Professional Documents
Culture Documents
MS birkaç yüzyıl Çin, Mısır ve diğer bazı medeniyetlerde simyacılar metalleri altına
dönüştürmek için uğraşmışlardır. Bu sayede birçok kimyasal tepkime keşfedilmiş
ayrıca damıtma, süblimasyon ve kristallendirme gibi ayırma teknikleri geliştirilmiştir.
İlk deneyci bilim adamı olarak kabul edilen Roger Bacon (1214-94) simya konusunda
çok sayıda yazı yazmıştır. Ona göre “Güvenilir bilgiye ancak akıl ve deney yollarıyla
ulaşılabilir. Akıl kanıtlayıcı, deney ise bilgi toplayıcıdır”.
Bileşik Sistematik Adı Geleneksel Adı Bileşik Sistematik Adı Geleneksel Adı
H Monohidrojen Atomik hidrojen O2 Dioksijen Oksijen
H2 Dihidrojen Hidrojen O3 Trioksijen Ozon
Beyaz fosfor α-kükürt
P4 Tetrafosfor S8 Oktasülfür
Kırmızı fosfor -kükürt
Sonek Açıklama/Örnek
-an Doymuş bor hidrürler; 14., 15. ve 16. grup hidrürleri / PH3 (fosfan), SiH4 (silan)
-ik Hem inorganik, hem de organik asitlerde / Sülfürik asit, asetik asit
-ür Bazı tek ve çok atomlu iyonlarda / Fˉ (florür); Clˉ (klorür); CNˉ (siyanür)
Bir merkezi elementin en yüksek değerliğinden daha düşük değerlikli oksiasidinin
-öz
sonunda / HNO2 (nitröz asit)
-it -öz sonekini içeren oksiasitlerin anyonlarında / HNO2 (nitröz asit); NO2ˉ (nitrit)
H+’nın bir hidrür ya da türevine katılmasıyla oluşan yapılarda / NH4+ (amonyum);
-yum
H3O+ (hidronyum)
-i Oksijen içeren bazı radikallerin sonunda / OH (hidroksi)
-osen Metalosenlerde / (C5H5)2Fe (Ferrosen)
3.1 Katyonlar
a. Alkali ve toprak alkali metal katyonlarının sonuna “iyon” ya da “katyon” sözcüğü
getirilerek okunur:
Na+ : Sodyum iyonu/katyonu
Sr2+ : Stronsiyum iyonu/katyonu
b. Geçiş metali katyonları ve periyodik tablonun sağında yer alan ana element katyonlarının
adlandırılmasında, katyon adından sonra katyonun değerliği parantez içinde yazılır.
Geleneksel adlandırmada ise aynı elementin daha düşük yükseltgenme basamağına sahip
katyonunun sonuna –öz (bazı atomlar için –ez) soneki, daha yüksek yükseltgenme basamağına
sahip katyonunun sonuna –ik soneki getirilir:
Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 3
Katyon Sistematik Adı Geleneksel Adı
Cr2+ Krom(II) / Krom(2+) Kromöz
Cr3+ Krom(III) / Krom(3+) Kromik
Mn2+ Mangan(II) / Mangan(2+) Manganez
Mn3+ Mangan(III) / Mangan(3+) Manganik
Fe2+ Demir(II) / Demir(2+) Ferröz
Fe3+ Demir(III) / Demir(3+) Ferrik
Sn2+ Kalay(II) / Kalay(2+) Stannöz
Sn4+ Kalay(IV) / Kalay(4+) Stannik
c. Eş çekirdekli çok atomlu katyonların adları, oluşturdukları molekülünki ile aynıdır. Sadece
değerlik parantez içerisinde yazılır.
O2+ : Dioksijen(1+) iyonu
Hg22+ : Diciva(2+) iyonu / diciva(I) katyonu
d. Hidrürlere H+ ilavesiyle oluşan katyonlar, hidrür bileşiğinin sonuna –yum eki getirilerek
okunur.
NH4+ : Amonyum
PH4+ : Fosfonyum
N2H5+ : Diazanyum / hidrazinyum
H3O+ : Hidronyum
H3S+ : Sülfonyum
N2H62+ : Diazandiyum
3.2 Anyonlar
a. Bazı anyonlar –ür ve –it sonekleri alarak okunur (Anyon bileşik sayısı ise di-, tri-, tetra-
önaklerini alır):
Hˉ : Hidrür
S2ˉ : Sülfür
N3ˉ : Trinitrit(1-) / azit
C22ˉ : Dikarbür(2-)
Brˉ : Bromür
Iˉ : Iyodür
O2ˉ : Oksit
O3ˉ : Trioksit(1-) /ozonür
O22ˉ : Dioksit(2-) / peroksit
O2ˉ : Dioksit(1-) / süperoksit
3.4 Hidrürler
Hidrojenin ikili bileşikleridir.
a. Alkali ve toprak alkali hidrürlerin dışındaki metal hidrürlerin adlandırılmasında metalin
adından sonra değerliği parantez içinde yazılır:
NaH : Sodyum hidrür
CaH2 : Kalsiyum hidrür
CuH : Bakır(I) hidrür
CuH2 : Bakır(II) hidrür
b. 13. (IIIA), 14. (IVA) ve 15. (VA) grup ametal ve yarı-metal hidrürlerin adlandırılmasında,
eğer element temel durum elektronik konfigürasyonundaki yarı dolu orbital sayısı kadar H ile
hidrür oluşturmuşsa elementin adının sonuna –an soneki (geleneksel adlandırmada –in
soneki) getirilir:
PH3 : Fosfan / Fosfin H2S : Sülfan / Sülfin
BH3 : Boran / Borin SeH2 : Selan / Selin
SiH4 : Silan / Silin SnH4 : Stannan / Stannin
3.5 Oksitler
XmOn genel formülüne sahip bileşiklerdir.
Na2O : Sodyum oksit
Na2O2 : Sodyum peroksit
Al2O3 : Aliminyum(III) oksit
Cu2O : Bakır(I) oksit / CuO : Bakır(II) oksit
N2O : Azot(I) oksit / diazot oksit
NO : Azot(II) oksit / azot monoksit
N2O4 : Dimerazot(IV) oksit / diazot tetraoksit
Cl2O7 : Dimerklor(VII) oksit / diklor heptaoksit
4. Tepkimelerin Sınıflandırılması
Milyonlarca bileşiğin çok sayıda tepkimesi vardır. Bu tepkimelerin sınıflandırılması
öğrenmeyi kolaylaştıracaktır.
4.1. Birleşme Tepkimeleri: İki ya da daha çok maddeden yeni bir maddenin oluşmasıdır. Üç
şekilde gerçekleşebilir.
(i) İki elementin birleşmesi
* O2, bazı soy metaller (Au, Pd, Pt) dışındaki tüm metallerle etkileşerek metal oksitleri verir;
4.2. Yer Değiştirme Tepkimeleri: Bir element bileşikteki bir elementin yerine geçer; aktif
elementler daha az aktif olanı yerinden çıkarır. Aktif element, kolay elektron verebilen
demektir (yükseltgenme potansiyeli “𝜀𝑦ü𝑘 ” daha yüksek olan, yani kolay yükseltgenebilen).
* Çok aktif olan metaller (1. Grup metalleri) sudan bile H2 çıkarır;
4.4. Metatez (Çift Yer Değiştirme) Tepkimeleri: İki bileşikten, iki yeni bileşiğin oluşmasıdır.
Türlerin yükseltgenme basamağında bir değişiklik meydana gelmez.
!!! Tepkimeye giren maddelerin biri veya birkaçının yükseltgenme basamağı değişiyorsa, bu
tür tepkimelere redoks tepkimeleri denir. Birleşme, yerdeğiştirme ve bozunma tepkimeleri
genellikle redoks tepkimeleridir.
1897, J.J. Thomson: Katot ışınları tüpünde elektronları keşfetmiştir. Bu keşif atomun
bölünemez olduğu varsayımını sonlandırmış oldu. Thomson atomların
bölünebileceğini ve katottan yayılan parçacıkların atomun bir parçası olduğu sonucuna
vardı ve yüklerin atom içerisinde düzgün bir şekilde yerleştiğini öne sürdü (üzümlü
kek atom modeli).
1909, E. Rutherford: Thomson’ın öğrencisi olan Rutherford ince altın bir folyo
üzerine gönderdiği α-parçacıklarının (+ yüklü parçacıklar) büyük çoğunluğunun
sapmadan yoluna devam ettiğini ama çok az bir kısmının geri döndüğünü gözlemledi.
Bunun çalışmalar sonucunda Rutherford; “Bir atomun kütlesinin çok büyük bir kısmı
ve pozitif yükün tümü, çekirdek denilen çok küçük bir bölgede yoğunlaşır ve atomun
büyük bir kısmı boş bir uzay parçasıdır. Çekirdeğin dışında, çekirdek yüküne eşit
sayıda elektron bulunur. Atomun kendisi elektrik yükü bakımından nötrdür” savını
ortaya atmıştır.
1909, R. A. Millikan ve H. Fletcher: Yağ damlacığı deneyi ile elektronun yükünü tayin
etmişlerdir.
1932, J. Chadwick: Nötronu keşfetmiştir. Yüksüz olan nötron, proton ile birlikte,
atomun çekirdeğini meydana getirir. Ayrıca nötron ve proton sayılarının toplamı, bize
kütle numarasını verir. Nötron ve proton kütleleri, birbirine oldukça yakındır.
1. Işık ve Madde
Maddeyi oluşturan tanecikler hakkındaki çok önemli bilgiler, ışığın madde ile etkileşmesinin
incelenmesi sonucunda edinilmiştir. Işığın yapısı hakkında, tanecik modeli, elektromanyetik
dalga modeli ve foton modeli olmak üzere üç model önerilmiştir. Tanecik modeli günümüzde
geçerliliğini yitirmiştir.
Renk dizisi kırmızıdan baslar ve mora kadar devam eder. Kırmızı en uzun dalga boyu veya
en düşük frekansa mor ise en kısa dalga boyu veya en yüksek frekansa sahiptir.
Elektromanyetik dalga spektrumu (ışık spektrumu) aşağıdaki gibidir:
𝐸 = 𝑒𝑛𝑒𝑟𝑗𝑖;
𝑛 = 𝑘𝑢𝑎𝑛𝑡𝑢𝑚 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑠𝚤 (𝑡𝑎𝑚 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑙𝑎𝑟; 1, 2, 3 … );
𝑬𝒏 = 𝒏 ∙ 𝒉 ∙ 𝝂 ℎ = 𝑝𝑙𝑎𝑛𝑘 𝑠𝑎𝑏𝑖𝑡𝑖 (6,626 ∙ 10−34 𝐽 ∙ 𝑠);
𝜈 = 𝑓𝑟𝑒𝑘𝑎𝑛𝑠
Fotoelektrik Olay: 1888’de H. Hertz, belirli metallerin yüzeyine ışık çarptığında metalden
elektron boşalımı olduğunu keşfetti ve bu olayı fotoelektrik olay olarak adlandırdı. Bulguları
şunlardı:
Elektron yayınlanması, yalnızca gelen ışığın frekansı belirli bir eşik değerin (𝑣0 )
üzerine çıktığında gerçekleşir.
Yayınlanan elektron sayısı gelen ışığın şiddetine bağlıdır.
Yayınlanan elektronların kinetik enerjisi ışığın frekansına bağlıdır.
1905’te Einstein elektromanyetik ışımanın tanecik karakterine sahip olduğunu ve daha sonra
G. N. Lewis tarafından foton adı verilen, bu ışık taneciklerinin Planck eşitliği ile
hesaplanabilecek özgün bir enerjiye sahip olduğunu ileri sürdü.
Bir foton bir metal atomuna çarptığında tüm enerjisini elektronlara verir, fakat bir
elektron koparması için minimum bir enerjiye sahip olmalıdır. Bu enerji her metal için
farklı olup; ( 𝑬𝟎 = 𝒉 ∙ 𝝂𝟎 ) şeklinde ifade edilir.
Işımanın (fotonların) enerjisi ( 𝑬𝒇𝒐𝒕𝒐𝒏 = 𝒉 ∙ 𝝂) elektron koparmak için gerekli
enerjiden ( 𝑬𝟎 ) büyük ise, aradaki fark elektrona kinetik enerji halinde verilerek
elektronun fırlamasını sağlar.
Sökülen elektronun kinetik enerjisi kullanılan ışımanın frekansı ile doğru orantılıdır.
SORU: Bir metal yüzeyi ışınım etkisi ile elektronlar yayınlar, buna fotoelektrik etki denir.
Altının yüzeyinden 1 elektronun çıkması için enerjisi en az 7,72 ∙ 10−19 𝐽 olan bir foton
gerekir. Böyle bir fotonun dalga boyu ve frekansı nedir? (ℎ = 6,626 ∙ 10−34 𝐽 ∙ 𝑠; 𝑐 = 3 ∙
108 𝑚⁄𝑠)
𝟏 𝟏 𝟏
ṽ= = 𝑹 ∙ [ 𝟐 − 𝟐]
𝝀 𝒏𝒔 𝒏𝒃
Bağıntıdaki terimlerin elektronların enerjileriyle ilgili olduğu ancak daha sonra Niels
Bohr tarafından bulunmuştur. İleriki yıllarda aynı düzenliliğin morötesi ve kırmızı
ötesi bölgelerdeki çizgiler içinde geçerli olduğu görülmüş ve sırasıyla Lyman,
Paschen, Brackett ve Pfund serileri bulunmuştur.
SORU: Hidrojen atomunda nb=5 seviyesinden ns= 2 seviyesine geçişte yayınlanan fotonun
dalga boyunu nanometre cinsinden hesaplayınız. Bu geçisin hangi seride spektrum çizgisi
vermesi beklenmektedir? (𝑅 = 109737 ∙ 𝑐𝑚−1)
SORU: Hidrojen atomunda nb=6 seviyesinden ns= 4 seviyesine geçişte yayınlanan fotonun
dalga boyunu nanometre cinsinden hesaplayınız. Bu geçisin hangi seride spektrum çizgisi
vermesi beklenmektedir? (𝑅 = 109737 ∙ 𝑐𝑚−1)
( ∆𝑬 = 𝑬𝒚 − 𝑬𝒅 = 𝒉 ∙ 𝝂)
Çekirdek çevresinde dairesel yörüngeler izleyerek hareket eden elektronların açısal
momentumları ancak belirli değerler (𝒉⁄𝟐𝝅 𝑛𝑖𝑛 𝑘𝑎𝑡𝑙𝑎𝑟𝚤 ) alabilir. Bu değerler Planck
sabiti ile tanımlanır:
𝑚 = 𝑒𝑙𝑒𝑘𝑡𝑟𝑜𝑛𝑢𝑛 𝑘ü𝑡𝑙𝑒𝑠𝑖;
𝑣 = 𝑒𝑙𝑒𝑘𝑡𝑟𝑜𝑛𝑢𝑛 ℎ𝚤𝑧𝚤;
𝒉
𝒎∙𝒗∙𝒓=𝒏∙ 𝑟 = 𝑦ö𝑟ü𝑛𝑔𝑒 𝑦𝑎𝑟𝚤ç𝑎𝑝𝚤;
𝟐𝝅 𝑛 = (𝑡𝑎𝑚 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑙𝑎𝑟; 1, 2, 3 … );
ℎ = 𝑃𝑙𝑎𝑛𝑘 𝑠𝑎𝑏𝑖𝑡𝑖 (6,626 ∙ 10−34 𝐽 ∙ 𝑠);
Belirli bir yörüngeyi izleyerek hareket eden elektron iki karşıt kuvvetin etkisi
altındadır. Bunlar, çekirdeğin elektrona uyguladığı çekme kuvveti ve yörünge üzerinde
dönmekte olan elektronun merkezkaç kuvvetidir.
Aşağıdaki iki bağıntı birleştirilirse, yörünge yarıçapı için su bağıntı elde edilir:
1 2
𝑍𝑒 2 2
𝑍𝑒 2
𝐸𝑛 = 𝐾𝐸 + 𝑃𝐸 = 𝑚𝑣 + (− ) 𝑣𝑒 𝑦𝑢𝑘𝑎𝑟𝚤𝑑𝑎𝑛 (𝑚𝑣 = ) 𝑖𝑑𝑖
2 𝑟 𝑟
1 𝑍𝑒 2
𝐸𝑛 = − ∙ (𝑦ö𝑟ü𝑛𝑔𝑒𝑛𝑖𝑛 𝑡𝑜𝑝𝑙𝑎𝑚 𝑒𝑛𝑒𝑟𝑗𝑖𝑠𝑖 𝑃𝐸 ′ 𝑛𝑖𝑛𝑦𝑎𝑟𝚤𝑠𝚤𝑑𝚤𝑟)
2 𝑟
𝟏 𝒁𝟐 ∙ 𝒆𝟐 𝒁 𝟐
𝑬𝒏 = − ∙ 𝟐 = −𝑩 ∙ ( )
𝟐 𝒏 ∙ 𝒂𝟎 𝒏
Yukarıdaki son bağıntıya göre; elektronun enerjisinin sayısal değerinin, n’nin karesi ile ters
orantılı olduğu görülmektedir. Buna göre elektron, çekirdeğe en yakın yörüngede en düşük
enerjilidir ve çekirdekten uzaklaştıkça enerjisi artar. Elektron bir enerji düzeyinden diğerine
geçerse, ışın enerjisi soğurulur veya yayılır. Soğurulan veya yayılan ışının enerjisi, elektron
geçişinin olduğu iki düzey (nb ve ns) arasındaki enerji farkına eşittir.
Hidrojen atomu için Z = 1 olduğundan bağıntı:
𝟏 𝟏
𝒉 ∙ 𝝂 = 𝑬𝒃 − 𝑬𝒔 = −𝑩 ∙ ( 𝟐 − 𝟐 )
𝒏𝒃 𝒏𝒔
Küçük dalga boylu bir ışık kullanılarak elektronun konumu daha kesin olarak
belirlenebilir ancak bu kez yüksek enerjiden dolayı (𝒉 ∙ 𝝂) çarpışma sırasında foton
elektrona enerji verir ve onu hızlandırır. Böylece momentumdaki belirsizlik artar.
𝒉
∆𝒑 ∙ ∆𝒙 ≥
𝟐𝝅
Elektronun konumu ve hızı aynı anda belirlenemediğine göre, Bohr modelindeki
belirli yörüngeler varsayımı geçerli değildir. Elektronun ancak bulunma olasılığından
söz edilebilir. Elektron tanecik olarak düşünülürse çekirdek çevresinde bazı bölgelerde
bulunma olasılığı yüksek, bazı bölgelerde ise düşük olmalıdır.
𝐸 = 𝑇𝑜𝑝𝑙𝑎𝑚 𝑒𝑛𝑒𝑟𝑗𝑖
𝒉𝟐 𝝏𝟐 𝝏𝟐 𝝏𝟐 𝑉 = 𝑃𝑜𝑡𝑎𝑛𝑠𝑖𝑦𝑒𝑙 𝐸𝑛𝑒𝑟𝑗𝑖
𝑬𝝍 = − 𝟐 ( 𝟐 + 𝟐 + 𝟐 ) 𝝍 + 𝑽𝝍
𝟖𝝅 𝒎 𝝏𝒙 𝝏𝒚 𝝏𝒛 𝜓 = 𝐷𝑎𝑙𝑔𝑎 𝑓𝑜𝑛𝑘𝑠𝑖𝑦𝑜𝑛𝑢
𝑥, 𝑦, 𝑧 = 𝑢𝑧𝑎𝑦 𝑘𝑜𝑜𝑟𝑑𝑖𝑛𝑎𝑡𝑙𝑎𝑟𝚤
İncelenmekte olan herhangi bir sistem hakkındaki bütün bilgiler bir dalga fonksiyonu
(𝝍) içinde bulunur. 𝝍 konum ve zamana bağlı bir dalga fonksiyonudur ve Kartezyen
koordinatlar kullanılıyorsa 𝝍 (𝒙, 𝒚, 𝒛, 𝒕) ile gösterilir.
Sistemin incelenen özelliği zamandan bağımsızsa 𝝍 (𝒙, 𝒚, 𝒛) kullanılır.
Fonksiyon ve türevi sürekli olmalıdır. Yani değişkenin her değeri için fonksiyonun ve
türevinin bir değeri olmalıdır.
Değişkenin herhangi bir değerine karşılık fonksiyonun tek bir değeri olmalıdır. Böyle
olmazsa taneciğin aynı anda birden fazla yerde bulunabilmesi gibi anlamsız bir
sonuca varılır.
𝒓 → ∞’a giderken 𝝍 dalga fonksiyonu sıfıra yaklaşmalıdır. Yani, atom sonlu
olduğundan çekirdekten uzaklaştıkça olasılık giderek küçülmelidir.
𝝍 dalga fonksiyonu normalize olmalıdır. Uzayın herhangi bir bölgesinde bulunan
elektronun o bölgenin tüm noktalarında bulunma olasılıklarının toplamı 1 olmalıdır.
Dalga fonksiyonları birbiri ile ortogonal olmalıdır. “Ortogonallik koşulu: Bir elektron
aynı anda iki orbitalde bulunamaz”.
∫ 𝝍𝑨 ∙ 𝝍𝑩 ∙ 𝒅𝝉 = 𝟎
𝒉𝟐 𝒅𝟐 𝝍
𝑬𝝍 = − 𝟐 ∙ + 𝑽𝝍
𝟖𝝅 𝒎 𝒅𝒙𝟐
Tek x-doğrultusunda hareket eden parçacığı etkileyen başka bir nesne olmadığından
potansiyel enerji sıfırdır (𝑉 = 0). Toplam enerji sadece kinetik enerjiden ibarettir.
Ayrıca parçacık 𝒙 = 𝟎 𝑣𝑒 𝒙 = 𝒂 konumlarında bulunmadığından bu noktalarda 𝝍 = 𝟎
dır. Kutu dışında potansiyel enerji 𝑽 → ∞ kabul edilir. Bu parçacığın kutu dışına
çıkamayacağı anlamına gelir. Sonuç olarak (2. denklem):
𝒅𝟐 𝝍 𝟖𝝅𝟐 𝒎
+ ∙ 𝑬𝝍 = 𝟎
𝒅𝒙𝟐 𝒉𝟐
𝟐 𝒏∙𝝅
⟹ 𝝍 = √ ∙ 𝒔𝒊𝒏 ( 𝒙) (n = 1,2,3 … )
𝒂 𝒂
𝒅𝟐 𝝍 𝒏𝟐 𝒉𝟐
= (− 𝟐 )𝝍
𝒅𝒙𝟐 𝒂
2. denklemde yerine konursa:
𝒏𝟐 𝒉𝟐
𝑬=( ) (n = 1,2,3 … )
𝟖𝒎𝒂𝟐
𝒉𝟐
𝑬𝒎𝒊𝒏 = ( )
𝟖𝒎𝒂𝟐
Alkali metal spektrumlarındaki spektral çizgilerin ikili olması ve bir manyetik alandan
geçirilen alkali metal atomları demetinin ikiye ayrılması gibi bazı deneysel gözlemleri
açıklamak için dördüncü bir kuantum sayısına ihtiyaç duyulmuştur: 𝒎𝒔
o 𝒎𝒔 ; spin kuantum sayısı, elektron spinini tanımlar (+ 𝟏⁄𝟐 ya da − 𝟏⁄𝟐)
Baş kuantum sayısı (𝒏): Atomda enerji düzeyleri, baş kuantum sayısı, “𝒏” ile gösterilen
kabuklara ayrılmıştır. Bohr kuantum kuramında olduğu gibi 𝒏 = 𝟏, 𝟐, 𝟑, … , ∞ değerlerini
alabilir. Sayıların yanı sıra tabakaları göstermek için harfler de (K, L, M, N, …) kullanılır.
Kabuklar elektronun bulunma olasılığının yüksek olduğu bölgelerdir. 𝒏 değeri ne kadar
büyük ise kabuk çekirdekten o kadar uzaktır.
Özetle orbitalin büyüklüğünü ve enerjisini belirler.
𝒏 = 1 (K), 2 (L), 3 (M), 4 (N), …
l= 0 1 2 3 4 …
s p d f g …
o Alt kabuk, kabukla birlikte gösterilir: Bir tabaka içinde alt tabakayı belirtmek için
tabakayı veren “𝒏” sayısı ve alt tabakayı gösteren harf yan yana yazılır.
o İkinci tabakanın s alt tabakası 2s (𝑛 = 2; 𝑙 = 0) olarak gösterilir.
o İkinci tabakanın p alt tabakası 2p(𝑛 = 2; 𝑙 = 1) olarak gösterilir.
Manyetik kuantum sayısı (𝒎𝒍 ): Her alt kabuk bir veya daha fazla yörünge (orbital) den
oluşmuştur ve her alt kabuktaki her bir yörünge, manyetik kuantum sayısı “𝒎𝒍 ” ile gösterilir.
Bu sayı, bir manyetik alanda atom spektrumlarında yeni çizgiler gözlenmesi üzerine ortaya
konmuştur ve 𝒎𝒍 = −𝒍, … , 𝟎, … , +𝒍 arasındaki tüm değerleri alabilir.
o 𝒍 = 𝟎 ise 𝒎𝒍 nin tek değeri 0 olur. O halde s alt kabuğu bir yörünge içerir.
o 𝒍 = 𝟏 ise 𝒎𝒍 = −𝟏, 𝟎, +𝟏 dir. O halde p alt kabuğu üç yörünge içerir.
o 𝒍 = 𝟐 ise 𝒎𝒍 = −𝟐, −𝟏, 𝟎, +𝟏, +𝟐 dir. O halde d alt kabuğu beş yörünge içerir.
o 𝒍 = 𝟑 ise 𝒎𝒍 = −𝟑, −𝟐, −𝟏, 𝟎, +𝟏, +𝟐, +𝟑 dir. O halde f alt kabuğu yedi yörünge
içerir.
Özetle orbitalin şeklini ve yönelimini belirler. Örneğin p alt kabuğunda üç tip p-
orbitali bulunur. Bunların şekilleri aynı fakat yönelişleri farklıdır.
Bir atomda dört kuantum sayısı da (𝒏, 𝒍, 𝒎𝒍 , 𝒎𝒔 ) aynı olan iki elektrom bulunamaz;
birisi mutlaka farklı olmalıdır “Pauli dışlama ilkesi”.
Kuantum sayıları (𝒏, 𝒍, 𝒎𝒍 , 𝒎𝒔 ) atomdaki elektronların adresidir.
𝚿(𝒓, 𝜽, 𝝋) = 𝑹(𝒓) ∙ 𝚯(𝜽) ∙ 𝚽(𝝋)
Alt kabuktaki
𝒏 𝒍 Orbital 𝒎𝒍
Orbital Sayısı
4 0 4s 0 1
1 4p -1,0,+1 3
2 4d -2,-1,0,+1,+2 5
3 4f -3,-2,-1,0,+1,+2,+3 7
𝟒 𝟑
𝐾ü𝑟𝑒𝑛𝑖𝑛 ℎ𝑎𝑐𝑚𝑖; 𝑽 = 𝝅𝒓
𝟑
Elektronlar r ve (r + dr) yarıçaplı iki kabuk arasında ya da dV (r’ye göre birinci türev)
hacimli kabukta bulunma olasılığı “radyal olasılık fonksiyonu” olarak tanımlanan
𝑹𝟐 ∙ 𝒅𝑽 = 𝑹𝟐 ∙ 𝟒𝝅𝒓𝟐 formülünden bulunur. Burada dr çok küçük olduğundan ihmal
edilir.
0 0 𝑠 √1⁄4𝜋
1 -1 𝑝𝑥 √3⁄4𝜋 ∙ cos 𝜃
2 -2 𝑑𝑧 2 √5⁄16𝜋 ∙ (3 cos 2 𝜃 − 1)
√1⁄4𝜋 dir. Dolayısıyla bunlar küre şeklindedir. Kürelerin büyüklükleri n sayısı ile
değişir (n sayısı arttıkça orbitaller büyür).
p-orbitallerinin tamamı yöne bağımlıdır. Baş kuantum sayıları farklı olan tüm p-
orbitallerinin açısal kısımları birbirleri ile aynıdır, radyal kısımları ise farklıdır. Baş
kuantum sayıları arttıkça orbitallerin büyüklüğü artmakta fakat şekli aynı kalmaktadır.
Bu üç bilinmeyenli bir denklem olup tam olarak çözülemez, Bununla beraber, bazı
yaklaşımlar kullanarak büyük bir doğrulukla çözüme yaklaşabiliriz. Fakat daha ağır atomlar
(daha fazla sayıda proton ve dolayısıyla da elektron içeren) için, etkileşimler daha da
artacağından hesaplamalar oldukça zorlaşır. Çözüm için çeşitli yaklaşımlar vardır. En fazla
tercih edileni Kendi İçinde Uyumlu Alan (İng.: Self-Consistent Feild, SCF) yöntemidir. Bu
yöntem şu hesaplamaları içerir;
Bir atomdaki elektronların her biri için uygun dalga fonksiyonunu kabul eder,
Seçilen elektrona diğer elektronların ve çekirdek alanının etkisinin hesabı,
Diğer elektronların alanını da içeren bir dalga fonksiyonunun çıkarılması
Tek elektronlu atomlarda Schrödinger denkleminden elde edilen enerji baş kuantum
sayısına bağlı olduğundan orbital enerjilerinin aşağıdaki gibi olması beklenir:
𝟏𝒔 < 𝟐𝒔 = 𝟐𝒑 < 𝟑𝒔 = 𝟑𝒑 = 𝟑𝒅 < 𝟒𝒔 = 𝟒𝒑 = 𝟒𝒅 = 𝟒𝒇 …
SCF ile, verilen ana enerji seviyesindeki orbitallerin enerjileri 𝒔 < 𝒑 < 𝒅 < 𝒇
sırasında arttığı bulunmuştur. Yüksek enerji düzeylerinde orbitaller arasındaki bu
enerji sıralamasında farklılık görülür. Örneğin, 𝟔𝒔 < 𝟓𝒅 = 𝟒𝒇 < 𝟔𝒑 gibi.
Verilen bir orbitalin enerjisi çekirdek yüküne bağlıdır. Farklı tip orbitaller farklı
derecelerde etkilenir. Bu nedenle tüm elementler için geçerli tek bir sıralama yoktur.
Bununla birlikte aşağıda verilen sıra, en uygun olarak tespit edilmiştir:
𝟏𝒔 < 𝟐𝒔 < 𝟐𝒑 < 𝟑𝒔 < 𝟑𝒑 < 𝟒𝒔 < 𝟑𝒅 < 𝟒𝒑 < 𝟓𝒔 < 𝟒𝒅 < 𝟓𝒑 < 𝟔𝒔 < 𝟓𝒅 = 𝟒𝒇 < 𝟔𝒑 < 𝟕𝒔 < 𝟔𝒅
!!! Çok elektronlu sistemlerde içteki elektronlar bir kalkan gibi davranarak, çekirdeğin dış
elektronlar üzerindeki etkisini azaltmaktadır. Dıştaki elektronlar için çekirdeğin gerçek
etkisine etkin çekirdek yükü (Z*) denir.
!!! Çok elektronlu sistemlerde, tek elektronluların aksine aynı baş kuantum sayısına sahip
𝒔, 𝒑, 𝒅, 𝒇 orbitallerinin enerjileri farklıdır. Bunun nedeni orbitalin sızma etkisidir.
!!! Çok elektronlu atomlarda, deneysel sonuçlar göz önüne alınarak tek elektronlu sistemler
için önerilen Bohr eşitliği aşağıdaki şekilde düzeltilir (Z*; etkin atom numarası,
𝑛∗ ; 𝑒𝑡𝑘𝑖𝑛 𝑘𝑢𝑎𝑛𝑡𝑢𝑚 𝑛𝑢𝑚𝑎𝑟𝑎𝑠𝚤):
𝒁∗ 𝟐 𝑛 =1 2 3 4 5 …
𝑬𝒏 = −𝑩 ∙ ( ∗ ) 𝑛∗ = 1 2 3 3,7 4,2 …
𝒏
!!! Belirli bir atomda daha yüksek (𝒏 + 𝒍) değerine sahip olan orbital daha yüksek
enerjilidir.
Orbital enerji sırası genel olarak (𝒏 + 𝒍) kuralına uyar.
Aynı (𝒏 + 𝒍) değerine sahip orbitallerden (𝒏) değeri büyük olanın enerjisi daha
yüksektir.
Orbital enerjileri: 3s < 3p < 3d 4d < 5p < 6s
(𝒏 + 𝒍) : 3 < 4 <5 6 = 6 =6
𝟏𝒔 < 𝟐𝒔 < 𝟐𝒑 < 𝟑𝒔 < 𝟑𝒑 < 𝟒𝒔 < 𝟑𝒅 < 𝟒𝒑 < 𝟓𝒔 < 𝟒𝒅 < 𝟓𝒑 < 𝟔𝒔 < 𝟒𝒇 < 𝟓𝒅 < 𝟔𝒑 < 𝟕𝒔
𝑛= 1 2 2 3 3 4 3 4 5 4 5 6 4 5 6 7
𝑛+𝑙 = 1 2 3 3 4 4 5 5 5 6 6 6 7 7 7 7
Pauli ilkesine göre bir atomda aynı dört kuantum sayısına (𝒏, 𝒍, 𝒎𝒍 , 𝒎𝒔 ) sahip birden
fazla elektron bulunamaz.
𝟏 𝟏
Bir orbitale giren iki elektron zıt spinli 𝒎𝒔 = + 𝟐 (↑) ya da − 𝟐 (↓) olarak girer (↑↓).
Buradan çıkarılan başka bir sonuç da bir orbitale en fazla iki elektronun girebileceğidir
(↑↓).
Hund Kuralı: Elektronlar eş enerjili ya da yakın enerjili bir alt kabuktaki orbitallere paralel
spinli elektron sayısı maksimum olacak şekilde yerleşir. Bunun anlamı bu eş enerjili
orbitallere yerleşen elektronların spin kuantum sayılarının (𝒎𝒔 ) aynı işaretli olduğudur.
Katlılığı en yüksek olan düzenlenme en düşük enerjilidir.
𝒏 ∙ (𝒏 − 𝟏) 𝜿 = 𝑆𝑎𝑏𝑖𝑡
𝚷𝒆 = 𝜿 ∙
𝟐 𝒏 = 𝑃𝑎𝑟𝑎𝑙𝑒𝑙 𝑠𝑝𝑖𝑛𝑙𝑖 𝑒𝑙𝑒𝑘𝑡𝑟𝑜𝑛 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑠𝚤
Eşleşme Enerjisi (𝐏): İki ayrı orbitalde paralel spinli olarak bulunan iki elektronu bir
orbitalde eşleştirmek için gereken enerjidir.
𝚷𝒄 = İ𝑡𝑚𝑒 𝑒𝑛𝑒𝑟𝑗𝑖𝑠𝑖
𝐏 = 𝚷𝒄 − 𝚷𝒆
𝚷𝒆 = 𝐷𝑒ğ𝑖ş𝑖𝑚 𝑒𝑛𝑒𝑟𝑗𝑖𝑠𝑖
Kabuk Modeli
Kabuk modelinde;
𝒏 ⇒ 𝑘𝑢𝑎𝑛𝑡𝑢𝑚 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑠𝚤𝑛𝚤𝑛 𝑘𝑎𝑏𝑢𝑘𝑙𝑎𝑟𝚤
𝑛: 1 2 3 4…
𝐾 𝐿 𝑀 𝑁…
𝒍 ⇒ 𝑘𝑢𝑎𝑛𝑡𝑢𝑚 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑠𝚤𝑛𝚤𝑛 𝑏𝑖𝑟 𝑘𝑎𝑏𝑢𝑘𝑡𝑎𝑘𝑖 𝑎𝑙𝑡 𝑘𝑎𝑏𝑢𝑘𝑙𝑎𝑟𝚤
𝑙: 0 1 2 3… (𝑛 − 1)
𝑠 𝑝 𝑑 𝑓…
𝒎𝒍 ⇒ 𝑘𝑢𝑎𝑛𝑡𝑢𝑚 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑠𝚤𝑛𝚤𝑛 𝑏𝑖𝑟 𝑎𝑙𝑡 𝑘𝑎𝑏𝑢𝑘𝑡𝑎𝑘𝑖 𝑜𝑟𝑏𝑖𝑡𝑎𝑙𝑙𝑒𝑟𝑖
𝑚𝑙 : 0, ± 1, ±2, ±3, …, ±𝑙
Bir alt kabukta (𝟐𝒍 + 𝟏) tane orbital vardır: Örneğin 𝟑𝒅: [(2 ∙ 2) + 1] =
5 𝑡𝑎𝑛𝑒 𝑜𝑟𝑏𝑖𝑡𝑎𝑙.
Bir kabuğun elektron kapasitesi (𝟐𝒏𝟐 ) kadardır:
Son olarak 2015 yılında 113, 115, 117 ve 118 atom numaralı elementlerin de IUPAC
tarafından keşiflerinin kesin olarak kabul edilmesinden sonra periyodik tablodaki 118
elementin de yerleri kesinleşmiş oldu.
2. Periyodik Özellikler
Elementlerin atoma özgün bazı özellikleri, atom numarasıyla düzenli değişiklikler sergiler.
Atom büyüklüğü, atomdan elektron uzaklaştırılması ya da atoma elektron eklenmesi ile ilgili
enerji bu özelliklerdendir. Elementlerin periyodik özellikleri olarak bilinen bu özellikler,
elementler veya bileşikleri ile ilgili bazı gözlemlerin açıklanmasında sıkça kullanılır. Bu
özelliklerdeki değişimin bilinmesi, kimyasal ve yapısal davranışların öngörülmesinde
kimyacıya yetenek kazandırır.
Bu özelliklerin düzenli değişiminin temelinde elektron dağılımı ve elektronla
çekirdek arası çekim kuvveti vardır.
Elektron-çekirdek çekimi etkin çekirdek yüküyle (Z*) belirlenir.
Atom yarıçapı artan atom numarası ile periyodik değişmeler gösterir. Atomda etkin çekirdek
yükünün artması, çekirdeğin değerlik elektronlarını çekme gücünü arttıracağından atom
yarıçapının küçülmesine neden olur.
Periyotlar çizelgesinin bir sütunu içerisinde aşağıya doğru inildikçe atom yarıçapı
artar. Bunun nedeni, baş kuantum sayısı arttığı halde, etkin çekirdek yükünün büyük
ölçüde artmamasıdır. Çünkü son elektron yeni bir kabuğa konur ve iç kabuktaki
elektronların bu yeni elektron üzerine etkin bir perdeleme uygulaması söz
konusudur.
𝒏 𝒁 𝒁∗
H 1 1 1,0
↓ Li
Na
2
3
3
11
1,3
2,2
Yarıçap K 4 19 2,2
Artıyor Rb 5 37 2,2
Cs 6 55 2,2
→ Yarıçap azalıyor
Li Be B C N O F Ne
𝒏 2 2 2 2 2 2 2 2
𝒁 3 4 5 6 7 8 9 10
𝒁∗ 1,30 1,95 2,60 3,25 3,90 4,55 5,20 5,85
Bir metal atomu pozitif bir iyon oluşturmak üzere bir ya da daha çok elektron
kaybettiğinde, çekirdekteki yük miktarı elektron sayısından daha fazla olur. Buna
bağlı olarak çekirdek elektronları daha yakına çeker ve kısaca katyonlar kendisini
oluşturan atomlardan daha küçüktür denilebilir.
Eş elektronlu katyonlardan iyon yükü daha büyük olanın iyon yarıçapı daha
küçüktür.
Bir ametal negatif bir iyon oluşturmak üzere bir ya da daha fazla elektron aldığında,
çekirdek yükü sabit kalırken, fazla elektron nedeni ile 𝒁∗ değeri azalır. Elektronlar
arasındaki itme kuvvetleri artar ve elektronlar daha çok dağılır. Bundan dolayı,
anyonlar kendilerini oluşturan atomlardan daha büyüktür. Eş elektronlu anyonlar
için iyon yükü arttıkça iyon yarıçapı artar.
CEVAP: r: …………. < …………. < …………. < …………. < ………….
Birinci seri geçiş elementlerinde, periyodun ortalarına doğru gidildikçe genel eğilime
uyar ve atom yarıçapı küçülür. Ancak periyodun ortalarından sonra genel eğilimin
aksine atom yarıçapı artar.
Kristal yapıdaki metalik bağlara ilaveten, metal–metal kovalent bağlar mevcuttur.
Eşleşmemiş elektron sayısı periyodun ortasına kadar artar, daha sonra azalır. Bir
periyot boyunca yarıçaptaki değişim, her eşleşmemiş elektronun bir kovalent bağ
oluşturmasıyla açıklanabilir. Bilindiği gibi bağ derecesi arttıkça bağ kuvvetlenir ve
kısalır. Kovalent yarıçap bağ uzunluğunun yarısı olduğundan, bağ kısaldıkça kovalent
yarıçap azalır.
Gaz fazındaki (+1) yüklü iyondan ikinci elektronu koparmak ve yine gaz halindeki
(+2) yüklü iyonu oluşturmak için gereken enerji miktarına ikinci iyonlaşma enerjisi
(𝑰𝑬𝟐 ) denir. Benzer şekilde (𝑰𝑬𝟑 , 𝑰𝑬𝟒 , … , 𝑰𝑬𝒏 ) değerlerinden bahsedilebilir. Ardışık
iyonlaşma enerjileri arasında aşırı artışın olduğu yükseltgenme basamağı, elementin
hangi yükseltgenme basamağının daha kararlı olduğunun öngörülmesini sağlar.
İyonlaşma enerjisinin periyotlar boyunca artması düzenli değildir. Bunun nedeni yarı
dolu alt kabukların orbitallerinde paralel spinli elektronların bulunmasının atomun
kararlılığını arttırmasıdır. Pauli ilkesine göre paralel spinli elektronlar birbirinden
uzakta olmalıdır. Bunun sonucunda elektronlar arası itme kuvveti küçülür ve atom
kararlılık kazanır. Böyle atomlardan elektron koparmak güçtür. Sonuç olarak
eşleşmemiş elektronların sayısının büyük olması halinde iyonlaşma enerjisi büyük
olur.
o Aufbau ilkesine aykırılık gösteren krom ve bakırın elektron dizilişlerinin
açıklanmasına bu etki yardımcı olur.
o Ayrıca azot atomunun iyonlaşma enerjisinin kendisinden sonra gelen oksijen
atomununkinden büyük olması bu etki ile açıklanabilir.
𝑰𝑬𝟏 (𝐍) > 𝑰𝑬𝟏 (𝐎); 𝑰𝑬𝟏 (𝐏) > 𝑰𝑬𝟏 (𝐒)
En dış alt kabuğun tam dolu olması halinde atom kararlılık kazanır. Bu kararlılık yarı
dolu alt kabuğun verdiği kararlılıktan daha büyüktür. Dolayısıyla alt kabuğu dolu olan
atomların birinci iyonlaşma enerjisi de yüksek olur:
𝑰𝑬𝟏 (𝐁𝐞) > 𝑰𝑬𝟏 (𝑩); 𝑰𝑬𝟏 (𝐌𝐠) > 𝑰𝑬𝟏 (𝐀𝐥); 𝑰𝑬𝟐 (𝐁 + ) > 𝑰𝑬𝟐 (𝐂 + )
Tablo. Bazı atomların birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü iyonlaşma enerjileri (kj/mol).
İyonlaşma enerjisinden farklı olarak 𝐸İ (+) veya (−) işaretli olabilir. Termodinamik
olarak (−) işaret yüksek elektron ilgisine sahip olan elementler için (+) işaret ise
düşük elektron ilgisine sahip olan elementler için kullanılır.
Ametallerin elektron ilgileri genellikle (−) dir. Bu ametallerin elektron ilgilerinin
yüksek olduğu anlamına gelir.
Bir atomun değerlik orbitalleri ne kadar düşük enerjili ise elektronları kendi üzerine
çekme eğilimi, yani elektronegatifliği, o kadar büyüktür.
Bir bağı oluşturan atomlar arasındaki elektronegativite farkı (Δχ) o bağın niteliği
hakkında bilgi verir. Buna göre;
o Δχ = ~ 0 ise apolar bağ
o Δχ = ~ 2 ise polar kovalent bağ
o Δχ = ~ 3 ise iyonik bağ
𝝌𝑷 ; 𝑳𝒊 = 𝟏, 𝟎 𝑩𝒆 = 𝟏, 𝟓 𝑩 = 𝟐, 𝟎 𝑪 = 𝟐, 𝟓 𝑵 = 𝟑, 𝟎 𝑶 = 𝟑, 𝟓 𝑭 = 𝟒, 𝟎
𝝌𝑷 = (𝟎, 𝟑𝟒 ∙ 𝝌𝑴 ) − 𝟎, 𝟐𝟎
𝒁∗
𝝌𝑨𝑹 = (𝟎, 𝟑𝟓𝟗 ∙ ) + 𝟎, 𝟕𝟒𝟒 r = kovalent yarıçap (Å)
𝒓𝟐
Bir periyotta (→) sağa doğru gidildikçe; (𝒁∗ ) artarken (𝒓) azalır, dolayısıyla 𝝌𝑨𝑹
artar.
Bir grupta aşağı doğru (↓) gidildikçe; (𝒁∗ ) çok değişmezken (𝒓) artar, dolayısıyla 𝝌𝑨𝑹
azalır.
Elektrostatik Çekim Enerjisi: Birbirinden sonsuz uzaklıkta bulunan iki iyonu r uzaklığına
getirmek için gerekli olan iştir.
(𝒁+ ∙ 𝒁− ) ∙ 𝒆𝟐
𝑬ç𝒆𝒌 =
𝒓
Bu formül CGS birim sistemine göre
SI birim sisteminde paydada 4𝜋𝜀0 yer alır.
𝜀0 : Boşluğun elektrik geçirgenliği ve değeri 8.8542 ∙ 10−12 C2/J.m
𝑒 = 4.8 ∙ 10−10 𝑒𝑠𝑏 (CGS) 𝑒 = 1.6 ∙ 10−19 𝐶 (SI)
İki iyon birbirine yaklaştığında belirli bir uzaklıktan sonra elektron bulutları arasında
elektrostatik itme başlar. Bu itmeden kaynaklanan elektrostatik enerji için iki bağıntı
önerilmiştir:
a. Born bağıntısı
𝑩
𝑬𝒊𝒕𝒎 =
𝒓𝒏
B : Born sabiti
n : İtme parametresi (iyonun elektronik konfigürasyonuna bağlı)
Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 58
n değeri
He 5
Ne 7
Ar 9
Kr 10
Xe 12
𝑬𝒊𝒕𝒎 = 𝒃 ∙ 𝒆−𝜹⁄𝒓
b : sabit
δ : 34.5 pm (sabit)
İyonların belirli bir mesafede (denge noktası) çekme ve itme enerjileri, iyonlar arası uzaklığın
bir fonksiyonu olarak çözüldüğünde, zıt yüklü iyonlar arasındaki toplam elektrostatik enerji:
(𝒁+ ∙ 𝒁− ) ∙ 𝒆𝟐 𝟏
𝑬𝟎 = ∙ (𝟏 − )
𝒓𝟎 𝒏
(𝒁+ ∙ 𝒁− ) ∙ 𝒆𝟐 𝜹
𝑬𝟎 = ∙ (𝟏 − )
𝒓𝟎 𝒓𝟎
2. Örgü Enerjisi
İyonik bir katının gaz fazındaki iyonlarından oluşumu sürecindeki entalpi değişimidir.
𝑧+ 𝑧−
𝑀(𝑔) + 𝑋(𝑔) → 𝑀𝑋(𝑘) ΔH = U
Bu sürecin gaz fazında gerçekleşen tepkimeden farkı, oluşan ürünün katı olmasıdır.
Bunun için enerjiye;
o Madelung sabiti (A)
o Avagadro sayısı (N)
o 𝑟0 yerine katı fazda 𝑅0 eklenir.
Böylece örgü enerjisi (U) aşağıdaki gibi üç farklı şekilde verilebilir:
Born-Lande Denklemi :
𝑵 ∙ 𝑨 ∙ (𝒁+ ∙ 𝒁− ) ∙ 𝒆𝟐 𝟏
𝑼= ∙ (𝟏 − )
𝑹𝟎 𝒏
𝑵 ∙ 𝑨 ∙ (𝒁+ ∙ 𝒁− ) ∙ 𝒆𝟐 𝜹
𝑼= ∙ (𝟏 − )
𝑹𝟎 𝑹𝟎
Kapustinskii Denklemi :
𝟏𝟐𝟎𝟐 ∙ 𝝑 ∙ (𝒁+ ∙ 𝒁− ) 𝜹
𝑼= ∙ (𝟏 − )
𝑹𝟎 𝑹𝟎
Madelung sabiti (A) iyonların uzaydaki dizilişlerine göre değişen bir büyüklüktür.
o Tek boyutlu kristal dizilişi için A = 1.3863
o Üç boyutlu kristal dizilişlerinde;
U = −750 kJ⁄mol
Born-Haber Çevrimi “Hess Yasasının” bir uygulamasıdır. Bu yasaya göre, bir kimyasal
tepkimedeki entalpi değişimi tepkimenin izlediği yola bağlı değildir.
İyonik bağ modeline göre bu tepkime aşağıdaki ara basamaklardan yürür. Born-Haber çevrimi
aşağıdaki gibi oluşturulabilir:
Bu değerlere bakıldığında ∆𝑯𝟎𝒇 değerinin (-) “istemli” olmasını sağlayan en büyük etken U
değerinin (-) olmasıdır. O halde; “bir iyonik bileşiğin katı halde bulunmasını sağlayan ve
iyonik bağlanmayı oluşturan temel etken örgü enerjisidir”.
Denel olarak bulunan U, teorik olarak hesaplanan U değeri ile oranlanarak “% iyonik
karakter” hesaplanabilir.
ÖRNEK: Ca ve F atomları arasında oluşan CaF ve CaF2 iyonik bileşiklerinden hangisi daha
kararlıdır.
ΔHf0 (CaF) = ΔHat (Ca) + İEI (Ca) + ½ (DF-F) + EİI (F) + U (CaF) = -332 kJ/mol
ΔHf0 (CaF2) = ΔHat (Ca) + İEI (Ca) + İEII (Ca) + (DF-F) + 2 EİI (F) + U (CaF2) = -1135 kJ/mol
q/r oranı büyük olan katyonlar, anyonun elektron bulutunu daha fazla polarize eder.
Bunun sonucu oluşan bağın kovalent karakteri artar.
Bir seride kovalent karakter artarsa (↑), erime noktası azalır (↓).
Büyük ve daha negatif yüklü anyon daha kolay polarize olur. Böyle anyonlar kovalent
karakteri daha yüksek olan bağlar oluşturur.
Bu anyonlara örnek olarak; Iˉ, S2ˉ, Te2ˉ, As3ˉ, P3ˉ verilebilir.
Bir seride kovalent karakter artarsa (↑), erime noktası azalır (↓).
IB (Cu Grubu) ve IIB (Zn Grubu) grubu metal katyonları kuvvetli kovalent etkileşim
yaparlar (İçte bulunan d-orbitallerinin sızma etkisi s- ve p-orbitallerine göre daha
kuvvetli olduğundan, bu grupta yer alan metal katyonlarında dıştaki elektronlar daha
az perdelenir. Böylece bu iyonların etkin çekirdek yükü daha büyük olur. Etkin
çekirdek yükünün büyük olan katyonlar etkileştiği anyonları daha kolay polarize
edebildiğinden kovalent karakteri arttırırlar).
Dolayısıyla bu katyonlar q/r oranı kendilerininkine yakın olan IA ve IIA grubu metal
katyonlarına göre kovalent karakteri daha yüksek bağlar oluştururlar.
İki iyonun da q/r oranı birbirine yakın olmasına rağmen, HgCl2 bileşiğindeki kovalent
karakter çok daha yüksek olduğundan E.N. CaCl2 bileşiğine göre çok düşüktür.
5. İyonik Yarıçap
a. Lande Yöntemi: Bir kristalde küçük iyonun, büyük iyonların oluşturacağı boşluklara
girebilecek boyutta olması durumunda iyon yarıçapının bulunabileceğini önermiştir. Lande’ye
göre böyle bir kristalde büyük iyonlar temas halindedir ve büyük iyonun yarıçapı komşu iki
büyük iyon arasındaki uzaklığın yarısıdır.
𝑪 𝑪
𝒓+ = 𝒓− =
𝒁+∗ 𝒁−∗
𝟏 𝟏
𝑹𝟎 = 𝒓+ + 𝒓− 𝑜𝑙𝑑𝑢ğ𝑢𝑛𝑑𝑎𝑛 𝑹𝟎 = 𝑪 ∙ ( + )
𝒁+∗ 𝒁−∗
Z+* ve Z+*: Katyon ve anyonun etkin çekirdek yükü.
C : Etkin kuantum sayısı ile bağıntılı bir sabit.
1 1
231 = C ∙ ( + ) ; 𝐵𝑢𝑟𝑎𝑑𝑎𝑛 𝐶 = 655.9
6.85 4.85
655.9 655.9
𝑟𝑁𝑎+ = = 95.8 pm 𝑟𝐹− = = 135.2 pm
6.85 4.85
c. Kristal (Shannon) Yarıçaplar: Günümüzde yarıçaplar, doğrudan bir yöntem olan X-ışını
kristalografisi ile belirlenmektedir. Shannon-Prewit bu yöntemle elde edilen elektron yoğunluk
haritalarından iyonların yarıçapını hesaplamışlardır.
X-ışınları difraktometresi
Kristal katılarda, taneciklerin oluşturduğu ve üç boyutta tekrarlanan en küçük yapıya “birim hücre”
denir. Birim hücrede taneciklerin bulunduğu konumlara da “örgü noktaları” denir.
Bir kristalin birim hücresi, üç eksen boyunca ötelendiğinde kristalin bütününü oluşturabilen
sanal paralel kenarlı en küçük kristal bölgesidir.
Bir birim hücrenin büyüklüğü ve şeklini, birbirini kesen üç eksen boyunca a, b, c uzaklıkları
ve bu eksenler arasındaki α, β ve γ açıları belirler. Bu değerlere birim hücre parametreleri
denir.
Yedi temel birim hücre vardır.
Bu düzenlenmede atom yarıçapı ile birim hücrenin kenar uzunluğu arasındaki ilişki;
Bu düzenlenmede atom yarıçapı ile birim hücrenin kenar uzunluğu arasındaki ilişki;
Eş boyutlu sert küreler kübik sıkı istiflenme (KSİ) ve hekzagonal sıkı istiflenme
(HSİ) olmak üzere iki türlü sıkı istiflenme verebilirler.
o A kürelerinin sıkı istiflenmesi aşağıda ilk şekilde gösterilmiştir. Hem KSİ hem
de HSİ için ilk katman bu şekildedir. Burada B ve C şeklinde üçgensel
(trigonal) boşluklar bulunur.
o İkinci katman oluşurken B ve C boşluklarının kapatılmasıyla farklı bir yapı
elde edilmez.
o Fakat üçüncü katman için iki farklı düzenlenme söz konusudur:
Üçüncü katman küreleri, ilk katman küreleri ile aynı hizaya gelecek
şekilde, ikinci katman üzerine yerleşirse HSİ oluşur ve ABABABAB
şeklinde tekrarlanan birimler elde edilir.
Üçüncü katman küreleri, ikinci katman tarafından doldurulmayan
boşlukları (C tipi boşluklar) kapatacak şekilde ikinci katman üzerine
yerleşirse KSİ oluşur ve ABCABCABC şeklinde tekrarlanan birimler
elde edilir.
𝑟+ 𝑟+
= 0.414 = 0.225
𝑟− 𝑟−
Metaller ve diğer elementler arasındaki en büyük fark, metal atomları arasındaki etkileşmenin
çok daha güçlü olmasıdır. Bu etkileşime “metalik bağlanma” denir. Bundan dolayı metallerin
büyük kısmı oda sıcaklığında katıdır.
1900’lü yılların başında metal, içinde elektronların hareket ettiği bir örgü olarak kabul
edildi ve elektronların hareketi gaz moleküllerinin hareketine benzetildi. Bu fikir 1923
‘te daha da geliştirildi.
Değerlik elektronlarının oldukça düşük iyonlaşma enerjileri dikkate alınarak, metaller,
serbest değerlik elektronları denizine yerleştirilmiş pozitif iyonların oluşturduğu katı
kürelerden meydana gelen örgü olarak tanımlandı.
Bu model, elektronların serbest hareketini sağlayan ve kristali bir arada tutan kuvvetin,
elektron bulutuyla pozitif iyonlar arasındaki etkileşimden kaynaklandığını
açıklayabilmektedir.
Serbest hareket edebilen bu elektronlar elektriğin ve ısının iletiminden sorumludur.
Metalin komşularıyla kullanabileceği değerlik elektronu sayısı arttıkça bağ kuvvetlenir
ve metalin E.N.’sı artar.
Bir periyotta sağa doğru (→) birleşik bandın doluluk oranı artar (Na = 1/8; Mg =
2/8; Al = 3/8). Bu durum elektron haraketliliğini kısıtladığından “iletkenlik azalır”.
Bu metalik karakterin aynı periyotta sağa doğru azaldığını da gösterir.
Bir grupta aşağı doğru (↓) birleşik bandın doluluk oranı sabittir. Fakat bant
genişlemektedir. Bu durum elektron haraketliliğini arttıracağından “iletkenlik artar”.
Bu metalik karakterin aynı grupta aşağı doğru arttığını da gösterir.
Düzeyler arası enerji farkının düşük olması nedeniyle oda sıcaklığında üst enerji
düzeylerine çıkan elektronlar tekrar düşük enerji, düzeylerine geçerken ışıma yapar ve
bunun sonucu metal yüzeyleri parlaktır.
Yalıtkanlık
Bir molekül ya da elementte tamamen elektronlarla dolu bir değerlik bandı ile
kendisinden sonra gelen boş iletkenlik bandı arasındaki enerji farkı yüksekse (> 500
kJ/mol) yani bant aralığı çok genişse bu tür yapılar yalıtkandır.
Bu söz konusu aralığa yasak bant denir.
Yarıiletkenler
Elementlerin iletkenlikleri incelendiğinde, ilk bakışta metallerin iletken ve ametallerin
yalıtkan olduğu görülür.
Ancak, metaller ile ametaller arasında kesin bir sınır yoktur. Arada her iki özelliği de
göstermeye yakın elementler vardır. Bunlara yarımetaller denir.
Yarımetaller arasında, aynı yarımetalin bir allotrop hali metal özelliği gösterirken,
başka bir allotropu ametal özelliği gösterir.
Elektrik iletkenliği metallere oranla düşük olan maddelere yarıiletken maddeler denir.
Yarıiletken maddelerde değerlik bandı ile iletkenlik bandı aralığı 2.5 eV’dan daha
düşüktür. Böyle maddelerde oda sıcaklığında az sayıda elektron değerlik bandından
iletkenlik bandına geçer. Gerek iletkenlik bandına geçen elektronların serbest
hareket etmesi, gerekse de değerlik bandında bırakılan boşluktan dolayı elektron
hareketleri nedeniyle iletken özellik ortaya çıkar.
Yarıiletken maddeleri metallerden ayıran en belirgin özelliği, iletkenliklerinin
sıcaklıkla değişmesidir. Metallerin iletkenlikleri sıcaklıkla azalırken, yarıiletkenlerin
iletkenliği sıcaklıkla artar.
Yarıiletkenlik “öz yarıiletkenlik” ve “safsızlık yarıiletkenliği” olmak üzere iki gruba
ayrılır.
Si: 1.09 eV
Ge: 0.72 eV
Sn: 0.07 eV
Silisyum orbitallerinin etkileşiminden, biri tamamen dolu diğeri tamamen boş iki bant
oluşur. Bantlardan birinin tamamen dolu diğerinin tamamen boş olmasından dolayı
silisyumun elektrik iletmemesi beklenir.
Ancak sıcaklık yükseldikçe termal enerjiden dolayı bazı elektronlar daha yüksek
enerjili düzeylere geçebilirler ve boş bantta bazı düzeyler kısmen dolu hale gelirken,
dolu bantta bazı düzeyler boş hale gelir. Bu şekilde madde iletkenlik kazanır.
İletkenlik üst banttaki elektronların ve alt banttaki boşlukların sayısı ile artar.
Bu elektronların sayısı ise termal enerjiye, dolayısıyla sıcaklığa bağlıdır. Sıcaklık
arttıkça uyarılan elektronların sayısı arttığından iletkenlikte artar.
İlave edilen safsızlığın değerlik elektron sayısı (DES) öz yarıiletkenin DES’dan fazla
ise elde edilen yarıiletkene “n-tipi yarıiletken” denir.
İlave edilen safsızlığın değerlik elektron sayısı (DES) öz yarıiletkenin DES’dan az ise
elde edilen yarıiletkene “p-tipi yarıiletken” denir.
Örneğin germanyum (IVA) yarıiletken bir maddedir. Bunun içine çok az bir miktar
galyum (IIIA) katıldığında enerji aralığına boş bir bant konulmuş olur. Galyum
seyreltik olduğundan galyum atomları birbirleri ile büyük ölçüde etkileşime girmez.
Onun içinde galyum orbitallerinin oluşturduğu bant çok dardır. Galyumun üç değerlik
elektronu olduğu için galyumun bu dar bandı tam dolu değildir. Bu dar bandın enerjisi
germanyumun dolu bandının biraz üstündedir. Galyumun boş dar bandına
germanyumun dolu bandından elektron geçer. Geride elektron eksikliği oluşur. Böyle
yarıiletkenlere p-tipi yarıiletkenler denir.
Süperiletkenler
Bazı metal oksitleri ve halojenürleri belirli bir sıcaklığın altında aşırı iletkenlik vermektedir.
Hemen hemen hiçbir direnç göstermeden elektriği ileten bu maddeler süperiletken olarak
anılır.
Schottky Kusuru
İyonik bir kristalde, kristalin nötr olmasını sağlayacak şekilde katyon ve anyon kristalde yer
almaz.
Genelde boşluk sayısının toplam tanecik sayısına oranı düşüktür (1/10000).
Bu kusur kristal stökiyometrisini değiştirmez.
Noktalı yapı, molekül geometrisini öngörmeye yarayan VSEPR yönteminin ilk adımını
oluşturur. Lewis yapıları molekül içerisinde hangi atomlar arası bağların olduğunu
gösterir, molekülün şeklinin nasıl olduğuna ilişkin kesin bir bilgi vermez (bunu
söyleyebilmek için bağ açılarının da bilinmesi gerekir).
o Basit bir atomun simgesinin çevresine (dört köşesine) değerlik elektronlarının nokta
şeklinde yerleştirilmesiyle ortaya çıkan yapılardır.
o Her bir değerlik elektronu bir nokta ( • ) ile gösterilir.
o
o İki atom arasındaki bir kovalent bağ çizgi (—) ile gösterilir ve bir çift bağ elektronunu
( •• ) ifade eder.
o Bağa girmeyen elektronlar (yalın elektron ya da bağ yapmayan elektron) nokta ile
gösterilir.
o Atom simgenin dörtkenarından her biri eşittir ve her kenar maksimum 2 elektron
içerebilir. Tek kalan ortaklanmamış elektronlar diğer atomlarla kovalent bağ
oluşturabilirler.
!!! Oktet kuralından birçok saplamalar olmasına rağmen, bu kural kimyasal bağlanmanın
anlaşılmasına ilişkin temel bir çerçeve sunar.
Formal Yük, ortak elektronların atomlara eşit olarak bölüşülmesi varsayımına dayanarak
moleküldeki her bir atomun molekül içinde sahip olduğu yük olarak tanımlanır ve aşağıdaki
şekilde hesaplanır.
Formal Yük (FY) = Değerlik elektron sayısı ̶ Noktalı yapıdaki elektron sayısı
Formal Yük (FY) = Grup numarası ̶ Ortaklanmamış elektron sayısı ̶ Bağ sayısı
1H : 1s1 : 1 DE
6C : [He] 2s2 2p2 : 4 DE
7N : [He] 2s2 2p3 : 5 DE
Toplam : 10 DE
C veya N merkez atom olmasına göre iki ihtimal var,
Toplam : 10 DE
Önce elektronegatif olan O atomunun oktedi tamamlanır, sonrasında ise kalan elektronlar C
üzerine yerleştirilir.
C atomu oktedini tamamlamadığı için O üzerindeki elektron çiftleri çoklu bağ oluşturmada
kullanılır.
Toplam : 28 DE
Önce elektronegatif olan F atomlarının oktedi tamamlanır, sonrasında ise kalan elektronlar Cl
üzerine yerleştirilir.
SORU: Cl2, HF, H2O, CH4 ve NH3 moleküllerinin Lewis noktalı yapıları nasıl çizilir?
Bir molekülün iki ya da daha fazla sayıda nokta yapısının bir karışımı olarak gösterilmesine
“rezonans” denir.
Toplam : 18 elektron
Önce elektronegatif olan O atomlarının oktedi tamamlanır, sonrasında ise kalan elektronlar N
üzerine yerleştirilir.
N atomu oktedini tamamlamadığı için O üzerindeki elektron çiftleri çoklu bağ oluşturmada
kullanılır. Bu çift bağ N ile iki oksijen atomu arasında da olabileceği için aşağıda görülen
rezonans yapıları yazılabilir.
SORU: Ozon (O3) molekülünün Lewis noktalı yapıları nasıl çizilir? Bu molekülde rezonans
var mıdır?
Toplam : 16 elektron
Önce merkez atomların konumlarını dikkate alarak üç farklı yapı yazılabilir (a, b ve c).
Merkez atomlarının oktedini tamamlamak için uçtaki atomların yalın elektron çiftleri çoklu
bağ oluşturacak şekilde aşağıdaki 9 rezonans yapısı yazılabilir.
Eksik Oktet
Bazı durumlarda, kararlı bir molekülün merkez atomunu çevreleyen elektronların sayısı
sekizden azdır. Atom numarası karbonun atom numarasından küçük olan 2. periyot
elementlerinin bileşiklerinde oktet kuralına uymadıkları gözlenebilir.
ÖRNEK: Berilyum’u (Be) ele alalım. Berilyum un 2s orbitalinde iki değerlik elektronu
vardır. Gaz fazında berilyum hidrür (BeH2) moleküler halde bulunur. BeH2’nin Lewis yapısı
şu şekildedir. Bu bileşiğin oktet kuralına uymadığı görülür.
1H : 1s1 : 1× 2 = 2 DE
Toplam : 4 elektron
NO için iki olası yapı vardır; a yapısı formal yükler açısından daha uygundur.
İkinci periyot elementlerinin atomları, merkez atomu çevresinde sekizden fazla değerlik
elektronu bulunduramazlar.
15P : [Ne] 3s2 3p3 3s’deki 1 elektron 3d’ye geçerse: [Ne] 3s1 3p3 3d1
Yarı dolu orbital sayısı 3’den 5’e yükseliyor. Bu durumda oluşan aşağıdaki gibidir ve
oktedi aşmıştır.
16S : [Ne] 3s2 3p4 3s ve 3p’deki birer elektron 3d’ye geçerse: [Ne] 3s1 3p3 3d2
Yarı dolu orbital sayısı 2’den 6’e yükseliyor. Bu durumda oluşan aşağıdaki gibidir ve
oktedi aşmıştır.
SORU: SO2Cl2 ve SO42ˉ moleküllerinin Lewis noktalı yapıları nasıl çizilir? Bu moleküller
oktet kuralına uyar mı?
VSEPR (Valence Shell Electron Pair Repulsion) kuralları özellikle ana grup elementlerinin
oluşturduğu moleküllerin geometrik şekillerinin belirlenmesinde başarılı bir şekilde kullanılır.
VSEPR modeline göre; Bir merkez atom çevresinde bulunan elektron çiftleri “hem bağ
elektron çiftleri hem de bağ yapmayan elektron çiftleri (byeç)” arasındaki itme en az olacak
şekilde konumlanırlar.
Tüm sübstitüyentleri aynı ve sterik sayısı (SS) sübstitüyent sayısı ile aynı olan AXn
genel formülündeki geometrilere ideal geometriler denir.
Üçgen çiftpiramit ve beşgen çiftpiramit hariç olan tüm ideal geometrilerde tüm A–X
bağları özdeştir.
1. Molekülün şekli moleküldeki atomların bağıl konumları ile verilir. Ancak molekülün
şeklinin belirlenmesinde merkez atomu çevresindeki değerlik elektron çiftleri arasındaki itme
dikkate alınır. Merkez atomu çevresinde bağ yapmayan (byeç) veya bağ yapan (beç) tüm
elektron çiftleri arasında en az itmenin olduğu en kararlı şekli alır.
Bağ yapmayan (yalın) elektron çiftleri, tek bir çekirdeğin etkisi altında olduklarından
bağ elektron çiftlerine göre değerlik orbitallerinde daha fazla yer kaplarlar. Bunun
sonucu olarak yalın çiftler bağ açısını küçültür. Bu olaya yalın çift etkisi denir.
Aşağıdaki örnekte görüldüğü gibi SS = 4 olan NH3 ve H2O moleküllerinin bağ açıları
yalın çift etkisi nedeniyle, ideal geometri olan tetrahedral CH4 molekülünden daha
küçüktür.
3. Ayrıca çift bağlar arasındaki itme tekli bağlar arasındakinden daha kuvvetlidir. Benzer
şekilde üçlü bağlar arasındaki itme ikili bağlar arasındakinden daha kuvvetlidir.
4. Bir molekül veya iyonda bağ yapan elektron çiftleri arasındaki itme kuvveti merkez ve uç
atomların ortak bağ elektronlarını çekmesindeki farka (elektronegatiflik farkı, Δχ) da bağlıdır.
Uç atomlar bağ elektronlarını ne kadar kuvvetli çekerse, merkez atom çevresinde bulunan bağ
elektron çiftleri arasındaki itme de o kadar azdır. Bunun sonucu bağ açısı küçülür.
3. SS = 5 ve 6 olan moleküller için en kararlı rezonans yapı çizilir. Burada yalın çiftler ve
çoklu bağlar, daha önce belirlenen kurallar çerçevesinde, belirli konumlara girer.
T-şekli
Aksiyal F–Xe–F bağ açısı < 180°
Bir bağı oluşturan atomlar arasındaki elektronegativite farkı (Δχ) o bağın niteliği
hakkında bilgi verir. Buna göre;
o Δχ = ~ 0 ise apolar bağ
o Δχ = ~ 2 ise polar kovalent bağ
o Δχ = ~ 3 ise iyonik bağ
Amaç: Bir bağın niçin oluştuğunun anlaşılması ve bağ oluşumu sırasında hangi orbitallerin
kullanıldığının incelenmesi.
sp Hibritleşmesi:
Bu hibritleşme türünde bir s orbitali ile bir p orbitali birleşerek “iki tane sp hibrit
orbitali” oluşturur. Doğrusal bir yönelmeye sahiptir ve orbitaller arasındaki açı
180°’dir. Hibritleşmeye katılmayan iki p orbitali hem birbirine, hem de hibrit
orbitallerine diktir.
N tane atomik orbital hibritleşirse N tane hibrit orbital oluşur.
o Bu şekilde oluşan iki tane sp hibrit orbitali aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. Be bu iki
tane sp hibrit orbitalini kullanarak iki kovalent bağ yapabilir.
Aşağıdaki şekilde, 2s orbitalinin 2pz orbitali ile hibritleşerek oluşturduğu sp hibrit orbitalleri
ve doğrusal BeCl2 molekülünün oluşumu gösterilmiştir.
Benzer şekilde, sp hibrit orbitalleri ile H atomunun 1s orbitalinin etkileşmesi ile oluşan
doğrusal BeH2 molekülünün oluşumu gösterilmiştir.
Aşağıdaki şekilde, 2s orbitalinin 2pX ve 2py orbitalleri ile hibritleşerek oluşturduğu sp2 hibrit
orbitalleri ve düzlem üçgen BF3 molekülünün oluşumu gösterilmiştir. B atomunun
hibritleşmeye katılmayan orbitali 2pz‘dir.
o Bu şekilde oluşan dört tane sp3 hibrit orbitali aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. C bu
dört tane sp3 hibrit orbitalini kullanarak dört kovalent bağ yapabilir.
Aşağıdaki şekilde, 2s orbitalinin 2pX, 2py ve 2pz orbitalleri ile hibritleşerek oluşturduğu sp3
hibrit orbitalleri ve tetrahedral CH4 molekülünün oluşumu gösterilmiştir.
Aşağıdaki şekilde, 2s orbitalinin 2pX, 2py ve 2pz orbitalleri ile hibritleşerek oluşturduğu sp3
hibrit orbitalleri ve açısal H2O molekülünün oluşumu gösterilmiştir.
sp3d Hibritleşmesi:
Bu hibritleşme türünde bir s orbitali, üç p orbitali ve bir d orbitali birleşerek “beş tane
sp3d hibrit orbitali” oluşturur.
Bu hibrit türü özgün bir hibritleşme olmayıp dp ve sp2 hibritlerinin bir karışımı olarak
düşünülebilir. Bu şekilde üçgen çiftpiramit geometriyi oluştururlar.
İki tane dp hibriti aksiyal yönelimdedir.
Diğer üç sp2 hibriti ekvatoryal yönelimdedir.
o Bu şekilde oluşan beş tane sp3d hibrit orbitali aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. Fosfor
bu beş tane sp3d hibrit orbitalini kullanarak beş kovalent bağ yapabilir. Bu beş hibrit
orbitalden iki tane dp hibriti aksiyal yönelimdedir diğer üç sp2 hibriti ekvatoryal
yönelimdedir.
Aşağıdaki şekilde, 3s, 3pX, 3py, 3pz ve 3dz2 orbitalleri ile hibritleşerek oluşturduğu sp3d hibrit
orbitalleri.
o Bu şekilde oluşan altı tane sp3d2 hibrit orbitali aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. Kükürt
bu beş tane sp3d2 hibrit orbitalini kullanarak altı kovalent bağ yapabilir.
Aşağıdaki şekilde, 3s, 3pX, 3py, 3pz, 3dz2 ve 3dx2-y2orbitalleri ile hibritleşerek oluşturduğu sp3d2
hibrit orbitalleri.
o Yarı dolu bu 2pz orbitali, hibrit orbitallerin oluşturduğu düzleme diktir. Her karbon
atomundaki üç sp2 hibrit orbitalinden ikisi, iki hidrojen atomunun 1s orbitali ile iki
tane tekli (σ) bağ, komşu C atomunun sp2 melez orbitali ile de bir tekli (σ) bağ yapar.
Ayrıca, C atomlarının hibritleşmeye katılmayan iki 2pz orbitalleri yandan örtüşerek
ikili (π) bağ olusturur.
SORU: Asetilen (C2H2) molekülündeki sigma (σ) ve pi (π) bağları hibritleşme modeli
kullanarak nasıl açıklanır?
𝒔 𝒑−𝟏
𝑐𝒐𝒔𝜽 = =
𝒔−𝟏 𝒑
Burada; θ = Bağ açısı; s = hibritin s karakteri; p = hibritin p karakteri
Hibritleşme ve Elektronegatiflik:
Farklı hibritleşmeye uğrayan bir atomun elektronegatifliği farklı değerler alır.
s ve p orbitallerinin hibritleşmesi düşünüldüğünde, baş kuantum sayıları aynı olan s ve
p orbitallerinden s orbitalinin enerjisi daha düşüktür.
Bu orbitallerin oluşturduğu hibritin “s karakteri” arttıkça hibrit orbitalinin enerjisi
düşer.
Hibrit orbitalinin enerjisinin düşük olması, o orbitale kolaylıkla elektron
yerleşebileceği anlamına gelir. Yani orbitalin elektronegatifliği yüksektir.
Sonuç olarak hibrit orbitalinin “s karakteri” arttıkça, elektronegatifliği yükselir.
s karakterinin artmasıyla “asitliğin artması” da bu kurala uygundur.
ÖRNEK: Şimdi üçgen çiftpiramit yapıdaki PF2Cl3 molekülünü ele alalım. Deneysel
gözlemler, üçgen çiftpiramit yapıda elektronegatifliği yüksek olan F atomlarının aksiyal
konumları, elektronegatifliği düşük olan Cl atomlarının ise ekvatoryal konumları tercih
ettiğini göstermektedir.
MO kuramına göre;
Bağ yapan MO’lerdeki elektronlar bağı kuvvetlendirir, buna karşın karşıt bağ
MO’lerdeki elektronlar bağı zayıflatır. Buna göre moleküldeki “Bağ Derecesi”
aşağıdaki formülle hesaplanır:
Atom numarası arttıkça atom orbitallerinin enerjisi düşer. Çünkü çekirdek yükünün
artması elektronların çekirdeğe yaklaşmasına ve enerjisinin düşmesine neden olur. Ancak
bu değişme bütün orbitallerde aynı olmaz. Bu farklılığın nedeni iç elektronların
perdelenmesinin ve söz konusu orbitalin girginliğinin farklı olmasıdır.
𝟔−𝟐
𝑩𝑫 = =𝟐
𝟐
Diyamanyetik
𝟖−𝟒
𝑩𝑫 = =𝟐
𝟐
Paramanyetik
𝟖−𝟖
𝑩𝑫 = =𝟎
𝟐
Bu molekül oluşmaz.
𝟐−𝟎
𝑩𝑫 = =𝟏
𝟐
𝟐−𝟎
𝑩𝑫 = =𝟏
𝟐
Ayrıca F üzerinde üç tane bağ yapmayan elektron çifti
Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 127
ÖRNEK: HF molekülü MOED.
𝟐−𝟎
𝑩𝑫 = =𝟏
𝟐
Ayrıca F üzerinde üç tane bağ yapmayan elektron çifti
𝟔−𝟎
𝑩𝑫 = =𝟑
𝟐
σ1 : O atomu üzerinde yoğunlaşmış bağ yapmayan elektron çifti.
σ3 : C atomu üzerinde yoğunlaşmış bağ yapmayan elektron çifti.
σ2 : C–O arası tekli bağ, π : C=O arası çift bağ.
Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 128
İKİNCİL KİMYASAL ETKİLEŞİMLER
Kovalent etkileşim yönsel bir etkileşimdir ve elektronların ortaklaşa kullanılması ile
oluşur. İyonik etkileşim ise yönsel olmayıp, her yöne doğrudur ve zıt yüklü iyonların
elektrostatik etkileşimi ile oluşur. Metalik bağlanma, kovalent bağlanmanın özel bir
durumu olup, bir kristaldeki tüm çekirdeklerin özellikle kristalin tüm değerlik
elektronlarını ortaklaşa kullanması ile oluşan bir bağlanma türüdür. Bu üç etkileşim
türü de kuvvetli etkileşimlerdir ve enerjileri 200-400 kJ/mol düzeyindedir.
Bunlar dışındaki etkileşimler ise zayıf olan “ikincil kimyasal etkileşimler” olarak
tanımlanır ve enerjileri 50 kJ/mol’den daha düşüktür.
İkincil kimyasal etkileşimlerin tamamı “van der Waals Kuvvetleri” olarak adlandırılır.
Bu etkileşime, polar bir maddenin polar bir sıvıda çözünmesiyle oluşan çözeltiler
örnek verilebilir. Örneğin;
o sıvı kloroformda moleküller arasındaki etkileşim,
o azot monoksitin suda çözünmesiyle oluşan çözeltide NO ve H2O molekülleri
arasındaki etkileşim dipol-dipol etkileşimidir.
Dipol-dipol etkileşimleri moleküllerin yönelimlerine göre, itme ya da çekme
kuvvetleri şeklinde olabilir.
Bunun nedeni, polar bir molekül olan asetondaki dipol-dipol etkileşimleri apolar n-
bütan molekülüne göre çok yüksek olmasıdır. Daha yüksek dipol-dipol etkileşimleri
demek daha yüksek kaynama noktası anlamına gelir.
Tam da bu anda Helyum atomu anlık bir dipole sahip olur. Bunun nedeni, atomun
solunda biriken negatif yüklü elektronların kısmi bir negatif yük oluşturması ve
çekirdeğin de atomun sağında kısmi bir pozitif yük oluşturmasıdır.
!!! Apolar moleküllerde etkili olan tek moleküller arası kuvvet London Dağılma
Kuvvetleridir. Bu tür moleküllerin fiziksel özelliklerini (EN, KN, vb.) belirleyen tek etki
London Dağılma Kuvvetleridir.
Küçük ve daha az sayıda elektron içeren türlerin elektronları çekirdeğe daha sıkı bağlı
olduğundan α düşüktür.
Büyük ve elektron sayısı fazla olan türlerin elektronları çekirdeğe daha zayıf
bağlandığından α yüksektir.
Bazı atom ve moleküllerin α değerleri karşılaştırılırsa:
He < Ne < Ar
H2 < N2
Polarlanabilirliği büyük türlerde daha büyük anlık dipol oluşur. Yani büyük atom ve
moleküllerde daha büyük anlık dipoller oluşur. Bu da daha fazla London dağılım
kuvveti anlamına gelir.
CEVAP:
Eğer iki molekülün büyüklükleri ve şekilleri birbirine yakınsa dipol-dipol
etkileşimleri belirleyicidir.
Eğer bir molekül diğerine göre çok daha büyükse, burada London dağılma kuvvetleri
belirleyicidir.
o-nitrofenol salisilaldehit
Elektrostatik modelde hidrojen bağı, bir dipol-dipol etkileşimi ya da bir iyon-dipol etkileşimi
olarak göz önüne alınır.
Hidrojen kovalent olarak bağlandığı X atomunun elektronegatifliği nedeniyle pozitif
yüklenmiştir. Yani X–H bir dipol içermektedir. Y’de elektronegatif olduğundan
kısmen negatif yüklüdür. Bu iki dipolün elektrostatik etkileşimi sonucu hidrojen bağı
oluşmaktadır. Ayrıca hidrojenin çok küçük bir atom olması nedeniyle, etkileşim
uzaklığı oldukça küçüktür. Bu güçlü bir etkileşime sebep olmaktadır.
Hidrojen bağı
Yukarıdaki iki etmen göz önüne alındığında HF, H2O ve NH3 molekülleri arasındaki
hidrojen bağlarının kuvvet sıralaması:
İyonik bileşikleri katı fazda kararlı kılan “örgü enerjisi (U)”dir. Sıvı ya da gaz fazında
ise “kovalent karakter”dir.
Örgü enerjisi arttıkça E.N. ve K.N. artar.
Kovalent karakter arttıkça hal değişimi için gerekli olan enerji azalacağından E.N. ve
K.N. azalır.
İyonik bileşiklerde U çok büyüktür ve E.N ve K.N. çok yüksektir. U iyonların
yükseltgenme basamaklarının çarpımı |𝒁+ ∙ 𝒁− | ile doüğru orantılı ve iyonlar arası
mesafe ile ters orantılıdır.
1. Kural: Bir periyot boyunca soldan sağa doğru (→) kovalent bağ oluşturma eğilimi
artar.
2. Kural: Bir periyot boyunca soldan sağa doğru (→) kovalent karakteri yüksek bağ
oluşturan anyon sayısı artar.
Bu ilk iki kurala göre bir periyot boyunca soldan sağa doğru (→) kovalent karakter
artacağından E.N. azalır.
NaBr > MgBr2 > AlBr3
E.N. (°C) : 747 > 711 > 98
3. Kural: Elektronik konfigürasyonu nd10 ile biten IB ve IIB metal katyonları IA ve IIA
metal katyonlarına göre daha fazla kovalent karakter içerirler.
E.N. : NaF > AgF
E.N. : NaCl > AgCl
E.N. : NaBr > AgBr
II. İyonik Katıların Çözünürlüğü