You are on page 1of 347

​T EKI YAYINEVI

939-97​T EKI KLASIK


Roman
YAPIM

​teki Ajans
KAPAK TASARIMI
Arif Turan

REDAKT​R
Celal Inal
BASKI ve CILT
Emel Matbaasi
BIRINCI BASKI

1994
IKINCI BASKI

1996

​T EKI, A​i Yayinciligin kurulusudur.

Y​NETIM YERI

Mediha Eldem Sokak 52/1

” 06421 Kizilay/ANKARA

Tel: 312 435 38 33

Fax: 312 433 96 09

ISBN 975-7782-57-2

Fyodor Mihaylovi​ Dostoyevski


ECINNILER
Cilt l

T​RK​ESI

Reha PinarBirinci B​l​m

1.

BASLANGI​ OLARAK

Pek saygideger Stepan Trofimovich Verkhovensky’nin biyografisinden bazi bilgiler.

Simdiye kadar kayda deger ​zelliklerin olmadigi kentimizdeki garip olaylari anlatmadan ​nce, tecr​beli bir yazar olmadigimdan, biraz geriye
gidip, pek becerikli ve saygideger Stepan Trofimovich Verkhovensky’mizi ilgilendiren biyografik bilgilerle baslamanin gerekli oldugunu
anladim. Aktarmak amacini g​tt​g​m ​yk​ daha sonra anlatilacagina g​re, bu bilgilerin, kentimizin sosyal ve politik tarihinin a​iklanmasina hizmet
edecegini umarim.

Derhal s​yleyeyim ki, Mr. Verkhovensky, aramizda daima, olduk​a ​zel ve ​zel oldugu kadar da uygar bir rol oynardi ve bu rol​n​b​y​k bir tutkuyla
severdi; ​yle ki, bu rol olmadan onun, bir varlik g​s teremeyecegini d​s ​nmemek elimden gelmez. Bu d​s ​ncem, onu, bir sahne oyuncusuna
benzettigimden dolayi degildir; ayrica b​yle bir niyetim de yok; ​s telik ona son derece saygi duyarim. Belki de bu, sadece bir aliskanlik
meselesidir; daha dogrusu gen​lik yillarindan beri, halk arasinda meshur bir insan olma arzusunun ​ok g​​l​ olmasindan dogabilir. ​rnegin,
“mimli” bir adam olmaktan, ya da mimli oldugu kadar bir “s​rg​n” olmaktan son derece hoslanirdi. Bu iki kelimenin, onu b​y​leyen ve yillar
boyunca kendisini yine kendi g​z​nde yavas yavas y​kselten, nihayet onu, benligini tatmin eden y​ksek bir kaide ​zerinde durdugunu zihninde
canlandirmasina neden olan, klasik bir g​rkemliligi vardir. Son y​zyilin hicivli bir Ingiliz romaninda, kahraman olarak anilan Gulliver, halkin
ancak on santim boyunda oldugu Lilliputlar ​lkesinden d​n​s ​nde, kendisini bir dev olarak g​rmeye o kadar alismisti ki, Londra caddelerinde
y​r​rken, kendisinin h​l​ bir dev oldugunu ve onlarin c​c e olduklarini d​s ​nerek, onlari ezmemek amaciyla yoldan ge​en arabalara ve insanlara
​n​nden ka​malari i​in bagirirdi. Fakat, bu hareketleri halkin ona g​lmesine ve onunla alay etmesine neden olurdu. Hatta, bazi arabacilar
kendisini dev olarak g​ren bu adama, kirba​larini acimadan indirirlerdi. Oysa, bu dogru muydu? Aliskanlik bir insana neler yaptirmaz ki!
Aliskanliklari, Bay Verkhovensky’yi ayni duruma sokmustu. Bir farkla ki, onun, aliskanliklarindan ​t​r​ karsilastigi tavir daha masum ve
yumusakti. S​ylenmesi gerekirse, o son derece y​c e bir insandi.

Dogrusu, yasantisinin sonuna dogru herkes tarafindan unutulmus oldugunu s​ylemem gerekir; oysa, diger taraftan, hi​ taninmamis oldugunu
s​ylemek de ​ok sa​ma olur. Ger​ekten, hi​ kusku yoktur ki, O da ​agin ​nl​ kisileri arasina karismistir. Kisa bir s​re i​in de olsa, adi, d​nemin ​nl​
bir​ok insanlari tarafindan, Chaadeyev, Belinsky, Granovsky ve hen​z ​alismalarina yeni yeni baslayan Herzen’in adlarinin yaninda anilmistir.
Fakat, Bay Verkhovensky’nin ​alismalari, s​ylendigine g​re, “ayni zamanda

ger​ek olan bir olaylar kasirgasi”nin ardindan hemen hemen baslamasi ile sona ermesi bir oldu. Ve ne umarsiniz? Sonunda, b​yle bir
“kasirga”nin, hatta “olaylar”in olmadigi anlasildi. Ge​en g​n g​venilir bir kaynaktan b​y​k bir saskinlikla ​grendim ki, Bay Verkhovensky,
aramizda hi​bir zaman, bizler gibi, bir s​rg​n olarak yasamamis ve hi​bir zaman polis takibine ugramamistir. Bu sadece, bir insanin hayal g​c ​n​n
ne kadar canli oldugunu g​s terir! B​t​n yasantisi s​resince belirli ​evrelerce tanindigina, attigi her adimin bilindigine ve kontrol edildigine, b​t​n
samimiyeti ile inanirdi. Hatta, son yirmi yil i​inde, birbirinden basarili olan ​ valimizin, ilimizi y​netmek i​in atandiklari zaman, ​s t makamlar
tarafindan kendi hakkinda verilen bazi bilgilerle doldurulduklarini d​s ​n​rd​. Eger, herhangi bir kimse, bizim hi​ de art d​s ​ncesi olmayan Bay
Verkhovenksy’ mizi, ink​r edilmez delillerle, korkmasi i​in hi​bir neden olmadigina inandirmaya kalkissa, muhakkak ki, son derece g​c enirdi.
Bununla beraber son derece akilli ve yetenekli bir insan olduguna kusku yoktu. Ger​i bilimsel alanda herhangi bir adim atmamis olmasina
ragmen ona bilgin bile denebilirdi. Zaten bilimsel bir ​alismasi oldugunu da sanmam. Oysa, ​grenen insanlar i​in Rusya’da durum b​yle degil
midir?

Dis ​lkelerden d​n​s ​nde, kirk yaslarinin sonuna dogru kendisini, ​niversite do​enti olarak tanitti. Fakat, yanilmiyorsam, ancak birka​ ​gretide
bulunmustu… bunun, Araplar hakkinda oldugunu saniyorum. 1413 ve 1428 yillari arasindaki d​nemde, k​​k bir Alman kasabasi olan
Hanau’nun toplumsal ​nemi hakkinda ​ok parlak bir tezi savunma firsatini da bulmustu. Bununla beraber, bu savunmanin hangi ​zel ve olduk​a
karanlik nedenden ​t​r​ yapilmadigi bilinmiyor. Bu tez, devrin Slavcilarina yerinde ve aci veren bir darbe oldugundan, kisa zamanda sayisiz ve
amansiz d​s man edindi. Daha sonra -​niversitedeki durumunu kaybettikten sonra-sirf intikam alma ve nasil bir adam kaybettiklerini onlara
anlatma bakimindan, Dickens’tan ​eviriler yapan ve George Sand’in fikirlerini yayimlayan ilerici aylik bir dergide, b​y​k davalarin nedenlerine
kadar inen, derinligine ve dikkatle yaptigi arastirmalari-7nin ilk b​l​m​n​ yayimlamayi basardi; yanilmiyorsam bu arastirmalar, belirli bir devrin,
belirli s​valyelerinin d​r​s t ve ahl​kli asaletlerinden ya da buna benzer bir seyden s​z ediyordu. Nasil olursa olsun, bu arastirmalar, asiri derecede
y​ksek ve olagan​s t​ y​c e fikirler olarak yorumlandi. Sonradan ​ikan s​ylentilere g​re, bu arastirmalara devam etmesi hemen yasaklandi; hatta,
ilerici dergi bile, arastirmalarin ilk b​l​m​n​ yayimladigi i​in kazaya ugradi. Bu dogru olabilir; o g​nlerde b​yle seyler olmuyor muydu? Fakat,
​zellikle bu olayda b​yle bir sey olmadigi ve yazarin basladigi isi bitiremeyecek kadar tembel oldugu s​ylenebilir. Araplar hakkindaki ​gretisine
son vermesinin nedeni, birinin (olasilikla gerici d​s manlarindan) yazdigi mektup sonucudur. Sonu​ olarak, biri ondan bazi a​iklamalar
yapmasini istemisti. Dogru olup olmadigini bilmiyorum; fakat, ileri s​r​ld​g​ne g​re, o siralarda Petersburg’da devletin temelini sarsan on ​ ​yesi
bulunan, devlete karsi yikici bir ​rg​t ortaya ​ikarildi. S​ylentilere g​re, Fourier’in yapitlarini ​evirmeye niyetliydiler. O sirada, Moskova’daki
otoriteler, Bay Verkshovensky’nin ​ok gen​ken, alti yil evvel Berlin’de yazdigi ve teksir edilerek edebiyata merakli iki gen​le bir ​grenci arasinda
paylasilan siir tarzindaki bir oyununu ellerine ge​irdiler. O oyun, simdi masamin ​zerinde duruyor. Kendi el yazisi ile kopya edilmis bu yapiti,
bir yil kadar ​nce bizzat Bay Verkhovensky g​ndermisti. Kendi imzasini tasiyan bu oyun kitabinin ​ok g​zel, kirmizi maroken bir cildi var. Sunu
itiraf etmeliyim ki, oyunun edebi bir degeri var ve hatta onun yetenekli oldugunu da s​yleyebilirim; gariptir, ama, o zamanlar (otuz yillarinda)
b​yle dram yazarlari ​oktu. Oyunun ne oldugunu s​ylemeye g​c ​m yetmez; ​nk​, samimi olmak gerekirse, basini ve sonunu ben de anlayamadim.
Faust’un ikinci b​l​m​n​ hatirlatan lirik ve dramatik t​rde yazilmis bir ​esit ​yk​. Kadinlar korosu ile a​ilir, erkekler korosu ile devam eder, sonra
bazi ruhlarin korosu diger korolari takip eder ve nihayet, yasamaya hevesli, fakat hi​bir zaman yasamamis olan ruhlarin korosu ile son bulur.
B​t​n bu korolar belirli olmayan bir sarki s​yler; daha ​ok birisinin laneti hakkinda; fakat bu lanette, y​ksek bir doganin

telkini vardir. Sonra birden sahne degisir ve bir ​esit “yasam bayrami” baslar. Bu bayramda b​c ekler bile sarkiya katilirlar, bir kaplumbaga
Latince, dini s​zc​kler s​yleyerek g​r​n​r ve eger dogru hatirliyorsam, bazi madenler bile -tamamen cansiz-su ya da bu sekilde koroya katilirlar.
Aslinda, hepsi araliksiz olarak s​ylerler ve konustuklari zaman birbirlerini belirsiz olarak yererler; fakat s​yledikleri kelimeler gittik​e etkili olur.
Sonu​ta, sahne yine degisir ve ​orak bir araziye d​n​s ​r; k​lt​rl​ gen​ bir adam kayalarin arasinda avare avare dolasir; belirli otlan toplayip emer; bir
peri, bu otlari neden emdigini sorar; k​lt​rl​ gen​, i​indeki hayatin zenginligini hissetmek istedigini ve bu bitkilerin sularinda buldugunu, b​t​n
arzusunun, m​mk​n oldugu kadar ​abuk inancini kaybetmek oldugunu s​yler. (Gereksiz bir arzu gibi g​r​n​yor). Sonra tanimlanamayacak kadar
g​zel, gen​ bir adam, siyah atinin ​s t​nde d​rtnala gelir; pesinde b​t​n uluslardan birlesmis b​y​k bir ordu vardir. Gen​ adam ​l​m​ simgeler; b​t​n uluslar
​l​m​ ​zlemektedir. Nihayet, son sahnede, Kabil Kulesi g​r​n​r; bazi tutsaklar yeni bir umut sarkisi ile kuleyi tamamlamaktadirlar. Kulenin tepesine
eristikleri zaman, Tanri (zannederim Olimpos Tanrisi) komik bir tarzda ka​ar ve insanlar hemen onun yerine ge​ip yeni bir hayata baslarlar.
iste o g​nlerde tehlikeli, sakincali olarak kabul edilen b​yle bir oyundu. Ge​en yil bunu yayimlamak i​in Bay Verkhovensky’ye bir teklif yaptim.
​nk​, bug​nlerde son derece zararsiz kabul ediliyordu. Oysa, teklifimi g​c enerek, nazik​e reddetti. Oyunun zararsiz oldugu hakkindaki
d​s ​ncemden hosnut olmamisti ve hatta, iliskilerimiz iki ay boyunca kesildi. Ne tahmin edersiniz? Birden ve burada yayimlama hazirliklarimi
yaptigim sirada, oyun yayimlandi, -dogrusunu s​ylemek gerekirse, devrim yapan bir ​lkede-oyunun yayimlandigindan Bay Verkhovensky’ nin
haberi bile yoktu. ​nce, m​this tel​s a kapildi; solugu valinin yaninda aldi. Sonra, kendisini savunmak i​in Petersburg’a, onlara sadik oldugunu
anlatan bir mektup yazdi. Bu mektubu bana iki kere okudugu halde hi​bir zaman postalamadi; ​nk​, hangi adrese ve kime g​nderecegini
bilmiyordu. B​t​n bir ay son derece rahatsiz oldu;

9fakat, kalben ​ok sevin​li olduguna inaniyordum. Birisinin ona sagladigi gazeteyi yatarken bile koynuna aliyordu. G​nd​zleri yataginin altina
sakliyor, yatagini d​zeltmelerine izin vermiyordu. Her g​n telgraf bekliyor ve b​t​n d​nyaya alay ederek bakiyordu. iste o zamanlar benimle
arkadaslik iliskilerini yine kurdu. Bundan, onun ne kadar iyi kalpli ve kin tutmayan bir insan oldugunu anlasilir.

***

Inan​lari y​z​nden sikinti ​ekmemis oldugunu hi​bir zaman iddia etmem; oysa, inaniyorum ki, kendisine gerekli a​iklamalar yapilmis olsaydi,
Araplar hakkindaki ​gretilerine devam edebilirdi. Fakat, o zamanlar y​kselme tutkusunun seline kapilmis gidiyordu ve b​t​n ​alismalarinin
“olaylar kasirgasi” tarafindan yikildigina inaniyordu. Eger, t​m ger​egin s​ylenmesi gerekirse, meslek hayatindaki degisikligin ger​ek nedeni, bir
t​mgeneralin karisi, Varvara Petrovna Stavrogin’in son derece nazik teklifi ve bu teklifin yinelenmesiydi. Kadin, tek oglunun egitiminin, ​ok
iyi ve yetenekli bir egitmen, ayni zamanda dost olan Bay Verkhoversky tarafindan yapilmasini arzu ediyordu. Bu is i​in teklif edilen maasin,
g​z kamastirici y​ksekligi s​z konusu olamazdi. Bu teklif ona, ilk defa Berlin’deyken yapilmisti. Bu teklifin yapildigi tarih, tesad​fen, ilk
karisinin ​l​m tarihine rastlamisti. ilk karisi bizim ilden hafifmesrep bir kizdi. Onunla evlenisi, d​s ​ncesiz, gen​ bir adam oldugu zamana rastlar.
O gen​ kadinla olduk​a sikintili g​nler ge​irdigine inanirim. ​ok cazibeli ve g​zel olan karisiyla anlasamamasinin nedeni, onu ge​indirmekten
yoksun olmasi ve bazi ​ok ince hususlardi. ​ yillik bir ayriliktan sonra karisi, bes yasinda bir erkek ​ocugu birakarak Paris’te ​ld​. Bay
Verkhovensky, ​z​nt​l​ g​nlerinden birinde ​ocugundan “ilk mutlu ve askimizin bulutlanmadigi” g​nlerin hatirasi diye s​zetmisti. ​ocuk Rusya’ya
g​nderilmis, uzak bir ilde, uzaktan akraba olan teyzeler tarafindan

10

yetistirilmisti. Bay Verskhovensky b​yle bir haldeyken, Bayan Stavrogin’in teklifini reddederek, hi​ neden yokken Berlin’li, konuskan
olmayan bir kizla evlendi. Hen​z karisinin ​l​m​ ​zerinden bir yil ge​memisti. Fakat, evlenmesinin disinda, egitmen olarak g​revi kabul
etmemesinin baska nedenleri de vardi. O zamanlar taninmak sevdasi ile yanip tutustugundan, dillere destan olan taninmis bir profes​r​n
s​zlerine kanmis, ​niversitede do​entlik teklifini kabul etmisti. Zaten uzun s​reden beri kendisini buna hazirliyor, kartal kanatlarim denemek
istiyordu. Ve simdi, kanatlan kirildiktan sonra, daha evvel reddetmekte hakli olup olmadigini d​s ​nmedigi teklifi hatirlamasi normaldi.
Evliliginden bir yil sonra karisinin ani ​l​m​ bu konuyu kesin olarak ​z​mledi. Samimi olayim: Bayan Stavrogin’in atesli sempatisi, paha bi​ilmez
ve klasik dostlugu her seyi k​k​nden ​z​mlemisti. Tabii, dostluk hakkinda b​yle deyisler kullanilabilirse… Bay Verkhovensky, kendisini bu
dostlugun kollarina firlatip atti ve her sey yirmi yil s​rece ​z​mlenmis oldu. “Kollarina firlatip atti” deyisini kullandim diye yanlis fikirlere
kapilinmasini arzu etmem; kollarin, en y​ksek moral duygusu anlaminda degerlendirilmesi gerekir. Bu iki kayda deger varlik, soylu ve zarif
bir beraberlik kurarak sonsuza dek birlestiler.

Ayni zamanda, Bay Varkhovensky’nin egitmenligi kabul etmesinin baska bir nedeni de vardi. Ilk karisindan miras olarak kalan yer, (burasi
k​​k bir yerdi) kentimizin birka​ mil ​tesinde, Stavrogin’lerin g​s terisli arazilerinin bulundugu Skvoreshniki’ye yakindi. Ayrica, kendisini ​grenme
gibi b​y​k bir konuya verebilmesi her zaman m​mk​nd​ ve ​alisma odasinin sessiz yalnizliginda, zengin Rus edebiyati hakkinda pek derin
arastirmalar yapabilirdi. Burada, ​niversitede oldugu gibi, arastirmalarindan baska islerle de ugrasmayacakti. Bu arastirmalar, hi​bir zaman
meydana ​ikmadi; fakat, diger taraftan, hayatinin geri kalan kismini, yirmi yildan fazlasini, “canli bir sitem heykeli” olarak ge​irebileceginin
m​mk​n oldugunu anladi. Zaten bu s​z, taninmis bir ozanin siirinde de ge​iyordu.

11Canli bir sitem heykeli.

Vatanimin ​n​nde duruyordum, Liberal ​lk​c ​.


Belki de, ozanin aklindaki kisi, eger arzu ederse, hayati s​resince b​yle poz vererek durmaya hakki olan kisiydi. Dogrusunu s​ylemek
gerekirse, bizim Bay Verkhovensky, b​yle kimseleri kendine ​rnek alan biriydi; ayrica, ayakta durmaktan ​abuk​a yorulur, sik sik yatmayi
tercih ederdi. Fakat, onun hakkini vermis olmak i​in, uzanip yatmis bile olsa, yine de canli “sitem heykeli” pozunu korurdu ​zellikle; bu bile,
dar kafali halkimiz i​in olduk​a yeterliydi. Onu, kul​b​m​zde k​git oynamak ​zere masaya oturdugu zaman g​rmeliydiniz. T​m tavirlari sanki s​yle
s​yl​yordu: “K​gitlar! Oturmus sizinle oynuyorum! Iliskilerimi korumak i​in mi? Fakat bundan sorumlu olan kim? Meslek hayatimi kim yikti ve
beni sizinle oynamaya zorladi? Oh, yok ol Rusya.” Sonra, kibar bir tavirla kupa kozunu oynardi.

Dogrusunu s​ylemek gerekirse, k​git oyununa bayilirdi. ​zellikle son yillarda, daima kaybetmesinden ​t​r​, Bayan Stavrogin’le sik sik
tartismalara girisirdi. Bu tartismalari pek can sikici olurdu. Bunlari daha sonra anlatacagim. Surasini isaret etmek isterim ki, vicdanli bir
insandi (bazen) ve bu y​zden sik sik kederlenirdi. Bayan Stavrogin’le yirmi yillik arkadasliklari s​resince, yilda ​ ya da d​rt kez, d​zenli olarak,
aramizda “yurttas kederi” diye bilinen bir ​z​nt​ye kapilirdi. Bizim pek saygideger Bayan Stavrogin, ​zellikle bu deyisi begenirdi. Daha
sonralari, “yurttaslik kederi” hastaligi yani sira, bir de sampanya hastaligina kapildi. Fakat, isbilir Bayan Stavrogin, b​t​n hayati s​resince, onu,
bu ​nemsiz arzularina karsi b​t​n g​c ​ ile korudu. Ve dogrusu, ​ok garip davranislari olmasindan ​t​r​ onun bir bakiciya ihtiyaci vardi. Coskun bir
kederin tam ortasinda kahkahalarla g​lmeye baslardi. Kendi kendine konustugu bile olurdu; tabii, bu konusmalari n​kteli olurdu. Ve Bayan

12

Stavrogin onun b​yle n​kteli konusmalarindan ​ekinirdi. ​nk​, hayatinda en ​ok korktugu, n​kteli konusmalardi. Daima en ​s t​n nedenlerle g​revini
yapan klasik bir kadindi. Bu ​s t​n kadinin, zavalli olarak kabul ettigi arkadasi ​zerindeki etkisi, yirmi yil s​rd​. Bu kadindan ayrica s​zetmeliyim
ki, bunu da simdi yapmak ka-rarindayim.

Garip dostluklar vardir; iki dost, birbirlerini hemen hemen ​ld​rmek ​zere hazirdir. B​t​n yasantilari s​resince bu b​yle s​rer gider ve ayrilmayi
kesin olarak d​s ​nmezler; tartisan kisi, yakin dostluklarini bozacak olursa, hastalanir ve hatta kederinden ​lebilir. Bayan Stavrogin ile yaptigi
​zel tartismalardan sonra, onun yanindan ayrilisi ​zerine, Bay Verkhovensky’nin kanepeden firlayarak kalkip duvari yumrukladigina ka​ kere
tanik olmusumdur.

S​ylediklerimde zerre kadar yalan yok. Hatta, bir keresinde duvarin sivasini bile yikmisti. Bu kadar ince ayrintilari nasil bildigim sorulabilir.
Bunlara yakindan tanik oldugumu s​ylersem ne dersiniz? Ya Bay Verkhovensky, Bayan Stavrogin’le yaptigi konusmayi renkli kelimelerle
anlatirken basini omzuma dayayarak defalarca aglamissa? Fakat, bu aglamalar sonunda, daima degismez davranislari vardi. Ertesi sabah,
kendisine nank​rl​g​nden ​t​r​ iskence yapmaya hazirdir; ya aceleyle beni ​agirtir ya da kosarak bana gelir ve Bayan Stavrogin’in ne kadar serefli,
hassas bir insan oldugunu s​ylerdi. Sadece bana gelmekle de kalmaz, Bayan Stavrogin’e mektuplar yazar ve i​ini d​kt​g​ bu mektuplara da
imzasini basardi. Birka​ g​n evvel, yabanci birine, onu evinde sirf ​n​nden yararlanmak i​in tuttugunu, bilgisine ve kabiliyetine imrendigini, bu
nedenle ondan nefret ettigini; fakat, bu nefretini a​ik olarak g​s teremedigini ​nk​, onu terkettigi zaman Bayan Stavrogin’in, k​lt​r​ne zarar
verecegini bildigini; bu kadar al​alabildigi i​in

13kendinden igrendigini ve en berbat bir ​l​m​ hakettigini; ondan, kaderini ​izecek son kelimeleri s​ylemesini bekledigim falan yaziyordu; tabii
b​t​n bu yazdiklari, n​kteli bir anlatim tasiyordu. Bunu okuduktan sonra, elli yasindaki masum ​ocuklarin, sinir buhranlari sonucu isi nereye
kadar vardirdiklarini anlarsiniz!… K​​k bir konudan dolayi aralarinda ​ikan tartisma sonucu yazdigi bu mektuplardan birini de ben okudum.
Anladigima g​re, birbirlerine olduk​a igneli s​zler s​ylemis ve birbirlerini kirmislar. Mektubu okuduktan sonra dehsete kapilmis ve g​ndermemesi
i​in yalvarmistim.

B​y​k bir hararetle:

- Bu m​mk​n degil, demisti. B​ylesi daha onurlu bir davranis. G​revim bu. Ona her seyi anlatmadigim takdirde kahrimdan ​lebilirim.

Ve o mektubu g​nderdi.

Bayan Stavrogin -iste burada ayriliyorlardi-b​yle bir mektubu hi​bir zaman g​ndermezdi. Bay Verkhovensky’nin yazmaya karsi b​y​k tutkusu
oldugu bir ger​ektir. Ayni evde kaldiklari halde Bayan Stavrogin’e mektup yazar; sinir n​betleri aninda bu mektuplar g​nde ikiye ​ikardi. Bayan
Stavrogin’in, g​nde iki mektup da alsa, bunlari b​y​k bir dikkatle okudugunu kesin olarak biliyorum. Onlari okuduktan sonra, siraya koyarak
​zel bir kutuda saklardi. Ayrica, onlari kalbinin bir hazinesi olarak kabul ederdi. Sonra, dostunu b​t​n g​n cevap bekler olarak birakir; sanki
hi​bir seyin ​nemi yokmus ve bir g​n evvel aralarinda ​nemli bir olay ge​memis gibi davranarak onunla g​r​s ​rd​. Zamanla, onu ​yle bir alistirdi ki,
Bay Verkhovensky, bir g​n ​nce olan olaylari ona hatirlatmak cesaretini bulamazdi; fakat, dostunun g​zlerine sert bir bakisla bakmaktan da
geri durmazdi. Bay Verkhovensky, olanlari ​ok ​abuk unutmakla beraber, Bayan Stavrogin, kolay kolay unutmazdi. Onun sogukkanliligindan
cesaret alan Bay Verkhovensky, arkadaslari geldigi zaman, sampanya i​erek eglenirken bol bol g​ler ve b​t​n saklabanliklarini d​kt​r​rd​. B​yle
anlarda, Bayan Stavrogin ona ze-14

hirli bir nefretle bakardi; ama, o, bunun farkina bile varmazdi. Aradan bir hafta, belki bir ay, hatta alti ay ge​tikten sonra, nasil oldugu
bilinemez, yazdigi mektuplarda kullanmis oldugu bir deyisi hatirlar, ​ylesine ​z​l​r ve acinirdi ki, midesine sancilar girer kivranirdi. Bu ​zel
sancilari, bazi hallerde, bir sinir soku ge​irdigi zaman tutardi. Beden yapisinin degisik bir ​zelligi de buydu.

Hi​ kusku yok ki, Bayan Stavrogin, ondan sik sik nefret ederdi; fakat, Bay Verkhovensky’nin sonuna kadar g​remedigi bir husus, nihayet
onun oglu, ondan olma bir varlik, hatta onun bir bulusu haline gelmis olmasiydi. Bay Verkhovensky, onun eti, kemigi olmustu; onu yalniz,
“yeteneklerini kiskanmasi” nedeniyle evinde barindirip bakmamisti. B​yle d​s ​n​lmesi, kadim kimbilir ne kadar ​zm​s t​r… S​rekli nefretinin,
kiskan​liginin ve k​​k g​rmesinin yani sira ona, kalbinin en gizli k​s elerine; saklanmis bir sevgi besliyor olmaliydi. Onu en k​​k bir lekeden dahi
korurdu. Tam yirmi iki yil onun ​zerine titredi. Onun, bir sair, bir bilgin ya da bir hayat adami olarak ​n​ tehlikeye girecek olsa, gecelerini
uykusuz ge​irirdi. Onu icat etmisti ve kendi icadina, ​nce kendisi inanmisti. Bay Verkhovenksy, onun g​rd​g​ bir ​esit r​yaydi… Fakat karsiliginda
ondan ​ok seyler isterdi. Hatta, bazen, ondan bir k​le bagliligi beklerdi. Onun, nasil kindar bir insan olduguna ina-nilamaz! Bunun hakkinda iki
​yk​ anlatsam fena olmaz sanirim.

***

K​lelerin ​zg​rl​klerine kavusacaklari hakkindaki s​ylentilerin ilk ​iktigi, t​m Rusya’nin birden y​z​ g​ld​g​, tamamen yeni bir dogus hazirliklarina
basladigi zamana rastlayan g​nlerden birinde, reformla yakindan ilgili ve y​ksek tabaka ile siki iliskileri bulunan Petersburg’lu bir Baron,
kentimizden ge​erken Bayan Stavrogin’i ziyaret etti. Kocasinin ​l​m​yle, y​ksek sosyetedeki baglarinin zayiflamasi ve gittik​e azalarak tamamen
kopmasindan ​t​r​, Bayan Stavrogin i​in b​yle bir ziyaret ​ok ​nemliydi. Baron,

15bir saat kadar kaldi ve ​ay i​ti. Yanlarinda baska kimse yoktu. Bayan Stavrogin, Stepan Verkhovensky’yi davet etti ve Baronla tanistirdi.
Baron, Bay Verkhonevsky’nin itibarini daha ​nce duymustu ya da duymus g​r​nd​; fakat, ​ay i​erken onunla pek az ilgilendi. Bay Verkhonevsky,
onun ​zerinde iyi bir etki birakmak i​in elinden gelen gayreti esirgemiyordu. Ayrica, davranislari son derece kibar ve g​z aliciydi. Her ne kadar
soylu bir aileden gelmiyorsa da, Moskova’da aristokrat bir ailenin yaninda yetismis oldugundan, onla! gibi davraniyordu. Fransizcayi bir
Parisli kadar d​zg​n konusurdu. Bu bakimdan, Bayan Stavrogin tasrada bile yasasa, etrafinda ne ​esit insanlarin bulundugunu anlamamak
m​mk​n degildi. Baron, bunu anlamis olmaliydi. Oysa, beklenilen sonu​ alinamadi. Baron hen​z etrafa yayilmis olan b​y​k reform s​ylentilerinin
dogrulugunu onaylarken, Bay Verkhovensky, coskunlugunu engelle yemeyerek” Yasa!”, diye haykirdi; bu haberden duydugu asiri heyecani
anlatabilmek i​in de bagirmasi ile beraber bir el hareketi de yapmisti. Haykirisi fazla y​ksek sesle degildi. Hatta, kibarca da denilebilirdi;
ger​ekte, coskunlugu i​ten dogan bir davranis degildi. ve ​ay partisinden ​nce, davranislarini ayna karsisinda yarim saat kadar b​y​k bir dikkatle
incelemisti; fakat g​r​n​s e g​re, bir hata olmustu; ​nk​, hafif​e g​l​mseyen Baron, bu b​y​k olay karsisinda t​m Rus ulusunun duygulanmasinin
normal oldugunu s​yledi. Bundan sonra, Baron, hemen kalkti ve Bay Verkhovensky’ nin elini sikmak i​in iki parmagini uzatmayi da unutmadi.
Bayan Stavrogin, b​y​k salona d​nd​g​ zaman masanin ​zerindeki bir seyle ilgileniyormus gibi ​ dakika kadar bir sey s​ylemedi; sonra birden Bay
Verkshovensky’ye d​nd​. Soluk bir y​z ve ates p​s k​ren g​zlerle tislar gibi fisildadi:

- Bu yaptiginizdan ​t​r​ sizi hi​ affetmeyecegim!… Ertesi g​n​ dostuyla karsilastigi zaman sanki hi​bir sey olmamis gibi davrandi; o olaya hi​bir
sekilde deginmedi. Ancak, on ​ yil sonra, k​t​ bir aninda, olayi hatirladi ve dostuna sitem etti; on ​ yil evvelki gibi, rengi yine soluk, g​zleri ates
p​s k​r​yordu.

16

​mr​nde ancak iki kere Bay Verskhovensky’ye “Bu yaptiginizdan ​t​r​ sizi hi​ affetmeyecegim!” demisti. Baronun yaninda olan olay ikinciydi;
fakat, birinci olay da en az onun kadar karakteristikti ve g​r​n​s e g​re, Bay Verskhovensky’nin geleceginde b​y​k bir rol oynamistir. Bu
bakimdan, birinci olaya da deginmem gerekiyor.

Bu olay, 1855 yili ilkbaharinin mayis ayina rastlar. Hareket halindeki orduya katilmak ​zere aceleyle Kirim’a gitmekte olan, akilsiz, yasli bir
centilmen olan T​mgeneral Stavrogin’in mide kanamasindan ​ld​g​ haberi Skvoreshniki’de duyuldugu zamana aittir. Dul kalan Bayan
Stavrogin, b​y​k bir yas i​indeydi. Kocasindan d​rt yildan beri ayri yasayan Bayan Stavrogin, b​y​k bir yas i​indeydi. Kocasindan ayri yasamasi,
karakter ayriligi nedeniyleydi. Kocasina bir aylik baglamisti. (T​mgeneralin, 150 k​yl​s ​ ve ​c retlerini ​demek zorunda kaldigi bir ordusu ve
sosyete ile iliskileri vardi; b​t​n para ve Skvoreshniki, ​ok zengin, Devlet m​teahhidi bir adamin tek kizi olan Bayan Stavrogin’indi.) B​yle
olmakla beraber, ​l​m haberinin ahi olmasindan sarsilmisti. Bay Verkshovensky’nin daima onun yaninda bulundugunu s​ylemek gereksiz
olacak.

Mayisin en civcivli zamaniydi; Geceler son derece g​zel oluyordu; yabani kirazlar ​i​ek a​misti. Iki dost her gece bah​ede bulusur ve karanlik
bastirana kadar kameriyede oturur, birbirlerine i​lerini d​kerlerdi. Romantik anlar da olurdu… Yasantisindaki degisikligin etkisi altinda kalan
Bayan Stavrogin, her zamankinden daha ​ok konusurdu. Dostuna kopmaz baglarla baglanmis g​r​n​rd​ ve b​ylece bir​ok gece ge​irdiler. Birden
Bay Verkhovensky’nin aklina garip bir d​s ​nce saplandi: “Acaba bu teselli kabul etmeyen kadin, yas tuttugu yilin sonunda, ondan bir evlenme
teklifi mi bekliyordu?” Bu sa​ma bir fikirdi; fakat, g​z​ y​kseklerde olan bir adamin manevi gelismesinin ​ok y​n​ oldugundan, isteklerini artirmak
izin bazen b​yle sa​ma fikirlere saplandigi ger​ektir. Bu d​s ​nceyi, b​y​k bir dikkatle kafasinda evirip ​evirdi ve sonunda, durumun b​yle olduguna
karar verdi. Bunun ​zerinde,

17tekrar d​s ​nd​: “Kadinin b​y​k bir gelecegi oldugu muhakkak, ama…” Bayan Stavrogin g​zel sayilmazdi; uzun boylu, soluk benizli, kemikleri
​ok iri ve at gibi uzun y​zl​ bir kadindi. Bay Verkhovensky, gittik​e teredd​t ediyordu; kusku i​inde kivraniyordu ve karar veremedigi i​in birka​
kere de agladi (zaten sik sik aglardi). Geceleri kameriyede otururlarken y​z​ne, elinde olmayarak, kaprisli ve alayci bir anlatim geliyordu. Bu
anlatim, biraz isveli ve tepeden bakan anlam da tasiyordu. Her nasilsa bu, iradesi disinda oluyordu ve ger​ekten bir insan ne kadar onurlu
ise, y​z​n​n anlatimi da o kadar a​ik olurdu. Bu kuskularin ne kadar dogru oldugunu ancak Allah bilir; fakat onun kalbinde Bay
Verkhovensky’nin kuskularini dogru ​ikaracak hi​bir his olmadigini s​ylemek daha dogru olur kanisindayim. Ve ayrica, istedigi kadar ​nl​ olsun,
Stavrogin, ismini onun ismi ile degistirmeye niyetli degildi. Olasilikla, bir adamla ayni fikirde olmasi, tamamen kadinca bir arzu ve b​yle
durumlarda ​ok normal olan ​zlem olabilirdi. Nitekim, bug​ne kadar kadin kalbinin derinliklerine inilememistir diyebilirim; yazmaya devam
edecegim.

Dostunun y​z​ndeki garip anlatimi sezmekte gecikmedigini s​yleyebilirim. ​nk​, ​ok hassas ve sezgi g​c ​ y​ksek bir kadindi. Ayrica, Bay
Verkhovensky, b​yle zamanlarda ​ok safti. Geceler eskisi gibi devam ediyor, konusmalar hep sairane ve ​ok daha ilgin​ oluyordu. Bir g​n, hava
karardigi zaman, ​ok canli ve sairane konusmalardan sonra, iki dost, Bay Verkhovensky’nin oturdugu barakanin merdivenlerinde,
birbirlerinin ellerini sicak ve candan bir tavirla sikarak neseyle ayrilmislardi. Bay Verkhovensky, her yaz, Skvoreshniki villasindan, hemen
hemen bah​enin ortasinda duran bu k​​k barakaya tasinirdi: Odasina hen​z girmis, kederli d​s ​ncelere dalmis, elinde hen​z yakmadigi bir p​ro,
pencerinin ​n​nde yorgun ve hareketsiz duruyor ve t​y gibi hafif bulutlarin ayin yanindan kayarak ge​isini seyrediyordu ki, aniden duydugu bir
hisirti ile sasirarak arkasina d​nd​. D​rt dakika kadar ​nce ayrilmis oldugu Bayan Stavrogin’in yine gelmis oldugunu g​rd​. Kadinin soluk y​z​
hemen hemen mavilesmis, dudaklari kisilmisti ve u​-

18

lan arada sirada titriyordu. Bayan Stavrogin, amansiz bir ifadeyle g​zlerini Bay Verkhovensky’nin g​zlerine dikerek tam on saniye
konusmadan durdu; sonra, aceleyle fisildadi:

- Bu yaptiginizdan ​t​r​ sizi hi​ affetmeyecegim!…

On yil sonra, Bay Verkhovensky, kapiyi ​zellikle kilitleyerek bu ​z​c ​ olayi bana fisiltiyla anlattigi zaman, ​ok sasirmis oldugundan Bayan
Stavrogin’in gittiginin farkina bile varmadigini yeminle s​ylemisti. Bayan Stavrogin bu olaydan bir daha s​z etmedigi ve iliskilerinin hi​bir sey
olmamis gibi devam ettigi i​in Bay Verkhovensky, bu olayin hastaliktan ​nce g​r​len bir k​bus oldugunu kabul etmisti. Nitekim, bu olaydan
sonra, o gece hastalanmis ve hastaligi on bes g​n s​rm​s , dolayisiyla, kameriyede bulusmalari kendiliginden son bulmustu.

Bununla beraber, bu olayin bir k​bus oldugunu bile d​s ​nse, yine de devamim her g​n beklemis ve bunun bitmis olduguna inanmak
istememisti.

***

Hatta, b​t​n hayati boyunca giydigi giysilerini bile, Bayan Stavrogin, bizzat diktirmisti. Pek g​z alici ve ​zel giysilerdi; uzun etekli, d​gmeleri
neredeyse bogaza kadar iliklenen, fakat, ​zerine ​ok g​zel oturan bir ceket; yumusak genis kenarli sapka (yazlari hasir olurdu); iri baglanmis,
u​lari sarkan beyaz kravat; g​m​s basli baston ve omuzlarina kadar uzanan uzun sa​. Bay Verkhovensky’nin sa​lari koyu kahverengiydi. Son
zamanlarda sakaklarindan itibaren kirlasmaya baslamisti. Daima sinek kaydi tiras olurdu. Gen​liginde ​ok yakisikli oldugunu s​ylerler. Fakat
kanimca, yasliliginda ​ok daha etkili bir g​r​n​s ​ vardi. Ayrica, elli ​ yasinda oldugu halde ona yasli denemezdi. Fakat, kendini begenmisligin yani
sira, gen​ oldugunu iddia etmektense, yasli olmayi tercih eder ve yasiyla son derece gururlanirdi. Uzun boyu,

19ince yapisi ve omuzlarina kadar d​k​len sa​lariyla bir piskoposu andirirdi. Ya da daha ​ok yazin bah​ede, ​i​ek a​mis bir leylak agacinin altindaki
bankta, iki elini g​m​s basli bastonuna dayamis, yaninda a​ik bir kitap, dalgin ve h​lyali g​zlerle g​nesin batisini seyrederken, otuz yillarindaki
yayinlarda yapitlarinin yaninda bir de basma resmi ​ikan oyun yazan Kukolnik’i andirirdi. Kitaplarla ilgili olarak sunu s​ylemem gerekir ki,
son zamanlarda okumaktan ka​inir g​r​n​rd​. Fakat bu, hayatinin son anlarinda olmustu. Bayan Stavrogin’in siparis ederek getirttigi ​ok sayidaki
gazete ve dergiyi devamli olarak okurdu. Agirbasliligindan bir sey kaybetmemeye dikkat ederek Rus Edebiyati’nin yaptigi ilerlemelerle
yakindan ilgilenirdi. Bir ara, i​ ve dis politika ile ilgilenmis; fakat, bundan kisa bir s​re sonra nedense vazge​misti. Sik sik olagelen olaylardan
biri de, bah​eye ​ikarken yanina De Tocqueville’yi almasi ve cebinde de bir Paul de Kock’u gizlice tasimasidir. Bununla beraber, ​nemsiz bir
olaydir bu.

Parantez i​inde kalmak ​zere Kukolnik’in portresinden de bahsedecegim. Bayan Stavrogin, hen​z gen​ kizliginda Moskova’daki yatili bir okulda
​grenciyken bu resim eline ge​misti. Yatili okullarda her gen​ kizin, yazi ve resim ​gretmenlerine ​s ik oldugu gibi o da bu portreye hemen ​s ik
oldu. Fakat burada ​nemli olan, Bayan Stavrogin’in gen​ bir kizken yaptigi degil, o portreyi elli yasina kadar ​eyiz sandiginda saklamasidir.
Belki, Bay Verkhovensky’ye diktirdigi elbiselerin o portredeki giysilere benzemesinin nedeni de budur. Fakat, sunun surasi da muhakkak ki,
bu da ​nemi olmayan bir noktadir.

Ilk yillarda ya da daha kesin s​ylemek gerekirse, Bayan Stavrogin’in yaninda kaldigi s​renin ilk yarisinda, Bay Verkhovensky, h​l​ bir kitap
yazmayi d​s ​n​yor ve her g​n ciddi olarak kitabina baslamaya niyet ediyordu. Fakat, Bayan Stavrogin’in yaninda kaldigi s​renin ikinci yarisinda,
bildigi her seyi unutmus g​r​n​yordu. G​nler ge​tik​e bize sik sik s​yle s​ylerdi: “​alismaya hazir g​r​n​yorum, b​t​n malzemeyi toplamis durumdayim
fakat, her na-20

silsa, ​alismaya bir t​rl​ baslayamiyorum. Hi​bir sey yapamiyorum!” Sonra basini kederle ​n​ne egiyordu. S​phesiz ki bu hareketi, fikir kurbani
olarak ​n​n​ bizim g​z​m​zde ​ogaltmak i​indi; fakat, kendisi baska bir seyin pesindeydi. ​ogu kez “Unutuldum! Artik kimseye faydali degilim!”
diye dert yanardi. Bu siddetli ​mitsizlik, onda, ​zellikle ellinci yasinin sonlarina dogru g​r​lmeye baslamisti. Bayan Stavrogin, nihayet bunun
ciddiyetini kavramisti. Ayrica, dostunun unutulmus oldugunu ve kimseye yararli olmadigi gerek​esini kabul edemezdi. Onun d​s ​ncelerini
saplantidan kurtarmak ve bir yenilik vermek amaci ile onu Moskova’ya g​t​rd​. Moskova’da d​nya edebiyatinin gelismeleri ile yakindan
ilgilenen

bir s​r​ dostlari vardi. Bununla beraber, Moskova’ya gitmeleri bile

yeterli olmamis gibi g​r​n​yordu.

Garip bir zamandi; yeni bir heyecan vardi; ge​misteki sessizlige benzemeyen, ger​ekten garip bir seydi. Her yerde hissedildigi kadar,
Skvoreshniki’de de hissediliyordu. Kentimize kadar ulasan bir​ok s​ylenti vardi. Ger​ek, genellikle az ya da ​ok biliniyordu. Fakat, ger​ege ek
olarak belirli fikirlerin de geldigi a​ikti ve ​nemli olan bu d​s ​ncelerin asiri ​okluguydu. Bu da ​ok sasirtici oluyordu. Bir kimsenin kendisini bu
fikirlere alistirmasi hemen hemen imk​nsizdi ya da onlarin tam olarak ne anlama geldigini anlamak m​mk​n degildi. Bayan Stavrogin kadin
oldugu halde, onlarin anlamlarinda gizli bir sey oldugundan s​pheleniyordu. Hatta, gazete ve dergileri, dis ​lkelerde basilmis yasak yayinlari
okumaya baslamisti. Hatta, o g​nlerde, yavas yavas ortaya ​ikan devrimci bildirileri bile okuyordu (onlarin hepsini temin edebiliyordu); fakat,
b​t​n bunlar aklini karistirmaktan baska bir ise yaramiyordu. Mektuplar yazmaya basladi; fakat, mektuplarina ​ok az cevap aliyordu ve bu
uzadik​a anlamlarini ​zmek de zor oluyordu. “B​t​n bu d​s ​nceleri” a​iklamasi i​in, b​y​k bir ciddiyetle Bay Verkhovensky’yi yanina ​agirir, oysa
onun yaptigi a​iklamalar bile yetersiz kalirdi. Bay Verkhovensky’nin genel duruma bakisi y​ksektendi; unutulmus ve kimseye yararli olamama
d​s ​ncesine siki

21siki sarilmisti. Nihayet, Bay Verkhovensky de hatirlandi; ​nceleri dis ​lkelerde basilan dergilerde, s​rg​n bir d​s ​nce su​lusu olarak anildi ve ​ok
ge​meden adi, ​nl​ yildizlar arasinda eski bir yildiz olarak Petersburg’da agizdan agiza dolasmaya basladi. Bazi nedenlerden ​t​r​ Radsihchev ile
karsilastirildi. Sonra, biri ortaya ​ikti ve onun ​l​m haberini yayimlayarak, hakkinda biyografik bilgi verecegine dair s​z verdi. Bay
Verkhovensky birden dirildi ve gururlandi. ​agdas insanlara karsi duydugu k​​mseme derhal yok oldu ve bu hareketlere katilarak g​c ​n​ onlara
g​s termek arzusuyla yanip tutustu. Bayan Stavrogin, derhal kendine olan g​venini tekrar kazandi ve yogun bir ​alismaya giristi. Vakit
ge​irmeden Petersburg’a gitmeye, her seyi yerinde ​grenmeye ve m​mk​n olursa, b​t​n inan​lari ile bu yeni ise atlamaya karar verdiler. ​te yandan,
Bayan Stavrogin, kendi adina bir dergi yayinlamaya ve ​mr​n​n geri kalan kismini bu ugurda harcamaya niyetli oldugunu bildirdi. Durumun
bu kadar ileriye gittigini g​ren Bay Verkhovensky, daha fazla magrurlasmis ve Petersburg yolculugunda Bayan Stavrogin’e patronluk
taslamaya baslamisti ki, bu durum Bayan Stavrogin’in g​z​nden ka​mamisti. Bunu ilerde hatirlayacagi kesindi. Aslina bakilacak olursa, onun
bu yolculuga ​ikmasinda ​nemli bir neden daha vardi; bu da, sosyetedeki eski iliskilerini yeniden canlandirmak amaciydi. Kendisini sosyeteye
su ya da bu sekilde hatirlatmasi gerektigine inaniyordu. Hi​ degilse bir kere denemis olacakti. Bu yolculugun resmi nedeni, o siralarda
Petersburg Lisesi’ni yeni bitken tek oglunu g​rmekti.

***

Hemen hemen b​t​n kisi Petersburg’da ge​irdiler. B​y​k perhiz zamani, her nasilsa, her sey g​kkusagi rengini veren sabun k​p​g​ bir balon gibi s​n​p
bitti. R​yalari da bir anda yok olmus ve karisikliklar aydinlanacagina b​s b​t​n i​inden ​ikilmaz duruma girmisti. B​t​n ​abalamalara ragmen k​​k bir
iliski disinda

22

y​ksek sosyete ile tatmin edici bir bag kurulamamisti. Gururu incinen Bayan Stavrogin ​nce “yeni d​s ​n​s ”lere karsi asiri bir ilgi g​s terdi ve
evinde gece partileri vermeye basladi. Aydin kisilere davetiyeler g​nderdi. Kisa bir s​re i​inde y​zlercesi Bayan Stavrogin’in evinde toplanmaya
basladi. Daha sonralari, artik davet edilmeden de gelmeye basladilar. Gelirken de arkadaslarini da getirdiler. Bayan Stavrogin, hayatinda bu
kadar aydini birarada g​rmemisti. Inanilmaz derecede kendini begenmis kimselerdi. Bunu da sanki, baslica g​revleri buymus gibi
saklamiyorlardi. Bazilari (her ne kadar zararsizsa da) sarhos bile geliyor, fakat bu tutumlarini, sanki bir g​n ​nce ​grendikleri zarafet belirtisi
gibi g​s teriyorlardi. T​m​n​n g​r​n​s ​nde, bir seyden son derece gu-rurlaniyormus gibi bir h​l vardi. Her birinin y​z​nden, ​ok ​nemli bir sirri hen​z
​grenmis gibi garip bir anlatim yansiyordu. Birbirlerine k​f​r ediyorlar ve bundan gururlaniyorlardi. Ne yazdiklarini anlamak olduk​a g​​t​. Fakat
birbirlerine k​f​r ederek konusanlar arasinda, elestirmenler, romancilar ve tiyatro yazarlari, yergi yazarlari ve muhabirler vardi. Bay
Verkhovensky, onlarin arasinda, hareketlerin y​netildigi en y​ksek noktaya ​ikmisti. Bu zor bir y​kselisti; fakat, onu a​ik kollarla karsiladilar.
Bununla beraber, bir fikri temsil etmesi disinda onu taniyan ve onun hakkinda bilgi sahibi olan kimse yoktu. Onlarin arasinda o kadar
h​nerlice davranislarda bulundu, onlari o kadar ikna etti ki, pek kurumlu ve g​rkemli tutumlarina ragmen Bayan Stavrogin’in salonlarina iki
kere geldiler. Bu insanlar, ​ok ciddi ve son derece kibar kimselerdi; ​ok terbiyeli davranislari vardi; digerleri onlardan a​ik olarak ​e-kiniyorlardi;
fakat, kaybedecek zamanlari olmadigi da a​ikti. Toplantilara iki yada ​ eski edebiyat​i da geliyordu. O tarihte bir rastlanti sonucu
Petersburg’da bulunuyorlardi ve Bayan Stavrogin uzun s​reden beri onlarla olan iliskilerini en g​zel ve hos bir sekilde s​rd​rm​s t​. Bu ger​ekten ​nl​
sanat​ilarin ​ok sessiz olmalari ve bazilarinin hi​ ​ekinmeden toplantida bulunan d​k​nt​ kisilere yanasmasi, Bayan Stavrogin’i hayrete d​s ​r​yordu.
Ilk zamanlar, Bay Verkhovensky’nin sansi vardi; onlar tarafindan tutulmus ve

23edebi toplantilarda halkin ​n​ne ​ikarilmisti. B​yle genel toplantilarin birinde k​rs​ye ilk defa ​iktigi zaman, bes dakika s​reyle halk tarafindan
​ilginca alkislanmisti. Dokuz yil sonra bu olayi, s​kran duygusundan ​ok artistik yeteneginden ​t​r​, g​z yaslariyla andi. Bizzat kendisi, (sadece
bana ve sir olarak) “Size yemin eder ve bu hususta bahse girerim ki” demisti. “O kalabalik arasinda benim hakkimda en k​​k bilgisi olan
kimse yoktu.” Kayda deger bir itirafti bu; k​rs​ye ​iktigi zaman, o heyecaninin arasinda durumunu a​ik olarak sezinledigine g​re, keskin bir
zek​s i var demekti; fakat diger y andan, dokuz yil sonra bu olayi i​inde bir k​s k​nl​k duyarak hatirlamasi keskin bir zek​s i olmadiginin a​ik bir
kanitiydi. Bir ara toplanmis iki ya da ​ protesto bildirisini imzalamaya zorlandi (kendisi bunlarin neyin aleyhine oldugunu bilmiyordu); onlari
imzaladi. Bayan Stavrogin de bazi “igren​ hareketler” aleyhine bir protesto imzalamaya zorlandi ve imzaladi da. Her ne kadar bu “yeni”
adamlar Bayan Stavrogin’in partilerinde ​ogunlugu olusturuyorlarsa da, bazi nedenlerden ​t​r​, Bayan Stavrogin’e, alayli ve saklamadiklari bir
k​​mseme ile bakmalarinin g​revleri oldugunu d​s ​n​yorlardi. Bay Verkhovensky, kederli anlarinda, bu olaylardan s​z ederken, Bayan
Stavrogin’in, onu, o zamandan beri kiskandigini ima ederdi. Kuskusuz ki, Bayan Stavrogin, bu insanlarla isbirligi yapmak i​in ortak y​nleri
olmadigini biliyor, fakat, yine de asiri bagimlilik ve kadinlara vergi isterik bir sabirsizlikla, onlari evinde topluyordu. Daha ​nemlisi, daima bir
seyler olmasini bekliyordu. Gece toplantilarinda ​ok az konusur; arzu ettigi takdirde istedigi kadar konusabilecekken, genellikle dinlemeyi
tercih ederdi. B​t​n konusmalari, sans​r​n kaldirilmasi, Rus Alfabesi’ nin Latin Alfabesi ile degistirilmesi, bir g​n evvel s​rg​ne g​nderilmis olan
biri, ​arsida olan uygunsuz bir olay, Rusya’daki yabanci uyruklulari g​z ​n​ne alarak federal bir mesrutiyet kurulmasinin yararlari, ordunun ve
donanmanin kaldirilmasi, Polonya’nin Dinyeper nehrine kadar yeniden kurulmasi, tarimda reform ve siyasal bildiriler, verasetin, ailenin,
​ocuklarin, din adamlarinin kaldirilmasi, kadin haklan, kimsenin bagislamadigi Bay Krayevsky’nin debdebeli evi

24

ve su ya da bu konu ​zerine oluyordu. Bu “yeni” insan s​r​s ​nde dalaverecilerin ​ok oldugu kadar d​r​s t insanlarin da bulundugu a​ikti. D​r​s t
insanlar, kaba ve d​r​s t olmayanlardan ​ok daha anlasilmaz kisilerdi; fakat, hangisi hangisinin oyuncagidir bilinemez. Bayan Stavrogin, bir
dergi yayimlamak niyetinde oldugunu s​yledigi zaman, yaptigi toplantilara daha ​ok insan katilmaya basladi. Fakat, hemen hemen ayni anda,
onun bir kapitalist ve k​t​ niyetli bir kisi oldugunu s​ylemeye basladilar. Bu su​lamalarin teklifsizligi, ancak onlarin beklenmedik hareketler
yapmalari ile denklestirile-bilir. Rahmetli T​mgeneral Stavrogin’in eski bir dostu ve meslektasi olan, olduk​a degerli (tabii kendi alaninda),
bizim ​ok inat​i ve huysuz olarak tanidigimiz, ​ok yiyen ve dinsizlikten ​ekinen yasli general Ivan Drozdov, Bayan Stavrogin’in b​yle aksam
toplantilarindan birinde, taninmis bir gen​le tartismaya girisince, gen​ adamin ilk s​yledigi su oldu:

- B​yle konusabildiginize g​re bir general olmalisiniz.

“General” deyiminden daha k​t​ bir hakaret s​z​ bulamadigi i​in b​yle s​ylemis olmaliydi.

General Drozdov, birden parlayarak:

- Evet, efendim, dedi. Evet bir generalim, hem de t​mgeneral. ​arima b​y​k hizmetlerde bulundum. Ve siz, efendim, gen​ bir k​pek ve dinsizin
birisiniz.

Bu konusmayi hi​ de hos olmayan bir rezalet izledi. Ertesi g​n, bu olay basinda yer almisti. Generali derhal evinden kovmadigi gerek​esi ile
Bayan Stavrogin’in “igren​ hareketi”ni protesto ederi bir bildiri i​in imza toplanmaya baslandi. Resimli dergilerden birinde, Bayan
Stavrogin’in, General’in ve Bay Verkhovensky’nin gurur kirici bir karikat​r​, “​​ gerici dost” basligiyla yayimlandi. Hatta, bu karikat​r​n altinda
devrin en ​nl​ bir ozani tarafindan ​zellikle bu olay i​in yazilmis birka​ kelimelik bir yergi siiri de vardi. Kendimden sunu ekleyebilirim ki, o
devirde, orduda general r​tbesindeki subaylarin ​ogu, sanki, hizmet ettikleri ​ar kendilerine

25aitmis gibi, “​arima hizmet ettim…” s​z​n​ kullanmak aliskan-ligindaydilar.

S​phesiz, bu olay ​zerine Petersburg’da kalmalari m​mk​n degildi. ​zellikle, Bay Verkhovensky i​in Petersburg ser​veni tam bir fiyaskoyla
sonu​lanmisti. Kendisine h​kim olamayarak, sanatin imtiyazlarindan s​z ederek herkesin kendisine eskisinden daha fazla g​lmesine neden
olmustu. Halkin ​n​ne ​iktigi son g​nde, “s​rg​n” olmasina g​venip, yurtseverce bir a​iklikla onlarin kalplerini etkileyecegini tasarladigi bir
konusma yapmak istedi. “Ana Vatan” kelimesinin yararsizligini ve sa​maligini kabul etmeye arzuluydu; dinin zararli oldugu fikrini kabul
etmeye hazir oldugunu bildirdi; fakat, kararli bir tavir takinip, Puskin’in her seyden ​nemli, hem de ​ok ​nemli oldugunu bagira bagira s​yledi.
​yle bir “yuh” ​ektiler, onu ​yle bir yuhaladilar ki, dinleyicilerin g​zleri ​n​nde, hen​z k​rs​den inmeden h​ng​r h​ng​r agladi. Bayan Stavrogin, onu yari
​l​ bir halde eve g​t​rd​. Sa​ma sapan mirildaniyordu:

- On m’a traite comme un vieux bonnet de cotton! (Bana k​t​ bir pamuk takke gibi davrandilar.)

Bayan Stavrogin, b​t​n gece onunla ilgilendi. Ona, defne yapragi ve kiraz kaynatip i​irdi. Sonra g​n agarincaya kadar:

- H​l​ yararlisiniz. Halkin ​n​ne yine ​ikacaksiniz. Baska bir yerde degerinizi takdir edeceklerdir.., diye tekrarlayip durdu.

Ertesi sabah erkenden, i​lerinden ​n​n yabanci oldugu bes edebiyat​i centilmen, Bayan Stavrogin’i ziyarete geldi. Bayan Stavrogin’e, ​ikarmak
istedigi derginin sorumlulugunu tetkik ettiklerini ve bir karara vardiklarini bildirdiler. Bayan Stavrogin, muhakkak ki, dergisinin
sorumlulugunu inceleyip karar vermeleri i​in herhangi bir ricada bulunmamisti. Bu kisilerin vardiklari karar, dergiyi kurduktan sonra, serbest
bir kooperatif tarafindan idare edilmek ​zere sermayesiyle birlikte onlara devredilmesiydi. Derhal Skvoreshniki’ye d​necek ve beraberinde
“g​ne uymayan” Bay Verkhovensky’yi de g​t​rmeyi unutmayacakti. Haksizlik yapmak

26

amacinda olmadiklarindan, derginin sahibi oldugunu unutmayacaklar ve her yil, net kazancin altida birini g​ndereceklerdi. Yapilan bu
teklifteki en dokunakli husus, bu bes kisiden d​rd​n​n, kisisel bir ​ikarlari olmamasiydi.

Bay Verkhovensky, bu olay hakkinda s​yle s​ylerdi:

- B​y​k bir saskinlik i​inde Petersburg’dan ayrildik. Olanlardan bir sonu​ ​ikartamayacak kadar saskindim. Moskova’ya kadar, tekerleklerin
tikirtilarina uyarak sa​ma sapan misralar s​ylemisim, Allah biliyor ya ne olduklarini, hi​ hatirlamiyorum. Sanki, orada bir sey bulacakmisim
gibi kendime ancak Moskova’da gelebildim. Ah, dostlarim!..

Derin bir i​ ​ekisiyle devam ederdi:

- Uzun bir s​reden beri kutsal sayilan b​y​k bir d​s ​ncenin, bazi bozguncular tarafindan caddelerde s​r​klenerek kendileri gibi sersemlere
g​t​r​lmesi, insanin i​ini nasil h​zne bogar bilemezsiniz. Bu d​s ​nceye birden, bitpazarinda rastlarsiniz. Artik taninmayacak durumda, ​amura
bulanmis, ​s t​nk​r​ bir tarafa atilmis, ne sekli kalmis ne armonisi, ​ocuklarin elinde oyuncak olmus g​r​rs​n​z! Hayir! Bizim zamanimizda baskaydi;
elde etmeye ​abalamadigimizdan degil. Hayir, hayir, hi​bir zaman b​yle degildi. Artik hi​bir seyi taniyamiyorum… Fakat bizim devrimiz yine
dogacak ve sallantida olan her sey yine yerli yerine oturacak. Aksi halde kimbilir neler olacak?

***

Petersburg’dan d​n​s lerinden hemen sonra, Bayan Stavrogin, dostunu “dinlenmek” ​zere Avrupa’ya yolladi; ayrica, bir s​re ayrilmalari
gerektigini hissediyordu. Bay Verkhovensky, yolculuguna b​y​k bir coskunlukla basladi.

- Orada yeniden hayat bulacagim, diye mirildaniyordu. Nihayet, orada ​alismaya baslayabilecegim.

27Fakat Berlin’den g​nderdigi ilk mektuplarinda, yine eskiye d​n​yordu.

Bayan Stavrogin’e:
“Kalbim kirik” diye yazdi. “Hi​bir seyi unutamiyorum. Berlin’deki her sey bana ge​misimi, ilk deliliklerimi ve istirabimi hatirlatiyor. Karim
nerede? Onlarin ikisi de neredeler? Onlar i​in, hi​bir zaman degerli olmadigim iki melegim neredesiniz? Oglum, sevgili oglum nerede? Ve
nihayet ben neredeyim? Bug​n, sakalli Yunan Ortodoks soytarisi Andreyev diye biri, peut briser mon exi-tence en deux (varligimi ikiye
b​lerken)… falan filan.”

Ogluna gelince, Bay Verkhovensky, onu ancak iki kere g​rm​s t​. Ilk g​r​s ​ dogdugu zaman, ikinci g​r​s ​ ise, yakin bir ge​miste, Petersburg’da
​niversiteye girisinde olmustu. Daha ​nce de s​yledigim gibi, oglunun b​t​n hayati (ge​imini Bayan Stavrogin sagliyordu) Skvoreshniki’ye bes y​z
mil uzakliktaki Orenburg ilinde ge​misti. Andreyev’e gelince, bizim ilden basit bir t​c car, d​kk​n sahibi, ​ok garip, kendi kendini yetistirmis bir
arkeolojik ve antik Rus eserleri toplamaya merakli bir kimseydi. Ara sira, Bay Verkhovensky ile bilgi yarisina kalkar, ​esitli akimlar ​zerine,
​zellikle, “gelisme” akimi ​zerine onunla tartisirdi. Kir sakalli ve b​y​k g​m​s ​er​eveli g​zl​kl​, degerli t​c carin, Bay Verkhovensky’nin k​​k arazisinden
(Skvoreshniki’ye yakin) satin aldigi kesimlik odun hesabindan halen 400 ruble borcu vardi. Ger​i, Bayan Stavrogin, dostunu Berlin’e
g​ndermeden ​nce, onun b​t​n ihtiya​larini karsilayacak kadar para vermisti; ama, Bay Verkhovensky belki kendi ​zel bir ihtiyaci i​in olacak, bu
400 rubleyi almakta israr etmisti. Andreyev, bir ay daha beklemesini s​yledigi zaman aglamakli oldu. Andreyev’in b​yle bir erteleme istegine
de hakki yok degildi; ​nk​, Bay Verkhovensky’nin paraya ihtiyaci oldugu bir d​nemde taksit borcunu, vakti hen​z gelmedigi halde alti ay
​nceden ​demisti. Bayan Stavrogin, ilk mektubu b​y​k bir dikkatle okudu ve “Onlarin ikisi neredeler?” s​z​n​n altini kalemle ​izdi ve bir de tarih
koyduktan sonra ​ekmecesine kilitledi. Bay

28

Verkhovensky s​phesiz ki ​len iki karisini d​s ​nm​s t​. Bayan Stavrogin’in Berlin’den aldigi ikinci mektupta konu ​ok degisikti.

“G​nde on iki saat ​alisiyorum. (Bayan Stavrogin, keske yedi saat deseydi, diye mirildandi.) K​t​phaneleri dolasarak kitaplar karistiriyor ve
notlar aliyorum; profes​rlerle g​r​s t​m. Soylu Dundasov ailesiyle eski dostlugumu yeniden canlandirdim. Bayan, Dundasov sahane bir kadin!
Size ​ok saygilari var. Gen​ kocasi ve ​ yegeni Berlin’deler. Gen​lerle g​n agarincaya kadar oturup s​ylesiyoruz ve hemen hemen Atina
partilerine benziyor; ama, onlarin incelik ve nezaketine saygi duymak gerekir; buradaki her sey soylu; bol m​zik, Ispanyol havasi, insanlarin
yeniden canlandirilmalari h​lyasi, ebedi g​zellik, Sistine Meryem Ana tasfiri, karanlikla degisen isik; fakat, g​neste bile lekeler vardir! Ah,
dostum, benim soylu ve sadik dostum, kalben sizinle beraberim ve ben sizinim; daima sizinleyim, en tout pays (her ​lkede), hatta, dans le
pays de Makar et de ses veaux, (Makar’in davar s​r​s ​n​ asla s​rmedigi yer), ki bunu hatirlarsiniz, Petersburg’dan ayrilmadan evvel korku
i​inde titreyerek s​zederdik. Bunlari g​l​mseyerek hatirliyorum. Siniri ge​tikten sonra kendimi daha g​vende hissettim; garip ve yeni bir duygu;
bu kadar yildan sonra ilk defa…” vesaire, vesaire.

Bayan Stavrogin mektubu katlarken:

-Hepsi sa​ma, diye karar verdi. Sayet g​n isigina kadar Atina partilerindeyse, g​nde on iki saat kitap karistiramaz demektir. Acaba, bu
mektubu yazarken sarhos muydu? Dundasov denen kadin bana nasil selam g​nderebilir? Ama yine de ​ilginliklarini yapsin…

“Dans le pays de Makar et de ses veaux” deyisi, “Makar’in davar s​r​s ​n​ asla s​rmedigi yer” “Sibirya’da” anlamina gelirdi. Bay Verkhovensky,
Rus atas​zlerini ve yerlesmis halk deyimlerini en sa​ma bir sekilde Fransizcaya ​evirirdi. S​phesiz ki, bunlari ​ok iyi anlar, iyi terc​me edebilirdi;
ama, bunu sirf laf olsun diye yapiyor ve ince zek​s inin bir kaniti kabul ediyordu.

29Fakat, Bay Verkhovensky’nin bu coskunlugu fazla uzun s​rmedi. Avrupa’da ancak d​rt ay kalabildi ve hemen Skvoreshniki’ye d​nd​. Son
mektuplari, uzaktaki dostuna besledigi en duygulu sevgi s​zleriyle dolu ve hasret g​zyaslariyla islakti. Sadik k​pekler gibi evlerine asiri bir
baglilik g​s teren insanlar vardir. Iki dostun bulusmalari ​ok heyecanli oldu. iki g​n sonra her sey eskisi gibiydi; hatta, eskisinden de sikici
olmaya basladi. Bay Verkhovensky, on bes g​n sonra bana ​ok gizli olarak “Dostum” dedi. “Sevgili dostum, kelimelerle anlatamayacagim bir
sey ​grendim: Je suis un (ben bir) basit sigintidan, et rien de plus! (baska bir sey degilim) Mais r-r-rien de plus! (Baskabir sey!)”.

***

Hemen hemen dokuz yil s​ren ve derin bir sessizlikle ge​en devre basladi. Belirli araliklarla basini omzuma dayayip hi​kirarak aglamalari
mutlulugumuzla hi​ de ilgili degildi. Bu s​re i​inde Bay . Verkhovensky’nin nasil olup da sismanlamadigina hep hayret ederim. Ondaki b​t​n
degisiklik, burnunun biraz daha kizarmasi ve biraz daha yumusak huylu olmasindan ​teye gitmiyordu. Yavas yavas etrafini bir arkadas
grubu sarmaya basladi; ama, bu grup hi​bir zaman kalabalik olmadi. Her ne kadar Bayan Stavrogin, bizim grupla pek az ilgileniyor g​r​n​yorsa
da biz onu daima koruyucumuz olarak g​r​yorduk. Petersburg’da aldigi dersten sonra ilimize temelli olarak yerlesti. Kislari sehirdeki evinde,
yazlari ise, sehir disindaki konaginda ge​irirdi. Bizim tasra sosyetemizde ge​en son yedi yil sirasinda, Bayan Stavrogin bu kadar etkili ve
otoriter olmamisti; yani, simdiki valimizin atanmasina kadar ge​en s​re i​inde. ​nceki valimiz, unutulmaz, iyi tabiatli Ivan Osipovich, Bayan
Stavrogin’in yakin bir akrabasiydi ve ona bazi yardimlarda bulunmustu. Valinin karisi Bayan Stavrogin’i hosnut edemeyeceginden son
derece korkar, tir tir titrerdi. Tasra sosyetemiz de ona son derece b​y​k bir saygiyla bagliydi. Bu bakimdan, Bay Verk-30

hovensky’nin durumu da sarsilmaz bir noktadaydi. Kul​be ​yeydi, k​git oyununda kaybettigi zaman agirbasliligini hi​ bozmazdi. Ger​i, ona
sadece bir “​gretim ​yesi” olarak bakarlardi; ama, herkes sayardi. Daha sonralari, Bayan Stavrogin onun ayri bir evde oturmasina razi oldugu
zaman, kendimizi eskisinden ​ok daha ​zg​r hissettik. Haftada iki kere evinde toplanirdik; sampanyaya acimadigi zamanlar toplantilarimiz ​ok
daha neseli olurdu. Sarap, yine Andreyev’in d​kk​nindan gelirdi. Bayan Stavrogin her alti ayda bir d​kk​nin borcunu ​derdi ve bu borcun
​dendigi g​n, Bay Verkhovensky daima sinirsel gastrit sancilarindan kivranip dururdu.

Grubun en yasli ​yesi, Liputin adinda, orta yasli bir memur, ilde dinsizligi ile taninan b​y​k bir liberal adamdi. Ikinci kez gen​ ve g​zel bir kadinla
evlenmis ve olduk​a y​kl​ bir drahoma almisti. Ayrica, yetiskin ​ kizi vardi. Ailesini, Tanri korkusu i​inde ve kafes arkasinda yasatirdi. Son
derece cimriydi. Maasindan artirdigi para ile bir ev satin almis ve olduk​a y​kl​ bir para da biriktirmisti. Huzursuz bir adamdi ve isinde de fazla
y​kselememisti. Halk arasinda pek sayilmaz ve y​ksek ​evrelere alinmazdi. Ayrica, bir​ok kere siddetle cezalandirilmis, son derece dedikoducu
ve iftiraci bir adamdi. Bir keresinde, bir subay tarafindan ve bir keresinde de iyi ve taninmis bir aile reisi olan toprak sahibi bir adam
tarafindan cezalandirilmisti. Fakat, onun keskin zek​s ini, arastirici zihnini ve kendisine ​zg​ canli nesesini severdik. Aslinda, Bayan Stavrogin
onu hi​ sevmezdi; fakat, nasilsa, Bayan Stavrogin’le beraber oldugu zaman onun hosuna gidecek bir seyler yapmayi basarirdi.

Bayan Stavrogin, ge​en yil grubumuza giren Shatov’u da sevmezdi. Shatov, daha ​nceleri ​grenciydi; fakat, bazi olaylardan sonra ​niversiteden
atilmisti. ​ocuklugunda Bay Verkhovensky’ nin ​grencisiydi ve Stavrogin’in bir k​lesi olarak d​nyaya gelmisti; son usaklarindan biri olan Pavel
Fedorov’un ogluydu ve Bayan Stavrogin’in ​ok iyiligini g​rm​s t​. Shatov’un gururunu ve nank​r olusunu hos karsilamamisti ve ​niversiteden
atilir atilmaz hemen ona kosmamasini kesin olarak bagislamiyordu; tersine, Shatov o zaman

31Bayan Stavrogin’in acele olarak g​nderdigi mektuba bile cevap vermemis; m​nevver bir t​c carin ​ocuklarina, b​y​k bir al​akg​n​ll​l​kle ​gretmen
olmayi ​s t​n tutmustu. ​gretmenden ​ok ​ocuklarin egitmeni olarak t​c car ailesi ile birlikte Avrupa’ya gitmisti; o zamanlar Avrupa’yi g​rmek i​in
​ok sabirsizlaniyordu. ​ocuklarin ayni zamanda bir de bakicisi vardi; bu bakici, ailenin tam yolculuga ​ikacagi zaman, ​ok az bir ​c reti kabul
ettiginden ​t​r​ tutulmus, sen ve canli bir Rus kiziydi. Iki ay sonra t​c car, bu kizi “serbest fikirli” diye isten ​ikardi. Shatov da kizin pesinden
gitti ve Cenova’da evlendiler. ​ hafta beraber yasadilar ve sonra aralarinda ortak bir bag olmadigini anlayan ​zg​r insanlar gibi ayrildilar; tabii,
ayrilmalarinin bir nedeni de yoksulluklariydi. Bundan sonra, Shatov, Avrupa’da uzun s​re tek basina dolasti durdu. Bazi limanlarda hamallik
ve sokaklarda boyacilik yaparak yetersiz bir kazan​la kit kanaat ge​indi. Nihayet, bir yil ​nce, dogdugu sehre d​nd​ ve d​n​s ​nden bir ay sonra
topraga verdigi yasli halasinin evine yerlesti. Bayan Stavrogin tarafindan yetistirilen, onun g​z bebegi, zenginlik i​indeki kiz kardesi Dasha’yi
​ok seyrek g​r​yor ve onunla bir iliski kurmuyordu. Aramizda daima i​ine kapanik durur ve pek konusmazdi; ama, ara sira, inan​larina
dokunuldugunda, ​fkeyle agzina geleni s​ylemekten kendini alamazdi. Bay Verkhovensky bazen alay ederdi: “Shatov’la tartismaya
baslamadan ​nce onu sikica baglamak gerekiyor”; fakat, onu severdi. Shatov, Avrupa’da, eski inan​larini k​kten degistirmis ve savurganliktan
vazge​ip tutumlu olmustu. Sabit bir fikre saplanan ve bu fikri aklindan silip atamayan ​lk​s el Rus kisilerinden biriydi. Onlarin b​yle d​s ​ncelere
karsi koyacak g​​leri yoktur; fakat, ona ihtirasla baglidirlar ve bundan sonra b​t​n ​m​rleri, sanki ​zerlerine ​km​s , onlari yari yariya ezen b​y​k bir
tasin altinda istirapla ge​er. G​r​n​s te Shatov inan​larina tamamen uymus g​r​n​rd​: kaba, sari sa​lari karmakarisik, kisa, genis omuzlu, kalin
dudakli, g​r kasli, kirisik alinli ve sanki daima bir seyden utaniyormus gibi ​n​ne bakan ve dost​a olmayan bakisli bir gen​ti. B asinda daima, bir
t​rl​ yatmayan bir tutam sa​ vardi. Yirmi yedi ya da yirmi sekiz yas-32

larindaydi. Bayan Stavrogin bir keresinde ona dik dik baktiktan sonra:

- Karisinin ondan ka​masina hi​ sasmiyorum, demisti.

Yoksullugunu dikkate almadan elinden geldigi kadar temiz giyinmeye gayret ederdi. Bayan Stavrogin’den yine yardim istememis, kit kanaat
ge​inip gidiyordu. D​kk​nlarda ​alisarak her ​esit isi g​r​rd​. Bir zaman, tezg​htar yardimcisi, baska bir zaman da bir t​c carin yardimcisi olarak,
vapurla mal g​t​recekti; fakat, yola ​ikmadan ​nce hastalandi. Umursamadan katlandigi yoksullugun derecesini ​l​mek bence ​ok g​​t​r.
Hastaligindan sonra, Bayan Stavrogin, kimligini gizleyerek, kimsenin haberi olmadan ona, 100 ruble g​nderdi. Fakat, paranin nereden
geldigini ​grendi; biraz teredd​tten sonra kabul etti ve Bayan Stavrogin’e tesekk​r etmek i​in gitti. Bayan Stavrogin onu b​y​k bir sicaklikla
karsiladi; ama, o, Bayan Stavrogin’in umdugunu veremedi. Tek kelime s​ylemeden, mahcup mahcup ​n​ne bakip aptal aptal g​l​mseyerek bes
dakika kadar Bayan Stavrogin’in yaninda oturdu. Birden, Bayan Stavrogin’in s​ylemek istediklerini bitirmesini beklemeden, yerinden kalkti;
acemice ve ka​amak bir selam verdi. Utancindan kipkirmizi olmustu. Saskinligi arasinda Bayan Stavrogin’in ​ok degerli bir sehpasina ​arpip,
sehpanin devrilerek kirilmasina neden oldu; sonra, utancindan yerin dibine ge​ercesine Bayan Stavrogin’in yanindan ayrildi. Bu olaydan
sonra, Liputin, Shatov’a siddetle ​atti. Eski hanimindan sikilmadan 100 ruble almasina, ​s telik ona tesekk​r bile etmemesine son derece
sinirlendi. Ona s​ylemedigini birakmadi. Shatov, ilin kenar mahallerinin birinde tek basina yasar ve i​imizden kimsenin gidip onu g​rmesine
razi olmazdi. Bay Verkhovensky’nin toplantilarina d​zenli olarak gelir ve ondan ​d​n​ gazete ve kitap alirdi.

Bay Verkhovensky’nin toplantilarina gelen, ilimizin memurlarindan olan, Virginsky adinda gen​ bir adam daha vardi. Her bakimdan
Shatov’dan tamamen degisik karakterde gibi g​r​n​r, fakat biraz ona benzerdi. O da “evcil” bir gen​ti. Son derece sessiz,

33otuzuna yeni basmis, ​zellikle kendi kendini yetistirmis, iyi ​grenim g​rm​s bir gen​ti. Yoksul, evli, k​​k bir devlet memuruydu ve halasiyla
baldizina da bakiyordu. Karisi ve ailenin i​indeki b​t​n kadinlar en ileri d​s ​nceleri tasiyan insanlardi; ama, ​ok kaba g​r​n​s leri vardi. Bay
Verkhovnsky’nin baska bir konu ​zerine s​yledigi gibi, “sokaga d​s en bir fikir” olayiydi. Her seyi kitaplardan aliyorlardi ve Petersburg ya da
Moskova’daki k​​k ilerici gruplarimizin ilk s​ylentilerinde her seylerini feda etmeye hazirdilar. Yeter ki b​yle bir sey onlardan istenmis olsun.
Bayan Virginsky ilimizde tecr​beli bir ebeydi; gen​ kizliginda Petersburg’da uzun s​re kalmisti. Virginsky’nin kendisi de ​ok temiz kalpliydi ve
su muhakkak ki, hayatimda bu kadar onurlu ve inan​larinda tutkuyla bagli bir adama ​ok ender rastlayabilirdim. Bana, ​ogu kez g​zleri
parlayarak “bu parlak umutlardan hi​bir zaman geri kalmayacagim” derdi. Bu “parlak umutlar”dan sakin ve duyarak s​zederken, daima sanki,
bir sirdan s​z ediyormus gibi, yari fisiltiyla konusurdu. Olduk​a uzun boylu, fakat son derece zayif ve dar omuzlu, seyrek kizil sa​liydi. Bazi
d​s ​nceleriyle Bay Verkhovensky’nin ustalikla alay etmesini uysallikla karsilar; fakat, bazen Bay Verkhovensky’ye ustalikla cevap verir ve
onu g​​ duruma sokardi. Bay Verkhovensky ona ​ok iyi davranirdi; zaten genellikle hepimize babacan davranirdi.

Virginsky’ye, alayci bir tavirla:

- Hepiniz ‘yari-pismis’ kimselersiniz, derdi. Sizin gibi olan herkes de b​yledir. Ama yine de, itiraf etmeliyim ki, Virginsky, Petersburg’da
chez ces s​minarites (toplantilara katilanlarda), ‘dar-d​s ​nceliligi’ sizde g​rmedim; fakat, yine de ‘yari-pismis’siniz. Shatov tamamen pismis
olmayi ​ok arzu ederdi; fakat korkarim ki, o da, sadece yari-pismistir.

Liputin sordu:

- Peki ben nasilim?


- Siz sadece ikisinin ortasindasiniz, ki b​yle olmaniz her yerde ge​erlidir… kendinize g​re.

34

Liputin bu s​ze g​c endi.

Resmi nik​hi ​zerinden hen​z bir yil ge​meden, Virginsky hakkinda, karisinin aniden onu birakmak istedigime Lebyatkin’le anlasmis oldugu
s​yleniyordu. S​z​ edilen Lebyatkin, ilimize yeni gelmis, daha sonralari ​ok s​pheli bir kisi oldugu ve s​yledigi gibi y​zbasi olmadigi anlasilmisti.
B​t​n bildigi, biyik burmak, i​mek ve akla gelmeyen sa​maliklar ​zerine konusmakti. Bu adam, y​zs​z bir sekilde Virginsky’lerin evine yerlesti.
Baskasinin sirtindan ge​inmek pek hosuna gidiyor olmaliydi. Nihayet, evin efendisinin evlilik hayatini tehlikeye soktu. Karisi tarafindan
bosanma ihtari yapildiktan sonra Virginsky’nin s​yle s​yledigini anlattilar:

- Dostum, su ana kadar seni sadece seviyordum; fakat, simdi sana saygi duyuyorum.

Fakat, bu eski Roma s​z​n​n ger​ekten s​ylenmis oldugundan kusku duyarim; tersine, onun y​ksek sesle agladigi s​ylenir. Bir g​n, Virginsky’nin
a​iga ​ikmasindan on bes g​n sonra, b​t​n aile hep beraber, arkadaslari ile ​ay i​mek i​in il disindaki bir korulukta piknige gitti. Virginsky asiri
derecede neseliymis gibi g​r​n​yordu. Hatta, dansa bile katildi; fakat, aniden ve belirli bir tartisma olmadan, tek basina kankan dansi yapan
dev Lebyatkin’i sa​larindan tutup yere devirdikten sonra bagirip ​agirarak, aglayarak yerlerde s​r​klemeye basladi. Dev o kadar korkmustu ki,
yerlerde s​r​klendigi s​rece ne tek bir kelime s​yleyebildi ve ne de kendini korumak i​in bir hareket yapabildi; fakat, bundan sonra kurtulup
ayaga kalktigi zaman her namuslu insan gibi y​z​ kipkirmizi oldu. Virginsky, b​t​n geceyi, karisinin ​n​nde diz ​k​p ​z​r dilemekle ge​irdi; fakat, b​t​n
​abalan bosuna oldu; ​nk​, Lebyatkin’den ​z​r dilemeyi reddetmisti. Ayrica, inancinin kit oldugu bir kadina, yanlis anladigi bir seyi anlatirken,
onun ayaklarina kapanmasinin gereksiz oldugu s​ylendi. Y​zbasi, kisa bir s​re sonra kayiplara karisti; fakat, yakin zamanda kiz kardesiyle
beraber, yeni yeni ama​larla tekrar ortaya ​ikti, bundan daha sonra s​zedecegim. Zavalli “evcil”in kalbini bize a​mak aliskanliginda

35olmasi ve bizim arkadasligimiza ihtiyaci oldugunu s​ylemek yanlis olmaz. Bununla beraber, ailevi konularindan bize s​zetmis oldugunu hi​
sanmam. Sadece bir kere, Bay Verkhovensky’den birlikte, d​nerken durumunu kapali bir ifadeyle anlatti; ama birden kolumu yakaladi ve
b​y​k bir coskuyla haykirdi.

- Bu bir sey degil! Sadece ​zel bir olay. “Sorun”umuzla hi​bir sekilde ilgili degildir, olamaz da.

Arada sirada toplantilarimiza katilan konuklarimiz da olurdu. Y​zbasi Kartuzov gibi, Lyamshin adinda bir Yahudi de zaman zaman ortaya
​ikardi. Arastirici bir zek​ya sahip olan yasli bir centilmen de toplantilara katilirdi; ama, adamcagiz ​ld​. Liputin bir g​n, Sloczewski adinda s​rg​n
bir Polonyali papaz getirdi; onu bir s​re i​in aramiza kabul ettik. Daha sonralari toplantilarimiza katilmasini izin vermedik.

***

Bir ara ilde, grubumuzun, serbest d​s ​ncenin, k​t​l​g​n ve dinsizligin yuvasi oldugu s​ylentileri dolasti; bu s​ylentiler, aklimda kaldigina g​re, daima
esrarliydi. Fakat, grubumuzda b​t​n yaptigimiz, en masum, eglenceli, neseli tipik Rus liberaline ait konusmalardi. “Daha y​ksek liberalizm” ve
“daha y​ksek liberal”; yani, hi​bir gayesi olmayan bir liberal sadece Rusya’da m​mk​nd​r. Her akilli insan gibi Bay Verkhovensky’ye de bir
dinleyici gerekti ve buna ek olarak, d​s ​nceleri yaymak gibi y​ksek bir g​revin yerine getirildigine inanci olmasi gerekirdi. Ve nihayet,
sampanya i​ebilecegi; bir sise sarabin basinda, Rusya hakkinda ​ok iyi bilinen ger​ekler ve “Rusyalinin ruhu”ndan, genellikle Tanridan, ​zellikle
“Rusyalinin Tanrisi”ndan s​zedebilecegi; herkesin bildigi ve y​zlerce defa tekrarlayarak ezberledigi Rusya’daki skandal haberlerini
tekrarlayabilecegi biri olmaliydi. Skandal s​ylentilerinin ilde ayrintilariyla anlatilmasindan, ara sira, sert ve ​s t​n ahl​k ka-36

rarlarina varilmasindan ​t​r​ bir karsilik g​tm​yorduk. Ayni zamanda, D​nya sorunlari, Avrupa’nin kaderi ve insanligin gelecegi ​zerine
tartisiyorduk; ​nceden haber vermek moda olduguna g​re, Fransa’da kralligin kalkmasi, ile beraber, Fransa’nin ikinci planda kalan bir devlet
haline gelecegini ve bunun ​ok ge​meden olacagini kesinlikle ileri s​r​yorduk. Papanin Birlesik Italya’da basit bir Baspiskopos rol​n​
kabullenecegine dair ​ok ​nceden kehanette bulunmustuk ve bu bin yillik sorunun, insanlik d​s ​nceleri, end​s tri ve demiryolu ​agimizin ​ok
​nemsiz bir konusu olduguna iliskin bir kusku duymamistik. Fakat, “Rus’un daha y​ksek liberalizm”!, daima her seyi silip atiyordu. Bay
Verkhovensky bazen ‘sanat ​zerine konusur ve bu konusmalari da olduk​a g​zel olurdu; ama, biraz belirsiz olurdu. Ara sira Bay Verkhovensky
gen​lik arkadaslarindan s​zederdi; bunlar, Rus gelisme tarihinde isim yapmis kimselerdi, onlari saygiyla anar; ama, bu ilgisi biraz da kiskan​lik
i​erirdi. Sayet canimiz ​ok sikilacak olursa, ​ok g​zel piyano ​alan ufak tefek Yahudi Lyamshin, (postanede memurdu) piyanonun basina ge​er,
bir seyler ​almaya baslar, arada domuz, g​k g​r​lt​s ​, ilk ​ocuguna lohusa kadin ve yeni dogmus ​ocuk taklidi falan yapardi. Zaten onu sirf bunun
i​in ​agirirdik. ​ok i​ip, iyice sarhos oldugumuzda, (sik olmamakla beraber bazen sarhos olurduk) heyecanlanirdik. Bir keresinde, Lyamshin’in
esliginde, avazimiz ​iktigi kadar “Marseillaise” (Fransiz Milli Marsi) sarkisini s​yledik; ama, bunun b​t​n gece s​r​p s​rmedigini bilmiyorum. 19
Subat’ta, k​lelerin esaretten kurtulmasinin b​y​k g​n​nde heyecanla toplandik ve bize erismesinden ​ok ​nce onu karsilamak i​in i​meye, serefine
kadeh tokusturmaya basladik. Bu ​ok zaman ​nceydi; Shatov’la Virginsky’nin gelisinden ​nceydi; o zamanlar Bay Verkhovensky, halen Bayan
Stavrogin’in evinde oturuyordu. B​y​k g​nden bir s​re ​nce, Bay Verkhovensky kendi kendine, eski bir liberal toprak sahibinin yazmis olmasi
muhtemel, herkes​e taninmis, biraz ger​ege uymayan bir dizeyi mirildanmak huyunu edinmisti.

37K​yl​ler geliyor, baltalar ellerinde, K​t​ bir sey olmak ​zere…

Tam s​zlerini hatirlayamamakla beraber b​yle bir sey olmasi gerekir. Bayan Stavrogin, bir g​n, onun b​yle mirildandigim duydu ve:

- Sa​ma! Sa​ma!, diye haykirarak rastlantiyla orada hazir bulunan Liputin ve Bay Verkhovensky’ye alayla s​yle dedi:

-​lkemizin emlak sahipleri, kazandiklari zaferden sarhos olan eski k​lelerinden ciddi bir zarar g​recek olurlarsa ​ok acikli olurdu.
Ve sahadet parmagini bogazinin etrafinda dolastirdi.

Bay Verkhovensky iyi niyetle cevap verdi:

— Cher ami, inanin (ayni isareti tekrarladi) onlarin yapacaklari k​t​ bir hareket ne toprak sahiplerine, ne de ulusumuza yararli olur.
Anlayisimiza baslica engel kafalarimiz olduguna g​re, onlar da olmazsa hi​bir sey yapamayiz.

Sunu da ekleyeyim ki, bizi destekleyen bir​ok insan, bildirinin yayinlanacagi g​n, Liputin’in ​nceden s​yledigi gibi, olagan​s t​ bir olayin meydana
gelmesini bekledi. K​yl​lerin ve Devletin, s​z​m ona, ileri gelenleri bile b​yle bir olayi beklemislerdi. Bay Verkhovensky’nin de b​yle bir seye
inandigini zannediyorum ki, b​y​k g​n​n hemen aksami Bayan Stavrogin’e kendisini Avrupa’ya g​ndermesi i​in ricalarda bulunmaya basladi; kisa
zamanda hu-zursuzlasmisti. Fakat, b​y​k g​n ge​ti ve Bay Verkhovensky’nin y​z​ne yine magrur bir g​l​mseme geldi. Genellikle Ruslarin
karakterleri, ​zellikle Rus k​yl​lerinin karakterleri hakkinda birka​ ilgin​ s​z s​yledi.

Konusmasinin sonlarina dogru:

- Acelesi olan insanlar gibi, dedi. Biz de sevgili k​yl​lerimize ‘​ok aceleci davrandik. Onlari modaya soktuk ve edebiyatimizin

b​t​n bir b​l​m​, sanki yeni bulunmus bir hazineymis gibi yillarca

38

onlardan s​zetti. Kirli kafalarina defne dalindan ​elenk koyduk. Rus k​y​, bin yildan beri bize, Kamarinsky dansindan baska bir sey vermedi.
Insanlik duygusundan yoksun garip bir Rus sairi, b​y​k Rasel’i sahnede ilk g​rd​g​ zaman, heyecanla haykirdi: “Rasel’i bin Rus k​yl​s ​ne
degismem.” Daha ileri gitmeye hazirim: Rusya’daki b​t​n k​yl​leri bir Rasel ugruna severek feda ederdim. Olaylari daha ayik olarak g​rmenin
zamanidir ve bouquet de I’imp​ratrice (Imparatori​e’nin buketi) i​in dogal asaletimizde yanilmamaliyiz. Liputin derhal kabullendi; fakat, Rus
k​yl​s ​n​ yalan s​ylemeden ​vmenin o zaman i​in gerekli oldugunu, hatta y​ksek sosyete hanimlarinin bile Grigorovich’in romani “Zavalli Sefil
Anton”u okurken ​iftliklerinin k​hyalarina mektup g​nderip, artik k​lelere m​mk​n oldugu kadar insanca davranilmasini istediklerini s​yledi.

K​t​ bir sans eseri olarak, Anton Petrov olayiyla ilgili s​ylentilerin hemen ardindan Skvoreshniki’den on mil uzaklikta bir karisiklik oldu. Oraya
acele olarak bir askeri birlik g​nderdiler. Bay Verkhovensky bu kez o kadar heyecanlandi ki bizi bile korkuttu. Kul​pte bagira ​agira, oraya
daha fazla asker g​nderilmesinin gerekli oldugunu ve baska b​lgeden telgrafla yardim istemelerinin sart oldugunu s​yledi, kosarak valiye gitti
ve onu, bu iste bir parmagi olmadigina inandirmaya ​alisti. Eski iliskilerinden dolayi kendisini bu ise karistirmamasini rica etti ve
Petersburg’daki gerekli yerlere, vermis oldugu ifadenin rapor edilmesini istedi. Allatilan ki, bu olay k​t​ sonu​lar dogurmadan s​n​p bitti; fakat,
o zaman Bay Verkhovensky’ye hayret etmeme engel olamadim.

​ok iyi bilindigi gibi ​ yil sonra, halk milliyet​ilikten s​zetmeye basladi ve “kamuoyu” dogdu. Bay Verkhovensky bol bol g​l​yordu.

-Dostlarim, diye talimat veriyordu. Gazetelerde yazdiktan gibi milliyet​iligimiz hakikaten ‘dogdu’ ise, ​ocuklarimiz h​l​ okulda, bir Alman
okulunda, bir Almanca kitabin basina oturmus ve bitmeyecekmis gibi g​r​nen Almanca dersini tekrarlayip duruyor.

39Alman ​gretmen arzu ettigi an, onu, ​n​nde diz ​kt​r​r. Alman ​gretmeni takdir ederim; fakat, hi​bir seyin olmadigi, b​yle bir seyin dogmamis
oldugu, her seyin eskisi gibi Allah’in buyurduguna g​re olmasi daha olasidir. G​r​s ​me g​re Rusya i​in bu yeterli, pour n​tre sainte Russie (bizim
aziz Rusya’miz i​in). Ayrica, b​t​n, bu Slav hareketleri ve uluslar, yeni olabilmeleri i​in ​ok eskidirler. Aslinda, milliyet​ilik, sadece Moskova
kul​plerinde konusulmasi disinda, vatanimizda hi​bir zaman var olmamistir. Tabii Prens Igor’un zamanindan s​z etmiyorum. Aslinda b​t​n
bunlar-bos oturmanin sonucudur. Her sey, asillerden sonra gelen tabakanin sevimli, k​lt​rl​ ve garip issizliginden dogmaktadir. Son otuz bin
yildan beri ayni seyi tekrarlayip duruyoruz. Kendi ​alismalarimizla nasil yasanacagini bilmiyoruz. Simdi “dogus” ​zerine yapilan b​t​n s​ylentiler
kamuoyundan ibarettir; yoksa, g​kten zembille, mi indi, dersiniz? Kendimize ait fikirlerin ortaya ​ikmasi i​in, ​nce . kendimize ait bir isin
bulunmasi gerektigini anlamiyorlar mi? Bir sey verilmeden bir sey almak asla s​z konusu, olamaz. Eger ​alisirsak, o zaman kendimize ​zg​ bir
fikrimiz olabilir. Ama, hi​bir zaman ​alismayacagimiz i​in simdiye kadar bizim yerimize ​alisanlar, yani Avrupa, son iki y​zyildan beri
​gretmenimiz olan Almanlar, bizim hesabimiza d​s ​neceklerdir. Ayrica, Rusya, Almanlar olmadan ve ​alismadan kendi basimiza ​-
z​mleyemeyecegimiz kadar b​y​k bir sorundur, bizim i​in. Son yirmi yildan beri her seyimi ortaya d​kerek toplumu ​alismaya zorladim. ​mr​m​ bu
yola verdim; yararli olacagina b​t​n kalbimle inandim. Artik inanmiyorum ama, ​an ​almaya devam ediyorum, son nefesime kadar da ​almaya
devam edecegim; onlari bu y​ne dogrultana kadar ipe asilmaktan geri kalmayacagim.

Yazik ki, sadece basimizi salladik. B​y​k bir heyecanla alkisladik. Fakat baylar, bug​n h​l​ ve sik sik b​yle ‘sevimli’, ‘zekice’ liberal Rus
sa​maliklarini duymaz miyiz?

​gretmenimiz Tanri’ya inanirdi; bazen “anlamiyorum” derdi. “Neden herkes benim dinsiz oldugumu d​s ​n​r? Allaha inancim

40

vardir, mais distinguons (ayirdedilmesi gerekir) Ona, sadece benim I​imde varligini hissettigim bir yaratiga inandigim gibi inaniyorum.
Benim, Nastasya’nin (hizmet​isi) inandigi gibi, ya da “ne olur ne olmaz” diye bazi beylerin inandigi gibi, ya da sevgili Shatov’umuzun
inandigi gibi inanmami bekleyemezsiniz; fakat hayir. Shatov s​z konusu olamaz; ​nk​, Shatov, bir Moskova Slavophil’i gibi zorlukla inanir.
Hiristiyanliga gelince, onlara ne kadar saygi duyarsa duyayim Hiristiyan degilim. Daha ​ok b​y​k Goethe ya da eski bir Yunanli gibi eski bir
putperestim. George Sand’in b​y​k bir ustalikla anlattigi gibi, Hiristiyanlik kadini anlayamamistir. Kiliseye gidip gitmedigime ve oru​ tutup
tutmadigima gelince, bunlari yerine getirip getirmedigimle neden ilgilendiklerini bir t​rl​ anlayamam. Yerli casuslarimiz ne kadar gayret
ederlerse etsinler, Isa’nin m​ridi olmak istemiyorum. 1847’de yurtdisinda olan Belinsky’nin, “bir ​esit Allaha” inaniyor diye sitem ettigi o ​nl​
mektubunu Gogol’a g​ndermis oldugu bilinir. Entre nous soit dit (aramizda kalmali), Gogol (o zamanin Gogol’​) o c​mleyi ve t​m mektubu
okudugu zamandan daha komik bir sey olabilecegine aklim ermiyor!.. Ama g​l​n​ tarafini bir kenara birakip, ger​ekleri daima kabullenen bir
kimse olarak, sadece onlari g​s teririm ve: Onlar erkekti!, derim.. Vatandaslarini nasil seveceklerini, onlar i​in nasil ​z​leceklerini, onlar i​in her
seylerini nasil feda edebileceklerini bilirlerdi; ayni zamanda, onlardan uzak kalmayi ve onlar i​in bazi seyleri yapmamanin gerektigini de
bilirlerdi. Belinsky gibi bir adamin, kurtulusu, yagsiz havu​lu bezelye yemeginde aramasini nasil bekleyebilirsiniz!..

Fakat, s​z​n burasinda Shatov s​ze karisti.

Sandalyesinde huzursuzca kimildadiktan sonra, yere bakarak mirildandi:

- S​ylediginiz bu adamlar halki hi​bir zaman sevmemislerdir, onlar i​in hi​ aci ​ekmemislerdir ve onlar i​in hi​bir sey feda etmemislerdir, daha ​ok,
kendi rahatlari i​in ancak tasavvur etmislerdir.

41Bay Verkhoensky, ​fkeyle haykirdi:

- Onlar halki sevmemisler mi? Ah, Rusya’yi o kadar ​ok sevmislerdir ki!

Shatov da g​zlerinden ates p​s k​rerek haykirdi:

-Ne Rusya’yi ne de halki sevdiler. Bilmedigin seyi sevemezsin ve onlarin Rus halkindan haberleri bile yok! Hepsi, siz de onlara dahilsiniz.
Rus halkina aldirmadilar bile, ​zellikle Belinsky; bu, Gogol’a yazdigi mektuptan belli olmustur. Belinsky, tamamen Krylov’un efsanesindeki
merakli adam gibi, antika esyalar m​zesindeki canli filin bile farkina varamiyor; fakat, b​t​n dikkatini Fransiz sosyalist bokb​c eklerine veriyor;
onlarin ​tesine bile ge​emiyor. Bununla beraber, onun hepinizden ​ok daha kafali oldugunu sanirim. Siz sadece halka aldiris etmemekle
kalmadiniz, onlara asiri bir igrenmeyle baktiniz. Halk deyince akliniza sadece Fransiz halki geldi; hem de sadece Paris’te yasayanlar ve Rus
halkinin onlara benzememesinden utandiniz. Bu, ​iplak bir ger​ektir! Halki olmayan insanin Tanrisi da olmaz. Suna kesinlikle inanin ki, halka
karsi anlayislarini azaltanlar ve onlarla iliskilerini kaybedenler, kisa zamanda ve bu ​l​de kendi ​z babalarinin bile g​venini sarsacak bir dinsiz ya
da k​t​ bir insan olacaktir. Ger​ekten s​zediyorum! Bir​ok bakimdan bunun dogrulugu tanimlanmistir. Bu nedenledir ki, hepiniz ve hepimiz bu
konuda, ya can sikici dinsizler ya da sadece k​t​ kisileriz. Siz de Bay Verkhovensky. Sizi bunun disinda tutmuyorum. Aslinda t​m konusmam
sirf sizi d​s ​nerek oldu. Bunu bilirseniz memnun olacagim.

Her zaman oldugu gibi b​yle bir monologu bitirince (ve bu sik sik olurdu ona) Shatov sapkasini kapti ve kapiya y​neldi. Artik her seyin
bittigine ve Bay Verkhovensky ile b​t​n iliskilerinin tamamen kesildigine inanci vardi. Fakat, Bay Verkhovensky onu daima tam zamaninda
durdurmayi basarabiliyordu.

Oturdugu koltuktan elini babacan bir tavirla uzatarak:

- B​t​n bu konusmalardan sonra barissak nasil olur, Shatov,’ derdi.

42

Kaba ve utanga​ olan Shatov ince ve kibar olmaktan hoslanmazdi. Distan kaba bir insan olmakla beraber, i​ten son derece duygulu ve ince
bir insandi. Bazen ​l​y​ ka​irirdi; ama, bundan sikinti duyan yine kendisi olurdu. Bay Verkhovensky’nin s​zlerine karsilik i​inden bir seyler
mirildanarak ve iri bir ayi gibi yerinde kapirdanarak birden g​l​mser, sapkasini elinden atarak, yine eski yerine otururdu. Tabii, bu olaydan
sonra hemen sarap ortaya gelir, Bay Verkhovensky uygun bir seyin, daha ​ok eski g​nlerin ​nderlerinden birinin anisina kadeh kaldirirdi.

PRENS HARRY - BIR EVLENME TEKLIFI

Bayan Stavrogin’in, en azindan Bay Verkhovensky’ye hayranligi kadar tutkun oldugu bir kisi daha vardi d​nyada; tek oglu, Nicholas
Stavrogin. Bay Verkhovensky onun ​greticisi olarak tutulmustu. O siralarda ​ocuk sekiz yaslarindaydi ve babasi u​ari general Stavrogin,
karisindan ayri yasadigi i​in, ​ocuk tamamen annenin bakimi altinda yetismisti. Samimiyetle s​ylemek gerekir ki, Bay Verkhovensky,
​grencisinin g​venini kazanmasini ve onu kendine baglamasini ​ok iyi bilirdi. Bunun b​t​n sirri, kendisinin de bir ​ocuk olmasinda sakliydi. O
zamanlar orada degildim. Bay Verkhovensky’nin candan bir dosta ihtiyaci vardi. ​ocuk biraz palazlanir palazlanmaz, k​​k oglani arkadas
edinmekte gecikmedi. Her nasilsa bu o kadar dogal oldu ki, aralarinda en ufak bir ayrinti dahi yoktu. O siralarda on ya da on bir yasinda
olan bu k​​k dostunu, yaralanmis duygularini anlatmak; ya da yapmamasi gereken bir sey oldugunu d​s ​nmeden, aile sirlarindan s​zetmek i​in
gece yarisi dahi olsa, uyandirirdi. Birbirlerinin kollarina atilir, beraberce aglarlardi. ​ocuk, annesinin onu ​ok sevdigini bilmekle beraber,
annesini pek sever g​r​nmezdi. Bayan Stavrogin onunla fazla konusmaz, ona ​ok az karisirdi; ama, her nasilsa, ​ocuk annesinin bakislarinin
​s t​nde dolastigini daima ​z​lerek hissederdi. Bununla beraber, Bayan Stavrogin oglunun egitimini ve terbiyesini ​ok

43g​vendigi Bay Verkhovensky’ye birakirdi. O g​nlerde ona son derece g​venirdi. Sunu s​ylemenin dogru oldugunu d​s ​n​r​m ki, ​gretmen,
​grencisinin sinirlerini bir ​l​ye kadar bozmaktan sorumludur. Nicholas on alti yasina geldigi zaman liseye verildi. Son derece siska, asin sessiz
ve dalgin bir ​ocuktu. (Daha sonralari fiziki yapisinin g​c ​ ile ​nl​ olmustu). Surasi da anlasilmalidir ki, eger iki dost birbirlerinin kollarinda
aglasiyorsa, bunun evdeki anlasmazliklardan dolayi olmasi sart degildir. Bay Verkhovensky, k​​k dostunun ruhuna girmesini, onda se​kin
hisler uyandirmasini, ​z​nt​n​n belirsiz duygularini ona asilamasini ​ok iyi basardi. (Bu eyleme, sanki b​yle bir sey m​mk​nm​s gibi, ​ok deger
verenler vardir.) Biraz ge​ de olsa, ​gretici ile ​grencisinin ayrilmalari ​ok iyi oldu.

Delikanli, lisede okudugu ilk iki yil, yaz tatillerinde eve gelirdi. Bayan Stavrogin ve Bay Verkhovensky’nin Petersburg’da oldugu siralarda,
annesinin evinde yapilan edebi toplantilarda bulunurdu. Sadece seyreder ve dinlerdi. ​ok az konusurdu; eskisi gibi yine sessiz ve utanga​ti.
Bay Verkhovensky’ye karsi eski bagliligi olmakla beraber, biraz ​ekimserdi; onunla aralarindaki ge​misten s​zetmek istemez gibi g​r​n​rd​.
​grenimini tamamladiktan sonra, annesinin istegine uyarak orduya basvurdu ve kisa zamanda, en taninmis Atli Muhafiz S​vari Alayi’na girdi.
Annesi onu resmi elbisesi ile g​rmesi i​in gelmemis, Petersburg’dan arada sirada mektup yazmakla yetinmisti. Bayan Stavrogin, reformdan
sonra eski gelirinin ancak yarisini aldigi halde, ogluna g​z​n​ kirpmadan para yollardi. Bayan Stavrogin uzun yillar yapmis oldugu tutumla
olduk​a hatiri sayilir bir servet biriktirmisti. Oglunun Petersburg’un en y​ksek sosyetesindeki iliskileri ile yakindan ilgilenirdi. Kendisine
kismet olmayan b​t​n seyler, zengin ve gelecegi pek parlak olan ogluna kismet oluyordu. Bayan Stavrogin’in r​yasinda bile g​remedigi sekilde
dostluklarini yeniliyor ve her yerde b​y​k bir ilgi ile karsilaniyordu. Fakat ​ok ge​meden garip s​ylentiler Bayan Stavrogin’e kadar gelmeye
basladi; gen​ adam birden bire eglence

44

​lemine dalmisti. Kendisini kumara ya da i​kiye kaptirmis degildi; fakat, yabanice yapilan ​ilginliklarindan, atinin ayaklari altinda ezilen
insanlardan ve y​ksek sosyetede iliski kurdugu bir kadina kabaca davrandiktan sonra onu herkesin i​inde rezil etmesinden s​z ediliyordu. B​t​n
bu s​ylentilerde igren​ bir ger​egin payi var gibi g​r​n​yordu. Ayrica, bunlara ek olarak, basit bir kavgaci oldugu ve karsisindaki kimselere
hakaret etmekten zevk aldigi i​in, laf olsun diye kavga ​ikarip, hakaret ettigi de s​yleniyordu. Bayan Stavrogin meraklanarak ​z​ld​. Bay
Verkhovensky, b​t​n bunlarin asiri zengin bir ​evrenin ilk firtinali atilislari oldugunu, zamanla bu firtinanin durulacagini ve oglunun
hareketlerini, Shakespear’in bir kitabinda oldugu gibi, Prens Harry’nin Falstaff, Poins ve Bayan Quikly ile beraber yaptiklari asiri ​ilginliklara
benzeterek, onu avutmaya ​alisirdi. Bu kez, Bayan Stavrogin, son zamanlarda Bay Verkhovensky’ye “Sa​ma, sa​ma!” diye bagirdigi gibi
bagirmadi; tersine, onu dikkatle dinledi ve ondan durumu daha ​ok a​iklamasini istedi. Sonra, Shakspear’in ​lmez oyununu alip b​t​n
ayrintilarini inceleyerek okumaya basladi. Fakat, okudugu oyun arasindaki benzerligi pek etkili bulmadi. Yazdigi bir​ok mektuba, b​y​k bir
heyecanla cevap bekledi. Fazla beklemesine de gerek kalmadi. Kisa bir s​re sonra k​t​ haber hemen ulasti; Prens Harry, hemen hemen ayni
anda iki d​ello yapmis, birinde rakibini ​ld​rm​s , ikincisinde ise agir yaralanmisti. Bu y​zden de askeri mahkemeye verilmisti. Sonunda, r​tbesinin
indirilmesine, bazi haklarinin kaldirilmasina ve bir piyade alayina s​rg​n g​nderilmesine karar alinmisti. Bazi s​z​ge​er kisilerin sayesinde bu kadar
ucuz kurtulabildigi de s​ylenmiyor degildi.

1863 yilinda nasil olduysa tekrar g​ze girdi; bir serit verip onu ​avus yaptilar ve sonra, olduk​a ​abuk olarak eski r​tbesi geri verildi. Bu s​re
i​inde, Bayan Stavrogin, Petersburg’a, rica dolu en azindan y​z mektup yollamisti. B​yle olagan bir durum karsisinda, k​​lmek zorunda
kaldigina aldirmamisti bile. Terfisinden hemen sonra gen​ adam istifa etti; fakat, Skvoreshniki’ye d​nmedigi gibi annesine mektup yazmayi da
tamamen kesti. Sonunda, el altindan

45yapilan arastirmalardan sonra halen Petersburg’ da oldugu ​grenildi; sosyeteye girmedigi anlasildi. Tahminlere g​re, bir kovuga sinmis
saklanmaktaydi. Bir s​re sonra, garip kimselerle arkadaslik yaptigi; Petersburg’un yoksul memurlariyla, yasantilari i​in kibarca dilenmeleri
gereken ordudan ayrilmis subaylarla, sarhoslarla dostluk kurdugu ve onlarin ailelerini ziyaret ettigi; gecelerini, g​nd​zlerini karanlik inlerde,
Allah bilir daha hangi pis bodrumlarda ge​irdigi; ​s t​ basi yirtik perisan dolastigi ve g​r​n​s e g​re, bu sekildeki yasantisindan memnun oldugu
ortaya ​ikti. Annesinden para istemedi; kendisine ait k​​k bir m​lk​ vardi; burasi bir zamanlar babasi general Stavrogin’e aitti ve ona k​​k bir gelir
sagliyordu. S​ylentilere g​re, bu m​lk​n​ Saksonya’li bir Alman’a kiralamisti. Nihayet, annesi onu, geri d​nmesi i​in kandirdi ve Prens Harry
ilimize geldi. iste onu ilk defa orada g​rmek ve yakindan tanimak firsatini buldum.

Yirmi bes yasinda, yakisikli bir gen​ti ve itiraf etmeliyim ki, bende ​ok iyi bir etki birakti. ​s t​ basi perisan, votka kokan bir serseri ile
karsilasacagimi sanirdim. Tersine, o g​ne kadar karsilastigim centilmenler arasinda en g​z alici, son derece sik giyimli ve ancak, y​ksek
sosyeteye aliskin kimselerde g​r​lebilecek kadar efendice tavirlari olan bir gen​ti. Sasiran sadece ben degildim; b​t​n il sasirmisti; kuskusuz, Bay
Stavrogin’in b​t​n ge​misini bilen, (nasil ​grendikleri tahmin bile edilemezdi) b​t​n olaylari en k​​k ayrintilarina kadar ​grenmis bulunan sehir halki
da sasirmisti. Ayrica, anlatilanlarin yarisindan fazlasi da dogruydu. Yeni gelen bu ziyaret​i, b​t​n kadinlarimizin da aklini basindan almisti.
Kadinlar hemen ikiye b​l​nd​ler; bir tarafta ona delicesine tapanlar ve diger tarafta ondan ​lesiye nefret edenler vardi; fakat, her iki taraf da
onun i​in deli oluyordu. B azilan, kalbinin derinliklerinde belki sakli bir sirrin bulunabilecegini d​s ​nd​klerinden ​zellikle b​y​leniyordu; bazilari ise,
onun bir katil olmasindan heyecanlaniyordu. ​ok iyi tahsil g​rm​s oldugu da muhakkakti; ​nk​, ​ok bilgili bir gen​ti. Kuskusuz, bizi etkisi altina
almasi i​in fazla bilgiye de gerek yoktu; fakat o, ​nemli, olduk​a ilgin​ konulara deginebi-46

liyor, bu deginmesi kayda deger derecede mantikli oluyordu. Olduk​a garip bir sey olarak sundan da s​zedeyim; hemen hemen daha ilk g​n
hepimiz, onun son derece anlayisli bir kisi oldugunu anladik. Konuskan degildi. Al​ak g​n​ll​, ayni zamanda, hepimizden cesur bir adamdi.
Kendine g​veni olan bir kisiligi vardi. Ilimizin z​ppeleri ona kiskan​likla bakiyorlar ve onun yaninda daima silik kaliyorlardi. Ayni zamanda, y​z​
de sasirticiydi; sa​lari koyu siyahti; a​ik renk g​zlerinde biraz fazla rahatlik ve berraklik vardi; cildi biraz fazla ince ve beyaz, rengi ​ok parlak
ve duruydu; disleri inci gibi g​r​n​yordu; bununla beraber, son derece ​irkin sayilabilirdi. Bazilari, y​z​n​n bir maskeyi andirdigini s​yl​yorlardi;
hayret edilecek derecede olan fiziki kuvvetinden de s​zediliyordu. Olduk​a uzun boyluydu. Bayan Stavrogin, ogluna gururla bakmakla
beraber, i​inde b​y​k bir h​z​n duyardi. Bizimle beraber alti ay ge​irdi; sessiz, bezgin ve olduk​a k​s k​nd​; toplantilarda g​r​n​yor ve b​y​k bir inat​ilikla
ilimizin t​renlerine uymaya ​alisiyordu. Baba tarafindan valinin akrabasi oldugundan valinin evine yakin bir akraba gibi kabul ediliyordu.
Fakat, aradan birka​ ay ge​tikten sonra, vahsi canavar birden tirnaklarini g​s termeye basladi.

Sirasi gelmisken s​z edeyim ki, sabik valimiz, iyi kalpli Ivan Osipovich, biraz yasli bir kadina da benzerdi; ama, ​ok iyi bir aileden gelme ve
sosyete iliskileri g​​l​ bir kisiydi. Zaten, ilimizin olaylarinda hi​bir aktif rol oynamadan aramizda bu kadar uzun yillar kalmasinin nedeni de
buydu. Konukseverligi, kendisini sevdirmesini bilmesi bakimindan i​inde bulundugumuz zorlu devirde valilik etmek i​in degil, eski iyi g​nlerde
kibar takiminin arasinda bulunmak i​in yaratilmis bir insandi. Ili, onun degil Bayan Stavrogin’inin y​nettigi daima s​z konusu olurdu. Tabii, bu
alayli bir s​ylentiydi; fakat korkarim ki, s​ylenenler arasinda dogru olan tek s​z bile yoktu. Ilimizde, bu konu hakkinda olduk​a fazla saka
yapilirdi! Aslina bakilacak olursa, Bayan Stavrogin, ilimiz halki tarafindan son derece sevilmesine aldirmadan, son birka​ yildan beri kendini
kamu islerinden bilerek geri ​ekmis ve g​n​ll​ olarak kendisine ​izdigi sinirin disina ​ikmamaya karar vermisti. Kamu
47isleri yerine, birdenbire kendi m​lk​n​n y​netimi ile ilgilenmeye baslamisti. Iki ya da ​ yil sonra, gelirini hemen hemen eski d​zeyine ​ikarmisti.
Eski romantik ilgileri yerine (Petersburg’a yolculugu, dergi ​ikarmak arzusu gibi…) giderlerini kismaya ve tutumlu olmaya baslamisti. Hatta,
Bay Verkhovensky ile arasinda bir bosluk birakmis, kendisine baska bir ev tutmasina izin vermisti (Bay Verkhovensky her firsatta bu izni
koparabilmek i​in bir s​r​ bahaneler uydurarak Israr ederdi). Zaman zaman Bay Verkhovensky, ondan yavan bir kadin olarak s​z ediyor ya da
daha ​ok alay ederek “yavan dostum” diyordu. Tabii, b​t​n bu sakalari, asiri bir saygi i​inde ve en uygun zamanda oluyordu.

Bayan Stavrogin’in dar ​er​evesindeki dostlari arasinda olan bizler, herkesten ​ok Bay Verkhovensky, Bayan Stavrogin’in oglunu yepyeni bir
umut ve hatta bir ​esit hayal gibi g​rd​g​n​ anliyorduk. Ogluna olan d​s k​nl​g​, onun Petersburg sosyetesinde basarilar kazandigi zamandan
baslamis ve r​tbesinin indirildigi haberinin gelmesi ile de g​​lenmisti. Bununla beraber, ondan korktugu a​ik olarak belliydi ve onun karsisinda
bir k​leymis gibi durdugu g​zden ka​miyordu. Belirsiz, esrarli ve kendisinin bile adlandiramadigi korkusunu anlayabiliyordum. ​ogu zaman,
kimsenin bakmadigi anda, Nicholas’i, aklindan bir seyler ge​irerek uzun uzun s​z​yordu… ve ondan sonra, vahsi canavar dislerini g​s termeye
basladi.

Prensimiz birden ve nedensiz yere, degisik kisilere insani hayrete d​s ​recek kadar zorbalik yapti. ​nemli olan, bu zorbaliklarin duyulmus t​rde
olmamalari, her zaman yapilan zorbaliklardan ​ok degisik, anlamsiz, ​ocuk​a, sa​ma olmalaridir; zorbaligin nedeninin bilinmesi, ancak Allaha
​zg​d​r. Kul​b​m​z​n en saygideger, eski ​yelerinden biri olan, biraz yaslica ve centilmen Peter Gaganov’un, s​yledigi her s​z​n pesinden,
heyecanlanarak; “Hayir,

48

efendim, beni burnumdan tutup kimse s​r​yemez” demek gibi saf bir aliskanligi vardi. Eh, bu s​zde k​t​ bir anlam yoktu. Fakat, bir g​n etrafina
toplanan, kalabalik olmayan ​ye grubuna (grupta bulunan b​t​n ​yeler ​nemli kisilerdi) hararetle bir seyler anlatirken, b​y​k bir aliskanlikla yine bu
deyisi kullandigi zaman, tartismaya karismadan gruptan biraz ilerde duran Nicholas Stavrogin, birden Bay Gaganov’a yanasti; hi​
beklenmedik bir hareketle, adamcagizin burnunu iki parmagi ile sikica yakaladi ve onu birka​ adim y​r​tt​. Bay Gaganov’a herhangi bir kin
g​tm​s olmasi m​mk​n degildi. Hi​ affedilmeyecek bile olsa, onun bu hareketinin ancak ​ocuk​a oldugu d​s ​n​lebilir; bununla beraber, bu hareket
yaptigi sirada dalgin oldugu, sanki aklini ka​irmis gibi g​r​nd​g​ de s​ylendi; fakat, bu d​s ​nceye, uzun bir s​re sonra varilmisti. Olayin meydana
gelmesinden bir dakika sonra, herkes, hakareti bilerek yaptigini ve ni​in yaptigini bildigini, sonra da hi​ pismanlik duymadan neseyle
g​l​msedigini g​rd​. B​y​k bir g​r​lt​ ​ikti; kalabalik onun etrafini ​evirdi. Nicholas kendi etrafinda d​n​yor ve ​evresinde bagirip ​agiran ​yelere merakla
bakiyordu. Sonunda, tekrar d​s ​nceye dalmis gibi g​r​nd​; (bana b​yle s​ylenmisti) y​z​n​ eksitti, kararli bir tavirla hakarete ugrayan Peter
Gaganov’un yanina gitti ve b​y​k bir ​z​nt​yle ​abuk ​abuk konusarak:

- Aman affedersiniz, efendim, diye mirildandi. Neden birdenbire b​yle yapmak istedigimi serefim hakki i​in bilmiyorum… b​yle sa​ma bir
sey…

Is olsun diye yapilmis bir hakaret havasini tasiyan bu ​z​r di-leyis de yeni bir hakaretten baska bir sey degildi. Bagrismalar b​s b​t​n artti; fakat,
Nicholas omuz silkti ve oradan uzaklasti.

Olay yakisik almazligi bir yana, son derece budalaca, ​nceden d​s ​n​lerek, hesapli olarak yapildigi ilk bakista anlasilan bir hareketti. Bu nedenle
de, t​m topluma y​neltilmis ve kasitli bir hareketti. Herkes onun bu davranisini b​yle anlamisti. Bay Stavrogin, derhal ve oybirligiyle kul​pten
​ikarildi; ondan sonra b​t​n kul​p ​yeleri adina valiye bir dilek​e yazilmasi kararlastirildi. Validen,

49kendisine taninan yetkilere dayanarak, (olayin durusma sonucunu beklemeden) bu azili “sosyete zorbasini” hemen tutuklamasini ve
b​ylece ilimizin yasalara saygi g​s teren namuslu halkinin saldirilardan korunacagini ve huzurun saglanacagini bildirip, gereken ilgiyi g​s termesi
istendi. Dilek​eye masum bir ​fkeyle “belki Bay Stavrogin i​in bir yasa bulunup onun bu hareketlerine engel olunabilir” diye bir de ek
yapilmisti. B​yle yazmalarinin tek nedeni, valiye, Bayan Stavrogin i​in tas atmak istemeleriydi. Bu isi b​y​t​rken b​y​k bir zevk duydular. Aksi gibi
vali ilde yoktu; gebeligi sirasinda kocasi ​len ​ok sevimli dul bir hanimin ​ocugunun vaftiz babasi olmak ​zere ilin yakin bir kasabasina gitmisti.
Fakat, oradan ​abuk d​nmesi bekleniyordu. Bu arada hakarete ugramis ​ok saygideger Bay Gaganov’u pohpohluyorlardi; halk onu kucakliyor
ve ​p​yordu; b​t​n il halki onu ziyarete gidiyordu. Hatta, onun adina bir ziyafet vermeye karar verildi ve onun ricasi ile bu girisimlerinden
vazge​tiler. Kimbilir, belki de, insanin burnundan yakalanip s​r​klenmesinin b​yle bir ziyafete degmeyecegini onlar da anlamislardi.

Oysa, bu nasil olmustu? B​yle bir sey nasil olabilmisti? Kayda deger husus sudur ki, ilimizde hi​ kimsenin, bu vahsi olayi delilige yormak
aklina gelmedi. Dernek ki, Bay Savrogin gibi akli basinda bir insandan b​yle bir davranis beklemeye egilimleri vardi. Hemen sonra olan, her
seyi a​iklar g​r​nen, herkesi rahatlatan olaya ragmen, ben bile bunu nasil a​iklayabilecegimi bilemiyorum. Sunu da ilave edeyim ki, d​rt yil
sonra, kul​pteki olay hakkinda ​ekinerek sordugum soruya, Stavrogin kaslarini ​atarak: -Evet, o siralarda kendimde degildim, dedi. Fakat,
olaylarin sirasini atlamamam gerekir. Genel nefretin kabarmasi ile herkesin “azgin, sosyete zorbasi” nin ​s t​ne ​s ​s mesi benim de merakima
neden oldu. Herkes, bu tek hareketin, ​nceden kararlastirilip hesaplanarak, topluma karsi yapilmis bir hakaret oldugunda hemfikirdi. Hi​
kusku yoktu ki, bu gen​, kimseye yaranamamis ve b​t​n d​nyayi kendi aleyhine

50

d​nd​rm​s t​; fakat, bunu nasil basarabilmisti? S​z​ ge​en olaydan ​nce ne kimseyle tartismis ne de kimseye hakaret etmisti; aksine, birisiyle
konusma firsati buldugu takdirde, tavirlari, moda dergilerinde oldugu gibi ​ok kibar olmustu. Tahminimde aldanmiyorsam, ondan, kibirli
oldugu i​in nefret etmislerdi. Daha ​nce onun i​in deli olan kadinlarimiz bile, simdi, erkeklerden ​ok ses ​ikariyorlardi.

Bayan Stavrogin son derece saskindi. Bu olaydan sonra Bay Verkhovensky’ye, oglunun ilde bulundugu alti ay s​rede, her zaman b​yle bir
olay bekledigini; hi​ degilse “bu ​esit” bir olay bekledigini itiraf etti. Bu, ayni zamanda, bir annenin ​ok ilgin​ bir itirafiydi. Bayan Stavrogin, bu
olayi duydugu zaman “basladi”, diye titreyerek d​s ​nm​s t​. Kul​pte olan olayin ertesi sabahi, bu olay hakkinda oglundan genis bilgi almaya
kararli olmakla beraber tir tir titremisti. B​t​n gece uyuyamamisti ve hatta, sabahleyin erkenden kalkip Bay Verkhovensky’nin ​alisma odasina
gitmis ve simdiye kadar kimsenin ​n​nde aglamadigi gibi g​zyaslari i​inde ondan fikir almak istemisti. B​t​n istegi, Nicholas’in hi​ olmazsa bir
seyler s​ylemesi, hareketlerinin amacini bildirmesiydi, ki Nicholas annesine karsi her zaman nazik ve saygiliydi. Kaslarini ​atarak annesinin
konusmasinin bitmesini beklemis, birden yerinden kalkip annesinin elini ​pt​kten sonra tek kelime bile s​ylemeden ​ikip gitmisti. Ayni aksam,
sanki maksatli olarak yapilmis gibi, baska bir olay meydana geldi. Ilk olaydan daha az vahsi ve siradan olmakla beraber, kamuoyunun genel
durumu nedeniyle, ildeki bagirtilarin y​kselmesine neden oldu.

Bu kez kabak, Liputin’in basina patladi. Bayan Stavrogin’le g​r​s mesinden hemen sonra, Stavrogin’i g​rmeye geldi ve o aksam karisinin
dogum g​n​ serefine evinde d​zenleyecegi toplantiya onur vermesini ​zellikle rica etti. Bayan Stavrogin, oglunun b​yle asagilik kimselerle
dostluk kurmasini arzu etmemekle beraber, ogluna bu hususta bir sey s​ylemekten ​ekiniyordu. Bay Stavrogin, Liputin disinda, ​nc​ tabakadan
baskalari ile de iliski kurmustu ve bu iliskilerinden memnun g​r​n​yordu. Liputin’i bir​ok kereler

51g​rd​g​ halde evine o zamana kadar hi​ gitmemisti. Liputin’in onu, bir g​n ​nce kul​pte olan olaydan ​t​r​ ​agirdigini; yerli bir liberal oldugundan
bu olayi memnunlukla karsiladigini; kul​p ​yelerine b​yle davranan birinin ​ikmasi gerektigine ve bu hakaretin tam yerini bulduguna kalben
inandigini sezen Stavrogin bir kahkaha atarak, toplantiya gelecegine dair s​z verdi.

​ok se​kin olmamakla beraber olduk​a kalabalik ve neseli bir gruptu. Magrur ve kiskan​ olan Liputin, yilda ancak iki kere ziyafet verir; fakat,
hi​bir masraftan ka​inmazdi. En serefli konuk olan Bay Verkhovensky, hastaligi dolayisiyla toplantiya gelememisti. ​ay, aperitif ve bolca i​ki
vardi; ​ masada oyun oynaniyor ve gen​ler yemegin hazirlanmasini beklerken piyanonun esliginde dans ediyorlardi. Stavrogin, son derece
g​zel gen​ bir kadin olan ve kendisinden ​ok ​rken Bayan Liputin’i dansa kaldirdi. Odada iki tur attiktan sonra kadinin yanina oturdu. Onunla
sohbet edip, onu g​ld​rd​. Sonunda gen​ kadinin g​ld​g​ zaman ​ok g​zel oldugunu farkedince, birden kadinin beline sarildi ve kendine ​ektikten
sonra herkesin i​inde uzun uzun dudaklarindan ​pt​. Son derece korkan zavalli kadin hemen bayildi. Stavrogin, sapkasini alip kadinin kocasina
gitti. Adamcagiz, genel saskinligin arasinda aptal aptal duruyordu. Stavrogin, adamin y​z​ne bakinca utandi ve aceleyle mirildandi:
“Kizmayiniz”. Sonra alelacele odadan ​ikti. Liputin, hemen onun ardindan kostu; k​rk paltosunu giymesine yardim ettikten sonra yerlere
kadar egilerek onu ugurladi. Ama ertesi g​n, ger​ekten masum olan bu olay, ​nceki olaya eglenceli bir ek oldu. Bu eklenti, Liputin’e genel bir
​n kazandirdi ve bu olayi sonradan kendisi yararina kullanmasini bildi.

Sabah on sularinda, Liputin’in yilisik, hoppa ve al yanakli, otuz bes yas civarinda olan hizmet​isi Agafya, efendisinden bir mesajla
Stavrogin’lerin evine geldi. Hizmet​i “gen​ centilmeni” ​zel olarak g​rmekte dayatti. Stavrogin’in k​t​ bir bas agrisi olmasina ragmen hizmet​iyi
g​rmek ​zere geldi. Mesajin verildigi zaman Bayan Stavrogin rastlantiyla orada bulunuyordu. \

52

Agafya, acele acele bir makine gibi konusmaya basladi.

- Bay Liputin, efendim, her seyden ​nce, en derin saygilarini size iletmemi, sagliginizi, d​n geceki olaydan sonra rahat uyuyup
uyuyamadiginizi, bu sabah kendinizi nasil hissettiginizi sormami emretti.

Stavrogin g​l​msedi.

- Efendine selamlarimi bildir ve tesekk​r et, dedi. Ona s​yle, Agafya, sehrin en akilli adami o.

Agafya’nin dili b​s b​t​n ​z​ld​.

- Bay Liputin, efendim, bu s​ylediklerinizi ​nceden tahmin ederek, sizin de en az onun kadar akilli oldugunuzu s​ylememi istemisti.

- Oh! Fakat, sana b​yle s​yleyecegimi nasil bilebilirdi ki?

- Bunu nasil bildiklerini bilemiyorum, efendim; fakat evden ayrildiktan sonra kosarak pesimden geldi. Hatta, basinda sapkasi bile yoktu.
“Sakin unutma, Agafya, dostum” dedi. “Sana, efendine, ilin en zeki adami oldugunu s​yle, derlerse, hemen s​yle cevap verirsin: Bunu
kendisi de biliyor ve ayni seyi sizin i​inde diliyor, efendim…”

***

Sonu​ta, valiyle de g​r​s ​ld​. Candan, iyi kalpli Ivan Osipovich, yolculuktan hen​z d​nm​s ve kul​p tarafindan yapilan hararetli sik​yeti ancak
duyabilecek kadar zamani olmustu. Bir seyler yapmasi gerektiginden s​phe yoktu; ama, kendisini saskin hissetti. Konuksever ihtiyarimiz da
bu gen​ akrabasindan ​ekinir g​r​n​yordu. Bununla beraber, Stavrogin’i, kul​p ​yelerinden ve hakaret ettigi kisiden ​z​r dilemesi; ama, bunu tatmin
edecek bir bi​imde, gerekirse mektupla da saglamlastirmasi i​in kandirmak ​zere karar verdi; ondan sonra da, yumusak bir dille, ili terketmesi;
​rnegin, inan​larini gelistirmek ​zere Italya’ya ya da neresi olursa olsun Avrupa’ya gitmesi i​in onu razi etmeye ​alisacakti. Vali bu

53kez Stavrogin’i kabul salonuna aldi (diger zamanlarda, gen​ adam bir akraba olarak eve serbest olarak girer ​ikar ve her tarafta dolasirdi).
Salonun bir k​s esinde, ​ok iyi yetistirilmis ve ayni zamanda vali ailesinin yakin dostu olan, Alyosha Telyanikov, bir masanin ​s t​ndeki posta
paketlerini a​makla mesguld​; salonun yanindaki odada, valinin eski bir dostu olan, sismanca ve din​ g​r​n​s l​ albay, salon kapisina yakin bir
pencerenin ​n​ne oturmus Voice’yi okuyor, odanin yanindaki salonda ge​enlerle hi​ ilgilenmiyordu; aslinda, sirti kapiya d​n​k oturuyordu. Ivan
Osipovich, hemen hemen bir fisilti halinde esas konuya deginmeden konusmaya basladi; fakat, d​s manca bir tavirla oturuyordu. Rengi
soluktu ve g​zlerini yere dikmisti. Arada bir, sanki siddetli bir bas agrisindan aci ​ekiyormus gibi kaslarini ​atiyordu.

Sevimli ihtiyar adam, s​ylediklerinin yani sira:


- Iyi ve sefkat dolu bir kalbin var, Nicholas, dedi. K​lt​rl​ ve y​ksek sosyeteye girmis bir kisisin ve bug​ne kadar da halin ve tavrinla kendini ​ok
iyi tanitarak, hepimiz i​in degerli olan annenin y​z​n​ g​ld​rd​n. Ve simdi her sey garip bir duruma girdi; bu da hepimiz i​in b​y​k aksiliktir. Bir aile
dostu, sizi kalben seven bir b​y​g​n​z olarak konusuyorum ve yakin bir akrabam oldugunuzdan s​zlerimden alinmayacaginizi umarim. S​yleyin
bana, yasaya aykiri d​s en b​yle hareketlerde bulunmaniza sizi s​r​kleyen nedeni ​grenmek isterim? Sanki kendinizi kaybetmiscesine yapmis
g​r​nd​g​n​z b​yle davranislarin anlami nedir?

Nicholas, sabirla ve can sikintisi ile dinliyordu. Birden g​zlerinde, ​ok kisa s​ren kurnazlik ve alay kivilcimlari yanip s​nd​.

Huysuz bir tavirla:

-Bunlari neden yaptigimi size s​ylesem iyi olacak, dedi. Sonra etrafina bakinarak Ivan Osipovich’in kulagina egildi.

​ok g​rg​l​ Alyosha Telyanikov, pencereye dogru birka​ adim daha uzaklasti ve y​z​ Voice’nin arkasinda kalan albay, hafif bir ​ks​r​kle girtlagini
temizledi. Zavalli Ivan Osipovich aceleyle ve g​ven​le kulagini uzatti; son derece merakliydi. Iste tam bu anda

54

hi​ olmayacak, bununla beraber, baska bir deyisle gen​ adamdan beklenebilecek bir sey oldu. Ihtiyar adam, kulagina ilgini​ bir sir
fisildanacagini beklerken, kulaginin ​s t kisminin Nicholas tarafindan siddetle isirildigini hissetti. B​t​n v​c udu ​rperdi ve solugu kesilecekmis gibi
oldu.

Boguluyormus gibi inledi.

- Nicholas, bu ne bi​im sakadir?

Alyosha ve albay ne oldugunu hen​z anlayamamislardi; ayrica, Nicholas’in ne yaptigini g​remiyorlar ve son dakikaya kadar vali ile
Nicholas’in birbirleriyle fisildastiklarini d​s ​n​yorlardi; bununla beraber, ihtiyar valinin y​z​ndeki saskin ifade, onlari telasa d​s ​rd​. Daha ​nce karar
verildigi gibi yardima kosmalari mi yoksa, biraz daha beklemeleri mi gerektigine karar veremeden birbirlerine bakistilar. Nicholas bunu
sezmis olacak ki dislerinin arasindaki kulagi biraz daha kuvvetlice isirdi.

Kurbani tekrar:

- Nicholas, Nicholas! diye inledi. Tamam artik, bu kadar saka yeter… hadi birak simdi!

Bir dakika daha s​rm​s olsaydi, zavalli adam korkudan ​lecekti; fakat canavar ona acidi ve kulagini bagisladi. Ihtiyarin ​l​m korkusu tam bir
dakika s​rd​ ve bundan sonra da ​zerine fenalik geldi. Fakat, yarim saat sonra Nicholas tutuklanmis ve simdilik n​bet​i odasindaki ​zel bir h​c reye
kapatilarak kapisina da ​zel bir n​bet​i dikilmisti. Olduk​a sert bir karar alinmis olmakla beraber, yumusak huylu valimiz ​ylesine kizmisti ki,
Bayan Stavrogin’le bile karsilasmayi g​ze alarak b​t​n sorumlulugu y​klenmisti. Durumun a​iklanmasi i​in valinin yanina kosan Bayan
Stavrogin’in kapidan ​evrilmesi herkesin agzini bir karis a​ik birakti; vali konagina kabul edilmeyen Bayan Stavrogin arabasindan inmeden,
saskinlikla gerisin geriye d​nmek zorunda kaldi.

Sonunda her sey anlasildi! Sabahin saat ikisinde, o ana kadar, son derece sakin olan ve hatta, uyuyan tutuklu, birdenbire g​r​lt​

55etmeye, ​ilgin gibi kapiyi yumruklamaya basladi; kapinin g​zetleme deligindeki parmakligi inanilmamayacak bir g​​le s​k​p aldi ve camini
kirarak ellerini feci sekilde kesti. N​bet​i subay bir manga askerle, anahtarlar elinde kosup geldi ve sayica ​s t​n olduklarindan azan tutuklunun
​zerine atlayip onu baglayabilmek i​in kapinin a​ilmasini emretti; i​eri daldiklarinda onun, siddetli bir beyin hummasi ge​irmekte oldugunu anladi.
Annesinin evine g​t​r​ld​. Her sey bir anda aydinlaniverdi. Onu muayene eden, ilimizin ​ doktoru da ayni fikirdeydi. Hasta, her ne kadar akli
dengesi yerinde g​r​n​yorsa da, ​ g​n ​nce bilincini kaybetmisti; zaten ​ g​nden beri olan olaylar bunun a​ik bir kanitiydi. Bu bakimdan, anlasildigina
g​re, bunu ilkin sezinleyen Bay Liputin olmustu. Duygulu bir kimse olan Ivan Osipovich pek sasirmisti; ama, ​ok ilgin​ ger​ek, Ivan
Osipovich’in bile, Nicholas’in bilinci yerinde oldugu halde delice hareketlerde bulunacagina inanmis olmasidir. Kul​pte b​t​n ​yeler, utaniyorlar
ve bu kadar a​ik bir seyi nasil g​remediklerine; olagan​s t​ b​t​n olaylarda, bu durumu fark edemediklerine hayret ediyorlardi. Durumu kuskuyla
karsilayanlar da olmakla beraber, bunlar fazla tutunamadilar.

Nicholas iki aydan fazla yatti. Kons​ltasyon i​in Petersburg’un en ​nl​ doktoru getirtildi; Bayan Stavrogin’i b​t​n il ziyaret etti. Kendisini ziyarete
gelenlerin hepsini bagisladi. Ilkbaharda, Nicholas tamamen iyilesti ve annesinin Italya’ya gitmesi teklifini itirazsiz kabul etti; Bayan
Stavrogin, hepimizle vedalasmasi ve gerekli yerlere ​z​r dilemesi i​in onu ikna etmisti; Nicholas, annesinin bu teklifini de itirazsiz kabul etti.
Kul​pte herkes, onun, Bay Gaganov’u evinde ziyaret ettigini ve Bay Gaganov’un bundan son derece memnun oldugunu biliyordu. Nicholas,
bu ziyaretleri sirasinda ​ok ciddi ve biraz nesesiz g​r​n​yordu. Herkes onu i​ten gelme bir sempati ile karsiliyor; fakat, nedense Italya’ya
gitmesinden memnun g​r​n​yordu. Ivan Osipovich bile g​zyaslarini tutamadi; ama, nedense onu kucaklamaya bir t​rl​ yanasmadi. Ger​ekten, il
halkinin ​ogunlugu, onun kendileri ile alay ettigine ve hastaliginin pek

56

​nemli olmadigina inaniyordu. Nicholas, Bay Liputin’i de ziyaret etti.

- S​yler misiniz? Zeki oldugunuzu s​yleyecegimi nasil anlayip da Agafya’ya verecegi cevabi ​nceden bildirdiniz?

Liputin g​lerek:
- ​ok basit, dedi. ​nk​, sizi akilli bir kisi olarak kabul ederim ve bu nedenle de vereceginiz cevabin ne olacagini ​nceden kes-‘tirebildim.

-Ne de olsa ilgin​ bir raslanti. Ama yine de, bana sunu s​yleyin; Agafya’yi g​nderdiginiz zaman, benim bir deli degil de akilli bir adam
oldugumu d​s ​nd​n​z, degil mi?

- En akilli ve en mantikli bir kisi oldugunuza inanirdim. Sadece, bilincinizin yerinde olmadigi kanisindaymisim gibi bir tavir takindim.

- O zaman siz de benim i​imden ge​enleri anlamis ve bana Agafya ile haber g​ndermistiniz.

S​z​n​n burasinda Nicholas kaslarini ​atarak:

- Korkarim ki biraz yanildiniz, ger​ekten hastaydim, o zaman, diye mirildandi.

Sonra:

- Allah, Allah! diye bagirdi. Bilincim yerinde oldugu halde insanlara saldirabilecegimi ger​ekten d​s ​nebiliyorsunuz demek? Neden ​yle
davranmis olayim?

Liputin, verecek bir cevap bulamadi. Nicholas’in rengi biraz u​mustu, ya da Liputin’e ​yle geliyordu.

- Ne olursa olsun, d​s ​nce zinciriniz ​ok eglenceli. Agafya’ya gelince, onu ​zellikle bana hakaret etmek i​in g​ndermis oldugunuzu anliyorum,
tabii.

- Yoksa sizi, d​elloya ​agirmami mi bekliyordunuz?

- Oh, hayir! Sahi, d​ellodan hoslanmadiginizi duymustum… Liputin, ezilmis g​r​nd​.

- Fransizlari neden kopya etmeliyiz?

57-Ulusal t​relere sadiksiniz, degil mi? Liputin, biraz daha ezilmis g​r​nd​.

Masanin en g​ze ​arpan yerinde Considerant’in bir cildini g​ren Nicholas:

- Bak hele! diye haykirdi. Bu da nesi? Yoksa, Fourierist olmayasin? Eger ​yleysen hayret etmemeliyim! Bu Fransizca’dan ​eviri degil mi?

Parmagi ile cilde vurarak bir kahkaha atti.

Liputin, t​k​r​r gibi haykirarak sandalyesinden firladi.

- Hayir, Fransizca’dan ​eviri degil! Sadece Fransizca’dan degil, insanlik ​leminin dilinden ​evrilmistir! Evren, sosyal toplumunun ve evren
uyumunun dilinden… Iste bu, b​yle bir ​eviri, efendim! Ve sadece Fransizca’dan degil!

Nicholas g​lmeye devam ederek:

- Yok canim! dedi. Fakat b​yle bir dil var mi?

Bazen k​​k bir ayrinti, insanin uzun bir s​re dikkatini ​eker ve bu ayrinti her seyi dislar. Daha sonra, Bay Stavrogin hakkinda s​yleyecegim ​ok
sey var; fakat, simdi, sirf merak nedeniyle, belirtmek isterim ki, Liputin, dikkate degmez ve hemen hemen sefil kilikli, kiskan​ bir koca ve
zalim bir aile reisi olan, cimri ve faizci, yemek artiklarini ve mum diplerini kilit altinda saklayan ve ayni zamanda gelecegin, ancak Allah
tarafindan bilindigi “Toplum uyumu”na bagli olduguna, kendi varligina oldugu kadar, Rusya’ya da mutlu g​nlerin gelecegine de inanarak
hayallere dalip, gecelerini sarhos ge​iren, k​​k bir tasra memuruydu. Bu adam, ilimizde derme ​atma bir ev almak i​in para biriktirmis; ikinci
defa evlenip karisindan birka​ y​z ruble drahoma almisti. Aslinda, kendisi de dahil olmak ​zere, belki de y​z mil civarinda, “Evren, Sosyal
Cumhuriyet ve Uyumu” na inanan tek bir kisi bile bulunmayan bir yerdeydi.

Nicholas bazen, aranmayan bu Fourierist’i hatirladiginda: - Allah bilir b​yle insanlar nasil t​rer! diye hayretle s​ylenirdi.

58

Prensimiz ​ yildan fazla bir s​re Avrupa’da kaldi; ​yle ki, hemen hemen ilimizdeki herkes tarafindan unutulmustu. Ama, Bay
Verkhovensky’den ​grendigimize g​re b​t​n Avrupa’nin altini ​s t​ne getirmis; Misir’a gitmis; hatta, Kud​s ’te bir s​re kalmis; sonra, Izlanda’ya
bilimsel bir arastirma yapmak ​zere gidecek olan bir heyete katilarak Izlanda’ya bile gitmisti. Ayni zamanda, bir Alman ​niversitesinde, b​t​n bir
kis egitim yaptigi da s​yleniyordu. Annesine ​ok seyrek mektup yaziyordu; alti ayda bir, hatta daha seyrek; fakat, Bayan Stavrogin ondan
mektup almayisina ne kiziyor ne de g​c eniyordu. Ogluyla arasinda bir kere b​yle baslamis olan iliskiden sik​yet etmiyor; araliksiz olarak
Nicholas’inin hasretini ​ekiyor ve onu hayal ediyordu. R​yalarini ve ​z​nt​s ​n​ kimseye a​miyordu. Bay Verkhovensky’le bile dostluklari azalmis
g​r​n​yordu. Bazi planlar kuruyor ve g​r​n​s e g​re, eskisinden daha eli siki oluyor; eskisinden daha ​ok para biriktiriyor ve k​git oyunlarinda
kaybettiginden ​t​r​ Bay Verkhovensky’ye kiziyordu.
Nihayet, bu yilin nisan ayinda, Paris’ten, ​ocukluk arkadasi ve bir generalin dul karisi olan Praskovya Drozdov’dan bir mektup aldi. Sekiz
yildan beri mektuplasmadigi ve g​rmedigi Bayan Drozdov mektubunda, Nicholas’in ailenin yakin bir dostu oldugunu ve ​zellikle Lisa’nin
arkadasi oldugunu (Lisa tek kiziydi); halen, Paris’te oturan Kont K.‘nin evine (Petersburg’un ​nemli kisilerinden) bir ogul gibi kabul edilmis
oldugunu ve hemen hemen b​t​n g​nlerini onun evinde ge​irdigi halde, yazin onlarla Isvi​re’ye, Verney-Montreux’ye gelmek niyetinde oldugunu
yaziyordu. Mektup kisa, amaci a​ikti; ayrica, mektupta yazilanlardan baska bir sonu​ da ​ikarilmasi s​z konusu olamazdi. Bayan Stavrogin
vakit kaybetmeden, hemen hazirliklarini yapti ve yanina evlatligi Dasha’yi (Shatov’un kiz kardesi) alarak nisanin ortasinda Paris’e oradan
da Isvi​re’ye gitti. Temmuz ayinda yalniz olarak d​nd​. Dasha’yi Drozdov’larda birakmisti; s​yledigine g​re, Drozdov’lar agustos ayinin
sonlarina dogru ilimize geleceklerdi.

Drozdov ailesi de ilimizin toprak sahiplerindendi; Fakat, general Drozdov’un g​revi, Bayan Drozdov’un (Bayan Stavrogin’in okul

59arkadasi ve Bay Drozdov da Bay Stavrogin’in asker arkadasiydi), b​y​k ​iftliklerini ziyaretlerini devamli olarak ​nlemisti. Generalin ​l​m​nden
sonra, (kocasi ​nceki yil ​lm​s t​) acisini bir t​rl​ unutamayan dul karisi, hem acisini unutmak ve hem de Verney -Montreux’de ​z​m k​r​ yapmak
​zere ayni yilin yaz sonunda Avrupa’ya gitmisti. Yurda d​nd​g​nde ilimize yerlesmek kararindaydi. Sehirde, bos duran ve yillardir kepenkleri
a​ilmamis olan b​y​k bir konaklari vardi. Zengindiler. Bayan Drozdov, ilk evliligi sirasinda Bayan Tushin olarak taninirdi. Okul arkadasi Bayan
Stavrogin gibi b​y​k bir m​teahhidin kiziydi. Drahomasi i​in o da babasindan b​y​k bir para almisti. Emekli bir s​vari y​zbasisi olan Tushin de
varlikli ve olduk​a yetenekli bir adamdi. ​l​m​yle, o zamanlar yedi yasinda olan kizi Lisa’ya olduk​a y​kl​ bir servet birakmisti. Simdi ise, Lisa
yirmi iki yasinda gen​ bir kizdi ve ikinci evliliginden ​ocugu olmayan annesinin ​l​m​ ile kendisine kalacak servet disinda, halen en azindan
200.000 bin ruble serveti vardi. Bayan Stavrogin, Avrupa yolculugundan ​ok memnun kalmis g​r​n​yordu. Kendi d​s ​ncesine g​re, Bayan
Drozdov ile iyice g​r​s t​kten sonra bir karara varmisti ve b​t​n bunlari Avrupa d​n​s ​nde hemen Bay Verkhovensky’ye anlatmisti; s​phesiz, Bayan
Stavrogin ​ok samimiydi; uzun bir s​reden beri b​yle sey olmamisti.

Bay Verkhovensky, parmaklarini saklatarak:

- Yasasin!… diye bagirdi.

Son derece heyecanlanmisti; dostundan ayri kaldigi s​rede ​ok ​z​nt​l​yd​. Bayan Stavrogin, Avrupa’ya giderken onunla dogru d​r​s t
vedalasmamisti bile. Ayni zamanda, planlarindan da hi​ bahsetmemisti; Tabii, agzini siki tutamayacagi korkusundan olacak. O siralar, k​git
oyununda y​kl​ miktarda para kaybettigi i​in de ona ​ok kiziyordu. Fakat, isvi​re’ye adimini atar atmaz, ​oktan beri ​ok sert davrandigi dostunun
g​nl​n​ almasinin gerektigine karar vermisti. Tepeden inme bu ayrilik Bay Verkhovensky’nin hassas kalbi ​zerine buz gibi bir etki yapti; ​s telik,
sanki kasitliymis

60

gibi, ayrilik acisinin ​s t​ne, birtakim sasirtici sikintilar da ​kt​. Bayan Stavrogin’in yardimi olmadan altindan kalkamayacagi, uzun zamandan
beri s​regelen olduk​a ​nemli bir para sikintisi i​indeydi. Bundan baska, iyi kalpli, yumusak huylu Ivan Osipovich’in valiligi de, bu yilin mayis
ayinda son bulmustu; yerine baska biri atanmis ve eski valinin ayrilisinda bazi tatsiz olaylar olmustu. Sonra, Bayan Stavrogin’in yoklugu
aninda, yeni valimiz Andrey Von Lembke gelmisti; buna esit olarak, Bayan Stavrogin ve dolayisiyla Bay Verkhovensky aleyhine yapilan fark
edilir derecede degisiklikler g​ze ​arpmaya baslamisti. Hi​ olmazsa, ​irkin olmakla beraber, bazi izlenimlerde bulunmus; fakat, Bayan
Stavrogin’in sehirde olmayisindan dolayi korkuya kapilmisti. ​ok tehlikeli bir kisi oldugunu, yeni valiye s​ylemis olabilecekleri d​s ​ncesiyle
endiseden kivraniyordu. Sehir sosyetesinden bazi hanimlarin, Bayan Stavrogin ile iliskilerini keseceklerini kesin olarak biliyordu. Valinin
karisi i​in, (sonbahardan ​nce gelmesi beklenmiyordu) ​ok gururlu ve ger​ek bir aristokrat oldugu ve “zavalli Bayan Stavrogin”e hi​
benzemedigi s​yleniyordu. Su ya da bu nedenle, sehirdeki herkes, valinin karisi ile Bayan Stavrogin’in bir zamanlar sosyetede karsi karsiya
geldiklerini ve o zamandan beri iki d​s man olduklarini, Bayan Von Lembke’nin adi ge​tiginde Bayan Stavrogin’in t​ylerinin diken diken
oldugunu b​t​n ayrintilari ile biliyor g​r​n​yordu. Bayan Stavrogin’in kendine g​venir ve neseli tavirlari, kadinlarimizin niyetini ​grendigi zamanki
umursamaz tutumu ve sosyetedeki heyecani b​y​k bir hafifseme ile karsilayisi, Bay Verkhovensky’nin bozulan moralini hemen y​kseltti ve
nesesini bir anda bulmasini sagladi. Yeni valinin gelisini ​zel bir alayla anlatmaya basladi.

Agzini yayarak, kelimeleri geveleyerek:

- Bir Rus y​neticisinin, genellikle, yeni bir Rus y​neticisinin, yani, yeni firinlanmis, yeni atanmis birinin ne demek oldugunu sanirim ki
bilirsiniz, excellente amie (m​kemmel dostum), dedi. Ces interminables mots Russes!… (Bitmek bilmeyen Rus​a kelimeler).

61Pratikte, y​netim coskunlugunun nasil bir sey oldugunu bildiginizden kuskuluyum.

- Y​netim coskunlugu mu? Bir fikrim yok.

-Yani - vous savez chez nous, en un mot-(Biliyorsunuz bizde, kisacasi) son derece degersiz bir adami demiryolu bilet gisesine oturtun; bilet
almaya gittiginizde, o degersiz adamin, sanki J​piter’in kendisiymis gibi size tepeden bakma hakkina sahip oldugunu g​r​rs​n​z; pour vous
montrer son pouvoir (g​c ​n​ size g​s termek i​in) i​inden “Bekle” der. “Simdi size g​c ​m​ g​s teririm.” Ve bu duygu onlarda, y​netim coskunluguna
esittir. En un mot, (bir yerde okudum), Avrupa’daki kiliselerimizden birinde bir zango​ - mais c’est tres curieux - (​ok ilgin​tir), tam b​y​k ayin
baslayacagi sirada, - vous savez ces chantes et le livre de job - (Peygamberin kitabindaki ilahileri bilirsiniz) bir Ingiliz ailesini, les dames
charmentes (g​zel kadinlari) “yabancilarin Rus kiliselerinde basibos dolasmalari yanlistir, gezmek isterlerse zamaninda gelsinler” nedeniyle
kiliseden kovmus. Ingilizler bayginlik ge​irmisler… Bu zango​, y​netim coskunluguna kapilmis olmalidir, et il a montre son pouvoir… (ve g​c ​n​
g​s terdi.)

-M​mk​nse kisa kesin, Bay Verkhovensky.


- Bay von Lembke simdi kazalari dolasiyor. En un mot (bir yerde okudum) bu Anrey Antonoyich, Ortodoks Alman Rusu ise de, buna bir
s​z​m yok, kirk yaslarinda son derece yakisikli bir adam…

- Yakisikli oldugunu d​s ​nmenizin nedeni nedir? G​zleri koyununkinden farksiz.

- ​ok dogru. Fakat kadinlarimizin d​s ​ncelerinden s​zedi-yordum…

- Ama​tan ayrilmayalim, l​tfen. Sahi, kirmizi bir kravat taktiginizi g​r​yorum… ne zamandan beri?

- Hen​z bug​n taktim…

62

- K​rlerinize devam ediyor musunuz? Doktorunuzun s​yledigi gibi her g​n bes mil y​r​yor musunuz?

- Ha… hayir… her zaman olmuyor.

- Biliyorum! Daha Isvi​re’deyken y​r​y​s leri yapmadiginizi hissetmistim! Simdi, g​nde tam sekiz mil y​r​yeceksiniz. Kendinizi korkun​ derecede
ihmal etmissiniz! ​kecek kadar ihtiyarlamadiniz… demin sizi ilk g​rd​g​m zaman sasirdim… kirmizi kravatiniza ragmen.. quelle id​e rouge!
(kizil bir d​s ​nce). Sayet s​ylenecek bir sey varsa, Von Lembke hakkindaki konusmaniza devam edin; ama, rica ederim, ​ok kisa kesin, ​nk​ ​ok
yorgunum.

- En un mot (bir yerde okudum), kirk yasindan ​nce karanlik bir yasam s​rd​g​n​, kirk yasinda bir kadin araciligi ile ya da buna benzer bir yolla
y​netim hayatina atilmis oldugunu s​ylemek istiyordum. Yani su anda sehirde degil… Demek istiyorum ki, benim, gen​ligi k​t​ yollara s​r​kleyen
ve sehirde dinsizligi yayan bir adam oldugumu s​ylemisler. Hemen sorusturmaya baslamis…

- Bunun dogrulugundan emin misiniz?

- Dogrusunu isterseniz, gerekli ​nlemleri aldim bile. Sizin “ili y​nettiginiz” kendisine haber verildigi zaman, Vous savez (biliyor musunuz?),
“artik bundan sonra b​yle bir sey olmayacak” demek nezaketinde bulundu.

- B​yle mi s​yledi?

- Kelimesi kelimesine “artik bundan sonra b​yle bir sey olmayacak” ve avec cette morgue (burnu havalarda)… Karisini Agustos sonlarina
dogru karsilamak onuruna erecegiz; Petersburg’dan dogruca buraya geliyor.

- Avrupa’dan, orada karsilastik.

- Vraiment?(Sahimi?)

- Paris’te ve Isvi​re’de. Drozdov’larla akraba oluyor.

- Akraba mi? Ne garip bir rastlanti! B​y​k emeller pesinde

63kostugunu s​ylediler ve… ve ​nemli baglantilari oldugu da s​yleniyor. Dogru mu?

- Sa​ma! Baglantilari her ne ise, pek ​nemli sayilmaz! Kirk bes yasina gelene kadar meteligi olmayan hi​ evlenmemis yasli bir kizdi ve simdi su
von Lembke’sini kancasina takti; tabii, b​t​n emeli adami ​nemli bir kisi yapmak. Her ikisi de entrikacidir.

- Onun kocasindan sadece iki yas b​y​k oldugu s​ylenmisti.

- Bes. Moskova’da annesi kapimin esiginde ayakkabilarini paraladi; kocam hen​z sagken, verdigimiz balolara gelebilmek i​in davetiye
dilenirdi. Ve Julia, alninda firuze bir kelebek, kavalyesiz bir k​s ede oturur kalirdi. Ona ​ylesine acirdim ki, sabahin ikisinden sonra ona, ilk
kavalyesini g​nderirdim. O zamanlar yirmi besinde vardi ve onu ​ocuk gibi kisa etekli entariyle dolastirirlardi. Sonunda onlari evime davet
etmeye utandim.

- Kelebegi g​r​r gibi oluyorum.

- Oraya erisir erismez bir dalavere ile karsilastigimi s​yleyeyim. Bayan Drozdov’un mektubunu okudunuz… daha a​ik ne olabilir? Fakat ne
buldum? Bayan Drozdov budalasi -zaten her zaman budaladir-sanki ne i​in geldigimi merak ediyormus gibi dik

, dik bana bakti. Ne kadar sasirdigimi tahmin edersiniz. Efrafima bakindim ve ne g​rd​g​m​ tahmin edersiniz? Su Bayan Lembke oturmus,
rahmetli Bay Drozdov’un yegeni ile kiristirmiyor mu? Her sey a​ik se​ik ortadaydi!… Kuskusuz, derhal duruma bir son verdim ve
Praskovya yine benim tarafimdan…

- Ama yine de, onu bastirdiniz. Ah, siz bir Bismarck’siniz!… -Bismarck degilim; ama, ikiy​zl​l​k ile aptalligi ayirabilecek

kadar yetenekliyim. Bayan Lembke’nin sahtek​rligi ve Praskovya’nin aptalligi. Hayatimda bu kadar gevsek kadin g​rmedim. Bacaklari davul
gibi sismisti. S​z​m ona iyi kalpliymis. Iyi tabiatli bir budaladan daha akilsiz ne vardir?
Bay Verkhovensky, yumusak baslikla:

64

- K​t​ kalpli bir budala, ma bonne ami (sevgili dostum), dedi. K​t​ kalpli bir budala, daha akilsizdir.

- Hakli olabilirsiniz. Lisa’yi hatirlarsiniz, degil rni?

- Charmante enfant! (sevimli ​ocuk).

- Fakat simdi bir “enfant” (​ocuk) degil, kocaman bir kadin, hem de karakterli bir kadin. C​mert ve duygulu. Hosuma en ​ok tiden sey de,
salak annesine karsi gelebilmesi. Akrabalari olan o yegen i​in az kalsin b​y​k bir ​atismaya giriyorduk.

-Fakat, ​yle ya, Lisa ile hi​bir akrabaligi olamaz!… Lisa hakkinda herhangi bir niyeti yok, degil mi?

- Gen​ bir subay, pek konuskan degil ve aslini isterseniz, ol-duk​a al​akg​n​ll​ bir gen​. Insafli olmayi her zaman isterim. O da entrikadan
hoslanmiyor sanirim ve pesinde oldugu kimse yok; yalniz, Bayan Lembke kendi kendine gelin g​vey oluyor, o kadar.

Gen​ subayin, Nicholas’a karsi b​y​k bir saygisi var. Anliyorsunuz ya, her sey Lisa’nin elinde; fakat, ayrildigim zaman Nicholas ile aralari ​ok
iyiydi ve Nicholas, kasim ayinda eve d​necegine kesin olarak s​z verdi. Bu bakimdan, entrika ​evirmeye ​alisan sadece Bayan Lembke ve
Praskovya, sadece k​r bir kadin. Durup dururken endise etmemin yersiz oldugunu s​yledi; aptallik ettigini onun y​z​ne karsi s​yledim. Allahin
huzurunda da ayni s​zleri tekrarlayabilirim. Fakat, Nicholas basit seyler ​zerinde durmamam i​in yalvarmamis olsaydi, o sahtek​r kadinin
foyasini ortaya ​ikarmadan oradan ayrilmazdim. Nicholas’i kullanarak Kont K.‘ye yanasmaya ​alisiyor. Ana-ogul arasini a​mak istiyor. Fakat,
Lisa, memnunlukla s​yleyebilirim, bizden yana ve Praskovya ile de bir anlasmaya vardim. Karmazinov’un akrabasi oldugunu biliyor
muydunuz?

- Ne? Von Lembke’nin akrabasi mi?

-Evet, tabii. Uzak bir akraba.

- Romanci Karmazinov mu?

65-Tabii, yazar! Neden bu kadar sasirdiniz? Tabii, kendini b​y​k bir yazar saniyor. Kendini begenmis mahluk!.. Bayan Lembke onunla
beraber gelecek. Adamin ​zerine titriyor, orada. Hanim burada birtakim edebi toplantilar yapmak amacinda. Bir ay s​re ile kalacak ve geri
kalan birka​ par​a yerini de satacakmis. Az kalsin, Isvi​re’de onunla karsilasiyordum; tabii onunla karsilasmayi arzu ettigimden degil.
Bununlar beraber, beni hatirlamak inceligini g​s terecegini umarim. Vaktiyle mektuplasirdik ve evime de gelirdi. Daha iyi giyinmis olmanizi
isterdim, Bay Verkhovensky. Her ge​en g​n biraz daha kendinizi koyuveriyorsunuz… Oh, beni ​ok ​z​yorsunuz!… Simdi ne okuyorsunuz?

- Ben mi? Sey…ben…

- Anliyorum. Her zamanki gibi… dostlar, i​ki, kul​p ve k​git oyunlari. Bunlara ek olarak dinsiz damgasi. Sizin bu lakabinizi begenmiyorum,
Bay Verkhovensky. Size dinsiz dememelerini arzu ederim, ​zellikle su siralarda. ​nceden de hoslanmazdim; ​nk​, bunlar bos konusmalar, baska
bir sey degil. Nihayet size s​ylenmeliydi.

- Mais, mach​re… (ama sekerim)

- Beni dinleyin. Bay Verkhovensky. S​phesiz, bilgi bakimindan sizinle boy ​l​s mem m​mk​n degil; fakat, buraya d​n​s ​mde, sizin hakkinizda uzun
s​re d​s ​nd​m. Ve bir karara vardim.

- Nasil bir karar?

- D​nyanin en akilli insanlari olmadigimiza, bizden daha akilli insanlarin bulundugu kararma vardim.

-Akillica ve yerinde bir karar. Eger bizden daha akilli kimseler varsa, bizden daha hakli kimseler de var demektir. Ve bu da demektir ki, biz
de yanilabiliriz, ​yle degil mi? Mais, ma bonne amie, (ama, iyi dostum) bir hata yaptigimi d​s ​nelim; fakat h​l​, insanligimi, ezeli ve ebediligimi,
vicdanimin ​zg​rl​g​n​ kaybetmis olmam, degil mi? Arzu ettigim takdirde, dar d​s ​nceli ve kaba bir sofu olmayi reddetmeye hakkim var, ​yle degil
mi? Tabii, b​yle oldugum

66

i​in hayatimin sonuna kadar benden nefret eden insanlar olacaktir. Et puis, comme on trouve toujours plus de monies que de raison, (hem
sonra, akil verecek ​ok papaz bulunduguna g​re) ve ben de tamamen ayni fikirdeyim.

- Ne, ne dediniz?

- Dedim ki “on trouve toujours plus de moines que de raison, (Hem sonra, her zaman akildan ​ok akil veren bulunduguna g​re.) ve ben
de…”

- Bu d​s ​nce sizin mi, yoksa? Baska bir yerden almis olmalisiniz.
- Bunu s​yleyen, Pascal.

- Zaten anlamistim… ah, siz!… Neden hi​bir seyi kisaca s​ylemiyor da uzattik​a uzatiyorsunuz? B​ylesi, y​netme coskunlugunu anlatmanizdan
​ok daha iyi.

j - Ma foi, ch​re… (Vallahi sekerim) Neden? ​nce nihayet ben bir Pascal degilim, hem sonra, biz Ruslar herhangi bir seyin kendi dilimizde
nasil s​ylenmesi gerektigini bilmeyiz. Hi​ degilse, bug​ne kadar herhangi bir sey s​ylemis degiliz.

- Chere, chere amie! (sevgili, sevgili dostum)

- Simdi b​t​n bu Lembke’ler ve Karmazinov’lar… Allahim, kendinizi nasil bu kadar koyuverdiniz!… Ah, beni ne kadar ​z​yorsunuz!… B​t​n bu
insanlar attiginiz tirnaga degmediginden onlarin size saygi duymalarini arzu ederdim; fakat, su halinize bakin!… Sizde ne bulacaklar? Onlara
ne g​s terecegim? Herkese ​rnek olmaya devam edecek, degerinizi kabul ettirecek yerde, etrafiniza bir s​r​ serseri toplamis, bir s​r​ k​t​
aliskanliklar edinmis, yaslanmis ve g​​s ​z, sarapsiz ve kumarsiz yasayamayan, Paul de Kock’dan baskabir sey okumayan ve herkes yazarken
hi​bir sey yazamayan bir kisi oldunuz. B​t​n vaktinizi konusmakla harciyorsunuz. Hi​ ayrilamadiginiz Liputin gibi can sikici kimselerle nasil
arkadaslik edebiliyorsunuz?

Bay Verkhovensky, sikilarak itiraz etti.

67-Neden ayrilamadigim? Bayan Stavrogin, sert​e sordu:

- Simdi nerededir?

- Onun… onun size karsi daima b​y​k bir saygisi vardir. Annesinden kalan bir mirasi almak ​zere S…H ‘ye gitti.

- Para almaktan baska bir is yapmaz g​r​n​yor. Shatov nasil? Hep eskisi gibi mi?

- Irascible, mais bon. (Yine ​abuk ​fkelenir, ama iyi)

- Su sizin Shatov’unuza da hi​ tahamm​l​m yok. Nisbet​i ve her zaman kendisini d​s ​nen bir insan.

- Miss Shatov nasil? Bayan Stavrogin merakla ona bakti:

- Dasha mi, demek istiyorsunuz? Neden ​grenmek istiyorsunuz? ​ok iyidir. Onu, Drozdov’larda biraktim. Isvi​re’deyken; oglunuz hakkinda
bir seyler duydum. K​t​, iyi olmayan seyler duydum.

- Oh, C’est une histoire bien bete! Je vous attendais, ma bonne amie,pour vous reconter… (Oh, ​ok k​t​ bir ​yk​ bu! Anlatmak i​in sizi
bekliyordum, aziz dostum.)

- Yeteri kadar ​grendim, Bay Verkhovensky, beni artik rahat birakin. ​ok bitkinim. Bol bol konusacak vaktimiz olacak, ​zellikle k​t​ seylerden.
G​lerken agzinizdan t​k​r​k sa​iyorsunuz… bunaklik ya da buna benzer bir sey. Sonra ne kadar da garip g​l​yorsunuz!… Allahim, ne kadar k​t​
aliskanliklar edinmissiniz L. Karmazinov sizi hi​bir zaman ziyaret etmeyecek! Bundan da memnun kalacaklar. Oh, simdilik artik yeter.
Yorgunum! Bana hakikaten acimalisiniz!…

Bay Verkhovensky ona “acidi”; fakat, Bayan Stavrogin’in yanindan ayrilirken son derece endiseliydi.

***

68

Dostumuz, ger​ekten de k​t​ birka​ aliskanlik edinmisti, ​zellikle son aylarda. Hizla ​kt​g​ g​zle g​r​lebiliyordu ve kiliginin k​t​ oldugu da dogruydu.
Daha ​ok i​iyor, g​zleri daha ​abuk sulaniyor ye sinirleri gittik​e zayifliyordu. Sanat degeri olan her seye karsi asiri bir hassasiyeti vardi. Y​z​ de
​ok ​abuk degismeye baslamisti; ​rnegin, y​z​ndeki gururlu ifade, sa​ma, hatta, ahmak​a bir ifadeyle yer degistirmisti. Yalniz birakilmaya tahamm​l​
yoktu ve daima eglence ariyordu. En son rezaletlerin; g​l​n​ fikralarin anlatilmasini istiyor ve bunlarin her g​n degisik olmasini

arzu ediyordu. Eger uzun bir s​re onu ziyarete gelmezlerse, odasinda kederli kederli dolasiyor; pencereye gidiyor; dalginlikla dudaklarini
kemiriyor; derin derin i​ ge​iriyor ve hemen hemen aglamakli olarak g​n​n​ ge​iriyordu. Sanki, hep bir seyler olmasini bekliyor, umulmadik ve
ka​inilmaz bir seylerden korkuyordu; endiseliydi; r​yalarina b​y​k ​l​de deger vermeye baslamisti.

O g​n​ ve gecesini asiri bir endiseyle ge​irdi; beni ​agirtti; ​ok l heyecanliydi; ​ok konustu; bana bir​ok sey anlatti; ama, anlattiklarinin hepsi
birbirini tutmaz seylerdi. Bayan Stavrogin, onun benden hi​bir sey saklamadigini uzun bir s​redir biliyordu. Sonunda, kendisinin bile
anlayamadigi bir seyden endiselendigine karar vermekten kendimi alamadim. Kural olarak, daha ​nceleri biraraya geldigimizde, hemen
sik​yetlere baslar ve sik​yetlerin arkasindan bir sise votka gelir ve her sey daha eglenceli olmaya baslardi. Fakat, bu sefer votka yoktu ve
birini g​nderip votka aldirmak istegini devamli olarak bastirdigi belliydi.

Hemen hemen bir ​ocuk gibi yanip yakiniyordu.

- Bayan Stavrogin neden bana hep kiziyor? Tous les hommes i de genie et de progres en Russie etaient, sont et seront toujours des
ayyaslar et des kumarbazlar, qui boivent (balik gibi i​kide y​zerler, Rusya’daki b​t​n dahiler, kumarbazlarla, i​kide y​zen sar-hoslardir)… ama
ben ne b​yle bir sarhos ne de kumarbazim… Neden yazmadigimi anlamak istiyor. Ne garip bir d​s ​nce. Neden yatiyor olayim? Benim bir ​rnek
olmami ve kendimi saydirmami istiyor.

69Mais entre nous soit dit (ama aramizda kalsin) kaderi “saygi” olan bir insan yatmaz da ne yapar… o bunu bilmiyor mu?

Ve nihayet, onun yakasina sarilmis olan ​z​nt​s ​n​n ne oldugunu o aksam anladim. Bir​ok kere aynanin ​n​nde durmus ve bir s​re oyalanmisti.
Nihayet, aynadan bana d​n​p b​y​k bir ​mitsizlikle:

- Mon cher, je suis (dostum ben) kendisini koyuvermis bir adamim, dedi.

Ger​ekten de o g​ne kadar, tek bir inanci vardi. Bayan Stavrogin’in “yeni g​r​s leri” ve b​t​n “degisen fikirleri” yaninda; onun kadinca kalbinde,
sadece bir s​rg​n ya da ​nl​ bir bilgin degil; ayni zamanda, yakisikli bir erkekti. Yirmi yildan beri bu zevk verici inanca b​t​n benligi ile sarilmisti
ve olasilikla bu inancindan ayrilmaktan ​t​r​ ​z​l​yordu. Yakin bir gelecekte, kaderin kendisine b​yle bir oyun hazirlayacagi, acaba, o gece i​ine mi
dogmustu?

Simdi, hemen hemen unutulmus, anlatacaklarimin esas baslangici olacak olayi anlatayim.

Drozdovlar, agustos ayinin son g​nlerinde geldiler. Gelisleri, akrabalari olan valinin uzun s​redir beklenen karisinin gelisinden biraz ​nce
olmus, sehrimiz toplumu ​zerinde hos bir etki birakmisti. Fakat, b​t​n bu ilgi ​ekici olaylardan daha sonra s​zedecegim; burada sadece su
kadarini s​yleyecegim ki, Bayan Drozdov, kendisini sabirsizlikla bekleyen Bayan Stavrogin’e ​ok ​z​c ​ bir haber getirmisti; Nicholas, temmuz
ayinda onlardan ayrilmis, Rhine’de Kont K. ile bulusarak, onlarla beraber Petersburg’a gitmisti. Kont’un evlenme ​aginda olan k​​k bir kizi
vardi.

Bayan Drozov konusmasina:

- Lisa’dan bir sey ​grenemedim, diye basladi. Onun ne kadar gururlu ve inat​i oldugunu bilirsiniz. Fakat, Lisa ile Nicholas arasinda bazi tatsiz
olaylarin ge​mis oldugunu g​zlerimle g​rd​m. Aralarindaki olayin b​t​n ayrintilarini bilemem; ama, Dasha’ya sorsaniz iyi olur diye d​s ​n​yorum,
aziz dostum. Nihayet, g​zbe—

70

beginiz olan bu kadini size geri getirmis olmaktan memnunum; j b​y​k bir y​kten kurtulmus oldum.

Bu zehirli kelimeler belirli bir ​fkeyle s​ylenmisti. “Sisko” kadinin, s​zlerini daha ​nceden hazirlamis oldugu ve etkisini de tah-min ettigi belliydi.
Fakat, Bayan Stavrogin, bu kadar duygulu konusmalardan sasiracak bir kadin degildi. Nitekim, sert bir dille, ​ok E kesin ve yeterli bir
a​iklama talep etti. Bayan Drozdov sesini hemen al​altti; hatta, konusmasinin sonunda aglamaya ve dost​a kelimeler l s​ylemeye bile basladi.
Bu, sinirli oldugu kadar da hassas olan kibar kadinin, Bay Verkhovesnky gibi, candan bir dosta ihtiyaci vardi; kizi Lisa’dan baslica sik​yeti,
kizinin “bir dost” olmamasiydi. Fakat, kadinin anlattiklarindan kesin olarak ​ikarilan tek anlam, Lisa ile Nicholas’in hakikaten tartismis
olmalariydi. Bayan Drozdov’un bu tartisma hakkinda kesin bir bilgisi yoktu. Dasha hakkindaki imali s​zlerine gelince, konusmasinin
sonunda, onun l hakkinda s​ylediklerini sadece geri almakla kalmadi; b​yle konusmasinin “​fkeye” kapilmasindan ​t​r​ oldugunu s​yleyerek, ​z​r de
diledi. Kisacasi, her sey son derece belirsiz ve kuskuluydu. Bayan Drozdov’a g​re, tartisma, Lisa’nin “inat​i ve alayci” karakterinden ​t​r​yd​;
diger taraftan, Nicholas her ne kadar ​s iksa da, onun alayci s​zlerine aldirmayacak kadar gururlu oldugundan kendisi de alayci olmustu.

Bayan Drozdov:

- Bundan hemen sonra, diye devam etti. Gen​ biriyle tanistik, | sizin “profes​r”​n yegeni oluyor, herhalde ve yanildigimi da sanmiyorum, ​nk​
ayni soyadini tasiyor…

Bayan Stavrogin:

- Yegeni degil, oglu, diye d​zeltti.

Bayan Drozdov, Bay Verkhovensky’nin soyadini hi​bir zaman hatirlayamaz ve ondan s​zederken daima “profes​r” derdi.

-Eh, oglu, su halde; ogluysa daha iyi, benim i​in pek fark etmez. Alelade bir gen​, ​ok canli ve serbest; fakat, hi​bir ​zelligi yok. Eh,

71korkarim ki, Lisa k​t​ davrandi. Nicholas’i kiskandirmak i​in bu gen​le arkadas oldu. Kizimi bu bakimdan fazla su​lu bulmam; her gen​ kizin
yapacagi seyler bunlar… Olduk​a da sevimli hareketlerdir, sanirim. Yalniz, Nicholas kiskanacagi yerde bu gen​le ​zellikle arkadas oldu. Sanki
hi​bir seyin farkinda degilmis, daha ​ok, aldiris etmez gibiydi. Onun bu hareketi Lisa’yi ​ilgina ​evirdi. Gen​ adam, kisa zaman sonra gidecegi
bir yere yetismek i​in acele ediyor gibiydi ve Lisa, her firsatta Nicholas ile tartismaya basladi. Nicholas’in bazen Dasha’yla konustugunu
fark etti ve bu onu o kadar sinirlendirdi ki, hayat ​ekilmez olmustu; tabii bizler i​in. Doktorlar sinirlenmemi yasaklamislardi. Dillere destan
ettikleri g​l, sinirime dokunmaya, bana sadece dis agrisi vermeye ve romatizma agrilarimin artmasina neden oldu. Hem neden olmasin,
Cenova G​l​‘n​n dis agrisina neden oldugunu bir yerde okumustum zaten. Tam o siralarda, Nicholas, Kontes’ten bir mektup aldi ve bizi
terketti; b​t​n ​teberisini bir g​nde topladi. Dost​a ayrildiklarini s​ylemeliyim. Lisa da ​ok neseli ve hoppaydi. Onu yolcu ederken kahkahalarla
g​l​yordu. Sadece b​t​n haraketleri yapmacikti. Nicholas gittikten sonra, ​ok dalgin oldu ve onun s​z​n​ bile etmedi. Benim bile ondan s​z etmemi
istemiyordu. Size de, Nicholas’tan, Lisa’ya bahsetmemenizi tavsiye ederim, aziz dostum. Her seyi b​s b​t​n karistirmaktan baska bir ise
yaramayacaktir. Eger s​z etmeyecek olursaniz, size kendiliginden s​yleyecektir. Bu takdirde, daha ​ok sey ​grenebilirsiniz. Bence, eger
Nicholas s​z​nde durur da ​abuk d​necek olursa, aralan yine d​zelecektir.
- Derhal yazacagim. Eger b​t​n tartisma buysa, bunun kadar sa​ma bir sey olamaz; hepsi sa​ma!… Anliyorsunuz ya, Dasha’yi ​ok iyi tanirim.
Onun herhangi bir su​u olamaz.

- Aziz Dasha i​in ​z​ld​m. Onun i​in b​yle konusmamaliydim. Konusmalari hep y​ksek sesle ve normal kanallarda oluyordu zaten. Fakat, o zaman
olanlar beni tamamen sasirmisti, aziz dostum. Ayrica, Lisa bile onun g​nahsiz oldugunu anladi ve ona eskisi gibi nazik davranmaya basladi.

72

Bayan Stavrogin, hemen o g​n Nicholas’a bir mektup yazarak, s​yledigi tarihten hi​ olmazsa bir ay ​nce gelmesi i​in rica etti. Fakat yine de, bu
meselede anlayamadigi bir durum vardi ki, ne oldugunu tahmin bile edemiyordu. B​t​n gece sabaha kadar bunu d​s ​n​p durdu. Bayan
Drozdov’un d​s ​ncesini fazlaca masum ve duygulu buluyordu. “Praskovya’, diye d​s ​nd​, “yatili okulda oldugu gibi, b​t​n hayati fazla duygulu
ge​mis. Nicholas, gen​ bir kizin alayli s​zleri ​zerine ka​acak erkek degil. Ger​ekten tartistilarsa, bunun daha baska bir nedeni olmasi gerekir.
Ger​i, o subayi da be-rebarlerinde getirdiler. Bir akraba olarak evlerinde oturuyor. Praskovya, Dasha i​in ​z​r dilemekte ​ok acele etti; s​ylemek
istemedigi bir seyi kendisine saklamis olmali…”

Sabahleyin, Bayan Stavrogin, hi​ olmazsa zihnini karistiran sorunlardan birini ​z​mlemek i​in kesin kararini verdi ve yaptigi plan, beklenmedik
olmasi bakimindan olduk​a ilgin​ti. Bu planim hazirlarken aslinda ne d​s ​nm​s t​? S​ylemesi ​ok g​​, ayrica, anlatan olarak, olaylari olduklari gibi
aktarmaktan sorumluyum ve anlatacaklarim ger​ege uymaz g​r​n​rse su​ benim olmayacaktir. Surasini da kaydetmek zorundayim ki, sabah
oldugu zaman, i​inde Dasha hakkinda en k​​k bir kusku dahi yoktu ve ger​egi s​ylemek gerekirse, zaten ondan hi​bir sekilde s​phelenmemisti;
ona ​ok g​venirdi. Ayrica, Nicholas’in ona ​s ik olabilecegini aklinin kiyisindan bile ge​irmezdi… “Dasha ile ha!” Ertesi sabah, Dasha,
fincanlara ​ay koyarken, Bayan Stavrogin g​zlerini ondan ayirmadan uzun uzun bakti ve belki, bir g​n ​ncesinden beri yirminci kez kendi
kendine s​ylendi: “Hepsi sa​ma!…”

Bununla beraber, Dasha’nin yorgun g​r​nd​g​n​, daha sessiz durdugunu ve ilgisiz oldugunu fark etti. Kahvaltidan sonra, her ikisi de, her zaman
yaptiklari gibi, elisine oturdular. Bayan Stavrogin, Dasha’ya, Avrupa izlenimlerini, ​zellikle manzaralarini, halkini, Sehirlerini, t​renlerini, sanat
ve ticaretlerini… g​rebilmek firsatini Buldugu her seyi anlatmasini s​yledi. Drozdov’lar ve onlarin yalindaki yasantisindan hi​ s​z etmedi. Is
masasinda Bayan Stav-73rogin’in yaninda oturan ve igneyle nakis islemesine yardim eden Dasha, yarim saat s​reyle, d​z, tekd​ze ve biraz
zayif sesle b​t​n izlenimlerini anlatti.

Bayan Stavrogin onun konusmasini birden kesti.

- Dasha, bana ​zellikle anlatmak istedigin bir sey yok, degil mi?

Dasha, bir an d​s ​nd​ ve parlak g​zleriyle Bayan Stavrogin’e bakti.

- Hayir, hi​bir sey yok.

- Ruhunda, kalbinde, vicdaninda da yok mu?

Dasha, biraz k​s k​n bir tavirla ve sakin bir sesle tekrarladi.

- Hi​bir sey yok.

- Olmadigini biliyordum! Bilmeni istiyorum, Dasha senden hi​bir zaman kusku duymayacagim. Simdi otur ve dinle. Su karsimdaki
sandalyeye otur. Seni karsimda g​rmek istiyorum. Tamam. Dinle… evlenmek ister misin?

Dasha, sorgulu uzun bir bakisla cevap verdi; ama, bu bakisinda pek fazla hayret yoktu.

-Dur, bir sey s​yleme. Ilk​nce, yas bakimindan b​y​k bir fark var… ​ok b​y​k bir fark… Fakat, bunun ne kadar sa​ma bir sey oldugunu
herkesten iyi bilirsin. Akilli bir kizsin ve hayatinda hata olmamali. Bununla beraber, h​l​ yakisikli bir adamdir… yani, Bay Verkhovensky, her
zaman saygi duydugun bir adam. Ne dersin?

Dasha yine sorgulu bakislarini Bayan Stavrogin’e ​evirdi. Bu kez ​ok sasirmis ve biraz da kizarmisti.

-Dur bir sey s​yleme. Acele etme. Ger​i vasiyetnamemde sana para biraktim; ama, ben ​ld​kten sonra paran bile olsa ne yaparsin?
Aldatilacaksin ve paran elinden alinacak… perisan olacaksin. Fakat, onunla evlenecek olursan, ​nl​ bir kisinin karisi olacaksin. Simdi de
durumu, onun g​r​s ​ ​zerinden inceleyelim: Simdi ​lsem, onun hali ne olacak? Para bakimindan sikintisi olmaz. Fakat, ona ba-74

kabilecegine g​venirim. Dur, hen​z bitirmedim: havai, beceriksiz, huysuz, bencil ve d​s ​k aliskanliklari olan bir kisidir. Fakat, ondan daha k​t​
kisiler olabilecegini d​s ​nerek onu kabul etmelisin. Seni asagilik bir adama vererek, senden kurtulmak istedigimi d​s ​nmezsin, degil mi? Yoksa
b​yle mi d​s ​n​yorsun? Fakat onu tercih etmene en b​y​k neden, bunu senden benim istemem. S​z​n​n burasinda sesini biraz ​fkeyle y​kseltti. -
Anladin mi? Neden bana ​yle bakiyorsun? Dasha, h​l​ susuyor ve sadece dinliyordu.

: - Bir dakika dur… konusma! Yasli bir kadina benzer… fakat, senin i​in ​ok daha iyidir. Zavalli yasli bir kadin gibi oldugunu itiraf ederim.
D​nyada onun sevgisine layik bir kadin yoktur. Fakat, zavalliligindan ​t​r​ sevilmek hakkini kazaniyor ve sen de onu bu zavalligindan ​t​r​
seveceksin. Beni anliyorsun, degil mi? Degil mi?

Dasha basiyla evetledi.


Bayan Stavrogin garip bir ​fkeyle ve tiz bir sesle devam etti: - Anlayacagini biliyordum. Zaten senden baska bir sey beklemezdim. Seni
sevecek, sevmeli, sevmeli. Sana tapmali!.. Ayrica, sana ​s ik olacagi muhakkak; hatta, kendisini buna zorunlu bile tutmasa, seni yine de
sevecektir. Onu iyi tanirim. Ve ben de daima burada olacagim. Bu hususta merak etmemelisin; daima burada olacagim. Seni sik​yet edecek,
hakkinda onur kirici seyler anlatacak, karsilasacagi ilk kisiye hakkinda bir s​r​ sey fisildayarak sizlanacak, hep sizlanacak; bir odadan bir
odaya sana mektuplar yazacak, g​nde iki mektup belki; fakat, ne olursa olsun sensiz yapamayacaktir; asil ​nemli olan da budur. Arzu ettigin
her seyi yaptir ona; zaten yaptiramazsan, aptalsin demektir. Kendisini asmak isteyecektir. Seni kendisini asmakla tehdit edecektir… sakin
inanma. Sadece sa​malik!… inanma, ama yine de g​z​n​ a​, pek belli olmaz; kendisini asabilir. Onun gibi kimseler i​in b​yle seyler olagandir;
zayifliklarindan ​t​r​ kendilerini asiverirler. Ve bu nedenledir ki

75onu fazla sikmamalisin… bu, evlilik hayatinin ilk kosuludur. Sair oldugunu da unutmamalisin. Dinle, Dasha, kendini feda etmek kadar
b​y​k bir mutluluk yoktur. Ayrica, bana b​y​k bir iyilik yapmis olacaksin ve bu da ​ok ​nemlidir. Sa​ma konustugumu d​s ​nme. Ne s​yledigimi ​ok
iyi biliyorum. Ben bencilim, bu bakimdan sen de bencil olacaksin. Seni hi​bir seye zorlamiyorum; her sey sana bagli, nasil istersen ​yle
olacak. Karsimda neden b​yle oturuyorsun? Bir seyler s​yle!… Dasha, kararli bir dille:

- Birisi ile evlenmek zorundaysam, benim i​in pek fark etmez, Bayan Stavrogin, dedi.

Bayan Stavrogin sert bir sekilde, dik dik bakti.

- Zorunluluk mu? Ne demek istiyorsun?

Dasha, elindeki igneyle nakisa devam ederken susuyordu.

- Zeki bir kiz olabilirsin; ama, sa​ma konusuyorsun. Seni evlendirmek istemem tamamen dogrudur; fakat, seni evlendirmeyi arzu etmem,
evlenmenin gerekli olmasindan degil. Bay Verkhovensky’yi d​s ​nerek, evlenmeni istiyorum. Bununla beraber, yirmi yasinda oldugundan…
Bay Verkhovensky olmasaydi, seni evlendirmeyi hi​ d​s ​nmeyecektim… Ne diyorsun?

- Arzu ettiginiz gibi olsun, madam.

- Su halde kabul ediyorsun!… Dur, bir sey s​yleme. Neden acele ediyorsun? S​z​m​ hen​z bitirmedim. Vasiyetimde sana on bes bin ruble
biraktim. Evlenme g​n​nde bu parayi sana verecegim. Sekiz binini ona vereceksin… yani, ona degil bana vereceksin. Geriye kalan yedi binin
bir kurusunu dahi ona vermeyeceksin. Bunu hi​ unutma. Bor​larini asla ​demeyeceksin. Bir kere ​deyecek olursan, arkasinin kesilmedigini
g​r​rs​n. Sekiz bin ruble borcu var; borcunu ben ​deyecegim; fakat, senin paranla ​denmis oldugunu bilmeli. Simdi yaptigim gibi, ev, yiyecek
ve i​ecek masraflarinizi karsilayacagim; ikinize yilda, bin iki y​z rublelik ve ayrica bin bes y​z rublelik ​denek verecegim. Yalniz hi​met​ilerinizi
kendiniz tutacaksiniz.

76

Yillik ​deneklerinizi toplu olarak sana verecegim. Fakat, sen de ona karsi biraz anlayisli olup, arada sirada para vereceksin. Arkadaslarinin,
ancak haftada bir gelmelerini temin et, daha sik geldikleri takdirde kov. Zaten ben de burada olacagim. Eger ​lecek olursam, yillik ​deneginiz
onun ​l​m​ne kadar; ​nk​, bu ​denek sana degil onadir. Vasiyetimde, yedi bin rubleden hari​ sekiz bin ruble daha birakacagim. Eger akilli bir
insansan bu paraya dokunmazsin. Bu paradan baska benden kirk para alamazsin. Bunu ​grenmek hakkindir. Kabul ediyor musun, etmiyor
musun? Nihayet bir sey s​ylemeyecek misin?

- Biraz ​nce s​ylemistim, Bayan Stavrogin.

- Yalniz unutma, karar vermek senin hakkin. Arzu ettigin gibi olacak.

- Bu takdirde, s​yler misiniz, Bayan Stavrogin, bu konuda Bay Verkhovensky bir sey s​yledi mi?

-Hayir, s​ylemedi, bundan haberi bile yok, fakat… kisa zamanda ​grenecek.

Bayan Stavrogin hemen yerinden firladi ve siyah salini omuzlarina atti. Dasha yine kizardi ve sorgu dolu bakislarla hanimini takip etti.
Bayan Stavrogin birden ​fkeyle geri d​nd​. G​zlerinden ates fiskiriyordu.

- Salak!…, diye atmaca gibi atildi. Nank​r salak!… Ne d​s ​n​yorsun? Seni biraz da olsa k​t​ bir duruma sokacagimi mi saniyorsun? Onunla
evlenmen i​in yerlerde s​r​nerek yalvaracak, mutluluktan ​lecek… iste bu evlilik b​yle ayarlanacak. Kimsenin sana zarar vermesine izin
vermeyecegimi ​ok iyi bilirsin. Yoksa seninle sekiz bin ruble i​in evlenecegini ve seni ona satmak i​in kostugumu mu d​s ​nd​n? Budala, budala!
… Siz, hepiniz nank​r budalalarsiniz. Semsiyemi ver benim!…

Islak tugla kaldirimin, tahta kalaslarin ​zerinden kosarak Bay Verkhovensky’ye gitti.

***

77Dasha’nin kimse tarafindan hirpalanmasini istemedigi muhakkakti; tersine, su anda onun haklarini koruyordu. Salini omuzlarina atarken,
evlatliginin sorgu dolu bakislarini yakaladigi zaman ​fkeden ​ilgina d​nm​s t​. Dasha’yi ​ocuklugundan beri ​ok severdi. Bayan Drozdov’un Dasha
i​in, “onun g​zbebegi” demekte hakki vardi. Bayan Stavrogin, Dasha’nin karakterinin agabeyine hi​ benzemedigine karar vermisti; yani,
karakteri Ivan Shatov’a benzemezdi. Dasha, sessiz ve yumusak huylu; kendisini feda etmeye her zaman hazir; sadik, son derece al​akg​n​ll​;
asiri derece mantikli ve en ​nemlisi, nank​r olmayan bir kizdi. Bug​ne kadar Dasha, umdugu gibi bir kiz ​ikmisti. Hen​z on iki yasindayken,
Bayan Stavrogin, onun i​in “yasantisinda hi​bir aksaklik olmayacak” demisti ve her parlak g​rd​g​ d​s ​nceye, her aklina koydugu seye, her
h​lyaya, her yeni fikre b​y​k bir tutkuyla baglanan bir kadin oldugundan Dasha’yi kendi ​z ​ocugu gibi yetistirmeye karar vermisti. Derhal,
Dasha’ya b​y​k bir miktar para ayirdi ve Dasha’ya on alti yasina gelene kadar evlerinde kalan, sonra bilinmeyen bir nedenle isine son verilen
Miss Criggs adinda yabanci bir dadi tutuldu. Gramer okulundan Dasha’ya ders vermek i​in ​ok degerli ​gretmenler geliyordu. Bu
​gretmenlerin arasinda ger​ek bir Fransiz vardi ve Dasha’ya Fransizca ​gretti. Bu Fransizin isine de birden son verildi ve ​deta evden kovuldu.
Sehirde yeni olan, iyi bir aileden dul kalan, fakir bir kadindan piyano dersleri aldi. Fakat bas egitmen Bay Verkhovensky’ydi. Ger​ekte,
Dasha’yi bulan ve meydana ​ikartan Bay Verkhovensky’ydi; Bayan Stavrogin, Dasha’yi evlatlik almayi hen​z d​s ​nm​yorken, Bay
Verkhovensky bu sessiz ​ocuga ders veriyordu. Yine tekrarlamaliyim: ​ocuklarin ona baglanmalari ​ok sasilacak bir seydir!… Lisa Tushin’e
de sekiz yasindan on bir yasina kadar ders vermisti (Bay Verkhovensky ona bedava ders veriyordu; ​nk​, Drozdov’lardan d​nya yerinden
oynasa para almazdi). Fakat, sevimli ​ocuga kendisi de tutulmustu. Evrenin kurulusu ve d​nya hakkinda ​ok i​li ​yk​ler anlatir ve insanligin
tarihinden s​zederdi. Ilk insan topluluklari, tarih ​ncesi insanlari hakkindaki konferanslari, Arap ​yk​lerinden ​ok daha ilgin​ olurdu.

78

Bu ​yk​lerden son derece hoslanan Lisa, Bay Verkhovensky’nin y​z hareketlerini yaparak, bu ​yk​leri evde anlatirdi. Bay Verkhovensky bunu
nasilsa duydu ve bir g​n onu su​​s t​ yakalayiverdi. Son derece utanan Lisa, onun kollarina atilarak aglamaya basladi. Bay Verkhovensky de
onunla beraber agladi. Kisa bir s​re sonra Lisa gitti ve sadece Dasha kaldi. Dasha i​in baska ​gretmenler tutuldugu zaman, Bay Verkhovensky,
ona ders vermemeye basladi ve zamanla da ona karsi olan ilgisini kaybetti. Bu, uzun bir s​re b​yle devam etti. Bir g​n, onun g​zelligi karsisinda
saskina d​nd​. Kiz, o zaman hen​z on yedi yasindaydi. Bayan Stavrogin’in evindeki bir yemekte karsilasmisti onunla. Gen​ kizla konusmaya
basladi ve onun verdigi zekice cevaplardan memnun oldu. Bu konusmalari, Rus edebiyatinin tarihi hakkinda ciddi ve genis konferanslarin
verilmesinin kararlastirilmasiyla son buldu. Bayan Stavrogin, ​ok memnun olmus ve bu olagan​s t​ fikri nedeniyle onu tebrik etmisti. Dasha ise
sevin​ten u​uyordu. Bay Verkhovensky ​zel bir dikkatle konferanslarini hazirladi ve sonunda basladi. En eski devirden basladilar; ilk konferans
​ok verimli ge​ti; Bayan Stavrogin de konferansta bulundu. Bay Verkhovensky konferansini bitirdigi zaman, ​grencisine gelecek derste, “The
Lay of Igor’s Army”yi tartisacaklarini s​ylerken, Bayan Stavrogin birden yerinden kalkti ve baska ders olmayacagini s​yledi. Bay
Verkhovensky y​z​n​ eksitmekle beraber cevap vermedi. Dasha kipkirmizi oldu. Ama, bu konu b​ylece kapandi. Bu olay, Bayan Stavrogin’in
simdi aklina koydugu beklenmedik d​s ​nceden ​ yil ​nce olmustur.

Zavalli Bay Verkhovensky, basina geleceklerden habersiz, odasinda oturuyordu. Melankolik d​s ​ncelere dalmis, uzun bir s​reden beri, tanidik
bir dostunun gelip gelmedigini g​rmek i​in, pencereden bakiyordu. Fakat, gelen giden yoktu. Yagmur ​iseliyordu. Hava soguyordu. Sobanin
yakilmasi gerekiyordu. I​ini ​ekti. Birden g​zlerinin ​n​nde korkun​ bir sey belirdi: Bayan Stavrogin, b​yle bir havada ve olmayacak bir saatte ona
geliyordu. Ve yayan!… O kadar sasirmisti ki, ceketini giymeyi unuttu ve onu

79oldugu kilikta karsiladi; genellikle evdeyken giydigi pembe, eski

ceketiyle hem de.

Onu karsilamak i​in yerinden kalkarken zayif bir sesle: -Ma bonne amie (sevgili dostum)! diye haykirdi.

- Yalniz misiniz? Memnun oldum. Dostlariniza tahamm​l​m yok. Oh, ne kadar sigara i​missiniz!… Ulu Tanrim, ne hava!… ​ayinizi da
bitirmemissiniz, oysa saat on iki oldu!… Cennet d​s ​nceniz, tertipsizliktir. Zevk d​s ​nceniz, pisliktir. Bu yirtik k​git par​alari yerde ne ariyor?
Nastasya! Nastasya!… Nastasya’niz ne isle mesgul? Pencereleri a​in, azizim, vasistaslari, kapilari… her tarafi!… Ardina kadar a​in, l​tfen!
Salona ge​elim. Is g​r​s mesi yapmak i​in geldim. Ve, rica ederim, hayatinda ilk kez olsun surayi s​p​r Nastasya!

Nastasya, ​fkeyle yakinan bir dille:

- Efendim ortaligi hep kirletiyor, Madam!…, dedi.

- Sen de her zaman s​p​r!… G​nde on bes kere s​p​r!… G​nde on bes kere s​p​r, azizim! Ne korkun​ bir oda!…

Salona ge​tikleri zaman, Bayan Stavrogin:

- Kapilari sikica kapayin, dedi. Bizi dinleyecegi muhakkaktir. Duvar k​gitlarini degistirmelisiniz. Ge​enlerde ​rneklerle beraber bir dekorat​r de
g​ndermistim, neden se​mediniz? Oturun ve dinleyin. Oturun l​tfen!… Nereye gidiyorsunuz?Nereye gidiyorsunuz? Nereye?

Bay Verkhovensky ​b​r odadan bagirdi.

- Bir dakika…ben…buradayim!…

- Oh, ceketinizi degistirmissiniz.

Bayan Stavrogin, onu tepeden tirnaga s​zd​kten sonra:

- Evet, dedi. B​ylesi daha iyi oldu. Size s​yleyeceklerime uyacak. Oturun, l​tfen!…

Her seyi kisa ve a​ik olarak anlatti. Bay Verkhovensky’nin ihtiyaci olan sekiz bin rubleye de degindi. Drahoma ​zerinde uzun uzun konustu.
Bay Verkhovensky, saskinligindan irilesmis g​z—

80
lerle bakiyor ve titriyordu. Bay Verkhovensky her seyi ​ok iyi duymakla beraber iyice anlayamamisti. Konusmak istedi; fakat, sesi ​ikmadi.
B​t​n bildigi, her seyin, Bayan Stavrogin’in istedigi gibi olacagiydi. Bu bakimdan, onunla tartismak, ona karsi koymak yararsizdi ve evlilik
konusu karsi konulmaz bir kesinlikle kabul edilecekti.

Sonunda b​y​k bir gayretle:

-Mais a bonne amie (Ama, sevgili dostum), diyebildi. ​nc​ kez, hem de bu yasta ve b​yle bir ​ocukla!… Mais c’est une enfant! (Ama o bir
​ocuk).

- S​k​r Tanri’ya ki, yirmi yasinda bir ​ocuktur!… G​zlerinizi devirmeyiniz, l​tfen, rica ederim. Sahnede degilsiniz. ​ok zeki ve bilgilisiniz; ama,
hayat hakkindaki d​s ​nceleriniz eksik. Daima bir dadiya ihtiyaciniz var. ​l​rsem haliniz ne olacak? O size ​ok iyi bir dadi olacaktir. Al​akg​n​ll​, akilli
ve kararli bir kizdir. Ayrica, hen​z ​lmeyi d​s ​nmedigim i​in ben de her zaman yaninizda olacagim. ​ok evcil ve iyilik melegi gibi bir kizdir. Bu
hos fikir, Isvi​re’deyken aklima geldi. Anlamiyor musunuz? Melek gibi bir kiz oldugunu s​yledim!…

Birden ​fkeyle haykirdi.

- Eviniz pislik yuvasi halinde!… Dasha evinize d​zen verecektir. Her taraf ayna gibi parlayacak. Tanrim, onunla evlendiginiz takdirde
kazanacaginiz seyleri teker teker saymami, ​n​n​zde diz ​kmemi mi bekliyorsunuz? Asil sizin benim ​n​mde diz ​kmemiz gerekir!… Ah, kendini
begenmis, kalpsiz bir insansiniz!…

- Fakat… yasli bir adamim!…

- Elli ​ yasinda olmanizin ​nemi ne? Elli yas ​mr​n sonu degil, erkek hayatinin yarisidir. Yakisikli bir adamsiniz ve bunu da biliyorsunuz. Ayni
zamanda, size karsi nasil bir saygi duydugunu da biliyorsunuz. ​l​rsem, onun hali ne olacak? Fakat, sizinle evlenecek olursa, ne onun ne de
benim bir endisem olacak. ​nemli bir kisisiniz; isminiz, seven bir kalbiniz var. Kendimi vermeye zorunlu

81tuttugum emekli ayliginiz olacak. Belki onu siz kurtarirsiniz, kurtarirsiniz!… Her ne olursa olsun, ona onur kazandiracaksiniz. Ona
yasamayi ​greteceksiniz; bilgilerini artiracak, d​s ​ncelerine y​n vereceksiniz. D​s ​ncelerine dogru d​r​s t y​n veremedikleri i​in, bug​n, mahvolmayan
az insan mi var?.. Kitabinizi tamamladiginiz zaman, kendinizi herkese tanitmis olacaksiniz.

Bayan Stavrogin’in pohpohlamasindan gururlanan Bay Verkhovensky:

- Zaten, dedi. Zaten, Ispanya tarihinden ​yk​ler yazmak ​zereydim.

- Ya…ben demedim mi?…

-Fakat… Ya o? Ona s​ylediniz mi?

- Onu merak etmeyin; isin o yanini d​s ​nmeniz gerekmiyor. Tabii, ona evlenme teklif etmeli, bu serefi size bagislamasi i​in yalvarmaksiniz…
Anladiniz mi? Fakat, meraklanmayin, ben yaninizda olacagim. Ayrica, onu seviyorsunuz, degil mi?

Bay Verkhovensky’nin basi d​nmeye basladi; sanki duvarlar d​n​p duruyordu. Ne kadar gayret ederse etsin kavrayamadigi korkun​ bir fikir
vardi.

Birden sesi titreyerek:

- Excellente amie (m​kemmel dost), dedi. As… asla tasavvur edemezdim ki …ki… siz… beni baska bir ka… kadinla evlendirmek is…
isteyesiniz!…

Bayan Stavrogin zehirli bir sesle:

- Siz kadin degilsiniz, aziz efendim, dedi. Sadece gen​ kizlar evlendirilir; halbuki siz evleneceksiniz.

Bay Verkhovensky g​zlerini ona dikti. Sanki kendisinden ge​mis gibi bir sesle:

- Oui, j’ai pris un mot pour un autre. Mais… c’est egal… dedi. (Baska bir sey sandim ama… ikisi de ayni)

Bayan Stavrogin, kasitli bir k​​msemeyle:

82

- Egal (ayni) oldugunu g​rebiliyorum, dedi. Tanrim, bayildi! Nastasya, Nastasya! Su!…

Fakat suya ihtiya​ g​s termeden Bay Verkhovensky kendine geldi. Bayan Stavrogin semsiyesini aldi.

- Sizinle simdi konusmanin yarari olmadigini anliyorum.

- Oui, oui je suis incapable. (Evet, evet kendimde degilim.)

- Fakat yarina kadar, ​mit ederim ki, dinlenmis olur ve bunu etraflica d​s ​nebilirsiniz. Evden ​ikmayin. Bir sey olursa, gece de olsa haber verin.
Okumayacagim i​in bana mektup falan yazmaya da kalkmayin. Fakat, yarin ayni saatte bizzat gelip son cevabinizi ​grenecegim. Bu
cevabinizin tatmin edici olacagini umarim. O saatte evde kimsenin olmamasina ve etrafin derli toplu olmasina dikkat edin; ​nk​, hakikaten
igren​. Nastasya, Nastasya!…

Ertesi g​n​ Bay Verkhovensky razi oldugunu bildirdi; aksini zaten yapamazdi. Degisik bir durum vardi burada…

***

Bay Verkhovensky’nin m​lk​, hepimizin bildigi gibi (eski kayitlara g​re elli k​leli ve Skvoreshniki’ye bitisik) aslinda ilk ka-risimndi ve halen oglu
Peter’e aitti. Bay Verkhovensky sadece onun vasisiydi ve b​ylece, oglu r​s t​n​ ispat ettikten sonra da ondan aldigi vek​letname ile m​lk​n
bakimini y​r​t​yordu. B​yle bir anlasma gen​ adamin yararinaydi; ​nk​, m​lk​n geliri olarak, her yil babasindan 1,000 ruble aliyordu. Oysa, m​lk​n
geliri, k​lelik kanunu y​r​rl​ge girdikten sonra 500 rubleye (hatta daha az) d​s m​s t​. B​yle bir iliskinin nasil kurulabildigini ancak, Tanri bilir. Her ne
olursa olsun, bu bin ruble Bayan Stavrogin tarafindan g​nderiliyor ve Bay Verkhovensky’nin bir ruble dahi katkisi olmuyordu. Aksine,
m​lkten gelen b​t​n geliri cebine indiriyordu. Ayrica, m​lk​n tek geliri olan aga​lan Bayan Stavrogin’in haberi olmadan satmasi m​lk​n yikimina
neden olmustu. M​lkten elde edilen ke-83resteyi azar azar satmisti. B​t​n kereste 8000 ruble ettigi halde 5000 rubleye satmisti. Bazen kul​pte
y​kl​ para kaybettiginden Bayan Stavrogin’den istemeye cesareti yoktu. Bayan Stavrogin, bunlari ​grendigi zaman kudurmuscasina ​fkelendi.
Simdi ise sevgili oglu m​lk​n​ satmak i​in gereken islemleri yapmasini babasindan istiyordu. Kuskusuz, soylu ve kendisini d​s ​nmeyen bir kisi
olan Bay Verkhovnesky, dokuz yil ​nce, ​grenciyken Petersburg’da g​rd​g​ le cher enfant (bu sevgili ​ocuga) b​yle davranmis oldugundan ​t​r​
utaniyordu. Aslinda m​lk​n degeri 12000 ya da 13000 ruble civarindaydi; ama, bug​nk​ durumuyla bu m​lke 5000 ruble verecekleri
kuskuluydu. Kuskusuz ki, Bay Verkhovensky elindeki anlasmaya g​re keresteleri satmak yetkisine sahipti; bunca yil hi​ aksatmadan ogluna
1000 ruble g​ndermisti; ama, bunun m​mk​n olamayacagini her zaman kanitlayarak kendisini temize ​ikarabilirdi. Fakat, Bay Verkhovensky,
y​ksek prensipleri olan onurlu bir adamdi. Aklina son derece hos bir fikir geldi; sevgili Peter’i geldiginde, masanin ​s t​ne 15000 rubleyi
koyacak (m​lk​n getirebileceginden fazlaydi) sonra, her yil ​demekte oldugu gelire aldirmadan, ce cher fils’i (sevgili ogul) g​gs​ne bastirarak
aglayacak ve baba ogul arasindaki is konusu b​ylece son bulacakti. Bu g​zel d​s ​ncesini, her zaman oldugu gibi dolamba​li yollardan Bayan
Stavrogin’e a​ti. Bunun, aralarindaki dostluk baglarina ​zel bir anlam katacagini ima ediyordu. Ayni zamanda, eski devirlere ait babalarin,
genellikle eski insanlarin, simdiki akli bir karis havada gezen, sosyalist d​s ​ncelere saplanan gen​lerden daha soylu olduklarini, kendi ​ikarlarini
d​s ​nmediklerini de g​s termis olacakti.

Daha bir​ok sey de s​ylemekle beraber, Bayan Stavrogin hep susuyor, herhangi bir fikir y​r​tm​yordu. Sonunda kuru bir sesle, m​lk​ en y​ksek
degerinden satin almaya razi oldugunu; bu deger 6000 ya da 7000 ruble civarindaydi; belki, 4000 rubleye bile satin alinabilirdi; geri kalan
8000 ruble i​in, yani kerestelerle beraber u​up giden paradan s​z etmedi.

84

Bu olay, Bayan Stavrogin’in, Dasha’yi evlendirme teklifinden bir ay ​ncesine rastliyordu. Bay Verkhovensky sasirmis ve derin d​s ​ncelere
dalmisti. Eskiden oldugu gibi, oglunun gelmeme olasiligi vardi; ama, bunu ancak bir yabanci d​s ​nebilirdi. Oysa, Bay Verkhovensky, bir baba
olarak b​yle bir d​s ​nceyi siddetle reddederdi. Her ne olursa olsun, sevgili Peter hakkinda birtakim garip s​ylentiler kulagimiza kadar geliyordu.
​nce ​niversite ​grenimini tamamladiktan sonra, Petersburg’da bir s​re issiz dolasmisti. Bu alti yil ​nceydi. Birdenbire, g​n​n birinde, gizli
bildirilerin dagitilmasinda parmagi oldugu ve durusmasini bekledigi haberi geldi. Sonra, Isvi​re’nin Cenevre sehrinde g​r​l​nce ka​mis
oldugundan endise etmistik.

Son derece saskin g​r​nen Bay Verkhovensky, o zamanlar, bir s​r​ palavra atmak gibi bir aliskanlik edinmisti.

- B​t​n bunlar bana ​ok garip geliyor. Sevgili Peter, c’est une si pauvre tete! (zavalli bir insandir) Iyi kalpli, soylu, ​ok duyguludur ve sunu
s​ylemeliyim ki, Petersburg’da onu, modern gen​lerle karsilastirdigim zaman ​v​nm​s t​m; fakat, c’est un pauvre sire tout de meme… (ne de
olsa zavalli bir gen​tir) ve, bilirsiniz, duygululuk, yari olgunluk sonucudur. Onlari b​y​leyen ger​ek​ilik degildir; sosyalizmin duygulu ve idealist
y​n​d​r; oldugu gibi onun dini g​r​n​s ​d​r; onun siiri, tabii herkes tarafindan evvelce kullanilmistir. Ve bununla beraber, b​t​n bunlarin bence anlami
nedir? Burada bir s​r​ d​s manim var, orada daha da fazlasi ve babasinin etkisiyle yapmis oldugu s​ylenecek. Tanrim, Peter, kalkinma harek​tinin
​nderi, ha!… Ne g​nlerde yasiyoruz!…

Bununla beraber, kisa bir zaman sonra Peter, her zaman oldugu gibi parasinin g​nderilmesi i​in Isvi​re’deki kesin adresini bildirdi. Bu da
g​s teriyordu ki, siyasal bir g​​men degildir. Ve simdi, dis ​lkelerde d​rt yil ge​irdikten sonra, birden bire ​z vatanina d​n​yor ve kisa bir zaman sonra
da sehre gelecegini bildiriyordu. Bunun da anlami, herhangi bir su​la su​lanmamis olmasiydi. Dahasi da vardi; sanki, biri onun isleriyle
ilgileniyor ve onu y​netiyordu/Simdi,

85Rusya’nin g​neyinden yaziyor ve oraya ​nemli bir is i​in gitmis oldugunu s​yl​yordu. B​t​n bunlar iyiydi; ama, Bay Verkhovensky m​lk​n
satisindan arta kalan 7000 ya da 8000 rubleyi nasil bulacagini d​s ​n​r ordu. Eger oglu bu konu ​zerine tatsizlik ​ikarir da mahkemelik olurlarsa
ne olacakti? Duygulu Peter’inin m​lk​n​ hi​bir seye feda etmeyecegini de hissediyordu.

Bir g​n bana, al​ak sesle:

- Dikkat ettim, diye fisildadi. Acaba, neden b​t​n sosyalistler ve kom​nistler, bu kadar cimri, bu kadar malina d​s k​n oluyorlar? Kuskusuz, en
b​y​k sosyalistler, sosyalistliklerinin b​y​kl​g​ kadar da malina d​s k​nl​kleri b​y​k oluyor… neden acaba? Acaba, bu sadece fazla duysalliktan mi
oluyor?

Bay Verkhovensky’nin bu s​zlerinde ger​ek payi olup olmadigini bilemiyorum. B​t​n bildigim, Peter’in kerestelerin satisindan haberdar oldugu
ve bunun da Bay Verkhovensky tarafindan bilindigidir. Ayni zamanda, Peter’in babasina yazdigi mektuplari da okudum; Peter ​ok seyrek,
yilda ancak bir mektup yazardi. Yalniz son zamanlarda iki mektup g​ndermis, bu mektuplar hemen hemen birbirini izlemisti. Ikinci mektup,
gelisini babasina bildirmek i​indi. Bu mektuplar kisa, kuru bir dille yazilmis ve sadece emir veren mektuplardi. Baba ogul, daha
Petersburg’da ilk karsilasmalarinda son modaya uyarak senli benli olduklarindan, Peter’in mektuplari bana, eski m​lk sahiplerinin Moskova
ya da Petersburg’dan, m​lklerini y​neten k​lelerine yazdiklari mektuplari hatirlatiyordu. Ve simdi, Bay Verkhovensky’nin mali durumunu
d​zeltecek olan 8000 ruble, Bayan Stavrogin’in teklifi ile birden ortaya ​ikiyordu. Ayni zamanda, Bayan Stavrogin, bu paranin baska sekilde
temin edilemeyecegini de kesinlikle ima etmisti. Bu bakimdan, Bay Verkhovensky bu teklife boyun egmek zorunda kalmisti.

Bayan Stavrogin gider gitmez, b​t​n g​n evine kapanip kimse ile g​r​s medi ve hemen bana haber saldi. Tabii, aglayarak uzun uzun konustu; g​zel
s​zler s​yledi; arada bir s​z dizisini kaybetti ve konudan uzaklasti; bazen bir s​z​ k​t​ anlamda kullaniyor ve son

86

derece memnun oluyordu. Sonra hafif bir mide sancisina tutuldu… ​ok ge​meden her sey normal seyrini takip etti. Sonunda, yirmi yil evvel
​len Alman karisinin resmini ​ikartti ve acikli bir sesle onunla konusmaya basladi: “Beni affedebilecek misin?” Kendisini tamamen kaybetmis
g​r​n​yordu. Kederimizi bogmak i​in biraz da i​tik. Biraz sonra tatli bir uykuya dalmisti. Ertesi sabah kravatini son modaya uygun olarak
bagladi; dikkatle giyindi ve aynanin ​n​nde sik sik kendisini kontrol etti. Mendiline esans d​kt​… hi​ olmazsa birka​ damla… ve pencereden
Bayan Stavrogin’i fark eder etmez, hemen baska bir mendil aldi ve esansli mendili minderin altina sakladi.

Bayan Stavrogin, onun kararini ​grenince:

- ​ok g​zel, dedi. ​nce kararliliginizdan, sonra da, ​zel hayatinizda pek dinlemediginiz mantiginizin sesini duymanizdan ​t​r​ memnun oldum. Ama,
aceleye gerek yok.

Bay Verkhovensky’nin beyaz kravatina bakarken ekledi:

- Simdilik kimseye bir sey s​ylemeyin, ben de s​ylemeyecegim. Yakin zamanda dogum g​n​n​z olacak; onunla beraber sizi ziyarete gelecegim.
Bir ​ay yaparsiniz; fakat, rica ederim, aperitif ya da sarap olmasin; ama, buna ben dikkat ederim. Arkadaslarinizi da davet edin… yine de
arkadaslarinizin se​imini beraberce yapariz. Eger gerekirse, Dasha ile bir g​n ​nceden konusabilirsiniz. Dogum g​n​ partinizde resmi bir a​iklama
yapacak degiliz; fakat, sadece k​​k bir imada bulunacagiz ya da herhangi bir t​ren yapmadan herkese duyuracagiz. Ondan sonra, on bes g​n
i​inde sessiz bir evlenme t​reni olacak; tabii, m​mk​n olursa. D​g​nden sonra bir s​re i​in bir yere; ​rnegin, Moskova’ya gidersiniz. Ben bile sizinle
beraber gelebilirim. Fakat, en ​nemlisi, o zamana kadar bu hususta kimseye bir sey s​ylememenizdir.

Bay Verkhovensky sasirmisti. B​yle olamayacagini, Dasha ile karsilikli konusmasi gerektigini s​yleyecek oldu; fakat Bayan Stavrogin ​fkeyle
haykirdi:

- Onunla konusmanizin size ne yaran olacak. Belki de b​t​n bunlardan hi​bir sey ​ikmayabilir…

87Gelecegin damadi tamamen saskin olarak mirildandi.

- Ne demek istiyorsunuz?

- Ne s​yl​yorsam onu. Hen​z kesin bir karar vermis degilim. Fakat her seyin s​yledigim gibi olacagini d​s ​nd​g​mden, endise etmenize gerek yok.
Dasha’yi bizzat kendim hazirlayacagim. Hi​bir sey yapmak zorunda degilsiniz. S​ylenmesi ve yapilmasi gereken her sey yapilacaktir. Bu
bakimdan onu g​rmenize gerek yok. Onu ne i​in g​receksiniz? Yapacaginiz ne var ki? Hem ne gidin ne de mektup yazin. Rica ederim bu
hususta tek s​z dahi istemiyorum. Ben de tek s​z etmeyecegim.

Bayan Stavrogin herhangi bir a​iklama yapmadan olduk​a ​zg​n ayrildi. G​r​n​s e g​re, Bay Verkhovensky’nin hemen hazir tavirlarindan sasirmisti.
​ok yazik!… Bay Verkhovensky’nin durumdan hi​ haberi yoktu ve bir​ok bakimdan d​s ​nme firsatini bile bulamamisti. Aksine, yeni bir hava
​almaya, b​y​k bir basari almis gibi tavir almaya baslamisti. S​rekli atip tutuyordu.

​n​mde durup kollarini iki yana a​arak konusuyordu:

- Hosuma gitti!… Duydunuz mu? isi ​yle bir duruma getiriyor ki sonunda vazge​ecegim. Ben bile sabrimi t​ketebilir ve red-debilirim!?..
“Yerinden kimildamadan otur, onu ne i​in g​receksin?” Fakat neden olmasin, sorarim size, neden evlenmek zorundayim? Kafasina bazi garip
d​s ​nceler geldi diye mi? Fakat, ben ciddi bir adamim ve deli bir kadinin hakkimdaki d​s ​ncelerini her zaman i​in reddedebilirim!… Ogluma ve
kendime karsi bazi g​revlerim var!… Kendimi feda ediyorum, bunu anlayamiyor mu? Belki de hayattan sikildigim, hi​bir seyi
umursamadigim i​in kabul ettim. Fakat, beni kizdirip umursamazligimi bir anda yok edebilir. Beni fazla zorlayacak ve ben de vazge​ecegim.
Et enfin le ridicule… (Hem sonunda ​ok g​l​n​ olacak)… Bana kul​pte ne diyecekler? Liputin ne… ne s​yleyecek? “Belki de hi​bir sey olmaz!…”
Tamam degil mi? Yeterli degil mi? Bu… bu kadari da fazla oldu! Jesuis un for​at, un Badinquet, (bir forsayim ben.) Napolyon’un ka​masi i​in
elbiselerini ona veren bir forsa…. k​s eye kistirilmis un (bir) adamim ben…

88

B​t​n bu yakinmalar arasinda, bencil bir gurur vardi. Bununla beraber, o aksam yine biraz i​tik.

3.

BASKA BIR ADAMIN G​NAHLARI


Aradan bir hafta ge​meden isler yavas yavas gelismeye basladi.

Arada sunu da s​yleyeyim ki, bu ugursuz hafta i​inde, en yakin sirdasi olarak, zavalli dostumdan hemen hemen hi​ ayrilmadim. O hafta
kimseyi g​rmedigimiz ve hep yalniz kaldigimiz halde utan​tan yerin dibine ge​iyordu; hatta, benden bile utaniyordu; ​yle ki, bana a​ildik​a, b​s b​t​n
yanip yakiniyordu. ​ok hassas oldugu i​in sehirde herkesin bildiginden endiseleniyordu. Degil kul​pte, kendi arkadaslari arasinda g​r​nmekten
​ekiniyordu. Normal g​nl​k y​r​y​s lerine bile hava iyice karardiktan sonra ​ikiyordu.

Aradan bir hafta ge​ti; o h​l​ nisanli olup olmadigini ne kadar gayret ederse etsin, kesin olarak ​grenememisti. Nisanlisi ile g​-r​s ememisti ve
kuskusuz, onun nisanlisi olup olmadigini, bu isin ciddi bir y​n​n​n bulunup bulunmadigini bile bilmiyordu. Her nedense, Bayan Stavrogin onu
kesin olarak g​rmek istemiyordu. Mektuplarinin ilkine cevap olarak (ve ona ​ok sayida mektup yazdi) Bayan Stavrogin, ​ok mesgul
oldugundan kendisini rahatsiz etmemesini; ​nemli isler pesinde oldugunu; onunla g​r​s emeyecegini; isi azaldigi zaman kendisini g​rmeye
gelebilecegini yazdi. Mektuplarina gelince, “maskaralik” diye adlandirdigini ve onlari a​madan geri ​evirecegini ekledi. Bu notu okudum; Bay
Verkhovnesky okumam i​in vermisti.

Bununla beraber, b​t​n bu sert kelimelerin her biri, b​y​k endisesinin yaninda anlamsizdi. Bu endisesi onu b​y​k ​apta hirpaliyordu; bu nedenle,
zayifladi ve cesaretini kaybetti. Her seyden utanmasina neden olan, benimle bile tartismayi reddettigi bir seydi. Tersine, her ne zaman bu
konuyu a​acak olsam, bana yalan s​yl​yor

89ve k​​k bir ​ocuk gibi s​z​ degistirmeye ​alisiyordu; b​yle olmasina ragmen beni her g​n ​agirtiyordu; bensiz iki saatini bile ge​iremiyordu;
ekmege, suya ihtiyaci oldugu kadar bana da ihtiyaci vardi.

B​yle bir tutum, bir bakima benligimi incitiyordu. O zaman, Bay Verkhovnesky’nin bu sirrini, endisesini a​iklamasinin, kredisini
artirmayacagina kesin olarak inanmistim ve bu nedenledir ki, hen​z gen​ oldugumdan hislerinin kabaligi ve kuskularinin ​irkinligi karsisinda
​fkelenmemek elimden gelmiyordu. O kizginligim aninda, itiraf etmeliyim ki, belki onun sirdasi olmak beni yordugundan ​t​r​, onu su​luyor da
olabilirdim. Bazi seylerin itirafinin g​​ oldugunu bildigim halde, direterek her seyi a​iklamasini saglamaya ​alistim. O da benim i​imi g​r​yor; yani,
onun i​ini g​rd​g​m​ ve ona kizdigimi hissediyor; ona kizdigim ve i​ini g​rd​g​m i​in o da bana kiziyordu. Belki de ona karsi ​fkelenmem anlamsiz ve
sa​maydi; fakat, iki adam uzun zaman beraber bulun-muslarsa, o iki kisi arasindaki dostluk ger​ekten g​​lenir. Belirli bir g​r​s a​isindan, kendi
durumunun belirli taraflarini ​ok iyi anliyordu; kuskusuz, saklamasinin gerekli oldugunu d​s ​nd​g​ noktalari ustalikla atliyordu.

Arada sirada Bayan Stavrogin hakkinda bazi s​zler s​ylerdi.

- Ah, ​nceleri b​yle degildi. Beraberce oturup tatli tatli tartistigimiz zaman b​yle degildi. O g​nler konusabilirdi, biliyor musunuz? O g​nlerde
kendisine ​zg​ d​s ​nceleri oldugunu s​ylersem inanir misiniz? Simdi her sey degisti!… Eski g​nlerin ge​mis oldugunu s​yl​yor. Ge​misi hor g​r​yor…
Simdi bir ​esit y​netici, d​nyaya karsi dis bileyen bir kisi oldu ve daima y​z​ asik…

Hemen itiraz ettim.

- Emirlerini yerine getirdiginize g​re neden kizmis olsun? Cin gibi bir tavirla y​z​me bakti.

- Cher ami, (sevgili dostum) arzusunu kabul etmeseydim, son derece ​fkelenecekti!… Ama yine de, kabul ettigim zamankinden daha az
kizacakti!

90

Bu yorumundan son derece memnun oldu ve o gece bir siseyi beraberce bosalttik. Fakat, neseli durumu pek kisa s​rd​; ertesi sabah, her
zamankinden daha k​t​ bir durumda ve daha kederliydi.

Fakat daha ​ok, sehre yeni gelmis olan Drozdov’lara, eski dostlugunu yenilemek i​in gereken ziyareti yapmaya bir t​rl​ karar verememesine
kiziyordum. Anladigima g​re, Drozdov’lar da bunu bekliyor ve gelmeyisinin nedenini sorup duruyorlardi. Kendisi de bu ziyareti yapmayi
arzu ediyordu. Lisa’dan s​zederken anlayamadigim bir heyecanla konusuyordu. Kuskusuz ki onu, bir zamanlar ​ok sevdigi k​​k bir ​ocuk
olarak hatirliyordu. Fakat nedense, simdiki dertlerinin ve en ​nemli sikintilarinin onun yaninda sona erecegini d​s ​nm​yordu. Lisa’nin kisiliginde
olagan​s t​ bir yaratik bulacagina inaniyordu. Her g​n ona gitmeye karar verdigi halde gitmiyordu. Isin en garip tarafi, onunla benim de
tanismak istememdir; bu da ancak, Bay Verkhovensky tarafindan yapilabilirdi. Onunla sik sik karsilasmalarim, ​zerimde derin bir etki
birakmisti… Tabii bu karsilasmalarim, sokakta oluyordu. Onu, sik bir binici elbisesiyle, g​zel bir atin ​s t​nde ve rahmetli general Drozdov’un
yakisikli akrabasi gen​ subayin esliginde g​r​yordum. G​zlerimin kamasmasi kisa s​rm​s t​ ve hayalimin olmayacak bir sey oldugunu hemen
anlamistim. Bununla beraber, kisa bir zaman bile s​rm​s olsa, ger​ek olduguna g​re, evinden ​ikmamakta israr eden zavalli dostuma o zamanlar
nasil kizdigimi tahmin etmek kolay olur.

Grubumuzda bulunan herkes, Bay Verkhovensky’nin bir s​re i​in hi​bir ziyaret​i kabul etmeyeceginden ve rahatsiz edilmemesini istediginden
haberdar edilmisti. Vazge​mesi i​in ​ok ugrasmakla beraber, kimseyle g​r​s mek istemedigini dostlarina bildirmesine engel olamadim. Arzusuna
uyarak b​t​n dostlarinin evini teker teker dolastim; Bayan Stavrogin’in bizim ‘ihtiyar’a bazi isler verdigini (aramizda ona ihtiyar derdik),
yillardan beri daginik duran mektuplarin bir d​zene sokulmasini istedigini, bu nedenle evine kapandigini ve kendisine yardim ettigimi s​yledim.
Sadece, Liputin’e

91ugramadim; ona gitmeyi, her g​n ertesi g​ne birakiyordum; fakat, dogrusunu s​ylemek gerekirse ondan korkuyordum. S​yledigim tek
kelimeye inanmayacagini biliyordum; ondan saklamak istedigimiz bir sir oldugunu d​s ​neceginden ve yanindan ayrilir ayrilmaz hemen disari
firlayacagindan ve ortada neler d​nd​g​n​ ​grenmek i​in bir s​r​ sa​maliklar yapacagindan emindim. B​t​n bunlari kendi kendime tekrarlayip
dururken, ona rastladim. Durumu anlattigim tanidiklardan her seyi ​grenmisti bile. Fakat, s​ylemesi gariptir ki, Bay Verkhovensky hakkinda
tek soru sormadi ve ona ug-rayamadigim i​in ​z​r dileyecegim sirada hemen s​z​m​ kesti; konusmayi baska bir konuya ​evirdi. Bana s​ylenecek
​ok seyi vardi; ​ok heyecanli ve kendisini dinleyecek birini buldugundan dolayi ​ok memnundu. Sehir haberlerinden deginmeye basladi; valinin
“degisik agizli” karisinin gelisinden, kul​pte onlara karsi yapilan hareketlerden, herkesin ortaya yeni yeni fikirler atmasindan ve bunun
herkese nasil bulastigindan falan s​zetti. Tam on bes dakika konustu ve ​ylesine eglenceli anlatiyordu ki bir t​rl​ kendimi yanindan
koparamiyordum. Ger​i ondan hi​ hoslanmazdim; ama, itiraf etmeliyim ki, kendisini dinletme h​neri vardi; ​zellikle, ​fkeli oldugu zamanlar. Bu
adam, benim fikrime g​re, dogustan casustu. Sehrimizde ge​en b​t​n olaylari dakikasi dakikasina haber alirdi; sehrin en olmadik sirlarini bilirdi;
bazen kendisini hi​ ilgilendirmeyen olaylari bu kadar ince ayrintilari ile bilmesine hayret etmemek elden gelmezdi. ​ogunlukla, karakter
yapisinin kiskan​lik olduguna inanmisimdir. Ayni gece, Bay Verkhovensky’ye, o sabah Liputin ile karsilasmami ve anlattiklarini s​yledigim
zaman, heyecanlanarak beni sasirtan bir soru sordu: “Liputin biliyor mu, bilmiyor mu?”. Bu konuyu b​yle kolaylikla ​grenemeyecegine;
ayrica, ​grenebilecegi bir kimsenin olmadigina inandirmaya ​alistim; fakat, Bay Verkhovnesky bir t​rl​, bana inanmak istemedi.

Sonra beklenmedik bir anda:

-Ister inanin ister inanmayin, dedi. Fakat, sadece durumumuzu b​t​n ayrintilariyla bilmesinin disinda, her ikimizin de bilmedigi, belki de hi​
​grenemeyecegimiz ya da ​grendigimiz zaman geri

92

d​nemeyecegimiz bir seyi de bildigi kanisindayim.

Cevap vermemekle beraber, s​ylediklerinde bazi ger​eklerin gizli oldugundan emindim. Bu konusmadan sonra, bes g​n Liputin’in ismini bile
agzimiza, almadik; Bay Verkhovnesky’nin, birtakim kuskularini bana a​tigi, istemedigi seyleri s​yledigi i​in caninin sikildigini hissetmemek
elimden gelmiyordu.

***

Bir sabah… Bay Verkhovensky’nin evlenmeye razi oldugunun yedinci ya da sekizinci g​n​… saat on bir sularinda, her zamanki gibi yine
kederli dostuma gitmek i​in acele ederken, basimdan bir olay ge​ti.

Liputin’in “b​y​k yazar” dedigi Karmazinov’la karsilastim. Onun romanlari ve ​yk​leri yedisinden yetmisine kadar herkes tarafindan bilinirdi.
Onlara ben de d​s k​nd​m; ​ocuklugumun ve gen​ligimin, bana en ​ok zevk veren yapitlariydi. Ama, sonralari ondan sogumustum; son
zamanlarda ​ok sik yazdigi d​s ​nd​r​c ​ romanlari eskiden yazdigi siir dolu uzun ​yk​leri kadar ilgin​ degildi ve son yazilarini hi​ begenmiyordum.

Genel olarak, b​ylesine ​nemli bir konuda ​zel d​s ​ncelerimi de a​iklamama izin verecek olursaniz, s​yle konusabilirim: Hayatlari s​resince
​ogunlukla bir d​hi olarak bellenen orta halli bu centilmenler, ​ld​klerinde yalniz iz birakmadan gitmekle kalmazlar; ayni zamanda, anilarimizdan
bile silinirler. Fakat, bazilari, hayattayken bile, yeni bir kusagin ​ikmasi ile tamamen unutulup b​t​n zihinlerden silinirler. Hele bizim ​lkede,
tiyatroda sahnenin degismesi gibi kolaylikla oldugu dogrudur. Her zaman i​in, s​yleyebilecekleri yeni bir sey olan Pushkin’ler, Gogol’ler,
Moli​r ’ler ve Voltaire’ler ya da b​t​n meshurlar bu s​ylediklerimin disinda kalirlar!…

Bu orta halli, yetenekli centilmenlerimizin, kendilerinin bile farkina varmadan, ​m​rlerinin sonuna geldikleri de bir ger​ektir.

93Bitmez bir d​s ​nce hazinesi olduguna uzun bir s​re inanilan; kendisinden toplumun kipirdanisina olagan​s t​, ciddi katkilari beklenilen bir
yazarin, sonunda, en esasli d​s ​ncesinin bile bir hi​ oldugu, olduk​a sik g​r​l​r ve bu nedenden dolayi, onlarin ​ok ​abuk silinmelerine de hayret
edilmemelidir. Fakat, yasli adamlar bunun farkina varmazlar ve kizarlar. ​alismalarinin sonunda, ​fkeleri sasirtacak derecede artar. Kendilerini
ne sanirlar, ancak Tanri bilir… Karmazinov i​in, s​z​ ge​en kisilerle ve y​ksek sosyete ile olan iliskilerine, hemen hemen, kendi benliginden daha
​ok ​nem verdigini s​yl​yorlardi. Eger ona iyi bir tavsiye ile geliyorsaniz, tabii, ​zellikle ona bir sey i​in gerekliyseniz, sizi ​ok candan
karsilayacagi, pohpohlayacagi, basit kalpliligi ve al​akg​n​ll​l​g​ ile sizi b​y​leyecegi s​ylenirdi. Fakat, siz yanindayken, bir prens, kontes ya da
korktugu biri gelecek olursa, oradan ayrilmaniza firsat kalmadan size, bir pa​avra ya da k​​k bir b​c ekmissiniz gibi k​t​ davranmayi en kutsal
g​revi kabul eder ve bu hareketinin soylu bir davranis olduguna inandigi s​ylenir. Arzu ettigi takdirde kendisini tutabildigi, soylu davranislari
​ok iyi bildigi halde, o kadar ben-cilmis ki, toplumun edebiyatla pek ilgisi olmayan ​evrelerinde bile yazarligini ileri s​rmeden edemezmis. Diger
taraftan, eger biri yanlislikla umursamazligi ile canini sikacak olsa, son derece g​c enir ve ​ almak i​in firsat ararmis.

Yaklasik bir yil kadar ​nce, ruhbilimle ilgili oldugu kadar, en kaba bir siirsel t​rde de yazilmaya ​alisilmis bir yazisini, bir dergide okumustum.
Ingiltere kiyilarinda bir yerde, bizzat kendisinin tanik oldugu, bir geminin batisini, bogulmak ​zere olanlarin kurtarilmalarini ve bogulanlarin
cesetlerinin sahile getirilislerini nasil seyretmis oldugunu anlatmisti. Bu olduk​a uzun ve kalabalik s​zl​ yazi, kendisinin ne kadar iyi bir insan
oldugunu g​s termek amaciyla yazilmisti. Satirlarin arasinda yazarin sanki s​yle dedigi anlasiliyordu: “Bakin bana, su dakikalarda nasil cesurca
davrandim. Denizin, firtinanin, kayalarin, par​alanan geminin kalintilari size ne anlatir? B​t​n bunlari kalemimin g​c ​ ile size anlattim. ​l​ kollari
arasinda ​l​ ​ocugunu sikica tutan bogulmus kadina neden

94

bakiyorsunuz? Bana baksaniz daha iyi edersiniz. Olayin g​r​n​s ​ne dayanamayip arkasini d​nen bana bakin. Bakin, ben arkami d​nm​s
duruyorum; (dehset i​indeyim ve onlara d​n​p bakacak g​c ​ bulamiyorum; g​zlerimi yumdum… bunu daha ilgin​ bulmuyor musunuz?”
Karmazinov’un bu makalesi hakkindaki fikrimi Bay Verkhovensky’ye s​yledigim zaman benimle ayni fikirde oldugunu s​yledi.

Son g​nlerde Bay Karmazinov’un gelecegi haberi sehirde yayildigi zaman, normal olarak onu ben de g​rmek; hatta, m​mk​n olursa onunla
tanismak istemistim. Bir zamanlar arkadas olduklarindan bu arzumu Bay Verkhovensky araciligiyla yerine getirebilecegimi biliyordum. Ve
simdi, onunla bir k​s e. basinda karsilastim. Onu derhal tanidim; valinin karisiyla bir arabada giderlerken ​ g​n kadar ​nce bana g​s termislerdi.
Yaklasik elli bes yaslarinda, kisa boylu, agirbasli ve silindir sapkasinin kenarlarimdan, tertemiz pembe kulaklarinin arkasina kivrilan g​r, kir
sa​li bir ihtiyardi. Ince, uzun, alay edercesine kivrilmis dudaklari, biraz etlice burnu ve keskin bakisli g​zleriyle, teiniz, k​​k y​z​ pek g​zel
sayilmazdi. Giyimi biraz dikkatsizceydi. ​zerinde, ancak yilin bu mevsiminde Kuzey Italya ya da Isvi​re’de giyilebilecek cinsten siyah bir
pelerin vardi. Fakat giyiminin ​ok k​​k seyleri dahi; kol d​gmeleri, yakasi, d​gmeleri; ince, siyah bir kurdelenin ucuna bagli baga g​zl​g​ ve y​z​g​,
y​ksek tabakadaki insanlarin kullandiklari cinstendi. Yazin muhakkak kumastan yapilmis, yaninda sedef d​gmeleri olan renkli tozluklarla
dolastigi kanisindayim. Onu g​rd​g​mde, k​s e basinda durmus etrafina bakmiyordu. Kendisine ilgi ile baktigimi g​r​nce, tatli, fakat biraz tiz bir
sesle sordu:

- Bykov Sokagi’na nasil gidebilecegimi s​ylemek nezaketinde bulunur musunuz?

B​y​k bir heyecanla:

- Bykov Sokagi mi? diye haykirdim. Buradan uzak degildir. Bu cadde boyunca y​r​rseniz soldaki ikinci sokak.

95- ​ok tesekk​r ederim.

Oh, kahrolsun o dakika!… O dakikada ​rkek ve son derece al​akg​n​ll​ g​r​nd​g​me inaniyorum. Her seyin bir anda farkina vardi ve tabii, her seyi
anladi; yani, kim oldugunu bildigimi, onun kitaplarini okudugumu ve ​ocuklugumdan beri ona taptigimi ve ​rkt​g​m​, al​akg​n​ll​l​kle ona saygi
duydugumu anlamisti. G​l​msedi; tekrar basini egdi ve tarif ettigim y​ne dogru y​r​d​. Neden geri d​n​p pesinden gittim bilmiyorum; neden
yaninda on adim kostum bilmiyorum. Yine birdenbire durdu.

Yine bana hitap ederek haykirdi:

- En yakin araba duragini da s​yleyebilir miydiniz? Igren​ bir haykiris; igren​ bir ses!

- Araba duragi mi? En yakin araba duragi… katedralin yaninda… orada daima araba bulmak m​mk​nd​r.

Bunu s​yler s​ylemez d​nd​m ve neredeyse kosacaktim.

Tahmin ederim ki, bunu bekliyordu. Tabii, hemen kendime geldim ve kazik gibi durdum; fakat, hareketimi fark etmis ve o tatsiz
g​l​msemesiyle y​z​me bakiyordu. Tam o sirada ​mr​m olduk​a unutamayacagim bir sey oldu. Birdenbire sol elinde tasimakta oldugu k​​k ​antayi
yere d​s ​rd​. Dogrusu bu ​anta da degildi; k​​k bir kutu, atase ​antasina da benziyordu; fakat, daha ​ok kadinlarin tasidiklari makyaj ​antasini
andiriyordu. Ne oldugunu kesin olarak bilmiyorum; bildigim, onu yerden almak i​in d​nm​s oldugumdur.

Onu yerden almadigima kesin olarak eminim; fakat, yerden almak i​in yaptigim ilk hareket kimseyi yaniltamazdi. Bu hareketimi
gizleyemedigim de muhakkak; hem de aptal gibi kizarmistim. Alayci adam, anlamak istedigi her seyi bir anda anlayivermisti.

Sevimli bir sesle:

- Zahmet etmeyin, efendim, ben alirim, dedi.

Sanki ​antayi yerden almayacagimi anlamamis gibi bir tavirla egilip yere d​s en ​antasini aldi. Bu hareketi yaparken sanki benden

96

evvel davranmis gibi bir ​abuklugu vardi. Tekrar basiyla selamladi ve beni bir budala gibi oldugum yerde birakarak yoluna devam etti. ​antayi
yerden almis bile olsam durumda bir degisiklik olacagini sanmazdim.

Bes dakika s​reyle kendimi tamamen rezil olmus zannettim; fakat, Bay Verkhovensky’nin evine geldigim zaman kahkahalarla g​lmeye
basladim. Bu karsilasmayi ​yle g​l​n​ bulmustum ki, b​t​n olayi, hareketlerimiz de dahil olmak ​zere Bay Verkhovensky’ye anlatmaya karar
verdim.

***

Bu kez Bay Verkhovensky’yi olagan​s t​ degismis bulunca ​ok sasirdim. Beni g​r​r g​rmez b​y​k bir heyecanla karsilamak i​in kostugu ger​ektir.
Fakat, ​ylesine dalgindi ki, anlattiklarimi dinlediginden bile kuskuluydum. Karmazinov’un isminden s​z eder etmez, kendisini ​ilgin gibi
kaybetti.

- Ondan s​zetmeyin!… diye haykirdi. Onun ismini agziniza almayin! Bakin, suna bakin! Oku! Oku!…

Bir ​ekmece ​ekti ve masanin ​s t​ne, kursun kalemle acele acele yazilmis ​ k​git par​asi atti. Bunlarin hepsi Bayan Stavrogin’ dendi. Ilk not, iki g​n
​nce, ikincisi d​n ve ​nc​s ​ de bug​n, bir saat ​nce yazilmisti; ​ mektup da pek ​nemsizdi. Tek konu, Karmazinov’du; Karmazinov’un onu ziyarete
gelmemesi halinde ne kadar ​z​leceginden ve gururunun incineceginden s​z ediyordu. Iste iki g​n ​nce gelen birinci not (belki ​ g​n ​nce ve d​rt g​n
​nce yazilanlar da vardi):

“Nihayet bug​n ziyareti ile size seref verecek olursa, benden s​zetmemenizi rica ederim. En k​​k bir imada bile bulunmayin. Benim hakkimda
konusmayin ve beni ona hatirlatmayin.”
V.S.

97D​nk​ not:

“Nihayet bu sabah sizi ziyarete harar verecek olursa, en agirbasli hareketin onu evinize kabul etmemek olacagini saniyorum. Ben b​yle
d​s ​n​yorum, sizin nasil d​s ​nd​g​n​z​ bilmiyorum.”

V.S.

Bug​nk​ not, sonuncusu:

“Evinizin kirli ve t​t​n dumani ile dolu oldugundan eminim. Maria ve Foma’yi g​nderiyorum; yarim saatte her tarafi temizleyip toplarlar.
Onlara karismayin, odanizi toplarlarken siz mutfakta oturun. Bir Buhara halisi ve iki ​in vazosu g​nderiyorum: onlari uzun zamandan beri size
hediye etmeyi d​s ​n​yordum zaten; ayni zamanda Teniers’imi g​nderiyorum (bir s​re i​in). Vazolari pencerenin i​ine koyabilirsiniz ve Teniers’i de
tam Goethe’nin resminin altina asin; orada daha ​ok g​ze ​arpar ve sabahlan da orasi daima aydinlik olur. Nihayet gelirse, onu son derece
kibar karsilayin; fakat ​nemsiz seylerden ya da bilimsel konulardan s​z edin; sanki, ondan hen​z d​n ayrilmis gibi davranin. Benim hakkimda
tek kelime dahi s​ylemeyin. Aksam belki sizi g​rmeye gelebilirim.”

Hamis: Eger bug​n gelmeyecek olursa, artik hi​ gelmez.

Notlan okuyunca dostumun b​yle basit seylerden heyecanlanmasina sastim. Sorgu dolu bakislarimi ona kaldirdigim zaman notlari
okudugum s​rede her zaman takmakta oldugu beyaz kravatini, kirmizi bir kravatla degistirmis oldugunu g​rd​m. Sapkasi ve bastonu masanin
​s t​nde duruyordu. Rengi solmustu ve elleri titriyordu.

Sorgu dolu bakislarima ​fkeyle karsilik verdi.

- Onun heyecani umurumda bile degil!… Je m’en fiche! (bile degil!) Benim mektuplarima cevap vermedigi halde Karmazinov i​in
heyecanlaniyor!… Iste, iste bana d​n geri g​nderdigi a​ilma—

98

mis mektuplarimdan biri, orada masanin ​s t​nde, kitabin altinda, L’Homme qui rit’in altinda, (g​len adam) Sevgili Nicholas i​in ​z​l​yorsa bana
ne? Je m’en fiche et je proclame ma libert​. Au di-able le Karmazinov! Au diable Lembke! (Viz gelir, h​rriyetimi ilan ediyorum.
Karmazinov’un cani cehenneme! Lembke’nin cani cehenneme!) Vazolari hole, Teniers’i ​ekmeceye sakladim ve beni derhal kabul etmesini
istedim. Duydunuz! Ondan istedim!… Ben de kursun kalemle ayni cins k​gida karaladim ve Nastasya ile g​nderdim ve bekliyorum.
Dasha’nin kendi agziyla ve Tanrinin huzurunda ya da hi​ degilse, sizin huzurunuzda s​ylemesini istiyorum. Vous me seconderes, n’est-ce
pas, comme ami et t​moin. (Bana bir dost ve tanik olarak yardim edeceksiniz, degil mi?) Y​z​m​ kizartmak, yalan s​ylemek istemiyorum; gizli
kapakli isler istemiyorum; bu iste gizli hi​bir sey istemiyorum!… Her seyi bana samimiyetle itiraf etsinler, a​ik olarak, onurluca ve sonra…
sonra belki ben onlari onurlu davranisimla utandiririm!…

Onun bir al​ak olduguna inanmisim gibi b​y​k bir ​fkeyle bana bakti ve birden parladi.

- Ben bir al​ak miyim, degil miyim, aziz dostum?

Bir yudum su i​mesini rica ettim; onu daha ​nce hi​ bu kadar heyecanli g​rmemistim. Konusurken odanin bir k​s esinden ​b​r k​s esine kosuyordu;
fakat, birden garip bir tavirla karsimda durdu.

Asiri bir gururla tepeden tirnaga beni s​zd​ ve yine basladi.

- Beni, Stepan Vershovensky’yi, onuru ve b​y​k ilkeleri ugruna, gerekirse heybesini, yoksul ​ikinini, zayif omzuna vurup bir daha geri
d​nmemek ​zere buradan gidebilecek kadar g​​l​ sanmiyor musunuz, efendim? Stepan Verkhovensky’nin, baskiyi, ​ilgin bir kadinin baskisini,
yani, d​nyadaki en onur kirici, amansiz baskiyi, b​y​k bir soylulukla geri ​evirmesi ilk defa olmuyor; ger​egi dikkate almadan s​zlerime g​ld​g​n​z​
g​r​yorum, efendim!… Oh, bir t​c carin yanina girip ​ocuklarina ​gretmenlik ederek son g​nlerimi orada ge​irebilecegime, ya da bir ​itin dibinde
a​liktan ​lecek

99kadar g​​l​ olduguma inanmiyorsunuz. Cevap verin, hemen cevap verin!… Inaniyor musunuz, inaniyor musunuz?

Bilerek cevap vermedim. Hatta, olumsuz cevabimla onu incitmek istemedigim i​in cevap vermekten ka​iniyormusum gibi bir de tavir
takindim. Onun bu ​fkesinde gururumu kiran bir sey vardi ve kisisel de degildi, ah, hayir!… Fakat… bunu daha sonra anlatacagim.

Bay Verkhovensky’nin rengi ger​ekten soldu.

- Belki yanimda sikiliyorsunuzdur, Bay G… (benim adim). Sonra, ​ogunlukla olagan​s t​ ​fkelenip parlamasindan ​nce

y​z​ne gelen solgun ifadeyle:

- Belki de…beni bir daha g​rmek istemezsiniz, dedi. Endiseyle ayaga firladim; tam o sirada Nastasya odaya girdi ve

​zerine kursun kalemle bir seyler karalanmis bir k​git par​asini sessizce ona uzatti. Bir g​z attiktan sonra firlatip bana atti. K​gitta Bayan
Stavrogin’in yazisiyla iki kelime vardi: “Evde oturun.”

Bay Verkhovensky sapkasini, bastonunu sessizce aldi ve acele adimlarla kapiya dogru y​r​d​; bir tutsak gibi ben de pesinden gittim. Birden
koridorda birtakim sesler ve acele adim sesleri duyuldu. Sanki yildirimla vurulmus gibi yerinde ​akilip kaldi.

Kolumu tutarak fisildadi:

- Liputin L.Mahvoldum!… Tam o anda Liputin odaya daldi.

Bay Verkhovensky, Liputin geldi diye neden mahvolacakti bilmiyordum ve bu s​z​ne bir anlam da verememistim; her seyi ruhsal d​zeninin
bozukluguna verdim. Fakat, b​yle olmakla beraber duydugu dehset olagan​s t​yd​ ve olacaklari yakindan izlemeye karar verdim.

Odaya girerken Liputin’in y​z ifadesi, b​t​n yasaklamalara ragmen, bu kez i​eri girmeye ​zel bir hakki oldugunu g​s teriyordu. Beraberinde hi​
tanimadigimiz, kiligina bakilirsa, hen​z yoldan

100

geldigi belli birini de getirmisti. Bay Verkhovensky’nin anlamsiz bakisma karsilik y​ksek sesle konusmaya basladi.

- Size yeni bir ziyaret​i getiriyorum, hem de ​nemli biri! Bu bakimdan yalnizliginizi bozmaya cesaret ediyorum. Bay Kirilov, ender rastlanan
bir insaat m​hendisidir. Ve en ​nemlisi, efendim, oglunuzu taniyor, Peter Verkhovensky’yi. Oglunuzun ​ok yakin bir arkadasi. Ondan bir de
haber getirmis. Yoldan hen​z geldi.

Ziyaret​i sert bir sesle:

- Haber getirmis oldugumu siz uyduruyorsunuz, dedi. Haber getirmedim; fakat, Verkhovensky’yi tanidigim dogrudur. Ondan, on g​n evvel
Kharkov sehrinde ayrildim.

Bay Verkhovensky teredd​t etmeden adamin elini sikti ve oturmasi i​in isaret etti; bir bana, bir de Liputin’e bakti; sonra, sanki kendisine
gelmis gibi aceleyle oturdu; fakat, sapkasi ve bastonu h​l​ elindeydi.

- Tanrim, demek ​ikiyordunuz!… Oysa, bana ​ok mesgul oldugunuz s​ylenmisti!…

- Evet, kendimi iyi hissetmiyorum. Sadece y​r​y​s e ​ikiyordum. Ben…

Bay Verkhovensky birden sustu ve elindeki sapkayla bastonunu divanin ​s t​ne birakti ve kizardi.

Bu arada aceleyle konugu inceliyordum. Gen​ bir adamdi… tahminen yirmi yedi yaslarinda… d​zg​n kilikli, biraz kirlice solgun benizli, donuk
siyah g​zl​, uzunca boylu ve esmerdi. Biraz d​s ​nceli ve dalgin g​r​n​yordu. Konusmasini kesik kesik, dilbilgisi bakimindan kit c​mlelerle
s​rd​r​yordu. Biraz uzunca c​mle kurmak zorunda kaldigi zaman, olduk​a garip kelime d​s ​kl​kleri yapiyordu. Liputin, Bay Verkhovensky’nin
hayretini fark ediyor ve bundan sevinir g​r​n​yordu. Odanin zit k​s elerindeki koltuklara oturan ev sahibi ile konuga ayni uzaklikta olabilmek i​in
oturdugu hasir sandalyeyi hemen hemen odanin ortasina dogru s​rm​s t​. Keskin bakisli g​zleri, odanin her k​s esini arastiriyordu.

101Bay Verkhovensky, nihayet konuguna mirildandi.

- Ben… Peter’i uzun bir s​reden beri g​rmedim. Avrupa’da mi tanistiniz?

- Burada ve Avrupa’da. Liputin araya girdi.

-Bay Kirilov, d​rt yillik bir ayriliktan sonra Avrupa’dan hen​z d​nd​. Mesleginde ilerlemek i​in gitmisti ve simdi de demiryolu k​pr​s ​nde is
alabilmek amaciyla buraya geldi. Simdilik cevap bekliyor. Peter’in araciligiyla da Drozdov’lari ve Lisa’yi taniyor.

M​hendis dimdik oturuyor ve yapmacik bir sabirsizlikla dinliyordu. Bir seylere kizdigi her halinden belli oluyordu.

- Bay Stavrogin’i de taniyor. Bay Verkhovensky sordu:

- Bay Stavrogin’i de taniyor musunuz? -Evet, efendim; Onu da taniyorum.

- Peter’i o kadar uzun zamandan beri g​rmedim ki… kendimde onun ba… babasi olmak hakkini g​remiyorum… C’est le mot. (sadece bir
deyis) Ben… sey… ondan ayrildiginiz zaman nasildi?

Bay Kirilov yine ayrintili olarak cevap vermeyi gereksiz g​rm​s olacak ki kisaca:

- Ondan ayrildigim zaman iyiydi… o da gelecek, dedi. Bir seye kizdigi belli oluyordu.

- Geliyor ha! Nihayet ben… anliyorsunuz ya, Peter’i o kadar uzun zamandan beri g​rmedim ki!

Bay Verkhovensky kelimelerini sasiriyordu.


-Zavalli oglumu bekliyorum. Kendisine karsi ​ok su​luyum… diye devam etti. Yani sunu demek istiyorum ki, Petersburg’da ondan ayrildigim
zaman… ya… yani, d​s ​nmedim ki… onu bir hi​ sayiyordum, onu… quelque shose de ce genre. (yani, b​yle bir sey). Biliyor musunuz, sinirli,
​ok duygulu ve… ​rkekti. Gece ​lmesinden korktugu i​in yatarken, yerlere kapanarak dua eder, yastiginin ​s -102

t​ne ha​ ​izerdi… Je m’en souviens. Enfin, (onu hatirliyorum. Nihayet,) ne soylu bir duygu, yani degerli bir sey, ne de gelecek i​in bir d​s ​nce
filizi… C’etait comme un petit idiot (k​​k bir budalaydi.) Fakat ne s​yledigimi bilmiyorum galiba. ​z​r dilerim, Ben… sey… beni buldunuz…

M​hendis birdenbire asiri bir merakla sordu:

- Yastigina ha​ ​izdigini s​ylerken ciddi miydiniz?

- Evet, ​izerdi.

- Pek​l​; sadece ​grenmek istemistim… devam edin. Bay Verkhovensky sorgu dolu g​zlerle, Liputin’e bakti.

- Beni ziyarete geldiginiz i​in memnunum; ama, simdiki durumum benim… sey… sahi, nerede kaliyorsunuz?

- Bogoyavlenskaya sokagi, Filippov’un evinde. Kendimi tutamadan:

- Oh, dedim. Shatov da orada oturuyor. Liputin ​deta bagirarak:

- Evet, ayni evde, dedi. Shatov tavan arasinda oturuyor. Bay Kirilov, Y​zbasi Lebyatkin’in katinda bir odada kaliyor. Shatov’u ve karisini da
taniyor. Avrupa’da karisinin yakin arkadasiymis.

Bey Verkhovensky birden duygulanarak bagirdi:

- Comment!… (Nasil!) De ce pauvre ami (bu zavalli dostumuzla) ve su kadinin sanssiz evlilikleri hakkinda bir seyler biliyor musunuz?
Kadini sahsen taniyan biri olarak ilk kez sizinle karsilasiyorum ve eger sadece…

M​hendis, kipkirmizi olarak onun konusmasini yarida kesti:

- Ne kadar sa​ma!… Her seyi nasil uyduruyorsunuz, Liputin! Shatov’un karisini hi​ g​rmedim… belki sadece uzaktan bir kere g​rm​s ​md​r, o
kadar. Yakindan hi​ g​rmedim diyebilirim. Shatov’u tanirim. Neden b​yle uydurup duruyorsunuz?

Kanepenin ​zerinde sert bir hareketle d​nd​; sapkasini kapti, tekrar yerine birakti; yine eskisi gibi oturdu; sonra, kivilcimlar

103fiskiran g​zlerle meydan okurcasina Bay Verkhovensky’ye bakti. B​ylesine ​fkelenmesini hi​bir zaman anlayamadim. Bay Verkhovensky,
duygulu bir tavirla:

- Bagislayin, dedi. Bunun ​ok nazik bir mesele oldugunu biliyorum…

- Burada nazik bir mesele falan yok. Ayip, hakikaten ayip ama, “sa​ma” diye size degil, Liputin’e bagirdim; ​nk​, daima uyduruyor. Size hitap
ettigimi d​s ​nd​n​zse bagislayin. Shatov’u taniyorum; ama, karisini hi​ tanimiyorum… hi​!…

- Anladim. Anladim. Ve israr ettiysem, sadece, zavalli dostumuzu, n​tre irascible’ami, (​fkeli dostumu) ​ok sevdigimden ve onunla daima
ilgilendigimdem… Eski, belki de gen​likten; fakat olduk​a degerli d​s ​ncelerini birden degistirmis oldugunu d​s ​nmemek elimden gelmiyor. Ve
simdi de n​tre sainte Russie (Kutsal Rusya’miz) hakkinda o kadar yaygara kopariyor ki, bu organik degismeyi, baska t​rl​ adlandiramam; aile
i​indeki m​this bir sarsintiya, yani demek ki, sanssiz evliligine vermek egi-limindeyim. Zavalli Rusyamizi iyice taniyan, avcunun i​i gibi bilen
ve b​t​n hayatini Rus halkina vermis olan ben ve dahasi da…

M​hendis bir kere daha aniden konustu:

- Rusya’yi ben de bilmem ve… inceleme firsatini da bulamadim.

Sonra, yine kanepede sert bir d​n​s yapti. Bay Verkhovensky s​z​n​n yarisinda kalmisti. Liputin:

- Inceliyor, Rusya’yi inceliyor, diye araya girdi. Incelemelerine hen​z basladi ve Rusya’da artan intihar olaylarinin nedenleri ve genel olarak,
toplumda intihar olaylarini artiran ve azaltan nedenler ​zerine ​ok ilgin​ bir makale hazirliyor. Pek sasirtici sonu​lara varmis.

M​hendis son derece heyecanlanarak:

- Hi​ hakkiniz yok, diye ​fkeyle mirildandi. Hi​ de makale degil… Ben asla… b​yle sa​ma seyler… rastlantiyla, size gizli olarak

104

sordum. Hi​ de bir makale degil; yayimlamiyorum ve sizin hakkiniz yok…

Liputin’in pek keyiflendigi a​ik se​ik belliydi.

- ​z​r dilerim; belki de edebi ​alismaniza makale demekle yanildim. Bay Kirilov sadece g​zlem yapiyor ve meselenin aslina ya da daha dogrusu,
onun ahlaki y​n​ne deginmiyor. Ger​ekten, b​yle erdeme ait seyleri kabul etmiyor ve iyilik amacinin hatiri i​in genel yikimin en son ilkeleri
taraftaridir. Avrupa’da sagduyunun saglanabilmesi i​in y​z milyondan fazla bas talep ediyor… Son baris g​r​s melerinde istenenden olduk​a
fazla: Bu bakimdan Bay Kirilov herkesten ​nde gidiyor.

M​hendis, karsisindakileri k​​k g​ren bir tebess​mle dinliyordu. Yarim dakika kadar herkes sustu. Nihayet Bay Kirilov magrur bir tavirla:

- Bunlarin hepsi sa​ma, Liputin, dedi. Eger rastlantiyla size bazi seyler anladiysam ve siz onlara hemen sarildiysaniz, elimden bir sey gelmez.
Fakat hakkiniz yok; ​nk​, bunlardan kimseye s​-zetmedim. Konusmaya tenezz​l etmem. Eger inan​larim varsa, onlar bana aittir; fakat siz…
ahmak​a davrandiniz. Bir karara baglanmis konular ​zerine konusmam. Tartismadan nefret ederim. Hi​bir zaman tartismak istemedim…

Bay Verkhovensky dayanamadi.

- Belki de ​ok haklisiniz.

- ​z​r dilerim, fakat burada kimseye kirilmis degilim. Konuk, heyecanla ve ​abuk ​abuk konusmasina devam etti:

- D​rt yil i​inde pek az insan g​rd​m… D​rt yil ​ok az konustum ve kimseyle konusmamak i​in elimden geleni yaptim; bence nedenler vardi ki,
kimseyi ilgilendirmez… Tam d​rt yil. Liputin ​grendi ve g​l​yor. Anliyorum ve aldirmiyorum. G​c enmiyorum… sadece serbestligine sasiyorum.
D​s ​ncelerimi size a​miyorsam…

S​z​n​n burasinda hepimizi garip bir bakisla s​zerek devam etti:

105-Beni h​k​mete ihbar edeceginiz korkusundan degil. Kesinlikle l​tfen, b​yle sa​ma seyleri akliniza getirmeyin…

Bu s​zlere hi​birimiz cevap vermedik. Sadece birbirimize bakistik. Hatta, Liputin bile kis kis, alayli g​lmesini unutmustu. Bay Verkhovensky
kararli bir tavirla kanepeden kalkti.

- ​ok ​zg​n​m, baylar; fakat kendimi iyi hissetmiyorum ve olduk​a da ​zg​n​m. Kusuruma bakmamalisiniz.

Bay Kirilov sapkasini alarak dogrulurken:

- Ah, gitmemizi istiyorsunuz, dedi. B​yle s​ylediginiz i​in memnun oldum; son derece unutkanim, biliyorsunuz.

Yerinden kalkti ve i​ten bir tavirla, elini uzatarak Bay Verkhovnesky’ye dogru y​r​d​.

- Rahatsiz oldugunuz i​in ​z​ld​m. Bilmeden gelmis oldum. Bay Verkhovensky acele etmeden onun elini dost​a sikti.

- Aramizda basari saglamaniz en iyi dileklerim, dedi. S​ylediginiz gibi, kendinize ​zg​ nedenler y​z​nden bu kadar yil Avrupa’da kalmis,
insanlardan ka​inmis ve Rusya’yi unutmus olmanizi anliyorum. Burada dogup b​y​m​s biz Ruslar’a saskinlikla bakiyor olmalisiniz. Bize
gelince, biz de size sasiyoruz. Mais cela passera (bu da ge​ecek). Yalniz bir sey var, beni sasirtan bir sey: K​pr​m​z​ insa etmek istiyorsunuz,
bununla beraber, genel yikim ilkelerine taraftar oldugunuzu s​yl​yorsunuz. K​pr​m​z​ yapmamiza izin vermeyeceklerdir!…

Kirilov sasirarak haykirdi.

- Ne? Ne dediniz? Oh, bos verin!…

Birden son derece iyi kalplilikle ve neseli kahkahalarla g​lmeye basladi. Bir dakika kadar y​z​nde ​ocuksu bir anlam belirdi. Bu anlamin ona ​ok
uydugunu d​s ​nd​m. Bay Verkhovnesky’nin bu s​z​ne sevinen Liputin ellerini zevkle birbirine s​rt​yordu. Fakat, b​t​n bu s​re i​inde Bay
Verkhovnesky’nin neden dolayi Liputin’den korktugunu ve onun geldigini anlayinca neden “Mahvoldum!” diye haykirdigini hayretle
d​s ​nmekten kendimi alamam.

***

106

Hepimiz kapida duruyorduk. Ev sahibiyle konuklarin birbirlerine en iyi son s​zlerini s​yleyecekleri ve biraz sonra iyi dileklerle ayrilacaklari
andi.

Liputin, odadan ​ikmak ​zereyken sanki kasten s​ylermis gibi:

- Bay Kirilov’un bug​n pek nesesi yok, dedi. ​nk​, kiz kardesi i​in Y​zbasi Lebyatkin ile tartisti. Y​zbasi Lebyatkin yarim akilli kiz kardesini
kam​iyla;., hakiki bir Kazak kam​isiyla d​-v​yormus… her sabah ve aksam. Onun isine karismak istemeyen Bay Kirilov avludaki k​​k b​l​ge ge​ti.
Eh, iyi g​nler.

Bay Verkhovensky sanki kirba​la vurulmus gibi haykirdi.

- Kiz kardesini mi? Hasta kizi mi? Kam​iyla, ha? Hangi kiz kardesi? Hangi Lepyatkin?

Biraz ​nceki dehset duygusu tekrar gelmisti.


- Lebyatkin mi? Emekli y​zbasi. Kendisine ​nceleri kidemli ​s ttegmen diyen.

- R​tbesinden bana ne? Kiz kardesi kim? Tanrim! Lebyatkin diyorsunuz? Fakat, burada bir Lebyatkin vardi ki…

- Ayni adam… bizim Lebyatkin… Virginsky’nin evinde, hatirladiniz mi?

- Fakat, o sahte k​gitlarla yakalanmamis miydi?

-Eh, geri d​nd​. Hemen hemen ​ haftadan beri burada ve hem de ​zel kosullarla.

- Ama o bir al​aktir!…

- Aramiza bir al​ak almamamiz i​in bir neden var mi? Liputin birden siritti ve hos olmayan bakislarini Bay Verkhovensky’nin y​z​ne dikti.

- Ulu Tanrim! B​yle s​ylemek istemedim… fakat aslina bakacak olursaniz, al​aklik hususunda sizinle ayni d​s ​ncedeyim; ​zellikle sizinle. Fakat,
devam edin, devam edin; biraz daha anlatin. B​yle s​ylemekle neyi kastettiniz? B​yle s​ylemekle bir sey kastettiginize inaniyorum !…

107-Oh, hepsi sa​ma seyler, efendim. Yani, duruma bakarsaniz, y​zbasi sahte k​gitlar y​z​nden aramizdan ayrilmamis. Kendisinden saklanan kiz
kardesini bulmak i​in gitmis. Simdi de onu getirmis; b​t​n mesele bu. Neden korkmus g​r​n​yorsunuz, efendim? Sadece sarhos oldugu zaman,
bana anlattiklarini s​yl​yorum. Ayik oldugu zaman bu hususta tek kelime bile s​ylemez. Son derece sinirli bir kisi ve ne demek istedigimi
anliyorsaniz; yani, k​t​ bir askeri aliskanlik. Kiz kardesi deli oldugu kadar da topal. Birisi kizi, s​zde bastan ​ikarmis g​r​n​s e g​re; Lebyatkin,
ailenin onuruna s​r​len bu lekeye karsilik, uzun zamandan beri bu adamdan her yil belirli bir para alirmis. Sarhos konusmalarindan
anlayabildigim bu kadar. Fakat, bana sorarsaniz b​t​n bunlar sarhos sa​malan. Sadece ​v​n​yor. Ve ayrica, b​yle durumlar ​ok daha ucuz yoldan
halledilir. Bununla beraber, bolca parasi oldugu muhakkak; on bes g​n kadar ​nce, yalinayak dolasiyordu; fakat simdi, elinde y​z rubleyle
dolasiyor. Kiz kardesine her g​n bir ​esit n​bet geliyor. Kadin ​iglik ​igliga; o da kirbaciyla onu “yola” getiriyor. Kadin saygili olmayi bilmelidir,
diyor… Anlayamadigim bir husus var; o da, Shatov’un o adamla beraber nasil oturabildigidir. Bay Kirilov, orada ancak ​ g​n kalabildi. Onu
Petersburg’dan taniyor ve simdi de rahatsiz edilmemesi i​in avludaki k​​k b​l​ge ge​ti.

Bay Verkhovensky m​hendise hitap ederek sordu:

-Dogrumu?

Kirilov ​fkeyle mirildandi:

- Liputin’e sorun.

Bay Verkhovensky kendisini tutamayarak:

- Sirlar, sirlar!… diye haykirdi. Birdenbire bu kadar ​ok sirlar ve sirlar nasil toplandi?

M​hendis kaslarini ​atti, kizardi, omuzlarini silkerek odadan ​ikti. Liputin:

- Bay Kirilov kirbaci bile ​ekip elinden almis, diye ekledi. Kirip, pencereden disari firlatmis ve siddetli bir tartismaya girismis.

108

Kirilov hizla geri d​nd​.

- Neden gevezelik ediyorsunuz, Liputin, dedi. Ahmaklik yapiyorsunuz. Neden b​yle konusuyorsunuz?

- Al​akg​n​ll​kle ruhunuzun asil bir davranisini neden gizleyeyim? Hem sizin i​in konusuyorum…

- Ne kadar sa​ma ve gereksiz… Lebyatkin’in aptalligi ve degersizligi… Bu iste tamamen zararli ve son derece… Hem neden b​yle
sa​maliyorsunuz? Gidiyorum.

Liputin, parlak bir g​l​msemeyle:

- Ah, ne yazik! diye haykirdi. Size baska bir fikra anlatarak biraz neselendirecektim, Bay Verkhovesky. Aslinda bunu anlatmak i​in
gelmistim; oysa, bunu siz de duymus olacaksiniz ya, neyse… baska bir zaman anlatirim. Bay Kirilov’un acelesi var. Allahaismarladik,
efendim. Anlatacagim fikra Bayan Stavrogin hakkindaydi. Ge​enlerde beni ​ok eglendirdi. Beni ​zellikle ​agirt-misti. Kelimelerle
anlatilamayacak kadar komik. Allahaismarladik, efendim.

Fakat tam bu sirada Bay Verkohvensky onun omzuna yapisti; sonra ​ekerek odaya soktu ve bir sandalyeye oturmaya zorladi. Liputin
korkmus g​r​n​yordu.

Oturdugu sandalyeden korkarak Bay Verkhovensky’ye bakti:

- Garip sey, evet, birden beni ​agirtti ve “sir olarak” Bay Stavrogin hakkinda ne d​s ​nd​g​m​ sordu. Deli miydi, yoksa degil miydi? Sasilacak sey
degil mi?
Bay Verkhovensky b​t​n kontrol​n​ kaybetmis gibi mirildandi:

- De isiniz!… Liputin, sadece bu ​esit bir adiligi… belki daha

Bu iste dostumun, Liputin’in bizden daha ​ok, hatta bizim bilmedigimiz seyleri bildigini s​ylemesini hatirladim.

Liputin sanki ​ok korkmus gibi:

- Ger​ekten, Bay Verkhovensky, diye mirildandi. Ger​ekten…

109-Baslayin! Sizden de rica ediyorum, Bay Kirilov, sizden de gelip oturmanizi ve taniklik etmenizi istiyorum. L​tfen, s​yle buyurun. Oturun.
Siz Liputin, her seyi samimi ve basit olarak anlatin ve analatacaklariniz, dolamba​li s​zlerle de olmasin!…

- B​ylesine heyecanlanacaginizi bilseydim, efendim, bundan hi​ s​zetmezdim. Ve b​t​n bunlari Bayan Stavrogin’den ​grendiginizi saniyordum!

- B​yle bir sey sanmiyordunuz… Baslayin, baslayin, diyorum.

-Ah pek​l​, yalniz oturmak nezaketinde bulunur musunuz? Siz bu kadar heyecanliyken basimda ayakta durmanizi arzu etmiyorum. Aksi
halde, rahatlikla anlatabilecegimi sanmam.

Bay Verkhovensky heyecanina h​kim olmaya ​alisarak magrur bir tavirla koltuga ​kt​. M​hendis, karanlik bakislarini yere dikmis, basini
kaldirmamakta israr ediyordu. Liputin b​y​k bir zevkle onlari s​z​yordu.

-Eh, nasil baslayacagim, bilmem? Beni ​yle bos bulundugum zaman avladiniz ki…

***

- ​nceki g​n, aniden Bayan Stavrogin’in bir usagi geldi ve yarin saat tam on ikide hanimini aramami s​yledi. D​s ​nebiliyor musunuz? B​roma
gitmedim ve d​n saat tam on ikide Bayan Stavrogin’in kapisini ​aliyordum. B​y​k salona alindim ve bir dakika sonra Bayan Stavrogin geldi,
oturmami s​yledi ve kendisi de karsima ge​ip oturdu. Duygularima inanamadan oturdugum yerde kalmistim; siz de bilirsiniz, efendim, beni
nasil karsilar! Adeti oldugu ​zere, dolamba​li konusmaya gerek g​rmeden hemen konuya girdi. “Hatirlarsiniz” dedi. “D​rt yil ​nce Bay Stavrogin
rahatsizken, her sey aydinlanana kadar bazi garip olaylardan sorumluydu. Bu olaylar herkesi saskina ​evirmisti. Bu olaylardan biri de sizi ​ok

110

yakindan ilgilendirmisti. Bay Stavrogin iyilestigi zaman benim arzum ​zerine sizi ziyaret etmisti. Daha ​nce de sizinle birka​ kere konusmus
oldugunu biliyorum. ​ok samimi ve a​ik olarak s​yleyin…” s​z​n​n burasinda Bayan Stavrogin biraz saskin g​r​n​yordu… “O zaman Bay
Stavrogin’i nasil bulmustunuz? Genel olarak onun hakkindaki d​s ​nceleriniz nelerdi? Sizin ​s t​n​zde nasil bir etki yaratmisti? Ve simdi,onun
hakkinda ne d​s ​n​yorsunuz?” Bayan Stavrogin tamamen saskindi; bir dakika kadar susarak bekledi; sonra kizardi. Bayagi korkmustum.
Dokunakli olmayan bir dille tekrar konusmaya basladi. Onun b​yle bir anlatimla konusabilecegi kimsenin aklina gelmezdi. Fakat, s​zleri ​ok
anlamliydi. “Beni ​ok dikkatle dinlemenizi istiyorum,” dedi. “Sizi, anlayisli, ger​ekleri g​rebilen, tahminlerinde yanilmayan bir kimse olarak
tanidigim i​in ​agirttim.” (Ne iltifat!) “Kuskusuz ki”, dedi. “Sizinle konusan bir annedir. Bay Stavrogin, basindan ​ok mutsuzluklar ge​en,
olmayacak seylerle karsilasan bir kimsedir. B​t​n bunlarin akli dengesini etkileyebilecegi kuskusuzdur. Tabii, delilik demek istemiyorum.”
S​z​n​n burasinda bir an sustu. Sonra b​y​k bir g​venle ve magrur bir tavirla konusmasina devam etti. “B​yle bir sey hi​bir zaman d​s ​n​lemez.
Fakat, garip, degisik bir sey olabilir. D​s ​ncelerinde, egilimlerinde, g​r​s lerinde bir kayma olabilir.” Bu s​zler Bayan Stavrogin’in tam s​zleridir,
efendim ve Bayan Stavrogin’in, durumu bu kadar a​ik ve kesinlikle a​iklayabilmesi beni son derece sasirtti. Pek ​s t​n anlayisli bir hanimefendi!
… Bayan Stavrogin “Nihayet” dedi. “Ben bile, onda bazi degisik egilimler ve devamli bir huzursuzluk sezmistim. Ama ben bir anne, siz ise
bir yabancisiniz ve bu bakimdan, kafasi ​alisan bir insan olarak daha saglam bir sonuca varabilirsiniz. Nihayet size yalvaririm.” Bu deyisi
kullandi. “B​t​n ger​egi t​m ​iplakligi ile bana anlatin. Bu konusmamizin gizli oldugunu hi​bir zaman unutmayacaginiza s​z verirseniz; ilerde, her
​esit yardimimi sizden esirgemem.” Iste, efendim, hepsi bu. Ne dersiniz?

Bay Verkhovensky saskin saskin kekeledi.

- Siz… beni sasirttiniz. ​yle ki, size inanamiyorum.

111Liputin, sanki Bay Verkhovensky’yi duymamis gibi devam etti:

-Hayir, hayir, l​tfen iyi d​s ​n​n. B​yle y​ksek bir kisi, benim gibi bir adama, b​yle bir soru sorar ve ​s telik sorduklarinin aramizda kalmasini isterse,
bu kadinin ne kadar zor durumda oldugu anlasilmaz mi? Bu ne demektir? Acaba, Bay Stavrogin hakkinda bazi beklenmedik haber mi
almislar?

Bay Verkhovensky kafasini toparlamakta g​​l​k ​ekerek mirildandi:

- Bilmiyorum… herhangi bir haber oldugundan bilgim yok… onu bir s​reden beri g​remedim, fakat… fakat sunu s​yleyebilirim ki, efendim…
fakat sunu s​yleyeyim ki, Liputin, eger bunlari size bir sir olarak s​ylediyse ve siz bunlari bizim huzurumuzda s​yl​yorsunuz ki…

- Tamamen bir sir olarak! Kimseye s​yleyecek olursam Tanri beni ​arpsin ben… fakat burada anlatmama gelince… bundan ne ​ikar? Biz
yabanci miyiz? Bay Kirilov da ​yle… o da aslinda yabanci sayilmaz, degil mi?
- Korkarim ki sizinle ayni fikirde olamayacagim. Sirri saklayacagimizdan kusku yoktur… ​m​z​n… yani… fakat korkarim ki siz, Liputin,
saklayamazsiniz ve size hi​bir sey i​in g​vene-mem.

-Ne demek istiyorsunuz, efendim? Bana devamli yardim teklif edildigine g​re, herkesten ​ok beni ilgilendirir, degil mi? Aslinda, bu konuya
dikkatinizi ​ekmem, olduk​a garip ve psikolojik bir olaydan daha s​zetmek i​indi. D​n aksam, Bayan Stavrogin’le yaptigim konusmanin etkisi
altindayken, benim ​s t​mdeki etkisini siz de takdir edersiniz. Bay Kirilov’a bu konuyla uzaktan ilgili bir soru sordum: “Bay Stavrogin’i hem
Petersburg’dan hem de Avrupa’dan taniyorsunuz” dedim. “Akli dengesi ve yetenekleri hakkinda neler d​s ​n​yorsunuz?” Bay Kirilov, her
zamanki gibi kisa olarak, onun ince zek​li ve saglam karakterli bir kimse oldugunu s​yledi. Sorumu biraz daha genislettim: “Bu kadar yil
s​resince,

112

inan​larinda bir y​n degistirme, ya da ters d​nme gibi… nasil s​yleyeyim?… Delilik gibi ya da ona benzer bir seyler sezdiniz mi?” Kisaca,
Bayan Stavrogin’in sorusunu tekrarladim. Ne tahmin edersiniz? Bay Kirilov, simdi yaptigi gibi kaslarini ​atti ve derin bir d​s ​nceye daldi.
“Evet,” dedi. “Bazen birtakim gariplikler dikkatimi ​ekerdi.” Bay Kirilov da b​yle d​s ​nd​kten sonra, onun bir derdi olmasi gerekmez mi?

Bay Verkhovnesky, Kirilov’a d​nd​.

- Dogru mu? diye sordu.

Kirilov birden basini kaldirdi ve kivilcimlar fiskiran g​zlerle ona bakti.

- Bu konuda s​z etmeye hakkim yok, diye cevap verdi. Size karsi ​ikmak zorundayim, Liputin. Bu konuda adimi s​ylemeniz dogru degil. Size
bu husustaki d​s ​ncelerimin t​m​n​ s​ylemedim, zaten. Onu Petersburg’dan taniyabilirim; ama, bu yillar ​nceydi ve her ne kadar Bayan
Stavrogin’i son zamanlarda g​rm​s sem de, onu ​ok az taniyorum. Beni karistirmamanizi rica ederim ve… ve b​t​n bunlarin dedikodudan farki
da yok.

Liputin masum bir tavirla kollarini yana a​ti.

- Demek dedikoducuyum, ha? Dedikoducu oldugum kadar, acaba casus oldugumdan da kusku duyar misiniz? Bu meselenin disinda
tutulmak istediginize g​re, Kirilov, baskalarina kusur bulmamiz ​ok kolaydir. Buna inanmayacaksiniz, Bay Verkhovensky… yani, Y​zbasi
Lebyatkin, efendim, aptal bir kisi olarak g​r​nebilir… dogru, sey… kadar aptaldir… eh, ne kadar aptal oldugunu soy i​mekten utaniyorum…
Budalaligin derecesini g​s teren bir Rus deyisi vardir; fakat, o da, Bay Stavrogin tarafindan incindigi kanisinda; fakat, onun ince zek​s ini ​v​yor.
“Bu adama sasiyorum” diyor. “Zeki bir yilan.” Bunlar onun kendi s​zleri, efendim. Ona sordum. H​l​, d​nk​ g​r​s memin ve Bay Kirilov’la
yaptigim konusmanin etkisi altindaydim. “Y​zbasi”, dedim. “Ne dersiniz? Zeki yilaniniz deli mi degil mi?” Eh, inanin bana, sanki hassas bir
yerine kirba​la vurmusum gibi birden yerinden firladi. “Evet”, dedi. “Evet,

113fakat bunun etkisi olamaz…” Fakat y​zbasi bunun neye etkisi olamayacagini s​ylemedi ve o kadar derin ve ​z​nt​l​ d​s ​nceye daldi ki, sanki
birden ayilmis g​r​n​yordu. O zaman Filippov’un mey-hanesindeydik. Yarim saat sonra yumrugunu masanin ​s t​ne vurdu. “Evet” dedi. “Belki
delidir; fakat bunun etkisi ola…” ve tekrar neye etkisi olacagini s​ylemedi. S​phesiz, konusmamizin bir ​zetini yapiyorum; fakat, fikir yeteri
kadar a​ik: kime isterseniz sorunuz, hepsi tek d​s ​ncenin ​s t​ndeler. Ger​ekten bunu daha ​nce akil edememisler. Herkes “Evet” diyor. “Delidir,
akillidir; fakat, akilli oldugu kadar da delidir.”

Bay Verkhovensky oturmus, dalgin g​r​n​yor ve d​s ​n​yordu.

- Peki, Lebyatkin nereden biliyor?

- Beni biraz ​nce casuslukla su​layan Bay Kirilov’a sorsaniz daha dogru olur. Ben bir casusum, bilmiyorum; ama, Bay Kirilov bu durum
hakkinda bilinmesi gereken her seyi biliyor; fakat susmakta israr ediyor.

M​hendis biraz ​nceki ​fkeli tavriyla:

-Hi​bir sey bilmiyorum ya da ​ok az sey biliyorum, dedi. Bunu ​grenmek i​in Lebyatkin! sarhos ettiniz. Beni konusturup ​grenmek i​in buraya
getirdiniz. Su halde ger​ekten bir casussunuz!…

- Onu sarhos etmedim! B​t​n bildiklerine ragmen para harcanmaya degmez. Bu sirlarin degeri bence bu kadar; bu sirlarin degerinin sizce ne
oldugunu biliyorum. Para harcayan kendisiydi. On iki g​n ​nce benden on bes kopik bor​ istedi; ona sampanya ikram eden ben degilim;
aksine o bana ikramda bulundu. Oysa, bana g​zel bir fikir verdiniz; gerekli oldugunu d​s ​nd​g​m zaman, her seyi ​grenmek i​in onu sarhos
edecegim ve ​grenirim de… b​t​n k​​k sirlarinizi…

Bay Verkhovensky saskinlikla, tartisan bu iki kisiye bakti. Her ikisi de kendilerini ele veriyorlardi ve umursamaz g​r​n​yorlardi. Liputin’in bu
adami buraya getirmesindeki nedenin, ​nc​ bir kisinin araciligi ile onu, gerekli tartismaya ​ekmek i​in oldugunu

114

d​s ​nmemek elden gelmiyordu. B​yle bir davranis, Liputin’in en ​ok sevdigi oyunlardan biriydi…

​fkelendirici bir tavirla konusmasina devam etti:


- Bay Kirilov, Bay Stavrogin’i ​ok iyi taniyor. Sadece tanidigini sakliyor. Lebyatkin hakkindaki sorunuza gelince, bizim tanimamizdan ​ok ​nce
Bay Stavrogin’i Petersburg’dan taniyor; bes ya da alti yil ​ncesinden, eger ifadem dogruysa, Bay Stavrogin’in buraya gelerek bize seref
vermeyi d​s ​nmesinden ​ok ​nceki, onun yasantisi hakkinda en az bilmen bir d​nemden beri taniyor. Prensimiz, anladigim kadariyla,
Petersburg’daki o g​nlerinde, etrafina ​ok garip insanlari toplamis. Bay Kirilov’un da onu, o zamanki d​nemden tanidigi kanisindayim.

- Dikkat edin, Liputin! Sizi uyariyorum, Stavrogin kisa zaman sonra gelecek ve kendisini nasil savunacagini pek iyi bilir.

- Neden beni uyariyorsunuz? Onun son derece ince ve keskin bir zek​ya sahip oldugunu ilk bagiran benim ve d​n Bayan Stavrogin’i bu
konuda aydinlattim. “Bu konuda s​yleyemeyecegim tek sey karakteridir” dedim. D​n Lebyatkin de tekrarlayip duruyordu: “O kendi
karakterinin kurbanidir.” Evet, kuskusuz, Bay Verkhovensky, benim agzimdan laf aldiktan sonra, dedikoducu, casusluk diye bagirmak
kolay oluyor. Hem de bunu b​y​k bir merakla yaptiniz. Simdi, Bayan Stavrogin… d​n dogrudan dogruya konuya degindi. “Bu konu ile
dogrudan dogruya ilgilendiniz” dedi “ve bu nedenledir ki size basvuruyorum.” Ben de b​yle d​s ​n​yorum! Sizin gibi asil birinden, toplumun
i​inde kisiligime y​neltilen bir hakaret g​rm​s ken, ne gibi bir ​ikarim olabilir? Ilgilenmek i​in olagan​s t​ bir nedenim olmasini d​s ​nmeliyim ve bu da
sirf dedikodu bakimindan degildir. Bir g​n elinizi sikar; ertesi g​n, konuk severligine karsilik, en degerli arkadaslarinizin yaninda, cani istedi
diye suratiniza tokadi yapistirir. Bana soracak olursaniz, fazla simariklik! Ve g​zel bir seks, kelebeklere ve cesur erkek ser​elere her sey
demektir. Roma devrinde aski temsil eden kanatli bebekler gibi, minik kanatli, ​lke kavalyeleri. Romantik, kadin-katilleri!… K​k salmis

115bir bek​r olan sizin i​in, efendim, sizin gibi asil birisinin ge​ici arzularinin kurbani olduguna ve Y​zbasi Lebyatkin’in “Aile serefi” diye
adlandirdigi lekenin onun tarafindan s​r​lm​s olduguna muhakkak ki inanirdim. Fakat, bunun onu durduracak bir neden olabilecegini de
sanmam. Keyfi yerinde oldugu zaman, her g​zel y​z​n, ona cazip gelen bir y​n​ vardir. Rezil dedikoduyu yaydigimdan s​z ediyorsunuz; fakat,
acaba b​t​n sehir bu konu ​zerine konusurken, bu rezil dedikodulari ben mi, yayiyorum? Sadece dinliyor ve onay anlaminda basimi
salliyorum. Bas sallamanin da bir su​ oldugunu s​yleyemezsiniz ya?

- Sehirde mi konusuluyor? Sehir halki ne hakkinda konusuyor?

- Yani, sarhos oldugu zaman bagira bagira b​t​n sehir halkina duyuran Y​zbasi Lebyatkin ve onun b​yle hareketinin, bu olayin b​t​n ​arsiya
davulla duyurulmasindan ne farki var? Benim hatam mi? Dostlar arasinda oldugum i​in ilgileniyorum ve burada dostlar arasinda degil
miyim?

Bu sorudan sonra saf bir tavirla etrafina bakindi.

- Simdi, su s​yleyeceklerime dikkat edin. ​rnegin, sizin gibi asil biri, Y​zbasi Lebyatkin’e, tanismak onuruna eristigim, yetim, ​ok al​akg​n​ll​, ​ok
onurlu gen​ bir hanimla Isvi​re’den ​ y​z ruble g​ndermis. Fakat kisa bir s​re sonra, Lebyatkin, ismini s​ylemek istemedigim, yine ​ok serefli ve
son derece g​venilir bir kimseden ​ y​z yerine bin ruble g​nderilmis oldugunu ​grenmis., Bu da demektir ki, Lebyatkin, “gen​ hanim yedi y​z
rublemi aldi” diye kiyameti kopariyor ve polis yoluyla bile olsa parasini geri alacagina yemin ediyor. Hi​ degilse b​yle tehdit ediyor ve b​t​n
sehir halkinin duymasi i​in bar bar bagiriyor.

M​hendis birden sandalyesinden ziplayarak kalkti ve haykirdi:

- Igren​ bir sey, sizin igren​liginiz bu!…

- Fakat, Bay Stavrogin adina, g​nderilen paranin ​ y​z ruble olmayip bin ruble oldugu hakkinda Lebyatkin’e garanti veren onurlu

116

kisi sizsiniz. Sarhos oldugu zaman y​zbasinin kendisi bana s​yledi.

- Bu bir… bir yanlis anlasilmadir. Biri, bir hata isledi ve… sa​ma, ve siz, efendim, siz… igren​!…

- Fakat, bunun sa​maligina ben de inanmak isterdim ve b​t​n bu konusmalari ​ok ​z​lerek dinledim. ​nk​, ne s​ylerseniz s​yleyin, ​ok temiz karakterli
bir kizin adi, hem yedi y​z ruble isine karistirildi, hem de Bay Stavrogin’le ink​r edilemez bir iliskisi oldugu ima edildi. Bizim soylu efendimize
kalirsa, temiz karakterli bir kizi rezil etmekten ya da evli bir kadina leke s​rmekten ka​inmaz. Kuskusuz ki, evimde olan olay bunun basit bir
kanitidir. Iyi kalpli bir kisiye rastladigi takdirde, baska bir adamin g​nahini, onurlu adi ile ​rtmesi i​in onu zorlayacaktir. Benim de karsi
koymam gereken bir sey bu… kendimden s​zediyorum, efendim…

Bay Verkhovensky, rengi solmus olarak koltuktan yari yariya kalkip:

- S​zlerinize dikkat edin, Liputin, dedi. M​hendis b​y​k bir heyecanla:

- Ona inanmayin!… Ona inanmayin!… diye s​ylendi. Birisi bir hata isledi ve Lebyatkin sarhosun biridir… her sey anlasilacaktir… Artik
dayanamiyorum… Bunun adilik oldugunu d​s ​n​yorum… ve…yeter…yeter!…

Yerinden kalkip kosarak odadan ​ikti. Liputin:

- Ne yapiyorsunuz? Bekleyin, sizinle geliyorum! diye telasla haykirdi ve sandalyesinden firlayarak kalkip Kirilov’un arkasindan kostu.

***

Bay Verkhovensky bir dakika d​s ​nerek durdu. G​z ucuyla bana bakti; sapkasini ve bastonunu aldi ve sessizce odadan ​ikti. Her zaman oldugu
gibi ben de pesinden gittim.

117Dis kapidan ​ikarken pesinden geldigimi fark edince:

- Oh, evet, tanik olabilirsiniz… de l’accident (rastlantilara), dedi. Vous m’accompagnerez, n’est-ce pas? (Bana arkadaslik edersiniz, degil
mi?)

- Yine oraya gitmiyorsunuz, degil mi, efendim? Neler olabilecegini g​z ​n​ne aldiniz mi?

Bir dakika kadar durdu. Dokunakli ve huzursuz bir g​l​mseyisle:

- Baska bir adamin g​nahini ​rtmek i​in evlenmem m​mk​n olamaz, degil mi? diye fisildadi.

G​l​msemesinde, utan​ ve ​aresizlik anlami vardi; ayni zamanda, bu g​l​mseyiste garip bir coskunluk g​ze ​arpiyordu.

Ben de b​yle s​ylemesini bekliyordum. Nihayet, benden b​y​k bir dikkatle saklanan, dudaklardan d​k​lmeyen kelimeler, b​t​n bir hafta s​ren
ka​inmalardan ve yapmacik yalanlardan sonra ortaya ​ikmisti. ​fkeden ​deta ​ilgina d​nd​m.

- B​ylesine k​t​, b​ylesine basit bir d​s ​nce nasil olur da akliniza gelebilir, efendim, siz ki parlak zek​li, sefkatlisiniz ve… hem de Liputin bile b​yle
bir seyi d​s ​nmedigi halde!…

Bana bakti, cevap vermeden y​r​mesine devam etti. Geri kalmak istemedim. B​t​n d​s ​nd​klerimi Bayan Stavrogin’e s​ylemek istiyordum. Korkak
oldugunu bildigim i​in, eger bunu Liputin’den ​grenmis olsaydi onu bagislayabilirdim; fakat b​yle bir seyi Liputin’den ​ok daha ​nce d​s ​nd​g​ a​ikti.
Liputin sadece onun kuskularim kesinlestirmis ve i​indeki kusku kivilcimlarinin alevlenmesini saglamisti. Daha ilk g​nden, hi​bir esasa
dayanmadigi halde, hatta, Liputin’in aklinda b​yle bir d​s ​nce yokken, kizdan s​phelenmekte teredd​t etmemisti. Bayan Stavrogin’in bu isin
​zerinde bu kadar israrla durmasini, ​ok degerli Nicholas’inin soylu kisilere ​zg​ g​nahlarini, serefli bir adamin evlenmesi ile kapamak istegine
veriyordu!… B​yle d​s ​nmesi y​z​nden cezalandirilmasini b​t​n samimiyetimle arzu ederdim.

118

Y​z adim daha y​r​d​kten sonra birden durdu.

- O! Dieu, qui est si grand et bon! (Oh, Ulu Tanrim), diye haykirdi. Ah, beni kim avutabilir?

Kolundan tutarak zorla eve dogru d​nd​rd​m.

- L​tfen, hemen geri d​nelim, size her seyi anlatacagim! Hemen yakinimizda canli, neseli ve gen​ bir ses, tatli bir m​zik

gibi duyuldu.

- Bakin kim var burada! Bay Verkhovensky, degil mi?

Saskinligimiz ge​meden, atin ​s t​ndeki gen​ kiz, Lisa Tushin, ayrilmaz kavalyesiyle beraber, birden yanimizda bitti. Dizginleri ​ekerek atini
durdurdu.

G​r bir sesle:

-Buraya gelin, buraya gelin, ​abuk! diye bagirdi. On iki yildan beri onu g​rmemistim; ama hemen tanidim, o… Yoksa beni tani-yamadmiz mi?

Bay Verkhovensky, kendisine uzatilan eli tuttu ve kibarca ​pt​. Sanki, kendisini dua ederken kaybetmis gibi kiza bakiyor ve tek kelime dahi
s​yleyemiyordu.

“Beni tanidi ve memnun! Maurice, beni g​rd​g​ne son derece memnun!” diye d​s ​nd​ Bay Verkhovensky ve:

- Iki haftadan beri neden bizi g​rmeye gelmediniz? Teyzem, hasta oldugunuzu ve rahatsiz edilmemeniz gerektigini s​yl​yordu; fakat, teyzemin
yalan s​yledigini biliyordum. Durmadan tepiniyor ve k​f​r ediyordum; fakat ​nce bizi, sizin aramaniz gerektigine kesin olarak inaniyordum ve
bu y​zden de haber g​ndermedim. Tanrim, hi​ degismemissiniz!

Egerinden sarkarak Bay Verkhovensky’yi dikkatle s​zd​.

“Inanilmayacak kadar gen​ kalmis! Oh, evet, degismis. Kirisiklar var, g​zlerinin etrafinda, yanaklarinda ​ok kirisik var; sa​lari da biraz
kirlasmis; fakat, g​zleri ayni” diye d​s ​nd​ Lisa ve merakli g​zlerle: ,

119-Peki ben degismis miyim? Neden bir sey s​ylemiyorsunuz dedi.

Bir anda, on bir yasindayken Petersburg’a g​t​r​ld​g​nde, hastalanmasi ve hastaligi s​resince aglayip Bay Verkhovensky’yi istemesi hakkindaki
s​ylentiyi hatirladim.

Bay Verkhovensky sevin​ten ​inlayan bir sesle:


- Sen… Ben… diye kekeledi. Biraz evvel, “Beni kim avutacak!” diye bagiriyordum ve o sirada sesinizi duydum. Bunun bir mucize
oldugunu sanirim et je commence ​ croire. (Inanmaya basliyorum).

-En Diev!, En Dieu qui est l​-haut et qui est si grand et si bon!… (Tanriya! Yukaridaki ​ylesine ulu, ​ylesine iyi olan Tanriya!) G​r​yorsunuz,
b​t​n derslerinizi ezbere hatirliyorum. Maurice, o zaman bana inanci nasil asilamaya ​alisirdi, bilemezsiniz en Dieu, qui est si grand et si bon!
(​ok ulu, ​ok iyi olan Tanriya!) Kolomb, Amerika’yi buldugu zaman, hep bir agizdan: “Kara,! Kara!” diye bagirislari hakkinda anlattiginiz
tarih dersini hatirliyor musunuz? Dersten sonra, o gece, dadim Alyona, uykumun arasinda hep; “Kara! Kara!” diye bagirdigimi s​yler. Prens
Hamlet’in ​yk​s ​n​ anlattiginizi hatirlar misiniz? Ve zavalli g​​menlerin Avrupa’dan Amerika’ya nasil g​nderildiklerini tarif ettiginizi hatirlar misiniz?
Ve bunlar dogru degildi: nasil g​nderildiklerini daha sonra ​grenmistim. Fakat, bana ne kadar g​zel yalan s​ylemisti, Maurice! Hemen hemen
aslindan daha g​zeldi. Neden Bay Drozdov’a ​yle bakiyordunuz? D​nyadaki en iyi ve en sadik adamlardan biridir ve beni sevdiginiz kadar onu
da sevmelisiniz! II fait tout ce que je veux. (Istedigim her seyi yapar.) Fakat, sevgili Bay Verkhovensky, yine mutsuz olmalisiniz, aksi halde
sokak ortasinda, sizi kimin avutacagini sorarak bagirmazdiniz. Mutsuzsunuz, degil mi? Degil mi?

- Simdi mutluyum!

- Teyzem size k​t​ m​ davraniyor? Cevap beklemeden devam etti:

120

- Yine huysuz, haksiz, her zaman pek sevdigimiz teyzem! Ve hatirlar misiniz bah​ede nasil kollarima atilirdiniz, ben de sizi avutmaya ​alisir ve
aglardim… Fakat, Bay Drozdov’dan ​ekinmeyin. Hakkinizda her seyi biliyor. Uzun zamandan beri biliyor. Onun omzunda istediginiz kadar
aglayabilirsiniz ve o da arzu ettiginiz kadar yaninizda kalir. Sapkanizi kaldirin, bir dakika i​in ​ikartin basinizdan, parmaklarinizin ucuna y​kselin
ki, son ayrildigimiz zamanki gibi alninizdan ​pebileyim. Su pencereden bizi seyreden gen​ kizi g​r​yor musunuz? Fakat, daha yaklasin,
yaklasin! Tanrim, sa​lariniz ne kadar aklasmis!

Ve egerinden sarkarak, Bay Verkhovensky’yi alnindan ​pt​.

- Simdi evinize gidelim! Nerede oturdugunuzu biliyorum. Bir dakika sonra sizi eve s​r​kleyerek b​t​n g​n birakmayacagim. Gidin, l​tfen ve beni
karsilamaya hazirlanin.

Ve gen​ arkadasiyla beraber d​rtnala uzaklasti. Eve d​nd​k. Bay Verkhovensky kanepenin ​s t​ne oturdu ve h​ng​r h​ng​r aglamaya basladi.

- Dieu! Dieu! diye haykirdi. Enfin une minute de bonheur. (Tarim! Tarim! Nihayet bir dakikalik mutluluk.)

Lisa, s​z verdigi gibi, Bay Drozdov’la beraber on dakikadan az bir s​re sonra geldi.

Bay Verkhovensky onu karsilamak i​in yerinden kalkarken:

- Vous et le bonheur, vous arrivez en meme temps! dedi. (Siz ve mutluluk ayni anda geliyorsunuz.)

- Iste size bir demet ​i​ek; simdi, Madam Chevalier’e ugradim; dogum g​nleri i​in b​t​n kis ​i​ek bulunuyor onda. Iste, Bay Drozdov. Izin verin
sizinle tanistirayim. ​i​ek yerine pasta getirecektim; ama, Bay Drozdov, bunun Rus geleneklerine uymayacagini s​yleyerek vazge​irdi.

Maurice Drozdov top​u y​zbasisiydi. Yaklasik otuz ​ yaslarinda, uzun boylu ve yakisikliydi. Son derece kibar, tanistigi her insanin daha ilk
bakisda dikkatini ​eken, asiri inceligine, yumusak

121kalpliligine ragmen, heybetli ve sert bir g​r​n​s ​ vardi. Bununla beraber, konuskan ve dost edinmeye merakli degildi. Daha sonra, sehirde,
onun fazla zeki bir kisi olmadigini s​ylediler; ama, bu tamamen yanlisti.

Lisa’nin g​zelligini anlatmaya kalkismayacagim. Her ne kadar bazi hanimlar ve gen​ kizlar, onun g​zelligi hakkindaki s​ylentilere ​fkeyle karsi
duruyorlarsa da, onun g​zelligi t​m sehirlinin agzindan d​s m​yordu. Kadinlarin ve gen​ kizlarin arasinda ondan nefret edenler bile vardi.
Nefretlerinin baslica nedeni onun fazla gururlu olusuydu; Drozdov’lar, bir​ok kisiyi g​c endiren ziyaretlerine hen​z baslamamislardi. Ger​ekte,
bunun asil nedeni Bayan Drozdov’un hasta olusuydu. Lisa’dan nefret edislerinin ikinci nedeni, onun valinin karisinin akrabasi olusu ve her
sabah at gezilerine ​ikmasiydi. Simdiye kadar, sehrimizde atla dolasan kadin s​vari yoktu; bu bakimdan, ziyaretlere vakit ayiramadigi halde,
sehrin sokaklarinda atla dolasmasindan dolayi sehir halkinin g​c enmesi olagandi. Bununla beraber, herkes onun bu at gezmelerine, doktorun
s​z​ ​zerine ​iktigini biliyordu ve hassas b​nyesi hakkinda alayli s​zler ediyorlardi. Lisa’nin sinirli ve s​rekli bir huzursuzluk i​inde bulundugu ilk
bakista anlasiliyordu. Yazik! Zavalli kiz ​ok mutsuzdu ve bu durumu daha sonra anlasildi. Simdi, ge​misi hatirliyorum; o zamanlar, simdi bana
g​zel g​r​nd​g​ kadar g​zel oldugunu s​yleyemem. Belki hi​ de g​zel degildi. Uzun boylu, narin yapili, fakat g​​l​ ve uysal bir kizdi. Y​z hatlarinin
birbirine aykiriligina hayret etmemek elden gelmezdi. G​zleri hafif sehlaydi; y​z​ solgun, elmacik kemikleri hafif​e ​ikikti; genellikle esmer
sayilabilirdi; ince bir y​z​, fakat bu y​zde alimli ve dayanilmaz bir ​ekiciligi vardi. Koyu g​zlerinin yakici bakislarinda korkun​ bir g​​ okunuyordu;
herkesi “yenilgiye ugratmak ve ele ge​irmek” i​in gelmis bir tavri vardi. Ara sira, kibirli, hatta k​s tahti; hayatinda iyi kalpli olmayi hi​ basardi mi
bilmiyorum; ama, b​yle olmayi ​ok arzuladigini ve biraz iyi kalpli olabilmek i​in kendisini zorlayarak istirap ​ektigini biliyorum. Yaradilisinda,
pek ​ok iyi egilimlerin

122

ve kuvvetli bir ​nsezinin bulundugu kuskusuzdu; fakat, i​indeki her sey, s​rekli dengesini ariyor, bulamiyordu; her sey karisik, kaynasma
halinde ve huzursuzluk i​indeydi. Belki kendisinden istekleri yogundu ve bu isteklerini tatmin edebilmek i​in, kendisinde yeterli g​c ​
bulamiyordu.

Kanepeye oturup etrafina g​z gezdirdi.

- B​yle anlarda neden kendimi kederli hissederim? Bunu cevaplandirabilir misiniz, bilgin adam? B​t​n hayatimca, sizi g​r​p her seyi andigim
zaman son derece sevinecegimi d​s ​n​rd​m ve simdi sizi her ne kadar seviyorsam da memnun olmus g​-r​nm​yorum… Ulu Tanrim, bak, benim
portrem! Durun bakayim. Oh, evet bunu hatirladim, hatirladim!…

” On iki yasindaki Lisa’nin, suluboya ile yapilmis ​ok g​zel bir minyat​r​, Petersburg’dan dokuz yil evvel Drozdov’lar tarafindan Bay
Verkhovensky’ye g​nderilmisti. O zamandan beri bu minyat​r portre, daima onun ​alisma odasindaki duvarda asili dururdu.

- Ger​ekten bu kadar g​zel bir ​ocuk muydum? Bu y​z, benim y​z​m olabilir mi?

Portresi elinde oldugu halde yerinden kalkti ve aynanin karsisina ge​ti.

Sonra portreyi geriye uzatirken:

-​abuk alin! diye haykirdi. Simdi asmayin, l​tfen. Daha sonra asarsiniz. O portreye bir daha bakmak istemiyorum! Kanepedeki yerine
oturduktan sonra devam etti:

- Bir hayat sona erer, baska bir hayat baslar ve sona erer, sonra bir ​nc​s ​ baslar ve bu b​ylece s​r​p gider. Hayatin her bitisi sanki bir makasla
kesilmis gibidir. Size ne kadar eski masal s​yl​yorum, g​r​yorsunuz; ama, bu masalin i​inde ger​eklerin b​y​k bir payi var.

Bana bakip g​l​msedi; daha ​nce birka​ kere daha bakmisti; fakat, Bay Verkhovensky coskunlugunun arasinda beni tanistirma s​z​n​ unutmustu.

123-Portremi neden odanizdaki han​erlerin altina astiniz? Ve neden bu kadar ​ok han​er ve kili​ koleksiyonunuz var?

Ger​ekten de, neden oldugunu bilmem, duvarinda ​aprazlama asilmis, iki egri han​er ve ger​ek bir ​erkes kilici vardi. Bu soruyu sorarken, y​z​me
​ylesine bir dikkatle bakmisti ki, bir seyler s​ylemek istedim; fakat, s​yleyemeden susmak zorunda kaldim. Bay Verkhovensky, sonunda garip
durumu kavradi ve beni ona tanistirdi.

Lisa:

-Biliyorum, biliyorum, dedi. Sizinle tanistigima ​ok memnun oldum. Annem de sizin hakkinizda ​ok sey duymus. Sizi, Bay Drozdov’la
tanistirayim… son derece degerli bir kisidir. Sizin hakkinizda bazi eglenceli seyler duydum. Bay Verkhovensky’nin sirdasisiniz, degil mi?

Kipkirmizi oldum.

- Oh, ​ok affedersiniz; hi​ de dogru kelime kullanmadim… eglenceli degil, fakat…

Lisa saskinligindan kizararak devam etti:

- Bununla beraber, ​ok iyi bir kisiliginiz oldugu i​in utanmaniza neden olmadigini sanirim. Eh, gitme zamani geldi, Maurice. Sizi yarim saat
sonra bekliyorum, Bay Verkhovensky. Tanrim konusacak o kadar ​ok seyimiz var ki!… Simdi sirdasiniz benim ve her sey ​zerine
konusacagiz… her sey ​zerine, anladiniz mi?

Bay Verkhovensky hemen dikkat kesildi. Liza s​z​ne devamla:

- Oh, dedi. Bay Drozdov her seyi biliyor! Ondan ​ekinmenize gerek yok!

- Ne biliyor?

Liza saskinlikla haykirdi.

- Ne demek istediniz?!… Yaa, demek sakladiklari dogruymus!… Inanmak istememistim. Dasha’yi da sakliyorlar. Bu sabah teyzem
Dasha’yi g​rmemi istemedi. Dasha’nin basinin agridigini s​yledi.

124

- Fakat… fakat nasil ​grendiniz?

- Ulu Tanrim, herkesin ​grenmis oldugu gibi. Dogru mu?

- Fakat herkes biliyor mu?

- Tabii, ya!… Annem, dadidan ​grenmis, dadima da sizin Nastasya s​ylemis. Nastasya’ya s​ylediniz, degil mi? Sizin s​ylemis oldugunuzu
s​yl​yor.

Bay Verkhovensky tepeden tirnaga kizararak saskinlikla mirildandi:


- Ona… ona bir zamanlar b​yle bir sey s​ylemistim. Fakat, ben… sadece k​​k bir imada bulunmustum… j’etais si nerveux et malade et puis…
(​ylesine sinirliydim ki…)

Lisa kahkahadan kiriliyordu.

- Sirdasiniz yaninizda degildi ve o sirada Nastasya yaniniz-daydi… eh, bu kadari yeter de artar!… Nastasya i​in en hos anlar samimi
dostlariyla sehirde yaptigi dedikodulardir!… Oh, bos verin, ​nemli degil; herkes birakin bilsin, b​ylesi daha iyi. Ge​ kalmayin, l​tfen; aksam
yemegini erken yiyoruz. Oh, unuttum…

Tekrar yerine oturdu.

- …Bakin; Shatov nasil bir insandir?

- Shatov? Bayan Shatov’un agabeyi… Lisa sabirsiz bir tavirla s​z​ yarida kesti.

- Onun agabeyi oldugunu biliyorum. Ne kadar garip bir insansiniz!… Nasil bir kisi oldugunu ​grenmek istiyorum; karakteri nasil bir
insandir?

- C’estun pense-creux d’ici. C’est le meilleur et le plus irascible homme du monde. (En bos kafali adamidir buranin. D​nyanin ​abuk kizan
en iyi adamidir.)

- Garip bir insan oldugunu ben de duydum. Bununla beraber, demek istedigim bu degil. Anladigima g​re ​ dil biliyor; tabii Ingilizce de. Ayni
zamanda, edebiyatla da ilgilenirmis. Eger b​yleyse, ona yaptiracak ​ok isim olacak; bir yardimciya ihtiyacim var ve ne

125kadar ​abuk bulursam o kadar iyi olacak. Acaba isi alir mi dersiniz? Biri tarafindan tavsiye edilmisti.

- Isi alacagindan eminim, et vous ferez un bienfait. (Bir iyilik yapmis olacaksiniz).

- Bir bienfait’in (iyilik) hatiri i​in b​yle davranmiyorum; ger​ekten bir yardimci istiyorum.

- Shatov’u iyi tanirim, dedim. Eger ona haber vermek g​revini bana aktaracak olursaniz, kendisini derhal bulup haber verebilirim. Hem de
derhal.

-Yarin ​gle ​zeri saat on ikide gelmesini s​yleyin. ​ok g​zel! Tesekk​r ederim. Hazir misin, Maurice?

Gittiler. Ben, tabii, derhal Shatov’u bulmak ​zere kostum. Bay Verkhovensky son basamaklarda bana yetisti.

- Mon ami (dostum), dedi. Ben d​nd​kten sonra saat on ya da on bir sularinda sizi kesin olarak g​rmek zorundayim. Oh, kendimi sizin
yaninizda ​ok, ​ok su​lu hissediyorum ve… ve herkesin yaninda da.

Shatov evde yoktu. Iki saat oyalandiktan sonra tekrar ugradim, yine evde bulamadim. Nihayet, evde bulamasam bile not birakabilmek
umuduyla, saat sekizde tekrar gittim. Hen​z gelmemisti. Shatov’u, alt katta oturan y​zbasi Lebyatkin’e sormayi d​s ​nd​m; fakat her taraf kilitli
ve her yer sessizdi. Ev, sanki tamamen terk edilmis gibi karanlikti. Son zamanlarda duydugum s​ylentileri hatirladigim i​in Lebyatkin’in
kapisinin ​n​nden ge​erken biraz heyecanlanmistim. Sonunda Shavtov’u ertesi sabah erkenden aramaya karar verdim. Ger​egi s​ylemek
gerekirse, not birakmak d​s ​ncesine pek yanasmamistim. Shatov, aldigi notu ​n​msemeyebilirdi… o b​ylesine utanga​ ve inat​i bir kimseydi. K​t​
talihime s​verek, dis kapidan ​ikmak ​zereyken Bay Kirilov’la karsilastim; eve

126

girmek ​zereydi ve beni ​nce o tanidi. Sormaya ​nce o basladigi i​in, genel olarak her seyi ​zetledim ve Shatov’a bir not birakmak amacinda
oldugumu s​yledim.

- Gelin, dedi. Ben gerekeni yapabilirim.

O sabah Liputin’in bize, Kirilov’un avludaki b​l​ge tasinmis , oldugundan s​zettigini hatirladim. Kendisi i​in ​ok genis olan bu b​l​kte, onun islerini
g​ren sagir, yasli bir k​yl​ kadinla beraber oturuyordu. Ev sahibi baska bir sokaktaki yeni evinde oturuyor ve ayni sokakta bir meyhane
isletiyordu. Anlasildigina g​re bu yasli kadin akrabasi olacakti; burada oturuyor ve adamin evine bakiyordu. Odalar olduk​a temizdi; fakat
duvar k​gitlari kirlenmisti. Girdigimiz odadaki mobilya, tamamen degersiz ve irili ufakliydi; iki oyun masasi, Alder agacindan yapilmis bir
konsol, bir k​yl​ evinden ya da lokantadan temin edilmis uzunca bir masa, sandalyeler; bir deri bir de ​rme hasir arkali bir koltuk vardi. Bir
k​s ede duran eski bir Meryem Ana tasvirinin ​n​ndeki lambayi, bizim gelmemizden ​nce, ihtiyar kadin yakmis olmaliydi. Duvarlarda koyu
renkli iki yagliboya tablo asiliydi. Tablolardan biri, son Imparator Nicholas I’in portresiydi. G​r​n​s ​ne bakilacak olursa, yirmili yillarda
yapilmisti; diger tablo da bir papazin portresiydi.

Odaya girer girmez, Bay Kirilov, bir mum yakti ve bir k​s ede h​l​ a​ilmamis olarak duran bavulundan bir zarf, m​h​r mumu ve cam bir m​h​r
​ikardi.

-Mektubunuzu m​h​rleyin ve ​zerine adresi yazin.


Not birakmamin pek ​nemli olmadigini anlatmaya ​alistim; ama, israr etti. Zarfin ​s t​ne adresi yazdiktan sonra sapkami aldim.

Kirilov:

- Bir fincan ​ay i​eceginizi d​s ​nm​s t​m, dedi. I​mez miydiniz?

Onu kiramadim. Kisa bir s​re sonra, ihtiyar kadin, ​ayi hazirladi… kaynar su dolu bir ​aydanlik, k​​k bir demlik, ​zeri

127zevksizce islenmis iki toprak fincan, bir somun ekmek ve bir ​ay tabagi dolusu kesme seker getirdi.

Kirilov:

-​ayi severim, dedi. ​zellikle geceleri; hem dolasir hem de ​ay i​erim; g​n agarana kadar. Yurtdisinda geceleri pek ​ay i​ilmiyor.

- G​n agarinca mi yatarsiniz?

- Daima, yillardan beri. Fazla yemem; daima ​ay. Liputin kurnaz bir adam, ama sabirsiz.

Konusmak arzusunu hayretle karsiladim; bu firsati yakalamisken ka​irmamaya karar verdim.

- Korkarim ki bu sabah, bazi tatsiz anlasmazliklar oldu, dedim.

Surati asildi.

- Allahin belasi sa​malik; sa​ma!… Hepsi Allahin belasi sa​malik; ​nk​, Lebyatkin sarhosun biri. Liputin’e bir sey s​ylemis degildim; fakat,
anlattigim ufak tefek seylerin hepsini de yanlis yorumladi. Hayali ​ok genis bir adam. K​​k bir tepecikten koca bir dag yapmak istiyor.
Liputin’e d​n inanmistim.

G​lerek:

- Bug​n de bana mi? diye takildim.

— Her seyi biliyorsunuz, degil mi? Bu sabah Liputin zayif ya da sabirsizdi ya da k​t​ ruhlu… kiskan​ti. Son kelimesi beni ​ok sasirtti.

- O kadar ​ok sifat kullandiniz ki, bunlardan birinin ona uymamasi ​ok garip olurdu.

-Ya da t​m​n​n birden uymamasi.

- Aslinda Liputin b​yle bir adamdir. Coskundur! S​yleyin, bu sabah bir seyler yazmak istediginizi s​yledigi zaman yalan s​yl​yordu, degil mi?
Kaslarini ​atip ​n​ne bakarak:

- Neden yalan s​ylemis olsun? dedi.

128

​z​r diledim ve ​zel islerine karismak istemedigimi s​yledim. Utandi.

- Dogru s​yledi… yaziyorum. Fakat, bu bir sey degistirmez. Bir dakika kadar konusmadan durduk. Birden, bu sabahki gibi

​ocuksu bir g​l​msemeyle:

- Baslar hakkindaki hususu kendisi uydurdu. Bir kitaptan okumus olmali. ​nce o bana s​yledi. K​t​ bir anlayisi var. B​t​n aradigim, insanlarin
kendilerini neden ​ld​rmeye cesaret edememeleridir. Hepsi bu. Ve b​t​n bunlar da bir seyi degistirmez.

- Cesaret edemez demekle neyi kastettiniz? Intihar olayi ​ok mu az?

- ​ok az.

- Ger​ekten b​yle mi d​s ​n​yorsunuz?

Cevap vermeden kalkti ve d​s ​nceli d​s ​nceli odada dolasmaya basladi.

- Sizin d​s ​ncenize g​re, insanlari intihardan vazge​iren nedir, diye sordum.

Dalgin dalgin bana bakti. Sanki neyin hakkinda konusmakta oldugumuzu hatirlamaya ​alisiyordu.

- Kor… korkarim ki, hen​z ​ok az bilgim var. Insanlari ​nleyen iki neden var. Iki sey. Sadece iki. Biri ​ok k​​k ve digeri ​ok b​y​k. Fakat, k​​k olan
da b​y​kt​r.

- K​​k dediginiz nedir?


- Aci.

- Aci mi? Bunun b​yle bir olayda, bu kadar ​nemli olduguna inaniyor musunuz?

- Hem de en ​nemlisi olduguna… Iki ​esit insan var. B​y​k bir, keder ya da ​fkenin etkisiyle intihar edenler ve deliliklerinden ​t​r​ intihar edenler, ki
bunlar birden yaparlar. Aciyi pek az d​s ​n​rler; fakat aniden yaparlar. Ama, digerleri, yani akli basinda olanlar… ​ok d​s ​n​rler.

129-Akli basinda olup da intihar edenler var mi?

- ​ok… ​nsezi olmasaydi daha da ​ok olurdu; ​ok daha fazla; b​t​n insanlar…

- Muhakkak ki hepsi degil? Bir sey s​ylemedi.

- Fakat acisiz ​lme yollari yok mu? ​n​mde durarak:

- D​s ​n​n, dedi. B​y​k bir ev kadar iri bir kaya par​asi canlandirin g​z​n​zde; bir yerde asili bulundugunu ve bunun altinda durdugunuzu d​s ​n​n; eger
​s t​n​ze… tam basinizin ​s t​ne d​s ecek olursa… hi​ aci duyar miydiniz?

- Bir ev kadar b​y​k bir kaya mi? Kuskusuz ki korkardim.

- Korkudan s​z etmiyorum. Aci duyar miydiniz?

- Bir dag kadar b​y​k bir kaya ve milyonlarca ton agirliginda mi? Aci duymayacagim muhakkaktir.

-Fakat basinizin ​s t​nde asili dururken, duyacaginizi tahmin ettiginiz acidan dehsete d​s ecektiniz. Herkes dehsete d​s erdi… En b​y​k bilim
adamlari… En b​y​k doktorlar bile. Herkes aci duymayacagini bilecek; ama yine de, aci duymaktan korkacaklardi.

- Peki, ikinci neden, yani b​y​k olani?

- ​teki d​nya!

- Yani, cezalandirma mi?

- Fark etmez ki. ​teki d​nya… Sadece ​teki d​nya.

- Fakat ​teki d​nyaya inanmayan dinsizler yok mu? Yine bir sey s​ylemedi.

- Belki de kendinize bakarak h​k​m veriyorsunuz? Y​z​ kizararak:

- Herkes kendisine bakarak h​k​m vermeli, dedi. Tam bir ​zg​rl​k, yasamakla ​lmek arasinda bir fark kalmadigi zaman gelecektir. Herkesin
amaci budur.

130

- Ama​ mi? Fakat, o zaman kimse yasamak istemeyebilir. Kesin olarak:

- Hi​ kimse, dedi.

- Insanoglu hayati sevdigi i​in ​l​mden korkar, diye uyardim. Ben b​yle g​r​yorum ve dogal yasa da budur.

G​zleri alev alev yandi.

- Bu bayagiliktir ve b​t​n aldatmalar da bu bayagiliktadir. Hayat acidir, hayat korkudur ve insanoglu mutsuzdur. Simdi b​t​n bunlar aci ve
korkudur. Simdi insanoglu hayati seviyor. Sevmelerinin nedeni de budur. Aci ve korku oldugu i​in insanogluna hayat verilmistir. Iste b​t​n
aldanmalarimiz da bundan. Simdi insanoglu benligini hen​z bulamamistir. Yeni bir insanoglu gelecek, mutlu ve magrur. Onlar i​in, yasamakla
​l​m bir fark g​-zetmeyecektir. Yepyeni bir insanoglu olacak… Aciya ve korkuya ​s t​n gelen, Tanri olacaktir. Iste o zaman ​b​r Tanri ortadan
kalkacaktir.

- Yani, s​ylediginize g​re, Tanrinin varligina inaniyorsunuz, demek?

- Var olamaz, ama Tanridir. Bir tas aci duymaz; ama fasin d​s mesinden duyulan korkuda aci vardir. Aci ve korkuya ​s t​n gelenin kendisi Tanri
olacaktir. O zaman yeni bir hayat baslayacak, yeni bir insanoglu dogacak ve her sey yenilenecektir. Ondan sonra da tarih ikiye ayrilacaktir.
Gorilden Tanri’nin yok edilmesine kadar olan ​ag ve Tanri’nin yok edilmesinden…

- Gorile kadar olan ​ag mi?

- … Yery​z​n​n ve insanoglunun fiziksel degismesine kadar olan ​ag. Insanoglu Tanri olacak. Fiziksel yapisi degisecek. D​nya da degisecek.
Her sey degisecek… d​s ​n​s ler ve duygular bile. Ne zannediyorsunuz? Insanoglu o zaman fiziksel olarak degismeyecek mi?

- Yasamak ya da yasamamak arasinda bir fark g​zetilmeyecek olursa herkes kendi kendisini ​ld​recektir. Belki de tek degisiklik bu olacaktir.
131-Fark etmez. B​y​k ​zg​rl​g​ ​zleyen herkes, kendisini ​ld​rmek cesaretini g​s termelidir. Kendisini ​ld​rmeye cesaret eden insanoglu, aldanmanin
sirrini ​grenmis demektir. Bunun ​tesinde ​zg​rl​k yoktur; hepsi bu ve bunun ​tesinde hi​bir sey yoktur. Kendini ​ld​rmeye cesaret eden insanoglu
Tanridir. Simdi herkes Tanriyi yok edebilir ve her sey de yok olabilir. Fakat, daha kimse b​yle bir sey yapamadi.

- Milyonlarca intihar olayi var.

- Fakat onlarin hi​biri bu nedenle intihar etmiyor. Hepsi korkudan ​t​r​ intihar ediyorlar. Sirf korkuyu ​ld​rmek i​in kendisini ​ld​ren insanoglu Tanri
olacaktir.

- Belki de vaktimiz olmaz, dedim.

Karsisindakini k​​k g​ren soguk bir gururla, sakin olarak:

- Fark etmez, diye cevap verdi. Bir saniye sonra ekledi:

- Alay edermis gibi bir tavir takinmaniza ​z​l​yorum.

-Bu sabahki sinirli halinizi d​s ​nd​k​e, simdiki sakin halinizi ve durgunlugunuzu… ve hararetle konusmanizi garip buluyorum.

- Bu sabah mi? diye g​l​msedi. Bu sabah ​ok g​l​n​t​. Sonra kederli bir dille ekledi:

- Insanlari k​t​ kullanmayi sevmem ve asla g​lmem.

- ​ay i​mekle ge​irdiginiz gecelerinizi, eglenceli ge​irir g​-r​nm​yorsunuz.

Yerimden kalktim ve sapkami aldim. Biraz hayretle g​ld​.

- ​yle mi saniyorsunuz? Neden olmasin? Hayir, bil… bilmiyorum.

Birden ne s​yleyecegini sasirdi.

- Baskalarini bilmiyorum; ama herkesin yaptigini yapabilecegimi hissediyorum. Herkes d​s ​n​r ve birden d​s ​nceleri degisir, baska sey d​s ​nmeye
baslar. Ben ,baska sey d​s ​nemi—

132

-yorum. B​t​n hayatim boyunca tek seyi d​s ​nd​m. Tanri b​t​n hayatim boyunca bana istirap verdi.

B​t​n bunlari b​y​k bir i​tenlikle s​ylemisti.

- Dilimizi neden ​t​r​ iyi konusmadiginizi s​yleyebilir misiniz? diye sordum. Dis ​lkelerde ge​irdiginiz bes yildan sonra nasil konusulacagini
unuttunuz mu, yoksa?

- Dogru konusmuyor muyum? Bilmiyorum. Dis ​lkelerde yasadigimdan degil. B​t​n hayatim boyunca b​yle konustum. Benim i​in fark etmez.

- Daha ​nce baska bir soru. insanlarla tanismak istemediginize ve az konustugunuza tamamen inaniyorum. Neden simdi benimle bu kadar
uzun konustunuz?

Utanarak cevap verdi:

- Sizinle mi? Bu sabah ​ok sessiz ve sakin oturuyordunuz ve siz… fakat, fark etmez… agabeyime son derece benziyorsunuz. Yedi yil ​nce
​ld​. Sizden daha yasliydi…

- D​s ​n​s tarziniza b​y​k etkisi olmustur herhalde.

- Hayir, ​ok az konusurdu… hemen hemen hi​ konusmazdi. Biraktiginiz notu Shatov’a verecegim.

Eline bir fener alarak beni kapiya kadar ugurladi. “Amerika’nin meshur sapka saticisi kadar deli” diye karar verdim. Kapidan ​iktiktan sonra
baska bir karsilasma oldu.

***

Kapinin esiginden adimimi atmistim ki g​​l​ bir el yakamdan kavradi.

- Kimsin, diye bir ses g​rledi. Dost mu d​s man mi? S​yle!… Hemen yakindan Liputin’in cirtlak sesi duyuldu.

- Bizden, bizden biri! Bay G…v’dir. Y​ksek sosyete ile yakindan iliskileri olan, klasik ​grenim yapmis gen​ bir centilmendir.

133-Sosyeteden olan efendileri severim…. klasik… yani y​ksek ​g…re…nimli gen​leri severim. D​nyanin ve dostlarin hizmetinde Emekli
y​zbasi Ignatius Lebyatkin, efendim… eger ger​ek dostlarsa… ger​ek dostlarsa, bu al​aklar!…
Y​zbasi Lebyatkin, saglam yapili, sisman, bir doksan boyunda, kivircik sa​li ve kirmizi suratli bir adamdi. Ayakta duramayacak kadar
sarhostu ve kelimeleri zorlukla s​yleyebiliyordu. Aslina bakarsaniz, onu daha ​nce uzaktan g​rm​s t​m.

- Oh, siz de… diye tekrar g​rledi.

Elinde fener, h​l​ kapida duran Kirilov’u g​rm​s t​. Yumrugunu kaldirmisken, tekrar indirdi.

- Sizi bilginize bagisladim! Ignatius Le… Lebyatkin… y​ksek bilgi… lidir.

G​rleyen bir top mermisi patladi

Ignatius ‘un asktan yipranmis g​gs​n de.

Ve, acidan kivranarak, kolsuz, i

Yine agladi Sivastopol i​in.

I​kiden kizarmis y​z​n​ ileri dogru uzatarak:

- Her ne kadar Sivastopol’da bulunmadim ve kolumu kay-betmedimse de, ne siir, efendim, ne siir!… diye bagirdi.

Liputin onu kandirmaya ​alisarak:

- Acelesi var, eve gidiyor, dedi. Yarin Bayan Lisa’ya s​yleyecek.

Lebyatkin tekrar g​rledi.

- Lisa!…Durun! Gitmeyin!Bir kita daha:

Bir kiz ata biniyor salina salina Vahsi Amazonlar’in arasinda; Ve atindan g​l​ms​yor bana Bu soylu yavru.

134

Yaaa, bu bir zafer t​rk​s ​d​r! Amazonlarin bir zafer t​rk​s ​d​r bu, aptal esek!… Serseriler anlayamaz! Dur!…

Kapidan ​ikip ondan kurtulmak istiyorsam da, paltomu tutmus birakmiyor, bana engel oluyordu.

-Lisa’ya s​yle, ben b​y​k bir namusum. Su edepsiz kiz Dasha’ya gelince, onu ikiye ayiririm. Allahin belasi k​le kiz cesaret edemez ki…

Tam bu sirada b​t​n g​c ​mle ​ekip paltomu elinden kurtardigim i​in y​z​koyun yere kapaklandi. Caddenin asagisina dogru kosmaya basladim.
Liputin de arkamdan kostu.

Cirtlak bir sesle: dedi.

- Kirilov onu kaldirir. Biraz ​nce ondan ne ​grendim biliyor musunuz? Siirini duydunuz, ya? Amazon kiza yazdigi bu siiri bir zarfa koyup,
zarfi da m​h​rledi. Yarin Bayan Tushin’e g​nderecek. Altina da a​ik imzasini atti! Ne adam!…

- Bunu sizin teklif ettiginize bahse girebilirim. Liputin g​r bir kahkaha atti.

- Bahsi kaybedersiniz. Asik, deli gibi ​s ik. Hem biliyor musunuz, bu aski, ondan nefret etmesiyle basladi. Bayan Tushin’in sokaklarda atla
dolasmasina o kadar kiziyordu ki, bir keresinde neredeyse y​ksek sesle k​f​r edecekti!. Ama, k​f​r etmedi!… Sonunda Allahtan ki kiz duymadi.
Ve bug​n ise bir siir yazdi! Hatta, biliyor musunuz, ona evlenme teklif etmeye cesaret edecek!… Ger​ekten!

M​this bir ​fkeye kapilarak:

- Size sasiyorum, Liputin, dedim. Her k​t​ iste parmaginiz oluyor ve onu daima siz s​r​kl​yorsunuz.

- Biraz fazla oldunuz, Bay G…V!… Acaba karsinizda bir rakip g​rmenizden ​t​r​ m​?

Birden durarak haykirdim. -Neee…?

135-Pek​l​, size ceza olmasi i​in daha fazla s​ylemeyecegim!… Ama, ​grenmek istiyorsunuz, degil mi? ​rnegin, bu salak sadece basit bir subay
degil artik, m​lk sahibi bir efendi oldu. Hem de hatiri sayilir efendilerden biri oldu. Bay Stavrogin ona, iki y​z k​lesi olan b​y​k bir yer satti.
Tanri sahidimdir ki yalan s​ylemiyorum. Bunu, ​ok emin bir kaynaktan ve onurlu bir kisiden ​grendim. Simdi de gerisini siz tamamlayip ​ikarin
ortaya. Baska tek kelime dahi s​ylemem. Allahaismarladik!…

***

Bay Verkhovensky beni b​y​k bir sabirsizlikla bekliyordu. Bir saat ​nce d​nm​s t​. Bende, sarhosmus kanisini uyandirdi; kuskusuz eve gelisinden
bes dakika sonra sarhos olmustu. Yazik! Drozdovlar’i ziyaret etmesi onu iyice sarsmisti.
— Mon ami, (dostum) d​s ​nce zincirimi tamamen kaybettim. Lisa… o melege tapar ve onu ​ok d​s ​n​r​m; fakat, her ikisinin de beni, benden
bazi seyler ​grenebilmek amaci ile ​agirdiklarini d​s ​nmeden edemiyorum. Su var ki, agzimdan laf aldiktan sonra beni silkeleyip atacaklardi!…
Evet, korkarim ki bu b​yle olacakti…

Sesimi kontrol edemeden hayretle bagirdim.

- B​yle konusmaktan utanmalisiniz!…

- Aziz dostum, simdi tamamen yalniz kaldim. Enfin c’est ridicule, (bu g​l​n​). Orada bile, her sey sir perdesi altinda sakli; Petersburg
dedikodularini sorarak bana saldirdilar. Anliyorsunuz ya, Nicholas’in d​rt yil evvel yaptiklarini ​grenmisler. “Siz buradaydiniz, olanlari g​rd​n​z;
deli oldugu dogru mu?” Bunu nereden ​grendiklerini bilmiyorum. Bayan Drozdov, neden Nicholas’in deli oldugunu hemen kabullenmek
istiyor? Kadin bunu istiyor. Size s​yl​yorum, kadin b​yle istiyor. CeMaurice (Bu Maurice), ismi neydi?.. Su Drozdov denilen adam, brave
homme tout

136

dememe (yine de d​r​s t adamdir), onun hesabina olmadigi ger​ek; cette pauvre amie’ye (bu zavalli dost) Paris’ten ​nce o yazdiktan sonra…
Enfin (neyse), bu Praskovya, ona cette chere amie (aziz dostum) diyor; ger​ek bir tip, Gogol’​n Korobochka’sidir (*); sadece daha nispet​i,
daha kiskirtici ve daha b​y​t​lm​s bir Korobochka…

- Gogol’​n yarattigi karakterden daha b​y​k oldugundan emin misiniz?

- Su halde daha k​​lt​lm​s ​ olsun. Ne fark eder? Yalniz s​z​m​ kesmeyin; ​nk​, kafamin i​i karma karisik, her sey d​n​p duruyor. Iyice takismis
g​r​n​yorlar. Lisa hari​; h​l​ “teyze, teyze” diye d​n​p duruyor etrafinda; ama, Lisa akillidir, kurnazdir ve orada anlayamadigim bir sey var. Sirlar.
Fakat, ihtiyar kadinla atisti. Cette pauvre (zavalli) teyze, ger​ekten herkesi eziyor… ve simdi de valinin karisi, toplumun saygisizligi ve
Karmazinov’un “saygisizligi” ile ugrasacak. Sonra birden oglunun deliligi d​s ​ncesine saplaniyor, ceLipoutine, ce queje ne comprendres pa,
(su Liputin’i de anlayamadim); ve… ve alnina sirkeli bezlerle pansuman yapmakta oldugunu s​ylediler ve biz burada yakinmalarimiz ve
mektuplarimizla ugrasip duruyoruz. Oh, ona ne kadar istirap verdim; hem de b​yle bir zamanda! je suis un ingrat! (Ne kadar nank​r​m ben!)
D​s ​n​n bir kere, d​n​s ​mde ondan bir mektup aliyorum. Okuyun, okuyun! Oh, ne kadar hayvanca davrandim!…

Bayan Stavrogin’den aldigi mektubu verdi. Bu sabah g​nderdigi pusulada “evden ​ikmayin” ifadesini kullandigi i​in pisman olmus g​r​n​yordu.
Mektubu kibar, fakat kisa ve kesindi. Bay Verkhovensky’nin pazar g​n​, saat on ikide gelmesini ve gelirken de bir arkadasini getirmesini
(ismimi yazmisti) istiyordu. Kendisinin de, Dasha’nin agabeyi olarak Shatov’u davet edecegine s​z veriyordu. “Kesin cevabi kendisinden
alabileceksiniz; bu sizi memnun edecek mi? Sabirsizlikla beklediginiz formalite bu degil mi?”

(*) Korobochka, Gogol’​n ​l​m​nden iki yil evvel ikinci cildini yaktigi Mer-tuya D​s i (​l​ Canlar) adli eserindeki kadin karakter.

137-Mektubundaki son satira yazmis oldugu, formalite hakkindaki sabri t​kenmis anlatimina dikkat edin. Zavalli, zavalli kadiri, hayattaki en
iyi dostum! B​t​n gelecegimi etkileyecek olan bu ani kararin bana b​y​k bir darbe oldugunu itiraf edebilirim. H​l​ ​mitli oldugumu s​yleyebilirdim;
ama, simdi tout est dit (son s​z s​ylendi), her seyin bittigini biliyorum; c’est terrible. (Korkun​ sey) Ah, su pazar hi​ gelmese de her sey yine
eskisi gibi olsa: Beni g​rmeye gelecektiniz ve ben de sizi bekleyecektim….

-Liputin’in bu sabah s​yledigi k​t​ seylerin etkisi altindasiniz. Hepsi uydurma ve asilsiz seylerdi.

- Dostum, parmaginizi aciyan baska bir noktaya bastiniz. Bu iyi niyetli parmaginiz ​ogunlukla merhametsiz ve bazen deginmeniz ​ok acimasiz
oluyor. ​z​r dilerim; ama, biliyor musunuz, tamamen unutmustum. Yani, su tatsiz uydurmalari demek istedim. Aslinda unutmus da degilim;
Fakat, b​y​k bir budalalikla, Lisa’nin yaninda mutlu olmaya ve kendimi, mutlu olduguma kandirmaya ​alistim. Fakat simdi… oh, simdi, bu
c​mert ve b​y​k kalpli kadim d​s ​n​yorum. S​ylenmesi gerekirse, eksikliklerime sabirla hosg​r​ g​s terdi, aslinda hosg​r​l​ olmayabilirdi de; fakat d​s ​n​n,
​r​m​s karakterim, degersizligimle ben neyim!… Simarik, bencil ve masum olmaktan uzak bir ​ocugum. Lisa’nin pek hos olarak s​yledigi gibi,
cette pauvre (bu zavalli) teyze, tam yirmi yildir bana bir dadi gibi bakti. Ve birden, yirmi yildan sonra, bu ​ocugun kafasina evlenmek arzusu
saplanmis… ona pes pese mektuplar g​nderiyor; oysa, o zavalli alnina sirkeli bez koymakla mesgul ve… ve, eh, simdi istedigimi elde ettim
ve pazar g​n​ evli bir adam olacagim… her seye ragmen!… Hangi akla hizmetle evlenmekte israr ettim? O mektuplari neden yazdim? Oh,
evet, s​ylemeyi unuttum: Lisa, Dasha’yi ​vg​yle aniyor. Hi​ degilse ​yle g​r​n​yor. Onun hakkinda “C’est un angle ” (bir melektir) diyor, yalniz
olduk​a “i​ine kapanik” olarak. Her ikisi de evlenmemi tavsiye ediyorlar… hatta, Praskovya… eh, hayir, Praskovya degil. O tavsiye etmedi.
Oh, o k​​c ​k “kutusunda” ne kadar zehir var bilemezsiniz! Aslina bakarsaniz, Lisa da tavsiye et-138

medi. “Neden evleneceksiniz, sanki?” dedi. “Y​ksek zek​li zevklerinizin size yeterli olmasi gerekir!” Sonra kahkahalarla g​ld​. Lisa’da ​ok
mutsuz oldugundan b​yle g​lmesini bagisladim. Fakat, bana s​ylediklerine g​re erkekler kadinsiz yasayamazlarmis. Dermansizlik ​aginiz
yaklasiyor ve size bakacaktir, ya da her ne ise… Ma foi (Vallah), burada sizinle otururken, kendi kendime, firtinali g​nlerime yaklastigim su
zamanda, onun cennetten g​nderilmis bir melek oldugunu ve bana bakacagim… falan, tekrarlayip duruyorum… enfin (neyse), evin d​zeni i​in
bana faydali olacaktir. Evde her sey karmakarisik. Su pislige bakin!. Bu sabah, buralari toplamasi i​in Nastasya’ya s​ylemistim; oysa su kitap
h​l​ yerde duruyor. La pauvre amie (zavalli dostum), odamin bu tertipsizligi i​in daima bana kiziyor. Oh, artik onun tarafindan
azarlanmayacagim! Vingt ans! (yirmi yil) Ve… ve zannedersem imzasiz, kimligi belirsiz mektuplar da aliyorlar. D​s ​n​n! Nicholas’in, b​t​n
m​lk​n​ Lebyatkin’e sattigi yazilmis. C’est un monstre! (Ne canavarlik!) et enfin, (neyse), su Lebyatkin de kim oluyor? Lisa, dinliyor…
dinliyor… oh, ​ylesine dinliyor ki! Alayla g​lmesini bagisladim; ​nk​, dinlerken y​z​n​n anlatimini g​rd​m ve ce Maurice… simdi onun yerinde
olmak isterdim, dogrusu, brave homme tout de meme (yine de iyi adamdir), fakat olduk​a ​ekingen; fakat ona bos ver.
Sustu. Yorgun ve saskindi; yorgun g​zlerini yere dikmis, basi g​gs​ne sarkmis oturuyordu. Konusmamizin ​l​ noktaya ulastigi bu andan
yararlanarak Filippov’un evine gidisimi s​yledim b​y​k bir ve kesin, kuru bir dille, Lebyatkin’in kiz kardesinin (onu hi​ g​rmemistim) ger​ekten,
Liputin’in dedigi gibi, hayatinin bilinmeyen bir devresinde, Nicholas’in kurbani olabilecegi ve Lebyatkin bazi nedenlerle Nicholas’tan para
aldigina g​re, bu s​ylentinin olasilikla dogru olabilecegi hakkindaki d​s ​ncelerimi anlattim. Fakat, anlattiklarimin hepsi bu kadardi. Dasha
hakkindaki iftiralara gelince, b​t​n s​ylenenlerin Liputin’in uydurmasi oldugunu s​yledim ve yalan s​ylemek zorunda olmayan Kirilov’un bile
b​yle d​s ​nd​g​n​ s​zlerime ekledim. Bay Verkhovensky, anlattiklarimla ilgili degilmis gibi dalgin dalgin dinliyordu. Bu

139arada, Kirilov ile aramizda ge​en konusmayi da anlattim ve sonunda ka​ak olabilecegini belirttim.

Bay Verkhovensky, sanki arzusunun aksine konusuyormus gibi, bezgin bir tavirla:

- Deli degil, dedi. Fakat, kafasi ​alismayanlar sirasinda yer alabileceklerden biridir. Ces gens-la supposent la nature et la societe humaine
autres que Dieu ne les a faites te gu’elles ne sont r’eellement. (Bu insanlar dogayla insan toplumunu, Tanri’nin yarattigindan ve aslindan
baska t​rl​ oldugunu saniyorlar.) Insanlar onlara egilirler; fakat, her ne pahasina olursa olsun, Stephan Verkhovensky bunu yapmaz. Bir
zamanlar onlari Petersburg’da avec cette chere amie, (bu aziz dost ile) g​rm​s t​m, Ah, onu o zaman ne kadar ​zm​s t​m! Ve onlarin
hakaretlerinden ve su​lamalarindan korkmuyordum. Simdi de korkmam; mais parlons d’autre chose (ama bu konuyu birakalim).
Anliyorsunuz ya, korkun​ bir sey yaptim, d​n Dasha’ya bir mektup g​nderdim ve… oh, bunun i​in kendime ne kadar lanet ediyorum,
bilemezsiniz!…

- Dasha’ya ne hakkinda yazmistiniz?

- Oh, dostum, inanin bana, ​ok onurluca yazilmis bir mektuptu. Mektubumda, bes g​n ​nce Nicholas’a bir mektup yazdigimi bildirmistim. O
mektubum da ​ok onurluca yazilmistir.

Hararetle:

- Simdi anliyorum! diye bagirdim. Onlarin adlarini bu sekilde birlestirmek hakkiniz mi?

- Fakat, mon cher (monser), l​tfen beni tamamen ezmeyin, bana b​yle bagirmayin! Zaten son derece sey gibi… circirb​c egi gibi ezildim ve
nihayet, yazdiklarimin ​ok onurlu olduklarina da inaniyorum. D​s ​nelim ki, aralarinda ger​ekten bir sey vardi… en Suisse (Isvi​re’de)… ya da
bir sey baslamak ​zeredir. Her seyden ​nce, onlarin kalplerini ​grenmem gerekmez mi? ve… enfin (neyse) onlarin hislerine karismamak ve
yollarinin ​zerinde durmamak i​in b​yle hareket etmem gerekmez mi?… Ayrica, amacim tamamen d​r​s tl​kt​…

140

Kendime engel olamayarak:

- Oh, dostum, ne kadar aptalca bir sey yapmissiniz! dedim. Gayretkes bir tavirla tekrarladi.

- Aptallikti, dogru! Bu kadar g​zel bir s​z​ ilk defa kul-laniyorsunuz, c’etait bete, mais gue faire, toiit est dit (Sa​ma olabilir ama, her sey
s​ylenmisti). Baska birinin g​nahini kapamak i​in bile olsa, onunla evlenecegim. B​yle olunca, o mektuplari neden yazdim, bilmem ki? B​yle
degil mi?

- Ayni seyleri tekrarliyorsunuz!…

- Oh, simdi de haykirmalarinizla beni korkutmaya ​alisiyorsunuz. G​r​yorsunuz ki, ​n​n​zde bambaska bir Stepan Verkhovensky var. Digeri
​oktan g​m​ld​; enfin, tout esi dit (neyse s​ylenmeyen bir sey kalmadi). Peki, neden bagiriyorsunuz? Ev-ilenen siz olmadiginizdan ve kafanizda
adi ​ikmis s​s esyasini tasimak zorunda bulunmadiginizdan mi? Yine mi y​z​n​z eksiyor? Zavalli dostum, kadinlari tanimiyorsunuz. B​t​n hayatimi
onlari incelemekle yitirdim. “Eger b​t​n d​nyayi fethetmek istiyorsaniz, ​nce kendinizi fethetmelisiniz.” Sizin gibi romantik olan, m​s takbel
karimin kardesi Shatov’un hayatinda bana s​yledigi en g​zel s​zd​r. Onun bu s​z​n​ seve seve kabulleniyorum. Eh, ben de kendimi

fethetmeye hazirim ve evlenecegim; fakat, d​nya yerine fet-hedecegim ne olacaktir? Ah, dostum, evlilik her gururlu kisinin, her ​zg​rl​g​n
moral bakimindan ​l​m​d​r. Evlilik hayati, beni yip-ratacak, g​c ​m​ yitirecek, amacimiza hizmet cesaretimi kiracaktir. ​ocuklar olacak; bunlar
benden de olmayabilir… yani benden olmayacagina eminim demek istedim; akilli bir adam ger​ekle karsilasmaktan korkmaz. Bu sabah,
Liputin, evimi Nicholas’a karsi kapamami s​yledi; Liputin salagin biridir. Kadin, her seyi g​ren bir g​z​ bile aldatir. Kadini yaratirken, le bon
Diue (Allah baba) bunu Diliyordu kuskusuz, b​yle bir seyi tehlikeye atmak zorundaydi; fakat kadinin Tanriyi etkileyerek onu b​yle
yaratmasini sagladigindan eminim… b​yle ​zelliklerle… Aksi halde kim b​yle karsiliksii bir sikintiya girerdi? Nastasya, biliyorum, b​yle serbest

141d​s ​nmeme kiziyor; fakat enfin, tout est dit (neyse, her sey s​ylendi).

Kendi ​aginda pek sevilen, b​ylesine basit, kinayeli kelimeler kullanmamis olsaydi, Stepan Verkhovensky olamazdi. Simdi, hi​ degilse kisa bir
s​re i​in bu kelimelerle avunuyordu.

B​y​k bir ​aresizlik i​inde ​irpinarak:

- Oh, keske ​b​rg​n olmasa, hi​ pazar olmasa! diye haykirdi. Neden pazarsiz bir hafta olmaz ki… si le mimde existe? (Mucize: diye bir sey
varsa). Hi​ degilse bir kereye ​zg​ olmak ​zere, takvimden pazari silse, Tanri ne kaybeder ki? Sadece et quet tout soit dit, (her seyin bitmis
oldugunu) dinsizlere g​s termek, kudretini kanitlamak i​in yapsa!… Ah, onu ne kadar ​ok sevmistim! Yirmi yil, t​m yirmi yil ve beni hi​bir
zaman anlamadi!

Hayretle:

- Fakat neden bahsediyorsunuz? diye sordum. Sizi hi​ anlayamiyorum!

- Vingt ans! (Yirmi yil) Ve beni bir kere olsun anlayamadi… Ah, bu zul​m!… Ve ger​ekten ondan korktugum ya da fakir oldugum i​in mi
onunla evlenecegimi saniyor? Ah, bunun igren​ligi!… Teyze, teyze, bunu sizin i​in yapiyorum! Ah, birak bunu ​grensin, teyze; ​grensin ki,
yirmi yildir taptigim tek kadindir! Bunu bilmeli, aksi halde b​yle bir evlenme olamaz; beni; ce qu’an apelle le (nasil derler), mihraba kadar
zorla s​r​klemeleri gerekecektir!…

B​yle bir itirafini ilk kez duyuyordum. Hem ​ylesine bir hararetle yapmisti ki bu itirafini!… Kahkahalarla g​lmemek i​in kendime zor engel
oldugumu saklayamayacagim. Fakat hataliydim.

Aklina yeni bir d​s ​nce gelmis gibi b​y​k bir heyecanla bagirdi.

- Bana simdi sadece o kaldi, sadece biri, tek umudum!… Simdi beni sadece zavalli oglum kurtarabilir ve… Oh, neden ​abuk gelmez bilmem
ki? Ah, oglum, ah sevgili Peter’im… her ne kadar baba denmeye degmezsem de, kaplan deseler daha dogru olurdu, bununla beraber…
laissez-moi, mon amie, (beni birakin, dostum) d​-

142

s​ncelerimi toparlayabilmek i​in biraz yatacagim. ​ok yorgunum ​ok ve sizin de yatma vaktinizin geldigini d​s ​n​yorum. Voyez vous, (g​r​yor
musunuz) saat on iki…

4. TOPAL

Shatov hi​bir zorluk ​ikarmadan, birakmis oldugum pusulaya uyarak, ertesi g​n​ ​gle vakti Lisa’ya gitti. Hemen hemen ayni anda gitmistik; ben
de onun gibi ilk ziyaretimi yapiyordum. Hepsi… Lisa, annesi ve Bay Drozdov… b​y​k salonda oturmus tartisiyorlardi. Annesi, Lisa’dan
piyanoda bir vals ​almasini istiyordu… ve Lisa ​alinmasini istenen par​ayi ​almaya baslayinca, annesi istemis oldugu valsin bu olmadigini iddia
etmeye basladi. Bay Drozdov, kalbinin buyurdugu gibi Lisa’nin tarafini tuttu ve ihtiyar hanimefendiyi, ​alinan par​anin dogru olduguna
inandirmaya ​alisti; fakat, Bayan Drozdov kendisine h​kim olamayarak aglamaya basladi. Hastaydi; hatta, zorlukla y​r​yebiliyordu. Bacaklari
sismisti ve Lisa’dan ​ekinmesine ragmen, huysuzluk ediyor, her ​n​ne gelene ​atiyordu. Bizi g​rmekten memnun oldular. Lisa, sevincinden
kizararak bize yaklasti. Shatov’u getirmemden ​t​r​ “mersi” dedikten sonra merakli g​zlerle s​zerek ona dogru y​r​d​.

Shatov, sikintili bir tavirla kapinin yaninda durdu. Lisa, geldiginden ​t​r​ kendisine tesekk​r ettikten sonra onu annesine g​t​rd​.

- Size s​zetmis oldugum, Bay Shatov ve bu bay da G…v, benim ve Bay Verkhovensky’nin en yakin arkadasi. Maurice onunla d​n tanismisti.

- Bununlardan hangisi profes​r? -Profes​r degiller, Anne.

- Profes​r olmalari gerekir. Hi​ degilse birinin. Bir profes​r olacagini kendin s​ylemistin… zannedersem profes​r olani bu.

S​z​n​n burasinda parmagi ile tiksinir gibi Shatov’u isaret etti.

143Lisa:

- Bir profes​r bekledigim hakkinda size bir sey s​ylemis degilim, dedi. Bay G…V kamu hizmetindedir ve Bay Shatov eski bir ​niversite
​grencisidir.

- ​grenci olsun, profes​r olsun, hepsi ​niversiteli. Sadece tartismak istiyorsunuz. Fakat, Isvi​reli’nin biyigi ve k​​k bir sakali vardi.

Lisa:

- Annem daima Bay Verkhovensky’nin ogluna profes​r der, dedi ve Shatov’u salonun ​b​r ucundaki bir kanepeye g​t​rd​.

Lisa:

- Son derece ​z​ld​m, diye fisildadi. Fakat bacaklari b​yle sistigi zaman daima huysuz oluyor. Korkarim ki hasta.

Sonra b​y​k bir merakla Shatov’u incelemesine devam etti. ​zellikle onun daginik sa​lari ile ilgileniyordu.

Lisa’nin beni, acimadan yaninda biraktigi yasli kadin sordu:

- Orduda misiniz, efendim?

- Hayir, Madam. Kamu hizmetindeyim.

Lisa hemen seslendi: … .


- Bay G…V, Bay Verkhovensky’nin ​ok yakin arkadasidir.

- Bay Verkhovensky’nin hizmetinde mi ​alisiyorsunuz? O da bir profes​rd​r, degil mi?

Lisa, ​fkeyle haykirdi.

- Aman Anne, r​yalarinizda bile profes​r g​r​yor olmalisiniz.

- Ger​ek hayatta ​ok profes​r vardir. Annenle daima zit gidiyorsun, sevgilim. Bay Stavrogin annesinin yaninda kalirken, d​rt yil ​nce burada
miydiniz?

Burada oldugum cevabini verdim.

- Sizinle beraber bir de Ingiliz yok muydu?

- Hayir, Madam, yoktu.

144

Lisa g​ld​:

- Eh, anliyorsun, ya, bir Ingiliz yokmus. Su halde yalandi. Bayan Stavrogin ve Bay Verkhovensky yalan s​yl​yor. Herkes yalan s​yl​yor..

Lisa durumu kisaca a​ikladi:.

- D​n Teyze ile Bay Verkhovensky, Bay Stavrogin ile Shakespeare’in IV. Henry kitabindaki Prens Harry arasindaki bazi es-degerlikten
bahsediyorlardi ve annem bu nedenle bir Ingiliz’in bulunmasi gerektiginde israr ediyor.

-Eger Harry orada bulunmamissa, bir Ingiliz de bulunmamis demektir. Soytariligi yapan Nicholas’in kendisiydi. Lisa, Shatov’a a​iklama
yapmak zorunlugunu hissetti.

- Sizi temin ederim ki annem maksatli konusuyor, dedi. Shakespear’in b​t​n yapitlarini bilir. Othello’nun birinci b​l​m​n​ ona ben okudum; fakat,
simdi ​ok aci ​ekiyor. Anne, saat on ikiyi vuruyor… Ila​ alma zamaniniz geldi.

Bir hizmet​i, kapidan:

- Doktor geldi, Madam, diye bildirdi.

Ihtiyar hanimefendi yerinde kalkti ve k​pegini ​agirmaya basladi.

- Zemirka, Zemirka, ne olursa olsun sen benimle geliyorsun, degil mi?

Zemirka, igren​ bir sokak k​pegi, sahibesinin buyruguna aldirmadan, Lisa’nin oturmakta oldugu kanepenin altina s​z​ld​.

- Demek sen de gelmeyeceksin! Pek​l​, seni de istemiyorum. Bana d​nd​:

- Iyi g​nler, efendim; ne yazik ki isminizi bilmiyorum.

- Anton Lavrentyevich…

- ​nemli degil, efendim; bir kulagimdan girip ​b​r​nden ​ikar. Benimle gelmiyorsunuz, Maurice; Zemirka’yi ​agirmistim. Tanriya s​k​r, yalniz
basima dolasabiliyorum. Yarin da araba gezisine ​ikacagim.

145​fkeli bir tavirla odadan ​ikti.

Lisa, bana bakarak:

- L​tfen, dedi. Bay Drozdov’la konusun. Birbirinizi tanimaktan ​ok memnun olacaginiza eminim.

Lisa, tatli tatli tebess​m ederek Bay Drozdov’a bakinca, adamin neseyle y​z​ parladi. Ister istemez Bay Drozdov’la konusmak zorunda
kaldim.

***

Lisa’nin Shatov’la ilgisinin, ger​ekten sadece edebiyat konusunda olmasi beni ​ok sasirtti. Neden oldugunu bilmiyorum; ama, Shatov’u
tamamen ayri bir konuda g​rmek istedigini tasavvur etmistim. Biz, yani Bay Drozdov ve ben, konustuklarinin gizli olmadigini y​ksek sesle
konusmalarindan anlayinca onlari dinlemeye koyulduk. ​ok ge​meden biz de yanlarina davet edildik. B​t​n mesele, Lisa’nin yararli olacagini
d​s ​nd​g​, bir kitabi yayimlamak istemesiydi; fakat, tecr​besiz oldugundan bu konuda kendisine bir yardimci ariyordu. Planini Shatov’a
anlatirken takindigi ciddi tavir beni olduk​a sasirtti. “Yeni kadinlardan biri olmali” diye d​s ​nd​m, “isvi​re’deki yillarini bosuna harcamamis”.
Shatov, g​zlerini yere dikmis b​y​k bir dikkatle dinliyordu. Hayati renkli g​ren bir sosyete kizinin, g​r​n​s te kendisine hi​ de uymayan bir konu ile
ilgilenmesine hayret bile etmiyordu.

Lisa’nin plani s​yleydi: Rusya’da, hem baskent ve hem de tasrada olmak ​zere bir​ok gazete ve dergi yayimlanir ve her g​n bu yayimlarda
sayisiz haberler ​ikardi. Bir yil s​resince, bu gazete ve dergiler, dolaplara serilir, yirtilip atilir ya da kesek​gidi yapmakta kullanilir ya da her ​esit
is isin kullanilirdi. Olaylarin ​ogu, toplum ​zerinde etki yapar ve onlar tarafindan ezberlenebilirdi; fakat, bu ezber zamanla unutulurdu. Bir​ok
kimse bazi olaylara bakmak ister; fakat, bir s​r​ gazete karistiracagindan bu sikintiya katlanmazdi. Ayrica, olaylarin g​n​n​n ve yerinin
hatirlanabilmesi ​ok g​​t​.

146

Hatta, bazen yil bile hatirlanamazdi. Bunu g​z ​n​ne alarak, bir yilin ​ok ​nemli olaylari, belli bir plana g​re, bilinen bir anlamda, basliklariyla,
alfabetik sirasiyla, aylara ve g​nlere g​re hazirlanmis olarak bir kitapta toplanacak olursa; b​yle bir kitap, gazetelerde yayimlanan olaylar, yillik
olaylarin yaninda, ​ok az kalsalar bile, bir yillik Rus yasantisinin karakterestik ​zelligini verebilirdi. Shatov:

- Bir​ok k​gidin yerini, birka​ kalin cilt alir, hepsi o kadar, dedi.

Fakat, Lisa, bu d​s ​ncesinin savunmasini b​y​k bir hararetle yapmaya ​alismakla beraber, bu konudaki yetersizligi, g​r​s ​n​ tam olarak anlatmasina
engel oluyordu. Bir kitaptan fazlasinin gereksizligini ve bu kitabin da kalin olmasina gerek olmadigini s​yledi. Fakat, kitap kalin bile olsa,
olaylar kolaylikla bulunabilecek; ​nk​, her sey plana dayanacak ve olaylar bir d​zen i​inde olacakti. Tabii, t​m olaylarin bulunabilmesi ve
yayimlanabilmesi m​mk​n olamayacakti. Zaten, b​yle bir niyeti de yoktu. Genelgeler, h​k​metin ​esitli sorunlari, tutumu, b​lge y​netim kurullarinin
kararlari, yasalar ve buna benzer olaylar, her ne kadar ​nemli olurlarsa olsunlar, yayimlanacak konunun disinda birakilabilirdi. Bir​ok olay
alinmayabilir; Sadece, Rus halkinin kisisel karakterine ve toplumun moral yasantisina, az ya da ​ok benzer tipik olaylar alinip digerlerinin ​ogu
alinmayabilirdi. Tabii, buna her t​rl​ olay dahil edilebilir; garip olaylar, yanginlar, toplumu ilgilendiren olaylar, iyi ya da k​t​ davranislar, her t​rl​
konusmalar ya da deme​ler; hatta, sel baskinlari ve h​k​metin bazi kararlari bile alinabilirdi; fakat, se​ilen olaylarin karakteristik olmalari sartti;
her yayimlanan olayin, iyice incelenmesi, verilen ​zetin t​m olayi, b​t​n, ayrintilari ile aydinlatabilmesi gerekirdi. Ve nihayet, arastirmalar i​in
gerekli olmasinin disinda dinlendirici de olmaliydi. Yani, okuyucunun, okuma zevkine de hitap etmeliydi. Rus halkinin bir yillik yasantisinin
karakterini g​s termeli, ruhsal durumunun ve ahlakinin bir yansimasi olmaliydi.

147Lisa israrla:

- Herkesin satin almasini isteyecegiz, dedi. Her evde bulunmasini arzu edecegiz. Tabii, her seyin iyi bir plana dayanacagini biliyor ve bu
y​zden yardiminizi talep ediyorum.

Lisa, hararetle konusmustu. S​yledikleri her ne kadar pek anlamli degilse de, Shatov onun ne demek istedigini anlamaya baslamisti. G​zlerini
yerden kaldirmadan:

- Demek ki, belirli bir y​n​ ve bildigimiz y​ndeki olaylari derleyen bir kitap olacak, diye mirildandi.

- ​yle degil. Y​n​ olmayacak. Tarafsiz olacagiz ve bizim y​n​m​z de tarafsizligimiz olacak. Shatov, yerinde kimildanarak:

- Y​n​ olmak k​t​ bir sey olamaz ki, dedi. Ayrica, eger herhangi bir se​me yapilacaksa bundan ka​inmak m​mk​n olmayacaktir. Ger​eklerin se​imi,
olaylari anlasilmasi i​in bir a​iklama yapilmasini gerektirecek. D​s ​nceniz hi​ de fena sayilmaz.

Lisa sevin​le haykirdi.

-Demek b​yle bir kitabin basilabilmesinin m​mk​n oldugunu d​s ​n​yorsunuz, degil mi?

- Dikkatle d​s ​n​l​p incelenmeli. B​y​k bir is. Hemen bir plan yapmak m​mk​n degil. Insanin tecr​be edinmesi sart. Hatta, kitabi yayimlamaya hazir
oldugumuz zaman bile, bunun nasil yapilacagini anlayabilecegimizi sanmam. Birka​ tecr​beden sonra belki. Fakat d​s ​nceniz, bu konuya
egilmeye deger. Yararli bir d​s ​nce.

Shatov, nihayet basini kaldirdi. ​ylesine ilgilenmis olmaliydi ki g​zleri alev alev yaniyordu. Yumusak bir sesle utanarak sordu:

- Bunu siz mi d​s ​nd​n​z? Lisa g​l​mseyerek cevap verdi:

- D​s ​ncenin pek ​nemi yok; b​t​n sorun bu d​s ​nceyi uygulama alanina koymakta. Pek zeki sayilmam. Anlayisim da biraz kit olduguna g​re,
tamamen a​ik olarak g​rd​g​m yoldan y​r​meyi tercih ederim.

148

- A​ik g​rd​g​n​z yolu mu takip edersiniz? Lisa aceleyle:

- Dogru bir deyis olmadi mi? diye sordu.

- Oh, arzu ettiginiz kelimeyi kullanabilirsiniz. Bence pek ​nemli degil.

- Dis ​lkelerde dolasirken, bazi islere yararli olabilecegimi d​s ​nd​m. Param var; fakat, kullanamiyorum. Neden ben de topluma yararli
olmayayim? Ayrica, b​yle bir sey aklima birden geldi. D​s ​n​p bulmus degilim ve buna ​ok da sevindim. Bu d​s ​ncemi tek basima uygulama
alanina koyamayacagimi biliyordum; ​nk​, kendi basima hi​bir sey yapamam. Tabii, isbirligi yaptigim insan kitabima ortak olacak. Yari yariya;
plan ve ​alisma ile siz ugrasacaksiniz, bulus ve yayini paraca desteklemek benim g​revim olacak. B​yle bir kitap masrafini ​ikarmaz mi?

- Dogru bir plan bulabilirsek, satar.

- Su kadarini s​yleyebilirim ki, bu isi para kazanmak i​in yapmiyorum. Fakat, kitabin satmasi hosuma gidecek ve eger bundan para
kazanabilirsek b​y​k bir kivan​ duyacagim.

- Anladim; peki, benim durumum ne olacak?

- Sizinle isbirligi yapacagiz ve yari yariya ortagiz; fakat plani siz yapacaksiniz.

-Fakat benim plan yapabilecek kapasitede bir insan oldugumu nereden biliyorsunuz?

- Sizin hakkinizda bilgi verdiler, burada da duydum… sizin ​ok zeki ve… ve b​yle islere aklinizin yatkin oldugunu… ve… ​ok d​s ​n​r bir kimse
oldugunuzu biliyorum. Bay Peter Verkhovensky, isvi​re’deyken sizden ​ok s​zetmisti.

Lisa bir saniye sustuktan sonra, aceleyle ekledi:

- Bay Peter Verkhovensky ​ok zeki bir kimsedir, degil mi? Shatov, ka​amak bir bakistan sonra basini ​n​ne egdi. Lisa:

149-Bay Stavrogin de sizin hakkinizda ​ok konusmustu, dedi. Shatov, birden kipkirmizi oldu.

Lisa, ​nceden hazirlamis oldugu, paket halindeki gazeteleri aceleyle sandalyenin ​zerinden aldi.

- Iste, iste gazeteler burada. Daha yararli bir se​im yapabilmek i​in hepsini bir siraya koymaya ​alistim ve numaraladim.. siz de g​receksiniz.

Shatov, gazete paketim aldi.

Lisa:

- Eve g​t​r​p inceleyin. Nerede oturuyorsunuz?

- Bogoyavlenskaya sokagindaki Filippov’un evinde. Lisa, eskisi gibi ​abuk ​abuk konusarak:

- Biliyorum, dedi. Orada Lepyatkin isminde bir y​zbasinin da oturdugunu s​ylemislerdi.

Shatov, cevap vermeden uzun bir dakika sustu. Elinde gazete paketi oldugu halde g​zlerini yere dikmis oturuyordu. Sesini garip bir tarzda
al​altarak, ​deta bir fisilti halinde:

- B​yle bir is i​in baska birini bulsaniz daha iyi olur kanisindayim, dedi. Size yararli olabilecegimi sanmiyorum.

Lisa kizardi.

- Hangi isten s​zediyorsunuz? diye bagirdi. Maurice, l​tfen d​n aldigim mektubu verir misiniz?

Ben de, Bay Drozdov’un pesinden masaya gittim.

Lisa, birden bana hitap ederek, elindeki mektubu asiri bir heyecanla a​ti.

- Suna bir bakin. B​yle bir sey g​rd​n​z m​ hi​? Okuyun, l​tfen. Hem de y​ksek sesle okuyun. Bay Shatov’un da duymasini istiyorum.

B​y​k bir saskinlik i​inde asagidaki mektubu okudum:

150

Hanimlarin fazilet, ​rnegi, Bayan Tushin Hanimefendi,

Ah, o ne zerafettir

Bayan Tushin’in y​z​ndeki,

Kuzeniyle ​iktigi zaman dolasmaya atla

Sa​lari u​usur hafif esen bir r​zg​rla,

Annesiyle beraber kilisede diz ​ker yere

Tatli b​r pembelik yayilir candan y​zlere!

Iste o zaman, yasaya uygun bir evlilik arzularim


Annesiyle giderken kuru g​zlerle pesinden bakarim.

Bir tartisma sirasinda cahil bir adam tarafindan yazilmistir.

Hanimefendi,

Vatanim ugruna Sivastopol’da kolumu kaybetmedigim, oraya hi​ gitmedigim ve savas s​resince, en nefret ettigim sebze tasimak isiyle
ugrastigim i​in kendime ​ok acirim. Siz, bir eski zaman tanri​asi, ben ise bir hi​im ve sonsuzlugun ne oldugunu biliyorum. Bu yazdiklarimi
sadece bir siir olarak kabul edin. ​nk​, siirler nihayet sa​maliktir ve k​s tahlik sayilacak seyleri dogrular. Mikroskopla bakildiginda bir damla
suyun i​inde kaynasan milyonlarca mikroptan biri, g​nese bir siir yazacak olsa, g​nes o mikroba kizabilir mi ? Hatta, en iyi Petersburg
sosyetesinde, b​y​k hayvanlari koruma kul​b​, atlarla ve k​peklerle ilgilenirken, k​​c ​k bir mikrobu dikkate almaz ve yeteri kadar b​y​k olmadigi i​in
onunla ilgilenmez. Ben de yeteri kadar b​y​k degilim. Evlenme d​s ​ncesi anlamsiz gelebilir; fakat, kisa bir zaman sonra, k​leligin
kaldirilmasindan ​nce iki y​z k​lenin ​alisabilecegi kadar b​y​k bir m​lk sahibi olacagim. Bir​ok sey s​yleyebilir ve hatta, sonucu Sibirya olabilecek
dok​manlar bile temin edebilirim. Teklifimi k​​msemeyin. Mikrobun, bu mektubunu, siir olarak kabul edin.

Y​zbasi Lebyatkin, emrinizdeki en sadik hizmetk​riniz.

151Elimde olmayarak haykirdim.

- Al​agin biri, sarhoslukla yazmis! Onu taniyorum.

Lisa, a​iklamaya basladi. Kizariyor ve ​abuk ​abuk konusuyordu.

- Mektubu d​n aldim. Tabii, bunun bir salak tarafindan yazilmis oldugunu hemen anladim. Annemi daha fazla ​zmemek i​in hen​z ona g​s termis
degilim. Fakat, b​yle mektuplarla beni rahatsiz edecekse, buna karsi ne yapabilecegimi bilmiyorum. Bay Drozdov, bu adama gidip onunla
konusmak ve beni bir daha rahatsiz etmemesini s​ylemek istiyor.

S​z​n​n burasinda, Shatov’a d​nd​.

-Fakat, sizi halen is ortagim olarak g​rd​g​mden, Bay Shatov, onunla ayni evde oturdugunuza g​re, bu adamin daha neler yapabilecegini
etraflica anlayabilmek i​in onun hakkinda sizden bilgi almak istedim.

Shatov isteksiz bir tavirla:

- Sarhos ve al​agin biridir, diye mirildandi.

- Fakat her zaman bu kadar aptal midir?

- Tanrim, hayir!… Ayik oldugu zaman hi​ de aptal bir kisi degildir.

G​lerek s​ze karistim.

- Aynen b​yle siirler yazan bir general tanirdim.

Daima susan Bay Drozdov, beklenmedik bir anda s​ze karisti.

- Hatta bu mektuplar bile, ne yaptigini bilen bir kimse oldugunu belirtiyor.

Lisa sordu:

- Kiz kardesi ile beraber oturdugunu duydum, dogru mu ? -Evet, dogru.

- Kiz kardesine k​t​ davrandigi s​yleniyor. Dogru mu? Shatov, yine Lisa’ya bakti. Kaslarini ​atarak mirildandi.

- Bundan bana ne?

152

Sonra yerinden kalkarak kapiya dogru y​r​d​. Lisa, telaslanarak:

- Bekleyin, l​tfen, diye bagirdi. Nereye gidiyorsunuz? Tartisacak bir​ok seyimiz var.

- Tartisacak ne var ki? Yarin size bildiririm.

- Her seyden ​nemli bir sorun… basin konusu! Inanin ki bu isi laf olsun diye yapmiyorum. Bu konuda son derece ciddiyim.

Lisa’nin telasi artiyordu.

-Yayimlamaya karar verecek olursak, nerede bastiracagiz? En ​nemli sorun bu… basin i​in Moskova’ya gidemeyiz. B​yle bir yayin i​in hangi
basimevine g​venebiliriz? Uzun zamandan beri, kendim bir basimevi kurmak arzusundayim, gerekirse sizin adiniza… bu takdirde, Annemin
de izin verecegini biliyorum, yeter ki sizin adiniza olsun.

Shatov, ​z​nt​l​ bir sesle sordu:

- Baski yapabilecegimi nereden biliyorsunuz?

- Nereden mi? Bay Peter Verkhovensky, Isvi​re’deyken b​yle islerin ​s tesinden gelebileceginizi s​ylemisti. Hatta, size verilmek ​zere bir mektup
verecekti; fakat, mektubu istemeyi unuttum.

Shatov’un, simdi hatirladigima g​re, rengi yine degisti. Birka​ saniye daha konusmadan durduktan sonra birden odadan ​ikti. Lisa, ​fkelendi.
Bana d​nerek sordu:

- Her zaman b​yle aniden mi gider?

Omuzlarimi silkerek cevap vermek ​zereyken, birden Shatov tekrar odaya girdi, elindeki gazete paketini masanin ​zerine birakti.

- Is ortaginiz olamayacagim, dedi. Ayiracak zamanim yok. Lisa, ​zg​n bir tavirla yalvarir gibi sordu:

- Fakat neden? Neden olmasin? Kizdiniz mi yoksa? Lisa’nin ses tonundan sasirdigi belli oluyordu; birka​ saniye

Lisa’nin y​z​ne bakti. Sonra hafif bir sesle:

153-Bir sey fark etmez, dedi. istemiyorum…

Ve sonra evden ayrildi. Lisa, saskinligindan ne yapacagini bilmez g​r​n​yordu. Bana, saskinligi biraz asiri gibi geldi. Bay Drozdov, y​ksek bir
sesle:

- Olagan​s t​ garip bir adam! dedi.

***

“Garip” oldugu kusku g​t​rmemekle beraber, benim i​in a​ik olmayan bir​ok sorun vardi. B​t​n bu s​zlerde gizli bir sey vardi. Bu yayinevi
sorununa bir t​rl​ aklim ermiyordu; sonra, su sa​ma mektup vardi ortada; bu mektupta, verilebilecek bazi bilgilerden ve “dok​man”lardan
s​zediliyordu; mektupta ge​en bu s​zlere, hep beraber deginilmekten ka​inilmis gibi bir hava vardi; basimevi konusunda konusuldugu i​in
Shatov’un aniden gitmesi de ​zerinde durulacak sorunlardan biriydi. B​t​n bunlar tek bir nedende toplaniyordu; benim gelisimden ​nce burada
bazi olaylar ge​mis ve beni ilgilendirmemesi gereken bazi konular konusulmustu. Ayrica, gitme zamani da gelmisti. Ilk ziyaret i​in fazla uzun
bir zaman kalmistim. Gitmek i​in izin istemek ​zere Lisa’nin yanina gittim.

Benim varligimi unutmus gibi g​r​n​yordu. H​l​ masanin yaninda, g​zlerini halinin ​s t​ndeki bir noktaya dikmis duruyordu.

Her zamanki gibi nazik bir sesle:

- Oh, ​z​r dilerim, diye mirildandi. Siz de gidiyorsunuz. Bay Verkhovensky’ye saygilarimi bildirin ve m​mk​n oldugu kadar ​abuk olarak beni
g​rmesini s​yleyin. Maurice, Bay G…V gidiyor. Annemin, size iyi geceler dilemek ​zere burada bulunmayisi i​in ​z​r dilerim.

Odadan ​ikmis, merdivenlerin sonuna gelmistim ki arkamdan kosarak biri geldi ve bana ​n kapida yetisti.

- Hanimim geri d​nmenizi istiyor, efendim..

- Hanimin mi, yoksa Bayan Lisa mi?

154

- Bayan Lisa, efendim.

Lisa’yi, evvelce oturdugumuz salonun yanindaki kabul odasinda buldum. Maurice’in yalniz kaldigi b​y​k salonun kapisi kapaliydi.

Lisa, bana g​l​mseyerek baktigi halde renginin soluklugu g​z​mden ka​madi. Odanin tam ortasinda duruyor ve bir sey i​in karar verememis
olmanin sikintisiyla kivranir gibi g​r​n​yordu. Fakat, birden elimden tuttu ve beni pencerenin ​n​ne g​t​rd​.

Sabirsizlikla alev alev yanan g​zlerini g​zlerime dikerek:

- Kadini derhal g​rmem gerekiyor, dedi. Kendi g​zlerimle g​rmeliyim ve sizden, bu hususta bana yardim etmenizi rica ediyorum.

Son derece heyecanli bir tavri vardi.

Telasla sordum:

-Fakat kimi g​rmek istiyorsunuz, Bayan Lisa?


- Su Bayan Lebyatkin’i, topali… topal oldugu dogru mu? Agzim bir karis a​ik kalmisti.

B​y​k bir hazir cevaplilikla ve fisildayarak:

- Onu hi​ g​rmedim; fakat, topal oldugu s​ylentisini duydum, dedim. D​n duydum.

- Onu mutlaka g​rmeliyim. Muhakkak g​rmeliyim. Bunu, bug​n temin edebilir misiniz?

Lisa, adina son derece ​z​ld​m. Onu yatistirmaya ​alisarak:

- Korkarim ki bu m​mk​n olamaz, dedim. Ayrica, bunu nasil temin edebilecegimi de bilmiyorum. Gidip Shatov’u g​recegim…

- Yarin bunu temin edemezseniz, Bay Drozdov benimle gelmeyi reddettiginden tek basima onu g​rmeye gidecegim. Tek ​midim sizsiniz; ​nk​,
g​venebilecegim kimsem yok. Korkarim, Shatov’la ​ok aptalca konustum… d​r​s t bir insan oldugunuzu biliyorum ve belki de, bana candan
baglisinizdir. L​tfen, bunu bana temin ediverin.

155Ne olursa olsun, Lisa’ya yardim edebilmek arzusuna kapildim. Bir dakika kadar d​s ​nd​kten sonra:

- Yapacagim su, dedim. Oraya kadar bizzat gidecegim ve onu g​recegim. Bug​n g​recegim muhakkak. Onu g​rebilmek i​in bir bahane
uydurabilirim. Size s​z veriyorum. Yalniz, izin verirseniz durumu Shatov’a a​acagim.

- Ona, kadini g​rmek istedigimi, daha fazla bekleyemeyece-gimi ve biraz ​nce onu kandirmak i​in konusmamis oldugumu s​yleyin. Belki de ​ok
d​r​s t bir insan oldugundan, kendisini kandirmak istedigimi d​s ​nmektense gitmeyi tercih etmistir. Onu aldatmadim. Kitabi ger​ekten basmak ve
baski isine girmek istiyorum.

Hararetle Lisa’nin s​ylediklerini dogruladim.

- D​r​s t bir insandir.

- Ama, g​r​s meyi yarin temin edemezseniz, her ne olursa olsun, kimin haberi olursa olsun, oraya tek basima gidecegim.

Hislerime h​kim olarak:

- Korkarim ki yarin saat ​ten ​nce sizi g​remem, dedim.

- Su halde yarin ​te. Demek ki, Bay Verkhovensky’nin evindeyken bana biraz bagli oldugunuzu d​s ​nmekle yanilmamistim, degil mi?

G​l​mseyerek bakti ve “g​le g​le” der gibi elimi hafif​e sikti; sonra, Drozdov’un yanina gitmek i​in aceleyle b​y​k salona ge​ti.

Ne olup bittigini kesin olarak anlayamadan, verdigim s​zden dolayi huzursuzlanarak evden ayrildim. ​aresizlik i​inde ​irpinan, hi​ tanimadigi bir
adama bile i​ini d​kmekten ka​inmayan bir kadin g​rm​s t​m. Hayatindaki belki en g​​ bir anda, tatli tatli g​l​mseyerek ona karsi olan hislerimi bu
kadar kolaylikla anlamasi beni ​ok etkilemisti. Fakat, ona sadece aciyordum, hepsi o kadar!… Sirlari birden bana ​ok kutsalmis gibi geldi.
Hatta, herhangi biri bu sirlari bana s​yleyecek olsa, onlari duymamak i​in kulaklarimi ti-, kayabilirdim. I​imde garip bir ​nsezi vardi… Ayrica,
ne yapacagimi

156

da bilmiyordum. ​s telik, ne hazirlayacagimi da bilmiyordum… bir g​r​s me, fakat nasil bir g​r​s me? Ve onlari bir araya nasil getirebilecektim?
B​t​n ​midim, Shatov’daydi; ama, onun bana bu hususta herhangi bir yardim yapamayacagini ​nceden d​s ​nmem gerekirdi. Yine de, onu g​rmek
i​in aceleyle yola koyuldum.

***

Shatov’u ancak aksam saat yediden sonra evinde bulabildim. Ziyaret​isi oldugunu g​rmek beni sasirtti…. Bay Kirilov ve Bay Virginsky’nin
uzaktan tanidigim, Bay Shigalyov adindaki, kayinbiraderi vardi.

Bu Shigalyov, sehirde iki aydan beri bulunuyordu; nereden geldigini bilmiyordum; b​t​n bilgim, Petersburg’daki ilerici bir dergide birtakim
makalelerinin yayimlanmis olmasindan ileri gitmiyordu. Virginsky, sokaktaki karsilasmalarimizin birinde tanistirmisti. Hayatimda hi​bir
zaman, bu kadar asik suratli ve ​z​nt​l​ bir adam g​rmemistim. Sanki, d​nyanin sonunun gelmesini bekler bir hali vardi. Hem de bu bekleyisi,
herhangi bir kehanete dayanmiyordu; d​nyanin sonunun gelmesini kesinlikle bekliyor gibiydi; sanki, yarin degil, ​b​r g​n, saat tam onu yirmi
ge​e d​nyanin sonu gelecekmis gibi bekliyordu. O karsilasmamizda, ancak birka​ kelime ko-nusabilmistik. Sanki, taninmak istemeyen
casuslar gibi sadece el sikismakla yetinmistik. ​zellikle, kulaklari beni saskina ​evirmisti; bu kulaklar, anormal b​y​kl​kte, uzun, genis ve kalindi;
​ok garip duruyordu. Hareketleri acemice ve agirdi. ​zerimde k​t​ bir izlenim birakmisti; Shatov’un konuga karsi pek sevgisi olmadigini
bildigimden, onu, Shatov’un evinde g​r​nce sasirmam ​ok dogaldi.

Merdivenlerden ​ikarken ​n​n birden hep bir agizdan konustuklarini duydum; bir konu tartisiyor olmaliydilar; fakat, ben odaya girer girmez
sustular. Tartismalarini ayakta yapiyorlardi; fakat, beni g​r​nce hep beraber oturdular; ​yle ki, ben de oturmak

157zorunda kaldim. Budalaca sessizlik tam ​ dakika s​rd​. Shigalyov beni hatirlamakla beraber, bir neden olmadigi halde tanimamaz-liktan
geldi. Kirilov’la karsilikli egilerek birbirimizi selamladik; fakat, her nedense el sikismadik. Shigalyov, nihayet, kaslarini ​atarak inatla bana
bakmaya basladi; bu bakislarinda, hemen kalkip oradan gitmem isteniyormus gibi bir anlam vardi. Sonunda, Shatov, yerinden kalkinca
hepsi, altlarinda igne varmis gibi ayaga firladilar ve vedalasmadan odadan ​iktilar.

Yalniz, Shigalyov, kendilerini ugurlayan, Shatov’a:

- Hareketlerinizin hesabini vermek zorunda oldugunuzu unutmayin, dedi.

Shatov:

- Hesaplarinizin cam cehenneme, diye cevap verdi. Kapiyi kapayip, ​engelledikten sonra, bana bakarak ​arpik g​l​msemeyle:

- Pis serseriler! dedi.

​fkeli g​r​n​yordu; ​nce onun konusmasi da bana garip geldi. Ne zaman onu g​rmek ​zere gelsem (bu pek sik olmazdi), ​ogunlukla suratini asarak
bir k​s eye oturur ve ka​amak cevaplar vererek konusurdu. Ancak, uzun bir zaman sonra alisir ve neseyle konusmaya baslardi. Ondan sonra
da, ayrilirken somurtarak “g​le-g​le” der ve sanki ​zel bir d​s manindan bir an ​nce kurtulmak istermis gibi ugurlardi.

- Su Kirilov’la d​n aksam ​ay i​tim, dedim. Dinsizlik konusunda ​ilgin gibi g​r​n​yordu.

Shatov, yaridan fazlasi yanmis bir mumun ​s t​ne yenisini koyarken:

- Rus dinsizligi belirli bir sakadan ileri gidememistir, diye homurdandi.

-Hayir, o adam bana pek de sakaci gibi g​r​nmedi. Saka yapmayi bir tarafa birakin, konusmasini bile bilmiyor.

Shatov, odanin bir k​s esindeki sandalyeye oturup dirseklerini dizlerinin ​s t​ne dayadi. Sakin bir sesle:

158

- Onlar k​gittan yapilmis adamlardir, dedi. Bunlarin hepsi “usaklik” d​s ​nmelerinden. Ayni zamanda i​lerinde nefret de var.

Bir dakika kadar sustuktan sonra devam etti:

- Rusya’da ani bir d​zen degisikligi olsa, hatta bu degisiklik onlarin d​s ​ncelerine g​re bile olsa, eger su ya da bu sekilde, ​lke aniden ​l​lemeyecek
kadar zengin ve rahat olsa, b​t​n bu degisikliklerden ​nce onlar mutsuz olurlar. O zaman nefret edebilecekleri kimse olmayacaktir;
igrenecekleri kimse olmayacaktir; g​l​necek kimse bulamayacaklardir. Rusya’dan sonsuz hayvanca nefretleri b​t​n organizmalarini yiyip
bitirmis. G​l​s lerin arasindan s​z​len ve d​nyadan saklanan g​zyaslari da s​z konusu olamaz. Rusya’da, bu konu hakkinda s​ylenmis olan yalan,
hi​bir konu i​in bu kadar ​ok s​ylenmemistir.

Son kelimelerini ​fkeyle haykirarak s​ylemisti. Kahkahayla g​lerken:

- Ulu Tanrim, neler s​yl​yorsunuz!… dedim. Shatov da g​lerek:

- Siz kuskusuz “Normal Liberal” siniz, dedi. Kisa bir sessizlikten sonra konusmasina devam etti:

- “Usaklik d​s ​nceleri” konusunda sa​malamis olacagimi biliyorsunuz, bana hemen s​yle s​ylemenizi bekliyebilirdim: “Usak ​ocugu sizsiniz, ama
ben usak degilim.”

- Ger​ekten b​yle bir sey d​s ​nm​s degilim… Ulu Tanrim!…

- ​z​r dilemeyin. Sizden korkmuyorum. Bir zamanlar sadece bir usagin ogluydum; fakat, simdi ben usak oldum. Sizin gibi. Bizim Rus
Liberali her seyin ​n​nde usaktir. Sadece baskasinin ​izmelerinin tozunu almak i​in firsat bekliyor, o kadar.

- Ne ​izmesi? Bu ne bi​im anlatim sekli?

-Yok canim, hi​ de bir anlatim sekli degil! G​ld​g​n​z​ g​r​yorum. Bay Verkhovensky, tasin altinda ezilip yattigim halde

159​lmedigimi; fakat, sadece kivrandigimi s​ylemekte hakliydi; g​zel bir benzetisti.

- Bay Verkhovensky herkesi, sizin bir Alman hayrani oldugunuza inandirmaya ​alisiyor, diye g​ld​m. Fakat onlardan bir seyler aldigimiz
degismez bir ger​ektir.

- Onlardan yirmi kopik aldik ve karsiliginda y​z ruble verdik.

Bir dakika kadar konusmadan durduk. - Bu hastaligi Amerika’da kapti.

- Kim? Hangi hastalik?

- Kirilov’dan s​z ediyorum. Bir barakanin kuru tahtalari ​s t​nde d​rt ay beraber yattik.
B​y​k bir hayretle sordum:

- Amerika’da bulundunuz mu? Daha ​nce b​yle bir sey s​ylememistiniz.

- S​yleyecek bir sey yoktu. Iki yil ​nce, Amerika’ya bir g​​men gemisi ile gitmek ​zere son meteligimize kadar harcamistik. Oraya
gitmemizdeki neden, “Amerika’daki is​ilerin yasantilarinin nasil oldugunu ​grenmek ve b​ylece, en k​t​ sosyal kosullar altinda yasayan bir
insanin durumunu “kisisel” deneyimlerle kendi ​zerimizde denemekti.

- Hay Allah! diye g​ld​m. “Kisisel deneyimler”le bunu ​grenebilmek i​in Amerika’ya gidecek yerde, hasat zamani tasra k​ylerinden birine
gitseydiniz, ya!…

- Bir isletmecinin yanina is​i olarak girdik. Orada ​alisan alti Rus’tuk… ​grenciler, m​lklerini terk eden ​ift​iler, ordu mensuplari… ve hepsi de
kutsal amacin pesindeydiler. ​alistik, didindik, yiprandik ve nihayet Kirilov’la beraber isi biraktik. Hastalandik. Artik g​c ​m​z kalmamisti.
Isletmeci, paramizi ​derken bizi aldatti. Anlasmamiza g​re otuz dolar ​deyecegi yerde, bana sekiz, ona on bes dolar ​dedi; oradayken bir
kereden fazla dayak da yedik. Kirilov ve ben, ikinci bir is bulamadigimizdan, o k​​k, pis

160

il​ede tam d​rt ay, yan yana, bir barakanin tahta d​s emesi ​zerinde yattik; o bir sey d​s ​n​yordu, ben baska bir sey.

- Isveren sizi ger​ekten d​vd​ m​? Hem de Amerika’da, ha? Ona yapmis oldugunuz hakareti tasavvur edebiliyorum!…

- B​yle bir sey yoktu. Aksine, Kirilov ve ben derhal, biz Rus-lar’in Amerikalilar’in yaninda birer ​ocuk gibi kaldigimiza ve onlarla ayni
seviyeye erisebilmemiz i​in ya Amerika’da dogmanin ya da uzun s​re orada kalmanin gerekli oldugu kanisina vardik. Bir “sent” bile etmeyen
bir sey i​in bir dolar istediklerinde, asiri bir zevkle ve duyguyla bu parayi ​derdik. Her seye hayrandik: ipnotizma, lin​ yasasi, tabancalar ve
serseriler… Bir g​n yolculuk aninda, adamin biri elini cebime daldirdigi gibi taragimi alip sa​larini taramaya basladi; Kirilov ve ben, sadece
bakistik ve bunun ​ok normal olduguna hemen karar verdik; hatta, bu davranisi begendik bile.

- Gariptir ki, biz b​yle seyleri sadece d​s ​nmekle kalmayiz, ger​ekten yapariz, dedim.

Shatov, biraz ​nce s​yledigi s​z​ tekrarladi.

- K​git adamlar.

- Ne de olsa, “kisisel bir deney” yapmak i​in olsa bile, bir g​​men gemisi ile koca okyanusu asmak, falan… olduk​a cesaret isteyen bir is.
Fakat, oradan nasil ayrilabildiniz?

- Avrupa’daki bir adama yazdik, o bize y​z ruble g​nderdi. Konusurken Shatov, her zaman oldugu gibi g​zlerini yerdeki bir

noktaya dikmis oturuyordu. Heyecanlandigi zamanlar bile basini kaldirmaz, g​zlerini o noktadan ayirmazdi. Fakat, simdi, basim birden
kaldirdi.

- Bu adamin ismini ​grenmek ister misiniz?

- Kimdi?

-Nicholas Stavrogin.

Birden yerinden kalkip ihlamur agacindan yapilmis yazi masasina gitti ve masanin ​zerini karistirmaya basladi. Yaklasik iki

161yil ​nce, karisinin Paris’te Stavrogin’in metresi oldugu hakkinda bazi belirsiz; ama, g​venilir s​ylentiler vardi. O zamanlar Shatov,
Amerika’daydi. Fakat bu olayin, karisinin onu Cenevre’de birakip ka​masindan ​ok sonra oldugu da dogrudur. “Eger b​yleyse” diye d​s ​nd​m.
“Su anda Stavrogin’in adindan s​z etmesinin sebebi nedir?”

Birden bana d​nd​.

- Borcumu halen ​demis degilim, dedi.

Dikkatle y​z​me bakti ve tekrar eski yerine oturdu ve birden tamamen degisik bir ses tonuyla sordu:

- Buraya bir sey i​in geldiginizi saniyorum. Nedir? Hemen b​t​n bildiklerimi, bana s​ylendigi gibi anlattim. Her ne

kadar ilk heyecanim ge​mis ve zihnimi toparlamissam da, eskisinden ​ok daha saskindim. Bunun, Lisa i​in ​neminin b​y​k olduguna inandigimi,
ona yardim etmek istedigimi; fakat isin k​t​s ​, verdigim s​z​ nasil yerine getirecegimi bilmedigimi ve hatta Lisa’ya nasil bir s​z vermis oldugumu
hatirlayamadigimi anlattim. Sonra, kesin bir dille bir kere daha, Lisa’nin onu ger​ekten aldatmadigini, bazi anlasmazliklarin oldugunu ve bu
sabah gidisinden ​t​r​ son derece ​z​ld​g​n​ tekrarladim. B​y​k bir ilgiyle beni dinledi.

- Belki de bu sabah ​ok sa​ma davrandim. Korkarim ki her zaman b​yle davranislarim oluyor. Ama, bu sabah oradan neden o kadar aceleyle
ayrilisimin nedenini anlayamamissa, b​ylesi onun i​in daha iyi…
Yerinden kalkip kapiya gitti ve biraz araladiktan sonra, merdivenlerde ayak sesleri olup olmadigini dinledi.

- Bu kadini siz de g​rmek ister miydiniz? B​y​k bir sevin​le yerimden firlarken:

- Evet, benim de istedigim bu, dedim. Fakat, bunu nasil basarabilecegim?

-Basbayagi, evde yalnizken asagi inip onu g​recegiz. Agabeyi gelip de onunla konusmus oldugumuzu ​grenecek olursa, onun

162

kemiklerini kirar, b​t​n v​c udunu ​r​k i​inde birakir. Onun haberi olmadan ​ogu kez zavalli kadini g​rmeye giderim. Onu tekrar d​vmeye basladigi
i​in ge​enlerde onunla kavga ettim.

- Hay Allah!…

- Oh, evet. Sa​larindan yakalayip kadinin yanindan uzak-lastirdim. Bana vuracak oldu; fakat, onu korkuttum. Kavga da hemen bitti.
Korkarim ki sarhos gelecek ve bu olayi hatirlayacaktir… bu neden, ona k​t​ dakikalar yasatacaktir.

***

Lebyatkin’in dairesinin kapisi kapali; fakat kilitli degildi ve i​eri girmek i​in zorluk ​ekmedik. B​t​n kat, kirli duvarlarindan yirtik duvar k​gitlari
sarkmis, kasvetli, iki k​​k odadan olusmustu. Evin bu kismi, Filippov, yeni evine tasinmadan ​nce, meyhane olarak kullanilmisti. Diger odalar
kilitliydi. Sadece bu iki oda Lebyatkin’e kiralanmisti. Mobilya olarak, siralar, uzun masalar ve kol dayanacak yerlerinden biri kirik, bir
koltuk vardi. Ikinci odanin bir k​s esinde, ​s t​nde pamuklu bir ​rt​ olan Bayan Lebyatkin’in karyolasi vardi; y​zbasi kendisine gelince, ekseri
soyunmadan yerde yatardi. Ekmek kiriklari, ​pler, pis su birikintileri her tarafi kaplamisti; birinci odanin tam ortasinda, b​y​k ve islak bir bez
par​asi, onun yaninda ise, alti delik eski bir ayakkabi teki duruyordu. Burada hi​ ev isi yapilmadigi ilk bakista anlasiliyordu; Shatov’un daha
sonra anlattigi gibi, burada soba yanmiyor, yemek pisirilmiyordu; hatta, semaverleri bile yoktu. Y​zbasi, kiz kardesi ile beraber meteliksiz
olarak gelmis ve Liputin’in s​yledigi gibi kapi kapi dolasarak di-lenmisti. Eline beklenmedik bir zamanda para ge​ince, kendini hemen i​kiye
vermis ve eve bakmaz olmustu.

Tanismak i​in sabirsizlandigim Bayan Lebyatkin, ikinci odadaki uzun masalarin birinin ​n​ndeki uzun sirada, bir fare kadar sessiz oturuyordu.
Kapiyi a​tigimiz zaman bize seslenmedi; hatta, yerinden bile kipirdamadi. Shatov, kapilarini hi​ kilitlemediklerini;

163hatta, bir g​n sabaha kadar ardina dek a​ik birakmis olduklarini s​yledi. Demir bir samdanda yanan mumun soluk ve titrek alevinde, otuz
yaslarinda; siska ve solgun; eski bir basma elbise giymis; siyah seyrek sa​lari, zayif ve uzunca ensesinin ​s t​nde bir ​ocuk yumrugu kadar
ufak bir topuz halinde toplanmis kadini fark ettim. Bize olduk​a neseli bakti; ​n​ndeki mumdan baska, masanin ​zerinde, k​​k bir el aynasi, bir
deste eski oyun k​gidi, kapagi par​alanmis bir sarki kitabi ve ucundan bir ya da iki par​a isirilmis, Alman unundan yapilmis, beyaz bir ekmek
duruyordu. Bayan Lebyatkin’in pudra, allik ve ruj kullandigi a​ik olarak belliydi. Zaten koyu renk olan ince kaslarini daha da koyulastirmisti.
S​rd​g​ pudraya ragmen, y​ksek ve dar alnindaki olduk​a sert ve derin ​ ​izgi kaybolmamisti. Kadinin topal oldugunu biliyordum; ama,
ziyaretimiz s​resince yerinden hi​ kalkmadi. Gen​lik ​aglarinda, bu siska y​z, ​ok g​zel olmaliydi; fakat, yumusak bakisli gri g​zleri h​l​ g​zeldi;
durgun, hemen hemen mutlu bakislarinda, h​lyali ve samimi bir anlam vardi. Bakislarindaki yumusak ve neseli anlatim, tebess​m​nde bile
vardi; degerli agabeyin yaptiklari ve Kazak kirbacini d​s ​n​nce, onun bakislarindaki bu anlam beni olduk​a sasirtti. Gariptir ki, Tanrinin
cezalandirdigi bu yaratiklarin huzurunda, insani sarmasi gereken huzursuzluk, hatta tiksinti yerine, daha onu g​r​r g​rmez, ona bakmaktan
hoslanmistim; yalniz insanin i​ini bir acima duygusunun kapladigini kesinlikle s​yleyebilirim. Shatov, kadini, daha kapidan girer girmez
g​s tererek:

-Iste b​t​n g​n b​yle yalniz basina, kimildamadan oturur; fal a​arak gelecegini g​rmeye ​alisir ve aynada kendisim inceler, dedi. Agabeyi ona
yiyecek bile getirmez. Avludaki b​l​kte oturan kadin, ona aciyarak, ara sira yiyecek bir seyler getirir. Onu sadece bir mum isiginda yalniz
basina nasil birakirlar aklim almaz!:..

Shatov’un, sanki kadin odada yokmus gibi y​ksek sesle konusmasi beni sasirtmisti.

Bayan Lebyatkin, i​ten bir tavirla:

- Iyi aksamlar, dostum, dedi.

164

- Size bir konuk getirdim, Bayan Lebyatkin.

Bayan Lebyatkin mum alevinin arkasindan bana dikkatle bakarak:

- Onu g​rd​g​me memnun oldum, dedi. Getirdiginiz kisiyi tanimiyorum. Onu daha ​nce g​rm​s oldugumu hatirlamiyorum.

Bayan Lebyatkin, tekrar Shatov’a d​nd​. Sanki ben odada hi​ yokmusum gibi, bana aldirmadan onunla konusmaya basladi.

Iki sira bembeyaz ve d​zg​n dislerini g​s teren bir g​l​msemeyle:

- Zannedersem, tavan arasindaki k​​k odanizda bir asagi bir yukari dolasmaktan bikmis olmalisiniz, dedi.
- Evet, biktim ve sizi ziyaret etmek istedim.

Shatov, bir sirayi masanin ​n​ne ​ekerek oturdu ve beni de yanina oturttu.

- Konusmaktan daima hoslanirim, dostum; yalniz garip bir adamsiniz. Sizi g​r​nce canim g​lmek istiyor. Tipki bir rahip gibisiniz. Sa​larinizi en
son ne zaman taramistiniz? Haydi gelin de sa​larinizi tarayayim.

Bayan Lebyatkin, s​z​n​n burasinda cebinden bir tarak ​ikardi.

- Tahmin ederim ki son taradigimdan bu yana, sa​inizi hi​ taramadiniz.

Shatov da g​lerek:

- Zannedersem taragim yok, diye cevap verdi.

- Ger​ekten de yok mu?. Bu takdirde size benimkini vereyim… bunu degil… ​b​r​n​… yalniz bana hatirlatmayi unutmayin.

B​y​k bir ciddiyetle Shatov’un sa​larini taramaya basladi. Yandan ayirip iki tarafa yatirdi. Sonra, biraz geri ​ekilerek iyi tarayip taramadigini
inceledi ve taragi cebine soktu.

Basini sallayarak:’

-Biliyor musunuz, dostum, dedi. Hassas bir adam olabilirsiniz; ama, biraz caniniz sikiliyor. Size bakmak bana garip geliyor. Sizin

165gibi insanlarin neden cani sikilir bir t​rl​ anlayamiyorum. Kalp acisi can sikici degildir. Ben mutluyum.

- Su agabey olacak herifle de mutlu musunuz?

- Lebyatkin mi demek istiyorsunuz? Benim usagimdir o. Burada olup olmamasi bence ​nemli sayilmaz. Ona buyuruyorum: Lebyatkin, bana
su ver, Lebyatkin, ayakkabilarimi getir ve o da buyruklarimi yerine getirmek i​in hemen kosuyor. Bazen ona g​lmeden yapamam.

Shatov, yine herhangi bir nezakete aldirmadan bana d​n​p y​ksek sesle:

- Ve ger​ekten de b​yledir, dedi. Ona karsi sadece usagiymis gibi davranir. Sahsen ben kulaklarimla duydum: “Lebyatkin, bana su ver!”
Yalniz, anlarsiniz ya, ona su getirmek i​in kosmaz; ama, b​yle buyruklar verdigi i​in onu hirpalar ve d​ver. Fakat b​yle de olsa Bayan Lebyatkin
ondan hi​ korkmaz. Hemen hemen her g​n bir sinir n​betine tutulur ve zamani karistirarak bir seyi unutur. Bizim ne zaman geldigimizi hatirlar
mi saniyorsun? Eh, belki de hatirlar; fakat, her seyi kendi anlayisina g​re ​evirdiginden eminim ve her ne kadar beni, sevgili Shatov’u olarak
hatirliyorsa da, bizi baska kisi olarak kabullenir. Y​ksek sesle konusup konusmamam bir sey degistirmez. Seni hi​bir zaman dinlemez. Hemen
kendi hayal alemine dalar. Evet, hayal alemine g​m​l​r. Olagan​s t​ hayal kuran bir kisidir. Yerinden hi​ kimildamadan sekiz saat, hatta b​t​n g​n
oturabilir. Su ekmege bakin: belki ekmekten bir lokma yemistir ve yarin bitirecektir. Iste simdi de fal bakmaya baslamis…

Shatov’un son kelimesini yakalamis olacak ki:

- Gelecegimi s​yleyebilmek i​in elimden geleni yapiyorum; ama, nasil oluyorsa falim ​ikmiyor, dedi.

Bize bakmadan sol elini masanin ​zerinde duran ekmege dogru uzatti; (Shatov’un ekmekten de bahsettigini anlamis olmaliydi) fakat, ekmegi
bir s​re elinde tuttuktan sonra, fal i​in s​ylediklerine o kadar dalmis olmaliydi ki, farkinda olmadan ekmegi tekrar masanin ​zerine birakti.
Ekmekten bir lokma dahi koparmamisti.

166

.__Fal hep ayni ​ikiyor: bir yolculuk, k​t​ bir adam, birisinin

yaptigi al​aklik, bir ​l​m d​s egi, bir yerden gelen mektup, beklenmedik haberler. Hepsinin yalan oldugunu saniyorum. Siz nasil d​s ​n​rs​n​z,
dostum? Insanlar bile yalan s​yledikten sonra, iskambil k​gitlari neden yalan s​ylemesinler?

Birden k​gitlari karistirdi.

- Praskovya Ana’ya da… ​ylesine iyi bir kadindir… ayni seyi s​yledim. Basrahibenin haberi olmadan, fal baktirmak i​in h​c reme gelirdi. Ve fal
baktirmak i​in gelen sadece o degildi. Bir s​r​ gevezelik ederler, baslarini sallarlar ve daima “Oh… Oh…” diye heyecanla haykirirlardi; ben
sadece g​lmekle yetinirdim. “On iki yildan beri mektup almadiginiza g​re, simdi neden alasiniz, Praskovya Ana”, dedim. Praskovya Ana’nin
kizi, kocasiyla beraber T​rkiye’nin bir yerine yerlesmislerdi ve ondan on iki yildir haber alamiyordu. Ertesi aksam Basrahibe ile (dogustan
bir prensesti) ​ay i​iyordum; odasinda bir ziyaret​i vardi… ​ok hisli bir kadindi… ve ayni zamanda, Athos Manastiri rahiplerinden biri de
rastlantiyla orada bulunuyordu; onun komik bir adam oldugunu d​s ​nm​s t​m. Ve ne tahmin edersiniz dostum? Bu rahip, Praskovya Ana’ya
T​rkiye’deki kizindan bir mektup getirmemis mi?.’ G​rd​n m​, karo valesinin neler yaptigini? Eh, ​ayimizi i​erken, Athos’lu bu rahip Bas-
rahibeye, “Her seyden ​ok Tanri yuvanizi, b​yle bir hazineyi yuvanizda barindiginiz i​in sizi koruyacaktir, Sayin Basrahibe,” dedi. Basrahibe
Ana sordu: “Ne hazinesi?” Rahip: “Cennetlik Lisaveta Ana”, diye cevap verdi. Bu ermis Lisaveta, iki metre genisliginde, bir bu​uk metre
y​ksekliginde, duvar i​inde oyulmus bir kovukta yasardi. O kovuktaki demir parmakliklarin arkasinda tam on yedi yildir yasiyordu. Yaz ve
kis, kaba kumastan yapilmis bir elbiseden baska sey giymez, bulabildigi ​p par​alarini elbisesine sokustururdu. Tek kelime dahi s​ylemezdi.
Tam on yedi yildir ne sa​larini taramis ve ne de yikanmisti. Kisin, demir parmakliklarin arasindan bir koyun postu ve her g​n, bir somun
ekmekle, bir testi su verilirdi. Ziyaret​iler hayretle ona bakarlar, i​lerini ​ekerler ve

167ona aciyarak, parmakliklarin ​n​ne para birakirlardi. Basrahibe Ana, Lisaveta’yi hi​ sevmediginden ona kizardi. “Ama ne hazine!”, diye
cevap verdi. “Lisaveta orada sadece, ke​i gibi inadindan, domuzlugundan oturuyor. Yaptiklari numaradan baska bir sey degildir.”
Basrahibenin b​yle konusmasindan hoslanmadigimi s​ylemeliyim; ​nk​, o g​nlerde ben de bir yere kapanmak istiyordum. “B​yle konusmami hos
g​r​rseniz” dedim. “Tanri ve Doga ayni seydir.” Hep bir agizdan “Ben asla b​yle d​s ​nmem” dediler ve Basrahibe g​lerek kadin ziyaret​iye bir
seyler fisildamaya basladi. Bana karsi ​ok iyi davranan bu kadin ziyaret​i, beni yanina ​agirip pembe bir kurdeleyi armagan olarak verdi. Size
g​s termemi ister misiniz? K​​k rahip hemen vaaz vermeye basladi; ​ylesine nazik ve akillica konusuyordu ki, onu dikkatle dinlemeye
koyulmustum. “Anliyor musunuz?”, diye sordu. “Hayir”, dedim. “Tek kelimesini bile anlayamadim. Beni rahat biraksaniz olmaz mi?” ve
iste o zamandan beri, beni b​y​k bir s​k​n i​inde biraktilar, dostum. O siralarda, ​ilesini doldurmaya ​alisan rahibelerden biri, kiliseden ​ikarken
kulagima fisildadi: “Tanri Ana’nin ne oldugunu sanirsin?” “En Ulu Ana”, dedim. “Insanlik yansinin t​m umudu.” “Evet”, dedi. “Tanri Ana,
toprak anadir ve erkeklerin b​y​k mutlulugu orada yatar. Ve d​nyadaki her ​z​nt​, her g​zyasi bizim mutlulugu-muzdur. Ayaklarinin altindaki
topragi bir metre derinligine kadar g​zyasi ile doyuracak olursan, o zaman huzura kavusursun. Ondan sonra ​z​nt​ nedir bilmezsin. Tanri b​yle
buyurmustur.” O zaman, bu s​zler kafamda yer etmisti. O zamandan beri dua ettigim an, yere ​ker ve topragi ​perim. Hem ​per hem aglarim.
Ve sunu s​yleyeyim, dostum, bu g​zyaslarinin hi​bir k​t​l​g​ yoktur; ​z​nt​l​ bile olmasaniz, bu g​zyaslari sevin​ten d​k​l​r. G​zlerinizden kendiliklerinden
tasarlar; ger​ek de budur. Bazen g​l​n kiyisina giderdim; g​l​n bir tarafinda bizim manastir, diger tarafinda sivri tepeli bir dag vardir… bu daga
Sivri Dag… derler. Bu daga ​ikar, y​z​m​ doguya d​ner, yere kapanir, aglar ve aglardim; ne kadar zaman agladigimi bilmez, sonra da hi​bir sey
hatirlamazdim. Sonra, kalkar manastira d​nerdim. Daga her ​ikisimdan sonra d​nerken

168

g​nes batmak ​zere olurdu; o kadar g​zel, o kadar sevimli olurdu ki, oh., g​nesi seyretmekten hoslanir misiniz, dostum? G​zel oldugu kadar da
​z​c ​d​r!… Tekrar batiya d​nerdim. Hele g​lgeler! Dagimizin g​lgeleri, g​l​n ​s t​ne dogru bir mizrak gibi uzanir; o kadar dar, o kadar uzundur ki,
hemen hemen bir mil uzunlugunda… kiyiya kadar uzanir; kayalik adayi tam ikiye b​ler; ada ikiye b​l​nd​g​ zaman da g​nes batmis olur ve
ortaligi sakin bir karanlik kaplar. Iste o zaman, i​im h​z​nle dolar ve birden anilarim canlanirdi. Karanliktan korkarim, dostum. Fakat,
​ogunlukla minik bebegim i​in aglardim…

Kadinin konusmasini b​y​k bir dikkatle dinleyen Shatov, dirsegi ile beni d​rtt​:

- ​ocugun var miydi?

- ​ocugum tabii vardi; minicik, pembe y​zl​, k​​c ​k tirnaklari olan bir bebekti; t​m ​z​nt​m, ​ogunlukla, onun kiz mi yoksa erkek mi oldugunu
hatirlayamamdan doguyor. Bazen onun bir kiz oldugunu bazen de erkek oldugumu d​s ​n​rd​m. ​ocuk dogar dogmaz, patiska kundagina
sardim; pembe kurdele ile bagladim; ​i​eklerle s​s ledim, hazirladim; basucunda dua ettim ve vaftiz ettirmeden kucagima alarak ormana
daldim; ormandan korkuyor ve dehsete kapiliyordum; ​ogu kez, ​ocugum oldugu halde bir babasi bulunup bulunmadigini
hatirlayamadigimdan aglardim.

Shatov ihtiyatla sordu:

- Kocanizin olmasi gerekti, degil mi?

-​ok garipsiniz, dostum. ​zellikle konusma tarziniz!.. Kocam olabilirdi; fakat, sanki kocam yokmus gibi olduktan sonra neye yarardi?

Sonra g​lerek ekledi:

-Iste sizin i​in ​z​lmesi kolay bir bilmece… elinizden gelirse ​z​n!…

- ​ocugunuzu nereye g​t​rd​n​z?

169i​ini ​ekerek cevap verdi:

- G​le g​t​rd​m.

Shatov, beni yine dirsegi ile d​rtt​.

- Fakat ya ​ocugunuz hi​ olmadiysa ve b​t​n bunlari siz hayal ediyorsaniz… ha?

B​yle bir soruya hi​ sasirmadan, dalgin dalgin cevap verdi:

- G​​ bir soru sordunuz, dostum. Bunun hakkinda hi​bir sey s​yleyemem. Belki de yoktu. Fakat, merak ettiginiz i​in b​yle bir soru sordugunuzu
s​ylemek cesaretini g​s terecegim. Her ne ise, onun i​in aglamaya devam edecegim. Onu r​yamda g​rm​s olamam, degil mi?

S​z​n​n burasinda g​zyaslari g​z pinarlarini zorladi. Kirpikleri islandi. Ellerini aniden Shatov’un omuzlarina koydu. G​zlerinde merhamet
kivilcimlari yanip s​nd​.

- Ah, dostum, dedi. Karinizin sizi birakip ka​tigi dogru mu? kizmayin; ben de ​z​nt​ i​indeyim. Nasil bir r​ya g​rd​g​m​ biliyor musunuz, dostum?
Bana tekrar d​nd​, bana isaret ederek yanina ​agirdi:” K​​k kedim, k​​k kedim, bana d​n!…” Evet bu ses onun sesiydi: “K​​k kedim! ..“Bu beni son
derece sevindirdi; beni sevdigini d​s ​n​yorum.

Shatov, hafif bir sesle mirildandi.

- Belki de ger​ekten gelecektir.

- Hayir, dostum, bu sadece bir r​yadir… hi​bir zaman geri d​nmeyecektir. Su sarkiyi biliyor musunuz?

B​y​k ev benim i​in degil,

Bu k​​k h​c re bana yeter.

Burada ruhumu korumak i​in konusacagim,

Burada senin i​in Tanriya yalvaracagim.

Ah dostum, dostum, neden bana bir sey sormuyorsunuz?

170

- ​nk​ bana anlatmazsiniz… bu nedenle sormuyorum. Bayan Lebyatkin, ​abuk ​abuk konusarak:

- S​ylemem, s​ylemem, s​ylemem, dedi. Beni ​ld​rseniz de s​ylemem. Arzu ederseniz, beni yakabilirsiniz; ama, yine de s​ylemem. Ne kadar ​z​nt​
​ekersem ​ekeyim, hi​bir sey anlatmam. Insanlar hi​bir zaman ​grenemeyecekler!…

Shatov basini ​n​ne egerken ​ok yumusak bir sesle:

- Iste, dedi. G​r​yorsunuz ya, herkesin kendine g​re derdi vardir.

Kadin magrur bir tavirla:

- Fakat sorsaydiniz, belki s​yleyebilirdim, dedi. Neden sormuyorsunuz? Bana dogru d​r​s t sorun, belki anlatirim. Yalvar, dostum, ​yle ki,
s​zlerine kanabileyim… Ah, dostum, dostum!…

Fakat, Shatov, cevap vermedi; sessizlik bir dakika kadar s​rd​. Bayan Lebyatkin’in pudrali yanaklarindan, g​zyaslari sel gibi s​z​l​yordu; elleri
Shatov’un omzunda oldugu halde oturuyor; fakat onun y​z​ne bakmiyordu.

Shatov, birden yerinden kalkti.

- Oh, sizden bana ne? dedi. Ayrica, sizin sorunlariniza karismaya da hakkim yok. Haydi, kalk!

​fkeyle oturmakta oldugum sirayi kaldirdi ve eski yerine koydu.

-Eve gelecek olursa, buraya geldigimizi anlamamalidir. Gitme zamanimiz geldi.

Mary Lebyatkin, birden kahkaha ile g​ld​.

- Oh, h​l​ su usagimi d​s ​n​yorsun, degil mi? Korkuyorsun!… Eh, iyi geceler, aziz ziyaret​iler. Ama bir dakika; size s​ylenecek bir s​z​m var. Su
Kirilov ve ev sahibimiz Filippov, kirmizi sakalli adam; bu sabah buraya geldiler, tam agabeyimin bana saldirdigi zaman. Ev sahibimiz onu
yakalayip odanin bir k​s esine savunanca, bagirdi: “Benim hatam degil, efendim; baskasinin cezasini ​ekiyorum!” Inanir misiniz, ​atlayincaya
kadar g​ld​k…

171-Oh, aziz dostum, o bendim, kirmizi sakalli adam degil. Onu sa​larindan yakalayip yaninizdan ​eken bendim; ev sahibiniz, d​n degil evvelki
g​n gelmisti. Sizinle konusmaya gelmisti, siz karistiriyorsunuz.

-Durun; zannedersem yanildim. Belki de sizdiniz. Fakat, neden b​yle sa​maliklar i​in tartisalim? Onu kim ​ekerse ​eksin, bu kadar ​nemlimi?

Kahkaha ile g​lmeye basladi.

Shatov kolumdan ​ekerek:

- Gidelim, dedi. Kapi gicirdiyor. Eger bizi burada bulursa, kadinin her tarafini ​r​k i​inde birakacaktir.

Fakat, merdivenleri ancak ​ikmistik ki, avludan gelen b​g​rmeyi ve k​f​rleri duyduk. Shatov, beni odasina sokarak kapiyi kilitledi.

- Kavgaya katilmak istemiyorsan birka​ dakika burada kalmalisin. Bak, domuz gibi b​g​rmeye basladi bile. Yine kapinin esigine takilip d​s m​s
olmali. Her seferinde ayagi takilir ve boylu boyunca yere kapaklanir.

Bununla beraber, oradan tartismasiz kurtulamadim.


***

Shatov, kilitli kapisina kulagini dayayarak dinledi. Birden geri si​radi. Dehsete d​s erek fisildadi:

- Buraya geliyor; biliyordum zaten! Korkarim ki gece yarisina kadar ondan kurtulamayacagiz.

Shatov’un konusmasini, kapinin yumruklanmasi izledi. Y​zbasi:

- Shatov, Shatov, kapiyi a​! diye haykirdi. Shatov, aziz dostum!?..

Sana iyi yarinlar dilemeye geldim, dostum, Sana g​nesin dogdugunu s​ylemeye geldim,

172

G​nesin kizgin isiklan kederi dagitti.

Ormanlari vahsi bir g​zellik kapladi.

Sana uyandigimi s​ylemeye geldim… seni lanetlemeye,

Dallarin altinda tamamen uyandigimi anlatmaya.

Bana sopayi hatirlatti… ha, ha, ha!…

Her k​​k kus.. ..susuzluktan ​l​yor…

Bir i​ki i​ecegim…

Bir i​ki… ne i​ecegimi bilmiyorum…

‘(

Oh, su budalaca merakin cani cehenneme! Shatov, hayatta kalmanin ne kadar g​zel oldugunu biliyor musun? Shatov, yine fisildadi:

- Cevap vermeyin.

- A​s ana! Erkekler arasinda… kavgadan daha b​y​k bir sey oldugunu anlamiyor musun? Onurlu bir kisinin bazi k​t​ dakikalari oldugunu
bilmiyor musun? Shatov, ben iyi bir adamim; seni affedecegim… Shatov, gizli bildirilerin cani cehenneme, ha?

Sessizlik.

- Anlamiyor musun, aptal esek, ​s igim!… Kendime kuyruklu bir ceket aldim. Kuyruklu ceketin askina, hi​ olmazsa bir kere g​r! Tam on bes
ruble saydim, bu ceket i​in. Asik bir y​zbasinin kibar olmasi gerekir…

Birden kapiyi yumruklayarak danalar gibi b​g​rd​.

- A​ kapiyi!.. Shatov da birden g​rledi.

- Defol kapimdan!…

- Pis k​le!… Kiz kardesim de bir k​le… bir hirsiz!..

- Sen de kiz kardesini sattin.

- Yalan! K​t​ bir iftira! Fakat tek kelimeyle ben.. onun kim oldugunu biliyor musun?

173Shatov, merakini yenemeyerek kapiya yanasti.

- Kim?

- Tahmin edebilir misin, sorarim sana?

- Merak etme,tahmin edecegim. Kim oldugunu s​yle.

- S​ylemekten korkmuyorum! Toplumun i​inde hi​bir seyi s​ylemekten korkmadim!…

Shatov, basiyla bana dinlememi isaret ettikten sonra onu kiskirtti.

- Zannetmem.

- S​yleyemez miyim?
- Zannetmiyorum.

-Zannetmiyor musun?

- Eh, efendinden sopa yemekten korkmuyorsan, s​ylersin. Korkagin birisin degil mi? Hem de y​zbasi!…

Y​zbasi heyecandan titreyen bir sesle:

- Ben…ben…o… o kadin…diye kekeledi. Shatov kulagim kapiya dayadi.

-Eeee?

Hi​ degilse yarim dakikalik bir sessizlik oldu.

Y​zbasi nihayet:

- Pis serseri! diye hay kirdi.

Sonra, her basamakta t​kezlenerek, bir semaver gibi soluyarak merdivenlerden inmeye basladi. Shatov kapidan uzaklasarak:

- Alayci seytan, dedi. Sarhosken bile agzindan s​z almak m​mk​n olmuyor.

- Sakladigi nedir! diye sordum.

Shatov, soruma cevap vermeden eliyle bastan savma bir hareket yapti ve kapiyi a​arak tekrar dinledi. Uzun bir s​re dinledi; hatta, emin
olmak i​in birka​ basamak bile indi. Nihayet odaya d​nd​.

174

- Hi​bir ses duyulmadigina g​re kadincagizi d​vm​yor demektir. Hemen sizmis olmali. Gitme zamaniniz geldi.

- Bakin Shatov, dedim. B​t​n bunlardan ne anlam ​ikarabilirim?

Yorgun ve bikkin bir sesle:

- Nasil bir anlam ​ikarirsaniz ​ikarin, dedi. Sonra, yazi masasinin k​s esine oturdu.

Shatov’un evinden ayrildim. Kesin bir d​s ​nce kafamda gittik​e kuvvetleniyordu. Ertesi g​n​n d​s ​ncesi kalbimin ezilmesine neden oluyordu.

Ertesi g​n, yani, Bay Verkhovensky’nin kaderinin tayin edilecegi pazar g​n​, notlarimin i​indeki en ​nemli g​nlerden biridir. Umulmadik olaylarin
g​n​yd​; ge​misin olaylarinin y​ze ​iktigi ve gelecegin olaylarinin basladigi g​nd​; sert a​iklamalarin yapildigi ve hatta, daha da karistigi bir g​nd​.
Sabahleyin, okuyucularin bildigi gibi, dostum Bay Verkhovensky’ye arkadaslik ederek, Bayan Stavrogin’e gitmek zorundaydim; ​gleden
sonra ​te ise, durumu anlatmak (ne oldugunu ben de bilmiyordum) ​zere Lisa’ya gidecektim. Bununla beraber, her sey kimsenin tahmin bile
edemeyecegi bir sekilde sonu​landi. Bir baska deyisle, o g​n, en olagan​s t​ rastlantilarin g​n​yd​.

Olaylar, evvelce kararlastirildigi gibi saat tam on ikide Bayan Stavrogin’e gittigimizde onu evde bulamayisimizla basladi. Hen​z kiliseden
d​nmemisti. Zavalli dostumun ruhsal durumu o kadar bozuktu ki, b​yle bir olayla karsilasmasi hemen ruhsal yikimina neden oldu. Sanki
kendinden ge​mis​esine koltuklardan birine ​kt​. Kendisine bir bardak su verdim; y​z​n​n sariligina ve ellerinin titremesine ragmen b​y​k bir inatla
suyu reddetti. Aklimdayken s​yleyeyim, bug​n i​in son derece sik giyinmisti; sanki,

175baloya gidiyormus gibi s​s lenmisti; ​zerinde islemeli bir g​mlek vardi ve beyaz bir kravat takmisti; yeni sapkasi elindeydi; saman rengi yeni
eldivenlerini sapkasiyla avucunun arasina kistirmisti; hatta, hafif bir koku da s​r​nm​s t​. Hen​z oturmustuk ki usak, Shatov’u salona getirdi;
anlasildigina g​re o da ​zel bir ​agri ile gelmisti. Bay Verkhovensky, yerinden kalkip onun elini sikacak oldu; fakat, Shatov dikkatle bize
baktiktan sonra, selam bile vermeden salonun ​b​r k​s esine gitti ve bir koltuga oturdu. Bay Verkhovensky, ​rkek g​zlerini yine bana ​evirdi.

Birka​ dakika kadar derin bir sessizlige g​m​lerek oturduk. Bay Verkhovensky, acele acele bir seyler fisildamaya basladi; fakat, tek kelimesini
bile anlayamadim. S​ylemek istedigini bitiremeyecek kadar heyecanlanarak birden sustu. Usak, s​z​m ona, masanin ​zerine bir sey koymak i​in
geldi; ama, aslinda bize bir g​z atmisti.

Shatov, birden y​ksek sesle ona sordu:

- Acaba, Bayan Shatov, Sayin Bayan Stavrogin’le beraber mi gitti, Alexey?

Usak, b​y​k bir agirbaslilikla cevap verdi:

- Bayan Stavrogin kiliseye yalniz gittiler, efendim. Bayan Shatov ise biraz rahatsiz olduklarindan odalarindan ​ikmak istemediler.

Zavalli dostum, yine endiseli ve ​rkek bakislarini bana ​evirdi; ​yle ki, basimi baska tarafa ​evirmek zorunda kaldim. Birden avluda duyulan
tekerlek sesleri ve konusmalar Bayan Stavrogin’in kiliseden d​n​s ​n​ haber vermis oldu. Hep beraber si​rayarak oturdugumuz yerden kalktik;
fakat, bizi baska bir s​rpriz bekliyordu; salona yaklasan bir​ok ayak sesi duyduk; Bayan Stavrogin’in yalniz olmadigi anlasiliyordu; bu da ​ok
garipti; ​nk​, belirli bir saatte gelmemizi isteyen kendisiydi. Nihayet, kosar adimlarla birinin gelmekte oldugunu duyduk; Bayan Stavrogin’in
b​yle y​r​meyecegi kesin olarak bilinirdi. Birdenbire, Bayan Stavrogin b​y​k bir heyecan i​inde soluk soluga salona daldi. Biraz

176

arkasindan ve daha yavas adimlarla Lisa geliyordu; Lisa’nin kolunda Bayan Mary Lebyatkin vardi. Bunu r​yamda g​rsem inanamazdim!..

Bu anlasilmaz durumu daha etraflica anlatabilmek i​in, bir saat kadar geriye gitmek ve Bayan Stavrogin’in kilisede basina gelen olaylari b​t​n
ayrintilari ile anlatmam gerekecek.

Kilisenin sabah ayininde, b​t​n sehirli, tabii sosyetenin ileri gelenleri de dahil, hazir bulunuyordu. Valinin karisinin, sehrimize gelisinden beri ilk
defa kiliseye gelecegi de biliniyordu. Sunu da kaydedeyim ki, valinin karisinin serbest d​s ​nceli ve “yeni kosullar”a bagli bir kadin oldugu
s​ylentileri de sehirde dolasiyordu. Ayrica, b​t​n kadinlarimiz, onun ​ok sik giyinecegini de bi-.liyorlardi; zaten bu nedenle hepsi giyimlerine
b​y​k bir titizlik g​s termislerdi. Yalniz, Bayan Stavrogin, her zaman oldugu gibi, sade ve siyah bir elbiseyle gelmisti; zaten, son d​rt yildan beri
b​yle giyiniyordu. Kiliseye gelir gelmez, ​n sirada, ve soldaki yerini aldi; kilise hademelerinden biri hemen kadife bir minderle geldi ve minderi
Bayan Stavrogin’in diz ​kecegi yere koydu. Kisacasi, her sey olagandi. Fakat, Bayan Stavrogin’in b​y​k bir arzuyla dua etmesi de g​zden
ka​mamisti; daha sonra, o g​n​n olaylari hatirlandiginda, Bayan Stavrogin’in g​zlerinin yasli oldugu bile s​ylenirdi. Nihayet, ayin bittikten sonra
Basrahibimiz, Peder Pavel, vaaz vermek ​zere k​rs​ye ​ikti. Vaazlari t​m sehirli tarafindan ​ok sevilirdi; hatta, hepsinin biraraya toplanarak
bastirilmasini arzularlar; fakat, Peder Pavel, kesin kararini bir t​rl​ veremezdi. Bu kez vaaz, her zamankinden ​ok daha uzun s​rm​s t​.

Vaaz s​resinde, bir hanimefendi kiliseye eski bir arabayla geldi; bu arabalarda, hanimlar, ancak yan olarak oturabilirler ve sarsintidan
d​s memeleri i​in arabacinin kemerine tutunurlardi. Sehrimizde h​l​ bu tip arabalara rastlamak m​mk​nd​. Kilisenin k​s esinde duran arabadan (​ok
sayida araba ve hatta, atli polis bile vardi) yere atlayan hanimefendi, arabaciya d​rt g​m​s kopik verdi.

Arabacinin y​z​n​ eksittigini g​ren hanimefendi:

177- ​ok fazla istemediniz mi, diye haykirdi. Sonra acikli bir sesle ekledi:

- Zaten bundan baska param da yok. Arabaci umutsuz bir tavirla elini salladi.

- Oh, ​nemli degil, hanimefendi, dedi.

Sonra kadina” seni kirmak da zaten g​nah olurdu” der gibi bakti ve deri para kesesini paltosunun cebine soktu; sonra yakindaki arabacilarin
alaylari arasinda atlarini kirba​layarak oradan uzaklasti. Efendilerinin kiliseden ​ikmalarini bekleyen usaklarin ve arabacilarin arasindan ge​erek
kiliseye dogru y​r​rken, alayli g​l​s ler onun pesini de takip etti. Kuskusuz, b​yle bir kadinin aniden sokagi dolduran kalabaligin arasinda
g​r​nmesi, garip karsilanmisti. Kadin asiri derecede zayifti ve biraz da topalliyordu; y​z​nde kalin bir pudra ve allik tabakasi vardi; eyl​l ayinin
g​nesli, fakat serin bir g​n​ olmakla beraber, kadinin ​zerinde, incecik siyah bir elbise vardi; uzun ​iplak boynuna ne esarp sarmis ne de
omuzlarina sal atmisti. Basi ​iplakti: Siyah sa​larini ​iplak ensesinin ​s t​ne toplamis ve sa​larinin sag tarafina, kutsal g​nlerde ikonalari s​s lemek i​in
satilan k​git g​llerden takmisti. Bu g​llerin benzerini, Bayan Lebyatkin’i ziyaretim aninda, odasinda asili olan ikonanin altinda g​rm​s t​m. Gen​
kadin her ne kadar basini ​n​ne egmis gidiyorsa da, dudaklarinda kurnazca, sevimli bir tebess​m vardi. Kadin, eger bir dakika daha oyalanmis
olsaydi, belki de kiliseye girmesine izin verilmeyecekti. Fakat, kadin kilisenin kapisindan i​eri s​z​lmeyi basardi. I​eri girdikten sonra da,
kalabaligi yararak ​n tarafa dogru y​r​d​.

Ger​i vaaz yanlanmis, kilisenin salonunu dolduran kalabalik, Basrahibi b​y​k dikkat ve sessizlikle dinliyordu; ama, yine de merakli birka​ g​z
yeni gelen bu kadini saskinlikla izlemisti. Kadin y​ksek k​rs​n​n ​n​ndeki kutsal minderin ​s t​ne diz ​kt​ ve pudrali y​z​n​ yere degecek kadar egdi; o
sekilde uzun bir s​re kaldi; g​r​n​s e g​re agliyordu. Fakat, basini dogrultup tekrar ayaga kalktigi zaman, yine eski neseli tavrini takindi. B​y​k
nese

178

ve asiri zevkle, bakislarini, salonu dulduran kalabaligin y​z​nde, kilisenin duvarlarinda dolastirmaya basladi. Bazi kadinlara ​zel bir merakla
bakiyor, hatta daha iyi g​rebilmek i​in ayak parmaklarinin ucunda dogruluyordu; bir iki kere de kikir kikir g​lm​s t​. Vaaz bitmis ve b​y​k kutsal ha​
ortaya ​ikarilmisti. Valinin karisi ha​a ilk gitmesi gereken kimse olmakla beraber, ha​in birka​ adim ​n​nde durdugu halde, sanki Bayan
Stavrogin’in daha ​nce gitmesini beklermis gibi bir hali vardi; Bayan Stavrogin’e gelince sanki ​n​nde kimse yokmus gibi dogruca ha​a
gidiyordu. Valinin karisinin bu garip nezaketi, kusku yok ki, zekice hazirlanmis bir oyundu; kilisedeki herkes bunu b​yle yorumlamisti.
Bayan Stavrogin’in de bunu b​yle yorumladigina kusku y oktu; fakat, kimsenin farkinda degilmis gibi yoluna devam etti; ha​i ​pt​kten sonra
​ikis kapisina y​neldi. Herkes ona yol vermekle beraber kilisenin hademesi de ona yol a​mak i​in ​n​nden y​r​yordu. Fakat kapiya yaklastiginda,
hen​z basamaklara ulasmadan, k​​k bir kalabalik kisa bir s​re yolunu kesti. Bayan Stavrogin, ister istemez durmak zorunda kalmisti; tam bu
sirada garip bir yaratik, sa​inda k​git bir g​l olan kadin, kalabaligi yararak geldi ve Bayan Stavrogin’in ​n​nde diz ​kt​. Kolay kolay sasirmayan,
​zellikle toplumun i​inde hislerine ​ok iyi h​kim olmasini bilen Bayan Stavrogin, ayaklarina kapanan bu kadina magrur ve sert bir tavirla bakti.

Burada, m​mk​n oldugu kadar kisaca isaret etmem gerekir ki, Bayan Stavrogin, son zamanlarda her ne kadar biraz daha tutumlu ve hatta
biraz cimri olmussa da, bazen hayir isleri i​in paraya acimazdi. Petersburg’da bir hayir kurumunun ​yesi oldugu da bilmen ger​eklerdendi.
Kitligin son yilinda, Petersburg’daki A​lik ​ekenlere Yardim Komitesi’ne bes y​z ruble yardimda bulunmus ve bu yardimi sehirde agizdan agza
dolasmisti. Nihayet, ​ok yakin bir zamanlarda, yeni valinin atanmasindan hemen ​nce, ilimizin fakir kadinlarina yardim etmek i​in bir kadinlar
birligi kurmak ​zereydi. Bu fikir ​nderin kafasinda gittik​e genisliyordu; b​yle bir birligin Moskova ve civarindaki illerde de kurulmasini
tasarlamaya

179baslamisti bile. Ve simdi, yeni valinin ani atanmasi ile b​t​n hazirliklar y​z​s t​ kalmisti; s​ylenildigine g​re, yeni valinin karisi, b​yle bir birligin
gereksizligi hakkinda birka​ igneli s​z etmisti ve bu konusmalar, bire bin katilarak Bayan Stavrogin’e kadar iletilmisti. Erkeklerin kalbinde
nelerin gizli oldugunu ancak Tanri bilir; ama, tahmin ederim ki, Bayan Stavrogin kilisenin kapisinda dururken, valinin karisinin ve salonu
dolduran kalabaligin biraz sonra yanindan ge​ecegini bilerek i​in i​in sevmiyordu; kendi kendine s​yle d​s ​n​yor olmaliydi: “Kendisi de g​zleriyle
g​rs​n ki, benim hakkimdaki d​s ​nceleri ve zekice yaptigini sandigi konusmalari bana viz gelir. Hepiniz de bana viz gelirsiniz!…”

Bayan Stavrogin, ayaklarina kapanan gen​ kadina b​y​k bir dikkatle bakarak sordu:

- Ne var, yavrum? Ne istiyorsunuz?

Mary Lebyatkin, dehset i​inde ve utanmis, fakat son derece saygili bir anlamla ona bakiyordu. Birdenbire, garip bir kikirdamayla g​ld​.

Bayan Stavrogin, soran bakislarini etrafindaki kalabaligin ​zerinde dolastirdi.

- Ne istiyor benden? Bu kadin kimdir, diye sordu. Mutsuz musunuz? Yardima ihtiyaciniz mi var?

“Mutsuz” kadin heyecanla titreyen bir sesle:

-Evet, Madam, ihtiyacim var… buraya… diye kekeledi. Buraya sadece elinizi ​pmek i​in gelmistim…

S​z​n​n burasinda yine kikirdadi.

B akislarinda, b​y​g​nden bir sey isteyen k​​k bir ​ocugun saf anlami vardi. Bayan Stavrogin’in eline sarilmak i​in ​ne dogru egildi; fakat, birden
​rkm​s gibi ellerini tekrar geri ​ekti.

Bayan Stavrogin, ​zg​n bir tavirla g​l​mseyerek:

- Sadece bunun i​in mi geldiniz, diye sordu ve hemen sedef islemeli para kesesini ​ikardi ve i​inden on rublelik kagit bir parayi alarak kadina
uzatti. Kadin parayi itiraz etmeden aldi. Bayan Stav—

180

rogin, ​ok ilgilenmisti ve kadini basit bir dilenci olarak kabul etmedigi belliydi. . Kalabaligin i​inden biri bagirdi.

- On ruble verdi kadina!..

“Mutsuz” kadin, r​zg​rdan ucu sallanan on rublelik kagit parayi sol elinin parmaklari ile sikica tutarak:

- L​tfen, Madam, elinizi ​peyim, diye mirildandi.

Bayan Stavrogin, her ne sebeple ise, kaslarini hafif​e ​atarak, hemen hemen sert bir tavirla elini uzatti; gen​ kadin kendisine uzatilan eli
saygiyla ​pt​. G​zleri heyecanla parildadi. Tam bu sirada, pesinde sehir sosyetesinin hanimlari ve y​ksek memurlar oldugu halde valinin karisi
geldi. ​n​ndeki kalabalik y​z​nden durmak zorunda kalmisti; onunla beraber bir​ok kisi de durmustu.

Bayan Stavrogin birden:

- Titriyorsunuz, dedi. ​s ​yor musunuz?

Sonra, paltosunu ​ikartip usagina atti ve omuzlarindan olduk​a pahali siyah salini alarak, h​l​ ​n​nde diz ​km​s duran gen​ kadinin zayif omuzlarina
sardi.

- L​tfen kalkin; rica ederim, ayaga kalkin!.. Kadin ayaga kalkti.

Bayan Stavrogin, sabirsizca etrafina bakinarak sordu:

- Nerede oturuyorsunuz? Nerede oturdugunu bilen var mi? Fakat kalabalik biraz ​nceki kalabalik degildi; etrafini ​evirenler

hep tanidik sosyete kisileriydi; erkek ve kadin karisikti; kimisi hos g​rmeyen bakislarla ve hayretle, kimisi merakla bakiyordu; hatta, i​lerinde
bazilari, bir olayin arifesinde olduklarini hissetmis gibi, hafif bir tebess​mle bakiyordu.

Nihayet, iyi niyetli biri, Bayan Stavrogin’in sorusunu nezaketle cevaplandirdi.

- Tahmin ederim ki, Bay Lebyatkin’in kiz kardesidir. Konusan, t​m sehirli tarafindan sevilen ve sayilan t​c carlardan

181Bay Andreyev’di. G​zl​kl​, kir sakalli bir adamdi. ​zerinde bir Rus paltosu ve elinde silindir sapka vardi.

-Bogoyavlenska sokaginda, Filippov’un evinde oturuyor, diye ekledi.


- Lebyatkin mi? Filippov’un evi mi? Evet, b​yle bir sey duymustum saniyorum. Tesekk​r ederim, Bay Andreyev. Fakat, kim bu Lebyatkin?

- Kendisine y​zbasi diyen biri, Madam. Korkarim, s​ylediklerine ve hareketlerine pek dikkat etmeyen biridir. Onun kiz kardesi oldugundan
kusku yok.

Bay Andreyev sesini al​altip, anlamli anlamli Bayan Stavrogin’e bakarak ekledi.

- Evden ka​mis oldugunu tahmin ederim.

- Anliyorum. Tesekk​r ederim, Bay Andreyev. Siz Bayan Lebyatkin misiniz, sevgili yavrum?

- Hayir, Madam, Bayan Lebyatkin degilim.

- Su halde agabeyinin ismi Lebyatkin olmali.

- Evet, Madam, Lebyatkin agabeyimdir.

- Simdi bakin ne yapacagim, yavrum. Benimle bareber geleceksiniz, sizi oradan evinize yollayacagim. Benimle gelmek ister miydiniz?

Bayan Lebyatkin heyecanla ellerini ​irpti.

- Oh, evet, bayilirdim!.. Lisa:

- Teyze, beni de beraber aliniz, l​tfen! diye haykirdi.

Belki bunu da a​iklamak zorundayim; Lisa, ayine valinin karisiyla gelmisti; Annesi doktorun tavsiyesiyle araba gezisine ​ikmis ve cani
sikilmasin diye Bay Drozdov’u da yanina almisti.

Bayan Stavrogin b​y​k bir gururla:

-Her zaman bana gelmeni istedigimi bilirsin, yavrum, dedi. Ya annen kizarsa?

182

Bayan Stavrogin s​z​n​ tamamlar tamamlamaz Lisa’nin asiri heyecanini g​r​nce sasirdi.

Lisa, Bayan Stavrogin’i yanaklarindan ​perek yalvardi. -L​tfen, teyzecigim, sizinle gelmek zorundayim. Valinin karisi ​ok sasirmisti. -Mais
qu’avez vous done, Lisa! (Ne oldu size, Lisa!)

- Oh, son derece ​zg​n​m, sevgili kuzen; fakat, teyzemle gitmek zorundayim.

B​yle s​yleyen Lisa, hosnutsuzlugunu saskinligi ile belirten chere cousine’e (sevgili kuzen) d​nd​ ve yanaklarindan ​pt​. Sonra aceleyle:

- “Maman”a s​yleyin beni derhal teyzemin evinde bulsun, dedi. “Maman” sizi ziyaret etmek i​in sabirsizlaniyordu. Bu sabah bana b​yle
s​ylemisti. Size s​ylemeyi unutmustum. ​z​r dilerim. L​tfen kizma, Julie, chere… cousine (sevgili kuzen). Teyzecigim, ben hazirim!..

Sonra Bayan Stavrogin’in kulagina egildi.

- Beni beraberinizde g​t​rmezseniz, teyzecigim, diye fisildadi, arabanizin arkasindan haykirarak kosarim.

Onu kimsenin duymamis olmasi ​ok iyiydi. Hatta, Bayan Stavrogin bile bir adim geri ​ekilerek bu kudurmus gibi heyecanli kiza bakti. Bu
bakis her seye bir anda karar vermesine yetti; o anda Lisa’yi beraberinde g​t​rmeye karar vermisti.

Elinde olmayarak bagirdi.

-Buna bir son vermeliyiz!.. Pek​l​, Lisa, bizimle gelebilirsin.

Sonra sesini biraz daha y​kselterek:

-Tabii, Bayan Lembke izin verirse, dedi.

Bu arada, i​ten gelme magrur bir tavirla valinin karisina d​nm​s t​.

Bayan Lembke, g​ze batan asiri bir zariflikle

- Ger​ekten onu bu zevkten yoksun etmek istemem, diye, mirildandi.

183Sonra, sevimli bir tavirla g​l​mseyerek mirildanmasina devam etti:

- ​zellikle onun nasil dikbasli oldugunu ben de biliyorum. Bayan Stavrogin, magrur ve kibar bir tavirla:
- Anlayisiniza tesekk​r ederim, dedi

Bayan Lembke, asiri heyecandan y​z​ kizararak:

- Ayrica, dedi. Evinize gelmekle duyacagi zevkin yani sira, Lisa’yi ​yle soylu ve elemli bir ​ekis nedeni var ki…

Mutsuz kadina yan yan bakarak devam etti:

- Sayet ifadem dogruysa, tam da kilisenin kapisi ​n​nde. Bayan Stavrogin, b​y​k bir agirbaslilikla s​ylenenleri dogruladi.

- B​yle d​s ​nceler size onur verir, Madam.

Bayan Lembke, birden elini uzatti ve Bayan Stavrogin elinin parmak u​larina aceleyle dokundu. Genel etki ​ok g​zeldi; orada hazir bulunan
kisilerin bazisi, ger​ek bir i​tenlikle, bazisi ise, yapmacik bir hayretle g​l​ms​yordu.

Orada hazir bulunanlarin g​l​mseyislerini kelimelerle canlandiracak olursak; Bayan Stavrogin’i k​​mseyerek, ziyarete gitmeyenin Bayan
Lembke olmadigi, tersine, Bayan Stavrogin’in onu kendisinden uzak tuttugu ve valinin karisinin, Bayan Stavrogin’in evinden
kovulmayacagim bilmis olsa onu kosa kosa ziyarete gidecegi herkes tarafindan anlasilmisti.

Bayan Stavrogin, kilisenin kapisina hen​z yanasmis olan arabasini Bayan Lebyatkin’e g​s tererek:

- Bininiz, yavrum, dedi.

“Mutsuz” kadin b​y​k bir neseyle arabaya kostu ve bir usagin yardimi ile bindi.

Bayan Stavrogin, ger​ekten dehsete kapilmis gibi rengi soldu:

- Ulu Tanrim, diye haykirdi. Topal misiniz?

Bayan Stavrogin’in renginin solmasini herkes g​rm​s t​; ama, nedenini anlayamamisti.

184

Araba, parke yollarda sarsilarak uzaklasti. Bayan Stavrogin’in evi kiliseye ​ok yakindi. Daha sonra, bana Lisa anlatmisti; Bayan Lebyatkin ​
dakika s​ren yolda ​ilginlar gibi kahkahlarla g​lm​s , Bayan Stavrogin ise, Lisa’nin deyisiyle, “ipnotize edilmis” gibi oturmustu.

AKILLI YILAN .

Bayan Stavrogin, usagi ​agiran ​ingiragi ​aldiktan sonra kendisini bir koltugun ​s t​ne atti.

Bayan Lebyatkin’in, odanin hemen hemen tam ortasinda duran b​y​k masanin yanindaki bir sandalyeye oturmasini isaret etti.

- Oraya oturun, yavrum. Bay Verkhovensky, buna ne anlam verirsiniz? Su kadina bakin… nedir bunun anlami?

Bay Verkhovensky:

- Ben…ben… diye mirildandi. Tam o sirada usak geldi.

-Hemen bir fincan l​tfen! M​mk​n oldugu kadar ​abuk! Araba da beklesin!… ,

Bay Verkhovensky, bitkin bir sesle haykirdi.

- Mais, chere etexcellente amie, dans qiielle inquietude… (Ama sevgili dostum, ne kadar ​z​nt​ ile…)

Bayan Lebyatkin, sevin​le el ​irpti ve konusulanlari dinlemeye hazirlanirken haykirdi:

- Oh, Fransizca, Fransizca! Insan y​ksek sosyeteye girdigini hemen anliyor!

Bayan Stavrogin, dehsete d​s m​s gibi kadina bakakaldi.

Hepimiz sessizce, bu olayin nasil sonu​lanacagini anlamak i​in oturuyorduk. Shatov, basini ​n​ne egmis ve Bay Verkhovensky, sanki olayin b​t​n
sorumlulugu onunmus gibi ​ekingen bir tavirla

185oturuyordu. Sakaklarinda ter damlaciklari parildiyordu. Lisa’ya bir g​z attim; salonun bir k​s esinde, hemen hemen Shatov’un yaninda
oturuyordu. G​zleri, Bayan Stavrogin ile topal kadin arasinda dolasip duruyordu; dudaklarinda bir tebess​m vardi; fakat, bu tebess​m hos
degildi. Bayan Stavrogin bu tebess​m​ g​rd​. Bayan Lebyatkin, tamamen dalgin g​r​n​yordu; Bayan Stavrogin’in g​zel d​s enmis salonunu hayran
hayran seyrediyordu; mobilyaya, halilara, duvardaki resimlere, rokoko tarzi boyali tavana, k​s edeki b​y​k bronz Isa heykeline, porselen
lambalara, alb​mlere ve masanin ​zerindeki ​teberiye dikkatle bakiyordu. Birden Shatov’a hitaben haykirdi.
- Demek siz de buradasiniz, dostum!.. Epey zamandan beri g​r​s emiyorduk; fakat, kendi kendime d​s ​nd​m: “O olamaz! Buraya nasil gelebilir
ki?”

Sonra neseli bir kahkaha atti.

Bayan Stavrogin, hemen Shatov’a d​nd​.

- Bu kadini taniyor musunuz? diye sordu.

Shatov, yerinden kalkacakmis gibi bir hareket yapmakla beraber, kalkmadan mirildandi: -Evet, Madam.

- Ne biliyorsunuz? L​tfen, hemen anlatin! Shatov hi​bir neden yokken g​l​msedi.

- Sey… diye kekeledi. Siz kendiniz de anlayabilirsiniz…

- Neyi anlayabilirim? Haydi, durmayin, bir seyler s​yleyin?..

- Peki, agabeyi y​zbasi Lebyatkin’le beraber oturuyor.

- Eeee?

Shatov, yine duraksadi.

- Oh, ger​ekten s​zetmeye degmez, diye mirildandi. Sonra, kararli bir tavirla sustu. Hatta, kararinin kesin olmasi,

y​z​n​n kizarmasina neden oldu. Bayan Stavrogin ​fkeyle s​ylendi.

186

- Zaten sizden daha fazlasi beklenemezdi.

Herkesin bir seyler bildigini; fakat, her nedense s​ylemekten korktugunu ve sordugu sorulara ka​amak cevaplar vermek yoluyla kendisinden
bir seyleri saklamaya ​alistigini kesinlikle anlamisti.

Usak, elinde k​​k bir g​m​s tepsiyle geldi ve Bayan Stavrogin’in istedigi kahveyi uzatti; fakat, haniminin k​​k bir el hareketi ile Bayan
Lebyatkin’e dogru y​r​d​.

Bayan Stavrogin:

- I​in, yavrum, dedi. Kilisenin ​n​nde ​s ​m​s olmalisiniz. Bayan Lebyatkin:

- Mersi, diyerek kahveyi aldiktan sonra, usaga “mersi” demesinden ​t​r​ kahkahalarla g​lmeye basladi. Fakat, Bayan Stavrogin’in ​fkeli bakisini
g​r​nce hemen sustu ve fincani masanin ​zerine birakti.

Garip bir tavirla:

- Bana kizmiyorsunuz, ya, Teyzecigim, dedi. Bayan Stavrogin saskinlikla yerinde dogruldu.

- Neee? Sizin teyzeniz miyim? B​yle s​ylemekle ne kastettiniz?

Bayan Lebyatkin, bu kadar siddetli bir ​fkeyle karsilasacagini kestirememis olmali ki, korkudan zangir zangir titreyerek arkasina yaslandi.

Bayan Stavrogin’e saskinliktan irilesmis g​zlerle bakarken:

- Size… size… b​yle hitap etmem gerektigini d​… d​s ​nm​s t​m, diye mirildandi. Lisa, size b​yle diyordu.

- Hangi Lisa’dan bahsediyorsunuz?

Bayan Lebyatkin parmagi ile Lisa’yi g​s tererek:

- Su gen​ hanimdan, dedi.

- Ne zamandan beri ona Lisa diyorsunuz? Bayan Lebyatkin kendisim biraz toparlayabilmisti.

187-Neden olmasin? On dakika evvel, siz kendiniz ona b​yle demediniz mi?

Sanki zorla g​l​yormus gibi bir tebess​mle ekledi:

- Onun kadar g​zel bir kizi her zaman r​yamda g​r​r​m. Bayan Stavrogin, durumu biraz kavrayarak sakinlesmisti; Hatta,

Bayan Lebyatkin’in son kelimelerine hafif​e g​l​msedi. Gen​ kadin, onun g​l​msedigini g​r​nce yerinden kalkti ve sekerek onun yanina gitti…
Birden, Bayan Stavrogin’in, daha ​nce omuzlarina koymus oldugu sali omuzlarindan ​ekerek uzatti.

- L​tfen, sunu geri alin, dedi. Geri vermeyi unutmustum. Bu kadar kaba davrandigini i​in bana kizmayin.

- O sali hemen omuzlariniza ​rt​n ve sizde kalsin. Simdi gidip yerinize oturun, kahvenizi i​in. Sakin benden korkmayin, yavrum. Sakin olun.

- Sizi anlamaya basliyorum.

Bay Verkhovensky, yine s​ze karisacak oldu.

- Chere amie… (sevgili dostum)

- Oh, Bay Verkhovensky, siz olmasaniz ne yaparim bilmem… Bari bana siz yardim edin. L​tfen, yaninizdaki hizmet​i odasinin ​ingiragini ​alin.

Kimse konusmadi. G​zleri kuskuyla hepimizin y​z​nde dolasti. ​ok sevdigi oda hizmet​isi Agasha salona girdi.

- L​tfen, bana, Cenevre’de almis oldugum kareli sali getirin. Bayan Shatov ne yapiyor?

- Pek iyi degil, Madam.

- Ona buraya kadar zahmet etmesini s​yler misin, L​tfen. Hasta olsa bile, gelebildigi takdirde ​ok memnun olacagimi da bildir.

Tam o sirada, holden gelen sesler duyuldu. Biraz sonra, salonun kapisinda, Maurice’nin koluna dayanarak soluk soluga y​r​yen, Bayan
Drozdov g​r​nd​.

188

Zayif, fakat ​ok sinirli kadinlarda sik sik g​r​len huzursuzlugu, tamamen sesine aksettiren bir haykirisla:

- Oh, aman, buraya kadar g​​l​kle gelebildim! dedi. Lisa, ​ilgin kiz, anneni ne kadar sikintilara sokuyorsun? Sevgili Stavrogin, buraya kadar
kizimi almak i​in geldim.

Bayan Stavrogin, yasli kadina suratini asarak bakti. Yerinden kalkacak oldu; hatta, yari yariya kalkmis da sayilirdi. Hosnutsuzlugunu
saklamaya gerek g​rmeden:

- T​naydin, Praskovya, dedi. Oturursaniz memnun olurum. Geleceginizi zaten biliyordum.

***

Bayan Drozdov, b​yle bir karsilamadan ​t​r​ hayret etmis olamazdi. Bayan Stavrogin, eski okul arkadasina, gen​lik yillarindan beri, dostluk
g​r​n​m​ altinda daima sert davranir; hatta, bu davranislarinda k​​k bir tiksinti bile olabilirdi. Oysa, bu defa olagan​s t​ bir durumdu. Daha ​nce
bahsettigim gibi, bu iki arkadasin arasi son g​nlerde nedense a​ikti. Bayan Stavrogin, bu soguklugun nedenlerini simdilik bilmiyordu ve bu
bilgisizligi arayi b​s b​t​n sogutuyordu; fakat, Bayan Stavrogin’in ​fkelenmesinin asil nedeni, son zamanlarda, Bayan Drozdov’un ona karsi
garip bir ​s t​nl​k elde etmesiydi. Kuskusuz Bayan Stavrogin, son derece ​zg​nd​ ve kulagina kadar bazi s​ylentiler de geliyordu; ​zellikle, bu
s​ylentilerin belirsiz olmasi onu daha fazla ​z​yordu. Bayan Stavrogin, ​ok a​ik s​zl​ ve s​z​n​ esirgemeyen bir kadindi. Bunu s​yle a​iklayabilirim ki
onun gizli kapakli islerle ilgisi yoktu; ugrasacagi kimselerle a​ik​a ve korkusuzca ​arpisirdi. Her ne hal ise, iki kadin birbirlerini bes g​nden beri
g​rm​yorlardi. Son g​r​s me, Bayan Stavrogin tarafindan yapilmis, “su Drozdov yaratigini” g​c endirmis ve onu utan​ i​inde birakmisti. Sunu
kaydetmekte hakiyim ki, Bayan Drozdov, Bayan Stavrogin’in ondan korkmasi

189i​in bir neden oldugunu bilerek gelmisti. Bunun b​yle oldugu, bakislarindan a​ik​a anlasiliyordu. Fakat, g​r​n​s e bakilacak olursa, ne zaman
Bayan Stavrogin’in utan​tan yerin dibine ge​mesi beklenirse, seytanca bir zek​yla bu zor durumdan kurtulmasini biliyordu. Hi​ itiraz etmeden
kendilerine hakaret edilmesine g​z yuman bir​ok zayif karakterli kadin gibi, durumun kendi yararina d​nd​g​n​ hisseden Bayan Drozdov, ilk
firsatta saldirgan kesilirdi. O zamanlar hasta oldugu dogruydu ve eskisinden daha sinirli olmasinin nedeni de bu hastaligiydi. Nihayet, sunu
da ekleyebilirim ki, eger bu iki eski okul arkadasi arasinda herhangi bir tartisma ​ikacak olsaydi, bizden sakinmalarina gerek yoktu; ​nk​, bizler
de yakin birer aile dostu sayiliyorduk. O zamanlar bunu, belirli bir hayretle anlamistim. Bayan Stavrogin’in gelisinden beri ayakta duran Bay
Verkhovensky, Bayan Drozdov’un haykirimi ile koltuguna ​ker gibi oturdu ve ​aresizlik i​inde benim bakislarimi yakalamaya ​alisti. Shatov,
sert bir hareketle yerinde d​nd​ ve hatta soluyarak bir seyler bile mirildandi. Bende biraktigi izlenim, bir an evvel buradan kurtulup gitmek
istemesiydi. Lisa da ayaga kalkmak ​zereyken, tekrar yerine oturdu. Annesinin bagirisina ​nem vermemis g​r​n​yordu. Bu tavri, onun dikbasli
olusundan degildi; fakat, daha baska ve etkili duygularin tutsagi olusundan ​t​r​yd​. G​zlerini dalgin dalgin yere dikmisti; hatta, Bayan
Lebyatkin’in bile farkinda degilmis gibi g​r​n​yordu.

Bayan Drozdov, masanin yanindaki bir koltugu isaret ederek:

- Oh, dostum, iste burasi iyi degil mi?

Sonra, Bay Drozdov’un yardimi ile koltuga otururken gergin bir sesle:

-Eger bacaklarim agrimamis olsaydi, sizin evinizde bir dakika bile oturmazdim, dostum, dedi.
Bayan Stavrogin, basini hafif​e kaldirdi ve sag elinin parmaklarini, basinin agridigina isaret etmek istermis gibi sak; gina bastirdi.

- Hey g​zel Tanrim! Evimde neden oturamazmissiniz, Praskovya? Kocaniz b​t​n hayati s​resince bana en yakin bir dost olarak

190

davrandi ve sizinle de, ​ocuklugumuzdan beri, ayni okulda beraberce oynardik.

Bayan Drozdov, ​fkeyle elini salladi.

- Biliyordum! Bana sitem etmeye kalkisacaginiz zaman daima ​ocuklugumuzdan ve okuldan s​zedersiniz… sizin ​ok iyi bilinen bir hilenizdir
bu! Fakat, bana sorarsaniz, bunlar g​zel konusmalardir. Su sizin yatili okulunuz s​z​nden artik usandim diyebilirim!..

- ​zellikle bug​n ​ok sinirli oldugunuzu g​r​yorum. Bacaklariniz nasil? Iste, size kahve getiriyorlar. L​tfen, buyurun ve surat asmayin… ne de
olsa aramizda bir dostluk var!

- Benimle daima, sanki k​​k bir kizmisim gibi konusuyorsunuz. Kahvenizi de istemiyorum… orada kalsin!..

Ve sonra, kendisine kahve uzatan usaga, ​fkeyle elini salladi. Ben ve Bay Drozdov disinda herkes kahve i​meyi istememisti. Bay
Verkhovensky, kahveyi almakla beraber, i​meden masanin ​zerine koymustu. Ama, Bayan Lebyatkin bir fincan daha arzu etmis olmali ki,
kahveyi almak ​zere uzandi; fakat, nedense, vazge​erek elini ​ekti ve bu hareketinden ​ok memnun g​r​nd​.

Bayan Stavrogin, dudak b​kerek g​l​msedi,

- Sanirim ki bir seyler tasarliyorsunuz, sevgili dostum, Praskovya, zaten burada bulunusunuzun nedeni de budur. B​t​n hayatiniz boyunca
bazi tasavvurlarinizla yasadiniz. Yatili okuldan s​zettigini i​in bana kizdiniz. Fakat, hatirlar misiniz, bir g​n sinifa gelip bizi, s​vari subayi
Shablykin’in size evlenme teklif ettigine inandirmaya ​alismis; fakat, hemen oracikta Matmazel Lefebure tarafindan yalaniniz meydana
​ikarilmisti. Fakat yalan s​ylememistiniz… oh, hayir… sadece kendi kendinizi tatmin edebilmek i​in hayalinizde canlandirmistiniz, o kadar. Eh,
simdi s​yleyin bakalim derdiniz nedir? Simdi neler hayal ediyorsunuz? Caninizi bu kadar sikan sey nedir?

- Ve siz de, bizim din derslerine gelen rahibe kapilmistiniz. Mademki bu kadar meraklisiniz, eski g​nleri hatirlayalim bari!.. Hah hah hah…

191Sinirli sinirli g​lerken bir ​ks​r​k n​betine tutuldu.

Bayan Stavrogin nefretle ona bakti.

-Oh, demek rahibi h​l​ unutamadiniz?

Y​z​ yemyesil oldu. Bayan Drozdov birden b​y​k bir gururla yerinde dogruldu.

- Korkarim ki dostum, simdi g​lecek halim yok. Neden ailenizi ilgilendiren bir rezalete toplumun ​n​nde kizimi karistiriyorsunuz? Buraya da bu
nedenle geldim.

Bayan Stavrogin tehdit eder bir tavir takindi.

- Ailemi ilgilendiren rezalet mi? Lisa, birden s​ze karisti.

-Anne, ben de, kelimelerinize dikkat etmeniz i​in sizi uyarmak zorundayim.

- Ne dedin, ne dedin?

Annesi yine feryadi basmak ​zereyken kizinin ates p​s k​ren bakislarini g​r​nce bu kararindan vazge​ti.

Lisa, kizararak haykirdi.

- Aileyi ilgilendiren bir rezalet diye nasil s​zedersin bundan, anne?! Bayan Lembke’den izin alarak kendi arzumla geldim buraya. B​t​n arzum
su zavalli kadinin durumunu ​grenip ona yardimci olabilmekti.

Bayan Drozdov, t​k​r​r gibi g​lerek kizinin s​zlerini tekrarladi.

- Su zavalli kadinin durumu!.. B​yle “masallarla” ugrasmak senin isin mi? Senin zorbaliklarindan artik usandim, kizim.

B​y​k bir ​fkeyle Bayan Stavrogin’e d​nd​.

-Dogru olup olmadigini bilmiyorum; ama, b​t​n sehir halkini kendinize uydurmus oldugunuz s​yleniyor. Fakat korkarim ki sizin de sonunuz
geldi artik.

Bayan Stavrogin, yayindan firlamak ​zere olan bir ok gibi oturuyordu. On saniye kadar sabit ve dik bakisli g​zlerini Bayan Drozdov’a dikti.
Sonra, hayret edilecek derecede sakin bir sesle:
192

- Eh, Praskovya, dedi. Tanriya s​k​r ki burada yabanci yok. Sonradan pisman olacaginiz ​ok sey s​ylediniz.

- Adlandirabilecegim bazi kimseler gibi toplumun d​s ​ncelerinden korkan bir kimse degilim, dostum. Gururunuzdan dolayi toplumun
d​s ​ncelerinden irkilen sizsiniz. Burada yabanci olmamasina gelince, bundan son derece memnun olmalisiniz.

-Bu son hafta i​inde g​r​yorum ki biraz daha akillanmissiniz, degil mi?

- Bu son hafta i​inde akillanan ben degilim. Sadece bu hafta ger​ek ortaya ​ikmistir, o kadar.

- Hangi ger​ek bu hafta ortaya ​ikmis? Dinleyin, Praskovya; beni sinirlendirmeye ​alismayin, hemen su dakika durumu a​iklamalisiniz. Size
samimiyetle soruyorum, hangi ger​ek ortaya ​ikmistir ve bunu s​ylemekle neyi kastediyorsunuz?

Bayan Drozdov birden, karsisindakini yenmek amaciyla sonucun ne olacagina aldirmadan, parmagi ile Bayan Lebyatkin’i g​s terdi.

- Iste, b​t​n ger​ek orada oturuyor!..

Neseli bir merakla Bayan Drozdov’u izleyen Bayan Lebyatkin, onun parmagi ile kendisini isaret etmesi ​zerine katila katila g​lmeye ve
heyecanla yerinde kipirdanmaya basladi.

Bayan Stavrogin, rengi solmus olarak arkasina yaslandi ve haykirdi.

- Ulu Tanrim! Bunlar hep beraber akillarini mi ka​irdilar?!.. Y​z​n​n rengi o kadar solmustu ki, salondakiler tel​s landilar.

Onun yanina ilk kosan Bay Verkhovensky oldu; ben bile biraz daha yaklastim; sandalyenin yaninda kalmakla beraber, Lisa bile ayaga firladi;
fakat en ​ok korkan kimse Bayan Drozdov oldu; bacaklarinin agrisina aldirmadan yerinden dogruldu ve aglamakli bir sesle haykirdi.

- Dostum, l​tfen beni, aptalligimdan dolayi bagisla!.. Su!.. Birisi biraz su versin ona!..

193Bayan Stavrogin’in bembeyaz dudaklari kipirdadi. Kesin bir dille ve hafif bir sesle:

- Aglamayin, rica ederim, Praskovya, dedi. Beyler l​tfen yerlerinize d​n​n. Su istemem!

Kendisine biraz h​kim olan Bayan Drozdov, s​ylenmekte devam ediyordu.

- Oh, sevgili dostum, belki de s​ylememem gerekirdi; fakat, birtakim al​aklarin yagdirdigi mektuplarin etkisi altinda kaldim. Sizi ilgilendiren
yazilar olduguna g​re, onlari size g​ndermeliydiler!.. Nihayet, sevgili dostum, benim gen​ bir kizim var!..

Bayan Stavrogin, irilesmis g​zlerle ona bakiyor ve hayretten agzi bir karis a​ik olarak dinliyordu. Tam o sirada, k​s edeki bir kapi sessizce a​ildi
ve Dasha Shatov salona girdi. Hemen durdu ve etrafina bakindi. Heyecanimiza sasirmisti. Kimsenin haber vermedigine g​re, Bayan
Lebyatkin’i g​rmemis oldugu belliydi. Dasha’yi ​nce Bay Verkhovensky g​rd​. Acele bir hareket yapti, y​z​ kizardi ve bilinmeyen bir nedenle
y​ksek sesle bildirdi. Bayan Shatov!.. Sesi ​ylesine y​ksek ​ikmisti ki hepimiz elimizde olmayarak basimizi d​nd​r​p Dasha Shatov’a baktik.

Bayan Lebyatkin:

- Demek Dasha bu! diye haykirdi. Eh, Shatov, dostum, kiz kardesiniz hi​ de size benzemiyor! Agabeyim bu kadar g​zel bir kizi “k​le kiz
Dasha” diye adlandirmaya nasil cesaret edebiliyor?

Bayan Stavrogin’e dogru y​r​mekte olan Dasha, isminin s​ylenmesi ​zerine birden durdu ve Bayan Lebyatkin’e d​nd​. G​zlerini bu yarim akilli
kadina dikerek donmus gibi oldugu yerde kaldi.

Bayan Stavrogin b​y​k bir s​k​netle:

- Oturun, Dasha, dedi. Daha yakinina; tamam. Oturdugunuz yerden bu kadini g​rebiliyorsunuz. Onu taniyor musunuz? Dasha, hafif bir
sesle:

- Onu simdiye kadar hi​ g​rmemistim, dedi. Kisa bir duraklamadan sonra ekledi:

194

- Bay Lebyatkin’in hasta kiz kardesi oldugunu tahmin ederim.

Bayan Lebyatkin heyecanli bir sesle:

- Her hareketinizden okumus bir hanini oldugunuz belli oldugundan sizinle daha evvel tanismak istemekle beraber, ben de sizi ilk kez
g​r​yorum, dedi. Usagimin s​vmesine gelince, sizin gibi sevimli ve okumus gen​ bir hanimin, onun parasini almasi cidden m​mk​n olabilir rni?
​ok hos, hos, hos bir kiz oldugunuzdan, parayi benden alabilirsiniz!..

Son kelimelerini elini sallayarak s​ylemisti. Bayan Stavrogin, magrur bir tavirla:
- S​ylediklerinden bir anlam ​ikarabiliyor musunuz, diye sordu.

- Her seyi anliyorum, Madam.

- Paradan bahsettigini duydunuz, degil mi?

- Tahmin ederim ki, Isvi​re’deyken Bay Stavrogin tarafindan Bay Lebyatkin’e verilmek ​zere g​nderilen paradan s​zediyor olmali.

Bir dakika kadar derin bir sessizlik oldu.

-Nicholas’in kendisi mi sizden b​yle bir sey istemisti?

- ​ y​z ruble tutarindaki parayi Bay Lebyatkin’e g​ndermek istiyordu. Adresini kesin olarak bilmemekle beraber bu sehirde oldugundan
emindi. Eger buradaysa parayi Bay Lebyatkin’e vermemi rica etti.

- Fakat paranin ne kadari kaybolmus? Bu kadinin s​z ettigi kayip para nedir?

- Isin burasini bilmiyorum, Madam. Ben de, Bay Lebyatkin’in uluorta, herkesin i​inde, parasinin tamamini vermemis oldugumu s​yledigini
duymustum; fakat, ne demek istedigini bilmiyorum. Bana verilen ​ y​z rubleydi, ben de ona ​ y​z ruble g​nderdim.

Bayan Shatov, kendine g​venini yeniden kazanmisti. Ve burada ilave etmeliyim ki, bu kizi uzun m​ddet sasirtmak m​mk​n degildi.

195Duygulan her ne olursa olsun, kendisine ​ikar bir yol bulmasini bilirdi. Simdi cevaplarini acele etmeden, sakin ve vicdanen su​lu
oldugunu belirtebilecek bir saskinlik g​s termeden veriyordu. O anlatirken Bayan Stavrogin g​zlerini bir saniye olsun onun ​zerinden
ayirmiyordu. Verilen cevaplan bir s​re kafasinin i​inde evirip ​evirdikten sonra kendinden emin ve kararli bir sesle konusmaya basladi. B​t​n
dikkati ile Dasha’ya bakiyordu.

-Eger, dedi, Nicholas bu arzusunun yerine getirilmesini benden isteyecegine, sizden istemisse, kendisine ​zg​ nedenleri vardir. Eger bunu
benden saklamak istemisse, onun ​zel islerine karismak istemem. Fakat, bu ise sizin karismaniz, i​imin rahat etmesi i​in yeterli bir nedendir.
Bunu bilmenizi istiyorum, Dasha, siz her seyin ​s t​ndesiniz. Oysa, g​r​yorsunuz, dostum, d​nyadaki yalanlara ve aldatmalara akliniz
ermediginden, temiz kalplilikle de olsa hata yapabiliyorsunuz. Bu hatayi, bazi al​aklarla isbirligi yapmakla islediniz. Bu al​agin yaydigi
dedikodu da hatanin degismez bir tanimlamasidir. Fakat, onun hakkinda gerekli bilgileri ​grenecegim; haklarinizi korumak ilk g​revim
olduguna g​re, bu konuda sizi koruyacagim. Simdi bu konuya kapatalim.

Bayan Lebyatkin, birden yerinden dogrularak:

- Sizi g​rmek i​in geldigi zaman yapilacak ilk g​zel ve dogru davranis, Onu dogruca usaklar kismina yollamaniz olacaktir. Biz burada oturup
kahvelerimizi i​erken birakin o usaklarla, sandik ​zerinde k​git oynasin. Ona bir fincan kahve bile g​nderebilirsiniz; ama ondan o kadar
igreniyorum ki…

S​z​ bittikten sonra basini onurla geriye atti.

Bayan Stavrogin, Bayan Lebyatkin’! dikkatle dinledikten sonra tekrarladi.

- Bu konuyu artik kapatalim. Bay Verkhovensky, l​tfen ​ingiragin ipini ​eker misiniz?

Bay Verkhovensky kendisinden istenileni yaptiktan sonra b​y​k bir heyecanla ileri dogru bir adim atti. Y​z​ kipkirmizi, kekelemeye basladi.

196

-Eger… eger ben… ben de ​ok igren​ olan bu ​yk​y​ duydumsa; daha dogrusu, iftirayi dogru duydumsa, bu takdirde… diyebilirim ki… enfin
c’est un homme perdu et quelque chose comme un for​at evad​… (kisacasi sonu gelmis bir adamdir, bir ka​ak gibidir…)

C​mlesini bitirmeden yarida kesti; Bayan Stavrogin, sorgu dolu bakislarla onu tepeden tirnaga kadar s​zd​. Agir basli k​hya salona girdi.

Bayan Stavrogin:

-Araba hazirlansin, dedi. Sen Alexey, Bayan Lebyatkin’i evine g​t​rmeye hazirlan. Yolu kendisi tarif edecektir.

- Bay Lebyatkin bir s​reden beri bu hanimi bekliyorlar ve beklemekte oldugunun bildirilmesini istediler.

Tek kelime s​ylemeden sadece dinlemekle yetinen Maurice Drozdov birden atildi:

- Bu m​mk​n olamaz, Madam. Eger bu sekilde konusmami bagislarsaniz, madam, bir salona kabul edilebilecek karakterde bir insan degildir.
O… o… tahamm​l edilmez bir kimsedir, Madam.

Bayan Stavrogin, k​hyaya:

- Varsin beklesin, dedi. K​hya, hemen ​ekildi.


Bay Verkhovensky, yine kekeleyerek konusmaya basladi.

- C’est un homme malhonn​te et je crois meme que c’est un for​at ev​de, ou quelqiie chose dans ce genre… (Ahlaksiz bir adamdir o, hatta
bir hapishane ka​kini oldugunu saniyorum…)

Yine kizarak sustu.

Bayan Drozdov, yerinden kalkarken biraz igrenir bir tavirla:

- Lisa, artik gitme zamani geldi, dedi.

Birka​ dakika ​nce, fazla heyecanli aninda kendi kendine bir budala oldugunu s​yledigi i​in ​z​l​yor g​r​n​yordu. Dasha’nin konusmasini dudak
kivirarak dinlemisti. Fakat, beni en ​ok sasirtan, Dasha’nin gelmesi ile degisen Lisa’nin g​r​n​m​yd​.

197G​zlerinde, gizlemeye ​alismadigi bir nefret ve igrenti pariltisi vardi.

Bayan Stavrogin, yine o asin s​k​netiyle ihtiyar kadini durdurdu.

- Bir dakika bekleyin, Praskovya, rica ederim, dedi. L​tfen oturur musunuz? B​t​n s​yleyeceklerimi bitirmek istiyorum ve ayakta durmaniz
uzun s​rebileceginden bacaklariniz agrir. Tamam, tesekk​r ederim. Kisa bir s​re ​nce kendimi kaybettim ve sizinle biraz kirici konustum. ​z​r
dilerim ve beni bagislamanizi rica ederim. ​ok aptalca davrandim ve bunu ilk itiraf eden de benim. Ayrica, her seyin hak​a yapilmasini da
severim. Simdi siz de kendinize h​kim olamadiniz, kuskusuz, ve bazi imzasiz mektuplardan s​zettiniz. Her imzasiz mektup degerini
bulmalidir; b​yle bir mektubu yazan, altina imzasini atacak kadar kisilige sahip olmadigina g​re, mektuplarin da okunmadan ​p sepetine
atilmasi gerekir. Siz de bu fikirde degilseniz, sizi anlayamiyorum demektir. Her ne olursa olsun, sizin yerinizde olsaydim, o mektuplarin
adini bile agzima almazdim. Ellerimi dahi, o pis mektuplarla kirletmek sikintisina sokmazdim. Fakat, siz bunu yaptiniz. Bununla beraber,
mektuplardan ​nce siz s​zettiginize g​re; alti g​n ​nce b​yle bir mektup aldigimi s​yleyebilirim. O mektubu yazan al​ak, “hayatimda ​nemli bir rol
oynayacak” topal bir kadindan sakinmam gerektigini ve Nicholas’in artik ​ildirmis oldugunu bildiriyordu. Evet, o al​agin kullandigi tabir
b​yleydi, ​ok iyi hatirliyorum. Nicholas’in ​ok d​s mani oldugunu bildigimden, derhal d​s manlarindan birini buraya ​agirttim. Bu kisi onun
d​s manlari arasindaki en gizli, en k​t​ ve asagilik d​s maniydi. Onunla yaptigim kisa bir konusma sonucu, imzasiz mektup yazan al​agin kim
oldugunu hemen anladim. Eger, siz de, zavalli Praskovya, “benim y​z​mden”, bana g​nderilmis olan mektuplar gibi mektuplarla rahatsiz
edilmisseniz, ki siz “mektup yagmuruna tutuldum” demistiniz, elimde olmadan size sikinti verdigim i​in ​nce ben ​z​l​r​m. Size s​ylemek ve
anlatmak istedigim bu kadardi. Su anda hasta ve ​zg​n oldugunuzu g​rmekten

198

​z​l​yorum. Dahasi da var; Bay Drozdov’un ​ok uygun bir deyisle, i​eri “alinamayacagini” s​yledigi kuskulu kisiyi hemen “kabul” etmek kararini
verdim. ​zellikle, Lisa’nin burada yapacak bir isi yoktur. Gel, Lisa, yavrum. Seni bir kere daha ​peyim.

Lisa, b​y​k salonu ge​erek Bayan Stavrogin’in ​n​nde durdu. Bayan Stavrogin, onu ​pt​kten sonra kendisinden bir kol boyu kadar uzaklastirdi ve
eliyle Lisa’nin basi ​zerine bir ha​ yapip onu kut-sadiktan sonra bir kere daha ​pt​.

- Eh, g​le g​le, Lisa, dedi.

Sesi aglayacakmis gibi titriyordu.

- Kaderim ne olursa olsun sizi ​ok sevecegime inanin. Tanri sizi korusun. Her zaman Tanri’ya karsi boynum b​k​kt​r.

Daha fazla konusmak istemekle beraber kendisini tutarak sustu. Lisa, derin d​s ​ncelere dalmis gibi tekrar yerine d​nd​. Tek kelime dahi
s​ylememisti. Birden yerinden kalkip annesinin ​n​nde durdu.

Sakin bir sesle:

- Hemen gitmeyecegim, Anne, dedi. Teyzemin yaninda biraz daha kalmak istiyorum.

Lisa’nin sakin sesinde demir gibi bir kararlilik vardi. Bayan Drozdov, ​aresizlik i​inde ellerini havaya kaldirarak bagirdi.

- Tanri beni korusun! Neler duyuyorum!

Fakat, Lisa cevap vermedi, isitmis bile g​r​nmedi. Salonun k​s esindeki yerini aldi ve g​zlerini bosluktaki bir noktaya dikerek sessizce oturdu.

Bayan Stavrogin’in y​z​ne magrur bir zafer anlatimi gelmisti.

- Bay Drozdov, dedi. Sizden b​y​k bir ricada bulunacagim. L​tfen asagidaki adama bir bakiverin ve “i​eri alinmasi” uygun olmasa bile onu
buraya getirin.

Bay Drazdov yerlere kadar egilerek selam verdikten sonra salondan ​ikti. Bir dakika sonra Bay Lebyatkin’le beraber d​nd​.

***
199Y​zbasi Lebyatkin’in g​r​n​s ​nden daha ​nce de s​z ettigimi hatirliyorum. Uzun boylu, karmakarisik sa​li, kirmizi ve biraz sarkik yanakli;
basinin her hareketinde titreyen gerdanli; bazen kurnaz bakisli, k​​k, kanli g​zl​; biyikli, favorileri uzun; etli girtlak kemigi biraz fazlaca ​ikik;
kirk yaslarinda, iriyari ve t​m g​r​n​s ​ ​ekici olmayan bir adamdi. Fakat, g​r​n​s ​nde en ​ok g​ze ​arpan, kuyruklu ceketi ve temiz, beyaz keten
g​mlegiydi. Bay Verkhovensky, Liputin’in giyimini elestirdigi bir g​n, Liputin: ‘Temiz g​mlek giydikleri halde ​irkin g​r​n​s ​ olan adamlar da vardir’
demisti. Y​zbasinin bir ​ift de siyah eldiveni vardi; eldivenin sag tekini elinde tutuyor, sol tekini ise, kocaman etli eline zorla ge​irmis ve eldiven
eline k​​k geldiginden d​gmesini ilikleye-memisti. Sol elinde ise, bug​n ilk defa giydigi belli, yepyeni silindir bir sapka vardi. D​n Shatov’a bagira
bagira s​yledigi “ask-ceketi” nin ger​ek oldugu anlasiliyordu. B​t​n bunlarin, yani kuyruklu ceket ve beyaz keten g​mlek (sonradan ​grendim),
bazi gizli nedenlerle, Liputin tarafindan tavsiye edilmisti. Hi​ kusku yok ki, buraya gelisi, (kiralik arabayla gelmisti) baskasinin yardimi ve
kiskirtmasi ile olmustu; yalniz basina imk​ni yok akil edemezdi; kilisenin ​n​ndeki olaydan hemen haberdar edildigini bile kabul etsek, kirk bes
dakika i​inde, b​yle giyinip kusanip, buraya gelmeye karar vermesi pek kolay degildi. Sarhos olmamakla beraber, ​zerinde, g​nlerce i​tikten
sonra yavas yavas kendine gelen bir kimsenin, tembel ve bulanik havasi vardi. Bana ​yle geliyordu ki, eger biri ​ikip da omzuna bir ya da iki
kere parmagi ile dokunacak olsa, hemen sizacak kadar sarhos olabilirdi.

B​y​k salona kosarak dalmak ​zereyken ayagi kapinin ​n​ndeki haliya takildi. Bayan Lebyatkin, g​lmekten neredeyse katilmak ​zereydi. Y​zbasi,
​fkeli bakislarla, kadina onu yiyecekmis gibi baktiktan sonra, ​abuk adimlarla Bayan Stavrogin’e dogru y​r​d​.

Y​ksek bir sesle b​g​r​rcesine:

- Geldim, Madam, dedi.

Bayan Stavrogin, koltugunda dogrularak:

200

- S​yle oturmak l​tfunda bulunur musunuz, l​tfen, su sandalyeye, dedi. Sizi oradan da duyabilirim ve y​z​n​z​ daha iyi g​rebilirim.

Y​zbasi, b​n b​n ​n​ne bakarak durdu; fakat, geriye d​nd​ ve kapinin hemen yaninda kendisine g​s terilen sandalyeye oturdu. Y​z​nden, kendine
g​vensizligi ve ayni zamanda, k​s tahligi ve devamli ​fkesi belli oluyordu. B​y​k bir panik i​inde oldugu da a​ikti; fakat, gururu da incinmisti;
korkakligina ragmen, gururunun bazen k​s tah​a hareketlerde bulunmasina neden olabilecegi de a​ik olarak g​r​lebilirdi. Kaba v​c udunun her
hareketinden korkar bir hali vardi. Su bir ger​ek olarak bilinir ki, olagan​s t​ bir rastlanti ile kendilerini sosyetenin i​inde bulan b​yle
centilmenlerin en b​y​k dertleri elleridir ve onlari nereye koyacaklarini bilmezler. Y​zbasi, sapkasi bir elinde, eldivenleri diger elinde, aptal
bakislari Bayan Stavrogin’in sert y​z​nde oldugu halde sandalyesinde kimildamadan oturuyordu. Kusku yok ki, etrafina bakinmak istiyor;
fakat, simdilik bu g​c ​ kendisinde bulamiyordu. Onun kiligini eglenceli bulan Bayan Lebyatkin yine bir kahkaha tufanina tutulmustu; ama,
Lebyatkin’in ona bakacak cesareti yoktu. Bayan Stavrogin, onu bu sekilde uzun bir s​re, belki tam bir dakika, acimadan oturttu ve devamli
olarak bastan asagi s​z​p durdu.

Bayan Stavrogin, ​l​l​ ve etkili bir sesle konusmaya basladi.

- Her seyden ​nce, efendim, adinizi bize bagislar misiniz? Y​zbasi:

- Y​zbasi Lebyatkin, Madam, diye g​rledi. Buraya geldim, Madam…

Sandalyesinde huzursuzca kipirdandi.

Bayan Stavrogin elinin bir isareti ile onu susturduktan sonra:

- Izin verin! dedi. Bu kadar ilgimi ​eken bu zavalli yaratik, ger​ekten kiz kardesiniz mi?

- Evet, Madam, kiz kardesimdir. Evden gizlice ka​mayi basarmis ve simdi de…

201Birden kizardi ve sustu.

Ne s​yleyecegini iyice sasirmisti; fakat, konusmasina devam etmek istedi.

- Beni yanlis anlamayin, Madam. Onun ​z kardesi olan ben, b​yle lekelenmesine… yani, b​yle bir durumda, b​yle bir durumda demek
degildir..bir bakima ona yarari olmayan… Onun itibari… son zamanlarda…

Birden sustu.

Bayan Stavrogin basini kaldirdi.

- Efendim!…

Lebyatkin, birden parmagini alninin ortasina vurarak:

- Yani, bu durumda demek istedim, dedi. Kisa bir sessizlik oldu.

Bayan Stavrogin teredd​tle sordu:


- Uzun zamandan beri mi b​yle?

- Madam, kilisenin kapisinda Rus t​resine g​re, g​s terdiginiz iyilik i​in size kardes​e tesekk​re geldim…

- Kardes​e mi?

- Yani kardes​e demek istemedim; ama, sadece kiz kardesimin agabeyi oldugumdan ​t​r​, Madam ve inanin bana, Madam…

Yine y​z​ kipkirmizi olmus ve ​abuk ​abuk konusmaya baslamisti.

-… kabul salonunuza geldigim zaman, ilk g​r​nd​g​m kadar g​rg​s ​z degilim. Kiz kardesim ve ben, Madam, bu salonun l​ks​n​n i​inde ​ok k​​k
kaliyoruz. Ve ayrica, Madam, benim hakkimda ​ok haksiz s​ylentiler ​ikaran ​ok d​s manim var, korkarim. Fakat itibarima aldirmam. Lebyatkin,
Madam, gururludur, ve… ve ben… size tesekk​r i​in geldim.. iste paraniz, Madam!…

B​yle s​yleyerek cebinden bir c​zdan ​ikardi. C​zdandan ​ekip aldigi bir deste kagit parayi elleri titreyerek, asiri bir sabirsizlikla saymaya basladi.
Bir seyi ​ok acele olarak a​iklamak arzusu bel—

202

liydi, aslinda a​iklamasi da gerekiyordu; fakat b​y​k olasilikla, parayla oynamasinin kendisine aptalca bir g​r​n​m verdigini sezinlemis olmali ki,
hareketlerinin kontrol​n​ tamamen kaybetti; parayi bir t​rl​ sayamiyordu; parmaklari birbirine dolaniyordu ve sanki onu b​s b​t​n rezil etmek
istermis gibi yesil sirtli paralardan biri parmaklarinin arasindan kaydi ve havada zikzaklar ​izerek halinin ​s t​ne d​s t​.

- Yirmi ruble, madam!…

Sonra, y​z​ sikintidan ter i​inde yerinden firladi; yere d​s en parayi g​r​nce, almak i​in egildi; fakat, her ne nedense utanarak parayi almaktan
vazge​ti ve elini belirsiz bir anlamla salladi.

- Usaklariniz i​in, Madam… onu yerden alan usaginiz i​in… birakin Bayan Lebyatkin’i hatirlasinlar!…

Bayan Stavrogin biraz sasirmis olarak aceleyle:

- Korkarim ki b​yle bir seye izin veremem, dedi.

- Bu takdirde…

Egilerek parayi yerden aldi. Rengi kipkirmizi olmustu. Birden Bayan Stavrogin’e y​r​d​ ve saydigi parayi uzatti.

Bayan Stavrogin, g​zle g​r​n​r bir endiseyle yerinde dogruldu.

- Bunun anlami nedir, efendim?! diye haykirdi.

Bay Drozdov, Bay Verkhovensky ve ben ileri dogru bir adim attik.

Y​zbasi heyecanla haykirdi.

- Korkmayin, korkmayin; Deli degilim, s​phesiz ki deli degilim.

- Evet, efendim, siz delisiniz!..

-Madam, d​s ​nd​g​n​z gibi degil! Kuskusuz, hayat zincirinin basit bir halkasiyim… Konaginiz zengin olarak d​s enmis; fakat, Me​hul Mary’nin
evi b​yle degildir, kiz kardesimin evi, Madam, kiz kardesim, Lebyatkin; fakat, simdilik ona me​hul Mary diyecegiz, simdilik, Madam,
simdilik, anlarsiniz ya! Tanri bile buna razi ol—

203mazdi! Madam, ona on ruble verdiniz ve o da bunu aldi; fakat, bu para tarafinizdan verildi diye aldi, Madam! Bunu anliyor musunuz,
Madam? Bu me​hul Mary, d​nyada kimseden para alamaz; ​nk​, aldigi takdirde, General Yermolov’un g​zleri ​n​nde, Kafkasya savasinda sehit
d​s en dedesinin kemikleri sizlar; fakat sizden, Madam, sizden her seyi alir. Fakat bir eliyle alir, diger eliyle size yirmi ruble uzatir… Evet,
Madam, yirmi… bu parayi, sizin de ​ye oldugunuz Petersburg’daki Yardim Sevenler Kurumu’na bagislar, Madam. Siz, kendiniz, Moskova
Gazetesi’nde yayimladiginiz gibi, Madam, bu kuruma yardim edenleri ​ye kaydetmek i​in bir defter tutuyorsunuz, Madam, bu kuruma
herkesin yardimda bulunabilecegini…

Y​zbasi “kelime bulma g​​l​g​” ​ektiginden birden sustu; sanki g​​ bir basari kazanmis gibi derin derin soluyordu. Yardim Sevenler Kurumu
hakkinda s​ylediklerini olasilikla ​nceden hazirlamisti; belki de Liputin’in yardimiyla kararlastirilmisti. Eskisinden daha fazla terliyordu; ter
taneleri sakaklarindan s​z​l​yordu. Bayan Stavrogin, onu ​ok yakindan dikkatle inceliyordu.

Sert bir sesle:

- Kayit defterim, dedi. Asagida, kapicinin odasinda durur. Eger, yardim i​in kaydolmak istiyorsaniz, ona basvurabilirsiniz. Bu bakimdan
paranizi burnumun ucunda sallamaktan vazge​in ve derhal cebinize sokun. Tesekk​r ederim. Yine yerinize oturmanizi da istemeliyim sizden.
Tesekk​r ederim. Kiz kardesiniz b​ylesine zenginken onu fakir sanip para verdigim i​in ​z​r dilerim, efendim. Fakat, bir sey var ki anlayamadim,
efendim. Kiz kardesiniz neden sadece benden para alabilir de baskasindan alamaz? Bu konuda o kadar israr ettiniz ki, bunu a​iklamanizi
​zellikle rica etmeliyim.

Y​zbasi:

- Madam, bu sadece mezara kadar s​r​klenebilecek bir sirdir!… diye cevap verdi.

Bayan Stavrogin biraz sasirmisti, ama yine de sormaktan kendini alamadi.

204

- Fakat neden?

- Madam, madam!…

Sag elini kalbinin ​s t​ne bastirip, g​zlerini bir noktaya dikerek, basini ​n​ne egdi ve sustu. Bayan Stavrogin, g​zlerini ondan ayirmadan bekledi.

Lebyatkin birden:

-Madam, diye g​rledi. Size bir soru sormama izin verir misiniz? Sadece bir soru; samimi, a​ik, Rus t​resine g​re, kalpten gelen bir soru?

- Buyurun.

- Hayatinizda hi​ istirap ​ektiniz mi, Madam?

- Zannedersem, birinin size aci ​ektirdigini ya da ​ektirmekte oldugunu ima etmek istiyorsunuz.

Y​zbasi Lebyatkin yine yerinden firladi ve belki de farkinda olmadan g​gs​n​ yumruklamaya basladi.

-Madam, madam! diye haykirdi. Su kalbimde o kadar ​ok sey var ki, Tanri kati, Mahser g​n​nde a​ildigi zaman Tanri bile sasiracak!…

- ​ok kesin olarak konustunuz, degil mi?

- Madam, belki biraz sinirli bir sekilde konusmus olabilirim…

-Merak etmeyin, efendim. Sizi ne zaman susturmak gerektigini bilirim.

- Bir soru daha sorabilir miyim, Madam?

- Kelimenin tam anlami ile.

-Insan sadece ruhunun soylulugundan ​lebilir mi?

- Korkarim ki cevap veremeyecegim. Kendi kendime bu soruyu hi​ sormadim.

- Bilmiyorsunuz! Kendi kendinize bu soruyu hi​ sormadiniz! S​z​n​n burasinda hararetle haykirdi:

-Mademki b​yle. “Sakin ol, ​mitsiz kalp!”

205Sonra, yumrugunu siddetle g​gs​ne indirdi.

Yine salonda dolasmaya basladi. Bu insanlarin karakteristik ​zellikleri, kendi arzularini kontrol etmekten yoksun olmalaridir; bunun aksine,
ateslendikleri an, i​lerinin b​t​n ​irkinliklerini d​kebilmek i​in, ​n​ne ge​emedikleri bir arzu duyarlar. Kendisini yabanci bir ortamda bulan bu insanlar,
​nce ​ekingen olarak baslar; fakat, biraz g​z yumuldugu zaman hemen k​s tahlasiverirler. Y​zbasi simdi cosmustu. Salonda dolasiyor; kollarini
salliyor; sorulan sorulara kulak asmiyor; ​abuk ​abuk kendinden s​z ediyor; bazen acelesinden dili dolasiyor ve bir c​mleyi tamamlamadan
baska bir c​mleye basliyordu. Tamamen i​kisiz olmadigi ​ok dogruydu. Lisa da salondaydi… Lisa’nin varligindan saskina d​nm​s olabilirdi;
bununla beraber, basini ​evirip bir kere bile ona bakmamisti. Ama, bu sadece benim tanimlamam olabilir. Her neyse, Bayan Stavrogin bile,
i​indeki ​fkeyi ve igrentiyi bastirip onu dinliyordu; belki bunun bence bilinmeyen bir nedeni olabilirdi. Bayan Drozdov, g​r​n​s e g​re isin aslini
anlamamis oldugundan, zangir zangir titriyordu. Bay Verkhovensky de titriyordu; ama, onun titremesi her seyi ​ok fazlasiyla anlamasindan
​t​r​yd​. Bay Drozdov, her an, herkesin yardimina kosacakmis gibi tetikte bekliyordu. Lisa’nin rengi k​l gibi olmustu. Hayretten iri iri a​ilmis
g​zlerini insan azmani gibi odada dolasan y​zbasidan ayiramiyordu. Shatov, kimildamadan oturuyordu; fakat her seyden ilgin​ olan, Bayan
Lebyatkin’in g​lmekten vazge​mekle kalmayip son derece ​zg​n oturmasiydi. Sag kolunu masaya dayamis, ​zg​n bakislarini, durmadan konusan
agabeyinden ayirmiyordu. Yalniz, Dasha sakin g​r​n​yordu.

Bayan Stavrogin nihayet ​fkelenerek:

- Bunlarin t​m​ anlamsiz sa​maliklar, dedi. Soruma cevap vermediniz… Neden? Cevap bekliyorum.

Y​zbasi g​z kirparak s​ylenenleri tekrarladi.


- Cevap vermedim… Neden? Cevabimi bekliyorsunuz… Neden? Su k​​c ​k “neden” kelimesi, insanlarin yaratildiklari g​nden bu yana, t​m
evreni kaplamistir, Madam, ve yaratiklar, yaratici—

206

larina her g​n haykirirlar: “Neden?” Yedi bin yildan beri de cevap alamamislardir. Sadece y​zbasi Lebyatkin’den mi cevap bekliyorsunuz,
Madam? Bu haksizlik olmaz mi, Madam?

Bayan Stavrogin, ​fkelenmis, sabri kalmamisti.

-Hepsi sa​ma ve demek istedigim de sadece bu degil, dedi. Siz ders vermeye kalkiyorsunuz. Ve ayrica, efendim, ​ok fazla g​s teris
yapiyorsunuz, bu davranisinizin, biraz k​s tahlik oldugunu d​s ​n​yorum.

Y​zbasi, kendisine s​ylenenleri hi​ duymamis gibi devam etti:

- Madam, bana Ernest denmesinden memnun olabilirdim ve bununla beraber, hayatima, dogustan takma Ignatus adiyla devam etmek
zorundayim… Neden b​yle oldugunu tahmin edersiniz? Prens de Monbart diye ​agrilmak isterdim ve bununla beraber, sadece Lebyatkin’im,
Rus​a deyimiyle “Lebed” yani, kugu kusu. Simdi soruyorum, Neden? Ben bir sairim, Madam, dogustan bir sair ve bir yayimcidan bin ruble
alabilirdim; oysa, bir domuz yuvasinda yasamaya zorlaniyorum… Neden? Neden? Madam, Rusya bence, doganin bir alayindan baska bir
sey degildir… baska hi​bir sey degil? ,

- Daha kesin bir sey s​ylemeyi tamamen reddediyorsunuz, ha?

- Size siirlerimden, Hamamb​c egi siirini okuyabilirim, Madam.

- Ne…Neee?

-Madam, deli degilim! Bir g​n delirecegim, bir g​n ger​ekten delirecegim; fakat, hen​z delirmedim. Madam, bir arkadasim, ​ok soylu bir kisi,
Hamamb​c egi adi altinda, Krylov, manzum bir eser yazmisti… okuyabilir miyim?

- Krylov’un manzum bir eserini mi okumak istiyorsunuz?

- Hayir, Madam, Krylov’un manzum bir eserini okumak istemiyorum; fakat benim manzum eserim, benim olan manzum eser,

207benim kendi ​alismam!… L​tfen Madam, inanin bana… yani, sizi g​c endirmek istemiyorum… ​nk​, ben, Milli Egitim Bakanligi’nca, k​​k
​ocuklar i​in Yaz Bah​elerine heykeli dikilen, Rusya’nin meshur manzum yazan Krylov’u tanimayacak kadar cahil ve g​rg​s ​z bir kisi degilim.
Cevabimi siirin son satirlarinda atesten bir mektup olarak bulacaksiniz!…

- Pek​l​, manzum eserinizi okuyun.

“Bir Hamamb​c egi yasardi ormanda, Zeki ve yasli bir Hamamb​c egi, Daldi bir g​n bir bardaga, Yamyam sineklerin dolu oldugu.”

Bayan Stavrogin haykirdi.

- G​zel Tanrim, b​t​n bunlarin anlami nedir?

Y​zbasi, okumakta oldugu bir eserin yarida kesilmesinden sinirlenen bir sanat​i gibi, ellerini, kollarini sabirsizlikla sallayarak aceleyle
a​iklamaya koyuldu.

-Demek istedigim, yazin bardagin i​ine giren sinekler yamyam kesilirler; aptal olan bir kisi bile bunu anlar. L​tfen, Madam, s​z​m​ kesmeyin.
Kesmeyin. G​receksiniz… g​receksiniz…

Sonra ellerini kollarim sallayarak devam etti:

“Yeteri kadar yer vardi, hamamb​c eginin istedigi,

T​m sinekler ​fkeyle homurdandi!…

​ok dolu bardagimiz! hareketlerimiz,

Oh, J​piter, daha serbest yere g​s terir ihtiya​,

Fakat onlar b​yle tartisa dursun

Oraya yakin olan Nikifor,

Yasli ve zeki ve beli b​k​lm​s ve solgun…

208
Y​zbasi siiri bitirdikten sonra konusmasina devam etti:

- Korkarim ki tamamen bitiremedim; fakat, bos verin, birka​ kelimeyle a​iklayabilirim. Nikifor bardagi alir ve bardagin i​inde olagelen
bagirislari duymadan, bardagi ​pe bosaltir, sinekler, Hamamb​c egi ve her seyi; ​oktan yapmasi gereken bir isti bu. Fakat, kusura bakmayin,
Madam, Hamamb​c egi agzini bile a​mamis ! S oramiza cevap da budur.

Birden zafer edasiyla haykirdi.

- Neden? Hamamb​c egi sik​yet etmez. Nikifor’a gelince, dogayi temsil ediyor.

S​zlerini tamamladiktan sonra, odada ​abuk ​abuk dolasmaya basladi.

Bayan Stavrogin son derece ​fkelendi.

- Ve size sorabilir miyim, efendim, Bay Stavrogin’in size g​ndermis oldugu ve eksik almis oldugunuzu s​yleyerek evimden birini su​ladiginiz
para meselesi ne olacak?

Lebyatkin, sag elini acikli bir tavirla kaldirarak:

- Iftira! diye b​g​rd​. Hayir, efendim, k​t​ bir iftira! Madam, bir erkegi, ger​egi a​iklamaktansa aile adinin lekelenmesine razi olmaya zorlayan
nedenler vardir. Madam, Lebyatkin, s​ylememesi gereken hi​bir seyi s​ylemez!….

Sasirmis gibi g​r​n​yordu; heyecanliydi; kendisini ​nemli sayiyordu. Hayalinde bile g​remeyecegi kadar ​nemli sayiyordu kendisini. Sanki, birini
tahkir ediyormus, ona k​t​ bir oyun oy-nuyormus ve g​c ​n​ g​s teriyormus gibi bir hali vardi.

Bayan Stavrogin:

- L​tfen ​ingiragin ipini ​ekin, Bay Verkhovensky, dedi. Lebyatkin, igren​ bir tavirla g​z kirparak:

- Lebyatkin kurnazdir, Madam, dedi. Kurnazdir; fakat, onun da Asil’in topugu gibi topugu vardir. Onun da arzularinin bir kapisi vardir! Ve
bu kapilar, Madam, eskidir, Denis Davydov’un sarkilarinda s​yledigi gibi savastan asinmis kapilardir. Ve Madam,

209insan bu kapidan girdi mi, bakarsiniz, ​ok g​zel bir mektup yazar, g​nderir; ama sonra pisman olur; bu mektubu geri ​evirmek i​in ​mr​
boyunca g​zyasi d​ker, b​t​n acisi bu g​zel mektubun yok edilmesidir. Ama, kus u​mustur ve onu, kuyrugundan bile yakalayamazsiniz !… Iste
bu kapilarda, Madam, su Lebyatkin, serefli bir gen​ kiz i​in bazi seyler s​ylemistir ve dedikodu severler de bundan yararlanmislardir. Fakat
Madam, Lebyatkin alaycidir. A​liktan kivranan kurt, onu saklandigi yerden kolluyor ve sonu bekliyor; Lebyatkin, s​ylememesi gereken hi​bir
sey s​ylemeyecektir. Bekleyenler Lebyatkin’in ne kadar alayci oldugunu anlayacaklardir. Fakat yeter… Ah, yeter! Madam, olagan​s t​
konaginiz ​ok serefli bir adama ait olabilir; fakat, hamamb​c egi sik​yette bulunmayacaktir. Bunu kaydedin Madam ve onun b​y​k ruhunu takdir
edin, Madam!

Bu anda, usaklar odasinin ​ingiraginin sesi duyuldu ve kisa bir s​rede K​hya, Bay Verkhovensky’nin ​agrisina biraz ge​ de olsa cevap verdi.
Agir basli k​hya, olagan​s t​ heyecanliydi.

Bayan Stavrogin’in sorgu dolu bakislarini:

-Bay Stavrogin, hen​z geldiler buraya ve ​ikmak ​zereler, diye cevaplandirdi.

Bayan Stavrogin’i ​zellikle bu durumda hatirlanin; ​nce sarardi; fakat sonra g​zlerinden ates p​s k​rd​. Olagan​s t​ bir kararla koltugunda dogruldu.
Aslinda herkes sasirmisti. O ay i​inde gelmesi beklenen Stavrogin’in aniden gelmesi sadece garip degil, tam bu konusmalar aninda gelmesi
beklenmedik bir olaydi. Hatta, y​zbasi bile, agzi bir karis a​ik oldugu halde kapiya, y​z​nde aptal, bir ifadeyle bakakalmisti.

Kisa bir s​re sonra, salonun yanindaki odadan gelen ayak seslerini duyduk; ayak sesleri seri olarak yaklasmaktaydi. Birinin kostugu
sanilabilirdi. Birden salona, Bay Stavroginin yerine, kimsenin tanimadigi gen​ bir adam daldi.

***

210

Izin verirseniz, birden tam aramizda ortaya ​ikan bu kimseyi birka​ s​zle anlatmaya ​alisacagim.

Yirmi yedi yaslarinda, biraz normalden uzun boylu, olduk​a uzun, seyrek sari sa​li; ancak ​ok dikkatle bakildigi zaman se​ilebilen sarkik biyikli
ve sakalli, gen​ bir adamdi. Modaya g​re giyimli olmakla beraber iyi bir giyimi yoktu; ilk bakista biraz d​s ​k omuzlu ve beceriksiz g​r​n​yordu;
ama hi​ de b​yle degildi; hareketleri ​ok serbestti. Bir bakima garip g​r​n​yordu; b​yle olmakla beraber, daha sonra, tavirlarinin son derece kibar
ve konusmalarinin daima yerinde oldugunu anladik.

​irkin oldugunu kimse s​yleyemezdi; ama, y​z​n​ kimse begenmedi. Dolikosefal ve yanlari d​z kafasi vardi; ​yleki, y​z​n​ sipsivri g​s teriyordu. Alni
y​ksek ve dardi; fakat, kemikleri iri degildi; g​zleri keskin bakisli, burnu k​​k ve sivri, dudaklari uzun ve inceydi. Biraz hasta gibi g​r​n​yordu;
ama, bu sadece g​-r​n​s ​ndeydi. Yanaklarinin ​zerinde kirisikliklar vardi; elmacik kemikleri biraz ​ikik oldugundan, hastaliktan hen​z kalkmis bir
insani andiriyordu. Bununla beraber, sagligi yerindeydi ve hayatinda hi​ hasta olmamis g​r​n​yordu.
Y​r​y​s ​ ve hareketleri ​abuk ​abuk olmakla beraber, acelesi yoktu. Onu hi​bir sey sasirtmaz g​r​n​yordu; her t​rl​ kosul altinda ve ortamda daima
ayni kalirdi. Son derece kendini begenmis bir insandi; ama, bunun farkinda bile degildi. :

​abuk ve aceleyle konusurdu; fakat, ayni zamanda, g​venle ve kelime bulmakla zorluk ​ekmeden konusurdu. Aceleci g​r​n​s ​ne karsin, d​s ​nceleri
karisik degildi… ve ​zellikle g​ze ​arpardi. Konusmasi ​ok iyi anlasilir, kelimeler agzindan ​deta tane tane ​ikardi. Daima se​kin kelimelerle
konusurdu. B​yle konusmasindan hoslanirdiniz; ama, daha sonra, daima hazir s​z dizisinden tiksinir ve ondan nefret ederdiniz. Dilinin, bir
bakima, garip bir sekilde ince ve uzun, anormal kirmizi ve daima harekete hazir oldugunu d​s ​nmemek elinizden gelmezdi.

211Iste bu gen​ adam u​ar adimlarla salona dalmisti. D​r​s t olarak s​ylemem gerekirse, daha k​​k odadayken konusmaya basladigina ve salona
konusarak girdigine h​l​ inanirim. G​z a​ip kapayincaya kadar kisa bir zamanda Bayan Stavrogin’in karsisina dikildi.

Kelimeleri takir takir siralamaya basladi.

- … D​s ​n​n bir kere, Bayan Stavrogin, hi​ degilse on bes dakikadan beri burada oldugunu d​s ​nerek geldim… bir bu​uk saat ​nce gelmisti…
Kirilov’larda ona rastlamistim… yarim saat ​nce dogruca buraya gelecegini s​yleyerek benden ayrildi. On bes dakika sonra, benim de
gelmemi istedi…

Bayan Stavrogin sordu:

- Fakat, size buraya gelmenizi kim s​yledi? Kim?

- A… tabii ki Bay Stavrogin! Ulu Tanrim! Yoksa geldigini simdi mi duydugunuzu ima ediyorsunuz? Fakat, her ne olursa olsun bavullarinin
​oktan buraya gelmis olmasi gerekirdi! Yani, size haber vermediler mi demek istiyorsunuz?!.. Eh, su halde size haberi ilk veren ben oldum.
S​phesiz, onu aramak ​zere birini g​nderebilirdik; ama, her an gelebilir ve haddim olmayarak s​yleyebilirim ki, kendisine en uygun zamanda
gelecektir, tabii yanilmiyorsam.

S​z​n​n burasinda bakislarini salonda dolastirdi ve ​zellikle Y​zbasi’nin ​s t​nde durdu.

- Ah, Bayan Drozdov, sizinle karsilasmak ne b​y​k bir seref! Nasilsiniz?

Neseli neseli g​l​mseyen Lisa’yla tokalasmak ​zere o tarafa dogru y​r​d​.

- Ve g​r​yorum ki anneniz “profes​r​” n​ unutmamis. Umarim ki, profes​re Isvi​re’de oldugu gibi kizmiyordur, ​yle degil mi? Bacak agrilariniz
nasil, muhterem hanimefendi? Isvi​reli doktorlarinizin tavsiye ettikleri gibi, kendi ​lkenizin havasi romatizmam/a iyi geldi mi? Pardon? Sicak
su banyosu mu? Evet, ilicalarin bacaklariniza iyi gelecegini tahmin ederim. Fakat, sevgili Bayan Stavrogin…

212

Tekrar Bayan Stavrogin’e d​nm​s t​.

-…. Sizi Avrupa’da g​remedigim ve saygilarimi kisisel olarak bildiremedigim i​in ​ok ​zg​n​m. Ayrica, size anlatacaklarim o kadar ​oktu ki…
Surada oturan bizim ihtiyara mektup yazmistim; her zamanki gibi yine…

Bay Verkhovensky birden uyusuklugundan kurtularak haykirdi.

-Peter!…

Sonra ellerini kollarini sallayarak, heyecanla ogluna dogru kostu.

-Pierre, mon enfant (Piyer, yavrum), seni taniyamadim!

G​zlerinden yaslar bosanarak Peter’e sarildi.

Peter, kendisini babasinin kollarindan kurtarmaya ​alisarak mirildandi:

- Haydi, haydi, ​ocuklasmayin, ​ocuk olmayin!… Asiri hareketlerde bulunmayin, l​tfen. Yeter, yeter artik. L​tfen, l​tfen…

- Size hi​bir zaman iyi bir baba olamadim… hi​bir zaman!…

- Pek​l​, bu kadari yeter. Bu konuyu daha sonra konusuruz. ​ocuk gibi davranacaginizi biliyordum. Haydi, kendinize gelin, l​tfen.

-Fakat sizi on yildan beri g​rmedim!…

- Su halde, duygusal g​s teriler i​in ​ok az neden var demektir.

-Mon enfant! (yavrum!)

- Pek​l​, beni sevdiginizi biliyorum, peder bey. Size inaniyorum. L​tfen, ellerinizi ​ekin. Burada bulunanlari rahatsiz ettiginizi g​rm​yor musunuz?
Ah, nihayet Stavrogin geldi! Bana bakin, peder bey, kendinize gelin!…
Nicholas Stavrogin salona girmisti. Sessizce gelmis, salonun kapisinda kisa bir s​re durarak, durgun bakislarla salondakileri s​zm​s t​.

Onu d​rt yil ​nce, ilk defa g​rd​g​mde sasirdigim gibi, simdi de sasirmistim. Onu hi​ unutmamistim; y​zlerce defa g​rm​s bile

213olsaniz, her g​r​nd​g​nde yeni y​n​n​ fark ettiginiz y​zler vardir. G​r​n​s e g​re, d​rt yil ​nceki ayni adamdi; her zamanki gibi alimliydi. Insanin
​zerinde kuvvetli etki yapiyordu; hemen hemen eskisi kadar gen​ti; salona her zamanki gibi kurumlu bir tavirla girmisti. Hafif tebess​m​ yine
oksayici ve g​ven vericiydi; bakislari yine sert, d​s ​nceli ve olduk​a dalgindi. Kisacasi, sanki aramizdan d​n ayrilmis gibiydi. Fakat, bir sey beni
​ok etkiledi; ger​i eskiden yakisikli sayilirdi; y​z​, sosyete hanimlarindan bazi keskin dilli olanlarin s​yledigi gibi “bir maske” gibiydi. Ama
simdi… simdi, neden oldugunu bilmiyorum, ilk bakista bana ​ok yakisikli gibi geldi; ​yleki, y​z​n​n bir maske gibi oldugunu s​ylemek m​mk​n
olamazdi. Acaba, y​z​n​n eskisine g​re daha soluk ve biraz daha zayiflamis olmasindan ​t​r​ m​yd​? Yoksa, g​zlerinde yepyeni bir d​s ​ncenin
parlamasindan ​t​r​ m​yd​?

Bayan Stavrogin, koltugunda iyice dogrularak eliyle sabirsiz bir hareket yapip, Nicholas’i durdurdu.

-Nicholas, bir dakika dur!…

Bu el hareketi ile haykirisin hemen pesinden gelen m​this soruyu daha iyi anlayabilmek i​in; b​yle bir soruyu ben bile Bayan Stavrogin’den
bekleyemezdim! Okuyuculardan, Bayan Stavrogin’in ne yaradilista bir insan oldugunu, bazi durumlardaki atilganligini hatirlamalarini rica
ederim. Ayni zamanda, okuyucularin, Bayan Stavrogin’in ​ok mantikli, pratik zek​li, hi​bir seyin karsisinda gerilemeyen bir kisiligi oldugunu
dikkate almalari da gerekmektedir. Nihayet, bu dakikanin onun i​in ger​ekten ​nemli oldugu bilinmez bir g​​le, t​m hayatin ger​eginin aniden bu
dakikaya y​klendigi de dikkate alinmalidir. Bir de, biraz ​nce Bayan Drozdov’a, aldigini s​yledigi ve baska bir bilgi vermedigi kimligi
bilinmeyen mektubu da hatirlatmak isterim; okuyucular Bayan Stavrogin’in o anda ogluna sordugu korkun​ sorunun nedenininin belki bu
mektupta sakli oldugunu da d​s ​nmelidir.

Bayan Stavrogin, meydan okuyan bir ses tonuyla:

214

- Nicholas, diye tekrarladi. Bana derhal s​ylemeni rica ediyorum; yerinden kimildamadan surada oturan… surada… su zavalli sakat, ona
iyice bak!… Onun… kanunen karin oldugu dogru mu?

O dakikayi ​ok iyi hatirliyorum; g​z​n​ dahi kirpmadan devamli olarak annesine bakti; y​z​n​n anlami biraz olsun degismemisti. Sonunda agir agir
g​l​msedi; g​l​mseyisinde b​y​k bir hosg​r​ vardi ve cevap olarak tek kelime s​ylemeden, yavas​a annesinin yanina gitti, elini tutup saygili bir tavirla
dudaklarina kaldirdi ve ​pt​. Annesinin ​zerinde ​yle g​​l​, yenilmez bir etkisi vardi ki, o dakikada annesi bile elini ​ekmek cesaretini g​s teremedi.
Sadece ona bakmakla yetindi. Durusunda, bir dakika bile, bilmezlige dayanamayacak bir anlam vardi.

Fakat, Nicholas h​l​ susuyordu. Annesinin elini ​pt​kten sonra, yine acele etmeden salondakileri g​zden ge​irdi ve dogruca Bayan Lebyatkin’in
yanina gitti. Belirli anlarda insanlarin y​z anlamlarim yeterli olarak tarif etmek m​mk​n degildir. ​rnegin, Bayan Lebyatkin’in, panige kapilarak
donup kaldigini, sanki ona yalvariyor-mus gibi ellerini kavusturdugunu hatirlarim; ayni zamanda, g​zlerindeki delice sevinci, y​z​n​ allak bullak
eden bir ​esit sevinci… insanin dayanmasi g​​ olan bir ​esit sevinci, net olarak hatirlarim. Belki de g​zlerinde hem dehset ve hem de sevin​
anlami vardi; fakat, aceleyle Bayan Lebyatkin’in yanina gittigimi (hemen hemen tam yaninda duruyordum), ​nk​, onun bayilacagini d​s ​nd​g​m​
de hatirlarim.

Stavrogin, g​zleri olagan​s t​ bir sefkatle dolu olarak Bayan Lebyatkin’e bakti ve oksayici, yumusak bir sesle:

- Buraya gelmemeliydiniz, dedi.

Gen​ kadinin ​n​nde saygili bir tavirla duruyor ve her hareketi ona karsi duydugu saygiyi belli ediyordu.

Zavalli kadin, solugu tikaniyormus gibi kisik bir sesle mirildandi:

-Fakat, su anda, bu… burada diz ​kebilir miyim?

Stavrogin:

215-Hayir, b​yle bir sey yapamazsiniz, diye cevap yerdi ve gen​ kadina ilik bir tebess​mle bakti. Gen​ kadin, onun bu bakisi ​zerine neselenerek
kahkahalarla g​lmeye basladi.

Stavrogin, yine yumusak ve saygili sesiyle, sanki bir ​ocugu yola getirmek istiyormus gibi devam etti:

- Hatirlamalisiniz ki, siz gen​ bir kizsiniz ve her ne kadar sevgili bir dostunuzsam da, size tamamen yabanciyim, kocaniz, babaniz ya da
nisanliniz degilim. Kolunuzu l​tfen bana verin ve gidelim; size arabaniza kadar eslik edecegim ve izin verirseniz, sizi evinize g​t​recegim.

Bayan Lebyatkin, dikkatlice onu dinledi ve sanki ne yapmasi gerektigini bilmiyormus gibi g​zlerini yere ​evirdi. Sonra i​ini ​ekerek elini
Stavrogin’e uzatti.

- Gidelim, dedi.

Fakat tam bu sirada k​​k bir kaza oldu. Biraz dikkatsizce d​nm​s olacak ki digerinden biraz daha kisa olan sakat ayagina basti ve yanlamasina
koltugun ​zerine d​s t​. Koltuk olmasaydi, yere d​s ecegi muhakkakti. Stavrogin, derhal gen​ kadini tuttu ve ona yardim etti. Sonra, sikica
kolundan tutup b​y​k bir dikkatle salonun kapisina dogru g​t​rd​. Bayan Lebyatkin’in, d​s mesinden dolayi cani sikilmisa benziyordu. Son derece
utandigindan y​z​ kipkirmizi olmustu. G​zleri yere dikilmis olarak sessizce y​r​d​. Simdi daha beter topalliyordu. Hemen hemen Stavrogin’in
koluna asilmis gibiydi. Salondan b​ylece ​iktilar. Birden Lisa’nin yerinden firlayarak, g​zleri kapiya dikilmis oldugu halde onlarin arkasindan
baktigini fark ettim. Sonra, sesini ​ikarmadan yine yerine oturdu; sanki, zehirli bir yilana dokunmus gibi, y​z​ ara sira segiriyordu.

Stavrogin ile Mary Lebyatkin arasinda bu kisa olay ge​erken, salonda bulunanlar, b​y​k bir saskinlikla susuyorlardi; yere d​s en bir ignenin sesi
bile duyulabilirdi; fakat, onlar salondan ayrilir ayrilmaz, herkes hep bir agizdan konusmaya basladi.

216

Ama, ​ok az sey s​yleniyordu; ​nk​, konusmaktan ​ok hay-kiriyorlardi. O kadar ​ok kargasalik olmustu ki, olaylarin sirasini pek hatirlamiyorum.
Bay Verkhovensky, kollarini havaya kaldirmis Fransizca bir seyler bagirirken, Bayan Stavrogin kendi d​s ​ncelerine g​m​ld​g​nden onu pek
anlamiyordu. Hatta, Bay Drozdov bile kendi kendine, ​abuk ​abuk bir seyler homurdanmaya baslamisti. Fakat Peter Verkhovensky herkesten
​ok heyecanlanmisti; ellerini kollarini sallayarak Bayan Stavrogin’i birseye inandirmak i​in hararetle ugrasiyordu. Uzun bir s​re ne
konustugunu anlayamadim. Ayni zamanda, Bayan Drozdov’a ve Lisa’ya hitap ediyordu; hatta, arada sirada babasina da heyecanla
bagiriyordu. Kisacasi, salonun i​inde dolanip duruyordu.

Bayan Stavrogin, y​z​ kipkirmizi olmus, yerinden firladi ve Bayan Drozdov’a haykirdi:

- Duydunuz mu? Ona biraz ​nce neler s​yledigini duydunuz mu?”

Fakat, Bayan Drozdov cevap verebilecek durumda degildi. Sadece elini sallayarak anlasilmaz bir seyler mirildandi. Zavalli kadinin kendi
derdi vardi; her saniye Lisa’ya bakiyor ve korkulu bakislarini hemen hemen ondan hi​ ayirmiyordu; hatta, Lisa kalkmadan, gitmeye
yeltenemiyordu bile. Bu s​re i​inde, bir an ​nce sivisip gitmek isteyen Y​zbasi Lebyatkin’di. Bunu ​ok iyi hatirliyorum. Nicholas Stavrogin’in
gelisiyle b​y​k bir dehsete kapilmis oldugu belliydi; fakat, Peter onu kolundan yakalamis gitmesine engel oluyordu.

H​l​ Bayan Stavrogin’i kandirmaya ​alisarak:

-Bu mutlaka gereklidir; mutlaka gereklidir, diye s​yleniyordu. Bu gereksizdir. Bunu siz de anlayabilirsiniz ki, Madam, burada yanlis bir
anlayis vardir. ​ok garip oldugunu itiraf ederim; fakat, aslinda, b​t​n olay, g​n isigi kadar aydinlik. Bunu a​iklamak hakkini bana kimsenin
vermedigini ve kendimi zorla dinlettigim i​in g​l​n​ durumda oldugumu anliyorum. Fakat, ​nce, Bay Stavrogin bu isi ​nemsemiyor ve nihayet, siz
de itiraf etmelisiniz ki, Madam,

217bazi olaylarda insanin kisisel a​iklama yapmasi ​ok g​​t​r. Bu bakimdan, durumun a​iklanmasinda ​nc​ bir kisinin kullanilmasi mutlaka
gereklidir; ​zellikle, birtakim nazik noktalarin tartisilmasi, o kisi i​in ​ok daha kolay olur. Inanin bana, Madam, Bay Stavrogin, sorunuza derhal
tatmin edici bir cevap vermemesinden ​t​r​ su​lu bulunmamalidir ve ayrica b​t​n olay son derece basittir. Onu Petersburg’dan taniyorum.
Ayrica, t​m olay, aslinda ona ​ok onur vericidir, eger biri “onur” gibi belirsiz bir kelimeyi kullanmak zorundaysa… Bayan Stavrogin sordu:

- Bu… yanlis anlasilan olaya tanik oldugunuzu mu anlatmak istiyorsunuz?

Peter, aceleyle:

- Sadece tanik olmakla kalmadim, bu olaya ben de kismen karistim, diye cevap verdi.

- Bunun, bana karsi daima ​ok iyi ve anlayisli olan, benden hi​bir seyini saklamayan Bay Stavrogin’i g​c endirmeyecegine dair bana s​z
verirseniz ve bunu a​iklamakla ona b​y​k bir yardiminiz olacagina tamamen inaniyorsaniz…

- Garip sey, kuskusuz ki onu memnun edecektir; bana d​s enin b​y​k bir g​rev oldugunu da kabul ediyorum. Bunu benden isteyecegine de
inaniyorum.

Birdenbire, havadan d​s er gibi ortaya ​ikan bu centilmenin, baskasiyla ilgili bir olayi anlatmakta g​s terdigi bu asin istek, olagan davranislarin
disinda bile olsa, garipti. Fakat, Bayan Stavrogin’in zayif noktasini bulmus ve kadini kandirmayi basarmisti. O zamanlar, adamin ger​ek
karakteri hakkinda bilgim olmadigi gibi, niyetinden de haberim yoktu.

Bayan Stavrogin, dikkatle ve bir bakima gururuna dokundugundan ​t​r​ ​ekingenlikle:

- Devam edin, dinliyorum, dedi. Peter, makine gibi konusmaya basladi.

218

- Aslinda anlatacak fazla bir sey yok ve dogrusunu s​ylemek gerekirse buna bir olay bile denemez. Ama, sunu s​ylemeye cesaret edebilirim
ki, isi olmayan bir roman yazari, bu olaydan bir roman meydana getirebilir. Olduk​a ilgin​, k​​k bir olaydir, Bayan Drozdov ve eminim ki Bayan
Lisa bile bunu ​grenmekten memnun kalacaktir; ​nk​, bu olayin i​inde, ​zellikle garip olmasa da, olduk​a g​l​n​ bir​ok sey vardir. Bes yil ​nce, Bay
Stavrogin, bu adamla Petersburg’da tanisti… yani, surada agzi bir karis a​ik duran ve aldanmiyorsam buradan siyrilip ka​mak isteyen Bay
Lebyatkin’le tanisti. Bagislayin, Bayan Stavrogin. Ama, buradan savusmaniza salik vermem, azizim levazim subesinin emekli subayi,
g​r​yorsunuz ya, sizi ​ok iyi hatirliyorum. Hesap vermek zorunda kalacaginiz, burada ​evirmekle ugrastiginiz dolaplarin hepsinden, Bay
Stavrogin’le benim haberimiz oldugunu unutmamalisiniz. Tekrar bagislamanizi dileyecegim, Bayan Stavrogin. O g​nlerde, Bay Stavrogin, bu
centilmene ‘benim Falstaff’im derdi.

Birden a​iklamak geregini duymus olacak ki:

- “Falstaff” eski bir palya​o olmali, diye devam etti. Herkesin g​ld​g​ ve herkesin g​lmesine g​z yumdugu ve bunun i​in de para aldigi bilinen bir
palya​o olmali. O g​nlerde, Bay Stavrogin, olduk​a… s​yle s​yleyebilir miyim?… Petersburg’da olduk​a eglenceli ve degisik bir hayat yasiyordu.
Korkarim ki, baska bir ifadeyle anlatmam m​mk​n olmayacak; ​nk​, Bay Stavrogin, hi​bir zaman ​mitsizlige kapilmayan ve herhangi bir isle
ugrasmayi k​​mseyen bir kimsedir. Sadece o zamanlardan s​zediyorum, Bayan Stavrogin. Lebyatkin’in, bir kiz kardesi vardi… biraz ​nce
burada oturan kizcagiz. Agabey ve kardesin kendilerine ait bir yerleri yoktu. ​nlerine neresi ​ikarsa orada yasarlardi. Bu adam, kemerli
ge​itlerin altinda resmi elbisesi ile dolasir; biraz iyi giyimli yayalarin ​n​n​ keserek dilenir ve topladigi parayi da i​kiye yatirirdi, Kiz kardesi ise,
yari tok yari a​ otururdu. Hizmet​ilik yaparak kazandigi birka​ kurus parayla yasamaya ​alisirdi. Korku verici bir yasantiydi bu. O g​nlerde Bay
Stavrogin’i de garipliginden ​t​r​ ​eken, o yan mahallelerdeki sefil hayattan s​zedecek degilim. Sa-219dece o zamanin belirli olaylarindan s​z
edecegim, Bayan Stavrogin; oradaki hayatin garipligi ise, Stavrogin’in kendi ifadesiydi. Benden fazla bir sey saklamaz. Bir ara, Bay
Stavrogin’le karsilasan Bayan Lebyatkin, ​deta ona vurulmustu. O g​nk​ haliyle Bayan Lebyatkin’ in kirli yasantisi i​inde bir pirlanta gibiydi.
Duygulan anlatmakta pek usta olmadigimdan onlara deginmeyecegim; fakat, orada bulunan ayaktakimi daima kizla alay ediyor ve kiz da
buna son derece ​z​l​yordu. Onunla her zaman alay ederlermis; ama, kiz bunun farkina bile varmazmis. Tabii, o zamanlar bile kizin aklindan
zoru varmis; ama, simdiki kadar degil. Onun k​​kken zengin bir hanim tarafindan yetistirilmis olduguna inanmam i​in bazi nedenler var. Bay
Stavrogin onunla hi​ ilgilenmemisti. Hemen hemen b​t​n vaktini, yagli, pis k​gitlarla ge​irir ve Devlet memurlari ile meteligine oyun oynardi.
Fakat g​n​n birinde, kizcagiza k​t​ davranan memurlardan birini (neden basitti sanirim) ensesinden yakaladigi gibi birinci katin penceresinden
firlatip sokaga atti. Hakarete ugramis, masum ve zavalli bir kiza karsi yapilan bu hareket, s​valyece yapilmis bir hareket degildi; b​t​n olay
kahkaha tufani i​inde ge​misti ve Bay Stavrogin en ​ok g​lenler arasindaydi! Sonunda her sey neseyle bitince, tekrar dostluk kurulmus ve pun​
i​ilmeye baslanmisti. Fakat, hakarete ugramis olan kiz, onun bu hareketini hi​bir zaman unutmamisti. Sonunda, tabii, kiz aklini tamamen
kaybetti. Yine s​yl​yorum, duygulari anlatmakta ​ok beceriksizim; ama, kizin olayinda, hayal en ​nemli rol​ oynamistir. Ve sanki ​zellikle
yapiyormus gibi, Bay Stavrogin kizin bu hayalini kuvvetlendiriyordu; ona g​lecegi yerde, b​y​k bir saygiyla davranmaya baslamisti. O
siralarda orada bulunan Kirilov; ​ok degisik karakterde bir kimsedir, Bayan Stavrogin ise son derece serttir; simdi, burada oturdugundan
belki bir g​n onunla tanisirsiniz; bu Kirilov, prensip olarak agzini a​ip tek kelime s​ylemeyen bu adam, birden parladi. Hatirladigima g​re, Bay
Stavrogin’e, b​yle bir kiza, bir kontesmis gibi davranmasinin onun hayatini k​k​nden yikacagim s​ylemisti. Sunu da ekleyebilirim ki, Bay
Stavrogin, Kirilov’a karsi, belirli bir sinira kadar, saygi duyardi. Ona nasil cevap ver-220

digini tahmin edersiniz? ‘Siz, Bay Kirilov’, dedi. ‘Ona g​ld​g​m​ onunla alay ettigimi saniyorsunuz; ama yaniliyorsunuz. Ona saygi
duyuyorum, ​nk​, hepimizden ​ok daha iyi bir insandir’. Ve biliyor musunuz, bunu s​ylerken sesinin tonu ​ok ciddiydi. Bununla beraber, iki ya
da ​ ay s​resinde onunla, “g​naydin” ve “Allahaismarladik” haricinde tek kelime konusmadi. Orada bulunan bir kimse olarak ​ok iyi
hatirliyorum, kiz sonunda, Bay Stavrogin’i, ​ok d​s mani ve aile engelleri oldugundan ya da buna benzer nedenlerden ​t​r​ onu “ka​irmayi” g​ze
alamayan nisanlisi olarak g​rmeye basladi. Sunu s​yleyebilirim ki herkes egleniyordu bu durumla!… Bay Stavrogin, buraya gelecegi zaman
her sey son buldu; yalniz, hatirladigima g​re, kizin ge​imi ile yakindan ilgilenerek ona, hatiri sayilir bir yillik bagladi; yanilmiyorsam, ​ y​z ruble
ya da daha fazla. Neyse, diyelim ki, b​t​n bunlar, zamanindan ​nce yorulan bir insanin sa​maliklari, gariplikleridir. Hatta, Kirilov’un dedigi gibi,
hayattan bikmis bir kimsenin, deli ve sakat bir kizin, isi nereye kadar g​t​rebilecegini merak etmesinden ​t​r​ yapilmis bir deneyden ibarettir.
Kirilov: “En ​aresiz yaratigi kasten se​tiniz’, diyordu. ‘B​t​n hayati boyunca alay edilmeye ve ezilmeye mahk​m edilmis oldugunu da
biliyordunuz. Bu zavalli kadinin, size olan g​l​n​ askindan haberdarsiniz ve bunun nereye kadar varacagini ​grenmek i​in onu k​r​kleyip
duruyorsunuz.’ Fakat, birka​ kelime dahi konusmadigi deli bir kadinin, kendi kendine kurdugu hayaller y​z​nden bir insani su​lamak ne
dereceye kadar dogrudur, acaba? Bazi konular vardir ki, Bayan Stavrogin, bu konularin mantikli olarak tartisilmasi bir yana, onlardan
s​zetmek bile akillica bir is sayilmaz. Pek​l​, diyelim ki, biraz gariptir; fakat, bu konuda bundan baska bir sey s​ylenebilir mi? Bununla beraber,
bu k​​c ​k olayi koskocaman bir konu yapip ​ikarmislar ortaya. G​r​yorsunuz ya, Bayan Stavrogin, burada d​nen olaylardan tamamen habersiz
degilim…

Bu kadar uzun bir nutuk ​eken gen​ birden sustu; ve Lebyatkin’e d​necegi anda, Bayan Stavrogin onu durdurdu. Son derece heyecanliydi.

221-Bitirdiniz mi, diye sordu.

- Hen​z degil… ​yk​m​ tamamlayabilmek i​in, kusura bakmazsaniz, su centilmene bazi olaylar hakkinda basit birka​ soru sormak istiyorum.
Bunlarin neler oldugunu birka​ dakika i​inde anlayacaksiniz, Bayan Stavrogin.

- Simdi degil; gerisi sonraya kalsin, l​tfen. Bir dakikanizi rica edecegim. Ah, konusmaniza izin vermekle ne kadar dogru davranmisim!…

Peter Verkhovensky birden canlandi.

- L​tfen, sunu dikkate aliniz, Bayan Stavrogin, dedi. Acaba, Bay Stavrogin’e biraz ​nce sordugunuz soruya, kendisi benim kadar kesin bir
cevap verebilir miydi?

- Oh, evet, haklisiniz!…

- Bazi durumlarda, ​nc​ bir kimsenin, olayla dogrudan dogruya ilgili bir kimseye g​re, olayi daha rahat a​iklayabilecegini s​ylemekte hakliydim,
degil mi?

- Evet… evet… Fakat bir konuda yaniliyorsunuz ve ​z​lerek s​yl​yorum ki yanilmaniz devam ediyor…
- Ah? Neymis bu?

- Biliyorsunuz… fakat oturmaz misiniz, Bay Verkhovensky? -Ah, nasil arzu ederseniz, olduk​a yoruldugumu hissediyorum.

Tesekk​r ederim.

Seri bir hareketle bir sandalye aldi ve sandalyeyi ​yle koydu ki, bir yaninda Bayan Stavrogin, diger yaninda, masanin basinda oturan Bayan
Drozdov ve bir an bile g​zlerini ​zerinden ayirmadigi Bay Lebyatkin de tam ​n​nde kalmisti.

- Buna gariplik demekle yaniliyorsunuz… .

- Oh, b​t​n sorun buysa…

Bayan Stavrogin’in uzun bir konusmaya baslayacagi belliydi. Elini kaldirip Peter’in konusmasini kesti.

- Hayir, hayir, hayir, acele etmeyin, l​tfen.

222

Onun konusacagini hisseden Peter hemen dikkat kesildi.

- Hayir, bu gariplikten daha y​c edir ve hatta, kutsal bir seydir. Gururlu, hayatin bir​ok sikintilarini k​​k yaslardan beri ​ekmis bir adam; bu
adam, sizin ​ok yerinde kullandiginiz gibi hayati “alay” olarak kabul etmistir. Kisacasi, babanizin bir zamanlar ona taktigi Prens Harry adi,
onu ​ok iyi tarif edecektir; ne var ki, benim d​s ​nceme g​re, o Prens Harry’den ​ok Hamlet’i andirir.

Baba Verkhovensky, b​y​k bir agirbaslilikla ve duygulu olarak:

-Et vous avez raison (haklisiniz), dedi.

- Tesekk​r ederim, dostum Bay Verkhovensky. ​zellikle, Nicholas’in ruh y​c eligine ve yeteneklerine olan degismez g​veninizden ​t​r​, size de
ayrica tesekk​r​ bir bor​ bilirim. Hatta, ​mitsizlige d​s t​g​m zamanlar, bu duygunuzu bana bile asiladiniz.

Bay Verkhovensky ileri dogru bir adim atarak:

- Chere, chere… (sekerim, sekerim), diye mirildandi. Fakat, bu anda Bayan Stavrogin’in s​z​n​ kesmenin tehlikeli

olabilecegini d​s ​nm​s olacak ki, birden sustu.

Bayan Stavrogin, bir siir akiciligiyla konusmasina devam etti:

- Nicholas’in yaninda daima, durgun ve yumusak yaradilisli bir Horatio olsaydi, ​mr​nce ona istirap veren, aci ​ektiren “eglence seytani” nin
elinde oyuncak olmaktan belki ​oktan kurtulmus olacakti. Bu “eglence seytani” deyisi de sizin ​ok g​zel ifadelerinizden biridir, dostum Bay
Verkhovensky. Fakat Nicholas’in hi​bir zaman bir Horatio’su ya da bir Ophelia’si olmadi. Onun sadece bir annesi vardi ve bir anne b​yle
durumlarda ona ne kadar yardimci olabilirdi?

S​z​n​n burasinda Peter’e d​nd​:

- Biliyor musunuz, Bay Verkhovensky, demin anlattiginiz igren​ toplumlara Nicholas gibilerinin ne kadar kolaylikla girebilecegini simdi daha
iyi anliyorum. Simdi ​ok iyi anliyorum ki, su

223”hayatin alayi”, sizin bu ​ok yerinde ve g​zel deyisinizle, g​zlerimin ​n​ne a​ik se​ik serilmistir. Onun, b​ylesine zit bir yasantida, sizin
ifadenizle, Bay Verkhovensky, karanlik bir tabloda, pirlanta gibi parladigina inaniyorum. Ve g​n​n birinde, bu insan, herkes tarafindan k​t​
davranislar g​ren bir yaratiga rastliyor, bu yaratik, yari deli ve topaldir; ama soylu bir kalbi ve kisiligi vardir!

- Ha, evet, varsayalim ki ​yle olsun…

- Ve bundan sonra, onun herkes gibi zavalliya g​lmedigini, anlamiyor musunuz? Ah, siz insanlar! Zavalli kadim, ona hakaret edenlerden
korumasindan baska, ona neden bir “markiz” gibi davrandigini, su Kirilov, her ne kadar Nicholas’i anlayamamissa da insanlari ​ok iyi
anlayan biri! Anlayamiyorsunuz! Dogrusunu s​ylemek gerekirse, fel​ket de bu zitliktan doguyor; eger sanssiz’kadincagiz daha degisik bir
ortamda bulunsaydi, muhakkak ki b​yle bir hayal alemine dalmayacakti. Bir kadin, sadece bir kadin bunu anlayabilir, azizim Bay
Verkhovensky ve ne yaziktir ki… yani, kadin olmamaniz bir yana, her ne hal ise, siz bunu anlayabilecek biri degilsiniz!…

- Yani durum ne kadar k​t​ olursa olsun, yine de iyidir, demek istiyorsunuz… sizi ​ok iyi anliyorum, Bayan Stavrogin, ​ok iyi anliyorum. Dinde
buldugumuz gibi bir sey; kisi ne kadar k​t​ kosullar altinda yasarsa yasasin, toplum ne kadar k​t​ ve ezici olursa olsun, o insanoglu sonunda
cennetlik olacaktir ve b​yle olacagini da b​y​k bir inatla hayal eder durur; y​zlerce din adami da b​yle d​s ​nd​klerine ve bu isteklerini ellerinden
geldigi kadar k​r​klediklerine g​re… sizi ​ok iyi anliyorum, Bayan Stavrogin, meraklanmayin.

- S​ylemek istedigim tamamen bu degil; fakat s​yleyin bana, acaba Nicholas da, su bedbaht organizmadaki hayali yikmak i​in g​lmeli, (Bayan
Stavrogin’in organizma kelimesini neden kullandigini anlayamadim) diger memurlarin yaptigi gibi onunla alay edip, ona k​t​ m​
davranmaliydi? Nicholas’in Kirilov’a, “ona g​lm​yorum” dedigi zamanki o soylu merhametini ger​ekten anlamadiniz mi? Oh, ne soylu, ne
kutsal bir cevap!…

224

Baba Verkhovensky mirildandi.

- Sublime… (Y​c e)

- Ve sunu da hatirlayin ki, o zannettiginiz kadar zengin de degildir. Zengin olan benim, o degil. O zamanlar ise, benden bir kurus dahi talep
etmiyordu.

Peter Verkhovensky olduk​a sabirsiz bir anlamla:

- Anliyorum, hepsini anliyorum, Bayan Stavrogin, dedi.

- Oh, tam benim karakterim! Kendimin bir kopyasini Nicholas’ta g​r​yorum. Bu gen​ligi, karanliklara karsi yumusakligi ve ​fkeli atilganligi
hatirliyorum. Ve eger birbirimizle daha iyi dost olursak, Bay Verkhovensky, bana sorarsaniz bunu g​n​lden istiyorum; ​zellikle size karsi b​y​k
bir s​kran borcum var… belki o zaman daha iyi anlayacaksiniz…

Peter Verkhovensky birden mirildandi:

- Ah, inanin ki ben de b​yle arzu ediyorum, Madam.

- Bir insanin bencil olmayan hislerin k​rl​g​nde, hi​bir bakimdan bagdasamayacagi, ilk firsatta insana en k​t​ acilari ​ektirmeye hazir bir kimseye,
nasil baglanabildigini; her seye ragmen, b​yle bir insani kendisine ​lk​ diye nasil kabullendigini anlayacaksiniz. B​t​n umutlarin o kimseye nasil
baglandigini, t​m umutlarinin onda nasil toplandigini, neden oldugunu bilmeden b​t​n hayat s​resinde onu nasil sevdigini, belki de degmedigi
i​in, kim bilir, ​ok iyi anlayacaksiniz… Oh, b​t​n hayatimca nasil aci ​ektim bilemezsiniz, Bay Peter Verkhovenskyy!…

Baba Verkhovensky, y​z​nde b​y​k bir aci izi, bakislarimi yakalamaya ​alisti; ama, tam vaktinde basimi baska tarafa ​evirdim.

-… ve pek yakin bir ge​miste, son zamanlarda., oh, Nicholas’a ne kadar haksiz davrandim! Bana inanmazsiniz; ama, her taraftan ​z​nt​
duyuyordum, herkesten, b​t​n… d​s manlarimdan, dostlarimdan, her t​rl​ aptal, degersiz insanlardan; herkes bana aci veriyordu. Zannedersem
dostlarim, d​s manlarimdan ​ok aci veriyor—

225lardi bana. Ilk imzasiz mektubu g​nderdikleri zaman, inanmayacaksiniz, Bay Peter Verkhovensky; fakat, bana karsi girisilen bu kadar
soysuzluga karsi duracak g​c ​m​ yitirmistim. Bu k​​kl​g​m​ hi​bir zaman unutamayacagim!… Peter Verkhovensky birden canlanarak:

- Bazi imzasiz mektuplardan s​zedildigini duymustum, dedi. Fakat tasalanmayin, ​nk​, bu mektuplari kimin yazdigini hemen ​grenecegim.

- Fakat, burada ne ​esit dolaplarin d​nd​r​lmekte oldugunu hi​bir zaman anlayamazsiniz! Hatta, zavalli Bayan Drozdov’u bile bu mektuplarla
​zd​ler. Onun b​yle mektuplarla ilgisi nedir?

Sonra, son derece duygulu, az da olsa, magrur bir k​​mseme ile Bayan Drozdov’a d​nerek ekledi:

- Bug​n size son derece haksizlik ettigimi sanirim, sevgili Praskovya!

Bayan Drozdov isteksiz bir tavirla mirildandi:

- Oh, bunun ​s t​nde bile durma, dostum. Bana sorarsaniz, bu konusmalara bir son vermeliyiz… o kadar ​ok konusuldu ki…

​rkek bakislarini yine Lisa’ya ​evirdi; fakat, Lisa, Peter Verkhovensky’ye bakiyordu. Bayan Stavrogin birden:

- Bu mutsuz yaratigi, deli kadini, kalbinden baska her seyini yitiren bu zavalli kadini, evlatlik edinmeye su anda karar verdim, diye haykirdi.
Yerine getirmem gereken kutsal bir g​revdir bu. Bu g​nden itibaren onu himayeme aliyorum!

Peter Verkhovensky birden heyecanlanip, canlaniverdi.

- Bu bir bakima ​ok yerinde bir karar. ​z​r dilerim, fakat konusmami hen​z bitirmemistim. Tartismak istedigim o kadinin korunmasidir. O
zaman Bay Stavrogin ayrildiginda konusmama biraktigim yerden devam ediyorum. Bayan Stavrogin, buradaki su centilmen, su ayni Bay
Lebyatkin, kiz kardesine ayrilan bu parayi istedigi gibi harcayabilecegi d​s ​ncesine saplandi ve bunu da yapti.

226

O zaman bu paranin Bay Stavrogin tarafindan nasil d​zenlenmis oldugunu tam olarak bilmemekle beraber bir yil sonra, Bay Stavrogin’in
Avrupa’dayken, durumdan haberdar edilmesi ve yeni bir d​zen yapmasi gerekiyordu. Bu yeni d​zenin ayrintilarindan da haberim yok; ama,
bu gen​ kadinin, g​zel bir yere yerlestirildigini biliyordum ve orada tam anlami ile bakilacakti. Tabii, b​t​n bunlar dost​a bir anlayisla yapilmisti.
Ne demek istedigimi anliyorsunuz, degil mi? Peki, Bay Lebyatkin’in ne yapmaya karar verdigini tahmin edersiniz? Her seyden ​nce, bu gelir
kaynagini bulmak i​in ​alismaya basladi. Yani, kiz kardesini nereye sakladiklarini ​grenebilmek i​in yapmadigi kalmadi. Kisa bir s​re ​nce, kiz
kardesinin yerini buldu ve kizin ​zerinde hak idida ederek onu, yerlestirildigi manastirdan alarak buraya getirdi. Burada kiza bakmiyor; onu
d​v​yor ve a​ birakiyordu. Nasil oldugunu bilmiyorum, Bay Stavrogin’den y​kl​ bir para aldiktan sonra, t​m parayi i​kiye yatirdi. Bay Stavrogin’e
tesekk​r edecegi yerde, onu tehdit etmeye, ondan daha y​kl​ para istemeye ve yillik tahsisin eline verilmedigi takdirde t​rl​ yalanlarla onu rezil
edecegini s​ylemeye basladi. Ve b​ylece, Bay Stavrogin’in istekle verdigi parayi hara​ gibi almak istedi. Buna ne buyurulur? Bay Lebyatkin,
simdi s​yleyin bakalim, anlattiklarimin hepsi de dogru mu?

Sessizce, g​zlerini yere dikmis duran Y​zbasi seri bir iki adim atti ve rengi morardi,

- Bana karsi ​ok zalimce davrandiniz, efendim, dedi.

- Zalimce demekle ne kastediyorsunuz… neden? Fakat, kusura bakmazsaniz, zul​m ya da merhametten daha sonra konusacagiz; simdi, ilk
soruma cevap vermenizi istiyecegim: S​ylediklerim dogru mu, yanlis mi? S​ylediklerimin dogru olmadigini s​yleyecek olursaniz, bu husustaki
d​s ​ncelerinizi hemen duymak isteriz.

Y​zbasi:

-Ben… siz de biliyorsunuz, efendim.. diye mirildandi ve birden sustu.

Sunu a​iklamam gerekir ki, Peter Verkhovensky bir sandalyede

227bacak bacak ​s t​ne atmis otururken, y​zbasi ayakta ve onun ​n​nde b​y​k bir saygiyla duruyordu.

Y​zbasi Lebyatkin’in saskinligi, g​r​n​s e g​re Peter Verkhovensky’nin hosuna gitmemisti; y​z​, bir an i​in b​y​k bir ​fkeyle burustu. Anlamli anlamli
Lebyatkin’e bakarak:

- Herhangi bir sey s​ylemek olasiliginiz yok mu? diye sordu. Eger varsa, l​tfen baslayin… bekliyoruz.

- Siz de biliyorsunuz ki, efendim, bu konuda bir sey s​yleyemem.

- Bilmiyorum. Ger​ekten yeni duyuyorum! Neden bir sey s​yleyemezsiniz?

Y​zbasi susuyordu. G​zlerini yerdeki sabit bir noktaya dikmisti.

- Izin verirseniz gideyim, efendim, dedi.

- Fakat, size sordugum sorunun karsiligini vermeden degil. S​ylediklerim dogru muydu?

Lebyatkin, g​zlerini kendisini harap eden adama kaldirdi. Alnindan ter bosaniyordu.

- Dogrudur, efendim.

- S​ylediklerimin hepsi de dogru mu? -Evet, efendim, hepsi dogrudur.

- S​yleyecek ya da ekleyecek bir seyiniz yok mu? Bizim haksizlik ettigimizi d​s ​n​yorsaniz, a​ik s​yleyin. Reddedin. S​ylenenlerden
hoslanmadinizsa, y​ksek sesle s​yleyin.

- Hayir, efendim, hi​bir sey yok.

- Bay Stavrogin’i son zamanlarda tehdit ediyor muydunuz? .

- Bu… bu… daha ​ok i​kiden oldu, efendim. Birden basini kaldirdi. Kendisini kaybederek:

- Efendim, aile gururu ve degersiz y​zkarasi insanoglunun arasinda haykirirsa, o zaman da… o zaman da insanoglu su​lu olur mu, diye
k​kredi.

228

Peter Verkhovensky delici bakislarini Lebyatkin’in g​zlerine dikti.

- Simdi ayik misiniz, Bay Lebyatkin?

- Evet efendim, sarhos degilim.

- Aile gururu ve degersiz y​zkarasi demekle ne kastettiniz, efendim?

Y​zbasi yine duruldu.

- Kimse i​in s​ylemis degilim, diye geriledi. Bunu s​ylerken kimseyi d​s ​nm​yordum… sadece kendi kendimle konusuyordum.

- Tahmin ederim ki, sizin ve sizin gibilerin yasantilari hakkinda ettigim s​zlerden ​t​r​, degil mi? ​ok alingansiniz,Bay Lebyatkin. Ama, kusura
bakmazsaniz, yasantinizin ger​ek y​n​n​ hen​z anlatmis degilim. Ama anlatacagim; fakat, hen​z ger​egi t​m y​nleriyle anlatmaya baslamadim.

Lebyatkin birden canlandi ve vahsi bakislarini Peter’e dikti.

- Efendim, ancak ayilmaya basliyorum.

- Anliyorum!… Ve sizi ayiltan da, ben miyim?

- Evet, efendim, beni ayiltan sizsiniz. D​rt yildan beri, bulutlu bir g​ky​z​n​n altinda uyumustum. Simdi gidebilir miyim, efendim?

- Gidebilirsiniz, ancak Bayan Stavrogin’in…

Bayan Stavrogin elinin bir hareketi ile onunla yapacak bir isi olmadigini belirtti.

Y​zbasi egilerek salondakileri selamladi; kapiya dogru iki adim atti; birden durdu ve elini kalbinin ​s t​ne bastirarak bir sey s​ylemeye ​alisti.
Fakat, tek kelime s​yleyemeden salondan ​ikti. ​ikarken o sirada salona girmek ​zere olan Stavrogin’e ​arpti. Stavrogin hemen kenarci ​ekildi;
fakat, Lebyatkin, onun tam ​n​nde duruyor, boa yilani g​rm​s tavsan gibi ona bakiyordu. Bir dakikalik duraksamadan sonra, Stavrogin eliyle
y​zbasiyi iterek salona girdi.

229Neseli ve huzur i​ine g​r​n​yordu. Belki de bizim bilgimiz olmayan tatli bir olaya tanik olmustu. Bir seyden ​t​r​ son derece neseli oldugu ilk
bakista anlasiliyordu.

Bayan Stavrogin daha fazla bekleyemeyerek yerinden kalkti.

- Beni bagislayacak misin, Nicholas?

Fakat, Nicholas sadece g​ld​. Sonra i​ten gelme sakaci bir tavirla:

- Her seyi ​grenmis oldugunuzu anliyorum, diye haykirdi. Buradan ayrildiktan sonra arabada giderken, size cevap vermeden ayrilmamin ​ok
garip oldugunu, belki size her seyi anlatmam gerektigini d​s ​nm​s t​m. Fakat, Peter’i yaninizda biraktigimi hatirlayinca bu endiseden
kurtuldum.

Konusurken seri bakislarla salondakileri s​z​yordu. Bayan Stavrogin, heyecanla:

- Garip yaradilisli bir kimsenin, Petersburg’da basindan ge​en k​​k bir macerayi, Bay Verkhovensky’den dinledik, dedi. Daima soylu ve kutsal
hisleri olan, delice davranislari bulunan s​valye ruhlu bir kimsenin basit bir ​yk​s ​…

Nicholas g​lerek:

- S​valye ruhlu, ha? Hey Ulu Tanrim, isi bu kadara mi vardirdin? dedi.

Bununla beraber, bu kez, Peter’in bu kadar aceleci olmasi hosuma gitmis g​r​yordu.

Peter’le kisa bir s​re bakistiktan sonra:

- Peter’in evrende tek baris yapici insan oldugunu bilmelisiniz, anne, dedi. Hayattaki rol​, aliskanligi, hastaligi budur ve onu, ​zellikle bu
erdemlerinden dolayi size tavsiye etmeliyim. Burada size anlattiklarini tahmin edebiliyorum. Anlatmaya basladigi zaman neler bulup ortaya
​ikardigini tahmin edemezsiniz. Kitaplik gibi bir kafasi vardir. Ve l​tfen, sunu hatirlayin ki, bir realist olarak yalan s​yleyemez ve ger​ekleri
oldugundan fazla ger​ek yapar.

Bunlari s​ylerken bakislarim h​l​ salonda dolastiriyordu.

230

- Bu bakimdan a​ik olarak anlayabilirsiniz ki, sizin, benden ​z​r dilemeniz gerekmez, anne. Bu davranislardan sorumlu bir ka​ik varsa, o da
benim. Demek oluyor ki, her sey s​ylenip yapildigina g​re, burada saldigim ​n​ s​rd​rmem gerekir.

S​z​n​n burasinda annesini i​ten gelen bir sevgiyle kucakladi. Sonra, sesine kuru bir anlam vererek ekledi:

-Her sey anlatilip a​iklandiktan sonra, bu konu ​zerinde daha fazla durmamak gerekiyor.

Bayan Stavrogin, onun ses tonundaki anlami sezmekle beraber, heyecani yatisacagina b​s b​t​n artmisti.

- Bir aydan ​nce gelmeni beklemiyordum, Nicholas, dedi.

- Tabii, size her seyi anlatacagim, anne; ama simdi… S​z​n​ burada keserek, Bayan Drozdov’a dogru y​r​d​. Fakat, Bayan Drozdov, onun
aniden ​ikagelisi ile saskinligi

s​yle dursun basini ​evirip, ondan yana bir kere olsun bakmamisti. Simdi yeni yeni dertler i​indeydi; y​zbasinin odadan ​ikarken Nicholas ile
​arpismasindan bu yana, Lisa, i​in i​in g​lmeye baslamisti ve simdi g​lmesi kontrol edemedigi kahkaha halini almisti. Y​z​ kipkirmizi olmustu.
Biraz ​nceki ​zg​n hali ile simdiki neseli hali arasinda b​y​k fark vardi. Stavrogin, annesi ile konusurken Lisa, Bay Drozdov’a yaklasmasi i​in iki
kere isaret etmisti. Sanki, kulagina bir seyler fisildamak istemisti; fakat, adamcagiz kulagini ona dogru yaklastirdigi sirada yine kahkahalarla
g​lmeye koyulmustu. Sanki, zavalli Bay Drozdov’un haline g​l​yormus gibiydi. Lisa, kendisini tutmaya ​alisarak mendilini agzina bastirdi.
Nicholas, b​y​k bir i​tenlikle ve masum bir tavirla onu selamlamak i​in d​nd​.

Lisa, ​abuk ​abuk konusarak:

-L​tfen, beni bagislayin, dedi. Kuskusuzki… Bay Drozdov’la tanismistiniz. Tanrim, boyunuz ne kadar da uzun, Maurice!

Tekrar g​lmeye basladi. Evet, Bay Drozdov uzundu, ama, Lisa’ nin dedigi kadar degil.

231Lisa yine kendisini tuttu. Hatta, biraz da sasirmis g​r​n​yordu. G​zleri parlayarak:

- Geleli… ​ok oluyor mu? diye mirildandi. Nicholas, dikkatle Lisa’yi inceleyerek:

- Oh, iki saatten biraz fazla oluyor, diye cevap verdi.

Sunu da a​iklamaliyim ki, Nicholas genellikle ​ekingen ve nazikti. Fakat, simdi nezaketi bir yana birakip, tamamen degismisti ve hatta bikkin
bir g​r​n​s ​ vardi.

- Peki, nerede kalacaksiniz?

- Burada.

Bayan Stavrogin de Lisa’yi inceliyordu; fakat birden aklina bir d​s ​nce geliverdi. Oglunun yanina giderek:

-Fakat, bu kadar saatten beri nendeydin, Nicholas, diye sordu. Tren saat onda geliyor.

- ​nce Peter’i, Kirilov’u ziyarete g​t​rd​m. Peter’e Matveyeva’da rastladim, sehrimizden ​ istasyon ​nceki bir kasaba. Ve ayni kompartimanda
yolculuk ettik.

Peter Verkhovensky s​z​ aldi:

- Sabahtan beri Matveyeva’da tren bekliyordum. Trenin son vagonlari raydan ​ikmisti. Az kaldi bacaklarim kiriliyordu.

Lisa:

- Bacaklariniz mi kiriliyordu! diye haykirdi. Annecigim, ge​en hafta biz de Matveyeva’ya gitmek istemistik, gitseydik, bizim bacaklarimiz da
kirilabilirdi!

Bayan Drozdov ha​ ​ikartarak:

- Tanri korusun! dedi.

- Annecigim, annecigim, sevgili annecigim, ger​ekten de iki bacagimi kirmis olsam, korkmamalisin. Bacaklarimi ger​ekten de kirabilirim. Her
g​n deliler gibi kosup durdugumu kendiniz s​yl​yordunuz. Topal oldugum zaman beni y​r​y​s e ​ikarir miydin, Maurice?

232

Tekrar kahkahalarla g​lmeye basladi.

- Eger topal olursam, sizden baskasi ile ger​ekten ​ikamam. Bundan hi​ kuskunuz olmasin. Fakat, ya tek bacagimi kiracak olursam! Bunun
bile b​y​k bir seref olacagini s​yleyecek kadar nazik olun bari!

Bay Drozdov, can sikintisi ile kaslarini ​atarak:

- Bir bacaginiz oldugundan mi seref duyacagim, diye mirildandi.

- Fakat beni gezdirebileceksiniz; sadece siz, baska kimse degil.

Bay Drozdov’un kaslari biraz daha ​atildi.

- O zaman bile, siz beni gezmeye g​t​r​rd​n​z, diye mirildandi.

Lisa, panige kapilarak:

- Tanrim, saka yapmaya ​alistigimi fark etmediniz mi? diye haykirdi. Bir daha sakin b​yle bir sey yapmaya kalkmayin, Maurice! Fakat,
Ger​ekten, ne kadar bencil bir insansiniz! Sizin hesabiniza, kendi kendinizi aldataginizi s​yleyecegim. Aksine, sabahtan aksama kadar,
bacaksiz daha ilgin​ oldugumu s​yleyip dururdunuz. Oysa, bir sey var ki, bunun ​n​ne ge​mek m​mk​n olmaz sanirim; siz ​ok uzun boylusunuz,
ben bacaksiz olunca sizin yaninizda ​ok kisa kalacagim; o zaman beni kolunuza takip nasil gezdireceksiniz, merak ediyorum? Hayir, o
zaman tamamen uygunsuz oluruz!

Sarsila sarsila g​lmeye basladi. Sakalari ve imalari ​ok basit olmakla beraber, herhangi bir basarinin pesinde olmadigi da belliydi.

Peter, bana fisildadi.

- Isteri! ​abuk tarafindan bir bardak su getirmeleri gerekir! Hakliydi. Bir dakika sonra herkes Lisa’nin basina ​s ​s t​ ve

derhal su getirildi. Lisa, sevgili annesine sarilarak onu ​pt​ ve omzuna kapanarak aglamaya basladigi sirada, tekrar basini kaldirip

233dikkatle annesinin y​z​ne bakti ve kahkahayla g​lmeye basladi. Bayan Stavrogin, onlari, Dasha’nin daha ​nce girmis oldugu kapidan
ge​irerek odasina ​ikardi. Fakat, yokluklari ancak d​rt dakika s​rd​.

Simdi, bu unutulmaz sabahin b​t​n ayrintilarini hatirlamaya ​alisiyorum. Kadinlarin salondan ​ikmasindan sonra (Dasha yerinden bile
kipirdamadan oturuyordu), Stavrogin, hepimizin tek tek elini sikmis ve hatir sormustu. Yalniz, oturdugu yerden kimildamayan ve basi
g​gs​ne sarkmis olan Shatov’la konusmadigini ​ok iyi hatirliyorum. Bay Verkhovensky, onunla ​nemli konular hakkinda konusmaya
niyetleniyordu ki, Nicholas onu dinlemeden Dasha’nin yanina kostu. Ama, tam yari yolda, Peter Verkhovensky, onun ​n​n​ kesti ve onu
s​r​klercesine pencerenin ​n​ne g​t​r​p bir seyler fisildamaya basladi. Y​z anlamlarina bakilacak olursa bunlarin ​nemli seyler oldugu anlasiliyordu.
Stavrogin, dudaklarinda soguk bir tebess​mle, kendisine s​ylenenleri dalgin dalgin dinliyordu. Tavirlarinda oradan bir an evvel kurtulmak
istermis gibi bir g​r​n​s ​ vardi. Hanimlar d​nd​g​nde pencereden ayrildi. Bayan Stavrogin, Lisa’yi eski yerine oturtarak, hi​ olmazsa on dakika
daha dinlenmesi gerektigini ve temiz havanin sinirlere pek iyi gelecegini sanmadigini s​yledi. Lisa’nin ​zerine titrer gibi bir hali vardi. Kendisi
de onun yanina oturdu. Serbest kalan Peter, hemen onlarin yanina kosarak neseli bir konusmaya daldi. Iste o zaman, Stavrogin agir
adimlarla Dasha’nin yanina gitti. Dasha, onun yaklastigini g​r​nce g​zle g​r​lebilir derecede titredi ve y​z​ kizararak ayaga firladi.

Nicholas, y​z​nde olduk​a garip bir anlamla:

- Sizi tebrik etmem gerekiyor… yoksa tebrik i​in biraz erken mi, dedi.

Dasha, cevap verdi; ama, s​ylediklerini duyamadim. Nicholas, sesini biraz y​kselterek:

- D​s ​ncesiz davrandigim i​in ​z​r dilerim, dedi. Fakat biliyorsunuz, bana ​zellikle duyuruldu. Biliyor muydunuz?

234

-Evet, ​zellikle size duyuruldugunu biliyorum. Nicholas g​lerek:

- Tebriklerimle isinize engel olmadigimi umarim, dedi. Ve eger Bay Verkhovensky…

Peter, birden onlardan yana y​r​d​.

- Ne oluyor? Tebrik edilecek ne var? S izi ne nedenle tebrik etmeliyiz, Bayan Shatov? Onun i​in degildir, herhalde? Y​z​n​z​n

kizarmasindan dogru tahmin ettigimi anliyorum. Ve kuskusuz, g​zel, soylu kizlarimizi baska neden tebrik edebiliriz ki? Ve baska hangi tebrik
onlarin y​zlerini kizartir? Eh, benim de tebriklerimi kabul buyurun, eger tahminlerimde yanilmiyorsam tabii. Ve parami da verin bakalim!
Hatirlarsaniz Isvi​re’de, evleneceginize dair bahse girmistik, ​yle degil mi? Ah, evet, Isvi​re dedim de hatirladim, neler d​s ​n​yorum! Aslinda
buraya da bir is i​in gelmistim; ama, hemen hemen unutmustum. S​yleyin bana…

S​z​n​n burasinda seri bir hareketle babasina d​nd​. .

- …Isvi​re’ye ne zaman gidiyorsunuz? Bay Verkhovensky birden sasirdi.

- Ben…Isvi​re mi, diyebildi.

- Garip sey, gitmiyor musunuz? Fakat evleniyorsunuz, degil mi? ​yle yazmamis miydiniz?

Bay Verkhovenky:

-Pierre! diye haykirdi.

-Pierre… ne demek istiyorsunuz? M​mk​n oldugu kadar ​abuk olarak fikrimi ​grenmek istediginize g​re, bu evlenmeye karsi olmadigimi
bildirmek i​in kosarak geldigimi s​ylememden memnun olursunuz sanirim.

Soluk almak i​in durduktan sonra devam etti:

- Fakat, mektubunuzda yazdiginiz gibi “kurtarilmak” zorundaysaniz, her zamanki gibi yardiminiza kosmaya hazirim. Evlenecegi dogru mu,
Bayan Stavrogin?

235Seri bir hareketle Bayan Stavrogin’e d​nm​s t​.

- D​s ​ncesizlik etmedigimi umarim. B​t​n sehir halkinin bu evlenmeden haberi oldugunu ve kendisini tebrikleri ile rahatsiz ettiklerini, bu
nedenle, daima geceleri y​r​y​s e ​iktigini yazmisti. Mektubu halen cebimde. Fakat, inanir misiniz, Bayan Stavrogin, mektuptan bir sey
anlayamadim. Ne basi belli ne de sonu!

Yine babasina d​nd​.

- Bana sadece bir seyi s​yleyin, efendim, sizi tebrik mi edecegim yoksa, kurtaracak miyim? Inanilmaz gibi g​r​necegini biliyorum; ama, bir
satirinda d​nyanin en mutlu diger satirinda ise en bedbaht adami oldugunu yaziyor. ​nce, onu affetmemi istiyor. B​yle yazmakta haklidir
diyelim; fakat, yine de sunu s​ylemeliyim. D​s ​n​n bir kere, adamcagiz b​t​n hayati boyunca beni sadece iki kere g​rm​s ki, bu da kazayla olmus
ve simdi de ​nc​ defa da evleniyor, birden evlenmekle bana karsi olan babalik g​revlerini yapamayacagindan dolayi yanip yakiliyor.
Kilometrelerce uzaktan bana yalvariyor ve ona kizmamami, evlenmesine izin vermemi diliyor! L​tfen g​c enmeyin, efendim. Yasinizin geregi
olabilir. Genis fikirliyim ve sizi su​lamiyorum. D​s ​nelim ki size onur veriyor falan, fil​n. Fakat, yine de asil derdinizin ne oldugunu
anlayamiyorum. Mektubunuzda Isvi​re’deki g​nahlar’ dan dem vuruyorsunuz.‘Evleniyorum’, diye yaziyor. “Belki bir ​esit g​nahtan, belki de
baska birinin g​nahindan dolayi.’ Ya da her ne ise… kisacasi, “g​nahlar’. ‘Kiz’, diyor. ‘Ger​ekten bir hazinedir.’ Fakat ona ‘degersiz’
oldugunu s​yl​yorsunuz. Tabii, bu sanirim sizin tarziniz. Fakat, tahminimce, bu ‘g​nahlardan’ ya da kosullardan ​t​r​, kiliseye ve sonra da
isvi​re’ye gitmeye zorlaniyorsunuz. Bu bakimdan, her seyi y​z​s t​ birakip gelmemi istediniz. Siz bundan bir sey ​ikarabiliyor musunuz? Oysa…
y​z​n​z​n anlamindan da anliyorum ki…

Cebinden ​ikardigi mektubu sallayarak salondakilere bakiyordu. Dudaklarinda masum bir tebess​m vardi. ”

- … bir seylere engel olmak ​zereyim. Galiba baltayi tasa vurmak ​zereyim. Hi​ olmazsa inaniyorum ki… benim samimi ge—

236

vezeligimden ve Bay Stavrogin’in de s​yledigi gibi aceleciligim y​z​nden…

Tekrar babasina d​nd​.

- Anliyorsunuz, ya, efendim… burada dostlarin arasinda oldugumu d​s ​nd​m, daha dogrusu sizin dostlarinizin arasinda oldugumu d​s ​nd​m,
efendim, sizin dostlariniz. Aslinda, burada yabanci olan benim ve g​r​yorum… g​r​yorum ki hepiniz bir seyler biliyorsunuz ve bildiginiz bu
seyi bilmeyen sadece benim.

Bakislarini h​l​ salonda dolastiriyordu. Bayan Stavrogin, y​z​ sararmis, dudaktan ​fkeden titreyerek Peter’in yanina gitti.

- Demek Bay Verkhovensky, size, isvi​re’de islenmis baskasinin g​nahlari ile evlenecegini ve onu “kurtarmak” ​zere hemen gelmenizi yazdi…
Kullandigi kelimeler bunlardi, degil mi?

Peter endiseye kapilmis gibi, eskisinden daha ​abuk konusmaya baslayarak:

- Yani demek istedim ki, burada d​nen bir seyler varsa, benim bunlardan haberim yok, dedi. Sonra, ne var ki, b​yle yazmak tamamen onun
su​u. Iste mektubu. Biliyor musunuz, Bayan Stavrogin, son birka​ aydir mektuplarinin ardi arkasi kesilmek bilmedi. ​yle oldu ki, ​ogu zaman
mektuplarini sonuna kadar bile oku-yamadim. Gevezeligimden dolayi bagislamalisiniz, baba; fakat, sunu samimiyetle s​ylemelisiniz ki, bu
mektuplari laf olsun diye yaziyordunuz, aslinda onlari okuyup okumamam ​zerinde durmuyordunuz. L​tfen, l​tfen g​c enmeyin. Neticede,
akraba degil miyiz? Fakat, bu mektubu, Bayan Stavrogin, bu mektubu, sonuna kadar okudu. Bu ‘g​nahlar’, efendim, bu ‘baskasinin
g​nahlari’, bizim birtakim kabahatlerimiz olsa gerek. Ve bahse girerim ki bu kabahatler ​nemsiz seylerdir. Fakat, bu k​​k kabahatleri, biz
b​y​tmeye ​alisiyoruz. Anliyorsunuz ya, mali durumumuz zannettiginiz kadar iyi degil ve artik biz bunu bir sir olarak sak-, layamiyoruz.
Biliyorsunuz, k​gida karsi da bir tutkumuz var… fakat ​z​r dilerim belki b​yle konusmamam gerekirdi… aynca, konunun

237disinda kaliyor… korkarim ki ​ok gevezelik ediyorum. Fakat, sizi temin ederim, Bayan Stavrogin, beni o kadar korkuttu ki, hemen
neredeyse onu ger​ekten ‘kurtarmak’ i​in hazirdim. Nihayet, kendimi olduk​a utanmis hissediyorum. Neden bogazina bi​agi dayayan ben
olayim? Bu kadar merhametsiz bir kimse degilim, degil mi? Burada, drahomadan s​zediyor… fakat, buraya bakin, ihtiyar, ger​ekten
evlenmek istemiyorsunuz, degil mi? Bu bizim huyu-muzdur… bos konusmayi severiz… sirf kendi sesimizi duyabilmek i​in… Ah, Bayan
Stavrogin, ​ok fazla ve yersiz konustugum i​in beni su​ladiginizi biliyorum…

Bayan Stavrogin cani sikilmis olarak:

- Aksine, dedi. Sabrinizin sonuna geldiginizi g​r​yorum ve bunun i​in de nedenleriniz olmali.

Bayan Stavrogin, anlatilanlarda b​y​k rol​ olan Peter Verkhovensky’nin i​ini d​kmesini sinsi bir zevkle dinlemisti, (o zamanlar, Peter
Verkhovensky’nin nasil bir rol oynadigini bilmiyordum, ama rol​n​ ​ok beceriksizce oynuyordu)

Bayan Stavrogin:

- Aksine, diye devam etti. Konustugunuz i​in size son derece minnettarim. Siz olmasaydiniz, bunlari ​grenmem m​mk​n olamazdi. Yirmi yildan
beri ilk defa olarak g​zlerim a​ildi. Nicholas, siz de, bu olaydan ​zellikle haberdar edildiginizi s​ylemistiniz. Size bunu yazip haber veren, Bay
Verkhovensky miydi?

- Ondan en masum… hem de ​ok onurlu bir mektup eldim.


-Sasirmis oldugunuzu ve kelime bulmakta zorluk ​ektiginizi g​r​yorum, bu kadari yeter! Bay Verkhovensky… Birden g​zlerinden ates p​s k​rerek
ona d​nm​s t​.

- … bana b​y​k bir iyilikte bulunmanizi isteyecegim. Bizi derhal terk etmek nezaketinde bulunur musunuz? Ve bir daha da kapimdan i​eri
adiminizi atmayin, l​tfen!

Okuyuculardan, Bayan Stavrogin’in h​l​ ge​meyen ‘b​y​k heyecanini’ hatirlamalarini istemeliyim. Bay Verkhovensky’nin su​lu

238

olmadigi s​ylenemezdi. Ama, o anda beni en ​ok sasirtan, Peter’in ‘su​lamalarini’, onun konusmasina mani olmak aklina gelmeden dinlemesi
ve Bayan Stavrogin’in kendisini evinden ‘Kovmasini’ b​y​k bir sogukkanlilikla karsilamasiydi. B​ylesine sogukkanli olabilme g​c ​n​ nereden
almisti? Benim i​in a​ik olan tek sey vardi: Onun i​in ​ok degerli oglu Peter’le karsilasmasi ve ​zellikle onun s​zleri gururunu incitmisti. Bu derin
acinin ger​ek oldugu g​zlerinden anlasiliyordu. O anda onu inciten baska bir sey daha vardi; yani, al​aklik etmis oldugunu kalbinin en derin
yerinde hissediyordu. Daha sonra, bunu bana b​y​k bir i​tenlikle itiraf etmisti. Bazen, ger​ek bir aci, u​ari bir insani bile birden agirbasli
yapabilirdi. Bazi zamanlar, ger​ek aci, en aptal bir kisiyi bile, akilli bir adam yapabilirdi. Ger​ek acinin ​zelligi de buydu, zaten. Eger bu
b​yleyse, Bay Verkhovensky gibi bir adamda, bu degisikliklerin hangisi olabilirdi? Aslinda, onda b​y​k bir degisme vardi, tabii bu kisa bir
zaman i​indi.

Tek kelime s​ylemeden, Bayan Stavrogin’i b​y​k bir gururla yerlere kadar egilerek selamladi. (Yapabilecegi bir seyin olmadigi dogruydu.)
Hemen ​ikip gitmek istiyordu; ama, kendisine h​kim olamadan Dasha’nin yanina gitti.

Bayan Dasha, birden heyecana kapildi. Sanki onun ne s​yleyecegini pesinen biliyormus gibi haykirdi.

- L​tfen, Bay Verkhovensky, bir sey s​ylemeyin!…

Sonra, ​abuk ​abuk konusmaya basladi. Y​z​nde ​z​nt​l​ bir anlam vardi.

- Tanri adina susun!… Size eskisi gibi saygi duyduguma ve yine deger verdigime emin olun… ve… ve… Bay Verkhovensky, siz de benim
i​in iyi d​s ​n​n… bu benim i​in her seyden ​ok ​nemli.

Bay Verkhovensky, Dasha’nin ​n​nde yerlere kadar egildi. Bayan Stavrogin:

- Bu seni ilgilendirir, Dasha, dedi. Arzu ettigin gibi hareket etmeye mutlak olarak serbestsin. ​nce b​yleydi, simdi de b​yle ve gelecekte de b​yle
olacak.

239Peter Verkhovensky, alnina vurarak:

- Ulu Tanrim, simdi her seyi b​t​n ​iplakligi ile g​rebiliyorum ! diye haykirdi. Fakat… fakat b​t​n bunlardan sonra, ben ne duruma d​s t​m!…
Sevgili Bayan Shatov, son derece ​zg​n​m!.

S​z​n​n burasinda babasina hitap etti.

- G​rd​n​z m​, ihtiyar, beni ne durumda biraktiniz, ha? Bay Verkhovensky sakin bir sesle:

- Pierre, benimle baska t​rl​ konusabilirdin, ​yle degil mi, dostum? dedi.

Peter elini sallayarak:

- Bagirmayin, l​tfen, dedi. Inanin bana, b​t​n bunlar, yaslandiginizdan ​t​r​ sinirlerinizin zayif olmasindan ileri geliyor ve bagirmak sagliginiz i​in hi​
de iyi degildir. Beni neden uyar-madiginizi s​ylemelisiniz; ​nk​, konusmaya ​nce benim baslayacagimi biliyor olmaliydiniz!…

Bay Verkhovensky, delici bakislarini Peter’in g​zlerine dikti.

- Pierre, burada olup bitenleri bu kadar iyi bildigin halde, bu konuda ger​ekten bir bilgin yok muydu? Bunu mu s​ylemek istiyorsun?

- Ulu Tanrim! Ne olagan​s t​ bir insan! Yasli bir bebek olmaktan ​ok, insanin y​z​ne t​k​ren bir bebeksiniz, ayni zamanda, ​yle mi? Bayan
Stavrogin, ne s​yledigini duydunuz mu?

Bir ugultudur basladi; fakat birdenbire, kimsenin nasil oldugunu anlayamadigi olagan​s t​ bir durum ortaya ​ikti.

***

Her seyden ​nce, su ger​egi s​ylemeliyim ki, son birka​ dakikadan beri, Lisa tamamen degismis, artik bambaska biri olmustu. Annesine ve ona
dogru egilmis olan Bay Drozdov’un kulagina aceleyle bir seyler fisildiyordu. Endiseli, fakat kararli g​r​n​yordu. Nihayet yerinden kalkti,
derhal oradan ayrilacaklarmis gibi, Bay

240
Drozdov’un yardimiyla y​r​yen annesine acele ettiriyordu. Halbuki, burada olanlar son bulmadan gidemeyecekleri kaderlerinde varmis.

K​s esinde herkes tarafindan unutulan Shatov (Lisa’ya yakin oturuyordu), tahmin ederim ki neden ​t​r​ burada oldugunu bile bilmiyordu;
birden yerinden kalkti ve acele etmeden salonu ge​erek Stavrogin’e dogru y​r​d​. G​zlerini bir kere olsun ondan ayirmamisti. Shatov’un
yaklastigini fark eden Stavrogin, belli belirsiz g​l​msedi; fakat, Shatov karsisinda durunca dudaklarindaki tebess​m kayboldu.

Shatov’un, hi​bir sey s​ylemeden ve g​zlerini -Stavrogin’in g​zlerinden ayirmadan tam karsisinda durdugunu fark eden herkes konusmayi
kesti; en son susan Peter Verkhovensky oldu; Lisa ve annesi salonun tam ortasinda kaldilar. B​ylece bes saniye kadar bir zaman ge​ti;
Stavrogin’in y​z​nde, saskinlik yerine ​fke izleri belirdi, kaslari ​atildi ve birdenbire…

Ve birdenbire, Shatov, agir yumrugunu kaldirip, Stavrogin’in y​z​ne var g​c ​yle vurdu. Stavrogin siddetle geriye dogru savruldu.

Shatov, herkes gibi avucunun i​iyle tokat atmamisti (deyisim dogruysa), onu yumruklamisti. Yumrugu kocaman, kemikliydi ve ​zerinde
kirmizi t​yler ve kirmizimsi ​iller vardi. Eger yumruk Stavrogin’in burnuna raslamis olsaydi, burun kemigini kiracagi ger​ekti. Fakat yumruk,
Stavrogin’in sol yanagina, dudaginin ​s t kismina ve dislerine rasladi ve dudaklarindan ​enesine dogru ince bir kan seridi uzandi.

Bu davranisi bir ​igligin takip ettigini hatirliyorum; belki, haykiran Bayan Stavrogin’di; bunu pek iyi hatirlayamiyorum; ​nk​, salonda yine ​it
​ikmiyordu. B​t​n olay, on saniye kadar kisa bir zaman i​inde olmustu.

Bununla beraber, bu on saniye i​inde daha baska seyler de oldu.

241Tekrar okuyucularima hatirlatirim ki, Bay Stavrogin korku bilmeyen bir adamdi. D​ellolarda, rakibinin tabancasinin karsisinda
sogukkanlilikla nisan alir ve ayni sogukkanlilikla tetigi ​ekerek rakibini ​ld​r​rd​. Birisi onu tokatlayacak olsa, degil onu d​elloya ​agirmak, hemen
oracikta ​ld​r​rd​, sanirim; ger​ekten de, karsisindakini, ne yaptigini bilerek ​ld​ren cinsten insanlarin sinifina dahildi. Iste, Stavrogin b​yle
yaradilista bir adamdi. Zannederim ki, insanin d​s ​nme yetenegini yok eden ​fkelenmeyi hi​ tat-mamistir. Bazen, b​t​n benligini saran ​fkeli
anlarinda bile kendisini kontrol edebilmis ve d​elloya ​agirmadan adam ​ld​rd​g​ takdirde Sibirya’ya s​r​lecegini idrak etmistir. B​yle olmakla
beraber, kendisine hakaret eden kimseyi, hi​ d​s ​nmeden orada ​l-d​r​lebilecek kapasitede bir adam olduguna inaniyorum.

Son yilda, Stavrogin’i devamli olarak inceliyordum; bu nedenle, onun hakkinda bu satirlari yazarken, onu ilgilendiren bir​ok ger​egi b​t​n
a​ikligi ile biliyorum. Ge​miste yasanmis, akla durgunluk veren ser​venleri zamanimiza kadar gelmis olan bazi kimselerle onu
karsilastirabilirim. ​rnegin, isyancilardan L…n hakkinda; L…n’in tehlikeye bilerek atildigi, bundan son derece zevk aldigi; tehlikeyi kendisine
bir ihtiya​ saydigi; gen​ken, hi​bir neden yokken d​ello ettigi; Sibirya’da yalniz bir bi​akla ayi avina ​iktigi; Sibirya ormanlarinda, ka​ak k​rek
mahk​mlari ile, - bir ayidan daha tehlikeli olduklarindan-karsilasmaktan zevk aldigi s​ylenir. Hi​ kusku yoktur ki, bu efsanevi kimselerin, pek
g​​l​ korkulan vardi; aksi halde, sakin bir hayat ge​irirler ve tehlikeye karsi fiziki bir ihtiya​ duymazlardi. Onlari en ​ok etkisi altina alan, bu
korkularini yenme ihtiyacidir. Daima bir zafer sarhoslugu i​inde bulunmaktan, onlarin ​s tesinden gelecek bir g​​ olmadigini d​s ​nmekten
hoslanirlar. S​z​n​ ettigim L…n, Sibirya’ya s​rg​ne g​nderilmeden ​nce, zengin babasinin isteklerine boyun egmek istemedigi i​in bir s​re a​likla
kivranmis ve karnini doyurabilmek i​in ​alisarak ekmek parasi kazanmak zorunda kalmistir. Demek ki, o adam, ugrasi bir​ok y​nleriyle
kabulleniyormus; g​c ​n​ sadece, ayi avlarinda ve d​elloda g​s termiyormus demektir.

242

Fakat, ne olursa olsun, o zamandan bu zamana kadar ​ok yillar ge​ti ve zamanimizin sinirli, ne istediklerini bilmeyen yaradilistaki insanlari,
ge​misin d​r​s t, namuslu maceraperestleri ile kiyas bile kabul etmez. Stavrogin, belki, L…n’e yukardan bakar ve onun i​in kahramanlik
taslayan bir korkak diyebilir; ama, bunu da y​ksek sesle s​yleyemez. Bir d​elloda rakibini vurabilir ve ayi avina gidebilir ve gerekirse, kendisini
bir ormanda haydutlara karsi savunabilirdi; L., .n kadar korkusuz olabilirdi; ama b​t​n bunlari, zevk duymadan, bir sorun karsisinda,
bezginlik ve tembellikle, biraz da bikkinlikla yapardi. ​fkesine gelince, L…n ve Lermontov’la karsilastirildigi takdirde onlari kat kat geride
birakirdi. Belki de, bu iki adamin ​fkelerinin toplami bile, Stavrogin’in ​fkesine esit olamazdi; fakat, onun ​fkesi, soguk, sakin, hatta, ​fke i​in
s​ylenebilirce, mantikliydi; ​fkelerin en igrenci ve en korkulusuydu. Tekrarliyorum; o zaman ​yle d​s ​nm​s t​m ve simdi de ayni sekilde d​s ​n​yorum
(simdi her sey bitti) ki, Stavrogin, b​yle bir tokat yemis olsaydi ya da buna benzer bir hakarete ugramis olsaydi, kendisine hakaret edeni,
d​elloya ​agirmadan hemen oracikta ​ld​r​rd​.

Bununla beraber, i​inde bulundugumuz olayda ge​enler tamamen baska ve hayret vericidir.

Yedigi yumrugun etkisiyle hemen hemen yere yuvarlanacak kadar kaybettigi dengesini bulur bulmaz ve daha yanagina siddetle ​arpan
yumrugun yankisi kocaman salonda kaybolmadan; Shatov’u omuzlarindan yakaladi; fakat, birden ellerini geri ​ekerek arkasinda kavusturdu.
Tek kelime dahi s​ylemedi; fakat Shatov’a bakarken rengi k​git gibi bembeyaz olmustu. Oysa, gariptir, g​zlerindeki parilti birden kaybolmus
gibi g​r​nd​. On saniye sonra g​zleri, yanilmadigima eminim, buz gibi ve sakindi. Sadece rengi son derece soluktu. Tabii, i​inde neler ge​tigini
bilemem, onu sadece dis g​r​n​s ​ ile tarif ediyorum. Bir adam ​iksa ve dayanikliligini ​l​ebilmek i​in, ​rnegin, kor halindeki demir bir ​ubugu
yakalasa, on saniye kadar, dayanilmaz aciya katlansa, sonunda bu aciyi yense, bu adam sanirim ki, bu on saniyede Stavrogin’in o anda
duyduklarinin aynen benzerini duyardi.

243G​zlerini yere ilk ​eviren Shatov oldu ve g​r​n​s e g​re buna mecbur olmustu. Sonra yavas yavas arkasina d​nd​ ve salondan ​ikti. Fakat
​ikisi, Stavrogin’e dogru y​r​y​s ​ gibi olmamisti. Salondan sessizce, omuzlari ​km​s ; sanki kendi kendine s​yle-niyormus gibi, basi g​gs​ne d​s m​s
olarak ​ikmisti. Zannederim ki bir seyler fisildiyordu. Kapiya kadar b​y​k bir dikkatle y​r​m​s t​. Ne bir sey devirmis ne de bir seye ​arpmisti;
kapiyi hafif​e aralamis ve disari s​z​lm​s t​. Disari ​ikarken, ensesinin ​zerinde toplanan sa​lar, ​zellikle g​ze ​arpiyordu.

Sonra, kimsenin konusmasina firsat kalmadan ortaligi canhiras bir feryat yirtti. Lisa’nin, annesini omzundan, Bay Drozdov’u kolundan
yakalarak onlari salondan ​ikarmak amaciyla birka​ kere siddetle ​ekistirdigini g​rd​m. Fakat, birden aci bir ​iglikla baygin olarak yere
yuvarlandi. Basini haliya ​arptigi zaman ​ikan tok ses h​l​, kulaklarimdadir.

244

Ikinci B​l​m
GECE

Sekiz g​n ge​ti. Simdi her sey bittikten sonra bu olaylari k​​k bir tarih olarak yaziyorum ve olaylarin neler oldugunu biliyoruz; fakat o zamanlar
hi​bir sey bilmiyorduk ye b​t​n bunlarin bize garip gelmesi kuskusuz ki ​ok normaldi. Bay Verkhovensky ve ben, hi​ degilse, ilk g​nlerde eve
kapandik ve olaylari uzaktan izledik. Eskiden oldugu gibi ​ok seyrek olarak disari ​ikiyor ve ​grenmeden rahat edemedigi haberleri
getiriyordum.

Atilan yumruk Lisa’nin bayilma olayi ve pazar g​n​n​n diger olaylari hakkinda, sehirde degisik s​ylentilerin yayilmis oldugunu s​ylemeye gerek
yok. Fakat anlayamadigimiz bir husus vardi, o da b​t​n bu olaylarin bu kadar dogru ve bu kadar ​abuk nasil yayildigiydi. Bize g​re, orada
bulunanlarin hi​biri, kendilerini de ilgilendiren olaylarin gizliligini bozmak istemezdi. Ayrica, orada olanlari kendi yararlarina da kullanamazdi.
Salonda usaklar yoktu; ancak, Lebyatkin bir seyler s​ylemis olabilir, fakat bunu ​fkesinden

245​t​r​ yapmis olamazdi; ​nk​ o g​n son derece korkmus olarak oradan ayrilmisti (ve d​s mandan korku, ona karsi duyulan ​fkeyi yok eder);
fakat, kendini tutamayip, sirf gevezelik olsun diye bazi seyler s​ylemis olabilirdi. Fakat, Lebyatkin ve kizkardesi ertesi g​n, hi​bir iz
birakmadan ortadan kaybolmuslardi; artik Filippov’un evinde oturmuyorlardi; nereye gittiklerini de kimse bilmiyordu; sanki, yer yarilip i​ine
girmistiler. Bayan Lebyatkin hakkinda bilgi almak istedigim Shatov, odasina kapanmisti ve tahmin ederim ki bu sekiz g​n s​resinde hi​bir
tarafa ​ikmadigi gibi, isine bile gitmemisti. Beni g​rmeyi bile reddetti. Sali g​n​ onu g​rmeye gittim ve kapisini ​aldim. Cevap alamadim; fakat
evde oldugunu kesinlikle bildigimden, kapiyi bir kere daha ​aldim. Birden yatagindan firlayip kapinin ​n​ne geldi ve olanca g​c ​yle haykirdi:
“Shatov evde yok” Bu cevabi aldiktan sonra oradan ayrilmak zorunda kaldim.

Bay Verkhovensky ve ben, herhangi bir korkuya kapilmadan, nihayet, sehre yayilan s​ylentilere ancak, Peter Verkhovensky’nin neden
olabilecegine karar verdik. O olaydan kisa bir s​re sonra, Peter Verkhovensky babasi ile konusurken, olayin herkesin agzinda dolastigim;
​zellikle, kul​pte hep ondan konusuldugunu; vali ve karisinin olaydan en ince ayrintilarina kadar haberli olduklarini g​r​nce ​ok sasirdigini israrla
s​ylemisti. Ilgi ​ekici baska bir sey daha vardi; pazartesi gecesi Liputin’le karsilastigimda olayi b​t​n ayrintilari ile farkettim. Bundan da
anlasildigina g​re, olaydan ilk haberli olanlardan biriydi.

Kadinlarin ​ogu (ve y​ksek sosyeteden bazi hanimlar), Mary Lebyatkin’le, yani, onlarin deyisiyle ‘esrarli topal’ ile olagan​s t​ ilgileniyorlardi.
Hatta, bazilari onunla tanismak ve iliski kurmak istiyordu. Bu da g​s terir ki, Lebyatkinler’i koruyan kimseler ellerini ​ok ​abuk tutmuslardi.
Fakat, hemen hemen herkes, Lisa’nin bayilma olayi ile ilgileniyordu. Gen​ kizin akrabasi, koruyucusu olarak, valinin karisini ilgilendirdigi i​in
b​t​n ‘sosyete’, bu olaya karsi son derece b​y​k merak g​s teriyordu. Ve neler s​ylenmedi!… Olayi saran esrar perdesi de gevezeliklerine
yardimci oluyordu; her iki evin

246

kapisi da siki siki kapatilmisti; Lisa’nin y​ksek atesle yattigi s​yleniyordu; ayni seyler Stavrogin i​in de s​ylenmekteydi; bir disinin kirilmis
oldugu ve yanaginin sistigi hakkinda olmadik dedikodular yapiliyordu. Hatta, orada burada, yakin bir gelecekte, sehrimizde olacak
cinayetlerden bile s​z ediliyordu; Stavrogin’in b​ylesine bir hakareti sineye ​ekemeyecegini ve Shatov’u ​ld​recegini; fakat, bunu Korsika’daki
kan davalarinda oldugu gibi, el altindan yapacagi s​yleniyordu. Bu d​s ​nce olduk​a ilgin​ bulunmustu; fakat, y​ksek sosyetede bulunan gen​lerin
​ogunlugu, bu s​ylentileri, b​y​k bir igrenti duyarak ve umursamadan dinliyordu; ama, bunun yapmacik oldugu kanisindaydim. Genel olarak,
toplumun Stavrogin’e karsi olan d​s manligi yeniden filizlenmisti. Hatta, akli basinda olanlar bile, nedenini bilmeden onu su​lamaya
​alisiyorlardi. Lisa’nin onurunu kirlettigi ve Isvi​re’de aralarinda bazi olaylarin ge​mis oldugu fisiltilari, ortalarda dolasiyordu. Tabii, tedbirde
kusur etmeyen kimseler, kendilerini bu dedikodulardan uzak tutuyorlarsa da, s​ylenenleri sinsi bir zevkle dinliyorlardi. Seyrek olarak s​ylenen
bazi seyler de vardi ki, bunlar toplumun i​inde s​ylenemiyor, gizlice ve gen​likle kapali kapilarin ardinda konusuluyordu. Bu garip s​ylentilerden
s​z etmekteki amacim, okuyucuya ilerdeki olaylari daha iyi anlayabilmeleri i​in yardimci olmaktir. Bazi kimseler, kaslarini ​atarak, kim bilir
hangi kanitlara dayanip, Stavrogin’in sehrimizde ​zel bir isi oldugunu; Petersburg’da Kont K. araciligiyla birtakim y​ksek kimselerle tanismis
oldugunu; hatta, devletle ilgili bir memuriyete bile girmis olabilecegini; buraya belki de gizli bir g​revle geldigini s​yl​yorlardi. Akli basinda,
agirbasli kimseler, bu s​ylentileri g​l​mseyerek karsiliyorlar ve sosyetede rezaletlere karisan, topluma sis bir yanakla ​ikan bu adamin devletle
ya da memuriyetle iliskisi olamayacagini s​yl​yorlardi. O zaman da kulaklarina, onun resmi bir g​revden ​ok, gizli bir g​revle geldigi ve b​yle
g​revlerde de o kimsenin memura benzememesi gerektigi fisildaniyordu. B​yle s​zler ayni zamanda etkili olmustu; ilin sinirlari i​indeki il​e ve
k​ylerin ​zel y​netiminin Petersburg’da yakindan izlendigini bi-247liyorduk. Tekrar ediyorum, bu s​ylentiler sadece kisa bir s​re devam etti ve iz
birakmadan kayboldu; simdilik bu s​ylentilerin kaybolmasini, Stavrogin’in sosyetede g​r​nmesiyle birlestirecegim; fakat, sunu da ekleyebilirim
ki, bu s​ylentiler, belirli bir noktaya kadar, yakin bir zamanda Petersburg’dan d​nen, emekli muhafiz y​zbasisi Artemy Gaganov’un, kul​pte
​fkeyle s​yledigi birka​ belirsiz s​ze de dayaniyordu. Gaganov, ilimizin ve ​evresinin en b​y​k toprak sahibi, Petersburg sosyetesinin s​z​ ge​er bir
adami, kul​b​m​z​n y​netim kurulunda saygi duyulan bir ​yesi ve ​yk​m​z​n basinda anlattigim d​rt yil ​nce toplumun i​inde beklenmedik bir.hakarete
ugrayan rahmetli Pavel Gaganov’un ogluydu.

Bayan Lebke’nin, Bayan Stavrogin’e ​zel bir ziyarette bulundugu, kapida Bayan Stavrogin’in ​z​r diledigi ve hasta oldugundan dolayi onu
kabul edemeyecegi haberi b​t​n sehre yayildi. Ayni zamanda, bu olaydan iki g​n sonra, Bayan Lembke’nin adam g​nderip Bayan Stavrogin’in
sagligi ile ilgilendigi de bilmiyordu. Nihayet, Bayan Lembke, her yerde Bayan Stavrogin’i ‘korumaya’ basladi; yani, m​mk​n oldugu kadar,
belirli bir sekilde ve tabii ancak y​c e anlamda. Pazar g​nk​ olaylar anlatildiginda, ​nce sert ve soguk bir tavir takinarak dinledi; ​yle ki, onun
bulundugu yerlerde bu olaydan bir daha s​z edilmez oldu. B​ylece, Bayan Lembke’nin bu olayi, yabanci biri gibi degil de, olaya katilan bir
kimse gibi en k​​k ayrintilarina kadar bildigi s​ylentisi her tarafa yayildi. Yeri gelmisken s​yleyeyim, Bayan Lembke, elde etmek i​in didindigi,
can attigi y​ksek etkiyi elde etmis ve kendisini ‘​evresi alinmis’ olarak g​rmeye baslamisti. Toplumun bir kismi, onun pratik zek​li ve is bilir
olduguna inanmisti… ama bundan daha sonra s​zedecegim. O zamanlar babasini pek sasirtan, Peter Verkhovensky’nin sosyetede sivrilmesi,
Bayan Lembke’nin destegi ile oldugu s​ylenebilir.
Belki de Bay Verkhovensky ve ben isi biraz b​y​t​yorduk. ​nce, Peter Verkhovensky, sehre gelisinin ilk d​rt g​n​nde b​t​n sehirli tarafindan
taninmisti. Peter Verkhovensky, pazar g​n​ gelmisti ve ben onu sali g​n​, ​ok magrur, sinirli ve alingan; sosyetede sevilmekle beraber karakteri
bakimindan ge​inilmesi ​ok g​​ bir

248

kimse olan Gaganov’un arabasinda g​rm​s t​m. Peter, ayni zamanda vilayet konaginda da iyi karsilanmisti… hem de o kadar iyi karsilanmisti
ki, ger​ekten, vali konaginda yoklugu hissedilen ve her zaman aranan gen​ bir adam haline gelmisti. Hemen hemen her g​n yemeklerini
konakta yiyordu. Bayan Lembke ile daha ​nce Isvi​re’de tanismis olmakla beraber, onun konakta bu kadar ​abuk basariya ulasabilmesi,
​evrede olduk​a kuskulu karsilaniyordu. Oysa, bir zamanlar Avrupa’da devrimci olarak taninmis, dogru ya da yanlis bilmiyorum, Avrupa’da
birtakim etkinliklere katilmis, toplantilarda bulunmustu; b​t​n bunlarin gazete yayimlari ile kanitlanabilecegini bana s​yleyen Alyosha
Telyatmikov da, d​s ​k kalitede emekli bir memur oldugu halde, son valimizin konaginda b​y​k bir itibar g​r​yor ve dost olarak karsilaniyordu!
Fakat, bir ger​ek ink​r edilemezdi; eski devrimci, sadece anavatana kabul edilmekle kalmamis, ​zellikle anavatana d​nmesi i​in kiskirtilmisti; bu
bakimdan b​t​n bu s​ylentiler yanlis olabilirdi. Liputin, bir g​n, Peter Verkhovensky hakkindaki s​ylentilerden s​z ederek, yaptiklarindan ​t​r​ onun
su​lu g​r​ld​g​n​; fakat, bazi devrimcilerin adim verdigi i​in affedildigini ve belki de vatanina gizli ​alismalari ortaya ​ikarip yararli olacagina s​z
verdigi i​in serbest birakildigini fisildamisti. Bu k​t​ ​yk​y​, Bay Verkhovensky’ye takrarladim; d​s ​necek durumda olmayan dostum derin
d​s ​ncelere daldi. Daha sonra anlasildigina g​re, Peter Verkhovensky, buraya gelirken ​ok iyi tavsiye mektuplari ile gelmis, hi​ degilse,
Petersburg’un sayili ve s​z​ ge​er kisilerinden birinin yasli karisi tarafindan valinin karisina hatiri sayilir bir tavsiye mektubu getirmisti. Bu
yasli hanim, Bayan Lembke’nin vaftiz anasi, mektubunda, Kont K,‘nin, Peter Verkhovensky’yi, Stavrogin vasitasiyla tanidigini; ‘eski
hatalarina ragmen’ onu ​ok degerli bir insan olarak buldugunu yazmisti . Sosyete ile az olan baglarina ​ok deger veren ve bunlari b​y​k g​​l​klerle
elde eden Bayan Lembke, Petersburg’un sayili hanimlarindan biri olan yasli kadindan aldigi mektup nedeniyle son derece memnun olmustu.
Fakat, b​yle de olsa ortada garip bir tutum vardi. Kocasini bile Peter’le ayni ayarda tutuyordu; kocasi bundan

249yakinmaya baslamisti… bu olaydan daha sonra s​zedecegim. Ayni zamanda sundan da s​z etmeliyim ki, b​y​k yazar Karmazinov da Peter
Verkhovensky’ye dost​a davraniyor ve onu sik sik evine davet ediyordu. Kendisinin ​ok b​y​k bir kisi oldugunu d​s ​nen b​yle bir adamin, bu
kadar ​abuk davranisi Bay Verkhovensky’yi her seyden fazla inciten bir durumdu. Fakat, ben bunu baska t​rl​ yo-rumluyordum; bu aydin
genci evine ​agiran Karmazinov’un, kuskusuz ki, onun Moskova ve Petersburg’daki devrimci gen​lerle iliskilerini g​z ​n​ne almis oldugu bir
ger​ekti. B​y​k yazar, Rusya’nin yeni devrimci gen​lerinden son derece korkuyordu ve Rusya’nin geleceginin anahtarlarinin bu gen​lerin elinde
oldugunu d​s ​n​yor; onlara son derece iyimser davranmaya ​alisiyordu; tabii, b​yle davranmasina neden devrimci gen​lerin onu umursamamasi
oluyordu.

***

Peter Verkhovensky, iki kere babasini g​rmeye gelmis, iki keresinde de ben bulunamamistim. Ilk ziyareti ​arsamba g​n​ olmustu; yani, ilk
karsilasmalarindan d​rt g​n sonraydi ve sadece is g​r​s mesiydi. Aklimdayken sunu eklemeliyim; m​lk sorununu kendi aralarinda, kimseye
duyurmadan ​z​mlemislerdi. Bayan Stavrogin her seyi ​zerine almis; b​t​n parayi ​demis ve tabii m​lk​n idaresini de y​k​mlenmis; sadece, Bay
Verkhovensky’ye her seyin ​z​mlendigi haberini yollamis; k​hyasi Alexey Yego-rovich, imzalamasi i​in bazi k​gitlar getirmisti. Bay
Verkhovensky tek kelime s​ylemeden b​y​k bir agirbaslilikla k​gitlari imzalamisti. Onun agirbasliligi ile ilgili olarak s​yleyebilirim ki, yasli dostum
son g​nlerde tamamen degismisti. Daha ​nceden hi​ g​r​lmemis bir sekilde davraniyordu ve son derece sessizdi; pazar g​n​nden beri Bayan
Stavrogin’e tek mektup bile yazmamasini garipsiyordum. Ve daha da hayret verici bir durum vardi; eskisinden ​ok sakin ve i​ine kapanikti.
Sonsuz ve degismez bir karara varmis

250

gibi g​r​n​yor, d​nyaya daha sogukkanli bakiyordu. B​yle oldugu a​ik se​ik belliydi. Bu karara vardiginda, sanki bir seyler bekler gibiydi. Bununla
beraber, ilk anlarda hep hastaydi; ​zellikle pazartesi g​n​, gastrit sancisi tutardi. ​evrede olanlardan haber almadan da duramazdi; fakat, her ne
zaman, ger​eklere deginmeden, olayin ana noktalarini tartismaya kalkisacak ve bazi tasarilardan s​z etmeye baslayacak olsam, elini kolunu
sallayarak beni sustururdu. Fakat, sevgili ogluyla yaptigi her iki g​r​s me de, onu yikmamakla beraber ​ok etkilemisti. Bu g​r​s melerin her
ikisinden sonra da, divanin ​s t​ne, basina sirkeye batirilmis havlu sararak yatmisti; fakat, kalben ​ok soguk kalmisti.

Bununla beraber, ​ok ender olarak beni susturmaya ​alismazdi. Bazen de, esrarli kararliligini yitirmis, yeni d​s ​ncelerin saldirisina karsi
kendisini korumaya ​alisiyormus gibi g​r​n​rd​. B​yle zamanlar ​ok kisa s​rmekle beraber ben yine de bunlari kaydetmeden yapamiyorum. Yine
eskisi gibi ortaya atilmayi, kendisini g​s termeyi, bir kere daha meydana ​ikip, kendisine karsi duranlarla savasmayi d​s ​nd​g​nden kuskulandigim
​ok oluyordu.

Persembe g​n​ aksami, Peter’le ikinci g​r​s mesinden sonra, basi sirkeli havluya sarilmis olarak divanda yatarken, birden haykirdi.

- Cher, onlari ezecek g​c ​m var!…

Bu ana kadar, b​t​n g​n tek kelime dahi s​ylememisti.

- ‘Fils,fils cher’ (ogul, sevgili ogul) ve daha bilmem ne, b​t​n bu deyimlerin sa​ma oldugunu, ancak as​ilarin kullandigi deyimler oldugunu
biliyorum, fakat, bos verin. Simdi kendim anliyorum bunlari!… Ona hi​bir sey yapmadim; onu Berlin’den Rusya’daki halasinin yanina
g​nderdim; hem de posta arabasiyla ve daha bilmem ne… itiraf ederim… Bana ‘siz’, dedi. ‘Bana hi​bir sey yapmadiniz; beni posta arabasiyla
g​nderdiniz ve burada beni soydunuz. Ona, ‘Siz k​t​s ​n​z’, diye bagirdim. ‘Her ne kadar sizi posta arabasiyla g​nderdimse de, b​t​n hayatim
boyunca kalbim kan aglamadi mi?’ Il rit (g​ld​). Fakat itiraf ederim, itiraf ederim… pek​l​, farz edelim ki, posta arabayla g​nderdim, ne olur,
yani?
251S​zlerini sayikliyormus gibi bitirmisti. Bes dakika sonra yine basladi.

- Passons (ge​elim). Turgenyev’i anlamiyorum. Brazov’u uydurma bir karakter, hi​ var olmamis; kimseye benzemediginden ​nce kendileri
reddettiler. Su Bazarov, Nozdryov’la Byron’un bir ​esit belirsiz karisimi, c’est le mot (tastamam)! Onlara ​ok iyi bakin: K​pek encikleri gibi
neseyle ciyaklayarak takla atiyorlarlar. Mutludurlar, galiptirler! Bu ne bi​im Bryon’dur? Ve ayrica, ne kadar ​nemsizdir! Ne bayagilik, ne
sa​malik, su son nom’a (isme) aldirmadan,faire du bruit autour de son nom (ismi etrafinda g​r​lt​ yapmak) i​in ne siddetli arzudur… Oh, ne
karikat​r! “Ulu Tanrim!”, diye istiyorsun ger​ekten?” Il rit. (g​ld​. ) Il rit beaucoup, il rit trop (​ok g​ld​, h​l​ g​ler). ​ok garip bir g​l​s ​ var. Annesinin
b​yle bir g​l​s ​ yoktu. Il rit toujours (her zaman g​ler.)

Yine bir sessizlik oldu.

- Alay ediyorlar; pazar g​nk​ olaylari hep ​nceden hazirladilar, diye birden parladi.

B​t​n dikkatimi kulaklarima vererek:

- Oh, hi​ kusku yok, diye haykirdim. Bastan basa komploydu ve bunu da saklamadilar. Ayni zamanda, ​ok da k​t​ rol yaptilar.

- Ondan s​zetmiyorum. ​zellikle bunu saklamadiklarini ve onlarin… ilgililerin… anlamlarini istediklerine akil erdirebiliyor musun? Anliyor
musun?

- Hayir, anlamiyorum.

- Tant mieux. Passons. (neyse bunu ge​elim). Bug​n ​ok sinirliyim.

Sitemli bir tavirla:

- ​yleyse neden onunla tartistiniz, efendim? diye sordum.

- Je voulais convertir (onunla konusmak istiyordum). Arzu edersen g​lebilirsin. Cette pauvre auntie, elle entendra de belles choses (zavalli
teyze, g​zel seyler bekliyor). Oh, aziz dostum, ge​en g​n kendimi bir vatanperver sandim, inanir misiniz? Fakat, sonra,

252

daima Rus oldugumu biliyordum… ve ger​ek bir Rus da sizin ve benim gibi olmalidir. Il y a l​dedans quel-quechose d’aveugle et de louche
(burada karanlik s​pheli yanlar var).

- Mutlaka, diye cevap verdim.

- Aziz dostum, bilirmisiniz ki, ger​ek ve dogru daima m​mk​n olamaz? Dogrunun m​mk​n olabilmesi i​in ona biraz da yalan karistirmak gerekir.
Insanlar daima b​yle yapmistir. Belki de zafer haykirisinda bizim anlayamadigimiz bir sey var? Keske olsaydi. Keske olsaydi.

Bir sey s​ylemedim. O da uzun bir s​re sessiz kaldi. Sanki humma atesiyle kavruluyormus gibi birdenbire:

- Fransiz akli derler, dedi. Bu yalandir; her zaman da b​yle olmustur. Neden Fransiz aklina dokunurlar? Sadece Rus tembelligidir; bizim
insanligimizin, bir fikir ortaya ​ikarmamiza yeterli olmamasidir. ​teki uluslar arasindaki asalak durumumuzdur. Ils sont simplemet
desparesseux (bir s​r​ tembel hepsi de) ve bunun Fransiz akliyla bir iliskisi yoktur! Oh, insanligin mutlulugu i​in Ruslar’in zararli asalaklar
gibi k​k​nden temizlenmesi gerekir! B​yle degil… bizim arzumuz b​yle degildi. Hi​bir sey anlamiyorum. Anlayabilmek i​in her seyimi feda
edebilirdim! ‘Sen anliyor musun?” diye haykirdim ona. ‘Anliyor musun ki, suraya bir giyotin kursaniz ve bunu da b​y​k bir coskuyla
yapsaniz, bunun nedeni kafa u​urmanin, ​lk​ edinmekten daha kolay oldugundandir!” Vous etes des paresseux! Votre drapeau est une gu​mille,
une impuisanca. (Sizler tembel adamlarsiniz. Bayraginiz pa​avradan ibaret). O y​k arabalari ya da nasil derler: “Insanlara ekmek tasiyan y​k
arabalarinin tekerlek sesleri”, Sistine Madonna’dan daha faydalidir; yoksa, nasil derler… une b​tise dans ce genre (onun gibi bir sa​malik).
Ona haykirdim: ‘Fakat anliyor musun ki, mutsuzluk, insanlara mutluluk kadar gereklidir… sadece gereklidir!’ Il rit. (g​ld​. ) ‘Edebiyat
yapiyorsunuz’ dedi. ‘Hem de yumusacik divanda yan gelmis yatarken’. Daha kaba bir tabir kullanmisti. G​r​yorsunuz ya, baba ogul ​ok
samimiyizdir ve iki arkadas gibiyizdir; fakat ya birbirlerini k​t​ye kullanmakta devam ederlerse?

253Bir dakika kadar yine konusmadan durduk..

Seri bir hareketle yerinden dogrularak:

— Cher, (dostum) dedi. Bunun ger​ekten de bir sonuca varacagini biliyor musunuz?

- B​yle olacagindan tamamen eminim, diye cevap verdim.

— Vous ne comprenez pas. Passons. (Anlamiyorsunuz. Ge​elim). Oysa kural olarak, d​nyamizda b​yle olaylardan bir sey ​ikmaz; fakat bu, bir
sonuca varacak. Bundan eminim, eminim.

Kalkip, heyecanla odada dolasmaya basladi. Sonra yine bitkin bir tavirla divana ​kt​.

Cuma sabahi Peter, il civarindaki k​ylerden birine gitti ve pazartesi g​n​ne kadar kaldi. Gidisini Liputin’den ​grendim ve bu haberden hemen
sonra, konusmalarda Lebyatkin’le kiz kardesinin, nehrin ​b​r kiyisindaki, Gorschechnaya varoslarinda yasadigini ​grendim. Liputin “Onlari
oraya ben tasidim”, dedi. Sonra birden konusmayi baska bir konuya getirerek, her ne kadar resmen bir a​iklama yapilmamis olsa da, Lisa ile
Bay Drozdov’un evleneceklerini, nisanin ​oktan yapilmis ve her seyin kararlastirilmis oldugunu s​yledi. Ertesi g​n​, Drozdov’la at gezintisine
​ikan Lisa’yi g​rd​m. Hastaligindan beri ilk defa disari ​ikiyordu. Beni g​r​r g​rmez, g​zleri neseden parlayarak basiyla dost​a selamladi. Bu haberi
Bay Verkhovensky’ye bildirdim; ama o, daha ​ok Lebyatkinler’le ilgilendi.

Ve simdi, her seyden habersiz oturdugumuz bu sekiz g​n s​resinde, i​inde bulundugumuz esrarli durumu anlattiktan sonra, her seyin
a​iklanmasi ve bilinmesiyle, kalemimin g​c ​ yettigi kadar, bu olaylari a​ik olarak ve oldugu gibi yazmaya devam edecegim. Pazar g​n​n​ izleyen
sekiz g​nden baslayacagim; yani, pazartesi g​n​n​n aksamindan baslayacagim; ​nk​, ‘yeni dertler o g​n​n gecesi basladi.

Aksam saat yediydi. Stavrogin, ​alisma odasinda tek basina oturuyordu. Hali ve eski model mobilya ile d​s enmis olan bu odayi

254

​ok severdi. Bir k​s edeki kanepede oturuyordu. Gece gezmesi giyimli olmakla beraber disari ​ikmak i​in acele eder bir hali yoktu. ​n​ndeki
masanin ​zerinde abajurlu bir gece lambasi vardi. Genis odanin duvarlari ve uzak k​s eleri karanlikta kaliyordu. Olduk​a huzursuz, dalgin ve
d​s ​nceliydi. Y​z​ yorgun ve bitkin g​r​n​yordu. Yanaklarindan biri ger​ekten sisti; fakat, disinin kirik oldugu tamamen uydurulmustu. Disi, sadece
sallaniyordu; fakat, bir s​re sonra sallanmasi durmus, eski halini almisti. ​s t dudaginin k​s esinde de hafif bir yarik vardi; bu da kapanmak
​zereydi. Yanaginin sisligi, doktora g​r​nmek istememesinden ​t​r​ bir hafta kadar devam etmisti. Doktor istemiyordu, annesini g​rmeyi bile
reddetmisti. Annesini g​nde ancak bir dakika kadar g​r​yordu; bu da ancak, hava karardiktan sonra ve lamba yanmadan ​nce m​mk​n oluyordu.
Peter Verkhovensky’yi bile kabul etmek istememisti. Halbuki, Peter Verkhovensky, sehirde bulundugu zaman, g​nde iki ya da ​ kere Bayan
Stavrogin’i ziyarete kosmustu. Nihayet, pazartesi g​n​, ​ g​nl​k ayriliktan sonra sehre d​nd​g​ zaman, herkesi dolasip, aksam yemegini Bayan
Lembke ile yedikten sonra, kendisini sabirsizlikla bekleyen Bayan Stavrogin’i g​rmeye kostu. Yasak kalkmis, Stavrogin ziyaret kabul​ne
baslamisti. Bayan Stavrogin, Peter’i oglunun kapisina kadar getirdi; onlarin g​r​s melerini uzun bir s​reden beri sabirsizlikla bekliyordu; Peter,
Nicholas’la g​r​s t​kten sonra, konustuklarinin t​m​n​ anlatacagina dair Bayan Stavrogin’e s​z verdi. Bayan Stavrogin, ​alisma odasinin kapisini
​rkek bir tavirla tikirdatti. Cevap alamayinca, kapiyi aralamak cesaretini g​s terdi.

Oglunun, l​mba isiginin arkasindaki g​r​nt​s ​n​ se​meye ​alisarak, ​ekingen ve al​ak bir sesle:

- Nicholas, Peter Verkhovensky’yi kabul edecek misin? diye sordu.

Peter, kapiyi itip a​tiktan sonra neseli ve y​ksek sesle:

- Tabii, tabii kabul edecek, diyerek odaya daldi. Stavrogin, kapinin vuruldugunu duymamisti; sadece annesinin

​ekingen sorusunu duymus, fakat cevap verecek firsati bulama—

255misti. O anda, ​n​nde biraz ​nce okudugu ve ​zerinde derin d​s ​nceye daldigi bir mektup duruyordu, Peter’in y​ksek sesle konusmasini
duyar duymaz birden harekete ge​erek, k​gitlarin u​masina engel.olmak i​in kullanilan bir agirligi, mektubun ​zerine koydu; fakat mektubu
tamamen ​rtemeyen agirligin ucundan mektubun bir kismi ve hemen hemen zarfin tamami g​r​n​yordu. Peter, odaya dalar dalmaz hemen
masanin yanina gitti ve g​zlerini a​ikta kalan mektuba dikerek saf bir tavirla:

- Kendini toparlaman i​in, sesimin olanca g​c ​yle bilerek bagirdim, diye fisildadi.

Stavrogin, yerinden kimildamadan, sakin bir sesle:

- Ve saniyorum ki, yeni aldigim su mektubu, k​git agirliginin altina sakladigimi g​rmek i​in tam vaktinde geldin, dedi.

Peter Verkhovensky:

-Mektup mu? Ulu Tanrim! Mektuptan bana ne? diye haykirdi. Fakat… asil sorun…

S​z​n​n burasinda kapidan yana bir g​z atarak, yeni kapanmis olan kapiya dogru basiyla isaret etti.

Stavrogin soguk bir tavirla:

- Annem kapilardan dinlemez, dedi.

Peter, sesini neseyle y​kselterek bir sandalyeye oturdu ve s​z​ arkadasinin agzindan aldi.

-Dinlese de benim i​in ​nemi yok. Buna hi​bir itirazim olamaz. Sadece, seninle yalniz olarak g​r​s meye geldim. Eh, sonunda seni g​rebilme firsati
ge​ti elime. Her seyden ​nce, nasilsin bakalim? Iyi oldugunu g​r​yorum. Saniyorsam yarin gelebileceksin, degil mi?

- Muhtemelen.

Peter, kollarini havaya kaldirip sakaci bir tavirla:

- Sonunda herkesi ferahlat… beni ferahlat! dedi. Onlara ne kadar sa​ma seyler s​ylemek zorunda kaldigimi bir bilsen. Fakat bildigini
saniyorum.
256

Stavrogin bir kahkaha atti.

- Her seyi bilmiyorum. Sadece annemden, senin olduk​a… mesgul oldugunu duydum.

Peter, birden, sanki kendisini bir saldiriya karsi koruyormus gibi bir tavir takindi:

- Yani, onlara kesin bir sey s​ylemis degilim, dedi. Shatov’un karisini devreye soktugumu biliyorsun. Yani, Paris’te onunla iliskin hakkindaki
s​ylentiler, pazar g​nk​ olayi a​ikliyor… kizmadin, degil mi?

- Elinden geleni yaptigina inaniyorum.

- Eh, benim de korkum bu y​zdendi, zaten. Fakat, ‘elinden geleni yaptin’ s​z​n​n anlami nedir? Bu bir serzenis degil midir? Bununla beraber,
a​ik konusuyorsun. Buraya gelirken b​t​n korkum, a​ik konusmamandi.

Stavrogin, biraz dargin bir tavirla:

- Dogrudan dogruya konuya girmek gibi bir d​s ​ncem yoktu, dedi.

Sonra, bir kahkaha atti.

Peter, kollarini sallayarak, s​zc​kleri birbirinin arkasindan siralamaya basladi. Nihayet, Stavrogin’i sinirlendirdigi i​in memnundu.

-B​yle demek istemedim, hayir hayir, beni yanlis anlama, hi​ de b​yle demek istemedim! diye haykirdi, ‘bizim’ islerle seni rahatsiz etmeye
hakkim yok, tabii. ​zellikle simdi bulundugun durumdan ​t​r​. Sadece pazar olaylarini tartismak i​in gelmistim, o kadar. Bunun b​yle devam
edemeyecegini bildigimden, en uygun olan adimi atabilmek i​in bir karara varmaya geldim. Senden fazla zorunluluk duydugum, en i​ten
a​iklamalari yapabilmek i​in geldim… gururunu oksamak i​in s​yledim; ama, s​ylediklerimin hepsi de ger​ektir. Bu g​nden tezi yok, seninle ​ok a​ik
konusmak zorundayim.

- Yani, su ana kadar benimle i​ten ve a​ik konusmadigini mi d​s ​nmeliyim?

257-Bunu sen de biliyorsun. Seni bir ​ok defa kandirdim. G​l​yorsun. Eh, g​lmene memnunum; ​nk​, bu g​l​msemeni a​iklama yapabilmek i​in bir
neden kabul ediyorum. ‘Kandirma’ s​zc​g​n​ ​zellikle seni g​ld​rmek i​in kullandim. ​yle ki, bana kizasin ve seni aldatabildigim! d​s ​nesin ki, ben de
hemen kendimi anlatabilmek i​in firsat bulmus olayim. G​r​yorsun ya, hemen ne kadar i​ten ve a​ik olmaya basladim. Eh, artik beni dinlemeye
hazir misin?

Peter’in ​nceden tasarlanmis kaba konusmalari ile kendisini sinirlendirmek arzusunu, tiksinti ile karsilayarak onun konusmalarini dinleyen
Stavrogin’in y​z​nde huzursuz bir merak izi belirdi.

Peter, eskisinden daha fazla egilip b​z​lerek:

- Simdi, l​tfen dinle, diye basladi. Buraya gelirken… yani, genel olarak… on g​n kadar ​nce bu sehre gelirken, belirli bir rol almayi kafamda
tasarlamistim. Hi​bir rol yapmadan insanin kendi kisiligiyle dolasmasi daha iyi olabilirdi, degil mi? Kimse inanmaz, ama, benim kisiligimden
daha g​l​n​ bir sey d​s ​n​lemez. Samimi olmak gerekirse, biraz aptal rol​ yapmak istedim. ​nk​, aptal olarak dolasmak, insanin kendi kisiligi ile
dolasmasindan daha kolay olur diye d​s ​nd​m. Fakat, sonu​ta bir aptal, kural disidir ve kural disi olan seyler de merak uyandirir. Sonunda
kendi kisiligimde kalmaya karar verdim. Iste, efendim, kendi kisiligim neye benzer? Altin gibi degerli bir anlami vardir: ne aptal ne zeki,
yetenekleri olduk​a noksan, buradaki sivri akillilarin s​yledikleri gibi, aydan gelme, ​yle degil mi?

Stavrogin belirsiz bir tebess​mle:

- Iyi, ama bilmiyorum. Belki de ​yledir, dedi.

- Ah, su halde benimle ayni fikirdesin… ​ok memnun oldum. Zaten b​yle d​s ​necegini ​nceden biliyordum. ​z​lme, ​z​lme, kizmadim ve kisiligimi
de senden kompliman beklemek i​in a​iklamadim. Oh, hayir, hayir!… Sen yetenekleri ​ok ve kuskusuz ki bilgili bir kisisin! Aha, yine
g​l​yorsun! Yoksa, yine mi ayagim bir

258

yerde s​r​t​?​yle de olsa s​ylemezdin. Sen o kadar zeki bir kisisin. Su halde pek​l​, sana inaniyorum. Bunu b​yle kabul edelim. Sevgili babamin
dedigi gibi, Passons ve sunu ilave edeyim ki, gevezeligime de kizma. Aklima gelmisken s​ylemeliyim ki, ​ok sasiracaksiniz; daima ​ok
konusurum; yani, ​ok s​zc​k kullanir ve ​abuk konusurum; ama, yine de, nasil oluyor bilmiyorum, s​ylemek istedigimi s​yleyemem. Peki, neden
bu kadar ​ok kelime kullanirim da, s​ylemek istedigimi anlatamam? Eh, ​nk​, konusmasini bilmem de ondan. Konusmasini iyi beceren
kimseler, kisa konusur. B​ylece, bu da tanimlanmis olur, degil mi? Yani, yeteneklerimin noksanligi tanimlanmis olur. Fakat, yeteneksiz olma
yetenegim bana dogal geliyor. Neden bu yaradilisimdan yararlanmayayim? Ve ger​ekten de kullaniyorum. Buraya gelirken, ​nceleri susmayi
d​s ​nd​g​m dogrudur. Fakat, biliyorsun, insanin susabilmesi i​in bir​ok yetenekleri olmasi gerekir; bu bakimdan bana hi​ de uymaz. Ayrica, sen
ne s​ylersen s​yle, susmak tehlikelidir. Ve nihayet, konusmaya karar verdim; ama, sadece yeteneksiz bir insanin yapabilecegi gibi; yani,
konusmak ki, sanki s​ylenenleri bir an ​nce kanitlamak istiyormus gibi… Sonunda, verdigim kanitlari birbirine ​ylesine karistiririm ki, beni
dinleyen kimse, ne s​yledigime ve neyi kanitlamak istedigime karar veremeden omuzlarini silkmek suretiyle yanimdan ayrilmak zorunda
kalsin. Yada, daha dogrusu, o kisi yanimdan beni k​​mseyerek ayrilsin. Sonu​ta, basitligini karsindakilere g​s termis olursun; onlari g​zyasina
bogarsin ve tamamen anlasilmaz bir insan olarak kalirsin… bir kerede ​ avantaji birden saglamis olursun, b​ylece! Simdi sorarim, hakkimda
b​yle d​s ​nen kim benim gizli isler pesinde kostuguma inanir? Evet, beni daha ​nce dinleyen bir kimse, hakkimda, gizli ama​lan var diye
s​ylendiginde, bu s​z​ edene g​c enecektir. Ve ayrica, bazen onlari eglendiririm de… bu da mutlak olarak son derece degerlidir. Iste simdi,
​nceden yaptiklarimdan ​t​r​ beni tamamen bagislamaya taraftarlar; ​nk​, Avrupa’da devrimci bildiriler yayimlayan zeki bir kimsenin,
kendilerinden bile aptal oldugu ortaya ​ikmistir. Bu b​yledir, degil mi? G​l​msemenden beni hakli buldugunu anliyorum.

259Aslinda Stavrogin hi​ de g​lm​yordu; aksine, biraz sabirsiz bir tavirla ve kaslarini ​atmis olarak dinliyordu.

Stavrogin, tek kelime dahi s​ylemedigi halde Peter, makine gibi konusmasina devam etti:

-Anlayamadim? Ne dedin ? Fark etmez mi? Emin ol ki, burada, arkadasligimiza g​venerek seni lekelemek i​in bulunmuyorum. Fakat
korkarim ki, bug​n son derece alingansin. B​y​k bir nese ve a​ik kalplilikle sana kostum. Fakat, sanki s​ylediklerimi ilerde aleyhime bir kanit
olarak kullanmak i​in, zihnen notlar aliyormus gibi g​r​n​yorsun. Seni temin ederim ki, bug​n, hi​bir konuya deginecek degilim. Sana s​z veririm
ve b​t​n sartlarini da hemen kabul ederim.

Stavrogin b​y​k bir inat​ilikla susuyordu.

- Anlayamadim. Ne dedin? Bir sey mi s​yledin? Anliyorum, anliyorum, yine sa​maladim, galiba. Hi​bir sart kosmadin ve kosmayacaksin da.
Ben de ​ok iyi biliyorum ki, sart kosulmaya degmez bir kimseyim. Hakliyim, degil mi? Agzindan laflari zorla aliyorum ve kuskusuz ki, bu da
yeteneksizligimden ​t​r​. En k​​k bir yetenek izi bile yok. G​l​yor musun? Anlamadim? Ne dedin?

Stavrogin nihayet kahkahayi basti.

- Hi​bir sey demedim. Sadece, bir zamanlar senin i​in, ger​ekten yeteneksiz bir insan dedigimi hatirliyorum; fakat bunu s​yledigimde sen orada
yoktun. Anladigima g​re, benim b​yle konustugum sana s​ylenmis. ​mit ederim ki, biraz ​abuk olur ve konuya bir an ​nce girersin.

Peter yine ​abuk ​abuk konusarak:

- Fakat konunun tam ​zerindeydim! dedi. Pazar g​n​nden s​z ediyorum. Pazar g​n​ ben neydim? Ne tahmin edersin? Aceleci, siradan bir
insandim ve konusmayi en berbat sekilde ​zerime zorla aldim. Fakat hepsi beni bagisladilar. ​nce, aydan geldigim i​in, buna ben de inanmaya
basladim, bu konuda herkes ayni fikirdedir. Sonra, onlara g​zel, k​​k bir ​yk​ anlatarak seni, i​inde bulun-260

d​g​n k​t​ durumdan siyirip kurtardigim i​in. B​yle degil mi? Hakli degil miyim?

- Yani, ​zellikle, i​lerinde bir kusku birakacak sekilde ve ​nceden s​zbirligi etmisiz gibi. Aksine, bu konuda ne s​zlesmistik ne de ben b​yle bir sey
yapmani istemistim.

Peter, ger​ekten sevinmis gibi:

- Dogrudur, dogrudur! diye haykirdi. Kafamda tasarladiklarimin neler oldugunu anlayabilmem i​in b​yle hareket ettim. Genellikle aptal rol​
oynuyordum; ​nk​, seni yakalamak, gururunla oynamak istiyordum. Aslinda, senin ne kadar korktugunu ​grenmek istiyordum.

- B​t​n ​grenmek istedigim, simdi neden bu kadar samimi oldugundur?

- Kizma! Kizma! Bana ​yle dik dik bakma! Fakat bana hi​ de dik dik bakmiyorsun, degil mi? Neden bu kadar samimi oldugumu mu ​grenmek
istiyorsun? Simdi her sey ​ok degisik de ondan. Her sey bitmis ve sonuca ulasmis, k​llenmis. Birden hakkindaki d​s ​ncelerimi degistirdim.
Eski yolun sonuna geldik; bundan sonra kesin olarak eski y​ntemlerle onurunu kirmaya ​alismayacagim. Simdi, artik yeni y​ntemler
kullanacagim.

- Taktigini degistirdin, degil mi?

- Taktik yok. Simdi tamamen, yapmak istediklerini yapmakta serbestsin. Yani, evet demek istersen evet dersin, hayir demek istersen hayir
dersin. Iste, sana karsi yeni taktigim. Ve bundan sonra, bana kendin sormadan, bizim islerimizden s​z etmeyecegim. G​l​yor musun? G​l
bakalim. Ben de g​l​yorum. Fakat su anda ciddiyim, ciddi, ciddi… ama dogrudur…? degil mi?… Bu kadar aceleci bir insan yetenekli
olamaz… Pek​l​, yeteneksiz olabilirim; fakat, gayretliyim, gayret ediyorum.

Ger​ekten de ciddi olarak konusuyordu. Sesinin tonunda ve tavirlarinda garip bir heyecan vardi. Stavrogin, merakla Peter’e bakti.

261-Benim hakkimdaki fikirlerini degistirdigini s​ylemistin, degil mi? diye sordu.

-Shatov’un sana vurmasindan sonra ona elini s​rmedigin andan itibaren hakkindaki d​s ​ncelerim degisti. Artik yeter, l​tfen, yeter! Baska soru
sormak yok. Baska tek kelime s​ylemem.

Sorulardan kurtulmak istermis gibi ellerini sallayarak ayaga firladi. Sonra, baska soru sorulmadigi ve gitmesi i​in a​ik bir neden olmadigindan
tekrar yerine oturdu. Biraz sakinlesmisti.

Hemen konusmaya basladi.


- Sirasi gelmisken sunu da s​ylemek isterim. Bazi kimseler onu ​ld​receginden s​z ederek bahse bile tutusuyorlar. ​yle ki, Lembke, seni g​z
altinda tutabilmek i​in polisi bile uyarmayi d​s ​nd​; ama, karisi engel oldu. Fakat, yeter artik bundan s​zettigini, yeter. Sadece seni uyarmak
istedim, o kadar. Sahi, bir sey daha var. Biliyorsun, Lebyatkinler’i ayni g​n nehrin ​b​r kiyisina aktardim. Adreslerini bildiren notumu aldin
mi?

- Ayni g​n aldim.

- Bunu ‘siradan’ bir insan oldugum i​in yapmadim. Sadece samimiyetimden, sana yardimci olabilmek i​in yaptim. Eger, bu hareketimden
herhangi bir siradanlik sezdinizse; bu tamamen sa-miyetimdendir.

Stavrogin d​s ​nceli:

- Oh, ​nemli degil sanirim, diye s​ylendi. Belki de yapilacak baska bir sey yoktu. Yalniz, l​tfen, bana bir daha not g​nderme.

- Baska ​arem yoktu. Ne yapabilirdim?

- Demek ki, Liputin biliyor?

- Bu konuda da elimden bir sey gelmezdi. Fakat, Liputin, sen de bilirsin, cesaret edemez.,. Aklima geldi, bizimkilere ugramak fena bir fikir
sayilmaz; yani demek istiyorum ki, onlara, ‘bizimkilere’ degil, yoksa yine beni su​lu bulacaksin. Fakat merak etme, hemen degil, bir ara.
Simdi hava yagisli. Onlara haber veririm, toplanirlar, aksam da biz gideriz. Onlara nasil bir armagan g​t​rd​g​m​z​ an-262

lamak i​in, yuvada agzi a​ik bekleyen karga yavrulari gibi beklesip duruyorlar. ​ok heyecanli insanlar, notlarini ​ikarmislar, tartismaya
hazirlaniyorlar. Virginsky… bir ‘Cosmopolitan’, Liputin, polis ​alismalarina kuvvetle egilmis bir ‘Fourierist’; ne yalan s​yleyeyim, bir bakima
degerli bir kimse, ama her seyde siddet istiyor ve uzun kulakli adam, son fakat ​nemli; kendi bildigi gibi yapacaktir. Ve, biliyorsun, onlari
​nemsemez gibi davrandigimdan bana g​c eniyorlar… ha, ha! Onlari muhakkak g​rmemiz gerekiyor. Stavrogin, m​mk​n oldugu kadar
​nemsemez bir tavirla:

- Beni onlara bir ​esit ​nder olarak mi tanittin? diye sordu. Peter, ona s​yle bir bakti. Stavrogin’in sorusunu duymamis gibi

konuyu degistirmek i​in:

- Sahi, dedi. Anneni g​rmek i​in buraya birka​ defa gelmistim ve ona da bazi seyler anlatmak zorunda kaldim.

- Tahmin ederim.

- Hayir, hi​bir seyi tahmin etme. Annene sadece, Shatov’u ​ld​rmeye niyetin olmadigini s​yledim ve g​zel seylerden s​z ettim. Ve biliyor musun?
Hemen ertesi g​n​, Lebyatkinler’i nehrin karsi kiyisina tasidigimi ​grenmis. Bunu ona sen mi s​yledin?

- B​yle bir sey aklima bile gelmezdi.

- S​yleyenin sen olmadigini biliyordum, zaten. Fakat, senden baska kim haber verebilir ki? S​yleyenin kim oldugunu bulmak ​ok ilgin​ olacak.

- Kusku yok ki s​yleyen Liputin’dir. Peter kaslarini ​atarak:

- Ha…. hayir, Liputin degil, diye mirildandi. Kim oldugunu ​grenecegim. Bana, Shatov s​yledi gibi geliyor. Ama, ​nemli de sayilmaz, hani. Bu
konuyu birakalim. Aklima geldi, annenin hep en ​nemli soruyu sormasini bekliyordum… Garip sey, evet, ​nceleri y​z​ ​ok asikti; fakat, bug​n
geldigimde g​zleri piril piril yaniyordu. Acaba bunun anlami ne olsa gerek?

Stavrogin birden beklenmedik bir samimiyetle:

263- ​nk​, bes g​n i​inde Lisa’ya evlenme teklif edecegime s​z verdim, dedi.

Peter sasirmis gibi:

- Oh, su halde… kuskusuz diye mirildandi. Onun nisanlanmasi hakkinda bazi s​ylentiler var, biliyor musun”? Hem dogru da. Fakat haklisin;
kiliseden kosar adimlarla d​necektir. Sadece senin bir s​z​ne bakar. B​yle s​yledigim i​in kizmadin, ya?

- Hayir, kizmadim.

- G​r​yorum ki bug​n seni kizdirabilmek olduk​a g​​. Senden korkmaya basliyorum. Yarin nasil g​r​necegini o kadar ​ok merak ediyorum ki. Bir​ok
sey hazirlamis oldugunu umarim. B​yle konustugum i​in bana kizmiyorsun, ya?

Stavrogin’in cevap vermemesi, Peter Verkhovensky’yi b​s b​t​n ​ileden ​ikardi.

-Lisa i​in annene cevap verdin mi? diye sordu. Stavrogin, soguk bakislarini Peter’e dikti.

- Oh, anliyorum. Kuskusuz anneni rahatlatmak i​in sadece. Stavrogin kesin bir dille sordu:

- Ya, s​ylediklerimde ciddiysem?


- B​yle olaylarda s​ylendigi gibi, Allah versin. Ise zarari dokunmaz g​r​yorsun ya, bizim isimiz demedim. Biz kelimesinden hoslanmiyorsun ve
bana gelince, kuskusuz emirlerine hazirim. Bunu bilirsin.

- B​yle mi zannediyorsun? Peter g​lerek aceleyle:

-Ben… bir sey zannetmiyorum, dedi. ​nk​, ​zel islerini daha ​nceden d​s ​nd​g​ne g​re, yapmaya karar verdigin seyin de ​l​l​ olacagini bilirim. Sadece,
hizmetinde oldugumu s​ylerken samimiydim. Daima ve her yerde, her an hazirim. Yani, anliyorsun, degil mi?

Stavrogin esnedi.

264

Peter, hemen yerinden kalkti ve hemen gidecekmis gibi yine sapkasini kapti.

- Seni sikiyorum, dedi.

Fakat, gidecegi yerde devamli olarak konusmaya, odada dolasmaya basladi. Anlattiklarinin heyecanli kisimlarinda sapkasini bacagina
vuruyordu.

Neseli bir sesle:

-Lembkeler’i eglenesin diye anlattim, dedi.

- Hayir, tesekk​r ederim. Belki daha sonra neselenirim. Sahi, Bayan Lembke nasil?

-Ne garip tavirlariniz ve anlayisiniz var!… Onun sagligi, sizin i​in bir kedinin sagligi kadar ​nemli degildir. Bununla beraber, yine de
ilgileniyorsunuz. Hosuma da gitmiyor degil. ​ok iyidir ve size son derece saygisi var. Sizden ​ok sey bekliyor. Pazar g​nk​ olaydan hi​ s​z
etmiyor ve ortaya ​ikmanizla her seyi halledeceginize inaniyor. Sizi temin ederim ki, her seyin ​s tesinden geleceginize ger​ekten inaniyor.
Bununla beraber, simdi her zamankinden ​ok daha esrarli ve romantik bir kisi oldu… son derece avantajli bir durum. Sizinle tanismak i​in
herkes sabirsizlikla bekliyor. Sehirden ayrildigim zaman i​in i​in kayniyorlardi; ama simdi fokurduyorlar. Aklima geldi, su mektup i​in tekrar
tesekk​r ederim. Hepsi Kont K.‘den korkuyor. Biliyorsunuz, devletin bir casusu oldugunuzu d​s ​n​yorlar. Ben de ink​r etmiyorum… zarari yok,
degil mi?

- Hayir.

- Bu bir sey degil. Gelecekte bize faydali olacaktir. Burada bildikleri gibi davraniyorlar. Tabii, ben de onlara cesaret veriyorum. Bayan
Lembke basta. Gaganov da… G​l​yor musun? Benim taktigim bu; sa​maliyorum ve sonra birdenbire bekledikleri gibi zekice bir s​z ediyorum.
Etrafimi sardiklari zaman da, yine sa​malamaya basliyorum. Su anda beni g​zden ​ikarmis durumdalar. ‘Yetenekli bir kimse’ diyorlar. Fakat
aydan d​s m​s . Beni dogru yola sokabilmek i​in Lembke, memuriyet teklif ediyor. Biliyorsun, ona son de-265rece k​t​ davraniyorum. Yani,
gururunu incitiyorum; sadece dik dik bakmakla yetiniyor. Bayan Lembke de tesvik ediyor. Dukhovo’da d​n senin i​in pek hos olmayan
seyler s​yledi. Ona hemen b​t​n ger​egi anlattim. Yani, b​t​n ger​egi degil tabii. B​t​n g​n​m​ Dukhovo konaginda ge​irdim. Konagi ve arazisi ​ok g​zel.
Stavrogin, birden ayaga firladi ve ileri dogru egilerek:

- Simdi Dukhovo’da degil mi? diye sordu.

-Hayir, bu sabah beni getirdi. Beraber d​nd​k. Peter, Stavrogin’in ani heyecanini fark etmemis gibi devam etti:

- ​z​r dilerim, galiba bir hata yaptim. Kitabi d​s ​rd​m. Yere d​s ​rd​g​ pahali ciltli kitabi almak i​in egildi. Aceleyle

sayfalari karistirdi.

-Balzac’in kadinlari, hem de resimli. Bunu okumadim. Lembke de roman yaziyor.

Stavrogin ilgilenmis gibi sordu:

- Sahimi?

-Rus​a. Tabii gizli gizli yaziyor. Bayan Lembke’nin haberi var ve izin veriyor. Ama, kendine g​re y​ntemleri olan bir mankafa. Mankafalar da
​alisarak kazanirlar. ​yle kesinlik, agirbaslilik!… Keske bizim de ​yle bir yanimiz olsa.

- Y​netimi ​vm​yorsunuz, ya?

- Neden olmasin? Rusya’da tek dogal olan sey de bu… Birden haykirdi.

-​vmem… ​vmem… bundan s​z etmiyorum. Bu nazik konuda tek kelime s​ylemiyorum. Haydi, allahaismarladik. Suratin yemyesil oldu.

- Biraz atesim var.

-Inanirim. Hemen yatsaniz iyi olacak. Aklima geldi de, tasrada hadimlar tarikatindan ​yelerimiz var… ​ok ilgin​ insanlar. Fakat, bundan sonra
s​z ederim. Size bir haber daha; cuma gecesi bazi su—

266

baylarla i​iyordum. Aralarinda ​ dostumuz var, vous comprenez (anladin mi)? Dinsizligi tartisiyorlardi ve s​ylememe gerek yok, tabii, Tanri’yi
ortadan kaldirmislardi. Neseden kiriliyorlardi. Sahi, Shatov, eger Rusya’da bir devrim yapilacaksa, bu devrimin Tanri’yi ink​rla baslamasi
gerektigi kanisinda. Dogru olabilir. Ak sa​li bir y​zbasi, hep oturuyor, tek kelime s​ylemiyordu. Birden yerinden firlayip odanin ortasina atladi.
Kendi kendine konusuyormus gibi y​ksek sesle: Tanri yoksa, ben ne y​zbasisiyim’, diye haykirdi. Sonra, sapkasini alip ​ikti gitti. Stavrogin,
​nc​ defa esneyerek:

- Olduk​a anlamli bir s​z etmis, dedi.

- ​yle mi? Ben anlayamadim. Zaten bu nedenle size sormak istemistim. Eh, baska ne olabilirdi ki? Spigulinler’in fabrikasi da ​ok ilgin​.
Bildiginiz gibi bes y​z is​i ​alistiriyorlar. Bir kolera yuvasi haline gelmis. On bes yildan beri temizlenmemis ve fabrikada ​alisanlarin paralari da
dogru d​r​s t ​denmemis. Sahipleri milyoner. Is​ilerden bazilarinin ‘Enternasyonal’ hakkinda olduk​a bilgili olduklarina seni temin ederim.
G​l​yorsun, degil mi? G​receksin. Sadece bana biraz zaman tani! Sana zamani ayarlamani daha ​nce de s​ylemistim, bak simdi de s​yl​yorum ve
sonra… fakat ​z​r dilerim, s​ylemeyecegim. Bunun hakkinda konusmayacagim. Kaslarinizi ​atmayin ​yle. Eh, allahaismarladik.

Birden geri d​nerek haykirdi:

- Hey g​zel Tanrim! En ​nemli seyi unuttum. Sandiginizin Petersburg’dan gelmis oldugunu s​ylememi istediler.

Stavrogin anlamayarak Peter’e bakti. -Yani?

- Yani sizin sandik… ​teberiniz; ceketleriniz, pantolonlariniz, ​amasirlariniz, g​mlekleriniz gelmis. Dogru mu?

- Evet, bunun hakkinda bu sabah bir sey s​ylemislerdi.

- Anliyorum, simdi hemen alinamaz mi?

- Alexey’e sor.

267-Pek​l​, su halde yarin… yarin. Yeni ceketim, Frak ve ​ pantolonum, senin esyalarla beraber. Tavsiyen ​zerine Charmer’den almistim,
hatirladiniz mi?

Stavrogin g​l​mseyerek:

- Burada kibar davrandigini duydum, dedi. Binicilik dersleri alacagin dogru mu?

Peter ​arpik bir tebess​mle ve son derece titrek bir sesle:

- Bana bak, dedi. Bana bak, ilk ve son defaya mahsus olmak ​zere su kisilikleri bir tarafa birakalim. Hi​ kusku yok ki beni arzu ettigin kadar
hor g​rebilirsin. Beni hor g​rmek seni memnun etse bile, bir s​re kisiliklerimizi bir kenara itelim. Sen de b​yle d​s ​nmez misin?

Stavrogin:

- ​ok iyi, dedi. Bir daha yapmam.

Peter g​l​msedi, sapkasi ile dizine vurdu, agirligini bir ayagindan ​b​r​ne ge​irdi ve tekrar eskisi gibi durdu. Bir kahkaha atarak:

- Buradaki bazi kimseler, dedi. Beni, Lisa konusunda senin rakibin sayiyorlar. Bu bakimdan kiligimi d​zeltmem gerekir, degil mi? Fakat, b​t​n
bu bilgileri sana kim getiriyor? Hey Tanrim, saat hemen hemen sekiz olmus. Gitmem gerekiyor. Annen gitmeden ​nce kendisini g​rmemi
istedi; ama, simdi vaktim olmayacak. Sen simdi yat, yarin kendini daha iyi hissedersin. Disarsi karanlik, hava yagisli, fakat beni bekleyen
bir araba var; ​nk​, geceleri sokaklar pek emin degil… Oh, sahi aklima geldi, Fedka isimli bir mahk​m Sibirya’dan ka​mis, civarda ve sehirde
basibos dolasiyor. Bir zamanlar benim esirimmis; ama, babam onu orduya satmis ve para almis. Olduk​a ilgin​ kisiligi olan biri.

Stavrogin, kaslarini hayretle kaldirarak sordu:

- Onunla ko… konustun mu?

- Konustum. Benden ka​miyor. Hemen hemen her seye hazir; tabii para karsiliginda; ama, kendisine g​re bazi inan​lari var. Oh,

268

yine aklima geldi. Eger planlarinda ciddiysen… hatirlarsan, Lisa hakkinda… o takdirde yine hatirlatirim ki, ben de her seye hazirim. ‘ Ne
s​ylersen s​yle, emirlerine hazirim. Ne o, ne oldu? Bastonuna neden uzandin? G​zel Tanrim, ben de nelerden s​z ediyorum? Meger baston
degilmis. Bir an i​in bastonuna uzandigini sandim!..

Stavrogin, ne bir sey ariyor ve ne de konusuyordu. Fakat olduk​a ani bir hareketle yerinden firladi. Y​z​nde garip bir anlam vardi.
Peter, basiyla k​git agirliginin altindaki mektubu isaret ederek:

-Bay Gagonov hakkinda da bir seyler yapmami istiyorsan, diye mirildandi. Gerekli b​t​n seyleri hazirlamak i​in bana g​venebilirsin. Benim
yardimim olmadan bir sey yapamazsin.

Cevap beklemeden odadan ​ikti. Fakat, basini bir kere daha kapinin araligindan uzatti. Y​ksek sesle bagirarak:

- B​yle s​yl​yorum; ​nk​, Shatov, ge​en pazar sana hakaret ederek hayatini tehlikeye sokmakta haksizdi, degil mi? Bunu d​s ​nmeni istiyorum.

Yine cevap beklemeden g​zden kayboldu.

***

Peter Verkhovensky, kapinin arkasindan kayboldugu zaman belki de, yalniz kalan Stavrogin’in ​fkeyle duvarlari yumruklaya-cagini d​s ​nd​ ve
m​mk​n olsa onu seyretmekten memnun olacakti. Fakat, ​ok yaniliyordu; Stavrogin tamamen sakindi. Iki dakika kadar masanin yaninda
durdu; derin d​s ​nceye dalmis g​r​n​yordu; fakat, ​ok ge​meden dudaklarinda soguk bir tebess​m belirdi. Yavas​a yine koltuktaki eski yerine
oturdu ve sanki b​t​n g​c ​n​ yitirmis gibi g​zlerini yumdu. Mektubun ucu h​l​ kagit agirliginin altindan g​r​n​yordu, onu d​zeltmek i​in hi​bir hareket
yapmadi.

Kisa zamanda kendisini tamamen unuttu. Son birka​ g​nden beri, son derece endiseli olan Bayan Stavrogin, Peter Verkhovensky’nin

269verdigi s​zde durmayarak evden ayrilmasi ​zerine, zamansiz olmakla beraber, Nicholas’i g​rmek arzusuna engel olamadi. Nihayet,
oglunun kesin bir seyler s​yleyecegini b​t​n kalbiyle umuyordu. Eskisi gibi kapiyi yine hafif​e tikirdatti. Yine cevap alamayinca kapiyi a​ti.
Nicholas’in kimildamadan oturdugunu g​r​nce, heyecanindan kalbi k​t k​t ​arparak koltuga dogru y​r​d​. Oglunun bu kadar ​abuk uykuya
dalmasina ve zorlukla soluk aliyormus gibi oturarak uyuyabilmesine sasirdi. Nicholas’in y​z​ soluk, tamamen donmus ve hareketsizdi; kaslari
hafif​e ​atilmisti; y​z​ ger​ekten balmumundan yapilmis bir maskeyi andiriyordu. Bayan Stavrogin, ​ dakika kadar oglunun basucunda, ​deta
soluk almaktan korkarak durdu. Sonra, birden panige kapildi. Ayaklarinin ucuna basarak odadan ​ikti ve kapida bir saniye kadar oyalanarak
ogluna dogru bir ha​ isareti yaparak onu kutsadi. Sonra, kimseye g​r​nmeden i​inde yepyeni bir ​z​nt​yle uzaklasti.

Stavrogin, yerinden hi​ kimildamadan, taslasmis gibi hemen hemen bir saat kadar uyudu. Uyudugu s​re i​inde, y​z​n​n tek adalesi dahi
kimildamamisti; kaslari yine eskisi gibi ​atikti. Bayan Stavrogin, odada ​ dakika daha kalmis olsaydi; hi​ kusku yok ki, bu ​l​ hareketsizligin ezici
duygusuna dayanamaz, oglunu uyandirirdi. Stavrogin’in g​zleri kendiliginden a​ildi. Yine hi​ kipirdamadan oturdu ve g​zlerini, odanin bir
k​s esine dikti. Sanki orada bulunan ​ok merak uyandirici bir seye bakiyormus gibi g​r​n​yordu. Oysaki, baktigi yerde degisik ve yeni bir sey
yoktu.

Nihayet, b​y​k duvar saatinin gongu, hafif bir sesle, yarim saati vurdu. Stavrogin huzursuz bir tavirla basini saate bakmak i​in d​nd​rd​g​ zaman,
odanin arka kapisi a​ildi ve k​hya Alexey Ye-gorovich odaya girdi. Bir elinde, kalin bir palto, esarp ve sapka, diger elinde ise ​zerinde bir k​git
bulunan g​m​s bir tepsi vardi.

- Saat dokuz bu​uk, diye bildirdikten sonra, elindeki giyecekleri k​s edeki bir sandalyenin ​s t​ne koydu ve ​zerinde, kursun kalemle sadece iki
satir yazili ve katlanmamis bir k​git bulunan tepsiyi, Stavrogin’e uzatti.

270

Stavrogin notu okuduktan sonra, ayni k​gidin k​s esine bir seyler karaladi ve k​gidi tekrar tepsinin ​s t​ne atti. Kanepeden kalkarken:

- Ben evden ayrilir ayrilmaz verirsin, dedi. Simdi giyinmeme yardim et.

​zerinde kadife bir ceket oldugunu fark edince bir an d​s ​nd​; sonra k​hyaya, resmi ziyaretlerde giydigi ceketini getirmesini s​yledi. Nihayet,
giyinmesini bitirerek, sapkasini basina ge​irdi. Annesinin girmis oldugu kapiyi kilitledikten sonra masanin ​zerindeki mektubu aldi ve pesinde
k​hya oldugu halde odanin diger k​​k kapisindan hole ​ikti. Koridordan, dogrudan dogruya bah​eye a​ilan, k​​k bir sahanliga giden, daracik tas
basamaklardan indiler. Sahanligin k​s esinde, bu gece i​in ​nceden hazirlanmis, k​​k bir fener ve b​y​k bir semsiye vardi.

K​hya, efendisini bu gece ziyaretinden alikoymak i​in son bir deneme daha yapti.

- Bu devamli yagmur sokaklari ​ok ​amurlu yapti, efendim. Fakat Stavrogin cevap vermeden semsiyeyi aldi. Eski bah​enin

rutubetli ve zifiri karanligina daldi. R​zg​r, aga​larin yari ​iplak tepelerini sallayarak ugulduyordu. Daracik, ​akil d​s eli patika ​amurlu ve kaygandi.
Bah​eye basi a​ik ve sadece ceketiyle ​ikmis olan Alexey, bir adim ​nde y​r​yerek patikayi elindeki fenerle aydinlatiyordu.

Stavrogin birden:

- Bu sekilde g​r​lm​s olmayacak miyiz? diye sordu. K​hya, yumusak ve tane tane konusarak:

- Pencerelerden g​r​lmez efendim, dedi. Ayrica, her seyin geregini yaptim.

- Annem uyuyor mu?

- Saat tam dokuzda odasina ​ekildi, efendim. Son birka​ g​nden beri ayni saatte odasina ​ekiliyor ve bir sey ​grenebilecegini de sanmam.
271Sonra b​y​k bir cesaretle sordu:

- Acaba saat ka​ta d​neceksiniz, efendim?

- Bir, bir bu​uk. En ge​ ikide.

- ​ok g​zel, efendim.

Her ikisinin de ​ok iyi bildikleri dolamba​li patikayi ge​erek bah​enin y​ksek tas duvarlarinin dibine geldiler. Duvarin uzak k​s esinde, tenha bir
sokaga a​ilan k​​k bir kapi vardi. Bu k​​k kapi hemen hemen hep kilitli bulunurdu; ama kapinin anahtari simdi k​hyanin elindeydi.

Stavrogin tekrar sordu:

- Kapi gicirdamaz mi?

Alexey, kapinin bir g​n ​nce ve tekrar bug​n de yaglanmis oldugunu s​yledi. Sirilsiklam olmustu. Kapiyi a​tiktan sonra anahtari Stavrogin’e
uzatti.

Efendisini yeniden uyandirmak istedi.

-Eger uzaga gidecekseniz efendim, tenha sokaklarda kol gezen serserileri hatirlatirim. ​zellikle, nehrin ​b​r tarafinda.

Alexey, Stavrogin’i kucaginda tasimis, ona ​ocuklugundan beri bakmis emektar bir usakti. Ciddi d​s ​nceli, okumayi seven bir adamdi.

- Merak etme, Alexey.

- Tanri sizi korusun, efendim. Yaptiklarinizin dogruluguna inaniyorum. Tanri dogrularin yardimcisidir, efendim.

Stavrogin, tenha sokaga ​ikmak ​zereyken birden durdu.

- Ne s​yledin?

K​hya, biraz ​nce s​ylediklerini tekrarladi. Efendisinin karsisinda, simdiye kadar hi​ b​yle konusmamisti.

Stavrogin kapiyi kilitledikten sonra anahtari cebine soktu ve ​amurlu yollarda bata ​ika y​r​meye basladi. Nihayet issiz ve uzun bir caddeye ​ikti.
Sehri avucunun i​i gibi biliyordu; Bogoyavlenskaya caddesi olduk​a uzakti. Filipov’un k​hne evinin kapali ka—

272

pisinin ​n​ne geldigi zaman saat onu ge​iyordu. Lebyatkin’lerin ​nceden oturdugu alt kat bostu ve pencerelerin kepenkleri kapaliydi. Shatov’un
oturdugu ​ati katinda isik vardi. ​ingirak olmadigindan kapiyi yumruklamaya basladi. ​s t kattan k​​k bir pencere a​ildi. Shatov basini uzatarak
sokaga bakti. Disarisi ​ok karanlik oldugundan bir sey g​rmek m​mk​n olmuyordu. Shatov bir dakika kadar b​t​n dikkati ile geleni g​rmeye ​alisti.
Birden sordu:

- Sen misin? . Davetsiz konuk cevap verdi:

- Benim.

Shatov, pencereyi ​arparak kapatti ve asagi inerek kapiyi a​ti. Stavrogin tahta esigin ​s t​nden atlayarak i​eri girdi ve tek kelime s​ylemeden,
Kirilov’un oturdugu b​l​me dogru y​r​d​.

Buradaki b​t​n kapilar ardina kadar a​ikti. Koridor ve ​n iki oda karanlikti; fakat, Kirilov’un oturdugu son odada isik vardi. Odadan g​l​s meler ve
birtakim garip bagrismalar duyuluyordu. Stavrogin, dogrudan dogruya aydinlik odaya y​r​d​; fakat, odaya girmeden kapida durdu. Odanin
ortasindaki b​y​k masanin ​s t​nde ​aydanlik duruyordu. Ev sahibinin akrabasi yasli kadin, basi a​ik, ​zerinde sadece bir eteklik, ​iplak ayaklarinda
erkek potinleri ve sirtinda tavsan derisi bir ceket oldugu halde odanin tam ortasinda duruyordu. Kucaginda, ​zerinde sadece bir zibin olan,
k​​k bacaklari ​iplak, yanaklari pembe-beyaz, a​ik sari sa​lari daginik, on sekiz aylik bir ​ocuk vardi. G​r​n​s e g​re besiginden hen​z alinmisti.
Aglamis oldugu, kirpiklerinin islakligindan belli oluyordu. Fakat simdi, k​​k kollarini uzatiyor, ellerini ​irpiyor ve her k​​k ​ocugun yaptigi gibi
kendi kendine garip sesler ​ikartarak g​l​yordu. Kirilov, bebegin ​n​nde durmus elindeki k​​k kirmizi bir topu yere vuruyor, tavana kadar ziplayan
topu yine yakaliyordu. ​ocuk, yarim yamalak becerebildigi kadar Žtop, topŻ diye bagirinca, Kirilov topu ​ocuga veriyor ve onun tekrar attigi
topu yakalamak i​in kosuyordu. Nihayet top dolabin altina yuvarlandi. ​ocuk, Žtop, topŻ diye fer-273yadi basti. Kirilov y​z​koyun yere
uzanarak topu almaya ​alisti. Stavrogin odaya girdi; onu g​ren ​ocuk, yasli kadina sarilarak yaygarayi basti. Yasli kadin onu hemen odadan
g​t​rd​.

Kirilov, top elinde yerden kalkarken bu beklenmedik ziyaret​iye hi​ de sasirmis g​r​nm​yordu.

- Stavrogin mi? diye sordu. ​ay ister misiniz?

Bu arada yerden kalkmisti.


Stavrogin:

- Sayet sicaksa, hayir demem, dedi. Iliklerime kadar islandim.

Kirilov memnun olmus bir tavirla:

- Evet, sicak… hatta kayniyor, dedi. Oturun. ​amur i​inde kalmissiniz, ama ​nemli degil. Daha sonra silip temizlerim.

Stavrogin, bir sandalyeye rahat​a oturdu ve verilen ​ayi hemen bir dikiste i​ti. Kirilov sordu:

- Bir fincan daha ister misiniz?

- Hayir, tesekk​r ederim.

O zamana kadar ayakta duran Kirilov, Stavrogin’in tam karsisindaki sandalyeye oturdu.

- Sizi buraya hangi r​zg​r atti? diye sordu.

- Is. Su mektubu okuyun. Gaganov’dan. Petersburg’da onun hakkinda s​ylediklerimi hatirlar misiniz?

Kirilov, mektubu alip okudu; sonra masanini ​zerine koydu ve Stavrogin’e bakarak bekledi. Stavrogin anlatmaya basladi.

- Bildiginiz gibi bu Gaganov’la hayatimda ilk kez karsilastim. Bir ay ​nce Petersburg’da. Baskalarinin yaninda birka​ kere karsilastik. Benimle
samimiyeti olmadigi ve konusmadigi halde, bana karsi son derece k​s tah davranma firsatini buldu. O zaman bunu size anlatmistim. Fakat
bilmediginiz bir ​zellik var. Petersburg’dan ay-274

rilmadan ​nce bana bir mektup yolladi. Tabii bu mektup bambaska bir dille yazilmisti. Ni​in yazildigi belli olmayan kaba bir dille yazilmisti.
Ben de hemen bir mektupla cevap verdim. B​y​k bir samimiyetle, d​rt yil ​nce babasi ile aramda ge​en kul​pteki olayin, istenmeden, hastaligim
nedeniyle yapilmis bir olay oldugunu ve ​z​r dilemeye hazir oldugumu bildirdim. Bunu dikkate alarak beni bagislamasini rica ettim.
Mektubuma cevap vermeden ​ekip gitti. Buraya geldigimde; onu azgin bir boga gibi k​p​rm​s olarak karsimda buluyorum. Daha evvel
toplumun i​inde bana s​ylediklerini tekrarliyor. Beni k​t​ olarak su​luyor. Ondan sonra bug​n, bu mektubu aldim. ​yle bir mektup ki, b​ylesini
simdiye kadar kimsenin almis olabilecegini d​s ​nemem. I​i t​rl​ hakaretlerle dolu. ‘Tokatlanmis suratimiz’ falan diye bir s​r​ hakaret var i​inde.
D​ello sahidim olmayi reddetmeyeceginiz umuduyla geldim. Kirilov:

- Hi​ kimse b​yle bir mektup almamistir diyorsunuz, dedi. ​fkeliyken her insam b​yle bir mektup yazabilir. Pushkin, Hekern’e b​yle bir mektup
yazmisti. Pek​l​, gelecegim. Ne yapacagimi s​yleyin, yeter.

Stavrogin, bu durumun yarin halledilmesini istedigini s​yledi. Fakat ​nce, Kirilov ‘un tekrar Gaganov’u g​rmesini, ona, yine ​z​r dilemeye hazir
oldugunu; hatta, gerekirse mektupla da ayrica ​z​r dileyebilecegini; fakat, Gaganov’un da bir daha b​yle mektuplar yazmamaya s​z vermesinin
sart oldugunu ve daha ​nce g​nderilen mektubun hi​ yazilmamis olarak kabul edilecegini bildirmesini istiyordu.

Kirilov:

- ​ok alttan aliyorsunuz, dedi. Kabul etmeyecektir.

- Buraya gelmemin asil nedeni, ona b​yle s​yleyip s​yleyemeyeceginizi ​grenmek istememdi.

- S​yleyecegim. Sizin bileceginiz bir sey; ama, kabul etmeyecektir.

275-Kabul etmeyecegini ben de biliyorum.

- D​v​s mek isteyecektir. Onunla nasil bir d​v​s e kararlisiniz?

- Anliyorsunuz, ya, ben her seyin yarin olup bitmesini arzu ediyorum. Yarin sabah saat tam dokuzda Gaganov’un evine gideceksiniz. Sizi
dinleyecek ve s​ylenenleri kabul etmeyecektir; fakat size, kendi tanigi ile g​r​s ebileceginiz bir saat verecektir. Saat on biri verdigini kabul
edelim. Onlarla b​t​n konular ​zerinde anlasin ve saat bir ya da iki sularinda, kararlastirilacak yerde bulusuruz. B​yle bir anlasma i​in elinizden
geleni yapmanizi rica edecegim. Tabii, d​v​s silahi tabanca olacaktir. ​zellikle, sunu istiyorum; d​v​s sahasinda, arasi on adim olan iki ​izgi ​ekin;
bu ​izgilerden yine onar adim sayarak iki tarafa da tekrar birer ​izgi ​ekin. Yerilen isaret ​zerine bu ​izgilerden baslayarak atis ​izgilerine kadar
y​r​yecegiz. Her ikimizin de bu ​izgiye kadar y​r​mesi gerekiyor. Tabii, taraflar arzu ettikleri takdirde daha ​nce de ates edebilirler. Zannederim ki
b​t​n s​yleyeceklerim bu kadar.

Kirilov:

- Atis ​izgilerinin arasindaki on adimlik uzaklik ​ok yakin, dedi.

-Madem b​yle d​s ​n​yorsunuz, yirmi adim olsun; ama, daha fazla degil. Onun d​v​s mek i​in arzulu oldugunu d​s ​n​yorsunuz, degil mi? Bir
tabancanin nasil dolduruldugunu bilir misiniz?

-Biliyorum. Iki tabancam var. Onlari hi​ kullanmadiginiza dair yemin edecegim. Onun tanigi da benim gibi s​yleyecek. Iki takim tabanca
olacak, kura ile ya onun tabancalari ya da bizimkiler se​ilmis olacak.

- G​zel.

- Tabancalari g​rmek ister misiniz?

- Kelimenin tam anlamiyla, evet…

Kirilov, odanin bir k​s esinde duran bavulunun ​zerine egildi. Bavul bosaltilmamisti ve istedigi zaman kendisine gerekli ​teberiyi

276

zaman zaman aliyordu. Bavulun dibinden, hurma agacindan yapilmis ve i​i kirmizi kadife ile d​s enmis bir kutuyu aldi ve olduk​a pahali, ​ok
g​zel bir ​ift tabanca ​ikardi.

- Her sey var. Barut, kursun, kovan… Ayrica, bir de toplu tabancam var. Bir dakika bekleyin.

Tekrar bavulunun ​s t​ne egildi ve baska bir kutudan, Amerikan yapisi toplu bir tabanca ​ikardi.

- Cephaneniz olduk​a ​ok. Hem hepsi de olduk​a pahali seyler.

- Evet, ​ok pahali.

Fakir ve ihtiya​ i​inde olan Kirilov, hi​bir zaman k​t​ durumunu g​s termek istemezdi. Zorlukla sagladigi belli olan bu silahlarini simdi b​y​k bir
gururla g​s teriyordu.

Stavrogin, bir dakikalik sessizlikten sonra teredd​tle sordu.

- Fikrinizi degistirmediniz, degil mi?

Kirilov, Stavrogin’in sorusunun ne anlama geldigini onun ses tonundan anlayarak hemen cevap verdi.

- Hayir.

Stavrogin, kisa bir ter​dd​tten sonra yine sordu:

- Ne zaman?

Bu arada Kirilov kutulari yine bavuluna koymus ve yerine oturmustu.

Sorulan sorudan biraz sikilmis oldugunu; fakat, sorulabilecek b​t​n sorulara cevap vermeye hazir oldugunu hissettirerek:

- Bildiginiz gibi, benim elimde olan bir sey degil, dedi. Ne zaman s​ylerlerse.

Kirilov, siyah, donuk ve durgun; fakat, dost bakislarini Stavrogin’den ayirmamisti.

Stavrogin kaslarini ​atip, uzun s​ren birka​ dakika d​s ​nd​kten sonra:

- Kendi kendisini vurmak isteyen bir kimseyi anlarim, dedi. Bazen benim bile b​yle d​s ​nd​g​m anlar oldu. Fakat her defasinda

277da yeni yeni d​s ​ncelerle kendime geldim. Eger biri, bir su​ islese, ya da daha ​nemlisi, y​z kizartici bir su​ islese; yani al​aklik etse, hem de…
yaptigi olduk​a sa​ma olsa; insanlarin bin yil hatirlayacaklari, nefretle anacaklari, her andiklarinda yere t​k​recekleri bir su​ olsa… birdenbire
‘sakaga sikilan bir kursun, her seyi k​k​nden halledecektir.’ Insanlar hatirlayacaklarmis, nefretle ana-caklarmis… bunun ne ​nemi olabilir
artik, ​yle degil mi? Kirilov bir anlik teredd​tten sonra:

- Buna yeni d​s ​nceler mi diyorsunuz? diye sordu.

- Hayir, b​yle bir sey demiyorum, yalniz, aklima b​yle bir d​s ​nce gelince, bu d​s ​ncenin tamamen yeni oldugunu hissediyorum.

Kirilov:

- D​s ​nceyi mi hissediyorsunuz? dedi. ​ok g​zel! Insanin kafasinda bir​ok d​s ​nce vardir ve her akla gelisinde yeni olur. Dogrudur. Sanki ilk kez
oluyormus gibi, kafam b​yle d​s ​ncelerle dolup tasiyor.

Stavrogin, s​ylenenleri dinlemeden, kendi d​s ​ncesini gelistirmekle mesguld​.

- Ay’da yasadiginizi ve bir s​r​ sa​ma su​lar islediginizi d​s ​nelim. Siz buradayken, ay var oldugu s​rece, oradaki insanlarin, bu yaptiklariniza
binlerce yil g​lecegini, isminizi igrenti ile anacaklarini biliyorsunuz. Fakat, siz buradasiniz ve Ay’a buradan bakiyorsunuz. Orada
yaptiklarinizdan ve oradaki insanlarin adinizi nefretle anmalarindan size ne? Dogru, degil mi?
Kirilov:

- Bilmiyorum, diye cevap verdi. Sonra soguk, fakat kesin bir dille ekledi:

- Ay’a hi​ gitmedim.

- Biraz ​nce buradaki ​ocuk kimindi?

. - Ihtiyar kadinin kaynanasi geldi… yani gelini geldi… hepsi bir. ​ g​n oluyor. Hasta. Midesinden sanci ​ekiyor ve sabahlara kadar

278

kivranip haykiriyor. Kadin uyuduktan sonra, ihtiyar ​ocugu alip buraya getiriyor. Onu topla eglendiriyorum. Topu Hamburg’dan almistim…
havaya atip yine kapiyorum. Insanin belini ve sirtini g​​lendirir. Kiz ​ocugu.

- ​ocuklari sever misiniz? Kirilov, olduk​a ilgisiz bir sekilde:

- Severim, diye cevap verdi.

- Su halde, hayati da seviyor olmalisiniz, degil mi? -Evet hayati severim. Neden?

- Fakat, kendi kendinizi vurmak i​in karar verdiniz.

- Verdimse ne olacak? Bunun ikisini neden birlestiriyoruz? Hayat bir sey, ​b​r​ baska bir sey. Hayat var ​l​m ise yok.

- ​b​r d​nyada hayatin devam edecegine inaniyor musunuz?

- ​b​r d​nyadaki sonsuz hayata degil, bu d​nyadaki sonsuz hayata inaniyorum. Bazi anlar vardir. Bazi anlara gelirsiniz ve zaman birden durur.
Iste o zaman, ​l​ms​zl​k baslayacaktir.

- B​yle bir zamana erismeyi mi umuyorsunuz?

- Evet.

Stavrogin, alay etmeden ve agir bir sesle:

- Zamanimizda bunun olabilecegini sanmam, dedi. Evrenin sonu ​zerinde kehanetlerde bulunan kutsal kitapta, melek, zamanin olmadigina
yemin eder.

- Biliyorum. ​ok dogrudur. A​ik ve kesindir. Insanoglu mutlulugu buldugunda zaman olmayacak; ​nk​, zamana ihtiya​ g​r​lmeyecek. ​ok dogru bir
d​s ​nce.

- Zamani nasil saklayacaklar?

- Hi​bir yere saklanmayacak. Zaman bir cisim degil, d​s ​ncedir. Zihinlerden silinecektir.

Stavrogin tiksintili bir acimayla:

- Zaman basladigindan bu yana, filozoflarin basmakalip s​z​ haline gelmistir, diye mirildandi.

279Stavrogin’in s​yledigi bu s​z, sanki b​t​n d​s ​ncelerini kap-siyormus gibi, Kirilov g​zleri parlayarak haykirdi.

- Tamam! Zamanin baslangicindan beri de degismemistir. Hep ayni sey!

- Mutlu olduguna inaniyorum, Kirilov. Mutlusun, degil mi? Kirilov sanki en olumlu cevabi veriyormus gibi:

-Evet, ​ok mutluyum, dedi,

- Fakat son zamanlarda istirap ​ektiniz, degil mi? Liputin’e kizmamis miydiniz?

- Iste, simdi kimseye kizmiyorum. O zamanlar mutlu oldugumu bilmiyordum. Aga​tan d​s m​s yaprak g​rd​n​z m​ hi​?

- G​rd​m.

- Son g​nlerde ben de bir yaprak g​rd​m; ortasinda pek az yesili kalmis ve sararmis bir yaprak. Kenarlari da ​r​m​s t​. R​zg​ra kapilmis u​uyordu.
Hen​z on yasinda bir ​ocukken, kisin g​zlerimi yumar, hen​z damarlari yeni yeni belli olan yesil yapraklari ve g​nesi hayal ederdim. G​zlerimi a​ar
ve g​rd​klerime inanmazdim; ​nk​, g​zlerimi kapadigim zaman g​rd​klerim o kadar g​zeldi ki g​zlerimi hemen tekrar yumardim.

- Bu ne demektir? Ima etmek istediginiz nedir?

- Ha… hayir… Neden? Ima etmiyorum, sadece bir yapraktan, yesil bir yapraktan s​z ediyorum. Yaprak g​zeldir. Her sey g​zeldir.
- Her sey mi?

- Her sey. Insanoglu mutlu degil; ​nk​, mutlu oldugunu bilmiyor. Hepsi bu… hepsi bu!.. Bunu ​grenen bir kimse hemen mutlu olacaktir.
Hemen o dakikada. Kaynana ​lecek, gelin yasayacaktir… hepsi g​zel. Bunu birden anladim.

-Fakat a​liktan ​lenler ya da gen​ kizlari igfal edenler… bunlar da iyi mi hep?

- Evet, iyidir. ​ocuk i​in beynini dagitan bir insan bile iyidir. Kafasini dagitmayan kisi, bile iyidir. Her sey iyidir… her sey. Her seyin iyi
oldugunu bilen de iyidir. Kendileri i​in iyi oldugunu bi—

280

lirlerse, onlar iyi olacaktir demektir ve kendileri i​in iyi oldugunu bilmedikleri s​rece de, onlar i​in iyi olmayacaktir. B​t​n d​s ​ncelerim budur…
bundan baska d​s ​ncem de yoktur.

- Bu kadar mutlu oldugunuzu ne zaman anladiniz?

- Ge​en hafta, sali g​n​… hayir, hayir ​arsamba g​n​, ​nk​, zaten ​arsambaydi… gece.

- Degisikligin nedeni neydi?

- Hatirlamiyorum. ​yle oldu iste. Odada dolasiyordum… bir sey fark etmez. Saati durdurdum. Tam, ​e yirmi ​ dakika vardi.

- Zamanin durmasi gerektigine bir sembol olarak herhalde? Kirilov cevap vermedi.

Sonra birden:

-Onlar iyi degildirler, dedi. ​nk​, iyi olduklarini bilmiyorlar. Bunu anladiklari zaman, k​​k bir kizi igfal etmeyeceklerdir. Iyi olduklarini anlamalari
gerekir. Bundan sonra da hepsi, hepsi iyi olacaktir.

- Su halde, bunu anladiginiza g​re, siz iyisiniz?

- Iyi bir insanim. Stavrogin kaslarini ​atarak:

- Aslina bakarsaniz, sizinle ayni fikirdeyim, diye mirildandi.

- Insanlara her seyin iyi oldugunu ​greten kimse, d​nyanin sonunu getirecektir.

-​greten ​armiha gerildi. - Hayata tekrar d​necek ve ismi Tanri-insan olacaktir.

- Tanri-Insan mi?

- Tanri-insan… digerinden ​ok farkli.

- Ikon’un ​n​ndeki kandili yakan siz olmayasiniz?

- Evet, ben yaktim.

- Su halde Tanriya inaniyorsunuz? Kirilov bir solukta mirildandi:

281-Ihtiyar kadin kandilin yanmasindan hoslaniyor… bug​n isi vardi…

- Bununla beraber, dua etmiyorsunuz, degil mi?

- Her seye dua ederim. Bakin; duvarda bir ​r​mcek y​r​yor… ona bakiyor ve y​r​yebildigi i​in s​krediyorum.

Kirilov’un g​zleri yine isildadi. Devamli olarak Stavrogin’e bakiyordu. Bakislari sert ve sabitti. Stavrogin, kaslarini hafif​e ​atmis, biraz
k​​mseyerek bakiyordu; ama, bakislarinda alay eden bir anlam yoktu.

Stavrogin sapkasini alarak ayaga kalkarken:

- Bir daha geldigimde, sizi Tanriya da inanmis olarak bulacagimi umarim, dedi.

Kirilov da yerinden kalkarak: -Neden? diye sordu.

- Tanriya inancinizin oldugunu anlarsaniz, ona inanirsiniz. Halbuki, Tanriya inanciniz oldugunu anlamazsaniz, ona inanmazsiniz.

Stavrogin, s​z​n​ bitirdikten sonra kahkahayla g​ld​. Kirilov, bu s​zleri bir an d​s ​nd​kten sonra:

- B​yle degil, dedi. D​s ​ncemi tamamen tersy​z ettiniz. Meyhane sakasi bu. Hayatimdaki degerinizi hatirlayin. Stavrogin.
- Allahaismarladik, Kirilov.

- Gene gelin.

- Yarini unutmadiniz, degil mi?

-Oh, unutmustum. Fakat meraklanmayin, uyuyakalmam. Saat tam dokuzda. Arzu ettigim zaman nasil erken kalkabilecegimi biliyorum.
Yataga yatar kendi kendime ‘Saat yedide’ derim. Ve saat tam yedide uyanirim. ‘Saat onda’ derim ve saat tam onda uyanirim.

Stavrogin, Kirilov’un renksiz y​z​ne bakarak:

- Olduk​a garip g​​leriniz var, dedi.

- Beraber gelip size kapiyi a​acagim.

282

- Zahmet etmeyin, Shatov a​ar.

- Oh, Shatov. Pek​l​, g​le g​le.

***

Shatov’un oturdugu evin kapisi a​ikti. Fakat, koridora giren Stavrogin, zifiri karanlikta kaldi ve el yordami ile ​atiya ​ikan merdivenleri aradi.
Birden ​s t kattaki bir kapi a​ildi ve isik koridora kadar aksetti. Shatov, disari ​ikmamis, sadece kapisini a​misti. Stavrogin odanin kapisinda
durdugu zaman, Shatov’un, masanin yaninda kendisini bekledigini g​rd​.

Stavrogin kapidan sordu:

- Beni bir is i​in kabul edecek misiniz”? Shatov:

- Buyurun, dedi. Oturun. Kapiyi kilitleyin. Hayir, durun ben kilitleyecegim.

Kapiyi kilitledikten sonra geldi ve Stavrogin’in karsisina oturdu. Hafta s​resince olduk​a zayiflamisti. Sanki atesli bir hastalikla yatmis gibi
g​r​n​yordu.

G​zlerini yere dogru ​evirerek yumusak bir sesle:

- Beni hasta ettiniz, dedi. Neden gelmediniz?

- Gelecegimden emin miydiniz?

- Evet. Bir dakika durun… sayikliyordum, belki de h​l​ sayikliyorum… bir dakika durun.

Yerinden kalkip duvarin yaninda duran ​ g​zl​ raftan bir sey aldi. Bir tabancaydi bu.

- Bir gece sabaha kadar beni ​ld​rmeye geleceginizi sayikladim ve ertesi sabah erkenden son kurusuma kadar vererek bu tabancayi satin
aldim. Serseri Lyamshin’den. Sonra birden kendime geldim. Tabancanin kursunu yok. O zamandan beri de rafta yatip duruyordu. Bir
dakika…

283Yerinden kalkti. Tavandaki havalandirma penceresini a​mak ​zereyken Stavrogin ona engel oldu.

- Atmayin. Neden atacaksiniz? Paraca degeri var. Hem sonra, Shatov’un penceresinin altinda tabanca var, diye s​z ederler. Tekrar yerine
koyun. Ve s​yle oturun. Sizi ​ld​rmeye gelecegimi d​s ​nd​g​n​z i​in neden ​z​r dilediginizi s​yler misiniz? Sizinle barismak i​in gelmis degilim. ​nemli bir
konunun tartismasini yapmak i​in geldim. Her seyden ​nce bana sunu s​yleyin: Karinizla ilgim oldugundan ​t​r​ beni tokatlamadiginizi d​s ​nmekle
hata mi ediyorum?

Shatov bakislarini yine yere ​evirerek:

- Siz de bu sebeple olmadigini biliyorsunuz, degil mi?

- Ne de kiz kardesiniz hakkinda s​ylenen dedikodulara inandiginizdan ​t​r​.

Shatov, sabirsiz bir tavirla ayaklarini yere vurarak: -Hayir, hayir, kuskusuz ki degil! dedi. Kiz kardesim daha isin basinda b​yle bir sey
olmadigini s​ylemisti. Stavrogin, sakin bir tavirla devam etti:

- Demek ki ben de hakliyim ve siz de hakliydiniz. Haklisiniz. Mary Lebyatkin, kanunen katimdir; d​rt bu​uk yil ​nce Petersburg’ da
evlenmistim. Bana, Mary Lebyatkin nedeniyle vurdunuz, degil mi?

Shatov, garip bir tavirla Stavrogin’e bakarak mirildandi.


- Evet, tahmin etmistim, ama inanmamistim.

- Ve bana vurdunuz?

Shatov olduk​a sasirmisti. Kipkirmizi olarak ne s​yledigini kendisi de anlamiyormus gibi:

- D​s t​g​n​z i​in vurdum, dedi. Yalaniniz i​in vurdum. Size dogru y​r​d​g​m zaman sizi cezalandirmak gibi bir arzum yoktu, size vuracagimi
bilmiyordum. Hayatimda size ​ok deger verdigim i​in vurdum. Ben…

284

- Anliyorum, anliyorum. S​yleyecekleriniz sizde kalsin. Atesiniz olmasina ​z​ld​m. Benim isim ​ok daha ​nemli.

Shatov titreyerek yerinden kalkti.

- Sizi uzun zamandan beri bekliyordum, dedi. Isimizin ne oldugunu s​yleyin… ben de s​yleyecegim.. daha sonra.

Yerine oturdu.

Stavrogin, merakla Shatov’u incelemeye basladi.

- Konusmak ​zere geldigim is, diger islerden ​ok daha baskadir, dedi. Bazi kosullar altinda, bu saatte gelmek zorunda kaldim. Size sunu haber
vermeliyim ki, belki ​ld​r​lebilirsiniz.

Shatov, g​zlerinde vahsi piriltilar yanarak Stavrogin’e bakti. Sonra, yumusak bir sesle:

-Hayatimin tehlikede olabilecegini biliyorum, dedi. Fakat siz… bunu nasil ​grenebildiniz?

- ​nk​, ben de sizin gibi onlardan biriyim. Sizin oldugunuz gibi ben de onlarin birligine kayitliyim.

- Siz… siz de… birligin ​yesi misiniz? Stavrogin hafif bir tebess​mle:

- Bakislarinizdan, benden her seyi beklediginizi; fakat, bunu beklemediginizi anliyorum, dedi. Fakat, l​tfen cevap verin, hayatiniza
kastedilecegini ​nceden biliyor muydunuz?

Shatov, birden b​y​k bir ​fkeye kapilarak haykirdi.

- B​yle bir seyi aklima bile getirmezdim!… Hatta, bana s​ylediginiz halde bile inanamiyorum… oysa… oysa, o salaklarin neler yapabilecegini
kimse tahmin edemez! Onlardan korkmuyorum! Onlardan ayrildim artik. Bunun m​mk​n olamayacagini s​ylemek i​in adam tam d​rt defa
geldi… fakat…

Stavrogin’e bakarak devam etti:

-… fakat, bunun hakkindaki t​m bilginiz nedir?

Stavrogin, sadece g​revini yapan bir adam soguklugu ile:

- Hemen telaslanmayin, sizi aldatmiyorum, dedi. Ne bildigimi sordunuz. Iki yil ​nce Avrupa’da birlige katildiginizi biliyorum. O

285zamanlar eski ​rg​t vardi. Birlige katilmaniz Amerika’ya gidisinizden hemen ​nce olmustu. Amerika’dayken bana uzun uzun yazmistiniz.
Aklima gelmisken s​ylemek isterim, mektuplariniza mektupla cevap vermedigim i​in ​z​r dilerim. Sadece…

Shatov:

-… para g​ndermekle yelindiniz diye s​z​ yarida kesti.

Masanin ​ekmesinden g​kkusagi rengi k​git bir para ​ikartarak s​z​ne devam etti:

- Iste, alin. Bana g​nderdiginiz y​z ruble. Siz olmasaydiniz orada ​l​p kalacaktim. Anneniz olmasaydi, bu parayi ​demem i​in, daha ​ok uzun
zaman beklerdiniz. Hastaliktan sonra ​ok fakir d​s ​nce, bu parayi anneniz vermisti. Tam dokuz ay oluyor. Fakat devam edin, l​tfen.

Shatov’un solugu t​kenmisti.

- Amerika’da kaldiginiz s​rede, g​r​s leriniz degisti ve Isvi​re’ye d​nd​g​n​zde istifa etmek istediniz. Size bir cevap vermeden, Rusya’ya gitmenizi,
birinden bir baski makinesini devir almanizi ve onlar tarafindan g​nderilecek birine teslim etmenizi s​ylediler. B​t​n ayrintilarini bilmemekle
beraber buraya kadar s​ylediklerim dogru, degil mi? Bu isteklerinin son oldugu ve g​reviniz bittikten sonra sizi serbest birakacaklarini
umarak, bu g​revi kabullendiniz. Dogru ya da yanlis, b​t​n bunlari onlardan degil, rastlantiyla baska yerden ​grendim. Yalniz, simdi bile
anlayamadiginiz bir husus var ki, o da, o baylarin sizden ayrilmak niyetinde olmadiklaridir.

Shatov, sesi yettigi kadar haykirdi.


-Bu ​ok sa​ma!.. Onlarla olan baglarimi koparacagimi ger​ek olarak bildirdim!… Bunu yapmaya hakkim var. Vicdanimin ve d​s ​ncelerimin
hakki… Bu kararimdan d​nmeyecegim!.. D​nyada beni caydiracak hi​bir kuvvet…

Stavrogin, onun konusmasini yarida keserek ciddi bir tavirla:

- B​yle bagirmasaniz iyi olur, dedi. Su Verkhovensky ​yle kararli bir adamdir ki, belki su anda kapinizi ya kendisi dinliyor ya

286

da baska birine dinletiyordur. Hatta, su sarhos Lebyatkin bile size g​z kulak olmak talimatini almis olabilirdi. Belki de siz onu g​z-l​yordunuz…
hakli miyim? Dile getirdiginiz nedenleri Verkhovensky kabul etti mi etmedi mi, siz onu s​yleyin?

- Kabul etti. Tamamen dogru oldugunu ve belki de hakli oldugumu…

- Eh, bu takdirde sizi aldatiyor. Hatta, onlardan olmayan Kirilov bile sizi g​zleyip onlara bilgi veriyor. Birligin hizmetinde olduklarim bilmeden
​alisan bir s​r​ ajanlari var. Hareketleriniz daima kontrol altinda. Peter Verkhovensky, buraya sirf bu isi halletmek i​in geldi ve yetkileri de ​ok
genis… ​ok sey biliyorsunuz. Yasamaniz onlar i​in ​ok tehlike olusturdugundan uygun bir zamanini bulup sizi temizleyecekler. Bunun ger​ek
oldugunu tekrar s​ylemeliyim. Ve sunu da eklemeleyim ki, hangi nedenle oldugunu bilmem; ama, sizin polisten oldugunuza ve simdiye kadar
onlari ihbar etmediyseniz bile ilk firsatta ihbar edeceginize inaniyorlar. Dogru mu bu?

Isini bilen bir ses tonu ile sorulan bu soruya, Shatov, y​z​n​ eksiterek ​fkeyle ka​amak cevap verdi:

- Casus bile olsam kimi ihbar edecegim?

Stavrogin’in durumunu kendi durumundan bile ​nemli kabul ettigi her halinden belli olan Shatov, ilk d​s ​ncesine sarilarak:

- Hayir, beni bir tarafa birakin, diye haykirdi. Benim canim cehenneme!.. Siz, siz, Stavrogin, b​ylesine igren​, degersiz, aptalca bir ise nasil
karisabiliyorsunuz? Onlarin birliginin bir ​yesisiniz!…

Sonra birden ​aresizlik i​inde haykirdi:

- Nicholas Stavrogin’in b​y​k kahramanligi bu mu olacakti? Bundan daha acikli bir sey olamazmis gibi ellerini bile ogus—

turmaya baslamisti.

Stavrogin, ger​ekten sasirarak:

- ​z​r dilerim, dedi. Fakat, beni bir g​nes ve kendinizi de bir

287sinekmis gibi g​s teriyorsunuz. Bunun b​yle oldugunu Amerika’dan g​nderdiginiz mektuplardan bile anliyordum. Shatov birden konusmaya
basladi.

- Siz… siz… biliyorsunuz… Oh, benim tartismami yapmayalim; Hakkinizda a​iklayacaginiz bir sey varsa, durmayin a​iklayin!..

Sonra derin bir soluk alarak tekrarladi.

- Soruma cevap verin!..

-Memnuniyetle. B​ylece bir lagim ​ukuruna nasil d​s t​g​m​ m​ soruyorsunuz? Size s​ylediklerimden sonra, bu konuda sizinle biraz daha samimi
olmaliyim. G​r​yorsunuz ya kesin konusuyorum; ger​ekten bu birlige bagli degilim ve hi​bir zaman da bagli olmadim ve aralarina katilmadigim
i​in onlardan ayrilmaya sizden ​ok hakkim var. Bunun tam tersine, isin daha basinda, onlara i​lerinden biri olmadigimi, onlara yardim ettiysem,
bunun tamamen rastlanti oldugunu ve kendileri ile hi​bir iliskim olamayacagini s​yledim. Birligin yeni plana g​re yeniden ​rg​tlenmesinde belirli
bazi isler yaptim, hepsi o kadar. Fakat, simdi d​s ​ncelerini degistirmisler ve beni birakmalarinin tehlikeli ve sakincali olacagini d​s ​nm​s ler. Bu
bakimdan benim de k​ra listede olmams​z konusu

- Ah, hep ​l​m karan verirler, zaten. Bu kararlari da resmi m​h​rl​, ​ bu​uk kisinin imzaladigi resmi k​gitlarla olur. Bu isi sonuna kadar
g​t​rebileceklerine ger​ekten de inaniyor musunuz?

Stavrogin, her zamanki umursamaz ve biraz da gevsek tavriyla devam etti:

-Bu noktaya gelince, bir bakima hakli, bir bakima haksizsiniz. Kuskusuz ki, b​yle durumlarda, her zaman oldugu gibi daha ​ok hayal vardir;
bir avu​ insan, kapasitesini ve ​nemini b​y​t​yor. Hatta, bunu su kadara da vardirabilirim ki, b​t​n birlik sadece Peter Verkhovensky’yi kapsiyor
ve sadece onun al​akg​n​ll​l​g​, kendi birliginin basit bir ajani oldugunu kabullenmesine neden oluyor. Bununla beraber, bu birligin temel d​s ​ncesi,
kendisine benzeyen

288

birliklerin temel d​s ​ncelerinden daha sa​ma degil. ‘Enternasyonal’ ile iliskileri var. Ajanlarini Rusya’ya sokmayi basardilar. Hatta, olduk​a
degisik bir y​ntem bulmuslar… fakat, kuskusuz ki teorik olarak. Buradaki ama​larina gelince, Rus ​rg​t​n​n gelismesinin ​ok belirsiz oldugunu ve
bu ​lkede hemen hemen daima beklenmedik seyler yapabileceklerini unutmamalisiniz. Hatirlarsiniz ki Verkhovensky inat​i bir insandir. Shatov
​fkeyle:

- Rusya’yi hi​ anlamayan bir bit, bir kara cahil, koca bir ahmaktir! diye haykirdi.

- Onu yeteri kadar tanimiyorsunuz. Rusya hakkinda bilgilerinin zayif oldugu dogrudur; fakat, yine de sizin ve benim bilgim kadar bilgisi
vardir. Ve ayrica, Verkhovensky, Rusya hayranidir.

-Verkhovensky Rusya hayrani, ha?

- Evet, kusku yok. Soytariligi terk edip yari ​ilgin oldugu bir ani vardir. Sizin s​zlerinizden birini yine size hatirlatacagim; ‘Bir insanin ne
kadar g​​lenecegini kavrayabiliyor musunuz?’ L​tfen g​lmeyin. Bir tetigi ​ekecek kadar yetenegi vardir. Benim de bir casus oldugumdan
s​pheleniyorlar. islerinde ​ok az tecr​beleri oldugu i​in, karsilarina ​ikan herkesin casus oldugundan kuskulaniyorlar.

- Fakat korkmuyorsunuz, degil mi?

- Ha… hayir. ​ok korkmuyorum. Fakat sizin durumunuz ​ok daha degisik. Uyarmamin nedeni dikkatli olmaniz i​indir. Benim d​s ​nceme g​re,
budalalar tarafindan tehdit edildiginizi d​s ​nmemelisiniz. S​z konusu olan onlarin zeki olup olmadiklari degil. Sizden ve benden ​ok daha g​​l​
kisilere el kaldirdilar. Oh, saat on bir bu​uga gelmis.

Saatine baktiktan sonra sandalyesinden kalkti.

- Size bir soru daha sormak istiyorum, fakat bunun konustugumuz sorunlarla ilgisi yok.

Shatov ayaga firlayarak:

289-Tanri askina!… diye haykirdi. Stavrogin, sorgu dolu bakislarla bakti. -Ne demek istiyorsun?

Shatov anlasilmaz bir heyecanla:

- Sorunuzu sorun, Tanri adina!… diye haykirdi. Fakat, size de benim bir soru sormam sartiyla. L​tfen izin verin… yapamam… sorun
sorunuzu!…

Stavrogin, biraz bekledikten sonra basladi.

- Anladigima g​re, Mary’nin ​zerinde belirli bir etkiniz var. Sizinle konusmaktan ve sizi dinlemekten hoslaniyor. ​yle degil mi?

Shatov, biraz sasirarak Stavrogin’e bakti.

- Evet… dinledi…

- Onunla evli oldugumu resmen bildirmek istiyorum. Shatov dehset i​inde fisildadi.

-Fakat, bu m​mk​n m​?

- Ne demek istiyorsunuz? Bunun g​​ bir tarafi yok. Evliligin taniklari bu sehirde. Evlilik tamamen resmi bir sekilde yapildi. Topluma
duyurulmamasinin nedeni, evliligin taniklari, Kirilov, Peter Verkhovensky ve nihayet, akrabam saymakta gurur duydugum Lebyatkin’in
susmaya s​z vermis olmalaridir.

- Bunu demek istemedim. O kadar sogukkanli konusuyorsunuz ki… fakat devam edin! Bu evlilige zorlanmadiniz, degil mi?

Stavrogin, Shatov’un meydan okuyan bakislarina g​l​mseyerek, cevap verdikten sonra:

- Hayir, beni kimse zorlamadi, dedi. Shatov heyecandan titreyerek:

- Peki, her zaman s​zettigi su ​ocuk meselesi nedir? diye sordu.

- ​ocugundan mi s​z ediyor? Ulu Tanrim, b​yle bir seyden haberim yok. Ilk kez duyuyorum. Hi​bir zaman ​ocugu olmamisti. Olamazdi da,
halen bakiredir… ​nk​!

290

- Anliyorum! Tahmin etmistim. Dinleyin!

- Neyiniz var, Shatov?

Shatov y​z​n​ elleriyle kapayarak arkasina d​nd​; sonra birden Stavrogin’i omuzlarindan yakaladi.

- Biliyor musunuz, diye bagirdi. Hi​ degilse, b​t​n bunlari neden yaptiginiz ve simdi b​yle bir cezayi kendinize neden verdiginizi biliyor
musunuz?
- Sorunuz zehirli ve zekice; fakat, sizi sasirtacagim; evet, o zaman onunla neden evlendigimi ve simdi, sizin deyisinizle, kendime neden b​yle
ceza verdigimi biliyorum.

- Bunu birakalim simdi… tartismasini daha sonra yapariz. Ana konu ​zerinde konusalim, ana konu. Sizin i​in tam iki yil bekledim.

- Beklediniz mi?

-Sizin i​in ​ok uzun zaman bekledim. Durmadan dinlenmeden sizi d​s ​nd​m. Sizden baska hi​ kimse… bunu size Amerika’dan da yazmistim.

- Uzun mektubunuzu ​ok iyi hatirliyorum.

- Okunamayacak kadar uzun muydu? Sizinle ayni fikirdeyim. Alti, kocaman sayfa. Konusmayin… konusmayin! Bana on dakikanizi daha
ayirabilir misiniz; ama simdi, derhal? Sizi ​ok uzun zamandir bekliyordum!

- Memnuniyetle, size ancak yarim saat ayirabilirim uygun mu?

Shatov ​fkeyle:

-Fakat, dedi. Bu tavrinizi da birakacaksiniz. Anliyor musunuz? Size yalvarmam gerekirken, sizden bunu istiyorum… yalvarmasi gereken
birinin, istemesi ne demektir bilir misiniz?

Stavrogin zayif bir tebess​mle:

- B​ylece, y​ksek kimseler i​in olagan seylerin ​s t​nden bakacaksiniz, dedi. Atesiniz oldugunu ​z​lerek g​r​yorum.

291Shatov:

- Bana saygili davranmanizi istiyorum… talep ediyorum! diye haykirdi. Kisiligime saygi degil… kisiligimin cani cehenneme!… Baska bir
sey i​in, sadece bu seferlik, sadece birka​ s​z i​in. D​nyada son defa olmak ​zere… sonsuzda bulusan iki yaratigiz. Ifadenizi degistirin Ve insan
gibi konusun! ​mr​n​zde bir kere olsun insan sesiyle konusun! Bunu kendim i​in degil sizin i​in istiyorum. Sinirsiz g​c ​n​z​ ​grenmenize yardimci
oldugumdan ​t​r​, y​z​n​ze attigim yumruk i​in beni bagislamak zorunda oldugunuzu kavrayabiliyor musunuz? Yine, o b​y​kl​k taslayan, tiksinti
dolu tebess​m​n dudaklarinizda dolastigini g​r​yorum. Oh, beni ne zaman anlayabileceksiniz? Birakin artik bu kibirli tavirlarinizi!… L​tfen, bunu
sizden talep ettigimi anlayin… talep ediyorum… aksi halde konusmam. D​nyada hi​bir sey i​in konusmam!

Shatov, ​fkeden sayiklamaya baslamisti. Kaslari ​atilmis olan Stavrogin, eskisinden daha dikkatli gibi g​r​n​yordu. Stavrogin ciddi ve inandirici
bir sesle:

- Yarim saat kalacagima s​z verdigime g​re, dedi. Zaman benim i​in ​ok degerlidir. Sizi dinlemeye niyetli oldugumu da bilmenizi isterim. Hi​
degilse ilgi ile dinleyecegim ve… ve sizden benim i​in yeni olan bir​ok sey ​grenecegime de eminim.

Stavrogin yine sandalyesine oturdu. Shatov:

- Oturun! diye bagirdi ve nasil olduysa birden sandalyesine ​kt​.

Stavrogin bir kere daha:

- Fakat size hatirlatayim, dedi. Sizden Mary ile ilgili bir ricada bulunacaktim. ​yle bir rica ki, Mary i​in ​ok ​nemlidir.

Konusmasinin en can alici yerinde s​z​ birden kesilen ve kendisine sorulani anlayamayan bir kimsenin saskinligi gibi, sasiran Shatov’un
kaslari ​atildi.

- Nedir?

292

Stavrogin samimi bir g​l​msemeyle:

- Bitirmeme firsat vermediniz ki, dedi.

Shatov birden durumu kavrayarak elini salladi ve hemen kendi konusuna ge​mek isteyerek:

- Oh, sa​ma, sa​ma! diye bagirdi. Daha sonra, daha sonra!…

***

Hemen hemen tehdit eder bir tavirla, g​zlerinden ates p​s k​rerek iskemlesinde ileri dogru egilen Shatov, sag elinin isaret parmagini sallayarak
(belki bu hareketinin farkinda bile degildi) konusmaya basladi.

- Biliyor musunuz, simdi yery​z​nde “Tanri ​zelligini tasiyan”, yeni Tanri adina d​nyayi kurtaracak olan, hayatin anahtarlarim elinde tutan
insanlarin kim oldugunu… bu insanlarin hangi ulustan oldugunu ve isimlerini biliyor musunuz?,
-Tavriniza bakilacak olursa, bunun Rus halki oldugunu derhal s​yleyebilirim.

Shatov hemen hemen yerinde si​rayarak:

- Ve g​lmeye basladiniz bile! diye haykirdi. Ah, ne soy!…

- Kendinize gelin, rica ederim. Aksine, b​yle bir sey s​yleyeceginizi tahmin ettigim i​in g​l​msedim.

- B​yle bir sey mi bekliyordunuz? Peki, bu s​zler, sizin bildiginiz seyler degil mi?

- Hem de ​ok iyi biliyorum. S​z​ nereye getirmek istediginizi de biliyorum. B​t​n c​mleniz, hatta Tanri ​zelligini tasiyan insanlar deyisiniz sadece,
Amerika’ya hareketinizden iki yil evvel Avrupa’da konustuklarimizin devamidir. Hi​ degilse, simdi hatirladigim kadari bu.

- Bu sizin deyisinizdir, benim degil. Sizin kendi deyisinizdir; hem de konusmanizin devami degildir. Biz b​yle bir sey hi​ ko—

293nusmadik. B​y​k s​zler eden bir ​gretmenle yeniden dirilen bir ​grencisi vardi. O ​grenci ben, ​gretmen ise sizdiniz.

- Fakat hatirlarsaniz, benim s​zlerimden sonra, siz birlige katildiniz. Zaten ondan sonra da hemen Amerika’ya gittiniz.

- Dogru. Bunun hakkinda size Amerika’dan da yazmistim. Size, hemen hemen her seyi yazmistim. ​ocuklugumdan beri benimsedigim, b​t​n
​mitlerimi bagladigim ve ugrunda g​zyasi d​kt​g​m bir inan​tan, kendimi bu kadar ​abuk koparip kurtaramadigim dogrudur. Tanri degistirmek ​ok
g​​t​r. O zaman size inanmak istememistim; ​nk​, inanmak istemiyordum ve son defa olmak ​zere b​t​n umutlarimi su l​gim ​ukuruna bagladim.
Fakat ekilen tohum kalbimde kaldi ve b​y​d​. Bana ciddi, ama ​ok ciddi olarak s​yleyin, Amerika’dan yazdigim mektubu sonuna kadar okumus
muydunuz? Belki de hi​ okumamissinizdir, ha?

- O mektubun ​ sayfasini okudum. Ilk ve son sayfalarini okudum. Orta sayfasina da s​yle bir g​z attim. Bununla beraber, daima okumaya
niyetliydim.

Shatov elini sallayarak Stavrogin’i susturdu.

-Oh, hepsi bir… Unuttunuz bunu! Insanlar ​zerine s​ylediginiz o s​zleri ink​r ediyorsaniz, o zaman b​yle bir seyi nasil s​yleye-bildiniz? Iste buna
dayanamiyorum.

Stavrogin esrarengiz bir tavirla:

- O zamanlar da sizinle saka etmiyordum, dedi. Sizi inandirmaya ​alisirken, belki de sizden ​ok kendimi d​s ​n​yordum.

- Saka etmiyordunuz!… Amerika’da ​ ay samanlarin ​s t​nde ​aresiz bir adamla beraber yattim ve ondan, benim i​ime Tanri ve vatan sevgisinin
tohumlarini ektiginiz zamanlarda, belki de ayni g​nlerde, bu zavalli, manyak Kirilov’un da kalbine ayni tohumlari ektiginizi ​grendim.
Zavallinin i​ini yalanlarla, iftiralarla dol-durdunuz ve onu yari deli bir hale soktunuz. Simdi ona gidip bir bakin… sizin yaratiginizdir. Fakat
onu g​rd​n​z, degil mi?

- Her seyden ​nce sunu bilmelisiniz ki, biraz ​nce ​ok mutlu ve iyi oldugunu bizzat kendisi s​yledi. Bunlarin hepsinin ayni za—

294

mana rastladigini d​s ​nmekle hata etmiyorsunuz; fakat, bundan ne ​ikar? Her ikinizi de kandirmadigimi bir daha s​yl​yorum.

- Dinsiz misiniz? Simdi bir dinsiz misiniz?

- Evet.

- Ya o zaman?

- O zaman da. Shatov mirildandi.

- Konusmaya basladigim zaman saygi duymanizi istedigim kisi ben degildim. Sizin gibi zeki bir insanin bunu anlamasi gerekirdi.

- Ilk s​zlerinizi duyar duymaz kalkmadim, konusmayi ​rtbas etmedim. Sizden uzaklasmadim, h​l​ buradayim ve sorulariniza cevap veriyorum.
Bagirmaniza bile ses ​ikarmadigima g​re, size karsi olan saygimi kaybetmemisim demektir.

Shatov elinin bir hareketi ile Stavrogin’e susmasini isaret ederek:

- ‘Bir dinsiz Rus olamaz. Bir dinsiz Rus olmaktan ​ikar’ deyisinizi hatirlar misiniz? B​yle s​ylediginizi hatirliyor musunuz? diye sordu.

Stavrogin sanki ona karsit bir soru sorarmis gibi: —Eee…?dedi.

- Siz mi soruyorsunuz? Hatirlamadiniz mi? ​yle de olsa, Rus ruhunun baslica ​zelliklerinden birini kesfetmis oluyorsunuzun. Bunu unutmaniz
m​mk​n degil! O zamanlar s​ylediginiz baska bir seyi daha hatirlatayim: ‘Yunan Ortodoks inanci olmayan bir kimse Rus olamaz?’
- Bunun Slavci bir d​s ​nce oldugunu zannederim.

- Hayir, simdiki Slavcilar b​yle bir d​s ​nceyi kabullenmiyorlar. Ama, siz daha da ileri gitmistiniz. Roma Katolikliginin Hiristiyanlik olmadigi
inancindaydiniz, Roma’nin, seytanin ​nc​ bir oyununa kanan Isa’nin, bir kralligi olmadan yery​z​nde kalamayacagini bildirdigini; Katoliklerin
ise yeni bir Isa yarattigini ve b​t​n Bati D​nyasi’ni yiktigim, s​yleyen siz degil misiniz?

295Fransanin Katolik kilisesi y​z​nden aci ​ektigini, Roma Tanrisi’ni kabullenmediklerini; fakat, baska bir Tanri da bulamadiklarini s​yleyen, siz
degil misiniz? O zamanlar iste b​yle konusabiliyordunuz!… Konusmalarimizi ​ok iyi hatirliyorum. Stavrogin, ciddi bir sesle:

- O zamanlar buna inansaydim; kusku yok ki ayni seyleri yine takrarlayacaktim, dedi. Fakat sizi temin ederim ki, bu eski d​s ​ncelerimi
tekrarlamaniz bende son derece k​t​ bir etki yaratiyor. Artik kesmez misiniz?

Shatov, Stavrogin’in istegine aldirmadan haykirdi.

- O zamanlar inansaydiniz, ha?!.. Fakat ger​egin Isa’nin disinda oldugunu size matematiksel olarak tanimlasalar bile, ger​egin yaninda
olmaktansa Isa’nin yaninda olmayi tercih edeceginizi s​yleyen siz degil miydiniz? S​ylediniz mi bunu? S​ylediniz mi?

Stavrogin sesini y​kselterek:

-Fakat ben de size bir soru sorayim, dedi? Bu sabirsiz… insana huzursuzluk veren imtihanin amaci nedir?

- Bu imtihan, bir daha tekrarlanmayacak ve size bir daha ha-tirlatilmayacaktir.

- Sonsuzda ve zamanin disinda oldugumuzu h​l​ israrla s​yl​yorsunuz.

Shatov birden bagirdi.

- Susun! Aptal ve beceriksiz olabilirim; ama, birakin g​l​n​ duruma d​s eyim! O zamanki esas d​s ​ncenizi bir kere daha tekrarlamama izin verir
misiniz? Sadece on iki satir kadar… hem de ​zetleyecegim.

- Sayet ​zetleyecekseniz tekrarlayabilirsiniz. Stavrogin saatine bakmak istegini g​​l​kle yendi.

Shatov sandalyesinden ileri dogru uzandi ve hatta, kisa bir s​re i​in parmagini yine salladi. Stavrogin’e k​t​ k​t​ bakmaya devam ederek, sanki
bir yerden okuyormus gibi tane tane konusarak anlatmaya basladi.

296

- Hi​bir ulus, hen​z bilim ve mantik ​er​evesi dahilinde oturmus degildir. Hatta, simdiye kadar k​​k bir ​rnek bile g​s termemislerdir. Sosyalizm,
dogusu bakimindan, dinsiz olmak zorundadir; ​nk​, ilk basindan beri, dinsizligin ​nderi oldu ve kendi kendini bilim ve mantik ​er​evesi i​inde
d​zenledi ve siraladi. D​nya kuruldugundan bug​ne kadar, mantik ve bilim, daima ikinci derecede bir plan halinde kalmistir. Ve d​nya
duruncaya kadar da b​yle devam edecektir. Insanlar tamamen degisik bir g​​le sekillendirilmis ve hareket ettirilmistir. Bu g​​ ​yle bir g​​t​r ki, her
ne kadar nasil dogdugu bilinmiyorsa da, onlarin ​s t​nde g​​l​ bir etki y​r​tmektedir. Isi sonuna kadar g​t​rmeyi bilinmez bir hirsla arzulayan, ​l​m​ ve
varligini ink​r eden bir g​​t​r. Kutsal kitapta ‘Hayat irmagi’nin kuruyacagi s​ylendigi gibi, bu g​​ de hayatin ruhudur. Filozoflarin dedikleri gibi, bu
g​​, bir estetik prensibi, bir ahlak prensibidir. Basit olarak adlandirdigim gibi Tanri’yi arama’ prensibidir. B​t​n uluslarin gelismelerindeki, her
insanin i​indeki ve varliklarinin her noktasindaki belirli ama​, sadece Tanri’nin, Tan- -rilari’nin, onlara ​zg​ Tanrilarinin pesinden kosmak ve
ger​egi, o Tanri’ya inan​ta aramaktir. D​nyanin var olusundan bu yana ve d​nyanin sonuna kadar Tanri, t​m insanligin yarattigi bir varlik
olmustur ve olmakta devam edecektir. Simdiye kadar b​t​n insanlarin ya da ​ogunlugunun ortak bir Tanri’si olmamistir; ama, kendilerine ​zg​
bir Tanrilari olmustur. Tek bir Tanri’ya inan​, ulusal kavramin ortadan kalkacaginin ilk isaretidir. Tanrilar ortak Tanri haline gelince, kendileri
ile beraber, onlara olan inanci ve insanligi da yok edeceklerdir. Bir ulus g​​lendik​e, Tanri’si da digerlerinden ayrilacaktir. Hen​z dinsiz bir ulus
yoktur; yani, iyilikle k​t​l​k kavrami olmayan bir ulus yoktur. Her insanin kendisine ​zg​ bir iyilik ve k​t​l​k kavrami, kendisine olan bir iyiligi ve
k​t​l​g​ vardir. Bir​ok ulus, iyi ve k​t​ kavrami ortak oldugu takdirde, o uluslar yok almaya ve iyi ile k​t​ arasindaki fark kavrami da yavas yavas
silinmeye ve kaybolmaya baslar.

Mantik hi​bir zaman, iyi ile k​t​ arasindaki ayrimi g​rebilecek, hatta, yaklasik olsa bile iyiyi k​t​den ayirabilecek g​c e erisme—

297mistir. Tersine olarak, bunlari acinacak sekilde birbirine karistirmistir; Bilime gelince, onun ​z​mlenmis sekli, daima zor kullanma temeline
dayanmistir. Bu zor kullanma, y​zyilimiza kadar hi​ bilinmemis, salgin bir hastaliktan, kitliktan, savastan bile korkun​ olan, insanligin en b​y​k
felaketi yari bilim i​in ​zellikle dogrudur. Yari bilim, simdiye kadar d​nyanin g​rmedigi bir despottur. Kendi rahipleri ve esirleri olan, insanligin
bug​ne kadar d​s ​nmeden ​n​nde secde ettigi, bilimin kendisinin bile ​n​nde utan​ verecek bir sekilde egildigi bir despottur. B​t​n bunlar sizin s​z-
lerinizdir, Stavrogin. Tabii, s​z ettigim yari bilim hari​; bu bana ait bir deyis; ​nk​, ben yari bilimi temsil ediyorum ve bu nedenle de ondan
nefret ediyorum. Sizin d​s ​ncelerinize ve kendi deyimlerinize gelince, onlarin hi​birini degistirmeden s​yledim. Tek kelimesini bile
degistirmedim.

Stavrogin ​ekingen bir tavirla:

- Zannetmiyorum, dedi. S​ylediklerimi hareretle kabullenmistiniz ve farkinda olmadan degistirmis olabilirsiniz. Tanri’yi, ulusun basit bir
esyasi d​zeyine indirdiginiz ger​ek…
Birdenbire, Shatov’un sadece s​zlerini degil hareketlerini de yakindan izlemeye basladi. Shatov:

- Tanriyi ulusun basit bir esyasi d​zeyine mi indirdim? diye bagirdi. Tamamen tersine, insanlari Tanri’ya y​kselttim. Bunun aksi ne zaman
olmustur ki? Insanlar Tanri’nin bedenidir. Her insan ancak, kendisinin ​zel bir Tanrisi oldugu, diger Tanrilar’a bakmadigi zaman insandir;
kendi Tanrisiyla d​nyanin ​s tesinden gelecegine ve b​t​n diger Tanrilar’i kovacagina inandigi s​rece b​yle olacaktir. B​y​k uluslar, hi​ degilse
kendisini g​s termis, insanligin basinda y​r​yen uluslar, buna daima inanmislardir. Ger​eklere karsi durmak m​mk​n olamaz. Yahudiler, ger​ek
Tanri’yi bekledikleri i​in yasadilar ve ger​ek Tanri’yi d​nyaya biraktilar. Yunanlilar dogayi Tanrilastirdilar ve dinlerini d​nyaya yaydilar…, yani,
felsefe ve sanati. Romalilar Devlet i​inde insanlari Tan-298

rilastirdilar ve Devleti uluslara miras biraktilar. Fransa, uzun tarihi boyunca, sadece Romanin Tanri d​s ​ncesinin gelismesi ve se-
killenmesiydi. Nihayet, Roma Tanrisini lagima atti ve kendisini dinsizlige verdi! Simdilik buna sosyalizm diyorlar; ​nk​, dinsizlik Roma
Katolikliginden daha saglikliydi. B​y​k bir ulus, ger​egin yalniz kendisinde, kesin olarak yalniz kendisinde oldugu ve d​nyayi elindeki bu ger​ekle
kurtarmaya, yeniden canlandirmaya sadece kendisinin yetenekli oldugu hakkindaki inancim yitirdigi an, o ulus b​y​kl​g​n​ kaybeder ve yalniz
etnografik bir materyal olur. Ger​ek b​y​k bir ulus, insanlikta ikinci derecede bir rol oynamayi hi​bir zaman kabullenemez. Birinci dereceye bile
razi olamaz. Kesinlikle tek olmayi ister. Bu inanci yitiren bir ulus artik ulus degildir. Fakat yalniz bir ger​ek vardir ve bu nedenle, her ne
kadar diger uluslarin kendi ​zel Tanrilari bulunsa bile, b​t​n uluslar arasinda, ger​ek Tanri’ya sahip olacak ancak bir ulus vardir. Ve Tanriyi
kendinde tasiyan insanlar sadece Rus ulusudur ve… ve. S​z​n​n burasinda ​fkeyle:

- … ve siz Stavrogin, beni bu kadar budala mi saniyorsunuz? diye haykirdi. Su anda s​ylediklerimin, Moskova Slavcilari’nin agizlarinda
gevis getirdikleri, bayatlamis kelimeler ya da tamamen yeni kelimeler, en son kelimeler, yeniden dogusun tek kelimesi oldugunu bilmeyecek
kadar budala miyim? Ve… ve su dakikada bana g​l​p g​lmemenizden bana ne? Tek kelimenin bile anlamini anlayamamaniz umurumda mi? Ah,
su andaki y​z​n​z​n anlamindan ve gururla g​l​msemenizden nasil igreniyorum!…

Yerinden firladigi zaman agzi k​p​rm​s t​.

Stavrogin, yerinden kalkmadan son derece ciddi bir sekilde:

- Tamamen aksine, Shatov, tamamen aksine, dedi. S​ylediklerinin tamamen aksine olarak, atesli s​zleriniz ​ok g​​l​ anilarimi canlandirdi.
S​zlerinizde, iki yil ​nceki ruhsal durumumu buluyorum. Biraz ​nce s​yledigim gibi, o zamanki d​s ​ncelerimi b​y​tt​g​n​z​ s​ylemeyecegim. Hatta,
​nceden s​ylediklerim daha degisik, daha kesin s​zlerdi sanirim. ​nc​ kez s​yl​yorum;

299inanin ki, simdi anlattiklarinizi son kelimelerine kadar dogrulamak isterdim, ama…

- Ama ​rkek bir tavsan gibisiniz?

- Ne…‘Neee? Shatov tekrar otururken kin g​den bir g​l​msemeyle:

- Size ait olan asagilik bir deyisdir, dedi. Tavsan yemek i​in… ​nce onu yakalamak gerekir. Tanri’ya inanmak i​in de… Tanri’nin olmasi
gerekir. Bana s​ylendigine g​re, Petersburg’da sizin en ​ok deger verdiginiz bir s​zm​s . Nozdryov’un tavsani art bacaklarindan yakalamak
istemesi gibi.

- Hayir, yakaladigini s​yleyerek ​v​n​r, o kadar. Sirasi gelmisken, izninizle bir soru da ben soracagim. Zaten bunu sormak hakkini da kazandim.
S​yleyin bana, tavsani yakaladiniz mi, yoksa h​l​ ka​makta devam ediyor mu?

Shatov, birden tepeden tirnaga titremeye basladi.

- B​yle kelimeler kullanmaya cesaret etmeyin! dedi. Baska, daha degisik kelimeler kullanin!…

Stavrogin, sert bir tavirla ona bakarak:

-Nasil isterseniz, dedi. Daha baska sekilde sorabilirim. B​t​n ​grenmek istedigim, Tanri’ya inanip inanmadiginiz. Shatov, ​fkeyle mirildandi.

- Rusya’ya inaniyorum. Yunan Ortodoks Kilisesi’ne inaniyorum. Ben… ben Isa’nin varligina inaniyorum… Onun benzerinin Rusya’da
dogacagina inaniyorum. inaniyorum ki…

- Ya Tanri’ya? Tanri’ya da inaniyor musunuz?

- Tan…Tanri’ya da inanacagim.

Stavrogin’in y​z​nde en ufak bir kipirdanis bile olmadi. Shatov, meydan okurcasina, ates p​s k​ren g​zlerle, karsisindakini k​l etmek istermis gibi
bakiyordu.

Nihayet:

- G​r​yorsunuz ya, ona hi​ inanmadigimi s​ylemedim size! diye haykirdi. Simdilik, mutsuz, can sikici bir insan oldugumu an—

300

latmak istiyorum… sadece simdilik… Fakat canim cehennemin dibine gitsin! ​nemli olan sizsiniz, ben degil. Ben yeteneksiz bir ki—
siyim. Her yeteneksiz kisi gibi sadece kanimi verebilirim, fazlasini veremem. Fakat kanimin da cehenneme kadar yolu var!… Sizin
hakkinizda konusuyorum. Burada iki yildan beri sizi bekliyordum. Yarim saatten beri ​n​n​zde ​deta ​iril​iplak dans ediyorum. Siz, ancak siz…
bayragi ​ekebilirsiniz!…

S​ylemek istedigini bitirmedi. Sanki ​aresizlik i​indeymis gibi dirseklerini masaya dayadi ve basini ellerinin arasina aldi. Stavrogin:

- Mademki siz s​z ettiniz, dedi. Olduk​a garip bir noktaya dikkatinizi ​ekmek isterim: Neden herkes elime bir bayrak tutusturmaya kalkisir?
Peter Verkhovensky bile, ‘Onlarin bayraklarini’ kaldirabilecegine inaniyor. Hi​ degilse bana ​yle s​yl​yor. Su​ islemekteki olagan​s t​ yetenegim
y​z​nden, onlar i​in Stenka Razin rol​ oynayabilecegimi d​s ​n​yor. Bu kelimeler de aynen onun s​zleridir.

Shatov:

- Ne dediniz! diye sordu. Su​ islemekteki olagan​s t​ yeteneginizden ​t​r​ m​?

- Tamamen.

Shatov, k​t​mser bir tavirla g​l​mseyerek:

- Anliyorum, dedi. Petersburg’da hayvanca tutkulari olan gizli topluluktan oldugunuz dogru mu? Markiz de Sade’in bile sizden ders
alabilecegi dogru mu? ​ocuklari ayarttiginiz, yoldan ​ikarttiginiz dogru mu?

Birden kendisini kaybederek haykirdi.

- Cevap verin, yalan s​ylemeye sakin kalkmayin Nicholas Stavrogin, y​z​n​ yumruklamis Shatov’un karsisinda yalan s​yleyemez!… Her seyi
oldugu gibi s​yleyin ve sayet bu dogruysa, sizi hemen burada ​ld​r​r​m!…

Biraz uzunca s​ren sessizlikten sonra Stavrogin, y​z​ solmus ve g​zleri ates p​s k​rerek:

301-Bu s​zleri s​yledim; ama, ​ocuklara herhangi bir zararim dokunmadi, dedi.

Shatov, parildayan g​zlerini ondan ayirmadan, kendisinden emin bir tavirla:

- Fakat siz b​yle s​ylediniz! dedi. Insanligin iyiligi bakimindan, g​zellikle, kaba bir hareket ya da herhangi bir kahramanlik arasinda bir ayrim
g​zetmediginiz ve hatta insanligin ugruna hayati bile feda edebileceginiz dogru mu? Her iki g​zelligin ve zevkin arasinda benzerlik buldugunuz
dogru mu?

Arzu ettigi anda kalkip gidebilecek olan Stavrogin, ne yerinden kimildiyor ve ne de gitmeye istekli g​r​n​yordu.

- B​yle sorulara cevap vermek m​mk​n olamaz… cevap vermeyi reddediyorum, diye mirildandi.

H​l​ ​fkeden titreyen Shatov:

- K​t​l​g​n, neden k​t​ ve iyiligin neden iyi oldugunu ben de bilmiyorum, dedi. Fakat bunlar arasindaki ayrimin, Stavroginler gibi soylu beylerde
neden silinip kayboldugunu biliyorum. Su kadinla neden b​yle al​ak​a evlendiginizi biliyor musunuz? ​nk​, b​yle bir evliligin rezaleti ve
anlamsizligi yeteneksizliginizin en y​ksek derecesine ​ikiyor!.. Oh, lagimin hi​bir zaman kenarinda y​r​mezsiniz; ama, lagimin i​ine paldir k​ld​r
tepetaklak dalarsiniz. Bu evliligi, manevi al​akliginizin, vicdan azabinizin, iskence zevkinizin ihtirasindan yaptiniz. Bu olay, k​t​ seylere belirtili
bir ilgi g​s teren sinir bozuklugundan meydana gelmistir. Sagduyuya karsi meydan okuma hissi karsi konamayacak derecede kiskirticiydi!…
Stavrogin ve bir zavalli, bellegi noksan, yoksul, topal! Valinin kulagini isirdiginiz zaman hoslanmis miydiniz? S​yleyin hoslanmis miydiniz?
Soylu bir kisinin, bos gezen ve serseri bir oglusunuz, degil mi?

Stavrogin’in y​z​ gittik​e soluyordu. ​arpik bir tebess​mle:

- Evlenme nedenim hakkinda yanilmakla beraber siz bir psikologsunuz, dedi. ​ok hayret ediyorum dogrusu. Kirilov mu? Fakat onun bununla
bir iliskisi olamaz.

302

- Y​z​n​z soluyor, degil mi? Stavrogin, sonunda sesini y​kselterek:

- Fakat ne istiyorsunuz? diye sordu. Yarim saatten beri kirbacinizin altinda oturuyorum ye hi​ degilse kibarca gitmeme izin verebilirdiniz,
eger… eger bana b​yle davranmaniz i​in mantiga uygun bir amaciniz yoksa…

- Mantiga uygun bir ama​ mi?

-Elbette. Hi​ degilse amacinizi s​ylemek zorundasiniz. B​yle davranmanizi bekliyordum; fakat, b​t​n g​rd​g​m t​k​r​r gibi konusmaniz. Kapiyi a​mak
zahmetine katlanir misiniz, l​tfen.

Stavrogin, oturdugu sandalyeden kalkti. Shatov ​fkeyle arkasindan firladi. Stavrogin’in omzunu tutarak:
- Topragi ​p, g​z yaslarinla sula, merhamet dilen! diye haykirdi.

Stavrogin basini ​n​ne egerek hemen hemen b​y​k bir kederle:

- Fakat o sabah sizi… ​ld​rmedim, degil mi? diye sordu. Ellerimi ​ektim, degil mi?

- Haydi bana her seyi anlatin! Bana tehlikeyi haber vermeye geldiniz… beni konusturdunuz… yarin evliliginizi resmen a​iklamaya niyetli
oldugunuzu s​ylediniz! Yeni korkun​ bir d​s ​ncenin elinde kivrandiginizi y​z​n​zden anlamiyor muyum saniyorsunuz? Stavrogin, neden ebediyen
size inanmaya mahk​mum? Baska birisiyle b​yle konusabilir miydim? Al​akg​n​ll​y​m; fakat, Stav-rggin’le konusuyorum diye ​iplakligimdan
utanmiyordum. Stavrogin beni dinliyor diye, kendi deyislerimle b​y​k bir d​s ​nceyi karikat​rize etmekten korkmadim… Siz gittikten sonra ayak
izlerinizi bile ​pecegimi bilmiyor musunuz? Sizi kalbimden s​k​p atamam, Nicholas Stavrogin!

Stavrogin soguk bir sesle:

- Sizi sevemedigim i​in ​z​r dilerim, Shatov, dedi.

- Sevemeyeceginizi biliyorum. Yalan s​ylemediginizi de bi—

303liyorum. Dinleyin. Her seyi d​zeltebilirim. Sizin hesabiniza tavsani yakalayacagim.

Stavrogin susuyordu.

- Bir beyefendinin simarik oglusunuz, bir beyefendinin son oglu. Kendi halkinizi tanimadiginizdan, iyilik ve k​t​l​k arasindaki ayrimi
tanimlayamiyorsunuz ve tanimlayamayacaksiniz da… ne siz ne de Verkhovenskyler, baba ve ogul… ne de ben… ben de bir
beyefendiyim… ben, k​leniz ve usaginiz Pashka’nin ogluyum… Dinleyin, ​alisarak Tanri’ya varin; her sey ondadir; yoksa, siz de k​f gibi yok
olacaksiniz; Tanri’ya, ​alismakla erisin.

- ​alismakla Tanriya erismek mi? Nasil bir ​alisma?

- Ren​berlik. Varlikli olmaktan vazge​in. Ah, g​l​yorsunuz! Bir hile olacagindan mi korkuyorsunuz?

Fakat Stavrogin g​lm​yordu. Ger​ek bir sey bulmus gibi bir an d​s ​nd​kten sonra:

- ​alismakla Tanri’ya erisilebilecegini ve bu ​alismanin da ren​berlik oldugunu d​s ​n​yorsunuz, degil mi? diye sordu.

Sonra birden konuyu degistirdi.

- Sahi, dedi. Bana hatirlattiniz. Zengin olmadigimi ve atacak bir seyim bulunmadigini biliyor muydunuz? ​yleki, Mary’nin gelecegini bile
garanti edecek durumda degilim. Baska bir sey daha var. Eger sizce bir sakinca yoksa, ilerde Mary’yi g​rebilir misiniz diye sormaya
gelmistim. Onun zavalli d​s ​ncelerine ancak siz bir etki yapabilirsiniz. Bunu size, bana herhangi bir sey olursa, diye s​yl​yorum.

Shatov bir eliyle mumu alirken, ​b​r elini salladi. , - Pek​l​, dedi. Mary’yi g​rmemi istiyorsunuz. Tabii daha sonra.. Gidip Tikhon’u g​rsenize.

- Kimi.

-Tikhon. Eskiden rahipti; simdi, hasta oldugundan ​alismiyor. Sehrin sinirina yakin bir yerdeki Efimevsky Borogorodsky Manastiri’nda
oturuyor.

304

- Ne demek istediginizi anlayamadim?

-Hi​bir sey demek istemedim. Onu ziyarete giden bir​ok insan var. Siz de gidip onu g​r​n. Neden .g​rmeyesiniz? Neden olmasin, yani?

- Ismini ilk kez duyuyorum ve… ve simdiye dek b​yle bir adamla tanismamistim. Tesekk​r ederim, gidip onu g​recegim.

Shatov, elindeki mumla merdivenleri aydinlatarak:

- Bu taraftan, dedi.

Merdivenlerden indikten sonra, sokaga a​ilan kapiyi ​ekip a​ti.

- iste, diye ekledi.

Stavrogin kapidan ​ikarken sakin bir sesle:

- Bir daha sizi g​rmeye gelmeyecegim, dedi. Sokak h​l​ zifiri karanlikti ve yagmur dinmemisti.

2
GECE DEVAM EDIYOR

Stavrogin, Bogoyavlenskaya Sokagi boyunca y​r​d​; yol hafif​e meyilliydi ve ayaklari ​amurda kayiyordu. Sonunda, karsisina sisle kapli genis
bir bosluk ​ikti…Nehir. Buradaki evler k​​k kul​belerden ibaretti ve karisik bir​ok sokak vardi. Stavrogin, uzun bir s​re nehirden fazla
ayrilmadan ​itlerin boyunca y​r​d​. Buralari ​ok iyi bildigi, yolunu sasirmadan y​r​mesinden belli oluyordu. D​s ​ncelere dalmis g​r​n​yordu. Kendisini
birden, dubalar ​zerine kurulmus islak k​pr​n​n ​zerinde bulunca sasirarak etrafina bakindi. Etrafta kimseler yoktu. Yollar o kadar tenhaydi ki,
hemen dirseginin dibinde, kendisine yabanci gelmeyen simarik bir ses duydugu zaman elinde olmadan irkildi.

- ​z​r dilerim, efendim, semsiyenizden ben de yararlansam, sizce bir sakincasi olur mu?

305Ger​ekten de, bir g​lge semsiyenin altina s​z​ld​ ya da Stavrogin’e ​yle geldi. Askerlerin dedigi gibi adamla omuz omuza y​r​yordu. Stavrogin,
adimlarini agirlastirarak, karanligin elverdigi ​l​de yanindaki adamin y​z​n​ g​rmeye ​alisti. ​zerinde kaba elbiseler bulunan adam kisa boyluydu.
Kivircik sa​larini ancak ​rtebilen, kenarlari yirtik bir sapka, basinda limon kabugu gibi duruyordu. Sa​lari kuzguni siyah, g​zleri olduk​a iri, g​​l​
kuvvetli bir adamdi. G​zlerinde, genelde ​ingenelerde oldugu gibi sarimtirak bir parilti vardi. ​yleki, bu zifiri karanlikta bile pariltilari g​rmek
m​mk​nd​. Yaklasik kirk yaslarinda vardi ve sarhos da degildi.

Stavrogin:

- Beni taniyor musunuz? diye sordu.

- Siz Bay Stavrogin’siniz, efendim. Ge​en pazar tren istasyonunda sizi g​s termislerdi. Ayrica, sizin hakkinizda daha ​nce de ​ok sey
duymustum, efendim.

- Bay Verkhovensky’den mi? Yoksa siz… siz ka​ak Fedka olmayasiniz?

-Vaftiz adim Fyodor’dur, efendim. Buralarda oturan bir annem var, efendim. Simdi ​ok yasli, efendim ve her ge​en g​n biraz daha ​k​yor.
Yasliligina, ayaginin bir ​ukurda olduguna bakmadan, benim i​in gece g​nd​z dua eder, efendim.

- Ka​ak bir mahk​msunuz, degil mi?

- Evet, efendim, sadece ikametg​himi degistirdim, o kadar. ​m​r boyu hapis cezasi aldigimdan, kitaplarima, kiliseye ve ​anlara veda etmistim.
Cezami bitirmek i​in de ​ok uzun bir zaman gerekiyordu, efendim.

- Burada ne ariyorsunuz?

- Elimden geldigi kadar ge​inmeye ​alisiyorum, efendim. Ge​en hafta, amcam buradaki hapishanede ​ld​, efendim. Kalpazanliktan mahk​mdu.
Onun ruhuna, k​peklere iki d​zine tas attim, efendim. Simdilik yaptigim is bu kadar. Ayrica, Bay Verkhovensky, efendim, b​t​n Rusya’da
serbest olarak dolasabilmem i​in bana bir

306

t​c car pasaportu temin edecek. Anladiginiz gibi, efendim, Bay Verkhovensky b​yle bir evraki temin edene kadar oyalanmam gerekiyor. Bana
karsi ​ok nazik davraniyor; ​nk​, efendim, bana diyor ki ‘Babam seni Ingiliz Kul​b​‘nde kumarda kaybetmis. Bu haksizliktir. Insanliga sigmaz
bir davranistir. I​imi biraz isitabilmek i​in bana ​ ruble verebilir misiniz, efendim?

- Demek ki burada beni bekliyordunuz, degil mi? Bundan hoslanmadim. Kimin emriyle?

- Kimseden emir almis degilim, efendim. Sizin ne kadar merhametli oldugunuzu bildigimden, efendim, bunu herkes biliyor. Sizin de
anlayacaginiz gibi sifiri t​ketmek ​zereyim, efendim. Son cuma, midemi etli b​rekle tika basa doldurdum. O zamandan beri bir sey yemedim.
Bir g​n hi​bir sey yemedim. Ertesi g​n sabrettim. ​nc​ g​n yine bir sey yemedim. Nehirde su bol; fakat, o kadar ​ok i​tim ki, midemde kurbagalar
kol gezmeye basladilar. Benim gibi zavalli birine birka​ kurus ayiramaz misiniz, efendim? Buraya yakin bir yerde beni bekleyen bir hanim
arkadasim var, efendim; fakat, cebimde birka​ ruble olmadan gitmeye cesaretim yok.

- Bay Peter Verkhovensky, benim adima size nasil bir s​z verdi?

- Hi​bir s​z vermedi, efendim, ama p​r​zl​ bir isinizde size yardimci olabilecegimi ima etti. Fakat, kafasindan ge​en d​s ​nceleri bilemiyorum,
efendim. Bir kazak kadar sabrim olup olmadigini denemek ister sanirim. Ayrica, bana zerre kadar olsun g​venemez.

- Oh? Neden g​ven miyormus?

- Bay Verkhovensky iyi bir astronomdur ve g​ky​z​nde bilmedigi yildiz yoktur fakat o da hepimiz gibi yanilabilir, efendim. Tanri’nin
huzurunda size s​ylediklerim dogrudur, efendim; ​nk​, sizin nasil bir kimse oldugunuzu herkes biliyor. Bay Verkhovensky ve sizin karakteriniz
bagdasamaz, efendim. Bir keresinde, insanin hain oldugunu ve d​s ​ncelerini kimsenin degistiremeyecegini ve bir hain olarak kalacagini
s​ylemisti. Eger bir kimseye aptaldir

307derse, o insan onun g​z​nde aptal olarak kalir, efendim. Fakat ben, efendim, sali ve ​arsamba g​n​ aptal olabilirim; ama, persembe g​n​ ondan
daha akilli bir insan olabilirim. Bu bakimdan, anliyorsunuz ya, efendim, pasaportum olmadigindan Rusya’da kalamayacagimi d​s ​n​yor ve
beni avcunun i​inde sayiyor. Bay Verkhovensky’nin hayati ​ok ucuz buldugunu da s​yleyebilirim, efendim; ​nk​, insanlara kendince bir deger
veriyor ve inancindan bir milim olsun ayrilmiyor. Ve ayrica, son derece yanilan bir insandir. Kendisinin haberi olmadan, sizin ​n​n​ze
​ikamayacagimi d​s ​n​yor; oysa, g​rd​g​n​z gibi karsinizdayim. ​ g​nd​r yolunuzu bekliyorum, efendim. ​ gecedir bu k​pr​n​n ​s t​nde yolunuzu g​zl​yorum
ve simdi de Tanri’nin huzurundaymis gibi ​n​n​z-deyim. Onsuz da yoluma devam edecegimi ona kanitlamak istiyorum. Daha dogrusu, ​arigin
​n​nde egilmektense, ​izmenin ​n​nde egilmek benim i​in daha iyidir, diye d​s ​n​r​m.

-Peki, bu k​pr​den gece ge​ecegimi size kim s​yledi?

- Dogrusunu s​ylemek gerekirse, efendim, agzini bir an olsun kapamasini bilmeyen Y​zbasi Lebyatkin’den ​grendim. Bu bakimdan, ​ g​n ​
gecemin karsiligi sizden alacagim ​ ruble olacaktir. Elbiselerimin islanmasindan, tepeden tirnaga sirilsiklam oldugumdan s​z etmeyecegim.
Sadece buna katlanip g​lecegim, efendim.

- Ben sol tarafa siz ise, sag tarafa gidiyorsunuz. Iste k​pr​n​n sonuna geldik. Bakin Fyodor, s​ylediklerimi anlayan kimseleri severim. Size
metelik bile vermeyecegim. Karsima bir daha ne k​pr​de ne de baska bir yerde ​ikin. Size ne simdi ne de gelecekte ihtiyacim olacak ve simdi
s​ylediklerimi yerine getirmeyecek olursaniz, ellerinizi, kollarinizi baglayip sizi polise teslim ederim. Haydi, simdi defolun bakalim!

- Hi​ degilse, size buraya kadar eslik ettigim i​in bana birka​ kurus vermelisiniz, efendim. Sizin yaninizda y​r​mek benim i​in b​y​k bir serefti,
efendim.

- Haydi, yaylanin bakalim!..

308

- Fakat yolunuzu bulabilecek misiniz, efendim? Burada y​zlerce d​neme​ vardir… sehrin bu yakasinda size yolunuzu g​s terebilirim, efendim.
​nk​, buradaki yollar, sanki seytan buradan ge​erken sepetinden ​ikartip oraya buraya serpistirmis gibi karmakarisiktir.

Stavrogin, tehdit eder bir tavirla adamdan yana d​nd​.

- Sizi simdi baglayacagim!

- Belki de fikrinizi, degistiririsiniz, efendim. Benim gibi bir ​ks​ze aci vermek size ne kazandirir ki?…

- Kendinize g​vendiginizi g​r​yorum!…

- Kendime degil size g​veniyorum, efendim.

- Size hi​ ihtiyacim yok. Bunu evvelce s​ylemistim.

-Fakat b​t​n mesele, benim size ihtiyacim olmasinda, efendim. Eh, baska ​arem yok, sizin d​n​s ​n​z​ bekleyecegim, efendim.

- Fakat ben de serefim ​zerine s​z veririm ki, eger bir daha karsima ​ikacak olursaniz, sizi baglarim.

- Bu takdirde, kemerimi de hazir edecegim, efendim. Allahaismarladik, efendim. Semsiyeniz altinda beni barindirdiginiz i​in de tesekk​r
ederim. ​lene kadar bu iyiliginizi unutmayacagim, efendim.

Adam geride kaldi. Stavrogin, b​y​k bir huzursuzluk i​inde gidecegi yere vardi. Yerden bitmis gibi ortaya ​ikan adamin kendisine ihtiyaci
olduguna kesin bir inanci vardi ve bunu bildirmek i​in fazla bekleyememisti. Serserinin tamamen yalan s​ylemedigi de belliydi. Belki de
Verkhovensky’den gizli olarak kendi hesabina ​alisiyor ve ondan bir is alacagini umuyordu. Eger b​yleyse, bu karsilasmanin ​ok ilgin​ bir y​n​
vardi.

***

. Stavrogin’in gittigi ev, issiz bir sokakla, mutfak bah​elerinin ​itleri arasindaydi ve kelimenin tam anlami ile sehrin kenarindaydi.

309Bu, hen​z dis kaplamalari yapilmamis, yeni, k​​k ahsap bir evdi. Panjurlu pencerelerden birinin panjuru ​zellikle a​ik birakilmis ve pencerede
bir mum yakilmisti. G​r​n​s e g​re o gece gelecek olan bir ziyaret​i i​in yakilmisti. Stavrogin, eve daha otuz adim kala, ev sahibi olmasi gereken,
uzun boylu bir adamin merakla sokagi kontrol ettigini g​rd​. Biraz sonra da, adamin sabirsiz ve endiseli sesini duydu.

- Siz misiniz, efendim? Siz misiniz?

Stavrogin, kapiya kadar gidip semsiyesini kapayana kadar cevap vermedi. Sonra:

- Evet, benim, diye seslendi.

Kapida duran adam, yani y​zbasi Lebyatkin, heyecanla birka​ adim atti.

- Nihayet gelebildiniz! L​tfen, semsiyenizi alayim, efendim. Hava ​ok yagisli, efendim. Semsiyenizi a​ip bir k​s eye koyarak kurutacagim.
Buyurun, efendim, buyurun.

Koridordan, i​inde iki mum yanan odaya a​ilan kapi ardina kadar a​ik duruyordu.
- Geleceginizi bu kadar kesinlikle bildirmemis olmasaydiniz, geleceginizden umudumu kesecektim artik.

Stavrogin, odaya girerken saatine bakarak:

- Bire ​eyrek var, dedi.

- O kadar ​ok yagiyor ve o kadar uzaktan geldiniz ki. Saatim olmadigindan zamani bilemiyorum ve… ve pencereden ise bah​eden baska bir
sey g​r​nm​yor… yani, sik​yet etmiyorum, efendim; ​nk​, sik​yet etmeye hakkim yok. Sadece, b​t​n hafta beklemekten sabirsizlandim, o kadar…
nihayet bir karara baglanmasini arzu ediyordum…

- Ne demek istiyorsun?

- Yani kaderimi agzinizdan duymak istemistim, efendim. Oturan, l​tfen.

Masanin yaninda duran sandalyeyi basiyla isaret etmisti.

310

Stavrogin ​evresine bakindi; tavani al​ak k​​k bir odaydi; mobilya olarak sadece son derece gerekli esyalar vardi; yepyeni sandalyelerin ve
kanepenin ​rt​leri yoktu; biri koltugun yaninda digeri odanin k​s esinde duran, ihlamur agacindan yapilmis iki masa vardi; masanin birinin
​zerine ​rt​ ​rt​lm​s , her t​rl​ ​teberi konmus ve bunlarin ​s t​ne de tertemiz bir pe​ete yayilmisti. G​r​n​s e bakilacak olursa, oda t​m​yle tertemiz
tutulmustu. Y​zbasi Lebyatkin sekiz g​nden beri i​miyordu. Y​z​ sismis ve sari g​r​n​yordu. Bakislari oradan oraya dolasiyor ve g​zlerinin i​inde
merak kivilcimlari u​usuyordu. Daha da garibi, konusmasi ve davranisinin nasil olmasi gerektigine bir t​rl​ karar verememis g​r​nmesiydi.

Eliyle odayi g​s tererek:

- G​rd​g​n​z gibi, dedi. Bakin, artik Kesis Zossima gibi yasiyorum. I​memek, yalnizlik ve yoksulluk… Eski zaman s​valyelerinin yemini…

- Eski s​valyelerin b​yle yemin ettiklerini mi saniyorsunuz?

- Belki de yaniliyorum. Yazik ki, dogru d​r​s t bir egitimim yok! Her seyi berbat ettim!.. Inanin efendim, y​z kizartici zayifligimi ancak burada
anlayabildim. Ne bir bardak ne de bir damla i​iyorum, efendim!… K​​k bir yuvam var ve tam alti g​nd​r vicdan temizliginin anlamini ​ok iyi
anladim. Hatta, duvarlar bile re​ine kokuyor ve bana dogayi hatirlatiyor. Nasil bir adammisim meger? Ben nasil bir adamdim? Sairin tam
yerinde s​yledigi gibi,

Geceleri evsiz barksiz dolasirim, G​nd​zleri, dilim bir karis sarkarak.

Fakat… iliklerinize kadar islanmissiniz… bir fincan ​ay i​mez misiniz?

- Hayir, tesekk​r ederim.

- Semaver saat sekizden beri kayniyordu, ama…korkarim ki… s​nm​s t​r. D​nyada her sey ayni sekilde s​nm​yor mu? Bir g​n

311gelecek, g​nesin bile s​necegini s​yl​yorlar. Bununla beraber, semaverin altini yeniden yakacagim, tabii gerekirse. Agafya hen​z uyumadi.

- S​yleyin bana, Mary… Lebyatkin hemen:

- Burada, burada, diye fisildadi. Ona s​yle bir bakmak ister miydiniz?

S​z​n​n burasinda, odanin bitisigindeki kapali kapiyi g​s terdi.

Stavrogin sordu:

- Uyumuyor mu?

- Hayir, hayir, Tanri hakki i​in hayir! Nasil uyuyabilir. Aksine, aksamdan beri sizi bekliyordu ve d​n sizin geleceginizi ​grenir ​grenmez sa​larini
taramaya basladi.

Y​z​nde ​arpik bir tebess​m belirmisti; ama, hemen kendisini toparladi.

Stavrogin kaslarini ​atarak:

- Genel olarak durumu nasil? diye sordu. Lebyatkin, y​z​nde aci bir anlamla omuzlarim kaldirdi.

- Genellikle mi? Siz kendiniz biliyorsunuz, efendim; fakat, su anda… su anda, efendim, iskambille kendi falina bakiyor.

- Pek​l​, daha sonra. ​nce sizinle hesaplasmamiz gerekiyor. Stavrogin sandalyeye oturdu.

Y​zbasi koltuga oturmaya cesaret edemeyerek baska bir sandalyeye oturdu ve s​ylenecekleri dinlemek ​zere biraz ​ne egilerek bekledi.
Stavrogin birden farkina vararak sordu:

- K​s edeki masanin ​s t​nde ve ​rt​ altinda duran nedir? Lebyatkin masaya bakmak ​zere d​nd​.

- O mu, efendim? dedi. Sizin c​mertliginizin bir par​asi, efendim. Yeni tasindigimizdan ve sizin uzun yoldan geldiginizi g​z ​n​ne alarak…

312

Minnet dolu bir anlamla g​l​msedi. Sonra yerinden kalkip ayak parmaklarinin ucuna basarak masanin yanina gitti ve ​rt​y​ dikkatle kaldirdi. ​rt​n​n
altinda yiyecek soguk bazi seyler hazirlanmisti; haslanmis et, domuz salami, sardalya, peynir, k​​k bir s​rahi ve uzun bir sise sarap. B​t​n
yiyecekler b​y​k bir dikkatle yerlestirilip hazirlanmisti.

- Siz mi hazirladiniz?

- Evet. D​n hazirlamistim. Elimden gelen gayreti g​s terdim. Bildiginiz gibi Mary, b​yle seylerle pek ilgili degil. B​t​n bunlar sizin beni
bagislamanizdir. Burasi da sizin evinizdir, benim degil. Yani, ben sadece sizin basit bir hizmetk​rinizim. Fakat ruhen, efendim, ruhen
tamamen ​zg​r​m. Elimde kalan bu son seyi benden almaniz m​mk​n olamaz!

- Anliyorum. Peki ama, yerinize oturmayacak misiniz? Lebyatkin yerine otururken:

-Size minnettarim, efendim, ama ​zg​r​m! diye haykirdi. Ah, efendim, kalbim o kadar doluydu ki sizi nasil sabirsizlikla bekledigimi
bilemezsiniz. Iste simdi kaderimi tayin edeceksiniz… hem benim hem de i​erdeki zavallinin. D​rt yil ​nce orada oldugu gibi… kalbimi yine
size a​acagim. O zamanlar beni dinler siirlerimi okurdunuz… O zamanlar Shakespeare’den esinlenerek sizin palya​onuz adini takmislardi
bana. Kaderimde o kadar ​nemli yeriniz vardi ki… Simdi ​ok b​y​k korkularin tutsagiyim. ​g​d​ ve kaderimi aydinlatacak olan isigi da sizden
bekliyorum. Peter Verkhovensky bana karsi ​ok k​t​ davraniyor.

Stavrogin onu ilgiyle dinledi ve yakindan inceledi. Y​zbasi ger​i i​meyi birakmisti; ama, d​s ​ncelerinin yine de bir d​zeni yoktu. Onun gibi
yillanmis ayyaslar da, ancak b​yle delice davranislar g​s terebilirdi. Oysaki, madrabazlikta kimseden geri kalmamaya ​alisirlardi.

Stavrogin biraz oksayici bir tavirla:

- G​r​yorum ki bu d​rt yil s​resince hi​ degismemissiniz,

313y​zbasi, dedi. Insan hayatinin ikinci yarisinin, genellikle birinci yarida edinilen aliskanliklarla dolu oldugu dogrudur. Lebyatkin, yari saka,
yari ciddi bir tavirla:

- B​y​k laflar, efendim, diye haykirdi.

Ger​ekten heyecanlanmisti; ​nk​, g​zel konusmaya hayrandi.

- S​ylediklerinizin hi​birini unutmadim, diye devam etti. ​zellikle Petersburg’da s​ylediginiz bir s​z​ hi​ unutmadim. ‘Sagduyunun karsisinda
tutunabilmek i​in ger​ekten de b​y​k bir insan olmak gerekir.’ Evet, efendim kelimesi kelimesine b​yle s​ylemistiniz.

- Insanin budala olmasi da bir sey degistirmez.

-Tamamen haklisiniz, efendim. Hayatiniz boyunca hep b​y​k s​zler ettiniz. Halbuki, Liputin ve Peter Verkhovensky b​yle seyleri s​ylemekten
acizler! Ah, Bay Verkhovensky tarafindan nasil hakarete ugradigimi bilemezsiniz, efendim!

- Fakat siz ne yaptiniz, y​zbasi? Siz nasil davrandiniz?

- Sarhostum, efendim. Ayrica, y​zlerce d​s manim var! Fakat… fakat simdi yeni bir sayfayi ​eviriyorum ve… ve simdi bir yilan gibi g​mlek
degistirecegim. Vasiyetimi hazirlamis oldugumu biliyor musunuz, efendim?

- ​ok ilgin​. Kime ne birakiyorsunuz?

- ​lkeme, insanliga ve ​grencilerime, efendim. Gazetelerde bir Amerikali’nin hayatini okudum. B​t​n servetini fabrikalara ve ​zel arastirmalara
birakmis. Kemiklerini tip ​grencilerine ve derisini de, gece g​nd​z Amerikan Ulusal Marsi’nin ​alinmasi i​in davul yapilmak ​zere bagislamis.
Yazik ki, bizler, Amerika Birlesik Devletleri’nin yaninda c​c eler gibi kaliyoruz. Rusya dogadan zayiftir; fakat, zek​ bakimindan g​​l​d​r. Ben de
derimi, g​reve baslamak serefine eristigim Akmolinsky Piyade Alayi’na, her g​n Rus Ulusal Marsi’nin ​alinmasi i​in birakacak olsam, bunun
b​y​k bir gericilik olmasi nedeniyle yasaklanacagindan eminim. Iste bu

314

nedenlerle, y​ksek okul ​grencileriyle yetindim ve kemiklerimi akademiye birakmak arzusundayim. Ama bir sartla, kafatasimin alninda s​yle
bir yazi bulunacak: ‘Pisman olmus serbest d​s ​nceli bir insandi.’ Evet, efendim, b​yle iste!…

Y​zbasi heyecanlanmisti ve Amerikali’nin biraktigi vasiyetnameden hoslandigi belliydi. Ayni zamanda madrabazin biri oldugundan, her
zaman oldugu gibi Stavrogin’i eglendirip g​ld​rmek arzusundaydi.
Fakat Stavrogin g​lecegi yerde, kuskulu bir tavirla:

- Demek ki, vasiyetinizi yayinlayip, bunun i​in bir ​d​l almak amacindasiniz, degil mi? diye sordu.

Lebyatkin, karsisindakini dikkatle inceleyerek: -B​yle de olsa, bundan ne ​ikar, efendim? diye sordu. Ne ​ikar bundan? Nasil bir hayat
yasadigimi d​s ​n​n bir kere!.. Bir zamanlar sevdiginiz siirlerimi bile terkettim, efendim. Bir sise sarabin basinda ne kadar g​zel yazardim, degil
mi? Hatirlamiyor musunuz? Fakat, yazarligimin d​nemi kapandi artik. Gogol gibi sadece bir siir yazdim!… Son ​yk​s ​nde oldugu gibi.
Hatirlarsaniz, Gogol bu siirini bagrindan d​k​lm​s bir duygu gibi tanitmisti. Hem de b​t​n Rusya’ya… Ben de onun gibi son sarkimi s​yledim ve
sustum!…

- S ​zettiginiz hangi siir?

- ‘Eger O Kadin, Ayagini Kirarsa!..’ - Ne…Neee?

Lebyatkin de bunu bekliyordu. Kendi siirlerine sonsuz bir saygi duyardi; fakat, bazi konularda ikiy​zl​ olusundan, siirlerinin Stavrogin’i
g​ld​rmesini isterdi. B​ylece bir tasla iki kus vurmus oluyordu. Hem bir sair olarak kendisini tatmin ediyor, hem de Stavrogin’i eglendiriyordu.
Ama simdi, ​nc​ bir amaci vardi. Siirlerini ​ne s​rmekle, daima ​ok korktugu, kendisini su​lu buldugu bir konuda su​s uz oldugunu g​s termek
istiyordu.

- ‘Eger O Kadin Ayagini Kirarsa’ Yani, atindan d​s ecek olursa. Biraz fantazi bir d​s ​nce, deli sa​masi; ama, bir sair bulusudur. Bir

315keresinde atla ge​en bir kiz g​rd​g​mde, sasmis ve kendi kendime su ​nemli soruyu sormustum: ‘O zaman ne olurdu?’ Yani, bir kaza
olursa? Cevabi a​ikti: B​t​n hayranlari ka​isir ve ortada sadece kalbi ezik sair kalirdi. Kusura bakmayin; ama, bit bile ​s ik olabilir ve buna engel
olacak bir yasa da yoktur. Bununla beraber, k​​k hanim mektubuma ve siirime g​c enmis. Hatta, sizin bile kizdiginizi s​yl​yorlar. Dogru mu?
Acinacak bir sey bu. Inanamam. D​s ​ncelerimle kime zararim dokunabilir ki? Ayrica yemin ederim ki, b​t​n bunlar Liputin’in basinin altindan
​ikiyor. ‘G​nder, g​nder! Herkesin mektup g​ndermeye hakki vardir.’ Onun s​z​ne kanarak ben de g​nderdim.

- Yanilmiyorsam, ona evlenme teklif ettiniz, degil mi?

- D​s manlar, d​s manlar, d​s manlar!… Stavrogin soguk bir tavirla:

- Siirinizi okuyun! dedi.

- Sa​ma, sa​ma, sadece sa​ma.

B​yle s​ylemekle beraber, yerinde dogruldu. Elini uzatarak basladi:

Hepsinin g​zeli bir bacagim kirdi,

Ve simdi daha da g​zellesti,

Onu ​ok daha fazla seviyorum simdi ve,

Yalvariyorum ona,

Onu ne kadar ​ok sevdigimi hatirlarsin diye.

Stavrogin elini sallayarak:

- Yeter, dedi. Bu kadari yeter.

Lebyatkin, sanki siir okuyan kendisi degilmis gibi konuyu hemen degistirerek:

- Petersburg’u d​s ​n​yorum, dedi. Yeniden dogusu d​s ​n​yorum… efendim, simdiye kadar bana ​ok b​y​k yardimlarda bu—

316

lundunuz; yolculuk yapabilmem i​in gerekli parayi benden esirgemeyeceginizi umabilir miyim? Bir haftadan beri, g​nesi bekledigim gibi sizi
bekledim.

- ​z​r dilerim. Fazla param kalmadi. Hem neden size para verecek misim?

Stavrogin birden ​fkelenmis g​r​nd​. Kura bir sesle, y​zbasinin b​t​n k​t​l​klerini kisaca saydi; sarhosluk, yalan s​ylemek, Mary i​in verilen paraya el
koymak, kiz kardesini manastirdan almak, aralarindaki sirri a​iklayacagini s​yleyen mektuplar yazmak, Dasha’ya karsi davranisi… falan
filan. Y​zbasi oldugu yerde kipirdaniyor, ellerini salliyor ve tam cevap vermek ​zere hazirlandigi zaman Stavrogin tarafindan susturuluyordu.

Stavrogin sonunda:
- Bir sey daha var, dedi. Aile gururu hakkinda atip tutuyorsunuz. Kiz kardesinizin Stavrogin ile evlenmesini neden onursuzluk
sayiyorsunuz?

- Fakat evliligi bir sir olarak saklandi, efendim! Kiz kardesimin evliligi k​t​ bir seymis gibi toplumdan saklandi! Sizden para aliyorum ve bana
soruluyor: ‘Ne parasi bu?’ Dudaklarim bagli oldugu i​in cevap veremiyorum. Cevap veremiyorum; ​nk​, verecegim cevap kiz kardesime ve
aile gururumuza zarar verecektir.

Y​zbasi sesini y​kseltmisti. Bu konu onun en ​ok sevdigi konuydu ve b​t​n kozlari elinde tuttugunu d​s ​n​yordu. Zavalli adam, biraz sonra
yiyecegi darbeden habersizdi. Stavrogin, evinin g​nl​k soranlarindan s​z ediyormus gibi, sakin bir sesle, birka​ g​ne kadar, belki yarin ya da ​b​r
g​n, evliliklerini topluma a​iklayacagini; hatta topluma oldugu kadar polise de bildirecegini; b​ylece, aileye s​r​len leke ile beraber para
sorununun da ortadan kalkmis olacagini anlatti. Y​zbasi g​zlerini a​arak ona bakti. ​nce s​ylenenleri anlayamamisti. Durumun etraflica
anlatilmasi gerekiyordu.

- Fakat… fakat kiz kardesim yari deli…

- Gereken her seyi yapacagim.

317-Peki…peki, ya anneniz?

- Istedigini d​s ​nmek ve yapmakta serbesttir.

- Peki, karinizi evinize g​t​recek misiniz?

- Belki g​t​recegim. Fakat sizi ilgilendiren bir sorun degil. Hem en k​​k bir sekilde bile ilgilendirmez.

- Beni ilgilendirmez derken… ne demek istiyorsunuz? Peki, ben ne olacagim?

- Surasi muhakkak ki evime kabul edilmeyeceksiniz.

- Fakat ben akrabanizim.

- Insanlar b​yle bir akrabaliktan ka​inirlar. Neden size para vermeye devam edeyim? G​c ​n​z yeterse cevap verin.

- Fakat, efendim, bu m​mk​n degil. Bu sorunu bir kere daha g​zden ge​ireceginizden eminim. Intihar etmemi istemezsiniz, degil mi? Halk ne
d​s ​necek? D​nya ne diyecek?

- Sizin d​nyanizdan bana ne!.. Sarhoslugum aninda, bir iddia, bir sise sarap ugruna, arzu ettigim i​in kiz kardesinizle evlendim ve simdi de
bunu topluma duyuracagim. Bu beni eglendirecekse neden topluma a​iklamayayim?

Bunlari ​yle bir ​fkeyle s​ylemisti ki, Lebyatkin, s​ylenenlere inanmaya basladi.

- Peki ben ne olacagim? Ne yapacagim? Aslinda ​nemli olan benim! Saka etmiyorsunuz, degil mi?

- Hayir saka etmiyorum.

- B​yle davranacaginizi istediginiz kadar s​yleyin, s ze inanmiyorum. Fakat dediklerinizi yapacak olursaniz, sizi dava ederim.

- D​nyanin en b​y​k aptallarindan birisiniz, y​zbasi

- Aldirmam. Baska yapacak ne kaliyor ki? ​nceleri, ​alismasina karsilik hi​ degilse basimizi sokacak bir yer buluyorduk. Beni kaderimle bas
basa terkedecek olursaniz, ben ne olacagim?

- Peki ama, yeni bir is bulmak i​in Petersburg’a gideceksiniz, degil mi? Sahi aklima geldi. Bagislanmak umuduyla baska arini ele

318

vermek i​in Petersburg’a gitmek istediginiz s​yleniyor. Dogru mu bu?

Y​zbasi, agzi bir karis a​ik oldugu halde, bakmakla beraber cevap vermedi.

Stavrogin, bu ana kadar biraz imali ve biraz da alayla konusuyordu. ​yle ki, Lebyatkin, efendisi ger​ekten kiziyor mu, yoksa saka mi ediyor,
ger​ekten evli oldugunu a​iklayacak mi, bir t​rl​ kesin bir karar veremiyordu. Simdi ise, Stavrogin’in asiri sert g​r​n​s ​ ​ylesine inandiriciydi ki,
Lebyatkin sirtinin ​rperdigini hissetti.

Stavrogin masanin ​zerine dogru egilerek son derece ciddi bir sesle:

- Dinleyin, y​zbasi, dedi.Dinleyin ve dogru cevap verin. Lebyatkin, herhangi bir ihbarda bulundunuz mu bulunmadiniz mi? Bir seyler
yapmayi becerebildiniz mi? Yoksa, bir sey yapamadiniz mi? B​y​k bir budalalik yaparak herhangi birine mektup falan g​nderdiniz mi?

Y​zbasi, bos g​zlerle Stavrogin’e bakarak:


- Hayir, efendim, dedi. Yapmadim ve b​yle bir sey de aklima gelmedi.

-Yalan s​yl​yorsunuz. B​yle bir seyi d​s ​nd​n​z. Petersburg’ a da bu nedenle gitmek istiyorsunuz. ‘Eger mektup yazmadinizsa, burada kimseye
bu hususta bir gevezelik de yapmadiniz mi? Bana dogruyu s​yleyin. Bir seyler duydum.

Zavalli y​zbasi:

- Sarhosken Liputin’e s​ylemistim, diye fisildadi. Liputin bir haindir. Ona i​imi d​km​s t​m.

-I​inizi d​kt​n​z, ama insan bu kadar budala olamaz. B​yle bir seyi d​s ​nseniz bile, kendinize saklamaliydiniz. Insanlar bug​nlerde dillerini tutmasini
ve ​ok az konusmasini bilmeli.

Y​zbasi tir tir titriyordu.

- Fakat, dedi. Siz hi​bir seye karismis degilsiniz ki. Ben sizi…

319-Tabii, sagdiginiz bir inegi ele verecek kadar da budala sayilmazsiniz.

Lebyatkin:

- Siz kendiniz karar verin! dedi ve ​aresizlik i​inde, g​zyaslariyla, son d​rt yil i​indeki yasantisini, ​abuk ​abuk konusurak ​zetlemeye basladi.

Son dakikaya kadar ​nemini anlayamadigi, kendisiyle hi​bir ilgisi olmadigi halde bir s​r​ ise burnunu sokan b​y​k bir budalanin, sarhosluk i​inde
ge​en d​zensiz ve son derece igren​ bir yasanti-siydi anlattiklari. Daha Petersburg’dayken, sirf dostluk y​z​nden, ​niversite ​grencisi olmadigi
halde bir ​niversite ​grencisi gibi davranarak, herhangi bir seyin su​ oldugunu bilmeden, hi​bir k​t​ sey d​s ​nmeden, bir s​r​ bildiriyi merdivenlere,
gazete yerine, mektup kutularina, tiyatrolarda seyircilerin sapkalarinin i​ine, paltolarinin ceplerine nasil sokusturdugunu bir bir anlatti. Daha
sonra onlardan para almaya baslamisti. ‘O zamanlar ​ok parasizdim, efendim’ diyordu. Iki ilin b​t​n k​ylerine muhtelif bildiriler dagitmisti.

Lebyatkin: ‘ .

- Beni en ​ok ​zen, bu yaptiklarimin yasalara g​re su​ olmasiydi, diye haykirdi. G​n​n birinde, yabasini kaparak sabah evden firlayan birinin
aksam evine zengin olarak d​necegini bildiren bildiriler hazirlandi. D​s ​n​n bir kere, efendim!… Korkudan titremekle beraber yine de bu
bildirileri dagittim. Bazen de bes alti satirlik, b​t​n Rusya’ya hitap eden bildiriler ​ikartiyorlardi. ‘Acele edin ve kiliselerinizi kapatin, Tanriyi yok
edin, evlilik baglarinizi koparin, miras haklarini ortadan kaldirin, bi​aklarla silahlanin’ ve daha baska neler yazdiklarini Tanri bilir ancak. Bu
bildirilerden biriyle yakalandim. Fakat, Tanri onlari korusun, alayin subaylari bana bir temiz dayak attiktan sonra serbest biraktilar. Ve ge​en
yil, elli rublelik sahte Fransiz paralarini Korovayev’e verirken az kalsin yakalaniyordum. Tanriya s​k​rler olsun ki, Korovayev, sarhosken
havuza d​s ​p boguldu ve su​lu oldugumu kesin olarak kanitla-320

yamadilar. Virginskyler’de, evli bir sosyalist kadinin ​zg​rl​g​nden s​zettim. Ge​en Haziran, ilimiz b​lgelerinden birinde, yine yasak olan
bildirilerden dagitiyordum. Bu isi yine yapacagimi s​ylediler. Bay Verkhovensky, emirlerim yerine getirmemin gerektigini ima yollu anlatti. Bir
s​reden beri beni tehdit ediyor. Bakin beni pazar g​n​ nasil tehdit etti! Ben bir k​leyim, efendim, ben bir k​​k tirtilim, Tanri degil. Bu bakimdan
sair Dershavin’den ayriliyorum; fakat, efendim, d​s ​n​n ne kadar yoksulum!…. Stavrogin b​t​n anlatilanlari b​y​k bir ilgiyle dinledi.

- S​ylediklerinizden ​ogunu bilmiyordum, dedi. Fakat, size herhangi bir sey olacagi, yani basiniza bir is gelebilecegi kuskusuz.

Bir an sustuktan sonra:

— Dinleyin, diye devam etti. Arzu ederseniz, Liputin’in yalan s​yledigini, benim de bu islerle ilgili oldugumu sanarak ele verebileceginiz
tehdidi ile beni korkutmak istediginizi, b​ylelikle benden para sizdirabileceginizi d​s ​nd​g​n​z​ s​yleyebilirsiniz. Kime s​yleyeceginizi bilirsiniz
herhalde; Anliyorsunuz, degil mi?

- Fakat, ger​ekten bu kadar b​y​k bir tehlikede oldugumu d​s ​n​yor musunuz, efendim?

Stavrogin bir kahkaha atti.

- Size yolculuk i​in para bile verecek olsam, sizi Petersburg’a g​ndermeyecekleri ger​ek… fakat Mary’yi g​rme zamanim geldi.

B​yle s​yleyerek oturdugu yerden kalkti. —Fakat Mary ne olacak, efendim?

- Size s​ylemistim.

- S​ylediklerinizde ciddi miydiniz?

- H​l​ inanamiyorsunuz, degil mi?

- Beni ger​ekten de eski bir ​izme gibi firlatip atacak misiniz?

Stavrogin g​lerek:
321-Geregini yapariz, dedi. Pek​l​, yol verin simdi.

- Dis kapida beklememi ister miydiniz? Yani, bir seyler duyabilirim de… ​nk​, odalar pek k​​k…

- Fena fikir degil. Dis kapinin merdivenlerinde bekleyin. Semsiyemi alabilirsiniz.

- Semsiyenizi mi? Fakat, efendim, ben buna deger miyim?

- Her insanin bir semsiyesi olabilir.

- Insan haklarini bu k​​c ​k kelimeyle bildiriyorsunuz, efendim.

Konusmasi anlamsizlasmaya basladi; uydugu haberlerden saskina d​nm​s t​. Bununla beraber, kapiya ​ikip semsiyeyi a​tigi zaman, basit d​s ​nceli
kafasinda garip bir d​s ​nce sekilleniyordu. Mademki durum b​yleydi, kendisinin korkacak bir seyi yoktu; ​nk​, onlar kendisinden korkuyorlardi.

Kafasinda s​yle bir d​s ​nce dolasiyordu.

“Yalan s​yleyip aldatiyorlarsa, b​t​n bunlarin anlami nedir?”

Evliligin topluma duyurulmasi ona ​ok sa​ma bir d​s ​nce gibi geliyordu.

Kendi kendine d​s ​n​yordu.

“B​yle bir canavardan her seyin beklenebilecegi dogrudur. Insanlara k​t​l​k etmek i​in yasiyor. Fakat, ya pazar g​nk​ hakaretten korkuyorsa ve
simdiye kadar korkmadigi gibi korkuyorsa? ​ylesine korkuyor ki, bu haberi benim yayacagimi d​s ​nerek, ne yapmak niyetinde oldugunu
bildirmek ve bana engel olmak i​in buraya kadar gelmek zahmetine katlaniyor. Aman, oyuna gelme, Lebyatkin!… Peki, mademki bunu
topluma a​iklayacak, neden gece yarisi buraya gizlice geliyor? Ve eger korkuyorsa, son g​nlerde korkmaya da hakki yok degil hani. Bak,
Lebyatkin, aman, isi y​z​ne g​z​ne bulastirma!…”

Sonra d​s ​nceler s​yle siralanmaya basladi:

“Beni Verkhovensky ile korkutmaya ​alisiyor. Karisik bir durumdayim!… Korkun​ bir karisiklik i​indeyim!… Liputin’e bir sey

322

s​ylememeliydim!… Bu serserilerin neler yapmaya niyetli olduklarini ancak seytan bilir. Zaten onlari hi​bir zaman anlayamadim. Bes yil ​nceki
gibi yine ​alismaya basladilar. Peki kimi kime ihbar edebilirim? ‘Insallah kimseye yazmak aptalligini g​s termemis-sindir? Anliyorum!…
Demek ki aptalligi bahane ederek birilerine yazmak m​mk​n olabilecek? Acaba b​yle davranmam gerektigini mi ima etmek istedi?
‘Petersburg’a da bu ama​la mi gidiyorsun? Ah kereta!.., B​yle bir seyi d​s ​nd​g​m​ bile sezdi! Sanki gitmem i​in beni kiskirtiyor. Iki seyden biri:
Ya yapmamasi gereken bir seyi yaptigi i​in korkuyor, ya da… ya da hi​bir seyden korkmuyor ve beni onlari ihbar etmem i​in kiskirtiyor!…
Oh, Lebyatkin, nasil bir ​ikmaza saplandin!… Hata yapmamam i​in Tanri’ya yalvarmaliyim!…” :

D​s ​nceleri ile o kadar mesguld​ ki, Mary’nin odasinda konusulanlari dinlemek aklina bile gelmedi. Bununla beraber, onlari dinlemek pek de
kolay olmazdi; ​nk​, odanin kapisi yekpare tahtadan yapilmisti ve ​ok kalindi. B​t​n duyabildigi boguk bir ugultudan ibaretti. Y​zbasi, saskinlikla
yere t​k​rerek, d​s ​nceleri arasinda kaybolmus bir halde odadan ​ikti.

Mary’nin odasi, Lebyatkin’in odasindan en az iki kat daha b​y​kt​; fakat, esyasi yine kaba olarak yapilmis seylerden ibaretti. Masanin ​zerine
​i​ekli, gri renkli bir ​rt​ serilmisti ve ​zerinde bir lamba yaniyordu. Karyola, odanin bir k​s esini boydan boya kaplayan yesil bir perdenin
arkasinda kaliyordu. Odadaki esyaya ilaveten, masanin yanina, Mary’nin hi​bir zaman oturmadigi rahat bir koltuk konmustu. Odanin bir
k​s esinde, eski odada oldugu gibi b​y​k bir Ikon vardi ve al tinda k​​k bir kandil yaniyordu. Masanin ​zerinde birka​ gerekli ​teberi vardi; bir deste
iskambil, k​​k bir el aynasi, bir sarki kitabi ve hatta, bir somun ekmek… Bunlardan baska, resimleri renkli iki kitap vardi. Kitaplardan biri,
meshur bir

323yolculuk kitabindan alinmis ve gen​ler i​in uyarlanmis, digeri ise, daha ​ok Noellerde armagan edilen cinsten, s​valyelere ait ser​venler
kitabiydi. Ayni zamanda, bir de alb​m vardi. Y​zbasinin s​yledigi gibi, Mary, konugunu bekliyordu; fakat, Stavrogin odaya girdiginde onu,
koltuga oturmus ve basini kust​y​ bir yastiga dayamis uyurken buldu. Stavrogin, odanin kapisini usulca kapadiktan sonra, yerinden
kimildamadan, uyuyan kadim incelemeye basladi.

Lebyatkin, Mary’nin ​s t​ne basina ​eki d​zen vermis oldugu hakkinda yalan s​ylemisti. ​zerinde, pazar g​n​ Stavroginler’in evinde giymis oldugu
siyah d​z elbise vardi. Sa​lari yine eskisi gibi topuz halinde ensesinin ​zerine toplanmisti; ensesi yine eskisi gibi ​iplak kalmisti. Bayan
Stavrogin’in armagan olarak verdigi siyah sal dikkatlice katlanmis, divanin ​s t​nde duruyordu. Y​z​, yine eskiden oldugu gibi dikkatsizce
pudralanmis ve allliklanmisti. Stavrogin’in odaya girisinden bir dakika kadar sonra, Mary, sanki seyredildigini hissetmis gibi birden g​zlerini
a​arak yerinden dog| ruldu. Fakat, konuga garip bir sey olmus gibiydi; yerinden kimildamadan kadinin y​z​n​ inceliyordu. Sanki g​zlerini onun
y​z​nden ayiramiyormus gibi bir hali vardi. Belki de bakislarinin sert olmasi gereksizdi. Belki de bakislarindan bir hosnutsuzluk, bir hor g​r​s
akiyordu, ya da Mary, uyandigi zaman b​yle hissetmisti. Hemen hemen bir dakika sonra, Mary’nin y​z​ m​this bir korkuyla sarardi. Dudaginin
bir kenari sinirli bir tikle oynuyordu. Birden korkmus bir ​ocuk gibi ellerini y​z​ne kapayarak aglamaya basladi. B​yle aglamaya devam ettigi
takdirde, kisa bir s​re sonra ​iglik ​igliga bagirmaya baslayacagindan kusku yoktu. Fakat, ziyaret​i kendisini hemen toparladi; y​z​n​ hafif bir
pembelik kapladi; dudaklarinda nazik ve sevimli bir tebess​mle masaya dogru y​r​d​.

Elini Mary’ye dogru uzatarak:

-Siz uyurken b​yle zamansiz olarak gelip sizi ​rk​tmek istemedim, dedi. ​ok ​zg​n​m.

Stavrogin’in sesinin yumusakligi etkisini hemen g​s termisti. Mary’nin korkusu ge​mekle beraber her an u​maya hazir ​rkek bir

324

kus tavrini birakmamisti. Korkarak elini uzatti. Sonunda, dudaklarinda ​rkek bir tebess​m belirdi. Garip bir tavirla Stavrogin’e bakarak:

- Merhaba, Prens, dedi. , Stavrogin, ayni yumusaklik ve sevimlilikle devam etti.

- K​t​ bir r​ya g​rd​n​z, degil mi?

- K​t​ bir r​ya g​rd​g​m​ nasil anladiniz?

Birden tekrar titremeye ve Stavrogin’den ka​inmaya basladi. Kendisini korumak istermis gibi elini kaldirdi. Aglamaya baslamak ​zereydi.

Stavrogin, onu yatistirmaya ​alisarak:

- Haydi, kendinize gelin, dedi. Korkacak ne var ki? Beni tanimadiniz mi?

Fakat, uzun bir s​re, s​zleri Mary ​zerinde hi​bir etki yapamadi. Mary, sesini ​ikarmadan, y​z​nde o istirap verici saskinlik, kafasinda ge​en
d​s ​nceyi anlamak ​abasi ile Stavrogin’e bakiyordu. Bir ara bakislarim ondan ka​iriyor, bazen de ​abuk bir g​z atiyordu. Sonunda,
sakinlesmekten ​ok, karara varmis bir tavir takindi.

Yeni bir ama​ta oldugu a​ik​a belli olan, kararli bir sesle:

- Yanima oturun, l​tfen, dedi. O zaman sizi daha iyi g​rebilirim. Ve simdi merak etmeyin; ​nk​, size bakacak degilim. Basimi ​n​me egerek yere
bakacagim. Siz de bana bakmayin, ben s​yleyene kadar.

Sonra sabirsiz bir tavirla ekledi:

- Otursaniza.

Mary’nin yeni bir duyguyla davrandigi belliydi. Stavrogin, s​ylendigi gibi oturdu ve beklemeye basladi. Olduk​a uzun bir s​re konusmadan
sessizce durdular. Mary birden igrenir bir tavirla:

- Sunu s​ylemeliyim ki, dedi. Bana ​ok garip geliyor. K​t​ r​ya g​rd​g​m bir ger​ek; ama, sizi neden o sekilde g​rd​g​m​ anlayamiyorum?

325Stavrogin sabirsiz bir tavirla:

- Oh, su r​yalarinizi karistirmayalim, dedi.

Bu arada kendisinden istenenin tersine Mary’ye d​nm​s t​. Bu hareketini, ya Mary’nin kendisine bakmaktan hoslandigini d​s ​nerek ya da elinde
olmayarak yapmisti. Mary de ona bakmak istemekle beraber kendisini zorlayarak g​zlerini yerden kaldirmamakta israr etmisti ve onun bu
davranisi Stavrogin’in g​z​nden ka​mamisti.

Mary birden sesini y​kselterek:

- Dinleyin, Prens, dedi. Dinleyin, Prens… Stavrogin artik dayanamayip:

-Neden arkanizi bana d​nd​n​z? diye bagirdi. Neden y​z​me bakmiyorsunuz? Bu komedinin anlami nedir?

Fakat Mary onu hi​ duymamis gibi g​r​n​yordu. Sert ve kararli bir sesle ​nc​ kez:

- Dinleyin, Prens, diye mirildandi. Ge​enlerde, arabada gelirken, bana, evliligimizi topluma a​iklayacaginizi s​ylediginiz zaman, sirrimizin
ortadan kalkmis olacagi beni endiselendirdi. Fakat simdi bilmiyorum. S​ylediklerinizi kafamda evirip ​evirdim ve buna degmeyecegim
sonucuna vardim. Ben de giyinip kusanip konuk agirlayabilirim; birini ​aya davet etmek g​​ olmasa gerek, ​zellikle insanin usaklari olursa…
Fakat her ne olursa olsun, halk ne diyecektir? O pazar sabahi ​evremi ​ok yakindan incelemistim. O g​zel kiz, ​zellikle siz odaya girdiginizde,
g​zlerini ​zerimden ayirmadi hi​. Gelen sizdiniz, degil mi? O kizin annesi sadece, kibarlik budalasi bir ihtiyardir. Lebyatkin’in de ne mal
oldugunu g​s terdi. Kahkahalarla g​lmemek i​in hep tavana bakiyordum… tavan da ​ok g​zel boyanmisti, hani. Onun annesi bas rahibe olacak
bir kadin. Bana siyah salini vermekle beraber ondan korkuyorum. Kusku yok ki, hepsi benim i​in degisik d​s ​ncelere saplanmislardir.
​fkeliydim ve oturdugum yerde d​s ​n​yordum. Onlara nasil akraba olabilirdim? Hi​ kusku yok ki, s​r​yle usagi olan bir

326
konteste ruhsal bazi degerler aranir. Bunun yaninda, yabancilari iyi karsilayabilmek i​in de biraz cilveli olmalidir. Fakat, yine de o pazar hepsi
bana ​mitsizce baktilar. Yalniz Dasha bir melekdir. Benim hakkimda dikkatsizce s​yleyecekleri s​zlerle, Prensin gururunu inciteceklerinden
korkarim.

Stavrogin y​z​n​ burusturarak:

- Korkma ve bu konuyu merak etme, dedi.

- Bununla beraber, benim y​z​mden biraz utan​ duymasina aldirmiyorum. ​nk​, utan​tan ​ok bir acima olacaktir, s​phesiz bu da insana g​re
degisecektir. Anliyorsunuz ya, Prens, onlarin bana acimalarindan ​ok benim onlara acimam gerektigini biliyor.

- Onlara biraz kirginsin, Mary, degil mi?

Mary, iyi niyetini g​s termek istermis gibi neseli bir kahkaha atti.

- Kim, ben mi? Hayir, hi​ de kirgin degilim. O zaman hepinize dikkatlice bakmistim. Hepiniz ​fkeliydiniz, birbirinizle tartisiyordunuz.
Toplaniyorsunuz, fakat g​lmenin ne demek oldugunu bilmiyorsunuz. Bu kadar zengin, fakat kederli… neseden yoksun insanlar!
Tutumunuza ben de sastim dogrusu. Fakat, simdi kendimden baskasina acimiyorum.

- Ben olmadigim takdirde agabeyinle yasamanin zor oldugunu s​yledigini duydum. Dogru mu bu?

- Bunu size kim s​yledi? Sa​ma. Simdi daha da k​t​. Iste simdi k​t​ r​yalar g​rmeye basladim ve r​yalarim sizin gelmenizle daha da k​t​lesti. Neden
geldiginizi bilmek isterim?

- Yine manastira gitmek ister misiniz?

- Bunun bana yine teklif edilecegini biliyordum, zaten! G​zel Tanrim, manastirinizin nasil oldugunu bilmiyor muyum saniyorsunuz? Hem
neden oraya d​necekmisim? Zorum ne? Simdi artik d​nyada tamamen yapayalniz kaldim! ​nc​ bir hayata baslamak artik benim i​in ​ok zor.

- ​ok ​fkeli g​r​n​yorsun. Artik seni sevmedigimi d​s ​nm​yorsun, ya?

327-Oh, sizi ​nemsemiyorum bile!… Birisim sevmeye baslayacagimdan korkuyorum.

Karsisindakini hor g​r​rm​s gibi kesik bir kahkaha atti. Sonra birden sanki kendi kendine konusuyormus gibi ekledi:

- ‘Ona’ karsi b​y​k bir su​ islemis olmaliyim. Yalniz bunun ne oldugunu bilmiyorum. Bu su​luluk hissi b​t​n hayatim s​resince yakami
birakmayacaktir. Daima… daima… b​t​n bu bes yil s​resinde… gece ve g​nd​z… ‘ona’ b​y​k bir k​t​l​k ettigimden ​t​r​ korku i​indeyim. Ona nasil bir
k​t​l​k yaptigimi d​s ​nerek gece ve g​nd​z dua edip durdum. Ve simdi de bunun tamamen dogru oldugunu anliyorum.

- Neyin dogrulugunu anliyorsunuz?

Mary, kuskusuz ki kendisine sorulan soruyu duymamisti. Bu soruya cevap vermeden konusmasina devam etti:

- Isledigim bu su​ta onun bir rol​ olup olmadigi beni ​z​yor. B​yle degersiz kimselerle nasil dostluk kurabildigine h​l​ sasiyorum. Benimle ayni
arabada oturmakla beraber, kontesin beni par​alamak i​in ter​dd​t etmeyecegini biliyorum. Hepsi bu isin i​indeler… acaba ‘O’ da bu isin i​inde
mi? Acaba o da mi bana ihanet etti?

Mary’nin ​enesi ve dudaklari titriyordu.

- Bakin ne s​yleyecegim size, yedi kilise tarafindan afaroz edilmis, Rus tahtina g​z dikmis olan Grishka Otrepyev hakkinda yazilanlari
okudunuz mu?

Stavrogin, cevap vermedi. Mary, birden kararini vermis gibi:

- Tahmin ederim ki, simdi d​n​p y​z​n​ze bakacagim, dedi. Sizde d​n​n bana bakin, ama ​ok yakindan, l​tfen. Son kez emin olmak istiyorum.

- Uzun bir s​reden beri size zaten bakiyordum. Mary dikkatle ona bakarak:

- ​ok garip, dedi. ​ok sismanlamasiniz.

328

Bir sey s​ylemek ​zereyken birden yine ​rkek tavrini takindi ve kendisini m​this bir seyden korumak istermis gibi elini y​z​ne kaldirdi. M​mk​n
oldugu kadar ondan uzaklasrnaya ​alisti.

Stavrogin ​fkeyle haykirdi.

- Sizin neyiniz var, Allahaskina?!…

Fakat Mary’nin y​z​ndeki dehset anlami ​ok kisa s​rd​. Y​z​ garip bir tebess​mle burustu. Kusku dolu g​zlerini Stavrogin’e dikti.
Birden israrli ve kesin bir tavirla:

- L​tfen, Prens, kalkin ve i​eri girin, dedi.

- I​eri mi gireyim? I​eriye nereden girecegim.

- Bes yildan beri i​eri nasil girecegini d​s ​n​p durdum. Kalkin ve su kapidan ​b​r odaya ge​in. Sanki, bir seyden haberim yokmus gibi elime bir
kitap alip oyalanacagim ve siz bes yillik ayriliktan sonra birden odaya dalacaksiniz. Bunun nasil olabilecegini g​rmek istiyorum.

Stavrogin, dislerini gicirdatarak i​inden s​ylendi. Sonra eliyle masaya vurarak:

- Yeter artik, dedi. L​tfen beni dinleyin, Mary. Bana bir iyilik yapin ve b​t​n dikkatinizi bana verin, l​tfen. Tabii, elinizden geldigi kadar. Yarin
sabah evliligimizi topluma a​iklayacagim. B​y​k bir konakta yasamayacaksiniz. B​y​k bir konakta yasama d​s ​ncesini kafanizdan hemen silip atin.
Hayatinizin sonuna kadar benimle yasamak ister misiniz? Fakat buralardan ​ok, ama ​ok uzaklarda… Yani, daglarda, Isvi​re’de. Orada,
bildigim ​ok g​zel bir yer var. Hem korkmayin, ne sizi yalniz birakacagim ne de timarhaneye kapatacagim. Yardim istemeden, kimseye muhta​
olmadan yasayabilecek kadar param var. Bir hizmet​iniz olacak ve is yapmak zorunda kalmayacaksiniz. Arzu ettiginiz her seye sahip
olacaksiniz. Yine duanizi yapabilecek ve istediginiz yere gidebileceksiniz. Size elimi bile s​rmeyecegim. Ve yaninizdan bir dakika i​in bile olsa
ayrilmayacagim. Arzu etmediginiz takdirde sizinle hayatimin so-329nuna kadar konusmayacagim. Ya da Petersburg’daki k​​k
apartmanimizda oldugu gibi aksamlari bana ​yk​lerinizi anlatabilirsiniz. Arzu ederseniz size kitap bile okuyacagim. Fakat bir sartla; belki can
sikici olabilecek o yerde hayatimizin sonuna kadar beraber yasayacagiz. Hosunuza gitti mi? Kabul edecek misiniz? Beni g​z-yaslarinizla
​zmeyeceksiniz, degil mi?

Mary, b​y​k bir ilgiyle onu dinledi. Uzun bir s​re konusmadan s​ylenenlerin ​zerinde d​s ​nd​.

Nihayet, soguk ve umursamaz bir tavirla:

- B​t​n bunlara inanmak benim i​in ​ok zor, dedi. O daglarda belki de kirk yil yasayabilirim. Sonra, tiz bir kahkaha atti. Stavrogin kaslarim
​atarak:

- Pek​l​, orada kirk yil yasayabiliriz, dedi.

- Anliyorum. Hayir, d​nyayi bagislayacak bile olsaniz oraya gitmeyecegim.

- Benimle de olsa gitmez misiniz?

— Hem sizinle neden gelecek misim? Sizinle beraber tam kirk yil dagin tepesinde mi oturacagim? Aman, ne g​l​n​!… Bug​nlerde insanlar ne
kadar sabirli oluyorlar ger​ekten!… Hayir, bir sahinin bir baykus olmasi m​mk​n degil. Benim Prensim, b​yle bir insan degildir.

Mary, s​z​n​ bitirince basini b​y​k bir gururla kaldirdi. Stavrogin birden kendine geldi. Aceleyle sordu:

- Bana neden Prens diyorsunuz? Beni kiminle karistiriyorsunuz?

- Neden, siz prens degil misiniz?

- Hayatimda prens olmadim.

- Demek itiraf ediyorsunuz… ve y​z​me karsi bir prens olmadiginizi s​yleyebiliyorsunuz?

- Prens olmadigimi s​yledim.

330

Mary neseyle ellerim ​irpti.

- Merhametli Tanrim!… ‘Onun’ d​s manlarindan her seyi bekledim, fakat b​yle bir k​s tahligi… asla!…

Stavrogin’e d​nerek haykirdi.

- Hayatta mi?!… Onu ​ld​rd​n​z m​ ​ld​rmediniz mi? itiraf edin!…

Stavrogin, m​this bir ​fkeyle ayagi firladi.

- Beni kim saniyorsunuz?!

Fakat, Mary’yi korkutmak simdi m​mk​n degildi. ​zerinde b​y​k bir zafer havasi esiyordu.

- Kim oldugunuzu ve nereden ​iktiginizi kim bilir ki? Bu dolaplari, kalbimin derinliklerinde hissetmistim!… Ve burada oturmus k​r bir
baykusun bana onur vermesini bekliyorum!… Hayir, dostum, zayif bir akt​rs​n​z, Lebyatkin’den bile k​t​ bir akt​rs​n​z. Kontese saygilarimi ve
bir daha sizden daha iyi bir adam g​ndermesini bildirin. Sizi bu is i​in mi tuttu? S​yleyin bana!… Size mutfaginda mi bir is verdi, yoksa?
Hilenizi anlayabiliyorum. Hepinizi anliyorum, hepinizi!…
Stavrogin, Mary’nin kolunu tuttu. Fakat, Mary onun y​z​ne g​l​yordu.

- Aslinda ona biraz benzemiyor degilsiniz, hani. Akrabasi misiniz yoksa? Ne akilli insanlar!… Sadece bir adam sahin ve prensdir. Siz ise bir
baykus ve igren​ bir usaksiniz!… Benim erkegim arzu ettigi takdirde Tanri’nin huzurunda egilir ancak. Shatov, oh sevgili Shatov, neden sizi
tokatladi? Lebyatkin s​yledi bana… Ve o pazar g​n​ salona girdiginizde neden o kadar korkmustunuz? Sizi kim korkutmustu? D​s t​g​m zaman
beni kaldirdiginizda y​z​n​z​ yakindan g​rm​s ve kalbimin kurtlarla doldugunu hissetmistim. Kendi kendime ‘O degil’ demistim. ‘Benim sahinim,
gen​ sosyete kadinlarinin yaninda benden utanmaz.’ Oh, Tanrim, b​t​n bu bes yil, sahinimin daglarda yasayip oraya buraya u​ustugunu
d​s ​nerek yasadim.. S​yleyin bana sahtek​r adam, size ka​ para ​de-331diler? ​ok b​y​k bir para karsiliginda razi olmus olmalisiniz? Bense size
metelik bile vermezdim. Ha, ha, ha!… Ha, ha, ha!… Stavrogin, Mary’nin kolunu birakmadan dislerini gicirdatti ve:

- Oh, salak!… diye hirladi. Mary, kendinden emin bir tavirla:

- Defol, d​zenbaz herif!…. diye haykirdi. Prensimin karisiyim!… Sizin bi​aginizdan da korkmuyorum!….

- Bi​ak!…

- Evet, bi​ak!… Cebinizde bir bi​ak var!… Uyudugumu d​s ​n​yordunuz, ama g​rd​m. Odaya girer girmez bi​aginizi ​ikardiniz!…

Stavrogin:

- Neler s​yl​yorsunuz, zavalli mutsuz!…. dedi. Nasil r​yalar g​r​yorsunuz?

Stavrogin, s​z​n​n sonunda Mary’yi ​yle bir siddetle itti ki, Mary hizini alamayarak sirtini ve basini kanepenin arkasina ​arpti.

Stavrogin, yerinden firlayarak odadan ​ikti. Fakat, Mary hemen yerinden firladi ve sekerek arkasindan kostu. Lebyatkin ona zorlukla h​kim
olabiliyordu.

Mary, sesinin b​t​n g​c ​yle karanliga dogru haykirarak kahkahalarla g​lmeye basladi.

- Grishka Otrepyev… melun!…

***

Stavrogin, bastigi yere dikkat etmeden ​amurlara, su birikintilerine bata ​ika y​r​rken, kendi kendine s​yleniyordu.

- Bi​ak!…Bi​ak!…

​yle, dakikalar oldu ki, ​ilginca, kahkahalarla g​lmek istiyor, fakat b​y​k bir gayretle bu arzusunu frenliyordu. Ancak, k​pr​n​n

332

​zerinde, birka​ saat ​nce Fedka ile karsilastigi yere gelince kendine gelebildi. Fedka, ayni yerde bekliyordu. Stavrogin’i g​r​nce sapkasini
​ikartip onu yerlere kadar selamladi ve neseli bir sesle konusmaya, bir seyler anlatmaya basladi. Stavrogin durmadan onun yanindan ge​ti ve
hatta s​ylediklerini bile bir s​re dinlemedi. Serseri pesinden gelmekte israr ediyordu. Stavrogin birden, aklina gelen bir d​s ​nceyle durdu. Kendi
kendine ‘Bi​ak!… Bi​ak!’, diye s​ylene s​ylene y​r​rken onu tamamen unutmustu. Serserinin yakasina sarildigi gibi, ​fkenin verdigi korkun​ bir
g​​le k​pr​n​n korkuluguna dogru savurdu. Fedka bir ara, karsi koymayi d​s ​n-d​yse de, bundan vazge​ti. ​nk​, karsisindakinin g​c ​n​ kendisine g​re
biraz fazla bulmustu. Bu kararla sakin sakin durdu. Yere diz ​km​s ve bir kolu arkasina b​k​l​ oldugu halde kimildamadan sonucu bekledi.
Karsisindakinden herhangi bir tehlikenin gelmeyeceginden emin bir hali vardi.

Yanilmamisti, Stavrogin, boynundaki esarbini siyirmis onun ellerini baglamak ​zereyken birden caydi ve onu serbest birakarak itti. Serseri
hemen ayaga firladi ve elinde nereden ​iktigi belli olmayan, kisa ve genis agizli bir bi​ak belirdi.

Stavrogin sabirsiz bir el hareketiyle:

- Birak bi​agi! diye emretti: Hemen sok onu cebine, g​z​m g​rmesin!…

Serserinin elindeki bi​ak, meydana ​iktigi kadar ​abuklukla yine kayboldu,

Stavrogin, arkasina bile bakmadan yine yoluna devam etti. Fakat inat​i serseri pesinden ayrilmiyordu. Simdi, artik gevezelik etmeyi
birakmis, ​ok saygili tavirla bir adim geriden y​r​yordu. K​pr​y​ b​ylece ge​tiler ve nehrin karanlik kiyisina geldiler. Bu kez, Bogoyavlenskaya
Caddesi’nden daha kestirme olan ve sehrin g​begine giden, issiz yollardan sol taraftakine saptilar.

Stavrogin birden:

- Ge​en g​n civardaki bir kilisemizi soymus oldugunuzu duydum, dogru mu? diye sordu.

333Serseri, sanki aralarinda hi​bir sey ge​memis gibi agirbasli ve biraz magrur bir tavirla:

- Oraya dua etmek i​in gitmistim, efendim, diye cevap verdi. Biraz ​nceki asiri samimiyetin yerini isini bilen bir adamin
agirbasliligi almisti.

- Tanri oraya yolumu nasil d​s ​rd​ bilmiyorum, diye devam etti. Zaten bizler Tanri’nin yardimi olmadan yasayamayiz. Tanri hakki i​in dogru
s​yl​yorum ki zararli ​ikan yine ben oldum. Tanri g​nahlarimin cezasini vermek istedi sanirim. Bir buhurdanlik, bir tas ve bir kemerden ancak
on iki ruble para alabildim. St. Nicholas’in saf g​m​s heykeli para bile etmedi; kaplama oldugunu s​ylediler.

- Bek​iyi ​ld​rd​n, degil mi?

- Kiliseyi o bek​iyle beraber soymustuk. Sonra, sabaha dogru nehrin kiyisina geldigimiz zaman, torbayi kimin tasiyacagindan ​t​r​ tartistik.
Onu ​ld​rmemeliydim, efendim; ama, ​ok g​nahi oldugundan onun adina memnunum.

- ​ld​rmeye… ​almaya devam et… devam et…

- Sey… efendim, Bay Verkhovensky de b​yle buyurdu… tam sizin gibi… Kelimesi kelimesine ayni s​zler… ​ok cimri ve d​s k​nlere yardim
etmekte ​ok kati kalpli oldugundan b​yle davrandigini sanirim. Ayrica, bizi kuru bir toprak par​asindan yaratan Tanriya da inanmiyor. Her seyi
doganin yaptigini kabul ediyor… hatta vahsi hayvanlarin bile doga tarafindan yaratildigina inaniyor. Ayrica, benim gibi bir insanin, yardim
eli uzatilmadan is g​remeyecegini de anlamak istemiyor. Kendisine b​yle s​ylendigi zaman koyunun kaval dinlemesi gibi, alik alik insanin y​z​ne
bakiyor. Ona sasmamak insanin elinden gelmez!… ​rnegin, biraz ​nce ziyaret ettiginiz y​zbasi Lebyatkin’i ele alalim. Filippov’un evinde
otururken, kapisini ardina kadar a​ik birakarak k​r k​t​k sarhos bir halde yerde yatiyor ve paralar da yerlerde s​r​n​yordu. Inanin ki g​zlerimle
g​rd​m; ​nk​, bizim gibiler yardimsiz yasayamazlar.

334

-Kendi g​zlerinle mi g​rd​g​n​ s​yledin? O gece eve girmis miydin?

- Belki de girdim, ama, efendim, bunu kimse bilmiyor.

- Neden onu ​ld​rmedin? .

- D​s ​nmedim degil, efendim. Anliyorsunuz ya? Dogrusunu s​ylemek gerekirse, kendime g​​l​kle h​kim oldum, efendim. Her zaman i​in onun
cebinden y​z elli ruble alabilecegimi duymustum. Bu nedenle, belki bin bes y​z ruble alabilecegimi de d​s ​nd​m. Onu ​ld​r​rsem, yagli bir kapiyi
kendi y​z​me kapamis olacaktim. Y​zbasi Lebyatkin, sarhos oldugu zamanlar, sizin ​ok c​mert bir insan oldugunuzu her tarafta s​yl​yor. Bunu
kulaklarimla duydum, efendim. Sizin hakkinizda b​yle s​ylediklerini y​zlerce kez duyunca, sizin eli a​ikliginiza g​venmeye karar verdim. Babam
ya da ​z kardesimmissiniz gibi sizinle konusuyorum, efendim. Bay Verkhovensky degil, hi​ kimse bunu ​grenemeyecektir. Bu bakimdan, eli
a​ikliginiz bana ​ rublecik verdirmez mi, acaba? Beni huzura kavusturacaksiniz, efendim, yani d​s ​nd​klerinizi s​ylemekle demek istedim. Daha
evvel s​yledigim gibi, bizim gibiler bir yardim eli g​rmeden yasayamazlar.

Stavrogin kendisini tutamayarak bir kahkaha atti. Sonra, her zaman yaninda tasidigi kesesinden, tomar halinde duran k​git paralardan birini
siyirip atti. Onun pesinden ikinciyi, ​nc​y​ ve d​rd​nc​y​ atti. Fedka, atilan paralan havada kapiyordu. ​amurlarin i​ine d​s enlerin ardindan
saldiriyordu. Onlari toplayip ceplerine sokustururken ‘Oh, oh, oh!’ diye haykiriyordu. Stavrogin hem g​l​yor ve hem de paralan
savuruyordu. Sonunda b​t​n parasini atti ve tek basina yoluna devam etti. Serseri geride kalmis, yerdeki paralan toplamakla mesguld​. R​zg​rin
su birikintilerine u​urdugu paralari toplayabilmek i​in dizlerinin ​zerinde ​amurlarda s​r​n​yordu. Paralari toplarken, ‘Oh, oh, oh!…’, diye attigi
naralar karanliklarda akisler yaparak dagiliyordu.

3353. D​ELLO

D​ello, ertesi g​n​, kararlastirildigi gibi ​gleden sonra saat ikide yapildi. Artemy Gaganov’un her ne olursa olsun d​v​s mek istegi, kararin hemen
verilmesine neden olmustu. ​fkeden ​ildiracak gibi oldugundan, rakibinin davranisini anlayamiyordu. Bir aydan beri durmadan ona hakaret
ederek onun sabrini t​ketmek istemis, basaramamisti. Karsisindakini d​elloya davet etmek i​in belirli bir neden olmadigindan, Stavrogin’in,
kendisini d​elloya davet etmesini beklemisti. Onunla d​ello etmek i​in gizli nedeni a​iklamaktan da * nedense utaniyordu. D​rt yil ​nce, babasinin
ugradigi hakaretin de hincini ​ikartmak istemesi normaldi. Ayrica, Stavrogin’in toplumun i​inde ​z​r dilemesine karsilik onu d​elloya ​agiramazdi.
Stavrogin’in utanmaz bir korkak oldugu kararina vardi. Ayrica, Stavrogin’in, Shatov’dan g​rd​g​ hakarete ses ​ikarmamasina da akli
ermiyordu. Bu nedenledir ki, Stavrogin’e yazdigi hakaret dolu o mektubu g​ndermis ve bunun sonucu olarak d​ello teklifini almisti. Bu
mektubu g​nderdikten sonra, b​y​k bir umut i​inde Stavrogin’den gelecek cevabi beklemeye karar vermisti. Gelecek cevabin ne olacagini
bilmedigi halde, her ihtimale karsi, eski okul arkadasi Maurice Drozdov’u d​ello tanigi olmak ​zere kandirmisti. Bu bakimdan, Kirilov sabah
saat dokuzda geldigi zaman her seyin hazirlanmis oldugunu g​rd​. Stavrogin’in ​z​r dilemesi siddetle reddedildi. Durumdan ancak iki g​n ​nce
haberdar olan Maurice Drozdov, iki gencin olmayacak bir sey i​in d​v​s melerinin uygunsuzlugunu s​yleyecek oldu; ama, Gaganov’un
oturdugu yerde sinirden zangir zangir titredigini g​r​nce bir sey s​ylemekten vazge​ti. Arkadasina s​z vermis olmasaydi hemen ​ikip gidecegi
kesindi. B​t​n umudunu, d​ello aninda bir seyler yapabilmesine baglayarak, sesini ​ikarmadan yerinde oturmakla yetindi. Kirilov, Stavrogin’in
d​ello davetini bildirdi. B​t​n kosullar, itirazsiz hemen kabul edildi. Sadece, Stavrogin’in kosullarina bir ek yapildi. Bu ek olduk​a zordu. Eger ilk
karsilasmada bir sonu​ alinmazsa, ikinci

336

bir karsilasma yapilacak ve bu karsilasmada da bir sonu​ alinamayacak olursa, ​nc​ bir karsilasma yapilacakti. Kirilov, ​nceleri, itiraz edecek
oldu; fakat sonunda, d​rd​nc​ bir karsilasmanin yapilmamasi sarti ile kabul etti.

- ​ defa evet, fakat d​rd​nc​ bir karsilasma… olmaz.


Bu anlasmadan sonra, karsilasma, sehrin dis kismindaki Brykov, yani, Skvoreshniki ile Spigulin fabrikalarinin arasindaki boslukta ve saat
tam ikide yapildi. Bir gece ​nceki yagmur dinmisti; ama, yerler ​amur i​inde ve hava r​zg​rliydi. G​ky​z​nde, al​ak, siyah bulutlar dolasiyor; sert
r​zg​r aga​larin tepelerini salliyor ve k​klerini sarsiyordu. Insana sikinti verici bir g​nd​.

Drozdov ve Gaganov, Gaganov’un bizzat kullandigi, ​ift at kosulu sik bir arabayla geldiler; yanlarinda bir de usak vardi. Stavrogin ve Kirilov
ise at ​s t​nde geldiler; onlarin yaninda da bir usak vardi. Hayatinda ata hi​ binmemis olan Kirilov, atin ​s t​nde dim dik oturuyor ve usaga bile
itimat edemedigi tabanca kutusunu sag elinde tasiyordu. Sol eli ile dizginleri tutuyor; fakat, acemi olusundan dizginleri s​rekli kisiyor ve atin,
basini yukari atmasina neden oluyordu. Hayvan saha kalkmak istiyordu; ama, Kirilov’un bunu umursadigi yoktu. K​t​mser ve ​ok alingan
olan Gaganov, onlarin atla gelmelerine m​this alindi. D​s maninin, yaralandigi takdirde arabayla evine tasinmasini bile gereksiz g​recek kadar
kendinden emin oldugu kanisina vararak, bunu da kendisine karsi yapilmis bir hareket olarak nitelendirdi. Y​z​ sapsari oldugu halde
arabasindan indi. Elleri ​fkesinden tir tir titriyordu. Bunu da hemen Drozdov’a s​yledi. Stavrogin’in selamina aldirmadan sirtini d​nd​. D​ello
taniklari aralarinda yazi tura attilar: Kirilov kazandi. Atis ​izgileri hesaplandi ve ekipler yerlerini aldilar. Araba ve atlar usaklarla beraber ​ y​z
adim kadar uzaga g​nderildi. Tabancalar dolduruldu ve rakiplere verildi.

Ne yazik ki, ​yk​m​ hizlandirmak zorundayim ve tasvire fazla yer veremiyorum; fakat, birka​ hususu aydinlatmak zorundayim. Drozdov, son
derece ​zg​n ve telasliydi. Kirilov ise tersine, son derece heyecansiz ve kayitsizdi. ​zerine almis oldugu g​revin

337b​t​n ayrintilarini, hi​ acele etmeden, bu ugursuz d​ellonun sonunu d​s ​nmeden, yerine getirmeye ​alisiyordu. Stavrogin’in y​z​ her
zamankinden biraz daha solgundu. Olduk​a hafif bir palto giymis ve basina da ke​i derisi bir sapka ge​irmisti. ​ok yorgun bir hali vardi. Arada
sirada y​z​n​ eksitmekle beraber, keyfinin yerinde olmadigini belli etmek istemiyordu. Fakat, Gaganov hepsinden daha ​ok dikkati ​ekecek
durumdaydi. Bu bakimdan onun hakkinda birka​ s​z s​ylemek zorundayim.

***

Gaganov’un dis g​r​n​s ​n​ anlatmak firsatini simdiye kadar bulamamistim. ​ok uzun boylu, yaklasik otuz ​ yaslarinda, olduk​a beyaz tenli, halk
arasinda s​ylendigi gibi biraz sismanca ve olduk​a d​zg​n y​z hatlari bulunan bir gen​ti. Albayligi sirasinda emekliye ayrilmisti; general oluncaya
kadar orduda kalmis olsaydi, general elbisesi ile ​ok daha heybetli g​r​necegine ve iyi bir savas​i olacagina kusku yoktu.

Kisiligini kesin olarak belli etmek i​in, emekliye ayrilisindaki ger​ek nedenin, Stavrogin’in d​rt yil ​nce, kul​pte babasina ettigi hakaretle ailesine
s​r​len ve bunca yil pesini birakmayan lekenin ​z​nt​s ​ oldugunu ​zellikle belirtmek gerekir. G​reve devam etmenin b​y​k bir al​aklik oldugu ve
aslinda olaydan haberleri bile olmayan subay arkadaslarini, birligini de lekeledigi kanisindaydi. Babasinin basindan ge​en olaydan ​ok daha ​nce
ordudan ayrilmak i​in baska bir nedenle istifa etmis; fakat, bir t​rl​ kesin bir karar verememisti. Burada yazmasi bile ​ok garip olacak; ama,
ordudan ayrilisinin asil nedeni, k​leligin kaldirildigini bildiren 19 Subat tarihli emirdi. B​lgenin en varlikli toprak sahiplerinden biri olan
Gaganov, bildirinin yayinlanmasi ile fazla bir zarara ugramamisti. Alinan kararin insanliga yararinin b​y​k oldugunu anlayabilecek, reformun
getirecegi faydalari kavrayabilecek yetenekte bir insan oldugu halde, bildirinin yayimlanmasindan hemen sonra, kendisinin

338

sahsen hakarete ugramis oldugunu d​s ​nm​s t​. Bu inanci, bi-lin​disi, belirsiz bir duygu olsa da ​n​ne ge​ilemeyecek g​​teydi. Bununla beraber,
babasi ​l​nceye kadar herhangi bir adim atamamisti. Fakat, Petersburg’da, yakin iliskilerinin bulundugu insanlar arasinda d​s ​ncelerinin
soylulugu ile tanindi. O zamanlar, i​ine kapanik bir gen​ti. Karakterinin diger bir ​zelligi daha: Soylu ailesini ​ok benimseyen, eskiligi ile ​v​nen ve
Rusya’da h​l​ tu-tunabilen sayili kisilerdendi. Ayni zamanda, Rus tarihini nefretle karsilar ve Rus t​relerini pek kaba bulurdu. Daha ​ocukluk
yillarinda, ​grenimine baslayip bitirdigi, ancak taninmis ve varlikli ailelerin ​ocuklarinin girebildigi askeri okulda, i​inde birtakim romantik g​r​s ler
filizlenmeye baslamisti. Satolardan, orta​ag yasantisindan, s​valyelik hayatindan son derece hoslanirdi. Hatta, o g​nlerde, Moskova ​arligi
devrinde, ​ar’in, soylu bir kisiye meydan dayagi attirabilecegini okudugu zaman aglamakli olmustu, Dayak yiyecek olan soylu kisiyi kendisi
ile karsilastirinca da utancindan y​z​ kizarirdi. Sert, son derece aksi, ordu hakkinda ​ok iyi bilgisi olan ve sorumlulugunu ​ok iyi bilen adamdi,
ama aslinda, b​y​k bir hayalperestti. Toplantilarda konusabilecegini, konusmanin ona dogustan vergi oldugu s​ylenmekle beraber, otuz ​
senelik hayati s​resinde agzini bir kere olsun a​mamisti. Son zamanlarda girdigi Petersburg sosyetesinde bile ​ok kibirli davranislari olurdu.
Avrupa’dan hen​z d​nm​s olan Stavrogin’le karsilasmasi onu ​ilgina d​nd​rm​s t​. Bu dakikada, atis ​izgisinde beklerken son derece heyecanliydi.
D​ellonun su ya da bu nedenden ​t​r​ geri kalacagini tasarladik​a sabirsizligi bir kat daha artiyordu. Kirilov, baslamalari i​in isaret verecegi yerde
birdenbire konusmaya baslayinca y​z​nde bir ​z​nt​ anlatimi belirdi. Tabii, Kirilov’un b​yle davranmasi ​detti.

- Gerektigi i​in s​yl​yorum. Simdi tabancalariniz ellerinizde ve verilecek isareti bekliyorsunuz. Bu d​ellodan vazge​menizi son defa
tekrarliyorum. Bu bir tanik g​revidir.

O zamana kadar susan ve ​rkekligi, ikiy​zl​l​g​ i​in kendisine

339kizan Drozdov, sanki ​zellikle yapiyormus gibi Kirilov’un teklifine cani g​n​lden sarildi.

- Bay Kirilov’un s​ylediklerine b​t​n kalbimle katiliyorum. D​elloda, taraflar yerlerini almisken barisamayacaklari d​s ​ncesi, Fransizlarin k​r
inan​larindan baska bir sey degildir. Ayrica, aranizdaki ge​imsizligin ​ok ​nemsiz oldugu kanisindayim. Bunu… Uzun bir s​reden beri s​ylemek
istiyodum… ​nk​… ​nk​, gereken ​z​r dileme defalarca tekrarlanmistir, degil mi?

Heyecanli olarak pek ender konustugu i​in y​z​ kipkirmizi olmustu.

Stavrogin aceleyle konusarak:

- Gereken sekilde ​z​r dileyebilecegimi burada da tekrarlarim, dedi.


Gaganov, yerinde tepinerek Drozdov’a d​nd​. B​y​k bir ​fkeyle:

- B​yle bir sey olamaz, diye haykirdi. Eger benim tanigimsaniz ve d​s manim degilseniz…

Tabancasi ile Stavrogin’i isaret ederek devam etti:

- B​yle, gerilemelerin, hakareti daha da agirlastirdigini Stavrogin’e anlatmalisiniz! Benim tarafimdan hakarete ugrayacagini hi​ d​s ​nm​yor!…
Tam d​ello sirasinda benden ka​manin ne”kadar igren​ olabilecegine aldirmiyor!… Beni ne zannediyor dersiniz? Ve siz… siz ki benim
tanigimsiniz, efendim!

​fkesinden dudaklari k​p​rerek ve yerinden tepinerek:

- Hedefimi sasirabilmem i​in elinizden geleni yapiyorsunuz gibi g​r​n​yor!… diye ekledi.

Kirilov, g​c ​n​n yettigi kadar y​ksek sesle

- Konusmalar sona ermistir! diye haykirdi. L​tfen, verilecek emri dinleyin. Biiir, ikiii, ​!…

‘​​’ kelimesinin bitisinde, rakipler birbirine dogru y​r​meye basladilar. Gaganov, besinci ya da altinci adimda tabancasini kaldirip atesledi. Bir
saniye kadar, hedefi sasirdigini anlamak i​in

340

durakladi; sonra, seri adimlarla ates ​izgisine gelip durdu; Stavrogin de ​izgide durdu ve tabancasini olduk​a yukari kaldirarak nisan almadan
atesledi. Sonra, hemen cebinden mendilini ​ikartip sag elinin ser​e parmagina sardi. Ancak o zaman, Gaganov’un hedefi tamamen
sasirmamis oldugu anlasildi. Fakat, kursun sadece parmagi siyirmis ve kemige dokunmadan ge​misti. Kirilov, eger d​ellocular tatmin
olmadilarsa hemen ikinci bir karsilasmanin yapilabilecegini bildirdi.

Gaganov, yine Drozdov’a hitap ederek b​g​r​r gibi bagirdi. Bogazi kurumustu sanki. Eliyle Stavrogin’i isaret etti.

— Bu adamin ​zellikle havaya ates etmis oldugunu iddia ediyorum. ​zellikle b​yle davrandi… Bunu da yeni bir hakaret olarak kabul ediyorum!
… D​elloyu yapilmasi olanaksiz duruma sokmak istiyor!

Stavrogin kararli bir sesle:

- D​ellonun kosullarina aykiri bir sey yapmadiktan sonra istedigim gibi ates etmekte serbestim, dedi.

Gaganov:

- B​yle bir sey yoktur! diye haykirdi. L​tfen ona anlatin bunu!..

Kirilov:

- Bay Stavrogin’le ayni fikirdeyim, diye bildirdi. Gaganov, kimseyi dinlemek istemeyerek ​fkeden kudurmus

olarak haykirdi:

-Beni neden vurmak istemiyor? Merhametinden igreniyorum! Kabul etmiyorum… ben…

Stavrogin sabirsiz bir tavirla:

- Size hakaret etmek gibi bir amacim olmadigina serefim ​zerine yemin ederim, dedi. Ne sizi ve ne de baskasini ​ld​rmeye niyetli
olmadigimdan havaya ates ettim. Sizin kisiliginizle bir ilgisi yok. Kendimi g​c enmis kabullenmedigim dogrudur ve b​yle davranisimla sizi
sinirlendirdigim i​in ​z​r dilerim. Ama, hakkim olan bir seye baskasinin karismasina izin veremem.

341Gaganov, yine Drozdov’a hitap ederek b​g​rd​.

- Mademki kandan bu kadar korkuyor, beni neden d​elloya ​agirmis oldugunu sorun kendisine.

Kirilov, s​ze karisti.

- Size meydan okumamasi elinde miydi? Hi​bir seyi dinlemiyordunuz. Sizden nasil kurtulacakti?

Durumu dikkatle ve ​z​nt​yle izleyen Drozdov:

- Bir sey s​ylemek isterim, dedi. Eger rakiplerden biri, bilerek havaya ates edecegini s​yleyecek olursa… nasil s​yleyeyim… bu d​ellonun
devami m​mk​n olamaz… bunun nedeni a​ik​a bellidir.

Stavrogin sabrini yitirerek:


- Her seferinde havaya ates edecegimi s​ylemedim, diye haykirdi. Ne d​s ​nd​g​m​ ve bu kere nasil ates edecegimi nasil bilebilirsiniz? D​elloya
engel olmak i​in hi​bir sey yapmis degilim.

Drozdov, Gaganov’a:

- Mademki b​yledir, d​ello devam edebilir, dedi. Kirilov:

- Baylar, yerlerinizi alin! diye bagirdi.

Rakipler tekrar birbirlerine y​r​meye basladilar. Gaganov, hedefe isabet ettiremedi ve Stavrogin yine havaya ates etti. Stavrogin’in havaya
ates ettigini iddia etmesi dogrudur. ​nk​, ​zellikle bosa atmadigini s​ylememis olsaydi, dogru olarak nisan almis oldugunu iddia edebilirdi.
Tabancasini dogrudan dogruya havaya kaldirmamis, agaca falan nisan almamisti. Tabancanin namlusu rakibine d​n​k olmakla beraber
sapkasinin hizasindan ​ok daha yukarisini g​s teriyordu. Ikinci atisi ise ​ok daha al​aktan olmustu. Fakat yine de Gaganov’u ikna etmek m​mk​n
degildi.

Gaganov dislerini gicirdatarak:

- Tekrar! diye haykirdi. Karismayin! D​elloya davet edildigime g​re haklarimdan yararlanacagim. ​nc​ bir karsilasma yapmakta israr ediyorum!

342

Kirilov:

- ​nc​ bir atisi istemek hakkinizdir, diye bagirdi. Drozdov bir sey s​ylemedi. ​nc​ kez yerlerini aldilar. Atis

isareti verildi. Bu kez Gaganov, atis ​izgisine kadar y​r​d​ ve on iki adimdan dikkatle nisan almaya ​alisti. Iyi nisan almaya ​alistigindan eli
titriyordu… Stavrogin, tabancasi yana sarkmis kimildamadan bekliyordu.

Kirilov heyecanla haykirdi.

- ​ok uzun!… ​ok uzun nisan aliyorsunuz. Ates! Ateees!… Tabanca birden patladi ve bu kez Stavrogin’in beyaz k​rk sapkasi

basindan u​tu. Nisan alisi olduk​a iyiydi. Sapkanin ​s t kismi ​ok asagidan delinmisti. Iki santim daha asagidan olsaydi, her sey bir anda
bitiverecekti. Kirilov sapkayi yerden alarak Stavrogin’e verdi.

Kirilov’la beraber, sapkadaki deligi inceleyen Stavrogin ates etmeyi unutmus gibiydi.

Drozdov b​y​k bir heyecanla haykirdi.

- Rakibinizi bekletmeyin, ates edin!…

Stavrogin saskinlikla basini kaldirip Gaganov’a bakti; sonra sirtini ona d​nerek, bu kez rakibinin duygularina aldirmadan koruya dogru ates
etti. D​ello sona ermisti. Gaganov ezilmis gibi oldugu yerde donmus kalmisti. Drozdov, onun yanina gitmis bir seyler s​yl​yor, fakat Gaganov
s​ylenenleri anlamaz g​r​n​yordu. Kirilov, gitmek ​zere hazirlanirken sapkasini ​ikartarak Drozdov’u selamladi; fakat, Stavrogin b​t​n nezaket
kurallarim unutmus g​r​nerek, koruya ates ettikten sonra, atis ​izgisine bile d​nmemisti. Tabancasini Kirilov’un eline tutusturarak atlara dogru
seri adimlarla y​r​meye basladi. ​fkeli g​r​n​yor ve konusmuyordu. Kirilov da sessizdi. Atlarina bindikten sonra, d​rt nala uzaklastilar.

***

Eve yaklastiklari sirada Stavrogin, Kirilov’a seslendi.

343-Neden konusmuyorsunuz?

Saha kalkan atindan hemen hemen kayip d​s mek ​zere olan Kirilov:

- Ne istiyorsunuz? diye sordu.

Stavrogin kendisinden emin, yumusak bir sesle:

- Su budalayi incitmek istemiyordum, dedi. Fakat koca budala yine g​c endi.

Kirilov, ters bir sesle:

- Evet, onu yine g​c endirdiniz, dedi. Ayrica, o bir budala degildir.

- Bununla beraber elimden geleni yaptim.

- Hayir, yapmadiniz.
. -Ne yapmam gerekirdi?

- D​elloya ​agirmamaniz.

- Tekrar mi tokatlanmak zorunda kalsaydim?

- Evet, yine tokat yemeliydiniz. Stavrogin ​fkeyle:

- Anlayamiyorum! dedi. Neden herkes benden, kimseden beklenilmeyen seyleri yapmami bekliyor? Neden baskalarinin katlanamayacagi
seylere katlanmam bekleniyor? Neden b​yle bir y​k​n altina girmem isteniyor?

-B ​yle bir y​k​ kendinizin aradigini sanirdim.

- Ben mi y​k ariyorum?

- Evet.

- Siz… siz b​yle mi d​s ​n​yorsunuz?

- Evet.

- Demek ki bu kadar fark edilebilecek kadar a​ik?

- Evet

Bir dakika s​reyle sessiz kaldilar. Stavrogin sikilmis g​r​n​yordu. Sanki taslasmisti. Kendi d​s ​ncelerini yine kendisi onaylamak istiyormus gibi:

344

- Kimseyi ​ld​rmek istemedigim i​in ona ates etmedim, dedi. Baska bir amacim olmadigina teminat verebilirim.

- Onu g​c endirmemeliydiniz.

- Fakat baska ne yapabilirdim ki?

- ​ld​rebilirdiniz.

- Onu ​ld​rmedigime ​z​l​yor musunuz?

- Hi​bir seye ​z​lm​yorum. Onu ger​ekten ​ld​rmek istediginizi d​s ​nm​s t​m. Ne aradiginizi siz de bilmiyorsunuz.

Stavrogin g​lerek:

- Y​k ariyorum, dedi.

- Kan d​k​lmesini istemiyorsaniz neden ona ​ld​rme firsatini verdiniz?

- Onu d​elloya ​agirmamis olsaydim beni nasil olsa d​ello etmeden de ​ld​recekti.

- Isin o tarafi sizi ilgilendirmezdi. Belki de sizi ​ld​rmek istemezdi.

- Sadece d​verdi, ​yle mi?

-Bu da sizi ilgilendirmezdi. Siz y​k​n​z​ tasimaya bakin, aksi halde degeriniz sifira iner.

- Sizin deger ​l​n​z​n adi yerin dibine batsin, kimsenin hareketlerimi onaylamasini istemiyorum.

Kirilov, soguk bir tavirla:

- Bense b​yle istediginizi saniyordum, dedi. Stavroginler’in konaginin avlusuna girdiler. Stavrogin:

- Eve gelmez misiniz? diye sordu.

- Hayir, tesekk​r ederim. Eve gidecegim. Allahaismarladik. Atindan inerek tabanca kutusunu koltugunun altina sikistirdi. Stavrogin elini
uzatarak:

- Bana kizmadiniz, degil mi? diye sordu.

345Kirilov, el sikismak i​in d​nerek:

-Hi​bir zaman kizmadim!…. diye cevap verdi. Y​k​m hafifse, bu benim yaradilisimdan ​t​r​d​r. Eger sizin y​k​n​z agirsa, o da sizin
yaradilismizdandir. Utanilacak bir sey yok, sadece ​ok k​​k bir utan​, o kadar.

- Degersiz bir karakterim oldugunu biliyorum; ama, g​​l​ biri olarak g​r​nmeye de ​alismiyorum.

- ​alismayin da. Siz g​​l​ bir insan degilsiniz. ​ay i​meye buyurun.

Stavrogin, cani son derece sikilmis olarak odasina ​ikti.

***

Bayan Stavrogin’in, oglunun sekiz g​nl​k hastaliktan sonra atla gezmeye ​ikmasina son derece memnun oldu ve arabasini hazirlatip biraz
dolasmak ​zere ​ikti. K​hyanin dedigine g​re son sekiz g​nd​r, Bayan Stavrogin temiz havanin ne demek oldugunu unutmustu.

Stavrogin, ​abuk bir soruyla k​hyanin s​z​n​ kesti:

- Yalniz mi gitti, yoksa Bayan Shatov’la beraber mi?

Gen​ kizin hanimla beraber gidemeyecek kadar rahatsiz oldugunu ve halen odasinda bulundugunu ​grenince kaslarini ​atti. Birden karar
vermis gibi:

-Dinle ihtiyar, dedi. Bug​n onu g​zle, eger bana gelmek isterse engel ol ve birka​ g​nden ​nce kendisini g​rmemin m​mk​n olamayacagini s​yle.
Zamani gelince benim onu ​agiracagimi bildir. Anliyor musun?

Ihtiyar usak bakislarini ka​irarak basini ​n​ne egdi ve hafif bir sesle:

- S​ylediklerinizi tekrarlayacagim, efendim, dedi.

- Fakat, beni g​rmeye geldiginden emin olmadan degil.

346

- Merak etmeyin, efendim, hi​bir hata olmayacaktir. Simdiye kadar b​t​n g​r​s meleriniz benim tarafimdan yapilmisti. Bayan Shatov, yardim i​in
her zaman beni arar.

- Biliyorum. Fakat, kendisi gelene kadar bir sey s​yleme. M​mk​n oldugu kadar ​abuk bir fincan ​ay istiyorum, l​tfen.

Ihtiyar usak odadan ​ikar ​ikmaz kapi a​ildi ve Dasha i​eri girdi. Sakin g​r​nmekle beraber rengi biraz u​uktu. Stavrogin:

- Siz de nereden ​iktiniz? diye bagirdi.

- Odaniza girmeden ​nce Alexey’in ​ikmasini bekliyordum. Ona s​ylediklerinizi duydum ve disari ​iktiginda sag taraftaki duvarin k​s esine
saklandigim i​in beni g​rmedi.

- Bir s​reden beri aramizdaki iliskiyi kesmek istiyordum, Dasha. Simdi tam zamani… Notunuzu almakla beraber, sizi d​n aksam g​rmem
m​mk​n degildi. Size yazmak istedim; ama, yazi yazmakta pek basarili sayilmam.

Son s​zlerini biraz ​fkeli, biraz da igrenerek s​ylemisti.

Dasha:

- Aramizdaki iliskiyi kesmenin gerekli oldugunu ben de d​s ​n​yordum, dedi. Bayan Stavrogin aramizdaki ilginin derecesinden kuskulanmaya
baslamisti.

- Birakin onu.

- ​z​lmesini istemem. Demek ki sonumuz geldi, ​yle mi?

- H​l​ bir son bekliyorsunuz, degil mi?

- Evet, simdi inaniyorum.

- Bu d​nyada hi​bir seyin sonu gelmez.

- Fakat burada son bulacaktir. Beni ​agirdiginiz zaman gelecegim. Simdi, allahaismarladik!

Stavrogin g​lerek:

-Peki nasil bir son olacak bu? diye sordu.

Dasha onun sorusuna, sorusuyla cevap verdi.


347-Yaralanmadiniz ve… kan d​kmediniz, degil mi?

- B​t​n is basindan beri sa​maydi, zaten. Merak etmeyin, kimseyi ​ld​rmedim. Bununla beraber, her seyi herkesten bug​n duyarsiniz. Biraz
keyifsizim.

Dasha, kararsiz bir tavirla:

- Gidiyorum. Evliliginizin topluma a​iklanmasi bug​n olmayacak, degil mi? dedi.

- Ne bug​n ne de yarin. Yarindan sonra ne olacagini ben de bilmiyorum. Belki o zaman hepimiz ​lm​s oluruz ve ​ylesi de ​ok daha hayirli olur.
Beni rahat birakin, l​tfen rahat birakin!

- ​b​r kadini… yani deli kadini mahvetmeyeceksiniz degil mi?

- Delileri mahvetmem, ne onu ne de baskasini. Ama akli basinda olani mahvedecege benzerim. ​ylesine al​ak ve igren​ bir insanim ki, Dasha,
eger s​ylediginiz gibi sizi ‘sonunda’ ​agiracak olursam sasmayin. Siz de bu ​agrima cevap verecek ve gururunuza ragmen bana geleceksiniz.
Neden kendinizi mahvediyorsunuz?

- Sonunda sizinle yalniz kalacagimi biliyorum… ve bu zamani bekliyorum.

-Ya sizi, beklediginiz ‘sonda’ ​agirmayacak olursam? Ya sizden ka​acak olursam?

- B​yle bir sey hi​bir zaman olmayacaktir. Beni ​agiracaksiniz.

- Bu s​z​n​zde bana karsi b​y​k bir k​​mseme seziyorum.

- Sadece k​​mseme olmadigini siz de biliyorsunuz.

- Demek ki, biraz k​​mseme oldugunu saklamiyorsunuz?

- ​z​r dilerim, demek istedigimi gerektigi gibi anlatamadim. Bana hi​bir zaman ihtiyaciniz olmamasini arzu ettigime Tanri sahittir.

- Bir c​mle digerini de beraberinde ​eker. Ben de Sizi mahvetmek istemem.

348

Dasha, ​abuk ve kararli bir tavirla:

- Beni hi​bir sekilde mahvedemeyeceginizi siz de bilirsiniz, dedi. Eger ​agriniza gelemezsem, ya bir hemsire ya da bir ebe olurum; ya da Incil
satarim. Yapmaya karar verdigim de budur. Kimsenin karisi olamam. B​yle bir konakta da daha fazla yasayamam. B​yle bir sey istemem. B​t​n
bunlari biliyorsunuz, degil mi?

- Hayir, ne arzu ettiginizi hi​bir zaman anlayamadim. Bazi hastabakicilarin, bazen bir hastayla diger hastalardan daha fazla ilgilenmeleri ya da
hi​bir cenaze t​renini ka​irmayan ve bazi ​l​leri digerlerinden ​ok daha ilgin​ bularak ilgilenmeleri gibi, benimle ilgilendiginizi saniyorum. Neden bu
kadar garip bakiyorsunuz?

Dasha, olduk​a garip bir tavirla Stavrogin’i inceleyerek acima dolu bir sesle:

-​ok mu hastasiniz? diye sordu. Tanrim! Bir de bu adam bensiz yapabilecegini d​s ​n​yor!…

- Bakin, Dasha bu siralarda hep hayal g​rd​g​m​ saniyorum. D​n k​pr​n​n ​zerinde k​​k bir seytan karsima ​ikti ve evliligimin b​t​n kanitlarini ortadan
kaldirmak i​in Lebyatkin’le Mary’yi ​ld​rmeyi teklif etti. Bunu da kimseyi kuskulandirmadan yapabilecegini s​yledi. Avans olarak da ​ ruble
istedi; fakat, s​z arasinda bu isin bin bes y​z rubleden asagi yapilamayacagini da ima etti. Iste size is bilir bir seytan!.. Maliyeci! Ha, ha!…

- Fakat bunun hayalden ibaret olduguna emin misiniz?

- Oh, hayir, hayal falan degildi! Fedka isminde ka​ak bir h​k​ml​yd​. Fakat ​nemli olan bu degil. Ne yaptigimi tahmin edersiniz? Kesemdeki b​t​n
parayi ona verdim ve simdi eminim ki bu parayi kendisine verilmis bir avans sayiyordur!

- Ona d​n gece rastladiniz ve size b​yle bir teklif yapti, degil mi? Fakat, sizi tamamen aglarina d​s ​rmek istediklerini anlamiyor musunuz?

Stavrogin ​fkeli ve sinirli sinirli g​l​msedi.

- Oh, agi daraltsinlar bakalim! Anladigima g​re, dilinizin ucuna kadar gelen bir soruyu sormak i​in can atiyorsunuz.

349Dasha, korkmus g​r​n​yordu. Bu sorudan bir an ​nce kurtulmak istermis gibi:

- Soracak bir sorum ve hakkinizda da en k​​k bir kuskum yok, diye haykirdi. Bir sey s​ylemeseniz iyi olacak!..

- Yani Fedka’nin kapisini ​almayacagimdan bu kadar eminsiniz, ​yle mi?


Dasha ​aresizlik i​inde ellerini ​n​nde kavusturarak haykirdi.

- Oh, Tanrim! Neden bana bu kadar azap veriyorsunuz?

- ​z​r dilerim; aptalca sakami bagislayin. Onlardan k​t​ davranislar edindigimi saniyorum. Inanir misiniz, d​nden beri hep g​lmek istiyorum. Hem
de ardi arkasi kesilmeyen kahkahalarla… Saatlerce g​lmek istiyorum. Sanki g​lme hastaligina yakalandim. Dinleyin… annem geldi sanirim.
Araba ​n kapida durdugu zaman tekerlek seslerinden anlarim bunu.

Dasha, Stavrogin’in elini tuttu.

- Tanri sizi iblisinizden korusun ve… beni bir an ​nce… ​abuk ​agirin!…

- Ne bi​im iblistir ki o? K​​c ​k, igren​, basinin ​s t​nde kavak yelleri esen bir seytandir o. Fakat g​r​yorum ki, Dasha, bana bir sey daha
s​ylemek istiyorsunuz. ​yle degil mi?

Dasha, sitem dolu ​zg​n bir bakisla bakarak kapiya dogru y​r​d​.

Stavrogin; ​fkeli ve garip bir g​l​msemeyle arkasindan seslendi.

- Bakin… ne diyecektim… eger, su k​​k seytanin kapisini ​alacak olursam… ondan sonra da bana gelir misiniz?

Dasha, cevap vermeden ellerini y​z​ne kapayarak odadan kosarak ​ikti.

Stavrogin bir dakikalik d​s ​nmeden sonra:

- B​yle bile olsa gelecektir, diye fisildadi. Sonra y​z​nde tiksintili bir anlam belirdi.

- Bir hastabakici! Eh… belki benim istedigim de budur.

350

4.

HERKES TELAS I​INDE

Kisa bir zamanda duyulan d​ello haberinin sosyetedeki etkisi, ​zellikle, herkesin bir anda Stavrogin’in ​evresini almasi bakimindan ​ok ilgin​ti.
Eski d​s manlarinin ​ogu onunla dost olduklarini a​ikladilar. Insanlarin d​s ​ncelerinde b​yle bir degisikligin nedeni, o g​ne kadar hi​ konusmamis
olan birinin, y​ksek sesle s​yledigi birka​ s​zd​. Bu s​yle oldu: D​ellodan hemen bir g​n sonra, b​t​n sehirli emekli bir Maresal’in evinde, karisinin
dogum g​n​ nedeniyle verilen partide toplanmisti. Bu toplantida bulunanlarin basinda Julia Lembke geliyordu. G​zelligi ve nesesiyle, b​t​n
kadinlarimizin ilgisini ​eken Lisa Tushin ile beraber gelmisti. O siralarda Lisa’nin Maurice Drozdov ile nisanli olduguna kusku yoktu.
Kendisinden daha sonra s​z edecegim emekli bir generalin saka yollu sorusuna Lisa, nisanli oldugu cevabini vermisti. Ne beklersiniz?
Hanimlarimizdan, hi​biri Lisa’nin nisanlandigina inanmiyordu. Hepsi, b​y​k bir inatla, Isvi​re’de ge​mis bir ask ser​veni ​zerinde duruyor ve bu
aile sirrina nedense Bayan Lembke’nin de karismis olduguna inaniyorlardi. Bu s​ylentilere, daha dogrusu, bu uydurmalara b​yle inatla
baglanmalarinda, ​zellikle, Bayan Lembke’yi bu ise neden israrla karistirmak istemelerindeki amaci anlamak olduk​a g​​t​. Salona girer girmez,
herkes telasli bakislarla garip garip ona bakmisti. Sunu da s​ylemek gerekir ki, d​ellonun pek yakin bir zamanda ge​mis olmasi, birtakim
durumlar nedeniyle, bu olaydan al​ak sesle, hatta fisiltiyla s​z ediliyordu. Ayrica, otoritelerin bu hususta atacaklari adimi da bilmiyorlardi. Iki
d​ellocu, bilindigi kadariyla, polis tarafindan rahatsiz edilmemisti. ​rnegin, Bay Gaganov’un hi​bir g​​l​kle karsilasmadan sabah erkenden
Dukhovo’daki ​iftligine gittigi, herkes tarafindan biliniyordu. Simdilik, kuskusuz ki, herkes i​lerinden birinin bu konuya deginmesini ve orada
bulunanlari meraktan kurtarmasini bekliyordu. Herkes b​t​n umudunu yukarida s​z ettigim generale baglamis ve umutlarinda da
yanilmamislardi.

351Bu general, kul​b​n en debdebeli ​yesiydi. Pek varlikli bir m​lk sahibi degildi; ama, ​ok oynak zek​li, eski usul kadin avcisi ve generalliginin
verdigi aliskanlikla herkesin fisilti ile konustuklari seylerden y​ksek sesle s​z etmeyi seven, sevimli bir ihtiyardi. S​ylenmesi gerekirse,
toplumdaki rol​ de ​zellikle buydu. B​yle durumlarda, konusmayi uzatir ve anlattiklarini herkese dinletirdi. Bu aliskanligini, Avrupa’da ​ok
dolasmis Ruslar’dan ya da k​le reformu ile b​y​k kayiplara ugrayan varlikli m​lk sahiplerinden almis olmaliydi. Hatta, bir keresinde, Bay
Verkhovensky’ye, insanin kaybi ne kadar b​y​k olursa, o derecede yumusak konusur demisti. Ama, kendisinin de kelimeleri yayarak, onlara
garip bir sevimlilik vererek konustugunun farkinda bile degildi.

General, bir fikri yerlestirmek isteyen bir insan tavri ile konusmaya basladi. Gaganov’un uzak bir akrabasi olmasindan baska, onunla bir de
durusmasi olmustu; fakat, kendisi de iki kez d​ello etmis; hatta, birinde r​tbesi indirilerek Kafkasya’ya s​r​lm​s t​. Biri, ge​en g​n ve d​ello g​n​
Bayan Stavrogin’i arabayla dolasirken g​rd​g​n​ s​yledi. Ger​ekte, adindan bile s​z etmemis sadece, Stavroginler’in harasindan se​ilmis olan ​ok
g​zel gri renkli d​rt aygirdan s​z etmisti. General birden, o g​n gen​ Stavrogin’i atla gezerken g​rd​g​n​ s​yledi. Herkes hemen sustu. General
dudaklarini isirip, elindeki altin enfiye kutusunu evirip ​evirerek:

-Buraya birka​ yil ​nce gelmedigime ​z​l​yorum, dedi. Yani, o zamanlar Carlsbad’daydim. Himmm!… O zamanlar bile hakkindaki s​ylentiler
kulagima kadar gelen bu gen​ adamla ​ok ilgilenmistim. Himmm! Deli oldugu dogru mu? Birisi b​yle s​ylemisti. Birka​ g​n evvel, bir ​grenci
tarafindan kuzenlerinin ​n​nde hakarete ugradigi ve onun korkusundan masa altina saklandigi s​ylendi. Ve d​n, Stepan Vysotsky’den,
Stavrogin’in su… Gaganov denen adamla d​ello ettigini duydum. Hem de sirf, ondan kurtulabilmek i​in, ​fkeli bir adama g​gs​n​ gererek.
Ondan kurtulmak i​in. Himmm! Yirmi yillarinda b​yle bir seyi ancak Muhafiz subaylari yaparlardi. Burada bulunanlardan kimsenin ziyaretine
gidiyor mu?

352

General, sanki cevap bekliyormus gibi bir an sustu. Toplumun sabrini t​keten kapi ardina kadar a​ilmisti.

Herkesin emir almak i​in kendisine bakmasina birden sinirlenen Bayan Lembke:

- Bundan daha basit ne olabilir ki? diye bagirdi. Bir ​grenciye ​nem vermedi diye Stavrogin’in Gaganov ile d​ello etmesine sasilir mi? Bir
zamanlar k​lesi olan birini d​elloya ​agiramazdi, degil mi?

Olagan​s t​ bir s​z! Bununla beraber, kimsenin simdiye kadar aklina gelmeyen temiz ve basit bir d​s ​nceydi. Olagan​s t​ sonu​lar doguran bir
d​s ​nceydi bu. B​t​n rezaletler ve dedikodular, k​​k konusmalar hemen arka plana itilmisti. Bu kelimeler ortaya tamamen yeni bir anlam atmisti.
Herkesin hakkinda yanildigi, sosyal standartlara uyan yeni bir kimse ortaya ​ikmisti. Bir ​grencinin, yani artik k​le olmayan ve egitim g​rm​s
olan bir kisinin hakaretini, bu ​grencinin eski bir k​lesi oldugunu d​s ​nerek umursamayan soylu bir kisi… sosyete, hakkinda bir s​r​ dedikodu
yapmisti; d​s ​ncesi kit olan sosyete, tokat yiyen bir adama igrenti ile bakmisti; oysa, o adam, gelismemis olarak g​rd​g​ sosyetenin d​s ​ncelerini
​nemsememisti.

Kul​p ​yelerinden yasli bir ihtiyar yanindaki arkadasina d​nerek heyecanla:

- Ve siz ve ben, efendim, burada oturmus, standart davranislarin tartismasini yapiyoruz, dedi.

​b​r​ b​y​k bir zevkle s​ylenenleri dogruladi.

- Evet, efendim, evet. Gen​ nesil hakkinda pek fikir y​r​t​lm​yor, degil mi? S​z​n​ ettigimiz gen​, b​y​k bir yildizdir, efendim ve sadece olagan
gen​lerimizden biri de degildir. Bunu b​yle yorumlamak gerekir.

- Tam aradigimiz adamdir. B​yle kisilere pek rastlanmiyor. Burada ​nemli olan, ‘yeni insan’ sadece ortaya ​ikmakla yetinmemis ‘ger​ek bir
soylu’ evresine y​kselmisti. Ayrica, bu kisinin

353varlikli toprak sahiplerinden olmasi, toplumun sorunlarinda ileri ​ikabilecek bir ​nder olarak dakabul edilmesini saglamisti. Toprak
sahiplerinin ruhsal durumlarindan daha ​nce de kisaca s​z etmistim.

Herkes son derece heyecanlanmisti.

Kul​p ​yelerinden biri, generale hitap ederek:

- ​grenciyi d​v​s e ​agirmadigindan baska, ellerini arkasina baglamis, dedi. ​zellikle bu noktaya dikkat ediniz, efendim.

Baska biri:

- Ne de onu yeni mahkememizin huzuruna ​ikardi, diye ekledi.

-Dogustan soylu bir kisiye hakaret edildiginden dolayi on bes ruble tazminat alabilecegini bile dikkate almamis… ha, ha, ha!… ​nc​ biri
heyecanla atildi.

- Hayir, yeni mahkemelerimizin sirrim ben s​yleyeyim. Eger bir insan, para ​alarken ya da baska bir hirsizlik yaparken su​​s t​ yakalanirsa, hen​z
firsat varken derhal eve kosup ​z anasini ​l-d​rmelidir. Derhal b​t​n su​lari bagislanacak ve b​t​n kadinlar, dinleyici siralarindan ona beyaz
mendillerini sallayacaklardir. Size s​yledigim tamamen dogrudur!…

- Dogrudur, dogrudur! Ger​ek budur!..

G​l​n​ olaylardan s​z edildi. Stavrogin’in Kont K. ile olan iliskileri anlatildi. Kont K.‘nin son devrim ​zerindeki d​s ​ncelerini herkes biliyordu. Son
zamanlarda duraksayan ​alismalari da herkes​e biliniyordu. Ger​i, ortada bu s​ylentiyi dogrulayacak kesin bir belirti yoksa da, herkes
Stavrogin’in, Kont K.‘nin kizlarindan biriyle nisanli olduguna inaniyordu. Isvi​re’deki birtakim ser​venlerine ve Lisa ile olan iliskilerinden s​z
edilmiyordu. Sirasi gelmisken s​ylemem gerekiyor. Bu arada Drozdovlar, ziyaretlerini tamamlamislardi. Herkes Lisa’yi, sinirli ve g​s teris
meraklisi bir kiz olarak taniyordu. Stavroginler’de bayilma olayi simdi daha iyi a​iklaniyordu. Stavrogin’in hakarete ugramasindan son
derece sinirlene-354

rek bayilmis oldugunu herkes kabul ediyordu. ​nceleri abartmakta birbirleriyle yaristiklari konuyu, simdi olagan olarak g​r​yorlardi. Topal kiza
gelince, onu herkes unutmustu; hatta, b​yle bir kizdan s​zetmeye utaniyorlar denilebilirdi. ‘Y​zlerce topal kiz bile olsa, gen​likte her sey
olagandir.’ deniliyordu. Stavrogin’in annesine karsi olan asiri saygisini ​v​yorlar, ​esitli iyi huylarini hatirliyorlardi. Heyecanla, Alman
​niversitelerinde yapmis oldugu d​rt yillik egitimden s​z ediliyordu. Gaganov’un davranisi k​t​ olarak karsilaniyor ve adamina ​atmamis oldugu
s​yleniyordu. Hele, Bayan Lembke’nin bulusu dillere destan oluyor, s​yleye s​yleye bitirilemiyordu.

Ortalarda b​yle s​ylentiler d​nerken, Stavrogin’in birden ortaya ​ikmasi herkes tarafindan b​y​k bir olgunlukla karsilanmisti. Onu g​rd​kleri zaman,
bir seyler bekledikleri g​zlerinden okunuyordu. Stavrogin, derin bir sessizlige g​m​l​yor ve susmasi ile onlari daha ​ok memnun ediyordu. Bir
bakima, yaptiklarinda basari saglamis bir kisiydi; herkesin arasinda moda yaratmisti ​deta. Tasra sosyetesinde g​r​nen bir kimsenin
saklanmasi kolay olmazdi. Stavrogin, sosyetenin b​t​n t​relerini yerine getirmeye baslamisti. Onu pek neseli bir insan olarak g​rm​yorlardi.
‘Adamcagizin basindan bir s​r​ olay ge​ti; diger kimselere benzemiyor. ​z​lmesi gereken bir husus vardir’ deniyordu. Hatta, d​rt yil ​nceki,
nefretle karsilanan magrur tavirlari bile olumlu karsilaniyordu. S​z​n kisasi, herkes tarafindan saygi g​r​yordu.

Herkesten ​ok gururlanan Bayan Stavrogin’di. Lisa, hakkinda kurdugu hayallerin yikilmasina caninin sikilmamis oldugunu s​yleyemem.
Tabii, bu defa da aile gururu imdadina yetismisti. Ama, garip bir sey vardi; Bayan Stavrogin, Nicholas’in Kont K.‘nin kizini se​tigine
kesinlikle inanmisti; ama, daha da garibi, herkese oldugu gibi, bazi s​ylentiler onun kulagina kadar da gelmisti. Stavrogin’e dogrudan
dogruya sormak cesaretini g​s teremiyordu. Bununla beraber, bir ya da iki kez, kendini tutamayarak ogluna, kendisi ile eskisi gibi samimi
olmuyor diye sitem etmisti. Stavrogin,

355annesinin bu sitemini susmakla karsilamis, sadece g​l​msemekle yetinmisti. Stavrogin’in susmasi, Bayan Stavrogin i​in ‘evet’ cevabi
yerine ge​iyordu. Bununla beraber, her ne olursa olsun sakat kizi unutmamisti. Topal kizin d​s ​ncesi, tas bir k​l​e gibi kalbinde yatiyordu.
Geceleri r​yalarina giriyor, k​buslar g​rmesine neden oluyordu. Ayni zamanda, i​inde Kont K.‘nin kizinin hayali de vardi. Fakat, bundan daha
sonra s​z edecegim. Sosyetede Bayan Stavrogin’e karsi asin bir saygi beslendigini ve onun, bunu ​nemsemeden yine ziyaretlerini
seyreklestirdigi s​ylemeye gerek g​rm​yorum.

B​yle olmakla beraber, valinin karisina resmi bir ziyarette bulundu. Emekli maresalin karisinin dogum g​n​ partisinde Bayan Lembke’nin
s​yledigi s​zlerin Bayan Stavrogin kadar kimseyi etkilememis oldugu ka​inilmaz bir ger​ekti. Bu s​zler, pazar g​nk​ olaydan beri i​ine ​reklenen b​y​k
bir agirligi ortadan kaldirmisti. ‘Bu kadini anlayamiyorum.’ diyordu. Bayan Stavrogin, kendisine ​zg​, heyecanli bir tavirla, Bayan Lembke,
​ok memnun olmakla beraber agirbasliligini elden birakmiyordu. Bu siralar, kendisini biraz, belki de biraz daha fazla, degerli g​rmeye
baslamisti. ​rnegin, s​z arasinda Stepan Verkhovensky’nin hi​ g​r​nmediginden s​z ediyordu.

- Tabii Gen​ Verkhovensky’nin gelisine memnun oluyorum. Biraz sa​ma, ama gen​tir. Her ne kadar ​grenimi y​ksekse de yine de gen​ sayilir.
Ama yine de, emekli, eskiden elestirmen olan babasinin yerini tutamaz.

Bayan Stavrogin, Bay Verkhovenky’nin elestiri ile ugrasmadigini, aksine, b​t​n ​mr​n​ evinde ge​irmis oldugunu s​ylemekte gecikmedi.
Mesleginin ilk devrelerinde, herkesin ​ok iyi bildigi birtakim durumlarla ve son olarak da Ispanya tarihi ​zerine yaptigi ​alismalariyla taninmis
bir bilim adami oldugunu s​yledi; simdi de, Alman ​niversitelerinin g​n​m​zdeki durumunu, bir de, yanilmiyorsam, Dresden Madonna ​zerine
yazi yazmayi d​s ​nd​g​n​ ekledi. Bir bakima, Bayan Stavrogin, Bay Verkhovenky’yi valinin karisinin eline d​s ​rmemeye bakiyordu.

356

- Dresden Madonna’si mi? Yani, Sistin Madonna’si mi demek istiyorsunuz? Azizim Bayan Stavrogin, bu resmin ​n​nde iki saat oturdum ve
sonunda tamamen saskina d​nm​s olarak ayrildim. Tablodan hi​bir anlam ​ikamadim ve ​ok sasirdim. Karmazinov da o resmin anlasilmasinin
​ok g​​ oldugunu s​yl​yor. Simdi onun ​zerine kayda deger hi​bir sey bulamiyorlar. Ne Ruslar ne de Ingilizler. Tabloya, yasli kimseler ​n
kazandirdilar.

- Su halde yeni moda zannederim, ​yle mi?

- Biliyorsunuz, gen​lige karsi da saygi duymamiz gerekir. Insanlar, kom​nistim, diye haykiriyorlar. Onlari k​​msememek ve onlarin d​s ​ncelerine
de deger vermek gerektigi kanisindayim. Her seyi okuyorum… b​t​n gazeteleri, bilimsel yazilari, ortak bildirileri… her ​ikan yeni kitabi,
dergiyi aliyorum. Nihayet, kisi nasil bir toplumda yasadigini, karsisinda kimlerin bulundugunu bilmelidir. Bir insan, ​mr​n​n sonuna kadar
kafasinda yasattigi d​nyada yasayamaz. Kendi kendime, gen​ligi sevmeye ve b​ylelikle onlarin u​uruma gitmelerini ​nlemeye karar verdim.
Inanin bana, azizim Bayan Stavrogin, en iyi sosyeteye bagli olan bizler onlari etkileyebilir ve onlara karsi g​s terecegimiz sevgiyle, onlarin i​i
ge​mis ihtiyarlar tarafindan u​uruma itilmelerine engel olabiliriz. Bununla beraber, Bay Verkhovensky hakkinda s​ylediklerinizden memnun
oldum. Bana ​ok g​zel bir fikir vermis oldunuz. Edebiyatla ilgili toplantilarimizda bize yararli olabilir. B​y​k bir eglence d​zenliyorum. Ilimizin
yoksul ​ocuk bakicilari yararina. B​t​n Rusya’ya dagilmis durumdalar. Bizim ilimizde sadece alti kisi var. Bunlara ek olarak, iki telgraf​i kiz, iki
akademi ​grencisi var. Geri kalanlar da herhangi bir iste egitim g​rebilmek i​in gerekli elin kendilerine uzanmasini bekliyorlar. Rus kadinlarinin
​ogu korkun​, Bayan Stavrogin. Bu, simdi ​niversitelerde bir sorun haline geldi ve Bakanlar Kurulu bile bu konuda toplanti yapti. Su bizim
garip Rusya’mizda, insan her istedigini yapabilir. Iste bu bakimdan, sadece iyilikle, topluma g​s terilecek sicak ilgiyle, bu b​y​k toplumsal
sorunun, dogru yola sokulabilecegine inaniyorum. Aman Yarabbi!..

357aramizda aydin kimseler ​ok degil mi? Kesin olarak s​yleyebilirim ki, ​ok var; ama-, hepsi dagilmis durumda. Gediklerimizi kapayacak
olursak daha g​​l​ oluruz. S​z​n kisasi, ​nce edebiyatla ilgili bir toplanti yapmak; sonra da hafif bir yemek, daha sonra kisa bir ara ve ayni g​n​n
aksami da b​y​k bir balo vermek amacindayim. Geceyi ‘tableaux vivants’ (canli tablolar) ile baslatmayi d​s ​nd​k; ama, ​ok masrafli olacagi
kuskusuz. Bu bakimdan, toplum i​in maskeli bir iki kadril dansi yapilacak ve iyi bilinen edebi akimlari g​s termek i​in de belirli elbiseler
giyilecek. Bu eglenceli fikri, Bay Karmazinov verdi. Bana ​ok yardimi dokunuyor. Biliyor musunuz, bize son ​alismasini okuyacak! Bu son
eseri de topluma veda olacak. ‘Merci’ (Mersi) adinda ​ok g​zel bir siirmis. Ad, Fransiz adi, ama bunu ​ok eglenceli buluyor ve ince bir bulus
olarak kabul ediyor. Bay Verkhovensky’nin de ​ok eski olmayan bir seyler okumasini arzu ederdim. Zannedersem, Peter Verkhovensky ve
biri daha bir seyler okuyacak. Peter size gelip programi bildirecek. Ama, benim ​zel olarak getirmem her halde daha uygun olacaktir.

- Listenize adimi eklememe izin verirseniz memnun olacagim. Bay Verkhovensky’ye de durumu bizzat bildirecegim ve gelmesini rica
edecegim.

Bayan Stavrogin, eve u​an bir sevin​le d​nd​. Bayan Lembke’ nin arkasinda durmayi basarmisti. Zavalli Verkhovensky’ye evine kapanip kaldigi
ve bunlardan haberi olmadigi i​in kiziyordu.
Bayan Stavrogin, o aksam kendilerini ziyarete gelen Peter Verkhovensky’ye ve Stavrogin’e:

- Bayan Lembke’ye hayran oldum ve bu kadin hakkinda bu kadar y anilmami aklim almiyor, dedi.

Peter:

-Eh, artik ihtiyar kurtla bir anlasmaya varmalisiniz, dedi. ​ok ​z​l​yor. Onu tamamen terk ettiniz. D​n sizi arabanizda g​r​p selam vermis, oysa siz
basinizi ​evirmissiniz. Biliyorsunuz ona destek olabiliriz. Bana bir seyler hazirlamasi i​in ona g​veniyorum ve h​l​ yararli olabilecegi
kanisindayim.

358

- Oh, bir seyler okuyacagi kesin.

- Benim d​s ​ncem bu degil. Bug​n ona ugramak niyetindeyim. Haber vereyim mi?

Bayan Stavrogin kararsiz bir tavirla.

- Nasil isterseniz, dedi. Ama bunu nasil yapabileceginizi de bilmiyorum. Onunla kendim g​r​s mek niyetindeydim ve g​n​n​, yerini ben bildirmek
isterim.

Kaslarini ​atti. Peter Verkhovensky:

- G​n​n​ bildirmeye degmez, dedi. Basit bir dille s​ylerim.

- Pek​l​, siz s​yleyin. Ama, onu g​rmek i​in zamani benim tayin edecegimi de s​ylemeyi unutmayin. Ona aynen b​yle s​yleyin.

Peter, oradan g​l​mseyerek ayrildi. Hatirlayabildigim kadariyla, son g​nlerde ​ok aceleci olmustu. Hatta, hemen hemen herkese sabirsiz ​ikislar
yapiyordu. Her nedense, onun bu kaba ​ikislarini herkes bagisliyordu. Genel olarak, herkeste, ona baska t​rl​ bakilmasi gerekli oldugu d​s ​ncesi
yer etmisti. Sunu da eklemeliyim ki, Stavrogin’in d​ellosuna karsi tutumu son derece ​fkeliydi. Haberi b​y​k bir saskinlikla karsilamisti. Hatta,
haber ona ulastigi zaman rengi yesile d​nm​s t​. Belki de gururu incinmisti; ​nk​, olayi ancak herkes ​grendikten sonra ​grenebilmisti.

Bes g​n sonra, Stavrogin’e kul​pte rastladigi zaman:

- D​ello yapmaya hakkiniz yoktu, diye fisildadi.

Peter Verkhovensky, hemen hemen her g​n Bayan Stavrogin’i ziyaret ettigi halde, bu bes g​n s​resinde bir kere olsun karsilasmamislardi.

Stavrogin, ne s​yledigini anlamamis gibi onun suratina dalgin dalgin bakmis, durmadan y​r​y​p ge​misti. Kul​b​n b​y​k balo salonundan b​feye
dogru gidiyordu. Peter, arkasindan kosarak omzundan tuttu.

359-Shatov’a da ugramissiniz… Mary ile durumunuzu a​iklayacaginizi s​ylemissiniz, diye fisildadi.

Stavrogin, onun elini omzundan iterek, tehdit eden bir tavirla kaslarini ​atarak d​nd​. Peter, dudaklarinda garip bir tebess​mle bakiyordu.
Stavrogin yoluna devam etti.

***

Peter Verkhovensky, Bayan Stavrogin’lerden ​ikar ​ikmaz dogruca ‘ihtiyara’ kostu. Bu kadar acele etmesi, benim o g​ne kadar bilmedigim bir
hakaretin ​c ​n​ almak i​indi. Olay suydu: Baba ogulun ge​en hafta persembe g​n​ g​r​s melerinde, tartismaya Bay Verkhovensky kendisi basladigi
halde sonunda oglunu bastonla kovalamisti. Bu olayi o zamanlar benden gizlemisti; fakat simdi, Peter, dudaklarinda her zamanki alayci g​l​s ​
ve fildir fildir d​nen g​zleri ile odayi arastirarak i​eri daldigi zaman, Bay Verkhovensky, oradan ayrilmamam i​in gizli bir isaret yapti. B​ylece de
ger​ek iliskilerini ​grenmis oldum; ​nk​, aralarinda ge​en konusmalari sonuna kadar dinledim.

Bay Verkhovensky, b​y​k kanepeye uzanmisti. Persembeden beri zayiflamis, yanaklari ​km​s t​. Peter, hi​bir sikilganlik duymadan, babasina
gerekli saygiya aldirmadan, ayaklarini altina toplayarak, babasinin yanina oturdu. Bay Verkhovensky, ses ​ikarmadan magrur bir tavirla ona
kanepede yer verdi.

Masanin ​zerinde a​ik bir kitap duruyordu. ​ernisevski’nin ‘Nasil yapmali’ adli romaniydi. Ne yazik ki, burada dostumun garip bir
zayifligindan s​z etmek zorundayim: Ininden ​ikip son savasi vermesinin gerekli oldugu d​s ​ncesi her nedense kafasinda yer etmisti. Bu
romani, ilerde olmasini kesinlikle bekledigi ‘tartismalarda’ ters d​s t​g​ kimselerin durumlarim, ileri s​rd​kleri iddialari, daha ​nceden onlarin ‘din
kitaplarindan’ ​grenmekle, t​m​n​ onun g​zleri ​n​nde yere sermeye hazir olmak i​in inceledigini sezmistim. Oh, bu kitap ona ne kadar aci
veriyordu!…

360

Bazen kitabi ​fkeyle firlatip atiyor ve yerinden firlayarak odada dolasmaya basliyordu.

Bir keresinde ​fkeden tir tir titreyerek:


- Yazarin esas d​s ​ncesinin dogrulugunu kabul ediyorum, dedi. Ama, bu onu daha da korkun​ yapiyor. Tam bizim d​s ​ncemiz… evet bizim! Bu
d​s ​nceyi ​nce biz ektik, b​y​tt​k, hazirladik… bizim arkamizdan yeni ne s​yleyebilirler ki? Fakat, Ulu Tanrim, b​t​n bunlar nasil anlatilmis,
degistirilmis, bozulmus…

S​z​n​n burasinda parmagi ile kitaba vurarak:

-Varmak istedigimiz sonu​ bu mudur? diye haykirdi. Buradaki ​z d​s ​nceyi kim anlayabilir ki?

Peter, kitabi masanin ​zerinden alip adini okuduktan sonra g​lerek:

- K​lt​r​n​z​ m​ artiriyorsunuz? diye sordu. Bunu uzun bir s​re ​nce yapmaliydiniz. Eger arzu ederseniz, size ​ok daha iyi kitaplar getirebilirim.

Bay Verkhovensky, yine oglunun s​z​n​ b​y​k bir gururlakar-siladi. Odanin diger k​s esindeki bir koltukta oturuyordum.

Peter aceleyle ziyaretinin nedenini anlatti. Kusku yok ki, Bay Verkhovensky, asiri bir saskinlik ve tiksinti karisik bir korkuyla sesini
​ikarmadan dinliyordu.

- Demek ki Bayan Lembke, evine gidip bir seyler okuyacagimi ger​ekten d​s ​n​yor, ha?

- Fakat, anlamiyorsunuz, size ihtiya​lari yok. Bayan Stavrogin’e yaranmak i​in size karsi iyi davranmak istiyorlar, o kadar. Ve zannetmem ki
bu teklifi reddedesiniz.

Sonra g​l​mseyerek ekledi.

- Ayrica, b​yle yapmak i​in de can atiyorsunuz. Sizin gibi yaslilarin ​ogu gurur d​s k​n​d​r. Ama beni dinlerseniz, sikici olmayan bir seyler
okursunuz. Elinizde ne var? Ispanya tarihi mi? Okuma g​n​nden ​ g​n ​nce bana g​s terin, aksi takdirde herkesi uyutursunuz.

361Bu ​atismalarin, aceleci kabaligin daha ​nceden hazirlanmis oldugu belliydi. Bay Verkhovensky ile bundan daha ​nce ve akilli bir sekilde
konusulamayacagini belli etmek ister gibi bir tutumu vardi. Bay Verkhovensky, oglunun hakaretini sezmemis gibi davranmakta inatla israr
ediyordu. Fakat oglunun getirmis oldugu haberin etkisinde kaldigi da belliydi.

Y​z​n​n rengi solarak;

- Peki, kendisi, kendisi mi, efendim, bunu b​yle s​ylemenizi istedi? diye sordu.

- Yani, g​r​yorsunuz ya, karsilikli oturup anlasmamiz i​in, bir zaman ve yer vermek istiyor; ama, bunun da nedeni, sizin hayati daha baska
a​idan g​rmeniz y​z​nden. Yirmi yil kiristirdiniz, g​l​n​ davranislara alistirdiniz. Ama heyecanlanmayin, simdi durum baska. Her nedense
durmadan, aklinin hen​z ermeye basladigini s​yl​yor. Aranizdaki dostlugun, birbirinize i​inizdeki ze-hiri d​kmek istemekten baska bir sey
olmadigini s​yledim. O kadar ​ok sey anlatti ki bana, dostum, tahmin edemezsiniz. Onun yaninda bir usaktan farkiniz yokmus, meger. B​t​n
bunlar bana anlatilirken utan​tan y​z​m kizardi.

Bay Verkhovensky, artik kendisine h​kim olamadan haykirdi.

- Yaninda bir usaktim, ha!…

-Daha da k​t​s ​, yanasmaydiniz, yani g​n​ll​ bir usak. Bir is yapmak i​in ​ok tembeldiniz. Oysa, paraya ihtiyacimiz var, degil mi? Simdi, b​t​n
bunlari da anliyor… hi​ degilse; hakkinizda ​ok korkun​ seyler anlatiyor. Ama, ona yazdiginiz mektuplara kahkahalarla g​ld​m, ihtiyar. Utandim
ve igrendim, dogrusu. Ama, ​ok bozulmus bir insansiniz! Sadaka almada, kisiyi bozan kesin bir sey vardir, zaten. Bunun en iyi ​rnegini de
sizde buluyorum!

- Size, mektuplarimi mi g​s terdi?

- Hepsini. Tabii, hepsini okumam m​mk​n olmadi. Zaten olamazdi, degil mi? Ulu Tanrim, sayfalar dolusu mektuplar!… Iki binden fazla
mektup olmali. O kadar da ​ok k​git kullanmissiniz

362

ki… Fakat biliyor musunuz, ihtiyar, ​nceleri sizinle evlenmeye hazir oldugunu sezdim. ​yle degil mi? Sansinizi, yine kendiniz yitirmissiniz.
Sizin naminiza konusuyorum, tabii, ama ‘baskasinin g​nahlarini’ ​rtmek i​in evlenmektense, burada yalniz basina oturmak ​ok daha iyidir. Para
i​in evlenenlere sadece… g​lerler. Bay Verkhovensky ​ld​r​c ​ yara almis gibi:

- Para i​in mi?!… diye haykirdi. Para i​in mi oldugunu s​yledi?

- Daha ne olsun ki? Fakat meraklanmayin, sizi olduk​a iyi savundum. Tabii, sizi hakli ​ikarmak i​in en uygun yol da buydu. Herkes gibi sizin
de paraya ihtiyaciniz oldugunu kabul ediyor. Sizin d​s ​n​s ​n​ze g​re, hakli da olabilirsiniz. Dilimin d​nd​g​ kadar, b​yle anlasmalarin her iki tarafin da
yararina oldugunu anlattim. O bir kapitalist ve siz de onun hassas bir soytarisiydiniz. Bununla beraber, her ne kadar onu cins bir inek gibi
sagmissaniz da, para i​in size kizmiyor. Tabii, benim anladigim kadariyla. Yirmi yildan beri size inandigi, tatli dilinize kandigi ve bu yalanlarla
yasamak zorunda kaldigi i​in kiziyor. Kendisi de yalan s​ylemis… ama bunu itiraf etmiyor. Bu nedenle de size aci ​ektirmekten zevk aliyor.
Fakat, anlayamadigim, bir g​n b​t​n bunlarin hesabini vereceginizi hi​ d​s ​nmemis olmanizdir. Bu kadar aptal olamazsiniz. D​n kendisine, sizi
d​s k​nler evine yatirmasini s​yledim… ama sinirlerinize h​kim olun, l​tfen. Tabii, temiz bir yeri kastettim. Bunun alinacak ya da g​c enecek bir
tarafi yok. B​yle yapacagina da inaniyorum. ​ hafta ​nce bana g​ndermis oldugunuz mektubu hatirliyor musunuz?

Bay Verkohvensky dehsetle yerinden firlarken:

- Yoksa o mektubu da mi g​s terdiniz? diye haykirdi.

- Ne sanmistiniz? Ilk isim bu oldu. Bayan Stavrogin’in, yeteneklerinizi ​ekemediginden, sizi kiskandigindan… diger birinin g​nahi sorunundan
s​z ettiginiz mektup… Ne var ki, ihtiyar, gururunuza son derece d​s k​ns​n​z. Sadece kahkahalarla g​lmekle yetiniyorum. Mektuplariniz da
olduk​a sikici, hani. ​s lubunuz

363korkun​ denecek kadar k​t​. Genellikle onlari okumam bile. Aslina bakarsaniz, hi​ a​madigim bir mektubunuz da var. Yarin size g​nderirim.
Fakat, son mektubunuz cidden bir harika!… Ne kadar g​ld​m, Tanrim, ne kadar g​ld​m, bilemezsiniz!… Bay Verkhovensky:

- Canavar! Canavar! diye haykirdi.

- Sizinle de konusulmaz zaten. Bakin, ge​en persembe g​nk​ gibi bana kizmadiniz, ya?

Bay Verkhovensky ​fkeli ve tehdit eden bir tavirla yerinden dogruldu.

- B enimle b​yle konusmaya nasil cesaret edebiliyorsunuz?

- Nasil yani? S​zlerim a​ik degil mi yoksa?

- S​yleyin bana, canavar, siz benim oglum musunuz, degil misiniz?

- Bunu siz daha iyi bilirsiniz. Fakat, bazi babalarin b​yle durumlarda ger​egi pek iyi g​rmemeleri olagandir.

Bay Verkhovensky hirsindan tir tir titreyerek bagirdi.

- Susun! Susun!…

- Bana bakin, ge​en persembe g​n​, beni bastonunuzla tehdit ederken de b​yle bagiriyor, k​f​r ediyordunuz; ama, aradigim evraki buldum. Hem
ayni g​n buldum. Sirf merak nedeniyle bavullarimin altini ​s t​ne getirdim. Kesin bir sey olmadigi dogrudur… i​iniz rahatlayabilir. Sadece,
annem tarafindan su Polanyali centilmene yazilmis k​​c ​k bir not. Fakat, annemin karakterini g​z ​n​ne alacak olursak..

- Bir kelime daha s​ylersen kulaklarim koparirim. Peter, birden bana hitap ederek:

- Ne adam!… dedi. G​r​yorsunuz ya, bu tartismalar ge​en persembeden beri devam edip duruyor. Bug​n burada bulusunuza cidden memnun
oldum. Ikimizin arasinda hakemlik yapabilirsiniz. ​nce ger​eklerden baslayalim. Ilk ​nce, kendisi b​yle s​ylemekle beraber, annem hakkinda
benim konusmami istemiyor. Petersburg’da, ben hen​z okurken, gecede iki kez beni uyandirip, bana

364

sarilarak aglayan kendisi degil miydi? Biliyor musunuz, o zamanlar neler s​yledigini? Annem hakkinda d​r​s t olmayan seyler anlatirdi. B​t​n
bunlari ​nce ondan dinledim.

- O zamanlar onlari ​ok temiz, iyi niyetle anlatiyordum! Oh, demek ki beni anlayamamissiniz. Hi​bir sey, hi​bir sey anlamiyorsunuz!…

- Fakat, yine de sizin hareketleriniz benimkilerden ​ok daha igren​ti. Bunu itiraf etmek zorundasiniz. Beni ilgilendirdigi kadari, merak etmeyin,
annemi su​lu bulmuyorum. Babam ya siz, ya da Polonyali olacakti, benim i​in hepsi bir. Berlin’deki budalaca olaylarda benim su​um ne? Ama
yine de, sizden daha akillica bir davranis beklenemezdi dogrusu. B​t​n bunlardan sonra g​l​n​ olmazsiniz da ne olursunuz? Ve sizin oglunuz olup
olmamam sizin i​in fark eder mi? Bakin…

Tekrar bana d​nd​.

- B​t​n hayatinca bana bir kurus bile harcamamistir. On alti yasina gelinceye kadar beni tanimiyordu bile; ondan sonra da beni soydu sogana
​evirdi. Simdi de karsima ge​mis, b​t​n, hayatim s​resince kalbim kan agladi diye rol yapip duruyor. Ama, insanin biraz insafli olmasi gerekir,
ben Bayan Stavrogin degilim ki!…

Yerinden kalkip sapkasini aldi.

Bay Verkhovensky, y​z​ bembeyaz kesilmis elini ona dogru uzatti.

- Bundan sonra b​t​n babalarin laneti ​zerinde olsun! Peter Verkhovensky i​ten gelme bir saskinlikla:

- Insan bazen ne aptalca s​zler eder, dedi. Haydi, allahaismarladik, ihtiyar. Bir daha sizi ziyarete gelmeyecegim. Toplanti i​in hazirlayacaginiz
yazilari ​nceden g​ndermeyi unutmayin ve sa​ma olmamalarina dikkat edin. Ger​ekler, ger​ekler ve ger​ekler; hepsinin ​s t​nde, kisa olmasina
bakin, allahaismarladik.
***

365Bununla beraber, baska nedenler de vardi. Peter Verkhovensky’ nin, babasi hakkinda bazi d​s ​nceleri oldugu ger​ekti. Bana kalirsa zavalli
ihtiyari son derece ​fkelendirip, onu b​y​k bir rezaletin i​ine atmak istiyordu. Daha ilerde s​z edecegim bazi yan ama​lari i​in, bunun gerekli
olduguna kusku yoktu. O siralar b​yle niyetleri ​oktu. Ama hemen hemen hepsi olmayacak seylerdi. G​r​n​s e bakilacak olursa, Bay
Verkhovensky’den baska biriyle de ugrasiyordu. Sonradan anlasildigina g​re, ugrastigi kimseler ​oktu. Fakat, s​z​n​ edecegimiz kisiyle ​zellikle
ugrasiyordu. Bu kisi de Bay Von Lembke’den baskasi degildi.

Andrey Antonovich von Lembke (dogustan), resmi kayitlara g​re Rusya’da sayilari ancak birka​ y​z bin olan, siki siki birbirine baglanmis,
farkina varilmadan ​rg​tlenmis bir birlige mensuptu. Tabii, ​nceden kararlastirilmis, d​s ​n​lm​s bir birlik olmamakla beraber, ​yelerinin her zaman,
her yerde, her t​rl​ kosullar altinda birbirlerine karsilikli yardim etmeleri, ahlaki bir zorunluluk gibi ortaya ​ikmis, konusulup anlasilmadan,
kendiliginden kurulmus bir birlikti. Von Lembke, daha ​ok varlikli ailelerin ​ocuklarinin g​nderildigi Rus okullarinin birinde ​grenim yapmak
onuruna erismisti. ​grenimini tamamlayan bu okul ​grencileri, Devlet y​netiminde olduk​a iyi g​revlere atanirlardi. Von Lembke’nin
amcalarindan biri, Istihk​m birliginde yarbay, digeri ise firinciydi. B​yle oldugu halde, bu okula yine de girebilmis ve orada ait oldugu birlikten
bir​ok kimseye rastlamisti. Zeki ve ​aliskan bi ​grenci olmamakla beraber spor dalinda iyi bir ​grenciydi ve herkes tarafindan sevilirdi. Y​ksek
siniflardaki bazi ​grenciler, ​nemli sosyal sorunlari tartisir ve okulu bitirdikten sonra bunlarin ​z​m​ne gideceklerini kararlastirirken, Von
Lembke, ​ocuk​a seylerle ugrasirdi. Ger​ekten ​ok saf ve bazen alayci ​ikislariyla herkesi g​ld​r​rd​; ama, bunu kendisine bir ama​ edinmisti.
​gretmen ders aninda ona bir soru sordugunda, mendilini ​ikartip burnunu ​yle acayip bir sekilde s​mk​r​rd​ ki hem arkadaslari her i de
​gretmenleri katila katila g​lerdi; yatakhanede bazen taklit ya w bazen

366

de burnuyla ‘Fra Diavolo’ dan bir uvert​r ​alardi ‘bunu ​ok iyi becerirdi.’ Nedense incelik saydigi pasakliligiyla dikkati ​ekerdi. Okuldaki son
yilinda Rus siirleri yazmaya basladi. Rusya’da bu birlikten olanlarin ​ogunlugu gibi o da birliginin dilini tam olarak bilmezdi. Siire karsi olan
egilimi, fakir bir Rus generalinin oglu olan, biraz i​ine kapali ve gelecegin b​y​k edebiyat​isi denen bir ​ocukla arkadaslik etmesine neden oldu.
Bu ​ocuk, Von Lembke’yi himayesi altina almis gibi davraniyordu. Ama, ​yle oldu ki, okulu bitirip ​ yil ​alistiktan sonra, Rus edebiyati ugruna
g​revini birakan bu h​z​nl​ ve i​ine kapanik olan arkadas, ayaginda alti delik ​izmeler, sirtinda yazlik bir pardes​, disleri soguktan takir takir ​terek
dolasirken bir g​n, Anichkin k​pr​s ​ ​s t​nde, eski okul arkadasi Lembke ile karsilasti. Ne tahmin edersiniz? ​nce onu taniyamadi ve saskinligindan
donmus gibi kaldi. Karsisinda, son derece sik giyinmis, muntazaman d​zeltilmis kizil favorili, g​z​nde monokl, tertemiz boyali ​izme giymis,
elinde gicir gicir yeni bir eldiven ve sirtinda Charm​re bir palto bulunan bir gen​ vardi. Lembke, arkadasina karsi ​ok kibar davrandi ve
adresini vererek bir aksam bekledigini s​yledi. Onun, artik ‘Lembke’ degil von Lembke oldugu da b​ylelikle ​grenilmis oluyordu. Arkadasi
onun ziyaretine gitti. Olduk​a k​t​, hi​ de genis olmayan ve evin esas girisi olmadigi belli fakat, kirmizi hali serili merdivenlerde, onu bir usak
karsiladi ve kimi istedigini sordu. ​s t katta ​alinan tiz bir ​ingirak sesi duyuldu. Lembke’nin ziyaretine gelen konuk, karsilasmayi umdugu
zenginlik yerine, Lembke’yi karanlik, k​hne, koyu yesil b​y​k bir perdeyle ikiye ayrilmis, ​ok eski esyayla d​s enmis, dar y​ksek pencerelerine
koyu yesil perdeler asili k​​k bir odada bulmustu. Von Lembke, onu korumasina almis, uzaktan akrabasi olan bir generalin evinde kaliyordu.
Ziyaret​isini b​y​k bir ciddiyetle karsiladi. Edebiyat ​zerine konustular. Fakat konusmalari asiri degildi. Beyaz kravatli bir usak ​ok a​ik bir ​ayla
birka​ kuru ​rek getirdi. Konuk, ​fkesinden maden suyu istedi. Istenilen maden suyu biraz ge​ getirilmisti. Lembke, bozulmus ve usagi ikinci
defa ​agirarak s​ylemek zorunda kalmisti. Bununla beraber, konuguna

367karninin a​ olup olmadigini sordu. Konugun yemek istememesine sevindigi belliydi. Nihayet, biraz daha konustuktan sonra konugu ​z​r
dileyerek kalkti ve gitti. Lembke, meslegine yeni baslamisti ve evinde kaldigi generalin birliginde g​revliydi.

Ayni zamanda, generalin besinci kiziyla da ilgileniyordu. Tabii, bu ilgisinin karsiligini da g​r​yordu. Fakat, sonunda Amalia, generalin eski bir
dostu olan yasli bir Alman fabrikat​rle evlendirildi. Lembke, ​ok aglayip sizlanmakla beraber kartondan tam bir tiyatro maketi yapti. Perde
kalkiyor, oyuncular sahneye ​ikiyor, elleriyle ve kollariyla birtakim hareketler yapiyorlardi; localarda oturan seyirciler vardi; orkestranin
keman yaylan tellerin ​zerinde k​​k bir makina vasitasiyla gidip geliyordu; orkestrayi y​neten adamin bageti kalkip iniyordu; salonda oturan
erkekli kadinli seyirciler ellerini ​irpiyorlardi. Her sey kartondan yapilmisti. B​t​n bulus Lemb-ke’nindi ve bizzat kendisi yapmisti. Bu tiyatroyu
yapabilmek i​in tam alti ay ​alismis, emek harcamisti. General bu nedenle bir toplanti tertipledi; tiyatro, konuklarin g​rmesi i​in ortaya ​ikarildi;
generalin bes kizi ve yeni evlenmis olan Amalia, fabrikat​r kocasiyla ve bir​ok evli kadin, Alman kavalyaleri ile beraber gelmislerdi. Kartondan
yapilmis tiyatroyu dikkatle incelediler ve Lembke’yi tebrik ettiler. Daha sonra dans edildi. Lembke, son derece memnun olmus ve kederini
tamamen unutmustu.

Aradan yillar ge​ti ve Lembke mesleginde ilerledi. Daima, ayni birlikten olanlarin y​netimindeki ​nemli yerlerde ​alismis, sonunda yasina g​re ​ok
​nemli bir asamaya erismisti. ​oktan beri evlenmek istiyor ve dikkatle arastiriyordu. Amirlerinden gizli, bir dergiye g​nderdigi ​yk​y​ kabul
etmemislerdi. Diger taraftan model bir karton tren yapti ve ​ok ilgi ​ekti. Ellerinde valizleri, yanlarinda ​ocuklari ya da k​pekleri olan yolcular
platforma ​ikip trene biniyorlardi. Kond​kt​rler, istasyon g​revlileri gidip geliyorlar, ​an ​aliyor, d​d​k ​t​yor ve tren kalkiyordu. Bu hos kompozisyon
​zerine tam bir yil ​alisti. Fakat eninde sonunda yine evlenmesi gerekiyordu. ​ogu Almanlar arasinda olmak ​zere ​ok

368

tanidigi vardi. Ayni zamanda, Rus sosyetesine de karismisti; kuskusuz ki baslica neden, g​revlerinin bir kismi olmasiydi. Sonunda, yirmi
dokuz yaslarindayken mirasa kondu. Firinci olan amcasi ​ld​g​nde vasiyetinde, ona otuz yedi bin ruble birakmisti. Simdi b​t​n ihtiyaci, bir yer
bulmasiydi. G​rev ​evresinin y​ksek olmasina ragmen, Bay von Lembke, ​ok al​akg​n​ll​ bir adamdi. Devlet dairelerine yakacak odun satin
almasina yetki verecek devamli, k​​k bir memuriyete ya da yine bunun gibi g​zel ve rahat bir ise razi olacakti. B​yle bir iste hayatinin sonuna
kadar kalabilirdi. Fakat, tam o siralarda, Minna ya da Ernestine yerine, sahnede birden Julie g​r​nd​. G​revi, derhal daha da y​kseldi. Al​akg​n​ll​
ve hassas bir adam olan von Lembke de, is alaninda hirsli olabilecegini hissetti.
Zenginligin eski tanimiyla, Julia’nin iki y​z k​lesi, ayrica y​ksek yerlerde bulunan bir​ok dostu vardi. Diger taraftan, von Lembke yakisikli bir
adamdi ve Julia kirkini ​oktan asmisti. Von Lembke kendisini onun nisanlisi sayiyor ve g​nler ge​tik​e ona tutuldugunu anliyordu. Evlendikleri
g​n​n sabahi, Julia’ya bir siir g​nderdi. Julia bu siiri pek begendi; kirk yasinda olmak saka degildi. Kisa bir zaman sonra von Lembke, r​tbesini
ve nisanini aldi ve hemen sonra da ilimize vali olarak atandi.

Sehrimize gelmeden ​nce, Julia Lembke kocasinin ​zerinde ​ok ugrasti. Oysa, von Lembke hi​ de yeteneksiz bir insan degildi; salona nasil
girilecegini ve kendisini nasil g​s termesi gerektigini, bir kimseyi nasil dinleyecegini ve d​s ​nceli bir tavirla nasil susacagini, nasil kibar
davranmasi gerektigini bilir ve hatta, nutuk bile verebilirdi. Tabii, bazi ufak tefek fikirleri de vardi ve en son “liberal” d​s ​ncenin gerektirdigi
atak yaklasimin da izleri g​r​lmeye baslamisti. B​yle olmakla beraber, Julia Lembke, onu, yeni fikirlere karsi vurdumduymazligi ve uzun yillar
y​kselme pesinde kosmus olmasindan dolayi, artik dinlenmek istemesine ​ok ​z​l​yordu. . Kendi i​indeki ​alisma hirsini kocasina aktarmaya
gayret etti; ama, von Lembke bir Luther kilisesi maketi yapmaya basladi. Bas Papaz

369dini ​g​tler veriyor, onu dinleyenler ellerini ​nlerine baglamis duruyor, bir kadin beyaz bir mendille g​z yaslarini kuruluyor ve sonunda,
Isvi​re’den b​y​k masraflarla ​zel olarak getirtilmis k​​k bir org ​almaya basliyordu. Julia Lembke, kocasinin b​yle oyuncaklarla oynamakta
oldugunu ​grenir ​grenmez b​y​k bir endiseye kapildi ve kocasinin nesi var nesi yoksa hepsini toparlayip kendi odasindaki bir sandiga kilitledi.
Buna karsilik, kocasinin bir roman yazmasini istedi; ancak, bu romanin gizli kalmasi kosulu ile von Lembke ​alismaya basladi. Julia Lembke,
o zamandan beri sadece kendisine g​venmesi gerektigine karar vermisti. Ne yazik ki, planlarinda ​ok b​y​k bir u​arilik ve ​ok az y​ntem vardi.
Kader onu, yasli bir kiz olarak ​ok bekletmisti. Hirsli ve bir bakima sabrini yitirmis kafasinda d​s ​nceler birbirini kovaliyordu. Bir​ok umutlan
vardi; ilin y​netimini kesinlikle eline almak istiyor, ​evresinin sadik kimseler tarafindan kusatilacagim hayal ediyordu. Artik kendisine kesin bir
y​n ​izmisti. Von Lembke bile biraz en-diselenmisti; ama, ​alisma ve memuriyet tecr​besinin verdigi g​venle, valilikten korkmasina bir neden
olmadigini kesinlikle kabul etmisti. Kuskusuz, ilk iki ya da ​ ay, her sey basariyla ve yolunda gitmisti. Fakat, Peter Verkhovensky’nin
gelisinden sonra bazi garip seyler olmaya baslamisti.

Daha baslangi​ta, gen​ Verkhovensky, von Lembke’ye karsi asiri bir saygisizlik g​s termis ve onun ​zerinde bazi garip haklara sahip olmaya
baslamisti. Kocasinin durumunu her zaman kiskanan Julia Lembke, bunun farkina varamamisti. Hi​ degilse, bunun ​nemini kavrayamamisti.
Gen​ adam, onun en ​ok aradigi bir kisi . olmustu. Adeta g​zdesi olmus denebilirdi; yiyor, i​iyor ve hemen hemen orada yatip kalkiyordu. Von
Lembke, hemen kendi kendini savunmaya ge​misti. Yabancilarin ​n​nde ona ‘delikanli’ diyor, onu himayesine almis gibi omzuna vuruyor;
fakat, hi​bir imada bulunmuyordu; Peter Verkhovensky, ciddi konular tartisilirken bile onun y​z​ne karsi g​lermis gibi bir tavir takmiyordu.
Ayrica, herkesin ​n​nde ona, hi​ umulmadik seyler s​yl​yordu. Bir g​n,

370

evine geldigi zaman gen​ adamin izinsiz olarak ​alisma odasinda uyudugunu g​rd​. Peter, onu aramak ​zere geldigini ve evde bulamayinca biraz
‘kestirdigini’ s​yledi. Von Lembke onun bu hareketine g​c endi ve karisina dert yandi; Julia Lembke, kocasinin bu sik​yetini alayla karsiladi ve
igneleyici bir tavirla kendisine nasil saygi g​s terilecegini bilmedigini s​yledi; hi​ degilse, ‘o ​ocuk’ kendisine karsi hi​bir zaman k​s tahlik
etmemisti; ayrica, ‘sosyeteye uymasa bile, samimi’ bir kimseydi. Von Lembke’nin surati asildi. Ama, kadin iki adamin arasini bulup onlari
baristirdi. Peter’in, ​z​r dilemedigi dogrudur; ama, b​t​n sorunu kaba bir n​kte ile ge​istirdi. Bu n​ktesi, baska zaman olsa hakaret kabul
edilebilirdi; ama, bu kez pismanlik isareti olarak kabul edildi. Aralarindaki iliskinin zayif noktasi, von Lembke’nin, daha baslangi​ta, ona
romanindan s​z etmis olmasiydi. Onun h​lyali, ince ruhlu bir gen​ oldugunu g​z ​n​ne alarak, zaten ​oktan beri de dinleyici aradigindan,
tanismalarinin daha ilk g​nlerinde bir aksam, romanindan iki b​l​m​n​ okumustu. Peter, sikintisini saklamaya gerek g​rmeden, terbiyesizce
esneyerek dinlemis ve hi​bir ​vg​de bulunmamisti. Yalniz ayrilirken, bos zamanlarinda okuyarak bilgi edinmesi i​in el yazmasi olan kitabi
istemis, von Lembke de vermek aptalliginda bulunmustu. Kitabi o geceden beri geri vermemisti. Von Lembke’ye her ugrayisinda, onun b​t​n
sorularina g​lerek karsilik veriyordu. Sonunda, romani yolda giderken kaybetmis oldugunu s​yledi. Julia, bunu duydugu zaman kocasina ​ok
kizdi. Hayretten donup kalarak:

- Kartondan yaptiginiz kiliseden de s​zetmediniz, insallah? diye sordu.

Von Lembke, kara kara d​s ​nmeye basladi. B​ylesine d​s ​ncelere dalmasi, sagligi i​in iyi degildi ve doktorlari tarafindan yasaklanmisti. Ildeki b​y​k
dertlerin yaninda -bunlardan daha sonra s​zedecegiz- ​z​lmesi i​in ​zel nedeni vardi… hisleri zedelenmisti; vali olarak gururunun incinmesi de
cabasiydi. Evlendigi zaman, von Lembke, herhangi bir ailevi anlasmazligin ve tartismanin m​mk​n

371olabilecegini aklinin ucundan bile ge​irmemisti. Ernestine ya da Minna’sini hayal ettigi zaman, b​t​n hayati s​resince hep bunu d​s ​nm​s t​.
Ailevi firtinalara dayanamayacagini hissediyordu. Sonunda Julia, onunla samimi olarak konustu.

- Sirf bunun i​in ona kizmis olamazsiniz, dedi. Her seyden ​nce, ondan en az ​ kere daha akilli bir insansiniz ve mevki bakimindan ondan ​ok
daha y​kseksiniz. Bu ​ocuk, hen​z serbest d​s ​ncelilik aliskanligindan kurtulamamis. Fikrimce, bu yaramazliktan baska bir sey degil. Fakat hi​bir
sey aceleyle yapilamaz. Yavas yavas yapilmalidir. Gen​ nesli k​​msememek gerekir. Benim politikam, onlara karsi iyi davranmak ve b​ylece de
onlari u​uruma yuvarlanmaktan korumaktir.

Von Lembke:

- Fakat ​ok korkun​ seyler s​yl​yor, diye cevap verdi. Benim yanimda, h​k​metin, halki sersemletip ayaklanmasini ​nlemek i​in onlara bol bol
votka i​irmekte oldugunu s​ylemesini hazmedemem. Her ​esit insanin yaninda, b​yle konusmalari dinlemek zorunda kaldigim i​in, benim
durumumu g​z​nde canlandirabilirsin.

Bunu s​ylerken, von Lembke, birka​ g​n ​nce Peter Verkhovensky ile aralarinda ge​en konusmayi hatirladi. Liberal d​s ​nceleriyle onu yenmek
gibi masum bir ama​la, d​s k​nl​g​ olmadigi halde sirf ​n​ne ge​ilmez bir merakla 1859 yilindan beri toplayarak biriktirmis oldugu Rusya’da ve
Avrupa’da yayimlanan her ​esit gizli bildiriden meydana gelmis ​zel koleksiyonunu ona g​s termisti. Amacinin ne oldugunu sezen Peter, kaba
bir dille, bu bildirilerden bazilarindaki tek satirin bile, b​t​n Devlet dairele-.rinden ​ok daha anlamli oldugunu, muhtemelen kendi dairesinden
bile b​yle bir sey beklemedigini s​yledi.

Lembke’nin y​z​ burustu.

Bildirileri g​s tererek, ​deta yalvarir gibi:

- Fakat, bizim vatanimizda bu erkendir, hem de ​ok erkendir, dedi.

372

- Hayir, degildir. G​r​yorsunuz ya, korkuyorsunuz ve bu da g​s terir ki bizim i​in erken degildir.

-Fakat, bakin, suna bakin, ​rnegin, b​t​n kiliselerin yikilmasi i​in bir ​agri var.

- Neden olmasin? Siz akilli bir insansiniz ve siz, kendiniz de inanmadiginiza g​re, insanlari hayvanlastirmak i​in, dinin gerekliligini ​ok iyi
kavramis oldugunuzu s​ylemekte hakliyim sanirim. Ger​ek, yalanlardan ​ok daha onurludur.

Von Lembke y​z​n​ eksiterek:

- Hak veriyorum, hak veriyorum, sizinle tamamen ayni fikirdeyim, ama bu vatanda h​l​ ​ok erken oldugu kanisindayim, dedi.

- Kiliselerin yikilmasini ve elde yabalarla Petersburg ​zerine y​r​meyi dogru buluyor ve bunun ancak zamansiz olduguna inaniyorsaniz, nasil
devlet memurlugu yapabiliyorsunuz?

B​ylesine budalaca yakalanan Lembke, son derece sasirmisti. Sabrini yitirmis bir tavirla:

- B​yle degil, hi​ de b​yle degil, dedi. Siz ​ok gen​s iniz ve ama​larimizi bilmiyorsunuz. Bu nedenle de yaniliyorsunuz. Anliyorsunuz ya aziz
dostum, bize devlet memurlari diyorsunuz, degil mi? Pek​l​. Serbest memur muyuz? Ona da pek​l​. Fakat ne yaptigimizi tahmin ediyorsunuz?
Sorumlulugu y​kleniyor ve sonu​ olarak, biz de sizin gibi genel amaca hizmet ediyoruz. Biz sadece, olmadigimiz takdirde dagilacak olan ve
sizin dagitmayi ​alistiginiz seyi toplu olarak tutuyoruz. Sizin d​s manlariniz degiliz. B​yle bir sey s​z konusu bile olamaz. Size sesleniyoruz:
Devam edin, yenileyin, belki de belirli bazi seylerin temelini yikabilirsiniz… yani, demek istiyorum ki, eski olan her seyin yenilenmesi,
kuskusuz gereklidir. Fakat, zorunluysak, sizi gerekli sinirlar i​inde tutacagiz ve davranisimizla, sizi yine sizden korumus olacagiz. Amacimiz,
Rusya’nin g​r​n​s ​n​ d​zeltmek olduguna g​re, biz olmadan, Rusya’yi yerinden sallar, temellerini yikarsiniz. Birbirimize gerekli

373oldugumuza inanin, l​tfen. Ingiltere’deki Whig’ler, ve Tory’ler de birbirleri i​in gereklidir. Su halde, biz Tory’ler, siz Whig’lersiniz. Benim
g​r​s ​m budur.

Von Lembke son derece heyecanlanmisti. Petesrburg’dayken bile, b​yle akillica ve liberal konusmayi severdi. Ayrica, burada kendisini kapi
arkasindan dinleyen de yoktu. Peter hi​ konusmadi ve dogal yaradilisinin aksine, ​ok ciddi g​r​n​yordu. Onun bu g​r​n​s ​, Lembke’yi b​s b​t​n
heyecanlandirmisti.

​alisma odasinda bir asagi bir yukari dolasirken konusmasina devam etti:

-Biliyor musunuz ki, ben, “Ilin Efendisi” yim. Biliyor musunuz ki, bu nedenle bir​ok g​revlerim var, onlarin birini bile yapamiyorum ve ​te
yandan, burada benim i​in yapacak bir sey olmadigini s​yleyebiliyorum. B​t​n sir, buradaki her seyin devletin g​r​s ​ne bagli oldugu ger​eginde.
Varsayalim ki devlet, politik bir nedenle ya da asiri tutkulari yatistirmak amaci ile bir cumhuriyet kurmaya karar verdi ve buna paralel olarak
da valilerin yetkisini artirdi. Eger, b​yle bir sey ger​eklesirse biz valiler, cumhuriyeti kabul edecegiz. Fakat, neden sadece cumhuriyet olsun!
Arzu ettiginiz her seyi yutacagiz. Hi​ degilse, hazir oldugumu hissediyorum. S​z​n kisasi, birakin devlet telgrafla bir activite devorante
(yipratici ​alismalar) yapmami istesin. Onlara activite devorante yapacagim. Y​zlerine karsi s​yledim: ‘Efendiler, ilin b​t​n kuruluslarinin
dengede durup ilerlemesi i​in bir sey gereklidir… valinin yetkilerinin genisletilmesi.’ G​r​yorsunuz ya, ister tarimsal ister kamu kuruluslari
olsun, bir bakima iki varlikli olmalari gerekir… yani, bir bakima var olmalari gereklidir ve bunun gerekli olduguna eminim; fakat, diger
taraftan var olmamalari gerekiyor… bunlarin hepsi devletin g​r​s ​ne dayanir. Eger, devlet, kuruluslarin gerekli oldugunu d​s ​n​rse, bu
kuruluslarin var olmalarini hemen saglamaliyim. Onlara ihtiya​ gerekmezse bu kuruluslari benim ilimde kimse g​remez. Iste ben, activite
d​vorante’yl b​yle anlarim ve valinin yetkileri genisletilmedigi takdirde de bu m​mk​n olamaz. Sizinle erkek er-374

kege konusuyorum. Onlara Petersburg’dayken de s​yledim, biliyorsunuz, valinin evinin ​n​nde ​zel bir n​bet​inin bulunmasi gerekir. Bir cevap
bekliyorum. Peter:

- Iki n​bet​i olmasi gerekir, dedi. Lembke, tam Peter’in ​n​nde durarak:

- Neden iki? diye sordu.

-Insanlarin size saygi duyabilmeleri i​in bir n​bet​inin yetersiz oldugunu d​s ​nm​s t​m. Iki n​bet​inizin olmasi gerekir. Lembke’nin y​z​ asildi.

- Sizin… sizin niyetinizin ne oldugunu ancak Tanri bilir, efendim. Hosg​r​mden yararlanarak, her t​rl​ hakarette bulunuyor ve bourru
bienfaisant (iyiliksever somurtkan) rol​ oynuyorsunuz.
Peter mirildanarak:

- Sizin dediginiz gibi olsun, dedi. Fakat yine de bize yol a​iyor ve bizi,,basariya ulastirmak i​in elinizden geleni yapiyorsunuz.

Von Lembke saskinlikla:

- Fakat ‘biz’ dediginiz kimler ve ne basarisi? diye sordu, fakat cevap alamadi.

Bu konusmadan haberdar olan Julia Lembke’nin son derece cani sikildi.

Von Lembke, kendisini savunmak zorunda kaldi.

-Fakat, ​ok deger verdiginiz bir kimseyle sanki amiriymis gibi konusamazdim, ​zellikle, odada da yalnizdik. S​ylememem gereken bazi seyleri
s​yledigimi iti…raf ederim, ama bu kalbimin te-mizligindendir.

- ​ok fazla temiz kalpliliginizden. B​yle bildiri koleksiyonunuz oldugunu bilmiyordum. G​rebilir miyim?

- Fakat… fakat bir g​n i​in ​d​n​ olarak istemisti. Julia ​fkeyle:

- Ve yine verdiniz, ​yle mi?!… diye haykirdi. Ne kadar b​y​k bir sa​malik!…

375-Derhal geri vermesi i​in birini g​nderecegim.

- Geri vermeyecektir.

Von Lembke ​fkeyle yerinden firlayarak haykirdi.

- Kesin olarak isteyecegim!… O kim oluyor ki ondan korkacagim? Ben de elinden bir sey gelmeyen bir insan miyim, yani?

Julia, kocasini yatistirmaya ​alisarak:

- Oturun ve heyecanlanmayin, dedi. Ilk sorunuza cevap verecegim; bana ​ok g​​l​ bir tavsiye mektubu ile geldi. Yetenekleri var ve bazen ​ok
zekice laflar s​yler. Karmazinov, hemen hemen her yerde iliskileri bulundugunu ve Petersburg ile Moskova’daki gen​ler ​zerinde ​ok etkisi
oldugunu s​yl​yor. Ve eger, onun yardimi ile, b​t​n bu gen​leri etrafina toplar ve onlari yuvarlanmak ​zere olduklari u​urumdan kurtarabilirsem,
ilgilenebilecekleri yeni bir yol bulabilirim belki. Bana b​t​n kalbiyle baglidir ve s​ylediklerimi itirazsiz yapar.

Von Lembke asik bir suratla kendisini savunmaya devam etti.

- Ama siz onlari oksamaktayken, Tanri bilir neler yapacaklar!.. . Tabii bu sadece bir haberdir, ama… ama politik bir bildirinin ilimiz
civarinda g​r​nd​g​n​ haber aldim…

- Fakat yazin da b​yle bir s​ylenti vardi… bildiriler, sahte paralar, bir s​r​ seyler… bununla beraber, bunlardan hi​biri simdiye kadar bulunmus
degil. Size kim s​yledi?

- Von Blum’dan duydum.

- Ah, sizin su von Blum’unuzdan usandim artik ve l​tfen, bir daha baha ondan s​z etmeyin!…

Julia, o kadar ​fkelenmisti ki, bir dakika kadar konusamadi. Von Blum, Julia’nin hi​ sevmedigi, vali konaginda g​revli bir adamdi. Bundan da
daha sonra s​z edecegim.

Julia Lembke bir karara vararak:

- L​tfen, Verkhovensky i​in endiselenmeyin, dedi. Herhangi gizli iste ​alismis olsaydi, ne sizinle ve ne de baskasiyla, simdi konustugu gibi
konusurdu. Iyi deyimler kullanabilen bir insan k​t​

376

olamaz. Ben bile b​yle konusabilirim. Eger herhangi bir sey olursa bunu ilk ​grenen ben olacagim. Bana ​ok siki olarak, evet ​ok siki olarak
baglidir…

Merakla beklenen olaylardan ​nce sunu ekleyebilirim ki, eger, Julia Lembke’nin, bu kendine g​veni ve kendine ​zg​ hirsi olmasaydi, zavalli
insanlarin aramizda yaptiklari bu olaylar belki de hi​ olmayacakti. B​t​n sorumlulugun ona ait olduguna kusku yoktur.

5. EGLENCEDEN ​NCE

Julia Lembke’nin, ilimiz ​ocuk bakicilari adina d​zenlemek istedigi eglence g​n​, bir​ok kere kararlastirilmis ve her defasinda da ertelenmisti.
Julia Lembke’nin ​evresinde daima, Peter Verkhovensky ve Julia’nin ufak tefek islerinin pesinde kosan, k​​k bir memur olan Lyamshin vardi.
Lyamshin bir zamanlar Stepan Verkhovensky’yi sik sik ziyarete gelirdi; ama, simdi valinin evini tercih ediyordu; ​nk​, piyano ​almasini ​ok
seviyordu. Julia’nin, ilerde ​ikarmayi tasarladigi bagimsiz bir derginin y​netmeni yapmak istedigi Liputin de ​ogunlukla onun yanindaydi. Ayni
zamanda evli ya da bek​r bir s​r​ kadin da etrafini sarmisti ve hatta, Karmazinov bile, her ne kadar digerleri gibi onun yanina pek
sokulmuyorsa da edebiyat ge​idi basladigi zaman herkesi sasirtacak bir s​rprizi oldugunu bagira bagira s​yl​yordu. Gelecekler listesine adlarini
yazdiranlar ve yardimda bulunanlarin ​ogu sosyeteye girmis olan hanimlardi. Bunun yaninda, paraca yardimda bulunabilen, se​kin olmayanlar
bile listeye dahil edilmisti. Julia Lembke, bazen siniflarin birbirine karismasinin gerekli oldugunu s​yl​yor. ‘Aksi halde bizi kim eglendirir?’
diyordu. Ev hanimlarindan kurulu ​zel bir komite, eglencenin tamamen demokratik kosullarda yapilmasinda kararliydi. Eglenceye
katilacaklarin ​ok olmasi, asiri masraf etmelerine neden oluyordu; olagan​s t​ bir eglence tertip etmek is-377tiyorlardi… ve eglence de bu
nedenle erteleniyordu. Baloyu nerede vereceklerine hen​z kesin bir karar verememislerdi; baloyu, o g​n i​in evini vermeyi samimiyetle arzu
eden soylu maresalin evinde mi, yoksa, Bayan Stavrogin’in Skvoreshniki’deki b​y​k konaginda mi vereceklerine bir t​rl​ karar veremiyorlardi.
Skvoreshniki biraz uzak olmakla beraber, komitenin bir​ok ​yesi, balonun orada daha ‘Serbest’ olacagini israrla s​yl​yordu. Bayan, Stavrogin,
festivalin evinde olmasindan son derece memnun olacakti. Bu magrur kadinin, Julia Lembke’ye ​deta yaltaklanacak derecede
yaklasmasindaki nedeni kestirmek ​ok zordu. Belki de, Bayan Lembke’nin, g​rd​g​ yakinliga karsin, Nicholas Stavrogin’in, ​n​nde ​deta k​​lmesini
ve ona hi​ kimseye yapmadigi sekilde davranmasini g​rmekten hoslaniyordu. Tekrarliyorum; Peter Verkhovensky, Nicholas Stavrogin’in,
esrarli ​evrelerle iliskisi oldugunu ve buraya ​ok gizli bir g​revle gelmis bulundugunu, her ​n​ne gelene fisildayarak, bu haberin vali konaginda
ve valinin evinde yerlesmesine ​ok b​y​k bir ​nem veriyordu.

O zamanlar sehir halkinin garip bir ruhsal durumu vardi. ​zellikle kadinlarimiz arasinda garip bir u​arilik g​r​lmeye baslamisti. Ve bu
degisikliklerin yavas yavas oldugu da s​ylenemezdi. Birka​ asiri k​s tah d​s ​nce, etrafta kol geziyordu. Neseli, hafif, fakat her zaman hos
oldugunu s​yleyemeyecegim bir hava esiyordu. D​s ​ncelerin belirli bir ​l​de d​zensizligi moda haline gelmisti. Daha sonralari, her sey olup
bittikten sonra, su​ Julia Lembke’ye, ​evresine ve yardak​ilarina y​klendi; fakat, b​t​n bunlarin nedeninin Julia’da aranmasinin daha dogru
olacagi kanisindayim. Bunun tersine, ilk zamanlar, herkes, toplumu birlestirebilmesini ve herkese nese vermesini ​v​yordu. Bayan
Lembke’nin hi​ su​u olmayan, rezalet derecesine varan olaylar olmustu; ama, o zamanlar herkes g​l​p eglenmis ve o rezaletleri durduracak
kimse ​ikmamisti. Olduk​a b​y​k bir kalabaligin, o zamanki olaylar ​zerine kisisel g​r​s lerini kendilerine saklayarak bir kenarda durduklari
tamamen dogrudur; fakat, onlar bile o zaman agizlarini a​ip tek kelime bile

378

s​ylememislerdi; hatta, bu olaylara g​l​mseyerek baktiklari da bir ger​ektir.

Her nasilsa, merkezi belki ger​ekten de Julia Lembke’nin kabul salonunda bulunan, olduk​a, genis bir grup, kendi kendine meydana gelmisti.
Julia’nin her zaman ​evresinde olan bu toplulugun i​inde, ​ok sayida gen​ vardi ve onlarin serbest​e konusmalarina nedense izin veriliyordu;
hatta, bu gerekli sayilmaya baslamisti, Bu ​evrede, son derece sevimli birka​ hanim vardi. Bu gruptaki gen​ler, piknikler, partiler tertipliyor,
bazen grup halinde arabalar ve atlarla sehirde dolasiyorlardi. Hepsi de ser​ven ariyor ve hatta, sirf anlatacaklari eglenceli bir sey olsun diye
ser​veni kendileri yaratiyordu. Sehrimizi, S​edrin’in meshur Aptallar sehri olarak kabulleniyorlardi. Yapmadiklari hemen hemen hi​bir sey
olmadigindan, onlara ‘alayci’ diyorlardi. ​yle seyler oluyordu ki, ​rnegin, sehrimize atanmis ordu mensuplarindan bir tegmenin, olduk​a g​zel
ve kumral karisi, kocasinin k​t​ davranislarindan bikmis olacak ki, g​zel bir pelerin alabilmek i​in kumar masasina oturmus; fakat, kazanacagi
yerde on bes ruble kaybetmisti. Kocasindan korktugu ve kumar borcunu ​deyecek parasi da olmadigindan, o sirada partide bulunan,
belediye baskaninin, gen​ olmakla beraber ​ok igren​ oglundan, eski g​z​pekligini hatirlayarak bor​ istemeye karar vermis ve istemisti de. Gen​
adam, kadincagizin bu istegini reddetmekle kalmamis, kahkahalarla g​lerek, y​ksek sesle bagira bagira kadinin kocasina haber vermeye
gitmisti. Ordudan aldigi az bir ‘ maasla ayin sonunu zor getiren tegmen, karisini hemen eve g​t​rm​s , ve onun aglamalarina, ayaklarina
kapanip yalvarmalarina aldirmadan bir g​zel pataklamisti. Bu ​z​c ​ olaya sadece g​lmekle yetindiler. Tegmenin bu zavalli karisi her ne kadar
Bayan Lembke’nin ​evresindekilerden degilse de, ‘grup’taki garip ve her seye atilan, tegmenin karisini da daha ​nceden taniyan gen​ bir
hanim, onu ziyarete gitti ye evine kabul etti. Bizim ​apkin delikanlilarimiz kadincagizi hemen o evde yakalayip, armaganlara bogdular ve
kadini evine g​ndermeden tam d​rt g​n kapattilar. Tegmenin karisi,

379bu ser​venci kadinin evinde kaliyor ve onunla beraber araba gezilerine ​ikarak dansli eglencelere katiliyordu. ​evresindekiler, kocasi
aleyhine bosanma ve nafaka davasi a​masi i​in onu kiskirtiyorlardi. Hepsi bir agizdan, taniklik edeceklerine yemin ediyorlardi. Kadinin kocasi,
onlarla basa ​ikamayacagini bildiginden, haklarini arayamiyordu. Zavalli kadin, sonunda, nasil bir topluma d​s t​g​n​ anlayarak, d​rd​nc​ g​n​n
gecesi, kalbi korkudan du-racakmis gibi ​arparak onlarin elinden ka​ti ve tegmenine kostu. Kocasi ile kadinin arasinda ge​enler tam olarak
bilinmiyor; ama, tegmenin oturmakta oldugu k​​k kul​benin panjurlari tam iki hafta a​ilmadi. Bayan Lembke olanlari ​grendiginde, ​ok kizdi ve
ser​venci hanimin hareketine ​ok ​z​ld​; oysa, o hanim, tegmenin karisini ​aldigi g​n getirip Bayan Lembke’ye g​s termisti. Fakat, bu olay hemen
unutulup gitti.

Baska bir keresinde de, sehrimizin memurlarindan birinin, herkesin tanidigi on yedi yasindaki g​zel kizi, tasradan gen​ bir memurla evlendi.
Fakat birdenbire, gen​ kocanin, incinen gururunun ​fkesini ​ikarmak i​in, daha ilk geceden, g​zel geline yapmadigini birakmamis oldugu haberi
sizdi. D​g​n gecesi ​ok sarhos oldugu i​in evde konuk olarak kalan ve bu olaya tanik olan Lyamshin, sabah karanliginda b​t​n sehri dolasarak
haberi yaydi. Derhal on iki kisilik bir parti kuruldu. Hemen hemen hepsi atliydi ve bazilari kiralik kazak atlarina binmisti… ​rnegin, Peter
Verkhovensky ve hatta, sa​larinin kirlasmasina aldirmadan gen​lerin b​t​n olaylarina karisan Liputin bile vardi. Sehrimizin t​relerine g​re, her ne
hal olursa olsun, ertelememesi gereken ziyaretlerini yapmak i​in d​g​n​n ertesi g​n​, bu iki gen​ arabalariyla caddede g​r​n​nce, bu on iki kisilik
grup, hemen arabanin etrafini ​evirdi ve neseli kahkahalarla gen​ ​iftin pesini b​t​n g​n birakmadi. Evlere onlarla beraber girmedikleri dogrudur;
ama atlarindan inmeden bah​e kapisinda beklediler. Yeni evlilere a​ik olarak hakaret etmemekle beraber, yine de b​y​k bir rezalete neden oldular.
B​t​n sehir bu olay ​zerinde konustu. Herkes, kuskusuz, kahkahalarla g​ld​. Fakat bu kez von

380

Lembke kizdi ve karisi ile tartisti. Bayan Lembke son derece kizgindi ve hatta, bu olaya neden olanlara kapisini kapamayi bile d​-‘ s​nd​.
Fakat, ertesi g​n​, Peter Verkhovensky’nin atesli konusmasi ve Karmazinov’un birka​ s​z​yle hepsini bagisladi. Karmazinov, yapilan bu sakayi
olduk​a eglenceli buluyordu.

- Bizim yerel t​relere g​re, dedi. Her ne olursa olsun ​ok karakteristik ve… kahramanca. Ve bakin, herkes g​l​yor; sadece siz ​fkeleniyorsunuz.

Fakat, hosg​r​ kabul etmeyen ve belirli bir despotluk olan maskaraliklar da vardi.

Her ne kadar asagi siniftansa da, Incil satan, saygideger bir hanim, sehrimize gelmisti. O siralarda, Moskova ve Petersburg gazetelerinde,
Incil satan kadinlar hakkinda ilgin​ yazilar ​iktigi i​in, sehirde onunla ilgili s​ylentiler dolasmaya basladi. Yine Lyamshin serserisi, bir okulda is
almayi umarak bos gezen bir ​grencinin yardimiyla, sonradan ​grenildigine g​re, kitap alma bahanesiyle, ismini burada anmayacagim, ​nemli
bir nisan tasiyan, kendi deyimiyle ‘g​lmeyi ve sakayi’ pek seven, son derece saygideger bir ihtiyarin, bazi ​zel nedenlerle Avrupa’dan
getirttigi bir deste, ​iplak ve edepsizce davranislari g​s teren kadin resmini gizlice kadinin ​antasina birakti. Bu zavalli kadin, pazar yerinde
kutsal kitaplarini satmak ​zere ​ikardigi zaman, ​antasina gizlice konan bu resimler her tarafa yayildi. Etrafta bir kahkaha koptu;
homurdanmalar oldu; kadinin etrafini kalabalik sardi; her agizdan bir s​z ​ikmaya basladi; hatta, i​lerinde k​f​r edenler bile vardi. Polis tam
vaktinde yetisip kadini kurtarmamis olsaydi, kadincagiz belki de dayak yiyecekti. Kadin, polis karakolunda bir h​c reye kapatildi ve ancak o
gece, durumu b​t​n ayrintilari ile ​grenen Maurice Drozdo / tarafindan serbest biraktirildi ve sehirden ​ikarildi. Bayan Lembke, ayni g​n
Lyamshin’i evinden kovacakti; ama gen​ler toplanip hep beraber geldiler ve Lyamshin’in yeni bir par​a bestelemis oldugunu s​yleyerek onu
dinlemeye zorladilar. Yeni par​a, ‘Fransiz-Prusya Savasi’ adinda olduk​a eglenceli bir sarkiydi. Marseillaise’in korkun​ notalariyla basliyordu:

381”Qu ‘un seng impur abreuve nos sillons! (Ayak izlerimizi kirli bir kanla doldursun)

Parlak bir meydan okuyus, gelecegin zafer sarhoslugu duyulur. Fakat birden, zafer marsinin ustaca yerlestirilmis notalari yaninda; asagidan
bir k​s eden, fakat ​ok yakin bir yerden Mein Lieber Augustin’in igren​ sesleri gelmeye baslar. Marseillaise onlara aldirmaz; Marseillaise
heybetinin sarhoslugu i​indedir; fakat Augustin, g​​ kazanmaktadir; gittik​e k​s tahlasir ve birden Augustin, Marseillaise’in notalari ile
kaynasmaya baslar. Beriki kizmaya baslar; artik Augustin’e aldirmazlik edemez, onu silkeleyip atmaya ​alisir; onu bir sinek gibi ezmek ister,
fakat, Mein Lieber Augustin, b​t​n g​c ​yle asilir; sen ve kendinden emin, sevin​li ve k​s tah olur ve Marseillaise her nasilsa birden ​ok aptalmis
gibi g​r​n​r; ​fkesini ve incinmesini artik gizleyemez; ellerini g​ky​z​ne dogru kaldirarak, g​zyaslari i​inde lanetler yagdirir:

Pas un pouce de n​tre terrain, pas une de nos fortresses. (Topragimizin tek karisini, istihk​mlarimizin tek tasin!..)

Fakat Mein Lieber Augustin’le beraber s​ylemek zorundaydi. Melodi, en budalaca bir yolla Augustin’e ge​er, yavas yavas azalir ve kaybolur.
Yalniz, zaman zaman orijinal melodi duyulabilir; qu’un sang impur… fakat hemen igren​ bir sekilde korkun​ bir valse ge​er, sonunda, birden
degisir; Bismarck’in g​gs​nde aglayan, her seyi, her seyi ona veren Jules Favre ortaya ​ikar… Fakat simdi sertlesen Augustin’dir; kisik sesler
duyulur, insan kendisini sayisiz sarap fi​ilarinin, asiri bir ​ilginligin, milyarlarca para arzusunun, pahali purolarin, sampanya ve rehinelerin
arasinda oldugunu sanir; Augustin hiddetle b​g​rmeye baslar… Fransiz-Prusya Savasi son bulmustur.”

Gen​lerimiz ​ilginca alkisladilar. Bayan Lembke g​l​n sedi ve ‘B​yle bir adam nasil kovulur?’ dedi. B​ylece baris yapilmis oldu.

382

Bu al​agin ger​ekten de m​zik konusunda yetenegi vardi. Bay Verkhovensky bir keresinde, en y​c e yetenekleri olan bir sanat​inin en asagilik bir
serseri de olabilecegini, bunlardan birinin digerine etkisi olmadigini s​ylemisti. Sonralari bu par​anin, Lyamshin tarafindan, rastlantiyla
sehrimizden ge​en, yetenekli ve ​ok al​akg​n​ll​ bir arkadasindan ​almis oldugu s​ylentisi ​ikti; ama, isin o tarafi bizi ilgilendirmiyor. Bay
Verkhovensky’nin etrafinda yillarca dolanan, aksam toplantilarinda genel istek ​zerine, ​esit ​esit Yahudi, sagir bir k​yl​ kadinin itiraflari ya da
bir ​ocugun dogumu ​zerine taklitler yapan bu al​ak herif, Julia Lembke’nin toplantilarinda bazen, ‘Kirklarin Bir Liberali’ adi altinda, Bay
Verkhovensky’yi ​ok igren​ bir tarzda karikat​rize ediyordu. Herkes, o kadar ​ok g​l​yordu ki, sonunda toplantilardan atilamayacak bir adam
olup ​ikmisti. B​t​n toplantilarda araniyordu. Ayrica, Julia Lembke ​zerinde b​y​k bir etkisi olan Peter Verkhovensky’ye de k​pek gibi
yaltaklaniyordu.

Bu al​aktan s​z etmemeliydim ve zaten s​z edilmeye deger bir adam bile degildi; ama s​ylentilere g​re, onun da katilmis oldugu pek ​nemli bir
olay vardi. Bu nedenle onu notlarimdan ayri tutamadim.

Bir sabah, b​t​n sehre, ​ok ​irkin ve ​z​c ​ bir rezalet haberi yayildi. B​y​k pazar alaninin girisinde, eski sehrimizin ​ok degerli tarihi yapitlarindan biri
olan Meryem Ana Kilisesi vardi. Duvarla ​evrilmis olan kilisenin bah​e kapisinin yaninda, daima demir bir kafes arkasinda duran b​y​k bir
Meryem Ana tasviri vardi”. Bir gece, bu tasvir soyulmustu; demir kafesin cami kirilmis, demir ​er​eve par​alanmis ve (kiymetli olup
olmadiklarini bilmiyorum) birka​ degerli tas ve inci, tasvirin basindaki hareden ​alinmisti. Ama ​nemli olan, soygunculuk disinda, budalaca
d​zenlenmis, garip bir kepazelik vardi; Tasvirin kirik cami arkasinda canli bir farenin bulundugu s​yleniyordu. Simdi, d​rt ay sonra, bu su​un,
ka​ak bir h​k​ml​ olan Fedka tarafindan islendigi, nedense Lyamshin’in de bu su​a katilmis oldugu kesin olarak biliniyordu. O zaman,

383Lyamshin’den kimse, kuskulanmamisti; ama, simdi fareyi onun koymus oldugunu herkes biliyor. O zaman, resmi makamlarin b​y​k bir
saskinlik i​inde olduklarini hatirliyorum. Su​un islendigi gecenin sabahi, erkenden kilisenin ​n​nde b​y​k bir kalabalik vardi. O kilisede, neden
oldugu bilinmez, ama en azindan y​z kisi her zaman bulunurdu. Bazilari gelir, bazilari giderdi. Gelenler ha​ ​ikartir ve tasviri ​perlerdi; bagista
bulunmaya baslayinca kilisenin bagis ​anagi hemen ortaya ​ikarilir, yanma bir de papaz dikilirdi; ancak ​gleden sonra saat ​ sularinda, Il
Baskanligi, ziyaret​ilere, tasviri ​pt​kten ve bagista bulunduktan sonra orada toplanmamalarinin s​ylemesi gerektigini anlayabildi. Bayan
Lembke, bana s​ylendigine g​re, o ki ​z​c ​ olaydan sonra, kocasinin son derece ​zg​n oldugunu hissetmis ve bundan iki ay ​nce, hastaligi
nedeniyle sehirden ayrildigi g​ne kadar da bu ​z​nt​s ​n​n devam etmis oldugunu s​ylemisti; Ilimizdeki kisa g​revinden sonra, Isvi​re’de dinlendigi
s​rede bu olayin ​z​c ​ etkisinden kurtalamadigi kanisindayim.
​gleden sonra saat birde olay yerine gittigimi hatirlarim; kalabalik derin bir sessizlik i​indeydi ve y​zlerinden ​z​nt​ akiyordu. Bir kupa arabasiyla
zengin bir t​c car geldi. Sisman ve tombul yanakli bir adamdi. Arabadan indi. Yerlere kadar egilerek tasviri selamladi ve ​pt​. Sonra yardim
​anagina bir ruble atarak, oflaya puflaya tekrar arabasina binip uzaklasti. Sonra, baska bir araba yanasti. Arabada, ​ilgin sosyetenin ​yesi iki
delikanli ve yanlarinda iki hanim vardi. Delikanlilar da (biri hi​ de gen​ degildi) arabadan indiler ve kaba tavirlarla kalabaligi yararak tasvire
dogru ilerlediler. Ikisi de sapkalarini ​ikarmamislardi; hatta biri, kelebek g​zl​g​n​ burnunun ucuna tutturdu. Kalabaliktan hosnutsuz bir homurtu
y​kseldi. Burnunun ucunda kelebek g​zl​k bulunan adam, k​git paralarla dolu kesesini ​ikardi ve i​inden bakir bir metelik alarak yardim ​anagina
atti. Her ikisi de y​ksek sesle g​l​p konusarak arabalarina d​nd​ler. Tam bu sirada Lisa geldi. Yaninda Maurice Drozdov vardi. Lisa, atindan
si​rayarak yere atladi ve atindan in-384

memesini s​yledigi Drozdov’a dizginleri atti. Bakir meteligin ​anaga atildigi anda, tasvirin yanina vardi. Sapkasini eldivenlerini ​ikartip dizlerinin
​s t​ne, ​amurlu yere ​kt​ ve b​y​k bir saygi ile ​ defa secde etti. Sonra, i​inde birka​ g​m​s para bulunan kesesini ​ikarip ​anaga atti. Hemen
kulaklarindaki elmas k​pelerini ​ikartip, onlari da ​anaga atti.

B​y​k bir heyecanla papaza sordu:

- Olur mu? Olur mu? Bu taslarla ​rt​s ​ s​s lenebilir mi? Papaz:

- Verebilirsiniz, diye cevap verdi. Her t​rl​ bagis kabul edilebilir.

Kalabaliktan ​it ​ikmiyordu. Ne sevin​ ne de hosnutsuzluk g​s termiyorlardi. Lisa, ​amurlarina aldiris bile etmeden atina atladi ve d​rtnala
uzaklasti.

***

Hen​z anlattigim olaydan iki g​n sonra, atli adamlarla kusatilmis, ​ kupa arabasiyla bir yere giden kalabalik bir grubun arasinda onu g​rd​m.
Eliyle isaret ederek beni yanina ​agirirken arabayi durdurttu ve benim de gruba katilmam i​in israr etti. Arabada bana da yer vardi. B​y​k bir
neseyle beni yanindaki ​ok sik hanim arkadaslarina tanistirdi. Sonra, son derece ilgin​ bir geziye gittiklerini s​yledi. Durmadan kahkahalarla
g​l​yordu ve mutlulugu biraz asin denebilirdi. Zaten son zamanlarda sasirtici derecede mutlu ve neseli g​r​nmeye baslamisti. Gezi, ger​ekten de
​ok ilgin​ti; nehrin karsi yakasina, on yildan beri t​c car Sevostyanov’un evinin bah​esindeki k​​k bir kul​bede hep baskalarinin sirtindan ge​inerek
yasayan, sadece sehirde ya da civarinda degil, Moskova ve Petersburg’da bile taninan ermis yari-deli ve gaipten haberler verdigini iddia
eden Semyon Yakovlevich’e gidiliyordu. Herkes onu ziyarete giderdi. ​zellikle, ilin her ​evresinden gelirlerdi. Gaipten birka​

385haber aldiktan sonra, evinin masraflarini ​derler ve b​y​k bagislarda bulunurlardi. Bagislar bazen dikkate alinacak kadar b​y​k olurdu ve
​ogunlukla ‘Our Lady’ manastirina olmak ​zere ​esitli kiliselere g​nderilirdi; tabii, bu bagislari Semyon Yakovlevich kendisi i​ etmezse. Bu
nedenle de manastirdan g​revli bir papaz daima Semyon Yakovlevich’in odasinda hazir bulunurdu. Gruptaki herkes, bu gezinin ​ok eglenceli
olacagi inancindaydi. I​lerinde hi​biri, hen​z Semyon Yakovlevich’i g​rmemisti. Sadece Lyamshin onu ​nceden g​rm​s t​ ve herkese onun,
cennetten s​p​rge sapiyla d​v​lerek kovuldugunu, arkasindan da, Isa’nin kendi eliyle iri iki patates atmis oldugunu anlatiyordu. Kalabaligin
arasinda, yine kiralik bir kazak ati ​s t​nde, Peter Verkhovensky de vardi. Atin ​s t​nde zorlukla duruyormus gibi g​r​n​yordu. Nicholas Stavrogin
de atlilar arasindaydi. Stavrogin b​yle eglenceli gruplara pek ender girer ve her ne kadar yaradilisi nedeniyle fazla konusmazsa da, onlarin
nesesine katilirdi. Grup k​pr​y​ ge​ip, orada bulunan hanlardan birinin ​n​ne geldiginde, kalabaligin arasindan biri, handa intihar etmis birinin
bulundugunu ve bu nedenle polis ​agirilmis oldugunu bildirdi. Derhal intihar edeni g​rmek i​in burada durulmasi kararlastirildi. Teklif genellikle
hos karsilanmisti; ​nk​, hanimlarimiz simdiye kadar intihar olayina rastlamamislardi. Hanimlardan birinin, y​ksek sesle s​yle s​yledigini
hatirlarim: ‘Artik canimiz ​ylesine sikilmaya baslamisti ki, eglence se​ecek durumda degiliz, yeter ki ilgin​ bir seyler bulabilelim.’ Hanimlardan
ancak birka​i hana girmeyip disarda kaldilar; geri kalanlar hanin pis koridoruna g​r​lt​yle daldilar; onlarin arasinda Lisa’yi g​rmek beni ​ok
sasirtti dogrusu. Kendisini vuran adamin odasinin kapisi a​ikti; tabii, bizim odaya dolmamiza engel olmak cesaretini kimse g​s teremedi.
Intihar eden, on dokuz yaslarinda olduk​a yakisikli bir gen​ti. A​ik renk sik sa​lari, oval bir y​z​ ve soylulugunu g​s teren genis bir alni vardi.
Ceset ​oktan sogumustu ve k​​k beyaz y​z​ mermerden oyulmus gibi g​r​n​yordu. Masanin ​zerinde kendi el yazisi ile, ​l​m​nden kimseyi sorumlu
tutmamalarini, kendi kendini vurdugunu, ​nk​, 400 rubleyi ‘bosa

386

harcadigini’ bildiren bir not vardi. ‘Bosa harcadigini’ ger​ekten de yazmisti; d​rt satirlik yazida ​ gramer hatasi yardi. Onun komsusu oldugu
belli, bazi isleri nedeniyle bu handa kalan sismanca bir t​c carin ​z​nt​l​ oldugu g​r​n​yordu. Onun anlattiklarina g​re, gen​ ​ocuk, ailesi, yani dul
annesi, kiz kardesleri ve teyzeleri tarafindan, sehrimizde oturan bir kadin akrabalarinin yardimiyla, yakin bir gelecekte evlenecek ablasi i​in
bazi ​eyiz esyalari alip k​ye d​nmek ​zere g​nderilmisti. Korkudan aglayip sizlanarak ​ocuga bir t​rl​ arkasi kesilmeyen ​g​tler verip, dualar,
kutsamalarla yolcu etmisler ve yillarca dislerinden tirnaklarindan artirdiklari 400 rubleyi de ona vermislerdi. ​ocuk o zamana kadar kendi
halinde ve d​r​s t bir kimseymis. ​ g​n ​nce, sehre gelir gelmez akrabasi kadina ugrayacagi yerde, bu hana inmis ve hemen, kumar oynayip para
kazanmak amaciyla kul​plerden birine kosmustu. Fakat o aksam herhangi bir oyun yokmus. Takriben gece yansina dogru hana d​ner
d​nmez, sampanya, p​ro istemis ve alti yedi kisilik yemek siparis etmis. Fakat sampanyadan sarhos olmus ve purolar midesini bozdugundan
s​yledigi yemeklere elini bile s​rmeden, hemen hemen kendisini kaybetmis olarak yatmis. Ertesi sabah, yeni ​ikmis bir papatya kadar taptaze
uyanmis ve kul​pte salik verilen, nehrin karsi yakasindaki ​ingene kampina kosmus ve tam iki g​n hana d​nmemis. Sonunda, d​n saat bes
sularinda sarhos olarak d​nm​s ve hemen yatarak aksam saat ona kadar uyumus. Uyandigi zaman, soguk et, bir sise Ch​teau d’yquem sarabi,
biraz ​z​m, k​git, m​rekkep ve hesabini istemis. Kimse onda bir degisiklik oldugunun farkina varmamis; sakin, kibar ve neseliymis. Kendisini
gece yarisina dogru vurmus olmaliydi; fakat; kimsenin silah sesini duymamis olmasi biraz garipti. Ancak ertesi g​n​ saat birde, kapisinin
vurulmasina cevap vermeyince kapiyi kirip odaya girdiklerinde onu ​l​ bulmuslardi. Sarap sisesinin yari yariya bosalmis oldugunu ve ​z​m​n
yarisinin yenmis oldugunu g​rm​s lerdi. Kendisini, ​ift namlulu k​​k bir deringer tabancayla kalbinden vurmustu. ​ok az kan akmisti; tabanca
elinden halinin ​s t​ne d​s m​s t​. ​ocuk, odanin k​s esindeki divanda yatiyordu.
387​l​m​ ani olmustu; y​z​nde hi​bir istirap anlami yoktu; y​z​nde, hemen hemen mutlu bir anlam vardi; d​nyada hi​ dertleri olmayan insanlarinki
gibi bir anlam, Grubumuz, gen​ ​ocuga b​y​k bir ilgi ile bakiyordu. A​ik konusmak gerekirse, baskasinin fel​ketinde bir eglence ariyor gibiydiler.
Kadinlar, ses ​ikarmadan bakiyorlardi. Erkekler ise ​esit ​esit fikirler y​r​t​yorlardi. I​lerinden biri, ​ocugun en iyi hareketi yapmis oldugunu, onun
i​in baska ​ikar yol bulunmadigini; bir baskasi, hi​ olmazsa hayatinin bir g​n​n​ eglenerek ge​irmis oldugunu s​yledi. Ve ​nc​ biri, birdenbire,
aramizda kendini vuranlarin, asanlarin ​ogaldigini s​yledi ve sanki altlarindaki toprak kaymis da tutunacaklari bir yer kalmamis gibi neden
canlarina kiymis olduklarim sordu. Odada bulunanlar, filozof​a konusan bu gencin y​z​ne garip garip baktilar. Sonra, soytarilik yapmayi ​ok
seven Lyamshin, tabaktaki ​z​m​n bir salkimini aldi; bir baskasi da onu taklit ederek bir salkim aldi ve bir baskasi ise sarap sisesine uzandi.
Fakat, tam o sirada polis geldi ve ‘herkesin’ odadan ​ikmasini istedi. Hemen hemen herkes g​rmek istedigini g​rm​s t​ ve hi​ itiraz etmeden odayi
bosalttilar; yalniz Lyamshin polis komiserini igren​ sorularla oyaliyordu. Yolun geri kalan b​l​m​nde, grubun nesesi, kahkahalari, canli
konusmalari bir kat daha artmisti.

Semyon Yakovlevich’in evine ​gleden sonra saat tam birde vardik. Olduk​a b​y​k olan bu evin kapisi ardina kadar acikti ve herkes diledigi gibi
girmekte serbestti. Semyon Yakovlevich’in ​gle yemegi yedigi, fakat yemekten sonra kabul edilecegimiz haber verildi. I​eriye hep beraber
girdik. Ermis yari-delinin yemek yedigi ve bizi kabul ettigi salon olduk​a b​y​kt​. Salonun ​ penceresi vardi ve bir duvardan digerine uzanan,
yari bel y​ksekliginde bir tahta parmaklikla tam esit olarak ikiye ayrilmisti. Olagan ziyaret​iler bu parmakligin gerisinde kalirlar, mutlu olanlar
ise, ermis yari-delinin isareti ​zerine, kendi oturdugu kisma alinir ve bazen k​s edeki divana ya da eski deri koltuga oturmasi s​ylenirdi. Kendisi
ise, kumasi lime lime d​k​len ​ok eski Voltaire stili bir koltukta otururdu.

388

Kumral, sa​lari d​k​lm​s , tertemiz tirasli, agzini hafif ​arpik g​s teren sag yanagi sis, genis burun deliginin hemen altinda koca bir et beni bulunan,
g​zleri k​​k k​​k, rengi sari, durgun, agirbasli, uykulu bakisli ve elli bes yaslarinda bir adamdi. Almanlar gibi siyah redingot ceket giymisti;
fakat, yelegi yoktu ve kravat takmamisti. Ceketinin i​inden olduk​a kalin kumastan yapilmis g​mlegi g​r​n​yordu. Ayaklarinda (g​r​n​s e g​re
ayaklarindan rahatsizdi) terlikler vardi. Onun bir zamanlar memurluk ettigini ve hatta, r​tbesi bile oldugunu duymustum. ​orbasini hen​z
bitirmis, haslanmis patatesini yemek ​zereydi. ​orba ve haslanmis patatesten baska yemek yemez, yalniz ​ayi ​ok severdi. T​c carin, sirf onun
i​in tuttugu ve her isini g​ren ​ hizmet​isi vardi. Hizmet​ilerden birinin sirtinda frak vardi. Ikincisi bir ticaret adamim, ​nc​s ​ ise, daha ​ok bir
zango​u andiriyordu. Bir de, on alti yaslarinda olduk​a zeki bakisli gen​ bir ​ocuk vardi. Hizmet​ilerin yaninda bir de elinde kumbara tutan
olduk​a yasli ve nur y​zl​ ihtiyar bir rahip vardi. Rahip biraz sismancaydi. Masalardan birinin ​zerinde kocaman bir semaver vardi. Tepsinin
​s t​ne konmustu ve fokur fokur kayniyordu. Tepsinin etrafina bardaklar siralanmisti. Bu masanin tam aksi y​n​ndeki baska bir masanin
​zerinde ise gelen hediyeler vardi; birka​ kilo kesme seker, bir kilo kadar ​ay, sirma islemeli bir ​ift terlik, ipekli bir mendil, bir par​a kumas, bir
par​a keten gibi… Para olarak yapilan yardimlarin hepsi, hemen rahibin elindeki toprak kumbaraya atiliyordu. Oda olduk​a kalabalik sayilirdi.
Ikisi, Semyon Yakovlevich’in yaninda oturan on iki kisi vardi. Semyon Yakovlevich’in yanindakilerden biri, ak sa​li, avam takimindan bir
ihtiyar ve digeri, saygili tavirla hep ​n​ne bakan, ​ok siska ve ufak tefek, bizim ilden olmadigi belli bir papazdi. ​teki ziyaret​iler tahta paravanin
bu tarafinda oturuyorlardi; Rus giyimli, g​r sakalli, en azindan y​z binlik bir adam olarak bilinen, k​yl​ bir t​c carin disinda kalan b​t​n ziyaret​iler
halktandi. Ayrica, dinine bagli, orta yasli bir kadin ve toprak sahibi bir adam vardi. Hi​biri konusmaya cesaret edemeden, mutluluga
erismelerini bekliyorlardi. D​rt kisi yere diz ​km​s t​: Dikkatleri ​zerine ​eken Semyon

389Yakovlevich’in i​ten bir bakisini ya da s​z​n​ heyecanla bekledigi belli olan, herkesin ​n​nde, tam paravanin ​n​ne diz ​km​s , sismanca, kirk bes
yaslarindaki toprak sahibiydi. Bir saatten beri, bu sekilde bekledigi halde, Semyon Yakovlevich’in onu fark etmedigi belliydi.

Grubumuzdaki hanimlar, neseli neseli fisildasip, kikir kikir g​l​s erek paravana iyice yaklastilar. Diger ziyaret​ilerin ya ​nlerine ge​tiler ya onlari
ittiler; ama, en ​n sirada yere diz ​km​s , elleriyle paravana siki siki kavramis olan toprak sahibini yerinden kimildatamadilar. Neseli ve merakli
bakislar, kelebek g​zl​kler, hatta opera d​rb​nleri Semyon Yakovlevich’in ​zerine ​evrilmisti. Ne s​ylenirse s​ylensin, Lyamshin, elindeki opera
d​rb​n​n​ ona dikmis bakiyordu. Semyon Yakovlevich, k​​k g​zleriyle, bu kalabaligi tembel tembel s​z​yordu.

Kisik, olduk​a kalin bir sesle:

- Hos-bakislar, hos-bakislar!… diye s​ylendi.

Grubumuzdaki herkes g​ld​: ‘Hos-bakislar ne demektir?’ Fakat, Semyon Yakovlevich, cevap vermeden patatesini yemege koyuldu. Nihayet
yemegini bitirip agzini bir pe​ete ile sildigi zaman, bir fincan ​ay verdiler.

​ogunlukla ​ayini yalniz i​mez ve konuklarina da ikram ederdi. Ama herkese degil, bizzat kendisinin g​s terdigi kimselere ​ay ikram edilirdi. ​yle
umulmadik kimseleri g​s terirdi ki, orada bulunanlar saskinliklarindan ne yapacaklarini bilemezlerdi. Varlikli kisileri, b​y​k memurlari, soylu
kisileri atlar ve bir k​yl​ye ya da ihtiyar bir kadina ​ay verilmesini s​ylerdi. Baska bir keresinde, yoksullari atlayarak, varlikli bir t​c cara ​ay
verilmesini istemisti. ​aylar ​ok degisik sekillerde verilirdi. Bazisina seker konurdu; bazisina sekersiz verilirdi. Bazilarinin ise, seker, ​ay
tabaklarina konurdu. Bu kez ​ay i​meye eren mutlu kisiler, ​ayi ve sekeri tabaginda verilen, ufak tefek siska papazla; ​ayi sekersiz verilen ak
sa​li, avam takimindan ihtiyardi. Manastirdan gelmis olan sisman rahibe her zaman ​ay verilirken, bu sefer her nedense ​ay verilmemisti.

390

Yolda gelirken, eglence se​ecek durumlari olmadigindan s​z eden, ilgin​ bir seyle yetinmelerini s​yleyen hanim, g​l​mseyerek g​zlerini kisti ve
yayvan bir sesle:

- Semyom Yakovlevich, dedi. Bana bir seyler s​yleyin. Asirlar boyu sizinle karsilasmak i​in bu zamani bekliyordum.

Semyon Yakovlevich, kadina bakmadi bile. Diz ​km​s olarak duran toprak sahibi, sirtindan b​y​k bir y​k​ kaldirmislar gibi derin bir ‘oh’ ​ekti.
Semyon Yakovlevich, ​ay doldurulup sekeri konduktan sonra:

- Daha seker koyun, dedi.

Bu emir ​zerine iki seker daha kondu. Semyon Yakovlevich tekrar:

- Daha ​ok, daha ​ok!… dedi. Bunun ​zerine bir seker daha atildi.

T​c car hi​: itiraz etmeden surup haline gelmis olan ​ayini i​meye basladi.

Orada bulunanlar ha​ ​ikartarak:

- Ulu Tanrim!… diye mirildandilar.

Toprak sahibi yine g​r​lt​l​ bir sekilde ‘Oh’ ​ekti. Bizimkilerin duvara sikistirdiklari yasli bir kadin tiz bir sesle haykirdi. ​yle ki salonda bulunanlar
d​n​p kadina baktilar.

- Peder! Semyon Yakovlevich! Bir saatten beri takdis edilmek i​in bekliyorum. Aziz Peder! Ne yapmam gerektigini s​yle bana! Bu zavalli
kadina bir ​g​t ver!…

Semyon Yakovlevich, zango​a: -r Sor ona, dedi.

Zango​, parmakligin ​n​ne geldi ve ​l​l​, sakin bir sesle kadina “sordu:

- Semyon Yakovlevich’in size, son kez s​ylediklerini yaptiniz mi?

Dul kadin aglayarak:

391-Nasil yapabilirdim, aziz Peder? diye sordu. Nasil yapabilirdim? Onlarla ne yapabilirim ki? Hepsi yamyam gibi; bana bir protesto ​ektiler.
Y​ksek mahkemeye vermekle korkutuyorlar. Hem de ​z annelerini!…

Semyon Yakovlevich, masanin ​zerindeki b​y​k bir seker par​asini g​s tererek:

- Onu su kadina ver! dedi.

​ocuk hemen masanin yanina kostu ve sekeri alarak dul kadina g​t​rd​.

- Tesekk​r, ederim, Peder. Bana karsi ​ok iyi davrandiginizdan eminim.

Kadin yine aglamaya baslayarak:

- Bu sekeri ne yapacagim? diye sordu.

Semyon Yakovlevich, b​y​k bir c​mertlikle bagirdi.

- Daha verin! Daha verin!..

Bir seker daha getirip kadina verdiler. Ermis Yari-deli ‘Daha, daha’ dedik​e getirip bir ​nc​ ve d​rd​nc​ sekeri de kadinin eline tutusturdular.
Manastirdan gelen rahip, b​t​n bu sekerlerin manastira verilmesi gerektigini d​s ​nm​s olacakti ki, derin bir i​ ge​irdi.

Dul kadin minnetle:

- Fakat bu kadar sekeri ne yapacagim? diye inledi. Hepsini de’ kullanamam, degil mi? Beni hasta eder. Bu bir emir mi, aziz Peder?

Kalabaligin i​inden biri mirildandi.

-Evet, bu bir emirdir.

Semyon Yakovlevich, b​y​k bir israrla:

- Yarim kilo daha seker verin ona, diye emretti.

Masanin ​zerinde b​y​k bir bas kesmeseker kalmisti, ama Semyon, kiloluk sekeri g​s termisti. K​yl​ler:

392

- Tanrim, Tanrim!… diye mirildanarak ha​ ​ikardilar. Manastirdan gelmis olan rahip, kendisine ​ay verilmedigi i​in

​fkelendiginden olacak, biraz kindar bir sesle:

- Simdilik kalbinizi merhametle doldurmak i​in agzinizi tat-lilastinn, dedi. Et tirnaktan ayrilmaz denir ve bunun anlami da budur.
Dul kadin birden ​fkeyle k​p​rd​.

- B​yle bir seyi nasil s​yleyebiliyorsunuz, Peder? Vershinin evi yandigi zaman beni ipe baglayarak alevlere s​r​klemek istediler. Sandigima ​l​ bir
kedi koydular. Her ​esit adiligi yapmaya kalktilar.

Semyon Yakovlevich birden elini sallayarak haykirdi.

- Defedin sunu! Defedin sunu!…

Zango​la gen​ ​ocuk bizim bulundugumuz b​l​me kostular. Zango​ kadini kolundan yakaladi. Kadin korkudan sinerek kapiya dogruldu.
Arkasinda kalan ve ​ocugun getirdigi sekerlere bakti.

Semyon Yakovlevich, geride kalan usagin birine haykirdi.

- B irini geri alin!…

Usak digerlerinin arkasindan firlayip salondan ​ikti. Biraz sonra ​ usak, salona girdiler; ellerinde kadina verilmis olan sekerler vardi. Bununla
beraber, kadin ​ sekeri beraberinde g​t​rmeyi basarabilmisti.

Kapinin yanindaki kalabaligin i​inden biri haykirdi.

- Semyon Yakovlevich!… R​yamda bir kus g​rd​m… Mavi bir karga. Suyun i​inden ​ikarak alevlerin arasina daldi. Bu r​yanin anlami nedir,
acaba?

Semyon Yakovlevich:

- Don demektir, dedi.

Bizim grubumuzdaki o sulu kadin yine basladi.

- Semyon Yakovlevich, bana neden cevap vermiyorsun? Seninle uzun zamandan beri ilgileniyorum.

393Semyon Yakovlevich, yere diz ​km​s olan toprak sahibini isaret ederek:

- Ona sor, dedi.

Manastirli rahip, kendisine bakilarak s​yleneni yerine getirmek ​zere toprak sahibine yaklasti.

- Ne gibi bir g​nah islediniz? Bir sey yapmaniz buyrulmus muydu?

Toprak sahibi boguk bir sesle cevap verdi.

- D​v​s memem, ellerimi serbest birakmamam buyrulmustu. Rahip sordu:

- Bu buyrugu yerine getirdiniz mi?

-Yapamadim! G​c ​m baskin ​ikti.

Semyon Yakovlevich, ellerini sallayarak haykirdi.

-Defedin, defedin! S​p​rge sopasini kullanin! S​p​rge sopasi!…

Toprak sahibi verilen emrin yerine getirilmesini beklemeden ayaga firladi ve kosarak salondan ka​ti.

Rahip, yere d​s m​s olan on rublelik altini alirken:

- Altin bir sikke d​s ​rm​s , dedi.

Semyon Yakovlevich, zengin t​c cari g​s tererek:

- Ona verilsin! dedi.

T​c car itiraz etmeye cesaret edemeden altini aldi. . Rahip kendisine h​kim olamadan:

- Altin altini ​eker, dedi

Semyon Yakovlevich, birden Maurice Drozdov’u isaret ederek:

- Ona sekerli bir ​ay verin! dedi.

Usak ​ayi koydu ve yanlislikla burnunun ucundan kelebek bir g​zl​k sarkan gence verecek oldu.
Semyon Yakovlevich, onun hatasini d​zelterek:

394

- Uzun boyluya, uzun boyluya! diye haykirdi.

Maurice kendisine uzatilan ​ayi aldi ve askerce bir selam verdikten sonra i​meye basladi. Neden oldugunu bilmiyorum; ama, grubumuzdaki
herkes kahkahalarla g​lmeye basladi.

Lisa, birdenbire Maurice Drozdov’a:

- Derim ki, dedi. Biraz ​nce diz ​km​s duran bayin yerine diz ​kmen gerekmez mi?

Drozdov, saskinlikla ona bakti.

Lisa birden inat​i, heyecanli bir tavirla ​abuk ​abuk konusarak:

- L​tfen, bana b​y​k bir yardimda bulunmus olacaksiniz, dedi. Buraya bakin, Maurice. Derhal diz ​kmelisiniz. Sizin diz ​kt​g​n​z​ g​rmeliyim. Eger
su anda diz ​kmeyecek olursaniz, sizi bir daha g​rmem. B​yle yapmanizi, b​yle davranmanizi istiyorum!

Lisa’nin b​yle konusmasi ile ne demek istedigini bilmiyorum; ama, b​y​k bir sinir krizine tutulmus gibi, hi​bir sey dinlemeden inatla
direniyordu. Asagida da g​recegimiz gibi, Maurice Drozdov, Lisa’nin son zamanlarda ​ok siklasan bu sinir n​betlerinin, kendisine
y​neltilmedigini (​​nk​, onun kendisine olan saygisindan en k​​k bir kuskusu bile yoktu), biliyordu. Bu sinir n​betlerinin, bilin​s iz bir nefretten
dogdugu inancindaydi.

​ay fincanini, hi​ sesini ​ikarmadan arkasinda duran yasli bir kadina verdi, parmakligin kapisini a​ti ve buyur edilmemis oldugu halde Semyon
Yakovlevich’in yanina girdi. Tam odanin ortasina gelince herkesin g​z​ ​n​nde diz ​kt​. Lisa’nin, grubun i​indeki bu kaba, k​​k d​s ​r​c ​ talebinin, onun
ince ruhunu pek sarsmis oldugundan eminim. Belki de, kendisini bu kadar kisinin g​z​ ​n​nde k​​k d​s ​rd​g​nden ​t​r​ Lisa’nin utanacagini d​s ​nm​s t​.
Dogrusunu s​ylemek gerekirse, hi​ kimse, bir kadini b​ylesine bir y​ntemle yola getirmeye cesaret edemezdi. Y​z​ndeki magrur anlam ve uzun
boyuyla ​ok g​l​n​ g​r​n​s ​ vardi. Ama,

395bizim gruptakilerden kimse onun bu g​l​n​ haline g​lmek cesaretini g​s teremedi. Onun beklenmedik bu hareketi herkesi etkilemisti. Sanki
s​zbirligi etmis gibi, herkes d​n​p Lisa’ya bakti.

Semyon Yakovlevich:

- Kutsal yag! Kutsal yag!… diye mirildandi.

Lisa’nin birden y​z​ sarardi ve kosarak parmakligin arkasina ge​ti. Bundan sonra, pek ​abuk bir sahne ge​ti. Lisa, b​t​n g​c ​yle Drozdov’un
kolundan tutmus onu yerden kaldirmaya ​alisiyordu. Bir yandan da, kendini kaybetmiscesine:

- Kalkin! Kalkin! diye haykiriyordu. Hemen kalkin! Hemen simdi!… Diz ​kmeye nasil cesaret edebiliyorsunuz?!….

Drozdov agir agir dogruldu. Lisa, onun kolundan tutmus y​z​ne bakiyordu. G​zlerinde dehsetli bir korku vardi. Semyon Yakovlevich yine
mirildandi.

- Hos-bakislar! Hos-bakislar!..

Lisa, nihayet Drozdov’u ​ekerek parmakliktan disari ​ikardi. Grubumuzda bir kipirdanma oldu. Bizim arabadaki kadinlardan biri, durumu
d​zeltmek istemis olacak ki, cilveli bir tavirla ve y​ksek sesle:

- Ne olur, Semyon Yakovlevich, dedi. Bana bir sey buyur-mayacak misiniz? Oysa, size ne kadar g​veniyordum.

Semyon Yakovlevich birden ​fkeyle kadina d​nd​. ​ok uygunsuz bir dille:

- Su kadini defedin!… defedin!… diye haykirdi.

Korkun​ bir a​iklikla tane tane s​ylemisti. Kadinlarimiz ​igliklarla kapiya dogru kosustular; erkeklerse katila katila g​l​yorlardi. Semyon
Yakovlevich’i ziyaretimiz de b​ylece son bulmus oldu.

S​ylenenlere bakilacak olursa, orada esrarli bir olay daha ge​misti. Daha dogrusu, bu ziyareti b​ylesine ince ayrintilari ile anlatmamin nedeni,
bu olayi anlatabilmek i​indi.

396

Herkes hep birden kapiya kostugunda, Maurice Drozdov, Lisa’nin kolundan tutmus kapiya dogru y​r​m​s t​. Tam o sirada, Lisa’nin
Stavrogin’le y​z y​ze geldigini s​yl​yorlar. Sunu da hatirlatmaliyim ki, pazar g​nk​ olaydan bu yana bir​ok kez karsilasmislar; fakat, aralarinda
uzun boylu bir konusma ge​memisti. Kapida karsilasmalarini g​rd​m; bir an i​in ikisi de duraladilar. Birbirlerini garip bir tavirla s​zd​ler. Fakat
kalabalik y​z​nden iyi g​rmemis olabilirim. Ama, iddialara g​re, Lisa onunla karsilasir karsilasmaz elini kaldirmis ve tokat atmak ​zereyken
Stavrogin, atik bir hareketle geri ​ekilmisti. Belki de bunun nedeni, Stavrogin’in biraz ​nce olan olaydan ​t​r​ alayla bakmasi olabilirdi.
Dogrusunu s​ylemem gerekirse, ben hi​bir sey g​rmemistim. Ama herkes g​rd​g​n​ iddia ediyordu. Oysa, o anki kargasalikta, b​yle bir seyi
kimsenin g​rmesi m​mk​n olamazdi. O zamanlar buna inanmayan bir ben vardim. Bununla beraber, d​n​s te, Nicholas Stavrogin’in renginin
biraz soluk oldugunu hatirlarim.

***

Hemen hemen bu olayla ayni anda, yani ayni g​nde, Bay Verkhovensky ile Bayan Stavrogin nihayet bulusmuslardi. Bayan Stavrogin, onunla
g​r​s mek istedigini defalarca haber vermis olmakla beraber, her nedense daima bu g​r​s meyi ertelemisti. Bulusmalari Skvoreshniki’de oldu.
Bayan Stavrogin, sehir disindaki bu evine biraz sinirli ve endiseli olarak gelmisti; bir g​n ​nce, ta-sarlanan b​y​k eglencenin Maresal’in evinde,
yapilmasina karar verilmisti. Fakat ​abuk karar vermeye aliskin olan Bayan Stavrogin, o eglenceden sonra, Skvoreshniki’de b​y​k bir eglence
tertiplemeye ve b​t​n sosyeteyi ​agirmaya karar verdi. B​ylece, herkes kimin evinin daha uygun ve b​y​k oldugunu anlayacakti. Genel olarak,
Bayan Stavrogin taninmayacak kadar degismisti. Sanki yeniden dogmustu; eski, ulasilmaz ‘y​c e kadin’ (Stepan Verkhovensky’nin s​z​yd​ bu)
gitmis, yerine simarik bir sosyete kadini gelmisti.

397Bununla beraber, bunun sadece bir g​r​n​s olmasi da muhtemeldir.

Sehir disindaki bu bos eve gelir gelmez, sadik k​hyasi Alexey Yegorych ve dekorasyon islerinde ​ok tecr​beli olan Foma’yla beraber evin b​t​n
odalarini teker teker dolasmisti. Hemen planlarin tartismasina basladilar; sehirdeki evden hangi mobilyanin getirilecegini; hangi resimlerin
asilacagini; nerelere asilacagini; limonluktan hangi ​i​eklerin getirilecegini ve nerelere konulacagini; perdelerin nerelere asilacagini, b​felerin
nerelere konacagini; ka​ b​fe gerektigini tartistilar. Iste tam bu siradadir ki, aklina Bay Verkhovensky’ye arabasini g​nderip onu ​agirtmak geldi.

Bay Verkhovensky, daha ​nceden bildigi ve onun b​yle ani ​agrilarina alisik oldugu i​in hazirdi. Arabaya binerken b​y​k bir dindarlikla ha​ ​ikardi;
bug​n kaderi tayin olacakti. Bay Verkhovensky geldiginde, dostunu, b​y​k salonda, duvardaki cumbanin i​ine yerlestirilmis kanepenin ​n​ne
​ekilmis mermer masanin basinda, elinde kalem k​git otururken buldu. Foma, galeriyi, pencerelerin y​ksekligini ​l​erken Bayan Stavrogin de
onun s​yledigi ​l​leri yaziyordu. Isini birakmadan Bay Verkhovensky nin mirildanarak selamina karsilik vermesine aldirmadan yanina
oturmasini isaretle anlatti.

Bay Verkhovensky bu olayi bana s​yle anlatiyordu:

- Hislerime h​kim olarak tam bes dakika oturup bekledim. Sanki karsimdaki yirmi yildir tanidigim kadin degildi. Her seyin bitmis oldugu
inanci, bana onu bile sasirtan bir g​​ verdi Yemin ederim ki, son anlardaki sogukkanliligim onu bile sasirtmisti.

Bayan Stavrogin kalemini masanin ​zerine atti ve birden Bay Verkhovensky’ye d​nd​.

- Bay Verkhovensky, burada is g​r​s mek ​zere bulunuyorsunuz. Parlak ve s​s l​ s​zler hazirladiginizi biliyorum; ama. konuya girsek iyi olacak
sanirim. Siz de b​yle d​s ​nm​yor musun az?

Bay Verkhovensky saskinligindan irkilmisti. Elindeki kozlari d​kmekte ​ok acele etmisti. Bunun devami acaba nasil olacakti?

398

Bayan Stavrogin ​abuk ​abuk konusarak devam etti:

- Durun. Bir sey s​ylemeyin. ​nce ben konudayim, sonra siz s​ylersiniz. Ama yine de, bana s​ylenecek bir seyiniz oldugunu sanmiyorum ya,
neyse. Yillik bin iki y​z rublelik gelirinizi, hayatinizin sonuna kadar vermeyi, kutsal bir g​rev olarak kabulleniyorum. Belki de kutsal bir g​rev
degildir; ama, basit bir anlasmadir. B​ylesi daha dogru, degil mi? Eger arzu edecek olursaniz bunu yazarak da yapabiliriz. ​l​m​m halinde
gerekli b​t​n ​nlemleri aldim. Fakat simdilik, oturacaginiz evin bakimini ve hizmet​ilerinizin teminini ​zerime aliyorum. Bunu paraya ​evirecek
olursaniz, yillik bin bes y​z ruble eder, degil mi? Bu yilliginiza ​ y​z ruble daha ekleyerek yuvarlak hesap yapacagim. Bu miktarin size bir yil
yeterli oldugunu bilirsiniz, degil mi? Az da sayilmaz, degil mi? Tabii, ​zel durumlar olursa, size ayrica para verebilirim. Bu bakimdan, parayi
pesin olarak alin, hizmet​ilerimi bana geri verin ve arzu ettiginiz gibi, istediginiz yerde yasayin… Petersburg’ da, Moskova’da, Avrupa’da ya
da sehrimizde bir yerde oturabilirsiniz, ama benim yanimda degil. Anladiniz mi ?

Bay Verkhovensky agir agir ve h​z​n dolu bir sesle:

- Bundan kisa bir zaman ​nce, ayni dudaklardan, yine ayni ​abuklukla ve inatla bazi istekler d​k​lm​s t​, dedi. Bu isteklere boyun egmis ve arzu
edildigi i​in ‘gopak’ oynamistim. Oui, la comparison peut ​tre permise. C’etait comme un petit cosak du Don, qui sautait sur sa propre
tombe (Bir mukayese yapalim. Sanki kendi mezari ​s t​nden atlayan k​​k bir kazak gibiyim.) Simdi de…

-Durun, efendim. ​ok f azla konusuyorsunuz. Dans etmediniz; ama, bana, yeni bir kravat takmis, s​s lenmis p​s lenmis olarak geldiniz. Inanin
ki evlenmeyi siz de ​ok istiyordunuz. Y​z​n​zden anlamak m​mk​nd​r. Fakat y​z​n​zdeki anlamin, o zaman ​ok ​irkin oldugunu da s​yleyebilirim. Bunu
o zaman s​ylememis olmam, sadece kibarligimdan ​t​r​yd​. Ama siz, evleneceginiz kiz ve hakkimda yazdiklarinizi d​s ​n​n bir kere. Bununla
beraber, ​ kizla yine de evlenmeye hazirdiniz. Simdi durum bambaska. Hem

399mezarinin ​s t​nden atlayan k​​k kazagin bununla ne ilgisi var? Bunun nasil bir benzetis oldugunu anlayamadim, dogrusu. Tersine, ne kadar
uzun yasarsaniz, ben o kadar memnun olurum.

- D​s k​nler evinde mi?


- D​s k​nler evi mi? Yilda ​ bin ruble geliri olan bir insan d​s k​nler evine gitmez.

S​z​n​n burasinda g​lerek:

- Oh, simdi anladim, dedi. Peter, d​s k​nler evi hakkinda k​​k bir saka yapmisti. Ulu Tanrim!.. Ger​ekten dikkate alinmasi gereken bir d​s k​nler
evi var, tabii. Orasi en soylu kisiler i​indir. Orada, albaylar varmis. Hatta, bir general oraya gitmeyi d​s ​n​- yormus. Elinizdeki b​t​n parayla
oraya gidecek olursaniz, rahat eder ve istediginiz kadar usak bulursunuz. Orada bilimsel ​alismalariniza da devam edebilirsiniz. Hem oyun
arkadasi da bulabilirsiniz.

- Passons (ge​elim)

Bayan Stavrogin kaslarini ​atti.

-Passons mu? ​yleyse s​yleyeceklerim bu kadar. Size durumu bildirdim. Bundan b​yle artik ayri yasayacagiz.

-Hepsi bu kadar mi? Yirmi yildan arta kalanlar sadece bu kadar mi? Ayrilisimizdaki son s​z​n​z bu mu?

- Duygulu konusmayi ​ok seviyorsunuz, Bay Verkhovensky. Artik b​yle konusmalarin modasi ge​mis, diyorlar. Kaba, ama basit konusuluyor,
simdi. Yirmi yili bir kere dilinize dolamissiniz! Karsilikli bencillikle ge​mis yirmi yildan baska bir sekilde s​z edilemez. Bana yazdiginiz her
mektup, benim i​in degil, edebiyat tarihine ge​mesi i​in yazilmis. Siz bir dost degil, g​zel yazmayi seven bir insansiniz, o kadar. Dostluk,
ger​ekten b​y​k bir kelimedir. Ger​ekte, dostluk, iki kisinin i​ini birbirlerine d​kebilmesidir.

- Tanrim, s​ylediklerinizde, baska insanlarin s​zleri o kadar ​ok ki!… Ezbere bilinen seyler!… Sizi de kendilerine benzetmisler!… Siz de
mutluluktan sarhossunuz! Siz de g​nese karsi kah—

400

kahalar atiyorsunuz! Chere, chere, ​zg​rl​g​n​z​ onlara ne karsiliginda sattiniz?

Bayan Stavrogin ​fkeden ​ilgina d​nd​.

- Baskalarinin s​ylediklerini tekrarlayan bir papagan degilim. Bunlarin arasinda bana ​zg​ s​zlerin de bulunduguna inanabilirsiniz. Su s​z ettiginiz
yirmi yil benim i​in ne yaptiniz? Sizin i​in getirttigim kitaplara bakmami bile istemediniz. Ayrica, cilt​iye g​nderilmeselerdi hi​ a​ilmadan
kalacaklardi. Benim ​nderim olmanizi istedigim ilk yillar, okumak i​in bana ne verdiniz? Daima Kapfig. Kapfig’den baska bir sey
vermiyordunuz. Benim k​lt​rl​ bir kadin olmami istemiyor ve elinizden geldigi kadar beni baltalamaya ​alisiyordunuz. Oysa, g​lenler sadece size
g​l​yorlar. Dogrusunu s​yleyeyim, sizi sadece bir edebiyat elestirmeni olarak kabul etmistim. Bundan da ileri gidemediniz. Petersburg’a
giderken, aylik bir dergi yayimlamak istedigimi s​yledigimde, magrur bir tavirla y​z​me garip garip bakmakla yelindiniz.

- Yanlissiniz, yanlissiniz. O zamanlar pesimize d​s ​lmesinden korkuyorduk…

- Yanlissiniz, yanlissiniz. O zamanlar pesimize d​s ​lmesinden korkamazdiniz. Hatirlarsaniz, k​lelerin serbest birakildigina dair haber
yayildiginda, subatti; korku i​inde bana kosmustunuz. Yayimlanmasi d​s ​n​len aylik dergi ile hi​bir iliskiniz olmadigini; gen​lerin size degil, bana
gidip geldiklerini; sizinse evimde kalan bir ​gretmen oldugunuzu bildiren bir mektup yazip vermemi istediniz, ​yle degil mi? Hatirladiniz mi?
Daima kusursuz bir insan oldugunuzu g​s termek istersiniz, Bay Verkhovensky.

Bay Verkhovensky aglamakli bir sesle:

- O sadece bir anlik zayiflikti, dedi. Baska bir sey degil. B​yle ​nemsiz bir sey i​in mi dostlugumuzu yikacagiz? Bu kadar uzun yillardan beri
bizi baglayan baska baglar da olmadi mi?

— Her seyi ​ok ​abuk hesapliyorsunuz. Beni daima size karsi bor​lu birakmak istiyorsunuz. Avrupa’dan d​nd​g​n​zde, bana te—

401peden bakmaya basladiniz ve tek kelime s​ylememe imk​n vermediniz. Oysa, Avrupa’ya gidip d​nd​g​mde, Madonna’nin bende biraktigi
izlenimlerden s​z ettigim zaman, beni dinlemediniz; beyaz kravatiniza bakarak, duygularimi ​nemsemeden s​ylediklerimi k​​mseyerek, biyik
altindan g​ld​n​z,

- ​yle degildi… ​yle olmasa gerek… J’ai oublie (unuttum).

- Evet, ​yleydi. Zaten bana karsi ​v​nebileceginiz bir sey de yoktu. ​nk​, s​ylediginiz her sey t​m​yle sa​maydi. Simdi kimse, hi​ kimse,
Madonna’dan heyecanlanmiyor. Yasli, eski kafali ihtiyarlardan baska kimse, onun i​in kafa patlatmiyor. Bu kanitlanmistir.

- Kanitlanmis mi?

- Hi​bir ise yaradigi yok artik. Bir testi, i​ine su konuldugu s​rece yararlidir. Bu kalem degerlidir; ​nk​, yazi yazabilirsin, ama Madonna sadece
alelade bir kadin y​z​d​r ve dogada y​zlercesi bulunabilir. Bir elma resmi yapin ve yanma da ger​ek bir elma koyun… hangisini alirdiniz? Hi​
d​s ​nmezdiniz, degil mi? Iste simdi b​t​n varsayimlar, ​zg​r bir arastirma isigi altinda renkleniyor.

- Anliyorum, anliyorum.
- Alayla g​l​yorsunuz. ​rnegin, sadaka ​zerine ne d​s ​n​rs​n​z? Oysa, sadaka vermekten duyulan zevk, ahlaksizca duyulan bir zevktir. Zenginler,
sadaka vermekle zenginliklerini anlarlar. Fakir bir insan karsisindaki g​c ​n​ anlar. Sadaka, vereni de alani da bozar. ​s telik amacina da varamaz
insan. Sadaka, yoksullugu k​rlestirmekten baska bir ise yaramaz. ​alismaktan ka​inan tembel insanlar, kazanma hirsiyla kumar masasinin
etrafini alan kumarbazlar gibi, kazanma ​abasi i​indedirler. Tabii, bu sadece bos bir umuttur. ​te yandan ​nlerine atilan birka​ bakir para, y​z
kiside bir kisiyi bile memnun etmez. Hayatiniz boyunca, acaba ka​ para sadaka verdiniz? Ka​ para bagista bulundunuz? Eminim ki birka​
kurustan fazla degildir. Son kez verdiginiz bir seyi hatirlamaya ​alisin. Iki yil ​nce miydi? Belki de d​rt yildir. Bagirip ​agirmaktan

402

baska bir is g​rd​g​n​z yok. Sadaka vermeyi, yasayla ortadan ka-dirmalari gerekir. Yeni rejim kuruldugunda artik fakir insan diye bir sey
kalmayacak ortada.

— Ah, baskalarinin s​zlerini nasil da tekrarlayip duruyorsunuz!… Simdi de ortaya yeni bir rejim ​ikti, ha? Mutsuz kadin, Tanri yardimciniz
olsun!

-Evet, efendim, simdi de ortaya bu ​ikti. Simdi herkesin bildigi d​s ​nceleri, benden ​zenerek sakladiniz. Hem de bunu sirf, beni
​ekemediginizden, beni avcunuzun i​inde tutabilmek i​in yaptiniz. Julia Lembke bile benden ​ok ilerde. Ama, artik g​zlerim a​ildi ve her seyi daha
a​ik olarak g​rebiliyorum. Sizi, elimden geldigi kadar savundum, efendim. Herkes sizin su​lu oldugunuzda fikir birligi ediyor.

Bay Verkhovensky yerinden kalkarak:

- Yeter artik, dedi. Yeter. Size baska ne diyebilirim ki? T​vbe edin dememi beklemezsiniz, degil mi?

- Bir dakika oturun, efendim, l​tfen. Size sormak istedigim baska bir sey daha var. Edebiyat matinesinde bir par​a okumak ​zere davet
edildiniz. Bunun sorumlusu benim. Ne okuyacaginizi s​yleyin, l​tfen.

-Sizin d​s ​ncelerinizde bir bardak ya da bir kalem kadar degeri olmayan, krali​eler krali​esi, insanligin ​yk​s ​, Sistine Madonna’ sim okuyacagim.

Bayan Stavrogin h​z​nl​ bir tavirla:

- Her halde tarihten okumazsiniz, degil mi? diye sordu. Aksi halde sizi dinlemeyeceklerdir. Madonna’yi d​s ​n​yorsunuz!… Herkesi uyutacak
olduktan sonra, ondan s​z etmenizin bir degeri kalir mi dersiniz? Sizi temin ederim ki, Bay Verkhovensky, b​t​n bunlari sizi d​s ​nd​g​m i​in
s​yl​yorum. Ispanya tarihinden, orta​aglara ait, kisa ama ilgi ​ekici bir saray olayini, ya da ufak tefek olaylari kendi g​zel s​zlerinizle s​s leyip
okusaniz daha iyi olmaz mi? O ​aglarda, saraylar, g​zel kadinlar ve zehirlemeler ​km​s

403derler. Karmazinov, Ispanya tarihinden hos bir sey bulup oku-yamamanizm ​ok garip olacagini s​yl​yor.

-Karmazinov, kendisini yazarak t​ketmis olan o budala benim i​in bir konu ariyor, ha!…

- Karmazinov hemen hemen ulusal bir degerdir!… ​ok k​s tah​a konusuyorsunuz, efendim!…

- Karmazinov’unuz, degersiz ve igren​ bir kocakaridir. Chere, chere, ne zamandan beri onlarin esiri oldunuz? Oh, Tanrim!..

- Kendini begenmisliginden nefret ederim; ama, ​s t​n zek​s ini da takdir ederim. Elimden geldigince, dilimin d​nd​g​ kadar sizi savunmus
oldugumu bir kere daha s​ylerim, efendim. Kendinizi g​l​n​, can sikici bir insan olarak bellemenizden elinize ge​en ne olacaktir? B​yle
yapacaginiza, eski kusagin bir temsilcisi olarak, dudaklarinizda magrur bir g​l​msemeyle k​rs​ye ​ikin. Elinizden geldigi kadar, b​t​n zek​nizi
kullanarak birka​ eglenceli fikra anlatin. Yasli olmaniz, ge​mis y​zyilin insani olmaniz, onlardan geri kalmaniz ne ifade eder? B​t​n bunlari siz
kendiniz de itiraf etmez miydiniz? Eski devrin bug​ne kadar gelen, sevimli, iyi kalpli ve zeki bir adami oldugunuzu derhal anlayacaklardir.
Kisacasi, eskiden kalmis olmakla beraber, b​y​k yetenekleri olan bir kimse oldugunuzu anlayacaklardir. Rica ederim, beni kirmayin!….

- Chere, yeter! Benden istemeyin, yapamam. Madonna’dan s​z edecegim. Ya onlari silip s​p​recek, ya da beni ezip yok edecek b​y​k bir firtina
koparacagim.

-Sizi yerle bir edecegi ger​ek, Bay Verkhovensky.

- Bu da benim kaderim olur. Elinde makas, y​c e ​lk​n​n tanrisal y​z​n​ esitlik ve kiskan​lik ugruna par​alamak i​in merdivenlere tirmanan k​leden s​z
edecegim onlara. Varsin herkes nefretle ansin beni, hem sonra… sonra…

- Sonrada sizi akil hastanesine kaldiracaklardir.

- Belki de. Ama ne olursa olsun, yensem de yenilsem de, o aksam boh​ami sirtima vurup, varimi yogumu , b​t​n armagan—

404

larinizi, bana bagladiginiz yillik geliri, vaat ettiginiz b​t​n mutluluklari tepecek, ​mr​m​n geri kalan yillarini bir t​c carin evinde ​gretmen olarak
ge​irmek ya da bir duvarin kenarinda a​liktan ​lmek ​zere buralari terk edecegim. S​yleyeceklerim bu kadar. Alea jacta est! Yani, ok yaydan ​ikti
bir kere!

​fkeyle yerinden kalkti.


Bayan Stavrogin g​zlerinden ates p​s k​rerek yerinden firladi.

-Size inandim, dedi. B​yle sa​ma sapan bir ​yk​yle evimin ve benim serefimi ayaklar altina alacaginizi biliyordum, zaten. T​c carin evinde
​gretmenlik yapacaginizi ya da bir duvar dibinde ​leceginizi s​ylerken, ima etmek istediginiz neydi? Nefretten ve iftiradan baska hi​bir sey yok
b​t​n s​zlerinizde! ..

- Beni daima asagi g​rd​n​z. Ama, hanimina sadik bir s​valye gibi bitirecegim… sizin d​s ​nceleriniz benim i​in daima her seyden degerli olmustur.
Bu andan itibaren hi​bir seyi kabul etmeyecek, ​ikar g​zetmeden sizi sayacagim.

-Ne kadar budalaca bir sey!…

- Bana hi​bir zaman saygi duymadiniz. Binlerce zayif tarafim olabilirdi. Evet, sizi s​m​rd​m; nihilizm dili ile konusuyorum; fakat, s​m​rmek, hi​bir
zaman davranislarimin ilk eregi olmamistir. Bu kendi kendine oluverdi; ben de nasil oldugunu bilmiyorum. Aramizda yemekten daha y​c e bir
seyler oldugunu d​s ​n​rd​m hep. Hi​bir zaman, evet, hi​bir zaman bir al​ak olmadim. Durumu d​zeltmek amaci ile artik yola koyulmaliyim. Yilin
sonuna dogru, sonbaharin sonuna dogru, kirlari sis kaplarken, yollar r​zg​rdan inlerken y​r​yecegim, y​r​yecegim… fakat daima yeni kaderime
dogru y​r​yecegim…

Temiz bir askla dolu, Tatli r​yalarina sadik….

Oh, elveda, r​yalarim. Yirmi yil! Alea jacta est! Yani, ok yaydan ​ikti!…

405Birden g​zlerinden bosalan yaslar yanaklarindan s​z​lmeye baslamisti. Sapkasini aldi.

Bayan Stavrogin kendisine g​​l​kle h​kim olarak:

- Latince anlamiyorum, dedi.

Kim bilir belki o da aglamak istemisti, ama kaprisi ve gururu bir kere daha ona h​kim oldu.

- Yalniz bir sey biliyorum, dedi. B​t​n bunlarin ​ocukluk olduklarini biliyorum. Bencillikle dolu tehditlerinizi hi​bir zaman yerine getiremezsiniz.
Hi​bir yere gidemezsiniz. Hi​bir t​c carin yaninda hoca olmayacaksiniz. G​nlerinizi, benden alacaginiz yillik gelirle, hi​bir ise yaramaz dostlarinizi
sali g​nleri kabul ederek, yine benim ellerimde ge​ireceksiniz. Iyi g​nler, efendim.

-Alea jacta est!.. ,

Bu s​z​ yerlere kadar egilerek s​ylemisti. Eve d​nd​g​ zaman heyecandan ​lecek gibiydi.

406​T EKI YAYINEVI

939-97​T EKI KLASIK


Roman
YAPIM

​teki Ajans
KAPAK TASARIMI
Arif Turan

REDAKT​R
Celal Inal
BASKI ve CILT
Emel Matbaasi
BIRINCI BASKI

1994
IKINCI BASKI

1996

​T EKI, A​i Yayinciligin kurulusudur.

Y​NETIM YERI

Mediha Eldem Sokak 52/1

” 06421 Kizilay/ANKARA

Tel: 312 435 38 33

Fax: 312 433 96 09

ISBN 975-7782-57-2

Fyodor Mihaylovi​ Dostoyevski


ECINNILER
Cilt l

T​RK​ESI

Reha PinarBirinci B​l​m

1.

BASLANGI​ OLARAK

Pek saygideger Stepan Trofimovich Verkhovensky’nin biyografisinden bazi bilgiler.

Simdiye kadar kayda deger ​zelliklerin olmadigi kentimizdeki garip olaylari anlatmadan ​nce, tecr​beli bir yazar olmadigimdan, biraz geriye
gidip, pek becerikli ve saygideger Stepan Trofimovich Verkhovensky’mizi ilgilendiren biyografik bilgilerle baslamanin gerekli oldugunu
anladim. Aktarmak amacini g​tt​g​m ​yk​ daha sonra anlatilacagina g​re, bu bilgilerin, kentimizin sosyal ve politik tarihinin a​iklanmasina hizmet
edecegini umarim.

Derhal s​yleyeyim ki, Mr. Verkhovensky, aramizda daima, olduk​a ​zel ve ​zel oldugu kadar da uygar bir rol oynardi ve bu rol​n​b​y​k bir tutkuyla
severdi; ​yle ki, bu rol olmadan onun, bir varlik g​s teremeyecegini d​s ​nmemek elimden gelmez. Bu d​s ​ncem, onu, bir sahne oyuncusuna
benzettigimden dolayi degildir; ayrica b​yle bir niyetim de yok; ​s telik ona son derece saygi duyarim. Belki de bu, sadece bir aliskanlik
meselesidir; daha dogrusu gen​lik yillarindan beri, halk arasinda meshur bir insan olma arzusunun ​ok g​​l​ olmasindan dogabilir. ​rnegin,
“mimli” bir adam olmaktan, ya da mimli oldugu kadar bir “s​rg​n” olmaktan son derece hoslanirdi. Bu iki kelimenin, onu b​y​leyen ve yillar
boyunca kendisini yine kendi g​z​nde yavas yavas y​kselten, nihayet onu, benligini tatmin eden y​ksek bir kaide ​zerinde durdugunu zihninde
canlandirmasina neden olan, klasik bir g​rkemliligi vardir. Son y​zyilin hicivli bir Ingiliz romaninda, kahraman olarak anilan Gulliver, halkin
ancak on santim boyunda oldugu Lilliputlar ​lkesinden d​n​s ​nde, kendisini bir dev olarak g​rmeye o kadar alismisti ki, Londra caddelerinde
y​r​rken, kendisinin h​l​ bir dev oldugunu ve onlarin c​c e olduklarini d​s ​nerek, onlari ezmemek amaciyla yoldan ge​en arabalara ve insanlara
​n​nden ka​malari i​in bagirirdi. Fakat, bu hareketleri halkin ona g​lmesine ve onunla alay etmesine neden olurdu. Hatta, bazi arabacilar
kendisini dev olarak g​ren bu adama, kirba​larini acimadan indirirlerdi. Oysa, bu dogru muydu? Aliskanlik bir insana neler yaptirmaz ki!
Aliskanliklari, Bay Verkhovensky’yi ayni duruma sokmustu. Bir farkla ki, onun, aliskanliklarindan ​t​r​ karsilastigi tavir daha masum ve
yumusakti. S​ylenmesi gerekirse, o son derece y​c e bir insandi.

Dogrusu, yasantisinin sonuna dogru herkes tarafindan unutulmus oldugunu s​ylemem gerekir; oysa, diger taraftan, hi​ taninmamis oldugunu
s​ylemek de ​ok sa​ma olur. Ger​ekten, hi​ kusku yoktur ki, O da ​agin ​nl​ kisileri arasina karismistir. Kisa bir s​re i​in de olsa, adi, d​nemin ​nl​
bir​ok insanlari tarafindan, Chaadeyev, Belinsky, Granovsky ve hen​z ​alismalarina yeni yeni baslayan Herzen’in adlarinin yaninda anilmistir.
Fakat, Bay Verkhovensky’nin ​alismalari, s​ylendigine g​re, “ayni zamanda

ger​ek olan bir olaylar kasirgasi”nin ardindan hemen hemen baslamasi ile sona ermesi bir oldu. Ve ne umarsiniz? Sonunda, b​yle bir
“kasirga”nin, hatta “olaylar”in olmadigi anlasildi. Ge​en g​n g​venilir bir kaynaktan b​y​k bir saskinlikla ​grendim ki, Bay Verkhovensky,
aramizda hi​bir zaman, bizler gibi, bir s​rg​n olarak yasamamis ve hi​bir zaman polis takibine ugramamistir. Bu sadece, bir insanin hayal g​c ​n​n
ne kadar canli oldugunu g​s terir! B​t​n yasantisi s​resince belirli ​evrelerce tanindigina, attigi her adimin bilindigine ve kontrol edildigine, b​t​n
samimiyeti ile inanirdi. Hatta, son yirmi yil i​inde, birbirinden basarili olan ​ valimizin, ilimizi y​netmek i​in atandiklari zaman, ​s t makamlar
tarafindan kendi hakkinda verilen bazi bilgilerle doldurulduklarini d​s ​n​rd​. Eger, herhangi bir kimse, bizim hi​ de art d​s ​ncesi olmayan Bay
Verkhovenksy’ mizi, ink​r edilmez delillerle, korkmasi i​in hi​bir neden olmadigina inandirmaya kalkissa, muhakkak ki, son derece g​c enirdi.
Bununla beraber son derece akilli ve yetenekli bir insan olduguna kusku yoktu. Ger​i bilimsel alanda herhangi bir adim atmamis olmasina
ragmen ona bilgin bile denebilirdi. Zaten bilimsel bir ​alismasi oldugunu da sanmam. Oysa, ​grenen insanlar i​in Rusya’da durum b​yle degil
midir?

Dis ​lkelerden d​n​s ​nde, kirk yaslarinin sonuna dogru kendisini, ​niversite do​enti olarak tanitti. Fakat, yanilmiyorsam, ancak birka​ ​gretide
bulunmustu… bunun, Araplar hakkinda oldugunu saniyorum. 1413 ve 1428 yillari arasindaki d​nemde, k​​k bir Alman kasabasi olan
Hanau’nun toplumsal ​nemi hakkinda ​ok parlak bir tezi savunma firsatini da bulmustu. Bununla beraber, bu savunmanin hangi ​zel ve olduk​a
karanlik nedenden ​t​r​ yapilmadigi bilinmiyor. Bu tez, devrin Slavcilarina yerinde ve aci veren bir darbe oldugundan, kisa zamanda sayisiz ve
amansiz d​s man edindi. Daha sonra -​niversitedeki durumunu kaybettikten sonra-sirf intikam alma ve nasil bir adam kaybettiklerini onlara
anlatma bakimindan, Dickens’tan ​eviriler yapan ve George Sand’in fikirlerini yayimlayan ilerici aylik bir dergide, b​y​k davalarin nedenlerine
kadar inen, derinligine ve dikkatle yaptigi arastirmalari-7nin ilk b​l​m​n​ yayimlamayi basardi; yanilmiyorsam bu arastirmalar, belirli bir devrin,
belirli s​valyelerinin d​r​s t ve ahl​kli asaletlerinden ya da buna benzer bir seyden s​z ediyordu. Nasil olursa olsun, bu arastirmalar, asiri derecede
y​ksek ve olagan​s t​ y​c e fikirler olarak yorumlandi. Sonradan ​ikan s​ylentilere g​re, bu arastirmalara devam etmesi hemen yasaklandi; hatta,
ilerici dergi bile, arastirmalarin ilk b​l​m​n​ yayimladigi i​in kazaya ugradi. Bu dogru olabilir; o g​nlerde b​yle seyler olmuyor muydu? Fakat,
​zellikle bu olayda b​yle bir sey olmadigi ve yazarin basladigi isi bitiremeyecek kadar tembel oldugu s​ylenebilir. Araplar hakkindaki ​gretisine
son vermesinin nedeni, birinin (olasilikla gerici d​s manlarindan) yazdigi mektup sonucudur. Sonu​ olarak, biri ondan bazi a​iklamalar
yapmasini istemisti. Dogru olup olmadigini bilmiyorum; fakat, ileri s​r​ld​g​ne g​re, o siralarda Petersburg’da devletin temelini sarsan on ​ ​yesi
bulunan, devlete karsi yikici bir ​rg​t ortaya ​ikarildi. S​ylentilere g​re, Fourier’in yapitlarini ​evirmeye niyetliydiler. O sirada, Moskova’daki
otoriteler, Bay Verkshovensky’nin ​ok gen​ken, alti yil evvel Berlin’de yazdigi ve teksir edilerek edebiyata merakli iki gen​le bir ​grenci arasinda
paylasilan siir tarzindaki bir oyununu ellerine ge​irdiler. O oyun, simdi masamin ​zerinde duruyor. Kendi el yazisi ile kopya edilmis bu yapiti,
bir yil kadar ​nce bizzat Bay Verkhovensky g​ndermisti. Kendi imzasini tasiyan bu oyun kitabinin ​ok g​zel, kirmizi maroken bir cildi var. Sunu
itiraf etmeliyim ki, oyunun edebi bir degeri var ve hatta onun yetenekli oldugunu da s​yleyebilirim; gariptir, ama, o zamanlar (otuz yillarinda)
b​yle dram yazarlari ​oktu. Oyunun ne oldugunu s​ylemeye g​c ​m yetmez; ​nk​, samimi olmak gerekirse, basini ve sonunu ben de anlayamadim.
Faust’un ikinci b​l​m​n​ hatirlatan lirik ve dramatik t​rde yazilmis bir ​esit ​yk​. Kadinlar korosu ile a​ilir, erkekler korosu ile devam eder, sonra
bazi ruhlarin korosu diger korolari takip eder ve nihayet, yasamaya hevesli, fakat hi​bir zaman yasamamis olan ruhlarin korosu ile son bulur.
B​t​n bu korolar belirli olmayan bir sarki s​yler; daha ​ok birisinin laneti hakkinda; fakat bu lanette, y​ksek bir doganin

telkini vardir. Sonra birden sahne degisir ve bir ​esit “yasam bayrami” baslar. Bu bayramda b​c ekler bile sarkiya katilirlar, bir kaplumbaga
Latince, dini s​zc​kler s​yleyerek g​r​n​r ve eger dogru hatirliyorsam, bazi madenler bile -tamamen cansiz-su ya da bu sekilde koroya katilirlar.
Aslinda, hepsi araliksiz olarak s​ylerler ve konustuklari zaman birbirlerini belirsiz olarak yererler; fakat s​yledikleri kelimeler gittik​e etkili olur.
Sonu​ta, sahne yine degisir ve ​orak bir araziye d​n​s ​r; k​lt​rl​ gen​ bir adam kayalarin arasinda avare avare dolasir; belirli otlan toplayip emer; bir
peri, bu otlari neden emdigini sorar; k​lt​rl​ gen​, i​indeki hayatin zenginligini hissetmek istedigini ve bu bitkilerin sularinda buldugunu, b​t​n
arzusunun, m​mk​n oldugu kadar ​abuk inancini kaybetmek oldugunu s​yler. (Gereksiz bir arzu gibi g​r​n​yor). Sonra tanimlanamayacak kadar
g​zel, gen​ bir adam, siyah atinin ​s t​nde d​rtnala gelir; pesinde b​t​n uluslardan birlesmis b​y​k bir ordu vardir. Gen​ adam ​l​m​ simgeler; b​t​n uluslar
​l​m​ ​zlemektedir. Nihayet, son sahnede, Kabil Kulesi g​r​n​r; bazi tutsaklar yeni bir umut sarkisi ile kuleyi tamamlamaktadirlar. Kulenin tepesine
eristikleri zaman, Tanri (zannederim Olimpos Tanrisi) komik bir tarzda ka​ar ve insanlar hemen onun yerine ge​ip yeni bir hayata baslarlar.
iste o g​nlerde tehlikeli, sakincali olarak kabul edilen b​yle bir oyundu. Ge​en yil bunu yayimlamak i​in Bay Verkhovensky’ye bir teklif yaptim.
​nk​, bug​nlerde son derece zararsiz kabul ediliyordu. Oysa, teklifimi g​c enerek, nazik​e reddetti. Oyunun zararsiz oldugu hakkindaki
d​s ​ncemden hosnut olmamisti ve hatta, iliskilerimiz iki ay boyunca kesildi. Ne tahmin edersiniz? Birden ve burada yayimlama hazirliklarimi
yaptigim sirada, oyun yayimlandi, -dogrusunu s​ylemek gerekirse, devrim yapan bir ​lkede-oyunun yayimlandigindan Bay Verkhovensky’ nin
haberi bile yoktu. ​nce, m​this tel​s a kapildi; solugu valinin yaninda aldi. Sonra, kendisini savunmak i​in Petersburg’a, onlara sadik oldugunu
anlatan bir mektup yazdi. Bu mektubu bana iki kere okudugu halde hi​bir zaman postalamadi; ​nk​, hangi adrese ve kime g​nderecegini
bilmiyordu. B​t​n bir ay son derece rahatsiz oldu;

9fakat, kalben ​ok sevin​li olduguna inaniyordum. Birisinin ona sagladigi gazeteyi yatarken bile koynuna aliyordu. G​nd​zleri yataginin altina
sakliyor, yatagini d​zeltmelerine izin vermiyordu. Her g​n telgraf bekliyor ve b​t​n d​nyaya alay ederek bakiyordu. iste o zamanlar benimle
arkadaslik iliskilerini yine kurdu. Bundan, onun ne kadar iyi kalpli ve kin tutmayan bir insan oldugunu anlasilir.

***

Inan​lari y​z​nden sikinti ​ekmemis oldugunu hi​bir zaman iddia etmem; oysa, inaniyorum ki, kendisine gerekli a​iklamalar yapilmis olsaydi,
Araplar hakkindaki ​gretilerine devam edebilirdi. Fakat, o zamanlar y​kselme tutkusunun seline kapilmis gidiyordu ve b​t​n ​alismalarinin
“olaylar kasirgasi” tarafindan yikildigina inaniyordu. Eger, t​m ger​egin s​ylenmesi gerekirse, meslek hayatindaki degisikligin ger​ek nedeni, bir
t​mgeneralin karisi, Varvara Petrovna Stavrogin’in son derece nazik teklifi ve bu teklifin yinelenmesiydi. Kadin, tek oglunun egitiminin, ​ok
iyi ve yetenekli bir egitmen, ayni zamanda dost olan Bay Verkhoversky tarafindan yapilmasini arzu ediyordu. Bu is i​in teklif edilen maasin,
g​z kamastirici y​ksekligi s​z konusu olamazdi. Bu teklif ona, ilk defa Berlin’deyken yapilmisti. Bu teklifin yapildigi tarih, tesad​fen, ilk
karisinin ​l​m tarihine rastlamisti. ilk karisi bizim ilden hafifmesrep bir kizdi. Onunla evlenisi, d​s ​ncesiz, gen​ bir adam oldugu zamana rastlar.
O gen​ kadinla olduk​a sikintili g​nler ge​irdigine inanirim. ​ok cazibeli ve g​zel olan karisiyla anlasamamasinin nedeni, onu ge​indirmekten
yoksun olmasi ve bazi ​ok ince hususlardi. ​ yillik bir ayriliktan sonra karisi, bes yasinda bir erkek ​ocugu birakarak Paris’te ​ld​. Bay
Verkhovensky, ​z​nt​l​ g​nlerinden birinde ​ocugundan “ilk mutlu ve askimizin bulutlanmadigi” g​nlerin hatirasi diye s​zetmisti. ​ocuk Rusya’ya
g​nderilmis, uzak bir ilde, uzaktan akraba olan teyzeler tarafindan

10

yetistirilmisti. Bay Verskhovensky b​yle bir haldeyken, Bayan Stavrogin’in teklifini reddederek, hi​ neden yokken Berlin’li, konuskan
olmayan bir kizla evlendi. Hen​z karisinin ​l​m​ ​zerinden bir yil ge​memisti. Fakat, evlenmesinin disinda, egitmen olarak g​revi kabul
etmemesinin baska nedenleri de vardi. O zamanlar taninmak sevdasi ile yanip tutustugundan, dillere destan olan taninmis bir profes​r​n
s​zlerine kanmis, ​niversitede do​entlik teklifini kabul etmisti. Zaten uzun s​reden beri kendisini buna hazirliyor, kartal kanatlarim denemek
istiyordu. Ve simdi, kanatlan kirildiktan sonra, daha evvel reddetmekte hakli olup olmadigini d​s ​nmedigi teklifi hatirlamasi normaldi.
Evliliginden bir yil sonra karisinin ani ​l​m​ bu konuyu kesin olarak ​z​mledi. Samimi olayim: Bayan Stavrogin’in atesli sempatisi, paha bi​ilmez
ve klasik dostlugu her seyi k​k​nden ​z​mlemisti. Tabii, dostluk hakkinda b​yle deyisler kullanilabilirse… Bay Verkhovensky, kendisini bu
dostlugun kollarina firlatip atti ve her sey yirmi yil s​rece ​z​mlenmis oldu. “Kollarina firlatip atti” deyisini kullandim diye yanlis fikirlere
kapilinmasini arzu etmem; kollarin, en y​ksek moral duygusu anlaminda degerlendirilmesi gerekir. Bu iki kayda deger varlik, soylu ve zarif
bir beraberlik kurarak sonsuza dek birlestiler.

Ayni zamanda, Bay Varkhovensky’nin egitmenligi kabul etmesinin baska bir nedeni de vardi. Ilk karisindan miras olarak kalan yer, (burasi
k​​k bir yerdi) kentimizin birka​ mil ​tesinde, Stavrogin’lerin g​s terisli arazilerinin bulundugu Skvoreshniki’ye yakindi. Ayrica, kendisini ​grenme
gibi b​y​k bir konuya verebilmesi her zaman m​mk​nd​ ve ​alisma odasinin sessiz yalnizliginda, zengin Rus edebiyati hakkinda pek derin
arastirmalar yapabilirdi. Burada, ​niversitede oldugu gibi, arastirmalarindan baska islerle de ugrasmayacakti. Bu arastirmalar, hi​bir zaman
meydana ​ikmadi; fakat, diger taraftan, hayatinin geri kalan kismini, yirmi yildan fazlasini, “canli bir sitem heykeli” olarak ge​irebileceginin
m​mk​n oldugunu anladi. Zaten bu s​z, taninmis bir ozanin siirinde de ge​iyordu.

11Canli bir sitem heykeli.

Vatanimin ​n​nde duruyordum, Liberal ​lk​c ​.


Belki de, ozanin aklindaki kisi, eger arzu ederse, hayati s​resince b​yle poz vererek durmaya hakki olan kisiydi. Dogrusunu s​ylemek
gerekirse, bizim Bay Verkhovensky, b​yle kimseleri kendine ​rnek alan biriydi; ayrica, ayakta durmaktan ​abuk​a yorulur, sik sik yatmayi
tercih ederdi. Fakat, onun hakkini vermis olmak i​in, uzanip yatmis bile olsa, yine de canli “sitem heykeli” pozunu korurdu ​zellikle; bu bile,
dar kafali halkimiz i​in olduk​a yeterliydi. Onu, kul​b​m​zde k​git oynamak ​zere masaya oturdugu zaman g​rmeliydiniz. T​m tavirlari sanki s​yle
s​yl​yordu: “K​gitlar! Oturmus sizinle oynuyorum! Iliskilerimi korumak i​in mi? Fakat bundan sorumlu olan kim? Meslek hayatimi kim yikti ve
beni sizinle oynamaya zorladi? Oh, yok ol Rusya.” Sonra, kibar bir tavirla kupa kozunu oynardi.

Dogrusunu s​ylemek gerekirse, k​git oyununa bayilirdi. ​zellikle son yillarda, daima kaybetmesinden ​t​r​, Bayan Stavrogin’le sik sik
tartismalara girisirdi. Bu tartismalari pek can sikici olurdu. Bunlari daha sonra anlatacagim. Surasini isaret etmek isterim ki, vicdanli bir
insandi (bazen) ve bu y​zden sik sik kederlenirdi. Bayan Stavrogin’le yirmi yillik arkadasliklari s​resince, yilda ​ ya da d​rt kez, d​zenli olarak,
aramizda “yurttas kederi” diye bilinen bir ​z​nt​ye kapilirdi. Bizim pek saygideger Bayan Stavrogin, ​zellikle bu deyisi begenirdi. Daha
sonralari, “yurttaslik kederi” hastaligi yani sira, bir de sampanya hastaligina kapildi. Fakat, isbilir Bayan Stavrogin, b​t​n hayati s​resince, onu,
bu ​nemsiz arzularina karsi b​t​n g​c ​ ile korudu. Ve dogrusu, ​ok garip davranislari olmasindan ​t​r​ onun bir bakiciya ihtiyaci vardi. Coskun bir
kederin tam ortasinda kahkahalarla g​lmeye baslardi. Kendi kendine konustugu bile olurdu; tabii, bu konusmalari n​kteli olurdu. Ve Bayan

12

Stavrogin onun b​yle n​kteli konusmalarindan ​ekinirdi. ​nk​, hayatinda en ​ok korktugu, n​kteli konusmalardi. Daima en ​s t​n nedenlerle g​revini
yapan klasik bir kadindi. Bu ​s t​n kadinin, zavalli olarak kabul ettigi arkadasi ​zerindeki etkisi, yirmi yil s​rd​. Bu kadindan ayrica s​zetmeliyim
ki, bunu da simdi yapmak ka-rarindayim.

Garip dostluklar vardir; iki dost, birbirlerini hemen hemen ​ld​rmek ​zere hazirdir. B​t​n yasantilari s​resince bu b​yle s​rer gider ve ayrilmayi
kesin olarak d​s ​nmezler; tartisan kisi, yakin dostluklarini bozacak olursa, hastalanir ve hatta kederinden ​lebilir. Bayan Stavrogin ile yaptigi
​zel tartismalardan sonra, onun yanindan ayrilisi ​zerine, Bay Verkhovensky’nin kanepeden firlayarak kalkip duvari yumrukladigina ka​ kere
tanik olmusumdur.

S​ylediklerimde zerre kadar yalan yok. Hatta, bir keresinde duvarin sivasini bile yikmisti. Bu kadar ince ayrintilari nasil bildigim sorulabilir.
Bunlara yakindan tanik oldugumu s​ylersem ne dersiniz? Ya Bay Verkhovensky, Bayan Stavrogin’le yaptigi konusmayi renkli kelimelerle
anlatirken basini omzuma dayayarak defalarca aglamissa? Fakat, bu aglamalar sonunda, daima degismez davranislari vardi. Ertesi sabah,
kendisine nank​rl​g​nden ​t​r​ iskence yapmaya hazirdir; ya aceleyle beni ​agirtir ya da kosarak bana gelir ve Bayan Stavrogin’in ne kadar serefli,
hassas bir insan oldugunu s​ylerdi. Sadece bana gelmekle de kalmaz, Bayan Stavrogin’e mektuplar yazar ve i​ini d​kt​g​ bu mektuplara da
imzasini basardi. Birka​ g​n evvel, yabanci birine, onu evinde sirf ​n​nden yararlanmak i​in tuttugunu, bilgisine ve kabiliyetine imrendigini, bu
nedenle ondan nefret ettigini; fakat, bu nefretini a​ik olarak g​s teremedigini ​nk​, onu terkettigi zaman Bayan Stavrogin’in, k​lt​r​ne zarar
verecegini bildigini; bu kadar al​alabildigi i​in

13kendinden igrendigini ve en berbat bir ​l​m​ hakettigini; ondan, kaderini ​izecek son kelimeleri s​ylemesini bekledigim falan yaziyordu; tabii
b​t​n bu yazdiklari, n​kteli bir anlatim tasiyordu. Bunu okuduktan sonra, elli yasindaki masum ​ocuklarin, sinir buhranlari sonucu isi nereye
kadar vardirdiklarini anlarsiniz!… K​​k bir konudan dolayi aralarinda ​ikan tartisma sonucu yazdigi bu mektuplardan birini de ben okudum.
Anladigima g​re, birbirlerine olduk​a igneli s​zler s​ylemis ve birbirlerini kirmislar. Mektubu okuduktan sonra dehsete kapilmis ve g​ndermemesi
i​in yalvarmistim.

B​y​k bir hararetle:

- Bu m​mk​n degil, demisti. B​ylesi daha onurlu bir davranis. G​revim bu. Ona her seyi anlatmadigim takdirde kahrimdan ​lebilirim.

Ve o mektubu g​nderdi.

Bayan Stavrogin -iste burada ayriliyorlardi-b​yle bir mektubu hi​bir zaman g​ndermezdi. Bay Verkhovensky’nin yazmaya karsi b​y​k tutkusu
oldugu bir ger​ektir. Ayni evde kaldiklari halde Bayan Stavrogin’e mektup yazar; sinir n​betleri aninda bu mektuplar g​nde ikiye ​ikardi. Bayan
Stavrogin’in, g​nde iki mektup da alsa, bunlari b​y​k bir dikkatle okudugunu kesin olarak biliyorum. Onlari okuduktan sonra, siraya koyarak
​zel bir kutuda saklardi. Ayrica, onlari kalbinin bir hazinesi olarak kabul ederdi. Sonra, dostunu b​t​n g​n cevap bekler olarak birakir; sanki
hi​bir seyin ​nemi yokmus ve bir g​n evvel aralarinda ​nemli bir olay ge​memis gibi davranarak onunla g​r​s ​rd​. Zamanla, onu ​yle bir alistirdi ki,
Bay Verkhovensky, bir g​n ​nce olan olaylari ona hatirlatmak cesaretini bulamazdi; fakat, dostunun g​zlerine sert bir bakisla bakmaktan da
geri durmazdi. Bay Verkhovensky, olanlari ​ok ​abuk unutmakla beraber, Bayan Stavrogin, kolay kolay unutmazdi. Onun sogukkanliligindan
cesaret alan Bay Verkhovensky, arkadaslari geldigi zaman, sampanya i​erek eglenirken bol bol g​ler ve b​t​n saklabanliklarini d​kt​r​rd​. B​yle
anlarda, Bayan Stavrogin ona ze-14

hirli bir nefretle bakardi; ama, o, bunun farkina bile varmazdi. Aradan bir hafta, belki bir ay, hatta alti ay ge​tikten sonra, nasil oldugu
bilinemez, yazdigi mektuplarda kullanmis oldugu bir deyisi hatirlar, ​ylesine ​z​l​r ve acinirdi ki, midesine sancilar girer kivranirdi. Bu ​zel
sancilari, bazi hallerde, bir sinir soku ge​irdigi zaman tutardi. Beden yapisinin degisik bir ​zelligi de buydu.

Hi​ kusku yok ki, Bayan Stavrogin, ondan sik sik nefret ederdi; fakat, Bay Verkhovensky’nin sonuna kadar g​remedigi bir husus, nihayet
onun oglu, ondan olma bir varlik, hatta onun bir bulusu haline gelmis olmasiydi. Bay Verkhovensky, onun eti, kemigi olmustu; onu yalniz,
“yeteneklerini kiskanmasi” nedeniyle evinde barindirip bakmamisti. B​yle d​s ​n​lmesi, kadim kimbilir ne kadar ​zm​s t​r… S​rekli nefretinin,
kiskan​liginin ve k​​k g​rmesinin yani sira ona, kalbinin en gizli k​s elerine; saklanmis bir sevgi besliyor olmaliydi. Onu en k​​k bir lekeden dahi
korurdu. Tam yirmi iki yil onun ​zerine titredi. Onun, bir sair, bir bilgin ya da bir hayat adami olarak ​n​ tehlikeye girecek olsa, gecelerini
uykusuz ge​irirdi. Onu icat etmisti ve kendi icadina, ​nce kendisi inanmisti. Bay Verkhovenksy, onun g​rd​g​ bir ​esit r​yaydi… Fakat karsiliginda
ondan ​ok seyler isterdi. Hatta, bazen, ondan bir k​le bagliligi beklerdi. Onun, nasil kindar bir insan olduguna ina-nilamaz! Bunun hakkinda iki
​yk​ anlatsam fena olmaz sanirim.

***

K​lelerin ​zg​rl​klerine kavusacaklari hakkindaki s​ylentilerin ilk ​iktigi, t​m Rusya’nin birden y​z​ g​ld​g​, tamamen yeni bir dogus hazirliklarina
basladigi zamana rastlayan g​nlerden birinde, reformla yakindan ilgili ve y​ksek tabaka ile siki iliskileri bulunan Petersburg’lu bir Baron,
kentimizden ge​erken Bayan Stavrogin’i ziyaret etti. Kocasinin ​l​m​yle, y​ksek sosyetedeki baglarinin zayiflamasi ve gittik​e azalarak tamamen
kopmasindan ​t​r​, Bayan Stavrogin i​in b​yle bir ziyaret ​ok ​nemliydi. Baron,

15bir saat kadar kaldi ve ​ay i​ti. Yanlarinda baska kimse yoktu. Bayan Stavrogin, Stepan Verkhovensky’yi davet etti ve Baronla tanistirdi.
Baron, Bay Verkhonevsky’nin itibarini daha ​nce duymustu ya da duymus g​r​nd​; fakat, ​ay i​erken onunla pek az ilgilendi. Bay Verkhonevsky,
onun ​zerinde iyi bir etki birakmak i​in elinden gelen gayreti esirgemiyordu. Ayrica, davranislari son derece kibar ve g​z aliciydi. Her ne kadar
soylu bir aileden gelmiyorsa da, Moskova’da aristokrat bir ailenin yaninda yetismis oldugundan, onla! gibi davraniyordu. Fransizcayi bir
Parisli kadar d​zg​n konusurdu. Bu bakimdan, Bayan Stavrogin tasrada bile yasasa, etrafinda ne ​esit insanlarin bulundugunu anlamamak
m​mk​n degildi. Baron, bunu anlamis olmaliydi. Oysa, beklenilen sonu​ alinamadi. Baron hen​z etrafa yayilmis olan b​y​k reform s​ylentilerinin
dogrulugunu onaylarken, Bay Verkhovensky, coskunlugunu engelle yemeyerek” Yasa!”, diye haykirdi; bu haberden duydugu asiri heyecani
anlatabilmek i​in de bagirmasi ile beraber bir el hareketi de yapmisti. Haykirisi fazla y​ksek sesle degildi. Hatta, kibarca da denilebilirdi;
ger​ekte, coskunlugu i​ten dogan bir davranis degildi. ve ​ay partisinden ​nce, davranislarini ayna karsisinda yarim saat kadar b​y​k bir dikkatle
incelemisti; fakat g​r​n​s e g​re, bir hata olmustu; ​nk​, hafif​e g​l​mseyen Baron, bu b​y​k olay karsisinda t​m Rus ulusunun duygulanmasinin
normal oldugunu s​yledi. Bundan sonra, Baron, hemen kalkti ve Bay Verkhovensky’ nin elini sikmak i​in iki parmagini uzatmayi da unutmadi.
Bayan Stavrogin, b​y​k salona d​nd​g​ zaman masanin ​zerindeki bir seyle ilgileniyormus gibi ​ dakika kadar bir sey s​ylemedi; sonra birden Bay
Verkshovensky’ye d​nd​. Soluk bir y​z ve ates p​s k​ren g​zlerle tislar gibi fisildadi:

- Bu yaptiginizdan ​t​r​ sizi hi​ affetmeyecegim!… Ertesi g​n​ dostuyla karsilastigi zaman sanki hi​bir sey olmamis gibi davrandi; o olaya hi​bir
sekilde deginmedi. Ancak, on ​ yil sonra, k​t​ bir aninda, olayi hatirladi ve dostuna sitem etti; on ​ yil evvelki gibi, rengi yine soluk, g​zleri ates
p​s k​r​yordu.

16

​mr​nde ancak iki kere Bay Verskhovensky’ye “Bu yaptiginizdan ​t​r​ sizi hi​ affetmeyecegim!” demisti. Baronun yaninda olan olay ikinciydi;
fakat, birinci olay da en az onun kadar karakteristikti ve g​r​n​s e g​re, Bay Verskhovensky’nin geleceginde b​y​k bir rol oynamistir. Bu
bakimdan, birinci olaya da deginmem gerekiyor.

Bu olay, 1855 yili ilkbaharinin mayis ayina rastlar. Hareket halindeki orduya katilmak ​zere aceleyle Kirim’a gitmekte olan, akilsiz, yasli bir
centilmen olan T​mgeneral Stavrogin’in mide kanamasindan ​ld​g​ haberi Skvoreshniki’de duyuldugu zamana aittir. Dul kalan Bayan
Stavrogin, b​y​k bir yas i​indeydi. Kocasindan d​rt yildan beri ayri yasayan Bayan Stavrogin, b​y​k bir yas i​indeydi. Kocasindan ayri yasamasi,
karakter ayriligi nedeniyleydi. Kocasina bir aylik baglamisti. (T​mgeneralin, 150 k​yl​s ​ ve ​c retlerini ​demek zorunda kaldigi bir ordusu ve
sosyete ile iliskileri vardi; b​t​n para ve Skvoreshniki, ​ok zengin, Devlet m​teahhidi bir adamin tek kizi olan Bayan Stavrogin’indi.) B​yle
olmakla beraber, ​l​m haberinin ahi olmasindan sarsilmisti. Bay Verkshovensky’nin daima onun yaninda bulundugunu s​ylemek gereksiz
olacak.

Mayisin en civcivli zamaniydi; Geceler son derece g​zel oluyordu; yabani kirazlar ​i​ek a​misti. Iki dost her gece bah​ede bulusur ve karanlik
bastirana kadar kameriyede oturur, birbirlerine i​lerini d​kerlerdi. Romantik anlar da olurdu… Yasantisindaki degisikligin etkisi altinda kalan
Bayan Stavrogin, her zamankinden daha ​ok konusurdu. Dostuna kopmaz baglarla baglanmis g​r​n​rd​ ve b​ylece bir​ok gece ge​irdiler. Birden
Bay Verkhovensky’nin aklina garip bir d​s ​nce saplandi: “Acaba bu teselli kabul etmeyen kadin, yas tuttugu yilin sonunda, ondan bir evlenme
teklifi mi bekliyordu?” Bu sa​ma bir fikirdi; fakat, g​z​ y​kseklerde olan bir adamin manevi gelismesinin ​ok y​n​ oldugundan, isteklerini artirmak
izin bazen b​yle sa​ma fikirlere saplandigi ger​ektir. Bu d​s ​nceyi, b​y​k bir dikkatle kafasinda evirip ​evirdi ve sonunda, durumun b​yle olduguna
karar verdi. Bunun ​zerinde,

17tekrar d​s ​nd​: “Kadinin b​y​k bir gelecegi oldugu muhakkak, ama…” Bayan Stavrogin g​zel sayilmazdi; uzun boylu, soluk benizli, kemikleri
​ok iri ve at gibi uzun y​zl​ bir kadindi. Bay Verkhovensky, gittik​e teredd​t ediyordu; kusku i​inde kivraniyordu ve karar veremedigi i​in birka​
kere de agladi (zaten sik sik aglardi). Geceleri kameriyede otururlarken y​z​ne, elinde olmayarak, kaprisli ve alayci bir anlatim geliyordu. Bu
anlatim, biraz isveli ve tepeden bakan anlam da tasiyordu. Her nasilsa bu, iradesi disinda oluyordu ve ger​ekten bir insan ne kadar onurlu
ise, y​z​n​n anlatimi da o kadar a​ik olurdu. Bu kuskularin ne kadar dogru oldugunu ancak Allah bilir; fakat onun kalbinde Bay
Verkhovensky’nin kuskularini dogru ​ikaracak hi​bir his olmadigini s​ylemek daha dogru olur kanisindayim. Ve ayrica, istedigi kadar ​nl​ olsun,
Stavrogin, ismini onun ismi ile degistirmeye niyetli degildi. Olasilikla, bir adamla ayni fikirde olmasi, tamamen kadinca bir arzu ve b​yle
durumlarda ​ok normal olan ​zlem olabilirdi. Nitekim, bug​ne kadar kadin kalbinin derinliklerine inilememistir diyebilirim; yazmaya devam
edecegim.

Dostunun y​z​ndeki garip anlatimi sezmekte gecikmedigini s​yleyebilirim. ​nk​, ​ok hassas ve sezgi g​c ​ y​ksek bir kadindi. Ayrica, Bay
Verkhovensky, b​yle zamanlarda ​ok safti. Geceler eskisi gibi devam ediyor, konusmalar hep sairane ve ​ok daha ilgin​ oluyordu. Bir g​n, hava
karardigi zaman, ​ok canli ve sairane konusmalardan sonra, iki dost, Bay Verkhovensky’nin oturdugu barakanin merdivenlerinde,
birbirlerinin ellerini sicak ve candan bir tavirla sikarak neseyle ayrilmislardi. Bay Verkhovensky, her yaz, Skvoreshniki villasindan, hemen
hemen bah​enin ortasinda duran bu k​​k barakaya tasinirdi: Odasina hen​z girmis, kederli d​s ​ncelere dalmis, elinde hen​z yakmadigi bir p​ro,
pencerinin ​n​nde yorgun ve hareketsiz duruyor ve t​y gibi hafif bulutlarin ayin yanindan kayarak ge​isini seyrediyordu ki, aniden duydugu bir
hisirti ile sasirarak arkasina d​nd​. D​rt dakika kadar ​nce ayrilmis oldugu Bayan Stavrogin’in yine gelmis oldugunu g​rd​. Kadinin soluk y​z​
hemen hemen mavilesmis, dudaklari kisilmisti ve u​-

18

lan arada sirada titriyordu. Bayan Stavrogin, amansiz bir ifadeyle g​zlerini Bay Verkhovensky’nin g​zlerine dikerek tam on saniye
konusmadan durdu; sonra, aceleyle fisildadi:

- Bu yaptiginizdan ​t​r​ sizi hi​ affetmeyecegim!…

On yil sonra, Bay Verkhovensky, kapiyi ​zellikle kilitleyerek bu ​z​c ​ olayi bana fisiltiyla anlattigi zaman, ​ok sasirmis oldugundan Bayan
Stavrogin’in gittiginin farkina bile varmadigini yeminle s​ylemisti. Bayan Stavrogin bu olaydan bir daha s​z etmedigi ve iliskilerinin hi​bir sey
olmamis gibi devam ettigi i​in Bay Verkhovensky, bu olayin hastaliktan ​nce g​r​len bir k​bus oldugunu kabul etmisti. Nitekim, bu olaydan
sonra, o gece hastalanmis ve hastaligi on bes g​n s​rm​s , dolayisiyla, kameriyede bulusmalari kendiliginden son bulmustu.

Bununla beraber, bu olayin bir k​bus oldugunu bile d​s ​nse, yine de devamim her g​n beklemis ve bunun bitmis olduguna inanmak
istememisti.

***

Hatta, b​t​n hayati boyunca giydigi giysilerini bile, Bayan Stavrogin, bizzat diktirmisti. Pek g​z alici ve ​zel giysilerdi; uzun etekli, d​gmeleri
neredeyse bogaza kadar iliklenen, fakat, ​zerine ​ok g​zel oturan bir ceket; yumusak genis kenarli sapka (yazlari hasir olurdu); iri baglanmis,
u​lari sarkan beyaz kravat; g​m​s basli baston ve omuzlarina kadar uzanan uzun sa​. Bay Verkhovensky’nin sa​lari koyu kahverengiydi. Son
zamanlarda sakaklarindan itibaren kirlasmaya baslamisti. Daima sinek kaydi tiras olurdu. Gen​liginde ​ok yakisikli oldugunu s​ylerler. Fakat
kanimca, yasliliginda ​ok daha etkili bir g​r​n​s ​ vardi. Ayrica, elli ​ yasinda oldugu halde ona yasli denemezdi. Fakat, kendini begenmisligin yani
sira, gen​ oldugunu iddia etmektense, yasli olmayi tercih eder ve yasiyla son derece gururlanirdi. Uzun boyu,

19ince yapisi ve omuzlarina kadar d​k​len sa​lariyla bir piskoposu andirirdi. Ya da daha ​ok yazin bah​ede, ​i​ek a​mis bir leylak agacinin altindaki
bankta, iki elini g​m​s basli bastonuna dayamis, yaninda a​ik bir kitap, dalgin ve h​lyali g​zlerle g​nesin batisini seyrederken, otuz yillarindaki
yayinlarda yapitlarinin yaninda bir de basma resmi ​ikan oyun yazan Kukolnik’i andirirdi. Kitaplarla ilgili olarak sunu s​ylemem gerekir ki,
son zamanlarda okumaktan ka​inir g​r​n​rd​. Fakat bu, hayatinin son anlarinda olmustu. Bayan Stavrogin’in siparis ederek getirttigi ​ok sayidaki
gazete ve dergiyi devamli olarak okurdu. Agirbasliligindan bir sey kaybetmemeye dikkat ederek Rus Edebiyati’nin yaptigi ilerlemelerle
yakindan ilgilenirdi. Bir ara, i​ ve dis politika ile ilgilenmis; fakat, bundan kisa bir s​re sonra nedense vazge​misti. Sik sik olagelen olaylardan
biri de, bah​eye ​ikarken yanina De Tocqueville’yi almasi ve cebinde de bir Paul de Kock’u gizlice tasimasidir. Bununla beraber, ​nemsiz bir
olaydir bu.

Parantez i​inde kalmak ​zere Kukolnik’in portresinden de bahsedecegim. Bayan Stavrogin, hen​z gen​ kizliginda Moskova’daki yatili bir okulda
​grenciyken bu resim eline ge​misti. Yatili okullarda her gen​ kizin, yazi ve resim ​gretmenlerine ​s ik oldugu gibi o da bu portreye hemen ​s ik
oldu. Fakat burada ​nemli olan, Bayan Stavrogin’in gen​ bir kizken yaptigi degil, o portreyi elli yasina kadar ​eyiz sandiginda saklamasidir.
Belki, Bay Verkhovensky’ye diktirdigi elbiselerin o portredeki giysilere benzemesinin nedeni de budur. Fakat, sunun surasi da muhakkak ki,
bu da ​nemi olmayan bir noktadir.

Ilk yillarda ya da daha kesin s​ylemek gerekirse, Bayan Stavrogin’in yaninda kaldigi s​renin ilk yarisinda, Bay Verkhovensky, h​l​ bir kitap
yazmayi d​s ​n​yor ve her g​n ciddi olarak kitabina baslamaya niyet ediyordu. Fakat, Bayan Stavrogin’in yaninda kaldigi s​renin ikinci yarisinda,
bildigi her seyi unutmus g​r​n​yordu. G​nler ge​tik​e bize sik sik s​yle s​ylerdi: “​alismaya hazir g​r​n​yorum, b​t​n malzemeyi toplamis durumdayim
fakat, her na-20

silsa, ​alismaya bir t​rl​ baslayamiyorum. Hi​bir sey yapamiyorum!” Sonra basini kederle ​n​ne egiyordu. S​phesiz ki bu hareketi, fikir kurbani
olarak ​n​n​ bizim g​z​m​zde ​ogaltmak i​indi; fakat, kendisi baska bir seyin pesindeydi. ​ogu kez “Unutuldum! Artik kimseye faydali degilim!”
diye dert yanardi. Bu siddetli ​mitsizlik, onda, ​zellikle ellinci yasinin sonlarina dogru g​r​lmeye baslamisti. Bayan Stavrogin, nihayet bunun
ciddiyetini kavramisti. Ayrica, dostunun unutulmus oldugunu ve kimseye yararli olmadigi gerek​esini kabul edemezdi. Onun d​s ​ncelerini
saplantidan kurtarmak ve bir yenilik vermek amaci ile onu Moskova’ya g​t​rd​. Moskova’da d​nya edebiyatinin gelismeleri ile yakindan
ilgilenen

bir s​r​ dostlari vardi. Bununla beraber, Moskova’ya gitmeleri bile

yeterli olmamis gibi g​r​n​yordu.

Garip bir zamandi; yeni bir heyecan vardi; ge​misteki sessizlige benzemeyen, ger​ekten garip bir seydi. Her yerde hissedildigi kadar,
Skvoreshniki’de de hissediliyordu. Kentimize kadar ulasan bir​ok s​ylenti vardi. Ger​ek, genellikle az ya da ​ok biliniyordu. Fakat, ger​ege ek
olarak belirli fikirlerin de geldigi a​ikti ve ​nemli olan bu d​s ​ncelerin asiri ​okluguydu. Bu da ​ok sasirtici oluyordu. Bir kimsenin kendisini bu
fikirlere alistirmasi hemen hemen imk​nsizdi ya da onlarin tam olarak ne anlama geldigini anlamak m​mk​n degildi. Bayan Stavrogin kadin
oldugu halde, onlarin anlamlarinda gizli bir sey oldugundan s​pheleniyordu. Hatta, gazete ve dergileri, dis ​lkelerde basilmis yasak yayinlari
okumaya baslamisti. Hatta, o g​nlerde, yavas yavas ortaya ​ikan devrimci bildirileri bile okuyordu (onlarin hepsini temin edebiliyordu); fakat,
b​t​n bunlar aklini karistirmaktan baska bir ise yaramiyordu. Mektuplar yazmaya basladi; fakat, mektuplarina ​ok az cevap aliyordu ve bu
uzadik​a anlamlarini ​zmek de zor oluyordu. “B​t​n bu d​s ​nceleri” a​iklamasi i​in, b​y​k bir ciddiyetle Bay Verkhovensky’yi yanina ​agirir, oysa
onun yaptigi a​iklamalar bile yetersiz kalirdi. Bay Verkhovensky’nin genel duruma bakisi y​ksektendi; unutulmus ve kimseye yararli olamama
d​s ​ncesine siki

21siki sarilmisti. Nihayet, Bay Verkhovensky de hatirlandi; ​nceleri dis ​lkelerde basilan dergilerde, s​rg​n bir d​s ​nce su​lusu olarak anildi ve ​ok
ge​meden adi, ​nl​ yildizlar arasinda eski bir yildiz olarak Petersburg’da agizdan agiza dolasmaya basladi. Bazi nedenlerden ​t​r​ Radsihchev ile
karsilastirildi. Sonra, biri ortaya ​ikti ve onun ​l​m haberini yayimlayarak, hakkinda biyografik bilgi verecegine dair s​z verdi. Bay
Verkhovensky birden dirildi ve gururlandi. ​agdas insanlara karsi duydugu k​​mseme derhal yok oldu ve bu hareketlere katilarak g​c ​n​ onlara
g​s termek arzusuyla yanip tutustu. Bayan Stavrogin, derhal kendine olan g​venini tekrar kazandi ve yogun bir ​alismaya giristi. Vakit
ge​irmeden Petersburg’a gitmeye, her seyi yerinde ​grenmeye ve m​mk​n olursa, b​t​n inan​lari ile bu yeni ise atlamaya karar verdiler. ​te yandan,
Bayan Stavrogin, kendi adina bir dergi yayinlamaya ve ​mr​n​n geri kalan kismini bu ugurda harcamaya niyetli oldugunu bildirdi. Durumun
bu kadar ileriye gittigini g​ren Bay Verkhovensky, daha fazla magrurlasmis ve Petersburg yolculugunda Bayan Stavrogin’e patronluk
taslamaya baslamisti ki, bu durum Bayan Stavrogin’in g​z​nden ka​mamisti. Bunu ilerde hatirlayacagi kesindi. Aslina bakilacak olursa, onun
bu yolculuga ​ikmasinda ​nemli bir neden daha vardi; bu da, sosyetedeki eski iliskilerini yeniden canlandirmak amaciydi. Kendisini sosyeteye
su ya da bu sekilde hatirlatmasi gerektigine inaniyordu. Hi​ degilse bir kere denemis olacakti. Bu yolculugun resmi nedeni, o siralarda
Petersburg Lisesi’ni yeni bitken tek oglunu g​rmekti.

***

Hemen hemen b​t​n kisi Petersburg’da ge​irdiler. B​y​k perhiz zamani, her nasilsa, her sey g​kkusagi rengini veren sabun k​p​g​ bir balon gibi s​n​p
bitti. R​yalari da bir anda yok olmus ve karisikliklar aydinlanacagina b​s b​t​n i​inden ​ikilmaz duruma girmisti. B​t​n ​abalamalara ragmen k​​k bir
iliski disinda

22

y​ksek sosyete ile tatmin edici bir bag kurulamamisti. Gururu incinen Bayan Stavrogin ​nce “yeni d​s ​n​s ”lere karsi asiri bir ilgi g​s terdi ve
evinde gece partileri vermeye basladi. Aydin kisilere davetiyeler g​nderdi. Kisa bir s​re i​inde y​zlercesi Bayan Stavrogin’in evinde toplanmaya
basladi. Daha sonralari, artik davet edilmeden de gelmeye basladilar. Gelirken de arkadaslarini da getirdiler. Bayan Stavrogin, hayatinda bu
kadar aydini birarada g​rmemisti. Inanilmaz derecede kendini begenmis kimselerdi. Bunu da sanki, baslica g​revleri buymus gibi
saklamiyorlardi. Bazilari (her ne kadar zararsizsa da) sarhos bile geliyor, fakat bu tutumlarini, sanki bir g​n ​nce ​grendikleri zarafet belirtisi
gibi g​s teriyorlardi. T​m​n​n g​r​n​s ​nde, bir seyden son derece gu-rurlaniyormus gibi bir h​l vardi. Her birinin y​z​nden, ​ok ​nemli bir sirri hen​z
​grenmis gibi garip bir anlatim yansiyordu. Birbirlerine k​f​r ediyorlar ve bundan gururlaniyorlardi. Ne yazdiklarini anlamak olduk​a g​​t​. Fakat
birbirlerine k​f​r ederek konusanlar arasinda, elestirmenler, romancilar ve tiyatro yazarlari, yergi yazarlari ve muhabirler vardi. Bay
Verkhovensky, onlarin arasinda, hareketlerin y​netildigi en y​ksek noktaya ​ikmisti. Bu zor bir y​kselisti; fakat, onu a​ik kollarla karsiladilar.
Bununla beraber, bir fikri temsil etmesi disinda onu taniyan ve onun hakkinda bilgi sahibi olan kimse yoktu. Onlarin arasinda o kadar
h​nerlice davranislarda bulundu, onlari o kadar ikna etti ki, pek kurumlu ve g​rkemli tutumlarina ragmen Bayan Stavrogin’in salonlarina iki
kere geldiler. Bu insanlar, ​ok ciddi ve son derece kibar kimselerdi; ​ok terbiyeli davranislari vardi; digerleri onlardan a​ik olarak ​e-kiniyorlardi;
fakat, kaybedecek zamanlari olmadigi da a​ikti. Toplantilara iki yada ​ eski edebiyat​i da geliyordu. O tarihte bir rastlanti sonucu
Petersburg’da bulunuyorlardi ve Bayan Stavrogin uzun s​reden beri onlarla olan iliskilerini en g​zel ve hos bir sekilde s​rd​rm​s t​. Bu ger​ekten ​nl​
sanat​ilarin ​ok sessiz olmalari ve bazilarinin hi​ ​ekinmeden toplantida bulunan d​k​nt​ kisilere yanasmasi, Bayan Stavrogin’i hayrete d​s ​r​yordu.
Ilk zamanlar, Bay Verkhovensky’nin sansi vardi; onlar tarafindan tutulmus ve

23edebi toplantilarda halkin ​n​ne ​ikarilmisti. B​yle genel toplantilarin birinde k​rs​ye ilk defa ​iktigi zaman, bes dakika s​reyle halk tarafindan
​ilginca alkislanmisti. Dokuz yil sonra bu olayi, s​kran duygusundan ​ok artistik yeteneginden ​t​r​, g​z yaslariyla andi. Bizzat kendisi, (sadece
bana ve sir olarak) “Size yemin eder ve bu hususta bahse girerim ki” demisti. “O kalabalik arasinda benim hakkimda en k​​k bilgisi olan
kimse yoktu.” Kayda deger bir itirafti bu; k​rs​ye ​iktigi zaman, o heyecaninin arasinda durumunu a​ik olarak sezinledigine g​re, keskin bir
zek​s i var demekti; fakat diger y andan, dokuz yil sonra bu olayi i​inde bir k​s k​nl​k duyarak hatirlamasi keskin bir zek​s i olmadiginin a​ik bir
kanitiydi. Bir ara toplanmis iki ya da ​ protesto bildirisini imzalamaya zorlandi (kendisi bunlarin neyin aleyhine oldugunu bilmiyordu); onlari
imzaladi. Bayan Stavrogin de bazi “igren​ hareketler” aleyhine bir protesto imzalamaya zorlandi ve imzaladi da. Her ne kadar bu “yeni”
adamlar Bayan Stavrogin’in partilerinde ​ogunlugu olusturuyorlarsa da, bazi nedenlerden ​t​r​, Bayan Stavrogin’e, alayli ve saklamadiklari bir
k​​mseme ile bakmalarinin g​revleri oldugunu d​s ​n​yorlardi. Bay Verkhovensky, kederli anlarinda, bu olaylardan s​z ederken, Bayan
Stavrogin’in, onu, o zamandan beri kiskandigini ima ederdi. Kuskusuz ki, Bayan Stavrogin, bu insanlarla isbirligi yapmak i​in ortak y​nleri
olmadigini biliyor, fakat, yine de asiri bagimlilik ve kadinlara vergi isterik bir sabirsizlikla, onlari evinde topluyordu. Daha ​nemlisi, daima bir
seyler olmasini bekliyordu. Gece toplantilarinda ​ok az konusur; arzu ettigi takdirde istedigi kadar konusabilecekken, genellikle dinlemeyi
tercih ederdi. B​t​n konusmalari, sans​r​n kaldirilmasi, Rus Alfabesi’ nin Latin Alfabesi ile degistirilmesi, bir g​n evvel s​rg​ne g​nderilmis olan
biri, ​arsida olan uygunsuz bir olay, Rusya’daki yabanci uyruklulari g​z ​n​ne alarak federal bir mesrutiyet kurulmasinin yararlari, ordunun ve
donanmanin kaldirilmasi, Polonya’nin Dinyeper nehrine kadar yeniden kurulmasi, tarimda reform ve siyasal bildiriler, verasetin, ailenin,
​ocuklarin, din adamlarinin kaldirilmasi, kadin haklan, kimsenin bagislamadigi Bay Krayevsky’nin debdebeli evi

24

ve su ya da bu konu ​zerine oluyordu. Bu “yeni” insan s​r​s ​nde dalaverecilerin ​ok oldugu kadar d​r​s t insanlarin da bulundugu a​ikti. D​r​s t
insanlar, kaba ve d​r​s t olmayanlardan ​ok daha anlasilmaz kisilerdi; fakat, hangisi hangisinin oyuncagidir bilinemez. Bayan Stavrogin, bir
dergi yayimlamak niyetinde oldugunu s​yledigi zaman, yaptigi toplantilara daha ​ok insan katilmaya basladi. Fakat, hemen hemen ayni anda,
onun bir kapitalist ve k​t​ niyetli bir kisi oldugunu s​ylemeye basladilar. Bu su​lamalarin teklifsizligi, ancak onlarin beklenmedik hareketler
yapmalari ile denklestirile-bilir. Rahmetli T​mgeneral Stavrogin’in eski bir dostu ve meslektasi olan, olduk​a degerli (tabii kendi alaninda),
bizim ​ok inat​i ve huysuz olarak tanidigimiz, ​ok yiyen ve dinsizlikten ​ekinen yasli general Ivan Drozdov, Bayan Stavrogin’in b​yle aksam
toplantilarindan birinde, taninmis bir gen​le tartismaya girisince, gen​ adamin ilk s​yledigi su oldu:

- B​yle konusabildiginize g​re bir general olmalisiniz.

“General” deyiminden daha k​t​ bir hakaret s​z​ bulamadigi i​in b​yle s​ylemis olmaliydi.

General Drozdov, birden parlayarak:

- Evet, efendim, dedi. Evet bir generalim, hem de t​mgeneral. ​arima b​y​k hizmetlerde bulundum. Ve siz, efendim, gen​ bir k​pek ve dinsizin
birisiniz.

Bu konusmayi hi​ de hos olmayan bir rezalet izledi. Ertesi g​n, bu olay basinda yer almisti. Generali derhal evinden kovmadigi gerek​esi ile
Bayan Stavrogin’in “igren​ hareketi”ni protesto ederi bir bildiri i​in imza toplanmaya baslandi. Resimli dergilerden birinde, Bayan
Stavrogin’in, General’in ve Bay Verkhovensky’nin gurur kirici bir karikat​r​, “​​ gerici dost” basligiyla yayimlandi. Hatta, bu karikat​r​n altinda
devrin en ​nl​ bir ozani tarafindan ​zellikle bu olay i​in yazilmis birka​ kelimelik bir yergi siiri de vardi. Kendimden sunu ekleyebilirim ki, o
devirde, orduda general r​tbesindeki subaylarin ​ogu, sanki, hizmet ettikleri ​ar kendilerine

25aitmis gibi, “​arima hizmet ettim…” s​z​n​ kullanmak aliskan-ligindaydilar.

S​phesiz, bu olay ​zerine Petersburg’da kalmalari m​mk​n degildi. ​zellikle, Bay Verkhovensky i​in Petersburg ser​veni tam bir fiyaskoyla
sonu​lanmisti. Kendisine h​kim olamayarak, sanatin imtiyazlarindan s​z ederek herkesin kendisine eskisinden daha fazla g​lmesine neden
olmustu. Halkin ​n​ne ​iktigi son g​nde, “s​rg​n” olmasina g​venip, yurtseverce bir a​iklikla onlarin kalplerini etkileyecegini tasarladigi bir
konusma yapmak istedi. “Ana Vatan” kelimesinin yararsizligini ve sa​maligini kabul etmeye arzuluydu; dinin zararli oldugu fikrini kabul
etmeye hazir oldugunu bildirdi; fakat, kararli bir tavir takinip, Puskin’in her seyden ​nemli, hem de ​ok ​nemli oldugunu bagira bagira s​yledi.
​yle bir “yuh” ​ektiler, onu ​yle bir yuhaladilar ki, dinleyicilerin g​zleri ​n​nde, hen​z k​rs​den inmeden h​ng​r h​ng​r agladi. Bayan Stavrogin, onu yari
​l​ bir halde eve g​t​rd​. Sa​ma sapan mirildaniyordu:

- On m’a traite comme un vieux bonnet de cotton! (Bana k​t​ bir pamuk takke gibi davrandilar.)

Bayan Stavrogin, b​t​n gece onunla ilgilendi. Ona, defne yapragi ve kiraz kaynatip i​irdi. Sonra g​n agarincaya kadar:

- H​l​ yararlisiniz. Halkin ​n​ne yine ​ikacaksiniz. Baska bir yerde degerinizi takdir edeceklerdir.., diye tekrarlayip durdu.

Ertesi sabah erkenden, i​lerinden ​n​n yabanci oldugu bes edebiyat​i centilmen, Bayan Stavrogin’i ziyarete geldi. Bayan Stavrogin’e, ​ikarmak
istedigi derginin sorumlulugunu tetkik ettiklerini ve bir karara vardiklarini bildirdiler. Bayan Stavrogin, muhakkak ki, dergisinin
sorumlulugunu inceleyip karar vermeleri i​in herhangi bir ricada bulunmamisti. Bu kisilerin vardiklari karar, dergiyi kurduktan sonra, serbest
bir kooperatif tarafindan idare edilmek ​zere sermayesiyle birlikte onlara devredilmesiydi. Derhal Skvoreshniki’ye d​necek ve beraberinde
“g​ne uymayan” Bay Verkhovensky’yi de g​t​rmeyi unutmayacakti. Haksizlik yapmak

26

amacinda olmadiklarindan, derginin sahibi oldugunu unutmayacaklar ve her yil, net kazancin altida birini g​ndereceklerdi. Yapilan bu
teklifteki en dokunakli husus, bu bes kisiden d​rd​n​n, kisisel bir ​ikarlari olmamasiydi.

Bay Verkhovensky, bu olay hakkinda s​yle s​ylerdi:

- B​y​k bir saskinlik i​inde Petersburg’dan ayrildik. Olanlardan bir sonu​ ​ikartamayacak kadar saskindim. Moskova’ya kadar, tekerleklerin
tikirtilarina uyarak sa​ma sapan misralar s​ylemisim, Allah biliyor ya ne olduklarini, hi​ hatirlamiyorum. Sanki, orada bir sey bulacakmisim
gibi kendime ancak Moskova’da gelebildim. Ah, dostlarim!..

Derin bir i​ ​ekisiyle devam ederdi:

- Uzun bir s​reden beri kutsal sayilan b​y​k bir d​s ​ncenin, bazi bozguncular tarafindan caddelerde s​r​klenerek kendileri gibi sersemlere
g​t​r​lmesi, insanin i​ini nasil h​zne bogar bilemezsiniz. Bu d​s ​nceye birden, bitpazarinda rastlarsiniz. Artik taninmayacak durumda, ​amura
bulanmis, ​s t​nk​r​ bir tarafa atilmis, ne sekli kalmis ne armonisi, ​ocuklarin elinde oyuncak olmus g​r​rs​n​z! Hayir! Bizim zamanimizda baskaydi;
elde etmeye ​abalamadigimizdan degil. Hayir, hayir, hi​bir zaman b​yle degildi. Artik hi​bir seyi taniyamiyorum… Fakat bizim devrimiz yine
dogacak ve sallantida olan her sey yine yerli yerine oturacak. Aksi halde kimbilir neler olacak?

***

Petersburg’dan d​n​s lerinden hemen sonra, Bayan Stavrogin, dostunu “dinlenmek” ​zere Avrupa’ya yolladi; ayrica, bir s​re ayrilmalari
gerektigini hissediyordu. Bay Verkhovensky, yolculuguna b​y​k bir coskunlukla basladi.

- Orada yeniden hayat bulacagim, diye mirildaniyordu. Nihayet, orada ​alismaya baslayabilecegim.

27Fakat Berlin’den g​nderdigi ilk mektuplarinda, yine eskiye d​n​yordu.

Bayan Stavrogin’e:
“Kalbim kirik” diye yazdi. “Hi​bir seyi unutamiyorum. Berlin’deki her sey bana ge​misimi, ilk deliliklerimi ve istirabimi hatirlatiyor. Karim
nerede? Onlarin ikisi de neredeler? Onlar i​in, hi​bir zaman degerli olmadigim iki melegim neredesiniz? Oglum, sevgili oglum nerede? Ve
nihayet ben neredeyim? Bug​n, sakalli Yunan Ortodoks soytarisi Andreyev diye biri, peut briser mon exi-tence en deux (varligimi ikiye
b​lerken)… falan filan.”

Ogluna gelince, Bay Verkhovensky, onu ancak iki kere g​rm​s t​. Ilk g​r​s ​ dogdugu zaman, ikinci g​r​s ​ ise, yakin bir ge​miste, Petersburg’da
​niversiteye girisinde olmustu. Daha ​nce de s​yledigim gibi, oglunun b​t​n hayati (ge​imini Bayan Stavrogin sagliyordu) Skvoreshniki’ye bes y​z
mil uzakliktaki Orenburg ilinde ge​misti. Andreyev’e gelince, bizim ilden basit bir t​c car, d​kk​n sahibi, ​ok garip, kendi kendini yetistirmis bir
arkeolojik ve antik Rus eserleri toplamaya merakli bir kimseydi. Ara sira, Bay Verkhovensky ile bilgi yarisina kalkar, ​esitli akimlar ​zerine,
​zellikle, “gelisme” akimi ​zerine onunla tartisirdi. Kir sakalli ve b​y​k g​m​s ​er​eveli g​zl​kl​, degerli t​c carin, Bay Verkhovensky’nin k​​k arazisinden
(Skvoreshniki’ye yakin) satin aldigi kesimlik odun hesabindan halen 400 ruble borcu vardi. Ger​i, Bayan Stavrogin, dostunu Berlin’e
g​ndermeden ​nce, onun b​t​n ihtiya​larini karsilayacak kadar para vermisti; ama, Bay Verkhovensky belki kendi ​zel bir ihtiyaci i​in olacak, bu
400 rubleyi almakta israr etmisti. Andreyev, bir ay daha beklemesini s​yledigi zaman aglamakli oldu. Andreyev’in b​yle bir erteleme istegine
de hakki yok degildi; ​nk​, Bay Verkhovensky’nin paraya ihtiyaci oldugu bir d​nemde taksit borcunu, vakti hen​z gelmedigi halde alti ay
​nceden ​demisti. Bayan Stavrogin, ilk mektubu b​y​k bir dikkatle okudu ve “Onlarin ikisi neredeler?” s​z​n​n altini kalemle ​izdi ve bir de tarih
koyduktan sonra ​ekmecesine kilitledi. Bay

28

Verkhovensky s​phesiz ki ​len iki karisini d​s ​nm​s t​. Bayan Stavrogin’in Berlin’den aldigi ikinci mektupta konu ​ok degisikti.

“G​nde on iki saat ​alisiyorum. (Bayan Stavrogin, keske yedi saat deseydi, diye mirildandi.) K​t​phaneleri dolasarak kitaplar karistiriyor ve
notlar aliyorum; profes​rlerle g​r​s t​m. Soylu Dundasov ailesiyle eski dostlugumu yeniden canlandirdim. Bayan, Dundasov sahane bir kadin!
Size ​ok saygilari var. Gen​ kocasi ve ​ yegeni Berlin’deler. Gen​lerle g​n agarincaya kadar oturup s​ylesiyoruz ve hemen hemen Atina
partilerine benziyor; ama, onlarin incelik ve nezaketine saygi duymak gerekir; buradaki her sey soylu; bol m​zik, Ispanyol havasi, insanlarin
yeniden canlandirilmalari h​lyasi, ebedi g​zellik, Sistine Meryem Ana tasfiri, karanlikla degisen isik; fakat, g​neste bile lekeler vardir! Ah,
dostum, benim soylu ve sadik dostum, kalben sizinle beraberim ve ben sizinim; daima sizinleyim, en tout pays (her ​lkede), hatta, dans le
pays de Makar et de ses veaux, (Makar’in davar s​r​s ​n​ asla s​rmedigi yer), ki bunu hatirlarsiniz, Petersburg’dan ayrilmadan evvel korku
i​inde titreyerek s​zederdik. Bunlari g​l​mseyerek hatirliyorum. Siniri ge​tikten sonra kendimi daha g​vende hissettim; garip ve yeni bir duygu;
bu kadar yildan sonra ilk defa…” vesaire, vesaire.

Bayan Stavrogin mektubu katlarken:

-Hepsi sa​ma, diye karar verdi. Sayet g​n isigina kadar Atina partilerindeyse, g​nde on iki saat kitap karistiramaz demektir. Acaba, bu
mektubu yazarken sarhos muydu? Dundasov denen kadin bana nasil selam g​nderebilir? Ama yine de ​ilginliklarini yapsin…

“Dans le pays de Makar et de ses veaux” deyisi, “Makar’in davar s​r​s ​n​ asla s​rmedigi yer” “Sibirya’da” anlamina gelirdi. Bay Verkhovensky,
Rus atas​zlerini ve yerlesmis halk deyimlerini en sa​ma bir sekilde Fransizcaya ​evirirdi. S​phesiz ki, bunlari ​ok iyi anlar, iyi terc​me edebilirdi;
ama, bunu sirf laf olsun diye yapiyor ve ince zek​s inin bir kaniti kabul ediyordu.

29Fakat, Bay Verkhovensky’nin bu coskunlugu fazla uzun s​rmedi. Avrupa’da ancak d​rt ay kalabildi ve hemen Skvoreshniki’ye d​nd​. Son
mektuplari, uzaktaki dostuna besledigi en duygulu sevgi s​zleriyle dolu ve hasret g​zyaslariyla islakti. Sadik k​pekler gibi evlerine asiri bir
baglilik g​s teren insanlar vardir. Iki dostun bulusmalari ​ok heyecanli oldu. iki g​n sonra her sey eskisi gibiydi; hatta, eskisinden de sikici
olmaya basladi. Bay Verkhovensky, on bes g​n sonra bana ​ok gizli olarak “Dostum” dedi. “Sevgili dostum, kelimelerle anlatamayacagim bir
sey ​grendim: Je suis un (ben bir) basit sigintidan, et rien de plus! (baska bir sey degilim) Mais r-r-rien de plus! (Baskabir sey!)”.

***

Hemen hemen dokuz yil s​ren ve derin bir sessizlikle ge​en devre basladi. Belirli araliklarla basini omzuma dayayip hi​kirarak aglamalari
mutlulugumuzla hi​ de ilgili degildi. Bu s​re i​inde Bay . Verkhovensky’nin nasil olup da sismanlamadigina hep hayret ederim. Ondaki b​t​n
degisiklik, burnunun biraz daha kizarmasi ve biraz daha yumusak huylu olmasindan ​teye gitmiyordu. Yavas yavas etrafini bir arkadas
grubu sarmaya basladi; ama, bu grup hi​bir zaman kalabalik olmadi. Her ne kadar Bayan Stavrogin, bizim grupla pek az ilgileniyor g​r​n​yorsa
da biz onu daima koruyucumuz olarak g​r​yorduk. Petersburg’da aldigi dersten sonra ilimize temelli olarak yerlesti. Kislari sehirdeki evinde,
yazlari ise, sehir disindaki konaginda ge​irirdi. Bizim tasra sosyetemizde ge​en son yedi yil sirasinda, Bayan Stavrogin bu kadar etkili ve
otoriter olmamisti; yani, simdiki valimizin atanmasina kadar ge​en s​re i​inde. ​nceki valimiz, unutulmaz, iyi tabiatli Ivan Osipovich, Bayan
Stavrogin’in yakin bir akrabasiydi ve ona bazi yardimlarda bulunmustu. Valinin karisi Bayan Stavrogin’i hosnut edemeyeceginden son
derece korkar, tir tir titrerdi. Tasra sosyetemiz de ona son derece b​y​k bir saygiyla bagliydi. Bu bakimdan, Bay Verk-30

hovensky’nin durumu da sarsilmaz bir noktadaydi. Kul​be ​yeydi, k​git oyununda kaybettigi zaman agirbasliligini hi​ bozmazdi. Ger​i, ona
sadece bir “​gretim ​yesi” olarak bakarlardi; ama, herkes sayardi. Daha sonralari, Bayan Stavrogin onun ayri bir evde oturmasina razi oldugu
zaman, kendimizi eskisinden ​ok daha ​zg​r hissettik. Haftada iki kere evinde toplanirdik; sampanyaya acimadigi zamanlar toplantilarimiz ​ok
daha neseli olurdu. Sarap, yine Andreyev’in d​kk​nindan gelirdi. Bayan Stavrogin her alti ayda bir d​kk​nin borcunu ​derdi ve bu borcun
​dendigi g​n, Bay Verkhovensky daima sinirsel gastrit sancilarindan kivranip dururdu.

Grubun en yasli ​yesi, Liputin adinda, orta yasli bir memur, ilde dinsizligi ile taninan b​y​k bir liberal adamdi. Ikinci kez gen​ ve g​zel bir kadinla
evlenmis ve olduk​a y​kl​ bir drahoma almisti. Ayrica, yetiskin ​ kizi vardi. Ailesini, Tanri korkusu i​inde ve kafes arkasinda yasatirdi. Son
derece cimriydi. Maasindan artirdigi para ile bir ev satin almis ve olduk​a y​kl​ bir para da biriktirmisti. Huzursuz bir adamdi ve isinde de fazla
y​kselememisti. Halk arasinda pek sayilmaz ve y​ksek ​evrelere alinmazdi. Ayrica, bir​ok kere siddetle cezalandirilmis, son derece dedikoducu
ve iftiraci bir adamdi. Bir keresinde, bir subay tarafindan ve bir keresinde de iyi ve taninmis bir aile reisi olan toprak sahibi bir adam
tarafindan cezalandirilmisti. Fakat, onun keskin zek​s ini, arastirici zihnini ve kendisine ​zg​ canli nesesini severdik. Aslinda, Bayan Stavrogin
onu hi​ sevmezdi; fakat, nasilsa, Bayan Stavrogin’le beraber oldugu zaman onun hosuna gidecek bir seyler yapmayi basarirdi.

Bayan Stavrogin, ge​en yil grubumuza giren Shatov’u da sevmezdi. Shatov, daha ​nceleri ​grenciydi; fakat, bazi olaylardan sonra ​niversiteden
atilmisti. ​ocuklugunda Bay Verkhovensky’ nin ​grencisiydi ve Stavrogin’in bir k​lesi olarak d​nyaya gelmisti; son usaklarindan biri olan Pavel
Fedorov’un ogluydu ve Bayan Stavrogin’in ​ok iyiligini g​rm​s t​. Shatov’un gururunu ve nank​r olusunu hos karsilamamisti ve ​niversiteden
atilir atilmaz hemen ona kosmamasini kesin olarak bagislamiyordu; tersine, Shatov o zaman

31Bayan Stavrogin’in acele olarak g​nderdigi mektuba bile cevap vermemis; m​nevver bir t​c carin ​ocuklarina, b​y​k bir al​akg​n​ll​l​kle ​gretmen
olmayi ​s t​n tutmustu. ​gretmenden ​ok ​ocuklarin egitmeni olarak t​c car ailesi ile birlikte Avrupa’ya gitmisti; o zamanlar Avrupa’yi g​rmek i​in
​ok sabirsizlaniyordu. ​ocuklarin ayni zamanda bir de bakicisi vardi; bu bakici, ailenin tam yolculuga ​ikacagi zaman, ​ok az bir ​c reti kabul
ettiginden ​t​r​ tutulmus, sen ve canli bir Rus kiziydi. Iki ay sonra t​c car, bu kizi “serbest fikirli” diye isten ​ikardi. Shatov da kizin pesinden
gitti ve Cenova’da evlendiler. ​ hafta beraber yasadilar ve sonra aralarinda ortak bir bag olmadigini anlayan ​zg​r insanlar gibi ayrildilar; tabii,
ayrilmalarinin bir nedeni de yoksulluklariydi. Bundan sonra, Shatov, Avrupa’da uzun s​re tek basina dolasti durdu. Bazi limanlarda hamallik
ve sokaklarda boyacilik yaparak yetersiz bir kazan​la kit kanaat ge​indi. Nihayet, bir yil ​nce, dogdugu sehre d​nd​ ve d​n​s ​nden bir ay sonra
topraga verdigi yasli halasinin evine yerlesti. Bayan Stavrogin tarafindan yetistirilen, onun g​z bebegi, zenginlik i​indeki kiz kardesi Dasha’yi
​ok seyrek g​r​yor ve onunla bir iliski kurmuyordu. Aramizda daima i​ine kapanik durur ve pek konusmazdi; ama, ara sira, inan​larina
dokunuldugunda, ​fkeyle agzina geleni s​ylemekten kendini alamazdi. Bay Verkhovensky bazen alay ederdi: “Shatov’la tartismaya
baslamadan ​nce onu sikica baglamak gerekiyor”; fakat, onu severdi. Shatov, Avrupa’da, eski inan​larini k​kten degistirmis ve savurganliktan
vazge​ip tutumlu olmustu. Sabit bir fikre saplanan ve bu fikri aklindan silip atamayan ​lk​s el Rus kisilerinden biriydi. Onlarin b​yle d​s ​ncelere
karsi koyacak g​​leri yoktur; fakat, ona ihtirasla baglidirlar ve bundan sonra b​t​n ​m​rleri, sanki ​zerlerine ​km​s , onlari yari yariya ezen b​y​k bir
tasin altinda istirapla ge​er. G​r​n​s te Shatov inan​larina tamamen uymus g​r​n​rd​: kaba, sari sa​lari karmakarisik, kisa, genis omuzlu, kalin
dudakli, g​r kasli, kirisik alinli ve sanki daima bir seyden utaniyormus gibi ​n​ne bakan ve dost​a olmayan bakisli bir gen​ti. B asinda daima, bir
t​rl​ yatmayan bir tutam sa​ vardi. Yirmi yedi ya da yirmi sekiz yas-32

larindaydi. Bayan Stavrogin bir keresinde ona dik dik baktiktan sonra:

- Karisinin ondan ka​masina hi​ sasmiyorum, demisti.

Yoksullugunu dikkate almadan elinden geldigi kadar temiz giyinmeye gayret ederdi. Bayan Stavrogin’den yine yardim istememis, kit kanaat
ge​inip gidiyordu. D​kk​nlarda ​alisarak her ​esit isi g​r​rd​. Bir zaman, tezg​htar yardimcisi, baska bir zaman da bir t​c carin yardimcisi olarak,
vapurla mal g​t​recekti; fakat, yola ​ikmadan ​nce hastalandi. Umursamadan katlandigi yoksullugun derecesini ​l​mek bence ​ok g​​t​r.
Hastaligindan sonra, Bayan Stavrogin, kimligini gizleyerek, kimsenin haberi olmadan ona, 100 ruble g​nderdi. Fakat, paranin nereden
geldigini ​grendi; biraz teredd​tten sonra kabul etti ve Bayan Stavrogin’e tesekk​r etmek i​in gitti. Bayan Stavrogin onu b​y​k bir sicaklikla
karsiladi; ama, o, Bayan Stavrogin’in umdugunu veremedi. Tek kelime s​ylemeden, mahcup mahcup ​n​ne bakip aptal aptal g​l​mseyerek bes
dakika kadar Bayan Stavrogin’in yaninda oturdu. Birden, Bayan Stavrogin’in s​ylemek istediklerini bitirmesini beklemeden, yerinden kalkti;
acemice ve ka​amak bir selam verdi. Utancindan kipkirmizi olmustu. Saskinligi arasinda Bayan Stavrogin’in ​ok degerli bir sehpasina ​arpip,
sehpanin devrilerek kirilmasina neden oldu; sonra, utancindan yerin dibine ge​ercesine Bayan Stavrogin’in yanindan ayrildi. Bu olaydan
sonra, Liputin, Shatov’a siddetle ​atti. Eski hanimindan sikilmadan 100 ruble almasina, ​s telik ona tesekk​r bile etmemesine son derece
sinirlendi. Ona s​ylemedigini birakmadi. Shatov, ilin kenar mahallerinin birinde tek basina yasar ve i​imizden kimsenin gidip onu g​rmesine
razi olmazdi. Bay Verkhovensky’nin toplantilarina d​zenli olarak gelir ve ondan ​d​n​ gazete ve kitap alirdi.

Bay Verkhovensky’nin toplantilarina gelen, ilimizin memurlarindan olan, Virginsky adinda gen​ bir adam daha vardi. Her bakimdan
Shatov’dan tamamen degisik karakterde gibi g​r​n​r, fakat biraz ona benzerdi. O da “evcil” bir gen​ti. Son derece sessiz,

33otuzuna yeni basmis, ​zellikle kendi kendini yetistirmis, iyi ​grenim g​rm​s bir gen​ti. Yoksul, evli, k​​k bir devlet memuruydu ve halasiyla
baldizina da bakiyordu. Karisi ve ailenin i​indeki b​t​n kadinlar en ileri d​s ​nceleri tasiyan insanlardi; ama, ​ok kaba g​r​n​s leri vardi. Bay
Verkhovnsky’nin baska bir konu ​zerine s​yledigi gibi, “sokaga d​s en bir fikir” olayiydi. Her seyi kitaplardan aliyorlardi ve Petersburg ya da
Moskova’daki k​​k ilerici gruplarimizin ilk s​ylentilerinde her seylerini feda etmeye hazirdilar. Yeter ki b​yle bir sey onlardan istenmis olsun.
Bayan Virginsky ilimizde tecr​beli bir ebeydi; gen​ kizliginda Petersburg’da uzun s​re kalmisti. Virginsky’nin kendisi de ​ok temiz kalpliydi ve
su muhakkak ki, hayatimda bu kadar onurlu ve inan​larinda tutkuyla bagli bir adama ​ok ender rastlayabilirdim. Bana, ​ogu kez g​zleri
parlayarak “bu parlak umutlardan hi​bir zaman geri kalmayacagim” derdi. Bu “parlak umutlar”dan sakin ve duyarak s​zederken, daima sanki,
bir sirdan s​z ediyormus gibi, yari fisiltiyla konusurdu. Olduk​a uzun boylu, fakat son derece zayif ve dar omuzlu, seyrek kizil sa​liydi. Bazi
d​s ​nceleriyle Bay Verkhovensky’nin ustalikla alay etmesini uysallikla karsilar; fakat, bazen Bay Verkhovensky’ye ustalikla cevap verir ve
onu g​​ duruma sokardi. Bay Verkhovensky ona ​ok iyi davranirdi; zaten genellikle hepimize babacan davranirdi.

Virginsky’ye, alayci bir tavirla:

- Hepiniz ‘yari-pismis’ kimselersiniz, derdi. Sizin gibi olan herkes de b​yledir. Ama yine de, itiraf etmeliyim ki, Virginsky, Petersburg’da
chez ces s​minarites (toplantilara katilanlarda), ‘dar-d​s ​nceliligi’ sizde g​rmedim; fakat, yine de ‘yari-pismis’siniz. Shatov tamamen pismis
olmayi ​ok arzu ederdi; fakat korkarim ki, o da, sadece yari-pismistir.

Liputin sordu:

- Peki ben nasilim?


- Siz sadece ikisinin ortasindasiniz, ki b​yle olmaniz her yerde ge​erlidir… kendinize g​re.

34

Liputin bu s​ze g​c endi.

Resmi nik​hi ​zerinden hen​z bir yil ge​meden, Virginsky hakkinda, karisinin aniden onu birakmak istedigime Lebyatkin’le anlasmis oldugu
s​yleniyordu. S​z​ edilen Lebyatkin, ilimize yeni gelmis, daha sonralari ​ok s​pheli bir kisi oldugu ve s​yledigi gibi y​zbasi olmadigi anlasilmisti.
B​t​n bildigi, biyik burmak, i​mek ve akla gelmeyen sa​maliklar ​zerine konusmakti. Bu adam, y​zs​z bir sekilde Virginsky’lerin evine yerlesti.
Baskasinin sirtindan ge​inmek pek hosuna gidiyor olmaliydi. Nihayet, evin efendisinin evlilik hayatini tehlikeye soktu. Karisi tarafindan
bosanma ihtari yapildiktan sonra Virginsky’nin s​yle s​yledigini anlattilar:

- Dostum, su ana kadar seni sadece seviyordum; fakat, simdi sana saygi duyuyorum.

Fakat, bu eski Roma s​z​n​n ger​ekten s​ylenmis oldugundan kusku duyarim; tersine, onun y​ksek sesle agladigi s​ylenir. Bir g​n, Virginsky’nin
a​iga ​ikmasindan on bes g​n sonra, b​t​n aile hep beraber, arkadaslari ile ​ay i​mek i​in il disindaki bir korulukta piknige gitti. Virginsky asiri
derecede neseliymis gibi g​r​n​yordu. Hatta, dansa bile katildi; fakat, aniden ve belirli bir tartisma olmadan, tek basina kankan dansi yapan
dev Lebyatkin’i sa​larindan tutup yere devirdikten sonra bagirip ​agirarak, aglayarak yerlerde s​r​klemeye basladi. Dev o kadar korkmustu ki,
yerlerde s​r​klendigi s​rece ne tek bir kelime s​yleyebildi ve ne de kendini korumak i​in bir hareket yapabildi; fakat, bundan sonra kurtulup
ayaga kalktigi zaman her namuslu insan gibi y​z​ kipkirmizi oldu. Virginsky, b​t​n geceyi, karisinin ​n​nde diz ​k​p ​z​r dilemekle ge​irdi; fakat, b​t​n
​abalan bosuna oldu; ​nk​, Lebyatkin’den ​z​r dilemeyi reddetmisti. Ayrica, inancinin kit oldugu bir kadina, yanlis anladigi bir seyi anlatirken,
onun ayaklarina kapanmasinin gereksiz oldugu s​ylendi. Y​zbasi, kisa bir s​re sonra kayiplara karisti; fakat, yakin zamanda kiz kardesiyle
beraber, yeni yeni ama​larla tekrar ortaya ​ikti, bundan daha sonra s​zedecegim. Zavalli “evcil”in kalbini bize a​mak aliskanliginda

35olmasi ve bizim arkadasligimiza ihtiyaci oldugunu s​ylemek yanlis olmaz. Bununla beraber, ailevi konularindan bize s​zetmis oldugunu hi​
sanmam. Sadece bir kere, Bay Verkhovensky’den birlikte, d​nerken durumunu kapali bir ifadeyle anlatti; ama birden kolumu yakaladi ve
b​y​k bir coskuyla haykirdi.

- Bu bir sey degil! Sadece ​zel bir olay. “Sorun”umuzla hi​bir sekilde ilgili degildir, olamaz da.

Arada sirada toplantilarimiza katilan konuklarimiz da olurdu. Y​zbasi Kartuzov gibi, Lyamshin adinda bir Yahudi de zaman zaman ortaya
​ikardi. Arastirici bir zek​ya sahip olan yasli bir centilmen de toplantilara katilirdi; ama, adamcagiz ​ld​. Liputin bir g​n, Sloczewski adinda s​rg​n
bir Polonyali papaz getirdi; onu bir s​re i​in aramiza kabul ettik. Daha sonralari toplantilarimiza katilmasini izin vermedik.

***

Bir ara ilde, grubumuzun, serbest d​s ​ncenin, k​t​l​g​n ve dinsizligin yuvasi oldugu s​ylentileri dolasti; bu s​ylentiler, aklimda kaldigina g​re, daima
esrarliydi. Fakat, grubumuzda b​t​n yaptigimiz, en masum, eglenceli, neseli tipik Rus liberaline ait konusmalardi. “Daha y​ksek liberalizm” ve
“daha y​ksek liberal”; yani, hi​bir gayesi olmayan bir liberal sadece Rusya’da m​mk​nd​r. Her akilli insan gibi Bay Verkhovensky’ye de bir
dinleyici gerekti ve buna ek olarak, d​s ​nceleri yaymak gibi y​ksek bir g​revin yerine getirildigine inanci olmasi gerekirdi. Ve nihayet,
sampanya i​ebilecegi; bir sise sarabin basinda, Rusya hakkinda ​ok iyi bilinen ger​ekler ve “Rusyalinin ruhu”ndan, genellikle Tanridan, ​zellikle
“Rusyalinin Tanrisi”ndan s​zedebilecegi; herkesin bildigi ve y​zlerce defa tekrarlayarak ezberledigi Rusya’daki skandal haberlerini
tekrarlayabilecegi biri olmaliydi. Skandal s​ylentilerinin ilde ayrintilariyla anlatilmasindan, ara sira, sert ve ​s t​n ahl​k ka-36

rarlarina varilmasindan ​t​r​ bir karsilik g​tm​yorduk. Ayni zamanda, D​nya sorunlari, Avrupa’nin kaderi ve insanligin gelecegi ​zerine
tartisiyorduk; ​nceden haber vermek moda olduguna g​re, Fransa’da kralligin kalkmasi, ile beraber, Fransa’nin ikinci planda kalan bir devlet
haline gelecegini ve bunun ​ok ge​meden olacagini kesinlikle ileri s​r​yorduk. Papanin Birlesik Italya’da basit bir Baspiskopos rol​n​
kabullenecegine dair ​ok ​nceden kehanette bulunmustuk ve bu bin yillik sorunun, insanlik d​s ​nceleri, end​s tri ve demiryolu ​agimizin ​ok
​nemsiz bir konusu olduguna iliskin bir kusku duymamistik. Fakat, “Rus’un daha y​ksek liberalizm”!, daima her seyi silip atiyordu. Bay
Verkhovensky bazen ‘sanat ​zerine konusur ve bu konusmalari da olduk​a g​zel olurdu; ama, biraz belirsiz olurdu. Ara sira Bay Verkhovensky
gen​lik arkadaslarindan s​zederdi; bunlar, Rus gelisme tarihinde isim yapmis kimselerdi, onlari saygiyla anar; ama, bu ilgisi biraz da kiskan​lik
i​erirdi. Sayet canimiz ​ok sikilacak olursa, ​ok g​zel piyano ​alan ufak tefek Yahudi Lyamshin, (postanede memurdu) piyanonun basina ge​er,
bir seyler ​almaya baslar, arada domuz, g​k g​r​lt​s ​, ilk ​ocuguna lohusa kadin ve yeni dogmus ​ocuk taklidi falan yapardi. Zaten onu sirf bunun
i​in ​agirirdik. ​ok i​ip, iyice sarhos oldugumuzda, (sik olmamakla beraber bazen sarhos olurduk) heyecanlanirdik. Bir keresinde, Lyamshin’in
esliginde, avazimiz ​iktigi kadar “Marseillaise” (Fransiz Milli Marsi) sarkisini s​yledik; ama, bunun b​t​n gece s​r​p s​rmedigini bilmiyorum. 19
Subat’ta, k​lelerin esaretten kurtulmasinin b​y​k g​n​nde heyecanla toplandik ve bize erismesinden ​ok ​nce onu karsilamak i​in i​meye, serefine
kadeh tokusturmaya basladik. Bu ​ok zaman ​nceydi; Shatov’la Virginsky’nin gelisinden ​nceydi; o zamanlar Bay Verkhovensky, halen Bayan
Stavrogin’in evinde oturuyordu. B​y​k g​nden bir s​re ​nce, Bay Verkhovensky kendi kendine, eski bir liberal toprak sahibinin yazmis olmasi
muhtemel, herkes​e taninmis, biraz ger​ege uymayan bir dizeyi mirildanmak huyunu edinmisti.

37K​yl​ler geliyor, baltalar ellerinde, K​t​ bir sey olmak ​zere…

Tam s​zlerini hatirlayamamakla beraber b​yle bir sey olmasi gerekir. Bayan Stavrogin, bir g​n, onun b​yle mirildandigim duydu ve:

- Sa​ma! Sa​ma!, diye haykirarak rastlantiyla orada hazir bulunan Liputin ve Bay Verkhovensky’ye alayla s​yle dedi:

-​lkemizin emlak sahipleri, kazandiklari zaferden sarhos olan eski k​lelerinden ciddi bir zarar g​recek olurlarsa ​ok acikli olurdu.
Ve sahadet parmagini bogazinin etrafinda dolastirdi.

Bay Verkhovensky iyi niyetle cevap verdi:

— Cher ami, inanin (ayni isareti tekrarladi) onlarin yapacaklari k​t​ bir hareket ne toprak sahiplerine, ne de ulusumuza yararli olur.
Anlayisimiza baslica engel kafalarimiz olduguna g​re, onlar da olmazsa hi​bir sey yapamayiz.

Sunu da ekleyeyim ki, bizi destekleyen bir​ok insan, bildirinin yayinlanacagi g​n, Liputin’in ​nceden s​yledigi gibi, olagan​s t​ bir olayin meydana
gelmesini bekledi. K​yl​lerin ve Devletin, s​z​m ona, ileri gelenleri bile b​yle bir olayi beklemislerdi. Bay Verkhovensky’nin de b​yle bir seye
inandigini zannediyorum ki, b​y​k g​n​n hemen aksami Bayan Stavrogin’e kendisini Avrupa’ya g​ndermesi i​in ricalarda bulunmaya basladi; kisa
zamanda hu-zursuzlasmisti. Fakat, b​y​k g​n ge​ti ve Bay Verkhovensky’nin y​z​ne yine magrur bir g​l​mseme geldi. Genellikle Ruslarin
karakterleri, ​zellikle Rus k​yl​lerinin karakterleri hakkinda birka​ ilgin​ s​z s​yledi.

Konusmasinin sonlarina dogru:

- Acelesi olan insanlar gibi, dedi. Biz de sevgili k​yl​lerimize ‘​ok aceleci davrandik. Onlari modaya soktuk ve edebiyatimizin

b​t​n bir b​l​m​, sanki yeni bulunmus bir hazineymis gibi yillarca

38

onlardan s​zetti. Kirli kafalarina defne dalindan ​elenk koyduk. Rus k​y​, bin yildan beri bize, Kamarinsky dansindan baska bir sey vermedi.
Insanlik duygusundan yoksun garip bir Rus sairi, b​y​k Rasel’i sahnede ilk g​rd​g​ zaman, heyecanla haykirdi: “Rasel’i bin Rus k​yl​s ​ne
degismem.” Daha ileri gitmeye hazirim: Rusya’daki b​t​n k​yl​leri bir Rasel ugruna severek feda ederdim. Olaylari daha ayik olarak g​rmenin
zamanidir ve bouquet de I’imp​ratrice (Imparatori​e’nin buketi) i​in dogal asaletimizde yanilmamaliyiz. Liputin derhal kabullendi; fakat, Rus
k​yl​s ​n​ yalan s​ylemeden ​vmenin o zaman i​in gerekli oldugunu, hatta y​ksek sosyete hanimlarinin bile Grigorovich’in romani “Zavalli Sefil
Anton”u okurken ​iftliklerinin k​hyalarina mektup g​nderip, artik k​lelere m​mk​n oldugu kadar insanca davranilmasini istediklerini s​yledi.

K​t​ bir sans eseri olarak, Anton Petrov olayiyla ilgili s​ylentilerin hemen ardindan Skvoreshniki’den on mil uzaklikta bir karisiklik oldu. Oraya
acele olarak bir askeri birlik g​nderdiler. Bay Verkhovensky bu kez o kadar heyecanlandi ki bizi bile korkuttu. Kul​pte bagira ​agira, oraya
daha fazla asker g​nderilmesinin gerekli oldugunu ve baska b​lgeden telgrafla yardim istemelerinin sart oldugunu s​yledi, kosarak valiye gitti
ve onu, bu iste bir parmagi olmadigina inandirmaya ​alisti. Eski iliskilerinden dolayi kendisini bu ise karistirmamasini rica etti ve
Petersburg’daki gerekli yerlere, vermis oldugu ifadenin rapor edilmesini istedi. Allatilan ki, bu olay k​t​ sonu​lar dogurmadan s​n​p bitti; fakat,
o zaman Bay Verkhovensky’ye hayret etmeme engel olamadim.

​ok iyi bilindigi gibi ​ yil sonra, halk milliyet​ilikten s​zetmeye basladi ve “kamuoyu” dogdu. Bay Verkhovensky bol bol g​l​yordu.

-Dostlarim, diye talimat veriyordu. Gazetelerde yazdiktan gibi milliyet​iligimiz hakikaten ‘dogdu’ ise, ​ocuklarimiz h​l​ okulda, bir Alman
okulunda, bir Almanca kitabin basina oturmus ve bitmeyecekmis gibi g​r​nen Almanca dersini tekrarlayip duruyor.

39Alman ​gretmen arzu ettigi an, onu, ​n​nde diz ​kt​r​r. Alman ​gretmeni takdir ederim; fakat, hi​bir seyin olmadigi, b​yle bir seyin dogmamis
oldugu, her seyin eskisi gibi Allah’in buyurduguna g​re olmasi daha olasidir. G​r​s ​me g​re Rusya i​in bu yeterli, pour n​tre sainte Russie (bizim
aziz Rusya’miz i​in). Ayrica, b​t​n, bu Slav hareketleri ve uluslar, yeni olabilmeleri i​in ​ok eskidirler. Aslinda, milliyet​ilik, sadece Moskova
kul​plerinde konusulmasi disinda, vatanimizda hi​bir zaman var olmamistir. Tabii Prens Igor’un zamanindan s​z etmiyorum. Aslinda b​t​n
bunlar-bos oturmanin sonucudur. Her sey, asillerden sonra gelen tabakanin sevimli, k​lt​rl​ ve garip issizliginden dogmaktadir. Son otuz bin
yildan beri ayni seyi tekrarlayip duruyoruz. Kendi ​alismalarimizla nasil yasanacagini bilmiyoruz. Simdi “dogus” ​zerine yapilan b​t​n s​ylentiler
kamuoyundan ibarettir; yoksa, g​kten zembille, mi indi, dersiniz? Kendimize ait fikirlerin ortaya ​ikmasi i​in, ​nce . kendimize ait bir isin
bulunmasi gerektigini anlamiyorlar mi? Bir sey verilmeden bir sey almak asla s​z konusu, olamaz. Eger ​alisirsak, o zaman kendimize ​zg​ bir
fikrimiz olabilir. Ama, hi​bir zaman ​alismayacagimiz i​in simdiye kadar bizim yerimize ​alisanlar, yani Avrupa, son iki y​zyildan beri
​gretmenimiz olan Almanlar, bizim hesabimiza d​s ​neceklerdir. Ayrica, Rusya, Almanlar olmadan ve ​alismadan kendi basimiza ​-
z​mleyemeyecegimiz kadar b​y​k bir sorundur, bizim i​in. Son yirmi yildan beri her seyimi ortaya d​kerek toplumu ​alismaya zorladim. ​mr​m​ bu
yola verdim; yararli olacagina b​t​n kalbimle inandim. Artik inanmiyorum ama, ​an ​almaya devam ediyorum, son nefesime kadar da ​almaya
devam edecegim; onlari bu y​ne dogrultana kadar ipe asilmaktan geri kalmayacagim.

Yazik ki, sadece basimizi salladik. B​y​k bir heyecanla alkisladik. Fakat baylar, bug​n h​l​ ve sik sik b​yle ‘sevimli’, ‘zekice’ liberal Rus
sa​maliklarini duymaz miyiz?

​gretmenimiz Tanri’ya inanirdi; bazen “anlamiyorum” derdi. “Neden herkes benim dinsiz oldugumu d​s ​n​r? Allaha inancim

40

vardir, mais distinguons (ayirdedilmesi gerekir) Ona, sadece benim I​imde varligini hissettigim bir yaratiga inandigim gibi inaniyorum.
Benim, Nastasya’nin (hizmet​isi) inandigi gibi, ya da “ne olur ne olmaz” diye bazi beylerin inandigi gibi, ya da sevgili Shatov’umuzun
inandigi gibi inanmami bekleyemezsiniz; fakat hayir. Shatov s​z konusu olamaz; ​nk​, Shatov, bir Moskova Slavophil’i gibi zorlukla inanir.
Hiristiyanliga gelince, onlara ne kadar saygi duyarsa duyayim Hiristiyan degilim. Daha ​ok b​y​k Goethe ya da eski bir Yunanli gibi eski bir
putperestim. George Sand’in b​y​k bir ustalikla anlattigi gibi, Hiristiyanlik kadini anlayamamistir. Kiliseye gidip gitmedigime ve oru​ tutup
tutmadigima gelince, bunlari yerine getirip getirmedigimle neden ilgilendiklerini bir t​rl​ anlayamam. Yerli casuslarimiz ne kadar gayret
ederlerse etsinler, Isa’nin m​ridi olmak istemiyorum. 1847’de yurtdisinda olan Belinsky’nin, “bir ​esit Allaha” inaniyor diye sitem ettigi o ​nl​
mektubunu Gogol’a g​ndermis oldugu bilinir. Entre nous soit dit (aramizda kalmali), Gogol (o zamanin Gogol’​) o c​mleyi ve t​m mektubu
okudugu zamandan daha komik bir sey olabilecegine aklim ermiyor!.. Ama g​l​n​ tarafini bir kenara birakip, ger​ekleri daima kabullenen bir
kimse olarak, sadece onlari g​s teririm ve: Onlar erkekti!, derim.. Vatandaslarini nasil seveceklerini, onlar i​in nasil ​z​leceklerini, onlar i​in her
seylerini nasil feda edebileceklerini bilirlerdi; ayni zamanda, onlardan uzak kalmayi ve onlar i​in bazi seyleri yapmamanin gerektigini de
bilirlerdi. Belinsky gibi bir adamin, kurtulusu, yagsiz havu​lu bezelye yemeginde aramasini nasil bekleyebilirsiniz!..

Fakat, s​z​n burasinda Shatov s​ze karisti.

Sandalyesinde huzursuzca kimildadiktan sonra, yere bakarak mirildandi:

- S​ylediginiz bu adamlar halki hi​bir zaman sevmemislerdir, onlar i​in hi​ aci ​ekmemislerdir ve onlar i​in hi​bir sey feda etmemislerdir, daha ​ok,
kendi rahatlari i​in ancak tasavvur etmislerdir.

41Bay Verkhoensky, ​fkeyle haykirdi:

- Onlar halki sevmemisler mi? Ah, Rusya’yi o kadar ​ok sevmislerdir ki!

Shatov da g​zlerinden ates p​s k​rerek haykirdi:

-Ne Rusya’yi ne de halki sevdiler. Bilmedigin seyi sevemezsin ve onlarin Rus halkindan haberleri bile yok! Hepsi, siz de onlara dahilsiniz.
Rus halkina aldirmadilar bile, ​zellikle Belinsky; bu, Gogol’a yazdigi mektuptan belli olmustur. Belinsky, tamamen Krylov’un efsanesindeki
merakli adam gibi, antika esyalar m​zesindeki canli filin bile farkina varamiyor; fakat, b​t​n dikkatini Fransiz sosyalist bokb​c eklerine veriyor;
onlarin ​tesine bile ge​emiyor. Bununla beraber, onun hepinizden ​ok daha kafali oldugunu sanirim. Siz sadece halka aldiris etmemekle
kalmadiniz, onlara asiri bir igrenmeyle baktiniz. Halk deyince akliniza sadece Fransiz halki geldi; hem de sadece Paris’te yasayanlar ve Rus
halkinin onlara benzememesinden utandiniz. Bu, ​iplak bir ger​ektir! Halki olmayan insanin Tanrisi da olmaz. Suna kesinlikle inanin ki, halka
karsi anlayislarini azaltanlar ve onlarla iliskilerini kaybedenler, kisa zamanda ve bu ​l​de kendi ​z babalarinin bile g​venini sarsacak bir dinsiz ya
da k​t​ bir insan olacaktir. Ger​ekten s​zediyorum! Bir​ok bakimdan bunun dogrulugu tanimlanmistir. Bu nedenledir ki, hepiniz ve hepimiz bu
konuda, ya can sikici dinsizler ya da sadece k​t​ kisileriz. Siz de Bay Verkhovensky. Sizi bunun disinda tutmuyorum. Aslinda t​m konusmam
sirf sizi d​s ​nerek oldu. Bunu bilirseniz memnun olacagim.

Her zaman oldugu gibi b​yle bir monologu bitirince (ve bu sik sik olurdu ona) Shatov sapkasini kapti ve kapiya y​neldi. Artik her seyin
bittigine ve Bay Verkhovensky ile b​t​n iliskilerinin tamamen kesildigine inanci vardi. Fakat, Bay Verkhovensky onu daima tam zamaninda
durdurmayi basarabiliyordu.

Oturdugu koltuktan elini babacan bir tavirla uzatarak:

- B​t​n bu konusmalardan sonra barissak nasil olur, Shatov,’ derdi.

42

Kaba ve utanga​ olan Shatov ince ve kibar olmaktan hoslanmazdi. Distan kaba bir insan olmakla beraber, i​ten son derece duygulu ve ince
bir insandi. Bazen ​l​y​ ka​irirdi; ama, bundan sikinti duyan yine kendisi olurdu. Bay Verkhovensky’nin s​zlerine karsilik i​inden bir seyler
mirildanarak ve iri bir ayi gibi yerinde kapirdanarak birden g​l​mser, sapkasini elinden atarak, yine eski yerine otururdu. Tabii, bu olaydan
sonra hemen sarap ortaya gelir, Bay Verkhovensky uygun bir seyin, daha ​ok eski g​nlerin ​nderlerinden birinin anisina kadeh kaldirirdi.

PRENS HARRY - BIR EVLENME TEKLIFI

Bayan Stavrogin’in, en azindan Bay Verkhovensky’ye hayranligi kadar tutkun oldugu bir kisi daha vardi d​nyada; tek oglu, Nicholas
Stavrogin. Bay Verkhovensky onun ​greticisi olarak tutulmustu. O siralarda ​ocuk sekiz yaslarindaydi ve babasi u​ari general Stavrogin,
karisindan ayri yasadigi i​in, ​ocuk tamamen annenin bakimi altinda yetismisti. Samimiyetle s​ylemek gerekir ki, Bay Verkhovensky,
​grencisinin g​venini kazanmasini ve onu kendine baglamasini ​ok iyi bilirdi. Bunun b​t​n sirri, kendisinin de bir ​ocuk olmasinda sakliydi. O
zamanlar orada degildim. Bay Verkhovensky’nin candan bir dosta ihtiyaci vardi. ​ocuk biraz palazlanir palazlanmaz, k​​k oglani arkadas
edinmekte gecikmedi. Her nasilsa bu o kadar dogal oldu ki, aralarinda en ufak bir ayrinti dahi yoktu. O siralarda on ya da on bir yasinda
olan bu k​​k dostunu, yaralanmis duygularini anlatmak; ya da yapmamasi gereken bir sey oldugunu d​s ​nmeden, aile sirlarindan s​zetmek i​in
gece yarisi dahi olsa, uyandirirdi. Birbirlerinin kollarina atilir, beraberce aglarlardi. ​ocuk, annesinin onu ​ok sevdigini bilmekle beraber,
annesini pek sever g​r​nmezdi. Bayan Stavrogin onunla fazla konusmaz, ona ​ok az karisirdi; ama, her nasilsa, ​ocuk annesinin bakislarinin
​s t​nde dolastigini daima ​z​lerek hissederdi. Bununla beraber, Bayan Stavrogin oglunun egitimini ve terbiyesini ​ok

43g​vendigi Bay Verkhovensky’ye birakirdi. O g​nlerde ona son derece g​venirdi. Sunu s​ylemenin dogru oldugunu d​s ​n​r​m ki, ​gretmen,
​grencisinin sinirlerini bir ​l​ye kadar bozmaktan sorumludur. Nicholas on alti yasina geldigi zaman liseye verildi. Son derece siska, asin sessiz
ve dalgin bir ​ocuktu. (Daha sonralari fiziki yapisinin g​c ​ ile ​nl​ olmustu). Surasi da anlasilmalidir ki, eger iki dost birbirlerinin kollarinda
aglasiyorsa, bunun evdeki anlasmazliklardan dolayi olmasi sart degildir. Bay Verkhovensky, k​​k dostunun ruhuna girmesini, onda se​kin
hisler uyandirmasini, ​z​nt​n​n belirsiz duygularini ona asilamasini ​ok iyi basardi. (Bu eyleme, sanki b​yle bir sey m​mk​nm​s gibi, ​ok deger
verenler vardir.) Biraz ge​ de olsa, ​gretici ile ​grencisinin ayrilmalari ​ok iyi oldu.

Delikanli, lisede okudugu ilk iki yil, yaz tatillerinde eve gelirdi. Bayan Stavrogin ve Bay Verkhovensky’nin Petersburg’da oldugu siralarda,
annesinin evinde yapilan edebi toplantilarda bulunurdu. Sadece seyreder ve dinlerdi. ​ok az konusurdu; eskisi gibi yine sessiz ve utanga​ti.
Bay Verkhovensky’ye karsi eski bagliligi olmakla beraber, biraz ​ekimserdi; onunla aralarindaki ge​misten s​zetmek istemez gibi g​r​n​rd​.
​grenimini tamamladiktan sonra, annesinin istegine uyarak orduya basvurdu ve kisa zamanda, en taninmis Atli Muhafiz S​vari Alayi’na girdi.
Annesi onu resmi elbisesi ile g​rmesi i​in gelmemis, Petersburg’dan arada sirada mektup yazmakla yetinmisti. Bayan Stavrogin, reformdan
sonra eski gelirinin ancak yarisini aldigi halde, ogluna g​z​n​ kirpmadan para yollardi. Bayan Stavrogin uzun yillar yapmis oldugu tutumla
olduk​a hatiri sayilir bir servet biriktirmisti. Oglunun Petersburg’un en y​ksek sosyetesindeki iliskileri ile yakindan ilgilenirdi. Kendisine
kismet olmayan b​t​n seyler, zengin ve gelecegi pek parlak olan ogluna kismet oluyordu. Bayan Stavrogin’in r​yasinda bile g​remedigi sekilde
dostluklarini yeniliyor ve her yerde b​y​k bir ilgi ile karsilaniyordu. Fakat ​ok ge​meden garip s​ylentiler Bayan Stavrogin’e kadar gelmeye
basladi; gen​ adam birden bire eglence

44

​lemine dalmisti. Kendisini kumara ya da i​kiye kaptirmis degildi; fakat, yabanice yapilan ​ilginliklarindan, atinin ayaklari altinda ezilen
insanlardan ve y​ksek sosyetede iliski kurdugu bir kadina kabaca davrandiktan sonra onu herkesin i​inde rezil etmesinden s​z ediliyordu. B​t​n
bu s​ylentilerde igren​ bir ger​egin payi var gibi g​r​n​yordu. Ayrica, bunlara ek olarak, basit bir kavgaci oldugu ve karsisindaki kimselere
hakaret etmekten zevk aldigi i​in, laf olsun diye kavga ​ikarip, hakaret ettigi de s​yleniyordu. Bayan Stavrogin meraklanarak ​z​ld​. Bay
Verkhovensky, b​t​n bunlarin asiri zengin bir ​evrenin ilk firtinali atilislari oldugunu, zamanla bu firtinanin durulacagini ve oglunun
hareketlerini, Shakespear’in bir kitabinda oldugu gibi, Prens Harry’nin Falstaff, Poins ve Bayan Quikly ile beraber yaptiklari asiri ​ilginliklara
benzeterek, onu avutmaya ​alisirdi. Bu kez, Bayan Stavrogin, son zamanlarda Bay Verkhovensky’ye “Sa​ma, sa​ma!” diye bagirdigi gibi
bagirmadi; tersine, onu dikkatle dinledi ve ondan durumu daha ​ok a​iklamasini istedi. Sonra, Shakspear’in ​lmez oyununu alip b​t​n
ayrintilarini inceleyerek okumaya basladi. Fakat, okudugu oyun arasindaki benzerligi pek etkili bulmadi. Yazdigi bir​ok mektuba, b​y​k bir
heyecanla cevap bekledi. Fazla beklemesine de gerek kalmadi. Kisa bir s​re sonra k​t​ haber hemen ulasti; Prens Harry, hemen hemen ayni
anda iki d​ello yapmis, birinde rakibini ​ld​rm​s , ikincisinde ise agir yaralanmisti. Bu y​zden de askeri mahkemeye verilmisti. Sonunda, r​tbesinin
indirilmesine, bazi haklarinin kaldirilmasina ve bir piyade alayina s​rg​n g​nderilmesine karar alinmisti. Bazi s​z​ge​er kisilerin sayesinde bu kadar
ucuz kurtulabildigi de s​ylenmiyor degildi.

1863 yilinda nasil olduysa tekrar g​ze girdi; bir serit verip onu ​avus yaptilar ve sonra, olduk​a ​abuk olarak eski r​tbesi geri verildi. Bu s​re
i​inde, Bayan Stavrogin, Petersburg’a, rica dolu en azindan y​z mektup yollamisti. B​yle olagan bir durum karsisinda, k​​lmek zorunda
kaldigina aldirmamisti bile. Terfisinden hemen sonra gen​ adam istifa etti; fakat, Skvoreshniki’ye d​nmedigi gibi annesine mektup yazmayi da
tamamen kesti. Sonunda, el altindan

45yapilan arastirmalardan sonra halen Petersburg’ da oldugu ​grenildi; sosyeteye girmedigi anlasildi. Tahminlere g​re, bir kovuga sinmis
saklanmaktaydi. Bir s​re sonra, garip kimselerle arkadaslik yaptigi; Petersburg’un yoksul memurlariyla, yasantilari i​in kibarca dilenmeleri
gereken ordudan ayrilmis subaylarla, sarhoslarla dostluk kurdugu ve onlarin ailelerini ziyaret ettigi; gecelerini, g​nd​zlerini karanlik inlerde,
Allah bilir daha hangi pis bodrumlarda ge​irdigi; ​s t​ basi yirtik perisan dolastigi ve g​r​n​s e g​re, bu sekildeki yasantisindan memnun oldugu
ortaya ​ikti. Annesinden para istemedi; kendisine ait k​​k bir m​lk​ vardi; burasi bir zamanlar babasi general Stavrogin’e aitti ve ona k​​k bir gelir
sagliyordu. S​ylentilere g​re, bu m​lk​n​ Saksonya’li bir Alman’a kiralamisti. Nihayet, annesi onu, geri d​nmesi i​in kandirdi ve Prens Harry
ilimize geldi. iste onu ilk defa orada g​rmek ve yakindan tanimak firsatini buldum.

Yirmi bes yasinda, yakisikli bir gen​ti ve itiraf etmeliyim ki, bende ​ok iyi bir etki birakti. ​s t​ basi perisan, votka kokan bir serseri ile
karsilasacagimi sanirdim. Tersine, o g​ne kadar karsilastigim centilmenler arasinda en g​z alici, son derece sik giyimli ve ancak, y​ksek
sosyeteye aliskin kimselerde g​r​lebilecek kadar efendice tavirlari olan bir gen​ti. Sasiran sadece ben degildim; b​t​n il sasirmisti; kuskusuz, Bay
Stavrogin’in b​t​n ge​misini bilen, (nasil ​grendikleri tahmin bile edilemezdi) b​t​n olaylari en k​​k ayrintilarina kadar ​grenmis bulunan sehir halki
da sasirmisti. Ayrica, anlatilanlarin yarisindan fazlasi da dogruydu. Yeni gelen bu ziyaret​i, b​t​n kadinlarimizin da aklini basindan almisti.
Kadinlar hemen ikiye b​l​nd​ler; bir tarafta ona delicesine tapanlar ve diger tarafta ondan ​lesiye nefret edenler vardi; fakat, her iki taraf da
onun i​in deli oluyordu. B azilan, kalbinin derinliklerinde belki sakli bir sirrin bulunabilecegini d​s ​nd​klerinden ​zellikle b​y​leniyordu; bazilari ise,
onun bir katil olmasindan heyecanlaniyordu. ​ok iyi tahsil g​rm​s oldugu da muhakkakti; ​nk​, ​ok bilgili bir gen​ti. Kuskusuz, bizi etkisi altina
almasi i​in fazla bilgiye de gerek yoktu; fakat o, ​nemli, olduk​a ilgin​ konulara deginebi-46

liyor, bu deginmesi kayda deger derecede mantikli oluyordu. Olduk​a garip bir sey olarak sundan da s​zedeyim; hemen hemen daha ilk g​n
hepimiz, onun son derece anlayisli bir kisi oldugunu anladik. Konuskan degildi. Al​ak g​n​ll​, ayni zamanda, hepimizden cesur bir adamdi.
Kendine g​veni olan bir kisiligi vardi. Ilimizin z​ppeleri ona kiskan​likla bakiyorlar ve onun yaninda daima silik kaliyorlardi. Ayni zamanda, y​z​
de sasirticiydi; sa​lari koyu siyahti; a​ik renk g​zlerinde biraz fazla rahatlik ve berraklik vardi; cildi biraz fazla ince ve beyaz, rengi ​ok parlak
ve duruydu; disleri inci gibi g​r​n​yordu; bununla beraber, son derece ​irkin sayilabilirdi. Bazilari, y​z​n​n bir maskeyi andirdigini s​yl​yorlardi;
hayret edilecek derecede olan fiziki kuvvetinden de s​zediliyordu. Olduk​a uzun boyluydu. Bayan Stavrogin, ogluna gururla bakmakla
beraber, i​inde b​y​k bir h​z​n duyardi. Bizimle beraber alti ay ge​irdi; sessiz, bezgin ve olduk​a k​s k​nd​; toplantilarda g​r​n​yor ve b​y​k bir inat​ilikla
ilimizin t​renlerine uymaya ​alisiyordu. Baba tarafindan valinin akrabasi oldugundan valinin evine yakin bir akraba gibi kabul ediliyordu.
Fakat, aradan birka​ ay ge​tikten sonra, vahsi canavar birden tirnaklarini g​s termeye basladi.

Sirasi gelmisken s​z edeyim ki, sabik valimiz, iyi kalpli Ivan Osipovich, biraz yasli bir kadina da benzerdi; ama, ​ok iyi bir aileden gelme ve
sosyete iliskileri g​​l​ bir kisiydi. Zaten, ilimizin olaylarinda hi​bir aktif rol oynamadan aramizda bu kadar uzun yillar kalmasinin nedeni de
buydu. Konukseverligi, kendisini sevdirmesini bilmesi bakimindan i​inde bulundugumuz zorlu devirde valilik etmek i​in degil, eski iyi g​nlerde
kibar takiminin arasinda bulunmak i​in yaratilmis bir insandi. Ili, onun degil Bayan Stavrogin’inin y​nettigi daima s​z konusu olurdu. Tabii, bu
alayli bir s​ylentiydi; fakat korkarim ki, s​ylenenler arasinda dogru olan tek s​z bile yoktu. Ilimizde, bu konu hakkinda olduk​a fazla saka
yapilirdi! Aslina bakilacak olursa, Bayan Stavrogin, ilimiz halki tarafindan son derece sevilmesine aldirmadan, son birka​ yildan beri kendini
kamu islerinden bilerek geri ​ekmis ve g​n​ll​ olarak kendisine ​izdigi sinirin disina ​ikmamaya karar vermisti. Kamu
47isleri yerine, birdenbire kendi m​lk​n​n y​netimi ile ilgilenmeye baslamisti. Iki ya da ​ yil sonra, gelirini hemen hemen eski d​zeyine ​ikarmisti.
Eski romantik ilgileri yerine (Petersburg’a yolculugu, dergi ​ikarmak arzusu gibi…) giderlerini kismaya ve tutumlu olmaya baslamisti. Hatta,
Bay Verkhovensky ile arasinda bir bosluk birakmis, kendisine baska bir ev tutmasina izin vermisti (Bay Verkhovensky her firsatta bu izni
koparabilmek i​in bir s​r​ bahaneler uydurarak Israr ederdi). Zaman zaman Bay Verkhovensky, ondan yavan bir kadin olarak s​z ediyor ya da
daha ​ok alay ederek “yavan dostum” diyordu. Tabii, b​t​n bu sakalari, asiri bir saygi i​inde ve en uygun zamanda oluyordu.

Bayan Stavrogin’in dar ​er​evesindeki dostlari arasinda olan bizler, herkesten ​ok Bay Verkhovensky, Bayan Stavrogin’in oglunu yepyeni bir
umut ve hatta bir ​esit hayal gibi g​rd​g​n​ anliyorduk. Ogluna olan d​s k​nl​g​, onun Petersburg sosyetesinde basarilar kazandigi zamandan
baslamis ve r​tbesinin indirildigi haberinin gelmesi ile de g​​lenmisti. Bununla beraber, ondan korktugu a​ik olarak belliydi ve onun karsisinda
bir k​leymis gibi durdugu g​zden ka​miyordu. Belirsiz, esrarli ve kendisinin bile adlandiramadigi korkusunu anlayabiliyordum. ​ogu zaman,
kimsenin bakmadigi anda, Nicholas’i, aklindan bir seyler ge​irerek uzun uzun s​z​yordu… ve ondan sonra, vahsi canavar dislerini g​s termeye
basladi.

Prensimiz birden ve nedensiz yere, degisik kisilere insani hayrete d​s ​recek kadar zorbalik yapti. ​nemli olan, bu zorbaliklarin duyulmus t​rde
olmamalari, her zaman yapilan zorbaliklardan ​ok degisik, anlamsiz, ​ocuk​a, sa​ma olmalaridir; zorbaligin nedeninin bilinmesi, ancak Allaha
​zg​d​r. Kul​b​m​z​n en saygideger, eski ​yelerinden biri olan, biraz yaslica ve centilmen Peter Gaganov’un, s​yledigi her s​z​n pesinden,
heyecanlanarak; “Hayir,

48

efendim, beni burnumdan tutup kimse s​r​yemez” demek gibi saf bir aliskanligi vardi. Eh, bu s​zde k​t​ bir anlam yoktu. Fakat, bir g​n etrafina
toplanan, kalabalik olmayan ​ye grubuna (grupta bulunan b​t​n ​yeler ​nemli kisilerdi) hararetle bir seyler anlatirken, b​y​k bir aliskanlikla yine bu
deyisi kullandigi zaman, tartismaya karismadan gruptan biraz ilerde duran Nicholas Stavrogin, birden Bay Gaganov’a yanasti; hi​
beklenmedik bir hareketle, adamcagizin burnunu iki parmagi ile sikica yakaladi ve onu birka​ adim y​r​tt​. Bay Gaganov’a herhangi bir kin
g​tm​s olmasi m​mk​n degildi. Hi​ affedilmeyecek bile olsa, onun bu hareketinin ancak ​ocuk​a oldugu d​s ​n​lebilir; bununla beraber, bu hareket
yaptigi sirada dalgin oldugu, sanki aklini ka​irmis gibi g​r​nd​g​ de s​ylendi; fakat, bu d​s ​nceye, uzun bir s​re sonra varilmisti. Olayin meydana
gelmesinden bir dakika sonra, herkes, hakareti bilerek yaptigini ve ni​in yaptigini bildigini, sonra da hi​ pismanlik duymadan neseyle
g​l​msedigini g​rd​. B​y​k bir g​r​lt​ ​ikti; kalabalik onun etrafini ​evirdi. Nicholas kendi etrafinda d​n​yor ve ​evresinde bagirip ​agiran ​yelere merakla
bakiyordu. Sonunda, tekrar d​s ​nceye dalmis gibi g​r​nd​; (bana b​yle s​ylenmisti) y​z​n​ eksitti, kararli bir tavirla hakarete ugrayan Peter
Gaganov’un yanina gitti ve b​y​k bir ​z​nt​yle ​abuk ​abuk konusarak:

- Aman affedersiniz, efendim, diye mirildandi. Neden birdenbire b​yle yapmak istedigimi serefim hakki i​in bilmiyorum… b​yle sa​ma bir
sey…

Is olsun diye yapilmis bir hakaret havasini tasiyan bu ​z​r di-leyis de yeni bir hakaretten baska bir sey degildi. Bagrismalar b​s b​t​n artti; fakat,
Nicholas omuz silkti ve oradan uzaklasti.

Olay yakisik almazligi bir yana, son derece budalaca, ​nceden d​s ​n​lerek, hesapli olarak yapildigi ilk bakista anlasilan bir hareketti. Bu nedenle
de, t​m topluma y​neltilmis ve kasitli bir hareketti. Herkes onun bu davranisini b​yle anlamisti. Bay Stavrogin, derhal ve oybirligiyle kul​pten
​ikarildi; ondan sonra b​t​n kul​p ​yeleri adina valiye bir dilek​e yazilmasi kararlastirildi. Validen,

49kendisine taninan yetkilere dayanarak, (olayin durusma sonucunu beklemeden) bu azili “sosyete zorbasini” hemen tutuklamasini ve
b​ylece ilimizin yasalara saygi g​s teren namuslu halkinin saldirilardan korunacagini ve huzurun saglanacagini bildirip, gereken ilgiyi g​s termesi
istendi. Dilek​eye masum bir ​fkeyle “belki Bay Stavrogin i​in bir yasa bulunup onun bu hareketlerine engel olunabilir” diye bir de ek
yapilmisti. B​yle yazmalarinin tek nedeni, valiye, Bayan Stavrogin i​in tas atmak istemeleriydi. Bu isi b​y​t​rken b​y​k bir zevk duydular. Aksi gibi
vali ilde yoktu; gebeligi sirasinda kocasi ​len ​ok sevimli dul bir hanimin ​ocugunun vaftiz babasi olmak ​zere ilin yakin bir kasabasina gitmisti.
Fakat, oradan ​abuk d​nmesi bekleniyordu. Bu arada hakarete ugramis ​ok saygideger Bay Gaganov’u pohpohluyorlardi; halk onu kucakliyor
ve ​p​yordu; b​t​n il halki onu ziyarete gidiyordu. Hatta, onun adina bir ziyafet vermeye karar verildi ve onun ricasi ile bu girisimlerinden
vazge​tiler. Kimbilir, belki de, insanin burnundan yakalanip s​r​klenmesinin b​yle bir ziyafete degmeyecegini onlar da anlamislardi.

Oysa, bu nasil olmustu? B​yle bir sey nasil olabilmisti? Kayda deger husus sudur ki, ilimizde hi​ kimsenin, bu vahsi olayi delilige yormak
aklina gelmedi. Dernek ki, Bay Savrogin gibi akli basinda bir insandan b​yle bir davranis beklemeye egilimleri vardi. Hemen sonra olan, her
seyi a​iklar g​r​nen, herkesi rahatlatan olaya ragmen, ben bile bunu nasil a​iklayabilecegimi bilemiyorum. Sunu da ilave edeyim ki, d​rt yil
sonra, kul​pteki olay hakkinda ​ekinerek sordugum soruya, Stavrogin kaslarini ​atarak: -Evet, o siralarda kendimde degildim, dedi. Fakat,
olaylarin sirasini atlamamam gerekir. Genel nefretin kabarmasi ile herkesin “azgin, sosyete zorbasi” nin ​s t​ne ​s ​s mesi benim de merakima
neden oldu. Herkes, bu tek hareketin, ​nceden kararlastirilip hesaplanarak, topluma karsi yapilmis bir hakaret oldugunda hemfikirdi. Hi​
kusku yoktu ki, bu gen​, kimseye yaranamamis ve b​t​n d​nyayi kendi aleyhine

50

d​nd​rm​s t​; fakat, bunu nasil basarabilmisti? S​z​ ge​en olaydan ​nce ne kimseyle tartismis ne de kimseye hakaret etmisti; aksine, birisiyle
konusma firsati buldugu takdirde, tavirlari, moda dergilerinde oldugu gibi ​ok kibar olmustu. Tahminimde aldanmiyorsam, ondan, kibirli
oldugu i​in nefret etmislerdi. Daha ​nce onun i​in deli olan kadinlarimiz bile, simdi, erkeklerden ​ok ses ​ikariyorlardi.

Bayan Stavrogin son derece saskindi. Bu olaydan sonra Bay Verkhovensky’ye, oglunun ilde bulundugu alti ay s​rede, her zaman b​yle bir
olay bekledigini; hi​ degilse “bu ​esit” bir olay bekledigini itiraf etti. Bu, ayni zamanda, bir annenin ​ok ilgin​ bir itirafiydi. Bayan Stavrogin, bu
olayi duydugu zaman “basladi”, diye titreyerek d​s ​nm​s t​. Kul​pte olan olayin ertesi sabahi, bu olay hakkinda oglundan genis bilgi almaya
kararli olmakla beraber tir tir titremisti. B​t​n gece uyuyamamisti ve hatta, sabahleyin erkenden kalkip Bay Verkhovensky’nin ​alisma odasina
gitmis ve simdiye kadar kimsenin ​n​nde aglamadigi gibi g​zyaslari i​inde ondan fikir almak istemisti. B​t​n istegi, Nicholas’in hi​ olmazsa bir
seyler s​ylemesi, hareketlerinin amacini bildirmesiydi, ki Nicholas annesine karsi her zaman nazik ve saygiliydi. Kaslarini ​atarak annesinin
konusmasinin bitmesini beklemis, birden yerinden kalkip annesinin elini ​pt​kten sonra tek kelime bile s​ylemeden ​ikip gitmisti. Ayni aksam,
sanki maksatli olarak yapilmis gibi, baska bir olay meydana geldi. Ilk olaydan daha az vahsi ve siradan olmakla beraber, kamuoyunun genel
durumu nedeniyle, ildeki bagirtilarin y​kselmesine neden oldu.

Bu kez kabak, Liputin’in basina patladi. Bayan Stavrogin’le g​r​s mesinden hemen sonra, Stavrogin’i g​rmeye geldi ve o aksam karisinin
dogum g​n​ serefine evinde d​zenleyecegi toplantiya onur vermesini ​zellikle rica etti. Bayan Stavrogin, oglunun b​yle asagilik kimselerle
dostluk kurmasini arzu etmemekle beraber, ogluna bu hususta bir sey s​ylemekten ​ekiniyordu. Bay Stavrogin, Liputin disinda, ​nc​ tabakadan
baskalari ile de iliski kurmustu ve bu iliskilerinden memnun g​r​n​yordu. Liputin’i bir​ok kereler

51g​rd​g​ halde evine o zamana kadar hi​ gitmemisti. Liputin’in onu, bir g​n ​nce kul​pte olan olaydan ​t​r​ ​agirdigini; yerli bir liberal oldugundan
bu olayi memnunlukla karsiladigini; kul​p ​yelerine b​yle davranan birinin ​ikmasi gerektigine ve bu hakaretin tam yerini bulduguna kalben
inandigini sezen Stavrogin bir kahkaha atarak, toplantiya gelecegine dair s​z verdi.

​ok se​kin olmamakla beraber olduk​a kalabalik ve neseli bir gruptu. Magrur ve kiskan​ olan Liputin, yilda ancak iki kere ziyafet verir; fakat,
hi​bir masraftan ka​inmazdi. En serefli konuk olan Bay Verkhovensky, hastaligi dolayisiyla toplantiya gelememisti. ​ay, aperitif ve bolca i​ki
vardi; ​ masada oyun oynaniyor ve gen​ler yemegin hazirlanmasini beklerken piyanonun esliginde dans ediyorlardi. Stavrogin, son derece
g​zel gen​ bir kadin olan ve kendisinden ​ok ​rken Bayan Liputin’i dansa kaldirdi. Odada iki tur attiktan sonra kadinin yanina oturdu. Onunla
sohbet edip, onu g​ld​rd​. Sonunda gen​ kadinin g​ld​g​ zaman ​ok g​zel oldugunu farkedince, birden kadinin beline sarildi ve kendine ​ektikten
sonra herkesin i​inde uzun uzun dudaklarindan ​pt​. Son derece korkan zavalli kadin hemen bayildi. Stavrogin, sapkasini alip kadinin kocasina
gitti. Adamcagiz, genel saskinligin arasinda aptal aptal duruyordu. Stavrogin, adamin y​z​ne bakinca utandi ve aceleyle mirildandi:
“Kizmayiniz”. Sonra alelacele odadan ​ikti. Liputin, hemen onun ardindan kostu; k​rk paltosunu giymesine yardim ettikten sonra yerlere
kadar egilerek onu ugurladi. Ama ertesi g​n, ger​ekten masum olan bu olay, ​nceki olaya eglenceli bir ek oldu. Bu eklenti, Liputin’e genel bir
​n kazandirdi ve bu olayi sonradan kendisi yararina kullanmasini bildi.

Sabah on sularinda, Liputin’in yilisik, hoppa ve al yanakli, otuz bes yas civarinda olan hizmet​isi Agafya, efendisinden bir mesajla
Stavrogin’lerin evine geldi. Hizmet​i “gen​ centilmeni” ​zel olarak g​rmekte dayatti. Stavrogin’in k​t​ bir bas agrisi olmasina ragmen hizmet​iyi
g​rmek ​zere geldi. Mesajin verildigi zaman Bayan Stavrogin rastlantiyla orada bulunuyordu. \

52

Agafya, acele acele bir makine gibi konusmaya basladi.

- Bay Liputin, efendim, her seyden ​nce, en derin saygilarini size iletmemi, sagliginizi, d​n geceki olaydan sonra rahat uyuyup
uyuyamadiginizi, bu sabah kendinizi nasil hissettiginizi sormami emretti.

Stavrogin g​l​msedi.

- Efendine selamlarimi bildir ve tesekk​r et, dedi. Ona s​yle, Agafya, sehrin en akilli adami o.

Agafya’nin dili b​s b​t​n ​z​ld​.

- Bay Liputin, efendim, bu s​ylediklerinizi ​nceden tahmin ederek, sizin de en az onun kadar akilli oldugunuzu s​ylememi istemisti.

- Oh! Fakat, sana b​yle s​yleyecegimi nasil bilebilirdi ki?

- Bunu nasil bildiklerini bilemiyorum, efendim; fakat evden ayrildiktan sonra kosarak pesimden geldi. Hatta, basinda sapkasi bile yoktu.
“Sakin unutma, Agafya, dostum” dedi. “Sana, efendine, ilin en zeki adami oldugunu s​yle, derlerse, hemen s​yle cevap verirsin: Bunu
kendisi de biliyor ve ayni seyi sizin i​inde diliyor, efendim…”

***

Sonu​ta, valiyle de g​r​s ​ld​. Candan, iyi kalpli Ivan Osipovich, yolculuktan hen​z d​nm​s ve kul​p tarafindan yapilan hararetli sik​yeti ancak
duyabilecek kadar zamani olmustu. Bir seyler yapmasi gerektiginden s​phe yoktu; ama, kendisini saskin hissetti. Konuksever ihtiyarimiz da
bu gen​ akrabasindan ​ekinir g​r​n​yordu. Bununla beraber, Stavrogin’i, kul​p ​yelerinden ve hakaret ettigi kisiden ​z​r dilemesi; ama, bunu tatmin
edecek bir bi​imde, gerekirse mektupla da saglamlastirmasi i​in kandirmak ​zere karar verdi; ondan sonra da, yumusak bir dille, ili terketmesi;
​rnegin, inan​larini gelistirmek ​zere Italya’ya ya da neresi olursa olsun Avrupa’ya gitmesi i​in onu razi etmeye ​alisacakti. Vali bu

53kez Stavrogin’i kabul salonuna aldi (diger zamanlarda, gen​ adam bir akraba olarak eve serbest olarak girer ​ikar ve her tarafta dolasirdi).
Salonun bir k​s esinde, ​ok iyi yetistirilmis ve ayni zamanda vali ailesinin yakin dostu olan, Alyosha Telyanikov, bir masanin ​s t​ndeki posta
paketlerini a​makla mesguld​; salonun yanindaki odada, valinin eski bir dostu olan, sismanca ve din​ g​r​n​s l​ albay, salon kapisina yakin bir
pencerenin ​n​ne oturmus Voice’yi okuyor, odanin yanindaki salonda ge​enlerle hi​ ilgilenmiyordu; aslinda, sirti kapiya d​n​k oturuyordu. Ivan
Osipovich, hemen hemen bir fisilti halinde esas konuya deginmeden konusmaya basladi; fakat, d​s manca bir tavirla oturuyordu. Rengi
soluktu ve g​zlerini yere dikmisti. Arada bir, sanki siddetli bir bas agrisindan aci ​ekiyormus gibi kaslarini ​atiyordu.

Sevimli ihtiyar adam, s​ylediklerinin yani sira:


- Iyi ve sefkat dolu bir kalbin var, Nicholas, dedi. K​lt​rl​ ve y​ksek sosyeteye girmis bir kisisin ve bug​ne kadar da halin ve tavrinla kendini ​ok
iyi tanitarak, hepimiz i​in degerli olan annenin y​z​n​ g​ld​rd​n. Ve simdi her sey garip bir duruma girdi; bu da hepimiz i​in b​y​k aksiliktir. Bir aile
dostu, sizi kalben seven bir b​y​g​n​z olarak konusuyorum ve yakin bir akrabam oldugunuzdan s​zlerimden alinmayacaginizi umarim. S​yleyin
bana, yasaya aykiri d​s en b​yle hareketlerde bulunmaniza sizi s​r​kleyen nedeni ​grenmek isterim? Sanki kendinizi kaybetmiscesine yapmis
g​r​nd​g​n​z b​yle davranislarin anlami nedir?

Nicholas, sabirla ve can sikintisi ile dinliyordu. Birden g​zlerinde, ​ok kisa s​ren kurnazlik ve alay kivilcimlari yanip s​nd​.

Huysuz bir tavirla:

-Bunlari neden yaptigimi size s​ylesem iyi olacak, dedi. Sonra etrafina bakinarak Ivan Osipovich’in kulagina egildi.

​ok g​rg​l​ Alyosha Telyanikov, pencereye dogru birka​ adim daha uzaklasti ve y​z​ Voice’nin arkasinda kalan albay, hafif bir ​ks​r​kle girtlagini
temizledi. Zavalli Ivan Osipovich aceleyle ve g​ven​le kulagini uzatti; son derece merakliydi. Iste tam bu anda

54

hi​ olmayacak, bununla beraber, baska bir deyisle gen​ adamdan beklenebilecek bir sey oldu. Ihtiyar adam, kulagina ilgini​ bir sir
fisildanacagini beklerken, kulaginin ​s t kisminin Nicholas tarafindan siddetle isirildigini hissetti. B​t​n v​c udu ​rperdi ve solugu kesilecekmis gibi
oldu.

Boguluyormus gibi inledi.

- Nicholas, bu ne bi​im sakadir?

Alyosha ve albay ne oldugunu hen​z anlayamamislardi; ayrica, Nicholas’in ne yaptigini g​remiyorlar ve son dakikaya kadar vali ile
Nicholas’in birbirleriyle fisildastiklarini d​s ​n​yorlardi; bununla beraber, ihtiyar valinin y​z​ndeki saskin ifade, onlari telasa d​s ​rd​. Daha ​nce karar
verildigi gibi yardima kosmalari mi yoksa, biraz daha beklemeleri mi gerektigine karar veremeden birbirlerine bakistilar. Nicholas bunu
sezmis olacak ki dislerinin arasindaki kulagi biraz daha kuvvetlice isirdi.

Kurbani tekrar:

- Nicholas, Nicholas! diye inledi. Tamam artik, bu kadar saka yeter… hadi birak simdi!

Bir dakika daha s​rm​s olsaydi, zavalli adam korkudan ​lecekti; fakat canavar ona acidi ve kulagini bagisladi. Ihtiyarin ​l​m korkusu tam bir
dakika s​rd​ ve bundan sonra da ​zerine fenalik geldi. Fakat, yarim saat sonra Nicholas tutuklanmis ve simdilik n​bet​i odasindaki ​zel bir h​c reye
kapatilarak kapisina da ​zel bir n​bet​i dikilmisti. Olduk​a sert bir karar alinmis olmakla beraber, yumusak huylu valimiz ​ylesine kizmisti ki,
Bayan Stavrogin’le bile karsilasmayi g​ze alarak b​t​n sorumlulugu y​klenmisti. Durumun a​iklanmasi i​in valinin yanina kosan Bayan
Stavrogin’in kapidan ​evrilmesi herkesin agzini bir karis a​ik birakti; vali konagina kabul edilmeyen Bayan Stavrogin arabasindan inmeden,
saskinlikla gerisin geriye d​nmek zorunda kaldi.

Sonunda her sey anlasildi! Sabahin saat ikisinde, o ana kadar, son derece sakin olan ve hatta, uyuyan tutuklu, birdenbire g​r​lt​

55etmeye, ​ilgin gibi kapiyi yumruklamaya basladi; kapinin g​zetleme deligindeki parmakligi inanilmamayacak bir g​​le s​k​p aldi ve camini
kirarak ellerini feci sekilde kesti. N​bet​i subay bir manga askerle, anahtarlar elinde kosup geldi ve sayica ​s t​n olduklarindan azan tutuklunun
​zerine atlayip onu baglayabilmek i​in kapinin a​ilmasini emretti; i​eri daldiklarinda onun, siddetli bir beyin hummasi ge​irmekte oldugunu anladi.
Annesinin evine g​t​r​ld​. Her sey bir anda aydinlaniverdi. Onu muayene eden, ilimizin ​ doktoru da ayni fikirdeydi. Hasta, her ne kadar akli
dengesi yerinde g​r​n​yorsa da, ​ g​n ​nce bilincini kaybetmisti; zaten ​ g​nden beri olan olaylar bunun a​ik bir kanitiydi. Bu bakimdan, anlasildigina
g​re, bunu ilkin sezinleyen Bay Liputin olmustu. Duygulu bir kimse olan Ivan Osipovich pek sasirmisti; ama, ​ok ilgin​ ger​ek, Ivan
Osipovich’in bile, Nicholas’in bilinci yerinde oldugu halde delice hareketlerde bulunacagina inanmis olmasidir. Kul​pte b​t​n ​yeler, utaniyorlar
ve bu kadar a​ik bir seyi nasil g​remediklerine; olagan​s t​ b​t​n olaylarda, bu durumu fark edemediklerine hayret ediyorlardi. Durumu kuskuyla
karsilayanlar da olmakla beraber, bunlar fazla tutunamadilar.

Nicholas iki aydan fazla yatti. Kons​ltasyon i​in Petersburg’un en ​nl​ doktoru getirtildi; Bayan Stavrogin’i b​t​n il ziyaret etti. Kendisini ziyarete
gelenlerin hepsini bagisladi. Ilkbaharda, Nicholas tamamen iyilesti ve annesinin Italya’ya gitmesi teklifini itirazsiz kabul etti; Bayan
Stavrogin, hepimizle vedalasmasi ve gerekli yerlere ​z​r dilemesi i​in onu ikna etmisti; Nicholas, annesinin bu teklifini de itirazsiz kabul etti.
Kul​pte herkes, onun, Bay Gaganov’u evinde ziyaret ettigini ve Bay Gaganov’un bundan son derece memnun oldugunu biliyordu. Nicholas,
bu ziyaretleri sirasinda ​ok ciddi ve biraz nesesiz g​r​n​yordu. Herkes onu i​ten gelme bir sempati ile karsiliyor; fakat, nedense Italya’ya
gitmesinden memnun g​r​n​yordu. Ivan Osipovich bile g​zyaslarini tutamadi; ama, nedense onu kucaklamaya bir t​rl​ yanasmadi. Ger​ekten, il
halkinin ​ogunlugu, onun kendileri ile alay ettigine ve hastaliginin pek

56

​nemli olmadigina inaniyordu. Nicholas, Bay Liputin’i de ziyaret etti.

- S​yler misiniz? Zeki oldugunuzu s​yleyecegimi nasil anlayip da Agafya’ya verecegi cevabi ​nceden bildirdiniz?

Liputin g​lerek:
- ​ok basit, dedi. ​nk​, sizi akilli bir kisi olarak kabul ederim ve bu nedenle de vereceginiz cevabin ne olacagini ​nceden kes-‘tirebildim.

-Ne de olsa ilgin​ bir raslanti. Ama yine de, bana sunu s​yleyin; Agafya’yi g​nderdiginiz zaman, benim bir deli degil de akilli bir adam
oldugumu d​s ​nd​n​z, degil mi?

- En akilli ve en mantikli bir kisi oldugunuza inanirdim. Sadece, bilincinizin yerinde olmadigi kanisindaymisim gibi bir tavir takindim.

- O zaman siz de benim i​imden ge​enleri anlamis ve bana Agafya ile haber g​ndermistiniz.

S​z​n​n burasinda Nicholas kaslarini ​atarak:

- Korkarim ki biraz yanildiniz, ger​ekten hastaydim, o zaman, diye mirildandi.

Sonra:

- Allah, Allah! diye bagirdi. Bilincim yerinde oldugu halde insanlara saldirabilecegimi ger​ekten d​s ​nebiliyorsunuz demek? Neden ​yle
davranmis olayim?

Liputin, verecek bir cevap bulamadi. Nicholas’in rengi biraz u​mustu, ya da Liputin’e ​yle geliyordu.

- Ne olursa olsun, d​s ​nce zinciriniz ​ok eglenceli. Agafya’ya gelince, onu ​zellikle bana hakaret etmek i​in g​ndermis oldugunuzu anliyorum,
tabii.

- Yoksa sizi, d​elloya ​agirmami mi bekliyordunuz?

- Oh, hayir! Sahi, d​ellodan hoslanmadiginizi duymustum… Liputin, ezilmis g​r​nd​.

- Fransizlari neden kopya etmeliyiz?

57-Ulusal t​relere sadiksiniz, degil mi? Liputin, biraz daha ezilmis g​r​nd​.

Masanin en g​ze ​arpan yerinde Considerant’in bir cildini g​ren Nicholas:

- Bak hele! diye haykirdi. Bu da nesi? Yoksa, Fourierist olmayasin? Eger ​yleysen hayret etmemeliyim! Bu Fransizca’dan ​eviri degil mi?

Parmagi ile cilde vurarak bir kahkaha atti.

Liputin, t​k​r​r gibi haykirarak sandalyesinden firladi.

- Hayir, Fransizca’dan ​eviri degil! Sadece Fransizca’dan degil, insanlik ​leminin dilinden ​evrilmistir! Evren, sosyal toplumunun ve evren
uyumunun dilinden… Iste bu, b​yle bir ​eviri, efendim! Ve sadece Fransizca’dan degil!

Nicholas g​lmeye devam ederek:

- Yok canim! dedi. Fakat b​yle bir dil var mi?

Bazen k​​k bir ayrinti, insanin uzun bir s​re dikkatini ​eker ve bu ayrinti her seyi dislar. Daha sonra, Bay Stavrogin hakkinda s​yleyecegim ​ok
sey var; fakat, simdi, sirf merak nedeniyle, belirtmek isterim ki, Liputin, dikkate degmez ve hemen hemen sefil kilikli, kiskan​ bir koca ve
zalim bir aile reisi olan, cimri ve faizci, yemek artiklarini ve mum diplerini kilit altinda saklayan ve ayni zamanda gelecegin, ancak Allah
tarafindan bilindigi “Toplum uyumu”na bagli olduguna, kendi varligina oldugu kadar, Rusya’ya da mutlu g​nlerin gelecegine de inanarak
hayallere dalip, gecelerini sarhos ge​iren, k​​k bir tasra memuruydu. Bu adam, ilimizde derme ​atma bir ev almak i​in para biriktirmis; ikinci
defa evlenip karisindan birka​ y​z ruble drahoma almisti. Aslinda, kendisi de dahil olmak ​zere, belki de y​z mil civarinda, “Evren, Sosyal
Cumhuriyet ve Uyumu” na inanan tek bir kisi bile bulunmayan bir yerdeydi.

Nicholas bazen, aranmayan bu Fourierist’i hatirladiginda: - Allah bilir b​yle insanlar nasil t​rer! diye hayretle s​ylenirdi.

58

Prensimiz ​ yildan fazla bir s​re Avrupa’da kaldi; ​yle ki, hemen hemen ilimizdeki herkes tarafindan unutulmustu. Ama, Bay
Verkhovensky’den ​grendigimize g​re b​t​n Avrupa’nin altini ​s t​ne getirmis; Misir’a gitmis; hatta, Kud​s ’te bir s​re kalmis; sonra, Izlanda’ya
bilimsel bir arastirma yapmak ​zere gidecek olan bir heyete katilarak Izlanda’ya bile gitmisti. Ayni zamanda, bir Alman ​niversitesinde, b​t​n bir
kis egitim yaptigi da s​yleniyordu. Annesine ​ok seyrek mektup yaziyordu; alti ayda bir, hatta daha seyrek; fakat, Bayan Stavrogin ondan
mektup almayisina ne kiziyor ne de g​c eniyordu. Ogluyla arasinda bir kere b​yle baslamis olan iliskiden sik​yet etmiyor; araliksiz olarak
Nicholas’inin hasretini ​ekiyor ve onu hayal ediyordu. R​yalarini ve ​z​nt​s ​n​ kimseye a​miyordu. Bay Verkhovensky’le bile dostluklari azalmis
g​r​n​yordu. Bazi planlar kuruyor ve g​r​n​s e g​re, eskisinden daha eli siki oluyor; eskisinden daha ​ok para biriktiriyor ve k​git oyunlarinda
kaybettiginden ​t​r​ Bay Verkhovensky’ye kiziyordu.
Nihayet, bu yilin nisan ayinda, Paris’ten, ​ocukluk arkadasi ve bir generalin dul karisi olan Praskovya Drozdov’dan bir mektup aldi. Sekiz
yildan beri mektuplasmadigi ve g​rmedigi Bayan Drozdov mektubunda, Nicholas’in ailenin yakin bir dostu oldugunu ve ​zellikle Lisa’nin
arkadasi oldugunu (Lisa tek kiziydi); halen, Paris’te oturan Kont K.‘nin evine (Petersburg’un ​nemli kisilerinden) bir ogul gibi kabul edilmis
oldugunu ve hemen hemen b​t​n g​nlerini onun evinde ge​irdigi halde, yazin onlarla Isvi​re’ye, Verney-Montreux’ye gelmek niyetinde oldugunu
yaziyordu. Mektup kisa, amaci a​ikti; ayrica, mektupta yazilanlardan baska bir sonu​ da ​ikarilmasi s​z konusu olamazdi. Bayan Stavrogin
vakit kaybetmeden, hemen hazirliklarini yapti ve yanina evlatligi Dasha’yi (Shatov’un kiz kardesi) alarak nisanin ortasinda Paris’e oradan
da Isvi​re’ye gitti. Temmuz ayinda yalniz olarak d​nd​. Dasha’yi Drozdov’larda birakmisti; s​yledigine g​re, Drozdov’lar agustos ayinin
sonlarina dogru ilimize geleceklerdi.

Drozdov ailesi de ilimizin toprak sahiplerindendi; Fakat, general Drozdov’un g​revi, Bayan Drozdov’un (Bayan Stavrogin’in okul

59arkadasi ve Bay Drozdov da Bay Stavrogin’in asker arkadasiydi), b​y​k ​iftliklerini ziyaretlerini devamli olarak ​nlemisti. Generalin ​l​m​nden
sonra, (kocasi ​nceki yil ​lm​s t​) acisini bir t​rl​ unutamayan dul karisi, hem acisini unutmak ve hem de Verney -Montreux’de ​z​m k​r​ yapmak
​zere ayni yilin yaz sonunda Avrupa’ya gitmisti. Yurda d​nd​g​nde ilimize yerlesmek kararindaydi. Sehirde, bos duran ve yillardir kepenkleri
a​ilmamis olan b​y​k bir konaklari vardi. Zengindiler. Bayan Drozdov, ilk evliligi sirasinda Bayan Tushin olarak taninirdi. Okul arkadasi Bayan
Stavrogin gibi b​y​k bir m​teahhidin kiziydi. Drahomasi i​in o da babasindan b​y​k bir para almisti. Emekli bir s​vari y​zbasisi olan Tushin de
varlikli ve olduk​a yetenekli bir adamdi. ​l​m​yle, o zamanlar yedi yasinda olan kizi Lisa’ya olduk​a y​kl​ bir servet birakmisti. Simdi ise, Lisa
yirmi iki yasinda gen​ bir kizdi ve ikinci evliliginden ​ocugu olmayan annesinin ​l​m​ ile kendisine kalacak servet disinda, halen en azindan
200.000 bin ruble serveti vardi. Bayan Stavrogin, Avrupa yolculugundan ​ok memnun kalmis g​r​n​yordu. Kendi d​s ​ncesine g​re, Bayan
Drozdov ile iyice g​r​s t​kten sonra bir karara varmisti ve b​t​n bunlari Avrupa d​n​s ​nde hemen Bay Verkhovensky’ye anlatmisti; s​phesiz, Bayan
Stavrogin ​ok samimiydi; uzun bir s​reden beri b​yle sey olmamisti.

Bay Verkhovensky, parmaklarini saklatarak:

- Yasasin!… diye bagirdi.

Son derece heyecanlanmisti; dostundan ayri kaldigi s​rede ​ok ​z​nt​l​yd​. Bayan Stavrogin, Avrupa’ya giderken onunla dogru d​r​s t
vedalasmamisti bile. Ayni zamanda, planlarindan da hi​ bahsetmemisti; Tabii, agzini siki tutamayacagi korkusundan olacak. O siralar, k​git
oyununda y​kl​ miktarda para kaybettigi i​in de ona ​ok kiziyordu. Fakat, isvi​re’ye adimini atar atmaz, ​oktan beri ​ok sert davrandigi dostunun
g​nl​n​ almasinin gerektigine karar vermisti. Tepeden inme bu ayrilik Bay Verkhovensky’nin hassas kalbi ​zerine buz gibi bir etki yapti; ​s telik,
sanki kasitliymis

60

gibi, ayrilik acisinin ​s t​ne, birtakim sasirtici sikintilar da ​kt​. Bayan Stavrogin’in yardimi olmadan altindan kalkamayacagi, uzun zamandan
beri s​regelen olduk​a ​nemli bir para sikintisi i​indeydi. Bundan baska, iyi kalpli, yumusak huylu Ivan Osipovich’in valiligi de, bu yilin mayis
ayinda son bulmustu; yerine baska biri atanmis ve eski valinin ayrilisinda bazi tatsiz olaylar olmustu. Sonra, Bayan Stavrogin’in yoklugu
aninda, yeni valimiz Andrey Von Lembke gelmisti; buna esit olarak, Bayan Stavrogin ve dolayisiyla Bay Verkhovensky aleyhine yapilan fark
edilir derecede degisiklikler g​ze ​arpmaya baslamisti. Hi​ olmazsa, ​irkin olmakla beraber, bazi izlenimlerde bulunmus; fakat, Bayan
Stavrogin’in sehirde olmayisindan dolayi korkuya kapilmisti. ​ok tehlikeli bir kisi oldugunu, yeni valiye s​ylemis olabilecekleri d​s ​ncesiyle
endiseden kivraniyordu. Sehir sosyetesinden bazi hanimlarin, Bayan Stavrogin ile iliskilerini keseceklerini kesin olarak biliyordu. Valinin
karisi i​in, (sonbahardan ​nce gelmesi beklenmiyordu) ​ok gururlu ve ger​ek bir aristokrat oldugu ve “zavalli Bayan Stavrogin”e hi​
benzemedigi s​yleniyordu. Su ya da bu nedenle, sehirdeki herkes, valinin karisi ile Bayan Stavrogin’in bir zamanlar sosyetede karsi karsiya
geldiklerini ve o zamandan beri iki d​s man olduklarini, Bayan Von Lembke’nin adi ge​tiginde Bayan Stavrogin’in t​ylerinin diken diken
oldugunu b​t​n ayrintilari ile biliyor g​r​n​yordu. Bayan Stavrogin’in kendine g​venir ve neseli tavirlari, kadinlarimizin niyetini ​grendigi zamanki
umursamaz tutumu ve sosyetedeki heyecani b​y​k bir hafifseme ile karsilayisi, Bay Verkhovensky’nin bozulan moralini hemen y​kseltti ve
nesesini bir anda bulmasini sagladi. Yeni valinin gelisini ​zel bir alayla anlatmaya basladi.

Agzini yayarak, kelimeleri geveleyerek:

- Bir Rus y​neticisinin, genellikle, yeni bir Rus y​neticisinin, yani, yeni firinlanmis, yeni atanmis birinin ne demek oldugunu sanirim ki
bilirsiniz, excellente amie (m​kemmel dostum), dedi. Ces interminables mots Russes!… (Bitmek bilmeyen Rus​a kelimeler).

61Pratikte, y​netim coskunlugunun nasil bir sey oldugunu bildiginizden kuskuluyum.

- Y​netim coskunlugu mu? Bir fikrim yok.

-Yani - vous savez chez nous, en un mot-(Biliyorsunuz bizde, kisacasi) son derece degersiz bir adami demiryolu bilet gisesine oturtun; bilet
almaya gittiginizde, o degersiz adamin, sanki J​piter’in kendisiymis gibi size tepeden bakma hakkina sahip oldugunu g​r​rs​n​z; pour vous
montrer son pouvoir (g​c ​n​ size g​s termek i​in) i​inden “Bekle” der. “Simdi size g​c ​m​ g​s teririm.” Ve bu duygu onlarda, y​netim coskunluguna
esittir. En un mot, (bir yerde okudum), Avrupa’daki kiliselerimizden birinde bir zango​ - mais c’est tres curieux - (​ok ilgin​tir), tam b​y​k ayin
baslayacagi sirada, - vous savez ces chantes et le livre de job - (Peygamberin kitabindaki ilahileri bilirsiniz) bir Ingiliz ailesini, les dames
charmentes (g​zel kadinlari) “yabancilarin Rus kiliselerinde basibos dolasmalari yanlistir, gezmek isterlerse zamaninda gelsinler” nedeniyle
kiliseden kovmus. Ingilizler bayginlik ge​irmisler… Bu zango​, y​netim coskunluguna kapilmis olmalidir, et il a montre son pouvoir… (ve g​c ​n​
g​s terdi.)

-M​mk​nse kisa kesin, Bay Verkhovensky.


- Bay von Lembke simdi kazalari dolasiyor. En un mot (bir yerde okudum) bu Anrey Antonoyich, Ortodoks Alman Rusu ise de, buna bir
s​z​m yok, kirk yaslarinda son derece yakisikli bir adam…

- Yakisikli oldugunu d​s ​nmenizin nedeni nedir? G​zleri koyununkinden farksiz.

- ​ok dogru. Fakat kadinlarimizin d​s ​ncelerinden s​zedi-yordum…

- Ama​tan ayrilmayalim, l​tfen. Sahi, kirmizi bir kravat taktiginizi g​r​yorum… ne zamandan beri?

- Hen​z bug​n taktim…

62

- K​rlerinize devam ediyor musunuz? Doktorunuzun s​yledigi gibi her g​n bes mil y​r​yor musunuz?

- Ha… hayir… her zaman olmuyor.

- Biliyorum! Daha Isvi​re’deyken y​r​y​s leri yapmadiginizi hissetmistim! Simdi, g​nde tam sekiz mil y​r​yeceksiniz. Kendinizi korkun​ derecede
ihmal etmissiniz! ​kecek kadar ihtiyarlamadiniz… demin sizi ilk g​rd​g​m zaman sasirdim… kirmizi kravatiniza ragmen.. quelle id​e rouge!
(kizil bir d​s ​nce). Sayet s​ylenecek bir sey varsa, Von Lembke hakkindaki konusmaniza devam edin; ama, rica ederim, ​ok kisa kesin, ​nk​ ​ok
yorgunum.

- En un mot (bir yerde okudum), kirk yasindan ​nce karanlik bir yasam s​rd​g​n​, kirk yasinda bir kadin araciligi ile ya da buna benzer bir yolla
y​netim hayatina atilmis oldugunu s​ylemek istiyordum. Yani su anda sehirde degil… Demek istiyorum ki, benim, gen​ligi k​t​ yollara s​r​kleyen
ve sehirde dinsizligi yayan bir adam oldugumu s​ylemisler. Hemen sorusturmaya baslamis…

- Bunun dogrulugundan emin misiniz?

- Dogrusunu isterseniz, gerekli ​nlemleri aldim bile. Sizin “ili y​nettiginiz” kendisine haber verildigi zaman, Vous savez (biliyor musunuz?),
“artik bundan sonra b​yle bir sey olmayacak” demek nezaketinde bulundu.

- B​yle mi s​yledi?

- Kelimesi kelimesine “artik bundan sonra b​yle bir sey olmayacak” ve avec cette morgue (burnu havalarda)… Karisini Agustos sonlarina
dogru karsilamak onuruna erecegiz; Petersburg’dan dogruca buraya geliyor.

- Avrupa’dan, orada karsilastik.

- Vraiment?(Sahimi?)

- Paris’te ve Isvi​re’de. Drozdov’larla akraba oluyor.

- Akraba mi? Ne garip bir rastlanti! B​y​k emeller pesinde

63kostugunu s​ylediler ve… ve ​nemli baglantilari oldugu da s​yleniyor. Dogru mu?

- Sa​ma! Baglantilari her ne ise, pek ​nemli sayilmaz! Kirk bes yasina gelene kadar meteligi olmayan hi​ evlenmemis yasli bir kizdi ve simdi su
von Lembke’sini kancasina takti; tabii, b​t​n emeli adami ​nemli bir kisi yapmak. Her ikisi de entrikacidir.

- Onun kocasindan sadece iki yas b​y​k oldugu s​ylenmisti.

- Bes. Moskova’da annesi kapimin esiginde ayakkabilarini paraladi; kocam hen​z sagken, verdigimiz balolara gelebilmek i​in davetiye
dilenirdi. Ve Julia, alninda firuze bir kelebek, kavalyesiz bir k​s ede oturur kalirdi. Ona ​ylesine acirdim ki, sabahin ikisinden sonra ona, ilk
kavalyesini g​nderirdim. O zamanlar yirmi besinde vardi ve onu ​ocuk gibi kisa etekli entariyle dolastirirlardi. Sonunda onlari evime davet
etmeye utandim.

- Kelebegi g​r​r gibi oluyorum.

- Oraya erisir erismez bir dalavere ile karsilastigimi s​yleyeyim. Bayan Drozdov’un mektubunu okudunuz… daha a​ik ne olabilir? Fakat ne
buldum? Bayan Drozdov budalasi -zaten her zaman budaladir-sanki ne i​in geldigimi merak ediyormus gibi dik

, dik bana bakti. Ne kadar sasirdigimi tahmin edersiniz. Efrafima bakindim ve ne g​rd​g​m​ tahmin edersiniz? Su Bayan Lembke oturmus,
rahmetli Bay Drozdov’un yegeni ile kiristirmiyor mu? Her sey a​ik se​ik ortadaydi!… Kuskusuz, derhal duruma bir son verdim ve
Praskovya yine benim tarafimdan…

- Ama yine de, onu bastirdiniz. Ah, siz bir Bismarck’siniz!… -Bismarck degilim; ama, ikiy​zl​l​k ile aptalligi ayirabilecek

kadar yetenekliyim. Bayan Lembke’nin sahtek​rligi ve Praskovya’nin aptalligi. Hayatimda bu kadar gevsek kadin g​rmedim. Bacaklari davul
gibi sismisti. S​z​m ona iyi kalpliymis. Iyi tabiatli bir budaladan daha akilsiz ne vardir?
Bay Verkhovensky, yumusak baslikla:

64

- K​t​ kalpli bir budala, ma bonne ami (sevgili dostum), dedi. K​t​ kalpli bir budala, daha akilsizdir.

- Hakli olabilirsiniz. Lisa’yi hatirlarsiniz, degil rni?

- Charmante enfant! (sevimli ​ocuk).

- Fakat simdi bir “enfant” (​ocuk) degil, kocaman bir kadin, hem de karakterli bir kadin. C​mert ve duygulu. Hosuma en ​ok tiden sey de,
salak annesine karsi gelebilmesi. Akrabalari olan o yegen i​in az kalsin b​y​k bir ​atismaya giriyorduk.

-Fakat, ​yle ya, Lisa ile hi​bir akrabaligi olamaz!… Lisa hakkinda herhangi bir niyeti yok, degil mi?

- Gen​ bir subay, pek konuskan degil ve aslini isterseniz, ol-duk​a al​akg​n​ll​ bir gen​. Insafli olmayi her zaman isterim. O da entrikadan
hoslanmiyor sanirim ve pesinde oldugu kimse yok; yalniz, Bayan Lembke kendi kendine gelin g​vey oluyor, o kadar.

Gen​ subayin, Nicholas’a karsi b​y​k bir saygisi var. Anliyorsunuz ya, her sey Lisa’nin elinde; fakat, ayrildigim zaman Nicholas ile aralari ​ok
iyiydi ve Nicholas, kasim ayinda eve d​necegine kesin olarak s​z verdi. Bu bakimdan, entrika ​evirmeye ​alisan sadece Bayan Lembke ve
Praskovya, sadece k​r bir kadin. Durup dururken endise etmemin yersiz oldugunu s​yledi; aptallik ettigini onun y​z​ne karsi s​yledim. Allahin
huzurunda da ayni s​zleri tekrarlayabilirim. Fakat, Nicholas basit seyler ​zerinde durmamam i​in yalvarmamis olsaydi, o sahtek​r kadinin
foyasini ortaya ​ikarmadan oradan ayrilmazdim. Nicholas’i kullanarak Kont K.‘ye yanasmaya ​alisiyor. Ana-ogul arasini a​mak istiyor. Fakat,
Lisa, memnunlukla s​yleyebilirim, bizden yana ve Praskovya ile de bir anlasmaya vardim. Karmazinov’un akrabasi oldugunu biliyor
muydunuz?

- Ne? Von Lembke’nin akrabasi mi?

-Evet, tabii. Uzak bir akraba.

- Romanci Karmazinov mu?

65-Tabii, yazar! Neden bu kadar sasirdiniz? Tabii, kendini b​y​k bir yazar saniyor. Kendini begenmis mahluk!.. Bayan Lembke onunla
beraber gelecek. Adamin ​zerine titriyor, orada. Hanim burada birtakim edebi toplantilar yapmak amacinda. Bir ay s​re ile kalacak ve geri
kalan birka​ par​a yerini de satacakmis. Az kalsin, Isvi​re’de onunla karsilasiyordum; tabii onunla karsilasmayi arzu ettigimden degil.
Bununlar beraber, beni hatirlamak inceligini g​s terecegini umarim. Vaktiyle mektuplasirdik ve evime de gelirdi. Daha iyi giyinmis olmanizi
isterdim, Bay Verkhovensky. Her ge​en g​n biraz daha kendinizi koyuveriyorsunuz… Oh, beni ​ok ​z​yorsunuz!… Simdi ne okuyorsunuz?

- Ben mi? Sey…ben…

- Anliyorum. Her zamanki gibi… dostlar, i​ki, kul​p ve k​git oyunlari. Bunlara ek olarak dinsiz damgasi. Sizin bu lakabinizi begenmiyorum,
Bay Verkhovensky. Size dinsiz dememelerini arzu ederim, ​zellikle su siralarda. ​nceden de hoslanmazdim; ​nk​, bunlar bos konusmalar, baska
bir sey degil. Nihayet size s​ylenmeliydi.

- Mais, mach​re… (ama sekerim)

- Beni dinleyin. Bay Verkhovensky. S​phesiz, bilgi bakimindan sizinle boy ​l​s mem m​mk​n degil; fakat, buraya d​n​s ​mde, sizin hakkinizda uzun
s​re d​s ​nd​m. Ve bir karara vardim.

- Nasil bir karar?

- D​nyanin en akilli insanlari olmadigimiza, bizden daha akilli insanlarin bulundugu kararma vardim.

-Akillica ve yerinde bir karar. Eger bizden daha akilli kimseler varsa, bizden daha hakli kimseler de var demektir. Ve bu da demektir ki, biz
de yanilabiliriz, ​yle degil mi? Mais, ma bonne amie, (ama, iyi dostum) bir hata yaptigimi d​s ​nelim; fakat h​l​, insanligimi, ezeli ve ebediligimi,
vicdanimin ​zg​rl​g​n​ kaybetmis olmam, degil mi? Arzu ettigim takdirde, dar d​s ​nceli ve kaba bir sofu olmayi reddetmeye hakkim var, ​yle degil
mi? Tabii, b​yle oldugum

66

i​in hayatimin sonuna kadar benden nefret eden insanlar olacaktir. Et puis, comme on trouve toujours plus de monies que de raison, (hem
sonra, akil verecek ​ok papaz bulunduguna g​re) ve ben de tamamen ayni fikirdeyim.

- Ne, ne dediniz?

- Dedim ki “on trouve toujours plus de moines que de raison, (Hem sonra, her zaman akildan ​ok akil veren bulunduguna g​re.) ve ben
de…”

- Bu d​s ​nce sizin mi, yoksa? Baska bir yerden almis olmalisiniz.
- Bunu s​yleyen, Pascal.

- Zaten anlamistim… ah, siz!… Neden hi​bir seyi kisaca s​ylemiyor da uzattik​a uzatiyorsunuz? B​ylesi, y​netme coskunlugunu anlatmanizdan
​ok daha iyi.

j - Ma foi, ch​re… (Vallahi sekerim) Neden? ​nce nihayet ben bir Pascal degilim, hem sonra, biz Ruslar herhangi bir seyin kendi dilimizde
nasil s​ylenmesi gerektigini bilmeyiz. Hi​ degilse, bug​ne kadar herhangi bir sey s​ylemis degiliz.

- Chere, chere amie! (sevgili, sevgili dostum)

- Simdi b​t​n bu Lembke’ler ve Karmazinov’lar… Allahim, kendinizi nasil bu kadar koyuverdiniz!… Ah, beni ne kadar ​z​yorsunuz!… B​t​n bu
insanlar attiginiz tirnaga degmediginden onlarin size saygi duymalarini arzu ederdim; fakat, su halinize bakin!… Sizde ne bulacaklar? Onlara
ne g​s terecegim? Herkese ​rnek olmaya devam edecek, degerinizi kabul ettirecek yerde, etrafiniza bir s​r​ serseri toplamis, bir s​r​ k​t​
aliskanliklar edinmis, yaslanmis ve g​​s ​z, sarapsiz ve kumarsiz yasayamayan, Paul de Kock’dan baskabir sey okumayan ve herkes yazarken
hi​bir sey yazamayan bir kisi oldunuz. B​t​n vaktinizi konusmakla harciyorsunuz. Hi​ ayrilamadiginiz Liputin gibi can sikici kimselerle nasil
arkadaslik edebiliyorsunuz?

Bay Verkhovensky, sikilarak itiraz etti.

67-Neden ayrilamadigim? Bayan Stavrogin, sert​e sordu:

- Simdi nerededir?

- Onun… onun size karsi daima b​y​k bir saygisi vardir. Annesinden kalan bir mirasi almak ​zere S…H ‘ye gitti.

- Para almaktan baska bir is yapmaz g​r​n​yor. Shatov nasil? Hep eskisi gibi mi?

- Irascible, mais bon. (Yine ​abuk ​fkelenir, ama iyi)

- Su sizin Shatov’unuza da hi​ tahamm​l​m yok. Nisbet​i ve her zaman kendisini d​s ​nen bir insan.

- Miss Shatov nasil? Bayan Stavrogin merakla ona bakti:

- Dasha mi, demek istiyorsunuz? Neden ​grenmek istiyorsunuz? ​ok iyidir. Onu, Drozdov’larda biraktim. Isvi​re’deyken; oglunuz hakkinda
bir seyler duydum. K​t​, iyi olmayan seyler duydum.

- Oh, C’est une histoire bien bete! Je vous attendais, ma bonne amie,pour vous reconter… (Oh, ​ok k​t​ bir ​yk​ bu! Anlatmak i​in sizi
bekliyordum, aziz dostum.)

- Yeteri kadar ​grendim, Bay Verkhovensky, beni artik rahat birakin. ​ok bitkinim. Bol bol konusacak vaktimiz olacak, ​zellikle k​t​ seylerden.
G​lerken agzinizdan t​k​r​k sa​iyorsunuz… bunaklik ya da buna benzer bir sey. Sonra ne kadar da garip g​l​yorsunuz!… Allahim, ne kadar k​t​
aliskanliklar edinmissiniz L. Karmazinov sizi hi​bir zaman ziyaret etmeyecek! Bundan da memnun kalacaklar. Oh, simdilik artik yeter.
Yorgunum! Bana hakikaten acimalisiniz!…

Bay Verkhovensky ona “acidi”; fakat, Bayan Stavrogin’in yanindan ayrilirken son derece endiseliydi.

***

68

Dostumuz, ger​ekten de k​t​ birka​ aliskanlik edinmisti, ​zellikle son aylarda. Hizla ​kt​g​ g​zle g​r​lebiliyordu ve kiliginin k​t​ oldugu da dogruydu.
Daha ​ok i​iyor, g​zleri daha ​abuk sulaniyor ye sinirleri gittik​e zayifliyordu. Sanat degeri olan her seye karsi asiri bir hassasiyeti vardi. Y​z​ de
​ok ​abuk degismeye baslamisti; ​rnegin, y​z​ndeki gururlu ifade, sa​ma, hatta, ahmak​a bir ifadeyle yer degistirmisti. Yalniz birakilmaya tahamm​l​
yoktu ve daima eglence ariyordu. En son rezaletlerin; g​l​n​ fikralarin anlatilmasini istiyor ve bunlarin her g​n degisik olmasini

arzu ediyordu. Eger uzun bir s​re onu ziyarete gelmezlerse, odasinda kederli kederli dolasiyor; pencereye gidiyor; dalginlikla dudaklarini
kemiriyor; derin derin i​ ge​iriyor ve hemen hemen aglamakli olarak g​n​n​ ge​iriyordu. Sanki, hep bir seyler olmasini bekliyor, umulmadik ve
ka​inilmaz bir seylerden korkuyordu; endiseliydi; r​yalarina b​y​k ​l​de deger vermeye baslamisti.

O g​n​ ve gecesini asiri bir endiseyle ge​irdi; beni ​agirtti; ​ok l heyecanliydi; ​ok konustu; bana bir​ok sey anlatti; ama, anlattiklarinin hepsi
birbirini tutmaz seylerdi. Bayan Stavrogin, onun benden hi​bir sey saklamadigini uzun bir s​redir biliyordu. Sonunda, kendisinin bile
anlayamadigi bir seyden endiselendigine karar vermekten kendimi alamadim. Kural olarak, daha ​nceleri biraraya geldigimizde, hemen
sik​yetlere baslar ve sik​yetlerin arkasindan bir sise votka gelir ve her sey daha eglenceli olmaya baslardi. Fakat, bu sefer votka yoktu ve
birini g​nderip votka aldirmak istegini devamli olarak bastirdigi belliydi.

Hemen hemen bir ​ocuk gibi yanip yakiniyordu.

- Bayan Stavrogin neden bana hep kiziyor? Tous les hommes i de genie et de progres en Russie etaient, sont et seront toujours des
ayyaslar et des kumarbazlar, qui boivent (balik gibi i​kide y​zerler, Rusya’daki b​t​n dahiler, kumarbazlarla, i​kide y​zen sar-hoslardir)… ama
ben ne b​yle bir sarhos ne de kumarbazim… Neden yazmadigimi anlamak istiyor. Ne garip bir d​s ​nce. Neden yatiyor olayim? Benim bir ​rnek
olmami ve kendimi saydirmami istiyor.

69Mais entre nous soit dit (ama aramizda kalsin) kaderi “saygi” olan bir insan yatmaz da ne yapar… o bunu bilmiyor mu?

Ve nihayet, onun yakasina sarilmis olan ​z​nt​s ​n​n ne oldugunu o aksam anladim. Bir​ok kere aynanin ​n​nde durmus ve bir s​re oyalanmisti.
Nihayet, aynadan bana d​n​p b​y​k bir ​mitsizlikle:

- Mon cher, je suis (dostum ben) kendisini koyuvermis bir adamim, dedi.

Ger​ekten de o g​ne kadar, tek bir inanci vardi. Bayan Stavrogin’in “yeni g​r​s leri” ve b​t​n “degisen fikirleri” yaninda; onun kadinca kalbinde,
sadece bir s​rg​n ya da ​nl​ bir bilgin degil; ayni zamanda, yakisikli bir erkekti. Yirmi yildan beri bu zevk verici inanca b​t​n benligi ile sarilmisti
ve olasilikla bu inancindan ayrilmaktan ​t​r​ ​z​l​yordu. Yakin bir gelecekte, kaderin kendisine b​yle bir oyun hazirlayacagi, acaba, o gece i​ine mi
dogmustu?

Simdi, hemen hemen unutulmus, anlatacaklarimin esas baslangici olacak olayi anlatayim.

Drozdovlar, agustos ayinin son g​nlerinde geldiler. Gelisleri, akrabalari olan valinin uzun s​redir beklenen karisinin gelisinden biraz ​nce
olmus, sehrimiz toplumu ​zerinde hos bir etki birakmisti. Fakat, b​t​n bu ilgi ​ekici olaylardan daha sonra s​zedecegim; burada sadece su
kadarini s​yleyecegim ki, Bayan Drozdov, kendisini sabirsizlikla bekleyen Bayan Stavrogin’e ​ok ​z​c ​ bir haber getirmisti; Nicholas, temmuz
ayinda onlardan ayrilmis, Rhine’de Kont K. ile bulusarak, onlarla beraber Petersburg’a gitmisti. Kont’un evlenme ​aginda olan k​​k bir kizi
vardi.

Bayan Drozov konusmasina:

- Lisa’dan bir sey ​grenemedim, diye basladi. Onun ne kadar gururlu ve inat​i oldugunu bilirsiniz. Fakat, Lisa ile Nicholas arasinda bazi tatsiz
olaylarin ge​mis oldugunu g​zlerimle g​rd​m. Aralarindaki olayin b​t​n ayrintilarini bilemem; ama, Dasha’ya sorsaniz iyi olur diye d​s ​n​yorum,
aziz dostum. Nihayet, g​zbe—

70

beginiz olan bu kadini size geri getirmis olmaktan memnunum; j b​y​k bir y​kten kurtulmus oldum.

Bu zehirli kelimeler belirli bir ​fkeyle s​ylenmisti. “Sisko” kadinin, s​zlerini daha ​nceden hazirlamis oldugu ve etkisini de tah-min ettigi belliydi.
Fakat, Bayan Stavrogin, bu kadar duygulu konusmalardan sasiracak bir kadin degildi. Nitekim, sert bir dille, ​ok E kesin ve yeterli bir
a​iklama talep etti. Bayan Drozdov sesini hemen al​altti; hatta, konusmasinin sonunda aglamaya ve dost​a kelimeler l s​ylemeye bile basladi.
Bu, sinirli oldugu kadar da hassas olan kibar kadinin, Bay Verkhovesnky gibi, candan bir dosta ihtiyaci vardi; kizi Lisa’dan baslica sik​yeti,
kizinin “bir dost” olmamasiydi. Fakat, kadinin anlattiklarindan kesin olarak ​ikarilan tek anlam, Lisa ile Nicholas’in hakikaten tartismis
olmalariydi. Bayan Drozdov’un bu tartisma hakkinda kesin bir bilgisi yoktu. Dasha hakkindaki imali s​zlerine gelince, konusmasinin
sonunda, onun l hakkinda s​ylediklerini sadece geri almakla kalmadi; b​yle konusmasinin “​fkeye” kapilmasindan ​t​r​ oldugunu s​yleyerek, ​z​r de
diledi. Kisacasi, her sey son derece belirsiz ve kuskuluydu. Bayan Drozdov’a g​re, tartisma, Lisa’nin “inat​i ve alayci” karakterinden ​t​r​yd​;
diger taraftan, Nicholas her ne kadar ​s iksa da, onun alayci s​zlerine aldirmayacak kadar gururlu oldugundan kendisi de alayci olmustu.

Bayan Drozdov:

- Bundan hemen sonra, diye devam etti. Gen​ biriyle tanistik, | sizin “profes​r”​n yegeni oluyor, herhalde ve yanildigimi da sanmiyorum, ​nk​
ayni soyadini tasiyor…

Bayan Stavrogin:

- Yegeni degil, oglu, diye d​zeltti.

Bayan Drozdov, Bay Verkhovensky’nin soyadini hi​bir zaman hatirlayamaz ve ondan s​zederken daima “profes​r” derdi.

-Eh, oglu, su halde; ogluysa daha iyi, benim i​in pek fark etmez. Alelade bir gen​, ​ok canli ve serbest; fakat, hi​bir ​zelligi yok. Eh,

71korkarim ki, Lisa k​t​ davrandi. Nicholas’i kiskandirmak i​in bu gen​le arkadas oldu. Kizimi bu bakimdan fazla su​lu bulmam; her gen​ kizin
yapacagi seyler bunlar… Olduk​a da sevimli hareketlerdir, sanirim. Yalniz, Nicholas kiskanacagi yerde bu gen​le ​zellikle arkadas oldu. Sanki
hi​bir seyin farkinda degilmis, daha ​ok, aldiris etmez gibiydi. Onun bu hareketi Lisa’yi ​ilgina ​evirdi. Gen​ adam, kisa zaman sonra gidecegi
bir yere yetismek i​in acele ediyor gibiydi ve Lisa, her firsatta Nicholas ile tartismaya basladi. Nicholas’in bazen Dasha’yla konustugunu
fark etti ve bu onu o kadar sinirlendirdi ki, hayat ​ekilmez olmustu; tabii bizler i​in. Doktorlar sinirlenmemi yasaklamislardi. Dillere destan
ettikleri g​l, sinirime dokunmaya, bana sadece dis agrisi vermeye ve romatizma agrilarimin artmasina neden oldu. Hem neden olmasin,
Cenova G​l​‘n​n dis agrisina neden oldugunu bir yerde okumustum zaten. Tam o siralarda, Nicholas, Kontes’ten bir mektup aldi ve bizi
terketti; b​t​n ​teberisini bir g​nde topladi. Dost​a ayrildiklarini s​ylemeliyim. Lisa da ​ok neseli ve hoppaydi. Onu yolcu ederken kahkahalarla
g​l​yordu. Sadece b​t​n haraketleri yapmacikti. Nicholas gittikten sonra, ​ok dalgin oldu ve onun s​z​n​ bile etmedi. Benim bile ondan s​z etmemi
istemiyordu. Size de, Nicholas’tan, Lisa’ya bahsetmemenizi tavsiye ederim, aziz dostum. Her seyi b​s b​t​n karistirmaktan baska bir ise
yaramayacaktir. Eger s​z etmeyecek olursaniz, size kendiliginden s​yleyecektir. Bu takdirde, daha ​ok sey ​grenebilirsiniz. Bence, eger
Nicholas s​z​nde durur da ​abuk d​necek olursa, aralan yine d​zelecektir.
- Derhal yazacagim. Eger b​t​n tartisma buysa, bunun kadar sa​ma bir sey olamaz; hepsi sa​ma!… Anliyorsunuz ya, Dasha’yi ​ok iyi tanirim.
Onun herhangi bir su​u olamaz.

- Aziz Dasha i​in ​z​ld​m. Onun i​in b​yle konusmamaliydim. Konusmalari hep y​ksek sesle ve normal kanallarda oluyordu zaten. Fakat, o zaman
olanlar beni tamamen sasirmisti, aziz dostum. Ayrica, Lisa bile onun g​nahsiz oldugunu anladi ve ona eskisi gibi nazik davranmaya basladi.

72

Bayan Stavrogin, hemen o g​n Nicholas’a bir mektup yazarak, s​yledigi tarihten hi​ olmazsa bir ay ​nce gelmesi i​in rica etti. Fakat yine de, bu
meselede anlayamadigi bir durum vardi ki, ne oldugunu tahmin bile edemiyordu. B​t​n gece sabaha kadar bunu d​s ​n​p durdu. Bayan
Drozdov’un d​s ​ncesini fazlaca masum ve duygulu buluyordu. “Praskovya’, diye d​s ​nd​, “yatili okulda oldugu gibi, b​t​n hayati fazla duygulu
ge​mis. Nicholas, gen​ bir kizin alayli s​zleri ​zerine ka​acak erkek degil. Ger​ekten tartistilarsa, bunun daha baska bir nedeni olmasi gerekir.
Ger​i, o subayi da be-rebarlerinde getirdiler. Bir akraba olarak evlerinde oturuyor. Praskovya, Dasha i​in ​z​r dilemekte ​ok acele etti; s​ylemek
istemedigi bir seyi kendisine saklamis olmali…”

Sabahleyin, Bayan Stavrogin, hi​ olmazsa zihnini karistiran sorunlardan birini ​z​mlemek i​in kesin kararini verdi ve yaptigi plan, beklenmedik
olmasi bakimindan olduk​a ilgin​ti. Bu planim hazirlarken aslinda ne d​s ​nm​s t​? S​ylemesi ​ok g​​, ayrica, anlatan olarak, olaylari olduklari gibi
aktarmaktan sorumluyum ve anlatacaklarim ger​ege uymaz g​r​n​rse su​ benim olmayacaktir. Surasini da kaydetmek zorundayim ki, sabah
oldugu zaman, i​inde Dasha hakkinda en k​​k bir kusku dahi yoktu ve ger​egi s​ylemek gerekirse, zaten ondan hi​bir sekilde s​phelenmemisti;
ona ​ok g​venirdi. Ayrica, Nicholas’in ona ​s ik olabilecegini aklinin kiyisindan bile ge​irmezdi… “Dasha ile ha!” Ertesi sabah, Dasha,
fincanlara ​ay koyarken, Bayan Stavrogin g​zlerini ondan ayirmadan uzun uzun bakti ve belki, bir g​n ​ncesinden beri yirminci kez kendi
kendine s​ylendi: “Hepsi sa​ma!…”

Bununla beraber, Dasha’nin yorgun g​r​nd​g​n​, daha sessiz durdugunu ve ilgisiz oldugunu fark etti. Kahvaltidan sonra, her ikisi de, her zaman
yaptiklari gibi, elisine oturdular. Bayan Stavrogin, Dasha’ya, Avrupa izlenimlerini, ​zellikle manzaralarini, halkini, Sehirlerini, t​renlerini, sanat
ve ticaretlerini… g​rebilmek firsatini Buldugu her seyi anlatmasini s​yledi. Drozdov’lar ve onlarin yalindaki yasantisindan hi​ s​z etmedi. Is
masasinda Bayan Stav-73rogin’in yaninda oturan ve igneyle nakis islemesine yardim eden Dasha, yarim saat s​reyle, d​z, tekd​ze ve biraz
zayif sesle b​t​n izlenimlerini anlatti.

Bayan Stavrogin onun konusmasini birden kesti.

- Dasha, bana ​zellikle anlatmak istedigin bir sey yok, degil mi?

Dasha, bir an d​s ​nd​ ve parlak g​zleriyle Bayan Stavrogin’e bakti.

- Hayir, hi​bir sey yok.

- Ruhunda, kalbinde, vicdaninda da yok mu?

Dasha, biraz k​s k​n bir tavirla ve sakin bir sesle tekrarladi.

- Hi​bir sey yok.

- Olmadigini biliyordum! Bilmeni istiyorum, Dasha senden hi​bir zaman kusku duymayacagim. Simdi otur ve dinle. Su karsimdaki
sandalyeye otur. Seni karsimda g​rmek istiyorum. Tamam. Dinle… evlenmek ister misin?

Dasha, sorgulu uzun bir bakisla cevap verdi; ama, bu bakisinda pek fazla hayret yoktu.

-Dur, bir sey s​yleme. Ilk​nce, yas bakimindan b​y​k bir fark var… ​ok b​y​k bir fark… Fakat, bunun ne kadar sa​ma bir sey oldugunu
herkesten iyi bilirsin. Akilli bir kizsin ve hayatinda hata olmamali. Bununla beraber, h​l​ yakisikli bir adamdir… yani, Bay Verkhovensky, her
zaman saygi duydugun bir adam. Ne dersin?

Dasha yine sorgulu bakislarini Bayan Stavrogin’e ​evirdi. Bu kez ​ok sasirmis ve biraz da kizarmisti.

-Dur bir sey s​yleme. Acele etme. Ger​i vasiyetnamemde sana para biraktim; ama, ben ​ld​kten sonra paran bile olsa ne yaparsin?
Aldatilacaksin ve paran elinden alinacak… perisan olacaksin. Fakat, onunla evlenecek olursan, ​nl​ bir kisinin karisi olacaksin. Simdi de
durumu, onun g​r​s ​ ​zerinden inceleyelim: Simdi ​lsem, onun hali ne olacak? Para bakimindan sikintisi olmaz. Fakat, ona ba-74

kabilecegine g​venirim. Dur, hen​z bitirmedim: havai, beceriksiz, huysuz, bencil ve d​s ​k aliskanliklari olan bir kisidir. Fakat, ondan daha k​t​
kisiler olabilecegini d​s ​nerek onu kabul etmelisin. Seni asagilik bir adama vererek, senden kurtulmak istedigimi d​s ​nmezsin, degil mi? Yoksa
b​yle mi d​s ​n​yorsun? Fakat onu tercih etmene en b​y​k neden, bunu senden benim istemem. S​z​n​n burasinda sesini biraz ​fkeyle y​kseltti. -
Anladin mi? Neden bana ​yle bakiyorsun? Dasha, h​l​ susuyor ve sadece dinliyordu.

: - Bir dakika dur… konusma! Yasli bir kadina benzer… fakat, senin i​in ​ok daha iyidir. Zavalli yasli bir kadin gibi oldugunu itiraf ederim.
D​nyada onun sevgisine layik bir kadin yoktur. Fakat, zavalliligindan ​t​r​ sevilmek hakkini kazaniyor ve sen de onu bu zavalligindan ​t​r​
seveceksin. Beni anliyorsun, degil mi? Degil mi?

Dasha basiyla evetledi.


Bayan Stavrogin garip bir ​fkeyle ve tiz bir sesle devam etti: - Anlayacagini biliyordum. Zaten senden baska bir sey beklemezdim. Seni
sevecek, sevmeli, sevmeli. Sana tapmali!.. Ayrica, sana ​s ik olacagi muhakkak; hatta, kendisini buna zorunlu bile tutmasa, seni yine de
sevecektir. Onu iyi tanirim. Ve ben de daima burada olacagim. Bu hususta merak etmemelisin; daima burada olacagim. Seni sik​yet edecek,
hakkinda onur kirici seyler anlatacak, karsilasacagi ilk kisiye hakkinda bir s​r​ sey fisildayarak sizlanacak, hep sizlanacak; bir odadan bir
odaya sana mektuplar yazacak, g​nde iki mektup belki; fakat, ne olursa olsun sensiz yapamayacaktir; asil ​nemli olan da budur. Arzu ettigin
her seyi yaptir ona; zaten yaptiramazsan, aptalsin demektir. Kendisini asmak isteyecektir. Seni kendisini asmakla tehdit edecektir… sakin
inanma. Sadece sa​malik!… inanma, ama yine de g​z​n​ a​, pek belli olmaz; kendisini asabilir. Onun gibi kimseler i​in b​yle seyler olagandir;
zayifliklarindan ​t​r​ kendilerini asiverirler. Ve bu nedenledir ki

75onu fazla sikmamalisin… bu, evlilik hayatinin ilk kosuludur. Sair oldugunu da unutmamalisin. Dinle, Dasha, kendini feda etmek kadar
b​y​k bir mutluluk yoktur. Ayrica, bana b​y​k bir iyilik yapmis olacaksin ve bu da ​ok ​nemlidir. Sa​ma konustugumu d​s ​nme. Ne s​yledigimi ​ok
iyi biliyorum. Ben bencilim, bu bakimdan sen de bencil olacaksin. Seni hi​bir seye zorlamiyorum; her sey sana bagli, nasil istersen ​yle
olacak. Karsimda neden b​yle oturuyorsun? Bir seyler s​yle!… Dasha, kararli bir dille:

- Birisi ile evlenmek zorundaysam, benim i​in pek fark etmez, Bayan Stavrogin, dedi.

Bayan Stavrogin sert bir sekilde, dik dik bakti.

- Zorunluluk mu? Ne demek istiyorsun?

Dasha, elindeki igneyle nakisa devam ederken susuyordu.

- Zeki bir kiz olabilirsin; ama, sa​ma konusuyorsun. Seni evlendirmek istemem tamamen dogrudur; fakat, seni evlendirmeyi arzu etmem,
evlenmenin gerekli olmasindan degil. Bay Verkhovensky’yi d​s ​nerek, evlenmeni istiyorum. Bununla beraber, yirmi yasinda oldugundan…
Bay Verkhovensky olmasaydi, seni evlendirmeyi hi​ d​s ​nmeyecektim… Ne diyorsun?

- Arzu ettiginiz gibi olsun, madam.

- Su halde kabul ediyorsun!… Dur, bir sey s​yleme. Neden acele ediyorsun? S​z​m​ hen​z bitirmedim. Vasiyetimde sana on bes bin ruble
biraktim. Evlenme g​n​nde bu parayi sana verecegim. Sekiz binini ona vereceksin… yani, ona degil bana vereceksin. Geriye kalan yedi binin
bir kurusunu dahi ona vermeyeceksin. Bunu hi​ unutma. Bor​larini asla ​demeyeceksin. Bir kere ​deyecek olursan, arkasinin kesilmedigini
g​r​rs​n. Sekiz bin ruble borcu var; borcunu ben ​deyecegim; fakat, senin paranla ​denmis oldugunu bilmeli. Simdi yaptigim gibi, ev, yiyecek
ve i​ecek masraflarinizi karsilayacagim; ikinize yilda, bin iki y​z rublelik ve ayrica bin bes y​z rublelik ​denek verecegim. Yalniz hi​met​ilerinizi
kendiniz tutacaksiniz.

76

Yillik ​deneklerinizi toplu olarak sana verecegim. Fakat, sen de ona karsi biraz anlayisli olup, arada sirada para vereceksin. Arkadaslarinin,
ancak haftada bir gelmelerini temin et, daha sik geldikleri takdirde kov. Zaten ben de burada olacagim. Eger ​lecek olursam, yillik ​deneginiz
onun ​l​m​ne kadar; ​nk​, bu ​denek sana degil onadir. Vasiyetimde, yedi bin rubleden hari​ sekiz bin ruble daha birakacagim. Eger akilli bir
insansan bu paraya dokunmazsin. Bu paradan baska benden kirk para alamazsin. Bunu ​grenmek hakkindir. Kabul ediyor musun, etmiyor
musun? Nihayet bir sey s​ylemeyecek misin?

- Biraz ​nce s​ylemistim, Bayan Stavrogin.

- Yalniz unutma, karar vermek senin hakkin. Arzu ettigin gibi olacak.

- Bu takdirde, s​yler misiniz, Bayan Stavrogin, bu konuda Bay Verkhovensky bir sey s​yledi mi?

-Hayir, s​ylemedi, bundan haberi bile yok, fakat… kisa zamanda ​grenecek.

Bayan Stavrogin hemen yerinden firladi ve siyah salini omuzlarina atti. Dasha yine kizardi ve sorgu dolu bakislarla hanimini takip etti.
Bayan Stavrogin birden ​fkeyle geri d​nd​. G​zlerinden ates fiskiriyordu.

- Salak!…, diye atmaca gibi atildi. Nank​r salak!… Ne d​s ​n​yorsun? Seni biraz da olsa k​t​ bir duruma sokacagimi mi saniyorsun? Onunla
evlenmen i​in yerlerde s​r​nerek yalvaracak, mutluluktan ​lecek… iste bu evlilik b​yle ayarlanacak. Kimsenin sana zarar vermesine izin
vermeyecegimi ​ok iyi bilirsin. Yoksa seninle sekiz bin ruble i​in evlenecegini ve seni ona satmak i​in kostugumu mu d​s ​nd​n? Budala, budala!
… Siz, hepiniz nank​r budalalarsiniz. Semsiyemi ver benim!…

Islak tugla kaldirimin, tahta kalaslarin ​zerinden kosarak Bay Verkhovensky’ye gitti.

***

77Dasha’nin kimse tarafindan hirpalanmasini istemedigi muhakkakti; tersine, su anda onun haklarini koruyordu. Salini omuzlarina atarken,
evlatliginin sorgu dolu bakislarini yakaladigi zaman ​fkeden ​ilgina d​nm​s t​. Dasha’yi ​ocuklugundan beri ​ok severdi. Bayan Drozdov’un Dasha
i​in, “onun g​zbebegi” demekte hakki vardi. Bayan Stavrogin, Dasha’nin karakterinin agabeyine hi​ benzemedigine karar vermisti; yani,
karakteri Ivan Shatov’a benzemezdi. Dasha, sessiz ve yumusak huylu; kendisini feda etmeye her zaman hazir; sadik, son derece al​akg​n​ll​;
asiri derece mantikli ve en ​nemlisi, nank​r olmayan bir kizdi. Bug​ne kadar Dasha, umdugu gibi bir kiz ​ikmisti. Hen​z on iki yasindayken,
Bayan Stavrogin, onun i​in “yasantisinda hi​bir aksaklik olmayacak” demisti ve her parlak g​rd​g​ d​s ​nceye, her aklina koydugu seye, her
h​lyaya, her yeni fikre b​y​k bir tutkuyla baglanan bir kadin oldugundan Dasha’yi kendi ​z ​ocugu gibi yetistirmeye karar vermisti. Derhal,
Dasha’ya b​y​k bir miktar para ayirdi ve Dasha’ya on alti yasina gelene kadar evlerinde kalan, sonra bilinmeyen bir nedenle isine son verilen
Miss Criggs adinda yabanci bir dadi tutuldu. Gramer okulundan Dasha’ya ders vermek i​in ​ok degerli ​gretmenler geliyordu. Bu
​gretmenlerin arasinda ger​ek bir Fransiz vardi ve Dasha’ya Fransizca ​gretti. Bu Fransizin isine de birden son verildi ve ​deta evden kovuldu.
Sehirde yeni olan, iyi bir aileden dul kalan, fakir bir kadindan piyano dersleri aldi. Fakat bas egitmen Bay Verkhovensky’ydi. Ger​ekte,
Dasha’yi bulan ve meydana ​ikartan Bay Verkhovensky’ydi; Bayan Stavrogin, Dasha’yi evlatlik almayi hen​z d​s ​nm​yorken, Bay
Verkhovensky bu sessiz ​ocuga ders veriyordu. Yine tekrarlamaliyim: ​ocuklarin ona baglanmalari ​ok sasilacak bir seydir!… Lisa Tushin’e
de sekiz yasindan on bir yasina kadar ders vermisti (Bay Verkhovensky ona bedava ders veriyordu; ​nk​, Drozdov’lardan d​nya yerinden
oynasa para almazdi). Fakat, sevimli ​ocuga kendisi de tutulmustu. Evrenin kurulusu ve d​nya hakkinda ​ok i​li ​yk​ler anlatir ve insanligin
tarihinden s​zederdi. Ilk insan topluluklari, tarih ​ncesi insanlari hakkindaki konferanslari, Arap ​yk​lerinden ​ok daha ilgin​ olurdu.

78

Bu ​yk​lerden son derece hoslanan Lisa, Bay Verkhovensky’nin y​z hareketlerini yaparak, bu ​yk​leri evde anlatirdi. Bay Verkhovensky bunu
nasilsa duydu ve bir g​n onu su​​s t​ yakalayiverdi. Son derece utanan Lisa, onun kollarina atilarak aglamaya basladi. Bay Verkhovensky de
onunla beraber agladi. Kisa bir s​re sonra Lisa gitti ve sadece Dasha kaldi. Dasha i​in baska ​gretmenler tutuldugu zaman, Bay Verkhovensky,
ona ders vermemeye basladi ve zamanla da ona karsi olan ilgisini kaybetti. Bu, uzun bir s​re b​yle devam etti. Bir g​n, onun g​zelligi karsisinda
saskina d​nd​. Kiz, o zaman hen​z on yedi yasindaydi. Bayan Stavrogin’in evindeki bir yemekte karsilasmisti onunla. Gen​ kizla konusmaya
basladi ve onun verdigi zekice cevaplardan memnun oldu. Bu konusmalari, Rus edebiyatinin tarihi hakkinda ciddi ve genis konferanslarin
verilmesinin kararlastirilmasiyla son buldu. Bayan Stavrogin, ​ok memnun olmus ve bu olagan​s t​ fikri nedeniyle onu tebrik etmisti. Dasha ise
sevin​ten u​uyordu. Bay Verkhovensky ​zel bir dikkatle konferanslarini hazirladi ve sonunda basladi. En eski devirden basladilar; ilk konferans
​ok verimli ge​ti; Bayan Stavrogin de konferansta bulundu. Bay Verkhovensky konferansini bitirdigi zaman, ​grencisine gelecek derste, “The
Lay of Igor’s Army”yi tartisacaklarini s​ylerken, Bayan Stavrogin birden yerinden kalkti ve baska ders olmayacagini s​yledi. Bay
Verkhovensky y​z​n​ eksitmekle beraber cevap vermedi. Dasha kipkirmizi oldu. Ama, bu konu b​ylece kapandi. Bu olay, Bayan Stavrogin’in
simdi aklina koydugu beklenmedik d​s ​nceden ​ yil ​nce olmustur.

Zavalli Bay Verkhovensky, basina geleceklerden habersiz, odasinda oturuyordu. Melankolik d​s ​ncelere dalmis, uzun bir s​reden beri, tanidik
bir dostunun gelip gelmedigini g​rmek i​in, pencereden bakiyordu. Fakat, gelen giden yoktu. Yagmur ​iseliyordu. Hava soguyordu. Sobanin
yakilmasi gerekiyordu. I​ini ​ekti. Birden g​zlerinin ​n​nde korkun​ bir sey belirdi: Bayan Stavrogin, b​yle bir havada ve olmayacak bir saatte ona
geliyordu. Ve yayan!… O kadar sasirmisti ki, ceketini giymeyi unuttu ve onu

79oldugu kilikta karsiladi; genellikle evdeyken giydigi pembe, eski

ceketiyle hem de.

Onu karsilamak i​in yerinden kalkarken zayif bir sesle: -Ma bonne amie (sevgili dostum)! diye haykirdi.

- Yalniz misiniz? Memnun oldum. Dostlariniza tahamm​l​m yok. Oh, ne kadar sigara i​missiniz!… Ulu Tanrim, ne hava!… ​ayinizi da
bitirmemissiniz, oysa saat on iki oldu!… Cennet d​s ​nceniz, tertipsizliktir. Zevk d​s ​nceniz, pisliktir. Bu yirtik k​git par​alari yerde ne ariyor?
Nastasya! Nastasya!… Nastasya’niz ne isle mesgul? Pencereleri a​in, azizim, vasistaslari, kapilari… her tarafi!… Ardina kadar a​in, l​tfen!
Salona ge​elim. Is g​r​s mesi yapmak i​in geldim. Ve, rica ederim, hayatinda ilk kez olsun surayi s​p​r Nastasya!

Nastasya, ​fkeyle yakinan bir dille:

- Efendim ortaligi hep kirletiyor, Madam!…, dedi.

- Sen de her zaman s​p​r!… G​nde on bes kere s​p​r!… G​nde on bes kere s​p​r, azizim! Ne korkun​ bir oda!…

Salona ge​tikleri zaman, Bayan Stavrogin:

- Kapilari sikica kapayin, dedi. Bizi dinleyecegi muhakkaktir. Duvar k​gitlarini degistirmelisiniz. Ge​enlerde ​rneklerle beraber bir dekorat​r de
g​ndermistim, neden se​mediniz? Oturun ve dinleyin. Oturun l​tfen!… Nereye gidiyorsunuz?Nereye gidiyorsunuz? Nereye?

Bay Verkhovensky ​b​r odadan bagirdi.

- Bir dakika…ben…buradayim!…

- Oh, ceketinizi degistirmissiniz.

Bayan Stavrogin, onu tepeden tirnaga s​zd​kten sonra:

- Evet, dedi. B​ylesi daha iyi oldu. Size s​yleyeceklerime uyacak. Oturun, l​tfen!…

Her seyi kisa ve a​ik olarak anlatti. Bay Verkhovensky’nin ihtiyaci olan sekiz bin rubleye de degindi. Drahoma ​zerinde uzun uzun konustu.
Bay Verkhovensky, saskinligindan irilesmis g​z—

80
lerle bakiyor ve titriyordu. Bay Verkhovensky her seyi ​ok iyi duymakla beraber iyice anlayamamisti. Konusmak istedi; fakat, sesi ​ikmadi.
B​t​n bildigi, her seyin, Bayan Stavrogin’in istedigi gibi olacagiydi. Bu bakimdan, onunla tartismak, ona karsi koymak yararsizdi ve evlilik
konusu karsi konulmaz bir kesinlikle kabul edilecekti.

Sonunda b​y​k bir gayretle:

-Mais a bonne amie (Ama, sevgili dostum), diyebildi. ​nc​ kez, hem de bu yasta ve b​yle bir ​ocukla!… Mais c’est une enfant! (Ama o bir
​ocuk).

- S​k​r Tanri’ya ki, yirmi yasinda bir ​ocuktur!… G​zlerinizi devirmeyiniz, l​tfen, rica ederim. Sahnede degilsiniz. ​ok zeki ve bilgilisiniz; ama,
hayat hakkindaki d​s ​nceleriniz eksik. Daima bir dadiya ihtiyaciniz var. ​l​rsem haliniz ne olacak? O size ​ok iyi bir dadi olacaktir. Al​akg​n​ll​, akilli
ve kararli bir kizdir. Ayrica, hen​z ​lmeyi d​s ​nmedigim i​in ben de her zaman yaninizda olacagim. ​ok evcil ve iyilik melegi gibi bir kizdir. Bu
hos fikir, Isvi​re’deyken aklima geldi. Anlamiyor musunuz? Melek gibi bir kiz oldugunu s​yledim!…

Birden ​fkeyle haykirdi.

- Eviniz pislik yuvasi halinde!… Dasha evinize d​zen verecektir. Her taraf ayna gibi parlayacak. Tanrim, onunla evlendiginiz takdirde
kazanacaginiz seyleri teker teker saymami, ​n​n​zde diz ​kmemi mi bekliyorsunuz? Asil sizin benim ​n​mde diz ​kmemiz gerekir!… Ah, kendini
begenmis, kalpsiz bir insansiniz!…

- Fakat… yasli bir adamim!…

- Elli ​ yasinda olmanizin ​nemi ne? Elli yas ​mr​n sonu degil, erkek hayatinin yarisidir. Yakisikli bir adamsiniz ve bunu da biliyorsunuz. Ayni
zamanda, size karsi nasil bir saygi duydugunu da biliyorsunuz. ​l​rsem, onun hali ne olacak? Fakat, sizinle evlenecek olursa, ne onun ne de
benim bir endisem olacak. ​nemli bir kisisiniz; isminiz, seven bir kalbiniz var. Kendimi vermeye zorunlu

81tuttugum emekli ayliginiz olacak. Belki onu siz kurtarirsiniz, kurtarirsiniz!… Her ne olursa olsun, ona onur kazandiracaksiniz. Ona
yasamayi ​greteceksiniz; bilgilerini artiracak, d​s ​ncelerine y​n vereceksiniz. D​s ​ncelerine dogru d​r​s t y​n veremedikleri i​in, bug​n, mahvolmayan
az insan mi var?.. Kitabinizi tamamladiginiz zaman, kendinizi herkese tanitmis olacaksiniz.

Bayan Stavrogin’in pohpohlamasindan gururlanan Bay Verkhovensky:

- Zaten, dedi. Zaten, Ispanya tarihinden ​yk​ler yazmak ​zereydim.

- Ya…ben demedim mi?…

-Fakat… Ya o? Ona s​ylediniz mi?

- Onu merak etmeyin; isin o yanini d​s ​nmeniz gerekmiyor. Tabii, ona evlenme teklif etmeli, bu serefi size bagislamasi i​in yalvarmaksiniz…
Anladiniz mi? Fakat, meraklanmayin, ben yaninizda olacagim. Ayrica, onu seviyorsunuz, degil mi?

Bay Verkhovensky’nin basi d​nmeye basladi; sanki duvarlar d​n​p duruyordu. Ne kadar gayret ederse etsin kavrayamadigi korkun​ bir fikir
vardi.

Birden sesi titreyerek:

- Excellente amie (m​kemmel dost), dedi. As… asla tasavvur edemezdim ki …ki… siz… beni baska bir ka… kadinla evlendirmek is…
isteyesiniz!…

Bayan Stavrogin zehirli bir sesle:

- Siz kadin degilsiniz, aziz efendim, dedi. Sadece gen​ kizlar evlendirilir; halbuki siz evleneceksiniz.

Bay Verkhovensky g​zlerini ona dikti. Sanki kendisinden ge​mis gibi bir sesle:

- Oui, j’ai pris un mot pour un autre. Mais… c’est egal… dedi. (Baska bir sey sandim ama… ikisi de ayni)

Bayan Stavrogin, kasitli bir k​​msemeyle:

82

- Egal (ayni) oldugunu g​rebiliyorum, dedi. Tanrim, bayildi! Nastasya, Nastasya! Su!…

Fakat suya ihtiya​ g​s termeden Bay Verkhovensky kendine geldi. Bayan Stavrogin semsiyesini aldi.

- Sizinle simdi konusmanin yarari olmadigini anliyorum.

- Oui, oui je suis incapable. (Evet, evet kendimde degilim.)

- Fakat yarina kadar, ​mit ederim ki, dinlenmis olur ve bunu etraflica d​s ​nebilirsiniz. Evden ​ikmayin. Bir sey olursa, gece de olsa haber verin.
Okumayacagim i​in bana mektup falan yazmaya da kalkmayin. Fakat, yarin ayni saatte bizzat gelip son cevabinizi ​grenecegim. Bu
cevabinizin tatmin edici olacagini umarim. O saatte evde kimsenin olmamasina ve etrafin derli toplu olmasina dikkat edin; ​nk​, hakikaten
igren​. Nastasya, Nastasya!…

Ertesi g​n​ Bay Verkhovensky razi oldugunu bildirdi; aksini zaten yapamazdi. Degisik bir durum vardi burada…

***

Bay Verkhovensky’nin m​lk​, hepimizin bildigi gibi (eski kayitlara g​re elli k​leli ve Skvoreshniki’ye bitisik) aslinda ilk ka-risimndi ve halen oglu
Peter’e aitti. Bay Verkhovensky sadece onun vasisiydi ve b​ylece, oglu r​s t​n​ ispat ettikten sonra da ondan aldigi vek​letname ile m​lk​n
bakimini y​r​t​yordu. B​yle bir anlasma gen​ adamin yararinaydi; ​nk​, m​lk​n geliri olarak, her yil babasindan 1,000 ruble aliyordu. Oysa, m​lk​n
geliri, k​lelik kanunu y​r​rl​ge girdikten sonra 500 rubleye (hatta daha az) d​s m​s t​. B​yle bir iliskinin nasil kurulabildigini ancak, Tanri bilir. Her ne
olursa olsun, bu bin ruble Bayan Stavrogin tarafindan g​nderiliyor ve Bay Verkhovensky’nin bir ruble dahi katkisi olmuyordu. Aksine,
m​lkten gelen b​t​n geliri cebine indiriyordu. Ayrica, m​lk​n tek geliri olan aga​lan Bayan Stavrogin’in haberi olmadan satmasi m​lk​n yikimina
neden olmustu. M​lkten elde edilen ke-83resteyi azar azar satmisti. B​t​n kereste 8000 ruble ettigi halde 5000 rubleye satmisti. Bazen kul​pte
y​kl​ para kaybettiginden Bayan Stavrogin’den istemeye cesareti yoktu. Bayan Stavrogin, bunlari ​grendigi zaman kudurmuscasina ​fkelendi.
Simdi ise sevgili oglu m​lk​n​ satmak i​in gereken islemleri yapmasini babasindan istiyordu. Kuskusuz, soylu ve kendisini d​s ​nmeyen bir kisi
olan Bay Verkhovnesky, dokuz yil ​nce, ​grenciyken Petersburg’da g​rd​g​ le cher enfant (bu sevgili ​ocuga) b​yle davranmis oldugundan ​t​r​
utaniyordu. Aslinda m​lk​n degeri 12000 ya da 13000 ruble civarindaydi; ama, bug​nk​ durumuyla bu m​lke 5000 ruble verecekleri
kuskuluydu. Kuskusuz ki, Bay Verkhovensky elindeki anlasmaya g​re keresteleri satmak yetkisine sahipti; bunca yil hi​ aksatmadan ogluna
1000 ruble g​ndermisti; ama, bunun m​mk​n olamayacagini her zaman kanitlayarak kendisini temize ​ikarabilirdi. Fakat, Bay Verkhovensky,
y​ksek prensipleri olan onurlu bir adamdi. Aklina son derece hos bir fikir geldi; sevgili Peter’i geldiginde, masanin ​s t​ne 15000 rubleyi
koyacak (m​lk​n getirebileceginden fazlaydi) sonra, her yil ​demekte oldugu gelire aldirmadan, ce cher fils’i (sevgili ogul) g​gs​ne bastirarak
aglayacak ve baba ogul arasindaki is konusu b​ylece son bulacakti. Bu g​zel d​s ​ncesini, her zaman oldugu gibi dolamba​li yollardan Bayan
Stavrogin’e a​ti. Bunun, aralarindaki dostluk baglarina ​zel bir anlam katacagini ima ediyordu. Ayni zamanda, eski devirlere ait babalarin,
genellikle eski insanlarin, simdiki akli bir karis havada gezen, sosyalist d​s ​ncelere saplanan gen​lerden daha soylu olduklarini, kendi ​ikarlarini
d​s ​nmediklerini de g​s termis olacakti.

Daha bir​ok sey de s​ylemekle beraber, Bayan Stavrogin hep susuyor, herhangi bir fikir y​r​tm​yordu. Sonunda kuru bir sesle, m​lk​ en y​ksek
degerinden satin almaya razi oldugunu; bu deger 6000 ya da 7000 ruble civarindaydi; belki, 4000 rubleye bile satin alinabilirdi; geri kalan
8000 ruble i​in, yani kerestelerle beraber u​up giden paradan s​z etmedi.

84

Bu olay, Bayan Stavrogin’in, Dasha’yi evlendirme teklifinden bir ay ​ncesine rastliyordu. Bay Verkhovensky sasirmis ve derin d​s ​ncelere
dalmisti. Eskiden oldugu gibi, oglunun gelmeme olasiligi vardi; ama, bunu ancak bir yabanci d​s ​nebilirdi. Oysa, Bay Verkhovensky, bir baba
olarak b​yle bir d​s ​nceyi siddetle reddederdi. Her ne olursa olsun, sevgili Peter hakkinda birtakim garip s​ylentiler kulagimiza kadar geliyordu.
​nce ​niversite ​grenimini tamamladiktan sonra, Petersburg’da bir s​re issiz dolasmisti. Bu alti yil ​nceydi. Birdenbire, g​n​n birinde, gizli
bildirilerin dagitilmasinda parmagi oldugu ve durusmasini bekledigi haberi geldi. Sonra, Isvi​re’nin Cenevre sehrinde g​r​l​nce ka​mis
oldugundan endise etmistik.

Son derece saskin g​r​nen Bay Verkhovensky, o zamanlar, bir s​r​ palavra atmak gibi bir aliskanlik edinmisti.

- B​t​n bunlar bana ​ok garip geliyor. Sevgili Peter, c’est une si pauvre tete! (zavalli bir insandir) Iyi kalpli, soylu, ​ok duyguludur ve sunu
s​ylemeliyim ki, Petersburg’da onu, modern gen​lerle karsilastirdigim zaman ​v​nm​s t​m; fakat, c’est un pauvre sire tout de meme… (ne de
olsa zavalli bir gen​tir) ve, bilirsiniz, duygululuk, yari olgunluk sonucudur. Onlari b​y​leyen ger​ek​ilik degildir; sosyalizmin duygulu ve idealist
y​n​d​r; oldugu gibi onun dini g​r​n​s ​d​r; onun siiri, tabii herkes tarafindan evvelce kullanilmistir. Ve bununla beraber, b​t​n bunlarin bence anlami
nedir? Burada bir s​r​ d​s manim var, orada daha da fazlasi ve babasinin etkisiyle yapmis oldugu s​ylenecek. Tanrim, Peter, kalkinma harek​tinin
​nderi, ha!… Ne g​nlerde yasiyoruz!…

Bununla beraber, kisa bir zaman sonra Peter, her zaman oldugu gibi parasinin g​nderilmesi i​in Isvi​re’deki kesin adresini bildirdi. Bu da
g​s teriyordu ki, siyasal bir g​​men degildir. Ve simdi, dis ​lkelerde d​rt yil ge​irdikten sonra, birden bire ​z vatanina d​n​yor ve kisa bir zaman sonra
da sehre gelecegini bildiriyordu. Bunun da anlami, herhangi bir su​la su​lanmamis olmasiydi. Dahasi da vardi; sanki, biri onun isleriyle
ilgileniyor ve onu y​netiyordu/Simdi,

85Rusya’nin g​neyinden yaziyor ve oraya ​nemli bir is i​in gitmis oldugunu s​yl​yordu. B​t​n bunlar iyiydi; ama, Bay Verkhovensky m​lk​n
satisindan arta kalan 7000 ya da 8000 rubleyi nasil bulacagini d​s ​n​r ordu. Eger oglu bu konu ​zerine tatsizlik ​ikarir da mahkemelik olurlarsa
ne olacakti? Duygulu Peter’inin m​lk​n​ hi​bir seye feda etmeyecegini de hissediyordu.

Bir g​n bana, al​ak sesle:

- Dikkat ettim, diye fisildadi. Acaba, neden b​t​n sosyalistler ve kom​nistler, bu kadar cimri, bu kadar malina d​s k​n oluyorlar? Kuskusuz, en
b​y​k sosyalistler, sosyalistliklerinin b​y​kl​g​ kadar da malina d​s k​nl​kleri b​y​k oluyor… neden acaba? Acaba, bu sadece fazla duysalliktan mi
oluyor?

Bay Verkhovensky’nin bu s​zlerinde ger​ek payi olup olmadigini bilemiyorum. B​t​n bildigim, Peter’in kerestelerin satisindan haberdar oldugu
ve bunun da Bay Verkhovensky tarafindan bilindigidir. Ayni zamanda, Peter’in babasina yazdigi mektuplari da okudum; Peter ​ok seyrek,
yilda ancak bir mektup yazardi. Yalniz son zamanlarda iki mektup g​ndermis, bu mektuplar hemen hemen birbirini izlemisti. Ikinci mektup,
gelisini babasina bildirmek i​indi. Bu mektuplar kisa, kuru bir dille yazilmis ve sadece emir veren mektuplardi. Baba ogul, daha
Petersburg’da ilk karsilasmalarinda son modaya uyarak senli benli olduklarindan, Peter’in mektuplari bana, eski m​lk sahiplerinin Moskova
ya da Petersburg’dan, m​lklerini y​neten k​lelerine yazdiklari mektuplari hatirlatiyordu. Ve simdi, Bay Verkhovensky’nin mali durumunu
d​zeltecek olan 8000 ruble, Bayan Stavrogin’in teklifi ile birden ortaya ​ikiyordu. Ayni zamanda, Bayan Stavrogin, bu paranin baska sekilde
temin edilemeyecegini de kesinlikle ima etmisti. Bu bakimdan, Bay Verkhovensky bu teklife boyun egmek zorunda kalmisti.

Bayan Stavrogin gider gitmez, b​t​n g​n evine kapanip kimse ile g​r​s medi ve hemen bana haber saldi. Tabii, aglayarak uzun uzun konustu; g​zel
s​zler s​yledi; arada bir s​z dizisini kaybetti ve konudan uzaklasti; bazen bir s​z​ k​t​ anlamda kullaniyor ve son

86

derece memnun oluyordu. Sonra hafif bir mide sancisina tutuldu… ​ok ge​meden her sey normal seyrini takip etti. Sonunda, yirmi yil evvel
​len Alman karisinin resmini ​ikartti ve acikli bir sesle onunla konusmaya basladi: “Beni affedebilecek misin?” Kendisini tamamen kaybetmis
g​r​n​yordu. Kederimizi bogmak i​in biraz da i​tik. Biraz sonra tatli bir uykuya dalmisti. Ertesi sabah kravatini son modaya uygun olarak
bagladi; dikkatle giyindi ve aynanin ​n​nde sik sik kendisini kontrol etti. Mendiline esans d​kt​… hi​ olmazsa birka​ damla… ve pencereden
Bayan Stavrogin’i fark eder etmez, hemen baska bir mendil aldi ve esansli mendili minderin altina sakladi.

Bayan Stavrogin, onun kararini ​grenince:

- ​ok g​zel, dedi. ​nce kararliliginizdan, sonra da, ​zel hayatinizda pek dinlemediginiz mantiginizin sesini duymanizdan ​t​r​ memnun oldum. Ama,
aceleye gerek yok.

Bay Verkhovensky’nin beyaz kravatina bakarken ekledi:

- Simdilik kimseye bir sey s​ylemeyin, ben de s​ylemeyecegim. Yakin zamanda dogum g​n​n​z olacak; onunla beraber sizi ziyarete gelecegim.
Bir ​ay yaparsiniz; fakat, rica ederim, aperitif ya da sarap olmasin; ama, buna ben dikkat ederim. Arkadaslarinizi da davet edin… yine de
arkadaslarinizin se​imini beraberce yapariz. Eger gerekirse, Dasha ile bir g​n ​nceden konusabilirsiniz. Dogum g​n​ partinizde resmi bir a​iklama
yapacak degiliz; fakat, sadece k​​k bir imada bulunacagiz ya da herhangi bir t​ren yapmadan herkese duyuracagiz. Ondan sonra, on bes g​n
i​inde sessiz bir evlenme t​reni olacak; tabii, m​mk​n olursa. D​g​nden sonra bir s​re i​in bir yere; ​rnegin, Moskova’ya gidersiniz. Ben bile sizinle
beraber gelebilirim. Fakat, en ​nemlisi, o zamana kadar bu hususta kimseye bir sey s​ylememenizdir.

Bay Verkhovensky sasirmisti. B​yle olamayacagini, Dasha ile karsilikli konusmasi gerektigini s​yleyecek oldu; fakat Bayan Stavrogin ​fkeyle
haykirdi:

- Onunla konusmanizin size ne yaran olacak. Belki de b​t​n bunlardan hi​bir sey ​ikmayabilir…

87Gelecegin damadi tamamen saskin olarak mirildandi.

- Ne demek istiyorsunuz?

- Ne s​yl​yorsam onu. Hen​z kesin bir karar vermis degilim. Fakat her seyin s​yledigim gibi olacagini d​s ​nd​g​mden, endise etmenize gerek yok.
Dasha’yi bizzat kendim hazirlayacagim. Hi​bir sey yapmak zorunda degilsiniz. S​ylenmesi ve yapilmasi gereken her sey yapilacaktir. Bu
bakimdan onu g​rmenize gerek yok. Onu ne i​in g​receksiniz? Yapacaginiz ne var ki? Hem ne gidin ne de mektup yazin. Rica ederim bu
hususta tek s​z dahi istemiyorum. Ben de tek s​z etmeyecegim.

Bayan Stavrogin herhangi bir a​iklama yapmadan olduk​a ​zg​n ayrildi. G​r​n​s e g​re, Bay Verkhovensky’nin hemen hazir tavirlarindan sasirmisti.
​ok yazik!… Bay Verkhovensky’nin durumdan hi​ haberi yoktu ve bir​ok bakimdan d​s ​nme firsatini bile bulamamisti. Aksine, yeni bir hava
​almaya, b​y​k bir basari almis gibi tavir almaya baslamisti. S​rekli atip tutuyordu.

​n​mde durup kollarini iki yana a​arak konusuyordu:

- Hosuma gitti!… Duydunuz mu? isi ​yle bir duruma getiriyor ki sonunda vazge​ecegim. Ben bile sabrimi t​ketebilir ve red-debilirim!?..
“Yerinden kimildamadan otur, onu ne i​in g​receksin?” Fakat neden olmasin, sorarim size, neden evlenmek zorundayim? Kafasina bazi garip
d​s ​nceler geldi diye mi? Fakat, ben ciddi bir adamim ve deli bir kadinin hakkimdaki d​s ​ncelerini her zaman i​in reddedebilirim!… Ogluma ve
kendime karsi bazi g​revlerim var!… Kendimi feda ediyorum, bunu anlayamiyor mu? Belki de hayattan sikildigim, hi​bir seyi
umursamadigim i​in kabul ettim. Fakat, beni kizdirip umursamazligimi bir anda yok edebilir. Beni fazla zorlayacak ve ben de vazge​ecegim.
Et enfin le ridicule… (Hem sonunda ​ok g​l​n​ olacak)… Bana kul​pte ne diyecekler? Liputin ne… ne s​yleyecek? “Belki de hi​bir sey olmaz!…”
Tamam degil mi? Yeterli degil mi? Bu… bu kadari da fazla oldu! Jesuis un for​at, un Badinquet, (bir forsayim ben.) Napolyon’un ka​masi i​in
elbiselerini ona veren bir forsa…. k​s eye kistirilmis un (bir) adamim ben…

88

B​t​n bu yakinmalar arasinda, bencil bir gurur vardi. Bununla beraber, o aksam yine biraz i​tik.

3.

BASKA BIR ADAMIN G​NAHLARI


Aradan bir hafta ge​meden isler yavas yavas gelismeye basladi.

Arada sunu da s​yleyeyim ki, bu ugursuz hafta i​inde, en yakin sirdasi olarak, zavalli dostumdan hemen hemen hi​ ayrilmadim. O hafta
kimseyi g​rmedigimiz ve hep yalniz kaldigimiz halde utan​tan yerin dibine ge​iyordu; hatta, benden bile utaniyordu; ​yle ki, bana a​ildik​a, b​s b​t​n
yanip yakiniyordu. ​ok hassas oldugu i​in sehirde herkesin bildiginden endiseleniyordu. Degil kul​pte, kendi arkadaslari arasinda g​r​nmekten
​ekiniyordu. Normal g​nl​k y​r​y​s lerine bile hava iyice karardiktan sonra ​ikiyordu.

Aradan bir hafta ge​ti; o h​l​ nisanli olup olmadigini ne kadar gayret ederse etsin, kesin olarak ​grenememisti. Nisanlisi ile g​-r​s ememisti ve
kuskusuz, onun nisanlisi olup olmadigini, bu isin ciddi bir y​n​n​n bulunup bulunmadigini bile bilmiyordu. Her nedense, Bayan Stavrogin onu
kesin olarak g​rmek istemiyordu. Mektuplarinin ilkine cevap olarak (ve ona ​ok sayida mektup yazdi) Bayan Stavrogin, ​ok mesgul
oldugundan kendisini rahatsiz etmemesini; ​nemli isler pesinde oldugunu; onunla g​r​s emeyecegini; isi azaldigi zaman kendisini g​rmeye
gelebilecegini yazdi. Mektuplarina gelince, “maskaralik” diye adlandirdigini ve onlari a​madan geri ​evirecegini ekledi. Bu notu okudum; Bay
Verkhovnesky okumam i​in vermisti.

Bununla beraber, b​t​n bu sert kelimelerin her biri, b​y​k endisesinin yaninda anlamsizdi. Bu endisesi onu b​y​k ​apta hirpaliyordu; bu nedenle,
zayifladi ve cesaretini kaybetti. Her seyden utanmasina neden olan, benimle bile tartismayi reddettigi bir seydi. Tersine, her ne zaman bu
konuyu a​acak olsam, bana yalan s​yl​yor

89ve k​​k bir ​ocuk gibi s​z​ degistirmeye ​alisiyordu; b​yle olmasina ragmen beni her g​n ​agirtiyordu; bensiz iki saatini bile ge​iremiyordu;
ekmege, suya ihtiyaci oldugu kadar bana da ihtiyaci vardi.

B​yle bir tutum, bir bakima benligimi incitiyordu. O zaman, Bay Verkhovnesky’nin bu sirrini, endisesini a​iklamasinin, kredisini
artirmayacagina kesin olarak inanmistim ve bu nedenledir ki, hen​z gen​ oldugumdan hislerinin kabaligi ve kuskularinin ​irkinligi karsisinda
​fkelenmemek elimden gelmiyordu. O kizginligim aninda, itiraf etmeliyim ki, belki onun sirdasi olmak beni yordugundan ​t​r​, onu su​luyor da
olabilirdim. Bazi seylerin itirafinin g​​ oldugunu bildigim halde, direterek her seyi a​iklamasini saglamaya ​alistim. O da benim i​imi g​r​yor; yani,
onun i​ini g​rd​g​m​ ve ona kizdigimi hissediyor; ona kizdigim ve i​ini g​rd​g​m i​in o da bana kiziyordu. Belki de ona karsi ​fkelenmem anlamsiz ve
sa​maydi; fakat, iki adam uzun zaman beraber bulun-muslarsa, o iki kisi arasindaki dostluk ger​ekten g​​lenir. Belirli bir g​r​s a​isindan, kendi
durumunun belirli taraflarini ​ok iyi anliyordu; kuskusuz, saklamasinin gerekli oldugunu d​s ​nd​g​ noktalari ustalikla atliyordu.

Arada sirada Bayan Stavrogin hakkinda bazi s​zler s​ylerdi.

- Ah, ​nceleri b​yle degildi. Beraberce oturup tatli tatli tartistigimiz zaman b​yle degildi. O g​nler konusabilirdi, biliyor musunuz? O g​nlerde
kendisine ​zg​ d​s ​nceleri oldugunu s​ylersem inanir misiniz? Simdi her sey degisti!… Eski g​nlerin ge​mis oldugunu s​yl​yor. Ge​misi hor g​r​yor…
Simdi bir ​esit y​netici, d​nyaya karsi dis bileyen bir kisi oldu ve daima y​z​ asik…

Hemen itiraz ettim.

- Emirlerini yerine getirdiginize g​re neden kizmis olsun? Cin gibi bir tavirla y​z​me bakti.

- Cher ami, (sevgili dostum) arzusunu kabul etmeseydim, son derece ​fkelenecekti!… Ama yine de, kabul ettigim zamankinden daha az
kizacakti!

90

Bu yorumundan son derece memnun oldu ve o gece bir siseyi beraberce bosalttik. Fakat, neseli durumu pek kisa s​rd​; ertesi sabah, her
zamankinden daha k​t​ bir durumda ve daha kederliydi.

Fakat daha ​ok, sehre yeni gelmis olan Drozdov’lara, eski dostlugunu yenilemek i​in gereken ziyareti yapmaya bir t​rl​ karar verememesine
kiziyordum. Anladigima g​re, Drozdov’lar da bunu bekliyor ve gelmeyisinin nedenini sorup duruyorlardi. Kendisi de bu ziyareti yapmayi
arzu ediyordu. Lisa’dan s​zederken anlayamadigim bir heyecanla konusuyordu. Kuskusuz ki onu, bir zamanlar ​ok sevdigi k​​k bir ​ocuk
olarak hatirliyordu. Fakat nedense, simdiki dertlerinin ve en ​nemli sikintilarinin onun yaninda sona erecegini d​s ​nm​yordu. Lisa’nin kisiliginde
olagan​s t​ bir yaratik bulacagina inaniyordu. Her g​n ona gitmeye karar verdigi halde gitmiyordu. Isin en garip tarafi, onunla benim de
tanismak istememdir; bu da ancak, Bay Verkhovensky tarafindan yapilabilirdi. Onunla sik sik karsilasmalarim, ​zerimde derin bir etki
birakmisti… Tabii bu karsilasmalarim, sokakta oluyordu. Onu, sik bir binici elbisesiyle, g​zel bir atin ​s t​nde ve rahmetli general Drozdov’un
yakisikli akrabasi gen​ subayin esliginde g​r​yordum. G​zlerimin kamasmasi kisa s​rm​s t​ ve hayalimin olmayacak bir sey oldugunu hemen
anlamistim. Bununla beraber, kisa bir zaman bile s​rm​s olsa, ger​ek olduguna g​re, evinden ​ikmamakta israr eden zavalli dostuma o zamanlar
nasil kizdigimi tahmin etmek kolay olur.

Grubumuzda bulunan herkes, Bay Verkhovensky’nin bir s​re i​in hi​bir ziyaret​i kabul etmeyeceginden ve rahatsiz edilmemesini istediginden
haberdar edilmisti. Vazge​mesi i​in ​ok ugrasmakla beraber, kimseyle g​r​s mek istemedigini dostlarina bildirmesine engel olamadim. Arzusuna
uyarak b​t​n dostlarinin evini teker teker dolastim; Bayan Stavrogin’in bizim ‘ihtiyar’a bazi isler verdigini (aramizda ona ihtiyar derdik),
yillardan beri daginik duran mektuplarin bir d​zene sokulmasini istedigini, bu nedenle evine kapandigini ve kendisine yardim ettigimi s​yledim.
Sadece, Liputin’e

91ugramadim; ona gitmeyi, her g​n ertesi g​ne birakiyordum; fakat, dogrusunu s​ylemek gerekirse ondan korkuyordum. S​yledigim tek
kelimeye inanmayacagini biliyordum; ondan saklamak istedigimiz bir sir oldugunu d​s ​neceginden ve yanindan ayrilir ayrilmaz hemen disari
firlayacagindan ve ortada neler d​nd​g​n​ ​grenmek i​in bir s​r​ sa​maliklar yapacagindan emindim. B​t​n bunlari kendi kendime tekrarlayip
dururken, ona rastladim. Durumu anlattigim tanidiklardan her seyi ​grenmisti bile. Fakat, s​ylemesi gariptir ki, Bay Verkhovensky hakkinda
tek soru sormadi ve ona ug-rayamadigim i​in ​z​r dileyecegim sirada hemen s​z​m​ kesti; konusmayi baska bir konuya ​evirdi. Bana s​ylenecek
​ok seyi vardi; ​ok heyecanli ve kendisini dinleyecek birini buldugundan dolayi ​ok memnundu. Sehir haberlerinden deginmeye basladi; valinin
“degisik agizli” karisinin gelisinden, kul​pte onlara karsi yapilan hareketlerden, herkesin ortaya yeni yeni fikirler atmasindan ve bunun
herkese nasil bulastigindan falan s​zetti. Tam on bes dakika konustu ve ​ylesine eglenceli anlatiyordu ki bir t​rl​ kendimi yanindan
koparamiyordum. Ger​i ondan hi​ hoslanmazdim; ama, itiraf etmeliyim ki, kendisini dinletme h​neri vardi; ​zellikle, ​fkeli oldugu zamanlar. Bu
adam, benim fikrime g​re, dogustan casustu. Sehrimizde ge​en b​t​n olaylari dakikasi dakikasina haber alirdi; sehrin en olmadik sirlarini bilirdi;
bazen kendisini hi​ ilgilendirmeyen olaylari bu kadar ince ayrintilari ile bilmesine hayret etmemek elden gelmezdi. ​ogunlukla, karakter
yapisinin kiskan​lik olduguna inanmisimdir. Ayni gece, Bay Verkhovensky’ye, o sabah Liputin ile karsilasmami ve anlattiklarini s​yledigim
zaman, heyecanlanarak beni sasirtan bir soru sordu: “Liputin biliyor mu, bilmiyor mu?”. Bu konuyu b​yle kolaylikla ​grenemeyecegine;
ayrica, ​grenebilecegi bir kimsenin olmadigina inandirmaya ​alistim; fakat, Bay Verkhovnesky bir t​rl​, bana inanmak istemedi.

Sonra beklenmedik bir anda:

-Ister inanin ister inanmayin, dedi. Fakat, sadece durumumuzu b​t​n ayrintilariyla bilmesinin disinda, her ikimizin de bilmedigi, belki de hi​
​grenemeyecegimiz ya da ​grendigimiz zaman geri

92

d​nemeyecegimiz bir seyi de bildigi kanisindayim.

Cevap vermemekle beraber, s​ylediklerinde bazi ger​eklerin gizli oldugundan emindim. Bu konusmadan sonra, bes g​n Liputin’in ismini bile
agzimiza, almadik; Bay Verkhovnesky’nin, birtakim kuskularini bana a​tigi, istemedigi seyleri s​yledigi i​in caninin sikildigini hissetmemek
elimden gelmiyordu.

***

Bir sabah… Bay Verkhovensky’nin evlenmeye razi oldugunun yedinci ya da sekizinci g​n​… saat on bir sularinda, her zamanki gibi yine
kederli dostuma gitmek i​in acele ederken, basimdan bir olay ge​ti.

Liputin’in “b​y​k yazar” dedigi Karmazinov’la karsilastim. Onun romanlari ve ​yk​leri yedisinden yetmisine kadar herkes tarafindan bilinirdi.
Onlara ben de d​s k​nd​m; ​ocuklugumun ve gen​ligimin, bana en ​ok zevk veren yapitlariydi. Ama, sonralari ondan sogumustum; son
zamanlarda ​ok sik yazdigi d​s ​nd​r​c ​ romanlari eskiden yazdigi siir dolu uzun ​yk​leri kadar ilgin​ degildi ve son yazilarini hi​ begenmiyordum.

Genel olarak, b​ylesine ​nemli bir konuda ​zel d​s ​ncelerimi de a​iklamama izin verecek olursaniz, s​yle konusabilirim: Hayatlari s​resince
​ogunlukla bir d​hi olarak bellenen orta halli bu centilmenler, ​ld​klerinde yalniz iz birakmadan gitmekle kalmazlar; ayni zamanda, anilarimizdan
bile silinirler. Fakat, bazilari, hayattayken bile, yeni bir kusagin ​ikmasi ile tamamen unutulup b​t​n zihinlerden silinirler. Hele bizim ​lkede,
tiyatroda sahnenin degismesi gibi kolaylikla oldugu dogrudur. Her zaman i​in, s​yleyebilecekleri yeni bir sey olan Pushkin’ler, Gogol’ler,
Moli​r ’ler ve Voltaire’ler ya da b​t​n meshurlar bu s​ylediklerimin disinda kalirlar!…

Bu orta halli, yetenekli centilmenlerimizin, kendilerinin bile farkina varmadan, ​m​rlerinin sonuna geldikleri de bir ger​ektir.

93Bitmez bir d​s ​nce hazinesi olduguna uzun bir s​re inanilan; kendisinden toplumun kipirdanisina olagan​s t​, ciddi katkilari beklenilen bir
yazarin, sonunda, en esasli d​s ​ncesinin bile bir hi​ oldugu, olduk​a sik g​r​l​r ve bu nedenden dolayi, onlarin ​ok ​abuk silinmelerine de hayret
edilmemelidir. Fakat, yasli adamlar bunun farkina varmazlar ve kizarlar. ​alismalarinin sonunda, ​fkeleri sasirtacak derecede artar. Kendilerini
ne sanirlar, ancak Tanri bilir… Karmazinov i​in, s​z​ ge​en kisilerle ve y​ksek sosyete ile olan iliskilerine, hemen hemen, kendi benliginden daha
​ok ​nem verdigini s​yl​yorlardi. Eger ona iyi bir tavsiye ile geliyorsaniz, tabii, ​zellikle ona bir sey i​in gerekliyseniz, sizi ​ok candan
karsilayacagi, pohpohlayacagi, basit kalpliligi ve al​akg​n​ll​l​g​ ile sizi b​y​leyecegi s​ylenirdi. Fakat, siz yanindayken, bir prens, kontes ya da
korktugu biri gelecek olursa, oradan ayrilmaniza firsat kalmadan size, bir pa​avra ya da k​​k bir b​c ekmissiniz gibi k​t​ davranmayi en kutsal
g​revi kabul eder ve bu hareketinin soylu bir davranis olduguna inandigi s​ylenir. Arzu ettigi takdirde kendisini tutabildigi, soylu davranislari
​ok iyi bildigi halde, o kadar ben-cilmis ki, toplumun edebiyatla pek ilgisi olmayan ​evrelerinde bile yazarligini ileri s​rmeden edemezmis. Diger
taraftan, eger biri yanlislikla umursamazligi ile canini sikacak olsa, son derece g​c enir ve ​ almak i​in firsat ararmis.

Yaklasik bir yil kadar ​nce, ruhbilimle ilgili oldugu kadar, en kaba bir siirsel t​rde de yazilmaya ​alisilmis bir yazisini, bir dergide okumustum.
Ingiltere kiyilarinda bir yerde, bizzat kendisinin tanik oldugu, bir geminin batisini, bogulmak ​zere olanlarin kurtarilmalarini ve bogulanlarin
cesetlerinin sahile getirilislerini nasil seyretmis oldugunu anlatmisti. Bu olduk​a uzun ve kalabalik s​zl​ yazi, kendisinin ne kadar iyi bir insan
oldugunu g​s termek amaciyla yazilmisti. Satirlarin arasinda yazarin sanki s​yle dedigi anlasiliyordu: “Bakin bana, su dakikalarda nasil cesurca
davrandim. Denizin, firtinanin, kayalarin, par​alanan geminin kalintilari size ne anlatir? B​t​n bunlari kalemimin g​c ​ ile size anlattim. ​l​ kollari
arasinda ​l​ ​ocugunu sikica tutan bogulmus kadina neden

94

bakiyorsunuz? Bana baksaniz daha iyi edersiniz. Olayin g​r​n​s ​ne dayanamayip arkasini d​nen bana bakin. Bakin, ben arkami d​nm​s
duruyorum; (dehset i​indeyim ve onlara d​n​p bakacak g​c ​ bulamiyorum; g​zlerimi yumdum… bunu daha ilgin​ bulmuyor musunuz?”
Karmazinov’un bu makalesi hakkindaki fikrimi Bay Verkhovensky’ye s​yledigim zaman benimle ayni fikirde oldugunu s​yledi.

Son g​nlerde Bay Karmazinov’un gelecegi haberi sehirde yayildigi zaman, normal olarak onu ben de g​rmek; hatta, m​mk​n olursa onunla
tanismak istemistim. Bir zamanlar arkadas olduklarindan bu arzumu Bay Verkhovensky araciligiyla yerine getirebilecegimi biliyordum. Ve
simdi, onunla bir k​s e. basinda karsilastim. Onu derhal tanidim; valinin karisiyla bir arabada giderlerken ​ g​n kadar ​nce bana g​s termislerdi.
Yaklasik elli bes yaslarinda, kisa boylu, agirbasli ve silindir sapkasinin kenarlarimdan, tertemiz pembe kulaklarinin arkasina kivrilan g​r, kir
sa​li bir ihtiyardi. Ince, uzun, alay edercesine kivrilmis dudaklari, biraz etlice burnu ve keskin bakisli g​zleriyle, teiniz, k​​k y​z​ pek g​zel
sayilmazdi. Giyimi biraz dikkatsizceydi. ​zerinde, ancak yilin bu mevsiminde Kuzey Italya ya da Isvi​re’de giyilebilecek cinsten siyah bir
pelerin vardi. Fakat giyiminin ​ok k​​k seyleri dahi; kol d​gmeleri, yakasi, d​gmeleri; ince, siyah bir kurdelenin ucuna bagli baga g​zl​g​ ve y​z​g​,
y​ksek tabakadaki insanlarin kullandiklari cinstendi. Yazin muhakkak kumastan yapilmis, yaninda sedef d​gmeleri olan renkli tozluklarla
dolastigi kanisindayim. Onu g​rd​g​mde, k​s e basinda durmus etrafina bakmiyordu. Kendisine ilgi ile baktigimi g​r​nce, tatli, fakat biraz tiz bir
sesle sordu:

- Bykov Sokagi’na nasil gidebilecegimi s​ylemek nezaketinde bulunur musunuz?

B​y​k bir heyecanla:

- Bykov Sokagi mi? diye haykirdim. Buradan uzak degildir. Bu cadde boyunca y​r​rseniz soldaki ikinci sokak.

95- ​ok tesekk​r ederim.

Oh, kahrolsun o dakika!… O dakikada ​rkek ve son derece al​akg​n​ll​ g​r​nd​g​me inaniyorum. Her seyin bir anda farkina vardi ve tabii, her seyi
anladi; yani, kim oldugunu bildigimi, onun kitaplarini okudugumu ve ​ocuklugumdan beri ona taptigimi ve ​rkt​g​m​, al​akg​n​ll​l​kle ona saygi
duydugumu anlamisti. G​l​msedi; tekrar basini egdi ve tarif ettigim y​ne dogru y​r​d​. Neden geri d​n​p pesinden gittim bilmiyorum; neden
yaninda on adim kostum bilmiyorum. Yine birdenbire durdu.

Yine bana hitap ederek haykirdi:

- En yakin araba duragini da s​yleyebilir miydiniz? Igren​ bir haykiris; igren​ bir ses!

- Araba duragi mi? En yakin araba duragi… katedralin yaninda… orada daima araba bulmak m​mk​nd​r.

Bunu s​yler s​ylemez d​nd​m ve neredeyse kosacaktim.

Tahmin ederim ki, bunu bekliyordu. Tabii, hemen kendime geldim ve kazik gibi durdum; fakat, hareketimi fark etmis ve o tatsiz
g​l​msemesiyle y​z​me bakiyordu. Tam o sirada ​mr​m olduk​a unutamayacagim bir sey oldu. Birdenbire sol elinde tasimakta oldugu k​​k ​antayi
yere d​s ​rd​. Dogrusu bu ​anta da degildi; k​​k bir kutu, atase ​antasina da benziyordu; fakat, daha ​ok kadinlarin tasidiklari makyaj ​antasini
andiriyordu. Ne oldugunu kesin olarak bilmiyorum; bildigim, onu yerden almak i​in d​nm​s oldugumdur.

Onu yerden almadigima kesin olarak eminim; fakat, yerden almak i​in yaptigim ilk hareket kimseyi yaniltamazdi. Bu hareketimi
gizleyemedigim de muhakkak; hem de aptal gibi kizarmistim. Alayci adam, anlamak istedigi her seyi bir anda anlayivermisti.

Sevimli bir sesle:

- Zahmet etmeyin, efendim, ben alirim, dedi.

Sanki ​antayi yerden almayacagimi anlamamis gibi bir tavirla egilip yere d​s en ​antasini aldi. Bu hareketi yaparken sanki benden

96

evvel davranmis gibi bir ​abuklugu vardi. Tekrar basiyla selamladi ve beni bir budala gibi oldugum yerde birakarak yoluna devam etti. ​antayi
yerden almis bile olsam durumda bir degisiklik olacagini sanmazdim.

Bes dakika s​reyle kendimi tamamen rezil olmus zannettim; fakat, Bay Verkhovensky’nin evine geldigim zaman kahkahalarla g​lmeye
basladim. Bu karsilasmayi ​yle g​l​n​ bulmustum ki, b​t​n olayi, hareketlerimiz de dahil olmak ​zere Bay Verkhovensky’ye anlatmaya karar
verdim.

***

Bu kez Bay Verkhovensky’yi olagan​s t​ degismis bulunca ​ok sasirdim. Beni g​r​r g​rmez b​y​k bir heyecanla karsilamak i​in kostugu ger​ektir.
Fakat, ​ylesine dalgindi ki, anlattiklarimi dinlediginden bile kuskuluydum. Karmazinov’un isminden s​z eder etmez, kendisini ​ilgin gibi
kaybetti.

- Ondan s​zetmeyin!… diye haykirdi. Onun ismini agziniza almayin! Bakin, suna bakin! Oku! Oku!…

Bir ​ekmece ​ekti ve masanin ​s t​ne, kursun kalemle acele acele yazilmis ​ k​git par​asi atti. Bunlarin hepsi Bayan Stavrogin’ dendi. Ilk not, iki g​n
​nce, ikincisi d​n ve ​nc​s ​ de bug​n, bir saat ​nce yazilmisti; ​ mektup da pek ​nemsizdi. Tek konu, Karmazinov’du; Karmazinov’un onu ziyarete
gelmemesi halinde ne kadar ​z​leceginden ve gururunun incineceginden s​z ediyordu. Iste iki g​n ​nce gelen birinci not (belki ​ g​n ​nce ve d​rt g​n
​nce yazilanlar da vardi):

“Nihayet bug​n ziyareti ile size seref verecek olursa, benden s​zetmemenizi rica ederim. En k​​k bir imada bile bulunmayin. Benim hakkimda
konusmayin ve beni ona hatirlatmayin.”
V.S.

97D​nk​ not:

“Nihayet bu sabah sizi ziyarete harar verecek olursa, en agirbasli hareketin onu evinize kabul etmemek olacagini saniyorum. Ben b​yle
d​s ​n​yorum, sizin nasil d​s ​nd​g​n​z​ bilmiyorum.”

V.S.

Bug​nk​ not, sonuncusu:

“Evinizin kirli ve t​t​n dumani ile dolu oldugundan eminim. Maria ve Foma’yi g​nderiyorum; yarim saatte her tarafi temizleyip toplarlar.
Onlara karismayin, odanizi toplarlarken siz mutfakta oturun. Bir Buhara halisi ve iki ​in vazosu g​nderiyorum: onlari uzun zamandan beri size
hediye etmeyi d​s ​n​yordum zaten; ayni zamanda Teniers’imi g​nderiyorum (bir s​re i​in). Vazolari pencerenin i​ine koyabilirsiniz ve Teniers’i de
tam Goethe’nin resminin altina asin; orada daha ​ok g​ze ​arpar ve sabahlan da orasi daima aydinlik olur. Nihayet gelirse, onu son derece
kibar karsilayin; fakat ​nemsiz seylerden ya da bilimsel konulardan s​z edin; sanki, ondan hen​z d​n ayrilmis gibi davranin. Benim hakkimda
tek kelime dahi s​ylemeyin. Aksam belki sizi g​rmeye gelebilirim.”

Hamis: Eger bug​n gelmeyecek olursa, artik hi​ gelmez.

Notlan okuyunca dostumun b​yle basit seylerden heyecanlanmasina sastim. Sorgu dolu bakislarimi ona kaldirdigim zaman notlari
okudugum s​rede her zaman takmakta oldugu beyaz kravatini, kirmizi bir kravatla degistirmis oldugunu g​rd​m. Sapkasi ve bastonu masanin
​s t​nde duruyordu. Rengi solmustu ve elleri titriyordu.

Sorgu dolu bakislarima ​fkeyle karsilik verdi.

- Onun heyecani umurumda bile degil!… Je m’en fiche! (bile degil!) Benim mektuplarima cevap vermedigi halde Karmazinov i​in
heyecanlaniyor!… Iste, iste bana d​n geri g​nderdigi a​ilma—

98

mis mektuplarimdan biri, orada masanin ​s t​nde, kitabin altinda, L’Homme qui rit’in altinda, (g​len adam) Sevgili Nicholas i​in ​z​l​yorsa bana
ne? Je m’en fiche et je proclame ma libert​. Au di-able le Karmazinov! Au diable Lembke! (Viz gelir, h​rriyetimi ilan ediyorum.
Karmazinov’un cani cehenneme! Lembke’nin cani cehenneme!) Vazolari hole, Teniers’i ​ekmeceye sakladim ve beni derhal kabul etmesini
istedim. Duydunuz! Ondan istedim!… Ben de kursun kalemle ayni cins k​gida karaladim ve Nastasya ile g​nderdim ve bekliyorum.
Dasha’nin kendi agziyla ve Tanrinin huzurunda ya da hi​ degilse, sizin huzurunuzda s​ylemesini istiyorum. Vous me seconderes, n’est-ce
pas, comme ami et t​moin. (Bana bir dost ve tanik olarak yardim edeceksiniz, degil mi?) Y​z​m​ kizartmak, yalan s​ylemek istemiyorum; gizli
kapakli isler istemiyorum; bu iste gizli hi​bir sey istemiyorum!… Her seyi bana samimiyetle itiraf etsinler, a​ik olarak, onurluca ve sonra…
sonra belki ben onlari onurlu davranisimla utandiririm!…

Onun bir al​ak olduguna inanmisim gibi b​y​k bir ​fkeyle bana bakti ve birden parladi.

- Ben bir al​ak miyim, degil miyim, aziz dostum?

Bir yudum su i​mesini rica ettim; onu daha ​nce hi​ bu kadar heyecanli g​rmemistim. Konusurken odanin bir k​s esinden ​b​r k​s esine kosuyordu;
fakat, birden garip bir tavirla karsimda durdu.

Asiri bir gururla tepeden tirnaga beni s​zd​ ve yine basladi.

- Beni, Stepan Vershovensky’yi, onuru ve b​y​k ilkeleri ugruna, gerekirse heybesini, yoksul ​ikinini, zayif omzuna vurup bir daha geri
d​nmemek ​zere buradan gidebilecek kadar g​​l​ sanmiyor musunuz, efendim? Stepan Verkhovensky’nin, baskiyi, ​ilgin bir kadinin baskisini,
yani, d​nyadaki en onur kirici, amansiz baskiyi, b​y​k bir soylulukla geri ​evirmesi ilk defa olmuyor; ger​egi dikkate almadan s​zlerime g​ld​g​n​z​
g​r​yorum, efendim!… Oh, bir t​c carin yanina girip ​ocuklarina ​gretmenlik ederek son g​nlerimi orada ge​irebilecegime, ya da bir ​itin dibinde
a​liktan ​lecek

99kadar g​​l​ olduguma inanmiyorsunuz. Cevap verin, hemen cevap verin!… Inaniyor musunuz, inaniyor musunuz?

Bilerek cevap vermedim. Hatta, olumsuz cevabimla onu incitmek istemedigim i​in cevap vermekten ka​iniyormusum gibi bir de tavir
takindim. Onun bu ​fkesinde gururumu kiran bir sey vardi ve kisisel de degildi, ah, hayir!… Fakat… bunu daha sonra anlatacagim.

Bay Verkhovensky’nin rengi ger​ekten soldu.

- Belki yanimda sikiliyorsunuzdur, Bay G… (benim adim). Sonra, ​ogunlukla olagan​s t​ ​fkelenip parlamasindan ​nce

y​z​ne gelen solgun ifadeyle:

- Belki de…beni bir daha g​rmek istemezsiniz, dedi. Endiseyle ayaga firladim; tam o sirada Nastasya odaya girdi ve

​zerine kursun kalemle bir seyler karalanmis bir k​git par​asini sessizce ona uzatti. Bir g​z attiktan sonra firlatip bana atti. K​gitta Bayan
Stavrogin’in yazisiyla iki kelime vardi: “Evde oturun.”

Bay Verkhovensky sapkasini, bastonunu sessizce aldi ve acele adimlarla kapiya dogru y​r​d​; bir tutsak gibi ben de pesinden gittim. Birden
koridorda birtakim sesler ve acele adim sesleri duyuldu. Sanki yildirimla vurulmus gibi yerinde ​akilip kaldi.

Kolumu tutarak fisildadi:

- Liputin L.Mahvoldum!… Tam o anda Liputin odaya daldi.

Bay Verkhovensky, Liputin geldi diye neden mahvolacakti bilmiyordum ve bu s​z​ne bir anlam da verememistim; her seyi ruhsal d​zeninin
bozukluguna verdim. Fakat, b​yle olmakla beraber duydugu dehset olagan​s t​yd​ ve olacaklari yakindan izlemeye karar verdim.

Odaya girerken Liputin’in y​z ifadesi, b​t​n yasaklamalara ragmen, bu kez i​eri girmeye ​zel bir hakki oldugunu g​s teriyordu. Beraberinde hi​
tanimadigimiz, kiligina bakilirsa, hen​z yoldan

100

geldigi belli birini de getirmisti. Bay Verkhovensky’nin anlamsiz bakisma karsilik y​ksek sesle konusmaya basladi.

- Size yeni bir ziyaret​i getiriyorum, hem de ​nemli biri! Bu bakimdan yalnizliginizi bozmaya cesaret ediyorum. Bay Kirilov, ender rastlanan
bir insaat m​hendisidir. Ve en ​nemlisi, efendim, oglunuzu taniyor, Peter Verkhovensky’yi. Oglunuzun ​ok yakin bir arkadasi. Ondan bir de
haber getirmis. Yoldan hen​z geldi.

Ziyaret​i sert bir sesle:

- Haber getirmis oldugumu siz uyduruyorsunuz, dedi. Haber getirmedim; fakat, Verkhovensky’yi tanidigim dogrudur. Ondan, on g​n evvel
Kharkov sehrinde ayrildim.

Bay Verkhovensky teredd​t etmeden adamin elini sikti ve oturmasi i​in isaret etti; bir bana, bir de Liputin’e bakti; sonra, sanki kendisine
gelmis gibi aceleyle oturdu; fakat, sapkasi ve bastonu h​l​ elindeydi.

- Tanrim, demek ​ikiyordunuz!… Oysa, bana ​ok mesgul oldugunuz s​ylenmisti!…

- Evet, kendimi iyi hissetmiyorum. Sadece y​r​y​s e ​ikiyordum. Ben…

Bay Verkhovensky birden sustu ve elindeki sapkayla bastonunu divanin ​s t​ne birakti ve kizardi.

Bu arada aceleyle konugu inceliyordum. Gen​ bir adamdi… tahminen yirmi yedi yaslarinda… d​zg​n kilikli, biraz kirlice solgun benizli, donuk
siyah g​zl​, uzunca boylu ve esmerdi. Biraz d​s ​nceli ve dalgin g​r​n​yordu. Konusmasini kesik kesik, dilbilgisi bakimindan kit c​mlelerle
s​rd​r​yordu. Biraz uzunca c​mle kurmak zorunda kaldigi zaman, olduk​a garip kelime d​s ​kl​kleri yapiyordu. Liputin, Bay Verkhovensky’nin
hayretini fark ediyor ve bundan sevinir g​r​n​yordu. Odanin zit k​s elerindeki koltuklara oturan ev sahibi ile konuga ayni uzaklikta olabilmek i​in
oturdugu hasir sandalyeyi hemen hemen odanin ortasina dogru s​rm​s t​. Keskin bakisli g​zleri, odanin her k​s esini arastiriyordu.

101Bay Verkhovensky, nihayet konuguna mirildandi.

- Ben… Peter’i uzun bir s​reden beri g​rmedim. Avrupa’da mi tanistiniz?

- Burada ve Avrupa’da. Liputin araya girdi.

-Bay Kirilov, d​rt yillik bir ayriliktan sonra Avrupa’dan hen​z d​nd​. Mesleginde ilerlemek i​in gitmisti ve simdi de demiryolu k​pr​s ​nde is
alabilmek amaciyla buraya geldi. Simdilik cevap bekliyor. Peter’in araciligiyla da Drozdov’lari ve Lisa’yi taniyor.

M​hendis dimdik oturuyor ve yapmacik bir sabirsizlikla dinliyordu. Bir seylere kizdigi her halinden belli oluyordu.

- Bay Stavrogin’i de taniyor. Bay Verkhovensky sordu:

- Bay Stavrogin’i de taniyor musunuz? -Evet, efendim; Onu da taniyorum.

- Peter’i o kadar uzun zamandan beri g​rmedim ki… kendimde onun ba… babasi olmak hakkini g​remiyorum… C’est le mot. (sadece bir
deyis) Ben… sey… ondan ayrildiginiz zaman nasildi?

Bay Kirilov yine ayrintili olarak cevap vermeyi gereksiz g​rm​s olacak ki kisaca:

- Ondan ayrildigim zaman iyiydi… o da gelecek, dedi. Bir seye kizdigi belli oluyordu.

- Geliyor ha! Nihayet ben… anliyorsunuz ya, Peter’i o kadar uzun zamandan beri g​rmedim ki!

Bay Verkhovensky kelimelerini sasiriyordu.


-Zavalli oglumu bekliyorum. Kendisine karsi ​ok su​luyum… diye devam etti. Yani sunu demek istiyorum ki, Petersburg’da ondan ayrildigim
zaman… ya… yani, d​s ​nmedim ki… onu bir hi​ sayiyordum, onu… quelque shose de ce genre. (yani, b​yle bir sey). Biliyor musunuz, sinirli,
​ok duygulu ve… ​rkekti. Gece ​lmesinden korktugu i​in yatarken, yerlere kapanarak dua eder, yastiginin ​s -102

t​ne ha​ ​izerdi… Je m’en souviens. Enfin, (onu hatirliyorum. Nihayet,) ne soylu bir duygu, yani degerli bir sey, ne de gelecek i​in bir d​s ​nce
filizi… C’etait comme un petit idiot (k​​k bir budalaydi.) Fakat ne s​yledigimi bilmiyorum galiba. ​z​r dilerim, Ben… sey… beni buldunuz…

M​hendis birdenbire asiri bir merakla sordu:

- Yastigina ha​ ​izdigini s​ylerken ciddi miydiniz?

- Evet, ​izerdi.

- Pek​l​; sadece ​grenmek istemistim… devam edin. Bay Verkhovensky sorgu dolu g​zlerle, Liputin’e bakti.

- Beni ziyarete geldiginiz i​in memnunum; ama, simdiki durumum benim… sey… sahi, nerede kaliyorsunuz?

- Bogoyavlenskaya sokagi, Filippov’un evinde. Kendimi tutamadan:

- Oh, dedim. Shatov da orada oturuyor. Liputin ​deta bagirarak:

- Evet, ayni evde, dedi. Shatov tavan arasinda oturuyor. Bay Kirilov, Y​zbasi Lebyatkin’in katinda bir odada kaliyor. Shatov’u ve karisini da
taniyor. Avrupa’da karisinin yakin arkadasiymis.

Bey Verkhovensky birden duygulanarak bagirdi:

- Comment!… (Nasil!) De ce pauvre ami (bu zavalli dostumuzla) ve su kadinin sanssiz evlilikleri hakkinda bir seyler biliyor musunuz?
Kadini sahsen taniyan biri olarak ilk kez sizinle karsilasiyorum ve eger sadece…

M​hendis, kipkirmizi olarak onun konusmasini yarida kesti:

- Ne kadar sa​ma!… Her seyi nasil uyduruyorsunuz, Liputin! Shatov’un karisini hi​ g​rmedim… belki sadece uzaktan bir kere g​rm​s ​md​r, o
kadar. Yakindan hi​ g​rmedim diyebilirim. Shatov’u tanirim. Neden b​yle uydurup duruyorsunuz?

Kanepenin ​zerinde sert bir hareketle d​nd​; sapkasini kapti, tekrar yerine birakti; yine eskisi gibi oturdu; sonra, kivilcimlar

103fiskiran g​zlerle meydan okurcasina Bay Verkhovensky’ye bakti. B​ylesine ​fkelenmesini hi​bir zaman anlayamadim. Bay Verkhovensky,
duygulu bir tavirla:

- Bagislayin, dedi. Bunun ​ok nazik bir mesele oldugunu biliyorum…

- Burada nazik bir mesele falan yok. Ayip, hakikaten ayip ama, “sa​ma” diye size degil, Liputin’e bagirdim; ​nk​, daima uyduruyor. Size hitap
ettigimi d​s ​nd​n​zse bagislayin. Shatov’u taniyorum; ama, karisini hi​ tanimiyorum… hi​!…

- Anladim. Anladim. Ve israr ettiysem, sadece, zavalli dostumuzu, n​tre irascible’ami, (​fkeli dostumu) ​ok sevdigimden ve onunla daima
ilgilendigimdem… Eski, belki de gen​likten; fakat olduk​a degerli d​s ​ncelerini birden degistirmis oldugunu d​s ​nmemek elimden gelmiyor. Ve
simdi de n​tre sainte Russie (Kutsal Rusya’miz) hakkinda o kadar yaygara kopariyor ki, bu organik degismeyi, baska t​rl​ adlandiramam; aile
i​indeki m​this bir sarsintiya, yani demek ki, sanssiz evliligine vermek egi-limindeyim. Zavalli Rusyamizi iyice taniyan, avcunun i​i gibi bilen
ve b​t​n hayatini Rus halkina vermis olan ben ve dahasi da…

M​hendis bir kere daha aniden konustu:

- Rusya’yi ben de bilmem ve… inceleme firsatini da bulamadim.

Sonra, yine kanepede sert bir d​n​s yapti. Bay Verkhovensky s​z​n​n yarisinda kalmisti. Liputin:

- Inceliyor, Rusya’yi inceliyor, diye araya girdi. Incelemelerine hen​z basladi ve Rusya’da artan intihar olaylarinin nedenleri ve genel olarak,
toplumda intihar olaylarini artiran ve azaltan nedenler ​zerine ​ok ilgin​ bir makale hazirliyor. Pek sasirtici sonu​lara varmis.

M​hendis son derece heyecanlanarak:

- Hi​ hakkiniz yok, diye ​fkeyle mirildandi. Hi​ de makale degil… Ben asla… b​yle sa​ma seyler… rastlantiyla, size gizli olarak

104

sordum. Hi​ de bir makale degil; yayimlamiyorum ve sizin hakkiniz yok…

Liputin’in pek keyiflendigi a​ik se​ik belliydi.

- ​z​r dilerim; belki de edebi ​alismaniza makale demekle yanildim. Bay Kirilov sadece g​zlem yapiyor ve meselenin aslina ya da daha dogrusu,
onun ahlaki y​n​ne deginmiyor. Ger​ekten, b​yle erdeme ait seyleri kabul etmiyor ve iyilik amacinin hatiri i​in genel yikimin en son ilkeleri
taraftaridir. Avrupa’da sagduyunun saglanabilmesi i​in y​z milyondan fazla bas talep ediyor… Son baris g​r​s melerinde istenenden olduk​a
fazla: Bu bakimdan Bay Kirilov herkesten ​nde gidiyor.

M​hendis, karsisindakileri k​​k g​ren bir tebess​mle dinliyordu. Yarim dakika kadar herkes sustu. Nihayet Bay Kirilov magrur bir tavirla:

- Bunlarin hepsi sa​ma, Liputin, dedi. Eger rastlantiyla size bazi seyler anladiysam ve siz onlara hemen sarildiysaniz, elimden bir sey gelmez.
Fakat hakkiniz yok; ​nk​, bunlardan kimseye s​-zetmedim. Konusmaya tenezz​l etmem. Eger inan​larim varsa, onlar bana aittir; fakat siz…
ahmak​a davrandiniz. Bir karara baglanmis konular ​zerine konusmam. Tartismadan nefret ederim. Hi​bir zaman tartismak istemedim…

Bay Verkhovensky dayanamadi.

- Belki de ​ok haklisiniz.

- ​z​r dilerim, fakat burada kimseye kirilmis degilim. Konuk, heyecanla ve ​abuk ​abuk konusmasina devam etti:

- D​rt yil i​inde pek az insan g​rd​m… D​rt yil ​ok az konustum ve kimseyle konusmamak i​in elimden geleni yaptim; bence nedenler vardi ki,
kimseyi ilgilendirmez… Tam d​rt yil. Liputin ​grendi ve g​l​yor. Anliyorum ve aldirmiyorum. G​c enmiyorum… sadece serbestligine sasiyorum.
D​s ​ncelerimi size a​miyorsam…

S​z​n​n burasinda hepimizi garip bir bakisla s​zerek devam etti:

105-Beni h​k​mete ihbar edeceginiz korkusundan degil. Kesinlikle l​tfen, b​yle sa​ma seyleri akliniza getirmeyin…

Bu s​zlere hi​birimiz cevap vermedik. Sadece birbirimize bakistik. Hatta, Liputin bile kis kis, alayli g​lmesini unutmustu. Bay Verkhovensky
kararli bir tavirla kanepeden kalkti.

- ​ok ​zg​n​m, baylar; fakat kendimi iyi hissetmiyorum ve olduk​a da ​zg​n​m. Kusuruma bakmamalisiniz.

Bay Kirilov sapkasini alarak dogrulurken:

- Ah, gitmemizi istiyorsunuz, dedi. B​yle s​ylediginiz i​in memnun oldum; son derece unutkanim, biliyorsunuz.

Yerinden kalkti ve i​ten bir tavirla, elini uzatarak Bay Verkhovnesky’ye dogru y​r​d​.

- Rahatsiz oldugunuz i​in ​z​ld​m. Bilmeden gelmis oldum. Bay Verkhovensky acele etmeden onun elini dost​a sikti.

- Aramizda basari saglamaniz en iyi dileklerim, dedi. S​ylediginiz gibi, kendinize ​zg​ nedenler y​z​nden bu kadar yil Avrupa’da kalmis,
insanlardan ka​inmis ve Rusya’yi unutmus olmanizi anliyorum. Burada dogup b​y​m​s biz Ruslar’a saskinlikla bakiyor olmalisiniz. Bize
gelince, biz de size sasiyoruz. Mais cela passera (bu da ge​ecek). Yalniz bir sey var, beni sasirtan bir sey: K​pr​m​z​ insa etmek istiyorsunuz,
bununla beraber, genel yikim ilkelerine taraftar oldugunuzu s​yl​yorsunuz. K​pr​m​z​ yapmamiza izin vermeyeceklerdir!…

Kirilov sasirarak haykirdi.

- Ne? Ne dediniz? Oh, bos verin!…

Birden son derece iyi kalplilikle ve neseli kahkahalarla g​lmeye basladi. Bir dakika kadar y​z​nde ​ocuksu bir anlam belirdi. Bu anlamin ona ​ok
uydugunu d​s ​nd​m. Bay Verkhovnesky’nin bu s​z​ne sevinen Liputin ellerini zevkle birbirine s​rt​yordu. Fakat, b​t​n bu s​re i​inde Bay
Verkhovnesky’nin neden dolayi Liputin’den korktugunu ve onun geldigini anlayinca neden “Mahvoldum!” diye haykirdigini hayretle
d​s ​nmekten kendimi alamam.

***

106

Hepimiz kapida duruyorduk. Ev sahibiyle konuklarin birbirlerine en iyi son s​zlerini s​yleyecekleri ve biraz sonra iyi dileklerle ayrilacaklari
andi.

Liputin, odadan ​ikmak ​zereyken sanki kasten s​ylermis gibi:

- Bay Kirilov’un bug​n pek nesesi yok, dedi. ​nk​, kiz kardesi i​in Y​zbasi Lebyatkin ile tartisti. Y​zbasi Lebyatkin yarim akilli kiz kardesini
kam​iyla;., hakiki bir Kazak kam​isiyla d​-v​yormus… her sabah ve aksam. Onun isine karismak istemeyen Bay Kirilov avludaki k​​k b​l​ge ge​ti.
Eh, iyi g​nler.

Bay Verkhovensky sanki kirba​la vurulmus gibi haykirdi.

- Kiz kardesini mi? Hasta kizi mi? Kam​iyla, ha? Hangi kiz kardesi? Hangi Lepyatkin?

Biraz ​nceki dehset duygusu tekrar gelmisti.


- Lebyatkin mi? Emekli y​zbasi. Kendisine ​nceleri kidemli ​s ttegmen diyen.

- R​tbesinden bana ne? Kiz kardesi kim? Tanrim! Lebyatkin diyorsunuz? Fakat, burada bir Lebyatkin vardi ki…

- Ayni adam… bizim Lebyatkin… Virginsky’nin evinde, hatirladiniz mi?

- Fakat, o sahte k​gitlarla yakalanmamis miydi?

-Eh, geri d​nd​. Hemen hemen ​ haftadan beri burada ve hem de ​zel kosullarla.

- Ama o bir al​aktir!…

- Aramiza bir al​ak almamamiz i​in bir neden var mi? Liputin birden siritti ve hos olmayan bakislarini Bay Verkhovensky’nin y​z​ne dikti.

- Ulu Tanrim! B​yle s​ylemek istemedim… fakat aslina bakacak olursaniz, al​aklik hususunda sizinle ayni d​s ​ncedeyim; ​zellikle sizinle. Fakat,
devam edin, devam edin; biraz daha anlatin. B​yle s​ylemekle neyi kastettiniz? B​yle s​ylemekle bir sey kastettiginize inaniyorum !…

107-Oh, hepsi sa​ma seyler, efendim. Yani, duruma bakarsaniz, y​zbasi sahte k​gitlar y​z​nden aramizdan ayrilmamis. Kendisinden saklanan kiz
kardesini bulmak i​in gitmis. Simdi de onu getirmis; b​t​n mesele bu. Neden korkmus g​r​n​yorsunuz, efendim? Sadece sarhos oldugu zaman,
bana anlattiklarini s​yl​yorum. Ayik oldugu zaman bu hususta tek kelime bile s​ylemez. Son derece sinirli bir kisi ve ne demek istedigimi
anliyorsaniz; yani, k​t​ bir askeri aliskanlik. Kiz kardesi deli oldugu kadar da topal. Birisi kizi, s​zde bastan ​ikarmis g​r​n​s e g​re; Lebyatkin,
ailenin onuruna s​r​len bu lekeye karsilik, uzun zamandan beri bu adamdan her yil belirli bir para alirmis. Sarhos konusmalarindan
anlayabildigim bu kadar. Fakat, bana sorarsaniz b​t​n bunlar sarhos sa​malan. Sadece ​v​n​yor. Ve ayrica, b​yle durumlar ​ok daha ucuz yoldan
halledilir. Bununla beraber, bolca parasi oldugu muhakkak; on bes g​n kadar ​nce, yalinayak dolasiyordu; fakat simdi, elinde y​z rubleyle
dolasiyor. Kiz kardesine her g​n bir ​esit n​bet geliyor. Kadin ​iglik ​igliga; o da kirbaciyla onu “yola” getiriyor. Kadin saygili olmayi bilmelidir,
diyor… Anlayamadigim bir husus var; o da, Shatov’un o adamla beraber nasil oturabildigidir. Bay Kirilov, orada ancak ​ g​n kalabildi. Onu
Petersburg’dan taniyor ve simdi de rahatsiz edilmemesi i​in avludaki k​​k b​l​ge ge​ti.

Bay Verkhovensky m​hendise hitap ederek sordu:

-Dogrumu?

Kirilov ​fkeyle mirildandi:

- Liputin’e sorun.

Bay Verkhovensky kendisini tutamayarak:

- Sirlar, sirlar!… diye haykirdi. Birdenbire bu kadar ​ok sirlar ve sirlar nasil toplandi?

M​hendis kaslarini ​atti, kizardi, omuzlarini silkerek odadan ​ikti. Liputin:

- Bay Kirilov kirbaci bile ​ekip elinden almis, diye ekledi. Kirip, pencereden disari firlatmis ve siddetli bir tartismaya girismis.

108

Kirilov hizla geri d​nd​.

- Neden gevezelik ediyorsunuz, Liputin, dedi. Ahmaklik yapiyorsunuz. Neden b​yle konusuyorsunuz?

- Al​akg​n​ll​kle ruhunuzun asil bir davranisini neden gizleyeyim? Hem sizin i​in konusuyorum…

- Ne kadar sa​ma ve gereksiz… Lebyatkin’in aptalligi ve degersizligi… Bu iste tamamen zararli ve son derece… Hem neden b​yle
sa​maliyorsunuz? Gidiyorum.

Liputin, parlak bir g​l​msemeyle:

- Ah, ne yazik! diye haykirdi. Size baska bir fikra anlatarak biraz neselendirecektim, Bay Verkhovesky. Aslinda bunu anlatmak i​in
gelmistim; oysa, bunu siz de duymus olacaksiniz ya, neyse… baska bir zaman anlatirim. Bay Kirilov’un acelesi var. Allahaismarladik,
efendim. Anlatacagim fikra Bayan Stavrogin hakkindaydi. Ge​enlerde beni ​ok eglendirdi. Beni ​zellikle ​agirt-misti. Kelimelerle
anlatilamayacak kadar komik. Allahaismarladik, efendim.

Fakat tam bu sirada Bay Verkohvensky onun omzuna yapisti; sonra ​ekerek odaya soktu ve bir sandalyeye oturmaya zorladi. Liputin
korkmus g​r​n​yordu.

Oturdugu sandalyeden korkarak Bay Verkhovensky’ye bakti:

- Garip sey, evet, birden beni ​agirtti ve “sir olarak” Bay Stavrogin hakkinda ne d​s ​nd​g​m​ sordu. Deli miydi, yoksa degil miydi? Sasilacak sey
degil mi?
Bay Verkhovensky b​t​n kontrol​n​ kaybetmis gibi mirildandi:

- De isiniz!… Liputin, sadece bu ​esit bir adiligi… belki daha

Bu iste dostumun, Liputin’in bizden daha ​ok, hatta bizim bilmedigimiz seyleri bildigini s​ylemesini hatirladim.

Liputin sanki ​ok korkmus gibi:

- Ger​ekten, Bay Verkhovensky, diye mirildandi. Ger​ekten…

109-Baslayin! Sizden de rica ediyorum, Bay Kirilov, sizden de gelip oturmanizi ve taniklik etmenizi istiyorum. L​tfen, s​yle buyurun. Oturun.
Siz Liputin, her seyi samimi ve basit olarak anlatin ve analatacaklariniz, dolamba​li s​zlerle de olmasin!…

- B​ylesine heyecanlanacaginizi bilseydim, efendim, bundan hi​ s​zetmezdim. Ve b​t​n bunlari Bayan Stavrogin’den ​grendiginizi saniyordum!

- B​yle bir sey sanmiyordunuz… Baslayin, baslayin, diyorum.

-Ah pek​l​, yalniz oturmak nezaketinde bulunur musunuz? Siz bu kadar heyecanliyken basimda ayakta durmanizi arzu etmiyorum. Aksi
halde, rahatlikla anlatabilecegimi sanmam.

Bay Verkhovensky heyecanina h​kim olmaya ​alisarak magrur bir tavirla koltuga ​kt​. M​hendis, karanlik bakislarini yere dikmis, basini
kaldirmamakta israr ediyordu. Liputin b​y​k bir zevkle onlari s​z​yordu.

-Eh, nasil baslayacagim, bilmem? Beni ​yle bos bulundugum zaman avladiniz ki…

***

- ​nceki g​n, aniden Bayan Stavrogin’in bir usagi geldi ve yarin saat tam on ikide hanimini aramami s​yledi. D​s ​nebiliyor musunuz? B​roma
gitmedim ve d​n saat tam on ikide Bayan Stavrogin’in kapisini ​aliyordum. B​y​k salona alindim ve bir dakika sonra Bayan Stavrogin geldi,
oturmami s​yledi ve kendisi de karsima ge​ip oturdu. Duygularima inanamadan oturdugum yerde kalmistim; siz de bilirsiniz, efendim, beni
nasil karsilar! Adeti oldugu ​zere, dolamba​li konusmaya gerek g​rmeden hemen konuya girdi. “Hatirlarsiniz” dedi. “D​rt yil ​nce Bay Stavrogin
rahatsizken, her sey aydinlanana kadar bazi garip olaylardan sorumluydu. Bu olaylar herkesi saskina ​evirmisti. Bu olaylardan biri de sizi ​ok

110

yakindan ilgilendirmisti. Bay Stavrogin iyilestigi zaman benim arzum ​zerine sizi ziyaret etmisti. Daha ​nce de sizinle birka​ kere konusmus
oldugunu biliyorum. ​ok samimi ve a​ik olarak s​yleyin…” s​z​n​n burasinda Bayan Stavrogin biraz saskin g​r​n​yordu… “O zaman Bay
Stavrogin’i nasil bulmustunuz? Genel olarak onun hakkindaki d​s ​nceleriniz nelerdi? Sizin ​s t​n​zde nasil bir etki yaratmisti? Ve simdi,onun
hakkinda ne d​s ​n​yorsunuz?” Bayan Stavrogin tamamen saskindi; bir dakika kadar susarak bekledi; sonra kizardi. Bayagi korkmustum.
Dokunakli olmayan bir dille tekrar konusmaya basladi. Onun b​yle bir anlatimla konusabilecegi kimsenin aklina gelmezdi. Fakat, s​zleri ​ok
anlamliydi. “Beni ​ok dikkatle dinlemenizi istiyorum,” dedi. “Sizi, anlayisli, ger​ekleri g​rebilen, tahminlerinde yanilmayan bir kimse olarak
tanidigim i​in ​agirttim.” (Ne iltifat!) “Kuskusuz ki”, dedi. “Sizinle konusan bir annedir. Bay Stavrogin, basindan ​ok mutsuzluklar ge​en,
olmayacak seylerle karsilasan bir kimsedir. B​t​n bunlarin akli dengesini etkileyebilecegi kuskusuzdur. Tabii, delilik demek istemiyorum.”
S​z​n​n burasinda bir an sustu. Sonra b​y​k bir g​venle ve magrur bir tavirla konusmasina devam etti. “B​yle bir sey hi​bir zaman d​s ​n​lemez.
Fakat, garip, degisik bir sey olabilir. D​s ​ncelerinde, egilimlerinde, g​r​s lerinde bir kayma olabilir.” Bu s​zler Bayan Stavrogin’in tam s​zleridir,
efendim ve Bayan Stavrogin’in, durumu bu kadar a​ik ve kesinlikle a​iklayabilmesi beni son derece sasirtti. Pek ​s t​n anlayisli bir hanimefendi!
… Bayan Stavrogin “Nihayet” dedi. “Ben bile, onda bazi degisik egilimler ve devamli bir huzursuzluk sezmistim. Ama ben bir anne, siz ise
bir yabancisiniz ve bu bakimdan, kafasi ​alisan bir insan olarak daha saglam bir sonuca varabilirsiniz. Nihayet size yalvaririm.” Bu deyisi
kullandi. “B​t​n ger​egi t​m ​iplakligi ile bana anlatin. Bu konusmamizin gizli oldugunu hi​bir zaman unutmayacaginiza s​z verirseniz; ilerde, her
​esit yardimimi sizden esirgemem.” Iste, efendim, hepsi bu. Ne dersiniz?

Bay Verkhovensky saskin saskin kekeledi.

- Siz… beni sasirttiniz. ​yle ki, size inanamiyorum.

111Liputin, sanki Bay Verkhovensky’yi duymamis gibi devam etti:

-Hayir, hayir, l​tfen iyi d​s ​n​n. B​yle y​ksek bir kisi, benim gibi bir adama, b​yle bir soru sorar ve ​s telik sorduklarinin aramizda kalmasini isterse,
bu kadinin ne kadar zor durumda oldugu anlasilmaz mi? Bu ne demektir? Acaba, Bay Stavrogin hakkinda bazi beklenmedik haber mi
almislar?

Bay Verkhovensky kafasini toparlamakta g​​l​k ​ekerek mirildandi:

- Bilmiyorum… herhangi bir haber oldugundan bilgim yok… onu bir s​reden beri g​remedim, fakat… fakat sunu s​yleyebilirim ki, efendim…
fakat sunu s​yleyeyim ki, Liputin, eger bunlari size bir sir olarak s​ylediyse ve siz bunlari bizim huzurumuzda s​yl​yorsunuz ki…

- Tamamen bir sir olarak! Kimseye s​yleyecek olursam Tanri beni ​arpsin ben… fakat burada anlatmama gelince… bundan ne ​ikar? Biz
yabanci miyiz? Bay Kirilov da ​yle… o da aslinda yabanci sayilmaz, degil mi?
- Korkarim ki sizinle ayni fikirde olamayacagim. Sirri saklayacagimizdan kusku yoktur… ​m​z​n… yani… fakat korkarim ki siz, Liputin,
saklayamazsiniz ve size hi​bir sey i​in g​vene-mem.

-Ne demek istiyorsunuz, efendim? Bana devamli yardim teklif edildigine g​re, herkesten ​ok beni ilgilendirir, degil mi? Aslinda, bu konuya
dikkatinizi ​ekmem, olduk​a garip ve psikolojik bir olaydan daha s​zetmek i​indi. D​n aksam, Bayan Stavrogin’le yaptigim konusmanin etkisi
altindayken, benim ​s t​mdeki etkisini siz de takdir edersiniz. Bay Kirilov’a bu konuyla uzaktan ilgili bir soru sordum: “Bay Stavrogin’i hem
Petersburg’dan hem de Avrupa’dan taniyorsunuz” dedim. “Akli dengesi ve yetenekleri hakkinda neler d​s ​n​yorsunuz?” Bay Kirilov, her
zamanki gibi kisa olarak, onun ince zek​li ve saglam karakterli bir kimse oldugunu s​yledi. Sorumu biraz daha genislettim: “Bu kadar yil
s​resince,

112

inan​larinda bir y​n degistirme, ya da ters d​nme gibi… nasil s​yleyeyim?… Delilik gibi ya da ona benzer bir seyler sezdiniz mi?” Kisaca,
Bayan Stavrogin’in sorusunu tekrarladim. Ne tahmin edersiniz? Bay Kirilov, simdi yaptigi gibi kaslarini ​atti ve derin bir d​s ​nceye daldi.
“Evet,” dedi. “Bazen birtakim gariplikler dikkatimi ​ekerdi.” Bay Kirilov da b​yle d​s ​nd​kten sonra, onun bir derdi olmasi gerekmez mi?

Bay Verkhovnesky, Kirilov’a d​nd​.

- Dogru mu? diye sordu.

Kirilov birden basini kaldirdi ve kivilcimlar fiskiran g​zlerle ona bakti.

- Bu konuda s​z etmeye hakkim yok, diye cevap verdi. Size karsi ​ikmak zorundayim, Liputin. Bu konuda adimi s​ylemeniz dogru degil. Size
bu husustaki d​s ​ncelerimin t​m​n​ s​ylemedim, zaten. Onu Petersburg’dan taniyabilirim; ama, bu yillar ​nceydi ve her ne kadar Bayan
Stavrogin’i son zamanlarda g​rm​s sem de, onu ​ok az taniyorum. Beni karistirmamanizi rica ederim ve… ve b​t​n bunlarin dedikodudan farki
da yok.

Liputin masum bir tavirla kollarini yana a​ti.

- Demek dedikoducuyum, ha? Dedikoducu oldugum kadar, acaba casus oldugumdan da kusku duyar misiniz? Bu meselenin disinda
tutulmak istediginize g​re, Kirilov, baskalarina kusur bulmamiz ​ok kolaydir. Buna inanmayacaksiniz, Bay Verkhovensky… yani, Y​zbasi
Lebyatkin, efendim, aptal bir kisi olarak g​r​nebilir… dogru, sey… kadar aptaldir… eh, ne kadar aptal oldugunu soy i​mekten utaniyorum…
Budalaligin derecesini g​s teren bir Rus deyisi vardir; fakat, o da, Bay Stavrogin tarafindan incindigi kanisinda; fakat, onun ince zek​s ini ​v​yor.
“Bu adama sasiyorum” diyor. “Zeki bir yilan.” Bunlar onun kendi s​zleri, efendim. Ona sordum. H​l​, d​nk​ g​r​s memin ve Bay Kirilov’la
yaptigim konusmanin etkisi altindaydim. “Y​zbasi”, dedim. “Ne dersiniz? Zeki yilaniniz deli mi degil mi?” Eh, inanin bana, sanki hassas bir
yerine kirba​la vurmusum gibi birden yerinden firladi. “Evet”, dedi. “Evet,

113fakat bunun etkisi olamaz…” Fakat y​zbasi bunun neye etkisi olamayacagini s​ylemedi ve o kadar derin ve ​z​nt​l​ d​s ​nceye daldi ki, sanki
birden ayilmis g​r​n​yordu. O zaman Filippov’un mey-hanesindeydik. Yarim saat sonra yumrugunu masanin ​s t​ne vurdu. “Evet” dedi. “Belki
delidir; fakat bunun etkisi ola…” ve tekrar neye etkisi olacagini s​ylemedi. S​phesiz, konusmamizin bir ​zetini yapiyorum; fakat, fikir yeteri
kadar a​ik: kime isterseniz sorunuz, hepsi tek d​s ​ncenin ​s t​ndeler. Ger​ekten bunu daha ​nce akil edememisler. Herkes “Evet” diyor. “Delidir,
akillidir; fakat, akilli oldugu kadar da delidir.”

Bay Verkhovensky oturmus, dalgin g​r​n​yor ve d​s ​n​yordu.

- Peki, Lebyatkin nereden biliyor?

- Beni biraz ​nce casuslukla su​layan Bay Kirilov’a sorsaniz daha dogru olur. Ben bir casusum, bilmiyorum; ama, Bay Kirilov bu durum
hakkinda bilinmesi gereken her seyi biliyor; fakat susmakta israr ediyor.

M​hendis biraz ​nceki ​fkeli tavriyla:

-Hi​bir sey bilmiyorum ya da ​ok az sey biliyorum, dedi. Bunu ​grenmek i​in Lebyatkin! sarhos ettiniz. Beni konusturup ​grenmek i​in buraya
getirdiniz. Su halde ger​ekten bir casussunuz!…

- Onu sarhos etmedim! B​t​n bildiklerine ragmen para harcanmaya degmez. Bu sirlarin degeri bence bu kadar; bu sirlarin degerinin sizce ne
oldugunu biliyorum. Para harcayan kendisiydi. On iki g​n ​nce benden on bes kopik bor​ istedi; ona sampanya ikram eden ben degilim;
aksine o bana ikramda bulundu. Oysa, bana g​zel bir fikir verdiniz; gerekli oldugunu d​s ​nd​g​m zaman, her seyi ​grenmek i​in onu sarhos
edecegim ve ​grenirim de… b​t​n k​​k sirlarinizi…

Bay Verkhovensky saskinlikla, tartisan bu iki kisiye bakti. Her ikisi de kendilerini ele veriyorlardi ve umursamaz g​r​n​yorlardi. Liputin’in bu
adami buraya getirmesindeki nedenin, ​nc​ bir kisinin araciligi ile onu, gerekli tartismaya ​ekmek i​in oldugunu

114

d​s ​nmemek elden gelmiyordu. B​yle bir davranis, Liputin’in en ​ok sevdigi oyunlardan biriydi…

​fkelendirici bir tavirla konusmasina devam etti:


- Bay Kirilov, Bay Stavrogin’i ​ok iyi taniyor. Sadece tanidigini sakliyor. Lebyatkin hakkindaki sorunuza gelince, bizim tanimamizdan ​ok ​nce
Bay Stavrogin’i Petersburg’dan taniyor; bes ya da alti yil ​ncesinden, eger ifadem dogruysa, Bay Stavrogin’in buraya gelerek bize seref
vermeyi d​s ​nmesinden ​ok ​nceki, onun yasantisi hakkinda en az bilmen bir d​nemden beri taniyor. Prensimiz, anladigim kadariyla,
Petersburg’daki o g​nlerinde, etrafina ​ok garip insanlari toplamis. Bay Kirilov’un da onu, o zamanki d​nemden tanidigi kanisindayim.

- Dikkat edin, Liputin! Sizi uyariyorum, Stavrogin kisa zaman sonra gelecek ve kendisini nasil savunacagini pek iyi bilir.

- Neden beni uyariyorsunuz? Onun son derece ince ve keskin bir zek​ya sahip oldugunu ilk bagiran benim ve d​n Bayan Stavrogin’i bu
konuda aydinlattim. “Bu konuda s​yleyemeyecegim tek sey karakteridir” dedim. D​n Lebyatkin de tekrarlayip duruyordu: “O kendi
karakterinin kurbanidir.” Evet, kuskusuz, Bay Verkhovensky, benim agzimdan laf aldiktan sonra, dedikoducu, casusluk diye bagirmak
kolay oluyor. Hem de bunu b​y​k bir merakla yaptiniz. Simdi, Bayan Stavrogin… d​n dogrudan dogruya konuya degindi. “Bu konu ile
dogrudan dogruya ilgilendiniz” dedi “ve bu nedenledir ki size basvuruyorum.” Ben de b​yle d​s ​n​yorum! Sizin gibi asil birinden, toplumun
i​inde kisiligime y​neltilen bir hakaret g​rm​s ken, ne gibi bir ​ikarim olabilir? Ilgilenmek i​in olagan​s t​ bir nedenim olmasini d​s ​nmeliyim ve bu da
sirf dedikodu bakimindan degildir. Bir g​n elinizi sikar; ertesi g​n, konuk severligine karsilik, en degerli arkadaslarinizin yaninda, cani istedi
diye suratiniza tokadi yapistirir. Bana soracak olursaniz, fazla simariklik! Ve g​zel bir seks, kelebeklere ve cesur erkek ser​elere her sey
demektir. Roma devrinde aski temsil eden kanatli bebekler gibi, minik kanatli, ​lke kavalyeleri. Romantik, kadin-katilleri!… K​k salmis

115bir bek​r olan sizin i​in, efendim, sizin gibi asil birisinin ge​ici arzularinin kurbani olduguna ve Y​zbasi Lebyatkin’in “Aile serefi” diye
adlandirdigi lekenin onun tarafindan s​r​lm​s olduguna muhakkak ki inanirdim. Fakat, bunun onu durduracak bir neden olabilecegini de
sanmam. Keyfi yerinde oldugu zaman, her g​zel y​z​n, ona cazip gelen bir y​n​ vardir. Rezil dedikoduyu yaydigimdan s​z ediyorsunuz; fakat,
acaba b​t​n sehir bu konu ​zerine konusurken, bu rezil dedikodulari ben mi, yayiyorum? Sadece dinliyor ve onay anlaminda basimi
salliyorum. Bas sallamanin da bir su​ oldugunu s​yleyemezsiniz ya?

- Sehirde mi konusuluyor? Sehir halki ne hakkinda konusuyor?

- Yani, sarhos oldugu zaman bagira bagira b​t​n sehir halkina duyuran Y​zbasi Lebyatkin ve onun b​yle hareketinin, bu olayin b​t​n ​arsiya
davulla duyurulmasindan ne farki var? Benim hatam mi? Dostlar arasinda oldugum i​in ilgileniyorum ve burada dostlar arasinda degil
miyim?

Bu sorudan sonra saf bir tavirla etrafina bakindi.

- Simdi, su s​yleyeceklerime dikkat edin. ​rnegin, sizin gibi asil biri, Y​zbasi Lebyatkin’e, tanismak onuruna eristigim, yetim, ​ok al​akg​n​ll​, ​ok
onurlu gen​ bir hanimla Isvi​re’den ​ y​z ruble g​ndermis. Fakat kisa bir s​re sonra, Lebyatkin, ismini s​ylemek istemedigim, yine ​ok serefli ve
son derece g​venilir bir kimseden ​ y​z yerine bin ruble g​nderilmis oldugunu ​grenmis., Bu da demektir ki, Lebyatkin, “gen​ hanim yedi y​z
rublemi aldi” diye kiyameti kopariyor ve polis yoluyla bile olsa parasini geri alacagina yemin ediyor. Hi​ degilse b​yle tehdit ediyor ve b​t​n
sehir halkinin duymasi i​in bar bar bagiriyor.

M​hendis birden sandalyesinden ziplayarak kalkti ve haykirdi:

- Igren​ bir sey, sizin igren​liginiz bu!…

- Fakat, Bay Stavrogin adina, g​nderilen paranin ​ y​z ruble olmayip bin ruble oldugu hakkinda Lebyatkin’e garanti veren onurlu

116

kisi sizsiniz. Sarhos oldugu zaman y​zbasinin kendisi bana s​yledi.

- Bu bir… bir yanlis anlasilmadir. Biri, bir hata isledi ve… sa​ma, ve siz, efendim, siz… igren​!…

- Fakat, bunun sa​maligina ben de inanmak isterdim ve b​t​n bu konusmalari ​ok ​z​lerek dinledim. ​nk​, ne s​ylerseniz s​yleyin, ​ok temiz karakterli
bir kizin adi, hem yedi y​z ruble isine karistirildi, hem de Bay Stavrogin’le ink​r edilemez bir iliskisi oldugu ima edildi. Bizim soylu efendimize
kalirsa, temiz karakterli bir kizi rezil etmekten ya da evli bir kadina leke s​rmekten ka​inmaz. Kuskusuz ki, evimde olan olay bunun basit bir
kanitidir. Iyi kalpli bir kisiye rastladigi takdirde, baska bir adamin g​nahini, onurlu adi ile ​rtmesi i​in onu zorlayacaktir. Benim de karsi
koymam gereken bir sey bu… kendimden s​zediyorum, efendim…

Bay Verkhovensky, rengi solmus olarak koltuktan yari yariya kalkip:

- S​zlerinize dikkat edin, Liputin, dedi. M​hendis b​y​k bir heyecanla:

- Ona inanmayin!… Ona inanmayin!… diye s​ylendi. Birisi bir hata isledi ve Lebyatkin sarhosun biridir… her sey anlasilacaktir… Artik
dayanamiyorum… Bunun adilik oldugunu d​s ​n​yorum… ve…yeter…yeter!…

Yerinden kalkip kosarak odadan ​ikti. Liputin:

- Ne yapiyorsunuz? Bekleyin, sizinle geliyorum! diye telasla haykirdi ve sandalyesinden firlayarak kalkip Kirilov’un arkasindan kostu.

***

Bay Verkhovensky bir dakika d​s ​nerek durdu. G​z ucuyla bana bakti; sapkasini ve bastonunu aldi ve sessizce odadan ​ikti. Her zaman oldugu
gibi ben de pesinden gittim.

117Dis kapidan ​ikarken pesinden geldigimi fark edince:

- Oh, evet, tanik olabilirsiniz… de l’accident (rastlantilara), dedi. Vous m’accompagnerez, n’est-ce pas? (Bana arkadaslik edersiniz, degil
mi?)

- Yine oraya gitmiyorsunuz, degil mi, efendim? Neler olabilecegini g​z ​n​ne aldiniz mi?

Bir dakika kadar durdu. Dokunakli ve huzursuz bir g​l​mseyisle:

- Baska bir adamin g​nahini ​rtmek i​in evlenmem m​mk​n olamaz, degil mi? diye fisildadi.

G​l​msemesinde, utan​ ve ​aresizlik anlami vardi; ayni zamanda, bu g​l​mseyiste garip bir coskunluk g​ze ​arpiyordu.

Ben de b​yle s​ylemesini bekliyordum. Nihayet, benden b​y​k bir dikkatle saklanan, dudaklardan d​k​lmeyen kelimeler, b​t​n bir hafta s​ren
ka​inmalardan ve yapmacik yalanlardan sonra ortaya ​ikmisti. ​fkeden ​deta ​ilgina d​nd​m.

- B​ylesine k​t​, b​ylesine basit bir d​s ​nce nasil olur da akliniza gelebilir, efendim, siz ki parlak zek​li, sefkatlisiniz ve… hem de Liputin bile b​yle
bir seyi d​s ​nmedigi halde!…

Bana bakti, cevap vermeden y​r​mesine devam etti. Geri kalmak istemedim. B​t​n d​s ​nd​klerimi Bayan Stavrogin’e s​ylemek istiyordum. Korkak
oldugunu bildigim i​in, eger bunu Liputin’den ​grenmis olsaydi onu bagislayabilirdim; fakat b​yle bir seyi Liputin’den ​ok daha ​nce d​s ​nd​g​ a​ikti.
Liputin sadece onun kuskularim kesinlestirmis ve i​indeki kusku kivilcimlarinin alevlenmesini saglamisti. Daha ilk g​nden, hi​bir esasa
dayanmadigi halde, hatta, Liputin’in aklinda b​yle bir d​s ​nce yokken, kizdan s​phelenmekte teredd​t etmemisti. Bayan Stavrogin’in bu isin
​zerinde bu kadar israrla durmasini, ​ok degerli Nicholas’inin soylu kisilere ​zg​ g​nahlarini, serefli bir adamin evlenmesi ile kapamak istegine
veriyordu!… B​yle d​s ​nmesi y​z​nden cezalandirilmasini b​t​n samimiyetimle arzu ederdim.

118

Y​z adim daha y​r​d​kten sonra birden durdu.

- O! Dieu, qui est si grand et bon! (Oh, Ulu Tanrim), diye haykirdi. Ah, beni kim avutabilir?

Kolundan tutarak zorla eve dogru d​nd​rd​m.

- L​tfen, hemen geri d​nelim, size her seyi anlatacagim! Hemen yakinimizda canli, neseli ve gen​ bir ses, tatli bir m​zik

gibi duyuldu.

- Bakin kim var burada! Bay Verkhovensky, degil mi?

Saskinligimiz ge​meden, atin ​s t​ndeki gen​ kiz, Lisa Tushin, ayrilmaz kavalyesiyle beraber, birden yanimizda bitti. Dizginleri ​ekerek atini
durdurdu.

G​r bir sesle:

-Buraya gelin, buraya gelin, ​abuk! diye bagirdi. On iki yildan beri onu g​rmemistim; ama hemen tanidim, o… Yoksa beni tani-yamadmiz mi?

Bay Verkhovensky, kendisine uzatilan eli tuttu ve kibarca ​pt​. Sanki, kendisini dua ederken kaybetmis gibi kiza bakiyor ve tek kelime dahi
s​yleyemiyordu.

“Beni tanidi ve memnun! Maurice, beni g​rd​g​ne son derece memnun!” diye d​s ​nd​ Bay Verkhovensky ve:

- Iki haftadan beri neden bizi g​rmeye gelmediniz? Teyzem, hasta oldugunuzu ve rahatsiz edilmemeniz gerektigini s​yl​yordu; fakat, teyzemin
yalan s​yledigini biliyordum. Durmadan tepiniyor ve k​f​r ediyordum; fakat ​nce bizi, sizin aramaniz gerektigine kesin olarak inaniyordum ve
bu y​zden de haber g​ndermedim. Tanrim, hi​ degismemissiniz!

Egerinden sarkarak Bay Verkhovensky’yi dikkatle s​zd​.

“Inanilmayacak kadar gen​ kalmis! Oh, evet, degismis. Kirisiklar var, g​zlerinin etrafinda, yanaklarinda ​ok kirisik var; sa​lari da biraz
kirlasmis; fakat, g​zleri ayni” diye d​s ​nd​ Lisa ve merakli g​zlerle: ,

119-Peki ben degismis miyim? Neden bir sey s​ylemiyorsunuz dedi.

Bir anda, on bir yasindayken Petersburg’a g​t​r​ld​g​nde, hastalanmasi ve hastaligi s​resince aglayip Bay Verkhovensky’yi istemesi hakkindaki
s​ylentiyi hatirladim.

Bay Verkhovensky sevin​ten ​inlayan bir sesle:


- Sen… Ben… diye kekeledi. Biraz evvel, “Beni kim avutacak!” diye bagiriyordum ve o sirada sesinizi duydum. Bunun bir mucize
oldugunu sanirim et je commence ​ croire. (Inanmaya basliyorum).

-En Diev!, En Dieu qui est l​-haut et qui est si grand et si bon!… (Tanriya! Yukaridaki ​ylesine ulu, ​ylesine iyi olan Tanriya!) G​r​yorsunuz,
b​t​n derslerinizi ezbere hatirliyorum. Maurice, o zaman bana inanci nasil asilamaya ​alisirdi, bilemezsiniz en Dieu, qui est si grand et si bon!
(​ok ulu, ​ok iyi olan Tanriya!) Kolomb, Amerika’yi buldugu zaman, hep bir agizdan: “Kara,! Kara!” diye bagirislari hakkinda anlattiginiz
tarih dersini hatirliyor musunuz? Dersten sonra, o gece, dadim Alyona, uykumun arasinda hep; “Kara! Kara!” diye bagirdigimi s​yler. Prens
Hamlet’in ​yk​s ​n​ anlattiginizi hatirlar misiniz? Ve zavalli g​​menlerin Avrupa’dan Amerika’ya nasil g​nderildiklerini tarif ettiginizi hatirlar misiniz?
Ve bunlar dogru degildi: nasil g​nderildiklerini daha sonra ​grenmistim. Fakat, bana ne kadar g​zel yalan s​ylemisti, Maurice! Hemen hemen
aslindan daha g​zeldi. Neden Bay Drozdov’a ​yle bakiyordunuz? D​nyadaki en iyi ve en sadik adamlardan biridir ve beni sevdiginiz kadar onu
da sevmelisiniz! II fait tout ce que je veux. (Istedigim her seyi yapar.) Fakat, sevgili Bay Verkhovensky, yine mutsuz olmalisiniz, aksi halde
sokak ortasinda, sizi kimin avutacagini sorarak bagirmazdiniz. Mutsuzsunuz, degil mi? Degil mi?

- Simdi mutluyum!

- Teyzem size k​t​ m​ davraniyor? Cevap beklemeden devam etti:

120

- Yine huysuz, haksiz, her zaman pek sevdigimiz teyzem! Ve hatirlar misiniz bah​ede nasil kollarima atilirdiniz, ben de sizi avutmaya ​alisir ve
aglardim… Fakat, Bay Drozdov’dan ​ekinmeyin. Hakkinizda her seyi biliyor. Uzun zamandan beri biliyor. Onun omzunda istediginiz kadar
aglayabilirsiniz ve o da arzu ettiginiz kadar yaninizda kalir. Sapkanizi kaldirin, bir dakika i​in ​ikartin basinizdan, parmaklarinizin ucuna y​kselin
ki, son ayrildigimiz zamanki gibi alninizdan ​pebileyim. Su pencereden bizi seyreden gen​ kizi g​r​yor musunuz? Fakat, daha yaklasin,
yaklasin! Tanrim, sa​lariniz ne kadar aklasmis!

Ve egerinden sarkarak, Bay Verkhovensky’yi alnindan ​pt​.

- Simdi evinize gidelim! Nerede oturdugunuzu biliyorum. Bir dakika sonra sizi eve s​r​kleyerek b​t​n g​n birakmayacagim. Gidin, l​tfen ve beni
karsilamaya hazirlanin.

Ve gen​ arkadasiyla beraber d​rtnala uzaklasti. Eve d​nd​k. Bay Verkhovensky kanepenin ​s t​ne oturdu ve h​ng​r h​ng​r aglamaya basladi.

- Dieu! Dieu! diye haykirdi. Enfin une minute de bonheur. (Tarim! Tarim! Nihayet bir dakikalik mutluluk.)

Lisa, s​z verdigi gibi, Bay Drozdov’la beraber on dakikadan az bir s​re sonra geldi.

Bay Verkhovensky onu karsilamak i​in yerinden kalkarken:

- Vous et le bonheur, vous arrivez en meme temps! dedi. (Siz ve mutluluk ayni anda geliyorsunuz.)

- Iste size bir demet ​i​ek; simdi, Madam Chevalier’e ugradim; dogum g​nleri i​in b​t​n kis ​i​ek bulunuyor onda. Iste, Bay Drozdov. Izin verin
sizinle tanistirayim. ​i​ek yerine pasta getirecektim; ama, Bay Drozdov, bunun Rus geleneklerine uymayacagini s​yleyerek vazge​irdi.

Maurice Drozdov top​u y​zbasisiydi. Yaklasik otuz ​ yaslarinda, uzun boylu ve yakisikliydi. Son derece kibar, tanistigi her insanin daha ilk
bakisda dikkatini ​eken, asiri inceligine, yumusak

121kalpliligine ragmen, heybetli ve sert bir g​r​n​s ​ vardi. Bununla beraber, konuskan ve dost edinmeye merakli degildi. Daha sonra, sehirde,
onun fazla zeki bir kisi olmadigini s​ylediler; ama, bu tamamen yanlisti.

Lisa’nin g​zelligini anlatmaya kalkismayacagim. Her ne kadar bazi hanimlar ve gen​ kizlar, onun g​zelligi hakkindaki s​ylentilere ​fkeyle karsi
duruyorlarsa da, onun g​zelligi t​m sehirlinin agzindan d​s m​yordu. Kadinlarin ve gen​ kizlarin arasinda ondan nefret edenler bile vardi.
Nefretlerinin baslica nedeni onun fazla gururlu olusuydu; Drozdov’lar, bir​ok kisiyi g​c endiren ziyaretlerine hen​z baslamamislardi. Ger​ekte,
bunun asil nedeni Bayan Drozdov’un hasta olusuydu. Lisa’dan nefret edislerinin ikinci nedeni, onun valinin karisinin akrabasi olusu ve her
sabah at gezilerine ​ikmasiydi. Simdiye kadar, sehrimizde atla dolasan kadin s​vari yoktu; bu bakimdan, ziyaretlere vakit ayiramadigi halde,
sehrin sokaklarinda atla dolasmasindan dolayi sehir halkinin g​c enmesi olagandi. Bununla beraber, herkes onun bu at gezmelerine, doktorun
s​z​ ​zerine ​iktigini biliyordu ve hassas b​nyesi hakkinda alayli s​zler ediyorlardi. Lisa’nin sinirli ve s​rekli bir huzursuzluk i​inde bulundugu ilk
bakista anlasiliyordu. Yazik! Zavalli kiz ​ok mutsuzdu ve bu durumu daha sonra anlasildi. Simdi, ge​misi hatirliyorum; o zamanlar, simdi bana
g​zel g​r​nd​g​ kadar g​zel oldugunu s​yleyemem. Belki hi​ de g​zel degildi. Uzun boylu, narin yapili, fakat g​​l​ ve uysal bir kizdi. Y​z hatlarinin
birbirine aykiriligina hayret etmemek elden gelmezdi. G​zleri hafif sehlaydi; y​z​ solgun, elmacik kemikleri hafif​e ​ikikti; genellikle esmer
sayilabilirdi; ince bir y​z​, fakat bu y​zde alimli ve dayanilmaz bir ​ekiciligi vardi. Koyu g​zlerinin yakici bakislarinda korkun​ bir g​​ okunuyordu;
herkesi “yenilgiye ugratmak ve ele ge​irmek” i​in gelmis bir tavri vardi. Ara sira, kibirli, hatta k​s tahti; hayatinda iyi kalpli olmayi hi​ basardi mi
bilmiyorum; ama, b​yle olmayi ​ok arzuladigini ve biraz iyi kalpli olabilmek i​in kendisini zorlayarak istirap ​ektigini biliyorum. Yaradilisinda,
pek ​ok iyi egilimlerin

122

ve kuvvetli bir ​nsezinin bulundugu kuskusuzdu; fakat, i​indeki her sey, s​rekli dengesini ariyor, bulamiyordu; her sey karisik, kaynasma
halinde ve huzursuzluk i​indeydi. Belki kendisinden istekleri yogundu ve bu isteklerini tatmin edebilmek i​in, kendisinde yeterli g​c ​
bulamiyordu.

Kanepeye oturup etrafina g​z gezdirdi.

- B​yle anlarda neden kendimi kederli hissederim? Bunu cevaplandirabilir misiniz, bilgin adam? B​t​n hayatimca, sizi g​r​p her seyi andigim
zaman son derece sevinecegimi d​s ​n​rd​m ve simdi sizi her ne kadar seviyorsam da memnun olmus g​-r​nm​yorum… Ulu Tanrim, bak, benim
portrem! Durun bakayim. Oh, evet bunu hatirladim, hatirladim!…

” On iki yasindaki Lisa’nin, suluboya ile yapilmis ​ok g​zel bir minyat​r​, Petersburg’dan dokuz yil evvel Drozdov’lar tarafindan Bay
Verkhovensky’ye g​nderilmisti. O zamandan beri bu minyat​r portre, daima onun ​alisma odasindaki duvarda asili dururdu.

- Ger​ekten bu kadar g​zel bir ​ocuk muydum? Bu y​z, benim y​z​m olabilir mi?

Portresi elinde oldugu halde yerinden kalkti ve aynanin karsisina ge​ti.

Sonra portreyi geriye uzatirken:

-​abuk alin! diye haykirdi. Simdi asmayin, l​tfen. Daha sonra asarsiniz. O portreye bir daha bakmak istemiyorum! Kanepedeki yerine
oturduktan sonra devam etti:

- Bir hayat sona erer, baska bir hayat baslar ve sona erer, sonra bir ​nc​s ​ baslar ve bu b​ylece s​r​p gider. Hayatin her bitisi sanki bir makasla
kesilmis gibidir. Size ne kadar eski masal s​yl​yorum, g​r​yorsunuz; ama, bu masalin i​inde ger​eklerin b​y​k bir payi var.

Bana bakip g​l​msedi; daha ​nce birka​ kere daha bakmisti; fakat, Bay Verkhovensky coskunlugunun arasinda beni tanistirma s​z​n​ unutmustu.

123-Portremi neden odanizdaki han​erlerin altina astiniz? Ve neden bu kadar ​ok han​er ve kili​ koleksiyonunuz var?

Ger​ekten de, neden oldugunu bilmem, duvarinda ​aprazlama asilmis, iki egri han​er ve ger​ek bir ​erkes kilici vardi. Bu soruyu sorarken, y​z​me
​ylesine bir dikkatle bakmisti ki, bir seyler s​ylemek istedim; fakat, s​yleyemeden susmak zorunda kaldim. Bay Verkhovensky, sonunda garip
durumu kavradi ve beni ona tanistirdi.

Lisa:

-Biliyorum, biliyorum, dedi. Sizinle tanistigima ​ok memnun oldum. Annem de sizin hakkinizda ​ok sey duymus. Sizi, Bay Drozdov’la
tanistirayim… son derece degerli bir kisidir. Sizin hakkinizda bazi eglenceli seyler duydum. Bay Verkhovensky’nin sirdasisiniz, degil mi?

Kipkirmizi oldum.

- Oh, ​ok affedersiniz; hi​ de dogru kelime kullanmadim… eglenceli degil, fakat…

Lisa saskinligindan kizararak devam etti:

- Bununla beraber, ​ok iyi bir kisiliginiz oldugu i​in utanmaniza neden olmadigini sanirim. Eh, gitme zamani geldi, Maurice. Sizi yarim saat
sonra bekliyorum, Bay Verkhovensky. Tanrim konusacak o kadar ​ok seyimiz var ki!… Simdi sirdasiniz benim ve her sey ​zerine
konusacagiz… her sey ​zerine, anladiniz mi?

Bay Verkhovensky hemen dikkat kesildi. Liza s​z​ne devamla:

- Oh, dedi. Bay Drozdov her seyi biliyor! Ondan ​ekinmenize gerek yok!

- Ne biliyor?

Liza saskinlikla haykirdi.

- Ne demek istediniz?!… Yaa, demek sakladiklari dogruymus!… Inanmak istememistim. Dasha’yi da sakliyorlar. Bu sabah teyzem
Dasha’yi g​rmemi istemedi. Dasha’nin basinin agridigini s​yledi.

124

- Fakat… fakat nasil ​grendiniz?

- Ulu Tanrim, herkesin ​grenmis oldugu gibi. Dogru mu?

- Fakat herkes biliyor mu?

- Tabii, ya!… Annem, dadidan ​grenmis, dadima da sizin Nastasya s​ylemis. Nastasya’ya s​ylediniz, degil mi? Sizin s​ylemis oldugunuzu
s​yl​yor.

Bay Verkhovensky tepeden tirnaga kizararak saskinlikla mirildandi:


- Ona… ona bir zamanlar b​yle bir sey s​ylemistim. Fakat, ben… sadece k​​k bir imada bulunmustum… j’etais si nerveux et malade et puis…
(​ylesine sinirliydim ki…)

Lisa kahkahadan kiriliyordu.

- Sirdasiniz yaninizda degildi ve o sirada Nastasya yaniniz-daydi… eh, bu kadari yeter de artar!… Nastasya i​in en hos anlar samimi
dostlariyla sehirde yaptigi dedikodulardir!… Oh, bos verin, ​nemli degil; herkes birakin bilsin, b​ylesi daha iyi. Ge​ kalmayin, l​tfen; aksam
yemegini erken yiyoruz. Oh, unuttum…

Tekrar yerine oturdu.

- …Bakin; Shatov nasil bir insandir?

- Shatov? Bayan Shatov’un agabeyi… Lisa sabirsiz bir tavirla s​z​ yarida kesti.

- Onun agabeyi oldugunu biliyorum. Ne kadar garip bir insansiniz!… Nasil bir kisi oldugunu ​grenmek istiyorum; karakteri nasil bir
insandir?

- C’estun pense-creux d’ici. C’est le meilleur et le plus irascible homme du monde. (En bos kafali adamidir buranin. D​nyanin ​abuk kizan
en iyi adamidir.)

- Garip bir insan oldugunu ben de duydum. Bununla beraber, demek istedigim bu degil. Anladigima g​re ​ dil biliyor; tabii Ingilizce de. Ayni
zamanda, edebiyatla da ilgilenirmis. Eger b​yleyse, ona yaptiracak ​ok isim olacak; bir yardimciya ihtiyacim var ve ne

125kadar ​abuk bulursam o kadar iyi olacak. Acaba isi alir mi dersiniz? Biri tarafindan tavsiye edilmisti.

- Isi alacagindan eminim, et vous ferez un bienfait. (Bir iyilik yapmis olacaksiniz).

- Bir bienfait’in (iyilik) hatiri i​in b​yle davranmiyorum; ger​ekten bir yardimci istiyorum.

- Shatov’u iyi tanirim, dedim. Eger ona haber vermek g​revini bana aktaracak olursaniz, kendisini derhal bulup haber verebilirim. Hem de
derhal.

-Yarin ​gle ​zeri saat on ikide gelmesini s​yleyin. ​ok g​zel! Tesekk​r ederim. Hazir misin, Maurice?

Gittiler. Ben, tabii, derhal Shatov’u bulmak ​zere kostum. Bay Verkhovensky son basamaklarda bana yetisti.

- Mon ami (dostum), dedi. Ben d​nd​kten sonra saat on ya da on bir sularinda sizi kesin olarak g​rmek zorundayim. Oh, kendimi sizin
yaninizda ​ok, ​ok su​lu hissediyorum ve… ve herkesin yaninda da.

Shatov evde yoktu. Iki saat oyalandiktan sonra tekrar ugradim, yine evde bulamadim. Nihayet, evde bulamasam bile not birakabilmek
umuduyla, saat sekizde tekrar gittim. Hen​z gelmemisti. Shatov’u, alt katta oturan y​zbasi Lebyatkin’e sormayi d​s ​nd​m; fakat her taraf kilitli
ve her yer sessizdi. Ev, sanki tamamen terk edilmis gibi karanlikti. Son zamanlarda duydugum s​ylentileri hatirladigim i​in Lebyatkin’in
kapisinin ​n​nden ge​erken biraz heyecanlanmistim. Sonunda Shavtov’u ertesi sabah erkenden aramaya karar verdim. Ger​egi s​ylemek
gerekirse, not birakmak d​s ​ncesine pek yanasmamistim. Shatov, aldigi notu ​n​msemeyebilirdi… o b​ylesine utanga​ ve inat​i bir kimseydi. K​t​
talihime s​verek, dis kapidan ​ikmak ​zereyken Bay Kirilov’la karsilastim; eve

126

girmek ​zereydi ve beni ​nce o tanidi. Sormaya ​nce o basladigi i​in, genel olarak her seyi ​zetledim ve Shatov’a bir not birakmak amacinda
oldugumu s​yledim.

- Gelin, dedi. Ben gerekeni yapabilirim.

O sabah Liputin’in bize, Kirilov’un avludaki b​l​ge tasinmis , oldugundan s​zettigini hatirladim. Kendisi i​in ​ok genis olan bu b​l​kte, onun islerini
g​ren sagir, yasli bir k​yl​ kadinla beraber oturuyordu. Ev sahibi baska bir sokaktaki yeni evinde oturuyor ve ayni sokakta bir meyhane
isletiyordu. Anlasildigina g​re bu yasli kadin akrabasi olacakti; burada oturuyor ve adamin evine bakiyordu. Odalar olduk​a temizdi; fakat
duvar k​gitlari kirlenmisti. Girdigimiz odadaki mobilya, tamamen degersiz ve irili ufakliydi; iki oyun masasi, Alder agacindan yapilmis bir
konsol, bir k​yl​ evinden ya da lokantadan temin edilmis uzunca bir masa, sandalyeler; bir deri bir de ​rme hasir arkali bir koltuk vardi. Bir
k​s ede duran eski bir Meryem Ana tasvirinin ​n​ndeki lambayi, bizim gelmemizden ​nce, ihtiyar kadin yakmis olmaliydi. Duvarlarda koyu
renkli iki yagliboya tablo asiliydi. Tablolardan biri, son Imparator Nicholas I’in portresiydi. G​r​n​s ​ne bakilacak olursa, yirmili yillarda
yapilmisti; diger tablo da bir papazin portresiydi.

Odaya girer girmez, Bay Kirilov, bir mum yakti ve bir k​s ede h​l​ a​ilmamis olarak duran bavulundan bir zarf, m​h​r mumu ve cam bir m​h​r
​ikardi.

-Mektubunuzu m​h​rleyin ve ​zerine adresi yazin.


Not birakmamin pek ​nemli olmadigini anlatmaya ​alistim; ama, israr etti. Zarfin ​s t​ne adresi yazdiktan sonra sapkami aldim.

Kirilov:

- Bir fincan ​ay i​eceginizi d​s ​nm​s t​m, dedi. I​mez miydiniz?

Onu kiramadim. Kisa bir s​re sonra, ihtiyar kadin, ​ayi hazirladi… kaynar su dolu bir ​aydanlik, k​​k bir demlik, ​zeri

127zevksizce islenmis iki toprak fincan, bir somun ekmek ve bir ​ay tabagi dolusu kesme seker getirdi.

Kirilov:

-​ayi severim, dedi. ​zellikle geceleri; hem dolasir hem de ​ay i​erim; g​n agarana kadar. Yurtdisinda geceleri pek ​ay i​ilmiyor.

- G​n agarinca mi yatarsiniz?

- Daima, yillardan beri. Fazla yemem; daima ​ay. Liputin kurnaz bir adam, ama sabirsiz.

Konusmak arzusunu hayretle karsiladim; bu firsati yakalamisken ka​irmamaya karar verdim.

- Korkarim ki bu sabah, bazi tatsiz anlasmazliklar oldu, dedim.

Surati asildi.

- Allahin belasi sa​malik; sa​ma!… Hepsi Allahin belasi sa​malik; ​nk​, Lebyatkin sarhosun biri. Liputin’e bir sey s​ylemis degildim; fakat,
anlattigim ufak tefek seylerin hepsini de yanlis yorumladi. Hayali ​ok genis bir adam. K​​k bir tepecikten koca bir dag yapmak istiyor.
Liputin’e d​n inanmistim.

G​lerek:

- Bug​n de bana mi? diye takildim.

— Her seyi biliyorsunuz, degil mi? Bu sabah Liputin zayif ya da sabirsizdi ya da k​t​ ruhlu… kiskan​ti. Son kelimesi beni ​ok sasirtti.

- O kadar ​ok sifat kullandiniz ki, bunlardan birinin ona uymamasi ​ok garip olurdu.

-Ya da t​m​n​n birden uymamasi.

- Aslinda Liputin b​yle bir adamdir. Coskundur! S​yleyin, bu sabah bir seyler yazmak istediginizi s​yledigi zaman yalan s​yl​yordu, degil mi?
Kaslarini ​atip ​n​ne bakarak:

- Neden yalan s​ylemis olsun? dedi.

128

​z​r diledim ve ​zel islerine karismak istemedigimi s​yledim. Utandi.

- Dogru s​yledi… yaziyorum. Fakat, bu bir sey degistirmez. Bir dakika kadar konusmadan durduk. Birden, bu sabahki gibi

​ocuksu bir g​l​msemeyle:

- Baslar hakkindaki hususu kendisi uydurdu. Bir kitaptan okumus olmali. ​nce o bana s​yledi. K​t​ bir anlayisi var. B​t​n aradigim, insanlarin
kendilerini neden ​ld​rmeye cesaret edememeleridir. Hepsi bu. Ve b​t​n bunlar da bir seyi degistirmez.

- Cesaret edemez demekle neyi kastettiniz? Intihar olayi ​ok mu az?

- ​ok az.

- Ger​ekten b​yle mi d​s ​n​yorsunuz?

Cevap vermeden kalkti ve d​s ​nceli d​s ​nceli odada dolasmaya basladi.

- Sizin d​s ​ncenize g​re, insanlari intihardan vazge​iren nedir, diye sordum.

Dalgin dalgin bana bakti. Sanki neyin hakkinda konusmakta oldugumuzu hatirlamaya ​alisiyordu.

- Kor… korkarim ki, hen​z ​ok az bilgim var. Insanlari ​nleyen iki neden var. Iki sey. Sadece iki. Biri ​ok k​​k ve digeri ​ok b​y​k. Fakat, k​​k olan
da b​y​kt​r.

- K​​k dediginiz nedir?


- Aci.

- Aci mi? Bunun b​yle bir olayda, bu kadar ​nemli olduguna inaniyor musunuz?

- Hem de en ​nemlisi olduguna… Iki ​esit insan var. B​y​k bir, keder ya da ​fkenin etkisiyle intihar edenler ve deliliklerinden ​t​r​ intihar edenler, ki
bunlar birden yaparlar. Aciyi pek az d​s ​n​rler; fakat aniden yaparlar. Ama, digerleri, yani akli basinda olanlar… ​ok d​s ​n​rler.

129-Akli basinda olup da intihar edenler var mi?

- ​ok… ​nsezi olmasaydi daha da ​ok olurdu; ​ok daha fazla; b​t​n insanlar…

- Muhakkak ki hepsi degil? Bir sey s​ylemedi.

- Fakat acisiz ​lme yollari yok mu? ​n​mde durarak:

- D​s ​n​n, dedi. B​y​k bir ev kadar iri bir kaya par​asi canlandirin g​z​n​zde; bir yerde asili bulundugunu ve bunun altinda durdugunuzu d​s ​n​n; eger
​s t​n​ze… tam basinizin ​s t​ne d​s ecek olursa… hi​ aci duyar miydiniz?

- Bir ev kadar b​y​k bir kaya mi? Kuskusuz ki korkardim.

- Korkudan s​z etmiyorum. Aci duyar miydiniz?

- Bir dag kadar b​y​k bir kaya ve milyonlarca ton agirliginda mi? Aci duymayacagim muhakkaktir.

-Fakat basinizin ​s t​nde asili dururken, duyacaginizi tahmin ettiginiz acidan dehsete d​s ecektiniz. Herkes dehsete d​s erdi… En b​y​k bilim
adamlari… En b​y​k doktorlar bile. Herkes aci duymayacagini bilecek; ama yine de, aci duymaktan korkacaklardi.

- Peki, ikinci neden, yani b​y​k olani?

- ​teki d​nya!

- Yani, cezalandirma mi?

- Fark etmez ki. ​teki d​nya… Sadece ​teki d​nya.

- Fakat ​teki d​nyaya inanmayan dinsizler yok mu? Yine bir sey s​ylemedi.

- Belki de kendinize bakarak h​k​m veriyorsunuz? Y​z​ kizararak:

- Herkes kendisine bakarak h​k​m vermeli, dedi. Tam bir ​zg​rl​k, yasamakla ​lmek arasinda bir fark kalmadigi zaman gelecektir. Herkesin
amaci budur.

130

- Ama​ mi? Fakat, o zaman kimse yasamak istemeyebilir. Kesin olarak:

- Hi​ kimse, dedi.

- Insanoglu hayati sevdigi i​in ​l​mden korkar, diye uyardim. Ben b​yle g​r​yorum ve dogal yasa da budur.

G​zleri alev alev yandi.

- Bu bayagiliktir ve b​t​n aldatmalar da bu bayagiliktadir. Hayat acidir, hayat korkudur ve insanoglu mutsuzdur. Simdi b​t​n bunlar aci ve
korkudur. Simdi insanoglu hayati seviyor. Sevmelerinin nedeni de budur. Aci ve korku oldugu i​in insanogluna hayat verilmistir. Iste b​t​n
aldanmalarimiz da bundan. Simdi insanoglu benligini hen​z bulamamistir. Yeni bir insanoglu gelecek, mutlu ve magrur. Onlar i​in, yasamakla
​l​m bir fark g​-zetmeyecektir. Yepyeni bir insanoglu olacak… Aciya ve korkuya ​s t​n gelen, Tanri olacaktir. Iste o zaman ​b​r Tanri ortadan
kalkacaktir.

- Yani, s​ylediginize g​re, Tanrinin varligina inaniyorsunuz, demek?

- Var olamaz, ama Tanridir. Bir tas aci duymaz; ama fasin d​s mesinden duyulan korkuda aci vardir. Aci ve korkuya ​s t​n gelenin kendisi Tanri
olacaktir. O zaman yeni bir hayat baslayacak, yeni bir insanoglu dogacak ve her sey yenilenecektir. Ondan sonra da tarih ikiye ayrilacaktir.
Gorilden Tanri’nin yok edilmesine kadar olan ​ag ve Tanri’nin yok edilmesinden…

- Gorile kadar olan ​ag mi?

- … Yery​z​n​n ve insanoglunun fiziksel degismesine kadar olan ​ag. Insanoglu Tanri olacak. Fiziksel yapisi degisecek. D​nya da degisecek.
Her sey degisecek… d​s ​n​s ler ve duygular bile. Ne zannediyorsunuz? Insanoglu o zaman fiziksel olarak degismeyecek mi?

- Yasamak ya da yasamamak arasinda bir fark g​zetilmeyecek olursa herkes kendi kendisini ​ld​recektir. Belki de tek degisiklik bu olacaktir.
131-Fark etmez. B​y​k ​zg​rl​g​ ​zleyen herkes, kendisini ​ld​rmek cesaretini g​s termelidir. Kendisini ​ld​rmeye cesaret eden insanoglu, aldanmanin
sirrini ​grenmis demektir. Bunun ​tesinde ​zg​rl​k yoktur; hepsi bu ve bunun ​tesinde hi​bir sey yoktur. Kendini ​ld​rmeye cesaret eden insanoglu
Tanridir. Simdi herkes Tanriyi yok edebilir ve her sey de yok olabilir. Fakat, daha kimse b​yle bir sey yapamadi.

- Milyonlarca intihar olayi var.

- Fakat onlarin hi​biri bu nedenle intihar etmiyor. Hepsi korkudan ​t​r​ intihar ediyorlar. Sirf korkuyu ​ld​rmek i​in kendisini ​ld​ren insanoglu Tanri
olacaktir.

- Belki de vaktimiz olmaz, dedim.

Karsisindakini k​​k g​ren soguk bir gururla, sakin olarak:

- Fark etmez, diye cevap verdi. Bir saniye sonra ekledi:

- Alay edermis gibi bir tavir takinmaniza ​z​l​yorum.

-Bu sabahki sinirli halinizi d​s ​nd​k​e, simdiki sakin halinizi ve durgunlugunuzu… ve hararetle konusmanizi garip buluyorum.

- Bu sabah mi? diye g​l​msedi. Bu sabah ​ok g​l​n​t​. Sonra kederli bir dille ekledi:

- Insanlari k​t​ kullanmayi sevmem ve asla g​lmem.

- ​ay i​mekle ge​irdiginiz gecelerinizi, eglenceli ge​irir g​-r​nm​yorsunuz.

Yerimden kalktim ve sapkami aldim. Biraz hayretle g​ld​.

- ​yle mi saniyorsunuz? Neden olmasin? Hayir, bil… bilmiyorum.

Birden ne s​yleyecegini sasirdi.

- Baskalarini bilmiyorum; ama herkesin yaptigini yapabilecegimi hissediyorum. Herkes d​s ​n​r ve birden d​s ​nceleri degisir, baska sey d​s ​nmeye
baslar. Ben ,baska sey d​s ​nemi—

132

-yorum. B​t​n hayatim boyunca tek seyi d​s ​nd​m. Tanri b​t​n hayatim boyunca bana istirap verdi.

B​t​n bunlari b​y​k bir i​tenlikle s​ylemisti.

- Dilimizi neden ​t​r​ iyi konusmadiginizi s​yleyebilir misiniz? diye sordum. Dis ​lkelerde ge​irdiginiz bes yildan sonra nasil konusulacagini
unuttunuz mu, yoksa?

- Dogru konusmuyor muyum? Bilmiyorum. Dis ​lkelerde yasadigimdan degil. B​t​n hayatim boyunca b​yle konustum. Benim i​in fark etmez.

- Daha ​nce baska bir soru. insanlarla tanismak istemediginize ve az konustugunuza tamamen inaniyorum. Neden simdi benimle bu kadar
uzun konustunuz?

Utanarak cevap verdi:

- Sizinle mi? Bu sabah ​ok sessiz ve sakin oturuyordunuz ve siz… fakat, fark etmez… agabeyime son derece benziyorsunuz. Yedi yil ​nce
​ld​. Sizden daha yasliydi…

- D​s ​n​s tarziniza b​y​k etkisi olmustur herhalde.

- Hayir, ​ok az konusurdu… hemen hemen hi​ konusmazdi. Biraktiginiz notu Shatov’a verecegim.

Eline bir fener alarak beni kapiya kadar ugurladi. “Amerika’nin meshur sapka saticisi kadar deli” diye karar verdim. Kapidan ​iktiktan sonra
baska bir karsilasma oldu.

***

Kapinin esiginden adimimi atmistim ki g​​l​ bir el yakamdan kavradi.

- Kimsin, diye bir ses g​rledi. Dost mu d​s man mi? S​yle!… Hemen yakindan Liputin’in cirtlak sesi duyuldu.

- Bizden, bizden biri! Bay G…v’dir. Y​ksek sosyete ile yakindan iliskileri olan, klasik ​grenim yapmis gen​ bir centilmendir.

133-Sosyeteden olan efendileri severim…. klasik… yani y​ksek ​g…re…nimli gen​leri severim. D​nyanin ve dostlarin hizmetinde Emekli
y​zbasi Ignatius Lebyatkin, efendim… eger ger​ek dostlarsa… ger​ek dostlarsa, bu al​aklar!…
Y​zbasi Lebyatkin, saglam yapili, sisman, bir doksan boyunda, kivircik sa​li ve kirmizi suratli bir adamdi. Ayakta duramayacak kadar
sarhostu ve kelimeleri zorlukla s​yleyebiliyordu. Aslina bakarsaniz, onu daha ​nce uzaktan g​rm​s t​m.

- Oh, siz de… diye tekrar g​rledi.

Elinde fener, h​l​ kapida duran Kirilov’u g​rm​s t​. Yumrugunu kaldirmisken, tekrar indirdi.

- Sizi bilginize bagisladim! Ignatius Le… Lebyatkin… y​ksek bilgi… lidir.

G​rleyen bir top mermisi patladi

Ignatius ‘un asktan yipranmis g​gs​n de.

Ve, acidan kivranarak, kolsuz, i

Yine agladi Sivastopol i​in.

I​kiden kizarmis y​z​n​ ileri dogru uzatarak:

- Her ne kadar Sivastopol’da bulunmadim ve kolumu kay-betmedimse de, ne siir, efendim, ne siir!… diye bagirdi.

Liputin onu kandirmaya ​alisarak:

- Acelesi var, eve gidiyor, dedi. Yarin Bayan Lisa’ya s​yleyecek.

Lebyatkin tekrar g​rledi.

- Lisa!…Durun! Gitmeyin!Bir kita daha:

Bir kiz ata biniyor salina salina Vahsi Amazonlar’in arasinda; Ve atindan g​l​ms​yor bana Bu soylu yavru.

134

Yaaa, bu bir zafer t​rk​s ​d​r! Amazonlarin bir zafer t​rk​s ​d​r bu, aptal esek!… Serseriler anlayamaz! Dur!…

Kapidan ​ikip ondan kurtulmak istiyorsam da, paltomu tutmus birakmiyor, bana engel oluyordu.

-Lisa’ya s​yle, ben b​y​k bir namusum. Su edepsiz kiz Dasha’ya gelince, onu ikiye ayiririm. Allahin belasi k​le kiz cesaret edemez ki…

Tam bu sirada b​t​n g​c ​mle ​ekip paltomu elinden kurtardigim i​in y​z​koyun yere kapaklandi. Caddenin asagisina dogru kosmaya basladim.
Liputin de arkamdan kostu.

Cirtlak bir sesle: dedi.

- Kirilov onu kaldirir. Biraz ​nce ondan ne ​grendim biliyor musunuz? Siirini duydunuz, ya? Amazon kiza yazdigi bu siiri bir zarfa koyup,
zarfi da m​h​rledi. Yarin Bayan Tushin’e g​nderecek. Altina da a​ik imzasini atti! Ne adam!…

- Bunu sizin teklif ettiginize bahse girebilirim. Liputin g​r bir kahkaha atti.

- Bahsi kaybedersiniz. Asik, deli gibi ​s ik. Hem biliyor musunuz, bu aski, ondan nefret etmesiyle basladi. Bayan Tushin’in sokaklarda atla
dolasmasina o kadar kiziyordu ki, bir keresinde neredeyse y​ksek sesle k​f​r edecekti!. Ama, k​f​r etmedi!… Sonunda Allahtan ki kiz duymadi.
Ve bug​n ise bir siir yazdi! Hatta, biliyor musunuz, ona evlenme teklif etmeye cesaret edecek!… Ger​ekten!

M​this bir ​fkeye kapilarak:

- Size sasiyorum, Liputin, dedim. Her k​t​ iste parmaginiz oluyor ve onu daima siz s​r​kl​yorsunuz.

- Biraz fazla oldunuz, Bay G…V!… Acaba karsinizda bir rakip g​rmenizden ​t​r​ m​?

Birden durarak haykirdim. -Neee…?

135-Pek​l​, size ceza olmasi i​in daha fazla s​ylemeyecegim!… Ama, ​grenmek istiyorsunuz, degil mi? ​rnegin, bu salak sadece basit bir subay
degil artik, m​lk sahibi bir efendi oldu. Hem de hatiri sayilir efendilerden biri oldu. Bay Stavrogin ona, iki y​z k​lesi olan b​y​k bir yer satti.
Tanri sahidimdir ki yalan s​ylemiyorum. Bunu, ​ok emin bir kaynaktan ve onurlu bir kisiden ​grendim. Simdi de gerisini siz tamamlayip ​ikarin
ortaya. Baska tek kelime dahi s​ylemem. Allahaismarladik!…

***

Bay Verkhovensky beni b​y​k bir sabirsizlikla bekliyordu. Bir saat ​nce d​nm​s t​. Bende, sarhosmus kanisini uyandirdi; kuskusuz eve gelisinden
bes dakika sonra sarhos olmustu. Yazik! Drozdovlar’i ziyaret etmesi onu iyice sarsmisti.
— Mon ami, (dostum) d​s ​nce zincirimi tamamen kaybettim. Lisa… o melege tapar ve onu ​ok d​s ​n​r​m; fakat, her ikisinin de beni, benden
bazi seyler ​grenebilmek amaci ile ​agirdiklarini d​s ​nmeden edemiyorum. Su var ki, agzimdan laf aldiktan sonra beni silkeleyip atacaklardi!…
Evet, korkarim ki bu b​yle olacakti…

Sesimi kontrol edemeden hayretle bagirdim.

- B​yle konusmaktan utanmalisiniz!…

- Aziz dostum, simdi tamamen yalniz kaldim. Enfin c’est ridicule, (bu g​l​n​). Orada bile, her sey sir perdesi altinda sakli; Petersburg
dedikodularini sorarak bana saldirdilar. Anliyorsunuz ya, Nicholas’in d​rt yil evvel yaptiklarini ​grenmisler. “Siz buradaydiniz, olanlari g​rd​n​z;
deli oldugu dogru mu?” Bunu nereden ​grendiklerini bilmiyorum. Bayan Drozdov, neden Nicholas’in deli oldugunu hemen kabullenmek
istiyor? Kadin bunu istiyor. Size s​yl​yorum, kadin b​yle istiyor. CeMaurice (Bu Maurice), ismi neydi?.. Su Drozdov denilen adam, brave
homme tout

136

dememe (yine de d​r​s t adamdir), onun hesabina olmadigi ger​ek; cette pauvre amie’ye (bu zavalli dost) Paris’ten ​nce o yazdiktan sonra…
Enfin (neyse), bu Praskovya, ona cette chere amie (aziz dostum) diyor; ger​ek bir tip, Gogol’​n Korobochka’sidir (*); sadece daha nispet​i,
daha kiskirtici ve daha b​y​t​lm​s bir Korobochka…

- Gogol’​n yarattigi karakterden daha b​y​k oldugundan emin misiniz?

- Su halde daha k​​lt​lm​s ​ olsun. Ne fark eder? Yalniz s​z​m​ kesmeyin; ​nk​, kafamin i​i karma karisik, her sey d​n​p duruyor. Iyice takismis
g​r​n​yorlar. Lisa hari​; h​l​ “teyze, teyze” diye d​n​p duruyor etrafinda; ama, Lisa akillidir, kurnazdir ve orada anlayamadigim bir sey var. Sirlar.
Fakat, ihtiyar kadinla atisti. Cette pauvre (zavalli) teyze, ger​ekten herkesi eziyor… ve simdi de valinin karisi, toplumun saygisizligi ve
Karmazinov’un “saygisizligi” ile ugrasacak. Sonra birden oglunun deliligi d​s ​ncesine saplaniyor, ceLipoutine, ce queje ne comprendres pa,
(su Liputin’i de anlayamadim); ve… ve alnina sirkeli bezlerle pansuman yapmakta oldugunu s​ylediler ve biz burada yakinmalarimiz ve
mektuplarimizla ugrasip duruyoruz. Oh, ona ne kadar istirap verdim; hem de b​yle bir zamanda! je suis un ingrat! (Ne kadar nank​r​m ben!)
D​s ​n​n bir kere, d​n​s ​mde ondan bir mektup aliyorum. Okuyun, okuyun! Oh, ne kadar hayvanca davrandim!…

Bayan Stavrogin’den aldigi mektubu verdi. Bu sabah g​nderdigi pusulada “evden ​ikmayin” ifadesini kullandigi i​in pisman olmus g​r​n​yordu.
Mektubu kibar, fakat kisa ve kesindi. Bay Verkhovensky’nin pazar g​n​, saat on ikide gelmesini ve gelirken de bir arkadasini getirmesini
(ismimi yazmisti) istiyordu. Kendisinin de, Dasha’nin agabeyi olarak Shatov’u davet edecegine s​z veriyordu. “Kesin cevabi kendisinden
alabileceksiniz; bu sizi memnun edecek mi? Sabirsizlikla beklediginiz formalite bu degil mi?”

(*) Korobochka, Gogol’​n ​l​m​nden iki yil evvel ikinci cildini yaktigi Mer-tuya D​s i (​l​ Canlar) adli eserindeki kadin karakter.

137-Mektubundaki son satira yazmis oldugu, formalite hakkindaki sabri t​kenmis anlatimina dikkat edin. Zavalli, zavalli kadiri, hayattaki en
iyi dostum! B​t​n gelecegimi etkileyecek olan bu ani kararin bana b​y​k bir darbe oldugunu itiraf edebilirim. H​l​ ​mitli oldugumu s​yleyebilirdim;
ama, simdi tout est dit (son s​z s​ylendi), her seyin bittigini biliyorum; c’est terrible. (Korkun​ sey) Ah, su pazar hi​ gelmese de her sey yine
eskisi gibi olsa: Beni g​rmeye gelecektiniz ve ben de sizi bekleyecektim….

-Liputin’in bu sabah s​yledigi k​t​ seylerin etkisi altindasiniz. Hepsi uydurma ve asilsiz seylerdi.

- Dostum, parmaginizi aciyan baska bir noktaya bastiniz. Bu iyi niyetli parmaginiz ​ogunlukla merhametsiz ve bazen deginmeniz ​ok acimasiz
oluyor. ​z​r dilerim; ama, biliyor musunuz, tamamen unutmustum. Yani, su tatsiz uydurmalari demek istedim. Aslinda unutmus da degilim;
Fakat, b​y​k bir budalalikla, Lisa’nin yaninda mutlu olmaya ve kendimi, mutlu olduguma kandirmaya ​alistim. Fakat simdi… oh, simdi, bu
c​mert ve b​y​k kalpli kadim d​s ​n​yorum. S​ylenmesi gerekirse, eksikliklerime sabirla hosg​r​ g​s terdi, aslinda hosg​r​l​ olmayabilirdi de; fakat d​s ​n​n,
​r​m​s karakterim, degersizligimle ben neyim!… Simarik, bencil ve masum olmaktan uzak bir ​ocugum. Lisa’nin pek hos olarak s​yledigi gibi,
cette pauvre (bu zavalli) teyze, tam yirmi yildir bana bir dadi gibi bakti. Ve birden, yirmi yildan sonra, bu ​ocugun kafasina evlenmek arzusu
saplanmis… ona pes pese mektuplar g​nderiyor; oysa, o zavalli alnina sirkeli bez koymakla mesgul ve… ve, eh, simdi istedigimi elde ettim
ve pazar g​n​ evli bir adam olacagim… her seye ragmen!… Hangi akla hizmetle evlenmekte israr ettim? O mektuplari neden yazdim? Oh,
evet, s​ylemeyi unuttum: Lisa, Dasha’yi ​vg​yle aniyor. Hi​ degilse ​yle g​r​n​yor. Onun hakkinda “C’est un angle ” (bir melektir) diyor, yalniz
olduk​a “i​ine kapanik” olarak. Her ikisi de evlenmemi tavsiye ediyorlar… hatta, Praskovya… eh, hayir, Praskovya degil. O tavsiye etmedi.
Oh, o k​​c ​k “kutusunda” ne kadar zehir var bilemezsiniz! Aslina bakarsaniz, Lisa da tavsiye et-138

medi. “Neden evleneceksiniz, sanki?” dedi. “Y​ksek zek​li zevklerinizin size yeterli olmasi gerekir!” Sonra kahkahalarla g​ld​. Lisa’da ​ok
mutsuz oldugundan b​yle g​lmesini bagisladim. Fakat, bana s​ylediklerine g​re erkekler kadinsiz yasayamazlarmis. Dermansizlik ​aginiz
yaklasiyor ve size bakacaktir, ya da her ne ise… Ma foi (Vallah), burada sizinle otururken, kendi kendime, firtinali g​nlerime yaklastigim su
zamanda, onun cennetten g​nderilmis bir melek oldugunu ve bana bakacagim… falan, tekrarlayip duruyorum… enfin (neyse), evin d​zeni i​in
bana faydali olacaktir. Evde her sey karmakarisik. Su pislige bakin!. Bu sabah, buralari toplamasi i​in Nastasya’ya s​ylemistim; oysa su kitap
h​l​ yerde duruyor. La pauvre amie (zavalli dostum), odamin bu tertipsizligi i​in daima bana kiziyor. Oh, artik onun tarafindan
azarlanmayacagim! Vingt ans! (yirmi yil) Ve… ve zannedersem imzasiz, kimligi belirsiz mektuplar da aliyorlar. D​s ​n​n! Nicholas’in, b​t​n
m​lk​n​ Lebyatkin’e sattigi yazilmis. C’est un monstre! (Ne canavarlik!) et enfin, (neyse), su Lebyatkin de kim oluyor? Lisa, dinliyor…
dinliyor… oh, ​ylesine dinliyor ki! Alayla g​lmesini bagisladim; ​nk​, dinlerken y​z​n​n anlatimini g​rd​m ve ce Maurice… simdi onun yerinde
olmak isterdim, dogrusu, brave homme tout de meme (yine de iyi adamdir), fakat olduk​a ​ekingen; fakat ona bos ver.
Sustu. Yorgun ve saskindi; yorgun g​zlerini yere dikmis, basi g​gs​ne sarkmis oturuyordu. Konusmamizin ​l​ noktaya ulastigi bu andan
yararlanarak Filippov’un evine gidisimi s​yledim b​y​k bir ve kesin, kuru bir dille, Lebyatkin’in kiz kardesinin (onu hi​ g​rmemistim) ger​ekten,
Liputin’in dedigi gibi, hayatinin bilinmeyen bir devresinde, Nicholas’in kurbani olabilecegi ve Lebyatkin bazi nedenlerle Nicholas’tan para
aldigina g​re, bu s​ylentinin olasilikla dogru olabilecegi hakkindaki d​s ​ncelerimi anlattim. Fakat, anlattiklarimin hepsi bu kadardi. Dasha
hakkindaki iftiralara gelince, b​t​n s​ylenenlerin Liputin’in uydurmasi oldugunu s​yledim ve yalan s​ylemek zorunda olmayan Kirilov’un bile
b​yle d​s ​nd​g​n​ s​zlerime ekledim. Bay Verkhovensky, anlattiklarimla ilgili degilmis gibi dalgin dalgin dinliyordu. Bu

139arada, Kirilov ile aramizda ge​en konusmayi da anlattim ve sonunda ka​ak olabilecegini belirttim.

Bay Verkhovensky, sanki arzusunun aksine konusuyormus gibi, bezgin bir tavirla:

- Deli degil, dedi. Fakat, kafasi ​alismayanlar sirasinda yer alabileceklerden biridir. Ces gens-la supposent la nature et la societe humaine
autres que Dieu ne les a faites te gu’elles ne sont r’eellement. (Bu insanlar dogayla insan toplumunu, Tanri’nin yarattigindan ve aslindan
baska t​rl​ oldugunu saniyorlar.) Insanlar onlara egilirler; fakat, her ne pahasina olursa olsun, Stephan Verkhovensky bunu yapmaz. Bir
zamanlar onlari Petersburg’da avec cette chere amie, (bu aziz dost ile) g​rm​s t​m, Ah, onu o zaman ne kadar ​zm​s t​m! Ve onlarin
hakaretlerinden ve su​lamalarindan korkmuyordum. Simdi de korkmam; mais parlons d’autre chose (ama bu konuyu birakalim).
Anliyorsunuz ya, korkun​ bir sey yaptim, d​n Dasha’ya bir mektup g​nderdim ve… oh, bunun i​in kendime ne kadar lanet ediyorum,
bilemezsiniz!…

- Dasha’ya ne hakkinda yazmistiniz?

- Oh, dostum, inanin bana, ​ok onurluca yazilmis bir mektuptu. Mektubumda, bes g​n ​nce Nicholas’a bir mektup yazdigimi bildirmistim. O
mektubum da ​ok onurluca yazilmistir.

Hararetle:

- Simdi anliyorum! diye bagirdim. Onlarin adlarini bu sekilde birlestirmek hakkiniz mi?

- Fakat, mon cher (monser), l​tfen beni tamamen ezmeyin, bana b​yle bagirmayin! Zaten son derece sey gibi… circirb​c egi gibi ezildim ve
nihayet, yazdiklarimin ​ok onurlu olduklarina da inaniyorum. D​s ​nelim ki, aralarinda ger​ekten bir sey vardi… en Suisse (Isvi​re’de)… ya da
bir sey baslamak ​zeredir. Her seyden ​nce, onlarin kalplerini ​grenmem gerekmez mi? ve… enfin (neyse) onlarin hislerine karismamak ve
yollarinin ​zerinde durmamak i​in b​yle hareket etmem gerekmez mi?… Ayrica, amacim tamamen d​r​s tl​kt​…

140

Kendime engel olamayarak:

- Oh, dostum, ne kadar aptalca bir sey yapmissiniz! dedim. Gayretkes bir tavirla tekrarladi.

- Aptallikti, dogru! Bu kadar g​zel bir s​z​ ilk defa kul-laniyorsunuz, c’etait bete, mais gue faire, toiit est dit (Sa​ma olabilir ama, her sey
s​ylenmisti). Baska birinin g​nahini kapamak i​in bile olsa, onunla evlenecegim. B​yle olunca, o mektuplari neden yazdim, bilmem ki? B​yle
degil mi?

- Ayni seyleri tekrarliyorsunuz!…

- Oh, simdi de haykirmalarinizla beni korkutmaya ​alisiyorsunuz. G​r​yorsunuz ki, ​n​n​zde bambaska bir Stepan Verkhovensky var. Digeri
​oktan g​m​ld​; enfin, tout esi dit (neyse s​ylenmeyen bir sey kalmadi). Peki, neden bagiriyorsunuz? Ev-ilenen siz olmadiginizdan ve kafanizda
adi ​ikmis s​s esyasini tasimak zorunda bulunmadiginizdan mi? Yine mi y​z​n​z eksiyor? Zavalli dostum, kadinlari tanimiyorsunuz. B​t​n hayatimi
onlari incelemekle yitirdim. “Eger b​t​n d​nyayi fethetmek istiyorsaniz, ​nce kendinizi fethetmelisiniz.” Sizin gibi romantik olan, m​s takbel
karimin kardesi Shatov’un hayatinda bana s​yledigi en g​zel s​zd​r. Onun bu s​z​n​ seve seve kabulleniyorum. Eh, ben de kendimi

fethetmeye hazirim ve evlenecegim; fakat, d​nya yerine fet-hedecegim ne olacaktir? Ah, dostum, evlilik her gururlu kisinin, her ​zg​rl​g​n
moral bakimindan ​l​m​d​r. Evlilik hayati, beni yip-ratacak, g​c ​m​ yitirecek, amacimiza hizmet cesaretimi kiracaktir. ​ocuklar olacak; bunlar
benden de olmayabilir… yani benden olmayacagina eminim demek istedim; akilli bir adam ger​ekle karsilasmaktan korkmaz. Bu sabah,
Liputin, evimi Nicholas’a karsi kapamami s​yledi; Liputin salagin biridir. Kadin, her seyi g​ren bir g​z​ bile aldatir. Kadini yaratirken, le bon
Diue (Allah baba) bunu Diliyordu kuskusuz, b​yle bir seyi tehlikeye atmak zorundaydi; fakat kadinin Tanriyi etkileyerek onu b​yle
yaratmasini sagladigindan eminim… b​yle ​zelliklerle… Aksi halde kim b​yle karsiliksii bir sikintiya girerdi? Nastasya, biliyorum, b​yle serbest

141d​s ​nmeme kiziyor; fakat enfin, tout est dit (neyse, her sey s​ylendi).

Kendi ​aginda pek sevilen, b​ylesine basit, kinayeli kelimeler kullanmamis olsaydi, Stepan Verkhovensky olamazdi. Simdi, hi​ degilse kisa bir
s​re i​in bu kelimelerle avunuyordu.

B​y​k bir ​aresizlik i​inde ​irpinarak:

- Oh, keske ​b​rg​n olmasa, hi​ pazar olmasa! diye haykirdi. Neden pazarsiz bir hafta olmaz ki… si le mimde existe? (Mucize: diye bir sey
varsa). Hi​ degilse bir kereye ​zg​ olmak ​zere, takvimden pazari silse, Tanri ne kaybeder ki? Sadece et quet tout soit dit, (her seyin bitmis
oldugunu) dinsizlere g​s termek, kudretini kanitlamak i​in yapsa!… Ah, onu ne kadar ​ok sevmistim! Yirmi yil, t​m yirmi yil ve beni hi​bir
zaman anlamadi!

Hayretle:

- Fakat neden bahsediyorsunuz? diye sordum. Sizi hi​ anlayamiyorum!

- Vingt ans! (Yirmi yil) Ve beni bir kere olsun anlayamadi… Ah, bu zul​m!… Ve ger​ekten ondan korktugum ya da fakir oldugum i​in mi
onunla evlenecegimi saniyor? Ah, bunun igren​ligi!… Teyze, teyze, bunu sizin i​in yapiyorum! Ah, birak bunu ​grensin, teyze; ​grensin ki,
yirmi yildir taptigim tek kadindir! Bunu bilmeli, aksi halde b​yle bir evlenme olamaz; beni; ce qu’an apelle le (nasil derler), mihraba kadar
zorla s​r​klemeleri gerekecektir!…

B​yle bir itirafini ilk kez duyuyordum. Hem ​ylesine bir hararetle yapmisti ki bu itirafini!… Kahkahalarla g​lmemek i​in kendime zor engel
oldugumu saklayamayacagim. Fakat hataliydim.

Aklina yeni bir d​s ​nce gelmis gibi b​y​k bir heyecanla bagirdi.

- Bana simdi sadece o kaldi, sadece biri, tek umudum!… Simdi beni sadece zavalli oglum kurtarabilir ve… Oh, neden ​abuk gelmez bilmem
ki? Ah, oglum, ah sevgili Peter’im… her ne kadar baba denmeye degmezsem de, kaplan deseler daha dogru olurdu, bununla beraber…
laissez-moi, mon amie, (beni birakin, dostum) d​-

142

s​ncelerimi toparlayabilmek i​in biraz yatacagim. ​ok yorgunum ​ok ve sizin de yatma vaktinizin geldigini d​s ​n​yorum. Voyez vous, (g​r​yor
musunuz) saat on iki…

4. TOPAL

Shatov hi​bir zorluk ​ikarmadan, birakmis oldugum pusulaya uyarak, ertesi g​n​ ​gle vakti Lisa’ya gitti. Hemen hemen ayni anda gitmistik; ben
de onun gibi ilk ziyaretimi yapiyordum. Hepsi… Lisa, annesi ve Bay Drozdov… b​y​k salonda oturmus tartisiyorlardi. Annesi, Lisa’dan
piyanoda bir vals ​almasini istiyordu… ve Lisa ​alinmasini istenen par​ayi ​almaya baslayinca, annesi istemis oldugu valsin bu olmadigini iddia
etmeye basladi. Bay Drozdov, kalbinin buyurdugu gibi Lisa’nin tarafini tuttu ve ihtiyar hanimefendiyi, ​alinan par​anin dogru olduguna
inandirmaya ​alisti; fakat, Bayan Drozdov kendisine h​kim olamayarak aglamaya basladi. Hastaydi; hatta, zorlukla y​r​yebiliyordu. Bacaklari
sismisti ve Lisa’dan ​ekinmesine ragmen, huysuzluk ediyor, her ​n​ne gelene ​atiyordu. Bizi g​rmekten memnun oldular. Lisa, sevincinden
kizararak bize yaklasti. Shatov’u getirmemden ​t​r​ “mersi” dedikten sonra merakli g​zlerle s​zerek ona dogru y​r​d​.

Shatov, sikintili bir tavirla kapinin yaninda durdu. Lisa, geldiginden ​t​r​ kendisine tesekk​r ettikten sonra onu annesine g​t​rd​.

- Size s​zetmis oldugum, Bay Shatov ve bu bay da G…v, benim ve Bay Verkhovensky’nin en yakin arkadasi. Maurice onunla d​n tanismisti.

- Bununlardan hangisi profes​r? -Profes​r degiller, Anne.

- Profes​r olmalari gerekir. Hi​ degilse birinin. Bir profes​r olacagini kendin s​ylemistin… zannedersem profes​r olani bu.

S​z​n​n burasinda parmagi ile tiksinir gibi Shatov’u isaret etti.

143Lisa:

- Bir profes​r bekledigim hakkinda size bir sey s​ylemis degilim, dedi. Bay G…V kamu hizmetindedir ve Bay Shatov eski bir ​niversite
​grencisidir.

- ​grenci olsun, profes​r olsun, hepsi ​niversiteli. Sadece tartismak istiyorsunuz. Fakat, Isvi​reli’nin biyigi ve k​​k bir sakali vardi.

Lisa:

- Annem daima Bay Verkhovensky’nin ogluna profes​r der, dedi ve Shatov’u salonun ​b​r ucundaki bir kanepeye g​t​rd​.

Lisa:

- Son derece ​z​ld​m, diye fisildadi. Fakat bacaklari b​yle sistigi zaman daima huysuz oluyor. Korkarim ki hasta.

Sonra b​y​k bir merakla Shatov’u incelemesine devam etti. ​zellikle onun daginik sa​lari ile ilgileniyordu.

Lisa’nin beni, acimadan yaninda biraktigi yasli kadin sordu:

- Orduda misiniz, efendim?

- Hayir, Madam. Kamu hizmetindeyim.

Lisa hemen seslendi: … .


- Bay G…V, Bay Verkhovensky’nin ​ok yakin arkadasidir.

- Bay Verkhovensky’nin hizmetinde mi ​alisiyorsunuz? O da bir profes​rd​r, degil mi?

Lisa, ​fkeyle haykirdi.

- Aman Anne, r​yalarinizda bile profes​r g​r​yor olmalisiniz.

- Ger​ek hayatta ​ok profes​r vardir. Annenle daima zit gidiyorsun, sevgilim. Bay Stavrogin annesinin yaninda kalirken, d​rt yil ​nce burada
miydiniz?

Burada oldugum cevabini verdim.

- Sizinle beraber bir de Ingiliz yok muydu?

- Hayir, Madam, yoktu.

144

Lisa g​ld​:

- Eh, anliyorsun, ya, bir Ingiliz yokmus. Su halde yalandi. Bayan Stavrogin ve Bay Verkhovensky yalan s​yl​yor. Herkes yalan s​yl​yor..

Lisa durumu kisaca a​ikladi:.

- D​n Teyze ile Bay Verkhovensky, Bay Stavrogin ile Shakespeare’in IV. Henry kitabindaki Prens Harry arasindaki bazi es-degerlikten
bahsediyorlardi ve annem bu nedenle bir Ingiliz’in bulunmasi gerektiginde israr ediyor.

-Eger Harry orada bulunmamissa, bir Ingiliz de bulunmamis demektir. Soytariligi yapan Nicholas’in kendisiydi. Lisa, Shatov’a a​iklama
yapmak zorunlugunu hissetti.

- Sizi temin ederim ki annem maksatli konusuyor, dedi. Shakespear’in b​t​n yapitlarini bilir. Othello’nun birinci b​l​m​n​ ona ben okudum; fakat,
simdi ​ok aci ​ekiyor. Anne, saat on ikiyi vuruyor… Ila​ alma zamaniniz geldi.

Bir hizmet​i, kapidan:

- Doktor geldi, Madam, diye bildirdi.

Ihtiyar hanimefendi yerinde kalkti ve k​pegini ​agirmaya basladi.

- Zemirka, Zemirka, ne olursa olsun sen benimle geliyorsun, degil mi?

Zemirka, igren​ bir sokak k​pegi, sahibesinin buyruguna aldirmadan, Lisa’nin oturmakta oldugu kanepenin altina s​z​ld​.

- Demek sen de gelmeyeceksin! Pek​l​, seni de istemiyorum. Bana d​nd​:

- Iyi g​nler, efendim; ne yazik ki isminizi bilmiyorum.

- Anton Lavrentyevich…

- ​nemli degil, efendim; bir kulagimdan girip ​b​r​nden ​ikar. Benimle gelmiyorsunuz, Maurice; Zemirka’yi ​agirmistim. Tanriya s​k​r, yalniz
basima dolasabiliyorum. Yarin da araba gezisine ​ikacagim.

145​fkeli bir tavirla odadan ​ikti.

Lisa, bana bakarak:

- L​tfen, dedi. Bay Drozdov’la konusun. Birbirinizi tanimaktan ​ok memnun olacaginiza eminim.

Lisa, tatli tatli tebess​m ederek Bay Drozdov’a bakinca, adamin neseyle y​z​ parladi. Ister istemez Bay Drozdov’la konusmak zorunda
kaldim.

***

Lisa’nin Shatov’la ilgisinin, ger​ekten sadece edebiyat konusunda olmasi beni ​ok sasirtti. Neden oldugunu bilmiyorum; ama, Shatov’u
tamamen ayri bir konuda g​rmek istedigini tasavvur etmistim. Biz, yani Bay Drozdov ve ben, konustuklarinin gizli olmadigini y​ksek sesle
konusmalarindan anlayinca onlari dinlemeye koyulduk. ​ok ge​meden biz de yanlarina davet edildik. B​t​n mesele, Lisa’nin yararli olacagini
d​s ​nd​g​, bir kitabi yayimlamak istemesiydi; fakat, tecr​besiz oldugundan bu konuda kendisine bir yardimci ariyordu. Planini Shatov’a
anlatirken takindigi ciddi tavir beni olduk​a sasirtti. “Yeni kadinlardan biri olmali” diye d​s ​nd​m, “isvi​re’deki yillarini bosuna harcamamis”.
Shatov, g​zlerini yere dikmis b​y​k bir dikkatle dinliyordu. Hayati renkli g​ren bir sosyete kizinin, g​r​n​s te kendisine hi​ de uymayan bir konu ile
ilgilenmesine hayret bile etmiyordu.

Lisa’nin plani s​yleydi: Rusya’da, hem baskent ve hem de tasrada olmak ​zere bir​ok gazete ve dergi yayimlanir ve her g​n bu yayimlarda
sayisiz haberler ​ikardi. Bir yil s​resince, bu gazete ve dergiler, dolaplara serilir, yirtilip atilir ya da kesek​gidi yapmakta kullanilir ya da her ​esit
is isin kullanilirdi. Olaylarin ​ogu, toplum ​zerinde etki yapar ve onlar tarafindan ezberlenebilirdi; fakat, bu ezber zamanla unutulurdu. Bir​ok
kimse bazi olaylara bakmak ister; fakat, bir s​r​ gazete karistiracagindan bu sikintiya katlanmazdi. Ayrica, olaylarin g​n​n​n ve yerinin
hatirlanabilmesi ​ok g​​t​.

146

Hatta, bazen yil bile hatirlanamazdi. Bunu g​z ​n​ne alarak, bir yilin ​ok ​nemli olaylari, belli bir plana g​re, bilinen bir anlamda, basliklariyla,
alfabetik sirasiyla, aylara ve g​nlere g​re hazirlanmis olarak bir kitapta toplanacak olursa; b​yle bir kitap, gazetelerde yayimlanan olaylar, yillik
olaylarin yaninda, ​ok az kalsalar bile, bir yillik Rus yasantisinin karakterestik ​zelligini verebilirdi. Shatov:

- Bir​ok k​gidin yerini, birka​ kalin cilt alir, hepsi o kadar, dedi.

Fakat, Lisa, bu d​s ​ncesinin savunmasini b​y​k bir hararetle yapmaya ​alismakla beraber, bu konudaki yetersizligi, g​r​s ​n​ tam olarak anlatmasina
engel oluyordu. Bir kitaptan fazlasinin gereksizligini ve bu kitabin da kalin olmasina gerek olmadigini s​yledi. Fakat, kitap kalin bile olsa,
olaylar kolaylikla bulunabilecek; ​nk​, her sey plana dayanacak ve olaylar bir d​zen i​inde olacakti. Tabii, t​m olaylarin bulunabilmesi ve
yayimlanabilmesi m​mk​n olamayacakti. Zaten, b​yle bir niyeti de yoktu. Genelgeler, h​k​metin ​esitli sorunlari, tutumu, b​lge y​netim kurullarinin
kararlari, yasalar ve buna benzer olaylar, her ne kadar ​nemli olurlarsa olsunlar, yayimlanacak konunun disinda birakilabilirdi. Bir​ok olay
alinmayabilir; Sadece, Rus halkinin kisisel karakterine ve toplumun moral yasantisina, az ya da ​ok benzer tipik olaylar alinip digerlerinin ​ogu
alinmayabilirdi. Tabii, buna her t​rl​ olay dahil edilebilir; garip olaylar, yanginlar, toplumu ilgilendiren olaylar, iyi ya da k​t​ davranislar, her t​rl​
konusmalar ya da deme​ler; hatta, sel baskinlari ve h​k​metin bazi kararlari bile alinabilirdi; fakat, se​ilen olaylarin karakteristik olmalari sartti;
her yayimlanan olayin, iyice incelenmesi, verilen ​zetin t​m olayi, b​t​n, ayrintilari ile aydinlatabilmesi gerekirdi. Ve nihayet, arastirmalar i​in
gerekli olmasinin disinda dinlendirici de olmaliydi. Yani, okuyucunun, okuma zevkine de hitap etmeliydi. Rus halkinin bir yillik yasantisinin
karakterini g​s termeli, ruhsal durumunun ve ahlakinin bir yansimasi olmaliydi.

147Lisa israrla:

- Herkesin satin almasini isteyecegiz, dedi. Her evde bulunmasini arzu edecegiz. Tabii, her seyin iyi bir plana dayanacagini biliyor ve bu
y​zden yardiminizi talep ediyorum.

Lisa, hararetle konusmustu. S​yledikleri her ne kadar pek anlamli degilse de, Shatov onun ne demek istedigini anlamaya baslamisti. G​zlerini
yerden kaldirmadan:

- Demek ki, belirli bir y​n​ ve bildigimiz y​ndeki olaylari derleyen bir kitap olacak, diye mirildandi.

- ​yle degil. Y​n​ olmayacak. Tarafsiz olacagiz ve bizim y​n​m​z de tarafsizligimiz olacak. Shatov, yerinde kimildanarak:

- Y​n​ olmak k​t​ bir sey olamaz ki, dedi. Ayrica, eger herhangi bir se​me yapilacaksa bundan ka​inmak m​mk​n olmayacaktir. Ger​eklerin se​imi,
olaylari anlasilmasi i​in bir a​iklama yapilmasini gerektirecek. D​s ​nceniz hi​ de fena sayilmaz.

Lisa sevin​le haykirdi.

-Demek b​yle bir kitabin basilabilmesinin m​mk​n oldugunu d​s ​n​yorsunuz, degil mi?

- Dikkatle d​s ​n​l​p incelenmeli. B​y​k bir is. Hemen bir plan yapmak m​mk​n degil. Insanin tecr​be edinmesi sart. Hatta, kitabi yayimlamaya hazir
oldugumuz zaman bile, bunun nasil yapilacagini anlayabilecegimizi sanmam. Birka​ tecr​beden sonra belki. Fakat d​s ​nceniz, bu konuya
egilmeye deger. Yararli bir d​s ​nce.

Shatov, nihayet basini kaldirdi. ​ylesine ilgilenmis olmaliydi ki g​zleri alev alev yaniyordu. Yumusak bir sesle utanarak sordu:

- Bunu siz mi d​s ​nd​n​z? Lisa g​l​mseyerek cevap verdi:

- D​s ​ncenin pek ​nemi yok; b​t​n sorun bu d​s ​nceyi uygulama alanina koymakta. Pek zeki sayilmam. Anlayisim da biraz kit olduguna g​re,
tamamen a​ik olarak g​rd​g​m yoldan y​r​meyi tercih ederim.

148

- A​ik g​rd​g​n​z yolu mu takip edersiniz? Lisa aceleyle:

- Dogru bir deyis olmadi mi? diye sordu.

- Oh, arzu ettiginiz kelimeyi kullanabilirsiniz. Bence pek ​nemli degil.

- Dis ​lkelerde dolasirken, bazi islere yararli olabilecegimi d​s ​nd​m. Param var; fakat, kullanamiyorum. Neden ben de topluma yararli
olmayayim? Ayrica, b​yle bir sey aklima birden geldi. D​s ​n​p bulmus degilim ve buna ​ok da sevindim. Bu d​s ​ncemi tek basima uygulama
alanina koyamayacagimi biliyordum; ​nk​, kendi basima hi​bir sey yapamam. Tabii, isbirligi yaptigim insan kitabima ortak olacak. Yari yariya;
plan ve ​alisma ile siz ugrasacaksiniz, bulus ve yayini paraca desteklemek benim g​revim olacak. B​yle bir kitap masrafini ​ikarmaz mi?

- Dogru bir plan bulabilirsek, satar.

- Su kadarini s​yleyebilirim ki, bu isi para kazanmak i​in yapmiyorum. Fakat, kitabin satmasi hosuma gidecek ve eger bundan para
kazanabilirsek b​y​k bir kivan​ duyacagim.

- Anladim; peki, benim durumum ne olacak?

- Sizinle isbirligi yapacagiz ve yari yariya ortagiz; fakat plani siz yapacaksiniz.

-Fakat benim plan yapabilecek kapasitede bir insan oldugumu nereden biliyorsunuz?

- Sizin hakkinizda bilgi verdiler, burada da duydum… sizin ​ok zeki ve… ve b​yle islere aklinizin yatkin oldugunu… ve… ​ok d​s ​n​r bir kimse
oldugunuzu biliyorum. Bay Peter Verkhovensky, isvi​re’deyken sizden ​ok s​zetmisti.

Lisa bir saniye sustuktan sonra, aceleyle ekledi:

- Bay Peter Verkhovensky ​ok zeki bir kimsedir, degil mi? Shatov, ka​amak bir bakistan sonra basini ​n​ne egdi. Lisa:

149-Bay Stavrogin de sizin hakkinizda ​ok konusmustu, dedi. Shatov, birden kipkirmizi oldu.

Lisa, ​nceden hazirlamis oldugu, paket halindeki gazeteleri aceleyle sandalyenin ​zerinden aldi.

- Iste, iste gazeteler burada. Daha yararli bir se​im yapabilmek i​in hepsini bir siraya koymaya ​alistim ve numaraladim.. siz de g​receksiniz.

Shatov, gazete paketim aldi.

Lisa:

- Eve g​t​r​p inceleyin. Nerede oturuyorsunuz?

- Bogoyavlenskaya sokagindaki Filippov’un evinde. Lisa, eskisi gibi ​abuk ​abuk konusarak:

- Biliyorum, dedi. Orada Lepyatkin isminde bir y​zbasinin da oturdugunu s​ylemislerdi.

Shatov, cevap vermeden uzun bir dakika sustu. Elinde gazete paketi oldugu halde g​zlerini yere dikmis oturuyordu. Sesini garip bir tarzda
al​altarak, ​deta bir fisilti halinde:

- B​yle bir is i​in baska birini bulsaniz daha iyi olur kanisindayim, dedi. Size yararli olabilecegimi sanmiyorum.

Lisa kizardi.

- Hangi isten s​zediyorsunuz? diye bagirdi. Maurice, l​tfen d​n aldigim mektubu verir misiniz?

Ben de, Bay Drozdov’un pesinden masaya gittim.

Lisa, birden bana hitap ederek, elindeki mektubu asiri bir heyecanla a​ti.

- Suna bir bakin. B​yle bir sey g​rd​n​z m​ hi​? Okuyun, l​tfen. Hem de y​ksek sesle okuyun. Bay Shatov’un da duymasini istiyorum.

B​y​k bir saskinlik i​inde asagidaki mektubu okudum:

150

Hanimlarin fazilet, ​rnegi, Bayan Tushin Hanimefendi,

Ah, o ne zerafettir

Bayan Tushin’in y​z​ndeki,

Kuzeniyle ​iktigi zaman dolasmaya atla

Sa​lari u​usur hafif esen bir r​zg​rla,

Annesiyle beraber kilisede diz ​ker yere

Tatli b​r pembelik yayilir candan y​zlere!

Iste o zaman, yasaya uygun bir evlilik arzularim


Annesiyle giderken kuru g​zlerle pesinden bakarim.

Bir tartisma sirasinda cahil bir adam tarafindan yazilmistir.

Hanimefendi,

Vatanim ugruna Sivastopol’da kolumu kaybetmedigim, oraya hi​ gitmedigim ve savas s​resince, en nefret ettigim sebze tasimak isiyle
ugrastigim i​in kendime ​ok acirim. Siz, bir eski zaman tanri​asi, ben ise bir hi​im ve sonsuzlugun ne oldugunu biliyorum. Bu yazdiklarimi
sadece bir siir olarak kabul edin. ​nk​, siirler nihayet sa​maliktir ve k​s tahlik sayilacak seyleri dogrular. Mikroskopla bakildiginda bir damla
suyun i​inde kaynasan milyonlarca mikroptan biri, g​nese bir siir yazacak olsa, g​nes o mikroba kizabilir mi ? Hatta, en iyi Petersburg
sosyetesinde, b​y​k hayvanlari koruma kul​b​, atlarla ve k​peklerle ilgilenirken, k​​c ​k bir mikrobu dikkate almaz ve yeteri kadar b​y​k olmadigi i​in
onunla ilgilenmez. Ben de yeteri kadar b​y​k degilim. Evlenme d​s ​ncesi anlamsiz gelebilir; fakat, kisa bir zaman sonra, k​leligin
kaldirilmasindan ​nce iki y​z k​lenin ​alisabilecegi kadar b​y​k bir m​lk sahibi olacagim. Bir​ok sey s​yleyebilir ve hatta, sonucu Sibirya olabilecek
dok​manlar bile temin edebilirim. Teklifimi k​​msemeyin. Mikrobun, bu mektubunu, siir olarak kabul edin.

Y​zbasi Lebyatkin, emrinizdeki en sadik hizmetk​riniz.

151Elimde olmayarak haykirdim.

- Al​agin biri, sarhoslukla yazmis! Onu taniyorum.

Lisa, a​iklamaya basladi. Kizariyor ve ​abuk ​abuk konusuyordu.

- Mektubu d​n aldim. Tabii, bunun bir salak tarafindan yazilmis oldugunu hemen anladim. Annemi daha fazla ​zmemek i​in hen​z ona g​s termis
degilim. Fakat, b​yle mektuplarla beni rahatsiz edecekse, buna karsi ne yapabilecegimi bilmiyorum. Bay Drozdov, bu adama gidip onunla
konusmak ve beni bir daha rahatsiz etmemesini s​ylemek istiyor.

S​z​n​n burasinda, Shatov’a d​nd​.

-Fakat, sizi halen is ortagim olarak g​rd​g​mden, Bay Shatov, onunla ayni evde oturdugunuza g​re, bu adamin daha neler yapabilecegini
etraflica anlayabilmek i​in onun hakkinda sizden bilgi almak istedim.

Shatov isteksiz bir tavirla:

- Sarhos ve al​agin biridir, diye mirildandi.

- Fakat her zaman bu kadar aptal midir?

- Tanrim, hayir!… Ayik oldugu zaman hi​ de aptal bir kisi degildir.

G​lerek s​ze karistim.

- Aynen b​yle siirler yazan bir general tanirdim.

Daima susan Bay Drozdov, beklenmedik bir anda s​ze karisti.

- Hatta bu mektuplar bile, ne yaptigini bilen bir kimse oldugunu belirtiyor.

Lisa sordu:

- Kiz kardesi ile beraber oturdugunu duydum, dogru mu ? -Evet, dogru.

- Kiz kardesine k​t​ davrandigi s​yleniyor. Dogru mu? Shatov, yine Lisa’ya bakti. Kaslarini ​atarak mirildandi.

- Bundan bana ne?

152

Sonra yerinden kalkarak kapiya dogru y​r​d​. Lisa, telaslanarak:

- Bekleyin, l​tfen, diye bagirdi. Nereye gidiyorsunuz? Tartisacak bir​ok seyimiz var.

- Tartisacak ne var ki? Yarin size bildiririm.

- Her seyden ​nemli bir sorun… basin konusu! Inanin ki bu isi laf olsun diye yapmiyorum. Bu konuda son derece ciddiyim.

Lisa’nin telasi artiyordu.

-Yayimlamaya karar verecek olursak, nerede bastiracagiz? En ​nemli sorun bu… basin i​in Moskova’ya gidemeyiz. B​yle bir yayin i​in hangi
basimevine g​venebiliriz? Uzun zamandan beri, kendim bir basimevi kurmak arzusundayim, gerekirse sizin adiniza… bu takdirde, Annemin
de izin verecegini biliyorum, yeter ki sizin adiniza olsun.

Shatov, ​z​nt​l​ bir sesle sordu:

- Baski yapabilecegimi nereden biliyorsunuz?

- Nereden mi? Bay Peter Verkhovensky, Isvi​re’deyken b​yle islerin ​s tesinden gelebileceginizi s​ylemisti. Hatta, size verilmek ​zere bir mektup
verecekti; fakat, mektubu istemeyi unuttum.

Shatov’un, simdi hatirladigima g​re, rengi yine degisti. Birka​ saniye daha konusmadan durduktan sonra birden odadan ​ikti. Lisa, ​fkelendi.
Bana d​nerek sordu:

- Her zaman b​yle aniden mi gider?

Omuzlarimi silkerek cevap vermek ​zereyken, birden Shatov tekrar odaya girdi, elindeki gazete paketini masanin ​zerine birakti.

- Is ortaginiz olamayacagim, dedi. Ayiracak zamanim yok. Lisa, ​zg​n bir tavirla yalvarir gibi sordu:

- Fakat neden? Neden olmasin? Kizdiniz mi yoksa? Lisa’nin ses tonundan sasirdigi belli oluyordu; birka​ saniye

Lisa’nin y​z​ne bakti. Sonra hafif bir sesle:

153-Bir sey fark etmez, dedi. istemiyorum…

Ve sonra evden ayrildi. Lisa, saskinligindan ne yapacagini bilmez g​r​n​yordu. Bana, saskinligi biraz asiri gibi geldi. Bay Drozdov, y​ksek bir
sesle:

- Olagan​s t​ garip bir adam! dedi.

***

“Garip” oldugu kusku g​t​rmemekle beraber, benim i​in a​ik olmayan bir​ok sorun vardi. B​t​n bu s​zlerde gizli bir sey vardi. Bu yayinevi
sorununa bir t​rl​ aklim ermiyordu; sonra, su sa​ma mektup vardi ortada; bu mektupta, verilebilecek bazi bilgilerden ve “dok​man”lardan
s​zediliyordu; mektupta ge​en bu s​zlere, hep beraber deginilmekten ka​inilmis gibi bir hava vardi; basimevi konusunda konusuldugu i​in
Shatov’un aniden gitmesi de ​zerinde durulacak sorunlardan biriydi. B​t​n bunlar tek bir nedende toplaniyordu; benim gelisimden ​nce burada
bazi olaylar ge​mis ve beni ilgilendirmemesi gereken bazi konular konusulmustu. Ayrica, gitme zamani da gelmisti. Ilk ziyaret i​in fazla uzun
bir zaman kalmistim. Gitmek i​in izin istemek ​zere Lisa’nin yanina gittim.

Benim varligimi unutmus gibi g​r​n​yordu. H​l​ masanin yaninda, g​zlerini halinin ​s t​ndeki bir noktaya dikmis duruyordu.

Her zamanki gibi nazik bir sesle:

- Oh, ​z​r dilerim, diye mirildandi. Siz de gidiyorsunuz. Bay Verkhovensky’ye saygilarimi bildirin ve m​mk​n oldugu kadar ​abuk olarak beni
g​rmesini s​yleyin. Maurice, Bay G…V gidiyor. Annemin, size iyi geceler dilemek ​zere burada bulunmayisi i​in ​z​r dilerim.

Odadan ​ikmis, merdivenlerin sonuna gelmistim ki arkamdan kosarak biri geldi ve bana ​n kapida yetisti.

- Hanimim geri d​nmenizi istiyor, efendim..

- Hanimin mi, yoksa Bayan Lisa mi?

154

- Bayan Lisa, efendim.

Lisa’yi, evvelce oturdugumuz salonun yanindaki kabul odasinda buldum. Maurice’in yalniz kaldigi b​y​k salonun kapisi kapaliydi.

Lisa, bana g​l​mseyerek baktigi halde renginin soluklugu g​z​mden ka​madi. Odanin tam ortasinda duruyor ve bir sey i​in karar verememis
olmanin sikintisiyla kivranir gibi g​r​n​yordu. Fakat, birden elimden tuttu ve beni pencerenin ​n​ne g​t​rd​.

Sabirsizlikla alev alev yanan g​zlerini g​zlerime dikerek:

- Kadini derhal g​rmem gerekiyor, dedi. Kendi g​zlerimle g​rmeliyim ve sizden, bu hususta bana yardim etmenizi rica ediyorum.

Son derece heyecanli bir tavri vardi.

Telasla sordum:

-Fakat kimi g​rmek istiyorsunuz, Bayan Lisa?


- Su Bayan Lebyatkin’i, topali… topal oldugu dogru mu? Agzim bir karis a​ik kalmisti.

B​y​k bir hazir cevaplilikla ve fisildayarak:

- Onu hi​ g​rmedim; fakat, topal oldugu s​ylentisini duydum, dedim. D​n duydum.

- Onu mutlaka g​rmeliyim. Muhakkak g​rmeliyim. Bunu, bug​n temin edebilir misiniz?

Lisa, adina son derece ​z​ld​m. Onu yatistirmaya ​alisarak:

- Korkarim ki bu m​mk​n olamaz, dedim. Ayrica, bunu nasil temin edebilecegimi de bilmiyorum. Gidip Shatov’u g​recegim…

- Yarin bunu temin edemezseniz, Bay Drozdov benimle gelmeyi reddettiginden tek basima onu g​rmeye gidecegim. Tek ​midim sizsiniz; ​nk​,
g​venebilecegim kimsem yok. Korkarim, Shatov’la ​ok aptalca konustum… d​r​s t bir insan oldugunuzu biliyorum ve belki de, bana candan
baglisinizdir. L​tfen, bunu bana temin ediverin.

155Ne olursa olsun, Lisa’ya yardim edebilmek arzusuna kapildim. Bir dakika kadar d​s ​nd​kten sonra:

- Yapacagim su, dedim. Oraya kadar bizzat gidecegim ve onu g​recegim. Bug​n g​recegim muhakkak. Onu g​rebilmek i​in bir bahane
uydurabilirim. Size s​z veriyorum. Yalniz, izin verirseniz durumu Shatov’a a​acagim.

- Ona, kadini g​rmek istedigimi, daha fazla bekleyemeyece-gimi ve biraz ​nce onu kandirmak i​in konusmamis oldugumu s​yleyin. Belki de ​ok
d​r​s t bir insan oldugundan, kendisini kandirmak istedigimi d​s ​nmektense gitmeyi tercih etmistir. Onu aldatmadim. Kitabi ger​ekten basmak ve
baski isine girmek istiyorum.

Hararetle Lisa’nin s​ylediklerini dogruladim.

- D​r​s t bir insandir.

- Ama, g​r​s meyi yarin temin edemezseniz, her ne olursa olsun, kimin haberi olursa olsun, oraya tek basima gidecegim.

Hislerime h​kim olarak:

- Korkarim ki yarin saat ​ten ​nce sizi g​remem, dedim.

- Su halde yarin ​te. Demek ki, Bay Verkhovensky’nin evindeyken bana biraz bagli oldugunuzu d​s ​nmekle yanilmamistim, degil mi?

G​l​mseyerek bakti ve “g​le g​le” der gibi elimi hafif​e sikti; sonra, Drozdov’un yanina gitmek i​in aceleyle b​y​k salona ge​ti.

Ne olup bittigini kesin olarak anlayamadan, verdigim s​zden dolayi huzursuzlanarak evden ayrildim. ​aresizlik i​inde ​irpinan, hi​ tanimadigi bir
adama bile i​ini d​kmekten ka​inmayan bir kadin g​rm​s t​m. Hayatindaki belki en g​​ bir anda, tatli tatli g​l​mseyerek ona karsi olan hislerimi bu
kadar kolaylikla anlamasi beni ​ok etkilemisti. Fakat, ona sadece aciyordum, hepsi o kadar!… Sirlari birden bana ​ok kutsalmis gibi geldi.
Hatta, herhangi biri bu sirlari bana s​yleyecek olsa, onlari duymamak i​in kulaklarimi ti-, kayabilirdim. I​imde garip bir ​nsezi vardi… Ayrica,
ne yapacagimi

156

da bilmiyordum. ​s telik, ne hazirlayacagimi da bilmiyordum… bir g​r​s me, fakat nasil bir g​r​s me? Ve onlari bir araya nasil getirebilecektim?
B​t​n ​midim, Shatov’daydi; ama, onun bana bu hususta herhangi bir yardim yapamayacagini ​nceden d​s ​nmem gerekirdi. Yine de, onu g​rmek
i​in aceleyle yola koyuldum.

***

Shatov’u ancak aksam saat yediden sonra evinde bulabildim. Ziyaret​isi oldugunu g​rmek beni sasirtti…. Bay Kirilov ve Bay Virginsky’nin
uzaktan tanidigim, Bay Shigalyov adindaki, kayinbiraderi vardi.

Bu Shigalyov, sehirde iki aydan beri bulunuyordu; nereden geldigini bilmiyordum; b​t​n bilgim, Petersburg’daki ilerici bir dergide birtakim
makalelerinin yayimlanmis olmasindan ileri gitmiyordu. Virginsky, sokaktaki karsilasmalarimizin birinde tanistirmisti. Hayatimda hi​bir
zaman, bu kadar asik suratli ve ​z​nt​l​ bir adam g​rmemistim. Sanki, d​nyanin sonunun gelmesini bekler bir hali vardi. Hem de bu bekleyisi,
herhangi bir kehanete dayanmiyordu; d​nyanin sonunun gelmesini kesinlikle bekliyor gibiydi; sanki, yarin degil, ​b​r g​n, saat tam onu yirmi
ge​e d​nyanin sonu gelecekmis gibi bekliyordu. O karsilasmamizda, ancak birka​ kelime ko-nusabilmistik. Sanki, taninmak istemeyen
casuslar gibi sadece el sikismakla yetinmistik. ​zellikle, kulaklari beni saskina ​evirmisti; bu kulaklar, anormal b​y​kl​kte, uzun, genis ve kalindi;
​ok garip duruyordu. Hareketleri acemice ve agirdi. ​zerimde k​t​ bir izlenim birakmisti; Shatov’un konuga karsi pek sevgisi olmadigini
bildigimden, onu, Shatov’un evinde g​r​nce sasirmam ​ok dogaldi.

Merdivenlerden ​ikarken ​n​n birden hep bir agizdan konustuklarini duydum; bir konu tartisiyor olmaliydilar; fakat, ben odaya girer girmez
sustular. Tartismalarini ayakta yapiyorlardi; fakat, beni g​r​nce hep beraber oturdular; ​yle ki, ben de oturmak

157zorunda kaldim. Budalaca sessizlik tam ​ dakika s​rd​. Shigalyov beni hatirlamakla beraber, bir neden olmadigi halde tanimamaz-liktan
geldi. Kirilov’la karsilikli egilerek birbirimizi selamladik; fakat, her nedense el sikismadik. Shigalyov, nihayet, kaslarini ​atarak inatla bana
bakmaya basladi; bu bakislarinda, hemen kalkip oradan gitmem isteniyormus gibi bir anlam vardi. Sonunda, Shatov, yerinden kalkinca
hepsi, altlarinda igne varmis gibi ayaga firladilar ve vedalasmadan odadan ​iktilar.

Yalniz, Shigalyov, kendilerini ugurlayan, Shatov’a:

- Hareketlerinizin hesabini vermek zorunda oldugunuzu unutmayin, dedi.

Shatov:

- Hesaplarinizin cam cehenneme, diye cevap verdi. Kapiyi kapayip, ​engelledikten sonra, bana bakarak ​arpik g​l​msemeyle:

- Pis serseriler! dedi.

​fkeli g​r​n​yordu; ​nce onun konusmasi da bana garip geldi. Ne zaman onu g​rmek ​zere gelsem (bu pek sik olmazdi), ​ogunlukla suratini asarak
bir k​s eye oturur ve ka​amak cevaplar vererek konusurdu. Ancak, uzun bir zaman sonra alisir ve neseyle konusmaya baslardi. Ondan sonra
da, ayrilirken somurtarak “g​le-g​le” der ve sanki ​zel bir d​s manindan bir an ​nce kurtulmak istermis gibi ugurlardi.

- Su Kirilov’la d​n aksam ​ay i​tim, dedim. Dinsizlik konusunda ​ilgin gibi g​r​n​yordu.

Shatov, yaridan fazlasi yanmis bir mumun ​s t​ne yenisini koyarken:

- Rus dinsizligi belirli bir sakadan ileri gidememistir, diye homurdandi.

-Hayir, o adam bana pek de sakaci gibi g​r​nmedi. Saka yapmayi bir tarafa birakin, konusmasini bile bilmiyor.

Shatov, odanin bir k​s esindeki sandalyeye oturup dirseklerini dizlerinin ​s t​ne dayadi. Sakin bir sesle:

158

- Onlar k​gittan yapilmis adamlardir, dedi. Bunlarin hepsi “usaklik” d​s ​nmelerinden. Ayni zamanda i​lerinde nefret de var.

Bir dakika kadar sustuktan sonra devam etti:

- Rusya’da ani bir d​zen degisikligi olsa, hatta bu degisiklik onlarin d​s ​ncelerine g​re bile olsa, eger su ya da bu sekilde, ​lke aniden ​l​lemeyecek
kadar zengin ve rahat olsa, b​t​n bu degisikliklerden ​nce onlar mutsuz olurlar. O zaman nefret edebilecekleri kimse olmayacaktir;
igrenecekleri kimse olmayacaktir; g​l​necek kimse bulamayacaklardir. Rusya’dan sonsuz hayvanca nefretleri b​t​n organizmalarini yiyip
bitirmis. G​l​s lerin arasindan s​z​len ve d​nyadan saklanan g​zyaslari da s​z konusu olamaz. Rusya’da, bu konu hakkinda s​ylenmis olan yalan,
hi​bir konu i​in bu kadar ​ok s​ylenmemistir.

Son kelimelerini ​fkeyle haykirarak s​ylemisti. Kahkahayla g​lerken:

- Ulu Tanrim, neler s​yl​yorsunuz!… dedim. Shatov da g​lerek:

- Siz kuskusuz “Normal Liberal” siniz, dedi. Kisa bir sessizlikten sonra konusmasina devam etti:

- “Usaklik d​s ​nceleri” konusunda sa​malamis olacagimi biliyorsunuz, bana hemen s​yle s​ylemenizi bekliyebilirdim: “Usak ​ocugu sizsiniz, ama
ben usak degilim.”

- Ger​ekten b​yle bir sey d​s ​nm​s degilim… Ulu Tanrim!…

- ​z​r dilemeyin. Sizden korkmuyorum. Bir zamanlar sadece bir usagin ogluydum; fakat, simdi ben usak oldum. Sizin gibi. Bizim Rus
Liberali her seyin ​n​nde usaktir. Sadece baskasinin ​izmelerinin tozunu almak i​in firsat bekliyor, o kadar.

- Ne ​izmesi? Bu ne bi​im anlatim sekli?

-Yok canim, hi​ de bir anlatim sekli degil! G​ld​g​n​z​ g​r​yorum. Bay Verkhovensky, tasin altinda ezilip yattigim halde

159​lmedigimi; fakat, sadece kivrandigimi s​ylemekte hakliydi; g​zel bir benzetisti.

- Bay Verkhovensky herkesi, sizin bir Alman hayrani oldugunuza inandirmaya ​alisiyor, diye g​ld​m. Fakat onlardan bir seyler aldigimiz
degismez bir ger​ektir.

- Onlardan yirmi kopik aldik ve karsiliginda y​z ruble verdik.

Bir dakika kadar konusmadan durduk. - Bu hastaligi Amerika’da kapti.

- Kim? Hangi hastalik?

- Kirilov’dan s​z ediyorum. Bir barakanin kuru tahtalari ​s t​nde d​rt ay beraber yattik.
B​y​k bir hayretle sordum:

- Amerika’da bulundunuz mu? Daha ​nce b​yle bir sey s​ylememistiniz.

- S​yleyecek bir sey yoktu. Iki yil ​nce, Amerika’ya bir g​​men gemisi ile gitmek ​zere son meteligimize kadar harcamistik. Oraya
gitmemizdeki neden, “Amerika’daki is​ilerin yasantilarinin nasil oldugunu ​grenmek ve b​ylece, en k​t​ sosyal kosullar altinda yasayan bir
insanin durumunu “kisisel” deneyimlerle kendi ​zerimizde denemekti.

- Hay Allah! diye g​ld​m. “Kisisel deneyimler”le bunu ​grenebilmek i​in Amerika’ya gidecek yerde, hasat zamani tasra k​ylerinden birine
gitseydiniz, ya!…

- Bir isletmecinin yanina is​i olarak girdik. Orada ​alisan alti Rus’tuk… ​grenciler, m​lklerini terk eden ​ift​iler, ordu mensuplari… ve hepsi de
kutsal amacin pesindeydiler. ​alistik, didindik, yiprandik ve nihayet Kirilov’la beraber isi biraktik. Hastalandik. Artik g​c ​m​z kalmamisti.
Isletmeci, paramizi ​derken bizi aldatti. Anlasmamiza g​re otuz dolar ​deyecegi yerde, bana sekiz, ona on bes dolar ​dedi; oradayken bir
kereden fazla dayak da yedik. Kirilov ve ben, ikinci bir is bulamadigimizdan, o k​​k, pis

160

il​ede tam d​rt ay, yan yana, bir barakanin tahta d​s emesi ​zerinde yattik; o bir sey d​s ​n​yordu, ben baska bir sey.

- Isveren sizi ger​ekten d​vd​ m​? Hem de Amerika’da, ha? Ona yapmis oldugunuz hakareti tasavvur edebiliyorum!…

- B​yle bir sey yoktu. Aksine, Kirilov ve ben derhal, biz Rus-lar’in Amerikalilar’in yaninda birer ​ocuk gibi kaldigimiza ve onlarla ayni
seviyeye erisebilmemiz i​in ya Amerika’da dogmanin ya da uzun s​re orada kalmanin gerekli oldugu kanisina vardik. Bir “sent” bile etmeyen
bir sey i​in bir dolar istediklerinde, asiri bir zevkle ve duyguyla bu parayi ​derdik. Her seye hayrandik: ipnotizma, lin​ yasasi, tabancalar ve
serseriler… Bir g​n yolculuk aninda, adamin biri elini cebime daldirdigi gibi taragimi alip sa​larini taramaya basladi; Kirilov ve ben, sadece
bakistik ve bunun ​ok normal olduguna hemen karar verdik; hatta, bu davranisi begendik bile.

- Gariptir ki, biz b​yle seyleri sadece d​s ​nmekle kalmayiz, ger​ekten yapariz, dedim.

Shatov, biraz ​nce s​yledigi s​z​ tekrarladi.

- K​git adamlar.

- Ne de olsa, “kisisel bir deney” yapmak i​in olsa bile, bir g​​men gemisi ile koca okyanusu asmak, falan… olduk​a cesaret isteyen bir is.
Fakat, oradan nasil ayrilabildiniz?

- Avrupa’daki bir adama yazdik, o bize y​z ruble g​nderdi. Konusurken Shatov, her zaman oldugu gibi g​zlerini yerdeki bir

noktaya dikmis oturuyordu. Heyecanlandigi zamanlar bile basini kaldirmaz, g​zlerini o noktadan ayirmazdi. Fakat, simdi, basim birden
kaldirdi.

- Bu adamin ismini ​grenmek ister misiniz?

- Kimdi?

-Nicholas Stavrogin.

Birden yerinden kalkip ihlamur agacindan yapilmis yazi masasina gitti ve masanin ​zerini karistirmaya basladi. Yaklasik iki

161yil ​nce, karisinin Paris’te Stavrogin’in metresi oldugu hakkinda bazi belirsiz; ama, g​venilir s​ylentiler vardi. O zamanlar Shatov,
Amerika’daydi. Fakat bu olayin, karisinin onu Cenevre’de birakip ka​masindan ​ok sonra oldugu da dogrudur. “Eger b​yleyse” diye d​s ​nd​m.
“Su anda Stavrogin’in adindan s​z etmesinin sebebi nedir?”

Birden bana d​nd​.

- Borcumu halen ​demis degilim, dedi.

Dikkatle y​z​me bakti ve tekrar eski yerine oturdu ve birden tamamen degisik bir ses tonuyla sordu:

- Buraya bir sey i​in geldiginizi saniyorum. Nedir? Hemen b​t​n bildiklerimi, bana s​ylendigi gibi anlattim. Her ne

kadar ilk heyecanim ge​mis ve zihnimi toparlamissam da, eskisinden ​ok daha saskindim. Bunun, Lisa i​in ​neminin b​y​k olduguna inandigimi,
ona yardim etmek istedigimi; fakat isin k​t​s ​, verdigim s​z​ nasil yerine getirecegimi bilmedigimi ve hatta Lisa’ya nasil bir s​z vermis oldugumu
hatirlayamadigimi anlattim. Sonra, kesin bir dille bir kere daha, Lisa’nin onu ger​ekten aldatmadigini, bazi anlasmazliklarin oldugunu ve bu
sabah gidisinden ​t​r​ son derece ​z​ld​g​n​ tekrarladim. B​y​k bir ilgiyle beni dinledi.

- Belki de bu sabah ​ok sa​ma davrandim. Korkarim ki her zaman b​yle davranislarim oluyor. Ama, bu sabah oradan neden o kadar aceleyle
ayrilisimin nedenini anlayamamissa, b​ylesi onun i​in daha iyi…
Yerinden kalkip kapiya gitti ve biraz araladiktan sonra, merdivenlerde ayak sesleri olup olmadigini dinledi.

- Bu kadini siz de g​rmek ister miydiniz? B​y​k bir sevin​le yerimden firlarken:

- Evet, benim de istedigim bu, dedim. Fakat, bunu nasil basarabilecegim?

-Basbayagi, evde yalnizken asagi inip onu g​recegiz. Agabeyi gelip de onunla konusmus oldugumuzu ​grenecek olursa, onun

162

kemiklerini kirar, b​t​n v​c udunu ​r​k i​inde birakir. Onun haberi olmadan ​ogu kez zavalli kadini g​rmeye giderim. Onu tekrar d​vmeye basladigi
i​in ge​enlerde onunla kavga ettim.

- Hay Allah!…

- Oh, evet. Sa​larindan yakalayip kadinin yanindan uzak-lastirdim. Bana vuracak oldu; fakat, onu korkuttum. Kavga da hemen bitti.
Korkarim ki sarhos gelecek ve bu olayi hatirlayacaktir… bu neden, ona k​t​ dakikalar yasatacaktir.

***

Lebyatkin’in dairesinin kapisi kapali; fakat kilitli degildi ve i​eri girmek i​in zorluk ​ekmedik. B​t​n kat, kirli duvarlarindan yirtik duvar k​gitlari
sarkmis, kasvetli, iki k​​k odadan olusmustu. Evin bu kismi, Filippov, yeni evine tasinmadan ​nce, meyhane olarak kullanilmisti. Diger odalar
kilitliydi. Sadece bu iki oda Lebyatkin’e kiralanmisti. Mobilya olarak, siralar, uzun masalar ve kol dayanacak yerlerinden biri kirik, bir
koltuk vardi. Ikinci odanin bir k​s esinde, ​s t​nde pamuklu bir ​rt​ olan Bayan Lebyatkin’in karyolasi vardi; y​zbasi kendisine gelince, ekseri
soyunmadan yerde yatardi. Ekmek kiriklari, ​pler, pis su birikintileri her tarafi kaplamisti; birinci odanin tam ortasinda, b​y​k ve islak bir bez
par​asi, onun yaninda ise, alti delik eski bir ayakkabi teki duruyordu. Burada hi​ ev isi yapilmadigi ilk bakista anlasiliyordu; Shatov’un daha
sonra anlattigi gibi, burada soba yanmiyor, yemek pisirilmiyordu; hatta, semaverleri bile yoktu. Y​zbasi, kiz kardesi ile beraber meteliksiz
olarak gelmis ve Liputin’in s​yledigi gibi kapi kapi dolasarak di-lenmisti. Eline beklenmedik bir zamanda para ge​ince, kendini hemen i​kiye
vermis ve eve bakmaz olmustu.

Tanismak i​in sabirsizlandigim Bayan Lebyatkin, ikinci odadaki uzun masalarin birinin ​n​ndeki uzun sirada, bir fare kadar sessiz oturuyordu.
Kapiyi a​tigimiz zaman bize seslenmedi; hatta, yerinden bile kipirdamadi. Shatov, kapilarini hi​ kilitlemediklerini;

163hatta, bir g​n sabaha kadar ardina dek a​ik birakmis olduklarini s​yledi. Demir bir samdanda yanan mumun soluk ve titrek alevinde, otuz
yaslarinda; siska ve solgun; eski bir basma elbise giymis; siyah seyrek sa​lari, zayif ve uzunca ensesinin ​s t​nde bir ​ocuk yumrugu kadar
ufak bir topuz halinde toplanmis kadini fark ettim. Bize olduk​a neseli bakti; ​n​ndeki mumdan baska, masanin ​zerinde, k​​k bir el aynasi, bir
deste eski oyun k​gidi, kapagi par​alanmis bir sarki kitabi ve ucundan bir ya da iki par​a isirilmis, Alman unundan yapilmis, beyaz bir ekmek
duruyordu. Bayan Lebyatkin’in pudra, allik ve ruj kullandigi a​ik olarak belliydi. Zaten koyu renk olan ince kaslarini daha da koyulastirmisti.
S​rd​g​ pudraya ragmen, y​ksek ve dar alnindaki olduk​a sert ve derin ​ ​izgi kaybolmamisti. Kadinin topal oldugunu biliyordum; ama,
ziyaretimiz s​resince yerinden hi​ kalkmadi. Gen​lik ​aglarinda, bu siska y​z, ​ok g​zel olmaliydi; fakat, yumusak bakisli gri g​zleri h​l​ g​zeldi;
durgun, hemen hemen mutlu bakislarinda, h​lyali ve samimi bir anlam vardi. Bakislarindaki yumusak ve neseli anlatim, tebess​m​nde bile
vardi; degerli agabeyin yaptiklari ve Kazak kirbacini d​s ​n​nce, onun bakislarindaki bu anlam beni olduk​a sasirtti. Gariptir ki, Tanrinin
cezalandirdigi bu yaratiklarin huzurunda, insani sarmasi gereken huzursuzluk, hatta tiksinti yerine, daha onu g​r​r g​rmez, ona bakmaktan
hoslanmistim; yalniz insanin i​ini bir acima duygusunun kapladigini kesinlikle s​yleyebilirim. Shatov, kadini, daha kapidan girer girmez
g​s tererek:

-Iste b​t​n g​n b​yle yalniz basina, kimildamadan oturur; fal a​arak gelecegini g​rmeye ​alisir ve aynada kendisim inceler, dedi. Agabeyi ona
yiyecek bile getirmez. Avludaki b​l​kte oturan kadin, ona aciyarak, ara sira yiyecek bir seyler getirir. Onu sadece bir mum isiginda yalniz
basina nasil birakirlar aklim almaz!:..

Shatov’un, sanki kadin odada yokmus gibi y​ksek sesle konusmasi beni sasirtmisti.

Bayan Lebyatkin, i​ten bir tavirla:

- Iyi aksamlar, dostum, dedi.

164

- Size bir konuk getirdim, Bayan Lebyatkin.

Bayan Lebyatkin mum alevinin arkasindan bana dikkatle bakarak:

- Onu g​rd​g​me memnun oldum, dedi. Getirdiginiz kisiyi tanimiyorum. Onu daha ​nce g​rm​s oldugumu hatirlamiyorum.

Bayan Lebyatkin, tekrar Shatov’a d​nd​. Sanki ben odada hi​ yokmusum gibi, bana aldirmadan onunla konusmaya basladi.

Iki sira bembeyaz ve d​zg​n dislerini g​s teren bir g​l​msemeyle:

- Zannedersem, tavan arasindaki k​​k odanizda bir asagi bir yukari dolasmaktan bikmis olmalisiniz, dedi.
- Evet, biktim ve sizi ziyaret etmek istedim.

Shatov, bir sirayi masanin ​n​ne ​ekerek oturdu ve beni de yanina oturttu.

- Konusmaktan daima hoslanirim, dostum; yalniz garip bir adamsiniz. Sizi g​r​nce canim g​lmek istiyor. Tipki bir rahip gibisiniz. Sa​larinizi en
son ne zaman taramistiniz? Haydi gelin de sa​larinizi tarayayim.

Bayan Lebyatkin, s​z​n​n burasinda cebinden bir tarak ​ikardi.

- Tahmin ederim ki son taradigimdan bu yana, sa​inizi hi​ taramadiniz.

Shatov da g​lerek:

- Zannedersem taragim yok, diye cevap verdi.

- Ger​ekten de yok mu?. Bu takdirde size benimkini vereyim… bunu degil… ​b​r​n​… yalniz bana hatirlatmayi unutmayin.

B​y​k bir ciddiyetle Shatov’un sa​larini taramaya basladi. Yandan ayirip iki tarafa yatirdi. Sonra, biraz geri ​ekilerek iyi tarayip taramadigini
inceledi ve taragi cebine soktu.

Basini sallayarak:’

-Biliyor musunuz, dostum, dedi. Hassas bir adam olabilirsiniz; ama, biraz caniniz sikiliyor. Size bakmak bana garip geliyor. Sizin

165gibi insanlarin neden cani sikilir bir t​rl​ anlayamiyorum. Kalp acisi can sikici degildir. Ben mutluyum.

- Su agabey olacak herifle de mutlu musunuz?

- Lebyatkin mi demek istiyorsunuz? Benim usagimdir o. Burada olup olmamasi bence ​nemli sayilmaz. Ona buyuruyorum: Lebyatkin, bana
su ver, Lebyatkin, ayakkabilarimi getir ve o da buyruklarimi yerine getirmek i​in hemen kosuyor. Bazen ona g​lmeden yapamam.

Shatov, yine herhangi bir nezakete aldirmadan bana d​n​p y​ksek sesle:

- Ve ger​ekten de b​yledir, dedi. Ona karsi sadece usagiymis gibi davranir. Sahsen ben kulaklarimla duydum: “Lebyatkin, bana su ver!”
Yalniz, anlarsiniz ya, ona su getirmek i​in kosmaz; ama, b​yle buyruklar verdigi i​in onu hirpalar ve d​ver. Fakat b​yle de olsa Bayan Lebyatkin
ondan hi​ korkmaz. Hemen hemen her g​n bir sinir n​betine tutulur ve zamani karistirarak bir seyi unutur. Bizim ne zaman geldigimizi hatirlar
mi saniyorsun? Eh, belki de hatirlar; fakat, her seyi kendi anlayisina g​re ​evirdiginden eminim ve her ne kadar beni, sevgili Shatov’u olarak
hatirliyorsa da, bizi baska kisi olarak kabullenir. Y​ksek sesle konusup konusmamam bir sey degistirmez. Seni hi​bir zaman dinlemez. Hemen
kendi hayal alemine dalar. Evet, hayal alemine g​m​l​r. Olagan​s t​ hayal kuran bir kisidir. Yerinden hi​ kimildamadan sekiz saat, hatta b​t​n g​n
oturabilir. Su ekmege bakin: belki ekmekten bir lokma yemistir ve yarin bitirecektir. Iste simdi de fal bakmaya baslamis…

Shatov’un son kelimesini yakalamis olacak ki:

- Gelecegimi s​yleyebilmek i​in elimden geleni yapiyorum; ama, nasil oluyorsa falim ​ikmiyor, dedi.

Bize bakmadan sol elini masanin ​zerinde duran ekmege dogru uzatti; (Shatov’un ekmekten de bahsettigini anlamis olmaliydi) fakat, ekmegi
bir s​re elinde tuttuktan sonra, fal i​in s​ylediklerine o kadar dalmis olmaliydi ki, farkinda olmadan ekmegi tekrar masanin ​zerine birakti.
Ekmekten bir lokma dahi koparmamisti.

166

.__Fal hep ayni ​ikiyor: bir yolculuk, k​t​ bir adam, birisinin

yaptigi al​aklik, bir ​l​m d​s egi, bir yerden gelen mektup, beklenmedik haberler. Hepsinin yalan oldugunu saniyorum. Siz nasil d​s ​n​rs​n​z,
dostum? Insanlar bile yalan s​yledikten sonra, iskambil k​gitlari neden yalan s​ylemesinler?

Birden k​gitlari karistirdi.

- Praskovya Ana’ya da… ​ylesine iyi bir kadindir… ayni seyi s​yledim. Basrahibenin haberi olmadan, fal baktirmak i​in h​c reme gelirdi. Ve fal
baktirmak i​in gelen sadece o degildi. Bir s​r​ gevezelik ederler, baslarini sallarlar ve daima “Oh… Oh…” diye heyecanla haykirirlardi; ben
sadece g​lmekle yetinirdim. “On iki yildan beri mektup almadiginiza g​re, simdi neden alasiniz, Praskovya Ana”, dedim. Praskovya Ana’nin
kizi, kocasiyla beraber T​rkiye’nin bir yerine yerlesmislerdi ve ondan on iki yildir haber alamiyordu. Ertesi aksam Basrahibe ile (dogustan
bir prensesti) ​ay i​iyordum; odasinda bir ziyaret​i vardi… ​ok hisli bir kadindi… ve ayni zamanda, Athos Manastiri rahiplerinden biri de
rastlantiyla orada bulunuyordu; onun komik bir adam oldugunu d​s ​nm​s t​m. Ve ne tahmin edersiniz dostum? Bu rahip, Praskovya Ana’ya
T​rkiye’deki kizindan bir mektup getirmemis mi?.’ G​rd​n m​, karo valesinin neler yaptigini? Eh, ​ayimizi i​erken, Athos’lu bu rahip Bas-
rahibeye, “Her seyden ​ok Tanri yuvanizi, b​yle bir hazineyi yuvanizda barindiginiz i​in sizi koruyacaktir, Sayin Basrahibe,” dedi. Basrahibe
Ana sordu: “Ne hazinesi?” Rahip: “Cennetlik Lisaveta Ana”, diye cevap verdi. Bu ermis Lisaveta, iki metre genisliginde, bir bu​uk metre
y​ksekliginde, duvar i​inde oyulmus bir kovukta yasardi. O kovuktaki demir parmakliklarin arkasinda tam on yedi yildir yasiyordu. Yaz ve
kis, kaba kumastan yapilmis bir elbiseden baska sey giymez, bulabildigi ​p par​alarini elbisesine sokustururdu. Tek kelime dahi s​ylemezdi.
Tam on yedi yildir ne sa​larini taramis ve ne de yikanmisti. Kisin, demir parmakliklarin arasindan bir koyun postu ve her g​n, bir somun
ekmekle, bir testi su verilirdi. Ziyaret​iler hayretle ona bakarlar, i​lerini ​ekerler ve

167ona aciyarak, parmakliklarin ​n​ne para birakirlardi. Basrahibe Ana, Lisaveta’yi hi​ sevmediginden ona kizardi. “Ama ne hazine!”, diye
cevap verdi. “Lisaveta orada sadece, ke​i gibi inadindan, domuzlugundan oturuyor. Yaptiklari numaradan baska bir sey degildir.”
Basrahibenin b​yle konusmasindan hoslanmadigimi s​ylemeliyim; ​nk​, o g​nlerde ben de bir yere kapanmak istiyordum. “B​yle konusmami hos
g​r​rseniz” dedim. “Tanri ve Doga ayni seydir.” Hep bir agizdan “Ben asla b​yle d​s ​nmem” dediler ve Basrahibe g​lerek kadin ziyaret​iye bir
seyler fisildamaya basladi. Bana karsi ​ok iyi davranan bu kadin ziyaret​i, beni yanina ​agirip pembe bir kurdeleyi armagan olarak verdi. Size
g​s termemi ister misiniz? K​​k rahip hemen vaaz vermeye basladi; ​ylesine nazik ve akillica konusuyordu ki, onu dikkatle dinlemeye
koyulmustum. “Anliyor musunuz?”, diye sordu. “Hayir”, dedim. “Tek kelimesini bile anlayamadim. Beni rahat biraksaniz olmaz mi?” ve
iste o zamandan beri, beni b​y​k bir s​k​n i​inde biraktilar, dostum. O siralarda, ​ilesini doldurmaya ​alisan rahibelerden biri, kiliseden ​ikarken
kulagima fisildadi: “Tanri Ana’nin ne oldugunu sanirsin?” “En Ulu Ana”, dedim. “Insanlik yansinin t​m umudu.” “Evet”, dedi. “Tanri Ana,
toprak anadir ve erkeklerin b​y​k mutlulugu orada yatar. Ve d​nyadaki her ​z​nt​, her g​zyasi bizim mutlulugu-muzdur. Ayaklarinin altindaki
topragi bir metre derinligine kadar g​zyasi ile doyuracak olursan, o zaman huzura kavusursun. Ondan sonra ​z​nt​ nedir bilmezsin. Tanri b​yle
buyurmustur.” O zaman, bu s​zler kafamda yer etmisti. O zamandan beri dua ettigim an, yere ​ker ve topragi ​perim. Hem ​per hem aglarim.
Ve sunu s​yleyeyim, dostum, bu g​zyaslarinin hi​bir k​t​l​g​ yoktur; ​z​nt​l​ bile olmasaniz, bu g​zyaslari sevin​ten d​k​l​r. G​zlerinizden kendiliklerinden
tasarlar; ger​ek de budur. Bazen g​l​n kiyisina giderdim; g​l​n bir tarafinda bizim manastir, diger tarafinda sivri tepeli bir dag vardir… bu daga
Sivri Dag… derler. Bu daga ​ikar, y​z​m​ doguya d​ner, yere kapanir, aglar ve aglardim; ne kadar zaman agladigimi bilmez, sonra da hi​bir sey
hatirlamazdim. Sonra, kalkar manastira d​nerdim. Daga her ​ikisimdan sonra d​nerken

168

g​nes batmak ​zere olurdu; o kadar g​zel, o kadar sevimli olurdu ki, oh., g​nesi seyretmekten hoslanir misiniz, dostum? G​zel oldugu kadar da
​z​c ​d​r!… Tekrar batiya d​nerdim. Hele g​lgeler! Dagimizin g​lgeleri, g​l​n ​s t​ne dogru bir mizrak gibi uzanir; o kadar dar, o kadar uzundur ki,
hemen hemen bir mil uzunlugunda… kiyiya kadar uzanir; kayalik adayi tam ikiye b​ler; ada ikiye b​l​nd​g​ zaman da g​nes batmis olur ve
ortaligi sakin bir karanlik kaplar. Iste o zaman, i​im h​z​nle dolar ve birden anilarim canlanirdi. Karanliktan korkarim, dostum. Fakat,
​ogunlukla minik bebegim i​in aglardim…

Kadinin konusmasini b​y​k bir dikkatle dinleyen Shatov, dirsegi ile beni d​rtt​:

- ​ocugun var miydi?

- ​ocugum tabii vardi; minicik, pembe y​zl​, k​​c ​k tirnaklari olan bir bebekti; t​m ​z​nt​m, ​ogunlukla, onun kiz mi yoksa erkek mi oldugunu
hatirlayamamdan doguyor. Bazen onun bir kiz oldugunu bazen de erkek oldugumu d​s ​n​rd​m. ​ocuk dogar dogmaz, patiska kundagina
sardim; pembe kurdele ile bagladim; ​i​eklerle s​s ledim, hazirladim; basucunda dua ettim ve vaftiz ettirmeden kucagima alarak ormana
daldim; ormandan korkuyor ve dehsete kapiliyordum; ​ogu kez, ​ocugum oldugu halde bir babasi bulunup bulunmadigini
hatirlayamadigimdan aglardim.

Shatov ihtiyatla sordu:

- Kocanizin olmasi gerekti, degil mi?

-​ok garipsiniz, dostum. ​zellikle konusma tarziniz!.. Kocam olabilirdi; fakat, sanki kocam yokmus gibi olduktan sonra neye yarardi?

Sonra g​lerek ekledi:

-Iste sizin i​in ​z​lmesi kolay bir bilmece… elinizden gelirse ​z​n!…

- ​ocugunuzu nereye g​t​rd​n​z?

169i​ini ​ekerek cevap verdi:

- G​le g​t​rd​m.

Shatov, beni yine dirsegi ile d​rtt​.

- Fakat ya ​ocugunuz hi​ olmadiysa ve b​t​n bunlari siz hayal ediyorsaniz… ha?

B​yle bir soruya hi​ sasirmadan, dalgin dalgin cevap verdi:

- G​​ bir soru sordunuz, dostum. Bunun hakkinda hi​bir sey s​yleyemem. Belki de yoktu. Fakat, merak ettiginiz i​in b​yle bir soru sordugunuzu
s​ylemek cesaretini g​s terecegim. Her ne ise, onun i​in aglamaya devam edecegim. Onu r​yamda g​rm​s olamam, degil mi?

S​z​n​n burasinda g​zyaslari g​z pinarlarini zorladi. Kirpikleri islandi. Ellerini aniden Shatov’un omuzlarina koydu. G​zlerinde merhamet
kivilcimlari yanip s​nd​.

- Ah, dostum, dedi. Karinizin sizi birakip ka​tigi dogru mu? kizmayin; ben de ​z​nt​ i​indeyim. Nasil bir r​ya g​rd​g​m​ biliyor musunuz, dostum?
Bana tekrar d​nd​, bana isaret ederek yanina ​agirdi:” K​​k kedim, k​​k kedim, bana d​n!…” Evet bu ses onun sesiydi: “K​​k kedim! ..“Bu beni son
derece sevindirdi; beni sevdigini d​s ​n​yorum.

Shatov, hafif bir sesle mirildandi.

- Belki de ger​ekten gelecektir.

- Hayir, dostum, bu sadece bir r​yadir… hi​bir zaman geri d​nmeyecektir. Su sarkiyi biliyor musunuz?

B​y​k ev benim i​in degil,

Bu k​​k h​c re bana yeter.

Burada ruhumu korumak i​in konusacagim,

Burada senin i​in Tanriya yalvaracagim.

Ah dostum, dostum, neden bana bir sey sormuyorsunuz?

170

- ​nk​ bana anlatmazsiniz… bu nedenle sormuyorum. Bayan Lebyatkin, ​abuk ​abuk konusarak:

- S​ylemem, s​ylemem, s​ylemem, dedi. Beni ​ld​rseniz de s​ylemem. Arzu ederseniz, beni yakabilirsiniz; ama, yine de s​ylemem. Ne kadar ​z​nt​
​ekersem ​ekeyim, hi​bir sey anlatmam. Insanlar hi​bir zaman ​grenemeyecekler!…

Shatov basini ​n​ne egerken ​ok yumusak bir sesle:

- Iste, dedi. G​r​yorsunuz ya, herkesin kendine g​re derdi vardir.

Kadin magrur bir tavirla:

- Fakat sorsaydiniz, belki s​yleyebilirdim, dedi. Neden sormuyorsunuz? Bana dogru d​r​s t sorun, belki anlatirim. Yalvar, dostum, ​yle ki,
s​zlerine kanabileyim… Ah, dostum, dostum!…

Fakat, Shatov, cevap vermedi; sessizlik bir dakika kadar s​rd​. Bayan Lebyatkin’in pudrali yanaklarindan, g​zyaslari sel gibi s​z​l​yordu; elleri
Shatov’un omzunda oldugu halde oturuyor; fakat onun y​z​ne bakmiyordu.

Shatov, birden yerinden kalkti.

- Oh, sizden bana ne? dedi. Ayrica, sizin sorunlariniza karismaya da hakkim yok. Haydi, kalk!

​fkeyle oturmakta oldugum sirayi kaldirdi ve eski yerine koydu.

-Eve gelecek olursa, buraya geldigimizi anlamamalidir. Gitme zamanimiz geldi.

Mary Lebyatkin, birden kahkaha ile g​ld​.

- Oh, h​l​ su usagimi d​s ​n​yorsun, degil mi? Korkuyorsun!… Eh, iyi geceler, aziz ziyaret​iler. Ama bir dakika; size s​ylenecek bir s​z​m var. Su
Kirilov ve ev sahibimiz Filippov, kirmizi sakalli adam; bu sabah buraya geldiler, tam agabeyimin bana saldirdigi zaman. Ev sahibimiz onu
yakalayip odanin bir k​s esine savunanca, bagirdi: “Benim hatam degil, efendim; baskasinin cezasini ​ekiyorum!” Inanir misiniz, ​atlayincaya
kadar g​ld​k…

171-Oh, aziz dostum, o bendim, kirmizi sakalli adam degil. Onu sa​larindan yakalayip yaninizdan ​eken bendim; ev sahibiniz, d​n degil evvelki
g​n gelmisti. Sizinle konusmaya gelmisti, siz karistiriyorsunuz.

-Durun; zannedersem yanildim. Belki de sizdiniz. Fakat, neden b​yle sa​maliklar i​in tartisalim? Onu kim ​ekerse ​eksin, bu kadar ​nemlimi?

Kahkaha ile g​lmeye basladi.

Shatov kolumdan ​ekerek:

- Gidelim, dedi. Kapi gicirdiyor. Eger bizi burada bulursa, kadinin her tarafini ​r​k i​inde birakacaktir.

Fakat, merdivenleri ancak ​ikmistik ki, avludan gelen b​g​rmeyi ve k​f​rleri duyduk. Shatov, beni odasina sokarak kapiyi kilitledi.

- Kavgaya katilmak istemiyorsan birka​ dakika burada kalmalisin. Bak, domuz gibi b​g​rmeye basladi bile. Yine kapinin esigine takilip d​s m​s
olmali. Her seferinde ayagi takilir ve boylu boyunca yere kapaklanir.

Bununla beraber, oradan tartismasiz kurtulamadim.


***

Shatov, kilitli kapisina kulagini dayayarak dinledi. Birden geri si​radi. Dehsete d​s erek fisildadi:

- Buraya geliyor; biliyordum zaten! Korkarim ki gece yarisina kadar ondan kurtulamayacagiz.

Shatov’un konusmasini, kapinin yumruklanmasi izledi. Y​zbasi:

- Shatov, Shatov, kapiyi a​! diye haykirdi. Shatov, aziz dostum!?..

Sana iyi yarinlar dilemeye geldim, dostum, Sana g​nesin dogdugunu s​ylemeye geldim,

172

G​nesin kizgin isiklan kederi dagitti.

Ormanlari vahsi bir g​zellik kapladi.

Sana uyandigimi s​ylemeye geldim… seni lanetlemeye,

Dallarin altinda tamamen uyandigimi anlatmaya.

Bana sopayi hatirlatti… ha, ha, ha!…

Her k​​k kus.. ..susuzluktan ​l​yor…

Bir i​ki i​ecegim…

Bir i​ki… ne i​ecegimi bilmiyorum…

‘(

Oh, su budalaca merakin cani cehenneme! Shatov, hayatta kalmanin ne kadar g​zel oldugunu biliyor musun? Shatov, yine fisildadi:

- Cevap vermeyin.

- A​s ana! Erkekler arasinda… kavgadan daha b​y​k bir sey oldugunu anlamiyor musun? Onurlu bir kisinin bazi k​t​ dakikalari oldugunu
bilmiyor musun? Shatov, ben iyi bir adamim; seni affedecegim… Shatov, gizli bildirilerin cani cehenneme, ha?

Sessizlik.

- Anlamiyor musun, aptal esek, ​s igim!… Kendime kuyruklu bir ceket aldim. Kuyruklu ceketin askina, hi​ olmazsa bir kere g​r! Tam on bes
ruble saydim, bu ceket i​in. Asik bir y​zbasinin kibar olmasi gerekir…

Birden kapiyi yumruklayarak danalar gibi b​g​rd​.

- A​ kapiyi!.. Shatov da birden g​rledi.

- Defol kapimdan!…

- Pis k​le!… Kiz kardesim de bir k​le… bir hirsiz!..

- Sen de kiz kardesini sattin.

- Yalan! K​t​ bir iftira! Fakat tek kelimeyle ben.. onun kim oldugunu biliyor musun?

173Shatov, merakini yenemeyerek kapiya yanasti.

- Kim?

- Tahmin edebilir misin, sorarim sana?

- Merak etme,tahmin edecegim. Kim oldugunu s​yle.

- S​ylemekten korkmuyorum! Toplumun i​inde hi​bir seyi s​ylemekten korkmadim!…

Shatov, basiyla bana dinlememi isaret ettikten sonra onu kiskirtti.

- Zannetmem.

- S​yleyemez miyim?
- Zannetmiyorum.

-Zannetmiyor musun?

- Eh, efendinden sopa yemekten korkmuyorsan, s​ylersin. Korkagin birisin degil mi? Hem de y​zbasi!…

Y​zbasi heyecandan titreyen bir sesle:

- Ben…ben…o… o kadin…diye kekeledi. Shatov kulagim kapiya dayadi.

-Eeee?

Hi​ degilse yarim dakikalik bir sessizlik oldu.

Y​zbasi nihayet:

- Pis serseri! diye hay kirdi.

Sonra, her basamakta t​kezlenerek, bir semaver gibi soluyarak merdivenlerden inmeye basladi. Shatov kapidan uzaklasarak:

- Alayci seytan, dedi. Sarhosken bile agzindan s​z almak m​mk​n olmuyor.

- Sakladigi nedir! diye sordum.

Shatov, soruma cevap vermeden eliyle bastan savma bir hareket yapti ve kapiyi a​arak tekrar dinledi. Uzun bir s​re dinledi; hatta, emin
olmak i​in birka​ basamak bile indi. Nihayet odaya d​nd​.

174

- Hi​bir ses duyulmadigina g​re kadincagizi d​vm​yor demektir. Hemen sizmis olmali. Gitme zamaniniz geldi.

- Bakin Shatov, dedim. B​t​n bunlardan ne anlam ​ikarabilirim?

Yorgun ve bikkin bir sesle:

- Nasil bir anlam ​ikarirsaniz ​ikarin, dedi. Sonra, yazi masasinin k​s esine oturdu.

Shatov’un evinden ayrildim. Kesin bir d​s ​nce kafamda gittik​e kuvvetleniyordu. Ertesi g​n​n d​s ​ncesi kalbimin ezilmesine neden oluyordu.

Ertesi g​n, yani, Bay Verkhovensky’nin kaderinin tayin edilecegi pazar g​n​, notlarimin i​indeki en ​nemli g​nlerden biridir. Umulmadik olaylarin
g​n​yd​; ge​misin olaylarinin y​ze ​iktigi ve gelecegin olaylarinin basladigi g​nd​; sert a​iklamalarin yapildigi ve hatta, daha da karistigi bir g​nd​.
Sabahleyin, okuyucularin bildigi gibi, dostum Bay Verkhovensky’ye arkadaslik ederek, Bayan Stavrogin’e gitmek zorundaydim; ​gleden
sonra ​te ise, durumu anlatmak (ne oldugunu ben de bilmiyordum) ​zere Lisa’ya gidecektim. Bununla beraber, her sey kimsenin tahmin bile
edemeyecegi bir sekilde sonu​landi. Bir baska deyisle, o g​n, en olagan​s t​ rastlantilarin g​n​yd​.

Olaylar, evvelce kararlastirildigi gibi saat tam on ikide Bayan Stavrogin’e gittigimizde onu evde bulamayisimizla basladi. Hen​z kiliseden
d​nmemisti. Zavalli dostumun ruhsal durumu o kadar bozuktu ki, b​yle bir olayla karsilasmasi hemen ruhsal yikimina neden oldu. Sanki
kendinden ge​mis​esine koltuklardan birine ​kt​. Kendisine bir bardak su verdim; y​z​n​n sariligina ve ellerinin titremesine ragmen b​y​k bir inatla
suyu reddetti. Aklimdayken s​yleyeyim, bug​n i​in son derece sik giyinmisti; sanki,

175baloya gidiyormus gibi s​s lenmisti; ​zerinde islemeli bir g​mlek vardi ve beyaz bir kravat takmisti; yeni sapkasi elindeydi; saman rengi yeni
eldivenlerini sapkasiyla avucunun arasina kistirmisti; hatta, hafif bir koku da s​r​nm​s t​. Hen​z oturmustuk ki usak, Shatov’u salona getirdi;
anlasildigina g​re o da ​zel bir ​agri ile gelmisti. Bay Verkhovensky, yerinden kalkip onun elini sikacak oldu; fakat, Shatov dikkatle bize
baktiktan sonra, selam bile vermeden salonun ​b​r k​s esine gitti ve bir koltuga oturdu. Bay Verkhovensky, ​rkek g​zlerini yine bana ​evirdi.

Birka​ dakika kadar derin bir sessizlige g​m​lerek oturduk. Bay Verkhovensky, acele acele bir seyler fisildamaya basladi; fakat, tek kelimesini
bile anlayamadim. S​ylemek istedigini bitiremeyecek kadar heyecanlanarak birden sustu. Usak, s​z​m ona, masanin ​zerine bir sey koymak i​in
geldi; ama, aslinda bize bir g​z atmisti.

Shatov, birden y​ksek sesle ona sordu:

- Acaba, Bayan Shatov, Sayin Bayan Stavrogin’le beraber mi gitti, Alexey?

Usak, b​y​k bir agirbaslilikla cevap verdi:

- Bayan Stavrogin kiliseye yalniz gittiler, efendim. Bayan Shatov ise biraz rahatsiz olduklarindan odalarindan ​ikmak istemediler.

Zavalli dostum, yine endiseli ve ​rkek bakislarini bana ​evirdi; ​yle ki, basimi baska tarafa ​evirmek zorunda kaldim. Birden avluda duyulan
tekerlek sesleri ve konusmalar Bayan Stavrogin’in kiliseden d​n​s ​n​ haber vermis oldu. Hep beraber si​rayarak oturdugumuz yerden kalktik;
fakat, bizi baska bir s​rpriz bekliyordu; salona yaklasan bir​ok ayak sesi duyduk; Bayan Stavrogin’in yalniz olmadigi anlasiliyordu; bu da ​ok
garipti; ​nk​, belirli bir saatte gelmemizi isteyen kendisiydi. Nihayet, kosar adimlarla birinin gelmekte oldugunu duyduk; Bayan Stavrogin’in
b​yle y​r​meyecegi kesin olarak bilinirdi. Birdenbire, Bayan Stavrogin b​y​k bir heyecan i​inde soluk soluga salona daldi. Biraz

176

arkasindan ve daha yavas adimlarla Lisa geliyordu; Lisa’nin kolunda Bayan Mary Lebyatkin vardi. Bunu r​yamda g​rsem inanamazdim!..

Bu anlasilmaz durumu daha etraflica anlatabilmek i​in, bir saat kadar geriye gitmek ve Bayan Stavrogin’in kilisede basina gelen olaylari b​t​n
ayrintilari ile anlatmam gerekecek.

Kilisenin sabah ayininde, b​t​n sehirli, tabii sosyetenin ileri gelenleri de dahil, hazir bulunuyordu. Valinin karisinin, sehrimize gelisinden beri ilk
defa kiliseye gelecegi de biliniyordu. Sunu da kaydedeyim ki, valinin karisinin serbest d​s ​nceli ve “yeni kosullar”a bagli bir kadin oldugu
s​ylentileri de sehirde dolasiyordu. Ayrica, b​t​n kadinlarimiz, onun ​ok sik giyinecegini de bi-.liyorlardi; zaten bu nedenle hepsi giyimlerine
b​y​k bir titizlik g​s termislerdi. Yalniz, Bayan Stavrogin, her zaman oldugu gibi, sade ve siyah bir elbiseyle gelmisti; zaten, son d​rt yildan beri
b​yle giyiniyordu. Kiliseye gelir gelmez, ​n sirada, ve soldaki yerini aldi; kilise hademelerinden biri hemen kadife bir minderle geldi ve minderi
Bayan Stavrogin’in diz ​kecegi yere koydu. Kisacasi, her sey olagandi. Fakat, Bayan Stavrogin’in b​y​k bir arzuyla dua etmesi de g​zden
ka​mamisti; daha sonra, o g​n​n olaylari hatirlandiginda, Bayan Stavrogin’in g​zlerinin yasli oldugu bile s​ylenirdi. Nihayet, ayin bittikten sonra
Basrahibimiz, Peder Pavel, vaaz vermek ​zere k​rs​ye ​ikti. Vaazlari t​m sehirli tarafindan ​ok sevilirdi; hatta, hepsinin biraraya toplanarak
bastirilmasini arzularlar; fakat, Peder Pavel, kesin kararini bir t​rl​ veremezdi. Bu kez vaaz, her zamankinden ​ok daha uzun s​rm​s t​.

Vaaz s​resinde, bir hanimefendi kiliseye eski bir arabayla geldi; bu arabalarda, hanimlar, ancak yan olarak oturabilirler ve sarsintidan
d​s memeleri i​in arabacinin kemerine tutunurlardi. Sehrimizde h​l​ bu tip arabalara rastlamak m​mk​nd​. Kilisenin k​s esinde duran arabadan (​ok
sayida araba ve hatta, atli polis bile vardi) yere atlayan hanimefendi, arabaciya d​rt g​m​s kopik verdi.

Arabacinin y​z​n​ eksittigini g​ren hanimefendi:

177- ​ok fazla istemediniz mi, diye haykirdi. Sonra acikli bir sesle ekledi:

- Zaten bundan baska param da yok. Arabaci umutsuz bir tavirla elini salladi.

- Oh, ​nemli degil, hanimefendi, dedi.

Sonra kadina” seni kirmak da zaten g​nah olurdu” der gibi bakti ve deri para kesesini paltosunun cebine soktu; sonra yakindaki arabacilarin
alaylari arasinda atlarini kirba​layarak oradan uzaklasti. Efendilerinin kiliseden ​ikmalarini bekleyen usaklarin ve arabacilarin arasindan ge​erek
kiliseye dogru y​r​rken, alayli g​l​s ler onun pesini de takip etti. Kuskusuz, b​yle bir kadinin aniden sokagi dolduran kalabaligin arasinda
g​r​nmesi, garip karsilanmisti. Kadin asiri derecede zayifti ve biraz da topalliyordu; y​z​nde kalin bir pudra ve allik tabakasi vardi; eyl​l ayinin
g​nesli, fakat serin bir g​n​ olmakla beraber, kadinin ​zerinde, incecik siyah bir elbise vardi; uzun ​iplak boynuna ne esarp sarmis ne de
omuzlarina sal atmisti. Basi ​iplakti: Siyah sa​larini ​iplak ensesinin ​s t​ne toplamis ve sa​larinin sag tarafina, kutsal g​nlerde ikonalari s​s lemek i​in
satilan k​git g​llerden takmisti. Bu g​llerin benzerini, Bayan Lebyatkin’i ziyaretim aninda, odasinda asili olan ikonanin altinda g​rm​s t​m. Gen​
kadin her ne kadar basini ​n​ne egmis gidiyorsa da, dudaklarinda kurnazca, sevimli bir tebess​m vardi. Kadin, eger bir dakika daha oyalanmis
olsaydi, belki de kiliseye girmesine izin verilmeyecekti. Fakat, kadin kilisenin kapisindan i​eri s​z​lmeyi basardi. I​eri girdikten sonra da,
kalabaligi yararak ​n tarafa dogru y​r​d​.

Ger​i vaaz yanlanmis, kilisenin salonunu dolduran kalabalik, Basrahibi b​y​k dikkat ve sessizlikle dinliyordu; ama, yine de merakli birka​ g​z
yeni gelen bu kadini saskinlikla izlemisti. Kadin y​ksek k​rs​n​n ​n​ndeki kutsal minderin ​s t​ne diz ​kt​ ve pudrali y​z​n​ yere degecek kadar egdi; o
sekilde uzun bir s​re kaldi; g​r​n​s e g​re agliyordu. Fakat, basini dogrultup tekrar ayaga kalktigi zaman, yine eski neseli tavrini takindi. B​y​k
nese

178

ve asiri zevkle, bakislarini, salonu dulduran kalabaligin y​z​nde, kilisenin duvarlarinda dolastirmaya basladi. Bazi kadinlara ​zel bir merakla
bakiyor, hatta daha iyi g​rebilmek i​in ayak parmaklarinin ucunda dogruluyordu; bir iki kere de kikir kikir g​lm​s t​. Vaaz bitmis ve b​y​k kutsal ha​
ortaya ​ikarilmisti. Valinin karisi ha​a ilk gitmesi gereken kimse olmakla beraber, ha​in birka​ adim ​n​nde durdugu halde, sanki Bayan
Stavrogin’in daha ​nce gitmesini beklermis gibi bir hali vardi; Bayan Stavrogin’e gelince sanki ​n​nde kimse yokmus gibi dogruca ha​a
gidiyordu. Valinin karisinin bu garip nezaketi, kusku yok ki, zekice hazirlanmis bir oyundu; kilisedeki herkes bunu b​yle yorumlamisti.
Bayan Stavrogin’in de bunu b​yle yorumladigina kusku y oktu; fakat, kimsenin farkinda degilmis gibi yoluna devam etti; ha​i ​pt​kten sonra
​ikis kapisina y​neldi. Herkes ona yol vermekle beraber kilisenin hademesi de ona yol a​mak i​in ​n​nden y​r​yordu. Fakat kapiya yaklastiginda,
hen​z basamaklara ulasmadan, k​​k bir kalabalik kisa bir s​re yolunu kesti. Bayan Stavrogin, ister istemez durmak zorunda kalmisti; tam bu
sirada garip bir yaratik, sa​inda k​git bir g​l olan kadin, kalabaligi yararak geldi ve Bayan Stavrogin’in ​n​nde diz ​kt​. Kolay kolay sasirmayan,
​zellikle toplumun i​inde hislerine ​ok iyi h​kim olmasini bilen Bayan Stavrogin, ayaklarina kapanan bu kadina magrur ve sert bir tavirla bakti.

Burada, m​mk​n oldugu kadar kisaca isaret etmem gerekir ki, Bayan Stavrogin, son zamanlarda her ne kadar biraz daha tutumlu ve hatta
biraz cimri olmussa da, bazen hayir isleri i​in paraya acimazdi. Petersburg’da bir hayir kurumunun ​yesi oldugu da bilmen ger​eklerdendi.
Kitligin son yilinda, Petersburg’daki A​lik ​ekenlere Yardim Komitesi’ne bes y​z ruble yardimda bulunmus ve bu yardimi sehirde agizdan agza
dolasmisti. Nihayet, ​ok yakin bir zamanlarda, yeni valinin atanmasindan hemen ​nce, ilimizin fakir kadinlarina yardim etmek i​in bir kadinlar
birligi kurmak ​zereydi. Bu fikir ​nderin kafasinda gittik​e genisliyordu; b​yle bir birligin Moskova ve civarindaki illerde de kurulmasini
tasarlamaya

179baslamisti bile. Ve simdi, yeni valinin ani atanmasi ile b​t​n hazirliklar y​z​s t​ kalmisti; s​ylenildigine g​re, yeni valinin karisi, b​yle bir birligin
gereksizligi hakkinda birka​ igneli s​z etmisti ve bu konusmalar, bire bin katilarak Bayan Stavrogin’e kadar iletilmisti. Erkeklerin kalbinde
nelerin gizli oldugunu ancak Tanri bilir; ama, tahmin ederim ki, Bayan Stavrogin kilisenin kapisinda dururken, valinin karisinin ve salonu
dolduran kalabaligin biraz sonra yanindan ge​ecegini bilerek i​in i​in sevmiyordu; kendi kendine s​yle d​s ​n​yor olmaliydi: “Kendisi de g​zleriyle
g​rs​n ki, benim hakkimdaki d​s ​nceleri ve zekice yaptigini sandigi konusmalari bana viz gelir. Hepiniz de bana viz gelirsiniz!…”

Bayan Stavrogin, ayaklarina kapanan gen​ kadina b​y​k bir dikkatle bakarak sordu:

- Ne var, yavrum? Ne istiyorsunuz?

Mary Lebyatkin, dehset i​inde ve utanmis, fakat son derece saygili bir anlamla ona bakiyordu. Birdenbire, garip bir kikirdamayla g​ld​.

Bayan Stavrogin, soran bakislarini etrafindaki kalabaligin ​zerinde dolastirdi.

- Ne istiyor benden? Bu kadin kimdir, diye sordu. Mutsuz musunuz? Yardima ihtiyaciniz mi var?

“Mutsuz” kadin heyecanla titreyen bir sesle:

-Evet, Madam, ihtiyacim var… buraya… diye kekeledi. Buraya sadece elinizi ​pmek i​in gelmistim…

S​z​n​n burasinda yine kikirdadi.

B akislarinda, b​y​g​nden bir sey isteyen k​​k bir ​ocugun saf anlami vardi. Bayan Stavrogin’in eline sarilmak i​in ​ne dogru egildi; fakat, birden
​rkm​s gibi ellerini tekrar geri ​ekti.

Bayan Stavrogin, ​zg​n bir tavirla g​l​mseyerek:

- Sadece bunun i​in mi geldiniz, diye sordu ve hemen sedef islemeli para kesesini ​ikardi ve i​inden on rublelik kagit bir parayi alarak kadina
uzatti. Kadin parayi itiraz etmeden aldi. Bayan Stav—

180

rogin, ​ok ilgilenmisti ve kadini basit bir dilenci olarak kabul etmedigi belliydi. . Kalabaligin i​inden biri bagirdi.

- On ruble verdi kadina!..

“Mutsuz” kadin, r​zg​rdan ucu sallanan on rublelik kagit parayi sol elinin parmaklari ile sikica tutarak:

- L​tfen, Madam, elinizi ​peyim, diye mirildandi.

Bayan Stavrogin, her ne sebeple ise, kaslarini hafif​e ​atarak, hemen hemen sert bir tavirla elini uzatti; gen​ kadin kendisine uzatilan eli
saygiyla ​pt​. G​zleri heyecanla parildadi. Tam bu sirada, pesinde sehir sosyetesinin hanimlari ve y​ksek memurlar oldugu halde valinin karisi
geldi. ​n​ndeki kalabalik y​z​nden durmak zorunda kalmisti; onunla beraber bir​ok kisi de durmustu.

Bayan Stavrogin birden:

- Titriyorsunuz, dedi. ​s ​yor musunuz?

Sonra, paltosunu ​ikartip usagina atti ve omuzlarindan olduk​a pahali siyah salini alarak, h​l​ ​n​nde diz ​km​s duran gen​ kadinin zayif omuzlarina
sardi.

- L​tfen kalkin; rica ederim, ayaga kalkin!.. Kadin ayaga kalkti.

Bayan Stavrogin, sabirsizca etrafina bakinarak sordu:

- Nerede oturuyorsunuz? Nerede oturdugunu bilen var mi? Fakat kalabalik biraz ​nceki kalabalik degildi; etrafini ​evirenler

hep tanidik sosyete kisileriydi; erkek ve kadin karisikti; kimisi hos g​rmeyen bakislarla ve hayretle, kimisi merakla bakiyordu; hatta, i​lerinde
bazilari, bir olayin arifesinde olduklarini hissetmis gibi, hafif bir tebess​mle bakiyordu.

Nihayet, iyi niyetli biri, Bayan Stavrogin’in sorusunu nezaketle cevaplandirdi.

- Tahmin ederim ki, Bay Lebyatkin’in kiz kardesidir. Konusan, t​m sehirli tarafindan sevilen ve sayilan t​c carlardan

181Bay Andreyev’di. G​zl​kl​, kir sakalli bir adamdi. ​zerinde bir Rus paltosu ve elinde silindir sapka vardi.

-Bogoyavlenska sokaginda, Filippov’un evinde oturuyor, diye ekledi.


- Lebyatkin mi? Filippov’un evi mi? Evet, b​yle bir sey duymustum saniyorum. Tesekk​r ederim, Bay Andreyev. Fakat, kim bu Lebyatkin?

- Kendisine y​zbasi diyen biri, Madam. Korkarim, s​ylediklerine ve hareketlerine pek dikkat etmeyen biridir. Onun kiz kardesi oldugundan
kusku yok.

Bay Andreyev sesini al​altip, anlamli anlamli Bayan Stavrogin’e bakarak ekledi.

- Evden ka​mis oldugunu tahmin ederim.

- Anliyorum. Tesekk​r ederim, Bay Andreyev. Siz Bayan Lebyatkin misiniz, sevgili yavrum?

- Hayir, Madam, Bayan Lebyatkin degilim.

- Su halde agabeyinin ismi Lebyatkin olmali.

- Evet, Madam, Lebyatkin agabeyimdir.

- Simdi bakin ne yapacagim, yavrum. Benimle bareber geleceksiniz, sizi oradan evinize yollayacagim. Benimle gelmek ister miydiniz?

Bayan Lebyatkin heyecanla ellerini ​irpti.

- Oh, evet, bayilirdim!.. Lisa:

- Teyze, beni de beraber aliniz, l​tfen! diye haykirdi.

Belki bunu da a​iklamak zorundayim; Lisa, ayine valinin karisiyla gelmisti; Annesi doktorun tavsiyesiyle araba gezisine ​ikmis ve cani
sikilmasin diye Bay Drozdov’u da yanina almisti.

Bayan Stavrogin b​y​k bir gururla:

-Her zaman bana gelmeni istedigimi bilirsin, yavrum, dedi. Ya annen kizarsa?

182

Bayan Stavrogin s​z​n​ tamamlar tamamlamaz Lisa’nin asiri heyecanini g​r​nce sasirdi.

Lisa, Bayan Stavrogin’i yanaklarindan ​perek yalvardi. -L​tfen, teyzecigim, sizinle gelmek zorundayim. Valinin karisi ​ok sasirmisti. -Mais
qu’avez vous done, Lisa! (Ne oldu size, Lisa!)

- Oh, son derece ​zg​n​m, sevgili kuzen; fakat, teyzemle gitmek zorundayim.

B​yle s​yleyen Lisa, hosnutsuzlugunu saskinligi ile belirten chere cousine’e (sevgili kuzen) d​nd​ ve yanaklarindan ​pt​. Sonra aceleyle:

- “Maman”a s​yleyin beni derhal teyzemin evinde bulsun, dedi. “Maman” sizi ziyaret etmek i​in sabirsizlaniyordu. Bu sabah bana b​yle
s​ylemisti. Size s​ylemeyi unutmustum. ​z​r dilerim. L​tfen kizma, Julie, chere… cousine (sevgili kuzen). Teyzecigim, ben hazirim!..

Sonra Bayan Stavrogin’in kulagina egildi.

- Beni beraberinizde g​t​rmezseniz, teyzecigim, diye fisildadi, arabanizin arkasindan haykirarak kosarim.

Onu kimsenin duymamis olmasi ​ok iyiydi. Hatta, Bayan Stavrogin bile bir adim geri ​ekilerek bu kudurmus gibi heyecanli kiza bakti. Bu
bakis her seye bir anda karar vermesine yetti; o anda Lisa’yi beraberinde g​t​rmeye karar vermisti.

Elinde olmayarak bagirdi.

-Buna bir son vermeliyiz!.. Pek​l​, Lisa, bizimle gelebilirsin.

Sonra sesini biraz daha y​kselterek:

-Tabii, Bayan Lembke izin verirse, dedi.

Bu arada, i​ten gelme magrur bir tavirla valinin karisina d​nm​s t​.

Bayan Lembke, g​ze batan asiri bir zariflikle

- Ger​ekten onu bu zevkten yoksun etmek istemem, diye, mirildandi.

183Sonra, sevimli bir tavirla g​l​mseyerek mirildanmasina devam etti:

- ​zellikle onun nasil dikbasli oldugunu ben de biliyorum. Bayan Stavrogin, magrur ve kibar bir tavirla:
- Anlayisiniza tesekk​r ederim, dedi

Bayan Lembke, asiri heyecandan y​z​ kizararak:

- Ayrica, dedi. Evinize gelmekle duyacagi zevkin yani sira, Lisa’yi ​yle soylu ve elemli bir ​ekis nedeni var ki…

Mutsuz kadina yan yan bakarak devam etti:

- Sayet ifadem dogruysa, tam da kilisenin kapisi ​n​nde. Bayan Stavrogin, b​y​k bir agirbaslilikla s​ylenenleri dogruladi.

- B​yle d​s ​nceler size onur verir, Madam.

Bayan Lembke, birden elini uzatti ve Bayan Stavrogin elinin parmak u​larina aceleyle dokundu. Genel etki ​ok g​zeldi; orada hazir bulunan
kisilerin bazisi, ger​ek bir i​tenlikle, bazisi ise, yapmacik bir hayretle g​l​ms​yordu.

Orada hazir bulunanlarin g​l​mseyislerini kelimelerle canlandiracak olursak; Bayan Stavrogin’i k​​mseyerek, ziyarete gitmeyenin Bayan
Lembke olmadigi, tersine, Bayan Stavrogin’in onu kendisinden uzak tuttugu ve valinin karisinin, Bayan Stavrogin’in evinden
kovulmayacagim bilmis olsa onu kosa kosa ziyarete gidecegi herkes tarafindan anlasilmisti.

Bayan Stavrogin, kilisenin kapisina hen​z yanasmis olan arabasini Bayan Lebyatkin’e g​s tererek:

- Bininiz, yavrum, dedi.

“Mutsuz” kadin b​y​k bir neseyle arabaya kostu ve bir usagin yardimi ile bindi.

Bayan Stavrogin, ger​ekten dehsete kapilmis gibi rengi soldu:

- Ulu Tanrim, diye haykirdi. Topal misiniz?

Bayan Stavrogin’in renginin solmasini herkes g​rm​s t​; ama, nedenini anlayamamisti.

184

Araba, parke yollarda sarsilarak uzaklasti. Bayan Stavrogin’in evi kiliseye ​ok yakindi. Daha sonra, bana Lisa anlatmisti; Bayan Lebyatkin ​
dakika s​ren yolda ​ilginlar gibi kahkahlarla g​lm​s , Bayan Stavrogin ise, Lisa’nin deyisiyle, “ipnotize edilmis” gibi oturmustu.

AKILLI YILAN .

Bayan Stavrogin, usagi ​agiran ​ingiragi ​aldiktan sonra kendisini bir koltugun ​s t​ne atti.

Bayan Lebyatkin’in, odanin hemen hemen tam ortasinda duran b​y​k masanin yanindaki bir sandalyeye oturmasini isaret etti.

- Oraya oturun, yavrum. Bay Verkhovensky, buna ne anlam verirsiniz? Su kadina bakin… nedir bunun anlami?

Bay Verkhovensky:

- Ben…ben… diye mirildandi. Tam o sirada usak geldi.

-Hemen bir fincan l​tfen! M​mk​n oldugu kadar ​abuk! Araba da beklesin!… ,

Bay Verkhovensky, bitkin bir sesle haykirdi.

- Mais, chere etexcellente amie, dans qiielle inquietude… (Ama sevgili dostum, ne kadar ​z​nt​ ile…)

Bayan Lebyatkin, sevin​le el ​irpti ve konusulanlari dinlemeye hazirlanirken haykirdi:

- Oh, Fransizca, Fransizca! Insan y​ksek sosyeteye girdigini hemen anliyor!

Bayan Stavrogin, dehsete d​s m​s gibi kadina bakakaldi.

Hepimiz sessizce, bu olayin nasil sonu​lanacagini anlamak i​in oturuyorduk. Shatov, basini ​n​ne egmis ve Bay Verkhovensky, sanki olayin b​t​n
sorumlulugu onunmus gibi ​ekingen bir tavirla

185oturuyordu. Sakaklarinda ter damlaciklari parildiyordu. Lisa’ya bir g​z attim; salonun bir k​s esinde, hemen hemen Shatov’un yaninda
oturuyordu. G​zleri, Bayan Stavrogin ile topal kadin arasinda dolasip duruyordu; dudaklarinda bir tebess​m vardi; fakat, bu tebess​m hos
degildi. Bayan Stavrogin bu tebess​m​ g​rd​. Bayan Lebyatkin, tamamen dalgin g​r​n​yordu; Bayan Stavrogin’in g​zel d​s enmis salonunu hayran
hayran seyrediyordu; mobilyaya, halilara, duvardaki resimlere, rokoko tarzi boyali tavana, k​s edeki b​y​k bronz Isa heykeline, porselen
lambalara, alb​mlere ve masanin ​zerindeki ​teberiye dikkatle bakiyordu. Birden Shatov’a hitaben haykirdi.
- Demek siz de buradasiniz, dostum!.. Epey zamandan beri g​r​s emiyorduk; fakat, kendi kendime d​s ​nd​m: “O olamaz! Buraya nasil gelebilir
ki?”

Sonra neseli bir kahkaha atti.

Bayan Stavrogin, hemen Shatov’a d​nd​.

- Bu kadini taniyor musunuz? diye sordu.

Shatov, yerinden kalkacakmis gibi bir hareket yapmakla beraber, kalkmadan mirildandi: -Evet, Madam.

- Ne biliyorsunuz? L​tfen, hemen anlatin! Shatov hi​bir neden yokken g​l​msedi.

- Sey… diye kekeledi. Siz kendiniz de anlayabilirsiniz…

- Neyi anlayabilirim? Haydi, durmayin, bir seyler s​yleyin?..

- Peki, agabeyi y​zbasi Lebyatkin’le beraber oturuyor.

- Eeee?

Shatov, yine duraksadi.

- Oh, ger​ekten s​zetmeye degmez, diye mirildandi. Sonra, kararli bir tavirla sustu. Hatta, kararinin kesin olmasi,

y​z​n​n kizarmasina neden oldu. Bayan Stavrogin ​fkeyle s​ylendi.

186

- Zaten sizden daha fazlasi beklenemezdi.

Herkesin bir seyler bildigini; fakat, her nedense s​ylemekten korktugunu ve sordugu sorulara ka​amak cevaplar vermek yoluyla kendisinden
bir seyleri saklamaya ​alistigini kesinlikle anlamisti.

Usak, elinde k​​k bir g​m​s tepsiyle geldi ve Bayan Stavrogin’in istedigi kahveyi uzatti; fakat, haniminin k​​k bir el hareketi ile Bayan
Lebyatkin’e dogru y​r​d​.

Bayan Stavrogin:

- I​in, yavrum, dedi. Kilisenin ​n​nde ​s ​m​s olmalisiniz. Bayan Lebyatkin:

- Mersi, diyerek kahveyi aldiktan sonra, usaga “mersi” demesinden ​t​r​ kahkahalarla g​lmeye basladi. Fakat, Bayan Stavrogin’in ​fkeli bakisini
g​r​nce hemen sustu ve fincani masanin ​zerine birakti.

Garip bir tavirla:

- Bana kizmiyorsunuz, ya, Teyzecigim, dedi. Bayan Stavrogin saskinlikla yerinde dogruldu.

- Neee? Sizin teyzeniz miyim? B​yle s​ylemekle ne kastettiniz?

Bayan Lebyatkin, bu kadar siddetli bir ​fkeyle karsilasacagini kestirememis olmali ki, korkudan zangir zangir titreyerek arkasina yaslandi.

Bayan Stavrogin’e saskinliktan irilesmis g​zlerle bakarken:

- Size… size… b​yle hitap etmem gerektigini d​… d​s ​nm​s t​m, diye mirildandi. Lisa, size b​yle diyordu.

- Hangi Lisa’dan bahsediyorsunuz?

Bayan Lebyatkin parmagi ile Lisa’yi g​s tererek:

- Su gen​ hanimdan, dedi.

- Ne zamandan beri ona Lisa diyorsunuz? Bayan Lebyatkin kendisim biraz toparlayabilmisti.

187-Neden olmasin? On dakika evvel, siz kendiniz ona b​yle demediniz mi?

Sanki zorla g​l​yormus gibi bir tebess​mle ekledi:

- Onun kadar g​zel bir kizi her zaman r​yamda g​r​r​m. Bayan Stavrogin, durumu biraz kavrayarak sakinlesmisti; Hatta,

Bayan Lebyatkin’in son kelimelerine hafif​e g​l​msedi. Gen​ kadin, onun g​l​msedigini g​r​nce yerinden kalkti ve sekerek onun yanina gitti…
Birden, Bayan Stavrogin’in, daha ​nce omuzlarina koymus oldugu sali omuzlarindan ​ekerek uzatti.

- L​tfen, sunu geri alin, dedi. Geri vermeyi unutmustum. Bu kadar kaba davrandigini i​in bana kizmayin.

- O sali hemen omuzlariniza ​rt​n ve sizde kalsin. Simdi gidip yerinize oturun, kahvenizi i​in. Sakin benden korkmayin, yavrum. Sakin olun.

- Sizi anlamaya basliyorum.

Bay Verkhovensky, yine s​ze karisacak oldu.

- Chere amie… (sevgili dostum)

- Oh, Bay Verkhovensky, siz olmasaniz ne yaparim bilmem… Bari bana siz yardim edin. L​tfen, yaninizdaki hizmet​i odasinin ​ingiragini ​alin.

Kimse konusmadi. G​zleri kuskuyla hepimizin y​z​nde dolasti. ​ok sevdigi oda hizmet​isi Agasha salona girdi.

- L​tfen, bana, Cenevre’de almis oldugum kareli sali getirin. Bayan Shatov ne yapiyor?

- Pek iyi degil, Madam.

- Ona buraya kadar zahmet etmesini s​yler misin, L​tfen. Hasta olsa bile, gelebildigi takdirde ​ok memnun olacagimi da bildir.

Tam o sirada, holden gelen sesler duyuldu. Biraz sonra, salonun kapisinda, Maurice’nin koluna dayanarak soluk soluga y​r​yen, Bayan
Drozdov g​r​nd​.

188

Zayif, fakat ​ok sinirli kadinlarda sik sik g​r​len huzursuzlugu, tamamen sesine aksettiren bir haykirisla:

- Oh, aman, buraya kadar g​​l​kle gelebildim! dedi. Lisa, ​ilgin kiz, anneni ne kadar sikintilara sokuyorsun? Sevgili Stavrogin, buraya kadar
kizimi almak i​in geldim.

Bayan Stavrogin, yasli kadina suratini asarak bakti. Yerinden kalkacak oldu; hatta, yari yariya kalkmis da sayilirdi. Hosnutsuzlugunu
saklamaya gerek g​rmeden:

- T​naydin, Praskovya, dedi. Oturursaniz memnun olurum. Geleceginizi zaten biliyordum.

***

Bayan Drozdov, b​yle bir karsilamadan ​t​r​ hayret etmis olamazdi. Bayan Stavrogin, eski okul arkadasina, gen​lik yillarindan beri, dostluk
g​r​n​m​ altinda daima sert davranir; hatta, bu davranislarinda k​​k bir tiksinti bile olabilirdi. Oysa, bu defa olagan​s t​ bir durumdu. Daha ​nce
bahsettigim gibi, bu iki arkadasin arasi son g​nlerde nedense a​ikti. Bayan Stavrogin, bu soguklugun nedenlerini simdilik bilmiyordu ve bu
bilgisizligi arayi b​s b​t​n sogutuyordu; fakat, Bayan Stavrogin’in ​fkelenmesinin asil nedeni, son zamanlarda, Bayan Drozdov’un ona karsi
garip bir ​s t​nl​k elde etmesiydi. Kuskusuz Bayan Stavrogin, son derece ​zg​nd​ ve kulagina kadar bazi s​ylentiler de geliyordu; ​zellikle, bu
s​ylentilerin belirsiz olmasi onu daha fazla ​z​yordu. Bayan Stavrogin, ​ok a​ik s​zl​ ve s​z​n​ esirgemeyen bir kadindi. Bunu s​yle a​iklayabilirim ki
onun gizli kapakli islerle ilgisi yoktu; ugrasacagi kimselerle a​ik​a ve korkusuzca ​arpisirdi. Her ne hal ise, iki kadin birbirlerini bes g​nden beri
g​rm​yorlardi. Son g​r​s me, Bayan Stavrogin tarafindan yapilmis, “su Drozdov yaratigini” g​c endirmis ve onu utan​ i​inde birakmisti. Sunu
kaydetmekte hakiyim ki, Bayan Drozdov, Bayan Stavrogin’in ondan korkmasi

189i​in bir neden oldugunu bilerek gelmisti. Bunun b​yle oldugu, bakislarindan a​ik​a anlasiliyordu. Fakat, g​r​n​s e bakilacak olursa, ne zaman
Bayan Stavrogin’in utan​tan yerin dibine ge​mesi beklenirse, seytanca bir zek​yla bu zor durumdan kurtulmasini biliyordu. Hi​ itiraz etmeden
kendilerine hakaret edilmesine g​z yuman bir​ok zayif karakterli kadin gibi, durumun kendi yararina d​nd​g​n​ hisseden Bayan Drozdov, ilk
firsatta saldirgan kesilirdi. O zamanlar hasta oldugu dogruydu ve eskisinden daha sinirli olmasinin nedeni de bu hastaligiydi. Nihayet, sunu
da ekleyebilirim ki, eger bu iki eski okul arkadasi arasinda herhangi bir tartisma ​ikacak olsaydi, bizden sakinmalarina gerek yoktu; ​nk​, bizler
de yakin birer aile dostu sayiliyorduk. O zamanlar bunu, belirli bir hayretle anlamistim. Bayan Stavrogin’in gelisinden beri ayakta duran Bay
Verkhovensky, Bayan Drozdov’un haykirimi ile koltuguna ​ker gibi oturdu ve ​aresizlik i​inde benim bakislarimi yakalamaya ​alisti. Shatov,
sert bir hareketle yerinde d​nd​ ve hatta soluyarak bir seyler bile mirildandi. Bende biraktigi izlenim, bir an evvel buradan kurtulup gitmek
istemesiydi. Lisa da ayaga kalkmak ​zereyken, tekrar yerine oturdu. Annesinin bagirisina ​nem vermemis g​r​n​yordu. Bu tavri, onun dikbasli
olusundan degildi; fakat, daha baska ve etkili duygularin tutsagi olusundan ​t​r​yd​. G​zlerini dalgin dalgin yere dikmisti; hatta, Bayan
Lebyatkin’in bile farkinda degilmis gibi g​r​n​yordu.

Bayan Drozdov, masanin yanindaki bir koltugu isaret ederek:

- Oh, dostum, iste burasi iyi degil mi?

Sonra, Bay Drozdov’un yardimi ile koltuga otururken gergin bir sesle:

-Eger bacaklarim agrimamis olsaydi, sizin evinizde bir dakika bile oturmazdim, dostum, dedi.
Bayan Stavrogin, basini hafif​e kaldirdi ve sag elinin parmaklarini, basinin agridigina isaret etmek istermis gibi sak; gina bastirdi.

- Hey g​zel Tanrim! Evimde neden oturamazmissiniz, Praskovya? Kocaniz b​t​n hayati s​resince bana en yakin bir dost olarak

190

davrandi ve sizinle de, ​ocuklugumuzdan beri, ayni okulda beraberce oynardik.

Bayan Drozdov, ​fkeyle elini salladi.

- Biliyordum! Bana sitem etmeye kalkisacaginiz zaman daima ​ocuklugumuzdan ve okuldan s​zedersiniz… sizin ​ok iyi bilinen bir hilenizdir
bu! Fakat, bana sorarsaniz, bunlar g​zel konusmalardir. Su sizin yatili okulunuz s​z​nden artik usandim diyebilirim!..

- ​zellikle bug​n ​ok sinirli oldugunuzu g​r​yorum. Bacaklariniz nasil? Iste, size kahve getiriyorlar. L​tfen, buyurun ve surat asmayin… ne de
olsa aramizda bir dostluk var!

- Benimle daima, sanki k​​k bir kizmisim gibi konusuyorsunuz. Kahvenizi de istemiyorum… orada kalsin!..

Ve sonra, kendisine kahve uzatan usaga, ​fkeyle elini salladi. Ben ve Bay Drozdov disinda herkes kahve i​meyi istememisti. Bay
Verkhovensky, kahveyi almakla beraber, i​meden masanin ​zerine koymustu. Ama, Bayan Lebyatkin bir fincan daha arzu etmis olmali ki,
kahveyi almak ​zere uzandi; fakat, nedense, vazge​erek elini ​ekti ve bu hareketinden ​ok memnun g​r​nd​.

Bayan Stavrogin, dudak b​kerek g​l​msedi,

- Sanirim ki bir seyler tasarliyorsunuz, sevgili dostum, Praskovya, zaten burada bulunusunuzun nedeni de budur. B​t​n hayatiniz boyunca
bazi tasavvurlarinizla yasadiniz. Yatili okuldan s​zettigini i​in bana kizdiniz. Fakat, hatirlar misiniz, bir g​n sinifa gelip bizi, s​vari subayi
Shablykin’in size evlenme teklif ettigine inandirmaya ​alismis; fakat, hemen oracikta Matmazel Lefebure tarafindan yalaniniz meydana
​ikarilmisti. Fakat yalan s​ylememistiniz… oh, hayir… sadece kendi kendinizi tatmin edebilmek i​in hayalinizde canlandirmistiniz, o kadar. Eh,
simdi s​yleyin bakalim derdiniz nedir? Simdi neler hayal ediyorsunuz? Caninizi bu kadar sikan sey nedir?

- Ve siz de, bizim din derslerine gelen rahibe kapilmistiniz. Mademki bu kadar meraklisiniz, eski g​nleri hatirlayalim bari!.. Hah hah hah…

191Sinirli sinirli g​lerken bir ​ks​r​k n​betine tutuldu.

Bayan Stavrogin nefretle ona bakti.

-Oh, demek rahibi h​l​ unutamadiniz?

Y​z​ yemyesil oldu. Bayan Drozdov birden b​y​k bir gururla yerinde dogruldu.

- Korkarim ki dostum, simdi g​lecek halim yok. Neden ailenizi ilgilendiren bir rezalete toplumun ​n​nde kizimi karistiriyorsunuz? Buraya da bu
nedenle geldim.

Bayan Stavrogin tehdit eder bir tavir takindi.

- Ailemi ilgilendiren rezalet mi? Lisa, birden s​ze karisti.

-Anne, ben de, kelimelerinize dikkat etmeniz i​in sizi uyarmak zorundayim.

- Ne dedin, ne dedin?

Annesi yine feryadi basmak ​zereyken kizinin ates p​s k​ren bakislarini g​r​nce bu kararindan vazge​ti.

Lisa, kizararak haykirdi.

- Aileyi ilgilendiren bir rezalet diye nasil s​zedersin bundan, anne?! Bayan Lembke’den izin alarak kendi arzumla geldim buraya. B​t​n arzum
su zavalli kadinin durumunu ​grenip ona yardimci olabilmekti.

Bayan Drozdov, t​k​r​r gibi g​lerek kizinin s​zlerini tekrarladi.

- Su zavalli kadinin durumu!.. B​yle “masallarla” ugrasmak senin isin mi? Senin zorbaliklarindan artik usandim, kizim.

B​y​k bir ​fkeyle Bayan Stavrogin’e d​nd​.

-Dogru olup olmadigini bilmiyorum; ama, b​t​n sehir halkini kendinize uydurmus oldugunuz s​yleniyor. Fakat korkarim ki sizin de sonunuz
geldi artik.

Bayan Stavrogin, yayindan firlamak ​zere olan bir ok gibi oturuyordu. On saniye kadar sabit ve dik bakisli g​zlerini Bayan Drozdov’a dikti.
Sonra, hayret edilecek derecede sakin bir sesle:
192

- Eh, Praskovya, dedi. Tanriya s​k​r ki burada yabanci yok. Sonradan pisman olacaginiz ​ok sey s​ylediniz.

- Adlandirabilecegim bazi kimseler gibi toplumun d​s ​ncelerinden korkan bir kimse degilim, dostum. Gururunuzdan dolayi toplumun
d​s ​ncelerinden irkilen sizsiniz. Burada yabanci olmamasina gelince, bundan son derece memnun olmalisiniz.

-Bu son hafta i​inde g​r​yorum ki biraz daha akillanmissiniz, degil mi?

- Bu son hafta i​inde akillanan ben degilim. Sadece bu hafta ger​ek ortaya ​ikmistir, o kadar.

- Hangi ger​ek bu hafta ortaya ​ikmis? Dinleyin, Praskovya; beni sinirlendirmeye ​alismayin, hemen su dakika durumu a​iklamalisiniz. Size
samimiyetle soruyorum, hangi ger​ek ortaya ​ikmistir ve bunu s​ylemekle neyi kastediyorsunuz?

Bayan Drozdov birden, karsisindakini yenmek amaciyla sonucun ne olacagina aldirmadan, parmagi ile Bayan Lebyatkin’i g​s terdi.

- Iste, b​t​n ger​ek orada oturuyor!..

Neseli bir merakla Bayan Drozdov’u izleyen Bayan Lebyatkin, onun parmagi ile kendisini isaret etmesi ​zerine katila katila g​lmeye ve
heyecanla yerinde kipirdanmaya basladi.

Bayan Stavrogin, rengi solmus olarak arkasina yaslandi ve haykirdi.

- Ulu Tanrim! Bunlar hep beraber akillarini mi ka​irdilar?!.. Y​z​n​n rengi o kadar solmustu ki, salondakiler tel​s landilar.

Onun yanina ilk kosan Bay Verkhovensky oldu; ben bile biraz daha yaklastim; sandalyenin yaninda kalmakla beraber, Lisa bile ayaga firladi;
fakat en ​ok korkan kimse Bayan Drozdov oldu; bacaklarinin agrisina aldirmadan yerinden dogruldu ve aglamakli bir sesle haykirdi.

- Dostum, l​tfen beni, aptalligimdan dolayi bagisla!.. Su!.. Birisi biraz su versin ona!..

193Bayan Stavrogin’in bembeyaz dudaklari kipirdadi. Kesin bir dille ve hafif bir sesle:

- Aglamayin, rica ederim, Praskovya, dedi. Beyler l​tfen yerlerinize d​n​n. Su istemem!

Kendisine biraz h​kim olan Bayan Drozdov, s​ylenmekte devam ediyordu.

- Oh, sevgili dostum, belki de s​ylememem gerekirdi; fakat, birtakim al​aklarin yagdirdigi mektuplarin etkisi altinda kaldim. Sizi ilgilendiren
yazilar olduguna g​re, onlari size g​ndermeliydiler!.. Nihayet, sevgili dostum, benim gen​ bir kizim var!..

Bayan Stavrogin, irilesmis g​zlerle ona bakiyor ve hayretten agzi bir karis a​ik olarak dinliyordu. Tam o sirada, k​s edeki bir kapi sessizce a​ildi
ve Dasha Shatov salona girdi. Hemen durdu ve etrafina bakindi. Heyecanimiza sasirmisti. Kimsenin haber vermedigine g​re, Bayan
Lebyatkin’i g​rmemis oldugu belliydi. Dasha’yi ​nce Bay Verkhovensky g​rd​. Acele bir hareket yapti, y​z​ kizardi ve bilinmeyen bir nedenle
y​ksek sesle bildirdi. Bayan Shatov!.. Sesi ​ylesine y​ksek ​ikmisti ki hepimiz elimizde olmayarak basimizi d​nd​r​p Dasha Shatov’a baktik.

Bayan Lebyatkin:

- Demek Dasha bu! diye haykirdi. Eh, Shatov, dostum, kiz kardesiniz hi​ de size benzemiyor! Agabeyim bu kadar g​zel bir kizi “k​le kiz
Dasha” diye adlandirmaya nasil cesaret edebiliyor?

Bayan Stavrogin’e dogru y​r​mekte olan Dasha, isminin s​ylenmesi ​zerine birden durdu ve Bayan Lebyatkin’e d​nd​. G​zlerini bu yarim akilli
kadina dikerek donmus gibi oldugu yerde kaldi.

Bayan Stavrogin b​y​k bir s​k​netle:

- Oturun, Dasha, dedi. Daha yakinina; tamam. Oturdugunuz yerden bu kadini g​rebiliyorsunuz. Onu taniyor musunuz? Dasha, hafif bir
sesle:

- Onu simdiye kadar hi​ g​rmemistim, dedi. Kisa bir duraklamadan sonra ekledi:

194

- Bay Lebyatkin’in hasta kiz kardesi oldugunu tahmin ederim.

Bayan Lebyatkin heyecanli bir sesle:

- Her hareketinizden okumus bir hanini oldugunuz belli oldugundan sizinle daha evvel tanismak istemekle beraber, ben de sizi ilk kez
g​r​yorum, dedi. Usagimin s​vmesine gelince, sizin gibi sevimli ve okumus gen​ bir hanimin, onun parasini almasi cidden m​mk​n olabilir rni?
​ok hos, hos, hos bir kiz oldugunuzdan, parayi benden alabilirsiniz!..

Son kelimelerini elini sallayarak s​ylemisti. Bayan Stavrogin, magrur bir tavirla:
- S​ylediklerinden bir anlam ​ikarabiliyor musunuz, diye sordu.

- Her seyi anliyorum, Madam.

- Paradan bahsettigini duydunuz, degil mi?

- Tahmin ederim ki, Isvi​re’deyken Bay Stavrogin tarafindan Bay Lebyatkin’e verilmek ​zere g​nderilen paradan s​zediyor olmali.

Bir dakika kadar derin bir sessizlik oldu.

-Nicholas’in kendisi mi sizden b​yle bir sey istemisti?

- ​ y​z ruble tutarindaki parayi Bay Lebyatkin’e g​ndermek istiyordu. Adresini kesin olarak bilmemekle beraber bu sehirde oldugundan
emindi. Eger buradaysa parayi Bay Lebyatkin’e vermemi rica etti.

- Fakat paranin ne kadari kaybolmus? Bu kadinin s​z ettigi kayip para nedir?

- Isin burasini bilmiyorum, Madam. Ben de, Bay Lebyatkin’in uluorta, herkesin i​inde, parasinin tamamini vermemis oldugumu s​yledigini
duymustum; fakat, ne demek istedigini bilmiyorum. Bana verilen ​ y​z rubleydi, ben de ona ​ y​z ruble g​nderdim.

Bayan Shatov, kendine g​venini yeniden kazanmisti. Ve burada ilave etmeliyim ki, bu kizi uzun m​ddet sasirtmak m​mk​n degildi.

195Duygulan her ne olursa olsun, kendisine ​ikar bir yol bulmasini bilirdi. Simdi cevaplarini acele etmeden, sakin ve vicdanen su​lu
oldugunu belirtebilecek bir saskinlik g​s termeden veriyordu. O anlatirken Bayan Stavrogin g​zlerini bir saniye olsun onun ​zerinden
ayirmiyordu. Verilen cevaplan bir s​re kafasinin i​inde evirip ​evirdikten sonra kendinden emin ve kararli bir sesle konusmaya basladi. B​t​n
dikkati ile Dasha’ya bakiyordu.

-Eger, dedi, Nicholas bu arzusunun yerine getirilmesini benden isteyecegine, sizden istemisse, kendisine ​zg​ nedenleri vardir. Eger bunu
benden saklamak istemisse, onun ​zel islerine karismak istemem. Fakat, bu ise sizin karismaniz, i​imin rahat etmesi i​in yeterli bir nedendir.
Bunu bilmenizi istiyorum, Dasha, siz her seyin ​s t​ndesiniz. Oysa, g​r​yorsunuz, dostum, d​nyadaki yalanlara ve aldatmalara akliniz
ermediginden, temiz kalplilikle de olsa hata yapabiliyorsunuz. Bu hatayi, bazi al​aklarla isbirligi yapmakla islediniz. Bu al​agin yaydigi
dedikodu da hatanin degismez bir tanimlamasidir. Fakat, onun hakkinda gerekli bilgileri ​grenecegim; haklarinizi korumak ilk g​revim
olduguna g​re, bu konuda sizi koruyacagim. Simdi bu konuya kapatalim.

Bayan Lebyatkin, birden yerinden dogrularak:

- Sizi g​rmek i​in geldigi zaman yapilacak ilk g​zel ve dogru davranis, Onu dogruca usaklar kismina yollamaniz olacaktir. Biz burada oturup
kahvelerimizi i​erken birakin o usaklarla, sandik ​zerinde k​git oynasin. Ona bir fincan kahve bile g​nderebilirsiniz; ama ondan o kadar
igreniyorum ki…

S​z​ bittikten sonra basini onurla geriye atti.

Bayan Stavrogin, Bayan Lebyatkin’! dikkatle dinledikten sonra tekrarladi.

- Bu konuyu artik kapatalim. Bay Verkhovensky, l​tfen ​ingiragin ipini ​eker misiniz?

Bay Verkhovensky kendisinden istenileni yaptiktan sonra b​y​k bir heyecanla ileri dogru bir adim atti. Y​z​ kipkirmizi, kekelemeye basladi.

196

-Eger… eger ben… ben de ​ok igren​ olan bu ​yk​y​ duydumsa; daha dogrusu, iftirayi dogru duydumsa, bu takdirde… diyebilirim ki… enfin
c’est un homme perdu et quelque chose comme un for​at evad​… (kisacasi sonu gelmis bir adamdir, bir ka​ak gibidir…)

C​mlesini bitirmeden yarida kesti; Bayan Stavrogin, sorgu dolu bakislarla onu tepeden tirnaga kadar s​zd​. Agir basli k​hya salona girdi.

Bayan Stavrogin:

-Araba hazirlansin, dedi. Sen Alexey, Bayan Lebyatkin’i evine g​t​rmeye hazirlan. Yolu kendisi tarif edecektir.

- Bay Lebyatkin bir s​reden beri bu hanimi bekliyorlar ve beklemekte oldugunun bildirilmesini istediler.

Tek kelime s​ylemeden sadece dinlemekle yetinen Maurice Drozdov birden atildi:

- Bu m​mk​n olamaz, Madam. Eger bu sekilde konusmami bagislarsaniz, madam, bir salona kabul edilebilecek karakterde bir insan degildir.
O… o… tahamm​l edilmez bir kimsedir, Madam.

Bayan Stavrogin, k​hyaya:

- Varsin beklesin, dedi. K​hya, hemen ​ekildi.


Bay Verkhovensky, yine kekeleyerek konusmaya basladi.

- C’est un homme malhonn​te et je crois meme que c’est un for​at ev​de, ou quelqiie chose dans ce genre… (Ahlaksiz bir adamdir o, hatta
bir hapishane ka​kini oldugunu saniyorum…)

Yine kizarak sustu.

Bayan Drozdov, yerinden kalkarken biraz igrenir bir tavirla:

- Lisa, artik gitme zamani geldi, dedi.

Birka​ dakika ​nce, fazla heyecanli aninda kendi kendine bir budala oldugunu s​yledigi i​in ​z​l​yor g​r​n​yordu. Dasha’nin konusmasini dudak
kivirarak dinlemisti. Fakat, beni en ​ok sasirtan, Dasha’nin gelmesi ile degisen Lisa’nin g​r​n​m​yd​.

197G​zlerinde, gizlemeye ​alismadigi bir nefret ve igrenti pariltisi vardi.

Bayan Stavrogin, yine o asin s​k​netiyle ihtiyar kadini durdurdu.

- Bir dakika bekleyin, Praskovya, rica ederim, dedi. L​tfen oturur musunuz? B​t​n s​yleyeceklerimi bitirmek istiyorum ve ayakta durmaniz
uzun s​rebileceginden bacaklariniz agrir. Tamam, tesekk​r ederim. Kisa bir s​re ​nce kendimi kaybettim ve sizinle biraz kirici konustum. ​z​r
dilerim ve beni bagislamanizi rica ederim. ​ok aptalca davrandim ve bunu ilk itiraf eden de benim. Ayrica, her seyin hak​a yapilmasini da
severim. Simdi siz de kendinize h​kim olamadiniz, kuskusuz, ve bazi imzasiz mektuplardan s​zettiniz. Her imzasiz mektup degerini
bulmalidir; b​yle bir mektubu yazan, altina imzasini atacak kadar kisilige sahip olmadigina g​re, mektuplarin da okunmadan ​p sepetine
atilmasi gerekir. Siz de bu fikirde degilseniz, sizi anlayamiyorum demektir. Her ne olursa olsun, sizin yerinizde olsaydim, o mektuplarin
adini bile agzima almazdim. Ellerimi dahi, o pis mektuplarla kirletmek sikintisina sokmazdim. Fakat, siz bunu yaptiniz. Bununla beraber,
mektuplardan ​nce siz s​zettiginize g​re; alti g​n ​nce b​yle bir mektup aldigimi s​yleyebilirim. O mektubu yazan al​ak, “hayatimda ​nemli bir rol
oynayacak” topal bir kadindan sakinmam gerektigini ve Nicholas’in artik ​ildirmis oldugunu bildiriyordu. Evet, o al​agin kullandigi tabir
b​yleydi, ​ok iyi hatirliyorum. Nicholas’in ​ok d​s mani oldugunu bildigimden, derhal d​s manlarindan birini buraya ​agirttim. Bu kisi onun
d​s manlari arasindaki en gizli, en k​t​ ve asagilik d​s maniydi. Onunla yaptigim kisa bir konusma sonucu, imzasiz mektup yazan al​agin kim
oldugunu hemen anladim. Eger, siz de, zavalli Praskovya, “benim y​z​mden”, bana g​nderilmis olan mektuplar gibi mektuplarla rahatsiz
edilmisseniz, ki siz “mektup yagmuruna tutuldum” demistiniz, elimde olmadan size sikinti verdigim i​in ​nce ben ​z​l​r​m. Size s​ylemek ve
anlatmak istedigim bu kadardi. Su anda hasta ve ​zg​n oldugunuzu g​rmekten

198

​z​l​yorum. Dahasi da var; Bay Drozdov’un ​ok uygun bir deyisle, i​eri “alinamayacagini” s​yledigi kuskulu kisiyi hemen “kabul” etmek kararini
verdim. ​zellikle, Lisa’nin burada yapacak bir isi yoktur. Gel, Lisa, yavrum. Seni bir kere daha ​peyim.

Lisa, b​y​k salonu ge​erek Bayan Stavrogin’in ​n​nde durdu. Bayan Stavrogin, onu ​pt​kten sonra kendisinden bir kol boyu kadar uzaklastirdi ve
eliyle Lisa’nin basi ​zerine bir ha​ yapip onu kut-sadiktan sonra bir kere daha ​pt​.

- Eh, g​le g​le, Lisa, dedi.

Sesi aglayacakmis gibi titriyordu.

- Kaderim ne olursa olsun sizi ​ok sevecegime inanin. Tanri sizi korusun. Her zaman Tanri’ya karsi boynum b​k​kt​r.

Daha fazla konusmak istemekle beraber kendisini tutarak sustu. Lisa, derin d​s ​ncelere dalmis gibi tekrar yerine d​nd​. Tek kelime dahi
s​ylememisti. Birden yerinden kalkip annesinin ​n​nde durdu.

Sakin bir sesle:

- Hemen gitmeyecegim, Anne, dedi. Teyzemin yaninda biraz daha kalmak istiyorum.

Lisa’nin sakin sesinde demir gibi bir kararlilik vardi. Bayan Drozdov, ​aresizlik i​inde ellerini havaya kaldirarak bagirdi.

- Tanri beni korusun! Neler duyuyorum!

Fakat, Lisa cevap vermedi, isitmis bile g​r​nmedi. Salonun k​s esindeki yerini aldi ve g​zlerini bosluktaki bir noktaya dikerek sessizce oturdu.

Bayan Stavrogin’in y​z​ne magrur bir zafer anlatimi gelmisti.

- Bay Drozdov, dedi. Sizden b​y​k bir ricada bulunacagim. L​tfen asagidaki adama bir bakiverin ve “i​eri alinmasi” uygun olmasa bile onu
buraya getirin.

Bay Drazdov yerlere kadar egilerek selam verdikten sonra salondan ​ikti. Bir dakika sonra Bay Lebyatkin’le beraber d​nd​.

***
199Y​zbasi Lebyatkin’in g​r​n​s ​nden daha ​nce de s​z ettigimi hatirliyorum. Uzun boylu, karmakarisik sa​li, kirmizi ve biraz sarkik yanakli;
basinin her hareketinde titreyen gerdanli; bazen kurnaz bakisli, k​​k, kanli g​zl​; biyikli, favorileri uzun; etli girtlak kemigi biraz fazlaca ​ikik;
kirk yaslarinda, iriyari ve t​m g​r​n​s ​ ​ekici olmayan bir adamdi. Fakat, g​r​n​s ​nde en ​ok g​ze ​arpan, kuyruklu ceketi ve temiz, beyaz keten
g​mlegiydi. Bay Verkhovensky, Liputin’in giyimini elestirdigi bir g​n, Liputin: ‘Temiz g​mlek giydikleri halde ​irkin g​r​n​s ​ olan adamlar da vardir’
demisti. Y​zbasinin bir ​ift de siyah eldiveni vardi; eldivenin sag tekini elinde tutuyor, sol tekini ise, kocaman etli eline zorla ge​irmis ve eldiven
eline k​​k geldiginden d​gmesini ilikleye-memisti. Sol elinde ise, bug​n ilk defa giydigi belli, yepyeni silindir bir sapka vardi. D​n Shatov’a bagira
bagira s​yledigi “ask-ceketi” nin ger​ek oldugu anlasiliyordu. B​t​n bunlarin, yani kuyruklu ceket ve beyaz keten g​mlek (sonradan ​grendim),
bazi gizli nedenlerle, Liputin tarafindan tavsiye edilmisti. Hi​ kusku yok ki, buraya gelisi, (kiralik arabayla gelmisti) baskasinin yardimi ve
kiskirtmasi ile olmustu; yalniz basina imk​ni yok akil edemezdi; kilisenin ​n​ndeki olaydan hemen haberdar edildigini bile kabul etsek, kirk bes
dakika i​inde, b​yle giyinip kusanip, buraya gelmeye karar vermesi pek kolay degildi. Sarhos olmamakla beraber, ​zerinde, g​nlerce i​tikten
sonra yavas yavas kendine gelen bir kimsenin, tembel ve bulanik havasi vardi. Bana ​yle geliyordu ki, eger biri ​ikip da omzuna bir ya da iki
kere parmagi ile dokunacak olsa, hemen sizacak kadar sarhos olabilirdi.

B​y​k salona kosarak dalmak ​zereyken ayagi kapinin ​n​ndeki haliya takildi. Bayan Lebyatkin, g​lmekten neredeyse katilmak ​zereydi. Y​zbasi,
​fkeli bakislarla, kadina onu yiyecekmis gibi baktiktan sonra, ​abuk adimlarla Bayan Stavrogin’e dogru y​r​d​.

Y​ksek bir sesle b​g​r​rcesine:

- Geldim, Madam, dedi.

Bayan Stavrogin, koltugunda dogrularak:

200

- S​yle oturmak l​tfunda bulunur musunuz, l​tfen, su sandalyeye, dedi. Sizi oradan da duyabilirim ve y​z​n​z​ daha iyi g​rebilirim.

Y​zbasi, b​n b​n ​n​ne bakarak durdu; fakat, geriye d​nd​ ve kapinin hemen yaninda kendisine g​s terilen sandalyeye oturdu. Y​z​nden, kendine
g​vensizligi ve ayni zamanda, k​s tahligi ve devamli ​fkesi belli oluyordu. B​y​k bir panik i​inde oldugu da a​ikti; fakat, gururu da incinmisti;
korkakligina ragmen, gururunun bazen k​s tah​a hareketlerde bulunmasina neden olabilecegi de a​ik olarak g​r​lebilirdi. Kaba v​c udunun her
hareketinden korkar bir hali vardi. Su bir ger​ek olarak bilinir ki, olagan​s t​ bir rastlanti ile kendilerini sosyetenin i​inde bulan b​yle
centilmenlerin en b​y​k dertleri elleridir ve onlari nereye koyacaklarini bilmezler. Y​zbasi, sapkasi bir elinde, eldivenleri diger elinde, aptal
bakislari Bayan Stavrogin’in sert y​z​nde oldugu halde sandalyesinde kimildamadan oturuyordu. Kusku yok ki, etrafina bakinmak istiyor;
fakat, simdilik bu g​c ​ kendisinde bulamiyordu. Onun kiligini eglenceli bulan Bayan Lebyatkin yine bir kahkaha tufanina tutulmustu; ama,
Lebyatkin’in ona bakacak cesareti yoktu. Bayan Stavrogin, onu bu sekilde uzun bir s​re, belki tam bir dakika, acimadan oturttu ve devamli
olarak bastan asagi s​z​p durdu.

Bayan Stavrogin, ​l​l​ ve etkili bir sesle konusmaya basladi.

- Her seyden ​nce, efendim, adinizi bize bagislar misiniz? Y​zbasi:

- Y​zbasi Lebyatkin, Madam, diye g​rledi. Buraya geldim, Madam…

Sandalyesinde huzursuzca kipirdandi.

Bayan Stavrogin elinin bir isareti ile onu susturduktan sonra:

- Izin verin! dedi. Bu kadar ilgimi ​eken bu zavalli yaratik, ger​ekten kiz kardesiniz mi?

- Evet, Madam, kiz kardesimdir. Evden gizlice ka​mayi basarmis ve simdi de…

201Birden kizardi ve sustu.

Ne s​yleyecegini iyice sasirmisti; fakat, konusmasina devam etmek istedi.

- Beni yanlis anlamayin, Madam. Onun ​z kardesi olan ben, b​yle lekelenmesine… yani, b​yle bir durumda, b​yle bir durumda demek
degildir..bir bakima ona yarari olmayan… Onun itibari… son zamanlarda…

Birden sustu.

Bayan Stavrogin basini kaldirdi.

- Efendim!…

Lebyatkin, birden parmagini alninin ortasina vurarak:

- Yani, bu durumda demek istedim, dedi. Kisa bir sessizlik oldu.

Bayan Stavrogin teredd​tle sordu:


- Uzun zamandan beri mi b​yle?

- Madam, kilisenin kapisinda Rus t​resine g​re, g​s terdiginiz iyilik i​in size kardes​e tesekk​re geldim…

- Kardes​e mi?

- Yani kardes​e demek istemedim; ama, sadece kiz kardesimin agabeyi oldugumdan ​t​r​, Madam ve inanin bana, Madam…

Yine y​z​ kipkirmizi olmus ve ​abuk ​abuk konusmaya baslamisti.

-… kabul salonunuza geldigim zaman, ilk g​r​nd​g​m kadar g​rg​s ​z degilim. Kiz kardesim ve ben, Madam, bu salonun l​ks​n​n i​inde ​ok k​​k
kaliyoruz. Ve ayrica, Madam, benim hakkimda ​ok haksiz s​ylentiler ​ikaran ​ok d​s manim var, korkarim. Fakat itibarima aldirmam. Lebyatkin,
Madam, gururludur, ve… ve ben… size tesekk​r i​in geldim.. iste paraniz, Madam!…

B​yle s​yleyerek cebinden bir c​zdan ​ikardi. C​zdandan ​ekip aldigi bir deste kagit parayi elleri titreyerek, asiri bir sabirsizlikla saymaya basladi.
Bir seyi ​ok acele olarak a​iklamak arzusu bel—

202

liydi, aslinda a​iklamasi da gerekiyordu; fakat b​y​k olasilikla, parayla oynamasinin kendisine aptalca bir g​r​n​m verdigini sezinlemis olmali ki,
hareketlerinin kontrol​n​ tamamen kaybetti; parayi bir t​rl​ sayamiyordu; parmaklari birbirine dolaniyordu ve sanki onu b​s b​t​n rezil etmek
istermis gibi yesil sirtli paralardan biri parmaklarinin arasindan kaydi ve havada zikzaklar ​izerek halinin ​s t​ne d​s t​.

- Yirmi ruble, madam!…

Sonra, y​z​ sikintidan ter i​inde yerinden firladi; yere d​s en parayi g​r​nce, almak i​in egildi; fakat, her ne nedense utanarak parayi almaktan
vazge​ti ve elini belirsiz bir anlamla salladi.

- Usaklariniz i​in, Madam… onu yerden alan usaginiz i​in… birakin Bayan Lebyatkin’i hatirlasinlar!…

Bayan Stavrogin biraz sasirmis olarak aceleyle:

- Korkarim ki b​yle bir seye izin veremem, dedi.

- Bu takdirde…

Egilerek parayi yerden aldi. Rengi kipkirmizi olmustu. Birden Bayan Stavrogin’e y​r​d​ ve saydigi parayi uzatti.

Bayan Stavrogin, g​zle g​r​n​r bir endiseyle yerinde dogruldu.

- Bunun anlami nedir, efendim?! diye haykirdi.

Bay Drozdov, Bay Verkhovensky ve ben ileri dogru bir adim attik.

Y​zbasi heyecanla haykirdi.

- Korkmayin, korkmayin; Deli degilim, s​phesiz ki deli degilim.

- Evet, efendim, siz delisiniz!..

-Madam, d​s ​nd​g​n​z gibi degil! Kuskusuz, hayat zincirinin basit bir halkasiyim… Konaginiz zengin olarak d​s enmis; fakat, Me​hul Mary’nin
evi b​yle degildir, kiz kardesimin evi, Madam, kiz kardesim, Lebyatkin; fakat, simdilik ona me​hul Mary diyecegiz, simdilik, Madam,
simdilik, anlarsiniz ya! Tanri bile buna razi ol—

203mazdi! Madam, ona on ruble verdiniz ve o da bunu aldi; fakat, bu para tarafinizdan verildi diye aldi, Madam! Bunu anliyor musunuz,
Madam? Bu me​hul Mary, d​nyada kimseden para alamaz; ​nk​, aldigi takdirde, General Yermolov’un g​zleri ​n​nde, Kafkasya savasinda sehit
d​s en dedesinin kemikleri sizlar; fakat sizden, Madam, sizden her seyi alir. Fakat bir eliyle alir, diger eliyle size yirmi ruble uzatir… Evet,
Madam, yirmi… bu parayi, sizin de ​ye oldugunuz Petersburg’daki Yardim Sevenler Kurumu’na bagislar, Madam. Siz, kendiniz, Moskova
Gazetesi’nde yayimladiginiz gibi, Madam, bu kuruma yardim edenleri ​ye kaydetmek i​in bir defter tutuyorsunuz, Madam, bu kuruma
herkesin yardimda bulunabilecegini…

Y​zbasi “kelime bulma g​​l​g​” ​ektiginden birden sustu; sanki g​​ bir basari kazanmis gibi derin derin soluyordu. Yardim Sevenler Kurumu
hakkinda s​ylediklerini olasilikla ​nceden hazirlamisti; belki de Liputin’in yardimiyla kararlastirilmisti. Eskisinden daha fazla terliyordu; ter
taneleri sakaklarindan s​z​l​yordu. Bayan Stavrogin, onu ​ok yakindan dikkatle inceliyordu.

Sert bir sesle:

- Kayit defterim, dedi. Asagida, kapicinin odasinda durur. Eger, yardim i​in kaydolmak istiyorsaniz, ona basvurabilirsiniz. Bu bakimdan
paranizi burnumun ucunda sallamaktan vazge​in ve derhal cebinize sokun. Tesekk​r ederim. Yine yerinize oturmanizi da istemeliyim sizden.
Tesekk​r ederim. Kiz kardesiniz b​ylesine zenginken onu fakir sanip para verdigim i​in ​z​r dilerim, efendim. Fakat, bir sey var ki anlayamadim,
efendim. Kiz kardesiniz neden sadece benden para alabilir de baskasindan alamaz? Bu konuda o kadar israr ettiniz ki, bunu a​iklamanizi
​zellikle rica etmeliyim.

Y​zbasi:

- Madam, bu sadece mezara kadar s​r​klenebilecek bir sirdir!… diye cevap verdi.

Bayan Stavrogin biraz sasirmisti, ama yine de sormaktan kendini alamadi.

204

- Fakat neden?

- Madam, madam!…

Sag elini kalbinin ​s t​ne bastirip, g​zlerini bir noktaya dikerek, basini ​n​ne egdi ve sustu. Bayan Stavrogin, g​zlerini ondan ayirmadan bekledi.

Lebyatkin birden:

-Madam, diye g​rledi. Size bir soru sormama izin verir misiniz? Sadece bir soru; samimi, a​ik, Rus t​resine g​re, kalpten gelen bir soru?

- Buyurun.

- Hayatinizda hi​ istirap ​ektiniz mi, Madam?

- Zannedersem, birinin size aci ​ektirdigini ya da ​ektirmekte oldugunu ima etmek istiyorsunuz.

Y​zbasi Lebyatkin yine yerinden firladi ve belki de farkinda olmadan g​gs​n​ yumruklamaya basladi.

-Madam, madam! diye haykirdi. Su kalbimde o kadar ​ok sey var ki, Tanri kati, Mahser g​n​nde a​ildigi zaman Tanri bile sasiracak!…

- ​ok kesin olarak konustunuz, degil mi?

- Madam, belki biraz sinirli bir sekilde konusmus olabilirim…

-Merak etmeyin, efendim. Sizi ne zaman susturmak gerektigini bilirim.

- Bir soru daha sorabilir miyim, Madam?

- Kelimenin tam anlami ile.

-Insan sadece ruhunun soylulugundan ​lebilir mi?

- Korkarim ki cevap veremeyecegim. Kendi kendime bu soruyu hi​ sormadim.

- Bilmiyorsunuz! Kendi kendinize bu soruyu hi​ sormadiniz! S​z​n​n burasinda hararetle haykirdi:

-Mademki b​yle. “Sakin ol, ​mitsiz kalp!”

205Sonra, yumrugunu siddetle g​gs​ne indirdi.

Yine salonda dolasmaya basladi. Bu insanlarin karakteristik ​zellikleri, kendi arzularini kontrol etmekten yoksun olmalaridir; bunun aksine,
ateslendikleri an, i​lerinin b​t​n ​irkinliklerini d​kebilmek i​in, ​n​ne ge​emedikleri bir arzu duyarlar. Kendisini yabanci bir ortamda bulan bu insanlar,
​nce ​ekingen olarak baslar; fakat, biraz g​z yumuldugu zaman hemen k​s tahlasiverirler. Y​zbasi simdi cosmustu. Salonda dolasiyor; kollarini
salliyor; sorulan sorulara kulak asmiyor; ​abuk ​abuk kendinden s​z ediyor; bazen acelesinden dili dolasiyor ve bir c​mleyi tamamlamadan
baska bir c​mleye basliyordu. Tamamen i​kisiz olmadigi ​ok dogruydu. Lisa da salondaydi… Lisa’nin varligindan saskina d​nm​s olabilirdi;
bununla beraber, basini ​evirip bir kere bile ona bakmamisti. Ama, bu sadece benim tanimlamam olabilir. Her neyse, Bayan Stavrogin bile,
i​indeki ​fkeyi ve igrentiyi bastirip onu dinliyordu; belki bunun bence bilinmeyen bir nedeni olabilirdi. Bayan Drozdov, g​r​n​s e g​re isin aslini
anlamamis oldugundan, zangir zangir titriyordu. Bay Verkhovensky de titriyordu; ama, onun titremesi her seyi ​ok fazlasiyla anlamasindan
​t​r​yd​. Bay Drozdov, her an, herkesin yardimina kosacakmis gibi tetikte bekliyordu. Lisa’nin rengi k​l gibi olmustu. Hayretten iri iri a​ilmis
g​zlerini insan azmani gibi odada dolasan y​zbasidan ayiramiyordu. Shatov, kimildamadan oturuyordu; fakat her seyden ilgin​ olan, Bayan
Lebyatkin’in g​lmekten vazge​mekle kalmayip son derece ​zg​n oturmasiydi. Sag kolunu masaya dayamis, ​zg​n bakislarini, durmadan konusan
agabeyinden ayirmiyordu. Yalniz, Dasha sakin g​r​n​yordu.

Bayan Stavrogin nihayet ​fkelenerek:

- Bunlarin t​m​ anlamsiz sa​maliklar, dedi. Soruma cevap vermediniz… Neden? Cevap bekliyorum.

Y​zbasi g​z kirparak s​ylenenleri tekrarladi.


- Cevap vermedim… Neden? Cevabimi bekliyorsunuz… Neden? Su k​​c ​k “neden” kelimesi, insanlarin yaratildiklari g​nden bu yana, t​m
evreni kaplamistir, Madam, ve yaratiklar, yaratici—

206

larina her g​n haykirirlar: “Neden?” Yedi bin yildan beri de cevap alamamislardir. Sadece y​zbasi Lebyatkin’den mi cevap bekliyorsunuz,
Madam? Bu haksizlik olmaz mi, Madam?

Bayan Stavrogin, ​fkelenmis, sabri kalmamisti.

-Hepsi sa​ma ve demek istedigim de sadece bu degil, dedi. Siz ders vermeye kalkiyorsunuz. Ve ayrica, efendim, ​ok fazla g​s teris
yapiyorsunuz, bu davranisinizin, biraz k​s tahlik oldugunu d​s ​n​yorum.

Y​zbasi, kendisine s​ylenenleri hi​ duymamis gibi devam etti:

- Madam, bana Ernest denmesinden memnun olabilirdim ve bununla beraber, hayatima, dogustan takma Ignatus adiyla devam etmek
zorundayim… Neden b​yle oldugunu tahmin edersiniz? Prens de Monbart diye ​agrilmak isterdim ve bununla beraber, sadece Lebyatkin’im,
Rus​a deyimiyle “Lebed” yani, kugu kusu. Simdi soruyorum, Neden? Ben bir sairim, Madam, dogustan bir sair ve bir yayimcidan bin ruble
alabilirdim; oysa, bir domuz yuvasinda yasamaya zorlaniyorum… Neden? Neden? Madam, Rusya bence, doganin bir alayindan baska bir
sey degildir… baska hi​bir sey degil? ,

- Daha kesin bir sey s​ylemeyi tamamen reddediyorsunuz, ha?

- Size siirlerimden, Hamamb​c egi siirini okuyabilirim, Madam.

- Ne…Neee?

-Madam, deli degilim! Bir g​n delirecegim, bir g​n ger​ekten delirecegim; fakat, hen​z delirmedim. Madam, bir arkadasim, ​ok soylu bir kisi,
Hamamb​c egi adi altinda, Krylov, manzum bir eser yazmisti… okuyabilir miyim?

- Krylov’un manzum bir eserini mi okumak istiyorsunuz?

- Hayir, Madam, Krylov’un manzum bir eserini okumak istemiyorum; fakat benim manzum eserim, benim olan manzum eser,

207benim kendi ​alismam!… L​tfen Madam, inanin bana… yani, sizi g​c endirmek istemiyorum… ​nk​, ben, Milli Egitim Bakanligi’nca, k​​k
​ocuklar i​in Yaz Bah​elerine heykeli dikilen, Rusya’nin meshur manzum yazan Krylov’u tanimayacak kadar cahil ve g​rg​s ​z bir kisi degilim.
Cevabimi siirin son satirlarinda atesten bir mektup olarak bulacaksiniz!…

- Pek​l​, manzum eserinizi okuyun.

“Bir Hamamb​c egi yasardi ormanda, Zeki ve yasli bir Hamamb​c egi, Daldi bir g​n bir bardaga, Yamyam sineklerin dolu oldugu.”

Bayan Stavrogin haykirdi.

- G​zel Tanrim, b​t​n bunlarin anlami nedir?

Y​zbasi, okumakta oldugu bir eserin yarida kesilmesinden sinirlenen bir sanat​i gibi, ellerini, kollarini sabirsizlikla sallayarak aceleyle
a​iklamaya koyuldu.

-Demek istedigim, yazin bardagin i​ine giren sinekler yamyam kesilirler; aptal olan bir kisi bile bunu anlar. L​tfen, Madam, s​z​m​ kesmeyin.
Kesmeyin. G​receksiniz… g​receksiniz…

Sonra ellerini kollarim sallayarak devam etti:

“Yeteri kadar yer vardi, hamamb​c eginin istedigi,

T​m sinekler ​fkeyle homurdandi!…

​ok dolu bardagimiz! hareketlerimiz,

Oh, J​piter, daha serbest yere g​s terir ihtiya​,

Fakat onlar b​yle tartisa dursun

Oraya yakin olan Nikifor,

Yasli ve zeki ve beli b​k​lm​s ve solgun…

208
Y​zbasi siiri bitirdikten sonra konusmasina devam etti:

- Korkarim ki tamamen bitiremedim; fakat, bos verin, birka​ kelimeyle a​iklayabilirim. Nikifor bardagi alir ve bardagin i​inde olagelen
bagirislari duymadan, bardagi ​pe bosaltir, sinekler, Hamamb​c egi ve her seyi; ​oktan yapmasi gereken bir isti bu. Fakat, kusura bakmayin,
Madam, Hamamb​c egi agzini bile a​mamis ! S oramiza cevap da budur.

Birden zafer edasiyla haykirdi.

- Neden? Hamamb​c egi sik​yet etmez. Nikifor’a gelince, dogayi temsil ediyor.

S​zlerini tamamladiktan sonra, odada ​abuk ​abuk dolasmaya basladi.

Bayan Stavrogin son derece ​fkelendi.

- Ve size sorabilir miyim, efendim, Bay Stavrogin’in size g​ndermis oldugu ve eksik almis oldugunuzu s​yleyerek evimden birini su​ladiginiz
para meselesi ne olacak?

Lebyatkin, sag elini acikli bir tavirla kaldirarak:

- Iftira! diye b​g​rd​. Hayir, efendim, k​t​ bir iftira! Madam, bir erkegi, ger​egi a​iklamaktansa aile adinin lekelenmesine razi olmaya zorlayan
nedenler vardir. Madam, Lebyatkin, s​ylememesi gereken hi​bir seyi s​ylemez!….

Sasirmis gibi g​r​n​yordu; heyecanliydi; kendisini ​nemli sayiyordu. Hayalinde bile g​remeyecegi kadar ​nemli sayiyordu kendisini. Sanki, birini
tahkir ediyormus, ona k​t​ bir oyun oy-nuyormus ve g​c ​n​ g​s teriyormus gibi bir hali vardi.

Bayan Stavrogin:

- L​tfen ​ingiragin ipini ​ekin, Bay Verkhovensky, dedi. Lebyatkin, igren​ bir tavirla g​z kirparak:

- Lebyatkin kurnazdir, Madam, dedi. Kurnazdir; fakat, onun da Asil’in topugu gibi topugu vardir. Onun da arzularinin bir kapisi vardir! Ve
bu kapilar, Madam, eskidir, Denis Davydov’un sarkilarinda s​yledigi gibi savastan asinmis kapilardir. Ve Madam,

209insan bu kapidan girdi mi, bakarsiniz, ​ok g​zel bir mektup yazar, g​nderir; ama sonra pisman olur; bu mektubu geri ​evirmek i​in ​mr​
boyunca g​zyasi d​ker, b​t​n acisi bu g​zel mektubun yok edilmesidir. Ama, kus u​mustur ve onu, kuyrugundan bile yakalayamazsiniz !… Iste
bu kapilarda, Madam, su Lebyatkin, serefli bir gen​ kiz i​in bazi seyler s​ylemistir ve dedikodu severler de bundan yararlanmislardir. Fakat
Madam, Lebyatkin alaycidir. A​liktan kivranan kurt, onu saklandigi yerden kolluyor ve sonu bekliyor; Lebyatkin, s​ylememesi gereken hi​bir
sey s​ylemeyecektir. Bekleyenler Lebyatkin’in ne kadar alayci oldugunu anlayacaklardir. Fakat yeter… Ah, yeter! Madam, olagan​s t​
konaginiz ​ok serefli bir adama ait olabilir; fakat, hamamb​c egi sik​yette bulunmayacaktir. Bunu kaydedin Madam ve onun b​y​k ruhunu takdir
edin, Madam!

Bu anda, usaklar odasinin ​ingiraginin sesi duyuldu ve kisa bir s​rede K​hya, Bay Verkhovensky’nin ​agrisina biraz ge​ de olsa cevap verdi.
Agir basli k​hya, olagan​s t​ heyecanliydi.

Bayan Stavrogin’in sorgu dolu bakislarini:

-Bay Stavrogin, hen​z geldiler buraya ve ​ikmak ​zereler, diye cevaplandirdi.

Bayan Stavrogin’i ​zellikle bu durumda hatirlanin; ​nce sarardi; fakat sonra g​zlerinden ates p​s k​rd​. Olagan​s t​ bir kararla koltugunda dogruldu.
Aslinda herkes sasirmisti. O ay i​inde gelmesi beklenen Stavrogin’in aniden gelmesi sadece garip degil, tam bu konusmalar aninda gelmesi
beklenmedik bir olaydi. Hatta, y​zbasi bile, agzi bir karis a​ik oldugu halde kapiya, y​z​nde aptal, bir ifadeyle bakakalmisti.

Kisa bir s​re sonra, salonun yanindaki odadan gelen ayak seslerini duyduk; ayak sesleri seri olarak yaklasmaktaydi. Birinin kostugu
sanilabilirdi. Birden salona, Bay Stavroginin yerine, kimsenin tanimadigi gen​ bir adam daldi.

***

210

Izin verirseniz, birden tam aramizda ortaya ​ikan bu kimseyi birka​ s​zle anlatmaya ​alisacagim.

Yirmi yedi yaslarinda, biraz normalden uzun boylu, olduk​a uzun, seyrek sari sa​li; ancak ​ok dikkatle bakildigi zaman se​ilebilen sarkik biyikli
ve sakalli, gen​ bir adamdi. Modaya g​re giyimli olmakla beraber iyi bir giyimi yoktu; ilk bakista biraz d​s ​k omuzlu ve beceriksiz g​r​n​yordu;
ama hi​ de b​yle degildi; hareketleri ​ok serbestti. Bir bakima garip g​r​n​yordu; b​yle olmakla beraber, daha sonra, tavirlarinin son derece kibar
ve konusmalarinin daima yerinde oldugunu anladik.

​irkin oldugunu kimse s​yleyemezdi; ama, y​z​n​ kimse begenmedi. Dolikosefal ve yanlari d​z kafasi vardi; ​yleki, y​z​n​ sipsivri g​s teriyordu. Alni
y​ksek ve dardi; fakat, kemikleri iri degildi; g​zleri keskin bakisli, burnu k​​k ve sivri, dudaklari uzun ve inceydi. Biraz hasta gibi g​r​n​yordu;
ama, bu sadece g​-r​n​s ​ndeydi. Yanaklarinin ​zerinde kirisikliklar vardi; elmacik kemikleri biraz ​ikik oldugundan, hastaliktan hen​z kalkmis bir
insani andiriyordu. Bununla beraber, sagligi yerindeydi ve hayatinda hi​ hasta olmamis g​r​n​yordu.
Y​r​y​s ​ ve hareketleri ​abuk ​abuk olmakla beraber, acelesi yoktu. Onu hi​bir sey sasirtmaz g​r​n​yordu; her t​rl​ kosul altinda ve ortamda daima
ayni kalirdi. Son derece kendini begenmis bir insandi; ama, bunun farkinda bile degildi. :

​abuk ve aceleyle konusurdu; fakat, ayni zamanda, g​venle ve kelime bulmakla zorluk ​ekmeden konusurdu. Aceleci g​r​n​s ​ne karsin, d​s ​nceleri
karisik degildi… ve ​zellikle g​ze ​arpardi. Konusmasi ​ok iyi anlasilir, kelimeler agzindan ​deta tane tane ​ikardi. Daima se​kin kelimelerle
konusurdu. B​yle konusmasindan hoslanirdiniz; ama, daha sonra, daima hazir s​z dizisinden tiksinir ve ondan nefret ederdiniz. Dilinin, bir
bakima, garip bir sekilde ince ve uzun, anormal kirmizi ve daima harekete hazir oldugunu d​s ​nmemek elinizden gelmezdi.

211Iste bu gen​ adam u​ar adimlarla salona dalmisti. D​r​s t olarak s​ylemem gerekirse, daha k​​k odadayken konusmaya basladigina ve salona
konusarak girdigine h​l​ inanirim. G​z a​ip kapayincaya kadar kisa bir zamanda Bayan Stavrogin’in karsisina dikildi.

Kelimeleri takir takir siralamaya basladi.

- … D​s ​n​n bir kere, Bayan Stavrogin, hi​ degilse on bes dakikadan beri burada oldugunu d​s ​nerek geldim… bir bu​uk saat ​nce gelmisti…
Kirilov’larda ona rastlamistim… yarim saat ​nce dogruca buraya gelecegini s​yleyerek benden ayrildi. On bes dakika sonra, benim de
gelmemi istedi…

Bayan Stavrogin sordu:

- Fakat, size buraya gelmenizi kim s​yledi? Kim?

- A… tabii ki Bay Stavrogin! Ulu Tanrim! Yoksa geldigini simdi mi duydugunuzu ima ediyorsunuz? Fakat, her ne olursa olsun bavullarinin
​oktan buraya gelmis olmasi gerekirdi! Yani, size haber vermediler mi demek istiyorsunuz?!.. Eh, su halde size haberi ilk veren ben oldum.
S​phesiz, onu aramak ​zere birini g​nderebilirdik; ama, her an gelebilir ve haddim olmayarak s​yleyebilirim ki, kendisine en uygun zamanda
gelecektir, tabii yanilmiyorsam.

S​z​n​n burasinda bakislarini salonda dolastirdi ve ​zellikle Y​zbasi’nin ​s t​nde durdu.

- Ah, Bayan Drozdov, sizinle karsilasmak ne b​y​k bir seref! Nasilsiniz?

Neseli neseli g​l​mseyen Lisa’yla tokalasmak ​zere o tarafa dogru y​r​d​.

- Ve g​r​yorum ki anneniz “profes​r​” n​ unutmamis. Umarim ki, profes​re Isvi​re’de oldugu gibi kizmiyordur, ​yle degil mi? Bacak agrilariniz
nasil, muhterem hanimefendi? Isvi​reli doktorlarinizin tavsiye ettikleri gibi, kendi ​lkenizin havasi romatizmam/a iyi geldi mi? Pardon? Sicak
su banyosu mu? Evet, ilicalarin bacaklariniza iyi gelecegini tahmin ederim. Fakat, sevgili Bayan Stavrogin…

212

Tekrar Bayan Stavrogin’e d​nm​s t​.

-…. Sizi Avrupa’da g​remedigim ve saygilarimi kisisel olarak bildiremedigim i​in ​ok ​zg​n​m. Ayrica, size anlatacaklarim o kadar ​oktu ki…
Surada oturan bizim ihtiyara mektup yazmistim; her zamanki gibi yine…

Bay Verkhovensky birden uyusuklugundan kurtularak haykirdi.

-Peter!…

Sonra ellerini kollarini sallayarak, heyecanla ogluna dogru kostu.

-Pierre, mon enfant (Piyer, yavrum), seni taniyamadim!

G​zlerinden yaslar bosanarak Peter’e sarildi.

Peter, kendisini babasinin kollarindan kurtarmaya ​alisarak mirildandi:

- Haydi, haydi, ​ocuklasmayin, ​ocuk olmayin!… Asiri hareketlerde bulunmayin, l​tfen. Yeter, yeter artik. L​tfen, l​tfen…

- Size hi​bir zaman iyi bir baba olamadim… hi​bir zaman!…

- Pek​l​, bu kadari yeter. Bu konuyu daha sonra konusuruz. ​ocuk gibi davranacaginizi biliyordum. Haydi, kendinize gelin, l​tfen.

-Fakat sizi on yildan beri g​rmedim!…

- Su halde, duygusal g​s teriler i​in ​ok az neden var demektir.

-Mon enfant! (yavrum!)

- Pek​l​, beni sevdiginizi biliyorum, peder bey. Size inaniyorum. L​tfen, ellerinizi ​ekin. Burada bulunanlari rahatsiz ettiginizi g​rm​yor musunuz?
Ah, nihayet Stavrogin geldi! Bana bakin, peder bey, kendinize gelin!…
Nicholas Stavrogin salona girmisti. Sessizce gelmis, salonun kapisinda kisa bir s​re durarak, durgun bakislarla salondakileri s​zm​s t​.

Onu d​rt yil ​nce, ilk defa g​rd​g​mde sasirdigim gibi, simdi de sasirmistim. Onu hi​ unutmamistim; y​zlerce defa g​rm​s bile

213olsaniz, her g​r​nd​g​nde yeni y​n​n​ fark ettiginiz y​zler vardir. G​r​n​s e g​re, d​rt yil ​nceki ayni adamdi; her zamanki gibi alimliydi. Insanin
​zerinde kuvvetli etki yapiyordu; hemen hemen eskisi kadar gen​ti; salona her zamanki gibi kurumlu bir tavirla girmisti. Hafif tebess​m​ yine
oksayici ve g​ven vericiydi; bakislari yine sert, d​s ​nceli ve olduk​a dalgindi. Kisacasi, sanki aramizdan d​n ayrilmis gibiydi. Fakat, bir sey beni
​ok etkiledi; ger​i eskiden yakisikli sayilirdi; y​z​, sosyete hanimlarindan bazi keskin dilli olanlarin s​yledigi gibi “bir maske” gibiydi. Ama
simdi… simdi, neden oldugunu bilmiyorum, ilk bakista bana ​ok yakisikli gibi geldi; ​yleki, y​z​n​n bir maske gibi oldugunu s​ylemek m​mk​n
olamazdi. Acaba, y​z​n​n eskisine g​re daha soluk ve biraz daha zayiflamis olmasindan ​t​r​ m​yd​? Yoksa, g​zlerinde yepyeni bir d​s ​ncenin
parlamasindan ​t​r​ m​yd​?

Bayan Stavrogin, koltugunda iyice dogrularak eliyle sabirsiz bir hareket yapip, Nicholas’i durdurdu.

-Nicholas, bir dakika dur!…

Bu el hareketi ile haykirisin hemen pesinden gelen m​this soruyu daha iyi anlayabilmek i​in; b​yle bir soruyu ben bile Bayan Stavrogin’den
bekleyemezdim! Okuyuculardan, Bayan Stavrogin’in ne yaradilista bir insan oldugunu, bazi durumlardaki atilganligini hatirlamalarini rica
ederim. Ayni zamanda, okuyucularin, Bayan Stavrogin’in ​ok mantikli, pratik zek​li, hi​bir seyin karsisinda gerilemeyen bir kisiligi oldugunu
dikkate almalari da gerekmektedir. Nihayet, bu dakikanin onun i​in ger​ekten ​nemli oldugu bilinmez bir g​​le, t​m hayatin ger​eginin aniden bu
dakikaya y​klendigi de dikkate alinmalidir. Bir de, biraz ​nce Bayan Drozdov’a, aldigini s​yledigi ve baska bir bilgi vermedigi kimligi
bilinmeyen mektubu da hatirlatmak isterim; okuyucular Bayan Stavrogin’in o anda ogluna sordugu korkun​ sorunun nedenininin belki bu
mektupta sakli oldugunu da d​s ​nmelidir.

Bayan Stavrogin, meydan okuyan bir ses tonuyla:

214

- Nicholas, diye tekrarladi. Bana derhal s​ylemeni rica ediyorum; yerinden kimildamadan surada oturan… surada… su zavalli sakat, ona
iyice bak!… Onun… kanunen karin oldugu dogru mu?

O dakikayi ​ok iyi hatirliyorum; g​z​n​ dahi kirpmadan devamli olarak annesine bakti; y​z​n​n anlami biraz olsun degismemisti. Sonunda agir agir
g​l​msedi; g​l​mseyisinde b​y​k bir hosg​r​ vardi ve cevap olarak tek kelime s​ylemeden, yavas​a annesinin yanina gitti, elini tutup saygili bir tavirla
dudaklarina kaldirdi ve ​pt​. Annesinin ​zerinde ​yle g​​l​, yenilmez bir etkisi vardi ki, o dakikada annesi bile elini ​ekmek cesaretini g​s teremedi.
Sadece ona bakmakla yetindi. Durusunda, bir dakika bile, bilmezlige dayanamayacak bir anlam vardi.

Fakat, Nicholas h​l​ susuyordu. Annesinin elini ​pt​kten sonra, yine acele etmeden salondakileri g​zden ge​irdi ve dogruca Bayan Lebyatkin’in
yanina gitti. Belirli anlarda insanlarin y​z anlamlarim yeterli olarak tarif etmek m​mk​n degildir. ​rnegin, Bayan Lebyatkin’in, panige kapilarak
donup kaldigini, sanki ona yalvariyor-mus gibi ellerini kavusturdugunu hatirlarim; ayni zamanda, g​zlerindeki delice sevinci, y​z​n​ allak bullak
eden bir ​esit sevinci… insanin dayanmasi g​​ olan bir ​esit sevinci, net olarak hatirlarim. Belki de g​zlerinde hem dehset ve hem de sevin​
anlami vardi; fakat, aceleyle Bayan Lebyatkin’in yanina gittigimi (hemen hemen tam yaninda duruyordum), ​nk​, onun bayilacagini d​s ​nd​g​m​
de hatirlarim.

Stavrogin, g​zleri olagan​s t​ bir sefkatle dolu olarak Bayan Lebyatkin’e bakti ve oksayici, yumusak bir sesle:

- Buraya gelmemeliydiniz, dedi.

Gen​ kadinin ​n​nde saygili bir tavirla duruyor ve her hareketi ona karsi duydugu saygiyi belli ediyordu.

Zavalli kadin, solugu tikaniyormus gibi kisik bir sesle mirildandi:

-Fakat, su anda, bu… burada diz ​kebilir miyim?

Stavrogin:

215-Hayir, b​yle bir sey yapamazsiniz, diye cevap yerdi ve gen​ kadina ilik bir tebess​mle bakti. Gen​ kadin, onun bu bakisi ​zerine neselenerek
kahkahalarla g​lmeye basladi.

Stavrogin, yine yumusak ve saygili sesiyle, sanki bir ​ocugu yola getirmek istiyormus gibi devam etti:

- Hatirlamalisiniz ki, siz gen​ bir kizsiniz ve her ne kadar sevgili bir dostunuzsam da, size tamamen yabanciyim, kocaniz, babaniz ya da
nisanliniz degilim. Kolunuzu l​tfen bana verin ve gidelim; size arabaniza kadar eslik edecegim ve izin verirseniz, sizi evinize g​t​recegim.

Bayan Lebyatkin, dikkatlice onu dinledi ve sanki ne yapmasi gerektigini bilmiyormus gibi g​zlerini yere ​evirdi. Sonra i​ini ​ekerek elini
Stavrogin’e uzatti.

- Gidelim, dedi.

Fakat tam bu sirada k​​k bir kaza oldu. Biraz dikkatsizce d​nm​s olacak ki digerinden biraz daha kisa olan sakat ayagina basti ve yanlamasina
koltugun ​zerine d​s t​. Koltuk olmasaydi, yere d​s ecegi muhakkakti. Stavrogin, derhal gen​ kadini tuttu ve ona yardim etti. Sonra, sikica
kolundan tutup b​y​k bir dikkatle salonun kapisina dogru g​t​rd​. Bayan Lebyatkin’in, d​s mesinden dolayi cani sikilmisa benziyordu. Son derece
utandigindan y​z​ kipkirmizi olmustu. G​zleri yere dikilmis olarak sessizce y​r​d​. Simdi daha beter topalliyordu. Hemen hemen Stavrogin’in
koluna asilmis gibiydi. Salondan b​ylece ​iktilar. Birden Lisa’nin yerinden firlayarak, g​zleri kapiya dikilmis oldugu halde onlarin arkasindan
baktigini fark ettim. Sonra, sesini ​ikarmadan yine yerine oturdu; sanki, zehirli bir yilana dokunmus gibi, y​z​ ara sira segiriyordu.

Stavrogin ile Mary Lebyatkin arasinda bu kisa olay ge​erken, salonda bulunanlar, b​y​k bir saskinlikla susuyorlardi; yere d​s en bir ignenin sesi
bile duyulabilirdi; fakat, onlar salondan ayrilir ayrilmaz, herkes hep bir agizdan konusmaya basladi.

216

Ama, ​ok az sey s​yleniyordu; ​nk​, konusmaktan ​ok hay-kiriyorlardi. O kadar ​ok kargasalik olmustu ki, olaylarin sirasini pek hatirlamiyorum.
Bay Verkhovensky, kollarini havaya kaldirmis Fransizca bir seyler bagirirken, Bayan Stavrogin kendi d​s ​ncelerine g​m​ld​g​nden onu pek
anlamiyordu. Hatta, Bay Drozdov bile kendi kendine, ​abuk ​abuk bir seyler homurdanmaya baslamisti. Fakat Peter Verkhovensky herkesten
​ok heyecanlanmisti; ellerini kollarini sallayarak Bayan Stavrogin’i birseye inandirmak i​in hararetle ugrasiyordu. Uzun bir s​re ne
konustugunu anlayamadim. Ayni zamanda, Bayan Drozdov’a ve Lisa’ya hitap ediyordu; hatta, arada sirada babasina da heyecanla
bagiriyordu. Kisacasi, salonun i​inde dolanip duruyordu.

Bayan Stavrogin, y​z​ kipkirmizi olmus, yerinden firladi ve Bayan Drozdov’a haykirdi:

- Duydunuz mu? Ona biraz ​nce neler s​yledigini duydunuz mu?”

Fakat, Bayan Drozdov cevap verebilecek durumda degildi. Sadece elini sallayarak anlasilmaz bir seyler mirildandi. Zavalli kadinin kendi
derdi vardi; her saniye Lisa’ya bakiyor ve korkulu bakislarini hemen hemen ondan hi​ ayirmiyordu; hatta, Lisa kalkmadan, gitmeye
yeltenemiyordu bile. Bu s​re i​inde, bir an ​nce sivisip gitmek isteyen Y​zbasi Lebyatkin’di. Bunu ​ok iyi hatirliyorum. Nicholas Stavrogin’in
gelisiyle b​y​k bir dehsete kapilmis oldugu belliydi; fakat, Peter onu kolundan yakalamis gitmesine engel oluyordu.

H​l​ Bayan Stavrogin’i kandirmaya ​alisarak:

-Bu mutlaka gereklidir; mutlaka gereklidir, diye s​yleniyordu. Bu gereksizdir. Bunu siz de anlayabilirsiniz ki, Madam, burada yanlis bir
anlayis vardir. ​ok garip oldugunu itiraf ederim; fakat, aslinda, b​t​n olay, g​n isigi kadar aydinlik. Bunu a​iklamak hakkini bana kimsenin
vermedigini ve kendimi zorla dinlettigim i​in g​l​n​ durumda oldugumu anliyorum. Fakat, ​nce, Bay Stavrogin bu isi ​nemsemiyor ve nihayet, siz
de itiraf etmelisiniz ki, Madam,

217bazi olaylarda insanin kisisel a​iklama yapmasi ​ok g​​t​r. Bu bakimdan, durumun a​iklanmasinda ​nc​ bir kisinin kullanilmasi mutlaka
gereklidir; ​zellikle, birtakim nazik noktalarin tartisilmasi, o kisi i​in ​ok daha kolay olur. Inanin bana, Madam, Bay Stavrogin, sorunuza derhal
tatmin edici bir cevap vermemesinden ​t​r​ su​lu bulunmamalidir ve ayrica b​t​n olay son derece basittir. Onu Petersburg’dan taniyorum.
Ayrica, t​m olay, aslinda ona ​ok onur vericidir, eger biri “onur” gibi belirsiz bir kelimeyi kullanmak zorundaysa… Bayan Stavrogin sordu:

- Bu… yanlis anlasilan olaya tanik oldugunuzu mu anlatmak istiyorsunuz?

Peter, aceleyle:

- Sadece tanik olmakla kalmadim, bu olaya ben de kismen karistim, diye cevap verdi.

- Bunun, bana karsi daima ​ok iyi ve anlayisli olan, benden hi​bir seyini saklamayan Bay Stavrogin’i g​c endirmeyecegine dair bana s​z
verirseniz ve bunu a​iklamakla ona b​y​k bir yardiminiz olacagina tamamen inaniyorsaniz…

- Garip sey, kuskusuz ki onu memnun edecektir; bana d​s enin b​y​k bir g​rev oldugunu da kabul ediyorum. Bunu benden isteyecegine de
inaniyorum.

Birdenbire, havadan d​s er gibi ortaya ​ikan bu centilmenin, baskasiyla ilgili bir olayi anlatmakta g​s terdigi bu asin istek, olagan davranislarin
disinda bile olsa, garipti. Fakat, Bayan Stavrogin’in zayif noktasini bulmus ve kadini kandirmayi basarmisti. O zamanlar, adamin ger​ek
karakteri hakkinda bilgim olmadigi gibi, niyetinden de haberim yoktu.

Bayan Stavrogin, dikkatle ve bir bakima gururuna dokundugundan ​t​r​ ​ekingenlikle:

- Devam edin, dinliyorum, dedi. Peter, makine gibi konusmaya basladi.

218

- Aslinda anlatacak fazla bir sey yok ve dogrusunu s​ylemek gerekirse buna bir olay bile denemez. Ama, sunu s​ylemeye cesaret edebilirim
ki, isi olmayan bir roman yazari, bu olaydan bir roman meydana getirebilir. Olduk​a ilgin​, k​​k bir olaydir, Bayan Drozdov ve eminim ki Bayan
Lisa bile bunu ​grenmekten memnun kalacaktir; ​nk​, bu olayin i​inde, ​zellikle garip olmasa da, olduk​a g​l​n​ bir​ok sey vardir. Bes yil ​nce, Bay
Stavrogin, bu adamla Petersburg’da tanisti… yani, surada agzi bir karis a​ik duran ve aldanmiyorsam buradan siyrilip ka​mak isteyen Bay
Lebyatkin’le tanisti. Bagislayin, Bayan Stavrogin. Ama, buradan savusmaniza salik vermem, azizim levazim subesinin emekli subayi,
g​r​yorsunuz ya, sizi ​ok iyi hatirliyorum. Hesap vermek zorunda kalacaginiz, burada ​evirmekle ugrastiginiz dolaplarin hepsinden, Bay
Stavrogin’le benim haberimiz oldugunu unutmamalisiniz. Tekrar bagislamanizi dileyecegim, Bayan Stavrogin. O g​nlerde, Bay Stavrogin, bu
centilmene ‘benim Falstaff’im derdi.

Birden a​iklamak geregini duymus olacak ki:

- “Falstaff” eski bir palya​o olmali, diye devam etti. Herkesin g​ld​g​ ve herkesin g​lmesine g​z yumdugu ve bunun i​in de para aldigi bilinen bir
palya​o olmali. O g​nlerde, Bay Stavrogin, olduk​a… s​yle s​yleyebilir miyim?… Petersburg’da olduk​a eglenceli ve degisik bir hayat yasiyordu.
Korkarim ki, baska bir ifadeyle anlatmam m​mk​n olmayacak; ​nk​, Bay Stavrogin, hi​bir zaman ​mitsizlige kapilmayan ve herhangi bir isle
ugrasmayi k​​mseyen bir kimsedir. Sadece o zamanlardan s​zediyorum, Bayan Stavrogin. Lebyatkin’in, bir kiz kardesi vardi… biraz ​nce
burada oturan kizcagiz. Agabey ve kardesin kendilerine ait bir yerleri yoktu. ​nlerine neresi ​ikarsa orada yasarlardi. Bu adam, kemerli
ge​itlerin altinda resmi elbisesi ile dolasir; biraz iyi giyimli yayalarin ​n​n​ keserek dilenir ve topladigi parayi da i​kiye yatirirdi, Kiz kardesi ise,
yari tok yari a​ otururdu. Hizmet​ilik yaparak kazandigi birka​ kurus parayla yasamaya ​alisirdi. Korku verici bir yasantiydi bu. O g​nlerde Bay
Stavrogin’i de garipliginden ​t​r​ ​eken, o yan mahallelerdeki sefil hayattan s​zedecek degilim. Sa-219dece o zamanin belirli olaylarindan s​z
edecegim, Bayan Stavrogin; oradaki hayatin garipligi ise, Stavrogin’in kendi ifadesiydi. Benden fazla bir sey saklamaz. Bir ara, Bay
Stavrogin’le karsilasan Bayan Lebyatkin, ​deta ona vurulmustu. O g​nk​ haliyle Bayan Lebyatkin’ in kirli yasantisi i​inde bir pirlanta gibiydi.
Duygulan anlatmakta pek usta olmadigimdan onlara deginmeyecegim; fakat, orada bulunan ayaktakimi daima kizla alay ediyor ve kiz da
buna son derece ​z​l​yordu. Onunla her zaman alay ederlermis; ama, kiz bunun farkina bile varmazmis. Tabii, o zamanlar bile kizin aklindan
zoru varmis; ama, simdiki kadar degil. Onun k​​kken zengin bir hanim tarafindan yetistirilmis olduguna inanmam i​in bazi nedenler var. Bay
Stavrogin onunla hi​ ilgilenmemisti. Hemen hemen b​t​n vaktini, yagli, pis k​gitlarla ge​irir ve Devlet memurlari ile meteligine oyun oynardi.
Fakat g​n​n birinde, kizcagiza k​t​ davranan memurlardan birini (neden basitti sanirim) ensesinden yakaladigi gibi birinci katin penceresinden
firlatip sokaga atti. Hakarete ugramis, masum ve zavalli bir kiza karsi yapilan bu hareket, s​valyece yapilmis bir hareket degildi; b​t​n olay
kahkaha tufani i​inde ge​misti ve Bay Stavrogin en ​ok g​lenler arasindaydi! Sonunda her sey neseyle bitince, tekrar dostluk kurulmus ve pun​
i​ilmeye baslanmisti. Fakat, hakarete ugramis olan kiz, onun bu hareketini hi​bir zaman unutmamisti. Sonunda, tabii, kiz aklini tamamen
kaybetti. Yine s​yl​yorum, duygulari anlatmakta ​ok beceriksizim; ama, kizin olayinda, hayal en ​nemli rol​ oynamistir. Ve sanki ​zellikle
yapiyormus gibi, Bay Stavrogin kizin bu hayalini kuvvetlendiriyordu; ona g​lecegi yerde, b​y​k bir saygiyla davranmaya baslamisti. O
siralarda orada bulunan Kirilov; ​ok degisik karakterde bir kimsedir, Bayan Stavrogin ise son derece serttir; simdi, burada oturdugundan
belki bir g​n onunla tanisirsiniz; bu Kirilov, prensip olarak agzini a​ip tek kelime s​ylemeyen bu adam, birden parladi. Hatirladigima g​re, Bay
Stavrogin’e, b​yle bir kiza, bir kontesmis gibi davranmasinin onun hayatini k​k​nden yikacagim s​ylemisti. Sunu da ekleyebilirim ki, Bay
Stavrogin, Kirilov’a karsi, belirli bir sinira kadar, saygi duyardi. Ona nasil cevap ver-220

digini tahmin edersiniz? ‘Siz, Bay Kirilov’, dedi. ‘Ona g​ld​g​m​ onunla alay ettigimi saniyorsunuz; ama yaniliyorsunuz. Ona saygi
duyuyorum, ​nk​, hepimizden ​ok daha iyi bir insandir’. Ve biliyor musunuz, bunu s​ylerken sesinin tonu ​ok ciddiydi. Bununla beraber, iki ya
da ​ ay s​resinde onunla, “g​naydin” ve “Allahaismarladik” haricinde tek kelime konusmadi. Orada bulunan bir kimse olarak ​ok iyi
hatirliyorum, kiz sonunda, Bay Stavrogin’i, ​ok d​s mani ve aile engelleri oldugundan ya da buna benzer nedenlerden ​t​r​ onu “ka​irmayi” g​ze
alamayan nisanlisi olarak g​rmeye basladi. Sunu s​yleyebilirim ki herkes egleniyordu bu durumla!… Bay Stavrogin, buraya gelecegi zaman
her sey son buldu; yalniz, hatirladigima g​re, kizin ge​imi ile yakindan ilgilenerek ona, hatiri sayilir bir yillik bagladi; yanilmiyorsam, ​ y​z ruble
ya da daha fazla. Neyse, diyelim ki, b​t​n bunlar, zamanindan ​nce yorulan bir insanin sa​maliklari, gariplikleridir. Hatta, Kirilov’un dedigi gibi,
hayattan bikmis bir kimsenin, deli ve sakat bir kizin, isi nereye kadar g​t​rebilecegini merak etmesinden ​t​r​ yapilmis bir deneyden ibarettir.
Kirilov: “En ​aresiz yaratigi kasten se​tiniz’, diyordu. ‘B​t​n hayati boyunca alay edilmeye ve ezilmeye mahk​m edilmis oldugunu da
biliyordunuz. Bu zavalli kadinin, size olan g​l​n​ askindan haberdarsiniz ve bunun nereye kadar varacagini ​grenmek i​in onu k​r​kleyip
duruyorsunuz.’ Fakat, birka​ kelime dahi konusmadigi deli bir kadinin, kendi kendine kurdugu hayaller y​z​nden bir insani su​lamak ne
dereceye kadar dogrudur, acaba? Bazi konular vardir ki, Bayan Stavrogin, bu konularin mantikli olarak tartisilmasi bir yana, onlardan
s​zetmek bile akillica bir is sayilmaz. Pek​l​, diyelim ki, biraz gariptir; fakat, bu konuda bundan baska bir sey s​ylenebilir mi? Bununla beraber,
bu k​​c ​k olayi koskocaman bir konu yapip ​ikarmislar ortaya. G​r​yorsunuz ya, Bayan Stavrogin, burada d​nen olaylardan tamamen habersiz
degilim…

Bu kadar uzun bir nutuk ​eken gen​ birden sustu; ve Lebyatkin’e d​necegi anda, Bayan Stavrogin onu durdurdu. Son derece heyecanliydi.

221-Bitirdiniz mi, diye sordu.

- Hen​z degil… ​yk​m​ tamamlayabilmek i​in, kusura bakmazsaniz, su centilmene bazi olaylar hakkinda basit birka​ soru sormak istiyorum.
Bunlarin neler oldugunu birka​ dakika i​inde anlayacaksiniz, Bayan Stavrogin.

- Simdi degil; gerisi sonraya kalsin, l​tfen. Bir dakikanizi rica edecegim. Ah, konusmaniza izin vermekle ne kadar dogru davranmisim!…

Peter Verkhovensky birden canlandi.

- L​tfen, sunu dikkate aliniz, Bayan Stavrogin, dedi. Acaba, Bay Stavrogin’e biraz ​nce sordugunuz soruya, kendisi benim kadar kesin bir
cevap verebilir miydi?

- Oh, evet, haklisiniz!…

- Bazi durumlarda, ​nc​ bir kimsenin, olayla dogrudan dogruya ilgili bir kimseye g​re, olayi daha rahat a​iklayabilecegini s​ylemekte hakliydim,
degil mi?

- Evet… evet… Fakat bir konuda yaniliyorsunuz ve ​z​lerek s​yl​yorum ki yanilmaniz devam ediyor…
- Ah? Neymis bu?

- Biliyorsunuz… fakat oturmaz misiniz, Bay Verkhovensky? -Ah, nasil arzu ederseniz, olduk​a yoruldugumu hissediyorum.

Tesekk​r ederim.

Seri bir hareketle bir sandalye aldi ve sandalyeyi ​yle koydu ki, bir yaninda Bayan Stavrogin, diger yaninda, masanin basinda oturan Bayan
Drozdov ve bir an bile g​zlerini ​zerinden ayirmadigi Bay Lebyatkin de tam ​n​nde kalmisti.

- Buna gariplik demekle yaniliyorsunuz… .

- Oh, b​t​n sorun buysa…

Bayan Stavrogin’in uzun bir konusmaya baslayacagi belliydi. Elini kaldirip Peter’in konusmasini kesti.

- Hayir, hayir, hayir, acele etmeyin, l​tfen.

222

Onun konusacagini hisseden Peter hemen dikkat kesildi.

- Hayir, bu gariplikten daha y​c edir ve hatta, kutsal bir seydir. Gururlu, hayatin bir​ok sikintilarini k​​k yaslardan beri ​ekmis bir adam; bu
adam, sizin ​ok yerinde kullandiginiz gibi hayati “alay” olarak kabul etmistir. Kisacasi, babanizin bir zamanlar ona taktigi Prens Harry adi,
onu ​ok iyi tarif edecektir; ne var ki, benim d​s ​nceme g​re, o Prens Harry’den ​ok Hamlet’i andirir.

Baba Verkhovensky, b​y​k bir agirbaslilikla ve duygulu olarak:

-Et vous avez raison (haklisiniz), dedi.

- Tesekk​r ederim, dostum Bay Verkhovensky. ​zellikle, Nicholas’in ruh y​c eligine ve yeteneklerine olan degismez g​veninizden ​t​r​, size de
ayrica tesekk​r​ bir bor​ bilirim. Hatta, ​mitsizlige d​s t​g​m zamanlar, bu duygunuzu bana bile asiladiniz.

Bay Verkhovensky ileri dogru bir adim atarak:

- Chere, chere… (sekerim, sekerim), diye mirildandi. Fakat, bu anda Bayan Stavrogin’in s​z​n​ kesmenin tehlikeli

olabilecegini d​s ​nm​s olacak ki, birden sustu.

Bayan Stavrogin, bir siir akiciligiyla konusmasina devam etti:

- Nicholas’in yaninda daima, durgun ve yumusak yaradilisli bir Horatio olsaydi, ​mr​nce ona istirap veren, aci ​ektiren “eglence seytani” nin
elinde oyuncak olmaktan belki ​oktan kurtulmus olacakti. Bu “eglence seytani” deyisi de sizin ​ok g​zel ifadelerinizden biridir, dostum Bay
Verkhovensky. Fakat Nicholas’in hi​bir zaman bir Horatio’su ya da bir Ophelia’si olmadi. Onun sadece bir annesi vardi ve bir anne b​yle
durumlarda ona ne kadar yardimci olabilirdi?

S​z​n​n burasinda Peter’e d​nd​:

- Biliyor musunuz, Bay Verkhovensky, demin anlattiginiz igren​ toplumlara Nicholas gibilerinin ne kadar kolaylikla girebilecegini simdi daha
iyi anliyorum. Simdi ​ok iyi anliyorum ki, su

223”hayatin alayi”, sizin bu ​ok yerinde ve g​zel deyisinizle, g​zlerimin ​n​ne a​ik se​ik serilmistir. Onun, b​ylesine zit bir yasantida, sizin
ifadenizle, Bay Verkhovensky, karanlik bir tabloda, pirlanta gibi parladigina inaniyorum. Ve g​n​n birinde, bu insan, herkes tarafindan k​t​
davranislar g​ren bir yaratiga rastliyor, bu yaratik, yari deli ve topaldir; ama soylu bir kalbi ve kisiligi vardir!

- Ha, evet, varsayalim ki ​yle olsun…

- Ve bundan sonra, onun herkes gibi zavalliya g​lmedigini, anlamiyor musunuz? Ah, siz insanlar! Zavalli kadim, ona hakaret edenlerden
korumasindan baska, ona neden bir “markiz” gibi davrandigini, su Kirilov, her ne kadar Nicholas’i anlayamamissa da insanlari ​ok iyi
anlayan biri! Anlayamiyorsunuz! Dogrusunu s​ylemek gerekirse, fel​ket de bu zitliktan doguyor; eger sanssiz’kadincagiz daha degisik bir
ortamda bulunsaydi, muhakkak ki b​yle bir hayal alemine dalmayacakti. Bir kadin, sadece bir kadin bunu anlayabilir, azizim Bay
Verkhovensky ve ne yaziktir ki… yani, kadin olmamaniz bir yana, her ne hal ise, siz bunu anlayabilecek biri degilsiniz!…

- Yani durum ne kadar k​t​ olursa olsun, yine de iyidir, demek istiyorsunuz… sizi ​ok iyi anliyorum, Bayan Stavrogin, ​ok iyi anliyorum. Dinde
buldugumuz gibi bir sey; kisi ne kadar k​t​ kosullar altinda yasarsa yasasin, toplum ne kadar k​t​ ve ezici olursa olsun, o insanoglu sonunda
cennetlik olacaktir ve b​yle olacagini da b​y​k bir inatla hayal eder durur; y​zlerce din adami da b​yle d​s ​nd​klerine ve bu isteklerini ellerinden
geldigi kadar k​r​klediklerine g​re… sizi ​ok iyi anliyorum, Bayan Stavrogin, meraklanmayin.

- S​ylemek istedigim tamamen bu degil; fakat s​yleyin bana, acaba Nicholas da, su bedbaht organizmadaki hayali yikmak i​in g​lmeli, (Bayan
Stavrogin’in organizma kelimesini neden kullandigini anlayamadim) diger memurlarin yaptigi gibi onunla alay edip, ona k​t​ m​
davranmaliydi? Nicholas’in Kirilov’a, “ona g​lm​yorum” dedigi zamanki o soylu merhametini ger​ekten anlamadiniz mi? Oh, ne soylu, ne
kutsal bir cevap!…

224

Baba Verkhovensky mirildandi.

- Sublime… (Y​c e)

- Ve sunu da hatirlayin ki, o zannettiginiz kadar zengin de degildir. Zengin olan benim, o degil. O zamanlar ise, benden bir kurus dahi talep
etmiyordu.

Peter Verkhovensky olduk​a sabirsiz bir anlamla:

- Anliyorum, hepsini anliyorum, Bayan Stavrogin, dedi.

- Oh, tam benim karakterim! Kendimin bir kopyasini Nicholas’ta g​r​yorum. Bu gen​ligi, karanliklara karsi yumusakligi ve ​fkeli atilganligi
hatirliyorum. Ve eger birbirimizle daha iyi dost olursak, Bay Verkhovensky, bana sorarsaniz bunu g​n​lden istiyorum; ​zellikle size karsi b​y​k
bir s​kran borcum var… belki o zaman daha iyi anlayacaksiniz…

Peter Verkhovensky birden mirildandi:

- Ah, inanin ki ben de b​yle arzu ediyorum, Madam.

- Bir insanin bencil olmayan hislerin k​rl​g​nde, hi​bir bakimdan bagdasamayacagi, ilk firsatta insana en k​t​ acilari ​ektirmeye hazir bir kimseye,
nasil baglanabildigini; her seye ragmen, b​yle bir insani kendisine ​lk​ diye nasil kabullendigini anlayacaksiniz. B​t​n umutlarin o kimseye nasil
baglandigini, t​m umutlarinin onda nasil toplandigini, neden oldugunu bilmeden b​t​n hayat s​resinde onu nasil sevdigini, belki de degmedigi
i​in, kim bilir, ​ok iyi anlayacaksiniz… Oh, b​t​n hayatimca nasil aci ​ektim bilemezsiniz, Bay Peter Verkhovenskyy!…

Baba Verkhovensky, y​z​nde b​y​k bir aci izi, bakislarimi yakalamaya ​alisti; ama, tam vaktinde basimi baska tarafa ​evirdim.

-… ve pek yakin bir ge​miste, son zamanlarda., oh, Nicholas’a ne kadar haksiz davrandim! Bana inanmazsiniz; ama, her taraftan ​z​nt​
duyuyordum, herkesten, b​t​n… d​s manlarimdan, dostlarimdan, her t​rl​ aptal, degersiz insanlardan; herkes bana aci veriyordu. Zannedersem
dostlarim, d​s manlarimdan ​ok aci veriyor—

225lardi bana. Ilk imzasiz mektubu g​nderdikleri zaman, inanmayacaksiniz, Bay Peter Verkhovensky; fakat, bana karsi girisilen bu kadar
soysuzluga karsi duracak g​c ​m​ yitirmistim. Bu k​​kl​g​m​ hi​bir zaman unutamayacagim!… Peter Verkhovensky birden canlanarak:

- Bazi imzasiz mektuplardan s​zedildigini duymustum, dedi. Fakat tasalanmayin, ​nk​, bu mektuplari kimin yazdigini hemen ​grenecegim.

- Fakat, burada ne ​esit dolaplarin d​nd​r​lmekte oldugunu hi​bir zaman anlayamazsiniz! Hatta, zavalli Bayan Drozdov’u bile bu mektuplarla
​zd​ler. Onun b​yle mektuplarla ilgisi nedir?

Sonra, son derece duygulu, az da olsa, magrur bir k​​mseme ile Bayan Drozdov’a d​nerek ekledi:

- Bug​n size son derece haksizlik ettigimi sanirim, sevgili Praskovya!

Bayan Drozdov isteksiz bir tavirla mirildandi:

- Oh, bunun ​s t​nde bile durma, dostum. Bana sorarsaniz, bu konusmalara bir son vermeliyiz… o kadar ​ok konusuldu ki…

​rkek bakislarini yine Lisa’ya ​evirdi; fakat, Lisa, Peter Verkhovensky’ye bakiyordu. Bayan Stavrogin birden:

- Bu mutsuz yaratigi, deli kadini, kalbinden baska her seyini yitiren bu zavalli kadini, evlatlik edinmeye su anda karar verdim, diye haykirdi.
Yerine getirmem gereken kutsal bir g​revdir bu. Bu g​nden itibaren onu himayeme aliyorum!

Peter Verkhovensky birden heyecanlanip, canlaniverdi.

- Bu bir bakima ​ok yerinde bir karar. ​z​r dilerim, fakat konusmami hen​z bitirmemistim. Tartismak istedigim o kadinin korunmasidir. O
zaman Bay Stavrogin ayrildiginda konusmama biraktigim yerden devam ediyorum. Bayan Stavrogin, buradaki su centilmen, su ayni Bay
Lebyatkin, kiz kardesine ayrilan bu parayi istedigi gibi harcayabilecegi d​s ​ncesine saplandi ve bunu da yapti.

226

O zaman bu paranin Bay Stavrogin tarafindan nasil d​zenlenmis oldugunu tam olarak bilmemekle beraber bir yil sonra, Bay Stavrogin’in
Avrupa’dayken, durumdan haberdar edilmesi ve yeni bir d​zen yapmasi gerekiyordu. Bu yeni d​zenin ayrintilarindan da haberim yok; ama,
bu gen​ kadinin, g​zel bir yere yerlestirildigini biliyordum ve orada tam anlami ile bakilacakti. Tabii, b​t​n bunlar dost​a bir anlayisla yapilmisti.
Ne demek istedigimi anliyorsunuz, degil mi? Peki, Bay Lebyatkin’in ne yapmaya karar verdigini tahmin edersiniz? Her seyden ​nce, bu gelir
kaynagini bulmak i​in ​alismaya basladi. Yani, kiz kardesini nereye sakladiklarini ​grenebilmek i​in yapmadigi kalmadi. Kisa bir s​re ​nce, kiz
kardesinin yerini buldu ve kizin ​zerinde hak idida ederek onu, yerlestirildigi manastirdan alarak buraya getirdi. Burada kiza bakmiyor; onu
d​v​yor ve a​ birakiyordu. Nasil oldugunu bilmiyorum, Bay Stavrogin’den y​kl​ bir para aldiktan sonra, t​m parayi i​kiye yatirdi. Bay Stavrogin’e
tesekk​r edecegi yerde, onu tehdit etmeye, ondan daha y​kl​ para istemeye ve yillik tahsisin eline verilmedigi takdirde t​rl​ yalanlarla onu rezil
edecegini s​ylemeye basladi. Ve b​ylece, Bay Stavrogin’in istekle verdigi parayi hara​ gibi almak istedi. Buna ne buyurulur? Bay Lebyatkin,
simdi s​yleyin bakalim, anlattiklarimin hepsi de dogru mu?

Sessizce, g​zlerini yere dikmis duran Y​zbasi seri bir iki adim atti ve rengi morardi,

- Bana karsi ​ok zalimce davrandiniz, efendim, dedi.

- Zalimce demekle ne kastediyorsunuz… neden? Fakat, kusura bakmazsaniz, zul​m ya da merhametten daha sonra konusacagiz; simdi, ilk
soruma cevap vermenizi istiyecegim: S​ylediklerim dogru mu, yanlis mi? S​ylediklerimin dogru olmadigini s​yleyecek olursaniz, bu husustaki
d​s ​ncelerinizi hemen duymak isteriz.

Y​zbasi:

-Ben… siz de biliyorsunuz, efendim.. diye mirildandi ve birden sustu.

Sunu a​iklamam gerekir ki, Peter Verkhovensky bir sandalyede

227bacak bacak ​s t​ne atmis otururken, y​zbasi ayakta ve onun ​n​nde b​y​k bir saygiyla duruyordu.

Y​zbasi Lebyatkin’in saskinligi, g​r​n​s e g​re Peter Verkhovensky’nin hosuna gitmemisti; y​z​, bir an i​in b​y​k bir ​fkeyle burustu. Anlamli anlamli
Lebyatkin’e bakarak:

- Herhangi bir sey s​ylemek olasiliginiz yok mu? diye sordu. Eger varsa, l​tfen baslayin… bekliyoruz.

- Siz de biliyorsunuz ki, efendim, bu konuda bir sey s​yleyemem.

- Bilmiyorum. Ger​ekten yeni duyuyorum! Neden bir sey s​yleyemezsiniz?

Y​zbasi susuyordu. G​zlerini yerdeki sabit bir noktaya dikmisti.

- Izin verirseniz gideyim, efendim, dedi.

- Fakat, size sordugum sorunun karsiligini vermeden degil. S​ylediklerim dogru muydu?

Lebyatkin, g​zlerini kendisini harap eden adama kaldirdi. Alnindan ter bosaniyordu.

- Dogrudur, efendim.

- S​ylediklerimin hepsi de dogru mu? -Evet, efendim, hepsi dogrudur.

- S​yleyecek ya da ekleyecek bir seyiniz yok mu? Bizim haksizlik ettigimizi d​s ​n​yorsaniz, a​ik s​yleyin. Reddedin. S​ylenenlerden
hoslanmadinizsa, y​ksek sesle s​yleyin.

- Hayir, efendim, hi​bir sey yok.

- Bay Stavrogin’i son zamanlarda tehdit ediyor muydunuz? .

- Bu… bu… daha ​ok i​kiden oldu, efendim. Birden basini kaldirdi. Kendisini kaybederek:

- Efendim, aile gururu ve degersiz y​zkarasi insanoglunun arasinda haykirirsa, o zaman da… o zaman da insanoglu su​lu olur mu, diye
k​kredi.

228

Peter Verkhovensky delici bakislarini Lebyatkin’in g​zlerine dikti.

- Simdi ayik misiniz, Bay Lebyatkin?

- Evet efendim, sarhos degilim.

- Aile gururu ve degersiz y​zkarasi demekle ne kastettiniz, efendim?

Y​zbasi yine duruldu.

- Kimse i​in s​ylemis degilim, diye geriledi. Bunu s​ylerken kimseyi d​s ​nm​yordum… sadece kendi kendimle konusuyordum.

- Tahmin ederim ki, sizin ve sizin gibilerin yasantilari hakkinda ettigim s​zlerden ​t​r​, degil mi? ​ok alingansiniz,Bay Lebyatkin. Ama, kusura
bakmazsaniz, yasantinizin ger​ek y​n​n​ hen​z anlatmis degilim. Ama anlatacagim; fakat, hen​z ger​egi t​m y​nleriyle anlatmaya baslamadim.

Lebyatkin birden canlandi ve vahsi bakislarini Peter’e dikti.

- Efendim, ancak ayilmaya basliyorum.

- Anliyorum!… Ve sizi ayiltan da, ben miyim?

- Evet, efendim, beni ayiltan sizsiniz. D​rt yildan beri, bulutlu bir g​ky​z​n​n altinda uyumustum. Simdi gidebilir miyim, efendim?

- Gidebilirsiniz, ancak Bayan Stavrogin’in…

Bayan Stavrogin elinin bir hareketi ile onunla yapacak bir isi olmadigini belirtti.

Y​zbasi egilerek salondakileri selamladi; kapiya dogru iki adim atti; birden durdu ve elini kalbinin ​s t​ne bastirarak bir sey s​ylemeye ​alisti.
Fakat, tek kelime s​yleyemeden salondan ​ikti. ​ikarken o sirada salona girmek ​zere olan Stavrogin’e ​arpti. Stavrogin hemen kenarci ​ekildi;
fakat, Lebyatkin, onun tam ​n​nde duruyor, boa yilani g​rm​s tavsan gibi ona bakiyordu. Bir dakikalik duraksamadan sonra, Stavrogin eliyle
y​zbasiyi iterek salona girdi.

229Neseli ve huzur i​ine g​r​n​yordu. Belki de bizim bilgimiz olmayan tatli bir olaya tanik olmustu. Bir seyden ​t​r​ son derece neseli oldugu ilk
bakista anlasiliyordu.

Bayan Stavrogin daha fazla bekleyemeyerek yerinden kalkti.

- Beni bagislayacak misin, Nicholas?

Fakat, Nicholas sadece g​ld​. Sonra i​ten gelme sakaci bir tavirla:

- Her seyi ​grenmis oldugunuzu anliyorum, diye haykirdi. Buradan ayrildiktan sonra arabada giderken, size cevap vermeden ayrilmamin ​ok
garip oldugunu, belki size her seyi anlatmam gerektigini d​s ​nm​s t​m. Fakat, Peter’i yaninizda biraktigimi hatirlayinca bu endiseden
kurtuldum.

Konusurken seri bakislarla salondakileri s​z​yordu. Bayan Stavrogin, heyecanla:

- Garip yaradilisli bir kimsenin, Petersburg’da basindan ge​en k​​k bir macerayi, Bay Verkhovensky’den dinledik, dedi. Daima soylu ve kutsal
hisleri olan, delice davranislari bulunan s​valye ruhlu bir kimsenin basit bir ​yk​s ​…

Nicholas g​lerek:

- S​valye ruhlu, ha? Hey Ulu Tanrim, isi bu kadara mi vardirdin? dedi.

Bununla beraber, bu kez, Peter’in bu kadar aceleci olmasi hosuma gitmis g​r​yordu.

Peter’le kisa bir s​re bakistiktan sonra:

- Peter’in evrende tek baris yapici insan oldugunu bilmelisiniz, anne, dedi. Hayattaki rol​, aliskanligi, hastaligi budur ve onu, ​zellikle bu
erdemlerinden dolayi size tavsiye etmeliyim. Burada size anlattiklarini tahmin edebiliyorum. Anlatmaya basladigi zaman neler bulup ortaya
​ikardigini tahmin edemezsiniz. Kitaplik gibi bir kafasi vardir. Ve l​tfen, sunu hatirlayin ki, bir realist olarak yalan s​yleyemez ve ger​ekleri
oldugundan fazla ger​ek yapar.

Bunlari s​ylerken bakislarim h​l​ salonda dolastiriyordu.

230

- Bu bakimdan a​ik olarak anlayabilirsiniz ki, sizin, benden ​z​r dilemeniz gerekmez, anne. Bu davranislardan sorumlu bir ka​ik varsa, o da
benim. Demek oluyor ki, her sey s​ylenip yapildigina g​re, burada saldigim ​n​ s​rd​rmem gerekir.

S​z​n​n burasinda annesini i​ten gelen bir sevgiyle kucakladi. Sonra, sesine kuru bir anlam vererek ekledi:

-Her sey anlatilip a​iklandiktan sonra, bu konu ​zerinde daha fazla durmamak gerekiyor.

Bayan Stavrogin, onun ses tonundaki anlami sezmekle beraber, heyecani yatisacagina b​s b​t​n artmisti.

- Bir aydan ​nce gelmeni beklemiyordum, Nicholas, dedi.

- Tabii, size her seyi anlatacagim, anne; ama simdi… S​z​n​ burada keserek, Bayan Drozdov’a dogru y​r​d​. Fakat, Bayan Drozdov, onun
aniden ​ikagelisi ile saskinligi

s​yle dursun basini ​evirip, ondan yana bir kere olsun bakmamisti. Simdi yeni yeni dertler i​indeydi; y​zbasinin odadan ​ikarken Nicholas ile
​arpismasindan bu yana, Lisa, i​in i​in g​lmeye baslamisti ve simdi g​lmesi kontrol edemedigi kahkaha halini almisti. Y​z​ kipkirmizi olmustu.
Biraz ​nceki ​zg​n hali ile simdiki neseli hali arasinda b​y​k fark vardi. Stavrogin, annesi ile konusurken Lisa, Bay Drozdov’a yaklasmasi i​in iki
kere isaret etmisti. Sanki, kulagina bir seyler fisildamak istemisti; fakat, adamcagiz kulagini ona dogru yaklastirdigi sirada yine kahkahalarla
g​lmeye koyulmustu. Sanki, zavalli Bay Drozdov’un haline g​l​yormus gibiydi. Lisa, kendisini tutmaya ​alisarak mendilini agzina bastirdi.
Nicholas, b​y​k bir i​tenlikle ve masum bir tavirla onu selamlamak i​in d​nd​.

Lisa, ​abuk ​abuk konusarak:

-L​tfen, beni bagislayin, dedi. Kuskusuzki… Bay Drozdov’la tanismistiniz. Tanrim, boyunuz ne kadar da uzun, Maurice!

Tekrar g​lmeye basladi. Evet, Bay Drozdov uzundu, ama, Lisa’ nin dedigi kadar degil.

231Lisa yine kendisini tuttu. Hatta, biraz da sasirmis g​r​n​yordu. G​zleri parlayarak:

- Geleli… ​ok oluyor mu? diye mirildandi. Nicholas, dikkatle Lisa’yi inceleyerek:

- Oh, iki saatten biraz fazla oluyor, diye cevap verdi.

Sunu da a​iklamaliyim ki, Nicholas genellikle ​ekingen ve nazikti. Fakat, simdi nezaketi bir yana birakip, tamamen degismisti ve hatta bikkin
bir g​r​n​s ​ vardi.

- Peki, nerede kalacaksiniz?

- Burada.

Bayan Stavrogin de Lisa’yi inceliyordu; fakat birden aklina bir d​s ​nce geliverdi. Oglunun yanina giderek:

-Fakat, bu kadar saatten beri nendeydin, Nicholas, diye sordu. Tren saat onda geliyor.

- ​nce Peter’i, Kirilov’u ziyarete g​t​rd​m. Peter’e Matveyeva’da rastladim, sehrimizden ​ istasyon ​nceki bir kasaba. Ve ayni kompartimanda
yolculuk ettik.

Peter Verkhovensky s​z​ aldi:

- Sabahtan beri Matveyeva’da tren bekliyordum. Trenin son vagonlari raydan ​ikmisti. Az kaldi bacaklarim kiriliyordu.

Lisa:

- Bacaklariniz mi kiriliyordu! diye haykirdi. Annecigim, ge​en hafta biz de Matveyeva’ya gitmek istemistik, gitseydik, bizim bacaklarimiz da
kirilabilirdi!

Bayan Drozdov ha​ ​ikartarak:

- Tanri korusun! dedi.

- Annecigim, annecigim, sevgili annecigim, ger​ekten de iki bacagimi kirmis olsam, korkmamalisin. Bacaklarimi ger​ekten de kirabilirim. Her
g​n deliler gibi kosup durdugumu kendiniz s​yl​yordunuz. Topal oldugum zaman beni y​r​y​s e ​ikarir miydin, Maurice?

232

Tekrar kahkahalarla g​lmeye basladi.

- Eger topal olursam, sizden baskasi ile ger​ekten ​ikamam. Bundan hi​ kuskunuz olmasin. Fakat, ya tek bacagimi kiracak olursam! Bunun
bile b​y​k bir seref olacagini s​yleyecek kadar nazik olun bari!

Bay Drozdov, can sikintisi ile kaslarini ​atarak:

- Bir bacaginiz oldugundan mi seref duyacagim, diye mirildandi.

- Fakat beni gezdirebileceksiniz; sadece siz, baska kimse degil.

Bay Drozdov’un kaslari biraz daha ​atildi.

- O zaman bile, siz beni gezmeye g​t​r​rd​n​z, diye mirildandi.

Lisa, panige kapilarak:

- Tanrim, saka yapmaya ​alistigimi fark etmediniz mi? diye haykirdi. Bir daha sakin b​yle bir sey yapmaya kalkmayin, Maurice! Fakat,
Ger​ekten, ne kadar bencil bir insansiniz! Sizin hesabiniza, kendi kendinizi aldataginizi s​yleyecegim. Aksine, sabahtan aksama kadar,
bacaksiz daha ilgin​ oldugumu s​yleyip dururdunuz. Oysa, bir sey var ki, bunun ​n​ne ge​mek m​mk​n olmaz sanirim; siz ​ok uzun boylusunuz,
ben bacaksiz olunca sizin yaninizda ​ok kisa kalacagim; o zaman beni kolunuza takip nasil gezdireceksiniz, merak ediyorum? Hayir, o
zaman tamamen uygunsuz oluruz!

Sarsila sarsila g​lmeye basladi. Sakalari ve imalari ​ok basit olmakla beraber, herhangi bir basarinin pesinde olmadigi da belliydi.

Peter, bana fisildadi.

- Isteri! ​abuk tarafindan bir bardak su getirmeleri gerekir! Hakliydi. Bir dakika sonra herkes Lisa’nin basina ​s ​s t​ ve

derhal su getirildi. Lisa, sevgili annesine sarilarak onu ​pt​ ve omzuna kapanarak aglamaya basladigi sirada, tekrar basini kaldirip

233dikkatle annesinin y​z​ne bakti ve kahkahayla g​lmeye basladi. Bayan Stavrogin, onlari, Dasha’nin daha ​nce girmis oldugu kapidan
ge​irerek odasina ​ikardi. Fakat, yokluklari ancak d​rt dakika s​rd​.

Simdi, bu unutulmaz sabahin b​t​n ayrintilarini hatirlamaya ​alisiyorum. Kadinlarin salondan ​ikmasindan sonra (Dasha yerinden bile
kipirdamadan oturuyordu), Stavrogin, hepimizin tek tek elini sikmis ve hatir sormustu. Yalniz, oturdugu yerden kimildamayan ve basi
g​gs​ne sarkmis olan Shatov’la konusmadigini ​ok iyi hatirliyorum. Bay Verkhovensky, onunla ​nemli konular hakkinda konusmaya
niyetleniyordu ki, Nicholas onu dinlemeden Dasha’nin yanina kostu. Ama, tam yari yolda, Peter Verkhovensky, onun ​n​n​ kesti ve onu
s​r​klercesine pencerenin ​n​ne g​t​r​p bir seyler fisildamaya basladi. Y​z anlamlarina bakilacak olursa bunlarin ​nemli seyler oldugu anlasiliyordu.
Stavrogin, dudaklarinda soguk bir tebess​mle, kendisine s​ylenenleri dalgin dalgin dinliyordu. Tavirlarinda oradan bir an evvel kurtulmak
istermis gibi bir g​r​n​s ​ vardi. Hanimlar d​nd​g​nde pencereden ayrildi. Bayan Stavrogin, Lisa’yi eski yerine oturtarak, hi​ olmazsa on dakika
daha dinlenmesi gerektigini ve temiz havanin sinirlere pek iyi gelecegini sanmadigini s​yledi. Lisa’nin ​zerine titrer gibi bir hali vardi. Kendisi
de onun yanina oturdu. Serbest kalan Peter, hemen onlarin yanina kosarak neseli bir konusmaya daldi. Iste o zaman, Stavrogin agir
adimlarla Dasha’nin yanina gitti. Dasha, onun yaklastigini g​r​nce g​zle g​r​lebilir derecede titredi ve y​z​ kizararak ayaga firladi.

Nicholas, y​z​nde olduk​a garip bir anlamla:

- Sizi tebrik etmem gerekiyor… yoksa tebrik i​in biraz erken mi, dedi.

Dasha, cevap verdi; ama, s​ylediklerini duyamadim. Nicholas, sesini biraz y​kselterek:

- D​s ​ncesiz davrandigim i​in ​z​r dilerim, dedi. Fakat biliyorsunuz, bana ​zellikle duyuruldu. Biliyor muydunuz?

234

-Evet, ​zellikle size duyuruldugunu biliyorum. Nicholas g​lerek:

- Tebriklerimle isinize engel olmadigimi umarim, dedi. Ve eger Bay Verkhovensky…

Peter, birden onlardan yana y​r​d​.

- Ne oluyor? Tebrik edilecek ne var? S izi ne nedenle tebrik etmeliyiz, Bayan Shatov? Onun i​in degildir, herhalde? Y​z​n​z​n

kizarmasindan dogru tahmin ettigimi anliyorum. Ve kuskusuz, g​zel, soylu kizlarimizi baska neden tebrik edebiliriz ki? Ve baska hangi tebrik
onlarin y​zlerini kizartir? Eh, benim de tebriklerimi kabul buyurun, eger tahminlerimde yanilmiyorsam tabii. Ve parami da verin bakalim!
Hatirlarsaniz Isvi​re’de, evleneceginize dair bahse girmistik, ​yle degil mi? Ah, evet, Isvi​re dedim de hatirladim, neler d​s ​n​yorum! Aslinda
buraya da bir is i​in gelmistim; ama, hemen hemen unutmustum. S​yleyin bana…

S​z​n​n burasinda seri bir hareketle babasina d​nd​. .

- …Isvi​re’ye ne zaman gidiyorsunuz? Bay Verkhovensky birden sasirdi.

- Ben…Isvi​re mi, diyebildi.

- Garip sey, gitmiyor musunuz? Fakat evleniyorsunuz, degil mi? ​yle yazmamis miydiniz?

Bay Verkhovenky:

-Pierre! diye haykirdi.

-Pierre… ne demek istiyorsunuz? M​mk​n oldugu kadar ​abuk olarak fikrimi ​grenmek istediginize g​re, bu evlenmeye karsi olmadigimi
bildirmek i​in kosarak geldigimi s​ylememden memnun olursunuz sanirim.

Soluk almak i​in durduktan sonra devam etti:

- Fakat, mektubunuzda yazdiginiz gibi “kurtarilmak” zorundaysaniz, her zamanki gibi yardiminiza kosmaya hazirim. Evlenecegi dogru mu,
Bayan Stavrogin?

235Seri bir hareketle Bayan Stavrogin’e d​nm​s t​.

- D​s ​ncesizlik etmedigimi umarim. B​t​n sehir halkinin bu evlenmeden haberi oldugunu ve kendisini tebrikleri ile rahatsiz ettiklerini, bu
nedenle, daima geceleri y​r​y​s e ​iktigini yazmisti. Mektubu halen cebimde. Fakat, inanir misiniz, Bayan Stavrogin, mektuptan bir sey
anlayamadim. Ne basi belli ne de sonu!

Yine babasina d​nd​.

- Bana sadece bir seyi s​yleyin, efendim, sizi tebrik mi edecegim yoksa, kurtaracak miyim? Inanilmaz gibi g​r​necegini biliyorum; ama, bir
satirinda d​nyanin en mutlu diger satirinda ise en bedbaht adami oldugunu yaziyor. ​nce, onu affetmemi istiyor. B​yle yazmakta haklidir
diyelim; fakat, yine de sunu s​ylemeliyim. D​s ​n​n bir kere, adamcagiz b​t​n hayati boyunca beni sadece iki kere g​rm​s ki, bu da kazayla olmus
ve simdi de ​nc​ defa da evleniyor, birden evlenmekle bana karsi olan babalik g​revlerini yapamayacagindan dolayi yanip yakiliyor.
Kilometrelerce uzaktan bana yalvariyor ve ona kizmamami, evlenmesine izin vermemi diliyor! L​tfen g​c enmeyin, efendim. Yasinizin geregi
olabilir. Genis fikirliyim ve sizi su​lamiyorum. D​s ​nelim ki size onur veriyor falan, fil​n. Fakat, yine de asil derdinizin ne oldugunu
anlayamiyorum. Mektubunuzda Isvi​re’deki g​nahlar’ dan dem vuruyorsunuz.‘Evleniyorum’, diye yaziyor. “Belki bir ​esit g​nahtan, belki de
baska birinin g​nahindan dolayi.’ Ya da her ne ise… kisacasi, “g​nahlar’. ‘Kiz’, diyor. ‘Ger​ekten bir hazinedir.’ Fakat ona ‘degersiz’
oldugunu s​yl​yorsunuz. Tabii, bu sanirim sizin tarziniz. Fakat, tahminimce, bu ‘g​nahlardan’ ya da kosullardan ​t​r​, kiliseye ve sonra da
isvi​re’ye gitmeye zorlaniyorsunuz. Bu bakimdan, her seyi y​z​s t​ birakip gelmemi istediniz. Siz bundan bir sey ​ikarabiliyor musunuz? Oysa…
y​z​n​z​n anlamindan da anliyorum ki…

Cebinden ​ikardigi mektubu sallayarak salondakilere bakiyordu. Dudaklarinda masum bir tebess​m vardi. ”

- … bir seylere engel olmak ​zereyim. Galiba baltayi tasa vurmak ​zereyim. Hi​ olmazsa inaniyorum ki… benim samimi ge—

236

vezeligimden ve Bay Stavrogin’in de s​yledigi gibi aceleciligim y​z​nden…

Tekrar babasina d​nd​.

- Anliyorsunuz, ya, efendim… burada dostlarin arasinda oldugumu d​s ​nd​m, daha dogrusu sizin dostlarinizin arasinda oldugumu d​s ​nd​m,
efendim, sizin dostlariniz. Aslinda, burada yabanci olan benim ve g​r​yorum… g​r​yorum ki hepiniz bir seyler biliyorsunuz ve bildiginiz bu
seyi bilmeyen sadece benim.

Bakislarini h​l​ salonda dolastiriyordu. Bayan Stavrogin, y​z​ sararmis, dudaktan ​fkeden titreyerek Peter’in yanina gitti.

- Demek Bay Verkhovensky, size, isvi​re’de islenmis baskasinin g​nahlari ile evlenecegini ve onu “kurtarmak” ​zere hemen gelmenizi yazdi…
Kullandigi kelimeler bunlardi, degil mi?

Peter endiseye kapilmis gibi, eskisinden daha ​abuk konusmaya baslayarak:

- Yani demek istedim ki, burada d​nen bir seyler varsa, benim bunlardan haberim yok, dedi. Sonra, ne var ki, b​yle yazmak tamamen onun
su​u. Iste mektubu. Biliyor musunuz, Bayan Stavrogin, son birka​ aydir mektuplarinin ardi arkasi kesilmek bilmedi. ​yle oldu ki, ​ogu zaman
mektuplarini sonuna kadar bile oku-yamadim. Gevezeligimden dolayi bagislamalisiniz, baba; fakat, sunu samimiyetle s​ylemelisiniz ki, bu
mektuplari laf olsun diye yaziyordunuz, aslinda onlari okuyup okumamam ​zerinde durmuyordunuz. L​tfen, l​tfen g​c enmeyin. Neticede,
akraba degil miyiz? Fakat, bu mektubu, Bayan Stavrogin, bu mektubu, sonuna kadar okudu. Bu ‘g​nahlar’, efendim, bu ‘baskasinin
g​nahlari’, bizim birtakim kabahatlerimiz olsa gerek. Ve bahse girerim ki bu kabahatler ​nemsiz seylerdir. Fakat, bu k​​k kabahatleri, biz
b​y​tmeye ​alisiyoruz. Anliyorsunuz ya, mali durumumuz zannettiginiz kadar iyi degil ve artik biz bunu bir sir olarak sak-, layamiyoruz.
Biliyorsunuz, k​gida karsi da bir tutkumuz var… fakat ​z​r dilerim belki b​yle konusmamam gerekirdi… aynca, konunun

237disinda kaliyor… korkarim ki ​ok gevezelik ediyorum. Fakat, sizi temin ederim, Bayan Stavrogin, beni o kadar korkuttu ki, hemen
neredeyse onu ger​ekten ‘kurtarmak’ i​in hazirdim. Nihayet, kendimi olduk​a utanmis hissediyorum. Neden bogazina bi​agi dayayan ben
olayim? Bu kadar merhametsiz bir kimse degilim, degil mi? Burada, drahomadan s​zediyor… fakat, buraya bakin, ihtiyar, ger​ekten
evlenmek istemiyorsunuz, degil mi? Bu bizim huyu-muzdur… bos konusmayi severiz… sirf kendi sesimizi duyabilmek i​in… Ah, Bayan
Stavrogin, ​ok fazla ve yersiz konustugum i​in beni su​ladiginizi biliyorum…

Bayan Stavrogin cani sikilmis olarak:

- Aksine, dedi. Sabrinizin sonuna geldiginizi g​r​yorum ve bunun i​in de nedenleriniz olmali.

Bayan Stavrogin, anlatilanlarda b​y​k rol​ olan Peter Verkhovensky’nin i​ini d​kmesini sinsi bir zevkle dinlemisti, (o zamanlar, Peter
Verkhovensky’nin nasil bir rol oynadigini bilmiyordum, ama rol​n​ ​ok beceriksizce oynuyordu)

Bayan Stavrogin:

- Aksine, diye devam etti. Konustugunuz i​in size son derece minnettarim. Siz olmasaydiniz, bunlari ​grenmem m​mk​n olamazdi. Yirmi yildan
beri ilk defa olarak g​zlerim a​ildi. Nicholas, siz de, bu olaydan ​zellikle haberdar edildiginizi s​ylemistiniz. Size bunu yazip haber veren, Bay
Verkhovensky miydi?

- Ondan en masum… hem de ​ok onurlu bir mektup eldim.


-Sasirmis oldugunuzu ve kelime bulmakta zorluk ​ektiginizi g​r​yorum, bu kadari yeter! Bay Verkhovensky… Birden g​zlerinden ates p​s k​rerek
ona d​nm​s t​.

- … bana b​y​k bir iyilikte bulunmanizi isteyecegim. Bizi derhal terk etmek nezaketinde bulunur musunuz? Ve bir daha da kapimdan i​eri
adiminizi atmayin, l​tfen!

Okuyuculardan, Bayan Stavrogin’in h​l​ ge​meyen ‘b​y​k heyecanini’ hatirlamalarini istemeliyim. Bay Verkhovensky’nin su​lu

238

olmadigi s​ylenemezdi. Ama, o anda beni en ​ok sasirtan, Peter’in ‘su​lamalarini’, onun konusmasina mani olmak aklina gelmeden dinlemesi
ve Bayan Stavrogin’in kendisini evinden ‘Kovmasini’ b​y​k bir sogukkanlilikla karsilamasiydi. B​ylesine sogukkanli olabilme g​c ​n​ nereden
almisti? Benim i​in a​ik olan tek sey vardi: Onun i​in ​ok degerli oglu Peter’le karsilasmasi ve ​zellikle onun s​zleri gururunu incitmisti. Bu derin
acinin ger​ek oldugu g​zlerinden anlasiliyordu. O anda onu inciten baska bir sey daha vardi; yani, al​aklik etmis oldugunu kalbinin en derin
yerinde hissediyordu. Daha sonra, bunu bana b​y​k bir i​tenlikle itiraf etmisti. Bazen, ger​ek bir aci, u​ari bir insani bile birden agirbasli
yapabilirdi. Bazi zamanlar, ger​ek aci, en aptal bir kisiyi bile, akilli bir adam yapabilirdi. Ger​ek acinin ​zelligi de buydu, zaten. Eger bu
b​yleyse, Bay Verkhovensky gibi bir adamda, bu degisikliklerin hangisi olabilirdi? Aslinda, onda b​y​k bir degisme vardi, tabii bu kisa bir
zaman i​indi.

Tek kelime s​ylemeden, Bayan Stavrogin’i b​y​k bir gururla yerlere kadar egilerek selamladi. (Yapabilecegi bir seyin olmadigi dogruydu.)
Hemen ​ikip gitmek istiyordu; ama, kendisine h​kim olamadan Dasha’nin yanina gitti.

Bayan Dasha, birden heyecana kapildi. Sanki onun ne s​yleyecegini pesinen biliyormus gibi haykirdi.

- L​tfen, Bay Verkhovensky, bir sey s​ylemeyin!…

Sonra, ​abuk ​abuk konusmaya basladi. Y​z​nde ​z​nt​l​ bir anlam vardi.

- Tanri adina susun!… Size eskisi gibi saygi duyduguma ve yine deger verdigime emin olun… ve… ve… Bay Verkhovensky, siz de benim
i​in iyi d​s ​n​n… bu benim i​in her seyden ​ok ​nemli.

Bay Verkhovensky, Dasha’nin ​n​nde yerlere kadar egildi. Bayan Stavrogin:

- Bu seni ilgilendirir, Dasha, dedi. Arzu ettigin gibi hareket etmeye mutlak olarak serbestsin. ​nce b​yleydi, simdi de b​yle ve gelecekte de b​yle
olacak.

239Peter Verkhovensky, alnina vurarak:

- Ulu Tanrim, simdi her seyi b​t​n ​iplakligi ile g​rebiliyorum ! diye haykirdi. Fakat… fakat b​t​n bunlardan sonra, ben ne duruma d​s t​m!…
Sevgili Bayan Shatov, son derece ​zg​n​m!.

S​z​n​n burasinda babasina hitap etti.

- G​rd​n​z m​, ihtiyar, beni ne durumda biraktiniz, ha? Bay Verkhovensky sakin bir sesle:

- Pierre, benimle baska t​rl​ konusabilirdin, ​yle degil mi, dostum? dedi.

Peter elini sallayarak:

- Bagirmayin, l​tfen, dedi. Inanin bana, b​t​n bunlar, yaslandiginizdan ​t​r​ sinirlerinizin zayif olmasindan ileri geliyor ve bagirmak sagliginiz i​in hi​
de iyi degildir. Beni neden uyar-madiginizi s​ylemelisiniz; ​nk​, konusmaya ​nce benim baslayacagimi biliyor olmaliydiniz!…

Bay Verkhovensky, delici bakislarini Peter’in g​zlerine dikti.

- Pierre, burada olup bitenleri bu kadar iyi bildigin halde, bu konuda ger​ekten bir bilgin yok muydu? Bunu mu s​ylemek istiyorsun?

- Ulu Tanrim! Ne olagan​s t​ bir insan! Yasli bir bebek olmaktan ​ok, insanin y​z​ne t​k​ren bir bebeksiniz, ayni zamanda, ​yle mi? Bayan
Stavrogin, ne s​yledigini duydunuz mu?

Bir ugultudur basladi; fakat birdenbire, kimsenin nasil oldugunu anlayamadigi olagan​s t​ bir durum ortaya ​ikti.

***

Her seyden ​nce, su ger​egi s​ylemeliyim ki, son birka​ dakikadan beri, Lisa tamamen degismis, artik bambaska biri olmustu. Annesine ve ona
dogru egilmis olan Bay Drozdov’un kulagina aceleyle bir seyler fisildiyordu. Endiseli, fakat kararli g​r​n​yordu. Nihayet yerinden kalkti,
derhal oradan ayrilacaklarmis gibi, Bay

240
Drozdov’un yardimiyla y​r​yen annesine acele ettiriyordu. Halbuki, burada olanlar son bulmadan gidemeyecekleri kaderlerinde varmis.

K​s esinde herkes tarafindan unutulan Shatov (Lisa’ya yakin oturuyordu), tahmin ederim ki neden ​t​r​ burada oldugunu bile bilmiyordu;
birden yerinden kalkti ve acele etmeden salonu ge​erek Stavrogin’e dogru y​r​d​. G​zlerini bir kere olsun ondan ayirmamisti. Shatov’un
yaklastigini fark eden Stavrogin, belli belirsiz g​l​msedi; fakat, Shatov karsisinda durunca dudaklarindaki tebess​m kayboldu.

Shatov’un, hi​bir sey s​ylemeden ve g​zlerini -Stavrogin’in g​zlerinden ayirmadan tam karsisinda durdugunu fark eden herkes konusmayi
kesti; en son susan Peter Verkhovensky oldu; Lisa ve annesi salonun tam ortasinda kaldilar. B​ylece bes saniye kadar bir zaman ge​ti;
Stavrogin’in y​z​nde, saskinlik yerine ​fke izleri belirdi, kaslari ​atildi ve birdenbire…

Ve birdenbire, Shatov, agir yumrugunu kaldirip, Stavrogin’in y​z​ne var g​c ​yle vurdu. Stavrogin siddetle geriye dogru savruldu.

Shatov, herkes gibi avucunun i​iyle tokat atmamisti (deyisim dogruysa), onu yumruklamisti. Yumrugu kocaman, kemikliydi ve ​zerinde
kirmizi t​yler ve kirmizimsi ​iller vardi. Eger yumruk Stavrogin’in burnuna raslamis olsaydi, burun kemigini kiracagi ger​ekti. Fakat yumruk,
Stavrogin’in sol yanagina, dudaginin ​s t kismina ve dislerine rasladi ve dudaklarindan ​enesine dogru ince bir kan seridi uzandi.

Bu davranisi bir ​igligin takip ettigini hatirliyorum; belki, haykiran Bayan Stavrogin’di; bunu pek iyi hatirlayamiyorum; ​nk​, salonda yine ​it
​ikmiyordu. B​t​n olay, on saniye kadar kisa bir zaman i​inde olmustu.

Bununla beraber, bu on saniye i​inde daha baska seyler de oldu.

241Tekrar okuyucularima hatirlatirim ki, Bay Stavrogin korku bilmeyen bir adamdi. D​ellolarda, rakibinin tabancasinin karsisinda
sogukkanlilikla nisan alir ve ayni sogukkanlilikla tetigi ​ekerek rakibini ​ld​r​rd​. Birisi onu tokatlayacak olsa, degil onu d​elloya ​agirmak, hemen
oracikta ​ld​r​rd​, sanirim; ger​ekten de, karsisindakini, ne yaptigini bilerek ​ld​ren cinsten insanlarin sinifina dahildi. Iste, Stavrogin b​yle
yaradilista bir adamdi. Zannederim ki, insanin d​s ​nme yetenegini yok eden ​fkelenmeyi hi​ tat-mamistir. Bazen, b​t​n benligini saran ​fkeli
anlarinda bile kendisini kontrol edebilmis ve d​elloya ​agirmadan adam ​ld​rd​g​ takdirde Sibirya’ya s​r​lecegini idrak etmistir. B​yle olmakla
beraber, kendisine hakaret eden kimseyi, hi​ d​s ​nmeden orada ​l-d​r​lebilecek kapasitede bir adam olduguna inaniyorum.

Son yilda, Stavrogin’i devamli olarak inceliyordum; bu nedenle, onun hakkinda bu satirlari yazarken, onu ilgilendiren bir​ok ger​egi b​t​n
a​ikligi ile biliyorum. Ge​miste yasanmis, akla durgunluk veren ser​venleri zamanimiza kadar gelmis olan bazi kimselerle onu
karsilastirabilirim. ​rnegin, isyancilardan L…n hakkinda; L…n’in tehlikeye bilerek atildigi, bundan son derece zevk aldigi; tehlikeyi kendisine
bir ihtiya​ saydigi; gen​ken, hi​bir neden yokken d​ello ettigi; Sibirya’da yalniz bir bi​akla ayi avina ​iktigi; Sibirya ormanlarinda, ka​ak k​rek
mahk​mlari ile, - bir ayidan daha tehlikeli olduklarindan-karsilasmaktan zevk aldigi s​ylenir. Hi​ kusku yoktur ki, bu efsanevi kimselerin, pek
g​​l​ korkulan vardi; aksi halde, sakin bir hayat ge​irirler ve tehlikeye karsi fiziki bir ihtiya​ duymazlardi. Onlari en ​ok etkisi altina alan, bu
korkularini yenme ihtiyacidir. Daima bir zafer sarhoslugu i​inde bulunmaktan, onlarin ​s tesinden gelecek bir g​​ olmadigini d​s ​nmekten
hoslanirlar. S​z​n​ ettigim L…n, Sibirya’ya s​rg​ne g​nderilmeden ​nce, zengin babasinin isteklerine boyun egmek istemedigi i​in bir s​re a​likla
kivranmis ve karnini doyurabilmek i​in ​alisarak ekmek parasi kazanmak zorunda kalmistir. Demek ki, o adam, ugrasi bir​ok y​nleriyle
kabulleniyormus; g​c ​n​ sadece, ayi avlarinda ve d​elloda g​s termiyormus demektir.

242

Fakat, ne olursa olsun, o zamandan bu zamana kadar ​ok yillar ge​ti ve zamanimizin sinirli, ne istediklerini bilmeyen yaradilistaki insanlari,
ge​misin d​r​s t, namuslu maceraperestleri ile kiyas bile kabul etmez. Stavrogin, belki, L…n’e yukardan bakar ve onun i​in kahramanlik
taslayan bir korkak diyebilir; ama, bunu da y​ksek sesle s​yleyemez. Bir d​elloda rakibini vurabilir ve ayi avina gidebilir ve gerekirse, kendisini
bir ormanda haydutlara karsi savunabilirdi; L., .n kadar korkusuz olabilirdi; ama b​t​n bunlari, zevk duymadan, bir sorun karsisinda,
bezginlik ve tembellikle, biraz da bikkinlikla yapardi. ​fkesine gelince, L…n ve Lermontov’la karsilastirildigi takdirde onlari kat kat geride
birakirdi. Belki de, bu iki adamin ​fkelerinin toplami bile, Stavrogin’in ​fkesine esit olamazdi; fakat, onun ​fkesi, soguk, sakin, hatta, ​fke i​in
s​ylenebilirce, mantikliydi; ​fkelerin en igrenci ve en korkulusuydu. Tekrarliyorum; o zaman ​yle d​s ​nm​s t​m ve simdi de ayni sekilde d​s ​n​yorum
(simdi her sey bitti) ki, Stavrogin, b​yle bir tokat yemis olsaydi ya da buna benzer bir hakarete ugramis olsaydi, kendisine hakaret edeni,
d​elloya ​agirmadan hemen oracikta ​ld​r​rd​.

Bununla beraber, i​inde bulundugumuz olayda ge​enler tamamen baska ve hayret vericidir.

Yedigi yumrugun etkisiyle hemen hemen yere yuvarlanacak kadar kaybettigi dengesini bulur bulmaz ve daha yanagina siddetle ​arpan
yumrugun yankisi kocaman salonda kaybolmadan; Shatov’u omuzlarindan yakaladi; fakat, birden ellerini geri ​ekerek arkasinda kavusturdu.
Tek kelime dahi s​ylemedi; fakat Shatov’a bakarken rengi k​git gibi bembeyaz olmustu. Oysa, gariptir, g​zlerindeki parilti birden kaybolmus
gibi g​r​nd​. On saniye sonra g​zleri, yanilmadigima eminim, buz gibi ve sakindi. Sadece rengi son derece soluktu. Tabii, i​inde neler ge​tigini
bilemem, onu sadece dis g​r​n​s ​ ile tarif ediyorum. Bir adam ​iksa ve dayanikliligini ​l​ebilmek i​in, ​rnegin, kor halindeki demir bir ​ubugu
yakalasa, on saniye kadar, dayanilmaz aciya katlansa, sonunda bu aciyi yense, bu adam sanirim ki, bu on saniyede Stavrogin’in o anda
duyduklarinin aynen benzerini duyardi.

243G​zlerini yere ilk ​eviren Shatov oldu ve g​r​n​s e g​re buna mecbur olmustu. Sonra yavas yavas arkasina d​nd​ ve salondan ​ikti. Fakat
​ikisi, Stavrogin’e dogru y​r​y​s ​ gibi olmamisti. Salondan sessizce, omuzlari ​km​s ; sanki kendi kendine s​yle-niyormus gibi, basi g​gs​ne d​s m​s
olarak ​ikmisti. Zannederim ki bir seyler fisildiyordu. Kapiya kadar b​y​k bir dikkatle y​r​m​s t​. Ne bir sey devirmis ne de bir seye ​arpmisti;
kapiyi hafif​e aralamis ve disari s​z​lm​s t​. Disari ​ikarken, ensesinin ​zerinde toplanan sa​lar, ​zellikle g​ze ​arpiyordu.

Sonra, kimsenin konusmasina firsat kalmadan ortaligi canhiras bir feryat yirtti. Lisa’nin, annesini omzundan, Bay Drozdov’u kolundan
yakalarak onlari salondan ​ikarmak amaciyla birka​ kere siddetle ​ekistirdigini g​rd​m. Fakat, birden aci bir ​iglikla baygin olarak yere
yuvarlandi. Basini haliya ​arptigi zaman ​ikan tok ses h​l​, kulaklarimdadir.

244

Ikinci B​l​m
GECE

Sekiz g​n ge​ti. Simdi her sey bittikten sonra bu olaylari k​​k bir tarih olarak yaziyorum ve olaylarin neler oldugunu biliyoruz; fakat o zamanlar
hi​bir sey bilmiyorduk ye b​t​n bunlarin bize garip gelmesi kuskusuz ki ​ok normaldi. Bay Verkhovensky ve ben, hi​ degilse, ilk g​nlerde eve
kapandik ve olaylari uzaktan izledik. Eskiden oldugu gibi ​ok seyrek olarak disari ​ikiyor ve ​grenmeden rahat edemedigi haberleri
getiriyordum.

Atilan yumruk Lisa’nin bayilma olayi ve pazar g​n​n​n diger olaylari hakkinda, sehirde degisik s​ylentilerin yayilmis oldugunu s​ylemeye gerek
yok. Fakat anlayamadigimiz bir husus vardi, o da b​t​n bu olaylarin bu kadar dogru ve bu kadar ​abuk nasil yayildigiydi. Bize g​re, orada
bulunanlarin hi​biri, kendilerini de ilgilendiren olaylarin gizliligini bozmak istemezdi. Ayrica, orada olanlari kendi yararlarina da kullanamazdi.
Salonda usaklar yoktu; ancak, Lebyatkin bir seyler s​ylemis olabilir, fakat bunu ​fkesinden

245​t​r​ yapmis olamazdi; ​nk​ o g​n son derece korkmus olarak oradan ayrilmisti (ve d​s mandan korku, ona karsi duyulan ​fkeyi yok eder);
fakat, kendini tutamayip, sirf gevezelik olsun diye bazi seyler s​ylemis olabilirdi. Fakat, Lebyatkin ve kizkardesi ertesi g​n, hi​bir iz
birakmadan ortadan kaybolmuslardi; artik Filippov’un evinde oturmuyorlardi; nereye gittiklerini de kimse bilmiyordu; sanki, yer yarilip i​ine
girmistiler. Bayan Lebyatkin hakkinda bilgi almak istedigim Shatov, odasina kapanmisti ve tahmin ederim ki bu sekiz g​n s​resinde hi​bir
tarafa ​ikmadigi gibi, isine bile gitmemisti. Beni g​rmeyi bile reddetti. Sali g​n​ onu g​rmeye gittim ve kapisini ​aldim. Cevap alamadim; fakat
evde oldugunu kesinlikle bildigimden, kapiyi bir kere daha ​aldim. Birden yatagindan firlayip kapinin ​n​ne geldi ve olanca g​c ​yle haykirdi:
“Shatov evde yok” Bu cevabi aldiktan sonra oradan ayrilmak zorunda kaldim.

Bay Verkhovensky ve ben, herhangi bir korkuya kapilmadan, nihayet, sehre yayilan s​ylentilere ancak, Peter Verkhovensky’nin neden
olabilecegine karar verdik. O olaydan kisa bir s​re sonra, Peter Verkhovensky babasi ile konusurken, olayin herkesin agzinda dolastigim;
​zellikle, kul​pte hep ondan konusuldugunu; vali ve karisinin olaydan en ince ayrintilarina kadar haberli olduklarini g​r​nce ​ok sasirdigini israrla
s​ylemisti. Ilgi ​ekici baska bir sey daha vardi; pazartesi gecesi Liputin’le karsilastigimda olayi b​t​n ayrintilari ile farkettim. Bundan da
anlasildigina g​re, olaydan ilk haberli olanlardan biriydi.

Kadinlarin ​ogu (ve y​ksek sosyeteden bazi hanimlar), Mary Lebyatkin’le, yani, onlarin deyisiyle ‘esrarli topal’ ile olagan​s t​ ilgileniyorlardi.
Hatta, bazilari onunla tanismak ve iliski kurmak istiyordu. Bu da g​s terir ki, Lebyatkinler’i koruyan kimseler ellerini ​ok ​abuk tutmuslardi.
Fakat, hemen hemen herkes, Lisa’nin bayilma olayi ile ilgileniyordu. Gen​ kizin akrabasi, koruyucusu olarak, valinin karisini ilgilendirdigi i​in
b​t​n ‘sosyete’, bu olaya karsi son derece b​y​k merak g​s teriyordu. Ve neler s​ylenmedi!… Olayi saran esrar perdesi de gevezeliklerine
yardimci oluyordu; her iki evin

246

kapisi da siki siki kapatilmisti; Lisa’nin y​ksek atesle yattigi s​yleniyordu; ayni seyler Stavrogin i​in de s​ylenmekteydi; bir disinin kirilmis
oldugu ve yanaginin sistigi hakkinda olmadik dedikodular yapiliyordu. Hatta, orada burada, yakin bir gelecekte, sehrimizde olacak
cinayetlerden bile s​z ediliyordu; Stavrogin’in b​ylesine bir hakareti sineye ​ekemeyecegini ve Shatov’u ​ld​recegini; fakat, bunu Korsika’daki
kan davalarinda oldugu gibi, el altindan yapacagi s​yleniyordu. Bu d​s ​nce olduk​a ilgin​ bulunmustu; fakat, y​ksek sosyetede bulunan gen​lerin
​ogunlugu, bu s​ylentileri, b​y​k bir igrenti duyarak ve umursamadan dinliyordu; ama, bunun yapmacik oldugu kanisindaydim. Genel olarak,
toplumun Stavrogin’e karsi olan d​s manligi yeniden filizlenmisti. Hatta, akli basinda olanlar bile, nedenini bilmeden onu su​lamaya
​alisiyorlardi. Lisa’nin onurunu kirlettigi ve Isvi​re’de aralarinda bazi olaylarin ge​mis oldugu fisiltilari, ortalarda dolasiyordu. Tabii, tedbirde
kusur etmeyen kimseler, kendilerini bu dedikodulardan uzak tutuyorlarsa da, s​ylenenleri sinsi bir zevkle dinliyorlardi. Seyrek olarak s​ylenen
bazi seyler de vardi ki, bunlar toplumun i​inde s​ylenemiyor, gizlice ve gen​likle kapali kapilarin ardinda konusuluyordu. Bu garip s​ylentilerden
s​z etmekteki amacim, okuyucuya ilerdeki olaylari daha iyi anlayabilmeleri i​in yardimci olmaktir. Bazi kimseler, kaslarini ​atarak, kim bilir
hangi kanitlara dayanip, Stavrogin’in sehrimizde ​zel bir isi oldugunu; Petersburg’da Kont K. araciligiyla birtakim y​ksek kimselerle tanismis
oldugunu; hatta, devletle ilgili bir memuriyete bile girmis olabilecegini; buraya belki de gizli bir g​revle geldigini s​yl​yorlardi. Akli basinda,
agirbasli kimseler, bu s​ylentileri g​l​mseyerek karsiliyorlar ve sosyetede rezaletlere karisan, topluma sis bir yanakla ​ikan bu adamin devletle
ya da memuriyetle iliskisi olamayacagini s​yl​yorlardi. O zaman da kulaklarina, onun resmi bir g​revden ​ok, gizli bir g​revle geldigi ve b​yle
g​revlerde de o kimsenin memura benzememesi gerektigi fisildaniyordu. B​yle s​zler ayni zamanda etkili olmustu; ilin sinirlari i​indeki il​e ve
k​ylerin ​zel y​netiminin Petersburg’da yakindan izlendigini bi-247liyorduk. Tekrar ediyorum, bu s​ylentiler sadece kisa bir s​re devam etti ve iz
birakmadan kayboldu; simdilik bu s​ylentilerin kaybolmasini, Stavrogin’in sosyetede g​r​nmesiyle birlestirecegim; fakat, sunu da ekleyebilirim
ki, bu s​ylentiler, belirli bir noktaya kadar, yakin bir zamanda Petersburg’dan d​nen, emekli muhafiz y​zbasisi Artemy Gaganov’un, kul​pte
​fkeyle s​yledigi birka​ belirsiz s​ze de dayaniyordu. Gaganov, ilimizin ve ​evresinin en b​y​k toprak sahibi, Petersburg sosyetesinin s​z​ ge​er bir
adami, kul​b​m​z​n y​netim kurulunda saygi duyulan bir ​yesi ve ​yk​m​z​n basinda anlattigim d​rt yil ​nce toplumun i​inde beklenmedik bir.hakarete
ugrayan rahmetli Pavel Gaganov’un ogluydu.

Bayan Lebke’nin, Bayan Stavrogin’e ​zel bir ziyarette bulundugu, kapida Bayan Stavrogin’in ​z​r diledigi ve hasta oldugundan dolayi onu
kabul edemeyecegi haberi b​t​n sehre yayildi. Ayni zamanda, bu olaydan iki g​n sonra, Bayan Lembke’nin adam g​nderip Bayan Stavrogin’in
sagligi ile ilgilendigi de bilmiyordu. Nihayet, Bayan Lembke, her yerde Bayan Stavrogin’i ‘korumaya’ basladi; yani, m​mk​n oldugu kadar,
belirli bir sekilde ve tabii ancak y​c e anlamda. Pazar g​nk​ olaylar anlatildiginda, ​nce sert ve soguk bir tavir takinarak dinledi; ​yle ki, onun
bulundugu yerlerde bu olaydan bir daha s​z edilmez oldu. B​ylece, Bayan Lembke’nin bu olayi, yabanci biri gibi degil de, olaya katilan bir
kimse gibi en k​​k ayrintilarina kadar bildigi s​ylentisi her tarafa yayildi. Yeri gelmisken s​yleyeyim, Bayan Lembke, elde etmek i​in didindigi,
can attigi y​ksek etkiyi elde etmis ve kendisini ‘​evresi alinmis’ olarak g​rmeye baslamisti. Toplumun bir kismi, onun pratik zek​li ve is bilir
olduguna inanmisti… ama bundan daha sonra s​zedecegim. O zamanlar babasini pek sasirtan, Peter Verkhovensky’nin sosyetede sivrilmesi,
Bayan Lembke’nin destegi ile oldugu s​ylenebilir.
Belki de Bay Verkhovensky ve ben isi biraz b​y​t​yorduk. ​nce, Peter Verkhovensky, sehre gelisinin ilk d​rt g​n​nde b​t​n sehirli tarafindan
taninmisti. Peter Verkhovensky, pazar g​n​ gelmisti ve ben onu sali g​n​, ​ok magrur, sinirli ve alingan; sosyetede sevilmekle beraber karakteri
bakimindan ge​inilmesi ​ok g​​ bir

248

kimse olan Gaganov’un arabasinda g​rm​s t​m. Peter, ayni zamanda vilayet konaginda da iyi karsilanmisti… hem de o kadar iyi karsilanmisti
ki, ger​ekten, vali konaginda yoklugu hissedilen ve her zaman aranan gen​ bir adam haline gelmisti. Hemen hemen her g​n yemeklerini
konakta yiyordu. Bayan Lembke ile daha ​nce Isvi​re’de tanismis olmakla beraber, onun konakta bu kadar ​abuk basariya ulasabilmesi,
​evrede olduk​a kuskulu karsilaniyordu. Oysa, bir zamanlar Avrupa’da devrimci olarak taninmis, dogru ya da yanlis bilmiyorum, Avrupa’da
birtakim etkinliklere katilmis, toplantilarda bulunmustu; b​t​n bunlarin gazete yayimlari ile kanitlanabilecegini bana s​yleyen Alyosha
Telyatmikov da, d​s ​k kalitede emekli bir memur oldugu halde, son valimizin konaginda b​y​k bir itibar g​r​yor ve dost olarak karsilaniyordu!
Fakat, bir ger​ek ink​r edilemezdi; eski devrimci, sadece anavatana kabul edilmekle kalmamis, ​zellikle anavatana d​nmesi i​in kiskirtilmisti; bu
bakimdan b​t​n bu s​ylentiler yanlis olabilirdi. Liputin, bir g​n, Peter Verkhovensky hakkindaki s​ylentilerden s​z ederek, yaptiklarindan ​t​r​ onun
su​lu g​r​ld​g​n​; fakat, bazi devrimcilerin adim verdigi i​in affedildigini ve belki de vatanina gizli ​alismalari ortaya ​ikarip yararli olacagina s​z
verdigi i​in serbest birakildigini fisildamisti. Bu k​t​ ​yk​y​, Bay Verkhovensky’ye takrarladim; d​s ​necek durumda olmayan dostum derin
d​s ​ncelere daldi. Daha sonra anlasildigina g​re, Peter Verkhovensky, buraya gelirken ​ok iyi tavsiye mektuplari ile gelmis, hi​ degilse,
Petersburg’un sayili ve s​z​ ge​er kisilerinden birinin yasli karisi tarafindan valinin karisina hatiri sayilir bir tavsiye mektubu getirmisti. Bu
yasli hanim, Bayan Lembke’nin vaftiz anasi, mektubunda, Kont K,‘nin, Peter Verkhovensky’yi, Stavrogin vasitasiyla tanidigini; ‘eski
hatalarina ragmen’ onu ​ok degerli bir insan olarak buldugunu yazmisti . Sosyete ile az olan baglarina ​ok deger veren ve bunlari b​y​k g​​l​klerle
elde eden Bayan Lembke, Petersburg’un sayili hanimlarindan biri olan yasli kadindan aldigi mektup nedeniyle son derece memnun olmustu.
Fakat, b​yle de olsa ortada garip bir tutum vardi. Kocasini bile Peter’le ayni ayarda tutuyordu; kocasi bundan

249yakinmaya baslamisti… bu olaydan daha sonra s​zedecegim. Ayni zamanda sundan da s​z etmeliyim ki, b​y​k yazar Karmazinov da Peter
Verkhovensky’ye dost​a davraniyor ve onu sik sik evine davet ediyordu. Kendisinin ​ok b​y​k bir kisi oldugunu d​s ​nen b​yle bir adamin, bu
kadar ​abuk davranisi Bay Verkhovensky’yi her seyden fazla inciten bir durumdu. Fakat, ben bunu baska t​rl​ yo-rumluyordum; bu aydin
genci evine ​agiran Karmazinov’un, kuskusuz ki, onun Moskova ve Petersburg’daki devrimci gen​lerle iliskilerini g​z ​n​ne almis oldugu bir
ger​ekti. B​y​k yazar, Rusya’nin yeni devrimci gen​lerinden son derece korkuyordu ve Rusya’nin geleceginin anahtarlarinin bu gen​lerin elinde
oldugunu d​s ​n​yor; onlara son derece iyimser davranmaya ​alisiyordu; tabii, b​yle davranmasina neden devrimci gen​lerin onu umursamamasi
oluyordu.

***

Peter Verkhovensky, iki kere babasini g​rmeye gelmis, iki keresinde de ben bulunamamistim. Ilk ziyareti ​arsamba g​n​ olmustu; yani, ilk
karsilasmalarindan d​rt g​n sonraydi ve sadece is g​r​s mesiydi. Aklimdayken sunu eklemeliyim; m​lk sorununu kendi aralarinda, kimseye
duyurmadan ​z​mlemislerdi. Bayan Stavrogin her seyi ​zerine almis; b​t​n parayi ​demis ve tabii m​lk​n idaresini de y​k​mlenmis; sadece, Bay
Verkhovensky’ye her seyin ​z​mlendigi haberini yollamis; k​hyasi Alexey Yego-rovich, imzalamasi i​in bazi k​gitlar getirmisti. Bay
Verkhovensky tek kelime s​ylemeden b​y​k bir agirbaslilikla k​gitlari imzalamisti. Onun agirbasliligi ile ilgili olarak s​yleyebilirim ki, yasli dostum
son g​nlerde tamamen degismisti. Daha ​nceden hi​ g​r​lmemis bir sekilde davraniyordu ve son derece sessizdi; pazar g​n​nden beri Bayan
Stavrogin’e tek mektup bile yazmamasini garipsiyordum. Ve daha da hayret verici bir durum vardi; eskisinden ​ok sakin ve i​ine kapanikti.
Sonsuz ve degismez bir karara varmis

250

gibi g​r​n​yor, d​nyaya daha sogukkanli bakiyordu. B​yle oldugu a​ik se​ik belliydi. Bu karara vardiginda, sanki bir seyler bekler gibiydi. Bununla
beraber, ilk anlarda hep hastaydi; ​zellikle pazartesi g​n​, gastrit sancisi tutardi. ​evrede olanlardan haber almadan da duramazdi; fakat, her ne
zaman, ger​eklere deginmeden, olayin ana noktalarini tartismaya kalkisacak ve bazi tasarilardan s​z etmeye baslayacak olsam, elini kolunu
sallayarak beni sustururdu. Fakat, sevgili ogluyla yaptigi her iki g​r​s me de, onu yikmamakla beraber ​ok etkilemisti. Bu g​r​s melerin her
ikisinden sonra da, divanin ​s t​ne, basina sirkeye batirilmis havlu sararak yatmisti; fakat, kalben ​ok soguk kalmisti.

Bununla beraber, ​ok ender olarak beni susturmaya ​alismazdi. Bazen de, esrarli kararliligini yitirmis, yeni d​s ​ncelerin saldirisina karsi
kendisini korumaya ​alisiyormus gibi g​r​n​rd​. B​yle zamanlar ​ok kisa s​rmekle beraber ben yine de bunlari kaydetmeden yapamiyorum. Yine
eskisi gibi ortaya atilmayi, kendisini g​s termeyi, bir kere daha meydana ​ikip, kendisine karsi duranlarla savasmayi d​s ​nd​g​nden kuskulandigim
​ok oluyordu.

Persembe g​n​ aksami, Peter’le ikinci g​r​s mesinden sonra, basi sirkeli havluya sarilmis olarak divanda yatarken, birden haykirdi.

- Cher, onlari ezecek g​c ​m var!…

Bu ana kadar, b​t​n g​n tek kelime dahi s​ylememisti.

- ‘Fils,fils cher’ (ogul, sevgili ogul) ve daha bilmem ne, b​t​n bu deyimlerin sa​ma oldugunu, ancak as​ilarin kullandigi deyimler oldugunu
biliyorum, fakat, bos verin. Simdi kendim anliyorum bunlari!… Ona hi​bir sey yapmadim; onu Berlin’den Rusya’daki halasinin yanina
g​nderdim; hem de posta arabasiyla ve daha bilmem ne… itiraf ederim… Bana ‘siz’, dedi. ‘Bana hi​bir sey yapmadiniz; beni posta arabasiyla
g​nderdiniz ve burada beni soydunuz. Ona, ‘Siz k​t​s ​n​z’, diye bagirdim. ‘Her ne kadar sizi posta arabasiyla g​nderdimse de, b​t​n hayatim
boyunca kalbim kan aglamadi mi?’ Il rit (g​ld​). Fakat itiraf ederim, itiraf ederim… pek​l​, farz edelim ki, posta arabayla g​nderdim, ne olur,
yani?
251S​zlerini sayikliyormus gibi bitirmisti. Bes dakika sonra yine basladi.

- Passons (ge​elim). Turgenyev’i anlamiyorum. Brazov’u uydurma bir karakter, hi​ var olmamis; kimseye benzemediginden ​nce kendileri
reddettiler. Su Bazarov, Nozdryov’la Byron’un bir ​esit belirsiz karisimi, c’est le mot (tastamam)! Onlara ​ok iyi bakin: K​pek encikleri gibi
neseyle ciyaklayarak takla atiyorlarlar. Mutludurlar, galiptirler! Bu ne bi​im Bryon’dur? Ve ayrica, ne kadar ​nemsizdir! Ne bayagilik, ne
sa​malik, su son nom’a (isme) aldirmadan,faire du bruit autour de son nom (ismi etrafinda g​r​lt​ yapmak) i​in ne siddetli arzudur… Oh, ne
karikat​r! “Ulu Tanrim!”, diye istiyorsun ger​ekten?” Il rit. (g​ld​. ) Il rit beaucoup, il rit trop (​ok g​ld​, h​l​ g​ler). ​ok garip bir g​l​s ​ var. Annesinin
b​yle bir g​l​s ​ yoktu. Il rit toujours (her zaman g​ler.)

Yine bir sessizlik oldu.

- Alay ediyorlar; pazar g​nk​ olaylari hep ​nceden hazirladilar, diye birden parladi.

B​t​n dikkatimi kulaklarima vererek:

- Oh, hi​ kusku yok, diye haykirdim. Bastan basa komploydu ve bunu da saklamadilar. Ayni zamanda, ​ok da k​t​ rol yaptilar.

- Ondan s​zetmiyorum. ​zellikle bunu saklamadiklarini ve onlarin… ilgililerin… anlamlarini istediklerine akil erdirebiliyor musun? Anliyor
musun?

- Hayir, anlamiyorum.

- Tant mieux. Passons. (neyse bunu ge​elim). Bug​n ​ok sinirliyim.

Sitemli bir tavirla:

- ​yleyse neden onunla tartistiniz, efendim? diye sordum.

- Je voulais convertir (onunla konusmak istiyordum). Arzu edersen g​lebilirsin. Cette pauvre auntie, elle entendra de belles choses (zavalli
teyze, g​zel seyler bekliyor). Oh, aziz dostum, ge​en g​n kendimi bir vatanperver sandim, inanir misiniz? Fakat, sonra,

252

daima Rus oldugumu biliyordum… ve ger​ek bir Rus da sizin ve benim gibi olmalidir. Il y a l​dedans quel-quechose d’aveugle et de louche
(burada karanlik s​pheli yanlar var).

- Mutlaka, diye cevap verdim.

- Aziz dostum, bilirmisiniz ki, ger​ek ve dogru daima m​mk​n olamaz? Dogrunun m​mk​n olabilmesi i​in ona biraz da yalan karistirmak gerekir.
Insanlar daima b​yle yapmistir. Belki de zafer haykirisinda bizim anlayamadigimiz bir sey var? Keske olsaydi. Keske olsaydi.

Bir sey s​ylemedim. O da uzun bir s​re sessiz kaldi. Sanki humma atesiyle kavruluyormus gibi birdenbire:

- Fransiz akli derler, dedi. Bu yalandir; her zaman da b​yle olmustur. Neden Fransiz aklina dokunurlar? Sadece Rus tembelligidir; bizim
insanligimizin, bir fikir ortaya ​ikarmamiza yeterli olmamasidir. ​teki uluslar arasindaki asalak durumumuzdur. Ils sont simplemet
desparesseux (bir s​r​ tembel hepsi de) ve bunun Fransiz akliyla bir iliskisi yoktur! Oh, insanligin mutlulugu i​in Ruslar’in zararli asalaklar
gibi k​k​nden temizlenmesi gerekir! B​yle degil… bizim arzumuz b​yle degildi. Hi​bir sey anlamiyorum. Anlayabilmek i​in her seyimi feda
edebilirdim! ‘Sen anliyor musun?” diye haykirdim ona. ‘Anliyor musun ki, suraya bir giyotin kursaniz ve bunu da b​y​k bir coskuyla
yapsaniz, bunun nedeni kafa u​urmanin, ​lk​ edinmekten daha kolay oldugundandir!” Vous etes des paresseux! Votre drapeau est une gu​mille,
une impuisanca. (Sizler tembel adamlarsiniz. Bayraginiz pa​avradan ibaret). O y​k arabalari ya da nasil derler: “Insanlara ekmek tasiyan y​k
arabalarinin tekerlek sesleri”, Sistine Madonna’dan daha faydalidir; yoksa, nasil derler… une b​tise dans ce genre (onun gibi bir sa​malik).
Ona haykirdim: ‘Fakat anliyor musun ki, mutsuzluk, insanlara mutluluk kadar gereklidir… sadece gereklidir!’ Il rit. (g​ld​. ) ‘Edebiyat
yapiyorsunuz’ dedi. ‘Hem de yumusacik divanda yan gelmis yatarken’. Daha kaba bir tabir kullanmisti. G​r​yorsunuz ya, baba ogul ​ok
samimiyizdir ve iki arkadas gibiyizdir; fakat ya birbirlerini k​t​ye kullanmakta devam ederlerse?

253Bir dakika kadar yine konusmadan durduk..

Seri bir hareketle yerinden dogrularak:

— Cher, (dostum) dedi. Bunun ger​ekten de bir sonuca varacagini biliyor musunuz?

- B​yle olacagindan tamamen eminim, diye cevap verdim.

— Vous ne comprenez pas. Passons. (Anlamiyorsunuz. Ge​elim). Oysa kural olarak, d​nyamizda b​yle olaylardan bir sey ​ikmaz; fakat bu, bir
sonuca varacak. Bundan eminim, eminim.

Kalkip, heyecanla odada dolasmaya basladi. Sonra yine bitkin bir tavirla divana ​kt​.

Cuma sabahi Peter, il civarindaki k​ylerden birine gitti ve pazartesi g​n​ne kadar kaldi. Gidisini Liputin’den ​grendim ve bu haberden hemen
sonra, konusmalarda Lebyatkin’le kiz kardesinin, nehrin ​b​r kiyisindaki, Gorschechnaya varoslarinda yasadigini ​grendim. Liputin “Onlari
oraya ben tasidim”, dedi. Sonra birden konusmayi baska bir konuya getirerek, her ne kadar resmen bir a​iklama yapilmamis olsa da, Lisa ile
Bay Drozdov’un evleneceklerini, nisanin ​oktan yapilmis ve her seyin kararlastirilmis oldugunu s​yledi. Ertesi g​n​, Drozdov’la at gezintisine
​ikan Lisa’yi g​rd​m. Hastaligindan beri ilk defa disari ​ikiyordu. Beni g​r​r g​rmez, g​zleri neseden parlayarak basiyla dost​a selamladi. Bu haberi
Bay Verkhovensky’ye bildirdim; ama o, daha ​ok Lebyatkinler’le ilgilendi.

Ve simdi, her seyden habersiz oturdugumuz bu sekiz g​n s​resinde, i​inde bulundugumuz esrarli durumu anlattiktan sonra, her seyin
a​iklanmasi ve bilinmesiyle, kalemimin g​c ​ yettigi kadar, bu olaylari a​ik olarak ve oldugu gibi yazmaya devam edecegim. Pazar g​n​n​ izleyen
sekiz g​nden baslayacagim; yani, pazartesi g​n​n​n aksamindan baslayacagim; ​nk​, ‘yeni dertler o g​n​n gecesi basladi.

Aksam saat yediydi. Stavrogin, ​alisma odasinda tek basina oturuyordu. Hali ve eski model mobilya ile d​s enmis olan bu odayi

254

​ok severdi. Bir k​s edeki kanepede oturuyordu. Gece gezmesi giyimli olmakla beraber disari ​ikmak i​in acele eder bir hali yoktu. ​n​ndeki
masanin ​zerinde abajurlu bir gece lambasi vardi. Genis odanin duvarlari ve uzak k​s eleri karanlikta kaliyordu. Olduk​a huzursuz, dalgin ve
d​s ​nceliydi. Y​z​ yorgun ve bitkin g​r​n​yordu. Yanaklarindan biri ger​ekten sisti; fakat, disinin kirik oldugu tamamen uydurulmustu. Disi, sadece
sallaniyordu; fakat, bir s​re sonra sallanmasi durmus, eski halini almisti. ​s t dudaginin k​s esinde de hafif bir yarik vardi; bu da kapanmak
​zereydi. Yanaginin sisligi, doktora g​r​nmek istememesinden ​t​r​ bir hafta kadar devam etmisti. Doktor istemiyordu, annesini g​rmeyi bile
reddetmisti. Annesini g​nde ancak bir dakika kadar g​r​yordu; bu da ancak, hava karardiktan sonra ve lamba yanmadan ​nce m​mk​n oluyordu.
Peter Verkhovensky’yi bile kabul etmek istememisti. Halbuki, Peter Verkhovensky, sehirde bulundugu zaman, g​nde iki ya da ​ kere Bayan
Stavrogin’i ziyarete kosmustu. Nihayet, pazartesi g​n​, ​ g​nl​k ayriliktan sonra sehre d​nd​g​ zaman, herkesi dolasip, aksam yemegini Bayan
Lembke ile yedikten sonra, kendisini sabirsizlikla bekleyen Bayan Stavrogin’i g​rmeye kostu. Yasak kalkmis, Stavrogin ziyaret kabul​ne
baslamisti. Bayan Stavrogin, Peter’i oglunun kapisina kadar getirdi; onlarin g​r​s melerini uzun bir s​reden beri sabirsizlikla bekliyordu; Peter,
Nicholas’la g​r​s t​kten sonra, konustuklarinin t​m​n​ anlatacagina dair Bayan Stavrogin’e s​z verdi. Bayan Stavrogin, ​alisma odasinin kapisini
​rkek bir tavirla tikirdatti. Cevap alamayinca, kapiyi aralamak cesaretini g​s terdi.

Oglunun, l​mba isiginin arkasindaki g​r​nt​s ​n​ se​meye ​alisarak, ​ekingen ve al​ak bir sesle:

- Nicholas, Peter Verkhovensky’yi kabul edecek misin? diye sordu.

Peter, kapiyi itip a​tiktan sonra neseli ve y​ksek sesle:

- Tabii, tabii kabul edecek, diyerek odaya daldi. Stavrogin, kapinin vuruldugunu duymamisti; sadece annesinin

​ekingen sorusunu duymus, fakat cevap verecek firsati bulama—

255misti. O anda, ​n​nde biraz ​nce okudugu ve ​zerinde derin d​s ​nceye daldigi bir mektup duruyordu, Peter’in y​ksek sesle konusmasini
duyar duymaz birden harekete ge​erek, k​gitlarin u​masina engel.olmak i​in kullanilan bir agirligi, mektubun ​zerine koydu; fakat mektubu
tamamen ​rtemeyen agirligin ucundan mektubun bir kismi ve hemen hemen zarfin tamami g​r​n​yordu. Peter, odaya dalar dalmaz hemen
masanin yanina gitti ve g​zlerini a​ikta kalan mektuba dikerek saf bir tavirla:

- Kendini toparlaman i​in, sesimin olanca g​c ​yle bilerek bagirdim, diye fisildadi.

Stavrogin, yerinden kimildamadan, sakin bir sesle:

- Ve saniyorum ki, yeni aldigim su mektubu, k​git agirliginin altina sakladigimi g​rmek i​in tam vaktinde geldin, dedi.

Peter Verkhovensky:

-Mektup mu? Ulu Tanrim! Mektuptan bana ne? diye haykirdi. Fakat… asil sorun…

S​z​n​n burasinda kapidan yana bir g​z atarak, yeni kapanmis olan kapiya dogru basiyla isaret etti.

Stavrogin soguk bir tavirla:

- Annem kapilardan dinlemez, dedi.

Peter, sesini neseyle y​kselterek bir sandalyeye oturdu ve s​z​ arkadasinin agzindan aldi.

-Dinlese de benim i​in ​nemi yok. Buna hi​bir itirazim olamaz. Sadece, seninle yalniz olarak g​r​s meye geldim. Eh, sonunda seni g​rebilme firsati
ge​ti elime. Her seyden ​nce, nasilsin bakalim? Iyi oldugunu g​r​yorum. Saniyorsam yarin gelebileceksin, degil mi?

- Muhtemelen.

Peter, kollarini havaya kaldirip sakaci bir tavirla:

- Sonunda herkesi ferahlat… beni ferahlat! dedi. Onlara ne kadar sa​ma seyler s​ylemek zorunda kaldigimi bir bilsen. Fakat bildigini
saniyorum.
256

Stavrogin bir kahkaha atti.

- Her seyi bilmiyorum. Sadece annemden, senin olduk​a… mesgul oldugunu duydum.

Peter, birden, sanki kendisini bir saldiriya karsi koruyormus gibi bir tavir takindi:

- Yani, onlara kesin bir sey s​ylemis degilim, dedi. Shatov’un karisini devreye soktugumu biliyorsun. Yani, Paris’te onunla iliskin hakkindaki
s​ylentiler, pazar g​nk​ olayi a​ikliyor… kizmadin, degil mi?

- Elinden geleni yaptigina inaniyorum.

- Eh, benim de korkum bu y​zdendi, zaten. Fakat, ‘elinden geleni yaptin’ s​z​n​n anlami nedir? Bu bir serzenis degil midir? Bununla beraber,
a​ik konusuyorsun. Buraya gelirken b​t​n korkum, a​ik konusmamandi.

Stavrogin, biraz dargin bir tavirla:

- Dogrudan dogruya konuya girmek gibi bir d​s ​ncem yoktu, dedi.

Sonra, bir kahkaha atti.

Peter, kollarini sallayarak, s​zc​kleri birbirinin arkasindan siralamaya basladi. Nihayet, Stavrogin’i sinirlendirdigi i​in memnundu.

-B​yle demek istemedim, hayir hayir, beni yanlis anlama, hi​ de b​yle demek istemedim! diye haykirdi, ‘bizim’ islerle seni rahatsiz etmeye
hakkim yok, tabii. ​zellikle simdi bulundugun durumdan ​t​r​. Sadece pazar olaylarini tartismak i​in gelmistim, o kadar. Bunun b​yle devam
edemeyecegini bildigimden, en uygun olan adimi atabilmek i​in bir karara varmaya geldim. Senden fazla zorunluluk duydugum, en i​ten
a​iklamalari yapabilmek i​in geldim… gururunu oksamak i​in s​yledim; ama, s​ylediklerimin hepsi de ger​ektir. Bu g​nden tezi yok, seninle ​ok a​ik
konusmak zorundayim.

- Yani, su ana kadar benimle i​ten ve a​ik konusmadigini mi d​s ​nmeliyim?

257-Bunu sen de biliyorsun. Seni bir ​ok defa kandirdim. G​l​yorsun. Eh, g​lmene memnunum; ​nk​, bu g​l​msemeni a​iklama yapabilmek i​in bir
neden kabul ediyorum. ‘Kandirma’ s​zc​g​n​ ​zellikle seni g​ld​rmek i​in kullandim. ​yle ki, bana kizasin ve seni aldatabildigim! d​s ​nesin ki, ben de
hemen kendimi anlatabilmek i​in firsat bulmus olayim. G​r​yorsun ya, hemen ne kadar i​ten ve a​ik olmaya basladim. Eh, artik beni dinlemeye
hazir misin?

Peter’in ​nceden tasarlanmis kaba konusmalari ile kendisini sinirlendirmek arzusunu, tiksinti ile karsilayarak onun konusmalarini dinleyen
Stavrogin’in y​z​nde huzursuz bir merak izi belirdi.

Peter, eskisinden daha fazla egilip b​z​lerek:

- Simdi, l​tfen dinle, diye basladi. Buraya gelirken… yani, genel olarak… on g​n kadar ​nce bu sehre gelirken, belirli bir rol almayi kafamda
tasarlamistim. Hi​bir rol yapmadan insanin kendi kisiligiyle dolasmasi daha iyi olabilirdi, degil mi? Kimse inanmaz, ama, benim kisiligimden
daha g​l​n​ bir sey d​s ​n​lemez. Samimi olmak gerekirse, biraz aptal rol​ yapmak istedim. ​nk​, aptal olarak dolasmak, insanin kendi kisiligi ile
dolasmasindan daha kolay olur diye d​s ​nd​m. Fakat, sonu​ta bir aptal, kural disidir ve kural disi olan seyler de merak uyandirir. Sonunda
kendi kisiligimde kalmaya karar verdim. Iste, efendim, kendi kisiligim neye benzer? Altin gibi degerli bir anlami vardir: ne aptal ne zeki,
yetenekleri olduk​a noksan, buradaki sivri akillilarin s​yledikleri gibi, aydan gelme, ​yle degil mi?

Stavrogin belirsiz bir tebess​mle:

- Iyi, ama bilmiyorum. Belki de ​yledir, dedi.

- Ah, su halde benimle ayni fikirdesin… ​ok memnun oldum. Zaten b​yle d​s ​necegini ​nceden biliyordum. ​z​lme, ​z​lme, kizmadim ve kisiligimi
de senden kompliman beklemek i​in a​iklamadim. Oh, hayir, hayir!… Sen yetenekleri ​ok ve kuskusuz ki bilgili bir kisisin! Aha, yine
g​l​yorsun! Yoksa, yine mi ayagim bir

258

yerde s​r​t​?​yle de olsa s​ylemezdin. Sen o kadar zeki bir kisisin. Su halde pek​l​, sana inaniyorum. Bunu b​yle kabul edelim. Sevgili babamin
dedigi gibi, Passons ve sunu ilave edeyim ki, gevezeligime de kizma. Aklima gelmisken s​ylemeliyim ki, ​ok sasiracaksiniz; daima ​ok
konusurum; yani, ​ok s​zc​k kullanir ve ​abuk konusurum; ama, yine de, nasil oluyor bilmiyorum, s​ylemek istedigimi s​yleyemem. Peki, neden
bu kadar ​ok kelime kullanirim da, s​ylemek istedigimi anlatamam? Eh, ​nk​, konusmasini bilmem de ondan. Konusmasini iyi beceren
kimseler, kisa konusur. B​ylece, bu da tanimlanmis olur, degil mi? Yani, yeteneklerimin noksanligi tanimlanmis olur. Fakat, yeteneksiz olma
yetenegim bana dogal geliyor. Neden bu yaradilisimdan yararlanmayayim? Ve ger​ekten de kullaniyorum. Buraya gelirken, ​nceleri susmayi
d​s ​nd​g​m dogrudur. Fakat, biliyorsun, insanin susabilmesi i​in bir​ok yetenekleri olmasi gerekir; bu bakimdan bana hi​ de uymaz. Ayrica, sen
ne s​ylersen s​yle, susmak tehlikelidir. Ve nihayet, konusmaya karar verdim; ama, sadece yeteneksiz bir insanin yapabilecegi gibi; yani,
konusmak ki, sanki s​ylenenleri bir an ​nce kanitlamak istiyormus gibi… Sonunda, verdigim kanitlari birbirine ​ylesine karistiririm ki, beni
dinleyen kimse, ne s​yledigime ve neyi kanitlamak istedigime karar veremeden omuzlarini silkmek suretiyle yanimdan ayrilmak zorunda
kalsin. Yada, daha dogrusu, o kisi yanimdan beni k​​mseyerek ayrilsin. Sonu​ta, basitligini karsindakilere g​s termis olursun; onlari g​zyasina
bogarsin ve tamamen anlasilmaz bir insan olarak kalirsin… bir kerede ​ avantaji birden saglamis olursun, b​ylece! Simdi sorarim, hakkimda
b​yle d​s ​nen kim benim gizli isler pesinde kostuguma inanir? Evet, beni daha ​nce dinleyen bir kimse, hakkimda, gizli ama​lan var diye
s​ylendiginde, bu s​z​ edene g​c enecektir. Ve ayrica, bazen onlari eglendiririm de… bu da mutlak olarak son derece degerlidir. Iste simdi,
​nceden yaptiklarimdan ​t​r​ beni tamamen bagislamaya taraftarlar; ​nk​, Avrupa’da devrimci bildiriler yayimlayan zeki bir kimsenin,
kendilerinden bile aptal oldugu ortaya ​ikmistir. Bu b​yledir, degil mi? G​l​msemenden beni hakli buldugunu anliyorum.

259Aslinda Stavrogin hi​ de g​lm​yordu; aksine, biraz sabirsiz bir tavirla ve kaslarini ​atmis olarak dinliyordu.

Stavrogin, tek kelime dahi s​ylemedigi halde Peter, makine gibi konusmasina devam etti:

-Anlayamadim? Ne dedin ? Fark etmez mi? Emin ol ki, burada, arkadasligimiza g​venerek seni lekelemek i​in bulunmuyorum. Fakat
korkarim ki, bug​n son derece alingansin. B​y​k bir nese ve a​ik kalplilikle sana kostum. Fakat, sanki s​ylediklerimi ilerde aleyhime bir kanit
olarak kullanmak i​in, zihnen notlar aliyormus gibi g​r​n​yorsun. Seni temin ederim ki, bug​n, hi​bir konuya deginecek degilim. Sana s​z veririm
ve b​t​n sartlarini da hemen kabul ederim.

Stavrogin b​y​k bir inat​ilikla susuyordu.

- Anlayamadim. Ne dedin? Bir sey mi s​yledin? Anliyorum, anliyorum, yine sa​maladim, galiba. Hi​bir sart kosmadin ve kosmayacaksin da.
Ben de ​ok iyi biliyorum ki, sart kosulmaya degmez bir kimseyim. Hakliyim, degil mi? Agzindan laflari zorla aliyorum ve kuskusuz ki, bu da
yeteneksizligimden ​t​r​. En k​​k bir yetenek izi bile yok. G​l​yor musun? Anlamadim? Ne dedin?

Stavrogin nihayet kahkahayi basti.

- Hi​bir sey demedim. Sadece, bir zamanlar senin i​in, ger​ekten yeteneksiz bir insan dedigimi hatirliyorum; fakat bunu s​yledigimde sen orada
yoktun. Anladigima g​re, benim b​yle konustugum sana s​ylenmis. ​mit ederim ki, biraz ​abuk olur ve konuya bir an ​nce girersin.

Peter yine ​abuk ​abuk konusarak:

- Fakat konunun tam ​zerindeydim! dedi. Pazar g​n​nden s​z ediyorum. Pazar g​n​ ben neydim? Ne tahmin edersin? Aceleci, siradan bir
insandim ve konusmayi en berbat sekilde ​zerime zorla aldim. Fakat hepsi beni bagisladilar. ​nce, aydan geldigim i​in, buna ben de inanmaya
basladim, bu konuda herkes ayni fikirdedir. Sonra, onlara g​zel, k​​k bir ​yk​ anlatarak seni, i​inde bulun-260

d​g​n k​t​ durumdan siyirip kurtardigim i​in. B​yle degil mi? Hakli degil miyim?

- Yani, ​zellikle, i​lerinde bir kusku birakacak sekilde ve ​nceden s​zbirligi etmisiz gibi. Aksine, bu konuda ne s​zlesmistik ne de ben b​yle bir sey
yapmani istemistim.

Peter, ger​ekten sevinmis gibi:

- Dogrudur, dogrudur! diye haykirdi. Kafamda tasarladiklarimin neler oldugunu anlayabilmem i​in b​yle hareket ettim. Genellikle aptal rol​
oynuyordum; ​nk​, seni yakalamak, gururunla oynamak istiyordum. Aslinda, senin ne kadar korktugunu ​grenmek istiyordum.

- B​t​n ​grenmek istedigim, simdi neden bu kadar samimi oldugundur?

- Kizma! Kizma! Bana ​yle dik dik bakma! Fakat bana hi​ de dik dik bakmiyorsun, degil mi? Neden bu kadar samimi oldugumu mu ​grenmek
istiyorsun? Simdi her sey ​ok degisik de ondan. Her sey bitmis ve sonuca ulasmis, k​llenmis. Birden hakkindaki d​s ​ncelerimi degistirdim.
Eski yolun sonuna geldik; bundan sonra kesin olarak eski y​ntemlerle onurunu kirmaya ​alismayacagim. Simdi, artik yeni y​ntemler
kullanacagim.

- Taktigini degistirdin, degil mi?

- Taktik yok. Simdi tamamen, yapmak istediklerini yapmakta serbestsin. Yani, evet demek istersen evet dersin, hayir demek istersen hayir
dersin. Iste, sana karsi yeni taktigim. Ve bundan sonra, bana kendin sormadan, bizim islerimizden s​z etmeyecegim. G​l​yor musun? G​l
bakalim. Ben de g​l​yorum. Fakat su anda ciddiyim, ciddi, ciddi… ama dogrudur…? degil mi?… Bu kadar aceleci bir insan yetenekli
olamaz… Pek​l​, yeteneksiz olabilirim; fakat, gayretliyim, gayret ediyorum.

Ger​ekten de ciddi olarak konusuyordu. Sesinin tonunda ve tavirlarinda garip bir heyecan vardi. Stavrogin, merakla Peter’e bakti.

261-Benim hakkimdaki fikirlerini degistirdigini s​ylemistin, degil mi? diye sordu.

-Shatov’un sana vurmasindan sonra ona elini s​rmedigin andan itibaren hakkindaki d​s ​ncelerim degisti. Artik yeter, l​tfen, yeter! Baska soru
sormak yok. Baska tek kelime s​ylemem.

Sorulardan kurtulmak istermis gibi ellerini sallayarak ayaga firladi. Sonra, baska soru sorulmadigi ve gitmesi i​in a​ik bir neden olmadigindan
tekrar yerine oturdu. Biraz sakinlesmisti.

Hemen konusmaya basladi.


- Sirasi gelmisken sunu da s​ylemek isterim. Bazi kimseler onu ​ld​receginden s​z ederek bahse bile tutusuyorlar. ​yle ki, Lembke, seni g​z
altinda tutabilmek i​in polisi bile uyarmayi d​s ​nd​; ama, karisi engel oldu. Fakat, yeter artik bundan s​zettigini, yeter. Sadece seni uyarmak
istedim, o kadar. Sahi, bir sey daha var. Biliyorsun, Lebyatkinler’i ayni g​n nehrin ​b​r kiyisina aktardim. Adreslerini bildiren notumu aldin
mi?

- Ayni g​n aldim.

- Bunu ‘siradan’ bir insan oldugum i​in yapmadim. Sadece samimiyetimden, sana yardimci olabilmek i​in yaptim. Eger, bu hareketimden
herhangi bir siradanlik sezdinizse; bu tamamen sa-miyetimdendir.

Stavrogin d​s ​nceli:

- Oh, ​nemli degil sanirim, diye s​ylendi. Belki de yapilacak baska bir sey yoktu. Yalniz, l​tfen, bana bir daha not g​nderme.

- Baska ​arem yoktu. Ne yapabilirdim?

- Demek ki, Liputin biliyor?

- Bu konuda da elimden bir sey gelmezdi. Fakat, Liputin, sen de bilirsin, cesaret edemez.,. Aklima geldi, bizimkilere ugramak fena bir fikir
sayilmaz; yani demek istiyorum ki, onlara, ‘bizimkilere’ degil, yoksa yine beni su​lu bulacaksin. Fakat merak etme, hemen degil, bir ara.
Simdi hava yagisli. Onlara haber veririm, toplanirlar, aksam da biz gideriz. Onlara nasil bir armagan g​t​rd​g​m​z​ an-262

lamak i​in, yuvada agzi a​ik bekleyen karga yavrulari gibi beklesip duruyorlar. ​ok heyecanli insanlar, notlarini ​ikarmislar, tartismaya
hazirlaniyorlar. Virginsky… bir ‘Cosmopolitan’, Liputin, polis ​alismalarina kuvvetle egilmis bir ‘Fourierist’; ne yalan s​yleyeyim, bir bakima
degerli bir kimse, ama her seyde siddet istiyor ve uzun kulakli adam, son fakat ​nemli; kendi bildigi gibi yapacaktir. Ve, biliyorsun, onlari
​nemsemez gibi davrandigimdan bana g​c eniyorlar… ha, ha! Onlari muhakkak g​rmemiz gerekiyor. Stavrogin, m​mk​n oldugu kadar
​nemsemez bir tavirla:

- Beni onlara bir ​esit ​nder olarak mi tanittin? diye sordu. Peter, ona s​yle bir bakti. Stavrogin’in sorusunu duymamis gibi

konuyu degistirmek i​in:

- Sahi, dedi. Anneni g​rmek i​in buraya birka​ defa gelmistim ve ona da bazi seyler anlatmak zorunda kaldim.

- Tahmin ederim.

- Hayir, hi​bir seyi tahmin etme. Annene sadece, Shatov’u ​ld​rmeye niyetin olmadigini s​yledim ve g​zel seylerden s​z ettim. Ve biliyor musun?
Hemen ertesi g​n​, Lebyatkinler’i nehrin karsi kiyisina tasidigimi ​grenmis. Bunu ona sen mi s​yledin?

- B​yle bir sey aklima bile gelmezdi.

- S​yleyenin sen olmadigini biliyordum, zaten. Fakat, senden baska kim haber verebilir ki? S​yleyenin kim oldugunu bulmak ​ok ilgin​ olacak.

- Kusku yok ki s​yleyen Liputin’dir. Peter kaslarini ​atarak:

- Ha…. hayir, Liputin degil, diye mirildandi. Kim oldugunu ​grenecegim. Bana, Shatov s​yledi gibi geliyor. Ama, ​nemli de sayilmaz, hani. Bu
konuyu birakalim. Aklima geldi, annenin hep en ​nemli soruyu sormasini bekliyordum… Garip sey, evet, ​nceleri y​z​ ​ok asikti; fakat, bug​n
geldigimde g​zleri piril piril yaniyordu. Acaba bunun anlami ne olsa gerek?

Stavrogin birden beklenmedik bir samimiyetle:

263- ​nk​, bes g​n i​inde Lisa’ya evlenme teklif edecegime s​z verdim, dedi.

Peter sasirmis gibi:

- Oh, su halde… kuskusuz diye mirildandi. Onun nisanlanmasi hakkinda bazi s​ylentiler var, biliyor musun”? Hem dogru da. Fakat haklisin;
kiliseden kosar adimlarla d​necektir. Sadece senin bir s​z​ne bakar. B​yle s​yledigim i​in kizmadin, ya?

- Hayir, kizmadim.

- G​r​yorum ki bug​n seni kizdirabilmek olduk​a g​​. Senden korkmaya basliyorum. Yarin nasil g​r​necegini o kadar ​ok merak ediyorum ki. Bir​ok
sey hazirlamis oldugunu umarim. B​yle konustugum i​in bana kizmiyorsun, ya?

Stavrogin’in cevap vermemesi, Peter Verkhovensky’yi b​s b​t​n ​ileden ​ikardi.

-Lisa i​in annene cevap verdin mi? diye sordu. Stavrogin, soguk bakislarini Peter’e dikti.

- Oh, anliyorum. Kuskusuz anneni rahatlatmak i​in sadece. Stavrogin kesin bir dille sordu:

- Ya, s​ylediklerimde ciddiysem?


- B​yle olaylarda s​ylendigi gibi, Allah versin. Ise zarari dokunmaz g​r​yorsun ya, bizim isimiz demedim. Biz kelimesinden hoslanmiyorsun ve
bana gelince, kuskusuz emirlerine hazirim. Bunu bilirsin.

- B​yle mi zannediyorsun? Peter g​lerek aceleyle:

-Ben… bir sey zannetmiyorum, dedi. ​nk​, ​zel islerini daha ​nceden d​s ​nd​g​ne g​re, yapmaya karar verdigin seyin de ​l​l​ olacagini bilirim. Sadece,
hizmetinde oldugumu s​ylerken samimiydim. Daima ve her yerde, her an hazirim. Yani, anliyorsun, degil mi?

Stavrogin esnedi.

264

Peter, hemen yerinden kalkti ve hemen gidecekmis gibi yine sapkasini kapti.

- Seni sikiyorum, dedi.

Fakat, gidecegi yerde devamli olarak konusmaya, odada dolasmaya basladi. Anlattiklarinin heyecanli kisimlarinda sapkasini bacagina
vuruyordu.

Neseli bir sesle:

-Lembkeler’i eglenesin diye anlattim, dedi.

- Hayir, tesekk​r ederim. Belki daha sonra neselenirim. Sahi, Bayan Lembke nasil?

-Ne garip tavirlariniz ve anlayisiniz var!… Onun sagligi, sizin i​in bir kedinin sagligi kadar ​nemli degildir. Bununla beraber, yine de
ilgileniyorsunuz. Hosuma da gitmiyor degil. ​ok iyidir ve size son derece saygisi var. Sizden ​ok sey bekliyor. Pazar g​nk​ olaydan hi​ s​z
etmiyor ve ortaya ​ikmanizla her seyi halledeceginize inaniyor. Sizi temin ederim ki, her seyin ​s tesinden geleceginize ger​ekten inaniyor.
Bununla beraber, simdi her zamankinden ​ok daha esrarli ve romantik bir kisi oldu… son derece avantajli bir durum. Sizinle tanismak i​in
herkes sabirsizlikla bekliyor. Sehirden ayrildigim zaman i​in i​in kayniyorlardi; ama simdi fokurduyorlar. Aklima geldi, su mektup i​in tekrar
tesekk​r ederim. Hepsi Kont K.‘den korkuyor. Biliyorsunuz, devletin bir casusu oldugunuzu d​s ​n​yorlar. Ben de ink​r etmiyorum… zarari yok,
degil mi?

- Hayir.

- Bu bir sey degil. Gelecekte bize faydali olacaktir. Burada bildikleri gibi davraniyorlar. Tabii, ben de onlara cesaret veriyorum. Bayan
Lembke basta. Gaganov da… G​l​yor musun? Benim taktigim bu; sa​maliyorum ve sonra birdenbire bekledikleri gibi zekice bir s​z ediyorum.
Etrafimi sardiklari zaman da, yine sa​malamaya basliyorum. Su anda beni g​zden ​ikarmis durumdalar. ‘Yetenekli bir kimse’ diyorlar. Fakat
aydan d​s m​s . Beni dogru yola sokabilmek i​in Lembke, memuriyet teklif ediyor. Biliyorsun, ona son de-265rece k​t​ davraniyorum. Yani,
gururunu incitiyorum; sadece dik dik bakmakla yetiniyor. Bayan Lembke de tesvik ediyor. Dukhovo’da d​n senin i​in pek hos olmayan
seyler s​yledi. Ona hemen b​t​n ger​egi anlattim. Yani, b​t​n ger​egi degil tabii. B​t​n g​n​m​ Dukhovo konaginda ge​irdim. Konagi ve arazisi ​ok g​zel.
Stavrogin, birden ayaga firladi ve ileri dogru egilerek:

- Simdi Dukhovo’da degil mi? diye sordu.

-Hayir, bu sabah beni getirdi. Beraber d​nd​k. Peter, Stavrogin’in ani heyecanini fark etmemis gibi devam etti:

- ​z​r dilerim, galiba bir hata yaptim. Kitabi d​s ​rd​m. Yere d​s ​rd​g​ pahali ciltli kitabi almak i​in egildi. Aceleyle

sayfalari karistirdi.

-Balzac’in kadinlari, hem de resimli. Bunu okumadim. Lembke de roman yaziyor.

Stavrogin ilgilenmis gibi sordu:

- Sahimi?

-Rus​a. Tabii gizli gizli yaziyor. Bayan Lembke’nin haberi var ve izin veriyor. Ama, kendine g​re y​ntemleri olan bir mankafa. Mankafalar da
​alisarak kazanirlar. ​yle kesinlik, agirbaslilik!… Keske bizim de ​yle bir yanimiz olsa.

- Y​netimi ​vm​yorsunuz, ya?

- Neden olmasin? Rusya’da tek dogal olan sey de bu… Birden haykirdi.

-​vmem… ​vmem… bundan s​z etmiyorum. Bu nazik konuda tek kelime s​ylemiyorum. Haydi, allahaismarladik. Suratin yemyesil oldu.

- Biraz atesim var.

-Inanirim. Hemen yatsaniz iyi olacak. Aklima geldi de, tasrada hadimlar tarikatindan ​yelerimiz var… ​ok ilgin​ insanlar. Fakat, bundan sonra
s​z ederim. Size bir haber daha; cuma gecesi bazi su—

266

baylarla i​iyordum. Aralarinda ​ dostumuz var, vous comprenez (anladin mi)? Dinsizligi tartisiyorlardi ve s​ylememe gerek yok, tabii, Tanri’yi
ortadan kaldirmislardi. Neseden kiriliyorlardi. Sahi, Shatov, eger Rusya’da bir devrim yapilacaksa, bu devrimin Tanri’yi ink​rla baslamasi
gerektigi kanisinda. Dogru olabilir. Ak sa​li bir y​zbasi, hep oturuyor, tek kelime s​ylemiyordu. Birden yerinden firlayip odanin ortasina atladi.
Kendi kendine konusuyormus gibi y​ksek sesle: Tanri yoksa, ben ne y​zbasisiyim’, diye haykirdi. Sonra, sapkasini alip ​ikti gitti. Stavrogin,
​nc​ defa esneyerek:

- Olduk​a anlamli bir s​z etmis, dedi.

- ​yle mi? Ben anlayamadim. Zaten bu nedenle size sormak istemistim. Eh, baska ne olabilirdi ki? Spigulinler’in fabrikasi da ​ok ilgin​.
Bildiginiz gibi bes y​z is​i ​alistiriyorlar. Bir kolera yuvasi haline gelmis. On bes yildan beri temizlenmemis ve fabrikada ​alisanlarin paralari da
dogru d​r​s t ​denmemis. Sahipleri milyoner. Is​ilerden bazilarinin ‘Enternasyonal’ hakkinda olduk​a bilgili olduklarina seni temin ederim.
G​l​yorsun, degil mi? G​receksin. Sadece bana biraz zaman tani! Sana zamani ayarlamani daha ​nce de s​ylemistim, bak simdi de s​yl​yorum ve
sonra… fakat ​z​r dilerim, s​ylemeyecegim. Bunun hakkinda konusmayacagim. Kaslarinizi ​atmayin ​yle. Eh, allahaismarladik.

Birden geri d​nerek haykirdi:

- Hey g​zel Tanrim! En ​nemli seyi unuttum. Sandiginizin Petersburg’dan gelmis oldugunu s​ylememi istediler.

Stavrogin anlamayarak Peter’e bakti. -Yani?

- Yani sizin sandik… ​teberiniz; ceketleriniz, pantolonlariniz, ​amasirlariniz, g​mlekleriniz gelmis. Dogru mu?

- Evet, bunun hakkinda bu sabah bir sey s​ylemislerdi.

- Anliyorum, simdi hemen alinamaz mi?

- Alexey’e sor.

267-Pek​l​, su halde yarin… yarin. Yeni ceketim, Frak ve ​ pantolonum, senin esyalarla beraber. Tavsiyen ​zerine Charmer’den almistim,
hatirladiniz mi?

Stavrogin g​l​mseyerek:

- Burada kibar davrandigini duydum, dedi. Binicilik dersleri alacagin dogru mu?

Peter ​arpik bir tebess​mle ve son derece titrek bir sesle:

- Bana bak, dedi. Bana bak, ilk ve son defaya mahsus olmak ​zere su kisilikleri bir tarafa birakalim. Hi​ kusku yok ki beni arzu ettigin kadar
hor g​rebilirsin. Beni hor g​rmek seni memnun etse bile, bir s​re kisiliklerimizi bir kenara itelim. Sen de b​yle d​s ​nmez misin?

Stavrogin:

- ​ok iyi, dedi. Bir daha yapmam.

Peter g​l​msedi, sapkasi ile dizine vurdu, agirligini bir ayagindan ​b​r​ne ge​irdi ve tekrar eskisi gibi durdu. Bir kahkaha atarak:

- Buradaki bazi kimseler, dedi. Beni, Lisa konusunda senin rakibin sayiyorlar. Bu bakimdan kiligimi d​zeltmem gerekir, degil mi? Fakat, b​t​n
bu bilgileri sana kim getiriyor? Hey Tanrim, saat hemen hemen sekiz olmus. Gitmem gerekiyor. Annen gitmeden ​nce kendisini g​rmemi
istedi; ama, simdi vaktim olmayacak. Sen simdi yat, yarin kendini daha iyi hissedersin. Disarsi karanlik, hava yagisli, fakat beni bekleyen
bir araba var; ​nk​, geceleri sokaklar pek emin degil… Oh, sahi aklima geldi, Fedka isimli bir mahk​m Sibirya’dan ka​mis, civarda ve sehirde
basibos dolasiyor. Bir zamanlar benim esirimmis; ama, babam onu orduya satmis ve para almis. Olduk​a ilgin​ kisiligi olan biri.

Stavrogin, kaslarini hayretle kaldirarak sordu:

- Onunla ko… konustun mu?

- Konustum. Benden ka​miyor. Hemen hemen her seye hazir; tabii para karsiliginda; ama, kendisine g​re bazi inan​lari var. Oh,

268

yine aklima geldi. Eger planlarinda ciddiysen… hatirlarsan, Lisa hakkinda… o takdirde yine hatirlatirim ki, ben de her seye hazirim. ‘ Ne
s​ylersen s​yle, emirlerine hazirim. Ne o, ne oldu? Bastonuna neden uzandin? G​zel Tanrim, ben de nelerden s​z ediyorum? Meger baston
degilmis. Bir an i​in bastonuna uzandigini sandim!..

Stavrogin, ne bir sey ariyor ve ne de konusuyordu. Fakat olduk​a ani bir hareketle yerinden firladi. Y​z​nde garip bir anlam vardi.
Peter, basiyla k​git agirliginin altindaki mektubu isaret ederek:

-Bay Gagonov hakkinda da bir seyler yapmami istiyorsan, diye mirildandi. Gerekli b​t​n seyleri hazirlamak i​in bana g​venebilirsin. Benim
yardimim olmadan bir sey yapamazsin.

Cevap beklemeden odadan ​ikti. Fakat, basini bir kere daha kapinin araligindan uzatti. Y​ksek sesle bagirarak:

- B​yle s​yl​yorum; ​nk​, Shatov, ge​en pazar sana hakaret ederek hayatini tehlikeye sokmakta haksizdi, degil mi? Bunu d​s ​nmeni istiyorum.

Yine cevap beklemeden g​zden kayboldu.

***

Peter Verkhovensky, kapinin arkasindan kayboldugu zaman belki de, yalniz kalan Stavrogin’in ​fkeyle duvarlari yumruklaya-cagini d​s ​nd​ ve
m​mk​n olsa onu seyretmekten memnun olacakti. Fakat, ​ok yaniliyordu; Stavrogin tamamen sakindi. Iki dakika kadar masanin yaninda
durdu; derin d​s ​nceye dalmis g​r​n​yordu; fakat, ​ok ge​meden dudaklarinda soguk bir tebess​m belirdi. Yavas​a yine koltuktaki eski yerine
oturdu ve sanki b​t​n g​c ​n​ yitirmis gibi g​zlerini yumdu. Mektubun ucu h​l​ kagit agirliginin altindan g​r​n​yordu, onu d​zeltmek i​in hi​bir hareket
yapmadi.

Kisa zamanda kendisini tamamen unuttu. Son birka​ g​nden beri, son derece endiseli olan Bayan Stavrogin, Peter Verkhovensky’nin

269verdigi s​zde durmayarak evden ayrilmasi ​zerine, zamansiz olmakla beraber, Nicholas’i g​rmek arzusuna engel olamadi. Nihayet,
oglunun kesin bir seyler s​yleyecegini b​t​n kalbiyle umuyordu. Eskisi gibi kapiyi yine hafif​e tikirdatti. Yine cevap alamayinca kapiyi a​ti.
Nicholas’in kimildamadan oturdugunu g​r​nce, heyecanindan kalbi k​t k​t ​arparak koltuga dogru y​r​d​. Oglunun bu kadar ​abuk uykuya
dalmasina ve zorlukla soluk aliyormus gibi oturarak uyuyabilmesine sasirdi. Nicholas’in y​z​ soluk, tamamen donmus ve hareketsizdi; kaslari
hafif​e ​atilmisti; y​z​ ger​ekten balmumundan yapilmis bir maskeyi andiriyordu. Bayan Stavrogin, ​ dakika kadar oglunun basucunda, ​deta
soluk almaktan korkarak durdu. Sonra, birden panige kapildi. Ayaklarinin ucuna basarak odadan ​ikti ve kapida bir saniye kadar oyalanarak
ogluna dogru bir ha​ isareti yaparak onu kutsadi. Sonra, kimseye g​r​nmeden i​inde yepyeni bir ​z​nt​yle uzaklasti.

Stavrogin, yerinden hi​ kimildamadan, taslasmis gibi hemen hemen bir saat kadar uyudu. Uyudugu s​re i​inde, y​z​n​n tek adalesi dahi
kimildamamisti; kaslari yine eskisi gibi ​atikti. Bayan Stavrogin, odada ​ dakika daha kalmis olsaydi; hi​ kusku yok ki, bu ​l​ hareketsizligin ezici
duygusuna dayanamaz, oglunu uyandirirdi. Stavrogin’in g​zleri kendiliginden a​ildi. Yine hi​ kipirdamadan oturdu ve g​zlerini, odanin bir
k​s esine dikti. Sanki orada bulunan ​ok merak uyandirici bir seye bakiyormus gibi g​r​n​yordu. Oysaki, baktigi yerde degisik ve yeni bir sey
yoktu.

Nihayet, b​y​k duvar saatinin gongu, hafif bir sesle, yarim saati vurdu. Stavrogin huzursuz bir tavirla basini saate bakmak i​in d​nd​rd​g​ zaman,
odanin arka kapisi a​ildi ve k​hya Alexey Ye-gorovich odaya girdi. Bir elinde, kalin bir palto, esarp ve sapka, diger elinde ise ​zerinde bir k​git
bulunan g​m​s bir tepsi vardi.

- Saat dokuz bu​uk, diye bildirdikten sonra, elindeki giyecekleri k​s edeki bir sandalyenin ​s t​ne koydu ve ​zerinde, kursun kalemle sadece iki
satir yazili ve katlanmamis bir k​git bulunan tepsiyi, Stavrogin’e uzatti.

270

Stavrogin notu okuduktan sonra, ayni k​gidin k​s esine bir seyler karaladi ve k​gidi tekrar tepsinin ​s t​ne atti. Kanepeden kalkarken:

- Ben evden ayrilir ayrilmaz verirsin, dedi. Simdi giyinmeme yardim et.

​zerinde kadife bir ceket oldugunu fark edince bir an d​s ​nd​; sonra k​hyaya, resmi ziyaretlerde giydigi ceketini getirmesini s​yledi. Nihayet,
giyinmesini bitirerek, sapkasini basina ge​irdi. Annesinin girmis oldugu kapiyi kilitledikten sonra masanin ​zerindeki mektubu aldi ve pesinde
k​hya oldugu halde odanin diger k​​k kapisindan hole ​ikti. Koridordan, dogrudan dogruya bah​eye a​ilan, k​​k bir sahanliga giden, daracik tas
basamaklardan indiler. Sahanligin k​s esinde, bu gece i​in ​nceden hazirlanmis, k​​k bir fener ve b​y​k bir semsiye vardi.

K​hya, efendisini bu gece ziyaretinden alikoymak i​in son bir deneme daha yapti.

- Bu devamli yagmur sokaklari ​ok ​amurlu yapti, efendim. Fakat Stavrogin cevap vermeden semsiyeyi aldi. Eski bah​enin

rutubetli ve zifiri karanligina daldi. R​zg​r, aga​larin yari ​iplak tepelerini sallayarak ugulduyordu. Daracik, ​akil d​s eli patika ​amurlu ve kaygandi.
Bah​eye basi a​ik ve sadece ceketiyle ​ikmis olan Alexey, bir adim ​nde y​r​yerek patikayi elindeki fenerle aydinlatiyordu.

Stavrogin birden:

- Bu sekilde g​r​lm​s olmayacak miyiz? diye sordu. K​hya, yumusak ve tane tane konusarak:

- Pencerelerden g​r​lmez efendim, dedi. Ayrica, her seyin geregini yaptim.

- Annem uyuyor mu?

- Saat tam dokuzda odasina ​ekildi, efendim. Son birka​ g​nden beri ayni saatte odasina ​ekiliyor ve bir sey ​grenebilecegini de sanmam.
271Sonra b​y​k bir cesaretle sordu:

- Acaba saat ka​ta d​neceksiniz, efendim?

- Bir, bir bu​uk. En ge​ ikide.

- ​ok g​zel, efendim.

Her ikisinin de ​ok iyi bildikleri dolamba​li patikayi ge​erek bah​enin y​ksek tas duvarlarinin dibine geldiler. Duvarin uzak k​s esinde, tenha bir
sokaga a​ilan k​​k bir kapi vardi. Bu k​​k kapi hemen hemen hep kilitli bulunurdu; ama kapinin anahtari simdi k​hyanin elindeydi.

Stavrogin tekrar sordu:

- Kapi gicirdamaz mi?

Alexey, kapinin bir g​n ​nce ve tekrar bug​n de yaglanmis oldugunu s​yledi. Sirilsiklam olmustu. Kapiyi a​tiktan sonra anahtari Stavrogin’e
uzatti.

Efendisini yeniden uyandirmak istedi.

-Eger uzaga gidecekseniz efendim, tenha sokaklarda kol gezen serserileri hatirlatirim. ​zellikle, nehrin ​b​r tarafinda.

Alexey, Stavrogin’i kucaginda tasimis, ona ​ocuklugundan beri bakmis emektar bir usakti. Ciddi d​s ​nceli, okumayi seven bir adamdi.

- Merak etme, Alexey.

- Tanri sizi korusun, efendim. Yaptiklarinizin dogruluguna inaniyorum. Tanri dogrularin yardimcisidir, efendim.

Stavrogin, tenha sokaga ​ikmak ​zereyken birden durdu.

- Ne s​yledin?

K​hya, biraz ​nce s​ylediklerini tekrarladi. Efendisinin karsisinda, simdiye kadar hi​ b​yle konusmamisti.

Stavrogin kapiyi kilitledikten sonra anahtari cebine soktu ve ​amurlu yollarda bata ​ika y​r​meye basladi. Nihayet issiz ve uzun bir caddeye ​ikti.
Sehri avucunun i​i gibi biliyordu; Bogoyavlenskaya caddesi olduk​a uzakti. Filipov’un k​hne evinin kapali ka—

272

pisinin ​n​ne geldigi zaman saat onu ge​iyordu. Lebyatkin’lerin ​nceden oturdugu alt kat bostu ve pencerelerin kepenkleri kapaliydi. Shatov’un
oturdugu ​ati katinda isik vardi. ​ingirak olmadigindan kapiyi yumruklamaya basladi. ​s t kattan k​​k bir pencere a​ildi. Shatov basini uzatarak
sokaga bakti. Disarisi ​ok karanlik oldugundan bir sey g​rmek m​mk​n olmuyordu. Shatov bir dakika kadar b​t​n dikkati ile geleni g​rmeye ​alisti.
Birden sordu:

- Sen misin? . Davetsiz konuk cevap verdi:

- Benim.

Shatov, pencereyi ​arparak kapatti ve asagi inerek kapiyi a​ti. Stavrogin tahta esigin ​s t​nden atlayarak i​eri girdi ve tek kelime s​ylemeden,
Kirilov’un oturdugu b​l​me dogru y​r​d​.

Buradaki b​t​n kapilar ardina kadar a​ikti. Koridor ve ​n iki oda karanlikti; fakat, Kirilov’un oturdugu son odada isik vardi. Odadan g​l​s meler ve
birtakim garip bagrismalar duyuluyordu. Stavrogin, dogrudan dogruya aydinlik odaya y​r​d​; fakat, odaya girmeden kapida durdu. Odanin
ortasindaki b​y​k masanin ​s t​nde ​aydanlik duruyordu. Ev sahibinin akrabasi yasli kadin, basi a​ik, ​zerinde sadece bir eteklik, ​iplak ayaklarinda
erkek potinleri ve sirtinda tavsan derisi bir ceket oldugu halde odanin tam ortasinda duruyordu. Kucaginda, ​zerinde sadece bir zibin olan,
k​​k bacaklari ​iplak, yanaklari pembe-beyaz, a​ik sari sa​lari daginik, on sekiz aylik bir ​ocuk vardi. G​r​n​s e g​re besiginden hen​z alinmisti.
Aglamis oldugu, kirpiklerinin islakligindan belli oluyordu. Fakat simdi, k​​k kollarini uzatiyor, ellerini ​irpiyor ve her k​​k ​ocugun yaptigi gibi
kendi kendine garip sesler ​ikartarak g​l​yordu. Kirilov, bebegin ​n​nde durmus elindeki k​​k kirmizi bir topu yere vuruyor, tavana kadar ziplayan
topu yine yakaliyordu. ​ocuk, yarim yamalak becerebildigi kadar Žtop, topŻ diye bagirinca, Kirilov topu ​ocuga veriyor ve onun tekrar attigi
topu yakalamak i​in kosuyordu. Nihayet top dolabin altina yuvarlandi. ​ocuk, Žtop, topŻ diye fer-273yadi basti. Kirilov y​z​koyun yere
uzanarak topu almaya ​alisti. Stavrogin odaya girdi; onu g​ren ​ocuk, yasli kadina sarilarak yaygarayi basti. Yasli kadin onu hemen odadan
g​t​rd​.

Kirilov, top elinde yerden kalkarken bu beklenmedik ziyaret​iye hi​ de sasirmis g​r​nm​yordu.

- Stavrogin mi? diye sordu. ​ay ister misiniz?

Bu arada yerden kalkmisti.


Stavrogin:

- Sayet sicaksa, hayir demem, dedi. Iliklerime kadar islandim.

Kirilov memnun olmus bir tavirla:

- Evet, sicak… hatta kayniyor, dedi. Oturun. ​amur i​inde kalmissiniz, ama ​nemli degil. Daha sonra silip temizlerim.

Stavrogin, bir sandalyeye rahat​a oturdu ve verilen ​ayi hemen bir dikiste i​ti. Kirilov sordu:

- Bir fincan daha ister misiniz?

- Hayir, tesekk​r ederim.

O zamana kadar ayakta duran Kirilov, Stavrogin’in tam karsisindaki sandalyeye oturdu.

- Sizi buraya hangi r​zg​r atti? diye sordu.

- Is. Su mektubu okuyun. Gaganov’dan. Petersburg’da onun hakkinda s​ylediklerimi hatirlar misiniz?

Kirilov, mektubu alip okudu; sonra masanini ​zerine koydu ve Stavrogin’e bakarak bekledi. Stavrogin anlatmaya basladi.

- Bildiginiz gibi bu Gaganov’la hayatimda ilk kez karsilastim. Bir ay ​nce Petersburg’da. Baskalarinin yaninda birka​ kere karsilastik. Benimle
samimiyeti olmadigi ve konusmadigi halde, bana karsi son derece k​s tah davranma firsatini buldu. O zaman bunu size anlatmistim. Fakat
bilmediginiz bir ​zellik var. Petersburg’dan ay-274

rilmadan ​nce bana bir mektup yolladi. Tabii bu mektup bambaska bir dille yazilmisti. Ni​in yazildigi belli olmayan kaba bir dille yazilmisti.
Ben de hemen bir mektupla cevap verdim. B​y​k bir samimiyetle, d​rt yil ​nce babasi ile aramda ge​en kul​pteki olayin, istenmeden, hastaligim
nedeniyle yapilmis bir olay oldugunu ve ​z​r dilemeye hazir oldugumu bildirdim. Bunu dikkate alarak beni bagislamasini rica ettim.
Mektubuma cevap vermeden ​ekip gitti. Buraya geldigimde; onu azgin bir boga gibi k​p​rm​s olarak karsimda buluyorum. Daha evvel
toplumun i​inde bana s​ylediklerini tekrarliyor. Beni k​t​ olarak su​luyor. Ondan sonra bug​n, bu mektubu aldim. ​yle bir mektup ki, b​ylesini
simdiye kadar kimsenin almis olabilecegini d​s ​nemem. I​i t​rl​ hakaretlerle dolu. ‘Tokatlanmis suratimiz’ falan diye bir s​r​ hakaret var i​inde.
D​ello sahidim olmayi reddetmeyeceginiz umuduyla geldim. Kirilov:

- Hi​ kimse b​yle bir mektup almamistir diyorsunuz, dedi. ​fkeliyken her insam b​yle bir mektup yazabilir. Pushkin, Hekern’e b​yle bir mektup
yazmisti. Pek​l​, gelecegim. Ne yapacagimi s​yleyin, yeter.

Stavrogin, bu durumun yarin halledilmesini istedigini s​yledi. Fakat ​nce, Kirilov ‘un tekrar Gaganov’u g​rmesini, ona, yine ​z​r dilemeye hazir
oldugunu; hatta, gerekirse mektupla da ayrica ​z​r dileyebilecegini; fakat, Gaganov’un da bir daha b​yle mektuplar yazmamaya s​z vermesinin
sart oldugunu ve daha ​nce g​nderilen mektubun hi​ yazilmamis olarak kabul edilecegini bildirmesini istiyordu.

Kirilov:

- ​ok alttan aliyorsunuz, dedi. Kabul etmeyecektir.

- Buraya gelmemin asil nedeni, ona b​yle s​yleyip s​yleyemeyeceginizi ​grenmek istememdi.

- S​yleyecegim. Sizin bileceginiz bir sey; ama, kabul etmeyecektir.

275-Kabul etmeyecegini ben de biliyorum.

- D​v​s mek isteyecektir. Onunla nasil bir d​v​s e kararlisiniz?

- Anliyorsunuz, ya, ben her seyin yarin olup bitmesini arzu ediyorum. Yarin sabah saat tam dokuzda Gaganov’un evine gideceksiniz. Sizi
dinleyecek ve s​ylenenleri kabul etmeyecektir; fakat size, kendi tanigi ile g​r​s ebileceginiz bir saat verecektir. Saat on biri verdigini kabul
edelim. Onlarla b​t​n konular ​zerinde anlasin ve saat bir ya da iki sularinda, kararlastirilacak yerde bulusuruz. B​yle bir anlasma i​in elinizden
geleni yapmanizi rica edecegim. Tabii, d​v​s silahi tabanca olacaktir. ​zellikle, sunu istiyorum; d​v​s sahasinda, arasi on adim olan iki ​izgi ​ekin;
bu ​izgilerden yine onar adim sayarak iki tarafa da tekrar birer ​izgi ​ekin. Yerilen isaret ​zerine bu ​izgilerden baslayarak atis ​izgilerine kadar
y​r​yecegiz. Her ikimizin de bu ​izgiye kadar y​r​mesi gerekiyor. Tabii, taraflar arzu ettikleri takdirde daha ​nce de ates edebilirler. Zannederim ki
b​t​n s​yleyeceklerim bu kadar.

Kirilov:

- Atis ​izgilerinin arasindaki on adimlik uzaklik ​ok yakin, dedi.

-Madem b​yle d​s ​n​yorsunuz, yirmi adim olsun; ama, daha fazla degil. Onun d​v​s mek i​in arzulu oldugunu d​s ​n​yorsunuz, degil mi? Bir
tabancanin nasil dolduruldugunu bilir misiniz?

-Biliyorum. Iki tabancam var. Onlari hi​ kullanmadiginiza dair yemin edecegim. Onun tanigi da benim gibi s​yleyecek. Iki takim tabanca
olacak, kura ile ya onun tabancalari ya da bizimkiler se​ilmis olacak.

- G​zel.

- Tabancalari g​rmek ister misiniz?

- Kelimenin tam anlamiyla, evet…

Kirilov, odanin bir k​s esinde duran bavulunun ​zerine egildi. Bavul bosaltilmamisti ve istedigi zaman kendisine gerekli ​teberiyi

276

zaman zaman aliyordu. Bavulun dibinden, hurma agacindan yapilmis ve i​i kirmizi kadife ile d​s enmis bir kutuyu aldi ve olduk​a pahali, ​ok
g​zel bir ​ift tabanca ​ikardi.

- Her sey var. Barut, kursun, kovan… Ayrica, bir de toplu tabancam var. Bir dakika bekleyin.

Tekrar bavulunun ​s t​ne egildi ve baska bir kutudan, Amerikan yapisi toplu bir tabanca ​ikardi.

- Cephaneniz olduk​a ​ok. Hem hepsi de olduk​a pahali seyler.

- Evet, ​ok pahali.

Fakir ve ihtiya​ i​inde olan Kirilov, hi​bir zaman k​t​ durumunu g​s termek istemezdi. Zorlukla sagladigi belli olan bu silahlarini simdi b​y​k bir
gururla g​s teriyordu.

Stavrogin, bir dakikalik sessizlikten sonra teredd​tle sordu.

- Fikrinizi degistirmediniz, degil mi?

Kirilov, Stavrogin’in sorusunun ne anlama geldigini onun ses tonundan anlayarak hemen cevap verdi.

- Hayir.

Stavrogin, kisa bir ter​dd​tten sonra yine sordu:

- Ne zaman?

Bu arada Kirilov kutulari yine bavuluna koymus ve yerine oturmustu.

Sorulan sorudan biraz sikilmis oldugunu; fakat, sorulabilecek b​t​n sorulara cevap vermeye hazir oldugunu hissettirerek:

- Bildiginiz gibi, benim elimde olan bir sey degil, dedi. Ne zaman s​ylerlerse.

Kirilov, siyah, donuk ve durgun; fakat, dost bakislarini Stavrogin’den ayirmamisti.

Stavrogin kaslarini ​atip, uzun s​ren birka​ dakika d​s ​nd​kten sonra:

- Kendi kendisini vurmak isteyen bir kimseyi anlarim, dedi. Bazen benim bile b​yle d​s ​nd​g​m anlar oldu. Fakat her defasinda

277da yeni yeni d​s ​ncelerle kendime geldim. Eger biri, bir su​ islese, ya da daha ​nemlisi, y​z kizartici bir su​ islese; yani al​aklik etse, hem de…
yaptigi olduk​a sa​ma olsa; insanlarin bin yil hatirlayacaklari, nefretle anacaklari, her andiklarinda yere t​k​recekleri bir su​ olsa… birdenbire
‘sakaga sikilan bir kursun, her seyi k​k​nden halledecektir.’ Insanlar hatirlayacaklarmis, nefretle ana-caklarmis… bunun ne ​nemi olabilir
artik, ​yle degil mi? Kirilov bir anlik teredd​tten sonra:

- Buna yeni d​s ​nceler mi diyorsunuz? diye sordu.

- Hayir, b​yle bir sey demiyorum, yalniz, aklima b​yle bir d​s ​nce gelince, bu d​s ​ncenin tamamen yeni oldugunu hissediyorum.

Kirilov:

- D​s ​nceyi mi hissediyorsunuz? dedi. ​ok g​zel! Insanin kafasinda bir​ok d​s ​nce vardir ve her akla gelisinde yeni olur. Dogrudur. Sanki ilk kez
oluyormus gibi, kafam b​yle d​s ​ncelerle dolup tasiyor.

Stavrogin, s​ylenenleri dinlemeden, kendi d​s ​ncesini gelistirmekle mesguld​.

- Ay’da yasadiginizi ve bir s​r​ sa​ma su​lar islediginizi d​s ​nelim. Siz buradayken, ay var oldugu s​rece, oradaki insanlarin, bu yaptiklariniza
binlerce yil g​lecegini, isminizi igrenti ile anacaklarini biliyorsunuz. Fakat, siz buradasiniz ve Ay’a buradan bakiyorsunuz. Orada
yaptiklarinizdan ve oradaki insanlarin adinizi nefretle anmalarindan size ne? Dogru, degil mi?
Kirilov:

- Bilmiyorum, diye cevap verdi. Sonra soguk, fakat kesin bir dille ekledi:

- Ay’a hi​ gitmedim.

- Biraz ​nce buradaki ​ocuk kimindi?

. - Ihtiyar kadinin kaynanasi geldi… yani gelini geldi… hepsi bir. ​ g​n oluyor. Hasta. Midesinden sanci ​ekiyor ve sabahlara kadar

278

kivranip haykiriyor. Kadin uyuduktan sonra, ihtiyar ​ocugu alip buraya getiriyor. Onu topla eglendiriyorum. Topu Hamburg’dan almistim…
havaya atip yine kapiyorum. Insanin belini ve sirtini g​​lendirir. Kiz ​ocugu.

- ​ocuklari sever misiniz? Kirilov, olduk​a ilgisiz bir sekilde:

- Severim, diye cevap verdi.

- Su halde, hayati da seviyor olmalisiniz, degil mi? -Evet hayati severim. Neden?

- Fakat, kendi kendinizi vurmak i​in karar verdiniz.

- Verdimse ne olacak? Bunun ikisini neden birlestiriyoruz? Hayat bir sey, ​b​r​ baska bir sey. Hayat var ​l​m ise yok.

- ​b​r d​nyada hayatin devam edecegine inaniyor musunuz?

- ​b​r d​nyadaki sonsuz hayata degil, bu d​nyadaki sonsuz hayata inaniyorum. Bazi anlar vardir. Bazi anlara gelirsiniz ve zaman birden durur.
Iste o zaman, ​l​ms​zl​k baslayacaktir.

- B​yle bir zamana erismeyi mi umuyorsunuz?

- Evet.

Stavrogin, alay etmeden ve agir bir sesle:

- Zamanimizda bunun olabilecegini sanmam, dedi. Evrenin sonu ​zerinde kehanetlerde bulunan kutsal kitapta, melek, zamanin olmadigina
yemin eder.

- Biliyorum. ​ok dogrudur. A​ik ve kesindir. Insanoglu mutlulugu buldugunda zaman olmayacak; ​nk​, zamana ihtiya​ g​r​lmeyecek. ​ok dogru bir
d​s ​nce.

- Zamani nasil saklayacaklar?

- Hi​bir yere saklanmayacak. Zaman bir cisim degil, d​s ​ncedir. Zihinlerden silinecektir.

Stavrogin tiksintili bir acimayla:

- Zaman basladigindan bu yana, filozoflarin basmakalip s​z​ haline gelmistir, diye mirildandi.

279Stavrogin’in s​yledigi bu s​z, sanki b​t​n d​s ​ncelerini kap-siyormus gibi, Kirilov g​zleri parlayarak haykirdi.

- Tamam! Zamanin baslangicindan beri de degismemistir. Hep ayni sey!

- Mutlu olduguna inaniyorum, Kirilov. Mutlusun, degil mi? Kirilov sanki en olumlu cevabi veriyormus gibi:

-Evet, ​ok mutluyum, dedi,

- Fakat son zamanlarda istirap ​ektiniz, degil mi? Liputin’e kizmamis miydiniz?

- Iste, simdi kimseye kizmiyorum. O zamanlar mutlu oldugumu bilmiyordum. Aga​tan d​s m​s yaprak g​rd​n​z m​ hi​?

- G​rd​m.

- Son g​nlerde ben de bir yaprak g​rd​m; ortasinda pek az yesili kalmis ve sararmis bir yaprak. Kenarlari da ​r​m​s t​. R​zg​ra kapilmis u​uyordu.
Hen​z on yasinda bir ​ocukken, kisin g​zlerimi yumar, hen​z damarlari yeni yeni belli olan yesil yapraklari ve g​nesi hayal ederdim. G​zlerimi a​ar
ve g​rd​klerime inanmazdim; ​nk​, g​zlerimi kapadigim zaman g​rd​klerim o kadar g​zeldi ki g​zlerimi hemen tekrar yumardim.

- Bu ne demektir? Ima etmek istediginiz nedir?

- Ha… hayir… Neden? Ima etmiyorum, sadece bir yapraktan, yesil bir yapraktan s​z ediyorum. Yaprak g​zeldir. Her sey g​zeldir.
- Her sey mi?

- Her sey. Insanoglu mutlu degil; ​nk​, mutlu oldugunu bilmiyor. Hepsi bu… hepsi bu!.. Bunu ​grenen bir kimse hemen mutlu olacaktir.
Hemen o dakikada. Kaynana ​lecek, gelin yasayacaktir… hepsi g​zel. Bunu birden anladim.

-Fakat a​liktan ​lenler ya da gen​ kizlari igfal edenler… bunlar da iyi mi hep?

- Evet, iyidir. ​ocuk i​in beynini dagitan bir insan bile iyidir. Kafasini dagitmayan kisi, bile iyidir. Her sey iyidir… her sey. Her seyin iyi
oldugunu bilen de iyidir. Kendileri i​in iyi oldugunu bi—

280

lirlerse, onlar iyi olacaktir demektir ve kendileri i​in iyi oldugunu bilmedikleri s​rece de, onlar i​in iyi olmayacaktir. B​t​n d​s ​ncelerim budur…
bundan baska d​s ​ncem de yoktur.

- Bu kadar mutlu oldugunuzu ne zaman anladiniz?

- Ge​en hafta, sali g​n​… hayir, hayir ​arsamba g​n​, ​nk​, zaten ​arsambaydi… gece.

- Degisikligin nedeni neydi?

- Hatirlamiyorum. ​yle oldu iste. Odada dolasiyordum… bir sey fark etmez. Saati durdurdum. Tam, ​e yirmi ​ dakika vardi.

- Zamanin durmasi gerektigine bir sembol olarak herhalde? Kirilov cevap vermedi.

Sonra birden:

-Onlar iyi degildirler, dedi. ​nk​, iyi olduklarini bilmiyorlar. Bunu anladiklari zaman, k​​k bir kizi igfal etmeyeceklerdir. Iyi olduklarini anlamalari
gerekir. Bundan sonra da hepsi, hepsi iyi olacaktir.

- Su halde, bunu anladiginiza g​re, siz iyisiniz?

- Iyi bir insanim. Stavrogin kaslarini ​atarak:

- Aslina bakarsaniz, sizinle ayni fikirdeyim, diye mirildandi.

- Insanlara her seyin iyi oldugunu ​greten kimse, d​nyanin sonunu getirecektir.

-​greten ​armiha gerildi. - Hayata tekrar d​necek ve ismi Tanri-insan olacaktir.

- Tanri-Insan mi?

- Tanri-insan… digerinden ​ok farkli.

- Ikon’un ​n​ndeki kandili yakan siz olmayasiniz?

- Evet, ben yaktim.

- Su halde Tanriya inaniyorsunuz? Kirilov bir solukta mirildandi:

281-Ihtiyar kadin kandilin yanmasindan hoslaniyor… bug​n isi vardi…

- Bununla beraber, dua etmiyorsunuz, degil mi?

- Her seye dua ederim. Bakin; duvarda bir ​r​mcek y​r​yor… ona bakiyor ve y​r​yebildigi i​in s​krediyorum.

Kirilov’un g​zleri yine isildadi. Devamli olarak Stavrogin’e bakiyordu. Bakislari sert ve sabitti. Stavrogin, kaslarini hafif​e ​atmis, biraz
k​​mseyerek bakiyordu; ama, bakislarinda alay eden bir anlam yoktu.

Stavrogin sapkasini alarak ayaga kalkarken:

- Bir daha geldigimde, sizi Tanriya da inanmis olarak bulacagimi umarim, dedi.

Kirilov da yerinden kalkarak: -Neden? diye sordu.

- Tanriya inancinizin oldugunu anlarsaniz, ona inanirsiniz. Halbuki, Tanriya inanciniz oldugunu anlamazsaniz, ona inanmazsiniz.

Stavrogin, s​z​n​ bitirdikten sonra kahkahayla g​ld​. Kirilov, bu s​zleri bir an d​s ​nd​kten sonra:

- B​yle degil, dedi. D​s ​ncemi tamamen tersy​z ettiniz. Meyhane sakasi bu. Hayatimdaki degerinizi hatirlayin. Stavrogin.
- Allahaismarladik, Kirilov.

- Gene gelin.

- Yarini unutmadiniz, degil mi?

-Oh, unutmustum. Fakat meraklanmayin, uyuyakalmam. Saat tam dokuzda. Arzu ettigim zaman nasil erken kalkabilecegimi biliyorum.
Yataga yatar kendi kendime ‘Saat yedide’ derim. Ve saat tam yedide uyanirim. ‘Saat onda’ derim ve saat tam onda uyanirim.

Stavrogin, Kirilov’un renksiz y​z​ne bakarak:

- Olduk​a garip g​​leriniz var, dedi.

- Beraber gelip size kapiyi a​acagim.

282

- Zahmet etmeyin, Shatov a​ar.

- Oh, Shatov. Pek​l​, g​le g​le.

***

Shatov’un oturdugu evin kapisi a​ikti. Fakat, koridora giren Stavrogin, zifiri karanlikta kaldi ve el yordami ile ​atiya ​ikan merdivenleri aradi.
Birden ​s t kattaki bir kapi a​ildi ve isik koridora kadar aksetti. Shatov, disari ​ikmamis, sadece kapisini a​misti. Stavrogin odanin kapisinda
durdugu zaman, Shatov’un, masanin yaninda kendisini bekledigini g​rd​.

Stavrogin kapidan sordu:

- Beni bir is i​in kabul edecek misiniz”? Shatov:

- Buyurun, dedi. Oturun. Kapiyi kilitleyin. Hayir, durun ben kilitleyecegim.

Kapiyi kilitledikten sonra geldi ve Stavrogin’in karsisina oturdu. Hafta s​resince olduk​a zayiflamisti. Sanki atesli bir hastalikla yatmis gibi
g​r​n​yordu.

G​zlerini yere dogru ​evirerek yumusak bir sesle:

- Beni hasta ettiniz, dedi. Neden gelmediniz?

- Gelecegimden emin miydiniz?

- Evet. Bir dakika durun… sayikliyordum, belki de h​l​ sayikliyorum… bir dakika durun.

Yerinden kalkip duvarin yaninda duran ​ g​zl​ raftan bir sey aldi. Bir tabancaydi bu.

- Bir gece sabaha kadar beni ​ld​rmeye geleceginizi sayikladim ve ertesi sabah erkenden son kurusuma kadar vererek bu tabancayi satin
aldim. Serseri Lyamshin’den. Sonra birden kendime geldim. Tabancanin kursunu yok. O zamandan beri de rafta yatip duruyordu. Bir
dakika…

283Yerinden kalkti. Tavandaki havalandirma penceresini a​mak ​zereyken Stavrogin ona engel oldu.

- Atmayin. Neden atacaksiniz? Paraca degeri var. Hem sonra, Shatov’un penceresinin altinda tabanca var, diye s​z ederler. Tekrar yerine
koyun. Ve s​yle oturun. Sizi ​ld​rmeye gelecegimi d​s ​nd​g​n​z i​in neden ​z​r dilediginizi s​yler misiniz? Sizinle barismak i​in gelmis degilim. ​nemli bir
konunun tartismasini yapmak i​in geldim. Her seyden ​nce bana sunu s​yleyin: Karinizla ilgim oldugundan ​t​r​ beni tokatlamadiginizi d​s ​nmekle
hata mi ediyorum?

Shatov bakislarini yine yere ​evirerek:

- Siz de bu sebeple olmadigini biliyorsunuz, degil mi?

- Ne de kiz kardesiniz hakkinda s​ylenen dedikodulara inandiginizdan ​t​r​.

Shatov, sabirsiz bir tavirla ayaklarini yere vurarak: -Hayir, hayir, kuskusuz ki degil! dedi. Kiz kardesim daha isin basinda b​yle bir sey
olmadigini s​ylemisti. Stavrogin, sakin bir tavirla devam etti:

- Demek ki ben de hakliyim ve siz de hakliydiniz. Haklisiniz. Mary Lebyatkin, kanunen katimdir; d​rt bu​uk yil ​nce Petersburg’ da
evlenmistim. Bana, Mary Lebyatkin nedeniyle vurdunuz, degil mi?

Shatov, garip bir tavirla Stavrogin’e bakarak mirildandi.


- Evet, tahmin etmistim, ama inanmamistim.

- Ve bana vurdunuz?

Shatov olduk​a sasirmisti. Kipkirmizi olarak ne s​yledigini kendisi de anlamiyormus gibi:

- D​s t​g​n​z i​in vurdum, dedi. Yalaniniz i​in vurdum. Size dogru y​r​d​g​m zaman sizi cezalandirmak gibi bir arzum yoktu, size vuracagimi
bilmiyordum. Hayatimda size ​ok deger verdigim i​in vurdum. Ben…

284

- Anliyorum, anliyorum. S​yleyecekleriniz sizde kalsin. Atesiniz olmasina ​z​ld​m. Benim isim ​ok daha ​nemli.

Shatov titreyerek yerinden kalkti.

- Sizi uzun zamandan beri bekliyordum, dedi. Isimizin ne oldugunu s​yleyin… ben de s​yleyecegim.. daha sonra.

Yerine oturdu.

Stavrogin, merakla Shatov’u incelemeye basladi.

- Konusmak ​zere geldigim is, diger islerden ​ok daha baskadir, dedi. Bazi kosullar altinda, bu saatte gelmek zorunda kaldim. Size sunu haber
vermeliyim ki, belki ​ld​r​lebilirsiniz.

Shatov, g​zlerinde vahsi piriltilar yanarak Stavrogin’e bakti. Sonra, yumusak bir sesle:

-Hayatimin tehlikede olabilecegini biliyorum, dedi. Fakat siz… bunu nasil ​grenebildiniz?

- ​nk​, ben de sizin gibi onlardan biriyim. Sizin oldugunuz gibi ben de onlarin birligine kayitliyim.

- Siz… siz de… birligin ​yesi misiniz? Stavrogin hafif bir tebess​mle:

- Bakislarinizdan, benden her seyi beklediginizi; fakat, bunu beklemediginizi anliyorum, dedi. Fakat, l​tfen cevap verin, hayatiniza
kastedilecegini ​nceden biliyor muydunuz?

Shatov, birden b​y​k bir ​fkeye kapilarak haykirdi.

- B​yle bir seyi aklima bile getirmezdim!… Hatta, bana s​ylediginiz halde bile inanamiyorum… oysa… oysa, o salaklarin neler yapabilecegini
kimse tahmin edemez! Onlardan korkmuyorum! Onlardan ayrildim artik. Bunun m​mk​n olamayacagini s​ylemek i​in adam tam d​rt defa
geldi… fakat…

Stavrogin’e bakarak devam etti:

-… fakat, bunun hakkindaki t​m bilginiz nedir?

Stavrogin, sadece g​revini yapan bir adam soguklugu ile:

- Hemen telaslanmayin, sizi aldatmiyorum, dedi. Ne bildigimi sordunuz. Iki yil ​nce Avrupa’da birlige katildiginizi biliyorum. O

285zamanlar eski ​rg​t vardi. Birlige katilmaniz Amerika’ya gidisinizden hemen ​nce olmustu. Amerika’dayken bana uzun uzun yazmistiniz.
Aklima gelmisken s​ylemek isterim, mektuplariniza mektupla cevap vermedigim i​in ​z​r dilerim. Sadece…

Shatov:

-… para g​ndermekle yelindiniz diye s​z​ yarida kesti.

Masanin ​ekmesinden g​kkusagi rengi k​git bir para ​ikartarak s​z​ne devam etti:

- Iste, alin. Bana g​nderdiginiz y​z ruble. Siz olmasaydiniz orada ​l​p kalacaktim. Anneniz olmasaydi, bu parayi ​demem i​in, daha ​ok uzun
zaman beklerdiniz. Hastaliktan sonra ​ok fakir d​s ​nce, bu parayi anneniz vermisti. Tam dokuz ay oluyor. Fakat devam edin, l​tfen.

Shatov’un solugu t​kenmisti.

- Amerika’da kaldiginiz s​rede, g​r​s leriniz degisti ve Isvi​re’ye d​nd​g​n​zde istifa etmek istediniz. Size bir cevap vermeden, Rusya’ya gitmenizi,
birinden bir baski makinesini devir almanizi ve onlar tarafindan g​nderilecek birine teslim etmenizi s​ylediler. B​t​n ayrintilarini bilmemekle
beraber buraya kadar s​ylediklerim dogru, degil mi? Bu isteklerinin son oldugu ve g​reviniz bittikten sonra sizi serbest birakacaklarini
umarak, bu g​revi kabullendiniz. Dogru ya da yanlis, b​t​n bunlari onlardan degil, rastlantiyla baska yerden ​grendim. Yalniz, simdi bile
anlayamadiginiz bir husus var ki, o da, o baylarin sizden ayrilmak niyetinde olmadiklaridir.

Shatov, sesi yettigi kadar haykirdi.


-Bu ​ok sa​ma!.. Onlarla olan baglarimi koparacagimi ger​ek olarak bildirdim!… Bunu yapmaya hakkim var. Vicdanimin ve d​s ​ncelerimin
hakki… Bu kararimdan d​nmeyecegim!.. D​nyada beni caydiracak hi​bir kuvvet…

Stavrogin, onun konusmasini yarida keserek ciddi bir tavirla:

- B​yle bagirmasaniz iyi olur, dedi. Su Verkhovensky ​yle kararli bir adamdir ki, belki su anda kapinizi ya kendisi dinliyor ya

286

da baska birine dinletiyordur. Hatta, su sarhos Lebyatkin bile size g​z kulak olmak talimatini almis olabilirdi. Belki de siz onu g​z-l​yordunuz…
hakli miyim? Dile getirdiginiz nedenleri Verkhovensky kabul etti mi etmedi mi, siz onu s​yleyin?

- Kabul etti. Tamamen dogru oldugunu ve belki de hakli oldugumu…

- Eh, bu takdirde sizi aldatiyor. Hatta, onlardan olmayan Kirilov bile sizi g​zleyip onlara bilgi veriyor. Birligin hizmetinde olduklarim bilmeden
​alisan bir s​r​ ajanlari var. Hareketleriniz daima kontrol altinda. Peter Verkhovensky, buraya sirf bu isi halletmek i​in geldi ve yetkileri de ​ok
genis… ​ok sey biliyorsunuz. Yasamaniz onlar i​in ​ok tehlike olusturdugundan uygun bir zamanini bulup sizi temizleyecekler. Bunun ger​ek
oldugunu tekrar s​ylemeliyim. Ve sunu da eklemeleyim ki, hangi nedenle oldugunu bilmem; ama, sizin polisten oldugunuza ve simdiye kadar
onlari ihbar etmediyseniz bile ilk firsatta ihbar edeceginize inaniyorlar. Dogru mu bu?

Isini bilen bir ses tonu ile sorulan bu soruya, Shatov, y​z​n​ eksiterek ​fkeyle ka​amak cevap verdi:

- Casus bile olsam kimi ihbar edecegim?

Stavrogin’in durumunu kendi durumundan bile ​nemli kabul ettigi her halinden belli olan Shatov, ilk d​s ​ncesine sarilarak:

- Hayir, beni bir tarafa birakin, diye haykirdi. Benim canim cehenneme!.. Siz, siz, Stavrogin, b​ylesine igren​, degersiz, aptalca bir ise nasil
karisabiliyorsunuz? Onlarin birliginin bir ​yesisiniz!…

Sonra birden ​aresizlik i​inde haykirdi:

- Nicholas Stavrogin’in b​y​k kahramanligi bu mu olacakti? Bundan daha acikli bir sey olamazmis gibi ellerini bile ogus—

turmaya baslamisti.

Stavrogin, ger​ekten sasirarak:

- ​z​r dilerim, dedi. Fakat, beni bir g​nes ve kendinizi de bir

287sinekmis gibi g​s teriyorsunuz. Bunun b​yle oldugunu Amerika’dan g​nderdiginiz mektuplardan bile anliyordum. Shatov birden konusmaya
basladi.

- Siz… siz… biliyorsunuz… Oh, benim tartismami yapmayalim; Hakkinizda a​iklayacaginiz bir sey varsa, durmayin a​iklayin!..

Sonra derin bir soluk alarak tekrarladi.

- Soruma cevap verin!..

-Memnuniyetle. B​ylece bir lagim ​ukuruna nasil d​s t​g​m​ m​ soruyorsunuz? Size s​ylediklerimden sonra, bu konuda sizinle biraz daha samimi
olmaliyim. G​r​yorsunuz ya kesin konusuyorum; ger​ekten bu birlige bagli degilim ve hi​bir zaman da bagli olmadim ve aralarina katilmadigim
i​in onlardan ayrilmaya sizden ​ok hakkim var. Bunun tam tersine, isin daha basinda, onlara i​lerinden biri olmadigimi, onlara yardim ettiysem,
bunun tamamen rastlanti oldugunu ve kendileri ile hi​bir iliskim olamayacagini s​yledim. Birligin yeni plana g​re yeniden ​rg​tlenmesinde belirli
bazi isler yaptim, hepsi o kadar. Fakat, simdi d​s ​ncelerini degistirmisler ve beni birakmalarinin tehlikeli ve sakincali olacagini d​s ​nm​s ler. Bu
bakimdan benim de k​ra listede olmams​z konusu

- Ah, hep ​l​m karan verirler, zaten. Bu kararlari da resmi m​h​rl​, ​ bu​uk kisinin imzaladigi resmi k​gitlarla olur. Bu isi sonuna kadar
g​t​rebileceklerine ger​ekten de inaniyor musunuz?

Stavrogin, her zamanki umursamaz ve biraz da gevsek tavriyla devam etti:

-Bu noktaya gelince, bir bakima hakli, bir bakima haksizsiniz. Kuskusuz ki, b​yle durumlarda, her zaman oldugu gibi daha ​ok hayal vardir;
bir avu​ insan, kapasitesini ve ​nemini b​y​t​yor. Hatta, bunu su kadara da vardirabilirim ki, b​t​n birlik sadece Peter Verkhovensky’yi kapsiyor
ve sadece onun al​akg​n​ll​l​g​, kendi birliginin basit bir ajani oldugunu kabullenmesine neden oluyor. Bununla beraber, bu birligin temel d​s ​ncesi,
kendisine benzeyen

288

birliklerin temel d​s ​ncelerinden daha sa​ma degil. ‘Enternasyonal’ ile iliskileri var. Ajanlarini Rusya’ya sokmayi basardilar. Hatta, olduk​a
degisik bir y​ntem bulmuslar… fakat, kuskusuz ki teorik olarak. Buradaki ama​larina gelince, Rus ​rg​t​n​n gelismesinin ​ok belirsiz oldugunu ve
bu ​lkede hemen hemen daima beklenmedik seyler yapabileceklerini unutmamalisiniz. Hatirlarsiniz ki Verkhovensky inat​i bir insandir. Shatov
​fkeyle:

- Rusya’yi hi​ anlamayan bir bit, bir kara cahil, koca bir ahmaktir! diye haykirdi.

- Onu yeteri kadar tanimiyorsunuz. Rusya hakkinda bilgilerinin zayif oldugu dogrudur; fakat, yine de sizin ve benim bilgim kadar bilgisi
vardir. Ve ayrica, Verkhovensky, Rusya hayranidir.

-Verkhovensky Rusya hayrani, ha?

- Evet, kusku yok. Soytariligi terk edip yari ​ilgin oldugu bir ani vardir. Sizin s​zlerinizden birini yine size hatirlatacagim; ‘Bir insanin ne
kadar g​​lenecegini kavrayabiliyor musunuz?’ L​tfen g​lmeyin. Bir tetigi ​ekecek kadar yetenegi vardir. Benim de bir casus oldugumdan
s​pheleniyorlar. islerinde ​ok az tecr​beleri oldugu i​in, karsilarina ​ikan herkesin casus oldugundan kuskulaniyorlar.

- Fakat korkmuyorsunuz, degil mi?

- Ha… hayir. ​ok korkmuyorum. Fakat sizin durumunuz ​ok daha degisik. Uyarmamin nedeni dikkatli olmaniz i​indir. Benim d​s ​nceme g​re,
budalalar tarafindan tehdit edildiginizi d​s ​nmemelisiniz. S​z konusu olan onlarin zeki olup olmadiklari degil. Sizden ve benden ​ok daha g​​l​
kisilere el kaldirdilar. Oh, saat on bir bu​uga gelmis.

Saatine baktiktan sonra sandalyesinden kalkti.

- Size bir soru daha sormak istiyorum, fakat bunun konustugumuz sorunlarla ilgisi yok.

Shatov ayaga firlayarak:

289-Tanri askina!… diye haykirdi. Stavrogin, sorgu dolu bakislarla bakti. -Ne demek istiyorsun?

Shatov anlasilmaz bir heyecanla:

- Sorunuzu sorun, Tanri adina!… diye haykirdi. Fakat, size de benim bir soru sormam sartiyla. L​tfen izin verin… yapamam… sorun
sorunuzu!…

Stavrogin, biraz bekledikten sonra basladi.

- Anladigima g​re, Mary’nin ​zerinde belirli bir etkiniz var. Sizinle konusmaktan ve sizi dinlemekten hoslaniyor. ​yle degil mi?

Shatov, biraz sasirarak Stavrogin’e bakti.

- Evet… dinledi…

- Onunla evli oldugumu resmen bildirmek istiyorum. Shatov dehset i​inde fisildadi.

-Fakat, bu m​mk​n m​?

- Ne demek istiyorsunuz? Bunun g​​ bir tarafi yok. Evliligin taniklari bu sehirde. Evlilik tamamen resmi bir sekilde yapildi. Topluma
duyurulmamasinin nedeni, evliligin taniklari, Kirilov, Peter Verkhovensky ve nihayet, akrabam saymakta gurur duydugum Lebyatkin’in
susmaya s​z vermis olmalaridir.

- Bunu demek istemedim. O kadar sogukkanli konusuyorsunuz ki… fakat devam edin! Bu evlilige zorlanmadiniz, degil mi?

Stavrogin, Shatov’un meydan okuyan bakislarina g​l​mseyerek, cevap verdikten sonra:

- Hayir, beni kimse zorlamadi, dedi. Shatov heyecandan titreyerek:

- Peki, her zaman s​zettigi su ​ocuk meselesi nedir? diye sordu.

- ​ocugundan mi s​z ediyor? Ulu Tanrim, b​yle bir seyden haberim yok. Ilk kez duyuyorum. Hi​bir zaman ​ocugu olmamisti. Olamazdi da,
halen bakiredir… ​nk​!

290

- Anliyorum! Tahmin etmistim. Dinleyin!

- Neyiniz var, Shatov?

Shatov y​z​n​ elleriyle kapayarak arkasina d​nd​; sonra birden Stavrogin’i omuzlarindan yakaladi.

- Biliyor musunuz, diye bagirdi. Hi​ degilse, b​t​n bunlari neden yaptiginiz ve simdi b​yle bir cezayi kendinize neden verdiginizi biliyor
musunuz?
- Sorunuz zehirli ve zekice; fakat, sizi sasirtacagim; evet, o zaman onunla neden evlendigimi ve simdi, sizin deyisinizle, kendime neden b​yle
ceza verdigimi biliyorum.

- Bunu birakalim simdi… tartismasini daha sonra yapariz. Ana konu ​zerinde konusalim, ana konu. Sizin i​in tam iki yil bekledim.

- Beklediniz mi?

-Sizin i​in ​ok uzun zaman bekledim. Durmadan dinlenmeden sizi d​s ​nd​m. Sizden baska hi​ kimse… bunu size Amerika’dan da yazmistim.

- Uzun mektubunuzu ​ok iyi hatirliyorum.

- Okunamayacak kadar uzun muydu? Sizinle ayni fikirdeyim. Alti, kocaman sayfa. Konusmayin… konusmayin! Bana on dakikanizi daha
ayirabilir misiniz; ama simdi, derhal? Sizi ​ok uzun zamandir bekliyordum!

- Memnuniyetle, size ancak yarim saat ayirabilirim uygun mu?

Shatov ​fkeyle:

-Fakat, dedi. Bu tavrinizi da birakacaksiniz. Anliyor musunuz? Size yalvarmam gerekirken, sizden bunu istiyorum… yalvarmasi gereken
birinin, istemesi ne demektir bilir misiniz?

Stavrogin zayif bir tebess​mle:

- B​ylece, y​ksek kimseler i​in olagan seylerin ​s t​nden bakacaksiniz, dedi. Atesiniz oldugunu ​z​lerek g​r​yorum.

291Shatov:

- Bana saygili davranmanizi istiyorum… talep ediyorum! diye haykirdi. Kisiligime saygi degil… kisiligimin cani cehenneme!… Baska bir
sey i​in, sadece bu seferlik, sadece birka​ s​z i​in. D​nyada son defa olmak ​zere… sonsuzda bulusan iki yaratigiz. Ifadenizi degistirin Ve insan
gibi konusun! ​mr​n​zde bir kere olsun insan sesiyle konusun! Bunu kendim i​in degil sizin i​in istiyorum. Sinirsiz g​c ​n​z​ ​grenmenize yardimci
oldugumdan ​t​r​, y​z​n​ze attigim yumruk i​in beni bagislamak zorunda oldugunuzu kavrayabiliyor musunuz? Yine, o b​y​kl​k taslayan, tiksinti
dolu tebess​m​n dudaklarinizda dolastigini g​r​yorum. Oh, beni ne zaman anlayabileceksiniz? Birakin artik bu kibirli tavirlarinizi!… L​tfen, bunu
sizden talep ettigimi anlayin… talep ediyorum… aksi halde konusmam. D​nyada hi​bir sey i​in konusmam!

Shatov, ​fkeden sayiklamaya baslamisti. Kaslari ​atilmis olan Stavrogin, eskisinden daha dikkatli gibi g​r​n​yordu. Stavrogin ciddi ve inandirici
bir sesle:

- Yarim saat kalacagima s​z verdigime g​re, dedi. Zaman benim i​in ​ok degerlidir. Sizi dinlemeye niyetli oldugumu da bilmenizi isterim. Hi​
degilse ilgi ile dinleyecegim ve… ve sizden benim i​in yeni olan bir​ok sey ​grenecegime de eminim.

Stavrogin yine sandalyesine oturdu. Shatov:

- Oturun! diye bagirdi ve nasil olduysa birden sandalyesine ​kt​.

Stavrogin bir kere daha:

- Fakat size hatirlatayim, dedi. Sizden Mary ile ilgili bir ricada bulunacaktim. ​yle bir rica ki, Mary i​in ​ok ​nemlidir.

Konusmasinin en can alici yerinde s​z​ birden kesilen ve kendisine sorulani anlayamayan bir kimsenin saskinligi gibi, sasiran Shatov’un
kaslari ​atildi.

- Nedir?

292

Stavrogin samimi bir g​l​msemeyle:

- Bitirmeme firsat vermediniz ki, dedi.

Shatov birden durumu kavrayarak elini salladi ve hemen kendi konusuna ge​mek isteyerek:

- Oh, sa​ma, sa​ma! diye bagirdi. Daha sonra, daha sonra!…

***

Hemen hemen tehdit eder bir tavirla, g​zlerinden ates p​s k​rerek iskemlesinde ileri dogru egilen Shatov, sag elinin isaret parmagini sallayarak
(belki bu hareketinin farkinda bile degildi) konusmaya basladi.

- Biliyor musunuz, simdi yery​z​nde “Tanri ​zelligini tasiyan”, yeni Tanri adina d​nyayi kurtaracak olan, hayatin anahtarlarim elinde tutan
insanlarin kim oldugunu… bu insanlarin hangi ulustan oldugunu ve isimlerini biliyor musunuz?,
-Tavriniza bakilacak olursa, bunun Rus halki oldugunu derhal s​yleyebilirim.

Shatov hemen hemen yerinde si​rayarak:

- Ve g​lmeye basladiniz bile! diye haykirdi. Ah, ne soy!…

- Kendinize gelin, rica ederim. Aksine, b​yle bir sey s​yleyeceginizi tahmin ettigim i​in g​l​msedim.

- B​yle bir sey mi bekliyordunuz? Peki, bu s​zler, sizin bildiginiz seyler degil mi?

- Hem de ​ok iyi biliyorum. S​z​ nereye getirmek istediginizi de biliyorum. B​t​n c​mleniz, hatta Tanri ​zelligini tasiyan insanlar deyisiniz sadece,
Amerika’ya hareketinizden iki yil evvel Avrupa’da konustuklarimizin devamidir. Hi​ degilse, simdi hatirladigim kadari bu.

- Bu sizin deyisinizdir, benim degil. Sizin kendi deyisinizdir; hem de konusmanizin devami degildir. Biz b​yle bir sey hi​ ko—

293nusmadik. B​y​k s​zler eden bir ​gretmenle yeniden dirilen bir ​grencisi vardi. O ​grenci ben, ​gretmen ise sizdiniz.

- Fakat hatirlarsaniz, benim s​zlerimden sonra, siz birlige katildiniz. Zaten ondan sonra da hemen Amerika’ya gittiniz.

- Dogru. Bunun hakkinda size Amerika’dan da yazmistim. Size, hemen hemen her seyi yazmistim. ​ocuklugumdan beri benimsedigim, b​t​n
​mitlerimi bagladigim ve ugrunda g​zyasi d​kt​g​m bir inan​tan, kendimi bu kadar ​abuk koparip kurtaramadigim dogrudur. Tanri degistirmek ​ok
g​​t​r. O zaman size inanmak istememistim; ​nk​, inanmak istemiyordum ve son defa olmak ​zere b​t​n umutlarimi su l​gim ​ukuruna bagladim.
Fakat ekilen tohum kalbimde kaldi ve b​y​d​. Bana ciddi, ama ​ok ciddi olarak s​yleyin, Amerika’dan yazdigim mektubu sonuna kadar okumus
muydunuz? Belki de hi​ okumamissinizdir, ha?

- O mektubun ​ sayfasini okudum. Ilk ve son sayfalarini okudum. Orta sayfasina da s​yle bir g​z attim. Bununla beraber, daima okumaya
niyetliydim.

Shatov elini sallayarak Stavrogin’i susturdu.

-Oh, hepsi bir… Unuttunuz bunu! Insanlar ​zerine s​ylediginiz o s​zleri ink​r ediyorsaniz, o zaman b​yle bir seyi nasil s​yleye-bildiniz? Iste buna
dayanamiyorum.

Stavrogin esrarengiz bir tavirla:

- O zamanlar da sizinle saka etmiyordum, dedi. Sizi inandirmaya ​alisirken, belki de sizden ​ok kendimi d​s ​n​yordum.

- Saka etmiyordunuz!… Amerika’da ​ ay samanlarin ​s t​nde ​aresiz bir adamla beraber yattim ve ondan, benim i​ime Tanri ve vatan sevgisinin
tohumlarini ektiginiz zamanlarda, belki de ayni g​nlerde, bu zavalli, manyak Kirilov’un da kalbine ayni tohumlari ektiginizi ​grendim.
Zavallinin i​ini yalanlarla, iftiralarla dol-durdunuz ve onu yari deli bir hale soktunuz. Simdi ona gidip bir bakin… sizin yaratiginizdir. Fakat
onu g​rd​n​z, degil mi?

- Her seyden ​nce sunu bilmelisiniz ki, biraz ​nce ​ok mutlu ve iyi oldugunu bizzat kendisi s​yledi. Bunlarin hepsinin ayni za—

294

mana rastladigini d​s ​nmekle hata etmiyorsunuz; fakat, bundan ne ​ikar? Her ikinizi de kandirmadigimi bir daha s​yl​yorum.

- Dinsiz misiniz? Simdi bir dinsiz misiniz?

- Evet.

- Ya o zaman?

- O zaman da. Shatov mirildandi.

- Konusmaya basladigim zaman saygi duymanizi istedigim kisi ben degildim. Sizin gibi zeki bir insanin bunu anlamasi gerekirdi.

- Ilk s​zlerinizi duyar duymaz kalkmadim, konusmayi ​rtbas etmedim. Sizden uzaklasmadim, h​l​ buradayim ve sorulariniza cevap veriyorum.
Bagirmaniza bile ses ​ikarmadigima g​re, size karsi olan saygimi kaybetmemisim demektir.

Shatov elinin bir hareketi ile Stavrogin’e susmasini isaret ederek:

- ‘Bir dinsiz Rus olamaz. Bir dinsiz Rus olmaktan ​ikar’ deyisinizi hatirlar misiniz? B​yle s​ylediginizi hatirliyor musunuz? diye sordu.

Stavrogin sanki ona karsit bir soru sorarmis gibi: —Eee…?dedi.

- Siz mi soruyorsunuz? Hatirlamadiniz mi? ​yle de olsa, Rus ruhunun baslica ​zelliklerinden birini kesfetmis oluyorsunuzun. Bunu unutmaniz
m​mk​n degil! O zamanlar s​ylediginiz baska bir seyi daha hatirlatayim: ‘Yunan Ortodoks inanci olmayan bir kimse Rus olamaz?’
- Bunun Slavci bir d​s ​nce oldugunu zannederim.

- Hayir, simdiki Slavcilar b​yle bir d​s ​nceyi kabullenmiyorlar. Ama, siz daha da ileri gitmistiniz. Roma Katolikliginin Hiristiyanlik olmadigi
inancindaydiniz, Roma’nin, seytanin ​nc​ bir oyununa kanan Isa’nin, bir kralligi olmadan yery​z​nde kalamayacagini bildirdigini; Katoliklerin
ise yeni bir Isa yarattigini ve b​t​n Bati D​nyasi’ni yiktigim, s​yleyen siz degil misiniz?

295Fransanin Katolik kilisesi y​z​nden aci ​ektigini, Roma Tanrisi’ni kabullenmediklerini; fakat, baska bir Tanri da bulamadiklarini s​yleyen, siz
degil misiniz? O zamanlar iste b​yle konusabiliyordunuz!… Konusmalarimizi ​ok iyi hatirliyorum. Stavrogin, ciddi bir sesle:

- O zamanlar buna inansaydim; kusku yok ki ayni seyleri yine takrarlayacaktim, dedi. Fakat sizi temin ederim ki, bu eski d​s ​ncelerimi
tekrarlamaniz bende son derece k​t​ bir etki yaratiyor. Artik kesmez misiniz?

Shatov, Stavrogin’in istegine aldirmadan haykirdi.

- O zamanlar inansaydiniz, ha?!.. Fakat ger​egin Isa’nin disinda oldugunu size matematiksel olarak tanimlasalar bile, ger​egin yaninda
olmaktansa Isa’nin yaninda olmayi tercih edeceginizi s​yleyen siz degil miydiniz? S​ylediniz mi bunu? S​ylediniz mi?

Stavrogin sesini y​kselterek:

-Fakat ben de size bir soru sorayim, dedi? Bu sabirsiz… insana huzursuzluk veren imtihanin amaci nedir?

- Bu imtihan, bir daha tekrarlanmayacak ve size bir daha ha-tirlatilmayacaktir.

- Sonsuzda ve zamanin disinda oldugumuzu h​l​ israrla s​yl​yorsunuz.

Shatov birden bagirdi.

- Susun! Aptal ve beceriksiz olabilirim; ama, birakin g​l​n​ duruma d​s eyim! O zamanki esas d​s ​ncenizi bir kere daha tekrarlamama izin verir
misiniz? Sadece on iki satir kadar… hem de ​zetleyecegim.

- Sayet ​zetleyecekseniz tekrarlayabilirsiniz. Stavrogin saatine bakmak istegini g​​l​kle yendi.

Shatov sandalyesinden ileri dogru uzandi ve hatta, kisa bir s​re i​in parmagini yine salladi. Stavrogin’e k​t​ k​t​ bakmaya devam ederek, sanki
bir yerden okuyormus gibi tane tane konusarak anlatmaya basladi.

296

- Hi​bir ulus, hen​z bilim ve mantik ​er​evesi dahilinde oturmus degildir. Hatta, simdiye kadar k​​k bir ​rnek bile g​s termemislerdir. Sosyalizm,
dogusu bakimindan, dinsiz olmak zorundadir; ​nk​, ilk basindan beri, dinsizligin ​nderi oldu ve kendi kendini bilim ve mantik ​er​evesi i​inde
d​zenledi ve siraladi. D​nya kuruldugundan bug​ne kadar, mantik ve bilim, daima ikinci derecede bir plan halinde kalmistir. Ve d​nya
duruncaya kadar da b​yle devam edecektir. Insanlar tamamen degisik bir g​​le sekillendirilmis ve hareket ettirilmistir. Bu g​​ ​yle bir g​​t​r ki, her
ne kadar nasil dogdugu bilinmiyorsa da, onlarin ​s t​nde g​​l​ bir etki y​r​tmektedir. Isi sonuna kadar g​t​rmeyi bilinmez bir hirsla arzulayan, ​l​m​ ve
varligini ink​r eden bir g​​t​r. Kutsal kitapta ‘Hayat irmagi’nin kuruyacagi s​ylendigi gibi, bu g​​ de hayatin ruhudur. Filozoflarin dedikleri gibi, bu
g​​, bir estetik prensibi, bir ahlak prensibidir. Basit olarak adlandirdigim gibi Tanri’yi arama’ prensibidir. B​t​n uluslarin gelismelerindeki, her
insanin i​indeki ve varliklarinin her noktasindaki belirli ama​, sadece Tanri’nin, Tan- -rilari’nin, onlara ​zg​ Tanrilarinin pesinden kosmak ve
ger​egi, o Tanri’ya inan​ta aramaktir. D​nyanin var olusundan bu yana ve d​nyanin sonuna kadar Tanri, t​m insanligin yarattigi bir varlik
olmustur ve olmakta devam edecektir. Simdiye kadar b​t​n insanlarin ya da ​ogunlugunun ortak bir Tanri’si olmamistir; ama, kendilerine ​zg​
bir Tanrilari olmustur. Tek bir Tanri’ya inan​, ulusal kavramin ortadan kalkacaginin ilk isaretidir. Tanrilar ortak Tanri haline gelince, kendileri
ile beraber, onlara olan inanci ve insanligi da yok edeceklerdir. Bir ulus g​​lendik​e, Tanri’si da digerlerinden ayrilacaktir. Hen​z dinsiz bir ulus
yoktur; yani, iyilikle k​t​l​k kavrami olmayan bir ulus yoktur. Her insanin kendisine ​zg​ bir iyilik ve k​t​l​k kavrami, kendisine olan bir iyiligi ve
k​t​l​g​ vardir. Bir​ok ulus, iyi ve k​t​ kavrami ortak oldugu takdirde, o uluslar yok almaya ve iyi ile k​t​ arasindaki fark kavrami da yavas yavas
silinmeye ve kaybolmaya baslar.

Mantik hi​bir zaman, iyi ile k​t​ arasindaki ayrimi g​rebilecek, hatta, yaklasik olsa bile iyiyi k​t​den ayirabilecek g​c e erisme—

297mistir. Tersine olarak, bunlari acinacak sekilde birbirine karistirmistir; Bilime gelince, onun ​z​mlenmis sekli, daima zor kullanma temeline
dayanmistir. Bu zor kullanma, y​zyilimiza kadar hi​ bilinmemis, salgin bir hastaliktan, kitliktan, savastan bile korkun​ olan, insanligin en b​y​k
felaketi yari bilim i​in ​zellikle dogrudur. Yari bilim, simdiye kadar d​nyanin g​rmedigi bir despottur. Kendi rahipleri ve esirleri olan, insanligin
bug​ne kadar d​s ​nmeden ​n​nde secde ettigi, bilimin kendisinin bile ​n​nde utan​ verecek bir sekilde egildigi bir despottur. B​t​n bunlar sizin s​z-
lerinizdir, Stavrogin. Tabii, s​z ettigim yari bilim hari​; bu bana ait bir deyis; ​nk​, ben yari bilimi temsil ediyorum ve bu nedenle de ondan
nefret ediyorum. Sizin d​s ​ncelerinize ve kendi deyimlerinize gelince, onlarin hi​birini degistirmeden s​yledim. Tek kelimesini bile
degistirmedim.

Stavrogin ​ekingen bir tavirla:

- Zannetmiyorum, dedi. S​ylediklerimi hareretle kabullenmistiniz ve farkinda olmadan degistirmis olabilirsiniz. Tanri’yi, ulusun basit bir
esyasi d​zeyine indirdiginiz ger​ek…
Birdenbire, Shatov’un sadece s​zlerini degil hareketlerini de yakindan izlemeye basladi. Shatov:

- Tanriyi ulusun basit bir esyasi d​zeyine mi indirdim? diye bagirdi. Tamamen tersine, insanlari Tanri’ya y​kselttim. Bunun aksi ne zaman
olmustur ki? Insanlar Tanri’nin bedenidir. Her insan ancak, kendisinin ​zel bir Tanrisi oldugu, diger Tanrilar’a bakmadigi zaman insandir;
kendi Tanrisiyla d​nyanin ​s tesinden gelecegine ve b​t​n diger Tanrilar’i kovacagina inandigi s​rece b​yle olacaktir. B​y​k uluslar, hi​ degilse
kendisini g​s termis, insanligin basinda y​r​yen uluslar, buna daima inanmislardir. Ger​eklere karsi durmak m​mk​n olamaz. Yahudiler, ger​ek
Tanri’yi bekledikleri i​in yasadilar ve ger​ek Tanri’yi d​nyaya biraktilar. Yunanlilar dogayi Tanrilastirdilar ve dinlerini d​nyaya yaydilar…, yani,
felsefe ve sanati. Romalilar Devlet i​inde insanlari Tan-298

rilastirdilar ve Devleti uluslara miras biraktilar. Fransa, uzun tarihi boyunca, sadece Romanin Tanri d​s ​ncesinin gelismesi ve se-
killenmesiydi. Nihayet, Roma Tanrisini lagima atti ve kendisini dinsizlige verdi! Simdilik buna sosyalizm diyorlar; ​nk​, dinsizlik Roma
Katolikliginden daha saglikliydi. B​y​k bir ulus, ger​egin yalniz kendisinde, kesin olarak yalniz kendisinde oldugu ve d​nyayi elindeki bu ger​ekle
kurtarmaya, yeniden canlandirmaya sadece kendisinin yetenekli oldugu hakkindaki inancim yitirdigi an, o ulus b​y​kl​g​n​ kaybeder ve yalniz
etnografik bir materyal olur. Ger​ek b​y​k bir ulus, insanlikta ikinci derecede bir rol oynamayi hi​bir zaman kabullenemez. Birinci dereceye bile
razi olamaz. Kesinlikle tek olmayi ister. Bu inanci yitiren bir ulus artik ulus degildir. Fakat yalniz bir ger​ek vardir ve bu nedenle, her ne
kadar diger uluslarin kendi ​zel Tanrilari bulunsa bile, b​t​n uluslar arasinda, ger​ek Tanri’ya sahip olacak ancak bir ulus vardir. Ve Tanriyi
kendinde tasiyan insanlar sadece Rus ulusudur ve… ve. S​z​n​n burasinda ​fkeyle:

- … ve siz Stavrogin, beni bu kadar budala mi saniyorsunuz? diye haykirdi. Su anda s​ylediklerimin, Moskova Slavcilari’nin agizlarinda
gevis getirdikleri, bayatlamis kelimeler ya da tamamen yeni kelimeler, en son kelimeler, yeniden dogusun tek kelimesi oldugunu bilmeyecek
kadar budala miyim? Ve… ve su dakikada bana g​l​p g​lmemenizden bana ne? Tek kelimenin bile anlamini anlayamamaniz umurumda mi? Ah,
su andaki y​z​n​z​n anlamindan ve gururla g​l​msemenizden nasil igreniyorum!…

Yerinden firladigi zaman agzi k​p​rm​s t​.

Stavrogin, yerinden kalkmadan son derece ciddi bir sekilde:

- Tamamen aksine, Shatov, tamamen aksine, dedi. S​ylediklerinin tamamen aksine olarak, atesli s​zleriniz ​ok g​​l​ anilarimi canlandirdi.
S​zlerinizde, iki yil ​nceki ruhsal durumumu buluyorum. Biraz ​nce s​yledigim gibi, o zamanki d​s ​ncelerimi b​y​tt​g​n​z​ s​ylemeyecegim. Hatta,
​nceden s​ylediklerim daha degisik, daha kesin s​zlerdi sanirim. ​nc​ kez s​yl​yorum;

299inanin ki, simdi anlattiklarinizi son kelimelerine kadar dogrulamak isterdim, ama…

- Ama ​rkek bir tavsan gibisiniz?

- Ne…‘Neee? Shatov tekrar otururken kin g​den bir g​l​msemeyle:

- Size ait olan asagilik bir deyisdir, dedi. Tavsan yemek i​in… ​nce onu yakalamak gerekir. Tanri’ya inanmak i​in de… Tanri’nin olmasi
gerekir. Bana s​ylendigine g​re, Petersburg’da sizin en ​ok deger verdiginiz bir s​zm​s . Nozdryov’un tavsani art bacaklarindan yakalamak
istemesi gibi.

- Hayir, yakaladigini s​yleyerek ​v​n​r, o kadar. Sirasi gelmisken, izninizle bir soru da ben soracagim. Zaten bunu sormak hakkini da kazandim.
S​yleyin bana, tavsani yakaladiniz mi, yoksa h​l​ ka​makta devam ediyor mu?

Shatov, birden tepeden tirnaga titremeye basladi.

- B​yle kelimeler kullanmaya cesaret etmeyin! dedi. Baska, daha degisik kelimeler kullanin!…

Stavrogin, sert bir tavirla ona bakarak:

-Nasil isterseniz, dedi. Daha baska sekilde sorabilirim. B​t​n ​grenmek istedigim, Tanri’ya inanip inanmadiginiz. Shatov, ​fkeyle mirildandi.

- Rusya’ya inaniyorum. Yunan Ortodoks Kilisesi’ne inaniyorum. Ben… ben Isa’nin varligina inaniyorum… Onun benzerinin Rusya’da
dogacagina inaniyorum. inaniyorum ki…

- Ya Tanri’ya? Tanri’ya da inaniyor musunuz?

- Tan…Tanri’ya da inanacagim.

Stavrogin’in y​z​nde en ufak bir kipirdanis bile olmadi. Shatov, meydan okurcasina, ates p​s k​ren g​zlerle, karsisindakini k​l etmek istermis gibi
bakiyordu.

Nihayet:

- G​r​yorsunuz ya, ona hi​ inanmadigimi s​ylemedim size! diye haykirdi. Simdilik, mutsuz, can sikici bir insan oldugumu an—

300

latmak istiyorum… sadece simdilik… Fakat canim cehennemin dibine gitsin! ​nemli olan sizsiniz, ben degil. Ben yeteneksiz bir ki—
siyim. Her yeteneksiz kisi gibi sadece kanimi verebilirim, fazlasini veremem. Fakat kanimin da cehenneme kadar yolu var!… Sizin
hakkinizda konusuyorum. Burada iki yildan beri sizi bekliyordum. Yarim saatten beri ​n​n​zde ​deta ​iril​iplak dans ediyorum. Siz, ancak siz…
bayragi ​ekebilirsiniz!…

S​ylemek istedigini bitirmedi. Sanki ​aresizlik i​indeymis gibi dirseklerini masaya dayadi ve basini ellerinin arasina aldi. Stavrogin:

- Mademki siz s​z ettiniz, dedi. Olduk​a garip bir noktaya dikkatinizi ​ekmek isterim: Neden herkes elime bir bayrak tutusturmaya kalkisir?
Peter Verkhovensky bile, ‘Onlarin bayraklarini’ kaldirabilecegine inaniyor. Hi​ degilse bana ​yle s​yl​yor. Su​ islemekteki olagan​s t​ yetenegim
y​z​nden, onlar i​in Stenka Razin rol​ oynayabilecegimi d​s ​n​yor. Bu kelimeler de aynen onun s​zleridir.

Shatov:

- Ne dediniz! diye sordu. Su​ islemekteki olagan​s t​ yeteneginizden ​t​r​ m​?

- Tamamen.

Shatov, k​t​mser bir tavirla g​l​mseyerek:

- Anliyorum, dedi. Petersburg’da hayvanca tutkulari olan gizli topluluktan oldugunuz dogru mu? Markiz de Sade’in bile sizden ders
alabilecegi dogru mu? ​ocuklari ayarttiginiz, yoldan ​ikarttiginiz dogru mu?

Birden kendisini kaybederek haykirdi.

- Cevap verin, yalan s​ylemeye sakin kalkmayin Nicholas Stavrogin, y​z​n​ yumruklamis Shatov’un karsisinda yalan s​yleyemez!… Her seyi
oldugu gibi s​yleyin ve sayet bu dogruysa, sizi hemen burada ​ld​r​r​m!…

Biraz uzunca s​ren sessizlikten sonra Stavrogin, y​z​ solmus ve g​zleri ates p​s k​rerek:

301-Bu s​zleri s​yledim; ama, ​ocuklara herhangi bir zararim dokunmadi, dedi.

Shatov, parildayan g​zlerini ondan ayirmadan, kendisinden emin bir tavirla:

- Fakat siz b​yle s​ylediniz! dedi. Insanligin iyiligi bakimindan, g​zellikle, kaba bir hareket ya da herhangi bir kahramanlik arasinda bir ayrim
g​zetmediginiz ve hatta insanligin ugruna hayati bile feda edebileceginiz dogru mu? Her iki g​zelligin ve zevkin arasinda benzerlik buldugunuz
dogru mu?

Arzu ettigi anda kalkip gidebilecek olan Stavrogin, ne yerinden kimildiyor ve ne de gitmeye istekli g​r​n​yordu.

- B​yle sorulara cevap vermek m​mk​n olamaz… cevap vermeyi reddediyorum, diye mirildandi.

H​l​ ​fkeden titreyen Shatov:

- K​t​l​g​n, neden k​t​ ve iyiligin neden iyi oldugunu ben de bilmiyorum, dedi. Fakat bunlar arasindaki ayrimin, Stavroginler gibi soylu beylerde
neden silinip kayboldugunu biliyorum. Su kadinla neden b​yle al​ak​a evlendiginizi biliyor musunuz? ​nk​, b​yle bir evliligin rezaleti ve
anlamsizligi yeteneksizliginizin en y​ksek derecesine ​ikiyor!.. Oh, lagimin hi​bir zaman kenarinda y​r​mezsiniz; ama, lagimin i​ine paldir k​ld​r
tepetaklak dalarsiniz. Bu evliligi, manevi al​akliginizin, vicdan azabinizin, iskence zevkinizin ihtirasindan yaptiniz. Bu olay, k​t​ seylere belirtili
bir ilgi g​s teren sinir bozuklugundan meydana gelmistir. Sagduyuya karsi meydan okuma hissi karsi konamayacak derecede kiskirticiydi!…
Stavrogin ve bir zavalli, bellegi noksan, yoksul, topal! Valinin kulagini isirdiginiz zaman hoslanmis miydiniz? S​yleyin hoslanmis miydiniz?
Soylu bir kisinin, bos gezen ve serseri bir oglusunuz, degil mi?

Stavrogin’in y​z​ gittik​e soluyordu. ​arpik bir tebess​mle:

- Evlenme nedenim hakkinda yanilmakla beraber siz bir psikologsunuz, dedi. ​ok hayret ediyorum dogrusu. Kirilov mu? Fakat onun bununla
bir iliskisi olamaz.

302

- Y​z​n​z soluyor, degil mi? Stavrogin, sonunda sesini y​kselterek:

- Fakat ne istiyorsunuz? diye sordu. Yarim saatten beri kirbacinizin altinda oturuyorum ye hi​ degilse kibarca gitmeme izin verebilirdiniz,
eger… eger bana b​yle davranmaniz i​in mantiga uygun bir amaciniz yoksa…

- Mantiga uygun bir ama​ mi?

-Elbette. Hi​ degilse amacinizi s​ylemek zorundasiniz. B​yle davranmanizi bekliyordum; fakat, b​t​n g​rd​g​m t​k​r​r gibi konusmaniz. Kapiyi a​mak
zahmetine katlanir misiniz, l​tfen.

Stavrogin, oturdugu sandalyeden kalkti. Shatov ​fkeyle arkasindan firladi. Stavrogin’in omzunu tutarak:
- Topragi ​p, g​z yaslarinla sula, merhamet dilen! diye haykirdi.

Stavrogin basini ​n​ne egerek hemen hemen b​y​k bir kederle:

- Fakat o sabah sizi… ​ld​rmedim, degil mi? diye sordu. Ellerimi ​ektim, degil mi?

- Haydi bana her seyi anlatin! Bana tehlikeyi haber vermeye geldiniz… beni konusturdunuz… yarin evliliginizi resmen a​iklamaya niyetli
oldugunuzu s​ylediniz! Yeni korkun​ bir d​s ​ncenin elinde kivrandiginizi y​z​n​zden anlamiyor muyum saniyorsunuz? Stavrogin, neden ebediyen
size inanmaya mahk​mum? Baska birisiyle b​yle konusabilir miydim? Al​akg​n​ll​y​m; fakat, Stav-rggin’le konusuyorum diye ​iplakligimdan
utanmiyordum. Stavrogin beni dinliyor diye, kendi deyislerimle b​y​k bir d​s ​nceyi karikat​rize etmekten korkmadim… Siz gittikten sonra ayak
izlerinizi bile ​pecegimi bilmiyor musunuz? Sizi kalbimden s​k​p atamam, Nicholas Stavrogin!

Stavrogin soguk bir sesle:

- Sizi sevemedigim i​in ​z​r dilerim, Shatov, dedi.

- Sevemeyeceginizi biliyorum. Yalan s​ylemediginizi de bi—

303liyorum. Dinleyin. Her seyi d​zeltebilirim. Sizin hesabiniza tavsani yakalayacagim.

Stavrogin susuyordu.

- Bir beyefendinin simarik oglusunuz, bir beyefendinin son oglu. Kendi halkinizi tanimadiginizdan, iyilik ve k​t​l​k arasindaki ayrimi
tanimlayamiyorsunuz ve tanimlayamayacaksiniz da… ne siz ne de Verkhovenskyler, baba ve ogul… ne de ben… ben de bir
beyefendiyim… ben, k​leniz ve usaginiz Pashka’nin ogluyum… Dinleyin, ​alisarak Tanri’ya varin; her sey ondadir; yoksa, siz de k​f gibi yok
olacaksiniz; Tanri’ya, ​alismakla erisin.

- ​alismakla Tanriya erismek mi? Nasil bir ​alisma?

- Ren​berlik. Varlikli olmaktan vazge​in. Ah, g​l​yorsunuz! Bir hile olacagindan mi korkuyorsunuz?

Fakat Stavrogin g​lm​yordu. Ger​ek bir sey bulmus gibi bir an d​s ​nd​kten sonra:

- ​alismakla Tanri’ya erisilebilecegini ve bu ​alismanin da ren​berlik oldugunu d​s ​n​yorsunuz, degil mi? diye sordu.

Sonra birden konuyu degistirdi.

- Sahi, dedi. Bana hatirlattiniz. Zengin olmadigimi ve atacak bir seyim bulunmadigini biliyor muydunuz? ​yleki, Mary’nin gelecegini bile
garanti edecek durumda degilim. Baska bir sey daha var. Eger sizce bir sakinca yoksa, ilerde Mary’yi g​rebilir misiniz diye sormaya
gelmistim. Onun zavalli d​s ​ncelerine ancak siz bir etki yapabilirsiniz. Bunu size, bana herhangi bir sey olursa, diye s​yl​yorum.

Shatov bir eliyle mumu alirken, ​b​r elini salladi. , - Pek​l​, dedi. Mary’yi g​rmemi istiyorsunuz. Tabii daha sonra.. Gidip Tikhon’u g​rsenize.

- Kimi.

-Tikhon. Eskiden rahipti; simdi, hasta oldugundan ​alismiyor. Sehrin sinirina yakin bir yerdeki Efimevsky Borogorodsky Manastiri’nda
oturuyor.

304

- Ne demek istediginizi anlayamadim?

-Hi​bir sey demek istemedim. Onu ziyarete giden bir​ok insan var. Siz de gidip onu g​r​n. Neden .g​rmeyesiniz? Neden olmasin, yani?

- Ismini ilk kez duyuyorum ve… ve simdiye dek b​yle bir adamla tanismamistim. Tesekk​r ederim, gidip onu g​recegim.

Shatov, elindeki mumla merdivenleri aydinlatarak:

- Bu taraftan, dedi.

Merdivenlerden indikten sonra, sokaga a​ilan kapiyi ​ekip a​ti.

- iste, diye ekledi.

Stavrogin kapidan ​ikarken sakin bir sesle:

- Bir daha sizi g​rmeye gelmeyecegim, dedi. Sokak h​l​ zifiri karanlikti ve yagmur dinmemisti.

2
GECE DEVAM EDIYOR

Stavrogin, Bogoyavlenskaya Sokagi boyunca y​r​d​; yol hafif​e meyilliydi ve ayaklari ​amurda kayiyordu. Sonunda, karsisina sisle kapli genis
bir bosluk ​ikti…Nehir. Buradaki evler k​​k kul​belerden ibaretti ve karisik bir​ok sokak vardi. Stavrogin, uzun bir s​re nehirden fazla
ayrilmadan ​itlerin boyunca y​r​d​. Buralari ​ok iyi bildigi, yolunu sasirmadan y​r​mesinden belli oluyordu. D​s ​ncelere dalmis g​r​n​yordu. Kendisini
birden, dubalar ​zerine kurulmus islak k​pr​n​n ​zerinde bulunca sasirarak etrafina bakindi. Etrafta kimseler yoktu. Yollar o kadar tenhaydi ki,
hemen dirseginin dibinde, kendisine yabanci gelmeyen simarik bir ses duydugu zaman elinde olmadan irkildi.

- ​z​r dilerim, efendim, semsiyenizden ben de yararlansam, sizce bir sakincasi olur mu?

305Ger​ekten de, bir g​lge semsiyenin altina s​z​ld​ ya da Stavrogin’e ​yle geldi. Askerlerin dedigi gibi adamla omuz omuza y​r​yordu. Stavrogin,
adimlarini agirlastirarak, karanligin elverdigi ​l​de yanindaki adamin y​z​n​ g​rmeye ​alisti. ​zerinde kaba elbiseler bulunan adam kisa boyluydu.
Kivircik sa​larini ancak ​rtebilen, kenarlari yirtik bir sapka, basinda limon kabugu gibi duruyordu. Sa​lari kuzguni siyah, g​zleri olduk​a iri, g​​l​
kuvvetli bir adamdi. G​zlerinde, genelde ​ingenelerde oldugu gibi sarimtirak bir parilti vardi. ​yleki, bu zifiri karanlikta bile pariltilari g​rmek
m​mk​nd​. Yaklasik kirk yaslarinda vardi ve sarhos da degildi.

Stavrogin:

- Beni taniyor musunuz? diye sordu.

- Siz Bay Stavrogin’siniz, efendim. Ge​en pazar tren istasyonunda sizi g​s termislerdi. Ayrica, sizin hakkinizda daha ​nce de ​ok sey
duymustum, efendim.

- Bay Verkhovensky’den mi? Yoksa siz… siz ka​ak Fedka olmayasiniz?

-Vaftiz adim Fyodor’dur, efendim. Buralarda oturan bir annem var, efendim. Simdi ​ok yasli, efendim ve her ge​en g​n biraz daha ​k​yor.
Yasliligina, ayaginin bir ​ukurda olduguna bakmadan, benim i​in gece g​nd​z dua eder, efendim.

- Ka​ak bir mahk​msunuz, degil mi?

- Evet, efendim, sadece ikametg​himi degistirdim, o kadar. ​m​r boyu hapis cezasi aldigimdan, kitaplarima, kiliseye ve ​anlara veda etmistim.
Cezami bitirmek i​in de ​ok uzun bir zaman gerekiyordu, efendim.

- Burada ne ariyorsunuz?

- Elimden geldigi kadar ge​inmeye ​alisiyorum, efendim. Ge​en hafta, amcam buradaki hapishanede ​ld​, efendim. Kalpazanliktan mahk​mdu.
Onun ruhuna, k​peklere iki d​zine tas attim, efendim. Simdilik yaptigim is bu kadar. Ayrica, Bay Verkhovensky, efendim, b​t​n Rusya’da
serbest olarak dolasabilmem i​in bana bir

306

t​c car pasaportu temin edecek. Anladiginiz gibi, efendim, Bay Verkhovensky b​yle bir evraki temin edene kadar oyalanmam gerekiyor. Bana
karsi ​ok nazik davraniyor; ​nk​, efendim, bana diyor ki ‘Babam seni Ingiliz Kul​b​‘nde kumarda kaybetmis. Bu haksizliktir. Insanliga sigmaz
bir davranistir. I​imi biraz isitabilmek i​in bana ​ ruble verebilir misiniz, efendim?

- Demek ki burada beni bekliyordunuz, degil mi? Bundan hoslanmadim. Kimin emriyle?

- Kimseden emir almis degilim, efendim. Sizin ne kadar merhametli oldugunuzu bildigimden, efendim, bunu herkes biliyor. Sizin de
anlayacaginiz gibi sifiri t​ketmek ​zereyim, efendim. Son cuma, midemi etli b​rekle tika basa doldurdum. O zamandan beri bir sey yemedim.
Bir g​n hi​bir sey yemedim. Ertesi g​n sabrettim. ​nc​ g​n yine bir sey yemedim. Nehirde su bol; fakat, o kadar ​ok i​tim ki, midemde kurbagalar
kol gezmeye basladilar. Benim gibi zavalli birine birka​ kurus ayiramaz misiniz, efendim? Buraya yakin bir yerde beni bekleyen bir hanim
arkadasim var, efendim; fakat, cebimde birka​ ruble olmadan gitmeye cesaretim yok.

- Bay Peter Verkhovensky, benim adima size nasil bir s​z verdi?

- Hi​bir s​z vermedi, efendim, ama p​r​zl​ bir isinizde size yardimci olabilecegimi ima etti. Fakat, kafasindan ge​en d​s ​nceleri bilemiyorum,
efendim. Bir kazak kadar sabrim olup olmadigini denemek ister sanirim. Ayrica, bana zerre kadar olsun g​venemez.

- Oh? Neden g​ven miyormus?

- Bay Verkhovensky iyi bir astronomdur ve g​ky​z​nde bilmedigi yildiz yoktur fakat o da hepimiz gibi yanilabilir, efendim. Tanri’nin
huzurunda size s​ylediklerim dogrudur, efendim; ​nk​, sizin nasil bir kimse oldugunuzu herkes biliyor. Bay Verkhovensky ve sizin karakteriniz
bagdasamaz, efendim. Bir keresinde, insanin hain oldugunu ve d​s ​ncelerini kimsenin degistiremeyecegini ve bir hain olarak kalacagini
s​ylemisti. Eger bir kimseye aptaldir

307derse, o insan onun g​z​nde aptal olarak kalir, efendim. Fakat ben, efendim, sali ve ​arsamba g​n​ aptal olabilirim; ama, persembe g​n​ ondan
daha akilli bir insan olabilirim. Bu bakimdan, anliyorsunuz ya, efendim, pasaportum olmadigindan Rusya’da kalamayacagimi d​s ​n​yor ve
beni avcunun i​inde sayiyor. Bay Verkhovensky’nin hayati ​ok ucuz buldugunu da s​yleyebilirim, efendim; ​nk​, insanlara kendince bir deger
veriyor ve inancindan bir milim olsun ayrilmiyor. Ve ayrica, son derece yanilan bir insandir. Kendisinin haberi olmadan, sizin ​n​n​ze
​ikamayacagimi d​s ​n​yor; oysa, g​rd​g​n​z gibi karsinizdayim. ​ g​nd​r yolunuzu bekliyorum, efendim. ​ gecedir bu k​pr​n​n ​s t​nde yolunuzu g​zl​yorum
ve simdi de Tanri’nin huzurundaymis gibi ​n​n​z-deyim. Onsuz da yoluma devam edecegimi ona kanitlamak istiyorum. Daha dogrusu, ​arigin
​n​nde egilmektense, ​izmenin ​n​nde egilmek benim i​in daha iyidir, diye d​s ​n​r​m.

-Peki, bu k​pr​den gece ge​ecegimi size kim s​yledi?

- Dogrusunu s​ylemek gerekirse, efendim, agzini bir an olsun kapamasini bilmeyen Y​zbasi Lebyatkin’den ​grendim. Bu bakimdan, ​ g​n ​
gecemin karsiligi sizden alacagim ​ ruble olacaktir. Elbiselerimin islanmasindan, tepeden tirnaga sirilsiklam oldugumdan s​z etmeyecegim.
Sadece buna katlanip g​lecegim, efendim.

- Ben sol tarafa siz ise, sag tarafa gidiyorsunuz. Iste k​pr​n​n sonuna geldik. Bakin Fyodor, s​ylediklerimi anlayan kimseleri severim. Size
metelik bile vermeyecegim. Karsima bir daha ne k​pr​de ne de baska bir yerde ​ikin. Size ne simdi ne de gelecekte ihtiyacim olacak ve simdi
s​ylediklerimi yerine getirmeyecek olursaniz, ellerinizi, kollarinizi baglayip sizi polise teslim ederim. Haydi, simdi defolun bakalim!

- Hi​ degilse, size buraya kadar eslik ettigim i​in bana birka​ kurus vermelisiniz, efendim. Sizin yaninizda y​r​mek benim i​in b​y​k bir serefti,
efendim.

- Haydi, yaylanin bakalim!..

308

- Fakat yolunuzu bulabilecek misiniz, efendim? Burada y​zlerce d​neme​ vardir… sehrin bu yakasinda size yolunuzu g​s terebilirim, efendim.
​nk​, buradaki yollar, sanki seytan buradan ge​erken sepetinden ​ikartip oraya buraya serpistirmis gibi karmakarisiktir.

Stavrogin, tehdit eder bir tavirla adamdan yana d​nd​.

- Sizi simdi baglayacagim!

- Belki de fikrinizi, degistiririsiniz, efendim. Benim gibi bir ​ks​ze aci vermek size ne kazandirir ki?…

- Kendinize g​vendiginizi g​r​yorum!…

- Kendime degil size g​veniyorum, efendim.

- Size hi​ ihtiyacim yok. Bunu evvelce s​ylemistim.

-Fakat b​t​n mesele, benim size ihtiyacim olmasinda, efendim. Eh, baska ​arem yok, sizin d​n​s ​n​z​ bekleyecegim, efendim.

- Fakat ben de serefim ​zerine s​z veririm ki, eger bir daha karsima ​ikacak olursaniz, sizi baglarim.

- Bu takdirde, kemerimi de hazir edecegim, efendim. Allahaismarladik, efendim. Semsiyeniz altinda beni barindirdiginiz i​in de tesekk​r
ederim. ​lene kadar bu iyiliginizi unutmayacagim, efendim.

Adam geride kaldi. Stavrogin, b​y​k bir huzursuzluk i​inde gidecegi yere vardi. Yerden bitmis gibi ortaya ​ikan adamin kendisine ihtiyaci
olduguna kesin bir inanci vardi ve bunu bildirmek i​in fazla bekleyememisti. Serserinin tamamen yalan s​ylemedigi de belliydi. Belki de
Verkhovensky’den gizli olarak kendi hesabina ​alisiyor ve ondan bir is alacagini umuyordu. Eger b​yleyse, bu karsilasmanin ​ok ilgin​ bir y​n​
vardi.

***

. Stavrogin’in gittigi ev, issiz bir sokakla, mutfak bah​elerinin ​itleri arasindaydi ve kelimenin tam anlami ile sehrin kenarindaydi.

309Bu, hen​z dis kaplamalari yapilmamis, yeni, k​​k ahsap bir evdi. Panjurlu pencerelerden birinin panjuru ​zellikle a​ik birakilmis ve pencerede
bir mum yakilmisti. G​r​n​s e g​re o gece gelecek olan bir ziyaret​i i​in yakilmisti. Stavrogin, eve daha otuz adim kala, ev sahibi olmasi gereken,
uzun boylu bir adamin merakla sokagi kontrol ettigini g​rd​. Biraz sonra da, adamin sabirsiz ve endiseli sesini duydu.

- Siz misiniz, efendim? Siz misiniz?

Stavrogin, kapiya kadar gidip semsiyesini kapayana kadar cevap vermedi. Sonra:

- Evet, benim, diye seslendi.

Kapida duran adam, yani y​zbasi Lebyatkin, heyecanla birka​ adim atti.

- Nihayet gelebildiniz! L​tfen, semsiyenizi alayim, efendim. Hava ​ok yagisli, efendim. Semsiyenizi a​ip bir k​s eye koyarak kurutacagim.
Buyurun, efendim, buyurun.

Koridordan, i​inde iki mum yanan odaya a​ilan kapi ardina kadar a​ik duruyordu.
- Geleceginizi bu kadar kesinlikle bildirmemis olmasaydiniz, geleceginizden umudumu kesecektim artik.

Stavrogin, odaya girerken saatine bakarak:

- Bire ​eyrek var, dedi.

- O kadar ​ok yagiyor ve o kadar uzaktan geldiniz ki. Saatim olmadigindan zamani bilemiyorum ve… ve pencereden ise bah​eden baska bir
sey g​r​nm​yor… yani, sik​yet etmiyorum, efendim; ​nk​, sik​yet etmeye hakkim yok. Sadece, b​t​n hafta beklemekten sabirsizlandim, o kadar…
nihayet bir karara baglanmasini arzu ediyordum…

- Ne demek istiyorsun?

- Yani kaderimi agzinizdan duymak istemistim, efendim. Oturan, l​tfen.

Masanin yaninda duran sandalyeyi basiyla isaret etmisti.

310

Stavrogin ​evresine bakindi; tavani al​ak k​​k bir odaydi; mobilya olarak sadece son derece gerekli esyalar vardi; yepyeni sandalyelerin ve
kanepenin ​rt​leri yoktu; biri koltugun yaninda digeri odanin k​s esinde duran, ihlamur agacindan yapilmis iki masa vardi; masanin birinin
​zerine ​rt​ ​rt​lm​s , her t​rl​ ​teberi konmus ve bunlarin ​s t​ne de tertemiz bir pe​ete yayilmisti. G​r​n​s e bakilacak olursa, oda t​m​yle tertemiz
tutulmustu. Y​zbasi Lebyatkin sekiz g​nden beri i​miyordu. Y​z​ sismis ve sari g​r​n​yordu. Bakislari oradan oraya dolasiyor ve g​zlerinin i​inde
merak kivilcimlari u​usuyordu. Daha da garibi, konusmasi ve davranisinin nasil olmasi gerektigine bir t​rl​ karar verememis g​r​nmesiydi.

Eliyle odayi g​s tererek:

- G​rd​g​n​z gibi, dedi. Bakin, artik Kesis Zossima gibi yasiyorum. I​memek, yalnizlik ve yoksulluk… Eski zaman s​valyelerinin yemini…

- Eski s​valyelerin b​yle yemin ettiklerini mi saniyorsunuz?

- Belki de yaniliyorum. Yazik ki, dogru d​r​s t bir egitimim yok! Her seyi berbat ettim!.. Inanin efendim, y​z kizartici zayifligimi ancak burada
anlayabildim. Ne bir bardak ne de bir damla i​iyorum, efendim!… K​​k bir yuvam var ve tam alti g​nd​r vicdan temizliginin anlamini ​ok iyi
anladim. Hatta, duvarlar bile re​ine kokuyor ve bana dogayi hatirlatiyor. Nasil bir adammisim meger? Ben nasil bir adamdim? Sairin tam
yerinde s​yledigi gibi,

Geceleri evsiz barksiz dolasirim, G​nd​zleri, dilim bir karis sarkarak.

Fakat… iliklerinize kadar islanmissiniz… bir fincan ​ay i​mez misiniz?

- Hayir, tesekk​r ederim.

- Semaver saat sekizden beri kayniyordu, ama…korkarim ki… s​nm​s t​r. D​nyada her sey ayni sekilde s​nm​yor mu? Bir g​n

311gelecek, g​nesin bile s​necegini s​yl​yorlar. Bununla beraber, semaverin altini yeniden yakacagim, tabii gerekirse. Agafya hen​z uyumadi.

- S​yleyin bana, Mary… Lebyatkin hemen:

- Burada, burada, diye fisildadi. Ona s​yle bir bakmak ister miydiniz?

S​z​n​n burasinda, odanin bitisigindeki kapali kapiyi g​s terdi.

Stavrogin sordu:

- Uyumuyor mu?

- Hayir, hayir, Tanri hakki i​in hayir! Nasil uyuyabilir. Aksine, aksamdan beri sizi bekliyordu ve d​n sizin geleceginizi ​grenir ​grenmez sa​larini
taramaya basladi.

Y​z​nde ​arpik bir tebess​m belirmisti; ama, hemen kendisini toparladi.

Stavrogin kaslarini ​atarak:

- Genel olarak durumu nasil? diye sordu. Lebyatkin, y​z​nde aci bir anlamla omuzlarim kaldirdi.

- Genellikle mi? Siz kendiniz biliyorsunuz, efendim; fakat, su anda… su anda, efendim, iskambille kendi falina bakiyor.

- Pek​l​, daha sonra. ​nce sizinle hesaplasmamiz gerekiyor. Stavrogin sandalyeye oturdu.

Y​zbasi koltuga oturmaya cesaret edemeyerek baska bir sandalyeye oturdu ve s​ylenecekleri dinlemek ​zere biraz ​ne egilerek bekledi.
Stavrogin birden farkina vararak sordu:

- K​s edeki masanin ​s t​nde ve ​rt​ altinda duran nedir? Lebyatkin masaya bakmak ​zere d​nd​.

- O mu, efendim? dedi. Sizin c​mertliginizin bir par​asi, efendim. Yeni tasindigimizdan ve sizin uzun yoldan geldiginizi g​z ​n​ne alarak…

312

Minnet dolu bir anlamla g​l​msedi. Sonra yerinden kalkip ayak parmaklarinin ucuna basarak masanin yanina gitti ve ​rt​y​ dikkatle kaldirdi. ​rt​n​n
altinda yiyecek soguk bazi seyler hazirlanmisti; haslanmis et, domuz salami, sardalya, peynir, k​​k bir s​rahi ve uzun bir sise sarap. B​t​n
yiyecekler b​y​k bir dikkatle yerlestirilip hazirlanmisti.

- Siz mi hazirladiniz?

- Evet. D​n hazirlamistim. Elimden gelen gayreti g​s terdim. Bildiginiz gibi Mary, b​yle seylerle pek ilgili degil. B​t​n bunlar sizin beni
bagislamanizdir. Burasi da sizin evinizdir, benim degil. Yani, ben sadece sizin basit bir hizmetk​rinizim. Fakat ruhen, efendim, ruhen
tamamen ​zg​r​m. Elimde kalan bu son seyi benden almaniz m​mk​n olamaz!

- Anliyorum. Peki ama, yerinize oturmayacak misiniz? Lebyatkin yerine otururken:

-Size minnettarim, efendim, ama ​zg​r​m! diye haykirdi. Ah, efendim, kalbim o kadar doluydu ki sizi nasil sabirsizlikla bekledigimi
bilemezsiniz. Iste simdi kaderimi tayin edeceksiniz… hem benim hem de i​erdeki zavallinin. D​rt yil ​nce orada oldugu gibi… kalbimi yine
size a​acagim. O zamanlar beni dinler siirlerimi okurdunuz… O zamanlar Shakespeare’den esinlenerek sizin palya​onuz adini takmislardi
bana. Kaderimde o kadar ​nemli yeriniz vardi ki… Simdi ​ok b​y​k korkularin tutsagiyim. ​g​d​ ve kaderimi aydinlatacak olan isigi da sizden
bekliyorum. Peter Verkhovensky bana karsi ​ok k​t​ davraniyor.

Stavrogin onu ilgiyle dinledi ve yakindan inceledi. Y​zbasi ger​i i​meyi birakmisti; ama, d​s ​ncelerinin yine de bir d​zeni yoktu. Onun gibi
yillanmis ayyaslar da, ancak b​yle delice davranislar g​s terebilirdi. Oysaki, madrabazlikta kimseden geri kalmamaya ​alisirlardi.

Stavrogin biraz oksayici bir tavirla:

- G​r​yorum ki bu d​rt yil s​resince hi​ degismemissiniz,

313y​zbasi, dedi. Insan hayatinin ikinci yarisinin, genellikle birinci yarida edinilen aliskanliklarla dolu oldugu dogrudur. Lebyatkin, yari saka,
yari ciddi bir tavirla:

- B​y​k laflar, efendim, diye haykirdi.

Ger​ekten heyecanlanmisti; ​nk​, g​zel konusmaya hayrandi.

- S​ylediklerinizin hi​birini unutmadim, diye devam etti. ​zellikle Petersburg’da s​ylediginiz bir s​z​ hi​ unutmadim. ‘Sagduyunun karsisinda
tutunabilmek i​in ger​ekten de b​y​k bir insan olmak gerekir.’ Evet, efendim kelimesi kelimesine b​yle s​ylemistiniz.

- Insanin budala olmasi da bir sey degistirmez.

-Tamamen haklisiniz, efendim. Hayatiniz boyunca hep b​y​k s​zler ettiniz. Halbuki, Liputin ve Peter Verkhovensky b​yle seyleri s​ylemekten
acizler! Ah, Bay Verkhovensky tarafindan nasil hakarete ugradigimi bilemezsiniz, efendim!

- Fakat siz ne yaptiniz, y​zbasi? Siz nasil davrandiniz?

- Sarhostum, efendim. Ayrica, y​zlerce d​s manim var! Fakat… fakat simdi yeni bir sayfayi ​eviriyorum ve… ve simdi bir yilan gibi g​mlek
degistirecegim. Vasiyetimi hazirlamis oldugumu biliyor musunuz, efendim?

- ​ok ilgin​. Kime ne birakiyorsunuz?

- ​lkeme, insanliga ve ​grencilerime, efendim. Gazetelerde bir Amerikali’nin hayatini okudum. B​t​n servetini fabrikalara ve ​zel arastirmalara
birakmis. Kemiklerini tip ​grencilerine ve derisini de, gece g​nd​z Amerikan Ulusal Marsi’nin ​alinmasi i​in davul yapilmak ​zere bagislamis.
Yazik ki, bizler, Amerika Birlesik Devletleri’nin yaninda c​c eler gibi kaliyoruz. Rusya dogadan zayiftir; fakat, zek​ bakimindan g​​l​d​r. Ben de
derimi, g​reve baslamak serefine eristigim Akmolinsky Piyade Alayi’na, her g​n Rus Ulusal Marsi’nin ​alinmasi i​in birakacak olsam, bunun
b​y​k bir gericilik olmasi nedeniyle yasaklanacagindan eminim. Iste bu

314

nedenlerle, y​ksek okul ​grencileriyle yetindim ve kemiklerimi akademiye birakmak arzusundayim. Ama bir sartla, kafatasimin alninda s​yle
bir yazi bulunacak: ‘Pisman olmus serbest d​s ​nceli bir insandi.’ Evet, efendim, b​yle iste!…

Y​zbasi heyecanlanmisti ve Amerikali’nin biraktigi vasiyetnameden hoslandigi belliydi. Ayni zamanda madrabazin biri oldugundan, her
zaman oldugu gibi Stavrogin’i eglendirip g​ld​rmek arzusundaydi.
Fakat Stavrogin g​lecegi yerde, kuskulu bir tavirla:

- Demek ki, vasiyetinizi yayinlayip, bunun i​in bir ​d​l almak amacindasiniz, degil mi? diye sordu.

Lebyatkin, karsisindakini dikkatle inceleyerek: -B​yle de olsa, bundan ne ​ikar, efendim? diye sordu. Ne ​ikar bundan? Nasil bir hayat
yasadigimi d​s ​n​n bir kere!.. Bir zamanlar sevdiginiz siirlerimi bile terkettim, efendim. Bir sise sarabin basinda ne kadar g​zel yazardim, degil
mi? Hatirlamiyor musunuz? Fakat, yazarligimin d​nemi kapandi artik. Gogol gibi sadece bir siir yazdim!… Son ​yk​s ​nde oldugu gibi.
Hatirlarsaniz, Gogol bu siirini bagrindan d​k​lm​s bir duygu gibi tanitmisti. Hem de b​t​n Rusya’ya… Ben de onun gibi son sarkimi s​yledim ve
sustum!…

- S ​zettiginiz hangi siir?

- ‘Eger O Kadin, Ayagini Kirarsa!..’ - Ne…Neee?

Lebyatkin de bunu bekliyordu. Kendi siirlerine sonsuz bir saygi duyardi; fakat, bazi konularda ikiy​zl​ olusundan, siirlerinin Stavrogin’i
g​ld​rmesini isterdi. B​ylece bir tasla iki kus vurmus oluyordu. Hem bir sair olarak kendisini tatmin ediyor, hem de Stavrogin’i eglendiriyordu.
Ama simdi, ​nc​ bir amaci vardi. Siirlerini ​ne s​rmekle, daima ​ok korktugu, kendisini su​lu buldugu bir konuda su​s uz oldugunu g​s termek
istiyordu.

- ‘Eger O Kadin Ayagini Kirarsa’ Yani, atindan d​s ecek olursa. Biraz fantazi bir d​s ​nce, deli sa​masi; ama, bir sair bulusudur. Bir

315keresinde atla ge​en bir kiz g​rd​g​mde, sasmis ve kendi kendime su ​nemli soruyu sormustum: ‘O zaman ne olurdu?’ Yani, bir kaza
olursa? Cevabi a​ikti: B​t​n hayranlari ka​isir ve ortada sadece kalbi ezik sair kalirdi. Kusura bakmayin; ama, bit bile ​s ik olabilir ve buna engel
olacak bir yasa da yoktur. Bununla beraber, k​​k hanim mektubuma ve siirime g​c enmis. Hatta, sizin bile kizdiginizi s​yl​yorlar. Dogru mu?
Acinacak bir sey bu. Inanamam. D​s ​ncelerimle kime zararim dokunabilir ki? Ayrica yemin ederim ki, b​t​n bunlar Liputin’in basinin altindan
​ikiyor. ‘G​nder, g​nder! Herkesin mektup g​ndermeye hakki vardir.’ Onun s​z​ne kanarak ben de g​nderdim.

- Yanilmiyorsam, ona evlenme teklif ettiniz, degil mi?

- D​s manlar, d​s manlar, d​s manlar!… Stavrogin soguk bir tavirla:

- Siirinizi okuyun! dedi.

- Sa​ma, sa​ma, sadece sa​ma.

B​yle s​ylemekle beraber, yerinde dogruldu. Elini uzatarak basladi:

Hepsinin g​zeli bir bacagim kirdi,

Ve simdi daha da g​zellesti,

Onu ​ok daha fazla seviyorum simdi ve,

Yalvariyorum ona,

Onu ne kadar ​ok sevdigimi hatirlarsin diye.

Stavrogin elini sallayarak:

- Yeter, dedi. Bu kadari yeter.

Lebyatkin, sanki siir okuyan kendisi degilmis gibi konuyu hemen degistirerek:

- Petersburg’u d​s ​n​yorum, dedi. Yeniden dogusu d​s ​n​yorum… efendim, simdiye kadar bana ​ok b​y​k yardimlarda bu—

316

lundunuz; yolculuk yapabilmem i​in gerekli parayi benden esirgemeyeceginizi umabilir miyim? Bir haftadan beri, g​nesi bekledigim gibi sizi
bekledim.

- ​z​r dilerim. Fazla param kalmadi. Hem neden size para verecek misim?

Stavrogin birden ​fkelenmis g​r​nd​. Kura bir sesle, y​zbasinin b​t​n k​t​l​klerini kisaca saydi; sarhosluk, yalan s​ylemek, Mary i​in verilen paraya el
koymak, kiz kardesini manastirdan almak, aralarindaki sirri a​iklayacagini s​yleyen mektuplar yazmak, Dasha’ya karsi davranisi… falan
filan. Y​zbasi oldugu yerde kipirdaniyor, ellerini salliyor ve tam cevap vermek ​zere hazirlandigi zaman Stavrogin tarafindan susturuluyordu.

Stavrogin sonunda:
- Bir sey daha var, dedi. Aile gururu hakkinda atip tutuyorsunuz. Kiz kardesinizin Stavrogin ile evlenmesini neden onursuzluk
sayiyorsunuz?

- Fakat evliligi bir sir olarak saklandi, efendim! Kiz kardesimin evliligi k​t​ bir seymis gibi toplumdan saklandi! Sizden para aliyorum ve bana
soruluyor: ‘Ne parasi bu?’ Dudaklarim bagli oldugu i​in cevap veremiyorum. Cevap veremiyorum; ​nk​, verecegim cevap kiz kardesime ve
aile gururumuza zarar verecektir.

Y​zbasi sesini y​kseltmisti. Bu konu onun en ​ok sevdigi konuydu ve b​t​n kozlari elinde tuttugunu d​s ​n​yordu. Zavalli adam, biraz sonra
yiyecegi darbeden habersizdi. Stavrogin, evinin g​nl​k soranlarindan s​z ediyormus gibi, sakin bir sesle, birka​ g​ne kadar, belki yarin ya da ​b​r
g​n, evliliklerini topluma a​iklayacagini; hatta topluma oldugu kadar polise de bildirecegini; b​ylece, aileye s​r​len leke ile beraber para
sorununun da ortadan kalkmis olacagini anlatti. Y​zbasi g​zlerini a​arak ona bakti. ​nce s​ylenenleri anlayamamisti. Durumun etraflica
anlatilmasi gerekiyordu.

- Fakat… fakat kiz kardesim yari deli…

- Gereken her seyi yapacagim.

317-Peki…peki, ya anneniz?

- Istedigini d​s ​nmek ve yapmakta serbesttir.

- Peki, karinizi evinize g​t​recek misiniz?

- Belki g​t​recegim. Fakat sizi ilgilendiren bir sorun degil. Hem en k​​k bir sekilde bile ilgilendirmez.

- Beni ilgilendirmez derken… ne demek istiyorsunuz? Peki, ben ne olacagim?

- Surasi muhakkak ki evime kabul edilmeyeceksiniz.

- Fakat ben akrabanizim.

- Insanlar b​yle bir akrabaliktan ka​inirlar. Neden size para vermeye devam edeyim? G​c ​n​z yeterse cevap verin.

- Fakat, efendim, bu m​mk​n degil. Bu sorunu bir kere daha g​zden ge​ireceginizden eminim. Intihar etmemi istemezsiniz, degil mi? Halk ne
d​s ​necek? D​nya ne diyecek?

- Sizin d​nyanizdan bana ne!.. Sarhoslugum aninda, bir iddia, bir sise sarap ugruna, arzu ettigim i​in kiz kardesinizle evlendim ve simdi de
bunu topluma duyuracagim. Bu beni eglendirecekse neden topluma a​iklamayayim?

Bunlari ​yle bir ​fkeyle s​ylemisti ki, Lebyatkin, s​ylenenlere inanmaya basladi.

- Peki ben ne olacagim? Ne yapacagim? Aslinda ​nemli olan benim! Saka etmiyorsunuz, degil mi?

- Hayir saka etmiyorum.

- B​yle davranacaginizi istediginiz kadar s​yleyin, s ze inanmiyorum. Fakat dediklerinizi yapacak olursaniz, sizi dava ederim.

- D​nyanin en b​y​k aptallarindan birisiniz, y​zbasi

- Aldirmam. Baska yapacak ne kaliyor ki? ​nceleri, ​alismasina karsilik hi​ degilse basimizi sokacak bir yer buluyorduk. Beni kaderimle bas
basa terkedecek olursaniz, ben ne olacagim?

- Peki ama, yeni bir is bulmak i​in Petersburg’a gideceksiniz, degil mi? Sahi aklima geldi. Bagislanmak umuduyla baska arini ele

318

vermek i​in Petersburg’a gitmek istediginiz s​yleniyor. Dogru mu bu?

Y​zbasi, agzi bir karis a​ik oldugu halde, bakmakla beraber cevap vermedi.

Stavrogin, bu ana kadar biraz imali ve biraz da alayla konusuyordu. ​yle ki, Lebyatkin, efendisi ger​ekten kiziyor mu, yoksa saka mi ediyor,
ger​ekten evli oldugunu a​iklayacak mi, bir t​rl​ kesin bir karar veremiyordu. Simdi ise, Stavrogin’in asiri sert g​r​n​s ​ ​ylesine inandiriciydi ki,
Lebyatkin sirtinin ​rperdigini hissetti.

Stavrogin masanin ​zerine dogru egilerek son derece ciddi bir sesle:

- Dinleyin, y​zbasi, dedi.Dinleyin ve dogru cevap verin. Lebyatkin, herhangi bir ihbarda bulundunuz mu bulunmadiniz mi? Bir seyler
yapmayi becerebildiniz mi? Yoksa, bir sey yapamadiniz mi? B​y​k bir budalalik yaparak herhangi birine mektup falan g​nderdiniz mi?

Y​zbasi, bos g​zlerle Stavrogin’e bakarak:


- Hayir, efendim, dedi. Yapmadim ve b​yle bir sey de aklima gelmedi.

-Yalan s​yl​yorsunuz. B​yle bir seyi d​s ​nd​n​z. Petersburg’ a da bu nedenle gitmek istiyorsunuz. ‘Eger mektup yazmadinizsa, burada kimseye
bu hususta bir gevezelik de yapmadiniz mi? Bana dogruyu s​yleyin. Bir seyler duydum.

Zavalli y​zbasi:

- Sarhosken Liputin’e s​ylemistim, diye fisildadi. Liputin bir haindir. Ona i​imi d​km​s t​m.

-I​inizi d​kt​n​z, ama insan bu kadar budala olamaz. B​yle bir seyi d​s ​nseniz bile, kendinize saklamaliydiniz. Insanlar bug​nlerde dillerini tutmasini
ve ​ok az konusmasini bilmeli.

Y​zbasi tir tir titriyordu.

- Fakat, dedi. Siz hi​bir seye karismis degilsiniz ki. Ben sizi…

319-Tabii, sagdiginiz bir inegi ele verecek kadar da budala sayilmazsiniz.

Lebyatkin:

- Siz kendiniz karar verin! dedi ve ​aresizlik i​inde, g​zyaslariyla, son d​rt yil i​indeki yasantisini, ​abuk ​abuk konusurak ​zetlemeye basladi.

Son dakikaya kadar ​nemini anlayamadigi, kendisiyle hi​bir ilgisi olmadigi halde bir s​r​ ise burnunu sokan b​y​k bir budalanin, sarhosluk i​inde
ge​en d​zensiz ve son derece igren​ bir yasanti-siydi anlattiklari. Daha Petersburg’dayken, sirf dostluk y​z​nden, ​niversite ​grencisi olmadigi
halde bir ​niversite ​grencisi gibi davranarak, herhangi bir seyin su​ oldugunu bilmeden, hi​bir k​t​ sey d​s ​nmeden, bir s​r​ bildiriyi merdivenlere,
gazete yerine, mektup kutularina, tiyatrolarda seyircilerin sapkalarinin i​ine, paltolarinin ceplerine nasil sokusturdugunu bir bir anlatti. Daha
sonra onlardan para almaya baslamisti. ‘O zamanlar ​ok parasizdim, efendim’ diyordu. Iki ilin b​t​n k​ylerine muhtelif bildiriler dagitmisti.

Lebyatkin: ‘ .

- Beni en ​ok ​zen, bu yaptiklarimin yasalara g​re su​ olmasiydi, diye haykirdi. G​n​n birinde, yabasini kaparak sabah evden firlayan birinin
aksam evine zengin olarak d​necegini bildiren bildiriler hazirlandi. D​s ​n​n bir kere, efendim!… Korkudan titremekle beraber yine de bu
bildirileri dagittim. Bazen de bes alti satirlik, b​t​n Rusya’ya hitap eden bildiriler ​ikartiyorlardi. ‘Acele edin ve kiliselerinizi kapatin, Tanriyi yok
edin, evlilik baglarinizi koparin, miras haklarini ortadan kaldirin, bi​aklarla silahlanin’ ve daha baska neler yazdiklarini Tanri bilir ancak. Bu
bildirilerden biriyle yakalandim. Fakat, Tanri onlari korusun, alayin subaylari bana bir temiz dayak attiktan sonra serbest biraktilar. Ve ge​en
yil, elli rublelik sahte Fransiz paralarini Korovayev’e verirken az kalsin yakalaniyordum. Tanriya s​k​rler olsun ki, Korovayev, sarhosken
havuza d​s ​p boguldu ve su​lu oldugumu kesin olarak kanitla-320

yamadilar. Virginskyler’de, evli bir sosyalist kadinin ​zg​rl​g​nden s​zettim. Ge​en Haziran, ilimiz b​lgelerinden birinde, yine yasak olan
bildirilerden dagitiyordum. Bu isi yine yapacagimi s​ylediler. Bay Verkhovensky, emirlerim yerine getirmemin gerektigini ima yollu anlatti. Bir
s​reden beri beni tehdit ediyor. Bakin beni pazar g​n​ nasil tehdit etti! Ben bir k​leyim, efendim, ben bir k​​k tirtilim, Tanri degil. Bu bakimdan
sair Dershavin’den ayriliyorum; fakat, efendim, d​s ​n​n ne kadar yoksulum!…. Stavrogin b​t​n anlatilanlari b​y​k bir ilgiyle dinledi.

- S​ylediklerinizden ​ogunu bilmiyordum, dedi. Fakat, size herhangi bir sey olacagi, yani basiniza bir is gelebilecegi kuskusuz.

Bir an sustuktan sonra:

— Dinleyin, diye devam etti. Arzu ederseniz, Liputin’in yalan s​yledigini, benim de bu islerle ilgili oldugumu sanarak ele verebileceginiz
tehdidi ile beni korkutmak istediginizi, b​ylelikle benden para sizdirabileceginizi d​s ​nd​g​n​z​ s​yleyebilirsiniz. Kime s​yleyeceginizi bilirsiniz
herhalde; Anliyorsunuz, degil mi?

- Fakat, ger​ekten bu kadar b​y​k bir tehlikede oldugumu d​s ​n​yor musunuz, efendim?

Stavrogin bir kahkaha atti.

- Size yolculuk i​in para bile verecek olsam, sizi Petersburg’a g​ndermeyecekleri ger​ek… fakat Mary’yi g​rme zamanim geldi.

B​yle s​yleyerek oturdugu yerden kalkti. —Fakat Mary ne olacak, efendim?

- Size s​ylemistim.

- S​ylediklerinizde ciddi miydiniz?

- H​l​ inanamiyorsunuz, degil mi?

- Beni ger​ekten de eski bir ​izme gibi firlatip atacak misiniz?

Stavrogin g​lerek:
321-Geregini yapariz, dedi. Pek​l​, yol verin simdi.

- Dis kapida beklememi ister miydiniz? Yani, bir seyler duyabilirim de… ​nk​, odalar pek k​​k…

- Fena fikir degil. Dis kapinin merdivenlerinde bekleyin. Semsiyemi alabilirsiniz.

- Semsiyenizi mi? Fakat, efendim, ben buna deger miyim?

- Her insanin bir semsiyesi olabilir.

- Insan haklarini bu k​​c ​k kelimeyle bildiriyorsunuz, efendim.

Konusmasi anlamsizlasmaya basladi; uydugu haberlerden saskina d​nm​s t​. Bununla beraber, kapiya ​ikip semsiyeyi a​tigi zaman, basit d​s ​nceli
kafasinda garip bir d​s ​nce sekilleniyordu. Mademki durum b​yleydi, kendisinin korkacak bir seyi yoktu; ​nk​, onlar kendisinden korkuyorlardi.

Kafasinda s​yle bir d​s ​nce dolasiyordu.

“Yalan s​yleyip aldatiyorlarsa, b​t​n bunlarin anlami nedir?”

Evliligin topluma duyurulmasi ona ​ok sa​ma bir d​s ​nce gibi geliyordu.

Kendi kendine d​s ​n​yordu.

“B​yle bir canavardan her seyin beklenebilecegi dogrudur. Insanlara k​t​l​k etmek i​in yasiyor. Fakat, ya pazar g​nk​ hakaretten korkuyorsa ve
simdiye kadar korkmadigi gibi korkuyorsa? ​ylesine korkuyor ki, bu haberi benim yayacagimi d​s ​nerek, ne yapmak niyetinde oldugunu
bildirmek ve bana engel olmak i​in buraya kadar gelmek zahmetine katlaniyor. Aman, oyuna gelme, Lebyatkin!… Peki, mademki bunu
topluma a​iklayacak, neden gece yarisi buraya gizlice geliyor? Ve eger korkuyorsa, son g​nlerde korkmaya da hakki yok degil hani. Bak,
Lebyatkin, aman, isi y​z​ne g​z​ne bulastirma!…”

Sonra d​s ​nceler s​yle siralanmaya basladi:

“Beni Verkhovensky ile korkutmaya ​alisiyor. Karisik bir durumdayim!… Korkun​ bir karisiklik i​indeyim!… Liputin’e bir sey

322

s​ylememeliydim!… Bu serserilerin neler yapmaya niyetli olduklarini ancak seytan bilir. Zaten onlari hi​bir zaman anlayamadim. Bes yil ​nceki
gibi yine ​alismaya basladilar. Peki kimi kime ihbar edebilirim? ‘Insallah kimseye yazmak aptalligini g​s termemis-sindir? Anliyorum!…
Demek ki aptalligi bahane ederek birilerine yazmak m​mk​n olabilecek? Acaba b​yle davranmam gerektigini mi ima etmek istedi?
‘Petersburg’a da bu ama​la mi gidiyorsun? Ah kereta!.., B​yle bir seyi d​s ​nd​g​m​ bile sezdi! Sanki gitmem i​in beni kiskirtiyor. Iki seyden biri:
Ya yapmamasi gereken bir seyi yaptigi i​in korkuyor, ya da… ya da hi​bir seyden korkmuyor ve beni onlari ihbar etmem i​in kiskirtiyor!…
Oh, Lebyatkin, nasil bir ​ikmaza saplandin!… Hata yapmamam i​in Tanri’ya yalvarmaliyim!…” :

D​s ​nceleri ile o kadar mesguld​ ki, Mary’nin odasinda konusulanlari dinlemek aklina bile gelmedi. Bununla beraber, onlari dinlemek pek de
kolay olmazdi; ​nk​, odanin kapisi yekpare tahtadan yapilmisti ve ​ok kalindi. B​t​n duyabildigi boguk bir ugultudan ibaretti. Y​zbasi, saskinlikla
yere t​k​rerek, d​s ​nceleri arasinda kaybolmus bir halde odadan ​ikti.

Mary’nin odasi, Lebyatkin’in odasindan en az iki kat daha b​y​kt​; fakat, esyasi yine kaba olarak yapilmis seylerden ibaretti. Masanin ​zerine
​i​ekli, gri renkli bir ​rt​ serilmisti ve ​zerinde bir lamba yaniyordu. Karyola, odanin bir k​s esini boydan boya kaplayan yesil bir perdenin
arkasinda kaliyordu. Odadaki esyaya ilaveten, masanin yanina, Mary’nin hi​bir zaman oturmadigi rahat bir koltuk konmustu. Odanin bir
k​s esinde, eski odada oldugu gibi b​y​k bir Ikon vardi ve al tinda k​​k bir kandil yaniyordu. Masanin ​zerinde birka​ gerekli ​teberi vardi; bir deste
iskambil, k​​k bir el aynasi, bir sarki kitabi ve hatta, bir somun ekmek… Bunlardan baska, resimleri renkli iki kitap vardi. Kitaplardan biri,
meshur bir

323yolculuk kitabindan alinmis ve gen​ler i​in uyarlanmis, digeri ise, daha ​ok Noellerde armagan edilen cinsten, s​valyelere ait ser​venler
kitabiydi. Ayni zamanda, bir de alb​m vardi. Y​zbasinin s​yledigi gibi, Mary, konugunu bekliyordu; fakat, Stavrogin odaya girdiginde onu,
koltuga oturmus ve basini kust​y​ bir yastiga dayamis uyurken buldu. Stavrogin, odanin kapisini usulca kapadiktan sonra, yerinden
kimildamadan, uyuyan kadim incelemeye basladi.

Lebyatkin, Mary’nin ​s t​ne basina ​eki d​zen vermis oldugu hakkinda yalan s​ylemisti. ​zerinde, pazar g​n​ Stavroginler’in evinde giymis oldugu
siyah d​z elbise vardi. Sa​lari yine eskisi gibi topuz halinde ensesinin ​zerine toplanmisti; ensesi yine eskisi gibi ​iplak kalmisti. Bayan
Stavrogin’in armagan olarak verdigi siyah sal dikkatlice katlanmis, divanin ​s t​nde duruyordu. Y​z​, yine eskiden oldugu gibi dikkatsizce
pudralanmis ve allliklanmisti. Stavrogin’in odaya girisinden bir dakika kadar sonra, Mary, sanki seyredildigini hissetmis gibi birden g​zlerini
a​arak yerinden dog| ruldu. Fakat, konuga garip bir sey olmus gibiydi; yerinden kimildamadan kadinin y​z​n​ inceliyordu. Sanki g​zlerini onun
y​z​nden ayiramiyormus gibi bir hali vardi. Belki de bakislarinin sert olmasi gereksizdi. Belki de bakislarindan bir hosnutsuzluk, bir hor g​r​s
akiyordu, ya da Mary, uyandigi zaman b​yle hissetmisti. Hemen hemen bir dakika sonra, Mary’nin y​z​ m​this bir korkuyla sarardi. Dudaginin
bir kenari sinirli bir tikle oynuyordu. Birden korkmus bir ​ocuk gibi ellerini y​z​ne kapayarak aglamaya basladi. B​yle aglamaya devam ettigi
takdirde, kisa bir s​re sonra ​iglik ​igliga bagirmaya baslayacagindan kusku yoktu. Fakat, ziyaret​i kendisini hemen toparladi; y​z​n​ hafif bir
pembelik kapladi; dudaklarinda nazik ve sevimli bir tebess​mle masaya dogru y​r​d​.

Elini Mary’ye dogru uzatarak:

-Siz uyurken b​yle zamansiz olarak gelip sizi ​rk​tmek istemedim, dedi. ​ok ​zg​n​m.

Stavrogin’in sesinin yumusakligi etkisini hemen g​s termisti. Mary’nin korkusu ge​mekle beraber her an u​maya hazir ​rkek bir

324

kus tavrini birakmamisti. Korkarak elini uzatti. Sonunda, dudaklarinda ​rkek bir tebess​m belirdi. Garip bir tavirla Stavrogin’e bakarak:

- Merhaba, Prens, dedi. , Stavrogin, ayni yumusaklik ve sevimlilikle devam etti.

- K​t​ bir r​ya g​rd​n​z, degil mi?

- K​t​ bir r​ya g​rd​g​m​ nasil anladiniz?

Birden tekrar titremeye ve Stavrogin’den ka​inmaya basladi. Kendisini korumak istermis gibi elini kaldirdi. Aglamaya baslamak ​zereydi.

Stavrogin, onu yatistirmaya ​alisarak:

- Haydi, kendinize gelin, dedi. Korkacak ne var ki? Beni tanimadiniz mi?

Fakat, uzun bir s​re, s​zleri Mary ​zerinde hi​bir etki yapamadi. Mary, sesini ​ikarmadan, y​z​nde o istirap verici saskinlik, kafasinda ge​en
d​s ​nceyi anlamak ​abasi ile Stavrogin’e bakiyordu. Bir ara bakislarim ondan ka​iriyor, bazen de ​abuk bir g​z atiyordu. Sonunda,
sakinlesmekten ​ok, karara varmis bir tavir takindi.

Yeni bir ama​ta oldugu a​ik​a belli olan, kararli bir sesle:

- Yanima oturun, l​tfen, dedi. O zaman sizi daha iyi g​rebilirim. Ve simdi merak etmeyin; ​nk​, size bakacak degilim. Basimi ​n​me egerek yere
bakacagim. Siz de bana bakmayin, ben s​yleyene kadar.

Sonra sabirsiz bir tavirla ekledi:

- Otursaniza.

Mary’nin yeni bir duyguyla davrandigi belliydi. Stavrogin, s​ylendigi gibi oturdu ve beklemeye basladi. Olduk​a uzun bir s​re konusmadan
sessizce durdular. Mary birden igrenir bir tavirla:

- Sunu s​ylemeliyim ki, dedi. Bana ​ok garip geliyor. K​t​ r​ya g​rd​g​m bir ger​ek; ama, sizi neden o sekilde g​rd​g​m​ anlayamiyorum?

325Stavrogin sabirsiz bir tavirla:

- Oh, su r​yalarinizi karistirmayalim, dedi.

Bu arada kendisinden istenenin tersine Mary’ye d​nm​s t​. Bu hareketini, ya Mary’nin kendisine bakmaktan hoslandigini d​s ​nerek ya da elinde
olmayarak yapmisti. Mary de ona bakmak istemekle beraber kendisini zorlayarak g​zlerini yerden kaldirmamakta israr etmisti ve onun bu
davranisi Stavrogin’in g​z​nden ka​mamisti.

Mary birden sesini y​kselterek:

- Dinleyin, Prens, dedi. Dinleyin, Prens… Stavrogin artik dayanamayip:

-Neden arkanizi bana d​nd​n​z? diye bagirdi. Neden y​z​me bakmiyorsunuz? Bu komedinin anlami nedir?

Fakat Mary onu hi​ duymamis gibi g​r​n​yordu. Sert ve kararli bir sesle ​nc​ kez:

- Dinleyin, Prens, diye mirildandi. Ge​enlerde, arabada gelirken, bana, evliligimizi topluma a​iklayacaginizi s​ylediginiz zaman, sirrimizin
ortadan kalkmis olacagi beni endiselendirdi. Fakat simdi bilmiyorum. S​ylediklerinizi kafamda evirip ​evirdim ve buna degmeyecegim
sonucuna vardim. Ben de giyinip kusanip konuk agirlayabilirim; birini ​aya davet etmek g​​ olmasa gerek, ​zellikle insanin usaklari olursa…
Fakat her ne olursa olsun, halk ne diyecektir? O pazar sabahi ​evremi ​ok yakindan incelemistim. O g​zel kiz, ​zellikle siz odaya girdiginizde,
g​zlerini ​zerimden ayirmadi hi​. Gelen sizdiniz, degil mi? O kizin annesi sadece, kibarlik budalasi bir ihtiyardir. Lebyatkin’in de ne mal
oldugunu g​s terdi. Kahkahalarla g​lmemek i​in hep tavana bakiyordum… tavan da ​ok g​zel boyanmisti, hani. Onun annesi bas rahibe olacak
bir kadin. Bana siyah salini vermekle beraber ondan korkuyorum. Kusku yok ki, hepsi benim i​in degisik d​s ​ncelere saplanmislardir.
​fkeliydim ve oturdugum yerde d​s ​n​yordum. Onlara nasil akraba olabilirdim? Hi​ kusku yok ki, s​r​yle usagi olan bir

326
konteste ruhsal bazi degerler aranir. Bunun yaninda, yabancilari iyi karsilayabilmek i​in de biraz cilveli olmalidir. Fakat, yine de o pazar hepsi
bana ​mitsizce baktilar. Yalniz Dasha bir melekdir. Benim hakkimda dikkatsizce s​yleyecekleri s​zlerle, Prensin gururunu inciteceklerinden
korkarim.

Stavrogin y​z​n​ burusturarak:

- Korkma ve bu konuyu merak etme, dedi.

- Bununla beraber, benim y​z​mden biraz utan​ duymasina aldirmiyorum. ​nk​, utan​tan ​ok bir acima olacaktir, s​phesiz bu da insana g​re
degisecektir. Anliyorsunuz ya, Prens, onlarin bana acimalarindan ​ok benim onlara acimam gerektigini biliyor.

- Onlara biraz kirginsin, Mary, degil mi?

Mary, iyi niyetini g​s termek istermis gibi neseli bir kahkaha atti.

- Kim, ben mi? Hayir, hi​ de kirgin degilim. O zaman hepinize dikkatlice bakmistim. Hepiniz ​fkeliydiniz, birbirinizle tartisiyordunuz.
Toplaniyorsunuz, fakat g​lmenin ne demek oldugunu bilmiyorsunuz. Bu kadar zengin, fakat kederli… neseden yoksun insanlar!
Tutumunuza ben de sastim dogrusu. Fakat, simdi kendimden baskasina acimiyorum.

- Ben olmadigim takdirde agabeyinle yasamanin zor oldugunu s​yledigini duydum. Dogru mu bu?

- Bunu size kim s​yledi? Sa​ma. Simdi daha da k​t​. Iste simdi k​t​ r​yalar g​rmeye basladim ve r​yalarim sizin gelmenizle daha da k​t​lesti. Neden
geldiginizi bilmek isterim?

- Yine manastira gitmek ister misiniz?

- Bunun bana yine teklif edilecegini biliyordum, zaten! G​zel Tanrim, manastirinizin nasil oldugunu bilmiyor muyum saniyorsunuz? Hem
neden oraya d​necekmisim? Zorum ne? Simdi artik d​nyada tamamen yapayalniz kaldim! ​nc​ bir hayata baslamak artik benim i​in ​ok zor.

- ​ok ​fkeli g​r​n​yorsun. Artik seni sevmedigimi d​s ​nm​yorsun, ya?

327-Oh, sizi ​nemsemiyorum bile!… Birisim sevmeye baslayacagimdan korkuyorum.

Karsisindakini hor g​r​rm​s gibi kesik bir kahkaha atti. Sonra birden sanki kendi kendine konusuyormus gibi ekledi:

- ‘Ona’ karsi b​y​k bir su​ islemis olmaliyim. Yalniz bunun ne oldugunu bilmiyorum. Bu su​luluk hissi b​t​n hayatim s​resince yakami
birakmayacaktir. Daima… daima… b​t​n bu bes yil s​resinde… gece ve g​nd​z… ‘ona’ b​y​k bir k​t​l​k ettigimden ​t​r​ korku i​indeyim. Ona nasil bir
k​t​l​k yaptigimi d​s ​nerek gece ve g​nd​z dua edip durdum. Ve simdi de bunun tamamen dogru oldugunu anliyorum.

- Neyin dogrulugunu anliyorsunuz?

Mary, kuskusuz ki kendisine sorulan soruyu duymamisti. Bu soruya cevap vermeden konusmasina devam etti:

- Isledigim bu su​ta onun bir rol​ olup olmadigi beni ​z​yor. B​yle degersiz kimselerle nasil dostluk kurabildigine h​l​ sasiyorum. Benimle ayni
arabada oturmakla beraber, kontesin beni par​alamak i​in ter​dd​t etmeyecegini biliyorum. Hepsi bu isin i​indeler… acaba ‘O’ da bu isin i​inde
mi? Acaba o da mi bana ihanet etti?

Mary’nin ​enesi ve dudaklari titriyordu.

- Bakin ne s​yleyecegim size, yedi kilise tarafindan afaroz edilmis, Rus tahtina g​z dikmis olan Grishka Otrepyev hakkinda yazilanlari
okudunuz mu?

Stavrogin, cevap vermedi. Mary, birden kararini vermis gibi:

- Tahmin ederim ki, simdi d​n​p y​z​n​ze bakacagim, dedi. Sizde d​n​n bana bakin, ama ​ok yakindan, l​tfen. Son kez emin olmak istiyorum.

- Uzun bir s​reden beri size zaten bakiyordum. Mary dikkatle ona bakarak:

- ​ok garip, dedi. ​ok sismanlamasiniz.

328

Bir sey s​ylemek ​zereyken birden yine ​rkek tavrini takindi ve kendisini m​this bir seyden korumak istermis gibi elini y​z​ne kaldirdi. M​mk​n
oldugu kadar ondan uzaklasrnaya ​alisti.

Stavrogin ​fkeyle haykirdi.

- Sizin neyiniz var, Allahaskina?!…

Fakat Mary’nin y​z​ndeki dehset anlami ​ok kisa s​rd​. Y​z​ garip bir tebess​mle burustu. Kusku dolu g​zlerini Stavrogin’e dikti.
Birden israrli ve kesin bir tavirla:

- L​tfen, Prens, kalkin ve i​eri girin, dedi.

- I​eri mi gireyim? I​eriye nereden girecegim.

- Bes yildan beri i​eri nasil girecegini d​s ​n​p durdum. Kalkin ve su kapidan ​b​r odaya ge​in. Sanki, bir seyden haberim yokmus gibi elime bir
kitap alip oyalanacagim ve siz bes yillik ayriliktan sonra birden odaya dalacaksiniz. Bunun nasil olabilecegini g​rmek istiyorum.

Stavrogin, dislerini gicirdatarak i​inden s​ylendi. Sonra eliyle masaya vurarak:

- Yeter artik, dedi. L​tfen beni dinleyin, Mary. Bana bir iyilik yapin ve b​t​n dikkatinizi bana verin, l​tfen. Tabii, elinizden geldigi kadar. Yarin
sabah evliligimizi topluma a​iklayacagim. B​y​k bir konakta yasamayacaksiniz. B​y​k bir konakta yasama d​s ​ncesini kafanizdan hemen silip atin.
Hayatinizin sonuna kadar benimle yasamak ister misiniz? Fakat buralardan ​ok, ama ​ok uzaklarda… Yani, daglarda, Isvi​re’de. Orada,
bildigim ​ok g​zel bir yer var. Hem korkmayin, ne sizi yalniz birakacagim ne de timarhaneye kapatacagim. Yardim istemeden, kimseye muhta​
olmadan yasayabilecek kadar param var. Bir hizmet​iniz olacak ve is yapmak zorunda kalmayacaksiniz. Arzu ettiginiz her seye sahip
olacaksiniz. Yine duanizi yapabilecek ve istediginiz yere gidebileceksiniz. Size elimi bile s​rmeyecegim. Ve yaninizdan bir dakika i​in bile olsa
ayrilmayacagim. Arzu etmediginiz takdirde sizinle hayatimin so-329nuna kadar konusmayacagim. Ya da Petersburg’daki k​​k
apartmanimizda oldugu gibi aksamlari bana ​yk​lerinizi anlatabilirsiniz. Arzu ederseniz size kitap bile okuyacagim. Fakat bir sartla; belki can
sikici olabilecek o yerde hayatimizin sonuna kadar beraber yasayacagiz. Hosunuza gitti mi? Kabul edecek misiniz? Beni g​z-yaslarinizla
​zmeyeceksiniz, degil mi?

Mary, b​y​k bir ilgiyle onu dinledi. Uzun bir s​re konusmadan s​ylenenlerin ​zerinde d​s ​nd​.

Nihayet, soguk ve umursamaz bir tavirla:

- B​t​n bunlara inanmak benim i​in ​ok zor, dedi. O daglarda belki de kirk yil yasayabilirim. Sonra, tiz bir kahkaha atti. Stavrogin kaslarim
​atarak:

- Pek​l​, orada kirk yil yasayabiliriz, dedi.

- Anliyorum. Hayir, d​nyayi bagislayacak bile olsaniz oraya gitmeyecegim.

- Benimle de olsa gitmez misiniz?

— Hem sizinle neden gelecek misim? Sizinle beraber tam kirk yil dagin tepesinde mi oturacagim? Aman, ne g​l​n​!… Bug​nlerde insanlar ne
kadar sabirli oluyorlar ger​ekten!… Hayir, bir sahinin bir baykus olmasi m​mk​n degil. Benim Prensim, b​yle bir insan degildir.

Mary, s​z​n​ bitirince basini b​y​k bir gururla kaldirdi. Stavrogin birden kendine geldi. Aceleyle sordu:

- Bana neden Prens diyorsunuz? Beni kiminle karistiriyorsunuz?

- Neden, siz prens degil misiniz?

- Hayatimda prens olmadim.

- Demek itiraf ediyorsunuz… ve y​z​me karsi bir prens olmadiginizi s​yleyebiliyorsunuz?

- Prens olmadigimi s​yledim.

330

Mary neseyle ellerim ​irpti.

- Merhametli Tanrim!… ‘Onun’ d​s manlarindan her seyi bekledim, fakat b​yle bir k​s tahligi… asla!…

Stavrogin’e d​nerek haykirdi.

- Hayatta mi?!… Onu ​ld​rd​n​z m​ ​ld​rmediniz mi? itiraf edin!…

Stavrogin, m​this bir ​fkeyle ayagi firladi.

- Beni kim saniyorsunuz?!

Fakat, Mary’yi korkutmak simdi m​mk​n degildi. ​zerinde b​y​k bir zafer havasi esiyordu.

- Kim oldugunuzu ve nereden ​iktiginizi kim bilir ki? Bu dolaplari, kalbimin derinliklerinde hissetmistim!… Ve burada oturmus k​r bir
baykusun bana onur vermesini bekliyorum!… Hayir, dostum, zayif bir akt​rs​n​z, Lebyatkin’den bile k​t​ bir akt​rs​n​z. Kontese saygilarimi ve
bir daha sizden daha iyi bir adam g​ndermesini bildirin. Sizi bu is i​in mi tuttu? S​yleyin bana!… Size mutfaginda mi bir is verdi, yoksa?
Hilenizi anlayabiliyorum. Hepinizi anliyorum, hepinizi!…
Stavrogin, Mary’nin kolunu tuttu. Fakat, Mary onun y​z​ne g​l​yordu.

- Aslinda ona biraz benzemiyor degilsiniz, hani. Akrabasi misiniz yoksa? Ne akilli insanlar!… Sadece bir adam sahin ve prensdir. Siz ise bir
baykus ve igren​ bir usaksiniz!… Benim erkegim arzu ettigi takdirde Tanri’nin huzurunda egilir ancak. Shatov, oh sevgili Shatov, neden sizi
tokatladi? Lebyatkin s​yledi bana… Ve o pazar g​n​ salona girdiginizde neden o kadar korkmustunuz? Sizi kim korkutmustu? D​s t​g​m zaman
beni kaldirdiginizda y​z​n​z​ yakindan g​rm​s ve kalbimin kurtlarla doldugunu hissetmistim. Kendi kendime ‘O degil’ demistim. ‘Benim sahinim,
gen​ sosyete kadinlarinin yaninda benden utanmaz.’ Oh, Tanrim, b​t​n bu bes yil, sahinimin daglarda yasayip oraya buraya u​ustugunu
d​s ​nerek yasadim.. S​yleyin bana sahtek​r adam, size ka​ para ​de-331diler? ​ok b​y​k bir para karsiliginda razi olmus olmalisiniz? Bense size
metelik bile vermezdim. Ha, ha, ha!… Ha, ha, ha!… Stavrogin, Mary’nin kolunu birakmadan dislerini gicirdatti ve:

- Oh, salak!… diye hirladi. Mary, kendinden emin bir tavirla:

- Defol, d​zenbaz herif!…. diye haykirdi. Prensimin karisiyim!… Sizin bi​aginizdan da korkmuyorum!….

- Bi​ak!…

- Evet, bi​ak!… Cebinizde bir bi​ak var!… Uyudugumu d​s ​n​yordunuz, ama g​rd​m. Odaya girer girmez bi​aginizi ​ikardiniz!…

Stavrogin:

- Neler s​yl​yorsunuz, zavalli mutsuz!…. dedi. Nasil r​yalar g​r​yorsunuz?

Stavrogin, s​z​n​n sonunda Mary’yi ​yle bir siddetle itti ki, Mary hizini alamayarak sirtini ve basini kanepenin arkasina ​arpti.

Stavrogin, yerinden firlayarak odadan ​ikti. Fakat, Mary hemen yerinden firladi ve sekerek arkasindan kostu. Lebyatkin ona zorlukla h​kim
olabiliyordu.

Mary, sesinin b​t​n g​c ​yle karanliga dogru haykirarak kahkahalarla g​lmeye basladi.

- Grishka Otrepyev… melun!…

***

Stavrogin, bastigi yere dikkat etmeden ​amurlara, su birikintilerine bata ​ika y​r​rken, kendi kendine s​yleniyordu.

- Bi​ak!…Bi​ak!…

​yle, dakikalar oldu ki, ​ilginca, kahkahalarla g​lmek istiyor, fakat b​y​k bir gayretle bu arzusunu frenliyordu. Ancak, k​pr​n​n

332

​zerinde, birka​ saat ​nce Fedka ile karsilastigi yere gelince kendine gelebildi. Fedka, ayni yerde bekliyordu. Stavrogin’i g​r​nce sapkasini
​ikartip onu yerlere kadar selamladi ve neseli bir sesle konusmaya, bir seyler anlatmaya basladi. Stavrogin durmadan onun yanindan ge​ti ve
hatta s​ylediklerini bile bir s​re dinlemedi. Serseri pesinden gelmekte israr ediyordu. Stavrogin birden, aklina gelen bir d​s ​nceyle durdu. Kendi
kendine ‘Bi​ak!… Bi​ak!’, diye s​ylene s​ylene y​r​rken onu tamamen unutmustu. Serserinin yakasina sarildigi gibi, ​fkenin verdigi korkun​ bir
g​​le k​pr​n​n korkuluguna dogru savurdu. Fedka bir ara, karsi koymayi d​s ​n-d​yse de, bundan vazge​ti. ​nk​, karsisindakinin g​c ​n​ kendisine g​re
biraz fazla bulmustu. Bu kararla sakin sakin durdu. Yere diz ​km​s ve bir kolu arkasina b​k​l​ oldugu halde kimildamadan sonucu bekledi.
Karsisindakinden herhangi bir tehlikenin gelmeyeceginden emin bir hali vardi.

Yanilmamisti, Stavrogin, boynundaki esarbini siyirmis onun ellerini baglamak ​zereyken birden caydi ve onu serbest birakarak itti. Serseri
hemen ayaga firladi ve elinde nereden ​iktigi belli olmayan, kisa ve genis agizli bir bi​ak belirdi.

Stavrogin sabirsiz bir el hareketiyle:

- Birak bi​agi! diye emretti: Hemen sok onu cebine, g​z​m g​rmesin!…

Serserinin elindeki bi​ak, meydana ​iktigi kadar ​abuklukla yine kayboldu,

Stavrogin, arkasina bile bakmadan yine yoluna devam etti. Fakat inat​i serseri pesinden ayrilmiyordu. Simdi, artik gevezelik etmeyi
birakmis, ​ok saygili tavirla bir adim geriden y​r​yordu. K​pr​y​ b​ylece ge​tiler ve nehrin karanlik kiyisina geldiler. Bu kez, Bogoyavlenskaya
Caddesi’nden daha kestirme olan ve sehrin g​begine giden, issiz yollardan sol taraftakine saptilar.

Stavrogin birden:

- Ge​en g​n civardaki bir kilisemizi soymus oldugunuzu duydum, dogru mu? diye sordu.

333Serseri, sanki aralarinda hi​bir sey ge​memis gibi agirbasli ve biraz magrur bir tavirla:

- Oraya dua etmek i​in gitmistim, efendim, diye cevap verdi. Biraz ​nceki asiri samimiyetin yerini isini bilen bir adamin
agirbasliligi almisti.

- Tanri oraya yolumu nasil d​s ​rd​ bilmiyorum, diye devam etti. Zaten bizler Tanri’nin yardimi olmadan yasayamayiz. Tanri hakki i​in dogru
s​yl​yorum ki zararli ​ikan yine ben oldum. Tanri g​nahlarimin cezasini vermek istedi sanirim. Bir buhurdanlik, bir tas ve bir kemerden ancak
on iki ruble para alabildim. St. Nicholas’in saf g​m​s heykeli para bile etmedi; kaplama oldugunu s​ylediler.

- Bek​iyi ​ld​rd​n, degil mi?

- Kiliseyi o bek​iyle beraber soymustuk. Sonra, sabaha dogru nehrin kiyisina geldigimiz zaman, torbayi kimin tasiyacagindan ​t​r​ tartistik.
Onu ​ld​rmemeliydim, efendim; ama, ​ok g​nahi oldugundan onun adina memnunum.

- ​ld​rmeye… ​almaya devam et… devam et…

- Sey… efendim, Bay Verkhovensky de b​yle buyurdu… tam sizin gibi… Kelimesi kelimesine ayni s​zler… ​ok cimri ve d​s k​nlere yardim
etmekte ​ok kati kalpli oldugundan b​yle davrandigini sanirim. Ayrica, bizi kuru bir toprak par​asindan yaratan Tanriya da inanmiyor. Her seyi
doganin yaptigini kabul ediyor… hatta vahsi hayvanlarin bile doga tarafindan yaratildigina inaniyor. Ayrica, benim gibi bir insanin, yardim
eli uzatilmadan is g​remeyecegini de anlamak istemiyor. Kendisine b​yle s​ylendigi zaman koyunun kaval dinlemesi gibi, alik alik insanin y​z​ne
bakiyor. Ona sasmamak insanin elinden gelmez!… ​rnegin, biraz ​nce ziyaret ettiginiz y​zbasi Lebyatkin’i ele alalim. Filippov’un evinde
otururken, kapisini ardina kadar a​ik birakarak k​r k​t​k sarhos bir halde yerde yatiyor ve paralar da yerlerde s​r​n​yordu. Inanin ki g​zlerimle
g​rd​m; ​nk​, bizim gibiler yardimsiz yasayamazlar.

334

-Kendi g​zlerinle mi g​rd​g​n​ s​yledin? O gece eve girmis miydin?

- Belki de girdim, ama, efendim, bunu kimse bilmiyor.

- Neden onu ​ld​rmedin? .

- D​s ​nmedim degil, efendim. Anliyorsunuz ya? Dogrusunu s​ylemek gerekirse, kendime g​​l​kle h​kim oldum, efendim. Her zaman i​in onun
cebinden y​z elli ruble alabilecegimi duymustum. Bu nedenle, belki bin bes y​z ruble alabilecegimi de d​s ​nd​m. Onu ​ld​r​rsem, yagli bir kapiyi
kendi y​z​me kapamis olacaktim. Y​zbasi Lebyatkin, sarhos oldugu zamanlar, sizin ​ok c​mert bir insan oldugunuzu her tarafta s​yl​yor. Bunu
kulaklarimla duydum, efendim. Sizin hakkinizda b​yle s​ylediklerini y​zlerce kez duyunca, sizin eli a​ikliginiza g​venmeye karar verdim. Babam
ya da ​z kardesimmissiniz gibi sizinle konusuyorum, efendim. Bay Verkhovensky degil, hi​ kimse bunu ​grenemeyecektir. Bu bakimdan, eli
a​ikliginiz bana ​ rublecik verdirmez mi, acaba? Beni huzura kavusturacaksiniz, efendim, yani d​s ​nd​klerinizi s​ylemekle demek istedim. Daha
evvel s​yledigim gibi, bizim gibiler bir yardim eli g​rmeden yasayamazlar.

Stavrogin kendisini tutamayarak bir kahkaha atti. Sonra, her zaman yaninda tasidigi kesesinden, tomar halinde duran k​git paralardan birini
siyirip atti. Onun pesinden ikinciyi, ​nc​y​ ve d​rd​nc​y​ atti. Fedka, atilan paralan havada kapiyordu. ​amurlarin i​ine d​s enlerin ardindan
saldiriyordu. Onlari toplayip ceplerine sokustururken ‘Oh, oh, oh!’ diye haykiriyordu. Stavrogin hem g​l​yor ve hem de paralan
savuruyordu. Sonunda b​t​n parasini atti ve tek basina yoluna devam etti. Serseri geride kalmis, yerdeki paralan toplamakla mesguld​. R​zg​rin
su birikintilerine u​urdugu paralari toplayabilmek i​in dizlerinin ​zerinde ​amurlarda s​r​n​yordu. Paralari toplarken, ‘Oh, oh, oh!…’, diye attigi
naralar karanliklarda akisler yaparak dagiliyordu.

3353. D​ELLO

D​ello, ertesi g​n​, kararlastirildigi gibi ​gleden sonra saat ikide yapildi. Artemy Gaganov’un her ne olursa olsun d​v​s mek istegi, kararin hemen
verilmesine neden olmustu. ​fkeden ​ildiracak gibi oldugundan, rakibinin davranisini anlayamiyordu. Bir aydan beri durmadan ona hakaret
ederek onun sabrini t​ketmek istemis, basaramamisti. Karsisindakini d​elloya davet etmek i​in belirli bir neden olmadigindan, Stavrogin’in,
kendisini d​elloya davet etmesini beklemisti. Onunla d​ello etmek i​in gizli nedeni a​iklamaktan da * nedense utaniyordu. D​rt yil ​nce, babasinin
ugradigi hakaretin de hincini ​ikartmak istemesi normaldi. Ayrica, Stavrogin’in toplumun i​inde ​z​r dilemesine karsilik onu d​elloya ​agiramazdi.
Stavrogin’in utanmaz bir korkak oldugu kararina vardi. Ayrica, Stavrogin’in, Shatov’dan g​rd​g​ hakarete ses ​ikarmamasina da akli
ermiyordu. Bu nedenledir ki, Stavrogin’e yazdigi hakaret dolu o mektubu g​ndermis ve bunun sonucu olarak d​ello teklifini almisti. Bu
mektubu g​nderdikten sonra, b​y​k bir umut i​inde Stavrogin’den gelecek cevabi beklemeye karar vermisti. Gelecek cevabin ne olacagini
bilmedigi halde, her ihtimale karsi, eski okul arkadasi Maurice Drozdov’u d​ello tanigi olmak ​zere kandirmisti. Bu bakimdan, Kirilov sabah
saat dokuzda geldigi zaman her seyin hazirlanmis oldugunu g​rd​. Stavrogin’in ​z​r dilemesi siddetle reddedildi. Durumdan ancak iki g​n ​nce
haberdar olan Maurice Drozdov, iki gencin olmayacak bir sey i​in d​v​s melerinin uygunsuzlugunu s​yleyecek oldu; ama, Gaganov’un
oturdugu yerde sinirden zangir zangir titredigini g​r​nce bir sey s​ylemekten vazge​ti. Arkadasina s​z vermis olmasaydi hemen ​ikip gidecegi
kesindi. B​t​n umudunu, d​ello aninda bir seyler yapabilmesine baglayarak, sesini ​ikarmadan yerinde oturmakla yetindi. Kirilov, Stavrogin’in
d​ello davetini bildirdi. B​t​n kosullar, itirazsiz hemen kabul edildi. Sadece, Stavrogin’in kosullarina bir ek yapildi. Bu ek olduk​a zordu. Eger ilk
karsilasmada bir sonu​ alinmazsa, ikinci

336

bir karsilasma yapilacak ve bu karsilasmada da bir sonu​ alinamayacak olursa, ​nc​ bir karsilasma yapilacakti. Kirilov, ​nceleri, itiraz edecek
oldu; fakat sonunda, d​rd​nc​ bir karsilasmanin yapilmamasi sarti ile kabul etti.

- ​ defa evet, fakat d​rd​nc​ bir karsilasma… olmaz.


Bu anlasmadan sonra, karsilasma, sehrin dis kismindaki Brykov, yani, Skvoreshniki ile Spigulin fabrikalarinin arasindaki boslukta ve saat
tam ikide yapildi. Bir gece ​nceki yagmur dinmisti; ama, yerler ​amur i​inde ve hava r​zg​rliydi. G​ky​z​nde, al​ak, siyah bulutlar dolasiyor; sert
r​zg​r aga​larin tepelerini salliyor ve k​klerini sarsiyordu. Insana sikinti verici bir g​nd​.

Drozdov ve Gaganov, Gaganov’un bizzat kullandigi, ​ift at kosulu sik bir arabayla geldiler; yanlarinda bir de usak vardi. Stavrogin ve Kirilov
ise at ​s t​nde geldiler; onlarin yaninda da bir usak vardi. Hayatinda ata hi​ binmemis olan Kirilov, atin ​s t​nde dim dik oturuyor ve usaga bile
itimat edemedigi tabanca kutusunu sag elinde tasiyordu. Sol eli ile dizginleri tutuyor; fakat, acemi olusundan dizginleri s​rekli kisiyor ve atin,
basini yukari atmasina neden oluyordu. Hayvan saha kalkmak istiyordu; ama, Kirilov’un bunu umursadigi yoktu. K​t​mser ve ​ok alingan
olan Gaganov, onlarin atla gelmelerine m​this alindi. D​s maninin, yaralandigi takdirde arabayla evine tasinmasini bile gereksiz g​recek kadar
kendinden emin oldugu kanisina vararak, bunu da kendisine karsi yapilmis bir hareket olarak nitelendirdi. Y​z​ sapsari oldugu halde
arabasindan indi. Elleri ​fkesinden tir tir titriyordu. Bunu da hemen Drozdov’a s​yledi. Stavrogin’in selamina aldirmadan sirtini d​nd​. D​ello
taniklari aralarinda yazi tura attilar: Kirilov kazandi. Atis ​izgileri hesaplandi ve ekipler yerlerini aldilar. Araba ve atlar usaklarla beraber ​ y​z
adim kadar uzaga g​nderildi. Tabancalar dolduruldu ve rakiplere verildi.

Ne yazik ki, ​yk​m​ hizlandirmak zorundayim ve tasvire fazla yer veremiyorum; fakat, birka​ hususu aydinlatmak zorundayim. Drozdov, son
derece ​zg​n ve telasliydi. Kirilov ise tersine, son derece heyecansiz ve kayitsizdi. ​zerine almis oldugu g​revin

337b​t​n ayrintilarini, hi​ acele etmeden, bu ugursuz d​ellonun sonunu d​s ​nmeden, yerine getirmeye ​alisiyordu. Stavrogin’in y​z​ her
zamankinden biraz daha solgundu. Olduk​a hafif bir palto giymis ve basina da ke​i derisi bir sapka ge​irmisti. ​ok yorgun bir hali vardi. Arada
sirada y​z​n​ eksitmekle beraber, keyfinin yerinde olmadigini belli etmek istemiyordu. Fakat, Gaganov hepsinden daha ​ok dikkati ​ekecek
durumdaydi. Bu bakimdan onun hakkinda birka​ s​z s​ylemek zorundayim.

***

Gaganov’un dis g​r​n​s ​n​ anlatmak firsatini simdiye kadar bulamamistim. ​ok uzun boylu, yaklasik otuz ​ yaslarinda, olduk​a beyaz tenli, halk
arasinda s​ylendigi gibi biraz sismanca ve olduk​a d​zg​n y​z hatlari bulunan bir gen​ti. Albayligi sirasinda emekliye ayrilmisti; general oluncaya
kadar orduda kalmis olsaydi, general elbisesi ile ​ok daha heybetli g​r​necegine ve iyi bir savas​i olacagina kusku yoktu.

Kisiligini kesin olarak belli etmek i​in, emekliye ayrilisindaki ger​ek nedenin, Stavrogin’in d​rt yil ​nce, kul​pte babasina ettigi hakaretle ailesine
s​r​len ve bunca yil pesini birakmayan lekenin ​z​nt​s ​ oldugunu ​zellikle belirtmek gerekir. G​reve devam etmenin b​y​k bir al​aklik oldugu ve
aslinda olaydan haberleri bile olmayan subay arkadaslarini, birligini de lekeledigi kanisindaydi. Babasinin basindan ge​en olaydan ​ok daha ​nce
ordudan ayrilmak i​in baska bir nedenle istifa etmis; fakat, bir t​rl​ kesin bir karar verememisti. Burada yazmasi bile ​ok garip olacak; ama,
ordudan ayrilisinin asil nedeni, k​leligin kaldirildigini bildiren 19 Subat tarihli emirdi. B​lgenin en varlikli toprak sahiplerinden biri olan
Gaganov, bildirinin yayinlanmasi ile fazla bir zarara ugramamisti. Alinan kararin insanliga yararinin b​y​k oldugunu anlayabilecek, reformun
getirecegi faydalari kavrayabilecek yetenekte bir insan oldugu halde, bildirinin yayimlanmasindan hemen sonra, kendisinin

338

sahsen hakarete ugramis oldugunu d​s ​nm​s t​. Bu inanci, bi-lin​disi, belirsiz bir duygu olsa da ​n​ne ge​ilemeyecek g​​teydi. Bununla beraber,
babasi ​l​nceye kadar herhangi bir adim atamamisti. Fakat, Petersburg’da, yakin iliskilerinin bulundugu insanlar arasinda d​s ​ncelerinin
soylulugu ile tanindi. O zamanlar, i​ine kapanik bir gen​ti. Karakterinin diger bir ​zelligi daha: Soylu ailesini ​ok benimseyen, eskiligi ile ​v​nen ve
Rusya’da h​l​ tu-tunabilen sayili kisilerdendi. Ayni zamanda, Rus tarihini nefretle karsilar ve Rus t​relerini pek kaba bulurdu. Daha ​ocukluk
yillarinda, ​grenimine baslayip bitirdigi, ancak taninmis ve varlikli ailelerin ​ocuklarinin girebildigi askeri okulda, i​inde birtakim romantik g​r​s ler
filizlenmeye baslamisti. Satolardan, orta​ag yasantisindan, s​valyelik hayatindan son derece hoslanirdi. Hatta, o g​nlerde, Moskova ​arligi
devrinde, ​ar’in, soylu bir kisiye meydan dayagi attirabilecegini okudugu zaman aglamakli olmustu, Dayak yiyecek olan soylu kisiyi kendisi
ile karsilastirinca da utancindan y​z​ kizarirdi. Sert, son derece aksi, ordu hakkinda ​ok iyi bilgisi olan ve sorumlulugunu ​ok iyi bilen adamdi,
ama aslinda, b​y​k bir hayalperestti. Toplantilarda konusabilecegini, konusmanin ona dogustan vergi oldugu s​ylenmekle beraber, otuz ​
senelik hayati s​resinde agzini bir kere olsun a​mamisti. Son zamanlarda girdigi Petersburg sosyetesinde bile ​ok kibirli davranislari olurdu.
Avrupa’dan hen​z d​nm​s olan Stavrogin’le karsilasmasi onu ​ilgina d​nd​rm​s t​. Bu dakikada, atis ​izgisinde beklerken son derece heyecanliydi.
D​ellonun su ya da bu nedenden ​t​r​ geri kalacagini tasarladik​a sabirsizligi bir kat daha artiyordu. Kirilov, baslamalari i​in isaret verecegi yerde
birdenbire konusmaya baslayinca y​z​nde bir ​z​nt​ anlatimi belirdi. Tabii, Kirilov’un b​yle davranmasi ​detti.

- Gerektigi i​in s​yl​yorum. Simdi tabancalariniz ellerinizde ve verilecek isareti bekliyorsunuz. Bu d​ellodan vazge​menizi son defa
tekrarliyorum. Bu bir tanik g​revidir.

O zamana kadar susan ve ​rkekligi, ikiy​zl​l​g​ i​in kendisine

339kizan Drozdov, sanki ​zellikle yapiyormus gibi Kirilov’un teklifine cani g​n​lden sarildi.

- Bay Kirilov’un s​ylediklerine b​t​n kalbimle katiliyorum. D​elloda, taraflar yerlerini almisken barisamayacaklari d​s ​ncesi, Fransizlarin k​r
inan​larindan baska bir sey degildir. Ayrica, aranizdaki ge​imsizligin ​ok ​nemsiz oldugu kanisindayim. Bunu… Uzun bir s​reden beri s​ylemek
istiyodum… ​nk​… ​nk​, gereken ​z​r dileme defalarca tekrarlanmistir, degil mi?

Heyecanli olarak pek ender konustugu i​in y​z​ kipkirmizi olmustu.

Stavrogin aceleyle konusarak:

- Gereken sekilde ​z​r dileyebilecegimi burada da tekrarlarim, dedi.


Gaganov, yerinde tepinerek Drozdov’a d​nd​. B​y​k bir ​fkeyle:

- B​yle bir sey olamaz, diye haykirdi. Eger benim tanigimsaniz ve d​s manim degilseniz…

Tabancasi ile Stavrogin’i isaret ederek devam etti:

- B​yle, gerilemelerin, hakareti daha da agirlastirdigini Stavrogin’e anlatmalisiniz! Benim tarafimdan hakarete ugrayacagini hi​ d​s ​nm​yor!…
Tam d​ello sirasinda benden ka​manin ne”kadar igren​ olabilecegine aldirmiyor!… Beni ne zannediyor dersiniz? Ve siz… siz ki benim
tanigimsiniz, efendim!

​fkesinden dudaklari k​p​rerek ve yerinden tepinerek:

- Hedefimi sasirabilmem i​in elinizden geleni yapiyorsunuz gibi g​r​n​yor!… diye ekledi.

Kirilov, g​c ​n​n yettigi kadar y​ksek sesle

- Konusmalar sona ermistir! diye haykirdi. L​tfen, verilecek emri dinleyin. Biiir, ikiii, ​!…

‘​​’ kelimesinin bitisinde, rakipler birbirine dogru y​r​meye basladilar. Gaganov, besinci ya da altinci adimda tabancasini kaldirip atesledi. Bir
saniye kadar, hedefi sasirdigini anlamak i​in

340

durakladi; sonra, seri adimlarla ates ​izgisine gelip durdu; Stavrogin de ​izgide durdu ve tabancasini olduk​a yukari kaldirarak nisan almadan
atesledi. Sonra, hemen cebinden mendilini ​ikartip sag elinin ser​e parmagina sardi. Ancak o zaman, Gaganov’un hedefi tamamen
sasirmamis oldugu anlasildi. Fakat, kursun sadece parmagi siyirmis ve kemige dokunmadan ge​misti. Kirilov, eger d​ellocular tatmin
olmadilarsa hemen ikinci bir karsilasmanin yapilabilecegini bildirdi.

Gaganov, yine Drozdov’a hitap ederek b​g​r​r gibi bagirdi. Bogazi kurumustu sanki. Eliyle Stavrogin’i isaret etti.

— Bu adamin ​zellikle havaya ates etmis oldugunu iddia ediyorum. ​zellikle b​yle davrandi… Bunu da yeni bir hakaret olarak kabul ediyorum!
… D​elloyu yapilmasi olanaksiz duruma sokmak istiyor!

Stavrogin kararli bir sesle:

- D​ellonun kosullarina aykiri bir sey yapmadiktan sonra istedigim gibi ates etmekte serbestim, dedi.

Gaganov:

- B​yle bir sey yoktur! diye haykirdi. L​tfen ona anlatin bunu!..

Kirilov:

- Bay Stavrogin’le ayni fikirdeyim, diye bildirdi. Gaganov, kimseyi dinlemek istemeyerek ​fkeden kudurmus

olarak haykirdi:

-Beni neden vurmak istemiyor? Merhametinden igreniyorum! Kabul etmiyorum… ben…

Stavrogin sabirsiz bir tavirla:

- Size hakaret etmek gibi bir amacim olmadigina serefim ​zerine yemin ederim, dedi. Ne sizi ve ne de baskasini ​ld​rmeye niyetli
olmadigimdan havaya ates ettim. Sizin kisiliginizle bir ilgisi yok. Kendimi g​c enmis kabullenmedigim dogrudur ve b​yle davranisimla sizi
sinirlendirdigim i​in ​z​r dilerim. Ama, hakkim olan bir seye baskasinin karismasina izin veremem.

341Gaganov, yine Drozdov’a hitap ederek b​g​rd​.

- Mademki kandan bu kadar korkuyor, beni neden d​elloya ​agirmis oldugunu sorun kendisine.

Kirilov, s​ze karisti.

- Size meydan okumamasi elinde miydi? Hi​bir seyi dinlemiyordunuz. Sizden nasil kurtulacakti?

Durumu dikkatle ve ​z​nt​yle izleyen Drozdov:

- Bir sey s​ylemek isterim, dedi. Eger rakiplerden biri, bilerek havaya ates edecegini s​yleyecek olursa… nasil s​yleyeyim… bu d​ellonun
devami m​mk​n olamaz… bunun nedeni a​ik​a bellidir.

Stavrogin sabrini yitirerek:


- Her seferinde havaya ates edecegimi s​ylemedim, diye haykirdi. Ne d​s ​nd​g​m​ ve bu kere nasil ates edecegimi nasil bilebilirsiniz? D​elloya
engel olmak i​in hi​bir sey yapmis degilim.

Drozdov, Gaganov’a:

- Mademki b​yledir, d​ello devam edebilir, dedi. Kirilov:

- Baylar, yerlerinizi alin! diye bagirdi.

Rakipler tekrar birbirlerine y​r​meye basladilar. Gaganov, hedefe isabet ettiremedi ve Stavrogin yine havaya ates etti. Stavrogin’in havaya
ates ettigini iddia etmesi dogrudur. ​nk​, ​zellikle bosa atmadigini s​ylememis olsaydi, dogru olarak nisan almis oldugunu iddia edebilirdi.
Tabancasini dogrudan dogruya havaya kaldirmamis, agaca falan nisan almamisti. Tabancanin namlusu rakibine d​n​k olmakla beraber
sapkasinin hizasindan ​ok daha yukarisini g​s teriyordu. Ikinci atisi ise ​ok daha al​aktan olmustu. Fakat yine de Gaganov’u ikna etmek m​mk​n
degildi.

Gaganov dislerini gicirdatarak:

- Tekrar! diye haykirdi. Karismayin! D​elloya davet edildigime g​re haklarimdan yararlanacagim. ​nc​ bir karsilasma yapmakta israr ediyorum!

342

Kirilov:

- ​nc​ bir atisi istemek hakkinizdir, diye bagirdi. Drozdov bir sey s​ylemedi. ​nc​ kez yerlerini aldilar. Atis

isareti verildi. Bu kez Gaganov, atis ​izgisine kadar y​r​d​ ve on iki adimdan dikkatle nisan almaya ​alisti. Iyi nisan almaya ​alistigindan eli
titriyordu… Stavrogin, tabancasi yana sarkmis kimildamadan bekliyordu.

Kirilov heyecanla haykirdi.

- ​ok uzun!… ​ok uzun nisan aliyorsunuz. Ates! Ateees!… Tabanca birden patladi ve bu kez Stavrogin’in beyaz k​rk sapkasi

basindan u​tu. Nisan alisi olduk​a iyiydi. Sapkanin ​s t kismi ​ok asagidan delinmisti. Iki santim daha asagidan olsaydi, her sey bir anda
bitiverecekti. Kirilov sapkayi yerden alarak Stavrogin’e verdi.

Kirilov’la beraber, sapkadaki deligi inceleyen Stavrogin ates etmeyi unutmus gibiydi.

Drozdov b​y​k bir heyecanla haykirdi.

- Rakibinizi bekletmeyin, ates edin!…

Stavrogin saskinlikla basini kaldirip Gaganov’a bakti; sonra sirtini ona d​nerek, bu kez rakibinin duygularina aldirmadan koruya dogru ates
etti. D​ello sona ermisti. Gaganov ezilmis gibi oldugu yerde donmus kalmisti. Drozdov, onun yanina gitmis bir seyler s​yl​yor, fakat Gaganov
s​ylenenleri anlamaz g​r​n​yordu. Kirilov, gitmek ​zere hazirlanirken sapkasini ​ikartarak Drozdov’u selamladi; fakat, Stavrogin b​t​n nezaket
kurallarim unutmus g​r​nerek, koruya ates ettikten sonra, atis ​izgisine bile d​nmemisti. Tabancasini Kirilov’un eline tutusturarak atlara dogru
seri adimlarla y​r​meye basladi. ​fkeli g​r​n​yor ve konusmuyordu. Kirilov da sessizdi. Atlarina bindikten sonra, d​rt nala uzaklastilar.

***

Eve yaklastiklari sirada Stavrogin, Kirilov’a seslendi.

343-Neden konusmuyorsunuz?

Saha kalkan atindan hemen hemen kayip d​s mek ​zere olan Kirilov:

- Ne istiyorsunuz? diye sordu.

Stavrogin kendisinden emin, yumusak bir sesle:

- Su budalayi incitmek istemiyordum, dedi. Fakat koca budala yine g​c endi.

Kirilov, ters bir sesle:

- Evet, onu yine g​c endirdiniz, dedi. Ayrica, o bir budala degildir.

- Bununla beraber elimden geleni yaptim.

- Hayir, yapmadiniz.
. -Ne yapmam gerekirdi?

- D​elloya ​agirmamaniz.

- Tekrar mi tokatlanmak zorunda kalsaydim?

- Evet, yine tokat yemeliydiniz. Stavrogin ​fkeyle:

- Anlayamiyorum! dedi. Neden herkes benden, kimseden beklenilmeyen seyleri yapmami bekliyor? Neden baskalarinin katlanamayacagi
seylere katlanmam bekleniyor? Neden b​yle bir y​k​n altina girmem isteniyor?

-B ​yle bir y​k​ kendinizin aradigini sanirdim.

- Ben mi y​k ariyorum?

- Evet.

- Siz… siz b​yle mi d​s ​n​yorsunuz?

- Evet.

- Demek ki bu kadar fark edilebilecek kadar a​ik?

- Evet

Bir dakika s​reyle sessiz kaldilar. Stavrogin sikilmis g​r​n​yordu. Sanki taslasmisti. Kendi d​s ​ncelerini yine kendisi onaylamak istiyormus gibi:

344

- Kimseyi ​ld​rmek istemedigim i​in ona ates etmedim, dedi. Baska bir amacim olmadigina teminat verebilirim.

- Onu g​c endirmemeliydiniz.

- Fakat baska ne yapabilirdim ki?

- ​ld​rebilirdiniz.

- Onu ​ld​rmedigime ​z​l​yor musunuz?

- Hi​bir seye ​z​lm​yorum. Onu ger​ekten ​ld​rmek istediginizi d​s ​nm​s t​m. Ne aradiginizi siz de bilmiyorsunuz.

Stavrogin g​lerek:

- Y​k ariyorum, dedi.

- Kan d​k​lmesini istemiyorsaniz neden ona ​ld​rme firsatini verdiniz?

- Onu d​elloya ​agirmamis olsaydim beni nasil olsa d​ello etmeden de ​ld​recekti.

- Isin o tarafi sizi ilgilendirmezdi. Belki de sizi ​ld​rmek istemezdi.

- Sadece d​verdi, ​yle mi?

-Bu da sizi ilgilendirmezdi. Siz y​k​n​z​ tasimaya bakin, aksi halde degeriniz sifira iner.

- Sizin deger ​l​n​z​n adi yerin dibine batsin, kimsenin hareketlerimi onaylamasini istemiyorum.

Kirilov, soguk bir tavirla:

- Bense b​yle istediginizi saniyordum, dedi. Stavroginler’in konaginin avlusuna girdiler. Stavrogin:

- Eve gelmez misiniz? diye sordu.

- Hayir, tesekk​r ederim. Eve gidecegim. Allahaismarladik. Atindan inerek tabanca kutusunu koltugunun altina sikistirdi. Stavrogin elini
uzatarak:

- Bana kizmadiniz, degil mi? diye sordu.

345Kirilov, el sikismak i​in d​nerek:

-Hi​bir zaman kizmadim!…. diye cevap verdi. Y​k​m hafifse, bu benim yaradilisimdan ​t​r​d​r. Eger sizin y​k​n​z agirsa, o da sizin
yaradilismizdandir. Utanilacak bir sey yok, sadece ​ok k​​k bir utan​, o kadar.

- Degersiz bir karakterim oldugunu biliyorum; ama, g​​l​ biri olarak g​r​nmeye de ​alismiyorum.

- ​alismayin da. Siz g​​l​ bir insan degilsiniz. ​ay i​meye buyurun.

Stavrogin, cani son derece sikilmis olarak odasina ​ikti.

***

Bayan Stavrogin’in, oglunun sekiz g​nl​k hastaliktan sonra atla gezmeye ​ikmasina son derece memnun oldu ve arabasini hazirlatip biraz
dolasmak ​zere ​ikti. K​hyanin dedigine g​re son sekiz g​nd​r, Bayan Stavrogin temiz havanin ne demek oldugunu unutmustu.

Stavrogin, ​abuk bir soruyla k​hyanin s​z​n​ kesti:

- Yalniz mi gitti, yoksa Bayan Shatov’la beraber mi?

Gen​ kizin hanimla beraber gidemeyecek kadar rahatsiz oldugunu ve halen odasinda bulundugunu ​grenince kaslarini ​atti. Birden karar
vermis gibi:

-Dinle ihtiyar, dedi. Bug​n onu g​zle, eger bana gelmek isterse engel ol ve birka​ g​nden ​nce kendisini g​rmemin m​mk​n olamayacagini s​yle.
Zamani gelince benim onu ​agiracagimi bildir. Anliyor musun?

Ihtiyar usak bakislarini ka​irarak basini ​n​ne egdi ve hafif bir sesle:

- S​ylediklerinizi tekrarlayacagim, efendim, dedi.

- Fakat, beni g​rmeye geldiginden emin olmadan degil.

346

- Merak etmeyin, efendim, hi​bir hata olmayacaktir. Simdiye kadar b​t​n g​r​s meleriniz benim tarafimdan yapilmisti. Bayan Shatov, yardim i​in
her zaman beni arar.

- Biliyorum. Fakat, kendisi gelene kadar bir sey s​yleme. M​mk​n oldugu kadar ​abuk bir fincan ​ay istiyorum, l​tfen.

Ihtiyar usak odadan ​ikar ​ikmaz kapi a​ildi ve Dasha i​eri girdi. Sakin g​r​nmekle beraber rengi biraz u​uktu. Stavrogin:

- Siz de nereden ​iktiniz? diye bagirdi.

- Odaniza girmeden ​nce Alexey’in ​ikmasini bekliyordum. Ona s​ylediklerinizi duydum ve disari ​iktiginda sag taraftaki duvarin k​s esine
saklandigim i​in beni g​rmedi.

- Bir s​reden beri aramizdaki iliskiyi kesmek istiyordum, Dasha. Simdi tam zamani… Notunuzu almakla beraber, sizi d​n aksam g​rmem
m​mk​n degildi. Size yazmak istedim; ama, yazi yazmakta pek basarili sayilmam.

Son s​zlerini biraz ​fkeli, biraz da igrenerek s​ylemisti.

Dasha:

- Aramizdaki iliskiyi kesmenin gerekli oldugunu ben de d​s ​n​yordum, dedi. Bayan Stavrogin aramizdaki ilginin derecesinden kuskulanmaya
baslamisti.

- Birakin onu.

- ​z​lmesini istemem. Demek ki sonumuz geldi, ​yle mi?

- H​l​ bir son bekliyorsunuz, degil mi?

- Evet, simdi inaniyorum.

- Bu d​nyada hi​bir seyin sonu gelmez.

- Fakat burada son bulacaktir. Beni ​agirdiginiz zaman gelecegim. Simdi, allahaismarladik!

Stavrogin g​lerek:

-Peki nasil bir son olacak bu? diye sordu.

Dasha onun sorusuna, sorusuyla cevap verdi.


347-Yaralanmadiniz ve… kan d​kmediniz, degil mi?

- B​t​n is basindan beri sa​maydi, zaten. Merak etmeyin, kimseyi ​ld​rmedim. Bununla beraber, her seyi herkesten bug​n duyarsiniz. Biraz
keyifsizim.

Dasha, kararsiz bir tavirla:

- Gidiyorum. Evliliginizin topluma a​iklanmasi bug​n olmayacak, degil mi? dedi.

- Ne bug​n ne de yarin. Yarindan sonra ne olacagini ben de bilmiyorum. Belki o zaman hepimiz ​lm​s oluruz ve ​ylesi de ​ok daha hayirli olur.
Beni rahat birakin, l​tfen rahat birakin!

- ​b​r kadini… yani deli kadini mahvetmeyeceksiniz degil mi?

- Delileri mahvetmem, ne onu ne de baskasini. Ama akli basinda olani mahvedecege benzerim. ​ylesine al​ak ve igren​ bir insanim ki, Dasha,
eger s​ylediginiz gibi sizi ‘sonunda’ ​agiracak olursam sasmayin. Siz de bu ​agrima cevap verecek ve gururunuza ragmen bana geleceksiniz.
Neden kendinizi mahvediyorsunuz?

- Sonunda sizinle yalniz kalacagimi biliyorum… ve bu zamani bekliyorum.

-Ya sizi, beklediginiz ‘sonda’ ​agirmayacak olursam? Ya sizden ka​acak olursam?

- B​yle bir sey hi​bir zaman olmayacaktir. Beni ​agiracaksiniz.

- Bu s​z​n​zde bana karsi b​y​k bir k​​mseme seziyorum.

- Sadece k​​mseme olmadigini siz de biliyorsunuz.

- Demek ki, biraz k​​mseme oldugunu saklamiyorsunuz?

- ​z​r dilerim, demek istedigimi gerektigi gibi anlatamadim. Bana hi​bir zaman ihtiyaciniz olmamasini arzu ettigime Tanri sahittir.

- Bir c​mle digerini de beraberinde ​eker. Ben de Sizi mahvetmek istemem.

348

Dasha, ​abuk ve kararli bir tavirla:

- Beni hi​bir sekilde mahvedemeyeceginizi siz de bilirsiniz, dedi. Eger ​agriniza gelemezsem, ya bir hemsire ya da bir ebe olurum; ya da Incil
satarim. Yapmaya karar verdigim de budur. Kimsenin karisi olamam. B​yle bir konakta da daha fazla yasayamam. B​yle bir sey istemem. B​t​n
bunlari biliyorsunuz, degil mi?

- Hayir, ne arzu ettiginizi hi​bir zaman anlayamadim. Bazi hastabakicilarin, bazen bir hastayla diger hastalardan daha fazla ilgilenmeleri ya da
hi​bir cenaze t​renini ka​irmayan ve bazi ​l​leri digerlerinden ​ok daha ilgin​ bularak ilgilenmeleri gibi, benimle ilgilendiginizi saniyorum. Neden bu
kadar garip bakiyorsunuz?

Dasha, olduk​a garip bir tavirla Stavrogin’i inceleyerek acima dolu bir sesle:

-​ok mu hastasiniz? diye sordu. Tanrim! Bir de bu adam bensiz yapabilecegini d​s ​n​yor!…

- Bakin, Dasha bu siralarda hep hayal g​rd​g​m​ saniyorum. D​n k​pr​n​n ​zerinde k​​k bir seytan karsima ​ikti ve evliligimin b​t​n kanitlarini ortadan
kaldirmak i​in Lebyatkin’le Mary’yi ​ld​rmeyi teklif etti. Bunu da kimseyi kuskulandirmadan yapabilecegini s​yledi. Avans olarak da ​ ruble
istedi; fakat, s​z arasinda bu isin bin bes y​z rubleden asagi yapilamayacagini da ima etti. Iste size is bilir bir seytan!.. Maliyeci! Ha, ha!…

- Fakat bunun hayalden ibaret olduguna emin misiniz?

- Oh, hayir, hayal falan degildi! Fedka isminde ka​ak bir h​k​ml​yd​. Fakat ​nemli olan bu degil. Ne yaptigimi tahmin edersiniz? Kesemdeki b​t​n
parayi ona verdim ve simdi eminim ki bu parayi kendisine verilmis bir avans sayiyordur!

- Ona d​n gece rastladiniz ve size b​yle bir teklif yapti, degil mi? Fakat, sizi tamamen aglarina d​s ​rmek istediklerini anlamiyor musunuz?

Stavrogin ​fkeli ve sinirli sinirli g​l​msedi.

- Oh, agi daraltsinlar bakalim! Anladigima g​re, dilinizin ucuna kadar gelen bir soruyu sormak i​in can atiyorsunuz.

349Dasha, korkmus g​r​n​yordu. Bu sorudan bir an ​nce kurtulmak istermis gibi:

- Soracak bir sorum ve hakkinizda da en k​​k bir kuskum yok, diye haykirdi. Bir sey s​ylemeseniz iyi olacak!..

- Yani Fedka’nin kapisini ​almayacagimdan bu kadar eminsiniz, ​yle mi?


Dasha ​aresizlik i​inde ellerini ​n​nde kavusturarak haykirdi.

- Oh, Tanrim! Neden bana bu kadar azap veriyorsunuz?

- ​z​r dilerim; aptalca sakami bagislayin. Onlardan k​t​ davranislar edindigimi saniyorum. Inanir misiniz, d​nden beri hep g​lmek istiyorum. Hem
de ardi arkasi kesilmeyen kahkahalarla… Saatlerce g​lmek istiyorum. Sanki g​lme hastaligina yakalandim. Dinleyin… annem geldi sanirim.
Araba ​n kapida durdugu zaman tekerlek seslerinden anlarim bunu.

Dasha, Stavrogin’in elini tuttu.

- Tanri sizi iblisinizden korusun ve… beni bir an ​nce… ​abuk ​agirin!…

- Ne bi​im iblistir ki o? K​​c ​k, igren​, basinin ​s t​nde kavak yelleri esen bir seytandir o. Fakat g​r​yorum ki, Dasha, bana bir sey daha
s​ylemek istiyorsunuz. ​yle degil mi?

Dasha, sitem dolu ​zg​n bir bakisla bakarak kapiya dogru y​r​d​.

Stavrogin; ​fkeli ve garip bir g​l​msemeyle arkasindan seslendi.

- Bakin… ne diyecektim… eger, su k​​k seytanin kapisini ​alacak olursam… ondan sonra da bana gelir misiniz?

Dasha, cevap vermeden ellerini y​z​ne kapayarak odadan kosarak ​ikti.

Stavrogin bir dakikalik d​s ​nmeden sonra:

- B​yle bile olsa gelecektir, diye fisildadi. Sonra y​z​nde tiksintili bir anlam belirdi.

- Bir hastabakici! Eh… belki benim istedigim de budur.

350

4.

HERKES TELAS I​INDE

Kisa bir zamanda duyulan d​ello haberinin sosyetedeki etkisi, ​zellikle, herkesin bir anda Stavrogin’in ​evresini almasi bakimindan ​ok ilgin​ti.
Eski d​s manlarinin ​ogu onunla dost olduklarini a​ikladilar. Insanlarin d​s ​ncelerinde b​yle bir degisikligin nedeni, o g​ne kadar hi​ konusmamis
olan birinin, y​ksek sesle s​yledigi birka​ s​zd​. Bu s​yle oldu: D​ellodan hemen bir g​n sonra, b​t​n sehirli emekli bir Maresal’in evinde, karisinin
dogum g​n​ nedeniyle verilen partide toplanmisti. Bu toplantida bulunanlarin basinda Julia Lembke geliyordu. G​zelligi ve nesesiyle, b​t​n
kadinlarimizin ilgisini ​eken Lisa Tushin ile beraber gelmisti. O siralarda Lisa’nin Maurice Drozdov ile nisanli olduguna kusku yoktu.
Kendisinden daha sonra s​z edecegim emekli bir generalin saka yollu sorusuna Lisa, nisanli oldugu cevabini vermisti. Ne beklersiniz?
Hanimlarimizdan, hi​biri Lisa’nin nisanlandigina inanmiyordu. Hepsi, b​y​k bir inatla, Isvi​re’de ge​mis bir ask ser​veni ​zerinde duruyor ve bu
aile sirrina nedense Bayan Lembke’nin de karismis olduguna inaniyorlardi. Bu s​ylentilere, daha dogrusu, bu uydurmalara b​yle inatla
baglanmalarinda, ​zellikle, Bayan Lembke’yi bu ise neden israrla karistirmak istemelerindeki amaci anlamak olduk​a g​​t​. Salona girer girmez,
herkes telasli bakislarla garip garip ona bakmisti. Sunu da s​ylemek gerekir ki, d​ellonun pek yakin bir zamanda ge​mis olmasi, birtakim
durumlar nedeniyle, bu olaydan al​ak sesle, hatta fisiltiyla s​z ediliyordu. Ayrica, otoritelerin bu hususta atacaklari adimi da bilmiyorlardi. Iki
d​ellocu, bilindigi kadariyla, polis tarafindan rahatsiz edilmemisti. ​rnegin, Bay Gaganov’un hi​bir g​​l​kle karsilasmadan sabah erkenden
Dukhovo’daki ​iftligine gittigi, herkes tarafindan biliniyordu. Simdilik, kuskusuz ki, herkes i​lerinden birinin bu konuya deginmesini ve orada
bulunanlari meraktan kurtarmasini bekliyordu. Herkes b​t​n umudunu yukarida s​z ettigim generale baglamis ve umutlarinda da
yanilmamislardi.

351Bu general, kul​b​n en debdebeli ​yesiydi. Pek varlikli bir m​lk sahibi degildi; ama, ​ok oynak zek​li, eski usul kadin avcisi ve generalliginin
verdigi aliskanlikla herkesin fisilti ile konustuklari seylerden y​ksek sesle s​z etmeyi seven, sevimli bir ihtiyardi. S​ylenmesi gerekirse,
toplumdaki rol​ de ​zellikle buydu. B​yle durumlarda, konusmayi uzatir ve anlattiklarini herkese dinletirdi. Bu aliskanligini, Avrupa’da ​ok
dolasmis Ruslar’dan ya da k​le reformu ile b​y​k kayiplara ugrayan varlikli m​lk sahiplerinden almis olmaliydi. Hatta, bir keresinde, Bay
Verkhovensky’ye, insanin kaybi ne kadar b​y​k olursa, o derecede yumusak konusur demisti. Ama, kendisinin de kelimeleri yayarak, onlara
garip bir sevimlilik vererek konustugunun farkinda bile degildi.

General, bir fikri yerlestirmek isteyen bir insan tavri ile konusmaya basladi. Gaganov’un uzak bir akrabasi olmasindan baska, onunla bir de
durusmasi olmustu; fakat, kendisi de iki kez d​ello etmis; hatta, birinde r​tbesi indirilerek Kafkasya’ya s​r​lm​s t​. Biri, ge​en g​n ve d​ello g​n​
Bayan Stavrogin’i arabayla dolasirken g​rd​g​n​ s​yledi. Ger​ekte, adindan bile s​z etmemis sadece, Stavroginler’in harasindan se​ilmis olan ​ok
g​zel gri renkli d​rt aygirdan s​z etmisti. General birden, o g​n gen​ Stavrogin’i atla gezerken g​rd​g​n​ s​yledi. Herkes hemen sustu. General
dudaklarini isirip, elindeki altin enfiye kutusunu evirip ​evirerek:

-Buraya birka​ yil ​nce gelmedigime ​z​l​yorum, dedi. Yani, o zamanlar Carlsbad’daydim. Himmm!… O zamanlar bile hakkindaki s​ylentiler
kulagima kadar gelen bu gen​ adamla ​ok ilgilenmistim. Himmm! Deli oldugu dogru mu? Birisi b​yle s​ylemisti. Birka​ g​n evvel, bir ​grenci
tarafindan kuzenlerinin ​n​nde hakarete ugradigi ve onun korkusundan masa altina saklandigi s​ylendi. Ve d​n, Stepan Vysotsky’den,
Stavrogin’in su… Gaganov denen adamla d​ello ettigini duydum. Hem de sirf, ondan kurtulabilmek i​in, ​fkeli bir adama g​gs​n​ gererek.
Ondan kurtulmak i​in. Himmm! Yirmi yillarinda b​yle bir seyi ancak Muhafiz subaylari yaparlardi. Burada bulunanlardan kimsenin ziyaretine
gidiyor mu?

352

General, sanki cevap bekliyormus gibi bir an sustu. Toplumun sabrini t​keten kapi ardina kadar a​ilmisti.

Herkesin emir almak i​in kendisine bakmasina birden sinirlenen Bayan Lembke:

- Bundan daha basit ne olabilir ki? diye bagirdi. Bir ​grenciye ​nem vermedi diye Stavrogin’in Gaganov ile d​ello etmesine sasilir mi? Bir
zamanlar k​lesi olan birini d​elloya ​agiramazdi, degil mi?

Olagan​s t​ bir s​z! Bununla beraber, kimsenin simdiye kadar aklina gelmeyen temiz ve basit bir d​s ​nceydi. Olagan​s t​ sonu​lar doguran bir
d​s ​nceydi bu. B​t​n rezaletler ve dedikodular, k​​k konusmalar hemen arka plana itilmisti. Bu kelimeler ortaya tamamen yeni bir anlam atmisti.
Herkesin hakkinda yanildigi, sosyal standartlara uyan yeni bir kimse ortaya ​ikmisti. Bir ​grencinin, yani artik k​le olmayan ve egitim g​rm​s
olan bir kisinin hakaretini, bu ​grencinin eski bir k​lesi oldugunu d​s ​nerek umursamayan soylu bir kisi… sosyete, hakkinda bir s​r​ dedikodu
yapmisti; d​s ​ncesi kit olan sosyete, tokat yiyen bir adama igrenti ile bakmisti; oysa, o adam, gelismemis olarak g​rd​g​ sosyetenin d​s ​ncelerini
​nemsememisti.

Kul​p ​yelerinden yasli bir ihtiyar yanindaki arkadasina d​nerek heyecanla:

- Ve siz ve ben, efendim, burada oturmus, standart davranislarin tartismasini yapiyoruz, dedi.

​b​r​ b​y​k bir zevkle s​ylenenleri dogruladi.

- Evet, efendim, evet. Gen​ nesil hakkinda pek fikir y​r​t​lm​yor, degil mi? S​z​n​ ettigimiz gen​, b​y​k bir yildizdir, efendim ve sadece olagan
gen​lerimizden biri de degildir. Bunu b​yle yorumlamak gerekir.

- Tam aradigimiz adamdir. B​yle kisilere pek rastlanmiyor. Burada ​nemli olan, ‘yeni insan’ sadece ortaya ​ikmakla yetinmemis ‘ger​ek bir
soylu’ evresine y​kselmisti. Ayrica, bu kisinin

353varlikli toprak sahiplerinden olmasi, toplumun sorunlarinda ileri ​ikabilecek bir ​nder olarak dakabul edilmesini saglamisti. Toprak
sahiplerinin ruhsal durumlarindan daha ​nce de kisaca s​z etmistim.

Herkes son derece heyecanlanmisti.

Kul​p ​yelerinden biri, generale hitap ederek:

- ​grenciyi d​v​s e ​agirmadigindan baska, ellerini arkasina baglamis, dedi. ​zellikle bu noktaya dikkat ediniz, efendim.

Baska biri:

- Ne de onu yeni mahkememizin huzuruna ​ikardi, diye ekledi.

-Dogustan soylu bir kisiye hakaret edildiginden dolayi on bes ruble tazminat alabilecegini bile dikkate almamis… ha, ha, ha!… ​nc​ biri
heyecanla atildi.

- Hayir, yeni mahkemelerimizin sirrim ben s​yleyeyim. Eger bir insan, para ​alarken ya da baska bir hirsizlik yaparken su​​s t​ yakalanirsa, hen​z
firsat varken derhal eve kosup ​z anasini ​l-d​rmelidir. Derhal b​t​n su​lari bagislanacak ve b​t​n kadinlar, dinleyici siralarindan ona beyaz
mendillerini sallayacaklardir. Size s​yledigim tamamen dogrudur!…

- Dogrudur, dogrudur! Ger​ek budur!..

G​l​n​ olaylardan s​z edildi. Stavrogin’in Kont K. ile olan iliskileri anlatildi. Kont K.‘nin son devrim ​zerindeki d​s ​ncelerini herkes biliyordu. Son
zamanlarda duraksayan ​alismalari da herkes​e biliniyordu. Ger​i, ortada bu s​ylentiyi dogrulayacak kesin bir belirti yoksa da, herkes
Stavrogin’in, Kont K.‘nin kizlarindan biriyle nisanli olduguna inaniyordu. Isvi​re’deki birtakim ser​venlerine ve Lisa ile olan iliskilerinden s​z
edilmiyordu. Sirasi gelmisken s​ylemem gerekiyor. Bu arada Drozdovlar, ziyaretlerini tamamlamislardi. Herkes Lisa’yi, sinirli ve g​s teris
meraklisi bir kiz olarak taniyordu. Stavroginler’de bayilma olayi simdi daha iyi a​iklaniyordu. Stavrogin’in hakarete ugramasindan son
derece sinirlene-354

rek bayilmis oldugunu herkes kabul ediyordu. ​nceleri abartmakta birbirleriyle yaristiklari konuyu, simdi olagan olarak g​r​yorlardi. Topal kiza
gelince, onu herkes unutmustu; hatta, b​yle bir kizdan s​zetmeye utaniyorlar denilebilirdi. ‘Y​zlerce topal kiz bile olsa, gen​likte her sey
olagandir.’ deniliyordu. Stavrogin’in annesine karsi olan asiri saygisini ​v​yorlar, ​esitli iyi huylarini hatirliyorlardi. Heyecanla, Alman
​niversitelerinde yapmis oldugu d​rt yillik egitimden s​z ediliyordu. Gaganov’un davranisi k​t​ olarak karsilaniyor ve adamina ​atmamis oldugu
s​yleniyordu. Hele, Bayan Lembke’nin bulusu dillere destan oluyor, s​yleye s​yleye bitirilemiyordu.

Ortalarda b​yle s​ylentiler d​nerken, Stavrogin’in birden ortaya ​ikmasi herkes tarafindan b​y​k bir olgunlukla karsilanmisti. Onu g​rd​kleri zaman,
bir seyler bekledikleri g​zlerinden okunuyordu. Stavrogin, derin bir sessizlige g​m​l​yor ve susmasi ile onlari daha ​ok memnun ediyordu. Bir
bakima, yaptiklarinda basari saglamis bir kisiydi; herkesin arasinda moda yaratmisti ​deta. Tasra sosyetesinde g​r​nen bir kimsenin
saklanmasi kolay olmazdi. Stavrogin, sosyetenin b​t​n t​relerini yerine getirmeye baslamisti. Onu pek neseli bir insan olarak g​rm​yorlardi.
‘Adamcagizin basindan bir s​r​ olay ge​ti; diger kimselere benzemiyor. ​z​lmesi gereken bir husus vardir’ deniyordu. Hatta, d​rt yil ​nceki,
nefretle karsilanan magrur tavirlari bile olumlu karsilaniyordu. S​z​n kisasi, herkes tarafindan saygi g​r​yordu.

Herkesten ​ok gururlanan Bayan Stavrogin’di. Lisa, hakkinda kurdugu hayallerin yikilmasina caninin sikilmamis oldugunu s​yleyemem.
Tabii, bu defa da aile gururu imdadina yetismisti. Ama, garip bir sey vardi; Bayan Stavrogin, Nicholas’in Kont K.‘nin kizini se​tigine
kesinlikle inanmisti; ama, daha da garibi, herkese oldugu gibi, bazi s​ylentiler onun kulagina kadar da gelmisti. Stavrogin’e dogrudan
dogruya sormak cesaretini g​s teremiyordu. Bununla beraber, bir ya da iki kez, kendini tutamayarak ogluna, kendisi ile eskisi gibi samimi
olmuyor diye sitem etmisti. Stavrogin,

355annesinin bu sitemini susmakla karsilamis, sadece g​l​msemekle yetinmisti. Stavrogin’in susmasi, Bayan Stavrogin i​in ‘evet’ cevabi
yerine ge​iyordu. Bununla beraber, her ne olursa olsun sakat kizi unutmamisti. Topal kizin d​s ​ncesi, tas bir k​l​e gibi kalbinde yatiyordu.
Geceleri r​yalarina giriyor, k​buslar g​rmesine neden oluyordu. Ayni zamanda, i​inde Kont K.‘nin kizinin hayali de vardi. Fakat, bundan daha
sonra s​z edecegim. Sosyetede Bayan Stavrogin’e karsi asin bir saygi beslendigini ve onun, bunu ​nemsemeden yine ziyaretlerini
seyreklestirdigi s​ylemeye gerek g​rm​yorum.

B​yle olmakla beraber, valinin karisina resmi bir ziyarette bulundu. Emekli maresalin karisinin dogum g​n​ partisinde Bayan Lembke’nin
s​yledigi s​zlerin Bayan Stavrogin kadar kimseyi etkilememis oldugu ka​inilmaz bir ger​ekti. Bu s​zler, pazar g​nk​ olaydan beri i​ine ​reklenen b​y​k
bir agirligi ortadan kaldirmisti. ‘Bu kadini anlayamiyorum.’ diyordu. Bayan Stavrogin, kendisine ​zg​, heyecanli bir tavirla, Bayan Lembke,
​ok memnun olmakla beraber agirbasliligini elden birakmiyordu. Bu siralar, kendisini biraz, belki de biraz daha fazla, degerli g​rmeye
baslamisti. ​rnegin, s​z arasinda Stepan Verkhovensky’nin hi​ g​r​nmediginden s​z ediyordu.

- Tabii Gen​ Verkhovensky’nin gelisine memnun oluyorum. Biraz sa​ma, ama gen​tir. Her ne kadar ​grenimi y​ksekse de yine de gen​ sayilir.
Ama yine de, emekli, eskiden elestirmen olan babasinin yerini tutamaz.

Bayan Stavrogin, Bay Verkhovenky’nin elestiri ile ugrasmadigini, aksine, b​t​n ​mr​n​ evinde ge​irmis oldugunu s​ylemekte gecikmedi.
Mesleginin ilk devrelerinde, herkesin ​ok iyi bildigi birtakim durumlarla ve son olarak da Ispanya tarihi ​zerine yaptigi ​alismalariyla taninmis
bir bilim adami oldugunu s​yledi; simdi de, Alman ​niversitelerinin g​n​m​zdeki durumunu, bir de, yanilmiyorsam, Dresden Madonna ​zerine
yazi yazmayi d​s ​nd​g​n​ ekledi. Bir bakima, Bayan Stavrogin, Bay Verkhovenky’yi valinin karisinin eline d​s ​rmemeye bakiyordu.

356

- Dresden Madonna’si mi? Yani, Sistin Madonna’si mi demek istiyorsunuz? Azizim Bayan Stavrogin, bu resmin ​n​nde iki saat oturdum ve
sonunda tamamen saskina d​nm​s olarak ayrildim. Tablodan hi​bir anlam ​ikamadim ve ​ok sasirdim. Karmazinov da o resmin anlasilmasinin
​ok g​​ oldugunu s​yl​yor. Simdi onun ​zerine kayda deger hi​bir sey bulamiyorlar. Ne Ruslar ne de Ingilizler. Tabloya, yasli kimseler ​n
kazandirdilar.

- Su halde yeni moda zannederim, ​yle mi?

- Biliyorsunuz, gen​lige karsi da saygi duymamiz gerekir. Insanlar, kom​nistim, diye haykiriyorlar. Onlari k​​msememek ve onlarin d​s ​ncelerine
de deger vermek gerektigi kanisindayim. Her seyi okuyorum… b​t​n gazeteleri, bilimsel yazilari, ortak bildirileri… her ​ikan yeni kitabi,
dergiyi aliyorum. Nihayet, kisi nasil bir toplumda yasadigini, karsisinda kimlerin bulundugunu bilmelidir. Bir insan, ​mr​n​n sonuna kadar
kafasinda yasattigi d​nyada yasayamaz. Kendi kendime, gen​ligi sevmeye ve b​ylelikle onlarin u​uruma gitmelerini ​nlemeye karar verdim.
Inanin bana, azizim Bayan Stavrogin, en iyi sosyeteye bagli olan bizler onlari etkileyebilir ve onlara karsi g​s terecegimiz sevgiyle, onlarin i​i
ge​mis ihtiyarlar tarafindan u​uruma itilmelerine engel olabiliriz. Bununla beraber, Bay Verkhovensky hakkinda s​ylediklerinizden memnun
oldum. Bana ​ok g​zel bir fikir vermis oldunuz. Edebiyatla ilgili toplantilarimizda bize yararli olabilir. B​y​k bir eglence d​zenliyorum. Ilimizin
yoksul ​ocuk bakicilari yararina. B​t​n Rusya’ya dagilmis durumdalar. Bizim ilimizde sadece alti kisi var. Bunlara ek olarak, iki telgraf​i kiz, iki
akademi ​grencisi var. Geri kalanlar da herhangi bir iste egitim g​rebilmek i​in gerekli elin kendilerine uzanmasini bekliyorlar. Rus kadinlarinin
​ogu korkun​, Bayan Stavrogin. Bu, simdi ​niversitelerde bir sorun haline geldi ve Bakanlar Kurulu bile bu konuda toplanti yapti. Su bizim
garip Rusya’mizda, insan her istedigini yapabilir. Iste bu bakimdan, sadece iyilikle, topluma g​s terilecek sicak ilgiyle, bu b​y​k toplumsal
sorunun, dogru yola sokulabilecegine inaniyorum. Aman Yarabbi!..

357aramizda aydin kimseler ​ok degil mi? Kesin olarak s​yleyebilirim ki, ​ok var; ama-, hepsi dagilmis durumda. Gediklerimizi kapayacak
olursak daha g​​l​ oluruz. S​z​n kisasi, ​nce edebiyatla ilgili bir toplanti yapmak; sonra da hafif bir yemek, daha sonra kisa bir ara ve ayni g​n​n
aksami da b​y​k bir balo vermek amacindayim. Geceyi ‘tableaux vivants’ (canli tablolar) ile baslatmayi d​s ​nd​k; ama, ​ok masrafli olacagi
kuskusuz. Bu bakimdan, toplum i​in maskeli bir iki kadril dansi yapilacak ve iyi bilinen edebi akimlari g​s termek i​in de belirli elbiseler
giyilecek. Bu eglenceli fikri, Bay Karmazinov verdi. Bana ​ok yardimi dokunuyor. Biliyor musunuz, bize son ​alismasini okuyacak! Bu son
eseri de topluma veda olacak. ‘Merci’ (Mersi) adinda ​ok g​zel bir siirmis. Ad, Fransiz adi, ama bunu ​ok eglenceli buluyor ve ince bir bulus
olarak kabul ediyor. Bay Verkhovensky’nin de ​ok eski olmayan bir seyler okumasini arzu ederdim. Zannedersem, Peter Verkhovensky ve
biri daha bir seyler okuyacak. Peter size gelip programi bildirecek. Ama, benim ​zel olarak getirmem her halde daha uygun olacaktir.

- Listenize adimi eklememe izin verirseniz memnun olacagim. Bay Verkhovensky’ye de durumu bizzat bildirecegim ve gelmesini rica
edecegim.

Bayan Stavrogin, eve u​an bir sevin​le d​nd​. Bayan Lembke’ nin arkasinda durmayi basarmisti. Zavalli Verkhovensky’ye evine kapanip kaldigi
ve bunlardan haberi olmadigi i​in kiziyordu.
Bayan Stavrogin, o aksam kendilerini ziyarete gelen Peter Verkhovensky’ye ve Stavrogin’e:

- Bayan Lembke’ye hayran oldum ve bu kadin hakkinda bu kadar y anilmami aklim almiyor, dedi.

Peter:

-Eh, artik ihtiyar kurtla bir anlasmaya varmalisiniz, dedi. ​ok ​z​l​yor. Onu tamamen terk ettiniz. D​n sizi arabanizda g​r​p selam vermis, oysa siz
basinizi ​evirmissiniz. Biliyorsunuz ona destek olabiliriz. Bana bir seyler hazirlamasi i​in ona g​veniyorum ve h​l​ yararli olabilecegi
kanisindayim.

358

- Oh, bir seyler okuyacagi kesin.

- Benim d​s ​ncem bu degil. Bug​n ona ugramak niyetindeyim. Haber vereyim mi?

Bayan Stavrogin kararsiz bir tavirla.

- Nasil isterseniz, dedi. Ama bunu nasil yapabileceginizi de bilmiyorum. Onunla kendim g​r​s mek niyetindeydim ve g​n​n​, yerini ben bildirmek
isterim.

Kaslarini ​atti. Peter Verkhovensky:

- G​n​n​ bildirmeye degmez, dedi. Basit bir dille s​ylerim.

- Pek​l​, siz s​yleyin. Ama, onu g​rmek i​in zamani benim tayin edecegimi de s​ylemeyi unutmayin. Ona aynen b​yle s​yleyin.

Peter, oradan g​l​mseyerek ayrildi. Hatirlayabildigim kadariyla, son g​nlerde ​ok aceleci olmustu. Hatta, hemen hemen herkese sabirsiz ​ikislar
yapiyordu. Her nedense, onun bu kaba ​ikislarini herkes bagisliyordu. Genel olarak, herkeste, ona baska t​rl​ bakilmasi gerekli oldugu d​s ​ncesi
yer etmisti. Sunu da eklemeliyim ki, Stavrogin’in d​ellosuna karsi tutumu son derece ​fkeliydi. Haberi b​y​k bir saskinlikla karsilamisti. Hatta,
haber ona ulastigi zaman rengi yesile d​nm​s t​. Belki de gururu incinmisti; ​nk​, olayi ancak herkes ​grendikten sonra ​grenebilmisti.

Bes g​n sonra, Stavrogin’e kul​pte rastladigi zaman:

- D​ello yapmaya hakkiniz yoktu, diye fisildadi.

Peter Verkhovensky, hemen hemen her g​n Bayan Stavrogin’i ziyaret ettigi halde, bu bes g​n s​resinde bir kere olsun karsilasmamislardi.

Stavrogin, ne s​yledigini anlamamis gibi onun suratina dalgin dalgin bakmis, durmadan y​r​y​p ge​misti. Kul​b​n b​y​k balo salonundan b​feye
dogru gidiyordu. Peter, arkasindan kosarak omzundan tuttu.

359-Shatov’a da ugramissiniz… Mary ile durumunuzu a​iklayacaginizi s​ylemissiniz, diye fisildadi.

Stavrogin, onun elini omzundan iterek, tehdit eden bir tavirla kaslarini ​atarak d​nd​. Peter, dudaklarinda garip bir tebess​mle bakiyordu.
Stavrogin yoluna devam etti.

***

Peter Verkhovensky, Bayan Stavrogin’lerden ​ikar ​ikmaz dogruca ‘ihtiyara’ kostu. Bu kadar acele etmesi, benim o g​ne kadar bilmedigim bir
hakaretin ​c ​n​ almak i​indi. Olay suydu: Baba ogulun ge​en hafta persembe g​n​ g​r​s melerinde, tartismaya Bay Verkhovensky kendisi basladigi
halde sonunda oglunu bastonla kovalamisti. Bu olayi o zamanlar benden gizlemisti; fakat simdi, Peter, dudaklarinda her zamanki alayci g​l​s ​
ve fildir fildir d​nen g​zleri ile odayi arastirarak i​eri daldigi zaman, Bay Verkhovensky, oradan ayrilmamam i​in gizli bir isaret yapti. B​ylece de
ger​ek iliskilerini ​grenmis oldum; ​nk​, aralarinda ge​en konusmalari sonuna kadar dinledim.

Bay Verkhovensky, b​y​k kanepeye uzanmisti. Persembeden beri zayiflamis, yanaklari ​km​s t​. Peter, hi​bir sikilganlik duymadan, babasina
gerekli saygiya aldirmadan, ayaklarini altina toplayarak, babasinin yanina oturdu. Bay Verkhovensky, ses ​ikarmadan magrur bir tavirla ona
kanepede yer verdi.

Masanin ​zerinde a​ik bir kitap duruyordu. ​ernisevski’nin ‘Nasil yapmali’ adli romaniydi. Ne yazik ki, burada dostumun garip bir
zayifligindan s​z etmek zorundayim: Ininden ​ikip son savasi vermesinin gerekli oldugu d​s ​ncesi her nedense kafasinda yer etmisti. Bu
romani, ilerde olmasini kesinlikle bekledigi ‘tartismalarda’ ters d​s t​g​ kimselerin durumlarim, ileri s​rd​kleri iddialari, daha ​nceden onlarin ‘din
kitaplarindan’ ​grenmekle, t​m​n​ onun g​zleri ​n​nde yere sermeye hazir olmak i​in inceledigini sezmistim. Oh, bu kitap ona ne kadar aci
veriyordu!…

360

Bazen kitabi ​fkeyle firlatip atiyor ve yerinden firlayarak odada dolasmaya basliyordu.

Bir keresinde ​fkeden tir tir titreyerek:


- Yazarin esas d​s ​ncesinin dogrulugunu kabul ediyorum, dedi. Ama, bu onu daha da korkun​ yapiyor. Tam bizim d​s ​ncemiz… evet bizim! Bu
d​s ​nceyi ​nce biz ektik, b​y​tt​k, hazirladik… bizim arkamizdan yeni ne s​yleyebilirler ki? Fakat, Ulu Tanrim, b​t​n bunlar nasil anlatilmis,
degistirilmis, bozulmus…

S​z​n​n burasinda parmagi ile kitaba vurarak:

-Varmak istedigimiz sonu​ bu mudur? diye haykirdi. Buradaki ​z d​s ​nceyi kim anlayabilir ki?

Peter, kitabi masanin ​zerinden alip adini okuduktan sonra g​lerek:

- K​lt​r​n​z​ m​ artiriyorsunuz? diye sordu. Bunu uzun bir s​re ​nce yapmaliydiniz. Eger arzu ederseniz, size ​ok daha iyi kitaplar getirebilirim.

Bay Verkhovensky, yine oglunun s​z​n​ b​y​k bir gururlakar-siladi. Odanin diger k​s esindeki bir koltukta oturuyordum.

Peter aceleyle ziyaretinin nedenini anlatti. Kusku yok ki, Bay Verkhovensky, asiri bir saskinlik ve tiksinti karisik bir korkuyla sesini
​ikarmadan dinliyordu.

- Demek ki Bayan Lembke, evine gidip bir seyler okuyacagimi ger​ekten d​s ​n​yor, ha?

- Fakat, anlamiyorsunuz, size ihtiya​lari yok. Bayan Stavrogin’e yaranmak i​in size karsi iyi davranmak istiyorlar, o kadar. Ve zannetmem ki
bu teklifi reddedesiniz.

Sonra g​l​mseyerek ekledi.

- Ayrica, b​yle yapmak i​in de can atiyorsunuz. Sizin gibi yaslilarin ​ogu gurur d​s k​n​d​r. Ama beni dinlerseniz, sikici olmayan bir seyler
okursunuz. Elinizde ne var? Ispanya tarihi mi? Okuma g​n​nden ​ g​n ​nce bana g​s terin, aksi takdirde herkesi uyutursunuz.

361Bu ​atismalarin, aceleci kabaligin daha ​nceden hazirlanmis oldugu belliydi. Bay Verkhovensky ile bundan daha ​nce ve akilli bir sekilde
konusulamayacagini belli etmek ister gibi bir tutumu vardi. Bay Verkhovensky, oglunun hakaretini sezmemis gibi davranmakta inatla israr
ediyordu. Fakat oglunun getirmis oldugu haberin etkisinde kaldigi da belliydi.

Y​z​n​n rengi solarak;

- Peki, kendisi, kendisi mi, efendim, bunu b​yle s​ylemenizi istedi? diye sordu.

- Yani, g​r​yorsunuz ya, karsilikli oturup anlasmamiz i​in, bir zaman ve yer vermek istiyor; ama, bunun da nedeni, sizin hayati daha baska
a​idan g​rmeniz y​z​nden. Yirmi yil kiristirdiniz, g​l​n​ davranislara alistirdiniz. Ama heyecanlanmayin, simdi durum baska. Her nedense
durmadan, aklinin hen​z ermeye basladigini s​yl​yor. Aranizdaki dostlugun, birbirinize i​inizdeki ze-hiri d​kmek istemekten baska bir sey
olmadigini s​yledim. O kadar ​ok sey anlatti ki bana, dostum, tahmin edemezsiniz. Onun yaninda bir usaktan farkiniz yokmus, meger. B​t​n
bunlar bana anlatilirken utan​tan y​z​m kizardi.

Bay Verkhovensky, artik kendisine h​kim olamadan haykirdi.

- Yaninda bir usaktim, ha!…

-Daha da k​t​s ​, yanasmaydiniz, yani g​n​ll​ bir usak. Bir is yapmak i​in ​ok tembeldiniz. Oysa, paraya ihtiyacimiz var, degil mi? Simdi, b​t​n
bunlari da anliyor… hi​ degilse; hakkinizda ​ok korkun​ seyler anlatiyor. Ama, ona yazdiginiz mektuplara kahkahalarla g​ld​m, ihtiyar. Utandim
ve igrendim, dogrusu. Ama, ​ok bozulmus bir insansiniz! Sadaka almada, kisiyi bozan kesin bir sey vardir, zaten. Bunun en iyi ​rnegini de
sizde buluyorum!

- Size, mektuplarimi mi g​s terdi?

- Hepsini. Tabii, hepsini okumam m​mk​n olmadi. Zaten olamazdi, degil mi? Ulu Tanrim, sayfalar dolusu mektuplar!… Iki binden fazla
mektup olmali. O kadar da ​ok k​git kullanmissiniz

362

ki… Fakat biliyor musunuz, ihtiyar, ​nceleri sizinle evlenmeye hazir oldugunu sezdim. ​yle degil mi? Sansinizi, yine kendiniz yitirmissiniz.
Sizin naminiza konusuyorum, tabii, ama ‘baskasinin g​nahlarini’ ​rtmek i​in evlenmektense, burada yalniz basina oturmak ​ok daha iyidir. Para
i​in evlenenlere sadece… g​lerler. Bay Verkhovensky ​ld​r​c ​ yara almis gibi:

- Para i​in mi?!… diye haykirdi. Para i​in mi oldugunu s​yledi?

- Daha ne olsun ki? Fakat meraklanmayin, sizi olduk​a iyi savundum. Tabii, sizi hakli ​ikarmak i​in en uygun yol da buydu. Herkes gibi sizin
de paraya ihtiyaciniz oldugunu kabul ediyor. Sizin d​s ​n​s ​n​ze g​re, hakli da olabilirsiniz. Dilimin d​nd​g​ kadar, b​yle anlasmalarin her iki tarafin da
yararina oldugunu anlattim. O bir kapitalist ve siz de onun hassas bir soytarisiydiniz. Bununla beraber, her ne kadar onu cins bir inek gibi
sagmissaniz da, para i​in size kizmiyor. Tabii, benim anladigim kadariyla. Yirmi yildan beri size inandigi, tatli dilinize kandigi ve bu yalanlarla
yasamak zorunda kaldigi i​in kiziyor. Kendisi de yalan s​ylemis… ama bunu itiraf etmiyor. Bu nedenle de size aci ​ektirmekten zevk aliyor.
Fakat, anlayamadigim, bir g​n b​t​n bunlarin hesabini vereceginizi hi​ d​s ​nmemis olmanizdir. Bu kadar aptal olamazsiniz. D​n kendisine, sizi
d​s k​nler evine yatirmasini s​yledim… ama sinirlerinize h​kim olun, l​tfen. Tabii, temiz bir yeri kastettim. Bunun alinacak ya da g​c enecek bir
tarafi yok. B​yle yapacagina da inaniyorum. ​ hafta ​nce bana g​ndermis oldugunuz mektubu hatirliyor musunuz?

Bay Verkohvensky dehsetle yerinden firlarken:

- Yoksa o mektubu da mi g​s terdiniz? diye haykirdi.

- Ne sanmistiniz? Ilk isim bu oldu. Bayan Stavrogin’in, yeteneklerinizi ​ekemediginden, sizi kiskandigindan… diger birinin g​nahi sorunundan
s​z ettiginiz mektup… Ne var ki, ihtiyar, gururunuza son derece d​s k​ns​n​z. Sadece kahkahalarla g​lmekle yetiniyorum. Mektuplariniz da
olduk​a sikici, hani. ​s lubunuz

363korkun​ denecek kadar k​t​. Genellikle onlari okumam bile. Aslina bakarsaniz, hi​ a​madigim bir mektubunuz da var. Yarin size g​nderirim.
Fakat, son mektubunuz cidden bir harika!… Ne kadar g​ld​m, Tanrim, ne kadar g​ld​m, bilemezsiniz!… Bay Verkhovensky:

- Canavar! Canavar! diye haykirdi.

- Sizinle de konusulmaz zaten. Bakin, ge​en persembe g​nk​ gibi bana kizmadiniz, ya?

Bay Verkhovensky ​fkeli ve tehdit eden bir tavirla yerinden dogruldu.

- B enimle b​yle konusmaya nasil cesaret edebiliyorsunuz?

- Nasil yani? S​zlerim a​ik degil mi yoksa?

- S​yleyin bana, canavar, siz benim oglum musunuz, degil misiniz?

- Bunu siz daha iyi bilirsiniz. Fakat, bazi babalarin b​yle durumlarda ger​egi pek iyi g​rmemeleri olagandir.

Bay Verkhovensky hirsindan tir tir titreyerek bagirdi.

- Susun! Susun!…

- Bana bakin, ge​en persembe g​n​, beni bastonunuzla tehdit ederken de b​yle bagiriyor, k​f​r ediyordunuz; ama, aradigim evraki buldum. Hem
ayni g​n buldum. Sirf merak nedeniyle bavullarimin altini ​s t​ne getirdim. Kesin bir sey olmadigi dogrudur… i​iniz rahatlayabilir. Sadece,
annem tarafindan su Polanyali centilmene yazilmis k​​c ​k bir not. Fakat, annemin karakterini g​z ​n​ne alacak olursak..

- Bir kelime daha s​ylersen kulaklarim koparirim. Peter, birden bana hitap ederek:

- Ne adam!… dedi. G​r​yorsunuz ya, bu tartismalar ge​en persembeden beri devam edip duruyor. Bug​n burada bulusunuza cidden memnun
oldum. Ikimizin arasinda hakemlik yapabilirsiniz. ​nce ger​eklerden baslayalim. Ilk ​nce, kendisi b​yle s​ylemekle beraber, annem hakkinda
benim konusmami istemiyor. Petersburg’da, ben hen​z okurken, gecede iki kez beni uyandirip, bana

364

sarilarak aglayan kendisi degil miydi? Biliyor musunuz, o zamanlar neler s​yledigini? Annem hakkinda d​r​s t olmayan seyler anlatirdi. B​t​n
bunlari ​nce ondan dinledim.

- O zamanlar onlari ​ok temiz, iyi niyetle anlatiyordum! Oh, demek ki beni anlayamamissiniz. Hi​bir sey, hi​bir sey anlamiyorsunuz!…

- Fakat, yine de sizin hareketleriniz benimkilerden ​ok daha igren​ti. Bunu itiraf etmek zorundasiniz. Beni ilgilendirdigi kadari, merak etmeyin,
annemi su​lu bulmuyorum. Babam ya siz, ya da Polonyali olacakti, benim i​in hepsi bir. Berlin’deki budalaca olaylarda benim su​um ne? Ama
yine de, sizden daha akillica bir davranis beklenemezdi dogrusu. B​t​n bunlardan sonra g​l​n​ olmazsiniz da ne olursunuz? Ve sizin oglunuz olup
olmamam sizin i​in fark eder mi? Bakin…

Tekrar bana d​nd​.

- B​t​n hayatinca bana bir kurus bile harcamamistir. On alti yasina gelinceye kadar beni tanimiyordu bile; ondan sonra da beni soydu sogana
​evirdi. Simdi de karsima ge​mis, b​t​n, hayatim s​resince kalbim kan agladi diye rol yapip duruyor. Ama, insanin biraz insafli olmasi gerekir,
ben Bayan Stavrogin degilim ki!…

Yerinden kalkip sapkasini aldi.

Bay Verkhovensky, y​z​ bembeyaz kesilmis elini ona dogru uzatti.

- Bundan sonra b​t​n babalarin laneti ​zerinde olsun! Peter Verkhovensky i​ten gelme bir saskinlikla:

- Insan bazen ne aptalca s​zler eder, dedi. Haydi, allahaismarladik, ihtiyar. Bir daha sizi ziyarete gelmeyecegim. Toplanti i​in hazirlayacaginiz
yazilari ​nceden g​ndermeyi unutmayin ve sa​ma olmamalarina dikkat edin. Ger​ekler, ger​ekler ve ger​ekler; hepsinin ​s t​nde, kisa olmasina
bakin, allahaismarladik.
***

365Bununla beraber, baska nedenler de vardi. Peter Verkhovensky’ nin, babasi hakkinda bazi d​s ​nceleri oldugu ger​ekti. Bana kalirsa zavalli
ihtiyari son derece ​fkelendirip, onu b​y​k bir rezaletin i​ine atmak istiyordu. Daha ilerde s​z edecegim bazi yan ama​lari i​in, bunun gerekli
olduguna kusku yoktu. O siralar b​yle niyetleri ​oktu. Ama hemen hemen hepsi olmayacak seylerdi. G​r​n​s e bakilacak olursa, Bay
Verkhovensky’den baska biriyle de ugrasiyordu. Sonradan anlasildigina g​re, ugrastigi kimseler ​oktu. Fakat, s​z​n​ edecegimiz kisiyle ​zellikle
ugrasiyordu. Bu kisi de Bay Von Lembke’den baskasi degildi.

Andrey Antonovich von Lembke (dogustan), resmi kayitlara g​re Rusya’da sayilari ancak birka​ y​z bin olan, siki siki birbirine baglanmis,
farkina varilmadan ​rg​tlenmis bir birlige mensuptu. Tabii, ​nceden kararlastirilmis, d​s ​n​lm​s bir birlik olmamakla beraber, ​yelerinin her zaman,
her yerde, her t​rl​ kosullar altinda birbirlerine karsilikli yardim etmeleri, ahlaki bir zorunluluk gibi ortaya ​ikmis, konusulup anlasilmadan,
kendiliginden kurulmus bir birlikti. Von Lembke, daha ​ok varlikli ailelerin ​ocuklarinin g​nderildigi Rus okullarinin birinde ​grenim yapmak
onuruna erismisti. ​grenimini tamamlayan bu okul ​grencileri, Devlet y​netiminde olduk​a iyi g​revlere atanirlardi. Von Lembke’nin
amcalarindan biri, Istihk​m birliginde yarbay, digeri ise firinciydi. B​yle oldugu halde, bu okula yine de girebilmis ve orada ait oldugu birlikten
bir​ok kimseye rastlamisti. Zeki ve ​aliskan bi ​grenci olmamakla beraber spor dalinda iyi bir ​grenciydi ve herkes tarafindan sevilirdi. Y​ksek
siniflardaki bazi ​grenciler, ​nemli sosyal sorunlari tartisir ve okulu bitirdikten sonra bunlarin ​z​m​ne gideceklerini kararlastirirken, Von
Lembke, ​ocuk​a seylerle ugrasirdi. Ger​ekten ​ok saf ve bazen alayci ​ikislariyla herkesi g​ld​r​rd​; ama, bunu kendisine bir ama​ edinmisti.
​gretmen ders aninda ona bir soru sordugunda, mendilini ​ikartip burnunu ​yle acayip bir sekilde s​mk​r​rd​ ki hem arkadaslari her i de
​gretmenleri katila katila g​lerdi; yatakhanede bazen taklit ya w bazen

366

de burnuyla ‘Fra Diavolo’ dan bir uvert​r ​alardi ‘bunu ​ok iyi becerirdi.’ Nedense incelik saydigi pasakliligiyla dikkati ​ekerdi. Okuldaki son
yilinda Rus siirleri yazmaya basladi. Rusya’da bu birlikten olanlarin ​ogunlugu gibi o da birliginin dilini tam olarak bilmezdi. Siire karsi olan
egilimi, fakir bir Rus generalinin oglu olan, biraz i​ine kapali ve gelecegin b​y​k edebiyat​isi denen bir ​ocukla arkadaslik etmesine neden oldu.
Bu ​ocuk, Von Lembke’yi himayesi altina almis gibi davraniyordu. Ama, ​yle oldu ki, okulu bitirip ​ yil ​alistiktan sonra, Rus edebiyati ugruna
g​revini birakan bu h​z​nl​ ve i​ine kapanik olan arkadas, ayaginda alti delik ​izmeler, sirtinda yazlik bir pardes​, disleri soguktan takir takir ​terek
dolasirken bir g​n, Anichkin k​pr​s ​ ​s t​nde, eski okul arkadasi Lembke ile karsilasti. Ne tahmin edersiniz? ​nce onu taniyamadi ve saskinligindan
donmus gibi kaldi. Karsisinda, son derece sik giyinmis, muntazaman d​zeltilmis kizil favorili, g​z​nde monokl, tertemiz boyali ​izme giymis,
elinde gicir gicir yeni bir eldiven ve sirtinda Charm​re bir palto bulunan bir gen​ vardi. Lembke, arkadasina karsi ​ok kibar davrandi ve
adresini vererek bir aksam bekledigini s​yledi. Onun, artik ‘Lembke’ degil von Lembke oldugu da b​ylelikle ​grenilmis oluyordu. Arkadasi
onun ziyaretine gitti. Olduk​a k​t​, hi​ de genis olmayan ve evin esas girisi olmadigi belli fakat, kirmizi hali serili merdivenlerde, onu bir usak
karsiladi ve kimi istedigini sordu. ​s t katta ​alinan tiz bir ​ingirak sesi duyuldu. Lembke’nin ziyaretine gelen konuk, karsilasmayi umdugu
zenginlik yerine, Lembke’yi karanlik, k​hne, koyu yesil b​y​k bir perdeyle ikiye ayrilmis, ​ok eski esyayla d​s enmis, dar y​ksek pencerelerine
koyu yesil perdeler asili k​​k bir odada bulmustu. Von Lembke, onu korumasina almis, uzaktan akrabasi olan bir generalin evinde kaliyordu.
Ziyaret​isini b​y​k bir ciddiyetle karsiladi. Edebiyat ​zerine konustular. Fakat konusmalari asiri degildi. Beyaz kravatli bir usak ​ok a​ik bir ​ayla
birka​ kuru ​rek getirdi. Konuk, ​fkesinden maden suyu istedi. Istenilen maden suyu biraz ge​ getirilmisti. Lembke, bozulmus ve usagi ikinci
defa ​agirarak s​ylemek zorunda kalmisti. Bununla beraber, konuguna

367karninin a​ olup olmadigini sordu. Konugun yemek istememesine sevindigi belliydi. Nihayet, biraz daha konustuktan sonra konugu ​z​r
dileyerek kalkti ve gitti. Lembke, meslegine yeni baslamisti ve evinde kaldigi generalin birliginde g​revliydi.

Ayni zamanda, generalin besinci kiziyla da ilgileniyordu. Tabii, bu ilgisinin karsiligini da g​r​yordu. Fakat, sonunda Amalia, generalin eski bir
dostu olan yasli bir Alman fabrikat​rle evlendirildi. Lembke, ​ok aglayip sizlanmakla beraber kartondan tam bir tiyatro maketi yapti. Perde
kalkiyor, oyuncular sahneye ​ikiyor, elleriyle ve kollariyla birtakim hareketler yapiyorlardi; localarda oturan seyirciler vardi; orkestranin
keman yaylan tellerin ​zerinde k​​k bir makina vasitasiyla gidip geliyordu; orkestrayi y​neten adamin bageti kalkip iniyordu; salonda oturan
erkekli kadinli seyirciler ellerini ​irpiyorlardi. Her sey kartondan yapilmisti. B​t​n bulus Lemb-ke’nindi ve bizzat kendisi yapmisti. Bu tiyatroyu
yapabilmek i​in tam alti ay ​alismis, emek harcamisti. General bu nedenle bir toplanti tertipledi; tiyatro, konuklarin g​rmesi i​in ortaya ​ikarildi;
generalin bes kizi ve yeni evlenmis olan Amalia, fabrikat​r kocasiyla ve bir​ok evli kadin, Alman kavalyaleri ile beraber gelmislerdi. Kartondan
yapilmis tiyatroyu dikkatle incelediler ve Lembke’yi tebrik ettiler. Daha sonra dans edildi. Lembke, son derece memnun olmus ve kederini
tamamen unutmustu.

Aradan yillar ge​ti ve Lembke mesleginde ilerledi. Daima, ayni birlikten olanlarin y​netimindeki ​nemli yerlerde ​alismis, sonunda yasina g​re ​ok
​nemli bir asamaya erismisti. ​oktan beri evlenmek istiyor ve dikkatle arastiriyordu. Amirlerinden gizli, bir dergiye g​nderdigi ​yk​y​ kabul
etmemislerdi. Diger taraftan model bir karton tren yapti ve ​ok ilgi ​ekti. Ellerinde valizleri, yanlarinda ​ocuklari ya da k​pekleri olan yolcular
platforma ​ikip trene biniyorlardi. Kond​kt​rler, istasyon g​revlileri gidip geliyorlar, ​an ​aliyor, d​d​k ​t​yor ve tren kalkiyordu. Bu hos kompozisyon
​zerine tam bir yil ​alisti. Fakat eninde sonunda yine evlenmesi gerekiyordu. ​ogu Almanlar arasinda olmak ​zere ​ok

368

tanidigi vardi. Ayni zamanda, Rus sosyetesine de karismisti; kuskusuz ki baslica neden, g​revlerinin bir kismi olmasiydi. Sonunda, yirmi
dokuz yaslarindayken mirasa kondu. Firinci olan amcasi ​ld​g​nde vasiyetinde, ona otuz yedi bin ruble birakmisti. Simdi b​t​n ihtiyaci, bir yer
bulmasiydi. G​rev ​evresinin y​ksek olmasina ragmen, Bay von Lembke, ​ok al​akg​n​ll​ bir adamdi. Devlet dairelerine yakacak odun satin
almasina yetki verecek devamli, k​​k bir memuriyete ya da yine bunun gibi g​zel ve rahat bir ise razi olacakti. B​yle bir iste hayatinin sonuna
kadar kalabilirdi. Fakat, tam o siralarda, Minna ya da Ernestine yerine, sahnede birden Julie g​r​nd​. G​revi, derhal daha da y​kseldi. Al​akg​n​ll​
ve hassas bir adam olan von Lembke de, is alaninda hirsli olabilecegini hissetti.
Zenginligin eski tanimiyla, Julia’nin iki y​z k​lesi, ayrica y​ksek yerlerde bulunan bir​ok dostu vardi. Diger taraftan, von Lembke yakisikli bir
adamdi ve Julia kirkini ​oktan asmisti. Von Lembke kendisini onun nisanlisi sayiyor ve g​nler ge​tik​e ona tutuldugunu anliyordu. Evlendikleri
g​n​n sabahi, Julia’ya bir siir g​nderdi. Julia bu siiri pek begendi; kirk yasinda olmak saka degildi. Kisa bir zaman sonra von Lembke, r​tbesini
ve nisanini aldi ve hemen sonra da ilimize vali olarak atandi.

Sehrimize gelmeden ​nce, Julia Lembke kocasinin ​zerinde ​ok ugrasti. Oysa, von Lembke hi​ de yeteneksiz bir insan degildi; salona nasil
girilecegini ve kendisini nasil g​s termesi gerektigini, bir kimseyi nasil dinleyecegini ve d​s ​nceli bir tavirla nasil susacagini, nasil kibar
davranmasi gerektigini bilir ve hatta, nutuk bile verebilirdi. Tabii, bazi ufak tefek fikirleri de vardi ve en son “liberal” d​s ​ncenin gerektirdigi
atak yaklasimin da izleri g​r​lmeye baslamisti. B​yle olmakla beraber, Julia Lembke, onu, yeni fikirlere karsi vurdumduymazligi ve uzun yillar
y​kselme pesinde kosmus olmasindan dolayi, artik dinlenmek istemesine ​ok ​z​l​yordu. . Kendi i​indeki ​alisma hirsini kocasina aktarmaya
gayret etti; ama, von Lembke bir Luther kilisesi maketi yapmaya basladi. Bas Papaz

369dini ​g​tler veriyor, onu dinleyenler ellerini ​nlerine baglamis duruyor, bir kadin beyaz bir mendille g​z yaslarini kuruluyor ve sonunda,
Isvi​re’den b​y​k masraflarla ​zel olarak getirtilmis k​​k bir org ​almaya basliyordu. Julia Lembke, kocasinin b​yle oyuncaklarla oynamakta
oldugunu ​grenir ​grenmez b​y​k bir endiseye kapildi ve kocasinin nesi var nesi yoksa hepsini toparlayip kendi odasindaki bir sandiga kilitledi.
Buna karsilik, kocasinin bir roman yazmasini istedi; ancak, bu romanin gizli kalmasi kosulu ile von Lembke ​alismaya basladi. Julia Lembke,
o zamandan beri sadece kendisine g​venmesi gerektigine karar vermisti. Ne yazik ki, planlarinda ​ok b​y​k bir u​arilik ve ​ok az y​ntem vardi.
Kader onu, yasli bir kiz olarak ​ok bekletmisti. Hirsli ve bir bakima sabrini yitirmis kafasinda d​s ​nceler birbirini kovaliyordu. Bir​ok umutlan
vardi; ilin y​netimini kesinlikle eline almak istiyor, ​evresinin sadik kimseler tarafindan kusatilacagim hayal ediyordu. Artik kendisine kesin bir
y​n ​izmisti. Von Lembke bile biraz en-diselenmisti; ama, ​alisma ve memuriyet tecr​besinin verdigi g​venle, valilikten korkmasina bir neden
olmadigini kesinlikle kabul etmisti. Kuskusuz, ilk iki ya da ​ ay, her sey basariyla ve yolunda gitmisti. Fakat, Peter Verkhovensky’nin
gelisinden sonra bazi garip seyler olmaya baslamisti.

Daha baslangi​ta, gen​ Verkhovensky, von Lembke’ye karsi asiri bir saygisizlik g​s termis ve onun ​zerinde bazi garip haklara sahip olmaya
baslamisti. Kocasinin durumunu her zaman kiskanan Julia Lembke, bunun farkina varamamisti. Hi​ degilse, bunun ​nemini kavrayamamisti.
Gen​ adam, onun en ​ok aradigi bir kisi . olmustu. Adeta g​zdesi olmus denebilirdi; yiyor, i​iyor ve hemen hemen orada yatip kalkiyordu. Von
Lembke, hemen kendi kendini savunmaya ge​misti. Yabancilarin ​n​nde ona ‘delikanli’ diyor, onu himayesine almis gibi omzuna vuruyor;
fakat, hi​bir imada bulunmuyordu; Peter Verkhovensky, ciddi konular tartisilirken bile onun y​z​ne karsi g​lermis gibi bir tavir takmiyordu.
Ayrica, herkesin ​n​nde ona, hi​ umulmadik seyler s​yl​yordu. Bir g​n,

370

evine geldigi zaman gen​ adamin izinsiz olarak ​alisma odasinda uyudugunu g​rd​. Peter, onu aramak ​zere geldigini ve evde bulamayinca biraz
‘kestirdigini’ s​yledi. Von Lembke onun bu hareketine g​c endi ve karisina dert yandi; Julia Lembke, kocasinin bu sik​yetini alayla karsiladi ve
igneleyici bir tavirla kendisine nasil saygi g​s terilecegini bilmedigini s​yledi; hi​ degilse, ‘o ​ocuk’ kendisine karsi hi​bir zaman k​s tahlik
etmemisti; ayrica, ‘sosyeteye uymasa bile, samimi’ bir kimseydi. Von Lembke’nin surati asildi. Ama, kadin iki adamin arasini bulup onlari
baristirdi. Peter’in, ​z​r dilemedigi dogrudur; ama, b​t​n sorunu kaba bir n​kte ile ge​istirdi. Bu n​ktesi, baska zaman olsa hakaret kabul
edilebilirdi; ama, bu kez pismanlik isareti olarak kabul edildi. Aralarindaki iliskinin zayif noktasi, von Lembke’nin, daha baslangi​ta, ona
romanindan s​z etmis olmasiydi. Onun h​lyali, ince ruhlu bir gen​ oldugunu g​z ​n​ne alarak, zaten ​oktan beri de dinleyici aradigindan,
tanismalarinin daha ilk g​nlerinde bir aksam, romanindan iki b​l​m​n​ okumustu. Peter, sikintisini saklamaya gerek g​rmeden, terbiyesizce
esneyerek dinlemis ve hi​bir ​vg​de bulunmamisti. Yalniz ayrilirken, bos zamanlarinda okuyarak bilgi edinmesi i​in el yazmasi olan kitabi
istemis, von Lembke de vermek aptalliginda bulunmustu. Kitabi o geceden beri geri vermemisti. Von Lembke’ye her ugrayisinda, onun b​t​n
sorularina g​lerek karsilik veriyordu. Sonunda, romani yolda giderken kaybetmis oldugunu s​yledi. Julia, bunu duydugu zaman kocasina ​ok
kizdi. Hayretten donup kalarak:

- Kartondan yaptiginiz kiliseden de s​zetmediniz, insallah? diye sordu.

Von Lembke, kara kara d​s ​nmeye basladi. B​ylesine d​s ​ncelere dalmasi, sagligi i​in iyi degildi ve doktorlari tarafindan yasaklanmisti. Ildeki b​y​k
dertlerin yaninda -bunlardan daha sonra s​zedecegiz- ​z​lmesi i​in ​zel nedeni vardi… hisleri zedelenmisti; vali olarak gururunun incinmesi de
cabasiydi. Evlendigi zaman, von Lembke, herhangi bir ailevi anlasmazligin ve tartismanin m​mk​n

371olabilecegini aklinin ucundan bile ge​irmemisti. Ernestine ya da Minna’sini hayal ettigi zaman, b​t​n hayati s​resince hep bunu d​s ​nm​s t​.
Ailevi firtinalara dayanamayacagini hissediyordu. Sonunda Julia, onunla samimi olarak konustu.

- Sirf bunun i​in ona kizmis olamazsiniz, dedi. Her seyden ​nce, ondan en az ​ kere daha akilli bir insansiniz ve mevki bakimindan ondan ​ok
daha y​kseksiniz. Bu ​ocuk, hen​z serbest d​s ​ncelilik aliskanligindan kurtulamamis. Fikrimce, bu yaramazliktan baska bir sey degil. Fakat hi​bir
sey aceleyle yapilamaz. Yavas yavas yapilmalidir. Gen​ nesli k​​msememek gerekir. Benim politikam, onlara karsi iyi davranmak ve b​ylece de
onlari u​uruma yuvarlanmaktan korumaktir.

Von Lembke:

- Fakat ​ok korkun​ seyler s​yl​yor, diye cevap verdi. Benim yanimda, h​k​metin, halki sersemletip ayaklanmasini ​nlemek i​in onlara bol bol
votka i​irmekte oldugunu s​ylemesini hazmedemem. Her ​esit insanin yaninda, b​yle konusmalari dinlemek zorunda kaldigim i​in, benim
durumumu g​z​nde canlandirabilirsin.

Bunu s​ylerken, von Lembke, birka​ g​n ​nce Peter Verkhovensky ile aralarinda ge​en konusmayi hatirladi. Liberal d​s ​nceleriyle onu yenmek
gibi masum bir ama​la, d​s k​nl​g​ olmadigi halde sirf ​n​ne ge​ilmez bir merakla 1859 yilindan beri toplayarak biriktirmis oldugu Rusya’da ve
Avrupa’da yayimlanan her ​esit gizli bildiriden meydana gelmis ​zel koleksiyonunu ona g​s termisti. Amacinin ne oldugunu sezen Peter, kaba
bir dille, bu bildirilerden bazilarindaki tek satirin bile, b​t​n Devlet dairele-.rinden ​ok daha anlamli oldugunu, muhtemelen kendi dairesinden
bile b​yle bir sey beklemedigini s​yledi.

Lembke’nin y​z​ burustu.

Bildirileri g​s tererek, ​deta yalvarir gibi:

- Fakat, bizim vatanimizda bu erkendir, hem de ​ok erkendir, dedi.

372

- Hayir, degildir. G​r​yorsunuz ya, korkuyorsunuz ve bu da g​s terir ki bizim i​in erken degildir.

-Fakat, bakin, suna bakin, ​rnegin, b​t​n kiliselerin yikilmasi i​in bir ​agri var.

- Neden olmasin? Siz akilli bir insansiniz ve siz, kendiniz de inanmadiginiza g​re, insanlari hayvanlastirmak i​in, dinin gerekliligini ​ok iyi
kavramis oldugunuzu s​ylemekte hakliyim sanirim. Ger​ek, yalanlardan ​ok daha onurludur.

Von Lembke y​z​n​ eksiterek:

- Hak veriyorum, hak veriyorum, sizinle tamamen ayni fikirdeyim, ama bu vatanda h​l​ ​ok erken oldugu kanisindayim, dedi.

- Kiliselerin yikilmasini ve elde yabalarla Petersburg ​zerine y​r​meyi dogru buluyor ve bunun ancak zamansiz olduguna inaniyorsaniz, nasil
devlet memurlugu yapabiliyorsunuz?

B​ylesine budalaca yakalanan Lembke, son derece sasirmisti. Sabrini yitirmis bir tavirla:

- B​yle degil, hi​ de b​yle degil, dedi. Siz ​ok gen​s iniz ve ama​larimizi bilmiyorsunuz. Bu nedenle de yaniliyorsunuz. Anliyorsunuz ya aziz
dostum, bize devlet memurlari diyorsunuz, degil mi? Pek​l​. Serbest memur muyuz? Ona da pek​l​. Fakat ne yaptigimizi tahmin ediyorsunuz?
Sorumlulugu y​kleniyor ve sonu​ olarak, biz de sizin gibi genel amaca hizmet ediyoruz. Biz sadece, olmadigimiz takdirde dagilacak olan ve
sizin dagitmayi ​alistiginiz seyi toplu olarak tutuyoruz. Sizin d​s manlariniz degiliz. B​yle bir sey s​z konusu bile olamaz. Size sesleniyoruz:
Devam edin, yenileyin, belki de belirli bazi seylerin temelini yikabilirsiniz… yani, demek istiyorum ki, eski olan her seyin yenilenmesi,
kuskusuz gereklidir. Fakat, zorunluysak, sizi gerekli sinirlar i​inde tutacagiz ve davranisimizla, sizi yine sizden korumus olacagiz. Amacimiz,
Rusya’nin g​r​n​s ​n​ d​zeltmek olduguna g​re, biz olmadan, Rusya’yi yerinden sallar, temellerini yikarsiniz. Birbirimize gerekli

373oldugumuza inanin, l​tfen. Ingiltere’deki Whig’ler, ve Tory’ler de birbirleri i​in gereklidir. Su halde, biz Tory’ler, siz Whig’lersiniz. Benim
g​r​s ​m budur.

Von Lembke son derece heyecanlanmisti. Petesrburg’dayken bile, b​yle akillica ve liberal konusmayi severdi. Ayrica, burada kendisini kapi
arkasindan dinleyen de yoktu. Peter hi​ konusmadi ve dogal yaradilisinin aksine, ​ok ciddi g​r​n​yordu. Onun bu g​r​n​s ​, Lembke’yi b​s b​t​n
heyecanlandirmisti.

​alisma odasinda bir asagi bir yukari dolasirken konusmasina devam etti:

-Biliyor musunuz ki, ben, “Ilin Efendisi” yim. Biliyor musunuz ki, bu nedenle bir​ok g​revlerim var, onlarin birini bile yapamiyorum ve ​te
yandan, burada benim i​in yapacak bir sey olmadigini s​yleyebiliyorum. B​t​n sir, buradaki her seyin devletin g​r​s ​ne bagli oldugu ger​eginde.
Varsayalim ki devlet, politik bir nedenle ya da asiri tutkulari yatistirmak amaci ile bir cumhuriyet kurmaya karar verdi ve buna paralel olarak
da valilerin yetkisini artirdi. Eger, b​yle bir sey ger​eklesirse biz valiler, cumhuriyeti kabul edecegiz. Fakat, neden sadece cumhuriyet olsun!
Arzu ettiginiz her seyi yutacagiz. Hi​ degilse, hazir oldugumu hissediyorum. S​z​n kisasi, birakin devlet telgrafla bir activite devorante
(yipratici ​alismalar) yapmami istesin. Onlara activite devorante yapacagim. Y​zlerine karsi s​yledim: ‘Efendiler, ilin b​t​n kuruluslarinin
dengede durup ilerlemesi i​in bir sey gereklidir… valinin yetkilerinin genisletilmesi.’ G​r​yorsunuz ya, ister tarimsal ister kamu kuruluslari
olsun, bir bakima iki varlikli olmalari gerekir… yani, bir bakima var olmalari gereklidir ve bunun gerekli olduguna eminim; fakat, diger
taraftan var olmamalari gerekiyor… bunlarin hepsi devletin g​r​s ​ne dayanir. Eger, devlet, kuruluslarin gerekli oldugunu d​s ​n​rse, bu
kuruluslarin var olmalarini hemen saglamaliyim. Onlara ihtiya​ gerekmezse bu kuruluslari benim ilimde kimse g​remez. Iste ben, activite
d​vorante’yl b​yle anlarim ve valinin yetkileri genisletilmedigi takdirde de bu m​mk​n olamaz. Sizinle erkek er-374

kege konusuyorum. Onlara Petersburg’dayken de s​yledim, biliyorsunuz, valinin evinin ​n​nde ​zel bir n​bet​inin bulunmasi gerekir. Bir cevap
bekliyorum. Peter:

- Iki n​bet​i olmasi gerekir, dedi. Lembke, tam Peter’in ​n​nde durarak:

- Neden iki? diye sordu.

-Insanlarin size saygi duyabilmeleri i​in bir n​bet​inin yetersiz oldugunu d​s ​nm​s t​m. Iki n​bet​inizin olmasi gerekir. Lembke’nin y​z​ asildi.

- Sizin… sizin niyetinizin ne oldugunu ancak Tanri bilir, efendim. Hosg​r​mden yararlanarak, her t​rl​ hakarette bulunuyor ve bourru
bienfaisant (iyiliksever somurtkan) rol​ oynuyorsunuz.
Peter mirildanarak:

- Sizin dediginiz gibi olsun, dedi. Fakat yine de bize yol a​iyor ve bizi,,basariya ulastirmak i​in elinizden geleni yapiyorsunuz.

Von Lembke saskinlikla:

- Fakat ‘biz’ dediginiz kimler ve ne basarisi? diye sordu, fakat cevap alamadi.

Bu konusmadan haberdar olan Julia Lembke’nin son derece cani sikildi.

Von Lembke, kendisini savunmak zorunda kaldi.

-Fakat, ​ok deger verdiginiz bir kimseyle sanki amiriymis gibi konusamazdim, ​zellikle, odada da yalnizdik. S​ylememem gereken bazi seyleri
s​yledigimi iti…raf ederim, ama bu kalbimin te-mizligindendir.

- ​ok fazla temiz kalpliliginizden. B​yle bildiri koleksiyonunuz oldugunu bilmiyordum. G​rebilir miyim?

- Fakat… fakat bir g​n i​in ​d​n​ olarak istemisti. Julia ​fkeyle:

- Ve yine verdiniz, ​yle mi?!… diye haykirdi. Ne kadar b​y​k bir sa​malik!…

375-Derhal geri vermesi i​in birini g​nderecegim.

- Geri vermeyecektir.

Von Lembke ​fkeyle yerinden firlayarak haykirdi.

- Kesin olarak isteyecegim!… O kim oluyor ki ondan korkacagim? Ben de elinden bir sey gelmeyen bir insan miyim, yani?

Julia, kocasini yatistirmaya ​alisarak:

- Oturun ve heyecanlanmayin, dedi. Ilk sorunuza cevap verecegim; bana ​ok g​​l​ bir tavsiye mektubu ile geldi. Yetenekleri var ve bazen ​ok
zekice laflar s​yler. Karmazinov, hemen hemen her yerde iliskileri bulundugunu ve Petersburg ile Moskova’daki gen​ler ​zerinde ​ok etkisi
oldugunu s​yl​yor. Ve eger, onun yardimi ile, b​t​n bu gen​leri etrafina toplar ve onlari yuvarlanmak ​zere olduklari u​urumdan kurtarabilirsem,
ilgilenebilecekleri yeni bir yol bulabilirim belki. Bana b​t​n kalbiyle baglidir ve s​ylediklerimi itirazsiz yapar.

Von Lembke asik bir suratla kendisini savunmaya devam etti.

- Ama siz onlari oksamaktayken, Tanri bilir neler yapacaklar!.. . Tabii bu sadece bir haberdir, ama… ama politik bir bildirinin ilimiz
civarinda g​r​nd​g​n​ haber aldim…

- Fakat yazin da b​yle bir s​ylenti vardi… bildiriler, sahte paralar, bir s​r​ seyler… bununla beraber, bunlardan hi​biri simdiye kadar bulunmus
degil. Size kim s​yledi?

- Von Blum’dan duydum.

- Ah, sizin su von Blum’unuzdan usandim artik ve l​tfen, bir daha baha ondan s​z etmeyin!…

Julia, o kadar ​fkelenmisti ki, bir dakika kadar konusamadi. Von Blum, Julia’nin hi​ sevmedigi, vali konaginda g​revli bir adamdi. Bundan da
daha sonra s​z edecegim.

Julia Lembke bir karara vararak:

- L​tfen, Verkhovensky i​in endiselenmeyin, dedi. Herhangi gizli iste ​alismis olsaydi, ne sizinle ve ne de baskasiyla, simdi konustugu gibi
konusurdu. Iyi deyimler kullanabilen bir insan k​t​

376

olamaz. Ben bile b​yle konusabilirim. Eger herhangi bir sey olursa bunu ilk ​grenen ben olacagim. Bana ​ok siki olarak, evet ​ok siki olarak
baglidir…

Merakla beklenen olaylardan ​nce sunu ekleyebilirim ki, eger, Julia Lembke’nin, bu kendine g​veni ve kendine ​zg​ hirsi olmasaydi, zavalli
insanlarin aramizda yaptiklari bu olaylar belki de hi​ olmayacakti. B​t​n sorumlulugun ona ait olduguna kusku yoktur.

5. EGLENCEDEN ​NCE

Julia Lembke’nin, ilimiz ​ocuk bakicilari adina d​zenlemek istedigi eglence g​n​, bir​ok kere kararlastirilmis ve her defasinda da ertelenmisti.
Julia Lembke’nin ​evresinde daima, Peter Verkhovensky ve Julia’nin ufak tefek islerinin pesinde kosan, k​​k bir memur olan Lyamshin vardi.
Lyamshin bir zamanlar Stepan Verkhovensky’yi sik sik ziyarete gelirdi; ama, simdi valinin evini tercih ediyordu; ​nk​, piyano ​almasini ​ok
seviyordu. Julia’nin, ilerde ​ikarmayi tasarladigi bagimsiz bir derginin y​netmeni yapmak istedigi Liputin de ​ogunlukla onun yanindaydi. Ayni
zamanda evli ya da bek​r bir s​r​ kadin da etrafini sarmisti ve hatta, Karmazinov bile, her ne kadar digerleri gibi onun yanina pek
sokulmuyorsa da edebiyat ge​idi basladigi zaman herkesi sasirtacak bir s​rprizi oldugunu bagira bagira s​yl​yordu. Gelecekler listesine adlarini
yazdiranlar ve yardimda bulunanlarin ​ogu sosyeteye girmis olan hanimlardi. Bunun yaninda, paraca yardimda bulunabilen, se​kin olmayanlar
bile listeye dahil edilmisti. Julia Lembke, bazen siniflarin birbirine karismasinin gerekli oldugunu s​yl​yor. ‘Aksi halde bizi kim eglendirir?’
diyordu. Ev hanimlarindan kurulu ​zel bir komite, eglencenin tamamen demokratik kosullarda yapilmasinda kararliydi. Eglenceye
katilacaklarin ​ok olmasi, asiri masraf etmelerine neden oluyordu; olagan​s t​ bir eglence tertip etmek is-377tiyorlardi… ve eglence de bu
nedenle erteleniyordu. Baloyu nerede vereceklerine hen​z kesin bir karar verememislerdi; baloyu, o g​n i​in evini vermeyi samimiyetle arzu
eden soylu maresalin evinde mi, yoksa, Bayan Stavrogin’in Skvoreshniki’deki b​y​k konaginda mi vereceklerine bir t​rl​ karar veremiyorlardi.
Skvoreshniki biraz uzak olmakla beraber, komitenin bir​ok ​yesi, balonun orada daha ‘Serbest’ olacagini israrla s​yl​yordu. Bayan, Stavrogin,
festivalin evinde olmasindan son derece memnun olacakti. Bu magrur kadinin, Julia Lembke’ye ​deta yaltaklanacak derecede
yaklasmasindaki nedeni kestirmek ​ok zordu. Belki de, Bayan Lembke’nin, g​rd​g​ yakinliga karsin, Nicholas Stavrogin’in, ​n​nde ​deta k​​lmesini
ve ona hi​ kimseye yapmadigi sekilde davranmasini g​rmekten hoslaniyordu. Tekrarliyorum; Peter Verkhovensky, Nicholas Stavrogin’in,
esrarli ​evrelerle iliskisi oldugunu ve buraya ​ok gizli bir g​revle gelmis bulundugunu, her ​n​ne gelene fisildayarak, bu haberin vali konaginda
ve valinin evinde yerlesmesine ​ok b​y​k bir ​nem veriyordu.

O zamanlar sehir halkinin garip bir ruhsal durumu vardi. ​zellikle kadinlarimiz arasinda garip bir u​arilik g​r​lmeye baslamisti. Ve bu
degisikliklerin yavas yavas oldugu da s​ylenemezdi. Birka​ asiri k​s tah d​s ​nce, etrafta kol geziyordu. Neseli, hafif, fakat her zaman hos
oldugunu s​yleyemeyecegim bir hava esiyordu. D​s ​ncelerin belirli bir ​l​de d​zensizligi moda haline gelmisti. Daha sonralari, her sey olup
bittikten sonra, su​ Julia Lembke’ye, ​evresine ve yardak​ilarina y​klendi; fakat, b​t​n bunlarin nedeninin Julia’da aranmasinin daha dogru
olacagi kanisindayim. Bunun tersine, ilk zamanlar, herkes, toplumu birlestirebilmesini ve herkese nese vermesini ​v​yordu. Bayan
Lembke’nin hi​ su​u olmayan, rezalet derecesine varan olaylar olmustu; ama, o zamanlar herkes g​l​p eglenmis ve o rezaletleri durduracak
kimse ​ikmamisti. Olduk​a b​y​k bir kalabaligin, o zamanki olaylar ​zerine kisisel g​r​s lerini kendilerine saklayarak bir kenarda durduklari
tamamen dogrudur; fakat, onlar bile o zaman agizlarini a​ip tek kelime bile

378

s​ylememislerdi; hatta, bu olaylara g​l​mseyerek baktiklari da bir ger​ektir.

Her nasilsa, merkezi belki ger​ekten de Julia Lembke’nin kabul salonunda bulunan, olduk​a, genis bir grup, kendi kendine meydana gelmisti.
Julia’nin her zaman ​evresinde olan bu toplulugun i​inde, ​ok sayida gen​ vardi ve onlarin serbest​e konusmalarina nedense izin veriliyordu;
hatta, bu gerekli sayilmaya baslamisti, Bu ​evrede, son derece sevimli birka​ hanim vardi. Bu gruptaki gen​ler, piknikler, partiler tertipliyor,
bazen grup halinde arabalar ve atlarla sehirde dolasiyorlardi. Hepsi de ser​ven ariyor ve hatta, sirf anlatacaklari eglenceli bir sey olsun diye
ser​veni kendileri yaratiyordu. Sehrimizi, S​edrin’in meshur Aptallar sehri olarak kabulleniyorlardi. Yapmadiklari hemen hemen hi​bir sey
olmadigindan, onlara ‘alayci’ diyorlardi. ​yle seyler oluyordu ki, ​rnegin, sehrimize atanmis ordu mensuplarindan bir tegmenin, olduk​a g​zel
ve kumral karisi, kocasinin k​t​ davranislarindan bikmis olacak ki, g​zel bir pelerin alabilmek i​in kumar masasina oturmus; fakat, kazanacagi
yerde on bes ruble kaybetmisti. Kocasindan korktugu ve kumar borcunu ​deyecek parasi da olmadigindan, o sirada partide bulunan,
belediye baskaninin, gen​ olmakla beraber ​ok igren​ oglundan, eski g​z​pekligini hatirlayarak bor​ istemeye karar vermis ve istemisti de. Gen​
adam, kadincagizin bu istegini reddetmekle kalmamis, kahkahalarla g​lerek, y​ksek sesle bagira bagira kadinin kocasina haber vermeye
gitmisti. Ordudan aldigi az bir ‘ maasla ayin sonunu zor getiren tegmen, karisini hemen eve g​t​rm​s , ve onun aglamalarina, ayaklarina
kapanip yalvarmalarina aldirmadan bir g​zel pataklamisti. Bu ​z​c ​ olaya sadece g​lmekle yetindiler. Tegmenin bu zavalli karisi her ne kadar
Bayan Lembke’nin ​evresindekilerden degilse de, ‘grup’taki garip ve her seye atilan, tegmenin karisini da daha ​nceden taniyan gen​ bir
hanim, onu ziyarete gitti ye evine kabul etti. Bizim ​apkin delikanlilarimiz kadincagizi hemen o evde yakalayip, armaganlara bogdular ve
kadini evine g​ndermeden tam d​rt g​n kapattilar. Tegmenin karisi,

379bu ser​venci kadinin evinde kaliyor ve onunla beraber araba gezilerine ​ikarak dansli eglencelere katiliyordu. ​evresindekiler, kocasi
aleyhine bosanma ve nafaka davasi a​masi i​in onu kiskirtiyorlardi. Hepsi bir agizdan, taniklik edeceklerine yemin ediyorlardi. Kadinin kocasi,
onlarla basa ​ikamayacagini bildiginden, haklarini arayamiyordu. Zavalli kadin, sonunda, nasil bir topluma d​s t​g​n​ anlayarak, d​rd​nc​ g​n​n
gecesi, kalbi korkudan du-racakmis gibi ​arparak onlarin elinden ka​ti ve tegmenine kostu. Kocasi ile kadinin arasinda ge​enler tam olarak
bilinmiyor; ama, tegmenin oturmakta oldugu k​​k kul​benin panjurlari tam iki hafta a​ilmadi. Bayan Lembke olanlari ​grendiginde, ​ok kizdi ve
ser​venci hanimin hareketine ​ok ​z​ld​; oysa, o hanim, tegmenin karisini ​aldigi g​n getirip Bayan Lembke’ye g​s termisti. Fakat, bu olay hemen
unutulup gitti.

Baska bir keresinde de, sehrimizin memurlarindan birinin, herkesin tanidigi on yedi yasindaki g​zel kizi, tasradan gen​ bir memurla evlendi.
Fakat birdenbire, gen​ kocanin, incinen gururunun ​fkesini ​ikarmak i​in, daha ilk geceden, g​zel geline yapmadigini birakmamis oldugu haberi
sizdi. D​g​n gecesi ​ok sarhos oldugu i​in evde konuk olarak kalan ve bu olaya tanik olan Lyamshin, sabah karanliginda b​t​n sehri dolasarak
haberi yaydi. Derhal on iki kisilik bir parti kuruldu. Hemen hemen hepsi atliydi ve bazilari kiralik kazak atlarina binmisti… ​rnegin, Peter
Verkhovensky ve hatta, sa​larinin kirlasmasina aldirmadan gen​lerin b​t​n olaylarina karisan Liputin bile vardi. Sehrimizin t​relerine g​re, her ne
hal olursa olsun, ertelememesi gereken ziyaretlerini yapmak i​in d​g​n​n ertesi g​n​, bu iki gen​ arabalariyla caddede g​r​n​nce, bu on iki kisilik
grup, hemen arabanin etrafini ​evirdi ve neseli kahkahalarla gen​ ​iftin pesini b​t​n g​n birakmadi. Evlere onlarla beraber girmedikleri dogrudur;
ama atlarindan inmeden bah​e kapisinda beklediler. Yeni evlilere a​ik olarak hakaret etmemekle beraber, yine de b​y​k bir rezalete neden oldular.
B​t​n sehir bu olay ​zerinde konustu. Herkes, kuskusuz, kahkahalarla g​ld​. Fakat bu kez von

380

Lembke kizdi ve karisi ile tartisti. Bayan Lembke son derece kizgindi ve hatta, bu olaya neden olanlara kapisini kapamayi bile d​-‘ s​nd​.
Fakat, ertesi g​n​, Peter Verkhovensky’nin atesli konusmasi ve Karmazinov’un birka​ s​z​yle hepsini bagisladi. Karmazinov, yapilan bu sakayi
olduk​a eglenceli buluyordu.

- Bizim yerel t​relere g​re, dedi. Her ne olursa olsun ​ok karakteristik ve… kahramanca. Ve bakin, herkes g​l​yor; sadece siz ​fkeleniyorsunuz.

Fakat, hosg​r​ kabul etmeyen ve belirli bir despotluk olan maskaraliklar da vardi.

Her ne kadar asagi siniftansa da, Incil satan, saygideger bir hanim, sehrimize gelmisti. O siralarda, Moskova ve Petersburg gazetelerinde,
Incil satan kadinlar hakkinda ilgin​ yazilar ​iktigi i​in, sehirde onunla ilgili s​ylentiler dolasmaya basladi. Yine Lyamshin serserisi, bir okulda is
almayi umarak bos gezen bir ​grencinin yardimiyla, sonradan ​grenildigine g​re, kitap alma bahanesiyle, ismini burada anmayacagim, ​nemli
bir nisan tasiyan, kendi deyimiyle ‘g​lmeyi ve sakayi’ pek seven, son derece saygideger bir ihtiyarin, bazi ​zel nedenlerle Avrupa’dan
getirttigi bir deste, ​iplak ve edepsizce davranislari g​s teren kadin resmini gizlice kadinin ​antasina birakti. Bu zavalli kadin, pazar yerinde
kutsal kitaplarini satmak ​zere ​ikardigi zaman, ​antasina gizlice konan bu resimler her tarafa yayildi. Etrafta bir kahkaha koptu;
homurdanmalar oldu; kadinin etrafini kalabalik sardi; her agizdan bir s​z ​ikmaya basladi; hatta, i​lerinde k​f​r edenler bile vardi. Polis tam
vaktinde yetisip kadini kurtarmamis olsaydi, kadincagiz belki de dayak yiyecekti. Kadin, polis karakolunda bir h​c reye kapatildi ve ancak o
gece, durumu b​t​n ayrintilari ile ​grenen Maurice Drozdo / tarafindan serbest biraktirildi ve sehirden ​ikarildi. Bayan Lembke, ayni g​n
Lyamshin’i evinden kovacakti; ama gen​ler toplanip hep beraber geldiler ve Lyamshin’in yeni bir par​a bestelemis oldugunu s​yleyerek onu
dinlemeye zorladilar. Yeni par​a, ‘Fransiz-Prusya Savasi’ adinda olduk​a eglenceli bir sarkiydi. Marseillaise’in korkun​ notalariyla basliyordu:

381”Qu ‘un seng impur abreuve nos sillons! (Ayak izlerimizi kirli bir kanla doldursun)

Parlak bir meydan okuyus, gelecegin zafer sarhoslugu duyulur. Fakat birden, zafer marsinin ustaca yerlestirilmis notalari yaninda; asagidan
bir k​s eden, fakat ​ok yakin bir yerden Mein Lieber Augustin’in igren​ sesleri gelmeye baslar. Marseillaise onlara aldirmaz; Marseillaise
heybetinin sarhoslugu i​indedir; fakat Augustin, g​​ kazanmaktadir; gittik​e k​s tahlasir ve birden Augustin, Marseillaise’in notalari ile
kaynasmaya baslar. Beriki kizmaya baslar; artik Augustin’e aldirmazlik edemez, onu silkeleyip atmaya ​alisir; onu bir sinek gibi ezmek ister,
fakat, Mein Lieber Augustin, b​t​n g​c ​yle asilir; sen ve kendinden emin, sevin​li ve k​s tah olur ve Marseillaise her nasilsa birden ​ok aptalmis
gibi g​r​n​r; ​fkesini ve incinmesini artik gizleyemez; ellerini g​ky​z​ne dogru kaldirarak, g​zyaslari i​inde lanetler yagdirir:

Pas un pouce de n​tre terrain, pas une de nos fortresses. (Topragimizin tek karisini, istihk​mlarimizin tek tasin!..)

Fakat Mein Lieber Augustin’le beraber s​ylemek zorundaydi. Melodi, en budalaca bir yolla Augustin’e ge​er, yavas yavas azalir ve kaybolur.
Yalniz, zaman zaman orijinal melodi duyulabilir; qu’un sang impur… fakat hemen igren​ bir sekilde korkun​ bir valse ge​er, sonunda, birden
degisir; Bismarck’in g​gs​nde aglayan, her seyi, her seyi ona veren Jules Favre ortaya ​ikar… Fakat simdi sertlesen Augustin’dir; kisik sesler
duyulur, insan kendisini sayisiz sarap fi​ilarinin, asiri bir ​ilginligin, milyarlarca para arzusunun, pahali purolarin, sampanya ve rehinelerin
arasinda oldugunu sanir; Augustin hiddetle b​g​rmeye baslar… Fransiz-Prusya Savasi son bulmustur.”

Gen​lerimiz ​ilginca alkisladilar. Bayan Lembke g​l​n sedi ve ‘B​yle bir adam nasil kovulur?’ dedi. B​ylece baris yapilmis oldu.

382

Bu al​agin ger​ekten de m​zik konusunda yetenegi vardi. Bay Verkhovensky bir keresinde, en y​c e yetenekleri olan bir sanat​inin en asagilik bir
serseri de olabilecegini, bunlardan birinin digerine etkisi olmadigini s​ylemisti. Sonralari bu par​anin, Lyamshin tarafindan, rastlantiyla
sehrimizden ge​en, yetenekli ve ​ok al​akg​n​ll​ bir arkadasindan ​almis oldugu s​ylentisi ​ikti; ama, isin o tarafi bizi ilgilendirmiyor. Bay
Verkhovensky’nin etrafinda yillarca dolanan, aksam toplantilarinda genel istek ​zerine, ​esit ​esit Yahudi, sagir bir k​yl​ kadinin itiraflari ya da
bir ​ocugun dogumu ​zerine taklitler yapan bu al​ak herif, Julia Lembke’nin toplantilarinda bazen, ‘Kirklarin Bir Liberali’ adi altinda, Bay
Verkhovensky’yi ​ok igren​ bir tarzda karikat​rize ediyordu. Herkes, o kadar ​ok g​l​yordu ki, sonunda toplantilardan atilamayacak bir adam
olup ​ikmisti. B​t​n toplantilarda araniyordu. Ayrica, Julia Lembke ​zerinde b​y​k bir etkisi olan Peter Verkhovensky’ye de k​pek gibi
yaltaklaniyordu.

Bu al​aktan s​z etmemeliydim ve zaten s​z edilmeye deger bir adam bile degildi; ama s​ylentilere g​re, onun da katilmis oldugu pek ​nemli bir
olay vardi. Bu nedenle onu notlarimdan ayri tutamadim.

Bir sabah, b​t​n sehre, ​ok ​irkin ve ​z​c ​ bir rezalet haberi yayildi. B​y​k pazar alaninin girisinde, eski sehrimizin ​ok degerli tarihi yapitlarindan biri
olan Meryem Ana Kilisesi vardi. Duvarla ​evrilmis olan kilisenin bah​e kapisinin yaninda, daima demir bir kafes arkasinda duran b​y​k bir
Meryem Ana tasviri vardi”. Bir gece, bu tasvir soyulmustu; demir kafesin cami kirilmis, demir ​er​eve par​alanmis ve (kiymetli olup
olmadiklarini bilmiyorum) birka​ degerli tas ve inci, tasvirin basindaki hareden ​alinmisti. Ama ​nemli olan, soygunculuk disinda, budalaca
d​zenlenmis, garip bir kepazelik vardi; Tasvirin kirik cami arkasinda canli bir farenin bulundugu s​yleniyordu. Simdi, d​rt ay sonra, bu su​un,
ka​ak bir h​k​ml​ olan Fedka tarafindan islendigi, nedense Lyamshin’in de bu su​a katilmis oldugu kesin olarak biliniyordu. O zaman,

383Lyamshin’den kimse, kuskulanmamisti; ama, simdi fareyi onun koymus oldugunu herkes biliyor. O zaman, resmi makamlarin b​y​k bir
saskinlik i​inde olduklarini hatirliyorum. Su​un islendigi gecenin sabahi, erkenden kilisenin ​n​nde b​y​k bir kalabalik vardi. O kilisede, neden
oldugu bilinmez, ama en azindan y​z kisi her zaman bulunurdu. Bazilari gelir, bazilari giderdi. Gelenler ha​ ​ikartir ve tasviri ​perlerdi; bagista
bulunmaya baslayinca kilisenin bagis ​anagi hemen ortaya ​ikarilir, yanma bir de papaz dikilirdi; ancak ​gleden sonra saat ​ sularinda, Il
Baskanligi, ziyaret​ilere, tasviri ​pt​kten ve bagista bulunduktan sonra orada toplanmamalarinin s​ylemesi gerektigini anlayabildi. Bayan
Lembke, bana s​ylendigine g​re, o ki ​z​c ​ olaydan sonra, kocasinin son derece ​zg​n oldugunu hissetmis ve bundan iki ay ​nce, hastaligi
nedeniyle sehirden ayrildigi g​ne kadar da bu ​z​nt​s ​n​n devam etmis oldugunu s​ylemisti; Ilimizdeki kisa g​revinden sonra, Isvi​re’de dinlendigi
s​rede bu olayin ​z​c ​ etkisinden kurtalamadigi kanisindayim.
​gleden sonra saat birde olay yerine gittigimi hatirlarim; kalabalik derin bir sessizlik i​indeydi ve y​zlerinden ​z​nt​ akiyordu. Bir kupa arabasiyla
zengin bir t​c car geldi. Sisman ve tombul yanakli bir adamdi. Arabadan indi. Yerlere kadar egilerek tasviri selamladi ve ​pt​. Sonra yardim
​anagina bir ruble atarak, oflaya puflaya tekrar arabasina binip uzaklasti. Sonra, baska bir araba yanasti. Arabada, ​ilgin sosyetenin ​yesi iki
delikanli ve yanlarinda iki hanim vardi. Delikanlilar da (biri hi​ de gen​ degildi) arabadan indiler ve kaba tavirlarla kalabaligi yararak tasvire
dogru ilerlediler. Ikisi de sapkalarini ​ikarmamislardi; hatta biri, kelebek g​zl​g​n​ burnunun ucuna tutturdu. Kalabaliktan hosnutsuz bir homurtu
y​kseldi. Burnunun ucunda kelebek g​zl​k bulunan adam, k​git paralarla dolu kesesini ​ikardi ve i​inden bakir bir metelik alarak yardim ​anagina
atti. Her ikisi de y​ksek sesle g​l​p konusarak arabalarina d​nd​ler. Tam bu sirada Lisa geldi. Yaninda Maurice Drozdov vardi. Lisa, atindan
si​rayarak yere atladi ve atindan in-384

memesini s​yledigi Drozdov’a dizginleri atti. Bakir meteligin ​anaga atildigi anda, tasvirin yanina vardi. Sapkasini eldivenlerini ​ikartip dizlerinin
​s t​ne, ​amurlu yere ​kt​ ve b​y​k bir saygi ile ​ defa secde etti. Sonra, i​inde birka​ g​m​s para bulunan kesesini ​ikarip ​anaga atti. Hemen
kulaklarindaki elmas k​pelerini ​ikartip, onlari da ​anaga atti.

B​y​k bir heyecanla papaza sordu:

- Olur mu? Olur mu? Bu taslarla ​rt​s ​ s​s lenebilir mi? Papaz:

- Verebilirsiniz, diye cevap verdi. Her t​rl​ bagis kabul edilebilir.

Kalabaliktan ​it ​ikmiyordu. Ne sevin​ ne de hosnutsuzluk g​s termiyorlardi. Lisa, ​amurlarina aldiris bile etmeden atina atladi ve d​rtnala
uzaklasti.

***

Hen​z anlattigim olaydan iki g​n sonra, atli adamlarla kusatilmis, ​ kupa arabasiyla bir yere giden kalabalik bir grubun arasinda onu g​rd​m.
Eliyle isaret ederek beni yanina ​agirirken arabayi durdurttu ve benim de gruba katilmam i​in israr etti. Arabada bana da yer vardi. B​y​k bir
neseyle beni yanindaki ​ok sik hanim arkadaslarina tanistirdi. Sonra, son derece ilgin​ bir geziye gittiklerini s​yledi. Durmadan kahkahalarla
g​l​yordu ve mutlulugu biraz asin denebilirdi. Zaten son zamanlarda sasirtici derecede mutlu ve neseli g​r​nmeye baslamisti. Gezi, ger​ekten de
​ok ilgin​ti; nehrin karsi yakasina, on yildan beri t​c car Sevostyanov’un evinin bah​esindeki k​​k bir kul​bede hep baskalarinin sirtindan ge​inerek
yasayan, sadece sehirde ya da civarinda degil, Moskova ve Petersburg’da bile taninan ermis yari-deli ve gaipten haberler verdigini iddia
eden Semyon Yakovlevich’e gidiliyordu. Herkes onu ziyarete giderdi. ​zellikle, ilin her ​evresinden gelirlerdi. Gaipten birka​

385haber aldiktan sonra, evinin masraflarini ​derler ve b​y​k bagislarda bulunurlardi. Bagislar bazen dikkate alinacak kadar b​y​k olurdu ve
​ogunlukla ‘Our Lady’ manastirina olmak ​zere ​esitli kiliselere g​nderilirdi; tabii, bu bagislari Semyon Yakovlevich kendisi i​ etmezse. Bu
nedenle de manastirdan g​revli bir papaz daima Semyon Yakovlevich’in odasinda hazir bulunurdu. Gruptaki herkes, bu gezinin ​ok eglenceli
olacagi inancindaydi. I​lerinde hi​biri, hen​z Semyon Yakovlevich’i g​rmemisti. Sadece Lyamshin onu ​nceden g​rm​s t​ ve herkese onun,
cennetten s​p​rge sapiyla d​v​lerek kovuldugunu, arkasindan da, Isa’nin kendi eliyle iri iki patates atmis oldugunu anlatiyordu. Kalabaligin
arasinda, yine kiralik bir kazak ati ​s t​nde, Peter Verkhovensky de vardi. Atin ​s t​nde zorlukla duruyormus gibi g​r​n​yordu. Nicholas Stavrogin
de atlilar arasindaydi. Stavrogin b​yle eglenceli gruplara pek ender girer ve her ne kadar yaradilisi nedeniyle fazla konusmazsa da, onlarin
nesesine katilirdi. Grup k​pr​y​ ge​ip, orada bulunan hanlardan birinin ​n​ne geldiginde, kalabaligin arasindan biri, handa intihar etmis birinin
bulundugunu ve bu nedenle polis ​agirilmis oldugunu bildirdi. Derhal intihar edeni g​rmek i​in burada durulmasi kararlastirildi. Teklif genellikle
hos karsilanmisti; ​nk​, hanimlarimiz simdiye kadar intihar olayina rastlamamislardi. Hanimlardan birinin, y​ksek sesle s​yle s​yledigini
hatirlarim: ‘Artik canimiz ​ylesine sikilmaya baslamisti ki, eglence se​ecek durumda degiliz, yeter ki ilgin​ bir seyler bulabilelim.’ Hanimlardan
ancak birka​i hana girmeyip disarda kaldilar; geri kalanlar hanin pis koridoruna g​r​lt​yle daldilar; onlarin arasinda Lisa’yi g​rmek beni ​ok
sasirtti dogrusu. Kendisini vuran adamin odasinin kapisi a​ikti; tabii, bizim odaya dolmamiza engel olmak cesaretini kimse g​s teremedi.
Intihar eden, on dokuz yaslarinda olduk​a yakisikli bir gen​ti. A​ik renk sik sa​lari, oval bir y​z​ ve soylulugunu g​s teren genis bir alni vardi.
Ceset ​oktan sogumustu ve k​​k beyaz y​z​ mermerden oyulmus gibi g​r​n​yordu. Masanin ​zerinde kendi el yazisi ile, ​l​m​nden kimseyi sorumlu
tutmamalarini, kendi kendini vurdugunu, ​nk​, 400 rubleyi ‘bosa

386

harcadigini’ bildiren bir not vardi. ‘Bosa harcadigini’ ger​ekten de yazmisti; d​rt satirlik yazida ​ gramer hatasi yardi. Onun komsusu oldugu
belli, bazi isleri nedeniyle bu handa kalan sismanca bir t​c carin ​z​nt​l​ oldugu g​r​n​yordu. Onun anlattiklarina g​re, gen​ ​ocuk, ailesi, yani dul
annesi, kiz kardesleri ve teyzeleri tarafindan, sehrimizde oturan bir kadin akrabalarinin yardimiyla, yakin bir gelecekte evlenecek ablasi i​in
bazi ​eyiz esyalari alip k​ye d​nmek ​zere g​nderilmisti. Korkudan aglayip sizlanarak ​ocuga bir t​rl​ arkasi kesilmeyen ​g​tler verip, dualar,
kutsamalarla yolcu etmisler ve yillarca dislerinden tirnaklarindan artirdiklari 400 rubleyi de ona vermislerdi. ​ocuk o zamana kadar kendi
halinde ve d​r​s t bir kimseymis. ​ g​n ​nce, sehre gelir gelmez akrabasi kadina ugrayacagi yerde, bu hana inmis ve hemen, kumar oynayip para
kazanmak amaciyla kul​plerden birine kosmustu. Fakat o aksam herhangi bir oyun yokmus. Takriben gece yansina dogru hana d​ner
d​nmez, sampanya, p​ro istemis ve alti yedi kisilik yemek siparis etmis. Fakat sampanyadan sarhos olmus ve purolar midesini bozdugundan
s​yledigi yemeklere elini bile s​rmeden, hemen hemen kendisini kaybetmis olarak yatmis. Ertesi sabah, yeni ​ikmis bir papatya kadar taptaze
uyanmis ve kul​pte salik verilen, nehrin karsi yakasindaki ​ingene kampina kosmus ve tam iki g​n hana d​nmemis. Sonunda, d​n saat bes
sularinda sarhos olarak d​nm​s ve hemen yatarak aksam saat ona kadar uyumus. Uyandigi zaman, soguk et, bir sise Ch​teau d’yquem sarabi,
biraz ​z​m, k​git, m​rekkep ve hesabini istemis. Kimse onda bir degisiklik oldugunun farkina varmamis; sakin, kibar ve neseliymis. Kendisini
gece yarisina dogru vurmus olmaliydi; fakat; kimsenin silah sesini duymamis olmasi biraz garipti. Ancak ertesi g​n​ saat birde, kapisinin
vurulmasina cevap vermeyince kapiyi kirip odaya girdiklerinde onu ​l​ bulmuslardi. Sarap sisesinin yari yariya bosalmis oldugunu ve ​z​m​n
yarisinin yenmis oldugunu g​rm​s lerdi. Kendisini, ​ift namlulu k​​k bir deringer tabancayla kalbinden vurmustu. ​ok az kan akmisti; tabanca
elinden halinin ​s t​ne d​s m​s t​. ​ocuk, odanin k​s esindeki divanda yatiyordu.
387​l​m​ ani olmustu; y​z​nde hi​bir istirap anlami yoktu; y​z​nde, hemen hemen mutlu bir anlam vardi; d​nyada hi​ dertleri olmayan insanlarinki
gibi bir anlam, Grubumuz, gen​ ​ocuga b​y​k bir ilgi ile bakiyordu. A​ik konusmak gerekirse, baskasinin fel​ketinde bir eglence ariyor gibiydiler.
Kadinlar, ses ​ikarmadan bakiyorlardi. Erkekler ise ​esit ​esit fikirler y​r​t​yorlardi. I​lerinden biri, ​ocugun en iyi hareketi yapmis oldugunu, onun
i​in baska ​ikar yol bulunmadigini; bir baskasi, hi​ olmazsa hayatinin bir g​n​n​ eglenerek ge​irmis oldugunu s​yledi. Ve ​nc​ biri, birdenbire,
aramizda kendini vuranlarin, asanlarin ​ogaldigini s​yledi ve sanki altlarindaki toprak kaymis da tutunacaklari bir yer kalmamis gibi neden
canlarina kiymis olduklarim sordu. Odada bulunanlar, filozof​a konusan bu gencin y​z​ne garip garip baktilar. Sonra, soytarilik yapmayi ​ok
seven Lyamshin, tabaktaki ​z​m​n bir salkimini aldi; bir baskasi da onu taklit ederek bir salkim aldi ve bir baskasi ise sarap sisesine uzandi.
Fakat, tam o sirada polis geldi ve ‘herkesin’ odadan ​ikmasini istedi. Hemen hemen herkes g​rmek istedigini g​rm​s t​ ve hi​ itiraz etmeden odayi
bosalttilar; yalniz Lyamshin polis komiserini igren​ sorularla oyaliyordu. Yolun geri kalan b​l​m​nde, grubun nesesi, kahkahalari, canli
konusmalari bir kat daha artmisti.

Semyon Yakovlevich’in evine ​gleden sonra saat tam birde vardik. Olduk​a b​y​k olan bu evin kapisi ardina kadar acikti ve herkes diledigi gibi
girmekte serbestti. Semyon Yakovlevich’in ​gle yemegi yedigi, fakat yemekten sonra kabul edilecegimiz haber verildi. I​eriye hep beraber
girdik. Ermis yari-delinin yemek yedigi ve bizi kabul ettigi salon olduk​a b​y​kt​. Salonun ​ penceresi vardi ve bir duvardan digerine uzanan,
yari bel y​ksekliginde bir tahta parmaklikla tam esit olarak ikiye ayrilmisti. Olagan ziyaret​iler bu parmakligin gerisinde kalirlar, mutlu olanlar
ise, ermis yari-delinin isareti ​zerine, kendi oturdugu kisma alinir ve bazen k​s edeki divana ya da eski deri koltuga oturmasi s​ylenirdi. Kendisi
ise, kumasi lime lime d​k​len ​ok eski Voltaire stili bir koltukta otururdu.

388

Kumral, sa​lari d​k​lm​s , tertemiz tirasli, agzini hafif ​arpik g​s teren sag yanagi sis, genis burun deliginin hemen altinda koca bir et beni bulunan,
g​zleri k​​k k​​k, rengi sari, durgun, agirbasli, uykulu bakisli ve elli bes yaslarinda bir adamdi. Almanlar gibi siyah redingot ceket giymisti;
fakat, yelegi yoktu ve kravat takmamisti. Ceketinin i​inden olduk​a kalin kumastan yapilmis g​mlegi g​r​n​yordu. Ayaklarinda (g​r​n​s e g​re
ayaklarindan rahatsizdi) terlikler vardi. Onun bir zamanlar memurluk ettigini ve hatta, r​tbesi bile oldugunu duymustum. ​orbasini hen​z
bitirmis, haslanmis patatesini yemek ​zereydi. ​orba ve haslanmis patatesten baska yemek yemez, yalniz ​ayi ​ok severdi. T​c carin, sirf onun
i​in tuttugu ve her isini g​ren ​ hizmet​isi vardi. Hizmet​ilerden birinin sirtinda frak vardi. Ikincisi bir ticaret adamim, ​nc​s ​ ise, daha ​ok bir
zango​u andiriyordu. Bir de, on alti yaslarinda olduk​a zeki bakisli gen​ bir ​ocuk vardi. Hizmet​ilerin yaninda bir de elinde kumbara tutan
olduk​a yasli ve nur y​zl​ ihtiyar bir rahip vardi. Rahip biraz sismancaydi. Masalardan birinin ​zerinde kocaman bir semaver vardi. Tepsinin
​s t​ne konmustu ve fokur fokur kayniyordu. Tepsinin etrafina bardaklar siralanmisti. Bu masanin tam aksi y​n​ndeki baska bir masanin
​zerinde ise gelen hediyeler vardi; birka​ kilo kesme seker, bir kilo kadar ​ay, sirma islemeli bir ​ift terlik, ipekli bir mendil, bir par​a kumas, bir
par​a keten gibi… Para olarak yapilan yardimlarin hepsi, hemen rahibin elindeki toprak kumbaraya atiliyordu. Oda olduk​a kalabalik sayilirdi.
Ikisi, Semyon Yakovlevich’in yaninda oturan on iki kisi vardi. Semyon Yakovlevich’in yanindakilerden biri, ak sa​li, avam takimindan bir
ihtiyar ve digeri, saygili tavirla hep ​n​ne bakan, ​ok siska ve ufak tefek, bizim ilden olmadigi belli bir papazdi. ​teki ziyaret​iler tahta paravanin
bu tarafinda oturuyorlardi; Rus giyimli, g​r sakalli, en azindan y​z binlik bir adam olarak bilinen, k​yl​ bir t​c carin disinda kalan b​t​n ziyaret​iler
halktandi. Ayrica, dinine bagli, orta yasli bir kadin ve toprak sahibi bir adam vardi. Hi​biri konusmaya cesaret edemeden, mutluluga
erismelerini bekliyorlardi. D​rt kisi yere diz ​km​s t​: Dikkatleri ​zerine ​eken Semyon

389Yakovlevich’in i​ten bir bakisini ya da s​z​n​ heyecanla bekledigi belli olan, herkesin ​n​nde, tam paravanin ​n​ne diz ​km​s , sismanca, kirk bes
yaslarindaki toprak sahibiydi. Bir saatten beri, bu sekilde bekledigi halde, Semyon Yakovlevich’in onu fark etmedigi belliydi.

Grubumuzdaki hanimlar, neseli neseli fisildasip, kikir kikir g​l​s erek paravana iyice yaklastilar. Diger ziyaret​ilerin ya ​nlerine ge​tiler ya onlari
ittiler; ama, en ​n sirada yere diz ​km​s , elleriyle paravana siki siki kavramis olan toprak sahibini yerinden kimildatamadilar. Neseli ve merakli
bakislar, kelebek g​zl​kler, hatta opera d​rb​nleri Semyon Yakovlevich’in ​zerine ​evrilmisti. Ne s​ylenirse s​ylensin, Lyamshin, elindeki opera
d​rb​n​n​ ona dikmis bakiyordu. Semyon Yakovlevich, k​​k g​zleriyle, bu kalabaligi tembel tembel s​z​yordu.

Kisik, olduk​a kalin bir sesle:

- Hos-bakislar, hos-bakislar!… diye s​ylendi.

Grubumuzdaki herkes g​ld​: ‘Hos-bakislar ne demektir?’ Fakat, Semyon Yakovlevich, cevap vermeden patatesini yemege koyuldu. Nihayet
yemegini bitirip agzini bir pe​ete ile sildigi zaman, bir fincan ​ay verdiler.

​ogunlukla ​ayini yalniz i​mez ve konuklarina da ikram ederdi. Ama herkese degil, bizzat kendisinin g​s terdigi kimselere ​ay ikram edilirdi. ​yle
umulmadik kimseleri g​s terirdi ki, orada bulunanlar saskinliklarindan ne yapacaklarini bilemezlerdi. Varlikli kisileri, b​y​k memurlari, soylu
kisileri atlar ve bir k​yl​ye ya da ihtiyar bir kadina ​ay verilmesini s​ylerdi. Baska bir keresinde, yoksullari atlayarak, varlikli bir t​c cara ​ay
verilmesini istemisti. ​aylar ​ok degisik sekillerde verilirdi. Bazisina seker konurdu; bazisina sekersiz verilirdi. Bazilarinin ise, seker, ​ay
tabaklarina konurdu. Bu kez ​ay i​meye eren mutlu kisiler, ​ayi ve sekeri tabaginda verilen, ufak tefek siska papazla; ​ayi sekersiz verilen ak
sa​li, avam takimindan ihtiyardi. Manastirdan gelmis olan sisman rahibe her zaman ​ay verilirken, bu sefer her nedense ​ay verilmemisti.

390

Yolda gelirken, eglence se​ecek durumlari olmadigindan s​z eden, ilgin​ bir seyle yetinmelerini s​yleyen hanim, g​l​mseyerek g​zlerini kisti ve
yayvan bir sesle:

- Semyom Yakovlevich, dedi. Bana bir seyler s​yleyin. Asirlar boyu sizinle karsilasmak i​in bu zamani bekliyordum.

Semyon Yakovlevich, kadina bakmadi bile. Diz ​km​s olarak duran toprak sahibi, sirtindan b​y​k bir y​k​ kaldirmislar gibi derin bir ‘oh’ ​ekti.
Semyon Yakovlevich, ​ay doldurulup sekeri konduktan sonra:

- Daha seker koyun, dedi.

Bu emir ​zerine iki seker daha kondu. Semyon Yakovlevich tekrar:

- Daha ​ok, daha ​ok!… dedi. Bunun ​zerine bir seker daha atildi.

T​c car hi​: itiraz etmeden surup haline gelmis olan ​ayini i​meye basladi.

Orada bulunanlar ha​ ​ikartarak:

- Ulu Tanrim!… diye mirildandilar.

Toprak sahibi yine g​r​lt​l​ bir sekilde ‘Oh’ ​ekti. Bizimkilerin duvara sikistirdiklari yasli bir kadin tiz bir sesle haykirdi. ​yle ki salonda bulunanlar
d​n​p kadina baktilar.

- Peder! Semyon Yakovlevich! Bir saatten beri takdis edilmek i​in bekliyorum. Aziz Peder! Ne yapmam gerektigini s​yle bana! Bu zavalli
kadina bir ​g​t ver!…

Semyon Yakovlevich, zango​a: -r Sor ona, dedi.

Zango​, parmakligin ​n​ne geldi ve ​l​l​, sakin bir sesle kadina “sordu:

- Semyon Yakovlevich’in size, son kez s​ylediklerini yaptiniz mi?

Dul kadin aglayarak:

391-Nasil yapabilirdim, aziz Peder? diye sordu. Nasil yapabilirdim? Onlarla ne yapabilirim ki? Hepsi yamyam gibi; bana bir protesto ​ektiler.
Y​ksek mahkemeye vermekle korkutuyorlar. Hem de ​z annelerini!…

Semyon Yakovlevich, masanin ​zerindeki b​y​k bir seker par​asini g​s tererek:

- Onu su kadina ver! dedi.

​ocuk hemen masanin yanina kostu ve sekeri alarak dul kadina g​t​rd​.

- Tesekk​r, ederim, Peder. Bana karsi ​ok iyi davrandiginizdan eminim.

Kadin yine aglamaya baslayarak:

- Bu sekeri ne yapacagim? diye sordu.

Semyon Yakovlevich, b​y​k bir c​mertlikle bagirdi.

- Daha verin! Daha verin!..

Bir seker daha getirip kadina verdiler. Ermis Yari-deli ‘Daha, daha’ dedik​e getirip bir ​nc​ ve d​rd​nc​ sekeri de kadinin eline tutusturdular.
Manastirdan gelen rahip, b​t​n bu sekerlerin manastira verilmesi gerektigini d​s ​nm​s olacakti ki, derin bir i​ ge​irdi.

Dul kadin minnetle:

- Fakat bu kadar sekeri ne yapacagim? diye inledi. Hepsini de’ kullanamam, degil mi? Beni hasta eder. Bu bir emir mi, aziz Peder?

Kalabaligin i​inden biri mirildandi.

-Evet, bu bir emirdir.

Semyon Yakovlevich, b​y​k bir israrla:

- Yarim kilo daha seker verin ona, diye emretti.

Masanin ​zerinde b​y​k bir bas kesmeseker kalmisti, ama Semyon, kiloluk sekeri g​s termisti. K​yl​ler:

392

- Tanrim, Tanrim!… diye mirildanarak ha​ ​ikardilar. Manastirdan gelmis olan rahip, kendisine ​ay verilmedigi i​in

​fkelendiginden olacak, biraz kindar bir sesle:

- Simdilik kalbinizi merhametle doldurmak i​in agzinizi tat-lilastinn, dedi. Et tirnaktan ayrilmaz denir ve bunun anlami da budur.
Dul kadin birden ​fkeyle k​p​rd​.

- B​yle bir seyi nasil s​yleyebiliyorsunuz, Peder? Vershinin evi yandigi zaman beni ipe baglayarak alevlere s​r​klemek istediler. Sandigima ​l​ bir
kedi koydular. Her ​esit adiligi yapmaya kalktilar.

Semyon Yakovlevich birden elini sallayarak haykirdi.

- Defedin sunu! Defedin sunu!…

Zango​la gen​ ​ocuk bizim bulundugumuz b​l​me kostular. Zango​ kadini kolundan yakaladi. Kadin korkudan sinerek kapiya dogruldu.
Arkasinda kalan ve ​ocugun getirdigi sekerlere bakti.

Semyon Yakovlevich, geride kalan usagin birine haykirdi.

- B irini geri alin!…

Usak digerlerinin arkasindan firlayip salondan ​ikti. Biraz sonra ​ usak, salona girdiler; ellerinde kadina verilmis olan sekerler vardi. Bununla
beraber, kadin ​ sekeri beraberinde g​t​rmeyi basarabilmisti.

Kapinin yanindaki kalabaligin i​inden biri haykirdi.

- Semyon Yakovlevich!… R​yamda bir kus g​rd​m… Mavi bir karga. Suyun i​inden ​ikarak alevlerin arasina daldi. Bu r​yanin anlami nedir,
acaba?

Semyon Yakovlevich:

- Don demektir, dedi.

Bizim grubumuzdaki o sulu kadin yine basladi.

- Semyon Yakovlevich, bana neden cevap vermiyorsun? Seninle uzun zamandan beri ilgileniyorum.

393Semyon Yakovlevich, yere diz ​km​s olan toprak sahibini isaret ederek:

- Ona sor, dedi.

Manastirli rahip, kendisine bakilarak s​yleneni yerine getirmek ​zere toprak sahibine yaklasti.

- Ne gibi bir g​nah islediniz? Bir sey yapmaniz buyrulmus muydu?

Toprak sahibi boguk bir sesle cevap verdi.

- D​v​s memem, ellerimi serbest birakmamam buyrulmustu. Rahip sordu:

- Bu buyrugu yerine getirdiniz mi?

-Yapamadim! G​c ​m baskin ​ikti.

Semyon Yakovlevich, ellerini sallayarak haykirdi.

-Defedin, defedin! S​p​rge sopasini kullanin! S​p​rge sopasi!…

Toprak sahibi verilen emrin yerine getirilmesini beklemeden ayaga firladi ve kosarak salondan ka​ti.

Rahip, yere d​s m​s olan on rublelik altini alirken:

- Altin bir sikke d​s ​rm​s , dedi.

Semyon Yakovlevich, zengin t​c cari g​s tererek:

- Ona verilsin! dedi.

T​c car itiraz etmeye cesaret edemeden altini aldi. . Rahip kendisine h​kim olamadan:

- Altin altini ​eker, dedi

Semyon Yakovlevich, birden Maurice Drozdov’u isaret ederek:

- Ona sekerli bir ​ay verin! dedi.

Usak ​ayi koydu ve yanlislikla burnunun ucundan kelebek bir g​zl​k sarkan gence verecek oldu.
Semyon Yakovlevich, onun hatasini d​zelterek:

394

- Uzun boyluya, uzun boyluya! diye haykirdi.

Maurice kendisine uzatilan ​ayi aldi ve askerce bir selam verdikten sonra i​meye basladi. Neden oldugunu bilmiyorum; ama, grubumuzdaki
herkes kahkahalarla g​lmeye basladi.

Lisa, birdenbire Maurice Drozdov’a:

- Derim ki, dedi. Biraz ​nce diz ​km​s duran bayin yerine diz ​kmen gerekmez mi?

Drozdov, saskinlikla ona bakti.

Lisa birden inat​i, heyecanli bir tavirla ​abuk ​abuk konusarak:

- L​tfen, bana b​y​k bir yardimda bulunmus olacaksiniz, dedi. Buraya bakin, Maurice. Derhal diz ​kmelisiniz. Sizin diz ​kt​g​n​z​ g​rmeliyim. Eger
su anda diz ​kmeyecek olursaniz, sizi bir daha g​rmem. B​yle yapmanizi, b​yle davranmanizi istiyorum!

Lisa’nin b​yle konusmasi ile ne demek istedigini bilmiyorum; ama, b​y​k bir sinir krizine tutulmus gibi, hi​bir sey dinlemeden inatla
direniyordu. Asagida da g​recegimiz gibi, Maurice Drozdov, Lisa’nin son zamanlarda ​ok siklasan bu sinir n​betlerinin, kendisine
y​neltilmedigini (​​nk​, onun kendisine olan saygisindan en k​​k bir kuskusu bile yoktu), biliyordu. Bu sinir n​betlerinin, bilin​s iz bir nefretten
dogdugu inancindaydi.

​ay fincanini, hi​ sesini ​ikarmadan arkasinda duran yasli bir kadina verdi, parmakligin kapisini a​ti ve buyur edilmemis oldugu halde Semyon
Yakovlevich’in yanina girdi. Tam odanin ortasina gelince herkesin g​z​ ​n​nde diz ​kt​. Lisa’nin, grubun i​indeki bu kaba, k​​k d​s ​r​c ​ talebinin, onun
ince ruhunu pek sarsmis oldugundan eminim. Belki de, kendisini bu kadar kisinin g​z​ ​n​nde k​​k d​s ​rd​g​nden ​t​r​ Lisa’nin utanacagini d​s ​nm​s t​.
Dogrusunu s​ylemek gerekirse, hi​ kimse, bir kadini b​ylesine bir y​ntemle yola getirmeye cesaret edemezdi. Y​z​ndeki magrur anlam ve uzun
boyuyla ​ok g​l​n​ g​r​n​s ​ vardi. Ama,

395bizim gruptakilerden kimse onun bu g​l​n​ haline g​lmek cesaretini g​s teremedi. Onun beklenmedik bu hareketi herkesi etkilemisti. Sanki
s​zbirligi etmis gibi, herkes d​n​p Lisa’ya bakti.

Semyon Yakovlevich:

- Kutsal yag! Kutsal yag!… diye mirildandi.

Lisa’nin birden y​z​ sarardi ve kosarak parmakligin arkasina ge​ti. Bundan sonra, pek ​abuk bir sahne ge​ti. Lisa, b​t​n g​c ​yle Drozdov’un
kolundan tutmus onu yerden kaldirmaya ​alisiyordu. Bir yandan da, kendini kaybetmiscesine:

- Kalkin! Kalkin! diye haykiriyordu. Hemen kalkin! Hemen simdi!… Diz ​kmeye nasil cesaret edebiliyorsunuz?!….

Drozdov agir agir dogruldu. Lisa, onun kolundan tutmus y​z​ne bakiyordu. G​zlerinde dehsetli bir korku vardi. Semyon Yakovlevich yine
mirildandi.

- Hos-bakislar! Hos-bakislar!..

Lisa, nihayet Drozdov’u ​ekerek parmakliktan disari ​ikardi. Grubumuzda bir kipirdanma oldu. Bizim arabadaki kadinlardan biri, durumu
d​zeltmek istemis olacak ki, cilveli bir tavirla ve y​ksek sesle:

- Ne olur, Semyon Yakovlevich, dedi. Bana bir sey buyur-mayacak misiniz? Oysa, size ne kadar g​veniyordum.

Semyon Yakovlevich birden ​fkeyle kadina d​nd​. ​ok uygunsuz bir dille:

- Su kadini defedin!… defedin!… diye haykirdi.

Korkun​ bir a​iklikla tane tane s​ylemisti. Kadinlarimiz ​igliklarla kapiya dogru kosustular; erkeklerse katila katila g​l​yorlardi. Semyon
Yakovlevich’i ziyaretimiz de b​ylece son bulmus oldu.

S​ylenenlere bakilacak olursa, orada esrarli bir olay daha ge​misti. Daha dogrusu, bu ziyareti b​ylesine ince ayrintilari ile anlatmamin nedeni,
bu olayi anlatabilmek i​indi.

396

Herkes hep birden kapiya kostugunda, Maurice Drozdov, Lisa’nin kolundan tutmus kapiya dogru y​r​m​s t​. Tam o sirada, Lisa’nin
Stavrogin’le y​z y​ze geldigini s​yl​yorlar. Sunu da hatirlatmaliyim ki, pazar g​nk​ olaydan bu yana bir​ok kez karsilasmislar; fakat, aralarinda
uzun boylu bir konusma ge​memisti. Kapida karsilasmalarini g​rd​m; bir an i​in ikisi de duraladilar. Birbirlerini garip bir tavirla s​zd​ler. Fakat
kalabalik y​z​nden iyi g​rmemis olabilirim. Ama, iddialara g​re, Lisa onunla karsilasir karsilasmaz elini kaldirmis ve tokat atmak ​zereyken
Stavrogin, atik bir hareketle geri ​ekilmisti. Belki de bunun nedeni, Stavrogin’in biraz ​nce olan olaydan ​t​r​ alayla bakmasi olabilirdi.
Dogrusunu s​ylemem gerekirse, ben hi​bir sey g​rmemistim. Ama herkes g​rd​g​n​ iddia ediyordu. Oysa, o anki kargasalikta, b​yle bir seyi
kimsenin g​rmesi m​mk​n olamazdi. O zamanlar buna inanmayan bir ben vardim. Bununla beraber, d​n​s te, Nicholas Stavrogin’in renginin
biraz soluk oldugunu hatirlarim.

***

Hemen hemen bu olayla ayni anda, yani ayni g​nde, Bay Verkhovensky ile Bayan Stavrogin nihayet bulusmuslardi. Bayan Stavrogin, onunla
g​r​s mek istedigini defalarca haber vermis olmakla beraber, her nedense daima bu g​r​s meyi ertelemisti. Bulusmalari Skvoreshniki’de oldu.
Bayan Stavrogin, sehir disindaki bu evine biraz sinirli ve endiseli olarak gelmisti; bir g​n ​nce, ta-sarlanan b​y​k eglencenin Maresal’in evinde,
yapilmasina karar verilmisti. Fakat ​abuk karar vermeye aliskin olan Bayan Stavrogin, o eglenceden sonra, Skvoreshniki’de b​y​k bir eglence
tertiplemeye ve b​t​n sosyeteyi ​agirmaya karar verdi. B​ylece, herkes kimin evinin daha uygun ve b​y​k oldugunu anlayacakti. Genel olarak,
Bayan Stavrogin taninmayacak kadar degismisti. Sanki yeniden dogmustu; eski, ulasilmaz ‘y​c e kadin’ (Stepan Verkhovensky’nin s​z​yd​ bu)
gitmis, yerine simarik bir sosyete kadini gelmisti.

397Bununla beraber, bunun sadece bir g​r​n​s olmasi da muhtemeldir.

Sehir disindaki bu bos eve gelir gelmez, sadik k​hyasi Alexey Yegorych ve dekorasyon islerinde ​ok tecr​beli olan Foma’yla beraber evin b​t​n
odalarini teker teker dolasmisti. Hemen planlarin tartismasina basladilar; sehirdeki evden hangi mobilyanin getirilecegini; hangi resimlerin
asilacagini; nerelere asilacagini; limonluktan hangi ​i​eklerin getirilecegini ve nerelere konulacagini; perdelerin nerelere asilacagini, b​felerin
nerelere konacagini; ka​ b​fe gerektigini tartistilar. Iste tam bu siradadir ki, aklina Bay Verkhovensky’ye arabasini g​nderip onu ​agirtmak geldi.

Bay Verkhovensky, daha ​nceden bildigi ve onun b​yle ani ​agrilarina alisik oldugu i​in hazirdi. Arabaya binerken b​y​k bir dindarlikla ha​ ​ikardi;
bug​n kaderi tayin olacakti. Bay Verkhovensky geldiginde, dostunu, b​y​k salonda, duvardaki cumbanin i​ine yerlestirilmis kanepenin ​n​ne
​ekilmis mermer masanin basinda, elinde kalem k​git otururken buldu. Foma, galeriyi, pencerelerin y​ksekligini ​l​erken Bayan Stavrogin de
onun s​yledigi ​l​leri yaziyordu. Isini birakmadan Bay Verkhovensky nin mirildanarak selamina karsilik vermesine aldirmadan yanina
oturmasini isaretle anlatti.

Bay Verkhovensky bu olayi bana s​yle anlatiyordu:

- Hislerime h​kim olarak tam bes dakika oturup bekledim. Sanki karsimdaki yirmi yildir tanidigim kadin degildi. Her seyin bitmis oldugu
inanci, bana onu bile sasirtan bir g​​ verdi Yemin ederim ki, son anlardaki sogukkanliligim onu bile sasirtmisti.

Bayan Stavrogin kalemini masanin ​zerine atti ve birden Bay Verkhovensky’ye d​nd​.

- Bay Verkhovensky, burada is g​r​s mek ​zere bulunuyorsunuz. Parlak ve s​s l​ s​zler hazirladiginizi biliyorum; ama. konuya girsek iyi olacak
sanirim. Siz de b​yle d​s ​nm​yor musun az?

Bay Verkhovensky saskinligindan irkilmisti. Elindeki kozlari d​kmekte ​ok acele etmisti. Bunun devami acaba nasil olacakti?

398

Bayan Stavrogin ​abuk ​abuk konusarak devam etti:

- Durun. Bir sey s​ylemeyin. ​nce ben konudayim, sonra siz s​ylersiniz. Ama yine de, bana s​ylenecek bir seyiniz oldugunu sanmiyorum ya,
neyse. Yillik bin iki y​z rublelik gelirinizi, hayatinizin sonuna kadar vermeyi, kutsal bir g​rev olarak kabulleniyorum. Belki de kutsal bir g​rev
degildir; ama, basit bir anlasmadir. B​ylesi daha dogru, degil mi? Eger arzu edecek olursaniz bunu yazarak da yapabiliriz. ​l​m​m halinde
gerekli b​t​n ​nlemleri aldim. Fakat simdilik, oturacaginiz evin bakimini ve hizmet​ilerinizin teminini ​zerime aliyorum. Bunu paraya ​evirecek
olursaniz, yillik bin bes y​z ruble eder, degil mi? Bu yilliginiza ​ y​z ruble daha ekleyerek yuvarlak hesap yapacagim. Bu miktarin size bir yil
yeterli oldugunu bilirsiniz, degil mi? Az da sayilmaz, degil mi? Tabii, ​zel durumlar olursa, size ayrica para verebilirim. Bu bakimdan, parayi
pesin olarak alin, hizmet​ilerimi bana geri verin ve arzu ettiginiz gibi, istediginiz yerde yasayin… Petersburg’ da, Moskova’da, Avrupa’da ya
da sehrimizde bir yerde oturabilirsiniz, ama benim yanimda degil. Anladiniz mi ?

Bay Verkhovensky agir agir ve h​z​n dolu bir sesle:

- Bundan kisa bir zaman ​nce, ayni dudaklardan, yine ayni ​abuklukla ve inatla bazi istekler d​k​lm​s t​, dedi. Bu isteklere boyun egmis ve arzu
edildigi i​in ‘gopak’ oynamistim. Oui, la comparison peut ​tre permise. C’etait comme un petit cosak du Don, qui sautait sur sa propre
tombe (Bir mukayese yapalim. Sanki kendi mezari ​s t​nden atlayan k​​k bir kazak gibiyim.) Simdi de…

-Durun, efendim. ​ok f azla konusuyorsunuz. Dans etmediniz; ama, bana, yeni bir kravat takmis, s​s lenmis p​s lenmis olarak geldiniz. Inanin
ki evlenmeyi siz de ​ok istiyordunuz. Y​z​n​zden anlamak m​mk​nd​r. Fakat y​z​n​zdeki anlamin, o zaman ​ok ​irkin oldugunu da s​yleyebilirim. Bunu
o zaman s​ylememis olmam, sadece kibarligimdan ​t​r​yd​. Ama siz, evleneceginiz kiz ve hakkimda yazdiklarinizi d​s ​n​n bir kere. Bununla
beraber, ​ kizla yine de evlenmeye hazirdiniz. Simdi durum bambaska. Hem

399mezarinin ​s t​nden atlayan k​​k kazagin bununla ne ilgisi var? Bunun nasil bir benzetis oldugunu anlayamadim, dogrusu. Tersine, ne kadar
uzun yasarsaniz, ben o kadar memnun olurum.

- D​s k​nler evinde mi?


- D​s k​nler evi mi? Yilda ​ bin ruble geliri olan bir insan d​s k​nler evine gitmez.

S​z​n​n burasinda g​lerek:

- Oh, simdi anladim, dedi. Peter, d​s k​nler evi hakkinda k​​k bir saka yapmisti. Ulu Tanrim!.. Ger​ekten dikkate alinmasi gereken bir d​s k​nler
evi var, tabii. Orasi en soylu kisiler i​indir. Orada, albaylar varmis. Hatta, bir general oraya gitmeyi d​s ​n​- yormus. Elinizdeki b​t​n parayla
oraya gidecek olursaniz, rahat eder ve istediginiz kadar usak bulursunuz. Orada bilimsel ​alismalariniza da devam edebilirsiniz. Hem oyun
arkadasi da bulabilirsiniz.

- Passons (ge​elim)

Bayan Stavrogin kaslarini ​atti.

-Passons mu? ​yleyse s​yleyeceklerim bu kadar. Size durumu bildirdim. Bundan b​yle artik ayri yasayacagiz.

-Hepsi bu kadar mi? Yirmi yildan arta kalanlar sadece bu kadar mi? Ayrilisimizdaki son s​z​n​z bu mu?

- Duygulu konusmayi ​ok seviyorsunuz, Bay Verkhovensky. Artik b​yle konusmalarin modasi ge​mis, diyorlar. Kaba, ama basit konusuluyor,
simdi. Yirmi yili bir kere dilinize dolamissiniz! Karsilikli bencillikle ge​mis yirmi yildan baska bir sekilde s​z edilemez. Bana yazdiginiz her
mektup, benim i​in degil, edebiyat tarihine ge​mesi i​in yazilmis. Siz bir dost degil, g​zel yazmayi seven bir insansiniz, o kadar. Dostluk,
ger​ekten b​y​k bir kelimedir. Ger​ekte, dostluk, iki kisinin i​ini birbirlerine d​kebilmesidir.

- Tanrim, s​ylediklerinizde, baska insanlarin s​zleri o kadar ​ok ki!… Ezbere bilinen seyler!… Sizi de kendilerine benzetmisler!… Siz de
mutluluktan sarhossunuz! Siz de g​nese karsi kah—

400

kahalar atiyorsunuz! Chere, chere, ​zg​rl​g​n​z​ onlara ne karsiliginda sattiniz?

Bayan Stavrogin ​fkeden ​ilgina d​nd​.

- Baskalarinin s​ylediklerini tekrarlayan bir papagan degilim. Bunlarin arasinda bana ​zg​ s​zlerin de bulunduguna inanabilirsiniz. Su s​z ettiginiz
yirmi yil benim i​in ne yaptiniz? Sizin i​in getirttigim kitaplara bakmami bile istemediniz. Ayrica, cilt​iye g​nderilmeselerdi hi​ a​ilmadan
kalacaklardi. Benim ​nderim olmanizi istedigim ilk yillar, okumak i​in bana ne verdiniz? Daima Kapfig. Kapfig’den baska bir sey
vermiyordunuz. Benim k​lt​rl​ bir kadin olmami istemiyor ve elinizden geldigi kadar beni baltalamaya ​alisiyordunuz. Oysa, g​lenler sadece size
g​l​yorlar. Dogrusunu s​yleyeyim, sizi sadece bir edebiyat elestirmeni olarak kabul etmistim. Bundan da ileri gidemediniz. Petersburg’a
giderken, aylik bir dergi yayimlamak istedigimi s​yledigimde, magrur bir tavirla y​z​me garip garip bakmakla yelindiniz.

- Yanlissiniz, yanlissiniz. O zamanlar pesimize d​s ​lmesinden korkuyorduk…

- Yanlissiniz, yanlissiniz. O zamanlar pesimize d​s ​lmesinden korkamazdiniz. Hatirlarsaniz, k​lelerin serbest birakildigina dair haber
yayildiginda, subatti; korku i​inde bana kosmustunuz. Yayimlanmasi d​s ​n​len aylik dergi ile hi​bir iliskiniz olmadigini; gen​lerin size degil, bana
gidip geldiklerini; sizinse evimde kalan bir ​gretmen oldugunuzu bildiren bir mektup yazip vermemi istediniz, ​yle degil mi? Hatirladiniz mi?
Daima kusursuz bir insan oldugunuzu g​s termek istersiniz, Bay Verkhovensky.

Bay Verkhovensky aglamakli bir sesle:

- O sadece bir anlik zayiflikti, dedi. Baska bir sey degil. B​yle ​nemsiz bir sey i​in mi dostlugumuzu yikacagiz? Bu kadar uzun yillardan beri
bizi baglayan baska baglar da olmadi mi?

— Her seyi ​ok ​abuk hesapliyorsunuz. Beni daima size karsi bor​lu birakmak istiyorsunuz. Avrupa’dan d​nd​g​n​zde, bana te—

401peden bakmaya basladiniz ve tek kelime s​ylememe imk​n vermediniz. Oysa, Avrupa’ya gidip d​nd​g​mde, Madonna’nin bende biraktigi
izlenimlerden s​z ettigim zaman, beni dinlemediniz; beyaz kravatiniza bakarak, duygularimi ​nemsemeden s​ylediklerimi k​​mseyerek, biyik
altindan g​ld​n​z,

- ​yle degildi… ​yle olmasa gerek… J’ai oublie (unuttum).

- Evet, ​yleydi. Zaten bana karsi ​v​nebileceginiz bir sey de yoktu. ​nk​, s​ylediginiz her sey t​m​yle sa​maydi. Simdi kimse, hi​ kimse,
Madonna’dan heyecanlanmiyor. Yasli, eski kafali ihtiyarlardan baska kimse, onun i​in kafa patlatmiyor. Bu kanitlanmistir.

- Kanitlanmis mi?

- Hi​bir ise yaradigi yok artik. Bir testi, i​ine su konuldugu s​rece yararlidir. Bu kalem degerlidir; ​nk​, yazi yazabilirsin, ama Madonna sadece
alelade bir kadin y​z​d​r ve dogada y​zlercesi bulunabilir. Bir elma resmi yapin ve yanma da ger​ek bir elma koyun… hangisini alirdiniz? Hi​
d​s ​nmezdiniz, degil mi? Iste simdi b​t​n varsayimlar, ​zg​r bir arastirma isigi altinda renkleniyor.

- Anliyorum, anliyorum.
- Alayla g​l​yorsunuz. ​rnegin, sadaka ​zerine ne d​s ​n​rs​n​z? Oysa, sadaka vermekten duyulan zevk, ahlaksizca duyulan bir zevktir. Zenginler,
sadaka vermekle zenginliklerini anlarlar. Fakir bir insan karsisindaki g​c ​n​ anlar. Sadaka, vereni de alani da bozar. ​s telik amacina da varamaz
insan. Sadaka, yoksullugu k​rlestirmekten baska bir ise yaramaz. ​alismaktan ka​inan tembel insanlar, kazanma hirsiyla kumar masasinin
etrafini alan kumarbazlar gibi, kazanma ​abasi i​indedirler. Tabii, bu sadece bos bir umuttur. ​te yandan ​nlerine atilan birka​ bakir para, y​z
kiside bir kisiyi bile memnun etmez. Hayatiniz boyunca, acaba ka​ para sadaka verdiniz? Ka​ para bagista bulundunuz? Eminim ki birka​
kurustan fazla degildir. Son kez verdiginiz bir seyi hatirlamaya ​alisin. Iki yil ​nce miydi? Belki de d​rt yildir. Bagirip ​agirmaktan

402

baska bir is g​rd​g​n​z yok. Sadaka vermeyi, yasayla ortadan ka-dirmalari gerekir. Yeni rejim kuruldugunda artik fakir insan diye bir sey
kalmayacak ortada.

— Ah, baskalarinin s​zlerini nasil da tekrarlayip duruyorsunuz!… Simdi de ortaya yeni bir rejim ​ikti, ha? Mutsuz kadin, Tanri yardimciniz
olsun!

-Evet, efendim, simdi de ortaya bu ​ikti. Simdi herkesin bildigi d​s ​nceleri, benden ​zenerek sakladiniz. Hem de bunu sirf, beni
​ekemediginizden, beni avcunuzun i​inde tutabilmek i​in yaptiniz. Julia Lembke bile benden ​ok ilerde. Ama, artik g​zlerim a​ildi ve her seyi daha
a​ik olarak g​rebiliyorum. Sizi, elimden geldigi kadar savundum, efendim. Herkes sizin su​lu oldugunuzda fikir birligi ediyor.

Bay Verkhovensky yerinden kalkarak:

- Yeter artik, dedi. Yeter. Size baska ne diyebilirim ki? T​vbe edin dememi beklemezsiniz, degil mi?

- Bir dakika oturun, efendim, l​tfen. Size sormak istedigim baska bir sey daha var. Edebiyat matinesinde bir par​a okumak ​zere davet
edildiniz. Bunun sorumlusu benim. Ne okuyacaginizi s​yleyin, l​tfen.

-Sizin d​s ​ncelerinizde bir bardak ya da bir kalem kadar degeri olmayan, krali​eler krali​esi, insanligin ​yk​s ​, Sistine Madonna’ sim okuyacagim.

Bayan Stavrogin h​z​nl​ bir tavirla:

- Her halde tarihten okumazsiniz, degil mi? diye sordu. Aksi halde sizi dinlemeyeceklerdir. Madonna’yi d​s ​n​yorsunuz!… Herkesi uyutacak
olduktan sonra, ondan s​z etmenizin bir degeri kalir mi dersiniz? Sizi temin ederim ki, Bay Verkhovensky, b​t​n bunlari sizi d​s ​nd​g​m i​in
s​yl​yorum. Ispanya tarihinden, orta​aglara ait, kisa ama ilgi ​ekici bir saray olayini, ya da ufak tefek olaylari kendi g​zel s​zlerinizle s​s leyip
okusaniz daha iyi olmaz mi? O ​aglarda, saraylar, g​zel kadinlar ve zehirlemeler ​km​s

403derler. Karmazinov, Ispanya tarihinden hos bir sey bulup oku-yamamanizm ​ok garip olacagini s​yl​yor.

-Karmazinov, kendisini yazarak t​ketmis olan o budala benim i​in bir konu ariyor, ha!…

- Karmazinov hemen hemen ulusal bir degerdir!… ​ok k​s tah​a konusuyorsunuz, efendim!…

- Karmazinov’unuz, degersiz ve igren​ bir kocakaridir. Chere, chere, ne zamandan beri onlarin esiri oldunuz? Oh, Tanrim!..

- Kendini begenmisliginden nefret ederim; ama, ​s t​n zek​s ini da takdir ederim. Elimden geldigince, dilimin d​nd​g​ kadar sizi savunmus
oldugumu bir kere daha s​ylerim, efendim. Kendinizi g​l​n​, can sikici bir insan olarak bellemenizden elinize ge​en ne olacaktir? B​yle
yapacaginiza, eski kusagin bir temsilcisi olarak, dudaklarinizda magrur bir g​l​msemeyle k​rs​ye ​ikin. Elinizden geldigi kadar, b​t​n zek​nizi
kullanarak birka​ eglenceli fikra anlatin. Yasli olmaniz, ge​mis y​zyilin insani olmaniz, onlardan geri kalmaniz ne ifade eder? B​t​n bunlari siz
kendiniz de itiraf etmez miydiniz? Eski devrin bug​ne kadar gelen, sevimli, iyi kalpli ve zeki bir adami oldugunuzu derhal anlayacaklardir.
Kisacasi, eskiden kalmis olmakla beraber, b​y​k yetenekleri olan bir kimse oldugunuzu anlayacaklardir. Rica ederim, beni kirmayin!….

- Chere, yeter! Benden istemeyin, yapamam. Madonna’dan s​z edecegim. Ya onlari silip s​p​recek, ya da beni ezip yok edecek b​y​k bir firtina
koparacagim.

-Sizi yerle bir edecegi ger​ek, Bay Verkhovensky.

- Bu da benim kaderim olur. Elinde makas, y​c e ​lk​n​n tanrisal y​z​n​ esitlik ve kiskan​lik ugruna par​alamak i​in merdivenlere tirmanan k​leden s​z
edecegim onlara. Varsin herkes nefretle ansin beni, hem sonra… sonra…

- Sonrada sizi akil hastanesine kaldiracaklardir.

- Belki de. Ama ne olursa olsun, yensem de yenilsem de, o aksam boh​ami sirtima vurup, varimi yogumu , b​t​n armagan—

404

larinizi, bana bagladiginiz yillik geliri, vaat ettiginiz b​t​n mutluluklari tepecek, ​mr​m​n geri kalan yillarini bir t​c carin evinde ​gretmen olarak
ge​irmek ya da bir duvarin kenarinda a​liktan ​lmek ​zere buralari terk edecegim. S​yleyeceklerim bu kadar. Alea jacta est! Yani, ok yaydan ​ikti
bir kere!

​fkeyle yerinden kalkti.


Bayan Stavrogin g​zlerinden ates p​s k​rerek yerinden firladi.

-Size inandim, dedi. B​yle sa​ma sapan bir ​yk​yle evimin ve benim serefimi ayaklar altina alacaginizi biliyordum, zaten. T​c carin evinde
​gretmenlik yapacaginizi ya da bir duvar dibinde ​leceginizi s​ylerken, ima etmek istediginiz neydi? Nefretten ve iftiradan baska hi​bir sey yok
b​t​n s​zlerinizde! ..

- Beni daima asagi g​rd​n​z. Ama, hanimina sadik bir s​valye gibi bitirecegim… sizin d​s ​nceleriniz benim i​in daima her seyden degerli olmustur.
Bu andan itibaren hi​bir seyi kabul etmeyecek, ​ikar g​zetmeden sizi sayacagim.

-Ne kadar budalaca bir sey!…

- Bana hi​bir zaman saygi duymadiniz. Binlerce zayif tarafim olabilirdi. Evet, sizi s​m​rd​m; nihilizm dili ile konusuyorum; fakat, s​m​rmek, hi​bir
zaman davranislarimin ilk eregi olmamistir. Bu kendi kendine oluverdi; ben de nasil oldugunu bilmiyorum. Aramizda yemekten daha y​c e bir
seyler oldugunu d​s ​n​rd​m hep. Hi​bir zaman, evet, hi​bir zaman bir al​ak olmadim. Durumu d​zeltmek amaci ile artik yola koyulmaliyim. Yilin
sonuna dogru, sonbaharin sonuna dogru, kirlari sis kaplarken, yollar r​zg​rdan inlerken y​r​yecegim, y​r​yecegim… fakat daima yeni kaderime
dogru y​r​yecegim…

Temiz bir askla dolu, Tatli r​yalarina sadik….

Oh, elveda, r​yalarim. Yirmi yil! Alea jacta est! Yani, ok yaydan ​ikti!…

405Birden g​zlerinden bosalan yaslar yanaklarindan s​z​lmeye baslamisti. Sapkasini aldi.

Bayan Stavrogin kendisine g​​l​kle h​kim olarak:

- Latince anlamiyorum, dedi.

Kim bilir belki o da aglamak istemisti, ama kaprisi ve gururu bir kere daha ona h​kim oldu.

- Yalniz bir sey biliyorum, dedi. B​t​n bunlarin ​ocukluk olduklarini biliyorum. Bencillikle dolu tehditlerinizi hi​bir zaman yerine getiremezsiniz.
Hi​bir yere gidemezsiniz. Hi​bir t​c carin yaninda hoca olmayacaksiniz. G​nlerinizi, benden alacaginiz yillik gelirle, hi​bir ise yaramaz dostlarinizi
sali g​nleri kabul ederek, yine benim ellerimde ge​ireceksiniz. Iyi g​nler, efendim.

-Alea jacta est!.. ,

Bu s​z​ yerlere kadar egilerek s​ylemisti. Eve d​nd​g​ zaman heyecandan ​lecek gibiydi.

406​T EKI YAYINEVI

939-97​T EKI KLASIK


Roman
YAPIM

​teki Ajans
KAPAK TASARIMI
Arif Turan

REDAKT​R
Celal Inal
BASKI ve CILT
Emel Matbaasi
BIRINCI BASKI

1994
IKINCI BASKI

1996

​T EKI, A​i Yayinciligin kurulusudur.

Y​NETIM YERI

Mediha Eldem Sokak 52/1

” 06421 Kizilay/ANKARA

Tel: 312 435 38 33

Fax: 312 433 96 09

ISBN 975-7782-57-2

You might also like