You are on page 1of 10

BREMEN

MIZI KACI LARI


Grimm Kardeşler
BREMEN MIZIKACILARI

B ir varmış,
bir yokmuş… Dürüst ve çalışkan bir çiftçinin ihtiyar
bir eşeği varmış. Zavallı hayvan, yıllar boyunca
efendisi için çalışıp çabalamış, bir sürü ağır yük
taşımış. Sonunda her geçen gün güçten düşmeye,
yaşlanmaya başlamış. Efendisi, onun artık iş
yapamayacak duruma geldiğini fark edince bu
duruma epey canı sıkılmış. Eşeğe bakmak ve onu
beslemek ona gittikçe ağır gelmeye başlamış. “Ne
yapsam ne etsem de şu eşekten kurtulsam?” diye
dertlenip tasalanmaya başlamış.
Hayvancık, efendisinin kendisi için kötü bir şey
düşündüğünü hemen hissetmiş ve gizlice evden
kaçmaya karar vermiş. İlk fırsatta da aklından geçeni
yapmış, sessizce evden çıktığı gibi Bremen’e doğru yola
koyulmuş. “Bir ihtimal sesimi beğenip beni Bremen’de
çalgıcı yaparlar,” diye umut ediyormuş.

Biraz ilerledikten sonra, yol üstünde bir köpekle


karşılaşmış. Köpeğin soluk soluğa kalmış bir halde
yolun kenarına kıvrılıp yattığını görmüş. Zavallı hayvanın
çok bitkin bir hali varmış.

Eşek, “Neden böyle soluk soluğa kaldın,


arkadaş?” diye sormuş.

5
Köpek, “Hiç sorma arkadaş, hiç sorma benim
başıma gelenleri!” diye cevap vermiş. “Uzun
yıllardan beridir hizmet ettiğim, evini koruduğum
sahibim az daha öldürecekti beni. Neymiş, ben
artık çok yaşlıymışım, güçten kuvvetten
düşmüşüm... Bu yüzden de evde onun işine
yaramıyormuşum! Eline kocaman bir sopa aldığı
gibi üstüme yürümeye başladı, ben de efendimin
niyetinin kötü olduğunu fark edip koşa koşa kaçtım.
Bu olan biten o kadar gücüme gitti ki, hiç sorma…
Fakat şimdi düşününce de endişelerim arttı, çünkü
hayatımı nasıl kazanacağımı bilemiyorum.”

Eşek, “Vah, vah!” demiş. “Senin durumun da tıpkı


benimkine benziyor. Ben çalgıcı olmak üzere Bremen’e
gidiyorum. İstersen sen de benimle gelebilirsin. Belki
çalgıcılık yaparak hayatlarımızı kazanabiliriz.”

Köpek bu teklifi seve seve kabul etmiş. Beraberce


Bremen’e doğru yola çıkmışlar.

Kısa bir süre sonra da yolun ortasına uzanmış bir


kediyle karşılaşmışlar. Kedinin yüzünden düşen bin
parçaymış, çok üzgün görünüyormuş.
Eşek kediye, “Neyiniz var böyle, hanımefendi?”
diye sormuş. “Yoksa rahatsız mısınız? Çok keyifsiz
bir haliniz var!”

Kedi, “Nasıl keyifsiz olmayayım ben?” diye cevap


vermiş. “İnsanın hayatı tehlikedeyken nasıl keyifsiz
olmaz, ha? Hanımım az daha yakaladığı gibi suda
boğuveriyordu beni! Çünkü yaşlanmışım, işe
yaramıyormuşum! Haklı tabii, artık fare peşinde
koşacak halim kalmadı. Ateşin önünde kıvrılıp
öylece tembellik etmekten başka hiçbir şey gelmiyor
elimden. Hanımıma o kadar yıl boyunca hizmet
ettim, hepsi öylece unutulup gitti. Şans yanımda
oldu da elinden kurtulup kaçabildim ama, şimdi
nasıl geçineceğimi bilemiyorum.”

Eşek karşılık olarak, “Biz de sizinle aynı


durumdayız,” demiş. “İsterseniz, bizimle Bremen’e
gelebilirsiniz. Biz çalgıcı olmak amacıyla oraya
gidiyoruz şimdi. Siz kedilerin mırıldayarak güzel
şarkılar söylediğinizi bilmeyen yoktur. Böyle güzel
şarkılar söylerken neden aramıza katılmayasınız ki?”

Kedi, bu teklifi mutlulukla kabul edip onlara katılmış.


Az sonra, bir çiftliğin önünden geçerlerken bahçe
kapısının üzerine tünemiş halde duran bir horoz
görmüşler. Avazı çıktığı kadar ötüyormuş.

Eşek, “Harika, doğrusu!” diye bağırmış. “Ne kadar


da güzel ötüyorsunuz siz böyle! Bir şeyiniz mi var?
Ah, biri boğazınızı falan mı sıkıyor yoksa?”

Horoz, “Şimdi ben ötmeyeyim de kimler ötsün?”


diye yakınmış. “Hanımıma daha az önce, ‘Hava yarın
çok güzel olacak, çamaşır yıkayıp kurutmak için
uygun bir gün,’ diyordum. Hanımım ile hizmetçisi,
bana bunun için teşekkür etmek yerine ne yapsalar
beğenirsiniz? Beni kesmeye kalkıştılar! ‘Yarına
misafirimiz var, en iyisi şunu keselim de bir güzel
pişirelim,’ dediklerini duydum! İşte bu yüzden
ötüyorum. Yarın beni kesip yiyecekler!”

Eşek, dehşete düşmüş halde hemen atılmış:


“Aman Tanrım! Bir daha ağzınıza almayın
bu sözü. Biz Bremen’e doğru yola çıktık,
isterseniz siz de bize katılabilirsiniz. Bizimle
gelmenin burada oturup pişirilmeyi beklemekten
daha iyi olduğu kesin. Kim bilir, bakarsınız
birbirimize çok iyi uyum sağlar hep birlikte güzel
bir konser veririz. Bazılarımız çalarız, bazılarımız
söyleriz. Hadi, gelin de hep birlikte şansımızı
deneyelim.”

Horoz, “Ben seve seve gelirim sizinle,” demiş.


Böylelikle dördü birlikte yola koyulmuşlar.

Az gitmişler, uz gitmişler; dere tepe düz


gitmişler fakat ne yapıp ettilerse gündüz vakti
şehre ulaşamamışlar. Bu nedenle bakmışlar
karanlık bastırıyor, bir ormana dalmışlar ve
sabaha kadar orada uyumaya karar vermişler.

Eşek ile köpek büyük bir ağacın altına yatıp


uyumuşlar, kedi ağacın bir dalına tırmanıp oraya
kıvrılmış, horoz da kanatlarını çırptığı gibi ağacın en
tepesine konmuş; çünkü, kendini en çok orada
güvende hissediyormuş. Sonra, her zaman yaptığı
gibi uyumadan önce her tarafı şöyle bir kontrol
etmiş, her şeyin yolunda ve normal olup olmadığına
bakmış. O sırada uzakta, parlak bir ışık çarpmış
gözüne.
Derhal arkadaşlarına seslenmiş: “Bir ışık
gördüm! Galiba yakınlarda bir yerde bir ev var.”
Eşek de, “Eğer dediğin doğruysa, hemen oraya
gidelim, çünkü burası hiç de güvenli görünmüyor,”
demiş.

Köpek de hemen atılmış: “Evet, hadi gidelim. Orada


belki bir kemik ya da bir lokma et falan buluruz.”

Böylelikle yola koyulmuşlar. Horozun ışığı


gördüğü yere doğru ilerlemeye başlamışlar. Oraya
yaklaştıkça gördükleri ışık büyümüş, genişlemiş, daha
da parlak bir hal almış. Nihayet güzel bir eve
varmışlar. Meğer burası bir hırsız yuvasıymış!
Eşek, arkadaşlarının arasındaki en uzun boylu olan
hayvanmış. Hemen pencereye yaklaşıp içeriyi
gözetlemeye başlamış.

Horoz, “Ee, eşek kardeş, ne görüyorsun? Bize de


söylesene,” diye sormuş.

Eşek, “Ne mi görüyorum?” diye cevap vermiş. “Bir


masa var. Üzerinde çeşit çeşit çalıntı eşyalar var.
Hırsızlar da başına oturmuşlar, keyif yapıyorlar.”
Horoz, “Demek öyle…” demiş. “Şu hırsızlar olmasa
bu ev çok güzel bir yuva olurdu bize!”

Eşek, “Evet, orası öyle,” demiş. “Fakat, önce içeri


girmenin bir yolunu bulmalıyız.”

Bunun üzerine, kafa kafaya verip düşünmeye


başlamışlar ve hırsızları evden nasıl kaçırabileceklerini
tartışmışlar. Nihayet güzel bir plan yapmışlar.

Eşek, arka ayaklarının üzerine dikilip ön ayaklarını


da pencereye yaslamış. Köpek eşeğin sırtına, kedi de
köpeğin sırtına çıkmış. Horoz da uçmuş, kedinin
kafasına konmuş. Hepsi hazır olduklarında birbirlerine
işaret vermişler. Ardından, hep bir ağızdan şarkı
söylemeye başlamışlar. Eşek anırıyor, köpek havlıyor,
kedi miyavlıyormuş. Horoz da avazı çıktığı kadar
ötüyormuş.

Sonra, hep birlikte pencereyi kırıp odaya dalmışlar.


Kırılan camlar büyük bir gürültüyle her yere saçılmış,
dört kafadar da korkunç sesler çıkararak odanın içine
dağılmışlar. Açılış konserinin ürkütemediği hırsızlar bir
korkuya kapılmışlar. Evlerini hayaletler bastığını
düşünüp koşa koşa dört bir yana kaçışmışlar.

Hırsızlar kaçıp da ortalık temizlenince, bizim dört


kafadar hemen masanın başına oturmuşlar.
Hırsızlardan kalan yemekleri yemeye başlamışlar. Öyle
iştahla yiyorlarmış ki, bir gören olsa hepsini kıtlıktan
çıktı sanırmış. Doyasıya yemişler, içmişler. Nihayet
doymuşlar, ışıkları söndürüp uyumaya karar vermişler.
Her biri kendisi için bir yatak seçmiş. Eşek, bahçede bir
saman yığınını gözüne kestirmiş, gidip oraya uzanmış.
Köpek, gidip kapının önündeki halının üzerine yatmış.
Kedi, ocaktaki ılık küllerin önüne kıvrılmış. Horoz da,
tavandaki kirişlerden birinin üzerine tünemiş. Hepsi yol
yorgunu olduğundan kısa bir süre sonra uyumuşlar.

Derken, vakit gece yarısına gelmiş. Onlar orada


uyurlarken hırsızlar da evi gözlüyorlarmış. Evdeki
ışıkların söndüğünü, ortamda çıt çıkmadığını
gördüklerinde, “Evimizi bırakıp kaçmak konusunda
biraz acele mi ettik yoksa?” diye düşünmeye
başlamışlar. Ardından, içlerinden en cesur olan eve
kadar gidip ne olup bittiğine bakmayı göze almış.

Eve yavaş yavaş yaklaşıp içeri bakmış. Evin içinde


hiç ses olmadığını görüp doğruca mutfağa gitmiş.
Etrafını görebilmek için bir mum yakıp el yordamıyla
kibrit aramaya koyulmuş. O sırada, kedinin ışıl ışıl olan
gözlerini fark etmiş. Bunları, ocağın içinde yanmakta
olan iki kömür parçası sanarak yakmak için kibritini
oraya doğru uzatmış. Uzatmasıyla birlikte, kedi çok
öfkelenmiş, aniden hırsızın üzerine atladığı gibi sivri
pençeleriyle adamın yüzünü paramparça etmiş.
Hırsız çok korkmuş, neye uğradığını şaşırmış. Canını kurtarmak için kendini evin arka
kapısına atmış. Hırsız dışarı çıkar çıkmaz köpek fırlayıp dişlerini adamın bacağına geçirmiş.
Hırsız, neye uğradığını şaşırmış halde kendini evin bahçesine atmış. Bahçeden dışarı
sıvışayım derken, eşekten de okkalı bir tekme yemiş. Horoz da o sırada gürültüyü duyup
uyanmış. Avazı çıktığı kadar haykırmaya başlamış.

Hırsız, kendini bahçeden dışarı zor atmış. Soluk soluğa kalmış bir halde arkadaşlarının
yanına ulaşmış. Olup bitenleri onlara anlatmaya başlamış “Evi cinler, periler basmış! Az
daha korkudan ölecektim. Cadının teki o upuzun ve korkunç tırnaklarıyla yüzümü öyle bir
tırmaladı ki… Ondan kurtulmaya çalışırken bıçaklı bir adama denk geldim. Arka kapının
önüne yatıp gizlenmiş, beni bekliyormuş belli ki. Bıçağını çekip bacağıma sapladı. Can
havliyle kendimi bahçeye attım ve orada da kapkara bir canavarla burun buruna geldim. O
devasa kuyruğuyla beni yakalayıp havaya fırlattı. Evin çatısında da bir şeytan oturmuş, deli
gibi bağırıyordu. ‘Gönderin o serseriyi buraya! Gönderin o serseriyi buraya!’ diyordu.

O günden sonra, hırsızlar bir daha eve yaklaşmaya bile cesaret edememişler. Bizim
kafadarlar ise evi öyle sevip benimsemişler ki, artık sürekli orada kalmaya karar vermişler.
Muhtemelen hâlâ da orada yaşayıp gidiyorlardır.

You might also like