You are on page 1of 11

YENİÇERİ OCAĞI’NIN KALDIRILMASI (17 HAZİRAN 1826)

Hüseyin Güler
ÖZET
Yeniçeri Ocağı, Osmanlı Devleti'nin klasik döneminde zaman zaman isyan etmiş olsa da
bu isyanlar devletin merkezi otoritesini sarsacak cinsten değildi. Aksine merkezi otoritenin
tesisinde ve savaşlarda gösterdikleri kahramanlıklar sayesinde birçok savaşın
kazanılmasında yegâne âmil rol oynadılar. Fakat ocak, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren
tedricen bozulmasıyla devlete yarardan çok, zarar vermeye başladı. XIX. yüzyıla
gelindiğinde bu durum daha da kötüye gitmiş, ocak tamamen fonksiyonsuz hale gelmişti.
İkinci Mahmut, geçmişte yaşanmış üzücü olaylardan ders alarak ocağı ortadan kaldırmak
için hemen teşebbüste bulunmamış, bunun için uzun bir hazırlık evresine girmiştir. Bu
hazırlık evresi çerçevesinde yeniçeriler dâhil olmak üzere diğer kapıkulu sınıflarının ileri
gelenlerini, ulemayı ve devlet ricalini bazı makamlar vermek suretiyle kendi yanına çekmeyi
başarmıştır. Böylelikle bu kişilerin, son yeniçeri isyanında ocakla ittifak yapmaları
engellenmiş, ikinci Mahmut'un beklediği an vuku bulmuştu. Nihayet Sultan Mahmut için
uygun şartlar olgunlaşmış, Osmanlı kroniklerinde "Vaka-i Hayriye" olarak anılan hâdise
gerçekleştirilmiş, bir başka ifadeyle; Yeniçeri Ocağı, 17 Haziran 1826’da bütün
kurumlarıyla birlikte ortadan kaldırılmıştır.
Anahtar kelimler: Yeniçeri Ocağı, Merkezi Otorite, Sultan Mahmut, İsyan

ABSTRACT
İn the classical period of the Ottoman State, Guild of Janissaries revolted against to the
Ottoman State from time to time these munities weren’t type of who would oppose the
central authority of the state. On the contrary thanks to their bravery in the wars and the
property of the central authority, they have played a major role in winning the wars. But
“Guild of janissaries XVI. Starting from the end of the century, they gradually began to do
more harm than good to the state. When XIX. Century came, this sitiation got worse and
Guild of Janissaries” lost their function.
The 2nd Mahmut, who was taking a lesson from the sad events in the past, didn’t attempt
to abolish to Guild of Janissaries immediately; so then he had been in a long preparatory
phase. This Preparatory phase has persuaded the elders of other capitulating classes,
including the Janissay’s and authority of the state prevented them from forming an alliance
with the Janissary. in the recent Jannissary revolt, the moment the 2nd Mahmut had expected.
Finally, the conditions were provided for Sultan Mahmut, the event called “Vaka-i Hayriye”
was realized in Ottoman’s Chronicles; in other words; the Janissaries were abolished on June
17th.1826, with all its institutions.

Key words: Guild Of Janisarry, Central Authority, Sultan Mahmut, Revolt


Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans
Öğrencisi.

1
Giriş
Bir devletin kuvvetli ve ihtişamlı olmasını sağlayan en önemli unsurlarından biri, hiç
şüphesiz güçlü ordu yapısıdır. Bu anlamda Osmanlı Devleti, klasik dönemde güçlü ordu
yapısıyla zaferden zafere koşuyor, gücüne güç katıyordu. Kapıkulu teşkilatının piyade
sınıfından olan yeniçerilerin,1 bu zaferlerdeki katkıları yadsınamaz boyuttaydı. Ancak
yeniçeriler, devletin zayıflamasına paralel olarak ocağın kanunlarının göz ardı edilmesiyle
gerek Avrupa orduları karşısında, gerekse iç isyanların bastırılmasını hususunda yetersiz
kaldılar ve ilerleyen yüzyıllarda bir hayli zayıfladılar. Çünkü yeniçeriler, özellikle XVIII. ve
XIX. yüzyıllarda askeri reformlar konusunda takındıkları tutucu tavırlar nedeniyle, Avrupa
orduları karşısında kendilerini teknik olarak dönüştüremediler, geleneksel yöntemlerini
devam ettirdiler. Oysa sanayi inkılâbıyla Avrupa orduları, savaş meydanlarında üstün silah
teknolojisini etkin bir biçimde kullandı. İşte bu noktadan hareketle, Avrupa ordularının
gelişmiş silah teknolojisine karşı, yeniçerilerin geleneksel yöntemlerle mukavemet etmesi
mümkün değildi. Zaten Avrupa orduları karşısında üst üste alınan ağır mağlubiyetler,
mevcut durumu teyit etti.
Yeniçeriler; I. Murat zamanında (1361-62?), Osmanlı tarihinde ilk veziriazam olarak
kabul edilen Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa ve devrin meşhur ulemasından olan
Karamanlı Molla Kara Rüstem Paşa’nın girişimleriyle kuruldu. Yeniçeri Ocağı’nın
kurulduğu bu yıllarda ocağa alım usulü, “pençik sistemi” diye bilinen savaş esirlerinin beşte
biri alınarak gerçekleştirilmekteydi. İlk etapta bu savaş esirleri, Anadolu’da bulunan
Müslüman-Türk ailelerinin yanına gönderilmekte, bu uygulamayı Osmanlı kaynakları
“Türk’e vermek” şeklinde adlandırmaktaydı. Bu esirler, Türk ailelerinin himayesinde
kelime-i şehâdet getirip Müslüman oluyorlar, Türk gelenek ve göreneklerini öğreniyorlardı.
Eğitim süreçlerini bu ailelerin yanında tamamladıktan sonra, Gelibolu tersanesinde
çalıştırılmak üzere eğitimlerine devam edilirdi. Gelibolu tersanesinde bir müddet çalıştıktan
sonra Acemi Ocağı’na kayıtları yapılır, buradan da kabiliyetlerine göre Enderun’a yahut
Yeniçeri Ocağı’na terfi edebilirlerdi. Bir acemi oğlanı, Acemi Ocağı’nda verilen eğitim
sonucunda Yeniçeri Ocağı’na veya diğer kapıkulu askeri sınıflarına geçiş yaptığında buna
“kapıya çıkma” diğer bir ifadeyle “bedergâh” denilmektedir. Bu uygulamalar; adım adım,
Çelebi Mehmet, II. Murat ve oğlu Fatih Sultan Mehmet zamanında daha sistematik hale
gelmiş, pençik sisteminin yerini “devşirme usulü” almıştır. Bu usule göre; Yeniçeri
Ocağı’na alım, Hristiyan tebaadan yapılacaktı. Belli kaideler getiren bu uygulamada Yahudi
çocukları, bir ailenin tek çocuğu, kronik sağlık problemi olan çocuklar, Çingeneler, Kürtler,
Ermeniler, Ruslar, kel olanlar, köseler, Türkçe bilenler, sünnetliler, evliler, daha önce
İstanbul’a gelmiş olanlar, devşirme sisteminin kapsamı dışındaydı.2 Görüldüğü gibi
devşirme uygulaması, Gayr-i Müslim tebaa statüsündeki Hristiyan zimmîlerin tamamını
içermemekte, konulan kanunlarla çerçeve daraltılmaktadır. Bununla birlikte; devşirilen
çocuklar, daha çok soylu ailelerden seçilirdi. Bu soylu aileler arasında bilhassa papaz
çocuklarının, ailelerinden aldıkları eğitim ve terbiye dolayısıyla tercih edildiği görülür.
Kul sistemi gereği padişaha itaat üzere yetiştirilen yeniçerilerin sefer dışındaki asıl
görevi, padişahı korumak ve İstanbul’un güvenliğini sağlamaktır. Ayrıca yeniçeriler, taşrada
adeta devletin eli kulağıdır. Bir başka ifadeyle; Osmanlı Devleti, yeniçerileri taşraya tayin

1
Yeniçeri sözcüğü, Türkçe kökenli bir kelime olmakla birlikte “yeni” ve asker anlamına gelen “çeri”
sözcüğünün bileşiminden türemiştir. Yeniçeri kelimesinin anlam olarak Osmanlı Türkçesi karşılığı “asker-i
cedid” olarak zikredilmiştir. Bunun için Şemseddin Sami’nin “Kâmûs-ı Türkî” adlı eserine bkz.
2
Bu konuda tafsilâtlı bilgi için “Kavanin-i Yeniçeriyan, (haz: Tayfun Toroser),” adlı eserine bkz.

2
ederek merkezden uzak bu yerlerin denetimini ve merkezi otoritenin tesisini yeniçeriler
kanalıyla sağlamakta idi. Yeniçerilerin diğer bir görevi ise sınır boylarındaki kale ve
garnizonlarda, kale muhafızlığı yapmalarıdır. Tulumba teşkilatının kurulmasına dek,
İstanbul’daki yangınların söndürülmesinde de vazifeliydiler.
Yeniçeri Ocağı’nda cemaat adı verilen yayalar 101 ortadan(bölük) oluşmaktaydı. Daha
önce yeniçerilerden bağımsız olan sekban bölükleri, Fatih Sultan Mehmet’in saltanatında
Yeniçeri Ocağı’na bağlandılar II. Beyazıt devrinde ise Yeniçeri Ocağı’nın bünyesinde Ağa
bölükleri teşekkül edildi. Böylelikle yeniçeri ocağı; yayalar, sekbanlar, ağa bölükleri olmak
üzere toplam 196 ortadan(bölük) oluşturuldu. Padişah, yeniçeriler arasında başbuğ olarak
kabul edilmekle birlikte Yeniçeri Ocağı’nın daimi üyesi addedilir. Ocakta en yüksek askeri
rütbeye sahip kişi ise yeniçeri ağasıdır. Daha sonra sırasıyla; sekbanbaşı, kul kethüdası,
zağarcıbaşı, saksoncubaşı, turnacıbaşı, haseki ağa ve başçavuş yüksek rütbeli diğer yeniçeri
neferlerdir. Daha alt rütbede olanlar ise deveciler, yayabaşılar, muhzırbaşı, kethüdayeri ve
bölükbaşılardır. Yeniçeri ağasından sonra rütbece en yüksek statüye sahip olan sekbanbaşı,
yeniçeri ağası olmaya en kuvvetli adaydır. Ayrıca, İstanbul’da bulunan yeniçeri kışlaları,
Şehzadebaşı ve Aksaray’dadır. Bu kışlalar, “Eski Odalar” ve “Yeni Odalar” olarak
isimlendirilmekteydi.3 Yeniçerilerin ikamet ettiği bu kışlalar, oda tarzında tertip edilmiş olup
bu odaların her birinden sorumlu olan nefere ise odabaşı denilmiştir.
Yeniçeri Ocağı’nın bu genel yapısına kısaca değindikten sonra özetle; Osmanlı
Devleti’nin klasik döneminde çok büyük yararlılıklar gösteren Yeniçeri Ocağı, tarihi süreç
içinde tedricen bozulmasıyla Osmanlı’nın başına bela olmuş, kelle alıp kelle verir durumuna
düşmüşlerdi. İşte biz bu makalede ocağın bozulma sürecini ele alıp Yeniçeri Ocağı’nın
kaldırılması üzerinde duracağız.

1.Yeniçeri Ocağı’nın Bozulması


XIX. yüzyılın en önemli devlet adamı ve müelliflerinden biri olan Ahmet Cevdet Paşa,
Yeniçeri Ocağı’nın bozulmasını analiz ederken Osmanlı Devleti’nin diğer kurumlarındaki
bozulmalardan bağımsız değerlendirmez. Hatta kendisi bu durumu şu şekilde ifade
etmektedir: “Devlet bir saat gibidir. Çarklardan birinin bozulması bütüne tesir eder.”
tespitinde bulunarak, bu yorumuyla Yeniçeri Ocağı’nın bozulmasını, devletin genel
manadaki düzeninin bozulmasıyla ilişkilendirir.4
Yeniçeri Ocağı’nın bozulmaya başlaması, XVI. yüzyılın ikinci yarısına tesadüf
etmektedir. Bu bozulmanın başlangıcını kaynaklar, III. Murat dönemi olarak zikreder. Buna
gerekçe olarak gösterilen husus şudur: Şehzade Mehmet’in ihtişamlı sünnet düğününde
cambazlar ve hokkabazlar, göz alıcı gösteriler yapmışlardı. Daha sonra bunlar, Yeniçeri
Ocağı’na girmeyi talep ettiler. Padişah tarafından istekleri kabul edilerek usulsüz bir şekilde
Yeniçeri Ocağı’na girdiler. Bu yüzden Yeniçeri Ocağı’nın bozulmaya başlaması, bu usulsüz
alımın yapılmasıyla başlangıç teşkil ettiği bilinmektedir.5 Artık Yeniçeri Ocağı’na XVI.
yüzyılın son çeyreğinden itibaren askerlik mesleğiyle ilgisi bulunmayan sınıflar girmiştir.
Bu bağlamda Ocak, askerlik mesleğini icra etmesi gerekirken; hamalcılık, tellallık,

3
Abdülkadir Özcan, Osmanlı Ansiklopedisi, “Osmanlı Askeri Teşkilatı”, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999,
cilt: 6, s. 551-552.
4
Veli Şirin, Asâkir-i Mansure-i Muhammediye Ordusu ve Seraskerlik, Tarih ve Tabiat Vakfı, İstanbul 2002,
s.26.
5
Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-Vuku’ât, kurumlarıyla Osmanlı Tarihi I-IV(Hazırlayan: Yılmaz kurt), Birleşik
Kitap Evi, Ankara 2008, s.485.

3
kayıkçılık, kahvecilik ve esnaflık gibi mesleklerle meşgul idiler. Bununla birlikte
yeniçeriler, evlenmeleri yasak olduğu halde aile hayatına sahip oldular. Kısacası ocağın
genel teamülleri çiğnenmekteydi. Ayrıca ocakla hiçbir şekilde bağlantısı bulunmayan
kişiler, yeniçerilik maaş belgesi olan “Esâme” dediğimiz defterlere rüşvet ve kayırma
yoluyla sahip olmuşlar, askerlikle bağı olmadıkları halde, devletten ulufe almışlardı. Bu
durum Osmanlı Devleti üzerinde çok büyük bir mali külfet oluşturuyordu.6
Artık XVI. yüzyılın sonlarından itibaren devşirme nizamının bozulmasıyla, belli bir
eğitime tâbi olmayan, askerlik mesleğinin teknik bilgisinden yoksun kişiler Yeniçeri
Ocağı’na girdiler. Bu durum ocak mensuplarının sayısını arttırdı. Devşirme sistemine aykırı
olarak Türkler, bilhassa XVII. yüzyıldan itibaren sosyo-ekonomik şartların etkisiyle,
askerlik mesleğinin ayrıcalık ve nimetlerinden faydalanmak maksadıyla bir şekilde ocağa
girdiler.7 Artık Yeniçeri Ocağı, her türlü insanı içinde barındıran serkeş bir hal aldı. Reaya
olarak tabir edilen halktaki bu yeniçeri olma tutkusunu yahut hiçbir kurala tabi olmadan
yeniçeri kanunlarına aykırı olarak Türklerin ve başıbozuk grupların ocağa girmesini, Ahmet
Cevdet Paşa yine yerinde tespitiyle “Yeniçerilik bir cüzzam illeti gibi halkın iliklerine kadar
işlemiştir” diyerek dile getirmiş, gidişatın vahametini ortaya koymuştur. Cevdet Paşa’nın
mütalaası gösteriyor ki yeniçeriliğin halk arasında yaygın olduğu, ocak taraftarlarının geniş
bir kitleyi kapsadığı anlaşılmaktadır. Bu tablonun oluşmasında, ocak kanunlarının hiçe
sayılarak alelade kişilerin kayıtsız şartsız ocağa girmesi önemli bir etkendir. Ocağın
içerisindeki bu başıbozuk gruplar, Osmanlı kroniklerinde “ehl-i ırz” diye nitelenen masum
halka eziyet etmekle birlikte halktan haraç kesiyorlar, kadınlara ve erkeklere sarkıntılık
yaparak halkı canından bezdiriyorlardı.8

2. II. Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nı Kaldırmadan Evvel Aldığı Tedbirler


II. Mahmut, amcası üçüncü Selim’in başına gelen hadiselerden dersler çıkarmıştı.
Dolayısıyla Sultan, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması konusunda ihtiyatlı hareket etmekte,
ocağı ortadan kaldırmak için en uygun zamanı kollamaktaydı.
Sultan Mahmut, yukarıda da izah ettiğimiz gibi temkinli hareket ederek Yeniçeri Ocağı’nı
kaldırmak için gizli çalışmalara başladı. Bu doğrultuda isyanlarda başat rolü oynayan ve
sürekli sıkıntı çıkaran kişileri sürgün ya da idam yoluyla devlet kademelerinden tasfiye etti.
Reform yanlısı ve kendisinin itimat ettiği kişileri devletin kilit noktalarına yerleştirdi. Mesela
Sultan Mahmut; Ağa Hüseyin Paşa’yı 1823’te Yeniçeri Ağalığına, Hüsrev Mehmet Paşa’yı
kaptan-u Deryalığa (1822), Dede Mustafa Ağa’yı Humbaracı Ocağı’nın başına (Şubat1826),
Anadolu Boğazlar Kumandanlığına ise İzzet Mehmet Paşa’yı tayin etmiştir. Ayrıca
kendisine yakın Benderli Selim Paşa’yı sadrazamlığa, Ekim 1825’te ise Kadızâde Tahir
Efendi’yi Şeyhülislamlık makamına yerleştirdi.9
Dönemin Avusturya büyükelçisi Baron Von Ottenfels; Ağa Hüseyin Paşa’ya atıfta
bulunarak Sultan İkinci Mahmut’un, isyanlarda kışkırtıcı rol oynayan kişileri tespit edip
defterlere kaydettiği, zamanı geldiğinde bu kişileri idam yahut sürgüne göndererek tasfiye
ettiğinden söz eder. Bu durum bize 1826’daki Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması hâdisesinin
gündelik bir plan olmadığı, bunun uzun vadede planlandığını gösterir. Bir başka ifadeyle;

6
Ahmet yaramış, Türkler Ansiklopedisi “II. Mahmut Dönemi” Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, cilt:12,
s.1168-1172.
7
Veli Şirin, Ana Hatlarıyla Siyasi ve Kültürel Osmanlı Tarihi, Uyanış Yayınevi, 4. Baskı, Aralık 2015, s.271.
8
Muammer yılmaz, Reformcu Sultan II. Mahmut, Selis kitaplar, 1. Baskı, İstanbul Mayıs 2012, s.175.
9
Ahmet Yaramış, age. s.1168.

4
ocağın kaldırılmasının oldukça kolay bir şekilde gerçekleştirilmesinin sebebini, devlet
içerisindeki isyana meyilli kişilerin tasfiye edilmesi şeklinde açıklayabiliriz.10
Sultan Mahmut’un aldığı bir başka tedbir; esâme belgesine sahip olan kişilere
ödemelerinin yapılacağına dair söz verilmesi, muhtemel bir yeniçeri ayaklanmasında bu
kişilerin ocakla ittifakını önlemek amacıyla akıllıca atılmış bir adımdı.11

3. Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılması


Yeniçeriler, başta askerlik olmak üzere devletin bütün kademelerinde yapılan ıslahatların
tamamına karşı çıkmışlardır.12Ocağın bu özelliğini, gelenekselciliğin simgesi ya da
temsilcisi şeklinde açıklayabiliriz.13 Osmanlı devlet adamları, kurumlarda reformlara
kalkıştığında, Yeniçeri Ocağı hemen din kisvesini kullanarak, bunu “din elden gidiyor”
şeklinde sloganlaştırırlardı.14 Netice itibarıyla askeri reformlara karşı yeniçerilerin katı ve
muhafazakâr tutumları, ordunun modernizasyonunu engellemekte, dolayısıyla ordunun
çağdaş anlamda modernleştirilmesi sorunu, savaşlarda alınan büyük hezimetlerle gün
yüzüne çıkmaktadır.
Rumlar, Osmanlı Devleti’ne karşı 1821’de Mora’da ayaklanmış, devleti zor durumda
bırakmıştı. Yeniçeriler, bu isyanı bastırmakta muvaffak olamamıştı. İsyanın, Osmanlı’nın
yardım istemesiyle kısa süre içerisinde batı tarzında düzenli ve talimli bir ordu olan, İbrahim
Paşa’nın komutasındaki Mısır kuvvetlerince bastırılmış olması, batı tarzında talimli bir
ordunun başarısını gösterdiği gibi, Osmanlı merkez ordusunun kendi topraklarındaki küçük
çaptaki isyanı bastırmaktan aciz kalması, ordunun artık ıslah edilmesi zorunluluğunu gözler
önüne serdi.15
II. Mahmut, Osmanlı bünyesinde yaşanan bu menfi iç ve dış gelişmelerin tesiriyle batı
tarzında talimli bir ordu kurulması için harekete geçti. Şeyhülislam Kadızâde Tahir
Efendi’nin konağında 25 Mayıs 1826’da, Sultan Mahmut, ulema ve yeniçeri ileri
gelenlerinin iştirak ettiği meşveret meclisinde bir takım kararlar alındı. Karara göre; Yeniçeri
Ocağı’na dokunmadan batı tarzında talimli bir ordu olan Eşkinci Ocağı kurulacak, bu ordu
Yeniçeri Ocağı’ndan vücuda getirilecektir. Yeniçeri Ocağı’nın İstanbul’da bulunan her 51
ortasından 150 kişi alınmak suretiyle Eşkinci Ocağı’na kayıtları yapılacaktı.16Yeniçeri ileri
gelenleri bu kararları kabul ederek “kanımızla mühürleriz” dediler.17
Yeniçeriler, sözünde durmayarak Eşkinci Ocağı’nın talime başlamasından üç gün sonra,
15 Haziran 1826’da kazan kaldırıp isyan ettiler. Sadrazam Benderli Selim Paşa’ya haber
gönderip “biz talim istemiyoruz eski usulümüz testiye kurşun atmak, keçeye kılıç çalmak”
dediler. Sadrazam Benderli Selim Paşa’nın cevabı aynı sertlikte oldu. Bunun üzerine ocağın
tamamen ortadan kaldırılması kararlaştırılarak; Padişah, ricâl-i devlet, ulema, medrese

10
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,”Vaka-i Hayriye,” Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara 2012, cilt:42
s.454-457.
11
Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, age. s.454-457.
12
Musa Çadırcı, Tanzimat Sürecinde Askerlik, İmge Kitap Evi Yayınları, Ankara 2008,s.127.
13
Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu (Çeviri: Bağaç Babür Turna), Arkadaş Yayın Evi, 3.baskı, Ankara
2009, s.112.
14
Musa Çadırcı, age. s.127-129.
15
Türkiye Diyanet Ansiklopedisi, age. s.454-57.
16
Ahmet Lütfi Efendi, Vakanüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, Tarih Vakfı Yapı kredi Yayınları, İstanbul 1999,
s.92-93.
17
Veli Şirin, age. s.34-35.

5
öğrencileri, yeniçeri zulmünden bıkan ahalinin ittifakıyla Sultan Ahmet Camii’nde Sancak-
ı Şerif altında toplanıldı. Burada bir parantez açmakta fayda vardır: II. Mahmut, kendisinin
itimat ettiği Ağa Hüseyin Paşa’yı 1823’te yeniçeri ağalığına tayin etmişti. Fakat onun
Yeniçeri Ocağı’nı itaat altına almak için uyguladığı sert yöntemler, ocak mensuplarını
rahatsız etmişti. Bu durumun farkına varan İkinci Mahmut, yeni bir isyanın patlak
vermesinden endişe ederek, Ağa Hüseyin Paşa’yı yeniçeri ağalığından azledip tedbirli olarak
Rumeli Boğazlar kumandanlığına tayin etmiştir. Yeniçeri ağalığına; azledilen Ağa Hüseyin
Paşa’nın yerine, Celâlettin Ağa getirilmiştir. Aynı kaygılarla İzzet Mehmet Paşa’yı da
Anadolu Boğazlar kumandanlığına getirdi. Bu iki Paşa, bulundukları bölgelerde askerleriyle
birlikte hazır bulunacaklar, vakti geldiğinde ocağı ortadan kaldırmak için harekete
geçeceklerdir. Nihayet yeniçerilerin kışlası 15 Haziran 1826’da muhasara altına alındı. Ağa
Hüseyin Paşa’yla İzzet Mehmet Paşa’ya haber gönderilip Divan Yolu ve Saraçhane’den
komuta ettikleri askerleriyle hareket ederek kuşatmaya katıldılar. Topçu yüzbaşısı Kara
Cehennem İbrahim Ağa’nın gayretleriyle ocağa ait kışlanın kapısı açıldı. Kışlalarında top
ateşine tutulup kılıçtan geçirildiler. Rakamların kesin olmamasına karşın, muhtemelen o gün
yaklaşık olarak altı bin yeniçeri öldürüldü. Ertesi gün yirmi binden fazla kişi yeniçeri
suçlamasıyla tevkif edilerek sürgüne gönderildi18
Sultan Mahmut dönemiyle çağdaş olan Miss Pardo’nun naklettiğine göre; ocak ilga
edildikten sonra yeniçeriler, devlet tarafından sıkı bir takibata maruz kaldıklarından aç ve
susuz kalarak hayatta kalabilmek için mecburen soygunculuk ve eşkıyacılık faaliyetlerine
başladılar. Osmanlı devleti, halkın can ve mal emniyetini sağlamak için sert tedbirler aldı.
Yeniçerilerin eşkıyacılık faaliyetlerine karşı alınan katı tedbirler neticesinde Osmanlı
Devleti’nin hışmından kaçan bazı yeniçeri mensupları, İstanbul’da bulunan Belgrat
Ormanlarına sığındılar. Yeniçerilere tahammülü olmayan Sultan Mahmut, derhal ormanı
ateşe verdi. Bir kısmı, yangından kaçamayarak yanarak can verdi. Diğer bir kısmı ise
ormandaki yangından kaçmayı başarmıştı. Fakat Sultan Mahmut, orman yakınındaki
tepelere askerlerini konuşlandırmıştı. Yangından kaçan yeniçeriler, tepelere yerleştirilen
askerler tarafından katledildiler.19
Yeniçeri Ocağı’nın 17 Haziran 1826’da kaldırıldığına dair beylikçi Pertev Paşa tarafından
hazırlanan emri âli sureti, bütün vilayetlere gönderildi. Ocağın kaldırılması yönündeki karar
sureti ilk olarak Vakanüvis Esat Efendi tarafından Sultan Ahmet Camii’nin minberinde
okunmuştur.20
Osmanlı Devleti’nin, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmasıyla ocağa ait iz ve nişan ne varsa
hepsini imha ve tasfiye hareketine kalkışmasını, ocağın tekrardan diriltilmesi ihtimalini
ortadan kaldırmaya dönük bir hamle olarak değerlendirebiliriz. Osmanlı’nın uyguladığı bu
sert politika doğrultusunda yeniçerilerin mensup bulundukları Bektaşi tarikatı yasaklandı.
Bektaşi tarikatıyla bağı olanlar, sürgün ya da idam edilmek suretiyle tasfiye edildiler. Aynı
şekilde Osmanlı Devleti, Bektaşi tarikatıyla irtibatlı olan bazı kişileri ulemanın yoğun
olduğu Kayseri’ye sürgün etti21 Keza Bektaşi ve yeniçerilerin etkili olduğu Sivas ve Tokat’ta
Yeniçeri Ocağı’ndan olan bazı kişilerin tespit edilip defterlere yazıldığı ve yaklaşık olarak
yirmi altıya yakın neferin idam edildiği bilinmektedir.22 Buna ilaveten; kâdimlik esas

18
Yılmaz Öztuna, II. Mahmut, kültür Bakanlığı Yayınları,1989 Ankara, s.70-73.
19
Reşat Ekrem Koçu, Yeniçeriler, Doğan Kitapçılık Yayın Evi, 3. Baskı, İstanbul Aralık 2004, s.422-424.
20
İsmail Hakkı Uzun Çarşılı, Osmanlı Devlet Teşkilatından Kapıkulu Ocakları, Türk Tarih Basım Evi, Ankara
1988, s.555-556.
21
Ahmet Lütfi Efendi age. s.123.
22
Ahmet Lütfü Efendi age. s.127-28.

6
alınarak, Bektaşi tekkelerinden altmış yıldan eski olan tekkelere dokunulmayacaktı. Ancak
sonradan inşa edilen Bektaşi tekkelerinin tümü yıkılacaktı.23 Yeniçerilik ve Bektaşilikle
ilgili tatbik edilen bu katı tedbirler, tabii olarak bazı suiistimalleri beraberinde getirdi.
Bürokrasi içerisinde önemli bir mevkide olan bir kişi, kendisine rakip olarak gördüğü bir
başka kişiyi bertaraf etmek istediğinde, o kişiye “Bektaşilik” yahut “Yeniçerilik” yaftası
yapıştırması kâfi idi. Bu minvalde tıp âlimleri olan Behçet Efendi ile Şanizâde Ataullah
Efendi arasındaki çekişme buna emsal teşkil eder. Behçet Efendi, kendisi gibi tıp âlimi ve
aynı zamanda bir vakanüvis olan Şanizâde Ataullah Efendi’nin devlet içerisindeki
konumunu kıskanmakta, onu devre dışı bırakmayı hedeflemekteydi. Dolaysıyla Behçet
Efendi, Ataullah Efendi’ye Bektaşilik suçlaması yöneltti. Bütün bu iddialar üzerine İkinci
Mahmut, Ataullah Efendi’yi Bektaşi olması gerekçesiyle görevinden azledip sürgüne
gönderdi.24
Aynı sert politika, yeniçerilerin mekânı olan kahvehaneler için de uygulandı. Malum
olduğu üzere IV. Murat, yeniçerilerin bu mekânlarda siyaset konuşup halkı devlete karşı
kışkırtmak suretiyle yaptıkları faaliyetlerden dolayı bir ara Kahvehaneleri yasaklamıştı. Ama
bu yasak uzun sürmedi, eskiden olduğu gibi yeniçeri taifesi bu mekânlarda bilhassa padişaha
karşı isyan hareketlerinde devletin resmi tarihçilerinin deyimiyle halkı ifsat edip kışkırtarak,
kendi isyanlarına taraftar topluyorlardı. İşte bunu bilen Sultan Mahmut, Yeniçeri Ocağı’nı
kaldırdıktan sonra bu tür kahvehaneleri yerle bir edip yıkmıştır.25 Ayrıca, adeta Yeniçeri
Ocağı’nın sembolü olan Mehteran kaldırılmış, onun yerine batı tarzında Mızıka- i Hümayun
teşkil edilmiştir.26
Yeniçeriliğin bir diğer alamet-i farikası olan ocak mensuplarına ait mezar taşları da
devletin öfkesinden nasibini aldı. Osmanlı ordularının eğitimi için Sultan Mahmut’un
davetiyle Osmanlı ülkesine gelen Alman subay Moltke,27 "Yeniçerilerin imhası sırasında,
sadece dirilerin başlarını kesmekle iktifa edilmediğini, ölülerin de kavuklarının
koparıldığını, bugün hala kafası kesilmiş mezar taşlarının birçoğunun görülebileceğini”
beyan ederek yeniçerileri simgeleyen mezar taşlarının, devlet tarafından büyük bir tahribata
uğradığını tasvir etmektedir.28
Yeniçeri Ocağı lağv edilmesiyle yeniçeri ağasının ikamet ettiği ağa kapısı hariç, ocağın
bütün kışlaları yıkılmıştır. Ayrıca Ağa Kapısı olarak bilinen yer meşihat makamına tevdi
edildi.(Bugün ki İstanbul Müftülüğünün olduğu yer) Bununla beraber; Saray-ı Atik(Eski

23
Esat Efendi, Üss-ü Zafer(Hazırlayan: Mehmet Arslan), kitapevi-246, İstanbul 2005, s.175.
24
Reşat Ekrem Koçu age. s.422-424.
25
Sahhaflar Şeyhi-Zâde Seyyid Mehmet Esat Efendi, Vakanüvis Esat Efendi Tarihi(Neşre Hazırlayan: Ziya
Yılmazer), OSAV, İstanbul 2000, s.247.
26
Alpay Kabacalı, II. Mahmut Osmanlı Yenileşmesinde Bir Çığır Açıcı, Denizbank Yayınları, İstanbul
2011,s.195.
27
Helmuth Moltke; Osmanlı’nın Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmasının çok büyük bir hata olduğunu, bir yandan
devlet Mora isyanıyla uğraşıyorken, diğer yandan Ruslara karşı verilen mücadele esnasında böyle bir yola
teşebbüs etmenin uzun vadede devleti uçuruma götüreceğini zımnen beyan etmiştir. Yeniçerilerin merkezde
ve taşrada sayı itibariyle yaygın olması, onların bir anlamda güçlü bir ordu olduğunu gösteriyor ki, bu anlamda
böyle bir ordunun birdenbire imha edilmesinin yanlış olduğunu, onun yerine ihdas edilen yeni ordunun daha
vahim sonuçlara yol açacağını dile getirmiştir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için Moltke’nin Türkiye
Mektupları(Çeviren: Hayrullah Örs) adlı eserine bkz.
28
Ziya Nur Aksu, Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, cilt:3, s.181.

7
saray, şimdiki İstanbul Üniversitesinin bulunduğu yer), yeni kurulan ordu olan Asâkir-i
Mansûre ve seraskerlik makamına tahsis edilmiştir.29
Osmanlı İmparatorluğu, yeniçerilerin isyanlarında öncü rolü oynayan kişileri tespit
ederek kimini sürgüne göndermiş, kimini ise Kürt Yusuf gibi idam ederek etkisiz hale
getirmişti. Bu minvalde Yeniçeri Ocağı’nın isyanlarında başı çeken ve kışkırtıcı rol üstlenen
Habib Odabaşı önce sürgüne gönderilmiş, daha sonra ise sürgün sırasında öldürülmesi
planlanmıştı. Bu planın gereği olarak, nihayet hasekilerden Mirkalem Ahmet Efendi
tarafından başı kesilerek öldürüldü.30
Devrin önemli şairlerinden biri olan Keçecizâde İzzet Molla, Yeniçeri Ocağı’nın
kaldırılmasını şu veciz dörtlükle dile getirmiştir:
“Tecemmü eyledi Meydan-ı Lahm’e(Et Meydanı)
İdüp küfrân-ı nimet nice bagi
Koyup kaldırmadan ikide birde
Kazan devrildi söndürdü ocağı”31
Böylece reformların önündeki en büyük engel olan Yeniçeri Ocağı tarih sahnesinden
silinmiş oluyor, bu olayı kaynaklar “Vaka-i Hayriye” olarak zikrediyordu. Ocak kaldırılınca
yerine Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye ordusu teşekkül edildi. Bu ordunun başına
serasker sıfatıyla eski yeniçeri ağası olan Ağa Hüseyin Paşa tayin edildi.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
İkinci Mahmut’un takip ettiği ustaca siyasetin gereği olarak şartların olgunlaşması
neticesinde Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdığını görüyoruz. Bunun için para ve makam vermek
suretiyle bazı devlet adamlarını ve kapıkulu mensuplarını kendi yanına çekmeyi başardı.
İsyanlarda başı çeken grupları tasfiye etti. Bu yüzdendir ki Mora isyanı ve İngiltere- Fransa-
Rusya gibi devletlerin bu isyana müdahil olmasına rağmen böyle kaotik bir ortamda
yeniçerilerin fazla direniş göstermeden tarih sahnesinden silinmiş olması bu anlamda
tesadüfî değildir. Tüm bunlar İkinci Mahmut’un takip ettiği temkinli ve tedbirli siyasetinin
ürünüdür.
Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının doğru bir siyasi hamle olup olmadığı hususu,
bugüne kadar tarihçiler arasında tartışma konusu olmuştur. Fakat buradaki asıl problematik
olgu, ordunun modernleştirilmesi sorunudur. Merkezi ordunun; askeri reformlara set
çekmesi ve savaşlardaki eski gücünden yoksun olması, aynı zamanda çağdaş anlamda yeterli
donanıma sahip olmaması, elbette ki ocağı ortadan kaldırmayı zorunlu kılmaktaydı. Bu
anlamda ocağın kaldırılmasının doğru bir siyasi hamle olduğunu pekâlâ kabul edebiliriz.
Lakin ocak lağv edildikten sonra, yerine ihdas edilen yeni ordunun teknik anlamda
modernleştirilmesi sorunu tekrar karşımıza çıkmaktadır. Zira Osmanlı toplumunun
geleneksel yapısı ve ordunun eğitimi için yeterli donanıma sahip olan çağdaş anlamda askeri
terminolojiye hâkim kalifiyeli subayların olmaması, devletin içinde bulunduğu mali buhran,

29
Şirvanlı Fatih Efendi, Gülzâr-ı Fütuhat(H.z. Mehmet Ali Beyhan), kitapevi 150, İstanbul 2001,s.16-17.
30
Hafız Hızır İlyas Ağa, Letâif-i Enderun(Günümüz diline Çeviren ve Anlatan), Güneş Yayınları, İstanbul
1987,s.282-83.
31
Reşat Ekrem Koçu, age. s.420.

8
askeri sahada köklü reformların yapılmasını güçleştirmektedir. Bu yüzden Yeniçeri
Ocağı’nın ilga edilmesinin doğru olup olmamasından ziyade, asıl mesele; ocak kaldırılınca
yerine ihdas edilen yeni ordunun teknik anlamda gerekli dönüşümü sağlayıp sağlamadığıdır.
Çünkü bu dönüşümü sağladığı takdirde ancak yeniçeri ocağını kaldırmanın bir anlamı
olabilirdi. Ne yazık ki askeri reformlar yapılmış olmasına rağmen, yukarıda zikrettiğimiz
nedenlerden ötürü orduda radikal reformlar gerçekleştirilememiş, ordunun modernizasyonu
sağlanamamıştır.
Sonuçta yeni kurulmuş olan ordunun, teknik olarak dönüşümünü sağlayacak kapsamlı
ıslahatların yapılamaması sebebiyle, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmanın, askeri yapı için
geçmişten beri var olan geleneksel ordu yapısının sürdürülmesinden başka bir netice
doğurmadığı aşikârdır. Diğer bir ifadeyle; yeni kurulan ordunun tıpkı yeniçeriler gibi Avrupa
standartlarına ulaşmaması, ordunun hala ilkel yöntemlerini sürdürdüğünü ve Yeniçeri
Ocağı’nın kaldırılmasının orduda modern anlamda köklü bir değişimi sağlamadığını
göstermektedir. Nitekim Osmanlı Devleti’nin 1828-29’da Ruslar tarafından bozguna
uğratılması ve Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın aynı şekilde Osmanlı kuvvetlerini mağlup
ederek 1833’te Kütahya’ya kadar ilerlemiş olması, daha sonraki yıllarda alınan ağır
mağlubiyetler, ordunun mevcut durumunu kanıtlar niteliktedir. Askeri yapının bu içler acısı
durumu, ilerleyen süreçte devleti uçuruma götüren faktörlerden biri haline gelecektir.

KAYNAKÇA

Ahmet Lutfı̂ . Vakʹanüvı̂ s Ahmed Lûtfı̂ Efendi Tarihi 1 1. İstanbul: Türkiye Ekonomik ve
Toplumsal Tarih Vakfı, 1999.

Berkes, Niyazi. Türkiyede ç ağdaş laş ma. [İstanbul]: Doğu-Batı Yayınları, 1978.

Çadırcı, Musa. Tanzimat Sürecinde Askerlik, İmge Kitap Evi Yayınları, Ankara 2008.

Kabacalı, Alpay. II. Mahmud: Osmanlı Yenileş mesinde Bir Çığır Aç ıcı. Teş vikiye, İstanbul:
Deniz Kültür, 2011.

Lewis, Bernard ve Boğaç Babür Turna. Modern Türkiye'nin Doğuş u. İstanbul: Arkadaş ,
2009.
Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi : “II. Mahmut” C.27 Ankara: TDV, 2003. Sf.-
353-354

Mesani-Labbay. “II. Mahmut” MEB. İslam Ansiklopedisi C.7. İstanbul: Milli

Eğitim Basımevi, 1957. Sf.-166-168.

Şirin, Veli. Asâkir-i Mansûre Ordusu ve Seraskerlik, İstanbul: Tarih ve Tabiat Vakfı, 2002.

Yılmaz, Muammer. Reformcu Sultan İkinci Mahmut. Cağaloğlu, İstanbul: Selis Kitaplar,
2012.

Parlar, Suat. Askerı̂ Modernleş me Yoluyla Bayraksız İstilâ: Osmanlı'dan Günümüze Ordu.
İstanbul: Bağdat Yayınları, 2007.

9
Şirvanlı Fatih Efendi, Gülzâr-ı Fütuhat(H.z. Mehmet Ali Beyhan), kitapevi

150, İstanbul.

Hafız Hızır İlyas Ağa, Letâif-i Enderun(Günümüz diline Çeviren ve Anlatan),

Güneş Yayınları, İstanbul 1987.

Aksu, Ziya Nur. Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, cilt:3, s.181.

Moltke, Helmuth. Moltke’nin Türkiye Mektupları(Çeviren: Hayrullah Örs).

Sahhaflar Şeyhi- Zâde Seyyid Mehmet Esat Efendi, Vakanüvis Esat Efendi

Tarihi(Neşre Hazırlayan: Ziya Yılmazer), OSAV, İstanbul 2000.

Esat Efendi, Üss-ü Zafer(Hazırlayan: Mehmet Arslan), kitapevi-246, İstanbul 2005.

Uzun Çarşılı, İsmail Hakkı. Osmanlı Devlet Teşkilatından Kapıkulu Ocakları, Türk Tarih
Basım Evi, Ankara 1988.

Koçu, Reşat Ekrem. Yeniçeriler, Doğan Kitapçılık Yayın Evi, 3. Baskı, İstanbul Aralık 2004.

Öztuna, Yılmaz. II. Mahmut, kültür Bakanlığı Yayınları,1989 Ankara.

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,”Vaka-i Hayriye,” Türkiye Diyanet Vakfı,


Ankara 2012, cilt:42 s.454-457.
Şirin, Veli. Ana Hatlarıyla Siyasi ve Kültürel Osmanlı Tarihi, Uyanış Yayınevi, 4. Baskı,
Aralık 2015.

Yaramış, Ahmet. Türkler Ansiklopedisi “II. Mahmut Dönemi” Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara 2002, cilt:12, s.1168-1172.
Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-Vuku’ât, kurumlarıyla Osmanlı Tarihi I-IV(Hazırlayan:
Yılmaz kurt), Birleşik Kitap Evi.
Özcan, Abdükadir. Osmanlı Ansiklopedisi, “Osmanlı Askeri Teşkilatı”, Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara 1999, cilt: 6, s. 551-552.
Hazırlayan Tayfun Koreser, Kavâin-i Yeniçeriyan, İstanbul 2011.

10
11

You might also like