You are on page 1of 139

ANORGANİK KİMYAYA GİRİŞ

1. Anorganik Kimyanın Tarihçesi


 Bilinen ilk anorganik türler H ve He.
 Arkeolojik çalışmalar; Ag, Sn, Sb ve Pb elementlerinin MÖ 3000’li yıllardan beri
bilindiğini göstermektedir.

 MS birkaç yüzyıl Çin, Mısır ve diğer bazı medeniyetlerde simyacılar metalleri altına
dönüştürmek için uğraşmışlardır. Bu sayede birçok kimyasal tepkime keşfedilmiş
ayrıca damıtma, süblimasyon ve kristallendirme gibi ayırma teknikleri geliştirilmiştir.
 İlk deneyci bilim adamı olarak kabul edilen Roger Bacon (1214-94) simya konusunda
çok sayıda yazı yazmıştır. Ona göre “Güvenilir bilgiye ancak akıl ve deney yollarıyla
ulaşılabilir. Akıl kanıtlayıcı, deney ise bilgi toplayıcıdır”.

 Simya 1600’lü yıllarda kimya bilim dalına dönüşmüştür.


 17. yy başlarında HCl, HNO3, H2SO4 gibi kuvvetli asitler keşfedildi. Daha sonra
deneysel tekniklerin gelişimiyle nicel analizler yapıldı. Gazların özellikleri, atom ve
molekül ağırlıkları tayin edildi.
 19. yy sonlarına doğru çok sayıda element keşfedildi ve özellikleri incelendi.
 1869’da Mendeleyev ve 1870’de Meyer birbirlerinden bağımsız olarak periyodik
tablolar hazırladılar.
 20. yy ilk yarısında atom altı parçacıklar olan proton ve elektronun yük ve kütleleri
ölçüldü.
 1893’de Werner’in kuramı, özellikle 1950-60’lı yıllarda koordinasyon kimyasının
gelişimini hızlandırdı.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 1


 1950’li yıllarda Zeise Tuzu ve Ferrosenin keşfi organometalik kimyanın gelişimini
başlattı.
 Organometalik kimya alanındaki çalışmalarla birlikte biyoinorganik kimya ve
kataliz kimyası hızlı bir gelişime gösterdi.
 Polimer endüstrisinin gelişimiyle B, Si, Al ve P içeren polimerlere ilgi arttı.

2. Anorganik Kimya Alanında Yapılan Bazı Nobel Ödüllü Araştırmalar

Grignard Reaktifleri (1912): Organometalik kimya alanındaki ilk Nobel ödülü


olarak bilinir. 1912 yılında Grignard’a verilmiştir. RMgX tipinde alkil
magnezyum haojenürlerin sentezi gerçekleştirilmiştir.

Werner Kuramı (1913): Koordinasyon kimyası alanındaki çalışmalarından


dolayı Werner’e verildi. Koordinasyon bileşiklerinin yapılarını ve
iyonlaşmalarını açıklamıştır.

Ziegler-Natta Polimerizasyonu (1963): 1955 yılında, Ziegler ve Natta TiCl4


ve Al(Et)3 kullanarak o zamana kadar sanayide kullanılan katalizörlere kıyasla
daha düşük sıcaklık ve basınçta alkenlerin polimerizasyonunu gerçekleştirdi.
Bunun sonucu olarak 1963 Nobel Kimya ödülünü aldılar.

Sandviç Bileşikler (1973): Ferrosenin keşfinden sonra organometalik kimya


hızla gelişmeye başladı. Metalosen bileşiklerin [M(C5H5)2] ve sandviç
bileşiklerin sentezi üzerine yaptıkları çalışmalardan dolayı Wilkinson ve
Fischer bu ödülü almışlardır.

Alken Metatezi (2005): 2005 yılında Chauvin, Grubbs ve Schrock’a alken


metatezi tepkimesinde kullanılmak üzere geliştirdikleri katalizörlerden dolayı bu
ödül verilmiştir.

C-C Bağ Oluşumu (2010): 2010 yılında Heck, Negishi ve Suzuki’ye


palladyum katalizli C-C bağ oluşum tepkimeleri üzerine yaptıkları
çalışmalardan dolayı verilmiştir.

3. Anorganik Türlerin Adlandırılması


a. İkili Adlandırma Sistemi: Bileşik iki bölüm halinde adlandırılır.
 CaO : Kalsiyum oksit
 COCl2 : Karbonil diklorür
 UO2F2 : Uranil diflorür
 N2O5 : Diazot pentaoksit
 SOCl2 : Tiyonil klorür
 PSCl3 : Tiyofosforil triklorür
b. Koordinasyon Sistemi: Koordinasyon ve organometalik bileşiklerin adlandırılmasında
kullanılan sistemdir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 2


c. Sübstitüentli Adlandırma Sistemi: Organik kimyada yaygın olarak kullanılır. İnorganik tür
bu sistemle adlandırılır. Önce sübsitüent, sonra bunun bağlandığı ana bileşiğin adı okunur.
 PCl3 : Trikloro fosfan (Ana bileşik: PH3 “fosfan”)
 SiH2F2 : Diflorosilan (Ana bileşik: SiH4 “silan”)
 CH2Br2 : Dibromometan (Ana bileşik: CH4 “metan”)
 +
Doğal H iyonu için “hidron” adı kullanılır

 Moleküler elementlerin sistematik adlandırılması, geleneksel adlandırmadan oldukça


farklıdır.

Bileşik Sistematik Adı Geleneksel Adı Bileşik Sistematik Adı Geleneksel Adı
H Monohidrojen Atomik hidrojen O2 Dioksijen Oksijen
H2 Dihidrojen Hidrojen O3 Trioksijen Ozon
Beyaz fosfor α-kükürt
P4 Tetrafosfor S8 Oktasülfür
Kırmızı fosfor -kükürt

 Ön ekler ve son ekler kullanılarak bir adlandırma dili oluşturulmuştur:

Sonek Açıklama/Örnek
-an Doymuş bor hidrürler; 14., 15. ve 16. grup hidrürleri / PH3 (fosfan), SiH4 (silan)
-ik Hem inorganik, hem de organik asitlerde / Sülfürik asit, asetik asit
-ür Bazı tek ve çok atomlu iyonlarda / Fˉ (florür); Clˉ (klorür); CNˉ (siyanür)
Bir merkezi elementin en yüksek değerliğinden daha düşük değerlikli oksiasidinin
-öz
sonunda / HNO2 (nitröz asit)
-it -öz sonekini içeren oksiasitlerin anyonlarında / HNO2 (nitröz asit); NO2ˉ (nitrit)
H+’nın bir hidrür ya da türevine katılmasıyla oluşan yapılarda / NH4+ (amonyum);
-yum
H3O+ (hidronyum)
-i Oksijen içeren bazı radikallerin sonunda / OH (hidroksi)
-osen Metalosenlerde / (C5H5)2Fe (Ferrosen)

3.1 Katyonlar
a. Alkali ve toprak alkali metal katyonlarının sonuna “iyon” ya da “katyon” sözcüğü
getirilerek okunur:
 Na+ : Sodyum iyonu/katyonu
 Sr2+ : Stronsiyum iyonu/katyonu
b. Geçiş metali katyonları ve periyodik tablonun sağında yer alan ana element katyonlarının
adlandırılmasında, katyon adından sonra katyonun değerliği parantez içinde yazılır.
Geleneksel adlandırmada ise aynı elementin daha düşük yükseltgenme basamağına sahip
katyonunun sonuna –öz (bazı atomlar için –ez) soneki, daha yüksek yükseltgenme basamağına
sahip katyonunun sonuna –ik soneki getirilir:
Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 3
Katyon Sistematik Adı Geleneksel Adı
Cr2+ Krom(II) / Krom(2+) Kromöz
Cr3+ Krom(III) / Krom(3+) Kromik
Mn2+ Mangan(II) / Mangan(2+) Manganez
Mn3+ Mangan(III) / Mangan(3+) Manganik
Fe2+ Demir(II) / Demir(2+) Ferröz
Fe3+ Demir(III) / Demir(3+) Ferrik
Sn2+ Kalay(II) / Kalay(2+) Stannöz
Sn4+ Kalay(IV) / Kalay(4+) Stannik

c. Eş çekirdekli çok atomlu katyonların adları, oluşturdukları molekülünki ile aynıdır. Sadece
değerlik parantez içerisinde yazılır.
 O2+ : Dioksijen(1+) iyonu
 Hg22+ : Diciva(2+) iyonu / diciva(I) katyonu
d. Hidrürlere H+ ilavesiyle oluşan katyonlar, hidrür bileşiğinin sonuna –yum eki getirilerek
okunur.
 NH4+ : Amonyum
 PH4+ : Fosfonyum
 N2H5+ : Diazanyum / hidrazinyum
 H3O+ : Hidronyum
 H3S+ : Sülfonyum
 N2H62+ : Diazandiyum

3.2 Anyonlar
a. Bazı anyonlar –ür ve –it sonekleri alarak okunur (Anyon bileşik sayısı ise di-, tri-, tetra-
önaklerini alır):
 Hˉ : Hidrür
 S2ˉ : Sülfür
 N3ˉ : Trinitrit(1-) / azit
 C22ˉ : Dikarbür(2-)
 Brˉ : Bromür
 Iˉ : Iyodür
 O2ˉ : Oksit
 O3ˉ : Trioksit(1-) /ozonür
 O22ˉ : Dioksit(2-) / peroksit
 O2ˉ : Dioksit(1-) / süperoksit

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 4


b. Farklı atom içeren çok atomlu anyonların adlandırılmasında –ür ve –it soneklerine ilaveten
–at soneki de kullanılır:
 OHˉ : Hidroksit
 SHˉ : Hidrojen sülfür
 CNˉ : Siyanür
 NH2ˉ : Amit
 NCSˉ : Tiyosiyanat
 NCOˉ : Siyanat
 NH2ˉ : İmit
c. Tek merkezi atomlu hidrürlere H+ katılmasıyla oluşan anyon, merkezi atomun adının
sonuna –at soneki getirilerek okunur:
 BH4ˉ : Tetrahidroborat
 PH6ˉ : Hekzahidrofosfat

3.3 Radikaller ve Sübstitüentler


Adların sonuna –il soneki getirilir.
OH : Hidroksil NO2 : Nitril CO : Karbonil
PO : Fosforil UO2 : Uranil SO2 : Sülfonil / sülfüril
ClO : Klorosil ClO2 : Kloril ClO3 : Perkloril
CrO2 : Kromil SO : Sülfinil / tiyonil NO : Nitrosil

3.4 Hidrürler
Hidrojenin ikili bileşikleridir.
a. Alkali ve toprak alkali hidrürlerin dışındaki metal hidrürlerin adlandırılmasında metalin
adından sonra değerliği parantez içinde yazılır:
 NaH : Sodyum hidrür
 CaH2 : Kalsiyum hidrür
 CuH : Bakır(I) hidrür
 CuH2 : Bakır(II) hidrür
b. 13. (IIIA), 14. (IVA) ve 15. (VA) grup ametal ve yarı-metal hidrürlerin adlandırılmasında,
eğer element temel durum elektronik konfigürasyonundaki yarı dolu orbital sayısı kadar H ile
hidrür oluşturmuşsa elementin adının sonuna –an soneki (geleneksel adlandırmada –in
soneki) getirilir:
 PH3 : Fosfan / Fosfin H2S : Sülfan / Sülfin
 BH3 : Boran / Borin SeH2 : Selan / Selin
 SiH4 : Silan / Silin SnH4 : Stannan / Stannin

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 5


c. Bazı hidrürlerin sadece geleneksel adları kullanılır:
 H2O : Su / Dihidrojen oksit
 NH3 : Amonyak / Trihidrojen azit
d. 17. (VIIA) grup hidrürleri için iki tür adlandırma vardır:

 HCl : Hidrojen klorür / Hidroklorik asit


 HBr : Hidrojen bromür / Hidrobromik asit

3.5 Oksitler
XmOn genel formülüne sahip bileşiklerdir.
 Na2O : Sodyum oksit
 Na2O2 : Sodyum peroksit
 Al2O3 : Aliminyum(III) oksit
 Cu2O : Bakır(I) oksit / CuO : Bakır(II) oksit
 N2O : Azot(I) oksit / diazot oksit
 NO : Azot(II) oksit / azot monoksit
 N2O4 : Dimerazot(IV) oksit / diazot tetraoksit
 Cl2O7 : Dimerklor(VII) oksit / diklor heptaoksit

3.6 Oksiasitler ve Anyonları


 En az bir tane X−O−H içeren (OH)mXOn yapısındadır.
o H2SO4 : (HO)2SO2
o HNO3 : (HO)NO2
o CH3COOH : (HO)(CH3)CO
 Bir başka türle yaptığı bileşiklerde sadece iki değerlik alabilen elementlerin yüksek
değerliği için –ik ve düşük değerliği için –öz soneki kullanılır.
o H3PO4 : Fosforik asit HNO3 : Nitrik asit
o H3PO3 : Fosforöz asit HNO2 : Nitröz asit
 Bir başka türle yaptığı bileşiklerde üç ve daha fazla değerlik alabilen elementlerin
yüksek değerlikten düşük değerliğe doğru; için per–…–ik / –ik / –öz / hipo–… –öz
önekleri ve sonekleri kullanılır.
o HClO4 : Perklorik asit
o HClO3 : Klorik asit
o HClO2 : Kloröz asit
o HClO : Hipokloröz asit
 Sistematik adlandırmalarda sadece –ik soneki kullanılır.
 meta– öneki dehidrasyon anlamındadır. Yani oksoasitin bir H2O vermesiyle oluşur.
 orto– öneki dehidrasyon anlamındadır. Yani oksoasitin iki H2O vermesiyle oluşur.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 6


 Oksanyon (oksianyon); oksiasitten bir ya da daha fazla H+ ayrılmasıyla oluşan
iyonlardır (H2PO4ˉ, HSO4ˉ, NO32ˉ). Sistematik adlandırmada sonek olarak sadece –at
kullanılır. Geleneksel adlandırmada iyonun türediği asitteki
o –ik eki –at ekine dönüşür;
o -öz eki –it ekine dönüşür.

Anyon Sistematik Ad Geleneksel Ad


CO32ˉ Trioksokarbonat Karbonat
NO3ˉ Trioksonitrat Nitrat
ClO4ˉ Tetraoksoklorat Perklorat
ClO3ˉ Trioksoklorat Klorat
ClO2ˉ Dioksoklorat Klorit
ClOˉ Monooksoklorat Hipoklorit

4. Tepkimelerin Sınıflandırılması
Milyonlarca bileşiğin çok sayıda tepkimesi vardır. Bu tepkimelerin sınıflandırılması
öğrenmeyi kolaylaştıracaktır.

4.1. Birleşme Tepkimeleri: İki ya da daha çok maddeden yeni bir maddenin oluşmasıdır. Üç
şekilde gerçekleşebilir.
(i) İki elementin birleşmesi

* O2, bazı soy metaller (Au, Pd, Pt) dışındaki tüm metallerle etkileşerek metal oksitleri verir;

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 7


* O2, diğer metallerle tepkimesi;

* O2, ametallerle tepkimesi;

* Halojenler metallerle etkileşir;

(ii) Bir elementin bir bileşikle birleşmesi

(ii) İki bileşiğin birleşmesi

* Ametal oksitlerine asit anhidritleri denir ve bunlar su ile asit verir;

* Metal oksitlerine bazik anhidritleri denir ve bunlar su ile baz verir;

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 8


* Metal oksitleri ametal oksitleri ile birleşerek tuz verir;

4.2. Yer Değiştirme Tepkimeleri: Bir element bileşikteki bir elementin yerine geçer; aktif
elementler daha az aktif olanı yerinden çıkarır. Aktif element, kolay elektron verebilen
demektir (yükseltgenme potansiyeli “𝜀𝑦ü𝑘 ” daha yüksek olan, yani kolay yükseltgenebilen).

𝒁𝒏 → 𝒁𝒏𝟐+ + 𝟐 𝒆− 𝜺𝒚ü𝒌 = 𝟎, 𝟕𝟔 𝒗𝒐𝒍𝒕 (Aktif)

𝑪𝒖 → 𝑪𝒖𝟐+ + 𝟐 𝒆− 𝜺𝒚ü𝒌 = −𝟎, 𝟑𝟒 𝒗𝒐𝒍𝒕

* Çok aktif olan metaller (1. Grup metalleri) sudan bile H2 çıkarır;

* Aktif olan ametaller daha az aktif olanı yerinden çıkarır;

4.3. Bozunma Tepkimeleri: Birleşme tepkimelerinin tersi söz konusudur. Üç şekilde


gerçekleşebilir.
(i) Bir bileşikten iki element oluşumu

(ii) Bir element ile bir veya iki bileşik oluşumu

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 9


(iii) İki ya da daha çok bileşik oluşumu

4.4. Metatez (Çift Yer Değiştirme) Tepkimeleri: İki bileşikten, iki yeni bileşiğin oluşmasıdır.
Türlerin yükseltgenme basamağında bir değişiklik meydana gelmez.

!!! Tepkimeye giren maddelerin biri veya birkaçının yükseltgenme basamağı değişiyorsa, bu
tür tepkimelere redoks tepkimeleri denir. Birleşme, yerdeğiştirme ve bozunma tepkimeleri
genellikle redoks tepkimeleridir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 10


ATOMUN ELEKTRON YAPISI

(Atom modellerinin tarihsel gelişimi)

Atomaltı parçacıkların keşfi:

 1897, J.J. Thomson: Katot ışınları tüpünde elektronları keşfetmiştir. Bu keşif atomun
bölünemez olduğu varsayımını sonlandırmış oldu. Thomson atomların
bölünebileceğini ve katottan yayılan parçacıkların atomun bir parçası olduğu sonucuna
vardı ve yüklerin atom içerisinde düzgün bir şekilde yerleştiğini öne sürdü (üzümlü
kek atom modeli).
 1909, E. Rutherford: Thomson’ın öğrencisi olan Rutherford ince altın bir folyo
üzerine gönderdiği α-parçacıklarının (+ yüklü parçacıklar) büyük çoğunluğunun
sapmadan yoluna devam ettiğini ama çok az bir kısmının geri döndüğünü gözlemledi.
Bunun çalışmalar sonucunda Rutherford; “Bir atomun kütlesinin çok büyük bir kısmı
ve pozitif yükün tümü, çekirdek denilen çok küçük bir bölgede yoğunlaşır ve atomun
büyük bir kısmı boş bir uzay parçasıdır. Çekirdeğin dışında, çekirdek yüküne eşit
sayıda elektron bulunur. Atomun kendisi elektrik yükü bakımından nötrdür” savını
ortaya atmıştır.
 1909, R. A. Millikan ve H. Fletcher: Yağ damlacığı deneyi ile elektronun yükünü tayin
etmişlerdir.
 1932, J. Chadwick: Nötronu keşfetmiştir. Yüksüz olan nötron, proton ile birlikte,
atomun çekirdeğini meydana getirir. Ayrıca nötron ve proton sayılarının toplamı, bize
kütle numarasını verir. Nötron ve proton kütleleri, birbirine oldukça yakındır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 11


 Kimyasal olaylar, maddenin atom modeline dayanılarak açıklanmaktadır. Bir
elementin aynı tür atomlardan oluştuğunu öneren bu model, çeşitli aşamalarda çok
sayıda bulgu ve verinin incelenmesinden sonra ortaya konulmuştur.

1. Işık ve Madde
Maddeyi oluşturan tanecikler hakkındaki çok önemli bilgiler, ışığın madde ile etkileşmesinin
incelenmesi sonucunda edinilmiştir. Işığın yapısı hakkında, tanecik modeli, elektromanyetik
dalga modeli ve foton modeli olmak üzere üç model önerilmiştir. Tanecik modeli günümüzde
geçerliliğini yitirmiştir.

1.1 Işığın Elektromanyetik Dalga Modeli


Bu modele göre ışık bir elektromanyetik dalgadır. Bunun oluşumu şu şekilde açıklanabilir:
 Elektrik yüklü bir cisim, çevresinde bir elektrik alanı oluşturur. Bu cisim titreşim
hareketi yaparsa, elektrik alanı bir dalga haline dönüşür ve bir manyetik alan dalgası
oluşturur. Elektrik alan dalgasının (E) bileşeni ile manyetik alan dalgasının (H)
bileşeni birbirine dik iki düzlem içindedir.

Bir dalgayı tanımlayan özellikler:


 Genlik (Eₒ ya da Hₒ): Denge noktasının yayılma ekseninden sapabileceği en büyük
uzaklıktır.
 Dalgaboyu (λ): Tek bir titreşim yapabilmesi için denge noktasının bir ekseni boyunca
gidebildiği uzaklıktır.

 Periyot (T): Bir titreşim ya da dalganın oluşabilmesi için geçen süredir.


 Frekans (𝝂): Bir saniyedeki titreşim sayısı.
𝐵𝑖𝑟 𝑑𝑎𝑙𝑔𝑎𝑛𝚤𝑛 𝑦𝑎𝑦𝚤𝑙𝑚𝑎 ℎ𝚤𝑧𝚤: 𝑽 = 𝛌 ∙ 𝛎
𝐼ş𝚤𝑘 𝑖ç𝑖𝑛 𝑦𝑎𝑦𝚤𝑙𝑚𝑎 ℎ𝚤𝑧𝚤: 𝒄 = 𝛌 ∙ 𝛎 (c = 3 ∙ 108 𝑚⁄𝑠)

𝐵𝑖𝑟𝑖𝑚 𝑢𝑧𝑢𝑛𝑙𝑢𝑘𝑡𝑎𝑘𝑖 𝑑𝑎𝑙𝑔𝑎 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑠𝚤: ṽ = 𝟏⁄𝝀 = 𝝂⁄𝒄

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 12


1.2 Işık-Madde Etkileşimi
Görünen her renk, belirli bir dalga boyundaki ışıktan oluşur.
 Tek bir dalga boyuna sahip olan ışığa, tek renkli anlamına gelen monokromatik ışık
denir.
 Dalga boyları farklı ışınlardan oluşan ışığa çok renkli anlamına genel polikromatik
ışık denir.
Görünür bölgede beyaz ışık bütün dalga boylarındaki ışınlardan oluşur ve bir prizmadan
geçirildiğinde çeşitli renklere ayrılır. Bunun nedeni dalga boyları farklı olan ışınların kırılma
açılarının farklı olmasından ileri gelir.

Renk dizisi kırmızıdan baslar ve mora kadar devam eder. Kırmızı en uzun dalga boyu veya
en düşük frekansa mor ise en kısa dalga boyu veya en yüksek frekansa sahiptir.
 Elektromanyetik dalga spektrumu (ışık spektrumu) aşağıdaki gibidir:

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 13


Işık ile madde etkileşebilir; Madde ile elektromanyetik ışınımın etkileşimini inceleyen bilim
dalına spektroskopi denir. Spektroskopi çoğunlukla kullanılan elektromanyetik ışınımın
bulunduğu bölgeye göre isim alır;
 Kırmızıötesi (IR: Infra Red),
 Morötesi (UV: Ultra Violet),
 X-ışınları gibi.
Renkler (yani dalga boyları) arasında kesiksiz bir çizgi vardır. Sürekli spektrum
verebilecek beyaz ışık bir gazdan (helyum) geçirildikten sonra prizmada kırılırsa elde edilen
spektrumun belirli frekanslarında siyah çizgiler görülür. Bu çizgilerin yeri ve sayısı, ışığın
içinden geçtiği maddenin cinsine bağlıdır ve maddenin tanınmasına yarar. Çizginin
spektrumdaki yeri veya dalga boyu belirli bir enerjiye karşılıktır. Siyah, ışıksız demek
olduğuna göre spektrumun siyah çizgiler görülen yerlerinde madde ışık enerjisini soğurmuş
olmalıdır. Spektrumda belirli bölgelerde siyah çizgilerin görülmesi, maddenin ancak belirli
enerjideki ısınları soğurduğunu göstermektedir. Böyle spektrumlara soğurma (absorpsiyon)
spektrumları denir.
Spektrumu incelenen gaz ışık verecek sıcaklığa kadar kızdırılır (ısıtılarak) ve gazın verdiği
ışık bir prizmadan geçirilirse, elde edilen siyah çizgiler yerine, bu çizgilere karşılık olan renkli
çizgilerin bulunduğu görülür. O halde kızdırılmış gaz, kendisine özgü renklerde ışık
yaymaktadır. Bu tür spektruma ışıma (emisyon) spektrumu denir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 14


1.3 Işığın Foton Modeli
Elektromanyetik dalga modeli girişim ve kırınım olaylarını açıklayabilmektedir fakat siyah
cisim ışıması olayını ve fotoelektrik olayını açıklayamamaktadır.
Siyah Cisim Işıması:
 Üzerine gelen bütün ışınları soğuran cisimlere siyah cisim denir.
 Siyah cisim ısıtılırsa yaydığı ışımalarda her çeşit dalga boyunun bulunduğu görülür.
 Düşük sıcaklıklarda az enerjili (uzun dalga boylu) ışımalar ve sıcaklık yükseldikçe
yüksek enerjili (kısa dalga boylu) ışımalar olur.
 O halde siyah cismin çeşitli sıcaklıklarda ışıma şiddetinin ışımanın dalga boyuna bağlı
olması, dalga kuramına göre açıklanamaz. Çünkü dalga kuramına göre ışımanın
şiddeti genliğin karesi ile orantılıdır.
 Bu özellikleri açıklayabilmek için M. Planck, 1900’de kuantum kuramını önermiştir:
 Işıma enerjisi ancak belli büyüklüklerde soğurulup yayımlanabilir yani kuantumlar
halinde alınıp verilebilir.
 Bir sistemin izin verilen iki enerji düzeyi arasındaki fark belirli bir değere sahiptir
ve bu fark enerji kuantumu olarak adlandırılır.
 Planck’a göre bir elektromanyetik ışımanın veya bir kuantumunun enerjisi,
ışımanın frekansı ile orantılıdır ve frekans yükseldikçe enerji artar. Bu ifade
aşağıdaki gibi yazılır ve bu eşitlik Planck eşitliği adını alır.

𝐸 = 𝑒𝑛𝑒𝑟𝑗𝑖;
𝑛 = 𝑘𝑢𝑎𝑛𝑡𝑢𝑚 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑠𝚤 (𝑡𝑎𝑚 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑙𝑎𝑟; 1, 2, 3 … );
𝑬𝒏 = 𝒏 ∙ 𝒉 ∙ 𝝂 ℎ = 𝑝𝑙𝑎𝑛𝑘 𝑠𝑎𝑏𝑖𝑡𝑖 (6,626 ∙ 10−34 𝐽 ∙ 𝑠);
𝜈 = 𝑓𝑟𝑒𝑘𝑎𝑛𝑠

Fotoelektrik Olay: 1888’de H. Hertz, belirli metallerin yüzeyine ışık çarptığında metalden
elektron boşalımı olduğunu keşfetti ve bu olayı fotoelektrik olay olarak adlandırdı. Bulguları
şunlardı:
 Elektron yayınlanması, yalnızca gelen ışığın frekansı belirli bir eşik değerin (𝑣0 )
üzerine çıktığında gerçekleşir.
 Yayınlanan elektron sayısı gelen ışığın şiddetine bağlıdır.
 Yayınlanan elektronların kinetik enerjisi ışığın frekansına bağlıdır.
1905’te Einstein elektromanyetik ışımanın tanecik karakterine sahip olduğunu ve daha sonra
G. N. Lewis tarafından foton adı verilen, bu ışık taneciklerinin Planck eşitliği ile
hesaplanabilecek özgün bir enerjiye sahip olduğunu ileri sürdü.
 Bir foton bir metal atomuna çarptığında tüm enerjisini elektronlara verir, fakat bir
elektron koparması için minimum bir enerjiye sahip olmalıdır. Bu enerji her metal için
farklı olup; ( 𝑬𝟎 = 𝒉 ∙ 𝝂𝟎 ) şeklinde ifade edilir.
 Işımanın (fotonların) enerjisi ( 𝑬𝒇𝒐𝒕𝒐𝒏 = 𝒉 ∙ 𝝂) elektron koparmak için gerekli
enerjiden ( 𝑬𝟎 ) büyük ise, aradaki fark elektrona kinetik enerji halinde verilerek
elektronun fırlamasını sağlar.
 Sökülen elektronun kinetik enerjisi kullanılan ışımanın frekansı ile doğru orantılıdır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 15


ÖRNEK: 500 nm dalga boyundaki fotonun enerjisi:
𝐸𝑓𝑜𝑡𝑜𝑛 = ℎ ∙ 𝜈
𝑐
𝐸𝑓𝑜𝑡𝑜𝑛 = ℎ ∙
𝜆
3 ∙ 108 𝑚⁄𝑠
𝐸𝑓𝑜𝑡𝑜𝑛 = (6,626 ∙ 10−34 𝐽 ∙ 𝑠) ∙ = 4 ∙ 10−19 𝐽
500 ∙ 10−9 𝑚

SORU: Bir metal yüzeyi ışınım etkisi ile elektronlar yayınlar, buna fotoelektrik etki denir.
Altının yüzeyinden 1 elektronun çıkması için enerjisi en az 7,72 ∙ 10−19 𝐽 olan bir foton
gerekir. Böyle bir fotonun dalga boyu ve frekansı nedir? (ℎ = 6,626 ∙ 10−34 𝐽 ∙ 𝑠; 𝑐 = 3 ∙
108 𝑚⁄𝑠)

1.4 Hidrojen Atomunun Spektrumu


 Soğurma ve ışıma spektrumlarındaki çizgiler her maddeye özgüdür.
 Balmer 1885 yılında, hidrojen atomunun spektrumundaki çizgiler arası uzaklıkların
büyük dalga boyundan küçük dalga boyuna gittikçe düzenli bir şekilde küçüldüğünü
gözledi ve bu küçülmenin çizgilerin dalga boyunun bir fonksiyonu olduğunu bildirdi.
Daha sonraki yıllarda, düzenliliğin dalga boyu yerine dalga sayısının bir fonksiyonu
olarak gösterilmesinin yerinde olacağı düşünülmüş ve Rydberg, kendi adıyla bilinen
bir sabit (R) kullanarak bir bağıntı önermiş ve 𝑹 = 𝟏𝟎𝟗𝟕𝟑𝟕 𝒄𝒎−𝟏 olarak bulmuştur.
Hidrojen atomunun spektrumundaki çizgilerin dalga boyları Rydberg’in bağıntısına
kesinlikle uymaktadır.

𝟏 𝟏 𝟏
ṽ= = 𝑹 ∙ [ 𝟐 − 𝟐]
𝝀 𝒏𝒔 𝒏𝒃
 Bağıntıdaki terimlerin elektronların enerjileriyle ilgili olduğu ancak daha sonra Niels
Bohr tarafından bulunmuştur. İleriki yıllarda aynı düzenliliğin morötesi ve kırmızı
ötesi bölgelerdeki çizgiler içinde geçerli olduğu görülmüş ve sırasıyla Lyman,
Paschen, Brackett ve Pfund serileri bulunmuştur.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 16


Seri 𝒏𝒔 𝒏𝒃 Bölge
Lyman 1 2, 3, 4, … UV
Balmer 2 3, 4, 5, … Görünür Bölge
Paschen 3 4, 5, 6, … IR
Bracklet 4 5, 6, 7, … IR
Pfund 5 6, 7, 8, … IR

SORU: Hidrojen atomunda nb=5 seviyesinden ns= 2 seviyesine geçişte yayınlanan fotonun
dalga boyunu nanometre cinsinden hesaplayınız. Bu geçisin hangi seride spektrum çizgisi
vermesi beklenmektedir? (𝑅 = 109737 ∙ 𝑐𝑚−1)
SORU: Hidrojen atomunda nb=6 seviyesinden ns= 4 seviyesine geçişte yayınlanan fotonun
dalga boyunu nanometre cinsinden hesaplayınız. Bu geçisin hangi seride spektrum çizgisi
vermesi beklenmektedir? (𝑅 = 109737 ∙ 𝑐𝑚−1)

1.5 Bohr Atom Modeli (1913)


Bohr kuantlı enerji kavramını atoma uygulamıştır. Bohr atom modelinde ileri sürülen
varsayımlar:
 Bir atomda bulunan her elektron, çekirdekten ancak belirli uzaklıklardaki dairesel
yörüngelerde bulunabilir. Her yörünge belirli bir enerjiye sahiptir. Bu yörüngelere
“enerji düzeyi” ya da “kabuk” denir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 17


 Yüksek enerji düzeyindeki (Ey) bir elektron, düşük enerji düzeyine (Ed) inerken
aradaki enerji farkına eşit enerjide bir ışın yayar:

( ∆𝑬 = 𝑬𝒚 − 𝑬𝒅 = 𝒉 ∙ 𝝂)
 Çekirdek çevresinde dairesel yörüngeler izleyerek hareket eden elektronların açısal
momentumları ancak belirli değerler (𝒉⁄𝟐𝝅 𝑛𝑖𝑛 𝑘𝑎𝑡𝑙𝑎𝑟𝚤 ) alabilir. Bu değerler Planck
sabiti ile tanımlanır:

𝑚 = 𝑒𝑙𝑒𝑘𝑡𝑟𝑜𝑛𝑢𝑛 𝑘ü𝑡𝑙𝑒𝑠𝑖;
𝑣 = 𝑒𝑙𝑒𝑘𝑡𝑟𝑜𝑛𝑢𝑛 ℎ𝚤𝑧𝚤;
𝒉
𝒎∙𝒗∙𝒓=𝒏∙ 𝑟 = 𝑦ö𝑟ü𝑛𝑔𝑒 𝑦𝑎𝑟𝚤ç𝑎𝑝𝚤;
𝟐𝝅 𝑛 = (𝑡𝑎𝑚 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑙𝑎𝑟; 1, 2, 3 … );
ℎ = 𝑃𝑙𝑎𝑛𝑘 𝑠𝑎𝑏𝑖𝑡𝑖 (6,626 ∙ 10−34 𝐽 ∙ 𝑠);

 Belirli bir yörüngeyi izleyerek hareket eden elektron iki karşıt kuvvetin etkisi
altındadır. Bunlar, çekirdeğin elektrona uyguladığı çekme kuvveti ve yörünge üzerinde
dönmekte olan elektronun merkezkaç kuvvetidir.

 Bu zıt kuvvetler kararlı yörüngede dengede durur:

 Aşağıdaki iki bağıntı birleştirilirse, yörünge yarıçapı için su bağıntı elde edilir:

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 18


 Hidrojen atomunun birinci yörüngesinin yarıçapı (n = 1, Z = 1) Bohr yarıçapı olarak
bilinir ve 𝐚𝟎 ile gösterilir.

 Bohr Yörüngelerinin Enerjisi: Küresel yörüngede dönen elektron için;


o Elektronun çekirdeğe olan uzaklığından kaynaklı olan potansiyel enerji (PE)
o Elektronun dönme hızından kaynaklı kinetik enerji (KE)

1 2
𝑍𝑒 2 2
𝑍𝑒 2
𝐸𝑛 = 𝐾𝐸 + 𝑃𝐸 = 𝑚𝑣 + (− ) 𝑣𝑒 𝑦𝑢𝑘𝑎𝑟𝚤𝑑𝑎𝑛 (𝑚𝑣 = ) 𝑖𝑑𝑖
2 𝑟 𝑟

1 𝑍𝑒 2
𝐸𝑛 = − ∙ (𝑦ö𝑟ü𝑛𝑔𝑒𝑛𝑖𝑛 𝑡𝑜𝑝𝑙𝑎𝑚 𝑒𝑛𝑒𝑟𝑗𝑖𝑠𝑖 𝑃𝐸 ′ 𝑛𝑖𝑛𝑦𝑎𝑟𝚤𝑠𝚤𝑑𝚤𝑟)
2 𝑟

 Hidrojen için 𝐚𝟎 dikkate alınarak hesaplanırsa:

𝟏 𝒁𝟐 ∙ 𝒆𝟐 𝒁 𝟐
𝑬𝒏 = − ∙ 𝟐 = −𝑩 ∙ ( )
𝟐 𝒏 ∙ 𝒂𝟎 𝒏

(𝐵 = 2,179 ∙ 10−18 𝐽 = 21,79 ∙ 10−12 𝑒𝑟𝑔 = 13,6 𝑒𝑉)


(Hidrojenin 1s orbitalinin enerjisi)

Yukarıdaki son bağıntıya göre; elektronun enerjisinin sayısal değerinin, n’nin karesi ile ters
orantılı olduğu görülmektedir. Buna göre elektron, çekirdeğe en yakın yörüngede en düşük
enerjilidir ve çekirdekten uzaklaştıkça enerjisi artar. Elektron bir enerji düzeyinden diğerine
geçerse, ışın enerjisi soğurulur veya yayılır. Soğurulan veya yayılan ışının enerjisi, elektron
geçişinin olduğu iki düzey (nb ve ns) arasındaki enerji farkına eşittir.
Hidrojen atomu için Z = 1 olduğundan bağıntı:

𝟏 𝟏
𝒉 ∙ 𝝂 = 𝑬𝒃 − 𝑬𝒔 = −𝑩 ∙ ( 𝟐 − 𝟐 )
𝒏𝒃 𝒏𝒔

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 19


1.6 Atomun Kuantum Modeli (~1920)
Bugünkü atom kuramına göre elektronlar Bohr’un dediği gibi belirli yörüngelerde
dolaşmamaktadır. Bunun nedeni, büyük cisimler için kesinlikle geçerli olan klasik mekanik
kuramları, küçük cisimlerin davranışlarının açıklanmasında yetersiz kalmasındandır. Ayrıca
deneysel veriler çok elektronlu atom ve iyonların yayılma spektrumlarını açıklayamamıştır.
Bu nedenle atom yapısının yeni bir yaklaşımla açıklanması zorunluluğu doğmuştur.
Heisenberg Belirsizlik İlkesi (1927):
 Elektronun konumu ve hızı aynı anda hesaplanamaz.
 Heisenberg’e göre elektron gibi çok küçük parçacıkların konumlarının belirlenmesine
çalışıldığında hızlarında veya hızlarının belirlenmesine çalışıldığında konumlarında bir
belirsizlik vardır.
 Elektronun yerinin belirlenmesi için kullanılan ışığın dalga boyu çok yüksek ise ışık
herhangi bir etkileşimde bulunmadan elektronu geçebilir. Burada 𝝀⁄𝟐 kadar bir
belirsizlik var.

 Küçük dalga boylu bir ışık kullanılarak elektronun konumu daha kesin olarak
belirlenebilir ancak bu kez yüksek enerjiden dolayı (𝒉 ∙ 𝝂) çarpışma sırasında foton
elektrona enerji verir ve onu hızlandırır. Böylece momentumdaki belirsizlik artar.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 20


 Sonuç olarak, Heisenberg’in belirsizlik ilkesine göre, hareket etmekte olan bir
taneciğin momentumundaki belirsizlik "𝚫𝒑 𝒗𝒆𝒚𝒂 𝚫(𝒎𝒗)" ile konumundaki
belirsizliğin "𝚫𝒙"çarpımı 𝒉⁄𝟐𝝅 den küçük olamaz.

𝒉
∆𝒑 ∙ ∆𝒙 ≥
𝟐𝝅
 Elektronun konumu ve hızı aynı anda belirlenemediğine göre, Bohr modelindeki
belirli yörüngeler varsayımı geçerli değildir. Elektronun ancak bulunma olasılığından
söz edilebilir. Elektron tanecik olarak düşünülürse çekirdek çevresinde bazı bölgelerde
bulunma olasılığı yüksek, bazı bölgelerde ise düşük olmalıdır.

De Broglie Dalga Boyu (1924):


 De Broglie, hareket eden bir parçacığın da dalga özelliği gösterebileceğini öne sürdü
ve böyle bir dalganın dalga boyunun ışığınkine benzer şekilde aşağıdaki bağıntı ile
bulunabileceğini belirtti.

𝜆 = 𝑡𝑎𝑛𝑒𝑐𝑖ğ𝑖𝑛 𝑑𝑎𝑙𝑔𝑎 𝑏𝑜𝑦𝑢;


𝒉 𝒉 ℎ = 𝑃𝑙𝑎𝑛𝑘 𝑠𝑎𝑏𝑖𝑡𝑖;
𝝀= = 𝑚 = 𝑡𝑎𝑛𝑒𝑐𝑖ğ𝑖𝑛 𝑘ü𝑡𝑙𝑒𝑠𝑖;
𝒎∙𝒗 𝒑 𝑣 = 𝑡𝑎𝑛𝑒𝑐𝑖ğ𝑖𝑛 ℎ𝚤𝑧𝚤;
𝑝 = 𝑡𝑎𝑛𝑒𝑐𝑖ğ𝑖𝑛 𝑚𝑜𝑚𝑒𝑛𝑡𝑢𝑚𝑢;

 Kısaca elektromanyetik ışıma parçacıklardan oluşmuş ise, atomu oluşturan


parçacıkların da dalga özelliği gösterebileceğini önermiştir.

Schrödinger Denklemi (1926):


 Bu denklem dalga mekaniğinin temelidir. Bu denklem elektron için bir dalga
fonksiyonu olan 𝝍 (psi) cinsinden yazılır.
 Denklem hidrojen atomunun elektronu için çözüldüğünde bir seri dalga fonksiyonları
elde edilir. Bu dalga fonksiyonlarından her biri elektronun belli bir enerji haline karşı
gelir ve elektronun bulunabileceği bölge ile ilişkilidir.
 Gerçekte, dalga eşitliklerinin çözümünde, dalga fonksiyonlarının her biri üç kuantum
sayısı ile belirlenir ve her bir dalga fonksiyonu belli bir enerjiye ve çekirdek etrafında
belli bir yere karşılık gelir. Bu dalga fonksiyonlarına orbital denir.
 Elektronun dalga özelliği onun konumu, kütlesi, toplam enerjisi ve potansiyel enerjisi
ile tanımlanır. Bu denklem Schrödinger Denklemi olarak bilinir ve aşağıdaki gibidir.

𝐸 = 𝑇𝑜𝑝𝑙𝑎𝑚 𝑒𝑛𝑒𝑟𝑗𝑖
𝒉𝟐 𝝏𝟐 𝝏𝟐 𝝏𝟐 𝑉 = 𝑃𝑜𝑡𝑎𝑛𝑠𝑖𝑦𝑒𝑙 𝐸𝑛𝑒𝑟𝑗𝑖
𝑬𝝍 = − 𝟐 ( 𝟐 + 𝟐 + 𝟐 ) 𝝍 + 𝑽𝝍
𝟖𝝅 𝒎 𝝏𝒙 𝝏𝒚 𝝏𝒛 𝜓 = 𝐷𝑎𝑙𝑔𝑎 𝑓𝑜𝑛𝑘𝑠𝑖𝑦𝑜𝑛𝑢
𝑥, 𝑦, 𝑧 = 𝑢𝑧𝑎𝑦 𝑘𝑜𝑜𝑟𝑑𝑖𝑛𝑎𝑡𝑙𝑎𝑟𝚤

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 21


Çeşitli varsayımlar;

 İncelenmekte olan herhangi bir sistem hakkındaki bütün bilgiler bir dalga fonksiyonu
(𝝍) içinde bulunur. 𝝍 konum ve zamana bağlı bir dalga fonksiyonudur ve Kartezyen
koordinatlar kullanılıyorsa 𝝍 (𝒙, 𝒚, 𝒛, 𝒕) ile gösterilir.
 Sistemin incelenen özelliği zamandan bağımsızsa 𝝍 (𝒙, 𝒚, 𝒛) kullanılır.
 Fonksiyon ve türevi sürekli olmalıdır. Yani değişkenin her değeri için fonksiyonun ve
türevinin bir değeri olmalıdır.
 Değişkenin herhangi bir değerine karşılık fonksiyonun tek bir değeri olmalıdır. Böyle
olmazsa taneciğin aynı anda birden fazla yerde bulunabilmesi gibi anlamsız bir
sonuca varılır.
 𝒓 → ∞’a giderken 𝝍 dalga fonksiyonu sıfıra yaklaşmalıdır. Yani, atom sonlu
olduğundan çekirdekten uzaklaştıkça olasılık giderek küçülmelidir.
 𝝍 dalga fonksiyonu normalize olmalıdır. Uzayın herhangi bir bölgesinde bulunan
elektronun o bölgenin tüm noktalarında bulunma olasılıklarının toplamı 1 olmalıdır.

∫ 𝝍𝟐 𝒅𝝉 = 𝟏 (𝒅𝝉 = 𝒅𝒙 ∙ 𝒅𝒚 ∙ 𝒅𝒛) (𝝍𝟐 = 𝝍 ∙ 𝝍∗ )

 Dalga fonksiyonları birbiri ile ortogonal olmalıdır. “Ortogonallik koşulu: Bir elektron
aynı anda iki orbitalde bulunamaz”.

∫ 𝝍𝑨 ∙ 𝝍𝑩 ∙ 𝒅𝝉 = 𝟎

1.6.1 Tek boyutlu kutudaki parçacık:


 Schrödinger dalga denkleminin tek atomlu sistemler için tam çözümü mümkündür (H,
He+, Li2+ gibi).
 Schrödinger dalga denklemi tek boyutlu kutudaki parçacığa uygulanarak
çözümlenebilir.
 Sadece tek bir doğrultuda (x-doğrultusu) hareket ettiği varsayılan parçacık için
Schrödinger dalga denklemi (1. denklem):

𝒉𝟐 𝒅𝟐 𝝍
𝑬𝝍 = − 𝟐 ∙ + 𝑽𝝍
𝟖𝝅 𝒎 𝒅𝒙𝟐
 Tek x-doğrultusunda hareket eden parçacığı etkileyen başka bir nesne olmadığından
potansiyel enerji sıfırdır (𝑉 = 0). Toplam enerji sadece kinetik enerjiden ibarettir.
Ayrıca parçacık 𝒙 = 𝟎 𝑣𝑒 𝒙 = 𝒂 konumlarında bulunmadığından bu noktalarda 𝝍 = 𝟎
dır. Kutu dışında potansiyel enerji 𝑽 → ∞ kabul edilir. Bu parçacığın kutu dışına
çıkamayacağı anlamına gelir. Sonuç olarak (2. denklem):

𝒅𝟐 𝝍 𝟖𝝅𝟐 𝒎
+ ∙ 𝑬𝝍 = 𝟎
𝒅𝒙𝟐 𝒉𝟐

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 22


 İkinci dereceden denklemin genel çözümü:

𝝍 = 𝑨 ∙ 𝒔𝒊𝒏(𝒑𝒙) + 𝑩 ∙ 𝒄𝒐𝒔(𝒒𝒙) “A, B, p, q; sabit”

𝒙 = 𝟎 için 𝝍(𝟎) = 𝟎 ve 𝑩 = 𝟎 ⟹ 𝝍 = 𝑨 ∙ 𝒔𝒊𝒏(𝒑𝒙)


𝒏∙𝝅
𝒙 = 𝒂 için 𝝍(𝒂) = 𝟎 olduğundan (n = 0 hariç) ⟹ 𝒑 = (n = 1,2,3 … )
𝒂
𝒏∙𝝅
⟹ 𝝍 = 𝑨 ∙ 𝒔𝒊𝒏 ( 𝒙) ⟹ normalize edilirse 𝑨 = √𝟐⁄
𝒂 √𝒂

Sonuç olarak tek boyutlu kutudaki parçacık için dalga fonksiyonu:

𝟐 𝒏∙𝝅
⟹ 𝝍 = √ ∙ 𝒔𝒊𝒏 ( 𝒙) (n = 1,2,3 … )
𝒂 𝒂

𝝍 ‘nin kendisi ve x’e göre ikinci kısmi türevi olan:

𝒅𝟐 𝝍 𝒏𝟐 𝒉𝟐
= (− 𝟐 )𝝍
𝒅𝒙𝟐 𝒂
2. denklemde yerine konursa:

𝒏𝟐 𝒉𝟐
𝑬=( ) (n = 1,2,3 … )
𝟖𝒎𝒂𝟐

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 23


Tek boyutlu kutudaki parçacığın dalga fonksiyonu (𝝍)ve olasılık yoğunluğu (𝝍𝟐 ) eğrileri.

 Klasik mekanikten beklenenin aksine, parçacığın bulunma olasılığı sabit olmayıp


konuma (x) bağlıdır. Ayrıca belirli bölgelerde bulunma olasılığı enerji ile
değişmektedir.
 Klasik mekanik parçacığın her enerji değerinde bulunabileceğini önerirken, kuantum
mekaniği, n ile ilişkili olarak belirli enerjileri izinli kılmaktadır. Ancak parçacığın
enerjisi sıfır olamaz. Çünkü 𝒏 = 𝟎 için 𝝍 ve 𝝍𝟐 sıfırdır. Bu da parçacığın var
olmadığını gösterir.
 Minimum enerjili hal; 𝒏 = 𝟏 olan

𝒉𝟐
𝑬𝒎𝒊𝒏 = ( )
𝟖𝒎𝒂𝟐

1.6.2 Dalga Fonksiyonu ve Kuantum Sayıları:


 Uzayda herhangi bir noktanın Kartezyen koordinatları: (𝒙, 𝒚, 𝒛)
 Uzayda herhangi bir noktanın Polar koordinatları: (𝒓, 𝜽, 𝝋)
𝒙 = 𝒓 ∙ 𝒔𝒊𝒏𝜽 ∙ 𝒄𝒐𝒔𝝋
𝒚 = 𝒓 ∙ 𝒔𝒊𝒏𝜽 ∙ 𝒔𝒊𝒏𝝋
𝒛 = 𝒓 ∙ 𝒄𝒐𝒔𝜽

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 24


Dalga mekaniğinde birden çok elektron içeren bir atomda elektronlar kabuklara dağıtılmıştır.
Kabuklar bir veya daha çok alt kabuktan, alt kabukların da elektronların işgal ettiği bir veya
daha çok orbitalden oluştuğu varsayılır. Atomun her elektronu kabaca, kabuk, alt kabuk
(orbital) ve elektronu gösteren dört kuantum numarası ile tanımlanır.

 Üç boyutlu hidrojen atomu için üç kuantum sayısı tanımlanır: 𝒏, 𝒍, 𝒎𝒍


o 𝒏; baş kuantum sayısı
o 𝒍; açısal momentum (orbital)kuantum sayısı
o 𝒎𝒍 ; manyetik kuantum sayısı

 Alkali metal spektrumlarındaki spektral çizgilerin ikili olması ve bir manyetik alandan
geçirilen alkali metal atomları demetinin ikiye ayrılması gibi bazı deneysel gözlemleri
açıklamak için dördüncü bir kuantum sayısına ihtiyaç duyulmuştur: 𝒎𝒔
o 𝒎𝒔 ; spin kuantum sayısı, elektron spinini tanımlar (+ 𝟏⁄𝟐 ya da − 𝟏⁄𝟐)

Baş kuantum sayısı (𝒏): Atomda enerji düzeyleri, baş kuantum sayısı, “𝒏” ile gösterilen
kabuklara ayrılmıştır. Bohr kuantum kuramında olduğu gibi 𝒏 = 𝟏, 𝟐, 𝟑, … , ∞ değerlerini
alabilir. Sayıların yanı sıra tabakaları göstermek için harfler de (K, L, M, N, …) kullanılır.
Kabuklar elektronun bulunma olasılığının yüksek olduğu bölgelerdir. 𝒏 değeri ne kadar
büyük ise kabuk çekirdekten o kadar uzaktır.
 Özetle orbitalin büyüklüğünü ve enerjisini belirler.
 𝒏 = 1 (K), 2 (L), 3 (M), 4 (N), …

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 25


Açısal momentum (orbital) kuantum sayısı (𝒍 ): Enerji düzeyleri, daha alt enerji düzeylerini
içerirler. Dolayısı ile kabuklar, alt kabuklara ayrılırlar ve her biri yan kuantum sayısı “𝒍” ile
belirtilir. 𝒍 = 𝟎, 𝟏, 𝟐, 𝟑, … (𝒏 − 𝟏)’e kadar değişen bütün değerleri alabilir.
 Özetle orbitalin şeklini ve enerjisini belirler.
o 𝒏 = 𝟏 ise “𝒍” nin en büyük ve tek değeri 0 olacağından K tabakası bir alt tabaka
içerir.
o 𝒏 = 𝟐 ise “𝒍” değerleri 0 ve 1 olacağından L tabakası, iki alt tabakadan oluşmuştur.
Bir tabakadaki alt tabakaların sayısı, tabakanın baş kuantum sayısına eşittir.
o Alt tabakalar şu harflerle gösterilir:

l= 0 1 2 3 4 …
s p d f g …

o Alt kabuk, kabukla birlikte gösterilir: Bir tabaka içinde alt tabakayı belirtmek için
tabakayı veren “𝒏” sayısı ve alt tabakayı gösteren harf yan yana yazılır.
o İkinci tabakanın s alt tabakası 2s (𝑛 = 2; 𝑙 = 0) olarak gösterilir.
o İkinci tabakanın p alt tabakası 2p(𝑛 = 2; 𝑙 = 1) olarak gösterilir.

Manyetik kuantum sayısı (𝒎𝒍 ): Her alt kabuk bir veya daha fazla yörünge (orbital) den
oluşmuştur ve her alt kabuktaki her bir yörünge, manyetik kuantum sayısı “𝒎𝒍 ” ile gösterilir.
Bu sayı, bir manyetik alanda atom spektrumlarında yeni çizgiler gözlenmesi üzerine ortaya
konmuştur ve 𝒎𝒍 = −𝒍, … , 𝟎, … , +𝒍 arasındaki tüm değerleri alabilir.
o 𝒍 = 𝟎 ise 𝒎𝒍 nin tek değeri 0 olur. O halde s alt kabuğu bir yörünge içerir.
o 𝒍 = 𝟏 ise 𝒎𝒍 = −𝟏, 𝟎, +𝟏 dir. O halde p alt kabuğu üç yörünge içerir.
o 𝒍 = 𝟐 ise 𝒎𝒍 = −𝟐, −𝟏, 𝟎, +𝟏, +𝟐 dir. O halde d alt kabuğu beş yörünge içerir.
o 𝒍 = 𝟑 ise 𝒎𝒍 = −𝟑, −𝟐, −𝟏, 𝟎, +𝟏, +𝟐, +𝟑 dir. O halde f alt kabuğu yedi yörünge
içerir.
 Özetle orbitalin şeklini ve yönelimini belirler. Örneğin p alt kabuğunda üç tip p-
orbitali bulunur. Bunların şekilleri aynı fakat yönelişleri farklıdır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 26


Spin kuantum sayısı (𝒎𝒔 ): Elektronun ekseni etrafında dönmesi sonucu ortaya çıkar ve
𝟏 𝟏
dönme hareketinin iki yönde olabilmesi sonucu iki değer alabilir: 𝒎𝒔 = + 𝟐 𝒚𝒂 𝒅𝒂 − 𝟐. Bu
öneri için deneysel kanıt, O. Stern ve W. Gerlach tarafından verilmiştir. Deneyde en son
yörüngesinde bir elektron bulunan gümüş metali buharı ince bir demet halinde güçlü bir
manyetik alandan geçirilmiştir ve manyetik alandan gecen gümüş atomlarının iki yöne
ayrıldıkları gözlenmiştir. Dönen yüklü bir tanecik manyetik özellik gösterdiğinden, elektron
küçük bir mıknatıs gibi davranır ve elektronun iki türlü dönme hareketi, zıt yönlenmiş iki
mıknatıs oluşturur. Spinleri zıt olan elektronları taşıyan atomlar iki yöne saparlar ve manyetik
alanda sapma göstermezler.

 Bir atomda dört kuantum sayısı da (𝒏, 𝒍, 𝒎𝒍 , 𝒎𝒔 ) aynı olan iki elektrom bulunamaz;
birisi mutlaka farklı olmalıdır “Pauli dışlama ilkesi”.
 Kuantum sayıları (𝒏, 𝒍, 𝒎𝒍 , 𝒎𝒔 ) atomdaki elektronların adresidir.
𝚿(𝒓, 𝜽, 𝝋) = 𝑹(𝒓) ∙ 𝚯(𝜽) ∙ 𝚽(𝝋)

𝚿(𝒏, 𝒍, 𝒎𝒍 ) = 𝑹(𝒏, 𝒍) ∙ 𝚯(𝒍, 𝒎𝒍 ) ∙ 𝚽(𝒎𝒍 )

 Yukarıda verilen Radyal Dalga Fonksiyonlarında 𝑹 "𝒓𝒂𝒅𝒚𝒂𝒍 𝒌𝚤𝒔𝚤𝒎" olarak ifade


edilir ve 𝚯 ∙ 𝚽 "𝒂ç𝚤𝒔𝒂𝒍 𝒌𝚤𝒔𝚤𝒎" olarak ifade edilir.
 Bir elektron için yukarıda verilen üç kuantum sayısı (𝒏, 𝒍, 𝒎𝒍 ) nin belirttiği 𝚿 dalga
fonksiyonu orbital olarak adlandırılır.

Alt kabuktaki
𝒏 𝒍 Orbital 𝒎𝒍
Orbital Sayısı
4 0 4s 0 1
1 4p -1,0,+1 3
2 4d -2,-1,0,+1,+2 5
3 4f -3,-2,-1,0,+1,+2,+3 7

 𝒏 hidrojen atomunda orbitallerin enerjisini belirler.


 Belirli bir 𝒏 sayısına sahip orbitaller eş enerjilidir. Bunlar bir kabuk oluşturur. Bu
kabuklar Bohr atom modelindeki gibi K, L, M, N… ile gösterilebilir.
 Aynı 𝒍 değerine sahip orbitaller bir alt kabuk oluşturur.
 𝒎𝒍 orbitallerin uzaydaki yönelimlerini belirler. Örneğin 𝒑 alt kabuğundaki üç orbital
aynı şekle sahiptir. Fakat farklı eksenler doğrultusunda yerleşirler: 𝒑𝒙 , 𝒑𝒚 , 𝒑𝒛

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 27


1.6.3 Radyal Dalga Fonksiyonları:
Dalga Fonksiyonlarının Radyal Kısmı
 Her bir (𝒏, 𝒍) ikilisi bir radyal dalga fonksiyonunu tanımlar. Tek elektronlu sistemler
için bazı Radyal Dalga Fonksiyonları 𝑹(𝒏, 𝒍):

𝒏 𝒍 Orbital Radyal Kısım 𝑹(𝒏,𝒍)


𝑍 3⁄
1 0 1s 𝑅1𝑠 = 2 ∙ ( ) 2 ∙ 𝑒𝛽
𝑎0
𝑍 3⁄ 𝛽
2 0 2s 𝑅2𝑠 = ( ) 2 ∙ (2 − 𝛽) ∙ 𝑒 − 2
2𝑎0
1 𝑍 3⁄ 𝛽
2 1 2p 𝑅2𝑝 = ( ) 2 ∙ (𝛽) ∙ 𝑒 − 2
√3 2𝑎0
2 𝑍 3⁄ 𝛽
3 0 3s 𝑅3𝑠 = ( ) 2 ∙ (27 − 18𝛽 + 2𝛽 2 ) ∙ 𝑒 − 3
27 3𝑎0
1 2𝑍 3⁄ 𝛽
3 1 3p 𝑅3𝑝 = ( ) 2 ∙ (6 − 𝛽) ∙ 𝛽 ∙ 𝑒 − 3
81√3 𝑎0
1 2𝑍 3 𝛽
3 2 3d 𝑅3𝑑 = ( ) ⁄2 ∙ 𝛽 2 ∙ 𝑒 − 3
81√15 𝑎0
𝑍∙𝑟
𝛽=− (𝐵𝑜ℎ𝑟 𝑦𝑎𝑟𝚤ç𝑎𝑝𝚤)
𝑎0

 R2 elektronun bulunma olasılığını belirler. Bunu r yarıçaplı küre yüzeyinde elektronun


bulunma olasılığı olarak da tanımlayabiliriz. Elektronun uzayın çeşitli noktalarında
bulunma olasılığı ile ilgilendiğimize göre, radyal fonksiyonun kendisi değil karesi bizi
daha çok ilgilendirir.
 Atomun tabakalardan meydana geldiğini ve elektronun bulunma olasılığının bu
tabakalar içinde olabileceğini düşünelim. Tabakalar aşağıdaki şekildedir.

𝟒 𝟑
𝐾ü𝑟𝑒𝑛𝑖𝑛 ℎ𝑎𝑐𝑚𝑖; 𝑽 = 𝝅𝒓
𝟑

𝐾𝑎𝑏𝑢ğ𝑢𝑛 ℎ𝑎𝑐𝑚𝑖; 𝒅𝑽 = 𝟒𝝅𝒓𝟐 ∙ 𝒅𝒓

 Elektronlar r ve (r + dr) yarıçaplı iki kabuk arasında ya da dV (r’ye göre birinci türev)
hacimli kabukta bulunma olasılığı “radyal olasılık fonksiyonu” olarak tanımlanan
𝑹𝟐 ∙ 𝒅𝑽 = 𝑹𝟐 ∙ 𝟒𝝅𝒓𝟐 formülünden bulunur. Burada dr çok küçük olduğundan ihmal
edilir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 28


Hidrojen atomu 1s orbitali olasılık fonksiyonu grafiği.

Hidrojen atomu 2s orbitali olasılık fonksiyonu grafiği.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 29


Hidrojen atomu 2p orbitali olasılık fonksiyonu grafiği.

Hidrojen atomu 3s orbitali olasılık fonksiyonu grafiği.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 30


Hidrojen atomu 3p orbitali olasılık fonksiyonu grafiği.

Hidrojen atomu 3d orbitali olasılık fonksiyonu grafiği.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 31


 n değeri arttıkça maksimum olasılık çekirdekten daha uzak noktalara kaymakta ve
daha büyük r değerinde sıfıra yaklaşmaktadır.

Dalga Fonksiyonlarının Açısal Kısmı


 Elektronun bulunma olasılığını, yönelime göre (𝜽 𝑣𝑒 𝝋 açıları) inceler.
 𝚯(𝜽) ve 𝚽(𝝋) çarpanları dalga fonksiyonunun açısal kısmıdır. Bu kısım baş kuantum
sayısından bağımsızdır. Elektron bulutunun şeklini, şeklin s, p, d, f orbital tiplerine
bağlı olarak değişimini ve uzayda yönelimini tayin eder.
 s-, p-, ve d-orbitalleri için Açısal Kısım 𝚯(𝒍, 𝒎𝒍 ) ∙ 𝚽(𝒎𝒍 ):
𝒍 𝒎𝒍 Orbital Açısal Kısım 𝚯(𝒍, 𝒎𝒍 ) ∙ 𝚽(𝒎𝒍 )

0 0 𝑠 √1⁄4𝜋

1 -1 𝑝𝑥 √3⁄4𝜋 ∙ cos 𝜃

1 0 𝑝𝑦 √3⁄4𝜋 ∙ sin 𝜃 sin 𝜑

1 +1 𝑝𝑧 √3⁄4𝜋 ∙ sin 𝜃 cos 𝜑

2 -2 𝑑𝑧 2 √5⁄16𝜋 ∙ (3 cos 2 𝜃 − 1)

2 -1 𝑑𝑦𝑧 √15⁄4𝜋 ∙ cos 𝜃 sin 𝜃 sin 𝜑

2 0 𝑑𝑥𝑧 √15⁄4𝜋 ∙ cos 𝜃 sin 𝜃 cos 𝜑

2 +1 𝑑𝑥𝑦 √15⁄4𝜋 ∙ sin2 𝜃 sin 2𝜑

2 +2 𝑑𝑥 2 −𝑦 2 √15⁄16𝜋 ∙ sin2 𝜃 cos 2𝜑

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 32


 𝚯(𝜽) ∙ 𝚽(𝝋) = 𝟎 olduğunda ortaya çıkan düğümlere açısal düğümler denir. Bir
açısal dalga fonksiyonunun düğüm sayısı 𝒍 değerine eşittir.
o s-orbitali düğüm içermez.
o p-orbitali 1 tane düğüm içerir.
o d-orbitali 2 tane düğüm içerir.
 s-orbitalleri için dalga fonksiyonlarının açısal kısmında herhangi bir açı
görülmemektedir. Bütün s-orbital dalga fonksiyonlarının açısal kısmı aynıdır ve

√1⁄4𝜋 dir. Dolayısıyla bunlar küre şeklindedir. Kürelerin büyüklükleri n sayısı ile
değişir (n sayısı arttıkça orbitaller büyür).

 p-orbitallerinin tamamı yöne bağımlıdır. Baş kuantum sayıları farklı olan tüm p-
orbitallerinin açısal kısımları birbirleri ile aynıdır, radyal kısımları ise farklıdır. Baş
kuantum sayıları arttıkça orbitallerin büyüklüğü artmakta fakat şekli aynı kalmaktadır.

 𝒏 = 𝟑 olması halinde 𝒍 = 𝟎, 𝟏, 𝟐 ve 𝒍 = 𝟐 için 𝒎𝒍 = −𝟐, −𝟏, 𝟎, +𝟏, +𝟐 dolayısıyla bu


𝒎𝒍 değerleri için beş tane d-orbitali vardır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 33


Elektron Yoğunluğu ve Eşdeğeri Eğrileri
 Elektronun bulunma olasılığını 𝚿𝟐 ile ilgili olduğuna göre, dalga fonksiyonunun
radyal kısmının karesi ile açısal kısmının karesi çarpıldığında o orbitalin üç boyutlu
uzayda elektronu bulundurma olasılığı elde edilir. “En yüksek olasılık = 1”. Olasılığı
aynı olan noktaların birleştirilmesi ile EYEE elde edilir.

1.7 Çok Elektronlu Atomlar


Şimdiye kadar sadece Hidrojen atomu ile ilgili tartışmalar yaptık. Çünkü Schrödinger dalga
denkleminin tam çözümü Hidrojen atomu için mümkündür. Tek elektronlu ve hidrojene
izoelektronik He+, Li2+, Be3+ gibi atomlar içinde, tekabül eden çekirdek yükleri (Z)
kullanılarak dalga denklemi çözülebilir. Hidrojenden sonra en basit atom olan He atomunda
dikkate aldığımızda üç etkileşim söz konusudur:

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 34


 Elektronlardan biri ile çekirdek arasındaki çekim,
 Öteki elektronla çekirdek arasındaki çekim,
 İki elektron arasındaki itme.

Bu üç bilinmeyenli bir denklem olup tam olarak çözülemez, Bununla beraber, bazı
yaklaşımlar kullanarak büyük bir doğrulukla çözüme yaklaşabiliriz. Fakat daha ağır atomlar
(daha fazla sayıda proton ve dolayısıyla da elektron içeren) için, etkileşimler daha da
artacağından hesaplamalar oldukça zorlaşır. Çözüm için çeşitli yaklaşımlar vardır. En fazla
tercih edileni Kendi İçinde Uyumlu Alan (İng.: Self-Consistent Feild, SCF) yöntemidir. Bu
yöntem şu hesaplamaları içerir;
 Bir atomdaki elektronların her biri için uygun dalga fonksiyonunu kabul eder,
 Seçilen elektrona diğer elektronların ve çekirdek alanının etkisinin hesabı,
 Diğer elektronların alanını da içeren bir dalga fonksiyonunun çıkarılması

 Tek elektronlu atomlarda Schrödinger denkleminden elde edilen enerji baş kuantum
sayısına bağlı olduğundan orbital enerjilerinin aşağıdaki gibi olması beklenir:
𝟏𝒔 < 𝟐𝒔 = 𝟐𝒑 < 𝟑𝒔 = 𝟑𝒑 = 𝟑𝒅 < 𝟒𝒔 = 𝟒𝒑 = 𝟒𝒅 = 𝟒𝒇 …

 SCF ile, verilen ana enerji seviyesindeki orbitallerin enerjileri 𝒔 < 𝒑 < 𝒅 < 𝒇
sırasında arttığı bulunmuştur. Yüksek enerji düzeylerinde orbitaller arasındaki bu
enerji sıralamasında farklılık görülür. Örneğin, 𝟔𝒔 < 𝟓𝒅 = 𝟒𝒇 < 𝟔𝒑 gibi.
 Verilen bir orbitalin enerjisi çekirdek yüküne bağlıdır. Farklı tip orbitaller farklı
derecelerde etkilenir. Bu nedenle tüm elementler için geçerli tek bir sıralama yoktur.
Bununla birlikte aşağıda verilen sıra, en uygun olarak tespit edilmiştir:
𝟏𝒔 < 𝟐𝒔 < 𝟐𝒑 < 𝟑𝒔 < 𝟑𝒑 < 𝟒𝒔 < 𝟑𝒅 < 𝟒𝒑 < 𝟓𝒔 < 𝟒𝒅 < 𝟓𝒑 < 𝟔𝒔 < 𝟓𝒅 = 𝟒𝒇 < 𝟔𝒑 < 𝟕𝒔 < 𝟔𝒅

!!! Çok elektronlu sistemlerde içteki elektronlar bir kalkan gibi davranarak, çekirdeğin dış
elektronlar üzerindeki etkisini azaltmaktadır. Dıştaki elektronlar için çekirdeğin gerçek
etkisine etkin çekirdek yükü (Z*) denir.
!!! Çok elektronlu sistemlerde, tek elektronluların aksine aynı baş kuantum sayısına sahip
𝒔, 𝒑, 𝒅, 𝒇 orbitallerinin enerjileri farklıdır. Bunun nedeni orbitalin sızma etkisidir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 35


𝑍 = 𝐴𝑡𝑜𝑚 𝑛𝑢𝑚𝑎𝑟𝑎𝑠𝚤
𝒁∗ = 𝒁 − 𝑺
𝑆 = 𝑃𝑒𝑟𝑑𝑒𝑙𝑒𝑚𝑒 𝑠𝑎𝑏𝑖𝑡𝑖

!!! Çok elektronlu atomlarda, deneysel sonuçlar göz önüne alınarak tek elektronlu sistemler
için önerilen Bohr eşitliği aşağıdaki şekilde düzeltilir (Z*; etkin atom numarası,
𝑛∗ ; 𝑒𝑡𝑘𝑖𝑛 𝑘𝑢𝑎𝑛𝑡𝑢𝑚 𝑛𝑢𝑚𝑎𝑟𝑎𝑠𝚤):

𝒁∗ 𝟐 𝑛 =1 2 3 4 5 …
𝑬𝒏 = −𝑩 ∙ ( ∗ ) 𝑛∗ = 1 2 3 3,7 4,2 …
𝒏

!!! Bu probleme başka bir açıdan bakıldığında çekirdeğin iç elektronlar tarafından


perdelendiğini ve dıştaki elektronun çekirdeğin ancak bir kısmından etkilendiğini
söyleyebiliriz. Bu ektiye perdeleme etkisi denir ve bu etki orbitalden orbitale değişmektedir.
Perdeleme çekirdeğin değerlik elektronlarını çekme gücünün iç elektronlar tarafından
engellenmesidir.
!!! Perdeleme gücü girginliğe bağlıdır. Girginlik arttıkça perdeleme gücü artar. Girginlik,
dıştaki orbitallerin iç elektron bulutundan geçerek, çekirdeğe sokulabilme özelliğidir.
Dolayısıyla; 𝑮𝒊𝒓𝒈𝒊𝒏𝒍𝒊𝒌 𝒔𝚤𝒓𝒂𝒔𝚤: 𝒏𝒔 > 𝒏𝒑 > 𝒏𝒅 > 𝒏𝒇

!!! Belirli bir atomda daha yüksek (𝒏 + 𝒍) değerine sahip olan orbital daha yüksek
enerjilidir.
 Orbital enerji sırası genel olarak (𝒏 + 𝒍) kuralına uyar.
 Aynı (𝒏 + 𝒍) değerine sahip orbitallerden (𝒏) değeri büyük olanın enerjisi daha
yüksektir.
Orbital enerjileri: 3s < 3p < 3d 4d < 5p < 6s
(𝒏 + 𝒍) : 3 < 4 <5 6 = 6 =6

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 36


!!! Etkin çekirdek yükünün hesaplanabilmesi için perdeleme sabitinin (S) değerinin bilinmesi
gerekir. Perdeleme sabitini bulabilmek için ise çeşitli yöntemler vardır. Burada en basit
yöntem olan Slater Yöntemi incelenecektir. Slater kuralları ile S yaklaşık olarak
hesaplanabilir:
1. Atomun elektronik dizilisi, aşağıdaki gibi gruplandırılır:
(1s) (2s,2p) (3s,3p) (3d) (4s,4p) (4d) (4f) (5s, 5p)…
2. Yüksek gruplardaki (yukarıdaki sırada sağda olanlar) elektronlar daha düşük
gruplardaki elektronları perdelemezler.
3. ns ya da np değerlik elektronları için:
a) Aynı (ns, np) grubundaki her bir elektronun katkısı 0.35 dir ( 1s için 0.30).
b) n-1, grubundaki her bir elektronun katkısı 0.85 dir.
c) n-2, ve daha düşük gruplardaki her bir elektronun katkısı 1.00 dir.
4. nd ve nf değerlik elektronları için:
a) (nd) ya da (nf) grubundaki her bir elektronun katkısı 0.35 dir.
b) Solda kalan diğer gruplardaki her bir elektronun katkısı 1.00 dir.

ÖRNEK: Oksijenin (Z = 8) değerlik elektronlarının etkin çekirdek yükünü hesaplayınız.


 Elektron dizilisi: 1s2 2s2 2p4
a) (1s2) (2s2 2p4)
b) S = (2 * 0.85) + (5 * 0.35) = 3.45
(1s) (2s,2p)
Z* = Z - S
Z* = 8 – 3.45 = 4.55
Bu elektron, gerçekte, çekirdeğin çekim kuvvetinin % 57 sini hisseder.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 37


ÖRNEK: Nikel (Z = 28) değerlik elektronlarının etkin çekirdek yükünü hesaplayınız.
 Elektron dizilisi: 1s2 2s2 2p6 3s2 3p6 3d8 4s2
(1s2) (2s2 2p6) (3s2 3p6) (3d8) (4s2)
3d elektronu için:
S = (18 * 1.00) + (7 * 0.35) = 20.45
(1s,2s,2p,3s,3p) (3d)
Z* = Z - S
Z* = 28 – 20.45 = 7.55
4s elektronu için:
S = (10 * 1.00) + (16 * 0.85) + (1 * 0.35) = 23.95
(1s,2s,2p) (3s,3p,3d) ( 4s)
Z* = Z - S
Z* = 28 – 23.95 = 4.05

1.8 Orbitallere Elektronların Yerleştirilmesi


Bir atomda elektronların orbitallere dağılımı elektron dizilisi olarak adlandırılır.
Aufbau İlkesi
Elektronlar orbitallere, atomun enerjisini en aza indirecek şekilde yerleşirler. Atomların
temel haldeki dizilişleri yazılırken elektronlar atom orbitallerine en düşük enerjili orbitalden
başlayarak yerleştirilir. Böylece atom en kararlı yapıya sahip olmuş olur. Elektron dizilişleri
yazılırken aşağıdaki kurallar uygulanarak çıkarılan enerji sıralaması kullanılır. Bu sıralamaya
Aufbau sıralaması denir.
1. Orbitallerin enerjileri (𝒏 + 𝒍) değerinin artması ile yükselir.
2. Aynı (𝒏 + 𝒍) değerine sahip orbitallerden (𝒏) değeri büyük olanın enerjisi daha
yüksektir. Bu kural ayrıca Madelung Kuralı olarak da bilinir.

Orbital enerjileri: 3s < 3p < 3d 4d < 5p < 6s


(𝒏 + 𝒍) : 3 < 4 <5 6 = 6 =6

Bu iki kural uygulanarak enerji sıralaması şu şekilde yapılır:

𝟏𝒔 < 𝟐𝒔 < 𝟐𝒑 < 𝟑𝒔 < 𝟑𝒑 < 𝟒𝒔 < 𝟑𝒅 < 𝟒𝒑 < 𝟓𝒔 < 𝟒𝒅 < 𝟓𝒑 < 𝟔𝒔 < 𝟒𝒇 < 𝟓𝒅 < 𝟔𝒑 < 𝟕𝒔
𝑛= 1 2 2 3 3 4 3 4 5 4 5 6 4 5 6 7
𝑛+𝑙 = 1 2 3 3 4 4 5 5 5 6 6 6 7 7 7 7

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 38


Pauli Kuralı: Dirac 1928 yılında elektronların çekirdek çevresindeki dönme hareketinden
başka kendi eksenleri etrafında da döndüklerini varsaymıştır. Elektronun ekseni etrafında
dönmesi sonucu ortaya çıkan spin kuantum sayısı dönme hareketinin iki yönde olabilmesi
𝟏 𝟏
sonucu iki değer alabilir: 𝒎𝒔 = + 𝟐 𝒚𝒂 𝒅𝒂 − 𝟐. Bir elektron için spin kuantum sayısı (𝒎𝒔 )
iki değer alabildiğine göre bir orbital en çok iki elektron alabilir. Bu elektronlar karşıt spinli
olmalıdır. Bu bilgilerden yola çıkarak Pauli kendi adıyla bilinen ilkesini önermiştir.

 Pauli ilkesine göre bir atomda aynı dört kuantum sayısına (𝒏, 𝒍, 𝒎𝒍 , 𝒎𝒔 ) sahip birden
fazla elektron bulunamaz.
𝟏 𝟏
 Bir orbitale giren iki elektron zıt spinli 𝒎𝒔 = + 𝟐 (↑) ya da − 𝟐 (↓) olarak girer (↑↓).
 Buradan çıkarılan başka bir sonuç da bir orbitale en fazla iki elektronun girebileceğidir
(↑↓).

Hund Kuralı: Elektronlar eş enerjili ya da yakın enerjili bir alt kabuktaki orbitallere paralel
spinli elektron sayısı maksimum olacak şekilde yerleşir. Bunun anlamı bu eş enerjili
orbitallere yerleşen elektronların spin kuantum sayılarının (𝒎𝒔 ) aynı işaretli olduğudur.
 Katlılığı en yüksek olan düzenlenme en düşük enerjilidir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 39


𝑴 = 𝐾𝑎𝑡𝑙𝚤𝑙𝚤𝑘 (1 ⇒ 𝑆𝑖𝑛𝑔𝑙𝑒𝑡; 2 ⇒ 𝐷𝑢𝑏𝑙𝑒𝑡; 3 ⇒ 𝑇𝑟𝑖𝑝𝑙𝑒𝑡)
𝑴 = 𝟐𝑺 + 𝟏
𝑺 = 𝑇𝑜𝑝𝑙𝑎𝑚 𝑠𝑝𝑖𝑛 𝑘𝑢𝑎𝑛𝑡𝑢𝑚 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑠𝚤

Örnek olarak p-orbitallerine 2 elektronun yerleştirilmesi ( p2 ) için en düşük enerjili durum en


sonda gösterilen katlılığın en yüksek olduğu durumdur:

Elektronlar orbitallere yerleşirken aşağıda belirtilen üç enerjinin etkisi altındadır:


 Coulomb İtme Enerjisi (𝚷𝒄 ): Bir orbitalde eşleşen iki elektronun yükleri nedeniyle
birbirini itmesi sonucu ortaya çıkan enerjidir (+ işaretlidir). Bu enerji minimum
olmalıdır.

 Değişim Enerjisi (𝚷𝒆 ): Elektronların spinleri nedeniyle etkileşiminden ortaya çıkan


enerjidir (− işaretlidir). Bu enerji maksimum olmalıdır. Kuantum mekaniksel bir
etkidir, aynı enerjili ve aynı spinli sistemleri daha kararlı yapar. Değişim ihtimali
arttıkça, alt kabuktaki elektron dizilişi daha kararlı olur.

𝒏 ∙ (𝒏 − 𝟏) 𝜿 = 𝑆𝑎𝑏𝑖𝑡
𝚷𝒆 = 𝜿 ∙
𝟐 𝒏 = 𝑃𝑎𝑟𝑎𝑙𝑒𝑙 𝑠𝑝𝑖𝑛𝑙𝑖 𝑒𝑙𝑒𝑘𝑡𝑟𝑜𝑛 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑠𝚤

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 40


SORU: Kromun temel hal dizilişi; 24Cr: [Ar] 4s2 3d4 yerine 24Cr: [Ar] 4s1 3d5. Neden?

 Eşleşme Enerjisi (𝐏): İki ayrı orbitalde paralel spinli olarak bulunan iki elektronu bir
orbitalde eşleştirmek için gereken enerjidir.

𝚷𝒄 = İ𝑡𝑚𝑒 𝑒𝑛𝑒𝑟𝑗𝑖𝑠𝑖
𝐏 = 𝚷𝒄 − 𝚷𝒆
𝚷𝒆 = 𝐷𝑒ğ𝑖ş𝑖𝑚 𝑒𝑛𝑒𝑟𝑗𝑖𝑠𝑖

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 41


!!! Aufbau, Pauli ve Hund kuralından sapmalar genellikle 6. Grup (VIB) ve 11. Grup (IB)
elementlerinde ortaya çıkar.
 6. Grup elementi kromun temel hal dizilişi; 24Cr: [Ar] 4s2 3d4 yerine [Ar] 4s1 3d5
şeklindedir. Bunun nedeni yarı doluluk kararlılığıdır. Başka bir ifade ile paralel spinli
elektron sayısı attığından değişim enerjisinin değeri artar.
 Elektron konfigürasyonlarındaki sapmalarda, genellikle farklılıklara neden olan
orbitallerin enerjileri birbirine çok yakındır. Örneğin (𝒏 − 𝟏)𝒅 ve 𝒏𝒔 orbitallerinin
enerjileri birbirine çok yakındır. Aufbau ilkesinden sapan bazı atomların elektronik
dizilişleri:
o 29Cu: [Ar] 3d10 4s1
o 42Mo: [Kr] 4d5 5s1
o 47Ag: [Kr] 4d10 5s1
o 79Au: [Xe] 4f14 5d10 6s1
!!! Aufbau ilkesi iyonların elektron dizilişleri için geçerli değildir. Katyon oluşurken
atomdan koparılan ilk elektron, baş kuantum sayısı (𝒏) en yüksek olan orbitaldeki
elektrondur. (𝒏) değeri aynı olduğu durumda (𝒍) değeri en yüksek olan orbitalden elektron
kopar.
o 30Zn: [Ar] 3d10 4s2 iyonlaşınca 30Zn
2+
: [Ar] 3d10
10 2 2 + 10 2 1
o 32Ge: [Ar] 3d 4s 4p iyonlaşınca 32Ge : [Ar] 3d 4s 4p

Kabuk Modeli
Kabuk modelinde;
𝒏 ⇒ 𝑘𝑢𝑎𝑛𝑡𝑢𝑚 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑠𝚤𝑛𝚤𝑛 𝑘𝑎𝑏𝑢𝑘𝑙𝑎𝑟𝚤
𝑛: 1 2 3 4…
𝐾 𝐿 𝑀 𝑁…
𝒍 ⇒ 𝑘𝑢𝑎𝑛𝑡𝑢𝑚 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑠𝚤𝑛𝚤𝑛 𝑏𝑖𝑟 𝑘𝑎𝑏𝑢𝑘𝑡𝑎𝑘𝑖 𝑎𝑙𝑡 𝑘𝑎𝑏𝑢𝑘𝑙𝑎𝑟𝚤
𝑙: 0 1 2 3… (𝑛 − 1)
𝑠 𝑝 𝑑 𝑓…
𝒎𝒍 ⇒ 𝑘𝑢𝑎𝑛𝑡𝑢𝑚 𝑠𝑎𝑦𝚤𝑠𝚤𝑛𝚤𝑛 𝑏𝑖𝑟 𝑎𝑙𝑡 𝑘𝑎𝑏𝑢𝑘𝑡𝑎𝑘𝑖 𝑜𝑟𝑏𝑖𝑡𝑎𝑙𝑙𝑒𝑟𝑖
𝑚𝑙 : 0, ± 1, ±2, ±3, …, ±𝑙

 Bir alt kabukta (𝟐𝒍 + 𝟏) tane orbital vardır: Örneğin 𝟑𝒅: [(2 ∙ 2) + 1] =
5 𝑡𝑎𝑛𝑒 𝑜𝑟𝑏𝑖𝑡𝑎𝑙.
 Bir kabuğun elektron kapasitesi (𝟐𝒏𝟐 ) kadardır:

𝑲; 𝑛 = 1 ⇒ 2 ∙ (1)2 = 2 𝑒𝑙𝑒𝑘𝑡𝑟𝑜𝑛 𝑳; 𝑛 = 2 ⇒ 2 ∙ (2)2 = 8 𝑒𝑙𝑒𝑘𝑡𝑟𝑜𝑛


𝑴; 𝑛 = 3 ⇒ 2 ∙ (3)2 = 18 𝑒𝑙𝑒𝑘𝑡𝑟𝑜𝑛 𝑵; 𝑛 = 4 ⇒ 2 ∙ (4)2 = 32 𝑒𝑙𝑒𝑘𝑡𝑟𝑜𝑛

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 42


PERİYODİK ÇİZELGE ve PERİYODİK ÖZELLİKLER
1. Periyodik Çizelge
1800: 31 element biliniyor
1865: 63 element biliniyor
1869-70: Dimitri Mendeleyev ve Lothar Meyer birbirinden bağımsız olarak şunu fark
ediyorlar: Elementler artan atom kütlelerine göre sıralandıklarında bazı özellikler periyodik
olarak tekrarlanmaktadır.
 Mendeleyev’in periyodik çizelgesinde benzer elementler düşey gruplar içine düşmekte
ve bunların özellikleri grup içinde yukarıdan aşağıya doğru düzenli olarak
değişmektedir.
 Mendeleyev atom kütlelerine ve özelliklerine göre elementleri sınıflandırma
konusunda ısrarını sürdürdü, fakat çizelgesinde bu sınıflandırmadan doğan boşluklar
oluştu.
 O günlerde Galyum ve Germanyum bilinmiyordu. Bu yüzden alüminyum ve
silisyumun altında 4. periyotta boşluklar vardı. Mendeleyev bu boşluklara iki element
gelmesi gerektiğini iddia ediyor ve bunları eka-alüminyum ve eka-silisyum olarak
adlandırıyordu. Aynı zamanda bu elementlere ait genel fiziksel özelliklerin neler
olması gerektiği konusunda da öneriler sunmuştu. 10 yıl kadar sonra Galyum ve
Germanyum keşfedildiğinde Mendeleyev’in ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıştır.

(Mendeleyev’in Periyodik Çizelgesi)

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 43


 Mendeleyev bazı elementleri, kendi periyodik çizelgesine göre olması gereken
grupların dışında bırakmak zorunda kaldı. Bunların atom kütlelerindeki hatalardan
ileri geldiğini kabul etmiştir. Atom kütlelerinin belirlenmesindeki yöntemlerin
gelişmesi ile ve Potasyumdan önce gelen Argon’un keşfi ile (Grup 0, Kütle 39,9)
gerçekten bazı elementlerin sıra dışında kalmaları gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu sıra
dışı yerleştirmeler kimyasal davranışlarla doğrulanmıştır.
1913-14: Henry Moseley’in çalışmaları; 1911’de Rutherford atomun kütlesinin
çoğunluğunu çekirdeğin oluşturduğunu, çekirdeğin net pozitif yükü olduğunu ve çekirdek
etrafındaki boşlukta negatif yüklü elektronların olduğunu tespit etmişti. Moseley isimli
bilim adamı Rutherford’u ve katot ışınları (elektronlar) ile yapılan çalışmaları takip
ediyordu. Yaptığı çalışmalarda katot tüpü içinde elementleri katot ışınları ile
bombardımana tuttuğunda ortaya çıkan X-ışınlarının frekansları ve Mendeleyev’in
periyodik cetvelindeki seri numarası (atom numarası) arasında bir matematiksel ilişki
olduğunu keşfetti. Sonuçlarını şu şekilde yorumladı:
 Atom numarası bir seri numarası olmanın dışında elemente ait bir takım fiziksel
özelliklere işaret etmektedir. Bundan hareketle de atom numarasının elementin
elektron sayısını gösterdiğini ve bununda aynı zamanda atomun çekirdeğinde taşıdığı
pozitif yükü ifade ettiğini söylemiştir.
 Moseley, kendi matematiksel eşitliğini kullanarak dört yeni elementi (Teknesyum,
Prometyum, Hafniyum ve Renyum) keşiflerinden yaklaşık 20-30 yıl önce tahmin
etmeyi başarmıştır.
 Periyodik çizelgenin Z = 13 ile Z = 79 arasındaki tüm elementlerini çalışmış ve bu
aralıkta yeni bir elementin bulunamayacağını ispatlamıştır. Mevcut tüm atom
numaraları kesinleştirilmiştir.
 Moseley’in çalışmaları ışığında: “Elementler artan atom numaralarına göre
sıralandığında benzer özellikler periyodik olarak tekrarlanmaktadır.”

(Moseley’in Periyodik Çizelgesi)


Modern Periyodik Çizelge:
 Yedi s alt kabuğunun her biri periyotlar çizelgesinin bir periyoduna karşılıktır. s alt
kabukları ikişer elektron alabileceğine göre, en dış s-orbitallerinde elektron bulunan 14
element periyodik çizelgenin iki sütununu oluşturur. Periyodik cetvelin bu bölümüne s
bloğu denir. s bloğunun birinci sütununda alkali metaller ve ikinci sütununda toprak
alkali metaller bulunur.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 44


 s alt kabuğuna benzer şekilde altı elektron alabilen p alt kabukları da periyotlar
çizelgesinde altı sütun oluşturur. Beş p alt kabuğunun her biri periyotlar çizelgesinin
bir periyoduna karşılıktır. Böylece periyodik cetvelin altı sütunlu ve beş periyotlu
bölgesine p bloğu denir.
 Üç d kabuğunun her biri 10 elektron alabileceğinden periyotlar çizelgesinde üç periyot
ve on sütundan oluşan d bloğu vardır. Beklendiği gibi d bloğunda 30 element vardır.
Buradaki elementlere geçiş metalleri denir.
 İki f kabuğunun her biri 14 elektron aldığından periyotlar çizelgesinde iki periyot ve
on dört sütundan oluşan f bloğu vardır. Bu bloğun ilk periyodunda lantanitler, ikinci
periyodunda aktinitler bulunur.

Son olarak 2015 yılında 113, 115, 117 ve 118 atom numaralı elementlerin de IUPAC
tarafından keşiflerinin kesin olarak kabul edilmesinden sonra periyodik tablodaki 118
elementin de yerleri kesinleşmiş oldu.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 45


Yeni kabul edilen dört elemente 2016 yılında yeni isimlerini almış oldu.
 113 atom numaralı Uut’nin ismi Nihonium ve simgesi ise Nh
 115 atom numaralı Uup’nin ismi Moscovium ve simgesi ise Mc
 117 atom numaralı Uus’nin ismi Tennessine ve simgesi ise Ts
 118 atom numaralı Uuo’nin ismi Oganesson ve simgesi ise Og

2. Periyodik Özellikler
Elementlerin atoma özgün bazı özellikleri, atom numarasıyla düzenli değişiklikler sergiler.
Atom büyüklüğü, atomdan elektron uzaklaştırılması ya da atoma elektron eklenmesi ile ilgili
enerji bu özelliklerdendir. Elementlerin periyodik özellikleri olarak bilinen bu özellikler,
elementler veya bileşikleri ile ilgili bazı gözlemlerin açıklanmasında sıkça kullanılır. Bu
özelliklerdeki değişimin bilinmesi, kimyasal ve yapısal davranışların öngörülmesinde
kimyacıya yetenek kazandırır.
 Bu özelliklerin düzenli değişiminin temelinde elektron dağılımı ve elektronla
çekirdek arası çekim kuvveti vardır.
 Elektron-çekirdek çekimi etkin çekirdek yüküyle (Z*) belirlenir.

2.1 Atom Büyüklüğü (Yarıçapı)


Bir elementin fiziksel ve kimyasal özelliklerini belirleyen etmenlerden biri de atomun
büyüklüğüdür. Kovalent, metalik, van der Waals ve iyonik yarıçaplardan söz edilir.
 Kuantum kuramı, çekirdek çevresinde belirli bir uzaklıktan sonra elektron
yoğunluğunun giderek azaldığını ve sonsuz uzaklıkta sıfır olduğunu belirtmektedir.
Dolayısıyla yalıtılmış bir atomun büyüklüğünden söz etmek anlamsızdır. Bu nedenle
atom yarıçapları çoğunlukla, birbirine bağlı atomların çekirdekleri arasındaki uzaklık
ölçülerek hesaplanır.
Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 46
 Metalik bir elementin metalik yarıçapı, katı haldeki en yakın iki komsu atomun
çekirdekleri arasındaki deneysel uzaklığın yarısı olarak tanımlanır.
 Benzer şekilde ametalik bir elementin kovalent yarıçapı, bir moleküldeki aynı
elementin komsu atomlarının çekirdekleri arasındaki uzaklığın yarısı olarak
tanımlanır.
 Metalik ve kovalent yarıçapların ikisine birden atom yarıçapı denir.

Atom yarıçapı artan atom numarası ile periyodik değişmeler gösterir. Atomda etkin çekirdek
yükünün artması, çekirdeğin değerlik elektronlarını çekme gücünü arttıracağından atom
yarıçapının küçülmesine neden olur.

 Periyotlar çizelgesinin bir sütunu içerisinde aşağıya doğru inildikçe atom yarıçapı
artar. Bunun nedeni, baş kuantum sayısı arttığı halde, etkin çekirdek yükünün büyük
ölçüde artmamasıdır. Çünkü son elektron yeni bir kabuğa konur ve iç kabuktaki
elektronların bu yeni elektron üzerine etkin bir perdeleme uygulaması söz
konusudur.

𝒏 𝒁 𝒁∗
H 1 1 1,0

↓ Li
Na
2
3
3
11
1,3
2,2
Yarıçap K 4 19 2,2
Artıyor Rb 5 37 2,2
Cs 6 55 2,2

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 47


 Periyotlar çizelgesinin yatay sırası boyunca sağa gidildikçe atom yarıçapı küçülür.
Bunun nedeni baş kuantum sayısı aynı kaldığı halde çekirdek etkin yükü artmaktadır.
Çünkü yeni elektron aynı kabuğa eklenmekte ve aynı kabuktaki elektronlar bu yeni
elektrona etkin bir perdeleme yapamamaktadır. Dolayısıyla eklenen her bir proton ile
artan etkin çekirdek yükü dış yörüngedeki elektronları daha kuvvetli çekmekte ve
atom büzülerek küçülmektedir.

→ Yarıçap azalıyor
Li Be B C N O F Ne
𝒏 2 2 2 2 2 2 2 2
𝒁 3 4 5 6 7 8 9 10
𝒁∗ 1,30 1,95 2,60 3,25 3,90 4,55 5,20 5,85

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 48


 Atomların üzerindeki elektrik yükü de atom çapını etkiler. Beklendiği gibi aynı bir
element için yarıçap:

𝐾𝑎𝑡𝑦𝑜𝑛 (𝑴𝒏+ ) < 𝑁ö𝑡𝑟 𝑎𝑡𝑜𝑚 (𝑀) < 𝐴𝑛𝑦𝑜𝑛 (𝑴𝒏− )

 Bir metal atomu pozitif bir iyon oluşturmak üzere bir ya da daha çok elektron
kaybettiğinde, çekirdekteki yük miktarı elektron sayısından daha fazla olur. Buna
bağlı olarak çekirdek elektronları daha yakına çeker ve kısaca katyonlar kendisini
oluşturan atomlardan daha küçüktür denilebilir.
 Eş elektronlu katyonlardan iyon yükü daha büyük olanın iyon yarıçapı daha
küçüktür.
 Bir ametal negatif bir iyon oluşturmak üzere bir ya da daha fazla elektron aldığında,
çekirdek yükü sabit kalırken, fazla elektron nedeni ile 𝒁∗ değeri azalır. Elektronlar
arasındaki itme kuvvetleri artar ve elektronlar daha çok dağılır. Bundan dolayı,
anyonlar kendilerini oluşturan atomlardan daha büyüktür. Eş elektronlu anyonlar
için iyon yükü arttıkça iyon yarıçapı artar.

SORU: Aşağıdaki atom ve iyonları artan büyüklüklerine göre sıralayınız:


+
18Ar, 19K , 20Ca2+, 17Cl-, 16S2-

CEVAP: r: …………. < …………. < …………. < …………. < ………….

(Bazı atom ve iyonlarının pm cinsinden yarıçapları)

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 49


Atom Yarıçaplarının Düzenli Periyodik Değişiminden Sapmalar:

Lantanit Büzülmesi: Lantanit serisinde yarıçaptaki azalmaya denir.

 Lantanit serisi atomlarında elektron (𝒏 − 𝟐)𝒇 orbitallerine girer. Bu atomlarda 𝒏𝒔


orbitallerinde iki elektron bulunur, Baş kuantum sayısı sabit kalırken, etkin çekirdek
yükü artar (içteki 𝒇-orbital elektronlarının perdelemesi çok etkin değildir). Bu
nedenle bu atomlar, atom numarası arttıkça daha da küçülür. Yani büzülür.
 Bu seride ardışık iki elementin yarıçapları arasındaki fark, diğer periyotlardaki
elementlerinkinden oldukça küçüktür. Bu küçük fark, ardışık lantanit serisi
elementlerinin geçmişte kimyasal olarak farklandırılmasındaki güçlüğün temel
nedeniydi. Lantanit serisi elementleri, diğer periyotlardaki elementlere kıyasla daha
benzer özellikler gösterirler.
 Bir grupta yukarıdan aşağıya doğru; ikinci seri ile üçüncü seri geçiş elementlerinin
yarıçapları arasındaki fark, birinci seri ile ikinci seri elementlerinin yarıçapları
arasındaki farktan çok küçüktür. Bunun nedeni de lantanit büzülmesidir.

Geçiş Metallerindeki Sapmalar:

 Birinci seri geçiş elementlerinde, periyodun ortalarına doğru gidildikçe genel eğilime
uyar ve atom yarıçapı küçülür. Ancak periyodun ortalarından sonra genel eğilimin
aksine atom yarıçapı artar.
 Kristal yapıdaki metalik bağlara ilaveten, metal–metal kovalent bağlar mevcuttur.
Eşleşmemiş elektron sayısı periyodun ortasına kadar artar, daha sonra azalır. Bir
periyot boyunca yarıçaptaki değişim, her eşleşmemiş elektronun bir kovalent bağ
oluşturmasıyla açıklanabilir. Bilindiği gibi bağ derecesi arttıkça bağ kuvvetlenir ve
kısalır. Kovalent yarıçap bağ uzunluğunun yarısı olduğundan, bağ kısaldıkça kovalent
yarıçap azalır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 50


2.2 İyonlaşma Enerjisi (İE)
Atomlar elektronlarını kendiliğinden dışarıya atmazlar. Elektronlar atomun çekirdeğindeki
pozitif yükler tarafından çekilir ve elektronları bu çekimden kurtaracak bir enerji gereklidir.
 Gaz fazında bulunan temel haldeki bir atomlardan bir elektronu koparmak ve yine gaz
halindeki (+1) yüklü iyonu oluşturmak için gerekli enerji miktarına birinci iyonlaşma
enerjisi (𝑰𝑬𝟏 ) denir. Kaybedilen elektron atom üzerindeki en gevşek konumda olan
elektrondur.

 Gaz fazındaki (+1) yüklü iyondan ikinci elektronu koparmak ve yine gaz halindeki
(+2) yüklü iyonu oluşturmak için gereken enerji miktarına ikinci iyonlaşma enerjisi
(𝑰𝑬𝟐 ) denir. Benzer şekilde (𝑰𝑬𝟑 , 𝑰𝑬𝟒 , … , 𝑰𝑬𝒏 ) değerlerinden bahsedilebilir. Ardışık
iyonlaşma enerjileri arasında aşırı artışın olduğu yükseltgenme basamağı, elementin
hangi yükseltgenme basamağının daha kararlı olduğunun öngörülmesini sağlar.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 51


 İyonlaşma hep ısı alan bir olaydır ve iyonlaşma enerjisi daima artı (+) isaretlidir.
 Atom büyüklüğü konusunda tartışılan etkenler, iyonlaşma enerjisi için de geçerlidir.
Elektronun bulunduğu orbitalin baş kuantum sayısının (𝒏) büyük olması elektronun
uzakta olması veya çekirdek tarafından küçük bir kuvvetle çekilmesi anlamında
olacağından iyonlaşma enerjisinin küçük olmasına neden olur.
 Etkin çekirdek yükünün (𝒁∗ ) büyük olması durumunda elektron çekirdek tarafından
büyük bir kuvvetle çekileceğinden iyonlaşma enerjisi büyük olur. (𝒁∗ ) elektronun
çekirdek tarafından ne denli kuvvetli çekildiğinin bir ölçüsüdür.
 Buna göre periyotlar çizelgesinin her grubunda aşağı doğru inildikçe iyonlaşma
enerjisi küçülür, periyotlar boyunca soldan sağa doğru ilerledikçe büyür.

SORU: Aşağıdaki elementleri artan birinci iyonlaşma enerjilerine göre sıralayınız:


33As, 35Br, 38Sr, 50Sn

CEVAP: IE1: …………. < …………. < …………. < ………….

 İyonlaşma enerjisinin periyotlar boyunca artması düzenli değildir. Bunun nedeni yarı
dolu alt kabukların orbitallerinde paralel spinli elektronların bulunmasının atomun
kararlılığını arttırmasıdır. Pauli ilkesine göre paralel spinli elektronlar birbirinden
uzakta olmalıdır. Bunun sonucunda elektronlar arası itme kuvveti küçülür ve atom
kararlılık kazanır. Böyle atomlardan elektron koparmak güçtür. Sonuç olarak
eşleşmemiş elektronların sayısının büyük olması halinde iyonlaşma enerjisi büyük
olur.
o Aufbau ilkesine aykırılık gösteren krom ve bakırın elektron dizilişlerinin
açıklanmasına bu etki yardımcı olur.
o Ayrıca azot atomunun iyonlaşma enerjisinin kendisinden sonra gelen oksijen
atomununkinden büyük olması bu etki ile açıklanabilir.
𝑰𝑬𝟏 (𝐍) > 𝑰𝑬𝟏 (𝐎); 𝑰𝑬𝟏 (𝐏) > 𝑰𝑬𝟏 (𝐒)
 En dış alt kabuğun tam dolu olması halinde atom kararlılık kazanır. Bu kararlılık yarı
dolu alt kabuğun verdiği kararlılıktan daha büyüktür. Dolayısıyla alt kabuğu dolu olan
atomların birinci iyonlaşma enerjisi de yüksek olur:
𝑰𝑬𝟏 (𝐁𝐞) > 𝑰𝑬𝟏 (𝑩); 𝑰𝑬𝟏 (𝐌𝐠) > 𝑰𝑬𝟏 (𝐀𝐥); 𝑰𝑬𝟐 (𝐁 + ) > 𝑰𝑬𝟐 (𝐂 + )

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 52


 İyonlaşma olayında enerjisi en yüksek olan elektron koparılır. Çünkü bu elektronu
koparmak için gereken enerji en küçüktür.
 Her periyotta iyonlaşma enerjisi en yüksek olan element, o periyodun sonundaki
soygazdır.

Tablo. Bazı atomların birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü iyonlaşma enerjileri (kj/mol).

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 53


2.3 Elektron İlgisi (Eİ)
Gaz fazındaki bir atom veya iyona bir elektron eklendiği zaman açığa çıkan enerjiye elektron
ilgisi denir.

 İyonlaşma enerjisinden farklı olarak 𝐸İ (+) veya (−) işaretli olabilir. Termodinamik
olarak (−) işaret yüksek elektron ilgisine sahip olan elementler için (+) işaret ise
düşük elektron ilgisine sahip olan elementler için kullanılır.
 Ametallerin elektron ilgileri genellikle (−) dir. Bu ametallerin elektron ilgilerinin
yüksek olduğu anlamına gelir.

 Elementlerin birinci elektron ilgileri, iyonlaşma enerjilerinde olduğu gibi, periyotlar


çizelgesinin gruplarında aşağı doğru inildikçe azalır. Periyot boyunca soldan sağa
doğru gidildikçe artar.
 Ancak ikinci grup ve sekizinci grup elementleri aykırı davranmaktadır. 2. Grup (2A)
ve 18. (8A) grup elementlerinde içinde s ve p alt kabukları dolu olduğu için, alınan
elektronun bir üst tabakaya girmesi gereklidir ve buda bir endotermik süreç
gerektirmektedir.
 p alt kabuğunu doldurmak için sadece bir elektrona ihtiyacı olan halojenler elektron
için ilgisi en fazla olan atomlardır. Bir elektron girmesi halojenlerin kararlı elektron
konfigürasyonlarına sahip olan asal gazlarla aynı elektron konfigürasyonuna
ulaşmasını sağlar.
 Yarıçap çok küçükse elektron ilgisi azalır. Bunun nedeni, atom yarıçaplarının küçük,
elektronlar arası itme kuvvetlerinin büyük olması ve dolayısıyla elektron katılmasının
güç olmasıdır.
 Florun elektron ilgisi (-328 kJ/mol) klorun elektron ilgisinden (-349 kJ/mol) daha
düşüktür. Klora göre daha küçük olan florda elektronlar birbirlerini kuvvetle iterler.
Dolayısı ile dışardan gelecek elektrona karşı ilgiyi azaltır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 54


2.4 Elektronegativite ( χ ) “Bağ Polarizasyonu”
Bir moleküldeki atomlar elektronları farklı derecede kendilerine doğru çeker. Bazıları
diğerlerine oranla bağ elektronlarını daha fazla kendine doğru çeker. Atomların elektronları
kendine doğru çekme gücü elektronegatiflik kavramı ile belirlenir. Elektronegatiflik, bir
atomun moleküldeki bağ elektronlarını kendine doğru çekme gücü olarak tanımlanır.
 Bir elementin elektronegatifliği, bu element atomunun bir bileşikte elektronları
kendine doğru çekme kuvvetidir ve χ (ksi) sembolü ile gösterilir. Bir atomun elektron
kazanma eğilimi büyükse (flora yakın elementler) çok elektronegatif olduğu söylenir.
Elektron kaybetme eğilimi varsa (alkali metaller gibi) elektropozitif olduğu söylenir.
 Elektronegatiflik, bir bağı oluşturan atomların her birinin; Bağ elektronlarını
çekebilme gücünü ifade eder. Tek başına atomun elektron alma eğilimi
elektronegatiflik değil, elektron ilgisidir. Elektron ilgisi, nötr 1 mol atomun, 1 mol
elektron aldığında açığa çıkan enerjidir ve ölçülebilir bir enerji formudur (J, Cal).
Elektronegatiflik ise, elektronları çekme gücü en fazla olan flor atomu baz alınarak,
atomların birbirlerine göre güçlerini ifade eder. Doğrudan ölçülebilir bir büyüklük
değildir, birimi yoktur
 Bazı kovalent bağlarda bağ elektronları atomlardan birine diğer atoma göre daha yakın
konumlanabilir. Bu şekilde bağ elektronlarının eşit olmayan paylaşılmaları polar
bağların oluşumu ile sonuçlanır.
 Elektronegativite moleküldeki atomlardan birinin bağ elektronlarını kendi üzerine
çekebilme yeteneğidir. Bir periyotta (→) sağa doğru artarken, bir grupta aşağı doğru
(↓) azalır.

 Bir atomun değerlik orbitalleri ne kadar düşük enerjili ise elektronları kendi üzerine
çekme eğilimi, yani elektronegatifliği, o kadar büyüktür.
 Bir bağı oluşturan atomlar arasındaki elektronegativite farkı (Δχ) o bağın niteliği
hakkında bilgi verir. Buna göre;
o Δχ = ~ 0 ise apolar bağ
o Δχ = ~ 2 ise polar kovalent bağ
o Δχ = ~ 3 ise iyonik bağ

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 55


2.4.1 Pauling Elektronegatifliği (𝝌𝑷 )
En geniş ölçüde kullanılan tanımdır. Bu elektronegatiflik bağ oluşum enerjilerine ilişkin
kavramlara dayanır. Pauling bağ enerjilerinden gözlenen farklılıklardan çok sayıda elementin
elektronegatiflikleri arasındaki farkı hesaplamış ve bu verilere uyum sağlaması amacıyla
periyotlar çizelgesinin 2. periyodundaki elementlere elektronegatiflik değeri vererek çok
sayıda element için elektronegatiflik değeri hesaplamıştır.

𝝌𝑷 ; 𝑳𝒊 = 𝟏, 𝟎 𝑩𝒆 = 𝟏, 𝟓 𝑩 = 𝟐, 𝟎 𝑪 = 𝟐, 𝟓 𝑵 = 𝟑, 𝟎 𝑶 = 𝟑, 𝟓 𝑭 = 𝟒, 𝟎

2.4.2 Mulliken Elektronegatifliği (𝝌𝑴 )


Atom özelliklerine dayalı bir tanım Muliken tarafından önerilmiştir.
 Muliken’e göre, bir atom yüksek iyonlaşma enerjisi ve yüksek elektron ilgisine
sahipse, bir bileşiğin bileşeni haline dönüştüğünde elektron kazanır. Dolayısıyla
yüksek elektronegatifli olarak sınıflandırılır.
 Tersine, hem iyonlaşma enerjisi hem de elektron ilgisi düşükse, bu atom elektron
kaybetme eğilimi sergiler, dolayısıyla elektropozitif olarak sınıflandırılır.

𝑰𝒚𝒐𝒏𝒍𝒂ş𝒎𝒂 𝒆𝒏𝒆𝒓𝒋𝒊𝒔𝒊 + 𝑬𝒍𝒆𝒌𝒕𝒓𝒐𝒏 𝒊𝒍𝒈𝒊𝒔𝒊


𝝌𝑴 =
𝟐
 Yukarıdaki denklemde elektronegatiflik eV cinsinden verildiği için diğer veriler eV
cinsine çevrilir. Bu denklemde ayrıca elektron ilgisi (+) işaretli olarak kullanılır.
 Pauling elektronegatifliği ile Mulliken elektronegatifliği arasındaki bağıntı:

𝝌𝑷 = (𝟎, 𝟑𝟒 ∙ 𝝌𝑴 ) − 𝟎, 𝟐𝟎

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 56


2.4.3 Allred-Rochow Elektronegatifliği (𝝌𝑨𝑹 )
Bu tanım bir atom yüzeyindeki elektrik alanıyla belirlenen elektronegatiflik görüşüne
dayanmaktadır. Atomdaki bir elektron etkin çekirdek yükünün (𝒁∗ ) etkisi altındadır. Kovalent

yarıçapı (𝒓) olan bir atomun yüzeyindeki Coulomb potansiyeli (𝒁 ⁄𝒓) ile; elektrik alanı ise

(𝒁 ⁄ 𝟐 ) ile doğru orantılıdır.
𝒓
𝒁∗
𝝌𝑨𝑹 = (𝟑𝟓𝟗𝟎 ∙ ) + 𝟎, 𝟕𝟒𝟒 r = kovalent yarıçap (pm)
𝒓𝟐

𝒁∗
𝝌𝑨𝑹 = (𝟎, 𝟑𝟓𝟗 ∙ ) + 𝟎, 𝟕𝟒𝟒 r = kovalent yarıçap (Å)
𝒓𝟐

 Bir periyotta (→) sağa doğru gidildikçe; (𝒁∗ ) artarken (𝒓) azalır, dolayısıyla 𝝌𝑨𝑹
artar.
 Bir grupta aşağı doğru (↓) gidildikçe; (𝒁∗ ) çok değişmezken (𝒓) artar, dolayısıyla 𝝌𝑨𝑹
azalır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 57


İYONİK BAĞLANMA, KATI HAL ve METALİK BAĞLANMA
 Elektronegatiflikleri birbirinden çok farklı atomlar arasında elektron aktarımının tam
olduğu ve sonuçta iyonların oluştuğu varsayılır. Bu şekilde oluşan + ve – iyonlar
arasındaki elektrostatik çekme kuvvetine iyon bağı, bu bileşiklere iyonik bileşikler
denir.
 İyon bağları kovalent bağın aksine yöne bağlı değildir. Her yönde etkin olan bir
elektriksel alan söz konusudur. Bu özelliğin iyon bağlarını kovalent bağlardan ayıran
en önemli özelliği olduğu söylenebilir.
 Her yöne doğru olan elektrostatik çekme kuvveti oldukça büyüktür. İyonlar arası
çekme kuvvetini yenmek kolay olmadığından, düzenli örgü yapısından, düzensiz sıvı
haline geçiş güçlükle olur.
 Yarıçapları küçük, elektrik yükleri büyük olan iyonlar arasında Coulomb çekme
kuvveti büyük olacağından, böyle iyonlardan oluşan iyonik katıların erime noktaları
çok yüksektir.

1. İyonik Bağ Oluşumu


 İyonik NaCl bileşiğinin gaz fazında oluşumunu inceleyelim;

Na(g) → Na(g)+ + e– İENa = +496 kJ/mol

Cl(g) + e– → Cl(g)ˉ EİCl = -349 kJ/mol

Na(g) + Cl(g) → Na(g)+ + Cl(g)ˉ ΔH1 = 147 kj/mol

Oluşum enerjisi > 0 olduğundan bu tepkime kendiliğinden oluşmaz.

Elektrostatik Çekim Enerjisi: Birbirinden sonsuz uzaklıkta bulunan iki iyonu r uzaklığına
getirmek için gerekli olan iştir.

(𝒁+ ∙ 𝒁− ) ∙ 𝒆𝟐
𝑬ç𝒆𝒌 =
𝒓
 Bu formül CGS birim sistemine göre
 SI birim sisteminde paydada 4𝜋𝜀0 yer alır.
 𝜀0 : Boşluğun elektrik geçirgenliği ve değeri 8.8542 ∙ 10−12 C2/J.m
 𝑒 = 4.8 ∙ 10−10 𝑒𝑠𝑏 (CGS) 𝑒 = 1.6 ∙ 10−19 𝐶 (SI)

İki iyon birbirine yaklaştığında belirli bir uzaklıktan sonra elektron bulutları arasında
elektrostatik itme başlar. Bu itmeden kaynaklanan elektrostatik enerji için iki bağıntı
önerilmiştir:

a. Born bağıntısı

𝑩
𝑬𝒊𝒕𝒎 =
𝒓𝒏
 B : Born sabiti
 n : İtme parametresi (iyonun elektronik konfigürasyonuna bağlı)
Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 58
n değeri
He 5
Ne 7
Ar 9
Kr 10
Xe 12

ÖRNEK: NaCl için itme parametresinin hesaplanması.

Na+ = [Ne] n=7


Clˉ = [Ar] n=9

NaCl için n = (7+9) / 2 = 8

b. Radyal dalga fonksiyonundan üretilen bağıntı

𝑬𝒊𝒕𝒎 = 𝒃 ∙ 𝒆−𝜹⁄𝒓

 b : sabit
 δ : 34.5 pm (sabit)

İyonların belirli bir mesafede (denge noktası) çekme ve itme enerjileri, iyonlar arası uzaklığın
bir fonksiyonu olarak çözüldüğünde, zıt yüklü iyonlar arasındaki toplam elektrostatik enerji:

(𝒁+ ∙ 𝒁− ) ∙ 𝒆𝟐 𝟏
𝑬𝟎 = ∙ (𝟏 − )
𝒓𝟎 𝒏

(𝒁+ ∙ 𝒁− ) ∙ 𝒆𝟐 𝜹
𝑬𝟎 = ∙ (𝟏 − )
𝒓𝟎 𝒓𝟎

 Elektrostatik etkileşimler de dikkate alınarak NaCl bileşiğinin gaz fazında oluşum


enerjisine bakarsak (𝑟0 = 236 pm ):

Na(g) + Cl(g) → Na(g)+ + Cl(g)ˉ ΔH1 = 147 kj/mol

Na(g)+ + Cl(g)ˉ → NaCl(g) ΔH2

ΔH2 yukarıdaki formüle göre hesaplandığında, ΔH2 = -502 kj/mol.

Yukarıdaki iki denklemin toplamı;

Na(g) + Cl(g) → NaCl(g) ΔH3

ΔH3 = ΔH1 + ΔH2 = (147) + (-502) = -355 kj/mol

Oluşum enerjisi < 0 olduğundan bu tepkime kendiliğinden oluşur.


Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 59
 NaCl bileşiğinin gerçek standart oluşum entalpisi -411 kj/mol olarak ölçülür. Bu
nedenledir ki “NaCl daha düşük enerjili olan katı fazı tercih eder”. Bu durum tüm
iyonik bileşikler için geçerlidir.

2. Örgü Enerjisi
 İyonik bir katının gaz fazındaki iyonlarından oluşumu sürecindeki entalpi değişimidir.
𝑧+ 𝑧−
𝑀(𝑔) + 𝑋(𝑔) → 𝑀𝑋(𝑘) ΔH = U

 Bu sürecin gaz fazında gerçekleşen tepkimeden farkı, oluşan ürünün katı olmasıdır.
Bunun için enerjiye;
o Madelung sabiti (A)
o Avagadro sayısı (N)
o 𝑟0 yerine katı fazda 𝑅0 eklenir.
 Böylece örgü enerjisi (U) aşağıdaki gibi üç farklı şekilde verilebilir:

Born-Lande Denklemi :

𝑵 ∙ 𝑨 ∙ (𝒁+ ∙ 𝒁− ) ∙ 𝒆𝟐 𝟏
𝑼= ∙ (𝟏 − )
𝑹𝟎 𝒏

𝑵 ∙ 𝑨 ∙ (𝒁+ ∙ 𝒁− ) ∙ 𝒆𝟐 𝜹
𝑼= ∙ (𝟏 − )
𝑹𝟎 𝑹𝟎

Kapustinskii Denklemi :

𝟏𝟐𝟎𝟐 ∙ 𝝑 ∙ (𝒁+ ∙ 𝒁− ) 𝜹
𝑼= ∙ (𝟏 − )
𝑹𝟎 𝑹𝟎

𝜗 : Bileşik formülündeki iyon sayısı


δ ve R0 büyüklükleri “anstrom, 1 Å = 1 ∙ 10−10 𝑚”
Sonuç birimi; kj/mol olur.

 Madelung sabiti (A) iyonların uzaydaki dizilişlerine göre değişen bir büyüklüktür.
o Tek boyutlu kristal dizilişi için A = 1.3863
o Üç boyutlu kristal dizilişlerinde;

Kristal Dizilişi A Kristal Dizilişi A


NaCl (Kaya Tuzu) 1.74756 CaF2 (Florit) 2.51939
CsCl 1.76267 CaCl2 2.365
ZnS (Wurtzit) 1.64132 CdI2 2.1915
ZnS (Blend) 1.63805 TiO2 (Rutil) 2.4080
SiO2 (Kuartz) 2.2197 Al2O3 (Korundum) 4.17187

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 60


ÖRNEK: NaCl için iyonlar arası uzaklık X-ışınları kırınım spektroskopisi ile 281.4 pm
olarak ölçülmüştür. Buna göre örgü enerjisini farklı bağıntılara göre hesaplayalım.

NA(Z + Z − )e2 1 (6.02 ∙ 1023 )(1.7476)(+1)(−1)(4.8 ∙ 10−10 )2 1


U= ∙ (1 − ) = ∙ (1 − )
R0 n 2.814 ∙ 10−8 8

U = −7.54 ∙ 1012 erg⁄mol = −754 kJ⁄mol

NA(Z + Z − )e2 δ (6.02 ∙ 1023 )(1.7476)(+1)(−1)(4.8 ∙ 10−10 )2 34.5


U= ∙ (1 − )= ∙ (1 − )
R0 R0 2.814 ∙ 10−8 281.4

U = −7.56 ∙ 1012 erg⁄mol = −756 kJ⁄mol

1202 ∙ ϑ ∙ (Z + ∙ Z − ) δ (1202)(2)(+1)(−1) 0.345


U= ∙ (1 − )= ∙ (1 − )
R0 R0 2.814 2.814

U = −750 kJ⁄mol

3. Oluşum Entalpisi ve Born-Haber Çevrimi


 Bir iyonik bileşiğin standart koşullarda elementlerinden oluşumu tepkimesinin
entalpisine “standart oluşum entalpisi, ∆𝑯𝟎𝒇 “ denir.

Bir tepkimeyi, bu tepkime için öngörülen ara basamakları ve enerjilerini gösteren


diyagramlara “Born-Haber Çevrimi” denir.

Born-Haber Çevrimi “Hess Yasasının” bir uygulamasıdır. Bu yasaya göre, bir kimyasal
tepkimedeki entalpi değişimi tepkimenin izlediği yola bağlı değildir.

ÖRNEK: 2 Na(k) + 1/2 O2(g) → Na2O(k) ∆Hf0 (Na2 O)

İyonik bağ modeline göre bu tepkime aşağıdaki ara basamaklardan yürür. Born-Haber çevrimi
aşağıdaki gibi oluşturulabilir:

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 61


İyonik Bileşiklerde Born-Haber Çevriminin Bazı Uygulamaları
a. Standart Oluşum Entalpisi Hesaplamaları: Kimyasal formülü bilinen bir iyonik
bileşiğin ∆𝑯𝟎𝒇 değeri BH çevrimiyle bulunabilir.

Bu değerlere bakıldığında ∆𝑯𝟎𝒇 değerinin (-) “istemli” olmasını sağlayan en büyük etken U
değerinin (-) olmasıdır. O halde; “bir iyonik bileşiğin katı halde bulunmasını sağlayan ve
iyonik bağlanmayı oluşturan temel etken örgü enerjisidir”.

b. Örgü Enerjisinin Hesaplamaları: Born-Haber hesaplamaları ile deneysel olarak örgü


enerjisi hesaplanabilir. ∆𝑯𝟎𝒇 denkleminden U çekilerek bu değerin deneysel değeri
bulunabilir.

 Denel olarak bulunan U, teorik olarak hesaplanan U değeri ile oranlanarak “% iyonik
karakter” hesaplanabilir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 62


ÖRNEK: Na(g) + 1/2 Cl2(g) → NaCl(k) ∆Hf0 (NaCl)

İyonik bağ modeline göre bu tepkime aşağıdaki ara basamaklardan yürür:

 Bu bağıntıda ΔHf0 biliniyorsa, buradan U hesaplanabilir.


 NaCl için denel ΔHf0 = ‒411 kJ/mol ise, denel U = –786 kJ/mol olarak bulunur.
 Born-Haber çevrimine göre deneysel verileri kullanarak bulunan bu deneysel örgü
enerjisinin hesapla bulunan teorik değerden daha büyük olduğu görülüyor. Bunun
nedeni NaCl’deki kovalent karakterin katkısıdır.
 Katı NaCl’deki % iyonik karakter = (756⁄786) ∙ 100 = %96

 Born-Lande ve Kapustinskii denklemlerine göre (𝒁+ ∙ 𝒁− ) değeri aynı olan


bileşiklerin örgü enerjileri iyonlar arası uzaklık (𝑹𝟎 ) değeri ile azalmaktadır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 63


c. İyonik Bileşiklerin Stökiyometrisi ve Kararlı Yükseltgenme Basamakları:

 Öncelikle katyon ve anyonun olası yükseltgenme basamaklarına göre iyonik


bileşiklerin kimyasal formülleri yazılır.
 Bu kimyasal formüllere sahip bileşikler için ΔHf0 hesaplanır.
 ΔHf0 < 0 ise bileşik oluşabilir.
 ΔHf0 en küçük olan formül bu bileşiğin gerçek stökiyometrisi olarak kabul edilir.
 Bu formül için katyon ve anyonun yükseltgenme basamakları, kararlı yükseltgenme
basamaklarıdır.

ÖRNEK: Ca ve F atomları arasında oluşan CaF ve CaF2 iyonik bileşiklerinden hangisi daha
kararlıdır.

Kapustinskii denklemlerine göre hesaplanan örgü enerjileri;

1202 ∙ ϑ ∙ (Z + ∙ Z − ) δ (1202)(𝟐)(+𝟏)(−𝟏) 0.345


UCaF = ∙ (1 − )= ∙ (1 − ) = −849 kJ⁄mol
R0 R0 2.43 2.43

1202 ∙ ϑ ∙ (Z + ∙ Z − ) δ (1202)(𝟑)(+𝟐)(−𝟏) 0.345


UCaF2 = ∙ (1 − )= ∙ (1 − ) = −2546 kJ⁄mol
R0 R0 2.43 2.43

ΔHf0 (CaF) = ΔHat (Ca) + İEI (Ca) + ½ (DF-F) + EİI (F) + U (CaF) = -332 kJ/mol

ΔHf0 (CaF2) = ΔHat (Ca) + İEI (Ca) + İEII (Ca) + (DF-F) + 2 EİI (F) + U (CaF2) = -1135 kJ/mol

Gerçek yapı CaF2; YB (Ca) = +2, YB (F) = -1

d. Elektron İlgisinin Hesaplanması: Deneysel güçlükler nedeniyle çoğu elementin elektron


ilgisi (Eİ) doğrudan değil, dolaylı yöntemlerle belirlenir. Bu yöntemlerden biri de BH
çevrimidir.

4. İyonik Katılarda Kovalent Karakter


 Alkali metallerin halojenür bileşiklerinde iyonik karakter çok yüksektir. Dolayısıyla
bu bileşiklerde deneysel U değerleri ile teorik U değerleri arasındaki fark küçüktür.
Diğer iyonik bileşiklerde bu fark daha büyüktür.
 Deneysel U değerinin teorik olarak hesaplanandan daha düşük çıkmasının nedeni,
bileşiğin sahip olduğu kovalent karakterden ileri gelmektedir.
 İyonik bileşikteki kovalent etkileşim katyon ve anyonun elektron bulutunun
kutuplanabilirliğine (polarlanabilirlik) bağlıdır. Bu etkileşimler Fajans Kuralları ile
açıklanır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 64


Fajans Kuralları

a. Katyonun yük (q) / yarıçap (r) oranı:

 q/r oranı büyük olan katyonlar, anyonun elektron bulutunu daha fazla polarize eder.
Bunun sonucu oluşan bağın kovalent karakteri artar.
 Bir seride kovalent karakter artarsa (↑), erime noktası azalır (↓).

Bileşik E.N (°C) Bileşik E.N (°C)


CaCl2 782 NaBr 747
MgCl2 714 MgBr2 700
BeCl2 405 AlBr3 98

 Yukardaki örneklere bakıldığında yukarıdan aşağı doğru katyonun q+/r oranı


artmaktadır. Dolayısıyla yukarıdan aşağı doğru kovalent karakter artmakta bu da erime
noktasını düşürmektedir.

b. Anyonun yükü (q) ve yarıçapı (r):

 Büyük ve daha negatif yüklü anyon daha kolay polarize olur. Böyle anyonlar kovalent
karakteri daha yüksek olan bağlar oluşturur.
 Bu anyonlara örnek olarak; Iˉ, S2ˉ, Te2ˉ, As3ˉ, P3ˉ verilebilir.
 Bir seride kovalent karakter artarsa (↑), erime noktası azalır (↓).

Bileşik LiF LiCl LiBr


E.N (°C) 845 605 550

 Yukardaki örneklere bakıldığında soldan sağa doğru anyonun yarıçapı artmaktadır.


Dolayısıyla soldan sağa doğru anyonun polarlanabilirliği artar böylece kovalent
karakter artmakta bu da erime noktasını düşürmektedir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 65


c. Katyonun elektronik konfigürasyonu:

 IB (Cu Grubu) ve IIB (Zn Grubu) grubu metal katyonları kuvvetli kovalent etkileşim
yaparlar (İçte bulunan d-orbitallerinin sızma etkisi s- ve p-orbitallerine göre daha
kuvvetli olduğundan, bu grupta yer alan metal katyonlarında dıştaki elektronlar daha
az perdelenir. Böylece bu iyonların etkin çekirdek yükü daha büyük olur. Etkin
çekirdek yükünün büyük olan katyonlar etkileştiği anyonları daha kolay polarize
edebildiğinden kovalent karakteri arttırırlar).
 Dolayısıyla bu katyonlar q/r oranı kendilerininkine yakın olan IA ve IIA grubu metal
katyonlarına göre kovalent karakteri daha yüksek bağlar oluştururlar.

Bileşik CaCl2 HgCl2


E.N (°C) 782 276
𝐫𝐢𝐲𝐨𝐧 (pm) rCa2+ = 176 rHg2+ = 172

 İki iyonun da q/r oranı birbirine yakın olmasına rağmen, HgCl2 bileşiğindeki kovalent
karakter çok daha yüksek olduğundan E.N. CaCl2 bileşiğine göre çok düşüktür.

5. İyonik Yarıçap
a. Lande Yöntemi: Bir kristalde küçük iyonun, büyük iyonların oluşturacağı boşluklara
girebilecek boyutta olması durumunda iyon yarıçapının bulunabileceğini önermiştir. Lande’ye
göre böyle bir kristalde büyük iyonlar temas halindedir ve büyük iyonun yarıçapı komşu iki
büyük iyon arasındaki uzaklığın yarısıdır.

 Böylece bir iyonun yarıçapı belirlendikten sonra diğer iyonların yarıçapları


belirlenebilir.

 Benzer yöntemle tüm iyonların yarıçapları bulunabilir. Örneğin KI için R 0 değeri


verilirse, 𝒓𝑰− değeri bilindiğinden 𝒓𝑲+ kolaylıkla hesaplanabilir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 66


b. Pauling Yöntemi: Pauling 1927’de iyonlar arası uzaklıktan katyon ve anyon yarıçaplarını
hesaplamak için Bohr atom modeli ve Slater kurallarından yararlanmıştır. Bu yöntem
özellikle katyon ve anyonun izoelektronik olduğu bileşiklerde başarılı şekilde sonuçlar
vermiştir.

𝑪 𝑪
𝒓+ = 𝒓− =
𝒁+∗ 𝒁−∗
𝟏 𝟏
𝑹𝟎 = 𝒓+ + 𝒓− 𝑜𝑙𝑑𝑢ğ𝑢𝑛𝑑𝑎𝑛 𝑹𝟎 = 𝑪 ∙ ( + )
𝒁+∗ 𝒁−∗
Z+* ve Z+*: Katyon ve anyonun etkin çekirdek yükü.
C : Etkin kuantum sayısı ile bağıntılı bir sabit.

 Uygulamada önce etkin çekirdek yükleri hesaplanır.


 Sonra yukarıdaki son formülden C değeri bulunur.
 Daha sonra buradan 𝒓+ ve 𝒓− değerleri bulunur.

!!! Bu yöntem sadece katyon ve anyonun izoelektronik olduğu bileşiklere uygulanır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 67


ÖRNEK: R0 = 231 pm olan NaF bileşiği için iyonik yarıçapların Pauling yöntemine göre
hesaplanması.

NaF : 11Na+ ve 9Fˉ izoelektroniktir.

Na+ = Fˉ = [Ne] = 1s2 2s2 2p6

Z* (Na+) = 11 – [(7×0.35)+(2×0.85)] = 6.85

Z* (Fˉ) = 9 – [(7×0.35)+(2×0.85)] = 4.85

1 1
231 = C ∙ ( + ) ; 𝐵𝑢𝑟𝑎𝑑𝑎𝑛 𝐶 = 655.9
6.85 4.85
655.9 655.9
𝑟𝑁𝑎+ = = 95.8 pm 𝑟𝐹− = = 135.2 pm
6.85 4.85

c. Kristal (Shannon) Yarıçaplar: Günümüzde yarıçaplar, doğrudan bir yöntem olan X-ışını
kristalografisi ile belirlenmektedir. Shannon-Prewit bu yöntemle elde edilen elektron yoğunluk
haritalarından iyonların yarıçapını hesaplamışlardır.

X-ışınları difraktometresi

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 68


6. Katı Hal ve Kristal Örgüleri
Katı hal, kendisini oluşturan parçacıkların (atom, iyon, molekül) birbirine çok yakın olarak dizildiği
maddenin hallerinden biridir. Bu haldeki maddeler:

 Kesin bir hacme ve şekle sahiptir.


 Parçacıklar arasındaki ikincil kimyasal etkileşmeler çok kuvvetlidir.
 Sıkıştırılamazlar.

Metallerin ve iyonik bileşiklerin en çarpıcı özelliği katı kristaller oluşturmasıdır. Bu kristali


oluşturan atomlar ve iyonlar, üç boyutlu uzayda düzenli bir diziliş gösterir. Bir element veya
bileşiğin kristali, atom, molekül veya iyonları kapsayan ve asimetrik birimlerin düzenli yinelenmesi
olarak düşünülebilir.

Kristal katılarda, taneciklerin oluşturduğu ve üç boyutta tekrarlanan en küçük yapıya “birim hücre”
denir. Birim hücrede taneciklerin bulunduğu konumlara da “örgü noktaları” denir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 69


Aynı tür taneciklerden oluşan basit yapılara “Bravis Örgüleri” denir. Birim hücrenin türüne bağlı
olarak farklı Kristal Sistemleri oluşabilir.

 Bir kristalin birim hücresi, üç eksen boyunca ötelendiğinde kristalin bütününü oluşturabilen
sanal paralel kenarlı en küçük kristal bölgesidir.
 Bir birim hücrenin büyüklüğü ve şeklini, birbirini kesen üç eksen boyunca a, b, c uzaklıkları
ve bu eksenler arasındaki α, β ve γ açıları belirler. Bu değerlere birim hücre parametreleri
denir.
 Yedi temel birim hücre vardır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 70


Birim hücrelere atomların yerleşmesine göre farklı birim hücreler oluşabilir. Bu birim hücrelerden
en çok bilinenleri:

 Basit Kübik (BK)


 Cisim Merkezli Kübik (CMK)
 Yüzey Merkezli Kübik (YMK)

a. Basit Kübik Birim Hücre:

 Bu düzenlenmede atomlar örgü noktalarının sadece köşelerinde bulunur.

 Bu düzenlenmede her bir birim hücredeki toplam atom sayısı = 1

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 71


 Bu düzenlenmede atom yarıçapı ile birim hücrenin kenar uzunluğu arasındaki ilişki;

 Bu düzenlenmede kristalin doluluk oranı (KDO) %52 olarak bulunur.

𝑩𝒊𝒓𝒊𝒎 𝒉ü𝒄𝒓𝒆𝒅𝒆𝒌𝒊 𝒂𝒕𝒐𝒎𝒍𝒂𝒓𝚤𝒏 𝒕𝒐𝒑𝒍𝒂𝒎 𝒉𝒂𝒄𝒎𝒊


𝑲𝑫𝑶 =
𝑩𝒊𝒓𝒊𝒎 𝒉ü𝒄𝒓𝒆𝒏𝒊𝒏 𝒉𝒂𝒄𝒎𝒊

b. Cisim Merkezli Kübik Birim Hücre:

 Bu düzenlenmede atomlar örgü noktalarının köşelerinde ve bir tane de cisim


merkezinde bulunur.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 72


 Bu düzenlenmede her bir birim hücredeki toplam atom sayısı = 2

 Bu düzenlenmede atom yarıçapı ile birim hücrenin kenar uzunluğu arasındaki ilişki;

 Bu düzenlenmede kristalin doluluk oranı (KDO) %68 olarak bulunur.

𝑩𝒊𝒓𝒊𝒎 𝒉ü𝒄𝒓𝒆𝒅𝒆𝒌𝒊 𝒂𝒕𝒐𝒎𝒍𝒂𝒓𝚤𝒏 𝒕𝒐𝒑𝒍𝒂𝒎 𝒉𝒂𝒄𝒎𝒊


𝑲𝑫𝑶 =
𝑩𝒊𝒓𝒊𝒎 𝒉ü𝒄𝒓𝒆𝒏𝒊𝒏 𝒉𝒂𝒄𝒎𝒊

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 73


c. Yüzey Merkezli Kübik Birim Hücre:

 Bu düzenlenmede atomlar örgü noktalarının köşelerinde ve yüzey merkezlerinde


bulunur.

 Bu düzenlenmede her bir birim hücredeki toplam atom sayısı = 4

 Bu düzenlenmede atom yarıçapı ile birim hücrenin kenar uzunluğu arasındaki ilişki;

 Bu düzenlenmede kristalin doluluk oranı (KDO) %74 olarak bulunur.

𝑩𝒊𝒓𝒊𝒎 𝒉ü𝒄𝒓𝒆𝒅𝒆𝒌𝒊 𝒂𝒕𝒐𝒎𝒍𝒂𝒓𝚤𝒏 𝒕𝒐𝒑𝒍𝒂𝒎 𝒉𝒂𝒄𝒎𝒊


𝑲𝑫𝑶 =
𝑩𝒊𝒓𝒊𝒎 𝒉ü𝒄𝒓𝒆𝒏𝒊𝒏 𝒉𝒂𝒄𝒎𝒊

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 74


7. Sıkı İstiflenme
Sıkı istiflenme, taneciklerin aralarında en az boşluk olacak şekilde istiflenmesidir. Kürelerin
sıkı istiflenmelerinde her bir taneciğin koordinasyon sayısı 6’dır.

 Eş boyutlu sert küreler kübik sıkı istiflenme (KSİ) ve hekzagonal sıkı istiflenme
(HSİ) olmak üzere iki türlü sıkı istiflenme verebilirler.
o A kürelerinin sıkı istiflenmesi aşağıda ilk şekilde gösterilmiştir. Hem KSİ hem
de HSİ için ilk katman bu şekildedir. Burada B ve C şeklinde üçgensel
(trigonal) boşluklar bulunur.
o İkinci katman oluşurken B ve C boşluklarının kapatılmasıyla farklı bir yapı
elde edilmez.
o Fakat üçüncü katman için iki farklı düzenlenme söz konusudur:
 Üçüncü katman küreleri, ilk katman küreleri ile aynı hizaya gelecek
şekilde, ikinci katman üzerine yerleşirse HSİ oluşur ve ABABABAB
şeklinde tekrarlanan birimler elde edilir.
 Üçüncü katman küreleri, ikinci katman tarafından doldurulmayan
boşlukları (C tipi boşluklar) kapatacak şekilde ikinci katman üzerine
yerleşirse KSİ oluşur ve ABCABCABC şeklinde tekrarlanan birimler
elde edilir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 75


Sıkı İstiflenmede Boşluklar
 Kürelerinin sıkı istiflenmesi sonucu ilk katmanda her üç küre arasında üçgensel
(trigonal) boşluklar bulunur.

 Katı kürelerin sıkı istiflenmesinde, toplam hacmin %26’sı doldurulmayan boşluktur.


Her iki sıkı istiflenme düzeninde küreler arası belirgin boşluklar kalmaktadır. Bu
boşluklar iki türdür. Bunlardan birincisi altı küre arasında kalan düzgün sekizyüzlü
(oktahedral) boşluk, diğeri dört küre arasında kalan düzgün dörtyüzlü (tetrahedral)
boşluktur. Bir birim hücrede bulunan atom sayısı kadar oktahedral boşluk, atom
sayısının iki katı kadar da tetrahedral boşluk vardır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 76


 Oktahedral boşlukta bulunan bir taneciğin koordinasyon sayısı 6’dır.
 Tetrahedral boşlukta bulunan bir taneciğin koordinasyon sayısı 4’dır.

8. Yarıçap Oranı ve İyonik Kristal Örgüleri


 Çoğu iyonik kristalde daha büyük olan iyon (genellikle anyon) BK, CMK ya da YMK
örgülerinden birini alt örgü olarak oluşturur. Küçük olan iyonlar (genellikle katyonlar)
bu örgülerin boşluklarını doldurur.
 Aynı büyüklükteki kürelerden oluşan KSİ veya HSİ düzenlerinde tetrahedral ve
oktahedral boşluklar vardır. Örgüyü oluşturan kürelerin birbirine değme koşulu
bozulmadan boşluklara konulabilecek en büyük kürenin yarıçapı r+, örgüyü oluşturan
kürenin yarıçapı da r- ise boşluklar için r+/r- oranları hesaplanabilir.

Oktahedral Boşluk Tetrahedral Boşluk

𝑟+ 𝑟+
= 0.414 = 0.225
𝑟− 𝑟−

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 77


Sodyum Klorür (Kaya Tuzu) Yapısı
 Kaya tuzu yapısı olarak ta bilinen bu kristal yapısında büyük olan klorür anyonları
YMK örgüyü oluşturur. Örgüdeki oktahedral boşlukların tamamı sodyum katyonları
tarafından doldurulur.
 Anyon ve katyonun koordinasyon sayısı altıdır ve bu yapının (6,6) koordinasyonlu
olduğu söylenir.
 Her birim hücrede 4 Na ve 4 Cl atomu yer alır.
 Bu yapıda kristallenen bazı bileşikler: KBr, AgF, AgCl, AgBr, NaH, KH, MgO, CaO,
MgS, CaS, FeO, TiO.

Sezyum Klorür Yapısı


 CMK olan sezyum klorür yapısında Clˉ iyonları basit kübik örgüyü oluşturur. Cs +
katyonları da cisim merkezindeki kübik boşlukları doldurur.
 Bir birim hücrede bir Clˉ anyonu ve bir Cs+ katyonu vardır.
 Her iki iyon içinde koordinasyon sayısı 8’dir ve bu yapının (8,8) koordinasyonlu
olduğu söylenir.
 Bu yapıda kristallenen bazı bileşikler: CsBr, CsI, TlCl, TlBr, TlI, NH4Cl.

Florit ve Antiflorit Yapısı


 Florit yapısının adı CaF2 mineralinden gelmektedir. Ca2+ katyonlarının oluşturduğu
YMK yapıda bütün tetrahedral boşluklar Fˉ anyonları tarafından doldurulur.
 Buna göre Fˉ anyonunun koordinasyon sayısı 4, Ca2+ katyonunun koordinasyon sayısı
8’dir.
 Bir birim hücrede 4 Ca2+ katyonu ve 8 Fˉ anyonu vardır.
Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 78
 Antiflorit yapısı ise anyonlarla katyonların karşılıklı yer değiştirdiği florit yapısıdır.
 Florit yapıda kristallenen bazı bileşikler: CaF2,UO2, HgF2, LaH2, PbO2.
 Antiflorit yapıda kristallenen bazı bileşikler: K2O, K2S, Li2O, Na2O, Na2Se, Na2S.

Çinko Blend (ZnS) Yapısı


 Çinko Blend yapıda S2ˉ anyonları YMK örgüyü oluşturur. Zn2+ katyonları tetrahedral
boşlukların yarısını doldurur.
 Her iyon dört komşu ile çevrilidir. Dolayısıyla katyon ve anyonun koordinasyon sayısı
4’tür, yani yapı (4,4) koordinasyonludur.
 Yüzey merkezli kübik birim hücredeki sekiz tetrahedral boşluğun yalnız ardışık dört
tanesi katyonlar tarafından doldurulur.
 Bu yapıda kristallenen bazı bileşikler: ZnS, GaAs, ZnTe, CdTe. GaN, SiC.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 79


9. Metalik Bağlanma
Periyodik cetvelde elementlerin yaklaşık %85’i metaldir. Bütün metaller aşağıdaki
karakteristik fiziksel özelliklere sahiptir.

 Elektrik ve ısı iletkenlikleri çok iyidir.


 Karakteristik bir metalik parlaklığa sahiptir.
 Dövülebilir ve çekilebilirler.
 Kristal yapıları genellikle KSİ, HSİ ve CMK’dir.
 Kolaylıkla alaşım oluştururlar.

Metaller ve diğer elementler arasındaki en büyük fark, metal atomları arasındaki etkileşmenin
çok daha güçlü olmasıdır. Bu etkileşime “metalik bağlanma” denir. Bundan dolayı metallerin
büyük kısmı oda sıcaklığında katıdır.

Metalik bağlanma modelleri:

a. Elektron Denizi (Serbest Elektron) Modeli:

 1900’lü yılların başında metal, içinde elektronların hareket ettiği bir örgü olarak kabul
edildi ve elektronların hareketi gaz moleküllerinin hareketine benzetildi. Bu fikir 1923
‘te daha da geliştirildi.
 Değerlik elektronlarının oldukça düşük iyonlaşma enerjileri dikkate alınarak, metaller,
serbest değerlik elektronları denizine yerleştirilmiş pozitif iyonların oluşturduğu katı
kürelerden meydana gelen örgü olarak tanımlandı.
 Bu model, elektronların serbest hareketini sağlayan ve kristali bir arada tutan kuvvetin,
elektron bulutuyla pozitif iyonlar arasındaki etkileşimden kaynaklandığını
açıklayabilmektedir.
 Serbest hareket edebilen bu elektronlar elektriğin ve ısının iletiminden sorumludur.
 Metalin komşularıyla kullanabileceği değerlik elektronu sayısı arttıkça bağ kuvvetlenir
ve metalin E.N.’sı artar.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 80


b. Bant Modeli:

 Bu model molekül orbital kuramının (MOK) kristal yapılara uygulamasıdır.


 Bir metalik kristalde en azından Avagadro Sayısının (N) bir kesri kadar atom
bulunur.

ÖRNEK: Li metalini düşünelim;

N atomlu bir Li kristalinde (3Li : 1s2 2s12p0)

 N tane 1s orbitali vardır.


 N tane 2s orbitali vardır.
 3N tane 2p orbitali vardır.
 N tane 1s orbitalinin etkileşmesinden N/2 tane bağ MO (Dolu Bant) ve N/2 tane
karşibağ MO (Boş Bant) oluşur.
 Benzer şekilde 2s ve 2p orbitalleri de etkileşir.

 Atomların aynı alt kabuktaki orbitallerinin örtüşmesinden oluşan MO enerjileri


birbirine çok yakındır. Bu orbitaller topluluğu bir “bant” olarak göz önüne alınır.
 Bir bandın enerji düzeyi, oluşturduğu alt kabuğun enerji düzeyi tarafından belirlenir.
Örneğin 2p bandı 2s bandından daha yüksek enerjilidir.
 Bir bandın alt ve üst enerji sınırları arasındaki uzaklık “bant genişliği” olarak
adlandırılır. Çekirdekten uzaklaştıkça orbitallerin hacmi büyüdüğünden “daha geniş
bantlar oluşur”. Örneğin 2s bandı 1s bandından daha geniştir.
 Ardışık iki bant arsındaki aralığa “bant aralığı” denir. Bu aralık bantları oluşturan alt
kabukların enerjileri arasındaki farka ve bant genişliğine bağlıdır.
o Bir periyotta sağa doğru (→) gidildikçe ns ve np alt kabuklarının enerjileri
arasındaki fark büyüdüğünden ns-np bant aralığı artar.
o Bir grupta aşağı doğru (↓) gidildikçe hem ns-np enerji farkının küçülmesi hem
de bantların giderek genişlemesi nedeniyle ns-np bant aralığı küçülür. Bu
aralık küçülünce “bant örtüşmesi” oluşur.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 81


 Na gibi iletkenliği yüksek olan tüm metalik elementlerde değerlik orbitallerinden
oluşan tüm bantlar “bant örtüşmesi” yapar. Bu bantlar ayrıca kısmen doludur.
 Genel olarak elektron içeren düşük enerjili banda “değerlik bandı” diğerine
“iletkenlik bandı” denir. Değerlik bandı ve iletkenlik bandından oluşan birleşik bant
kısmen dolu olduğundan elektronlar serbestçe hareket ederler. Bundan dolayı
metallerin ısı iletkenlikleri yüksektir.

 Bir periyotta sağa doğru (→) birleşik bandın doluluk oranı artar (Na = 1/8; Mg =
2/8; Al = 3/8). Bu durum elektron haraketliliğini kısıtladığından “iletkenlik azalır”.
Bu metalik karakterin aynı periyotta sağa doğru azaldığını da gösterir.
 Bir grupta aşağı doğru (↓) birleşik bandın doluluk oranı sabittir. Fakat bant
genişlemektedir. Bu durum elektron haraketliliğini arttıracağından “iletkenlik artar”.
Bu metalik karakterin aynı grupta aşağı doğru arttığını da gösterir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 82


Metallerin parlaklığı da bant modeli ile açıklanabilir:

 Düzeyler arası enerji farkının düşük olması nedeniyle oda sıcaklığında üst enerji
düzeylerine çıkan elektronlar tekrar düşük enerji, düzeylerine geçerken ışıma yapar ve
bunun sonucu metal yüzeyleri parlaktır.

Yalıtkanlık
 Bir molekül ya da elementte tamamen elektronlarla dolu bir değerlik bandı ile
kendisinden sonra gelen boş iletkenlik bandı arasındaki enerji farkı yüksekse (> 500
kJ/mol) yani bant aralığı çok genişse bu tür yapılar yalıtkandır.
 Bu söz konusu aralığa yasak bant denir.

Yarıiletkenler
 Elementlerin iletkenlikleri incelendiğinde, ilk bakışta metallerin iletken ve ametallerin
yalıtkan olduğu görülür.
 Ancak, metaller ile ametaller arasında kesin bir sınır yoktur. Arada her iki özelliği de
göstermeye yakın elementler vardır. Bunlara yarımetaller denir.
 Yarımetaller arasında, aynı yarımetalin bir allotrop hali metal özelliği gösterirken,
başka bir allotropu ametal özelliği gösterir.
 Elektrik iletkenliği metallere oranla düşük olan maddelere yarıiletken maddeler denir.
 Yarıiletken maddelerde değerlik bandı ile iletkenlik bandı aralığı 2.5 eV’dan daha
düşüktür. Böyle maddelerde oda sıcaklığında az sayıda elektron değerlik bandından
iletkenlik bandına geçer. Gerek iletkenlik bandına geçen elektronların serbest
hareket etmesi, gerekse de değerlik bandında bırakılan boşluktan dolayı elektron
hareketleri nedeniyle iletken özellik ortaya çıkar.
 Yarıiletken maddeleri metallerden ayıran en belirgin özelliği, iletkenliklerinin
sıcaklıkla değişmesidir. Metallerin iletkenlikleri sıcaklıkla azalırken, yarıiletkenlerin
iletkenliği sıcaklıkla artar.
 Yarıiletkenlik “öz yarıiletkenlik” ve “safsızlık yarıiletkenliği” olmak üzere iki gruba
ayrılır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 83


Öz (Doğal) Yarıiletkenler: Kendiliğinden yarıiletken özellik gösteren maddelerdir. Örneğin
Silisyum, Germanyum ve Kalay elementlerindeki değerlik bandı ile iletkenlik bandı arası
enerji farklarına bakarsak;

Si: 1.09 eV

Ge: 0.72 eV

Sn: 0.07 eV

Dolayısıyla bant aralığı enerjisi azaldıkça iletkenlik artar.

 Silisyum orbitallerinin etkileşiminden, biri tamamen dolu diğeri tamamen boş iki bant
oluşur. Bantlardan birinin tamamen dolu diğerinin tamamen boş olmasından dolayı
silisyumun elektrik iletmemesi beklenir.
 Ancak sıcaklık yükseldikçe termal enerjiden dolayı bazı elektronlar daha yüksek
enerjili düzeylere geçebilirler ve boş bantta bazı düzeyler kısmen dolu hale gelirken,
dolu bantta bazı düzeyler boş hale gelir. Bu şekilde madde iletkenlik kazanır.
 İletkenlik üst banttaki elektronların ve alt banttaki boşlukların sayısı ile artar.
 Bu elektronların sayısı ise termal enerjiye, dolayısıyla sıcaklığa bağlıdır. Sıcaklık
arttıkça uyarılan elektronların sayısı arttığından iletkenlikte artar.

Safsızlık Yarıiletkenleri: Öz yarıiletkenlerin içine çok az miktarda safsızlık ilave edilir.

 İlave edilen safsızlığın değerlik elektron sayısı (DES) öz yarıiletkenin DES’dan fazla
ise elde edilen yarıiletkene “n-tipi yarıiletken” denir.
 İlave edilen safsızlığın değerlik elektron sayısı (DES) öz yarıiletkenin DES’dan az ise
elde edilen yarıiletkene “p-tipi yarıiletken” denir.
 Örneğin germanyum (IVA) yarıiletken bir maddedir. Bunun içine çok az bir miktar
galyum (IIIA) katıldığında enerji aralığına boş bir bant konulmuş olur. Galyum
seyreltik olduğundan galyum atomları birbirleri ile büyük ölçüde etkileşime girmez.
Onun içinde galyum orbitallerinin oluşturduğu bant çok dardır. Galyumun üç değerlik
elektronu olduğu için galyumun bu dar bandı tam dolu değildir. Bu dar bandın enerjisi
germanyumun dolu bandının biraz üstündedir. Galyumun boş dar bandına
germanyumun dolu bandından elektron geçer. Geride elektron eksikliği oluşur. Böyle
yarıiletkenlere p-tipi yarıiletkenler denir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 84


 Germanyuma (IVA) arsenik (VA) katıldığında, enerji aralığına bu kez dolu bir bant
konmuş olur. Çünkü arseniğin değerlik elektronları sayısı germanyumdan bir fazladır.
Yine arsenik atomlarının birbirleri ile yeterince etkileşmemesi sonucu arsenik bandı
çok dardır ve enerjisi de germanyumun boş bandının biraz altındadır. Arseniğin dolu
bandından germanyumun boş bandına elektron geçerek kısmen dolu bant oluşur ve
iletkenlik sağlanır. Dışarıdan dolu bant eklemek suretiyle elde edilen bu yarıiletkenlere
n-tipi yarıiletkenler denir.

Süperiletkenler
 Bazı metal oksitleri ve halojenürleri belirli bir sıcaklığın altında aşırı iletkenlik vermektedir.
Hemen hemen hiçbir direnç göstermeden elektriği ileten bu maddeler süperiletken olarak
anılır.

10. Kristal Kusurları


 Pratikte tüm kristaller kusurludur.
 Bazı örgü noktalarında tanecikler bulunmadığından boşluklar oluşur.

Schottky Kusuru
 İyonik bir kristalde, kristalin nötr olmasını sağlayacak şekilde katyon ve anyon kristalde yer
almaz.
 Genelde boşluk sayısının toplam tanecik sayısına oranı düşüktür (1/10000).
 Bu kusur kristal stökiyometrisini değiştirmez.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 85


Frenkel Kusuru
 Bazı durumlarda bir iyon (genellikle küçük olduğundan dolayı katyon) bulunması gereken
yerde bulunmaz ve başka bir noktada bulunur. Böylelikle kristalde bir boşluk oluşur.
 Bu kusur kristal stökiyometrisini değiştirmez.

 Kristal kusurları entropiyi (düzensizlik) arttırır. Entropinin sıcaklıkla artması nedeniyle


yüksek sıcaklıktaki kristal kusurları daha fazladır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 86


MOLEKÜL YAPISI ve MOLEKÜL GEOMETRİSİ
 Belirli sayıda atom, belirli geometrik düzende birleşerek molekülleri oluşturur.
 Bu atomların türü, sayısı ve düzenlenme şekli moleküllerin fiziksel ve kimyasal
özelliklerinin incelenebilmesine olanak sağlar.

Amaç: Molekülün yapısının ve geometrik şeklinin nasıl belirleneceği,

 Moleküllerin yapısını çok basit olarak gösteren ve şekillerinin kabaca


belirlenmesine yardımcı olan Lewis Nokta Yapılarının belirlenmesi.
 Değerlik Kabuğu Elektron Çifti İtmesi (İng. VSEPR) modeli ile molekül
geometrisinin belirlenmesi.

1. Lewis Nokta Yapıları:


1916 yılında Lewis, kimyasal bağlanmanın sadece zıt yüklü türler arasında olmayıp, iki
hidrojen atomundan H2 molekülünün oluşumuna ilişkin açıklamalar yapmıştır. Buna göre;

 Atomlar elektronları ortaklaşa kullanarak bağ oluştururlar.


 Atomlar daha düşük enerjili duruma geçmek için bağ oluştururlar.

Noktalı yapı, molekül geometrisini öngörmeye yarayan VSEPR yönteminin ilk adımını
oluşturur. Lewis yapıları molekül içerisinde hangi atomlar arası bağların olduğunu
gösterir, molekülün şeklinin nasıl olduğuna ilişkin kesin bir bilgi vermez (bunu
söyleyebilmek için bağ açılarının da bilinmesi gerekir).

o Basit bir atomun simgesinin çevresine (dört köşesine) değerlik elektronlarının nokta
şeklinde yerleştirilmesiyle ortaya çıkan yapılardır.
o Her bir değerlik elektronu bir nokta ( • ) ile gösterilir.

o
o İki atom arasındaki bir kovalent bağ çizgi (—) ile gösterilir ve bir çift bağ elektronunu
( •• ) ifade eder.
o Bağa girmeyen elektronlar (yalın elektron ya da bağ yapmayan elektron) nokta ile
gösterilir.
o Atom simgenin dörtkenarından her biri eşittir ve her kenar maksimum 2 elektron
içerebilir. Tek kalan ortaklanmamış elektronlar diğer atomlarla kovalent bağ
oluşturabilirler.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 87


Oktet Kuralı
Lewis, oktet kuralını ileri sürerek çok çeşitli moleküllerin varlığını açıklayabileceğini
bulmuştu:

o Bilindiği gibi atomlar, elektron kazanarak, kaybederek ya da ortaklaşa kullanarak


kendilerine en yakın olan asal gazın elektronik dizilişine ulaşmaya çalışırlar. Helyum
dışındaki tüm asal gazlar toplam sekiz adet değerlik elektronuna sahiptir. Dolayısıyla
oktet kuralına göre toplam sekiz değerlik elektronunu oluşturmak için her atom,
komşu atomlarla elektronları paylaşır.
o Bir istisna hidrojen atomudur ki, bu da kendi değerlik kabuğu olan 1s yörüngesini iki
elektronla doldurur ve kendisine en yakın asal gaz olan helyumun elektronik dizilişine
ulaşır.

!!! Oktet kuralından birçok saplamalar olmasına rağmen, bu kural kimyasal bağlanmanın
anlaşılmasına ilişkin temel bir çerçeve sunar.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 88


Kovelent bağların oluşumu, elementlerin Lewis sembolleri ile gösterilebilir.

 Bir molekülün noktalı (Lewis) yapısını yazarken uyulacak kurallar:

 Atomların bağıl konumları bilinmelidir. Eğer deneysel olarak bağıl konumlar


bilinmiyorsa;
 H, F, Cl gibi atomlar genellikle uç atomlardır.
 Elektropozitifliği en yüksek olan atom merkez atomdur.
 Molekülü oluşturan atomların toplam değerlik elektronu (DE) sayısı belirlenir.
 Buna göre molekülün iskeleti oluşturulur. Atomlar arasına bağlanmayı göstermek üzere
çizgi (—) konulur. Her bir çizgi 2 elektronu ifade eder.
 Kalan elektronlar öncelikle uç atomlar oktetini sağlayacak şekilde yerleştirilir. Artan
elektron varsa, merkez atom üzerine yalın elektron çifti olarak yerleştirilir.
 Merkez atomun 14 (IV-A), 15 (V-A), 16 (VI-A) ve 17. (VII-A) grup elementi olması
durumunda, oktedini tamamlamamış ise uç atomların yalın elektron çiftlerinden (bağ
yapmayan elektron çifti) gereken sayıda çoklu bağlar (π-bağı) oluşturulur.
 Moleküldeki formal yük (FY) minimum olmalıdır.

Formal Yük, ortak elektronların atomlara eşit olarak bölüşülmesi varsayımına dayanarak
moleküldeki her bir atomun molekül içinde sahip olduğu yük olarak tanımlanır ve aşağıdaki
şekilde hesaplanır.

Formal Yük (FY) = Değerlik elektron sayısı ̶ Noktalı yapıdaki elektron sayısı
Formal Yük (FY) = Grup numarası ̶ Ortaklanmamış elektron sayısı ̶ Bağ sayısı

Örnek: HCN molekülünün Lewis yapısı.

1H : 1s1 : 1 DE
6C : [He] 2s2 2p2 : 4 DE
7N : [He] 2s2 2p3 : 5 DE
Toplam : 10 DE
C veya N merkez atom olmasına göre iki ihtimal var,

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 89


ÖRNEK: CO molekülünün Lewis yapısı.

6C : [He] 2s2 2p2 : 4 DE

8O : [He] 2s2 2p4 : 6 DE

Toplam : 10 DE

C ve O arasına 1 kovalent bağ oluşturularak iskelet yazılır.

Geriye kalan elektron sayısı : 10 – 2 = 8

Önce elektronegatif olan O atomunun oktedi tamamlanır, sonrasında ise kalan elektronlar C
üzerine yerleştirilir.

C atomu oktedini tamamlamadığı için O üzerindeki elektron çiftleri çoklu bağ oluşturmada
kullanılır.

ÖRNEK: ClF3 molekülünün Lewis yapısı.

17Cl : [Ne] 3s2 3p5 : 7 DE

9F : [He] 2s2 2p5 : 7 × 3 = 21 DE

Toplam : 28 DE

Cl ve üç tane F arasına 3 kovalent bağ oluşturularak iskelet yazılır.

Geriye kalan elektron sayısı : 28 – 6 = 22

Önce elektronegatif olan F atomlarının oktedi tamamlanır, sonrasında ise kalan elektronlar Cl
üzerine yerleştirilir.

Bu örnekteki yapının oktet kuralına uymadığı görülüyor. Cl atomu üzerinde 10 elektron


olduğundan bu atom oktedi aşıyor.

SORU: Cl2, HF, H2O, CH4 ve NH3 moleküllerinin Lewis noktalı yapıları nasıl çizilir?

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 90


Rezonans
 Bazı moleküller Lewis nokta yapılarıyla tam olarak anlaşılamaz.
 Genel olarak çoklu bağ içeren bileşiklerin yapılarında, çoklu bağların hangi atomlar
arasında olacağına ilişkin sorunlarla karşılaşılabilir.

Bir molekülün iki ya da daha fazla sayıda nokta yapısının bir karışımı olarak gösterilmesine
“rezonans” denir.

Bu kavramı bir örnekle açıklayalım:

ÖRNEK: SO3 molekülünün Lewis yapısı.

 SO3 molekülünün nokta yapısı aşağıdaki gibidir:

 Buna göre üç adet S–O bağından biri çift bağdır (S=O).


 Burada, çift bağlar tek bağlardan kuvvetli olduğundan, S–O bağlarından biri diğer
ikisinden daha kısa olmalıdır.
 Oysa yapılan ölçümler SO3 molekülündeki tüm S–O bağları eşit uzunlukta (142 pm)
ve O–S–O bağ açılarının 120° olduğunu göstermektedir.
 Deneysel ölçümler doğru olduğuna göre, yukarıda verilen Lewis nokta yapısı SO3
molekülünün yapısını açıklamada yetersiz kalmaktadır. Kükürdün üç oksijen
atomundan herhangi biri ile çift bağ yapabileceği düşünülebilir ve üç ayrı nokta yapısı
çizilebilir. Molekülün gerçek yapısı, bu üçünün bir karışımıdır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 91


ÖRNEK: NO2ˉ iyonunun Lewis yapısı.

7N : [He] 2s2 2p3 : 5 DE

8O : [He] 2s2 2p4 : 6 × 2 = 12 DE

Ayrıca 1 elektron iyonun (-1) yükünden dolayı

Toplam : 18 elektron

N ve iki tane O arasına 2 kovalent bağ oluşturularak iskelet yazılır.

Geriye kalan elektron sayısı : 18 – 4 = 14

Önce elektronegatif olan O atomlarının oktedi tamamlanır, sonrasında ise kalan elektronlar N
üzerine yerleştirilir.

N atomu oktedini tamamlamadığı için O üzerindeki elektron çiftleri çoklu bağ oluşturmada
kullanılır. Bu çift bağ N ile iki oksijen atomu arasında da olabileceği için aşağıda görülen
rezonans yapıları yazılabilir.

SORU: Ozon (O3) molekülünün Lewis noktalı yapıları nasıl çizilir? Bu molekülde rezonans
var mıdır?

Rezonans Yapıların Kararlılığı


Rezonans şekillerinde bağ sayısı aynı fakat bağ yapan veya ortaklanmamış elektronların
yerleri farklıdır. Bazı moleküllerin gösteriminde nokta yapılarının rezonansa katkıları
birbirinden farklı olabilir. Rezonans hallerinin gerçek yapıya olan katkılarının ağırlığını
karşılaştırmak için üç kural vardır.

1. Atomların bağıl konumları.


 Eloktropozitif atom merkez atomudur.
2. Bağ sayıları.
 Bağ sayısının çok olması molekülün kararlılığını arttırır.
3. Formal yükler.
 Aynı işaretli yükler bir birine komşu olmamalı.
 Bir atom üzerindeki formal yük büyük olmamalı.
 Eksi işaretli formal yükler, elektronegatifliği büyük olan atom üzerinde
bulunmalı.
 F, O ve N gibi elektronegatifliği yüksek olan atomların formal yüklerinin +2
ya da daha yüksek olduğu yapılar çok kararsız olup gerçek yapıya katkıları
ihmal edilebilir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 92


ÖRNEK: CNOˉ (siyanat) iyonunun rezonans yapılarının karşılaştırılması.

6C : [He] 2s2 2p2 : 4 DE

7N : [He] 2s2 2p3 : 5 DE

8O : [He] 2s2 2p4 : 6 DE

Ayrıca 1 elektron iyonun (-1) yükünden dolayı

Toplam : 16 elektron

N ve iki tane O arasına 2 kovalent bağ oluşturularak iskelet yazılır.

Geriye kalan elektron sayısı : 16 – 4 = 12

Önce merkez atomların konumlarını dikkate alarak üç farklı yapı yazılabilir (a, b ve c).

Merkez atomlarının oktedini tamamlamak için uçtaki atomların yalın elektron çiftleri çoklu
bağ oluşturacak şekilde aşağıdaki 9 rezonans yapısı yazılabilir.

o c yapısı için; I, II ve III’de O atomu +2 formal yüke sahiptir. Dolayısıyla bu yapılar


kararsızdır.
o b yapısı için; Ib formal yükler açısından kararsızdır. Çünkü negatif formal yük
elektronegatifliği düşük olan N atomu üzerinde bulunuyor. IIIb yapısı IIb yapısından
daha kararlıdır çünkü daha elektronegatif olan O atomu -1 formal yüke sahiptir.
o a yapısı için; Ia yapısı kararlıdır.
o Sonuç olarak rezonans yapıların kararlılıkları;

IIIb > IIb > Ia

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 93


Oktet Kuralından Sapmalar
Oktet kuralından sapmalar; eksik oktet, tek elektron sayısı ve merkez atom çevresinde sekiz
değerlik elektronundan daha fazla elektron bulunması olmak üzere üç sınıfa ayrılır.

 Eksik Oktet

Bazı durumlarda, kararlı bir molekülün merkez atomunu çevreleyen elektronların sayısı
sekizden azdır. Atom numarası karbonun atom numarasından küçük olan 2. periyot
elementlerinin bileşiklerinde oktet kuralına uymadıkları gözlenebilir.

ÖRNEK: Berilyum’u (Be) ele alalım. Berilyum un 2s orbitalinde iki değerlik elektronu
vardır. Gaz fazında berilyum hidrür (BeH2) moleküler halde bulunur. BeH2’nin Lewis yapısı
şu şekildedir. Bu bileşiğin oktet kuralına uymadığı görülür.

1H : 1s1 : 1× 2 = 2 DE

4Be : [He] 2s2 : 2 DE

Toplam : 4 elektron

 Tek Sayıda Elektron İçeren Moleküller

Bazı moleküller tek sayıda elektron içerir.

ÖRNEK: Azot monoksit (NO) buna örnek olarak verilebilir.

 NO için iki olası yapı vardır; a yapısı formal yükler açısından daha uygundur.

 Eşleşmeyi tamamlamak için çift sayıda elektrona ihtiyaç olduğundan bu


moleküllerdeki atomlar oktet kuralını sağlamamaktadır.
 Tek elektronlu moleküller radikaller olarak da adlandırılır. Birçok radikal oldukça
etkindir. Bunun nedeni eslesmemis elektronun diğer molekül üzerindeki eşleşmemiş
bir elektronla kovalent bağ oluşturma eğilimidir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 94


 Genişlemiş Oktet

İkinci periyot elementlerinin atomları, merkez atomu çevresinde sekizden fazla değerlik
elektronu bulunduramazlar.

Üçüncü periyot elementleri 3s ve 3p orbitaline ek olarak, bağlanmada kullanabileceği 3d


orbitallerine de sahiptirler. Bu orbitaller bir atomun genişlemiş oktet oluşturmasına neden
olur.

ÖRNEK: PF5 ve SF6 moleküllerini ele alalım.

 15P : [Ne] 3s2 3p3 3s’deki 1 elektron 3d’ye geçerse: [Ne] 3s1 3p3 3d1

Yarı dolu orbital sayısı 3’den 5’e yükseliyor. Bu durumda oluşan aşağıdaki gibidir ve
oktedi aşmıştır.

 16S : [Ne] 3s2 3p4 3s ve 3p’deki birer elektron 3d’ye geçerse: [Ne] 3s1 3p3 3d2

Yarı dolu orbital sayısı 2’den 6’e yükseliyor. Bu durumda oluşan aşağıdaki gibidir ve
oktedi aşmıştır.

SORU: SO2Cl2 ve SO42ˉ moleküllerinin Lewis noktalı yapıları nasıl çizilir? Bu moleküller
oktet kuralına uyar mı?

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 95


2. Değerlik Kabuğu Elektron Çifti İtme (VSEPR) Modeli:
Bir molekülde, bir merkezi atom ve ona bağlı atom ya da atom gruplarının oluşturduğu şeklin
geometrik niceliklerle tanımlanmasına moleküler geometri denir.

VSEPR (Valence Shell Electron Pair Repulsion) kuralları özellikle ana grup elementlerinin
oluşturduğu moleküllerin geometrik şekillerinin belirlenmesinde başarılı bir şekilde kullanılır.

 1940 yılında Sigdwick ve Powell tarafından öne sürüldü.


 1957 yılında Gillespie ve Nyholm tarafından geliştirildi.

VSEPR modeline göre; Bir merkez atom çevresinde bulunan elektron çiftleri “hem bağ
elektron çiftleri hem de bağ yapmayan elektron çiftleri (byeç)” arasındaki itme en az olacak
şekilde konumlanırlar.

Moleküllerin Gruplandırılması ve Molekül Geometrileri


 Moleküller AXnEm şeklinde formüle edilir.
 A: Merkez atom,
 X: Bağlı olan atomlar,
 E: Bağ yapmayan (yalın) elektron çiftleri,
 “n + m” toplamı molekülün sterik sayısı (SS) olarak tanımlanır.

 Tüm sübstitüyentleri aynı ve sterik sayısı (SS) sübstitüyent sayısı ile aynı olan AXn
genel formülündeki geometrilere ideal geometriler denir.

 Bu yapılardaki bağ elektron çiftleri (beç), aralarındaki itme en az olacak şekilde


konumlanır.

 Üçgen çiftpiramit ve beşgen çiftpiramit hariç olan tüm ideal geometrilerde tüm A–X
bağları özdeştir.

 Üçgen çiftpiramit ve beşgen çiftpiramit yapılarında “aksiyal” ve “ekvatoryal” bağlar


kendi aralarında özdeştir.

 Üçgen çiftpiramit yapıda aksiyal bağlar ekvatoryal bağlardan uzundur.

o AX2 : Doğrusal; SS = 2; Örnekler: BeCl2, CO2

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 96


o AX3 : Düzlem üçgen; SS = 3; Örnekler: BF3, NO3ˉ, CO32ˉ

o AX4 : Tetrahedral; SS = 4; Örnekler: CH4, SiCl4

o AX5 : Üçgen çiftpiramit; SS = 5; Örnekler: PF5

o AX6 : Düzgün sekizyüzlü (oktahedral); SS = 6; Örnekler: SF6

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 97


 Merkez atomunun çevresinde bağ yapmayan elektron çiftlerinin (byeç)
bulunması halinde ideal geometriden sapmalar olur.

o m ≠ 0 olmak üzere AXnEm tipi moleküllerin geometrik yapıları ideal geometriden


öngörülerek bulunur.
o VSEPR modelinde ideal yapıdan olan sapmaları aşağıdaki kurallara göre
değerlendirilerek molekül geometrileri belirlenebilir.

1. Molekülün şekli moleküldeki atomların bağıl konumları ile verilir. Ancak molekülün
şeklinin belirlenmesinde merkez atomu çevresindeki değerlik elektron çiftleri arasındaki itme
dikkate alınır. Merkez atomu çevresinde bağ yapmayan (byeç) veya bağ yapan (beç) tüm
elektron çiftleri arasında en az itmenin olduğu en kararlı şekli alır.

 Bağ yapmayan (yalın) elektron çiftleri, tek bir çekirdeğin etkisi altında olduklarından
bağ elektron çiftlerine göre değerlik orbitallerinde daha fazla yer kaplarlar. Bunun
sonucu olarak yalın çiftler bağ açısını küçültür. Bu olaya yalın çift etkisi denir.

 Aşağıdaki örnekte görüldüğü gibi SS = 4 olan NH3 ve H2O moleküllerinin bağ açıları
yalın çift etkisi nedeniyle, ideal geometri olan tetrahedral CH4 molekülünden daha
küçüktür.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 98


2. Elektron çiftleri arasındaki itme kuvveti;

byeç-byeç > byeç-beç > beç-beç


 Bu sebeple SS = 5 olan moleküllerde yalın elektron çiftleri daima ekvatoryal konumda
yer alır. Çünkü ekvatoryal konumda bağ açısı daha büyüktür ve elektron itmeleri en
aza indirgenmiş olur.

 SS = 6 olan moleküllerde yalın elektron çiftleri, elektron-elektron itmelerini en aza


indirgeyecek şekilde konumlandırılır.

3. Ayrıca çift bağlar arasındaki itme tekli bağlar arasındakinden daha kuvvetlidir. Benzer
şekilde üçlü bağlar arasındaki itme ikili bağlar arasındakinden daha kuvvetlidir.

 SS = 5 olan moleküllerde çoklu bağlar daima ekvatoryal konumda bulunur. Çünkü


ekvatoryal konumda bağ açısı daha büyüktür ve elektron itmeleri bu sayede azaltılmış
olur.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 99


 SS = 6 olan moleküllerde çoklu bağlar ve yalın elektron çiftleri daima trans konumda
bulunur. Çünkü bu konumda bağ açısı daha büyüktür ve elektron itmeleri bu sayede
azaltılmış olur.

4. Bir molekül veya iyonda bağ yapan elektron çiftleri arasındaki itme kuvveti merkez ve uç
atomların ortak bağ elektronlarını çekmesindeki farka (elektronegatiflik farkı, Δχ) da bağlıdır.
Uç atomlar bağ elektronlarını ne kadar kuvvetli çekerse, merkez atom çevresinde bulunan bağ
elektron çiftleri arasındaki itme de o kadar azdır. Bunun sonucu bağ açısı küçülür.

NF3 F–N–F bağ açısı = 102.2°

PF3 F–P–F bağ açısı = 97.8°

AsF3 F–As–F bağ açısı = 96.1°

SbF3 F–Sb–F bağ açısı = 87.3°

PI3 I–P–I bağ açısı = 102.0°

PBr3 Br–P–Br bağ açısı = 101.1°

PCl3 Cl–P–Cl bağ açısı = 100.3°

PF3 F–P–F bağ açısı = 97.8°

H2O H–O–H bağ açısı = 104.5°

H2S H–S–H bağ açısı = 92.3°

H2Se H–Se–H bağ açısı = 90.6°

H2Te H–Te–H bağ açısı = 90.3°

Molekül Geometrilerinin Belirlenmesi


1. Molekül iskeleti kurulur.
 AXn tipi moleküllerde merkez atom genellikle en elektropozitif atomdur.
 Daha elektronegatif atomun yarı dolu orbital sayısı daha fazla ise merkez atom
olarak bu atom seçilir. Örneğin H2O molekülünde, O atomu daha elektronegatif
olmasına rağmen, H atomuna göre daha fazla sayıda yarı dolu orbital içerdiğinden
merkez atom O atomudur.
Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 100
2. Molekülün birincil rezonans yapısı çizilir, SS ve VSEPR formülü (AXnEm) belirlenir.
 XeO2F2

3. SS = 5 ve 6 olan moleküller için en kararlı rezonans yapı çizilir. Burada yalın çiftler ve
çoklu bağlar, daha önce belirlenen kurallar çerçevesinde, belirli konumlara girer.

Bu yapı daha kararlıdır.

4. Molekül iskeleti kurulur. SS = 5 olan moleküllerde atomların beşi de aynı değilse,


elektronegativitesi az olan atom ekvatoryal konumdadır. Diğer bir deyişle daha
elektronegatif atom aksiyal konumda bulunur (BENT KURALI)
 Bu sayede bağ elektronlarını kendi üzerine daha çok çekebilen elektronegatif atom,
küçük bağ açısına sahip aksiyal pozisyonda olacağından elektron-elektron itmeleri bu
sayede azaltılmış olur.

5. Moleküldeki bağ açılarının ideal bağ açılarından sapmaları öngörülür.

T-şekli
Aksiyal F–Xe–F bağ açısı < 180°

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 101


Apolar ve Polar Moleküller
 Kovalent bağlar oluşurken bağ elektronları ortaklaşa kullanılır.
 Bağ elektronlarının paylaşımı bazı durumlarda eşit olmayabilir.
 Bazı kovalent bağlarda bağ elektronları atomlardan birine diğer atoma göre daha
yakın konumlanabilir. Bu şekilde bağ elektronlarının eşit olmayan paylaşılmaları
polar bağların oluşumu ile sonuçlanır.
 Apolar moleküllerde dipol moment (𝝁) sıfırdır.
 Polar moleküllerde dipol moment (𝝁) sıfırdan farklıdır.
 Elektronegativite moleküldeki atomlardan birinin bağ elektronlarını kendi üzerine
çekebilme yeteneğidir. Bir periyotta (→) sağa doğru artarken, bir grupta aşağı
doğru (↓) azalır.

 Bir bağı oluşturan atomlar arasındaki elektronegativite farkı (Δχ) o bağın niteliği
hakkında bilgi verir. Buna göre;
o Δχ = ~ 0 ise apolar bağ
o Δχ = ~ 2 ise polar kovalent bağ
o Δχ = ~ 3 ise iyonik bağ

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 102


Yukarıdaki şekle göre HF molekülünü düşünürsek;

 H ve F atomu arasındaki elektronegativite farkı polar kovalent bağı oluşturur.


 Bağın F tarafındaki elektron yoğunluğu H tarafındaki elektron yoğunluğundan
büyüktür. Çünkü F atomunun elektronegativitesi, H atomununkinden daha büyüktür.
 Bu tür iki ucundaki yükleri farklı olan moleküller bir dipole sahiptir denir.

Molekülün bağ ve ortaklanmamış elektron çiftlerinden oluşan dipol momentleri “dipol


moment vektörü (⟼)” ile gösterilir. Molekülün toplam dipol momenti bu dipol moment
vektörlerinin bileşkesi ile bulunur.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 103


KOVALENT BAĞLANMA
 Atomların bağlarla birbirlerine bağlanarak molekül oluşturmalarının sebebi,
molekülün kendisini oluşturan atomlarda daha kararlı ve daha düşük enerjiye sahip
olmasıdır.
 Moleküllerde atomları bir arada tutan, atomlar arasındaki kovalent bağlardır. Kovalent
bağ, atomların değerlik elektronlarını ortaklaşa kullanmasıyla oluşur. Ortaklaşmadan
sonra bağ elektronları atomlardan hiçbirine tamamen ait değildir. Atomlar bağ
elektronlarını ortaklaşa kullanarak, kararlı bir asal gazın elektron dizilisini
kazanabilmek için gerekli elektron eksikliklerini gideriler. Elektronlar atom
orbitallerinde bulunduklarına göre, bir kovalent bağda elektronların atomlar
tarafından ortaklaşa kullanılabilmesi için, elektronları bulunduran orbitallerin
örtüşmesi gerekir. Bu ise atomların birbirine yaklaşması ile gerçekleşir.
 Lewis nokta yapıları ve VSEPR modeli molekülün şeklini açıklasa da, bağın niçin
oluştuğunu açıklayamaz.

Amaç: Bir bağın niçin oluştuğunun anlaşılması ve bağ oluşumu sırasında hangi orbitallerin
kullanıldığının incelenmesi.

 Değerlik Bağ Kuramı ve Hibritleşme Modeli.


 Moleküler Orbital Kuramı

1. Değerlik Bağ Kuramı (DBK) ve Hibritleşme Modeli


Değerlik bağ kuramına göre (İng.: “Valence Bond Theory, VBT) moleküllerin oluşmasında
atomların değerlik elektronları etkilenmektedir. Kimyasal bağlar da bu elektronların
kullanılmasıyla oluşmaktadır.

1927 Yılında geliştirilen bu kurama göre;


 Kovalent bağlar atom orbitallerinin büyük ölçüde örtüşmesiyle oluşmuştur.
 Kovalent bağ, bağ elektronlarının bulunduğu doğrultuda oluşur.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 104


 İki atom çekirdeği birbirine yaklaştıkça atomik orbitaller örtüşmeye başlar.
 Örtüşme miktarı arttıkça, bu etkileşimin enerjisi azalır.
 Bir noktada minimum enerjiye ulaşılır.
 Bu minimum enerji noktası bağlanma mesafesi (bağ uzunluğu) ile ilişkilidir.
 Eğer bu yaklaşım çok fazla olursa, aynı yüklü (+) atom çekirdekleri birbirini itmeye
başlayacağı için, belirli bir mesafeden sonra enerji tekrar artmaya başlar.
 Bağlanma mesafesinde, elektron-çekirdek arasındaki çekim kuvvetleri ile çekirdek-
çekirdek arası itme kuvvetleri dengededir.

!!! Değerlik Bağ Kuramı bazı moleküllerin gözlemlenen geometrilerini açıklamada


yetersiz kalır. Bu yetersizlikleri gidermek için DBK, Hibritleşme Modeli ile desteklenmiştir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 105


Hibritleşme Modeli
Aynı tür atomlar arasında kimyasal bağların oluşması ortaklanmamış elektron kavramını
geliştirmiştir. Kovalent bağ olarak adlandırılan bu bağlarda, bağ yapan elektron çiftleri bağı
oluşturan atomlar tarafından sağlanmalıdır. Sonuç olarak her atom çiftleşmemiş elektron
sayısı kadar kovalent bağ yapabilir fakat bu yaklaşım yetersiz kalmıştır.

o Atomların elektron yapısı ile molekül geometrileri arasındaki bu uyuşmazlığı


gidermek amacıyla hibritleşme kavramı önerilmiştir.
o Bu öneriye göre molekülün gerçek yapısındaki bağların oluşumunu açıklayabilmek
için, iki ya da daha çok sayıda atom orbitalinin birbiri ile karışarak bağ oluşumuna
uygun simetride hibrit (melez) orbitaller oluşturduğu düşünülür.
o Böyle atom orbitallerinin karıştırılarak amaca uygun orbitaller oluşturulmasına
hibritleşme ve oluşturulan orbitallere de hibrit orbitalleri denir.
o Hibrit orbitallerinin sayısı kendini oluşturan atom orbitallerinin sayısına eşittir.
o Hibritleşmenin olabilmesi için hibritleşmeye katılan atom orbitallerinin enerjilerinin
birbirine yakın olması gerekir. Bu nedenle baş kuantum sayıları (n) aynı olan
orbitaller hibritleşir.
o Ama bazı hallerde baş kuantum sayısı bir farklı olan orbitaller de hibritleşmeye katılır.
Bu (n-1)d orbitallerinin enerjisinin ns orbitalinin enerjisine oldukça yakın olduğu
bilinen bir gerçektir.
o Matematiksel olarak düşünüldüğünde hibrit orbitalleri, atom orbitallerinin doğrusal
birlesimiyle (LCAO: Linear Combination of Atomic Orbitals) elde edilir.

sp Hibritleşmesi:
 Bu hibritleşme türünde bir s orbitali ile bir p orbitali birleşerek “iki tane sp hibrit
orbitali” oluşturur. Doğrusal bir yönelmeye sahiptir ve orbitaller arasındaki açı
180°’dir. Hibritleşmeye katılmayan iki p orbitali hem birbirine, hem de hibrit
orbitallerine diktir.
 N tane atomik orbital hibritleşirse N tane hibrit orbital oluşur.

Örnek olarak Berilyum (4Be) atomunun oluşturduğu bileşikleri düşünelim:


o Berilyumun elektronik konfigürasyonu şu şekildedir:
4Be : 1s2 2s2 2p0

o Kovalent bağın oluşması için çiftleşmemiş elektronlar olması gerektiğinden, Be


atomunun kovalent bağ oluşturmaması gerekir. Oysa Berilyumun BeH2, BeF2, BeCl2
gibi doğrusal bileşikleri bilinmektedir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 106


o Bu yüzden Berilyumun bağlanmasını açıklamak için hibritleşmeyi kullanmak gerekir.
Az miktarda enerji alarak 2s orbitalindeki iki elektrondan biri 2p orbitaline uyarılırsa,
iki tane yarı dolu orbital elde edilir. Oluşan yeni elektronik konfigürasyon şu
şekildedir:

4Be : 1s2 2s1 2p1

o Bu şekilde oluşan iki tane sp hibrit orbitali aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. Be bu iki
tane sp hibrit orbitalini kullanarak iki kovalent bağ yapabilir.

Aşağıdaki şekilde, 2s orbitalinin 2pz orbitali ile hibritleşerek oluşturduğu sp hibrit orbitalleri
ve doğrusal BeCl2 molekülünün oluşumu gösterilmiştir.

Benzer şekilde, sp hibrit orbitalleri ile H atomunun 1s orbitalinin etkileşmesi ile oluşan
doğrusal BeH2 molekülünün oluşumu gösterilmiştir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 107


sp2 Hibritleşmesi:
 Bu hibritleşme türünde bir s orbitali ile iki p orbitali birleşerek “üç tane sp2 hibrit
orbitali” oluşturur. Düzlem üçgen bir yönelmeye sahiptir ve orbitaller arasındaki açı
120°’dir. Hibritleşmeye katılmayan p orbitali hibrit orbitallerine diktir.

Örnek olarak Bor (5B) atomunun oluşturduğu bileşikleri düşünelim:


o Bor atomunun değerlik elektronlarının konfigürasyonu şu şekildedir:
5B : [He] 2s2 2p1

o Kovalent bağın oluşması için çiftleşmemiş elektronlar olması gerektiğinden, B


atomunun sadece bir tane kovalent bağ oluşturmaması gerekir. Oysa Bor
elementinin BH3, BF3, BCl3 gibi düzlem üçgen geometrili bileşikleri bilinmektedir.
o Bu yüzden Bor’un bağlanmasını açıklamak için hibritleşmeyi kullanmak gerekir. Az
miktarda enerji alarak 2s orbitalindeki iki elektrondan biri 2p orbitaline uyarılırsa, üç
tane yarı dolu orbital elde edilir. Oluşan yeni elektronik konfigürasyon şu şekildedir:

5B: [He] 2s1 2p2

o Bu şekilde oluşan üç tane sp2 hibrit orbitali aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. B bu üç


tane sp2 hibrit orbitalini kullanarak üç kovalent bağ yapabilir.

Aşağıdaki şekilde, 2s orbitalinin 2pX ve 2py orbitalleri ile hibritleşerek oluşturduğu sp2 hibrit
orbitalleri ve düzlem üçgen BF3 molekülünün oluşumu gösterilmiştir. B atomunun
hibritleşmeye katılmayan orbitali 2pz‘dir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 108


sp3 Hibritleşmesi:
 Bu hibritleşme türünde bir s orbitali ile üç p orbitali birleşerek “dört tane sp3 hibrit
orbitali” oluşturur. Düzgün dörtyüzlü (tetrahedral) bir yönelmeye sahiptir ve orbitaller
arasındaki açı 109.5°’dir. Tüm p orbitalleri hibritleşmeye katılmıştır.

Örnek olarak Karbon (6C) atomunun oluşturduğu bileşikleri düşünelim:


o Karbon atomunun değerlik elektronlarının konfigürasyonu şu şekildedir:
6C : [He] 2s2 2p2

o Kovalent bağın oluşması için çiftleşmemiş elektronlar olması gerektiğinden, C


atomunun sadece iki tane kovalent bağ oluşturmaması gerekir. Oysa Karbon
elementinin CH4, CCl4 gibi tetrahedral geometrili bileşikleri bilinmektedir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 109


o Bu yüzden Karbon’un bağlanmasını açıklamak için hibritleşmeyi kullanmak gerekir.
Az miktarda enerji alarak 2s orbitalindeki iki elektrondan biri 2p orbitaline uyarılırsa,
dört tane yarı dolu orbital elde edilir. Oluşan yeni elektronik konfigürasyon şu
şekildedir:
1 3
6C: [He] 2s 2p

o Bu şekilde oluşan dört tane sp3 hibrit orbitali aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. C bu
dört tane sp3 hibrit orbitalini kullanarak dört kovalent bağ yapabilir.

Aşağıdaki şekilde, 2s orbitalinin 2pX, 2py ve 2pz orbitalleri ile hibritleşerek oluşturduğu sp3
hibrit orbitalleri ve tetrahedral CH4 molekülünün oluşumu gösterilmiştir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 110


Aşağıdaki şekilde, 2s orbitalinin 2pX, 2py ve 2pz orbitalleri ile hibritleşerek oluşturduğu sp3
hibrit orbitalleri ve üçgen piramit NH3 molekülünün oluşumu gösterilmiştir.

Aşağıdaki şekilde, 2s orbitalinin 2pX, 2py ve 2pz orbitalleri ile hibritleşerek oluşturduğu sp3
hibrit orbitalleri ve açısal H2O molekülünün oluşumu gösterilmiştir.

sp3d Hibritleşmesi:
 Bu hibritleşme türünde bir s orbitali, üç p orbitali ve bir d orbitali birleşerek “beş tane
sp3d hibrit orbitali” oluşturur.
 Bu hibrit türü özgün bir hibritleşme olmayıp dp ve sp2 hibritlerinin bir karışımı olarak
düşünülebilir. Bu şekilde üçgen çiftpiramit geometriyi oluştururlar.
 İki tane dp hibriti aksiyal yönelimdedir.
 Diğer üç sp2 hibriti ekvatoryal yönelimdedir.

Örnek olarak Fosfor (15P) atomunun oluşturduğu bileşikleri düşünelim:


o Fosfor atomunun değerlik elektronlarının konfigürasyonu şu şekildedir:
15P : [Ne] 3s2 3p33d0

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 111


o Kovalent bağın oluşması için çiftleşmemiş elektronlar olması gerektiğinden, P
atomunun sadece üç tane kovalent bağ oluşturmaması gerekir. Oysa Fosfor
elementinin PF5, PCl5 gibi üçgen çiftpiramit geometrili bileşikleri bilinmektedir.

o Bu yüzden Fosfor’un bağlanmasını açıklamak için hibritleşmeyi kullanmak gerekir.


Az miktarda enerji alarak 3s orbitalindeki iki elektrondan biri boş 3d orbitaline
(genellikle 3dz) uyarılırsa, beş tane yarı dolu orbital elde edilir. Oluşan yeni
elektronik konfigürasyon şu şekildedir:

15P: [Ne] 3s1 3p33d1

o Bu şekilde oluşan beş tane sp3d hibrit orbitali aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. Fosfor
bu beş tane sp3d hibrit orbitalini kullanarak beş kovalent bağ yapabilir. Bu beş hibrit
orbitalden iki tane dp hibriti aksiyal yönelimdedir diğer üç sp2 hibriti ekvatoryal
yönelimdedir.

Aşağıdaki şekilde, 3s, 3pX, 3py, 3pz ve 3dz2 orbitalleri ile hibritleşerek oluşturduğu sp3d hibrit
orbitalleri.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 112


sp3d2 Hibritleşmesi:
 Bu hibritleşme türünde bir s orbitali, üç p orbitali ve iki d orbitali birleşerek “altı tane
sp3d2 hibrit orbitali” oluşturur. Düzgün sekizyüzlü (oktahedral) bir yönelmeye sahiptir
ve orbitaller arasındaki açı 90°’dir.
Örnek olarak Kükürt (16S) atomunun oluşturduğu bileşikleri düşünelim:
o Kükürt atomunun değerlik elektronlarının konfigürasyonu şu şekildedir:
16S : [Ne] 3s2 3p4 3d0

o Kovalent bağın oluşması için çiftleşmemiş elektronlar olması gerektiğinden, S


atomunun sadece iki tane kovalent bağ oluşturması gerekir. Oysa Kükürt
elementinin SF6 gibi oktahedral geometrili bileşikleri bilinmektedir.

o Bu yüzden Kükürt’ün bağlanmasını açıklamak için hibritleşmeyi kullanmak gerekir.


Az miktarda enerji alarak 3s orbitalindeki ve 3p orbitalindeki birer elektron boş 3d
orbitallerine (3dz ve 3dx2-y2) uyarılırsa, altı tane yarı dolu orbital elde edilir. Oluşan
yeni elektronik konfigürasyon şu şekildedir:

16S: [Ne] 3s1 3p3 3d2

o Bu şekilde oluşan altı tane sp3d2 hibrit orbitali aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. Kükürt
bu beş tane sp3d2 hibrit orbitalini kullanarak altı kovalent bağ yapabilir.

Aşağıdaki şekilde, 3s, 3pX, 3py, 3pz, 3dz2 ve 3dx2-y2orbitalleri ile hibritleşerek oluşturduğu sp3d2
hibrit orbitalleri.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 113


Çoklu Bağ İçeren Moleküllerde Hibritleşme:
Örnek olarak Etilen molekülünü ele alalım: C2H4 bir tane C=C ikili bağı içermekte ve
düzlemsel geometriye sahiptir. Her karbon atomunu sp2 olarak hibritleştiğini öngörürsek, hem
geometrisi hem de bağ oluşumu anlaşılabilir.

o Karbonun temel hal elektronlarının konfigürasyonu şu şekildedir:


6C : [He] 2s2 2p2

o Az miktarda enerji alarak 2s orbitalindeki iki elektrondan biri 2p orbitaline uyarılırsa,


dört tane yarı dolu orbital elde edilir. Oluşan yeni elektronik konfigürasyon şu
şekildedir:
1 3
6C: [He] 2s 2p

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 114


o Bu düşünceye göre 2s orbitali ile sadece 2px ve 2py orbitalleri hibritleşmekte, 2pz
orbitali ise değişmeden kalmaktadır. Dolayısıyla üç tane yarı dolu sp2 orbitali ve bir
tane yarı dolu 2pz orbitali oluşmaktadır.

o Yarı dolu bu 2pz orbitali, hibrit orbitallerin oluşturduğu düzleme diktir. Her karbon
atomundaki üç sp2 hibrit orbitalinden ikisi, iki hidrojen atomunun 1s orbitali ile iki
tane tekli (σ) bağ, komşu C atomunun sp2 melez orbitali ile de bir tekli (σ) bağ yapar.
Ayrıca, C atomlarının hibritleşmeye katılmayan iki 2pz orbitalleri yandan örtüşerek
ikili (π) bağ olusturur.

SORU: Asetilen (C2H2) molekülündeki sigma (σ) ve pi (π) bağları hibritleşme modeli
kullanarak nasıl açıklanır?

Hibritleşme ve Bağ Açıları:


Hibrit orbitalleri arasındaki açı hibriti oluşturan farklı atom orbitallerinin hibritleşmeye
katkısına bağlı olarak değişir.
 s ve p atom orbitallerinin oluşturduğu hibritlerde p orbitalinin katkısı büyüdükçe,
hibrit orbitalleri arasındaki açı 180° den 90° ye doğru küçülür. Çünkü p atom
orbitalleri arasındaki açı 90° dir.
 Bu tür hibritleşmelerde s orbitalinin katkısı arttıkça, açının büyüyeceği, p orbitalinin
katkısı arttıkça küçüleceği söylenebilir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 115


 Bir atom orbitalinin hibritleşmeye katkısı, onun hibrit orbitaldeki toplam orbitallere
oranı olarak verilir:
o sp hibritlesmesinde s nin katkısı 1/2 dir yani, hibritin s karakteri = 1/2 dir.
o sp2 hibritlesmesinde s nin katkısı 1/3 tür yani, hibritin s karakteri = 1/3 tür.
o sp3 hibritlesmesinde s nin katkısı 1/4 tür yani, hibritin s karakteri = 1/4 tür.
 Aynı atomlar arasındaki bağ açıları için su bağıntı önerilebilir;

𝒔 𝒑−𝟏
𝑐𝒐𝒔𝜽 = =
𝒔−𝟏 𝒑
Burada; θ = Bağ açısı; s = hibritin s karakteri; p = hibritin p karakteri

Hibritleşme ve Elektronegatiflik:
Farklı hibritleşmeye uğrayan bir atomun elektronegatifliği farklı değerler alır.
 s ve p orbitallerinin hibritleşmesi düşünüldüğünde, baş kuantum sayıları aynı olan s ve
p orbitallerinden s orbitalinin enerjisi daha düşüktür.
 Bu orbitallerin oluşturduğu hibritin “s karakteri” arttıkça hibrit orbitalinin enerjisi
düşer.
 Hibrit orbitalinin enerjisinin düşük olması, o orbitale kolaylıkla elektron
yerleşebileceği anlamına gelir. Yani orbitalin elektronegatifliği yüksektir.
 Sonuç olarak hibrit orbitalinin “s karakteri” arttıkça, elektronegatifliği yükselir.
 s karakterinin artmasıyla “asitliğin artması” da bu kurala uygundur.
ÖRNEK: Şimdi üçgen çiftpiramit yapıdaki PF2Cl3 molekülünü ele alalım. Deneysel
gözlemler, üçgen çiftpiramit yapıda elektronegatifliği yüksek olan F atomlarının aksiyal
konumları, elektronegatifliği düşük olan Cl atomlarının ise ekvatoryal konumları tercih
ettiğini göstermektedir.

o Molekülün deneysel olarak gözlenen kararlı yapısında, aksiyal konumlarda


elektronegatifliği yüksek olan F atomlarının bulunduğu görülmektedir. Bu gözlem,
merkez atomun hibrit orbitallerinin farklı elektronegatifliği ile açıklanır. Aksiyal
doğrultusunda dp hibrit orbitalinin s karakteri olmadığından elektronegatifliği
düşüktür.
o Ekvatoryal düzlemindeki sp2 hibrit orbitalinin s karakteri %33 olduğundan
elektronegatifliği yüksektir. O halde fosforun, ekvatoryal konumunda
elektronegatifliği yüksek üç orbitali bulunmaktadır. Elektronegatifliği düşük
orbitallere, elektronegatifliği yüksek atomlar, elektronegatifliği yüksek orbitallere de
elektronegatifliği düşük atomlar bağlanır. Bu kavram “Bent Kuralı” olarak bilinir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 116


2. Moleküler Orbital (MO) Kuramı
Lewis nokta yapıları, VSEPR, Değerlik Bağ Kuramı ve Hibritleşme Modeli moleküllerin
yapısını ve kovalent bağlanmayı belirli bir yere kadar açıklasa da, özellikle bağ enerjileri,
moleküllerin manyetik özellikleri gibi noktaları açıklamada yetersiz kalmaktadırlar. Bu
sorunlar Moleküler Orbital Kuramı ile aşılabilmektedir.

MO kuramına göre;

 Tıpkı atomlarda elektronların atomik orbitallerde (AO) bulunması gibi,


moleküllerde de elektronlar belirli enerji düzeylerindeki moleküler orbitallerde
(MO) bulunur.
 Moleküllerde atom orbitalleri özelliklerini yitirir ve yerlerini molekül orbitallerine
bırakır.
 Atom orbitallerine benzer şekilde molekül orbitalleri de dalga fonksiyonları ile
tanımlanır ve farklı enerji değerlerine, farklı şekillere sahip olabilirler.
 Molekül orbitallerinin sayısı, kendilerini oluşturan atom orbitallerinin sayısına eşittir
ve elektronların dizilisinde Pauli İlkesi ve Hund Kuralı burada da uygulanır.
 Açısal momentum kuantum sayısına bağlı olarak atom orbitalleri için kullanılan s, p,
d, f … gösterimlerine benzer şekilde, molekül orbitalleri de σ, π, δ… ile gösterilir.
 Molekül orbitalini tanımlayan dalga fonksiyonu Atom Orbitallerinin Doğrusal
Birleşimi yöntemi (LCAO: Linear Combination of Atomic Orbitals) ile elde edilir.
Atom Orbitallerin girişimi ile molekül orbitallerinin oluşumu konusunda aşağıdaki
kurallar geçerlidir:
o Girişim yapacak atomik orbitallerin enerjileri birbirine eşit veya yakın
olmalıdır.
o Orbitaller arasında girişim mümkün olduğu kadar büyük olmalıdır. Yani,
atomlar etkin girişim için birbirlerine yeteri kadar yakın bulunmalıdır.
o Girişim sonucu, bağ ve karşıt bağ MO elde etmek için, iki atomik orbitalin
simetrisi uygun olmalıdır. Yani, çekirdekleri birleştiren doğrultuda atomik
orbitaller döndürüldüğünde simetri değişmemeli veya ikisinin simetrisi özdeş
olarak değişmelidir.
 MO kuramı elektronun dalga özelliği üzerine kurulmuştur. Eğer bu dalgalar yapıcı
girişim yaparlarsa daha düşük enerjili bağ MO’leri, yıkıcı girişim yaparlarsa daha
yüksek enerjili karşıt bağ MO’leri oluşur.

ÖRNEK: Hidrojen molekülü (H2) için MO kuramının uygulamasına bakalım:

 İki AO etkileşmesi sonucu iki MO oluşur.


 İki H atomunun 1s orbitalleri örtüştüğünde H2 molekülü için iki tane MO oluşur.
o Bağ molekül orbitali (σ) çekirdekler arasında elektron yoğunluğunun artışını
gösterir. İki çekirdek arasında artan bu elektron yoğunluğu atomları bir arada
tutan kovalent bağı oluşturur. Bağ molekül orbitali kendisini oluşturan atom
orbitallerinin enerjisinden daha düşüktür.
o Karşıt bağ molekül orbitali (σ*) ise elektron yoğunluğunun çok az olduğunu
gösterir. Karşıt bağ molekül orbitalinin enerjisi ise daha yüksektir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 117


 Moleküler Orbital Enerji Diyagramları (MOED) MO’lerdeki elektronları ve bunların
enerjilerini gösterir.
 Atomik orbitallerdeki elektronlar MO’lere enerjileri artacak şekilde yerleştirilirler.

 Bağ yapan MO’lerdeki elektronlar bağı kuvvetlendirir, buna karşın karşıt bağ
MO’lerdeki elektronlar bağı zayıflatır. Buna göre moleküldeki “Bağ Derecesi”
aşağıdaki formülle hesaplanır:

𝑩𝒂ğ 𝒆𝒍𝒆𝒌𝒕𝒓𝒐𝒏𝒍𝒂𝒓𝚤𝒏𝚤𝒏 𝒔𝒂𝒚𝚤𝒔𝚤 − 𝑲𝒂𝒓ş𝚤𝒕 𝒃𝒂ğ 𝒆𝒍𝒆𝒌𝒕𝒓𝒐𝒏𝒍𝒂𝒓𝚤𝒏𝚤𝒏 𝒔𝒂𝒚𝚤𝒔𝚤


𝑩𝒂ğ 𝑫𝒆𝒓𝒆𝒄𝒆𝒔𝒊 =
𝟐

 Elektron dizilişleri moleküllerin manyetik özellikleri hakkında da bilgi verir.


Molekülde çiftleşmemiş elektronların bulunması halinde madde “paramanyetik”,
bulunmaması halinde ise “diyamanyetiktir”.

 H2 molekülü için Bağ Derecesi (BD);


𝟐−𝟎
𝑩𝑫 = =𝟏
𝟐

 Ayrıca H2 molekülü diyamanyetik özelliktedir.


Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 118
ÖRNEK: He2 molekülü MO kuramının uygulamasına bakalım:
 İki AO etkileşmesi sonucu iki MO oluşur.
 İki He atomunun 1s orbitalleri örtüştüğünde He2 molekülü için iki tane MO oluşur.
 He2 için MOED aşağıdaki gibidir:

 He2 molekülü için Bağ Derecesi (BD);


𝟐−𝟐
𝑩𝑫 = =𝟎
𝟐

 Bu sonuca göre He2 molekülü oluşamaz.

ÖRNEK: Li2 molekülü MO kuramının uygulamasına bakalım:


 İki AO etkileşmesi sonucu iki MO oluşur.
 İki Li atomunun 1s orbitalleri örtüştüğünde Li2 molekülü için iki tane MO oluşur.
 Ayrıca Li atomunun değerlik elektronlarının bulunduğu 2s orbitalleri örtüştüğünde Li2
molekülü için iki tane MO oluşur.
 Li2 için MOED aşağıdaki gibidir:

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 119


 Li2 molekülü için Bağ Derecesi (BD);
𝟒−𝟐
𝑩𝑫 = =𝟏
𝟐

ÖRNEK: Be2 molekülü MO kuramının uygulamasına bakalım:


 İki AO etkileşmesi sonucu iki MO oluşur.
 İki Be atomunun 1s orbitalleri örtüştüğünde Be2 molekülü için iki tane MO oluşur.
 Ayrıca Be atomunun değerlik elektronlarının bulunduğu 2s orbitalleri örtüştüğünde
Be2 molekülü için iki tane MO oluşur.
 Be2 için MOED aşağıdaki gibidir:

 Be2 molekülü için Bağ Derecesi (BD);


𝟒−𝟒
𝑩𝑫 = =𝟎
𝟐

 Bu sonuca göre Be2 molekülü oluşamaz.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 120


p-Orbitallerinin Örtüşmesi:
Bağ ekseninin (ana eksen) üç boyutlu koordinat sisteminin z-ekseni olduğu düşünülürse p-
orbitallerinin örtüşmesi aşağıdaki gibi olur:

 Baş-kuyruk örtüşmesi ile pz orbitalleri bağlayıcı σ ve karşıt bağlayıcı σ* orbitalleri


oluşturur.

 Yan yana örtüşme ile px ve py orbitalleri bağlayıcı π ve karşıt bağlayıcı π* orbitalleri


oluşturur.

A2 Tipi Diatomik Moleküllerde MOED:


MOED’ları oluşturulurken genellikle sadece değerlik orbitallerinden oluşan MO’ler göz
önüne alınır. Bunun nedeni kimyasal bağlanmada esas olarak değerlik orbitallerindeki
elektronların rol alması ve iç kabuktaki elektronların etkisinin yok denecek kadar az
olmasıdır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 121


 2s ve 2p orbitallerini içeren moleküllerin değerlik elektronlarının MOED aşağıdaki
gibi olmalıdır.

Aşağıda 1. ve 2. periyot elementlerinin orbital enerjileri (eV) verilmiştir: Daha elektronegatif


olan atomun değerlik orbitallerinin daha düşük enerjili olduğu görülmektedir.

Atom 1s (eV) 2s (eV) 2p (eV) 2s-2p (eV)


H -13.6
He -24.5
Li -5.45
Be -9.30
B -14.0 -8.3 5.7
C -19.5 -10.7 8.8
N -25.5 -13.1 12.4
O -32.3 -15.9 16.4
F -46.4 -18.7 27.7
Ne -48.5 -21.5 27.0

Atom numarası arttıkça atom orbitallerinin enerjisi düşer. Çünkü çekirdek yükünün
artması elektronların çekirdeğe yaklaşmasına ve enerjisinin düşmesine neden olur. Ancak
bu değişme bütün orbitallerde aynı olmaz. Bu farklılığın nedeni iç elektronların
perdelenmesinin ve söz konusu orbitalin girginliğinin farklı olmasıdır.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 122


 Örneğin 2s orbitalinin enerjisi 2p atom orbitalinin enerjisinden daha hızlı düşer. Bu
nedenle 2s ile 2p arasındaki enerji farkı başlangıçta küçük iken giderek açılır.
 Atom orbitalleri arasındaki enerji farkının küçük olması (< 12.5 eV), orbitaller arası
etkileşmeler bakımından önemlidir. Azota kadar olan atomlarda (B, C, N) 2s ve 2p
atom orbitalleri arasındaki enerji farkı yeterince küçük olduğundan bunlar arasındaki
etkileşim önemlidir. 2s atom orbitali ile bağ eksenine göre aynı simetrili 2p atom
orbitali arasında etkileşme oluşur. Bu etkileşime “Konfigürasyon Etkileşmesi” denir.
 Konfigürasyon etkileşmesinin yüksek olduğu B2, C2 ve N2 gibi moleküllerde σ2p
orbitalinin enerjisi π2p orbitallerinin enerjisinden daha yüksek olur.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 123


𝟒−𝟐
𝑩𝑫 = =𝟏
𝟐
Paramanyetik

𝟔−𝟐
𝑩𝑫 = =𝟐
𝟐
Diyamanyetik

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 124


𝟖−𝟐
𝑩𝑫 = =𝟑
𝟐
Diyamanyetik

𝟖−𝟒
𝑩𝑫 = =𝟐
𝟐
Paramanyetik

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 125


𝟖−𝟔
𝑩𝑫 = =𝟏
𝟐
Diyamanyetik

𝟖−𝟖
𝑩𝑫 = =𝟎
𝟐
Bu molekül oluşmaz.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 126


AB Tipi Diatomik Moleküllerde MOED:
 AB tipi moleküllerde de AO’ler etkileşir ve AO sayısı kadar MO oluşur.
 AB tipi moleküllerde elektronegatifliği yüksek olan atomun AO enerjisi daha
düşüktür.
 Burada da A2 tipi moleküllerde olduğu gibi s ve p-orbitalleri arası konfigürasyon
etkileşmeleri olabilir.
 Bunun yanında s ve p-orbitalleri arası hibritleşmeler de olabilir. Bu etkileşimlere de
“ikincil konfigürasyon etkileşmeleri” denir.
 Bu tip moleküllerde A ile B arası elektronegatiflik farkı arttıkça oluşan bağın
kovalent karakteri azalır. Bu fark çok artarsa oluşan bağ daha çok iyonik
karakterdedir. Örneğin KF bileşiği iyoniktir.

ÖRNEK: LiH molekülü MOED.

𝟐−𝟎
𝑩𝑫 = =𝟏
𝟐

ÖRNEK: LiF molekülü MOED.

𝟐−𝟎
𝑩𝑫 = =𝟏
𝟐
Ayrıca F üzerinde üç tane bağ yapmayan elektron çifti
Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 127
ÖRNEK: HF molekülü MOED.

𝟐−𝟎
𝑩𝑫 = =𝟏
𝟐
Ayrıca F üzerinde üç tane bağ yapmayan elektron çifti

ÖRNEK: CO molekülü MOED.

𝟔−𝟎
𝑩𝑫 = =𝟑
𝟐
 σ1 : O atomu üzerinde yoğunlaşmış bağ yapmayan elektron çifti.
 σ3 : C atomu üzerinde yoğunlaşmış bağ yapmayan elektron çifti.
 σ2 : C–O arası tekli bağ, π : C=O arası çift bağ.
Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 128
İKİNCİL KİMYASAL ETKİLEŞİMLER
 Kovalent etkileşim yönsel bir etkileşimdir ve elektronların ortaklaşa kullanılması ile
oluşur. İyonik etkileşim ise yönsel olmayıp, her yöne doğrudur ve zıt yüklü iyonların
elektrostatik etkileşimi ile oluşur. Metalik bağlanma, kovalent bağlanmanın özel bir
durumu olup, bir kristaldeki tüm çekirdeklerin özellikle kristalin tüm değerlik
elektronlarını ortaklaşa kullanması ile oluşan bir bağlanma türüdür. Bu üç etkileşim
türü de kuvvetli etkileşimlerdir ve enerjileri 200-400 kJ/mol düzeyindedir.
 Bunlar dışındaki etkileşimler ise zayıf olan “ikincil kimyasal etkileşimler” olarak
tanımlanır ve enerjileri 50 kJ/mol’den daha düşüktür.

 İkincil kimyasal etkileşimler (moleküller arası kuvvetler [İng. intermolecular forces]),


bir bağ kadar kuvvetli almasa da, bileşiklerin fiziksel özelliklerini (erime noktası,
kaynama noktası, vizkozite, buhar basıncı vb.) belirleyecek düzeyde etkin
kuvvetlerdir.
o 1 mol suyu buharlaştırmak için gerekli enerji: 41 kJ
o 1 mol sudaki bir tüm O–H bağlarını kırmak için gerekli enerji: 930 kJ

 İkincil kimyasal etkileşimlerin tamamı “van der Waals Kuvvetleri” olarak adlandırılır.

van der Waals kuvvetleri aşağıdaki gibi gruplandırılabilir.


1. İyon-Dipol Etkileşimleri
2. Dipol-Dipol Etkileşimleri
3. London Dağılma Kuvvetleri (Anlık ve İndüklenmiş Dipoller)
4. Hidrojen Bağı

1. İyon-Dipol Etkileşimleri (10-50 kj/mol):


 Bir iyon ile polar bir molekülün elektrostatik olarak etkileşmesidir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 129


 İyon-dipol etkileşimi, özellikle iyonik bileşiklerin polar çözücülerde çözünmesindeki
temel etkileşimdir.
 İyonik bileşiklerin suda çözünmesi bu etkileşimin bir sonucudur.

 İyon-dipol etkileşim enerjisi aşağıdaki şekilde verilir. Burada;


o |𝑍| : iyon yükünün mutlak değeri
o 𝑒 : elektron yükü
o µ : molekülün dipol momenti
o 𝑟 : iyon merkezi ile dipol merkezi arasındaki mesafe “etkileşim uzaklığı”.
|𝒁| ∙ 𝝁 ∙ 𝒆
𝑬= −
𝒓𝟐

2. Dipol-Dipol Etkileşimleri (3-4 kj/mol):


 Bu etkilesim, iki polar molekülde mevcut olan dipollerin elektrostatik olarak
etkileşmesidir.

 Bu etkileşime, polar bir maddenin polar bir sıvıda çözünmesiyle oluşan çözeltiler
örnek verilebilir. Örneğin;
o sıvı kloroformda moleküller arasındaki etkileşim,
o azot monoksitin suda çözünmesiyle oluşan çözeltide NO ve H2O molekülleri
arasındaki etkileşim dipol-dipol etkileşimidir.
 Dipol-dipol etkileşimleri moleküllerin yönelimlerine göre, itme ya da çekme
kuvvetleri şeklinde olabilir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 130


 Bu etkileşimin enerjisi genellikle zayıftır ve 3-4 kJ/mol düzeyindedir. Polar
moleküllerin birbirine çok yakın olduğu durumlarda önemlidir.
 Molekülün dipol momenti (polaritesi) arttıkça dipol-dipol çekim kuvvetleri artar
 Ayrıca moleküller arasındaki mesafe azaldıkça dipol-dipol çekim kuvvetleri artar.

ÖRNEK: n-Bütan ile asetonun kaynama noktalarının karşılaştırılması.

 n-bütan ve asetonun molekül kütleleri 58 akb’dir. Buna göre kaynama noktalarının


birbirine yakın olması beklenir.
 Buna rağmen bu moleküllerin kaynama noktaları arasında büyük bir fark vardır:
o n-bütan K.N. = -0.5 °C
o aseton K.N. = 56 °C

 Bunun nedeni, polar bir molekül olan asetondaki dipol-dipol etkileşimleri apolar n-
bütan molekülüne göre çok yüksek olmasıdır. Daha yüksek dipol-dipol etkileşimleri
demek daha yüksek kaynama noktası anlamına gelir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 131


3. London Dağılma Kuvvetleri (Anlık ve İndüklenmiş Dipoller) (1-10 kj/mol):
 Bir kimyasal türde oluşan anlık bir dipol ile bu dipolün diğer bir türde oluşturduğu
indüklenmiş dipolün elektrostatik olarak etkileşmesidir.
 İndüklenmis dipol, polar olmayan bir kimyasal türde dışarıdan bir etki ile
oluşturulan dipoldür.
Bu etkileşimin iki He atomu arasında nasıl oluştuğunu aşama aşama şu şekilde açıklayabiliriz:

 Helyumun 1s orbitalindeki iki elektron arasındaki elektrostatik itme dolayısıyla


normalde birbirlerinden uzakta bulunurlar. Ama herhangi bir anda, bu elektronlar
aşağıda gösterildiği gibi anlık olarak atomun aynı tarafında bulunabilirler.

 Tam da bu anda Helyum atomu anlık bir dipole sahip olur. Bunun nedeni, atomun
solunda biriken negatif yüklü elektronların kısmi bir negatif yük oluşturması ve
çekirdeğin de atomun sağında kısmi bir pozitif yük oluşturmasıdır.

 2 numaralı Helyum atomunda oluşan bu anlık dipol, yanındaki 1 numaralı Helyum


atomunu etkileyerek bu atom üzerinde indüklenmiş bir dipol oluşturur. Bu etkileşim
tüm Helyum atomları üzerinde indüklenerek aktarılır.

 London dağılma kuvvetleri, polar ya da apolar tüm moleküllerde gözlemlenir.


 Özellikle tanecikler arası mesafenin küçük olduğu yoğun fazlarda (katı, sıvı)
London Dağılma Kuvvetleri önem kazanır.

!!! Apolar moleküllerde etkili olan tek moleküller arası kuvvet London Dağılma
Kuvvetleridir. Bu tür moleküllerin fiziksel özelliklerini (EN, KN, vb.) belirleyen tek etki
London Dağılma Kuvvetleridir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 132


İndüklenmiş dipolün büyüklüğü, “polarlanabilirlik ( α )” denilen fiziksel bir büyüklük ile
doğru orantılıdır. Polarlanabilirlik, elektron bulutunun yumuşaklığı olarak tanımlanır.

 Küçük ve daha az sayıda elektron içeren türlerin elektronları çekirdeğe daha sıkı bağlı
olduğundan α düşüktür.
 Büyük ve elektron sayısı fazla olan türlerin elektronları çekirdeğe daha zayıf
bağlandığından α yüksektir.
 Bazı atom ve moleküllerin α değerleri karşılaştırılırsa:

He < Ne < Ar

F < Cl < Br < I

H2 < N2

HCl < HBr < HI

H2O < H2S < H2Te

 Polarlanabilirliği büyük türlerde daha büyük anlık dipol oluşur. Yani büyük atom ve
moleküllerde daha büyük anlık dipoller oluşur. Bu da daha fazla London dağılım
kuvveti anlamına gelir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 133


 London dağılma kuvvetlerinin büyüklüğünü belirleyen bir başka özellik de molekülün
şeklidir.
o Uzun doğrusal moleküller daha kısa ve dallanmış moleküllere göre daha
yüksek London dağılma kuvvetlerine sahiptir.
o Bunun nedeni artan yüzey alanı sayesinde moleküllerin elektron bulutlarının
birbirleri ile etkileşiminin ve böylece birbirlerini indüklemelerinin daha kolay
olmasıdır.

SORU: Bir molekülün fiziksel özellikleri belirlenirken dipol-dipol etkileşimleri mi yoksa


London dağılma kuvvetleri mi daha belirleyicidir.

CEVAP:
 Eğer iki molekülün büyüklükleri ve şekilleri birbirine yakınsa dipol-dipol
etkileşimleri belirleyicidir.
 Eğer bir molekül diğerine göre çok daha büyükse, burada London dağılma kuvvetleri
belirleyicidir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 134


4. Hidrojen Bağı (10-40 kj/mol):
 Hidrojen bağı, oldukça elektronegatif bir atoma ( N, O, F ) bağlı olan hidrojenin
elektronegatif ve yalın elektron çifti bulunduran bir diğer atomla yaptığı ikinci bir
bağ olarak tanımlanabilir.
İki tür hidrojen bağından bahsedilebilir.
 Moleküllerarası hidrojen bağı: İki ayrı türü (molekül-molekül ya da molekül-iyon)
birbirine bağlayan hidrojen bağları.

 Moleküliçi hidrojen bağı: Aynı molekül içindeki hidrojen bağı.

o-nitrofenol salisilaldehit

Elektrostatik modelde hidrojen bağı, bir dipol-dipol etkileşimi ya da bir iyon-dipol etkileşimi
olarak göz önüne alınır.
 Hidrojen kovalent olarak bağlandığı X atomunun elektronegatifliği nedeniyle pozitif
yüklenmiştir. Yani X–H bir dipol içermektedir. Y’de elektronegatif olduğundan
kısmen negatif yüklüdür. Bu iki dipolün elektrostatik etkileşimi sonucu hidrojen bağı
oluşmaktadır. Ayrıca hidrojenin çok küçük bir atom olması nedeniyle, etkileşim
uzaklığı oldukça küçüktür. Bu güçlü bir etkileşime sebep olmaktadır.

Hidrojen bağı

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 135


Elektrostatik modele göre hidrojen bağının kuvveti iki etkene bağlıdır;
 X atomunun elektronegatifliği: X’in elektronegatifliği arttıkça X–H molekülündeki H
atomu daha çok δ+ yüklenir. Bunun sonucu Y ile etkileşim gücü artar:

 Y atomunun büyüklüğü: Y atomunun küçük olması H⋯Y bağını kısaltır. Etkileşim


uzaklığı küçüldükçe etkileşim gücü artar:

Yukarıdaki iki etmen göz önüne alındığında HF, H2O ve NH3 molekülleri arasındaki
hidrojen bağlarının kuvvet sıralaması:

SORU: Aşağıdaki türler için hangi moleküllerarası etkileşimler söz konusudur?

a) HCl b) CH3CH3 c) CH3NH2 d) I2 e) CH3OH f) Ar g) KBr sulu çözeltisi

Hidrojen Bağının Etkileri:


 15. (VA), 16. (VIA) ve 17. (VIIA) grup elementlerinin hidrür bileşiklerinin E.N. ve
K.N. hidrojen bağlarıyla ilişkilidir.
o Bir maddenin erime ve kaynama noktası genel olarak molekül ağırlığı ile
yükselir. Çünkü, büyük kütleli tanecikleri harekete geçirmek daha fazla enerji
gerektirir.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 136


o Ayrıca, büyük kütleli tanecikler arasında London etkilesimi daha güçlüdür.
Buna göre, bir grupta yukarıdan asağıya doğru artan molekül ağırlığı nedeniyle
hidrürlerin kaynama noktalarının yükselmesi beklenir.
o H2O, HF ve NH3 dışında, diğer hidrürlerin kaynama noktalarındaki değişim bu
beklentiyi doğrulamaktadır. H2O, HF ve NH3’ün beklenenden daha yüksek
kaynama noktalarına sahip olmaları bu maddelerin molekülleri arasında oluşan
güçlü hidrojen bağları nedeniyledir.

 Moleküliçi ve moleküllerarası hidrojen bağlarının K.N.’na etkileri.


o Kaynama olayında moleküliçi hidrojen bağlarının kırılması gerekmediğinden,
moleküliçi hidrojen bağı kaynama noktasını etkilemez.
o Bu nedenledir ki, moleküliçi hidrojen bağı içeren o-nitrofenolün kaynama
noktası, moleküllerarası hidrojen bağı bulunduran p-nitrofenolün kaynama
noktasından daha düşüktür.

 Hidrojen bağı, maddelerin su gibi polar çözücülerdeki çözünürlüğünü büyük ölçüde


etkiler.
o Çözücü molekülleri ile hidrojen bağı oluşturabilen maddeler daha çok
çözünürler.
o Örneğin AgF suda çözünürken AgCl çözünmez.
o Bir organik molekülde F, O, N gibi atomların sayısı arttıkça, hidrojen bağı
oluşumu artacağından sudaki çözünürlük artar.

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 137


İkincil Kimyasal Etkileşimlerin Etkileri:

I. Erime ve Kaynama Noktaları


 Genel bir kural olarak tanecikleri daha büyük ve tanecikleri arasında daha güçlü
etkileşimler olan maddelerin E.N. ve K.N. daha yüksektir.
 Tanecikleri molekül olan maddelerin E.N ve K.N. moleküliçi bağlara değil
moleküllerarası etkileşimlere bağlıdır.
o Örneğin CCl4 maddesinin erimesinde ya da kaynamasında C–Cl bağları
kırılmaz. Verilen enerji CCl4 molekülleri arasındaki London kuvvetleri için
harcanır.
 Tanecilkleri arasında sadece London etkileşimi olan maddelerin E.N. ve K.N.
taneciğin büyüklüğü ile artmaktadır. Çünkü, büyük taneciklerin polarlanabilirliği
yüksektir. Yüksek polarlanabilirlik London etkileşimini oldukça güçlü kılmaktadır.
o SiI4 > SiBr4 > SiCl4 > SiF4
o I2 > Br2 > Cl2 > F2
o Rn > Xe > Kr > Ar > Ne > He
 Molekül ağırlıkları birbirine yakın olan maddelerin polar olanlarının E.N. ve K. N.
Apolar olanlarınkinden daha yüksektir. Molekül ağırlıklarının birbirine yakın olması,
London kuvvetlerinin yaklaşık aynı olduğunu gösterir. Daha önce belirtildiği gibi,
apolar moleküller arasında sadece London kuvvetleri vardır. Oysa, polar moleküller
arasında bu kuvvetlere ilaveten dipol-dipol etkileşimi ve bazılarında hidrojen bağları
bulunur.
o NO > N2

 İyonik bileşikleri katı fazda kararlı kılan “örgü enerjisi (U)”dir. Sıvı ya da gaz fazında
ise “kovalent karakter”dir.
 Örgü enerjisi arttıkça E.N. ve K.N. artar.
 Kovalent karakter arttıkça hal değişimi için gerekli olan enerji azalacağından E.N. ve
K.N. azalır.
 İyonik bileşiklerde U çok büyüktür ve E.N ve K.N. çok yüksektir. U iyonların
yükseltgenme basamaklarının çarpımı |𝒁+ ∙ 𝒁− | ile doüğru orantılı ve iyonlar arası
mesafe ile ters orantılıdır.

 |𝒁+ ∙ 𝒁− | değerleri farklı olan ve iyonik karakterleri yüksek bileşiklerde E.N.


ve K.N. |𝒁+ ∙ 𝒁− | ile artmaktadır.

BaF2 > CsF


E.N. (°C) : 1355 > 682
K.N. (°C) : 2137 > 1251

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 138


 |𝒁+ ∙ 𝒁− | değerleri aynı ve iyonik karakteri yüksek bileşiklerde (1. grup
halojenürleri) E.N. ve K.N. iyonlar arası mesafe ile azalmaktadır.

KF > KCl > KBr


E.N. (°C) : 858 > 770 > 734

NaF > KF > CsF


E.N. (°C) : 993 > 858 > 682

 Bileşikteki atomlar arası elektronegatiflik farkı küçüldükçe kovalent karakter


artar. Kovalent karakter arttıkça iyonik bileşiklerin E.N. ve K.N. düşer.
“Fajans Kuralları” ile iyonik bileşiklerin kovalent karakteri öngörülür.

1. Kural: Bir periyot boyunca soldan sağa doğru (→) kovalent bağ oluşturma eğilimi
artar.
2. Kural: Bir periyot boyunca soldan sağa doğru (→) kovalent karakteri yüksek bağ
oluşturan anyon sayısı artar.
Bu ilk iki kurala göre bir periyot boyunca soldan sağa doğru (→) kovalent karakter
artacağından E.N. azalır.
NaBr > MgBr2 > AlBr3
E.N. (°C) : 747 > 711 > 98

3. Kural: Elektronik konfigürasyonu nd10 ile biten IB ve IIB metal katyonları IA ve IIA
metal katyonlarına göre daha fazla kovalent karakter içerirler.
E.N. : NaF > AgF
E.N. : NaCl > AgCl
E.N. : NaBr > AgBr
II. İyonik Katıların Çözünürlüğü

 İyonik bir bileşikteki örgü enerjisinin artması çözünürlüğü azaltır.

 Katyon ve anyon yarıçapı birbirinden farklı olan bileşiklerin çözünürlüğü yüksektir.

CsF > RbF > KF > NaF > LiF

LiI > NaI > KI > RbI > CsI

Ba(OH)2 > Sr(OH)2 > Ca(OH)2 > Mg(OH)2

MgSO4 > CaSO4 > SrSO4 > BaSO4

Doç. Dr. S. Gülcemal / Anorganik Kimya-I Sayfa 139

You might also like