You are on page 1of 145

YILDIZ KİTAPLAR

May Yayınları A.Ş. Çocuk Dizisi

Babıali Cad. No. 19


Cağaloğlu - İstanbul

Tel: 'n 71 61

Dizgi, Baskı: Onur Basımevi


Selvili Mescit Sok. Güzeller İşhanı BO(lrum Kat
Cağaloğlu- İSTANBUL
Aralık 1980
Afet llgaz

ANNEM!
ANNEM!
Haluk, Uğur, Defne
SEBAHAT
ve
Memleketimtn bütün çocuktanna

Ege' n i n y u karı Batı yönüne rasiıyo n Marmara böl­


gesin i n bir köyünde oturuyord u k . Onbir yaşıma kadar
olan yıllarda g ü n ler hep bi rbiri n e benzer. Ama onbirinci
yaşı m. o yıl u n utamıyaca ğ ı m olaylarla karşılaşt ı ğ ı m icin
yaşamamda çok önemli yer tutar. Demek onbir y ı l l ı k gü­
neşli , d urg u n g ünler. bu büyük fı rtınaları hazı rlıyormuş.

5
Köyümüz, yüksek b i r dağın yamacına kurulmuş oldu­
ğundan, köyün her evi n i n penceresinden, damüstü nden,
(bizim köyde evlerin damları çok önem l id i r. Kent evlerin­
deki balkonlar teraslar gibi kullanıl ır.) hatta soka kları n ­
d a y ü rürken bile, den izi görürsün üz. Köyü müzü n , yaya n
b i r saat kadar çeken yolısı vard ı r. Yokuşaşa ğ ı , d i k ve
taşl ı b i r yoldan i nerek a rkasında zeytinlik lerin yayı ldığı,
zeytinyağı fabrikala rı n ı n , işçi evleri n i n b u l u nd u ğ u yahya
u l aş ı l ı r. Köyüm üzün bulunduğu yer, çok uzaklara kadar
çamlarla, zeytin, incir ve a rmut ağaclarıyla, çal ı l ı kl a r ve
otlu k l a rl a kapl ı , baharda, yaz aylarında mis g i bi kokan.
dağ rarelerin i n , zakkumların süslediği, kuş ve böcek ses­
leriyle, pı narlarla dolu çok güzel, topra kl a rdır. Denizi, kö­
yümüzün bazı yerlerinden ba kınca cam ağaçları n ı n a ra­
sı ndan görürdüm. Soğ u k ve rüzgarlı hava l a rda morum­
su, g ü neşli havalarda açık maviye calan bu geniş, kimse­
siz den iz, hOJa bana öyle gel i r ki. denizierin en g üzel i , bir
�tanesidir.
Yoksulduk ama m utl u bir a i leyd i k . B i r kızka rdeşim da ­
ha vard ı : Han ife. Bir tane de o y ı l oldu. On u n adı n ı da Ay­
şe koyd ular. Ayşe ol mada n önce, annem babam da. Hani­
tey'le ben de oldukca rahat g ü nler geci riyord u k . Babam sa ­
bah erkenden işine giderd i . Duvarcıydı . Ya bizim köyde, ya
başka köylerde evler yapmaya giderdi. O g idi nce biz de
yata kları m ızı toplar, evimizi temizlerdik. Zaten oturduğu­
m uz ev tek gözlü bir kulübecikti . Temizl iği pek uzun sür­
mezd i . Sonra, mevsim kışsa a rkamızda ki dağa odun topla­
maya cı kard ı k. Yazsa keci m izi a l ı r. otlağa götü rü rdük. An­
nem de evde yağ u rt yapar, ne va rsa ondan bize ve baba ma
yemek pişirir, sonra komş ulara oturmaya giderd i . Biz de
otla ktan döndükten sonra. a kşama kadar kapımızın önün­
de oyn a rd ı k . B i raz ileri m izde u l u bir ceviz ağacı vard ı . B u
ağaca sağlam b i r i p atmış, oturacağımız yere g e n i ş ve
uzun bir tahta yerleşt i rm işti k . Buraya, iskemi eye oturur
gibi rahatça yerleşir, alabildiğine sal l a n ı rd ı k .
Akşama babam ellerinde o g ü n kü parasına göre b i r
şeyler a l m ı ş olara k dönerd i . Bize şeker. entarilik, yahut

6
komşu köylere g itiğinde domates getirird i . Akşam yemek­
ten son ra pek oturmaz, ışı ğ ı m ız olmadığı için.._ h ava kara-

rı r kararmaz yatard ı k .
O yıl hayatımızda b i rçok değişi klikler oldu. Önce Ha­
nife okula başladı. Sonra Ayşe doğ d u . Daha sonra da
değişikliklerin benim için en önem lisi ola n bir olay geç­
ti k i onu a nlataca ğ ı m .
Ayşe'nin doğ u m u n u p e k iy i hatırlamıyoru m . Ama bir­
kaç ay büyüyünce, çok iyi hatı rlıyorum, ona çoğu zaman
Han ife'yle be n bakmağa başlamıştık. Bezlerin i çeşmeye
götü rür yı kar, onu kucağı m ıza a l ı r gezdirird i k . Bugün ler,
bir bakıma hayatımın e n güzel günleriyd i . Annem beni çok
severd i . Ben d e onu çok severd i m . Güze l , g üleryüzl ü , ta­
sasız bir kad ı n d ı . Babam çok çirkindi. Esmer, i ri , kısa
boy l uydu, çok iyi h uyluydu. Bizi dövd ü ğ ü n ü , bağırıp ça­
ğ ı rd ı ğ ı n ı hiç hatı rlamıyoru m. i yi şeyler yem iyor, iyi yatak­
larda yatmıyor, iyi el biseler g iymiyor, büyük, g üzel evler­
de yaşamıyord u k ama gene de m utluyd u k . H i ç a ğ l amaz­
d ı k , üzü l mezd ik.
Han ife okula g itmeye başladıktan son ra , Emine an­
nemle bana kaldı. Annerne çok yard ı m ı m ol u rd u . Ben kü­
çüğü oyalar, onunla aynarke n o, kalkar komşu l a ra gi­
derd i .
Bir g ü n gene Annem komşu ıcra g itti . B e n d e kapı n ı n
önü nde Hanife'yi bekl iyerek ka rdeşimle oynamağa koyul­
dum. Ayşe'n i n önüne taşla r. odun l a r, yapra klar getiriyor,
on l a rı üstüste ya da yanyana d iziyord u m . Ayşe de, onları
a l ı p bir b i r bana atıyor b i r yandon da neşeyle ç ı ğ l ı k ç ı ğ l ığa
bağı rıyordu . Hanife ' n i n yanı mıza geld i ğ i n i görmemişiz. Ne ­
den sOJıra görd ü k .
- N e zamandır dikil iyorum, görmedi n , d e d i Han ife .
- Oyuna dalmışız, ded i m .
- Annem nerde?
- Komşuda .
- Emine Teyze'lerde m i ?
- He !
Han ife koşara k içeri g i rd i . E l inde üç d i l i m e v ekmeğ iy-

7
le çı ktı. D i l imleri bölüştürd ü . Cebinden birer tutarn k u r u
ü z ü m aldı, hepim ize verd i . Ayşe d a h a bunları doğ ru d ü ­
rüst yiyem iyord u . Ekmeğ i n i üzümleri n i yere atıyor, sonra
ordan a l ı p yemeğe ça l ışıyord u . Topraklanmış üzümlerle,
ekmeğ i s i l i p kendimiz yiyor, ona da bizimkilerden veri­
yord u k .
Han ife:
- Hadi sal ı ncağa binelim, ded i .
- Had i , ama önce Ayşe'yi sa l l ıya l ı m .
- Ol ur. •

Ayşe'yi kucaklayıp sahneağa otu rttuk, ağ ı r a ğ ı r sal­


lamağa başlad ı k . Tam b u s ı rada Emine Teyze'lerin kapısı
acıldı Annem dışa rı ç ı ktı. Elinde bir bohca vard ı . Komşuya
g iderken bana bu bohçayı göstererek :
- Dikiş d i ktirece ğ i m Emine Teyze'ye demişti.
Biz, hiçbir şeyden kuşkula nmad ığımız icin oyn umuza
da ldık. Ayşe'yi i nd i rd i k , sal ı nca ğ ı n başında «sen binecek­
sin. ben b inece ğ im» d iye itişip kakışmaya başladık. B i raz
da Annemi gördüğümüz i c i n şımarıyord u k . Kim sahneağa
binerse. o Ayşe'yi yan ı na otu rtaca k, ya da kucağ ına a la­
caktı . Öbürü d e onu sallamakla görev l iyd i . Gülüşerek sa­
l ı ncağı kapmağa cal ışıyord u k . B i rden , köyde pek a l ış k ı n ı
almad ı ğ ı mız b i r sesle i rkild i k . B i raz i lerde, yol u n başladığı
yerde, bir kamyon d u rm uştu . Kamyonun penceresinden
sürücüsü olan gene. ya kışıklı bir adam bize bakt ı . Annemi
görünce hafifçe güldü. Annem de ona doğ ru koşmaya baş­
lamıştı. Biz, sallan mayı b ı rakmış, olana bitene bakıyord u k .
Annem b i r sıcrciyışta kamyon u n ön ta rafına, ada m ı n yanı­
na ç ı ktı, otu rd u . Biz Annem i n bu beklenmed i k davra n ışı­
n ı görünce topa rland ı k . Ben hemen koşmaya başladım.
Han ife d e Ayşe'yi kucağ ına a l mış. koşuyord u . B i raz son­
ra yoruld u. Ağlıyan çocuğ u yola, tozun topra ğ ı n içine bı­
ra k ı p beni m peşimden koşmaya başlad ı . Yine de kamyo­
na yetişemiyorduk. Be n bir yandan da:
- Anne, beni de al! Diye bağı rıyordum.
Kamyon b i raz hızlan mıştı . Geçtiği yerlerde a rkasın­
dan bir toz b u l utu kalkıyor. i n sa n ı n sol u ğ u n u tıkıyordu .

8
Ben, h içbir şeye aldırış etmeden koşuyor, hem bağırı­
yord u m :
- Anne, ne olur beni d e al! Senden e k m e k istemem.
a ç d ururum, beni de götür!
Annem bu bağ ırışları mı duyuyor m uyd u bilmem, ama
n e kamyon durd u, ne de uzaklaşan karartıdan bir i nsan
eli, bir i nsan başı n ı n çı ktı ğ ı n ı görd ü k . Yol un tozları n ı n
içinde, yüzümüz gözyaşlarıyla kirlenmiş, yaşayışımız a l l a k
b u l l a k olm uş, içimizde bir ateş, aya kları mızı sürüyerek eve
döndük.
Ayşe, bıraktığımız yerde yırtına yırtına ağlıyor, tozla­
rın içinde erneklerneğe ça l ışıyord u . Biraz önce Annemin
ç ı ktığı evin sahibi olan Emine Teyze, gelip Ayşe'y i kuca­
ğ ı na a l d ı :
- H a d i yürüyün bize, ded i .
Burun ları mızı çeke çeke içeri gird i k . Ayşenin üstü n ü
başı n ı sil keled i k, yüzünü y ı kadık. Emine Teyze d e ü zg ü n
görün üyord u.
- Emine Teyze, söylesene, Annem nereye gitti?
- Ne bileyim dadalarım, (biz i m oralarda çocuklara
dada den ir) Ben de sizin gibi ha bersizd i m . Bohça s ı n ı , di­
kiş bohçası sanıyord u m . Herhalde bir d i kişi var diktirecek,
d iyord u m . Hadi, u n utun a rt ı k o n u ! Gel i n , karnı nız a c ı kmış­
tır! Karn ı n ızı doyurun !
Anamızı u n utabi l ir m iyiz? Bizim güzel , güler yüzlü ana­
mız. Bizi ne kadar severdi, bizden ayrı lmak ona n e zor
gelm iştir. Gelir herha lde, bizi özler de o adamdan kaçar
geri gelir.
Emine Teyze' n i n yere, hazırlad ı ğ ı sofraya oturd uk.
Peynir, zeytin ve ekmekleri m iz i yem �:ığe başlad ı k . Hanife:
- Akşa ma babama n e d iyeceğiz? ded i .
Omuzumu s i l ktim. Biraz durd u ktan sonra:
- Söylesene, ne d iyeceğiz? d iye yen iden sordu .
- Ne d iyeceğiz, a nlatırız olanı biteni.
E m i ne H a n ı m :
- H e l e y i y i n e kmeğ i n izi d e . . . Ayşe'ye de yedirin !
Ayşe'ye de yediriyord u k ama o pek yiyem iyordu . Ko-

9
co kız olmuştu oma hôlô Annemin memesin i emmeye
o l ı şkındı.
- Kirlendiniz m i bono gelin, ben yıkarı m sizi! Co­
maşırio rın ızı da get i ri n olur m u?
- Ol ur.
Bu konuşmalar içimizdeki acıyı daha büyütüyor, de­
rinleştiriyord u . Demek a rtık o hiç dönm iyece kti. Emine
Teyze, acımızı anlamış gibi ekledi:
- Bel ki gelir bir iki gün sonra, üzü l meyin artı k, kar­
n ı nızı doyurun!
Ordo oturma k rahat gelm işti bize. Karn ımızı doyur­
d u kton sonra otu rduğu muz yerlerde uyuklemaya başlad ı k .
Arada bir rüya görür g i b i içimiz b i r acıyla burkul uyord u .
Sonra gene dalıyor, acıyı un utuyorduk. B i r a ra ka p ı n ı n
v u rulduğ unu, Teyze' n i n koşup kapıda b i r şeyler konuştu­
ğ u n u duyar gibi oldum. Emine Teyze ya n ı mıza dönüp,
omi.ızlarımızı el led i , yavaş sesle:
- Hadi yavrum, baba n ız geldi. Hanife, Hacer, uya n ı n
kızı m ! ded i .
Boba m ı n a d ı n ı duyunca yarı korku lu, doğ rulup kapı­
ya yürüdük. Emine Teyze de Ayşe'yi kucaklamış, a rka­
m ızdan geliyord u . Kapıda babam küçüğü onun kucağı n­
da n a l d ı , biz de peşi n e ta k ı l ı p evim ize gitti k .
Babamın yüzü gül müyordu ama bize de bir şey sor­
d u ğ u yoktu. Emine Teyzeden her şeyi öğ renmiş olacak­
tı. Ayşe o gece baba m ı n yanında yatt ı . Biz de Ha n ife'yle
birbiri mize sarı larak yattık. i kimiz de annemi düşü nüyor­
ld u k . Arada bir birim izin sessizce hıçkırı p e l i n i gözüne
götürmesinden, sonra burnunu çekmesi nden bu anlaşılı­
yord u . O gece sabaha kadar yarı korku l u düşler görerek,
yarı uyuya ra k, s ı k ı ntı l ı , a c ı l ı bir gece geçirdi k.
Art ı k evde ya l n ızd ı k . Babam gene sabahları ç ı k ı p
i ş i n e g id iyord u . Han ife d e o k u l a gidi nce b e n evde Ayşe'­
yle yalnız ka l ı rdım. Ayşe'yi çoğu zaman gelir Emine Teyze
a l ı rd ı . Ben de işimi bitird i kten sonra, kapı n ı n önündeki
salı ncakta yaşıtlo rı m l o birl i kte oyuna dalardım. Daha son­
baharın i l k aylarıyd ı . Havalar sıcak gidiyordu. Bizde kö-

10
yün gelir kaynağı zeytin olduğu için yaşayışımız ona göre
düzenlenm işti. Sonbaharın soğ uklarıyla birl i kte, zeyti n
toplanmağa başla n ı r, bütün k ı ş bu i ş sürer, i l kbaharda bi­
ter. D ü ğ ü n ler, n işanlar, sün netler bu yüzden ya zeytin
toplanmasına başl a n madan ya da bittikten sonra yapı l ı r .
O günlerde de köyün düğünleri birbiri peşisıra yapılmağa
başla mışt ı . Önümüz kıştı ve herkes zeytine gelin leri, kız­
l a rıyle birlikte g itmek icin hazırlanıyord u . Bizim zeyt i n l i k­
lerimiz olmadığı icin zeytine g itmezd i k . Eskiden annem ba­
zı iş buldu mu zeytin toplamağa onun bunun tarlası n a g i­
der, o yıl harcıyaca ğ ı m ız zeytinyağ ı n ı , sabunu, zeytini
a l ı r, birkaç k uruş da para kaza n ı rd ı . Bu y ı l Ayşe'ye bir
bakan bul unsa ben de zeytine gidip birkaç kuruş kazan­
·mak, eve bir desti yağ , bir torba zeytin, birkaç kal ı p sa­
bun getirmek istiyordum.
Köyde yapılan düğünlere o düğünü yapanla küs bu­
l u n mıyan herkes g ider. Bütün köy, kadınıyla, çoc u ğ uyla,
erkeğ iyle kend i l i ğ i nden cağrı l ı dır. Hele çocuklar, küçü k kız­
l a r, hiçbir düğünü kacırmazlar. Düğün evinde yiyip içe­
mezlerse de dam üstülere ç ı kı p oyn ıya nları. türkü söyl i­
yenleri, gel i n i , gel i n i n ceyizleri n i görürler . . . Biz de avun­
mak, acımızı u n utmak icin düğün ler oldu kca ücümüz bir­
den bazan Emine Teyze'n i n peşine takı larak, baza n yal­
nız, g ider düğüne bakard ı k .
Gel in kızları n çeyizleri avluları n üstüne geri l miş ipie­
re ası l ı r, rüzgôrda bayrak g i bi sallanırd ı . Çeşit çeşit bas­
ma, pazen entariler, patiska, amerikan donlar, gömle kler,
fan ilalar, işlemeli yast ı k yüzleri , karyola etekleri, ocakl ı k
örtüleri, m i nder örtüleri, raf örtüleri, çevreler, yağ l ı klar,
tülbentler, oya l ı , ren k ren k krepler, bizim köyde mağrama
dene n ve kışın başa bağlanan, sarı i pekle işli beyaz do­
kuma başörtüleri, mend i l ler avl u n u n dört bir yanında
son baharı n ya da i l kbaharın tatlı rüzgarlarıyla ucuşur du­
rurd u . Avl uda bah ceyi tıklım tıklım doldurmuş olan kad ı n ­
lar, g e n e kızlar, n i neler darbuka yardı mıyla söylenen t ü r­
külere uyara k oynarlar, çevredeki evlerin damüstüleri­
ne çıkmış olan erkekler, öze l l i k l e gençler, delika n l ı l a r da

11
onları seyrederlerd i . Asl ında kad ı n la rı m ız, gene kızları m ız
başka zamanlarda erkeklere pek görün mezler, çarşıdan
gecmek gerektiği halde, e rkekleri n arasından geçmemek
icin yan soka klara saparlard ı . Fakat d ü ğ ü n lerde b u ka­
dın erkek kocması tamamen ka lkmış olur, erkeklerin kız­
ları, daha sonra da kızieri n kadın ları n erkekleri oynarkan
sayretmesi cok olağan karş ı l a n ı rd ı . Bu kaç göç bir de
zeytin toplarken olmazdı. Yahya inen dik yokuşta, kadın­
larla erkekler b i rl i kte y ü rü rler, tarlalarda birli kte calrşır­
lardı.
Biz de üç kardeş, düğü nevine yakın bir damüstüne
cı kar, aşağıda ayn ıyanları seyrederd i k . Encok ca l ı n a n
oyun havası, b u g ü n radyolarda da söylenen bizim köyün
bir t ü rküsüyd ü :
Karyolanın demlri, yandım Ayşem . . .

O yar ben�m değil mi. . .


O yar benim olmazsa, yandım Ayşem...
Öldürürüm kendimi...
Bu türkü bir teybak havasıdır. Gene kızla rı n utangac
utangaç oynayıp çabucak otu rdu kları karşı larnalardan
sonra, türkücü kad ı n bu havaya geçti m i köyün yaşlı ka­
d ı nları ayağa kalkıverirler. Feracelerin i n ete kleri n i belle­
rine sokarla r. Birb i rleri n i gözeterek, geniş erkekce sağl a m
ve uyg un adımla rla ortada d ö n ü p oynamaya başlarlar.
Bu oyunlarda öyle coşturucu, öyle güzel b i r uyum vard ır
k i , yaşl ı kad ı n l a r hiç nazla nmadan bu oyuna başlad ı kları
zaman onları n köyleriyle, oyu nlarıyla, müzikleriyle ve o
köyün insa n ı olmala rıyla nekadar övündükleri bel l i olur.
Bazan çok iyi ayn ıyanlar yere d iz vurara k efeler gibi co­
şarlar. Harmanda l ı da köyü müzün oyunları nda n biridir.
Harmanda l ı 'yı da yaşlı ve orta yaşlı kadınlar böyle erkek­
ce ve efece davranışlarla oynarlar. Arada bir türkücü ka­
d ı nlar piyasa şarkıları da o kurlar ama köylümüz bunlara
pek rağbet etmez, birkoc gene kız bu havalarla karşıla ma
oynayıp otu rurlar.
Bu sırada damüstlerde m utlaka kızların yavukluları,

12
n işa n l ı ları vard ı r. Eskiden aşka gelen delikanlılar kend i
ya k ı n ları, hele göz koyd ukları kızlar oynadı kça tabanca
atarlarmış. Ama bi rkaç kaza ç ı ktı ktan ve ölenler oldu ktan
sonra bu ôdet kalkmış, ya l n ız a rada b i r düğü nevinde iç­
miş bir del i ka n l ı n ı n aşka gelerek bağ ı rd ı ğ ı , nara attığı ,
sevd i ğ i kıza olan sevgisini belirtt i ğ i duyulur.
B i r g ü n kad ı n ları n yaptığı bu eğlenceyi ertesi g ü n
e rkekler k ı z ı n gelin g ideceği evin önünde yaparlar. So­
kağa masa lar kurulup mezeler, içki ş işeleri dizilm işt i r. B i r
yanda d a v u l , klarnet g e n e zeybek hava ları, harmandalı­
lar çalar. Erkekler efece hareketlerle , d iz v u ra vura oy­
narlarken damüstülerde oturmuş kadınlar da heyeca nla
onları izler. Bizim köyün kadı nları siyah ö n l ü k l ü k seten­
lerden ferace giyerler üstleri ne. iclerinde şalvarları ve e n ­
tarileri vard ı r. Başla rına d ü ğ ü n lerde en g üzel mağrama­
ları n ı , daha çok da p u l l u tül bentleri n i , çevreleri n i bağ­
larla r. Öze l l i k l e hali vakti yerinde kadı n l a rı n çevrelerin i n
kenarları nda m utla ka p u l vard ı r ve bu p u l l a r onlann güzel
yüzlerin i daha da g üzelleştiri r. Yoksul kad ı n l a rı n teraeeleri
sol g u n ve eskid i r. Yaşl ı la r da genell ikle evde dokunmuş
ve karaya boya nmış kıl feraceler g iyerler. B u yüzden dü­
ğ ü n lerde damüstüler kapkara teraeeleri ve beyaz başör­
türeriyle dol u kadınların meydana get i rd i kleri çok g üzel bir
görü n ü m a l ı r. Aşağıdaki soka kta erkekler aynariorken ka­
dınları n a rasında da şöyle fısıldaşmalar duyulur:
- Emine bak, seni n oğlan oynuyor! . . .
- Benim adama bak ı n gene kafayı çekmiş, ayakta
dura rnıyarı . . .
- Kız Gülsüm ş u seni n Hasan değ i l mi? . . .
- Abla ağama bak, o da h armandal ı oynuyor!. . .
- Benim çocuğun üç g ü ndür yüzün ü gören yok . Dü-
ğün var d iye eve uğramıyor . . .
Kına gecesi olduğu zaman g e l i n kız y ukarda, evin
i ki n c i katındaki odada oturur. Kınalanmak icin aşağıya,
kadı nların toplandı kları odaya i n erken merd ivenlerde otu­
ran kad ı n l a r, gel i n i n ve g üvey i n i n yakınları çeşit çeşit
türkü ler söylerneğe başlarl ar. Gel i n , yüzü kırmızı bir du-

13
,va kla örtülü olarak utangaç aşağıya i ner, el lerine k ı na
yakı l ı r. Kına yakı l ı rken de gene türküler söylenir. Ertesi
gün kızın çayizleri oğlan evine gidecekti r. Eskiden çayiz­
ler bir ceyiz sand ı ğ ı , yorganlar, yata klar, yastıklardan, b i r
iki k i l i m v e h a l ı d a n meydana gel i rd i . Ş i m d i l<öyümüzde zey­
tinci l i kten zengin olan ağalarla, zeng i n lerin cocukları, ya
kasabaya, ya da otobüsle iki saat çeken ile g id i p oda ta­
kımları, koltu klar, kana peler a l ıyorlar. Hatta pencerelerine
naylon perdeler asanlar bile ol uyor.
Köyümüzün içi nde su yoktur. Kad ı n l a r köy ü n çevre­
sindeki çeşmelerden kulplu testilerle dold u rurlar suları n ı .
Sabah, akşam, suya gidil ir. Y a kulplar koliara ası l ı r, y a i p­
lerle sırtiara a l ı n ı r. Bazan da eşeklere y ü klen i r, öyle ge­
tirilir. Şimd i zengin ler evlerin e tulumba la r, ceşmeler yapı­
yorlar. Hatta çamaşırlarını da evlerinde y ı kaya n l a r var.
Oysa camaşırlamızı y ı kamak bizim köyde önemli bir işti r.
Köyün g irişindeki ceşmenin yanında y ı ka n ı r camaşı rlar.
Yol u n b i raz alt ı ndad ı r bu çeşme. Ya lakları , çamaşı rları n
tokaçla nacağı taşları vard ı r. Çevredeki tesbi h cal ıs ı de­
nen cal ı l ı klcır da çamaşı rları n seri l i p k u rutulduğu yerler­
-dir. Çamaş ı r yı kayacak kad ı n daha önceden s ı ra a l ı p
çamaşır y ı kamaya öyle g ider. B i z de anamla ayda b i r, on­
beşgü nde bir bu ceşmeye gidip bütün g ü n çamaşı r yı kar­
d ı k . Kış g ü n leri anacı ğ ı m bizi baza n ceşmeye götürmez,
kendisi yıkar gelird i . Camaşı rı y ı karken ısiattığı şalva rı n ı n
ö n ü b u z tutardı kışı n . Biz d e a rada b i r yanına varır oca­
ğ ı na odun toplar, ateşine bakıverird i k .
Ş i m d i camaşırları mızın büyüklerini E m i n e Teyze y ı kı­
yor. Küçükleri Han ife'yle ben çeşmeden taışd ı ğ ı m ız sular­
la y ı kıyoruz.
Düğünlerin bitt i ğ i , soğ u kların başladığı günlerde zey­
tine g itme hazı rlı kları da başlardı . Bu aylarda okula g iden
çoc u klarla yaşi; kad ı n la r kalırd ı köyde. Bir de zen g i nlerin
kızları, gelin leri, karı ları . . . Orta Ila i l i ler kendi zeytinlerini
toplamağa giderlerd i , yoksul lar da başka larına ı rgat olur­
lar, o y ı l yiyece kleri yağ ı , zeyt i n i cı karırlar, birkaç k u ruş
da para sah ib i ol urla rd ı . Günde l i kler çok düşüktü ama.

14
h i ç yoktan gene iyiyd i . Büyükler g ünde altı yedi l i ra a l ı ­
yorla rd ı . Küçüklere ik i üç l i ra verirlerdi. l rgatların geceleri
yatm a la rı icin damlar yapıl mıştı yal ıboyuna. B u toprak
damlar iyi ısınmaz, küçü ktür, pistir, çoğu zeytin c i l i k bittik­
ten sonra a h ı r olara k kullanı l ı r a m a , insanlar orda b i rbir­
leriyle kaynaşı rlar, birbirleri n i severler. Geceleri camaşır­
Iarını y ı ka rl a r, aş pişirirler, yemek yerler, baz ı , keyifleri
yerinde oldu mu çalıp söylerler, oyun oynarlar . . . Bazıları
da her sabah köyden gelir, a kşama köye dönerler. Bunlar
daha çok m a l sah iplerid i r. Sabah erkenden atlara , eşek­
Iere bi nerler, kim i leri de yaya n olara k yola düzülür, o d i k,
daracık yokuşu yarım saatte inerler. Ayn ı yorg un l u kl a a k­
şa m gene o yokuşu cı kmak gerekmekted ir. Çı ka rken özel­
l i kle, hemen hemen herkes atı na, eşeğ ine, katırma biner .

O yıl ben de zeytine g itmey i istiyord u m . Babam d u ­


varcıyd ı . B i z i m köyde, y a da başka köylerde e v , y a p ı ya­
panları n işinde g ü ndelikle çalışırd ı . Kış geli nce baba m ı n
işleri d e aza l ıyord u . Hatta bazan k ı ş ı n çal ışacak h i ç iş bu­
la mazdı baba m . O zaman annemle zeytine g iderlerd i . Evin
işleri n i Han ife'yle ben görürd ü m .

A n n e m i n kaçışından ötürü herkesin bize acıd ı ğ ı m se­


ziyord u m . Oysa halim izde acı nacak b i r şey yoktu. Evim i­
zin d üzen i gene eskisi gibi dönüyord u . Anamız yoktu yal­
n ız, onun sevg isinden yoksunduk. Ama ben, bütün köylü­
lerin yaptığı gibi anama kızmıyor, onu sadece özlüyordu m .
Kimse n i n bize acıması n ı da istemiyord u m . Bu yüzden, acı­
nacak d urumda olmad ı ğ ı m ızı belirtmek, bel ki de gücümü­
zü göstermek için bu y ı l ben de gidip zeytin toplamak is­
ted i m . Baba m ı n da işleri aza l mıştı . Art ı k saba hları işe g it­
m iyor, hep evde oturuyor, baza n ç ı k ı p kahveye g id iyord u .
Baba m ı n parası da g itg ide aza l ıyordu herha lde. Eskiden
kahve dönüşleri bize bakaldan öteberi a l ı r getirird i . Şimdi
eve hep e l i boş gel iyor, evde ne varsa, yavan yaşıt, onu
yememize ses çı karmıyord u . Bir g ü n babama korka kor­
ka:
- Baba, sana bi şey d iycem . . . dedim.

15
- De baka l ı m . dedi yüzüme bakmadan M indere uza n­
m ıştı, ama uyumadığı bel l iydi.
- Ben de zeytine gideyim bu yıl. Sen Ayşe'ye bakar­
s m . Ben öbür ı rgatlarla birli kte damda kalırım. H i ç ol maz­
sa evden bir boğaz eksik olur. Birkaç k u ruş kaza nırım.
size yol larım. Sabun mabun da verirlerse eve getiririm.
Babam h ic sesini ç ı karmadan yatıyordu.
- Bi şey demiyorsun . . . ded i m .
- Se n d a h a küçüksün, ded i . S e n i nasıl b ı ra k ı rı m bil-
med i k insanları n içine.
- Köyden g idenler va r ya . . .
- Var ama olsun, herkesi n işi gücü başından aşkın.
sana m ı çobanlık edicekler. . . başın a b i r h a l gelir de . . .
- B i şeyc i k olmam . . .
- Sen i n a k l ı n ermez.
Daha çok üstel iyemed i m ama, a k l ı m f i krim hep zey­
tine gitmekteydi. Yavaş yavaş bazı a ilelerin yahya indik­
leri n i , başka köy ve kasabalardon e n çok da yörü klerden,
ı rgatların gel meye başladı kları n ı d uydu kça ne edeceğ i m i
bilem iyordum, içim içime sığmıyordu . O g ün lerde babam
üstüste bi rkaç gün sokağa çı ktı . Sabah erkenden ç ı kıyor­
du hem de. Kohveye gitmiyordu demek. Acaba b i r iş m i
a rıyord u . Baba m ı n işi duvarc ı l ı ktı. Ş i m d i köylerde d uvar
ö rd ü ren. ev yapan olmazdı ki, iş bulsun. Herhalde başka b i r
i ş y a pocakt ı .
B i r a kşam, oldu kca neşeli bir yüzle eve geld i . Oysa
babam pek neşeli b i r adam değ i ldir. Evde pek kimseyle
konuşmaz. Cok çal ıştığ ı ve yorulduğu icin yemeğ i n i ye­
d i kten sonra hemen yatar uyur, sabah da erken kal kı p işi­
n e g ider.
H an ife de okulda n gelmiş dersini yapıyord u . Ben
Ayşe'yi m indere yatı rm ış, pencereden bakıyordum. Bizim
evin penceresi de köyümüzün bütün evlerinde olduğu gibi
den ize bakar. To aşağ ı larda k i de,nizi olduğu gibi görürüz
köyüm üzden. Çün k ü köyümüz çok y ü ksektedir. Ordo, de­
niz i n olduğu yerde şimdi zeytinler toplanmağa başlamışt ı r.

16
diye d üşünüyor, önüne geçarnedi ğ im bir çal ışma. iŞe yara­
mo, para kazanma isteğ i d uy uyord u m .
Babam neşeyle içeriye g irdi:
- Hacer n e yemek yapt ı n baka lım?» dedi.
- Yapmadım baba, ded i m , yemek yok evde.
- i yi, bak ben bakkaldan çarşı helvası ald ı m . Getir
sofroyı kur da yiyelim. Çok korn ı m acıktı. Siz de ocıkmış­
sınızdır.
Evde Emine Teyzen i n verdiği ekmekten ve yaz ı n ku­
rutuğumuz i ri , kara üzümlerden başka bir şey yoktu. Biz
de Hanife'yle üzüm ekmek yemiş, ağzımızdo üzüm ekmek
çiğn iyerek Ayşe'ye de yed irm işti k.
Hemen sofra bezini yayd ı m . Kasna ğ ı ortoya koyduriı.
Üstüne d e bakır sinimizi oturtum . Helvo çok su i c i rt i r di­
ye d üşün müş, her zaman u n uttu ğ u m testiyle su tas ı n ı do
bu kez u nutmadan getirmiştim.
Çarşı helvasıylo e kmeğ i m izi b i r güzel yed ik, üstüne d e
t a s tas s u içtik. Babam, b e n sofroyı toplarken dayanamo­
d ı seslendi bize:
- Hele gelin oturun ba kalım şuraya, yan ı m a ! . . .
Han ife'yl� gidip yanına oturdu k . Ben Ayşe'yi d e kuco­
ğ ı ma almıştı m.
- Yarın sabah ya l ı yo , zeytin toplamağa g id iyorum
ben. ismail Ağa'ları n zeytinleri n i toplıyacağım.
- Gece yol ıda mı kalacoksı n baba?
- Kalmam, gelirim. Çok kış o l u rsa, yoll a r kar buz tu-
tarsa bel k i gelmem. Korkmazsınız değil mi?
- Korkmayız. dedi Hanife, o k u l l u kız olma n ı n verdiği
cidd i l ikle.
- Sen korkar mısın Hacer?
- Ben de korkmam baba! Ded i m ama çok do inon-
mıyordum sözüme. i l k kez evde bir büy ü k o l madon kola­
coktı k. Köyümüzün çevresinde g ü r com ormanları vardı.
Burdan h e r zornon köyün içi nden d uyulan cokal, tilki, kurt

sesl ri gelirdi. Bu sesler gecenin ıssızlığ ı nda çok ü rkütü­
c ü o l u rd u . Hele annem varken geceleri oturmoğo g ittiği­
miz komşularda n i neler, i htiyarlar hep cin, peri mosolları

F: 2 1 17
a nlatırlardı. Onlar a k l ı ma gelir de korkar mıyım acaba di­
ye d üşündüm ama H anife'den aşağı kalmamak icin tek­
rarlad ı m :
- Niye korkal ı m . Koskoca k ı z l a r o l d u k b i z a rt ı k. Üs­
telik b i rbirimize sarı l ı p yattı k m ı , bize h i çbir şey olmaz.
- Aferin, dedi babam. Ne var korkaca k . Hem ben ha­
valar iyiyken gidip geleceğim. Belki yollar buz tuttuğu za­
man . . . Bel k i o zaman bile gelirim . . .
Helva n ı n ve tas tas içtiğimiz sula rı n a ğ ı rl ığıyle uyku­
muz gelmişti. Baba m ı n iş bulduğu icin bu kadar sevinme­
si de bizi rahatlatmış, yüreğimizi hafifletmişti. Baba m ı n
karşısı nda oturup o n u n d üşüneeli v e heyecan l ı sigara içi ­
şine bakarken gözlerimiz kapandı, içimiz geçti:
- Hadi kalkın yatın artık, dedi baba m . Ben de yata­
cağ ı m . Sabahleyin g ü n doğmadan c ı karım. Belki siz uyan­
madan . . .
Ka l k ı p yorganlarımız1 getirdik. Hemen oracığa minder­
Ierin üstüne, g iysilerimizi çı karmadan yattık, babam kıpır­
;da n ı p yerinde dönüp d u ru rken, biz birbirimize sarı lmış,
uyuyordu k.
Babam, her sabah biz uyanmadan, kara n l ı kta kalkı­
yor, hiçbir şey yemeden e kmeğini alıp yola çı kıyord u . Ak­
şam , hava kararı rken yalıdan dönen toplayıcılarla o da
dönerdi. Her g ü n a ltı lira kadar g ü ndelik al ıyordu galiba.
O parayla köyün bakka l ı ndan yiyecek öteberi a l ı rd ı k. E k­
meğimizi gene Emine Teyze yapıveriyordu . Babam ona eli­
n e para geçtikçe birkaç k u ruş verirdi. Emine Teyze d e pa­
rayı a l m a k istemez.

- Bırak oğlum Hasa n , n e olacak, dadal a ra - bizim


köyde çocuklara dada denir - bi topan ekmek veriyorum,
çok m u . . . derdi. Komşulardan ucuza bulg ur, tarha na, zey­
t i n , yağ, un a l ı yord u k . Bazıları bizden para almak istemi­
yorlardı ama babam zorla verirdi.
- Onlar da yoksul . Zengin olsalar hadi neyse ne . . .
derd i . Ben zengin olsalar da kimsenin ekmeğini, aşı n ı be­
davadan yemek istemiyord u m . Baza n bize acıyıp da aş ge-

18
tiren, börek, tatlı getiren kon u komşunu n yiyecekleri bo-
ğazı mda dizi l i rdi, yutamazd ı m . (
Yavaş yavaş havalar soğ umağa başlamıştı. Artı k Ha­
n ife okuldan geldi kten sonra Ayşe'yi Emine Teyze'ye bı­
ra kır, birlikte köyün arkası ndaki tepelere odun, çal ı çırpı
toplamaya g iderd i k . Bazan getird i ğ i m iz odunlar, kütükler
pek büy ü k; pek ağır olurd u . Onla rı da babam işten geldik­
ten sonra avl u n u n ön ünde yarar, keser, kücültürd ü . Her
zaman od u n u m uz yetmiyord u , iyi odunlar bulamıyord u k
ama, soğ uğa da alışkındık. Han ife o k u l a g itti kten sonra
ben ya Emine Teyzeye g iderd i m ısınmak icin, ya da Ayşe'­
Yi a l ı r yorganın içine g i rer, arda otururd u m .
O yıl c a k k a r yağdı köyümüze. Havalar o kadar sağ u ­
d u ki damları mızın saca kları ndan kazma gibi buzlar sar­
kıyord u . Biz de Hanife'yle, mahal leni n öbür cocuklarıyla
bu buzları sacaklardan koparır şeker gibi emer ya da kı­
tır kıtır yerd i k . Bazan boğazımız ş işerdi buz yemekten, di­
l i m iz şişer, uyuşurd u . Hasta o l u r, öksürürd ü k . Ama biz
gene aldı rmaz, havayı biraz g üneşl i görd ü k m ü hemen so­
kağa fı rlard ı k.
Böyle b uzlu b i r akşam baba m ı n eve gelmesi gecik­
m işti. Ücümüz de pencereni n önüne otu rmuş, sokağa ba­
kıyor, baba m ı bekl iyord u k . Kapımızın önü nden gel i p geçen
ayak seslerinden um uda düşüyord u k ama babam bir türlü
göriin müyord u . Hava karard ı , yoldan gelip geçenler sey­
rekleşti . B i r ara birkoc erkek sesi n i n telôşl ı telôş l ı konu­
şara k bize yaklaşmakta oldu klarını duyd u k . Köyü n ihtiyar­
larından Sarı i bram Dayıyla oğlu H üseyin b i r katın ceke
ceke ceke bize doğru geti riyorlard ı . Arkasında komşula­
rımızdan Hacı M ustafa'yla b i rkoc cocu k da telôşlı telôşlı
onları izlemekteydi . Katı rın üzerinde, yüzükoyu n yatırılmış
b i r adam vard ı . Hanife b i r cığlık kopararak yerinden f ı r-
'

l adı:
- Bubam, bu bam kız, bu bam ölmüş . . . d iyerek ka­
pıya koştu. Ben de Ayşe'yi kucağı ma a l a rak a rkasından
g ittim. Han ife hem ağlıyor, hem soruyord u :

19
ibra m Dayı babam öldü m ü ?
- Yok k ı z , n e telôşa veriyorsun orta l ı ğ ı , ö l e n kalan
yok! Aha, işte baba n !
Böyle diyerek baba m ı kucakladılar. Baba m ı n yüzü
acıdan ta nı nmayaca k kada r değişmişt i . i nley i p d uruyord u . /

- N e o l d u i bram Dayı, babama ne oldu?


- Kızı m ne bağı rıp d uruyorsun? H içbir şeyci k olma-
d ı . Ayağ ı kaydı buzda da azı c ı k bel i n i incitti. Şimdi evde
yatar, siz ona güzel güzel bakarsı nız, bir şeyciği kalmaz.
Baba m ı kucaklayıp indirdi ler. Tı knazdı babam, üç er­
k e k zor taşıyorlard ı . Kapıdaki cocukları n ve bizim şaşkın ,
kork u l u bakışlarımız a ltında eve taşıdılar, m i nderierin üs­
tüne uzattılar.
- Ben şimdi c ı k ı kcı Halil'i yol larım. merak etmeyin
siz, kayg ı la nmayın, d iyerek i bram Dayı'yla oğlu, Hacı M us­
tafa'yı d a alara k ç ı ktılar. ibram Dayı Han ife'ye dönerek:
- Yiyeceğiniz var m ı bu a kşam l ı k? ded i .
- Va r, var! . . .
Hanife öyle diyordu ama, evde bir tas zeytinle iki ü ç
d il i m l i k b i r e kmek parçasından başka bir şey yoktu. Onlar
g ittikten sonra babam i nleyip durd u . i ki ya n ı n a dönemi­
yar, biraz doğrul m a k istese korkunç bir acı çektiği bel l i
ol uyordu. Hemen bağ ı rara k kendi n i gene yere atıyordu.
Biraz sonra Cıkıcı Halil, ondan sonra da ibram Dayı ' n ı n
yaşlı a nası el inde bir t a s tarhana corbası, bir şişe de sütle
geldiler. i htiyar kad ı n içeriye g i rerek Cıkı kcı Halil'in n e yap­
t ı ğ ı na bakmaya koyuldu. Halil, baba m ı n arası n ı . bumsı n ı
yokladı kca koskoca a d a m acısı ndan yeri göğü i n letiyor,
Halil'e dokunmaması icin yalva rıyord u . Halil, b i raz yok­
ladı kta n sonra baba m ı , yavaşca Ha n ife N i ne'ye dönüp:
- Kalcası n ı k ı rmış, ded i . .. Hemen kalka maz . . . Kim­
b i l i r n e kad a r yatacak zaval l ı . Olan bu çocuklara olaca k .

K a d ı n üzüntüyle başı nı i k i y a n a sall ıyor. alt d uda ğ ı n ı


ısırı p d u ruyord u . Son unda H a l i l bir kutun u n icinde n çıkar­
d ı ğ ı b i r yağla babamı bağ ı rta bağ ı rta ovup bizden a ld ı ğ ı
b ü y ü k çarşaflar v e e h ramlarla e v dokuması yaygı - sı kı

20
s ı k ı sard ı ktan sonra h i ç k ı prdamaması n ı söyliyerek kalk­
tı. Yaşlı .. kadın da bizim başl a rı m ızı okşay ı p :
- Uzülmeyi n , dada ları m, ded i , iyileşecek babanız!
Yakında ka l kacak, üzülmeyin de, korkmayı n da! Onu da
üzmey i n , uslu olun da çabuk iyileşs i n i Bir şey lôzı m o l u r­
sa, biriniz bize koşuversin e m i !
Ondan sonra k i gün ler C ı k ı kc ı Halil s ı k s ı k bize gele­
rek babamı yağ lario ovup sıkı sıkı bağla maya devam ett i .
Baba m ı n a c ı s ı d i n m işti ama, hôlô kal k ı p yürüyemiyord u .
Arada bir baba m ı yoklamaya g e l e n ibra m Dayı:
- Olm ıyacak bu iş, böyle o l mıyaca k ! C ı k ı kcı Halil'in
yapacağı i ş değ i l miş b u . Doktora g itmek gerek, d iye söy­
leniyord u . Babam da o zaman:
- Hangi parayla doktora g ideceğiz o ibrqm Dayı?
Ne y iyel i m d iye düşü nüyoruz s ı rası gelince . . . d iye u m ut­
suzl ukla i ç i n i çekiyordu.
Böyle zama nlarda, onları d i n lerken babama içten ice
kızıyord u m . Beni d i n lamed i ğ i icin b u h a l le re düşmüştü.
Eğer zeytine o değ i l de, ben g itseyd im, b u işler gelmiye­
cekti başı mıza. Ben her a kşam köye ç ı kmaz. ı rgat damla­
rı nda ı rgat kad ı n larla birlikte kalırd ı m . Herkes i n can ı yok
da benim canım m ı var . . . d iye d üşünürdüm.
Bir g ü n i bra m Dayı bize telôşla ve sev i nele geldi:
- Hadi gözün ayd ı n Ras i m , d ed i , seni doktora gö­
türüyoruz. Hem de nereye . . . ista nbo l 'a . . . i stanbol'dan
Zeng i n Ahmet'ler gelm işler köyleri n i gezmeye. Arabala­
rında boş yer varmış. Ü ç g ü n sonra dönecekler. Köyden
b i rkoc kişi sen i n icin yalvard ı k, yaka rd ı k, sen i de götü­
rüverecekler.
Baba m ı n yüzü merakla ve korkuyla karıştı:
- Sağol ibra m Dayı, hepsi iyi emme ben bu k ı rı k
bel imle koskoca i sta nbu l'da n e halt ederi m !
- Bak, ord o bizim köylüler çoktur. Molla M üstecap'­
ın büy ü k o ğ l u da, kızı da orda otururlar, b i l i rs i n . Bi rbirle­
riyle küslermiş ama i k isi de iyi insanlard ı r, konuksever
kisilerdir. Seni Zenginler doğru onlardo n birine götürüp

bı a ksı nlar. istersen oğ l u na git! işsiz g üçsüz gezip d u ru-

21
yarmuş istanbol'da. Geçen yaz geld i ğ i nde kendi anlattıy­
dı bana. Her gün Kapa l ı carşı'ya, Mısırcarşısı'na gider, ge­
� .er d ururmuş. B u carşı lar, ora n ı n en büyük carşı larıdır.
Ustleri kapa l ı d ı r. Gözü n ü n önüne geldi m i? Kapalı sokak­
lar düşün. Aha bizi m burdan bel k i m Yal ı 'ya kadar . . .
- Abovvv! . . . dedi b u n u d uyan Han ife . . . O kadar taşı
topra ğ ı nerden bul muşlar da kapa l ı sokak yapmışlar . . .
- He ya ! . . . dedi İ bra m Dayı, ista nbol ' u n insanları
a k ı l l ı gızım. Daha neler neler yapmamışlar, b i görsen! . . .
Buban iyi leşip gelsin de sana b i r g ü n oturup ista nbul'u
anlatmaya gelecem.
B u sözlerle hepimiz neşelendi k. Babam b i l e deminki
telôş ı n ı , korkusunu u n utmuş, gül ümsüyord u .
- H a , n e d iyordum, işte Molla M üsteca p'ın o ğ l u öyle
yaparmış. Burdan zeytinli kleri sattı, İ stanbol'dan bir dai­
reyle bir dükkôn a l m ı ş . . .
- Daire n e ibram Dayı? d i ye sord u m ben de. Bir yer­
lerden buna benzer b i r söz d uymuştum ama cı karama­
m ıştım . Bu zeytinlikler kadar para eden şeyi n ne olduğu­
n u merak ediyordum.
- Bak şimdi Hacer, gızı m ! ista nbul'da böyle senin
ben i m evler gibi evler yok. Kocaman a partumanlar var.
Böyle beş a ltı ev kat kat . . . Aniad ı n mı?
B u kez ben:
- Abovvv! . . . Ded i m e l i m le ağzı m ı örterek.
- Abovvv ya ! . . . H a n i i ki katlı evler var ya, ben i m ev
g i b i . . . İşte orde ki evler beş on katlı . . . Onlardan her bir
eve d a i re diyorlar istanbollular. İşte Molla Müsteca p'ın
Hasan b i r daire a l m ış, yiyip için geziyor. Nah bu kadar
olmuş maşa l lah ! Ayı g i b i !
Ha o n u d iyecekt i m , b ü t ü n g ü n otoboslara binip ge­
ziyorm uş, deniz kenarında durup balık tutanlara bakıyor­
muş. i şte ona gidersin sen de! Sen i o hastaneye götürüp
doktora baktırır. Bel kim b i tan ı d ı k bulup yatırı r bile.
- Nerde bizde o ta l i h , İ bram Dayı! . . .
- N iye ol ması n be oğl u m . Sen fakir fukara n ı n biri-
sin! Bakaca k k imsen de, doktora verecek paran da yok!

22
Kimler ici n k u rulmuş o hastaneler. Senin benim gibi yok­
sullar için . . .
- inşa l l a h ! dedi ba ba m . Bu işe a k l ı yatmı ş g i biydi.
Bir s ü re d urdu , sonra :
- Molla M üstecap Dayı ne ediyor, iyileşti m i ? d iye
sord u .
- Ne gezer. . . Onun hasta l ı ğ ı eskidi gayrı oğl u m !
Yaş yetmişi geçti, seksane daya n d ı . . . B u yaştan sonra
yatalak adam yerinden kalkar da dolaşablir mi? . . .
- Dolaşmavı b i yana koy, h i ç olmazsa yemeğini y i ­
yip hacetini kendi görebi I s e . . .

- işte en kötüsü de o ya! . . . Hôlô karısı ba kıyor Mol­


la Dayı'ya. Ağzına yediriyor, a ltından a lıyor .. . Bi rez i l l i k
k i sorma . ..

- Kaç y ı l oldu yatal ı . . .


- Kimbi l i r . . . Sen d e on, ben d eyim yirm i . . .
- O kadar oldu ha ! ..
- Gayrı karı da yaşlanmış, bakarnıyorum i bram , de-
d i bana, gecende kasaboya vard ı ğ ı mda uğradıyd ı m . . . Ba­
na da bakacak biri gerek gayrı . . . d iyor. Doğru söze. ne
denir . . .
- Allah elden ayakta n düşürmesin, dedi babam .
Gene yüzüne a c ı l ı v e üzüntü l ü b i r a n la m yerleşti. ibram
Dayı onu avutmak icin olacak:
- Hadi hadi, ded i , büyütme! Seni n k i onun hasta l ı ğ ı ­
n ı n ya n ı nda aha şu kol umun sıyrığı g i b i . H a d i ş i m d i bi
cigara tüttür de aklın başına gelsin.
Cı kardı cebi nden, babama b i r sigara tuttu. Han ife d e
ocaktan köz k a p ı p g e l d i maşayla, yaktılar. Babam g e n e
düşünceliyd i :
- B u kızlar n e olaca k y a ibram Dayı, dedi b e n gi­
dince?
- Onları mera� etme sen! Emine Kadı n'a söyleriz,
gel i r bi rkaç gece burda yatar. Ben de gelir her a kşam
yokları m . Ben a lacaktım eve ania, b i l iyorsun biz çok
kalaba l ı kız oğl u m ! Torun torba . . . Üstüste yatıyoruz. Bi

23
de cocuklar ziyan olmas ı n la r. Emine Kadı n iyid i r, kocası
da iyidir. Onlar iyi bakarlar çocuklara sen tasa l a n m a !
Baba m ı n yüzü hölô kayg ı l ıyd ı . B i r türlü istanbul'a gi­
d i p iyi leşeceğine sevinem iyor g ibiyd i . Son u nda kayg ı s ı n ı
utana s ı k ı la i bram Dayı 'ya açı kladı:
- Dayı , hepsi güzel . hoş da . . . Tan rı senden razı ol­
sun! Çok y a rdımın oldu bize .. . Velôkin . . . ·Bu doktorl uklar.
ba k ı m l a r. . . Bunlar para ister. Bende de o l m ıyan bi şey şu
namussuz para. Sonra dönüşte otobosla gelmek gereke­
cek. Kimden a layı m , Hasan'dan mı isteyeyi m otobus pa­
ramı d a . . . B ı ra k dayım b ı ra k bu iş olaca k iş değil . . .
i b ra m Dayı da düşünceliydi. B u düğümü çözernemiş
gibi q u rdu bir süre . Sonra:
- Bak Rasi m , ded i, param olsa seni ben ba ktı ra­
cağ ı m . Ah! Gözü kör olsun. Ş u göynüm çok zeng i n ama,
cebimizde mete l i k yok. Ben de sen i n g i b i çok d üşündüm
bu işi. iki çözüm yol u var. Daha çok da bi yol. Köyün zen­
g in l erinden bere istiyel i m d iyeceğ i m ama senin m a l ı n
•.

mülkün, c u l u n caputu n y o k k i . Kendin de hastası n ! Ne­


yine güve n i p borc verecekler. iyisi m i , dedim köylüye köy
kahvesinde a nlatayı m . Böyleyken böyle d iyeyim. Seni n
i c i n p a ra toplası n la r.
Babam hep üzüntül üydü . Bir türlü şu iyi habere se­
vinem iyor, içini bi n türlü kaygı kemi riyordu . Son u nda i b­
ram Dayı' n ı n gözlerine bakara k:.
- Dayı, dedi, önce sen bi bere al mayı dene ba ka l ı m .
i y i o lu nca çalışıp ödiyece kmiş. Size senet vers i n d e , de !
Ne d iyecek baka l ı m bizim ağalar .

- E h , dedi ibra m Dayı sarı kaşları n ı n altı nda n ba­


bama kuşkul u kuşkul u bakara k , deri m . Sana d a yarın
o l maz, öbür g ü n haber geti ri rim. Hadi gayrı bana g i t de­
y i n d e gideyim, n i ne bekler beni evde, mera k eder.
- Güle g ü le ibram Dayı! Gene gel, dedi k.
- Gelirim gelirim, ded i . Siz üzmeyin kendinizi. Her
iş yol una g i recek. Hadi ba ka l ı m , sağ l ı kl a ka l ı n . Yavuz kız­
larım beni m , baba n ı za iyi ba kın e m i !

24
ibrom Dayı g ittikten sonra babam uzun bir süre uyu­
mad ı . Hep bir şeyler düşündü d u rdu . Ben uyuyup uya­
nıyor, baba m ı n yattığ ı yere bakıyor ve hep onun kıpırtı­
ları n ı , i ç çekmeleri n i duyuyord u m .

ibram Dayı ' n ı n başvurduğu köyün ağaları, zeng i nl e ri


tıpkı onun önceden bildiği gibi, ccNesine güve n i p de borç
verel i m?» d iye bize borç para vermekten kacı n m ışlar. ib­
ram Dayı bunla rı anlatı rken nerdeyse üzüntüsünden a ğ l ı ­
yacaktı. O da g i t m i ş köyü n kahvesine, baba m ı n durumu­
n u köyl üler zaten b i l iyorlar, durumu onlara açmış. Zeyt i n
z a m a n ı olduğundan erkekler kahveye p e k öyle u z u n s ü re
gelip otu ramazlar o aylarda. Hatta bazıları hiç gel mez.
Evine dönüp yemeğ i n i yer yemez yatar. Bir kısmı zaten
Vol ıda ka l ı r. Gene de kim varsa ibram Dayı'ya umduğun­
da n çok yakı n l ı k gösterip bizim derd imizi kendi dertleri
bilerek ne kadar güçleri varsa, her b i ri birkaç l i rayla yar­
d ı ma katı l m ış. ibram Dayı babama getirip bir e l l i l i ra
verd i :
- Oğ l u m Rasim, sana ş i m d i l i k bu para yeter, ded i .
Babam gözlerin i kald ırıp Dayı' n ı n yüzüne bakamıyordu
utan ctan.
- Eksik �ol masınlar. Senden d e Tanrı razı ols u n ! . . .
dedi . . . Kardaşları m . . . deyi nce ağla maya başlad ı . O ağla­
maya başlayı nca bizim de içimiz kabard ı , zaten sı kınt ı
bağazımdan taşıyordu, biz de başladı k ağ lamaya; ibram
Dayı ne edeceğ i n i b i lemiyord u :
- Bu para az a m a , b i r caresine bakacağız Rasim.
Sen h i ç meraklanma. Sen hele doktora b i r görü n , ondan
sonrası kolay! Zaten g idiş para n ol mıyaca k . Orda da b i r­
kaç g ü n icin bu sa n a yeter, d iye babamı avutmak isti­
yord u .
- Gitm iyeyim d iyeceğim ama i bram Dayı , başka ca­
rem yok. Gidip iyi olmak kendim icin değ i l , bu coc u kl a r
icin gerekl i ba na. Her t ü r l ü c i leye katlanacağız, n e yapa­
l ım,-ded i . Ağlad ı ğ ı ndan utanmış g i bi bir hali vard ı . Kendi-

25
n i tutmaya, hatta neşelenmeye çal ı şıyord u . B iz de bur­
n u m uzu, gözlerimiz i silerek babamızın duygu ları na ka­
t ı l d ı k.
i bram Dayı baba m ı n sö kinleşmesi nden sevi nere k
o n u daha b i r gayrete getirmek i c i n , bize istanbul'u a n l at­
maya başlad ı . Onu d inled i kce şaşk ı n l ı ğ a düşüyor, bu ka­
dar büyük ve güzel bir kenti görebi leceği i ç i n babamıza
nerdeyse özenele bakıyorduk. ibram Dayı gee vakit g it­
t i ğ i nde bizim hölö uyk u m uz gelmemişti. Ertesi g ü n ba­
bam g ideceğ i icin biraz da heyeca nl ıyd ı k . Onun camaşı r­
Iarını bohcasına hazırlad ı k . Verd iğ i öğ ütleri di nled i k . Yor­
ganlarımızı getiri p m i nderierin üstüne atara k birbirim ize
sarı ld ı k, usul usul b i r zaman aram ızda istanbul'u konuş­
t u ktan sonra uyuya ka l m ışız .
Ertesi sabah Zeng i n Ahmet'i n a rabası kapı mıza da­
yandı ğ ı nda nerdeyse heyeca ndan ölecekti k . Büyük, pırıl
pırıl b i r otoombildi, baba mı istanbul'a götürecek olan.
Arabayı Ahmet sü rüyor, yanında da iyi g iy i m l i b i r erkek
oturuyord u . Ahmet'i n yaptığ ı iyi l i kten, altına g i rd iği yü kten
dolayı can ı sıkıl ıyor g i biyd i . Komşu erkekler koliarına g i ­
rerek babamı ç ı karıp araba n ı n a rkasına yerleştirirle. r l:<en
ted i rg i n l i kle onlara bakıyor, bu işe razı olduğu i c i n , belki
de pişma n l ı k d uyuyord u . Babam sabah leyin h i çbir şey
yememiş, icmemişti. Gal iba yol larda ki mseyi rahatsız et­
memek icin m ides i n i boş tutmak istiyord u . Ya n ı na bir cı­
k ı n ı n içine biraz keçi peyn i riyle zeytin koymuştu k . Zen­
g i n Ah met babam içeriye otu rur oturmaz a rabasını süre­
re k uçtu giti, ki mseye bakmada n , b i r şey demeden. Ba­
bam , a raba n ı n a rkasından bakarak, hepim ize, komşu l a ra ,
ibra m Dayı lara , bize, e l i n i s a l l a d ı g iderke n . Yüzü g ü l ü­
yordu, herhalde yolculuğun heyeca n ı na ka p ı l mı şt ı .
Babam gitikten i k i g ü n sonra Emine Teyzelere i z­
m i r'den atı l m ış b i r mektup geld i . Biz zaten arda kalıyor­
duk. Yorga nlarımızı, bir i k i parça gerekl i eşya mızı a l mış,
Emine Teyze'ni n oca k l ı odasına yerleşm işti k. Hanife'yle
ben hem ona yard ı m ediyor, hem Ayşe'ye bakıyorduk.
Keyfimiz çok iyiyd i . Ne de olsa midemiz sıcak bir corba

26
görüyordu her gün. Anamız gibi b i r kad ı n ı n ba k ı m ı , d i k­
kati a ltındaydık. Bu bize doya mad ı ğ ı m ı z bir mutl u l u k ver­
m işti.
Tam işte biz bu mutlu g ü n lerin tad ı n ı çı karmaya baş­
lamış, E m i ne Teyze' n i n oca ğ ı n ı n başı nda geceleri kavur­
ga yap ı p <buğday kavurması) mısır patlata ra k, a n lattığı
c i n l i peri l i h i kôyeleri d i nleyip kendi alemimize dal mışke n
annemin mektubu ç ı kageld i . Hanife'n i n o k u d u ğ u mektubu
annem, çal ıştığ ı fabri kadaki bir kız a rkadaşına yazd ı rm ı ş .
iyiymiş, kentteki fabri ka l a rdan birinde i ş ç i olarak çal ışıyor,
namuslu bir hayat sü rüyormuş. B i r i htiyar kad ı n ı n evinde
ka l ı yormuş k i racı ola ra k . Hepi mizden kend isini bağışla­
'
mamızı d i l iyor ve bize d uyduğu özlemde n söz ediyord u .
Baba m ı n başı n a gele n kazayı bizim köyden b i ri a n latmış
ona . Kentin paza rında raslam ışlar. Biz i ya n ı na istiyordu
annem. «Hele d iyordu mektubu nda Ayşem gözümde tütü­
yor. Oncacık a n a kuzusu n u nasıl b ı ra kabildim de şeyto na
uyup başıma bu işleri açtı m . Çok çile çektim, çok görd ü m
geçird i m ama ş i m d i vaziyetim ç o k iyi. Lô k i n çocukları m ı n
hasretine dayanam ıyacağ ı m a rtı k. Hanife'mle Hacer' i m i n
a rd ı mdan koşarak «Ana b i z i de a l , aş e k m e k istemeyiz,
senden biz i de götür d iye bağrışmala rı, Ayşem i n abiası­
nın kuca ğındaki ağlayışları h i ç kulağı rndan gitmiyor. Yav­
ruları m ı yol la bana E m i ne Ablacığım, Sana ölene dek dua
edeyim. Ben onlara çal ış ı p baka r ı m . Ayşe'ye de evsah i ­
bim o l a n kad ı n bakaca k . D a h a ol mazsa onlara d a b i re r
iş b u l uruz. O k u m a k istiye n i okuturum, ç a l ı ş m a k istiyene
iş b u l urum. Birbirim ize bakarız . Sana e l l i l i ra yol l uyoru m .
E m i n e Ablac ı ğ ı m , bununla çocuklara b i let a l , otobüse
bind i r, ben burdan karşılarım onları . Daha önce bir de
telgraf çekin ne zaman, hangi otobüsle gelecekleri n i b i l ­
dirin, onda n sonrası n ı hiç merak etmeyin. Emine Ablam,
bana şu son iyi l i ğ i yap, garip Ru l<iye'yi sevi ndir. Benim
dualarım sana ölene dek yeter.»
Babamız hastaneye yatarsa biz ne alaca kt ı k? Anne­
min yanırio g itmek e n doğru işti ama ben o n u çok sev­
d i ğ i m için hôlô bağışl ıyamıyord u m . Ona olan k ı rg ı n l ı ğ ı m

27
daha geçmemişti. Hanife benim gibi değild i . O hemen
sev i n i p ağlamağa başladı:
«Öh Emine Teyzem, benim hü rü teyzem yolla bizi
anamıza. Bak seni n üstüne de y ü k ol uyoruz. Babam ız h as­
taneye yatarsa ne olacağız. Yolla da orda hem çalışa l ı m,
hem okuyup adam olal ı m » diye ona yakarmağa başladı.
Annem, mektupta yazd ı ğ ı gibi köğ ı d ı n içine bir de elli lira
koym uştu. Emi ne Teyze:
- Dur hele deli kız, d u r acele n ne! . . . diye Hanife'yi
susturmağa, yatıştırmağa ça l ışıyord u . Ba kalım babandan
bir haber gelsin, n e olacak, ona göre d üşünel i m biz d e . . .
Babamdan beklediğimz haber, yirmi g ü n sonra geldi.
Baba m, ibram Day ı n ı n ded iği gibi, ista nbul'da doğru Molla
M üsteca p'ların Hasa n'a gidip, oraya inmiş. Hasa n ' ı n ka­
rısı Hal ime Yenge iyi bir kad ı n d ı r. Kon ukseverdir, tem izdir,
titizdir, ça lışka ndır. Yıllarca yatalak kaynatosına bakmıştı
kasabadayken . Son u nda, kocas ı n ı n istanbul hevesine, oğ­
lu Cema l ' i n de araba sevdasına boyun eğerek kalkıp is­
tanbul'a g ittiler. Orda görümeesi Emine Hanı mların b u lun­
d uğ u semtte, Emine Han ı m ı n kocası Ahmet Bey'in yardı­
m ıyla bir daire, b i r dükkön ve Cemal'e de bir taksi aldı­
lar. Halime Yenge kasaba n ı n ve yaşlı kaynatasıyla kayna­
nası n ı n bakı m ı ndan, yorucu işlerinden kurtulduğu icin ba­
yağı sevindi, mutlu old u . Yeni aldığı evin i , yıllarca içinde
kal m ı ş bir tutkuyla, özlemle dayayıp döşed i , sildi, süpür­
d ü , temizled i . Kocası da yılardır işsiz, güçsüz, kasabada.
kasabadaki büyük topra kları nda sürdü, ğ ü avare, başı boş
hayatı bu kez İstanbul'da, istanbu l'u n binbir ren k l i yaşa­
yışında, soka kları nda, deniz kenarlarında, çarşı ları nda,
kahvelerinde, gazinolarında sürdürrneğe başlad ı . Cemal
yen i a l ı na n taksiyle dolmuşçu l u k yapıyor. hem karısıyla
ü ç çoc u ğ u n u , hem de ana babası n ı , dol muşçul u ktan ka­
zand ı ğ ı parayla sevindirmeğe, geçi ndirrneğe çalışıyord u .
Ya l n ız, a kılları kasabada kalan, parayla tutulmuş yaşlı bir
kad ı n ı n bakı m ı na bıra kt ı kları hasta ana babası n ı d üşünü­
yor, onları istanbul'a almağa, ya n ı nda bakmağa çalışı'­
yordu ama ihtiyarlar direniyorlard ı . Kasaba larından, çok

28
sevd i kleri evleri nden, bahçelerinden çıkmak istem iyorlar.
ista nbul'un o korktuklari kalaba l ı ğ ı na, yaşayışma katılmak
istem iyorla rd ı . E m i ne Hanım'ın da okuyan çocu kl a rı var­
d ı , onları b ı ra k ı p kasaboya dönemez, uzun y ı l l a r önce
yerleşt i ğ i , ev a l d ı ğ ı , dükkô n a l d ı ğ ı cocuklarını akutuğ u bu
kenti b ı rakamazd ı .
işte babam bu a i l e n i n konu ğ u olm uştu. E m i ne Hanım
ve Hasan Abi onu hastaneye götürmüşler, bildik doktor­
Icra ç ı karmışlar, hasta l ı ğ ı n ı ö ğ re n i p baba m ı n ba k ı m ı n ı
üzerlerine a l mışlard ı . Hatta ba bam o g ü n lerde ta n ı d ı k bir
başdektorun yard ı m ıyla, hemen hasta neye yatı rılaca ğ ı n ı
bile u m uyord u . Bize yazd ı ğ ı n e ba k ı l ı rsa o g ü nlerde hasta­
neye yatmış b i le olma l ıydı .
B iz a rt ı k sevincim izden uçuyord u k. Tal i h yüzümüze
gülrneğe başlam ıştı. Anamdan gelen mektubun sevinci bit­
meden babamdan güzel b i r haber gelmiş, küçüc ü k, ke­
derl i yürekleri m iz i tera h l atmıştı .

Aradan bir hafta geçti, babamdan i ki n c i b i r mektup


aldık. Babam, umduğumuz g i b i hastaneye yatm ış, her g ü n
i ğ n e yiyormuş, h a p yutuyorm uş, ayağa kal kı p gazem iyor­
muş ama, yakı nda gezece km iş, çok iy i ba kılıyormuş. Yal­
n ız, bütün bu bakırnlara karşı l ı k Molla M üsteca p'ın kızıyle
oğiu bizden bir şey i stiyorlarmış. Ben kasaboya g id i p
Molla M üstecap'ların kızları olma l ı , onlara güzel g üzel
bakmalıymışım. Onla ra bakan yaşlı kad ı ncağız, öl üverm iş.
ihtiyarlar temel l i yalnız kal m ışlar.
Babam d iyordu ki:
«Bu rda her öğü n g üzel yemekler yerken sanki zeh i r
yutuyorum. Kızlarım d a bu yemeklerden yaseler d iye a k­
l ı mdan h i ç çı kmıyor. Hatta Emine Bac ı g i l ler de, bütün
köyümdeki yoksul kişiler de çoluk, -cocuk, yaşlı, sakat
böyle bakılsalar, iyi edi lseler d iyorum ama olacak iş m i ?
Tan rı zeng i nlerin yüzüne g ü l üyor, yoksullar ben i severler,
kusuruma bakmazlor d iye, onları b i kalem geçiyor.»
E m i ne Teyze mektubun burası nda baş ı n ı korkuyla
sall ıyara k :

29
- Töbe töbe . . . dedi, bu Hasan istan bul'a g i d i p de
gdv u r m u olmuş . . . Bu nasıl söz? Tan rı'ya sitem ed i l i r
m iym iş?
Biz hiç sesi mizi çıka rmıyord uk, düşüneeye dal mıştık.
Kurtulmak icin başka care yok m uyd u? Babamın ded i ğ i
g ibi, Ta n rı'nın koruduğu zeng i nlere m i sığ ı n malıydık i l ldki.
Biz zeng i n olmak istem iyord u k k i . Sağ lam olmak, karnı­
mızı doyurmak, kışın üşümemek, okul lara gidip okumak,
anamızı babamızı mutlu, rahat görmek istiyord u k sadece .
Zenginlik bu m uydu ki?
' « Kızım Hacer, d iyordu babam, anandan mektup gel­
miş Hanife'nin bana yazdığına göre. Sizi istiyormuş yan ı n a .
işi iyiymiş. B a k b e n n e düşündü m . Sen M o l l a M üstecap'­
lara g it, onlara bak, onların kızı ol, karnın doysun, s ı rtın
ısınsın, benim de gözüm a rkamda kalması n iyileşinceye
dek. Han ife'yle Ayşe'yi de anana yollayı n . Ben hastaneden
ç ı ka n a kadar sabredel im. Ben iyileşip ç ı k ı n ca gene sizi
toplar, kanadı mın a ltına a l ı rım. Hatta burda çok şeyler
gördüm, öğrendim. Bel ki biz de ista n bul'a gelir, iş bulur
calışırız. Siz de bir yandan okul lara g ider, okur, büyük
adamlar olursunuz da ben artık yaşlanıp çalışamaz olunca
bana bakarsınız. Anahıza da bakarsınız. O da pişman ol­
muş, başı na açtığı dertlerden nedamet getirmiş, iy i b i r
kadın olmuş. Belki ilerde g e n e hep birl i kte yaşa rız.»
Babamın yazdığı bu güzel, u m ut l u c ü mleler hepi mizi
etkllemişti. Ben içimdeki kı rgı n lığı g izl iyerek anamla ba­
bamın, kardeşleri m i n iyi l i ğ i n i düşünd ü m . Bu zeng i n insan­
lar yaptıkları iyil i k karşısında benden çok şey istiyorlardı
amll o anda içimde gelecek gün lerin m utlul uğıJ için öyle
bir güc, öyle bir istek d uyuyord u m ki, dağları devirird i m .
- « H a Hacer, ded i, E m i n e Teyze, g ider misin kasa­
boya?
- Giderim, ded i m .
- Baban iyileşip cıka n a kadar, ded i . Kolay değ il i k i
hasta i htiyara bakmak a m a , napocağın kızım, katlanmalı.
Kardeşlerin için, kendi n icin, baban i c i n katlan bakalım
biraz. Gün doğmadan neler doğar, b i l i n mez. Belki sen de

30
sonra anana g idersin. Belki baban iyi bir iş bulur da a nan­
la barışır. hep birl i kte istanbul'a g iders i niz, çalışıp ça­
balayıp yoksu l l u ktan kurtulursun uz, dertleri n izin bir sonu
gel i r.
Düş kuruyord u m bütü n bunların ol ması i ç i n ama, pek
de u m utlu değ i l d i m . Evimiz bir kere karışmıştı . Kolay ko­
lay d üzel m iyecekti bu karışı k l ı k . Şimdi, önümüze ç ı k a n
k u rtuluşlardan yararlanmalıydık, yapılacak şey buyd u .
- Peki E m i ne Teyze, ded i m , yaza l ı m babama, b e n i
M o l l a M üstecap'lara götürsün ler. Babam iyi o l a n a kadar
onlara çok iyi bakacağım. Madem onlar da babama ba kı­
yorlar. Babam iyi olsun da . . . Ha n ife'yle Ayşe'yi ana ma
yollıya l ı m . Sonrasına Allah keri m.
Hanife gü lerek:
- Kerim ' i n kuyusu derin , ded i . Biz de g ü ld ü k bu Jöfa .
E m i n e Teyze:
- O nasıl söz kız Hanife? ded i. Bundan iyisi can
sağ l ı ğ ı . Anana kavuşuyorsun işte. Daha ne deri n l i ğ i kal­
mış. Hacer de işe g i riyor. Babanız da bakı l ı p iyi olacak.
Ye i ç şü kret!
- Şükür ,dedi Han ife gene şeytan şeytan .
- E m i ne Teyzeci ğ i m , ded i m , çok çekt i k bunca za-
man. Sen b i l e çektin, bilrs i n . Bu kadar çekt i kten. daha
da çekecek olduktan son ra . . .
- Çekmeden olm uyor, ded i , Emine Teyze.
- Neden olmasın? Bak şu Molla Müsteca p'ın Hasan
Abi'ye. Ne çekti o? Babası n ı n zen g i n l i ğ iyle yaşad ı g itti
işte. E m i ne Hanım'ın çocukları n e çekm işler? Anaları ba­
baları başlarında. Karı n l a rı tok, sı rtları pek. Ba k büyük
okul larda okuyorlarmış . . .
- Bakma sen, bakma . . . Onları n da kend ilerine göre
çektikleri vard ı r. Dertsiz i nsan olmaz . . .
«Öyle, d iye düşündüm i çi mden, herkes i n kend i n e gö­
re bir derdi vard ı r. K i m b i l i r onları n da n e dertleri var . ıı
. .

Han ife'yle Ayşe'y i otobüse bindirip ,anama yolladı k .


Giderlerken i k i s i de sevinçliyd i . Ayşe bizi m o geeeki ha-

31
zırl a n ma telôş ı m ıza, ayrı l ı k kon uşma l a rr mıza, yarı sev i nç­
ten, yarı üzüntüden döktüğ ü m üz gözyaşiarına ba k ı p bakıp
ellerin i ç ı rpıyord u . Hanife gene işin şeyta nlı ğ ı ndayd ı . O
karışı k l ı kta, bizi g üldü recek, bazan da kızd ı rocak b i r şey
bulup söylüyord u . E m i ne Teyze onları n bohçalarına ç a­
maşı rları n ı sard ı , ya n l a rı n a ekmek peyn i r, zeytin koydu .
Otobüs biletinden arta n parayı d a b i r mendilin ucuna
d ü ğ ü m l iyerak Han ife'n i n i ç gömleğ i n e d i kt i . Ne o l u r ne
o l maz, annem Emine Teyze'ni n kocası n ı n kasabada n çek­
t i rtti ğ i telgrafıialamazsa, Hanife el i ndeki adrese göre, gi­
dip anamı bulacaktı .

Sabah erkenden köyümüzü şoşeye birleşt i re n kavşa­


ğa g id i p d i k ildik. Isıtan b i r g üneş vard ı orta l ı kta. Yüksek­
te kurulmuş köyümüzün temiz havasını H a n ife doya doya
içine çekiyor ,kuş ve böcek seslerini d i n leyip s ı rtını ı sıtan
g ü neşten, tıpkı eski gü nlerdeki g ibi mutluluk duyuyord u .
B i r de gevezeleşmişti k i . Bütün sabah çenesi hiç d urmadı ,
c ı rc ı r böcekleri g i b i öttü. Beklediğ i m iz i zmir otobüsü ge­
lene kadar beni avuttu, ya k ı n :?:amanda hep b i rl i kte ye­
niden köyümüze döneceğ imizden, babamızın iyileşeceğin­
den, belki an nemle barışoca ğ ı ndan söz ett i .
- Annenle barışsa bile bu köye dön mez artık baba­
n ız, dedi Emine Teyze. Köylülerin yüzüne bakamaz.
- Biz de gider ista nbul'da otururuz. Hem o uzun ka­
pa l ı çarşıları, on kat l ı evleri görürüz, değ i l m i abla? Ha ni­
fe bütün varlı ğ ı n ı kaplamış bir iyimserl i ğ i yansıtıyordu .
B u d üşü nceler o n u n i ç i n i sırtını ısıtan şu a ra l ı k g üneşi­
n i n sıca k l ı ğ ı gibi tatl ıyd ı . Bense, gelecek g ü nleri m i dü­
şündükçe üşüyord u m . Hanife'n i n geleceği ne kadar bel­
l iyse, n e kadar g üvendeyse, ben imki de o kadar belirsiz,
güvenl i kten uza ktr.
Karşıda n dağ gib i bir izmi r otobüsü görü nü nce elle­
rim izi kolla rrmızı sallıyara k yola çı ktı k . Otobüs h ızını ala­
m ıyarak bi raz ötemizde du rd u . Ayşe'yle Han ife'yi koştu­
rarak otobüse götürdük. Kapıdaki çocuk, bize h i ç a l d ı r­
madan onları içeri aldı.

32
- Yalnız mı g idecek bu çocuklar? d iye sordu sı­
k ı ntıyla, kend i n i beğenerek.
- He oğ l u m, dedi E m i ne Teyze. Önce Allaha, son·ra
size ema net. Öksüzd ü r bunlar, göz kulak o l u n . Kimse kar­
şı lamağa gel mezse kızın e l i nde adres var, b i r şeye b i n ­
d ir i p yol layıverin, olur m u çocuğum?
Emine Teyze daha sözlerin biti rmaden muavin kapıyı
kapamıştı, cevap b i le vermeden. Otobüs gene o hızla
Edrem it'e doğru a ktı giti. Otobüsün camiarına baktık dur­
d u k arkada n ama, Ha n ife bize el sall ıyacak zaman bula­
madı herhalde. Ayşe'yle yer bulmak, yerleşmek teraşın­
dan bizi u n uttu . Gözlerimizi sile s i le köye döndü k . B i r za­
man da onları n arkada bıraktıkları döküntülere ba k ı p ağ­
lad ı k Emine Teyze'yle. Yarın da ben gidecektim kasabaya.
Ben i ibra m Dayı götürecekti . Yarı n kasabani n paza rıyd ı .
H e m pazara gidecek, h e m de b e n i kasaban ı n zeng i n i Mol­
la Müstecap'lara bıra kacaktı . Burnumu çeke çeke işe
koyuldum. Ya kıniarım yanımdan bir bir uza klaşmışt ı . An­
nem, baba m, kardeşlerim . . . Ya lnızdım ama bitkin değ i l ­
d i m . H e r zamanki nden d a h g ü ç l ü , daha a k ı l l ı o l m a k ge­
rektiğ i n i a n l ı yordum. işte yarın yeryüzünde yapaya l n ı z ka­
lacakt ı m . Ne var ki, kardeşleri m, anam, baba m , h i ç ak­
l ı mdan, y ü reğimden çıkm ıyacak, orada daha da deri n lerde
du raca klar, bana zor g ü n ler, acı g ünler i cin güç verecek­
ler, iyi ve tatlı g ü n lerim alacaksa, işte arda , yüreğ i m i n
derin l ikleri nde o tatl ı g ü nleri ben i m l e paylaşaca klard ı .

F : 3 1 33
ll

i bra m Dayı'yla ertesi g ü n Molla müstecaplara g ittik .


O g ü n ilçenin pazarıyd ı . Ya k ı n köylerden aba lardan gelen
köy l ü ler, yörü kler yağları n ı , toprak çömleklerdeki yoğ u rt­
l a rı n ı , peynirleri n i , kavun karpuzlarını pekmez, zeytinyağı
gibi kendi yaptı kları yiyecekleri burada sata rlar, a kşam­
üstü eşeklerine binip gene köylerine yol l a n ı rlard ı . Bizim
ora l a rda bir de köyl üler topraktan yaptı kları eşya ları sa.
ta riard ı pazarda. Testi, çömlek, saksı gibi şeyler. . . B u
testilerin, saksı ların üstlerine a y n ı cora pl a ra , cevrelere.
yağ i ı kiara işledikleri g i bi ren k l i nakışlar işlerler, onlara
kendi topra kları n ı n . usta l ı kları n ı n , sanatla rının damgasına
basa rlard ı .

Molla M üstecap'ların evine vard ı ğ ı m ı zda kapıdan g i ­


ri l i p odal a ra kadar g i rilen a ra l ı kta b i r sürü testiler, sak­
sı lar, cöm lekl erin yığ ı l ı d u rdu klarını görd ü m . Bunlar her­
halde emanet b ı ra k ı l m ı ş olacaklard ı . Gece n pazardan sa­
t ı l mıyanlar, fazlalar, çatlaklar b u raya kon u l m uştu . Molla
Müstecap'ı n karısı Môni Nine, bunların içinden isted i ğ i n i
seçer a l ı r, k u l l a n ı rd ı . Tombul, pembe yüzl ü , k ı na l ı saçlı,
yeşi l gözlü, güzel bir kad ı nd ı Môni N i ne. Bizi güler yüzle
karş ı ladı. Pazarın i l ceye onları n evine getird iği can l ı l ı k ,
neşe v e _şamatadan etkilenmiş, neşeli v e c a n l ı insanlar
oldukları bel l i ol uyord u . Bizi a l ı p icerki odaya götürd ü .
O rda , d e m i r b i r karyolanın üstünde çok şişman, başı tak-

34
kel i , picama l ı b i r adam sırtüstü yatıyord u . Kad ı n , neşe l i
b i r sesle:
- Bak, dede, ded i . Bizim kız gelmiş !
Dede yüzü n ü , kapıdan yana çevird i . Ne g ü lü msed i ,
ne de başka bir duygusunu b e l l i etti.
- Hoşgeld i n iz, ded i .
ibram Dayı :
- Hoşbulduk, Molla M üstecap Dede ! . . . diyerek ka­
pıda ayakkapları n ı cı karmaya başladı . Ben de ayağım­
daki eski naylon pabuçları ç ı karıp orda bıraktım. i ceri
g i rip yata ğ ı n karşısındaki sed i re i l işt i k.
- Eee, nası lsı n bakaaam? dedi ibram Day ı . iyisin
maşa llah, iyi görd ü m seni.
- Eh işte, iyiyiz, dedi Dede .
- Yok yok, iyisin iyi! Del ikanlı g i b i s i n ! d iye i bram
Dayı N i n e'ye göz kı rptı.
N i ne saf ve açı ksözlü b i r edayla :
- Nolucak, yiyip yiyip yatıyor, derd i yok, kasaveti
yok. iyi olmıyacak· m ı , d iye yarı şaka, yarı ciddi laf attı
Dede'ye . . .
- Eeee, Allah k imseyi elden ayakta n d üşürmesin,
dedi Dede, kendi derd i n i ancak kendi leri bilen, acı çe­
ken, hasta , caresiz i n sa n ların d u rg u n l u k l a rıyla.
- Öyle öyle . . . Ded i i bram Dayı c iddi leşerek . Allah
yatırıp ka p ı l a ra baktı rması n .
- Üç g ü n yata k, dördüncü g ü n topra k ! . . . Diye kar­
şıladı Nine bu duayı . . .
- Ölemed i k g itti be ibram! . . . Kazık kaktı k ş u dün­
yaya. Herkesi n başına da bela olduk. Be n i ster miyim,
istemem ama, öldürm iyen Allah öld ü rmüyor . . .
- Daha sen çoook iyi g ü nler görece ksin Molla Mü s­
tecap! . . . Ded i ibram Dayı onu avuta ra k . Bak, sana iyi b i r
kız getird i m ! O size bakaca k , sen i i y i edecek . N ine d e
azıc ı k din lenecek, o da daha i y i olacak inşallah . . .
Hepsi bana bakt ı l a r b u sözleri n üstü ne, ben d e ba­
ş ı m ı önüme eğdim. Uta n mı şt ı m ibra m Dayı ' n ı n bu g üve­
ninden. Bu insanlara o dakikada derin bir yakı n l ı k , iyiliğe

35
benzer bir şeyler d uydum içimde. Gercekte n o kadar
güçlü müydüm ben, yoksa i bram Dayı lôf olsun diye mi
söylediydi bütün bunları. Ben bu i ki yaşl ı , hasta insana
bakabi lecek, onları sevindirecek, iyi edebilecek m iyd im? . . .
Gönül rahatlığıyla ça lışabi lecek, kendi acılarımı, özlem­
lerimi u n utarak onlara mutl u l u k verebilecek m iydim?
- işallah, ded i le r iki yaşl ı beraberce. iyi bir kıza
benziyor. i nşallah bizim kızımız olur da biz de o n u kendi
kızımız gibi severiz.
- O l u r o l u r . . . iyi k ızdır Hacer . . . Köyde kardeşleri-
ne, babasına, az bakmadı . . . Ama ta l i h işte ! . . . Kızın ya-
kasım b ı rakmıyor bir türlü . . . Anası kaçtı ktan son ra ba-
bası n ı n d a baca ğ ı k ı r ı l ı nca böyle darmada ğ ı n oldula r.
Ben o n u size emanet etim gayrı , ona kend i cocuğ unuz
gibi bakı n , o da size kendi ana babası g i bi baksın!
- Hiç tasa lanma sen! . . . Ded i N ine, ben ona enta­
riler, ayakkaplar a l ı r ı m , benc uklar tara kl a r a l ı rı m , yedirir
içirir şişma n latırım, baksana kargo g i bi, b i r deri bir ke­
m i k ka lmış! . . .
- Köy yeri n i b i l i rsin iz! Ded i ibra m Dayı . . . Vavan . ya­
şıt . . . Hele de başta bir böy ü k ol mayı nca . . . işte köylüler
baktı b u n lara iki aydır. . . Baba l a rı iyi olsaydı böyle ol­
mazdı ya bunlar . . .
- Anası nerelerde şimdi b u n u n? Del i Ürküş . . . i nsan
cocu klarını b ı ra k ı r da kaçar mı? . . .
- Sorma, işte caha l l ı k ! . . . ibra m Dayı baş ı n ı sal l ı ­
yordu acı acı . . . Sonra a k l ı n a gelmiş g i b i ekledi:
- Kardeşleri n i de d ü n anasına yollad ı k . işi iyiymiş .
i zm i r'de b i r fabrikada çal ışıyorm uş.
Kardeşlerimin, a n a m ı n , baba m ı n özlemi gene icime
çökmüştü. Nerelerdeydi şimdi onlar, kimbil ir? Ana m ı bu­
labilmişler m iydi, beni hatı rlıyorlar m ıydı? . . . Ana m beni
sorup sorup ağl ıyor m uydu? . . . Gözlerimden , ben hiç far­
k ı n a v a rmadan yaşlar a kmağa başla m ıştı. Onları o ka­
dar özl üyordum ki . . . Odada kiler de beni, bizi bı ra k ı o çı it­
tiği için anama kızd ı q ı mdan, acıları m ı n depreştiq inden
a ğ l ıyorum sand ı l a r. Lôfı kest i ler. Oysa ben ki mseye kız-

36
mıyord u m . Ne anama, ne baba ma. Sadece onları özlü­
yordum. Onları seviyord u m . Bizi birbiri m izden ayı ra n her
ne varsa, neler varsa, o bilmediğim şeylere kızıyordum.
Anam bizi severdi , neden bizi bıra k ı p g itti? işte onu g it­
meye zorlayan nedenlere, bizi böyle da rmadağ ı n eden,
babamı hasta nelere d üşüren, bizi aç b ı rakan, kimsesiz
bırakan o şey ne ise ben ona kızmalıyd ı m . Birden başı m ı
kal d ı rd ı m . Gözlerimdek i yaşlar kurumuştu. B u kızg ı n l ı ğ ı n ,
öfkeni n i c i m e verdiği, k a n ı m a d üşürdüğü g üçle, ateşle
onlara baktı m . Hiçbir şey olmamış, kimse kimseden kac­
mam ış, kardeş lerim a c kalmamış, babam elierin elinde
hastanelere düşmemiş gibi baktı m cevreme. Ben var­
d ı m , yetmiyor m uydu . . . Güçlü el lerim, baca klarım, cal ış­
maya a l ışmış bedenim, uza kta da olsa yaşıyan beni dü­
şünen yakınlarım, anam, babam, kardeşlerim vard ı . Ya­
şamak, bunla rı düşünmek, bir şeyler yapmak üzere şu
evde önemli olmak hoşuma g itmişt i . i bram Dayı 'ya g ü l ü m­
sed i m :
- Ho şöyle, dedi ibram Dayı ,ağlayıp d u rma baka m ! . .
H e r şey d üzel i r, h e r şey yol u na g i rer. Daya n ı klı o l , çalış,
iyi bak b u dedeyle n i neye ! Ben sana kardeşlerinden, ba­
bandan haber i letiri m ! Pazara geldikce u ğ rarı m buraya,
hiç mera k etme ! . . .
Nine bir a ra d ışarı ç ı k m ıştı . Dönüşte elinde koca­
ma n bir ba k ı r sahan gördüm. Bize kuru incir, üzüm g etir­
mişti. Saha n ı sed irin üstüne, ibram Dayı'yla benim a ra­
ma koyd u :
- Yiyin ba kaa m, dedi, bunlar bizim kendi i n c i rleri­
m iz, üzümlerimiz . . .
- Had i ye bakaam, dedi i bram Dayı da ba na.
B i r incir a l d ı m . Üzeri u n lanmış, efiotun ren k l i , y u m u­
şacı ktı . icinde koyu kahvereng i balıyla çekirdekleri vard ı .
i kiye böl üp ağzıma attı m . Ne güzeldi incir, ne bal l ıydı.
·
Ooooh, ne güzeldi yemek, güç kaza n mak, g üzel şeyler
yemek, çalışıp da yemek . . . işte ben bu evde çal ışacak ve
bu evde g üzel yemekler yiecek, g üçlenecek, gene ça­
lışacak, kışın kalın g iyecekler g iyecek, bir yatakta uyu-

37
yacak, sobada ı s ı nacak ve isted iğim kadar sevd i klerimi
düşü nebi lecektim.
- Eeee, size doyum ol maz, dedi i bram Dayı , bana
müsaade! . . .
Dede yattığı yerden baş ı n ı çevirerek:
- Hadi gene gel i bram ! Arayı uzatma ! Ded i .
- Gel irim, gelirim . . .
- Hadi, köylüye selörn götü r! . . .
- işallah ! . . . Ded i gene ibram Dayı, k u ndu ra ları n ı
·

g iyerken .
- Gene gel ibram, dedi N i ne de a rkası nda n . El ine
bir torba tutuşturd u Dededen gizl i . Bun ları Hat icen i n da­
dalarına ver yisinler, ded i . Hatice, Ninenin köyde kalmış
kızkardeş i n i n kızıyd ı . ibra m Dayı başı n ı sa lladı, torbayı
a l d ı . Dede'ye neden d uyurm uyorla rdı acaba? Bu kadar
zeng i n insan ları n köye g idecek bir torba y iyecekten ne
zararla rı olabi l i rd i . ibram Dayı g ü lerek bana dönd ü :
- H a d i bakarn Hacer, ded i , iyi b a k bun lara, yavuz
kız ol, e m i kızı m ! . . .
Başı m önümde:
- E h , ded i m .

Dede'nin e v i cadde üstünde i ki oda , a rkada da oda


gibi büyük mutfa k, hama m l ı k ve heledan meydana gelmiş,
küçük, tuğla bir yapıyd ı . Arkada epeyce büyük bir bah­
çesi vard ı . Bahçede betondan, oda gibi bir kümesin i c i n­
de o n kadar tavu k , horoz b u l u n u rd u . Bu adayı od u n l u k
g ibi de kullan ıyorlard ı . B i r köşede ç a l ı ç ı rp ı , oca ğ ı yak­
mak icin cam kozalakları. biraz mangol köm ürü vard ı .
B i r d uvara da küçük kes i l m iş i nce meşe odunları y ı ğ ı l ­
m ıştı . Bunları kasabalarda eşekle köylüler satarlar. ka­
.
saba l ı l a r ya kocakları bittikce a l ı rlar. Evlerin çoğ unda so­
ba yoktur. Bütün kış. oca klı odada oca k ateşiyle ı sı n ı l ı r.
Orda hem yemek yen i l i r, hem de yerdeki m i nderierin üs ­
tüne yatılabilir. Biraz daha hall iceler evlerine birer tene­
ka soba a l ı rl a r, çok kışlarda bu soba yakı l ı r. Deden i n

38
odası nda da böyle b i r soba vard ı . Çok soğ u k olmadı kça
bunu yakmazd ı k . Ben soğ uğa a l ışkın old uğum için a l ­
d ı rmıyord um. N i ne de üstüne k a t kat enta ri le r, donlar
pamuklu h ı rkalar, ayaklarına pazardan a l ı n mış yün çarap­
lar giyiyord u . Dede zaten çok g iy i n i k yata rd ı . Üstüne ay­
rıca bir yorganla bir de botan iye örtü ldüğü i c i n ve çok
yağ l ı , şişman olduğu i c i n her halde o da üşümüyord u .
Ç o k soğ u k oldu m u başına cocukların karda ayna rken
g iyd i kleri ve yüzleri n i açık b ı rakan bir yü nden baş l ı k g i ­
yerd i . Bu başl ı k başörtüsü g i b i , onu boynuna kadar ko­
rurd u . Yemeleri içmeleri iyiyd i ama, bana gel i nce çok
cömert değ i l d i ler. Mutfakta her zaman etler, yağ l a r re­
celler ba l ı klar, pey n i rler b u l u nu rd u . Gömme b i r teldolap
vard ı . Mandaila açı l ı p kapa n ı rd ı . Bunun i ç i nde y iyecekler­
de o l u rd u her zama n . N i ne ' n i n gözü ben gizl ice a l ıyor
muyum, a l mıyor muyum, d iye hep yoklard ı dol a b ı . C a n ı m
ç o k isted i ğ i h a l d e arda d u ra n , bazan d u ra d u ra küfle­
nen, ekş iyen o g üze l i m yiyseekiere e l i m i bile uzatmaz­
d ı m . Nasıl olsa yemeklerde doyasıya ekmek y iyord u m . Ek­
meğ i çoğ u n l ukla evde N i ne yapar, b itişikteki f ı rı nda pi­
ş i rt i rd i . Deden i n canı istedi m i çarşıdan beyaz, küçük,
yuvarlak çarşı ekmeğ i a l ı rd ı k . Nine s ı k sık börek, kura­
biye, cörek de yapard ı . Bunlardan ve öbür yiyeceklerden
bana yeteri kadar veri l i r, daha fazlasına «arsızl ı k etme­
mem» söylen i rd i . Dedeye her gün bol yağ l ı , etl i yeme kler
pişiri rd i N i n e . Sık s ı k tav u k kest i r i r, kapıya getirile n çay
ba l ı kları nda n , tavşan lardan kızart ı rd ı . Bu yemekierin en
g üzel yerl e r i n i Dede yerd i . Hem de önüne götü rülen tep­
side. Tepside cata l , kaşık, bıçak, pecete, d i l i m d i l i m ke­
s i l i p hazırla nmış ev ekmeği ve kend i bardağ ıyla suyu
b u l u n u rd u . Biz, N i ne, Dedeye yemeğ i n i yed i rd i kten sonra
m utfakta k i hasırın üstüne bir bez yayı p üstüne tepsiyi
koyara k ve dede n i n a rtığı yemekiere b i raz daha
yemek ekl iyerek yerd i k . N i ne bana hep savaş za­
m a n ı nda köyde çektikleri sıkı ntıları, çocuklarını bes­
l iyeb ilmek ıçın kad ı n a rkadaşlarıyla nası l g ü nlerce
Edremit' i n köylerine b uğday a ramaya g i ttikleri n i , nasıl

39
b i r desti zeytinyağıyla b i r kış idare etti kleri n i , cocukları­
n ı n nasıl bal ı k k ı lcı kları n ı oca kta kızartıp yed i kleri n i , bay­
ra mdan bayrama et gördükleri n i a n l atırdı. Dede o zaman­
lar savaştaymış. in g i l izlere tutsa k olmuş. Yed i yıl kalmış
el lerinde. Köye döndü kten sonra da karı s ı n ı çocuklarını
k ı yasıya dövmüş, cal ı şt ı rmış, zeytine yol l a m ış, kendisi in­
g i l iz'lerin yanı nda a l ıştığ ı g i b i , uygarl ı k tasla rm ı ş bunlara .
Catal bıçakla yemek yemesi d e o zama n l a rdan ka lmış.
N ine bana, bir g ü n sofraya kendi kaş ı ğ ı n ı değ i l de başka
kaş ı k get i rd i ğ i i t i n Dede'den kızıyla b i r l i kte - ş i m d i istan­
b u l 'da oturan Emine H a n ı m - nası l dayak yed i klerini an­
latt ı . B u dayaklar yüzünden Dedeye hep « E I Ierin k ı r ı l s ı n,
ayakların kırılsın» d iye ilenirmiş o zamanlar.
« işte, derdi bana da, ilene ilene Allah baba onun el­
lerini de ayaklarını da k ı rdı ama bu sefer de ben i m ba­
şıma belô ett i . Ne öldü, n e ondu. işte böyle yer yer ya­
tar. Ş iştikçe ş işti , şişti kce ş işti . Ka ldırıp kopararnıyorum
a rt ı k . Gücüm kuvvetim tü kend i . Napan kızım, napan . . .
Allah Dede beni h i ç görmedi . . . »
Bu kad ı n a a c ı rd ı m . Bu yüzden de c i m ri l iklerini kendi
kend i n e eziyet edercesine yaptığ ı s ı kı i l kiarını da bağ ış­
lard ı m . Gençl iğindeki sert yaşama onu böyle yapmışt ı .
Koşullar o n u böyle ol maya zorlamışt ı . O da a l ışm ıştı böyle
o l maya . Kızd ı ğ ı , söylendiği, y ı l la rca baktığ ı , hayatı n ı ver­
d i ğ i kocasına Ta n rı g i b i tapıyor, yerinden k ı p ı rdıyamıyan
b u ada m ı n bağ ı rması ndan, bakışlarından, sövmeleri nden
ölesiye korkuyord u . Bazan çok kızar, o da ona bir erkek
gibi söver, bağ ı ra çağı ra a ğ lar, kadere, Tanrıya, her şe­
ye söylenir, i l e n i rd i . Ama bunlar gene çabucak gel i r ge­
çer, Dede yesin d iye kend isi az yer, ona bakma k icin
gecede sekiz kez kal kar, çamaşı rla rı n ı kendi el iyle yı kar,
d urmadan Dedeyi hoşnut edecek a ğ ı r yemekler, börekler.
kardalalar, tatl ı l a r yapal'd ı .
Bana bir i ki parça eski püsküden entari d i kt i , pazar­
dan yün çorap, b i r de plôst i k ayakkabı a l d ı . B i r zeng i n
hayatı yaşa mıyord u k a m a ben gene ya kınm ıyord u m du­
rumumda n . Hep birl i kte yiyip içiyor, hep birlikte üşüyor,

40
hep b i rl i kte ça l ışıyor, uyuyor, uyan ıyorduk. Dede' n i n de
kusuruna bakmıyord u k. Öyle hasta, öyle çaresiz, bizim
sah i b i olduğ u m uz hareket etmekten, yaşa ma güc ünden öy­
le yoksundu ki yed i ğ i iyi yemekler sa nki bu dengesizl i ğ i
azaltıyorm uş g ib i , ona acı mamızı önl üyormuş gibi sevin i­
yord u m . Eşit koşullarda ol masayd ı k, onlar benden iyi yi­
yip iyi içseler, benden bu yolla da ha çok mutlu olabilse­
ler el bette on lara kızard ı m ama ben gençl iğimle, gücüm­
le, sağ l ı ğ ı mla onlardan o kadar üstü ndüm ki onlardan da
daha mutlu olduğuma inan ıyor ve bu inancıa onların
c i m ri l i klerine, aksi l i klerine, bana bağ ı rı p
·
çağ ı rmala rı na
h i ç kızm ıyord u m .
O s ı rada okular a ra tat i l i vermişlerd i . Ben, onbir yo­
şı mda olduğum ha lde, okula g idemiyord u m . Art ı k san k i
o k u l zamanım iyice geçmiş g ibi, ç o k büyümüşüm, ya d a
okul bana gerekmezmi ş g ibi hiç b u n u n sözü ed i l m ezd i .
Okulların a ra tati l i yaptı ğ ı n ı d a istanbul'dan kon u k l a rı ­
mız geldiği zaman öğrendim. Dede'n i n kızı Em i ne Ha­
n ı m ' ı n b i r kızı, b i r de oğ l u vard ı okuya n . Kızı l i seye . gi­
d i yord u . Oğ l u daha yü ksek o k u l l a rda okurmuş. Emine
Hanım, kızını da alarak hem ana baba s ı n ı görmek, hem
de ben i m onlara iyi bakıp bakmad ı ğ ı m ı i ncelemek için
tat i l i n ertesi günü kasabaya, bize kon u k geldi.
E m i ne Hanım çok g ü l m iyen, çok kon uşmıya n , ağ ı r­
baş l ı , ana babası na sayg ı l ı , a k ı l l ı b i r kad ı n d ı . Ona gel i r
gel mez saygı duyd u m . G i d i p e l i n i öptüm. istanbul'dan
kente kadar uçakla gelm işler, ordan da kasaboya kadar
otobüse b i n m işlerd i . Otobüs çok tutm uştu E m i ne H a n ı m ' ı .
Eve gelir gel mez ana babasından özür d i l iyerak yatt ı .
B a n a da b i r sade kahve pişi rmem i söyled i . Ben kahve
pişi rirken o'n l a rı düşünüyord u m . Kızı çok güler yüzlü, dost
bakışlıyd ı . Bana, hepsin i n baktı ğ ı ndan başka türlü ba­
kıyord u sa n k i . Ben i m l e dost olmak istiyor, beni ta n ı yor.
sanki bütün düşüncelerim i , d uyg u larımı a n lıyord u.
Kahveyi getird i ğ i m zaman:
- Bak bu senin halan, bu da ablan, dedi N i ne. Bun­
lar bizim i sta nbol l ul a r. iyi h izmet et de seni sevsinler!

41
- Nasıl bari işin ize yarı yar mu? d iye sordu Hala kah­
vesi n i içerken . Hölö başı dönüyor, m idesi bulanıyor g i­
biydi.
- Canı istedi m i cadı g i b i iş görür, dedi Dede.
- Bazan da kalplığı tutar, pencerelerden çocuklara ,
g e l e n e geçene bakar, Dedes i n i kızd ı r ı r, beriden de so­
payı yer, dedi N i ne yarı şaka, yarı ciddi.
Ben fincanı alıp d ışarı_ ç ı karken, abia n ı n usulca :
- Ne yapsın be Dede, çocuk daha. Ta m oyn ıyaca k,
koşacak, eğlenecek çağ ı ! . . . ded i ğ i n i duyd u m .
- iyi a m a k ı z ı m , biz de ba kılmak isteriz ya ! . . . Be­
n i m e l i m ayağ ı m tutmaz, N i nen dersen her gün hasta,
a hiayı p aflamaktan b i r iş göremez oldu. Ne yapa l ı m , biz
de ba kılmak i stiyoruz işte.
- Doğru doğru ama, cocuğun bu işte n e kabahati
Ş
var. O çağ ı n ı , coc u k l u ğ u n u ya ıyor. B i raz hoşgörür o l u n
s i z de! . . .
- Hoşgörür olduk m u tamam. Tepemize çı kar. Za­
ten i natçı bir kız. Ne beni d i nler, ne N i ne'n i . Onu n d iz­
g i n lerini sıkı tutmad ı k m ı . . .
Bunları n hepsi, tıpkı ben i m g i b i hayatın en zor yanı n ı
tanıya ra k büyümüş i nsa nlard ı . Sapa, dayak, değnek, a ç ­
l ı k , soğ uk, baskı, savaş, ya lnızlık, çaresizl i k bu insanlara
çoktan kendi katı l ı ğ ı n ı verm işti. Kolay kolay birbirine acı­
maz böyle i nsa n l a r. Kend i n i düşü n ü r her şeyden önce.
Bütün bu sayd ı kları m , mutlaka her insanın başına
gelmel i d i r san k i . Oysa Abiarn olacak kız, daha iyi bir çev­
rede, daha i nsanca büyümüştü. Ana babası ayrı değ i l d i .
A ç kalmamıştı, soğ u kta kalmamışt ı , okulsuz ve evsiz kal­
mamıştı, ki mseden dayak yemem işt i . Bu yüzden herkes i n
d e kend isi g i b i olması n ı istiyord u . O geceden sonra bü­
yüklerle abiarn arasında sık sık böyle çatışma l a r oldu.
Abiarn hep beni savun uyor, bana daha iyi ba k ı l ması n ı
istiyor, dövü lmememi, bu kadar çok işe koşulmama m ı ,
hatta o k u l a gönderil m e m i istiyord u . Dede'yle N i n e ona
öyle çok kızari a rdı k i . Hatta anesi bile kaç kere çenesini
kapamasını söylemişti ona. Ama kız her fı rsatta onları n

42
üstüne üstüne gider. onları kızd ı rı rd ı . Onu çok da sevi­
yorlard ı . Ga l iba okulunda çok çalışkan b i r kızmış. Bu y ı l
d a Lise'yi bitiriyorm uş. Ç o k da istiyen leri varmış. Ken­
d i s i yokken an nesi anlatı rdı b u n l a rı Dede'yle N i ne'ye.
N ine:
- Evlendi r g itsi n , derd i . O kuyup da ne olacak . . .
Kız kısmı bu kadar cok okumamalı. Baksana deli gibi
konuşuyor. Bizim kızı bile baştan c ı karacak nerdeyse.
- Sen ne ders i n baba?
- Bağla başını b i r an önce deri m . B u kız çok a k ı l l ı
b i r k ı z . Daha fazla okutulmağa gelmez. Baksana daha
şimdide n hepimize akıl öğretmeğe, d üzen i mizi bozmaya
çal ışıyor. Daha okursa kimbi l i r ne haltlar karıştı raca k.
Başedilmez sonra bununla. Ne sen i beğen i r, ne bizi be­
ğen i r. Ta k ı l ı r b i zibid i n i n peşine. Ondan sonra sacı n ı ba­
şını yol sen . . .
- Ne olacak derdi. N i ne, okuya okuya kôtip m i ola­
lacak? Yoksa Paşa mı olacak? Ben hiç istem iyorum bu
kızların okuma ları n ı .
icimden kızard ı m bütü n b u konuşmalara . Abiarn cok
iyi bir kızd ı . Madem k i okumakla bu kadar iyi olm uştu,
varsın okusundu, her zaman b u rdaki g i b i doğ ruları söy­
lesin, doğ ruların yanında olsund u . Ama bana d üşüncemi
soran yoktu tab ii. Ben i çeri dışa rı girip ç ı karken , iş gö­
rürke n b u n la rı duyardı m . Abiarn da o sı rada bitişikteki
odaya mangol koya ra k ısıtı r ve ista n bu l 'dan getird i ğ i ki­
taplarını o k u rd u . Roman d iyordu bunlara . Okuduğu şey­
ler romanmış. Çok güzel şeyierdi herhalde bu romanlar.
Ablam b ı raksak, gece ya n l a rına kadar hiç odadan c ı k­
ınayıp roman okuyacaktı . Son ra, iyi ol mayı da ona bu
romanlar ö ğ retiyordu her h a lde. Be n de ne kadar ister­
dim roman okumayı. B i r g ü n :
- Aba ded i m , bana da okusuna roma n ı ndan acık.
Abi a rn gül meye başladı:
- Okurum okumasına ama Hacer. sen a n l ıyamazsı n
ki o kadarc ı k okumayla b i r şey ! . . .
- Sen nasıl a n l ıyorsun?

43
- Ben tam onbir y ı l d ı r okuyorum bunları. Onun için
a n l ıyorum. Sen önce okuma yazma öğrenmeli, sonra da
b u n la rı n küçü kleri n i , çocuklar için yaz ı l m ı ş olanlarını oku­
m a l ı s ı n ki a n l ıyabi lesi n ! Ben im yaşıma gelince de bu ro­
manları okur, aynı ben i m g i b i a n larsı n .
- Desene çok zor b i r iş b u ! . . . Olacak gibi değ il! . . .
- Neden olacak g ibi olması n ! . . . Seni burda okula
yazd ı ra l ı m! Okuma yazmayı öğren i l k önce! Ben sana is­
tanbul'dan çoc u k h i köyeleri, romanları yol ları m, o n ları
o ku rsun!
- Dedem'le N i nem yollamazlar beni okula .
- B i l iyoru m, yollamak istemiyorlar ama bir çaresi n i
bulmalıyız.
Abiarn e l i ndeki kitabı bıra k ı p düşünmeye başladı. So­
n u nda doğrulup bana baktı, yavaşca y a n ı n a çağırd ı :
- Sana b e n öğreteceğim okuma yazmayı , ded i . Ko-
caman kızsın! Bak nasıl öğreneceksin!
- Dedemle N i nem n e derler . . .
- B i şey demezler . . . Onlara göstermeyiz.
- Onlar a n larlar. Onlar hep beni göz:l erler. Sokakta
aynıyan çocuklara bile ba ksa m kızarlar. Ben hep iş ya­
parım onları kızd ı rmamak i ç i n . Yerleri s i lerim, süpürürüm.
Tavuklara bakarı m, çarşıya g iderim, çamaş ı r yı karı m , bu­
laşı k y ı karı m . N l ne hasta olduğu zaman Dede'nin çişini
bile be n yaptı rı rım. ,
Abiarn acı acı . güldü bu söyled i klerime. Gülüşü hiç
d e neşeli değ ildi.
- iyi ya, gördün mü ba k , sen çok çalışkan bir kız­
sm ! istersen bu işi, öbür çocukları n iki üç ayda söktü kleri
bu işi sen onbeş g ü nde sökersi n ! Hem yaşın da büyük
olduğu için, küçüklerden daha iyi kdvrars ı n ! Ben sana
yard ı m edeceğ i m , korkma . . Daha ol mazsa onlara söyler
izin a l ı rız. Ben i m hatı rı m için ses çı karmazla r. Ben sana
işlerinde yard ı m ederi m, işler daha çabuk biter . . .
Sevinci mden baş ı m dönd ü , n e d iyeceğ imi b i lemed i m .
Kızard ı m da herhalde. Yanakları m a ateş bast ı . Abl am:
- işi n var m ı şimdi? Ded i . . .

44
- Var, tavu klara yem vereceg ı m .
- H a d i ben verey i m tavuklara yemi d e s e n başka
iş gör!
- Ablac ı ğ ı m , d iye boşandım birden, ağlamaya baş­
lad ı m . Tavuklarımı s ı k sık görmesem ol maz . . . On ları çok
severim ben, sen bil mezsin!
- Neden bu kadar çok seviyorsun tavu klarını?
Sevincin, şaşk ı n l ı ğ n , abiarn karşı d uydu ğ u m sevg i n i n
de etkisiyle gevezeleşmiştim, çenem açı lm ıştı . i l k defa
i çi mdekileri birine bu kadar içten, bu kadar sevi nerek a n­
latabil iyord u m .
- O n l a r b e n i m kardeşlerim, ded i m . Han ife'yle Ay­
şe' m . On lara bakarken kardeşlerime ba karı m sanki . . . On­
lara yem , s u verirken, Ayşe'yi beslerim , temizlerim g ibi
gel i r bana. Onlar da bana a l ıştı la r, beklerler. Sen ya­
bancısı n, Gitme, üzü l ü rler.
- Pek i Hacer, ben g itmem, ben başka bir i ş i n i ya­
parı m sen i n . Ya lnız o tav u kları severken Anne'n i de dü­
şün üyor musun?
il k kez biri bana Annem'den saygıyla söz ediyord u .
Hiç olmazsa kızmadan, onu v e b e n i küçümsemeden . . .
- Yooo, ded i m .
- Sen bil 'll iyorsun, ded i . Onla rı n içi nde sen i n a n ne n
de var. A n n e ' n i de görüyorsun, seviyors u n , onlara ba­
karken . An ne'nin seni nasıl doğurd u ğ u n u , sevd i ğ i n i , bes­
lediğ i n i , sa na nası l baktığ ı n ı görür gibi ol uyors u n .
Bun ları h i ç düşün memiştim ama, s a n k i sezm işt i m .
Evet böyle b i r şeyler o l m uştu. A m a Annem'den söz et­
mek yasakt ı . Kardeşleri m i yan ı na almasına karş ı l ı k An­
ne'm gene bağışla nmam ışt ı . Ondan hep nefretle, küçüm­
siyerek söz ederlerd i .
- Sen Anne'ni de kardeşlerin kadar seviyors u n . An­
nen de işte böyle seni n içindeki sevg iden duyuyor, s:zin
için. Ben sen in h i kôyeni b i l iyoru m . Anneni de çok duyd um,
d i n ledi m . Ben on h i ç kızmad ı m . Senin de kızmad ı ğ ı n ı bili­
yorum . Bir g ü n gelip o n u a n l ıyaca ksı n . Büyüd ü ğ ü n za­
man. Annen i n bu işte sucu o kadar büyü k değ i l . Suc da-

45
ha başka yerlerde. Onu arıyaca ksı n b i r g ü n . O suçun
olduğu yerleri .
Ağlıya ra k e l lerimi yüzüme kapadı m . Hıckıra h ı ckıra
odadan ç ı k ı p bahçeye, kü mese koşt u m . Hava soğ uktu.
Tavuklar birbi rlerine soku lmuş bana bakıyorla rd ı . Elimdeki
yemleri ortaya döktüm. Suları n ı değ iştird i m .
- işte ş u , d e d i m , şu büy ü k sarı tavuk da a n ne m .
Tavuğun ya n ı na yaklaşt ı m . B a n a a l ışkandılar. isted i ğ i m
z a m a n onla rı t u t u p sevebiliyord u m . Tav u k b i raz sağa so­
la k ı p ı rdandı ktan, birazc ı k g ıdaklad ı ktan sonra ellerimin
a rasında kaldı. Onu ka ldırıp kucağıma aldım, sevdim, s ı r­
tındaki y u m uşacık tüyleri n i öptü m .
«Annem, annem ! . . Sen ; çok seviyorum, sen i çok se ­
viyorum! . . . » d iye doyasıya ağladım.
Abiarn önce anasına açmış bana okuma yazma öğ­
reteceğ i n i . O da Dede'yle N i n e'ye söylemiş. Önceleri ho­
m u rdandı lar, i k i m ize de çok söylend iler ama, sonra ses­
leri n i cı karamadı lar. Abiarn da şimdi işlere yard ı m ed iyor­
d u . Çok çalışkan b i r kızd ı . Ben im yaptığım işlerin heps i n i
yapabild i ğ i n i görmek, beni öyle şaşı rtıyordu k i , dayana­
mayı p bir gün sordum:
- Aba sen istanbul kızısı n ! O k u l l u kızs ı n ı Nasıl
oldu da böyle iş görmeyi öğrendin?
- Bilmem, ded i . Abiarn dalgın dalgın . . . Öğrend i m
işte . . . S e n okumayı yazmayı nası l öğreniyorsu n ! . . . Bunları
herkes yapabil i r . . . Bakma sen, bazı ları işi küçü mser. Ba­
zıları da N i ne'yle Dede gibi o kumayı küçü mser. Ama in­
san, neyi yapması gerekiyorsa onu ya pmalıdır.
- Ablacığım, ded im, boyn una sarı l d ı m . Art ı k onunla
abla kardeş g i b i olm uştu k . Bazan o ben i m saçları m ı ok­
şor, yanaklarımdan öperd i . Ben de onun boynuna sarı­
l ı rd ı m . Onun öğ rettiği her şeyi öyle çabucak öğren iyor­
d u m ki, herkes şaşıp kal ıyord u . N i ııe'yle Dede horn u rdan­
maya devam ediyorlard ı gene ama, Abiarn onlarla daha
dostça, daha yakından i l g i lendiği icin ona kızam ıyorlar­
d ı . Ben de eski aksili klerim i , h uysuzl uklarımı b ı rakmış­
tım . işleri eskisi gibi şişi rme yapmıyordum, severek, en

46
kusursuz şekilde yapmaya çalışıyordum. Abiarn geleli be­
n i fazla yoramıyorlardı da. O , benim icin a ğ ı r gelecek bir
işi buyurd u lar m ı , hemen kal kar, kend isi yapard ı . Bana
da daha hafif, yapabileceğ i m gibi bir iş verirlerd i .
Bizim oralarda kışı n deve güreşleri ya p ı l ı r. Kışa zern ­
heri deriz biz. Zamheride develer çok kızg ı n o l u rmuş da,
onun icin güreşler bu mevsimde ya p ı l ı rmış.
Bu develer özel şekilde, çok özenilerek beslenir, ye­
tiştiril i rlerd i . Şekerle, kuru üzümle, incirle . . . O n u n icin
cak güçlü ve sağ l ı kl ı hayvanlard ı . iş de görmediklerin­
den, yük falan taşımadı klarında n , adama k ı l l ı dolmuş, tü­
ketecek güclerini harcamaya hazı r bulun urlard ı .
O g ü n deve güreşleri varm ı ş askeriye hasta nesinin
yanındaki bayırda. Kon u komşudan eve gelip g iden lerden
duymuştuk. Ablamla halarn da bu güreşleri görmek iste­
di ler. O gün ya k ı n köylerden, ilcelerden, hattô
i l l erden de güreşiere akın a k ı n köyl üler, kentl iler,
her türden seyirciler gel iyorlard ı . Komşularımız bile evde
börekler, sarmalar, köfteler, helvalar hazırlayıp g ü reşi ere
gideceklerd i . Biz böyle hazı rl ı klar yapmad ı k . Ablamla ha­
lam, bu kadar telôşa yorg u n l uğa gerek olmad ı ğ ı n ı söy­
lüyorlard ı . Güreşin olacağı saba h , beni de evden a l a ra k
g itmeye hazı rlandılar. N i nemle dedemin suratı ası ı m ıştı
gene. Onları kime bıra k ıyord u k . Benim güreş neyi meyd i .
Ben evde kalmalı, i ş görmeliydim, onlar elbet de b u eğ­
lenceyi k ı r k yılda bir kez görmeye g ideceklerdi. Üste l i k
benim g iyrnek i c i n paltom, ka l ı n g iysilerim, aya kkapiarı m
d a yoktu. Uzun uzadıya arda ayazda otu ru rsam üşütür
hasta olurd u m . Kim kime bakaca ktı? . Ben m i onlara , on­
lar mı bana? Abiarn adama k ı l l ı kızm ıştı bu ta rtı şma­
lara :
- Kızın hasta olaca ğ ı n ı düşünüyorsunuz, iyi, g üzel
ded i , ama bunu düşün ürken bile kendin izi düşü nüyorsu­
nuz. Onun sağ l ı ğın ı , acı çekeceğ i n i değ i l . . .
N i neyle Ded� b u sözlere daha çok icerlediler. Dede
çok bilmiş ve k ı rgı n bir davra nışla başı n ı duvardan yana
cevirirken:

47
- Senden bize hayır yok kızım, ded i . Anandan oldu
m u ki senden olsun! Var g i t hadi, nereye i stersen g it.
k i m i i stersen götür!.. Bizi düşünme! Bizi Allah bile düşün­
memiş, se n m i düşüneceksi n . . .
- Deli kız, adam olmıyaca ksı n ! . . d iye N i nem d e kav­
ganı n son u n u bağlad ı .

B e n usulca Abi a m ı n ya n ı n a g iderek:


- Ben gelmiyeceğ i m Abla, ded i m , siz gidin Halamla!
Valla h i ç canım istem iyor!
- Ben de gitmiyeceğ im, dedi Ablam, ben i m de ca­
n ı m i stemiyor.
- iyi ya dedi Halarn da, kavgadan g ü rü ltüden bı kmış
bir istemezli kle, g itmiyiverel i m had i , napıcaksı n ı z deve
g üreşi n i görüp de, i k i deve güreşiyar işte . . .

Biz hep i m iz durg u n , üzgün, b i rbi rimize kırılmış, ken­


di kend i m ize bir şeyler d üşü nerek işierim ize koyulduk.
Ka p ı n ı n önünden a k ı n a k ı n i nsan geçiyord u . Konuşma,
g ü l üşme sesleri adamakı l l ı artmıştı. Saatler i l e rled i kçe
hava n ı n g üzel olaca ğ ı da anlaşıldı, parlak b i r gü neş ka­
sabamızı ayd ı nl atıyor ve ı sıtyordu . Dedem b i rden içerde­
ki odadan neşeyle, sevinele bağı rmaya başladt:

- Fatoş ! .. Fatoş! ..
Abiarn kendi oda ları n ı toplayıp temizlemek icin içeriye
g i rm işti . Kapıyı açara k:
- Ne var Dede? dedi şa k ı n l ı kl a .
- H a d i bakaam. g iyd ir N i nene ma ntosunu.
Abia rn kızg ı n l ı ğ ı n ı hôlô üstünden ata mamıştı . Meydan
okur g i b i :
- Ne olacak? d iye sord u .
- S e n karışma n e olaca ğ ı na g iydir! Ded i .
Abia rn h ô l bakıyord u el i nde süpü rgeyle. Sacla rı n ı
N i ne m i n yemen i lerden b i riyle örtmüştü toz olmasın d iye.

- Şimdi, d iye g ü rledi Dedem, şimd i gel iyorum ama


yan ı n a . . . Emine ! . . . Ben i m bastonum nerde? Ver.
ben i m besto n u m u da ka l kı p şu kız b i r pata kl ıyay ı m ! . .

48
Dedemin kolkocağı falan yoktu ya, Ablomlo barışmak
icin şoka yapıyord u . Bono do kızd ı mı, kızmo kto do pek
haklı değilse aşağı y u karı böyle şokolario hem kend i n i
eğlend irir, h e m söz d e benim gönlümü a l ı rd ı .

- Getir bostonumu b o n o M ô n ı , derd i , N i neye.


Nine hastonu getirip dede n i n e l i ne tutturunco:
- Gel buraya, derdi bono do.
Ben de suçlu suçlu gider önünde d i k i l i rd i m . Sonra
tutmıyon kol larını koldı rmaya colı.şorok sözümono beni dö­
verd i . Bozan ocıtırdı bile. Boston küt küt kofo mo, gözü­
me, omuzları mo, sırtımo, kollarıma indi kce ben de yarı
ağla r, yarı gü ler, bu cezadon kocmoğo colışırdım. Böyle­
ce mesele de kopa n m ı ş o l u rd u .
Abia rn g ü lerek:
- N e olacak N ineye mantas u n u g iydirirse k Dede?
Dedi.
- Deve g ü reşlerine ı;ıötüreceksiniz onu, dedi Dede
gözlerini oğortorok. Sade siz m i eğ leneceksiniz bu evde.
N i ne n deve g üreşlerin i hepi n izden çok sever . . . Yıllar var
ki böyle bir yere g itm iyor, deve g ü reşi de görmüyor.

Ablomlo halarn bokıştılor, ben de onlara ba !< ıyordu m .


Hepimizi n yüzünde b i r g ü l ü mseme vard ı . N i nem dedeye
kızg ı n kızg ı n :
- G i t ordon del i , dedi, n e i ş i m varmış benim
g ü reşlerde . . .
- Gideceksin, d iye diretti dede şımorık şımorık.
- Gitmiyeceğ i m işte. Beni m haca klarım oğ rıyor.
- Ş imd i senin boco klorına, d iye Dedem okka l ı b i r
k ü f ü r s a l l a d ı N i neye.

Abiarn mantasunu geti rmişti bile. Ninerne zorla g iy­


d iriyor, o n u sarıp sormolıyo rdu.

- Ben g i dernem kızım, ora lara kadar yürüyemem,


d iye N i nem d i re niyordu oma Abia rn oldı rmıyord u bile.
- Ben sen i göt ü rürüm, kol u m a g i re rs i n ! Hem d e te­
miz hava o l ı rs ı n ! Bak g üneşe, ne güze l ! . . .

F: 4 1 49
N i nemi zorla g iyd i rd i k . Bana da Abi a m ı n kal ı n, uzun
h ı rkalarından iki tane üstüste giyd i rd i ler. ik i tane d e co­
rap g iydim, başımı sard ı m , yola çı ktı k .
Yolda g iderken i l k defa cocukluğumu duyara� hopl ı ­
yor, sıcrıyordum. Ablamla Halarn Ninemin i k i yanına gec­
m işler, kol una girm işler, onu cocukların uçtu uçtu oyu­
n u nd a k i gibi nerdeyse ucu ruyorlardı. N i ne m i n d e temiz
havaya çıkı nca keyfi, neşesi gelmiş, cenesi a ç ı l mıştı.
Çevredeki dü kkanlara , evlere daya nan öyküler a n latıyor,
Halamla, Abiama buralarda oturanlara dair kulağına ge­
len dedi koduları a ktarıyordu orada bir d e bana c ı k ışmayı
b ı rakmıyord u :
- Doğru yürü k ı z ! Sen cocuk m u s u n , a ğ ı r ol, ba­
kam, h a n ı m o l ! ..
Ablamla ben birbirimize bakara k gülümsüyord uk. Ab­
lam ne kadar güçlüydü. Dedemi bile yen m işti . Herkesi
yen iyordu o. Hep yenmiş ç ı k ıyord u olaylardan . Neden aca­
ba diye düşünmeye başladı m . Son ra kendi kendime b i r
cevap b u l d u m : Ç ü n kü Abiarn h a kl ı !
Yolda tanıdı klar, komşular da bulduk. B i rl i kte konu ­
şa g ü l üşe g ü reş alanına g e l d i k . N i nem kızı n ı , toru n u n u
yanında göstermekten büyü� b i r gurur duyuyord u . Onlar
ista nbolluydular. Okumuş i nsanlard ı , b u ra l ı la rdan çok yü k­
sektiler. Bana da öyle gel iyordu ki herkes Ablamla, Ha la­
ma, hele e n çok Abiama bakıyo r. Abiarnı kimbilir ne ka­
dar beğen iyorlard ı . Ben de sı k sık abiama bakıyordum.
Ben i m gözümde o d ü nyada birici kti. Ablamsa, çevresine
h i ç aldırmıyor, pa ltesun u n yakası n ı kaldırmış , her şeye,
g üneşe, soğ uğa, i nsan lara, kasaba mıza gülü msüyord u .
Alanın çevresindeki tepelere i nsan l a r dolmuş, altla­
rına yaygıları n ı sermişler, çevrelerine bakınıyorlardı. Va­
kit ilerled i kçe yanlarındaki yiyecekleri ç ı karıp yemeğe
başladılar. Kalaba l ı ğ ı n a rası nda satıcı çocuklar dolaşıyor­
lar, çörek, kura biye, k u ru yemiş, gazoz satıyorla rd ı . Biz
d e a rkalarda bir yer b u l u p yayg ı l a rımızı sererek otu rd u k .
B i r süre cevrem ize ba k ı n d ı k. Halamın evden ç ı karken
ev ekmeğine tereyağ ı, bal sürerek hazırladığı ve onları n

50
sandüvic ded i ğ i şeyleri yed i k . Abiarn hepimize gazoz a l ı p
içirdi. N i nemle Halarn gazozları içtikten sonra keyifle ge­
ğ irip güreşi n başlamas ı n ı beklerneğe koyuldu lar.
Önce ortaya b i r diş i deve getirildi. Güreşecek erkek
develer kenarda, sahipleri tarafı ndan za pted ilerek bekli­
yorlard ı . Dişi deve ortada bir süre dolaşıp gezd ikten son­
ra, birb i rlerine düşman kesilen erkek develer ortaya salı­
veri ldi ler. Develerin boyunlarında c ı n g ı raklar, boncuklar,
bircak göza l ı c ı süsler vard ı . Bu g ü reş s ı rası nda kimkimi
kacı r ı rsa, g ü reşi o kaza nacaktı. Develer birb i rlerin i ı s ı r­
ması n l a r d iye de ağızlarını tarbal ario bağ lamışlard ı .
Korku n ç homurt u l a r cıkara ra k i k i deve birb i ri n i n üs­
tüne atıld ı . Develeri tuta nl a r, kendi develeri öte k i n i dö­
vüp kac ı rd ı kca sev i n i p bağrışıyor, ayağa kal kı p zıplıyor­
lard ı . Develer o kadar kızmışlard ı ki b i rbirlerine a ğızları­
n a bağlanmış torbaların yanları köpük içi nde kalmıştı .
Ağızlarından köpük sacıyorlard ı . O zaman «deve k i n i » sö­
z ü n ü n ne deme k olduğ u n u daha iyi a n ladım. O n l a r ko­
caman baca kları, hörg ücleriyle alanı koşarak dolan ı rl a r­
ken ön s ı ra l a rda otu ra n sey i rciler bile bazan ü rküyor, cığ­
l ı k l a r atıyorlardı' Son unda b i r deve öte k i n i adamakıllı h ı r­
pal ıyarak kacı rd ı . Kaçan deveyi tuttular. yerine götü rüp
sahibine tes l i m ettiler. Öte ki deve ortada kasıl a ra k do­
laşıyor, san ki kazandığını b i l iyord u . Herkes kazanan de­
ven i n çevresine toplanm ıştı . Devey i birkaç adam tutup
yerine götürdüler, sah i bi n e tesl i m ettile r. Sah i b i hayva­
n ı n teri n i s i l d i kte n sonra üzerine süslü ört ü ler, i pekl iler,
attı. İpini çeke çeke kasaban ı n yol u n u tutt u . Şimdi o n u
kasabanın zeng inlerinin evlerine götürecek, her b i ri nden
bir bahşiş, hediye alacaktı. Hed iyelerle donanmış deve, sa ­
h i b i n i n g u rurlu bakışları ve peşlerine ta k ı l m ı ş b i r cocu k
ve delika n l ı kalabal ığıyla, gezer, kend i n i gösterir. Öbür
deve n i n sah i biyse utancından b i r yerlere ç ı kamaz. ki mse­
lere görünemez. O gün de öyle oldu. Kaza nan deve, sa­
h i b i n i n yedeğ i nde, arkasına tak ı l m ış bir kalaba l ı kl a kasa­
baya doğru yola çı ktı . Biz de kalktı k, gül üşe konuşa evi­
mize yollandık. Gel i rken bir top l u l u k bize selôm verdi,

51
« Uğ u rlar olsun» ded i . Bun lar, deve g ü reş i i ç i n bizim köy­
de n kasaboya inmiş köylüler imizdi. önce N i nemle, ha
­
lamla kon uştular. Sonra Abiama hatır sord u lar. Ben biraz
uza klarda d uruyord u m .
- Nasılsın Hacer? dediler, bana, rahatı n i y i m i ?
- i yi, dedim.
- i yi olsun, iyi olsun, aman otu r ka l k N i neyle Dede-
ye dua et! Bak şişman l a m ı şsı n , yavuz kız olmuşsun, de­
d i l er.

Halamlarla kad ı n l a r kon uşurken « Hastaymış» d iye bi­


rinden söz etti klerini d uydum. Sık s ı k da dönüp bana ba­
kıyorlard ı . Hasta olan kirndi acaba? Biraz daha d i kkatle
dinlemeye başladı m . Bir de çocu klardan soz ediyorlard ı .
B u n la r bizim çocuklar m ıydı acaba, kardeşlerim m iydi?
Hasta olan kimdi, Annem m iydi yoksa ?
Hanife bana mektup yazamazdı . Okuma yazma b i l ­
m ed i ğ i m i b i l iyor, b e n i boşuna u ğ raştı rmak istemiyordu
herhalde. Belki i bram Dayı'ya yazmıştır. O da, el kapısın­
dayı m, işimi gücümü yapmam, aklımı onlara takarım di­
ye gelip ba na bir şey dememiştir. Herhalde hasta olan
benimle ilgili b i riyd i . Ya Anamdı , ya Babamdı, ya kar­
deşlerimdi.
Kadınlardan ayrı l d ı k . Yola d üzü l ü nce yavaşca Abia­
mın yanına g itti m :
- Kim hastaymış Aba? dedim. A n n e m m i ?
Abiarn d u rd u , d üşündü, bana cevap veremiyord u .
Ü steled im:
- Ha Aba, k i m hastaymış?
N i ne m d uydu soru m u :
- B e n hastayım, k i m olaca k , ded i . Deve g ü reş ı n ı
sayretmesi i y i emme, soğ u ğ u da y i d i k . H e r yaniarım s ı ­
zım sızım sızlıyor. Eve vara m ıyacağım sanki.
Gercekten de Ninem nefes nefese kalmıştı . Yürü mesi
güçleşmişt i . Abla mla Halam, onu sanki sürüklüyorla rd ı .
Ablam :
- Anne, ben ş u rdan b i r c i p , b i r taksi bakayı m , ded i .

52
- Burası istanbol m u ? Taksi ne a ra r b u rda d iye
Ninem, bir yandan ona da lôf yetiştiriyord u . Kasaba m ız­
d a birkaç taksiyle cip vardı ama, N i nem böyle şeylere
para verd i ri r m iydi hiç? Abiarn ters ters baktı .
- Ha gayret, dedi Halam, az kaldı Anacığım, geli­
yoruz!
- Ne azıymış ! . . . Daha köprüyü bile geçmedik. Ben
bil iyord u m başıma bir hal geleceğ i n i ya, deli Dede' n i n işi
hep bunlar!..
- O da seni biraz eğlensin, hava alsın isted i . .. dedi
Ha lam.
- Aldı k işte havayı şimdi, dedi N inem nefes nefese.

Köprüye gelm işti k. Köprü başında karakol vard ı r.


Kasabanın en önem l i , en işlek yerid i r burası. Ablam, ya­
vaşca yan ı m ızdan ayrı l ı p, arda son d u ra kteki kente g iden
otobüslerin yanı nda d u ra n bir ta ksiye doğ r u _ y ü rüdü. Ba­
şındaki adamlardan biriyle konuştuğ u n u ve bizi işaret et­
tiğini görd ü k . Şoför başı n ı sallayıp a rabası n a g i rd i . Ab­
lam da koşa koşa bize doqru gelrneğ e başla d ı . Tam o
s ı rada işte, H a l a m ı n kol undaki N i nem yere çöküverm işti.
Halarn acı acı bağı ra ra k onu tutmaya, kal d ı rmağa çal ıştı
ama N i ne ' n i n bir yanı tutmuyord u . Koşa ra k gelen Ab­
lama:
- Sol ya n ı na indi, dediğin i d uydu k . Hemen N ine'yi
şoförün de yard ı mıyla sürü k l iyerek ta ksiye koyd u k . Cev­
remizde b i r kalaba l ı k toplanmıştı . Hepi m iz korkmuş, te­
lôşlanmış, a ğ l ıyord u k.

Ninem, kendini b i l meden üç g ü n yattı. Her zaman


dediği gibi « Üc gün yata k, dördüncü g ü n toprak» sözü ne
uyarak dördüncü günün a kşamı öldü. Dedem, o yattı va­
tah yemiyor, icmiyor, çocu k gibi a ğ l ıyord u . Gercekten
de hepimizin h a l i kötüyd ü . Dedeye nası l bakaca ktı k şim­
d i . N i nem onu yatırır, kal d ı rı r, yedi ri r, iciri r, cişini ett i ri r,
vücudunu haftada b i r g ü n sab u n l u bezle siler, çamaşırını
değişti rir, a rada bir traş bile ederdi .

53
Neyse, N i ne'nin cenazesine telgrafla çağırd ı ğ ı m ız oğ­
l uyla gelini yard ı m ı m ıza yetişti ler. Onlar gel meden önce
bütün yük benim üstüme bi nmişti. Dedenin işleri n i yap­
mağa en a l ışkın olan bend i m , Halime Yenge gel mezden
ö n ce. Ama onu kaldı rı p yatırmaya gücüm yetm iyord u . Hep
b i rden yatağ ı n ı n üstüne ç ı k ı p üç kişi kol ları ndan asıla ası­
la zor kaldı rıyorduk. « Uğ u rs uz k ız» d iyordu Dedem bana.
Ben o lmasaymışım başlarına bu işler gelm iyecekmiş.
U ğ u rsuz old uğumdan, eve u ğ u rsuzl u k getirmişim. Herkes
bana küs g ibiydi. Abiarn bile eskisi gibi konuşm uyor, hep
üzgün ve durg u n ; işlere yard ı m ediyord u . Suçu b i raz da
kendi üstüne alıp, kend i n i suçlad ı ğ ı n ı a n l ıyordum ben. De­
ve g ü reşine beni götürmek icin d i retmey i p a nasıyle g it­
seydi N i ne de evden ç ı k mayacak, hasta l a n ı p ölm iyecek­
t i . Ama olan olm uştu. N ine'yi a rt ı k diriltemezd i k . Gene de
Dede ' n i n bana « u ğ u rsuz kız» d iye avaz avaz bağ ı r ı p söv­
d ü ğ ü b i r g ü n Abiarn yanıma geldi. Ben de mutfa ğ ı n bir
köşesine çek i l m iş a ğ l ı yord um .
- Sen onlara bakma Hacer, dedi , Suc sende deq i l !
Bende b i l e değ i l ! N i n e zaten hasta v e şişmandı . Üstel i k
Dede'ni n ba kımıyle çok yorul uyord u . Günün b i ri nde nasıl
olsa . . .
- Ben onun ölmesin i istemiyordum Abl a ! . .
- B i l iyoru m . Üzül me, hepsi unutulur. Kendine b a k
s e n ş i m d i . B i raz yemek y e , çok zayıfla d ı n . Arada f ı rsat
buldukça okuma yozmaya çal ı şa l ı m !
Abiama bakaka l d ı m . Bu karı ş ı k l ı ğ ı n içinde nası l o l u p
d a böyle okuma düşünebil iyordu . B e n i eğer okuma yaz­
maya çalışı rken evin i çi nde bir yaka l ı ya n olsa, m utlaka
öldü rü rd ü .
Cenaze'ye Hal i me Yenge'lerle Hala m ı n kocası da
geldi . O ğ l u , okula başlad ı ğ ı icin gelememiş. Abiamın da
o k u l u başlamış. B u yıl son s ı nı fı okuyarmuş Ablam. Ders­
lerine çok çal ışma l ı çok d ikkat etmeliymiş. Yoksa s ı nıf­
ta ka l ı rm ı ş . Ertes i g ü n Abiarn babasıyla i stanbul'a döndü.
G itmeden önce, o karmakarı ş ı k işlerin içi ndeyken bi­
le Abiarn evdeki lerin uyudukları, bir yere g ittikleri za-

54
man beni bul u r, g izl i b i r köşeye çeker, okuma yazma
derslerinden biraz daha öğretirdi. Bir saat de olsa, yarı m
saat de olsa, g ü n l ü k s ı k ı ntılardan uzaklaşır, i k i m iz olu m l u
güzel, yararlı bir şey yapma n ı n bilincine varırd ı k . Cat
pat okumaya ve yazmaya başla m ıştı m bile. Abiarn g it­
meden önce bana:
- Hacer, bak artık yazabil iyors u n . Annene bir mek­
tup yazda göndere l i m , sağ l ı ğ ı n ı , kardeşleri n i n sağ l ı k­
lurı nı sor. Ben ya n l ı ş yerlerini d üzeltirim, cf-::d i .
Deve gü reşinden dönerken köylü kad ı nların fısı ldaş­
maları n ı duyar gibi oldum b i rden :
- Abla, Annem hasta mıymış? Söylesene, hasta
mıymış? d iye sordum.
- Ben bir şey bilmiyorum, ded i . Mektubunu yaz,
kendi n öğre n !
E l i m e bir kalem, b i r d e k ô ğ ı t verd i .
- Git, ded i , s e n i görmes i nler. Kümesin oraya g i t
saklan d a orda yaz!
Aldım kalemimle kôğıdımı, kümese g ittim . Tavukl a rı m
b e n i görünce kaynaştı lar, şarkı söyler gibi nazlı nazlı
sesler ç ı ka rdılar. Annem i n yerine koyduğum sarı tavuğun
sırtındaki parlak tüylerin i okşıyarak o n u sevdi m : «Annem.
annem!» d iye.
Mektubu yaz ı p abiama verd i m , okudu, g ü l ümsed i ,
benden kalemim i istiyerek yanlış yaptığım yerleri göstere
göstere düzeltti. Sonra bavu l u nda n bir zarf getird i . Ez­
beri mdeki adresi ona söyled i m . Güzelce yazdı , başımı
okşadı:
- Aferin Hacer, dedi, çok iyi yazmışsı n ! Bui kada­
rını beklem iyord u m doğrusu.
Onun yanında hiç sıkı l madan, çe kinmeden, düşün­
dükleri m i söyliyebil iyor, bülbül g i b i konuşuyordum.
- Abacığ ı m , d iye gene a kl ı ma gelen karş ı l ı ğ ı ver­
dim, sen iyi öğrettin de ondan . . .

Abiarnlar g ittikten i kl g ü n sonra Halarn da g itti i s­


tanbul'a. Dede'n i n oğluyla gelini kalmıştı . Halime Yenge,

55
titiz, temiz b i r kadındı. Dede'ye temiz, titiz bakma k istiyor
bu yüzden de çok yorul uyor, çok s i n i rlen iyord u . Bu a ra ­
da söylenecek başka k imse olmad ı ğ ıdan h ı rsını benden
ç ı karıyor, bana bağı rıyor, beni dövüyord u . Yapt ı ğ ı m h iç­
b i r şeyi beğenmezd i . Dedeyle ve kocasıyla da sert sert
konuşuyordu ama, onl ara sayg ısını da gösteriyord u : Ben
ona çok hak veriyord u m . Nine bile sağken Dedeye bak­
ma ktan öyle yorgun ve b ı k k ı n düşerdi ki sık sık a ğ lar,
o n u nla kavga eder, ona söver saya rdı . Şimdi yengem
aynı d u rumdaydı aşağ ı yukarı. Ben a rtık dilsize
dönmüştüm. Aptal laşmış g i b iyd i m . Söylen ilen işleri yapı­
yor, önüme kon ulan yemeğ i yiyor, yol l a n ı l a n yere g idi­
yor, b u a rada günlerce tek kel ime b i le söylem iyord u m .
Tav uk l a rıma bile g itti ğ i mda konuşmaz, sade onlara ba­
kar, bazan a ğ l a rd ı m . Ağlamaya bile g ücüm yoktu artı k .
Abi a m ı n yokl u ö u n u öyle bir a c ı y l a duyuyordum ki.
Halarn giderken kardeşiyle gelin ine:
- Dede'ye bakamazsanız i stanbul'a geti rin de bir
hastaneye yatıra l ı m , parayla hem baktı r ı r, hem bel ki b i raz
iyileşti ririz, demişt i .

Yenge bunu Dede'me söyledi bir g ü n . Dedem b u kez


eskisinden daha beter hasta oldu. Hasta neye yatmaktan
nedense korkuyord u . Kızı n ı n a k l ı na gelen b u işi kendisi­
n e yapılabi lecek e n büyü k kötülı1k saym ıştı. Durmada n
b u n u söylüyor, Halama atıp tutuyord u :
- A l l a h kimseyi yatırıp kapılara bakt ı rması n , diyor­
d u . N i nem sağ ken hiçbiri nize muhtaç değ ildim. Şimdi
beni hastan e köşelerine atıve receksiniz ha?
- Ne var; derdi yenge de toksözlülü kle, hastane
kötü bir yer mi? Bak Hacer'in babası yatıyor ya. Kötü
mü old u yattı da. G ü n g ünden daha iyi ol uyor. Üste l i k
o parasız yatıyor. B i z s e n i paralı yat ı racağız.
- Şimdi d e parama göz d i kt i n iz ha! Diye Dede acı
acı a ğlamağa, i nl emeğe başl ıyord u :
- Durun, d a h a ölmed i m ! Öldükten sonra yersiniz
para m ı . Acele etmeyin, çok belô olmıyacağım başınıza . . .

56
- Eee, mezara mı götüreceksin o parala rı ? d iye
g ü lerd i Yenge Dede'ye. Gene sana harcıyacağız . Belki
iyileşirs i n biraz ! . . .
Hıçbir söz, h içbir şey Dede'ye bu hastane korku­
s u n u u n utturmadı . B i raz üzüntüsünden, biraz da i nat ol­
sun d iye g ü n lerce yemek yemed i ğ i ol u rd u . Art ı k h i ç
k imseyle konuşm uyordu. G e l i n i v e oğluyla bile. O ğ l u
Hasan A b i , zaten pek evde d u rm uyordu. Kasaboya ge­
lince hemen eski içki arkadaşları n ı bulmuş, onlarla s ı k
s ı k b u l uşup eğ lenceye dalmıştı.
- Babasına değ i l , eğlenmeye gelmiş buraya kocan ,
derdi Dede H a l i me Yenge'ye.
O da:
- Ben napan, sen i n o ğ l u n ! . . Siz kötü yapm ışsın ız
onu böyle ! . . . Haz ı r yiyici! d iyerek Dede'nin sözünü ağzına
t ıkardı . ,
Yengem bir g ü n çok s ı k ı l d ı ğ ı n ı söyliyerek karşıki tuğ­
la evde otu ra n yaşlı bir kad ı na oturmaya g itti . Hasan Abi
zaten evde yoktu . Yengem g itti kten az sonra Dede, N ine
öleli, ben imle i l k kez konuştu:
- Hacer, ded i . bak ş u dolapta yuvarl a k yeşi l kutu­
nun içinde kôğıda sarı l ı bi şey var.
Gittim, d uvara göm ü l ü tahta kapa klı dolapta , Dede'­
n i n söyled i ğ i yerde gerçekten öyle bir kutu buldum. icin­
deki katı şeyi ç ı ka rd ı m .
- Bu m u ? Ded i m .
--. O , ded i . M utfakta n b ı ç a ğ ı a l g e l de o n d a n b i raz
bana kazı bakal ı m !
Söyled i kleri n i yaptım .
- Yeter m i ?
- D a h a kaz ı !
Gene kazıdım. Biraz duruyor, kôğ ı d ı n üstüne 'kazı­
d ı ğ ı m tozları ona gösteriyordum. Her seferinde Dedem
«Bi raz daha» d iyord u . Kazıdım, kazıdım, kazıd ı m . . . U m ur­
samazl ı kla:
- Yeter, ded i . O benim en iyi ilôcı m d ı r. Onu ict i m
mi ne gam, ne kasavet kal ı r insanda. Çabucak da u y u -

57.
rum. Ninen sağken bana hep verird i . Sa kın kimseye
söyleme h a ! Çok değerl i bir i löctır bu. Çok da pahalıdır.
Yengenle Dayı na da söyleme, ne o l u r ne olmaz! ..
Hiç sesi m i ç ı karmad ı m . Dede n i n bu sa kinleşmiş,
nerdeyse sevineli ses i n i şaşkı n l ı kla d i n l iyord u m . N l nenin
zama n ı nda bile bu sesi h i ç duymamıştım. Çok değ işik,
acaip, başka bir sesti bu.
- Getir ded i , o n u b i r köğ ı da sar, ağzıma ver. De­
d i ğ i n i yaptı m .
- Su getir, şimdi, dedi.
On un su içtiği cayda n l ı ğ ı getirip emziğini ağzına da­
yadı m . Yattığı yerden barda kle su içem iyord u . Köğ ıtta ki
k ı rı ntı ları yuttu Dedem.
- Şimdi uyurum artık, ded i . Üstümü ört !
Gercekten d e b i r süre sonra uyk uya dalmıştı . Yen­
gem geldiğinde de uyanmadı, o gece de uyanmad ı . Yen­
gem bana, gece yatarken:
- N iye uyuyor kız bu böyle? ded i .
- B i lmem, ded i m , uyuyor işte.
Dedemin bana tembih ettiği g i bi o tozdan ki mseye
söz etmiyece ktim. Ama Dedem saba hleyin de uyanmadı.
Üste l i k Yengem ya n ı n a gidip:
- Dede, dede! Kalk, sabah oldu ! Uyuya uyuya şiş­
tin . . . Diye ı rgalad ı ğ ı zaman da uyanmadı. Ama Yengem o
s ı rada b i r c ı ğ l ı k atara k Dedemi i ki kolundan tutup yüzü­
nü kend ine cevi rmesiyle:
- Ölmüş! Diye cı rpı nmaya başlaması da bir oldu.
Bir süre dövünüp c ı rpındıktan Dedem i sars ı p gözle­
rin i , ağzı n ı açmaya çalıştı ktan son ra :
- Kız, u ğ u rsuz! Buna da m ı bi ş e y yaptın yoksa?
D iye benim üstüme atı ldı .
H i ç sesim i ç ı ka rmadan dayağı yiyordum. Yumru kl a r.
tekmeler, tokatlar. c i md i kler bede n i m i n her yanını c ü rü k
içinde bırakıyordu. Ağzımı acmıyordum. Ağzı m ı acmıya­
cağ ı m a Dede'me söz verm iştim. Onun, o i löcı yutmada n
önceki mutl ul uğ u , ben i m l e dostea kon uşması, bana gü­
venişi h i ç a k l ı mda n ç ı km ıyordu. Zaten Dedeme h i ç kı-

58
zamad r m . O n u hasta l ı kla, caresizli kle öyl e e l i aya ğ ı bağ­
lanmış bul u rdum ki, ona krzr lamazd r . Olsa olsa kend i n i
bu hale getirene d e k , n iye hasta l ı ğ ı n a bir care bu lmadı
d iye krzr labilin ird i ona. Ama, şimdi, ölümünün a rkasından
onu sevmiştim. O ilCıcı yuttuktan sonra nasıl d a rahat,
iyi, m utlu uyumuştu.
Yengem beni iyice dövüp öfkesini aldı ktan sonra
mantas u n u g iyip sokağa fırlad ı . Ben Dedemin yanında
yal n ız kalm rştr m . Gittim, ellerini tuttum, soğ umuş. Yüzü n ü ,
kol ları n ı e l ledim, soğ umuş ve sertleşmiş kaskatı o l m u ş .
O n b i r yaşrndayd r m . Baba m ı n hasta l ı ğ ı , o n a rn ı n kaçı­
şı, kardeşlerimden ayrı l ı k, buraya gel işim, bir yana, i k i
ihtiyarın d a hasta l ı ğ ı n ı ve ö l ü m ü n ü görmüştüm. «Gerçek­
ten u ğ ursuz m uyum ben acba?» Diye düşü neeye daldr m .
Dedeni n karşısındaki sedi re otu ra ra k . Sonra a k l ı ma Ab­
lam geldi . O olsaydı ne cevap verirdi şimdi bana. Düşün­
düm, düşündüm . . . Art ı k Abiarn gibi düşün meye a l ışryor­
dum. Abiarn bana derdi k i :
« S e n uğ ursuz d e ğ i l s i n Hacer! . . Böyle b i r ş e y ola­
maz. i nsanların uyd u rmaları bunlar. . . B u u ğ u rsuzl u k
sende n değ i l , içinde yaşad ı ğ ı n çevrede n gel iyor. Boz u k
o l a n , u ğ u rsuz olan b i r ş e y varsa işte o ! . . . Topl u m d e ­
nen ş e y öyle insafsız k i . . . S e n onunla savaşacaksr n . G ü ­
cünü n yettiği kadar . . . D a h a d a g üçlene'rek . . . O bozu kluğu,
uğ ursuzluğu d üzeltmede seni n de yerin olsun!.»
Annem de belk i hasta, belki ö l d ü . Kardeşleri m n e
o l d u l a r acaba? B e n tam b u n l a r ı d üşünürken Venaem,
yanında bir sürü kalaba l ı kl a , bağ ı ra çağ ı ra içeri daldı.
Halamla kocası Dede'nin cenazesi ici n gene geldi­
ler kasabaya. Ablam, okulu old u ğ u için gelemem iş. Ama
bana Annesiyle b i r paket yol lamış. Halarn ben i m l e h iç
konuşm uyord u . Herhalde yengem ona benden kuşkulan­
çJrğrnr a n latmrşt r . Dedem o i löctan başka zama nlar da
içermiş. Kendisine o i löctan verip vermed iğimi sord u l a r.
Hiç cevap vermed i m . Halarn da kızd ı , i k i tokat attı su­
ratrma. Konuşsaydrm, o kadar krzmryaca klard r . Verme­
diğimi söyleseydim, yem inler etseydim, belki buna ina-

59
nacakla rd ı bile. Ama ben Dede'me söz verm iştim. Bu ilcc­
tan k imseye söz etm iyecekti m. Dedemin bir düşündüğü
vardı demek ki. Ben de ona söz vermiştim. Sözü tutu­
yordum. Öl mede n önceki son dostu, a rkadaşı , kon uş­
tuğu, içini döktüğü insandım ben. B u anıyı bozm a k is­
tem iyord u m .
Abiamı n yol lad ı ğ ı pa kette b i r sürü cocuk k itabı var­
d ı . Ders kitapları. romanlar, h i kôyeler, ş i i rler. Abi a m ı n
b i r de ben i m a n lı yabi leceğ i m gibi k ı s a k ı s a cümlelerle
ve okuyabi leceğ i m gibi büyük büyük harflerle yazı l m ı ş
küçük b i r mektup verm işti Annesine. Bu mektupta ba­
bam ı n iyi olduğu, ben i m okuma yazma haberin i abiam­
dan d uyunca çok sevind i ğ i , bende n mektup beklediği
yazılıydı. Baba m ı n adresini de yal i a rn ıştı Ablam. « B i r de,
d iyord u, yol lad ı ğ ı m k itapları ok umaya ça l ı ş ! Bak, ne ka­
dar seveceksin onları. Hem okudukça, okuman da yaz­
man da gelişir, d üzel ir. Okumayı iyice öğren, sana daha
büyük sı nıfla rı n ders kitapları n ı yol l ıyaca ğ ı m ! »
Sevg i l i ablacığım ben im, kitap okumaya nerde fı rsat
bulaca ğ ı m . Kita plara elimi bile sürernem ben şimdi. Bo­
ğarlar, öldürü rler ben i . iş yapmad ı ğ ı m zama n l a r. kediler
gibi kapı n ı n arkası nda b i r yere diz çöküp oturuyoru m, ya
d a ayakta d u ruyoru m, bana b i r şey buyurma l a rı n ı bekli­
yoru m . A rt ı k adım « uğ u rsuz kız.» Kimse yüzüme bakmı­
yor, ben i m l e konuşm uyor. « U ğ u rsuz kız aşağ ı , uğursuz
kız y u ka rı . Cat, küt pat şırak . . . Yerli yersiz, önüne gelen
bana bir tokat atıyor, bir y u m ru k indi riyor, bir tekme sa­
v uruyor . . . »
O g ü nlerde b i r de izmir'den mektup geldi bana. Ha­
n ife'de n . Okuma yazma öğrendiğime çok şaşmış, çok se­
v i nmiş. Hepsi iyilerm iş. Kend isi okula g idiyorm uş. Ayşe'ye
Annem i n ev sa h i b i kad ı n bakıyormuş. Annem de iyiymiş
ama, biraz zayıflamış son g ü nlerde . . . Sı k sık yorul uyor,
h alsiz, bitkin yatağa seri J i p kal ıyormuş. « Cok çal ışıyor da
ondan . . . » diyor Hanife. Demek Han ife'yi ça l ışmaya verme­
miş a nem. Hem onlara a n a l ı k ediyor, hem babal ı k. Vah
anacı ğ ı m, Deli Ürküş'üm . . .

60
Evdekiler hiç sormad ı l a r bana kimden mektup gel­
diğini, mektupta n e yazı ldı ğ ı n ı . Oysa Ha n ife herkese ayrı
ayrı selôm yazm ışt ı . Kendisinden, Ayşe'de n a n n emden,
hattô evsa h ibi kad ından . . . Ben de korktum, söyliyemed im.
Mektubu .:;uçlu stıclu okuduktan sonra camaşırlorımı:ı
a rasına, bohcama koydu m . Han ife' ler Ninemin öldüğünü
bil iyorlardı ama daheı Dedem i n kinden haberleri yoktu. Be­
ni, halamla rl a birlikte istanbul'a g ider sanıyorlard ı . H a­
lamlar baba ları n ı ista n b u l 'a a l ı rl a r, ben de ona bakmak
icin oraya, g iderim diye d üşünmüşler. Han ife bana ö ğ üt
veriyor o n a rn ı n d i l i nden:
«iyi bak onlara Abla , d iyor, onlar da Babama iyi bak­
sın lar. Zaten iyi insanlarmış Ana m ı n söyled i ğ i n e göre.
Herhalde sen i hoş tutuyorl a rd ı r. Sen de yediği n ekmeği
hak et! Eğer istemezlerse sen i . kalk buraya g e l ! Gelece­
ğ i n i bize bildirirsin, gelir seni karş ı l arız.»

Dedem öldükten son ra oğlu Hasan evden ç ı kmaz ol­


m uştu. Artık m i ras işleri n i bitirip hep birl ikte i stanbul'a
döneceğe benziyorla rdı . Hep b i r a raya geldi klerinde ko­
n uştu kları kon u buyd u . Dedemle N i nemi n pek çok malı,
m ü l k ü , p a rası varmış a n laşı l a n . Konuşma ları n ı n uzunlu­
ğ undan öyle a n l ıyordum .
Ben mektubu okuyup bohcama koyd u ktan sonra ar­
kamdan Hasan Abi m i n geldiğini gördüm.
- Kız, u ğ u rsuz, dedi bana, şimdi de mektup sakla­
mağa m ı başlad ı n ? Ver o mektubu bana bakayı m !
Mektubu bohcamdan ç ı karıp verd i m . E l i ne a l ı p oda­
ya, öbürlerinin otu rd u ğ u yere g ird i . Bir yandan da söyle­
n i yordu .
- Soysuz p i ç ! Del i Ü rküş'ün doğ u rd u ğundan n e ola­
cak ! . . . Her şey beklen i r bun lardan!
i cimden cevap veriyord u m ben de bu sözlere:
«Sensin, soysuz! Ananın, baba n ı n ölümüne sevindin
ama sözde bel l i etmiyeceksi n, değil mi? Zengin oldun
şimdi, adamakıllı zeng i n ! . . Hadi bakalım nasıl yiyeceksin
o para l a rı ! . . .

61
Halarn gercekten üzülmüştü anası n ı n baba s ı n ı n öldü­
ğ ü ne. O hiç mal, para sözü etmiyor, boyuna kara kara
düşünüp ağl ıyor, du rmadan anas ı n ı n babası n ı n ruhu icin
K u ra n okuyord u . O n u n söylenmelerine, benimle konuş
marnalarına hiç kızmıyordurri. Yengeme bile kızmıyor­
d u m . Çünkü Dedeme o bakmıştı N i ne öldükte n sonra. O
ol masaydı ben ya l n ı z başıma ne yapardı m. i l l e şu Hasa n ! . . .
Ona cok k ızıyordum. Babası na h iç emeği gecmemişti .
O hastayken eve hep gece gee va kit, içip içip, öyl e ge­
l i rd i . Gee vakitlere kadar da uyur, yalan yan l ı ş babasına
sabahley i n bir baktı ktan sonra gene sokağa fırlard ı . içer­
den :

- Yol lıya l ı m , g itsin be abla ! . . dediğini d uyd u m .


- Fatoş b a n a ç o k kızar! Diyordu H a l a m . i lle gelir-
ken Hacer'i get i r demişti bana.
- O n u oralarda başına belô m ı edeceksin ? Yarın
öbür g ü n koca a ramağa ç ı kacak. Başı na birhal getirir
d e p işman ol ursan sonra . . . Baksan a mektu pları bohcaya
saklamayı öğren miş bile .. .
- B ize sela m ı varmış da söylemiyor ba k !
- Çok domuz kız ca n ı m , çok ! . .
En son unda halarnı kandırd ı l a r beni i zmir'e yol lamak
için. Hasa n Abi gidip otobüs bileti a laca k ve annerne tel­
g raf çekece kti . Ben iş yaparken d uyuyord u m b u n l a rı .
içim sevinçle dol u p taşıyord u , cevrem ayd ı nlanıyordu
sanki. izmir'e a n a m ı n , kardeşlerimin yanına g idecektim,
onlara bakacakt ı m . Abiarnda n öğrendiğim güzel ve doğ­
r u şeyleri onlara da öğretecekti m . istanbul'a g itmed i ­
ğ i me üzülmem iştim hiç. Gerçi Abiarn vard ı orda. O ba­
n a mutlu olmam icin yeterdi ama, gene sığı ntı olmak,
dayak yemek, hor görülmek, iti l i p kakılmak istemiyordu m
artık. Yoksul d a olsa, kendi insa n l a r ı m ı n a rasında, onlara
yararlı olmak istiyordum. Buna da çok inanıyordum üs­
tel i k.
Hasan Abi, bilet a l m a k icin ç ı ka rken;
- Hazı rlan, ded i. Yarın anana g ideceksi n !

62
Hazırlanacak neyim vard ı k i . . . Bir bohcamla bir Ab­
lam ın yolladığı kitap paketi m . . . H i c sesimi cıkarmadım .
Bulaş ı ğ ı yıkayıp bitird i m .

T ı p k ı Hanife'ni n g ittiği otobüs gibi büyük, koca man


bir otobüse bindirdi Halamın kocası beni. Evden ç ı k a r­
ken hepsi n i n e l i n i öpmüştü m sessizce. Halarn el ime b i r
beş l i ra sı kıştı rd ı . Kocası d a otobüse binerken bir beş
l i ra verdi bana. Şeföre de tembit etti. Benim ya l n ız g i ­
deceğimi, izmir'de karş ı layaca kları n ı , e ğ e r kimse gel mez­
se el imdeki adrese göre bir taksiyle yol lanmam icin
bana yar!:! ı m etmelerin i söyledi. Şoförün e l i ne de para
sıkıştırd ı ğ ı n ı gördüm. Beni başla rından attıklarına ne ka­
dar seviniyorlard ı . Bu sevinclerini, merak, vicdan azabı .
bozmasın d iye d e ellerinden geleni yapıyorla rd ı . Ama ben
m utl uydu m . heyeca n l ıydı m . Anneme, kardeşlerime, gidi­
yordum. Halamın kocasına el bile saliadım otobüsün pen­
ceresinden. O da bana baştan savma bir el sa llayı p geri
döndü, yürüdü.
Yanakları mdan aşağıya yaşla r süzül üyordu şimdi. He­
yecandan m ı , sevinete n m i , bu kadar olayı n içinde ya­
şamakta n , soru m l usu ol ma ktan gelen üzüntwen mi, bil­
miyorum. Rahat rahat, doya doya ağiadım yol boyunca.
Ne g üzel yollardan geçti k . Cam ağaçları n ı n içinden.
deniz kenarlarından, iki ya n ı zeyti n l i klerle dolu olan su­
salardan, kasaba lardan, kentlerden. oval a rdan . . . Yengem­
l e Halamın bir c ı kına sarıverd i kleri zeytin ekmeği yed im.
bir kasabada, otobüsün d u rd u ğ u yerde gördüğüm ceşme­
den de s u ictim. Yan ı mdaki parayı sıksık yokl uyor. kay­
boldu mu d iye bakıyord u m . Şimdilik bütü n güvencim
buyd u . Anamın yan ı na varınca da bel ki bu paraya ge­
rek olacaktı . Onların d u ru m u n u da bil miyord u m ki iyi­
ce. Kardeşlerime bir hediye olsam, diye düşündüm. Yol­
l a rda hediye satılan dükkônların ya n ı nda d uruyordu oto­
büsü müz. Ne olsam, ne o l sa m , d iye· düşünürken, hiçbir
şey a lamadım. Gidi nce hediye yerine, kardeşlerime ha rç-

63
l ı k verırım, d iye düşündüm. Ya h iç paraları kalmamışsa,
ya a nnerne bir şey old uysa . . . B u düşünce ola nca sevin­
c i m i dağıtıyor, içimi yakıyord u . Kol larıma kadar içimin
ya n d ı ğ ı n ı duyuyordum. O kadar heyecanlan m ıştım i zmir'e
ya klaştı kca . . . izmir'e girip de göz açıp kapayan a kadar
garaja gelince bir de baktım arda yerde annemle i ki kar­
deşim otobüsün pencerelerine bakıyorlar, beni araştırı ­
yorl a r, otobüsün çevresinde koşup d u ruyorlar. Sohcam­
la nası l f ı rladı ğ ı m ı . kend i m i nasıl onları n kol iarına at­
tığımı bilemiyorum.

64
lll

i l k karşı laşma n ı n sevinci, coşkunluğu yatışıp, göz­


lerim izin yaşları, boğazları mızın hıckırığı kesi l i nce Anne­
m e daha bir özlemle bakt ı m . Annem eskiden tomb u l , par­
l a k ten l i , pembe yanaklı g ü lec yüzlü bir kad ı nd ı . Şimdi
ne olmuştu ona böyle. O kadar zayıflam ıştı ki, Han ife'­
den pek bir ayrı m ı kalmamışt ı . Eski beyaz, gerg i n teni
buruşmuş, yüzü kırışı klario dol muştu. Solg u n ve sarıyd ı .
Gözleri bana hasta hasta bakıyord u . Kirpikleri yapışmış,
gözleri süzü l m üştü. Az önce ağladığı icin m iydi kızarı k­
l ı k, gözleri ndeki yorg un l u k, d iye Han ife'ye bakt ı m . O
coktan ağlamayı kesmiş, ca n l ı , ca n l ı , güzel kara göz­
leriyle yüzüme neşe sacıyord u . Ayşe de öyleydi . Göz­
yaşları çoktan kurumuştu. Pembe, güzel yanaklarıyle se­
v i m l i , sağ l ı k l ı bir cocuk olmuştu. «Aba, aba . . . Diye ayak­
larıma sarıl ıyor, eteğ i mden çekip başı n ı y ü kselterek yü­
züme bakmağa çalışıyordu.

Bir a ra annem kesik yavaş yavaş öksürd ü .

- Hasta mısın ana? dedi m , n ey i n var?

- Değ i l i m Hacer' i m , soğ u k a l mışım, geçer, dedi ,


yüzüme bakmadan.

- Hasta , hasta . . . dedi Hanife yaramaz yaramaz on-


dan yana bakara k . . . Senden sakl ıyor . . . Ben biliyorum
anam hasta.

F: 5 1 65
- Hasta masta değ ilim, dedi anam gene. Şurdan
otobüse bineceğ iz. Okuyun baka l ı m otobüslerin n u ma­
ral a rı n ı .
- B u n l a r bizim k iler, d e ğ i l . . . dedi Han ife bil miş bil­
m iş . . . Bizim otobüs daha yok görü nürde . . .
- Sen de okuma yazma öğrenmişsin h a Haceri m ?
Dedi Annem.
- Öğrendim ya anam, dedim, Han ife kadar değ i l .
Co k ya n l ı ş yapıyorum yazarken . . . Okurken de ç o k ke­
kel iyorum
Han ife şeytanca g ü ld ü :
- B e n s a n a öğreti rim a b a m . . . dedi . . .
- Hele şuna bak, diye sacını çektim Hanife'n in,
adam olmuş da ablasına okuma yazma öğretecek . . .
- Ohhooo, sen bi görsen ben neler okuyoru m . . . Der-
giler okuyorum, gazeteler ok uyorum, öğretmen bir de
türkçe kitabı verd i . icindeki bütün şiirleri okuyup ezber­
l ed i m .
- Oku baka l ı m b a n a da bicik . . .
Hanife şı marıp nazlanmağa başlad ı :
- Burda o l u r m u a b a be! . . . Uta n ı r ı m .
- Pek i ! . . Dedi m b e n d e . Üstelemed i m .
Gözlerim Annerne tak ı l ı nca i ç i m cız ediyord u . Anam
şu i k i çocuğu böyle sağlam, neşel i , m utl u yaşatabilmek
icin ne hal lere g i rm işti . Ü ç ayda m ı böyle olm uştu, yoksa
daha önceden m i böyle ku ruyup erimişti . . . Ana m da
yan gözle bana ba k ı p özlemini g idermeye çalışıyordu
a m a gözleri, benim mera k l ı , üzgün bakışlarıma rastla­
yınca �uçlu suçl u önüne bakıveriyord u . O s ı rada Han ife
beni eteğ imden tutup çekiştirrneğe başlad ı :
- Aba okuyim m i ?
- Ne okuyaca ksın kız?
- Hani o ş i i ri ?
Anam g ü l rneğe başladı:
- Hani utanırdın ya?
- Okuycam! . .
- Peki hadi oku bakalım, dedim.

66
Ben bir manzume beklerken Han ife d u rd u ğ u yerde
ellerini eteklerin i n yan ı n a yapıştı rd ı , hazı rol vaziyeti aldı,
ve başıyle selôm vererek cok ciddi b i r sesle b i r okul
şarkısın ı okumaya başlad ı :

«Düşmanın elinden odur kurtaran


Oduuuur, yeniden Türklüğü kuran . . .»

Anamla ikimiz güldüğü müzü göstermernek ı c ı n d u­


dakları mızı ı s ı rıyorduk. Cevremizde otobüs bekliyenler d e
b u d u ru m u görmüşler, ö n c e a n l ıyamadan bakaka l mış­
l a r, sonradan da gül meye başlamışlard ı . Han ife hic bo­
z untuya vermeden Şarkısını bitirdi, son ra başıyle selôm
verdi. Şarkı biter bitmez cidd i f iğ i bozul muştu . Hemen ba­
ş ı n ı Ana m ı n eteklerin i n a rasına sekiayıp g ü l rneğe baş­
ladı. D u ra ktekilerden bazı ları Han ife'n i n bu seviml i l iğ i ne
dayanamamış, hafifçe a l kışlamışlard ı bile Hanife'yi. O da
baş ı n ı c ı karara k onlara bir bakıyor, sonra gene Anam ı n
a rkasına saklanıyordu.
- Aferin Hanife, dedim, cok g üzel okudun ama b u
şiir değil ki . . .
- Ya ne?
- Şarkı . . .
- H i c bile değil!
Ben üstelemed im. Hanife b i r süre düşüneeye dald ı .
Sonra:
- Şarkı, An amın söyled iği havala r. . . Ded i . Ana m
bazan onları söyler söyler ağlar . . .
- Onlar d a tü rkü !.. Dedim.
- H i c de değil, onlar şarkı, diye d i retti.
Anama baktım, gözleri n i n kızarı k l ı ğ ı artmıştı. Has­
tal ı ğ ı n verdiği kızartıyla gözyaşl a rı n ı n getirdiği k ı rmızı­
lık b i rbiri n e karışıyord u .
- Peki pek i ! . . Diye kapatmak isted i m kon uyu, b u n ­
l a rı sonra tartışı rız.
- Sen de n e cok şey biliyorsun Aba, dedi Hanife . . .
Nerde öqre n d i n bunları?
- Okula g ittim . . . diye şaka ettim Hanife'yle. i na nd ı :

68
'(.
- aaa? ded i . Ana bak Aba m okula g itmiş . . .
- Oyle de iyi bir öğretmenim vardı ki, sorma, de-
dim, Abiarnı hatı rlıyarak.
- Adı neydi ?
- Fatoş'tu.
- Fatoş Öğretmen . . . diye tekrarladı. H an ife . . . Be-
n imkinin adı Necm iye . . .
Tam o s ı rada gözüm gelen otobüsün tabelesına ta­
kılmıştı :
- Geldi Ana, d iye cocukları kollarından tutup koş­
tum, yü rüyün ! . .
Anam da arkamızdan koşuyordu .
- Hacerim ne g üzel öğren mişsin okumayı . . . Oto­
büsleri bile okuyorsun, d iyordu sevi neli sevinçli, g u ru rla
dolu olara k .

Anam l e r izm i r' i n üstle ri nd e yen i y a p ı l m ı ş b i r gece­


kondu mahcllesinde oturuyorl a rd ı . Otobüsle buraya yol­
ları döne döne ç ı karken bütün izmir'i görmüştüm san­
ki. Yol l a rda n e g üzel evler, d ü kkônlar, bahceler, vard ı .
Aşağıda izmir'in koyu m a v i dalgal ı denizi üstünde g e l i p
giden, bekliyen yüzlerce vapur, sandal, motor görün ü ­
yordu. izm i r ne b ü y ü k kentmiş böyle. . . Denizin iki y a ­
n ı nda n uzaklara kad a r yayı lmış, ; nsan yürürneğe kal kar­
sa bütün kenti bir bucaktan bir bucağa kim b i l i r kaç
gün sürer, diye düşündüm. istanbul bu kadar büyük
müydü acaba? istanbul'da olduğu söylenen o on katlı
evierden burda da vardı. Geçtiğimiz yol larda d a vard ı ,
aşağ ı l a rda ka l a n , tepelerden görünen o deniz kıyılarında
da. Ama bizi m oturduğ umuz semte ya klaştı kca evler bi­
zim kasaban ı n , hattô köyü müzün evlerine benziyordu. E n
çoğ u t e k katlı, i k i katl ıyd ı . Bazı l a rı n ı d a h a yü ksek, da­
.
h a güzel yapma k istemişti sah ipleri ama o aşağ ıda de­
niz k ıyısı nda görünenler kadar kocaman, süslü, y ü ksek
yapamam ışlard ı . Yan ı mda, pencere kıyısında oturan
ana m:

69
- Bir g ü n sana izmir' i gezdiririm, dedi, gör, bak n e
g üzel yerleri var!
- Ben sizi görd ü m ya Anacı ğ ı m dedim, izm ir'in en
g üzel yeri sizin olduğunuz yer benim için.
- Yavrum, akıllı kızım, benim, d iye anam saclarımı
okşadı . Ayşe ben i m kuca ğ ı mdaydı, Han ife de yanı mız­
da ayakta du ruyord u . Hanife'ni n bileti n i paso aldığımız­
da paltasunun cebinden pasosunu c ı ka rmış, kasıla ka­
sıra bileteiye göstermişti.
--'- Ver bakayım resmine, d iye pasoyu Ha n ife'den al­
dım. izmir'e ilk geldiği g ü n lerde çekil m işti b u resim.
Ha nife'nin iyice zayıf, solg u n , bitkin, k ı l ı ksız kıyafetsiz
olduğu g ü n lerde. Şimdik i Han ife'ye san k i hiç benzemi­
yord u . Karşı mda yeni paltosu, sağlam aya kkapları içinde
sağ l ı k l ı , neşe l i , bakı m l ı bir coc u k vard ı . Birde anama
baktım. Üstünde cok eski, çok bici msiz, art ı k h i ç giyil ­
m iyen mantolarda n , sol u k kara ren kli, nerdeyse üstün­
den kaçacak kadar bol bir ma ntoyla ucuz, cicekli b i r
başörtü, bu k ı ş g ü n ü nde beyaz, e s k i çarpı lmış yaz l ı k
ayakkaplar, i n c e baca kları nda ters dönmüş topuğ u n u n
yeması görünen cora plar vard ı . O n a bunları y a biri leri
verm işti, ya da eskiciden a l mıştı. i çimden kızdım anama,
söylend i m :
- Sen i n b u cocuklar icin n e kadar önem l i olduğu­
n u bilm iyor musun? N iye kend ine bakmad ı n , n iye b u
k a d a r hasta o l u ncaya dek ca l ı şt ı n , yemed i n , icmed i n ,
doktora g itmedin? i y i m i yaptın ş i m d i . Y a s e n de gidi­
verirsen başımızdan ne olacak bunların h a l i ? »
Bun ları Anama söyleseyd i m b e l k i de b a n a kızar, g ü­
cen i rdi.
« Cok akıllı o l muş b u kız da, derd i . N i nemierin Ab­
lama söyled ikleri g ib i , başım ıza a k ı l hoca sı kesilecek . . . »
Anamın her şeyi iyiyd i , hoştu da ah şu bilg isizl iğ i,
cah i l l i ğ i kötüyd ü . Bilgisiz kalması nda kendi sucu yoktu
ama insan biraz düşünü rd ü , b u kadar çile çektikten, gö­
rüp geeirdi kten son ra , düşü nmeyi olsu n öğren i rd i . . . <<Ah
bu b i lg isiz l i k, dedim i cimden, başı mıza n e gel iyorsa hep

70
bundan gel iyor!» Kendi kend ime bilgisiz kal mamaya, oku­
la g idemesem bile cevremden, e l i me geçen kitaplardan,
bilgili, namuslu kişi lerden h e p b i r .şeyler öğren meğe ka­
rar verdim. B u cevremizi sara n bilgisizliğe savaş aca­
caktım. Kendi kend ime, kendi olana kları m ı n içi nde sa­
vaşacaktım onunla.

Annem ierin evi iki ada l ı bir gecekond uyd u. Bir oda­
sında evin sahibi olan ve kocası geçen yıl ölmüş yaşlı
kad ı n tek başına oturuyord u. Evli bir kızı varmış. Koca­
sıyla bir fabrikada çalışıyormuş. Arada bir analarını yok­
la maya gel irlerm iş. iyi i nsandı yaşlı kad ı n . Bizi gülerek
karşıladı. Bana e l i n i öptürd ü . Ayşe'yi kucağı m ızda n a l ı p
sevd i . Kendi odamıza gidip eşya larımızı koyup soyun­
d u ktan sonra onun odasına geldik. Bir köşede kurulu
teneke soba yanıyor, iceriyi iyi de ısıtıyord u . Soba n ı n
üstü nde b i r tencere vard ı . Oda n ı n i ç i n i lahana yemeği
kokusu doldurmuştu.

- Kapuska mı pişird i n Meryem Teyze? Diye sevinçli


bir sesle bağ ı rd ı Hanife.
- Nerden bildin şeytan kız? Dedi yaşlı kad ı n .
- Ben b i l i r i m ! . .
- B i l i rsin bilirsin, d iye g ü ldü kad ı n , içimizde e n bil-
gili sensi n ! Okul yüzü gören bi tek sen vars ı n bu evde!

- Aaa, Abia rn da g itmiş okula, diye saf saf bildirdi


Hanife benim yaptığım şakayı.
- Öyle mi? Ded i kad ı n sayg ıyla yüzüme bakara k .
B e n de kadı n a göz k ı rp ı p gül ümseyerek:
- Öyle, dedim, Hanife a rtık çok kasılması n baka­
lım. Ben de b i l iyorum okuyup yazmayı.
Kadın işin içinde bir şaka olduğunu anlıyara k sustu:
- i yi öyleyse, hadi ba kalım şimdi sofrayı k u r H «;ı ­
n lfe, dedi, bize o k u l l u calımı sata mıyaca ksın art ı k. Iş
gör�ce ksin, bana Annene yard ı m edeceksi n .
Sonra b a n a döndü

71
- Biz okula gidiyor, d iye h i ç b i r iş yaptırmayız Ha­
nife'ye. Hele anan h iç kıya maz. Aman o okusun, diye
onu işe sokmuyor.
- Yoo , öyle şey yok, dedim, abiarnda n ö ğ re ndi­
ğim gibi, hem iş yapaca ksın, hem okula g ideceks i n ! Bi­
ri n i eksik yaptın m ı , ikisi de b i r işe yaramaz. Ba k Anne­
miz kaç iş birden yapıyor, işe gidiyor, size bakıyor, sen i
okutuyor . . .
- Ah a h sorma, kızım, dedi Meryem Teyze. Söz An­
neme gel ince yüzü bulanmış, gözleri kederle dolmuştu.
Kendine hiç bakmadı . O kadar söyled i m söyledim, d i n ­
letemed i m .
Annem, s ı rrını açığa vura n kad ına sitemle, sı k ı ntıyla
bakıyord u . B i rden canlanara k:
- Hadin, dedi , yemek y iyel i m !
- Sofrayı Han ife'yle b e n kuraca ğ ı m , Anne, d ed i m .
S i z oturun bakalı m !
- Sen daha m isafirsin a kızı m, dedi yaşlı kad ı n .
-
B e n k u rarım, otu r sen !
- Voo, dedim, be n misafir falan değ i l i m , bu evin
k ı zıyım . Üste l i k bir de Hanife va r y a n ımda. Hanife okul­
da o kuyor, e n g üzel sofrayı o kura b i l i r i çimizde. Ben b i l e
onun kadar iyi k u ramam ama o n a yard ı m edeceğ im. Ha­
d i Hanife !
Hepsi h oşnut b i r şaşkı n l ı kla bana v e Hanife'ye ba­
k ı yorlard ı . Han ife fırladı yerinden dışa rıya koştu. Sofra
beziyle hamur tahtasını aldı geld i , ortaya güzelce yay­
d ı . Ben de o n u n la c ı ktım dışa rıya . Safayı mutfa k gibi
k u l l a n ıyorla rd ı . Küçü k bir masa n ı n üstünde taba klar, ka­
ş ı klar, tencere ve ba rda klar d u ruyord u . Meryem Teyze
kapıdan g i rer g i rmez bunlar görünmesin d iye safayı iki­
ye bölmüş, i pe gerdiği b i r perdeyle ayırmıştı .
Hanife'yle sofrayı kurd u k güzelce. Ben ortada koc
kişiysek o kadar tabak geti rmiştim . Han ife şaşkı nlıkla:
- Ne olacak bu kadar tabak? Ded i .
- B i z b u kadar kişi değil m iyiz? Dedim, sayı say-
masını öğretmediler mi sana okulda .

72
- Bu kadar kişiyiz, ded i .
- E, bu kadar k i ş i i ç i n b i r tabak yeter mi?
Han ife döndü. Anamla Meryem Teyze'ye baktı . On­
lar s usuyorlard ı .
- Bulaşı kları i k i m i z y ı karsa k ne g i bi bir za ra rı o l u r .
Anamfza, Teyzem ize? Dedim.
Han ife lôfın a ltı nda kal ı r m ı h i ç:
- Co k sabu n gider, çok sıcak su ister . . . Diye a k ı l l ı
a k ı l l ı baktı bana.
- Han ifeciğ i m , dedim, b u ndan sonra ben de çal ı ­
şacağ ı m , ç o k para kaza nacağız, ç o k sabun a lacağız, so­
bayı her zaman yakıp sıcak su b u l u nduracağız.
- Peki bi kaptan yesek n e ol ur? Diye üsteled i ge­
ne Hanife. Anamla Teyzenin sözcüsüydü sa nki. Onlar
beni d,aha ilk g ünden k ı rmamak icin bir şey söylemiyor­
lardı ama, kendileri n i zor tuttu kları, adama k ı l l.ı kızmaya
başlad ı klarını seziyord u m .
- Herkese eşit ölçüde yemek korsak b e n sözgel i m i
senden fazla yemek yiyemem, s e n i uyuta ra k , ded i m . Her­
kes yeteri kadar yemek yer, kimse kurnazl ı k yapamaz.
Şimdi ben kapuskayı çok severim. Bir kaba koysak, valla
hepinizden çok yerim . . .

B u şokarn Han ife' n i n . çok hoşuna g itmişti, katı la ka­


tıla g ü l üyord u . Ayşe de onun g ü l üşüne ba k ı p k ı k ı r k ı kı r
gü l rneğe başlam ıştı. Anamla Teyze de zorla g ü l ümsed i­
ler. On lara m i krop denen b i r şey öğrend i ğ i m i , hasta l ı k­
l a rı n bu m i kropla insanlardan i n sa n lara geçebileceğ i n i ,
bunun da ç o k teh l i ke l i b i r şey o l d u ğ u n u söyl iyemiyord u m .
Ana m ı n bu sözlerden a l ı n ı p güceneceğ i n i , üzüleceğ i n i ,
daha d a hasta olaca ğ ı n ı , b u kez iyiden iyiye yemeden
içmeden kesileceğ i n i bil iyordum ç ü n k ü .

- Hadi, dedim, s a k ı n kızmayı n b a n a Teyzeci ğ i m ,


Anacığ ı m, i n a n ı n ki ç o k sabu n gitm iyecek. B e n b u l a ş ı k
y ı kamas ı n ı ç o k iy i bil irim. Kasabadaykan d a ğ gibi bula­
şıklar y ı kard ı m . Kaç kişinin bulaşı ğ ı n ı y ı kard ı m . Fazla
sabun h a rcamam, ba k göreceksiniz . Bütün kirleri elle-

73
rimle çı karacağım. Bakın el lerime hep bulaş ı k yı kamak­
tan oldu böyle, cek iyi bulaşık yı karı m ben !
Ellerim i uzatt ı m . Gövdeme göre koca man kocaman­
d ı la r ikisi de, k ı p k ı rm ızıyd ı l a r. Parmaklarım kal ı n laşmış,
k ütleşmişti. Yaşl ı b i r kadı n ı n el leriydi b u n l a r, onbir ya­
şındakJ b i r cocuğun değ i l .
A n a m ağlamaya başladı gene ama, bana o l a n kız­
g ı n l ı ğ ı geçmişti. Boynuna sarı ldım, ben de ağiadım onun­
la. Dostea , i nsanca, a rkadaşca, ağlad ı m . Bu ağlayı ş ı m l a
onu a n ladığ ı m ı , onu sevd i ğ i m i , o n a e n büyü k yard ı m la r ı
yapaca k güçte olduğ u m u ,on u k u rtaraca ğ ı m ı , koruya­
cağımı söylemek istiyord u m . Teyze de uzaktan bize ba k­
madan gözleri n i s i l iyord u . Han ife'yle Emine şaş k ı n şaş­
k ı n baka ka l m ıştı . B i r süre ağladık böyle, s i n i rlerimiz ya­
tışmıştı artı k, birbirim ize daha ya k ı n , daha içten bağlar­
la bağland ı ğ ı m ızı d uymuştuk. Hep b i rl i kte sofra n ı n ba­
ş ı na oturup i l k defa ayrı kaplardan kapuska mızı yemeğe
başlad ı k .

Annem b i r k u m a ş yapı mavinde çalı şıyord u . Ça lışt ı ğ ı


yerdeki toz v e pa m u k l a r. o n u n sağ l ı ğ ı n ı bozmuş. ka rdeş­
lerime iyi ba kmak ici n yemesi ni de hemen hemen kesti­
ğ i nden çok zayıf düşm üştü. Ald ı ğ ı güzel yiyecekleri hep
Ayşe'yle Han ife'ye yed iriyord u . Onlara gün aşırı et a l ı rd ı .
Sebzelerin i , meyva ları n ı . süt v e y u m u rtaları n ı h i ç eksi k
etmezd i . Kendisi bu yemeklerdem ya h i ç yem iyor. ya da
şaşı lacak kadar az yiyord u . En ufa k b i r hasta l ı kları nda
onla rı devlet hasta nelerine götürmüş ya da Meryem Tey­
ze'yle yol lamışt ı . Ama kend isinin bu büyük hasta l ı ğ ı n a
h i ç aldı rmıyor gibiyd i . Sa nki bile bile öl üyordu, öl meyi
istiyord u. Onun bu üzüntüsünü, yaşamaya karşı göster­
d i ğ i bu davra n ı ş ı hiç a n la mıyord u m . Babamdan kaçtı ğ ı
ici n kendini bağışlamıyord u bel k i d e . Çevresindeki in­
sanların gözünde o kadar suçlu olmuş, öyle lônetlenmiş­
ti ki, o da kendisine bu gözle bakmaya, kend isini ceza­
landırmaya kara r vermişti belki. Şimdi benim üstüme

74
nası l b i r görev yükland i ğ i n i a nlamıştım. An nemin suçlu
bir i nsan olmadı ğ ı n ı , onun da yaşamaya h a kkı olduğu­
nu sucu varsa bile b u n u n hepsi n i n Annerne düşmed i ğ i ni,
a n latmal ı , o n u buna inandırmal ıyd ı m . Suc hepi mizdeyd i .
Bel k i Ba ba mdayd ı , bizdeydi, çevredeki her insa ndaydı,
topl umdayd ı . Kim b i l i r, bel k i de Annemi cak sevd i ğ i m ici n
böyle düşünüyord um.
Onun bir doktora ya da hastaneye gidip ba k ı l ması
o kadar gerek iyordu k i geceleri bunu düşündü kce uyu­
yam ıyor, bu işe bir care a ramaya calı şıyordum. En so­
n u nda a k ı l danışmak üzere Abiama b i r mektup yazma­
ya kara r verd i m . Annemi nasıl iyileştirmel i, nerelere baş­
vUrmalıyd ı m .

Kargocı k b u rgacık yazımla yazd ı ğ ı m mektubu Ab­


lam a l mış, o k u m uş hatta a n lamış bile. Bense bunda n
cak kuşku duyuyordum. Keli meleri doğ ru yazdığ ımdan
mera m ı m ı doğru a n latabild i ğ i mden h i ç emin değ ildim.
Abiarndan hemen cevap geld i . Mektubunda Annem i n
çal ıştı ğ ı yerde sigartah olması gere ktiğini yazıyord u . Ab­
lam. Bu durumda sigartah işçiye, Sigorta n ı n hastane­
leri bedava baktırmış. Hatta, hastanede yatarsa, ayl ı ğ ı n ı n
üçte ikisini de ödermiş. Kalan ı n ı da patronu n vermesi
gerek iyormuş. Mektubu okuduktan sora k i sevincimi bir
görmel iydin iz. Akşa m ı dar ettim o g ü n . Annem işten gel­
s i n de ona bu sevineli ha beri vereyim d iye evlere sığa­
mad ı m . Gittim Meryem Teyze'ye mü jdeled i m durumu.
Zate n soba onun odasında olduğu, bizim adayı man­
gaila ısıttı ğ ı m ı z icin çoğ u n l u kla onun odasında oturu­
yord u k . Meryem Teyze de sevi ndi bu habere:

- Saf Ananı n , d ü nyadan haberi yok, ded i . Kendi­


sine de bir söyliyen olmamış mı b u n u acaba?
- Meryem Teyze, Anam hasta l ı ğ ı n a hic a l d ı rmıyor,
d i k kat ettin m i ? Sa n k i hastal ı ğ ı daha da h ızlansı n da bir
a n önce ölsün d iye, bekl iyor . . .
- Ağzından yel a l s ı n , o nası l söz? Diye kaşlarını
cattı Meryem Teyze.

75
- Ben ister miyim o n a rn ı n ölmesini. Ama bana öyle
geld i , n e bi leyi m ! . .
- O peşine düşüp geldiği ada m ı n A l l a h belôsını
versin, dedi birden Meryem Teyze . . . Demek Annem icin
b i rçok şeyler biliyordu . Yüreğ imin sızısını ona bel l i et­
memek icin h i c seslenmedim , sustu m.
- Buraya geldi klerinde evleneceklerd i . . . Diye sür­
d ü rd ü konuşmas ı n ı Meryem Teyze. Herif Anan ı n ayl ı ğ ı n ı
elinde n a l ı p a l ı p h a rcıyordu . Başka kad ı nlar da bulmuş
galiba . . . Anan dayanarnadı onun bu kötülü klerine. Bir
kavga ettiler, b i r kavga ettiler. . . Sözde evlen e cekle rd i
d e s i z i d e yanlarına a l ı p o kutaca klard ı . Ne yaparsın ! . . i n ­
s a n bazan böyle ya n l ış işler de y a p a r. . . Yaşam a k zor
kızım, çok zor! . . . Adam olmak hele . . . insa n l a r yanlış
yapa yapa doğruyu bul uyarlar . . . Sen şimdi bun lardan
pek b i r şey a n lamazs ı n ı Hele büyü, kadın ol, o zaman
Anneni daha iyi anl ıyacaksı n ! . . işte o kavgada annen:
- Sa na bundan sonra beş para vermiyorum ! . .. Sana
yedi receğ ime, parala r ı m ı coc u klarıma yollarım . Onlar
köyde a c susuz yaşası n l a r, sen b u rada keyif et, öyle m i ! . . .
Kimbilir n e oldular, e l kapılarındalar mıdır, nerelerr1edir­
ler. . . D iye bağı rıyord u . Herif:
- Sen de, piclerin d e cehennemin dibine gidin ! . . .
Diye v u rd u kapıyı çekti g itti. Tam o s ı rada işte, baba n ı n
başına b i r kaza gelmiş. Anan b u n u o köyden b i r işe i n i n
babasından d uymuş. Hemen mektup yazdırıp s i z i istetti .
Bereket cocuklar geldi de kadı ncağız düzeldi azı c ı k.
Yoksa kendini h i ç bağışlamıyacak, bel k i de öldürecekti .
- Ş i md i de azar azar öldürüyor . . . Ded i m . Bel k i biz
biraz yetişene kada r dayanaca k . Ellerimiz ekmek tuttu
mu, bizim ekmeğ i m izi yemeğe yüzü olmadı ğ ı n ı san ı p
çekip g idecek öbür d ünyaya . . .
- Çok içli kad ı n , dak doğru kadı n , dedi Meryem
Teyze anam icin. Herif ondan sonra b irkoc kez geldi
gene, nedamet etmiş, barışmak istiyormuş. Ana n ı n her
ded i ğ i n i yapaca kmış. Anan i nanmadı tabii bunlara . Sok­
madı h erifi içeriye. O g ü n bugün cocu klarda n başka kim-

76
seyi d üşündüğü yok. Evden işe, işten eve . . . Ne b i r gezme
b i l i r, n e bir si nema b i l i r, ne komşulara gidip gezer. , . İ şte
böyle sara np sol du g ü l gibi kad ı n . . .
- Ben o n u iyi leştireceğ i m Meryem Teyze, ded im ,
göreceksin ! . . .
- Hadi bakalım, dedi, Meryem Teyze i nanmaz inan­
maz . . . Sen de cocuksun daha o kızım , n e yapa b i l i rsin
sen! . .
·

- Göreceks i n ! . . Dedim, ba k neler yapabi l irim! Ben


çocuğ u m ama, benim b i r Abiarn var İ sta nbul 'da , bana o
yard ı m ediyor. Onda n soracağ ı m ne yapacağ ı m ı , o her
şeyin doğ rusunu b i l ir. Bak mektu pta yazıyor, bize yüz
l ira da yol lamış. S ı k sık yollıyacakmış. H a rcl ı klarından bi­
r i kti riyorm uş. O k u l u bitiri nce de işe g i recekmiş. Hem oku­
yacak hem de cal ışaca kmış .
- İ yi b i r k ı z herhalde . . . Allah iyileri eksi k etmesin bu
dünyadan .
Akşama Annem gel i nce sevinele boynuna sarıl d ı m .
- Kurtul uyoruz Anneciğ i m , ded i m , yakında her şey
çok iyi olaca k ! . .

Annem yorg u n yorg u n y üzüme ba ktı . Beni çokbi l m iş


çokb i l miş konuşan, hep düş peşi nde koşan -bi r kız sanı­
yordu bel k i de. Onlara hep çok iyi şeyler söylüyor, ya­
k ı nda çok iyi şeylerin olaca ğ ı n ı haber veriyordum çün ­
k ü . Annemse yaşadı ğ ı sü rece iyi şeyler görmüş değ i l d i .
D a h a ç o k zorlu klar, kötülü k ler, sı kı ntı l a r, üzüntülerle
karş ı karşıya kalması gerekmişti. Onun icin bana pek ku­
lak asm ıyordu ama, Han ife hemen sev i n i p sorul a r ı n ı sı­
ral amaya başladı:

_ - Ne oldu Abam, a nlatsa nal O çok iyi şeyleri a n­


latsa n a !
Ah k ü ç ü k Hanifeci k ! Tat l ı , neşe l i , a k ı l l ı k ı z ! Evim ize
nası l b i r ca n l ı l ı k veriyor, bizi nası l seviyor, bize nasıl
inan ıyord u .
- Bak Hanife, ded i m . Abiarndan mektup g e l d i b u -
gün.

77
Zıplamağa ·başladı Ha nife:
- Fatoş öğretmenden m i Abacığım? Göstersene,
göstersene!. .
Mektubu gösterd i m , a l ı p okumaya çalıştı. Abiarn
mektubunu ben rahat okuyabileyim, d iye büyük kitap
h a rfleriyle, kısa a ç ı k cüm lelerle yazmış. Hanife de oku­
du. Ant ıyamadığı sigorta kon usunu geçip de para işine
geli nce bir cığl ı k kopard ı :
- Anne! Anne! B a k Aba m ı n Abası bize y ü z l i ra yol­
lamış ! . .
Annem bu kez işin cidd i l iğ i ne inan mış gibi d urdu ,
bana bakmaya başladı
- Bi de sen oku bakam, Hacer! Dedi.

Mektubu baştanbaşa okudum Anama. Yüzü gene es­


k i solg u n l u ğuna büründü, önüne bakmaya başladı:
- Neden düşündü n Anam, ded i m , sen sigorta lı de­
ğ i l misin? Bak Sigorta hasta neleri s ize bedava bakı­
yormuş. Üste l i k ayl ı ğ ı n ı da veriyormuş. Daha ne istiyor­
s u n . Gözün a rkanda kalmaz hastaneye yatarsı n i
- Ben hasta değ i l i m, dedi a n a m !
'
- Hastasın hastasın anacığı m ! . . B e n bil mez m i yim,
sen çok hastasın hem de. Bak bizi düşün ana! Sana b i
ş e y o l u rsa hepimiz dök ü l ü r kal ı rız. B i z i bi daha m ı dö­
keceksi n sokak ortalarına? .

Anam bir irkildi otu rd u ğ u yerde. Yüzü n ü kaldırıp


kimseye bakam ıyord u .
- Mera k etmey i n , ded i , sizi okutup iş sahibi ede­
ceğ i m ! . .
- Edemezsin anacığ ı m ! B u öyl e m usi bet b i hasta l ı k
k i , bakı l mazsa yer bitirir insa n ı . Bak ben Abia m ı n yol la­
dığı ders kitaplarını, dergileri okuyorum . O n la rda hep
bu hastal ı ktan söz edil iyor. Çok kötü bir hasta l ı k bu
anacığım, üste l i k bu çocuklara da geçer. Yavru ların ne
sucu var?
- O n la rı ben Iyi yedirip içiriyorum, bi şey o lmaz
onlar.

78
Anam bu konuda çok şeyler düşünmüştü bel l i k i .
Karar vermi ş i nsanları n kurul u ğ u vard ı sesinde, konuş­
masında.
- Sen onları iyi yedirip içi riyorsun ama anacı ğ ı m ,
b i de m i krop d iye bi şey v a r !
- i yi bak ı l ı rl a rsa h i ç b i r şeyci k ol mazlar.
- Olurıo be Ana m ! Onlar ol mazsa, ben senin de öl-
meni istem iyorum. Sensiz bu dünya bize haram olur.
Ayşe' n i n seni nası l sevdiğini görüyor musun? Sen işten
gelince nasıl sevind iğini, nasıl neşeland i ğ i n i görüyor m u­
sun? Ne h a k k ı n var onları bu sevgiden yoksun bırak­
maya?
- Daha ölmiyeceğim ben ! Ben öleceğ i m zamanı bi­
l iyorum .
- Anac ı ğ ı m , ded i m , bu işler h i ç bel l i olmaz . Y a has­
ta l ı k çok i lerlem işse . . . Ya bu sonbaharda g idiverirsen, ne
yaparız biz? Söyle, ne yaparız?
Yarı öfkemden, yarı çaresiz l i ğ i mden ve Anama duy­
d u ğ u m sevgiyi ona a nlatarna m ı n verd i ğ i üzü ntüden, ağla­
maya başladım. Anam da a ğ l ıyord u .
- Ne o l u r Anacığ ı m , d iye yalvard ı m , g idel i m sigor­
tanın doktoru na, bir baksın sana. Hastal ı k i lerlemiş m i ,
i l e rlememiş m i ? Bel ki d e yanıl ıyoruzd u r, hasta değ ilsin­
d i r . . . Ha? Ne olur? Bi kere ba ksı n ı
- Ben sigortalı değ i l i m k i . . . ded i , Anam h ıçkırı k l a rı­
n ı n arası ndan. Donakalmıştım, gözyaşiarı m d i nmişti. Ne
yapacaktım şimdi? H i ç yap ı l aca k bir şey k a l m ıyor m uy­
du?
- Neden A n a ? B ü t ü n işçi ler sigortalı o l u rmuş bak!
Sen neden olmad ı n ?
Anam b i raz d u ru p sol u k la nd ı ktan sonra a niatmağa
başl ad ı :
. . - i ş e g i rerken be n sigorta m igorta bilm iyord u m
ded i . B a n a şu kada r a y l ı k a lacaksı n , şu k a d a r saat ça­
lışaca ksı n, ded i ler, ben de e h ded i m . Nerden bileyim, si­
gorta n ı n n e olduğ u n u . Sonra öğrendim, işç i a rkadaşla­
rım zorladılar g it sigorta ol, diye, bu sefer patron iste-

79
m ed i . « istersen bıra k işi, ded i , be n sigorta l ı işçi a l m ı ­
yorum. H e m , ded i , sigorta o l u rsan ayl ı ğ ı ndan h e r ay pa­
ra kesecekler. ister misin para n ı n kesilmes i n i ? Bir şeye
i htiyacı n varsa, ben sana vereyi m , n e yapacaksın si­
gortal ı ol up? Col u ğ u n yok, cocuğu n yok» ded i . Ben de
razı oldum. Öyle ya, col u ğ u m yok, çocuğum yok, ded i m ,
b i r başıma neyime gerek b e n i m sigorta. Para biri ktirir.
başı m s ı k ı l ı rsa k u l l a n ı rı m , ded im, bir de ayl ı ğ ı rndan n i­
ye para kestireyim!
- Anacığım, o patronun olaca k adam sana h i ç doğ­
ruyu söylememiş. Bak Ablam, ne yazıyor. Bütün işçiler
sigortalı olmalıdır, d iyor. Sigortan ı n işeiye çok yararı
vard ı r, d iyor. Abiarn b i l mez m i ?
- N e b i leyim o l madı m işte . . . Ded i a n a m da lg ı n
dalg ı n önüne bakara k . Ama birikmiş param var biraz.
E l e g ü ne muhtaç etmez bizi, üzülme sen!
- Hazır para çabuk tü ken i r Anac ı ğ ı m , ona h i c do­
k u n mıya l ı m şimdi biz de ben Abiama hemen mektup ya­
z ı p n e yapacağ ı m ı sorayım, ded i m .
- Sor baka l ı m , d e d i anam, yavaş yavaş yumuşu­
yord u . B i r g ü n gelip kendi n i tamemiyle bana b ı ra kacak,
bana inanacak, her şeyi n daha iyi olması icin bana yar­
d ı mcı olaca ktı, bil iyord u m .

Abiarndan gelen i kinci mektup b a n a yeniden u mut­


lanmam icin güc verd i .
g
«Anan hemen si ortaya girsi n Hacer. d iyordu . Ab­
l a m . Onu a ldatmışlar. Sigorta ayl ı ktan para a l ı r ama,
o kadar da işverenden a l ı r. Patron o parayı yatı rmamak
I c i n ve daha birçok şeyler icin ananı sigorta etmemiş.
Sigorta edilen işeiyi kolay kolay işi nde n ata mazlar. Ça­
l ıştığ ı yerde bir kazaya uğrarsa tazminat verirler. Co­
l u ğuna cocuğuna aylı k bağlarl a r. Eme kli ol unca emekli
aylığı a l ı r. Çol uğ u çocuğu, karısı kocası, hastanede be­
dava ba k ı l ı r, yatar. Sigorta n ı n iyi l i kleri saymakle bitmez.
Anan hemen sigorta olsun! işveren yapmıyacak o l u rsa

80
fabrika n ı n işçi temsilcisine g itsi n , derd i n i a n latsı n . » di­
yordu.
Ben sevi ncimden gene uçmaya başlam ıştım .
«- «Anacığım, d iyordum, sigorta l ı olursan, babamı
da sigorta hastanesine yatırı rız. Orda elierin elinde kal­
maz. Biz de kimseye borç l u ol mayız babamı baktırı­
yorlar, diye. »
Anamın a k l ı yatıyordu gal iba bu işe. O gece uzun
uzun, sessiz sessiz düşündü d u rd u . Arada bir bana b u
konuyla i l g i l i sorular soruyordu :
- Sizin işçi temsilciniz var m ı Ana? Dedi m .
- Bilmem, ded i .
Vah zava l l ı anacı ğ ı m , b u kadar m ı kendi dertlerine,
cocukları n ı n dertlerine gömülüp g ittin? Bir a rkadaşı n , b i r
can yoldaşın, bir dostun o l madı m ı s e n i n b u ra l a rda?
Akıl dan ışaca k, sana yard ı m edecek, yol gösterecek hiç
k i msen yok muydu?
- Ana, ded i m , yarın öğren, a raştı r. Her kimse o
adama g it, sigortaya g irmek isted i ğ i n i , bakacak üç co­
cuğun, hasta bir koca n olduğ u n u söyle !
- Baban beni boşa rnadı mı daha? dedi Anam.
- N e bileyi m . . . Nas ı l evlen i l i r, boşa n ı l ı r ben bil-
mem ki.
- Abiana sor baka l ı m , öğrensin Babandan beni bo­
şamış mı boşamamış mı . . . Boşan mışsak faydası yok,
onu a l mazlar hastaneye herhalde .
Art ı k Anam da Abia rn ı tan ı maya başlamıştı . Ben i m
gibi o d a bir g ü n o n u sevecek, o n a güvenece kti. N e
iyiydi insana böyle y a rd ı m eden, doğru y o l u gösteren,
doğruyu söyliyen, öğ reten birinin olması . . .
Annem ertesi g ü n ü işçi temsilcisini b u l u p o n u n l a
konuşacağına b a n a söz verd i . Abiama o n d a n sonra mek­
tup yazaca ktı k . Akşamı zor ettim, iple çektim. Ayşe'yi
a l ı p biraz komşulara g ittim otu rdum. Orda da hep si­
gortadan söz ettik. Meryem Teyze de geldi biraz sonra:
Annem i n sigortaya g i receğ i n i , bugün işçi temsilcisiyle ko­
nuşacağ ı n ı a nlattı k. Komşu kad ı n şaşmıştı :

F: 6 1 81
- Annen sigartah değil m iym iş k ı z Hacer ded i .
- Değ i lmiş teyze, ded i m .
- A l l a h A l l a h , d iye başı n ı s a l l a d ı kad ı n . N iye g i r-
memiş?
- Ne bileyim, bir a k ı l öğreten olmamış k i !
- Gel i p g itmez k i bize, k imseyle kon uşmaz, der-
d i n i açmaz, Allah selö met versin, dedi kad ı n .
- Benimle b i l e konuşmaz, dedi Meryem Teyze . . .
Zavallı gece g ü nd üz ça l ı ş ı r, düşünür d u ru r. i şten ge­
l i nce coc u kların g iyitlerini y ı kar, yemeklerini yapar, sö­
k ü kleri n i d i ker, d u rd u otu rdu derken g ü n ler gelip geç­
t i . . . Ben de pek üstüne varamıyordum. icli, hasta ka­
d ı n , her şeyden a l ı n ıyordu .
Anamın hasta l ı ğ ı söz konusu o l u nca kadın kuşkulu
kuşkulu bize ba ktı :
- Tanrı saklasın , dedi sakın, ince hasta l ı k olma­
sın! . . .
Biz h i ç cevap vermed i k Meryem Teyze'yle.
- Onu bir göstersen iz iyi o l u r, dedi, yaz ı k gene ka­
dın, coc u kl a rı var . . .
- O n u n icin sigartava girecek i şte ded im, ben de,
işc i Temsilcisi bel k i iyi bir adamdır da Annerne yol gös­
terir
- Bizi m k i n i n b ircak a rkadaşı vard ı r b u sendikalarda,
ama, dedi kadı n . . . D u r ba kalım, akşama gelince sora­
y ı m . Eğer o fabrika n ı n ki n i tan ıyorsa belki bir yard ı m ı ola­
b i l i r.
- Keşke ! . . Dedi Meryem Teyze, cak dua a l ı r!
- Bunda olmıvacak b i r şey yok ki Meryem Teyze.
dedim, Annemin hakkı b u . Nam usl u bir adamsa. an ne­
m e h aksızlı k edil mesine göz yummaz. Namussuzsa ona
neden yalvarıp yakara l ı m . . . Başka bir şey düşün ürüz.
O s ı rada dışa rdan bir ses duyuldu.
- Ablaaa! ..
Hanife'n i n sesiydi b u . Okuldan gelmiş, bizi evde bu­
lamayı nca komşul a ra a ra maya ç ı kmıştı herhalde. Annem
hasta l ı ğ ı nda n ötürü bel k i konu komşuya da gidip gelmi-

82
yordu hiç. Lôf yapmas ı n l a r, diye. O n u n icin Han ife ice­
riye girem iyor, pencereden bana el ediyord u gelmem
icin. Meryem Teyze oturuyord u, ben kalktım, Ha n ife'y l e
Ayşe'yi eve sokup sobayı yaktım, çocuklara, kahveltı l ı k
birer d i l i m yağlı ekmek verd i m v e pencere n i n önüne otu­
rup annemi beklerneğe başladım .
Her zamanki saati nden b i r dakika bile gecikmeden
Annem eve geldi. Y üzünden hiçbir şey a n laşılmıyordu. i ş i
o l m uş m uyd u , olmamış m ıydı . . . Ben mera kin yüzün ü a raş­
t ı rıyord u m . Sonunda biraz g ü lü msiyebildl:
- Oldu oldu hadi, dedi, sevin baka l ı m, biz de si­
gortalandı k. Biz cocuklar hepimiz odan ı n ortası nda sıç­
ray ı p koşuşmaya başladı k. Hanife ne olup bittiğ i n i pek
a n l ıyamıyordu a ma art ı k a i lem izde başa rı l a r kaza n ı l maya
başlanmıştı. Hanife'yse okul unda çok başarı l ı bir öğren­
ciyd i . Başan la ra sevinmes i n i bil i�tord u . Ne var ki bun­
dan sonra a i l e n i n de başarıları olaca kt ı ve Hanife onlara
da sevinecekti. Hanife' n i n benci l l iğ i , kend i n i beğenmiş­
l i ğ i yavaş yavaş törpü len iyord u . Daha insancıl, daha u y­
sal, daha a ğ ı rbaşl ı bir kız ol muştu bu yakınlarda. Ma­
yısta kutlanacak ·anneler g ü n ü icin Hanife'lere o k u lda şi­
i rler, şarkılar ezberletiyorlard ı . O da bunları evde söy­
lerd i kendi kend ine. Şimdi sevincinden en sevd iği şar­
kıyı söylerneğe başladı, bir yandan da b i l m iş bilmiş dans·
ediyor, kı rıtıyord u :

Küçücüktüm, o büyüttü.
Bana emek verdi
Kanadını gerdi
Anneeeem, aneeeeem
Ey bir tanem! ..

Ben ne zaman
Hasta olsam
Sessiz sessiz ağlar
Yüreğimi dağlar
Aneeeem aneeeem
Ey bir tanem . . .

8�
Hanife bu şarkıyı söylerken « Bana emek verd i» ye­
rine, şeytan l ı k olsun d iye «bana meme verd i » der, bizi
g ü ld ü rü rd ü . Bu kez şarkıyı olduğu gibi değ iştirmeden ve
cok istekle, heyecan l a söylem işti. Annem gene a ğlama­
ya başladı. Benim de gözlerim yaşa rmışt! a m a bunlar
a rt ı k keder yaşları değ i l d i . Sevin iyordu k . Gittim Han ife'­
yi kucaklad ı m , tombul, sağ l ı k l ı yanakları ndan doya doya
öptü m.

Annem sigortaya g irdi kten sonra, i l k işimiz, Meryem


Teyze'yle o n u hastaneye götürmek oldu. Sigorta hasta­
nesi koskocaman büyük b i r yapıyd ı . Ö nce korktuk, g i ­
remedik içeriye. Sonra kapı n ı n önündeki kalabal ı ğ ı n , i çe­
riye g i ri p cıkanların da bizim g ibi işçiler, işci a i l eleri, ka­
rıları, cocukları olduğ u n u görerek biraz rahatla d ı k. On­
lar çok rahattılar çünkü. Kendi hasta nelerine, kendi pa­
ra l a rıyla kuru l m uş hasta nelerine ayl ı klarından kesi len
para l a rta bakıtmaya geld i kleri icin cok rahat, hatta m ut­
t uydular. Yalnız yüzlerinde ve sözlerinde hasta l ı kların on­
lara verd i kleri rahatsızl ı k, m utsuz l u k vardı . Ama iyi ola­
ca klarına o kadar g üven iyor g ibiydi l e r ki, koridorla rda
işlerin i n peşi nde, ellerinde köğıtlarıyla koşa rlarken , s ı ra­
larda oturup s ı ra beklerl erl<en her şeye karş ı n gene bu
g üven i n verd i ğ i m utl u l u k her şeylerinden anlaşılıyord u .
Annemin fabrikasından a l d ı ğ ı v e «Vizite kôğ ı d ı » de­
d iği kağ ıtların ı ordan oraya ben dolaşt ı rd ı m , kaydettir­
d i m , a n nerne n u m a ra a l d ı m ve kuyruğa onun yerine g i ri p
o n u d a bahçedeki kanepelerden birine otu rttum. Meryem
Teyze ve Ayşe'yle b i rl i kte. Art ı k bahar gelm işti. N isan
ayı ndayd ı k . Arada b i r hava l a r kış g i bi seri n leyiveriyordu
ama, gene l l i kle nisanı sıcak ve yaq m u rsuz gecırıyor­
d u k . Annem ler bahçedeki ban k ın üstünde gü neştenirier­
ken ben d e kuyruğa g i rd i m . Doktorların m u ayene yap­
t ı ğ ı yer;ler hastanelerin e n alt katlarındaki koridorlar­
dayd ı . iyice kara n l ı k , sıcak, havasız yerierdi buralar. S ı r­
tımdakl, Abi a m ı n verd i ğ i k a l ı n h ı rka n ı n içinde iyice sı-

84
k ı lmış ve buna l m ıştım ama Annerne b i r yararım ol uyor
d iye d u ru mumdan lıiç de yakınıcı değ ildim. Cevreme bo­
k ı n ıyor, s ı ralarda otu ran, k uyru kta bekl iyen hasta lcrı n ,
sarı, soluk, zayıf yüzleri n i , inceliyor, kesi k kes i k öksürük­
leri n i d i n l iyord u m . B i r yarım saat kadar sonra korido­
run kara n l ı ğı nda bir kadı n ı n sağa sol a ·koşup bağ ı rd ı ğ ı n ı
d uyd uk, herkes o yana bakıyor ne olduğ u n u öğrenmeğe
çal ı şı yord u . Sıralarda otura n l a r ayağa kalkmışlard ı :
- Hacer! . . . Hace r ! . . .
Kara n l ı kta kad ı n ı göremiyordum ama b u Meryem
Teyze'yd i, sesinden ta n ı mıştı m . Koşarak yanına g itti m :
- Ne o l d u n Teyze, ne var?
- Ananı n ağzından ka n boşandı Hacer koş !
Yanı m ızda ki kalaba l ı kla birl i kte bahçeye koştuk.
Anam, yere eğilmiş kan k usuyordu . Yan ı ndaki Ayşe kork­
m uş, bir yandan da çevresine bakıno ra k bizi a rıyord u .
- Çab u k hastaneye k a l d ı r ı n , k a d ı n gidiyor. Diye
bağrışıyorlard ı ya n ı m ızda kiler. Kapıları n önlerinde bekli­
yen hastaba kıcılar da koşuşmuşlar, d u ru m u görünce he­
men sedyelerle gelip anamı içine yatı rmışlardı. Ne olu­
yor, demeye kal madan Anamı hastaneden içeriye sok­
tular. Biz de g i recek old u k , bizi a l mad ılar.
- Şimdi kon uşamaz. B i raz bekley i n , sonra gelip eş­
yaları n ı a l ı rs ı n ız! .. Ded iler.
Beıı a k ı l ed i p hastaba kıcı n ı n b i rine Ana m ı n kôğıtla­
rı n ı verd i m :
- B e n kôğıtları yaptı rd ı m , bugün doktora ç ı kacaktı ,
ded im . . .
Kôğ ıtları a l d ı .
- B u g ü n e dek a k l ı nız neredeyd i? Diye sert sert söy­
lendi ba na. H i ç karş ı l ı k vermed im. Ne d iyebi l i rdjm. a n l at­
ması o kadar u�un sürerd i ki . . .
Geldim Meryem Teyze'yi, Ayşe'yi el leri nden tutup
başka bir s ı raya götürüp otu rttum. O sıra n ı n önündeki
toprakta hôlô o n a rn ı n kanı, d u ruyord u. Gidebi ldiği miz ka­
dar uzağa g itti k orada n . . . Oturup beklerneğe başla d ı k .
M e ryem Teyze ağlıyord u .

85
- Geneaci k kad ı n göz göre göre g itti ! . . . Diyordu .
- Dur hele Meryem Teyze, gittiğ i mitti ğ i yok, üzme
insanı, nol u rs u n ! . . Diye söylend i m . Öyle şaşkın, öyle bit­
k i nd i m ki. . . Yetişemem iştim. Güzel günlere, rahat g ü n­
l ere anamı da yetişt i rememiştim. Hiçbir şey düşünemi­
yord u m . Ne olacaktık şimdi biz? Kardeşlerimis bana kim
bakacaktı, babam ne olaca ktı. Hanife' n i n o k u l u n e olaca k­
tı? Can s ı k ı ntısı ndan ka l kt ı m :

- B e n h e l e g i d i p b i r orta l ı ğ ı yokl ıyayı m, ded i m , bel k i


onarnda n b i r haber vard ı r.
içeriye g irdi m , sora sora Anamın yattığı yerin ka­
p ı s ı n ı buldum. Beni tan ı d ı lar. Bir yerlere adam l a r yolla­
d ı l a r, haber sa l d ı l a r. Biraz sonra onarnın sarı lmış elbi­
sesi, aya kkapları, mantosu kolundan b i r adam ç ı ka­
geldi.
- Sen kızı mısı n o kad ı n ı n ? Dedi .
- Kızı y ı m ! N e oldu, söyle Anama n e oldu?
Gü ldü:
- Ö l medi, ded i, hadi kayg ılanma, o l m iyecek ! iğne
yaptı l a r, kan d u rdu.
- iy i ba k ı l ı rsa öl mez, değil m i ? Amca? Dedi m kay­
gıyla.
- Öl mez tabii ! . .. Ded i , ilerlemes in i beklemekle yan­
y
lış iş yaptı nız! Epe yataca k !
- iyileşecek ya , ö l m iyecek y a , yatsı n ! . . . N e zaman
görebi l i rim a n a m ı ?
- Paza r g ü n ü ziya retçi g ü n üd ü r. Sa nmam k i seni
a l s ı n lar! Çocuklara yasa k!
Ada m boydan boya beni süzdü, coc u k muyum kız
mıyım d iye ba kıyord u .

- A n a n g ibi hastalara g üneş dokunu r, d e d i , b i l m i­


yor m uydun b u n u ?
- S a h i m i ? B i l m iyord u m !
- Kiminiz k i mseniz y o k m u sizin? Erkeğ i n iz, baba-
nız yok m u ?
- Var dedi m , babam va r ! . . . A m a o da hasta.

86
Abiama yazd ı ğ ı m mektupta Ana m ı n başına ı;ı elenleri,
hastaneye yattı ğ ı n ı a n l attı m. Babamdan haber sordum.
B i r de Anam sor demişti ya, boşa n ı p boşanmadıklarını
öğrenmes i n i istedi m . Eğer boşanmadı larsa, onu sigorta
hasta nesine yatırmak isted i ğ i m izi, belki de buraya aldıra­
bileceğ i m izi bel i rtti m . Gelen karşı l ı kta Abia rn sigorta iş­
leri n i n tamamlandığına çok sevi ndiğini ama o n a rn ı n has­
ta l ı ğ ı n ı n bu d u rumda olduğuna da çok üzü ldüğünü ya­
zıyord u . Babamla Anam hôlô evlilerm iş. Babam da has­
taneye yatı rı labi l i rmiş. Çok da iyi ol urmuş böylesi. Daha
iyi ba k ı l ı rmış. Ya l n ı z ka lmaktan da kurtulurmuş. i stan­
b u l 'da a rt ı k babamı h i ç a rayı p sora n kalmamış. Arada
bir vakit buldu kca Abiarn gidiyormuş ziyaretine. Herkes
işine gücüne dalmış, baba m ı u n utmuşlar. Ablam. mek­
tupla birlikte, bana ıazım o l u r d iye Baba m ı n k i m l i k cüz­
d a n ı n ı da yol lamıştı.
Mektubu aldığ ı rn ı n ertesi g ü n ü Meryem Teyze'yle
b i rl i kte Ana m ı n çal ıştı ğ ı fabri kaya g itti k. Ben Ayşe'yle
onu dışa rda bı ra ka ra k içeri g i rd i m . Kapı n ı n yanında camlı
b i r oda n ı n içi nde bir adam oturuyor. cama oyulmuş k ü­
çük, a lca k b i r pencereden içeri g i re n i n ne isted i ğ i n i so­
ruyord u .
- Ben, ded i m , R u k iye Demir'in k ı z ı y ı m . Annem b u
fabri kada çalışıyordu. Hastalandı, şimd i Sigorta Hasta­
nesinde yatıyor.
- Evet. tan ı d ı m . R u k iye'yi dedi adam, sen onun
kızısın, demek? Peki, ne istiy<? rsu n ?
- Ben im babam hasta. Ista n b u l 'da b i r hastanede
yatıyor. Onu da burdaki sigorta hasta nesine yatırmak is­
tiyoruz.
Adam yüzüme ters ters baktı:
- B u işi yapacak senden daha b üyük b i ri yok m u ?
Dedi .
- Evimizde şimdi e n b ü y ü k b e n k a l d ı m . i k i k ü ç ü k
kardeş im var, o n l a ra da b e n ba kıyorum .
- Col u k cocuk i ş i değ i l k ı z ı m bu ! S e n a k l ı başın­
da bir adam bul, gel de onunla konuşalım .

87
- K imsemiz yok, bizim burda !
- Yoksa yok, ne yapa l ı m ! . .
Adani içeri çekildi, masası n ı n başına otu rdu, b i r
şeyler yazıp çizmeye başlad ı .
Meryem Teyze'yle eve döndü k. Bu başa rısızl ı ğ ı mdan
o kadar utan m ıştım k i yolda h i ç konuşamadım. Oysa a k­
l ı ma neler gel iyordu söyliyecek, kon uşaca k , ama bütün
b u n l a rı Meryem Teyze'ye içimden a n latıyor, bir t ü rl ü sım­
sıkı kapattığ ı m d udakları m ı acamıyordum.
Fabrika küçük ·bir yerd i . icerdeki toz duman, kapıya
kadar geliyordu sanki. Nefes a l ı nması g üc bir hava kap­
Iarnıştı binayı . Anam ı n burda bu tozu hasta ciğerlerine
cekerek nasıl güçlükle çal ıştığ ı n ı düşü ndüm. i cimden, Ha­
n ife' n i n evde söyleyip durduğu şark ı n ı n bir yeri gel iyordu
hep d udakları m ı n ucuna: Anneeeem, a nneeem, ev b i r
tanem . . .
Ortalarda koşuşup d uran küçük işçi ·çoc u kl a r, işçi
kızlar vard ı . Sarı . sol u k yüzlü, sıska sıskayd ı l a r h e psi
de. Za manından önce hayata atı l ma n ı n , güçlü klerle yüz­
yüze gelmeni n verd i ğ i ca n l ı l ı k , serbestlik, pişki n l i k vardı
hepsi n i n davra n ışlarında.
Ben d e g i rsem şu fabrikaya, d iye düşündüm, içim­
den . . . Ondan sonra Baba m ı n işini n e kolay yaptırırdım.
O kapıdaki heriti n suratına da girip ç ı karken h i ç bak­
maz, o n u adam yerine koymadığımı bel l i ederd i m .
- Ne düşün üyor�un Hacer? Ded i Meryem Teyze.
- Hic. dedim.
- Bizim Fatma ' n ı n kocasına g idel i m de bu gece a n -
lata l ı m baka l ı m d urum u . Bel k i a d a m doğru söylüyordur,
senin yapacağı n bir iş değildir bu.
- Olur g idel i m . . .
Han ife okuldan geldikten sonra yemeğ imizi yed ik,
komşulara geçti k . O n u n da kocası gelmişti. Yemekleri n i
yemişlerd i . Karısı sofrayı topl uyordu. Meryem Teyze d u­
rumu anlatınca adam b i r düşündü.
- Aslı n ı a ra rsa nız gercekten b i raz uzun b i r iştir
bu, dedi, Hacer'i n yapabileceğ i gibi bir iş değ i l . Ama

88
ona durumu a n l atmak gere kti. Ne diye kovmuş cocuk­
cağızı o adam? O kapıda oturanlar bekçiden başka b i r
ş e y d0 deği!dirler zaten. Kabadayı l ı kları böyle çocukla­
ra, g ü çsüzlere geçer. Ver kızım se n bana Ana n ı n , Baba­
nın k i m l i k belgelerini, ben yaptı rırım bu köğıtları .

Adama nasıl teşekkür edeceğ i m i şaşırmışt ı m . Susup


d uruyordum.
- Annen nası l , iyi m i ? Ded i .
- i yi, dedi Meryem Teyze, geçen pazar ziyaretine
g itti k , iyi bakıyorlar. Nerde burdaki ba k ı m , nerde hasta­
nede k i . . . Yemeden içmeden kesi lm işti fakir. Bayağı top­
lamış b i r haftada, o yüzündeki sarı l ı k da g itmiş.
- Gelecek pazara ben d e geleyim sizinle, dedi Fat­
ma H a n ı m .
- G e l ya, i y i olur, dedi Meryem Teyze de . . . Kimsesi
yok fakiri n bizde n gayri . . .

- Fabrikadaki a rkadaşları g itmemişler m i ? Diye sor­


du kocası.
- Bilmem. geçen h afta kimse yoktu ama. daha
gelirler m i ? . .
- Böyle zamanlarda i nsan a ranmak. sorul m a k is­
ter, ya k ı n l ı k ister . . . Böyle yakı n l ı klar hastaya yiyecek.
bakım. i ğ n e kadar iyi gelir.
- Gel i r ya ! . . Diye doğru ladı Meryem Teyze, Gel i r
y a , zava l l ı hasta l ı ğ ı ndan ' çok uta n ı r d a kimseye sokul ­
mazdı . . . Arkadaşı , tanışı yoktur onun bu yüzden.
- Olsun, dedi gene adam, bu hastal ı k i nsanı böyle
eder. Alıngan, s i n i rl i , icli yapar. Sonra karısına döndü:
- iyi düşündün Fatma, dedi, gelecek pazara sen de
g it R u k iye kardeş'i yoklamaya.
- G iderim. dedi kad ı n .
- B e n işinizi yapacağ ı m , h i ç üzülme kızım. dedi
adam bana dönüp. Hic kayg ı ianma sen !
B u ailenin yakı n l ı ğ ı ndan, dostluğ undan öyle etkilen­
miştim ki, cenem acıldı hemen konuşmaya başlad ı m ,
içimdekileri ortoya döktüm:

89
- Amca, ded i m , o fabri kada cocuklar da çalışı­
yor, ben de g i rsem ne o l u r? Ana m ı n yeri ne. . . işe a lı ş­
k ı n ı md ı r ben, kimseye lôf söyletmem ,iy i ca l ı ş ı r ı m .
Adam g ü l d ü , bir süre düşündü:
- Cocukla rın yeri tozlu fabri kalar değ i l , temiz okul­
lardır. Ama yaz ı k k i memleketi m izde her zaman bu böyle
o l m uyor. Yavruca k l a r, daha oyun yaşındayken, toz u n
toprağı n içinde havasızl ı ktan kavr u l< kalıyor. Her bakım­
da n . . . Bu yüzden gelişimleri yarım ka l ı yor, ded i .
B u a d a m da t ı p k ı a b i a rn g i b i a k ı l l ıyd ı , c o k şeyler b i ­
l iyord u, i y i v e doğru konuşuyordu, i y i b i r i nsand ı . N e
k a d a r sevmiştim o n u . A m a gücümü, a k l ı m ı , i y i düşünce­
lerimi ortaya serrnekten yı lmadım, ben de söyled i m dü­
şünceleri m i :
- Ben o k u m a yazmayı b i l iyorum. Kitap da okuvo­
rum. istanb u l 'da b i r Abiarn var ben i m . Hep kitap yol lar
bana, coc u k dergileri, h i kôyeleri, ders kitapları yol lar.
Biraz dana büyüyeyim, roma n bile ycl l ıyaca k . O cok
roman okurd u . Bana okuma yazmayı o öğretti, d iye
övü ndüm.
- iyi kızmış senin Abla n , dedi adam . istersen bir
ona sor da a k ı l danış. De ki, Abla de, ben fabri kada
ça lışmak istiyorum, de. Burda bir komşu Amca var, o
da bana d iyor k i : Sen fabri kaya gireceğine okula g i r,
kardeşlerine ba k . Nas ı l olsa Anan ı n ayl ı ğ ı n ı sigortayle
fabrika ödüyor, diyor de, ba kal ı m ne d iyecek?
- Peki, ded i m Abiama mektup yazıy soracağ ı m .
- Ablan e ğ e r mektupta, « o Amca doğru söylüyor,
sen okula g i r, kardeşlerine bak, Annene temiz cama­
ş ı rl a r, ba k ı m l ı sağ l ı kl ı kardeşler, iyi haberler götürme­
ye bak. Böylece daha a k ı l l ı ca bir iş yapmış kardeşle­
rini de bakımsız bı rakmamış olursun» derse bana n ü­
fus cüzdan ı n ı al gel sen i okula götürüp yazd ı rayı m ! Hat­
tô seni s ı n ava sokturup ikinci s ı n ıfa yazd ı rabilirim, ded i .
ü c ü de susmuşla r, bana bakıyorlard ı . B e n de sus­
tum. Amca n ı n iyi, doğ ru ve i nsanlara sevg iyle bakan
gözlerine, e n ağır işlerde çal ışarak, kitap okuyarak ge-

90
c i rdiği gecelerin yorg u n lu ğ uyla k ı rış kı rış olan kemi kli
yüzüne baktım:
- Abiarn bana böyle diyecek Amca, dedim, h i ç
kuşkum yok bunda n . O n a mektup yazacağ ı m a m a b u n u
sormak i ç i n değ i l , o k u l a yazı ldığ ı m ı haber vermek icin . . .
Yaşlı adam ka l ktı, büyük bir adammışım gibi benim
elimi s ı ktı.
- Aferin, dedi, sen sand ığ ı mdan da a kı l l ı , çok şeyler
bilen, cok iyi d üşünen bir kızsı n . Yarın baba n ı n işini ya­
paca ğ ı m . Bu a rada gidip o k u l u n başöğretmeniyle de ko­
n uşacağ ı m . Bana hepi n izin k i m l i k köğıtlarını hemen ge­
tir, olur m u ?

On g ü n kadar sonra babam i stanbul'dan gelm işti.


Ertesi gün hastaneye yatı rı laca kt ı . Baba m öyl e m utl uy­
du ki bizim a ra mızda. Ayşe'yle Hanife baba m evde ol­
duğu gece bütün h ü nerleri n i gösterdiler. Ona şarkı lar,
şiirler söyled iler: Oyu n l a r oyna d ı l a r. Ben de güzel ye­
mekler yapmış Babama i kram etmiştim. Babam bir yan­
dan a ğ l ıyor, bir yandan g ü l üyord u . Ama Annemin
kocası olara k hastaneye yatı rılmaktan da utandığı bell iy­
d i . Bir za manlar kızd ı ğ ı , küstüğü, hakkı nda türlü şeyler
d üşündüğü kadına mu htaç olmak ona a ğ ı r gel iyord u , sa­
n ıyoru m . . . Ama b iz ona o kadar yakı n l ı k gösterd i k ki
böyle şeyler düşünmesine vakit bile b ı rakmad ı k .
B e n hemen o gece Baba m ı n bohçası n ı a ç m ı ş , kirli
çamaşırlarını çıkarıp y ı kamış, sonra da kömür ütüsüyle
ütülem işti m. Bohçasını bir g üzel düzeltti m . Koş u p bak­
kalda n bir şişe l i mon kolonyası a l d ı m . Fatma H a n ı m ' ların
bahçesi ndeki kırmızı g ü l ler açmı ştı . i zinleri n i istiyerek bir
demet g ü l hazırlayıp bardağa koyd u m . Sabah leyin gi­
derken alacak, bunu Baba m ı n masasındaki bardağa ko­
yacaktı m. Annerne su bardağ ı , çay bardağı, diş fı rçası,
d iş macunu götü rmüştü m . Babama da böyle iki pl asti k
barda k, bir küçük tabakla ne o l u r ne olmaz d iye b i r ka­
şık, bir catal , bir bıca k koyd u m .

91
Baba m ı abiarnlar otobüse bindirip yol lam ışlar. Kal­
easındaki kırık kem i k ya n l ı ş kaynağ ı ndan babam biraz to ­
pall ıyord u . istanbuldaki hastanede yeniden filmler çek­
mişler, ya nlış kaynıyan kemiği görmüşler. Yen iden a l cı ­
ya koyaca k l a rmış k i b i z i m onu buraya a l d ı rma haberi miz
gelmiş. Şimd i bu yeni hastanede o bacağ ı yen iden a lcıya
koyacak l a rmış.

- Otobüste çok sızladı meret, d iyord u . Babam.


istanbul, izmi r arası az yol değ ildi. Yaral ı bacağı e pey
h ı rpalamış olaca ktı . Baba m ı n yanına yaklaştı kca hafif
bir koku duyuyordum.
- Baba, dedim, daha yaran kapanmadı m ı ?
- Kapandı kapanmasına a m a a k ı ntı m ı yaptı n e -
d i r?
- Aç sarg ı n ı da ba ka l ı m . . .
Sorgıyı a çt ı k . D i k iş yerleri kızarı k kızarı k d uruyordu.
B u kıza rı k yerlerden b i ri nden sarı b i r su sızmıştı pamu­
ğ a . . . Heme n kolonyayı pamuğa döküp orasını temizle­
d i m , sargıyı yeniden sard ı m .

- G�cti m i Baba? dedim, «geçti» demesi n i istiyor­


d u m sanki. Babam da ba kışiarımdan b u n u sezmişt i .
Gülerek:
- Geçti, ded i , ama, ben gene onun içten ice sızla­
d ı ğ ı n ı anladım. Babam, o geeeki mutluluğumuzu bozmak
istemiyordu.
- Yarın hastanede bakarlar, bir: şeyciğin kalmaz,
ded i m .
- He ya, ded i , ald ı rma, bi şeyc i ğ i m kalmaz.
Kızkardeşleri m , sarg ı acı l ı rken mera kla gelip yara
yerine ba kmışlar, şakacı ktan korkmuş gibi yapıp kaç­
mışlard ı . Yeniden oyunlarına, yuva rla n ı p zıplamaya baş­
l a d ı l a r. Biz de Babamla onlara ba ktı k. Babam biraz za­
yıflamış gibiyd i .
- Yemekleri nası l d ı hastanenin Baba? Ded i m .
- Ç o k iyiydi Hacer, Tatl ı s ı , tuzlusu, hoşafı . her şeyi
tamamd ı .

92
- Annem i n kiler de çok iyi. Annem görsen nasıl top­
ladı . . .
- Bizi Annem i n y a n ı na sokm uyorla r Baba, dedi Ha­
nife ordan lôfa karışara k.
- Eee, tabii sokmazlar, dedi baba m da, hasta neleri
bilen b i r ada m ı n cidd i l i ğ iyle. Coc ukları m i kropl u koğuş­
lara o lmazlar.
- Neden Baba?
- On l a r da hasta l a n ı rl a r sonra . . .
- Neden hasta l a n ı rl a r?
Han ife çok soru sora rdı . Bildiği şeyleri yeni baştan
sorardı h i ç bil miyormuş gibi.
- Kız ben sana o nlatmadı m m ı neden hasta landık­
ları n ı ? d iye payladım onu.
- Olsun, olsun ! . . Babam da a n latsın . . .

- Gel a n latayım, dedi babam , hastanede çok şeyler


öğrenmişe benziyord u . Cocukları çevresine topladı masal
a nlatan n in�ler g ibi ve masal anlatır g i bi onlara bild i k­
lerini a n l atmaya başladı. Han ife b i rden Baba m ı n sözü­
nü kesti.
- Baba, ded i , iyileş hastaneden ç ı k da hep b i rl i k­
te Annemi görmeye gidelim bi g ü n . Biz bahçede bek­
leriz.
- Olur, gideriz , dedi Babam da gülümsiyerek.
- Görsen , öyle g üzel k i Annem i n hastanes i n i n bah-
çes i . Ağaçlar, çiçekler . . . Biz Ayşe'yle hep oynuyoruz ab­
lam lar y u ka rı çı k ı nca.

- Ne oyn uyorsunuz baka l ı m ?


- Saklambaç, köreb e , kayd ı ra k , beş t a ş . . .
- Ohhoooo ! . . Diye güldü babam, n e çok oyunlar
b i l iyormuşsun sen be!..
- Bil iyorum ya! Ayşe'ye de öğ retti m . . . Onunla bera­
ber oynuyoruz hep .
- Ayşe o kadar büyüdü m ü ? Abiasıyle aynıyacak
kadar?
- Büyüdü ya!..

93
- Büyüdüm ya, dedi Ayşe de o rdan peltek peltek . . .
Sandalye n i n üstüne ç ı ktı, bak, ded i , n e kadar büyü-
düm ! ..
- Aferin benim kızıma ! . . Diye a l k ışiadı Babam onu.
Han ife gene a raya g i rd i :
- Baba, sen iyi ol da Annem d e iyi olsun da o n u
a l ı p buraya get i re l i m o l u r m u ?
- O l u r k ı z ı m , getire l i m .
- H e p birl i kte bu evde otura l ı m . . .
- B u eve s ığmayız be Ha n ife, daha büyük b i r ev
tutarız . . .

Han ife sevineten uçuyord u :


- K a ç odal ı o l u r? d iye Babama merakla sord u :
- i k i odal ı o l u r, ü ç odal ı o l u r . . .
- Ü ç odal ı olsun . . .
- Neden?

- Biri bizim oda o l u r, b i ri sizin oda ol u r. B i ri de m i -


saf i r odası o l u r . . .
- Demek m isafi rleri miz de gelecek . . .
- Gel i r ya, n iye gelmes i n ! O zama n sen işe g i re r
ça lışırsın, A n n e m çalışmaz. Evde oturur, o n a da m isafir
kad ı n l a r gelir.
- Bak hele nelere özeniyor . . . Diye g ü l üyordu Ba-
bam Han ife'ye . . .
- Ama bahçesi d e olsun !
- Olsun!
- Biz bahçede Ayşe'yle oynarız. Ağaçl a ra sal ı nca k
k u ra rız. Kümes yapar tavuk yetiştiri riz. B i r de köpek k u­
J ü besi yapar, köpek a l ı rı z . . .

- Nerde n ö ğ rend i n kız sen bunları ? Diye Babam


Hanife' n i n ya naklarını okşuyord u :

- Hayat Bilgisi derslerlnden, derg i l e ri m izden . . .


- Aferim sana! Sınıfı geçiyor musun sen şimdi?
- Tabii, hem de pekiyiyle geçiyorum . Bütün ders-
lerim pekiyil

94
- Ben de g ideceğim baba okula d iye, azıcık da ben
övündüm Babama. Şurda bi komşu Amca var. Beni okula
yazd ı racak. Bel ki sı nava g i rip, i k inci s ı n ıfa yazı l ı rım.
- Aferim Hacer, dedi baba m , ben i m de sac ı m ı o k­
şıya ra k, a k ı l l ı d ı r ben i m kızları m . Hem a k ı l l ıd ı r, hem ça­
lışkandır.
- Be n abiama da y a rd ı m ediyoru m . Hep iş görü­
yorum ona, d iye Han ife hemen böbürlendi .
- H e m okula gidip, h e m kardeşlerine ba kmak seni
yormaz m ı Hacer? dedi babam kaygıyla.
- Yormaz baba, ben işe a l ış k ı n ı m . Köyde de ka­
sahada da, bundan az m ı iş görürdüm . . .
- B i l iyoru m , dedi babam . Fatoş Ablan hasta neye
geldikçe seni anlatırdı bana. Sen i çok överd i . Çok ça­
lışkan, a kı l l ı bi kız, derd i . . .
- H i ç ol mazsa b u rda kendi işimizi yapacağ ı m . Son­
ra Meryem Teyze var. Ayşe biz okula g id i nce gene o nda
kalır. . .
Han ife a raya g ird i gene:
- Ben de yard ı m ediyorum Abama.
- Tabii, dedim, Han ife çok iş yapıyor. Ben yokken
Anam ona hiç iş yaptı rmamış ama, ben gelince heves­
lendi, çok beceriklidir, sen b i görsen ! . . .
- Aferim ! . . . Aferi m ! . . . Diyordu Babam boyuna.
B i r a ra sustu, biraz düşündü, sonra:
- Hacer, eyi amma, ded i , y ı l ı n son una geldik, aha
n i,san da bitiyor. Ş u iş i gelecek yıla b ı ra ksan iyi o l u r
bence . . .
- Hangi işi Baba, okul m u ?
- O k u l y a . . . B a n a ka l ı rsa sen i al mazlar b i l e şimdi.
Öyle değil mi?
- Bilmem! Osman Amca gidip kon uşacaktı ama . . .
- Se n öyl e yap kızı m . Gelecek y ı l hang i sın ıfa gi-
rersen gir, ona ka rışmam . Ama b u y ı l zorlanma a rt ı k !
Bana- sorarsan, böyle . . . A m a se n g e n e kendin b i l i rsi n ! . . .
- Doğ ru söylüyorsun Baba . . . Yazı n da ça lışırı m bi
g üzel . . .

95
- He ya ! . . . Bel kim daha bi sınıf y ü ksağine g irers i n .
iyi ç a l ı ş da . . .
Han ife, bizim kon uşmamızdan gene bir şeyler hQtır­
lamış olaca k k i
- Abacığım, okul ne zaman b i ı iyor? Diye lôfa ka­
rıştı.
- Sen bi lmez misin o k u l u n ne zaman bittiğ i n i k ız?
Dedi baba m .
- Ne zama n bitiyor Aba? Diye sordu gene Hanife .
- Birbuçu k ay sonra.
- Yaz gel i nce m i ?
- Yaz gelince.
Ogün 23 Nisan'dı. Cocu k bayramı ya p ı l ıyord u bü­
tün kentlerde, kasabalarda, bel k i birkaç köyde. Ama b i r­
çok çocu k l a r bayra m ı n tatilinden başka bir şeyini bilmi­
yorlardı .

- Okulu n uzu süsled i n iz mi Han ife? Ded i m kardeşi-


me.
- Süsled ik, dedi .
- Nasıl süsled i n iz bakaaam, anlat . . . Dedi baba m.
- Sın ıfa bayra klar astı k, fenerler astı k . . . Kôğ ıttan
fenerler . . . Ondan sonracığıma . . . Kôğıttan zinci rler yapı p
ast ı k . . . Tahtaya yaz ı l a r yazd ı k . .
.

- Neler yazd ı n ı z bakaaam? Dedi babam gene.


- «Yaşas ı n 23 Nisan» yazd ı k . . .
- Başka?
- «Atatürk yirmiüç n i sa n ı çoc u kl a ra a rmağan etti»
diye yazdı k . . .

Ben 23 Nisa n ' ı n a n l a m ı n ı bil iyordum, Abia m ı n ki­


taplarından öğre n m iştim. Han ife'ye sord u m :
- N e o l m u ş Hanife 2 3 Nisan'da da çocuklar bayram
ediyorla r?
- Atatürk Türkiye B üyük M i l let Meclisi'ni açmış . . .
Babam coşkuyla bağı rı p kol ları n ı açtı Han ife'ye:
- Afferim u l an ! . . . Ben i m kız neler öğrenmiş ba k
okulda . . .

96
Hanife de koşup g itti, baba m ı n kucağına atıld ı , boy­
nuna sarı ldı. Ö vü lmekten, sevirmekten mutlu, babamı
öpmeye başlad ı . Babam bir a ra kend i n i Hanife'nin öpü­
cü klerinden kurtarara k bana dönd ü :
- Hacer, dedi, bu bayram tatil i nde Abianlar da
Bodrum'a g idiyorlar. . .
- Açıa a ! . . Sahi m i Baba? Kim kim?
- «Okul gid iyor, belki ben de katı l ı rım» demişti be-
n i yolcu ederken. «Ah, demişti, otobüsümüz izm ir'de
d u rsa da gelip bir cocukları görsem . . .
- Nerdeee . . . dedim, gelemez . . . Otobüs d ursa bile,
onu çıkarırlar m ı dışa rıya? Koyvermezler ki. . .
- Öyle! . . . Ded i, Babam da, kendi de bil iyordu gele-
miyeceğini ama, işte gönl ü m üzü almak icin ca n ı m . . .
Cok iyi k ız, vessela m !
- Aba m b i tanedi r, Aba m g i b i yoktur! . . . Dedi m .
- Vard ı r. . . ded i , Han ife şeyton şeytan gülerek.
- Kimmiş?
- Benim Abam . . .
Babamı b ı ra k ı p koşup geldi, boynuma sarı ldı. Ayşe
de evimizdeki bu sevine ve m utl u l u ktan sarhoş olmuş gi­
b i ortada dönüp d u ruyor, ellerini c ı rpıyor, kendince şar­
kıya benzer bir şeyler söylüyordu k i kapı cal ı n d ı . Babam
hemen top-a rlandı. Biz de, sağa sola koşuşup odada k i
dağ ı n ı kl ı ğ ı düzaltrneğe çal ıştı k. Evim ize öyle s ı k s ı k ko­
n u k gelmezdi . Gelince de bizi beğensin, evi m izde rahat
etsi n istiyord u k . Odaya bir çeki d üzen verd i kten sonra
ben gidip kopıyı açt ı m .

F: 7 1 97
IV

Yarı m acılan kapı n ı n kara n l ı ğ ı nda bi rkoc kız başı


görd ü k . Ö ndekiler cekingen cekingen içeriye bakıyorlar­
d ı . Arkada kiler de birb i rleri n i n omuzları n ı n üstünden acı­
l a n kapıdan b i r şeyler görmek icin merakla başlarını
uzatm ışlard ı . Heps i n i n baca kları nda ren k ren k pantolon­
lar vardı. Üzerlerine pardesü, ceket, ya da k a l ı n yün h ı r­
kalar g iymişlerdi. Arkalarında ka lan boş l u kta ayd ı n l ı k ol­
madığı icin yüzleri pek secil m iyord u . Hepi miz ü rktük i l k
anda. Sonra Babam coşkuyla v e keyifle yerinden doğ­
r u l u r gibi yaptı . Bir yandan da bağı rmaya başladı:

- Vaaaay, Fatoş Hanı m ! . .. Buyrun buyru n ! . . . Biz de,


sizi konuşuyord u k . Hoş geldiniz! Hoş geldiniz!. . .
- Abacı ı ı ı m ! . . . Diye bir c ı ğ l ı k atma m l a birl i kte ka­
pıdaki kalabalığa koşmam bir oldu. Kızların a rası nda Ab­
lam va rdı. Gülümsiverek bana bakıyord u . Kendisin i bizim
ta n ı d ı ğ ımızı görü nce içeriye doğru y ü rüdü.
- Kız Hacer, beni tanımadın ha? Alacağı n olsun se­
n i n , d iyordu bir yandan da.

Kardeşlerim sevineli bir şaşkın l ı ğ a düşmüşler. par­


makları a ğ ızlarında, olup biteni seyrediyorlard ı .
- B e n i u n uttu n m u n e yapt ı n Hacer?
- Abac ı ğ ı m seni unutur muyum? Diye boynuna sa-
rı ldı m. O da bana sarı ldı . Babam kend i n i toplamış, evin
erkeğ i gibi kon u k kızları iceri buyur ediyordu.

98
- Buyrun, buyru n, kızlar, geçin oturun, aya kta dur­
mayı n . . . Bod rum'a gidiyorsunuz demek • . •

- Gid iyoruz y a . . . B u n l a r ben i m s ı n ıf arkadaşla rım ,


ded i abiarn kızları göstererek. Hepsi de sizi görmek iste­
d i ler. Ben sizi o kadar cak aniatı rım ki o n lara. Sizi e n
az b e n i m k a d a r seviyorlar.

- Buyursu nlar Abacı ğ ı m , buyursunlar, d iye ben de


kızlara yol gösteriyord u m . Altı kızd ı l a r. Hep g ü l ü m süyor
ve cekingen cekinge n d u ruyorla rd ı . Bizim sevincimiz,
bağrışmalarımız onları şaşı rtmış g i biyd i . Her biri kend ine
oturacak bir yer buldu. K i m is i yere, m inderierin üstüne,
k i m isi sed i re, biri de odamızın tek iskemiesine otu rd u .
Abia rn bu s ı rada bizim küçü klere bakıyordu g ü lü msiye­
rek:

- Merhaba, ded i, onlara e l i n i uzattı. B u Hanife, de­


ğ i l m i ? BU da Ayşe olaca k . . .
- Kız, g i d i p Fatoş H a n ı m ' ı n e l i n i öpsenize. Diye Ba­
ba m çı kıştı kardeşlerime. Ne a ptal apta l ba kın ıyorsunuz
_
arda?

Onlar, baba m ı n a rkası n a sa klanmış, hayran hayra n


b u bizim d i l i m izden düş ü rmed i ğ i m iz a k ı l l ı v e yüre k l i Ab­
laya ba kıyorlard ı . Onların adama k ı l l ı utandıkları n ı , şaşır­
dı klarını görünce, Abiarn yerinden ka l ktı gelip ikisinin d e
e l i n i sı ktı . Yeniden « merhaba» d e d i onlara . Babam b u kez
adama k ı l l ı payla maya başlamışt ı kardeşlerim i . Oysa de·­
m i n nasıl seviyor, şımartıyordu onları. Ama baba m ı n da
belli etmek istemediğ i halde bizim kadar şaşı rmış ve
uta n m ış olduğu bel l i oluyord u . B u kadar kalaba l ı k bir
kentli kon u ğ u hepimiz yeni görüyord u k . Üstel i k onları n
gelişinden öyle b i r sev i n m iştik k i , bu sevincimizi bel i rte­
memekten , onları iyi a ğ ı rlaya mamaktan da korkuyord u k .
- Göya b u n l a r kentte otu ruyorl a r Fatoş H a n ı m .
Köy kızları b u n l a rdan d a h a g i rg i nd i r. Ş u n ların h a l ine
bak. Va ba n iler, kalkıp Abiolara hoş geldiniz deyin ba­
kay ı m ! . . .

99
- Dokunmayın onlara Resim Efendi, dedi Ablam,
biz i ilk kez görüyorlar, el bette şaşı racaklar. Birazdan acı­
l ı rız, kaynaşırız, mera k etmey i n . . .
- Cocuklar haklı, dedi iskem lede otura n k ız. Böyle
gece vakti c ı kageldi k .
- Olsun, ne olacak, evimiz her daim kon uklarımı­
z ı n d ı r . . . d iye babam kentli ağzıyla ki bar ki bar b i r şeyi er
söyledi. Üste l i k Fatoş H a n ı m ' ı n , a rkadaşları n ı n baş ı m ız ı n
üstü nde yeri vard ı r. isterseniz, gece yarısında geleydi­
n iz ! . . .
- EJ<sik ol mayı n ! . . . Dedi Abla m ! Sonra ceketinin ce­
binden büyü k k ı rm ızı bir kutu ç ı karara k Ayşe'ye doğru
g itti . Onu kucağı n a aldı, geldi yerine oturd u.
- Bay Ayşe, ded i , sana çukulata a l d ı m , sever mi­
sin?
Ayşe merakla Abi a m ı n el indeki k ı rmızı kutuya bakı­
yordu . Abiarn kutu n u n kapağ ı n ı açtı. ici nden yaldızlı kô ­
ğ ıtla ra sarı lı"Tıı ş küçü k küçük c u k ulatala r çıkard ı , birini
Ayşe'ye verd i . Ayşe şimd iye kadar b i r kez cukulata ye­
m iştl. Be n ilk geldiğ i m g ü nlerde, onlara b i r a rmağan ge­
tiremediğim icin ertesi g ü n , mahallemizin bakka l ı ndan, ka­
sabadan gelirken Abi a m ı n Baba s ı n ı n verdiği h a rc l ı kla a l­
m ıştı m . Pek o kadar iyisi değildi ama. Ayşe çok sevmişti
o c u k ulatayı . Bire r d i l i n:ı bize de vermişti. Hattô annemle
Meryem, Teyze'ye bile vermişti de, Meryem Teyze:
- Hadi, ben cocuk muyum . . . Cocuklar yer cukula­
tayı, d iye almamış, onu da zorla Ayşe'ye yed irm işti.
Ayşe'n i n utangaçl ı q ı azalmaya başlıvord u . Yavaş ya­
vaş elindeki küçük cukulatavı yaldızlı kM ı d ı ndan sıyırıp
yemeğe başlamıştı bile. O n u bitirince Abiarn bir tane
daha verd i . Ayşe abiamın kucaqından indi, çıötürdü onu
Hanife'ye uzatt ı . Han ife nazlanıyord u . Can ı n ı n o cukula­
trıyı nasıl isted i ğ i n i hepimiz b il iyordu k ama, b i rden ala­
mamı ştı işte.
- Hadi hadi, al işte, nazlanma! . . . Dedi Babam H a ­
n i fe'ye g ü lerek. Hanife b i raz d a h a n a z ettikten sonra a l d ı
c ukulatayı . O s ı rada konu k kızlarda n b i ri ayağa kalkmış,

1 00
paltasun u n cebinden ç u k ulata kutusundan b i raz daha
büyücek bir kitap ç ı ka rm ıştı . Paket beyaz kôğıtlı ve iple
bağ l ıydı.
- Ben de Hanife'ye kitap alm ıştım, dedi, okumavı
söktüğün e göre artı k böyle kitaplar okumalı. i l k kitabı
bu olsun Hanife ' n i n .
Han ife kitabı a l d ı . B a b a m g e n e ordan :
- Teşekkür etsene, diye hoş n utluğ u n u belirtti . Hafit
bir sesle:
- Teşekkür ederim, dedi kardeşi m .
- A ç ba ka l ı m Ha n ife, kitabı beğenecek misin?
Han ife şöyle bir ben i m , b i r Baba m ı n yüzlerimize bak­
tı. Kon u klarımıza karşı ya n l ı ş davra n mış olmaktan kor­
kuyordu _
- Bak Abla n e diyor, oc bakcam paketi d e kitabın ı
görelim, dedi babam.

Han ife k itabı n bağları n ı çözdü , kôğı c1 ı n ı açtı. Resimli


g üzel b i r l<itap ç ı ktı kôğıtların içinden. Kardeşi m , okuma­
yı öyle iyi beceriyordu k i , okumavı söktüğ ü nden beri çev­
resinde hep okuyacak şeyler a raştırd ı ğ ı n ı sezerdi m . E l i ­
ne n e geçerse, oku maya daldırı r, baza n yapacağı işi b i l e
u n uturd u . Bakkaldan a l d ı ğ ı kese kôğı d ı n ı , paket yapıl­
mış gazete parçaları n ı , sokaklardaki tüm levhaları, be­
n i m evdeki kitaplarımı o k u r, a n la maya çalışır, o n lıyama­
d ı ğ ı yerleri bana sorard ı . Şimdi de elindeki kitabı görür
görmez, uta n mayı falan u n utmuş, üstündeki yazı ları oku­
d uktan sonra sayfaları n ı karıştı rmaya başlamıştı . Artık
Han ife'y i o kitabın icinden g ü c cı karaca kt ı k . B u a rada
Ayşe, cukulata kutusundan, a l d ı ğ ı küçü k c u ku lata l a rdan
birini bana get i rd i .
- Cocu k l a r yer c u k ulatavı Ayşe ded i m , hadi sen
ye de büy ü . Bak ben kocam a n kızı m !
- l ı ı ı , y e , ye! . . . Diye d i retti Ayşe.
- Hadi yesene, d iye babam da bana çıkışmak ge-
reği n i d uyd u . Çünkü Ayşe'n i n ben yemedi m , d iye a ğ la­
masında n , konu kl arı rahatsız etmesinden korkuyord u .

1 01
Benden son ra s ı ra B a bama geld i . Ondan sonra da
Ablalara. Ayşe, e l i ndek i c u k ulatavı herkese dağıtmaya ça­
lışıyordu . Küçük bir kızın bu tokgözlü davra n ı ş ı odadaki
herkesi şaşı rtmıştı. Onu darı ltma mak icin ister istemez
h erkes c u k u latasını a l ıyor ve yiyord u . Hattö abiarn da
yed i ve Ayşe'ye teşe k k ü r etti. Bu sı rada m i nderde otu­
ra n kızlardan b i ri Ayşe'yi tutup kend ine çekti, k ucağ ına
aldı, sacları n ı akşamaya başlad ı . Cebinden o da bir cu­
k ulata çı karmıştı. Ama b u dem i n ki gibi büyük bir kutu
d eğ i ld i . i nce uzun, k ı rmızı köğıda geçme, bütün b i r cuku­
lataydı .
- Ayşe'ciğim, d e d i kız. Bak bu cukulata böl ü n mez.
B u n u sade sen ye o l u r m u ?
B i r tane d e Han ife.ye götürdü ayni cuku latadan.
Hanife, e l indeki kitaba dalmışt ı . O kadar dalmış ki, utan­
·
mayı naz etmeyi falan u n utup cuku latavı aldı, köğ ı d ı n­
dan çıkarıp yemeğe başladı.
O sı rada Ablam, koca man askılı çantas ı n ı n kapa­
ğ ı n ı açmış, içinden bir paket daha çı karm ı şt ı . Bir yandan
da benimle konuşuyord u :
- Okumavı h ızland ı rd ı n m ı Hacer?
- Abac ı ğ ı m , ben okula g ideceğ i m yakında.
- Okula mı g ideceksi n ? Nas ı l ?
- Şurda b itişi kte komşul a rımız var. Çok i y i insan-
lar . . .
- Sizden iyi olmasınlar . . . Diye babam d üzelttl he­
men sözümü.
·

- Komşumuzun kocası beni imtihanla ücüncü s ı n ıfa


yazdı racak.
- iyi ama i mtihan la ücüncü s ı n ıfa g i remezsi n . . . De­
ğil m i çocu klar? i mtihanla ancak i kiye a l ı rlar.
- Evet, dedi Abiamı n a rkadaşları ndan biri. Sanırım
üçe g i rmek icin M i l li Eğitim Baka n l ı ğ ı n ı n izni gerekiyor.
- B u işlerin peşinde koşacak zaman var m ı kom­
şumuzun?
- Annemin sigortalanma işini de o yaptıyd ı işte . . .
- Haaa ! . . . O komşunuz mu? iyi, yapar öyleyse . . .

1 02
- Yapar ya Fatoş Hanım, ben d iyorum k i Hacer'e,
bu yıl geçti nasıl olsa. Art ı k gelecek yıla okula başla­
sm . . . Diye Babam gene önceki d üşünces i n i bel i rtti . Bizi
ya lnız b ı rakmaktan korkuyor g ibiyd i . . . Sa n k i gelecek yı-
la kada r bir şeyler olaca ktı . . . iyi bir şeyler, değ işiklikler
olaca ktı san k i yaşamımızda . . . Babam böyle b i r şeyleri
bekl iyor, böyle bir şeylerden umutlanıye r g i biydi .
- Aaaa, tabi i ! . . . Ded i Ablam, bu y ı l bitti say ı l ı r . . . M a ­
yıs ayı bayramla gececek zaten. Yazın adama k ı l l ı calı­
ş ı rs ı n Hacer, ondan sonra üst s ı nıflardan b i rine g i rm e­
n i n yolu n u a raştı rırs ı n . . .

- Ya, ben demed i m m i sana? d iye baba m sev i nele


gülümsedi. Bak, ablan d a ayni şeyleri söylüyor.
- Peki Abacığım, ded i m , zaten Babama söylemiştim,
b u y ı l g i rm iyeceğim. Gelecek y ı l a kadar hazırlanırım . . .
- Hah, dedi Ablam, gelecek yıla kadar daha çok
zaman var. Bak, mayıs, haziran. tem muz. ağ ustos, ta­
mam dört ay var . . .
- Dört bu cuk a y ! . . . Dedi, a rkadaşlarından b i r i !
- Ya ! . . . Öyle yap Hacer, baban i y i düşünmüş!
- Gee ka l m ıya l ı m ! . .. Dedi kızlardan biri, saatine ba-
kara k.
- Kal kıyoruz, dedi Abam, da yerinden doğruldu. Siz
nasılsınız Resim Efendi?
- Valla Fatoş Hanım, iyi d iyey i m de iyi olayı m ! . . .
Ama yolda baca ğ ı m sarsı l m ış olaca k ! . . .
Abiamı n yüzü karard ı :
- Akıntı falan m ı ? Diye sordu, üstü kapa l ı . . .
- Eh, onun g i bi b i r şeyler, ded i . Babam da sözü
kapatmak istiyerek.
Bell iydi k i hasta l ı ğ ı n ı n h i kôyesiyle çevresindekileri
üzmek istem iyor . . . Abiarn da anladı bunu. Üzüntüsünü g iz­
l iyerek, neşeyle bana döndü :
- Anan nasıl Hacer? Ded i .
- i yi Abacığım, ç o k iyi! . . . Topladı, şişma n ladı, gör-
sen i . . .

1 0�
- Çok memnurı oldum bu habere. Hastaneye gidi­
yor musun? Sizi sokuyorlar m ı ? Görürsen benden selörn
söyle! . . .
- Söylerim Abacı ğ ı m ! . . . Kardeşlerimi sokmuyorlar
ama, beni sokuyorla r . . . Anamın benden başka yetişk i n
k imsesi olmadı ğ ı n ı a nlayı nca fazla üstelemedi ler. B i r Am­
ca var kapıda. Gizlide n beni kaçı nyer içeriye.
- Ama Hacer, hiç doğru yapmıyorsun . . . Cocukları
a lmama l a rı n ı n b i r neden i var hasta neye . . . Bu yasak ne­
den siz bir yasa k değ i l k i . . . Onun için sen bir daha içe­
riye g irme de, Annene haber yol la, pencereden görsün
sen i l . . .
- Ana m mahzun olmaz m ı Aba? . . .
- Olmaz ol maz! . . . Seni seviyorsa olmaz! Ona a n -
·

l a t niçin içeriye g i rmed iğ i n i ! . . .


- içeri g i rmezsam nasıl a nlatayı m ?
- Peki, dedi Abiarn g ü lerek, b e n gAi i r bir g ü n An-
neni görürüm, bunu d a a n latı rım, olur mu?
- Olur. ded i m , ben d e g ü lere k ! . . . Abiarn b i r da­
ha nasıl gelecekti bura l a ra, olaca k şey miyd i !
- Bize m üsaade ! . . . Diyerek kızlar ayağa kal ktı-
lar. . .
- M üsaade sizin, dedi Babam d a oturdu ğ u yerden
doğru l u rken.
- Biz hepimiz ayağa kalkmış. Abama ya klaşmıştı k.
San k i onu eteğ i nden tutup çekecek, oturtaca ktı k .
- Gid iyor mu? Ded i, Ha n ife kulağıma uzanarak .
- G id iyor ya! . . .
- Söyle d e g itmesin! . . . Dedi gene kulağı m a . . .
- N e d iyor O ? dedi Abiarn Hanife'n i n saçları n ı ok-
şıya ra k .
- Sen g itmeme l iymişsin . . .
- O l u r m u , dedi ablam. Bak ben i a rkadaşları m , öğ-
retmenlerim, Annem, Babam, hep beklerler şimdi, mera k
ederler g itmezsem . . .
- N e o l u r g itmesin ! . . . dedi H a n ife gene. Nerdeyse
ağl ıyacaktı.

1 04
- G itmesi n o l u r m u o gızı m, dedi Babam, onun evi
istanbol'da, okulu, her şeyi orda . . . G itmesin o l u r m u ? . . .
B u kez bizim Küçü k Ayşe e l i n i n tersiyle gözlerini
ovuştura ra k ağlamaya başlamaz m ı ! . .. Babam iyice uta­
n ı p s ı k ı l ıyordu bu d u rumda n . Ne h uysuz cocukl a rı var,
d iye d üşü necekler konuklar diye kayg ı lanıyordu herha lde.
- Sus kız! . . . Dedi Ayşe'ye biraz sertce.
Abiarn eğ ildi, Ayşe'yi kucakladı , ö ptü:
- Ayşecik, ağlama e mi, ded i . Ağlamadan bekler­
sen, Aba n ı h i ç üzmez, böyle cici kız o l u rsan be n yine ge­
l i ri m ! . . .
Han ife'yi kucaklayı p öptü:
- Güzel g üzel yap dersleri n i , kitaplarını oku! Bol
bol oku ! Ben sana da i stanbul'dan kitap yollıyaca ğ ı m !
Abiana yard ı m e t ! Sa k ı n o n u e v işlerinde ya l n ız b ı rakma
e mi? Böyle a k ı l ı , terb iye l i o l ! Bak ben gene gelirim o za­
m a n . Ama beni böyle bı ra ktı ğ ı m gib i cici bekl iyeceksi­
niz. . . ded i . Hanife'yle Ayşe susmuş onu d i n l iyorlardı.
Yüzlerinde- a k ı l l ı , uya n ı k, a ğ ı rbaş l ı b i r anlam vard ı .
- Abac ı ğ ı m , Bad rum'dan dönüşte u ğ ramaz mısın ız?
ded im, onu sa n k i bir dakika daha tutmak istiyordu m evi­
m izde. Ondan ayrı lmak istemiyord u m.
- Sanm ıyorum Hacer, dedi Ablam, bu izini de g üc­
t ü k l e kopard ı k Ö ğ retmen H a n ı m 'dan . . . Artı k bir daha is­
tiyemeyiz. Bu kadar görüştük ya! Se n kardeşlerine iyi bak,
gene görüşü rüz ! . . .
Baba m , Abi a rn ı üzdüğü müzü sanarak:
- Gidin sağ l ı cağnan Fatoş Hanım, d iye seslendi yat­
tığı yerden. Bakmayı n siz onlara ! Sizi çok sevdiler d e on ­
dan koyvermek istemiyorla r . . . Bizim eve kim gelip, k i m
g idecek . . . Her /g ü n böyle şen l i k l i olsu n istiyorlar, ded i . G ü ­
l e güle g id i n , güzel güzel eğlenin . . .
- Peki Resim Efendi! Hadi hoşça kal ! . . . Ben gene
geleceğ i m buraya. Daha uzun kalmak icin geleceğim.
- Buba n l a ra . Day ı n i a ra selôm söyle, diye seslendi
babam a rkasından.
- Söylerim, söylerim ! . . .

1 05
Abiarn evden uza klaşı rken gülere k el sal lıyo rd u . B iz
de g ü lerek el sallad ı k ona. Kızların hepsi de bize el sal­
l ıyorla rd ı . Kara n l ı kta görün mez olu ncaya kada r a rdların­
dan baktık, son ra kon uşa konuşa içeriye, odamıza dön­
d ü k.

Baba m ı hastaneye yat ı rd ı k. Osman Amcal a rla ziya­


retine g id iyord u k a rt ı k onun da, Annemin de. Onlar karı
koca ve Meryem Teyze içeriye g iriyorlar, biz Anamla
Baba m ı , ancak pencerelerden görebi l iyord u k. Abiamın
her sözünde m utlaka önemli b i r gerçeğ i n yattığına inan­
m ıştı m . O n u n icin art ı k Annem i n ya n ı na cı km ıyord u m . Or­
dan m i k rop a l ı p kardeşlerime de götürmekten korkuyor­
dum.
Osman Amca n ı n, Meryem Teyze'n i n söylediğine ba­
k ı l ı rsa Baba m ı n a kı ntısı d u rmamış ama keyfi yerindey­
miş. Doktorlar da iyi ba kıyorlarmış. Yalnız bir gün Os­
man amcaları n evinde üçü konuşurlarken « kemik vere­
mi» sözü d uydum. Biz çocu klarla bahçedeyd i k . Pencereler
açı ktı . Osman Amcaları n ev i, bahçe içinde, tek katlı b i r
evd i r. Ben başı m ı pencereden uzatı p içerdeki leri d i n le­
meye başlayınca onlar sözü kesip başka kon uya geç­
tiler.
Acaba kirnd i kem i k veremi ola n ! Babam mıydı? Ke­
m i k verem i neyd i, tehl i keli m iydi, bundan kurtulunamaz
mıydı? . . . Onları n bana d uyurmak istemed i kleri bu olayı
ben de öğ renme k istemed i m . Osman Amca ben i çok
sever ve saya rdı . Ben de o n u severd i m . Ayn i Abiarn gibi
a k ı l l ı , iy i bir insa n d ı . Onun bana duyduğu güveni sars ­
mak istemiyord u m . Bu yüzden, onun yanındayken hep
daha ölçülü olmaya d i kkat ederd i m . Kimd i , neydi , d iye
üstelersem, beni ayıpl ıyabi l irlerd i , bu yüzden sormad ı m
a m a a k l ı mda n da bu k uşkuyu, ç ı karıp atamadım.
O günlerde Abiarndan bir mektup almıştı k. Artı k yıl
son u yaklaştığı icin sı naviara hazırlanaca ğ ı n ı bildiriyor,
eğer mektup yazarnazsa k usuruna bakmamamızı istiyordu .

1 06
Sınavları b i r ay s ü recekmi�>. Ondan sonra o k u l u bitecek,
o da ne yapacağ ına kara r verecekmiş. Yüksek okull a ra
m ı yazı lsın, yoksa b i r işe g i rip çal ışsı n m ı , daha bel l i de­
ğ i l miş ama bazı tasa rı ları varmış. Bun lardan bana i lerde
söz edece kmiş. Şimd i l i k ortada bir şey olmad ı ğ ı icin bo­
şuna sözünü de etmiyormuş .
Ablam, Han ife'yle bana kitaplar da yollamışt ı . Hani­
fe'ye resim l i , renkli masal kitapları , bana da küçü k co­
cuk romanları, h i köyeleri, i k inci, ücüncü s ı n ıfın ders ki­
taplarını göndermişti. Han ife s ı n ıfını pekiy i ile geçt i ğ i icin
kend i n i rahatl ıkla kitaplarını o k umaya vermişti. Ben d e ki­
m i zaman roma nları, h i köyeleri, Hanife ' n i n masalkırını
okuyord u m . Kim i zaman da ders kitaplarına cal ı şıyord u m .
E v işleri n i Meryem Teyze, b e n , Hanife hep birli kte görü­
yord u k . Yaz da geldiği icin artı k soba, mangol qerdi kal­
mamış, işlerimiz hafiflemişt i . Anam ı n ayl ı ğ ı n ı her ayba­
şında Osman Amca gidip sigortadan a l ıyor, Meryem Tey­
ze'yle bana getirip veriyord u .
Her cumartesi samtim izde pazar k u ru l u rd u . C umar­
tesileri Meryem Teyze'yle birlikte pazara giderd i k . Hani­
fe'yle Ayşe evde ka l ı rlard ı . Ha n ife a rt ı k Ayşe'ye tıpkı be­
n i m gibi ya da Meryem Teyze g i bi bakabil meyi beceri­
yord u . Onları evde b ı ra k ı r, filelerimizi, sepetlerimizi a l ı r
epeyce uza ğ ı mızda kurulan paza rın d i k yokuşuna vurur­
d u k . Kardeşleri m i n sevdi ğ i meyvaları, sebzeleri, biraz
ucuzlay ı p bel iandılar mı çok çok a l ı rd ı m . Sonra y u m u rta,
peynir, zeytin, sabu n , eve ufak tefek bardak, çanak, ört ü ,
kardeşlerime Osma n Amca ' n ı n karısı Fatma' n ı n kesip di­
kiverd i ğ i basma, patiska, pazen a l ı rd ı m .
Pazardan el lerimiz kol la rı m ız kesi l e kesile dönerd i k .
Hanife bizi yolda karş ı l a r, elleri m izde yü klerim izi a l ı r,
doğ ru mutfak gibi kulland ığ ı m ız safaya koşard ı . Orda seb­
zeleri, m eyval a rı tek tek ayırı r, kaplara koyar, serin ci­
menton u n üstü ne, üzerieri n i ince bezlerle örterek dizerd i k .
B u a l d ı k l a rı m ız bize b i r hafta yetiyord u . Böylece köylerden
gelen taze meyva ve sebzeleri bakkalı n bize satocağ ı n­
dan çok ucuza a l m ı ş o l u rd u k . Bu yiyeceklerden bazı larını

1 07
daha da ucuza getirmek, daha da taze yeme k e l i m izdeyd i
ama evimizin bir bahçesi yokt u . Bir bahçem iz olsayd ı , ben
bu yaz gün lerinde orda soğ a n , sarmı.sak, domates, biber,
salata l ı k yetiştirmek isterdi m . Hatta tavuk besleyip ana­
ma, babama, kardeşlerime taze yumurta bile yed i rebil i r­
d i m . Ne de olsa köyden gelmişt i k, bil i rd i k bu g i bi işleri . . .
- Ah, derd i k Han lfe'yle, b i r bahçemiz olsayd ı , bah­
çeli bir evimiz olsayd i ! . . .
O daha çok salı ncak kurmak icin istiyordu bahçel i
evi. Ama bil iyordum ki bir bahçemiz olsaydı da be n o
bahçede sebze vetiştirmeye, çiçek yetiştirmeye k a l k­
sayd ı m bana candan yardım edecekti . Ayşe bile . . . Ara
s ı ra i k i kız ka rdeşim, oynamak i c i n Osman Amca'ların
bahçelerine gidiyorlard ı . Ben onlara :
- Han ife, Ayşe, demiştim, ba k ı n Osman Amca ' n ı n
cice k leri, soğa n ları, maydonozları v a r bahçede . . . Bize d e
yol ladı, hiç un utma d ı . S i z d e onun bahçesi n i sulayı n . Sa­
kın çiçeklere , sebzelere zarar vermeyi n e m i ?
- E h , derlerd i . Sonra d a süzgecl i bahçe kova s ı n ı
bahçedeki ceşmeden taşıyabi ldikleri k a d a r doldurd u l a r,
çiçekleri, sebzeleri sularlard ı . Ö yle de güçlü, sağlam, ça­
lışkan çocuklard ı ki bir g ü n bile bu iş icin nazla ndıklarını
görmed i m .
Hazira n ayın ı n son unda Abiarndan b i r mektup da­
h a geldi. B u mektupta s ınavlarını başarıyla verd i ğ i n i ve
okulunu bitirdiğin i yazıyord u . Ben de ona mektup yaza ra k
sevincimi bild i rd i m . O n u bu başa rısı icin k utlad ı m .
Ablam herhalde bu o k u l u bitird i kten sonra d a h a
yü ksek okullara g idecekti . O n u d üşündü kce i ç i m sevinele
dol uyord u. Ona i m ren iyordum. Ama h içbir zaman onu k ı s­
kanmadım. Ablam, bütün bunları hak ediyord u . O k u d u k­
ları ndan hem kendi yarariamyordu hem de çevresinde­
kiler. . . B i l iyordum ki o. salt para kazanmayı, rahat etmeyi,
ş u dünya n ı n sefası n ı sürmeyi düşünmüyord u. Çevresi nde­
kileri, sah i p olduğu olanaklardan yararlanam ıyan bütün
çocu kları, gençleri, insa n l a rı düşünüyordu . O eqer yük­
sek o k u l lara g idecekse bil iyordu m ki, b u n u kendisi icin

1 08
yapmıyacaktı. Okul-a g itmeyip b i r yerde cal ışaca ksa bu­
nu da kendisi icin değil ok umayı beceremed i ğ i , sevme­
d i ğ i icin değ i l , çevresindeki lere yararlı o l m a k i ç i n , böyle
yapması gerekti ğ i icin yapaca ktı . Onun icin mera k la Ab­
l a m ı n gelecek mektubunu bekl iyord u m . Bu mektubunda
n e yapacağı n ı bana m utlaka bildirecekt i .

Yaz son l a rına doğruyd u. B i r g ü n hepimiz Osman Arn­


caların bahçesine g itmiş, yere k i l imler serm iş, k i l i miere
·

Fatma Abl a ' n ı n içerden getird i ğ i iskemle m i n derlerin i de


atmış, oturuyord u k. Fatma Abla :
- Size b i r çay deml iyeyi m de g ü l lere karşı içe l i m !
Dedi .
Va kit i kindi üstüydü . Bahçedeki k ı rm ızı güller pıtra k
g ibi dalları sarmış, orta l ı ğ ı g ü l kokusuna boğ m uştu. Gül
kokularına, bahçe d uvarları n ı saran h a n ı ma l i lerin kes­
k i n kokusu, yasem i n i n i nce, bayı ltıcı kokusu da karı­
şıyord u . Osman Amca çok severdi bu bahcey i . Akşam­
ları işter geldi m i kap ı n ı n önüne iskemleleri n i , açı l ı r ka­
p a n ı r masalarını c ı ka nr l a r, ç i çe k kokuları i çi nde yemek­
leri n i yerlerdi . Her d uvarı n d i b i nde dalbudak salan ko­
k u l u b i r cicek ekil m işti. Bu çiçekler d uvarlara sorar, ba­
harla b i r l i kte bu küçük bahçeyi cennete cev i ri rlerd i . işte
bir köşede de tilbahri vard ı . Ara sıra Meryem Teyze g ü l­
lerden, hanımelilerden, filbahri l e rden, hüsnü yusuflardan ,
şebboylardan, yıldız ciceklerinden, beyaz zamba k l a rdan
b i r demet yapar. eve geti rird i . Sonra demeti evde acar.
i k iye böler, barda kiara ısl ıyarak oda larımızı n pencere iç­
leri ne koyard ı k . Evi miz bir i k i gün Osman Amcaların bah­
çesi gibi mis kokuları içinde ka l ı rdı . O çiçeklerin suyu­
nu g ü nde iki üc kez değiştirird i k , sol masın lar, b u ruşma­
sınlar d iye . . . Yed i ğ i m iz k i razlar, şeftal iler, erikler. kayı­
s ı l a r, d utlar gibi bizi mutlu ederdi bu ç içekler. Bize se­
vinç, coş k u verird i . O ç içekler daha g üzel görünsünler
d iye odalarımızı daha s ı k temizler, daha derl i toplu tu­
tar, daha i neel i kle süslerdik. Be n pazardan iki tane cam

1 09
vazo bile al mıştım. Birini Meryem Teyze, birini kendi ci­
cekleri miz icin •. .

- Aman Fatma ne iy i edersin, dedi Meryem Teyze,


şu senin bahcene doya m ı yorum. Burda içtiğ i m cayı n ta­
d ı n ı da öteki çaylarda bulamıyoruz h i ç ! . . .
Fatma içeriye g i ri p hemen gazoca ğ ı n ı yaktı, cay­
dan l ı ğ ı üstüne koyd u . Deml i ğ i hazırlad ı .
- Çocuklar! Ded i , size d e e k m e k peynir getireyim
mi?
Kardeşlerim utangac utangac sustular. Fatma he­
men içeriye koştu, ekmek getirmek icin .
- Fatma Abla, d u r e kmek pey n i ri de ben getireyi m ,
d iye kalktım hemen ayağa .
- O l u r m u öyl e ş e y k ı z Hacer, d e d i Fatma Abla,
kon u kları mıza verecek b i r şeyimiz de m i olmas ı n !
- Bu paza r köyl ü lerden n e güzel b i r peyni r a ld ı k , ge ­
tireyim de b i r tadı na ba k ! . . .
- Ben im peynir de g üzel miş! Ben d e köylülerden
a l d ı m . Ben i m her daim yoğu rt, peyn i r a l d ı ğ ı m b i r kad ı n
var. Çok iyi b i r kad ı n . Temiz de peyn i r yapıyor . . .
Fatma ben i m karşı l ığ ı m ı beklemeden ekmekleri d i ­
l i m lem iş, b i r tabağa da peyn i r koymuş olara k ç ı ktı içer­
den. Sofra bezini k i l i m i n üstüne yayd ı . O n u n üstüne de
bir s i n i koyd u .
- Had i n çocu klar, s i z başlayın. Çay d a şimd i olur . . .
dedi.
Ben yerimden kalkıp doğ ru eve g itti m . B i r tcibağa bi­
raz pey n i r kest i m , aldığ ı m malın nekadar iyi olduğ u n u
Fatma Abla 'ya gösterip onun beni övmesini bekl iyordum.
Evin büyüğü olmak, kardeşlerine en iyi şeki lde bakan
bir abla olmak hoşuma g idiyord u. B u yaptıklarım övül­
dü kce daha da hevesleniyor, daha da gayrete geliyor­
dum.
Tam peyn i ri aldım, kapıyı çekip cı kıyordum ki, kü­
ç ü k evimizin kapıs ı n ı n önünde bir taksi d u rd u . Taks i n i n
a rkasında b i r kad ı n oturuyord u . Ö nce sürücü indi, do­
l a n ı p a raba n ı n kapısını açtı . Arabadan pantolo n l u b i r ka,

1 10
dın bacağı uzandı. Sonra bir g iys i çantası . a rkasından
bir çanta daha . . .
- Abacı ı ı ı ı m ! . . . Diye bir çığ l ı k atarak deli gibi koş­
maya başlad ı m .
Abiarn da a rabadan ç ı k m ı ş bana doğru koşuyord u .
Yarı yolda k ucaklaştı k . B i rbirimizi öptük.
- Nerden c ı kt ı n Abam, n iye haber vermed in? Seni
beklerdik, sana hazı rl ı k yapardı k . . . Diye söyle n i p d uru ­
yord u m bir yandan.
- Anlatacağı m . . . Hele içeri g i relim de , dedi Aba m.
Cocu klar nerde?
- Osman Amca ' ların bahçesinde oturuyord u k . Hepsi
orda lar.
Baktı m el imde peyni r tabağı . . .
- Ben d e pey n i r a l maya gelmiştim Abacığ ı m , ço-
cuklara Fatma Abla kahvaltı hazırladı da . . .
- Hadi biz d e oraya gide l i m , dedi Abla m .
- Çantaları eve koya l ı m m ı ?
- Koya l ı m !
Çantaları bizim eve koyup Osman Amcaların bahçe­
sine y ü rü d ü k.
Cocuklar bahçede oturmuş çaylarıyla peyn i r e kmek­
lerini yiyorlar . . . Fatma Abla'yla Meryem Teyze de gül lere
baka ba ka çayla rı n ı içiyorlard ı . Abiarnı önce tanımadılar.
Şaşk ı n şaş kın ba ktı l a r. Sonra Hanife k a l kt ı . koşara k ya­
n ı m ıza geldi. Sa n k i Abiarnı epeydi r tan ıyor gibi onun kol­
Iarına atı l d ı . Ayşe hôlô e kmeğ i n i çaya ba nmakta ve o l a n ı
bite n i seyretmekteydi .

- Fatoş Abla hoş geldin! Ben bil iyord u m a m a se­


n i n geleceğ ini ! . . . Diye sevineten gene şakı maya başla­
mıştı bizim geveze Han ife.
- Hoşbuld u k Hanife! Nerden bil iyordu n bakay ı m ?
- Bil iyord u m işte!
Meryem Teyze'yle Fatma Abla da uta ngaç utangaç,
g ü l ümsiverek ayağa kalkmışlar Abiama bakıyorlard ı .
- Hoşgeldi n iz ! . . . Dediler.

111
- Hoşb ulduk, dedi Abiarn gü lümsiyerek, elleri n i s ı ktı.
Fatma -Abla hemen içeriye koştu sanda lye getirmek icin.
Üstünde m inderiyle misafir odas ı n ı n sandalyelerinden b i ­
rini ç ı karıp Abiarnı oturttu. Abiarn oturur oturmaz da gül­
meye başladı.
- Siz yerde, ben böyle yü ksekte olm uyor, ded i ,
sahneye cı kmışım g i b i . . .
O anda indi, k i l i m i n b i r kenarına oturd u . Fatma Ab­
la hemen m i nderi geti rip abiarnı kal d ı rd ı :
- Olmaz val lahi, diyord u, üşürsünüz, m inderin üs­
tüne oturun! Bakın hepimiz m i nderin üstündeyiz. Bu se­
fer de siz . . .

- Peki, dedi Ablam, uys gı uysal kalkıp altına m i n­


deri yerleşt i rd i . Fat ma Abla he'men içeriye koşup abiama
pırıl p ı rı l bir bardak içi nde demli çay doldurm uştu.
- Ohhh, dedi Ablam, e l i n ize sağ l ı k . !
- Abacıım, neylen geld in? Çok yorul d u n m u ? d iye
sordum.
- Otobüsle geldim Hacer, otobüs çok büyüktü, ye­
rim de iyiyd i ama, ne de olsa yol uzun .
- Tabi i , dedi Meryem Teyze, yorul m uşsun uzdu r. . .
Abiarn kad ı n l a rla hemen kaynaşmıştı . Onla ra yol­
c u l uğ undan , i sta nbul 'da n a nlatmaya başlad ı . Bir yandan
da çay ı n ı biti ren Ayşe'yi kucağı na a l m ış, seviyord u .
- Bana cukulata getird i n mi? dedi Ayşe.
Ayşe'nin bu safl ı ğ ına ve içtenliğine hepimiz güldük.
Ben azı c ı k utan m ıştı m . Ablam:
- Getirdim tabii, dedi, Getirmez miyim! Sana da,
ablalarına da getird i m .
- D a h a başka neler geti rd in? d i y e s a f s a f sorgu­
suna devam ediyord u .
- Çok şeyler getirdim, dedi ablam, h ele eve g ide­
lim de bak! . . .
- Hadi gide l i m ! . . . Hadi g idel i m ! . . . Diye tutturdu b u
kez Ayşe . . . H e p birden onu susturduk. Çayl a r yenilendi .
Fatma Abla içerden Osman Amca ' n ı n ucuz sigaraları ndan

1 12
getirip tuttu Meryem Teyze'yle Ablama. B irer tan e tüt­
türdüler.
- Eee, n iye geldim d iye bana hiç sormuyorsunuz?
dedi Ab lam hepim ize a n l a m l ı bir g ü l ümseyişle.
_
- Iyi bir iş icin geld i ğ i n iz bel l i , dedi Meryem Teyze.
- Nerden bildiniz? dedi Ablam,
- Hace r sizi çok a n latı r bize. Bilmezsak ayıp. Sizin
old u ğ u n uz her işte bir iyil i ğ i n olduğ una ben de inandım.
Abiarn dönüp bana ba ktı :
- Ben ö ğ retmen oldum Hacer!
- Ah ! . . . N e güzel ! . . .
- Öğretmen Okulunda gidip sınava g i rd i m !
- Abacı ı ı m ! Diye boynuna sarı ldı m . N e I y i etm iş-
s i n ! . . . Çok seviyorum öğretmenliği . . .
-- Sen d e olurs u n !
- N a s ı l olacağ ı m ablacı ğ ı m , d a h a o k u l a bile g itme-
dim, d iye acıyla güldüm.
- Okula da g idersi n !
- Sen bizim öğretmen imiz alsa n a Fatoş Abla, dedi
Han ife.
- Olayı m ! Sen de beni öğretmen olarak a lsana oku­
l una.
- A l ı rı m , dedi Hcı n ife, san ki Abiarnı okula öğretmen
'
yapmış g i b i sevi n i p yeri nde zı pladı, ellerini cı rptı.
- Hayı rlı olsun, dediler. Meryem Teyze'yle Fatma
Ab la. Öğretmen l i k iyi b i r iş. Parası az d iyorla r a m a . . .
- Abacı ğ ı m , hang i okulda cal ı şacaksın? ded i m .
- B u rda yen i a c ı l a n bir i l kokul u n öğretmen aradı-
ğ ı n ı öğrendim. Oraya başvu rd u m , mektupla, o l u m l u ce­
vap verd i ler. Baka l ı m , yarın gidip görüşeceği m . . .
Biz a rt ı k işi fazla k u rcalamak gereği n i duymadı k .
Madem ki abiarn b u rda ca l ı şacaktı, bu b i z i m icin bakli­
yebileceğ i m e n g üzel şey, kavuşacağımız e n önemli b i r
m utl u l uktu.
B u konu üzerinde gee saatiere kadar konuştuk. Se­
vincimiz bitmed iği icin konu da bitmiyordu. Yalnız Ab­
l a m Baba m ı n sağl ı ğ ı n ı sorunca Meryem Teyze'yl e Fatma

F: 8 1 1 1 3
Abla b i r şeyler gevelemeye başlad ı lar. Açı kca konuşam ı ­
yorla rd ı . Abiarn d a fazla üstelemed i . Acaba baba mın d u ­
r u m u nda b i r kötü l ü k m ü vard ı . B e n de mera k ediyord u m
a m a fazla sora mıyord u m . O g ü n a b i a m ı n varl ı ğ ından
g ü ç alarak, sonradan kendi m i n de şaştığ ı m , b i r gözü
peki i kle:

- Biz cocuk deği l iz Fatma Abla, ded i m . Üçümüz


de çok acı g ü n le r görd ü k . Acı la ra, hasta l ı klara, ölümlere
a l ışkınız . Ne olur bizden saklamay ı n . Baba m ı n korkula­
·cal< bir durumu m u var?
Fatma Abla , Meryem Teyze'ye baktı . Bir süre bakış­
tılar. Abam :
- Hacer doğru söylüyor, dedi , onlar g ü ç l ü çocu k­
l a rd ı r. El lerinden b i r şey gelmiyorsa, acıya dayanmasını
b i l i rler. Söyleyin , nesi var Resim Efendi'nin?
- Kemi k veremiymiş! . .. Dedi Fatma Ab la.
Hepimiz sustuk b i r s ü re . Neydi bu kemi k veremi, ne
derecede teh l i keliydi. Kurtulamaz mıydı babam bundan?
- Sacağındaki yara a kı ntı yapıyord u , ded i Ablam.
herhalde b u yaradan, belki d e bakı msızl ı ktan . . .
- Öyle olmuş, dedi Meryem Teyze, nerden b i liyor­
s u n uz?
- Geçen gel işi mde· öyle bir şeyler sezd im. Yaradan
şi kdyet ediyordu adamcağız. Çok rahatsızdı.
- Ya ! . . . Ded i Fatma Ablam, adamcağız k u rtulama­
dı � itti hasta l ı klard a n .
- P e k i tedavisi y o k m uymuş bunun?
- Varmış, dedi Fatma Abla, ista nbulda hastanesi
varmış b u işin. Bizimki Resim Efendi'yi oraya yollatma­
ya çalışıyor.
- iyi, dedi Ablam, tedavisi old u ktan sonra korku­
lacak bir şey yok demektir.

Biz donmuş kalmıştık. Büyüklerin konuşması n ı d i n ­


l iyorduk. B i r yandan sevincin, b i r yandan üzüntünün et­
kisiyle şaşkına dönmüştük. Sevi nel i m mi, üzülelim m i
bilemiyord u k .

114
Üzülecek b i r şey yok, ded i Abiarn korkusuzca.
B u işi başederiz biz.
Sonra bize döndü:
- Şimdi hep birlikte ev a rayacağız. Siz de bana yar­
dım edeceksi n iz. Şöyle üc adal ı , bahçe l i b i r ev bulaca­
ğız önce. Sonra oraya bazı eksik eşya ları a l ı p yerleşti re­
ceğiz. Bu a rada babanızı n durumunu da incel iyece ğ iz.
Sizler güçlü çocuklarsı n ız. Üzü ntüye kaptırmazsınız ken­
diniz i !

- Burdan g idecek m i s i n iz? Dedi Fatma A b l a üzün ­


tüyle, çok da a l ışmıştı k çocuklara .
- Gene birbirimize g e l i p g ideriz, ded i Ablam. Ço­
cuklara çok iyilik ettin iz, sizin gibi dostları , arkadaşları
yitirmek ister miyiz . . Ama ben i m okul uma ya k ı n bir ev
tutmamız gerek. Biraz da gen işçe olmalı ki calışma oda­
ları m ı z olsun!
Meryem Teyze:
- Desenize kızlarımdan ayrılaca ğ ı m ! dedi.
- Sizi de götürüyoruz. ded i Abiarn Ü ç adal ı bir ev
buluruz. Biri cocukları n. biri benim, biri de sizin olur. . .
Meryem Teyze heyeca nlanmıştı.
- Olur m u öyle! . . . Bilmem k i ! . . . Diye bir şeyler söy­
l iyecek oldu .

- Siz düşünün gene dedi Ablam, bizimle gelmek


isterseniz çok seviniriz. Ama burda evin izde kalmak is­
terse n i z de üstelemeyiz. Burda kalmak isteyişiniz cak
olağana ı r. Evin iz, kaç y ı l l ı k komşuları nız . . .

Meryem Teyze düşün üyord u . Hemen karar verilecek


bir şey değildi bu elbette . . .

O s ı rada bahçe kapısı nda Osman Amca görünm üş­


tü. Merakla bize ba ka ra k ya n ı mıza yaklaşt ı . Hepimize
«hoşgeldiniz» ded i . Biz de ona abiarnı tanıttı k. Zaten o n u
ben i m övg ü lerimle çok önceden ta n ı yo rd u . Buraya gel­
d i ğ i n i , öğretmen olduğunu öğre n ince çok sevindi. Ama
karısı evden c ı kacağı m ızı bildiri nce d e üzüldü. Sonra :

115
- Cok doğru d üşünmüşsünüz Fatoş Hanım, dedi,
yen i bir ev tutmanız gerekli tabii bu durumda . Biz gene
size g ider geli riz. Siz de b ize gel i rsin iz . . .
- Tabii, dedi Ablam, siz bizim e n iyi dostumuz, a r­
kadaşı m ızsı n ız.

B i raz da baba m ı n durumunu konuştular. Onu istan­


bul'daki hastaneye yatırma işini a n latt ı . Osman Amca.
B i rbirlerine yardım icin söz verd iler. Babam en kısa
zamanda b u hastaneye kaldırı lacaktı. Osman Amca ge-

116
reken yerlerle görüşmüş, işi hemen hemen yoluno koy­
muştu.
Onlardon ayrı l ı p evimize doğru y ü rü rken içimizde k i
üzüntün ü n hofiflediğini, sevincin h i ç azalmad ı ğ ı n ı a n l adım.
i nsa n ı n kend i n i iyiler, h o k l ı lo r, güçlüler içinde g üvende
görmesi ne güzel bir d uyguyd u . Ben de çevremdekiler
icin böyle olmaya, onla rı böyle sevip g üçlendirmeye, hak­
l a rı nı almak gerekirse onlar icin savaşmaya söz verd i m
k e n d i kend ime.

Okullar ocılı ncayo kadar yen i evimizi tutmuş, eşyo­


l o rımızı taşım ış, yetmiyenler icin b i r para ayırmıştı k. Mer­
yem Teyze de bizi mle gel iyord u . Evi n i boşa ltıp kiroya
verdi . Eşya ları n ı do olarak yeni evimizin bir odasına yer­
leşti.
Abi a m ı n dediği gibi onların do bizim de odomız var­
dı a rtık. B i r de küçük bahçemiz vard ı . B u bahçede ta ­
v u k besliyecek, sebzeyle çiçek yetişti recektik.
Ablam, eve çiçekli basmadan perdel i k a l d ı . Gidip
Fotmo Abla'nın makinesinde bunları d i ktik. Pencereleri­
miz yeni çiçe k l i perdeleriyle o kadar g üzeldi ki, bakma­
ya doya mıyord u k . Bizim odomızo bir calışma mosası ve
ü ç iskem!e kond u . Üçümüz için de divanlar a l ı n d ı . Di­
va nlaro yatakl a r, örtüler d i ktirildi. Yere d e şimdi l i k an­
nemin kil imieri nden biri n i yoyd ı k . i lerde, taksitte küçük
h a l ı l a r a lacakt ı k odolorı mızo.
Abia rn do kendi odası na bir masa, bir sandalye, bir
d ivan koyd u . Osman Amca' n ı n yardı mıyla, el bise asmok
ici n dolobı msı bir şey yapt ı rd ı k bir mmangozo çok ucu­
za. B u iki kalas bir de üst kısm ına yatay bir kalastan
meydana gelmiş g iysi dotobı n ı n çevresine de perdeleri n
kumaşından çiçekl i bir örtü d i ktik. Bu dolop, yer olduğun­
dan obiamın odasına kon uldu. Hepimizi n g iysileri, pazor­
don aldığı mız tel oskıloro to kılara k bu dolobo asıldı.
M utfağo b i r büton gozı ocağı a lmıştık. Art ı k gazoca­
ğ ı n ı n zorluklarıylo u ğ roşmıyor, herşeyimiz i kolayca pişi-

1 17
riyor, ışımız bitince de oca ğ ı m ızı sab u n l u sularla s i l i p
tertemiz parlatıyord u k . Ablam , ayrıca h o l e d e b i r küçük
masa a l m ıştı . Burda da hepimiz oda larımızdan sandal­
yelerimiz i getirip yemeğ i m izi ayrı taba klardan, cata l , ka­
şık ve bıcaklarl a yiyord u k . Meryem Teyze kimi zaman bu
usulü u n utur, yemeğe parmaklarıyla dal ıveri rd i . O zaman
Hanife ya da Ayşe:
- Meryem Teyze parmaklarını yiyor . . . d iye bağ ı r­
maya başlarlar, kadı ncağızı utandı rırd ı . Ayşe bile a rtık
catal bıca k kullanmasını ö ğ renmeğe başla mıştı . Eskiden
onun ağzına yemeklerin i , e l i m izle tıkıştı rı rd ı k. Şimdi önü­
n e bağladığ ı m ız önlükle, el inde kaşığı ya da catal ıyla
tabağından kend i kend ine yemeğe çalışıyor, yemeğ i n i
döktüğ ü zaman utanara k bize bakıyord u . B i z de o za­
man o n u n yanlışını görmezli kte n gelir, yemesine yard ı m
ederd i k .
A b i a rn d iyordu k i :
- Paramız o l s u n da b i r küçü k buzdolabı a l a l ı m H a ­
c e r . H e l e b e n çalışmaya başlıyayım . . . Yavaş yavaş pa­
ra b i ri ktirir, buzdolabı, çamaş ı r makinesi a l ı rız.
Leğenin başında geci receğimiz zamanı daha vararlı
bir işte geçirir. gücümüzü de boşuna h a rcamış olmayız.
Yiyeceklerimiz efe tozdan , topra ktan , sıcaktan böcekler­
den, sineklerden korumuş o l u ruz . Hastalanmamanın,
sağ l ı kl ı olmanı n , insanca yaşamanın gerekleridi r bunlar.
- Abac ı ğ ı m , be n de cal ışayım da evi mize daha çok
para g i rsin. Daha insanca yaşıya l ı m . derdim ben de.
- Sen önce o k u l u n u biti r, d i plama n ı a l baka l ı m ,
derd i A b l a m , ş i m d i i l kokul diplaması o l m ı y a n l a r h içbir
işe g i re miyor.
Abiarn bana çarşıda n bütün i l kokul ders kitaplarını
a l m ıştı . Evim izi temizleyip işimizi bitirince hepimiz ki­
tapları mızı alıp odaları m ı za cekil ird i k . Be n de b u ders
kitaplarını önce merakla karıştırmaya başladım . Son­
ra sonra icindekilerini öğ renmek üzere okudu m . Artık
hesao da yapabi l ivord u m . Kitaplardaki hesao kura l l a rını
ö ğ ren iyor ve problemleri çözmeye calışıyordum. Zorl u k

118
çektiğ i m yerle rde Abiarn bana yardım ederdi. Daha son ­
ra ları, h i köye o k u r g i bi merakla tarih kitapla r ı n ı , coğ­
rafya kitapların ı , tabiat bilgisi, yurttaşl ı k bilgisi kita pla­
rı nı okumaya başlad ı m . Okuduğ um h i köye ve romanla­
rı n yararını o zaman çok iyi a n l ı yord u m . Bol bol cocuk
h i köyeleri, romanları okumakla ben çok önemli b i r ni­
tel iğe sah i p olmuşum meğer. Okuduğ u m u anlama n ite­
l iğ ine. Okuduğ um ders kitapları nı o kadar iyi a n l ıyord u m
ki, buna A b i a rn bile şaşıyordu. Yaşı m ı n d a b ü y ü k o l u ­
şunun etkisi vardı elbet b u n d a . . . Merakla ve h iç zorla n­
madan okuduğum icin de okuduklarım hep a kl ı mda ka­
l ı rd ı . Ayni roman ları n , h i köyelerin kon u l a rı n ı n , kişi leri n i n
olayları n ı n a k l ı mda kalışı g i b i . . .
Bir g ü n Abiarn ba na:
- Hacer, dedi, seni ben bu y ı l evde calışt ı rayı m ! Ge­
lecek yıl i l koku l u bitirme s ı naviarına g i re rs i n ! O l u r m u ?
- B i l m e m ki Abac ı ğ ı m , yapa b i l i r m i y i m ? . . .
- Yapocağa benziyorsun, dedi. Baksana ders k i -
tapları n ı n e g üzel okuyup calışıyors u n . . .
- Ya sınavları veremezsem ! . . .
- Veri rsin! Bir a ks i l i k olup d a veremezsen k i b u d a
olağandır, i kmal sınaviarı n a g i re rs i n ! . . . Bana bütün b u
sınavları a n lattı. Ben i m d e a k l ı m yatm ıştı bu işe. Hem
de Abia m ı n bana gösterdiği g üvenden ötürü cok sevi n ­
m iştim, kendim i olduğ u mdan i k i k a t daha güçlü görü­
yord u m şimdi.

Pazar günleri annemi görmek icin hepimiz b i rden


hastan·eye gidiyorduk. Biz cocuklar bahçede oturup be k­
lerken Ablamla Meryem Teyze içeriye g i rerler, Annerne
hazırlad ı ğ ı m ız yiyecekleri, b i rkoc küçük eşyayı verip ha­
tırını sord u ktan sonra dönerlerd i . Annem de komşu ko­
ğ uşların pencerelerinden birine gel i r, yukarda n bize el
sal la rdı. Bazan pencereyi acarl a rd ı : konuştuğ um uz bile
olurdu. Babam bi rkoc g ü n önce istanbul'daki kem i k ve­
remi hastanesine gönderilmişt i . Abiamı n bizimle b i rl i kte

119
otu rd u ğ u n u , b u rda öğretmen l iğe başlad ı ğ ı nı , evimizin çok
g üzel olduğunu, yeni eşyal a r aldığı mızı d uyunca çok se-
·

vinm işti . Ablama:


- Gözüm a rkamda g itmiyeceğ i m ! Kızlarım sana
emanet Fatoş Hanım, demiş, g iderken.
Ablam, Baba m ı n o hastanede tamamen iyi olacağı­
n a inan ıyordu. Abiarn yalan söylemezd i , gercekleri sak­
lamazd ı . Eğer baba m ı n iyi olacağ ı na i na nmasa, bunu bi­
ze öyle b i r, bel irtird i ki, açı k a ç ı k söylemese de gerçeği
a n la rdık. Mademki Abiarn bize Baba m ı n iyi olacağ ı n ı
söylüyordu b i z de o n a i n a n ı yo rduk: Gön lümüz rahattı.
c
B u ba kım ger i biraz uzun s ü recekmiş. Olsun, Babam
kurtulsun da, uzun sürsün, diyord u k. Ergec kavuşacak
oldu ktan sonra . . .
B i r g ü n gene a n nemizi ziya rete geld i k . Ablamla Mer­
yem Teyze bizi bahçede b ı ra k ı p yu karı ç ı ktılar. Ben bah­
çedeki kanepelerden biri n e oturd u m . Kardeşlerim de
bahçede koşup oynamaya başladı l a r. Art ı k yaz sonu
gelmişti . B i rkoc g ü n sonra okullar acı lacakt ı . Hepi m iz ye­
ni y ı l ı n bize getireceği cal ışma dolu g ü n lerine hazırl a n ı ­
yord u k. B e n , kışı n evde kalacak v e kardeşime bakacak­
t ı m . Abia m ı n rahat cal ışabil mesi icin ev işleri n i , a l ı şve­
rişi yapaca ktı m . Merye m Teyze de bana yard ı m edecek­
t i . Bu a rada gene Anamı görmeye gidecek ona evde yap­
tığımız g üzel yiyeceklerden götürecek, camaşı riarını yı­
kay ı p ütül iyecektik. Ama be n gene de herkes çalışıp oku­
l a g iderken yaşlı Meryem Teyze gibi eve kapa n ı p iş gö r­
meden, söz gel iml, Abiama para kazanmada yara rlı ola­
madan oturmayı istemiyord u m . Bizim ayl ığı mız va rdı , Ab­
l a m ı n ayl ı ğ ı da olaca ktı ama, çok eksiklerimiz vard ı . Sa­
ğa sola bazı borçlar da yapmıştık. Bunları ödiyebil mek,
yen i eşyal a r alabilmek, üs't ümüzü başımızı b i raz düzerte­
b i l mek iCin ben de çalışmak istiyord u m . Abiama açmış­
t ı m bu isteğ imi. Önce biraz düşündü, son ra :
- Peki, Hacer, büyük b i r k ümes yapı p tavuklar al­
sak, onlara baksan. yumurtaları n ı hem kendimiz ye­
sek, hem g ü n l ü k y u umrta istiyenlere satsan . . .

120
- Oh Abacığım, dedim, ne iyi ol u rd u . Kasabada ben
bir k ümes dol usu tavuğa bakard ı m , b i l i rsin . . . Hem bu
bahçe l i evi tutarken tavuk a lmayı da zaten d üşünmüş­
tük. Annerne de taze y u m u rta götürürüz, biz de yeriz,
satarız da . . .
- Olur, ded i Ablam, i l k aylığımı versinler, sana bir
sürü tav u k alacağ ı m .
- Ablac ı ğ ı m , ded im, o kadar beklemiyel im. Osman
Amca'lardan borc alalım, sen ayl ı ğ ı n ı a l ınca, ya da ona­
rnın aylığını a l ı nca hemen verirs i n ! . .
- Olur, dedi.
Osman Amca'dan i k i yüz lira borç a l a ra k onbeş ta­
n e tav u k aldık. Bir pazar Osman Amca kendi gelip ta­
vuklara gen iş, büyük bir kü mes yaptı, kendi elceğ iziyle . . .
Tavu klarımıza çok i k i bakıyordum. Sofradan artan
k ı rı nt ı l a rı , yem, yeş i l l i k, n e varsa yediriyord u m . Kümes­
l erin i temiz tutuyor, sularını her g ü n tazeliyordum.
Bir kaç tanesi her g ü n y u m u rtla maya başlam ıştı bile.
Sabahları kahvaltıda icecek kadar yumurtamız ol uyord u .
B u pazar anama b i l e beş y u m u rta getirmiştik. Abiarnlar
çıksın d a baka l ı m , bana a n lats ı n . i çleri nden sarı b i r ta­
vuğa « a n nem» adını takmıştım. Tavu klardan her b i ri n e
evdekilerden b i r i n i n adını verdiğ i m i hatı riayı nca kendi
kendime g ü l meye başladı m . O kadar keyiflenmiştim k i ,
b e n de coc u k olup, bahçede koşmaca ayn ıyan kardeşle­
rime katılmak isteğ i n i d uyd u m . Birbirine el vurmaya ca­
lışan. Han ife'ye avucumla vura ra k onu ebeled im. Hanife
Ayşe'yi b ı ra k ı p beni kovalamaya başladı. Yıllard ı r içimde
gömülü d ura n çoc u k l u k d i ri l m işti. Hiç sağa sola aldırd ı ­
ğ ı m yoktu . B a n a hayretle baka n la rı bile görmezl i kten ge­
l iyord u m . O n l a rı n içlerinden :
«Şu koskoca kıza ba k! Nasıl koşuyôr. Oyun oynamak
zamanı çoktan geçmiş b u n u n . » ded iklerini d uyar g i b i
oluyord u m . Bir yandan d a tavukları m ı n adları n ı düşünü­
yord u m . Annem, Han ife, Ayşe Abam, Meryem Teyze, Fat­
ma Abla . . . Bunlar tavu kları m ı n en g üzelleriyd i . B i r tane
de şişman, anaç b i r tavuğurn vard ı , o da N i nem'di. Geri

1 21'
kalanla ra köydeki a rkadaşl a rı m ı n adları n ı takmışt ı m . Ha­
n ife'yle koşmaca oynarkan hep bunları düşünüyor, kendi
kend ime bi raz da oyu n u n coşkun l u ğ u ndan g ü lüyord u m .
B i r a ra Han ife'yle carpıştı k ve i kimiz sarmaş, dolaş ke­
nardaki çiçeklerin üstüne yuvarlandık. Nerde n b ittiysa
bitti, ya n ı mızda bahçıva n görd ü k .
- Utanm ıyorsun, d e d i b a n a , koskoca kız koşmaca
oynamaya. Elbet düşeceks i n . Düştü ğ ü n bir şey değil ci­
cekleri mahvettiniz . Ce k i l i n orda n bakay ı m . Veletler s i­
zi!. . .
Han ife de ben d e utanmış. suçlu suçlu gidip kane­
peye otu rmuştuk. Bizim oyu n umuz sırası nda a ra mızda do­
laş ı p d u ran, kendisiyle oynamıyoruz d iye mızıldanan,
g
a l ıyan Ayşe de burn u n u ceke çeke gel i p ya n ı m ıza otu rd u .
- Ben i oynatmadınız y a , oh olsun, dedi.
- Çekil başı mdan be ! . . Diye Han ife de onu ters l ed i .
Ben utancı mdan hölö kon uşamıyor, ki msen i n yüzüne
bakam ıyordum. « Şimd iye dek oynamad ı n da ne yitird i n
a ptal, d iyordu m kendi kend ime . . . Gene oynamasayd ı n n e
o l u rd u ! . . . »
O sı rada Ablamla Meryem Teyze hastan e n i n kapı­
sından ç ı ktı lar.
Yüzleri sapsarıydı i kisinin de. Ağ lamışlard ı . Suçlu
suçlu bizden yana bakıyorla rd ı . Hiç anlamadım, nasıl doğ­
rulmuşum, onlara gitmişim, g itmiş değ i l de koşmuşum . . .
- Annem ölmüş mü yoksa Aba? Ded i m .
Başını !evet» d e r g i b i sa lladı.
- Kanamadan . . . Dün gece! . .
Tam o sırada b i r zamanlar Hanife ' n i n okulda. öğre­
n i p anneler g ü n ü nde söyled i ğ i , evde d i l i nden düşü rme­
d i ğ i bir şarkıyı içimden kendi kendime söyled iğimi fark­
ettim .
- Annem, a n n e m e y b i r tanem! . . »
B u n u mutlu çocuklar, a n a l ı baba l ı çocuklar, tok, gi­
yimli, rahatça okullarına g idebi len, oyu nlarını oyn ıyabilen
cocuklar söylüyordu anneler g ü n ü nde. Sonra a n nelerine
süslü, pa halı, değerli hediyeler a l ıyorlar, törenlerde veri-

1 22
yorl a rd ı . Peki beni m taze yumurtolara ne ol muştu . . . An­
neme getirdiğim, e l i m l e ba k ı p besled i ğ i m tav u klarımdan
getird i ğ i m yumurta larımı annem yiyemem işti öyle mi?
Ben i m a rmağanları m ı alamamıştı .
Kardeşleri m yanıma geldi. Ben i m on dakika önce
kendileriyle koşmaca oyn ıya n Abalarından başka bir Aba
old u ğ u m u o dakikada fa rkettiler. Dem i n c iyak ciyak bağı­
ra ra k koşan Hacer olamazd ı m ben a rtık. Kardeşlerine ana­
l ı k etme soru m l u l u ğ u n u yüklenmiş, onl a rı i lerde. Abi a m ı n
olmıyacağ ı , Babamı n hastaneden gelemiyeceği y ı l larda
yetiştirebilecek, okutabi lecek, iyi · i n sa n la r, güçlü insanlar
olmaları n ı sağl ıyabilecek b i r Ablaydım. Kendimi tuttum,
kardeşlerimi önümüze kattık, yola koyulduk. Ablam da sil­
m işti gözleri n i n yaşı n ı , Meryem Teyze kend i n i bizim ka­
dar güçle tutamad ı ğ ı için a rkadan gel iyor, bize görün­
merneğe çalışıyordu.
- Aba, annem y u m u rtolara sevindi m i ? Ded i Ha-
n ife.
- Cok sevindi, dedi Ablam.
- Daha istiyor m u ?
- i stiyor y a , ded i m .
- A n n e m n iye pencereye gel med i bugün Aba?
Abam bir cevap bul maya çalışı rken:
- Biz baktı k m ı pencerelere bugün? Ded i m Hani-
fe'ye. Koşmaca oynuyord u k ya . . . Akl ı mıza bile gelmedi . . .
Abam b i r cevap bul maya çal ı ş ı rken:
- Tu h! Ded i Han ife kendi kendine . . . Eşşek kafa!
Sonra önümüzden koşarak g itti . Geriye döndü . Kal-
dırım taşları nda sekse k oynamağa başlad ı . Bir yandan
da o evde hiç d i l i m izden düşürmed i ğ i miz. sesle söyleme­
d i ğ i m iz zaman b i l e içimizden söyleyip d u rduğ u m uz gari p
şarkıyı söylüyordu avaz avaz:
<<Annem annem ey bir tane m . ıı . .

Küçücüktüm, o büyüttü !
Bana meme verd'i,
Kollarını gerdi.
Annem, annem, ey bir tane m! . . .

1 23
« Emek» yerine « meme» dediği icin tam orayı söy­
lerken bize bakmış, gülmüştü .
- Haceeee ! Haceeeer ! . . .
- Abacı ı ı ı m ! . . . Abaaa ! . . .

Annerrı i n ölümünden sonra kend i m i pek o kadar to­


parl ıyamamıştı m. Evin içinde hasta lar gibi bitkin ve yor­
g un dolaşıp d uruyordum. Bu araya okulların acı l ması
g i rd i de telôş a rasında acımı biraz u n uttu m .
Eylü l son unda okullar açıldı. Abla mla Hanife sabah­
leyin elele tutuşu p yeni okullarına g ittiler. Meryem Tey­
ze, Ayşe, ben, a rkalarından bahçeye kadar ç ı ktık. Onların
uzaklaşmalarına uzu n uzun baktık. Han ife, pırıl pırı l ön­
lüğü, beyaz kola l ı yakası, beyaz çarapiarı ve kara, par­
l a k pabuclarıyla Abi a m ı n yanında b i r oğlak gibi, sıcrıya
sıcrıya y ürüyordu. Bir eli Abi a rn ' ı n el indeyd i . Bir el inde
ona yen i aldığı mız küçük, k ı rmızı çanta vard ı . Abiarn Ha­
n ife'yi b i r ara berbere de götürmüş, uzun örg ü l ü saclar ı n ı
l<ısacı k kestirmişt i . Bambaşka bir Hanife ol muştu karde­
ş i m . N e kada r güzeld i , sev i m l iydi, temiz ve neşe l iydi. Bi­
ze g iderken dön ü p dönüp bakmış, gözden yiti nceye ka­
dar e l salamışt ı .
Akşama doğru pencere n i n ön ünde bekledim. Ab­
lamla Ha n ife okuldan dönüyorlard ı . Gene saba h k i neşe­
n i n , sevincin, onlarla birl i kte eve dold u ğ u n u duyd u m .
İ k i s i n i n de el lerinde paketler vard ı . Yorg un a m a mutlu
g ü l ü msayişler sacı l ıyordu yüzlerinden.
- Geldiler m i ? Dedi Meryem Teyze.
- Geldi ler, dedim.
Ayşe'yi de kucağ ına a larak kapıya çıktı :
- Aman benim kızları m , okullu kızlarım gel m işler! . . .
Diye karşı ladı onları .
Meryem Teyze de Abiarn da u nutmuş g ibiydiler ona­
rnın ölümünu. Ben u n utamıyordum. B u kada r hasta l ı k , b u
kadar ölüm görmüştüm. Hiçbi ri n i n d e b u kadar yakıcı ol­
d u ğ u n u hatı rlamıyord u m . Evi n içinde öyle sersemlemiş,
'

1 24
ikide b i r gözlerimden kendi kendine akan yaşları sile­
rek dolaştığımı gören Meryem Teyze gerçeğ i kavrar,
içini çekerek, kendi kendine:
- Ateş d üştüğü yeri yakar! Diye söylen i rd i .
El bette onlar bu acıyı b e n i m kadar derinden d uy­
mamışlard\ ve günü n biri nde u n utmuşlard ı . Bense her sa­
bah yatağ ımdan uya n ı rken, yeniden, Annemin olmadığı
b i r dü nyada yaşıyaca ğ ı m ı bilerek uya n ı r, o acıyı g ü n ü n
i l k saatleriyle birl i kte yeniden içimde b u l u rdum. Asl ı nda
uyurken de ondan kurtulamıyord u m . Geceleri d üşlerimda
sıçrıyor, bağı rıyor, ağl ıyord u m . Ya Abiarn ol masaydı ya­
n ı mızda ne yapard ı m d iye düşünürd ü m k i m i zaman. Ab­
l a m ı n yanı mızda old u ğ u n u düşü nerek avu n maya çalışır­
d ı m . Ama olm uyordu . Yaşa m a n ı n bu nca acısı n ı gördük­
ten son ra , b i r «oh» diyemeden, bir gün rahat ederneden
a ramızdan çeki l i p g iden kadına, hayatın yaptığ ı h a ksız l ı ğ ı
u n utamıyordum.
Anam dem işti ya bana:
- Mera k etmeyin, sizi böyle yal nı z koyup g itmem.
Hepinizi rahata kavuştu rd u ktan son ra öleceğ i m . Ben öle­
ceğ i m zamanı b i l iyorum , diye.
Öyle oldu işte. Bizi Abiama b ı ra ka ra k, gözleri a rka­
da kalmadan g itti.

Abl a m l a Hanife cıvıl cıvıl kon uşarak içeriye g i rd i­


l er. Meryem Teyze'yle Ayşe de onların el indeki paket­
leri, kese kağıtları n ı a l m ışlar, içlerinde ne olduğ u n u an­
lamaya çal ı şıyorlard ı . Han ife içeri giri nce hemen an­
latmaya başladı.
- Abacıım, görsen, bi g üzel okul u m uz var ki!. . .
- Yen i a rkadaşlar buldun m u kendine Hanife? De-
dim.
- Ohooo! . . . Ded i, hem de kaç t a n e ! B i r Semra var,
b i r Yeşim var, bir Ban u var, bir Selahattin var, bir Ha­
kan var . . .
- Bütün sınıfla a rkadaş olmuşsun b e H a nife, dedi
Meryem Teyze de.

125
- Tabi i ! Ded i Hanife, çok olağan bir şeyi anlatır
gibi. Bütün sınıf benimle a rkadaş old u .
- Ders yaptınız m ı ? Dedim.
- Yaptı k tab i i !
- N e l e r yapt ı n ı z bakayım?
- Hayat bilgisi yaptık, a ritmetik yapt ı k. Şarkı söy-
ledik.
- Sen de söyled i n mi?
- Söylemez miyim? E n çok be n şarkı söyledi m .
«Yedi Cücelen> i söyled im.
Hanife «Annem, a n nem»den söz edince biz hepimiz
birbiri m ize baktı k . Abiarn sözü değiştird i :
- H a d i baka l ı m Hanife, ş i m d i bir ç a y yapa l ı m d a
içe l i m . Yemek zaman ı n a d a h a ç o k var.
- Yapa l ı m Abacığım, ded i Han ife, koşa koşa m ut­
fağa g itti . Giderken b i r yandan da geri kalan haberleri
veriyordu bize:
- Biz öğlende Aba m l a n e yed i k bil iyor m usunuz . . .
Pey n i ri i sandiviç yedik, meyva suyu i çtik . . .
- Oh a h , aflyet olsun, ded i Meryem Teyze, keşke
ben de okula g ideyd i m . çocu k olayd ı m d a !
- S i z ne yed i n iz evde? Dedi Abblam bize.
- E h işte, öte beri . . . dedi Meryem Teyze.
- Öteberi o l u r m u , yemek yapsayd ı n ız .
- Yapt ı k yaptı k ama a kşama saklad ı k hep birl i kte
yiyelim d iye . . .
- N e yemeğ i yaptı nız. Abacı ğ ı m ? d iye Hanife m ut­
faktan bağırıyord u . B i r yandan da çaydan l ı ğ ı doldurm uş.
yeni oca ğ ı mızın üstüne koymuştu. Ben de g itti m , küçük
deml iğe çay koyarak çayda n l ı ğ ı n üstüne oturttum .
- Karnıyarıkle domatesli pilav . . .
- Meryem Teyze'm ben i m ! . . . diye Hanife gidip ka-
dının eteklerine sarıldı.
Abiarn bize çıkışıyordu:
- Gündüz o c otu rmakle o l u r m u ! . . . Bak küçü k co­
c u k var. Yemeği biraz çokça yaparız. akşama da kal ı r.
öğlen de yen i l i r . . .

1 26
Abiarn l a rı n getirdikleri paketierin birinde kitaplar
vard ı .

- Al ba kalım Hacer, dedi Ablam, bunlar sen i n ! B i ­


zim okulun okuttuğ u ders kitapları . Bunlara ç a l ı ş ı p ge­
lecek yıl sı nava g i receksin!

Kitapları kaptı ğ ı m gibi ada ma koştum. Herbiri n i oc­


tım, i nceledim, arası ndan , burasından okudum. Hanife,
bir hafta önceden cantası n ı hazırlamağa başlamıştı. Ka­
lem kutusu n u n içine kalemleri n i , silg isin i , kalem açaca­
ğ ı n ı koymuş, boya kalemi kutusun u da çanta n ı n ön gö­
züne yerleşti rm işti . Kitapl a rı n ı Abi a m ı n a l d ı ğ ı k ı rmızı,
parla k kôğıtla kaplamış, üzerlerine k ı rmızı etiket yapış­
t ı rora k m ü rekkepli kalemle a d ı n ı soyadını, g ittiğ i yeni
okulun a d ı n ı yazm ışt ı . Bana böyle şeyler hiç a l ı n mıyord u .
N e kalem kutum, n e canta m , n e kitapları m ı kapl ı yaca­
ğ ı m k ı rmızı parlak kôğıdım, ne boya larım, silgim, kalem
açaca ğ ı m vard ı . Hele ö n l ü k g iymeye öyl e özeniyord u m
k i . . . Beyaz kola l ı y a ka takmaya, beyaz coraplar, kara
parla k pabuclar g iyip koşa koşa okula g itmeye öyle b i r
istek duyuyord um k i . . . Han ife bunların hepsine h i c zah­
metsizce sa h i p ol uyord u . Ailenin yası n ı tutmak, yokl u ğ u n u ,
s ı k ı ntısını çekmek h e p bana düşmüştü. Şimdi o n a rn ı n ölü­
münü de içimde tek başıma sakl ıyordum. Han ife'yle Ay­
şe duy u p üzül mesi nler d iye, bundan evde söz bile açamı­
yordum. Odamda kitaplarıma bakarken içim bir bunaldı,
bir bunaldı ki daya namadım bu sı knıtıya, kalkt ı m , pence­
rem i açtı m , bahçeye baktım. Bahçede tavu kları ın ı n ba­
rı ndığı bir kümesim vard ı . iyi havalarda Meryem Teyze
i l e kazıp temizled iğimiz, bir biçime sokup sebze, meyva
d i k i m i ne hazırladığımız evleklerimiz vard ı . Annem yokken
bu tavukları n , kümesin, her gün aldığ ı m ı z g ü n l ü k y u m u r­
taları n , e k i p d i ktiğimiz sebzelerin, şebboyl a rı n , hercai
menekşeleri n , sarmaşı kları n , kası m patı ları n , g ü l lerin d e·
hiçbir değeri kalmamıştı . Birden içimde Hanife'ye karşı
bir kin d uydum. Korkunç bir öfke, nefret d uyd u m . «Söy­
l iyeceğ i m ona anamızın öldüğü n ü . O da üzülsün b i raz, o

1 27
da ağlası n , o da d uysun bu benim d uydu ğ u m acıları . Ana­
m ı n o n u yaba ncı b ı rakt ı ğ ı d uyurmad ı ğ ı s ı k ı ntıları, acıları .. »
Başladım a ğ lamaya. Yumruklarımı sıkmış, d uvara v u ru­
yord u m . Han ife ş u anda odaya g i rse. o n u dövecektim.
Bereket versin g i rmed i . Ağ ladım, ağlad ı m , yatağı mda yat­
tım b i raz, sa kin leşmeye çal ıştım. Ama ol muyord u , içimin
s ı k ı ntısı dağ ı l m a k b i l m iyord u .
- Hadi caya Hacer! . . . Diyen Abia m ı n sesi geldi.
Canım dışarıya c ı kmak istemiyord u . Üstel i k gözle­
rim de ş işm işti. Şimdi herkese hesap vermek, n iye ağ­
ladı ğ ı m ı açıklamaya çalışmak gerekece kti . Otu rd u ğ u m
yerden k ı p ı rdıyamıyord u m . Ne d ışarı ç ı ka b i l iyor, n e de
içerde kalmak icin b i r neden bulabil iyord u m .
.
- Abaaa ! Diye Hanife'n i n sesi g e l d i c ı n g ı r ç ı n g ı r.
- Kitaplara daldı herhalde, diye Meryem Teyze ses-
siz l i ğ i m i kendine göre açıkladı.
- Hadi, son ra okursun! Diye Abiarn seslendi ye­
n iden.
Hepsi kapın ı n önüne, bahçeye ç ı kmışlar, benim d i k­
tiğim yeş i l l iklere karşı sandalyelerin i atmışlard ı . C ı n g ı r
c ı n g ı r koşı kiarın barda klarda döndürürdüğünü d uyuyor­
d u m . Abiarn o s ı rada:
- Hanife. git kahveltı l ı k bir şeyler getir de yiyin Ay­
şe'yle, dedi , ka rn ı n acıkmışt ı r, öğlende yed iklerimiz pek
adama k ı l l ı şeyler değ i l d i .
Kimse yan ı m a gelmiyord u . G e l i p b i r h a l i m i hatı rımı
sorsa lard ı ya ! . . . Duyg u larımla neden ilgilenm iyorlardı !
Han ife a!']lasaydı hepsi başına üşüş ü r, neden onun ağ­
ladığ ı n ı öğ re n i r, o n u avutmaya cal ı ş ı rlard ı . Dem i n yan ı ­
ma gelmelerini istemiyord u m . gözleri m i n ş i ş i n i görüp ne­
den ağladığ ı m ı soracaklar d iye. Ama şimdi de eelmiyar­
l a r d iye k ızdı m . Kulaqımı kapıya dikm iştim . Bahçeden
içeriye g i ren her ayak sesini n ada m ı n kapısına yaklaş­
ması n ı bekl iyord u m . Ses doğ rudan doğ ruya m utfağa ya
da başka b i r odaya g idiyor. bana aelmeleri. odam ı n ka­
pısını açmaları icin duyduğum istek her seferinde bi raz
daha coğalıyordu .

1 28
Son unda istedi ğ i m sesleri duydum kapım ı n ön ün­
de. Kapım vuruldu, yavaşca açıldı. Eşikte Abiarn mera k l ı
göz lerle bana bakt ı :
- N iç i n gelmedin Hacer? Ded i.
Birçok şeyler söylemek icin ağzımı açtı m ama h i ç
b i r ş e y söyliyemed i m . Hatta içimden ö z ü r bile d i l iyor­
d u m : Ben i bağışlamaları icin yalvarıyord u m . Ama dudak­
larım gene sımsıkı kapanmıştı . Ağzımdan bir hece bile
ç ıkmadı.
- Çay içm iyecek m isin? d iye sord u Ablam .
- icm iyeceğ i m , diyebildim zorla .
Gerıe yavaşca kapıyı çekip g itti .
Sanki çı ldı rmıştım. Eğer Ablam y a n ı m a gelseydi , se­
ç ı m ı okşasayd ı , eskiden yaptığı gibi beni sevseyd i, ba­
na bôzı şeyler i ç i n hak verseyd i, hemen g idecekt i m dı­
şarıya. Herkesle de barışaca ktı m . Ama Ablam bana a l ­
dırmam ıştı . Yanlarına g itmem i ç i n üstelemem işti. Kendi
dertlerimis ya l nız b ı rakm ıştı beni.
S i n i rimden odada dolaşmaya başladım . Bir a ra pen­
cereye g i d i p konuşmalara kulak kabarttım . Bir metre ile­
r imde, duvarı n d ibinde otu ruyorl a rdı. Gene ilgi Han ife'­
n i n üzeri ndeyd i;
- Öğretmenini sevd i n m i H a n ife? Diyordu Meryem
Teyze.
- Sevdim! Dedi H a n ife. Öyle güzel bir kız ki benim
öğ retme n i m .
- Ad ı n e ?
- Yıldız Öğretmen .
- Tabii, çok sevdi. Beni en öne oturttu.
- Vanı nda k i m ler oturuyorlar?
- Selôhattinle Semra. Başöğretmen de sevdi a m a
beni . . .
- S a h i m i ? Afferin b e n i m k ı z ı m a . Herkes sever ça­
lışkan. cici kızları. y a ! . . .
. Artık bizim Hanife cici kız olmuştu demek. icimden
g üldüm acı a cı ! . . . «Siz onu köydeyken göreyd i niz b i r
de . . » Ded im, «Amma ciciydi h a! . . . »
.

F: 9 1 1 29
H a n ife' n i n okul haberleri a n iatmakla bitmiyordu .
- Başöğretmen bizimle yemek yed i , dedi. Fatoş Aba­
m a kahve ı smarladı.
- Kadın mı erkek m i başöğ retmen i n iz? Diye sordu
Meryem Tetze.
- E rkek ! Ama öyle iyi k i ! . . .
- Hadi baka l ı m , bardakla rı y ı kıya l ı m Hanife ! . . . Diye
Abiarn konuşmayı kesti. Başöğretmenden söz edilmesini
istemiyor g ibiydi.
- Yıkıya l ı m Abacığım, d iye Ha n ife fı rladı yeri nden
Artık Abiamın yanında Han ife benim yerimi tutmuş g ibiy­
di. Ben a payrı, upuzak bir yerlere atı l mıştı m.

Tı n g ı r tıngır bardakları n topland ı ğ ı n ı , ayak sesleri­


n i n çabuk çabuk m utfağ a doğ ru gidip geldiğini d uydum.
Belki Abiarn yeniden gelir de bana bir şeyler söyler di­
ye telaşla masa m ı n başına otu rdum, kitaplardan birini
a çtım. Kitaba bakıyord u m , okuyordum ama hiçbir şey
anlam ıyordum okuduğumda n . B u i l k defa başıma geli­
yordu. Ş imdiye dek hep n e zaman ev işlerinden, hasta l ı k
işleri nden başımı a l ı p d a kitab ı m ı n başına otursam , cüm­
leleri yutarcası na okur ve b i r daha unutmamak üzere
a nlar, bellerdim.
Abi a m ı n ya da ötekilerden birinin odama hem gel­
mesi n i , hem gelmemesin i istiyordum. Gelseler de kıza­
ca ktım, gelmeseler de. Böyle tedi rgi n , şaşk ı n , kızg ı n , bek­
lerneye başladı m .
Akşa m ı n g e e saatlerine doğru m utfakta aya k ses­
leri çoğaldı, kon uşmalar oldu. Akşam yemeğ i hazırlık­
l a rına başlıyorlarc'ı. Pisler! Gelmem işierdi benim yanıma.
Ne old u ğ u m , ne yaptığ ı m h i c i l g i lendirmiyordu onları .
Hanife'n i n okulu, öğretme n i·, başöğretmeni, yediği, içtiğ i
ilgilendiriyordu. Tab i i ben i m n e oku l u m , ne baş öğret­
menim, ne a rkadaşları m , ne de önlüğüm, cantam, yakarn
vard ı . Hatta a rtı k abiarn bile, Annem bile yoktu. Abiarnı
Han ife a l mıştı el i mden. Annemin öldüğünü ondan ve Ay­
şe'den saklamıştık. O n u n a nnesi bile vard ı .

1 30
- Söyl iyeceğ im, dedim kendi kendime. Annemin öl­
d ü ğ ü n ü Hanife'ye söyliyeceğ i m . Biraz da o üzülsün ba­
ka l ı m !
Odada gene g id i p gel rneğe başlamıştım. B i r a r a yü­
rüyüşüm h ızlandı. B i r d uvardan bir d uvara koşuyord u m
sa n ı rd ı , birisi pencereden baksa.
- Han ife benim gibi h izmetç i l i k yapmad ı . Dayak
yemed i , horlanmadı. Oku lsuz, oyuncaksız, paltosuz, ayak­
kabısız kalmad ı . Abiarnı bile önce ben buldum, sonra
el i mden o a ld ı . Bizim h içtirimizi, ne Annem i , n e Ayşe'­
y i , ne Baba m ı , o ben i m kadar çok sevmed i . Çü n k ü onlar­
dan ben i m kadar uza k kalmad ı . Söyl iyeceğim işte, An­
nemin öldüğ ü n ü ona söyliyeceğ i m . O da An nesiz kal­
sı n ! .' . .
Hava kararmıştı. Gene kimseler gelip a ramadı be­
n i . Herhalde ders çalışıyorum sa ndılar. Abiarn da sıkın­
tımı, üzüntümü Annem i n ölümüne bağlam ıştı r. Gene ona
üzüldüm sa nmıştı r. Evet ona üzüldüm, ona üzüldüm ama,
başka b i r şeye d e üzülemez miyim ben! . . . Sıktım a rtık.
bı ktım Hacer olmakta n ! . .. Herkesi n, isted i ğ i gibi b i r Ha­
cer olma ktan usand ı m ! . . .
- Sivrisi nekler var, içerde yiyel im ! . . . Dedi Abi a m ı n
sesi.
- O l u r Fatoş Hanım, hava da seri nledi, içerde yi­
yel im, d iye Meryem Tetze Abiama karş ı l ı k verd i .
- Ha'nife nerde?
- Odasında ders çalı şıyor. Hacer de ders ça lışıyor
herhalde . . .
Abiarn cevap vermedi Meryem Teyze'ye.
- Koca kız, dedi Meryem Teyze, ç ı ksın da a rt ı k
sofrayı ku rmaya yard ı m ets i n . Bugünlerde b i r tuhaf l ı ğ ı
v a r üstünde. E l i işe varmıyor h iç . . . .
Abiarn sesi n i a l ça ltarak bir şeyler söyled i . Bu a rada
«BuiCığ çağ ı » falan d iye b i r şeyler duyd u m . M utlaka beni
konuş uyorlard ı .
- Çok y ü z veriyorsun s e n Hacer'e Fatoş H a n ı m ,
d iyordu Meryem Teyze . . . Şımardı iyice. Anasına hepimiz

131
üzüldük. Ama bu böyle olmaz k i ! . . . Boş boş otu rd u kça
avunamaz ki . . . iş yapma l ı , kend i n i u n utmal ı ! . . .
Ablam gene yavaş sesle b i r şeyler söyled i . Gene «on­
iki yaş, buiOğ çağ ı » sözlerin d uydum. Neydi bu b u i O ğ
çağı acaba? Meryem Teyze de bilmiyordu d e m e k ablam
ona da bunu a n latıyord u . Meryem Teyze anlamış ola­
cak ki, sustu. B i raz son ra gene Meryem Teyze ' n i n se­
sini d uydum. Aklına b i r şey gelmiş gibi Abiama a n latı­
yord u . Ses i n i n yavaş ol ması n ı istiyor ama Ablam gibi
d i kkatl i olmad ı ğ ı ndan gene de yü ksek sesle konuşuyor­
d u . Bel k i de ben im d uymamı istiyord u . Böylece ona gö­
re, bütü n bu yan l ı ş davra n ışları m ı ö ğ renir, d üzeltird i m .
- Sen onlara b i re r oda vermekle d e h i ç e y i etme­
d i n Fatoş H a n ı m ! B u rda bir odada olsayd ı k , harala gü­
rele, şen şat ı r yaşar g iderd i k . Şimdi odalarına güven i ­
yorlar haspal a r. Ada m oldukla,rı n ı san ıyorla r. T ü r l ü türlü
dertler çıkaracaklar başına seni n !
Ablam gene yavaş sesle b i r şeyler söyled i . Ama bu
kez Meryem Teyzeye o kadar kızmıştım ki, bir şey d u­
yamad ı m . Kulaklarım u ğ u l d uyor, başım zon kl uyord u . O
kadar sıkı ntı içinde bile ben bu· d uruma d üşmemişti m.
Şimdi ne ol uyordu bana. Hastel a n ıyor m uydu m . . . « Has­
tala nsam da ölsem ! . . . » Diye geçi rdi m içimden. «0 za­
man Ablam nasıl üzü l ü rd ü ! Meryem 'Teyze n e kadar piş­
man olurd u bu söyled i klerine!»
Hastalanmışım da ölmüşüm gibi kendi kendime ağ­
lamağa başladım. Sanki kend i m i n yası n ı tutuyordum.
Ölmek icin n e yapma l ı , ieh i r m i yutmalı yoksa? . . . Zeh i r
yutmak deyince aklıma Dedemin yuttuğu o i lôç geldi.
Hani iyi uyutan , insa n ı n bütü n g e m ı n ı kederini alan o
toz ! . . . Neydi ki acaba o? Ondan ben de olsayd ı m keşke
b i raz. Ama Dedeme söz vermiştim. Bu ilôctan ki mseye söz
etmiyecektim b i r daha. Kendi kendime bile . . . U nutmaya
çal ı şt ı m b u n u .
Dışard a sofra hazı rlan mışt ı . icerden getirilen san­
da lyeleri n, tabak, kaş ı k ve çata l la rı n sesi d uyul uyord u .
Hanife çıkmıştı odası ndan :

1 32
- H ii i ! . . . Karnıya rı k! . . . Diye arsız a rsız sevi nd i ğ i n i
duyuyordum zeng i n kızları g i b i . O kızlar da herhalde, an­
neleri sevd i kleri bir yemeği pişi rince böyle a rsız arsız
sev i n i rler . . . Ya da sev i n m iş görünürler. Hani nerde b i­
zim köydeki peyn i r e kmeği m iz, zeytin e kmeğ i miz, üzüm
ekmeğ imiz . . .
- Aba m gelmiyor mu? Dedi Hanife.
- Gelmiyor, dedi Ablam, ders çal ışıyor.
Pıtır pıtır kapıya yaklaştı aya k sesleri. Kapı usulca
açıldı .. H a n ife ö n l ü ğ ü n ü c ı ka rmış, Abia m ı n yeni d i ktiği kü­
ç ü k kareli pembe pop l i n entarisini, aya ğ ı n a da g üzel
terl i kleri n i g iymişti. Kapıdan baş ı n ı uzatara k :
- K ı z Aba, ded i , acı kmadın m ı ? Gelsene bak, n e
g üzel pilav v a r , h o şaf var, karnıyarı k v a r ! . . .
- Defol ! . . . Diye kapıya saldırd ı m . . . Gelmiyeceğ i m
işte ! . . .
Hanife kapıyı kapadı , kaçtı. Korkmuştu.
- Abama n e oldu? N iye bana kızmış? Diye ağlı-
yordu dışarda. �

- Otur, otur! . . . Kızd ı ğ ı m ızdığ ı yok! Aks i l i ğ i üstünde


gene ! . .. Ded i Meryem Teyze. Yemene bak sen ! . . .
Bu sefer kapı sessizce açıldı. Eşi ket küçücü k bir
yüz bel i rdi. E l i n i ağzına sokmuş, mera kl a bana bakı­
yordu.
- Hadi hadi, beni rahat b ı ra k ! . . . Diye Ayşe'yi de
ç ı kard ı m odadan, yavaşca itere k . O da g itti. Tama m ! Sa­
vaş başlamıştı a rtık. Bana isted i kleri kadar kızabilirlerdi
şimdi. Ben de onlara kıza b i l i rd i m .
Yemekleri n i sessizce y i y i p kalktılar. Yal nı z Meryem
Teyze, bana i nat olsun d iye kardeşlerime her zamankin­
den daha çok yakı n l ı k gösteriyordu . Ben onları kovmuş,
ağiatmıştım ya! . . . Ne de olsa, onlara epey emeği geç­
m işti. B i raz da kendi kızları sayıyordu Han ife'yle Ayşe'yi.
Ben neyd i m ! . . . Kendi kendime yetişmiş, adam o l m uş,
olmuş da değ i l , olmaya çal ışmış ama olamamış biri. . .
Ayrı k otu gibi b i r ot. Yaba n i e ima g ib i bir ağaç . . . B i r
kedi, köpek, fare, h a m a m böceği . . .

1 33
Sofra toplandı, bulaşıklar yı ka n d ı , sofra n ı n yeri sü­
pürüldü. Bun ları hep eşya ların çekilme, sürtü nme, çarP­
ma seslerinden, ayak seslerinden a rada bir ya p ı l a n ko..
n uşmalardan a n l ıyordum. Herkesin key f i kacmıştı. Ama
d a ha içten bir yakı n l ı k doğmuştu bu gece. Bana karşı
bir yak ı n l ı k . . .
- iyi geceler çocuklar! . . . Dedi Ablam, ben biraz
kitap okuyacağım.
- i yi geceler! . . . Dediler hepsi.
Ben im kapıyı �tı :
- iyi geceler Hacer! Ded i . Biraz k ı rg ı n gibi, soğu k
g ibiydi bana karş ı .
Cevap vermedlm.
Abi a m ı n oda kapısı kapand ı ktan sonra cocuklar da
biraz kon uşup oda larına g ird iler. Hanife , kendi odası n a
g i rmemiş, Ayşe'yle Meryem Teyze'nin birl i kte yattığı oda­
y a g itmişti, onlarl a birl ikte. Beni çekiştirece klerd i . . .
H ı rsı rndan del iye dönmüştüm. Ne yapaca ğ ı m ı bile­
m iyord u m . Kalktım kapıyı açtım, orta l ı kta kimse yok.
Sota n ı n ı ş ı ğ ı n ı sönd ü rmüşler. Meryem Teyze' n i n odasın­
dan ışık ve çocu k sesleri geliyord u . Hanife'yle Ayşe oy­
n uyorlard ı herhalde.
Ayakları m ı n ucuna basa basa Hanife'nin odasına
y ü rüdüm. Kendimi tan ıyamıyord um artı k. Başka b i riyd i
sanki bu kara n l ı kta b i r h ı rsız gibi gezinen . Ha nife'nin ka­
pısını açtı m, içeriye süzü ldüm. Kardeşimin odası da ken­
d isi gibi derl i topluyd u . Oysa benimki bi rkaç gündür kar­
maka rış ı k d u ruyord u . Odam ı yerleştirmek, düzeltmek, te­
mizlemek bile istemiyord u m .
Ha n ife k ı rmızı, parlak kôğıtla kapiayıp eti ketied i ğ i
k itapları n ı masa n ı n üstü n e güzelce d izmişti. Kalem­
leri, kalem kutusu, boya ları kitap ve defterleri n i n ya nı­
n a çok d üzgün b i r biçimde sıralan mışt ı . Bahçeden top­
ladığı kası mpatlardan küçük b i r demet i . pazardan benim
a l d ı ğ ı m vazolardan b i ri n i n içinde, kita pları n ı n yanına koy­
m uştu. Duvardaki askıda ö n l ü ğ ü , önlüğüne ta k ı l ı kolal ı ,
temiz yakası, ö n l ü ğ ü n ü n cebinde tertemiz beyaz mendili

1 34
görünüyord u . Yata ğ ı kalı p gibi d üzgün ve ü stüne örttü ğ ü
p i ke d a h a bug ü n yayı lmış g i bi bembeyazdı . Oysa benim
yata ğ ı m , d üzelttiğ i m halde hep üstünde uzandığım ve or­
da kitap okuduğum için bumbu ruşuk ol urd u . Pikem k i rl i
v e lekel iyd i . Masa m ı n üstü b i r sürü ders kitapları, h i kô­
ye ve romon larla karmakarı ş ı ktı. Askıda ası l ı bir önlü­
ğ ü m , yakam, önlüğümün cebinde beyaz b i r mend i l i m yok­
tu. Ben de Han ife'den görerek masa ma vazoda bir de­
met çiçek koymuştum ama, masa m ı n karışı k l ı ğ ı içinde
bu çiçekler çok ç i rki n d uruyorlardı . Kitapları m ı n kapla­
rı, kimi kullanılmış kitap olduğundan eski ve yırtıktı . K ı r­
mızı kôğ ı tla kaplanmamış ve etiketlen memişti. Boya ka­
lemlerim, kalem kutum da yoktu. Bir kurşun kalem i m , b i r
s i l g i m vard ı . O da masa n ı n orasında burasında d ururd u .
Aradı ğ ı m zaman bulamazd ı m.

B i rden ne yaptı ğ ı m ı bilerneden masaya att ı m kendi­


mi, e l i m i şöyle b i r yandan öte yana· doğru, ora k sa l l a r
gibi sa lladım. Vazo d üştü, k itaplar yerlere saçıldı. Aldım
yerdeki k itapları, k ı rmızı parlak kôğıtları nı y ı rtıp yırtı p
attım , yere düşen kalemlerin üstüne ç ı k ı p ç i ğ nemeye baş­
ladım.
Gürü ltüyü duya n l a r odaları nda önce korkmuşlar, n e
o l uyor d iye durup b i r süre din lemişlerd i . Sonra kapılar
h ızla açıldı. Hepsi n i n safaya ç ı ktı ğ ı n ı duyd u m . B i r h ı r­
sızdan fala n korkm uşlard ı herhalde. Abiarn gözü pek
kızd ı r. Gürültün ü n ben i m b i r marifetim olduğ u n u a nla­
mıştı galiba .
- Vetişin h ı rsız var ! d iyen Meryem Teyze'yi v e kor­
kara k ç ığrışan çocu kları susturmağa çalışıyordu :
- Durun, bağ ı rmay ı n ! H ı rsız falan yok ! H ı rsız gel i p
de bizim neyimizi alaca k ! . . .
- H ı rsız v a r Fatoş Hanı m ! . . . Komşular! . . . Polis! . . .
Yetişin ! . . . Diye bağı rmaya devam ediyordu Meryem Tey-
ze.
- D u ru n ! Duymuyor musunuz? Hacer a ğ lıyor! Ha­
cer'in sesi b u ! . . . Hacer! . . . Hacer! . . .

1 35
Abiarn koşara k benim odama gitti. Beni göremeyin ­
ce orda, Han ife'n i n odasınci g i rd i h ızla . . . B e n a ğ lıyor v e
kalemlerin, kitapların, defterleri n üstünde tepiniyord u m .
B e n i kol i a rı mdan tuttu, sürül<l iye sürükl iye götürüp H a ­
n ife' n i n yata ğ ı na yatı rd ı . Ötekiler de korkuyla odaya dol­
muşlard ı . Ha n ife odan ı n karışı k l ı ğ ı n ı , kita pların, defterle­
rin y ı rtılmış, parcalanmış old ukları n ı görü nce tep i n i p a ğ ­
l amaya başladı:
- Anacı ğ ı r.ı ! . .. Kitapları m ı defterleri m i ne yapm ı ş ! . . .
Avaz avaz a ğ l ıyord u Hanife. Ayşe de g ü rü ltüden,
c ı ğ l ı klardan, koşuşmalardan korkmuş. bir köşeye büzül­
müş avazı ç ı ktığı kadar bağı rıyord u .�
Ablam:
- Kolonya getirin , su getiri n ! . . . Dedi M eryem Tey­
ze'ye.
Son d uyduğum sözlerdi b u n lar. Bir balon gibi hafif­
lemiş, bir balon g i bi a l ı p başımı mavil i k lere karışmıştım.
N e o l u p n e bittiğinin farkı nda değ ildim artık, kendimden
geçmişim .
Beni odama götürüp yata ğ ı ma yatı rmışl a r. Doktor
çağ ı rmışlar. Bütün gece yanımda b i r seslerin konuştuğ u­
n u , yüzlerin yastığa eğilip eğilip bana baktı kları n ı , elierin
bileğimi tutukla rı n ı , vücudu m u oğ uşturd u klarını hatırlıyo­
rum sisler bul utlar içinde.
Yabancı b i r adam hep başımda d uruyor, a rada bir
göğsüme eğilip başı n ı kalbime day1yor, sonra Ablamla
konuşuyord u :
- i ğ neler i y i g elecek, h i ç merak etmey i n !
O s ı rada o d a kapısı açıldı . Meryem Teyze bir şey
söyled i . Tan ı madığım adam:
- Odaya çok g i rmeyin. dedi Meryem Teyze'ye. He­
l e küçük kızlar bir süre gelmesin lerı Hasta g ürültüsüz.
sakin b ı ra kı lm a l ı ! iyice d i n lenmei i i Önemli bir sarsıntı ge­
c iriyor cocuk.
Ablam l a bir s ü re konuştular. Abiama benim nasıl
bakılaca ğ ı m ı a n l atıyor, beslenmeme çok d i kkat edilmesi
gerekti ğ i n i de söylüyordu.

1 36
- O n i k i yı l l ı k yoksulluğun, dağ ı n ı k bir yaşayışı n , bir­
çok hasta l ı klar, ölümler görmüş olmas ı n ı n biriki m i . . . Di­
yord u . Son u nda Annes i n i n ö l mesiyle bütün b u ice tepi­
len acı lar, s ı k ı ntılar ortaya cıkmak icin vesile b u l m u ş ! . . .
- O gece bir yandan kardeş i n i n kitapları n ı y ı rt ı p
parcalıyor, b i r yandan da «Se n i n de A n n e n öldü, s e n i n de
Annen öldü ! . . . » Diye bağırıyordu . . . Diye a nlatıyordu Ab­
lam da ona.
- Siz de davra n ı şları mza bil hassa çok d i kkat etme­
l isiniz! Cok teh l i ke l i bir yaşa g iriyor. Puberte çağı . . . Her
küçük kız gene kızlığa g i rmenin sıkıntıları n ı d uym uştur.
Gördüğü, yaşadı ğ ı korkunç olaylardan sonra bu kızcağ ı ­
z ı n rahatça bu g ü n leri atiatması beklenemezd i . S i z i çok
seviyor! Onun icin di kkat ed in, bir süre ona olan sevg i ­
n izi ve d i k kati n izi öze l l i kle bel l i ed i n !
O g ünden sonra doktor s ı k s ı k geldi ben i yoklama­
ya. Yanı mda çoğ u n l u kla abiarn ve o ol u rd u . Abiarn oku­
la g ittiğ i zaman l ar ya l n ız kalı rd ı m . Meryem Teyze oda­
sı ndan pek cı kmazd ı . Hele ben orta larda dolaşırken oda­
sına g i rer kapa n ı r, ya da Ayşe'yi alara k komşulam g i­
derdi. Ha n ife de pek görün mezdi bana. Bense onlara
karşı büyük bir ilgisizl i k duyuyord u m . Bazen Ayşe ya­
vaşca oda m ı n kapısı n ı acar gel ird i yanıma. Onunla oy­
nardık bir zaman. Ama ben i m yanımda çok d urmarna­
s ı n ı sıkı sıkı tembih ediyorlardı herhalde Ayşe'ye ki:
-· Ben gidem Aba, der, birden oyu n u n u yarım b ı ra­
k ı r, kaçar g ıbi odamdan ç ı ka rd ı .
Yarı u y u r g i b i sofaya, mutfağa, helaya g i d i p geldik­
ce Han ife'yle de rastlaşırd ı m . H a nife beni görünce kor­
kup odasına kaçıyordu . Oysa ben evde yal nız gibi dola­
şıyordum. Evdekllerin varl ığı beni rahatsız etmiyord u .

Hasta l ı ğ ı ın ı n en sarsıcı, yorucu g ünleri geçtikten son­


ra, birikmiş gücümü tü ketaeeğim yerler a ramağa başla­
dım. iy i bes i nlerle, ilôclarla gü rültüsüz, rahat bir evde, Ab­
lamı n sevg isiyle beslenerek iyi leş iyord um. Artık cevremle

1 37
i l g i lenmeye başlamıştım yen iden . i lkbaha ra doğru, ha­
valar g üzelleşti kçe bahçeye ç ı ktım . Tavuklarıma, k i m i­
leri büyümüş, k imileri patlamış, tomurcuklanmış ç i çekle­
rime, fidanlarıma, sebzelerime bakmaya başlad ı m . Ya­
vaş yavaş onları sular, küçük bir kazmayla d i plerindeki
toprakları kabartır. çevreleri n i otlardan tem izlerd i m . Ben
aylard ı r odamda kapalı yatarken bu işler i hep Meryem
Teyze'yle Han ife görmüşlerd i . Ne iyi bakmışlardı hep­
sine de! Tavu klarım tertem iz, sağ l ı kl ı yd ı lar. Her g ü n yu­
m u rtl uyorla rd ı . Komşular bizde n g ü n l ü k yumurta satın al­
maya geliri e rd i s ı k sık. Ya da Han ife götü rürd ü y u m u r­
taları komşulqra .
Kümese g itt i ğ i m i l k g ü n A n n e m i aradı m . Orda, b i r
köşede oturmuş kafasını d i k katle yana eğmiş b a n a ba­
kıyord u . Yan ı na yaklaştığı mda kabard ı : «Gurk ! Gurk! . » . .

D iye sesler çıkard ı . Gözlerim karanl ığa a l ı ş ı nca tav u ğ u­


rn u n k u l uçkada yattı ğ ı n ı , a ltında b i r sürü yumurtal a r oldu­
ğ u n u görd ü m . «Ya k ı nda yeni kardeşlerim olacak!» Diye
g ü ldüm ken d i kendime. Öbürlerine baktı m : Han ife, Ayşe.
Ablam, N i nem, Meryem Teyze, köydeki a rkadaşları m ı n
hepsi, kara n l ı kta d u rmuşlar, kafa larını yana çevirm işler.
bana bakıyorlard ı . Gittim, suları n ı değ iştird i m . Bahçeden
toplad ı ğ ı m otları getirip attım ö n lerine. Sevind iler, kendi
d i l lerince şarkı söylerneğe başladı l a r.
Onda!\ sonrak i günler kümese bakmak bana b ı ra­
kıldı. Ben i m oraya gitt i ğ i m i gören Meryem Teyze'yle Ha­
n ife art ı k tavuklarımla ararndan çek i l mek iste m işlerd i .
K i m i zaman, yolda onlardan b iriyle karş ı laşırsam durup
konuşuyordum. Eskiden konuşmak isteğ i n i b i l e d uymaz­
d ı m k i mseyle.
B i r sabah Hanife'yle Abiarn okula g itmek için evden
ayrıl m ı şlard ı . - Hanife ' n i n g itmeden önce Abiarndan ayrı­
larak kümese g id i p baktığ ı n ı gördüm. Ben de pencere­
den onlara bakıyord u m . Sonra Han ife bir ç ı ğ l ı k attı ve
koşarak eve g i rd i . Aylard ı r ilk kez kapımı açarak:
- Abacı ğ ı m. An nemin civcivleri ç ı kmış! . . . D iye ba­
ğ ırdı .

1 38
Ben de koştum k ümese. Sarı l ı , beyazlı, kahverengili,
karalı b i r sürü küçücük c ivciv yumurta ları ndan çı k m ışlar,
Annemi n çevresinde düşe kalka dolaşıp d u ruyorlard ı . i l k
tanesi d e yumurtan ı n kabuklarını gagal ıyorlardı çıkmak
için. Biz i k i m iz de kümesin kapısını açıp bakınca Annem:
- Gurk!. .. Gurk ! . . . Diye kanatları n ı açarak yavrula-
rı n ı n üstüne gerd i .
- Han ife, dedim, neyi hatıriadın şimdi?
- Ya sen? Dedi o do bana.
- « Bana emek verd i , kanadını gerd i .»
Annem «Annem anneeem, ey bir tanem!» Diye şarkı­
yı söylemeye başladım. Han ife gülrneğe başla m ıştı. Ab­
lam da g ü l üyordu bizim neşemize bakara k. Han ife:
- Bak abla, dedi. Annem kanad ı n ı gerd i . . .
Abiarn da gelip aramıza katı l m ıştı:
- Gerçekten, ded i , tam işte kanadını germiş bir
anne! . . .

Biz Han ife'yle keyiflenmiş şark ı n ı n tamamını baştan


söylemeye başlamıştık. «Annem a n neeeem» böl ü müne ge­
l i nce Abiarn da bize katıl ıyord u . Sabah sabah bahçem iz­
deki bu şarkı sesleri n i duyan Meryem Teyze de kuca­
ğ ı nda Ayşe'yle kapıya gelmiş bize bakıyord u:
- Meryem Hanım, ded i Ablam, sizin kul uçka, anne
oldu!
- Bel liydi, dedi Meryem Teyze, dün yavru l a rdan
biri n i n gagası çı kmıştı yumurtadan.
- Hadi bakayı m Han ife, dedi Abiarn telôşla, geç ka­
l ıyoruz.. Eve dönünce bakarsın civcivlere.
Han ife arkasına baka baka g itti .
O g ü n çok keyifliydim. Meryem Teyze'yle bile b i r i k i
l ô f ett i m sofada rasiayınca Ayşe'yle ç ı k ı p biraz bahçede
g ezindik, g ü neşled i k. Sonra odama girip ders kitaplarımı
c ı kard ı m diva n ı n altından. Hastaland ı ğ ı mdan beri ortada
ne kitap kalm ıştı , ne derg i . Onların hepsini toplayıp d i ­
va n ı n a ltına dold urmuşlar. Beşinci sınıfı n k itapları n ı ka­
rıştırd ı m . Sonu nda tarih kitabı hoşuma g itti . Açtım, hi-

1 39
köye okur gibi tarih olayları nı okumaya başladım. Kitabı
okurken uyuyaka lmışım.
Ablamla Hanife' n i n okulda n dönüşlerin i d uyarak
uyandım. Han ife gene kümesin başı ndaydı tab i i . Kü me­
sin önüne cömelmiş civcivlere bakıyor, onları yakalayı p
sevmeye çalışıyord u. Ablam içeriye g i rdi, onu bıraka­
rak . . . Beni pencerede n görmüştü. O da keyifliyd i :
- Nasılsı n Hacer? Ded i, n e yaptı n b u g ü n ?
- Beşinci s ı n ı f ı n tari h in e çalıştım .
- Çok iyi! Nasıl, a nl ıyabildin m i ?
- Anlad ı m tabii!
- ilerelarını a l d ı n m r ?
- Ald ı m a b l a ! Sınaviara g i rebilecek miyim yıl so-
n u nda?
- Hazı rla n ı rsan g i re rsin elbet.
- i l kokulu bitirirsam ortaokula da g idecek miyim?
- ·N iye giderniyesi n Hacer? Gidersin tab i i !
B i r ara a b i a m ı n e l i ndeki yüzüğe i l işti gözü m. SO­
ray ı m mr sormıyayım mr d iye düşündüm. Taşlı yüzük de­
ğ i ldi. N işan yüzüğ ü ne benziyordu. Acaba taşı eveuna
doğru dönmüş d iye kol lad ı m , değ i l ! Taşsız yüzük, n işa n
yüzü ğ ü ! . . . Gene de sora mad ı m Ablama . Ablam soyun­
m a k iCil? odası na g i ri nce ben de ç ı k ı p kü mese g itti m .
H er l ö kümesin önünde oturmuş c ivcivlere b a k a n Han ife:
- Tamam onbeş tane Aba, d iyordu bana. Bunlar
büyürse n e çok tavuğumuz olacak, değ i l m i ? Ama d i kkat
etme li de bunla rı ked i l ere kaptı rmama l ı !
- Hanife, ded i m . Ablom n işanlandı m ı ?
- Evet, ded i , Hanfie.
- Ne zaman?
- Çok oldu, sen hastaydı n .
- K i m l e n işanlandı?
- Bizim başöğretmenle.
- Evlenince bizim yanımızda n g idecek mi?
- Bilmem! Belki g ider.
- Belkisi var m ı . g ider tab i i ! Kocası da buraya ge-
lecek değ i l ya! . . .

140
- Belki de gelir! Çok iyidir bizim başöğretmen!
- Ne zaman evlenecekler?
- Bilm iyorum Abacığım, h i c sormadım va I l a ! . . .
Hanife'nin soğ ukka n l ı l ığına, a l d ı rışsızlığına şaştım
ka ldım. Ben, kendim bile b i lmeden cok bağlanm ışt ı m Ab­
lama. Onsuz hiçbir şey olamaz san ıyordum. Önceleri
o n u n varl ı ğ ı bana g ü c verm işti. Sonra, yavaş yavaş bu
g ü c çekil miş, yeri n i bir g üvensizliğe bıra k m ıştı . Kendime
değ i l de Abiama güvenmeye başlam ıştı m . Şimdi Abia rn
g idecekti işte. Gene bir başıma kalıyordum. Gene a i l e m i n
yükünü omuzlarımda d uyaca ktı m . Bütün a ğ ı rl ı ğ ıyla. Bütün
a ğ ı rl ı ğ ı ve bütün tad ıyla. Bunu düşünmek beni hem kor­
kutuyor, t:ıem heyecanlandırıyord u . Bu işi b i r de Ablamla
konuşmaya kara r verd i m .

S ı navları n başlamasına bir hafta k a l a Ablamla çar­


şıya g ittik. Bana ö n l ü k l ü k soten aldı. Sınavlarda daha ne
gerekiyor::;a hepsi n i a l d ı . Kalemler, silgiler, kalem aça­
cağ ı , resim defteri, başka defterler, kitaplarımı kaplamarn
icin parlak mavi kôğıt, mavi küçü k etiketler, pergel, gön­
ye, cetvel . . . Ayağ ı ma yeni bir pabuc. beyaz kısa corap­
lar . . . Bir parça da beyaz pike ald ı . Sı nava girerken tak­
mam icin bunu yaka yapaca ktık. Bir de çanta alalım ,
d iye tutturd u . Ben s ı naviara cantayla m ı , cantasız m ı
g idileceğ i n i b i h ıediğimde n n e a l d iyebi ldim, n e a l m a . . .
Büyük, kocaman. körü klü b i r çanta a ldı bana.
Gidip önlüğümü Fatma Abla ' n ı n makinesinde d i kttk.
E l d i kişlerine ben yard ı m ettim. Ya karnı da kesip d i kt i
A b l a m . Eve gel i p bir g üzel kolalad ı m , ütüledim yaka m ı .
B u hazı rl ı kları yeni o k u l a başlıyan bir çoc u ğ u n hazırl ı k­
ları na benzetiyordum. Benim g ibi okul bitirmeye kalkı­
şan biri n i n değil . . . Ya da n e bileyim, evlenecek bir kı­
z ı n d ü ğ ü n hazı rl ı klarına da benziyord u . Onlar benim ka­
dar sevin irler miy,d i acaba evlen irken? Benim şu çarşı­
dan di)nüşte duyduğum sevinci, ccş kuyu duyabil irler
m iydi?

141
Uta ncımdan Abiama teşekkür bile edememiştim. Ya l­
nız hareketlerimle bel l i ediyord u m sevincimi; Abiama
d uydu ğ u m , borçlu old uğum teşekkürleri. . . Hattô bir a ra
o kadar kendimden geçtim k i :
- Ablacığım, ded im, b e n de sen i n d ü ğ ü n hazırl ı k­
larında böyle iş görece ğ i m ! . . .
B u kadar sevinmeseyd im, sevineten böyle başım
dön meseyd i , Abiama bu konuyu d ü nyada acamazd ı m .
Abiarn da utandı biraz. Gülümsiyerek:
- Sağolasın Hacer, ded i . O hazırl ı kl ara daha cok
var!
- Ne kadar var Ablacı ğ ı m ?
- Gelecek y ı l ı n , ders yı l ı n ' n başında . . .
- Yazın n e olacak?
- Yazın on u n l a birl i kte i stanbul'a g ideceğiz. An-
nemlere . . .
BirdE m sessizleşivermiştim . Yazı n Abiarn yoktu de­
mek! Ablasız geeiri lecek bir yaz . . . Upuzun ve yapya l­
n ız, sıcak g ü n l e r . . . Sessiz, d u rg u n , yaz öğ lesi son ra la-
rı . . .
- Sizi d e götüreyim m i istanbul'a? Ded i Abia rn gü­
lerek.
Bu kez de ü rküverd i m . Koskoca i stanbul'a gitmek . . .
Biz, kimsesiz üç kardeş, Emine Hanı m'ları n , Hasan Abi­
lerin, Halime Yenge'lerin evinde kimsesiz ve sığı ntı g i­
bi. . . Yoh , hay ı r, burda ya l n ız kalmak daha iyiyd i . . .
- Kalaba l ı ğ ız Ablacı ğ ı m , dedim, nerelere sığarız
biz, üc kardeş?
- Baban da arda bak! Babanı da görürdünüz. Ba­
ban iyileşiyor, biliyor musun? Sen hastayken b i r mektu­
bunu a lmışt ı m . Cak iyiymiş. Sacağındaki a kı ntı d u rmuş.
Alçıdan çı kıyormuş yakında.
- Ne zaman gelecekm iş?
- Bilmem! O n u yazmıyord u ama, çok şükür kurtul-
dum, kızlarıma kavuşacağı m . . . Çal ı ş ı p para kazanabilece­
ğim, okutaca ğ ı m onları . d iyord u .
- Yakı nda ç ı kacak olsaydı yazard ı , ded i m .

1 42
- Evet, dedi Abiarn da, ben de öyle düşü nüyoru m .
E, kolay değildi o hasta l ı ktan sıyrı lmak. Gene güçlü
ada m m ı ş !
- Bir mektup yaza l ı m d a sora l ı m Ablacı ğ ı m , ded i m;
baka l ı m ne d urumda . . .
- O l u r yaza l ı m , dedi Ablam. Sen h el e ş u sınavla·
ra g i r de . . . Ona göre yazarız.

Abiarn Öğretmenler Odasından çıkıp da beni kucak­


layı p öpünce a!lladım i l kokulu bitird i ğ i m i . Yen i önlüğü m,
kolalı yakam, yeni pabuclarım, yeni corapları m la g itti ğ i m
sınavlarda h i ç korkmadan, s ı k ı l madan, kendime d uydu­
ğ u m g üven le abiama d uydu ğ u m borç l u l u k d uyg u l a rı icin·
de bitirmiştim i l kokulu.

Okulda herkes kutladı ben i . Abiamın a rkadaşl a rı olan


öğretmenler, benimle b i rl i kte sı nava g i ren öğrenciler . . .
Abia m ı n n işanlısı başöğretmen. O d a gülerek gelmiş, eli­
m i s ı k mıştı . Tıpkı Abiarn gibi, açık yüzl ü , güzel, babacan
bir adamdı bu başöğ retmen. Ablamla ikisini çok yakışt ı r­
t ı m birbirleri ne.
- Hadi Hacer, dedi başöğretmen, gelecek yıla orta­
okul da açıyoruz. i l k öğrenci olarak sen i yazdıraca ğ ı m .
- Teşekkür ederim ! Ded im yavaşca. Art ı k b i r o k u l l u
g i b i davra n ması n ı . kon uşmas ı n ı öğren m iştim.
Başöğ retmenin elini s ı korak ayrı ldık okulda n . Yolda
bir zaman konuşamadı k . Abiarn da ben de ayn i şeyleri
düşünüyord u k. O, b i rg ü n evlenecek, birbiri m izden ayrı­
laca ktı k. Be n n e yapaca ktı m o za man?
i l kbaha r g ü neşi n i n sıcaklığı altında terlemiştik. Ab­
lamın s ı rtında kısa kollu keten bir elbise, bende d e pı­
rıl pırıl yen i önlüğüm, her a kşam yen ide n y ı kayı p kola­
ladığım yakarn vard ı . Abiarn g idecekti. Ne olursa olsun
g idecekt i . Bugün g itmese, başka b i r gü n g idecekt i . H e p
öyle o l m a m ı ş m ıydı? Önce Annem. sonra Babam, kar­
deşlerim g itmemişler m iyd i ? Sonra Abiarn g itmemiş m iydi?

143
Sonra gene Annem, Babam, kardeşlerim, Abiarn gel­
memişler m iyd i ? Sonra gene . . . Evet, evet, yaşama buydu
işte . . . Gel işler, g idişler, sevinçler, korku lar, coşkular,
hastal ı klar, ölümler, başarı l a r, m utl ulu klard ı . Bunların
hepsiydi yaşama denen o g üzel şey . . . Bunların i ç i nden
b i r i n i bile çı kart ı p alamazd ı k . Ne ölümü, ne hasta l ı ğ ı , ne
başa rıyı, ne sevinci, ne r:nutluluğu, ne korkuyu, ne. coş­
k u la rı ç ı ka ra b i l ird i k ondan .

Evimize yaklaşmıştı k a rtı k . Başımı ö n ü m e eğmiş, du­


şunerek yürüyordum. Birden bir sesle irkildim: ·

- Kim bu okullu kız böyle !

Baş ı m ı kaldı rd ı m . Bahçe d uvarına. dayanmış b i r a dam


b ize bakıyord u . Tı knaz gövdesi, çirkin ama se\i i ml i yuzü,
e l i nde bastonuyla bize ba kıyord u . G ü l üyordu b i r yondan
da. Baktım, baktım . . . Olduğum yerde du ruyordum. Beyaz,
kolalı yokarndan yansıyan g ü neş ışın ları gözlerimi ka­
maştırıyc A d U sanki.
- Babac ı ğ ı m ! . . . Diye koşmaya başladım sonra.
Benim k0o:: m aya başlamamla b i rl i kte saklanara k pen­
cereden biz i gözl iyen Hanife, Ayşe, Meryem Teyze de
kapıda n ç ı kmışlar, sevirıc çığlı kları atara k bahçeye do­
luşmuşlard ı . Babam beni göğsüne bastırmış, h ı ç k ı ra h ı ç­
k ı ra a ğ l ıyord u . Beni koyverm iyordu b i r türl ü . Hacer' i n i
böyle o k u l önl ü kleri içi nde beyaz yakal a r içinde göreceği­
n i h i ç ummam ıştı . Çocu k g i b i a ğ l ıyordu . Şaşkı n l ı ktan, al­
çıdan ç ı kmış baca ğ ı n ı dayadığı bastonunu bile d � şür­
_
m üştü yere. Eğild:m, bastonunu a l ı p eline verdim. Obür
koluna da ben g i rdim. Adı m la ri mızı sı klaştırarak evim ize
doğru yürüdük.

- SON -

1 44

You might also like