrıca söz konusu keramiklerin çoğunlukla kırmızımsı kahve tonlarında olduğunu
ve yüzeylerinin alacalı oldukları da belirtilmiştir809.

Sonuç olarak, Elazığ-Malatya bölgesi dahilinde özellikle Elazığ ili sınırları içinde
kalan merkezlerin birçoğunda yivli keramiğin ele geçtiği anlaşılmaktadır.
Bunlardan özellikle Norşuntepe ve Korucutepe’de, Erken Demir Çağ için diğer
tüm bölgelerde tespiti mümkün olmayan sağlam bir Erken Demir Çağ mimarisinin
veya yerleşiminin ortaya çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre söz konusu bölge
Geç Tunç Çağ’da Hitit kontrolü altında çark yapımı kaliteli bir keramik
geleneğine sahip iken, Erken Demir Çağ ile birlikte daha kaba ve el yapımı Erken
Demir Çağ keramiğini kullanmaya başlamışlardır. Ayrıca bir diğer önemli nokta
ise, söz konusu bölgedeki kazı çalışmalarına göre buradaki Erken Demir Çağ
tabakalarının 2 evreli olmasıdır. Buna göre erken evredeki Erken Demir Çağ
çanak çömlekleri genellikle Hitit geleneğindeki kaplarla birlikte ele geçerken, geç
evrede artık Hitit etkisi tamamen ortadan kalkmaktadır. Bu da yivli keramiklerin
tarihlendirilmesi konusunda önemli bir ipucu vermektedir. Nitekim daha sonraki
bölümde ele alınacak olan yivli keramiklerin değerlendirilmesi sırasında bu
bölgenin verilerine önemli bir kriter olarak başvurulacaktır.

806
Di Nocera 2005: 326.
807
Dodd 2003: 136; Dodd 2005: 47-64.
808
Dodd 2005: 49.
809
Dodd 2003: 134, Fig. Fig. 2/A-B; Dodd 2005: 52, Fig. 3/C-E.

213
Doğu Anadolu’da ele alınacak olan son bölge Hakkari Bölgesi’dir. Dağlık
Hakkari bölgesi, ne yazık ki 1990’lı yılların sonuna kadar araştırılamamış bir
bölge olarak kalmıştır. Ancak 1997 yılında Hakkari il merkezinde bir okul inşaatı
sırasında bir mezar odasının kısmen tahrip edilmesi sonucunda Van Müze
Müdürlüğü duruma el koymuş ve 1997 yılında V. Sevin ve A. Özfırat
başkanlığında bir ekip tarafından bölgede kazı ve araştırma çalışmalarına
başlanmıştır810. 1997 yılındaki incelemede ilk olarak söz konusu mezar odası
(M2) temizlenmiş ve oda mezar tümüyle ortaya çıkarılmıştır. 4.10x1.60 m.
boyutlarındaki bu mezarın, bölgedeki yöresel yassı taş levhalarla harç
kullanılmadan örüldüğü, girişinin olmadığı ve üzerinin de iri bir sal taşı levhayla
örtüldüğü belirtilmiştir. 1997 yılı incelemesi yalnızca M2 mezarının
temizlenmesiyle sınırlıdır. 1998 yılından itibaren ise bu bölgede kazı
çalışmalarına başlanmış ve M2 ve M1 mezarları olmak üzere 2 adet mezar ve 13
adet taş stel ortaya çıkarılmıştır.

1998 yılındaki çalışmalarda M2 mezarının çevresinde başka mezarlar olup


olmadığıma dair sondajlar açıldığı ve bu çalışmalar sonucunda başka bir mezara
rastlanmadığı ifade edilmemiştir. M2 mezarında gerçekleştirilen çalışmalara göre
bu mezarın 15 kadar erişkin iskeleti içerdiği ve tümünün hoker durumunda
yatırıldığı anlaşılmaktadır. Buluntulardan yola çıkılarak, cesetlerin mezar odasına
iki farklı tabaka halinde gömüldüğü rapor edilmiştir. Alt tabakada ikisi gümüş,
biri altın 3 adet küçük disk, bronz ve taş boncuklar, bronz bıçaklar, iki ucu delikli
yassı levha, iğneler ve silindirik gövdesi boydan boya delikli semboller ele
geçmiştir. Üst tabakada ise çok sayıda demir bilezik ve hançer namlusu
bulunmuştur. Ele geçen demir bileziklerin iki ucu açık ve birbiri üzerine
giydirilmiş türde olduğu belirtilmiştir811. Ayrıca bu mezardan ele geçen çanak
çömleklerin pembe, kiremit ve kahverengi hamurlu, kimi zaman saman katkılı ve
kötü pişme nedeniyle siyah alacalı ve bazılarının açkılı olduklarını da ifade eden
Sevin, en sevilen formun basit düz dipli bardaklardan oluştuğunu ve kazıma

810
Sevin- Özfırat- Kavaklı 2001: 355; Sevin 2005b: 23.
811
Bu bileziklerin benzerlerine Batı Azerbaycan, Orta Đran, Luristan ve Van bölgesinde
rastlanıldığını belirten Sevin, bunları Kordlartepe’deki IIA tabakasının radyocarbon tarihi olan
M.Ö. 1100-1050 ile Karagündüz K6 mezarının kalibrasyonlu tarihi olan M.Ö. 1250-1120
yıllarından yola çıkarak Erken Demir Çağı’na tarihlemiştir (Sevin- Özfırat- Kavaklı 2001: 356).

214
bezemenin yaygın olduğu da belirtilmiştir. Benzerlerinin Hasanlu ve Dinkha
Tepe’de ele geçtiğini belirten Sevin, söz konusu malzemenin Erken Demir Çağ
mallarıyla ilişkili olduğunu ifade etmiştir812.

1998 yılı kazıları sona erdikten sonra bu kez Hakkari kent merkezindeki Dağgöl
Mahallesi’nin Kaledibi mevkiinde rastlantı sonucu bazı taş stellerin bulunduğu
ihbar edilmiş ve yine Sevin ve ekibi bu bölgede araştırmalar gerçekleştirmiştir.
Söz konusu stellerin Hakkari (Mir) Kalesi’nin oldukça dik biten kuzeybatı
eteklerinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Farklı cinste sert taşlardan yapılmış olan
stellerin, toprak zemine, sırtları kayalığa gelecek şekilde yan yana ve kısmen de
arka arkaya gelişigüzel dizildikleri belirtilmiştir. Yalnızca en doğu uçtaki stelin,
kaba taşlardan yapılmış bir kaide üzerine oturtulduğu rapor edilmiştir. Ayrıca söz
konusu taşların kesinlikle özgün konumlarını koruduğu ve herhani bir düşmenin
veya bozulmanın olmadığı ifade edilmiştir. Sadece, zamanla yukarıdaki kaleden
akıp gelen toprağın altında kaldıkları ve basıncın etkisiyle hepsinin yana ve öne
doğru eğildiği gözlenmiştir813.

Yükseklikleri 0.70 m. ile 3.10 m. arasında değişen stellerin kalınlıkları 0.15- 0.20
m. kadardır. Đnce levhalar halindeki taşların yalnızca ön yüzleri düzgündür.
Nitekim düz olan bu ön yüzlere, kimi zaman kabartma, kimi zaman da kazıma
teknikle işlenmiş insan figürlerine yer verilmiştir. Ana tema, cepheden bir insan
bedeninin üst kısmının betimlenmesinden oluşmaktadır ve bacaklar
gösterilmemiştir. Çoğu yuvarlak, bir kısmı da ince-uzun yüzlü olan figürlerin çok
belirgin bir burunları, burun üzerinde birleşen kaşları ve dar bir alınları vardır.
Küçük ağız daima kapalı, dudaklar ise ifadesiz ve serttir. Başlarında çoğu kez
ilginç ve süslü bere ya da takke türü başlıklara yer verilmiştir. Kollar dirsekten
bükülmüş, eller ve parmaklar özenli bir biçimde belirtilmiş, ancak gövdenin öteki
öğeleri üzerinde hiç durulmamıştır. 13 stelin 11 tanesinin belinde, üzerine bir
hançer asılı olan kalın bir kemer ve bunun altında da süslü bir suspansuvar düzeni
resmedilmiştir. Buna göre stellerin 11 tanesinin erkeklere, kalan 2 tanesinin ise

812
Sevin- Özfırat- Kavaklı 2001: 356.
813
Sevin 1999a: 74; Sevin- Özfırat- Kavaklı 2001: 357; Sevin 2001: 79; Sevin 2005b: 25, 27.

215
kadınlara ait olabileceği ifade edilmiştir814. Stellerin en dikkat çekici
özelliklerinden bir diğeri de ellerinin arasında tuttukları nesnelerdir. Söz konusu
nesnelerin gövdesinin yumuşak deriden, elle tutulan kısmının ise ahşaptan
olabileceği belirtilmiştir. Deriden bir tulum görünümündeki bu nesne, Sevin
tarafından içki kabı olarak yorumlanmıştır815. Deriden bir tulum görünümündeki
bu kabın giderek üsluplaştığını ve sonunda yalnızca küçük bir çukurluğa
dönüştüğünü belirten Sevin, bu stilistik gelişimin, stellerin farklı ustalarca ve
farklı zamanlarda yapıldığını gösterdiğini ifade etmiştir. Bunların yanında kimi
silah, insan ve hayvan figürlerine de yer verilmiştir. Bunlar arasında balta, mızrak,
topuz gibi silahlar yer almaktadır. Ayrıca steller üzerindeki bozkır türü çadırlar,
leopar avı, yaban keçilerine saldıran leoparlar, kimi küçük erkek ve bir kadın
figüründen yola çıkarak Sevin, bu betimlemelerin bozkır kültürleriyle güçlü
ilişkiler gösterdiğini ve bu taşların Avrasya bozkır kültürünün bir parçası
olduğunu belirtmiştir816. Buna dayanarak bunları ilk önceleri M.Ö. 1000 yıllarına
tarihliyen Sevin817, daha sonra M.Ö. 2. binyıl sonu ve 1. binyıl başına
tarihlemiştir818. Son yayınlarında ise söz konusu stelleri M.Ö. 2. binyılın ortaları
ile sonları arasında bir yere yerleştirmiş819. Nitekim söz konusu stellerin Asur
kaynaklarında Hakkari bölgesi için kullanılan Hubuşkia halklarıyla ilişkili
olabileceğini önermiştir820.

Hakkari’deki 1999 yılı kazı sezonunda ise stellerin bulunduğu alandaki


çalışmalara devam edilmiş ve ancak stellerin çevresinde herhangi bir arkeolojik
veri saptanamamıştır. Öte yandan, stellerin bulunduğu alanın 19 km.
kuzeydoğusunda bazı çanak çömlek parçalarının geldiği ihbar edilmiş ve burada
yapılan kısa bir gözlemden sonra burasının yıkım görmüş bir mezar kalıntısı (M1)

814
Sevin- Özfırat- Kavaklı 2001: 357; Sevin 2001: 80; Sevin 2005b: 68.
815
Sevin, iki elinde göğsüne doğru tuttuğu bir kap bulunan kadın ve erkek figürlerinin Batı Đran’da
Demir Çağı’nın başlarından itibaren mezar armağanı olarak yaygın bir kullanım gördüğünü
belirtmiştir (Sevin 2001: 83). Söz konusu nesnenin üfleç?, Körük? Olabileceği de
düşünülmektedir. A. çilingiroğlu ile kişisel görüşme.
816
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Sevin- Özfırat 2001: 501-513.
817
Sevin- Özfırat 1998: 9.
818
Sevin 1999a: 78.
819
Sevin- Özfırat- Kavaklı 2001: 357-358; Sevin 2001: 81; Sevin-Özfırat 2001: 501; Sevin 2005b:
112.
820
Sevin 1998: 9; Sevin 1999a: 85. Bu öneri daha sonra O. Belli tarafından desteklenmiştir (Belli
2008a: 52).

216
olduğu tespit edilmiştir. Güney ve güneydoğusunda anakayadan yararlanılmış
olan mezarın, doğu duvarı kısmen, batı uzun duvarı ise tümüyle sal taşlarından
örülmüştür. 3.00 m. uzunluğundaki mezar, güneyde 1.20 m., kuzey uçta ise 0.70
m. genişliğindedir. Mevcut duvar yüksekliği 2.00 m.’yi bulan mezarın üzeri
kısmen anakaya, kısmen de ince sal taşlarıyla örtülmüştür821. M1 mezarı içinden
ele geçen buluntular arasında iki bronz hançer namlusu, gümüşten, altından ve
bronzdan küpeler, saç halkaları, bronzdan süs iğneleri, tel sargı, yassı bronz levha,
akik ve kornalinden boncuklar, obsidyen ok uçları, kemik ağırşaklar ve çok sayıda
aşık kemiği yer almaktadır. Sayıları yüzlerle ifade edilen çanak çömleklerin ise
genellikle kiremit-pembe hamurlu, çark yapımı, hafif açkılı ve kum, bitki katkılı
oldukları belirtilmiştir. Monokrom ve polikrom boyalılar olmak üzere iki büyük
gruba ayrılan bu çanak çömleklerden yola çıkarak söz konusu mezarın uzun süre
kullanıldığı ve M.Ö. 2. binyılın ortaları ile ikinci yarsının başlarına ait olduğu
ifade edilmiştir822. 2000 yılında da çalışmalarına devam edilen M2 mezarı, hem
Van-Urmiye, hem de Habur boyalılarının aynı mezar içinde bir arada bulunması
açısından da ayrı bir önem taşıdığı vurgulanmaktadır823.

Netice itibariyle, yalnızca 2 adet mezar ve 13 adet stelle sınırlı olan Hakkari
bölgesi çalışmaları sonucunda, bölgede Erken Demir Çağı’na ait veriler elde
edilmiştir. Bunlar arasında önemli bir grubu oluşturan çanak çömleklerin arasında
yivli keramiklerin olduğuna dair herhangi bir ifade kullanılmamış olsa da,
malzeme üzerine yaptığımız çalışmada824 az sayıda yivli keramiğin olduğu tespit
edilmiştir825 (Lev. CLIV-CLVII).

Ayrıca son yıllarda Van Gölü’nün güneyi ile Hakkari Dağlık Bölgesi arasındaki
alanda araştırmalar yürüten O. Belli, bu bölgede bazı kale ve nekropoller tespit
etmiştir. Erken Demir Çağı’na tarihlediği bu kaleleri kalelerin yakınında bulunan
mezarlara dayanarak tarihlediği anlaşılmaktadır. Bunlar arasında Van’ın 55 km.

821
Sevin- Özfırat 1998: 8; Sevin- Özfırat- Kavaklı 2001: 358; Özfırat 2002b: 297-298.
822
Sevin- Özfırat- Kavaklı 2001: 358-359; Özfırat 2002b: 298.
823
Özfırat 2002b: 298.
824
Hakkari malzemesini görme fırsatını veren V. Sevin ve A. Özfırat’a içten teşekkürlerimi
sunarım.
825
Şırnak bölgesindeki çalışmalar Güneydoğu Anadolu Bölgesi başlığı altında bir sonraki bölümde
değerlendirilecektir.

217
güneyindeki Avzini Kalesi ve Mezarı, Van’ın 71 km. güneybatısındaki Arıhan
Mezarı ile Kaletepe Kaleleri ve Nekropolü, Van’ın 79 km. güneydoğusunda
Çobanik Kalesi, Karataş Kalesi ve Van’ın 71 km. güneydoğusundaki Bohanis
Kalesi ve Nekropolü gibi merkezler yer almaktadır826. Ancak Belli, söz konusu
bölgedeki Erken Demir Çağ kalelerinin Doğu Anadolu’nun diğer bölgelerine
nazaran daha az olduğunu vurgulamıştır827.

Sonuç olarak, Doğu Anadolu Bölgesi dahilindeki Erken Demir Çağ verileri ve
yivli keramiklerin varlığı göz önüne alındığında Doğu Anadolu’nun hemen hemen
tüm bölgelerinde yivli keramiklerin ele geçtiği anlaşılmaktadır. Bunlardan sayıca
en az ele geçtiği bölge Erzurum-Kars bölgesidir. Van Bölgesi’nde de sayıca
azımsanamayacak miktarlarda ele geçen yivli keramiklerin Doğu Anadolu Bölgesi
sınırlarında sayıca en fazla ele geçtiği bölge ise Elazığ-Malatya Bölgesi’dir.
Özellikle Elazığ bölgesindeki çoğu merkezde yivli keramiklerin ele geçtiği rapor
edilmiş ve hatta sadece Norşuntepe kazısından ele geçen 4000’e yakın yivli
keramiğin, Doğu Anadolu’nun diğer tüm bölgelerinden ele geçen yivli
keramiklerin toplamından çok daha fazla olduğu dikkati çekmektedir. Nitekim bu
bölgelerden ele geçen yivli keramikler ve bunların oranlarına ilişkin istatistikler
daha sonraki bölümde ele alınmıştır.

Erken Demir Çağ’da Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki keramik gelenekleri


değerlendirildiğinde dikkati çeken bir diğer özellik ise, daha önce detaylarıyla
açıklanan Kuzey Kültürü’nün Erken Tunç Çağ boyunca tüm Van Bölgesi ve
Elazığ-Malatya içlerine kadar sokulması ve güney kültürünün ise sadece
Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile sınırlı kalmasıdır. Nitekim Erken Tunç Çağ’da
ETR Kültürü olarak karşımıza çıkan Kuzey Kültürü’nün Doğu Anadolu’nun
genelinde hakim olduğu ve bunun Geç Tunç Çağ sonuna kadar devam edebileceği
yukarıda belirtilmişti. Ancak Erken Demir Çağ’la birlikte yivli keramik geleneğini
de içine alan ve çoğunlukla pembe-devetüyü ve açık kahve tonlarında olan yeni
bir açık renk keramik gelenği ortaya çıkmakta ve bu gelenek eskinin koyu yüzlü
keramik geleneğini ortadan kaldırmaktadır. Benzer durum Kuzeybatı Đran için de
826
Belli 2008b: 19-29. Ayrıca Belli, bahsi geçen bölgede “yayla kentler” ve “dev evleri” gibi diğer
arkeolojik verilerin de varlığından bahseder (Belli 2008c: 78-81).
827
Belli 2008b: 31.

218
geçerlidir. Dolayısıyla bu dönemde artık Güney Kültürü’nün açık renk keramik
gelenğinden etkilenilmiş ve Kuzey Kültürü’nün göstergelerinden sayılabilecek
koyu yüzlü (koyu kahve, gri, siyah) keramik geleneği etkisini kaybetmeye
başlamıştır. Zira Erken Demir Çağ döneminde Kuzey kültürünün sınırlarının daha
da kuzeye çekildiğini ve sadece Erzurum ve Iğdır bölgeleriyle sınırlı kaldığını
söyleyebiliriz. Erken Demir Çağ’da ortaya çıkan bu yeni gelenek her ne kadar
Güney Kültürü gibi açık renk keramik geleneğine sahip olsa da, Güneydoğu
Anadolu’da görülen Asur etkili keramik kültüründen daha farklıdır ve daha çok
yerel bir kültür olarak tanımlanmaktadır. Nitekim bu yeni Erken Demir Çağ
kültürü Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki birçok merkezi etkisi altına almıştır.

d- Güneydoğu Anadolu

Doğu Anadolu Bölgesi’nden Toros Dağları ile ayrılan Güneydoğu Anadolu


Bölgesi’nde varolan kültürlerin Doğu Anadolu bölgesi ile benzerlik göstermediği
ve Toros Dağları silsilesinin bu iki bölgeyi kültürel anlamda da ikiye böldüğü
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Güneydoğu’yu Doğu Anadolu ile aynı kültür bölgesi
içinde değerlendirmek mümkün değildir. Buna göre Kuzey Kültürü olarak
adlandırdığımız kültürün hakim olduğu bölgeler çoğunlukla Transkafkasya,
Kuzeybatı Đran ve tüm Doğu Anadolu bölgesini içine alırken Güneydoğu bu
kültür bölgesinin dışında kalmaktadır828. Orta Fırat ve Dicle bölümleri olarak iki
ayrı alt bölgeye ayrılan Güneydoğu’da bu iki bölgenin sınırını bölgenin ortasında
bulunan Karacadağ üzerinden çizilen kuzey-güney yönlü bir hat
belirlemektedir829. Dicle bölgesi de kendi içinde Yukarı ve Orta Dicle bölgeleri
olarak ikiye ayrılabilir. Dicle ile Batman nehirleri arasında kalan bölge “Yukarı
Dicle”; Cizre Ovası, Garzan ve Botan Vadileri ise “Orta Dicle Bölgesi” olarak
değerlendirilmektedir. Orta Fırat bölümü ise özellikle Karababa Baraj alanını
içine almakta ve bu alan Karababa Havzası olarak adlandırılmaktadır. Öte yandan
aynı bölge için Aşağı Fırat Havzası terimi de kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu

828
Kuzey ve güney kültür bölgesi olarak adlandırdığımız kültür bölgeleriyle ilgili ayrıntılı bilgi I.
Bölüm’de detaylı olarak ele alınmıştır.
829
Atalay – Mortan 1997: 260.

219
bölgedeki çalışmaları Aşağı Fırat Havzası, Yukarı Dicle Bölgesi/Vadisi ve Orta
Dicle bölgesi olmak üzere başlıca üç ayrı alanda değerlendirmek mümkündür.

Akeramik Neolitik dönemden itibaren yerleşime sahne olan Güneydoğu,


insanlığın yerleşik yaşama geçtiğini gösteren çok sayıda höyüğü barındıran
önemli Neolitik kültür bölgelerinden biridir. Söz konusu bölgenin yerleşik
düzendeki tarımcı karakteristiği, onu, yarı-göçebe hayvancı karaktere sahip Doğu
Anadolu bölgesinden ayıran en önemli özelliktir. Neolitik dönemde Güneydoğu
ve Elazığ-Malatya bölgesinde benzer bir kültür hakimdir ve bu iki bölgenin
etkileşim haline olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Her ne kadar bölgedeki
Neolitik dönem kültürü yerel bir kültür olarak tanımlansa da830, Kalkolitik
döneme gelindiğinde Mezopotamya’nın etkisinin yoğun olarak hissedildiği ve
Geç Kalkolitik dönemden itibaren bu bölgenin artık Uruk kolonisi haline geldiği
önerilmektedir. Geç Kalkolitik dönemin en erken evresini Coba Kaseleri olarak
adlandırılan el yapımı ve organik katkılı keramikler, ikinci evresini ise Amik F
tabakasında görülen saman yüzlü ve el yapımı Saman Yüzlü Mallar (Chaff Faced
Ware) keramikler temsil etmektedir831. Karababa Havzası’ndaki Hayaz Höyük ve
Fırat Nehri üzerinde yer alan Hacınebi Höyük’ten elde edilen radyokarbon
tarihlere göre bu erken evre M.Ö. 4100-3700 yılları arasına tarihlenmektedir832.
M.Ö. 4. binyılın ikinci yarısından itibaren ise saman yüzlü keramikler ile çark
yapımı Uruk keramikleri bir arada görülmektedir. Buna göre Güneydoğu Anadolu
bölgesindeki birçok yerleşim yerinin Uruk kültürüyle yakın ilişki içinde olduğu
söylenebilir. Hassek Höyük (Kat 5), Kurban Höyük (Kat VI A) ve Samsat (Kat
XX-XXVII) gibi kazı yerlerinde bu ilişkiyi doğrulayan çok sayıda Uruk tarzı
çanak çömlek ele geçmiş ve bunlar M.Ö. 3400-3200/3100 arasına
tarihlendirilmiştir833. Yine son yıllarda H. Sağlamtimur başkanlığında yürütülen
Siirt-Başur Höyük kazılarından ele geçen çok sayıda Uruk keramiği Siirt
bölgesinde bu bağlantıyı doğrulayan bir diğer yerleşim yeri olarak karşımıza

830
Ayrıntılı bilgi için bakınız: M. Özdoğan, “Bazı Genellemeler-Öngörüler”, Anadolu’da
Uygarlığın Doğuşu ve Avrupa’ya Yayılımı. Türkiye’de Neolitik Dönem. Yeni Kazılar, Yeni
Bulgular, Đstanbul, 2007: 441-457.
831
Abay 2006: 26.
832
Abay 2006: 26.
833
Lupton 1996: 43-54, 60-61.

220
çıkmaktadır834. Bu tür verilerden yola çıkarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin
söz konusu dönemde Uruk kolonistleri tarafından iskan edildiği öne
sürülmektedir835. Erken ve Geç Kalkolitik dönemlerde Güneydoğu’daki kültürler
her ne kadar Van ve Elazığ- Malatya gibi kuzeydeki bölgelerle etkileşmiş olsa da,
söz konusu etkileşim daha kuzeyde varolan kültürü tamamen etkisi altına
alamamıştır. Özellikle Erzurum, Kars ve Ağrı bölgesinde siyah yüzlü
keramiklerin hakim olduğu bir keramik geleneğiyle temsil edilen farklı bir
Kalkolitik kültür hakimdir. Dolayısıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin
Kalkolitik dönemden itibaren Doğu Anadolu’dan ayrı bir kültürel süreç içinde
olduğu açıktır. Ancak söz konusu ayrılığın tamamen birbirinden kopuk olduğunu
düşünmek hatalı olur. Nitekim yakın zamana kadar bölgede varolan aşiretler bu
iki bölgenin etkileşim şablonunu açıkça ortaya koymaktadır. Kış mevsimini Urfa,
Mardin, Beşiri, Silvan, Batman gibi Güneydoğu ovalarında geçiren aşiretler,
havaların ısınmasıyla birlikte ilkbahar başlarında kuzeydeki yaylalara doğru göç
ederler. Kuzeydeki yaylalar arasında Van Gölü çevresi, Muş, Bingöl, Erzincan ve
Ağrı yaylaları sayılabilir836. Buna göre göçebe aşiretlerin çoğunun kışlağının
Güneydoğu topraklarında olduğu ve bunların bu bölgede sabit iskanlar kurdukları
anlaşılmaktadır. Nitekim Güneydoğu Anadolu bölgesinin bu türdeki yerleşik
iskan politikasının erken dönemlerden itibaren varolduğu anlaşılmaktadır.

Erken Tunç Çağlar’a gelindiğinde Güneydoğu Anadolu Bölgesi Doğu Anadolu


Bölgesi’nden yine farklı bir kültürel alan içinde kalmaktadır. Tüm Doğu Anadolu
kuzey kültürü olan Erken Transkafkasya kültürünün kontrolü altına girerken,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi çoğunlukla Kuzey Mezopotamya kültürlerinin etkisi
altında kalmıştır. Yukarı Fırat bölgesinde bulunan Elazığ-Malatya bölgesinde
Erken Transkafkasya kültürünün etkisi görülürken Adıyaman ve Urfa illerini
kapsayan Karababa Havzası’nda herhangi bir değişim görülmez. Bu bölgede
Erken Tunç Çağ I döneminde, Geç Kalkolitik dönemden itibaren var olan Geç
Saklı Astar Bezemeli Mallar (Reserved Slip Ware) ve Basit Mallar (Plain Simple

834
H. Sağlamtimur ile kişisel görüşme.
835
Frangipane 2000, 439.
836
Beşikçi 1969: 33-34; Beşikçi 1969: 35.

221
Ware) olarak adlandırılan keramik gelenekleri hakimdir837. Nitekim bu dönem E.
Abay tarafından Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde “bölgeselleşme”nin ortaya
çıktığı dönem olarak tanımlanmıştır838. Erken Tunç Çağ II döneminden itibaren
ise bölgede Karababa Boyalıları ve Suriye kökenli Metalik mallar görülmeye
başlar. Bu iki mal grubunun hem Suriye’deki yerleşim yerlerinde hem de
Karababa bölgesinde ele geçmiş olması ETÇ II döneminde söz konusu iki
bölgenin etkileşim halinde olduğunu göstermektedir839. Erken Tunç Çağ III
dönemine gelindiğinde ise, az sayıda da olsa Karababa Boyalıları, Saklı Astar
Bezemeli Mallar ve Metalik Mallar devam eder. Ancak Saklı Astar Bezemeli
Mallar ile Boyalı Malların üretiminin büyük oranda sona erdiği anlaşılmaktadır.
Bu keramik geleneklerinin az sayıda da olsa devamına ilişkin en önemli kanıt
Titriş Höyük’ten elde edilmektedir. Yukarıda bahsedilen mallar dışında bölgenin
Erken Tunç Çağ III dönemine damgasının vuran keramik gelenekleri arasında ise
Leke Astarlı Mallar (Smeared Wash Ware), Boya Bant Bezemeli Mallar (Band
Painted Ware) ve Tarak Bezemeli Mallar (Combed Wash Ware) sayılabilir840.
Fırat Nehri boyunca yukarıda sözü edilen keramik gelenekleri görülürken, Dicle
Nehri boyunca Mardin’den Diyarbakır bölgesine kadar olan bölgede ise Nineve V
keramik geleneğinin hakim olduğu anlaşılmaktadır. Erken Tunç Çağ I
döneminden itibaren bölgede varlık gösteren Nineve V keramikleri ETÇ I’de
Basit Mallarla birarada görülürken, ETÇ II’den itibaren Metalik Mallarla birlikte
görülmeye başlamıştır841.

Sonuç olarak Erken Tunç Çağ’larda Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde çoğunlukla


Suriye ve Kuzey Mezopotamya etkisinin hakim olduğu dikkati çekmektedir.
Yukarı Fırat bölgesinde kuzey etkisi olarak tanımladığımız Erken Transkafkasya
kültürünün etkisini görmek mümkünken, Orta ve Aşağı Fırat Havzası (Karababa
Havzası) ile Yukarı ve Orta Dicle bölgelerinde kuzey kültürünün etkili olamadığı
ve bu bölgelerde Kalkolitik dönemden itibaren varolan Suriye ve Mezopotamya
etkili geleneklerin hakim oluğu anlaşılmaktadır. Ancak bölge her ne kadar
837
Abay 2006: 27.
838
Abay’ın “Bölgeselleşme” tanımıyla ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: Abay 2006: 25-32.
839
Suriye kökenli Metalik malların ETÇ II’den itibaren ortaya çıktığı tartışmasız kabul
edilmektedir (Abay 2006: 27).
840
Abay 2006: 27.
841
Algaze ve diğerleri 1991: 196.

222
Mezopotamya kültürlerinin etkisi altında kalsa da, E. Abay bölgede oluşan
kültürlerin kendi içindeki “bölgeselleşme” eğilimlerine dayanarak bölgede içsel
dinamiklerin de etkili olduğunun altını çizmiştir842.

Orta Tunç Çağ’da gerek Doğu Anadolu’da, gerekse Güneydoğu Anadolu’da


olmak üzere Yakındoğu’nun genelinde ortaya çıkan boyalı keramik geleneği
hakimdir. Bu dönemde Kuzey Mezopotamya’nın doğal bir uzantısı konumunda
olan Güneydoğu Anadolu bölgesinde homojen bir siyasi, etnik veya kültürel bir
oluşum gözlenmez. Bu süreçte arkeolojik materyal olarak “Dark Rimmed Orange
Ware” (Koyu Renk Ağızlı Portakal Mallar), “Red Brown Wash Ware” (Kızıl
Kahve Boya Astarlı Mallar) ve “Habur Çanak Çömleği” gibi herhangi bir siyasi
oluşumla ilişkilendirilmeyen keramik gelenekleri karşımıza çıkmaktadır843.

M.Ö. 16. yüzyıl itibariyle ise Güneydoğu Anadolu bölgesinde hakim güç olan
Mitanni devletinin hâkimiyeti altındaki bölgelerde, Mitanni ile bağlantılı görülen
arkeolojik malzemelerden biri olan Nuzi Keramiği görülmektedir844. Ayrıca bu
dönemde Mitanni-Orta Asur çanak çömleğinin de varolduğu bilinmektedir845.

Geç Tunç Çağ’da ise Güneydoğu Anadolu Bölgesi Orta Asur Devleti’nin etksi
altında kalmıştır. Geç Tunç Çağ başlarında Yukarı Dicle Havzası, Mitanni
Devleti’nin çöküşünü izleyen Asur Đmparatorluğu döneminde önemli bir rol
oynamıştır. II. Asurnasirpal dönemine ait yazıtlarda, M.Ö. 13. yüzyıl başlarında
Orta Asur Devleti’nin Yukarı Dicle Havzası’na kadar yayıldığından, I. Adad
Nirari (M.Ö. 1295-1274) ve I. Salmanasar’ın (M.Ö. 1274-1234) Mitanniler’in
başkenti Ta’idu’yu 846 zapt ettiklerinden bahsedilmektedir. I. Tiglath Pileser
döneminden (M.Ö. 1114-1076) sonra ise Asur Devleti zayıflama dönemine (M.Ö.

842
Abay 2006: 29.
843
Ayrıntılı bilgi için bakınız: A. Özfırat, Üçtepe II. Tunç Çağları. Kazı ve Yüzey Araştırmaları
Işığında, Đstanbul, 2005.
844
Ayrıntılı bilgi için bakınız: D. Oates- J. Oates- H. McDonald, Excavations at Tell Brak 1: The
Mitanni and Old Babylonian Periods, (ed. D. Oates- J. Oates- H. McDonald), London, 1997.
845
Ayrıntılı bilgi için bakınız: P. Pfälzner, Mittanische und Mittelassyrische Keramik, Berlin, 1995.
846
Ta’idu/ Tudi/ Üçtepe I. Salmanasar döneminde başkent olmuş ve Asur kralları bu bölgeden
Urartu üzerine seferler düzenlemiştir (Karg 1999: 241; Matney- Roaf- MacGinnes 2002: 519).

223
1050-900) girmiştir847. M.Ö. 9., 8. ve 7. yüzyıllarda ise bölge Yeni Asur
Devleti’nin etkisi altına girmektedir848.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki Erken Demir Çağ sürecinde ise özellikle


Yukarı Dicle Bölgesi’nde yoğun olmak üzere yerel bir Erken Demir Çağ
kültürünün varlığından bahsedilmektedir. Nitekim söz konusu yerel kültürü yivli
keramiklerle özdeşleşmektedir. Bu konudaki verilerin elde edildiği merkezleri
detaylı olarak incelemeden önce bölgedeki araştırma tarihçesiyle ilgili genel bir
bilgi verilebilir. Bölgedeki ilk tarihi çalışmalar, 1861-1863 ve 1866 yıllarında
Đngiliz başkonsolosu J. G. Taylor tarafından gerçekleştirilmiştir849. Taylor, ilk
olarak 1862 yılında Diyarbakır’ın kuzeydoğusundaki Eğil’i ziyaret etmiş ve
burada bir Yeni Asur kaya kabartması bulmuştur. 1865 yılında da bu kez
Diyarbakır’ın 40 km. doğusunda bulunan Üçtepe (Kurh) ören yerini ziyaret etmiş
ve burada bölgenin en bilgilendirici tarihi kaynaklarından sayılan ve Yeni Asur
yazısıyla yazılmış olan iki önemli Asur stelini bulmuştur850. Daha sonra, 1898-
1900 yıllarında ise C. F. Lehmann-Haupt ve W. Belck, bölgede kapsamlı
araştırma gezileri gerçekleştirmişlerdir. Söz konusu araştırmacılar özellikle de
Diyarbakır’ın kuzeyi ile ilgilenmişlerdir. Belck’in ilgi alanı Klasik dönem
yerleşmeleri ve Ksenophon’un izlediği güzergah olmasına rağmen araştırmalar
sırasında Birklinçay kabartma ve yazıtları ile kalesinin yerlerini de gösteren
ayrıntılı bir kroki yapmıştır851. Lehmann-Haupt ise buradaki 5 yazıtın ilk
transkripsiyonunu yapmıştır852. Ayrıca bu geziler sırasında Lehmann-Haupt
Çattepe’yi, Belck de Diyarbakır’ın kuzeydoğusundaki Pir Hüseyin adlı ören

847
Matney- Roaf- MacGinnes 2002: 519.
848
Matney- Roaf- MacGinnes 2002: 520.
849
Ayrıntılı bilgi için bakınız: J. G. Taylor, “Travels in Kurdistan, with Notices of Sources of the
Eastern and Western Tigris, and Ancient Ruins in their Neighbourhood”, Journal of Royal
Geographical Society 35, 1865: 21-58; J. G. Taylor, “Journal of a Tour in Armenia, Kurdistan and
Upper Mesopotamia, with Notes of Researches in the Deyrsim Dagh in 1866”, Journal of Royal
Geographical Society 38, 1868: 281-361.
850
Birisi Asur kralı II. Asurnasirpal’e, diğeri ise III. Salmanasar’a ait olan ve şu anda Londra’daki
British Müzesi’nde bulunan bu steller “Kurh Monalitleri” olarak bilinmektedir (Köroğlu 1998: 2).
851
Ayrıntılı bilgi için bakınız: W. Belck, “Aus den Berichten über die armenische Expedition”,
ZfE 31, 1899: 236-275; W. Belck, “die Keil-Inschriften in der Tigris-Quellgrotte und über einige
andere Ergebnisse der armenischen Expedition”, ZfE 32, 1900: 443-466.
852
Ayrıntılı bilgi için bakınız: C. F. Lehmann-Haupt, “Der Tigris-Tunnel”, ZfE 33, 1901: 226-245;
C. F. Lehmann-Haupt, Armenien Einst und Jetzt, I, Berlin, 1910; C. F. Lehmann-Haupt, Armenien
Einst und Jetzt, II/I, Berlin, 1926.

224
yerinde Akkadlı Naramsin’in yazıtını bulmuştur853. Hemen ardından 1907 yılında
ise A. T. Olmstead, Dicle Nehri kıyısındaki höyüklerde araştırmalar yapmış ve
buradaki Asur varlığını tespit etmiştir854.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 1900’lü yılların ilk çeyreğinde gerçekleştirilen


araştırmalardan sonra uzun bir süre herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Ancak 40
yıl sonra K. Kökten, Bismil, Silvan ve Ergani ilçelerinde incelemelerde
bulunmuştur. 1963 ve 1964 yıllarında ise R. J. Braidwood ve H. Çambel
başkanlığında Đstanbul ve Chicago üniversiteleri ortak olarak bu bölgede
çalışmalara başlamış ve bu çalışmalar Diyarbakır-Batman-Siirt bölgesinde
Çayönü ve Girikhacıyan gibi önemli kazılarla ve I. Caneva’nın Yayvantepe/ Til
Huzur’daki sondajlarıyla sonuçlanmıştır855.

1980’li yıllara gelindiğinde ise K. Kesler bölgenin tarihi coğrafyası üzerine


ayrıntılı çalışmalarda bulunmuş ve Üçtepe’yi eski Ta’idu şehriyle
özdeşleştirmiştir856. Ancak daha sonraki kaynaklarda bu yerleşim Charcha
(Kurh/Kerh) olarak tanımlanmıştır. 1988 yılında da Đstanbul Üniversitesi’nden V.
Sevin Üçtepe’de arkeolojik kazılara başlamıştır857. Aynı yıl Ankara
Üniversitesi’nden de H. Erkanal Mardin’deki Girnevaz’da kazılara başlamış ve
1991 yılına kadar çalışmalara devam etmiştir858. G. Algaze ve M. Rosenberg
tarafından yapılan yüzey araştırmaları da aynı dönemde başlatılmış ve bu
çalışmalar bugün B. Parker tarafından özetlenmiştir859.

Yukarıda da belirtildiği gibi Güneydoğu Anadolu Bölgesi “Orta Fırat” ve “Dicle”


bölümleri olmak üzere iki ayrı bölümden oluşmaktadır. Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde kazısı yapılan merkezleri incelemeye, bu bölgelerden biri olan Orta
Fırat Bölgesi’nden başlanabilir. Orta Fırat bölümü daha önce belirtildiği gibi
853
Karg 1999: 237-238.
854
Köroğlu 1998: 3. Ayrıntılı bilgi için bakınız: A. T. Olmstead, “The Calculated Frightfullness of
Ashur Nasir Apal”, JAOS 38, 1918: 209-263.
855
Köroğlu 1998: 3; Karg 1999: 238.
856
Ayrıntılı bilgi için bakınız: K. Kessler, Untersuchungen zur historischen Topographie
Nordmesopotamiens nach keilschriftlichen Quellen des 1. Jahrtausends v. Chr., Tübinger Atlas
des Vorderen Orients, Beih., Reihe B Nr. 26, Wiesbaden 1980.
857
Ayrıntılı bilgi için bakınız: V. Sevin, Excavations at Üçtepe- Üçtepe Kazıları, Đstanbul 1989.
858
Ayrıntılı bilgi için bakınız: H. Erkanal, “Girnavaz”, Mitteilungen der Deutchen Orient-
Gesellschaft 120, 1980: 139-152.
859
Karg 1999: 238.

225
Karababa Baraj alanını içine almakta ve bu alan Karababa Havzası olarak
adlandırılmaktadır. Öte yandan aynı bölge için Aşağı Fırat Havzası teriminin de
kullanıldığı bilinmektedir. “Aşağı Fırat Projesi” kapsamında 1978 ve 1979
yıllarında gerçekleştirilen çalışmalarda Hassek, Tille, Horiskale, Ancoz, Lidar,
Samsat ve Hayaz olmak üzere çok sayıda merkez tespit edilmiştir. 1977 yılında
M. Özdoğan tarafından yapılan yüzey araştırmasına göre Samsat, Horis Kale ve
Lidar’dan Erken Demir çağ yivli çanak çömleklerinin ele geçtiği
anlaşılmaktadır860. Bu bölgede yer alan merkezlerden yalnızca Lidar Höyük’te ve
Tille Höyük’te sağlam bir Demir Çağ tabakası bulunmaktadır. Buna biri olan
Lidar Höyük’te ise Erken Demir Çağı’a tarihlenen tabakada yivli keramiklerin ele
geçtiği bilinmektedir. Urfa’nın 50 km. kuzeybatısında yer alan ve Bozova ilçesi
sınırlarında bulunan Lidar Höyük, 1979-1987 yıllları arasında H. Hauptmann
başkanlığında bir ekip tarafından kazılmıştır861. Lidar Höyük’teki tabakalanma ve
radyokarbon tarihleme şu şekildedir862:

<6c1> : M.Ö. 850-800 (Orta Demir Çağ- Yivli keramik yok)

<6c2> : M.Ö. 900-850 (Yivli keramik yok)

<6d> : M.Ö. 980-900 (Erken Demir Çağ- Yivli keramik, Hitit keramiği)

<6e1> : M.Ö. 1040-980 (Erken Demir Çağ- Yivli keramik, Hitit keramiği)

<6e2> : M.Ö. 1110-1040 (Erken Demir Çağ- Yivli keramik, Hitit keramiği)

<7> : M.Ö. 1200-1110(Geç Tunç Çağ- Hitit keramiği)

Söz konusu tabakalanmaya göre Lidar Höyük’teki <6e2>, <6e1> ve <6d>


tabakalarında yivli keramikler ele geçmiştir863. Lidar Höyük’ten ele geçen Demir
Çağ keramiklerini doktora konusu olarak çalışan U. Müller, Lidar Höyük’teki
Erken Demir Çağ tabakalarından yivli keramik ele geçmesine rağmen, Orta Demir

860
Özdoğan 1977: Lev. 88/54, 78/7, 96/10.
861
Hauptmann 1987: 249; Müller 1999a: 123.
862
Müller 1999b: 404; Müller 2003: 138.
863
Müller 1999b: Abb.5/ BB01, BB02, BB03; Abb.8/ BB01, BB02; Abb.11/ BB03, BB06, BB08.

226
Çağ tabakasında yivli keramiğin bulunmadığını ifade etmiştir. Buna göre Lidar
Höyük’teki yivli keramikler M.Ö. 1100-900 arasına tarihlenmektedir864.

Aşağı Fırat bölgesinde yer alan diğer merkez ise Tille Höyük’tür. Ancak buradaki
çalışmalar Tille Höyük’ten ele geçen yivli keramiklerin Orta Demir Çağı’na yani
M.Ö. 8. yüzyıla tarihlendiğini göstermektedir865. Dolayısıyla söz konusu merkez,
Orta Demir Çağ bölümünde Güneydoğu Anadolu Bölgesi için ayrı bir
değerlendirme yapılmayacağı için bu bölümde ele alınmıştır.

Adıyaman il sınırları içinde bulunan Tille Höyük 1980 ve 1990 yılları arasında D.
French başkanlığında bir ekip tarafından kazılmıştır. Tille Höyük’teki çalışmalar
buradaki Demir Çağ tabakasının 10 adet mimari evresi (I-X) olduğunu ortaya
koymuştur. Geç Tunç Çağ yangın tabakasının hemen üzerinde bulunan ve Period I
olarak adlandırılan Erken Demir Çağ tabakasında (Level I-III) güçlü bir Hitit
keramiği ile birlikte yeni bir tür olan boyalı keramik geleneği görülmektedir. Geç
Tunç Çağ’ın yangın tabakasından elde edilen radyokarbon tarihler M.Ö. 12.
yüzyıla işaret etmektedir. Dolayısıyla bu tabakanın hemen üzerinde bulunan
Erken Demir Çağı M.Ö. 12. ve 10. yüzyıllar arasına tarihlenmekte ve söz konusu
tabakadan elde edilen keramik buluntular arasında yivli keramiklerin ele
geçmediği anlaşılmaktadır866. Ancak Period I’in hemen üzerinde bulunan Period
II ise Orta Demir Çağı’na tarihlenmekte ve Tille Höyük’teki IV. ve V. tabakaları
içermektedir. Kazıcısı tarafından M.Ö. 9. ve 8. yüzyıllara tarihlenen bu
tabakaların çok sayıda yivli keramik içerdiği rapor edilmiştir867. Dolayısıyla Tille
Höyük’teki yivli keramikler Erken Demir Çağ yerine Orta Demir Çağı’na
tarihlenmektedir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin diğer bölümü olan Dicle bölgesindeki


araştırmalar ise Aşağı Fırat bölümündeki araştırmalara nazaran daha fazla
sayıdadır. Söz konusu bölgede kazısı yapılan merkezlerden ilki Diyarbakır’da
bulunan Üçtepe’dir. Bismil’in 10 km. batısında yer alan Üçtepe, 350x400x35/40

864
Müller 2003: 139, Fig. 2.
865
Blaylock 1999: 267; Müller 2003: 139.
866
Blaylock 1999: 263-267; Müller 2003: 138.
867
Blaylock 1999: Fig. 3/ 1-17; Müller 2003: 138-139, Fig. 2.

227
metrelik ölçüsüyle Dicle’nin güney kıyısındaki en büyük ve en dikkat çeken
höyüklerden biridir. 1988- 1992 yılları arasında V. Sevin başkanlığında kazılan868
Üçtepe höyüğünün tabakalanması şu şekildedir869:

1. ve 4. tabakalar arası: Roma

5. ve 6. tabakalar: Helenistik

7. ve 8. tabakalar: Yeni Asur

9. tabaka: Orta Asur

10. tabaka: Orta Tunç ? – Geç Tunç Çağ

11. tabaka: Orta Tunç Çağ (Koloni Çağı)

12. ve 13. tabakalar: Erken Tunç Çağ

Üçtepe’nin Orta Asur evresine ait tabakalarda ortaya çıkarılan keramikler arasında
Erken Demir Çağ’ın tipik yivli keramiklerine rastlanmadığı anlaşılmaktadır. Buna
karşın Üçtepe’nin Yeni Asur Dönemi tabakalarından ele geçen keramikler
arasında yivli keramiklerin bulunduğu ifade edilmiştir870. Köroğlu, söz konusu
yivli çanak çömleğin Yeni Asur Dönemi yerli keramikleriyle bir arada ele
geçtiğini ve bunların kuzeyden geldiğini belirtmiştir871. Nitekim tarafımızdan
görülen Üçtepe malzemesi içinde tespit edilen 1 adet yivli çanak parçası tez
çalışmamıza eklenmiştir872 (Lev. CLVIIIb).

Dicle bölgesindeki son dönem çalışmaları ise 1998 yılında ODTÜ- Tarihsel Çevre
Araştırma Merkezi’nin (TAÇDAM), Ilısu ve Kargamış Baraj Gölleri Altında

868
Ayrıntılı bilgi için bakınız: V. Sevin, “1988 Yılı Diyarbakır/ Üçtepe Kazısı”, XI. Kazı Sonuçları
Toplantısı I, Ankara, 1990: 103-123; V. Sevin, “1991 Yılı Diyarbakır Üçtepe Höyüğü Kazıları”,
XIV. Kazı Sonuçları Toplantısı I, Ankara, 1993: 175-191; V. Sevin, “1992 Yılı Diyarbakır Üçtepe
Höyüğü Kazıları”, XV. Kazı Sonuçları Toplantısı I, Ankara, 1994: 399-416.
869
Köroğlu 1998: 27.
870
Söz konusu yivli keramikler az sayıdadır ve sadece 3 parça ile temsil edilmektedir (Köroğlu
1998: 41).
871
Köroğlu 1998: 41, resim 9/21-23.
872
Van Yüzüncüyıl Üniversitesi labaratuvarında bulunan Üçtepe malzemesini görme şansını veren
V. Sevin ve A. Özfırat’a içten teşekkür ederim.

228
Kalacak Arkeolojik Kültür Varlıklarını Kurtarma Projesi kapsamında yürütülen
yoğun survey ve arkeolojik kazılardan oluşmaktadır. Ilısu Barajı altında kalacak
olan merkezler Siirt ve Batman illerini; Kargamış Barajı altında kalacak olan
merkezler ise Birecik ve Kargamış bölgesini kapsamaktadır. Söz konusu
araştırmalar sırasında Orta Asur Dönemi verilerinin elde edildiği çok sayıda
merkez tespit edilmiştir.

Ilısu Barajı altında kalacak olan merkezler arasında en önemli ve en büyük


boyutlu olan höyüklerden biri Ziyaret Tepe’dir. 1997 ve 1999 yılları arasında
gerçekleştirilen yüzey araştırması sonucunda toplanan keramiklerden yola
çıkılarak Ziyaret Tepe’nin tabakalanmasında Erken Demir Çağ tabakasının var
olduğu tespit edilmiştir873. Söz konusu yüzey araştırması sırasında toplanan
keramiklerin 1998 yayınına eklenenleri arasında tez konumuzu oluşturan yivli
çanakların bulunduğu dikkati çekmektedir874. 1999 yılı yüzey araştırması
sonuçlarının yayınlandığı makaleye ise yivli keramiklerle ilgili herhangi bir
çizimin eklenmediği anlaşılmaktadır875. 2000 yılından itibaren T. Matney
başkanlığında bir ekip tarafından kazılmaya başlanan Ziyaret Tepe’de, 2000 yılı
kazı çalışmaları A, B, C, D ve E olmak üzere beş ayrı alanda yürütülmüştür.
Bunlardan sadece D açması Aşağı Şehir’dedir. Yukarı Höyük’teki açmalardan biri
olan E Alanı, Ziyaret Tepe’de tabakalanmanın en iyi elde edildiği alandır. Bu
alandaki çalışmalar, söz konusu alanın M.Ö. 2. binyıl ortasından M.Ö. 1. binyıl
ortasına kadar (M.Ö. 2000-700) olan dönemi kapsadığını ortaya koymuştur876.
Yukarı Höyük’ün doğu yamacında yer alan E Alanı’ndaki 2000 yılı kazılarında,
Orta Asur çanağının bulunduğu düzlemi tahrip eden bir depo çukurunun içinden
Erken Demir Çağı’nın tipik yivli kaselerinin ele geçtiği belirtilmiştir. Söz konusu
çanakları “gri mal” olarak tanımlayan Matney, bu tip kapların M.Ö. 11. yüzyıl
başları ile 9. yüzyıl başları arasındaki Asur egemenliği ile ilgili boşluğa işaret
ettiğini ifade etmiştir877. Ziyaret Tepe’deki 2001 yılı çalışmalarının sonucunda ise
buradan ele geçen Erken Demir Çağ çanak çömlekleri arasında dar ağızlı, yivli ve
873
Matney 1999: 311; Matney 2001: 552.
874
Matney 1998: Fig. 7-1, 2, 3, 4.
875
Matney- Somers 1999: 203-219.
876
Matney- Roaf- MacGinnes 2002: 521, 523-524; Matney 2003: 236; Matney- Roaf- MacGinnes-
McDonald 2004: 392.
877
Matney- Roaf- MacGinnes 2002: 519-520, 524; Matney 2004: 166.

229
dalga bezemeli çömleklerin ve içe dönük ağızlı yivli çanakların yer aldığı
belirtilmiştir. Bu tür el yapımı çanakların hamurlarının pişirme kabı özelliğinde
olduğu ve ince bitki ve mineral katkısından oluştuğu ifade edilmiştir. Siyah-
kahverengi açkılı örnekler yanında yoğun bitki katkılı sarımsı hamurlu örneklerin
de bulunduğu belirtilmiş878 ve bu tür keramiklerin güney ile ilişkisinin
olmadığının altı çizilmiştir879. Her ne kadar bu tür keramiklerden bahsedilse de
gerek 2000, gerekse 2001 kazı raporlarında keramiklerle ilgili herhangi bir çizim
veya fotoğraf yayınlanmamıştır. Nitekim 2000 ve 2001 yılı kazı sezonlarına ait
sonuçların derlenerek tekrar ele alındığı 2002 ve 2003 yıllarındaki makalelerde
yayına eklenen çizimlerde de bahsi geçen yivli keramiklerin yer almadığı
anlaşılmıştır880. Ziyaret Tepe’nin 2003 ve 2004 yılı kazı sezonunun
değerlendirildiği yayında ise çok sayıda yivli çanak çizimi yayına eklenmiştir881.
Söz konusu yayınlarda 169 parçadan oluşan el yapımı Erken Demir Çağ yivli
keramiklerinin hamur katkısına göre 6 gruba ayrıldığını belirtmişlerdir882. Nitekim
tarafımızdan Ziyaret Tepe’nin bir kısım yivli kapları görülmüş ve fotoğrafları
çekilmiştir883 (Lev. CLIX).

Ilısu Baraj alanında bulunan bir diğer merkez Gre Dimse’dir. Diyarbakır’ın
Bismil ilçesinde, Batman ilinin 15 km. güneybatısında yer alan Gre Dimse N.
Karg tarafından 1999 ve 2000 yıllarında olmak üzere 2 sezon kazılmıştır. 1999
yılı çalışmalarında bir mezar ortaya çıkarılmıştır. Sırt üstü yatmış bir erkek
iskeletine ait olan ve “Savaşçı Gömüsü” olarak tanımlanan bu mezarda iskeletin
ayak ucunda büyük olasılıkla bir köpeğe ait olan bir hayvan iskeletinin ortaya
çıkarıldığı belirtilmiştir. Savaşçının yanında 70 cm. uzunluğunda bir demir kılıç,
altı adet demir okucu ve parmaklarının birinde bir demir yüzük ortaya
çıkarılmıştır884. Savaşçının başına yakın bir yerde ise yivli bir çanakla kapatılmış
tüm bir çömlek tespit edilmiştir. Söz konusu çömlek dip kısmına kadar kırmızımsı

878
Matney- Roaf- MacGinnes- McDonald 2004: 396.
879
Matney- Roaf- MacGinnes- McDonald 2004: 398.
880
Matney vd. 2002: 47-89; Matney vd. 2003: 175-221.
881
Matney- Rainville 2005: Fig. 4- 2, 3, 4, 5, 7; Fig. 5- 17, 18, 19, 20; Matney- Rainville 2006:
Fig. 4.
882
Matney- Rainville 2006: 119.
883
Ziyaret Tepe’de ortaya çıkarılan yivli keramiklerin bir kısmını görme şansı veren T. Matney ve
K. Köroğlu’na teşekkür ederim.
884
Karg 2001: 648.

230
kahverenginde boyalı bir bezemeyle bezenmiştir885. Bu çömleğin ağzına
kapatılmış olan el yapımı yivli çanağın grimsi kahverenginde olduğunu ve ağız
kenarının altında üç sıra yatay yiv olduğunu belirten Karg, bu tür yivli kapların
Doğu Anadolu’nun Erken Demir Çağı’nda yaygın olduğunu ifade etmiştir.
Nitekim Karg, K. Bartl’ın Norşuntepe’deki Erken Demir Çağ katmanlarını M.Ö.
12. yüzyılın ortasından 11. yüzyılın sonuna/ 10. yüzyılın ortasına uzanan bir tarih
önermesinden yola çıkarak söz konusu gömüyü M.Ö. 1150-1000/950 arasına
tarihlemiştir886. Ayrıca Karg, Güneydoğu Anadolu bölgesinin Erken Demir Çağı
için “Erken Yeni-Asur Dönemi” terimini kullanmayı uygun görmüş ve söz konusu
dönemi M.Ö. 12. ve 10. yüzyıllar arasına yerleştirmiştir887. Savaşçı gömüsü olarak
adlandırılan alan dışında, 2000 yılı kazı sezonunda da bazı açmalardan bu tür yivli
çanak parçaları ele geçmiştir. 2000 yılı kazı raporuna eklenen fotoğraflarda söz
konusu kapların grimsi kahverenginde alacalı oldukları anlaşılmaktadır888. Sonuç
olarak Gre Dimse yerleşim yeri de Ziyaret Tepe gibi yivli çanak çömleklerin ele
geçtiği merkezler arasında yer almaktadır.

Ilısu Barajı alanıda yer alan bir diğer merkez Salat Tepe’dir. T. Ökse
başkanlığında bir ekip tarafından 1998 ve 1999 yıllarında yüzey araştırması889
yapılan Salat Tepe’deki kazı çalışmaları 2000 yılından itibaren başlatılmıştır.
2000 yılı çalışmalarında bu yerleşimin sadece geç dönemlerine tarihlenen dört
tabaka tespit edilmiştir890. 2001 yılı kazı sezonunda ise yalnızca höyügün güney
tarafında bulunan ve K12 olarak adlandırılan açmada Orta ve Yeni Asur dönemine
ait olabilecek mimarinin ve keramiklerin bulunduğu ifade edilmiştir891. Ancak söz
konusu keramiklerle ilgili herhangi bir bilgi verilmemiştir. Salat Tepe’nin 2000-

885
Bu tür boya bezemeli kapların Erken Demir Çağ’da Doğu Anadolu’da sık rastlanan “Boyalı
Mallar” grubuna girdiğini belirten Karg, bu tür mallarların Norşuntepe’deki malzemeyi çalışan K.
Bartl tarafından “Mal Grubu 4”, Elazığ- Malatya bölgesi malzemesini değerlendiren H. F. Russel
tarafından ise “EE Grubu” olarak adlandırıldığını ifade etmiştir. Hatta Karg, bu tür malları Elazığ-
Malatya bölgesiyle sınırlandıran Russel’in “EE Grubu” olarak tanımladığı boyalı keramiklerin
“DD Grubu” olarak tanımladığı yivli kaplarla çağdaş olduğunu iddia ettiğini ve nitekim Gre Dimse
gömüsünün söz konusu çağdaşlığı kanıtladığını vurgulamıştır (Karg 2001: 651).
886
Karg 2001: 652-653.
887
Karg 2001: 657.
888
Karg 2002: Şekil 3a-b.
889
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Ökse 1999: 333-344; Ökse-Alp-Dağ-Engin-Görmüş ve Mustafaoğlu
2001: 593-619.
890
Ökse-Alp 2002: 651.
891
Ökse 2004: 605.

231
2002 yılları kazı sezonuna ait verilerin yayınlandığı makalede ise M.Ö. 12. ve 10.
yüzyıllar arasına tarihlendiği söylenen yatay oluk bezemeli el yapımı Erken Demir
Çağ keramiklerinin ele geçtiği ifade edilmiştir892 ancak bu yayına da söz konusu
keramiklerle ilgili herhangi bir çizim veya fotoğraf eklenmemiştir. 2007 yılı kazı
raporunda ise Salat Tepe’nin Orta Tunç Çağ’da terk edildikten sonra Geç Tunç
Çağ’da iskan görmediği ve Erken Demir Çağ’da ise yeniden iskan edildiği
belirtilmiştir. M13, K12-14 ve L11-13 açmalarında kerpiç yapı enkazına açılmış
geniş küllü çukurların tespit edildiği ve çapları ortalama 3-5 m. arasında değişen
bu çukurların diplerinde ocakların bulunduğu rapor edilmiştir. Bu tür çukurların
Erken Demir Çağ’da kullanılan çukur evleri anımsattığını belirten Ökse, Salat
Tepe’deki çukurlar bir duvar veya sıva ile çevrelenmediği için bunların konut
olabileceği konusunda öneri yapamadıklarını ifade etmiştir893. Ancak söz konusu
çukurlardan ele geçen keramikler arasında el yapımı, saman katkılı, düşük ısıda
pişirilmiş yatay oluk bezemeli kapların varolduğunun altı çizilmiştir894.
Tarafımızca ziyaret edilen Salat Tepe kazı yerinde çok sayıda yivli keramiğin
bulunduğu tespit edilmiştir895 (Lev. CLX-CLXI).

Ilısu bölgesinden önemli merkezlerden bir diğeri de Bismil’in 11 km.


güneydoğusunda yer alan Giri Cano’dur. A. Schachner başkanlığında bir ekip
tarafından kazılan Gri Cano höyükte, 01, 06 ve 07 açmalarından Demir Çağ
verileri elde edilmiştir896. 2000 yılı kazı sezonunda höyüğün kuzey yamacında
bulunan “01 Açması”ndan Erken Demir Çağı’na tarihlenen ancak insitu olmadığı
vurgulanan veriler elde edilmiştir. Giricano’daki Erken Demir Çağ tabakası iyi
korunmamış olmasına rağmen, açma kesitlerinden, daha önceki tabakanın
kalıntıları üzerinde yer alan bu tabakanın kısa süreli olmadığı anlaşılmaktadır.
Bilhakis Orta Asur Dönemi tabakası ile Erken Demir Çağ kalıntıları arasında
yaklaşık 10 cm. kalınlığında bir boşluk olduğu rapor edilmiştir897. Yüzey

892
Ökse-Alp-Đnal 2004: 332.
893
Ökse-Alp-Đnal 2007: 57.
894
Ökse-Alp-Đnal 2007: 58.
895
Salat Tepe’deki yivli keramikleri görme fırsatını veren T. Ökse’ye teşekkürü bir borç bilirim.
896
Schachner 2003: 157.
897
Schachner 2003: 158; Schachner 2004: 506; Roaf- Schachner 2005: 117.

232
toprağının hemen altında tespit edilen898 ve höyüğün en geç dönemini temsil eden
Erken Demir Çağ tabakasından elde edilen keramikler arasında yivli keramiklerin
bulunduğunu belirten Schachner, bazı kapların dış kısmında yumru bezemelerin
olduğunu da ifade etmiştir899. Ayrıca söz konusu keramiklerin siyah-gri, kahve ve
kırmızı tonlarında değişen renklerde olduğu, organik ve mineral katkı içerdiği ve
çoğunlukla açkılı olduğu da belirtilmiştir900. V. Sevin’in bu tür keramikleri M.Ö.
11. ve 9. yüzyıllar arasına tarihlemesinden yola çıkarak Schachner, söz konusu
keramiklerin aynı tarihlere yerleştirilebileceğini ancak bunların başlangıç tarihinin
M.Ö. 11. yüzyılın sonuna tarihlenebileceğini belirtmiş901 ve bu yüzden bu
keramiklerin M.Ö. 11. yüzyıl sonu ile 10. yüzyıl sonu arasına yerleştirmiştir902.
Söz konusu tarihlendirmede en önemli dayanak Giri Cano’nun Orta Asur Dönemi
çukurlarından birinin kuzeyinde tespit edilen tabletlerdir. Tüm bir çömlek içinde
tespit edilen 15 adet Orta Asur tableti K. Radner tarafından değerlendirilmiş ve
bunların M.Ö. 1068-1056 arasında bir döneme ait olabileceği belirtilmiştir903.
Dolayısıyla M.Ö. 1069/1068 tarihi tarih en azından Giri Cano ölçeğinde,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki yivli çanak çömleklerin terminus ante quem’i
olarak karşımıza çıkmaktadır904. Çalışma şansı bulduğumuz Giricano’nun yivli
çanak çömlekleri daha sonra değerlendirilecektir905 (Lev. CLXII-CLXXII).

Ilısu Barajı bölgesinde yer alan bir diğer merkez Kenantepe’dir. Bismil’in 15 km.
doğusunda bulunan Kenantepe, B. Parker başkanlığında bir ekip tarafından
kazılmıştır. 2000 yılı kazı sezonuna ait raporlara göre höyüğün batı yamacında yer
alan “B Alanı”nda ve hemen bunun kuzeyinde bulunan “C Alanı”nda Erken

898
Giricano Höyüğü’nün üzerinin mezarlık olarak kullanıldığı ve yüzey toprağının hemen altında
bulunan Demir Çağ verilerinin bu yüzden iyi korunamadığı belirtilmiştir (Schachner 2004: 505;
Roaf- Schachner 2005: 117).
899
Schachner 2002: 550, şekil 4-2; Schachner 2003: Fig. 6; Schachner 2004: 506, şekil 5; Roaf-
Schachner 2005: Fig. 3. Ayrıca aynı tabakada yivli keramiklerle birlikte boyalı kapların da ele
geçtiği ifade edilmiştir (Schachner 2004: 506).
900
Schachner 2002: 550.
901
Schachner 2002: 550.
902
Schachner 2004: 506.
903
Roaf- Schachner 2005: 119.
904
Schachner 2003: 158.
905
Giri Cano’daki yivli keramikleri görme fırsatını veren A. Schachner’e teşekkürü bir borç
bilirim.

233
Demir Çağ verileri tespit edilmiştir906. Bunlardan B Alanı’nda birbirine 10 m.
uzaklıkta 5x5 m. ölçülerine 2 adet açma açılmıştır. B1 açmasında yüzey
toprağının 40 cm. altında iyi korunmuş olduğu belirtilen Erken Demir Çağ
tabakasının varlığından ve bu tabakaya ait tabandan bahsedilmektedir907. B2
açmasında ise Erken Demir Çağı’na tarihlenen bir konut yapısından ve çok sayıda
Erken Demir Çağ çukurundan söz edilmektedir. Gerek B1, gerekse B2
açmasından çok sayıda Erken Demir Çağ oluklu kase parçasının ele geçtiği ifade
edilmiştir908. B Alanı’nın kuzeybatının bulunan C Alanı’ndaki çalışmalarda da
özellikle C2 açmasının Erken Demir Çağı’na ait çeşitli mimari evreleri içerdiği
belirtilmiştir. Bunlar arasında yuvarlak bir yapı kalıntısının ve bir dizi maden
işliğinin varolduğu ifade edilmiştir. Bu alanda da çok sayıda Erken Demir Çağ
oluklu kaselerinin ele geçtiği rapor edilmiştir909. Ancak maalesef 2000 yılı kazı
raporlarında söz konusu açmalardan ele geçen keramiklerle ilgili herhangi bir
çizim veya fotoğraf eklenmemiştir. Buna karşın 2001 yılı kazı sezonunda Kenan
Tepe’nin genel bir değerlendirilmesi yapılmış ve bu rapora çok sayıda keramik
çizimi eklenmiştir. Söz konusu rapora göre, Kenan Tepe’nin Erken Demir Çağ
tabakasına dair verilerin yoğun olarak B ve C alanlarından ele geçmesi ve D
alanıda bu döneme ait herhangi bir verinin bulunmaması, höyüğün dik olan doğu
ve kuzey yamaçlarında Erken Demir Çağ kalıntılarının sürüklenip kayması
şeklinde açıklanmıştır. Bu yüzden de höyüğün Erken Demir Çağ’daki boyutu
hakkında kesin bir öneride bulunulamamış ancak tahminen en fazla 1.1 hektarlık
bir alanı kapladığı belirtilmiştir910. Sonuç olarak M.Ö. 1100-900 arasına tarihlenen
Erken Demir Çağ yerleşmesinin Kenan Tepe’de gelişkin bir yerleşmeyle temsil
edildiği ifade edilmiş ve söz konusu yerleşmenin yerli Anadolu köyü niteliğinde
olduğunun altı çizilmiştir911. Buradan ele geçen yivli keramikler Parker tarafından
“Yerli Demir Çağ Keramikleri” olarak tanımlanmış ve söz konusu keramiklerle

906
Parker ve Diğerleri 2002a: 437; Parker-Creekmore-Moseman-Sasaki 2002b: 615; Parker ve
Diğerleri 2003: 3; Parker-Creekmore-Dodd 2004: 556.
907
Parker-Creekmore-Moseman-Sasaki 2002b: 615.
908
Parker-Creekmore-Moseman-Sasaki 2002b: 615.
909
Parker-Creekmore-Moseman-Sasaki 2002b: 616.
910
Parker-Creekmore-Dodd 2004: 556.
911
Parker-Creekmore-Dodd 2004: 556.

234
ilgili çizimler yayına eklenmiştir912. Bunların kahve, kırmızımsı kahve ve
pembemsi kahve tonlarında oldukları ve tümünün saman katkılı olduğu ifade
edilmiştir913.

Ilısu bölgesinde Erken Demir Çağ verilerinin elde edildiği son iki merkez Hakemi
Use ve Kavuşan Höyük’tür. Bunlardan Hakemi Use Bismil’deki Tepe
Beldesi’nin yaklaşık 3 km. batısında yer almaktadır. 2001 yılından itibaren H.
Tekin başkanlığında bir ekip tarafından kazılan Hakemi Use’nin tabakalanması şu
şekildedir914:

I. Dönem: Erken Demir Çağ/ Yeni Asur (M.Ö. I. binyıl)


II. Dönem: Geç Tunç Çağ/ Orta Asur (M.Ö. II. binyıl)
III. Dönem: Geç Neolitik/ Hassuna-Samarra Dönemi (M.Ö. VI. binyıl)

Kazılar sırasında Demir Çağ olarak tanımlanan kermikler arasında çok sayıda
yivli kasenin bulunduğu anlaşılmaktadır. Hakemi Use’den ele geçen Demir Çağ
kermiklerinin özellikle höyüğün kuzey yamacında yer alan E9 Açması’ndaki
kazılar sırasında tespit edilen çöp çukuru içinden ve E6 açmasından ele geçtiği
ifade edilmiştir915. Söz konusu çukurlar ve silolar Geç Neolitik tabakasının hemen
üzerinde bulunmaktadır. Bu çukurlardan ele geçen keramikler arasında çoğunluğu
içe dönük ağız kenarlı kaselerden oluşan yivli keramiklerin bulunduğu ifade
edilmiş ve bunların kiremit kırmızısı hamurlu ve yoğun kireç katkılı oldukları
rapor edilmiştir916. Erken Demir Çağı karakterize eden bu tür yivli keramiklerin
höyüğün yüzeyinde de bol sayıda olduğunu belirten Tekin, bunları ayrı bir
çalışma altında değerlendirmiştir. Bu çalışmaya göre çoğunluğu el yapımı olan
Hakemi Use yivli çanak çömleklerinin genellikle kızıl kahverengi hamurlu,
astarsız ve dış yüzeyinin kimi zaman alacalı olduğu belirtilmiştir. Keramik
hamurunun ince işçilik göstermediğini ve çoğunlukla kum, kireç, az miktarda da

912
Parker-Creekmore-Dodd 2004: Şekil 14/ J, K, L, M, N, O, P, Q, R, S, T, U, V. Ayrıca Parker
tarafından Erken II. Binyıla tarihlenen boyalı keramiklerle birlikte ele geçen bazı yivli kaplar da
Erken II. Binyıl başlığı altında değerlendirilmiştir (Parker-Creekmore-Dodd 2004: Şekil 10/ L, M).
913
Parker-Creekmore-Dodd 2004: 599 – keramik kataloğu.
914
Tekin 2006: 152; Tekin 2007: 369.
915
Tekin 2003: 60; Tekin 2004a: 428; Tekin 2008: 2.
916
Tekin 2003: Şekil 2/3; Tekin 2004a: 429, Şekil 8/ 7-12; Tekin 2004b: Şekil 3/2; Tekin 2007:
363, Şekil 7.

235
saman katkılı olduğunu ifade eden Tekin, Hakemi Use’nin yivli kaplarının
çoğunlukla çanaklardan ve kaselerden oluştuğunun altını çizmiştir917. Ayrıca
Hakemi Use’deki yivli keramiklerin, gerek Yukarı Dicle, gerekse Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’daki paralellerinden yola çıkarak M.Ö. 1050-950 yılları
arasına tarihlemiştir918.

Ilısu bölgesindedeğerlendirilen son merkez Kavuşan Höyük’tür. Bismil’in 10


km. güneydoğusunda yer alan Kavuşan Höyük 2001 yılından itibaren G. Kozbe
başkanlığında bir ekip tarafından kazılmaktadır919. Kazı raporlarına göre Kavuşan
Höyük’teki F14 Açması’nın III. yapıkatında Orta Asur çanak çömleği ile birlikte
Erken Demir Çağ yivli keramikleri ele geçmiştir. Ancak yivli keramiklerin daha
çok çukurlarda ve karışık toprakta ele geçtiğinin altı çizilmiş ve bu yüzden söz
konusu keramiklerle ilgili bir değerlendirme veya tarihlendirme yapmanın zor
olduğu vurgulanmıştır920. 2005 yılı kazı sezonunda da G14 Açması’nda yivli
keramiklerin ele geçtiği Erken Demir Çağ çukurundan bahsedilmiştir921. Ele
geçen yivli kapların el yapımı kaba mallardan oluştuğunu belirten Kozbe, güney
etkili Asur mallarının aksine, bunların kuzey etkili bir kültürle ilişkili
olabileceğini belirtmiştir922. Kavuşan Höyük yivli keramiklerinin kase, çanak ve
dar ağızlı-boyunsuz çömlek formlarında olduğu, bazı örneklerin ağız kenarı altına
küçük yumruların yerleştirildiği veya akıtacaklı olduğu ifade edilmiştir.
Kahverengi, devetüyü ve koyu gri tonlarında olduğu vurgulanan Kavuşan yivli
keramiklerinin orta derecede pişirildiğinin ve hamur katkısında taşçık ve bitkisel
katkının kullanıldığının altı çizilmiştir923. Ayrıca Kozbe, Kavuşan Höyük’teki
yivli keramiklerin bir kısmının tipik Doğu Anadolu karakterinde, bir kısmının ise
Asur keramiğinin mal özelliklerinden etkilendiğini ve bunların “yerel üretim
tarzı” olarak tanımlanabileceğini belirtmiştir924. Kavuşan’dan ele geçen yivli

917
Tekin 2006: 153-154; resim 3-11.
918
Tekin 2006: 157.
919
Kozbe- Köroğlu- Sağlamtemir 2003: 139; Kozbe- Köroğlu- Sağlamtemir 2004: 463.
920
Kozbe- Köroğlu 2004: 283.
921
Kozbe 2005: 580.
922
Kozbe- Köroğlu 2004: Çizim 6; Kozbe 2008: 296.
923
Kozbe 2006: 498.
924
Kozbe 2005: 580, Çizim 5, 6.

236
çanak çömleklerle ilgili çalışmalarımız daha sonra ele alınacaktır925 (Lev.
CLXXIII-CLXXV).

Ilısu bölgesinde Erken Demir Çağ verilerinin ve yivli çanak çömleklerin elde
edildiği merkezlerin sayıca fazla olmasına rağmen Kargamış bölgesindeki
merkezlerdeki Erken Demir Çağ verileri oldukça kısıtlıdır. Sadece Harabe
Bezikan Höyük, Şavi Höyük ve Şaraga Höyük’te Geç Tunç Çağ ve Demir Çağ
verilerinin bulunduğu ifade edilmiş ancak bunlar arasında Erken Demir Çağı’na
tarihlenen yivli keramikler konusunda herhangi bir ifadeye rastlanmamıştır.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yukarıda bahsedilen kazı çalışmaları dışında


çok sayıda yüzey araştırması da gerçekleştirilmiştir. Bölgenin ilk sistemli
araştırmaları 1963 ve 1972 yılları arasında H. Çambel ve R. Braidwood
başkanlığında “Đstanbul ve Chicago Üniversiteleri Güneydoğu Anadolu
Tarihöncesi Araştırmaları Karma Projesi” kapsamında gerçekleştirilmiştir926.
Daha sonra 1980’li yıllardan itibaren ise V. Sevin, M. Özdoğan, G. Algaze, M.
Rosenberg, N. Yardımcı, F. Kulakoğlu, G. Summers-D. French Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nin çeşitli bölgelerinde araştırmalar gerçekleştirmişler ve Demir
Çağ veya Yeni Asur Dönemi başlığı altında çeşitli merkezler tespit etmişlerdir.
Bahsi geçen araştırmalardan biri 1988 yılında M. Özdoğan tarafından Diyarbakır
bölgesinde gerçekleştirilmiştir. Söz konusu yüzey araştırması sırasında özellikle
Ergani bölgesindeki Eski Ergani, Kikan, Hersin ve Kalhana gibi höyüklerde
Erken Demir Çağ’ın tipik yivli keramiklerine rastlandığı belitilmiş ancak bunlara
dair herhangi bir çizim veya fotoğraf eklenmemiştir927. Aynı yıllarda Diyarbakır
bölgesindeki bir diğer yüzey araştırması da V. Sevin tarafından
gerçekleştirilmiştir. Üçtepe kazılarıyla eş zamanlı yürütülen araştırmalar daha
sonra K. Köroğlu tarafından yayınlanmıştır. Buna göre Diyarbakır bölgesinde
toplam 69 adet höyük ziyaret edilmiş ve bunlardan 25 tanesinde Yeni Asur
Dönemi’ne ilişkin çanak çömlek parçalarının ele geçtiği rapor edilmiştir. Yeni
Asur Dönemi çanak çömleklerinin kuzeyden ve güneyden gelen kültürleri temsil
925
Kavuşan Höyük yivli çanak çömleklerini çalışma fırsatını veren sevgili hocam G. Kozbe’ye
içtenlikle teşekkür ederim.
926
Ayrıntılı bilgi için bakınız: H. Çambel- R. Braidwood, Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi
Araştırmaları, Đstanbul, 1980.
927
Özdoğan 1990: 463.

237
eden iki farklı türde keramikle karakterize edildiği ifade edilmiş ve bunlar
Köroğlu tarafından “Erken Demir Çağ türü Yivli Seramik” ile “Orta ve Yeni Asur
Dönemi yerli Seramiği” olarak adlandırılmıştır928. Araştırmalar sonucunda
Diyarbakır bölgesinde özellikle Dicle’nin kuzeyindeki merkezlerde yoğun olarak
ele geçtiği belirtilen yivli keramiklerin başta Eliaçık (Köpekli) olmak üzere
Yukarı Bağpınar (Zoğzunç), Yarımca, Karaçalı (Tilalo), Çubuklu (Đshakan),
Gökçetevek (Raşik) ve Sivritepe (Şehaban) gibi merkezler yanında az sayıda da
olsa Dicle’nin güneyinde bulunan Aktepe, Đncirtepe (Tilarap) ve Kazancı gibi
merkezlerde de ele geçtiği ifade edilmiştir929. Söz konusu merkezlerden ele geçen
yivli keramiklerin el yapımı veya ağır dönen çarkta şekillendirildiğini belirten
Köroğlu, bunların çoğu kez kırmızı veya kahverengi bir astarla kaplı olduğunu
rapor etmiştir930.

1980’li yıllarda araştırma yapılan bir diğer bölge ise Urfa çevresidir. N. Yardımcı
tarafından gerçekleştirilen bu araştırmalar 2000’li yıllara kadar devam etmiş ve bu
araştırmalar sonucunda Harran Ovası’nda çok sayıda merkez tespit edilmiştir931.
Buna göre Harran bölgesindeki merkezlerden Kayaca Höyük, Ömertepe, Sultan
Tepe, Buğday Kuyusu932 ve Battal (Mezarlık Tepe)933 adlı merkezlerde yivli
keramiklerin ele geçtiği anlaşılmaktadır.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en geniş kapsamlı yüzey araştırmalarından biri


1988 yılında G. Algaze tarafından gerçekleştirilmiştir. Güneydoğu Anadolu
Projesi (GAP) kapsamında gerçekleştirilen araştırmalar “Dicle-Fırat Arkeolojik
Yüzey Araştırmaları” olarak adlandırılmıştır. 1988 ila 1990 yılı araştırmalarının
sunulduğu raporlara göre, araştırmalar Fırat Havzası, Batman Suyu, Garzan Suyu
ve Botan Suyu vadileri ile Cizre-Silopi ovaları olmak üzere çeşitli bölgelerde
yürütülmüş ve bu bölgelerde çok sayıda merkez tespit edilmiştir. Ancak ne yazık
ki, söz konusu merkezlerden elde edilen çanak çömleklerle ilgili kapsamlı bir bilgi

928
Köroğlu 1998: 54.
929
Köroğlu 1998: 54.
930
Köroğlu 1998: 54, resim 16.
931
Yardımcı 1991: 401-418; Yardımcı 1994: 265-283; Yardımcı 2004.
932
Yardımcı 2004a: 71/Res. 2; 246/Res. 2, Çiz. 2; 251/Res. 5, Çiz. 5; 353/ Res. 4, Çiz. 3.
933
Yardımcı 2004b: 445/Res. 2, Çiz. 2.

238
verilmemiştir934. Ancak yayınlanan keramik çizimlerinden Batman bölgesindeki
merkezlerden ele geçen Demir Çağ keramikleri arasında yivli çanak çömleklerin
bulunduğu anlaşılmaktadır935. 1990’lı yılların sonunda ise Algaze’nin yüzey
araştırması malzemesi B. Parker tarafından doktora çalışması olarak
936
değerlendirilir . Buna göre Parker, “Cizre Ovası”, “Botan ve Garzan Vadileri”
ve “Yukarı Dicle ve Batman Nehri Vadisi” olmak üzere üç ayrı bölgede bulunan
merkezler ele alınır. Bunlardan ilki olan Cizre Ovası’nda bazı Demir Çağ
merkezlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Takyan Tepe, Silope Höyük, Yankale
Höyük, Mehmetçik Höyük, Amarsava Höyük, Şurik Dere, Kopik Höyük, Gre
Hazale, Girik Tahti, Girge Mera, Girge Miçuero ve Basorin Höyük gibi
merkezlerde Demir Çağı’na tarihlenen keramiklerin bulunduğu ifade edilmiş937
ancak yayına eklenen Demir Çağ keramik parçaları arasında yivli keramiklerin
yer almadığı anlaşılmıştır938. Đkinci bölge olan Botan ve Garzan Vadileri’ndeki
merkezlerden ise Çiçek Yordu939, Çattepe (Tilli) ve Gre Amera’dan çeşitli
Demir Çağ kap parçalarının ele geçtiği belirtilmiş940 ancak bunlar arasında da
yivli keramiklerin bulunmadığı anlaşılmıştır941. Son bölge olan Yukarı Dicle ve
Batman Nehri Vadisi’nde ise Erken Demir Çağ dönemine tarihlenen keramiklerin
ele geçtiği merkezlerden bahsedilmiştir. Bunlar arasında Gredimse, Koyuntepe,
Çayırlık, Babahaki, Talavaştepe, Gre Migro ve Ziyaret Tepe yer almaktadır.
Söz konusu merkezlerin tümünün Erken Demir Çağ keramikleri arasında çok
sayıda yivli keramiğin ele geçtiği anlaşılmaktadır942. 1990’lı yılların sonundan
itibaren ise B. Parker, Yukarı Dicle Arkeolojik Araştırma Projesi/The Upper
Tigris Archaeological Research Project (UTARP) kapsamında Diyarbakır-Bismil
bölgesindeki araştırmalarına devam etmiş ve söz konusu araştırmalar sırasında
özellikle Boztepe ve Talavaştepe gibi merkezler üzerine yoğunlaşmıştır. Hatta

934
Algaze 1989: 242-255; Algaze 1990: 391-396; Algaze- Rosenberg 1991: 137-149; Algaze
1992: 425-445; Algaze- Breuninger- Lightfoot- Rosenberg 1991: 177.
935
Rosenberg-Togul 1991: Fig. 10/12; Rosenberg 1992: Fig. 10/12.
936
Söz konusu doktora çalışması derlenerek 2001 yılında kitap olarak yayınlanmıştır. Ayrıntılı
bilgi için bakınız: Parker 2001.
937
Parker 2001: 60-77.
938
Parker 2001: Fig. 3.6, 3.7, 3.8, 3.17.
939
Türbe Höyük olarak da adlandırılan bu merkez H. Sağlamtimur başkanlığında bir ekip
tarafından kazılmıştır.
940
Parker 2001:110-130.
941
Parker 2001: Fig. 4.5, 4.9, 4.10, 4.11, 4.15.
942
Parker 2001: Fig. 5.6, 5.19/G-H-I, 5.25/E-F-G-H.

239
Boztepe’de küçük çaplı bir kazı çalışması dahi gerçekleştirilmiştir943. Gerek
Boztepe’den, gerekse Talavaştepe’den toplanan keramikler arasında Demir Çağ
çanak çömleklerinin ele geçtiği rapor edilmiş ve bunlar arasından Talavaştepe’de
bazı yivli çanakların bulunduğu anlaşılmıştır944.

Sonuç olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yerleşik ve tarımcı bir yaşam


şeklinin oluşmasında coğrafi özelliklerin birincil derecede etkili olduğu
şüphesizdir. Güneydoğu Anadolu bölgesi daha önceki bölümde de belirtildiği gibi
Doğu Anadolu gibi dağlık bir bölge değildir ve çoğunlukla ovalık alanların
bulunduğu yerleşime uygun bir coğrafyaya sahiptir. Dolayısıyla söz konusu
coğrafi özellikler bölgenin kültürel yapısının şekillenmesinde de etkili olmuştur.
Buna göre Toros Dağları ile Doğu Anadolu topraklarından ayrılan bölge, Fırat ve
Dicle nehirleri vasıtasıyla daha çok Suriye ve Mezopotamya dünyası ile etkileşim
halinde olan bir bölge durumuna gelmiştir. Akkad Dönemi’nden itibaren sürekli
bir yayılım ideolojisi güden Mezopotamya, Yeni Asur Dönemi’nde de aynı
politikayı daha sistemli bir şekilde gerçekleştirmiştir945. Buna göre M.Ö.
1063/1056-882 tarihleri arasında Asur Devleti’nin Güneydoğu Anadolu’daki
kontrolünü kaybettiği ve M.Ö. 882 yılından itibaren II. Asurnasirpal dönemiyle
birlikte ise Asur’un bölgedeki kontrolünü yeniden sağladığı anlaşılmaktadır946.
Asur’un kontrolü kaybettiği dönemde Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Orta Asur
keramikleriyle birlikte yerel Erken Demir Çağ keramiklerinin ortaya çıktığı
anlaşılmaktadır947. Yivli keramiklerin hakim olduğu yerel Erken Demir Çağ
keramikleri Güneydoğu Anadolu’nun Orta Asur ile Yeni Asur dönemleri arasında
görülmektedir. “Cizre Ovası”, “Botan ve Garzan Vadileri” ve “Yukarı Dicle ve
Batman Nehri Vadisi” olmak üzere üç ayrı bölgede yürütülen çalışmalarda,
Yukarı Dicle ve Batman Nehri Vadisi’nde bulunan merkezlerde yivli çanak
çömlek parçaları bulunmasına rağmen, Cizre Ovası ile Botan ve Garzan
Vadileri’ndeki merkezlerde yivli çanak çömleklerin ele geçtiğine dair herhangi bir
verinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yivli keramiklerin Güneydoğu
943
Parker- Creekmore- Easton 2001a: 23-26.
944
Parker- Creekmore- Easton 2001a: Fig. 15/ C, D, E, G; Parker- Creekmore- Easton 2001b: Fig.
14/ J,K,L,M,N,O,P,Q,R,S,T,U.
945
Larsen 1979: 91.
946
Roaf- Schachner 2005: 119; Matney- Rainville 2006: 119.
947
Kozbe 2006: 498.

240
Anadolu bölgesindeki yayılımı veya sınırları göz önüne alındığında, söz konusu
keramiklerin Dicle Nehri boyunca güneydoğuya doğru yayılım gösterdiği ve
Garzan ve Botan Nehri Vadileri’nde sona erdiği anlaşılmaktadır948. Söz konusu
bölgede 2000 yılında J. Velibeyoğlu, A. Schachner ve Ş. Schachner tarafından
gerçekleştirilen yüzey araştırmasında da Botan ve Garzan bölgesinde yivli
keramiklerin bulunmadığının altı çizilmiştir949. Özellikle bölgenin önemli Demir
Çağı merkezlerinden biri olan ve Botan Suyu’nun Dicle ile birleştiği noktada yer
alan Çattepe’de (Tilli) Erken Demir Çağ’ın tipik yivli keramiklerinin ele
geçmediği vurgulanmıştır950. Ancak 2008 yılında H. Sağlamtimur tarafından da
araştırılan Botan Vadisi’nde gerçekleştirilen araştırmalarda Çattepe’de birkaç
parça yivli çanak çömleğin bulunduğu rapor edilmiştir951. Buna göre yivli çanak
çömleğin en güneydeki merkezi Çattepe sayılabilir. Ayrıca son yıllarda Siirt
bölgesindeki Başur Höyük kazılarından da Erken Demir Çağ keramiklerinin ele
geçtiği anlaşılmaktadır. Başur Höyük malzemesi üzerine yaptığımız çalışmada az
sayıda da olsa yivli çanak çömleğin ele geçtiği tespit edilmiştir952 (Lev. CLXXVI-
CLXXX). Dolayısıyla Başur Höyük’ten ele geçen yivli keramikler Siirt
bölgesinde yivli keramiklerin varlığını kanıtlayan tek merkez olarak karşımıza
çıkmaktadır.

2- Orta Demir Çağ

Doğu Anadolu bölgesinde Erken Demir Çağ’ın tipik keramikleri arasında kabul
edilen yivli keramiklerin aynı zamanda Orta Demir Çağ içlerine kadar devam
etmiş olması, Orta Demir Çağ’ın da bu çalışma kapsamında değerlendirilmesi
gereğini doğurmuştur. Nitekim Orta Demir Çağ sürecinin bu bölümde ayrı bir
başlık altında değerlendirilmesi yivli keramiğin bu dönem içindeki varlığından
kaynaklanmaktadır.

948
Parker 2001: 114; Parker 2003: 548.
949
Velibeyoğlu-Schachner-Schachner 2002: dn. 11; Schachner 2002: 550, dn. 4.
950
Velibeyoğlu-Schachner-Schachner 2002: 795.
951
2008 yılında gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları yayın aşamasındadır (H. Sağlamtimur ile
kişisel görüşme).
952
Başur Höyük’ten ele geçen yivli keramikleri çalışma şansını veren sevgili hocam H.
Sağlamtimur’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

241
Doğu Anadolu’da Geç Tunç ve Erken Demir Çağ gibi arkeolojik veriler açısından
zayıf olan ve bir problemler zinciri olarak tanımlanan dönemlerden sonra M.Ö. 9.
yüzyılın ortalarında bölgede önemli bir değişim yaşanmakta ve artık arkeolojik
verilerden kesin olarak tespit edebildiğimiz Orta Demir Çağ’a damgasını vuran
Urartu Krallık dönemi başlamaktadır953. Yazılı kaynaklara göre M.Ö. 858 yılında
Van Gölü çevresinde yaşayan beylikler veya aşiretler organize olarak tek bir
merkeze bağlı bir krallık haline dönüşmüşlerdir. Merkezi Van olan ve Doğu
Anadolu’dan Transkafkasya ve Kuzeybatı Đran’a kadar geniş bir alanı kontrol
altında tutan bu krallık M.Ö. 858 ila 585 yılları arasında yaklaşık 300 yıllık bir
süre varlık göstermiştir954.

Erken dönemlerden itibaren Doğu Anadolu ve çevresinde varolan aşiret


formatındaki topluluklar Urartu dönemiyle birlikte daha organize bir yapıya
bürünmüşlerdir. Erken Demir Çağ’ın savaşçı karakterli tipik aşiret örgütleri955
gerek otlak alanlarıyla ilgili kendi aralarındaki çekişmelerle, gerekse dışarıdan
Asur’dan gelen saldırılarla ilgili sorunlarla yüzleşmiş ve bunların sonucunda bir
grup aşiretin kendi arasında örgütlenmesi çözümünü üretmişlerdir. Böylece
aşiretler artık dağınık olarak birbirinden kopuk hareket etmek yerine daha
sistematik ve daha organize hareket ederek bölgedeki güçlerini korumayı
başarmışlardır. Urartu Krallığı altında birleşen aşiretlerin, devleti ayakta
tutabilecek dürtülerin ne olabileceğini çok iyi bildikleri ve buna bağlı olarak
yönetime hakim olan elit kesimin etkili bir devlet propagandası oluşturduğu
anlaşılmaktadır. Nitekim krallık kurulduğu andan itibaren gerek mimaride ve
sanatta, gerekse dinsel inanışlarda ve sosyal organizasyonda devleti temsil eden
birçok yeni kriter oluşturulmaya başlanmış ve standartlaşma yoluna gidilmiştir.
Gösterişli kale mimarisi, standart planlı tapınaklar, yeni bir baş tanrı, yeni bir

953
2005 yılında Đzmir’de düzenlenen Kronoloji Sempozyumu’nda A. Çilingiroğlu Urartu
Krallığı’nın varlık gösterdiği dönemin Orta Demir Çağ yerine Geç Demir Çağı simgelemesi
gerektiğini ve Doğu Anadolu’daki Demir Çağlar’ın Urartu’nun yıkılışı ile sona erdiğini ileri
sürmüştür.
954
Çilingiroğlu 1994: 29, 115; Çilingiroğlu 1997: 21; Salvini 2006: 34.
955
P. Rondot, aşiretin esas olarak savunma kurumu olduğunu ve temel işlevinin savaşçılık
olduğunu ifade etmiştir (Ayrıntılı bilgi için bakınız: P. Rondot, “Les tribus montagnardes de l’Asie
entérieure. Quelques aspects sociaux des populations kurdes et assyriennes”, Bulletin d’Études
Orientales de l’Institut Français de Damas VI, 1937: 1-50).

242
keramik geleneği ve lüks objeler bu tür devlet standartlarını yansıtan önemli
veriler olarak karşımıza çıkmaktadır956. Aynı zamanda devlet olmanın getirdiği
sistemli organizasyonal yapı, metal endüstrisinin de bu dönemde doruk noktasına
ulaşmasına sebep olmuştur. Nitekim Urartu merkezlerinde gerçekleştirilen kazılar
Urartu’nun bronz ve demir endüstrisindeki ileri teknolojisini açıkça ortaya
koymaktadır. Demir teknolojisi ise ilk kez Urartu dönemi ile birlikte gerçek
anlamda kendini göstermiştir957. Doğu Anadolu’daki Orta Demir Çağ ya da
Urartu merkezlerini ele almadan önce genel hatlarıyla Urartu tarihini ele almakta
yarar olacaktır.

Urartu devletinin kuruluş evresindeki ilk organizasyonların Van Gölü’nün


güneybatısındaki aşiretler tarafından gerçekleştirildiği düşünülmektedir. M.Ö. 858
yılında Asur kralı III. Salmanasar ilk kez bu bölgede bir kral isminden ve krali
kentten bahsetmektedir. III. Salmanasar tarafından yaptırılan Balawat kapısının
üzerindeki bronz bantlarda “Urartulu Arame’nin kenti Sugunia’yı ele geçirdim”
şeklinde bir ifade yer alırken958, Salmanasar’ın tahta çıkış yılı kayıtlarında
“Hubuşkia’dan Urartulu Arame’nin krali kenti Sugunia’ya hareket ettim”
şeklinde bir ifade kullanılmıştır959. Sugunia’nın yeri hakkındaki arkeolojik veriler
sınırlı olduğundan kabaca Van Gölü’nün güneybatısına konumlandırılmaktadır960.
Dolayısıyla Urartu devletinin kuruluş yıllarında Arame önderliğinde örgütlenen
güney eyaletlerinin veya aşiretlerinin yeni kurulan devletin idari merkezi
olabileceği önerilmiştir961. M.Ö. 858-832 yılları arasında hüküm süren Arame’nin,
daha sonra III. Salmanasar’ın 3. saltanat yılında yani M.Ö. 856 yılında krali
kentini Arzaşkun’a taşıdığı anlaşılmaktadır. Bilim adamları bu kentin 832 yılına

956
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Çilingiroğlu 1997; Zimansky 1985; Salvini 2006.
957
Demir Çağı simgeleyen önemli göstergelerden biri olan demir teknolojisiyle ilgili detaylı
bilgiler IIA bölümünde ele alınmıştır.
958
King 1915: 21.
959
LAR I: 589.
960
Piotrovskii 1967: 2; Tarhan 1978: 68; Çilingiroğlu 1994: 29. A. T. Olmstead bu kenti Siirt
civarına yerleştirmiş olsa da bu öneri çok fazla kabul görmemiştir (Ayrıntılı bilgi için bakınız:
Olmstead 1975: 112).
961
Tarhan 1978: 68-69; Çilingiroğlu 1994: 30.

243
kadar Urartu’nun başkenti olabileceğini düşünmektedirler962. III. Salmanasar’a ait
yazıtlarda Arzaşkun adı şu şekilde geçmektedir:

“Urartulu Arame’nin krali kenti Arzaşkun’a vardım. Urartulu Arame benim


gücümden, korku saçan silahlarımdan ve acımasız savaş yöntemlerinden korkarak
kentini terketti. Adduri Dağı’na kaçtı. Onun peşinden dağa tırmandım, dağın orta
yerinde (onunla) amansız bir savaşa giriştim. 3400 savaşçısını kılıçtan geçirdim…
Arame hayatını kurtarmak için yalçın dağlara tırmandı… Komşu kentlerle birlikte
Arzaşkun kentini tahrip ettim, viraneye çevirdim, ateşle yaktım…”963.

Yazıttan da anlaşılacağı üzere, Arame ikinci kez Salmanasar’ın saldırısına


uğramıştır. Đlk krali kenti Sugunia da Salmanasar tarafından yağmalanmıştı.
Ancak Arame bu ilk saldırıdan sonra bölgedeki aşiretleri örgütleme hırsından
vazgeçmemiş ve belki de yanında kalanlarla birlikte daha kuzeye doğru kaçarak
bu kez burada Arzaşkun merkezli yeni bir krali kent kurmuştur. Nitekim
Arzaşkun’un lokalizasyonuyla ilgili öneriler bu kenti Sugunia’dan daha kuzeye
yerleştirmektedir: Bunlardan biri Van Gölü’nün kuzeybatısı’ndaki Bulanık
civarı964, diğeri ise Van Gölü’nün kuzeydoğusu veya doğusundaki bir bölge
olabileceğidir965. Daha sonraki yıllarda ise A. Çilingiroğlu bu kentin Van
Gölü’nün batısında, Bingöl civarında olabileceğini önermiştir966. Arame’nin
doğudaki aşiret krallıkları bu şekilde örgütleme girişimi, bu bölgede ilk kez bir
krallık kurma girişimi olarak kabul edilebilir. Sugunia adlı krali merkezin
yıkılmasından sonra 3 yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde Arzaşkun adlı yeni bir
merkezin güçlendirilmesi, Arame’nin hırslı ve yetenekli kişiliğini yansıtıyor
olmalıdır. O tarihe kadar bölgede bağımsız olarak yaşayan birçok aşiret krallığını
tek bir çatı altında birleştirme başarısı hiç şüphesiz Arame’nin o dönemdeki üstün
zekası ile açıklanabilir. Nitekim tahtta olduğu süre zarfında bölgedeki varlığını
güçlendiren Arame’nin ülke sınırlarını ne derece genişlettiğini yine Asur kralı III.
Salmanasar’ın bu bölgeye yaptığı M.Ö. 844 yılı sefer kayıtlarında açıkça ifade
edilmektedir. Bundan yola çıkarak Çilingiroğlu, M.Ö. 843 yılında Urartu
962
Çilingiroğlu 1994: 34.
963
LAR I: 605.
964
Burney-Lang 1971: 130; Çilingiroğlu 1976: 65.
965
Kinnier Wilson 1962:108; Piotrovskii 1969: 2.
966
Çilingiroğlu 1994: 35; Çilingiroğlu 1997: 23.

244
krallığının tüm Van Gölü çevresine ve hatta Kuzeybatı Đran’ın belli bir kısmına
egemen olabileceğini ifade etmiştir967.

III. Salmanasar’ın M.Ö. 832 yılı kayıtlarında artık Arame’nin adı geçmez ve
“Urartulu Seduri” olarak adlandırılan yeni bir kraldan bahsedilir. Dolayısıyla
Urartu kralı Sarduri’nin 832 tarihinden itibaren Urartu devletinin başında olduğu
kesindir. Sarduri döneminde Urartu’nun ilk yazıtı olarak kabul edilen Sardurburç
veya Mardurburç üzerindeki Asurca yazıtta kendisinden “Lutupri oğlu” olarak
bahseden Sarduri’nin Arame ile herhangi bir kan bağının olmadığı
anlaşılmaktadır. Nitekim bundan yola çıkarak Sarduri’nin Urartu tahtını hanedan
değişikliği yaparak zorla ele geçirdiği ya da Arame’nin ve diğer aşiret beylerinin
onayı ile beyler arasından yeni bir kral seçildiği gibi öneriler yapılmıştır. Bununla
birlikte Sarduri’nin 832 yılındaki Asur yenilgisinden sonra başkenti Tuşpa’ya
taşıması, onun Tuşpa bölgesinde egemen olan bir aşiretin beyi olabileceğini akla
getirmiştir968. Ancak her şeye rağmen Sarduri’nin Urartu tahtına ne zaman ve ne
şekilde geçtiği kesin değildir. Aynı şekilde Arame ile Sarduri arasında başka bir
Urartu kralının varolup olmadığı da bilinmemektedir969.

Sarduri döneminde Urartu krallığında meydana gelen tarihi olaylarla veya askeri
seferlerle ilgili bilgiler oldukça sınırlıdır. Ancak Sarduri’nin başkenti doğuya
Tuşpa’ya taşıması onun doğu yönlü seferlere ağırlık verediğini
düşündürmektedir970. Sarduri’den sonra başa geçen Đşpuini, M.Ö. 825-810 yılları
arasında Urartu tahtında hüküm sürmüştür. Đşpuini döneminin tarihi olaylarıyla
ilgili bilgiler her ne kadar oğlu Menua ile ortak hükümdarlık dönemi kayıtlarından
elde edilse de, daha önceki dönemde kendi adının geçtiği kitabeler Zivistan ve
Patnos’dan elde edilmektedir. I. Sarduri’nin oğlu olduğu anlaşılan Đşpuini’nin
güney ülkelerine seferler yaptığı, devlet dininin oluşmasında etkili olduğu ve
doğuda Urmiye Gölü civarında yer alan Mana ve Barşua bölgelerini kontrol altına

967
Çilingiroğlu 1994: 37.
968
Çilingiroğlu 1994: 40; Çilingiroğlu 1997: 25. Ayrıca Sarduri’nin Arame’den farklı olarak, asıl
Urartu hanedanından olduğu ve buna göre Urartu hanedanının ilk üyesi olduğu önerilmiştir
(Salvini 2006: 44).
969
T. Tarhan Sarduri’nin babası Lutupri ile Asur yazıtlarındaki Lapturi adlı kişinin aynı kişi
olabileceği düşüncesinden yola çıkarak Arame ile Sarduri arasında Lutupri’nin Urartu tahtında
saltanat sürdüğünü önermiştir (Tarhan 1978: 72; Tarhan 1982: 92-96 ).
970
Çilingiroğlu 1994: 41; Çilingiroğlu 1997: 25.

245
almaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Gerek kutsal Musasir kentinin ele geçirildiğini
gösteren Kelişin yazıtı, gerek Erçek yazıtındaki Barşua’nın ele geçirilişi ve
gerekse Meherkapı yazıtındaki tanrı listesi Đşpuini’nin bu tür girişimlerini açıkça
ortaya koymaktadır. Nitekim bu dönemde Urartu’nun Kuzeybatı Đran’da özellikle
Urmiye bölgesinde söz sahibi olmaya başladığı anlaşılmaktadır971. Tüm bu
gelişim sürecinden yola çıkarak Urartu Devleti’nin ilk kurulduğu andan itibaren
öncelikle askeri güçle kuruluş evresini tamamladığı ve devleti askeri örgütlerle
ayakta tuttuğu ancak kısa süre içinde askeri unsurların yanında artık din
unsurunun da önemli bir yer teşkil ettiği anlaşılmaktadır972. Bölge halkını kontrol
altında tutmanın etkili yöntemlerinden biri olan dinin ya da inanç siteminin krallık
kurulduktan kısa bir süre sonra başvurulan bir yöntem olduğu ve Đşpuini’nin bu
bağlamda çok fazla girişimde bulunduğu görülmektedir. Buna göre yukarıda da
değindiğimiz üzere, bölgede devlet otoritesine yönelik bir standartlaşma
girişiminin ilk kez Đşpuini döneminde din ve inanç sistemi üzerinden yapılmaya
çalışıldığı düşünülebilir. Ancak ilginç olan devletin varlığını kanıtlayan anıtsal
kalelerin veya yapıların inşa faaliyetleriyle ilgili girişimlerin Menua dönemine
kadar sınırlı oranda yürütülmüş olmasıdır. Aslında devletin kendi bünyesindeki
halklara etkili bir propaganda yapabilmesi ihtişamlı ve anıtsal yapılarla
mümkündür. Devletler kurulurken başvurulan öncül girişimlerden biridir imar
faaliyetleri. Ancak devletlerin oluşmasında etkili olan maddi kaynak ve işgücü
desteği o dönemde Urartu’da varolmadığı için etkili bir stratejik planlama ile
Đşpuini inanç sistemi üzerinden destek elde etme yoluna gitmiş ve bu adım onun
aslında bir sonraki adımı planladığını ortaya koymuştur. Nitekim Đşpuini ve oğlu
Menua döneminde yapılan girişimler birini tamamlar niteliktedir. Buna göre
öncelikle gerekli işgücü ve maddi destek inanç sistemi üzerinden sağlanmış ve
hemen arkasından Menua döneminde artık Urartu’yu Urartu yapan imar
faaliyetlerinde bulunulmuştur. Zira kral Menua, Çilingiroğlu tarafından “büyük
mimar” olarak tanımlanmıştır973. Yaklaşık M.Ö. 810-786 yılları arasında başta
bulunan Menua’nın Tuşpa’dan Kuzeybatı Đran’a giden yol üzerine Yukarı Anzaf
Kalesi’ni, Tuşpa’dan kuzeye giden yol üzerine ise Körzüt, Aznavurtepe ve hatta

971
Çilingiroğlu 1994: 49; Burney 1994b: 31-33.
972
Salvini 2006: 49.
973
Çilingiroğlu 1994: 55.

246
Muradiye ve Çaldıran kalelerini inşa ettirdiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Menua’nın
Mana ve Barşua ülkelerini yeniden kontrol altına aldığı ve hatta Kuzeybatı
Đran’daki Uşnu Ovası’nda Kalatgah kalesini inşa ettirdiği de bilinmektedir. Aynı
dönemde Hasanlu’yu da ele geçirdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Menua’nın
gerek babasıyla ortak hükümdarlık döneminde, gerekse kendi döneminde
Kuzeybatı Đran ve özellikle Urmiye bölgesindeki faaliyetleri Asur’un bu
bölgedeki kontrolünü kaybetmesine neden olmuştur974. Öte yandan Menua’nın
Erzurum bölgesindeki Diauehi krallığını da kontrol altına alma girişimleri olduğu
ancak bu konuda başarılı olamadığı anlaşılmaktadır975. Kral Menua’nın kuzey ve
doğu yönlü seferleri dışında batıya da seferler düzenlediği bilinmektedir. Özellikle
Elazığ ve Malatya bölgesindeki krallıkları kontrol altına almaya çalıştığı ve
Malatya beyini vergi ödemekle yükümlü tuttuğu belirtilmektedir976. Sonuç olarak
kral Menua’nın gerek askeri seferleri, gerekse imar ve bayındırlık faaliyetleri
Urartu krallığını artık bölgede söz sahibi olan devletler arasına yerleştirmiştir.

Menua’dan sonra M.Ö. 786-764 yılları arasında başa geçen I. Argişti’nin tahta
çıktığı andan itibaren kuzey ülkelerine ağırlık verdiği anlaşılmaktadır. Horhor
yazıtlarından elde edilen bilgilere göre Argişti’nin ikinci ve üçüncü yıl seferlerinin
kuzey ülkelerine yapıldığı görülmektedir. Söz konusu seferler sırasında kuzeyin
güçlü krallığı Diauehi’nin de mağlup edildiği ancak beyinin bağışlanarak haraç ve
vergiye bağlandığı anlaşılmaktadır977. Bu şekilde bir askeri politika ile Argişti
hem o bölgede asker bırakmadan kendine bağlı beyler olmasını sağlıyor ve gerekli
olduğunda askeri destek alıyor, hem de Urartu ekonomisi için oldukça önemli
miktarlarda ganimet elde ediyor. Bu seferin sonunda Diauehi kralı Mannudibi’nin
Argişti’ye ödediği haraç ve vergi ile elde edilen ekonomik girdinin önemi
aşağıdaki yazıttan kolayca anlaşılabilir978:

“ … Diauhili Argişti’ye bu haracı verdi. 41 mina saf altın, 37 mina gümüş, 10.000
mina bakır, 1000 binek atı, 3000 büyük boynuzlu sığır, 10.000 koyun. Bu haracı

974
Çilingiroğlu 1994: 56; Çilingiroğlu 1997: 31.
975
Çilingiroğlu 1994: 63; Çilingiroğlu 1997: 33.
976
Salvini 2006: 58.
977
Çilingiroğlu 1994: 66; Çilingiroğlu 1997: 35.
978
UKN 127, 128; Payne 2006: 178.

247
Diauhi ülkesine her yıl versin diye buyurdum: … saf altın, 10.000 mina bakır, …
boğa, 100 sığır, 500 koyun, 300 binek atı”

Kral Argişti’nin daha sonra Gökçe Göl civarına da sefer düzenlediği ve bu


bölgedeki birçok kenti ele geçirdiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Argişti’nin bu
bölgeden toplam 52.675 kişiyi ise Urartu ülkesine götürdüğü belirtilmiştir979.
Nitekim Đşpuini-Menua ortak krallık döneminden itibaren Urartu Devleti’nin
izlediği önemli politikalardan birinin toplu nüfus aktarımları olduğu
980
bilinmektedir . Argişti’den hemen sonra M.Ö. 764-734 yılları arasında tahtta
kalan oğlu Sarduri, kuzey ve kuzeydoğu bölgelerinde babası Argişti döneminde
kontrolün sağlamasından dolayı askeri icraatlarını çoğunlukla batı ve kuzeybatı
üzerine yönlendirmiştir. Batıda Elazığ ve Malatya üzerine yönelen Sarduri,
Urartu’nun en batı noktasındaki Kömürhan ya da Đzoli yazıtını bırakmış ve yazıta
tüm bu bölgeleri mağlup ettiğini ve Malatya kralına boyun eğdirdiğini
belirtmiştir981. Ancak Malatya beyini daha önceki atalarının yaptığı gibi
bağışlamış ve sadece ganimet alarak bölgeden ayrılmıştır. Kral Sarduri yalnızca
batıda değil, güneyde Adıyaman civarında olduğu düşünülen Kumahalhi
Krallığı’nı da yenmiş ve bu bölgeden de çok sayıda ganimet elde etmiştir. Ayrıca
imar faaliyetlerinde de bulunmuş ve Çavuştepe ve Kayalıdere gibi kaleler de bu
dönemde inşa edilmiştir982. Sonuç olarak Sarduri’nin gerek batı, gerekse güney
ülkeleri üzerine yaptığı seferler, Urartu’nun Kuzey Suriye üzerinden geçen ticaret
yollarını denetim altında tutmasını ve bu sayede batıya ya da Akdeniz’e
açılmasını sağlayan önemli bir adım olmuştur983.

Kral Sarduri’den sonra başa geçen Rusa, yaklaşık M.Ö. 734-714 yılları arasında
hüküm sürmüştür. Ancak bu krala ait yazılı kaynaklar oldukça sınırlı olduğu için
bu dönemde Urartu Devleti’nin izlediği askeri ve siyasi politika hakkında pek
fazla bilgi bulunmaz. Bu dönemle ilgili bilgi veren üç önemli yazıttan ikisi

979
Çilingiroğlu 1983: 312; Çilingiroğlu 1994: 68.
980
Ayrıntılı bilgi için bakınız: A. Çilingiroğlu, “Urartu’da Toplu Nüfus Aktarımları”, Anadolu
Araştırmaları IX, Đstanbul, 1983, 311-317; E. Konakçı, Urartu Krallığı’nda Toplu Nüfus
Aktarımları ve Bu Uygulamanın Urartu Kültürüne Etkileri, 2006 (yayınlanmamış yüksek lisans
tezi).
981
Çilingiroğlu 1994: 79; Çilingiroğlu 1997: 38; Salvini 2006: 83.
982
Çilingiroğlu 1997: 38.
983
Çilingiroğlu 1994: 85; Çilingiroğlu 1997: 39.

248
kuzeyde, biri ise Uşnu ovasında ele geçmiştir. Kuzeydeki yazıtlar Gökçe Göl’ün
güney kıyısında kurulan Haldi ve Teşeba olarak adlandırılan iki önemli Urartu
kalesinin yapımı için dikilmiştir984. Ayrıca bu dönemde literatüre “Sargon’un
Sekizinci Seferi” olarak geçen büyük askeri sefer de gerçekleştirilmiştir.
Kuzeybatı Đran’daki krallıkların Urartu lehine hareket etmesi üzerine Asur kralı
M.Ö. 714 yılında bu bölgeye sefere çıkmış ve Urartu kralı Rusa büyük bir
yenilgiye uğramıştır985. Bu tarihten sonra Urartu tahtına geçen Argişti’nin adı ise
yalnızca Çelebibağ yazıtında geçmektedir. Bu yazıttan elde edilen bilgiler bu
dönemle ilgili sınırlı da olsa bilgi vermekte ve imar faaliyetlerinin yürütüldüğünü
ortaya koymaktadır986. M.Ö. 714-685 yılları arasında yaklaşık 22 yıl saltanat
süren II. Argişti’nin Erzincan bölgesinde Altıntepe Kalesi’ni inşa ettirdiği
bilinmektedir.

Argişti’den sonra Urartu tahtında bulunan II. Rusa, M.Ö. 685-645 yılları arasında
hüküm sürmüştür. II. Rusa dönemi Çilingiroğlu tarafından Urartu Devleti’nde
askeri ve kültürel diriliş dönemi olarak tanımlanmaktadır987. Gerçekten de,
dönemin reformcusu olarak kabul edilen Rusa, tahta çıktığı andan itibaren ilk
olarak kuzeydeki savaşçı kavimlere (Kimmerler ve Đskitler) daha önceki atalarının
izlediği politikadan vazgeçmiş ve onlara karşı barışçıl bir siyaset geliştirmiştir.
Kral Menua’dan sonra imar faaliyetleri üzerine yoğunluk veren ve bunu Urartu
Devleti içinde doruk noktasına ulaştıran bir lider olan II. Rusa, Kuzeybatı Đran ve
Ermenistan’da Bastam, Karmir-Blur; Van Gölü çevresinde Toprakkale, Adilcevaz
Kef Kalesi ve Ayanis Kalesi olmak üzere çok sayıda kale ve bu kalelerin
çevresinde kentler inşa ettirmiştir988. Urartu Devleti için oldukça parlak bir dönem
sayılabilecek olan II. Rusa dönemi, Urartu’nun yükselişinde doruk noktası kabul
edilebilir. Ancak söz konusu yükseliş ve büyüme aynı zamanda çöküşü de
beraberinde getirmiştir. II. Rusa’dan sonra M.Ö. 585 yılına kadar Urartu tahtına
geçen krallar bir daha Urartu’yu eski güçlü günlerine geri götürmeyi

984
Çilingiroğlu 1994: 90; Çilingiroğlu 1997: 41.
985
Ayrıntılı bilgi için bakınız: A. Çilingiroğlu, “Sargon’un Sekizinci Seferi ve Bazı Öneriler”,
Anadolu Araştırmaları IV-V, 1976/1977: 235-252.
986
Çilingiroğlu 1994: 98.
987
Çilingiroğlu 1994: 102; Çilingiroğlu 1997: 45.
988
Çiligiroğlu 1997: 45; Salvini 2006: 114.

249
başaramamışlar ve bu tarihten sonra Urartu devleti artık tarih sahnesinden
çekilmek zorunda kalmıştır.

Sonuç olarak M.Ö. 9. yüzyılın ortalarından itibaren varlık gösteren Urartu Devleti
Doğu Anadolu dışında, Kuzeybatı Đran, Ermenistan ve Güneydoğu Anadolu’nun
bir kısmında söz sahibi olmuş ve bu bölgelerin Orta Demir Çağı’na damgasını
vurmuştur. Ayrıca, en erken dönemlerden itibaren aynı kültür bölgesi içinde yer
alan Doğu Anadolu, Kuzeybatı Đran ve Transkafkasya bölgelerinin, Urartu devleti
kurulduktan sonra da devletin yayılım sınırları içinde yer alarak tek bir kültür
bölgesi olma özelliklerini korudukları anlaşılmaktadır. Urartu Devleti kurulduğu
andan itibaren yıkılışına kadar olan süreçte yürütülen inşa ve bayındırlık
faaliyetlerinden, bu bölgede daha önceki dönemlerde ortaya çıkmaya başlayan
kale bazlı yerleşim sisteminin artık Urartu dönemiyle birlikte tümüyle ağırlık
kazandığı ve hatta tümüyle Urartu idari mekanizmasını oluşturduğu
anlaşılmaktadır. Nitekim Doğu Anadolu’da Orta Demir Çağ’a ait verilerin elde
edildiği höyükler dışında, çok sayıda kale ve mezarlık alanlarının varlığı da
bilinmektedir. Orta Demir Çağ’a damgasını vuran Urartu Devleti’nin merkezi
olan Doğu Anadolu’dan başlamak üzere Kuzeybatı Đran ve Transkafkasya’yı içine
alan tüm yayılım sahası989 içindeki arkeolojik verileri teker teker değerlendirelim.
Böyle bir değerlendirmede asıl hedefimiz Urartu’nun yıkılışına kadar devam
ettiğini bildiğimiz yivli keramiklerin varlığını ortaya koymaktır.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi ise yukarıda da belirtildiği gibi coğrafi konumu


sebebiyle en erken dönemlerden beri Mezopotamya’nın etkileşim içinde
bulunduğu bir bölge olmuştur. Akkad Dönemi’nden itibaren sürekli bir yayılım
idelojisi güden Mezopotamya, Yeni Asur Dönemi’nde de aynı politikayı daha
sistemli bir şekilde gerçekleştirmiştir990. Güneydoğu Anadolu bölgesinin Asur’un
kuzey yayılımı için en önemli bölgelerden birisi olmasının başlıca nedeni bu
bölgenin coğrafi özellikleridir. Coğrafi açıdan Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Mezopotamya ve Suriye topraklarının devamı görünümündedir. Düz bir coğrafi
görünüm sergileyen bu bölgenin doğal sınırını Güneydoğu Toroslar

989
Urartu’nun yayılım sahası tümüyle bizim çalışma bölgelerimizi içine almaktadır.
990
Larsen 1979: 91.

250
oluşturmaktadır. Bir bariyer görevini üstlenen söz konusu dağ silsilesi nedeniyle
Asur, yayılım alanını bu sınırın kuzeyine doğru çok fazla genişletememiştir.
Dolayısıyla Toros Dağ silsilesinin güneyinde kalan Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Orta Demir Çağ’da yani Yeni Asur Dönemi olarak adlandırılan dönemde
tamamen Asur etkisi altında kalmıştır991. Nitekim Yeni Asur Döneminde
Güneydoğu Anadolu bölgesinde yerel Orta Demir Çağ kültüründen çok Asur
kültürünü yansıtan bir keramik geleneği hakimdir. Buna bağlı olarak Orta Demir
Çağ başlığı altında değerlendirilecek bölgeler arasında Güneydoğu Anadolu
Bölgesi ayrı bir başlık altında değerlendirilmeyecektir992.

a- Doğu Anadolu

Arkeolojik veriler Erken Demir Çağ’a damgasını vuran yivli keramiklerin Orta
Demir Çağ’ın sonlarına kadar devam ettiğini ortaya koymaktadır. Doğu
Anadolu’nun Orta Demir Çağı’nı simgeleyen Urartu Devleti, yukarıda da
belirtildiği gibi Doğu Anadolu merkez olmak üzere Kuzeybatı Đran ve
Ermenistan’ın bir kısmını etkisi altına almıştır. Söz konusu bölgelerden elde
edilen arkeolojik veriler bu bölgelerdeki Urartu varlığını açıkça ortaya
koymaktadır.

Doğu Anadolu’da Orta Demir Çağı’na tarihlenen arkeolojik veriler göz önüne
alındığında bu bölgede çok sayıda kale, kent, höyük ve mezarlık alanlarının yer
aldığı gözlenmektedir. Doğu Anadolu’nun Orta Demir Çağı’na ait arkeolojik
verileri, daha önceki bölümde değerlendirilen Erken Demir Çağ verileri gibi 4 alt
bölge kapsamında ele alınabilir:

1- Erzurum- Kars Bölgesi (Erzurum, Kars, Erzincan, Bayburt ve Ardahan)


2- Van Gölü Çevresi (Van, Muş, Bitlis, Ağrı ve Iğdır)

991
Parker 2003: 545.
992
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Orta Demir Çağ’da Yeni Asur etkisi altına girmiş olmasına
rağmen, bu bölgede yer alan merkezlerden biri olan Tille Höyük’te Orta Demir çağ tabakasından
yivli keramiklerin ele geçtiği rapor edilmiştir (Blaylock 1999: 267; Müller 2003: 139). Ancak Orta
Demir Çağ bölümünde Güneydoğu Anadolu Bölgesi için ayrı bir başlık açılmadığı için M.Ö. 8.
yüzyıla tarihlenen Tille Höyük yivli keramikleri Erken Demir Çağ bölümünde değerlendirilmiştir.

251
3- Elazığ- Malatya Bölgesi (Elazığ, Malatya, Bingöl ve Tunceli)
4- Hakkari Dağlık Bölgesi (Hakkari, Şırnak)

Buna göre her bir bölge kendi içinde kale, kent, höyük ve mezarlık sıralamasıyla
değerlendirilecektir. Kuzeyden başlayacak olursa ilk bölgeyi Erzurum-Kars
bölgesi oluşturmaktadır. Erzurum, Kars, Erzincan, Bayburt ve Ardahan illerini
kapsayan bu bölgedeki Urartu kalelerinin sayısı yok denecek kadar azdır. Bunun
en önemli sebeplerinden biri de yukarıda da değinildiği gibi Orta Demir Çağ
döneminde bu bölgede Diauehi adlı güçlü bir aşiretin yer alması ve Urartu
devletinin bu aşiret üzerindeki etkisinin sınırlı olmasıdır. Urartu’nun kral Menua
döneminden itibaren bu bölgeye sefer düzenlediği ancak seferler sonucunda bu
bölgeyi kendine bağlamak yerine, beyini bağışlayarak haraç ve vergiye bağladığı
bilinmektedir. Zira Urartu, hiçbir zaman bu bölge üzerinde daimi bir kontrol
sağlayamamıştır. Dolayısıyla şu ana kadarki veriler Erzurum, Kars, Ardahan ve
Bayburt illerinde herhangi bir tipik Urartu kalesinin bulunmadığını ortaya
koymaktadır. Ancak son yıllarda bu bölgede gerçekleştirilen yüzey araştırmaları
sonucunda bazı Urartu ve Orta Demir Çağ kalelerinin varolduğu
anlaşılmaktadır993. Nitekim bu bölgelerden ele geçen arkeolojik veriler bu
bölgelerdeki Urartu etkisinin sınırlı olduğunu ve çoğunlukla bu bölgeye özgü
yerel bir Orta Demir Çağ kültürünün varolduğu anlaşılmaktadır.

Erzurum-Kars bölgesi adı altında değerlendirdiğimiz bölge içindeki arkeolojik


verileri öncelikle kazısı yapılan merkezler olarak kale, kent, höyük ve mezarlık
sıralamasıyla inceleyelim; daha sonra da yüzey araştırması sonuçları açısından
değerlendirelim. Erzurum-Kars bölgesinde kazısı yapılan kaleler arasında yalnızca
Erzincan ili sınırları içindeki Altıntepe Kalesi yer almaktadır. Urartu kalesi
olarak tanımlanan bu kaledeki ilk kazı çalışmaları 1959-1967 yıları arasında T.
Özgüç tarafından gerçekleştirilmiştir. Söz konusu kazılarda Urartu dönemine
tarihlenen Đç Kale Kapısı ve Surları, Tapınak-Saray, Apadana, iç surların hemen
dışındaki Depo Binası, tepenin güney yamacındaki terasta Açıkhava Tapınağı ve

993
Bahsi geçen Orta Demir Çağ kaleleri daha sonra ele değerlendirilecektir.

252
3 taş örme mezar ortaya çıkarılmıştır994. Daha sonra 2003 yılından itibaren ise
Erzurum Atatürk Üniversitesi’nden M. Karaosmanoğlu başkanlığında bir ekip
tarafından kazılmıştır. Tapınak, Apadana, Kale Yapısı ve Kilise’de sürdürülen
çalışmalarda Altıntepe’deki Tapınak ve Apadana yapılarıyla ilgili yeni bazı
mimari kanıtlar elde edilmiştir995. Altıntepe kazılarında ele geçen Urartu
keramikleriyle ilgili yapılan yayında yivli keramiklerin bulunmadığı
anlaşılmaktadır. Zira 2006 yılında ziyaret ettiğimiz Atatürk Üniversitesi’nde
Altıntepe’de ortaya çıkarılan keramiklerin digital fotoğraflarını görme şansımız
olmuş ve söz konusu malzeme içinde yivli çanak çömleklerin bulunmadığı
anlaşılmıştır996.

Erzurum-Kars bölgesindeki höyük kazılarını değerlendirecek olursak, buradaki en


erken kazı çalışmaları yukarıda da detaylı olarak değinildiği gibi Karaz, Pulur ve
Güzelova’da yürütülmüştür. Ancak bu çalışmalar çoğunlukla Erken
Transkafkasya kültürünün aydınlanmasına yönelik zengin veriler sunmakta ve
Demir Çağ’la ilgili herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Her ne kadar son yıllarda
M. Işıklı’nın gerçekleştirdiği çalışmalarda söz konusu höyüklerde Erken Demir
Çağ verilerinin var olduğu tespit edilse de, Orta Demir Çağ ile ilgili hiçbir kanıt
söz konusu değildir. Erzurum bölgesinin diğer önemli kazı merkezlerinden biri de
Sos Höyük’tür. “Erken Demir Çağ” başlıklı bölümde detaylı olarak ele alınan Sos
Höyük kazılarının tabakalanması göz önüne alındığında Orta Demir Çağ olarak
adlandırılan herhangi bir tabakanın bulunmadığı dikkati çekmektedir. 1994-2003
yılları arasında A. Sagona tarafından kazılan Sos höyüğün tabakalanması şu
şekilde verilmiştir997:

Sos Höyük Tabakalanması

SOS I (Orta Çağ, M.S. 1300-1100)

994
Ayrıntılı bilgi için bakınız: T. Özgüç, Altıntepe. Mimarlık Anıtları ve Duvar Resimleri-Arcitectural
Monuments and Wall Paintings, Ankara, 1966 ve T. Özgüç, Altıntepe II. Mezarlar, Depo Binası ve
Fildişi Eserler-Tombs, Storehouse and Ivories, Ankara, 1969.
995
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Karaosmanoğlu 2008: 69-74.
996
Söz konusu malzemenin fotoğraflarını görme olanağını sağlayan M. Karaosmanoğlu ve B.
Can’a teşekkür ederim.
997
Sagona-Sagona 2003: 104.

253
SOS IIC Post-Ahamenid (M.Ö. 300-200)

SOS IIB Geç Demir Çağ (M.Ö. 800/750-300)

SOS IIA Erken Demir Çağ (M.Ö. 1000-800/750)

SOS III Geç Tunç Çağ (M.Ö. 1500-1000)

SOS IVB Orta Tunç Çağ II (M.Ö. 2000-1500)

SOS IV A Orta Tunç Çağ I (M.Ö. 2200-2000)

SOS VD Erken Tunç Çağ III (M.Ö. 2500-2200)

SOS VC Erken Tunç Çağ II ( M.Ö. 2800-2500)

SOS VB Erken Tunç Çağ I (M.Ö. 3000-2800)

SOS VA Geç Kalkolitik (M.Ö. 3500-3000)

Yukarıdaki tabakalanmaya göre Sos Höyük’te Orta Demir Çağ şeklinde herhangi
bir terim kullanılmamış ve 1000-800 arasına yerleştirilen Erken Demir Çağ
tabakasından hemen sonra 800-300 arasındaki dönem Geç Demir Çağ olarak
tanımlanmıştır. Bu durumda Sagona’nın, Urartu Krallık dönemini Orta Demir Çağ
yerine Geç Demir Çağ ile eşleştirme yoluna gittiği sonucuna varılmaktadır. Ancak
Sagona tarafından yapılan yayınların hiçbirinde Demir Çağ tabakası detaylı bir
şekilde ele alınmamış ve özellikle IIB tabakasından hiç bahsedilmemiştir.

254
Gerçekleştirilen yayınların sadece iki tanesinde998 “Demir Çağ” başlığı altında bir
değerlendirme yapılmış ancak bu değerlendirmelerin çoğunlukla Erken Demir
Çağ verilerini içerdiği görülmüştür. Hatta söz konusu değerlendirmelerin bir
paragrafı geçmeyecek şekilde olduğu da belirtilmelidir. Dolayısıyla Sos
Höyük’ten elde edilen Orta Demir Çağ ya da Sagona’nın terminolojisiyle Geç
Demir Çağ verilerinin oldukça sınırlı olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim kazı
raporlarında Sos Höyüğün M.Ö. 800-300 arasına tarihlenen Geç Demir Çağ
tabakasında bir yapının tespit edildiğinden ve bu yapının daha sonra genişletilerek
Post-Ahamenid döneminde de kullanıldığından bahsedilmektedir. Ayrıca söz
konusu Geç Demir Çağ yapısının içinden ele geçen çanak çömleğin çoğunlukla
ince cidarlı olduğu ve çanak formunun yaygın olduğu da belirtilmiştir999.

Sagona’nın çalışmalarından önce 1987 yılında Sos Höyük’te bir sezon kazı yapan
S. Güneri ise, Sagona’dan farklı bir tabakalanma önermiş ve Sos Höyük’te Orta
veya Geç Demir Çağ’a ilişkin herhangi bir tabakanın bulunmadığını ifade
etmiştir. Güneri Sos’ta toplam 3 tabaka tespit etmiş ve bunları şu şekilde
sıralamıştır1000:

I. Katman (Orta Çağ)

II. Katman (Orta Çağ)

III. Katman (Erken Demir Çağ)

Sonuç olarak Sos Höyük kazılarının Orta Demir Çağ dönemine ilişkin sağlam bir
veri sunmaktan uzak olduğu anlaşılmakta ve elde edilen veriler arasında Urartu’yu
yansıtacak herhangi bir arkeolojik verinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Zira Sos
Höyük’ten elde edilen Erken Demir Çağ keramikleri arasında sadece 1 adet yivli
çanak parçası ele geçmişti, dolayısıyla Orta Demir Çağ’da ise yivli keramiğin hiç
bulunmamış olması şaşırtıcı değildir.

998
Sagona-Erkmen-Sagona-Howell 1997: 183; Sagona-Sagona 2000: 67.
999
Sagona-Erkmen-Sagona-Howell 1997: 183.
1000
Güneri 2002a: 6.

255
Erzurum bölgesinde kazısı yapılmış bir diğer merkez Bulamaç Höyük’tür.
“Erken Demir Çağ” başlıklı bölümde detaylı olarak değerlendirilen Bulamaç
Höyük 2001-2003 yılları arasında S. Güneri tarafından kazılmıştır. Kazı
çalışmaları sonucunda yukarıda da belirtildiği gibi “Bulamaç I” ve “Bulamaç II”
olmak üzere toplam iki tabaka tespit edilmiş ve II. tabakanın S. Güneri’nin
tanımladığı Sos III verileriyle benzediği belirtilmiştir1001. Dolayısıyla Bulamaç
Höyük’te de Orta Demir Çağ’a yani Urartu dönemine dair herhangi bir verinin
bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Erzurum-Kars Bölgesi dahilinde incelediğimiz bir diğer bölge Erzincan’dır.


Yukarıda da belirtildiği gibi 2001-2005 yılları arasında Erzincan’dan Kars’a kadar
uzanan geniş bir alanda Bakü-Ceyhan Boru Hattı Projesi kapsamında yürütülen
yüzey araştırması sonucunda toplam 372 adet merkez tespit edilmiş ve bunların
17 tanesinde kazı çalışması gerçekleştirilmiştir. Söz konusu kazıların yalnızca 3
tanesinin kapsamlı bir yayını yapılmıştır. Yayınlananlar dışındaki birçok
merkezde Orta Demir Çağ verilerinin olduğu proje çalışanlarıyla yapılan kişisel
görüşme sonucu anlaşılmıştır1002. Bunlardan Erzurum bölgesinde yer alan
Tasmasor, Güllüdere ve Tetikom (Büyük Tüy) adlı merkezlerle ilgili kitaplar
yayın aşamasındadır. Dolayısıyla söz konusu merkezlerin Urartu tabakalarında
yivli keramik bulunup bulunmadığı konusunda herhangi bir bilgimiz yoktur.

Erzurum-Kars bölgesinde yukarıda bahsedilen sınırlı sayıdaki kazı çalışmaları


dışında çok sayıda yüzey araştırması gerçekleştirilmiştir. Söz konusu yüzey
araştırmaları dikkate alındığında 1982 yılında A. Çilingiroğlu tarafından
Erzurum’daki Umudum Tepe’de Urartu kalesi ve kaya mezarlarının olduğu tespit
edilmiş ancak bu merkezdeki keramiklerle ilgili bilgi verilmemiştir1003.

1985 ve 1986 yıllarında N. Başgelen ve A. Özfırat tarafından ziyaret edilen


Toprakkale, Erzurum’un Hınıs ilçesinin kuzeydoğusunda yer alan bir kaledir.
Bu kaleden toplanan keramiklerle ilgili verilen bilgilere göre söz konusu

1001
Güneri 2005a: 101.
1002
Söz konusu araştırmalarla ilgili bilgi veren proje çalışanı Atila Türker’e teşekkürü bir borç
bilirim..
1003
Çilingiroğlu 1980: 191-194.

256
keramiklerin genellikle pembe, kahve ve devetüyü hamur renginde ve hamur
renginde astarlı olduğu belirtilmiştir. Ancak orta derecede pişirilen bu çark yapımı
kapların dış yüzeylerinin fırınlanmadan dolayı griden siyaha doğru alacalı olduğu
ifade edilmiştir1004. Ele geçen keramikler arasında kazıma bezemeli örneklerin
sayıca fazla olduğu vurgulanmıştır. Bu tür kazıma bezemeli keramikler her ne
kadar Erken Demir Çağı’nda uygulanmış olsa da bunların Erken Demir Çağı’nda
Orta Demir Çağı’na göre sayıca daha az sayıda kullanıldığı belirtilmiş ve bu
yüzden söz konusu malzeme Orta Demir Çağı’na tarihlendirilmiştir1005. Elazığ-
Malatya bölgesindeki birçok yerleşim yerinde Urartu dönemi tabakalarında
yaygın olmasından ötürü söz konusu malzeme Orta Demir Çağı’na
tarihlendirilmiştir. Ayrıca kazıma bezemeli örmeklerle birlikte ele geçen diğer
malzemeler arasında yer alan yivli parçalar da Orta Demir Çağı’na
1006
tarihlenmiştir . Netice itibariyle Toprakkale’den ele geçen pembe, kahve ve
devetüyü renklerindeki kaplar Erzurum’un güneyinde bulunan bu merkezin
Erzurum yerine Van Bölgesi karakterinde olduğunu göstermektedir.

1986 yılında S. Güneri’nin Erzurum ve çevresinde bir yüzey araştırması


gerçekleştirdiği görülmektedir. Derlediği keramikler üzerine değerlendirme yapan
Güneri, bunları A (M.Ö. 3. binyıl- Karaz), B (M.Ö. 2. binyıl – Urartu Öncesi) ve
C (M.Ö. 1. binyıl- Urartu) olmak üzere üç gruba ayırmıştır.1007. Güneri’nin bu
çalışma sonucunda yaptığı değerlendirmeye göre birkaç merkezden az sayıda
Urartu keramiği ele geçtiği ifade edilmiştir. Urartu keramiğinin ele geçtiği
merkezler arasında Uzunahmet Tepe (Kayalık Tepe) Höyüğü ve çevresi,
Eskişehir Tepe ve Cinis Höyük yer almaktadır1008. Cinis Höyük ve Eskişehir
Tepe’deki Urartu varlığı yalnızca keramik parçalarıyla tarihlenirken, Uzunahmet
Tepe’deki Urartu varlığı keramikler dışında mimariyle de desteklenmektedir.
50x150x18 m. ölçülerindeki Uzunahmet Tepe, Erzurum-Hasankale yolunun 15.
kilometresinde yer alan aynı adlı köyün bitişiğindedir. Kayalık bir zemin üzerine
oturan ve kuzey-güney doğrultusunda yükselerek tarla seviyesinden 50 m.

1004
Başgelen- Özfırat 1996: 143-144.
1005
Başgelen- Özfırat 1996: 144-145.
1006
Başgelen- Özfırat 1996: Lev. VII-5, Lev. VII-8.
1007
Güneri 1988: 48, 49.
1008
Güneri 1988: 50, 61; Güneri 1992: 159, 160.

257
yüksekliğe ulaşan höyüğün batı ve güneydoğu sırtlarında 1- 1.50 m. boyutlarında
taş bloklar tespit edilmiştir. Bunların tepeyi çevreleyen sur duvarları olabileceğini
belirten Güneri, bu duvarın erken dönem Urartu özelliği yansıttığını ortaya
koymuştur. Aynı alandan toplanan keramikler de bu düşüncesini
1009
desteklemektedir . Ancak ne yazık ki söz konusu merkezlerden ele geçen
Urartu çanak çömleği arasında yivli keramiklerle ilgili herhangi bir bilgi
verilmemiştir.

Güneri’nin Kars bölgesinde gerçekleştirdiği çalışmalar sırasında ise, ilk kez 1944
yılında K. Kökten tarafından çalışılan Azat-Dündaretepe Höyüğü ziyaret
edilmiştir. Kars’ın 8 km. güneyindeki Azat Deresi’nin kuzey kenarında doğal bir
tepe üzerinde bulunan Dündartepe’de Kökten tarafından bir sondaj çalışması
gerçekleştirilmiş ve bu çalışmalar sonucunda Kökten Dündartepe’nin
1010
tabakalanmasını şu şekilde sunmuştur :

1. Tabaka : Klasik Çağ


2. Tabaka : Urartu
3. Tabaka : Hitit
4. Tabaka : Bronz ve Bakır Çağı

Ancak Kökten bu tabakalanmayı oluştururken o yıllarda henüz Doğu’daki


kültürler çok iyi bilinmediğinden şu anda herhangi bir bilimsel dayanağı olmayan
bir düşünceyle Orta Anadolu ile benzerlik kurma yoluna gitmiştir. Daha sonra
Güneri tarafından ziyaret edilen bu höyükte ağız kenar profili veren keramiğin çok
az sayıda olduğu ifade edilmiştir1011. Nitekim topladığı parçalar arasında herhangi
bir Urartu keramiği ya da yivli keramikten bahsedilmemiştir.

Güneri aynı zamana Kars-Ardahan karayolu üzerinde yer alan Ölçek Köyü
bitişiğindeki yüksekçe bir tepede iyi durumda mimari kalıntılar saptadığını
belirtmiş ve buradan ele geçen keramiklere dayanarak burasının Urartu dönemine

1009
Güneri 1992: 159.
1010
Kökten 1944: 659-680.
1011
Güneri 1992: 162.

258
tarihlenebileceğini ifade etmiştir1012. Erzincan bölgesindeki çalışmalarda ise
Refahiye’nin 12 km. güneyinde derin bir vadi içinde yer alan Cengerli Köyü’nde,
işlenmiş dik yüzeyleri, basamakları ve çanak biçimli düzgün oyukları olan bir
kaya kütlesi tespit edilmiştir. Bu alandan ele geçen malzeme arasında tek renkli
kırmızı ve devetüyü Urartu keramikleri dışında ağız kenarı yivli, kızıl
kahverenginde ve iyi perdahlanmış keramiklerin de ele geçtiği belirtilmiştir1013.
Ancak söz konusu keramikler arasında bulunan yivli keramikleri Erken Demir
Çağ’a tarihlemiştir1014. Söz konusu keramiklerin herhangi bir çizimi veya
fotoğrafı yayına eklenmemiş olsa da, söz konusu parçaların Urartu keramikleriyle
iç içe ele geçmiş olması bunların daha çok Orta Demir Çağ yivlisi olabileceğini
düşündürmektedir.

1990’lı yıllarda ise A. Sagona Bayburt bölgesinde yüzey araştırmaları


gerçekleştirmiştir. Đlk çalışmalar Bayburt’taki Salyazı ve Köse arasında
yoğunlaştırılmıştır. Bu alanda tespit edilen merkezler arasından Tepetarla ve
Taşkesen 2’de geniş ağızlı ve ağız kenarının içi yivli keramikler ele geçmiş ve
bunlar Urartu dönemine tarihlendirilmiştir1015. Bölgede uzun yıllar yüzey
araştırması gerçekleştiren Sagona ve ekibi, yukarıda da belirtildiği gibi bu
araştırmaları 2004 yılında derleyerek bir kitap halinde yayınlamıştır. Ancak bu
çalışmada Sagona’nın, mal gruplarını belirli bir döneme tarihlemeden çok, onları
uzun zaman aralıklarına yerleştirdiği dikkati çekmektedir. Örneğin Demir Çağ
olarak ayrılan dönem, M.Ö. 1000 ila 200 arasına tarihlenen çeşitli mal gruplarını
içermektedir. Ancak söz konusu tarihlemenin neye dayanarak yapıldığı veya bu
tarihleri ne tür bir arkeolojik veriyle desteklediği konusunda herhangi bir açıklama
yapılmamıştır1016.

1998-2001 yılları arasında ise Erzurum, Kars ve Erzincan illerini kapsayan bir
diğer yüzey araştırması A. Ceylan tarafından gerçekleştirilmiştir. 1998 yılı
çalışmasında yalnızca Erzincan iline yoğunlaşan Ceylan, bu bölgede
gerçekleştirdiği araştırmalar sonucunda Altıntepe Urartu Kalesi dışında, yine daha
1012
Güneri 1992: 162.
1013
Güneri 1992: 163.
1014
Güneri 1992: Resim 3.
1015
Sagona 1992: 398-399.
1016
Sagona- Sagona 2004: 180-182.

259
önceden tespit edilmiş olan Erzincan’ın Çayırlı ilçesi sınırları içindeki Çadırkaya
Köyü’ndeki Urartu kaya mezarlarını da ziyaret etmiştir1017. 1999 yılı çalışmalarını
Erzincan ve Erzurum illerinde yürüten Ceylan, bu çalışmasına ait araştırma
raporunda saptadığı kale ve höyüklerin bir kısmını tarihleyememiştir. Tarihlediği
merkezlerin ise hiçbirinde Orta Demir Çağ ya da Urartu merkezine
rastlanmamıştır1018. Erzican ve Erzurum illerindeki araştırmalarına 2000 yılında
da devam eden Ceylan, Erzincan’da Çayırlı’nın 16 km. kuzeydoğusunda bulunan
Mirzaoğlu Kalesi’nin Orta Çağ özelliği göstermesine rağmen Demir Çağ
keramiklerinin de ele geçtiğini belirtmiş ancak Demir Çağ’ın hangi evresine ait
olabileceği konusunda bir öneride bulunmamıştır. Aynı yıl Erzurum bölgesinde,
Erzurum’un 28 km. güneybatısındaki Alaca Höyük (Tilkitepe II)’ten ve
Erzurum’un 25 km. batısındaki Çiğdemli Höyük’ten Demir Çağ keramiklerinin
ele geçtiğini belirtmiş ancak yine Demir Çağ’ın hangi evresi olabileceğini
belirtmemiştir1019. Ceylan, 2001 yılındaki çalışmalarında ise Erzincan ili sınırları
içinde Beyaztaş Tepe/Bulmuş Kalesi, Yollarüstü Kalesi, Saztepe Kalesi ve
Turnatepe/Yeniköy Höyüğü; Erzurum ili sınırları içinde Beşiktepe Höyüğü,
Tepecik Höyüğü, Büyük Tüy Höyük, Altınbaşak Höyük, Pasinler Kalesi,
Marifet Kaya Mezarı, Avnik (Güzelhisar) Kalesi, Harami Kalesi, Uzunahmet
Kalesi ve Küçükçağdarış Kalesi; Kars ili sınırları içinde ise Toprakkale/
Sarıkamış, Yoğunhasan/Karapınar Kalesi, Kırankaya/Asboğa Kalesi,
Micingert/Đnkaya Kalesi, Zivin/Süngütaşı Kalesi ve Köroğlu Kalesi olmak
üzere çok sayıda merkezin Demir Çağ’a tarihlendiğini belirtmiş ancak yine
bunların birkaçı dışında Demir Çağ’ın hangi evresine ait olduğunu ifade
etmemiştir1020. Ceylan’ın 2004, 2005 ve 2006 yıllarında gerçekleştirdiği
araştırmalarda da Erzincan, Erzurum ve Kars illerinde çok sayıda Demir Çağ
kalesi tespit edilmiş ancak bunlardan yalnızca Erzincan’ın Tercan ilçesindeki
Üçpınar Kalesi’nin ve Şirinkale’nin Urartu kalesi, Erzurum’un Şenkaya
ilçesindeki Puruttepe Kalesi’nin, ve Kaptırık Kalesi’nin Orta Demir Çağ kalesi
ve Kars’taki Budakveren yerleşmesinin ise Orta Demir Çağ yerleşmesi olduğu

1017
Ceylan 2000: 185.
1018
Ceylan 2000: 71-74.
1019
Ceylan 2002: 167-168.
1020
Ceylan 2003: 312-317.

260
belirtilmiştir. Ancak bu yayınlarda da bahsi geçen merkezlerden toplanan
keramiklerle ilgili herhangi bir bilgi verilmemiştir1021.

Sonuç olarak A. Ceylan’ın bölgede yürüttüğü araştırmalar sonucunda çok sayıda


Orta Demir Çağ ve Urartu kalesi ve yerleşiminden bahsedilmiş olmasına rağmen,
yayınların hiçbirinde ele geçen keramiklerin detaylı bir tanımlaması yapılmamış
ve yalnızca az sayıda çizim ve fotoğraf eklenmiştir. Yayınlanan çizim ve
fotoğraflara göre araştırma sonucu elde edilen Urartu keramikleri arasında
herhangi bir yivli keramiğinin bulunmadığı anlaşılmıştır.

Ayrıca A. Ceylan’ın bulduğu merkezler arasında Yoğunhasan Kalesi sonradan


O. Belli ve A. Ceylan tarafından daha detaylı olarak değerlendirilmiştir. Buna
göre Kars Sarıkamış’ın Karapınar Köyü yakınında yer alan kalenin çok büyük
boyutlu olmadığı ve andezitten oluşan kayalık bir tepe üzerine kurulduğu
belirtilmiştir1022. Kalenin asıl önemini M.Ö. 9. ve 6. yüzyıllar arasında kazandığını
ifade eden Belli, kalenin dik bir uçurumla sonlanan doğu kısmı üzerinde ana
salonlu ve iki odalı bir kaya mezarın bulunduğunu belirtmiştir. Söz konusu
mezara kalenin üstünden kayalara oyulmuş basamaklarla inildiği anlaşılmıştır1023.
Belli ve Ceylan, mezarın girişi üzerindeki açıklığın ve çok odalı ve tonozlu ana
salondaki dişli silmelerin, Van Kalesi’nde Đç Kale’deki Menua’ya ait kaya
mezarla olan benzerliğinden yola çıkarak bu kaleyi Menua dönemine
tarihlemişlerdir1024. Menua ve Argişti dönemlerinde Diauehi krallığında yapılan
seferlerde Hasankale merkez olmak üzere, Yoğunhasan Kalesi’nin de önemli bir
nokta olduğu belirtilmiştir1025. Ancak bu yayında da bu merkezden ele geçen
keramiklerle ilgili herhangi bir bilgi verilmemiştir.

2002 yılında Erzurum bölgesinde yüzey araştırması yapan bir diğer grup Erzurum
Üniversitesi’nden M. Karaosmanoğlu ve ekibidir. Pasinler Ovası’nda yürütülen
yüzey araştırması sonucunda listelenen merkezler arasında yalnızca Ziyaret Tepe
ve Büyük Tüy/Tombul Tepe’den Demir Çağ’a ait keramiklerin ele geçtiği

1021
Ceylan 2005: 21-26; Ceylan 2007: 165, 170; Ceylan- Bingöl- Topaloğlu 2008: 131, 135, 136.
1022
Belli- Ceylan: 120.
1023
Belli- Ceylan 2002b: 124.
1024
Belli- Ceylan 2002b: 126.
1025
Belli- Ceylan 2002b: 124-126.

261
belirtilmiştir1026. Ancak bu ekibin yayınlarında da ele geçen keramiklerle ilgili
detaylı bir bilgi verilmemiştir.

Sonuç olarak Erzurum- Kars bölgesindeki çalışmalar göz önüne alındığında son
yıllarda gerçekleştirilen araştırmalardaki Demir Çağ kaleleri dışında, Urartu
tabakası veya Urartu malzemesi veren merkezlerin oldukça sınırlı olduğu
anlaşılmaktadır. Bunun en önemli nedeni yukarıda da belirtildiği gibi olasılıkla
bölgede Orta Tunç Çağ boyunca var olan Diauehi krallığıdır. Zira bu bölgede
tipik Urartu keramiklerinin yok denecek kadar az sayıda olması söz konusu
krallığın bölgedeki güçlü varlığından kaynaklanmaktadır. Ayrıca kazı verilerinin
Orta Demir Çağ açısından yetersiz olması bu merkezlerde Orta Demir Çağ veya
Urartu dönemi boyunca herhangi bir yivli keramiğin olup olmadığı sorusu
karşısında cevapsız bırakmaktadır. Dahası yüzey araştırması sonucunda ele geçen
yivli keramiklerin ise tümü Erken Demir Çağ olarak değerlendirildiği için Urartu
dönemi malzemelerinde herhangi bir yivli keramik yokmuş gibi görünmektedir.
Zira bu malzemelerin tümünü görme şansı olsa bile bunların Urartu mu ya da
Urartu öncesi mi olduklarını tespit etmek oldukça zordur. Ancak en azından,
sınırlı kazı verileri üzerinden gidildiğinde bile, Orta Demir Çağ boyunca bölgede
yivli keramiğin çok yaygın olmadığını söyleyebiliriz.

Doğu Anadolu’da Urartu’nun merkezi durumundaki bölge olan Van Gölü çevresi
göz önüne alındığında, bu bölgenin Urartu veya Orta Demir Çağ araştırmaları
açısından Erzurum- Kars bölgesine oranla çok daha verimli olduğu görülmektedir.
Urartu Devleti’nin merkezi olan Van’da hatırı sayılır sayıda araştırma yapılmıştır.
Van bölgesi 19. yüzyılın başlarından itibaren Avrupalı seyyahların dikkatini
çekmiştir. Đlk kez 1827 yılında Fransız F. E. Schulz Van bölgesinde incelemeler
yapmıştır. Schulz’un araştırmasını, 1839 yılında Ch. Texier’in, 1846 yılında ise H.
Layard’ın ziyaretleri takip etmiştir1027. Söz konusu araştırmalar çoğunlukla Urartu
kalelerinde yoğunlaştırılmıştır. Van Kalesi ve Toprakkale gibi kaleler, bahsi geçen
erken dönemlerde araştırmacıların dikkatini çeken iki önemli merkezdir. Van
bölgesi kapsamında incelediğimiz Van, Muş, Bitlis, Ağrı ve Iğdır illerindeki

1026
Karaosmanoğlu – Işıklı – Can 2004: 303, 305.
1027
Tarhan 2000: 192.

262
merkezlerden öncelikle kazısı yapılmış olan kaleleri değerlendirmekte yarar
olacaktır. Ancak yivli keramik her ne kadar Urartu içlerine kadar devam etse de,
söz konusu keramiklerin sivil halkı temsil eden höyük ve mezarlıklar dışında devlet
sistemini simgeleyen kalelerdeki varlığı konusunda pek fazla bir veri yoktur. Zira
söz konusu keramiklerin genellikle sivil halkla ilişkili olduğu konusunda bilim
adamları arasında herhangi bir fikir ayrılığı söz konusu değildir.1028 Dolayısıyla
genellikle sivil halka ait olduğunu bildiğimiz yivli keramiklerin Orta Demir
Çağ’daki yönetici sınıfı karakterize eden Urartu kalelerindeki varlığı konusundaki
arkeolojik veriler oldukça sınırlıdır1029. Şimdi Van bölgesinde bulunan Urartu
kalelerindeki yivli keramiklerin varlığını tartışmakta yarar olacaktır.

Bunlardan ilki Van bölgesindeki en dikkat çeken kaleler arasında sayılan Van
Kalesi’dir. Van Kalesi, Van il merkezinin 5 km. batısındadır. Van Kalesi ya da
eski adıyla Tuşpa, Urartu kralı I. Sarduri tarafından kurulmuş bir başkenttir. Van
Ovası’nın ortasında yükselen Tuşpa sitadeli, yaklaşık 1.5 km. uzunluğunda, 70-
80 m. genişliğinde ve 100 m. yüksekliğindedir. Buradaki en erken araştırmalar
yukarıda da değinildiği gibi 19. yüzyıl başlarına kadar geriye gitmektedir. Daha
sonra 1898 ve 1899 yıllarında ise Toprakkale’de çalışmalara başlayan Lehmann-
Haupt, Van Kalesi’nde de incelemelerde bulunur. Đlk kez 1916 yılında da Rus
bilim adamları N. J. Marr ve Đ. A. Orbeli tarafından kazı çalışmaları başlatılır. Tek
sezonluk bu kazı çalışmasından sonra 1938 ve 1940 yılları arasında Kirsopp Lake
tarafından kazılır. 1972 yılına kadar Van kalesi’nde çok sayıda bilim adamı
tarafından araştırma gerçekleştirilmiş ancak ilk sistemli kazılar 1972-1975 yılları
arasında A. Erzen başkanlığında bir ekip tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak
Erzen tarafından yayınlanan kazı raporlarında keramiklerle ilgili kapsamlı bir
tanımlama söz konusu olmadığı ve birkaç yayında ele geçen keramikler arasında
Urartu keramik parçalarının yer aldığı ifade edilmiştir1030. Dolayısıyla Van
Kalesi’nin erken dönem kazılarında Urartu keramiği olarak ifade edilen
keramikler arasında yivli keramiklerin bulunup bulunmadığı konusunda herhangi
bir bilgiye sahip olamıyoruz.

1028
Müller 2005: 107-114; Köroğlu-Konyar 2008: 126-131.
1029
Yivli keramiklerin Urartu kalelerindeki varlığı konusunda ayrıntılı bilgi için bakınız: Erdem
2009 (baskıda).
1030
Erzen 1976a: 49.

263
Van Kalesi’ndeki ikinci dönem kazıları ise 1987-1992 yılları arasında T. Tarhan
tarafından yürütülmüş ve bu tarihler arasında Van Kalesi ve çevresinde çeşitli
araştırmalar gerçekleştirilmiştir1031. Đç Kale, Yeni Saray ve Kral Mezarlarını
içeren alanlarda yürütülen çalışmalarla ilgili kazı raporları ve yayınlarda, ele
geçen keramiklerle ilgili herhangi bir bilgi verilmemiş ve 1987, 1989 ve 1990 yılı
kazı sonuçlarında ise yalnızca Osmanlı ve Selçuklu keramikleriyle ilgili genel bir
bilgi verilmiştir1032. Bu alanlardaki arkeolojik çalışmalar sonucunda,
gerçekleştirilen yayınlarda çoğunlukla anıtsal mimari üzerinde durulmuştur1033.
Sadece birkaç yayında, I. Argişti dönemine tarihlenen “Yeni Saray” kazılarında
tipik kırmızı perdahlı Urartu keramiklerinin ele geçtiği belirtilmiştir. T. Tarhan ve
V. Sevin tarafından “Bianili Keramiği” olarak adlandırılan bu keramiklerden
özellikle yonca ağızlı testilere ait kulpların çok sayıda ele geçtiği belirtilmiştir1034.
Dolayısıyla Van Kalesi kazılarıyla ilgili yapılan yayınların hiçbirinde ele geçen
keramikler arasında yivli keramiklerin bulunduğuna dair bir ifadeye
rastlanmamıştır. Zira Van Kalesi’nden ele geçen Urartu keramikleri arasında
sadece kırmızı perdahlı keramiklerden bahsedilmiştir. Ancak 1956 yılında Doğu
Anadolu’da yüzey araştırması gerçekleştiren C. Burney, Van Kalesi’ni de ziyaret
etmiş ve söz konusu kalenin üzerinden bir grup keramik toplamıştır. Söz konusu
keramiklerin çizimleri üzerine tarafımızdan yapılan inceleme sırasında Van Kalesi
keramikleri arasında Burney tarafından pembemsi kahverenginde olduğu not
edilen 1 parça yivli çanağın bulunduğu anlaşılmaktadır1035. Dolayısıyla Van
Kalesi’nin kazıcıları tarafından yapılan yayınlarda yivli keramiklerle ilgili
herhangi bir bilgi verilmemiş olsa da, Burney söz konusu merkezde en azından 1
adet yivli keramiğin bulunduğunu ortaya koymuştur.

Van ili sınırları içinde bulunan bir diğer önemli kale Toprakkale’dir. Urartu kralı
II. Rusa dönemine tarihlenen önemli kalelerden biridir. 1879 ve 1880 yıllarında
Đngilizler burada kazı çalışmalarına başlamıştır. E. Clayton, H. Rassam ve Dr.
Reynolds tarafından gerçekleştirilen kazıların çoğunlukla tapınak alanında
1031
Tarhan 2000: 193-194.
1032
Tarhan 1989: 387-389; Tarhan-Sevin 1991: 433; Tarhan-Sevin 1992: 1083.
1033
Tarhan 2000: 194-198; Tarhan 2004: 85-97; Tarhan 2005: 128-130.
1034
Tarhan- Sevin 1988: 67; Tarhan- Sevin 1990: 357; Tarhan-Sevin 1992: 1083.
1035
Doğu Anadolu’daki yüzey araştırmasıyla ilgili kişisel notlarını bizimle paylaşan ve çizimlerini
bize gönderen C. Burney’e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

264
gerçekleştirildiği bilinmektedir. 1898 ve 1899 yıllarında ise bu kez Almanlar
Toprakkale’de kazı çalışmalarına başlamış ve L. Belck ve Lehmann-Haupt
tarafından yürütülen bu kazıların daha sistematik olduğu belirtilmiştir1036. I.
Dünya Savaşı’ndan hemen önce 1912 yılında ise Rus bilim adamı Đ. A. Orbeli
burada kazı çalışması gerçekleştirmiş olmasına rağmen kazı raporlarıyla ilgili
herhangi bir bilgi elde edilememiştir1037.

Toprakkale’deki en sistemli kazı çalışmaları ise 1959-1961 yılları arasında A.


Erzen ve E. Bilgiç, 1976 ve 1977 yıllarında ise yalnızca A. Ezren başkanlığındaki
bir ekip tarafından gerçekleştirilmiştir. 1959 yılındaki ilk çalışmalarda
Toprakkale’de A, B ve C olmak üzere toplam üç ayrı alanda çalışılmıştır. Söz
konusu çalışmalar sırasında “I ve II No’lu Mekanlar” olarak adlandırılan 2 adet
mekanın ortaya çıkarıldığı belirtilmiş ve bu mekanlardan ele geçen keramik
buluntuları kapsamlı olarak ele alınmıştır. Buna göre kırmızı perdahlı Urartu
keramiklerin yanında yivli kapların da ele geçtiği ifade edilmiştir1038. Ancak
yayına eklenen fotoğraflardan söz konusu yivli çanakların kırmızı perdahlı Urartu
çanakları olduğu anlaşılmaktadır1039. 1960 ve 1961 yılı kazı raporları
incelendiğinde ise, A çukuru olarak tanımlanan alandan yine Urartu’nun kırmızı
perdahlı keramiklerinin ele geçtiği ifade edilmiştir1040. Yine 1976 yılı kazı
sezonuna ait raporda ise ele geçen keramikler arasından sadece kırmızı perdahlı
keramiklerin varolduğu vurgulanmıştır1041. Söz konusu yayınlar dışında, kazı
raporlarının birçoğunda da ele geçen keramiklerle ilgili herhangi bir bilgi

1036
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Lehmann-Haupt, Armenien Einst und Jetzt II, Vol.II/2, B. Behr's
Verlag Friedrich Feddersen, Berlin 1931. Ayrıca bu yayında Lehmann-Haupt daha önceki Đngiliz
kazısıyla ilgili de bilgi vermektedir. Daha sonra R. D. Barnett tarafından değerlendirilen bu
çalışmalarda ne yazık ki yalnızca buluntulara ağırlık verilmiş ve ele geçen keramiklerle ilgili
herhangi bir anlatım yapılmamıştır. Sadece depo odası olabilecek bir alandan ele geçen çivi yazılı
ve hiyeroglif işaretli küplerden söz edilmiştir (Ayrıntılı bilgi için bakınız: R. D. Barnett, “The
Excavations of the British Museum at Toprakkale Near Van”, Iraq XII-I, 1950: 4-43; R. D.
Barnett, “The Excavations of the British Museum at Toprakkale, Near Van- Addenda”, Iraq XVI-I,
1954: 2-25; R. D. Barnett, “More Addenda From Toprak Kale”, Anatolian Studies XXII, 1972:
163-178.
1037
Erzen- Bilgiç- Boysal- Öğün 1961: 6.
1038
Erzen- Bilgiç- Boysal- Öğün 1961: 15.
1039
Erzen- Bilgiç- Boysal- Öğün 1961: Lev. VI-IX, resim 12-21.
1040
Erzen- Bilgiç- Boysal- Öğün 1962a: 32.
1041
Erzen 1977: 25; Erzen 1981a: 48, Lev. IX-3 ve Lev. X-2.

265
verilmemiştir1042. Dolayısıyla Toprakkale kazısından ele geçen keramikler
arasında kırmızı perdahlı yivli çanaklar dışında, tipik Erken Demir Çağ yivli
keramiklerinin ele geçtiğine dair herhangi bir ifadeye rastlanmamıştır.

Toprakkale kazılarının gerçekleştirildiği yıllarda aynı ekip 1961 yılında bu kez


Çavuştepe Kalesi’nde kazı çalışmalarına başlamıştır. Urartu kralı II. Sarduri
tarafından inşa edilen Çavuştepe Kalesi yine A. Erzen başkanlığındaki bir ekip
tarafından 1961-1985 yılları arasında kazılmıştır. Kazı sonuçlarına dair raporlarda
çoğunlukla Orta Çağ’a tarihlenen sırlı keramiklerle ilgili bilgi verilmiş olup,
Urartu keramikleriyle ilgili herhangi bir ifadeye rastlanmamıştır1043. Ancak
Belleten Dergisi’nin “Haberler” kısmında yayınlanan kazı raporlarında buradaki
çalışmalardan ele geçen keramiklerle ilgili bazı bilgiler verilmiştir. Bunlardan
1968 yılı kazı raporunun anlatıldığı raporda Saray Bölümü’nde gerçekleştirilen
çalışmalar sırasında 3 tabakanın tespit edildiği ifade edilmiştir. Söz konusu
tabakalardan ilkinin yani 1. tabakanın hemen hemen hiçbir buluntu içermediği; 2.
ve 3. tabakalardan ise “çeşitli cins ve kalitede” keramik parçalarının ele geçtiği
belirtilmiştir. Ele geçen keramiklerin tipik Urartu kırmızısı rengindeki perdahlı
parçalardan oluştuğunu vurgulayan Erzen, bu tip keramikler dışında başka tür
keramiklerin de ele geçtiğinin altını çizmiş ancak bunlarla ilgili herhangi bir bilgi
verememiştir: “Bütün bunların yanında çeşitli kesit ve profil veren yüzlerce
keramik parçasını bir arada ele geçirmek çok faydalı olmuştur, zira içlerinde
henüz bilinmeyen tipler mevcuttur”1044. Belleten’de yayınlanan 1970 yılı kazı
raporunda ise Tapınak Alanı’ndaki 5 No’lu Mekan içinde %80’ni kaba hamurlu
olan ikinci sınıf mutfak tipi kapların ele geçtiği ifade edilmiş ancak bunlarla ilgili
başka bir bilgi verilmemiştir1045. Daha sonra Çavuştepe’deki kazı çalışmaları A.
Erzen tarafından 1978 yılında derlenerek bir kitap halinde yayınlanmıştır. Söz
konusu yayında, Uçkale olarak adlandırılan alanda yürütülen çalışmaların kalenin

1042
Erzen- Bilgiç- Boysal- Öğün 1962a: 30-32; Erzen- Bilgiç- Boysal- Öğün 1962b: 33-35; Erzen-
Bilgiç- Boysal- Öğün 1964: 19-20.
1043
Erzen 1968: 55-57; Erzen 1974: 21-24; Erzen 1976b: 46-47; Erzen 1977: 1-14; Erzen 1981b:
39-44.
1044
Erzen 1969: 412.
1045
Erzen 1971: 336.

266
kullanım evrelerine ilişkin önemli ipucu verdiği belirtilmiştir. Buna göre
Çavuştepe Kalesi’nin başlıca 3 evreye sahip olduğu düşünülmektedir1046:

I. tabaka: Urartu Yerleşmesi (IA evresi: M.Ö. 7. yüzyılın ilk yarısı)

(IB evresi: M.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısı)

II. tabaka: Son Urartu Yerleşmesi (M.Ö. 6. yüzyılın başı ve ilk yarısı)

III. tabaka: Ortaçağ Nekropolü

Buna göre IB evresine ait çanak çömlekler arasında içe ve dışa dönük ağız kenarlı
çanak parçalarından bahsedilmektedir. Bu parçaların çizimlerini de ekleyen Erzen,
bunları M.Ö. 7. yüzyılın sonuna tarihlemiştir1047. Yayına eklenen bu çizimler
incelendiğinde bunlar arasında tipik yivli keramiklerin bulunmadığı
anlaşılmaktadır.

Kazısı yapılan bir diğer Urartu kalesi Aznavurtepe’dir. Van Gölü’nün 50 km.
kuzeybatısında yer alan Patnos’ta bulunan Aznavurtepe, 1961 ve 1963 yılları
arasında K. Balkan tarafından kazılmıştır. Balkan tarafından iki kazı raporunda
sunulan arkeolojik veriler değerlendirildiğinde maalesef ele geçen keramiklerle
ilgili herhangi bir bilginin verilmediği anlaşılmaktadır. Sadece Tapınak avlusunda
gerçekleştirilen kazılarda bol miktarda Urartu keramik parçalarının ele geçtiği
ifade edilmiş ancak bunlarla ilgili herhangi bir bilgi verilmemiştir1048. Ayrıca bu
kaplar arasında çizilen bir diğer form olan omurgalı çanak formu, Karagündüz,
Yoncatepe ve Dilkaya mezarlarından ele geçen kaplara benzemektedir. Enine ip
delikli tutamağı olan bu kap formu, çoğunlukla yivli keramiklerle bir arada ele
geçen yaygın bir kap olarak dikkati çekmektedir.

1960’lı yıllarda kazılan bir diğer kale Adilcevaz-Kef Kalesi’dir. Van Gölü’nün
batı kıyısında yer alan bu kaledeki kazı çalışmaları 1964-1977 E. Bilgiç ve B.
Öğün tarafından gerçekleştirilmiştir. Urartu kralı II. Rusa dönemine tarihlenen
kalenin kazı çalışmalarına ait raporları değerlendirildiğinde ne yazık ki bu

1046
Erzen 1978: 15.
1047
Erzen 1978: 47.
1048
Balkan 1964: 237.

267
raporlarda da sadece kırmızı perdahlı Urartu keramiklerinden bahsedildiği
görülmektedir1049. 1965 yılında ise bu kez Muş’un Varto ilçesinde Kayalıdere
adlı Urartu kalesinde bir sezon kazı çalışması gerçekleştirilmiş ancak bu kazıdan
da ele geçen çanak çömleklerle ilgili kapsamlı bir bilgi verilmemiştir1050.

1960’lı yıllarda başlayan ilk kuşak kazılarından sonra, 1980’li yılların sonundan
itibaren bu kez ikinci kuşak olarak adlandırabileceğimiz yeni bir kuşak bölgedeki
Urartu kalelerinde kazı çalışmalarına başlamıştır. T. Tarhan Van Kalesi’ndeki
çalışmalarla öncülük ettiği bu dönem kazılarını, 1989 yılında başlayan Ayanis
Kalesi kazısı ve hemen ardından 1991 yılında başlayan Anzaf Kaleleri kazısı ve
1997 yılında ise Yoncatepe Kalesi kazısı takip etmiştir.

Van Kalesi’nin 11 km. kuzeydoğusunda yer alan Yukarı ve Aşağı Anzaf


Kaleleri bugünkü Van- Đran karayolunun hemen yakınında bulunmaktadır. Urartu
kralı II. Menua dönemine (M.Ö. 810-786) tarihlenen Aşağı ve Yukarı Anzaf
Kaleleri 1997-2007 yılları arasında O. Belli başkanlığında bir ekip tarafından
kazılmıştır. Aşağı ve Yukarı Anzaf Kaleleriyle ilgili kazı raporları
değerlendirildiğinde söz konusu raporlarda özellikle mimari ve küçük buluntu ile
ilgili veriler üzerinde yoğunlaşıldığı ve keramiklerle ilgili kapsamlı bir bilginin
verilmediği ve yayınlara keramiklerle ilgili herhangi bir çizim veya fotoğrafın
eklenmediği anlaşılmaktadır1051. Ele geçen keramiklerle ilgili bilgilerin verildiği
birkaç yayında ise çoğunlukla kırmızı perdahlı keramiklerle ilgili fotoğraflar
yayına eklenmiş ve bunlar arasında yivli keramiklerle ilgili herhangi bir kabın
bulunmadığı anlaşılmıştır1052. Dolayısıyla Anzaf Kalelerinde ortaya çıkarılan
keramik buluntularıyla ilgili yayınlarda yivli keramiğin olmadığı görülmektedir.
Ancak söz konusu kazı raporlarında yivli keramiklerden bahsedilmemiş olması,
Aşağı ve Yukarı Anzaf Kaleleri’nde yivli keramiğin bulunmadığı anlamına
gelmemelidir. Nitekim Anzaf’ta henüz kazı çalışmaları başlamadan önce 1956
yılında Doğu Anadolu’da yüzey araştırması gerçekleştiren C. Burney Anzaf

1049
Bilgiç- Öğün 1968: 49, res.6 ve res.7.
1050
Burney 1966: 55-112.
1051
Belli 1998b: 507-526; Belli- Ceylan 1999: 449-466; Belli- Ceylan 2000: 385-398; Belli-
Ceylan 2001: 275-286; Belli- Ceylan 2002a: 393-404; Belli 2005c: 151-164; Belli 2006: 413-428;
Belli 2007a: 171-192.
1052
Belli- Ceylan 2003: Resim 3; Belli- Ceylan 2004: Resim 7, 8, 9.

268
Kalesi’ni de ziyaret etmiş ve söz konusu kalenin yüzeyinden topladığı keramikler
arasında yaptığımız inceleme sırasında 1 parça yivli keramiğin ele geçtiği
anlaşılmıştır.

Yoncatepe Kalesi Van’ın 9 km. güneydoğusundaki Yukarı Bakraçlı (Yedikilise)


köyünün yakınında yer almaktadır. 1997-2005 yılları arasında O. Belli
başkanlığında bir ekip tarafından kazılan Yoncatepe Kalesi’nin en yüksek
kesiminde akropol, bunun kuzeydoğu eteğinde sivil yerleşim alanı ve kuzey
eteğinde de mezarlık alanı bulunur1053. Daha önceki yayınlarda Erken Demir
Çağ’a tarihlenen Yoncatepe kalesinin1054, daha sonraki çalışmalarda Erken Demir
Çağ’dan Urartu dönemine kadar uzun bir dönem kullanıldığı1055, en son olarak da
yalnızca Urartu dönemi sarayı olduğu ifade edilmiştir1056. Ancak Yoncatepe
Kalesi’nden ele geçen çanak çömleklerle ilgili O. Belli danışmanlığında yapılan
yüksek lisans tezinde, Yoncatepe Kalesi’nden ele geçen keramikler arasında
yaklaşık 20 adet yivli çanak çömlek parçasının çizimi teze eklenmiş ve söz
konusu çanak çömlek parçalarının devetüyü ve pembemsi krem astarlı olduğu
belirtilmiştir1057. Dolayısıyla Yoncatepe Kalesi, yivli keramiklerin kullanım
gördüğünü kanıtlayan bir diğer Urartu kalesi olması açısından önemlidir.

Van’ın 35 km. kuzeyinde bulunan Ayanis Kalesi ise 1989 yılından beri A.
Çilingiroğlu başkanlığında bir ekip tarafından kazılmaktadır. Urartu kralı II. Rusa
dönemine tarihlenen Ayanis Kalesi’ndeki kazı çalışmaları sonucunda söz konusu
kalede Urartu’nun tipik kırmızı perdahlı keramikleri dışında çok sayıda farklı mal

1053
Belli 2005a: 100.
1054
Belli- Kavaklı 1999: 435-438; Belli- Kavaklı 2000: 369; Belli- Konyar 2000: 183.
1055
Belli- Tozkoparan 2003: 352.
1056
Belli-Tozkoparan 2004: 194; Belli-Tozkoparan 2005: 166; Belli-Tozkoparan 2006: 431.
1057
Ayrıntılı bilgi için bakınız: F. Karabacak, Van Yoncatepe Kalesi ve Nekropolü’nden Ortaya
Çıkarılan Erken Demir Çağı Çanak Çömleği (Danışman: O. Belli), Đstanbul Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı, 2001 (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi):
Lev.4/2-10; Lev.5/1-7; Lev.6/1-4; N. Ayyıldız, Van-Yoncatepe Sarayı Çanak-Çömlek
Parçalarının Değerlendirilmesi (Danışman: O. Belli), Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı, 2001 (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi): Lev.X, XI,
XII. Ayrıca yine O. Belli danışmanlığında E. Konyar tarafından yapılan doktora tezinde de
Yoncatepe Kalesi’nde ortaya çıkarılan yivli keramik parçalarından bahsedilmektedir. Ayrıntılı
bilgi için bakınız: E. Konyar, Doğu Anadolu Erken Demir Çağı Kültürü: Arkeolojik Kazı ve Yüzey
Araştırmaları Bulgularının Değerlendirilmesi, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı, 2004 (Yayınlanmamış Doktora Tezi): Lev.161/2-4.

269
özelliğine sahip keramiklerin varolduğu anlaşılmaktadır1058. Nitekim Ayanis
Kalesi, şimdiye kadar kırmızı perdahlı keramikler dışında fazlaca bir bilgiye sahip
olmadığımız Urartu keramik repertuvarındaki çeşitliği göstermesi açısından
önemli bir merkez olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu keramikler arasında bir grubu
oluşturan yivli keramikler, kazılar sırasında gerek kalenin magazin odalarında ve
tapınak alanında, gerekse dışkent kazılarında azımsanamayacak miktarlarda ele
geçmiştir. Zira Ayanis kazısının ilk 10 yıllık verilerinin derlendiği Ayanis I
kitabında da yaklaşık 30 parça yivli keramik, çizimleriyle birlikte yayına
eklenmiştir1059. Buna göre Ayanis Kalesi’nden ele geçen yivli keramiklerin
genellikle pembemsi kahve veya devetüyü renginde oldukları; kum ve küçük
taşçık katkılı oldukları ve çoğunlukla açkısız veya hafif açkılı oldukları
anlaşılmaktadır. Gerek bahsi geçen yivli çanak çömlek parçalarını, gerekse 2000
yılından sonra ele geçen yivli çanak çömlek parçalarını kazı ve üniversite
deposunda çalışma fırsatımız olmuş1060 ve bu keramiklerle ilgili değerlendirmeler
daha sonraki bölümde detaylı olarak ele alınmıştır (Lev. CLXXXI-CLXXXIX).

Sonuç olarak, Van Gölü bölgesinde kazısı yapılan Urartu kaleleri


değerlendirildiğinde söz konusu kalelerin çoğunlukla erken dönem kazıları olduğu
ve bu yüzden de kazı raporlarında kırmızı perdahlı keramikler dışındaki
keramiklerden bahsedilmediği anlaşılmaktadır. Ancak Ayanis Kalesi ve
Yoncatepe Kalesi kazılarından elde edilen yivli keramikler, Urartu kalelerinde bu
tür yivli keramiklerin kullanım gördüğünü doğrulamaktadır. Bu durum bize diğer
Urartu kalelerinde de yivli keramik varlığının ve kullanımının mümkün
olabileceğini göstermektedir. Yivli keramikler üzerine çalışan K. Bartl, M.Ö. 8. ve
7. yüzyıla tarihlenen Çavuştepe, Bastam, Zendani Süleyman gibi merkezlerden ele
geçen yivli keramiklerin bu devamına ilişkin verilerin kesin olmadığını ve
olasılıkla bu merkezlerdeki yivli çanak çömleklerin erken döneme ait bir
tabakadan gelmiş olabileceğini ileri sürmüştür. Bu önerisini birçok Urartu
kalesinin aslında Erken Demir Çağ’da inşa edilen kaleler olabileceği fikriyle
destekleyen Bartl’a göre M.Ö. 8. veya 7. yüzyıl merkezlerinde bulunan yivli

1058
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Kozbe- Çevik- Sağlamtimur 2001: 85-100.
1059
Kozbe-Çevik-Sağlamtimur 2001: 140, Plate IX.
1060
1995 yılından itibaren ekip üyesi olarak çalıştığım Ayanis Kalesi kazılarından ele geçen yivli
keramikleri çalışma fırsatını veren sevgili hocam A. Çilingiroğlu’na teşekkürü bir borç bilirim.

270
keramikler Erken Demir Çağı’na ait olmalıdır.1061 Ancak Ayanis Kalesi gibi M.Ö.
7. yüzyılda inşa edildiği yazıtlarla da teyit edilen bir kalede yivli keramiklerin ele
geçmesi ve Yoncatepe Kalesi’nin de bu durumu desteklemesi Bartl’ın söz konusu
önerisine ters düşmektedir. Dolayısıyla yivli keramik geleneği Urartu Devleti
kurulduktan sonra tamamen yok olmak yerine Urartu’nun yıkılışına kadar uzun
bir süre kullanım görmüştür. Ancak Urartu Devleti döneminde yivli keramiklerin
sayısında bir azalma olduğu açıkça görülmektedir.1062 Özellikle Ayanis ve
Yoncatepe kaleleri kazılarındaki domestik alanlarda dahi, ortaya çıkarılan çok
sayıdaki tüm kaplar arasında yivli çanakların bulunmayışı ilginçtir. Ayrıca Urartu
kalelerinde ele geçen yivli keramiklerin hiçbirinin tüm kap olarak ele
geçmediğinin de altı çizilmelidir. Bu durum söz konusu keramiklerin merkezi
otorite tarafından çok fazla tercih edilmediğini gösterebilir. Dolayısıyla yivli
keramik geleneği her ne kadar sivil halka ait bir gelenek gibi görünse de, söz
konusu gelenek Urartu idari mekanizması tarafından tamamen reddedilmemiş ve
Urartu kalelelerinin birçoğunda az sayıda da olsa varlık göstermiştir. Nitekim bu
tür bir devam söz konusu keramiği üreten beyliğin veya halkların Urartu
Devleti’nin kurulmasında payı olabileceğini düşündürebilir.

Kaleler dışında, kale çevresinde yer alan dışkentler de sivil mimari açısından
değerlendirildiğinde Zernaki Tepe1063 dışında Anzaf, Körzüt, Kef ve Ayanis
kalelerinin çevresinde sivil halkın ikamet ettiği dışkentlerin varolduğu
bilinmektedir. Bunlardan yalnızca Ayanis Kalesi’nin dışkentinde kazı çalışmaları
yürütülmüştür. 1997 yılından itibaren kazılan Ayanis dışkenti, II. Rusa döneminde
ve sonrasında kale çevresinde yaşayan halkların sosyal ve ekonomik durumları
hakkında bilgiler vermektedir. Saray malı olarak tanımlanan kırmızı perdahlı
keramiklerin kaleye nazaran daha az sayıda da olsa dışkent kazılarından da ele

1061
Bartl 2001: 399.
1062
Urartu Devleti kurulduktan sonra merkezi otoritenin yivli keramik geleneğini daha az tercih
etmesi ve buna karşın yivli kapların çoğunlukla kırmızı perdahlı saray malı şeklinde görülmesi,
kırmızı perdahlı yivli keramiklerin daha önceki yivli keramik geleneğinin devamı niteliğinde
olabileceğini düşündürmektedir. Nitekim Dilkaya’da bulunan içe dönük basit ağız kenarlı tek
parça kırmızı perdahlı yivli keramik söz konusu geleneğin kırmızı perdahlı saray mallarına
uyarlanmasını destekler niteliktedir.
1063
V. Sevin tarafından Zernaki Tepe’den toplanan yüzey malzemesi arasında yalnızca 4 parça
keramik yayınlanmış ve bunlar arasında yivli keramiklerin bulunmadığı anlaşılmıştır (Sevin 1997:
Fig. 8).

271
geçmesi, söz konusu dönemde kale dışında yaşayan sivil halkın da bu keramiği
kullanma gücüne sahip olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Nitekim dışkent
kazılarından elde edilen keramikler arasında ikinci kalitede üretilmiş kırmızı
perdahlı keramiklerin sayıca daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. Kırmızı perdahlı
keramikler dışında çok çeşitli mal gruplarına sahip keramiler de ortaya
çıkarılmıştır. Bunlar arasında yivli keramikler de yer almaktadır. Kale’de ortaya
çıkarılan yivli keramiklerin benzerlerine dışkentte de rastlanmıştır. Ayanis’ten ele
geçen yivli keramikler üzerine yaptığımız lazer analizleri kale ve dışkentten ele
geçen yivli keramiklerin ayrı bir kümeleşme göstermediğini ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla kaleden ele geçen yivli keramiklerin dışkentte bulunanlara göre daha
farklı bir kil veya üretim teknolojisine sahip olmadığı söylenebilir1064. Söz konusu
keramiklerle ilgili detaylı inceleme daha sonraki bölümde ele alınacaktır.

Kale ve dışkent kazıları dışında Van bölgesindeki bazı höyüklerde de Urartu


dönemi verilerine ulaşılmaktadır. Bölgede kale bazlı bir yerleşim sistemi hakim
olmasına rağmen, Erken Tunç Çağ’lardan itibaren varolan geleneksel ova
yerleşiminin, Urartu döneminde de devam ettiği anlaşılmaktadır. Dilkaya,
Karagündüz, Tilkitepe ve Van Kalesi Höyük gibi höyüklerde gerçekleştirilen kazı
çalışmaları hemen hemen birçoğunda güçlü mimariye sahip bir tabakayla temsil
edilen Urartu verilerini ortaya koymaktadır. Söz konusu verilerin genellikle Erken
Tunç Çağ tabakalarının hemen üzerinde yer alması ve bazısında silik Erken Demir
Çağ kalıntılarının bulunması, bölgede Erken Tunç Çağ’dan itibaren Orta Tunç ve
Geç Tunç Çağ dönemleri dahil olmak üzere belirgin bir kültürel değişimin
yaşanmadığını ve Erken Tunç Çağ kültürünün Geç Tunç Çağ içlerine kadar
yozlaşarak da olsa devam ettiğini düşündürmektedir1065. Erken Demir Çağ’a
tarihlenen arkeolojik verilerin çok sınırlı olması ve güçlü bir mimari tabakayla
temsil edilmemesinin nedeni ise olasılıkla Urartu dönemi inşa faaliyetlerinden
kaynaklanmalıdır. Kanımızca, Urartu dönemi evleri daha önceki Erken Demir Çağ

1064
Girit Üniversitesi’nin Fizik Bölümü’nde gerçekleştirilen analizlerle ilgili ayrıntılı bilgi için
bakınız: Erdem vd. 2008: 2486-2494.
1065
Dilkaya’dan elde edilen arkeolojik veriler Erken Tunç Çağ ve Erken Demir Çağ tabakaları
arasında herhangi bir kültürel boşluk olmadığını ve hatta bazı Erken Tunç Çağ mimari
elemanlarının Erken Demir Çağ’da da kullanıldığını ortaya koymuştur (Çilingiroğlu 1992: 472;
Çilingiroğlu 1994: 26; Sağlamtimur 1994: 77).

272
evlerini tahrip etmiş olmalıdır. Şimdi Van Bölgesi’nde bulunan Urartu dönemi
verilerinin ele geçtiği höyükleri değerlendirmekte fayda olacaktır.

Yukarıda Erken Demir Çağ başlığı altında detaylı olarak ele alınan Dilkaya’da,
gerek höyükten, gerekse mezarlık alanından yivli keramiklerin ele geçtiği
bilinmektedir. Dilkaya’da ortaya çıkarılan tüm Demir Çağ keramiklerini yüksek
lisans tezi olarak çalışan H. Sağlamtimur, yivli keramik olarak adlandırdığı
keramik grubunun tümünün Erken Demir Çağ’a ait olduğunu ve yaklaşık M.Ö.
1100/1050 yıllarına tarihlenebileceğini belirtmiştir1066. Ancak kanımızca
Dilkaya’nın tabakalanması göz önüne alındığında bazı yivli keramiklerin Orta
Demir çağı’na tarihlenmesi muhtemeldir. Ancak ne yazık ki Dilkaya’daki Erken
Demir Çağ tabakası çok sağlam olmadığı için elde edilen malzemenin ayrımını
stratigrafiye bağlı olarak ayırmak mümkün değildir. Dolayısıyla bir sonraki
bölümde değerlendireceğimiz malzemenin tipolojik çalışması sırasında Erken ve
Orta Demir Çağ arasında tespit edilebilecek herhangi bir ayrım Dilkaya’nın
malzemesi ve diğer tüm tabakasız merkezlerin malzemesinin tarihlendirilmesinde
aydınlatıcı olabilir. Bu bağlamda şimdilik Dilkaya yivli çanak çömlekleri arasında
Orta Demir Çağı’na tarihlenebilecek olanları tespit etmek mümkün değildir.

Urartu tabakasının bulunduğu bir diğer höyük Karagündüz’dür. Erken Demir


Çağ tabakasının hemen üzerinde bulunan Urartu tabakasından ele geçen
keramikleri çalışma fırsatımız olmuş ve söz konusu tabakada birkaç parça yivli
keramiğin ele geçtiği anlaşılmıştır. Ancak burada altının çizilmesi gereken önemli
noktalardan biri de, Van Bölgesi’nde Urartu tabakalarında tespit edilen yivli
çanak çömleklerin Erken Demir Çağ tabakasındakilere göre sayıca oldukça az
olmasıdır.

Urartu dönemi verilerinin elde edildiği bir diğer höyük Van Kalesi Höyük’tür.
Yukarıda da belirtildiği gibi bölgenin prehistorik dönemleri ile Urartu dönemi
arasındaki boşluğunu kapatmak amacıyla başlatılan çalışmalar, höyüğün ortasında
sondaj çukuru şeklinde gerçekleştirilmiştir. Ele geçen keramikler arasında modern
ve Orta Çağ keramikleri yanında “Vannic sherds” olarak adlandırdıkları kırmızı

1066
Sağlamtimur 1994: 73, 77.

273
perdahlı Urartu keramiği ve “pre-Vannic” olarak adlandırdıkları Erken Tunç Çağ
keramikleri yer almaktadır1067. 1959 yılında ise A. Erzen, E. Bilgiç, Y. Boysal ve
B. Öğün tarafından gerçekleştirilen yüzey araştırması sonucunda söz konusu
höyük önemli bir yerleşim alanı olarak tanımlanmış ve 1963 yılında aynı ekip
tarafından kazılmıştır. Nitekim höyüğün batı ucunda gerçekleştirilen ve
muhtemelen öncelikli hedefin Urartu dönemi mezarlarının ortaya çıkarılması olan
kazı çalışmalarının sonucunda 2.30 m. derinlikte Urartu temelleri ve keramik
parçalarına rastlandığı belirtilmiştir1068. Ancak ele geçen keramiklerle ilgili
kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır. 1989 ve 1990 yıllarında ise Van Kalesi
Höyük’te T. Tarhan ve V. Sevin başkanlığında yeni dönem kazı çalışmaları
başlamıştır1069. 1989 yılında açılan L10 açması verileri Urartu dönemi yapı
katlarını içermektedir1070. 1990 yılında açılan L9 açmasının öncelikli hedefi ise
L10 açmasında ortaya çıkarılan Urartu yapı kompleksinin kuzey uzantısını tespit
etmektir1071. Gerek L9, gerekse L10 açmalarında tespit edilen mezarlara göre,
mezarlık alanının 5 evreli olduğu anlaşılmıştır. Bunlardan 4. evre mezarları Urartu
dönemine tarihlenirken, 5. evre mezarları Urartu sonrasına yani Med-Akhamenid-
Pers dönemlerine tarihlendirilmiştir1072. Ancak Urartu dönemi keramikleri
hakkında kapsamlı bir bilgi verilmediği için bu döneme tarihlenen keramikler
arasında yivli keramiklerin ele geçtiğine dair herhangi bir bilgi yoktur.

Van bölgesinde kazısı yapılan Urartu dönemi mezarlık alanları içinde Altıntepe,
Kalecik, Karagündüz, Dilkaya ve Yoncatepe sayılabilir. Bunlardan biri olan
Van/Altıntepe Nekropolü, Van’ın batısında göl kıyısında yer alan Đskele
Mahallesi’nin doğusunda yer almaktadır. Van Kalesi’nin kuş uçumu 2 km. kadar
kuzeyinde yer alan Altıntepe Nekropolü kuzey-güney doğrultusunda 1 km., doğu-
batı doğrultusunda ise birkaç kilometrelik geniş bir alanı kaplamaktadır. Hatta söz
konusu mezarlık Urartu dönemi kalesi olan Kalecik Kalesi’nin güney eteklerine
kadar uzandığı düşünülmektedir1073. Zira 1965 yılında Van-Ağrı karayolunun

1067
Korfmann 1982: 195-196.
1068
Erzen- Bilgiç- Boysal- Öğün 1961: 20; Tarhan- Sevin 1992: 1084; Tarhan 2000: 198.
1069
Sevin 1994: 221.
1070
Tarhan- Sevin 1991: 435-436.
1071
Tarhan- Sevin 1992: 1085.
1072
Tarhan- Sevin 1992: 1088-1089; Sevin 1994: 221; Tarhan 2005: 129.
1073
Sevin- Özfırat- Kavaklı 2000b: 421.

274
yapımı sırasında B. Öğün tarafından küçük bir sondaj gerçekleştirilmiş ve bunun
sonucunda biri kremasyon diğeri de inhumasyon türde iki adet mezar ortaya
çıkarılmıştır. Öğün, bu mezarların Kalecik Kalesi’nin 2 km. kadar güneyinde yer
aldığını ifade etmiştir. Ancak daha sonra 1997 ve 1999 yıllarında V. Sevin
başkanlığında bir ekip tarafından kazılan Altıntepe mezarlığının sınırlarının
Kalecik Kalesi’nin güney eteklerine kadar uzanan büyük bir mezarlık alanı olduğu
tespit edilmiş ve bu alandaki mezarlar Altıntepe mezarlık alanı içine dahil
edilmiştir. Hatta bu kadar büyük bir mezarlık alanının, Kalecik gibi küçük bir
garnizon niteliğindeki kaleden çok, Urartu’nun başkenti olan Van Kalesi gibi
büyük bir kaleye sahip Tuşpa yerleşimine ait bir mezarlık olabileceği ileri
sürülmüştür1074.

1997 ve 1999 yılları arasında yürütülen kazı çalışmalarına göre Altıntepe’de


toplam 3 tür gömü söz konusudur1075: kaya mezarlar, urneler ve basit toprak
mezarlar. Yumuşak bir kalker kayalık zemine sahip olan mezarlıkta, mezarlar ya
bu kayalara oyulu, ya da kum tepeleri içinde basit çukurlar halinde açılmıştır.
Toplam 47 adet mezarın açıldığı Altıntepe kazılarında, 33’e yakın kaya mezar
tespit edilmiş ve bunların tümünün daha önceden defineciler tarafından soyulduğu
anlaşılmıştır. Tümü yumuşak kalkere kazınmış olan toprak altındaki mezarlara
ortalama 90x90 cm. boyutlarındaki kuyu biçimli bir dromosla girilmektedir.
Mezarlar tek odalı ve farklı yüksekliktedir. Düzgün dikdörtgenimsi plan veren
yalnızca bir mezar (KM 1) bulunmuştur. Đki mezar da (KM20 ve KM 24) görece
diğerlerinden daha düzenli bir plana sahiptir. Bunların dışındaki tüm odaların
resmi görünümlü Urartu mezarlarından oldukça farklı olduğu ve son derece kaba
işçilik gösterdiği belirtilmiştir1076. Her ne kadar tümü yağmalanmış olsa da, bu
mezarlarda çok sayıda malzemenin bırakıldığı ifade edilmiş ve ele geçen çeşitli
demir ve bronz objeler dışında, kırmızı perdahlı yonca ağızlı testilerin ve
kadehlerin de ele geçtiği rapor edilmiştir. Kazılan 2 adet toprak mezardan da yine
kırmızı perdahlı keramik parçalarının ortaya çıkarıldığı ifade edilmiştir1077.

1074
Sevin- Özfırat- Kavaklı 2000b: 421-422; Özfırat 2005: 83.
1075
Söz konusu gömüler için kullanılan kısaltmalar şu şekildedir: Kaya mezarı (KM), urne (UR)
ve basit toprak mezar (TM).
1076
Sevin- Özfırat- Kavaklı 2000b: 423; Özfırat 2005: 83.
1077
Sevin- Özfırat- Kavaklı 2000b: 424-425.

275
Altıntepe ve Kalecik mezarlarından ele geçen keramikleri inceleme fırsatımız
olmuş1078 ve bunlar arasında kırmızı perdahlı keramikler dışında kazı raporlarında
da belirtildiği gibi yivli keramiğe dair herhangi bir parçanın bulunmadığı
anlaşılmıştır. Altıntepe’de sadece 3 parça grimsi kahverengi ve kaba mal
özelliğine sahip el yapımı çömlek parçası (Lev. CXC) ile Kalecik’teki Dikilitaş’ta
bulunan 1 adet ağız kenarı yivli çömlek parçası bu çalışmaya dahil edilmiş ve
değerlendirmeye alınmıştır (Lev. CLVIIIc).

Van Bölgesindeki arkeolojik kazılar dışında, yüzey araştırmasıyla da Urartu


dönemine tarihlenen çok sayıda kale, höyük ve mezarlık tespit edilmiştir. Söz
konusu yüzey araştırmalarına C. Burney’in çalışmalarıyla başlayabiliriz. Yukarıda
da belirttiğimiz gibi bu bölgedeki ilk sistemli yüzey araştırması çalışmaları 1956
yılında C. Burney tarafından gerçekleştirilmiştir1079. Daha sonra 1980 yılında
Burney’in survey malzemesini derleyerek kitap haline getiren H. F. Russell,
Burney’in Van bölgesinde ziyaret ettiği merkezleri Muş Ovası, Bulanık/Malazgirt
Bölgesi, Van Bölgesi, Gürpınar Bölgesi, Erçek Bölgesi, Özalp Bölgesi,
Erciş/Muradiye Bölgesi, Çaldıran’ın kuzeydoğusu, Adilcevaz Bölgesi ve Van
Gölü’nün batı kenarı olarak sıralamıştır. Ancak Burney’in bu bölgedeki yüzey
araştırmasına dair bizimle paylaştığı not defterindeki çizimleri değerlendirmiş ve
Van bölgesindeki Hino ve Bulanık bölgesindeki Kale yerleşimlerinden birer adet
yivli keramik çizimi yaptığı görülmüştür. Burney, söz konusu keramiklere Geç
Tunç Çağ şeklinde bir etiket koymuş ancak bu iki parça yukarıda tarafımızdan
Erken Demir Çağı şeklinde yorumlanmıştır. Dolayısıyla Burney’in survey
malzemesi içinde Urartu dönemine tarihlenen merkezlerde yivli çanak
çömleklerin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

C. Burney’den Van bölgesindeki yüzey araştırmalarına V. Sevin tarafından devam


edilmiştir. 1983 ve 1984 yıllarında Van ili sınırları içinde gerçekleştirilen yüzey
araştırması sırasında Elmalık (Zivistan) ve Yeşilalıç (Pagan) olmak üzere 2
merkez ziyaret edilmiştir. Sevin, Urartu kralı Đşpuini’ye (M.Ö. 830-810)
tarihlenen Zivistan Kalesi’nden toplanan keramiklerden yalnızca boyalı
1078
Altıntepe malzemesini görme fırsatını veren V. Sevin ve A. Özfırat ile son yıllarda Kalecik
Nekropolü kazısını yürüten R. Çavuşoğlu ve H. Biber’e içtenlikle teşekkür ederim.
1079
Burney 1958: 157.

276
keramikler üzerinde durmuştur. Boyalılarla birlikte Urartu keramiklerinin de var
olduğunu belirten Sevin, ne yazık ki bunlarla ilgili kapsamlı bir tanımlama
yapmamıştır1080. Ancak kanımızca yivli keramiklerden bahsedilmemiş olması bu
merkezde herhangi bir yivli keramiğin ele geçmemiş olduğunu göstermektedir.
Aynı yıl ziyaret edilen bir diğer merkez olan Yeşilalıç’ta bir Urartu Açıkhava
tapınağı ve kalesi bulunmaktadır. Burada ikinci bir Urartu kalesinin varlığı tespit
edilmiş ve Yeşilalıç II olarak adlandırılmıştır. Kalenin yüzeyinden toplanan
keramikler arasında tipik Urartu mallarına rastlanmadığını belirten Sevin, bu
parçaları çoğunlukla M.Ö. 7. yüzyılın sonu ile M.Ö. 6. yüzyılın ilk yarısına
tarihlemiştir1081. Ancak bu keramikler arasında yer alan içe dönük ağız kenarlı
olan ve ağız kenarının altında bir sıra yivi olan çanaklar, tez konumuzu oluşturan
tipik yivli çanaklardan farklıdır. Dolayısıyla söz konusu malzeme içinde yivli
çanak çömleğin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Van bölgesinde yüzey araştırmalarına 1985 ve 1986 yıllarında ise A. Çilingiroğlu


devam etmiştir. Özellikle Van’ın Edremit ilçesi civarına yoğunlaşan araştırmalar
sırasında Kadembastı mevkiinde tespit edilen kaya mezarının Urartu kaya
mezarlarına benzemediğini belirten Çilingiroğlu burasını M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllara
tarihlemiş ve toplanan keramikler hakkında bilgi vermemiştir1082. Zivistan’ı da
ziyaret eden Çilingiroğlu buradan ele geçen keramikler arasında yalnızca boyalı
çanak çömlek üzerinde durmuş ve bunların Erken Demir Çağı’yla ilişkili
olabileceğini belirtmiştir1083. Çilingiroğlu’nun 1986 yılı yüzey araştırması ise Van
Gölü’nün doğusundaki Muradiye Ovası’nda gerçekleştirilmiştir. Yukarıda da
bahsedildiği gibi Van Gölü’nün kuzeydoğu köşesindeki Körzüt Kalesi’nin
yaklaşık 5 km. kuzeyindeki Ovapınar Höyüğü ziyaret edilmiştir1084. Buradan
toplanan keramikler arasında dudak kenarı yivli geniş ağızlı küplerin, dışa dönük
ağız kenarlı çömleklerin ve içe dönük ağız kenarlı çanakların yer aldığı
anlaşılmaktadır. Kahverengi astarlı ve iyi pişmiş bu grup çanak çömlekler

1080
Sevin 1986: 287-289.
1081
Sevin 1986: 291.
1082
Çilingiroğlu 1987a: 312.
1083
Çilingiroğlu 1987a: 312.
1084
Çilingiroğlu 1988b: 119.

277
Çilingiroğlu tarafından M.Ö. 2. binyılın ikinci yarısına tarihlendirilmiş1085 ancak
bunlar arasında Urartu dönemine tarihlenecek herhangi bir malzemeden
bahsedilmemiştir.

1990’lı yılların başında M. Rothman özellikle Muş ili sınırları içinde yüzey
araştırması yürütmüştür. Yukarıda da belirtildiği gibi Rothman’ın, çalışmalarının
öncelikli amacının, Alpaslan Baraj Gölü havzasındaki tüm höyüklerin listesini
çıkarmak olduğunu belirtilmiştir. Alpaslan Barajı Muş Ovası’ndaki Murat
Nehri’nin kuzeyinde bulunan Bulanık ilçesinin sınırları içindedir1086. 1991
yılındaki ilk yüzey araştırmasında toplam 34 merkezin ziyaret edildiğini belirten
Rothman, bu merkezlerden elde edilen keramikleri Paleolitik-Neolitik, Kalkolitik,
Erken Tunç Çağ I, Demir Çağı-Urartu ve Urartu sonrası olarak gruplamıştır1087.
Ziyaret edilen merkezler arasında 22 tanesinde Urartu dönemi keramiklerinin ele
geçtiği belirtilmiş ve bunlar arasında kırmızı perdahlı tipik Urartu
1088
keramiklerinden ve bunların ikinci kalitede olanlarından bahsedilmiştir . Ayrıca
ele geçen Urartu keramiklerinden çizimi yayınlanmış olanlar arasında ağız kenarı
altında 3 sıra yivi bulunan keskin profilli bir çanağın yer aldığı dikkati
çekmektedir1089. Yine 2004 yılı yayınında bu merkezlerden ele geçen keramiklerin
çizimini gösteren tabloda Uçdere (Oğonk) adlı merkezde Urartu dönemine
tarihlenebilecek bir adet yivli çanağın bulunduğu anlaşılmaktadır1090.

1990’lı yılların sonunda ise A. Özfırat tarafından Muş ve Bitlis illerinde başlatılan
yüzey araştırması sonucunda bu bölgelerde çok sayıda Orta Demir Çağ ya da
diğer bir ifadeyle Urartu dönemi merkezi tespit edilmiştir. Adilcevaz bölgesinde
Kümbet Höyük, Arınçküs (Kıraçali) Kalesi; Ahlat bölgesinde Kızıl Mezra,
Gadnabur (Sağlık), Gavur Çimeni, Harabe Hulik Tepesi, Ağak Burnu
(Burun Harabesi); Tatvan bölgesinde Tatvan Kalesi ve Muş bölgesinde
Graaver Tepesi, Gre Mezra ve Çayırkale adlı merkezlerden Orta Demir Çağ

1085
Çilingiroğlu 1988b: 119-120.
1086
Rothman 1993: 279.
1087
Rothman 1993: 284-286.
1088
Rothman 1995: 286-287.
1089
Rothmann 1995: Figure 8.8.
1090
Rothman 2004: Fig. 5: 8.06.

278
keramiklerinin ele geçtiği ifade edilmiştir1091. Söz konusu keramikler hakkında
detaylı bir bilgi verilmemiş olmasına rağmen Kızıl Mezra ve Graaver Tepe’den
ele geçen Urartu keramiklerinin fotoğrafları yayınlanmış ve bunlar arasında 2 adet
parçanın yivli çanak olduğu anlaşılmıştır1092. Özfırat’ın 1998 yılı araştırmasında
ise yukarıda da belirtildiği gibi Haydar Kalesi’nden, Çaygeldi Nekropolü ve
Höyüğü’nden, Elmakaya’dan, Üçtepe (Milbar) Höyüğü’nden ve
Gümüşpınar’dan çok sayıda Erken ve Orta Demir Çağ çanak çömleği
toplanmıştır1093. Özfırat’ın söz konusu keramikleri kabaca “Demir Çağ” şeklinde
tarihlediği ve yayınlananlar arasında yalnızca 3 parça yivli keramik bulunduğu
görülmektedir1094. Ancak bunların Demir Çağ’ın hangi evresine ait oldukları
belirtilmemiştir. 1999 yılındaki araştırmalarını sadece Muş bölgesinde yürüten
Özfırat yukarıda da belirtildiği gibi Konakkuran, Adalar, Adaksu, Kırgöze,
Okçuhan, Dereboğazı, Tıkızlı, Bostankaya, Yeniköy, Beliahır ve Göztepe adlı
merkezleri Demir Çağ’a tarihlemiş ancak bunların Erken veya Orta Demir Çağ
olup olmadığı konusunda kesin bir yargıya varmanın mümkün olmadığını ifade
etmiştir1095. Demir Çağ çanak çömleklerinin az sayıda kırmızı perdahlı
örneklerden oluştuğunu belirten Özfırat, kahverengi ve kiremit hamurlu ve hamur
renginde astarlı keramikler ile kazıma bezemeli keramiklerin yaygın olduğunu
belirtmiştir1096. Yayınlanan keramikler arasında da herhangi bir yivli keramiğe
dair çizimin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Van Gölü’nün batı kıyısında
yoğunlaşan bu araştırmalar sırasında özellikle Cevizdere Kalesi’nin ve Tatvan
Kalesi’nin klasik Urartu özelliklerine sahip kaleler olduğu belirtilmiş ancak bu
kalelerden az sayıda tipik Urartu keramikleri dışında kazıma bezemeli örneklerin
yaygın olduğu ifade edilmiştir1097. 2005 yılındaki araştırmalar bu kez Van
Gölü’nün kuzeyi ile doğusunda yoğunlaştırılmış ve bu kapsamda Muradiye,
Çaldıran ve Edremit bölgelerinde toplam 31 merkez tespit edilmiştir1098. Söz
konusu merkezlerden Yukarı Elmalık, Siyahtaş, Tasmalı, Baklatepe, Abdullah

1091
Özfırat 1999: 4-7.
1092
Özfırat 1999: resim 19, resim 20.
1093
Özfırat 2000: 195-197.
1094
Özfırat 2000: Çizim 9-2, Çizim 11-3 ve 11-6.
1095
Özfırat 2001b: 127.
1096
Özfırat 2001b: 124-126.
1097
Özfırat 2002a: 21-24.
1098
Özfırat 2007: 113.

279
Çeşmesi, Kilisetepe, Büyükdüz, Cargavattepe, Biçenek, Beyaztaş, Muradiye,
Çavuşbaşı ve Çaldıran adlı merkezlerden Orta Demir Çağı’na ait veriler elde
edilmiştir1099. Bahsi geçen merkezlerden kırmızı perdahlı Urartu keramikleri
yanında kırmızımsı kahve çanak çömlekler de ele geçmiştir. Bunlar arasında
omurgalı çanakların yaygın olduğu belirtilse de yivli keramiğin bulunup
bulunmadığına dair herhangi bir ifade söz konusu değildir1100. Özfırat’ın Muş-
Bitlis yüzey araştırma malzemesini çalışma fırsatımız olmuş ve bu malzeme
içinde bulunan yivli çanak çömlekler daha sonraki bölümde değerlendirilmiştir1101
(Lev.CXCI-CXCIV).

2000’li yıllarda yine A. Özfırat tarafından bu kez Van, Ağrı ve Iğdır illerini
kapsayan bir dizi yüzey araştırması gerçekleştirmiştir. Đlk kez 2002 yılında C.
Marro ortaklığıyla gerçekleştirilen yüzey araştırmasında toplam 23 adet merkezin
ziyaret edildiği belirtilmiştir1102. Bunlar arasında en yoğun Urartu malzemesinin
ele geçtiği Ömerağa ve Melekli-Kültepe dışında az sayıda Urartu keramiğinin
ele geçtiği Mağaralar Mevkii, Kasım Tığı, Gre Herşe ve Kubik Mevkii
sayılabilir1103. Söz konusu merkezler arasında özellikle Melekli ve Ömerağa’dan
çok sayıda kırmızı perdahlı Urartu keramiğinin ele geçtiği ifade edilmiş ve bu
keramikler arasında yayınlanan çizimlerde herhangi bir yivli keramik olmadığı
görülmüştür1104. 2003 yılı araştırmalarını Van-Erciş ve Ağrı-Doğubeyazıt
bölgelerinde yoğunlaştıran Özfırat toplam 34 adet merkez tespit edildiğini ve bu
merkezlerin çoğunluğunun Demir Çağı’na ait olduğunu belirtmiştir1105. Bunlar
arasında Şekerbulak, Kilise Mevkii, Gresor, Diov, Tepe Şurki, Geletepe,
Deliçay ve Keçikıran ziyaret edilmiştir. Bahsi geçen merkezlerden ele geçen
keramikler arasında özellikle Erciş bölgesinin Orta Demir Çağı çanak çömleğinin
kahve-kiremit tonlarında ya da kırmızımsı kahve açkılı mallardan oluştuğu ve

1099
Özfırat 2007: 117.
1100
Özfırat 2007: 118.
1101
Muş-Bitlis malzemesini çalışma fırsatını veren A. Özfırat’a içtenlikle teşekkür ederim.
1102
Marro- Özfırat 2003: 388; Özfırat- Marro 2004: 15.
1103
Marro- Özfırat 2003: 395; Özfırat- Marro 2004: 20.
1104
Marro- Özfırat 2003: plate XVII, XVIII ve XIX; Özfırat- Marro 2004: çizim 11.
1105
Özfırat- Marro 2005: 299.

280
kırmızı perdahlı Urartu keramiğine rastlandığı ifade edilmiştir1106. Ayrıca
omurgalı çanak formunda yivli kapların da bulunduğu belirtilmiştir1107.

Yüzey araştırması sonuçlarına göre, Urartu veya Orta Demir Çağı’na tarihlenen
merkezlerden toplanan keramikler arasında yivli keramiğin oldukça az sayıda
olduğu dikkati çekmektedir. Bu durum olasılıkla araştırmalar sonucu tespit edilen
yivli keramiklerin çoğunlukla Erken Demir Çağı’na tarihlendirilmiş olmasından
kaynaklanmaktadır. Zira yüzey araştırmasıyla tespit edilen yivli çanak
çömleklerin Erken Demir Çağı’na ve Orta Demir Çağı’na ait olup olmadığını
tespit etmek oldukça zordur.

Elazığ-Malatya bölgesinde de Urartu veya Orta Demir Çağı’na tarihlenen veriler


bulunmuştur. Söz konusu verilerin Van bölgesinden farklı olarak çoğunlukla
höyük yerleşimlerinde bulunması dikkati çekmektedir. Yukarıda da belirtildiği
gibi Keban Projesi kapsamında sistemli olarak araştırılan Altınova ve Aşvan’da
birçok merkez tespit edilmiş ve bunlardan Norşuntepe, Tepecik, Tülintepe,
Korucutepe, Değirmentepe, Đmikuşağı, Kaleköy, Pulur (Sakyol), Aşvan, Haraba,
Pağnik Öreni, Han Đbrahim Şah, Ağın ve Kalaycık gibi merkezlerde kazı
çalışmaları yürütülmüştür. Şimdi bu merkezleri sırasıyla değerlendirelim.

Yukarıda da belirtildiği gibi Tunç Çağlardan Orta Demir Çağ’a kadar iskan
edilmiş olan Norşuntepe’deki kazı çalışmaları başlıca 3 alanda yürütülmüştür1108:

1- Höyüğün Tepesi (Akropol)


2- Güney Terasın Güneyi ve Kuzeyi
3- Büyük Terasın Güneyi

Akropolde gerçekleştirilen kazı çalışmaları sonucuna göre ise, Erken Tunç


Çağ’dan Orta Demir Çağ’a kadar toplam 6 tabaka tespit edilmiştir. Bunlardan en
üstte bulunan I. tabakada Erken Demir Çağ’ın yivli çanak çömlekleri yanında az

1106
Özfırat- Marro 2005: 305-306; Marro- Özfırat 2004: 240.
1107
Marro- Özfırat 2004: 240, Pl. XIV-1.
1108
Hauptmann 1971a: 71; Hauptmann 1972: 95-96; Hauptmann 1974: 76-77; Hauptmann 1976:
42, 49, 51.

281
sayıda Orta Demir Çağ keramiğinin de ele geçtiği belirtilmiştir1109. 1968 ve 1969
yılı kazı çalışmalarında Büyük Terasın güneyinden elde edilen sonuçlara göre bu
alanda yalnızca Urartu dönemi verileri bulunmaktadır1110. Buna göre, “I. Odalar
Grubu” olarak adlandırılan alanın 4 mekanlı, “II. Odalar Grubu” olarak
adlandırılan alanın ise 2 mekanlı olduğu ifade edilmiştir. 1971 yılı çalışmalarında
büyük Urartu yapısının tümünün açıldığını belirten Hauptmann, bu yapının
dikdörtgen planlı ve rizalitli özelliğiyle Urartu’ya özgü olduğunu
vurgulamıştır1111. Buradan ele geçen çanak çömleklerin çark yapımı, açık sarımsı,
açık kahverengi veya kırmızı mallardan oluştuğu ve bunlarda kısmen perdah,
kısmen de sıvazlama tekniğinin hakim olduğu anlaşılmaktadır. Ender olarak
kırmızı perdahlı Toprakkale parçalarına rastlanıldığı belirtilmiş ve en yaygın kap
şeklinin Urartu yerleşmelerinden bilinen keskin omuzlu ve dışa taşkın ağızlı
kaseler olduğu ifade edilmiştir. Bunlar arasında yatay yivli örneklerin olduğu da
vurgulanmıştır. Ayrıca az sayıda yonca ağızlı testi parçalarının da ele geçtiği
belirtilmiştir. Tüm bu çanak çömleklerden yola çıkarak Hauptmann bu tabakayı
M.Ö. 8.-7. yüzyıllara tarihlemiş ve az sayıdaki tipik Urartu keramiğinden yola
çıkarak buradaki Orta Demir Çağ kültürünün yerel olabileceğini önermiştir1112.
Ancak 1972 yılında tepenin zirvesinde yer alan büyük Urartu yapısı ile Güney
Terası’nın güneyinde yapılan çalışmalar sonucu tespit edilen iki Urartu
yapısından1113 yola çıkarak Norşuntepe’nin Urartu krallığına ait küçük bir merkez
olabileceğini ileri sürmüştür1114.

Norşuntepe’deki 1971 yılı çalışmalarında tepenin doğusunda bulunan başka bir


tepe üzerinde Urartu mezarlarının bulunduğu belirtilmiştir. Ortaya çıkarılan 2 adet
mezardan birinin ağzına kapak olarak yivli bir kasenin yerleştirildiği belirtilmiş ve
Hauptmann tarafından Orta Demir Çağı’na tarihlendirilmiştir1115.

1109
Hauptmann 1972: 91; Hauptmann 1974: 12.
1110
Hauptmann 1971a: 75.
1111
Hauptmann 1974: 78.
1112
Hauptmann 1969: 77-78.
1113
Güney terasının güney alanında 1970 yılında yürütülen çalışmalarda bir Urartu yapısının
kuzeydoğu köşesinde Erken Demir Çağı’na ait bir çömlek mezar bulunduğu belirtilmiştir. Burada
bir çocuk iskeleti yanında yivli bir kasenin bulunduğu ifade edilmiştir (Hauptmann 1972: 96).
1114
Hauptmann 1972: 96.
1115
Hauptmann 1974: 79.

282
1972 yılı çalışmalarına göre Akropol’de ortaya çıkarılan taş temelli bir yapının
içinden ele geçen demir levhalar, demir balta ve bıçak ile 3 adet kovanlı ve
mahmuzlu okucuna dayanarak söz konusu yapı M.Ö. 7. yüzyıla tarihlendirilmiştir.
Ayrıca bu yapının içinden çok sayıda Orta Demir Çağı’na ait kap parçalarının ele
geçtiği de belirtilmiş ancak bunlarla ilgili detaylı bir tanımlama yapılmamıştır1116.

Sonuç olarak Norşuntepe kazılarından elde edilen verilere göre Orta Demir
Çağ’da taş temelli büyük yapıların bulunduğu ve Urartu etkisinin görüldüğü bir
merkezden söz edilebilir. Ayrıca aynı merkezin güneyinde yine aynı döneme
tarihlenen mezarların bulunduğu da anlaşılmaktadır. Gerek höyükten gerekse
mezarlardan elde edilen verilerden Norşuntepe’nin Orta Demir Çağ keramikleri
arasında bazı yivli keramiklerin ele geçtiği anlaşılmaktadır. Buna göre
Norşuntepe’de Erken Demir Çağ’dan itibaren yoğun talep gören yivli
keramiklerin kullanımı Orta Demir Çağ’da da devam etmiştir. Nitekim
Norşuntepe yivli keramiklerin Orta Demir Çağı’nda sayıca en fazla kullanım
gördüğü bir merkez olarak karşımıza çıkmaktadır.

Elazığ-Malatya bölgesindeki bir diğer merkez olan Tepecik’teki Orta Demir Çağı,
I. tabakayla temsil edilir1117. Orta Çağ mezarlığı (Ia) tarafından tahrip edilen Orta
Demir Çağı (Ib-c) yapıkatından elde edilen veriler Norşuntepe’ye nazaran daha az
korunmuştur. Bu tabakaya ait yalnızca birkaç duvar kalıntısı ile bunlarla ilişkili
olabilecek taban örnekleri tespit edilmiştir. Buradan az miktarda Orta Demir Çağ
çanak çömleği ele geçmiştir1118. Korucutepe, Değirmentepe, Tülintepe ve
Aşvan kazılarından da sağlam bir Orta Demir Çağ verisi elde edilemediği
anlaşılmaktadır1119. Kalaycık Tepe kazılarında da toplam 4 tabakanın tespit
edildiği ve bunlardan IV. tabakanın M.Ö. 1. binyıla tarihlendiği belirtilmiştir. Bu
tabakadan 3 ayrı mal grubu dışında kırmızı perdahlı keramiklerin de ele geçtiği
ifade edilmiştir1120. Ayrıca aynı bölgedeki kazılardan Harababa’daki Şimşat
Kalesi’nin B çukurundan eşde edilen veriler ile Han Đbrahim Şah kazılarının III.

1116
Hauptmann 1976: 43.
1117
Esin 1972: 140.
1118
Esin 1971: 109.
1119
Ayrıntılı bilgi için bakınız: van Loon- Buccellati 1970: 73-87; van Loon 1971: 55-56; van
Loon- Güterbock 1972: 79-81; Duru 1979: 16; Esin 2000: 90; French- Mitchell 1976: 18.
1120
Serdaroğlu 1970: 33.

283
tabakası M.Ö. I. binyıla tarihlendirilmiştir1121. Dolayısıyla yukarıda bahsi geçen
merkezlerden Orta Demir Çağı’na tarihlenebilecek yivli çanak çömleklerin ele
geçmediği anlaşılmaktadır.

Demir Çağ verilerinin ele geçtiği bir diğer alan da Keban Baraj Gölü alanının
daha güneyindeki Karakaya Baraj gölü alanı içinde kalan Baskil çevresidir. Elazığ
il sınırları içinde bulunan Baskil’de Kaleköy, Şemsiyetepe ve Đmikuşağı kazıları
olmak üzere toplam üç kazı gerçekleştirilmiştir. Bunlardan ilki olan Kaleköy’deki
çalışmalar sonucunda, Üst Yerleşme Alanı olarak adlandırılan alanda, Güney
Giriş ile Nişli Alan arasındaki F 14 açmasında ve Gavur Damı olarak adlandırılan
alanda Demir Çağı’na ait olabilecek çanak çömlek parçalarının ele geçtiği
belirtilmiştir1122. Ayrıca Orta Demir Çağı’na tarihlenen ve Nişli Alan olarak
adlandırılan alandaki çalışmalar sırasında küçük niş tabanının aşağıda ikinci
platform tespit edilmiş ve bu platform üzerindeki yangın tabakası kaldırılırken 2
parça kırmızı perdahlı Urartu keramiği ile birlikte yivli bir tabak ele geçmiştir1123.
Aynı bölgede yer alan Şemsiyetepe kazılarında da K açmasında Urartu çanak
çömleklerinin ele geçtiği belirtilmiş ama bunun dışında herhangi bir bilgi
verilmemiştir1124. Yayına eklenen Orta Demir Çağ kap parçaları arasında da
herhangi bir yivli keramik olmadığı görülmektedir1125.

Elazığ-Malatya Bölgesi’ndeki önemli merkezlerden bir diğeri de Đmikuşağı’dır.


Yukarıda da belirtildiği gibi Đmikuşağı’nın 6. yapıkatı Erken/Orta Demir Çağ
olarak tanımlanmıştır1126. 6. yapı kalıntıları 1982, 1983 ve 1984 yılları kazılarında
L-M 15, N 14-15 ve O 14-15 plankarelerinde tespit edilmiştir. Höyüğün doğu
kesimi boyunca uzanan taştan bir tahkimat duvarı ile temsil edilen bu yapıkatı 6c,
6b ve 6a olmak üzere üç evreden oluşmaktadır1127.

6. tabakanın en erken evresi olan 6c evresi, 7. yapıkatına son veren yangın


tabakasının üzerinde yer almaktadır ve hatta kimi yerde bu tabakayı tahrip ettiği

1121
Öğün 1971: 40; Ertem 1974: 60.
1122
Bakır- Çilingiroğlu 1987: 162-166.
1123
Bakır- Çilingiroğlu 1987: 165, Lev. 106-3; Bakır 2007: 4.
1124
Darga 1987: 293-294.
1125
Darga 1987: Levha 188/ 19-22.
1126
Sevin 1995: 19-31.
1127
Sevin 1995: 19.

284
anlaşılmaktadır1128. 6c evresine ait 15-20 metrelik payandalı bir sur korunmuş ve
kısmen bu surun üzerine 6b suru inşa edilmiştir. Bu surun kimi yerde bozulması
ve işlevini tam olarak yerine getirememesi sonucunda bu kez biraz daha geride 6a
suru inşa edilmiş ancak 6b evresi duvarı tümüyle saf dışı bırakılmamıştır1129.
Kısacası 6. yapıkatına denk gele dönemde Đmikuşağı’nın bir savunma duvarıyla
korunduğu söylenebilir. Sevin, burasının Fırat Nehri boyunca yol üzerinde
denetim sağlayan küçük bir karakol niteliğinde olabileceğini ileri sürmüştür1130.

Đmikuşağı’ndaki sur duvarının mimari özelliklerinden yola çıkarak Sevin, bu


kalenin M.Ö. 9. yüzyılın ilk yarısı ile 8. yüzyılın ilk yarısı arasına tarihlemiştir1131.
Bu kaleden ele geçen keramikleri çanaklar, çömlekler ve vazolar olmak üzere 3
gruba ayırarak inceleyen Sevin, bunların Geç Tunç Çağ II’nin hızlı dönen çark
yapımı kaplarının aksine, büyük çoğunluğunun yavaş dönen çarkta
şekillendirildiğini belirtmiştir. Kahverenginden devetüyü rengine kadar değişen
tonlarda hamur renginde ve hamur renginde astarlı olan kapların çoğu kez açkılı
olduğu ifade edilmiştir. Söz konusu kaplar arasında yivli keramiklerin de yer
aldığı belirtilmiş ve bu keramiklerle ilgili çizimler yayına eklenmiştir1132.

Elazığ Bölgesi’ndeki bir diğer Urartu Kalesi Habibuşağı Kalesi’dir. Elazığ’ın


Baskil ilçesine bağlı aynı isimle köyde bulunan bu kaledeki kazı çalışmaları
sırasında tipik Urartu kırmızı keramiklerinin ele geçtiği belirtilmiş ve burada
bulunan yivli çanak çömleklerin ise kalenin eteğinde ve etrafındaki tepelerde
toplandığı ifade edilmiştir1133.

Fırat Nehri’nin batı kıyısında yer alan bir diğer merkez Đmamoğlu’dur. 100 m.
çapındaki höyük Đmamoğlu Köyü’nün güneybatısında yer alır. Kalkolitikten
Roma Dönemi’ne kadar iskan edilen höyüğün Demir Çağ tabakası 4 evreye
ayrılır. Buradan ele geçen yivli çanak çömlekler ve akıtacaklı kaplar M.Ö. 8.-7.
yüzyıllara tarihlendirilmiştir.

1128
Sevin 1996b: 166.
1129
Sevin 1995: 20.
1130
Sevin 1995: 23.
1131
Sevin 1995: 26.
1132
Sevin 1995: 26, resim 13 ve 15.
1133
Işık 1980: 552-553.

285
Köşkerbaba kazılarından elde edilen sonuçlara göre III. kültür katının Urartu
tabakası (Köşkerbaba C) olduğu anlaşılmaktadır. Erken Demir Çağı’na tarihlenen
IV. tabakanın bir yangınla sona ermesinden sonra iki evreli olduğu anlaşılan
Urartu tabakası ya da III. tabaka yer almaktadır1134. Bu tabakadan elde edilen
çanak çömlek parçalarına göre kesin olmamakla birlikte söz konusu tabaka M.Ö.
7. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Hatta kazıcısı Bilgi, burasını Urartu’nun bir
uçkalesi olarak nitelendirmektedir1135. Bu tabakadan ele geçen çanak çömlekler
arasında yivli çanakların ve çömleklerin yer aldığı anlaşılmaktadır1136.

Elazığ-Malatya bölgesindeki ilk sistemli yüzey araştırması yukarıda da belirtildiği


gibi 1956 yılında C. Burney tarafından yapılmıştır. Burney bu araştırma sırasında
150’den fazla Kalkotitik, Tunç Çağ ve Demir Çağ merkezi tespit etmiş, ancak
bunlardan sadece Kalkolitik ve Erken Tunç Çağlara tarihlenen merkezleri
yayınlamıştır1137. Daha sonra 1980 yılında Burney’in survey malzemesini
yayınlayan Russell, DD olarak adlandırdığı yivli keramikleri özellikle Norşuntepe
kazısında yola çıkılarak Erken Demir Çağı’na tarihlendirilmiştir1138. Dolayısıyla
Burney’in Elazığ-Malatya bölgesinde yaptığı yüzey araştırmasından elde edilen
veriler sonucunda Russell tarafından Orta Demir Çağ’a tarihlenen herhangi bir
yivli keramik yoktur ve tümü Erken Demir Çağı’na tarihlendirilmiştir1139.

C. Burney’den sonra 1968 yılına kadar uzun bir süre bölgede araştırma
yapılmamıştır. Ancak yukarıda da bahsedildiği gibi 1967 yılından itibaren Keban
Projesi kapsamında bölgedeki araştırmalar yeniden başlar. R. Whallon ve S.
Kantman tarafından gerçekleştirilen yüzey araştırması Altınova ve Aşvan
bölgelerini içermektedir1140. Ancak yüzey araştırmasından elde edilen veriler,
merkezlerin adını listelemekten öteye gitmemiş ve bu merkezlerin yalnızca
birkaçında hangi dönemleri içerdiği belirtilmiştir1141. Nitekim söz konusu
merkezlerden elde edilen keramik verileriyle ilgili hiçbir bilgi de söz konusu

1134
Bilgi 1987b: 3.
1135
Bilgi 1987a: 223.
1136
Bilgi 1987a: 222, Lev. 139-3, 147-1; Bilgi 1991: Fig. 02.8/2-3.
1137
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Burney 1958: 157-209.
1138
Russell 1980: 35-36.
1139
Russell 1980: 44-47.
1140
Whallon- Kantmann 1970: 1.
1141
Whallon- Kantmann 1970: 2-6.

286
değildir. 1977 yılında ise M. Özdoğan Aşağı Fırat Havzası kapsamında bu
bölgede yüzey araştırması gerçekleştirmiştir. Buna göre Karakaya Baraj
Bölgesi’nde tespit edilen merkezlerin bir kısmında yivli çanak çömleğin ele
geçtiği anlaşılmaktadır. Söz konusu merkezler arasında Maltepe1142, Kırasa
Tepesi1143, Grik Tepe1144, Kale II1145, Kale III1146 ve Habibuşağı1147 yer
almaktadır.

1970’li yıllardan sonra bölgedeki araştırmalar 1985 yılında V. Sevin tarafından


başlatılır. Malatya, Elazığ ve Bingöl illerini kapsayan yüzey araştırmasında Orta
Demir Çağ merkezlerinin tespiti üzerinde yoğunlaşılmıştır1148. Özellikle
Urartu’nun batı yayılımı konusundaki sorunları aydınlatmak üzere başlatılan
çalışmaların ilk yılında yani 1985 yılında Karakaya Baraj Gölü Alanı ile Harput
ve Palu kaleleri çevresi ve Bingöl olmak üzere iki bölgede yoğunlaşılmıştır.
Bunlardan Karakaya bölgesinde Fırat Nehri’nin kuzeyinden itibaren ilk merkez
Maltepe Harabesi’dir. Demir Çağı müstahkem mevkii olarak nitelenen bu
yerleşme yeri Sevin’e göre bulunduğu konum ve bazı mimamri özellikler
açısından açısından Habibuşağı-Đzoli Kalesi’ni andırmaktadır. Buna dayanarak
Sevin, Maltepe’yi Urartu Devleti’nin güneybatı sınır karakollarından biri olarak
nitelendirmiştir1149.Bu merkezden güneye doğru ilerlendiğinde Orta Demir Çağı
açısından dikkati çeken bir diğer merkez daha önceden Özdoğan tarafından Küçük
Höyük olarak tanımlanan Kale III höyüğüdür. Araştırmalar sırasında höyüğün
güney eteklerinde tahkimata işaret eden taş duvar kalıntıları tespit edilmiştir.
Yüzeyinden bol sayıda Demir Çağı keramiği toplanan bu höyükte ağız kenarı ile
karın keskinliği arasında yivleri olan keramiklerin ele geçtiği ifade edilmiştir1150.

Urartu’nun Fırat bölgesindeki egemenliğini kanıtlayacak çok sayıda arkeolojik


verinin bulunduğunu belirten Sevin, Palu ve Harput kaleleri başta olmak üzere,

1142
Özdoğan 1977: Lev. 70/2.
1143
Özdoğan 1977: Lev. 73/1.
1144
Özdoğan 1977: Lev. 73/3.
1145
Özdoğan 1977: Lev. 74/4.
1146
Özdoğan 1977: Lev. 73/4.
1147
Özdoğan 1977: Lev. 75/4-5.
1148
Sevin 1987a: 280-287.
1149
Sevin 1987a: 281.
1150
Sevin 1987a: 281.

287
Bağın, Mazgirt, Kaleköy, Perisu Kalesi, Norşuntepe, Genefik, Habibuşağı,
Haroğlu, Baskil-Kaleköy ve son olarak da Maltepe kalesinin Urartu’nun bu
bölgeye verdiği önemi açıkça ortaya koyduğunu belirtmiştir1151. Ayrıca Bingöl’ün
26 km. kadar doğusundaki Zulümtepe Kalesi’ni de ziyaret eden Sevin, buradan
toplanan keramiklerin Urartu dönemine tarihlendiğini ve M.Ö. 8.-7. yüzyıllara ait
olabileceğini önermiştir. Toplanan keramikler arasında kırmızı perdahlı
keramiklerin hiç bulunmadığını ve en dikkat çekici olan örneklerin Erken Demir
Çağ merkezlerinden bilinen ağız kenarının altı yivli olan çanaklar olduğunu
belirtmiştir. Ancak Sevin’in ifadesine göre “kapların hafif açkılı ve hatta kimi
zaman açkısız oluşu ile keskinliği olmayan yuvarlak profiller, Korucutepe,
Tepecik, Norşuntepe ve Keban-Değirmentepe’den iyi tanınan Erken Demir Çağ
mallarıyla belirgin bir farklılaşmanın bulunduğuna işaret etmektedir”. Yivli
keramik geleneğinin Orta Demir Çağı’nda da devam ettiğini vurgulayan Sevin,
Tepecik Ib-c, Değirmentepe ve Habibuşağı’ndaki benzer formlardan yola çıkarak
bu malzemeyi Orta Demir Çağı’na tarihlemiştir1152. Nitekim Zulümtepe’den ele
geçen Orta Demir Çağ keramikleri arasında 4 parça yivli çanağın çizimi de
yayınlanmıştır1153.

1986 yılı araştırmalarını Elazığ ve Binböl ilerinde yoğunlaştıran Sevin, yukarıda


da bahsedildiği gibi Harput bölgesinde Barsıkkale adlı bir merkez tespit etmiştir.
Barsıkkale’nin doğu etekleri üzerinde Orta Çağ malzemesi yanında az sayıda
Erken ve Orta Demir Çağ türünde keramik parçalarının ele geçtiği belirtilmiştir.
Bu keramiklerin açkılı ve yüzeyinin kırmızı ve devetüyü renkli kalın bir astarla
kaplı olduğu ifade edilmiştir ancak yivli keramiklerin ele geçtiğine dair herhangi
bir bilgi verilmemiştir1154. Bir diğer merkez ise Barsıkkale’nin 11 km.
kuzeydoğusundaki Kızılköyü’nde yer alan Kızıluşağı’dır. Bu eski yerleşmenin
güney ucundaki dikdörtgen planlı bir Orta Çağ yapısının kuzeyindeki daha yüksek
tepede taş temelli yapıların yanından çok sayıda Orta Çağ keramiği yanında Erken
ve Orta Demir Çağ’a tarihlenen keramiklerin ele geçtiği rapor edilmiştir ancak
bunlar arasında da Orta Demir Çağı’na ait olabilecek yivli keramiklerden

1151
Sevin 1987a: 283.
1152
Sevin 1987a: 285-286.
1153
Sevin 1987a: Resim 14 (1-4).
1154
Sevin 1988a: 2.

288
bahsedilmemiştir1155. Söz konusu merkezler dışında, Baskil’in 12 km.
kuzeydoğusunda, Elazığ-Baskil karayolu üzerinde yer alan Haroğlu (Sarıgül)
Köyü’nde de bir merkez tespit edilmiştir. 30x60 m. ölçülerindeki Haroğlu
Kalesi’nden çok sayıda Orta Çağ keramiği yanında Erken Demir Çağı’na
tarihlenen yivli keramiklerin toplandığı belirtilmiştir. Sevin, söz konusu yivli
keramiklerin kiremit renginde ve kalın astarlı olduğunu ifade etmiştir1156.
Dolayısıyla Sevin, Haroğlu Kalesi’nden ele geçen yivli keramikleri Orta Demir
Çağı’na değil de, Erken Demir Çağı’na tarihlemiştir. Yine Bingöl ilinin doğu
sınırlarında Solhan ilçesindeki Cankurtarantepe etrafı taşlarla çevrili bir diğer
Orta Demir Çağ merkezidir. Buradan toplanan keramikler arasında çeşitli form ve
özellikte Urartu keramiklerinin bulunduğu belirtilmiş ancak yivli keramiklerle
ilgili herhangi bir ifade kullanılmamıştır1157. 1986 yılında ziyaret edilen bir diğer
merkez Genefik Kalesi’dir. Buradan toplanan keramikler arasında bir adet yivli
çanak bulunduğu anlaşılmaktadır1158. Aynı yıl ziyaret edilen Palu yakınındaki
Pınartepe Höyüğü’nden ve Habibuşağı Kalesi’nden de yivli keramiklerin
toplandığı belirtilmiştir1159.

Elazığ, Bingöl bölgesindeki yüzey araştırmalarına 1987 yılında da devam eden


Sevin, yine bir dizi Orta Demir Çağ merkezi tespit etmiştir. Keban bölgesinde
Koyunuşağı, Gökbelen, Köşker, Örenkaya ve Tanrıvermiş; Bingöl yöresinde
de Kaleönü ve Bahçecik II gibi Orta Demir Çağı’na ya da Urartu dönemine
tarihlenen merkezler ziyaret edilmiş ancak buralardan elde edilen keramikler
arasında yivli keramiklerle ilgili herhangi bir açıklama yapılmamıştır1160. Sadece
Bingöl’in 8 km. güneyinde Elazığ-Bingöl bölgesinin en büyük höyüğü olan
Samantepe Höyüğü’nden toplanan 205 keramik parçası arasında Urartu’nun tipik
kırmızı perdahlı keramikleriyle birlikte yivli çanak çömlek parçalarının da ele
geçtiği belirtilmiş ve bunlar Sevin tarafından M.Ö. 8. ve 7. yüzyıllara
tarihlenmiştir1161. Ayrıca Elazığ’ın 22 km. güneydoğusunda yer alan

1155
Sevin 1988a: 3.
1156
Sevin 1988a: 4, Resim 44.
1157
Sevin 1988a: 5.
1158
Sevin 1988a: 9, Resim 27-8.
1159
Sevin 1988a: 12, Resim 45 ve 46.
1160
Sevin 1988a: 455-460.
1161
Sevin 1988a: 459.

289
Yıldıztepe’de de önemli bir Urartu yerleşimi ve kalesi bulunduğu belirtilmiştir.
Tepenin oldukça dik olan kuzey etekleri üzerinde Urartu keramiklerinin yoğun
olduğu ifade edilmiştir. Bunlar arasında yivli çömleklerin yer aldığı
1162
vurgulanmıştır .

Sevin’den sonra 2000’li yıllarda Elazığ bölgesindeki araştırmalara E. Danık


devam etmiş ve Sevin’in daha önce ziyaret ettiği Haroğlu, Kızıluşağı (Katar) ve
Barsık Kale dışında Höyük Köyü Höyüğü olarak adlandırılan merkezde de
Demir Çağ verilerinin bulunduğunu ifade etmiştir1163. Aynı zamanda pek fazla
çalışılmamış bir bölge olan Tunceli bölgesinde de araştırma yapan Danık, burada
Vaskirt adlı merkezde Urartu kaya mezarları ve kutsal alanından bahsetmekte
ancak bu dönem keramikleriyle ilgili herhangi bir bilgi vermemektedir1164.

2003 yılında ise bu kez Malatya ili sınırları içinde G. M. Di Nocera tarafından
yüzey araştırması gerçekleştirilmiştir. Araştırmalar sonucunda toplam 33 adet
yerleşim tespit edilmiş ancak bunlar arasından hiçbiri Erken Demir Çağ’a
tarihlendirilmemiştir. Osmanlı döneminden Paleolitik döneme kadar çeşitlilik
gösterdiği belirtilen merkezlerden bir grubunun Demir Çağı’na tarihlendiği ifade
edilmiştir ve keramiklerle ilgili herhangi bir bilgi verilmemiştir1165.

Sonuç olarak Elazığ-Malatya Bölgesi’nden elde edilen veriler bu bölgedeki yivli


çanak çömlek kullanımının Orta Demir Çağ boyunca devam ettiğini ortaya
koymaktadır. Bölgedeki Orta Demir Çağ merkezlerinden elde edilen yivli çanak
çömlekler, bu bölgedeki Urartu dönemi yivli çanak çömleklerinin gerek Erzurum-
Kars, gerekse Van Bölgesi’ndeki merkezlere nazaran daha fazla sayıda olduğu
ortaya koymaktadır.

b- Kuzeybatı Đran

1162
Sevin 1988a: 461, Resim 41.
1163
Danık 2002: 80-82.
1164
Danık 2002: 83.
1165
Di Nocera 2005: 326.

290
Yukarıda da belirtildiği gibi Đran’ın Demir Çağı genellikle üç bölüme ayrılarak
incelenir. Bunlardan en erkeni Demir I olarak adlandırılır ve kabaca M.Ö. 1450-
1200 yılları arasına tarihlendirilir. Bu dönem Mezopotamya, Suriye ve
Anadolu’nun Geç Tunç Çağı’na denk gelir. Demir II dönemi M.Ö. 1200/1100
yıllarında başlar ve M.Ö. 800 yıllarına kadar sürer. Demir III dönemi ise M.Ö.
800-550 tarihleri arasındaki Yeni Asur ve Med dönemini içerir. Bu dönemin sonu
yani M.Ö. 550 tarihi aynı zamanda Akhamenid döneminin başlangıcı olarak kabul
edilir ve bazen Demir IV olarak adlandırılır1166. Dolayısıyla Anadolu’nun Orta
Demir Çağ dönemine denk gelen Demir III dönemi Đran’da önce Yeni Asur, sonra
da Med dönemi olarak iki bölümde değerlendirilebilir. Yeni Asur dönemi aynı
zamanda Kuzeybatı Đran’da Urartu etkisinin de görüldüğü bir dönemdir.

Đran’da Demir III dönemi merkezleri çoğunlukla Demir II dönemi merkezlerinin


devamı niteliğindedir ve herhangi bir kültürel kesinti söz konusu değildir.
Dolayısıyla Demir II döneminde varolan birçok merkez, Demir III döneminde de
varlık göstermiştir. Buna göre Demir III dönemi Đran’da birçok merkezle temsil
edilmektedir. Kuzeybatı Đran’la ilgili çalışmalar Azerbaycan sınırları içinde kalan
ve Urmiye Gölü’nün çevresine dağılan yerleşimleri içermektedir. Bu
yerleşimlerden en önemlileri arasında Hasanlu IIIB, Kordlar Tepe, Haftavantepe,
Kalatgah, Taş Tepe, Ziwiyeh, Zendan-i Süleyman, Agrap Tepe ve daha doğuda
yer alan Marlik sayılabilir. Bu bölgenin hemen güneyindeki alan ise, Batı Đran
olarak tanımladığımız Luristan bölgesi içinde yer alan yerleşim grubunu
oluşturmaktadır. Bunlar arasında Godin II, Giyan I¹, Geoy Tepe A, Baba Can
Tepe, Nuşi Jan Tepe, Akhamenid Yerleşimi I, Persopolis ve bunların doğusunda
Orta Đran’a dahil olan alanda da Tepe Sialk (B) yer almaktadır1167. Son olarak
Hazar Denizi’nin güneydoğusunda yer alan ancak Demir Çağ merkezleri arasında
sayılmayan Tureng Tepe IVB ve Yarım Tepe gibi yerleşimlerin bulunduğunu
ifade etmemiz gerekmektedir.

1166
Levine 1987: 230; Helwing- Fahimi 2005: 136.
1167
Bleibtreu 2002: 41-50.

291
Kuzeybatı Đran’dan başlayacak olursak, Demir III dönemine ilişkin verilerin elde
edildiği önemli yerleşimlerden biri Hasanlu’dur. Yukarıda da belirtildiği gibi
Hasanlu yerleşiminin tabakalanması şöyledir:

Hasanlu VI 2000- 1450 (Orta Tunç Çağ)


Hasanlu V 1450- 1250 (Demir I)
Hasanlu IVC 1250- 1100 (Yangın)
Hasanlu IVB 1100- 800 (Demir II)
Hasanlu IVA 800- 750 (Yangın)
Hasanlu IIIB 750- 600 (Demir III- Urartu)
Hasanlu IIIA 600- 300 (Med-Akhamenid)
Hasanlu II 300

Tabloda görüldüğü gibi Hasanlu’nun IVB’nin sonu, IVA ve IIIB tabakaları, Orta
Demir Çağı’nı temsil etmektedir. Nitekim Hasanlu’nun IVB yerleşiminin yıkımı
aynı zamanda M.Ö. 9. yüzyılın da sonunu getirmiş ve Hasanlu sadece birkaç
yapıyla temsil edilen IVA yerleşimine dönüşmüştür. IVA yerleşiminin de
yangınla sona ermesinden sonra M.Ö. 8. yüzyılda Urmiye Gölü çevresindeki
topraklar Urartular’ın kontrolü altına girmiş ve bu dönem Hasanlu’nun IIIB
tabakasıyla temsil edilmiştir1168. Nitekim IIIB yerleşimi bir Urartu yerleşimi
olarak tanımlanmaktadır1169. Bilindiği üzere Doğu Anadolu’da Orta Demir Çağ’ın
başlangıcını Urartu Devleti’nin kuruluşu temsil etmekte ve M.Ö. 9. yüzyılın ikinci
yarısına tarihlenmektedir. Ancak Hasanlu’dan elde edilen arkeolojik veriler bu
sürecin Kuzeybatı Đran’da ve özellikle Urmiye bölgesinde Doğu Anadolu’dan
biraz daha sonra gerçekleşmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Hasanlu IVB
yerleşimi ile M.Ö. 1250-1100 yılları arasına tarihlenen IVC yerleşimi arasında
herhangi bir kültürel kesinti söz konusu değildir; dolayısıyla M.Ö. 800’e kadar
devam eden IVB yerleşimi, her ne kadar Urartu’yla çağdaş olsa da Erken Demir
1168
Hasanlu IVA yerleşiminin sonunu getiren yıkım izi, Urartu dışında Asur ile de
ilişkilendirilmiştir (Ayrıntılı bilgi için bakınız: I. Medvedskaya, “Who Destroyed Hasanlu IV?”,
Iran 26, 1988: 1-15). Ancak söz konusu öneri bilim adamları arasında çok fazla yandaş bulamamış
ve W. Kleiss, Hasanlu’nun M.Ö. 9. ve 6. yüzyıllar arasındaki mimari gelişiminin Urartu
mimarisiyle ilişkili olduğunu ortaya koymuştur (Ayrıntılı bilgi için bakınız: W. Kleiss, “Notes on
the Chronology of Urartian Defensive Architecture”, Anatolian Iron Ages 3, (ed. A. Çilingiroğlu-
D. H. French), Ankara, 1994: 131-137.
1169
Dyson 1989b: 108; Dyson- Muscarella 1989: 1, 21.

292
Çağ geleneklerinin devamı niteliğinde olduğu için kazıcısı tarafından Demir II
dönemi olarak değerlendirilmiştir. Nitekim bu bölgenin Orta Demir Çağı’nı, IVB
ve IVA evrelerindeki yangından sonraki IIIB yerleşimi temsil ediyor olmalıdır.
Bu da bize bölgenin Orta Demir Çağ sürecinin M.Ö. 8. yüzyılın başlangıcına
tarihlendiğini ve Doğu Anadolu ile aralarında yaklaşık 70-80 yıllık bir fark
olduğunu göstermektedir.

Hasanlu IIIB tabakası etrafı surla çevrili bir yerleşim sistemine sahiptir. Dyson
tarafından bu tabaka Demir III dönemine tarihlendirilmiştir. Hasanlu IIIB
yerleşiminin etrafı taş temelli kerpiç bedenli büyük sur duvarlarıyla çevrilmiştir.
Duvarların tahmini yüksekliği 2.60 m.dir ve sur duvarlarına her 10 metrede bir
kule inşa edilmiştir. Toplamda 13 adet kulenin yer aldığı sur duvarı üzerine aynı
zamanda kulelerin arasına yerleştirilmiş payandalar (destekler) da yapılmıştır1170.
Dyson 1975 yılına kadar yaptığı yayınlarda bu sur duvarını IV. tabakanın devamı
olduğunu ve IIIB evresinde yeniden inşa edilip kullanım gördüğünü
1171
belirtmiştir . Nitekim 1975 yılından sonraki yayınlarda bu sur duvarının IV.
tabakaya değil IIIB evresine ait olabileceği ifade edilmiştir1172. Sonuç olarak S.
Kroll tarafından bu duvarların Urartu mimarisini yansıttığını belirttiğinin altı
çizilmiş ve bu tabakadan ele geçen keramikler arasında kırmızı perdahlı tipik
Urartu keramiklerinin olduğu ifade edilmiştir. Dyson bu tabakadan ele geçen
kırmızı perdahlı Urartu keramiklerini Toprakkale ile ilişkilendirmiş ve M.Ö. 8.
yüzyıla tarihlemiştir. Küçük çömleklerden ve omurgalı çanaklardan oluşan IIIB
kapları arasında Urartu keramikleriyle birlikte “triangle ware” olarak adlandırılan
boyalı keramiklerin de ele geçtiğini belirten Dyson, bunları da Ziwiye’yle
ilişkilendirmiştir1173.

T. C. Young 1965 yılında hem Hasanlu IIIB yerleşiminden, hem de Ziwiye ‘den
ele geçen keramikler üzerine detaylı bir çalışma yapmış bu çalışma sonucunda
Hasanlu IIIB’den ele geçen keramikleri üç mal grubuna ayırmıştır1174:

1170
Dyson 1977: 549; Muscarella 2006, 83.
1171
Dyson 1965: 198. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Muscarella 2006: 83.
1172
Dyson- Muscarella 1989: 3; Dyson 1989b: 7.
1173
Dyson 1977: 549; Muscarella 2006, 85.
1174
Young 1965: 54-55.

293
1- Đsli Kaba Mallar

2- Yaygın Mallar

a- Düz Devetüyü Keramikler

b- Kırmızı Astarlı Keramikler

c- Boyalı Keramikler

3- Kaliteli Mallar

a- Düz Devetüyü Keramikler

b- Kırmızı Astarlı Keramikler

c- Boyalı Keramikler

Young’ın çalışmasına göre gerek Yaygın Mallar’da, gerekse Kaliteli Mallar’da,


kırmızı astarlı keramikler dışındaki keramiklerin tümü açık kahve (taba)
renginden kırmızımsı devetüyüne kadar çeşitlilik göstermektedir. Astarlı olan
kapların hem içinin hem de dışının koyu kırmızı vişne renginde astarlı olduğu
belirtilmiştir. Yaygın ve Kaliteli mallar içinde yer alan boyalı keramiklerin ise
morumsu kahverengi tonlarındaki motiflerden oluştuğu ifade edilmiştir. Genel
olarak kırmızı astarlı kaplarda açkı uygulamasının bulunduğu belirten Young,
kaliteli malların ise üç türünde de yüksek kalitede açkı uygulaması yapıldığının
altını çizilmiştir1175.

Hasanlu IV ve III arasında stratigrafik açıdan herhangi bir kültürel devam


olmadığı ve bu iki tabakanın kesin olarak birbirinden ayrıldığı kabul edilmiş
olmasına rağmen, Young keramikler üzerine yaptığı çalışmada bu iki tabaka
arasındaki kültürel devamsızlık konusunda bazı kuşkuların ortaya çıktığını ifade
etmiştir. Buna rağmen III. tabaka keramiklerinin IV. tabaka keramikleriyle

1175
Young 1965: 55.

294
tümüyle aynı olmadığını da vurgulamıştır. Söz konusu farklar şu şekilde
listelenmiştir1176:

1- V. tabakada ortaya çıkan ve IV. tabakada devam eden gri keramik üretim
teknolojisi III. tabakada ortadan kalkmaktadır.
2- III. tabakada ilk kez belirli bir boyalı keramik türü ortaya çıkmaktadır.
3- III. tabakada ilk kez yonca ağızlı testiler ve matara tipi çömlekler gibi bir
takım yeni kap formları ortaya çıkmaktadır.
4- IV. tabakanın tipik formlarının artık III. tabakada devam etmediği
görülmektedir.

Öte yandan yukarıda listenen farklar dışında bu iki tabaka arasındaki kültürel
devamı gösterebilecek bazı örneklerin de olduğu ifade edilmiştir. Bunlar şu
şekilde sıralanmıştır1177:

1- IV. tabakanın Yaygın Mallar grubunda yer alan Kırmızı Astarlı keramikler
III. tabakada da devam etmektedir.
2- IV. tabakanın tipik olmayan bazı kap formları III. tabakada da devam
etmektedir.
3- IV. tabakanın Kaliteli Mallar gurbu içinde yer alan Đnce Kaliteli
Keramikler (Saray Malı), III. tabakanın tipik özelliği olan Đnce Cidarlı
Kaliteli Mallar’ın öncülü olarak ele alınabilir.

Sonuç olarak Young Hasanlu keramikleri üzerine yaptığı çalışma neticesinde,


Hasanlu’nun IV. ve III. tabakaları arasında tümüyle bir kültürel kesintiden
bahsetmek yerine, daha çok kültürel bir geçişten bahsetmenin yerinde olacağını
ifade etmiştir1178. Kanımızca Young’ın Hasanlu’nun IV. ve III. tabakaları
arasındaki kültürel devamına yönelik önerisi bölgenin Erken ve Orta Demir
Çağı’na ait diğer arkeolojik verilerle de örtüşmektedir. Zira gerek Kuzeybatı Đran
ve Transkafkasya’da, gerekse Doğu Anadolu’da, Erken Demir Çağ ve Orta Demir
Çağ arasındaki geçiş tam olarak tespit edilememektedir. Bu durum Doğu

1176
Young 1965: 59.
1177
Young 1965: 59.
1178
Young 1965: 59.

295
Anadolu’daki birçok höyükte ve mezarlıkta Urartu öncesi kültürlerin Urartu’dan
kesin olarak ayrılabilmesi konusunda zorluk yaratmıştır. Buna örnek olarak
kırmızı astarlı keramiklerin veya yivli keramiklerin Doğu Anadolu’daki
höyüklerde hem Erken Demir Çağ, hem de Urartu tabakalarından ele geçmesi
gösterilebilir.

Young, bölgesel kronoloji oluşturduğu keramik çalışmasında yalnızca


Hasanlu’nun değil, Ziwiye’nin keramiklerini de kullanmıştır. Urmiye bölgesinde
Urartu varlığını gösteren önemli merkezlerden biri olan Ziwiye 1964 yılında 3
haftalık bir süreyle R. Dyson tarafından kazılmıştır. Kazılar sonucunda koridorları
ve küçük odaları olan bir kalenin varolduğu anlaşılmıştır. Üç ayrı inşa evresi
evresi tespit edilmesine rağmen yangın izine rastlanmamıştır. Kazılar sırasında ele
geçen kaliteli kazıma bezemeli keramiklere de değinen Dyson burasını M.Ö. 750-
600 yıllarına tarihlemiştir1179.

T. C. Young, Ziwiye’den ele geçen keramikleri hamur kalitesinden yola çıkarak


beş gruba ayırmıştır1180:

A- Çok Kaba Mallar


B- Kaba Mallar
1- Açkılı Keramikler
a- Devetüyü Keramikler
b- Kırmızı Astarlı Keramikler
c- Kahve Keramikler
d- Gri Keramikler
2- Açkısız Keramikler
C- Yaygın Mallar
1- Açkılı Keramikler
a- Devetüyü Keramikler
b- Kırmızı Astarlı Keramikler
c- Boyalı Keramikler
2- Açkısız Keramikler
1179
Muscarella 1977: 213.
1180
Young 1965: 59.

296
D- Kaliteli Mallar
1- Devetüyü Keramikler
2- Kırmızı Astarlı Keramikler
3- Beyaz Astarlı Keramikler
4- Boyalı Keramikler
E- Sırlı Mallar

Bunlardan ilki olan Çok Kaba Mallar çoğunlukla açkısız olduğu ve açık
devetüyünden kırmızımsı devetüyü rengine kadar çeşitlilik gösterdiği
belirtilmiştir. Đkinci grubu oluşturan Kaba Mallar’ın ise yüzey işlemine göre açkılı
ve açkısız olmak üzere ikiye ayrıldığı ve açkısız grubuna giren keramiklerin
hamur renginin açık kahverenginden açık devetüyüne kadar değiştiği
belirtilmiştir. Açkılı keramikler ise devetüyü, kırmızı astarlı, kahve ve gri olmak
üzere kendi içinde dört gruba ayrılmıştır. Devetüyü olan keramiklerin açık
kahveden beyaza kadar çeşitli renklerde olduğu, kırmızı astarlı keramakilerin iç ve
dış yüzlerine açık kırmızıdan koyu kırmızıya değişen tonlarda astar yapıldığı,
kahverengi keramiklerin açık kahveden koyu kahveye kadar çeşitli tonlarda
olduğu ve gri keramiklerin de açık griden koyu griye kadar değişen renklerde
yapıldığı belirtilmiştir. Bunlardan kırmızı astarlı, kahve ve gri mallarda çok iyi
açkılı örneklerin varolduğu ifade edilmiştir. Tüm keramiklerin %50’sini oluşturan
Yaygın Mallar da Açkılı ve Açkısız olmak üzere iki ana gruba ayrılmıştır.
Bunlardan Açkılı olan grubun devetüyü, kırmızı astarlı ve boyalı olmak üzere üç
gruba ayrıldığı belirtilmiştir. Kaliteli Mallar’ın da hemen hemen tümü açkılıdır ve
devetüyü, kırmızı astarlı, beyaz astarlı ve boyalı olmak üzere dört gruba ayrıldığı
ifade edilmiştir1181. Söz konusu mal grupları içinde yer alan kap formları üzerinde
çok fazla durmayan Young, genel olarak 3 mal grubuna (kaba, yaygın ve kaliteli)
ayrılan Ziwiye keramikleri arasında en yaygın formun çanak olduğunu
belirtmiştir. Yayına eklenen çizimler arasında Ziwiye keramikleri içinde yivli
keramiğe dair herhangi bir örneğin bulunmadığı anlaşılmaktadır1182.

1181
Young 1965: 59.
1182
Young 1965: Fig. 3 ve Fig. 4.

297
Urartu dönemine dair arkeolojik kanıtların ele geçtiği merkezlerden biri de Agrap
Tepe’dir. Hasanlu’nun hemen güneybatısında yer alan Agrap Tepe 52 metre
çapında ve 6 metre yükseklikte bir höyüktür. 1964 yılında Hasanlu Projesi
kapsamında 3 haftalık bir süre zarfında kazılan Agrap Tepe’de kalın ve kuleleri
olan savunma duvarıyla çevrelenmiş bir yapı tespit edilmiştir1183. Kerpiç duvarlı
bu yapının 13 odası korunmuştur. Muscarella, bu yapıdan ele geçen çanak
çömleklerin Demir III dönemine tarihlendiğini ve söz konusu merkezin özellikle
Đran ve Doğu Anadolu’da bulunan diğer Urartu merkezleriyle olan benzerliğini
dile getirmiştir1184. Orta Demir Çağı’na tarihlenen bu merkezden ele geçen
keramikler arasında yivli çanak çömleğin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunlar
arasında açkısız devetüyü ve açkılı gri çanakların bulunduğu belirtilmiştir1185.

Urartu verilerilerinin elde edildiği bir diğer merkez Haftavan Tepe’dir. 1968-
1971 yılları arasında C. Burney tarafından kazılan Haftavan Tepe’nin
tabakalanmasına göre Haftavan III, Urartu tabakasını temsil etmekte ve M.Ö. 800-
600 arasına tarihlenmektedir1186. Bu dönemde höyük üzerinde bir Urartu sitadeli
olduğu anlaşılmaktadır1187. Bu döneme tarihlenen yayınlanmış keramikler
arasında yivli keramiğin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Avusturyalı bir ekip tarafından 1971-1978 yılları arasında kazılan Kordlar Tepe
ise yukarıda da bahsedildiği gibi Urmiye Gölü’nün batı kıyısında yer alan orta
büyüklükte bir tepedir. Kazılardan elde edilen veriler Kordlar Tepe’de en erken V.
tabakadan itibaren, IV, III, IIB, IIA ve I olmak üzere toplam 6 tabakanın
bulunduğunu göstermiştir. Söz konusu tabakalardan IIB’ye ait olan Z odasından
ele geçen keramikler arasında tek tarafında enine ip delikli tutamağı olan
çanakların bulunduğunu anlaşılmaktadır1188.

Kazısı yapılmamış bir Urartu yerleşimi olan Kalatgah Dinkha Tepe’nin


doğusunda yer almaktadır. 1968 yılında Hasanlu Projesi kapsamındaki

1183
Muscarella 1973: 48.
1184
Muscarella 1973: 71-74.
1185
Muscarella 1973: Fig. 15/10,11, 16/9.
1186
Burney 1973: 155.
1187
Burney 1972: 137, 142.
1188
Lippert 1979: Abb. 13-5, Abb. 14/4-7.

298
çalışmalarla tespit edilen Kalatgah, Urmiye Gölü’nün güneybatısında Ushnu
Vadisi’nin doğu sınırında yer almaktadır. Hasanlu Projesi’nden O. W. Muscarella
başkanlığında bir ekip tarafından ziyaret edilen Kalatgah, gerek bir Urartu
mührünün ele geçmesi, gerekse Đşpuini ve Menua dönemlerine tarihlenen bir
yazıtın1189 bulunmasından dolayı önemli bir Urartu merkezi olarak kabul
edilmiştir1190. Söz konusu yazıt M.Ö. 810-805 yıllarına tarihlenmiştir. Bu önemli
yazıt, Urartular’ın güneydeki Urmiye Havzası’na ve özellikle Gadar ve Ushnu
vadilerine girişini tarihler. Hasanlu IV’ün yıkımı ve Dinkha II’nin terk edilmesi de
bu dönemde olmuştur. Bu iki olay kesinlikle Demir II’nin sonunu getirmiş ve
Urartular’ın gelişiyle ilişkilendirilmiştir. Urartular’ın Urmiye Gölü’nün batısında
ve güneyinde gerçekleştirdiği istila, tarihi bir olaydır ve Demir II kültürünü yok
etmiştir. 1968 yılı araştırmasında yüzeyden toplanan keramikler arasında boyalı
triangle keramikleriyle birlikte tek renkli devetüyü ve kırmızı perdahlı
keramiklerin1191 yer aldığını belirten Muscarella, bunları Demir III dönemine yani
M.Ö. 9. yüzyıl sonrasına tarihlemiştir. Kap formları arasında omurgalı çanakların
bulunduğunu belirtilmiş ancak bunlar arasında yivli keramiğe dair herhangi bir
ifade kullanılmamıştır1192. Birkaç yıl sonra kral Menua, Dinkha’nın yaklaşık 50
mil doğusundaki Taş Tepe’de stelini diktirmiş ve burası istilanın güneydoğu sınırı
olarak kabul edilmiştir1193. Ancak söz konusu merkezden toplanan keramiklerle
ilgili herhangi bir bilgi verilmemiştir1194. Sonuç olarak, gerek Kalatgah’daki
Đşpuini ve Menua dönemlerine tarihlenen taş stel, gerekse Taş Tepe’deki Menua
steli M.Ö. 8. yüzyılda Urmiye Gölü’nin batısının ve güneyinin Urartu kontrolü
altına girdiğini göstermektedir1195.

1189
Kalatgah yazıtı ile ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: M. van Loon, “The Inscription of Ishpuini
and Meinua at Qalatgah, Iran”, Journal of Near Eastern Studies 34, 1975: 201-207.
1190
Muscarella 1971b: 47.
1191
Muscarella, kırmızı perdahlı keramiklerin iyi ve çok iyi açkılı olarak iki grupta olduğu
belirtilmiştir. Çok iyi açkılı olanların Đran’da Haftavantepe’de de bulunduğunun altını çizmiştir
(Muscarella 1971b: 47).
1192
Muscarella 1971b: 46-47.
1193
Muscarella 1974: 82.
1194
Muscarella 1971b: 48.
1195
Muscarella 1971b: 48.

299
Demir III döneminin önemli merkezlerinde biri de Sialk B mezarlığıdır. Sialk VI
olarak tanımlanan bu mezarlıktan ele geçen keramikleri değerlendiren R.
Ghirshman, söz konusu keramikleri yüzey rengine göre 4 gruba ayırmıştır1196:

1- Yaygın Mallar
2- Siyah Mallar
3- Kırmızı Mallar
4- Boyalı Mallar
Bunlardan en belirgin değişim bir önceki V. tabakada (Demir I) %82 oranında
hakim olan açkılı Siyah Mallar’ın VI. tabakada %24’e düşmesidir. Diğer bir
grubu oluşturan Kırmızı Mallar düz kırmızı ve kırmızı astarlı olmak üzere iki
gruba ayrılmıştır ve bunların %17’si kırmızı astarlı malları oluştururken %6’sı düz
kırmızı malları temsil etmektedir. Ele geçen keramiklerin %19’unu ise Sialk V’te
olduğu gibi Yaygın Mallar oluşturmaktadır. Son grupta ise %34’lük bir oranla en
fazla sayıda olan Boyalı Keramikler yer almaktadır1197.

Sonuç olarak Sialk keramiklerini değerlendiren Young’a göre, Silak V ve VI


arasında varolduğu bilinen kültürel kesinti keramiklerde söz konusu değildir; hatta
tam tersi bu iki dönem arasında kültürel bir devamlılık söz konusudur. Buna göre
Sialk V’in tipik Gri-Siyah Malları, VI evresinde de devam etmektedir. Ayrıca
Kırmızı Mallar her iki dönemde de hemen hemen aynı oranda görünmektedir.
Yine Sialk V’in bazı kap formları VI’da da devam etmiştir. Öte yandan bu iki
dönem arasındaki kültürel kesintiye ilişkin kanıtlar da söz konusudur. Örneğin
Sialk V’te yaygın olan en tipik kap formları Sialk VI’da ortadan kalkmaktadır;
aynı şekilde Sialk VI’nın tipik formları da V’te görünmemektedir1198. Sonuç
olarak Orta Demir Çağı’na tarihlenen Sialk VI’nın kap formları arasında yivli
keramik olduğuna dair herhangi bir ifade söz konusu değildir. Tepe Giyan I¹’de
de bu tür yivli keramiklerin ele geçmediği anlaşılmaktadır. Young’ın çalışmasına

1196
Young 1965: 61.
1197
Young 1965: 61.
1198
Young 1965: 62.

300
göre Giyan’da Kaliteli Kırmızı Perdahlı, Kaliteli Gri ve Kırmızı Astarlı
keramiklerin bulunduğu anlaşılmaktadır1199.

Demir III dönemiyle ilgili bilgi veren bir diğer merkez Susa’daki Akhamenid
Köyü I yerleşimidir. Birbirinden tam olarak ayrılamayan II ve III dönemleri ise
Demir IV dönemine yani Geç Demir Çağı’na tarihlenmektedir. Akhamenid Köyü
I yerleşiminden ele geçen keramikler üzerine değerlendirme yapan Young,
buradaki keramikleri dört gruba ayırmıştır1200:

1- Çok Kaba Mallar


2- Kaliteli Yaygın Mallar
3- Boyalı Mallar
4- Sırlı Mallar

Akhamenid Köyü I’deki mal grupları arasında kırmızı astarlı keramiklerin


bulunmadığı dikkati çekmektedir. Kırmızı keramiklerin daha sonraki II. ve III.
tabakada yer aldığı anlaşılmaktadır. Nihayetinde Young, Akhamenid Köyü I ile
II-III arasında kültürel bir kesinti olduğunu ortaya koymuştur1201.

Sonuç olarak Kuzeybatı iran’daki Demir Çağ keramiklerini değerlendiren Young,


Demir III döneminde Hasanlu, Ziwiye, Zendan, Akhamenid Köyü ve
Pasargade/Persopolis’ten elde edilen keramiklere dayanarak Orta Demir Çağı için
“Geç Devetüyü Keramik Dönemi” (Late Buff Ware Horizon) tanımını
kullanmıştır1202. Sözü geçen merkezlere dayanarak Demir III dönemini kabaca
M.Ö. 800-600 arasına tarihlemiştir1203. Ayrıca Young’ın, yaptığı çalışmada
kırmızı keramiklerden bahsetmesine rağmen onları Urartu keramiği olarak
tanımlamadığı da dikkati çekmektedir1204.

Demir III dönemi merkezleri arasında sayılabilecek bir diğer merkez Marlik’tir.
Burada ortaya çıkarılan mezarlar kazıcısı tarafından M.Ö. 2. binyıl sonu, 1. binyıl

1199
Young 1965: 66.
1200
Young 1965: 68.
1201
Young 1965: 68, 70.
1202
Young 1965: 72.
1203
Young 1965: 81-82.
1204
Muscarella 2006: 85.

301
başına tarihlendirilmiştir. Bu mezarlardan ele geçen keramiklerin kırmızı ve gri,
siyah tonlarında olmak üzere başlıca iki grupta olduğu ve çok çeşitli boyutlarda
çömleklerden ve çanaklardan oluştuğu belirtilmiştir. Bunlar dışında akıtacaklı
çömleklerin, geniş tabakların, uzun boyunlu, ince cidarlı ve kulplu çömleklerin de
ele geçtiği belirtilmiştir1205. Sonuç olarak Negahban, Marlik’i M.Ö. geç 2. binyıl,
erken 1. binyıla tarihlemekte ve özellikle 1. binyılın erken evresinde iki veya üç
yüz yıllık bir süreçte kullanıldığını ileri sürmektedir. Ayrıca birkaç Asur
mührünün ise I. Adad-Nirari veya I. Salmanasar dönemine ait olduğu düşünülerek
yaklaşık M.Ö. 1000-612 yılları arasına tarihlenmiştir1206. Daha sonra O. W.
Muscarella 1984 yılında yaptığı yayında Marlik mezarlarının en erken tarihini
10.-9. yüzyıl olarak vermekte ve yaklaşık M.Ö. 700’e tarihlemektedir1207. Ona
göre Marlik mezarlarının bazıları M.Ö. 2. binyıla tarihlenirken, desteksiz
akıtacaklı kaplar, bu mezarların bir kısmının daha geç döneme tarihlendiği fikrini
desteklemektedir1208. Sonuç olarak Marlik mezarlarından ele geçen kapların
yayınlananları arasında yivli keramiklerin ele geçmediği anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak Kuzeybatı Đran’daki Demir III dönemi merkezlerinin birçoğundan


Urartu’nun bölgedeki varlığını kanıtlayan çok sayıda arkeolojik veri elde
edilmiştir1209. Özellikle Urmiye Gölü çevresindeki Urartu kontrolünü kanıtlayan
merkezler değerlendirildiğinde buralardan ele geçen keramikler arasında kırmızı
perdahlı keramiklerin yanında devetüyü ve açık kahverenginde omurgalı
çanakların da yer aldığı anlaşılmaktadır1210. Ayrıca bu yüzey araştırmasında tespit
edilen merkezlerden biri olan Kale Dosoq’da koyu gri renginde bir adet yivli
çanağın bulunduğu anlaşılmaktadır1211. Kleiss ve Kroll’un 1992 yılı yayınlarında
ise bölgedeki yüzey araştırmasından ele geçen Orta Demir Çağ keramikleri
arasında yivli keramiğin bulunmadığı görülmektedir1212.

1205
Negahban 1964: 18.
1206
Negahban 1965: 311.
1207
Muscarella 1984: 417.
1208
Muscarella 1974: 50.
1209
Kleiss- Kroll 1979: 183-243.
1210
Kleiss- Kroll 1979: Abb. 3/ 13, Abb. 6/1, Abb. 7/12, Abb. 9/6, 11.
1211
Kleiss- Kroll 1979: Abb. 4/ 15.
1212
Kleiss- Kroll 1992: Abb. 2, Abb. 5.

302
Yine Đran’da bulunan Zendan-i Süleyman Orta Demir Çağ verilerinin elde edildiği
bir diğer merkezdir. 2006 yılında yeniden değerlendirilen Zendan-i Süleyman
keramiklerinin arasında Thomalsky tarafından “II. Dönem” olarak adlandırılan
Demir III dönemi yivli keramiklerinin yer aldığı anlaşılmaktadır. Bunlar arasında
omurgalı çanak formunun yer aldığı ve bunlardan birinin iki tarafında parmak
delikli kulp olduğu görünmektedir1213. Sonuç olarak Zendan-i Süleyman’dan elde
edilen veriler, Erken Demir Çağ’da varolan yivli keramiklerin Urartu döneminde
de devam ettiğini göstermektedir.

Kuzeybatı Đran’da yukarıda bahsi geçen merkezler dışında diğer bazı kaleler de
sözkonusudur. Bunlar arasında Weracham, Kale Siah, Kale Oğlu, Kale Gavur,
Sangar, Kale Sangar, Kale Haidari ve Ashagi Korul sayılabilir1214. Ancak söz
konusu kalelerde yivli keramik bulunduğuna dair herhangi bir bilgimiz yoktur.
Ayrıca S. Kroll’la kişisel görüşme yapan Bartl tarafından Bastam’daki kazılarda
da yivli çanak çömleğin ele geçtiği belirtilmektedir1215.

Sonuç olarak Kuzeybatı Đran’da bulunan bazı Urartu merkezinde az sayıda yivli
çanak çömleğin ele geçtiği anlaşılmaktadır. Buna göre söz konusu merkezlerin
özellikle Urmiye Gölü çevresinde konumlandığı dikkati çekmektedir. Bu durum
bahsi geçen bölgenin Van Bölgesi ya da diğer bir ifadeyle Urartu ile olan
etkileşiminden kaynaklanmış olmalıdır. Zira Đran’ın doğusunda bu tür
keramiklerin varlığı konusunda hiçbir veri söz konusu değildir.

c- Transkafkasya

Transkafkasya, Orta Demir Çağ’da Doğu Anadolu ve Kuzeybatı Đran ile ortak
kültürel süreç yaşayan bir bölgedir. M.Ö. 9. yüzyılda Van Gölü Havzası’nda
kurulan Urartu Krallığı, genişleme politikası çerçevesinde Kuzeybatı Đran ve
Transkafkasya’yı da sınırları içine almayı başarmıştır. Özellikle Urartu kralı
Menua döneminden itibaren başlayan kuzey ve kuzeydoğu seferleri, Argişti
1213
Thomalsky 2006: Abb. 13/ 1-4.
1214
Forbes 1983: 16-20.
1215
Bartl 2001: 403.

303
döneminde de devam etmiş ve M.Ö. 8. yüzyılda gerek Kuzeybatı Đran’da, gerekse
Transkafkasya’da garnizon veya karakol niteliğindeki birtakım kaleler Urartu
kontrolu altına alınmıştır.

Transkafkasya’daki Urartu konrol alanları Shirak Ovası, Ararat Ovası ve Sevan


Gölü Havzası’nı kapsamaktadır. Söz konusu bölgelerde gerçekleştirilen
araştırmalarda, Urartu’nun bölgedeki varlığını kanıtlayan çok sayıda merkez tespit
edilmiştir. Bunlar arasında Shirak ve Ararat Ovaları’nda bulunan Armavir
(Argiştihinili), Erebuni (Arinberd), Karmir-Blur, Metsamor, Horom, Shirakavan
ve Lori-Berd sayılabilir1216.

Urartu Krallığı’nın Ağrı-Aras Ovası’ndaki önemli yerleşim merkezleri arasında


yer alan Armavir (Argiştihinili) Kalesi ve yine aynı bölgede bulunan
Erebuni/Arinberd kaleleri her ne kadar önemli Orta Demir çağ merkezleri
arasında sayılsa da, söz konusu merkezlerde yivli keramiklerin bulunup
bulunmadığı bilinmemektedir.

Ermenistan’daki Urartu varlığını kanıtlayan bir diğer merkez Karmir-Blur’dur.


II. Rusa dönemine tarihlenen bir Urartu kalesinin yer aldığı Karmir-Blur’da 1946
kazıları sırasında keşfedilen bronz bir sürgü yuvası üzerindeki “Argişti’nin oğlu
Rusa’nın kalesi, Teişebani şehri” ibaresinin geçtiği bir yazıtla kesinleşmiştir.
Yukarıda da belirtildiği gibi Karmir-Blur’un Urartu öncesi tabakalarında siyah
açkılı yivli çanaklar tespit edilmişti1217. Ancak Karmir-Blur’un Urartu dönemi
verilerini kitap halinde derleyerek yayınlayan B. Piotrovski’nin, söz konusu
değerlendirmeler sırasında yayınladığı keramikler arasında yivli kapların
bulunmadığı anlaşılmaktadır1218.

1216
Smith- Badalyan- Avetisyan 2005: 178.
1217
Maptиpocян 1961: 50.
1218
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Б.Б. Пииотровский, Кармир-Блур I- II- III, Ереван, 1950- 1952-
1955. (B. B. Piotrovski, Karmir-Blur I- II- III, Erivan, 1950- 1952- 1955); К. Л. Оганесян,
Кармир-БлурIV, Ереван, 1955.

304
Yine aynı bölgede yer alan bir diğer merkez Metsamor’dur. Ermenistan’da
Erivan’ın 35 km. güneyinde yer alan Metsamor’un tabakalanması yukarıda da
belirtildiği gibi şöyledir1219:

Metsamor I: Erken Transkafkasya Dönemi

Metsamor II: Orta Tunç Çağ (5 evreli)

Metsamor III: Geç Tunç- Erken Demir Çağ (2 evreli)

Metsamor IV: Urartu

Metsamor V: Orta Çağ

Metsamor’un IV. tabakası Urartu tabakası olarak adlandırılmıştır. Yukarıda da


bahsedildiği gibi söz konusu yerleşim M.Ö. 8. yüzyılda I. Argişti tarafından tahrip
edilmiş ve Urartu denetimine sokulmuştur1220. Kazıcıları tarafından “dökümhane
tabakası” olarak da tanımlanan IV. tabakada bulunan çanak çömlekler form ve
bezeme açısından çeşitlidir ve bunların Erebuni, Armavir ve Karmir-Blur’un M.Ö.
8-7. yüzyıllara tarihlenen malzemesiyle benzer özelliklere sahip olduğu ifade
edilmiştir1221. Ancak ne yazık ki bu tabakadan ele geçen keramiklerle ilgili detaylı
bir bilgi verilmemiştir.

Güney Transkafkasya’da, Urartu varlığının belgelendiği bir diğer merkez Shirak


Ovası’ndaki Urartu kalelerinden biri olan Horom’dur. Yukarıda da belirtildiği
gibi Horom yerleşimi kazıları Kuzey Tepesi, Güney Tepesi ve Doğu Mezarlığı
olmak üzere üç ayrı alandan oluşmaktadır ve Orta Demir Çağ verileri Kuzey
Sitadeli’nde tespit edilmiştir1222. Nitekim Horom’un M.Ö. 8. ve 7. yüzyıllara
tarihlenen Orta Demir Çağ mimari kalıntıları, “Urartu” olarak adlandırılmıştır1223.
Söz konusu kalenin I. Argişti döneminde ya da bu kralın saltanatı sonrasındaki bir
tarihte inşa edildiği düşünülmektedir. Kuzey Horom’daki kalenin duvarları
1219
Khanzadyan-Mkrtchian-Parsamian 1973: 193. Ayrıntılı bilgi içi bakınız: E. V. Khanzadyan,
Metsamor 2, La Necropole: Les Tombes du Bronze Moyen et Recent 1, Paris, 1995; E. V.
Khanzadyan, “Metsamor”, Arménie: Tresors de l’Arménie ancienne, des origines au IVe siècle,
Paris, 1996: 41.
1220
Khanzadyan-Mkrtchian-Parsamian 1973: 195.
1221
Khanzandian-Mkrtchian-Parsamian, 195.
1222
Badalyan- Kohl- Stronach- Tonikyan 1994: 1-15.
1223
Badalyan- Kohl- Stronach- Tonikyan 1994: 1.

305
topografyaya uyumlu olarak inşa edilmiştir ve inşa özellikleri açısından
Urartu’dan çok Erken Demir Çağ kalelerine yakın özelliklere sahiptir. Bu durum
Smith tarafından iki olasılığa bağlanmıştır. Bunlardan ilki bu kalenin inşasının
Urartu mimarlarının direkt gözetiminde gerçekleştirilmemiş olması ve bu yüzden
de Urartu inşa özelliklerinden çok Erken Demir Çağ yaklaşımı içindeki yerel
ustalar tarafından yapılmış olabileceğidir. Đkinci olasılık ise, Horom’un bir sınır
karakolu olmasından ötürü iyi planlanmamış bir inşa tekniğine sahip olması
şeklindedir1224. Sonuç olarak Urartu dönemi kalesi olan Horom’dan ele geçen
yayınlanmış Urartu keramikleri arasında yivli çanak çömleklerin bulunmadığı
anlaşılmaktadır1225. Sevan Gölü Havzası’nda yer alan bir Urartu merkezi olan
Lçaşen'de de bir Urartu kalesinin kalıntıları bulunmaktadır. Ancak bu merkezde
de yivli çanak çömleklerin ele geçtiğine dair herhangi bir bilgi söz konusu
değildir.

Son yıllarda Ermenistan’da A. Smith tarafından gerçekleştirilen çalışmalar


sonucunda Ararat ve Shirak ovalarındaki Urartu kalelerinin Erken Demir Çağ
kalelerine göre daha aşağı seviyelerde yer aldığını ifade ettiği Urartu kalelerinin
“Đmparatorluk Dönemi” ve “Yeniden Yapılanma Dönemi” olarak iki ayrı evrede
değerlendirilebileceği belirtilmiştir. Buna göre Đmparatorluk Dönemi olarak
tanımlanan dönem M.Ö. 8. yüzyıla tarihlenmekte ve bu dönem kaleleri arasına
Horom, Dovri, Voskevaz, Aramus1226, Erebuni, Metsamor, Arinberd ve Artashat
kaleleri yerleştirilmektedir. Yeniden Yapılanma Dönemi olarak adlandırılan evre
ise M.Ö. 7. yüzyıldaki II. Rusa dönemindeki kaleleri kapsamakta ve bu dönem
kaleleri arasına ise Oshakan, Aragats ve Karmir-Blur yerleştirilmektedir1227. Bu
çalışmadaki amacımız söz konusu Urartu kaleleri hakkında detaylı bilgi vermek
değildir. Ancak A. Smith tarafından Ararat ve Shirak ovalarında gerçekleştirilen
bu çalışmalarda söz konusu kalelerden toplanan keramikler hakkında kapsamlı bir
bilgi verilmemiştir. Daha sonra ArAGATS Projesi kapsamında Tsakahovit
1224
Smith 1999: 67.
1225
Badalyan- Kohl- Stronach-Tonikyan 1994: Fig. 5; Badalyan- Kohl- Kroll 1997: Abb.18, 26,
27, 28, 29, 30.
1226
Aramus kazılarından ele geçen Urartu keramikleriyle ilgili kapsamlı bir bilgi verilmemiştir.
Ayrıntılı bilgi için bakınız: H. Avetisyan, W. Allinger-Csollich, “The Fortress of Aramus:
Preliminary Report of Excavations in 2004 and 2005”, Armenian Journal of Near Eastern Studies
I, 2006: 105-133.
1227
Smith-Kafadarian 1996: Fig. 6.

306
bölgesinde yoğunlaştırılan çalışmalarda ise Tsakahovit, Berdidosh, Gegharot,
Aragatsi-berd ve Hnaberd gibi merkezlerden Urartu verilerinin elde edildiği
belirtilmiştir1228. Ancak sööz konusu merkezlerde yivli çanak çömleğin
bulunduğuna dair herhangi bir bilgi verilmemiştir.

Transkafkasya’daki çalışmaların bir kısmını da Azerbaycan’a bağlı Nahçıvan


bölgesindeki çalışmalar oluşturmaktadır. Urartu egemenliğinin kanıtlandığı
bölgelerden biri olan Nahçıvan’da araştırmalar gerçekleştiren O. Belli ve V. Sevin
Nahçıvan’ın kuzeybatı ucunda M.Ö. 7. yüzyıla tarihlenen bir Urartu su kanalı tespit
ettiklerini rapor etmişlerdir1229. Belli ve Sevin Nahçıvan sınırların içerisindeki
Ferhat Kanalı’nın, Doğubeyazıt’ta bulunan diğer Ferhat Kanalı’yla olan
benzerliğinden yola çıkarak söz konusu kanalın M.Ö. 7. yüzyıla tarihlenebileceğini,
bu yörede bulunan ve Kalecik Kanalı olarak bilinen kanalın da Urartu dönemine ait
olma olasılığının bulunduğunu ve her iki kanalın yakınında bulunan Oğlankale’nin
de bu kanallarla ilişkili olabileceğini, ancak kesin sonuçların sonraki çalışmalar ile
ortaya çıkabileceğini belirtirmişlerdir1230. Ancak söz konusu merkezden ele geçen
keramiklerle ilgili herhangi bir bilgi verilmemiştir.

2005 ve 2006 yıllarında Ermeni-Fransız ortaklığıyla kazılan bir diğer merkez


Nerkin Godedzor’dur. Güney Ermenistan’daki Syunik bölgesinde yer alan bu
yerleşimde M.Ö. 8. ve 5. yüzyıllar arasına tarihlendirilen bir tabaka söz
konusudur1231. Ancak ne yazık ki, söz konusu tabakadan elde edilen keramiklerle
ilgili herhangi bir bilgi verilmemiştir.

Yukarıda da belirtildiği gibi Transkafkasya’daki arkeolojik çalışmaların


yürütüldüğü bir diğer bölge Sevan Gölü çevresidir. 1994 yılında Ermeni-Đtalyan
Projesi olarak başlayan bu çalışmalar R. Biscione, S. Hmayakyan ve N.
Parmegiani başkanlığında bir ekip tarafından yürütülmüştür1232. Söz konusu
araştırmalar sırasında bölgede çok sayıda Urartu merkezi tespit edilmiştir. Bunlar
arasında Sotk 1 Kalesi, Norabak 2 Kalesi (?), Jaghadsadsor, Tsovak 1 Kalesi

1228
Avetisyan-Badalyan- Smith 2000: 26-41.
1229
Belli-Sevin 1999: 27-30.
1230
Belli-Sevin 1999: 27-30.
1231
Avetisyan- Chataigner- Palumbi 2006: 8.
1232
Biscione- Hmayakyan- Parmegiani 2002: 10-15.

307
(Urartu yazıtı var), Kari Dur Kalesi, Karchaghbyur Nekropolü, Tsovinar 1
(Odzaberd ya da Teişebani) Kalesi- Dış Kenti ve Nekropolisi (Urartu yazıtı var- I.
Rusa-), Ishkanatak Yerleşimi (surlu) ve Nekropolü, Kol Pal, Heri Berd 2
Nekropolü, Al Berd Kalesi, Jog Kogh 1 Kalesi ve Nekropolü, Nerkin Gtashen
Nekropolü, Kra Kalesi, Sangar Kalesi ve Nekropolü gibi merkezler yer
almaktadır1233. Söz konusu Urartu merkezlerinden ele geçen yayınlanmış Urartu
keramikleri arasında sadece Tsovinar 1 Kalesi’nden bir adet Urartu dönemi yivli
çanağın1234 ele geçtiği anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak Transkafkasya’daki araştırmalarda Urartu veya Orta Demir Çağ


verilerinin özellikle kalelerden elde edildiği ve buna göre birçok merkezde yivli
çanak çömleğin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Burada bulunan yivli keramiklerin
sayısının Doğu Anadolu ve Kuzeybatı Đran’a nazaran çok daha az olduğu dikkati
çekmektedir.

3- Değerlendirme

Doğu Anadolu ve komşu bölgerdeki Erken Demir Çağ süreci dikkate alındığında
bu dönemin tüm bölgeler için problemli bir dönem olduğu anlaşılmaktadır.
Şimdiye kadar bu dönemi her bölge kendi içinde bir yaklaşımla değerlendirip
tartıştığı için bu bölgelerde farklı kronolojiler ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Doğu
Anadolu, Đran ve Transkafkasya’da Erken Demir Çağı simgeleyen homojen bir
kronolojiden bahsetmek mümknü değildir. Bunlardan birini oluşturan Kuzeybatı
Đran’daki Erken Demir Çağ verileri dikkate alındığındığında özellikle
Hasanlu’daki tabakalanma ve tarihlendirmenin tüm bu bölgedeki diğer merkezlere
de uyarlandığı ve M.Ö. 1400/1350 yıllarından itibaren M.Ö. 1000 yıllarına kadar
olan sürecin gri keramiğin varlığıyla Demir I dönemine yani Erken Demir Çağ’a
tarihlendiği görülmektedir. Nitekim Hasanlu dışındaki diğer Demir I
merkezlerinin birçoğu mezarlıklardan oluştuğu bunlar da Hasanlu’nun
tarihlendirmesine bağlı kalmışlardır. Dolayısıyla Đran’ın Demir I problemi diğer

1233
Biscione- Hmayakyan- Parmegiani- Sayadian 2002: 61-249.
1234
Biscione- Hmayakyan- Parmegiani- Sayadian 2002: Pl. 15/8.

308
komşu bölgeler açısından da kronolojik bir problem yaratmaktadır. Ancak
yukarıda da tartışıldığı gibi gerek Transkafkasya’daki gerekse Doğu Anadolu’daki
Geç Tunç Çağ keramiklerinden yola çıkarak kanımızca Đran’daki Demir I dönemi
Geç Tunç Çağ olarak düşünülmelidir. Đran’da M.Ö. 1000-800 yılları arasına
tarihlendirilen Demir II dönemi ise yine Erken Demir Çağı’na karşılık
gelmektedir. Bu dönemdeki arkeolojik veriler bölgede M.Ö. 1000 yılları civarında
bir değişimin yaşandığını ortaya koymaktadır. Bunun en önemli göstergesi ise
Dinkha Tepe kazılarının Demir II tabakalarında birden sayıca baskın hale gelen
devetüyü keramiklerdir. Dolayısıyla Demir II dönemi devetüyü keramiklerin
yaygınlaşmasıyla karakterize edilmektedir. Ayrıca C. Burney, Demir I
döneminden Demir II dönemine geçişte (M.Ö. 1000-800), Kuzeybatı Đran’ın
yerleşim şablonunda da bir değişimin gözlendiğini ifade etmiştir. Ona göre bu
değişim, daha büyük yapıların olduğu surlu yerleşimlerle ve materyal kültürdeki
bölgesel farkların oluşmaya başlamasıyla kendini göstermektedir. Demir I
Dönemi yerleşimleri dikkate alındığında bu yerleşimlerin daha küçük ve sursuz
inşa edildiklerini belirtmiştir1235. Benzer türde bir değişim Doğu Anadolu için de
geçerlidir. Daha önce tüm Tunç Çağlar boyunca hakim olan koyu yüzlü
keramikler ilk kez Erken Demir Çağ’la birlikte yerini pembe-devetüyü yivli
keramiklerin varlığıyla açık renk keramiğe bırakmıştır. Olasılıkla bu değişimin
tarihi Doğu Anadolu’da Đran’dan daha önceye ait olmalıdır. Zira Norşuntepe ve
Karagündüz’den elde edilen arkeolojik veriler bunların ortaya çıkış tarihinin M.Ö.
1200 civarı olduğunu göstermektedir. Transkafkasya’daki durum ise daha
farklıdır. Erzurum-Kars bölgesini de etkileyen bu kültür Erken Demir Çağ’da da
koyu yüzlü keramik geleneğinden vazgeçmemiş ve Doğu Anadolu’nun diğer
bögelerinde varlık gösteren açık renk yivli çanak çömlekler bu bölgede yine Tunç
Çağ geleneğinde gri-siyah tonlarında üretilmişlerdir. Bu durum söz konusu
kültürün veya bölgenin içine kapanık yapısıyla açıklanabilir.

Transkafkasya’daki Erken Demir Çağ verileri değerlendirildiğinde bu bölgede de


bu dönemle ilgili arkeolojik verilerin tartışmalı olduğu anlaşılmaktadır. Bölgenin
Demir Çağ kronolojiyle ilgli son yıllarda yapılan önerilerden birine göre Geç

1235
Young 1967: 24-25; Burney-Lang 1971: 122.

309
Tunç Çağı III’ten hemen sonra gelen Demir Çağ I evresi M.Ö. 1150-1000 yılları
arasına tarihlendirilirken, Demir Çağ II evresi ise M.Ö. 1000-800 arasına
yerleştirilmiştir1236. Dolayısıyla Transkafkasya’daki bu tarihlendirmelerin biraz
daha Đran kronolojisine yakınlık gösterdiği anlaşılmaktadır. Ancak
Transkafkasya’daki Erken Demir Çağ verileri dikkate alındığında bunların da
birkaç merkez dışında genellikle mezarlardan elde edildiği görülmektedir. Ayrıca
son yıllarda yapılan araştırmalarda bölgenin Erken Demir Çağı’nın karakterize
eden en önemli arkeolojik verinin kaleler olduğu anlaşılmaktadır. Bölgede
gerçekleştirilen yüzey araştırmalarında Urartu öncesi döneme tarihlenen çok
sayıda kale tespit edilmiş ve bu bölgenin Urartu öncesi dönemde Urartu
Krallığı’nın şekillendiği bölge olabileceği önerilmiştir. Ancak yapılan
araştırmalarda Doğu Anadolu’da da çok sayıda Urartu öncesi kalelerinin
varolduğu ortaya konmuştur. Zira her iki bölgenin bilim adamları son yıllarda bu
kalelerin bir kısmının Geç Tunç Çağ’dan itibaren varlık gösterdiğini de ileri
sürmüşlerdir. Hatta Doğu Anadolu’da bazı Orta Tunç Çağ kalelerinin varlığından
bile söz edilmektedir. Bunlar arasında Muş Ovası’nın kuzeyinde yer alan
Yılankalesi1237 ve Bitlis’in 21 km. kuzeyindeki Haydar Kalesi1238 yer almaktadır.
Ayrıca Kars-Sarıkamış’taki Yoğunhasan Kalesi’nin de Orta Tunç Çağ’dan
itibaren kullanılan bir kale olduğu belirtilmiştir1239. Zira Transkafkasya’daki
araştırmalarda da çok sayıda kale tespit edilmiştir. Dolayısıyla Transkafkasya’nıın
Erken Demir Çağı dendiğinde kuşkusuz en çok kaleler dikkati çekmektedir. Bu
merkezlerdeki yivli çanak çömleklerin ise Doğu Anadolu kadar yaygın olmadığı
dikkati çekmektedir.

Doğu Anadolu’dan elde edilen arkeolojik veriler göz önüne alındığında Erken
Demir Çağ verilerinin birkaç merkez dışında höyüklerde temsil edildiği sağlam
bir tabakasının olmadığı ve genellikle mezarlardan ve kalelerden elde edildiği
anlaşılmaktadır. Bu durum diğer bölgelerde olduğu gibi tarihlendirme
problemlerini yaratmaktadır. Zira yapılan çalışmalarda Erken Demir Çağ’ın
tarihiyle ilgli genellikle mikro ölçekte her merkezin kendi verilerine dayanarak

1236
Smith- Badalyan- Avetisyan 2003: Fig. 2.
1237
Özfırat 1999: 2, 7.
1238
Özfırat 2000: 198.
1239
Belli 2002: 121.

310
tarihlendirme yaptığı ve makro ölçekte bölgenin geneli için hernagi bir
tarihlendirmenin olmadığı dikkati çekmektedir. Örneğin, Norşuntepe, Karagündüz
ve Sos Höyük gibi merkezler radyokarbon tarihlendirmelere dayanarak en azından
alt kültür bölgeleri için genel bir tarih verebilmektedirler. Zira yivli çanak
çömleklerin ele geçtiği bu tabakalardan elde edilen tarihlendirmeler dışında bu
dönemi karakterize eden diğer arkeolojik veriyi oluşturan kalelerin
tarihlendirilmesi ise soru işaretlidir. Transkafkasya ve Doğu Anadolu’nun yüksek
yaylalarındaki Urartu’ya benzemeyen ve bazı örneklerde bir tarafı açık bırakılan
duvarların “kale” olarak tanımlanması yukarıda da belirtildiği gibi kuşkulu
karşılanmalıdır. Buna göre bu tür mimarinin gerçekten bir kale olarak
tanımlanmasının ne derece doğru olabileceği tartışılmalı ve belki de bunların
hayvan ağılı olabileceği konusundaki olasılıklar da düşünülmelidir. Nitekim Asur
yazılı kaynaklarında bahsedilen “güçlü dağ kalelerinin” bu tür bir tarafı açık ve
kimi zaman kule yapısı bile olmayan mimari yapıları tanımladığı konusunda soru
işaretleri yaratmaktadır.

Sonuç olarak Doğu Anadolu, Kuzeybatı Đran ve Transkafkasya’daki Erken Demir


Çağ verileri göz önüne alındığında bu iç bölgede de sağlam kanıtların
bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu dönem, bahsi geçen üç bölge için de
problemler dönemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sağlam mimarisi olan ve iyi
stratigrafi veren yeni merkezler kazılmadıkça bu dönemin gerçek anlamda
aydınlanması mümkün değil gibi görünmektedir.

311
“Bir kabı ellerinin arasında tuttuğunda, parmaklarını
onun duvarları üzerinde gezdirdiğinde, çömlekçinin
ellerini hissedersin, onun parmak izlerini, onun
dokunuşlarını. Onun kim olduğunu, neye benzediğini
bilemeyebilirsin belki, ama dokunduğun kap, yüzlerce
veya binlerce yıllık olabilir ve sen hala çömlekçinin
ellerinin baskısını hissedebilirsin. Đşte bu gerçektir kabı
etkileyici kılan ve bu yüzden çok özeldir. Bu, bir kabın,
görsel önemi yanında, fiziksel dokunuşla değerini
arttıran önemli bir parçasıdır…”

P. M. Rice,

Pottery Analysis, 1987

312
III. BÖLÜM

DOĞU ANADOLU’DAKĐ YĐVLĐ KERAMĐKLER

Doğu Anadolu’nun Erken Demir Çağ keramik gelenkleri göz önüne alındığında
bu dönemde çeşitli türde ve özellikte keramiklerin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Özellikle Erken Demir Çağı’na damgasını vuran yivli keramikler dışında kazıma
bezemeli kaplar, boya bezemeli kaplar ya da herhangi bir bezemesi veya yivi
olmayan monokrom kaplar bu dönemin keramik geleneklerini oluşturmaktadır.
Bunlardan en yaygın olanı ve dikkat çekeni kuşkusuz yivli çanak çömleklerdir.
Yivli çanak çömlekler aynı dönemde var olan diğer keramik geleneklerinden de
etkilenmiş ve kimi zaman kazıma bezemeyle ve kimi zaman da boya bezemeyle
bir arada uygulanmıştır. Şimdi yivli keramikle ilgili tartışmaları ele alalım.

A- Yivli Keramik Problemi

Doğu Anadolu’nun Erken ve Orta Demir Çağ dönemlerinde varlık gösteren


önemli keramik geleneklerinden biri de Yivli Keramik’tir. Yaygın kap formu
olarak çanaklardan oluşan yivli keramiklerin dış yüzey rengi griden kızıl kahveye
ve pembemsi kahveden devetüyü rengine kadar çeşitli tonlarda karşımıza
çıkmaktadır. Söz konusu keramiklere “yivli keramik” ibaresinin kullanılmasının
nedeni ise kapların ağız kenarının hemen altında bir veya birden fazla yatay
olukların veya yivlerin kullanılmış olmasıdır1240. Terminolojide çeşitli
adlandırmalarla karşımıza çıkan bu tür keramikler için Türkçede “yatay yivli

1240
Yivli Keramik geleneğinin ortaya çıkmasında 2 olasılık söz konusu olmalıdır: ya estetik açıdan
sadece göze hoş geldiği için; ya da tümüyle işlevsel açıdan bir kullanım kolaylığı sağladığı için.
Đşlevsel açıdan değerlendirildiğinde yivli keramiklerin ağız kenarı altına yapılan yivler çeşitli
açılarda kolaylık sağlamış olabilir. Bunlardan ilki bu kapların ağızlarının kapatılması sırasında iple
bağlanması kolaylığını yaratmak için olabilir. Özellikle bu kapları kullanan halkların yarı-göçebe
olabileceği göz önüne alındığında bu tür bir paketleme ihtiyacının bulunması çok da şaşırtıcı
olmaz. Öte yandan bu tür bir uygulamanın içe dönük dar ağızlı kaplar için uygun bir yöntem
olmadığı ve bu uygulamanın sadece bir kısım kap formunu kapsayabileceği göz ardı
edilmemelidir. Ayrıca yine bu çanakların sıvı tüketim kapları olabileceği düşünülürse sıvının ağız
kenarından aşağı akması da engellenmiş olabilir. Bu konuda Bartl da bir öneride bulunmuş ve yivli
kapların işlevsel bir özelliği olabileceğini ve buna göre elde kavrama veya taşıma açısından
kolaylıklar yaratabileceği önerilmiştir (Bartl 1994: 482).

313
keramikler”1241, “yatay oluklu keramikler”, “yivli keramikler”1242, “oluklu
keramikler” ve “yatay oluk bezekli keramikler”1243 olmak üzere çeşitli
tanımlamalar kullanılmış olup bu çalışmada “yivli keramik” tanımının
kullanılması tercih edilmiştir. Söz konusu keramikler Đngilizce’de “ribbed
ware”1244, “corrugated pottery”1245, “grooved ware”, “groovy pottery”1246 gibi
terimlerle tanımlanırken, Almanca’da da “Rillenkeramik” şeklinde ifade
edilmiştir.

Doğu Anadolu’nun yivli keramiklerle tanışması ilk kez 1960’li yılların sonunda
Keban ve Karakaya Barajı alanındaki kurtarma kazılarıyla olmuştur. Söz konusu
yıllarda bölgede kazısı yapılan merkezlerden özellikle Norşuntepe ve Korucutepe
olmak üzere birçok merkezde ağız kenarının altında yatay yivleri olan yivli
keramiklerin ele geçtiği rapor edilmiştir. Đlk kez H. Hauptmann tarafından dikkat
çekilen bu keramiklerin özellikle Geç Tunç Çağ tabakasındaki Hitit
keramiklerinin hakim olduğu tabakadan sonra ortaya çıktığı vurgulanmış ve
bunlar Erken Demir Çağ keramikleri olarak tanımlanmıştır1247. Dolayısıyla
1970’li yıllarda Elazığ-Malatya bölgesinde ve Aşağı Fırat Havzası’nda kazısı
yapılan diğer merkezlerde de ele geçen bu türdeki yivli keramikler her zaman bir
Erken Demir Çağ göstergesi olarak tanımlanmıştır. Hatta söz konusu keramikler
için çoğu yayında “Erken Demir Çağ tipi keramik” şeklinde bir adlandırma bile
kullanılmıştır. Ayrıca yine C. Burney’in Doğu Anadolu Bölgesi’nde
gerçekleştirdiği yüzey araştırmasından elde edilen malzemeyi değerlendiren H. F.
Russell, Norşuntepe verilerinden yola çıkarak yivli keramikleri “DD Grubu”
olarak ayrı bir kategoride değerlendirmiş ve bunları Erken Demir Çağı’na
tarihlendirmiştir1248.

1241
Hauptmann 1971: 71-79; Hauptmann 1972: 87-101; Hauptmann 1976: 41-69.
1242
Sevin 1988b: 51-64; Çilingiroğlu 1993: 476; Konyar 2005: 105-127; Köroğlu-Konyar 2005:
25-38.
1243
Tekin 2006: 151-172.
1244
Blaylock 1999: 263-286.
1245
Dodd ve diğerleri 2004: 363.
1246
Roaf-Schachner 2005: 115-123; Müller 2005: 107-114.
1247
Hauptmann 1970: 105.
1248
Russell 1980: 35-36.

314
Yivli keramiklerle ilgili ilk kapsamlı tartışma 1985-1987 yılları arasında Elazığ,
Malatya ve Bingöl illerinde yüzey araştırması gerçekleştiren V. Sevin tarafından
dile getirilmiştir. Söz konusu yüzey araştırmaları sırasında başta Dilektepe olmak
üzere Könk/Yenikapı, Vertetil/Yazıkonak, Tülintepe, Tadım, Hinsor/Örençay,
Tilenzit/Uçankuş, Çuhadar ve Çınaz I gibi çok sayıda merkezde bu tür yivli
keramiklerin ele geçtiği ifade edilmiştir1249. Ayrıca Sevin tarafından, yüzey
araştırması verilerine göre bölgedeki yivli keramiklerin M.Ö. 8. yüzyıl içlerine
yani Orta Demir Çağ’a kadar devam ettiği de önerilmiştir1250. Söz konusu öneri
1960’lı yıllardan itibaren Erken Demir Çağı ile özdeşleştirilen yivli keramiklerin
Orta Demir Çağ içlerine kadar devam ettiğini ortaya koyan ilk öneri olarak
karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla Sevin, yivli keramikleri M.Ö. 12. ve 8.
yüzyıllar arasına tarihlemiştir1251. Aynı yıllarda yivli keramiklerin ne tür bir etnik
grupla ilişkili olabileceği konusunda da öneriler yapılmış ve bu bağlamda Elazığ
bölgesiyle ilgili bilgi veren Asur yazılı kaynakları değerlendirilmiştir. Buna göre
Sevin, Erken Demir Çağ yivli keramiklerini Asur yazılı kaynaklarından yola
çıkarak Elazığ bölgesinde yaşamış olduğunu bilinen Muşkiler’le ilişkilendirme
yoluna da gitmiştir1252. Sevin, Geç Tunç Çağ’daki merkezlerin sayısının az
olmasını ve Erken Demir Çağ’da bunların sayısında yaklaşık %50’lik bir artışın
gözlenmesini yeni bir göçle yani Muşkiler’le ilişkilendiren C. Burney’in önerisini
daha da ileri götürerek bu halkların keramiğinin yivli keramikler olabileceği
savını ortaya atmıştır1253. Ayrıca Sevin, söz konusu yeni halkın batı dünyasıyla
herhangi bir ilişkisi olmadığını belirtmiş ve benzer yivli keramiklerin
Transkafkasya ve Kuzeybatı Đran’daki varlığından yola çıkarak bu yeni halkın
Erken Demir Çağ’daki Hint-Avrupa göçleriyle ilişkili olabileceğini önermiştir1254.

1249
Söz konusu merkezlerle ilgili bilgiler II. Bölüm’de kapsamlı olarak ele alınmıştır. Sevin 1987:
279-300; Sevin 1988a: 1-44; Sevin 1988b: 51-64; Sevin 1989: 451-500.
1250
Sevin 1988b: 52.
1251
Sevin 1988b: 56.
1252
Asur kralı I. Tiglath Pileser (M.Ö. 1114-1076), 50 yıldan beri Alzi’de oturan Muşkiler’i
yenilgiye uğrattığını belirtmiştir (LAR I: 222). Söz konusu yazıt Elazığ bölgesinde Muşki adını
taşıyan bir halkın yaşadığını doğrulamaktadır.
1253
Sevin 1988b: 54.
1254
Sevin 1988b: 54-56. Sevin’in bu fikri, A. Çilingiroğlu’nun Muşkiler’in Demir Çağ göçleriyle
kuzeyden geldiği konusundaki önerisini desteklemektedir (Çilingiroğlu 1987b: 109).

315
V. Sevin’in Elazığ bölgesinde araştırma yaptığı 1980’li yıllarda Van bölgesinde
de A. Çilingiroğlu başkanlığında Dilkaya Höyük kazısı yapılmaktaydı. Dilkaya
Höyük kazısı gerek höyükte, gerekse mezarlıkta olmak üzere ele geçen keramikler
arasında yivli keramiklerin yer aldığını ortaya koymakta ve bu durum yivli
keramiklerin Van bölgesindeki varlığına ilişkin ilk arkeolojik kazı olarak
karşımıza çıkmaktadır1255. Dilkaya kazısının hemen ardından Van Kalesi
Höyük1256 ve Karagündüz1257 kazıları da söz konusu keramiğin bölgedeki varlığını
destekleyen kazılar olarak devam etmiştir. Ancak 1980’li yıllardaki bu
araştırmalar ve elde edilen veriler, yivli keramiklerin tarihlendirilmesi veya hangi
etnik grupla ilişkili olabileceği konusundaki problemleri çözmeye yetecek
düzeyde değildi. Dolayısıyla 1980’li yılların sonu ve 1990’lı yıllarda Doğu
Anadolu’nun Erken Demir Çağı ile ilgili gerçekleştirilen çalışmalarda genellikle
yivli keramik problemini çözmeye yönelik öneriler ortaya atılmıştır. Söz konusu
yıllarda özellikle Keban bölgesindeki Erken Demir Çağ kültürü ve yivli
keramikler üzerine yapılan çalışmalar olmuştur. Bunlardan en önemlisi K. Bartl
tarafından Norşuntepe’nin Erken Demir Çağ tabakası keramikleri üzerine yapılan
doktora çalışmasıdır1258. Bartl bu çalışma sırasında Keban bölgesindeki Erken
Demir Çağ keramik gelenekleri arasında en yaygın mal grubunun yivli keramikler
olduğunu belirtmiş ve bu keramiğin dağılımı ve köken yeri üzerine ayrıca
yoğunlaşmıştır. V. Sevin’den sonra yivli keramik problemi üzerinde duran bilim
adamlarından biri olan Bartl, Norşuntepe ve Keban bölgesi merkez olmak üzere
Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Transkafkasya ve Kuzeybatı Đran’daki yivli
keramiklerin dağılımını ele almıştır. Geç Tunç Çağ ve Orta Demir Çağ tabakaları
arasında yoğun olarak ele geçen yivli keramiklerin kesinlikle bir Erken Demir
Çağ göstergesi olabileceğini savunan Bartl, Norşuntepe ve Korucutepe
verilerinden yola çıkarak Keban bölgesinin Erken Demir Çağı’nı ve dolayısıyla
yivli keramikleri M.Ö. 1150-950 arasına tarihlemiştir1259. Ayrıca Doğu
Anadolu’da görülen yivli çanak çömleklerin kronolojik açıdan 3 evreye
ayrılabileceğini de belirten Bartl, en erken evrenin Korucutepe radyokarbon

1255
Çilingiroğlu 1993: 476.
1256
Tarhan- Sevin 1992: 1090; Sevin 1994: 222; Tarhan 2005: 131.
1257
Sevin- Kavaklı 1996: 1-20.
1258
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Bartl 1988.
1259
Bartl 2001: 391.

316
tarihlerine göre M.Ö. 1150/1100-900 arasına tarihlenen Keban bölgesindeki
merkezlerde görüldüğünü ifade etmiştir. Söz konusu erken evre Norşuntepe,
Korucutepe başta olmak üzere Keban bölgesindeki merkezler ile Karababa
bölgesindeki Lidar Höyük’te tespit edilen Geç Tunç Çağ’ın yıkımını takip eden
tabakalarda görülen bir evredir ve söz konusu evreye ait yivli keramikler kimi
merkezlerde Hitit keramikleriyle bir arada ele geçmiştir. Bir sonraki evreye ait
olan yivli keramikler ise M.Ö. 9. yüzyıla tarihlenmiştir. Buna göre Geç Tunç Çağ
yıkımından sonraki Erken Demir Çağ tabakası ilk önce Geç Tunç Çağ/Hitit
geleneğinde bir keramik geleneğine sahiptir ve yivli keramikler bundan sonraki
tabakada görülürler. Bartl, Tille Höyük’ten ele geçen yivli keramikleri bu
kategoriye dahil etmiştir. Bartl’ın üçüncü ve son evresi ise M.Ö. 8. ve 7.
yüzyıllara tarihlenen merkezlerden ele geçen yivli keramiklerdir. Bu evrenin
Karakaya bölgesindeki bazı merkezler ile Çavuştepe, Bastam ve Zendani
Süleyman’da temsil edildiği belirtilmiştir1260. Ancak Bartl, M.Ö. 8. ve 7. yüzyıla
tarihlenen Urartu merkezlerinden ele geçen yivli keramiklerin bu devamına ilişkin
verilerin kesin olmadığını ve olasılıkla bu merkezlerdeki yivli çanak çömleklerin
erken döneme ait bir kontekstten gelmiş olabileceğini ileri sürmüştür. Zira bu
önerisini birçok Urartu kalesinin aslında Erken Demir Çağ’da inşa edilen kaleler
olabileceği fikriyle desteklemiştir. Dolayısıyla M.Ö. 8. veya 7. yüzyıl
merkezlerinde bulunan yivli keramikler Bartl’ın önerisine göre Erken Demir
Çağı’na ait olmalıdır1261.

Sonuç olarak Bartl, yivli keramikler üzerine yaptığı çalışmada söz konusu
keramiklerin Keban bölgesindeki sayısının diğer bölgelere nazaran daha fazla
olmasından yola çıkarak yivli keramiklerin köken yerinin Yukarı Fırat bölgesi
olabileceğini önermiştir. Bu bağlamda yivli keramiklerin olasılıkla Yukarı Fırat
bölgesinden Kuzeydoğu Anadolu’ya ve diğer bölgelere doğru bir yayılım
gösterdiği önerisinde bulunmuş ve bu yayılımın en güneydoğudaki merkezinin ise
Ziyaret Tepe olduğunu belirtmiştir1262. Nitekim Bartl, söz konusu yayılımın çok
geniş bir coğrafi alanı kapsadığı ve bu yüzden yivli keramiklerin Muşkiler’le

1260
Bartl 2001: 396; Bartl 1995: 209.
1261
Bartl 2001: 399.
1262
Bartl 2001: 393, 397; Bartl 1995: 209.

317
ilişkilendirilmesinin doğru olamayacağının da altını çizmiştir. Buna göre
yazıtlarda bahsedilen Muşki bölgesinin coğrafi sınırlarının bu kadar geniş bir alanı
kapsaması mümkün değil gibi görünmektedir1263. Aynı yıllarda U. Müller de yivli
keramiklerin tarihi ile ilgili öneride bulunmuş ve o da Bartl’ın tarihlendirme
önerisine karşılık bu çanak çömleğin en azından Karababa bölgesindeki tarihi için
M.Ö. 1100-900 arasını vermiştir1264. Ayrıca Müller, yivli keramiğin köken yerinin
neresi olabileceğini de sorgulamış ve buna göre yivli keramiklerin Kafkasya’dan
veya Transkafkasya’dan gelmesinin mümkün olamayacağını, çünkü bu
bölgelerdeki yivli keramiklerin sayısının az olduğunu ve tabakalarının tartışmalı
bulunduğunu ifade etmiştir. Ona göre bu bölgedeki Geç Tunç/ Erken Demir Çağ
geçiş süreci Keban bölgesine göre daha problemlidir1265. Ayrıca Sos Höyük
verilerine dayanarak yivli keramiklerin kuzeydeki merkezlerde sayıca az
olmasından yola çıkarak Fırat bölgesi ile Kuzey bölgeleri arasındaki bağlantının
cılız olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda Fırat bölgesinin diğer bölgelerle olan
bağlantısının kuzeydoğu yönlü olmasından çok güneydoğu yönüne doğru
olabileceğini ifade etmiştir1266. Müller son olarak da yivli keramik geleneğinin bir
göçle açıklanıp açıklanamayacağını sorgulamıştır. Buna göre Elazığ bölgesindeki
göçebe halkların Hitit kralı I. Şuppiluliuma’ya karşı örgütlendiğini ve bölgede
kontrol sağlayabilmek için kendi politik ve ekonomik sistemlerini getirdiklerini
belirtilmiştir. Ancak Keban bölgesindeki Geç Tunç Çağ ve Erken Demir Çağ
geçiş sürecinde her ne kadar bazı keskin değişimler yaşansa da, aynı zamanda Geç
Tunç Çağ ile Erken Demir Çağ keramik geleneği arasında kültürel devamı
yansıtan geleneklerin bulunduğunun da altını çizmiştir1267. Zira Müller kültürün
bu devamına dayanarak, söz konusu değişimin dışarıda bir kaynağı
bulunamıyorsa, bunun içsel bir süreç olarak düşünülebileceğini de ileri
sürmüştür1268. Buna göre M.Ö. 1200’den sonra Hitit Devleti yıkılır ve Hititler
Isuwa bölgesindeki kontrollerini kaybederler. Bundan sonra Hititli yönetici sınıf
Melid veya Kargamış gibi merkezlerde politik güçlerini devam ettirmiştir. Ancak

1263
Bartl 2001: 398.
1264
Müller 2003: 139.
1265
Müller 2003: 142.
1266
Müller 2003: 142.
1267
Müller 2003: 143; Müller 2005: 111.
1268
Müller 2003: 142.

318
yerel halk bölgedeki kontrolü yeniden kazanmış ve bundan sonra kulübe tarzı
evleri ve el yapımı keramikleriyle kendi geleneksel ekonomilerine geri
dönmüşlerdir. Dolayısıyla Müller’e göre bu dönemde dışarıdan başka halkların
geldiği büyük bir göç hareketini düşünmek yerine, yönetici sınıfın başka bölgelere
gitmesini içeren küçük çaplı bir dışa göç hareketini düşünmek daha uygundur1269.

1990’lı yılların sonunda ise Ilısu ve Kargamış Baraj Gölleri altında kalacak olan
bölgede yapılan çalışmalarda ise özellikle Ilısu bölgesindeki birçok merkezde
yivli keramiklerin ele geçtiğinden bahsedilmiş ve kazı raporlarında yivli
keramiklerin tarihlendirmeleriyle ilgili tartışmalara yer verilmiştir1270. Bunlardan
biri olan H. Tekin yukarıda da belirtildiği gibi Hakemi Use kazılarından ele geçen
yivli keramiklerden yola çıkarak yivli keramik problemi üzerinde durmuş ve bu
konudaki tüm tartışmaları değerlendirerek Hakemi Use’den ele geçen yivli
keramikleri Yukarı Dicle bölgesinde yer alan diğer merkezler gibi M.Ö. 1050-950
arasına tarihlemiştir1271.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki yivlilerle ilgili çalışmaların biri de A.


Schachner tarafından yapılmıştır. Schachner, Asur yazılı kaynaklarından yola
çıkarak Yukarı Dicle bölgesindeki yivli keramiğin Asur krallarından Ashur-bel-
kala ve Asurnasirpal arasındaki döneme tarihlendiğini belirterek bunları M.Ö.
1050-900 arasına tarihlemiştir1272. Yivli keramiğin tarihlendirilmesi dışında etnik
kökeni üzerine de önerilerde bulunan Schachner, daha önce V. Sevin tarafından
önerilen Muşki ilişkilendirmesine karşı çıkarak yivli keramiğin Muşkiler’le
ilişkilendirilmesinin mümkün olmadığını ifade etmiştir1273. Ayrıca Schachner,
M.Ö. 11. yüzyıla tarihlenen Asur kayıtlarının bu bölge hakkında bilgi verdiğini
belirtmiş ve yazılı kaynaklara göre Arami kavimlerin Yukarı Dicle bölgesindeki
Asur kontrolünü sona erdirdiğini belirtmiştir. Ancak her ne kadar bu dönemde
Aramiler’den bahsedilse de Schachner, yivli keramiğin Aramiler’le de ilişkili
olmadığını ve büyük olasılıkla Doğu Anadolu kökenli olabileceğini ileri

1269
Müller 2005: 112.
1270
Matney ve Diğerleri 2004: 396; Parker ve Diğerleri 2004: 556; Schachner 2004: 506; Tekin
2006: 151-172.
1271
Tekin 2006: 158.
1272
Roaf- Schachner 2005: 119.
1273
Roaf- Schachner 2005: 119.

319
sürmüştür1274. Ancak daha sonra 2005 yılı yayınında ise Schachner, M.Ö. 13. ve
9. yüzyıl arasındaki Asur yazılı kaynakları değerlendirildiğinde, yivli keramiğin
dağılımına uygun olan coğrafyada Nairi Ülkesi’nin (coğrafyasının) olduğunun
altını çizmiş ve yivli keramiğin Nairi Ülkesi’yle örtüşebileceğini ileri sürmüştür.
Buna göre I. Tiglath-Pileser’e ait yazılı kaynaklarda 23 Nairi Ülkesi, diğer yazılı
kaynaklarda ise 30, 40 veya 60 kralı olan Nairi Ülkesi çeşitli etnik grupları içeren
geniş bir coğrafi bölgeyi işaret etmektedir. Dolayısıyla Schachner, yivli
keramiklerin tek bir etnik grup yerine, Nairi Ülkesi’nde veya coğrafyasında
yaşayan çeşitli etnik gruplarla ilişkili olabileceğini önermiştir1275.

Yivli keramik problemi üzerine yapılan tartışmalar çoğunlukla Fırat ve Dicle


bölgesindeki merkezler açısından değerlendirilmişti. Ancak 2002 yılında S.
Güneri tarafından bu kez Erzurum bölgesi perspektifinden bir değerlendirme
yapılmıştır. Karaz, Pulur, Güzelova ve Sos Höyük kazıları ışığında Erzurum
bölgesinin Geç Tunç/ Erken Demir Çağ sürecini değerlendiren Güneri, yivli
keramik problemi üzerinde de durmuş ve söz konusu keramiklerin Fırat
Havzası’na Güney Kafkasya bölgesinden bir göçle gelmiş olabileceği önerisine
karşı çıkmıştır. Ona göre M.Ö. 1150 civarına tarihlenen Fırat Havzası’daki yivli
keramiklerin köklerinin, en erken M.Ö. 12. yüzyıla tarihlenen yivli keramiklerin
bulunduğu Güney Kafkasya’da aranması doğru değildir. Buna göre Kafkasya’daki
bir geleneğin Fırat Havzası’nda yaygın kullanım görmesi için gerekli olan gelişim
süreci göz önüne alındığında söz konusu bölgelerdeki tarihsel farkın ya da
zamansal sürenin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır1276. Nitekim G. Summers da
Transkafkasya’daki yivli keramiklerin tarihinin Fırat Havzası’ndaki yivli
keramiklerden çok erken olmadığı fikrine dayanarak Sevin’in Muşki halkı
özdeşleştirmesine karşı çıkmıştır1277. Dolayısıyla Güneri, yivli keramik
geleneğinin ne köken yerinin Kafkasya olduğu konusundaki önerilere ne de
bunların Muşkiler’le ilişkili tutulması konusundaki önerilere katılmaktadır1278.
Güneri son yıllarda Transkafkasya ve Erzurum bölgesindeki benzer yivli

1274
Schachner 2003: 158.
1275
Roaf- Schachner 2005: 120.
1276
Güneri 2002a: 43; Güneri 2002b: 72.
1277
Summers 1994: 246-247.
1278
Güneri 2002a: 44; Güneri 2002b: 73.

320
keramiklerin Güney Sibirya ile Merkezi ve Kuzey Kazakistan’da tespit edilen ve
M.Ö. 2. binyılın ortalarına tarihlenen yivli keramiklerle olan benzerliğinin altını
çizmiştir1279.

Yivli keramiklerle ilgili son çalışma ise 2004 yılında doktora tezi kapsamında
Doğu Anadolu’nun Erken Demir Çağ kültürünü ele alan E. Konyar tarafından
yapılmıştır1280. Konyar söz konusu doktora çalışmasından sonra Doğu
Anadolu’daki yivli keramikler üzerine yoğunlaşmış ve özellikle Van bölgesindeki
yivli keramiklerin kronolojisiyle ilgili yeni bir öneride bulunmuştur. Buna göre
Konyar, özellikle Dilkaya, Karagündüz ve Yoncatepe mezarlarında ortaya
çıkarılan ve Erken Demir Çağ olarak tanımlanan yivli keramiklerin ya da Dilkaya,
Karagündüz ve Van Kalesi Höyük gibi höyüklerden ele geçen yivli keramiklerin
Erken Demir Çağ yerine Orta Demir Çağı’na tarihlenmesi gerektiğini
önermiştir1281. Konyar’ın bu önerisinin en önemli dayanağı olarak ise
Karagündüz, Dilkaya ve Yoncatepe mezarlarında tespit edilen yivli keramiklerin,
hem Urartu’nun tipik kırmızı perdahlı kaplarıyla hem de M.Ö. 7. yüzyıla
tarihlenen fibulalar ve Đskit tipi okuçlarıyla bir arada ele geçmiş olması
gösterilmiştir1282. Konyar bu tür bir arkeolojik kontekstin, mezarların Urartu
dönemine kadar uzun bir süre kullanımıyla da açıklanabileceğini ancak gerek
Karagündüz gerekse Yoncatepe mezar mimarisinin bu tür uzun kullanıma işaret
edecek herhangi bir farklı mezar mimarisini içermediğini ve tüm mezarların
homojen yapıda olduğunu ifade etmiştir1283. Ayrıca Karagündüz’ün buluntuları ve
C14 sonuçları göz önüne alındığında mezarların 400-500 yıl gibi uzun bir süre
kullanım görmesi gerektiği ancak höyükte böyle uzun süreli bir yerleşime ait
tabakanın bulunmamasının da şüpheli olduğu belirtilmiştir1284. Dolayısıyla
Konyar, Karagündüz Höyük’te sağlam bir stratigrafisi bulunmayan bir Erken

1279
Güneri 2002a: 45; Güneri 2002b: 73.
1280
E. Konyar, Doğu Anadolu Erken Demir Çağı Kültürü: Arkeolojik Kazı ve Yüzey Araştırmaları
Bulgularının Değerlendirilmesi, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskiçağ Tarihi
Anabilim Dalı, 2004 (Yayınlanmamış Doktora Tezi).
1281
Konyar 2005: 112-113.
1282
Konyar 2005: 110-111; Köroğlu- Konyar 2008: 127-128.
1283
Ancak V. Sevin tarafından 2004 yılında yayınlanan makalede ise Karagündüz mezarlarının
dromoslu ve dromossuz olarak iki farklı mezar geleneğine sahip olduğu ve buna göre dromossuz
mezarların EDÇ I olarak daha erkene (M.Ö. 1250-1000), dromoslu mezarların ise EDÇ II olarak
daha geç döneme (M.Ö. 1000-800) tarihlendiği belirtilmiştir (Sevin 2004a:187-188).
1284
Konyar 2005: 110-111.

321
Demir Çağ yerleşmesinin 400-500 sene kullanım gören bir mezarlığa sahip
olmasının mümkün olamayacağını ifade etmiştir. Son olarak K. Köroğlu ile
birlikte yeniden değerlendirilen ve Orta Demir Çağı’na tarihlenen Van
bölgesindeki yivli keramiklerin çoğunlukla geleneksel kırsal kesim tarafından
üretildiği önerilmiştir1285.

Sonuç olarak 1970’li yıllarda bilim adamlarının dikkatini çeken ve 2008 yılına
kadar çeşitli önerilere maruz kalan yivli keramik geleneği üzerine yapılan
araştırmaların sayısının oldukça az olduğu dikkati çekmektedir. Sadece birkaç
bilim adamı tarafından derinlemesine tartışılan yivli keramiklerle ilgili yapılan en
erken öneri V. Sevin tarafından yapılan ve Muşkiler’le ilişkilendirilen öneridir1286.
Ancak daha sonra yapılan çalışmaların hiçbirinde V. Sevin’in bu önerisinin
desteklenmediği ve birçok bilim adamı tarafından bu görüşe itiraz edildiği
anlaşılmaktadır1287. Buna karşın son yıllarda M. Roaf ve A. Schachner tarafından
söz konusu keramiklerin, Asur yazıtlarında Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmını
içine alan coğrafi bir terim olarak karşımıza çıkan Nairi Ülkesi veya coğrayası ile
ilişkili olabileceği önerilmiş ve bu önerinin yivli keramiğin dağılımı ile örtüştüğü
ifade edilmiştir1288.

Yivli keramiklerin yayılımı ile ilgili olarak ise U. Müller tarafından yapılan bir
öneri söz konusudur. Müller, Sos Höyük verilerine dayanarak yivli keramiklerin
kuzeydeki merkezlerde sayıca az olmasından yola çıkarak Fırat bölgesinin diğer
bölgelerle olan bağlantısının kuzeydoğu yönlü olmasından çok güneydoğu yönüne
doğru olabileceğini ifade etmiştir1289. Ancak tarafımızdan yapılan malzeme
çalışması, özellikle Ağrı- Iğdır Bölgesi olmak üzere kuzeydeki bazı merkezlerdeki
yivli keramiklerin oldukça fazla sayıda olduğunu ortaya koymakta ve sadece
güneydoğu yönlü bir yayılımın baskın olduğu önerisini zayıflatmaktadır.

Yivli keramiklerin kronolojisiyle ilgili yapılan önerilerden biri K. Bartl tarafından


yapılmıştır. Bartl, yivli keramiklerle ilgili kapsamlı bir çalışma yapmış ve bunların

1285
Köroğlu-Konyar 2008: 130.
1286
Sevin 1988b: 54.
1287
Bartl 2001: 398; Güneri 2002a: 44; Güneri 2002b: 73; Roaf- Schachner 2005: 119.
1288
Roaf- Schachner 2005: 120.
1289
Müller 2003: 142.

322
dağılımı ve kronolojisiyle ilgili önerilerde bulunmuştur. Zira yivli keramikler,
Bartl’ın doktora konusunu oluşturan Norşuntepe’nin Erken Demir Çağ
keramikleri arasındaki bir grubu temsil etmektedir. Dolayısıyla yivli keramiklerle
ilgili en kapsamlı çalışma Bartl tarafından yapılmıştır. Bartl, yivli keramiklerin
hem kronolojisi hem de yayılım alanlarıyla ilgili önerilerde bulunmuş ve buna
göre Yukarı Fırat Bölgesi’nin çekirdek bölge olabileceğini ortaya koymuştur1290.
Ayrıca M.Ö. 8. ve 7. yüzyıla tarihlenen Urartu merkezlerinden ele geçen yivli
keramiklerin erken döneme ait bir kontekstten gelmiş olabileceğini ve dolayısıyla
M.Ö. 8. veya 7. yüzyıl merkezlerinde bulunan yivli keramiklerin Erken Demir
Çağı’na ait olabileceğini önermiştir1291. Ancak Bartl, bu önerisini yaparken
Ayanis Kalesi verilerini göz ardı etmiştir. M.Ö. 7. yüzyıla tarihlenen II. Rusa
kalesinden ele geçen yivli keramikler kalenin içinde Urartu tabakasında ele
geçmişlerdir. Dolayısıyla yivli keramiklerin M.Ö. 7. yüzyıl içlerine kadar devam
ettiği kesindir1292. Ayrıca son olarak E. Konyar ve K. Köroğlu tarafından Van
bölgesindeki Karagündüz, Dilkaya, Yoncatepe ve Van Kalesi Höyük’ten elde
edilen yivli keramiklerin tümünün Orta Demir Çağ olduğu önerisi vardır1293.
Kanımızca Karagündüz, Dilkaya ve Yoncatepe mezarları sadece Orta Demir Çağ
olmak yerine, Erken Demir Çağ’dan itibaren uzun süre kullanım gören
mezarlıklardır. Söz konusu mezarların uzun süre kullanım gördüğü fikri bu
merkezlerde ortaya çıkarılan yivli keramikler üzerine yaptığımız çalışmada açıkça
ortaya konmaktadır. Nitekim bu çalışmayla ilgili bilgiler daha sonraki bölümde
detaylı olarak ele alınacaktır.

Sonuç olarak yivli keramiklerle ilgili yapılan çalışmaların tümü bunların köken
yeri ve kronolojisi üzerine olmuştur. Söz konusu çalışmalarda sadece yivli
keramiklerin genel mal özellikleri üzerinde durulmuş ancak tipolojisi üzerine
herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Dolayısıyla tez konumuzu oluşturan yivli
keramiklerin tipolojisi ve buna bağlı olarak ortaya çıkacak olan kronolojisi ile
ilgili tek çalışma tez konumuz kapsamında yapılacak bu çalışma dahilinde ele

1290
Bartl 1989: 268.
1291
Bartl 2001: 399.
1292
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Erdem 2009 (baskıda).
1293
Konyar 2005: 112-113; Köroğlu- Konyar 2008: 127-128.

323
alınacaktır. Buna göre Doğu Anadolu bölgesindeki yivli keramiklerin önce mal
grupları daha sonra da tipolojisi değerlendirilecektir.

B- Doğu Anadolu’da Ele Geçen Yivli Keramiklerin Değerlendirilmesi

Doğu Anadolu’nun Erken ve Orta Demir Çağı’na tarihlenen arkeolojik verilerin


elde edildiği merkezler yukarıda detaylı olarak tartışılmıştır. Buna göre söz
konusu merkezlerin birçoğunda yivli keramiklerin ele geçtiği anlaşılmaktadır
(Harita 1). Bu merkezlerden bir kısmını çalışma fırsatı bulmamamıza rağmen
diğer bazı merkezlerin malzemesini çalışma fırsatı bulamadık. Ancak malzemeyi
değerlendirme aşamasında çalışmadığımız merkezlerdeki yivli keramiklerin en
azından yayınlanmış olanları dikkate alınmış ve elimizdeki malzemenin
tarihlendirilmesinde kullanılmıştır. Dolayısıyla bu çalışmada tüm Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bulunan yivli keramikler değerlendirmeye
alınmıştır. Buna göre Van Müzesi’nde 2005 yılının Şubat ayı ile 2006 yılının Mart
ayında olmak üzere gerçekleştirilen çalışmada Dilkaya, Karagündüz, Yoncatepe
ve Ernis mezarlarından ele geçen kapları görme şansımız olmuştur1294.
Dolayısıyla tez çalışmamız için Van bölgesinde ölçeğinde görülmesi gereken
merkezlerin malzemeleri görülmüş ve değerlendirilmiştir. Ayrıca yine 2006
yılında Van-Yüzüncüyıl Üniversitesi’nin depo odalarında bulunan Karagündüz
Höyük ve Nekropol, Đmikuşağı, Hakkari Mezarları, Altıntepe Nekropolü, Kalecik
Nekropolü, Üçtepe ve Çelebibağ gibi kazılara ait keramikler dışında Elazığ-
Bingöl, Van, Muş-Bitlis ve Ağrı-Iğdır bölgelerinde gerçekleştirilen yüzey
araştırmalarından ele edilen malzemeleri de görme fırsatı verilmiştir1295. 2006
yılının Mart ayında ziyaret edilen bir diğer müze ise Erzurum Müzesi’dir. Burada
sergide bulunan Karaz, Pulur ve Güzelova keramikleri dışında Sos Höyük’ten
elde edilen Erken Demir Çağ tabakasına ait amorf keramik parçalarını da görme

1294
Dilkaya, Karagündüz ve Yoncetepe malzemelerini Van Müzesi’nde görme şansını veren A.
Çilingiroğlu, V. Sevin ve O. Belli’ye teşekkür etmeyi bir görev sayarım. Ayrıca Van Müzesi’ndeki
çalışmalarım sırasında her türlü desteği veren değerli arkadaşlarım müze elemanlarından arkeolog
M. Tozkoparan ve E. Coşkunsu’ya içtenlikle teşekkür ederim.
1295
Söz konusu yüzey araştırmalarına ait malzemeyi çalışma fırsatını veren V. Sevin, A. Özfırat ve
R. Çavuşoğlu’na teşekkür ederim.

324
şansımız olmuştur1296. Ayrıca yine Erzurum’daki Atatürk Üniversitesi ekibinin
gerçekleştirdiği Erzurum ve Pasinler Ovası yüzey araştırmalarına ait keramikleri
de çalışma fırsatımız olmuştur1297. Yine 2006 yılının Mayıs ayında
Norşuntepe’nin Demir çağ malzemesini çalışan U. Müller, çalışmalarıyla ilgili
tüm kayıtları paylaşmak üzere Kıbrıs’a davet etmiş ve Norşuntepe’nin Demir Çağ
tabakasından elde edilen keramiklerin tümünün çizimleri ve fotoğrafları
tarafımıza verilmiştir1298. 2006 yılının Ağustos ayında ise Güneydoğu’da Ilısu
Barajı kapsamında gerçekleştirilen kazılar ziyaret edilmiş ve bunlardan Ziyaret
Tepe ve Salat Tepe kazılarından elde edilen yivli keramikleri görme fırsatımız
olmuştur1299. Yine aynı bölgede bulunan Giri Cano Höyük’ten elde edilen yivli
keramiklerin tümünü çalışma fırsatımız olmuştur1300. Ayrıca yine aynı bölgede
bulunan Kavuşan Höyük ile Siirt’teki Türbe Höyük ve Başur Höyük’ten ele geçen
ve Ege Üniversitesi’nin depo odalarında bulunan keramikleri de çalışma fırsatımız
olmuştur1301. Son olarak arkeolojiye başladığım andan itibaren çalıştığım ve 14
yılımı geçirdiğim Van-Ayanis kazılarından elde edilen yivli keramikler de tez
kapsamı içinde çalışılmıştır1302.

Sonuç olarak Doğu Anadolu’da Van, Erzurum, Ağrı, Iğdır, Muş, Bitlis, Elazığ,
Bingöl ve Hakkari olmak üzere söz konusu illerin tümünden en az bir merkezden
de olsa ele geçen yivli keramikleri çalışma fırsatımız olmuştur. Güneydoğu
Anadolu’dan da yine önemli sayıda merkeze ait yivli keramikleri çalışma
fırsatımız olmuştur. Şimdi, çalışma fırsatı bulduğumuz bahsi geçen merkezlere ait
yivli keramikler değerlendirilecektir. Söz konusu merkezlerin tüm Demir Çağ
malzemesi elimizden geçmiş ve bunların tümünü tezimize dahil etmek yerine

1296
Sos Höyük malzemesini çalışma fırsatını veren A. T. Sagona’ya teşekkürü bir borç bilirim.
1297
Erzurum ve Pasinler ovalarının yüzey araştırması malzemesini görme fırsatını veren M.
Karaosmanoğlu ve M. Işıklı’ya teşekkür ederim.
1298
U. Müller’e yardımlarından dolayı içtenlikle teşekkür ederim.
1299
Ziyaret Tepe kazısının yivli keramiklerini görme fırsatını veren T. Matney ve K. Köroğlu ile
Salat Tepe’nin yivli keramiklerini görme şansını veren T. Ökse’ye içtenlikle teşekkür ederim.
1300
Giri Cano’nun tüm Erken Demir Çağ keramiklerin çalışma şansını veren A. Schachner’e
içtenlikle teşekkür ederim.
1301
Kavuşan Höyük kazılarındaki yivli keramikleri görme fırsatını veren sevgili hocam G. Kozbe
ile Türbe Höyük ve Başur Höyük malzemesini görme fırsatını veren sevgili hocam H.
Sağlamtimur’a teşekkürü bir borç bilirim. Türbe Höyük malzemesi üzerine yaptığımız çalışmada
söz konusu merkezde yivli keramiğin bulunmadığı anlaşılmıştır.
1302
Ayanis malzemesini çalışma fırsatını veren sevgili hocam A. Çilingiroğlu’na içtenlikle
teşekkür ederim.

325
benzer mal veya formda olan parçalar elenmiştir. Ayrıca Norşuntepe gibi 4000
parça yivli keramiğin ele geçtiği bir merkezde de, yine benzer kriterler göz önüne
alınarak eleme yapma yoluna gidilmiştir. Buna göre yaptığımız çalışma
sonucunda toplam 434 parça yivli keramik istatistik için kullanılırken bunların bir
kısmı elenerek toplam 357 parça keramik çizimi tezimize eklenmiştir.
Malzemenin değerlendirilmesi sırasında, karşılaştırma yapabilmek için, görme
fırsatı bulamadığımız ancak yayınlardan bulabildiğimiz yivli keramikler de
kullanılmıştır. Gerek mal grupları, gerekse kap formlarıyla ilgili yaptığımız
istatistiklerde sadece görme şansı bulup çalıştığımız veya yayınlanmış olan
parçalar dikkate alınmıştır. Dolayısıyla çalışmamız kapsamında yaptığımız
istatistikler, tüm malzemesini değerlendirme şansı bulduğumuz bazı merkezler
için kesin sonuçlar verirken, malzmesinin tümünü değerlendiremediğimiz veya
halen kazısı devam eden ve yeni malzemelerin ortaya çıktığı merkezler için kesin
bir sonuç vermekten uzaktır.

1- Metodoloji

Tez konumuzu oluşturan malzeme üzerine yaptığımız çalışmalarda öncelikle mal


gruplarına ayırma yöntemine başvurulmuştur. Buna göre söz konusu malzeme
kapların hem yüzey rengi, hem de hamur katkısı baz alınarak mal gruplarına
ayrılmıştır. Daha sonra da perdahlı veya perdahsız olma durumuna göre alt
gruplara ayrılmıştır.

Keramiklerin çalışılması sırasında File Maker programı kullanılmış ve bunun için


bir keramik kataloğu hazırlanmıştır. Söz konusu katalog bilgilerinden birini
oluşturan renk hanesi için ise hem Munsel Kataloğu hem de kendi tespit ettiğimiz
rengin adı bir arada doldurulmuştur. Yüzey rengi dışında yüzey işlemlerinden
birini oluşturan “açkı” hanesi ise “hafif”, “orta” ve “iyi” olmak üzere 3 farklı
kategoride değerlendirilmiştir. Çoğunluğu açkısız veya hafif açkılı olan
malzememizde iyi açkı uygulaması hemen hemen hiç yoktur. Benzer şekilde
“pişme” hanesi de “kötü”, “orta” ve “iyi” olmak üzere 3 kategoride
derecelendirilmiştir. Zira incelediğimiz malzeme içinde genellikle orta ve iyi

326
derecelerde fırınlaşmış keramikler yaygındır ve kötü pişirilmiş kap sayısı çok
daha azdır.

Kap formları da 3 ana gruba ayrılmıştır: Çanaklar, Kaseler ve Çömlekler. Ağız


çapı 16 cm. ve üzerinde olan, derinliği de 6 cm.’den büyük olan kaplar Çanak
kategorisi altında değerlendirilmiştir. Ağız çapı 16 cm.’den küçük olan ve
derinliği 6 cm.’nin altında olan kaplar ise Kase olarak adlandırılmıştır.

Kap formları da kendi içinde ağız profiline göre 3 ana gruba ayrılmıştır: Đçe
Dönük Ağızlı, Dik Ağızlı ve Dışa Dönük Ağızlı. Đçe Dönük Ağızlı kaplarda ağız
kenarı gövde hizasından daha içe eğik olan kaplardır. Dik Ağızlı kaplarda ise ağız
dik olarak yerleştirilmiştir. Dışa Dönük Ağızlı kaplarda da ağız gövde hizasından
dışa doğru eğim yapmaktadır.

I. Đçe Dönük Ağızlı II. Dik Ağızlı III. Dışa Dönük Ağızlı

Kap formlarında son olarak ağız kenarının yapılış özelliği dikkate alınmış ve buna
göre ağzı kenarında herhangi bir kalınlaştırma veya düzleştirme işlemi varsa
bunlar farklı gruplandırılmıştır.

2- Mal Grupları

Gerek Doğu Anadolu’da, gerekse Güneydoğu Anadolu’da bulunan merkezlerdeki


yivli keramikler üzerine yaptığımız çalışma sonucunda çeşitli mal grupları
saptanmıştır. Söz konusu mal grupları yukarıda da belirtildiği gibi özellikle
kapların yüzey renkleri baz alınarak oluşturulmuştur. Buna göre tüm Doğu ve
Güney Doğu Anadolu bölgesinde tespit edilen yivli keramikler başlıca 7 farklı
mal grubuna ayrılırlar: Pembe-Devetüyü Mallar, Pembe-Devetüyü ve Bitkisel

327
Katkılı Mallar, Kahve Mallar, Kahve ve Bitkisel Katkılı Mallar, Gri- Siyah Mallar
ve Kırmızı-Kiremit Mallar. Bunlar dışında çok az sayıda Krem Astarlı Mallar da
söz konusudur. Şimdi bahsi geçen mal gruplarını teker teker değerlendirelim:

Grafik 1: Mal Gruplarının Birbirlerine Göre Oranı

a- Mal Grubu Çeşitleri

1. Mal 1: Pembe-Devetüyü Mallar

124 Parça %22

1A: Perdahlı %26 (32 parça)

1B: Perdahsız %74 (92 parça)

Katkı Maddeleri: Đri ve orta kum, küçük taşçık ve az oranda mika, kireç ve saman.

Hamur Rengi: Pembemsi kahve (10R 6/6- 5YR 6/4) veya devetüyü (5YR 7/4-
10YR 7/4).

Yüzey Rengi: Đçte ve dışta pembemsi kahve (10R 6/6- 5YR 6/4) veya devetüyü
(5YR 7/4- 10YR 7/4).

328
Pişme: Orta veya iyi.

Yapım Tekniği: Yavaş dönen çark veya el.

Pembe-Devetüyü Mallar, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bulunan yivli


keramikler arasındaki en yaygın mal grubu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çeşitli
merkezlerden ele geçen yivli keramikler üzerine yaptığımız çalışma sonucunda,
çalıştığımız malzemenin %22’lik bir oranla en geniş grubunu bu mal grubu
oluşturmaktadır.

Pembe-Devetüyü mallar genellikle pembe veya devetüyü renginde hamurlu ve


hamur renginde astarlıdır. Kimi kap parçalarında pembe hamur üzerine devetüyü
astar uygulanmış gibi görünse de, söz konusu devetüyü renginin astarlanmadan
değil, fırınlanmadan kaynaklandığı ve bu tür kapların yüzeyinin pembe ve
devetüyü renklerinde alacalanma şeklinde karşımıza çıktığı anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla bu mal grubuna dahil olan kapların çoğunun hamur renginde astarlı
olduğu görülmektedir. Ancak nadiren de olsa pembe renkli hamur üzerine
devetüyü renginde astar uygulamasıyla karşılaşılmaktadır. Genellikle iyi veya orta
derecede fırınlanmış olan pembe-devetüyü malların hamur katkıları genellikle
kum, küçük taşçık ve kimi zaman az oranda da mika, kireç ve samandan
oluşmaktadır. Ancak pembe-devetüyü mallardaki saman katkısının yoğunluk
açısından çok fazla olduğu bazı örnekler bu guruba dahil edilememiş ve ayrı bir
başlık altında değerlendirilmiştir.

Yüzey işlemi açısından değerlendirildiğinde ise pembe-devetüyü malların açkısız


veya hafif açkılı olmak üzere iki gruba ayrıldıkları anlaşılmaktadır:

1.A. Perdahlı: Pembe-Devetüyü Malların büyük çoğunluğu perdahsız olmasına


rağmen bazı örneklere hafif derecede açkı uygulaması yapılmıştır. Perdahlı
örneklerin sadece 4 tanesinin açkı uygulaması orta derecedir.

Genellikle yavaş dönen çarkta şekillendirilen kapların hakim olduğu pembe-


devetüyü mallar arasında nadiren de olsa el yapımı örneklere rastlanmaktadır.

329
Gerek Doğu Anadolu’da, gerekse Güneydoğu Anadolu’da bu tür çark veya el
yapımı örnekler bulunmaktadır.

1.B. Perdahsız: Pembe-Devetüyü Mallar arasında yer alan perdahsız örnekler


perdahlı olan gruptan daha fazla sayıdadır. Pembe-Devetüyü malların %74’ünü
perdahsız mallar oluşturmaktadır.

Grafik 2: Pembe-Devetüyü Mallar’ın Tüm Mallara Oranı

Pembe-Devetüyü Mallar hemen hemen her kap türünde görülmektedir. En yaygın


olarak Basit Çanaklar’da karşımıza çıkmaktadır. Basit çanaklardan sonra
Omurgalı Çanaklar ikinci yaygın grubu oluşturmaktadır. Pembe-Devetüyü Mallar
çanaklar dışında, kase ve çömlek formunda da karşımıza çıkmaktadır.

Grafik 3: Pembe-Devetüyü Mallar’ın Çanak Çömlek Tiplerine Göre Dağılımı

330
2. Mal 2: Kahve Mallar

101 Parça %19

1A: Perdahlı %29 (29 parça)

1B: Perdahsız %71 (72 parça)

Katkı Maddeleri: Đri ve orta kum, küçük taşçık ve az oranda mika, kireç ve saman.

Hamur Rengi: Açık kahve (5YR 6/6- 7.5YR 6/4) veya koyu kahve (5YR 5/6-
7.5YR 6/6).

Yüzey Rengi: Đçte ve dışta açık kahve (5YR 6/6- 7.5YR 6/4) veya koyu kahve
(5YR 5/6- 7.5YR 6/6).

Pişme: Orta veya iyi.

Yapım Tekniği: Yavaş dönen çark veya el.

Kahve Mallar, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bulunan yivli keramikler


arasındaki bir diğer mal grubu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yivli keramikler
üzerine yaptığımız çalışma sonucunda, çalıştığımız malzemenin %19’ini bu mal
grubu oluşturmaktadır.

Kahve Mallar, kahverengi hamur renginde olup, hamur renginde


astarlanmışlardır. Đyi veya orta derecede pişirilmiş olan bu mallarda hamur katkısı
genellikle kum, küçük taşçık ve kimi zaman az miktarda mika ve saman katkısı
şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

1.A. Perdahlı: Az sayıda olan açkılı örneklerin ise hafif ve orta derecelerde
yapıldığı görülmektedir. Buna karşın 4 parça kahve malın ise iyi derecede
açkılandığı da dikkati çekmektedir.

1.B. Perdahsız: Dış yüzey uygulamaları değerlendirildiğinde Kahve Mallar’ın


genellikle açkısız oldukları anlaşılmaktadır. Bunların %77’sinde perdah söz
konusu değildir.

331
Genellikle yavaş dönen çarkta şekillendirilmiş olan kaplardan oluşan Kahve
Mallar arasında el yapımı kaplara da rastlanmaktadır.

Grafik 4: Kahve Mallar’ın Tüm Mallara Oranı

Kahve Mallar da Pembe-Devetüyü Mallar gibi tüm kap tiplerinde karşımıza


çıkmaktadır. En yaygın olduğu kap formu Basit Çanaklar ve Boyunlu
Çömlekler’dir. Bunlar dışında Omurgalı Çanaklar ve Basit Kaseler de de
görülmektedir.

Grafik 5: Kahve Mallar’ın Çanak Çömlek Tiplerine Göre Dağılımı

332
3. Mal 3: Kırmızı- Kiremit Mallar

87 Parça %17

1A: Perdahlı %41 (36 parça)

1B: Perdahsız %59 (51 parça)

Katkı Maddeleri: Đnce ve orta kum, küçük taşçık ve az oranda mika, saman ve
kireç.

Hamur Rengi: Açık kahve (5YR 6/6- 7.5YR 6/4) veya kırmızı-kiremit (2.5YR
4/8- 10R 4/6).

Yüzey Rengi: Đçte ve dışta kırmızı (2.5YR 4/8- 10R 4/6) veya kiremit (10R 4/8-
10R 5/6).

Pişme: Orta veya iyi.

Yapım Tekniği: Yavaş dönen çark.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bulunan yivli keramikler arasındaki bir diğer


mal grubu Kırmızı-Kiremit Mallar’dır. Yivli keramikler üzerine yaptığımız
değerlendirmeler sonucunda, çalıştığımız malzemenin %17’sini bu mallar
oluşturmaktadır.

Kırmızı-Kiremit Mallar hamur rengi ve astar uygulaması bakımından iki farklı


şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan biri hamur renginde astarlı olan gruptur
ve bu grup genellikle kırmızı veya kiremit rengindeki hamur üzerine yine aynı
renkte astar uygulaması şeklinde kendini gösterir. Bir diğer grup ise hamur
renginden farklı renkte astarlanmış olan örneklerdir ve bunlar da çoğunlukla açık
kahverengi hamur üzerine kırmızı veya kiremit tonlarında astar sürülmesi şeklinde
karşımıza çıkmaktadır.

1.A. Perdahlı: Kırmızı-Kiremit Mallar’ın perdahlı olan örnekleri perdahsız


olanlara nazaran daha az sayıdadır ve yaklaşık %41’lik bir orana sahiptir. Bu
grubun en önemli özelliği çoğunun perdah uygulamasının hafif veya nadiren orta

333
derecelerde yapılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Đyi derecede perdahlanmış
olan Kırmızı-Kiremit Mallar ise “Kırmızı Perdahlı Urartu Keramiği” olarak
adlandırılan keramik grubuna dahil olmaktadır ki bunlar tez konumuz kapsamında
değildir1303.

1.B. Perdahsız: Kırmızı-Kiremit Mallar’ın dış yüzey işlemi göz önüne


alındığında bunların %59 gibi bir oranla en büyük kısmını perdahsız olan
örneklerin oluşturduğu anlaşılmaktadır. Perdahsız olan örneklerde özellikle
dikkati çeken bir diğer nokta, perdah uygulaması yapılmadığı için, kabın üzerine
sürülen astara ait fırça izlerinin belirgin olmasıdır. Bu tür fırça izlerine dair en iyi
örnekler Karagündüz Mezarlığı’nda bulunan kaplarda gözlenmektedir.

Çark yapımı olan ve çoğunlukla iyi ve orta derecelerde pişirilmiş olan Kırmızı-
Kiremit Mallar’ın hamur katkısı genellikle ince kum, küçük taşçık ve kimi zaman
çok az orandan mika ve kireç katkısından oluşmaktadır.

Grafik 6: Kırmızı-Kiremit Mallar’ın Tüm Mallara Oranı

1303
Çalıştığımız malzeme içinde sadece Dilkaya’da bulunan 1 adet Kırmızı Perdahlı Urartu yivli
keramiği tez kapsamında ele alınmıştır. Bunun en önemli nedeni ise söz konusu parçanın
Urartu’nun tipik kırmızı perdahlı yivli çanaklarından farklı bir forma sahip olmasındır. Yaptığımız
araştırmalarda söz konusu parçanın, erken örneklere ait bir formda üretilmiş olan tek kırmızı
perdahlı keramiği olma özelliğine sahip olduğu anlaşılmaktadır.

334
Kırmızı-Kiremit Mallar’ın en yaygın olduğu kap formu çanaklardır. Omurgalı ve
Basit Çanaklar grubunda hemen hemen aynı oranda görünen Kırmızı-Kiremit
Mallar az sayıda olsa da Boyunlu ve Boyunsuz Çömlek tiplerinde de karşımıza
çıkmaktadır.

Grafik 7: Kırmızı-Kiremit Mallar’ın Çanak Çömlek Tiplerine Göre Dağılımı

4. Mal 4: Gri- Siyah Mallar

59 Parça %12

1A: Perdahlı %42 (25 parça)

1B: Perdahsız %58 (34 parça)

Katkı Maddeleri: Đri ve orta kum, küçük taşçık ve az oranda mika ve saman.

Hamur Rengi: Grimsi kahve (7.5YR N/3) veya koyu gri-siyah (10YRN/3).

Yüzey Rengi: Đçte ve dışta grimsi kahve (7.5YR N/3) veya koyu gri-siyah
(10YRN/3).

Pişme: Orta veya iyi.

Yapım Tekniği: Yavaş dönen çark veya el.

335
Gri-Siyah Mallar, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bulunan yivli keramikler
arasındaki bir diğer mal grubunu oluşturmaktadır. Yivli keramikler üzerine
yaptığımız değerlendirmeler sonucunda, çalıştığımız malzemenin %12’si bu mal
grubuna aittir.

Grimsi kahverenginde veya gri-siyah tonlarında hamur rengine sahip olan Gri-
Siyah Mallar genellikle hamur renginde astarlıdır. Đyi veya orta derecede
pişirilmiş olan bu malların hamur katkısı ise kum, küçük taşçık ve kimi zaman az
oranda mika ve saman katkısından oluşmaktadır.

1.A. Perdahlı: Gri-Siyah Malların açkısız örnekleri dışında az sayıda hafif veya
orta derecede açkılanmış örneklere de rastlanmaktadır.

1.B. Perdahsız: Dış yüzey işlemi göz önüne alındığında, Gri-Siyah Mallar’da da
diğer mallarda olduğu gibi açkısız örneklerin sayıca daha fazla olduğu
anlaşılmaktadır.

Yapım tekniği açısından bakıldığında Gri-Siyah Mallar’ın el yapımı veya yavaş


dönen çarkta yapılmış oldukları anlaşılmaktadır.

Grafik 8: Gri-Siyah Mallar’ın Tüm Mallara Oranı

Gri-Siyah Mallar’ın görüldüğü en yaygın kap formu Basit Çanaklar’dır. Bunun


dışında diğer kap formalarında da görülmektedir.

336
Grafik 9: Gri-Siyah Mallar’ın Çanak Çömlek Tiplerine Göre Dağılımı

5. Mal 5: Kahve ve Bitkisel Katkılı Mallar

35 Parça %7

Katkı Maddeleri: Đri kum, iri taşçık, mika ve yoğun saman.

Hamur Rengi: Açık kahve (5YR 6/6- 7.5YR 6/4) veya koyu kahve (5YR 5/6-
7.5YR 6/6).

Yüzey Rengi: Đçte ve dışta açık kahve (5YR 6/6- 7.5YR 6/4) veya koyu kahve
(5YR 5/6- 7.5YR 6/6).

Pişme: Orta veya kötü.

Yapım Tekniği: El.

Yivli keramiklerin %7’lik bir kısmını oluşturan Kahve ve Bitkisel Katkılı


Mallar’ın, Kahve Mallar’dan ayrılan en belirgin özelliği bunların çok daha kaba
olmasından ve hamur katkısında yoğun saman kullanılmasından
kaynaklanmaktadır. Açık veya koyu kahve renklerinde hamur rengine sahip olan
bu mallar genellikle hamur renginde astarlıdır veya nadiren astarsız olarak

337
yapılmışlardır. Tümü perdahsız olan bu mallar orta veya kötü derecelerde
fırınlanmıştır ve tamamı el yapımıdır.

Grafik 10: Kahve ve Bitkisel Katkılı Mallar’ın Tüm Mallara Oranı

Kahve ve Bitkisel Katkılı Mallar’ın ise diğer mallara oranla sayıca çok daha azdır
ve en yaygın kap formu olarak Basit Çanaklar’da karşımıza çıkmaktadır.
Omurgalı Kaseler ve Boyunlu Çömlekler bu mal grubunda kullanılan kap formları
arasında yer almazlar.

Grafik 11: Kahve ve Bitkisel Katkılı Mallar’ın Çanak Çömlek Tiplerine Göre
Dağılımı

338
6. Mal 6: Pembe-Devetüyü ve Bitkisel Katkılı Mallar

24 Parça %5

Katkı Maddeleri: Đri kum, iri taşçık, mika, kireç ve yoğun saman.

Hamur Rengi: Pembemsi kahve (10R 6/6- 5YR 6/4) veya devetüyü (5YR 7/4-
10YR 7/4).

Yüzey Rengi: Đçte ve dışta pembemsi kahve (10R 6/6- 5YR 6/4) veya devetüyü
(5YR 7/4- 10YR 7/4).

Pişme: Orta veya kötü.

Yapım Tekniği: El.

Değerlendirilen malzemenin %5’lik bir kısmını oluşturan Pembe-Devetüyü ve


Bitkisel Katkılı Mallar’ın, Pembe-Devetüyü Mallar’dan ayrılan en belirgin
özelliği bunların çok daha kaba olmasından ve hamur katkısında yoğun saman
kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Pembemsi kahve veya devetüyü renklerinde
hamur rengine sahip olan bu mallar genellikle hamur renginde astarlıdır veya
nadiren astarsız olarak yapılmışlardır. Tümü perdahsız olan bu mallar orta veya
kötü derecelerde fırınlanmıştır ve tamamı el yapımıdır.

Grafik 12: Pembe-Devetüyü ve Bitkisel Katkılı Mallar’ın Tüm Mallara Oranı

339
Pembe-Devetüyü ve Bitkisel Katkılı Mallar’ın en yaygın görüldüğü kap formu
Basit Çanaklar’dır. Basit Kase ve Boyunsuz Çömlek gibi kap formlarında ise bu
mal grubunun görülmediği anlaşılmaktadır.

Grafik 13: Pembe-Devetüyü ve Bitkisel Katkılı Mallar’ın Çanak Çömlek


Tiplerine Göre Dağılımı

7. Mal 7: Krem Astarlı Mallar

4 Parça %1

Katkı Maddeleri: Đri ve orta kum, küçük taşçık ve az oranda mika, saman ve kireç.

Hamur Rengi: Açık kahve (5YR 6/6- 7.5YR 6/4) veya pembemsi kahve (10R
6/6- 5YR 6/4).

Yüzey Rengi: Đçte ve dışta krem rengi (7.5YR 7/4).

Pişme: Orta veya iyi.

340
Yapım Tekniği: Yavaş dönen çark veya el.

Çalıştığımız malzemenin %1’lik gibi çok az bir kısmı Krem Astarlı Mal grubuna
dahil olmaktadır. Genellikle pembemsi kahve veya açık kahverengi tonlarında
hamur rengine sahip olan bu örneklerin üzerinde krem renginde astar
uygulanmıştır. Tümü perdahsız olan bu mallar orta veya kötü derecelerde
fırınlanmıştır.

b- Mal Gruplarının Bölgesel Dağılımı

Tez malzemesi üzerine gerçekleştirdiğimiz çalışma sonucunda yukarıda


detaylarıyla anlatılan toplam 7 farklı mal grubu tespit edilmiştir. Söz konusu mal
grupları tüm Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu kapsayan merkezlerden elde edilen
veriler sonucunda oluşturulmuştur. Ancak bahsi geçen 7 mal grubunun bu geniş
coğrafyada aynı oranda bulunmaları beklenemez. Zira her bir mal grubunun en
yoğun olarak karşımıza çıktığı farklı bölgeler söz konusudur. Şimdi her bir mal
grubunun yoğunlaştığı bölgeleri değerlendirelim:

Mal 1: Pembe-Devetüyü Mallar

Mal 1, sayıca en fazla olan mal grubunu oluşturmaktadır. Yaptığımız çalışma


sonucunda Mal 1’in ele geçtiği merkezler arasında Karagündüz, Dilkaya,
Yoncatepe, Ernis, Ayanis, Norşuntepe, Đmikuşağı, Kavuşan Höyük, Giri Cano
gibi kazısı yapılmış merkezler ve bir de Erzurum surveyinde tespit edilen Hınıs
Şehabettin adlı merkez yer almaktadır. Bunlardan Kavuşan Höyük dışında, kazısı
yapılan diğer merkezlerin tüm yivli keramikleri değerlendirmeye alınmış,
Kavuşan Höyük’te ise sadece bir grup yivli keramik değerlendirilmiştir. Bu

341
merkezlerden ele geçen yivli keramiklerin sayıları değerlendirildiğinde en yoğun
olarak Van Bölgesi’nde karşımıza çıkmaktadır. Daha sonra az sayıda da olsa
Yukarı Dicle ve Keban bölgelerinde de görülmektedir. Ancak bu merkezlerdeki
sayısal oran Van Bölgesi’ne nazaran oldukça düşüktür. Bu nedenle Mal 1’in
yoğunluk merkezi Van Bölgesi olarak düşünülebilir (Harita 2)1304.

Grafik 14: Pembe-Devetüyü Mallar’ın Merkezlere Göre Dağılımı

Mal 1’in Van Bölgesi dışında Kuzeybatı Đran’ın Demir II döneminde de yoğun
olarak kullanıldığı bilinmektedir. Yukarıda II. Bölüm’de detaylı olarak
tartıştığımız Kuzeybatı Đran’ın Demir Çağ verileri arasında özellikle Demir II
dönemine tarihlenen pembe ve devetüyü tonlarındaki omurgalı çanaklardan
bahsedilmektedir. Zira Dinkha Tepe ve Hasanlu gibi merkezlerde bu tür
keramikler M.Ö. 1000-800 arasına tarihlenmektedir1305.

Sonuç olarak Mal 1’in ele geçtiği merkezler şu şekilde sıralanabilir:

1304
Van Bölgesi’ndeki Pembe-Devetüyü Mallar’daki bir diğer özellik ise bazılarında kireç
katkısının oldukça yoğun kullanılmasıdır. Bu tür yoğun kireç katkılı mallar özellikle Karagündüz
ve Ernis gibi merkezlerde karşımıza çıkmaktadır.
1305
Ayrıntılı bilgi için bknz: II. Bölüm: B1a.

342
Pembe-Devetüyü Mallar: Van bölgesi, Yukarı Dicle, Keban Bölgesi ve Kuzeybatı
Đran.

Mal 2: Kahve Mallar

Mal 2 birçok merkezde tespit edilmiştir. Van Bölgesi’nde Karagündüz, Dilkaya,


Ayanis, Ernis ve Muş-Bitlis illerindeki yüzey araştırmalarında Mezarlıktepe,
Cemalettin, Okçuhan, Graaver, Yılankale, Elmakaya-Đncesu, Dumlusu-Harabe ve
Değirmentepesi; Elazığ-Malatya Bölgesi’nde Norşuntepe, Đmikuşağı ve yüzey
araştırmasıyla tespit edilen Dilek Tepe, Poyraz, Hinsor, Tilenzit, Tadım; Yukarı
Dicle Bölgesi’nde Ziyaret Tepe, Salattepe ve Kavuşan; Hakkari mezarları ve Siirt
ilindeki Başur Höyük gibi merkezler sayılabilir. Ayrıca Ağrı-Iğdır bölgesi yüzey
araştırmasında da oldukça az sayıda olmak üzere Şoruk, Kasımtığı ve Hasan Bey
gibi merkezlerde tespit edilmiştir. Yine Erzurum yüzey araştırmasında da sadece
Pasinler Ovasın’daki Yapağılı adlı merkezde ele geçmiştir.

Grafik 15: Kahve Mallar’ın Merkezlere Göre Dağılımı

Kahve Mallar’ın merkezlere göre dağılımı göz önüne alındığında (Harita 2) en


yoğun olarak ele geçtiği bölgenin Elazığ bölgesi olduğu anlaşılmaktadır. Đkinci
derecedeki yoğunluk ise Muş-Bitlis illerini de içeren Van bölgesidir. Daha sonra
ise Hakkari Bölgesi’ndeki ve Yukarı Dicle Bölgesi’ndeki merkezlerde

343
gözlenmektedir. Dolayısıyla Kahve Mallar’ın yoğunluk dağılımı şu şekilde
sıralanabilir:

Kahve Mallar: Elazığ-Malatya bölgesi, Van Bölgesi, Hakkari Bölgesi ve Yukarı


Dicle Bölgesi ve çok az Erzurum Bölgesi.

Mal 3: Kırmızı-Kiremit Mallar

Kırmızı-Kiremit Mallar’ın ele geçtiği merkezler arasında Karagündüz, Dilkaya,


Ayanis, Yoncatepe, Ernis, Norşuntepe ve Elazığ-Bingöl yüzey araştırmasında
tespit edilen bazı merkezler sayılabilir. Bunlar arasında Kırmızı-Kiremit Mallar’ın
en yoğun ele geçtiği bölge Van Bölgesi’dir. Daha sonra ise Elazığ Bölgesi
gelmekte ve sadece bir parça ile bunu Erzurum Bölgesi takip etmektedir.
Dolayısıyla Mal 3’e ait olan yivli keramiklerin Güneydoğu Anadolu, Erzurum ve
Ağrı-Iğdır bölgelerinde görülmedikleri anlaşılmaktadır.

Grafik 16: Kırmızı-Kiremit Mallar’ın Merkezlere Göre Dağılımı

Doğu Anadolu dışında Kuzeybatı Đran’da da bu tür Kırmızı-Kiremit Mallar’ın


bulunduğu bilinmektedir. Yukarıda II. Bölüm’de detaylı olarak tartışılan

344
Kuzeybatı Đran’daki arkeolojik veriler arasında bulunan bu malların Hasanlu ve
Dinkha Tepe gibi merkezlerde Demir I döneminden itibaren Demir III dönemine
kadar ele geçtiği belirtilmiştir1306.

Sonuç olarak Kırmızı-Kiremit Mallar’ın görüldüğü bölgeler yoğunluk derecesine


göre şu şekilde sıralanabilir:

Kırmızı-Kiremit Mallar: Van bölgesi, Elazığ-Malatya bölgesi ve Kuzeybatı Đran.

Mal 4: Gri-Siyah Mallar

Gri-Siyah Mallar Van Bölgesi’ndeki merkezlerde oldukça az sayıda ele geçmiştir.


Bunlar arasında Karagündüz, Ayanis, Dilkaya sayılabilir. Benzer durum
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki merkezler için de geçerlidir. Salattepe ve
Ziyaret Tepe’de bir iki parça bu mal grubuna dahil olan yivli keramik
bulunmuştur. Ancak Mal 4’ün en yoğun ele geçtiği bölge Ağrı-Iğdır Bölgesi’dir.
Burada gerçekleştirilen yüzey araştırması sırasında Mağara Tepe, Kasımtığı,
Karaburun, Şoruk, Eski Değirmen, Ömerağa ve Gre Herşe gibi birçok merkezde
çok sayıda Gri-Siyah Mal grubuna dahil olabilecek yivli keramik ele geçmiştir.
Ayrıca Erzurum Bölgesi’ndeki merkezlerde de bu tür mal özelliğine sahip
keramikler bulunmaktadır. Keban Bölgesi’nde ise Norşuntepe dışında Könk ve
Kovancılar gibi merkezlerde tespit edilmiştir. Ayrıca çok az sayıda olmak üzere
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki Ziyaret Tepe ve Salattepe’de de ele geçmiştir.

1306
Ayrıntılı bilgi için bknz: II. Bölüm: B1a.

345
Grafik 17: Gri-Siyah Mallar’ın Merkezlere Göre Dağılımı

Gri-Siyah Mallar Doğu Anadolu dışında Transkafkasya’daki merkezlerde de


yoğun olarak ele geçmiştir. Yukarıda detaylı olarak tartışılan Transkafkasya
bölgesinde, çok sayıda merkezde bu tür çanak çömleklerin ele geçtiği
belirtilmiştir. Bunlardan biri olan Karmir-Blur Gri-Siyah Mal özelliğine sahip
yivli keramiklerin ele geçtiği önemli merkezlerden biridir1307. Sonuç olarak Gri-
Siyah Mallar’ın ele geçtiği bölgeler şu şekilde sıralanabilir:

Gri-Siyah Mallar: Ağrı-Iğdır Bölgesi, Erzurum-Kars bölgesi, Elazığ-Malatya


Bölgesi ve Transkafkasya.

Mal 5: Kahve ve Bitkisel Katkılı Mallar

Mal 6: Pembe-Devetüyü ve Bitkisel Katkılı Mallar

Mal 5’in Mal 2’den tek farkı hamur katkısının daha kaba olmasından
kaynaklanmaktadır. Mal 5’de özellikle saman katkının fazla olması dikkati
çekmektedir. Bu bağlamda düşünüldüğünde Mal 5, Mal 2’nin aslında bir alt grubu
niteliğindedir. Benzer durum Mal 6 için de geçerlidir. Mal 6 da aslında Mal 1’in

1307
Ayrıntılı bilgi için bknz: Bölüm II: 1b.

346
bir alt grubu niteliğindedir ve tek fark Mal 6’daki yoğun saman katkısından
kaynaklanmaktadır.

Grafik 18: Kahve ve Bitkisel Katkılı Mallar ile Pembe-Devetüyü ve Bitkisel


Katkılı Mallar’ın Merkezlere Göre Dağılımı

Mal 5 ve Mal 6 özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki merkezlerde yoğun


olarak ele geçmiştir. Ziyaret Tepe, Salattepe, Kavuşan, Başur ve Giri Cano gibi
merkezler bahsi geçen malların en yoğun olarak ele geçtiği merkezler arasında yer
almaktadır. Ayrıca Elazığ Bölgesi’nde Norşuntepe, Đmikuşağı, Çuhadar, Tilenzit,
Dilek Tepe ile Muş-Bitlis bölgesindeki Yılankale ve Ahlat Burun gibi
merkezlerde de ele geçmiştir. Dolayısıyla Mal 5 ve 6’nın en yoğun olarak
kullanıldığı bölge Güneydoğu Anadolu Bölgesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Elazığ-Malatya Bölgesi ise ikinci sırayı almaktadır. Bu tür malların Van, Erzurum
ve Ağrı bölgelerinde ele geçmediği dikkati çekmektedir.

Sonuç olarak Mal 5 ve 6’nın hakim olduğu bölgeler şu şekilde sıralanabilir:

Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Elazığ Bölgesi.

Mal gruplarının bölgesel dağılımı göz önüne alındığında Pembe-Devetüyü


Mallar’ın Van Bölgesi’nde, Kahve Mallar’ın Elazığ-Malatya Bölgesi’nde,

347
Kırmızı-Kiremit Mallar’ın Van Bölgesi’nde, Gri-Siyah Mallar’ın Ağrı-Iğdır ve
Erzurum Bölgesi’nde, Bitkisel Katkılı Mallar’ın (Mal 5 ve 6) ise Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde yoğunlaştığı ortaya çıkmaktadır (Harita 2). Krem Astarlı
Mallar ise oldukça azdır ve Van Bölgesi, Elazığ-Malatya Bölgesi ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde ele geçmiştir. Van Bölgesi’nde hakim olan Pembe-
Devetüyü Mallar ile Kırmızı-Kiremit Mallar doğuda Kuzeybatı Đran’da da
görülmektedir. Ağrı-Iğdır ve Erzurum Bölgesi’nde yoğun olarak bulunan Gri-
Siyah Mallar ise Transkafkasya’da da hakim olan bir mal grubudur. Dolayısıyla
yivli keramiklerin dağılım haritası çıkarılacak olursa şu şekilde kültür bölgeleri
ortaya çıkmaktadır (Harita 2):

1- Van, Muş, Bitlis, Ağrı


2- Erzurum, Kars, Iğdır
3- Elazığ, Malatya, Bingöl
4- Diyarbakır, Batman, Siirt
5- Hakkari

Ayrıca altının çizilmesi gerekli olan bir diğer nokta ise yoğun kireç katkılı
malların özellikle Van Bölgesi’nde, yoğun saman katkılı malların ise özellikle
Güneydoğu’da Yukarı Dicle Vadisi’ndeki merkezlerde karşımıza çıkmış
olmasıdır. Nitekim Yukarı Dicle’deki merkezlerdeki yaptığımız çalışmalarda bu
bölgede bulunan yivli keramiklerin yoğun saman katkısıyla dikkati çektiği
görülmektedir. Bu tür yoğun saman katkısı hem Kahve, hem de Pembe-Devetüyü
mallarda karşımıza çıkmaktadır. Van Bölgesi’ndeki yoğun kireç katkısı ise sadece
Pembe-Devetüyü Mallar’ın bir kısmında görülmektedir.

Sonuç olarak mal gruplarının her ne kadar bölgesel farklılıkları olsa da söz konusu
farklar tarihlendirme problemini çözücü nitelikte değildir. Buna en iyi örnek
Karagündüz ve Ayanis merkezlerinde elde edilen yivli keramikler verilebilir.
Karagündüz’deki Erken Demir Çağ yivli keramikleri ile M.Ö. 7. yüzyıla
tarihlenen Ayanis Kalesi’ndeki yivli keramikler aynı tür mal özelliğine sahiptir ve
her ikisi de Pembe-Devetüyü Mal grubuna dahil olmaktadır. Dolayısıyla mal
özelliklerindeki farklılıklar sadece yatay düzlemde bölgesel farklılaşmayı ortaya

348
koymakta ve dikey düzlemde tarihlendirme konusunda herhangi bir ipucu
vermemektedir. Ancak söz konusu yatay dağılım bu keramiklerin dağılım/yayılım
veya etkileşim silsilesinin anlaşılmasında yardımcı olabilir. Zira mal gruplarının
bölgesel dağılımı hakkında elde edilen bu sonuçlara, ne tür bir yayılım silsilesinin
olduğunu ortaya koyabilmek için de başvurulacaktır.

3- Tipolojik Đnceleme

Doğu Anadolu’daki yivli keramikler üzerine yaptığımız çalışma sonucunda en


tipik kap formunun çanak olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim “Yivli Keramik”
tanımı genellikle çanakları simgelemektedir. Çanaklar dışında daha az sayıda ele
geçen boyunsuz çömlekler de bu tanımlamanın altına girmektedir. Dolayısıyla
yivli keramiklerin en yaygın kap formu çanaklardır. Çömlekler ise genellikle
boyunsuzdur ve nadiren yivli keramiklerle değerlendirilen boyunlu ve yivli
çömlekler “Yivli Keramik” olarak adlandırılan kapların tipik formu arasında
sayılmaz. Gerek çanak gerekse çömlek formunda kimi zaman akıtacak ve kulplara
da rastlanmaktadır. Özellikle akıtacaklı kaplar, yivli keramiklerden sonra Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’nun Erken Demir Çağı’nı karakterize eden önemli kap
formlarında biridir. Zira söz konusu akıtacaklı kaplar kimi zaman yivli
çömleklerde de uygulanmıştır.

a- Kap Formları

2. Çanaklar

Tez konumuz kapsamında değerlendirdiğimiz yivli keramikler arasında Çanaklar


en büyük grubu temsil etmektedir. Tüm malzemenin %36’sını kapsayan çanaklar,
Omurgalı ve Basit Çanaklar olmak üzere 2 ayrı alt form ile temsil edilmektedir.
Bunlardan Omurgalı Çanaklar’ın ağız kenarı ile gövde arasında omurga şeklinde
bir geçiş söz konusudur. Kimi kaplarda söz konusu omurga çok daha keskin
yapılmıştır. Bu tür omurgası olan kapların tümünü “Omurgalı Çanaklar” başlığı
altında ele aldık. Diğer grubu ise Basit Çanaklar oluşturmaktadır. Bu tür çanaklar

349
Omurgalı Çanaklar’a göre sayıca daha fazladır ve bu kaplarda ağız kenarı ile
gövde arasındaki geçişte omurga şeklinde herhangi bir keskinlik gözlenmez. Bu
kaplardaki geçiş çok daha yuvarlak hatlıdır ve çoğunlukla ağız kenarı ile gövdenin
birleştiği kısım düz geçişlidir.

Gerek Omurgalı Çanaklar, gerekse Basit Çanaklar kendi içinde çeşitli alt gruplara
ayrılırlar. Bu çalışmada Omurgalı Çanaklar ve Basit Çanaklar değerlendirilirken
farklı kategorilere gruplandırılmışlardır. Omurgalı Çanaklar alt gruplara ayrılırken
birincil kriter bunların en tipik özellikleri olan omurga kısımları olmuş, daha sonra
ağız kenarları baz alınmıştır. Basit Çanaklar’da ise birincil kriter olarak kapların
ağız profilleri dikkate alınmıştır. Bunlar şu şekildedir:

C. Omurgalı Çanaklar
IV. Yüksek Omurgalılar
1) Đçe Dönük Ağız Kenarlı

2) Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı

3) “S” Profilli

4) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı

5) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı

V. Keskin Omurgalılar
1) Đçe Dönük Ağız Kenarlı

2) Đçe Dönük Ağızlı, Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı

3) Basit Ağız Kenarlı

4) Dik Ağızlı, Dışa Dönük Ağız Kenarlı

5) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı

6) “S” Profilli

7) Çan Biçimli

350
VI. Yuvarlak Omurgalılar
1) Đçe Dönük Ağız Kenarlı

2) Basit Ağız Kenarlı

A. Basit Çanaklar
IV. Đçe Dönük Ağızlı
1) Basit Ağız Kenarlı

2) Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı

3) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı

V. Dışa Dönük Ağızlı


1) Basit Ağız Kenarlı

VI. Dik Ağızlı


1) Basit Ağız Kenarlı

2) Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı

3) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı

4) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı

Yukarıda bahsedilen çanakların alt grupları şu şekilde incelenebilir.

A. Omurgalı Çanaklar

Đncelediğimiz malzemenin %28’ini Omurgalı Çanaklar oluşturmaktadır. Omurgalı


Çanaklar üzerine yaptığımız incelemeler sonucunda çeşitli alt gruplar tespit
edilmiştir.

I. Yüksek Omurgalılar

Omurgası ağız kenarının hemen altında bulunan ve birçoğunda omurga kısmının


cidar kalınlığı dışarı doğru yükseltilmiş olan çanaklardır. Ayrıca bu gruba giren

351
kapların omuz kısımları diğerlerine göre ağız kenarına daha yaklaştırılarak yukarı
yapılmıştır. Genellikle Karagündüz’den ele geçen çanaklarda yaygın bir kap
formudur. Bu gruptaki kaplara kimi zaman enine ve dikine ip delikli tutamaklar
eklenmiştir. Yüksek Omurgalı Çanaklar kendi içinde çeşitli alt grupları vardır:

1) Đçe Dönük Ağız Kenarlı (Tip 1)

Bu guruptaki çanakların ağızları içe dönüktür ve ağız kenarında herhangi bir


kalınlaştırma yapılmadan düz bırakılarak bitirilmiştir.

Levha No: Ia

Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No


No Rengi Rengi
Ia KgM 1a Pembemsi Hamur Kum, küçük hafif iyi K8-90
kahve renginde taşçık, az
(10R6/6) mika

Benzerleri:

Karagündüz (Sevin-Kavaklı 1996a: Res. 25/3)

Karagündüz (Sevin-Kavaklı 1996b: Res. 15/2-3)

Karagündüz (Belli-Konyar 2003: Çiz. 46)

Karagündüz (Köroğlu 2003: Fig. 4/9)

Karagündüz (Köroğlu-Konyar 2008: Fig. 3/K10-1)

352
Edremit (Sevin 1996a: Res. 2/4)

2) Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı (Tip 2)

Bu grup çanakların ağız kenarında içe doğru bir kalınlaştırma söz konudur. Omuz
kısımları ise kimi zaman daha keskin, kimi zaman da biraz daha yuvarlatılarak
yapılmıştır.

Levha No: I b-d, II a-e

Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No


No Rengi Rengi
Ib KgM 1a Pembemsi Hamur Kum, hafif iyi K8-96
kahve renginde küçük
(2.5YR6/6) taşçık, az
mika
Ic KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi K8-146
kahve renginde küçük
(10R6/6) taşçık, az
mika ve
saman
Id KgM 1a Devetüyü Hamur Kum, hafif orta K8-114
(7.5YR5/4) renginde küçük
taşçık, az
saman
IIa KgH 1a Pembemsi Hamur Kum, hafif iyi 108-
kahve renginde küçük 1158

353
(2.5YR6/6) taşçık, az
mika
IIb KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi K1-22
kahve renginde küçük
(10R6/6) taşçık
IIc KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi K6-135
kahve renginde küçük
(10R6/6) taşçık
IId KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi K10-84
kahve renginde küçük
(2.5YR6/6) taşçık
IIe KgM 1a Pembemsi Hamur Kum, hafif iyi K10-41
kahve renginde küçük
(2.5YR6/6) taşçık

Benzerleri:

Karagündüz (Köroğlu-Konyar 2008: Fig. 3/K1-3)

Yoncatepe (Belli-Konyar 2003: Çiz. 52/2)

Yoncatepe (Köroğlu 2003: Fig. 4/11)

3) “S” Profilli (Tip 3)

Omurgalı Çanaklar’ın Yüksek Omurgalı alt grubunda olan bu grup çanakların


ağız kenarları dışa kıvrımlıdır ve “S” profilini vermektedir. Bunlarda da omurga
kısmı diğer kaplara göre daha yukarıda yapılmıştır.

Levha No: III a-e, IV a-b

354
Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No


No Rengi Rengi
IIIa KgM 3a Açık kahve Kırmızımsı Kum, az hafif iyi K4-1
(7.5YR6/4) kahve mika
(10R4/6)
IIIb KgM 3a Pembemsi Kırmızımsı Kum, az hafif iyi K8-10
kahve kahve saman
(10R6/6) (10R4/6)
IIIc KgM 3b Pembemsi Kırmızı Kum, az yok iyi K8-
kahve (2.5YR5/8) mika 148
(5YR6/6)
IIId KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, mika yok orta K5-28
kahve renginde
(2.5YR6/6)
IIIe KgM 3a Pembemsi Kırmızı Kum, az orta iyi K8-
kahve (2.5YR4/8) mika 143
(5YR6/6)
IVa KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok orta K10-
kahve renginde küçük 94
(2.5YR6/6) taşçık
IVb KgH 1a Devetüyü Hamur Kum, hafif orta 108-
(5YR7/4) renginde mika, kireç 2060

Benzerleri:

Karagündüz (Köroğlu-Konyar 2008: Fig. 3/K4-1, K8-3)

Van-Siyahtaş Kalesi (Özfırat 2007: Fig. 9/8)

Trankafkasya: Tsakahovit Kalesi (Avetisyan- Badalyan- Smith 2000: Fig. 16/c)

4) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı (Tip 4)

355
Bu grup çanakların ağız kenarları dışa doğru kalınlaştırılmıştır. Bu kapların
omurga kısımları yine diğer kaplara göre daha yukardadır ve omuz keskinliği kimi
kaplarda daha yuvarlatılmış olarak verilmiştir.

Levha No: IVc-e, Va-f, VIa-c

Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No


No Rengi Rengi
IVc KgM 3a Pembemsi Kırmızı Kum, az hafif iyi K8-
kahve (2.5YR5/8) mika 125
(2.5YR6/6)
IVd KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, az yok iyi K8-
kahve renginde mika 135
(5YR6/6)
IVe KgM 1a Pembemsi Hamur Kum, az hafif iyi K8-
kahve renginde mika, kireç, 145
(5YR6/6) saman
Va KgM 3a Pembemsi Kırmızı Kum, orta iyi K8-29
kahve (10R4/6) küçük
(2.5YR6/6) taşçık
Vb YtM 3a Pembemsi Kırmızı Kum, hafif iyi M3-82
kahve (10R4/6) küçük
(5YR6/4) taşçık
Vc YtM 3a Kiremit Hamur Kum, hafif iyi M3-35
(2.5YR5/6) renginde küçük
taşçık
Vd KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, az yok iyi K4-14
kahve renginde mika

356
(2.5YR6/6)

Ve KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi K1-


kahve renginde küçük 119
(5YR5/6) taşçık
Vf KgM 1a Pembemsi Hamur Kum, hafif iyi K8-
kahve renginde küçük 219
(2.5YR6/6) taşçık
VIa YtM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi M2-17
kahve renginde küçük
(5YR6/6) taşçık
VIb KgM 1a Pembemsi Hamur Kum, hafif iyi K8-
kahve renginde küçük 172
(5YR6/6) taşçık, az
mika
VIc KgH 3a Pembemsi Kırmızı Kum, hafif iyi 108-
kahve (10R4/6) küçük 1435
(5YR6/4) taşçık

Benzerleri:

Karagündüz (Sevin-Kavaklı 1996a: Res. 25/4)

Karagündüz (Sevin-Kavaklı 1996b: Res. 15/4)

Karagündüz (Köroğlu 2003: Fig. 4/10)

Karagündüz (Köroğlu-Konyar 2008: Fig. 3/K2-1,K2-2,K4-2,K6-7,K8-2,K9-


2,K10-2)

Yoncatepe (Belli-Konyar 2003: Çiz. 52)

Yoncatepe (Köroğlu 2003: Fig. 4/13)

Van-Siyahtaş Kalesi (Özfırat 2007: Fig. 9/7)

357
5) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı (Tip 5)

Yüksek Omurgalı Çanaklar’da bir diğer kap tipi de düzleştirilmiş ağız kenarlı
çanaklardır. Daha önceki kap tipleri gibi bu kapların da omuz kısımları ağız
kenarına yakındır ve genellikle keskin omuzlu yapılmışlardır.

Levha No: VId

Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No


No Rengi Rengi
VId DkH 3a Açık kahve Kiremit Kum, orta iyi AAG-
(7.5YR6/4) (2.5YR5/6) küçük 50
taşçık, az
mika

Benzerleri:

II. Keskin Omurgalılar

Omurgası ağız kenarının hemen altında değil de, gövde üzerinde bulunan ve
omurga kısmı keskin bir hatla belirtilen çanaklardır. Bunların kendi içinde çeşitli
alt grupları vardır:

1) Đçe Dönük Ağız Kenarlı (Tip 6)

Bu tipteki çanakların omuz kısımları keskindir, ağızları içe dönüktür ve ağız


kenarlarında herhangi bir kalınlaştırma yapılmadan düz olarak bitirilmiştir.

358
Levha No: VIIa-f, VIIIa-b

Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No


No Rengi Rengi
VIIa Muş- 2b Kahve Hamur Kum, orta iyi 30
Bitlis/ (7.5YR6/4) renginde küçük
Dumlusu taşçık, az
-Harabe mika
VIIb DkM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi BLE-
kahve renginde küçük 669
(5YR6/6) taşçık,
kireç
VIIc DkM 2a Kahve Hamur Kum, iyi iyi APH-
(7.5YR6/4) renginde küçük 927
taşçık
VIId Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, hafif orta 3
Kasımtığ (10YR5/1) renginde küçük
ı taşçık
VIIe Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, hafif orta 2
Karaburu (5YR5/2) renginde küçük
n taşçık
VIIf AyK 2b Kahve Hamur Kum, yok iyi 1680
(7.5YR6/4) renginde küçük
taşçık,
mika
VIIIa NT 2a Kahve Hamur Kum, hafif iyi 5144
(7.5YR6/4) renginde küçük
taşçık
VIIIb IU 2b Kahve Hamur Kum, yok orta ABG-
(7.5YR5/4) renginde küçük 130
taşçık

Benzerleri:

359
Pulur (Güneri 2002b: Pl. 31)

Dilkaya (Çilingiroğlu 1993: Res. 16)

Ayanis (Kozbe-Çevik-Sağlamtimur 2001: Pl. IX/18)

Yoncatepe (Belli-Konyar 2003: Çiz. 52/6)

Norşuntepe (Hauptmann 1971b: Abb. 16/10)

Norşuntepe (Batl 1994: Abb. 8/3)

Elazığ-Dilektepe (Sevin 1988b: Res. 3/5)

Elazığ-Dilektepe (Sevin 1989a: Res. 3/5)

Elazığ-Pınartepe (Sevin 1988a: Res. 46/1, 46/3)

Ziyaret Tepe (Parker 2001: Fig. 5.6/J, 5.19/G)

Ziyaret Tepe (Parker 2003: Fig. 6/J)

Elazığ-genel (Sevin 1989a: Res. 5/3)

Đran: Zendan-i Süleyman (Thomalsky 2006: Abb. 12/7)

Trankafkasya: Talin Mezarları (Avetisyan-Bobokhyan 2008: Fig. 44/1,3)

2) Đçe Dönük Ağızlı, Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı (Tip 7)

Bu tipteki çanakların ağız kenarı içe dönüktür ve ağzın iç kısmında kalınlaştırma


söz konudur. Bu tipteki kapların da omuz kısımları keskin yapılmıştır.

360
Levha No: VIIIc-e

Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No


No Rengi Rengi
VIIIc DkM 2a Kahve Hamur Kum, orta iyi ATD-
(7.5YR6/4) renginde küçük 240
taşçık
VIIId KgH 3a Pembemsi Kırmızı Kum, orta iyi 106-
kahve (10R4/6) küçük 1853
(10R6/6) taşçık,
kireç
VIIIe VkH 2b Kahve Hamur Kum, yok iyi Burne
renginde küçük y
taşçık notları

Benzerleri:

Elazığ-Pınartepe (Sevin 1988a: Res. 46/5)

Elazığ-Dilektepe (Sevin 1988b: Res. 3/2)

Elazığ-Dilektepe (Sevin 1989a: Res 3/2)

3) Basit Ağız Kenarlı (Tip 8)

Keskin Omurgalı Çanaklar grubunun bu tipine giren örneklerinde ağız dik açılı
durmaktadır ve ağız kenarında herhangi bir kalınlaştırma yapılmadan düz olarak
bırakılmıştır. Dik ağızlı bu kapların omuz kısımları keskindir.

361
Levha No: IXa-e, Xa-d

Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No


No Rengi Rengi
IXa Iğdır- 4a Kahvemsi Hamur Kum, hafif orta 8
Mağara Gri renginde küçük
Tepe (2.5YR5/2) taşçık
IXb Elazığ- 3b Kiremit Hamur Kum, yok orta 2
Yazıkona (2.5YR5/6) renginde küçük
k taşçık,
saman,
kireç
IXc NT 2a Kahve Hamur Kum, hafif iyi 5143
(7.5YR6/4) renginde küçük
taşçık
IXd NT 2a Kahve Hamur Kum, hafif iyi 9199
(7.5YR6/4) renginde küçük
taşçık
IXe NT 3b Pembemsi Kırmızı Kum, orta iyi 1286
kahve (10R4/6) küçük
(10R6/6) taşçık
Xa NT 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi 6453
kahve renginde küçük
(10R6/6) taşçık
Xb NT 2b Kahve Hamur Kum, yok iyi 10359
(7.5YR6/4) renginde küçük
taşçık
Xc NT 3a Pembemsi Kırmızı Kum, hafif iyi 5735

362
kahve (10R4/6) küçük
(10R6/6) taşçık,
kireç
Xd Zivistan 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi Burne
kahve renginde küçük y
taşçık notları

Benzerleri:

Erzurum-Toprakkale (Başgelen-Özfırat 1996: Lev. VII/8)

Dilkaya (Çilingiroğlu 1993: Res. 16)

Ayanis (Kozbe-Çevik-Sağlamtimur 2001: Pl. IX/5)

Yoncatepe Mezarlık (Belli-Konyar 2003: Çiz. 52/3)

Yoncatepe Mezarlık (Köroğlu 2003: Fig. 4/12)

Norşuntepe (Hauptmann 1971b: Abb. 16/11)

Norşuntepe (Hauptmann 1976: Lev. 54/3, 54/6, 54/11)

Norşuntepe (Bartl 2001: Fig. 2/5-6)

Elazığ-Dilektepe (Sevin 1988b: Res. 3/3)

Elazığ-Dilektepe (Sevin 1989a: Res. 3/3)

Elazığ-Pınartepe (Sevin 1988a: Res. 46/2, 46/4)

Elazığ-Yıldıztepe (Sevin 1989a: Res. 29/20)

Elazığ-Haroğlu (Sevin 1988a: Res. 44/1-4, Res. 44/8-9)

Genefik Kalesi (Sevin 1989a: Res. 5/8)

Elazığ-genel (Sevin 1988b: Res. 4/2,5, 6/7)

363
Elazığ-genel (Sevin 1988a: Res. 5/5, 5/9, 5/13)

Elazığ-genel (Sevin 1989a: Res. 4/27)

Muş- Üçdere/Oğonk (Rothman 2004: Fig. 5/8.06)

Kenan Tepe (Parker vd. 2004: Şek. 14/S-T)

Diyarbakır-Eliaçık/Köpekli (Köroğlu 2002: Res. 9/2)

Diyarbakır-Eliaçık/Köpekli (Köroğlu 2003: Fig. 3/2)

Đran: Zendan-i Süleyman (Thomalsky 2006: Abb. 12/8)

Đran: Agrap Tepe (Muscarella 1973: Fig. 15/10,11)

Transkafkasya: Kolanı Mezarlığı (Bahşaliyev 1998: Res. 3/9-10)

Transkafkasya: Horom (Badaljan-Kohl-Stronach-Tonikjan 1994: Fig. 13/1)

4) Dik Ağızlı, Dışa Dönük Ağız Kenarlı (Tip 9)

Bu tipteki çanaklar dik ağızlı ve keskin omuzludur. Ancak ağız kenarlarında dışa
doğru bir kıvrılma söz konusudur.

Levha No: Xe-f, XIa-f, XIIa-e

Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No

364
No Rengi Rengi

Xe NT 3b Açık kahve Kırmızı Kum, yok iyi 5140


(7.5YR6/4) (10R4/6) küçük
taşçık
Xf NT 3b Açık kahve Kırmızı Kum, yok iyi 1380
(7.5YR6/4) (10R4/6) küçük
taşçık
XIa DkM 3a Kiremit Hamur Kum, hafif iyi BJN-
(2.5YR5/6) renginde küçük 477
taşçık
XIb KgM 3a Pembemsi Kırmızı Kum, orta iyi K8-
kahve (10R4/6) küçük 109
(2.5YR6/4) taşçık,mika
saman,kireç
XIc NT 3b Kiremit Hamur Kum, yok iyi 5130
(10R5/6) renginde küçük
taşçık
XId NT 3a Pembemsi Kırmızı Kum, hafif iyi 5132
Kahve (10R4/6) küçük
(2.5YR6/4) taşçık
XIe NT 2b Kahve Hamur Kum, yok orta 9963
(5YR6/6) renginde küçük
taşçık
XIf NT 3a Pembemsi Kırmızı Kum, hafif iyi 1475
Kahve (10R4/6) küçük
(2.5YR6/4) taşçık
XIIa Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif iyi 178
Kasımtığ (7.5YRN/4) renginde taşçık
ı
XIIb Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif orta 173
Kasımtığ (7.5YRN/4) renginde taşçık
ı
XIIc EM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi EM6-
Kahve renginde taşçık 39

365
(5YR5/6)

XIId Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif iyi 4


Gre (7.5YRN/4) renginde taşçık
Herşe
XIIe KH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 1658
Kahve renginde taşçık, kireç
(5YR5/6)

Benzerleri:

Doğu Beyazıt-Şorik Nekropolü (Belli-Konyar 2003: Çiz. 13/1-3)

Dilkaya (Çilingiroğlu 1993: Res. 16)

Norşuntepe (Hauptmann 1971b: Abb. 19/8)

Norşuntepe (Hauptmann 1976: Lev. 54/4)

Norşuntepe (Bartl 1994: Abb. 11/1)

Norşuntepe (Bartl 2001: Fig. 2/8, 4/10)

Habibuşağı Kalesi (Sevin 1988a: Res. 45/1)

5) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı (Tip 10)

Keskin Omurgalı Çanaklar’ın bu grubuna giren örneklerde ağız kenarında dışa


doğru bir kalınlaştırma söz konusudur. Bu gruba giren kapların omuz kısımları
kimi zaman çok keskin, kimi zaman da daha yuvarlatılmış yapılmıştır. Bu tipteki
kapların kulplu örnekleri de söz konusudur.

366
Levha No: XIIIa-e

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
XIIIa Elazığ- 3a Kiremit Hamur Kum, orta iyi 3
Dilektepe (10R5/6) renginde küçük
taşçık,
saman
XIIIb Elazığ- 3a Kiremit Hamur Kum, orta iyi 6
Dilektepe (10R5/6) renginde küçük
taşçık,
saman
XIIIc HkM 2b Kahve Hamur Kum, yok orta M2-78
(2.5YR5/6) renginde küçük
taşçık
XIIId Elazığ- 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 19
Dilektepe (5YR6/6) renginde taşçık,saman
, kireç
XIIIe IU 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif iyi AIC
(7.5YRN/3) renginde taşçık 1081/8
9

Benzerleri:

Norşuntepe (Bartl 1994: Abb. 8/4)

Elazığ-genel (Sevin 1989a: Res. 5/2)

6) “S” Profilli (Tip 11)

Bu tipteki kapların ağız profili dışa dönüktür ve “S” profilini vermektedir. Bu


gruba giren kapların omuz kısımları keskin yapılmıştır.

367
Levha No: XIVa-g

Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No


No Rengi Rengi
XIIIb KgM 3a Pembemsi Kırmızı Kum, hafif iyi K8-
kahve (2.5YR4/8) küçük 117
(2.5YR6/6) taşçık
XIIIc Elazığ- 3b Kiremit Hamur Kum, yok orta 8
Dilektepe (2.5YR5/6) renginde küçük
taşçık,kireç
, saman
XIIId Elazığ- 2b Kahve Hamur Kum, yok iyi 5
Tadım (7.5YR6/4) renginde küçük
taşçık,kireç
XIIIa KgH 3a Açık kahve Kırmızı Kum, hafif iyi 108-
(5YR6/6) (10R4/6) küçük 1816
taşçık,kireç
XIIIe DkH 3b Kiremit Hamur Kum, yok iyi BGM-
(2.5YR5/6) renginde küçük 713
taşçık,mika
XIIIf Elazığ- 2b Kahve Kiremit Kum, küçük yok orta 4
Çuhadar (7.5YR6/4) (2.5YR5/6) taşçık,saman
, kireç
XIIIg Hinsor 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 48
(7.5YR6/4) renginde taşçık,saman

Benzerleri:

Norşuntepe (Hauptmann 1971b: Abb. 19/3)

368
Norşuntepe (Bartl 1994: Abb. 6/4)

Elazığ-Dilektepe (Sevin 1988b: Res. 3/4, 3/8)

Elazığ-Dilektepe (Sevin 1989a: Res. 3/4,6)

Elazığ-genel (Sevin 1988b: Res. 5/1,6)

Elazığ-genel (Sevin 1989a: Res. 4/15,30)

Diyarbakır-Karaçalı/Tilalo (Köroğlu 2003: Fig. 3/6)

Y. Dicle-Kazancı (Köroğlu 2002: Res. 9/5)

Transkafkasya: Tsakahovit Kalesi (Avetisyan- Badalyan- Smith 2000: Fig. 16/g)

7) Çan Biçimli (Tip 12)

Bu gruba giren kaplar keskin omuzludur ve ağızları dışa dönüktür. Çan biçimini
andırmaktadır. Bu grup kaplar üzerinde kimi zaman memecikler bulunmaktadır.

Levha No: XIIIf

Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No


No Rengi Rengi
XIIe NT 4a Gri Hamur Kum, hafif orta 1386
(5YR5/2) renginde küçük
taşçık

369
Benzerleri:

Norşuntepe (Hauptmann 1971b: Abb. 19/7)

Norşuntepe (Bartl 2001: Fig. 2/7)

Tille Höyük (Blaylock 1999: 3/13, 3/17)

Đran: Zendan-i Süleyman Period II (Thomalsky 2006: Abb. 13/1-3)

Trankafkasya: Talin Mezarları (Avetisyan-Bobokhyan 2008: Fig. 44/8)

III. Yuvarlak Omurgalılar

Omurgalı Çanaklar’ın bir diğer grubunu oluşturan Yuvarlak Omurgalı Çanaklar,


omurga kısmı yuvarlatılmış olan örnekleri içermektedir. Bu grup kaplar üzerinde
de kimi zaman dikine ve enine ip delikli tutamak veya kulplar yer almaktadır.
Bunlar kendi içinde çeşitli alt gruplara ayrılırlar.

1) Đçe Dönük Ağız Kenarlı (Tip 13)

Bu tipteki çanakların ağızları içe dönüktür ve ağız kenarlarında herhangi bir


kalınlaştırma yapılmadan düz bırakılmıştır. Omuz kısımlarında herhangi bir
keskinlik söz konusu değildir ve tamamen yuvarlatılarak bir omurga
oluşturulmuştur.

Levha No: XVa-e

370
Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No


No Rengi Rengi
XVa EM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi EM8-
kahve renginde küçük 206
(5YR6/4) taşçık,mika
XVb Muş- 3b Kiremit Hamur Kum, yok iyi 41
Bitlis/ (2.5YR5/6) renginde küçük
Ersonk taşçık
XVc KgM 1a Pembemsi Hamur Kum, hafif iyi K6-
kahve renginde küçük 137
(2.5YR6/6) taşçık
XVd Bitlis- 3a Pembemsi Kırmızı Kum, hafif iyi 17
Haydar kahve (10R4/6) küçük
Kalesi (2.5YR6/6) taşçık
XVe AyD 2a Açık kahve Hamur Kum, hafif iyi FLO-
(7.5YR/6/4 renginde küçük 4655
) taşçık

Benzerleri:

Van Kalesi Höyük (Sevin 1994: Fig. 21.5/3)

Van Kalesi Höyük (Tarhan-Sevin 1994: Res. 18/2)

Van Kalesi Höyük (Köroğlu 2003: Fig 4/2)

Ernis (Sevin 1996a: Res. 3/1, 3/2)

Ayanis (Kozbe-Çevik-Sağlamtimur 2001: Pl. IX/21,23,29)

Van-Aliler Kalesi (Sevin 2004b: Res. 19/9)

Van-Meydan Tepe Kalesi (Belli-Konyar 2003: Çiz. 27/2, 27/4)

Van-Uncular Nekropolü (Belli-Konyar 2003: Çiz. 22/1)

371
Van-Siyahtaş Kalesi (Özfırat 2007: Fig. 9/4)

Ağrı-genel (Marro-Özfırat 2003: Pl. XI/1)

Norşuntepe (Hauptmann 1971b: Abb. 18/11)

Norşuntepe (Hauptmann 1976: Lev. 54/7)

Norşuntepe (Müller 2005: Fig. 2/4)

Đmikuşağı (Sevin 1988b: Res. 2/6-7)

Đmikuşağı (Sevin 1995: Res. 13/3)

Elazığ-genel (Sevin 1988b: Res. 4/6, 5/8)

Elazığ-genel (Sevin 1989a: Res. 5/4, 5/6)

Kenan Tepe (Parker vd. 2004: Şek. 14/U)

2) Basit Ağız Kenarlı (Tip 14)

Bu gruba giren çanakların ağzı dik durmaktadır ve ağız kenarında herhangi bir
kalınlaştırma yapılmadan düz bırakılmıştır. Dik azğılı bu kapların yuvarlatılmış
omurgaları bulunmaktadır.

Levha No: XVIa-d

Katalog:

372
Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No
No Rengi Rengi
XVa YtM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi M2-30
kahve renginde küçük
(2.5YR5/6) taşçık
XVb Iğdır- 1a Pembemsi Hamur Kum, hafif orta 2
Karaburu kahve renginde küçük
n (2.5YR5/6) taşçık
XVc NT 3a Kiremit Hamur Kum, hafif iyi 1685
(2.5YR5/6) renginde küçük
taşçık
XVd EM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi EM4-
kahve renginde küçük 134
(2.5YR5/6) taşçık

Benzerleri:

Güzelova (Güneri 2002b: Pl. 33)

Erzurum-Toprakkale (Başgelen-Özfırat 1996: Lev. VII/5)

Dilkaya (Çilingiroğlu 1993: Res. 16/1-2)

Özalp-Dağdeviren (Sevin 1996a: Res. 2/2)

Muş-Tepeköy/Muş Höyük (Rothman 2004: Fig. 9/39.i)

Norşuntepe (Hauptmann 1971b: Abb. 16/8,17/2,18/3,6)

Norşuntepe (Bartl 1994: Abb. 7/4)

Norşuntepe (Bartl 2001: Fig. 2/4)

Elazığ-Dilek Tepe (Sevin 1989a: Res. 3/8)

Kenan Tepe (Parker vd. 2004: Şek. 14/N)

373
Transkafkasya: Tsakahovit Kalesi (Avetisyan- Badalyan- Smith 2000: Fig. 16/b)

Transkafkasya: Kolanı Mezarlığı (Bahşaliyev 1998: Res. 3/8)

Transkafkasya: Metsamor (Khanzandian-Mkrtchian-Parsamian 1973: Fig. XV/1)

B. Basit Çanaklar

Çanaklar’ın önemli bir grubunu Basit Çanaklar oluşturur. Đncelediğimiz


malzemenin %37 gibi büyük bir kısmı bu kap tipine dahil olmaktadır. Basit
Çanaklar ağız profiline göre çeşitli alt gruplara ayrılmaktadır.

I. Đçe Dönük Ağızlı

Bu gruptaki çanakların ağız kenarı içe dönüktür. Đçe dönük ağızlı olan bu çanaklar
ağız kenarı özelliğine göre çeşitli gruplara ayrılırlar:

1) Đçe Dönük Ağız Kenarlı (Tip 15)

Đçe Dönük Ağızlı Çanaklar’ın bu grubuna giren örneklerinde ağız kenarında


herhangi bir kalınlaştırma yapılmadan ağız kenarı düz bırakılmıştır. Bu grup
kaplarda herhangi bir omuz veya omurga söz konusu değildir.

Levha No: XVIIa-f, XVIIIa-h, XVIXa-g, XXa-f, XXIa-g, XXIIa-h

Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No


No Rengi Rengi
XVIIa KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi K1-

374
kahve renginde küçük 143
(10R6/6) taşçık
XVIIb KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok orta K1-15
kahve renginde küçük
(10R4/8) taşçık
XVIIc Muş- 2b Kahve Hamur Kum, yok orta 30
Graaver (7.5YR/6/4) renginde küçük
taşçık,mika
XVIId EM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi EM5-
kahve renginde küçük 89
(5YR6/4) taşçık
XVIIe Muş- 2b Kahve Hamur Kum, yok orta 126
Graaver (7.5YR/6/4) renginde küçük
taşçık
XVIIf KH 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi 9630
kahve renginde küçük
(5YR6/4) taşçık,
kireç
XVIIa Elazığ- 3a Kırmızı Hamur Kum, orta iyi 4
Gülümte (10R5/6) renginde küçük
pe taşçık
XVIII Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, hafif orta 2
b GreHerşe (10YR4/1) renginde küçük
taşçık
XVIII Erzurum 3a Pembemsi Kırmızı Kum, hafif iyi 18
c Hınıs- kahve (10R5/6) küçük
Şehabetti (2.5YR6/6) taşçık
n
XVIII BH 4b Gri Hamur Kum, yok orta 5
d (10YR4/1) renginde küçük
taşçık
XVIII IU 1b Pembemsi Devetüyü Kum, yok iyi AVZ
e kahve (5YR7/4) küçük 84-9
(5YR6/4) taşçık,kireç
, saman

375
XVIII Muş- 2b Kahve Hamur Kum, yok orta Burne
f Kale 2 renginde küçük y
taşçık notları
XVIII Aşağı 1b Pembemsi Hamur Kum, yok orta Burne
g Anzaf kahve renginde küçük y
taşçık notları
XVIII AyD 1b Pembemsi Devetüyü Kum, yok iyi FLP-
h kahve (5YR7/4) küçük 4696
(5YR6/4) taşçık,kireç
, saman
XIXa GcH 2b Kahve Hamur Kum, yok orta 88
(7.5YR/6/4) renginde küçük
taşçık,kireç
, mika
XIXb GcH 2b Kahve Hamur Kum, yok orta 110
(7.5YR/6/4) renginde küçük
taşçık,mika
XIXc GcH 5 Kahve Hamur Kum, yok orta 104
(7.5YR/6/4) renginde küçük
taşçık,kireç
, saman
XIXd GcH 5 Kahve Hamur Kum, yok orta 26
(7.5YR/6/4) renginde küçük
taşçık,kireç
, saman
XIXe GcH 5 Kahve Hamur Kum, yok orta 13
(7.5YR/6/4) renginde küçük
taşçık,kireç
, saman
XIXf DkH 1a Pembemsi Hamur Kum, hafif iyi ALY-
kahve renginde küçük 629
(5YR6/4) taşçık
XIXg KH 5 Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi 10786
(7.5YR6/4) renginde taşçık,saman

376
XXa DkH 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi CBR-
kahve renginde küçük 154
(10R6/6) taşçık
XXb DkH 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi ACN-
kahve renginde küçük 144
(10R6/6) taşçık,kireç
XXc NT 3b Kiremit Hamur Kum, yok orta 1380
(2.5YR5/6) renginde küçük
taşçık
XXd DkH 1a Pembemsi Hamur Kum, hafif iyi ABK-
kahve renginde küçük 69
(10R6/6) taşçık,kireç
XXe DkM 3b Kiremit Hamur Kum, yok iyi BRJ-
(2.5YR5/6) renginde küçük 321
taşçık
XXf DkM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi BVN-
kahve renginde küçük 357
(10R6/6) taşçık
XXIa AyK 1b Pembemsi Devetüyü Kum, yok iyi KIE-
kahve (5YR7/4) küçük 9622
(10R6/6) taşçık
XXIb AyK 1a Pembemsi Hamur Kum, hafif iyi HNJ-
kahve renginde küçük 6220
(10R6/6) taşçık
XXIc AyK 4b Gri Hamur Kum, yok orta EKH-
(10YRN/3) renginde küçük 3721
taşçık
XXId AyK 1a Devetüyü Hamur Kum, orta iyi CMA-
(5YR7/4) renginde küçük 2430
taşçık
XXIe IU 4b Gri Hamur Kum, yok iyi AVI-
(10YRN/3) renginde küçük 84
taşçık
XXIf AyK 1a Pembemsi Hamur Kum, hafif iyi KDY-
kahve renginde küçük 9501

377
(10R6/6) taşçık,kireç

XXIg KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok orta K6-


kahve renginde küçük 103
(10R6/6) taşçık,mika
, saman
XXIIa NT 3a Pembemsi Kırmızı Kum, küçük hafif iyi 9045
kahve (10R5/6) taşçık,saman
(2.5YR6/6)
XXIIb DkM 2a Kahve Hamur Kum, hafif iyi CAV-
(7.5YR6/4) renginde küçük 108
taşçık
XXIIc DkM 3b Kiremit Hamur Kum, yok iyi AON-
(2.5YR5/6) renginde küçük 857
taşçık
XXIId AyD 1a Pembemsi Hamur Kum, hafif iyi EOT-
kahve renginde küçük 3910
(10R6/6) taşçık (PB)
XXIIe DkM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi ALP-
kahve renginde küçük 301
(10R6/6) taşçık
XXIIf DkM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi BSJ-
kahve renginde küçük 394
(10R6/6) taşçık
XXIIg DkM 1a Devetüyü Hamur Kum, hafif iyi ALY-
(5YR7/4) renginde küçük 315
taşçık,kireç
XXIIh AyK 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi EZU-
kahve renginde küçük 4313
(10R6/6) taşçık,kireç

Benzerleri:

Erzincan-Şirinkale (Güneri 2002a: Fig. 22/4)

Erzincan-Şirinkale (Güneri 2002b: Pl. 22/4)

378
Van-Aliler Kalesi (Sevin 2004b: Res. 19/1)

Van Kalesi Höyük (Tarhan-Sevin 1994: Res. 18/1, 18/3-5)

Van Kalesi Höyük (Sevin 1994: Fig. 21.5/1, 21.5/7-9)

Van Kalesi Höyük (Köroğlu 2003: Fig. 4/1)

Ernis-Evditepe (Sevin 1996a: Res. 2/1, 2/3)

Ernis-Evditepe (Belli-Konyar 2003: Çiz. 40/1-2)

Karagündüz (Köroğlu-Konyar 2008: Fig. 3/K1-1, K1-3)

Dilkaya (Çilingiroğlu 1993: Res. 17/1-3)

Ayanis (Kozbe-Çevik-Sağlamtimur 2001: Pl. IX/2-4,6-8,12,16,17,20,24)

Ayanis (Köroğlu 2003: Fig. 4/4-6)

Van-Siyahtaş Kalesi (Özfırat 2007: Fig. 9/5)

Muş-Mollakent (Rothmann 2004: Fig. 9/36.26)

Muş-Köprüyolu/Karaağıl (Rothmann 2004: Fig. 2/1.4)

Norşuntepe (Bartl 1994: Abb. 7/1)

Norşuntepe (Bartl 2001: Fig. 2/1)

Đmikuşağı (Sevin 1995: Res. 13/1-2)

Đmikuşağı (Sevin 1996b: Res. 6/c)

Đmikuşağı (Köroğlu 2003: Fig. 2/5-6)

Elazığ-genel (Sevin 1989a: Res. 4/24)

379
Lidar Höyük (Müller 1999b: Abb. 5/BB03)

Hakemi Use (Tekin 2004a: Şek. 8/7, 8/9, 8/12)

Hakemi Use (Tekin 2006: Res. 5/1-2)

Ziyaret Tepe (Parker 2001: Fig. 5.6/H, 5.19/H)

Ziyaret Tepe (Parker 2003: Fig. 6/H)

Giri Cano (Schachner 2002: Şek. 4/1-2)

Giri Cano (Schachner 2003: Fig. 6/a)

Giri Cano (Roaf-Schachner 2005: Fig. 3/1-2)

Kavuşan Höyük (Kozbe 2006: Res. 18/2)

Kavuşan Höyük (Kozbe 2008: Fig. 11/1-4,6)

Y. Dicle-Gre Dimse (Karg 2001: Şek. 9)

Y. Dicle-Gre Dimse (Parker 2003: Fig. 6/A)

Y. Dicle-Gre Migre yakını (Parker 2001: Fig. 5.21/G)

Bismil-Talavaştepe (Parker vd. 2001a: Fig. 15/G)

Batman- Çola Avika (Rosenberg-Toğul 1991: Fig. 10/12)

Batman- Çola Avika (Rosenberg 1992: Fig. 10/12)

Y. Dicle-Batman genel (Parker 2001: Fig. 5.6/A,C,E,G)

Y. Dicle-Sivrice (Köroğlu 2003: Fig. 3/9)

Y. Dicle-Yukarı Bağpınar (Köroğlu 2003: 3/7)

380
Diyarbakır-Eliaçık/Köpekli (Köroğlu 2002: Res. 9/4)

Đran: Zendan-i Süleyman (Thomalsky 2006: Abb. 12/1-2)

Transkafkasya: Horom (Badaljan-Kohl-Stronach-Tonikjan 1994: Fig. 17/3)

2) Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı (Tip 16)

Đçe Dönük Ağızlı Çanaklar’ın bir grubunu ağız kenarı içe doğru kalınlaştırılmış
olan çanaklar oluşturmaktadır.

Levha No: XXIIIa-e, XXIVa-e, XXVa-b

Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No


No Rengi Rengi
XXIII AyK 1a Devetüyü Hamur Kum, hafif iyi BBS-
a (5YR7/4) renginde küçük 978
taşçık
XXIII AyK 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi KHL-
b kahve renginde küçük 9580
(10R6/6) taşçık
XXIII AyK 7 Pembemsi Krem Kum, hafif iyi CHH-
c kahve (5YR7/4) küçük 2282
(10R6/6) taşçık
XXIII DkH 1a Pembemsi Hamur Kum, hafif iyi ADE-
d kahve renginde küçük 210
(10R6/6) taşçık

381
XXIII Dk 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi AZF-
e kahve renginde küçük 644
(10R6/6) taşçık
XXIV BH 2a Kahve Hamur Kum, hafif iyi 3
a (7.5YR6/4) renginde küçük
taşçık
XXIV BH 2a Kahve Hamur Kum, hafif iyi 4
b (7.5YR6/4) renginde küçük
taşçık
XXIV KgH 3b Açık Kahve Kırmızı Kum, yok iyi 108-
c (5YR6/6) (10R4/6) küçük 1185
taşçık
XXIV KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, yok iyi K8-
d kahve renginde küçük 263
(2.5YR5/6) taşçık
XXIV KgM 3b Açık Kahve Kırmızı Kum, yok iyi K1-
e (5YR6/6) (10R4/6) küçük 121
taşçık,mika
XXVa Ağrı- 2a Kahve Hamur Kum, hafif orta 3
Iğdır/ (5YR5/4) renginde küçük
Şoruk taşçık
XXVb KgH 2b Kahve Hamur Kum, yok orta 108-
(5YR6/6) renginde küçük 2079
taşçık

Benzerleri:

Ağrı-genel (Marro-Özfırat 2003: Pl. XI/3)

Doğubeyazıt-Şorik Nekropolü (Belli-Konyar 2003: Çiz. 13/5)

Van-Aliler Kalesi (Sevin 2004b: Res. 19/2)

Đran: Zendan-i Süleyman (Thomalsky 2006: Abb. 12/5)

382
Transkafkasya: Tsovinar 1 Kalesi (Biscione- Hmayakyan- Parmegiani- Sayadian
2002: Pl. 15/8)

3) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı (Tip 17)

Basit Çanaklar’ın Đçe Dönük Ağızlı grubunda kap tiplerinden biri de ağız kenarı
dışa kalınlaştırılmış olan örneklerdir. Bu tipteki kaplarda omuz veya omurga söz
konusu değildir.

Levha No: XXVc

Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No


No Rengi Rengi
XXVc AyK 1a Kahve Kırmızı Kum, hafif iyi HIY-
(5YR5/4) (10R4/6) küçük 6088
taşçık

Benzerleri:

Van Kalesi Höyük (Sevin 1994: Fig. 21.5/5)

Van-Aliler Kalesi (Sevin 2004b: Res. 19/2)

Ayanis (Kozbe-Çevik-Sağlamtimur 2001: Pl. IX/25-26)

Hakemi Use (Tekin 2006: Res. 4/3-4)

Y. Dicle-Koyuntepe (Parker 2003: Fig. 6/C)

383
II. Dışa Dönük Ağızlı

Basit Çanaklar’ın bir diğer grubunu ağız profili dışa dönük olan çanaklar
oluşturmaktadır. Bunlar da kendi içinde ağzı kenarına göre çeşitli alt gruplara
ayrılırlar.

1) Dışa Dönük Ağız Kenarlı (Tip 18)

Bu gruptaki Dışa Dönük Ağız profilli çanakların ağızlarında herhangi bir


kalınlaştırma söz konusu değildir ve ağız kenarları düz bitirilmiştir.

Levha No: XXVd-e, XXVIa-i

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
XXVc GcH 6 Pembemsi Devetüyü Kum, küçük yok iyi 53
kahve (5YR7/4) taşçık,saman
(10R6/6)
XXVd ÜT 2b Kahve Hamur Kum, yok orta ACR-
(5YR6/6) renginde küçük 06/711
taşçık,mika
, saman
XXVI KH 1b Pembemsi Hamur Kum, yok orta 971
a kahve renginde küçük
(10R6/6) taşçık,
kireç

384
XXVI KH 5 Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 1431
b (5YR6/6) renginde taşçık,saman
XXVI Elazığ- 2b Kahve Hamur Kum, yok orta 5
c Çuhadar (7.5YR6/4) renginde küçük
taşçık,kireç
, saman
XXVI NT 4a Gri Hamur Kum, hafif orta 8584
d (10YRN/3) renginde küçük
taşçık
XXVI GcH 6 Pembemsi Devetüyü Kum, küçük yok iyi 29
e kahve (5YR7/4) taşçık,saman
(10R6/6) ,kireç
XXVI GcH 6 Pembemsi Devetüyü Kum, küçük yok iyi 54
f kahve (5YR7/4) taşçık,saman
(10R6/6)
XXVI GcH 6 Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 52
g kahve renginde taşçık,saman
(10R6/6) ,kireç
XXVI AyD 1b Pembemsi Devetüyü Kum, küçük yok iyi FDZ-
h kahve (5YR7/4) taşçık 4427
(10R6/6)
XXVI AyD 4b Gri Hamur Kum, yok orta ECE-
i (10YRN/3) renginde küçük 3516
taşçık

Benzerleri:

Erzincan-Büyükardıç Tepesi (Şenyurt 2006: Res. 39/1)

Iğdır-Aşıkhüseyin Kalesi (Belli-Konyar 2003: Çiz. 5)

Ağrı-genel (Marro-Özfırat 2003: Pl. XI/5)

Van-Siyahtaş Kalesi (Özfırat 2007: Fig. 10/1)

Ayanis (Kozbe-Çevik-Sağlamtimur 2001: Pl. IX/28)

385
Norşuntepe (Hauptmann 1976: Lev. 54/2)

Norşuntepe (Bartl 1994: Abb. 9/4-5)

Norşuntepe (Müller 2005: Fig. 2/6-7)

Đmikuşağı (Sevin 1988b: Res. 2/9)

Köşkerbaba (Bilgi 1991: Fig. 02.8/2)

Elazığ-Bingöl genel (Sevin 1988a: Res. 27/8)

Elazığ-genel (Sevin 1988b: Res. 5/4)

Elazığ-genel (Sevin 1989a: Res. 4/13)

Kavuşan Höyük (Kozbe 2008: Fig. 10/2,4, 11/7)

Kenan Tepe (Parker vd. 2004: Şek. 14/J, L, N)

Bismil-Talavaştepe (Parker vd. 2001b: Fig. 13/E)

Đran: Dinkha Tepe (Muscarella 1974: Fig. 27- 236)

III. Dik Ağızlı

Basit Çanaklar’ın bir diğer grubunu ağız profili dik olan Basit Ağızlı Çanaklar
oluşturmaktadır. Bu tipteki çanaklar ağız kenarına göre kendi içinde çeşitli alt
gruplara ayrılırlar.

1) Basit Ağız Kenarlı (Tip 19)

Basit Ağızlı Çanak grubundaki bu grup çanakların ağız kenarlarında herhangi bir
kalınlaştırma yapılmadan düz bırakılmışlardır. Ağızları dik olan bu gurp kaplarda
herhangi bir omuz veya omurga söz konusu değildir.

386
Levha No: XXVIIa-g, XXVIIIa-e, XXIXa-g, XXXa-f, XXXIa-h, XXXIIa-f,
XXXIIIa-f

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
XXVI IU 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi ADO
Ia Kahve renginde taşçık,saman 630
(10R6/6)
XXVI KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi K10-
Ib Kahve renginde taşçık 39
(10R5/6)
XXVI KgM 3b Açık Kahve Kiremit Kum, küçük yok orta K1- 85
Ic (5YR6/6) (10R4/8) taşçık
XXVI KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok orta K6-
Id Kahve renginde taşçık 140
(5YR5/6)
XXVI NT 3b Kiremit Hamur Kum, yok iyi 7703
Ie (2.5YR5/6) renginde küçük
taşçık
XXVI KgH 1b Devetüyü Hamur Kum, küçük yok orta 108-
If (5YR7/4) renginde taşçık 1012
XXVI IU 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta AIC
Ig (5YR6/6) renginde taşçık,saman 81/92
XXVI GcH 7 Pembemsi Krem Kum, küçük yok orta 100
IIa Kahve (5YR7/4) taşçık,saman
(10R6/6)
XXVI GcH 6 Pembemsi Hamur Kum, küçük yok orta 101
IIb Kahve renginde taşçık,saman

387
(10R6/6) , mika

XXVI GcH 6 Açık Kahve Devetüyü Kum, küçük yok iyi 109
IIc (5YR6/6) (5YR7/4) taşçık,saman
, kireç
XXVI GcH 5 Açık Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 99
IId (5YR6/6) renginde taşçık,saman
, mika
XXVI GcH 6 Devetüyü Hamur Kum, küçük yok iyi 50
IIe (5YR7/4) renginde taşçık,saman
XXIX DkH 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta AAB-
a (5YR6/6) renginde taşçık,saman 11
XXIX DkH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi ABE-
b Kahve renginde taşçık 84
(10R6/6)
XXIX DkH 3a Kiremit Hamur Kum, hafif iyi ACO-
c (2.5YR5/6) renginde küçük 293
taşçık,mika
, kireç
XXIX DkM 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi AIR-
d (5YR6/6) renginde taşçık,mika 514
XXIX DkH 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif iyi BEU-
e (7.5YRN/3) renginde taşçık, kireç 592
XXIX DkH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi ABS-
f Kahve renginde taşçık 138
(10R6/6)
XXIX DkM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi ALJ-
g Kahve renginde taşçık, kireç 432
(10R6/6)
XXXa BH 6 Pembemsi Hamur Kum, küçük yok orta 6
Kahve renginde taşçık,saman
(10R6/6) , kireç
XXXb BH 6 Pembemsi Hamur Kum, küçük yok orta 7
Kahve renginde taşçık,saman
(10R6/6) , kireç

388
XXXc DkH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi BHU-
Kahve renginde taşçık,mika 543
(10R6/6)
XXXd AyK 1a Devetüyü Hamur Kum, küçük orta iyi DZI-
(5YR7/4) renginde taşçık 3337
XXXe AyK 1a Pembemsi Hamur Kum, küçük hafif iyi DZI-
Kahve renginde taşçık 3337
(10R6/6)
XXXf AyK 1a Pembemsi Hamur Kum, küçük hafif iyi 9194
Kahve renginde taşçık
(10R6/6)
XXXI Elazığ- 3a Kiremit Hamur Kum, hafif iyi 6
a Könk (2.5YR5/6) renginde küçük
taşçık,kireç
XXXI Elazığ- 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 2
b Poyraz (5YR6/6) renginde taşçık
XXXI NT 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 5132
c (5YR6/6) renginde taşçık
XXXI NT 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif iyi 7627
d (7.5YRN/3) renginde taşçık, kireç
XXXI NT 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 9046
e Kahve renginde taşçık
(10R6/6)
XXXI NT 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 1884
f (5YR6/6) renginde taşçık
XXXI Elazığ- 3b Açık Kahve Kiremit Kum, küçük yok orta 6
g Çuhadar (5YR6/6) (10R5/6) taşçık
XXXI Elazığ- 2a Açık Kahve Hamur Kum, küçük hafif iyi 47
h Hinsor (5YR6/6) renginde taşçık, kireç
XXXI Muş- 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 9
Ia Bitlis/ (5YR6/6) renginde taşçık,
Ahlatbur saman
un
XXXI Muş- 4b Gri Hamur Kum, küçük yok orta 136
Ib Graaver (7.5YRN/3) renginde taşçık, kireç

389
XXXI Muş- 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 31
Ic Elmakay (7.5YR6/4) renginde taşçık
a
XXXI Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif orta 9
Id Mağara (7.5YRN/3) renginde taşçık
Tepe
XXXI Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif orta 228
Ie Mağara (7.5YRN/4) renginde taşçık,
Tepe
XXXI NT 1a Devetüyü Hamur Kum, küçük orta iyi 5206
If (5YR7/4) renginde taşçık
XXXI EM 2a Kahve Hamur Kum, küçük orta iyi EM8-
IIa (7.5YR6/6) renginde taşçık 221
XXXI EM 3b Kiremit Hamur Kum, yok iyi 223
IIb (2.5YR5/6) renginde küçük
taşçık,
mika
XXXI Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif orta 299
IIc GreHerşe (7.5YRN/4) renginde taşçık
XXXI Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif orta 135
IId Kasımtığ (7.5YRN/4) renginde taşçık
ı
XXXI YtM 3b Kiremit Hamur Kum, küçük yok iyi M3-66
IIe (5YR5/4) renginde taşçık
XXXI Iğdır- 2a Kahve Hamur Kum, küçük hafif iyi 69
IIf Hasan (5YR6/6) renginde taşçık
Bey

Benzerleri:

Iğdır-Aşıkhüseyin Kalesi ve Nekropolü (Belli-Konyar 2003: Çiz. 5)

Ağrı-genel (Marro-Özfırat 2003: Pl. XI/2)

Erzincan-Büyükardıç Tepesi (Şenyurt 2006: Res. 39/5-6)

390
Van Kalesi Höyük (Sevin 1994: Fig. 21.5/6)

Dilkaya (Çilingiroğlu 1993: Res. 14/1)

Van-Aliler Kalesi (Sevin 2004b: Res. 19/3)

Van-Uncular Nekropolü (Belli-Konyar 2003: Çiz. 22/2)

Ayanis (Kozbe-Çevik-Sağlamtimur 2001: Pl. IX/1,13,14,19,22)

Ayanis (Köroğlu 2003: Fig. 4/7)

Van-Meydan Tepe Kalesi (Belli-Konyar 2003: Çiz. 27/3)

Norşuntepe (Hauptmann 1971b: Abb. 19/5-6)

Norşuntepe (Hauptmann 1976: Lev. 54/8)

Norşuntepe (Bartl 1994: Abb. 6/1,3)

Norşuntepe (Bartl 2001: Fig. 2/3)

Norşuntepe (Müller 2003: Fig. 3/4-5)

Norşuntepe (Müller 2005: Fig. 2/5)

Đmikuşağı (Sevin 1988b: Res. 2/8)

Đmikuşağı (Sevin 1995: Res. 13/4)

Đmikuşağı (Sevin 1996b: Res. 6/d)

Habibuşağı Nekropolü (Işık 1980: Çiz. 8,9, Res. 20a-b,22,24)

Habibuşağı Kalesi (Sevin 1988a: Res. 45/2-3)

Habibuşağı Kalesi (Köroğlu 2003: Fig. 2/11-12)

391
Elazığ-Dilek Tepe (Sevin 1989a: Res. 3/7, 3/10)

Bingöl-Samantepe (Sevin 1989a: Res. 13/13, 22/1)

Harput (Sevin 1989a: Res. 42/1)

Elazığ-genel (Sevin 1988b: Res. 5/2, 5/9)

Elazığ-Bingöl genel (Sevin 1989a: Res. 4/11, 4/21, 5/11-12)

Elazığ-Viranşehir Düz Yerleşimi (Kökten 1974: Lev. 26/821308)

Tille Höyük (Blaylock 1999: Fig. 3/6,7)

Kahramanmaraş-genel (Dodd 2003: Fig. 2/A-B)

Kahramanmaraş-genel (Dodd 2005: Fig. 3/C-D)

Ziyaret Tepe (Matney 1998: Fig. 7/3)

Ziyaret Tepe (Parker 2001: Fig. 5.19/I)

Ziyaret Tepe (Parker 2003: Fig. 6/I)

Kenan Tepe (Parker vd. 2004: Şek. 14/K,Q)

Hakemi Use (Tekin 2006: Res. 5/3)

Kavuşan Höyük (Kozbe 2006: Res. 14/3)

Kavuşan Höyük (Kozbe 2008: Fig. 10/5,8, 11/8,9)

Y. Dicle-Talavaştepe (Parker vd. 2001a: Fig. 15/D-E)

Y. Dicle-Talavaştepe (Parker vd. 2001b: Fig. 13/D)

1308
Kökten tarafından Erken Tunç Çağı’na tarihlendirilmiş olan parça Erken Demir Çağı’na ait
olmalıdır (Köten 1974: 3).

392
Y. Dicle-Talavaştepe (Parker 2003: Fig. 6/F)

Y. Dicle-Yarımca (Köroğlu 2003: Fig. 3/4)

Y. Dicle-Yukarı Bağpınar (Köroğlu 2003: Fig. 3/8)

Diyarbakır-Eliaçık/Köpekli (Köroğlu 2002: Res. 9/3)

Diyarbakır-Eliaçık/Köpekli (Köroğlu 2003: Res. 3/3)

Y. Dicle-Kazancı (Köroğlu 2003: Fig. 3/10)

Y. Dicle-Batman genel (Parker 2001: Fig. 5.6/F,J)

Harran-Köprülü Höyük (Yardımcı 1994: Çiz. 2)

Đran: Zendan-i Süleyman (Thomalsky 2006: Abb. 12/3-4,11)

Transkafkasya: Metsamor (Khanzandian-Mkrtchian-Parsamian 1973: Fig. XV/2)

2) Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı (Tip 20)

Basit Çanaklar’ın Basit Ağızlı grubunda yer alan örnekler arasında ağız kenarı içe
kalınlaştırılmış çanaklar da söz konusudur.

Levha No: XXXIVa-d, XXXVa-d

Katalog:

Levha Merkez Mal Hamur Astar Katkı Perdah Pişme No

393
No Rengi Rengi

XXXI BH 2a Kahve Hamur Kum, küçük hafif iyi 1


Va (5YR6/6) renginde taşçık
XXXI GcH 5 Açık Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi 61
Vb (5YR6/6) renginde taşçık,saman
, kireç
XXXI DkM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 284
Vc Kahve renginde taşçık
(10R6/6)
XXXI GcH 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi 5
Vd (5YR6/6) renginde taşçık,mika,
kireç
XXX YtM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi M4-23
Va Kahve renginde taşçık
(6YR6/6)
XXX GcH 5 Açık Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi 74
Vb (5YR6/6) renginde taşçık,saman
,
XXX Muş- 2a Kahve Hamur Kum, küçük hafif iyi 133
Vc Yılankale (5YR6/6) renginde taşçık
XXX NT 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif iyi 10019
Vd (7.5YRN/4) renginde taşçık

Benzerleri:

Erzincan-Büyükardıç Tepesi (Şenyurt 2006: Res. 40/5)

Dilkaya (Çilingiroğlu 1993: Res. 15)

Van-Meydantepe Kalesi (Belli-Konyar 2003: Çiz. 27/1)

Ayanis (Kozbe-Çevik-Sağlamtimur 2001: Pl. IX/15)

Iğdır-Aşıkhüseyin Kalesi (Belli-Konyar 2003: Çiz. 5)

Elazığ-Bingöl genel (Sevin 1988b: Res. 6/4)

394
Elazığ-Bingöl genel (Sevin 1989a: Res. 4/22, 5/10)

Ziyaret Tepe (Matney 1998: Fig. 7/2)

Y. Dicle-Talavaştepe (Parker vd. 2001a: Fig. 15/C)

Y. Dicle-Talavaştepe (Parker vd. 2001b: Fig. 13/C)

Y. Dicle-Babahaki (Parker 2003: Fig. 6/E)

Diyarbakır-Eliaçık/Köpekli (Köroğlu 2002: Res. 9/1)

Diyarbakır-Eliaçık/Köpekli (Köroğlu 2003: Fig. 3/1)

Đran: Zendan-i Süleyman (Thomalsky 2006: Abb. 12/6)

3) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı (Tip 21)

Bu gruptaki çanakların ağız profili dik ve ağız kenarı dışa doğru kalınlaştırılmıştır.
Bu tipteki kaplarda omuz veya omurga bulunmamaktadır.

Levha No: XXXVIa-d

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
XXXVI Erzurum 2b Kahve Hamur Kum, hafif iyi 9
a Yapağılı (5YR5/3) renginde küçük

395
taşçık

XXXVI Erzurum 1a Kahve Devetüyü Kum, hafif iyi 21


b Yapağılı (7.5YR5/3) (10YR6/3) küçük
taşçık
XXXVI Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, hafif orta 195
c Kasımtığ (5YR3/1) renginde küçük
ı taşçık
XXXVI HkM 2b Kahve Hamur Kum, yok orta M2-62
d (5YR6/6) renginde küçük
taşçık

Benzerleri:

Erzincan-Büyükardıç (Şenyurt 2006: Res. 40/6)

Elazığ-genel (Sevin 1988b: Res. 5/3,5)

Elazığ-genel (Sevin 1989a: Res. 4/12,14)

Ziyaret Tepe (Matney 1998: Fig. 7/4)

Hakemi Use (Tekin 2006: Res. 5/4)

Kenan Tepe (Parker vd. 2004: Şek. 14/O-P)

Y. Dicle Gre Migro yakını (Parker 2001: Fig. 5.25/E)

Đran: Tazekand Kalesi (Kroll 2005: Fig. 11/1).

4) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı (Tip 22)

Basit Ağızlı Çanakların bu grubuna giren örneklerde çanakların ağız kenarlarının


üzeri kesilmiş gibi düzleştirilmiştir.

396
Levha No: XXXVIIa-d

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
XXXVI DkH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi ALY-
Ia Kahve renginde taşçık 349
(5YR5/6)
XXXVI DkM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi ATJ-
Ib Kahve renginde taşçık 301
(5YR5/6)
XXXVI Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif orta 4
Ic Eski (5YR3/1) renginde taşçık
Değirme
n
XXXVI EM 2a Kahve Hamur Kum, küçük hafif iyi EM8-
Id (5YR6/6) renginde taşçık 200

Benzerleri:

Ayanis (Kozbe-Çevik-Sağlamtimur 2001: Pl. IX/27)

Elazığ-Yıldıztepe (Sevin 1989a: Res. 40/7)

Kenan Tepe (Parker vd. 2004: Şek. 14/M)

397
Harran-Buğday Kuyusu (Yardımcı 2004a: Fig. 97/191309)

Đran: Zendan-i Süleyman (Thomalsky 2006: Abb. 12/16)

2. Kaseler

Çanaklardan sonra bir diğer kap tipini Kaseler oluşturmaktadır. Gerek ağız çapı
gerekse derinlik dikkate alınarak gruplanan kaseler incelediğimiz tüm malzemenin
%13’sini temsil etmektedir. Kaseler de çanaklar gibi kendi içinde Omurgalı
Kaseler ve Basit Kaseler olmak üzere iki ana gruba ayrılır.

A. Omurgalı Kaseler

I. Yüksek Omurgalılar

1) Đçe Dönük Ağız Kenarlı

I. Keskin Omurgalılar

1) Basit Ağız Kenarlı

2) Đçe Dönük, Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı

II. Yuvarlak Omurgalılar

3) Đçe Dönük Ağız Kenarlı


4) “S” Profilli
B. Basit Kaseler

I. Đçe Dönük Ağızlı

1) Đçe Dönük Ağız Kenarlı

II. Dışa Dönük Ağızlı

1) Dışa Dönük Ağız Kenarlı

1309
Yardımcı Roma Dönemi’ne tarihlendirilen parça kanımızca Demir Çağı’na ait olmalıdır.

398
III. Dik Ağızlı

1) Basit Ağız Kenarlı

2) Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı

3) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı

A. Omurgalı Kaseler

Đncelediğimiz malzeme içinde yer alan Omurgalı Kaseler, omurga özelliğine


dayanarak 3 alt gruba ayrılır.

I. Yüksek Omurgalılar

Omurgalı Kaseler’in bir grubunu Çanaklar’da olduğu gibi Yüksek Omurgalı


Kaseler oluşturur. Bu grup kaseler içe dönük profilli, düz ağız kenarlı olan tek
tipten oluşmaktadır.

1) Đçe Dönük Ağız Kenarlı (Tip 23)

Yüksek Omurgalı Kaseler’in bu grubunun ağız profili içe dönüktür ve ağız


kenarında herhangi bir kalınlaştırma yapılmadan düz bırakılmıştır. Bu grup
kaselerin omuz kısmı ağız kenarına daha yakın şekilde yukarıda bulunmaktadır.

Levha No: XXXVIIIa

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
XXXVI KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi K4-14
IIa Kahve renginde taşçık

399
(2.5YR5/6)

Benzerleri:

Karagündüz (Sevin-Kavaklı 1996a: Res. 25/1)

Karagündüz (Sevin-Kavaklı 1996b: Res. 15/1-2)

Karagündüz (Belli-Konyar 2003: Çiz. 46)

Karagündüz (Köroğlu 2003: Fig. 4/8)

Iğdır-Aşıkhüseyin Kalesi (Belli-Konyar 2003: Çiz. 5)

II. Keskin Omurgalılar

Keskin Omurgalı Kase grubuna dahil olan örneklerde omurga kısmında herhangi
bir yuvarlatma söz konusu değildir ve keskin bir hat ile belirtilmiştir. Ağız
profiline göre çeşitli alt gruplara ayrılır:

1) Basit Ağız Kenarlı (Tip 24)

Bu tip kaplarda ağız profili dik durmaktadır ve ağız kenarında herhangi bir
kalınlaştırma yapılmadan düz bırakılmıştır. Keskin bir omza sahiptirler.

Levha No: XXXVIIIb-c

Katalog:

400
Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No
No
XXXVI GcH 6 Kahve Devetüyü Kum, küçük yok iyi 4
IIb (7.5YR5/3) (10YR6/3) taşçık,sama
n, kireç
XXXVI Elazığ- 3a Kiremit Hamur Kum, küçük hafif iyi 5
IIc Dilektepe (5YR5/4) renginde taşçık,sama
n

Benzerleri:

Ağrı-genel (Marro-Özfırat 2003: Pl. XI/1)

Y. Dicle-Yarımca (Köroğlu 2003: Fig. 3/5)

2) Đçe Dönük, Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı (Tip 25)

Bu tip kaplarda ağız profili içe dönüktür ve ağız kenarının iç kısmında


kalınlaştırma söz konusudur. Bu kaplarda da keskin bir omuz söz konusudur.

Levha No: XXXIXa-b

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
XXXIX GcH 6 Pembemsi Devetüyü Kum, küçük yok orta 103
a Kahve (10YR6/3) taşçık,sama

401
(2.5YR5/6) n, kireç

XXXIX KgH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok orta 108-


b Kahve renginde taşçık, kireç 1187
(2.5YR6/6)

Benzerleri:

III. Yuvarlak Omurgalılar

Omurgalı Kaseler’in bir diğer grubunu Yuvarlak Omurgalı kaplar


oluşturmaktadır. Bu tip kapların omurga kısmı çok keskin değildir ve yuvarlak
belirtilmiştir. Bunlar da ağız profiline göre kendi içinde alt gruplara ayrılır.

1) Đçe Dönük Ağız Kenarlı (Tip 26)

Bu tip kaselerde ağız profili içe dönüktür ve ağız kenarında herhangi bir
kalınlaştırma söz konusu değildir. Yuvarlak omurgalı yapılmışlardır.

Levha No: XXXIXc-e, XLa-c

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
XXXIX KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi K3-34
c Kahve renginde taşçık, kireç
(2.5YR6/6)
XXXIX KgH 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 108-
d (5YR6/6) renginde taşçık 1235
XXXIX DkM 2a Kahve Hamur Kum, küçük orta iyi CBM-
e (7.5YR5/3) renginde taşçık,mika 132
XLa HkM 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 80

402
(2.5YR5/6) renginde taşçık

XLb KgM 1a Pembemsi Hamur Kum, küçük hafif iyi K10-


Kahve renginde taşçık 79
(2.5YR6/6)
XLc NT 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 9153
(5YR6/6) renginde taşçık

Benzerleri:

Van-Uncular Nekropolü (Belli-Konyar 2003: Çiz. 22/3)

Van-Siyahtaş (Özfırat 2007: Fig. 9/3)

Bingöl-Zulümtepe (Sevin 1987a: Res. 14/1)

2) “S” Profilli (Tip 27)

Bu gruba giren örneklerde ağız profili dışa dönüktür ve ağız kenarında herhangi
bir kalınlaştırma söz konusu değildir. Bu tip kaplarda da yuvarlatılmış bir omurga
bulunmaktadır.

Levha No: XLd-f

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
XLd KgM 3a Pembemsi Kırmızı Kum, küçük hafif iyi K8-78
Kahve (2.5YR4/8) taşçık, mika
(5YR6/4)
XLe KgM 3b Açık Kahve Kırmızı Kum, küçük yok iyi K9-13

403
(5YR6/6) (2.5YR4/8) taşçık,
mika, kireç
XLf Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif orta 287
GreHerşe (10YR4/1) renginde taşçık

Benzerleri:

Bingöl-Zulümtepe (Sevin 1987a: Res. 14/4)

B. Basit Kaseler

Kase formunun önemli bir grubunu Basit Kaseler oluşturmaktadır. Yukarıda da


belirtildiği gibi ağız çapı 16 cm.’den, derinliği ise 6 cm.’den küçük olan kaplar
Kase sınıfına yerleştirilmiştir. Basit Kaseler de Basit Çanaklar gibi ağız profiline
göre çeşitli alt gruplara ayrılırlar.

I. Đçe Dönük Ağızlı

Basit Kaseler grubuna giren örneklerin bir kısmını ağız kenarı içe dönük kaseler
temsil etmektedir. Bunlar da ağız kenarına göre bazı alt gruplara ayrılır.

1) Đçe Dönük Ağız Kenarlı (Tip 28)

Đçe Dönük Ağızlı Kaseler grubunun bu tipine giren örneklerin ağız kenarlarında
herhangi bir kalınlaştırma yapılmadan düz bırakılmıştır. Bunlarda herhangi bir
omuz veya omurga söz konusu değildir.

Levha No: XLIa-e, XLIIa-d, XLIIIa-e, XLIVa-f

Katalog:

404
Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No
No
XLIa YtM 1b Pembemsi Devetüyü Kum, küçük yok iyi M3-1
Kahve (7.5YR7/6) taşçık
(2.5YR6/6)
XLIb EM 1b Devetüyü Hamur Kum, küçük yok iyi EM5-
(7.5YR7/4) renginde taşçık,mika 105
XLIc EM 2a Kahve Hamur Kum, küçük yok orta EM6-
(7.5YR6/4) renginde taşçık 46
XLId GcH 2b Açık Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 111
(5YR6/6) renginde taşçık,mika
XLIe NT 3b Açık Kahve Kırmızı Kum, küçük yok iyi 1794
(5YR6/6) (2.5YR4/8) taşçık
XLIIa GcH 6 Pembemsi Devetüyü Kum, küçük yok orta 112
Kahve (7.5YR7/6) taşçık,sama
(2.5YR6/6) n, mika
XLIIb GcH 6 Açık Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 83
(5YR6/6) renginde taşçık,sama
n, kireç
XLIIc GcH 6 Pembemsi Devetüyü Kum, küçük yok iyi 89
Kahve (7.5YR7/6) taşçık,sama
(2.5YR6/6) n, kireç
XLIId BH 6 Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 8
Kahve renginde taşçık,sama
(2.5YR6/6) n, kireç
XLIII AyK 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi KAT-
a Kahve renginde taşçık 9412
(2.5YR6/6)
XLIII AyK 1b Pembemsi Devetüyü Kum, küçük yok iyi IGJ-
b Kahve (7.5YR7/6) taşçık 6709
(2.5YR6/6)
XLIII AyK 1a Pembemsi Hamur Kum, küçük hafif iyi CBS-
c Kahve renginde taşçık 2062
(2.5YR6/6)

405
XLIII Muş- 3b Kiremit Hamur Kum, küçük yok iyi 66
d Graaver (2.5YR5/6) renginde taşçık,kireç
XLIII BH 6 Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 9
e Kahve renginde taşçık,sama
(2.5YR6/6) n, kireç
XLIV KgM 3b Açık Kahve Kırmızı Kum, küçük yok orta K5-44
a (5YR7/4) (2.5YR4/8) taşçık, mika
XLIV KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok orta K6-
b Kahve renginde taşçık 143
(2.5YR6/6)
XLIV DkH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi BNL-
c Kahve renginde taşçık 20
(2.5YR6/6)
XLIV DkH 1b Devetüyü Hamur Kum, küçük yok iyi AKC-
d (7.5YR7/6) renginde taşçık, kireç 198
XLIV Elazığ- 7 Kiremit Krem Kum, küçük yok iyi 2
e Zulümtep (2.5YR5/6) (5YR7/4) taşçık, kireç
e
XLIVf Elazığ- 1b Devetüyü Hamur Kum, küçük yok orta 3
Tilenzit (5YR7/4) renginde taşçık,
kireç,
saman

Benzerleri:

Van Kalesi Höyük (Tarhan-Sevin 1994: Res. 18/6)

Van Kalesi Höyük (Sevin 1994: Fig. 21.5/2, 5/4)

Van Kalesi Höyük (Köroğlu 2003: Fig. 4/3)

Dilkaya (Çilingiroğlu 1993: Res. 15)

Van-Uncular Nekropolü (Belli-Konyar 2003: Çiz. 22/4)

Van-Siyahtaş (Özfırat 2007: Fig. 9/2)

406
Bingöl-Zulümtepe (Sevin 1987a: Res. 14/3)

Tille Höyük (Blaylock 1999: Fig. 3/5, 3/11)

Giri Cano (Schachner 2003: Fig. 6/C)

Giri Cano (Roaf-Schachner 2005: Fig. 3)

Y. Dicle-Talavaştepe (Parker vd. 2001b: Fig. 13/G)

Y. Dicle-Hirbe Tayyar (Parker 2001: Fig. 5.3-13/H)

II. Dışa Dönük Ağızlı

Basit Kaseler grubunun Dışa Dönük Ağızlı tipi sadece 2 örnekle temsil
edilmektedir.

1) Dışa Dönük Ağız Kenarlı (Tip 29)

Dışa Dönük Ağızlı Kase grubunda bulunan sadece 1 örnek vardır ve bu örneğin
ağız kenarında herhangi bir kalınlaştırma işlemi yapılmadan düz bırakılmıştır.

Levha No: XLVa

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
XLVIb GcH 6 Pembemsi Devetüyü Kum, küçük yok orta 35
Kahve (5YR7/4) taşçık,
(10R5/6) saman

407
Benzerleri:

Norşuntepe (Müller 2005: Fig. 4/6)

Norşuntepe (Bartl 2001: Fig. 2/12)

III. Dik Ağızlı

Basit Kaseler grubuna dahil olan örneklerin bir kısmının ağız profili diktir ve bu
grup kaseler Basit Ağızlı Kaseler olarak adlandırılmıştır. Söz konusu kaseler ağız
kenarına göre kendi içinde çeşitli alt gruplara ayrılır.

1) Basit Ağız Kenarlı (Tip 30)

Bu tipteki kaselerin ağız kenarında herhangi bir kalınlaştırma işlemi yapılmadan


düz bırakılmıştır. Ağzıları dik olarak yapılmıştır.

Levha No: XLVb-d, XLVIa-d

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
XLVb GcH 6 Pembemsi Hamur Kum, küçük yok orta 84
Kahve renginde taşçık,
(2.5YR6/6) saman,
kireç
XLVc GcH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 102
Kahve renginde taşçık,

408
(2.5YR6/6) saman,
mika
XLVd AyK 1a Pembemsi Hamur Kum, küçük hafif iyi KBM-
Kahve renginde taşçık 9475
(2.5YR6/6)
XLVI DkM 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi ALK-
a (2.5YR6/6) renginde taşçık 704
XLVI KgM 3b Açık Kahve Kiremit Kum, küçük yok orta K8-
b (5YR6/6) (10R4/6) taşçık 249
XLVI Muş- 4b Gri Hamur Kum, küçük yok iyi 67
c Mezarlık (7.5YRN/4) renginde taşçık, mika
tepe
XLVI Elazığ- 4a Gri Hamur Kum, küçük yok orta 1
d Kovancıl (1 Gley 3/N) renginde taşçık
ar

Benzerleri:

Norşuntepe (Hauptmann 1971b: Abb. 18/4-5, 18/7)

Norşuntepe (Hauptmann 1976: Lev. 55/3)

Norşuntepe (Bartl 1994: Abb. 7/2-3)

Norşuntepe (Müller 2005: Fig. 4/3-5)

Elazığ-genel (Sevin 1988b: Res. 6/3)

Elazığ-Bingöl genel (Sevin 1989a: Res. 4/25)

Bingöl-Zulümtepe (Sevin 1987a: Res. 14/2)

Tille Höyük (Blaylock 1999: Fig. 3/8)

2) Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı (Tip 31)

409
Basit Kaselerin Dik Ağızlı grubuna dahil olan bu tipteki örneklerin ağız kenarları
içe doğru kalınlaştırılmıştır.

Levha No: XLVIIa-e, XLVIIIa-d

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
XLVIIa EM 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi 192
(7.5YR5/4) renginde taşçık
XLVIIb YtM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi M1-3
Kahve renginde taşçık, mika
(10R5/6)
XLVIIc DkH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi ACG-
Kahve renginde taşçık 139
(10R5/6)
XLVIId AyK 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 6356
Kahve renginde taşçık
(10R5/6)
XLVIIe KgH 1a Devetüyü Hamur Kum, küçük hafif iyi 108-
(5YR7/4) renginde taşçık, kireç 1186
XLVIII Muş- 3a Açık Kahve Kırmızı Kum, küçük orta iyi 3
a Hasretpın (5YR6/6) (10R5/6) taşçık
ar
XLVIII DkM 3a Kiremit Hamur Kum, küçük hafif iyi CBN-
b (10R5/6) renginde taşçık 133
XLVIII DkM 1b Devetüyü Hamur Kum, küçük yok iyi BUY-
c (5YR7/4) renginde taşçık 480
XLVIII DkH 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi AJR-

410
c (2.5YR6/6) renginde taşçık, mika 177

Benzerleri:

Van-Siyahtaş (Özfırat 2007: Fig. 9/1)

Bingöl-Samantepe (Sevin 1989a: Res. 22/2)

3) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı (Tip 32)

Bu tipteki kaselerin ağız kenarlarının üzeri düzleştirilmiştir.

Levha No: XLVIIIe

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
XLVIII Muş- 3b Kiremit Hamur Kum, küçük yok orta 3
e Cemaletti (2.5YR5/6) renginde taşçık,
n kireç, mika

Benzerleri:

Dilkaya (Çilingiroğlu 1993: Res. 15)

3. Çömlekler

411
Đncelediğimiz malzemenin %22’unu Çömlekler oluşturmaktadır. Çömlekler kendi
içinde Boyunlu ve Boyunsuz Çömlekler olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Bunlar
da kendi içinde çeşitli alt gruplara ayrılır.

A. Boyunlu Çömlekler

I. Dışa Dönük Ağızlı

1) Basit Ağız Kenarlı

2) Keskin Omuzlu

3) Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı

4) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı

5) Dışa Çekik Ağız Kenarlı

II. Dik Ağızlı

1) Basit Ağız Kenarlı


2) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı
3) Keskin Omuzlu
4) Dışa Çekik Ağız Kenarlı
B. Boyunsuz Çömlekler

I. Đçe Dönük Ağızlı

1) Đçe Dönük Ağız Kenarlı

2) Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı

III. Dik Ağızlı

1) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı


2) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı
3) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı ve Keskin Omuzlu
4) Dışa Çekik Ağız Kenarlı

A. Boyunlu Çömlekler

412
Çömlekler arasında bir grubu oluşturan Boyunlu Çömlekler ağız profiline göre
kendi içinde çeşitli alt gruplara ayrılır.

I. Dışa Dönük Ağızlı

Bu gruptaki çömleklerin ağız profili dışa dönüktür. Söz konusu kaplar ağız
kenarına göre kendi içinde alt gruplara ayrılır.

1) Dışa Dönük Ağız Kenarlı (Tip 33)

Bu gruptaki çömleklerin ağız kenarı dışa dönüktür ve herhangi bir kalınlaştırma


yapılmadan düz bırakılmıştır.Kısa ve uzun boyunlu olmak üzere çeşitli tiplerden
oluşmaktadır.

Levha No: XLIXa-e, La-d, LIa-d, LIIa-e, LIIIa-e, LIVa-f

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
XLIXa KgM 2b Açık Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi K5-16
(5YR6/6) renginde taşçık
XLIXb KgM 3a Açık Kahve Kırmızı Kum, küçük orta iyi K8- 66
(5YR6/4) (10R4/6) taşçık, mika
XLIXc KgM 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta K10-
(7.5YR6/6) renginde taşçık 74
XLIXd KgM 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta K10-
(5YR5/6) renginde taşçık 81
XLIXe KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok orta K1-
Kahve renginde taşçık 136
(10R5/8)

413
La NT 3b Açık Kahve Kırmızı Kum, küçük yok iyi 6633
(5YR6/4) (10R4/6) taşçık, mika
Lb KgH 2a Açık Kahve Hamur Kum, küçük hafif iyi 106-
(10R6/6) renginde taşçık, 2040
mika, kireç
Lc KgH 1b Pembemsi Devetüyü Kum, küçük yok iyi 108-
Kahve (5YR7/4) taşçık, 1015
(2.5YR6/6) kireç
Ld KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi K8-
Kahve renginde taşçık, 105
(10R6/6) mika
LIa EM 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi EM-
(7.5YR6/6) renginde taşçık 205
LIb EM 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi EM8-
(7.5YR6/4) renginde taşçık,sama 191
n
LIc EM 6 Pembemsi Hamur Kum, küçük yok orta EM8-
Kahve renginde taşçık,sama 166
(5YR6/6) n, mika,
kireç
LId EM 3a Pembemsi Kiremit Kum, küçük hafif iyi K1-95
Kahve (10R4/8) taşçık
(2.5YR6/6)
LIIa Dk 2a Kahve Hamur Kum, küçük hafif iyi ATR-
(7.5YR6/4) renginde taşçık 315
LIIb Dk 3b Kiremit Hamur Kum, küçük yok orta BGL-
(2.5YR5/6) renginde taşçık, 394
mika
LIIc AyK 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi EZG-
(7.5YR6/4) renginde taşçık 4263
LIId HkM 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta M1-
(2.5YR5/6) renginde taşçık 380
LIIe HkM 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta M1-
(2.5YR5/6) renginde taşçık 344

414
LIIIa NT 2a Kahve Hamur Kum, küçük hafif orta 10160
(7.5YR6/4) renginde taşçık
LIIIb NT 2a Kahve Hamur Kum, küçük hafif orta 9436
(7.5YR6/4) renginde taşçık
LIIIc AtM 4a Gri Hamur Kum, küçük yok orta KM28
(1 Gley 3/N) renginde taşçık -51
LIIId Erzurum 1a Pembemsi Devetüyü Kum, küçük hafif iyi 13
Hınıs Kahve (5YR7/4) taşçık
Şehabetti (2.5YR6/6)
n
LIIIe Elazığ- 3b Kiremit Hamur Kum, küçük yok iyi 2
Tilenzit (2.5YR5/6) renginde taşçık
LIVa Ağrı- 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif orta 104
Ömerağa (10YR3/1) renginde taşçık
LIVb Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif orta 261
Kasımtığ (10YR5/1) renginde taşçık
ı
LIVc Iğdır- 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif orta 104
Kasımtığ (5YR3/1) renginde taşçık
ı
LIVd AyK 4a Siyah Hamur Kum, küçük iyi iyi CBO-
(1 Gley 3/N) renginde taşçık 2571
LIVe HkM 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta M1-
(7.5YR6/4) renginde taşçık 484
LIVf AtM 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta KM2-
(5YR5/4) renginde taşçık 17

Benzerleri:

Sos Höyük (Güneri 2002a: Fig. 23/8)

Sos Höyük (Güneri 2002b: Pl. 23/8)

Karaz (Güneri 2002a: Fig. 22/3)

Karaz (Güneri 2002b: Pl. 22/3)

415
Cinis (Güneri 2002a: Fig. 22/1)

Cinis (Güneri 2002b: Pl. 22/1)

Iğdır-Aşıkhüseyin Kalesi (Belli-Konyar 2003: Çiz. 5/1-2)

Karagündüz Nekropolü (Belli-Konyar 2003: Çiz. 46/1-3)

Ernis-Evditepe (Sevin 1996a: Res. 4/1-2)

Ernis-Evditepe (Belli-Konyar 2003: Çiz. 40/3-5)

Van-Meydan Tepe Kalesi (Belli-Konyar 2003: Çiz. 26/1)

Norşuntepe (Hauptmann 1971b: Abb. 17/4, 23/5, 23/8)

Norşuntepe (Bartl 1994: Abb. 12/3,5, 13/6, 14/1,3)

Norşuntepe (Bartl 2001: Fig. 5/2-5, 5/7, 5/10)

Đran: Zendan-i Süleyman (Thomalsky 2006: Abb. 12/9)

Đran: Dinkha Tepe (Muscarella 1974: Fig. 47/964)

Transkafkasya: Kol Pal Kalesi (Biscione- Hmayakyan- Parmegiani- Sayadyan


2002: Pl. 7/5)

2) Keskin Omuzlu (Tip 34)

Bu gruba giren çömleklerin ağız kenarı dışa dönüktür ve keskin omuzları vardır.
Kimi zaman kulplu olarak yapılırlar.

416
Levha No: LVa-e

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
LVa NT 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi 5215
(7.5YR6/4) renginde taşçık
LVb NT 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 5145
(7.5YR6/4) renginde taşçık
LVc NT 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif iyi 5112
(7.5YRN/3) renginde taşçık,
saman
LVd NT 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 2058
Kahve renginde taşçık
(2.5YR6/6)
LVe KgM 1a Pembemsi Hamur Kum, küçük hafif iyi K8-50
Kahve renginde taşçık,
(10R6/4) mika, kireç

Benzerleri:

Norşuntepe (Hauptmann 1971b: Abb. 18/12, 19/2,4,10,11)

Norşuntepe (Hauptmann 1976: Lev. 54/10)

Norşuntepe (Bartl 1994: 8/2,4, 12/3)

417
Norşuntepe (Bartl 2001: Fig. 2/2, 2/9-11)

Đmikuşağı (Sevin 1988b: Res. 2/2-5)

Đmikuşağı (Sevin 1995: Res. 15/2-5)

Đmikuşağı (Köroğlu 2003: Fig. 2/2,3)

Elazığ-Dilek Tepe (Sevin 1988b: Res. 3/6)

Elazığ-genel (Sevin 1988b: Res. 4/7, 6/2,6,10)

Elazığ-Bingöl genel (Sevin 1989a: Res. 4/1,3)

Tille Höyük (Blaylock 1999: Fig. 3/16)

3) Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı (Tip 35)

Bu tipteki kapların ağız profili dışa dönüktür ve ağız kenarları içe


kalınlaştırılmıştır.

Levha No: LVIa

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
LVIa AyK 2a Kahve Hamur Kum, küçük hafif iyi JAU-
(7.5YR6/4) renginde taşçık 8606

Benzerleri:

418
Van-Meydan Tepe Kalesi (Belli-Konyar 2003: Çiz. 26/4-5)

Elazığ-Dilek Tepe (Sevin 1988b: Res. 3/7)

Elazığ-Bingöl genel (Sevin 1989a: Res. 4/2)

4) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı (Tip 36)

Bu gruba giren örneklerin ağız profili dışa dönüktür ve ağız kenarları dışa doğru
kalınlaştırılmıştır.

Levha No: LVIb-d, LVIIa-c

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
LVIb HkM 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta M2-
(2.5YR5/6) renginde taşçık 157
LVIc HkM 2a Kahve Hamur Kum, küçük hafif orta M1-
(5YR7/4) renginde taşçık 370
LVId IU 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif iyi BKK-
(7.5YRN/3) renginde taşçık 288
LVIIa KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi K8-
Kahve renginde taşçık, mika 101
(10R7/4)
LVIIb KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi K8-59
Kahve renginde taşçık
(7.5YR6/4)
LVIIc Elazığ- 7 Açık Kahve Krem Kum, küçük yok orta 3

419
Yazıkona (5YR6/6) (5YR7/4) taşçık,sama
k n, kireç

Benzerleri:

Van Kalesi Höyük (Tarhan-Sevin 1994: Res. 18/7-10)

Norşuntepe (Hauptmann 1971b: Abb. 17/1, 23/7)

Transkafkasya: Berdi Glukh Kalesi (Biscione- Hmayakyan- Parmegiani-


Sayadyan 2002: Pl. 11/9)

5) Dışa Çekik Ağız Kenarlı (Tip 37)

Bu tipteki çömleklerin ağız kenarı dışa doğru çekik şekilde yapılmıştır. Bu tip
kapların genellikle ağız kenarının üzeri veya iç kısmı yivlidir.

Levha No: LVIIIa-e, LIXa-e, LXa-c

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
LVIIIa KgH 1b Pembemsi Devetüyü Kum, küçük yok iyi 108-
Kahve (5YR7/4) taşçık 1713
(2.5YR6/6)
LVIIIb KgH 3a Açık Kahve Kırmızı Kum, küçük hafif iyi 108-
(5YR6/6) (10R6/6) taşçık, kireç 1421
LVIIIc KgH 3b Pembemsi Kırmızı Kum, küçük yok iyi 108-
Kahve (10R6/6) taşçık, kireç 1156

420
(2.5YR6/6)

LVIIId KgH 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi 108-


(5YR6/6) renginde taşçık, 1155
kireç, mika
LVIIIe KgH 3a Açık Kahve Kırmızı Kum, küçük hafif iyi 108-
(5YR6/6) (10R6/6) taşçık, kireç 2070
LIXa KgH 3b Devetüyü Kırmızı Kum, küçük yok iyi 108-
(5YR7/4) (10R6/6) taşçık 1125
LIXb KgM 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi K6-
Kahve renginde taşçık 138
(2.5YR6/6)
LIXc KgM 2a Açık Kahve Hamur Kum, küçük orta iyi K8-
(5YR6/4) renginde taşçık 126
LIXd AyK 3b Kiremit Hamur Kum, küçük yok iyi ETK-
(2.5YR5/6) renginde taşçık 4187
LIXe AyK 3a Kiremit Hamur Kum, küçük hafif iyi BAN-
(2.5YR5/6) renginde taşçık 942
LXa Muş- 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi 6
Okçuhan (5YR6/4) renginde taşçık,
saman
LXb Süphan- 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi 13
Değirme (7.5YR6/4) renginde taşçık,
nderesi saman
LXc Elazığ- 3a Kiremit Hamur Kum, küçük hafif iyi 22
Kövenk (10R5/6) renginde taşçık, kireç

Benzerleri:

Đmikuşağı (Sevin 1995: Res. 22/7)

Bingöl-Cankurtaran Tepe (Sevin 1988a: Res. 13/2)

Đran: Agrap Tepe (Muscarella 1973: Fig. 16/9)

Transkafkasya: Tsovak 1 Kalesi (Biscione- Hmayakyan- Parmegiani- Sayadyan


2002: Pl. 11/9)

421
II. Dik Ağızlı

Boyunlu Çömlekler’in bir bölümünü de Dik Ağız profiline sahip kaplar


oluşturmaktadır. Bunlar da kendi içinde ağız kenarına göre alt gruplara ayrılır.

1) Basit Ağız Kenarlı (Tip 38)

Ağız profili dik olduğu için Dik Ağızlı çömlekler grubuna dahil olan bu tipteki
çömleklerin ağız kenarına herhangi bir kalınlaştırma yapılmamıştır. Kısa veya
uzun boyunlu olmak üzere çeşitli tipler söz konusudur.

Levha No: LXIa-c

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
LXIa HkM 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta M1-
(5YR6/6) renginde taşçık 500
LXIb GcH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok orta 77
Kahve renginde taşçık,sama
(2.5YR6/6) n, kireç
LXIc Muş- 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 58
Yılankale (2.5YR5/6) renginde taşçık,
saman

Benzerleri:

Kahramanmaraş-genel (Dodd 2005: Fig. 3/E)

422
2) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı (Tip 39)

Bu tipteki çömleklerin ağız kenarlarının üzerinde düzleştirme yapılmıştır.


Genellikle kısa boyunludurlar.

Levha No: LXd

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
LIXd DkM 4a Gri Hamur Kum, küçük orta iyi APH-
(7.5YRN/3) renginde taşçık, mika 911

Benzerleri:

Norşuntepe (Bartl 2001: Fig. 5/6)

3) Keskin Omuzlu (Tip 40)

Bu gruba giren çömleklerin ağız profilleri diktir ve keskin omuzludurlar. Kimi


zaman kulplu örneklerine de ratlanmaktadır.

423
Levha No: LXIIa-f

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
LXIIa Elazığ- 4b Gri Hamur Kum, küçük yok iyi 16
Könk (7.5YRN/3) renginde taşçık, kireç
LXIIb KgH 4a Gri Hamur Kum, küçük iyi iyi 108-
(7.5YRN/3) renginde taşçık 1296
LXIIc NT 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif iyi 5142
(7.5YRN/3) renginde taşçık
LXIId NT 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi 1495
(7.5YR6/4) renginde taşçık
LXIIe NT 2a Kahve Hamur Kum, küçük hafif iyi 5169
(7.5YR6/4) renginde taşçık
LXIIf NT 2a Kahve Hamur Kum, küçük hafif iyi 5170
(7.5YR6/4) renginde taşçık

Benzerleri:

Dilkaya (Çilingiroğlu 1993: Res. 17)

Muş-genel (Rothman 2004: Fig. 9/39)

Norşuntepe (Hauptmann 1971b: Abb. 16/12, 17/13, 18/10)

Norşuntepe (Bartl 2001: Fig. 4/3-4, 4/7)

Norşuntepe (Müller 2005: Fig. 2/21310, 2/3, 4/2)

Tepecik (Esin 1970: Lev. 7/1-2)

Đmikuşağı (Köroğlu 2003: Fig. 2/4)

Đmamoğlu (Köroğlu 2003: Fig. 2/10)


1310
Söz konusu parça her ne kadar bu kap tipine dahil olsa da kanımızca Orta Çağ’a ait olabilir.

424
Elazığ-Dilek Tepe (Sevin 1988b: Res. 3/1, 3/9-10)

Elazığ-Dilek Tepe (Sevin 1989a: Res. 3/1)

Elazığ-genel (Sevin 1988b: Res. 5/7, 6/7, 6/11-12)

Elazığ-Bingöl genel (Sevin 1989a: Res. 4/4-5, 4/19-20, 4/23)

Lidar Höyük (Müller 1999b: Abb. 5/BB01)

Tille Höyük (Blaylock 1999: Fig. 3/10,12)

Y. Dicle-Koyuntepe (Parker 2001: Fig. 5.6/B)

Y. Dicle-Koyuntepe (Parker 2003: Fig. 6/B)

Y. Dicle-Gre Migro yakını (Parker 2001: Fig. 5.25/F)

4) Dışa Çekik Ağız Kenarlı (Tip 41)

Boyunlu Çömleklerin bu grubuna dahil olan örnekler dik ağızlıdır ve ağız kenarı
dışa doğru çekilmiştir. Genellikle ağız kenarının üzeri yivli yapılmıştır.

Levha No: LXId

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
LXId KgH 3b Pembemsi Kırmızı Kum, küçük yok orta 106-
Kahve (2.5YR4/8) taşçık 2036

425
(2.5YR6/6)

Benzerleri:

B. Boyunsuz Çömlekler

Đncelediğimiz malzemenin bir kısmını Boyunsuz Çömlekler oluşturmaktadır. Söz


konusu çömlekler ağız profiline göre üç alt gruba ayrılır.

I. Đçe Dönük Ağızlı

Boyunsuz Çömlekler’in bu grubuna giren örneklerin ağız kenarı içe dönüktür.


Bunlar da ağız kenarına göre kendi içinde alt gruplara ayrılır.

1) Đçe Dönük Ağız Kenarlı (Tip 42)

Bu tip kapların ağız kenarında kalınlaştırma yapılmamış ve düz bırakılmıştır. Bu


tür kapların bir kısmı akıtacaklı yapılmıştır ve kimi örneklerde memecikler de söz
konusudur.

Levha No: LXIIIa-f, LXIVa-f, LXVa-g

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
LXIIIa Elazığ- 3b Kiremit Hamur Kum, küçük yok iyi 21
Çınaz (2.5YR5/6) renginde taşçık,
saman

426
LXIIIb GcH 5 Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 27
(7.5YR6/4) renginde taşçık,
saman
LXIIIc DkH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok orta ACG-
Kahve renginde taşçık 123
(2.5YR6/6)
LXIIId KgM 3a Pembemsi Kırmızı Kum, küçük hafif orta K8-
Kahve (2.5YR5/6) taşçık 160
(5YR6/4)
LXIIIe Dk 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi ACO-
Kahve renginde taşçık 293
(2.5YR6/6)
LXIIIf KH 5 Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 11144
(7.5YR6/4) renginde taşçık,
saman
LXIVa NT 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif iyi 9876
(7.5YRN/3) renginde taşçık, mika
LXIVb NT 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 5209
Kahve renginde taşçık
(2.5YR6/6)
LXIVc NT 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif iyi 1304
(7.5YRN/3) renginde taşçık, mika
LXIVd NT 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 9364
(7.5YR6/4) renginde taşçık,
saman
LXIVe NT 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 6768
(7.5YR6/4) renginde taşçık
LXIVf KH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 11071
Kahve renginde taşçık, kireç
(2.5YR6/6)
LXVa NT 4a Gri Hamur Kum, küçük hafif iyi 5216
(7.5YRN/3) renginde taşçık,
saman
LXVb NT 2a Kahve Hamur Kum, küçük hafif orta 10415
(7.5YR6/4) renginde taşçık,

427
saman

LXVc NT 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi 9403


(7.5YR6/4) renginde taşçık,
saman
LXVd NT 5 Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 5708
(7.5YR6/4) renginde taşçık,
saman
LXVe Van- 2 Kahve Hamur Kum, küçük Burne
Hacıhat renginde taşçık y
un notları
LXVf KH 5 Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 11084
(7.5YR6/4) renginde taşçık,
saman
LXVg KH 5 Kahve Hamur Kum, küçük yok orta 11089
(7.5YR6/4) renginde taşçık,
saman

Benzerleri:

Güzelova (Güneri 2002b: Pl. 32)

Erzincan-Büyükardıç (Şenyurt 2006: Res. 55/3)

Van-Meydan Tepe Kalesi (Belli-Konyar 2003: Çiz. 27/5)

Ayanis (Kozbe-Çevik-Sağlamtimur 2001: Pl. IX/11)

Norşuntepe (Hauptmann 1976: Lev. 55/1)

Norşuntepe (Bartl 1994: Abb. 8/5, 12/6, 13/1-2)

Norşuntepe (Bartl 2001: Fig. 4/1-2, 4/6, 4/9)

Norşuntepe (Müller 2005: Fig. 4/1)

Tepecik (Esin 1970: Lev. 7/9)

428
Đmikuşağı (Sevin 1995: Res. 15/6-9)

Köşkerbaba (Bilgi 1991: Res. 02.8/3)

Đmamoğlu (Köroğlu 2003: Fig. 2/7-9)

Elazığ-Yıldıztepe (Sevin 1989a: Res. 41/1-2)

Elazığ-genel (Sevin 1988b: Res. 4/4, 6/5)

Elazığ-Bingöl genel (Sevin 1989a: Res. 4/17, 4/28-29, 5/1, 5/7)

Elazığ-Karataş Kayaaltı Sığınağı (Kökten 1976: Lev. 17/591311)

Tille Höyük (Blaylock 1999: Fig. 3/1-4, 3/9, 3/14-15)

Lidar Höyük (Müller 1999b: Abb. 5/BB02, 8/BB011312-BB02, 11/BB03,


11/BB06)

Ziyaret Tepe (Matney 1998: Fig. 7/1)

Giri Cano (Schachner 2003: Fig. 6/b)

Hakemi Use (Tekin 2006: Res. 6/1-3, 7/5, 8/1)

Y. Dicle-Gre Migro yakını (Parker 2001: Fig. 5.25/H)

Y. Dicle-Gre Migro yakını (Parker 2003: Fig. 6/G)

Y. Dicle-Çayırlık (Parker 2003: Fig. 6/D)

Y. Dicle-Batman genel (Parker 2001: Fig. 5.6/D)

Đran: Zendan-i Süleyman (Thomalsky 2006: Abb. 12/12-14)

1311
Kökten tarafından Erken Tunç Çağı’na tarihlendirilen bu parça Erken Demir Çağı’na ait
olmalıdır.
1312
Söz konusu parça her ne kadar bu kap tipine dahil olsa da kanımızca Orta Çağ’a ait olabilir.

429
Transkafkasya: Horom (Badaljan-Kohl-Stronach-Tonikjan 1994: Fig. 13/2)

2) Đçe Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı (Tip 43)

Bu gruba giren kapların ağız kenarı içe doğru kalınlaştırılmıştır. Kimi zaman ağız
kenarının hemen altında memecikler söz konusudur.

Levha No: LXVIa-j

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
LXVIa KgM 2a Pembemsi Kahve Kum, küçük iyi iyi K8-31
Kahve (5YR7/4) taşçık, mika
(5YR6/4)
LXVIb GcH 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi 55
(7.5YR6/4) renginde taşçık, mika
LXVIc GcH 2b Kahve Hamur Kum, küçük yok iyi 28
(7.5YR6/4) renginde taşçık, mika
LXVId NT 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 5736
Kahve renginde taşçık
(2.5YR6/6)
LXVIe NT 3b Kiremit Hamur Kum, küçük yok iyi 1497
(2.5YR5/6) renginde taşçık
LXVIf NT 3b Kiremit Hamur Kum, küçük yok iyi 8585
(2.5YR5/6) renginde taşçık
LXVIIa Van- 1 Devetüyü Hamur Kum, küçük iyi Burne
Hino renginde taşçık y
notları

430
LXVIIb KH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 1739
Kahve renginde taşçık, kireç
(2.5YR6/6)
LXVIIc KH 1a Pembemsi Hamur Kum, küçük orta iyi 1743
Kahve renginde taşçık, kireç
(2.5YR6/6)
LXVIId KH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 1890
Kahve renginde taşçık, kireç
(2.5YR6/6)

Benzerleri:

Norşuntepe (Bartl 2001: Fig. 4/5)

Elazığ-genel (Sevin 1988b: Res. 4/3)

Lidar Höyük (Müller 1999b: Abb. 11/BB08)

Muş-Tepeköy/Muş Höyük (Rothman 2004: Fig. 9/39e)

Hakemi Use (Tekin 2004a: Şek. 8/8, 8/10-11)

Hakemi Use (Tekin 2006: Res. 7/3-4)

Kavuşan Höyük (Kozbe 2006: Res. 13/1-4, 14/1-2)

Kavuşan Höyük (Kozbe 2008: Fig. 15/1-6, 16/3-4)

II. Dik Ağızlı

Boyunsuz Çömlekler grubuna dahil olan örneklerin bir kısmı Dik Ağız profiline
sahiptir. Bunların ağız profilleri dik olarak durmaktadır. Bu kaplar ağız kenarına
göre kendi içinde çeşitli gruplara ayrılır.

1) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı (Tip 44)

431
Bu tip çömleklerin ağız kenarı dışa doğru kalınlaştırılmıştır. Yiv uygulaması
genellikle ağız kenarı üzerine yapılmıştır.

Levha No: LXVIIIa-b

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
LXVIII IU 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi BKN-
a Kahve renginde taşçık 419
(10R6/6)
LXVIII DkH 1b Pembemsi Hamur Kum, küçük yok iyi 143
b Kahve renginde taşçık
(2.5YR6/6)

Benzerleri:

Harran-Buğday Kuyusu (Yardımcı 2004a: Fig. 97/201313)

2) Düzleştirilmiş Ağız Kenarlı (Tip 45)

Bu gruba giren Boyunsuz Çömlekler’in ağız kenarı düzleştirilmiştir.

Levha No: LXVIII c

Katalog:

1313
Yardımcı tarafından Roma Dönemi’ne tarihlenen parça kanımızca Demir Çağı’na ait olmalıdır.

432
Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No
No
LXVIII GcH 6 Pembemsi Hamur Kum, küçük yok orta 39
c Kahve renginde taşçık,sama
(10R6/6) n, mika,
kireç

Benzerleri:

5) Dışa Kalınlaştırılmış Ağız Kenarlı ve Keskin Omuzlu (Tip 46)

Bu gruba giren Boyunsuz Çömlekler’in ağız kenarı dışarı doğru kalınlaştırılmıştır.


Genellikle keskin omuzludurlar ve kimi zaman kulplu örneklere rastlanır.

Levha No: LXVIII d-e

Katalog:

Levha Merkez Mal H. Rengi A. Rengi Katkı Perdah Pişme No


No
LXVIII NT 2a Kahve Hamur Kum, küçük hafif iyi 5170
d (7.5YR6/4) renginde taşçık,
saman
LXVIII NT 4a Gri Hamur Kum, küçük orta iyi 9218
e (7.5YRN/3) renginde taşçık

Benzerleri:

Norşuntepe (Hauptmann 1971b: Abb. 16/9)

433
Norşuntepe (Bartl 1994: 8/1)

Norşuntepe (Müller 2005: Fig. 3/7-9)

Đmikuşağı (Sevin 1988b: Res. 2/1)

Đmikuşağı (Sevin 1995: Res. 15/1)

Đmikuşağı (Köroğlu 2003: Fig. 2/1)

Üçtepe (Köroğlu 2002: Res. 9/6-7)

Üçtepe (Köroğlu 2003: Fig. 3/11-12)

b- Kap Formlarının Bölgesel Dağılımı

Yivli keramikler üzerine yaptığımız çalışmada Çanak, Kase ve Çömlek formlarına


ait olan toplam 46 adet farklı kap tipi tespit edilmiştir. Söz konusu kapların
bölgesel dağılımı ele alınırken Çanaklar ve Kaseler tek bir grupta
değerlendirilecektir. Dolayısıyla Tip 1 ve Tip 32 arasında numaralanmış olan
Çanaklar ve Kaseler tek grup olarak değerlendirilecektir. Tip 33 ve Tip 46
arasında numaralanmış olan Çömlekler ise diğer grubu temsil etmektedir.

Çanakların ve Kaselerin Bölgesel Dağılımı

Çanaklar ve Kaseler yukarıda da belirtildiği gibi Omurgalı ve Basit olmak üzere


iki ana gruba ayrılmıştır. Bunlardan ilk grubu oluşturan Omurgalı Çanakların veya
Kaselerin bir grubu Yüksek Omurgalı olarak adlandırılmıştır. Yüksek Omurgalı
Çanaklar ve Kaseler Tip 1, Tip 2, Tip 3, Tip 4, Tip 5 ve Tip 23 olarak çeşitli alt
gruplara ayrılmıştır. Bahsi geçen kap tiplerinin bölgesel dağılımına baktığımzda
şu şekilde bir oranlama karşımıza çıkmaktadır:

434
Yukarıdaki grafiğe göre Yüksek Omurgalı Çanak ve Kaseler Karagündüz,
Yoncatepe ve Dilkaya’da bulunmuştur. Bahsi geçen merkezler dışında yine Van
Bölgesi’nde bulunan Siyahtaş Kalesi’nde ve Edremit’te de benzer tipte kap
parçaları bulunmuştur1314. Bunun dışında 1 benzer parça da Transkafkasya’daki
Tsakahovit Kalesi’nden ele geçmiştir1315. Dolayısıyla Yüksek Omurgalı Kaplar’ın
sadece Van Bölgesi’ne özgü olduğu düşünülebilir. Hatta daha da ileri giderek söz
konusu kap tipinin Karagündüz Mezarlığı’na özgü olduğu da önerilebilir.

Omurgalı Çanak ve Kaselerin ikinci grubunu Keskin Omurgalı Kaplar


oluşturmaktadır. Tip 6, Tip 7, Tip 8, Tip 9, Tip 10, Tip 11, Tip 12, Tip 24, Tip 25
ve Tip 27 bu gurup çanak ve kaselerin çeşitli kap tiplerini temsil etmektedir.
Bunlardan Tip 6 ve Tip 7 içe dönük ağızlı kapları içermektedir. Buna göre Keskin
Omuzlu Kaplardan içe dönük ağızlı olan Tip 6 ve Tip 7’nin bölgesel dağılımı göz
önüne alındığında Karagündüz, Dilkaya, Ayanis, Yoncatepe, Van Kalesi Höyük
ve Muş-Dumlusu Harabe gibi Van Bölgesi’ndeki merkezler yanında Norşuntepe,
Đmikuşağı, Dilektepe1316 ve Pınartepe1317 gibi Elazığ Bölgesi’ndeki merkezlerde
de ele geçtiği görülmektedir. Ayrıca yine kuzeyde Iğdır’daki Kasımtığı ve
Karaburun ile Erzurum’daki Pulur1318 gibi merkezlerle birlikte
Transkafkasya’daki Talin mezarlarında1319 da benzer parçalar ele geçmiştir.

1314
Özfırat 2007: Fig. 9/8; Sevin 1996a: Res. 2/4.
1315
Avetisyan- Badalyan- Smith 2000: Fig. 16/c.
1316
Sevin 1988b: Res. 3/5; Sevin 1989a: Res. 3/5.
1317
Sevin 1988a: Res. 46/1, 46/3.
1318
Güneri 2002b: Pl. 31.
1319
Avetisyan-Bobokhyan 2008: Fig. 44/1,3.

435
Güneyde ise Ziyaret Tepe’de1320 benzer bir parça ele geçmiştir. Dolayısıyla Tip 6
ve 7’nin bölgesel dağılımı göz önüne alındığında belirli bir bölgeselleşme
olmadığı ve Erzurum-Kars Bölgesi, Van Bölgesi, Elazığ-Malatya Bölgesi olmak
üzere çeşitli bölgelerde görüldüğü anlaşılmaktadır. Ancak merkezlerin ve
malzemenin yoğunluğu açısından değerlendirilecek olursa, bu tip kapların Van
Bölgesi ve Elazığ-Malatya Bölgesi’nde yoğunluk gösterdiği önerilebilir.

Keskin Omurgalı Kapların bir diğer grubunu dik ağızlı çanaklar ve kaseler
oluşturmaktadır. Tip 8, Tip 9 ve Tip 24 bu grupta yer alan çanakların ve kaselerin
kap tiplerini temsil eder. Ayanis, Dilkaya, Karagündüz, Ernis gibi Van
Bölgesi’ndeki merkezler dışında, Elazığ-Malatya Bölgesi’ndeki Norşuntepe ve
Yazıkonak’ta, kuzeyde Iğdır’da Kasımtığı, Mağaratepe ve Gre Herşe’de ele
geçmiştir. Bu tipteki kapların benzerlerine Erzurum-Toprakkale1321, Doğu
Beyazıt-Şorik1322, Muş-Üçdere/Oğonk1323 ve Yoncatepe dışında Dilektepe,
Pınartepe, Yıldıztepe, Genefik, Haroğlu ve Habibuşağı gibi Elazığ Bölgesi’ndeki
merkezlerde1324 ve güneyde de Kenantepe, Kavuşan Höyük, Giri Cano, Yarımca
ve Eliaçık/Köpekli’de rastlanmıştır. Kuzeybatı Đran’da ise Agraptepe’de benzer
tipte kaplar ele geçmiştir. Dolayısıyla Tip 8 ve 9’un bölgesel dağılımı göz önüne
alındığında bu tip kaplarda da belirli bir bölgeselleşmenin olmadığı ve Erzurum-
Kars, Van, Elazığ-Malatya ve Yukarı Dicle olmak üzere Doğu ve
Güneydoğu’nun genelindeki çeşitli bölgelerde karşımıza çıktığı anlaşılmaktadır.

Tip 10, Tip 11 ve Tip 27 Keskin Omurgalı çanak ve çömleklerin bir diğer kap
tipini temsil eder. Bu tipteki kaplar Elazığ-Malatya Bölgesi’ndeki Norşuntepe,
Dilek Tepe, Đmikuşağı, Çuhadar, Tadım ve Hinsor gibi merkezlerde ele geçmiştir.
Benzer parçalara Gre Herşe, Karagündüz, Hakkari Mezarları, Diyarbakır-
Karaçalı/Tilalo ve Kazancı gibi merkezkerde rastlanmıştır. Yine kuzeyde
Tsakahovit Kalesi’nde de benzer parçalar bulunmuştur. Bu tipteki kapların
dağılımı göz önüne alındığında Elazığ Bölgesi’nde yoğunlaştığı dikkati

1320
Parker 2001: Fig. 5.6/J, 5.19/G; Parker 2003: Fig. 6/J.
1321
Başgelen-Özfırat 1996: Lev. VII/8.
1322
Belli-Konyar 2003: Çiz. 13/1-3.
1323
Rothman 2004: Fig. 5/8.06.
1324
Sevin 1988b: Res. 3/3; Sevin 1989a: Res. 3/3; Sevin 1988a: Res. 46/2, 46/4; Sevin 1989a: Res.
29/20; Sevin 1989a: Res. 5/8; Sevin 1988a: Res. 44/1-4, Res. 44/8-9; Sevin 1988a: Res. 45/1.

436
çekmektedir. Dolayısıyla bu tip kapların genellikle Elazığ-Malatya Bölgesi’nde
yaygın olduğu önerilebilir.

Keskin Omurgalı kapların son grubunu oluşturan Tip 12 çok yaygın bir kap tipi
değildir. Sadece Elazığ Bölgesi’ndeki Norşuntepe’de ve güneydeki Tille’de ele
geçmiştir. Benzerlerine Transkafkasya’daki Talin mezarlarında rastlanmıştır1325.
Dolayısıyla bu tip kapların Elazığ-Malatya Bölgesi’nde yaygın olduğu
düşünülebilir.

Omurgalı Çanakların ve Kaselerin üçüncü grubunu Yuvarlak Omurgalı Kaplar


oluşturur. Tip 13, Tip 14 ve Tip 26, bu gruba ait çanak çömlek tiplerini oluşturur.
Bahsi geçen kap tiplerinin yoğunluk gösterdiği belirli bir bölge söz konusu
değildir. Erzurum’daki Toprakkale ve Güzelova’da, Özalp Dağdeviren’de, Van
Bölgesi’nde Ayanis Kalesi ve Dışkenti, Van Kalesi Höyük, Ernis, Karagündüz,
Dilkaya, Aliler Kalesi, Meydantepe Kalesi, Uncular Nekropolü, Siyahtaş Kalesi,
Muş-Ersonk, Muş-Tepeköy ve Bitlis-Haydar Kalesi gibi merkezlerde ele
geçmiştir. Elazığ Bölgesi’nde ise Norşuntepe, Đmikuşağı ve Zulümtepe gibi
merkezlerde ve Hakkari mezarlarında bulunmuştur. Bu guruba giren çanak ve
kaselerin benzerleri Transkafkasya’da Tsakahovit Kalesi’nde de ele geçmiştir. Bu
tip çanak çömleklerin dağılımı değerlendirildiğinde bunların genellikle Van
Bölgesi’nde ve Erzurum-Kars Bölgesi’nde yaygın olduğu önerilebilir.

Çanakların ve Kaselerin ikinci ana grubunu Basit Çanaklar ve Kaseler


oluşturmaktadır. Tip 15, Tip 16, Tip 17, Tip 28 ve Tip 31’e dahil olan kaplar Basit
Çanak ve Kaselerin ilk grubunu temsil etmektedir. Bahsi geçen kap tipleri yivli
kapların en yaygın kap tiplerindendir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’ndeki merkezlerin hemen hemen tümünde bu tipte kaplar tespit edilmiştir.
Transkafkasya’daki Tsovinar 1 Kalesi’nde de benzer parçalar ele geçmiştir.
Dolayısıyla bu gruba dahil çanak çömleklerin yoğunluk gösterdiği belirli bir bölge
söz konusu değildir.

1325
Avetisyan-Bobokhyan 2008: Fig. 44/8.

437
Tip 18 ve Tip 29, Basit Çanaklar ve Kaseler’in dışa dönük ağızlı grubunu temsil
etmektedir. Bu tip kaplar Iğdır’daki Aşıkhüseyin Kalesi’nde, Erzincan Büyükardıç
Tepesi’nde, Van Bölgesi’ndeki Ayanis Kalesi ve Dışkent’inde ve Siyahtaş
Kalesi’nde ele geçmiştir. Elazığ Bölgesi’nde ise Norşuntepe, Köşkerbaba,
Çuhadar ve Đmikuşağı gibi merkezlerde ele geçmiştir. Güneydoğu’da ise Üçtepe,
Kavuşan Höyük, Giri Cano, Kenantepe ve Talavaştepe gibi merkezlerde tespit
edilmiştir. Dolayısıyla bu gruba giren kapların Elazığ-Malatya Bölgesi’nde ve
Van Bölgesi’nde yaygın olduğu düşünülebilir.

Basit Çanaklar ve Kaseler’in en yaygın gruplarından bir diğerini de Tip 19, Tip
20, Tip 21 ve Tip 30’a dahil olan çanak çömlek parçaları oluşturmaktadır. Dik
ağızlı kapların temsil ettiği bu gruptaki çanak çömleklerin yoğunluk gösterdiği
belirli bir bölge söz konusu değildir ve hemen hemen Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’daki tüm merkezlerde ele geçmiştir.

Basit Çanaklar’ın sonuncu kap formunu ise Tip 22 ve Tip 32 temsil etmektedir.
Bu guruba giren kaplar Ayanis, Dilkaya, Ernis, Iğdır-Eski Değirmen, Muş-
Cemalettin, Elazığ-Yıldıztepe, Kenan Tepe ve Harran-Buğday Kuyusu’nda tespit
edilmiştir. Sınırlı sayıda ele geçen bu çanak çömleklerin Van Bölgesi’nde yaygın
olduğu düşünülebilir.

Çanaklar ve Kaseler dışındaki diğer kap grubunu Çömlekler oluşturmaktadır.


Çömlekler kendi içinde Boyunlu ve Boyunsuz olmak üzere iki ana gruba
ayrılmıştır. Boyunlu Çömlekler Tip 33 ve Tip 41 arasındaki kap tiplerini
içermektedir. Bunlardan Tip 33, Tip 35 ve Tip 36’ya dahil olan çanak çömlekler
dışa dönük ağız kenarlıdır. Bu tip kaplar Erzurum-Kars Bölgesi, Van Bölgesi ve
Elazığ-Malatya Bölgesi’ndeki merkezlerde ele geçmiştir. Güneydoğu
Anadolu’daki merkezlerde görülmemesi dikkat çekicidir.

Boyunlu Çömlekler’in bir diğer kap türünü Tip 37 olarak adlandırılan çömlekler
oluşturmaktadır. Bu tür çömlekler Karagündüz, Dilkaya, Van Kalesi Höyük, Muş-
Okçuhan ve Süphan-Değirmenderesi gibi Van Bölgesi’ndeki merkezler dışında
Bingöl-Cankurtaran Tepe ile Elazığ Bölgesi’ndeki Đmikuşağı ve Kövenkte’de
bulunmuştur. Benzerlerine Kuzeybatı Đran’daki Agraptepe’de ve

438
Transkafkasya’daki Tsovak 1 Kalesi’nde de rastlanmıştır. Bu tip kapların
dağılımları göz önüne alındığında Van Bölgesi’nde yaygın kullanım gördükleri
düşünülebilir.

Tip 38 Boyunlu Çömlekler’in bir diğer grubunu temsil etmektedir. Basit ağızlı bu
tip kaplar çok yaygın değildir ve sadece Giri Cano, Muş-Yılankale ve Hakkari
mezarlarında rastlanmıştır. Dolayısıyla bu tip kapların yoğunluk gösterdiği belirli
bir merkezden bahsetmek mümkün değil gibi görünmektedir. Benzer şekilde Tip
39 da yaygın bir kap formu değildir ve sadece Dilkaya ve Norşuntepe’de tespit
edilmiştir. Yine Tip 41 de yaygın bir kap tipi değildir ve sadece Karagündüz’den
elde edilmiştir.

Boyunlu Çömlekler’in son grubunu ise Tip 34 ve Tip 40’a dahil olan çömlekler
oluşturmaktadır. Bu tip kaplar Van Bölgesi’nde Dilkaya’da ve Karagündüz’de,
Güneydoğu’da Koyuntepe ve Gre Migro yakınında, Elazığ Bölgesi’nde ise
Norşuntepe, Tepecik, Đmikuşağı, Dilektepe, Könk ve daha güneyde de Lidar
Höyük ve Tille Höyük’te ele geçmiştir. Bunların dağılımı göz önüne alındığında
özellikle Elazığ Bölgesi’nde yoğunluk gösterdikleri anlaşılmaktadır.

Çömleklerin ikinci ana grubunu Boyunsuz Çömlekler oluşturur. Boyunsuz


Çömlekler grubuna dahil olan kaplar Tip 42 ve Tip 46 arasındaki kap
formlarından oluşmaktadır. Bunlardan iliki olan Tip 42 ve Tip 43 içe dönük ağızlı
kap formlarından oluşmaktadır. Bu tip kaplar Boyunsuz Çömlekler grubunun en
yaygın kap formunu oluşturmaktadır. Bu gruba giren çömleklere Van Bölgesi’nde
Karagündüz, Ayanis, Meydantepe, Hacıhatun, Hino ve Muş-Tepeköy gibi
merkezlerde, kuzeyde Güzelova ve Büyükardıç’ta, Elazığ-Malatya Bölgesi’nde
Norşuntepe, Çınaz, Tepecik, Đmikuşağı, Köşkerbaba, Đmamoğlu, Yıldıztepe, Tille
ve Lidar’da, Güneydoğu’da ise Kavuşan, Giri Cano, Ziyarettepe, Hakemi Use,
Çayırlık ve Gre Migro yakınında rastlanmıştır. Buna göre bahsi geçen kapların,
merkezlerin sayısı ve ele geçen malzemenin miktarı göre dağılımı göz önüne
alındığında Elazığ-Malatya ve Güneydoğu Anadolu’da yoğunluk kazandığı
dikkati çekmektedir.

439
Boyunsuz Çömlekler’in diğer kap tipleri ise çok yaygın değildir. Bunlardan Tip
44 sadece Đmikuşağı, Dilkaya ve Harran-Buğdaykuyusu’nda, Tip 45 ise sadece
Giri Cano’da tespit edilmiştir. Sonuncu kap formunu oluşturan Tip 46 ise sadece
Norşuntepe’de tespit edilmiştir ve özellikle Elazığ Bölgesi’nde yaygın bir kap
formu olduğu önerilebilir.

Sonuç olarak tipolojik çalışmayla tespit edilen 46 farklı kap tipinin bir kısmının
belirli bölgelerde hakim olduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan Tip 1, 2, 3, 4, 5, 22,
23, 32 ve 37 numaralı kap tipleri Van Bölgesi’nde yaygınken, Tip 10, 11, 12, 27,
34, 40 ve 46 numaralı kapların ise Elazığ-Malatya Bölgesi’nde yoğunluk
kazandıkları anlaşılmaktadır. Diğer kap tipleri ise en az iki bölgede yaygın olan
çanak çömlekleri oluşturmaktadır. Tip 6, 7, 18 ve 29 Van Bölgesi ve Elazığ
Bölgesi’nde yoğunluk kazanırken, Tip 13, 14, 26’nın Van ve Erzurum
bölgelerinde yaygın olduğu dikkati çekmektedir. Tip 33, 35 ve 36 ise Erzurum,
Van ve Elazığ bölgelerinde karşımıza çıkmaktadır. Buna karşın Tip 42 ve 43
Elazığ ile Güneydoğu’da özellikle Yukarı Dicle Bölgesi’nde yaygın kullanım
gören kap formlarını oluşturmaktadır. Son olarak Tip 8, 9, 15, 16, 17, 19, 20, 21,
24, 28 ve 30 da Doğu ve Güneydoğu’daki hemen hemen bütün merkezlerde
karşımıza çıkan kap tiplerini oluşturmaktadır. Dolayısıyla kap formlarının
dağılımı göz önüne alındığında sadece Van Bölgesi ve Elazığ-Malatya
Bölgesi’nin birbirinden bağımsız iki bölge olarak karşımıza çıktığının altını
çizmek gerekmektedir.

c- Yiv Uygulaması

Yivli çanak çömleklerde yaptığımız çalışma sonucunda kaplar üzerindeki yivlerin


birbirinden farklı tekniklerde uygulandığı dikkati çekmiştir. Yivler yapım
tekniğine göre iki ana gruba ayrılabilir:

1- Đnce ve düzensiz hatlı olanlar


2- Geniş ve düzenli hatlı olanlar

440
Đnce ve düzensiz hatlı olan yivlere hem çanak hem de çömlek formlarında
rastlamaktadır. Bunlar genellikle sivri uçlu bir cisimle genellikle kap pişirilmeden
önce ya da bazen kap fırınlandıktan sonra uygulanmışlardır. Bu tür ince ve
düzensiz yivli kaplara sahip olan merkezler arasında Ernis, Altıntepe, Sos Höyük,
Giri Cano, Kavuşan ve Hakkari mezarları sayılabilir.

Geniş ve düzenli hatlara sahip olan yivler de hem çanak hem de çömlek
formlarına uygulanmaktadır. Bu tipteki yivler olasılıkla daha geniş uçlu bir
cisimle kap fırınlanmadan önce yapılmışlardır. Hatta bu geniş uçlu atletlerin
yuvarlak ve dörtgen uçlu olmak üzere iki türde olduğu düşünülebilir. Bu tür yivler
daha düzenli bir görünüm arz eder ve yivlerin içinde de astar ve perdah
uygulamalarına rastlanır. Bu tür düzenli yivi olan kapların ele geçtiği merkezler
arasında Ayanis, Dilkaya, Karagündüz, Yoncatepe, Ernis, Norşuntepe, Đmikuşağı,
Başur, Kavuşan, Ziyarettepe, Salattepe ve Ağrı-Iğdır bölgesindeki merkezler
sayılabilir. Karagündüz, Ernis, Giri cano ve Kavuşan gibi merkezlerde ise her iki
tipteki yivlere sahip çanak çömleklere rastlanmaktadır. Dolayısıyla yivli
keramikler üzerine yaptığımız çalışmada yiv uygulamasıyla ilgili herhangi bir
bölgesel ayrım veya merkezlere göre belirgin bir dağılım tespit edilememiştir.

Yiv uygulamasıyla ilgili bir diğer özellik de yivlerin kaplar üzerinde yapıldığı
alanlardır. Çanaklar açısından değerlendirildiğinde yivlerin genellikle ağız
kenarının hemen altına yapıldığı görülmektedir. Omuzlu çanaklarda da yiv
uygulaması ağız kenarının hemen altından omuz hizasına kadar yapılır ve hiçbir
zaman omuz hizasının altına inmez. Kimi zaman çanakların veya çömleklerin ağız
kenarının hemen altına yerleştirilen tutamak veya kuplar bazen yivlerin alt sınırını
oluştursa da çoğu zaman yivler tutamak veya kupların yerleştirildiği alanda da
devam eder ve adeta kulpların veya tutamakların bitim noktası yivlerin alt sınırını
oluşturur. Dolayısıyla kulbu veya tutamağı olan kaplar yiv uygulaması için bir
engel teşkil etmezler. Çanaklara veya kaselere yapılan yivler ağzı kenarının altı
dışında nadiren dudak kenarı üzerine de uygulanır. Ancak bu tür bir uygulama
yaygın değildir ve Dilkaya ile Ağrı-Iğdır ve Elazığ Bölgesi’nde bulunan
merkezlerde tespit edilmiştir.

441
Çömlek formunda ise yivin yapıldığı farkı alanlar söz konusudur: dudak kenarı
üzerine, omuz üzerine, ağız kenarının hemen altına ve boyun üzerine ya da ağız
kenarının içine uygulanır. Çömleklerdeki yiv uygulamasının yeriyle ilgili
herhangi bir bölgesel dapılım söz konusu değildir. Yiv uygulamalarının tümü
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun genelindeki merkezlerin çoğunda
görülmektedir.

Sonuç olarak yivli çanak çömlekler üzerindeki yiv uygulaması dikkate alındığında
şimdilik yivlerin türü veya yapıldığı alanla ilgili belirli bir bölgesel dağılım tespit
etmek mümkün değildir. Ya da yivlerin türüne göre “Erken” veya “Geç” evre gibi
kronolojik bir saptama yapmak da söz konusu değildir. Ancak özellikle Orta
Demir Çağı’na tarihlenmesi konusunda şüpheli olmayan merkezler (Ayanis, Tille
vd.) göz önüne alındığında en azından geç dönemde ince ve düzensiz hatlı
yivlerin ortadan kalktığı düşünülebilir. Bu durum erken evrede geniş ve düzgün
hatlı yivlerin bulunmadığı şeklinde yorumlanmamalıdır. Zira Erken Demir
Çağı’na tarihlenen merkezlerde her iki uygulamanın aynı anda kullanıldığı
anlaşılmaktadır.

4- Değerlendirme

Doğu Anadolu’nun Erken ve Orta Demir Çağları boyunca varlık gösteren yivli
çanak çömlekler birkaç merkez dışında genellikle höyüklerde steril olmayan
tabakalardan bilinen bir arkeolojik veri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yukarıda da
bahsedildiği gibi bu durum yivli çanak çömleğin tarihlendirilmesi konusundaki
problemlerin ana kaynağını oluşturmaktadır. Dahası, Erken Demir Çağ ve Orta
Demir Çağ yivli çanak çömlekleri arasında mal özelliği veya kap formu açısından
herhangi bir farkın olup olmadığı da bilinmemektedir. Dolayısıyla son yıllara
kadar, Anadolu’da yapılan araştırmaların birçoğunda ele geçen yivli çanak
çömlekler birer Erken Demir Çağ göstergesi olarak kabul edilmişlerdir.

Yivli çanak çömleklerle ilgili yapılan çalışmara bakıldığında bunların oldukça


sınırlı olduğu görülmektedir. Yukarıda da bahsedildiği gibi bu konudaki en

442
kapsamlı çalışma 1988 yılında Norşuntepe’nin Erken Demir Çağ keramiklerini
doktora konusu olarak çalışan K. Bartl tarafından gerçekleştirilmiştir. Yivli
keramikleri de içeren Norşuntepe Erken Demir Çağ keramiklerini inceleyen Bartl,
Norşuntepe’nin Erken Demir Çağı’na tarihlenen 3 tabakasında tespit edilen bu
keramiklerin kap formları açısından “Erken”, “Orta” ve “Geç” evrelerinin tespit
edilmesinin mümkün olamadığını ortaya koymuştur1326. Dolayısıyla bu sonuç aynı
zamanda Norşuntepe’nin yivli çanak çömlekleri için de geçerlidir. Nitekim daha
sonra yivli keramikler üzerine yaptığı çalışmaları derinleştiren Bartl, yivli çanak
çömleklerle ilgili herhangi bir tipolojik çalışmada bulunmamış ve yivli
keramiklerin tarihlendirilmesi, yayılım alanı ve yazılı kaynaklar doğrultusunda
ilişkili olabileceği halklar üzerinde durmuştur. Ancak bu çalışmada detaylı bir
bilgi verilmese de bölgesel farkların olduğunun altı çizilmiştir. Yivli çanak
çömleklerin tarihlendirilmesiyle ilgili bir diğer önemli çalışma ise son yıllarda E.
Konyar ve K. Köroğlu tarafından gerçekleştirilmiş ve bu çalışmada yivli
keramiklerin yayılım alanı ve Van Bölgesi’ndeki yivli keramiklerin
tarihlendirilmesi üzerinde durulmuştur1327. Bahsi geçen çalışmalar yivli çanak
çömlekler üzerine yapılan ender çalışmaları oluşturmaktadır ve netice itibariyle
yivli çanak çömleklerin mal grupları veya tipolojisi üzerine henüz kapsamlı bir
çalışma yapılmamıştır.

Yivli çanak çömleklerle ilgili yatay düzlemde bölgesel farkların olduğunu hem
mal grupları hem de tipolojik özellikler açısından yukarıda ele almaya çalıştık.
Buna göre yivli keramiklerin toplam 7 farklı mal grubuna sahip olduğu tespit
edilmiştir: Pembe-Devetüyü Mallar, Kahve Mallar, Kırmızı-Kiremit Mallar, Gri-
Siyah Mallar, Kahve ve Bitkisel Katkılı Mallar, Pembe ve Bitkisel Katkılı Mallar
ve Krem Astarlı Mallar. Bunlardan en yaygın grubu oluşturan Pembe-Devetüyü
Mallar’ın Van Bölgesi’nde yoğunluk gösterdiği tespit edilmiştir. Ayrıca bu tür
mallar aynı dönemde Demir II dönemiyle birlikte Đran’da da yaygınlık
kazanmaktadır. Bu durum Van Bölgesi ve Kuzeybatı Đran arasındaki etkileşimle
ilişkilendirilebilir.

1326
Bartl 1994: 482.
1327
Köroğlu-Konyar 2005: 25-38; Köroğlu-Konyar 2008: 123-146.

443
Yivli keramiklerin bir diğer önemli mal grubunu oluşturan Kahve Mallar’ın ise en
yoğun olarak ele geçtiği bölgenin Elazığ bölgesi olduğu anlaşılmaktadır. Đkinci
derecedeki yoğunluk ise Muş-Bitlis illerini de içeren Van bölgesidir. Daha sonra
ise Hakkari Bölgesi’ndeki ve Yukarı Dicle Bölgesi’ndeki merkezlerde
gözlenmektedir. Dolayısıyla Kahve Mallar’ın Doğu Anadolu’nun genelinde
hemen hemen tüm bölgelerde karşımıza çıkmasına rağmen yoğunluk dağılımı şu
şekilde sıralananabilir: Elazığ-Malatya bölgesi, Van Bölgesi, Hakkari Bölgesi ve
Yukarı Dicle Bölgesi ve çok az Erzurum Bölgesi.

Kırmızı-Kiremit Mallar yivli çanak çömleklerin bir diğer mal grubunu


oluşturmaktadır. Bu mal grubunun özellikle Van Bölgesi’nde varlık gösterdiği ve
az sayıda Elazığ-Malatya Bölgesi’nde de görüldüğü tespit edilmiştir. Ayrıca yine
Van Bölgesi’nin etkileşim halinde olduğu Kuzeybatı Đran’da da bu tür kapların
varlığı bilinmektedir. Diğer mal gruplarından yola çıkarak herhangi bir
tarihlendirme yapmak mümkün değilken, Kırmızı-Kiremit Mallar’ın açkısız veya
hafif açkılı olanları Erken Demir Çağı’na, iyi açkılı olanları ise Orta Demir
çağı’na tarihlenebilir. Zira form açısından da farklı olan ve Orta Demir Çağı’na
tarihlendiği konusunda şüphe olmayan kırmızı perdahlı yivli çanaklar bu çalışma
kapsamına dahil edilmemiştir.

Gri-Siyah Mal grubuna dahil olan yivli çanak çömlekler ise genellikle Kuzey
bölgeleriyle ilişkilidir. Van Bölgesi’nin kuzeyindeki alan Transkafkasya’ya kadar
bu kültür bölgesinin içinde kalmaktadır. Gri-Siyah Mallar’ın en yoğun ele geçtiği
bölge Ağrı-Iğdır Bölgesi’dir. Ayrıca Erzurum Bölgesi’ndeki merkezlerde de bu
tür mal özelliğine sahip keramikler bulunmaktadır. Yine az sayıda da olsa Keban
Bölgesi’ndeki Norşuntepe, Könk ve Kovancılar gibi merkezlerde tespit edilmiştir.
Sonuç olarak Gri-Siyah Mallar’ın ele geçtiği bölgeler şu şekilde sıralanabilir:
Ağrı-Iğdır Bölgesi, Erzurum-Kars bölgesi, Elazığ-Malatya Bölgesi.

Kahve ve Bitkisel Katkılı Mallar, Pembe ve Bitkisel Katkılı Mallar’ın dağılımı


göz önüne alındığında ise özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki
merkezlerde yaygın olduğu tespit edilmiştir. Elazığ-Malatya Bölgesi ise ikinci

444
sırayı almakta ve bu tür malların diğer bölgelerde yaygın olmadığı dikkati
çekmektedir.

Sonuç olarak yivli çanak çömleklerin mal özellikleri dikkate alındığında Pembe-
Devetüyü Mallar’ın Van Bölgesi’nde, Kahve Mallar’ın Elazığ-Malatya
Bölgesi’nde, Kırmızı-Kiremit Mallar’ın Van Bölgesi’nde, Gri-Siyah Mallar’ın
Ağrı-Iğdır ve Erzurum Bölgesi’nde, Bitkisel Katkılı Mallar’ın (Mal 5 ve 6) ise
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yoğunlaştığı ortaya çıkmaktadır. Krem Astarlı
Mallar ise oldukça azdır ve Van Bölgesi, Elazığ-Malatya Bölgesi ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde ele geçmiştir. Van Bölgesi’nde hakim olan Pembe-
Devetüyü Mallar ile Kırmızı-Kiremit Mallar doğuda Kuzeybatı Đran’da da
görülmektedir. Ağrı-Iğdır ve Erzurum Bölgesi’nde yoğun olarak bulunan Gri-
Siyah Mallar ise Transkafkasya’da da hakim olan bir mal grubudur. Dolayısıyla
yivli keramiklerin dağılım haritası göz önüne alındığında yukarıda da belirtildiği
gibi şu şekilde kültür bölgeleri tespit edilmiştir (Harita 2):

1- Van, Muş, Bitlis, Ağrı


2- Erzurum, Kars, Iğdır
3- Elazığ, Malatya, Bingöl
4- Diyarbakır, Batman, Siirt
5- Hakkari

Zira yukarıda listelenen kültür bölgelerinin birbirinden bağımsız geliştiğini veya


birbirleriyle etkileşimde bulunmadıklarını düşünmek yanlış olur. Bu bölgeler
sadece belirli mal gruplarının baskın olduğu bölgeleri ifade etmektedir.

Mal grupları değerlendirildiğinde, herhangi bir tarihlendirme yapmanın mümkün


olmadığı ve sadece yatay düzlemde bölgesel dağılımın tespit edilebildiği yukarıda
belirtilmişti. Dolayısıyla mal gruplarıyla ilgili olarak bölgesel farklar dışında
herhangi bir tespit yapılamamıştır. Ancak birkaç mal grubunda dikkati çeken bazı
özelliklerin altını çizmekte fayda olacaktır. Örneğin Kırmızı-Kiremit Mallar’ın
Van Bölgesi’nde yaygın olması bu bölgenin Urartu öncesi dönemde yani Erken
Demir Çağı’nda kırmızı mal üretmeye başladığını ortaya koymakta ve belkide bu
mal grubuna dahil olan yivli çanakların, genellikle Van Gölü’nün kuzeybatısına

445
konumlandırılan ve yazılı kaynaklarda Uruadri olarak adlandırılan bölge ile
bağlantısı olabileceğini düşündürmektedir. Zira yivli keramiklerin bölgesel
farlılıklarından ötürü tek bir etnik gruba ait olmadığı yukarıda belirtilmişti.
Dolayısıyla sadece Van Bölgesi’nde yaygın olan Kırmızı-Kiremit yivli çanak
çömlekler Uruadri halkının üretimini gösteriyor olabilir.

Gri-Siyah Mallar’ın ise varlık gösterdiği Erzurum-Kars Bölgesi ise diğer mal
gruplarının bu bölgede hemen hemen hiç görülmemesinden ötürü dükkat
çekmektedir. Hemen güneyde Van Bölgesi’nde Pembe-Devetüyü Mallar yaygın
iken kuzeyde bu geleneğin olmayışı kuzeyin konservatif yapısıyla açıklanabilir.
Bu da yine yivli çanak çömleklerin tek bir etnik grupla ilişkili olmadığını açıkça
ortaya koymaktadır. Yine Van Bölgesi’nde yaygın olan bir diğer mal grubu olan
Pembe-Devetüyü Mallar ise Kırmızı-Kiremit Mallar’la bir arada ele geçtiğinden
dolayı eş zamanlı varlık gösterdikleri düşünülebilir. Ancak Orta Demir Çağ’da
yani Urartu kurulduktan sonra Kırmızı-Kiremit mal grubuna dahil olan açkısız
veya hafif açkılı yivli çanaklar büyük oransa ortadan kalkar ve Pembe-Devetüyü
yivli çanaklar kısmen devam eder. Zira Kırmızı-Kiremit yivli çanakların tamamen
ortadan kalktığını düşünmek yerine bunların form değiştirdiği ve daha kaliteli bir
mala, yani kırmızı perdahlı keramiğe dönüştüğü söylenebilir.

Yivli çanak çömlekler üzerine yapılan tipolojik inceleme sonucunda yivli kaplar
Çanaklar, Kasler ve Çömlekler olmak üzere 3 ana gruba ayrılmış ve bunlar
arasında toplam 46 farklı kap tipi tespit edilmiştir. Bunlardan ilk grubu oluşturan
Yüksek Omurgalı Kaplar’ın (Tip 1-5, 23) sadece Van Bölgesi’nde yaygın olduğu
ve özellikle de Karagündüz Mezarlığı’nı temsil ettiği dikkati çekmiştir.
Karagündüz Höyük’te ise oldukça az sayıda tespit edilmiştir. Bu tür kapların aynı
zamanda Dilkaya ve Yoncetepe mezarlarında da benzerlerine rastlanmıştır. Bu tip
kapların sadece mezarlarda yaygın olması bunların mezar kültüyle ilişkili
olabileceğini düşündürebilir. Mezarlarda bu tip kaplarla bir arada ele geçen diğer
basit çanaklar ise aynı zamanda höyüklerde ve kalelerde de yaygın kullanım
görmüştür. Dolayısıyla basit çanakların hem höyük hem de mezarlarda kullanım
gördüğü, yüksek omurgalı kapların ise genellikle mezarlarda kullanım gördüğü
söylenebilir.

446
Yüksek Omurgalı Çanaklar’ın bir diğer özelliği ise bunların genellikle tek tarafına
eklenen enine veya dikine ip delikli tutamak veya kulplara sahip olmasıdır. Dikine
ip delikli tutamağı olan benzer çanaklara Kuzeybatı Đran’daki Demir I Dönemi’ne
tarihlenen bazı merkezlerde de rastlanmıştır. Örneğin Hasanlu V’te bu tür kaplar
tespit edilmiştir1328. Demir II Dönemi’nde ise bu tür tutamağı olan çanaklar daha
da yaygınlaşır ve Dinkha II’de1329 ve Kordlar Tepe III’te1330 karşımıza çıkar.
Enine ip deliği olan tutamak veya kulplara ise Đran’ın Demir III Dönemi’ne
tarihlenen merkezlerinde rastlanmaktadır. Kordlartepe1331, Haftavan Tepe (Mezar
5)1332 ve Zendan-i Süleyman1333 gibi merkezlerde Demir III Dönemi’ne tarihlenen
ve bu tür tutmağı veya kulbu olan çanaklar ele geçmiştir. Dolayısıyla Đran’daki
verilerden yola çıkarak dikine ip delikli tutamağı olan çanakların enine ip delikli
tutamağı veya kulbu olan çanaklardan daha erkene tarihlenebileceği önerilebilir.
Buna göre Karagündüz mezarlarında tespit edilen bu tip kaplardan dikine ip
delikli tutamağı olan çanakların en azından aynı mezarda bulunan diğer kaplara
göre daha erkene tarihlenebileceği düşünülebilir. Netice itibariyle Yüksek
Omurgalı Kaplar grubunu oluşturan Tip 1, 2, 3, 4, 5 ve 23 hem Erken Demir hem
de Orta Demir Çağı’nda kullanım görmüş olabilecek kap tipleri olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bunlardan dikine ip delikli tutamağı olan çanaklar erken döneme
tarihlenebilir. Öte yandan kazıma bezemenin de uygulandığı yivli çanak
çömlekler de sadece Erken Demir Çağ’a tarihlenen kaplar arasına yerleştirilebilir.
Bu tür kazıma bezemeli örneklerin Ayanis başta olmak üzere Orat Demir Çağ
merkezlerinin hemen hemen hiçbirinde yaygın olmayışı Ernis, Yoncatepe ve
Karagündüz mezarlarında bulunan kazıma bezemeli yivli kapların Erken Demir
Çağ’a tarihlendiğini düşündürmektedir.

Yivli Çanakların bir grubunu da Keskin Omurgalı Çanaklar oluşturmaktadır. Bu


gruba dahil olan Tip 6, 7 ve 25’in bölgesel dağılımı göz önüne alındığında bu tip
kaplarda belirli bir bölgeselleşme olmadığı ve Erzurum-Kars Bölgesi, Van

1328
Young 1965: Fig. 8.
1329
Muscarella 1974: Fig. 37- 858, Fig. 39- 873, Fig. 47- 863, Fig. 47- 875, Fig. 47- 864, Fig. 47-
865.
1330
Lippert 1979: Abb. 12/6, Abb. 13/1-2-3.
1331
Lippert 1979: Abb. 13-5, Abb. 14/4-7.
1332
Burney 1972: Pl. IVc, Va.
1333
Thomalsky 2006: Abb. 13/2.

447
Bölgesi, Elazığ-Malatya Bölgesi olmak üzere çeşitli bölgelerde görüldüğü
anlaşılmaktadır. Ancak merkezlerin ve malzemenin yoğunluğu açısından özellikle
Van Bölgesi ve Elazığ-Malatya Bölgesi’nde yoğunluk gösterdiği anlaşılmaktadır.
Bu tip kapların ele geçtiği merkezler dikkate alındığında hem Erken Demir
Çağı’na hem de Orta Demir Çağı’na tarihlenen merkezlerde bulunduğu
görülmektedir. Dolayısıyla bu tip kapların Erken ve Orta Demir Çağ olmak üzere
iki dönemde de kullanıldığı düşünülebilir.

Keskin Omurgalı Kapların bir diğer grubunu oluşturan Tip 8, 9 ve 24’ün bölgesel
dağılımı göz önüne alındığında bu tip kaplarda belirli bir bölgeselleşmenin
olmadığı ve Erzurum-Kars, Van, Elazığ-Malatya ve Yukarı Dicle olmak üzere
Doğu ve Güneydoğu’nun genelindeki çeşitli bölgelerde karşımıza çıktığı
anlaşılmaktadır. Ancak bu kapların ele geçtiği merkezler dikkate alındığında
bunların özellikle Orta Demir Çağı’na tarihlenen merkezlerde yaygın olduğu
dikkati çekmektedir. Dolayısıyla bu tip kapların genellikle Orta Demir Çağ’da
yaygın olduğu söylenebilir.

Tip 10, Tip 11 ve Tip 27 Keskin Omurgalı çanak ve çömleklerin bir diğer kap
tipini temsil eder. Bu tipteki kaplar özellikle Elazığ Bölgesi’nde yoğunlaştığı
dikkati çekmektedir. Dolayısıyla bu tip kapların genellikle Elazığ-Malatya
Bölgesi’nde yaygın olduğu önerilebilir. Bunların özellikle Norşuntepe’nin Geç
Tunç Çağ tabakasından bilinen uzun akıtacaklı ve kimi zaman da sepet veya
parmak delikli kulplu olan Hitit kap formlarına benzemesinden ve Norşuntepe’nin
Erken Demir Çağ tabakasının en erken evresinde bu tipteki Hitit kaplarıyla bir
arada ele geçmesinden dolayı erken örnekler olabileceği düşünülebilir. Van
Bölgesi’nin erken evresini temsil eden Yüksek Omurgalı Kaplar gibi, Elazığ-
Malatya Bölgesi’nin erken evresini de bu kap tiplerinin oluşturduğu söylenebilir.
Dolayısıyla bunların Erken Demir Çağı’na tarihlendiği önerilebilir.

Keskin Omurgalı kapların son grubunu oluşturan Tip 12 ise çok yaygın bir kap
tipi değildir. Sadece Elazığ Bölgesi’ndeki Norşuntepe’de ve güneydeki Tille’de
ele geçmiştir. Dolayısıyla bu tip kapların Elazığ-Malatya Bölgesi’nde yaygın
olduğu düşünülebilir ve ele geçtiği merkezlerin genellikle Orta Demir Çağı’na

448
tarihlenmesinden dolayı bahsi geçen kap tipinin Orta Demir Çağı’nda yaygın
olduğu düşünülebilir.

Omurgalı Çanakların ve Kaselerin üçüncü grubunu Yuvarlak Omurgalı Kaplar


oluşturmaktadır. Tip 13, Tip 14 ve Tip 26, bu gruba dahil olan çanak çömlek
tiplerini temsil etmektedir. Bahsi geçen kap tiplerinin yoğunluk gösterdiği belirli
bir bölge söz konusu değildir. Ancak bu tip çanak çömleklerin dağılımı
değerlendirildiğinde bunların genellikle Van Bölgesi’nde ve Erzurum-Kars
Bölgesi’nde yaygın olduğu önerilebilir. Bu tip kapların ele geçtiği merkezler
dikkate alındığında hem Erken Demir Çağı’na hem de Orta Demir Çağı’na
tarihlenen merkezlerde bulunduğu görülmektedir. Dolayısıyla bu tip kapların
Erken ve Orta Demir Çağ olmak üzere iki dönemde de kullanıldığı düşünülebilir.

Çanakların ve Kaselerin ikinci ana grubunu Basit Çanaklar ve Kaseler


oluşturmaktadır. Tip 15, Tip 16, Tip 17, Tip 28 ve Tip 31’e dahil olan kaplar Basit
Çanak ve Kaselerin ilk grubunu temsil etmektedir. Bahsi geçen kap tipleri yivli
kapların en yaygın kap tiplerindendir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’ndeki merkezlerin hemen hemen tümünde bu tipte kaplar tespit edilmiştir.
Dolayısıyla bu gruba dahil çanak çömleklerin yoğunluk gösterdiği belirli bir bölge
söz konusu değildir. Bu tip kapların ele geçtiği merkezler dikkate alındığında,
bunların da hem Erken Demir Çağı’na hem de Orta Demir Çağı’na tarihlenen
merkezlerde ele geçtiği tespit edilmiştir. Buna göre bu tip kapların Erken ve Orta
Demir Çağ olmak üzere iki dönemde de kullanıldığı düşünülebilir.

Tip 18 ve Tip 29, Basit Çanaklar ve Kaseler’in dışa dönük ağızlı grubunu temsil
etmektedir. Bu gruba giren kapların Elazığ-Malatya Bölgesi’nde ve Van
Bölgesi’nde yaygın olduğu söylenebilir. Bu kap tipleri de ele geçtiği merkezler
göz önüne alındığında Erken ve Orta Demir Çağ olmak üzere iki dönemde de
varlık göstermiş olmalıdır.

Basit Çanaklar ve Kaseler’in en yaygın gruplarından bir diğerini de Tip 19, Tip
20, Tip 21 ve Tip 30’a dahil olan çanak çömlek parçaları oluşturmaktadır. Dik
ağızlı kapların temsil ettiği bu gruptaki çanak çömleklerin yoğunluk gösterdiği
belirli bir bölge söz konusu değildir ve hemen hemen Doğu ve Güneydoğu

449
Anadolu’daki tüm merkezlerde ele geçmiştir. Buna göre bu tip kapların yoğunluk
gösterdiği belirli bir bölge yoktur ve bunlar da Erken ve Orta Demir Çağ olmak
üzere uzun bir süre varlık göstermiş olmalıdırlar.

Basit Çanaklar’ın sonuncu kap formunu ise Tip 22 ve Tip 32 temsil etmektedir.
Bu gruba giren çanak çömleklerin özellikle Van Bölgesi’nde yaygın olduğu
dikkati çekmektedir. Bu tip kapların ele geçtiği merkezler göz önüne alındığında
bunların Orta Demir Çağ’da yaygın kullanım gördüğü düşünülebilir.

Çanaklar ve Kaseler dışındaki diğer kap grubunu Çömlekler oluşturmaktadır.


Çömlekler kendi içinde Boyunlu ve Boyunsuz olmak üzere iki ana gruba
ayrılmıştır. Bunlardan Boyunlu Çömlekler grubuna dahil olan Tip 33, Tip 35 ve
Tip 36, Erzurum-Kars Bölgesi, Van Bölgesi ve Elazığ-Malatya Bölgesi’ndeki
merkezlerde ele geçmiştir. Güneydoğu Anadolu’daki merkezlerde hemen hemen
hiç görülmemesi ise dikkat çekicidir. Bu tip kapların ele geçtiği merkezler dikkate
alındığında, bunların da hem Erken Demir Çağı’na hem de Orta Demir Çağı’na
tarihlenen merkezlerde ele geçtiği tespit edilmiştir. Buna göre bu tip kapların
Erken ve Orta Demir Çağ olmak üzere iki dönemde de kullanıldığı düşünülebilir.

Boyunlu Çömlekler’in bir diğer kap türünü Tip 37 olarak adlandırılan çömlekler
oluşturmaktadır. Bu tür çömleklerin Van Bölgesi’nde yaygın kullanım gördüğü
düşünülebilir. Bunların özellikle Orta Demir Çağı’na tarihlenen merkezlerde ele
geçmesi bunların Orta Demir Çağ’da yaygın olduğunu düşündürmektedir.

Tip 38, Tip 39 ve Tip 41 yaygın kap tipi değildir ve sadece birkaç merkezde tespit
edilmiştir. Bunlardan Tip 41, Karagündüz’ün Orta Demir Çağ tabakasından ele
geçmiştir ve bu yüzden bu tip kapların Orta Demir Çağı’na tarihlenebileceği
söylenebilir.

Boyunlu Çömlekler’in son grubunu ise Tip 34 ve Tip 40’a dahil olan çömlekler
oluşturmaktadır. Bu tip kapların dağılımı göz önüne alındığında özellikle Elazığ
Bölgesi’nde yoğunluk gösterdikleri anlaşılmaktadır. Bunların da hem erken
dönem, hem de geç dönem merkezlerinde tespit edilmesinden yola çıkarak Erken
ve Orta Demir Çağ olmak üzere iki dönemde de kullanıldığı düşünülebilir.

450
Çömleklerin ikinci ana grubunu Boyunsuz Çömlekler oluşturur. Bunlardan ilki
olan Tip 42 ve Tip 43 içe dönük ağızlı kap formlarından oluşmaktadır. Bu tip
kaplar Boyunsuz Çömlekler grubunun en yaygın kap formunu oluşturmaktadır.
Bu gruba giren çömleklerin dağılımı ve merkezlerden ele geçen malzemenin
miktarına göre dağılımı göz önüne alındığında Elazığ-Malatya ve Güneydoğu
Anadolu’da yoğunluk kazandığı dikkati çekmektedir. Bu kap tiplerinin de ele
geçtiği merkezler dikkate alındığında Erken ve Orta Demir Çağlar olmak üzere
uzun bir süre varlık gösterdiği söylenebilir.

Boyunsuz Çömlekler’in diğer kap tipleri ise çok yaygın değildir. Bunları
oluşturan Tip 44, Tip 45 ve Tip 46 birkaç merkezde tespit edilmiştir ve Tip 46’nın
özellikle Elazığ Bölgesi’nde yaygın bir kap formu olduğu çekmiştir. Bunların ele
geçtiği merkezler göz önüne alındığında olasılıkla Tip 44 Orta Demir Çağı’na, Tip
45 ve 46 ise Erken Demir Çağı’na tarihlenmelidir.

Sonuç olarak tipolojik çalışmayla tespit edilen 46 farklı kap tipinin yukarıda
bölgesel dağılımları ve olası tarihlendirmeleri ele alınmıştır (Tablo 1, 2, 3). Kap
formlarındaki çeşitlilik açısından en yoğun bölgenin Elazığ-Malatya Bölgesi
olduğu anlaşılmaktadır. Güneydoğu Anadolu ve Van Bölgesi’ndeki yivli kap
repertuarının ise Elazığ-Malatya Bölgesi kadar çeşitli olmadığı dikkati
çekmektedir. Zira Elazığ Bölgesi Norşuntepe’den dolayı yivli çanak çömleklerin
tarihlendirilmesi açısından oldukça önemli bir bölgedir. Norşuntepe’de Hitit
Đmparatorluk tabakasından hemen sonra gelen Erken Demir Çağ tabakası 3
evrelidir. Bunlardan en erken evredeki yivli çanak çömlekler Hitit kaplarıyla bir
arada ele geçmiştir. Dolayısıyla yivli keramiğin kullanım gördüğü en erken tarih
şimdilik sadece Norşuntepe verilerine dayandırılmalıdır. Eğer kap formlarının
yoğun olduğu bölge Elazığ Bölgesi aynı zamanda en erken evreyi de içeriyorsa,
bu durumda diğer bölgelerdeki kap formlarındaki azalma daha geç döneme
tarihlenmelidir. Buna göre yivlilerin geç evresinde kap repertuarında bir
azalmanın olduğundan bahsedilebilir. Nitekim Ayanis Kalesi’nde tespit edilen az
sayıdaki kap formu bu görüşü destekler niteliktedir. Ayrıca Elazığ Bölgesi’ndeki
Norşuntepe, Đmikuşağı ve Đmamoğlu gibi merkezlerde tespit edilen sepet kulplu
yivli çömlekler ve uzun akıtacaklı derin çanaklar veya çaydanlıklar bu bölgedeki

451
Hitit etkisinden kaynaklanmış olmalıdır. Dolayısıyla Elazığ-Malatya
Bölgesi’ndeki Erken Demir Çağ kültürünün erken evresinde Orta Anadolu
etkisinin devamından bahsetmek mümkündür. Ayrıca tipolojik çalışma sonuda
Tip 1-5 Van Bölgesi’nin, Tip 10, 11, 27 ise Elazığ-Malatya Bölgesi’nin en erken
kap formları olarak belirlenmiştir. Bahsi geçen formlar sadece Erken Demir Çağ
boyunca kullanılmış ve Orta Demir Çağ’da devam etmediği anlaşılmıştır. Bununla
birlikte özellikle Ayanis’ten yola çıkarak Orta Demir Çağı’na tarihlediğimiz içe
dönük ve basit ağızlı çanak formlarının Erken Demir Çağ’da da varlık gösterdiği
bu kap tiplerinin hem Erken, hem de Orta Demir Çağ olmak üzere uzun süre
kullanım gördüğü anlaşılmıştır. Öte yandan yine Orta Demir Çağ merkezlerinden
yola çıkarak bazı kap formlarının ise sadece Orta Demir Çağ’da varlık gösterdiği
tespit edilmiştir.

452
V. BÖLÜM
SONUÇ

Kalkolitik Dönem’den itibaren yerleşime sahne olan Doğu Anadolu Bölgesi,


Demir Çağlar’a kadar kuzeyde ve güneyde olmak üzere başlıca iki bölgeye
ayrılabilecek kültürlerin etkisi altında kalmıştır1334. Kalkolitik Dönem’den itibaren
başlanacak olursa, bu dönem söz konusu iki kültür bölgesinin varlığını
hissettirdiği en erken dönemdir. Doğu Anadolu Bölgesi’nin Kalkolitik Dönem
verilerine bakıldığında Güneydoğu Anadolu, Elazığ-Malatya Bölgesi ve hatta Van
Gölü civarını da içine alan bölge güney kültürleri olarak adlandırılabilecek
kültürlerin etkisi altında kalmıştır. Güney kültürleri daha çok Mezopotamya veya
genellikle Mezopotamya etkisi altında gelişen yerel Güneydoğu Anadolu
kültürlerini içermektedir. Güney kültür bölgesi doğal çevre açısından yaşamaya
elverişli alanları içermektedir ve kanımızca bu alan Kalkolitik dönemde kuzeyde
Van Gölü’nün kuzey ucuna kadar olan alanı etkisi altına almaya başarmıştır.
Güney kültürüne dahil olan topluluklar, özellikle Güneydoğu Anadolu’da ve
Elazığ-Malatya bölgesindeki ovalarda büyük yerleşimler kurmuşlardır. Zira bahsi
geçen yerleşimler güney kültürünün “göçebe olmayan” karakteriyle doğrudan
ilişkili olmalıdır.

Elazığ-Malatya bölgesindeki yerleşimlerin büyük olması, düzenli ve gelişmiş bir


mimariye sahip olmaları ve kurumsal nitelikte yapıların bulunması bu bölgede
yaşayan toplulukların çoğunlukla “yerleşik tarımcı” toplum niteliğinde olduklarını
göstermektedir. Ancak aynı zamanda Baskil gibi bölgede var olan otlak alanları
Kalkolitik dönemde bu bölgede yaşayan toplulukların tarım yanında hayvancılık
da yaptıklarını akla getirmektedir. Bugün bile bu bölgede hayvancılığın devam
etmesi ve tamamen tarımcı yerleşik toplum özelliği göstermemesi bu olasılığı
güçlendirmektedir. Van Gölü civarında ise yerleşim sayısının oldukça az olması
ve boyutlarının Elazığ-Malatya bölgesine nazaran daha küçük olması, burada
yaşayanların daha kırsal bir özellik sergilediğini düşündürmektedir. Aynı
dönemde Van Gölü’nün kuzeyinde ise tamamen farklı kültürler söz konusudur.

1334
Güney ve Kuzey Kültürleri olarak tanımladığımız kültürlerle ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: I.
Bölüm.

453
Bu bölge çoğunlukla kuzey kültürlerinin etki alanı içinde kalmıştır. ETR
kültürünün yaratıcısı olan kuzey halkları Kalkolitik dönemle birlikte Doğu
Anadolu Bölgesi’ne nüfuz etmeye başlamışlardır. M.Ö. 4. binyılın ikinci
yarısından itibaren, Doğu Anadolu bölgesinde, köken yerinin Transkafkasya
olduğu kabul edilen ETR Kültürü hakimdir. Söz konusu kültürün, M.Ö. 4. binyılın
ikinci yarısından itibaren kuzeydeki köken yerinden, tüm Doğu Anadolu’yu
boydan boya geçerek Levant’a kadar uzanan geniş bir alana göç ederek yayıldığı
kabul edilmektedir1335. Dolayısıyla kuzey kültürleri Kalkolitik dönemde Erzurum,
Kars, Ağrı, Iğdır gibi Van Gölü’nün kuzeyinde kalan kısımları etkisi altına
almıştır ve nitekim bu kültürlerden biri aynı zamanda ETR kültürünün öncülü
olarak kabul edilmektedir. Öte yandan Ağrı, Iğdır bölgesinde ele geçen birkaç
parça güney etkili Uruk kabı ya da Malatya Arslantepe’de bulunan ETR kapları
söz konusu dönemde güney ve kuzey kültürlerinin etkileşim halinde olduklarını
göstermektedir. Kuzey kültürlerinin etki alanında olan bölgelerdeki yerleşimler,
güneydekiler kadar büyük yerleşim niteliğinde olmayan daha küçük boyutlu
yerleşimler olduğu için, kuzey kültürlerinin güney kültürlerine nazaran daha kırsal
karakterde olduğu ve bu yüzden göçebe hayvancı özelliklerinin daha fazla olduğu
anlaşılmaktadır. Nitekim kuzey kültürlerinden birinin Tunç Çağ’daki devamı
niteliğinde olan ETR kültürüne ait mimari veriler bu görüşü destekler niteliktedir.

Arkeolojik veriler Kalkolitik dönemde Doğu Anadolu’da henüz aşiret sistemine


benzer bir sistemin varlığına ilişkin ipuçları sunmaktan uzaktır. Nitekim
güneydeki kültürlerin çoğunlukla yerleşik tarımcı bir düzende olması ve
hayvancılığı ikinci sırada önem taşıyan bir geçim şekli olarak kullanmasından
dolayı bunların aşiret sistemiyle herhangi bir benzerliği olmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan kuzeydekilerin daha kırsal bir karaktere sahip olması ve çoğunlukla
yarı-göçebe hayvancılık üzerine dayalı bir geçim şekline sahip olmaları bunların
aşiret sistemine daha yakın bir düzende olabileceklerini hissettirmektedir. Nitekim
bunları aşiret sisteminin alt birimi olan “boy” veya “kabile” formatında
örgütlenmiş topluluklar olarak nitelendirebiliriz. Nihayetinde Van Gölü’nün
kuzey ucundan çekilen bir hat, kabaca bu iki kültür bölgelerinin Kalkolitik

1335
Rothmann 2003: 109; Kiguradze- Sagona 2003: 38; Sevin, Kavaklı, Özfırat 1998: 579.

454
dönemdeki sınır çizgisini oluşturmuş olmalıdır. Aynı şekilde bugün
Güneydoğu’da ikamet eden aşiretlerin Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki yaylak
alanları da aynı sınır çizgisine kadar olan alanı içermektedir.

Kalkolitik dönemin sonuna doğru Tunç Çağlar’la birlikte kuzey kültürlerinin etki
alanını daha da genişlettiği ve tüm Van Gölü Havzası’na sahip olduğu
görülmektedir. ETR kültürü olarak anılan bu kültürle ilişkili olarak Erzurum ve
Kars illerini içine alan dağlık bölgede gerçekleştirilen kazı ve yüzey araştırmaları,
bu bölgedeki çok sayıda yerleşimin varlığını kanıtlamaktadır. Öte yandan Van
Gölü Havzası’nda ve Elazığ, Malatya bölgesinde de bu kültüre ait çok sayıda
yerleşim tespit edilmiştir. Van Gölü Havzası’nda gerçekleştirilen kazılar ise Erken
Tunç Çağ dönemiyle birlikte bölgede bazı yeni yerleşimlerin kurulduğunu
göstermektedir. Söz konusu höyüklerde geçekleştirilen kazılarda yuvarlak veya
dörtgen planlı evlerin varlığı, duvarların dal örgü çamur tekniğinde inşa edilmesi
ve bazı ocakların taşınabilir olması, ETR halklarının hayvancı göçebe karakteri
taşıdığına ilişkin görüşlerin oluşmasındaki en etkili dayanak noktasıdır. Bu
topluluklar hayvancılıkla uğraşmalarına rağmen sınırlı ölçekte tarım da
yapmaktaydılar. Kuzey kültürleri dahilinde ele aldığımız ETR kültürü Van Gölü
çevresi de dahil olmak üzere, kuzeyde kalan tüm alanı kontrol altına almıştır.
Ancak Elazığ-Malatya ya da Güneydoğu Anadolu gibi köklü geçmişi olan
yerleşimlerin bulunduğu bölgelerde çok fazla etkin rol oynamasa da, bugün
göçebeler ve yerleşimciler arasında kurulan sosyo-ekonomik ilişkiye benzer bir
etkileşim modeli oluşturmuş olmalıdırlar.

Sonuç olarak Tunç Çağlar’da Doğu Anadolu Bölgesi’nde genel olarak iki faklı
yerleşim modelinden bahsedilebilir. Bunlardan ilki Güneydoğu Anadolu ve
Elazığ-Malatya bölgesinde temsil edilen büyük kent niteliği taşıyan yerleşimlerin
olduğu tarımcı yerleşik model (güney modeli); diğeri ise Van Gölü Havzası ve
Erzurum-Kars bölgesindeki yuvarlak planlı yapıları olan küçük boy yerleşimlere
sahip yarı-göçebe niteliği taşıyan hayvancı modelidir (kuzey modeli). Güney
kültürleri genellikle açık renk (açık kahve, pembemsi kahve, devetüyü) ve çark
yapımın keramik geleneğini tercih ederken, kuzey kültürleri Orta Demir Çağ’a
kadar çoğunlukla koyu renk (koyu kahve, grimsi kahve, gri, siyah) ve el yapımı

455
keramik geleneğini tercih etmişlerdir. Bunlar çeşitli dönemlerde birbirleriyle
etkileşim halinde olmuşlardır. ETÇ döneminde sistematik bir şekle dönüşen
kuzeydeki gibi hayvancı geçim modeli, bugünkü aşiret sisteminin öncülü
sayılabilecek ilk yerleşim modeli sayılabilir. Ancak muhtemelen bunların sosyal
örgütlenmeleri henüz Demir Çağ’daki kadar güçlü ve sistemli değildir.
Dolayısıyla bunları da Kalkolitik dönemin devamı niteliğinde düşünüp bunların
örgütlenmesini “kabile” formatındaki aşiretler olarak tanımlayabiliriz.

M.Ö. 2. binyıla gelindiğinde ise geleneksel inanışa göre kuzeyden gelen halklar
Doğu Anadolu’ya beraberinde boyalı keramik kültürünü de getirmişlerdir. Doğu
Anadolu Bölgesi dahilinde ele alacak olursak, M.Ö. 2. binyıl boyalı
keramikleriyle ilgili en belirgin özellik, bunların Đran ve Transkafkasya’dakilerin
aksine çoğunlukla mezarlık alanlarından ele geçmiş olmasıdır. Ova seviyesindeki
höyüklerde yok denecek kadar az ele geçen bu keramikler esas olarak yüksek
platolarda yer alan kurgan tipi mezarlarla ilişkilidir. Aslında bu dönemde
kuzeydeki bölgelerde, örneğin Erzurum bölgesinde ve Van Gölü civarında halen
Tunç Çağ’ın ETR kültürünün devam ettiği belirtilmektedir. Burney, ETR
kültürünün Van Havzası gibi tutucu bölgelerde M.Ö. 1500’lere kadar devam
ettiğini önermiştir1336. Çilingiroğlu ise Dilkaya’daki geç ETR kültürüne ait mimari
tabakaların Erken Demir Çağ tabakalarının hemen altında saptanmasından yola
çıkarak söz konusu kültürün M.Ö. 2. binyılın ortalarına ya da belki biraz daha geç
bir tarihe dek devam ettiğini ileri sürmektedir1337. Bununla birlikte Erzurum
bölgesinde yer alan Sos Höyük’teki M.Ö. 2. binyıl keramiklerinin ele geçiği
tabakalardan alınan örneklerin radyokarbon tarihlemeleri M.Ö. 2200-1500
tarihlerini vermektedir. Söz konusu Orta Tunç Çağ tabakaları yerleşik ve göçebe
yaşama ilişkin veriler dışında, ETR keramik geleneğinin devamını gösteren
malların varlığını da ortaya koymaktadır. Tüm bu veriler, Doğu Anadolu
Bölgesi’ne M.Ö. 2. binyılda yeni bir göç dalgasıyla (yerleşmek için yapılan göç)
boyalı keramik geleneğinin geldiğini kabul eden geleneksel inanışın aksine, M.Ö.
2. binyılda bölgede halen ETR kültürünün devam ettiğini düşündürmektedir.
Kanımızca M.Ö. 2. binyılda gerçekleşen kuzey kökenli göç hareketi Doğu

1336
Burney-Lang 1971: 47.
1337
Çilingiroğlu 1993: 472.

456
Anadolu dışındaki bölgeleri kapsamış olmalıdır. Kuzeybatı Đran’daki
yerleşimlerden ele geçen boyalı keramikler, bu yeni halkın Đran’a gelişini
kanıtlamaktadır. Ancak söz konusu kültürün göçebe hayvancı karakterde olması,
onların çevredeki otlakları kullanmaları ihtiyacını doğurmuş ve olasılıkla
mevsimlik göçler yapmışlardır. Yakın zamana kadar Đran, Irak ve Suriye sınırının
açık olması aşiretlerin istediği yaylak veya kışlakta konaklaması serbestliğini
vermekteydi1338. Dolayısıyla tıpkı Güneydoğu Anadolu bölgesinde yerleşimi olan
aşiretlerin, Van Gölü’nün kuzeyine kadar olan alanı yaylak olarak kullanması
gibi, Kuzeybatı Đran’da yerleşimi olan aşiretler ve hayvancı topluluklar da
Erzurum, Ağrı ve Kars bölgesindeki otlakları kullanmış olmalıdır. Nitekim bu tarz
bir yerleşim modeli, Doğu Anadolu’daki boyalı keramiklerin yalnızca yüksek
yaylalarda ve mezarlarda ele geçmiş olmasını açıklar niteliktedir. Muhtemelen
aynı tür geçim şekline sahip olan ETR yerleşimcileri ile boyalı keramik kültürüne
sahip olan ve yerleşimleri Đran’da olan yerleşimciler söz konusu yaylalarda
karşılaşmış olmalıdırlar.

M.Ö. 2. binyılın ortalarından sonra ise gerek Transkafkasya ve Đran’da, gerekse


Doğu Anadolu’da ortaya çıkan yeni bir kültürün varlığı, tüm bu topraklarda
Demir Çağlar’ın başlangıcını temsil etmiştir. Erken Demir Çağ olarak tanımlanan
bu dönemle ilgili ilk bilgiler Đran’daki kazı yerlerinden elde edilmiştir. M.Ö. 2.
binyılın boyalı keramik geleneği, bu dönemle birlikle yerini tek renkli gri keramik
geleneğine bırakmış ve Hasanlu (V- IV) olmak üzere, Dinkha Tepe (III-II), Geoy
Tepe, Yanık Tepe, Haftavan Tepe, Sialk A ve Giyan 1(4)- 1(3) gibi
yerleşimlerden ve mezarlardan elde edilen arkeolojik veriler bu değişimi açıkça
ortaya koymuştur1339. Hasanlu’dan gelen radyokarbon sonuçları, bu dönemin
başlangıç tarihini yaklaşık M.Ö. 1450 olarak vermiştir1340. Bilim adamlarına göre,
bu dönemle birlikte Kuzeybatı Đran’a kuzeyden Hint-Avrupalı halkların göçü
olmuş ve ilk Đranlılar’ın da içinde olduğu bu halklar beraberlerinde gri keramik
kültürünü de getirmişlerdir. Đran’da Demir I (M.Ö. 1450/1400-1100/1000) ve
Demir II (M.Ö. 1100/1000-800) olmak üzere iki ayrı evrede değerlendirilen Erken

1338
Beşikçi 1969: 137.
1339
Young 1967: 23.
1340
Young 1967: 23.

457
Demir Çağ kültürünün Yakındoğu kronolojisinde ve Doğu Anadolu
kronolojisinde yarattığı problemler açıktır. Zira bu konu yukarıda detaylı olarak
tartışılmış ve buna göre Đran’daki Demir I kültürünün belki de Geç Tunç Çağ
kültürünü yansıtabileceği kanısına varılmıştır1341.

Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Demir Çağlar’ın başlangıcı ise tez konumuzu


oluşturan yivli çanak çömleklerin ortaya çıkışıyla temsil edilir. Ağız kenarının
altında yatay yivleri olan bu çanak çömlekler höyüklerde, mezarlarda ve kalelerde
ele geçmişlerdir. Ayrıca son yıllarda yapılan araştırmalarda gerek Đran ve
Transkafkasya’da gerekse Doğu Anadolu’da Erken Demir Çağ sadece keramik
buluntularıyla değil, aynı zamanda kalelerle de temsil edilmektedir. O. Belli, V.
Sevin ve A. Özfırat tarafından Doğu Anadolu Bölgesi’nde gerçekleştirilen yüzey
araştırmaları sonucunda EDÇ’ye tarihlenen birçok kalenin var olduğu
anlaşılmıştır. Bu kaleler arasında Yoncatepe, Ernis, Meydantepe, Aşıkhüseyin,
Aliler ve Şorik gibi kaleler sayılabilir1342. Söz konusu kalelerin deniz seviyesinden
oldukça yüksek alanlarda yer alması ve sadece savunma açısından zayıf
noktalarına sur duvarlarının inşa edilmiş olması, tümünde görülen ortak özellikler
arasında yer almaktadır1343. O. Belli ve E. Konyar, EDÇ kalelerini M.Ö. 1300-850
tarihleri arasına yerleştirmektedir. EDÇ’de Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ise
henüz kale bazlı yerleşim sisteminin varlığı bilinmemektedir. Netice itibariyle
EDÇ ile birlikte Van Gölü Havzası ve bunun kuzeyinde şimdiye kadar varolan
toplumsal örgütlenmenin yeni bir boyut kazandığı ve ilk kez kale bazlı bir yaşam
şeklinin ortaya çıktığını gözlemlemekteyiz. Dolayısıyla Doğu Anadolu
bölgesindeki aşiret veya bey düzeninin, ilk kez bu dönemde oluştuğu ve yarı-
göçebe hayat tarzının hakim olduğu düşünülebilir. Nitekim Asur yazılı
kaynaklarında, bölgede varolduğu bilinen coğrafi bölgeler arasında sayılan
Uruadri ve Nairi ülkelerinde (coğrafi bölgelerinde) yaşayan topluluklar gerçek
anlamda ilk aşiret gruplarını içeren topluluklar olmalıdır. Dolayısıyla Erken
Demir Çağ’da görülen yivli keramikleri kullanan toplulukların, en azından
bugünkü aşiret sistemine uygun bir yapıda oldukları ve sadece tarımcı-yerleşik

1341
Ayrıntılı bilgi için bakınız: II. Bölüm
1342
Belli, Konyar 2003: 9-21, 31-54.
1343
Belli, Konyar 2003: 91.

458
geçim şeklinden çok, aynı zamanda büyük oranda hayvancılıkla da uğraştıkları ve
bu bağlamda hayvan otlatılması ile ilgili faaliyetlerin yürütüldüğü yaylacı hayat
tarzına sahip topluluklar olarak da düşünmek gerekmektedir. Zira bu tür bir geçim
şeklinin günümüze kadar tüm dönemler boyunca devam ettiği yukarıda da
belirtilmişti.

Orta Demir Çağ içlerine kadar kullanım gören yivli keramiklerle ilgili çalışmalar
göz önüne alındığında, gerek Doğu Anadolu’dan, gerekse Kuzeybatı Đran ve
Transkafkasya’dan elde edilen arkeolojik verilerin genellikle sağlam bir
kontekstle ilişkili olmadığı ve çoğunlukla karmaşık tabakalardan ve uzun süreli
kullanım gören mezarlardan ele geçtikleri anlaşılmaktadır. 1970’li yıllardan
itibaren özellikle Keban Bölgesi’ndeki kurtarma kazılarıyla dikkati çeken yivli
çanak çömlekler üzerine yapılan en kapsamlı çalışmalardan birinin K. Bartl
tarafından gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Norşuntepe’nin Erken Demir Çağ
tabakasından ele geçen keramikleri doktora konusu olarak çalışan Bartl, bu
çalışma sırasında Keban bölgesindeki Erken Demir Çağ keramik gelenekleri
arasında en yaygın mal grubunun yivli keramikler olduğunu belirtmiş ve bu
keramiğin dağılımı ve köken yeri üzerine ayrıca yoğunlaşmıştır1344. Buna göre
Bartl, Norşuntepe ve Keban bölgesi merkez olmak üzere Doğu ve Güneydoğu
Anadolu ile Transkafkasya ve Kuzeybatı Đran’daki yivli keramiklerin dağılım
haritasını oluşturmuştur. V. Sevin, E. Konyar ve K. Köroğlu dışında çeşitli
merkezlerden ele geçen yivli çanak çömleklerle ilgili çalışmalar da söz konusudur.
Bu çalışmalarda genellikle yivli keramiklerle ilgili bölgesel ölçekte çeşitli
tarihlendirmeler yapılmış ve bunların etnik aidiyeti üzerine önerilerde
bulunulmuştur. Tüm bu çalışmalar göz önüne alındığında yivli çanak çömleklerle
ilgili en kesin bilginin, bu keramiğin hem Erken, hem de Orta Demir Çağ boyunca
kullanım gördüğüdür. Bunun dışında bu keramik geleneğiyle ilgili hala
cevaplanmayı bekleyen birçok soru söz konusudur. Bu soruları şu şekilde
listeleyebiliriz:

1- Yivli keramikler kesin olarak hangi tarihler arasında kullanım görmüştür?

1344
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Bartl 1988.

459
2- Yivli keramikler Doğu Anadolu ve komşu bölgelere nasıl veya kimler
tarafından getirilmiştir ve köken yeri neresidir? Yoksa içsel bir gelişim
sonucu mu ortaya çıkmıştır?
3- Yivli keramik tek bir halk tarafından mı, yoksa farklı halklar tarafından mı
üretilmiş ve kullanılmıştır?
4- Bu kadar geniş bir coğrafyada görülen yivli keramikler ne tür bir dağılım
mekanizmasıyla yayılım göstermiştir?
5- Yivli keramiklerin kullanım sebepleri neler olabilir? Đşlevsel bir özelliği
var mı?

Yukarıda listelenen bu problemlerle ilgili çeşitli öneriler söz konusudur.


Bunlardan ilki olan tarihlendirme problemiyle ilgili önerilerden başlanacak olursa,
bu konuda öneride bulunanlardan biri olan Bartl, Geç Tunç Çağ ve Orta Demir
Çağ tabakaları arasında yoğun olarak ele geçen yivli keramiklerin kesinlikle bir
Erken Demir Çağ göstergesi olabileceğini belirtmiş ve Norşuntepe ve Korucutepe
verilerinden yola çıkarak Keban bölgesinin Erken Demir Çağı’nı ve dolayısıyla
yivli keramikleri M.Ö. 1150-950 arasına tarihlemiştir1345. Bartl, Tille Höyük’ten
ele geçen yivli keramiklerin ise M.Ö. 9. yüzyıla tarihlendiğini ifade etmiştir. Son
olarak M.Ö. 8. ve 7. yüzyıllara tarihlenen merkezlerden ele geçen yivli
keramiklerin varlığının altını çizmiş ve bu dönemin Karakaya bölgesindeki bazı
merkezler ile Çavuştepe, Bastam ve Zendani Süleyman’da temsil edildiğini
belirtmiştir1346. Ancak Bartl, M.Ö. 8. ve 7. yüzyıla tarihlenen Urartu
merkezlerinden ele geçen yivli keramiklerin erken döneme ait bir kontekstten
gelmiş olabileceğini ve dolayısıyla M.Ö. 8. veya 7. yüzyıl merkezlerinde bulunan
yivli keramiklerin Erken Demir Çağı’na ait olabileceğini önermiştir1347.
Dolayısıyla M.Ö. 8. veya 7. yüzyıl merkezlerinde bulunan yivli keramikler
Bartl’ın önerisine göre Erken Demir Çağı’na ait olmalıdır1348. Ancak Bartl, bu
önerisini yaparken Ayanis Kalesi verilerini göz ardı etmiş görünmektedir. M.Ö. 7.
yüzyıla tarihlenen II. Rusa kalesinden ele geçen yivli keramikler kalenin içinde
Urartu tabakasında ele geçmişlerdir. Dolayısıyla yivli keramiklerin M.Ö. 7. yüzyıl

1345
Bartl 2001: 391.
1346
Bartl 2001: 396; Bartl 1995: 209.
1347
Bartl 2001: 399.
1348
Bartl 2001: 399.

460
içlerine kadar devam ettiği kesindir1349. Aynı yıllarda U. Müller de yivli
keramiklerin tarihi ile ilgili öneride bulunmuş ve o da Bartl’ın tarihlendirme
önerisine karşılık bu çanak çömleğin en azından Karababa bölgesindeki tarihi için
M.Ö. 1100-900 arasını vermiştir1350. A. Schachner ise Yukarı Dicle Bölgesi’ndeki
yivli çanak çömlekleri Asur yazılı kaynaklarından yola çıkarak Asur krallarından
Ashur-bel-kala ve Asurnasirpal arasındaki döneme tarihlendirilmesi gerektiğini
belirterek bunları M.Ö. 1050-900 arasına tarihlemiştir1351.

Yivli keramiklerle ilgili yapılan tarihlendirmeler bölgesel ölçekte


değerlendirilecek olursa bunlardan Elazığ-Malatya Bölgesi’nde özellikle
Norşuntepe ve Korucutepe kazılarından elde edilen verilerin kullanıldığı dikkati
çekmektedir. Bunun en önemli nedeni ise bahsi geçen iki merkezde sağlam bir
stratigrafinin tespit edilmesi ve ayrıca Korucutepe’de radyokarbon
tarihlendirmenin yapılmış olmasıdır. Buna göre Norşuntepe’deki tarhilendirme
göz önüne alındığında H. Hauptmann buradaki Erken Demir Çağ tabakasını şu
şekilde tarihlemiştir:

-Norşuntepe II: M.Ö. 1200-8001352

Buradaki Erken Demir Çağ süreci genellikle 1200-1000 ve 1000-800 olmak üzere
iki ayrı evrede değerlendirilir.

Korucutepe’deki tarihlendirme ise şöyledir:

-Korucutepe 5: M.Ö. 1150 (C14 tarihlemesi)1353

Burada da geç evre 1000-800 arasına tarihlendirilmiştir.

Dolayısıyla Elazığ-Malatya Bölgesi için Erken Demir Çağ’ın başlangıç tarihi


M.Ö. 1200/1150 olarak karşımıza çıkmaktadır.

1349
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Erdem 2009 (baskıda).
1350
Müller 2003: 139.
1351
Roaf- Schachner 2005: 119.
1352
Hauptmann 1972: 91.
1353
van Loon 1971: 56.

461
Elazığ-Malatya Bölgesi’nde daha geç döneme tarihlenen yivli çanak çömlekler de
söz konusudur. Bu tür geç döneme tarihlenen merkezler arasında ise Đmikuşağı
(M.Ö. 9. yüzyılın ilk yarısı- M.Ö. 8. yüzyılın ilk yarısı)1354 ve Değirmentepe
(M.Ö. 1. binyıl içleri)1355 sayılabilir.

Sonuç olarak yivli çanak çömleklerin ele geçtiği merkezlerden elde edilen
tarihlendirmeler göz önüne alındığında Elazığ-Malatya Bölgesi için en erken
tarihin M.Ö. 1200 olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle Norşuntepe ve Korucutepe
gibi Hitit Đmparatorluk Dönemi sonrasına tarihlenen Erken Demir Çağ
tabakalarından ele geçen yivli çanak çömlekler Erken Demir Çağ’ın en erken
evresinde yivli kapların Hitit etkili kaplarla bir arada bulunduğunu ortaya
koymaktadır. Dolayısıyla Norşuntepe ve Korucutepe gibi eksiksiz stratigrafi
sunan merkezler, en azından Elazığ-Malatya Bölgesi’nde yivli çanak çömlekler
için terminus ante quem olarak kabul edilmelidir. Bu bölgedeki merkezlerden elde
edilen tarihlerden yola çıkarak Elazığ-Malatya bölgesindeki Erken Demir Çağ
yivlileri M.Ö. 1200-700/600 arasına yerleştirilebilir (Tablo 4).

Van Bölgesi’nde ele geçen yivli keramiklerin tarihlendirilmesiyle ilgili veriler


çeşitli merkezlerden elde edilmektedir. Öncelikle belirtilmesi gereken nokta, Van
Bölgesi’ndeki verilerin çoğunlukla mezarlardan ele geçtiği ve höyüklerden ele
geçen yivli çanak çömleklerin Elazığ-Malatya Bölgesi’ndeki gibi iyi bir
stratigrafisi olmadığıdır. Dolayısıyla Van Bölgesi dahilinde yapılan tartışmalar,
Elazığ-Malatya Bölgesi’ndeki kadar sağlam veriler üzerine oturmamaktadır. Buna
göre Van Bölgesin’deki en sağlam veri Karagündüz Höyük’ten elde edilen
radyokarbon tarihlemelerdir. Höyükten elde edilen radyokarbon tarihler en erken
M.Ö. 1092 tarihini verirken mezarlardan elde edilen en erken tarih ise M.Ö.
1250’dir1356. Ancak Norşuntepe verileri Hitit Đmparatorluk Dönemi sonrasına
tarihlendiği için Elazığ-Malatya Bölgesi’ndeki en erken tarihin 1200 olduğu
konusunda şüphe yoktur. Bu durumda Van Bölgesi’nin Elazığ-Malatya
Bölgesi’nden daha erkene tarihlenip tarihlenmeyeceğini tartışmak gerekmektedir.
Van Bölgesi’nin etkileşim halinde olabileceği komşu bölgeler düşünüldüğünde,
1354
Sevin 1995: 26.
1355
Esin 1987: 93.
1356
Sevin 2004a: 187-188.

462
bunlardan Erzurum-Kars Bölgesi’nde yivli keramiklerin yok denecek kadar az
sayıda olduğu, Transkafkasya’da ise az sayıda yerleşimle temsil edildiği dikkati
çekmektedir. Doğu’da Đran’daki merkezler göz önüne alındığında ise burada
bulunan yivli çanak çömleklerin de Elazığ-Malatya ve Van Bölgeleriyle
kıyaslanamayacak kadar az sayıda olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Van
Bölgesi’nin bu keramik geleneğini Elazığ-Malatya Bölgesi’nden daha önceki bir
tarihte kullanmaya başladığını düşünmek kanımızca hatalı olur. Bu durumda Van
Bölgesi’ndeki yivli keramiklerin ya Elazığ-Malatya’dan daha sonraki bir tarihte,
ya da eş zamanlı olarak varlık göstermiş olmalıdır. Nitekim yivli keramiklerin kap
formları üzerine yaptığımız değerlendirmede Erken Demir Çağ’dan itibaren Orta
Demir Çağ’a doğru devam eden süreçte kap formlarının çeşitliliği açısından bir
azalma olduğu dikkati çekmektedir. Dolayısıyla geç dönemlere doğru kap
formlarının sınırlı olduğu düşünülebilir. Bu noktada, kap formlarının çeşitliliği
açısından en yoğun bölgenin Elazığ-Malatya Bölgesi olduğu tespit edilmiştir. Zira
bu bölge aynı zamanda yivli keramiklerin sayıca da en fazla olduğu bölge olarak
da karşımıza çıkmaktadır. Hem Erken, hem de Orta Demir Çağı’na tarihlenen Van
Bölgesi’ndeki yivli çanak çömleklerin bu durumda Elazığ Bölgesi’nden daha
erkene tarihlenmesi olası görülmemektedir. Nitekim kap formları açısından
değerlendirildiğinde Erken Demir Çağ’da birbirinden bağımsız iki türde kap
repertuvarının sadece Elazığ-Malatya ve Van Bölgeleri’nde ortaya çıktığı ve bu
iki bölgenin bahsi geçen erken dönemde büyük oranda birbirinden bağımsız
geliştiği önerilebilir. Netice itibariyle Van Bölgesi’ndeki Erken Demir Çağ yivli
keramikleri de Elazığ-Malatya Bölgesi gibi M.Ö. 1200-850/800 arasına
yerleştirilebilir (Tablo 4). Bu durumda son yıllarda Van Bölgesi’ndeki yüzey
araştırmalarında tespit edilen ve M.Ö. 1400/1300-900 arasına tarihlendirilen
merkezlerde bulunan yivli çanak çömleklerin M.Ö. 1200’den önceye
tarihlenemeyeceği düşünülebilir.

Erzurum-Kars Bölgesi ise yukarıda da belirtildiği gibi yivli keramiklerin sayıca


oldukça az ele geçtiği bölgelerdendir. Söz konusu bölgede kazısı yapılan ve iyi bir
stratigrafi sunan önemli merkezlerden biri Sos Höyük’tür. Erken Demir Çağı’na
tarihlenen Sos IIA tabakası, Sagona tarafında M.Ö. 1000-800/750 arasına

463
tarihlenmiştir1357. Güneri tarafından değerlendirilen Pulur malzemesi için ise en
erken tarih olarak M.Ö. 1200/1000 yılları verilmiştir1358. Erzurum ve çevresinde
yüzey araştırması yapan Güneri buradan ele geçen keramikleri de M.Ö. 1300-900
arasına tarihlemiştir1359. Son olarak Bulamaç Höyük kazılarından elde edilen
Erken Demir Çağ verileri ise M.Ö. 10. ve 8. yüzyıllar arasına yerleştirilmiştir1360.
Bu noktada öncelikle, yüzey araştırması verilerine göre yapılan tarihlendirmelerin
kesin sonuç olma niteliği taşımadığını belirtmek gerekmektedir. Dolayısıyla iki
kazı yeri olan Sos Höyük ve Bulamaç Höyük iki önemli merkez olarak
tanımlanabilir. Buna göre Erzurum-Kars Bölgesi’ndeki yivli keramikler için en
erken tarih 1100/1000 olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira bu bölgenin Van
Bölgesi’nden daha önceye tarihlenmesi olası görünmemektedir. Bunun en önemli
sebebi bahsi geçen bölgede bulunan yivli çanak çömleklerin oldukça az sayıda
olmasıdır. Yukarıda belirtildiği gibi yivli keramiklerin ele geçtiği merkezler ve bu
merkezlerdeki yivli çanak çömlek sayısı, Elazığ-Malatya ve Van Bölgesi’ne
nazaran Transkafkasya’da da oldukça azdır. Söz konusu sayının azlığı yayınlanan
yivli kapların azlığıyla değil de, gerçekten de merkezlerde çok az sayıda
bulunmasıyla ilişkiliyse bu durum, Transkafkasya’nın yivli çanak çömlekler
açısından merkez olma özelliğini zayıflatmaktadır. Zira son yıllarda yapılan
araştırmalarda Transkafkasya’daki Erken Demir Çağ’ın başlangıç tarihi M.Ö.
1350’den1361 M.Ö. 1150’ye1362 indirilmiştir. Bu tarih Erzurum-Kars Bölgesi’ndeki
merkezler için de yakın bir tarihtir. Dolayısıyla Erzurum-Kars Bölgesi’ndeki yivli
keramikler için yaklaşık M.Ö. 1100-600 tarihleri arası verilebilir (Tablo 4).

Yivli keramiklerin yayılım alanı içinde kalan bir diğer bölge olan Güneydoğu
Anadolu için çeşitli merkezlerden tarihlendirmeler elde edilmektedir. Buna göre
Erken Demir Çağ yivlilerinin ele geçtiği merkezler arasında Lidar Höyük için
M.Ö. 1100-9001363, Tille için M.Ö. 12. ve 10. yüzyıllar arası1364, Ziyaret Tepe için

1357
Sagona 1999: 153; Sagona-Sagona 2003: 104.
1358
Güneri 1988: 56.
1359
Güneri 1988: 49.
1360
Güneri 2006a: 417.
1361
Badalyan-Smith-Avetisyan 2003: 149.
1362
Smith-Badalyan-Avetisyan 2005: Fig. 2.
1363
Müller 1999b: 404; Müller 2003: 138.
1364
Blaylock 1999: 263-267; Müller 2003: 138.

464
M.Ö. 11. yüzyıl başı ile 9. yüzyıl başı arası1365, Gre Dimse için M.Ö. 1150-
1000/9501366, Salattepe için 12. ve 10. yüzyıllar arası1367, Kenan Tepe için M.Ö.
1100-9001368 ve Hakemi Use için M.Ö. 1050-9501369 tarihleri verilmiştir.
Kuşkusuz bunlardan en önemli Giri Cano’dan ele geçen tablete göre verilen M.Ö.
1069/1068 tarihidir. Dolayısıyla Güneydoğu için kesin sayılabilecek bir tarihin
elde edildiği Giri Cano verilerine dayarak bu dönem Güneydoğu’da M.Ö. 1100-
900 arasına tarihlendirilebilir (Tablo 4).

Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki tarihlendirmenin geneline bakacak olursak, yivli


çanak çömleklerin ortaya çıktığı en erken tarihin M.Ö. 1200 civarı olduğu
anlaşılmakta ve söz konusu dönem sadece Elazığ-Malatya ve Van Bölgelerinde
temsil edilmektedir. Dolayısıyla bu iki bölge yivli keramiklerin merkez bölgeleri
olarak düşünülebilir. Bu iki merkezin M.Ö. 1100 civarında Güneydoğu
Anadolu’yu etkilediği buradaki merkezlerden ele geçen Elazığ-Malatya ve Van
Bölgesi etkili yivli çanak çömlekler açıkça ortaya koymaktadır. Erzurum-Kars
Bölgesi ise yine M.Ö. 1100/1000 civarında olasılıkla Van Bölgesi’nin etkisi
altında kalmıştır. Aynı yıllarda az sayıda da olsa Transkafkasya’da da bu tür
keramikler varlık göstermiş olmalıdır. Ağrı, Iğdır ve çevresi ise Transkafkasya ve
Erzurum-Kars Bölgelerine nazaran yivli keramik geleneğinden çok daha fazla
etkilenmiş ve bu bölgedeki yüzey araştırmalarında çok sayıda bu tür keramikler
ele geçmiştir.

Đran için de durum Transkafkasya’dan çok farklı değildir. Her ne kadar Đran’da
yivli keramiğin ele geçtiği merkezlerin sayısı Transkafkasya’ya nazaran daha az
olsa da, burada da yivli çanak çömlekler için verilebilecek en erken tarih M.Ö.
1100/1000 yılları olmalıdır. Đran’da yivli keramiğin ele geçtiği merkezler Demir II
ve Demir III dönemlerine tarihlenmektedir ve bu yüzden M.Ö. 1000 öncesi yivli
keramiğin bulunmadığı ve bu bölgede ele geçen yivli keramiklerin M.Ö.
1100/1000-800 arasına tarihlenebileceği önerilebilir.

1365
Matney vd. 2002: 519-520; Matney 2004: 166.
1366
Karg 2001: 652-653.
1367
Ökse-Alp-Đnal 2004: 332.
1368
Parker-Creekmore-Dodd 2004: 556.
1369
Tekin 2006: 157.

465
Yivli keramiklerle ilgili bir diğer soru ise yivli keramiklerin Doğu Anadolu ve
komşu bölgelere nasıl veya kimler tarafından getirildiği ve köken yerinin neresi
olduğudur? Yoksa içsel bir gelişim sonucu mu ortaya çıkmıştır? Bu konuda ilk
çalışma V. Sevin tarafından gerçekleştirilmiştir. Sevin, Asur yazılı kaynaklarından
yola çıkarak yivli keramikleri Elazığ bölgesinde yaşamış olduğunu bilinen
Muşkiler’le ilişkilendirme yoluna da gitmiştir1370. Yazılı kaynaklara göre yivli
keramiklerin varlık gösterdiği tarihte Asur kralı I. Tiglath Pileser (M.Ö. 1114-
1076), 50 yıldan beri Alzi’de oturan Muşkiler’i yenilgiye uğrattığını
belirtmiştir1371. Söz konusu yazıt Elazığ bölgesinde Muşki adını taşıyan bir halkın
yaşadığını doğrulamaktadır. Buna göre Sevin, Geç Tunç Çağ’daki merkezlerin
sayısının az olmasını ve Erken Demir Çağ’da bunların sayısında yaklaşık %50’lik
bir artışın gözlenmesini yeni bir göçle yani Muşkiler’le ilişkilendiren C. Burney’in
önerisini daha da ileri götürerek bu halkların keramiğinin yivli keramikler
olabileceği savını ortaya atmıştır1372. Buna göre Sevin, söz konusu yeni halkın batı
dünyasıyla herhangi bir ilişkisi olmadığını belirtmiş ve benzer yivli keramiklerin
Transkafkasya ve Kuzeybatı Đran’daki varlığından yola çıkarak bu yeni halkın
Erken Demir Çağ’daki Hint-Avrupa göçleriyle ilişkili olabileceğini önermiştir1373.

Hemen ardından Bartl, yivli keramikler üzerine yaptığı çalışmada söz konusu
keramiklerin Keban bölgesindeki sayısının diğer bölgelere nazaran daha fazla
olmasından yola çıkarak yivli keramiklerin köken yerinin Yukarı Fırat bölgesi
olabileceğini önermiştir. Bu bağlamda yivli keramiklerin olasılıkla Yukarı Fırat
bölgesinden Kuzeydoğu Anadolu’ya ve diğer bölgelere doğru bir yayılım
gösterdiği önerisinde bulunmuş ve bu yayılımın en güneydoğudaki merkezinin ise
Ziyaret Tepe olduğunu belirtmiştir1374. Nitekim Bartl, söz konusu yayılımın çok
geniş bir coğrafi alanı kapsadığı ve bu yüzden yivli keramiklerin Muşkiler’le
ilişkilendirilmesinin doğru olamayacağının da altını çizmiştir. Bunun dayanağı

1370
Asur kralı I. Tiglath Pileser (M.Ö. 1114-1076), 50 yıldan beri Alzi’de oturan Muşkiler’i
yenilgiye uğrattığını belirtmiştir (LAR I: 222). Söz konusu yazıt Elazığ bölgesinde Muşki adını
taşıyan bir halkın yaşadığını doğrulamaktadır.
1371
LAR I: 222
1372
Sevin 1988b: 54.
1373
Sevin 1988b: 54-56. Sevin’in bu fikri, A. Çilingiroğlu’nun Muşkiler’in Demir Çağ göçleriyle
kuzeyden geldiği konusundaki önerisini desteklemektedir (Çilingiroğlu 1987b: 109).
1374
Bartl 2001: 393, 397; Bartl 1995: 209.

466
olarak Muşki bölgesinin coğrafi sınırlarının yivli keramiklerin ele geçtiği coğrafi
alan kadar geniş bir alanı kapsamadığı gösterilmiştir1375.

Elazığ-Malatya Bölgesi’ndeki verilerden yola çıkarak yivli keramiklerin etnik


kökeni üzerine öneride bulunan bir diğer bilim adamı U. Müller’dir. Müller, yivli
keramiklerin Kafkasya’dan veya Transkafkasya’dan gelmesinin mümkün
olamayacağını, çünkü bu bölgelerdeki yivli keramiklerin sayısının az olduğunu ve
bu bölgedeki Erken Demir Çağ tabakalarının tartışmalı olduğunu ifade
etmiştir1376. Müller son olarak, yazılı kaynaklar ışığında siyasi süreç hakkında da
önerilerde bulunmuştur. M.Ö. 1200’den sonra Hitit Devleti yıkılmış ve Hititler
Isuwa bölgesindeki kontrollerini kaybetmişlerdir. Bundan sonra Hititli yönetici
sınıf Melid veya Kargamış gibi merkezlerde politik güçlerini devam ettirmiştir.
Ancak yerel halk bölgedeki kontrolü yeniden kazanmış ve bundan sonra kulübe
tarzı evleri ve el yapımı keramikleriyle kendi geleneksel ekonomilerine geri
dönmüşlerdir. Dolayısıyla Müller, bu dönemde dışarıdan başka halkların geldiği
büyük bir göç hareketini düşünmek yerine, yönetici sınıfın başka bölgelere
gitmesini içeren küçük çaplı bir dışa göç hareketinin olabileceğini
önermektedir1377. Bu bağlamda yivli keramiklerin bölgeye bir göçle geldiği
önerisi Müller tarafından kabul edilmemektedir.

Yivli keramiklerin yayılımıyla ilgili olarak ise Müller, Sos Höyük verilerine
dayanarak yivli keramiklerin kuzeydeki merkezlerde sayıca az olmasından yola
çıkarak Fırat bölgesinin diğer bölgelerle olan bağlantısının kuzeydoğu yönlü
olmasından çok güneydoğu yönüne doğru olabileceğini ifade etmiştir1378. Ancak
tarafımızdan yapılan malzeme çalışması, özellikle Van Bölgesi ve Ağrı- Iğdır
Bölgesi olmak üzere kuzeydeki merkezlerde bulunan yivli keramiklerin
azımsanamayacak sayıda olduğunu ortaya koymakta ve sadece güneydoğu yönlü
bir yayılımın baskın olduğu önerisini zayıflatmaktadır.

1375
Bartl 2001: 398.
1376
Müller 2003: 142.
1377
Müller 2005: 112.
1378
Müller 2003: 142.

467
Yivli keramiğin etnik kökeni üzerine önerilerde bulunan bir diğer bilim adamı
Schachner ise daha önce V. Sevin tarafından önerilen Muşki ilişkilendirmesine
karşı çıkarak yivli keramiğin Muşkiler’le ilişkilendirilmesinin mümkün
1379
görünmediğini ifade etmiştir . Ayrıca Schachner, M.Ö. 11. yüzyıla tarihlenen
Asur kayıtlarının Doğu Anadolu hakkında bilgi verdiğini belirtmiş ve yazılı
kaynaklara göre Arami kavimlerin Yukarı Dicle bölgesindeki Asur kontrolünü
sona erdirdiğini belirtmiştir. Ancak her ne kadar bu dönemde Aramiler’den
bahsedilse de Schachner, yivli keramiğin Aramiler’le de ilişkili olmadığını ve
büyük olasılıkla Doğu Anadolu kökenli halklarla ilişkili olabileceğini ileri
sürmüştür1380. Ancak daha sonra Schachner, M.Ö. 13. ve 9. yüzyıl arasındaki Asur
yazılı kaynakları değerlendirildiğinde, yivli keramiğin dağılımına uygun olan
coğrafyanın Nairi coğrafyası olduğunun altını çizmiş yivli keramiğin ele geçtiği
coğrafyanın Nairi Ülkesi’yle örtüştüğünü ileri sürmüştür. Buna göre I. Tiglath-
Pileser’e ait yazılı kaynaklarda 23 Nairi Ülkesi, diğer yazılı kaynaklarda ise 30, 40
veya 60 kralı olan Nairi Ülkesi çeşitli etnik grupları içeren geniş bir coğrafi
bölgeyi işaret etmektedir. Dolayısıyla Schachner, yivli keramiklerin tek bir etnik
grup yerine, Nairi Ülkesi’nde veya coğrafi bölgesinde yaşayan çeşitli etnik
gruplarla ilişkili olabileceğini önermiştir1381.

Yivli keramiklerin köken yeriyle ilgili bir diğer değerlendirme ise S. Güneri
tarafından bu kez Erzurum bölgesi perspektifinden yapılmıştır. Karaz, Pulur,
Güzelova ve Sos Höyük kazıları ışığında Erzurum bölgesinin Geç Tunç/Erken
Demir Çağ sürecini değerlendiren Güneri, yivli keramiklerin Fırat Havzası’na
Güney Kafkasya bölgesinden bir göçle gelmiş olabileceği önerisine karşı
çıkmıştır. Ona göre M.Ö. 1150 civarına tarihlenen Fırat Havzası’daki yivli
keramiklerin köklerinin, en erken M.Ö. 12. yüzyıla tarihlenen yivli keramiklerin
bulunduğu Güney Kafkasya’da aranması doğru değildir. Buna göre Kafkasya’daki
bir geleneğin Fırat Havzası’nda yaygın kullanım görmesi için gerekli olan gelişim
süreci göz önüne alındığında söz konusu bölgelerdeki tarihsel farkın ya da

1379
Roaf- Schachner 2005: 119.
1380
Schachner 2003: 158.
1381
Roaf- Schachner 2005: 120.

468
zamansal sürenin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır1382. Dolayısıyla Güneri, yivli
keramik geleneğinin ne köken yerinin Kafkasya olduğu konusundaki önerilere ne
de bunların Muşkiler’le ilişkili tutulması konusundaki önerilere katılmaktadır1383.
Güneri son yıllarda Transkafkasya ve Erzurum bölgesindeki benzer yivli
keramiklerin Güney Sibirya ile Merkezi ve Kuzey Kazakistan’da tespit edilen ve
M.Ö. 2. binyılın ortalarına tarihlenen yivli keramiklerle olan benzerliğinin altını
çizmiştir1384.

Netice itibariyle yivli keramiklerin Doğu Anadolu ve komşu bölgelere nasıl veya
kimler tarafından getirildiği ve köken yerinin neresi olduğu ya da bu keramiğin
ortaya çıkışının içsel bir gelişim olduğu sorularının kesin olarak cevaplanmasının
mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Eldeki veriler değerlendirildiğinde, yivli
keramiklerin bölgeye Muşkiler tarafından getirildiği önerisinin1385 daha sonra
yapılan çalışmaların hiçbirinde desteklenmediği ve birçok bilim adamı tarafından
bu görüşe itiraz edildiği anlaşılmaktadır1386. Bu konudaki itirazlar her ne kadar
bazı verilerle desteklense de, bu keramiğin bölgeye nasıl geldiği konusunda yeni
bir öneride de bulunulmamıştır. Sadece bu keramiği kullanan halklar arasında
Nairi veya Uruadri Ülkesi halklarının da yer alacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla
yivli keramiğin Doğu Anadolu’ya gelişiyle ilgili Sevin ve Müller dışında kapsamlı
bir öneride bulunan çalışma söz konusu değildir. Bu bağlamda düşünülücek
olursa, yivli çanak çömleklerin bölgeye gelişiyle ilgili olarak iki olasılık
bulunmaktadır: Ya yeni bir göçle geldiler, ya da yerel bir gelişim olarak karşımıza
çıkmakta. Yeni bir göçle geldiği konusundaki öneri değerlendirildiğinde, ki bu
göçün kaynağı kuzey olarak gösterilmiştir, kuzeydeki merkezlerde yivli keramiğin
oldukça az sayıda bulunması bilim adamlarının bu görüşe itiraz etmelerinin temel
dayanak noktasını oluşturmuştur. Ancak öte yandan bu geleneğin Demir Çağ
öncesi hiç ele geçmemiş olması ve bu geleneğin Erken Demir Çağ’la birlikte
birden ortaya çıkması, bahsi geçen keramiğin bir göçle Doğu Anadolu’ya gelmiş
olabileceği ihtimalini arttırmaktadır. Bu durumda kuzeyde olduğu önerilen köken
1382
Güneri 2002a: 43; Güneri 2002b: 72.
1383
Güneri 2002a: 44; Güneri 2002b: 73.
1384
Güneri 2002a: 45; Güneri 2002b: 73.
1385
Sevin 1988b: 54.
1386
Summers 1994: 246-247; Bartl 2001: 398; Roaf- Schachner 2005: 119; Güneri 2002a: 44;
Güneri 2002b: 73.

469
yerinde oldukça az sayıda bulunması, bu keramik geleneğinin Doğu Anadolu’da
gelişim gösterdiği şeklinde de açıklanabilir. Öte yandan Müller’in önerdiği gibi bu
süreç Doğu Anadolu’nun yerel halkları tarafından Hitit kontrolünün
kaybedilmesinden sonra ortaya çıkan içsel bir gelişim süreciyle de ortaya çıkmış
olabilir. Müller’in bu konudaki en büyük dayanağı ise kuzeydeki merkezlerdeki
Erken Demir Çağ tabakalarının tartışmalı olması ve bu merkezlerden ele geçen
yivli keramiklerin sayısının Keban Bölgesi’ne nazaran oldukça az olmasıdır. Zira
bu durum tabakalı kesintisiz yerleşmelerin bulunduğu Keban Bölgesi’ndeki
binlerce yivli keramik buluntusuyla da desteklenmektedir. Bu durumda yivli
çanak çömleklerin Elazığ-Malatya Bölgesi’ndeki yerel halklar tarafından
yaratıldığı söylenebilir. Bu noktada bir diğer soruyu da tartışmak gerekmektedir.
Yivli keramik tek bir halk tarafından mı, yoksa farklı halklar tarafından mı
üretilmiş ve kullanılmıştır? Sevin tarafından yivli çanak çömlek her ne kadar
Muşkiler’le ilişkilendirilse de, söz konusu keramiğin yayılımı, bu keramiğin başka
halklar tarafından da kullanılmış olabileceğini akla getirmektedir. Zira yivli çanak
çömleklerin mal özellikleri üzerine yaptığımız çalışmada, bunların çeşitli kültür
bölgelerine ayrıldığı tespit edilmiştir. Buna göre toplam 7 farklı mal grubu tespit
edilmiştir: Pembe-Devetüyü Mallar, Kahve Mallar, Kırmızı-Kiremit Mallar, Gri-
Siyah Mallar, Kahve ve Bitkisel Katkılı Mallar, Pembe ve Bitkisel Katkılı Mallar
ve Krem Astarlı Mallar. Bunlardan en yaygın grubu oluşturan Pembe-Devetüyü
Mallar’ın Van Bölgesi’nde yoğunluk gösterdiği tespit edilmiştir. Yivli
keramiklerin bir diğer önemli mal grubunu oluşturan Kahve Mallar’ın ise en
yoğun olarak ele geçtiği bölgenin Elazığ bölgesi olduğu anlaşılmaktadır. Đkinci
derecedeki yoğunluk ise Muş-Bitlis illerini de içeren Van bölgesidir. Daha sonra
ise Hakkari Bölgesi’ndeki ve Yukarı Dicle Bölgesi’ndeki merkezlerde
gözlenmektedir. Dolayısıyla Kahve Mallar’ın Doğu Anadolu’nun genelinde
hemen hemen tüm bölgelerde karşımıza çıktığı anlaşılmaktadır. Yine de merkez
ve parça sayısına göre yoğunluk dağılımı göz önüne alındığında, Elazığ-Malatya
bölgesi, Van Bölgesi, Hakkari Bölgesi ve Yukarı Dicle Bölgesi ve çok az
Erzurum Bölgesi şeklinde bir sıralama yapılabilir. Kırmızı-Kiremit Mallar’ın ise
Van Bölgesi’nde varlık gösterdiği ve az sayıda da Elazığ-Malatya Bölgesi’nde
görüldüğü tespit edilmiştir. Gri-Siyah Mal grubuna dahil olan yivli çanak

470
çömlekler ise genellikle Kuzey bölgeleriyle ilişkilidir. Van Bölgesi’nin
kuzeyindeki bölgeler Transkafkasya’ya kadar bu kültür bölgesinin içinde
kalmaktadır. Gri-Siyah Mallar’ın en yoğun ele geçtiği bölge Ağrı-Iğdır
Bölgesi’dir. Ayrıca Erzurum Bölgesi’ndeki merkezlerde de bu tür mal özelliğine
sahip keramikler bulunmaktadır. Kahve ve Bitkisel Katkılı Mallar, Pembe ve
Bitkisel Katkılı Mallar’ın dağılımı göz önüne alındığında ise özellikle Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’ndeki merkezlerde yaygın olduğu tespit edilmiştir. Elazığ-
Malatya Bölgesi ise ikinci sırayı almakta ve bu tür malların diğer bölgelerde
yaygın olmadığı dikkati çekmektedir. Sonuç olarak yivli çanak çömleklerin mal
özellikleri dikkate alındığında Pembe-Devetüyü Mallar’ın Van Bölgesi’nde,
Kahve Mallar’ın Elazığ-Malatya Bölgesi’nde, Kırmızı-Kiremit Mallar’ın Van
Bölgesi’nde, Gri-Siyah Mallar’ın Ağrı-Iğdır ve Erzurum Bölgesi’nde, Bitkisel
Katkılı Mallar’ın ise Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yoğunlaştığı ortaya
çıkmaktadır. Krem Astarlı Mallar ise oldukça azdır ve Van Bölgesi, Elazığ-
Malatya Bölgesi ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ele geçmiştir. Dolayısıyla
bu tür bölgesel farklar yivli çanak çömleğin tek bir etnik grup yerine farklı etnik
gruplar tarafından üretildiğini düşündürmektedir. Öte yandan gezici çömlekçilerin
varlığı konusunda bir olasılık varsa, bu durumda tek bir grup tarafından üretilmiş
olduğunu da söylemek mümkün olmaktadır. Ancak bölgede gezici çömlekçilerin
varlığı konusunda herhangi bir veri söz konusu değildir. Zira çömlek üretimi her
kesimden halk tarafından üretilebilecek bir teknolojiye sahiptir ve bu durum
gezici çömlekçilerin varlığı konusundaki düşünceleri zayıflatmaktadır.
Dolayısıyla yivli çanak çömleklerin farklı üretim tarzlarının olması bunların tek
bir halk tarafından üretilmediği göstermektedir. Güneydoğu’da yoğun bitkisel
katkı tercih edilirken, Van Bölgesi’nde bunun oldukça az ele geçmesi söz konusu
üretim farklılığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu durumda yivli çanak çömlekler
Erken Demir Çağ’da ister göçle, isterse yerel gelişimle ortaya çıkmış olsun, bu
geleneğin farklı halklar tarafından da üretildiğini ve kullanım gördüğünü
söylemek mümkündür. Zira yazılı kaynaklar bu dönemde Muşki halkı dışında,
Uruadri, Nairi ve Diauehi gibi çeşitli bölgelerde varlık gösteren halklardan
bahsetmektedir. Nitekim bu tür karmaşık bir etnik kullanımın varlığı, genellikle
Doğu Anadolu kültürleri için sınır olarak kabul edilen Toros Dağ silsilesinin bu

471
kültür için sınır teşkil etmemesiyle de desteklenebilir. Ayrıca bu tür yivli
keramiklerin Đran, Transkafkasya ve Doğu Anadolu dışında çok yaygın olmadığı
da dikkati çekmektedir. Bahsi geçen bölgeler dışında sadece Kuzey Irak’ta yer
alan Mudjesir’de1387 ve Kuzey Suriye’deki Tell Halaf’ta1388 ele geçtiği Bartl
tarafından rapor edilmiştir. Buna göre bu keramiğin belirli bir grup tarafından
kontrollü bir yayılımından çok, çeşitli gruplar veya aşiretler tarafından kontrolsüz
bir yayılım tarzına sahip olduğu düşünülebilir ve bu durum, bu dönemde varolan
yarı-göçebe hayat tarzıyla desteklenebilir. Bu bağlamda, Doğu Anadolu’ya yivli
keramik geleneğini getiren halk ister Muşkiler olsun, isterse yerel bir gelişim
süreci olarak tanımlansın, aynı zamanda Erken Demir Çağ’da Doğu Anadolu’da
varlık gösteren birçok halkın da bu çanak çömleği hem üretip hem de
kullandıkları şüphesidir. Ancak bu kadar geniş bir coğrafyada görülen yivli
keramiklerin ne tür bir dağılım mekanizmasıyla yayılım gösterdiğini açıklamak
ise henüz zordur. Yivli çanak çömlekler Doğu Anadolu Bölgesin’de ortaya
çıktıktan sonraki yayılım süreci çeşitli seçeneklerle açıklanabilir. Bunlar arasında
göç, kültürel etkileşim, nüfus aktarımı gibi olasılıklar sayılabilir. Eğer bu yayılım
sürecinin bölge içindeki bir göç hareketiyle meydana geldiği düşünülecek olursa
bu durumda yukarıda belirtilen bölgesel üretim farkları bu düşünceyi
zayıflatmaktadır. Buna karşın bölgenin yarı-göçebe hayvancı geçim şeklinden
yola çıkarak Doğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan halklar arasında kültürel
etkileşimin yaşanmış olduğu da inkar edilemez. Bu durumda yivli çanak
çömleklerin bu kadar geniş bir coğrafyada görülmesinde önemli bir payın kültürel
etkileşim olabileceği düşünülebilir. Öte yandan bu kadar geniş bir alanda yivli kap
üretme geleneğinin sadece kültürel etkileşimle açıklanması da Erken Demir
Çağ’da Doğu Anadolu’da varolan yerleşim sistemini basite indirgemek şeklinde
de yorumlanabilir. Çünkü biliyoruz ki, Urartu dönemi için bu tür bir yayılım
şablonunu açıklamak Erken Demir Çağ’a nazaran daha kolaydır. Urartu Krallığı
gibi çevre bölgelerde merkezi kontrol sağlayan ve nüfus aktarımları gibi bir
yöntemle bu bölgelerdeki yerleşim sistemini sağlamlaştıran bir devlet
mekanizmasında yivli çanak çömleğin etkileşim veya nüfus aktarımı sonucu bu
bölgelere yayılması olasılığı sıra dışı değildir. Dolayısıyla yivli çanak çömleğin
1387
Bartl 2001: 405.
1388
Bartl 1989: 257-274.

472
yayılım şablonunda, özellikle Erken Demir Çağ sürecindeki yayılımı açıklamak
güçtür, ancak bu dönemde de Urartu’daki gibi benzer bir yayılım şablonunun
uygulanmış olabileceği düşünülebilir. Özellikle bu dönemde Uruadri ve Nairi gibi
bölgelerde varlık gösteren halkların siyasi bir örgütlenme girişimini başlatmış
oldukları ve bu bağlamda belki de benzer nüfus aktarımları yöntemine
başvurulmuş olabileceği ihtimali olabilir. Bu tür bir merkezileşme girişimi, tüm
bölgelerin birbiriyle etkileşim halinde olması zorunluluğunu yaratmış
olacağından, bu dönemde aynı zamanda yoğun bir kültürel etkileşimin de
varolduğu söylenebilir. Ancak ister göç veya nüfus aktarımıyla, isterse kültürel
etkileşim sonucunda yayılmış olsun, yine de bu halkların niye ağız kenarı altına
yiv yapma geleneğini tercih ettikleri sorusunu açıklama konusunda bilgi vermez.
Diğer bir ifadeyle yivli keramiklerin kullanım sebepleri neler olabilir veya işlevsel
bir özelliği var mı gibi soruların cevabını bulmak henüz mümkün değildir.
Yukarıda da belirtildiği gibi Bartl, bu keramiğin işlevsel olarak ağzının
bağlanması kolaylığını yarattığını ifade etmiştir. Öte yandan bu kapların belirli bir
yiyecekle ilişkili olup olmadığı da tartışılabilir. Yoğurt veya et tüketiminde tercih
edilen bir kap olabilir. Zira Karagündüz mezarlarından elde edilen veriler en
azından çanakların et servisinde kullanılmış olabileceğini göstermektedir. Ancak
kap tiplerinin çanaklar veya çömlekler gibi çeşitli formlardan oluşması bunların
belirli bir yiyecek kültürüyle ilişkili olmadığını da düşündürmektedir. Dolayısıyla
yivli kapları belirli bir yemek kültürüyle ilişkilendirecek henüz sağlam veriler söz
konusu değildir.

Doğu Anadolu’daki yivli keramiklerle ilgili bahsi geçen tüm veriler


değerlendirildiğinde, yivli çanak çömleklerin yayılım güzergahı ve kronolojisiyle
ilgili bir öneride bulunmak mümkündür. Merkezlerden elde edilen
tarihlendirmeler ve kaplar üzerine yaptığımız tipolojik çalışmaya göre bu çanak
çömlekler Elazığ-Malatya ve Van Bölgesi olmak üzere iki farklı bölgede
gelişmiştir (Tablo 4, 5). Kaplar üzerine yapılan tipolojik inceleme sonucunda
keskin omurgalı çanak ve çömlekler grubuna dahil olan Tip 10, Tip 11 ve Tip
27’nin özellikle Elazığ Bölgesi’nde yoğunlaştığı dikkati çekmektedir. Dolayısıyla
bu tip kapların genellikle Elazığ-Malatya Bölgesi’nde yaygın olduğu önerilebilir.
Bunların özellikle Norşuntepe’nin Geç Tunç Çağ tabakasından bilinen uzun

473
akıtacaklı ve kimi zaman da sepet veya parmak delikli kulplu olan Hitit kap
formlarına benzemesinden ve Norşuntepe’nin Erken Demir Çağ tabakasının en
erken evresinde bu tipteki Hitit kaplarıyla bir arada ele geçmesinden dolayı erken
örnekler olabileceği düşünülebilir. Van Bölgesi’nin erken evresini temsil eden
Yüksek Omurgalı Kaplar gibi, Elazığ-Malatya Bölgesi’nin erken evresini de bu
kap tiplerinin oluşturduğu söylenebilir (Tablo 5). Dolayısıyla Elazığ-Malatya
Bölgesi’ndeki bu tip kapların Erken Demir Çağı’na tarihlendiği önerilebilir. Van
Bölgesi’ndeki Erken Demir Çağ kap tipleri ise Karagündüz’den elde edilmektedir.
Karagündüz mezarlarında Yüksek Omurgalı Kaplar grubunu oluşturan Tip 1, 2, 3,
4, 5 ve 23’ün dikine ip delikli olan örnekleri de sadece Erken Demir Çağı’nda
kullanım görmüş olabilecek kap tipleri olarak karşımıza çıkmaktadır (Tablo 5).
Bunlardan dikine ip delikli tutamağı olan örnekler Đran’daki verilerden yola
çıkarak erken döneme tarihlenebilir. Dikine ip delikli tutamağı olan benzer
çanaklara Kuzeybatı Đran’daki Demir I Dönemi’ne tarihlenen bazı merkezlerde de
rastlanmıştır. Örneğin Hasanlu V’te bu tür kaplar tespit edilmiştir1389. Demir II
Dönemi’nde ise bu tür tutamağı olan çanaklar daha da yaygınlaşır ve Dinkha
II’de1390 ve Kordlar Tepe III’te1391 karşımıza çıkar. Enine ip deliği olan tutamak
veya kulplara ise Đran’ın Demir III Dönemi’ne tarihlenen merkezlerinde
rastlanmaktadır. Kordlartepe1392, Haftavan Tepe (Mezar 5)1393 ve Zendan-i
Süleyman1394 gibi merkezlerde bu tür tutmağı veya kulbu olan çanaklar ele
geçmiştir. Dolayısıyla Đran’daki verilerden yola çıkarak dikine ip delikli tutamağı
olan çanakların enine ip delikli tutamağı veya kulbu olan çanaklardan daha erkene
tarihlenebileceği önerilebilir. Ayrıca Ernis, Karagündüz ve Yoncatepe gibi
merkezlerden ele geçen kazıma bezemeli yivli kaplar da, Orta Demir Çağ’da
devamı olmadığı için Erken Demir Çağ’a tarihlenebilecek erken örnekler arasında
yer almalıdır. Netice itibariyle yivli keramikler üzerine yaptığımız tiopolojik
çalışmada yalnızca Erken Demir Çağ’da kullanım görmüş kap tiplerinin sadece
Elazığ-Malatya ve Van Bölgesi’nde tespit edildiği anlaşılmaktadır (Tablo 5).

1389
Young 1965: Fig. 8.
1390
Muscarella 1974: Fig. 37- 858, Fig. 39- 873, Fig. 47- 863, Fig. 47- 875, Fig. 47- 864, Fig. 47-
865.
1391
Lippert 1979: Abb. 12/6, Abb. 13/1-2-3.
1392
Lippert 1979: Abb. 13-5, Abb. 14/4-7.
1393
Burney 1972: Pl. IVc, Va.
1394
Thomalsky 2006: Abb. 13/2.

474
Bunun dışındaki diğer kap formlarının ise bir kısmı sadece Orta Demir Çağ’da,
diğer kısmı da hem Erken, hem de Orta Demir Çağ’da kullanım görmüş olmalıdır.
Bu bağlamda yivli çanak çömleğin Erken Demir Çağı’na tarihlenen en erken
örnekleri Elazığ-Malatya ve Van Bölgesi olmak üzere iki bölgede tespit edildiği
görülmektedir. Buna göre yivli çanak çömleğin batıdaki Elazığ-Malatya
Bölgesi’nden Güneydoğu’ya yayılım gösterdiği önerilebilir. Özellikle diğer bir
gelişim bölgesi olan Van Bölgesi’nden ise hem güneye ve güneybatıya, hem de
kuzeye ve doğuya doğru yayılım gösterdiği söylenebilir. Dolayısıyla Elazığ-
Malatya Bölgesi’nde 1200-700/600 arasında varlık gösteren yivli çanak çömlekler
M.Ö. 1100 civarında Güneydoğu Anadolu’ya yayılmış ve M.Ö. 900 yılına kadar
kullanım görmüş olmalıdır (Harita 3). Elazığ Bölgesi’nde Urartu Dönemi’ne
tarihlenen kalelerden ele geçen yivli çanak çömlek parçaları bu geleneğin Urartu
içlerine kadar devam ettiğini göstermektedir. Ancak söz konusu kalelerde kazı
yapılmadığı için bu kalelerin kesin tarihini vermek mümkün olmasa da yazılı
kaynaklar en geç Urartu kralı II. Rusa döneminde bu bölgeyle ilişkilerin
varolduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Elazığ-Malatya Bölgesi’ndeki yivli
keramiklerin sona eriş tarihi, Van Bölgesi’nde olduğu gibi Urartu’nun sonu olarak
düşünülebilir. Van Bölgesi’ndeki yivli çanak çömleklerin tarihi göz önüne
alındığında ise, bu bölgedeki yivli kaplar olasılıkla M.Ö. 1200-600 yılları arasında
kullanılmış olmalıdır (Tablo 4, Harita 3). Van Bölgesi’ndeki yivli kaplar hem
Elazığ-Malatya ve Güneydoğu ile, hem de Đran ve Transkafkasya ile etkileşim
halinde bulunmuş olmalıdır. Bu bölgelerde ele geçen benzer kap formları bu
etkleşimin varlığını ortaya koymaktadır. Kuzeyde Erzurum Bölgesi’nde ise
1100/1000-600 arasında varlık göstermiş olmalıdır. Van ve Erzurum-Kars
bölgelerinde bu kadar uzun bir süre kullanım görmesi Urartu Devleti’nin yıkılış
tarihiyle doğru orantılı olmasından kaynaklanmaktadır.

Sonuç olarak, yivli çanak çömlekler, M.Ö. 1200 yıllarından Urartu’nun yıkılışına
kadar yaklaşık 600 yıllık bir dönemde Doğu Anadolu ve çevresini etkisi altına
almayı başarmıştır. Çeşitli bölgesel özelliklere sahip olduğu anlaşılan yivli çanak
çömleklerin kap formları dikkate alındığında, bunlardan bir kısmı sadece Erken
Demir Çağ’da ya da Orta Demir Çağ’da varlık gösterirken, diğer bir kısmı da
Erken Demir Çağ’da başlayıp Orta Demir Çağ’a kadar devam etmiştir. Öte

475
yandan merkezlerdeki tabakalanmalar göz önüne alındığında Erken Demir Çağ’da
iki evreli bir gelişim varken, Orta Demir Çağ’da tek evreli bir gelişimden söz
etmek mümkündür. Buna göre yivli çanak çömlekler kronolojik olarak başlıca 3
evrede değerlendirilebilir (Tablo 5):

1. Evre: M.Ö. 1200-1000 arası/ Elazığ-Malatya ve Van Bölgelerinde tespit


edilmektedir.
2. Evre: M.Ö. 1000-850/800 arası/ Elazığ-Malatya, Van, Erzurum-Kars ve
Güneydoğu Anadolu’da tespit edilmektedir.
3. Evre: M.Ö. 850/800-600 arası/ Elazığ-Malatya, Van ve Erzurum-Kars
bölgelerinde tespit edilmektedir.

Yukarıda listelenen 3 gelişim evresinin varlığı daha önce tasniflenen tipolojik


çalışmayla da kısmen desteklenmektedir. Genel olarak değerlendirildiğinde 3
evrede de kap formları açısından bir devamın varolduğu yadsınamaz. Buna göre
1. evreden itibaren 3. evreye kadar devam eden kap formlarının var olduğu
anlaşılmaktadır. Öte yandan sadece 1. evreyi karakterize eden erken kap tipleri de
(Tip 1-5, 10, 11, 27) söz konusudur ve bunlar 2. ve 3. evrede devam etmezler.
Buna karşın sadece 3. evrede varlık gösteren kap tipleri de mevcuttur. Dolayısıyla
kap formlarına göre Erken ve Orta Demir Çağ’ına tarihlenen yani 1. ve 3. evreye
tarihlenen kap tiplerinin tespit edilmesi mümkünken, 2. evrenin kap tiplerini ayırt
etmek güçtür. Bu bağlamda 2. evrede farklı bir kap tipinin olmadığı ve bu evrenin
sadece 1. evredeki bazı kap tiplerinin ortadan kalkmasıyla ve aynı zamanda 3.
evreye devam eden bazı kapların mevcut olmasıyla karakterize edilebileceği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla 2. evre, hem Erken Demir Çağ, hem de Orta Demir
Çağ formlarının birarada görüldüğü bir nevi geçiş evresi olarak da tanımlanabilir.

476

You might also like