Professional Documents
Culture Documents
ettik.
Teşekkürler…
ÖN SÖZ
Merhaba, ben Muammer Memiş. Yeni bir kurgu, yeni bir heyecan, yeni
hayaller ile karşınızdayım. Sen Misali romanımın ardından
eğlenmeniz, gülmeniz, yeni hayaller kurarak yeni düşünceler
keşfetmeniz için, bu kitabı yazmaya başladım.
Bu günlere gelene kadar çok uğraştım ve hala uğraşmaya devam
ediyorum. Ama anladım ki, mücadele etmeden hiçbir şey
başaramazsınız. Öylece oturduğunuz yerden bir şeyler beklemeyin.
Bilin ki, sizleri seven onlarca insan vardır. Bunları bilmek zorunda
değilsiniz. Herkes sevdiğini söyleyemez. Sevgiyi sadece ‘aşk’ ya da
‘sevda’ gibi algılamak yanlıştır.
Sevgi, her şeyi kapsar, nasıl bir köpek bile sizi sevebiliyorsa,
çevrenizdeki insanlar da sevebilir. Köpek sizi sevdiğini söyleyemez
ama siz anlamak isterseniz anlayabilirsiniz. Yaptığım birçok mücadele
sonuç vermedi; Fakat, bu hemen vazgeçmek demek mi? Tabii ki hayır.
İnsanlar, sizleri düşürmek isteyecektir. Çekememezlikler,
kıskançlıklar ya da öylesine eğlencesine sizleri kötü duruma düşürmek
isteyeceklerdir. Ama bilin ki, düştüğünüz gibi kalkmasını da
bilmelisiniz. Ben her zaman herkese bunu özellikle anlatırım. Hayat
bir irade ve mücadeledir.
Unutmayın siz sadece kaybetmek istediğinizde kaybedersiniz.
Hiçbir zaman vazgeçmeyin. Gerekirse, sessizce ağlayın ama
hayatınızın her alanında her zaman güçlü durun. Çünkü; sizlere en
iyi bu gelecektir.
////////
Herkes sırasına oturup dersi dinlemeye başladı. Ders saatinin
bitmesinin ardından, herkes dışarıya çıktı. Cadde üzerinden, sohbet
ederek yürümeye başladılar. Yol üzerinde onlara doğru gelmekte olan
biraz içmiş bir genç vardı.
İyice yaklaştı, tayfanın da dikkatini çekmeyi başarmıştı. Selinda,
Mehmet'in arkasında yürümeye başladı. Sarhoş insanlardan epeyce
korkuyordu.
"Abi, köprüye nasıl giderim ya?" dedi ve Emrah hemen söze atladı.
"Gel, ben sana tarif edeyim. Bak şimdi buradan 2 kilometre
yürüyorsun, karşına büyük bir direk çıkacak oradan sağ yap dümdüz
git köprüye geleceksin hadi bakalım." dedikten sonra, omzuna iki defa
dokundu ardından adam tarif ettiği yöne doğru yürümeye başladı.
Mehmet, Emrah'ın yüzüne bakarak, "niye yanlış tarif ettin adama?"
diye sormayı ihmal etmedi.
"O kadar sarhoş ki, o kadar yolu yürüdükten sonra, ancak kendine
gelir." yanıtını verdi.
Birkaç gülüşme seslerinden sonra, yürümeye devam ettiler. "Ne
yapıyoruz?" dedi Selinda.
"Gençler aklıma bir şey geldi." Emrah'ın ağzından bu cümlenin
çıkması ile Kardelen eli ile onun ağzını tuttu. "Sakın! Gelmesin, içinde
kalsın." dedi. Emrah konuşmak için, ne kadar uğraş sarf etse de
Kardelen bırakmamaya niyetliydi.
En sonunda, Emrah onun elini ısırarak bıraktırdı. "Ya bir kez de
tartışmayın!" diyerek sesini yükseltti Mehmet.
"Ben ne yapabilirim? Bu Allah'ın öküzü, odunu ne zaman "Aklıma bir
şey geldi" dese başımıza bir çorap örüyor. “dedi Kardelen; ardından
birkaç gülümse sesleri oluştu.
"Denize gidelim mi?" dedi Emrah. Birkaç saniye suskunluk oluştuktan
sonra, ilk "gidelim" diyen Selinda oldu.
Diğerleri de biraz düşündükten sonra, onayladılar. "Zaten hava sıcak
gidelim bari." dedi Mehmet. Kardelen, pek içten olmasa da diğerlerine
uymak için, kabul etti.
"Bir saat sonra, burada buluşalım." diyerek yanıtladı Emrah. Herkes
evlerine doğru dağıldı. Emrah, eve girer girmez odasına çıktı. Deniz
şortunu, parmak arası terliğini, havlusunu alarak çantasına koydu. Üst
kattan aşağıya doğru yavaşça indi. Çantası da sırtındaydı.
Evin salonunda annesi oturuyordu. Yeliz hanım Televizyonun
karşısına geçmiş, magazin programlarını takip ediyordu. Usulca ona
yaklaştı, karşısına oturdu. "Anne, arabayı verir misin? Denize
gideceğiz bugün." dedi. Yeliz hanım, birçok konuda inatçıydı; ona
bazı şeyleri kabul ettirmek ölümden beterdi. Emrah'ın annesinin
inatçılığını kırması için maratonu başlamıştı.
Mehmet de nihayet evine girebilmişti. Odasına girerek çantasını
hazırlamasının ardından, annesinden izin almak için, oturma odasına
geçti. Orada bulamayıp mutfaktan tabak seslerinin geldiğini duyunca,
mutfağa yöneldi.
Sema hanım, yemek yapmak ile epeyce meşguldü. "Anne, bizimkilerle
denize gidiyorum."
"Hayır! Allah korusun ya boğulursan? Ya başına bir iş gelirse? Hı ne
olacak o zaman?" Sema hanım hemen endişelenmeye başladı.
"Ya anne fazla abartıyorsun, ne olacak gidiyoruz işte. Merak etme
dikkat ederiz." diye yanıtladı Mehmet.
İçi içini yese de sonunda izin vermişti, başını sallayarak onaylandıktan
sonra, Mehmet de buluşma noktasına doğru hareket etti. Bir saatlik
süre dolmuştu.
Emrah, kırmızı spor arabayı annesinden almış, yol kenarına park
etmişti. Önce Mehmet ve Kardelen geldi. Birkaç dakika geçmesinin
ardından, Selinda'nın da gelmesi ile araca bindiler.
Yarım saatin sonunda sahildeydiler. Sahil epeyce boş ve birkaç kişinin
bulunduğu bir yerdi. Üzerini değiştiren denize doğru koştu. Hep
beraber eğlenen MEKS bir süre sonra, kendilerini güneşin altına
bıraktı. Ve hepsi kumsala uzandı.
Emrah, biraz kafasını kaldırdı. Denizde birinin çırpındığını gördü. Bu
Helin idi, iç sesi ile "bunun eğlenme şekli de bir başka" dedi. Helin
yüzmeyi pek fazla bilmediği için, boğulma tehlikesi geçiriyordu.
Emrah hariç diğerleri gözlerini kapatmıştı. Emrah birkaç saniye daha
göz gezdirdikten sonra, onun boğulduğunu anlamıştı. Gözleri, fır
dönmeye başladı, hemen kalkarak kendini denize attı. Hızlıca Helin'e
doğru yüzdü.
Helin'i denizden çıkardığı gibi kumsala yatırdı. Suni teneffüs yapmaya
başladı, o ara Emrah suni teneffüs yaparken, Helin gözlerini açtı.
Emrah'ın yüzüne hızlıca tokat atıp, ayağa kalktı. Sesini yükselterek
"Salak! Sapık!" diyerek bağırmaya başladı.
"Sussana kızım ne bağırıyorsun? Duyan tecavüz etti zanneder. Bu
yaştan sonra, tecavüzcü damgasıyla dolaşamam ben!" Emrah'ın
sakinleştirmeye çalışmasına rağmen Helin sesini daha fazla yükseltti.
Herkes arkasını dönüp gözlerini Emrah'a ve Helin'e çevirdi. Ne
olduğunu anlamadan hızlıca ayağa kalkarak yanlarına gittiler. Ne
olduğunu anlamamış, şaşkın bakışlarla onlara baktılar.
"Ne oluyor ulan?" dedi Mehmet.
"Ulan hem kurtardık, hem suçlu biz olduk iyi mi?"
"Sen sus! Salak." dedi Helin, Emrah'ın gözlerine bakarak. Onun
bağırışlarından sıkılmış olduğundan, oradan uzaklaşmaya başladı.
Kardelen de Emrah'ın peşinden gitti.
Ortada kalan Mehmet ve Selinda, tekrar uzanmaya devam etti. "Oğlum
boş ver ya, ne olacak bozma moralini." dedi Kardelen.
"Yok be öylesine yaptım yedi mi acaba?" diye gülmeye başladı Emrah.
Birkaç dakika büyük kayaların üzerinde oturduktan sonra, yavaş
adımlarla kumsalda yürümeye başladılar. Emrah, sessizce Mehmet'e
yaklaştı. Yerden eline bir avuç kum alıp onun saçlarına döktükten
sonra, koşarak denize doğru koşmaya başladı.
Mehmet aniden uzandığı yerden fırladı. "Ne oluyor ulan?"
"Bizimki yine kafayı yemiş, bulaşacak birilerini arıyor." diyerek
kafasını kaldırdı Selinda.
Mehmet, koşarak denize girdi. Emrah'ın kafasını tutarak suyun
içerisine sokup çıkarıyordu. O ne kadar kaçmaya çalışsa da Mehmet,
bir türlü bırakmıyordu. Kısa bir zaman sonra, Kardelen ve Selinda da
onlara eşlik ederek birbirilerini suya sokmaya başladı.
Helin, boğulmanın korkusu ile hemen toparlanarak kumsaldan
koşarak uzaklaştı.
Saniyeler, dakikaları; dakikalar, saatleri kovaladı. İyice eğlenmiş ve
epeyce yorulmuştu MEKS kumsalda biraz uzandıktan sonra, onlar da
toparlandı. Araca binerek eve doğru yol almaya başladılar.
Emrah, radyoyu açarak hareketli bir şarkı açtı. Şarkıyı hep bir ağızdan
söylemeye başladılar. "Uzun süredir böyle eğlenmemiştik süper geldi
bu gençlik." dedi Kardelen.
"Ee... Eğlenirsiniz tabii ki, benim fikirlerim bir şaheserdir." dedi
Emrah, dikiz aynasına bakarak.
"Tabii kanka yediğin tokadı ne çabuk unuttun?" Selinda'nın bunu
söylemesinin ardından, kahkahalar atılmaya başlandı. Mehmet'in
telefonu cebinde titreşimdeydi.
Telefonunun çaldığını hissettiğinde, cebinden çıkardı. Annesi
arıyordu, Emrah'tan müziğin sesini kısmasını istedikten sonra,
telefonu açtı. "Efendim annecim?"
"Neredesin oğlum? Karanlık bastıracak birazdan."
"Merak etme anne, yoldayız geliyoruz." Demesinin ardından, telefonu
kapatarak cebine koydu. Tekrar müzik sesi yükseldi, oldukları yerde
eğlenmeye başladılar.
1 saat kadar süren yolculuğun ardından, buluştukları noktaya geldiler.
Herkes araçtan indi. Vedalaştıktan sonra yavaş adımlarla uzaklaştılar.
Emrah, annesinden aldığı emanet arabaya binerek evin yolunu tuttu.
İsrafil, evde oturmaktan iyice sıkıldığından dolayı, salona geçerek
masanın üzerinden arabasının anahtarını aldı. Odasına tekrar geçerek
üzerini değiştirdi. Spor bir takım elbise giyerek, evden çıktı.
Anne ve babası, bahçede terasta oturuyorlardı. Evin bahçesi epeyce
büyük olduğundan, İsrafil'in evden çıkışını göremediler. Aracına
binerek hızlıca gaza yüklendi. İlk işi, kulübe giderek eğlenmek
olacaktı.
Yarım saat içerisinde kulüpteydi. İçeriye girerek rezervasyon
yaptırdığı masaya oturdu. Masasına oldukça fazla içki istedi. Saatlerce
kulüpte oturdu.
İyice sarhoş olmuş bir vaziyette, yanına oturmuş bir adam ile kalkması
için kavga çıkardı. Kulüp sahibi İsrafil ve ailesini tanıdığından dolayı,
derhal telefon ile babasını aradı.
Yarım saat içerisinde babası mekâna gelip İsrafil'in koluna girmesiyle
dışarıya çıkardı. Arabanın arka koltuğuna oturttu, ardından onun
cebinden anahtarı alarak şoför koltuğuna oturdu. Bir hırs ile gaza
yükledi ve eve doğru yola koyuldu.
Yarım saat kadar bir süre içerisinde, onu arabadan alarak kolunu
omzuna koydu. Yavaş adımlarla zor ilerliyordu. İsrafil'in annesi,
endişeli bir hâlde balkonda onları bekliyordu. Görür görmez, hemen
aşağıya inerek kapıyı açtı.
Şaşkın bakışları, İsrafil ve eşinin üzerindeydi. Kendisi de İsrafil'in
koluna girerek yavaş adımlarla, odasına götürdüler. Yatağına
yatırdıktan sonra, ona bakarak "ah be oğlum" diyerek iç giderdiler.
"Yeterince ilgi gösteremiyoruz bu çocuğa."
"Ne yapalım? İşlerimiz çok, vakit kalmıyor ki." dedi Meltem hanım.
Ardından, odadan çıkarak salona geçtiler.
"Mom neredesin?" Suzan Hanım, mutfakta yemek yaptığından dolayı
Kardelen'in neye seslendiğini pek anlayamamış, dolayısı ile ses
veremiyordu.
"Biz bir milyon sekiz yüz bin istiyoruz" dedikten sonra adam başını
salladı. Beş dakika geçmeden avukat odaya giriş yaptı. Avukatın yanı
sıra şirketin finans müdürü de odaya geldi. Emrah verilen hesap
numarasından para geçti. Kontrol ettikten sonra artık imzalar
kalmıştı.
"Ya siz eve gitseniz biz sonra gelsek olur mu?" dedi Emrah.
Kardelen’in babası da ona "Ne oluyor?" dercesine göz kırptı. O da
dudaklarını aşağı doğru büzerek adeta "Bilmiyorum" demek
istemişti.
İkisinin de ailesi şaşkınlık içerisindeydi. Emrah’ın annesi "siz sevgili
mi oldunuz yoksa biz yanlış mı anlıyoruz?" diye sordu. Bunun
üzerine Emrah cevap verecekken Kardelen elini sıktı ve onun
konuşmasını engelledi.
"Of! biz de bir şey var zannettik" diyerek kafalarını tekrar yastıklara
koydular. Mehmet ne olduğunu anlayamadığı, neden tepkisiz
kaldıklarını merak ettiği için "ne oluyor?" diye sordu.
"Ay benim bardakta çay var ama beyaz bu ya neden?" diye sordu
Selinda. Emrah’ın el işareti ile hepsi kalkarak stüdyoyu terk ettiler.
Canlı yayında oldukları için yayını da iptal edemiyorlardı. Hemen
şirketten hızlı adımlarla çıktılar. Giderken gülme sesleri şirketin
içerisinde yankılanıyordu.
Haberin detaylarında ise, bir anlık kızgınlıkla canlı yayını terk ettiği
ve hayallerden vazgeçtiren yardım diye adlandırılmıştı. Bunun
üzerine MEKS evde birlikte gülüşüyorlardı. "Bize çatlaklar demişler"
dedi Selinda