You are on page 1of 189

1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.

com Sayfa ~ 1 ~

1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU

A. I. DÜNYA SAVAŞI VE SONUÇLARI

1.I. Dünya Savaşı

1914’te başlayan I. Dünya Savaşı 1918’de sona erdi. Bu savaş, birçok imparatorluğun yıkılmasına,
milyonlarca insanın ölümüne ve sakat kalmasına, dünya üzerinde maddi ve manevi hasarlara sebep olduğu için
insanlık tarihinin en önemli olaylarından biridir.

I.Dünya Savaşı’nın çıkış sebeplerini XIX. yüzyıl boyunca süren ve XX. yüzyıl başlarında devam eden olay ve
gelişmeler oluşturmaktadır.

11.sınıf Türkiye Cumhuriyeti inkılap Tarihi dersinde bu savaşın sebepleri genel ve özel olmak üzere iki
kısımda incelenmişti. Genel sebeplerin Fransız ihtilali sonucunda yayılan milliyetçilik anlayışı ve Sanayi inkılabını
gerçekleştiren Avrupa devletleri arasındaki ekonomik rekabet olduğu belirtilmişti.

Fransız ihtilali sonucunda özellikle milliyetçilik akımından etkilenen milletler, büyük devletlerin kışkırtması
sonucunda Avrupa’da birçok savaşın çıkmasına neden oldu.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında İtalya (1870) ve Almanya’nın (1871) siyasi birliklerini geç kurmuş olmaları,
sanayilerini güçlendirerek ham madde ve pazar arayışlarına girmeleri mevcut dengeleri bozdu. Almanya’nın bu
girişimi o zamana kadar sömürgecilikte rakipsiz olan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın yeni müttefik aramalarına yol
açtı. Almanya’nın güçlenmesi, İngiltere, Rusya ve Fransa’yı birbirlerine yaklaştırdı.

I. Dünya Savaşı’nın özel sebepleri arasında devletlerarası ilişkiler önemli bir yer tutuyordu. Almanya’nın
siyasi birliğini kurarken işgal ettiği (1871) Fransız toprağı Alsace-Lorraine (Alsas-Loren) yüzünden, Fransa ile arası
açılmıştı. Fransa, önemli kömür ve demir yatağı olan bu bölgeyi geri almak istiyordu. Balkan toprakları Avusturya-
Macaristan ile Rusya arasında rekabet alanı hâline geldi. Avusturya-Macaristan geçmişte sahip olduğu Balkanların
tamamına tek başına egemen olmak istiyordu. Rusya da sıcak denizlere açılma ve Panislavizm politikası gereği
Balkanlara hâkim olma düşüncesindeydi. Rusya bu düşüncelerini gerçekleştirmek için Osmanlı ve Avusturya-
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 2 ~

Macaristan topraklarında yaşayan Slavları isyana teşvik ediyordu. Avusturya-Macaristan ile ortak politika izleyen
Almanya Pancermenizm (Cermen birliği) politikası gereği Rusya’nın Balkanlara yerleşmesine karşıydı. Ayrıca
Almanya’nın Osmanlı Devleti’ne yakınlaşma politikası, sömürgelerine giden en kısa yolun kesilmesinden endişe
eden İngiltere’yi rahatsız etmiş ve İngiltere’yi Fransa ve Rusya’yla işbirliğine yöneltmişti.

Rusya, bu işbirliğiyle İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını ele geçirip Akdeniz’e açılarak tarihî emeline
kavuşmak istiyordu.

Sanayisini güçlendiren İtalya, ham madde için Akdeniz ve çevresinde sömürgeler elde ederek eski gücüne
ulaşmak niyetindeydi. Bu nedenle İngiliz sömürgelerine göz dikmişti. Ayrıca Avusturya-Macaristan İmparatorluğu
egemenliğinde kalmış İtalyan topraklarını da kurtarmak istiyordu.

1.Dünya Savaşı, 28 Haziran 1914’te Saraybosna’da Avusturya-Macaristan veliahdı Ferdinand’ın bir Sırp
milliyetçisi tarafından öldürülmesi ile başladı. Savaş kısa sürede üç kıtaya yayıldı. Önceleri tarafsız kalan ABD’nin
savaşa girmesiyle “İtilaf Devletleri” savaşı kazandı. Bloklar arasında ateşkes antlaşmaları imzalandı.
İttifak Devletleri Ateşkes Antlaşmaları Barış Antlaşmaları
Bulgaristan Selanik (29 Eylül 1918) Neuilly (Nöyyi) (27 Kasım 1919)
Osmanlı Devleti Mondros (30 Ekim 1918) Sevres (Sevr) (10 Ağustos 1920)
Avusturya Villa Gusti (3 Kasım 1918) Saint Germain (Sen Jermen) (10 Eylül 1919)

Almanya Rethondes (Retondes) (11 Kasım 1918) Versailles (Versay) (28 Haziran 1919)
Macaristan Macarlar 24 Ekim 1918’de bağımsızlıklarını ilan ederek Trianon (Triyanon) (4 Haziran 1920)
Avusturya’dan ayrılmışlardı.

2.Paris Konferansı

I. Dünya Savaşı’nı kesin olarak bitirecek ve bozulan dengeyi yeniden kuracak barış antlaşmalarının
imzalanmasını sağlamak amacıyla 18 Ocak 1919’da, Paris’te bir konferans toplandı.

Paris Konferansından galip devletlerin beklentileri

ABD Milletler Cemiyetinin kurulmasını sağlayarak yalnızlık politikasına dönmek.


Fransa Çıkarlarını en iyi şekilde gerçekleştirmek, Almanya’nın bir daha Avrupa dengesini
bozmasını önlemek.
İtalya Avusturya, Dalmaçya kıyıları ve Anadolu’dan bazı toprakları alarak Akdeniz’de güçlü bir
devlet olmak.
Sırbistan Akdeniz’e çıkmak.
Japonya Çin’den topraklar almak.
İngiltere Barış düzeninde kendi menfaatlerini en iyi şekilde gerçekleştirmek, Almanya’nın
denizlerdeki gücünü azaltıp sömürgelerini ele geçirerek Almanya’yı etkisiz hâle getirmek.

Konferansa otuz iki devlet katıldı. Ancak kararlara egemen olan beş devletti. Bunlar; İngiltere, ABD, Fransa,
İtalya ve Japonya idi. Bu devletlerin içinde de İngiltere ve Fransa belirleyici oldu.

Avrupa’da Paris Barış Konferansı’nın toplandığı tarihten kısa bir süre önce Osmanlı Devleti Mondros
Ateşkes Antlaşması’nı (30 Ekim 1918) imzalamış ve işgaller başlamıştı. İşgallere karşı yurdun değişik bölgelerinde,
Anadolu halkı direniş cemiyetleri kurmaya başladı. Trakya Paşaeli Cemiyeti, Kilikyalılar Cemiyeti, Doğu Anadolu
Mudafaai Hukuk Cemiyeti ilk kurulan direniş cemiyetlerindendir.

Konferansın çalışmaya başlamasından sonra ABD’nin isteğine uygun olarak Milletler Cemiyetinin
statüsünün belirlenmesine öncelik verildi. İstediğini elde eden ABD yalnızlık politikasına geri döndü. İngiltere ve
Fransa bundan yararlanarak Wilson Prensiplerini dikkate almadan kendi çıkarları doğrultusunda barış şartlarını
belirlemeye çalıştı. İlk antlaşma Almanya ile yapıldı.
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 3 ~

Osmanlı Devleti ile yapılacak barışş antlaşmasının hazırlanamama nedeni ise İtilaf Devletleri’nin Osmanlı
topraklarını paylaşma konusunda anlaşmazlığa düşmesidir. Osmanlı Devleti’yle yapılacak barışın koşullarını
hazırlamak için daha sonra 1920’de San Remo Konferansı toplandı.

3.I. Dünya Savaşı Sonunda Yapılan Antlaşmalar

3 Mart 1918’de Sovyet Rusya ve Almanya arasında Brest Litovsk Antlaşması imzalanırken Avusturya-
Macaristan, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan da görüşmelere katıldı. Buna göre Sovyetler; Polonya, Litvanya,
Estonya, Letonya, Ukrayna, Finlandiya’dan çekilecek ve buraların geleceğini ittifak Devletleri belirleyecekti. Ayrıca
Rusya; Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı Devleti’ne geri verecek ve Doğu Anadolu’dan çekilecekti.

İtilaf Devletleriyle

 Almanya arasında Versailles (Versay);


 Avusturya ile Saint Germain (Sen-Jermen);
 Macaristan’la Trianon (Triyanon);
 Bulgaristan’la Neuilly (Nöyyi);
 Osmanlı Devleti ile Sevr Antlaşması imzalanmıştır.

SINIRLAR EKONOMİK ASKERÎ SİYASİ


• Alsace-Lorraine ve Saar bölgesi Fransa’ya; Eupen,
(28 Haziran 1919) ALMANYA

• Zorunlu askerlik kaldırılarak


Malmedy ve Monschau’ın bir kısmı Belçika’ya; Batı
Almanya’nın 100.000 kişilik bir ordu
Prusya’nın büyük bir kısmı Polonya’ya; Yukarı Silezya’nın bir • Almanya’nın on yıl süreyle Fransa, • Almanya, Avusturya ile birleş- memeyi
bulundurmasına izin verildi.
VERSAY

kısmı Çekoslovakya’ya verileli. Danzig, serbest şehir oldu. Belçika ve İtalya’ya kömür vermesi ve taahhüt etti. Avusturya, Çekoslovakya
savaşta zarar görenlere tazminat • Alman donanması itilaf Devletlerine ve Polonya’nın bağımsızlığını tanıdı ve
• Almanya’nın bütün sömürgeleri İngiltere, Fransa,
ödemesi kararlaştırıldı. teslim edilerek her çeşit silah ve denizaltı kurulan Milletler Cemiyetini kabul etti.
Belçika ve Japonya arasında paylaştırıldı.
yapımı yasaklandı.
• Kiel Kanalı ile Alman nehirleri, uluslararası bir duruma
getirildi.
SEN-JERMEN

• Avusturya, Almanya ile birleş- memeyi


(10 Eylül 1919)

• Yugoslavya’ya Bosna-Flersek; İtalya’ya Tirol, Trieste ile • Avusturya’da zorunlu askerlik kaldı-
AVUSTURYA

• Avusturya’nın savaş tazminatı taahhüt ederken Macaristan,


bazı Dalmaçya adaları; Romanya’ya Erdel, Bukovina, rılarak asker sayısı 30.000 kişiyle sınır-
ödemesi kabul edildi. Çekoslovakya ve Yugoslavya’nın ba-
Temeşvar ve Banat; Polonya’ya Galiçya verildi. landırıldı.
ğımsızlığını tanıdı.
(6 Haziran 1920)
MACARİSTAN
TRİYANON

• Macaristan’da zorunlu askerlik


• Çekoslovakya’ya Slovakya, Romanya’ya Transilvanya, • Macaristan’ın savaş tazminatı
kaldırılarak asker sayısı 35.000 kişiyle
Yugoslavya’ya Flırvatistan verildi. ödemesi kararlaştırıldı.
sınırlandırıldı.
(27 Kasım 1919)
BULGARİSTAN
NÖYYİ

• Yunanistan’a Gümülcine ve Dedeağaç; Romanya’ya • Bulgaristan’ın savaş tazminatı • Bulgaristan’ın asker sayısı 25.000 kişiyle
Dobruca;Yugoslavya’ya da batı sınırından bazı yerler verildi. ödemesi kararlaştırıldı. sınırlandırıldı.
(10 Ağustos 1920) OSMANLI DEVLETİ

• OsmanlI ülkesi, İstanbul ve Anadolu’nun küçük bir


bölümü ile sınırlandırıldı. OsmanlI Devleti azınlık haklarını • Kapitülasyonların devam etmesi ve
gözetmezse İstanbul da elinden alınabilecekti. bütün devletlerin yararlanması kabul • Osmanlı Devleti’nde zorunlu askerlik
• Boğazların tüm devletlere açık olması ve uluslararası edildi. kaldırılıp asker sayısı 50.000 kişiyle • Azınlıklara geniş haklar verilmesi
SEVR

birkomisyon tarafından idare edilmesi kararlaştırıldı.


• OsmanlI mâliyesinin denetimi, sınırlandırılarak orduda ağır silahlar kabul edildi.
• İzmir ve çevresi ile Batı Trakya Yunanistan’a; Antalya
galip devletlerce oluşturulacak bir bulundurulması yasaklandı.
ve Konya yöreleri ile iç Batı Anadolu İtalya’ya; Suriye,
Adana, Malatya ve Sivas çevreleri Fransa’ya; Irak ve komisyona verildi.
Arabistan’ın İngiltere’ye verilmesi karara bağlandı.

Not: Paris Barış Konferansı’nda İtilaf Devletleri’nin Osmanlı toprakları üzerinde anlaşmazlığa düşmesi üzerine,
Osmanlı Devleti’yle imzalanan Sevres Barış Antlaşması’nın ön taslağı 1920’de San Remo Konferansı’nda hazırlandı.
Ancak 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevres Antlaşması yürürlüğe girmedi.
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 4 ~

İtilaf Devletlerinin yenilen devletlerle imzaladıkları antlaşmaların ortak özellikleri;


 Yenilen devletlerin topraklarını küçültmek, bazılarını işgal etmek veya yeni devletler kurmak;
 Askerî sınırlamalar ve yasaklamalar getirmek;
 Ağır savaş tazminatları ödetmek ve ekonomik yükümlülükler getirmek şeklinde sıralanabilir. Antlaşmaların
ağır şartları II. Dünya Savaşı’na da zemin hazırlamıştır.

4. I.Dünya Savaşı’nın Sonuçları

 Dünya Savaşı, 1815 Viyana Kongresi ile kurulan ancak bazı değişikliklere uğrayarak 1914’e kadar gelen
Avrupa siyasi haritasının değişmesine ve güçler dengesinin yıkılmasına sebep oldu.
 Rusya, Osmanlı Devleti, Almanya ve Avusturya-Macaristan imparatorlukları yıkılarak yerlerine yeni
devletler kuruldu.
 Avrupa’da itilaf Devletleri lehine yeni bir siyasi harita ve güçler dengesi oluştu.
 Yıkılan imparatorluklardan doğan siyasi boşluğu, başta İngiltere olmak üzere Fransa, İtalya ve Japonya gibi
devletler doldurmaya çalıştı.
 I. Dünya Savaşı sonunda dünyanın bir daha böyle büyük felaketlerle karşılaşmaması için Milletler Cemiyeti
kuruldu.
 Sömürgecilik, isim değiştirerek “manda yönetimi” adıyla daha da yaygınlaştı.
 Sömürge rekabeti Uzak Doğu’dan Orta Doğu’ya kaydı.
 Dünyada “milliyetçilik” düşüncesi güç kazandı, yeni millî devletler, yeni rejimler ortaya çıktı.
 Savaş sonrasında sınırların çiziminde etnik yapıya dikkat edilmemesi azınlıklar sorununu ortaya çıkardı.
 Savaşa katılan yaklaşık 65 milyon civarındaki askerin 9,2 milyonu öldü.
I. Dünya Savaşı’nın Galip Devletler Açısından Sonuçları
ABD’nin I. Dünya Savaşı’na katılışı ve Avrupa’ya asker sevkiyatı Amerika’nın Monroe Doktrini’nden ilk
ABD
ayrılışıdır. Savaştan sonra ABD, Avrupa ile ilgisini keserek Monroe Doktrini’ne geri dönmüştür.
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 5 ~

En büyük rakibi Almanya’yı saf dışı bıraktı. Rusya’yı etkisiz hâle getirdi. Sömürgelerini muhafaza ederken
İngiltere bunlara yeni yerler ekledi. Yapılan anlaşmalarla Orta Doğu’da manda yönetimleri vasıtasıyla egemenlik
kurdu. Fransa’yı ikinci plana iterek Avrupa’nın ve dünyanın bir numaralı devleti hâline geldi.
Almanya ve Avusturya-Macaristan imparatorluğu’nun yenilmesi ile sınırlarındaki iki büyük tehlikeden
Fransa
kurtuldu. Avrupa ve Orta Doğu’daki kazanımlarıyla İngiltere’den sonra en kazançlı devlet oldu.
Avusturya’dan aldığı topraklarla sınırlarını kuzeye doğru genişletti. Anadolu’da ise payına düşen
İtalya toprakların bir kısmının Yunanistan’a verilmesinden dolayı İngiltere ve Fransa’yla arası açıldı. Elde ettiği
toprak ve adalarla Akdeniz ve çevresinde güçlü bir duruma geldi.
Japonya Uzak Doğu’da kazanımlar elde ederek bu bölgede söz sahibi oldu.

B.SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ (SSCB), ORTA ASYA’DAKİ TÜRK DEVLET VE TOPLULUKLARI

1.Çarlık Rusya’sının Yıkılışı ve Bolşevik İhtilali

İHTİLAL DÖNEMİNDE RUSYA

Rusların kurduğu bilinen ilk büyük devlet olan Kiev Knezliği XIII. yüzyılda Moğol istilasına uğrayarak yıkıldı.
XIV. yüzyılda kurulan Moskova Knezliği ise zamanla gelişerek XVI. yüzyılda Rusya Çarlığı haline geldi. Bu Çarlık
XVIII. yüzyılda daha da güçlenerek Rusya İmparatorluğu’nu oluşturdu.

XIX. yüzyıl ortalarından itibaren siyasi ve ekonomik çalkantılar yaşayan Rus imparatorluğu 1917 Mart ayına
gelindiğinde I. Dünya Savaşı’nın olumsuz etkilerini derinden hissetti. Hayat şartlarının daha da ağırlaşması,
yolsuzluk ve vurgunlar toplumun her kesiminden insanları çarlık yönetimini devirmeye yöneltti. Petersburg’da
kadın işçilerin başlattığı grev kısa sürede yayıldı. Bu hareketi dağıtmakla görevli askerlerin de katılmasıyla grev, bir
devrime dönüştü. Zor durumda kalan Çar II. Nikola tahttan çekildiğini açıkladı. Duma (meclis) üyeleri tarafından
kurulan geçici hükümet yetkiyi devraldı.

Önceleri geçici hükümeti destekleyen Bolşevikler, sürgündeki İlyiç Vilademir Lenin’in Petersburg’a
dönmesiyle geçici hükümeti devirmeye karar verdiler. Geçici hükümet ciddi bir muhalefetle karşı karşıya kaldı.
Savaş devam ederken toplumun barış arzusu yaygınlaşmış, ordudan kaçanların sayısı artmıştı. “Barış, toprak ve
ekmek” vaat eden Bolşeviklere olan destek gittikçe arttı. Bu gelişmeler sonunda geçici hükümet devrilerek
Bolşevikler yönetimi ele geçirdi (Ekim 1917).

Almanların büyük toprak talepleri karşısında çoğunluk savaşa devam etmeyi önerirken Lenin, zaman
kazanmak amacıyla 3 Mart 1918’de Brest Litovsk Antlaşması’nı imzaladı. Dış güçlerin desteklediği Çar yanlısı Beyaz
Ordu yeni yönetime karşı saldırıya geçti. Üç yıl süren bu iç savaş Bolşeviklerin zaferi ile sonuçlandı. Fakat savaşta
ve onu izleyen kıtlıkta on üç milyon insan ölmüş, ekonomi alt üst olmuş, sanayi üretimi bitme noktasına gelmişti.
Bu nedenle Lenin, Bolşeviklerin güçlenmesi için geçici uzlaşma politikalarından ibaret NEP (Novaya
Ekonomiçeskaya Politika) adı verilen yeni ekonomi politikasını ilan etti (1921).

 Tarım ürünlerine el koymaktan vazgeçilerek köylülere ürünlerini pazarlama özgürlüğü ile küçük esnafa ve
tüccara kolaylıklar sağlandı.
 Yirmi kişiden az çalışanı bulunan küçük sanayi işletmelerinin devletleştirilmesinden vazgeçildi.
 Yabancı sermayeye çeşitli imkânlar sağlandı.
 Buna karşılık devlet; bankalar, büyük sanayi kuruluşları ve ulaşım üzerindeki egemenliğini koruyarak
ekonominin hızla düzelmesini sağladı.

Yönetimde de eski Rus imparatorluğu federasyona dönüştürüldü ve devlet 1 Ocak 1923’te Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği (SSCB) adını aldı. Otuza yakın farklı statüdeki toprakları bünyesinde topladı (sosyalist, özerk
ve demokratik cumhuriyetler ile özerk bölgeler).

Birlik, cumhuriyetlere yönelik siyasi ve ekonomik alanlarda merkeziyetçi bir politika izledi. Her şey yönetim
yetkisini elinde bulunduran Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin kontrolündeydi.

1924’te Lenin’in ölümü ile iktidar mücadelesini kazanan Joseph Stalin, birinci beş yıllık kalkınma planını
uygulamaya koyarak (1928).
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 6 ~

Rusya’nın kendi öz kaynaklarıyla kalkınmasını sağlamayı amaçladı. Tarım devrimini gerçekleştirmek için
köylülere ait küçük toprakları devletleştirerek makinelerle donatılmış büyük çiftlikler hâline getirdi.
“Kolektifleştirme” denilen bu politika köylü tarafından büyük tepki ile karşılandı. Zorunlu kolektifleştirme
sırasında izlenen sert politikalar dört milyon civarında köylünün ölümüne ve tarımsal üretimde düşüşe neden oldu.
Bununla birlikte ağır sanayide hızlı bir ilerleme görüldü. Eski fabrikalar modernleştirildi. Özellikle traktör imalatı ve
demir-çelik alanlarında yeni fabrikalar kuruldu. Ülkedeki petrol, gaz ve maden rezervleri işletilmeye başlandı.

Stalin Dönemi’nde toplum üstünde büyük bir baskı kuruldu, muhalifler tasfiye edildi. Eşitlik ilkesine dayanan
resmî ideolojiye rağmen toplumda ve gelir dağılımında büyük bir eşitsizlik vardı. İşçilerin hayat standardına karşılık
köylüler sefalet içindeydi. Aydınlar (yazar, sanatçı vb.) ile komünist parti yöneticileri birçok hizmetten parasız
faydalanabiliyordu. 1930’dan itibaren toplumun tüm kesimleri için eğitim mecburi oldu. Bilim ve teknoloji
alanında büyük ilerleme kaydedildi. Bu alandaki gelişmeler orduya da yansıdı. SSCB ordusu dönemin güçlü
ordularından biri hâline geldi.

2.Rusların Orta Asya’yı İstilası

IX. yüzyılda Hazar Kağanlığı hâkimiyeti altında yaşayan Slavlar, bu devletin yıkılmasından sonra Xl. yüzyıldan
itibaren Rusya’da Kiev, Moskova vb. knezlikler (prenslik) kurmuşlardır. Bunlar Altın Orda Devleti’nin (1227-1502)
kurulmasıyla bu devletin egemenliğine girmişler; Altın Orda Hanı, Rus knezliklerinin “knezlik makamını” sembolik
olarak sürdürmelerine izin vermiştir. Altın Orda Devleti’nin yıkılmasıyla Kazan, Kırım, Ejderhan, Kasım ve Sibir gibi
hanlıklar kurulmuştu. Bu hanlıklar önceleri Rus knezlerini zor durumda bırakmıştı. Aralarında birlik sağlayan Ruslar,
Batı’nın askerî tekniğinden ve Türk hanlıklarının kendi iç mücadelelerinden faydalanmasını bildiler. İlk olarak XVI.
yüzyılda Kazan Hanlığını ele geçirdiler. Bu durum diğer Türk bölgelerinin istilasını kolaylaştırdı. Ruslar XVIII. yüzyılın
son yarısına gelindiğinde Türk hanlıklarının tamamını ele geçirmiş oldu. XIX. yüzyılda Kuzey Kafkasya ve Türkistan
bölgesinde istila hareketlerine devam eden Ruslar, Uygur Türklerinin yaşadığı Doğu Türkistan hariç Türk
ülkelerinin hepsini işgal altına aldı. Türklerin bağımsızlık hareketleri Ruslar tarafından sert bir şekilde engellendi.

XX. yüzyılın hemen başında Çarlık yönetiminin baskıcı idaresi Türklerden başka Rus olmayan diğer milletleri de
harekete geçirmiş ve 1905 ihtilali çıkmıştır. İhtilalden sonra Türkler millî kültürlerini geliştirme imkânı buldular. Bu
sırada Yusuf Akçura ve İsmail Gaspıralı’nın çalışmalarının da etkisiyle 15 Ağustos 1905’te “Rusya Müslümanları I.
Kongresi” gayri resmî olarak toplandı. Kongrenin ikinci ve üçüncü toplantısı 1906’da yapıldı. Bu çalışmalar
sonucunda Müslüman Birliği Partisi kurularak Duma’ya temsilciler gönderildi.

Baskılarını artıran Ruslara karşı Türkler de “Rusya Müslüman Türk Kavimlerinin Haklarını Koruma Cemiyeti”ni
kurarak uluslararası alanda haklılıklarını duyurmaya çalıştılar. Bu arada Rus Çarlığından siyasi ve kültürel haklarının
verilmesini istemişlerdi. Ancak bu istekleri kabul edilmeyen Türkler 1916’da Türkistan’da Millî istiklal
Ayaklanmasını başlattılar.

Çarlık yönetiminden sonra kurulan geçici hükümet, tüm halkların kanun önünde eşit olduğunu ilan etti.
Türkler, politik ve kültürel alandaki çalışmalarını hızlandırdı. 1-11 Mayıs 1917 tarihleri arasında “Bütün Rusya
Müslümanlarının I. Kurultayı” toplandı. Bir süre sonra başlayan Sovyet istilasına karşı Türk toplumları ayrı ayrı
mücadele vermek zorunda kaldı.

3.SSCB Yönetimindeki Türk Topluluklarının Durumu

Geçici hükümeti deviren Bolşevik yönetimi, Orta Doğu, Güney Kafkasya, İran yöresinde etkili güç olan
İngilizlerin desteklediği Türklerin ve diğer milletlerin giriştiği bağımsızlık hareketlerine engel olmak için onlara
kendi kaderlerini tayin etme hakkı tanıdı. Bu karar Sovyet Rusya’nın o günkü şartlarda zaman kazanmak için
uyguladığı bir oyalama politikasıydı. İlk olarak Kazan Türkleri, Ufa şehrinde 29 Kasım 1917’de “İdil-Ural Devletini;
Kazaklar, 13 Aralıkta “Alaş Orda Özerk Cumhuriyetini yine aynı tarihlerde Hokand’da toplanan “IV. Müslümanlar
Kongresinde de “Özerk Türkistan Cumhuriyetini” kurdular.

Sovyetler Birliği’nin kurulduğu dönemdeki karışıklıktan yararlanan Türkler, bulundukları bölgelerde bağımsız
devletler kurmaya başladı. Başkurdistan Sovyet Cumhuriyeti, Harezm Halk Cumhuriyeti, Türkistan ve Kırgız muhtar
cumhuriyetleri bunlara örnek verilebilir. Bu gelişmelerden rahatsız olan Sovyet yönetimi, 1920 yılının sonlarına
doğru Türk devletleri üzerinde doğrudan hâkimiyet kurmaya yöneldi.
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 7 ~

Basmacı Hareketi

“Baskın yapan, hücum eden” manasına gelen basmacı tabiri, Çarlık Dönemi’nde Ruslar tarafından Türkmenistan,
Başkurdistan ve Kırım’da faaliyet gösteren kuvvetler için kullanılmıştı. 1918 yılı başında Millî Hokand Hükûmeti’nin
Ruslar tarafından dağıtılması üzerine Basmacı Hareketi bir halk hareketine dönüştü.

Hokand şehrinde başlayan bu hareket, kısa zamanda Fergana vadisine ve diğer bölgelere yayıldı. Basmacı
Hareketlerinin tek gayesi, Türkistan’ı Ruslardan kurtararak istiklâline kavuşturmaktı. Eylül 1919’da tekrar Türkistan
(Fergana) hükümeti kuruldu. Bu bölgede Ruslarla birlikte hareket eden Ermeniler, 180 Türk köyünü ateşe verdi.
Bütün Türkistan’ı işgal etmek isteyen Sovyet Rusya ve Basmacılar arasında çok çetin mücadeleler yaşandı.

Enver Paşa’nın 8 Kasım 1921’de Türkistan’a gelip Basmacılara katılmasıyla mücadeleler daha da şiddetlendi.
1922’de Sovyet Rusya’nın genel bir saldırıya geçmesi üzerine “Basmacı liderleri” birbirlerinden ayrılmak zorunda
kaldılar. Enver Paşa’nın Ağustos 1922’de şehit olmasıyla Basmacı Hareketleri devam etmesine rağmen istenilen
sonuca ulaşılamadı. Bu mücadeleler 1931’e kadar sürdü ve bu tarihten sonra Ruslar, Basmacı Hareketi’ne kesin
olarak son verdiler. 5 Aralık 1936’da Batı Türkistan’da SSCB’ye bağlı Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve
Türkmenistan Cumhuriyetleri kuruldu. Bu cumhuriyetlerin millî bir askerî güce sahip olma hakları kaldırıldı.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyet yöneticileri, savaş sırasında değişik Türk ve Müslüman topluluklarını, düşmanla
iş birliği yapmakla suçladılar. Bunun sonucunda Kırım Türklerini ve Kafkasya’da yaşayan Karaçay, Balkar, Ahıska
(Meshet), Çeçen ve inguş halklarını, Orta Asya ve Sibirya’ya sürgün ettiler.

C.ORTA DOĞU’DA MANDA YÖNETİMLERİNİN KURULMASI

Coğrafi konumu, yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle önem arz eden Orta Doğu, I. Dünya Savaşı’na kadar,
İran hariç olmak üzere Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde bulunmaktaydı. Fakat XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin
iyice zayıflaması, içte ve dışta birçok meseleyle uğraşmak zorunda kalmasıyla bu bölge, başta İngiltere, Fransa,
Rusya, sonra da Almanya ve İtalya’nın etkin olmak için uğraştıkları bir alan hâline geldi. Batı Avrupa devletleri bu
mücadeleyi yürütürken aynı zamanda Rusya’nın bölgeye inmesini engellemeye çalıştılar ve bunu başardılar da.
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 8 ~

Ancak XX. yüzyılın başında İtilaf blokunun kurulması ve Osmanlı’nın bunun karşısındaki blokta yer alıp savaş
bitiminde yıkılması Orta Doğu’da bir otorite boşluğuna yol açtı.

I.Dünya Savaşı devam ederken İngiltere, Fransa ve Rusya aralarında yaptıkları gizli antlaşmalarla Anadolu
ve Orta Doğu’yu paylaştılar. 1917 İhtilali ile savaştan çekilen Rusya, gizli antlaşmaları açıkladı. ABD, savaşa girerken
yayınladığı Wilson Prensipleri ’ne göre gizli antlaşmaları kabul etmeyeceğini açıkladı. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin
Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgelerinde egemenliğinin devam etmesi, diğer bölgelerinde ise halkların kendi
geleceklerini belirlemesi isteniyordu.

Wilson Prensipleri, İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu planlarını bozacak nitelikte maddeler içermekteydi.
Bunun üzerine iki devlet, ortak deklarasyon yayınlayarak Orta Doğu ülkelerinde halkların kendi idarelerine
dayanan hükümet ve yönetimler kurabileceklerini bildirdiler.

Osmanlı egemenliğindeki halklar tarafından bağımsızlıklarının kabul edilmesi şeklinde anlaşılan bu


deklarasyon, aslında İngiltere ve Fransa’nın zaman kazanmak için ortaya koydukları bir plandan ibaretti. ABD’nin
savaş sonrası tekrar yalnızlık politikasına dönmesi, İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu’da serbestçe hareket
etmelerine fırsat verdi.

İngiltere ve Fransa Nisan 1920’de toplanan San Remo Konferansı’nda Orta Doğu’yu kendi aralarına
paylaştılar. Buna göre Fransa, Suriye ve Lübnan’ı; İngiltere, Irak, Filistin ve Ürdün’ü aldı. Ayrıca Sevr Antlaşması ile
Anadolu’da nüfuz bölgeleri kurarak buraları işgal etmeye başladılar. Bunlar dışında İngiltere daha önceden işgal
etmiş olduğu Mısır ve Kıbrıs’ı resmen kendisine bağladı.

Böylece Orta Doğu toprakları, I. Dünya Savaşı sonunda galip devletlerin kontrolü ve egemenliğine girmiş
oldu. Ancak Wilson Prensiplerinden biri de “yenilen devletlerden toprak alınmaması” idi. İtilaf Devletleri bu
maddeyi etkisiz kılabilmek için görünüşte bu maddeye paralel gibi duran “manda yönetimi” sistemini ortaya
atarak bunu Orta Doğu’da uygulamak için harekete geçtiler.

1.Orta Doğu’da Büyük Devletlerin Durumu ve Politikaları

Osmanlı egemenliğinde sorunsuz yaşayan bölge halkı, İngiltere ve Fransa gibi sömürgeci devletlerin
sözlerine inanarak bağımsızlıklarının verilmesini bekledi. Ancak vaatlerini yerine getirmeyen büyük devletlerin
izledikleri politikalar, bölgede yeni bir siyasi harita ve statü ortaya çıkardı. Bu durum günümüze kadar süren
sorunların çıkmasında etkili oldu.

a.İngiltere ve Orta Doğu

İngiltere’nin Uzak Doğu’daki sömürgelerine ulaşmada en kısa yol olan Orta Doğu, 1869’da Süveyş
Kanalı’nın açılması ve XIX. yüzyılın sonlarında bölgede önemli petrol rezervlerinin bulunmasıyla daha da önem
kazandı. Almanya’nın Osmanlı Devleti’yle yakın ilişkiler kurarak Hicaz Demir Yolu Projesi’yle de bölgede üstünlük
sağlaması İngiltere’yi tedirgin etti. II. Abdülhamit Dönemi’nde İslamcılık politikası ve tehlike olarak görülen Şerif
Hüseyin’in İstanbul’da tutulmasıyla milliyetçiliğe bağlı ayaklanmaların bu bölgede görülmesi engellenmeye
çalışıldı. Ancak İttihat ve Terakki yönetimi ile bu politikanın terk edilmesi ve Şerif Hüseyin’in bölgeye gönderilmesi
İngilizlere istenen fırsatı verdi. Böylece İngilizlerin kışkırtmaları sonucunda Orta Doğu’da yerel liderler devlete karşı
ayaklanmaya başladılar. Özellikle I. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin bu bölgeye gönderdiği ajanlarla bu
ayaklanmalar daha da arttı ve Türklere karşı bazı bölge liderleri İngiltere’nin yanında yer aldı.

I.Dünya Savaşı’ndan sonra daha da güçlenen İngiltere, Orta Doğu’dan aldığı en büyük payla bölgenin
hâkim gücü oldu. Böylece İngiltere, Libya sınırından Hayfa’ya kadar uzanan bütün Akdeniz kıyısını egemenliğine
aldı. İngiltere, bölgedeki bu çıkarlarını sürdürecek bir politika izlerken bölge halkı da İngiliz egemenliğinden
kurtulmanın yollarını aramaya başladı.

 İngiltere’nin Irak’a yerleşmesinden sonra Musul, Türkiye ile İngiltere arasında sorun oldu. Lozan’da sonuca
bağlanamayan bu mesele 1926’da yapılan Ankara Antlaşması’yla çözüldü.

I.Dünya Savaşı sırasında yanında yer alan yerel liderlere İngiltere’nin bağımsızlık vaadi üzerine Hicaz Emiri Şerif
Hüseyin kendini “Arap Ülkeleri Kralı” ilan etti. Ancak İtilaf Devletleri onu sadece Hicaz Kralı olarak tanıdı. Şerif
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 9 ~

Hüseyin, oğullarını Irak ve Ürdün’e kral tayin etti ve 5 Mart 1924’te halifeliğini ilan ederek bölgedeki konumunu
güçlendirdi. Başlangıçtan beri bölge liderliği konusunda rekabet eden Necd Emiri Abdülaziz İbni Suud, Şerif
Hüseyin’e savaş açtı. Galip gelen İbni Suud kendini Hicaz ve Necd Kralı ilan etti. İngiltere’nin 1927’de tanıdığı bu
krallık 1932’de “Suudi Arabistan Krallığı” adını aldı.

Suudi Krallığı’nın 1936’da Amerikan şirketi Aramco’ya petrol ayrıcalığı vermesiyle ABD bölgeye girmiş oldu.

İngiltere’nin Arap Yarımadası’nda uğraştığı bir diğer bölge Yemen’di. Yemenliler, İngilizlerin I. Dünya Sava-
şı’nda işgal ettikleri Yemen topraklarını geri alabilmek için mücadeleye başladılar. Karışıklıktan faydalanarak
Kızıldeniz’e sokulmaya çalışan İtalya’nın olaya müdâhil olarak Yemenlilere yardım etmesi üzerine İngiltere 1934’te
Yemen’in bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı. Ancak bölgede İngiltere’nin Yemen ve İtalya ile olan mücadelesi
devam etti.

Irak: İngiltere sömürge yollarını Akdeniz’den Basra Körfezi’ne kadar birleştiren Irak topraklarına tam olarak
egemen olmak istiyordu. Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığında Irak, Musul dışında İngiliz kontrolüne
bırakıldı. San Remo Konferansı’nda zengin petrol yataklarına sahip olan Musul da İngiltere’ye verildi. Irak’ta kendi
politikalarına uygun bir yönetim oluşturmak isteyen İngiltere, 1921’de Hicaz Kralı Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ı Irak
krallığına getirdi. Bu durumu kabul etmeyen Iraklıların başlattığı bağımsızlık mücadelesi sonucu İngiltere, Irak’a
bazı tavizler verdi. 30 Haziran 1930’da yapılan antlaşma ile Irak, bağımsızlığını kazandı. Bu antlaşmaya göre: Dış
politikada iki devlet birbirine danışacak, Irak saldırıya uğrarsa İngiltere yardım edecek ve Irak ordusunu eğitecekti.
1938’de Irak yönetimi İngiliz yanlısı olan Başbakan Nuri Sait Paşa’nın eline geçti. Böylece İngiltere, II. Dünya Savaşı
öncesinde Irak üzerindeki egemenliğini sürdürmüş oldu.

Ürdün: Sınırları ve yönetim biçimi İngiltere’nin isteğine göre Milletler Cemiyetinin kararıyla belirlenen Ürdün
1922’de İngiltere’nin mandası olarak kuruldu. Başına Hicaz Kralı Şerif Hüseyin’in oğlu Abdullah’ın getirildiği manda
yönetimi doğrudan Filistin’deki İngiliz komiserine bağlıydı. Ürdün, bağımsızlığına 1946’da kavuştu.

Filistin: San Remo Konferansı’nda İngiliz mandasına bırakılan yerlerden biri de Filistin’di. İngiltere’nin
Filistin’de “Yahudi yurdu” kurma çalışmaları, Wilson Prensipleri’ne uygun olarak ABD tarafından desteklendi.
İngiltere otuz yılı aşkın hüküm sürdüğü Filistin’de çelişkilerle dolu siyasetiyle bölgede huzuru sağlayamadı. II.
Dünya Savaşı öncesi Almanya ve İtalya’nın yayılmacı politikalarına karşı Ortadoğu’daki dengeleri ve çıkarlarını
korumak isteyen İngiltere bir taraftan Yahudilerin devlet kurma girişimlerini desteklerken diğer taraftan Araplarla
arasının bozulmasını istemiyordu. Zira İngiltere’nin muhtemel bir savaşta stratejik konumları, petrol vb.
nedenlerle Araplara kesin ihtiyacı vardı. İngiltere’nin bu tutumu II. Dünya Savaşı’na kadar bölgede Yahudi-Arap
çatışmasının şiddetlenerek devam etmesine neden oldu.

Savaş sonrasında Yahudilerin İngiltere’ye karşı silahlanmaları, artan Siyonist propaganda baskısı, Yahudi
göçlerinden doğan Yahudi-İngiliz-Arap çatışmalarının artması, Arapların baskısı, II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu
yıkım nedeniyle ekonomik bir çöküntü yaşamakta olan ve bölgedeki şiddet olaylarını kontrol altına alamayan
İngiltere’nin, Arap-Yahudi meselesini Birleşmiş Milletlere (BM) taşımasına neden oldu. 2 Nisan 1947’de BM’ye
başvurarak Filistin sorununun BM Genel Kurulu gündemine alınmasını talep eden İngiltere için Hindistan’daki
yönetiminin sona ermesiyle Ortadoğu’da manda yönetimini sürdürmesinde etkili olan birincil neden ortadan
kalktı. İngilizler bir yıl daha Filistin’de kalarak geçici hükümette görev aldı, sonra bölgenin geleceğinin
sorumluluğunu BM’ye devretti. Bu tarihten itibaren Filistin sorununu BM ele adı.

Mısır: 1882’de Mısır’ı işgal eden İngiltere, Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesiyle de 1914’te topraklarına
kattığını açıklamıştı.

İngiltere’nin Mısır’ı işgaliyle başlayan milliyetçilik hareketleri Wilson Prensipleri’nin yayınlanmasıyla gelişerek
Mısır’da bağımsızlık ümidini güçlendirdi. Mısır milliyetçilerinin çıkardığı ayaklanmalar sonunda İngiltere, 1922’de
Mısır’ın bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı. Ancak İngiltere, Süveyş Kanalı ve Mısır’daki yabancıların haklarını
korumayı üzerine aldı. Böylece Mısır’daki egemenliğini dolaylı olarak sürdürdü.

Mısır halkı, İngiltere’nin Süveyş Kanalı koruyuculuğundan vazgeçmesi ve Mısır’daki askerlerini çekmesi
konusunda baskı yaptı. Bu esnada İtalya’nın Habeşistan’ı (1936) işgal ederek Nil’in kaynaklarına egemen olması ve
İtalya’nın Almanya ile Orta Doğu’da bağımsızlık isteyen milletleri kışkırtarak yardım etmesi İngiltere’nin Mısır
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 10 ~

politikasında değişikliğe gitmesine sebep oldu. Bu gelişmeler İngiltere’yi Mısır ile anlaşma ve ittifak yapmaya
zorladı. Buna göre: İngiltere, Mısır’dan çekilirken sömürge yolu üzerindeki Süveyş Kanalı’nda sürekli asker
bulundurma hakkı elde etti. Ayrıca İngiltere, saldırı hâlinde Mısır’ı koruyacaktı. Böylece İngiltere, Mısır’daki
nüfuzunu korumuş oldu.

b.Fransa ve Orta Doğu

Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla Orta Doğu’da söz sahibi olmak isteyen devletlerden birisi de Fransa’ydı.
San Remo Konferansı’nda Fransa’nın payına Suriye ve Lübnan düşmüştü. Ayrıca Sevr Antlaşması ile Güney Doğu
Anadolu’yu, diğer İtilaf Devletleriyle birlikte, Boğazları ve İstanbul’u işgal etmişti. Fransa’nın amacı, aldığı yerleri
korumak hatta daha da genişletmekti.

Suriye’nin çeşitli bölgelerinden temsilcilerin oluşturduğu Suriye Ulusal Kongresi, Mart 1920’de merkezi
Şam olmak üzere Lübnan ve Filistin topraklarını da içine alan Suriye Krallığı’nı kurdu. Başına Kral Faysal’ın
getirildiği bu devlet, San Remo Konferansı’nda tanınmadı. Filistin bu devletten alınarak İngiltere’ye, Lübnan ve
Suriye ise Fransa mandası altına verildi. Suriye’yi işgal eden Fransa, Kral Faysal’ı tahttan indirerek bölgeyi sıkı
askerî denetimi altına aldı.

Lübnan’ı, topraklarını iki kat artırarak Suriye’den ayırdı. Fransa’nın Suriye’yi eyaletlere ayırarak federal bir
düzen kurması, Arapların tepkisini daha da artırdı.

Anadolu’da işgal ettiği yerlerde Türk kuvvetlerine karşı direnemeyen Fransa, Ankara Antlaşması’yla Güney
Doğu Anadolu’yu boşaltarak bütün dikkatini Suriye’ye yöneltti. Kuvvet yoluyla buralarda tutunamayacağını
anlayınca 1926’da Lübnan’a, 1930’da da Suriye’ye bağımsızlıklarını verdi. Ancak her iki devletin de anayasasında
Fransız mandasının devamını sağlayan maddeler vardı.

İtalya’nın Habeşistan’ı işgali ve Akdeniz’de tehlikeli olması, Almanya’nın Orta Doğu’da İngiltere ve Fransa
aleyhine girişimlerinden sonra Fransa 1936’da Lübnan ve Suriye ile ittifak antlaşması yaptı ancak Fransa
parlamentosu antlaşmaları onaylamadı. Fransa, Suriye ve Lübnan’dan 1946’da tamamen çekildi.

D.UZAK DOĞU’DA YENİ BİR GÜÇ: JAPONYA

XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar derebeylik (feodal) düzenin hâkim olduğu
Japonya, dış dünyaya kapalı bir ülkeydi. Şogun adı verilen ordu komutanı, bu
derebeylerin en güçlüsünden seçiliyordu. Asıl güç Şogun’un elindeydi.
İmparator sembolik olarak devletin başındaydı. Batılı devletler ticari
gerekçelerle Japonya’yı kapılarını kendilerine açması için zorlamaya
başlayınca 1854’te Batılı devletlerle ticari anlaşmalar yapıldı. Ancak
Japonya’nın Batı’ya açılımı, ülkede tepkiyle karşılandı ve anlaşmayı
imzalamakla suçlanan Şogun yönetimi, ülke üzerindeki etkisini kaybetti.
l867’de genç yaşta tahta geçen imparator Mutsuhito’nun aydınların Batı tarzı
yenilikler yapılması fikirlerine destek vermesiyle Japonya’da “Meiji
Restorasyonu” denilen reform süreci başlamış oldu.

1868’de feodal düzen yıkılarak Batı tarzı hükümet kuruldu. Hukuk


sisteminde reform yapılarak Prusya-Alman modeline dayalı yeni bir anayasa
oluşturuldu. Eğitim alanında yapılan yenilikler sonucu yüksek bir okuryazarlık
oranına ulaşıldı. Takvim değiştirildi. Giyim kuşamda Batı örnek alındı. Çağdaş
bir bankacılık sistemi oluşturuldu. Japon donanmasının kurulmasında
İngiltere krallık donanmasından faydalanıldı. Ordunun çağdaşlaştırılmasında
ise Prusya genelkurmayından uzmanlar getirildi. Japon subayları Batılı askerî
ve donanma akademilerine gönderildiler. Dışardan çağdaş silahlar satın alınırken yerli bir silah sanayisi de kuruldu.
Devlet, ulaşım ve haberleşmeye önem vererek demir yolu ağı, telgraf hatları ve deniz yollarının oluşturulmasını
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 11 ~

özendirdi. Ağır sanayi, demir-çelik ve gemi yapımcılığı geliştirilirken tekstil sanayi de çağdaş seviyeye getirildi.
Devlet Japon girişimcilerle ortak çalışarak ihracatçılara, sanayicilere ve deniz taşımacılığına her türlü desteği
sağladı.

Japonya’nın ihracatı, özellikle ipek ve tekstil dalında yükselişe geçti. Tüm bu gelişmelerin ardında “güçlü
ordusu olan zengin bir ülke olma” ideali vardı.

Gerçekleştirilen bu reformlarla kısa sürede gelişen Japonya, XIX. yüzyılın sonlarında güçlü bir devlet hâline
geldi. Sanayileşen fakat hammadde açısından fakir olan Japonya, Asya kıtasına ulaşmak için yayılmacı bir politika
izlemeye başladı. Çin’in yönetimindeki Kore’yi ele geçirmek isteyince Çin’le karşı karşıya geldi. İki devlet arasında
yapılan savaşta galip gelen Japonya, Batılı devletler ve Rusya’nın tepkisi nedeniyle elde ettiği toprakları Çin’e geri
verdi.

Çin toprakları Japonya ve Rusya arasında rekabet alanı hâline geldi. Rusya ile Japonya arasında 1904-1905
savaşı çıktı. Rusya bu savaşta yenilerek Çin ve Kore üzerindeki etkisini kaybetti. Japonya bir süre sonra Kore’yi
topraklarına katarken Rusya ve Çin’e karşı elde ettiği başarılarla Uzak Doğu’da yeni bir güç olarak ortaya çıktı.

E. 1929 DÜNYA EKONOMİK KRİZİ

1. Ekonomik Kriz Öncesi Dünya

1929 Dünya Ekonomik Krizi, 1929’da başlamış, 1930’lu yıllar boyunca devam etmiş, Kuzey Amerika ve
Avrupa’yı merkez almasına rağmen, dünyanın özellikle de sanayileşmiş diğer ülkelerinde yıkıcı etkiler meydana
getirmiştir.

I Dünya Savaşı, özellikle Avrupa dışında üretim kapasitesinin olağanüstü artmasına sebep olduğundan,
sanayileşmiş ülkeler ihraç ettikleri ürünlerden büyük kârlar elde etmişti. Bununla beraber 1920’lerde tarımsal
üretimdeki artış, tarım ürünleri fiyatlarının düşmesine neden olmuştu. Tarım ülkeleri ekonomik büyümeden
yeterince faydalanamamıştı.

Amerika’da I. Dünya Savaşı’nın getirdiği zorluklar karşısında küçük şirketler birleşerek savaş sonrasında
tekeller oluşturmuşlardı. Öyle ki 1929 yılına gelindiğinde Amerikan ekonomisinin % 50’si üzerinde söz sahibi olan
holding sayısı 200 kadardı. Bu da tek bir holdingin bile iflasının ekonomiyi sarsmaya yeteceğini gösteriyordu.

Bu dönemde Amerikan banka ve şirketlerinin çalışma esaslarını düzenleyen yasalar yetersizdi. Hissedar
yatırımcıların bilgilendirilmesinde ve denetlemede görülen eksiklikler Amerikan ekonomisinin olumsuz
özelliklerindendi.

Amerika, 1924-29 yılları arasında gerçekleştirdiği ihracat fazlası ile dünyanın kredi veren ülkesi konumuna
geldi. Bu esnada ülkede otomobil, yapı, elektrik gibi yeni endüstriler gelişmeye başladı. Yeni gelişen endüstrilere
talebin fazla olması borsanın spekülatif (yapay) olarak aşırı yükselmesine neden oluyordu. Amerika’nın verdiği
kredileri geri alamaması zamanla Amerikan ekonomisini zorda bırakmıştı.

Aynı dönemde İngiltere’de para birimi poundın (paund) aşırı değer kazanması, ihracatta düşüşe ve
ekonominin iyice bozulmasına yol açmıştı. Almanya ise savaş tazminatlarını ödemek için karşılıksız para basmış, bu
da ülkede hiperenflasyona (aşırı enflasyon) sebep olmuştu.

Dönemin Amerikan ekonomi yönetiminin, krizle ilgili gerekli kararları yerinde ve zamanında alma-ması
krizin büyümesinde etkili olmuştur.

2.Ekonomik Krizin Ortaya Çıkışı (Kara Perşembe)

New York Borsası 1928 yılının başından 1929 yılı Ekim ayının başına kadar olan süreçte gittikçe yükseliyor
ve yüksek fiyat/kazanç oranı getiriyordu. Ancak 3 Ekim 1929 tarihine gelindiğinde borsanın yükselişi durmuş hatta
birkaç büyük holdingin hisse senetleri düşmüştü. Bu düşüş 21 Ekim günü yabancı yatırımcıların kâğıtlarını
ellerinden çıkarmalarıyla hızlandı ve “Kara Perşembe” olarak anılan 24 Ekim 1929 Perşembe günü borsa, dibe
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 12 ~

vurdu. 1929 yılının fiyatlarıyla 4,2 milyar dolar yok oldu. Bu süreçte çok sayıda banka batmış, binlerce insanın mal
varlığı yok olmuştu. Bu insanlar, açlığa sürüklendi, sebze ve meyve yetiştirip satarak yaşamaya çalıştılar. Piyasadaki
para bir anda yok olduğu için insanlar ihtiyaçlarını karşılamada takas yoluna giderek bir nevi değiş-tokuş
ekonomisine geri döndüler. Maddi varlıklarıyla beraber sosyal konumlarını ve ruh sağlıklarını da kaybettiler.
Bunalımın etkileri, II. Dünya Savaşı’nın etkileriyle de birleşerek uzun yıllar devam etti.

Kriz, en çok sanayileşmiş şehirleri vurmuş, bu kentlerde bir “işsizler ve evsizler ordusu” oluşturmuştur.
Bunalımdan etkilenen birçok ülkede inşaat faaliyetleri durmuş; tarım ürünü fiyatlarındaki %40-60’lık düşüş,
çiftçileri ve kırsal bölge nüfusunu kötü etkilemiştir. Talebin beklenmedik düzeyde düşmesi nedeniyle madencilik
alanı krizin en fazla etkilediği sektörlerden biri olmuştur. Ekonomik kriz dünyada 50 milyon insanın işsiz kalmasına,
yeryüzündeki toplam üretimin % 42 oranında ve dünya ticaretinin de % 65 oranında azalmasına sebep olmuştur.
1929 yılına kadar dünyada oluşan diğer krizlere bakıldığında dünya ticaretinin en fazla % 7 oranında düştüğü
düşünülürse 1929 bunalımının ne derece etkili olduğu görülebilir. Ekonomik kriz farklı ülkelerde değişik tarihlerde
sona ermiştir.

3. Krizin Türkiye’ye Etkileri

Dünyayı sarsan bu Ekonomik Buhran Türkiye’de de ekonomik durgunluğa yol açtı. Özellikle tarım ürünleri
ihraç eden Türkiye’de döviz gelirlerinin azalmasına neden oldu. Dolayısıyla tarım üreticileri yoksullaşma sürecine
girdi. Buhran karşısında Türkiye, ekonomide devletçilik ilkesini uygulamaya başladı. 1929’da Millî İktisat ve
Tasarruf Cemiyeti kurularak yerli malların kullanılması için kampanyalar düzenlendi. 1930’da Merkez Bankası
kuruldu. 1934’te Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı uygulamaya koyuldu. Bu dönemde ham maddesi yurt içinde olan
sanayi kuruluşlarına öncelik verildi.

1938’de çıkarılan bir kanunla hükümete ithalatta kota getirme (sınırlamalar) yetkisi verildi. Dış ticarette
tarım ve sanayide kullanılan makine, araç-gereç ve tıpta kullanılan malzemeler hariç mamul gıda maddeleri,
alkollü içecekler, parfüm, elbise, ayakkabı ve diğer deri eşyalar gibi tüketim mallarının ithalatı yasaklandı. Bu
uygulama ile amaç, ticaret dengesini sağlamak ve yurt içi üretimi korumaktı.

İthalat ve ihracat dengesini bozmadan dış ticareti arttırmak için “kliring (kiliring) sistemi” uygulandı. Malını
alanın malını alma zorunluluğu anlamına gelen bu sisteme göre Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya başta olmak
üzere birçok ülkeyle Türkiye ikili antlaşmalar yaptı. Bu antlaşmalar ayrıca karşılıklı gümrük indirimleri ve ticaret
kotalarını da içeriyordu. Kliring ve kotalar sisteminin uygulanmasıyla yapılan ticaret 1934-1939 döneminde,
Türkiye’nin ithalatının %84’ünü ve ihracatının %81’ini oluşturdu.

Ekonomik Buhran üzerine ABD Başkanı Hoover, borç ödemelerini durdurma anlamına gelen bir mora-
toryum ilan etti. Türkiye bu doğrultuda 1931’den 1933’e kadar dış borç ödemeyi durdurdu. Sonuç olarak Türkiye,
Ekonomik Buhranı uyguladığı devletçi ve planlı ekonomi politikasıyla daha az hasarla atlatmıştır.

1929 Dünya Ekonomik Krizi sonrasında Türkiye de;

a.Tarım ürünlerinin fiyatları hızla düşerken, sanayi ürünlerinin fiyatı artmıştır.

b.1928'de başlayan Osmanlı dış borçlarının ödemeleri bu dönemde devam etmiştir.

c.Türkiye'nin 1929'da 224 milyon lira olan bütçe gelirleri, 1933'te 205 milyon liraya düşmüştür.

d.1930'da T.C. Merkez Bankası kurulmuştur.

F.İKİ SAVAŞ ARASI DÖNEMDE AVRUPA

1.Barışın Sürekliliğini Sağlama Çabaları

Milletler Cemiyetinin (Cemiyeti akvam) Kurulması (10 Ocak 1920)

Dünya barışının korunması ve sürekliliğinin sağlanması amacıyla uluslararası bir teşkilatın kurulma fikri XIX.
yüzyılda ortaya atıldıysa da gerçekleşmemişti. I. Dünya Savaşı ise bu düşünceyi daha da güçlendirdi. I. Dünya
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 13 ~

Savaşı sonunda yapılan antlaşmalarla, bir düzen sağlanmış gözükmekle birlikte birçok soruna da neden olacak bir
ortam oluşmuştu. Wilson Prensiplerinde belirtildiği gibi savaş sonrası ABD ve İngiltere bu amaçla çalışmalara
başlamış; Paris Barış Konferansı’nda 32 devlet tarafından uluslararası bir teşkilat kurulması kabul edilmişti. 10
Ocak 1920’de merkezi Cenevre olmak üzere asil üyelerini I. Dünya Savaşı’nda galip gelen devletlerin
oluşturduğu Milletler Cemiyeti kuruldu. Daha sonraki dönemde genel kurulun uygun gördüğü devletler teşkilata
katıldı. Ancak ABD, senatonun kabul etmemesi sebebiyle fikir önderliğini yaptığı Cemiyete katılmadı. Savaşta
tarafsız kalmış ülkeler asil üyeler arasına alındı. Türkiye de davet üzerine 1932’de Cemiyete katıldı. Kuruluşunda 18
üyesi olan Cemiyet 1920’de 48, daha sonra da 63 üyeye ulaştı.

Milletler Cemiyeti, İtalya’nın Habeşistan’ı (Etiyopya) işgalinde; Almanya’nın Avusturya’yı ilhakında; en


önemlisi II. Dünya Savaşı’nın başlamasına engel olmada başarısız oldu.

Locarno (Lokarno) Antlaşması (1 Aralık 1925)

Uluslararası barışı korumaya yönelik bir diğer gelişme de Locarno Antlaşması’nın imzalanmasıdır. Bu
antlaşma, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Belçika, Polonya ve Çekoslovakya arasında 1 Aralık 1925’te Londra’da
imzalandı.

Almanya bu antlaşma ile uluslararası iş birliğine yeniden katılmış oldu. Antlaşmadan hemen sonra da
Milletler Cemiyetine üye olarak Avrupa’nın büyük devletleri arasındaki yerini aldı. Antlaşmayla birlikte Avrupa’daki
siyasi gerginlik bir süre azaldıysa da bu durum kısa sürdü.

Fransa, Avrupa’daki durumunu güçlendirmek ve ilişkilerini geliştirmek için ABD’ye, bir barış paktı
imzalamayı teklif etti. ABD ise savaş sonrası Monroe (Monreu) Politikası gereği Avrupa’daki sorunlara müdahil
olmak istemedi. Bu nedenle ABD Dışişleri Bakanı Kellogg, bu paktın bütün dünya devletlerini kapsayacak şekilde
düzenlenmesini istedi.

Fransa, bu öneriyi müttefiklerine yardım edemeyeceği ve sorumluluklarını yerine getiremeyeceği


düşüncesi ile kabule yanaşmadı. Bunun üzerine Amerika, önerisini Sovyetler dışındaki diğer büyük devletlere
bildirdi ve bunlarla görüşmelere başladı. Öneriyi Almanya ve Japonya kabul edince halklarının baskısı karşısında
İngiltere ve Fransa da bazı şartlarla kabul etmek durumunda kaldılar.

Briand-Kellogg Paktı (27 Ağustos 1928)

Briand-Kellogg (Bıraynt Kelog) Paktı 27 Ağustos 1928’de Paris’te ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya,
Japonya, Polonya, Çekoslovakya ve Belçika arasında imzalandı. Aynı yıl Sovyetler Birliği ve Türkiye de antlaşmaya
dâhil oldu.

Briand-Kellogg Paktı ile “savunmaya dayanmayan savaş, kanun dışı sayılmış ve devletlerarası ilişkilerde
barışçı yollara başvurulması” esas alınmıştır.

Fransa meşru savunma hakkına, İngiltere ise sömürgeleri ile dünyanın bazı bölgelerinde hareket
serbestisine sahip olmak istiyordu. Bu nedenle Fransa ve İngiltere bu antlaşmayı bazı çekinceler koyarak kabul
etmişlerdir.

Pakt 1930’larda Almanya, İtalya ve Japonya’nın saldırgan politikalarıyla işlevsiz duruma düşmüştür.

Bütün bu çabalar, ortaya çıkan anlaşmazlıklara çözüm olmadığı gibi, II. Dünya Savaşı’nın çıkmasını da
engelleyememiştir. Bunda büyük devletlerin iç ve dış politikalarında meydana gelen gelişmeler de önemli rol
oynamıştır.

2. Avrupa’da Sosyal ve Ekonomik Hayat

I. Dünya Savaşı, milyonlarca insanın ölmesinin yanı sıra ABD ve Avrupa’nın siyasi, sosyal ve ekonomik
hayatında önemli değişiklilere yol açtı.
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 14 ~

Savaş sebebiyle Avrupa’dan ABD’ye yapılan göçler azalırken Avrupa içindeki göçler hız kazandı. Avrupa
devletleri istihdam ve çalışma şartlarına yasal düzenlemeler getirmeye başladı. Örneğin Fransa, Hollanda ve
İspanya 8 saatlik iş günü uygulamasına geçti.

Savaşın ardından demokratik süreçte önemli değişiklikler gündeme geldi. 1920’den sonra çoğu ülkede
bütün yetişkin erkeklere ve bazı ülkelerde kadınlara da oy hakkı tanındı. Böylece seçmen kitlesi genişledi. Büyük
savaş, başta ağır sanayiyi, silah ve motorlu taşıt imalatını canlandırdı. Yeni üretim tekniklerinin ve teknolojilerin
devreye girmesini sağladı. Sanayileşmiş ülkelerin çoğunda ekonomik atılımlar yaşandı. Politikacılar işçi sınıfının
görüşlerini hesaba katmak zorunda kaldı.

Gıda ve ham madde fiyatlarında 1920’lerin başlarında görülen çarpıcı düşüş, bütün Avrupa’da çiftçileri ve
köylüleri sarstı. En ağır darbeyi Orta ve Doğu Avrupa aldı. SSCB, sınırlarını ticarete kapatırken Almanya’da hızla
yükselen enflasyon ekonomik felç oluşturdu. Ekonomik durgunlukla birlikte işsizlik arttı. Almanya hiperenflasyon
döngüsüne girdi. Orta Avrupa para birimleri de bu gelişmelerden zarar gördü. Avrupa ekonomileri ancak 1924’ten
sonra düzene kavuşmaya başladı. 1930’larda kırsal alanlardan kentlere göç istikrara kavuştu. Şehir merkezinin
uzağına yerleşim yerlerinin kurulması ve buralara hizmet veren demir yolu hatlarının açılmasıyla kentler büyüme
sürecine girdi.

1920’li yıllarda ABD ekonomisi hızla büyürken borçlanmaya dayalı bir tüketim patlaması yaşanıyordu. Aynı
yıllarda savaştan sonra ülkelerini inşa etmek isteyen Avrupa devletleri de ABD bankalarına borçlanıyordu. Ekim
1929’da ABD borsasının çöküşüyle Amerika, verdiği borçları geri istedi. Şirketler battı, işsizlik hızla yükseldi.
1932’de Alman fabrikalarının üretim hacmi 1928’deki düzeyin ancak % 60’ı kadardı. 1933’te çalışan nüfusun %
44’ü işsiz kalmıştı. Tasarrufları tükenen ve yerel dükkânlarda veresiye alışveriş yapamayan halk, perişan duruma
gelmişti. Avrupa’nın diğer devletlerinde de durum aşağı yukarı aynı idi.

1920’lerin sonlarına doğru Rusya’da çok ağır ilerleyen bir ekonomik canlanma görüldü.

Lenin, ülkenin kendi kaynaklarını harekete geçirmeye yönelik olarak 1921’de Yeni Ekonomik Politika’yı
(NEP) ilan etti. Lenin’in 1924’te ölmesiyle iktidarı ele geçiren Stalin 1928’de ilk beş yıllık kalkınma planını
uygulamaya koydu. Temel amacı toprak sahiplerinden toprakların alınarak özel mülkiyetin yerine geniş ve ortak
mülkiyet esasına dayalı tarım alanları oluşturmak olan kolektifleştirme politikası Rus köylülerinin tepkisine neden
oldu. Bu durum 1930’larda tarım bunalımına yol açtı. 1932’de Stalin, ilk beş yıllık plan hedeflerine 4,5 yıl içinde
ulaştı. Rusya’nın uyguladığı planlı ekonomi sanayide hızlı bir gelişme sağladı.

1920’lerde ekonomik kriz içinde olan Almanya ekonomisi, 1930’ların ortalarında tekrar büyümeye başladı.
Büyüme sürecine giren birçok Avrupa ülkesi sosyal güvenlik sistemlerini geliştirmeye yöneldi. Yaşlılar için
emeklilik, işsizlik sigortası, iş kazaları tazminatı gibi yenilikler kabul edildi.

Almanya, Adolf Hitler’in (Adaf Hitler) 1933’te iktidara gelmesi ile köklü bir rejim değişikliği yaşadı. Hitler,
Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (Die Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei’nin) önderiydi. Hitler başa
geçince önce anayasayı değiştirerek rakip partileri saf dışı bıraktı. Sonra silahlı kuvvetleri yeniden kurdu.
Diplomatik manev¬ralara girişerek Almanya’yı yeniden büyük bir devlet yapmak istedi. Hitler içerde işsizliğe son
vererek Alman halkının çoğunun sevgisini pekiştirirdi ve Almanya’yı kısa sürede Avrupa’nın en etkin gücü
konumuna yükseltti.

Hitler, Almanya’nın geleceğinin ancak doğudaki geniş toprakları ele geçirip Almanların buralara
yerleştirilmesiyle güvence altına alınacağını öne sürdü. Hitler’in 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırması II. Dünya
Savaşı’nın başlamasına yol açtı.

İngiltere’de savaş öncesindeki refah düzeyine ulaşma çabalarından istenen sonuç alınamadı. Ülkede
yüksek oranda işsizlik görüldü. Fransa’da harap olan ülkeyi yeniden imar etmek için büyük kamu harcamalarına
ihtiyaç duyulması ekonomik kalkınmayı önledi.

İtalya’da savaşın neden olduğu huzursuzluklar 1922’de Faşist Partisini (Partito Nazionale Fascista) iktidara
getiren bir hükümet darbesine yol açtı.
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 15 ~

3.Totaliter Rejimlerin Kuruluşu

a.İtalya’da Faşizm

İtalya, I. Dünya Savaşı’na yeni sömürgeler elde etmek için katılmıştı. Ancak savaş sonunda umduğunu elde
edemediği gibi vaat edilmesine rağmen Alman sömürgelerinden ve Anadolu’dan da pay alamadı. Savaş, İtalya’nın
sosyal ve ekonomik hayatında sarsıntılara neden oldu. Aynı zamanda İtalya’da liberal demokrasinin yanında
sosyalizm, komünizm gibi akımlar önem kazandı. Bu akımların etkisiyle işçiler, fabrikaların idaresine ve kararlarına
ortak olmak istediler. Ayrıca ülkenin her tarafına dağılmış asker kaçakları, terhis olan asker ve aydınların maddi ve
manevi beklentileri, işsizlik, iç politikada istikrarı bozdu. Bu durum Benito Mussolini (Benite Musuloni)
liderliğindeki Faşist Partisinin işine yaradı.

Kasım 1919’da seçimlere ilk kez katılan bu Parti, meclise giremedi ancak ülkedeki karışıklıktan dolayı
aydınlar, askerler ve halk arasında hızla taraftar topladı. 1922 Ağustosundaki genel işçi grevi ekonomiyi felce
uğratıp ülkeyi karıştırdı. Faşist Partisinin "Kara Gömlekliler”i Napoli’den Roma’ya yürüdü. Darbe yapılmasından
çekinen hükümet istifa etti. İtalyan kralı 31 Ekim 1922’de başbakanlığa Mussolini’yi atamak zorunda kaldı.

b.Almanya’da Nazizm

Almanya, I. Dünya Savaşı sonlarına doğru cephe gerisinde iç sorunlarla karşı karşıya kaldı. Kasım 1918’de
askerî bir ayaklanma sonucu imparatorluk yıkılarak cumhuriyet ilan edildi.

Ateşkes anlaşmasının imzalanması, iç karışıkları daha da artırmış, Almanya iç politika ve ekonomik yönden
çöküntüye uğramıştı. Versay Antlaşması’nın imzalanması ise bu bunalımı daha da artırdı. Bu anlaşma toplumun
her kesimi tarafından tepkiyle karşılandı. Bunlar yaşanırken Ağustos 1919’da “Weimar Anayasası” ilan edilerek
demokratik düzene geçildi.

Weimar Cumhuriyeti’nin hükümetleri Almanya’nın savaş sonrasında karşılaştığı siyasi, ekonomik ve sosyal
sorunları çözmekte yetersiz kaldı. Kurulduğu günden itibaren Versay Antlaşması’nın yok edilmesini ve Alman
ırkının üstünlüğünü savunan Nazi Partisi 1924 seçimlerinde ilk kez parlamentoya girdi.

1929 dünya ekonomik buhranı ile Almanya’nın sanayi üretimi yarı yarıya düştü. Ticarethaneler iflas etti ve
işsiz sayısı birden bire artmaya başladı. Bütçede açığın kapatılması için vergi borçlarının arttırılması, bir yandan da
Almanya’nın savaş tazminatını ödemekte zorlanması Nazi Partisini güçlendirdi ve taraftar sayısını arttırdı. 1930
seçimlerinde en güçlü ikinci parti olan Nazi Partisi, 1932 seçimlerinden en güçlü parti olarak çıktı. 30 Ocak 1933’te
Adolf Hitler başbakan oldu ve bir fırsatını bularak komünistlere karşı sert tedbirler aldı. İlk iş olarak seçimleri
yeniledi. Ancak Mart 1933 seçimlerinde çoğunluğu sağlayamadı. Bunun üzerine Hitler, tevkif edilen komünist ve
sosyal demokrat milletvekillerinin bulunmadığı sırada meclisten 4 yıl süre ile olağanüstü yetkiler alarak
diktatörlüğünü ilan etti. Nazi Partisi, Alman milletinin ekonomik kültürel ve sosyal hayatını her yönüyle kontrol
altına aldı.

c.İspanya’da Franco Dönemi

İspanya’da XIX. yüzyıldan beri istikrarsızlık ve iç karışıklıklar yaşanmıştır. 1902’de ispanya tahtına geçen
XIII. Alfonso (Alfonze) anayasayı ilan etmesine rağmen ülkede istikrar sağlanamadı. 1923’te ordu yönetime
müdahale ederek bütün demokratik müesseselerin kapatıldığı asker destekli bir yönetim kurdu. Başarısız olan
hükümet askerî desteğini kaybedince istifa etti ve anayasal sistem tekrar kuruldu. Fakat bu gelişme de ülkeye
huzur getirmedi ve Kral Alfonso ülkeyi terk edince cumhuriyet ilan edildi.

Yeni cumhuriyet yönetiminin dine ve din adamlarına karşı tavır alması, toprak reformlarına girişmesi ve
köylülerin, zenginlerin topraklarını ele geçirmek istemesi silahlı çatışmalara sebep oldu. 1936’da karşıt gruplar
arasında işlenen cinayetler iç savaşın başlamasına yol açtı.
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 16 ~

İspanya iç savaşı milliyetçiler ve cumhuriyetçiler arasında gerçekleşti. Cumhuriyetçiler Valencia’da,


milliyetçiler de Franco liderliğinde Burgos’ta hükümet kurdular. Avrupa’nın büyük devletleri de bu savaşta taraf
oldular. Fransa ve özellikle Sovyetler, ideolojik yönden kendilerine yakın buldukları cumhuriyetçileri, Almanya ve
İtalya ise milliyetçileri destekledi. İngiltere, kamuoyunun baskısı sebebiyle barıştan yana tavır takındı. 1938’den
itibaren milliyetçilerin hızlı ilerleyişi karşısında cumhuriyetçiler direndiyse de başarılı olamadılar. 1939’da
Madrid’in milliyetçiler tarafından ele geçirilmesiyle iç savaş son buldu.

İç savaş sonrasında iktidara gelen Franco yönetimi ilk dönemlerde Batılı devletler tarafından dışlandı. II.
Dünya Savaşı’ndan sonra BM’nin ispanya ile ilişkilerini kesmesiyle bu olumsuz süreç devam etti. Soğuk Savaş
Dönemi’nde kutuplaşmanın artmasıyla Batılı devletlerin İspanya’ya yakınlaşması ilişkilerin düzelmesini sağladı.
İspanya 1955’te BM’ye, 1958’de Avrupa Ekonomik iş Birliği Teşkilatına girdi ve ABD ile imzalanan anlaşma ile bu
devlete üsler verdi.

G.İKİ SAVAŞ ARASI DÖNEMDE DÜNYA

I. Dünya Savaşı toplumları siyasi, ekonomik, kültürel vb. yönlerden etkiledi.

Savaş sırasında yaşanan ekonomik sıkıntılar savaştan sonra tüketim isteğinin artmasında ve sanayinin
gelişmesinde etkili oldu. Sanayide kullanılan petrol ve elektrik günlük hayata girdi; evlerde elektrikli araçların
kullanımında artış görüldü. Avrupa'da kara ve demir yolları yapılarak ulaşım kolaylaştırıldı. Dünyada taşıt
yapımında seri üretim yaygınlaştı. Kıtalar arası ulaşımda gemilerin yanında havacılık teknolojisinin gelişmesiyle
birlikte uçaklar da kullanılmaya başlandı.

Bu dönemde şehircilik ve mimari gelişti. Mimari bir akım olan Bauhaus (Bahauz) şehir planlaması
konusunda yenilikler getirdi. Yeni bir mimari tarz başlatılmasını savunan Bauhaus akımının temsilcileri 1933'te
Nazilerin baskıları sonucu farklı ülkelere giderek bu anlayışı geliştirip yaygınlaştırdı. Yine bu dönemde yüksek
binalar, geniş düzenli caddeler ve yeşil alanları ile büyük şehir projeleri tasarlandı. ABD'de New York'ta 1931'de
tamamlanan “Empire State Building” ile beraber gökdelenlerin sayısında artış görüldü.

İletişim araçlarının gelişmesiyle haberleşme kolaylaştı. Dünyanın en ücra köşelerindeki halklar, kültürleri
ile beraber tanındı. Yazılı basında önemli tiraj artışı oldu. Radyonun önem kazanması ile “konuşan basın” dönemi
başladı. Radyo siyasi faaliyetlerde vazgeçilmez bir iletişim aracı olarak kullanıldı. Radyo aracılığıyla caz, klasik
müzik, tiyatro da halka ulaştı.

Fotoğraf, çizgi film, sinema gibi görsel sanatlardaki gelişmeler kitle kültürünün şekillenmesine yardımcı
oldu. Yazılı basın, fotoğraflarla desteklendi. Savaş öncesi çocuk yayınları çerçevesinde başlayan çizgi filmler, büyük
gelişme kaydetti. Avrupa'da “Tintin (Tenten), Barbar”, Amerika'da “Popeye (Temel Reis), Süperman” gibi çizgi film
kahramanları bu dönemde doğdu. 1895'te ortaya çıkan sessiz sinema, 1920'li yılların sonuna doğru, sesin de
kullanılması ile kitle iletişim aracı olarak önemini devam ettirdi. 30'lu yıllarda ekonomik buhranı konu alan
filmlerin yapılması sinema izleyicilerinin sayısını arttırdı. Dünyada sinema propaganda aracı olarak kullanılmaya
başlandı. Ayrıca bu dönemde radyo ve gazetelerin etkisiyle spor, kitlelere mal olurken izleyici sayısı da hızla arttı.

Almanya'da rejim değişikliğine bağlı olarak Albert Einstein başta olmak üzere bazı bilim insanları ülkelerini
terk etmek zorunda kaldılar. Bu bilim insanları gittikleri ülkelerde önemli bilimsel gelişmeler yaşanmasına
katkılarda bulundular. Türkiye'ye kabul edilen bilim insanları da üniversitelerimizde önemli bilimsel çalışmalar
yaptılar. Bu dönemde Einstein'in izafiyet teorisi fizik alanında yeni bir çığır açtı. Fizik bilimi, nükleer protonu
(Rutherford, 1919), pozitif elektronu (Anderson, 1931) ve nötronu (Chad-wick, 1934) keşfetti. Frederic et Irene,
Joliot-Curie (Julyet Kür) ve Enrico Fermi, yapay radyoaktiviteyi buldu. Uranyum fizyonu 1939'da Almanya'da
gerçekleştirildi. Böylece nükleer enerji alanındaki gelişmeler birbirini takip etti.

Sağlık sahası başta olmak üzere biyoloji biliminde önemli ilerlemeler sağlandı. Bazı hastalıkların tedavisi
için aşı ve ilaçlar bulunurken organ nakline başlandı. Banting ve Best 1922'de insülini ayrıştırmayı başardı.
Tüberküloza karşı ilk etkili silah olan BCG aşısı 1921'de Calmette ve Guerin tarafından bulundu. 1929'da Alexander
Fleming penisilini keşfederek antibiyotiklerin gelişeceği alanı açtı.
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 17 ~

Sosyal bilimler, ihtisas alanlarını belirleyerek bir yenilenme sürecine gitti. Psikoloji önem kazandı ve bu
alanda yeni akımlar ortaya çıktı. Felsefe alanında Fenomenoloji (Metafiziğe karşı çıkarak somut yaşantıyı temel
alan felsefi görüş) ve Varoluşçuluk (Bireysel deneyimleri insan doğasını anlamanın temeli olarak gören felsefi
görüş) bu dönemde ortaya çıkan akımlardır.

1929’da tarih biliminde Fransız ekolünün ortaya çıkışı ile geleneksel tarih anlayışında önemli değişiklikler
yaşandı. Yeni tarih anlayışı ile geleneksel tarihin temel öğesini oluşturan; savaş tarihi, kral ve imparatorlar tarihi
önceliğini kaybetti. Yeni tarih anlayışı, yerel tarih, sosyal, ekonomik ve medeniyet konularını öne çıkardı.

I.Dünya Savaşı sonunda Batı medeniyeti ve bu medeniyetin dayandığı değerlerin sorgulanması, Avrupa
edebiyatını etkiledi. İki savaş arasında, birçok yazar yaşadıkları toplumlara karşı eleştirel gözle bakarak eserlerini
bu doğrultuda verdiler. John Steinbeck’in (Con Stenbek) Gazap Üzümleri (1939) adlı eseri 1929 krizinden sonra
Amerika’nın sosyal ve ekonomik durumunu anlatan önemli eserlerden biridir. Bazı romancılar da buhranlı bir
dönemden geçen Avrupa’yı konu edinmekten kaçınarak otobiyografi tarzını tercih etmişlerdir.

İki savaş arası dönemde tiyatro da bir yenilenme sürecine girdi. Aktör ve seyirciye eleştiri hakkı tanınarak
günümüz tiyatrosuna öncülük edildi.

I.Dünya Savaşı’nın tam ortasında Zürih’te, bütün toplumu, burjuva sanatını tamamen ve sert bir şekilde
reddetmeye dayalı “Sürrealizm” akımı doğdu. Sürrealizm kendini daha ziyade resim sanatında gösterdi. Geçmişle
bağlarını koparan sürrealist ekolün dışında, savaş öncesinde de var olan ekspresyonizm (dışa vurumculuk),
özellikle Almanya ve kuzey ülkelerinde birçok sanatçı ve yazarı hareketin bünyesinde toplamayı başardı. Aynı
zamanda bazı sinemacılar da bu ekole önemli eserler kazandırdı.

İki savaş arasında klasik müziğe dönüş yaşandı. Özellikle Orta Avrupa’dakiler başta olmak üzere birçok
müzisyen, klasik eserleri folklorik unsurlarla birleştirmeyi amaçlıyordu. Aynı dönemde ABD’nin savaşa girmesi ve
Avrupa üzerinde etkili olmasıyla caz, bütün Batı dünyasında yayılma fırsatı buldu.

H. ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI

Millî Mücadele’nin askerî ve diplomatik safhasını başarıyla sonuçlandıran Türkiye, Lozan Barış Antlaşması
ile uluslararası alanda resmen tanındı.

1923’ten sonra Türkiye dış politikada Lozan’da halledilemeyen Musul, dış borçlar, Suriye sınırı, nüfus
mübadelesi ve Boğazlar sorunlarına öncelik verdi. Bu konular ve Millî Mücadele’den itibaren Batılı devletlere karşı
duyulan güvensizlik, Sovyetler Birliği’yle var olan iyi ilişkilerin devamını sağladı. Türkiye, Lozan’dan kalan
sorunlarını çözdükten sonra Batı ülkeleri ile de iyi ilişkiler kurmaya başladı.

Lozan Antlaşması sonrası ülkenin yaralarının sarılabilmesi ve yapılan inkılapların başarıya ulaşabilmesi için
yurt içinde ve uluslararası alanda barış ortamına ihtiyaç vardı. Türkiye ilk andan itibaren dış politikada, Atatürk’ün
"Yurtta barış, dünyada barış.” sözünü ilke edinerek barışçı bir politika izlemeye çalıştı.

1930’dan itibaren özellikle Avrupa’da ortaya çıkan bunalımlar, I. Dünya Savaşı’nın getirdiği statükoyu
korumak isteyen (İngiltere, Fransa gibi) devletler ile bu yapıyı değiştirmek isteyen (Almanya, İtalya gibi)
devletlerarasında gittikçe keskinleşen bir kutuplaşmaya sebep oldu.

Avrupa’daki gelişmelerle ilgili olarak Atatürk, Versay Antlaşması’nın I. Dünya Savaşı’nın sebeplerini yok
etmediğini aksine düşmanlıkları daha da arttırdığını düşünüyordu. Ona göre yenen devletler, yenilenlere barış
şartlarını zorla kabul ettirirken bu ülkelerin etnik, jeopolitik ve ekonomik özelliklerini göz önüne almamışlardı.

Atatürk, İtalya’daki gelişmelerle ilgili olarak da şu sözleri söylemişti: “Mussolini’nin yönetimi altında
kuşkusuz büyük bir kalkınmaya ve gelişmeye sahne olmuştur. Eğer Mussolini, gelecekteki bir savaşta, İtalya’nın
görünen büyüklüğünü, savaş dışında kalmak biçimiyle, gerektiği gibi kullanabilirse barış masasında başlıca
rollerden birini oynayabilir. Ancak korkarım ki İtalya’nın bugünkü şefi, Sezar rolünü oynamak isteğinden kendisini
kurtaramayacak ve İtalya’nın askerî bir güç oluşturmaktan henüz çok uzak olduğunu hemen gösterecektir.”
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 18 ~

Bu dönemde, Türkiye, 1932’de Milletler Cemiyetine üye olarak Batılı devletlerle olan iyi ilişkilerini
pekiştirdi. Bölgesel ve uluslararası alandaki barışçı faaliyetlere aktif bir şekilde katılmakla beraber, kendi
güvenliğini ön planda tutarak öncelikle bölgesel ittifaklara yöneldi. Balkan ve Sadabat Paktlarının kuruluşuna
öncülük etti. Boğazlar ve Hatay meselelerini uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde kendi lehinde bir çözüme
kavuşturdu. Aynı zamanda Avrupa’daki askerî ve siyasi gelişmeler (özellikle İtalya ve Almanya’daki) üzerine Batılı
ülkeler ile Sovyetler Birliği arasında hassas bir denge kurmaya gayret gösterdi. Böylece izlediği dış politika
sayesinde Türkiye, bölgede bir istikrar unsuru oldu.

1.Dış Politikadaki Gelişmeler

a.Türkiye’nin Milletler Cemiyetine (Cemiyet-i Akvam) Girişi (18 Temmuz 1932)

Milletler Cemiyeti, I. Dünya Savaşı’ndan sonra barışı koruyacak uluslararası bir örgüt olarak kurulmuştu.
Başlangıçta 42 üyesi olan Milletler Cemiyetine üye olmak için Genel Kurulun üçte iki çoğunluğuyla karar vermesi
gerekiyordu.

Lozan Antlaşması’ndan sonra Batılı devletlerle sorunlarını çözen ve komşu devletlerle de dostluk
antlaşmaları imzalayan Türkiye, Batı ile daha iyi ilişkiler kurmak istedi.

1930’dan itibaren Avrupa’da gruplaşmaların belirli bir durum alması uluslararası barış ve güvenliği tehdit
etmeye başladı. Bu durumun yaşandığı sıralarda Türkiye’nin uluslararası politikada artan önemi Batılı devletler
üzerinde de etkisini gösterdi. Türkiye ile iş birliği yapmak isteyen Batılı ülkeler, onu Milletler Cemiyetinin
bünyesine katmak istedi. Milletler Cemiyeti Genel Sekreterinin Türkiye’yi Milletler Cemiyeti üyeliğine davet etmesi
üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi 9 Temmuz 1932’de Cemiyete katılma kararı aldı.

İki yıl sonra da konsey üyeliğine seçilen Türkiye, Milletler Cemiyetine üye olmakla aynı zamanda
uluslararası iş birliğine resmen katıldı. Bundan sonra cemiyet içinde ve dışında barışın korunması çabalarına da
devam etti.

b.Balkan Antantı (9 Şubat 1934)

Türkiye Balkan devletleri ile iyi ilişkiler kurmayı amaçlıyordu. Bu sebeple 1923’te Arnavutluk, 1925’te de
Bulgaristan ve Yugoslavya ile ikili dostluk antlaşmaları imzaladı. Bu arada Balkan devletleri kendi aralarındaki
sorunları çözmeye çalışmaktaydı. 1926’da Türkiye, tüm Balkan devletleri arasında sınırların karşılıklı olarak
güvence altına alınması amacıyla bir girişimde bulundu. Türkiye’nin amacı, imzalanacak bir anlaşmayla Balkanlarda
istikrarı sağlamak, aynı zamanda Balkanlar dışından gelebilecek tehlikeleri engellemekti. Ancak Türkiye’nin bu
girişimleri sonuçsuz kaldı.

Bu tarihlerde en büyük tehlike, Balkanlarda ve Doğu Akdeniz’de yayılmacı bir politika izleyen, sahip olduğu
On iki Ada ile de bölgeye yerleşen İtalya idi. Balkan devletleri arasındaki bazı anlaşmazlıkların ortadan kalkması ile
bir anlaşma zemini oluşmaya başladı.

30 Ekim 1930 günü, Türkiye ve Yunanistan arasında Dostluk, Tarafsızlık ve Uzlaştırma Antlaşması’nın
imzalanması Balkan devletleri arasında dayanışmanın gerçekleştirilmesinde önemli bir gelişme oldu. Atatürk ve
Venizelos’un önderliğinde Türk-Yunan dostluğu gelişti. 1933 yılında Türkiye sırasıyla Yunanistan, Bulgaristan,
Romanya, Yugoslavya ile birer Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması yaptı. Bu ikili antlaşmalar Balkan devletleri
arasında anlaşma yolunu açarak Balkan Paktı’nın imzalanmasına zemin hazırladı. Venizelos, Türk-Yunan
ilişkilerinde ve Yakın Doğu’da barışın sağlanmasındaki büyük katkılarından dolayı Atatürk’ü 12 Ocak 1934’te Nobel
Barış Ödülü’ne aday gösterdi.

Balkan Paktı, 9 Şubat 1934’te Atina’da Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya Dışişleri Bakanları’nca
imzalandı. Bununla birlikte, Pakt’a girmeyen Bulgaristan ve Arnavutluk’a katılım hakkı açık tutuldu. Buna rağmen
Arnavutluk İtalya’nın etkisi altında kaldığından; Bulgaristan ise Balkanlarda yayılmak istediğinden antanta
katılmadı.
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 19 ~

Bu antlaşmayla imzacı devletler, Balkanlardaki sınırlarını korumak ve bölgedeki mevcut durumu


değiştirmek isteyen devletlere karşı önlem almayı amaçladılar. Ortak savunma niteliğindeki bu anlaşmanın en
önemli maddesi tarafların bu antlaşmayı imzalamayan diğer bir Balkan devletine karşı birbirine haber vermeden
siyasi bir harekette bulunmamayı ve siyasi yükümlülük altına girmemeyi garanti etmesiydi.

Balkan Antantı, kuruluşundan itibaren çeşitli alanlarda başarılar elde etti. 1935’te İtalya’nın Habeşistan’a
saldırması üzerine, Milletler Cemiyetinin aldığı zorlayıcı ekonomik önlemlere Antant’a üye dört devlet birlikte
katıldı. 1936’da Montrö Konferansı’nda, Boğazlar statüsünün Türkiye lehine değiştirilmesinde, Antant üyelerinin
Türkiye’yi desteklemesi ve dayanışma politikasını izlemesi bu başarılara örnektir. Üye devletlerinin Balkanların
dışından gelebilecek tehlikeler karşısındaki direnme isteği ve gücüne bağlı başarılar gösteren Balkan Antantı’nın
durumu 1936’dan itibaren değişmeye başladı. Büyük devletlerin ekonomik, siyasi yayılma ve etki politikaları,
Antant’ın zayıflamasına yol açtı. Özellikle 1937’de, Yugoslavya’nın Bulgaristan ile bir dostluk antlaşması
imzalaması, gittikçe güçlenen İtalya karşısında Yunanistan’ın bu devlete yaklaşması, bu durumu daha da
hızlandırdı.

c.Montreux (Montrö) Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)

Lozan Antlaşması’nda halledilemeyen meselelerden biri de Boğazlar meselesiydi. Türkiye, o günkü şartlar
altında Boğazlar Bölgesi’nin silahtan arındırılması ve geçişin denetlenmesi işinin “Uluslararası Boğazlar
Komisyonu”na bırakılmasını kabul etmek zorunda kaldı. 1930’lara gelindiğinde Türkiye, İtalya’nın Doğu Akdeniz ile
Balkanlar üzerindeki emellerinden endişe duymakta ve stratejik öneme sahip Boğazlar’ın güvenliğini sağlamak
istemekteydi. Konuyu ilk kez Mayıs 1933’te “Londra Silahsızlanma Konferansı”nda gündeme getirdi.

İtalya’nın, 1935’te Habeşistan’a saldırması ve On iki Ada’yı silahlandırmaya başlaması, Almanya’nın Ren
Bölgesi’ne yeniden asker sevk etmesi ve Locarno Anlaşmalarına son vermesi Türkiye’yi, Boğazlar Sözleşmesi’nin
değiştirilmesi konusunda harekete geçirdi.

Türkiye, Sovyetler Birliği ve Balkan Paktı’yla Balkan devletlerinin desteğini aldı. Pakt’a üye olmayan
Bulgaristan, Türkiye’nin Boğazlar’la ilgili girişiminin Nöyyi Antlaşması’nın silahtan arındırma ile ilgili hükümlerinin
değiştirmesine yol açabileceğini düşünerek tepki göstermedi. İtalya’nın Akdeniz’deki emellerini bilen İngiltere bu
girişimi olumlu karşıladı. Asya’da genişleme çabası içinde olan Japonya da konuya ilgisiz kaldı.

Bu durumda Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin imzacılarından sadece İtalya, Akdeniz’deki emellerinden dolayı
bu sözleşmenin değiştirilmesine karşı çıkabilirdi. Dünyadaki bu gelişmeler üzerine Türkiye, yeni bir Boğazlar
Rejimini ortaya koymak üzere bir Konferans toplanmasını istedi. Devletlerin (İtalya dışında) bu olumlu tutumları
üzerine 1923 Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ni değiştirmek üzere, 22 Haziran 1936’da İsviçre’nin Montrö kentinde bir
konferans toplandı.

Türkiye, Avustralya, İngiltere, Bulgaristan, Fransa, Yunanistan, Japonya, Romanya, Sovyetler Birliği ve
Yugoslavya’nın katıldığı Montrö Boğazlar Konferansı’nda 20 Temmuzda Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile “Boğazlar Komisyonu” kaldırılıp Türkiye’ye Boğazlar ve çevresinde asker
bulundurma hakkı verilerek Boğazlar’da Türk egemenliğini ve kontrolünü esas alan bir düzenleme yapıldı. Yeni
düzenleme ile Boğazlar’da denizden geçiş serbestliği ilkesi kabul edilmekle beraber belirli kurallara dayanan yeni
bir geçiş statüsü oluşturuldu.

Buna göre barış zamanında ya da Türkiye’nin savaşa girmediği durumlarda ticaret gemilerinin serbestçe
geçişine izin verildi. Savaş gemilerinin geçişi konusunda Türkiye’ye önceden bilgi verilmesi şartı getirildi.
Türkiye’nin yer almadığı herhangi bir savaş durumunda savaşın içinde olan devletlerin savaş gemilerinin
Boğazlardan geçişi yasaklandı.

Türkiye içinde bulunduğu bir savaş ya da güvenliğini tehdit eden bir durum karşısında Boğazlar üzerinde
tam yetki elde etti. Türkiye ile savaş hâlinde olmayan devletlerin ticaret gemilerine kontrollü olarak geçiş hakkı
verildi.
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 20 ~

d.Sadabat Paktı (8 Temmuz 1937)

Sadabat Paktı; Türkiye, Irak, İran ve Afganistan arasında imzalanmış, çok taraflı bölgesel bir antlaşmadır.
Bununla taraflar birbirlerine saldırıdan kaçınmayı ve bölgede barışı korumak üzere iş birliği yapmayı
benimsemiştir. Bu sadece bir saldırmazlık ve iyi komşuluk paktıdır, savunma için yardımlaşma paktı değildir.

1930 yılında İngiltere, Irak’ın bağımsızlığını, bazı sınırlamalarla tanıyıp onunla bir ittifak antlaşması
imzalayınca Irak hükümeti İngiltere’ye olan bağımlılığını dengelemek için, Türkiye ile görüşmeler yaptıktan sonra,
1933 sonbaharında İran ve Türkiye’ye birer saldırmazlık antlaşması önermişti.

O sırada Irak’ın Türkiye ile ilişkileri gayet iyiydi. Kral Faysal 1931 Haziranında Türkiye’yi ziyaret etmiş,
Başbakan Nuri Said Paşa da Ankara’da zaman zaman siyasi görüşmelerde bulunmuştu. Bu dönemde Irak ile İran
arasında sorunlar vardı. Bu nedenle Irak, İran’la uzlaşmak istiyordu.

Irak’ın bu girişimleri üzerine, Türkiye ayrı ayrı saldırmazlık paktları yerine, Balkan Paktı örneğindeki gibi bir
bölgesel pakt kurulmasının yararlarını Irak ve İran’a bildirmişti. Üç bölge devletinin imzalayacağı bir metin
hazırlanıp 2 Ekim 1935’te Cenevre’de onaylanmıştı. Ancak SSCB’nin önerdiği Afganistan’ın, Irak’ın istediği Suudi
Arabistan’ın Pakta alınıp alınmaması üzerindeki görüşmeler ve Irak ile İran arasındaki sorunlar, paktın
imzalanmasını geciktirmişti. Sonunda Afganistan’ın girmesi kabul edilmiş ve Pakt 8 Temmuz 1937 günü dört devlet
arasında Tahran’da Şah’ın yazlık Sadabat Sarayı’nda imzalanmıştır.

Türkiye açısından Pakt, Atatürk’ün barışçı dış politikasını ve ülkenin etrafını dostluk çemberi ile kuşatma
isteğini yansıtıyordu. İçerikleri farklı da olsa Balkan Paktı ile Sadabat Paktı Türkiye’nin Batı ile Doğu arasında bir
barış köprüsü olmak isteğinin de ilk somut göstergesiydi. Pakt, Batı’da ve İslam Dünyası’nda olumlu karşılanmıştı.
Ancak Pakt, 1939’da II. Dünya Savaşı başlayınca önemini yitirmeye başlamıştır. Savaş boyunca İngiltere Irak’ı
denetimi altında tutmuştu. İran ise SSCB ve İngiltere’nin işgaline girmişti. Savaştan sonra durum normale dönünce
İran 1948’de Pakt’ın canlandırılmasını hatta Pakt’a Pakistan’ın da alınmasını önermişti.

Savaş sonrasında, SSCB tehditlerine karşı Orta Doğu’da 1955’te Bağdat Paktı kurulunca Sadabat Paktı
önemini kaybetmiş ve 1980’de Irak-İran savaşı çıkınca artık var oluş nedenini de yitirmiş, tarihteki yerini almıştır.

e.Hatay Meselesi ve Hatay’ın Anavatana Katılması (30 Haziran 1939)

Halkının büyük çoğunluğu Türk olan ve Misakımillî sınırları içerisinde bulunan Hatay (İskenderun Sancağı),
Fransa’yla 20 Ekim 1921’de imzaladığımız Ankara Antlaşması ile Türkiye sınırları dışında kaldı. Ancak burada özel
bir yönetim kurulacak ve Türk parası resmî para olarak kullanılacaktı. Türklere millî kültürün korunmasında her
türlü kolaylık sağlanacaktı. Bu doğrultuda 1922’de Hatay’da bölgesel idare kuruldu.

Misakı milli sınırları içinde olan Hatay’ı anavatana dâhil etmek isteyen Atatürk 15 Mart 1923’te Adana’da
yaptığı konuşmada “Kırk asırlık Türk yurdu, düşman elinde esir kalamaz!” diyerek Hatay’ın Türkiye için millî bir
mesele olduğunu belirtmişti.

Almanya ve İtalya’nın yayılmacı politikaları ve II. Dünya Savaşı’nın çıkma ihtimali üzerine Fransa 1936’da
Suriye ve Lübnan’a bağımsızlık verdi. Bu arada Hatay’ı Suriye’ye bıraktı. Bu olay üzerine Atatürk, Meclis’te yaptığı
konuşmada şunları söylemiştir: “Bu sırada, milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük bir sorun, hakiki
sahibi öz Türk olan İskenderun, Antakya ve havalisinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddiyet ve katiyetle
durmaya mecburuz. Daima kendisi ile dostluğa çok önem verdiğimiz Fransa ile aramızda tek ve büyük sorun
budur. Bu işin doğrusunu bilenler ve hakkı sevenler, alakamızın şiddetini ve samimiyetini iyi anlarlar ve doğal
görürler.”

“Hatay’ın Suriye’ye verilmesini kabul etmeyen Türkiye, 9 Ekim 1936’da Fransa’ya verdiği bir notayla Suriye ve
Lübnan’a yapıldığı gibi İskenderun Sancağı’na da bağımsızlık verilmesini talep etti. Fransa’nın olumsuz cevabı
üzerine sorun Milletler Cemiyetine havale edildi. Milletler Cemiyeti ise aldığı kararla, İskenderun’un iç işlerinde
bağımsız, dış işlerinde Suriye’ye bağlı olmasını kabul etti. İskenderun Sancağı’nın toprak bütünlüğü, Türkiye ve
1.ÜNİTE: XX. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYA ÜNİTESİ DERS NOTU www.tarihsinifi.com Sayfa ~ 21 ~

Fransa’nın garantisi altında olacaktı. Türkiye ile Fransa arasında Hatay’ın yeni statüsünü belirleyen antlaşma
Cenevre’de imzalandı (1937). Ancak bu antlaşma da uyuşmazlığı sona erdiremedi.

Almanya’nın Avusturya’yı ilhakı üzerine Türkiye ile ilişkileri geliştirmek isteyen Fransa, Hatay konusundaki
tutumunu yumuşattı. Fransa çeşitli sebeplerle geciktirdiği Hatay seçimlerine izin verdi. Yapılan seçimler sonrasında
kurulan Hatay Meclisi, bağımsızlık ilan ederek Hatay Cumhuriyeti’ni kurdu (2 Eylül 1938).Cumhurbaşkanlığına
Tayfur Sökmen seçilirken Başbakanlığına da Abdurrahman Melek atandı. Türkiye Cumhuriyeti kanunları ve parası
kabul edildi. Hatay Devleti yöneticileri, Türkiye’ye katılmak isteğinde bulundular. Bu sırada Avrupa’da savaş
ortamına girilmesi Fransa ve İngiltere’yi Türkiye’ye yaklaştırdı. Fransa ile yapılan anlaşma sonucu Fransa,
askerlerini bölgeden çekerek Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını kabul etti.

Hatay’ın bağımsızlığı ve Türkiye’ye katılması için büyük çaba sarf eden Atatürk, hayatının son aylarında sağlığını
bile hiçe sayarak tüm çabasını bu sorunun çözümüne ayırmıştır. Bu doğrultuda hasta yatağından kalkıp 20 Mayıs
1938’de Mersin’e giderek Hatay’la ilgili çalışmalar hakkında bilgi almış, Hatay sorunu çözülene kadar Mersin’de
kalacağını belirtmiştir. 24 Mayıs 1938’de Adana’ya geçerek askerî birliklerin geçit törenini izleyip yabancı elçiliklere
Hatay konusundaki kararlığını göstererek mesaj vermek istemiştir. Ancak rahatsızlığının artmasıyla Ankara’ya
dönmüştür. Onun bu çabaları sayesinde Hatay sorunu Misakımillî kararları doğrultusunda Türkiye’nin lehine
çözümlenirken bugünkü Türkiye - Suriye sınırı da kesin olarak çizilmiş
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~1~

2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI

A.YENİ BİR SAVAŞA DOĞRU

1. Savaş Öncesindeki Gelişmeler

I. Dünya Savaşı sonunda galip devletler, çıkarları doğrultusunda antlaşmalar imzalamak istedi. Bu
sebeple yenilen devletlere siyasi, ekonomik ve askerî kısıtlamalar ve ağır yükümlülükler getiren
antlaşmalar imzalandı. Savaş sonunda Osmanlı Devleti, Rus Çarlığı, Avusturya-Macaristan ve Alman
İmparatorluğu’nun yıkılması, Avrupa güç dengesini temelinden sarstı. İtilaf Devletleri sarsılan dengeyi
yeni millî devletler kurarak gidermeye çalıştı. Ancak farklı millî unsurlardan oluşturulan Yugoslavya ve
Çekoslovakya’da milli devlet anlayışı uygulanmadı.

I. Dünya Savaşı’ndan sonra, Sovyet Rusya’nın komünist rejimi uygulaması, uluslararası alandan
soyutlanmasına ve dışa kapalı bir politika izlemesine yol açtı. Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla ortaya
çıkan Orta Doğu kuvvetler dengesindeki boşluk, İngiltere ve Fransa’nın yayılmacı politikasıyla
dolduruldu. İtilaf Devletleri, Almanya ile ağır şartlar içeren Versay Antlaşması’nı imzaladı. Böylece
Almanya’nın Avrupa’yı tehdit etmesi engellenmiş oldu. Ancak Almanya’nın uluslararası alanda
bıraktığı boşluk büyük sorunlara yol açtı.

1925 Locarno Antlaşması’na kadar barış antlaşmalarıyla kurulan düzen yerleştirilmeye çalışıldı.
Locarno Antlaşması ile de milletlerarası politikada yumuşama ve iş birliğine gidilerek barışın
sürekliliğini sağlamak amacıyla silahsızlanma çabalarına girişildi. Dünya bu şekilde barışın sürekliliğini
sağlamaya çabalarken 1929 Dünya Ekonomik Buhranı etkilerini dünyanın her yerinde göstermeye
başladı. Krizin etkileri siyasi gelişmeleri etkiledi. 1931’de Japonya’nın Mançurya’ya saldırması ve art
arda çıkan siyasi buhranlar, dünyayı yeni bir savaşın eşiğine getirdi.

a.Japonya

I. Dünya Savaşı’nda, Avrupalı devletlerin birbiriyle olan mücadeleleri, Uzak Doğu’ya olan ilgilerini
azaltmıştı. Japonya, bu durumu Asya’daki yayılmasını hızlandırmak için bir fırsat olarak gördü.
Almanya’ya karşı savaşa girerek Pasifik’te ona ait (Carolina, Marianne ve Marshall) adaları işgal etti.
Çin’den birçok ekonomik ayrıcalıklar kazandı.

Japonya, 1920’li ve 1930’lu yıllarda Uzak Doğu’nun en güçlü devleti oldu ve Asya içlerine kadar
yayılmak istedi. Uzak Doğu’da çıkarları olan Avrupa 1922'de “Washington Deniz Silahsızlanması
Konferansı”nı toplayarak Japon deniz kuvvetleri sınırlandırdı.

1929 Ekonomik Buhranı’nın çıkması, Japonya’nın, askerî güce dayalı bir yayılmacı politika izlemesinde
etkili oldu. Bu doğrultuda Japonya, 1931’de Mançurya’yı işgal ederek Çin’e yöneldi. Japonya Asya’da
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~2~

istediği gibi hareket edebilmek için 1933’te Milletler Cemiyetinden; 1934’te Washington Antlaşması’ndan çekildi. Aynı zamanda 1934’te, “Asya, Asyalılarındır.” diyerek Batılıların Çin’le olan
münasebetlerini kesmelerini istedi. Bu gelişmeler, Uzak Doğu’da güçler dengesini bozdu.

İngiltere ve ABD gibi devletler, 1937’de Japonya’nın Çin’e saldırmasına kadar bu duruma tepkisiz kaldı. Bu gelişme üzerine Çin’e yardıma başladı. 1938’de Japonya doğu ve orta Çin’in
topraklarını ele geçirdi. Batılıların doğu Asya’dan atılmasını öngören “Yeni Düzen” ilan etti. Japonya’nın emperyalist tutumu nedeniyle Uzak Doğu, II. Dünya Savaşı’nın cephelerinden biri oldu.

JAPONYA’NIN ÇİN’E YÖNELME SEBEPLERİ

• 1936’da İtalya’nın Habeşistan’a saldırısına, Almanya’nın Ren Bölgesi’ne asker sevketmesine yeterli tepki gösterilememesi,

• Berlin-Roma Mihveri’nin kurulması,

• İngiltere’nin yatıştırma politikasına başlaması ve İspanya’da iç savaşın yaşanması gibi gelişmelerin Avrupa’dan Japonya’ya etkili bir tepkinin gelmeyeceğini göstermesi,

• ABD’nin tarafsızlık politikası gereği buhranlara karışmak istememesi,

• Kasım 1936’da Japonya ve Almanya’nın imzaladığı Pakt ile SSCB’nin baskı altına alınması,

• Japonya’nın Çin’e yönelmesinde etkili oldu.

Dr. Rifat UÇAROL, Siyasi Tarih, s. 534-538’den özetlenmiştir.

b. İtalya

I. Dünya Savaşı’nda istediklerini elde edemeyen İtalya, savaşın sonunda siyasi, sosyal ve ekonomik sıkıntılarla karşılaştı. Bu sorunlar da İtalya’da 30 Ekim 1922’de Benito Mussolini
önderliğinde Faşisizm’i iktidara taşıdı.

İtalya’nın uzun süreden beri sömürgecilik emelleri vardı. Bu emeller, Mussolini ile birlikte “Roma İmparatorluğu’nun yeniden kuruluşu” adı ile millî bir ideal hâline geldi. İtalya yayılmacı bir dış
politika izlemeye başladı. Bu doğrultuda 1924’te İtalya, Yugoslavya’ya baskı yaparak “Serbest Şehir” statüsündeki Fiume’yi, topraklarına kattı.

Milletlerarası bir komisyonda görevli İtalya temsilcisinin Yunanistan’da öldürülmesi üzerine İtalya, Yunanistan’a ait Korfu Adası’nı işgal etti.1924 yılı sonunda Arnavutluk’taki bir iç meseleyi
fırsat bilerek Arnavutluk’u nüfuzu altına aldı.

İtalya, 1930’lu yıllarda taleplerini arttırarak saldırgan politikasını sürdürdü. Bu sırada, Mussolini Mare Nostrum (Bizim Deniz) idealince eski Roma İmparatorluğu sınırları içinde yer alan Doğu
Akdeniz ve Anadolu’yu da yayılma alanları arasında saymaktan çekinmedi.

İtalya’nın Akdeniz’de güçlenmesi Fransa'yı rahatsız etti. Bu sebeple İtalya, Almanya’yı Fransa’ya karşı bir denge unsuru olarak gördü. İngiltere ise I. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da üstünlük
sağlayan Fransa’ya karşı İtalya’yı bir denge unsuru olarak gördü. Bu yüzden 1935’e kadar İngiltere-İtalya ilişkileri iyi bir şekilde devam etti.

Savaş sonrası ekonomik sıkıntılar ve 1929 Ekonomik Buhranı’nı İtalya'yı oldukça etkiledi ve doğal zenginliklere sahip Habeşistan’a doğru yöneltti. Ayrıca Japonya’nın yayılmacı faaliyetlerine ve
Almanya’nın Versay şartlarından kurtulma girişimlerine İngiltere ve Fransa’nın tepkisiz kalması İtalya’yı harekete geçirdi.1934’te başlayan Habeşistan saldırısı1936’da işgalle sonuçlandı. İtalya,
Akdeniz’de deniz gücünü elinde tutan İngiltere’ye karşı kuvvetli bir rakip hâline geldi. İtalya’nın Habeşistan’a saldırısı ile Almanya, Locarno Antlaşması’nı feshetti. Avrupa’daki mevcut durum
bozuldu.
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~3~

c. Ülkeler Arası Gruplaşmalar

Nazilerin Almanya’da iktidara gelmesi üzerine İtalya nüfuzu altındaki Orta Tuna bölgesini tehdit altında gördü. Bu sebeple İngiltere ve Fransa ile 1935’te ortak bir cephe kurdu. Ancak
İtalya’nın Habeşistan’ı ele geçirmesi İngiltere ile arasının açılmasına ve Almanya’ya yakınlaşmasına neden oldu. Fransa’da ise 1936 seçimlerinde Halk Cephesi’nin iktidara gelmesi, Fransa’yı
SSCB’YE yaklaştırırdı. Böylece ortak cephe bozuldu.

1936’da Almanya’nın, Avusturya ile birleşmeyeceğini taahhüt etmesi, İtalya-Almanya ilişiklerini geliştirdi. Böylece Avrupa’da bir İtalyan-Alman ortak cephesi olan "Berlin-Roma Mihveri”
kuruldu.

1936’dan itibaren Almanya’nın, SSCB’ye rejiminden dolayı tavır alması, Japonya’nın da Asya içlerine kadar ilerlemek istemesi SSCB’ye karşı Almanya ve Japonya’yı birbirine yakınlaştırdı. 25
Kasım 1936’da Alman-Japon Paktı imzalandı. Bu ittifakla "Berlin-Tokyo Mihveri” kuruldu. İtalya’nın 5 Kasım 1937’de bu Pakta katılması ile "Berlin-Roma-Tokyo Mihveri” teşekkül etmiş oldu.

• Almanya, İtalyan-Habeş savaşını bahane ederek Versay Antlaşması’nın Ren Bölgesi’nin askerden arındırılmasıyla ilgili maddesini kaldırdı.Bu buhran, Kasım 1936’da İtalya ve Almanya’yı
birbirine yaklaştırdı ve Berlin-Roma Mihveri kuruldu.Temmuz 1936’da İspanya’da milliyetçiler ve cumhuriyetçiler arasında çatışmalar yaşanmaktaydı. İtalya, milliyetçi gurubu, Fransa ve SSCB
ise cumhuriyetçileri destekledi. Berlin-Tokyo Mihveri kuruldu.

d. Almanya

Nazilerin Almanya’da iktidara gelmesiyle Alman dış politikası yeniden şekillendi. Üç aşamada gerçekleşen bu dış politikanın ilk hedefi Versay Antlaşması'nın maddelerinden kurtulmaktı. "Tek
millet ve tek devlet" olarak adlandırılan ikinci aşamada bütün Almanca konuşan toplulukları tek bir Alman devleti altında toplamak amaçlandı. Alman dış politikasının üçüncü aşaması ise
"Hayat Sahası" olarak adlandırıldı. Bu aşamada Almanya’nın topraklarının Alman ırkına yeterli gelmeyeceği düşüncesiyle Avrupa’da yayılma politikası takip etmekti. Nazi Partisinin iktidara
gelmesi Versay’la birlikte kurulan devletler başta olmak üzere birçok devleti endişelendirdi.

Fransa, Versay Antlaşması ile Avrupa’da kurduğu üstünlüğü kaybetme ihtimalinden dolayı tedirgindi. SSCB, Nazi Partisinin komünist milletvekillerine karşı sert tutumuna tepki olarak Almanya
ile ticari ilişkilerini keserek ABD ve Batılı devletlere yaklaştı. Eylül 1934’te SSCB, Milletler Cemiyetine kabul edildi ve konsey üyeliğine seçildi.

Polonya ise Versay Antlaşması’yla kendisine bırakılan Danzig Bölgesi’nin Almanya tarafından işgal edilme ihtimalinden endişe duydu. Hitler ise öncelikle 1921 Fransa-Polonya ittifakını
zayıflatmak istedi. Bu sebeple Avrupa’da barış yanlısı bir izlenim oluşturmak amacıyla 1934’te Polonya ile saldırmazlık bildirgesi imzaladı.

Daha sonra Almanya yayılmacı dış politikasının ilk hedefini uygulamaya koydu. Versay’ın getirdiği askerî kısıtlamalardan kurtulmak için gizlice silahlanmaya başladı ve ordusunu güçlendirdi.
1933’te Silahsızlanma Konferansı ve Milletler Cemiyetinden çekildi. Bu sebeple İngiltere ve Fransa savunmasını güçlendirdi. Bu gelişmeleri fırsat bilen Hitler, ülkesini koruma gerekçesi ile
askerliği mecburi hâle getirip asker sayısını daha da arttırdı. Versay Antlaşması’yla Fransa’ya bırakılan Saar Bölgesi halk oylaması sonucunda Alman yönetimine geçti (1 Mart 1935). 7 Mart
1936’da Almanya Ren Bölgesi’ne asker gönderdi. Fransa bu durumu kabul etmek zorunda kaldı. Almanya 13 Mart 1938’de Avusturya ile birleştiğini ilan ederek burayı ilhak etti. Böylece
Versay Antlaşması’nın son kalıntısından kurtuldu.

Hitler’in, dış politikadaki ikinci hedefi, Almanya dışındaki Almanların yaşadıkları toprakları almaktı. Çekoslovakya’nın Südetler Bölgesi’nde 3,5 milyon Alman yaşamaktaydı. Hitler, bu ülkedeki
Nazilerin çıkardıkları karışıklıklardan yararlandı. 28 Mayıs1938’de Çekoslovakya’yı işgal etme kararı aldı. İtalya, Südet buhranı sırasında Almanya’yı desteklerken İngiltere ve Fransa bu konuda
ortak bir cephe oluşturamadı. SSCB ise müttefiki Çekoslovakya’ya iç sorunları ve sınırları ortak olmadığı için yardım gönderemedi.
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~4~

Avrupa’da genel bir savaş ihtimalinin ortaya çıkması üzerine Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere arasında 29 Eylül’de Münih Konferansı toplandı. Bu Konferans’ta Südet, Almanya’ya verilirken
Çekoslovakya toprakları İngiltere ve Fransa’nın garantisi altına alındı. Bu konferansa davet edilmeyen SSCB, Batılı devletlerden uzaklaşıp Almanya’ya yakınlaştı.

Münih Konferansı’nın ardından 2 Ekim’de Polonya, Çekoslovakya’nın Teschen Bölgesi’ni işgal etti. 2 Kasım’da da Macaristan, imzaladığı bir anlaşmayla Slovakya’dan sınır boyunca bir toprak
şeridini aldı.

e. Savaş Yılı: 1939

Çekoslovakya buhranında Batıkların pasif kalması, Berlin- Roma Mihveri’nin yayılma ve genişleme emellerini daha da arttırdı. Almanya ve İtalya’nın peş peşe çıkardığı buhranlarla Avrupa,
Eylül 1939’da savaşın eşiğine geldi. Münih Konferansı’yla Çekoslovakya’dan Südet bölgesini alan Almanya, 15 Mart 1939’da Prag’a girerek Çekoslovakya’yı işgal etti. Tamamı Almanlardan
oluşmayan Çekoslovakya’nın işgali, Hitler’in yayılmacılıkta sınır kabul etmediğini gösterdi. “Hayat Sahası” politikası uygulanmaya koyuldu. Gelişmelerden yararlanan Macaristan, Rutenya’yı
işgal etti. Hitler, Memel’i de Litvanya’dan istedi ve imzalanan bir antlaşma ile Memel Alman yönetimine geçti.

 HAYAT SAHASI: I. Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın üzerinde bulunduğu toprakların Alman ırkına yeterli gelmeyeceğine ilişkin mevcut olan fikrin, Hitler tarafından Almanya’nın
Avrupa’da yayılma politikasının bir gerekçesi olarak kabul edilmesi sonucunda ortaya çıkan kavramdır. Benzer iddialar Japon ve İtalyanlar tarafından da ileri sürüldü.
 Japonya, 1939’da Uzak Doğu’da Hainan Adası’nı ele geçirirken İngiltere ve Fransa’ya ait ayrıcalıklı bölgeleri abluka altına aldı. Japon-ABD Ticaret Antlaşması feshedildi. Polonya Savaşı
sürerken Fransa da Alman sınırındaki Maginot Hattı’nı kuvvetlendiriyordu.
 MAGİNOT HATTI: Fransız generalleri, 1930’larda dünyanın en güçlü savunma hattını kurmaya karar vererek Maginot Hattı’nı oluşturdular. II. Dünya Savaşı’na kadar hiç test edilmeyen bu
hat, birbirinden bir top atımı uzaklıkta 50 savunma kulesi ve bunlara bağlantılı yer altı sığınaklarından oluşuyordu. Düşmanın ele geçirmesi neredeyse imkânsız olan sığınaklarda,
askerlerin yaşaması için her şey mevcuttu. Maginot Hattı’nın iki zayıf noktası vardı: Belçika sınırı ve askerlerin ilerlemesini olanaksız kılan sıklıkta ağaç örtüsüyle Ardennes ormanları civarı.
Fransızlar savaş başladığında Almanların kuzeyden savunmasız Belçika sınırından saldıracaklarını hesaplamışlar ve güçlerinin büyük bir kısmını bu bölgeye kaydırmışlardır. Almanlar ise
Ardennes’de Fransız hatlarını yararak “aşılmaz” Maginot Hattı’nı geçtiler ve Belçika sınırına yığılmış Fransız ordularını arkadan sararak teslim aldılar. Prof. Dr. Baskın ORAN, Türk Dış
Politikası, c. I, s. 410

Almanya’nın işgallerinden cesaret alan İtalya, 7 Nisanda, 1926’dan beri nüfuzu altında bulunan Arnavutluk’u işgal etti. Bu işgal Almanya tarafından desteklenirken İngiltere ve Fransa
tarafından sert tepkiyle karşılandı. Alman ve İtalyan ittifakı 22 Mayısta “Çelik Pakt” ile pekiştirildi.

Almanya’nın ticari bir anlaşmayla Romanya’yı da nüfuzu altına alması, İngiltere’nin yatıştırma politikasından vazgeçmesinde etkili oldu.

YATIŞTIRMA POLİTİKASI :II. Dünya Savaşı’na giden dönemde İngiltere Başbakanı Chamberlain’la özdeşleşen politikadır. Hitler’in esas ilgi alanının doğuda olduğuna inanan
Chamberlain, SSCB’ye karşı Almanya’nın kendileriyle iş birliğine gireceğini düşünüyordu. Chamberlain, Münih Antlaşması ile Südet’i alan Hitler’in artık durarak kazandıklarını elinde tutmaya
çalışacağını tahmin etti. Fakat 15 Mart’ta Almanya, az sayıda Alman’ın yaşadığı Çekoslovakya’yı işgale başlayınca yatıştırma politikası sona erdi. Prof. Dr. Baskın ORAN, Türk Dış Politikası, c. I,
s. 408

Almanya, Versay’la serbest şehir statüsüne geçirilen Dantzig’i Polonya’dan istedi. Bu istek kabul edilmeyince Almanya Polonya’yı işgal etmeye karar verdi. Ancak İtalya’nın 1942 yılı sonuna
kadar savaşa girmeyeceğini bildirmesi üzerine Almanya SSCB’ye yaklaştı. 23 Ağustos’ta “SSCB- Almanya Saldırmazlık Paktı” imzalandı. Pakt’ın gizli maddelerine göre Baltık Bölgesi ve Polonya
toprakları iki devlet arasında pay edildi. Bu gelişme üzerine İngiltere ve Fransa, SSCB ile ilişkisini kesti. İngiltere, Polonya ile bir ittifak antlaşması yaptı. Bu siyasi gelişmeler neticesinde
devletler bloklaşmaya başladı ve blokların birbirleriyle olan ilişkileri kopma noktasına geldi.

Almanya’nın, 1 Eylül’de Polonya’ya saldırması üzerine İngiltere ve Fransa 3 Eylül’de Almanya’ya savaş açtı. II. Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra SSCB’nin de katılmasıyla Polonya işgali hız
kazandı. Daha sonra SSCB, Estonya, Letonya ve Litvanya’yı işgal etti. Finlandiya bütün çabalarına rağmen bazı sınır bölgelerini SSCB’ye vermek zorunda kaldı (1940).
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~5~

II.DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ SİYASİ GELİŞMELER


Almanya İtalya Japonya SSCB Fransa İngiltere ABD
•Naziler iktidara geldi • Milletler Cemiyetinden •Almanya ile ticari ilişkileri kesti.

• Avrupa’daki gelişmelerde tarafsızlığını korudu.


1933 •Silahsızlanma Konferansı ve Milletler çekildi. •ABD’ye yaklaştı.
Cemiyetinden çekildi
• 26Ocak - Polonya ile saldırmazlık bildirgesi • “Asya Asyalılarındır.” • Milletler Cemiyetine üye oldu.
1934 imzaladı. Gizlice silahlanarak kara, deniz ve hava fikrini ortaya attı.
kuvvetlerini güçlendirdi.
•13 Ocak - Fransa’dan halk oylaması ile Saar’ı aldı. • 14 Nisan - Almanya’ya karşı İngiltere ve • 14Nisan - Almanya’ya karşı ortak cephe
•16 Mart - Mecburi askerlik sistemini getirdi ve Fransa’yla ortak cephe oluşturdu. oluşturup Almanya’yı protesto ettiler.
asker sayısını 550 bine çıkardı. Almanya’yı protesto etti.
•Rusya ve Fransa • İngiltere
1935
yakınlaştı. savunmasını
•15Mart - mecburi güçlendirdi.
askerlik süresini
uzattı.
1936 • 7Mart - Ren bölgesine asker sevk etti. • 9Mayıs - Habeşistan’a saldırdı.
•1 Kasım - Berlin-Roma Mihveri kuruldu. • Berlin-Tokyo Mihveri
kuruldu.
• 25Kasım - Japonya ile pakt imzaladı ve Berlin-
Tokyo Mihveri kuruldu.
1937 • 6Kasım - İtalya’nın Japon-Alman Paktı’na katılımıyla Berlin-Roma-Tokyo Mihveri kuruldu.
• Çin’e saldırdı.
•13 Mart - Almanya ile Avusturya birleşti. •29Eylül - Münih Konferansı’na katıldı. • Uzak Doğu’da Fransa’ya • 29 Eylül - Münih Konferansı’na katıldılar.
•28 Mayıs - Südet’in verilmemesi üzerine ait Çinhindi’ni ele geçirdi.
1938 Çekoslovakya’yı işgal kararı aldı.
•29Eylül - Almanya Münih Konferansı'na katıldı.

•15Mart - Çekoslovakya işgal edildi. • 7Nisan - Arnavutluk’u işgal etti.


•23Mart - Litvanya’dan Memel’i aldı
• 22Mayıs - Almanya ile İtalya Çelik Paktı imzaladı. • 23Ağustus - Almanya ile
Saldırmazlık Paktı imzalayarak
1939
Polonya’yı bölüştü.
•23Ağustus - SSCB ile Saldırmazlık Paktı imzaladı. • 3 Eylül - Almanya’ya savaş ilan ettiler.
•1Eylül - Polonya işgali ile II. Dünya Savaşı başladı.

B. SAVAŞ YILLARI
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~6~

II. Dünya Savaşı’na katılan devletler ve liderleri


Fransa •Vichy hükümetinin lideri Mareşal Petain
•İngiltere’deki Fransız direniş hareketi lideri Charles de
Gaulle (Carls Dö Gol)
İngiltere •1940’a kadar Neville Chamberlain
Müttefik •Temmuz 1945’e kadar Winston Churchill
•1945’ten sonra Clement Attlee
ABD •Nisan 1945’e kadar Franklin Roosevelt
•1945’ten sonra Harry S. Truman
SSCB • Joseph Stalin
Almanya • Adolf Hitler
Mihver İtalya • Benito Mussolini
Japonya • İmparator Hirohito
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~7~

3 Eylülde Almanya’ya karşı savaş ilan eden Fransa ve İngiltere, hemen savaşa girebilecek güçte değildi. Bu yüzden Mihver Devletler savaşın ilk üç yılı içerisinde Müttefiklere karşı üstünlük
sağladı. Savaş; Avrupa, Pasifik ve Kuzey Afrika olmak üzere üç cephede cereyan etti.

1. Avrupa’da Savaş

İngiltere ve Fransa, Alman ekonomisini zayıflatarak savaşın süresini kısaltmak istedi. Bu iki devlet, İsveç’ten Norveç yoluyla Almanya’ya gelen kömür cevherinin gelişini durdurmak için Norveç
kıyılarını mayınladı. Bunun üzerine Fransa’ya saldırmayı planlayan Almanya, Danimarka ile Norveç’i ele geçirdi. 10 Mayıs 1940’ta Hollanda, Belçika ve Fransa’ya saldırdı. Hollanda ve Belçika’yı
kısa sürede ele geçirdi, ardından Fransa da düştü. 22 Haziranda Almanya ile Fransa ateşkes kararı aldı. Yapılan anlaşma ile Fransa topraklarının büyük bir bölümünü işgal eden Almanya, kalan
bölümde de kendi kontrolünde Vichy (Vişi) hükümetini kurdu.

Almanya hızlı ve ani saldırılarla, düşmanın düzenli bir savunma kurmasını engelleyip sonra da hızlı bir şekilde yok etmeyi hedefleyen Yıldırım Savaşı ile Avrupa'yı hızlı şekilde işgal etmesi
üzerine İngiltere Avrupa'da yalnız kaldı. Ağustos sonlarında Hitler, İngiltere’ye karşı hava saldırısı başlattıysa da başarılı olamadı.

Hitler, hava ve deniz kuvvetleri açısından üstün olan İngiltere'ye karşı başarı kazanmanın zor olduğunu anladı. Hayat sahası için gerekli zenginlikleri doğuda aramaya karar vererek SSCB'yi
hedef seçti. Aynı zamanda SSCB'nin Alman hayat sahası içindeki Balkanlar ve Boğazlara doğru genişlemesi ve silahlanması, Almanya'nın çıkarlarına uygun değildi. Finlandiya'nın işgalinde SSCB
ordusunun zorlanması Hitler'i saldırı için cesaretlendirdi.

Almanya, SSCB işgalinden önce Balkanlara yönelerek Romanya ve Bulgaristan ile ittifak antlaşmaları yaptı. Kısa sürede Yugoslavya ve Yunanistan'ı ele geçirdi. Daha sonra 22 Haziran 1941'de
SSCB’ye saldırarak “Barbarossa” harekâtını başlattı. Bu harekâtla 6 ay içinde SSCB'yi teslim almak isteyen Almanya, iklim şartlarından dolayı hedefine ulaşamadı. Buna karşılık iklime alışık
Ruslar, Alman hatlarının en ileri uzantılarını durdurarak sınırlı da olsa onları geriletti.

Almanya, 1942 ilkbaharında ikinci saldırıya geçti ise de Moskova düşmedi. Aynı zamanda Almanya güneye doğru yöneldi. Amacı Kafkaslar üzerinden İran'a geçerek petrol kaynaklarını ele
geçirmek, Batılıların İran yolu ile SSCB'ye yardımını engellemek ve Hindistan'a ulaşarak Japonya ile birleşmekti.

Alman ordusu Mayıs ayında Kırım’ı alarak Kafkaslara girdi ve "Maikop petroller bölgesi” düştü. Böylece SSCB’nin kömür ve elektrik kaynaklarının yarısı ele geçirildi. SSCB’nin orduları
Stalingrad’a çekildi. 22 Ağustosta Stalingrad’da başlayan ve üç ay süren mücadele, Almanların yenilgisiyle sonuçlandı. Bu yenilgi Mihver Devletler için bir dönüm noktası oldu.

SSCB’ye karşı mücadelede Almanya’nın kaynakları hızla tükenmeye başladı. Aynı zamanda ABD’nin savaşa girerek İngiltere ve SSCB’ye her türlü yardımı yapması üzerine Almanya topyekûn
savaşa girdi ve işgal ettiği bölgelerdeki ekonomik kaynakları sömürmeye başladı. Savaşın ilk yıllarında işgal bölgelerindeki Almanya’ya karşı zayıf bir şekilde başlayan yer altı direnişleri, giderek
güç kazandı. Almanya el emeğine ihtiyaç duyunca işgal bölgelerindeki işçileri fabrikalarda çalıştırmaya zorladı. Bu durum gençlerin yer altı direniş örgütlerine katılmasında etkili oldu.
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~8~

2. Kuzey Afrika’da Savaş

1940’ta Fransa savaş dışı kalırken İtalya’nın savaşa girmesi Akdeniz ve Doğu
Afrika’da İngiltere’yi zor durumda bıraktı. İngiltere, denizlere egemen bir devletti.
İngiltere’nin mağlup edilebilmesi ancak İngiliz donanmasının en önemli üslerinin
alınmasıyla sağlanabilirdi. Bu önemli üslerden biri de Süveyş Kanalı idi. Bu
bakımdan stratejik ve ekonomik yönleriyle Kuzey Afrika, savaşan taraflar için
önemli bir alandı ve savaşın genel seyrini etkileyecek nitelikteydi.

Savaşın ilk haftalarında İtalya, Cebelitarık, Malta, İskenderiye ve Süveyş’i;


İngiltere ise Rodos’u ve İtalya’nın endüstri bölgelerini bombaladı. Bundan sonra
İtalya, Afrika’da kara harekâtına girdi. İtalya 1940 Ağustos’unda İngiliz ve Fransız
Somalisi ile Sudan’a saldırdı ve bu bölgeden İngilizleri çıkarttı.

Akdeniz’e kesin hâkim olmak isteyen İtalyanlar bu kolay başarıdan sonra


İngilizleri tüm Afrika’dan çıkarabileceklerini düşünüp Süveyş harekâtına karar
verdiler. 1940 Eylül’ünde İtalyanlar, Trablusgarp üzerinden saldırıya geçerek bir
haftada Süveyş’in 150 km batısına kadar geldiler. Bu noktada karşı saldırıya
geçen İngilizler, beş gün içinde İtalyanları Mısır’dan çıkardığı gibi Mart 1941’de
İtalyan işgalindeki Bingazi’yi ele geçirdiler.

İtalya, 31 Mart 1941’de Almanya’nın müdahalesi ile Kuzey Afrika’da yeni bir
harekât başlattı. Almanya, bu harekâta büyük önem veriyordu. Plana göre İtalya, güneyden; Almanya, Kafkaslar ve İran üzerinden Mısır’a gelip Orta Doğu Bölgesi’ni kıskaç içine alacaktı.
Japonya’nın, Birmanya ve Hindistan üzerinden İran’a gelmesiyle savaş sona erecekti. Bu yüzden Almanya, bu harekâta hem kara hem de hava kuvvetleri ile destek verdi.

Bingazi, Derne, Tobruk ve Sallum ortak Alman-İtalyan saldırısı ile İngiltere’den alındı. Bu durum üzerine İngilizler karşı saldırıya geçerek Alman-İtalyan kuvvetlerini Mısır ve Libya’dan attıkları
gibi Bingazi’ye kadar ilerleyişini de sürdürdü. Bu harekâtla İngiltere İtalya’nın sömürgelerini elinden alırken Kuzey Afrika’nın büyük bir bölümünü ele geçirdi.

ABD, II. Dünya Savaşı’na girince Kasım 1942’de Fransa’ya ait Atlas Okyanusu ve Akdeniz kıyılarına asker çıkardı. Fas ele geçirilince İngiltere de İtalya’nın Afrika topraklarına karşı saldırıya geçti.
1943 Mayısına gelindiğinde tüm Alman ve İtalyan birlikleri teslim oldu. Müttefikler 250.000 kadar Mihver askerini tutsak aldılar. Bundan sonra müttefikler Avrupa’ya yöneldi.

3. Asya ve Pasifik’te Savaş

a. Savaş Öncesi ABD

I. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD Avrupa’daki gelişmelere karışmama kararı aldı. II. Dünya Savaşı çıktığı zaman Amerikan kamuoyu, Hitler’in diktatör (totaliter) rejimi, saldırgan politikası,
Yahudilere karşı tutumu, demokratik rejimlere karşı bakışı ve antlaşmaları çiğnemesi sebebiyle Almanya’ya karşıydı. Ancak tarafsızlık politikası gereği ABD başkanı Roosevelt, savaş sırasında
bir demeç vererek Amerikan halkından düşüncelerinde bile tarafsız kalmalarını istedi. Başlangıçta taraflara silah satmayan ABD, savaşın Almanya lehine dönmesi üzerine tarafsız yasalarını
değiştirdi ve silah satışını serbest bıraktı. Alman ilerleyişi durdurulamayınca 1940’ta İngiltere’ye para ve silah yardımı da yaptı. 1941’de Amerika “Ödünç Verme ve Kiralama Yasası”nı çıkardı.
Buna göre her ülke yiyecek ve savaş malzemesi dâhil her türlü yardımı “bedeli savaş sonunda ödenmek şartıyla” alabilecekti.

9-10 Ağustos 1941’de ABD ve İngiltere bir araya gelerek Atlantik Bildirisi’ni yayınladı.
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~9~

b.Pearl Harbour Baskını ve ABD’nin Savaşa Girişi

Japonya I. Dünya Savaşı’ndan sonra Pasifik bölgesinde ABD ve İngiltere’nin baskısı altında kalmıştı. Japon yöneticiler II.
Dünya Savaşı ile bu baskıdan kurtulmak istedi. Savaş çıktığı sırada Japonya, Çin’in işgaliyle uğraşıyordu. İngiltere ve
Fransa Avrupa’da savaşınca ABD, Uzak Doğu’da yalnız kalarak Çin’i desteklemekten vazgeçti. Böylece Japonya daha
serbest kaldı ve güneye doğru yöneldi. İlk adım olarak da Hainan Adası’nı ele geçirdi. 1940’ta da Fransa, Almanya’ya
yenilince Almanya’nın Vichy hükümetine baskısı sonucu Japonya, Fransa’ya ait Çinhindi’nden stratejik üsler aldı.

Roosevelt, Japonya’ya petrol ambargosu koyarak Japon ekonomisini yıprattı. Bu meseleyi diplomatik yollarla çözemeyen
Japonya, 7 Aralık 1941’de ABD’nin Pasifik üstünlüğünü simgeleyen Hawaii takımadalarından Honolulu’daki deniz ve hava
üssü Pearl Harbour’a (Pörl Harbır) saldırdı. Kısa sürede ABD’nin Pasifik donanmasıyla hava filosunun büyük bölümü
etkisiz hâle getirildi. Bu saldırı üzerine ABD savaşa girmiş oldu. Ancak Japonya’nın ABD’nin Hawai’deki petrol depolarını
vurmaması ve askerî açıdan önemli bu üssü işgal etmemesi, harekâtın stratejik açıdan başarılı olmasını engelledi.

Almanya, Roma-Berlin-Tokyo Mihveri’ne göre bir yükümlülüğü olmamasına rağmen dört gün sonra ABD’ye savaş açtı.

ABD, Ocak 1942’de İngiltere, SSCB ve yirmi iki devletin katılımı ile Birleşmiş Milletler İttifakını kurdu. Böylelikle Mihver
Devletlere karşı ortak savaşma ve barış antlaşması imzalama kararı alındı. İlk önce Almanya’nın yenilgiye uğratılması
kararlaştırıldı. Savaş sırasında karşılıklı antlaşmalar devam etmesine rağmen Müttefikler genel olarak aralarında ortak
strateji belirleyemedi.

c. Pasifik Savaşları

1942’ye gelindiğinde Almanya Avrupa’da; Japonya Uzak Doğu’da üstünlüğü elinde tutmaktaydı. Japonya, Pearl Harbour
saldırısından sonra güneye doğru yöneldi. ABD’nin Manila; İngiltere’nin ise Singapur ve Hong Kong’ta üslerini ele geçirdi.

Daha sonra Birmanya’ya ve Endonezya’ya asker çıkararak ilerledi. Bölgenin hâkimi Hollanda 100.000 tutsak vererek
teslim oldu.

Nisan 1942’de Japonya, Avustralya’da durduruldu. Mayısta Amerikan ve Japon filoları Mercan Denizi’nde karşılaştı ve
Japonya burada yenildi. Savaş sırasında ABD donanmasının toparlandığını gören Japonya, vakit kaybetmeden ABD’nin Midway üssüne saldırı planladı. 4 Haziran’da gerçekleştirilen
Japonya’nın Midway saldırısı, başarısızlıkla sonuçlandı. Bu gelişme Pasifik’teki savaşın seyrini etkileyecek bir dönüm noktası oldu.

C. BARIŞA DOĞRU

1. Avrupa’da Savaşın Sona Ermesi

14-24 Ocak 1943’te Roosevelt (Ruzvelt) ve Churchill (Çörçil), Kazablanka Konferansı’nda aldıkları kararla “Mihver Devletlerin kayıtsız şartsız teslim alınması” için harekete geçtiler.
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~ 10 ~

İtalya’yı Kuzey Afrika’dan atan Müttefikler Avrupa’ya yöneldi. Saldırı için en uygun yer İtalya idi. Temmuz 1943’te önce Sicilya’nın stratejik noktalarına hava saldırısı düzenlendikten sonra
denizden çıkarma yapıldı. İngiltere ve ABD’nin bu harekâtı Stalingrad ölçüsünde bir başarı olmamakla beraber Mihver Devletlerin Avrupa’daki yenilmezliği sona erdi. Bu yenilgiler
Mussolini’nin otoritesini sarstı. Mussolini, iktidardan düşerken yerine onun görevden aldığı Genelkurmay Başkanı Mareşal Badoglio başbakan oldu ve Müttefiklerle 3 Eylül 1943’te ateşkes
antlaşması imzaladı. Almanya bu düzenlemelere tepki olarak Kuzey İtalya’yı işgal edip bir hava harekâtı ile Mussolini’yi tutsak olduğu yerden kurtardı. Daha sonra Almanlar, Roma’yı ele
geçirerek Müttefiklere karşı savunma hattı kurdu. Müttefikler ancak Haziran 1944’te Roma’ya girip 1945 yılının başında Kuzey İtalya’yı ele geçirebildi.

6 Haziran 1944’te Alman işgali altındaki Fransa’ya İngiliz ve ABD


birlikleri Normandiya kıyılarından girmeye başladılar. Almanların
çok iyi tahkim ettikleri için hiç beklemedikleri Normandiya’dan
Müttefik donanması büyük bir çıkartma yaptı. Müttefik birlikleri
büyük kayıplara rağmen başarılı oldu ve Fransa’nın güneyinden
gelen birliklerle birleşerek 26 Ağustosta Paris’e ulaştı.

İtalya’da bu gelişmeler yaşanırken Almanya, SSCB ve batı


cephelerinde güçlüklerle karşılaştı. Mayıs 1944’te Ruslar Kırım’ı
da alarak Tuna’ya kadar ilerlediler.

Eylül sonlarında Fransa ve Belçika’da savaş sona erdi. Doğuda ise


Sovyet ordusu Polonya ve Baltık ülkelerine girdi. Eylülde
Bulgaristan SSCB orduları tarafından işgal edildi. Romanya ve
Finlandiya ateşkes istedi.

Hitler, savaşın son aylarında durumun kötüleştiğini anlayınca


işgalci güçlere karşı örgütlenerek gerilla direnişi yapmayı
planladı. Ancak bunun için halkın direnme gücü ve zaman
kalmamıştı.

II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru gelecekteki barışın esaslarını


saptamak amacıyla Roosevelt, Churchill ve Stalin arasında 4-11
Şubat 1945'te Yalta Konferansı yapıldı. Churchill, Balkanlardaki
İngiliz etkisinin sona ermesinden, savaş sonunda ABD'nin
Avrupa'dan çekilmesinden sonra güçlü bir SSCB ile tek başına
kalmaktan çekiniyordu. Bu nedenle, Fransa'nın da Almanya ve
Avusturya'nın işgaline katılmasını sağladı. SSCB, Doğu Avrupa'dan
ordularını çekmek ve serbest seçimlerin yapılmasını sağlamak
için söz verdi. Ancak çekilmenin şartları ile Polonya'nın
gelecekteki sınırları konusuna açıklık getirmedi. Almanya'dan
tazminat almayı da garantileyen SSCB, Japonya'ya karşı savaşa
girmesine karşılık kurulacak Birleşmiş Milletlerde üç sandalye
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~ 11 ~

(Sovyetler Birliği, Belarus ve Ukrayna) aldı. Böylece SSCB konferanstan en kârlı çıkan devlet oldu. Konferansta SSCB'nin Japonya'ya karşı savaşa girmesi karara bağlandı.

Daha sonra gerçekleşen San Fransisco Konferansı sırasında 7 Mayıs 1945'te Almanya kayıtsız şartsız teslim olmuş ve Avrupa'da savaş sona ermişti. Bunun üzerine Müttefikler arasında Berlin
yakınlarında Potsdam'da ABD, İngiltere ve SSCB arasında 17 Temmuz-2 Ağustos tarihleri arasında yeni bir konferans toplandı. Bu konferansa SSCB adına Stalin, ABD adına Truman katıldı.
İngiltere Başbakanı Churchill ise konferans sürerken ülkesindeki seçimlerde yenilgiye uğrayınca yerini rakibi Attle'ye devretti.

Potsdam Konferansı'nda, Almanya'nın teslim olmasından sonra ortaya çıkan sorunlar, yapılacak olan barış antlaşmalarının temel şartları ve yöntemleri belirlendi. Görüşmelerde Avrupa,
Müttefiklerin istekleri doğrultusunda şekillendirildi. Almanya, dört işgal bölgesine ayrılarak ABD, İngiltere, Fransa ve SSCB yönetimine bırakıldı. Ayrıca Almanya için ekonomik ve askerî
kısıtlama ve yükümlülükler getirildi.

Savaş suçlularının tutuklanmasına ve diğer ülkelerde bulunan Almanların Almanya'ya götürülmesine karar verildi.

Avusturya ve başkenti Viyana'nın dört işgal bölgesine ayrılması, İtalya ile koşulları ağır olmayan bir barış anlaşması imzalanması karara bağlandı.

Kararları itibarı ile Avrupa'nın siyasi, askerî ve nüfus yapısı


yönünden büyük önem taşıyan Konferansta, devletlerin çıkarları
doğrultusunda gergin anlar yaşandı. Bu anlaşmazlıkların artması, daha
sonra dünyanın başlıca iki nüfuz alanına veya iki bloka ayrılma
dönemine girmesine yol açtı.
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~ 12 ~

ON İKİ ADA

On iki adalar Türkiye'nin Ege kıyılarına yaklaşık 2 km mesafedeki Sisam ile Rodos adaları arasında yay
şeklinde dizilmiş olan 20 adadan oluşmaktadır. Her bir adanın kendi seçtikleri "12 kişilik bir ihtiyar
heyeti” tarafından yönetiliyor olmasından dolayı, bu adalara on iki adalar adı verilmiştir. 1912'de Uşi
Antlaşması ile İtalya'nın eline geçen bu adalar Mussolini'nin devrilmesi ve İtalya'nın savaştan çekilmesi
üzerine Almanlar tarafından işgal edildi. Almanya'nın teslim olma¬sından sonra da Müttefiklerin eline
geçti ve aynı yıl Yunanistan'a bıra¬kıldı. 27 Haziran 1946'da Paris'te yapılan Dışişleri Bakanları Konfe-
ransı'nda On İki Ada'nın Yunan hâkimiyetine geçmesi kabul edildi. İtalya bunu 10 Şubat 1947'de
onay¬ladı ve Nisan 1947'de On İki Ada resmen Yunanistan'a bırakıldı.

Faruk SÖNMEZOĞLU, Türk Dış Politikası, s. 134 .

2. Pasifik’te Savaşın Sona Ermesi

Japonya, Filipinlerde General Mac Arthur komutasındaki ABD kuvvetlerine yenildi. Ekim1944’te yapılan
Leyte Savaşı’nda Japon donanması hemen hemen ortadan kaldırıldı. Daha sonra Pasifik Adaları alınarak
Japon Adaları’na ulaşmak, ABD’nin temel savaş stratejisi oldu. Ancak Japonya’nın bu şekilde teslim
alınmasının Amerikan ordusunda büyük kayıplara sebep olacağı düşünülerek ilk kez atom bombası
kullanıldı.

6 Ağustos’ta Hiroşima’ya atılan ilk atom bombası ile 70.000 kişi, 9 Ağustosta Nagazaki’ye atılan
ikinci bomba ile 80.000 kişi öldü. ABD’nin Hiroşima üzerine atom bombasını kullanmasının ardından
SSCB, 8 Ağustos’ta Japonya’ya savaş ilan etti ve Mançurya’yı ve 38. enlemin kuzeyindeki Kore
topraklarını işgale başladı. Japonya, Nagazaki’nin bombalanması üzerine barış istemişti. Japonya 14
Ağustos’ta kayıtsız şartsız teslim oldu. 2 Eylül 1945’te ateşkes antlaşması imzalandı ve II. Dünya Savaşı
sona erdi.

10 Şubat 1947’de İtalya, Romanya, Bulgaristan, Macaristan ve Finlandiya ile Paris’te barış
antlaşmaları yapıldı. Japonya’yla da 8 Eylül 1951’de San Francisco’da barış antlaşması imzalandı. Ancak,
1919 Versay düzenlemesinin kilit ülkesi Almanya’yla bu defa antlaşma yapılamadı.

D. SAVAŞIN ETKİLERİ

1939-1945 yılları arasında gerçekleşen II. Dünya Savaşı kısa sürede yayılarak topyekûn bir savaşa dönüştü. Bu sebeple savaşın sonuçları oldukça kapsamlı oldu. Bu sonuçları siyasi, ekonomik
ve toplumsal olmak üzere sınıflandırmak mümkündür.

a. Siyasi Sonuçlar
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~ 13 ~

1945’ten sonra dünyanın siyasi yapısı yeniden inşa edilmeye başlandı. Birçok ülkede savaşın
olumsuz etkilerinden kurtulmak amacıyla reformlar başlatıldı.

II. Dünya Savaşı sonunda İtalya’da Faşizm, Almanya’da Nazizm iktidardan uzaklaştı. Almanya
ve Avusturya toprakları dört işgal bölgesine ayrıldı. İtalya, sömürge imparatorluğunu kaybetti
ve ekonomik ve siyasi alanda zorluklarla karşılaştı. 1946’da düzenlenen bir halk oylamasıyla
İtalya’da cumhuriyet rejimine geçildi.

Savaşın diğer mağlup devleti Japonya, ABD orduları tarafından işgal edildi ve daha önce ele
geçirdiği toprakları kaybetti. ABD; demokratik bir anayasa hazırlaması, orduyu kaldırması ve
eğitim reformu gibi köklü yenilikler yapması konusunda Japonya’ya baskı yaptı.

Savaş sonunda galip devletlerden İngiltere ve Fransa’nın ekonomileri oldukça bozuldu.


Sömürgeleri üzerindeki etkileri de azalmaya başladı. Asya, Afrika ve Orta Doğu’da yaşayan
halklar, II. Dünya Savaşı’ndan sonra, emperyalist devletlere karşı mücadeleye başladı.
1942’de Hindistan, Endonezya gibi ülkelerde millî kurtuluş hareketleri başladı.

Savaşın diğer galibi SSCB’nin Almanya’ya karşı önemli zafer kazanması, Çekoslovakya başta
olmak üzere bazı Avrupalılar tarafından kurtarıcı olarak görülmesine sebep oldu. SSCB’nin
1930’larda karşılaştığı uluslararası alandan dışlanma süreci sona erdi. Avrupa kıtasının
yarısına hâkim olan SSCB, savaş sonunda büyük bir güç hâline geldi.

ABD savaştan en az etkilenen devlet oldu. Savaş sonunda atom bombasına sahip olmakla
önemli bir avantaj elde etti. ABD’nin dünya ekonomisi üzerindeki gücü arttı. Birleşmiş
Milletlerin New York’u, Uluslararası Para Fonunun (IMF) Washington’u merkez olarak
seçmesi ABD’nin gücünü ve Avrupa merkezli uluslararası sistemin sona erdiğini
göstermekteydi.
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~ 14 ~

Barışı korumak amacıyla daha II. Dünya Savaşı sırasında ABD ve İngiltere, Atlantik Bildirisi’ni
yayınlayarak Birleşmiş Milletler Teşkilatının temelini attı. 1943’te de Moskova Konferansı ile daimî bir
barış teşkilatının kurulması üzerinde anlaşmaya varıldı. 1944’te Washington’da teşkilatın taslak biçimi,
görev ve yetkileri belirlendi. Şubat 1945’te Yalta Konferansı’nda Mart 1945’e kadar Mihver Devletlere
savaş ilan eden devletlerin Birleşmiş Milletlere üye olarak kabul edilmesine karar verildi. Haziran
1945'te San Francisco Konferansı’nda büyük devletler olarak adlandırılan ABD, SSCB, İngiltere, Çin ve
Fransa teşkilat üzerinde kesin üstünlük kurmak istedi. Sonuç olarak Genel Kurulda devletlerin eşitliği,
Güvenlik Konseyinde büyük devletlerin üyeliklerinin sürekliliği ve “veto” haklarının varlığı kabul edildi.
Konferans sonunda Birleşmiş Milletler Antlaşması kabul edilerek Birleşmiş Milletler Teşkilatı kuruldu.
Milletler Cemiyeti 19 Nisan 1946’da yetkilerini bu Teşkilata devretti.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra kalıcı bir barış hedeflenirken iki yıl gibi kısa bir sürede gergin bir ortama
girildi. Savaş sırasında ortaya çıkan fikir ayrılıkları iyice belirginleşerek devletlerarasında kutuplaşmalar
görüldü. Devletler, II. Dünya Savaşı sonunda önemli güç hâline gelen ABD ve SSCB’nin liderliğinde,
ideolojik ayrılığa dayalı “Batı Bloku” ve “Doğu Bloku” adı altında gruplara ayrıldı.

b. Ekonomik Sonuçlar

II. Dünya Savaşı’nda Almanya’daki kentler başta olmak üzere Avrupa’da birçok kent hasar gördü.
Fabrika, liman ve demiryolları hatlarının yıkılması üretim ve ticareti olumsuz yönde etkiledi. Tarım ve
sanayi üretimi 1939’a göre % 30-70 arasında düşüş gösterdi. Maddi hasar tahminen 2 trilyon dolara
yaklaştı. Savaş sonunda İngiltere ekonomisi iflas etti. Savaş sonrasında Avrupa ülkelerinde önemli fiyat
artışları görüldü. 1949’dan itibaren Avrupa’da ekonomi eski canlılığına kavuştu. Savaşın açtığı tüm
hasar kısa sürede onarıldı. Avrupa yanında SSCB ve Japonya’da da aynı ilerlemeler görüldü.

Temmuz 1944’te kırk dört devlet, ABD’de yeni bir uluslararası para sistemi kurmak üzere bir araya geldiler. Dolar, altın yerine kullanılabilen uluslararası para birimi oldu. Washington’da, kırk
beş ülkenin imzasıyla “Uluslararası Para Fonu” (IMF) kuruldu. Ayrıca “Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası” oluşturularak üye devletlerin yeniden yapılanma ve kalkınma çabalarına maddi
destek sağlanması amaçlandı.

c. Toplumsal Sonuçlar

II. Dünya Savaşı’nda cephe gerisindeki siviller de hayatını kaybetti. 60 milyona yakın kişi hayatını kaybetti. Savaş sonunda Avrupa ve Asya’da çeşitli nüfus hareketleri görüldü. Savaş sırasında
gönüllü ya da zorla çalıştırılan milyonlarca yabancı işçi, savaş esirleri ve toplama kamplarından kurtulanlar ülkelerine geri döndü.

Japonya’ya atom bombasının atılması, toplama kamplarında insanlık dışı uygulamaları, işlenen savaş suçları vb. gelişmeler toplumlarda telafisi zor izler bıraktı. Savaş sonunda sorumluların
yakalanması ve yargılanmasına çalışıldıysa da tam anlamıyla başarılı olunamadı.

d. İnsan Hakları İhlalleri

II. Dünya Savaşı’nda insan hakları ve uluslararası antlaşmalar ihlal edildi. Özellikle Almanya, SSCB ve Japonya savaş esirlerine ve sivillere yönelik kötü muamele, yargısız infaz, talan, askerî
neden olmaksızın yakıp yıkma vb. faaliyetlere yönelerek savaş kurallarını ihlal etti ve savaş suçu işlediler. Aynı zamanda siyasi görüş, ırk ve din ayrımına dayalı cinayet, toplu öldürme, sürgün
ya da diğer insanlık dışı eylemlerle insanlık suçu işlediler. Nazi Almanyası, Avrupa’nın Yahudi ve Roman azınlıklarının ve muhaliflerin önemli bir kısmını toplayarak ölüm kamplarında yok etti.
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~ 15 ~

1945’te Müttefik Devletler, Potsdam Konfe-ransı’nda II. Dünya Savaşı’ndaki hukuki olmayan ve insanlık dışı uygulamaların sorumlularının yargılanmasına karar verdi ve yedi maddelik bir
uluslararası sözleşme hazırlayarak bu yargılamada takip edilecek usul ve esasları tespit etti.

Kasım 1945’ten Ekim 1946’ya kadar Nürnberg’de, uluslararası bir mahkeme tarafından suçlu görülen Nazi Alman yöneticileri, Nazi Partisi siyasi liderleri ve diğer suçlular da mahkeme karşısına
çıkarılarak yargılandı. 1946’da Tokyo’da kurulan bir mahkemede de Japon yöneticiler yargılandı. Yargılama sonucunda hapis, müebbet hapis ve idam cezaları verildi. II. Dünya Savaşı’nda
yaşananlardan dolayı “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına ilişkin Sözleşme” 9 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edildi. Savaş sırasında işlenen insanlık
suçları “soykırım” olarak adlandırıldı. Bu kapsama giren suçlar ve suçluların cezalandırılması ile ilgili kararlar alındı. 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Teşkilatı, “İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi”’ni kabul etti.

E. SAVAŞ YILLARINDA TÜRKİYE

Mihver ve Müttefik devletler II. Dünya Savaşı’nda Türkiye’yi, coğrafi konumundan dolayı kendi yanlarında savaşa sokmak istediler. Yoğun baskılarla karşılaşan Türkiye, savaş dışı kalmak,
toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumak amacıyla belirlediği dış politikasından taviz vermedi. Türkiye, Mihver ve Müttefik devletler arasındaki güç çatışmalarını kullanarak bir denge
politikası uyguladı ve II. Dünya Savaşı sonuna kadar savaş dışında kaldı.

1. II. Dünya Savaşı’nda Türk Dış Politikası

Nisan 1939’da İtalya, Arnavutluk’u işgal etti. Bu durum Türkiye, İngiltere, Fransa’yı birbirine yaklaştırdı ve karşılıklı yardımlaşma antlaşmaları için görüşmeler başladı. Bu dönemde askerî araç
gereç yönünden yetersiz olan Türkiye’nin, SSCB’ye karşı savaşa girme ihtimaline karşı büyük miktarda askerî ve mali yardım istemesi, görüşmelerin yavaşlamasına neden oldu. 23 Ağustos
1939’da Almanya ve SSCB’nin imzaladıkları dostluk ve saldırmazlık paktıyla Doğu Avrupa’yı aralarında paylaşmaları Türkiye’nin dış politikası ile ilgili hassas dengeleri bozdu. Bir yanda İngiltere
ve Fransa diğer yanda SSCB’nin bulunması izleyeceği politikada bir yol ayrımına gelen Türkiye’yi zor durumda bıraktı. İlk önce her iki tarafla da iyi ilişkilerini sürdürmek istedi. SSCB’nin daveti
üzerine 25 Eylül’de Moskova’ya giden Türk Dışişleri Bakanı, İngiltere ve Fransa ile imzalanacak antlaşmaya bu ülkenin de katılımını sağlamaya çalıştı. Buna karşılık SSCB ise Boğazlar geçiş
statüsünün kendi lehine değiştirilmesini ve Boğazlar üzerinde Türkiye ile birlikte söz ve kontrol hakkı ve Türkiye’nin İngiltere ve Fransa ile yakınlaşmasını engellemek istemiştir.
Görüşmelerden olumlu bir sonuç çıkmaması üzerine Türkiye, 19 Ekim 1939’da İngiltere ve Fransa ile “Karşılıklı Yardım Antlaşması”nı imzaladı. Antlaşma Avrupalı bir devletin Akdeniz’de
savaşa yol açan bir saldırısı hâlinde Türkiye’nin, her iki devletle “etkin bir iş birliği” şartını getiriyordu. Bu antlaşmanın Türkiye’ye getirdiği sorumluluklar, İngiltere ve Fransa’nın öncelikle
taahhüt ettiği ayni ve maddi yardımların yapılmasına bağlandı. Ayrıca antlaşmaya eklenen ayrı bir protokolde Türkiye, kendisini SSCB ile savaşa girmek zorunda bırakacak herhangi bir
yükümlülükten muaf tutuldu.

İtalya’nın 10 Haziran 1940’ta İngiltere ve Fransa’ya savaş ilan etmesiyle antlaşmada öngörülen durum açıkça ortaya çıktı. Ancak SSCB-Alman yakınlığı devam ederken Türkiye’nin Müttefikler
yanında savaşa doğrudan katılması SSCB’nin tepkisine yol açabilirdi. Bu yüzden Türkiye, kendisine vaat edilen silah ve malzemenin verilmeyişini ve ek protokolü gerekçe göstererek teklife
olumlu cevap vermedi.

1940 yılı sonlarına doğru Balkanlarda kendisini hissettirmeye başlayan Alman-Sovyet rekabeti, eylül ayından itibaren Türk-SSCB ilişkilerinde kısmen bir iyileşme sağladı. Bu durumu
değerlendiren Türkiye, bölgedeki dengeleri koruma amacına yönelik bir birlik oluşturmak için çaba sarf ettiyse de istenilen sonuç elde edilemedi.

İngiltere, 1941 yılı başlarında Hitler’in Balkan Harekâtı’na başlamasıyla Almanların Türkiye üzerinden Orta Doğu petrollerine ulaşmasından endişelendi. Bunun üzerine İngiltere, Türkiye’nin
kendi yanında savaşa katılması durumunda her türlü yardımı yapmaya hazır olduğunu belirtti. Yunanistan’ın Almanlarca işgali ve Bulgaristan’ın Mihver Devletler safında savaşa girmesi,
tehlikeyi Türkiye sınırına kadar dayandırdı. Bu gelişmelerden sonra Almanya, Türkiye ile İngiltere’nin yakınlaşmasını önlemeye çalıştı. 18 Haziran 1941’de Almanya ile Türkiye arasında bir
saldırmazlık paktı imzalandı. 22 Haziran’da Alman ordularının SSCB üzerine saldırıya geçmesiyle Türkiye üzerindeki baskı azaldı.

1941 yılı sonlarında Almanların Orta Doğu ve Kafkasya bölgesine yönelik harekâta girişmesi, ABD’nin savaşa girmesi ve SSCB’nin Almanya ile savaş içinde bulunması Müttefik Devletlerin
Türkiye’nin kendi yanlarında savaşa girmesi konusundaki taleplerini daha da arttırdı.
2.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI DERS NOTU KONU ÖZETİ http://www.tarihsinifi.com ~ 16 ~

Almanların Kasım 1942’de Stalingrad yenilgisinden sonra Müttefiklerin Türkiye üzerindeki beklentilerinin artmasıyla İngiltere ve Türkiye 30 Ocak 1943’te Adana Konferansı’nda bir araya geldi.
Yapılan görüşmelerde, Türkiye’nin savaşa katılmak için hazırlıksız olduğu ve özellikle SSCB’nin savaştan galip çıkması hâlinde duyduğu ciddi endişeler dile getirildi. İngiltere konferans sonunda
Türkiye’nin askerî ihtiyaçlarının tespit edilerek Müttefik Devletlerce yapılacak yardımın arttırılabileceğini bildirdi. Böylece Türkiye Müttefiklere yakınlaşmakla beraber savaş dışında kalmayı
başardı. Aynı yılın sonlarına doğru Moskova’da, bir araya gelen Müttefik güçler, SSCB’nin ısrarı ile Türkiye’nin savaşa girmesi konusunda ikna edilmesini kararlaştırdı. Bunun üzerine İngiltere
ve Türkiye dışişleri bakanları 5-6 Kasım tarihlerinde Kahire’de bir araya geldi. Türkiye Müttefiklerin savaşa girmesi konusundaki teklifleri reddederek savaş dışı kalmayı sürdürdü.

1943 başlarında İngiltere’nin Türkiye’yi savaşa dâhil etme konusunda ısrarcı olmasının iki sebebi vardı. Birincisi Almanya’yı etkisiz hâle getirmek için Avrupa içlerine girmek zorunda olması,
ikincisi ise savaş sonunda stratejik bir öneme sahip olan Balkanlarda oluşabilecek bir boşluğun SSCB tarafından doldurulmasından endişe duymasıydı. Dolayısıyla Türkiye’nin bölgede açacağı
bir cephenin bu sebepleri ortadan kaldıracağını düşünmesiydi. Faruk SÖNMEZOĞLU, Türk Dış Politikası, s. 7

Müttefiklerin isteği üzerine Türkiye’yi savaşa katılma konusunda ikna etmek isteyen Roosevelt ve Churchill, İnönü’yü Kahire’ye davet etti. Böylelikle, 4-6 Aralık’ta gerçekleşen Kahire
görüşmelerinde İnönü Türkiye’nin ihtiyacı olan silah ve malzemenin sağlanması şartıyla savaşa katılmayı ilke olarak kabul etti. Ancak 1944 yılı başlarında Türk ve İngiliz askerî yetkililerinin
Türkiye’nin ihtiyaçlarının tespiti konusundaki çalışmaları sonuca ulaşamamıştır. Bu durum Müttefiklerin Türkiye’ye yaptıkları yardımı kesintiye uğratırken taraflar arasındaki ilişkileri durma
noktasına getirdi. 1944 yılı içerisinde Türkiye, Müttefiklerle olan ilişkilerini yeniden canlandırmaya gayret etti. Bu amaçla askerî nitelikli Alman gemilerin Boğazlar’dan geçmesini engelledi ve
Almanya’ya yaptığı ihracatı durdurdu.

Türkiye 23 Şubat 1945’te savaş sonrası düzenin oluşturulacağı San Francisco Konferansı’na katılabilmek ve Yalta Konferansı kararları uyarınca Birleşmiş Milletler Teşkilatının asil
üyeleri arasında yer alabilmek için Almanya’ya savaş açtı. Ancak savaş ilanı yalnızca simgesel bir hareket olarak kaldı.

2. II. Dünya Savaşı’nın Türkiye’ye Etkileri

Türkiye II. Dünya Savaşı’na fiilen katılmamasına rağmen, savaşın getirdiği ağır ekonomik şartları tümüyle yaşadı. Savaş
ihtimaline karşılık ülke gelirinin önemli bir kısmı savunma alanına ayrıldı. Hedeflenen ekonomik planlar ve sanayi yatırım
programları ertelenmek zorunda kaldı. Seferberlik dolayısıyla tarım ve sanayi sektöründe iş gücünün azalması üretimin
büyük ölçüde gerilemesine sebep oldu. 1929 Ekonomik Buhranı sonucunda büyük ölçüde daralmış olan ithalat, daha
savaşın ilk yıllarında yarı yarıya düştü. Müttefik ülkelerin Türkiye’nin Almanya ile olan ticari faaliyetlerini durdurma
yönündeki telkinleri ekonomik gelişme sürecini de durdurdu.

Savaş yıllarında Türkiye’de izlenen ekonomik politika, büyümeyi ve gelişmeyi hızlandırmak hedefinden ziyade mal darlığını
hafifletmek, fiyat artışlarını frenlemek, karaborsa ile mücadele etmek ve sosyal adaleti sağlamak gibi hedeflere yönelmişti.
Çünkü savaşın başladığı ilk günlerde hemen hemen her eşyaya önemli ölçüde talebin olması, gereksiz yere fazla mal alınarak
stoklanmasına yol açtı. Bu malların yüksek kâr elde edilerek satılması, mevcut hükümetleri bazı kararlar almak zorunda
bıraktı. Yersiz fiyat yükselmelerine engel olmak amacıyla fiyatları yükseltilen maddelere “narh koyma” bu kararlardan bir
tanesiydi. 18 Ocak 1940’ta çıkan ve 1942’de değişikliğe uğrayan “Millî Korunma Kanunu” alınan tedbirlerin dayanak noktası
oldu. Millî Korunma Kanunu, hükümete ekonomik hayatı düzenleyici çok geniş imkânlar sağlamaktaydı. Bu kanun ile üretim,
dağıtım ve tüketim ilişkileri tümüyle devlet kontrolü altına alındı. Devlet, gerektiğinde üretimi aksatan işletmelere el
koyabilme yetkisine sahipti. Dış ticaretin düzenlenmesi ve kontrolü gibi müdahaleler de devlet eline bırakıldı. Ayrıca
hükümet, halkın ve millî savunmanın ihtiyaç duyduğu maddelerin değer fiyatının ödenmesi karşılığında almaya ve amacına
göre ihtiyacı olan kurumlara kârsız vermeye yetkiliydi. Millî Korunma Kanunu’nun 6. maddesine dayanarak Petrol Ofisi, Et ve Balık Kurumu gibi bazı kurumlar oluşturuldu.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 1

III. ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ

II. Dünya Savaşı’ndan sonra 1991’e kadar SSCB liderliğindeki Doğu Bloku ile ABD liderliğindeki Batı Bloku arasında süren ve gerginlikle geçen döneme “Soğuk Savaş Dönemi” adı verilmiştir.

II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ve Asya’da, güçler dengesinde büyük boşluklar meydana geldi ve dengeler beklenildiği gibi hemen kurulamadı. Bu durumun oluşmasında, yenilen devlet-
lerle birlikte galip devletlerden İngiltere ve Fransa’nın da savaştan büyük ölçüde yıpranmış olarak çıkması önemli rol oynadı. Bu devletlerin kendilerine gelebilmeleri için uzun yıllara gerek
vardı. Avrupa’da Almanya’nın, Asya’da Japonya’nın yerini tek başına dolduracak nitelikte bir devlet yoktu. Bununla beraber Batılı devletler barışı tesis ettiklerine inanarak ve Birleşmiş Millet-
ler Teşkilatının varlığına güvenerek ordularının büyük bir kısmını terhis ettiler. Bu ortamda savaştan sonra güçlü olarak ayakta kalabilenler ise siyasi ve ekonomik doktrinleri birbiriyle çatışan
ABD ile SSCB idi.

SSCB, savaş sonundaki antlaşmalarla Avrupa’nın önemli bir bölümünü nüfuzu altına aldı ve ordusunu güçlendirerek
savaş sanayisini geliştirdi. Uluslararası politikada aktif bir rol oynayarak politikaya doktrin ve ideoloji unsurlarını dâhil
etti. Dış politikasını kendi rejimini bütün dünyaya yaymak esası üzerine kuran SSCB, yayılmacı bir politika izledi. Dün-
yada tek atom bombası yapabilecek güce sahip olmasına rağmen ABD’nin bu ülkedeki savaş karşıtı kamuoyunun etkisi
ile kıtasına çekilme eğilimi göstermesi SSCB’nin işine yaradı. Savaş sırasında işgal ettiği Doğu ve Orta Avrupa ülkelerini
her yönüyle kendine bağlayan SSCB, Türkiye, Yunanistan ve İran üzerinde baskı kurmaya çalıştı. Uzak Doğu’da ve
Çin’de iç mücadelelerin ortaya çıkmasına sebep oldu. SSCB rejiminin getirdiği düzene karşı olan ülkeler, onun bu çaba-
larına karşı koydu ve kendilerini güvende hissetmedikleri için ABD’ye yaklaştı.
II. Dünya Savaşı sonrası uluslararası mücadele, farklı dünya görüşlerinin çatışmasıyla oluştu. “Soğuk Savaş” olarak ad-
landırılan dönemde bu devletleraralarındaki anlaşmazlık ve çatışmaları doğrudan birbirlerine karşı sıcak bir savaşa gir-
meden sürdürdüler.
1945’e kadar uluslararası ilişkilerin ve dünya politikasının merkezi Avrupa idi. Asya, Afrika ve Latin Amerika, XX. yüzyılın
ortalarına kadar uluslararası politikada aktif bölgeler değildi. Ancak savaş sonunda farklı kıtalar ve bölgeler dünya poli-
tikasında aktif rol oynamaya başladı. Asya’da Çin Halk Cumhuriyeti ve Hindistan gibi geniş ve kalabalık nüfuslu iki ülke-
nin ortaya çıkışı ve Japonya’nın büyük bir ekonomik kuvvet olarak tekrar güç kazanması ile bu kıta, milletlerarası politi-
kada önemli bir güç hâline geldi.

Asya ve Afrika’daki sömürge hâlindeki ülkeler, bağımsızlığını kazanmaya başladı. Böylece “Üçüncü Dünya” veya “Bağlantısızlar Bloku” adı verilen yeni bir blok doğdu. Aynı zamanda II. Dünya
Savaşı sırasında hava sahasının kullanımı ile ortaya çıkan yeni rekabet alanı, bu dönemin sonlarına doğru teknolojik gelişmelere paralel olarak uzaya kadar taşındı.

A.BLOKLARIN KURULUŞU

1. Doğu Bloku’nun Kuruluşu

SSCB, II. Dünya Savaşı’nda Almanları durduran ve ilk kez yenilgiye uğratan devlet olmuştu. 1944 yazından itibaren Almanları topraklarından çıkarmayı başardı ve batıya doğru işgal hareketle-
rini sürdürdü. Batılı devletler savaşın bir an önce bitmesini istediği için SSCB’nin Almanya’ya karşı savaştan çekilmesinden endişe duydu ve bu işgallere karşı çıkmadı.

SSCB orduları Doğu Avrupa’da ilerleyerek bu topraklardaki Alman işgaline son verdi. Savaş sonunda barış antlaşmalarının esaslarının görüşüldüğü konferanslarda SSCB, her ne kadar bu
bölgeleri boşaltmaya söz verdiyse de boşaltma şekli ve süreci konusunda belirleyici kararlar alınamadı. Savaş sonrasında da bu bölgelerdeki işgal devam etti. SSCB, bu bölgelerde savaş önce-
sinde Moskova’ya sığınan komünist parti liderlerinin ülkelerine geri dönmelerine imkân sağladı. SSCB ordularının kurtarıcı olarak görüldüğü bu bölgelerde kalması komünist partiler için büyük
bir dayanak oldu. SSCB bir taraftan Orta Doğu’ya girmeye çalışırken bir yandan da Avrupa’daki durumunu sağlamlaştırmak için, işgal altında tuttuğu ülkelerde komünist rejimler kurdu. Böy-
lece uydu devletler oluşturarak Doğu Bloku’nun oluşmasına zemin hazırladı.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 2

Şubat 1945’te Yalta Konferansı sonunda İngiltere, ABD ve SSCB “Kurtulan Avrupa Hakkında Bildiri” yayınladılar. Bildiride SSCB işgalindeki ülkelerde serbest ve demokratik seçimler gerçekle-
şinceye kadar bütün siyasi eğilimleri temsil eden geçici hükümetler kurulması istendi. Bu ülkelerde hükümetler genellikle koalisyon kabineleri şeklinde kuruldu. Fakat kabinelerde önemli
bakanlıklar ve bunlara bağlı güvenlik kuvvetleri, mahkemeler ve kitle haberleşme araçları, SSCB yanlısı güçlerin kontrolü altına girdi. Bir süre sonra da hükümetler, tamamen Sovyet yanlıların-
dan meydana gelmiş oldu. 1947’ye gelindiğinde Macaristan, Bulgaristan, Romanya, Polonya ve Çekoslovakya’daki hükümetlere karşı muhalefetin tamamı tasfiye edildi.

Savaştan yenik çıkan Almanya, savaş sonunda dört işgal bölgesine ayrılmıştı. Barış antlaşmaları imzalandıktan sonra Batılılar, Almanya’nın işgal statüsünün sona erdirilerek bütünlüğünün
tekrar sağlanabileceğini düşünüyordu. Birleşmeye giden yolu açmak için İngiltere, Fransa, ABD, işgalleri altındaki bölgeleri birleştirdiler. Bu gelişme üzerine SSCB’nin Batılıları Berlin’den
atmaya çalışması Berlin Buhranı’nı ortaya çıkardı. Berlin, SSCB tarafından ablukaya alındı. Şehre giriş ve çıkışlar kontrol altına alındı. Şehir, elektrikten ve yiyecekten yoksun bırakıldı. Batılı
devletler hava köprüsü kurarak şehre aylarca yiyecek taşıdı. Ablukadan istediği sonucu alamayan SSCB, ablukayı kaldırdı. Sonunda 23 Mayıs 1949’da Federal Alman Anayasası ilan edilerek
Batı Almanya’da resmî adı ile “Federal Alman Cumhuriyeti” kuruldu.

Federal Alman Cumhuriyeti’nin kurulmasına karşılık, SSCB de kendi işgal bölgelerinde Ekim 1949’da Demokratik Alman Cumhuriyeti’ni kurdu.

Federal Alman Cumhuriyeti Batı’nın desteğiyle hızlı bir gelişme gösterdi. Bu gelişme Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde yaşayanların ilgisini çekmeye başladı. Bunun üzerine Demokratik
Almanya tarafından Federal Almanya’ya geçişler yasaklandı. Bu itibar kaybını önlemek için Sovyet lideri Kruşçev, Berlin’in tarafsız bir şehre dönüştürülmesini istedi. Ancak şehrin bütün kont-
rol noktaları Demokratik Almanya’nın denetiminde kalıyordu. Batılıların bu öneriyi reddetmesi üzerine üç sene süren gergin dönem, Demokratik Almanya’nın Batı Berlin’i çeviren duvarı inşası
ile son buldu.

a.Doğu Bloku İçindeki Diğer Gelişmeler

Komünist rejimlerin kurulması Doğu Bloku içinde genellikle SSCB’nin etkisi ile gerçekleşirken Yugoslavya ile Arnavutluk’ta bu rejimler farklı şekillerde iktidara geldi. Her iki ülke savaş sırasında
Alman işgaline uğrayınca bu ülkelerin komünist partileri hemen direniş kuvvetleri oluşturmuşlar ve savaş boyunca Almanlara karşı çarpışarak ülkelerinin kontrolünü ellerine almışlardır. Bu
gelişmelerde SSCB’nin hiçbir yardımı ve tesiri olmamıştır. Bu nedenle Yugoslavya ve Arnavutluk, Moskova’ya karşı bundan sonra daha bağımsız bir tutum izlemişler ve Moskova’nın etkisinde
kalmamışlardır.

Çin’de komünist yönetimin kurulması iç savaşlar sonucunda gerçekleşmiştir. Savaş sırasında Japon saldırılarına karşı beraber mücadele eden Çinli komünistler ve milliyetçiler savaştan sonra
birbirleriyle iktidar mücadelesine girdiler. ABD’nin yaptığı geniş ekonomik ve askerî yardımlarla 1946 ve 1947 yıllarında üstün duruma geçen milliyetçiler, başarısız bir yönetim sergileyince
Sovyet Rusya’dan yardım alan komünistler, milliyetçileri yenilgiye uğrattılar. Mao Zedong, 1 Ekim 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etti.

Kore, 1945’te Yalta Konferansı’nda alınan kararla iki işgal bölgesine ayrılmıştı. Rusya Kuzey Kore’yi; Amerika da Güney Kore’yi işgal edecekti. Potsdam Konferansı’nda 38. enlem, iki bölgeyi
ayıran sınır olarak kabul edildi. Aralık 1945’te Moskova’da buluşan dört büyükler (ABD, SSCB, Çin ve İngiltere) Kore için demokratik bir hükümet tasarısı hazırlama kararı aldılar. Fakat bir
taraftan Amerika ile SSCB arasındaki müzakereler, diğer yandan Birleşmiş Milletlerin çabaları iki Kore’nin birleşmesini sağlayamadı. Bunun üzerine ABD, 10 Mayıs 1948’de Güney Kore’de
seçimler düzenledi ve bunun sonucunda Güney Kore Cumhuriyeti kuruldu. SSCB de Kuzey Kore’de 1948 Ağustosunda bir seçim düzenledi ve onlar da kuzeyde, 9 Eylül 1948’de Kore Halk
Cumhuriyeti’ni kurdular. Böylece SSCB kontrolünde Kuzey Kore’de komünist yönetim kurulmuş oldu.

Küba uzun yıllar diktatörler tarafından yönetilmişti. Batista diktatörlüğüne karşı başlattığı mücadeleyi başarıyla sonlandıran Fidel Castro, kendi hükümetini kurarak başbakan olmuştu (1959).
Castro, kendine iki kutup arasında bir yer edinmek istiyordu. Fakat ABD’nin Castro’yu iktidardan uzaklaştırmak istemesi ilişkilerin bozulmasına ve Küba ile SSCB’nin yakınlaşmasına neden
oldu. Ülkedeki özel işletmeleri kamulaştıran Castro, sosyalist bir yönetim kurdu.

b.Sovyet Modeline Göre Ekonomik ve Sosyal Düzenin Kurulması

Komünist partilerin yönetime hâkim oldukları Doğu Avrupa ülkelerinde yapılan anayasalarla siyasi, ekonomik ve sosyal düzen Sovyet modeline göre kuruldu. Ayrıca SSCB, bu devletleri kont-
rolü altında tutmakla beraber, bu devletlerarasında dostluk, iş birliği ve saldırmazlık anlaşmaları imzalanmasını sağlayarak bir blok oluşturmuştur.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 3

SSCB’nin Avrupa’da egemenlik kurmaya başlaması, ABD’yi tedbir almaya sevk etti. Amerika bu nedenle 1947 Martında Truman Doktrini’ni ve 1947 Haziran’ında da Marshall Planı’nı uygula-
maya koydu. Truman Doktrini, Amerika’nın Sovyet tehdidine maruz kalan ülkeleri destekleme, Marshall Planı da hür Avrupa’yı ekonomik bakımdan kalkındırma ve güçlendirme amacını
taşıyordu.

Amerika’nın bu yeni tutumu SSCB‘yi telaşlandırdı. SSCB, ekonomik, siyasi ve askerî yönden kendine bağlı uydu ülkelerle Moskova arasındaki bağları daha da güçlendirmek ve aynı zamanda da
uluslararası ideolojik faaliyetleri bir merkezden idare etmek için yeni tedbirlere başvurmaya karar verdi. Bu amaçla 1947 Eylül ayında Sovyet Rusya, Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya, Maca-
ristan, Polonya, Çekoslovakya, Fransa ve İtalya komünist partilerinin liderleri Polonya’da toplandı. Yayınladıkları bildiride 5 Ekim’de “Cominform”un (Kominform) kurulduğunu ilan ettiler.

25 Ocak 1949’da komünist ülkeler arasında ekonomik iş birliği ve dayanışma amacıyla “Comecon” kuruldu. Bu teşkilatta kurucu üye olarak SSCB, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Polonya
ve Çekoslovakya gibi ülkeler yer almaktaydı. Kuruluşa daha sonra Arnavutluk, Demokratik Almanya, Moğolistan ve Küba da katıldı.

1949’da kurulan NATO’nun askerî etkinliklerini artırması üzerine Doğu Bloku’nda kollektif savunma ve iş birliği amacıyla 14 Mayıs 1955’te Varşova Paktı kuruldu. Pakt’ın kurulmasında ilk imza
atan ülkeler Arnavutluk, Romanya, SSCB, Demokratik Almanya, Bulgaristan, Polonya, Çekoslovakya ve Macaristan’dı.

c.Sosyalist Blok’ta Sarsıntılar

1924’ten beri SSCB’yi yöneten Stalin, 5 Mart 1953’te Moskova’da öldü. Daha Stalin ölmeden önce baş gösteren siyasi çatışmalar ve onun ölümüyle ortaya çıkan iktidar mücadelesi bloktaki
sarsıntıları iyice arttırdı. SSCB’nin hâkimiyet politikasına karşı gerek rejim ortaklığı olan devletlerde gerekse uydu devletlerde tepkiler ortaya çıktı. Blok içindeki bu sarsıntılar SSCB’nin dış
politikasını da etkiledi.

SSCB-Yugoslavya İlişkileri
Yugoslavya, Doğu Bloku’na dâhil olmakla beraber, 1945 yılından beri bazı konularda SSCB ile anlaşmazlık içindeydi. Bu durumun nedenleri arasında SSCB’nin diğer uydu devletlerde olduğu
gibi Yugoslavya’yı da tam denetimi altına almak istemesi ve Yugoslav lideri Tito’nun buna yanaşmaması, Tito’nun Moskova’yla iyi ilişkiler içinde olmakla beraber Balkanlarda liderliği üstlen-
mek istemesi ve SSCB’nin buna karşı çıkması ve iki devlet arasındaki ideolojik görüş ayrılıkları gösterilebilir. Bu gelişmeler sonucunda iki devletin arası açıldı ve SSCB’nin direktifleri sonucunda
Yugoslavya, 28 Haziran 1948’de, Cominform’dan çıkarıldı.

Yugoslavya, komşusu olan diğer Doğu Bloku devletleri tarafından tehdit edilince 1953’te Balkan Paktı’na girdi. Bu durumdan yararlanmak isteyen ABD, Yugoslavya’yı Batı Bloku’na çekmek
için, bu ülkeye askerî ve ekonomik yardıma başladı. SSCB-Yugoslavya ilişkileri ancak 1955’ten itibaren düzelmeye başladı. Bununla beraber Yugoslavya, bu tarihlerden itibaren daha çok Asya
ve Afrika ülkeleriyle, Bağlantısızlar Bloku’nun öncülüğünü yapacak bir dış politika izlemeye başladı.

SSCB-Çin İlişkileri
Çin Halk Cumhuriyeti’nin 1949’da kurulması, güçler dengesini etkilemiştir. Yeni yönetim, SSCB ile ilişkilerini güçlendirmeye yönelik politika izlemeye başladı. 1950’de imzalanan dostluk anlaş-
masından sonra aynı yıl başlayan Kore Savaşı bu yakınlaşmayı daha güçlendirdi. Buna karşılık ABD yeni Çin yönetimini tanımadı ve bu ülkeye ticari ambargo uygulamaya başladı. Daha sonra
Pekin hükümeti, Birleşmiş Milletler (BM) Teşkilatından çıkarılarak yerine Tayvan hükümeti alındı. Bu gelişmelerin de etkisiyle 1953 yılına gelindiğinde Çin-Rus dostluğu en üst seviyeye ulaştı.

Zamanla büyük bir güç hâline gelen Çin Halk Cumhuriyeti, SSCB’den bağımsız bir politika gütmeye başladı. SSCB-Batı ilişkilerinde başlayan yumuşama, Çin’in yalnız kalmasına ve dayanışmanın
bozulmasına neden oldu. SSCB-Çin arasında 1960’tan itibaren artan anlaşmazlığın nedenleri arasında iki ülke arasındaki liderlik iddiası, tarafsız ülkelerde nüfuz rekabeti, Batılı devletlerle
ilişkilerin şekli; Doğu Türkistan, Moğolistan gibi sınır bölgeleri sorunu, SSCB’nin Çin’e yapacağı ekonomik yardımın miktarı ve zamanı gösterilebilir.

Çin, 1965-1966’daki Kültür İhtilali’nden sonra çok yönlü dış politika izleyerek Amerika ile ilişkilerini düzeltmiş, BM’ye tekrar üye olmuştur. Bu gelişmeler Doğu Bloku’nun güç kaybetmesine yol
açmıştır.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 4

SSCB-Macaristan İlişkileri
Stalin’in ölümünden sonra Doğu Bloku’nda ayaklanmalar hızla yayılmaya başlamış, Doğu Berlin’den sonra Macaristan’daki fabrika işçileri ekonomik şartlardan dolayı Haziran 1953’te ayaklan-
mışlardı. Bunun üzerine SSCB, imre Nagi (Naj)’yi yeni başbakan olarak atadı. Nagi, siyasi baskıları azaltarak reformlar yaptı. Nagi’nin komünist sistemi yumuşatmaya yönelik politikaları SSCB
tarafından tepkiyle karşılandı ve Nagi görevden alındı.

Alınan tedbirlere rağmen Nagi Dönemi’nde temelleri atılan adımlar, Macarlar arasında değişim isteğini güçlendirmiş bulunuyordu. 23 Ekim 1956’da Budapeşte’de yapılan gösterilere yaklaşık
200.000 kişi katılmıştı. Polisin kalabalığa ateş açmasıyla barışçı gösteriler bir anda ayaklanmaya dönüştü. Halk, silahlanmaya başladı. Ülkenin hemen her kentinde millî ihtilal komiteleri kurul-
muştu. Yeniden iktidara gelen Nagi’nin üst üste verdiği ödünler, ayaklanmayı durdurmaya yetmedi. SSCB, 30 Ekim’de birliklerinin Macaristan’dan çekileceğini deklare etmesine rağmen 31
Ekim’de Budapeşte’yi kuşattı. Nagi, 1 Kasım’da Varşova Paktı’ndan ayrılma kararını açıklayarak Birleşmiş Milletler aracılığıyla büyük devletlerin korumasını istedi. Bu gelişme üzerine SSCB
birlikleri Budapeşte’yi işgal etti. Kısa sürede silahlı direniş bastırıldı. İşçilerin başlattığı genel grevin sona erdirilmesi ise birkaç haftayı aldı. Düzenin sağlanmasından sonra geniş çaplı tutukla-
malara girişildi.

Macar Millî Ayaklanmasında Arnavutluk, Çekoslovakya, Bulgaristan SSCB’yi desteklemiş, Çin ise ayaklanmacıların haklı olduğunu savunmuştur.

SSCB-Çekoslovakya İlişkileri
II. Dünya Savaşı’ndan önce Çekoslovakya’da “sosyal demokrasi” anlayışı hâkimdi. Çekoslovak toplumu; liberal, milliyetçi, demokrat vb. farklı düşünceden insanlardan oluşuyordu.

Çekoslovakya, savaştan sonra SSCB’nin etkisinde kalarak Varşova Paktı’na girdi. 1953 yılı baharında Doğu Bloku’nda görülen ağır ekonomik şartlar Çekoslovakya’da da kendini gösterdi. Mev-
cut hükümetin 30 Mayıs 1953’te enflasyonu düşürmeye yönelik yayınladığı kararlar halk tarafından tepkiyle karşılanmış, bazı şehirlerdeki fabrika işçileri “hür seçim” sloganlarıyla ayaklanarak
mevcut yönetimi ve SSCB’yi protesto etmişlerdi. SSCB’nin de desteğini alan Çekoslovak Komünist Partisi yönetimi, sert tedbirlerle ayaklanmaları bastırmıştı.

Çekoslovakya’da 1967’de Aleksander Dubcek liderliğinde “insancıl komünizm” hareketi başladı. Bu hareketin amacı, Çekoslovakya’da insan hürriyetini esas alan bir komünist sistemini uygula-
maktı.

1968’de yayınlanan “harekât programı” sosyalizmin demokrasi ilkeleri ile birleştirilerek yeni bir siyasi sistemin oluşturulması amacındaydı. Tek partili sosyalist devlet yönetimine karşı olan
inkılapçı nitelikteki bu hareket ile toplanma ve dernek, düşünce ve ifade, inanç ve kanaat gibi insanın temel hak ve hürriyetlerinin sağlanması gerektiği vurgulandı. Çekoslovakya’nın şartlarına
uygun sosyalist demokratik modelin kurulması ve serbest seçimlerin yapılması da ifade edildi.

SSCB, Varşova Paktı üyelerinin desteğini de alarak Çekoslovakya’daki “insancıl komünizm” hareketini ikili görüşmeler ve baskı yoluyla engellemeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Gelişmeler
üzerine “Varşova Paktı ordusu” 21 Ağustos 1968’de Çekoslovakya’yı işgale başladı. Çeklerin “insancıl komünizm” hareketi başarısızlıkla sonuçlandı.

2. Batı Bloku’nun Kuruluşu


Daha önce belirtildiği gibi II. Dünya Savaşı dünyadaki dengelerde büyük bir değişime neden olmuştu. Uluslararası politikada daha önce aktif rol üstlenen devletlerin savaştan yıpranarak
çıkması, Avrupa ve dünya siyasetinde boşluk meydana getirmişti. SSCB’nin yayılmacı politika izlemesi, Türkiye’den toprak ve üs istemesi, Yunan iç savaşı, İngiltere’yi endişeye düşürdü. İngil-
tere’nin ekonomik nedenlerden dolayı bu bölgedeki askerlerini çekeceğini belirtmesi ve SSCB yayılmasını ancak ABD’nin engelleyebileceği yönündeki telkinleri, kabuğuna çekilmeyi düşünen
ABD’nin Batı’nın liderliğini üstlenmesi için açık bir davetti. Bu davet ABD’yi aktif politika izlemeye sevk etmişti.

ABD, 1946’dan sonra SSCB yayılmasına karşı Doğu Bloku’nu kuşatmaya yönelik bir “çevreleme politikası” izlemeye başladı. Bu doğrultuda Truman Doktrini ve Marshall Planı uygulamaya
konulmuş, paktlar kurulmuş, askerî anlaşmalar imzalanmıştır.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 5

a. Truman Doktrini
ABD’nin Batı dünyasının liderliğini açık bir şekilde üstlenmek için yaptığı ilk girişim, Truman Doktrini’nin ilanı olmuştur. Truman Doktrini’nin uygulamaya konulmasının nedeni ABD yöneticileri-
nin dünyanın SSCB tehdidi altında bulunduğuna dair endişeleridir. Truman Doktrini, yeryüzünün iki bloka ayrıldığını ve SSCB-ABD mücadelesinin başladığını ilan etmiştir. Ayrıca Doğu Avrupa
ve Balkanlardaki bölünmeyi çok daha kesin çizgilerle ortaya koymuştur. Yunan İç Savaşı’nın seyrini değiştirip merkezî hükümetin komünistleri yenmesini sağlamıştır.

Doktrinin uygulanması bir başka açıdan II. Dünya Savaşı’ndan önce İngiltere’nin etkisi altındaki bir bölgenin kontrolünün ABD tarafından devralındığının göstergesidir.

ABD, bu doktrini Orta Doğu’ya doğru genişletmek için girişimlerde bulundu. Ancak Moskova’nın o dönemde Orta Doğu’da fazla etkin olmaması nedeniyle kendilerini tehlikede görmeyen Arap
devletleri doktrinin genişletilmesine izin vermediler.

b. Marshall Planı
ABD, ekonomik sıkıntılarına yardımcı olmak için Batı Avrupa’ya 15 milyar dolar ekonomik yardım yapmış fakat bu yardım verimli kullanılmamıştı. Marshall Planı’na göre, Avrupa ülkeleri her
şeyden önce kendi aralarında bir ekonomik iş birliğine girişmeli, iş birliği sonunda ekonomik açık ortaya çıktığında ABD, bu açığın kapatılması için yardım etmeliydi. Plan, her Avrupa ülkesine
Amerikan malı malzeme ve makine yardımını kapsıyordu.

16 Avrupa ülkesinin üyeleri Türkiye dâhil, 22 Eylül’de Amerika’ya sunulmak üzere bir “Avrupa Ekonomik Kalkınma Programı” hazırladılar. Bu program üzerine ABD, 3 Nisan 1948’de “Dış
Yardım Kanunu”nu çıkardı. Bu kanuna dayanarak daha ilk yılında 16’lara (İngiltere, Fransa, Belçika, İtalya, Portekiz, İrlanda, Yunanistan, Türkiye, Hollanda, Lüksemburg, İsviçre, İzlanda, Avus-
turya, Norveç, Danimarka ve İsveç) 6 milyar dolarlık bir ekonomik yardım yaptı. Bu yardım ileriki yıllarda 12 milyar dolara ulaştı. Marshall Planı, SSCB ve onun uydularına da açık olmakla
birlikte, Yogoslavya dışındaki Doğu Bloku üyeleri buna katılmak istemediler. Avrupa’da Marshall yardımları sonucunda üç yıllık bir süre içinde tarım ve sanayi üretimi savaş öncesine oranla
büyük bir artış gösterdi. Dış Yardım Kanunu’nun çıkması üzerine 16 Avrupa ülkesi, 16 Nisan 1948’de “Avrupa Ekonomik İş Birliği Teşkilatı”nı kurdular.

c. NATO’nun Kuruluşu
Marshall Planı ve Truman Doktrini, SSCB’nin Orta Doğu ve Avrupa’daki yayılma faaliyetlerine karşı ABD’nin almış olduğu ilk tedbirlerdir. Çekoslovak darbesinden (Şubat 1948) sonra, İngiltere,
Fransa, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında “Batı Avrupa Birliği” (Mart 1948) adı verilen bir ittifak sistemi kurulmuştur. Berlin Buhranı (Haziran 1948), Batı savunmasının örgütlenme-
sine hız vermişti. Ancak Batı Avrupa devletlerinin gücü SSCB’ye karşı gerekli dengeyi kurmaktan yoksundu. Bu nedenle Amerika’nın bu savunma sistemini desteklemesi gerekiyordu.

Sonunda SSCB’nin tehditlerine karşılık 4 Nisan 1949’da 12 Batılı ülke (İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, İtalya, İzlanda, Danimarka, Lüksemburg, Norveç, Portekiz, ABD, Kanada) ara-
sında kısa adı ile NATO (North Atlantik Treaty Organization) olan Kuzey Atlantik İttifakını kurdu.

İttifak, savunma amacı yanında siyasi, ekonomik, sosyal alanlarda da iş birliğini amaçlıyordu. NATO’nun kurulmasıyla Sovyet yayılmasına karşı etkili bir set kurulmuş, Doğu Bloku’na karşı
denge sağlanmış ve Batı Bloku ortaya çıkmıştır. Türkiye ve Yunanistan 1952 de, Batı Almanya 1955’te ve İspanya da 1982 yılında NATO’ya katılmıştır.

d. Avrupa Konseyinin Kuruluşu


İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, İtalya, İrlanda, Danimarka, Lüksemburg, Norveç ve İsveç 5 Mayıs 1949’da Londra’da Avrupa Konseyini kurdular. Konseyin çalışma alanları, insan hakları,
medya, hukuki iş birliği, sosyal dayanışma, sağlık, eğitim, kültür, spor, gençlik vb. olarak belirlenmiştir. Türkiye Konseye 8 Ağustos 1949’da üye olmuştur.

e. Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)


Avrupa’nın bütünleşmesi ile ilgili düşünceler çok eskilere dayanmakla beraber bu düşünceyi gerçekleştirecek koşullar ancak XX. yüzyılda oluşmuştur. Bu yüzyılın ilk yarısında iki büyük savaşın
acısını yaşayan Avrupa, bir daha bu tür çatışmaların yaşanmaması için çözüm arayışına girmiştir. Çözüm olarak da Avrupa devletleri arasındaki düşmanlığı ortadan kaldıracak bir bütünleşme-
nin gerçekleştirilmesi düşüncesi benimsenmiştir.

Avrupa devletleri bu bütünleşmeyle hem kendi ekonomik potansiyellerini birleştirerek bir Avrupa pazarı oluşturmak hem de Sovyetler Birliği’nin Batı’ya doğru yayılmasının engellenmesi
yönünde önemli bir adım atmak istemişlerdi. Birliğin asıl temeli ise 9 Mayıs 1950 tarihinde Fransız Dış İşleri Bakanı Schuman’ın yayımladığı bir bildiri ile atılmıştır.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 6

Bu girişim sonucunda Fransa, Federal Almanya, Belçika, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda’nın katılımıyla Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kurulmuştur (18 Nisan 1951). Bu başarılı girişim,
Avrupa’da daha geniş kapsamlı bir ekonomik birleşmenin gerçekleştirilmesine yönelik yeni görüşlerin doğmasına yol açmıştır.

Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu oluşturan devletler 1957’de Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğunu kurmuşlardır.

B. PAYLAŞILAMAYAN ORTA DOĞU

I. Dünya Savaşı'ndan sonra İngiltere ve Fransa'nın kışkırtmaları sonucunda Orta Doğu'da Osmanlı Devleti egemenliğinde yaşayan bazı Arap toplulukları millî devletlerini kurabilmek için ayak-
lanmışlardı.

SSCB yönetiminin Çarlık Dönemi'ne ait gizli antlaşmaları açıklaması ve ABD'nin de sömürgeci politikalara karşı çıkması, İngiltere ve Fransa'nın planlarını bozmuştu. Bunun üzerine İngiltere ve
Fransa manda yönetimleri kurarak bölgedeki egemenliklerini devam ettirmişlerdi.

I.Dünya Savaşı'ndan yıpranarak çıkan Avrupa devletleri, Orta Doğu ülkelerinin bağımsızlık mücadelelerine karşı koyacak durumda değildi. Ayrıca SSCB ve Nazi Almanyası'ndan gelen tehditler
İngiltere ve Fransa'nın hareket alanını kısıtlıyordu. Milliyetçi hareketlerin güçlenmesiyle Orta Doğu'da sömürgeci devletler gittikçe artan bir muhalefetle karşılaştılar. Muhalefetin öncülüğünü
ya halk içinden çıkan geleneksel yöneticiler ya da eğitimli seçkinler yapıyordu. 1930'ların ekonomik bunalımıyla ortaya çıkan toplumsal huzursuzluklar, muhalefet liderlerinin halk desteğini
arkalarına almalarında önemli bir etkendi. Bu şartlar İngiltere ve Fransa'nın bölgedeki etkinliklerinin azalmasına neden olmuştu.

Bu gelişmeler üzerine bölge ülkeleri bağımsızlıklarını kazanmaya başladı ve monarşi yönetimleri kuruldu. Pek çok ülkede asgari ölçülerde de olsa kendi kendini yönetme hakkı kabul edildi.
Birçok Müslüman ülkede milliyetçi ve modernleşme yanlıları iktidara geldi.

II. Dünya Savaşı'ndan sonra Soğuk Savaş Dönemi'nde Batılı devletlerin ABD, Doğu Bloku ülkelerinin ise SSCB önderliğinde iki kutba ayrıldığı dünyada özellikle Müslüman toplumlar kendilerini
bu iki kutbun dışında tutmaya çalıştılar. Bununla beraber bağımsızlık sürecinde Batı karşıtlığının artması ve Sosyalist Blok'tan da gelen destek, Mısır, Suriye, Irak gibi bölge ülkelerinin Doğu
Bloku ile ilişkilerinin gelişmesini sağladı. Batılı devletler, kültürel ve dinî özelliklerini bir tarafa bırakarak bu devletleri gelişmekte olan ülkeler statüsündeki blokların dışında değerlendirdiler.
Bölgenin zengin yer altı kaynaklarına sahip olmasına rağmen ekonomik açıdan gelişememiş halk, bu zenginlikten faydalanamamıştır. Manda döneminin mirası olarak toplumlardaki etnik ve
dinî parçalanmışlık, Orta Doğu ülkeleri için sorun teşkil etmeye devam etmiştir. Etnik ve dinî kaynaklı sorunlar, bölge ülkelerinde günümüze kadar süren iç çatışmalara sebep olmuştur. Bu da
ülkelerin siyasi, ekonomik ve kültürel gelişmesini de engellemiştir.

1. İsrail’in Kuruluşu

İngiliz mandası altındaki Filistin'de bir Yahudi yurdunun kurulması çalışmaları, XIX. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmıştı. Bu amaçla toplanan ilk kongre, 29 Ağustos 1897'de İsviçre'de Ba-
sel'de toplanmış ve bu kongrede Yahudilerin Filistin'de bir “yurt” edinmesi kararı alınmıştı.

Filistin, Osmanlı Devleti toprakları içerisinde yer almaktaydı. Bu nedenle Dünya Siyonist Örgütü Başkanı Theodor Herzl, Yahudilerin Filistin'e göç etmelerine izin verilmesine karşılık II. Abdül-
hamid'e Osmanlı Devleti'nin dış borçlarını ödemeyi önermiş ancak istediği sonucu alamamıştı. Buna rağmen Filistin'de izinsiz olarak kurulan Yahudi kolonilerinin sayısı 1914'te kırk altıya
ulaşmıştı.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 7

I. Dünya Savaşı sırasında, Başkan Wilson’un da Yahudi sorununu benimsemesi, İngiltere’yi harekete geçirmiş, İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour, 2 Kasım
1917’de Siyonist Federasyonu Başkanı’na gönderdiği mektupta, İngiltere’nin Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasını kabul ettiğini resmen bildirmişti.
“Balfour Deklarasyonu” adını alan bu belge, Yahudi devleti kurulması sorununun bir dönüm noktası sayılmaktadır. Bu tarihten sonra Yahudiler, büyük
kitleler hâlinde Filistin’e göç etmeye başladılar.

İngiltere’nin 1917’den sonra takındığı tutum ve izlediği politika, Araplar arasında bu devlete karşı sert tepkilere yol açtı. Diğer yandan Araplar ile Yahudi-
ler arasında çarpışmalar başladı. Bu arada Filistin’in iki taraf arasında bölünmesi düşüncesi ortaya atıldıysa da bundan bir sonuç alınamadı. Ancak bu dö-
nemde Filistin’e Yahudi göçü devam etti. Bunun sonucunda da 1882 yılında 35.000’i geçmeyen Yahudi nüfusu 1939 yılı sonlarında 463.535’e ulaştı.

Yahudiler, II. Dünya Savaşı sırasında da Filistin’de bir İsrail devleti kurmak amacıyla çalışmalarını sürdürdüler. Savaşın sonlarına doğru Filistin’deki Yahudi-
ler de girişimlere başladı. Bu arada Filistin’de bağımsız Arap Devleti kurulması için Arap devletleri de çalışmalarını hızlandırdılar.

İngiltere’nin Yahudileri desteklemesine karşılık Almanya ve İtalya, Arapları destekliyordu. İngiltere, ABD’nin de desteğini alarak 1947’de Filistin sorununu
Birleşmiş Milletler Teşkilatına götürdü. Burada Filistin’in Araplar ve Yahudiler arasında bölünmesine, Kudüs’e tarafsız bir statü verilmesine karar verildi.

Birleşmiş Milletlerin bu taksim kararı Arap ülkelerinde tepkiyle karşılandı. Bu ülkelerde ABD ve Birleşmiş Milletler aleyhinde gösteriler yapıldı. 1947 yılı
Aralık ayı başlarından itibaren, Filistin’de, Arap ve Yahudiler arasında çarpışmalar başladı. Güvenlik Konseyi konuyu ele alarak görüştü fakat bir sonuç
alınamadı. Bu sırada da İngiltere, 14 Mayıs 1948’de, Filistin’deki manda yönetimini tek taraflı olarak kaldırdı. Aynı gün, İsrail Devleti’nin kurulduğu ilan
edildi. Bu tarihten sonra günümüze kadar uzanan Arap-İsrail savaşları ve Filistin sorunu başlamıştır.

2. Eisenhower Doktrini

İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu’dan çekilmesinden sonra bölgedeki siyasi boşluğu doldurmak isteyen ABD, Bağdat Paktı’nın kurulmasında, Süveyş krizi esnasında İngilizlerin ve Fransızların
Mısır’dan çıkarılmasında etkin ve tarafsız bir rol oynamıştı. Ama Süveyş krizinde SSCB’nin Araplardan yana tavır koyması bu devletin Orta Doğu’da ilgi görerek taraftar bulmasına, Batı karşıtlı-
ğının artmasına sebep oldu.

ABD Başkanı Eisenhower, Orta Doğu’nun SSCB’nin kontrolüne girmesini engellemek ve bölge halkını ABD’nin yanına çekmek için 5 Ocak 1957’de kongreye bir mesaj gönderdi. “Eisenhower
Doktrini” adını alan bu mesajın amacı: Orta Doğu ülkelerine ekonomik ve askerî yardım yapmak, bu ülkelere komünist bloktan bir saldırı gelmesi hâlinde Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin kulla-
nılması için izin almak ve her yıl 200 milyon dolar harcama yetkisi istemekti. Eisenhower Doktrini ile ABD, Orta Doğu ile ilişkilerini geliştirmiş, SSCB ile ilk defa Orta Doğu’da karşı karşıya
gelmeye başlamıştı.

Bu doktrin ile Orta Doğu ikiye ayrılmıştı. Lübnan, Pakistan, Irak, Türkiye, Afganistan, Libya, Tunus, Fas ve en sonunda İsrail bu doktrini kabul ettiklerini bildirdiler. Buna karşılık Mısır, Suriye,
Ürdün ve Suudi Arabistan’dan olumsuz tepki geldi. Bir kaç hafta sonra Suudi Arabistan, tutumunu değiştirerek Eisenhower Doktrini’ni “iyi ve müsbet” bulduğunu bildirdi.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 8

C. UZAK DOĞU’DA ÇATIŞMA

1. Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kuruluşu

Eylül 1949’da Mao’nun yönetimi ele geçirmesi ile Çin’de komünist yönetim iş başına gelmişti.
Çin’deki rejim değişikliği, ülke içinde büyük değişikliklere neden olduğu gibi Çin’in dış siyasetini ve
uluslararası politikayı da etkilemiştir

Çin’deki yeni rejim, SSCB ve müttefikleri tarafından hemen tanınarak Çin’le otuz yıllık dostluk ve
ittifak antlaşması imzalandı. Bu durum Asya’daki güçler dengesinde Doğu Bloku’nun ağırlığını ar-
tırmasına neden oldu.

Çin, ideolojisine uygun dış politika izleyerek ABD’ye karşı Kore Savaşı’na girdi. 1956 Süveyş krizin-
de Batılı devletlere karşı Mısır’ı destekledi.

Daha önce SSCB-Çin ilişkilerinin 1960’tan sonra Moskova-Pekin çatışmasına dönüştüğü anlatıl-
mıştı.

Hindistan’ın güçlenen Çin’i bir tehdit unsuru olarak görmesi, Çin’in Hindistan sınır bölgesindeki
Nepal, Bhutan ve Tibet’te ideolojisini yaymak istemesi, 1959’dan itibaren iki ülke ilişkilerinin bo-
zulmasına neden oldu. Ayrıca Pakistan’ın Keşmir meselesinden dolayı Hindistan ile ilişkilerinin bo-
zulması, Çin-Pakistan yakınlaşmasına sebep oldu.

Çin, Malaya’da ingilizler ve Çin Hindi’nde (Vietnam, Laos, Tayland, Kamboçya) Fransızlarla müca-
dele eden devrimci gruplara ve Vietnam Savaşı’nda ABD’ye karşı komünist Kuzey Vietnamlılara destek oldu.

İzlediği dış politikayla uluslararası alanda yalnız kalan ve SSCB ile ilişkileri bozulan Çin, 1960’ların sonundan itibaren Batılı devletlerle ilişkilerini düzeltmeye başlamış ve 1972’de BM’ye tekrar
üye olmuştur.

2. Uzak Doğu’da Hâkimiyet Mücadeleleri

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da oluşan Soğuk Savaş bir süre sonra Uzak Doğu’da da çatışmalara neden oldu. Uzak Doğu’daki bu durumun sebebi, ABD ile SSCB arasındaki çıkar çatışma-
larıdır. Ayrıca ABD ve SSCB askerlerinin Kore’deki, Fransa’nın Çin Hindi’ndeki varlığı diğer sebepler arasında gösterilebilir.

a. Kore Savaşı

II. Dünya Savaşı sonunda yapılan anlaşmalara göre Japonları Kore’den uzaklaştırma görevi ABD ve SSCB’ye verilmişti. Japonya savaşta yenilip teslim olunca SSCB, Kuzey Kore’ye; ABD de
Güney Kore’ye yerleşerek 38. enlem sınır olarak kabul edilmişti. Daha sonra SSCB ve ABD’nin iki bölgeyi birleştirmeye yönelik müzakereleri sonuç vermeyince konu Birleşmiş Milletlere götü-
rülmüştü.

Bu girişimden de bir sonuç çıkmayınca kuzeyde SSCB kontrolünde Kore Halk Cumhuriyeti, güneyde de ABD kontrolünde Güney Kore Cumhuriyeti kurulmuştu.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 9

ABD’nin Güney Kore ve Japonya’da asker bulundurarak üstünlük sağlaması, SSCB’yi tedirgin etmişti. SSCB bu duruma Çin’de komünist yönetim kuru-
luncaya kadar ses çıkartmamıştı. SSCB, Çin’de komünist yönetimin iş başına gelmesiyle ABD’yi Uzak Doğu’dan uzaklaştırmaya karar verdi.

Moskova’nın talimatı ile Kuzey Kore, Güney Kore’ye 25 Haziran 1950’de saldırıya geçti. Bu saldırı karşısında ABD’nin başını çektiği bir Birleşmiş Milletler
Kuvveti oluşturuldu. Türkiye de bu kuvvete bir tugayla katıldı. Savaş 1953 yılında sona erdiyse de iki taraf da birbirine kesin üstünlük sağlayamadı.
Savaş sonunda SSCB, ABD’yi Kore’den çıkaramayacağını anladı.

• Kore Savaşı ile birlikte Soğuk Savaş’ın ilk sıcak savaşı gerçekleşmiş oldu.

• Batılı ülkeler, ABD’nin nükleer silah üstünlüğüne rağmen Sovyetlerin yine de savaş başlatabildiğini gördüler; bu nedenle aralarındaki bağları güçlen-
dirdiler, NATO’yu genişlettiler (Türkiye, Yunanistan ve Federal Almanya, NATO’ya alındı).

• Türkiye ilk kez Misakımillî sınırları dışında savaşa katılmış oldu.

b. SEATO (Manilla Paktı)’nun Kuruluşu

II. Dünya Savaşı sonunda Kore gibi Vietnam da ikiye bölündü. Kuzey Vietnam’da komünistlerin güçlerini arttırması ve Kore Savaşı ABD’yi yeni tedbirler
almaya yöneltti. ABD, Uzak Doğu’daki etkinliğini arttırmak için bu bölgede yeni bağımsız olan Tayland, Laos, Kamboçya ve Güney Vietnam’a askerî
yardımlarını arttırdı. Ayrıca Güney Doğu Asya Anlaşma Teşkilatını (SEATO) kurdu(8 Eylül 1954). Bu Teşkilat ABD, İngiltere, Fransa, Yeni Zelanda, Avust-
ralya, Filipinler, Tayland, Pakistan’dan oluşmuştu. Böylece ABD, kurmuş olduğu SEATO ve diğer teşkilatlarla SSCB’yi ve Çin’i Batı Avrupa kıyılarından
Pasifik’e kadar uzanan bir çember içine almıştı.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 10
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 11

D. ASYA VE AFRİKA’NIN KURTULUŞU

I.Dünya Savaşı sonrasında sömürge ülkelerde bağımsızlık hareketlerinin başlamasına rağmen II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar bu hareketler başarıya ulaşamamıştı. II. Dünya Savaşı’ndan
önce Avrupa’da eğitim gören halkın içinden çıkan bazı aydınlar Asya’da ve Afrika’da milliyetçiliği yayarak bu düşüncenin önemli bir ideolojik güç hâline gelmesinde etkili olmuşlardı.

II.Dünya Savaşı ise milliyetçiliğin dünya genelinde yayılmasında ve sömürgeler üzerinde Batı egemenliğinin yıkılmasında belirleyici etken oldu. Batı Avrupa’nın güçlü devletleri, Asya’dan
Afrika’ya kadar uzanan bölgede sömürge halklarının kararlı bağımsızlık talebiyle baş edemeyecek kadar itibar ve güç kaybetmişlerdir. Bu durumda II. Dünya Savaşı’nda Batılı devletlerin üst
üste aldığı askerî başarısızlıklar, sömürge altında yaşayan milletlerin bağımsızlık mücadelesine hız kazandırdı.

Savaş yıllarında toplumların olaylara bakışında meydana gelen değişimle bağımsızlık düşüncesinin önem kazanması ve toprak ilhakının hoş görülmemesi, sömürgeciliğe karşı tepkinin artma-
sına yol açtı. Ayrıca Soğuk Savaş Dönemi’nde sömürge halklarının bağımsızlık talebi, bu halkları yanlarına çekebilmek amacıyla sömürgeci devletlerin dışındaki bloklar tarafından da destek-
lendi. Böylece Asya’dan Afrika’ya kadar birçok ülke bağımsızlığını kazandı.

1.Güney Asya’daki Gelişmeler

1763’ten beri İngiliz sömürgesi olan Hindistan’da 1917’de Mahatma Gandhi’nin faaliyetleri milliyetçilik hareketlerine hız kazan-
dırdı. Bunun üzerine İngilizler 1919’da bazı eyaletlerde bir kısım yetkileri halk tarafından seçilen yerli liderlere bıraktıysa da bu
gelişme,

Hindistan’daki bağımsızlık mücadelesini durdurmaya yetmedi. Bağımsızlık hareketleri Batı’da okuyan Hintli aydınlar tarafından
örgütlendi. Halk tarafından desteklenen bu aydınlar ilk olarak yerel yönetimlerde söz sahibi olmaya başladı. İngilizler, 1935’te
Hindistan’da yeni bir anayasa hazırladı. Eyaletlerde bütün yönetim yetkileri Hintli yöneticilere bırakıldı. 30 milyon kadar Hint-
liye seçme hakkı tanındı. Bu sırada Hindu egemenliğindeki Müslü- manlar, Hintlilerden ayrılarak ayrı bir devlet kurma istekle-
rini dile getirdiler. 23 Mart 1940’ta Lahor’da toplanan “Müslümanlar Birliği Cemiyeti Kongresi”, Hindulardan ayrı bir Pakistan
Devleti kurulmasını kararlaştırdı. Bu hareketin liderliğini Muhammed Ali Cinnah yapmaktaydı.

1945 yılında İngilizler, yeni bir anayasa hazırlanmasına karar vererek, kurucu meclis ve geçici bir hükümet kurulmasını kabul
etti. 1946’da Hint Yarımadası’nda Hindistan ve Pakistan adlarında iki bağımsız “dominyon” kurulması kararlaştırıldı. 14 Ağustos 1947’de İngiliz askerlerinin Hindistan’ın kuzeyinden çekilmesi
ile Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgeler -İngiliz Uluslar Topluluğu (Common-wealth) içinde ve dominyon statüsünde- Pakistan adı ile kuruldu. Ancak bu devlet, Kuzey Hindistan’ın doğu
ve batısında birbirinden çok uzakta iki bölümün birleşmesinden meydana geliyordu.

Pakistan’ın bu durumu 1971’e kadar sürdü.) 15 Ağustos 1947’de İngiltere’nin Hindistan’dan çekilmesi ile Hindistan, bağımsızlığını kazandı ve İngiliz Uluslar Topluluğunun bir üyesi oldu.

Hindistan ve Pakistan’daki bağımsızlık mücadelesi bölge ülkeleri üzerinde etkisini göstermiş; Seylan, Birmanya ve Malezya İngiltere’den; Endonezya Hollanda’dan; Vietnam, Laos ve Kam-
boçya Fransa’dan bağımsızlıklarını kazanmışlardır.

Hindistan 1947’de bağımsızlığını kazandıktan sonra iki bloka da dâhil olmayıp Bağlantısızlar Hareketi’nin önde gelen devletlerinden biri oldu. Keşmir meselesi sebebiyle 1965’te çatışmalar
yaşadığı Pakistan’ın Çin ile ittifak yapması üzerine SSCB ile iyi ilişkiler kurdu. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle ABD ile olan iyi ilişkilerini daha da geliştirdi.

Bugün kalabalık nüfusu ve askerî gücüyle önemli bir ülke hâline gelen Hindistan, buna rağmen kişi başına düşen millî gelir açısından hızlı bir büyüme gösterememiştir. Ülkede toplumsal, dinî,
bölgesel nitelikli çatışmalar hâlâ devam etmektedir. Hindistan, yaşadığı sorunlara rağmen günümüze kadar demokratik hükümet şeklini koruyabilmiştir.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 12

Kurulduğu günden itibaren uzun süre ordu tarafından yönetilen Pakistan, Afganistan’ın SSCB tarafından işgal edildiği dönem, Af-
gan mültecilerinin akınına uğradı. SSCB-Hindistan ittifakına karşı Afgan direnişçilerine destek verdi. Hindistan ile yaptığı savaşlarla
beraber ülkedeki dinî, askerî ve siyasi çekişmeler ülkenin sosyal ve ekonomik dengelerini sürekli bozmaktadır.

Güney Asya ülkelerinde II. Dünya Savaşı’ndan günümüze kadar karışıklıklar hüküm sürdü. Vietnam, Kamboçya gibi bazı ülkelerde
bağımsızlık kazanıldıktan sonra iç savaşlar çıktı. İç çekişmelerin yanında Malezya ve Endonezya gibi komşu ülkeler arasında sınır
çatışmaları yaşandı. Bölge ülkelerinin birçoğunda uzun yıllar diktatörlük yönetimleri hüküm sürdü. Bu durum demokrasinin geliş-
mesini engelledi. Parlamenter sisteme geçişler yakın zamanda görülmeye başladı.

Bölge ülkeleri Soğuk Savaş Dönemi’ndeki siyasi şartlara bağlı olarak farklı bloklarla ilişki kurmuşsa da kendi aralarındaki sorunların
çözümünde büyük güçlerin müdahalesini dengelemek, siyasi, ekonomik ve ticari alanda iş birliğini sağlamak amacıyla ASEAN (Gü-
neydoğu Asya Milletleri Birliği)’ı kurdu (8 Ağustos 1967). Filipinler, Malezya, Tayland, Endonezya ve Singapur’un kurduğu bu teş-
kilata daha sonra Brunei, Vietnam, Laos, Birmanya (Myanmar) ve Kamboçya dâhil olmuştur.

Bölge ülkeleri yer üstü ve yer altı zenginliklerine (demir, kömür, petrol, manganez, çinko vb.) sahip olmasına rağmen uzun yıllar sömürge yönetiminde kaldıkları için ekonomik açıdan birkaç
ülke dışında (Malezya, Endonezya gibi) yeterince gelişme gösterememişlerdi
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 13

2. Afrika’daki Gelişmeler

1941’de Atlantik Paktı’nda Roosevelt ve Churchill tarafından açıklanan ilkeler (hür irade ve özerklik) Afrika’daki Avrupa sömürgeciliğinin sonunun geldiğini belirtiyordu. Afrika’da sömürgecili-
ğin sona ermesi, İtalyanların Etiyopya (1941) ve Libya’dan (1943) çıkarıldığı yıllarda başladı.

Afrika’daki devletlerin, bağımsızlıklarını kazanmalarına rağmen insanlar dünya standartlarının altında yaşamaktadırlar. Kabilecilik anlayışının hâkim olması demokratikleşmenin önünde en
büyük engeldir. Serbest seçim, özgür basın vb. kavramların toplum nazarında pek bir değeri yoktur. Ülkelerin çoğunda tek parti ve askerî diktatörlükler işbaşındadır.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 14

Bugün dünyanın en borçlu kıtası olan Afrika’da dünyanın en fakir ülkeleri yer almaktadır. Dış ülkelerden gönderilen yardımların çoğu verimli kullanılmamıştır. Ülkelerin dış ticaret hacmi son
derece zayıftır. İnsan ve hayvan hastalıklarındaki artış, kötü yönetim, tarım arazilerinin azalması gibi sebepler üretilen gıda miktarının düşmesine neden olmaktadır. Sağlık sorunları, altyapı ve
finansman eksikliği yüzünden en üst noktaya ulaşmıştır. 1970’ten beri Afrika’nın dünya pazarındaki payı yarıya inerken dış borcu 20 kattan fazla artmıştır. Kıtada kara ve demir yolları, şehir ve
kasabaların altyapıları son derece yetersizdir. Tüm bu olumsuzlukların yanında Batı kültürünün etkisi ve Batı’nın siyasi, iktisadi müdahaleleri Afrika’daki geri kalmışlığın sebepleri arasındadır.

Bağımsızlıklarını kazanan devletler, Doğu-Batı mücadelesinde her iki blokun dışında kalarak öncelikle ekonomik kalkınmayı hedeflemişlerdir. Bu amaçla 25 Mayıs 1963’te Afrika Birliği Teşki-
latı (OAU), 32 bağımsız Afrika ülkesi tarafından kurulmuştur. Teşkilatın amaçları: Afrika ülkeleri arasındaki birlik ve dayanışmayı geliştirmek, üyelerinin bağımsızlıklarını gözetmek, tüm koloni-
leşme biçimlerini ortadan kaldırmak, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne ve insan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne uygun olarak uluslararası iş birliğini ilerletmek; üyelerinin ekonomi, diplo-
masi, eğitim, sağlık, bilim ve savunma politikalarını uyumlu hâle getirmektir.

E. SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ’NDE TÜRKİYE


1. Soğuk Savaş Dönemi’nde Türk Dış Politikası
ABD Soğuk Savaş Dönemi’nde SSCB yayılmacılığına karşı jeostratejik konumundan dolayı Türkiye’yi yanında görmek istiyordu. Türkiye ise SSCB’nin baskılarına karşı ABD ve Batılı devletlerle iş
birliği yaparak kendi güvenlik alanını genişletmeye yönelik siyaset izlemeye yönelmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin yeni bir güç olarak ortaya çıkması ve Kore Savaşı, Türkiye’nin izlediği politika-
nın haklılığını ortaya koymuştur. Bu doğrultuda Türkiye, Avrupa Konseyine ve NATO’ya girmiş, Balkan ve Bağdat paktlarının kurulmasında etkili rol oynamıştır.

a. Türkiye’nin Avrupa Konseyine Girişi

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Batı Avrupa’nın Sovyetler Birliği tehdidi altında kalması üzerine İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Danimarka, İrlanda, İtalya, Norveç, İsveç 5 Mayıs
1949’da Londra’da antlaşma imzalayarak Avrupa Konseyini kurmuşlardı.

Batı ile siyasi, ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesi ve güvenliğini arttırma adına Türkiye ittifaklar sistemine yönelik önemli bir adım atarak askerî niteliği olmayan bu teşkilata 8 Ağustos 1949’da
üye oldu.

b. Türkiye’nin NATO’ya Girişi


Ekonomi ve güvenlik arayışı Türkiye’nin Soğuk Savaş Dönemi’nde Batı ile ilişkilerinde belirleyici etkenler olmuştu. Türkiye’nin modernleşme sürecini devam ettirmek istemesi de Batı ile
ilişkilerin geliştirilmesinde bir etkendi. Bu dönemde Türkiye’nin dış politikada en önemli hedeflerinden biri de NATO’ya üyelikti. Türkiye, kurulduğu andan itibaren NATO’ya dâhil olmaya
çalışmıştı. Truman Doktrini’nden sonra Amerikan yardımının NATO vasıtasıyla Batı Avrupa’ya yayılması, Türkiye’de kendine yapılan yardımın azalacağı endişesi doğurmuştu.

Türkiye NATO’ya ilk müracaatını Mayıs 1950’de, ikinci müracaatını ise Ağustos 1950’de yaptı. ABD, Türkiye’nin bu isteğine itiraz etmedi. Fakat İngiltere ve bazı Avrupa devletleri, Türkiye
NATO’ya alınırsa bunun SSCB tarafından tepki ile karşılanacağı hatta savaşa neden olacağı düşüncesiyle Türkiye’nin başvurusuna karşı çıktılar.

25 Haziran 1950’de başlayan Kore Savaşı, NATO’ya girerek Batı Bloku içinde yer almak isteyen Türkiye için bir fırsat oldu. Savaşın başlaması üzerine Birleşmiş Milletler Teşkilatının davetine
olumlu cevap veren Türkiye ilk olarak 4.500 kişilik bir kuvvetle BM gücünde yer aldı. Böylece Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez yurt dışına asker yollandı. Savaşa fiilen katılan Türk askerinin
sayısı 23.000’dir. Kore Savaşı’nda 734 askerimiz şehit olmuş, 2147’si yaralanmıştır. 234 askerimiz esir düşmüş, 175 askerimiz ise kayıp olmuştur.

Kore Savaşı’nın meydana getirdiği kaygı verici ortam ve Türkiye’nin Kore Savaşı’nda gösterdiği başarı, Türkiye ile ilgili itirazları azaltmıştı. Ayrıca Sovyetler Birliği’nin Avrupa’ya saldırma ihtima-
line karşı SSCB’ye yakın bir üs gerektiği, bunun için en uygun yerin Türkiye olduğu strateji uzmanlarınca belirtilmiş, bu da Türkiye’ye ilgiyi arttırmıştı.

15 Eylül 1951’de Ottowa’da toplanan NATO Bakanlar Konseyi, Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte kabul edilmesine karar verdi.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 15

TBMM, 18 Şubat 1952 tarihinde Kuzey Atlantik Antlaşması ve Protokolü’nü kabul etti. Türkiye’nin NATO’ya girişi ile Türkiye-ABD ilişkileri daha da gelişti. Diğer üye ülkelerin toprakları gibi
Türkiye toprakları da NATO güvencesi altına alınmış oldu.

c. Balkan Paktı’nın Kurulması ( 28 Şubat 1953)


Türkiye’nin NATO’ya üye olması Sovyetler Birliği ve onun nüfuzu altındaki Bulgaristan tarafından tepki ile karşılanmıştı. NATO’nun yanında Balkanlarda aktif politika izlemenin gerektiğine
inanan Türkiye, Yugoslavya ve Yunanistan arasında 28 Şubat 1953’te “Dostluk ve İş Birliği Anlaşması” imzalanarak Balkan Paktı kurulmuştur. Bu belgeyle üç devlet aralarında ekonomik ve
kültürel iş birliği yapacaklar, sorunlarını barışçı yollarla çözecekler, ortak savunma konusunda iş birliğini sürdüreceklerdi. Bu anlaşmadan sonra bu üç devlet arasında ilişkiler daha da gelişti ve
9 Ağustos 1954’te “Siyasi İş Birliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması” imzalanarak Üçlü Balkan İttifakı kuruldu. Bu gelişme ABD ve İngiltere tarafından memnuniyetle karşılandı. Fakat zamanla
İttifakı oluşturan devletlerarasındaki görüş farklılıkları ve sorunlar ittifakın ömrünün uzun süreli olmasını engelledi. Stalin’in ölümünden sonra 1954’ten itibaren Yugoslavya’nın SSCB ile tekrar
yakınlaşması ve Türk-Yunan ilişkilerinin Kıbrıs meselesinden dolayı bozulmasıyla Pakt, gücünü kaybetmeye başladı.

d. Bağdat Paktı’nın Kurulması (24 Şubat 1955)


Türkiye’nin NATO’ya girişi ile ilgili müzakereler yapılırken Orta Doğu’nun müdafaası sık sık dile getirilmiş ve İngiliz temsilcileri Türk heyetine, NATO’ya girdikten sonra Türkiye’nin Orta
Doğu’nun savunmasında kendine düşen rolü oynamasını hassasiyetle beklediklerini ifade etmişlerdir.

Bunun üzerine, Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü ise TBMM’de yaptığı konuşmada Orta Doğu savunmasının gerek stratejik, gerek ekonomik bakımlardan Avrupa’nın korunması için zorunlu oldu-
ğunu belirtmiştir. Bu nedenle Türkiye, Atlantik Paktı’na katılınca Orta Doğu’da üzerine düşen rolü etkin biçimde yerine getirmek ve gerekli tedbirleri birlikte almak için, ilgili ülkelerle derhâl
müzakereye girmeye hazır olduğunu söylemiştir.

Türkiye, NATO’ya girişinin ardından hem Balkanlarda hem de Orta Doğu’da savunma sistemi arayışına girmişti. Bu tarihlerde Arap-İsrail gerginliği, İngiliz-Mısır anlaşmazlığı Orta Doğu’da
gergin bir hava oluşturmuştu.

Bu ortamda bölgede savunma ve güvenlik amaçlı kurulan, Bağdat Paktı’nın temeli Türkiye-Irak arasında atılmış (24 Şubat 1955), daha sonra Pakt’a İngiltere, İran, Pakistan da katılmıştır. Arap
Birliğini kurmak isteyen Arap ülkeleri ile bu ülkeleri yanına çekmek isteyen SSCB de bu Pakt’a tepki göstermiştir.

1958 Temmuzunda Irak’ta krallık rejiminin yıkılması sonucu yeni yönetim 24 Mart 1959’da, Bağdat Paktı’ndan çekildiğini resmen açıkladı. ABD bu gelişmelere rağmen Pakt’ın devamından
yana tavır sergiledi. Irak’ın ayrılmasından sonra Pakt’ın merkezi Ankara oldu. Pakt’ın adı 18 Ağustos 1959’da Merkezî Antlaşma Örgütü (CENTO) olarak değiştirildi. Bu şekliyle yirmi yıl devam
eden örgüt, Pakistan ve İran’ın ayrılmasıyla hukuken olmasa bile fiilen sona ermiş oldu.

2. Türkiye’de Hayat
a. Siyaset
Türkiye’de demokrasi alanındaki gelişmeler Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar gitmektedir. Türk toplumu I. Meşrutiyetle ilk kez seçme hakkını kullanırken II. Meşrutiyetle beraber
çok partili hayat ile tanışmıştı.
Atatürk, tam bağımsızlık sağlandıktan sonra egemenliğin millete ait olması gerektiğine inanmış ve cumhuriyeti ilan etmiş, daha sonra da çok partili hayata geçiş denemelerinde bulunmuştur.
Fakat şartların yeterince olgunlaşmadığını görüp denemelerden vazgeçmiştir.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası ortamın elverişli olması, Batı’nın demokratik fikirlerinden etkilenmiş bir kuşağın ve halkın demokrasi talepleri, çok partili hayata geçişte etkili olmuş-
tur. Cumhurbaşkanı ismet İnönü Ankara’da 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nda (1945) demokratik gelişmeden bahsetmiş ve “Siyasi hayatımızda demokratik prensipler daha büyük ölçüde
hâkim olacaktır.” demişti. İnönü’nün bu açıklamalarından sonra ilk muhalefet partisi, Temmuz 1945’te Nuri Demirağ tarafından Millî Kalkınma Partisi adıyla kuruldu. Diğer taraftan bir grup
CHP milletvekili (Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fuat Köprülü) parti programı ve kanunlardaki bazı değişiklik tekliflerinin (dörtlü takrir) CHP grup toplantısında reddedilmesi
üzerine partiden ayrılarak 7 Ocak l946’da Demokrat Partiyi (DP) kurdular. Aynı yıl içinde iç işleri Bakanlığından izin alınarak 13 parti kurulmuştur.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 16

Birden fazla parti ile 1946 yılında seçimlere gidildi. Bu seçimde CHP 397, DP 61, Bağımsızlar da 7 milletvekilliği kazandı. 1948 yılında DP’nin iktidara karşı muhalefetini yetersiz gören bir grup
milletvekili DP’den istifa ederek Millet Partisi (MP)’ni kurdular. Böylece Mecliste üç parti yer aldı (CHP, DP, MP). 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerden Demokrat Parti aldığı % 55,2 oy oranı
ile birinci parti olarak çıktı. Seçimlere katılım % 89 ile yüksek bir orana ulaşmıştı. Böylece 27 yıl süren CHP iktidarı sona ermiş ve DP iktidarı başlamıştı.

22 Mayıs 1950’de DP Genel Başkanı Celal Bayar cumhurbaşkanı seçilerek hükümet kurma görevini Adnan Menderes’e vermiştir. Uyguladığı sosyal politikalar (ücretli hafta sonu tatili, işçilere
sendika kurma izni, genel af vb.), 1947’de başlayan ABD yardımlarının bu dönemde artması ve II. Dünya Savaşı’nın ekonomik etkilerinin azalması 1954’te yapılan seçimlerde DP’yi 1950 seçim-
lerinden daha yüksek bir oyla (% 58,4) tekrar iktidara taşımıştır. Ekonomi alanında CHP’nin devletçilik modeline karşı daha liberal bir ekonomi modelini benimseyen DP aralıksız on yıl ikti-
darda kalmıştır.

b. Ekonomi
1946 seçimlerinden sonra yeni kurulan hükümet ekonomik problemlerin çözümü için yeni kararlar alınmasına ve ekonomide liberalleşmenin gerektiğine inanıyordu. 1947 yılı, ekonomi ala-
nında da değişimlerin yaşandığı bir yıl oldu. "7 Eylül 1947 Kararları” ile Türk lirasının değeri % 50 (1 ABD doları = 280 kuruş) düşürülerek ithalat kolaylaştırılmış, bankaların altın satmalarına
izin verilmişti. Türkiye’de devletçi ekonomiden liberal serbest pazar ekonomisine geçişin ilk adımı bu kararlarla gerçekleşmiştir.
DP iktidarının ilk yıllarında Marshall yardımlarıyla desteklenen tarım, hızlı gelişme gösteren en önemli alanlardan biri olmuştur. Dışarıdan alınan krediler, ithal makinelerin alınmasında kulla-
nılmıştı. Traktör sayısındaki artış, ekilip biçilen toprak miktarının da artmasını sağlamıştır. Çok iyi giden hava koşulları da eklenince Demokrat Parti yönetiminin ilk üç yılında tarım ürünleri
üretimi ve çiftçinin geliri oldukça artmıştı. Tarımdaki bu büyümenin öncülüğünde, ekonomi bir bütün olarak % 11¬13 oranda büyüdü.

1951’de hükümet, Türkiye’de yabancı yatırımı teşvik etmek için bir yasa hazırladı. Böylece yabancı sermayenin Türkiye’de yatırım yapacağı bekleniyordu. Fakat bütün teşviklere rağmen
yabancı yatırımcılar beklenen oranda yatırım yapmadı. Liberalizme ilişkin bütün beklentilere rağmen devlet, yatırımların % 40-50’sini yapmak zorunda kaldı.

1950-60 arasında 17 kamu iktisadi teşekkülü kuruldu. 1950-1954 yıllarında yatırımlar kara yolu, inşaat, sanayi ve tarım alanlarında yoğunlaştı.

Kara yolu yapımındaki hızlı gelişmeyle beraber, artan ithal otomobil ve kamyon sayısı, daha etkin bir pazarlama ve dağıtım olanağı sağladı. Demir yolları yapımı ise neredeyse tamamıyla
durdu. Özel yatırımcıların isteksizliği ve sermaye yetersizliği büyük devlet işletmelerinin özelleştirilmesini engelledi.

Türk ekonomisinin zayıflama eğilimi ilk kez Eylül 1953’te alınan ekonomik önlemlerde kendisini gösterdi. Bu önlemlerle dışa açılma ve dünya ekonomisiyle hızlı bütünleşme dönemi sona
erdirilerek ithalat ve döviz denetim altına alınmaya çalışıldı. Ekonomik canlanma dönemi 1954’te sona erdi. Tarımda büyüme modern tarım yöntemlerinin kullanılmasından çok ekili alanların
genişletilmesine bağlı olduğundan, yaşanan kuraklıklar tarım üretimini düşürdü ve Türkiye yeniden buğday ithal etmek zorunda kaldı. Ekonomik büyüme % 4’e kadar düşerken dış ticaret açığı
büyük bir hızla arttı. Hükümet buna rağmen ithalatı ve yatırımları devam ettirdi. Ancak Ağustos 1958’de hükümetin dış borca duyduğu gereksinim sonucu IMF’den borç alındı.

c. Sosyal ve Kültürel Hayat


Türkiye’de II. Dünya Savaşı’ndan sonra birçok alanda yaşanan değişim, kültürel alanda da kendisini göstermiştir. Bu değişim iç ve dış sebeplerin etkisiyle gelişmiş ve yayılmıştır. Dış sebepler
bağlamında dışarıdan alınan kredi ve yardımlarla ülkenin refah seviyesi yükselmiştir. İç sebepler ise refah seviyesinin artmasına bağlı olarak tüketimdeki artış ve alışkanlıkların değişmesi,
tarım politikaları nedeni ile kırsal kesimden yeni bir sınıfın yükselmesi gösterilebilir. Bu dönemde insanlar tarımda hızlı makineleşmeyle beraber köyden kente göç etmeye başlamışlardır. Kara
yollarının gelişmesi ile kentleşme hızlanmış, kente gelenler kentin tüketim alışkanlıklarını benimsemiş ve tüketim kültürü toplumun alt katmanlarına doğru yayılmıştır.

Bu dönemde başta caz olmak üzere Rock and Roll ve diğer müzik türleri Türkiye’yi etkisi altına almaya başlamıştır. Özellikle gençler radyolar ve plaklar aracılığıyla bu yeni müzik akımlarını
takip etmiştir. Bu dönemin en önemli çıkışını önce bir radyo sanatçısı olarak ünlenen ve sonradan sahnelere geçen Zeki Müren yaptı. Müzeyyen Senar, Neşet Ertaş gibi isimler dönemin diğer
ünlü sanatçıları arasında gösterilebilir.

Batı etkisi savaştan sonra sinemada da hissedilmeye başlandı. Bu dönemde çevrilen Ö. Lütfi Akad’ın “Vurun Kahpeye” filminde Batı sinemasının izleri görülmüştür. 1949-1959 arasında çoğu
edebiyat eserleri ve yabancı filmlerden uyarlama 553 film çekildiği saptanmıştır. Bu dönemde Hollywood sineması dünyada olduğu gibi Türkiye’de de etkisini hissettirmiştir.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 17

Tiyatroda ise ekonomik durum ile ahlak ilişkisi, sarsılan değer yargıları, orta sınıfın sıkıntıları, aydınların toplumdan kopukluğu bu dönem oyunlarının başlıca temalarıdır.

1940’tan sonraki yazar ve şairlerin daha çok sosyal gerçekçilik akımına bağlı kaldıkları görülür. Ülkenin içinde bulunduğu sosyal değişim ve gelişme bütün yönleriyle bu dönemin eserlerine
yansır. Roman ve hikâye yazarları, II. Dünya Savaşı’nın toplumumuzda sebep olduğu çeşitli olumsuzlukları, çevrelerindeki yoksulluğu, geri kalmışlığı, köyden kente göçü ve bunun getirdiği
sorunları, tarım sanayi ilişkilerini ve gelir dağılımındaki dengesizlikleri eserlerinde sıkça işlediler. Dilde özleşmenin yaşandığı bu dönemde sanatçılar eserlerine kendi siyasi düşüncelerini de
yansıttılar.

1940’lı yıllarda ilk edebi hareket şiir alanında Garip Akımı ile başladı. Orhan Veli’nin öncülüğünü yaptığı grup, şiiri kurallardan soyutlamayı, anlatımda yeni bir dil kullanmayı ilke edindi. Bu
akıma karşı ortaya çıkan “İkinci Yeniler” ise konuşma dilinden uzak, edebî sanatlı, anlaşılması güç bir dil anlayışını benimsedi. Dönemin diğer bir akımı 1950’de ortaya çıkan Hisarcılar
Grubu’dur. Grubu birleştiren temel amaç; toplumsal değerleri korumaktır. Ayrıca sanatçı bağımsızlığı, yaşayan dil ve millî sanat grubun benimsediği temel ilkelerdir.

Genel sağlık konusunda ise bu dönemde başta verem olmak üzere salgın hastalıklarla mücadele millî bir dava olarak kabul edilmiştir. Kırsalda yaşayan halkın sağlık hizmetlerinden yararlana-
bilmesi, sağlık personeli sayısının artırılması, personelin eğitim amacıyla yurt dışına gönderilmesi, genel bütçeden sağlığa ayrılan payın arttırılması sağlık politikasının temelini oluşturmuştur.
Bu nedenle birçok sağlık merkezi, verem dispanserinin yanında Verem Hastaneleri ile Ankara Ebe ve Hemşire Okulu hizmete açılmıştır. Bu dönemde bütçeden sağlık alanına ayrılan pay 1950-
1957 arasında on iki kat arttırılmıştır.

F. SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ’NDE DÜNYA

1930’larda büyük bir bunalım geçiren dünya, II. Dünya Savaşı’ndan sonra esaslı bir büyüme sürecine girdi. Büyük sanayi ülkeleri, 1945-1975 yılları arasında benzeri görülmemiş bir ekonomik
büyüme yaşadılar. XX. yüzyılın ilk yarısında yalnızca iki kat artan dünyadaki toplam üretim, bu dönemde üç katına çıktı. Petrol, elektrik ve otomotiv gibi bazı sektörlerde üretim, on kat hatta
daha fazla arttı. Yıllık % 5 civarında seyreden büyüme oranı bazı dönemlerde yavaşladıysa da üretimde uzun süreli bir gerileme yaşanmadı ve işsizlik hep çok düşük bir düzeyde kaldı.

Bu dönemde göze çarpan diğer bir olgu, hızlı nüfus artışıydı. Nüfusun en hızlı arttığı bölgeler, Asya’nın, Afrika’nın ve Latin Amerika’nın yoksul bölgeleriydi. Savaşı takip eden 25 sene içinde
Batı’daki sanayileşmiş ülkelerde doğum oranı büyük artış gösterdi.

Sanayileşmeyle birlikte şehirlere göç hızlandı. Şehirlerin hızla genişlemesi ulaşımda otomobilin kullanılmasına ve otomobil kültürünün doğmasına neden oldu.

Şehirleşmeyle birlikte insan hayatında geleneksel ilişkiler değişti. Büyük aileler parçalandı ve doğum oranında düşüş görüldü.

Diğer açıdan şehirlerde ekonomik refaha kavuşamayan kitleler çoğu kez aşırı siyasi akımların gelişmesine uygun ortam oluşturdular. Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi ülkelerde iktidarın
değiştiği (diktatörlüklerin kurulması, bağımsızlıkların kazanılması gibi) görüldü. Özellikle bloklara dâhil ülkeler belirledikleri toplumsal, ekonomik, siyasi ve askerî hedeflere ulaşmak için büyük
çaba sarfetti. Soğuk Savaş ortamında her ülkede orduya büyük önem verildi. Askerî harcamalar arttı.

Savaş yıllarında erkeklerin cephede olmaları kadınların birçok iş kolunda çalışmalarına sebep oldu. Savaştan sonra erkekler tekrar iş hayatına döndüyse de kadınlar da iş hayatında etkin
olmaya devam ettiler. Bu dönemde birçok “kadın hareketi" ortaya çıktı.

Savaş sonunda teknik alanda sağlanan gelişme günlük hayatı daha da kolaylaştırdı. Daha önce lüks olarak algılanan birçok ürün evlerde kullanılmaya başlandı. Tüketimin teşvik edilmesi
reklam sektörünün hızla büyümesine sağladı.

Radyo ve sinemanın önemi, televizyonun icadıyla azaldı. Bu dönemde aşırı nüfus artışı dünyada genç bir kitlenin oluşmasına sebep oldu. Ekonomik büyüme içinde rahat bir hayata sahip olan
bu gençler yaşadıkları ortamı sorgulama imkânına sahip oldular. Bu tepkiler birçok alanda kendini gösterdi. Müzik alanında Amerikan hayat tarzını sorgulayan “Rock and Roll" müziği ortaya
çıktı. 1956-58 arasında bu müzik türünde Elvis Presley büyük bir çıkış yakaladı.
III.ÜNİTE: SOĞUK SAVAŞ ÜNİTESİ DERS NOTU KONU ÖZETİ www.tarihsinifi.com Sayfa 18

II. Dünya Savaşı'ndan sonra fen ve sosyal bilimler hızlı bir gelişme gösterdi. 1920'lerde ABD'de 15 bin olan araştırmacı sayısı 1940'larda 400 bine ulaşmıştı. Savaş öncesi Almanya'dan liberal
demokrasinin hâkim olduğu ülkelere yapılan beyin göçü bilimsel gelişmelere katkı sağladı.

II. Dünya Savaşı sırasında geliştirilen bilgisayarlar insan yaşamını her alanda etkiledi. Savaş yıllarında Amerikalı bilim adamları tarafından ENIAC adlı ilk bilgisayar yapıldı. Füze teknolojisinde
sağlanan ilerleme sonucunda ilk uydu Sputnik SSCB tarafından uzaya gönderildi (1957). Böylece atmosfer ve uzayın keşfedilmesiyle, yerküremiz ve onun çevresi hakkında pek çok yeni bilgi-
lere sahip olunmuştur. Bu gelişmeler uluslararası rekabeti uzaya taşıdı.

Siyasi ve sembolik öneminden dolayı nükleer olgu savaş sonrası teknik ilerlemenin temel alanlarından biri hâline geldi. Bu alandaki bilgi önce askerî alanda kullanıldı. Nükleer enerji daha
sonra elektrik üretiminde de kullanıldı.

Hidrojen atomlarının parçalanmasından elde edilen reaksiyonlarla, kıtalar arası roketlerin yapılması olağanüstü genişlikte iletişim ve denetim ağlarının kurulmasını sağladı.

Biyoloji alanında DNA’nın kimyasal yapısı çözüldü. Tarımsal alanda ilaçlarla, uygun tohumlukların seçilmesi ve gübrelemeyle, sanayide ilerlemiş tüm ülkelerde tarım hayatı kökten değişti.
Kimya laboratuvarlarında yapılan yeni sentetik maddeler, sanayide gittikçe önem kazandı.

Seyahatlerde demir yolları ve gemiler kadar uçaklar da önemli bir yere sahip oldu. Televizyon, günlük hayatın bir parçası oldu. Uzak yerler arasında telefon iletişimi de gelişti ve birçok du-
rumda mektupların ve telgrafların yerini alma eğilimi gösterdi. Bilim ve teknik alanındaki gelişmeler teknik eleman ihtiyacının artmasına, gelişmiş ülkelerle geri kalmış ülkeler arasındaki farkın
büyümesine neden olmuştu.

Mimari alanda savaştan sonra Avrupa’da şehirlerin yeniden inşa edilmesi yüzyılın ilk yarısında ortaya konan modellerin uygulanmasına imkân sağladı. Şehirlerde nüfusun hızla artması, toplu
konutların yaygınlaşmasına neden oldu. Ayrıca kule ve gökdelenlerin inşasına da önem verildi.

Savaşın Avrupa’da yayılması bilimde olduğu gibi sanat alanında da birçok kişinin Amerika’ya göç etmesine sebep oldu. Sürrealizm’in temsilcilerinden Breton, Duchamps, Masson gibi edebiyat-
çılar ve sanatçılar Amerika’ya göç ederek yaşamlarını burada devam ettirdiler. Bu akımın etkileri 1960’ların ortalarına kadar sürdü. Avrupa ve ABD’de soyut resim anlayışı gelişme gösterdi.
Böylece New York, Paris için kullanılan sanatta “Batı’nın Başkenti” unvanını aldı.

Sporda Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin katıldığı bir organizasyon olan Akdeniz Oyunları, Ekim 1951’de ilk kez Mısır’ın İskenderiye kentinde düzenlendi. Ayrıca Avrupa’da UEFA (Avrupa Futbol
Federasyonları Birliği) Şampiyon Kulüpler Kupası 1955-1956 sezonunda ilk kez düzenlendi ve kupanın ilk sahibi İspanya’nın Real Madrid takımı oldu. Yaşar Doğu güreşte 1946’da Avrupa,
1948’de Olimpiyat, 1951’de de dünya şampiyonluklarını elde etti.1957’de ise Güreş Millî Takımı Dünya Şampiyonu oldu.
https://t.me/tarihogretmenleri
● Doğu ve Batı blokları dışında “ Üçünçü Dünya

YUMUŞAMA
Ülkeleri” denilen ülkelerin katılımıyla “ Bağlantısızlar
Hareketi” ortaya çıkmıştır.

DÖNEMİ
b) ABD’nin Pekin Ziyareti
● Çin’in dış politikası hem SSCB hem de “ABD
emperyalizmine” karşı çıkmak ve Üçüncü Dünya
ülkeleri ile işbirliği yapmak çizgisini izliyordu.
A) Yumuşama Dönemi ● Aynı zamanda Çin, güneyinde ABD, kuzey ve
Anlamı, Kökeni ve Ortaya kuzeybatısında ise SSCB’nin tehdidi altındaydı.
SSCB’nin artan tehditlerine karşı ABD, güvenlik
Çıkışı strateji dengesini kurmak için, Sovyet Rusya’ya karşı
Çin’i kullanmak istemiştir.
● Yumuşama (detant), ayrıca, soğuk savaş ● 1971′de Başkan Nixon’un ulusal güvenlik
döneminde Doğu-Batı ilişkilerinde çatışma ve danışmanı Henry Kissinger’in Çin’e yaptığı tarihi
gerginliğin azaldığı tarihsel bir dönemi tanımlamak ziyaret, iki ülke ilişkilerinin normalleşmesinin ilk
için de kullanılmaktadır. adımını oluşturdu. Başkan Nixon’un 21–28 Şubat
1972′de yaptığı ziyaret ise iki ülkenin diplomatik
● 1962 Küba Bunalımı’ndan sonra ABD ile SSCB’nin ilişkileri olmadığı bir ortamda gerçekleşti.
nükleer bir savaşın eşiğinden dönmesi iki devleti
birbirlerine karşı gerginliği azaltıcı ve daha yumuşak
bir siyaset izlemeye yöneltmiştir.

● Yumuşama son olarak, “görüşmeler çağı” denilen


günümüzün temel özelliği ve çağdaş gelişmelerin
doğal bir sonucu olarak da değerlendirilmektedir. Bu
bağlamda, “Globalleşen bir dünyada uluslararası
sistemin parçalarını oluşturan birimlerin,
yeryüzünün neresinde olursa olsun çıkabilecek
çatışmalar ve uzun süren anlaşmazlıkların küresel
bir savaşa yol açabileceğinin bilincinde olarak
daha tedbirli ve belli kurallara uygun hareket
etmeleri” biçiminde tanımlanmaktadır.

● Yumuşama terimi ilk olarak Soğuk Savaş


döneminde kullanılmıştır ve bloklar arasında karşılıklı
“söz düellosu” vasıtasıyla savaş tehlikesinin
azalmasını ve komünist ile komünist olmayan
devletlerarasında siyasal, ekonomik, kültürel ve
teknolojik anlaşmaların sayılarındaki artışı ifade
etmek için kullanılmıştır.

a) Yumuşama’nın Etkileri
● Yumuşama Dönemiyle beraber Doğu ve Batı
Avrupa devletleri arasında AGİK Görüşmeleri
başlamış ve ilişkiler güçlenmiştir.

● ABD, SSCB’ye karşı denge unsuru sağlamak


amacıyla Çin’le ilişkilerini güçlendirmiştir.

● ABD ile SSCB arasında nükleer savaş tehlikesini


azaltmak amacıyla SALT ( Nükleer Silahları
Sınırlandırma Görüşmeleri) Görüşmeleri
başlamıştır.

1
https://t.me/tarihogretmenleri

Çin Lideri Deng Xiaoping ABD ziyareti sırasında


Abraham Lincoln heykelini selamlıyor. (31.01.1979)

ABD Başkanı Richard Milhous Nixon (solda) ve


Dış İşleri Bakanı Henry Alfred Kissinger

2
https://t.me/tarihogretmenleri
c) Stratejik Silahları Sınırlandırma
Anlaşmaları ( SALT Görüşmeleri)
1963–1979
● 1961 yılında ortaya çıkan Küba Krizi sırasında ABD
ile SSCB arasında ortaya çıkan nükleer füze bunalımı
iki devleti uzlaşmaya sevk etti. 1963'te de ABD, SSCB
ve İngiltere arasında Moskova'da ilk kez "Nükleer
Denemelerin Kısmen Yasaklanması Anlaşması"
imzalandı. Ancak bu anlaşmaya rağmen iki devlet
nükleer silahlanmaya devam etti.

● 1969'da Helsinki'de ABD-SSCB arasında


gerçekleştirilen SALT-I (Strategic Arms Limitation
Talks - Stratejik Silahları Azaltma Görüşmeleri)
nükleer silahların sınırlandırılması konusunda önemli
bir aşama oldu. Bu görüşmelerin karara bağlandığı
SALT-I Antlaşması, 26 Mayıs 1972'de Moskova'da
imzalandı. Bu anlaşmayla sadece savunma
füzelerinin sınırlandırılması konusunda anlaşmaya
varıldı.
ABD – SSCB arasındaki ilişkilerin temel prensipleri
belirlenerek barış yoluyla çözüm dönemi başladı.

● ABD ile SSCB arasında nükleer silahların


sınırlandırılması konusunda görüşmelerin
başlatıldığı 1969 yılı "Yumuşama Dönemi" nin
başlangıcıdır.

● SALT-I Antlaşması'nı 1979 yılında Viyana'da


imzalanan SALT-II Antlaşması izledi. Bu antlaşmayla
uzun menzilli nükleer silahlar sınırlandırıldı.
Ancak aynı yıl SSCB'nin Afganistan'ı işgal etmesi
üzerine ABD Kongresi bu anlaşmayı onaylamadı.

Salt II. Antlaşması İmza Töreni

d) Helsinki Nihai Senedi


(Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Konferansı - 1975)
● Batı Almanya'nın Doğu Almanya'yı tanıyan SSCB
dışındaki Doğu Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini kesmesi
ve II. Dünya Savaşı sonrasında Polonya ve
Çekoslovakya ile arasında ortaya çıkan sınırları
tanımaması, Avrupa'daki istikrarsızlığın iki önemli
SSCB lideri Kruşçev (solda) ve ABD Başbakanı unsurunu teşkil ediyordu.
Kennedy (sağda) Viyana’da (1961)

3
https://t.me/tarihogretmenleri

● Batı Avrupa devletleri Avrupa güvenliği konusunda


görüşmelere girişmeyi kabul etmiş, ancak buna
paralel olarak "Karşılıklı ve Dengeli Kuvvet İndirimleri"
müzakerelerine de başlanması önerisinde
bulunmuştur. Doğu Bloku'nun da bu öneriyi kabul
etmesi üzerine, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Konferansı, 15 Ocak 1973 tarihinde Helsinki'de
çalışmalarına başlamıştır. 1 Ağustos 1975'de Helsinki
Nihai Senedi'nin (Sonuç Belgesi olarak da
anılmaktadır) 33 Avrupa ülkesi (Arnavutluk hariç tüm
Avrupa ülkeleri) ile ABD ve Kanada tarafından Devlet
veya Hükümet Başkanları düzeyinde imzalanmasıyla
hayata geçmiştir.

Helsinki Konferansı (1 Ağustos 1975)

 1975 yılında Finlandiya'nın başkenti Helsinki'de


toplanan bu zirve 1815 yılındaki Viyana Kongresi’nden
sonra Avrupa'da yapılan en geniş ve en kapsamlı
toplantıdır. Helsinki Antlaşması, yumuşama politikasının
yerleşmesi ve gelişmesi açısından önemli bir yer tutar.
Bu belgeyle imzacı devletlerarasında çıkabilecek
Yumuşama Döneminde Avrupa’da konuşlandırılan
herhangi bir savaşın çıkmasının önüne geçilmiş Persing II Füzesi
olunuyordu.
● Helsinki Nihai Senedi, II. Dünya Savaşı sonunda
Avrupa'da oluşan sınırların ihlal edilmezliğini, dolayısıyla
meşruluğunu tanımış, Batı Almanya'nın ısrarıyla, sınırların
barışçı yoldan yer alması ilke itibariyle kabul edilmiştir.

Finlandiya - Helsinki

4
https://t.me/tarihogretmenleri
● Helsinki Nihai Senedi'nin en dikkat çekici yönü, 35 ilişkilerinin bir Zirve Konferansı yoluyla geliştirilmesi
imzacı devlet arasındaki ilişkilere rehberlik edecek 10 görüşünde birleşmişlerdir.
temel ilkenin ortaya konmasıdır. AGİK'in anayasası
sayılan 10 ilke şunlardır:
— Egemen eşitlik ve egemenliğe saygı,
— Kuvvet kullanmaktan veya kuvvet kullanma ● Bu amaçla da Amerika Birleşik Devletleri, Sovyet
tehdidinden kaçınma, Rusya, İngiltere, Fransa ve Federal Almanya arasında
— Sınırların ihlal edilmezliği, 16 Mayıs 1960 tarihinde Paris'te Zirve Konferansı
— Devletlerin toprak bütünlüğünün korunması, yapılması kararlaştırılmıştır. Ancak bu konferans
— Anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümü, yapılamadı. Çünkü 5 Mayıs 1960'ta, Sovyetler Birliği
— İçişlerine karışmama, lideri Kruşçev, ülkesinin sınırlan içerisinde bir
— İnsan hakları ve temel özgürlüklere saygı, Amerikan U2 casus uçağının düşürüldüğünü
— Halkların eşit haklardan ve kendi kaderlerini tayin açıklayarak, Washington Hükümeti'nden özür
hakkından yararlanması, dilemesini istedi.
— Devletlerarasında işbirliği,
— Uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerin iyi ● Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Eisenhower’ın
niyetle yerine getirilmesi. red cevabı üzerine, Sovyetler Birliği delegasyonu
Paris'ten geri döndü ve konferans da toplanamadı. U2
uçağının düşürülmesiyle Washington ile Moskova
arasında gerginliğin artmasından kısa bir süre sonra,
1962'de Küba bunalımı, bu iki "Süper Devleti" bu defa
bir savaşın eşiğine kadar getirdi.

Nihai Senet, uluslararası hukuk açısından


bağlayıcı bir belge olmayıp siyasi b) Küba Bunalımı ve Bloklar arası
bağlayıcılığa sahip bulunmaktadır. İlişkilere Etkisi( 1962)
● Fidel Castro'nun 1959 yılında iktidarı ele
geçirmesinden sonra, 1960 ve 1961 yıllarında,
komünistler Küba siyasetine hâkim oldular. Bu arada
B) YUMUŞAMA DÖNEMİ da Küba, Sovyet Rusya ile sıkı ilişkiler kurdu ve askeri
bakımından güçlendi.
ÇATIŞMALARI

a) Nükleer Silah Yarışı ve Soğuk


Savaşa Son Verme Çalışmaları
● Nükleer silahların kullanılacağı bir savaşın
yaratacağı büyük tahribatın uyandırdığı endişe ve
korku, büyük devletleri, Soğuk Savaşa rağmen, yavaş
yavaş barış içinde birlikte yaşama çarelerini aramaya
yöneltmiştir. Nitekim büyük devletler, Doğu-Batı

5
https://t.me/tarihogretmenleri

ABD Başkanı John F. Kennedy

Küba Lideri Fidel Castro ● Amerika Birleşik Devletleri Deniz Kuvvetleri


harekete geçerek Küba'yı kuşattı. Bu durum iki süper
● Bu arada Sovyetler Küba'ya tüm dünyadan habersiz devleti bir nükleer savaşın eşiğine kadar karşı karşıya
ABD’yi vurabilecek güdümlü füzeler yerleştirdi. getirdi.

● Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Kennedy, ● SSCB, meseleyi BM Güvenlik Konseyine taşımakla
22 Ekim 1962'de yaptığı televizyon konuşmasında, birlikte savaş gemilerini de bölgeye gönderdi. ABD ve
Sovyetler Birliği'nin Küba topraklarına, Amerika'nın SSCB'nin bu tavrı durumu daha da gerginleştirirken
büyük bir kısmını vurabilecek nükleer başlıklı füzeleri bir nükleer savaş ihtimalini ortaya çıkardı.
gizlice yerleştirdiğini açıklayarak, Kruşçev'den
füzelerin hemen sökülmesini istedi. ● Nükleer savaş ihtimali karşısında ABD ve SSCB
geri adım atmak zorunda kaldı. SSCB, Türkiye'deki
ABD'ye ait Jüpiter füzelerinin sökülmesi karşılığında
Küba'daki füzeleri sökebileceğini bildirdi. ABD'nin
öneriyi kabul etmesi sonucunda karşılıklı füze sökümü
ile Küba Buhranı çözüldü.

Yumuşama Dönemi kriz ve çatışmaları (1960 – 1980)

6
https://t.me/tarihogretmenleri

7
https://t.me/tarihogretmenleri
oybirliğiyle kabul edilmiş ve antlaşma 10 Kasım
1967'de yürürlüğe girmiştir.

● Uluslararası İlişkilerde Denizlerin Öneminin


artmasıyla beraber bu konudaki hukuku belirlemek
amacıyla 24 Şubat - 27 Nisan 1958 tarihleri
arasında Cenevre'de toplanan Birleşmiş Milletler
Deniz Hukuku Konferansı, daha önce Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu'na sunulmuş olan bir
antlaşma taslağı üzerinde çalışarak,

Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi


Açık Denizler Sözleşmesi
Kıta Sahanlığı Sözleşmesi
Açık Denizlerde Balıkçılık ve Canlı
Kaynakların Korunmasına dair Sözleşme’ lerini
kabul etmiştir. Cenevre Sözleşmeleri, deniz
Jüpiter Füzesi hukukunda en önemli gelişme ve bu alandaki
başlıca kaynak olmuştur.

 ABD, Rusya’ya gözdağı verecek nükleer başlıklı ● Ancak Cenevre Sözleşmeleri’nde yer alan hukuki
füzelerden 15’ini Türkiye’ye 1961’de teslim etti. İzmir boşluklar üzerine toplanan Üçüncü Deniz Hukuku
Çiğli’ye yerleştirilen ve ‘İbrahim’ adı verilen füzeler, konferansı 1974 toplanmaya başlamış ancak 30
ABD’nin Rusya ile Küba krizini aşmadaki kozu olunca Nisan 1982 günü, Türkiye, Amerika Birleşik
1963’te geri götürüldü. Devletleri, Venezüella ve İsrail'in kullandıkları 4
aleyhte oya karşı 130 oyla kabul edilmiştir.
 İzmir Çiğli’de konuşlu füzeler için Türkiye’nin
toplamda görevlendirdiği asker-sivil personel sayısı 2
bini buldu.  Hazırlanan sözleşme, ülkelere karasularını 12 mile
 Türkiye’nin füzelerin idaresini devralması için kadar genişletme hakkı vermektedir. Bunun Ege
Denizi'nde uygulanması, Yunanistan'a haksız bir
ABD’ye eğitime gönderilen subaylar, 18 Nisan 1962’de üstünlük sağlayacağı gibi, Türk gemi ve uçaklarının
deneme atışı da yaptı. NASA’nın Cape Canaveral’daki Ege'den Akdeniz çıkışlarını sınırlayacak bir durumu
üssünde tamamen Türkler’in komutasındaki bir Jüpiter ortaya çıkaracağından, Türkiye daha konferansın
füzesi başarıyla fırlatıldı. başında, buna itiraz etmiş ve Ege gibi çok özel
niteliklere sahip yarı kapalı denizlerin bu genel ilkenin
● Ancak, bunun ortaya çıkardığı büyük tehlike ve dışında tutulmasını istemiştir.
Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği'nin
politik ve askeri alanlarda dengeye ulaştıklarını  Ancak bu görüş, sözleşmede yer almadığı gibi,
anlamaları, bir çatışmayı önlediği gibi, iki devlet Türkiye'nin sonuç belgesine çekince koyma istemi de
arasındaki ilişkilerde bir yumuşamanın, dolayısıyla kabul edilmemiştir. Bu nedenle Türkiye, sözleşmenin
bloklararası ve devletlerarası ilişkilerde değişimin oylanmasında red oyu vermiş ve sözleşme ile sonuç
de başlangıcı oldu. belgesini imzalamamıştır.

c) Uzay ve Denizler Hukuku d) Vietnam Savaşı (1965–1973)


Görüşmeleri
● II. Dünya Savaşı’ndan sonra Japon işgalinin son
bulmasıyla Fransız sömürgesi olan Vietnam’da
● Önce SSCB’nin daha sonra ABD’nin uydu
fırlatma teknolojisine ulaşmalarıyla beraber Uzay’ın Komünistlerle Milliyetçiler arasında iç savaş
başlamıştı.
kullanımının tartışılmaya başlanması üzerine
Birleşmiş Milletler’de, 12 Aralık 1959'da, 24 üyeli
● ABD'de Fransa Vietnam'dan çekilince, Birleşmiş
"Uzayın Barışçı Amaçlarla Kullanılması Komitesi"
kurulmuştur. Bu komitenin çalışmaları sonucunda Milletler'le beraber, 17. paraleller sınır olmak üzere
Kuzey ve Güney olarak ikiye ayrılmasını
Ay ve Diğer Gök Cisimleri dâhil, Uzayın
Araştırılması ve Kullanılmasında Devletlerin sağlamıştır.
● Kuzeydeki Komünistlerin güneye saldırmasıyla
Çalışmalarını Yönetecek İlkelere İlişkin Antlaşma"
Genel Kurul tarafından, 27 Ocak 1967'de başlamış ABD’nin müdahalesiyle uluslar arası bir
boyut kazanmıştır.

8
https://t.me/tarihogretmenleri
● 1964 Ağustosunda Kuzey Vietnam donanmasına ABD, Vietnam'dan askerlerini çekmeyi ve yapılacak
ait gemiler Tokin Körfezi'nde ABD donanmasına müzakerelerle birleşmenin gerçekleşmesi kabul
saldırdı. Bu gelişme üzerine ABD, 1965 Şubatında edildi. Antlaşmanın imzalanmasında yeni ABD
Kuzey Vietnam’da askerî hedefleri bombalayarak başkanı Nixon'ın orduyu Vietnam'dan çekme kararı
savaşa girdi. ABD asker sayısını kısa zamanda alması, SSCB ve Çin'le kurulan siyasi yakınlaşma
600.000'e çıkardı. Ancak ülke genelinde başlayan etkili oldu.
savaş karşıtı gösteriler üzerinde ABD Kongresi
tutumunu değiştirdi. Batı Bloku ülkelerinden destek ● Savaşı S.S.C.B, Çin, Kuzey Kore, K.Vietnam
göremeyen ABD yönetimi Vietnam'da istediği kazandı. Vietnam Savaşı'nın başlangıcında Çin-
başarıyı elde edemedi. Sovyet ilişkilerinin düzelmesini sağlayacağı
varsayılıyordu, fakat algı farklılıkları ilişkilerin daha
da bozulmasına sebep olmuştur. Sovyet-Çin
farklılıklarının derinleşmesi, çok kutupluluğu
güçlendirerek Yumuşama (detant) sürecinin
hızlanmasına sebep olmuştur. Böylece, ABD'nin
Vietnam'ı bölme planı suya düşerken, Kuzey
Vietnam ve Güney Vietnam 1975 yılında birleştiler.

ABD’de Vietnam Savaşı’nın protesto edilişi

● ABD’den 19000 km uzakta cereyan eden savaş,


televizyon sayesinde Amerikalıların oturma
odalarına taşınmıştır. Savaş görüntüleri olarak ölen,
yaralanan, acı çeken asker görüntüleri, savaş
sırasında mağdur olan sivil halkın durumu, özetle
kan ve gözyaşı, insanları savaştan soğutmuş ve
böylece ABD kamuoyunun savaşa olan desteği her
geçen gün azalmıştır.
Muhammed Ali Clay

Dünyaca ünlü boksör olan Clay, 1942 yılında


doğmuş, 12 yaşında iken boks ile tanışmıştır.
Roma Olimpiyatları’nda aldığı altın madalya onun
tüm dünya tarafından tanınmasını sağlamıştır.
Daha sonra Müslüman olan Clay, asker olarak
Vietnam’a gönderilmek istendi ama kendisi buna
karşı çıktı. Bunun üzerine lisansına el konuldu,
hiçbir yerde maç yapmama cezası aldı, daha
sonra hapse atıldı. 1978 yılında affedilen
Muhammed Ali, yeniden aktif spor yaşamına
devam etti. Birçok başarılara imza attı. Clay’i
diğer zenciler takip ederek sporun birçok dalı ile
uğraşmaya başlamışlardır.
Vietnam Savaşından Görünüm

● 1968 yılında Paris'te ABD ile Kuzey Vietnam


arasında başlayan görüşmeler 27 Ocak 1973'te
yapılan Vietnam Barışı'yla son buldu. Antlaşmayla

9
https://t.me/tarihogretmenleri
gördü. Çin'in Tibet'i işgalinde Hindistan'la çatışmaya
girmesi üzerine Pakistan'la Çin arasında
yakınlaşma başlattı. 1963'te Hindulara Müslümanlar
arasında başlayan çatışmalar 1965te savaşa
dönüştü.

● Pakistan'la Hindistan SSCB'nin arabuluculuğuyla


10 Ocak 1966'da Taşkent Deklarasyonu'nu
imzalayarak savaştan önceki sınırlarına çekilmeyi
ve anlaşmazlıkları barış yoluyla çözmeyi kabul etti.
Ancak Keşmir Sorunu günümüze kadar
çözümlenemeyen bir sorun olarak devam etmiştir.

e) Keşmir Sorunu (1947–1966)


● 1947'de Pakistan ve Hindistan İngiltere'den
bağımsızlıklarını ilan ettiklerinde, Keşmir halkı
yapılan mutabakata göre uygulanan seçim haklarını
Müslüman Pakistan'dan yana kullanmıştı. Ne var ki,
Hindistan alt kıtasındaki Müslüman bölgeleri gibi
Keşmir’in doğal güzelliklerinden bir görünüm
Pakistan'a katılması gereken Keşmir'in yöneticisi
Mihrace Hari Singh'in ülkeyi para karşılığı
Hindistan'a verip İngiltere'ye kaçmasıyla bu
gerçekleşememişti. f) Afganistan’ın İşgali (1979)
● 1947 Ekim ayında Pakistan'a bağlı güçlerin
Keşmir'in bir bölümünü Srinagar'a kadar işgal ● XIX. yüzyıldan itibaren Rusya ile İngiltere'nin
etmesi üzerine, Hint Birlikleri'nin de Hindistan işgali yayılmacı politikalarının hedefi olan Afganistan
altındaki Keşmir'in bugünkü yazlık başkent olan 1919'da bağımsızlığını ilan etmişti. 1973'te krallık
Srinagar'ı ele geçirmesiyle bir kontrol hattı rejimi son bularak cumhuriyete geçilmiş ve Halk
şeklindeki bugünkü sınır ortaya çıktı. Böylelikle Partisi iktidara gelmişti. Ancak bu partinin sosyalizm
Keşmir Bölgesi, Pakistan'ın elindeki ve Keşmir'in ideolojisine dayalı politikaları halkın tepkisiyle
yaklaşık yüzde 30'unu oluşturan Azad Keşmir karşılandı. Halk Parti iktidarı giderek diktatörlüğe
(Özgür Keşmir) ve kalan kısmı işgal eden Hindistan dönüştü, sosyal huzursuzluklar ve ekonomik
kontrolündeki Keşmir Vadisi, Jammu ve Ladakh sıkıntılar giderek arttı.
bölgeleri şeklinde ikiye bölünmüş oldu.
● Bunun üzerine iktidar partisi 1978 yılında SSCB
● 1948'de iki devlet arasında savaş çıktı. BM'nin ile "Dostluk, İyi Komşuluk ve İş Birliği Antlaşması"
araya girmesiyle iki taraf arasında halk oylamasına imzalandı. Bu antlaşmaya tarafların; 20 yıl süreyle
başvurulması şartıyla ateşkes ilan edildi. ülkelerinin güvenliğini, bağımsızlığını ve toprak
Ancak Keşmir'in büyük bölümünü ele geçiren bütünlüğünü korumak için birbirleriyle dayanışma
Hindistan kendi bölgesinde halk oylaması içinde olmayı, gerekli tedbirleri almayı kararlaştırdı.
yapılmasını günümüze kadar engelledi. Halkın SSCB yanlısı yönetime karşı isyan etmesi
üzerine iktidar partisi SSCB'den yardım istedi.
● SSCB ile yakınlaşan Hindistan bu devletin
desteğini aldı. Pakistan ise Batı Blokundan destek
10
https://t.me/tarihogretmenleri

11
https://t.me/tarihogretmenleri
SSCB’nin Afganistan’ı işgali SSCB birliklerinin Afganistan’dan çekilmesi

● Yapılan anlaşma gereği SSCB, bölgeye çok


sayıda uzman ve asker gönderdi. Ancak iktidar
partisi gücünü korumayı başaramayınca SSCB, ● Konferans’ın amacı yeni bağımsız olan Afrika ve
Afganistan'ı tamamen işgal etmeye başladı. Asya ülkelerinin, ABD ve SSCB gibi iki büyük
SSCB'nin Afganistan'ı işgal ederek Basra Körfezi ve nükleer güç karşısında varlıklarını korumak için bir
Orta Doğu petrolleri üzerinde hâkimiyet kuracak bir birlik ve dayanışma sağlamaktı. Fakat Konferansa
konuma ulaşması dünyada tepkiyle karşılandı. Çin katılan 29 devlet o kadar ‘’heterojen’’ yani siyasi
ve Pakistan konuyu BM'ye taşıdı. ABD ise SALT – sistem ve dış politikaları itibariyle birbirlerinden
II Antlaşması’nı onaylamaktan vazgeçti ve Afgan farklı idi ki, Türkiye NATO üyesi iken, Çin Halk
mücahitlerine yardıma başladı. Cumhuriyeti de SSCB’nin temsilcisi durumunda idi.

● Mücahitlerin özellikle kırsal kesimde etkili olması


üzerine SSCB daha fazla birlik göndererek ülkeyi Bağlantısızlık: Hiçbir bloka veya askeri
kontrol altına almaya çalıştı ancak başarılı olamadı.
ittifaka bağlı olmama hareketidir.
İşgalden kaçan 3 milyon mülteci Pakistan'a sığındı.
Çin, İran, Pakistan ve Arap Devletleri BM'yi
harekete geçirmeye çalıştı.
● Bu hareketin ilk teşkilatlanması 1961 Yılı’nda
Yugoslavya lideri Tito ile Mısır Devlet Başkanı
Nasır’ın girişimleri ile olmuştur. Bu iki liderin
teşebbüsleri ile Eylül 1961’de Belgrad’da 25 tarafsız
ülkenin katılması ile bir konferans toplandı. Bu
konferanstan 25 maddelik bir deklarasyon ile
Amerika ve Rusya’ya bir barış çağrısı çıktı.

Belgrad Konferansı 1961


● 1982'de BM'nin gözetiminde Afganistan,
Pakistan, ABD ve SSCB arasında görüşmeler
başladı. 14 Nisan 1988'de Cenevre'de Afganistan'ın Bu Deklarasyonda;
işgaline son veren antlaşma imzalandı. — Her türlü sömürgeciliğe karşı olunduğu
Antlaşmanın imzalanmasının ardından SSCB — Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki ırkçı ayırım
birlikleri Afganistan'dan çekilmeye başladı.
mahkûm ediliyor
Mücahitler yeni hükûmet kurmasına rağmen siyasi
istikrarın sağlanmasında sıkıntı yaşandı. — Filistin-Arap halkının tüm hakları tanınıyor
— Yabancı üslerin kaldırılması
— Silahsızlanma ve nükleer silahların
yasaklanması
C) BAĞLANTISIZLAR — Çin’in BM Teşkilatı’na kabulü isteniyordu.
HAREKETİ
Bu hareketin ortaya çıkmasında:
● 1960’lardan itibaren milletlerarası alanda yeni bir ● Bağımsızlığını yeni kazanan devletlerin zayıflığı
faktör olarak ortaya çıkan önemli olaylardan biri de ve güçsüz olması, dünya dengesinde rol oynayan
Doğu ve Batı Bloklarının dışında Bağlantısızlık ve nükleer güce sahip olan iki süper güce karşı
(Non- Alignment)adı ile yeni bir devletler koymalarının mümkün olmamasıdır.
gruplaşmasının ortaya çıkmasıdır.
● Diğer taraftan bu güçlerden birine bağlanmayı da
● Bağlantısızlık hareketinin başlangıç noktası 1955 birine boyun eğmek olarak gördüler. Bir diğer sebep
Nisan’ında Endonezya’nın Bandung şehrinde de iki süper gücün birinin ekonomik sistemi
toplanan Asya-Afrika Konferansı’dır. kapitalizm, diğerinin ise hem ekonomik hem de
12
https://t.me/tarihogretmenleri
siyasi felsefesi komünizmdi. Her iki blok da birbirine
zıt iki ayrı yaşama sisteminin temsilcileri idi. Bundan
dolayı bu yeni devletlere bu sistemlerden birini
seçmek mantıklı gelmediği için yeni bir yol seçtiler.

Bağlantısız Ülkelerin Belgrat Toplantısı

13
https://t.me/tarihogretmenleri

14
https://t.me/tarihogretmenleri
● Bağlantısızlar, blokların nükleer gücüne karşı
silahsızlanma politikasına başvurmuşlardır.
Bağlantısızların silahsızlanmada kullandıkları ortam
Birleşmiş Milletler olmuştur.

● Buradan çıkarttıkları bazı kararlarla, büyük


devletlerin politikalarına istikamet vermeye ve de
bloklar arasında denge kurmaya çalışmışlardır.
Ancak BM’de büyük devletlerin veto silahı, diğer
taraftan bu grubun kendi içerisindeki politika
farklılıkları, Bağlantısızların BM’deki etkisini
azaltmıştır.

● Bağlantısızlar Grubu içerisinde, bilhassa Bağlantısız ülkelerin 1970 Zambiya toplantısı


Afrika’daki ülkelerin peş peşe askeri darbelerle
uğraşmaları da etkilerini azaltmıştır. Bağlantısızlar
● Sovyet Bloğunun dağılmasıyla Bağlantısızlık
için demokrasinin Batı anlamındaki örneğini
Hareketi de önemini kaybetmiştir.
Hindistan vermiştir.

D) ARAP – İSRAİL
SAVAŞLARI

a) 1948–1940 Savaşları
Katılan Devletler: Mısır, Ürdün, Suriye,
Lübnan, Irak ve İsrail

Sebebi: İsrail Devleti'nin kurulmasına Arap


devletlerinin tepki göstermesi

Sonuçları: İsrail beş Arap Devletini yenilgiye


uğrattı. BM'nin araya girmesiyle Irak hariç diğer
devletlerle İsrail arasında ateşkes imzalandı.
İsrail, Filistin'in yaklaşık dörtte üçünü ele geçirdi.
Kudüs'ün yarısı İsrail'e geçti diğer yarısı Ürdün'de
kaldı. Filistin'de yaşayan bir milyon Arap, komşu
ülkelere sığındı. Mülteciler Meselesi ortaya çıktı.
İsrail karşısında yenilen Arap devletlerinde
"milliyetçilik" önemli bir ivme kazandı.

● Bağlantısızlar;1962 Belgrad Konferansı’ndan


sonra,8 Eylül 1970’de Zambia Konferansı’nda
toplandılar. Daha sonra çeşitli tarih ve yerlerde
toplandılar.1986’da Harare’de toplandı.
Filistin’den göç

15
https://t.me/tarihogretmenleri

Büyük Devletlerin Politikaları:


ABD, İsrail'i kurulduğu gün tanıdı. Amerika, İngiltere
ve Fransa, 25 Mayıs 1950 de bir bildiri
yayınlayarak, Arap ülkelerine ve İsrail'e, ancak
bunların iç güvenliklerinin gerektireceği kadar silah
satacaklarını ve bunu da, bu silahların başka bir
devlete karşı kullanılmaması şartı ile yapacaklarını
bildirerek silah ambargosu başlattı. SSCB ise İsrail'i
iki gün sonra tanıdı. İsrail'in tarafında yer alarak
silah sattı. İngiltere ABD ile birlikte hareket etti. Arap
devletleriyle ilişkileri giderek bozuldu. 1952'den
sonra Orta Doğu'daki egemenliği çok zayıfladı.
Fransa ise II. Dünya Savaşı'ndan sonra toparlanma
süreci yaşadığından aktif bir siyaset izlemedi.
* Ürdün ve Batı Şeria birlikte sayılmıştır.

BM’in paylaşma planı


1949’un sınırları (İlk İsrail-Arap Savaşı’ndan sonra)

1956 İsrail-Mısır Savaşı


Katılan Devletler: Mısır, İngiliz ve Fransızların
desteğini kazanan İsrail.

Sebebi: Mısır'ın Süveyş Kanalı'nı millileştirmesine


karşı İngiltere ve Fransa'nın İsrail'i kışkırtması,
Filistinli Mültecilerin ülkelerinden çıkarılmaları.

Sonuçları: Mısır yenildi. ABD ve SSCB'nin sert


tepkisi ve BM kararı doğrultusunda İngiltere ve
Fransa Mısır'dan çekildi. İsrail 1949 sınırlarına
döndü. ABD ile SSCB arasında Orta Doğu'daki
Üç büyük tek tanrılı dinin kutsal mekânlarını rekabet hız kazandı.
barındıran Kudüs
16
https://t.me/tarihogretmenleri

Büyük Devletlerin Politikaları: Sonuçları: İsrail, Arap devletlerini mağlup ederek


ABD, SSCB'nin bölgede etkinliği kırmak amacıyla Doğu Kudüs, Golan Tepeleri, Sina Yarımadası ve
İsrail-İngiliz-Fransız saldırısına tepki gösterdi. Gazze'yi ele geçirerek sınırlarını dört kat genişletti.
Mısır'ın boşaltılmasında önemli rol oynadı. SSCB Tiran Boğazını ele geçirerek Süveyş Kanalı'na
1948 – 1949 Savaşı'nın aksine İsrail'in karşısında ulaştı.
Arap devletlerini destekledi. Mısır'ı destekleyerek
silah sattı. Arap dünyasında itibarını artırarak
önemli bir konuma geldi. Savaşın çıkmasında Büyük Devletlerin Politikaları:
başlıca rolü oynayan İngiltere ve Fransa, Mısır'ın ABD, SSCB ile savaşı önlemeye çalıştı. BM'de
Süveyş Kanalı'nı millileştirdiğini ilan etmesi üzerine savaş sonrası durumla ilgili görüşmelerde İsrail
İsrail'in Mısır'a saldırmasını daha sonra da bölgenin yanlısı tutum izledi. Ancak SSCB'nin Orta Doğu
güvenliğini sağlama bahanesiyle Süveyş Kanalı'nı devletleri üzerindeki etkisinden çekinerek barışın
işgal etmeyi planladılar. Ancak ABD ve SSCB'nin sağlamasında aktif rol oynadı. SSCB, ABD'nin
sert tepkisi karşısında geri adım attılar. İsrail'e silah satmasını kullanarak Arap devletleri
üzerindeki etkisini artırdı. Suriye, Mısır ve
Cezayir'de deniz üsleri kurarak Akdeniz'de önemli
bir güç konumuna geldi.

1956 Arap-İsrail Savaşı

b) 1967–68 Arap İsrail Savaşları


Katılan Devletler: İsrail, Mısır, Ürdün ve Suriye 1967 Arap-İsrail Savaşı Sonrası

Sebepleri: Mısır'ın Akabe Körfezini İsrail'e


kapatması, FKÖ'nün kurulması ve Ürdün'e
yerleştirilmesi, Filistinli Mültecilere karşı İsrail'in
 5 Haziran 1967 günü saat 08.00’de İsrail
birliklerinin taarruzuyla başlayan savaşta, İsrail önce
Ürdün'e girerek 4000 kişilik Samuköyünü yok Ürdün ve Suriye’ye karşı savunma ve Mısır’a karşı
etmesi ve İsrail'in 6 Suriye savaş uçağını düşürmesi saldırı yapmıştır.

 Mısır’ın yenilmesi ve Süveyş Kanalı’nın ele


 13 Kasım 1966'da tank ve zırhlı araçlardan kurulu geçirilmesi üzerine Suriye ve Ürdün’e saldıran İsrail
ordusu Suriye’den Golan Tepelerini aldı.
bir İsrail Birliği’nin Ürdün hududunu geçerek 4000
nüfuslu Samu Köyüne hücum ederek köy halkını yok
etmiştir. ● Birleşmiş Milletlerin, 10 Haziran 1967 günü saat
 7 Nisan 1967'de, Suriye topçularına yapılan İsrail 1930'da "ateşkes" çağrısı üzerine çarpışmaya son
verildi.
hava taarruzuna Suriye uçaklarının karşılık vermesi
sonucunda 6 Suriye Uçağının düşürülmesi gibi
sebepler savaşın başlamasına yol açmıştır.
17
https://t.me/tarihogretmenleri
● Savaşın sonunda: İsrail Süveyş Kanalına kadar bağımlı kıldı. Savaşın hemen ardından başlayan,
olan toprakları ele geçirmiş, Mülteci sorunu daha da başını Suudi Arabistan'ın çektiği ve İsrail'i
artmıştır. destekleyen ülkeleri hedef alan petrol ambargosu
Mart 1974'e kadar sürdü. Ambargo sonucu petrol
fiyatları yükselirken, dünya çapında benzin sıkıntısı
baş gösterdi.

 İsrail ile baş edemeyen Arap devletleri arasında


işbirliğinin önemi ortaya çıkmıştır. Arap ülkeleri,
genişleyen İsrail sınırının kendi topraklarına da
dayanacağı endişesiyle, mümkün gördüğü bütün
olanak ve kuvvetlerini Mısır veya Suriye emrine
vermiş ancak başarıya ulaşılamamıştır.

 İsrail'in, ihtiyacı olan silahları ABD’den sağlaması;


Arapları, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği ile
daha sıkı iş birliğine sevk etmiştir.

 Bu da, Orta Doğu'da SSCB’nin etkisini arttırmıştır.


Arap ülkelerine malzeme gönderilmesi ve
personelinin eğitilmesini sağlamak amacıyla Orta
Doğu'ya yerleşen Rusların Akdeniz'de kurduğu deniz
üsleri, NATO ve Türkiye için hayati önem taşıyan
Akdeniz egemenliğini hissedilir derecede etkilemiştir.

 Fransa ise Orta Doğu'da tekrar aktif olmak


amacıyla İsrail'e silah ambargosu uyguladı. Arap
devletlerine askerî ve ekonomik yardım etmeye
çalıştıysa da eski etkinliğini sağlayamadı.

c) 1973 Arap - İsrail Savaşları


(Yom Kippur Savaşı)
● 1967 Savaşı sonrasında ümitlerini BM’ye ve
ABD – SSCB görüşmelerine bağlamış olan Arap d) CAMP DAVİD ANTLAŞMASI
devletleri umduklarını bulamayınca hızla silahlanma
faaliyetlerine girişmişlerdir.
● ABD, Yom Kippur Savaşı'ndan sonra Mısır'la
● İşgal edilen Arap topraklarının topyekûn bir İsrail arasında Sina Antlaşması'nın imzalanmasını
mücadeleyle kurtarılacağı fikrinde birleşen Mısır ve sağladıktan sonra Mısır'la bir antlaşma imzaladı.
Suriye İsrail’e karşı ortak bir harekât düzenlemeyi Ortaya çıkan barış ortamını devam ettirmek isteyen
planlamıştır. ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger Mısır'la İsrail
arasında bir mekik diplomasisi başlatarak tarafları
● Mısır ve Suriye orduları, İsrail'in en büyük bir barış antlaşması imzalanması konusunda ikna
bayramını kutladığı gün (Yom Kippur), yani 6 Ekim etti. Eylül 1978’de imzalanan Camp David
1973 günü saat 14.00’de başlayan taarruzuna önce Antlaşmasına göre;
Suriye tarafına ağırlık vererek karşı koymuş, Suriye
ordusunu bertaraf ettikten sonra Mısır’a yönelmiş
Süveyş’in batısına asker çıkarmayı başarmıştır.
 İsrail 1967 savaşı’nda işgal ettiği Sina
● 26 Ekim’de BM Barış Gücünün gelmesiyle İsrail Yarımadasından çekilecek buna karşılık Mısır, İsrail’i
ateşkese uymuştur. resmen tanıyacak ve onunla diplomatik ilişki
başlatacaktı.
● İsrail’in bu kararında SSCB’nin bölgeye tek taraflı
da olsa asker göndereceğini açıklaması etkili
olmuştur. ● Antlaşma Gazze ve Batı Yaka bölgeleri hakkında
ise tam bir açıklık getirmiyordu. Bu konuda sadece
● Yom Kippur Savaşı İsrail'i; askeri, diplomatik ve beş yıl içerisinde bu bölgelerde bir özerk yönetim
ekonomik alanlarda ABD'ye eskisinden daha

18
https://t.me/tarihogretmenleri
kurulması için gerekli altyapı oluşturulması için ortak hareket edilmesini ve bağımsız bir Filistin
çalışılmasını öngörüyordu. Devleti'nin kurulmasını kararlaştırdı. Ancak bu
tepkiler İsrail ile Mısır arasında yapılan barış
● Camp David Antlaşması’na Avrupa Topluluğu görüşmelerini engelleyemedi.
destek verirken SSCB ve Arap ülkeleri tepki
gösterdi. Suriye, Cezayir, Libya, Güney Yemen ve ● 26 Mart 1979'da karşılıklı toprak bütünlüğü ve
Filistin Kurtuluş Örgütü; Mısır'a ekonomik boykot bağımsızlık düşüncesine saygı duymayı esas
uygulanması, SSCB ile ilişkilerin geliştirilmesi, ortak alarak bugünkü İsrail-Mısır sınırlarını çizen "İsrail-
bir komutanlık kurulması ve Arap Birliği merkezinin Mısır Barış Antlaşması" Washington'da imzalandı.
Kahire'den başka bir yere taşınması kararını aldı. Bu antlaşma, İsrail'in, güneyde güvenliğini
garantilerken Mısır'ın Arap dünyası ile ilişkilerinin
kopmasına yol açtı. Arap ülkelerinden Mısır'a
yapılan ekonomik yardım kesilirken ABD, Mısır'a
ekonomik yardımda bulundu.

Camp David Anlaşmaları sırasında (Enver Sedat,


Jimmy Carter, Menahem Begin (soldan sağa)

● Antlaşmanın imzalanmasının ardından İsrail, Sina


Yarımadası’ndan tamamen çekildi. Arap ülkelerinde
ABD aleyhtarlığı artarken SSCB'yle yakınlaşma
Camp David Antlaşması’nda Filistin güçlendi. Ancak İsrail'in antlaşma şartlarına
Meselesi ile ilgili şu kararlar alındı. uymaması, Batı Şeria'da kalıcı Yahudi yerleşimleri
inşa etmesi, Golan Tepelerini iade etmemesi ve
 Gazze ve Batı Şeria'da yaşayan Filistinlilere, şekli Kudüs'ü başkent yapması gibi gelişmeler bölgedeki
gerginliğin devam etmesine yol açmıştır.
ve mahiyeti, İsrail, Mısır ve Ürdün'ün ortak kararına
göre belirlenecek beş yıllık bir süre için muhtariyet
verilecek ● Bu antlaşma, Filistin Kurtuluş Örgütü ile Arap
dünyasının tamamında büyük bir tepki ile
 Bu muhtariyet döneminde İsrail, bu iki toprakta, karşılanmış ve Mısır'a karşı geniş bir siyasal ve
ekonomik boykoto girişilmiştir. Batılı devletlerce son
kendi güvenliğini de sarsmayacak şekilde, asker
miktarını asgariye indirecekti. derece olumlu karşılanırken, Romanya dışında tüm
Doğu Bloku ülkelerince boykot edilmiştir.
 Muhtariyet döneminin üçüncü yılından itibaren ● Mısır'a yönelik boykot ve hareketleri belirlemek
İsrail, Mısır, Ürdün ve Filistin muhtariyet idaresinin
temsilcileri arasında, Batı Şeria ve Gazze'nin nihai üzere Arap devletleri 27 Mart 1979 tarihinde
statüsünü tespit edecek bir anlaşma için müzakereler Bağdat'ta toplandılar.
yapılacaktı. Bu anlaşma, Filistin halkının "meşru
hakları" ile "adil istekleri" ni tanıyacaktı.
Bu toplantıda;
 Bu dönemde İsrail ile Ürdün arasında barış
müzakereleri ve İsrail'in güvenliğini sağlayacak
düzenlemeler de yapılacaktı.
 Mısır'dan büyük elçilikleri çekmek
 Arap Birliğinin merkezini geçici olarak Tunus'a
● Camp David Antlaşması’na tepki gösteren Arap taşımak
ülkeleri, Mart 1979'da Bağdat'ta toplanarak Mısır'ın
bu anlaşmayı feshetmesini, Filistin meselesinde  Mısır'ın Bağlantısızlar Hareketi, İslam Konferansı ve
Arap Birliği örgütlerindeki üyeliklerini askıya almak
19
https://t.me/tarihogretmenleri
Rohan adında Avustralyalı bir hıristiyanın 21
 Mısır'a Arap devletleri tarafından yapılan her türlü Ağustos 1969 tarihinde Mescid-i Aksa’yı
yardımı kesmek ve ticari kolaylıkları durdurmak gibi kundaklamayı denemesinden sonra İslam ülkeleri
kararlar alınmıştır. başkanları İslam Konferansı Teşkilatını kurdular.

● Örgütün merkezi Suudi Arabistan’ın Cidde


şehridir. Amacı İslam ülkeleri arasında iktisadi,
sosyal, kültürel, bilimsel alanlarda işbirliğini
Mısır bu gelişmelerden sonra Arap dünyasında güçlendirmek, uluslararası örgütlerle dayanışmayı
tam bir yalnızlık içine sürüklenmiş ve Filistin yürütmektir.
sorununa ihanetle suçlanmıştır.

● Fas'ın başkenti Rabat'ta 22–25 Eylül'de Türkiye


dâhil 24 ülkenin katıldığı bir "İslam Zirvesi" toplandı.
Enver Sedat (1918 – 1981) Bu zirvede kabul edilen bildiride İsrail'in Kudüs'ü
Mısır'ın üçüncü devlet başkanıdır. Mısır Kralı Faruk'a karşı boşaltması ve 1967 Haziran savaşında işgal ettiği
23 Temmuz 1952'de yapılan darbeye katılarak siyaset Arap topraklarından çekilmesi istendi. İsrail'i tanımış
alanında kendini tanıtan, 1960–1969 yılları arasında meclis olan devletlerin, İsrail ile diplomatik ilişkilerini
başkanlığı yaptıktan sonra 1970'te başkan Cemal Abdül kesmeleri çağrısı yapıldı.
Nasır'ın ölümü üzerine 5 Kasım'da onun yerine geçen Mısır
devlet başkanı. 1973 yılında meydana gelen Yom Kippur ● İkinci İslam Zirvesi Pakistan'ın Lahor kentinde
Savaşı'ndan sonra 1975'te Sovyetler Birliği ile ilişkileri düzenlenmiş, bu toplantı da Pakistan kendisinden
kesmiş ve İsrail'le, Kudüs'ü ziyaret ettiği 19 Kasım 1977 ayrılan Bangladeş'in bağımsızlığını tanımıştır.
tarihinden itibaren iyi ilişkiler geliştirmiş, 17 Eylül 1978'de 1975’te yapılan toplantı da ise İslam Kalkınma
ABD'nin arabuluculuğunda, İsrail'le masaya oturarak, Bankası'nın kurulması kararlaştırıldı.
Camp David Sözleşmesini imzalamıştır. Bu antlaşma ile
İsrail tarafından Altı Gün Savaşı'nda ele geçirilen Sina ● 1971’de Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde resmî
Yarımadası, Mısır'a geri verilmiştir. Barış çabalarının olarak kurulan bu örgüte, 1976’da Türkiye de üye
sonucu olarak, Menahem Begin ile birlikte 1978 yılı Nobel oldu. 1991’de Varşova Paktı’nın dağılmasından
Barış Ödülünü almıştır. 1981’de, Mısır’ın bağımsızlığının sonra İKÖ’ye SSCB’den ayrılan bağımsız Türk
kutlandığı tören sırasında silahlı saldırıya uğrayarak devletleri de katıldı. İKÖ’nün temel amacı üye
öldürüldü. Resmigeçit töreni sırasında askeri konvoy ülkelerin toplumsal, ekonomik, bilimsel ve kültürel
içinde bulunan Halit el-Islambuli tarafından önce el etkinlikleri arasında eşgüdüm sağlamak ve böylece
bombaları atılmak suretiyle, Sedat'a, üst düzey İslami dayanışmayı kurmaktır.
komutanlara ve diğer seçkin yöneticilere saldırılmış, daha
sonra ise otomatik silahlarla platformun önüne gelinerek ● Ayrıca ırk ayrımına karşı çıkmak ve Filistin’in
platformda bulunanlar taranmıştır. Bu saldırı sırasında İsrail’e karşı yürüttüğü mücadele benzeri Müslüman
Enver Sedat'a 72 kurşun isabet etmiştir. Sedat'ı öldüren mücadelelerini desteklemek ve Müslümanlara
İslamcı Yüzbaşı Halid el-İslâmbûlî, 1982 yılında idam yönelik ayrımcı politikalara karşı çıkmak amacı da
edilmiştir. Enver Sedat'ın mezarı Kahire'de, öldürüldüğü vardır. İKÖ, 2004 yılına KKTC’nin katılımı ile 57
tören alanının hemen karşısındaki Meçhul Asker anıtının üyeye ulaşmıştır.
altındadır.
● İslam Konferansı Teşkilatı'nın 20 Ekim 1975 tarihli
zirve toplantısında İslam Kalkınma Bankası'nın
kuruluş planı onaylandı. Bugün İslam âleminin tek
e) İSLAM KONFERANSI çatı altında toplandığı tek kuruluş sıfatına sahiptir.
ÖRGÜTÜ ( 1969)
● Church of God adlı tarikata bağlı Dennis Michael
20
https://t.me/tarihogretmenleri

 İslami Zirve, Dış İşleri Bakanlığı İslam Konferansı


ve Daimi Sekretaryadan oluşur.

 İslam Ülkeleri Örgütünün bugün 57 üyesi vardır. Bu


örgütün resmi dilleri arasında Arapça, İngilizce ve
Fransızca yer alır.

 Türkiye bu örgütün 2005 yılından itibaren Genel


Sekreterliği’ni sürdürmektedir.

 Ekmeleddin İhsanoğlu örgütün Genel Sekreteridir.

● 1973 Savaşı’ndan sonra OAPEC'in (Petrol İhraç


Eden Arap Ülkeleri Teşkilatı) petrolü bir silah olarak
kullanıp, ABD ve bazı Batı ülkelerine ambargo
uygulaması ve petrol üretimini kısması üzerine
dünya üzerinde petrol fiyatları kısa bir zamanda dört
katına çıkmıştır.

E) 1973 PETROL
BUNALIMI
● 1967 Arap – İsrail Savaşı’ndan sonra sorunun
çözümünde istediğine ulaşamayan Arap Ülkeleri
oldukça önemli bir enerji kaynağı durumunda olan
petrolü batı’ya karşın bir baskı aracı olarak
kullanmak istemeleri krizin çıkmasına yol açmıştır.

● OPEC ülkeleri 1970–1971 yıllarında kendi


aralarında imzaladıkları Trablus ve Tahran
anlaşmalarıyla petrol fiyatlarını kendi tekellerine
almışlardır.

21
https://t.me/tarihogretmenleri
● Petrol üreten Arap ülkeleri, bilhassa geri kalmış
veya gelişmekte olan Müslüman ülkeler için yeterli
bir yardım programı da gerçekleştirmediklerinden,
Batının zengin ülkelerine vurmak istedikleri
darbenin acısı, bu Müslüman fakir ülkelerin
sırtından çıkmıştır.

● 17 Ekim 1973'te verdikleri afise fiyatları yükseltme


kararı ile İsrail’in 1967'de işgal ettiği Arap
topraklarından çekilinceye ve Filistinlilerin yasal
hakları güvenceye kavuşturuluncaya kadar, petrol
üretimini her ay yüzde 5 oranında kısma kararları
kısa zamanda etkisini tüm dünya çapında hissettirdi
ve krize dönüştü.

● Bunun üzerine Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı


(E.E.C.), 6 Kasım 1973de yayınladığı bir bildiride,
Güvenlik Konseyinin 242 ve 338 sayılı kararlarını
OPEC’in Kuruluşu
desteklediklerini kuvvet yoluyla toprak (Organization of Petroleum
kazanılmasını kabul etmediklerini, İsrai1in 1967de
işgal ettiği topraklardan çekilmesini, bununla Exporting Countries - Petrol
beraber, bölgedeki her devletin egemenlik, toprak İhraç Eden Ülkeler Örgütü)
bütünlüğü ve bağımsızlığı ile "güvenlikli ve tanınmış
sınırlar içinde" barış içinde yaşama hakkına saygı
gösterilmesi gerektiğin ilan ettiler. ● Bilinen dünya petrol rezervlerinin üçte ikisini
ellerinde bulunduran ve petrol ihraç eden 12 ülkenin
● İngiltere ise, 6 Ekim 1973de, Orta Doğu ülkeleri oluşturduğu konfederasyondur. (Katar, Libya,
için silah ambargosu ilan etmişti. Fakat Kasım Endonezya, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir,
ayında ambargo esas itibariyle İsrail’e yönelik bir Nijerya, Gabon, İran, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan,
şekil aldı. Venezüella)

● Bilhassa Suudi Arabistan, İsrail’i kesinlikle tutan ● Petrol ihtiyaçlarının, arzı sınırlı ve çok önemli bir
Amerika ve Hollanda’ya karşı petrol ambargosu ham madde kaynağına sahip olmalarına karşı petrol
tatbik etti ise de, bu ambargo bilhassa Amerikanın fiyatlarının uzun yıllar düşük yüzeyde kalması,
Orta Doğu politikasında hiç bir değişiklik ve tesir OPEC'i kurulmasında rol oynayan en önemli
yapmadı. Kaldı ki, Amerikanın bu ambargoya karşı faktördür.
tepkileri de bir hayli sert oldu. Hatta petrol üreten
Arap ülkelerinin petrol politikası, Batının sanayisini ● OPEC'in üye ülkelerin petrol ihtiyaçlarının,
çökertecek hale geldiği takdirde, Amerikanın Basra kotalarla sınırlandırarak petrol fiyatlarını artırma
Körfezi bölgesine bir silahlı müdahale ihtimalinden politikası 1972- 1981 yılları arasında fiyatlarını
veya bunun planlamasından dahi söz edildi. %750 artmasını sağlamıştır.

● Arapların bu petrol silahına karşı Amerikanın ● Bu artışların önemli bir kısmı 1973 ve 1979
başvurduğu ikinci yol da, Avrupa İktisadi İşbirliği ve yıllarında gerçekleşmiştir.1980'lerin başında
Kalkınma Teşkilatı (OECD) çerçevesinde, 1974 OPEC'in dünya petrol fiyatları üzerinde ki etkisi
Ekiminde, Amerika, Kanada, Fransa hariç Ortak azalmaya başlamıştır. Batılı sanayileşmiş ülkenin
Pazar ülkeleri, Japonya, İspanya, Türkiye, başta kömür ve nükleer enerji olmak üzere farklı
Avusturya, İsviçre, İsveç ve Norveç’in katılması ile enerji kaynaklarına yönelmesi, kendi ülkelerinde,
Milletlerarası Enerji Ajansının (İnternational Energy petrol arama ve çıkarma çalışmalarına ağırlık
Agency) kurulması oldu. vermesi, enerji talebini, kısmaya yönelik, tasarruf
önlemleri almaları Meksika, SSCB gibi başka
● Bu kuruluşun amacı, enerji ve fakat bilhassa ülkelerden petrol gereksinimleri karşılama
petrolün sağlanmasında, kullanılmasında bir gayretleri, bu ülkelerin OPEC ülkelerinde üretilen
işbirliğini, dayanışmayı ve ortak planlamayı petrole bağımlılığını azaltmıştır.
gerçekleştirmekti.
● OPEC 1982'de petrol fiyatlarını düşürmek,
● Krizin sonuçlarına bakıldığında ise: Batının üretimini kısmak zorunda kalmıştır. Batının petrol
sanayileşmiş ülkeleri, artan petrol fiyatlarını talebini düşürmesinin örgütün kendi içindeki
kolaylıkla kendi sanayi mamullerine ve anlaşmazlıklar ve İran Irak savaşı nedeniyle
teknolojilerine aksettirdiler.
22
https://t.me/tarihogretmenleri
zayıflamış olan iç bütünlüğünün daha da ● Hükümet programı konusunda başlayan
bozulmasına neden olmuştur. anlaşmazlıklar üzerine Baas yanlısı Saddam
Hüseyin'in başında bulunduğu bir grup subay
temmuz sonlarında öteki darbeci hizipleri saf dışı
bıraktı. Devlet başkanlığı ve başbakanlığa el-Bekir
getirildi.

Saddam Hüseyin (1937 – 2006)

Ağustos 2008 tarihli OPEC toplantısından bir görüntü

F) ORTADOĞU’DAKİ
GELİŞMELER

a) Irak
● 1958 yılında yapılan darbeyle monarşinin
yıkılarak cumhuriyet rejimine geçilen Irak’ta 17
Temmuz 1968'de gerçekleşen kansız bir darbenin
ardından iktidar tamamen Baas Partisi’ne geçti.

Baas, Arap dilinde yeniden diriliş anlamına


gelmektedir. 1940 yılında Suriye'de kurulan bu
hareketin amacı Ortadoğu'da tek bir Arap devleti
kurulmasını benimsemiştir. Partinin sloganı
Birlik, özgürlük ve sosyalizm‘ di. Parti Irak’la
beraber Suriye’de yaptığı devrimle iktidarı ele ● Hükümete ağırlığını koyan Baas Partisi, örgütlü
geçirmiştir. yapısıyla hemen hemen bütün kurumları ele
geçirmeyi başardı. Tabanını genişletmek isteyen
Parti, 1970'te Kürtlerle çatışmaya son vererek Irak
Komünist Partisi (IKP), Kürdistan Demokratik Partisi
23
https://t.me/tarihogretmenleri
(KDP) ve öteki bazı milliyetçi ve sol eğilimli siyasi ● Bunun üzerine Ayetullah Humeyni, büyük bir halk
güçlerle işbirliğine yöneldi. Ancak, 1974'te Kürtlerle, desteğiyle İran’a geri döndü. Ayetullah Humeyni
ardından komünistlerle ilişkilerin bozulması 1962’de başlayan “Ak Devrim” reformlarına karşı
nedeniyle yeniden tek partili sıkı bir rejime dönüldü. gelen kesim içinde önemli bir siyasi önder olarak
sivrilmiş, Şah kendisine rakip olabilecek Humeyni’yi
sürgüne gönderme kararı alınca Humeyni
Fransa’ya gitmişti.

b) İran İran devriminden bir görünüm


● 11 Şubat’ta İran ordusu, gerillalar ve militanlar
sokak savaşlarında Şah’a bağlı silahlı gruplara
● 1953’te babasının yerine geçen Şah Muhammed karşı üstünlük sağlayınca kendini “tarafsız” ilan
Rıza Pehlevi’nin 1962 yılında hayat geçirmek etmesiyle tamamen çöktü.
istediği “ Ak Devrim”e ve bununla başlayan
reformlara karşı başta ulema olmak üzere birçok ● 1 Nisan 1979’da İran resmen İslami Cumhuriyet
kesim Şah’a karşı muhalefetini artırdı. oldu. Aralık 1979’da ülke teokratik bir Anayasa’yı ve
● Çünkü başta kadınlara oy verilmesi gibi yenilikler Humeyni’nin ülkenin dini lideri olmasını onayladı.
ulemanın tepkisini çekerken bir yandan da
sanayileşme hamlesinin bir sonucu olarak
milyonlarca köylü ve tarım işçisi topraklarını terk
ederek şehirlere göç etmek zorunda kalmış ve
ulemaların etkisi altına girmişti.

● Ekonomik sıkıntı yaşayan büyük bir kesimin


ulemanın da yönlendirmesiyle Şah’a karşı Ocak
1978 yılında başlattığı isyan hareketi 1979 Şubatına
kadar devam etti. Grevler ve gösteriler ülkeyi ve
ekonomiyi felç ettiği ülkede Şah çareyi ülkeden
kaçmakta buldu.

● Genel af çıkarıldı, belirli bir süre, düzenleme için


müzik ve gazete yasağı konuldu. Beni Sadr
cumhurbaşkanı oldu.

● Humeyni lider olduktan sonra hem ABD hem de


SSCB’ye karşı uzlaşmaz bir turum izlemiş,
Tahran’daki ABD Büyükelçiliğindeki rehine
Ayetullah Humeyni (1902 – 1989) krizinden sonra İran - ABD ilişkileri kopmuştur.

24
https://t.me/tarihogretmenleri

● Savaşın ilk günleri, baskın avantajını koruyan


Irak’ın üstünlüğü ile geçti. Fakat zamanla İran’ın
c) İran – Irak Savaşları direnişinin artması ile savaş karşılıklı yıpratma
(1980–1988) sürecine girdi.

● Sekiz yıl süren savaş 1988 Ağustos ayında


● Soğuk Savaş dönemi boyunca iyi gitmeyen, İran- yapılan ateşkes ile sonlandı. Ancak Birleşmiş
Irak İlişkilerinde 1969 yılında ABD’nin desteğini alan Milletler gözetiminde yapılan barış görüşmelerinden
İran’ın önemli bir suyolu Şatt-ül Arap’ı almak sonuç alınamadı. İran, görüşmeler için ön koşul
istemesi ve bölgeye gemilerini göndermesi önemli olarak topraklarındaki tüm Irak askerlerinin
bir dönüm noktası oldu. çekilmesini isterken, Irak Şatt-ül Arap suyolu
üzerinde ortak denetim kurulmasında ısrar etti. İki
● Bu arada İran silahlı çatışmalar sırasında körfez ülke arasındaki barış, ancak Irak’ın Kuveyt’i 1990
adalarını ele geçirdi. 1973 yılında tekrar kurulan Ağustos ayında işgali ve ABD ile savaşa tutuşma
ilişkilerin sonucunda 1975 yılında bir antlaşma korkusuyla İran’dan aldığı toprakları geri vermesiyle
imzalanmış ve bu antlaşmayla sınırın suyun en gerçekleşti.
derin noktasından geçmesi ve İran’ın Irak’taki
Kürtleri desteklememesi kabul edilmiştir. ● Irak-İran Savaşı, yaklaşık bir milyon insanın
hayatına mal oldu. Savaşan taraflar ufak kazançlar
● Ancak 1979 yılında İran’daki İslam devriminin için ekonomik kaynaklarını tüketti. Savaşın
sonucunda Humeyni’nin iktidara gelmesi ve Irak’ta sonucunda Irak-İran sınırı değişmedi. Savaşın
büyük bir şiî çoğunluğun bulunması Şiilerin etkileri yıllar boyunca hissedildi.
Humeyni tarafından kışkırtılacağını düşünen Irak
devlet başkanı Saddam Hüseyin’i endişelendirdi. ● İki ülkenin birbirlerinin petrol tesislerine saldırılar
düzenlemesi sonucu petrol üretimi düştü, petrol
● Bu arada Saddam Hüseyin, İran’ın Arap fiyatları arttı.
çoğunluğu olan Huzistan bölgesinin ele geçirilmesi
fikrini ortaya attı.
● İran’ın iki ülke arasında anlaşmazlık konusu olan
bölgeden askerlerini çekmeyi reddetmesi üzerine
22 Eylül 1980’de Irak ordusu sınırı geçti. Irak 16
Eylül’de, Şatt-ül Arap antlaşmasını feshettiğini
açıklamıştı.

İran-Irak Savaşı’ndan bir görünüm

● Savaş boyunca Irak, kendisini destekleyen


devletlerden borç alarak silah satın almıştı. Bu
borçları ödemekte zorlanması, 1990 yılında
Kuveyt’e saldırarak oradaki petrol kuyularını ele
geçirmeye çalışmasına yol açtı. Bu tavrı da Irak'ı
uluslararası ilişkilerde yalnızlığa sürükledi ve
desteksiz bıraktı.

G) YUMUŞAMA
DÖNEMİNDE DÜNYADA

25
https://t.me/tarihogretmenleri
ORTAYA ÇIKAN ÖNEMLİ
GELİŞMELER

Ekonomi
● II. Dünya Savaşı sonrasında bilim ve teknolojideki
ilerlemelerin sanayide kullanılması ile büyük bir
verimlilik elde edildi. Petrol, elektrik ve otomotiv
sektörlerinde önemli üretim artışı oldu. Bu
gelişmelerle dünya ekonomisi hızlı bir büyüme
dönemi yaşadı.

● 1970'lere kadar büyümenin kesintisiz devam


etmesi işsizlik oranını da düşürdü. Uydu teknolojisi
sayesinde de televizyon programları uluslararası bir
boyut kazandı. İlk kez "1964 Tokyo Olimpiyatları"
canlı televizyon yayını ile tüm dünyaya ulaştırıldı.

● Uluslararası alanda ticaretin yaygınlaşması bu


dönemin dinamizmini oluşturdu. Serbest ticaret ve
çok uluslu şirketler tarafından yapılan uluslararası
yatırımların gelişmesi ilerlemeyi perçinledi. Dünya
ticaret hacmi de büyük bir büyüme gösterdi.
Uluslararası ticaret hacmi % 7 oranında büyüdü.

● Fransa'da "68 Kuşağı" öğrenci hareketleri


başladı. Zamanla bu hareket öğrenci ve işçi
hareketleri şeklinde dünyaya yayıldı.

Bilimsel ve Teknolojik Gelişmeler


● Bu dönemde bilimsel ve teknolojik anlamda
önemli buluşlar yapılarak füze sistemlerinde önemli
ilerlemeler sağlandı.
● SSCB'nin 1957'de ilk uzay aracı olan Sputnik'i
uzaya fırlatmasından bir yıl sonra ABD, Ulusal
Havacılık ve Uzay dairesini (NASA) kurarak ilk
uydusunu uzaya gönderdi. 1961'de Rus kozmonot
Yuri Gagarin, Vostok–1 uzay aracı ile ilk kez uzaya
giden insan oldu.

● Bu dönemde II. Dünya Savaşı’ndan sonra


devletlerin ekonomik kalkınma politikalarına hız
vermeleriyle beraber ekonomik kalkınmada önemli
bir ivme yakalanmış bundan dolayı bu döneme
“Muhteşem Otuzlar (1945–1975)” denmiştir.

26
https://t.me/tarihogretmenleri
SSCB uydusu Sputnik I araştırma kuruluşlarının bilgisayarlarını bünyesinde
toplayarak büyüdü.
● 1962'de ABD aynı şekilde karşılık vererek uzayda
rekabeti hızlandırdı. 1969'da ise Amerikalı astronot ● 1991'de ABD'de internetin, ticari amaçla
Neil Amstrong'un aya inmesi ile ABD uzay kullanılmasını engelleyen tüm kısıtlamalar kaldırıldı.
yarışında liderliği ele geçirdi. Bir yıl sonra grafik web tarayıcı "Mozaic" devreye
girmiş ve internetin bir alt kümesi olan "World Wide
Web"in (Geniş Dünya Ağı) yıllık büyüme hızı
artmaya başlamıştır. Tüm dünyayı kapsayan bu ağ
ile aralarında bağlantı bulunan tüm belgeler ve
dijitalleştirilmiş nesneler bir araya getirilmek
istenmiştir.

Neil Armstrong Ay yüzeyinde

● Uzay yarışına daha sonra İngiltere, Fransa,


Japonya ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi devletlerin
katılması toplumların ihtiyacı olan alanlarda (eğitim,
sağlık vb.) yapılacak olan yatırımları kısıtladı.

● Savaş yıllarında yapılan ilk bilgisayar geliştirilerek


1970'te kişisel bilgisayar üretildi. 1978'de üretilen
APPLE'ın fabrikalarda kullanılmasıyla bilgisayar,
sanayi alanına girmiş oldu. Uydu teknolojisinin
yerleşmesi ile iletişimde kıtalar arasındaki uzaklık
ortadan kalktı. İletişimdeki bu sınır tanımaz gelişme
“interneti” ortaya çıkardı.

Kültürel Hayat
● Çin’de Mao’nun önderliğinde “Kültür Devrimi”
başladı. Ancak devrim yüz binlerce Çinli’nin
ölümüne yol açtı.

● Hızlı sanayileşme ve tarımda makineleşmenin


artması sonucu köylerden kentlere doğru hızlı bir
göç başladı. Sanayileşmiş ülkelerin kent nüfusunun
artmasında üçüncü dünya ülkelerinden yapılan
göçler de etkili oldu.

● Savaştan sonra yeni bir boyut kazanan soyut


resim anlayışları bu dönemde de etkisini devam
ettirmiştir. Sanayinin toplumsal yaşam üzerindeki
etkileri mimaride de kendini hissettirdi. Bu alanda
Paris’te inşa edilen Beaubourg Kültür Merkezi bu
tarz mimari eserlere önemli bir örnektir.

● 1969 yılında ilk olarak ABD'de bilim adamları


arasındaki iletişimi sağlamak maksadı ile deneme
niteliğinde olan "ARPANET" Amerikan Gelişmiş
Savunma Araştırmaları Dairesi - Advanced
Research Projects Agency Network) kuruldu. Daha
sonra "ARPANET" ABD'deki bütün üniversitelerin

27
https://t.me/tarihogretmenleri

Beaubourg Kültür Merkezi (Fransa)

● Kadınların eğitim düzeyinin artması ve sosyal


1970 yılında Dünya Kupasını kazanan Brezilya millî
hayata aktif olarak katılması erkek egemenliğini ön takımı
plana çıkaran anlayışı sona erdirdi.
● Spor alanında olimpiyatlar, FİFA Dünya Kupası,
● Bilimsel ve teknolojik gelişmelerle ulaşılan düzey
Avrupa Futbol Şampiyonası, Akdeniz Oyunları,
ve gelecek konusundaki bilinmezlik, edebiyatta post
UEFA müsabakaları, FIBA Dünya Basketbol
modern (modern ötesi) anlayışın 1960'lardan
Şampiyonası ve FIVB Dünya Voleybol
itibaren hâkim olmasına yol açmıştır.
Şampiyonaları önem kazanmış, tv yayınları
aracılığıyla tüm dünyaya ulaşan etkinlikler
● Müzik alanında 1950'lerde ortaya çıkan "Rock
olmuşlardır. Türkiye 1971 yılında düzenlenen
And Roil" tarzı bu dönemde de etkisini sürdürdü.
Akdeniz Oyunlarına ev sahipliği yapmıştır.
Heavy Metal müzik türü ve bu türün temsilcisi olan
Rolling Stones grubu döneme damgasını vurdu.

Rolling Stones grubu


● Fransa’da “68 Kuşağı” öğrenci hareketleri
başladı. Zamanla bu hareket öğrenci ve işçi
hareketleri şeklinde dünyaya yayıldı.

● 1960–1980 yılları arasında yapılan olimpiyatlarda


ABD, SSCB, Japonya ve Doğu Almanya madalya
sıralamasında önde gelen ülkelerdir. Türkiye ise
istediği başarıyı elde edemedi.

FIBA logosu

28
https://t.me/tarihogretmenleri
● Bu dönemde Kıbrıs Konusunda ABD’nin tavrını
ortaya koyan Johnson Mektubu ve 1975–1978
yılları arasındaki ambargo dönemi Türk – Amerikan
ilişkilerinde sarsıntılara yol açmıştır.

● Türkiye’nin Makarios’un yaptığı önerileri


reddetmesi, iki toplum arasındaki gerginliği arttırdı.
Rum çeteleri Türk köylerini yakıp yıkarak 25 bin
Türk’ü göçe zorladı. 24 Aralıkta “Kanlı Noel” denilen
ve 24 Türk’ün şehit edildiği olay üzerine Türk savaş
uçakları Lefkoşa üzerinde ilk uyarı uçuşunu yaptı.

● 1964’te Yunanistan’ın Ada ya daha çok asker ve


silah göndermeye başlaması üzerine olayların
büyümesinden endişelenen BM Güvenlik Konseyi,
Barış Gücü kurulması kararı aldı. Ancak Barış Gücü
Ada ya henüz gelmeden Rum çetelerinin saldırıya
geçmesi Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale kararı
almasına yol açtı. Ancak bu kararın uygulanmasını
istemeyen ABD Başkanı Johnson, yazdığı mektupla
Türkiye’yi kararından vazgeçirmeye çalıştı.

Johnson Mektubu
 Kıbrıs’ta yaşanan çatışmaların artması ve Rum
tarafının silahlanma kararı alması üzerine 2 Haziran
1964 tarihinde Türkiye hükümeti Kıbrıs’a çıkarma
yapma kararını açıkladı ve gerekli hazırlıklara başladı.
Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de askeri
hareketlilik artmaya başlamıştı. Yaşanan gelişmelerden
rahatsızlık duyan ABD, bölgede çıkacak bir savaşı
kendi stratejik çıkarlarına aykırı bulmaktaydı.

 Bu nedenle ABD devreye girme ihtiyacı duydu.


Başkan Johnson tarafından imzalanan ve daha
sonraları “Johnson mektubu” olarak tarihe geçen ünlü
mektup 5 Haziran 1964’te Türkiye başbakanı İnönü’ye
iletildi. Mektupta, Türkiye'nin adaya tek taraflı
müdahalesinin Türk ve Yunan tarafları arasında savaşa
yol açabileceği ve NATO üyesi olan bu iki ülkenin
savaşmasının kabul edilemez olduğu ifade edilmiştir.
H) YUMUŞAMA  Türkiye'nin müdahale kararı almadan önce
DÖNEMİNDE TÜRK DIŞ müttefiklerine danışması gerektiği anımsatılmıştır.
Ayrıca bu savaşın Sovyetler Birliği’nin de Türkiye’ye
POLİTİKASI müdahale ihtimalini doğuracağı ve NATO'nun böyle bir
durumda Türkiye'yi savunma konusunda isteksiz
olacağı ima edilmiştir. ABD'nin Türkiye’ye sağladığı
a) Türkiye - Amerika askeri malzemenin bu müdahalede kullanılmasına izin
verilmeyeceği belirtilmiştir. Mektubun ardından Türkiye
Münasebetleri müdahale kararından vazgeçmiştir. İsmet İnönü 21
Haziran 1964’te ABD’ye giderek başkan Johnson ile bir
görüşmede bulunmuştur.
● 1960’lı yıllardan itibaren Türk Amerikan
Münasebetlerinde Kıbrıs Meselesi önemli rol
oynamıştır. ● O dönemde Batı bloğu içerisinde yer alan
Türkiye, bu mektup sayesinde kendi ulusal
● Küba Krizine bağlı olarak 1963'te Türkiye'deki çıkarlarının Batı bloğunun, özellikle de blok lideri
ABD'ye ait Jüpiter füzelerinin bilgi verilmeden ABD’nin çıkarlarıyla çeliştiği noktada bağımsız
sökülmesi ve Türk-Yunan meselelerinde ABD'nin politikalar geliştirme konusunda sıkıntılar
Yunan yanlısı politikası iki ülke arasında güven yaşanabileceğini görmüş, ABD'nin kimi zaman
bunalımına sebep olmuştu. kendisini yalnız bırakabileceğini anlamıştır.
Yumuşamanın imkânları çerçevesinde Batı
Bloğundaki yükümlülüklerinden vazgeçmeden bir
yandan başta Sovyetler Birliği olmak üzere Doğu
29
https://t.me/tarihogretmenleri
Bloku ile diğer yandan genelde tüm 3.Dünya ile özel
olarak bunun içindeki İslam dünyası ile ilişkilerinin
geliştirilmesi hedeflenmiştir.
İsmet İnönü’nün, ABD Başkanı
Johnson’a yazdığı mektubundan…
1975–1978 Silah Ambargosu
Amerikan Kongresi’nin 1974 Kıbrıs
Harekâtı’ndan sonra Türkiye’ye misilleme olarak
5 Şubat 1975'ten itibaren Türkiye'ye silah
ambargosu uygulanması kararı almıştır. Böylece
ABD Türkiye’ye silah yardımında bulunmayı
kesmiştir. NATO içinde müttefik durumunda
bulunan iki devletten birinin diğerine silah
ambargosu tatbik etmesi Türkiye’nin dış
politikadaki yalnızlığını bir kez daha gözler
önüne sermiştir.

ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın


İnönü’ye Mektubu (5 Haziran 1964)

b) Türkiye – SSCB
Münasebetleri
● 1950–1964 arası dönemde Türk SSCB
münasebetlerinde 1950 ile 1960 arasında
Ortadoğu’da ortaya çıkan gelişmelerinin ortaya
çıkardığı huzursuzluk devam etmiştir. 1964’e kadar
SSCB Türkiye’nin Kıbrıs’ı bir NATO üssü haline
getirmesinden korktuğu için, Kıbrıs konusunda
Türkiye aleyhinde bir politika izlemiş, Türkiye’nin
adaya müdahalesine karşı çıkmıştır.

● Ancak ABD ile Kıbrıs Meselesi’nden dolayı


yaşanan Johnson Mektubu Türkiye’nin SSCB
ilişkilerini yeniden gözden geçirmesine yol açmıştır.

● Bu değişiklik neticesinde Dışişleri Bakanı Feridun


Cemal Erkin'in 30 Ekim–6 Kasım 1964 tarihlerinde
Moskova'ya yaptığı ziyaret önemli bir dönüm
30
https://t.me/tarihogretmenleri
noktası olmuştur. 6 Kasımda yayınlanan bildiride, iki
husus ağır basmaktaydı: Biri, Türk-Sovyet
münasebetlerinin, barış içinde bir arada yaşamanın
beş temel prensibine dayandırılması gerektiği idi.
İkincisi ise, Sovyetlerin, Kıbrıs'a dışarıdan
müdahaleye karşı gelmelerine rağmen, adada iki
ayrı milli toplum'un varlığını kabul etmeleriydi.

● 1964–1970 arasında karşılıklı ziyaretlerle ortaya


çıkan olumlu hava 1970’li yıllarla birlikte tekrar
durgunluk ve soğukluk dönemi başlamıştır. 1974
Kıbrıs Harekâtı’na SSCB’nin karşı çıkması, Türk
askerinin adadan çekilmesini istemesi, Garanti
Antlaşmasını geçeriz sayması ve Kıbrıs
meselesinin milletlerarası bir konferansta ele
alınmasını istemesi Türk - SSCB ilişkilerinde tekrar Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel’in
soğukluğa yol açmıştır. 19–29 Eylül 1967’de SSCB ziyareti

RAUF DENKTAŞ’IN İNÖNÜ’YE


MEKTUBU 1964–1974 DÖNEMİNDE
TÜRK HALKININ YAŞANTISI
NASILDI?

31
https://t.me/tarihogretmenleri
● 1973 Petrol Krizi’yle beraber yükselen petrol
fiyatları Türkiye’nin Arap ülkeleriyle ilişkilerini
güçlendirme ihtiyacını artırmış, özellikle bu ülkelerle
ihracaat yapılması için girişimler artmıştır.

● Bu dönemde son olarak Arap ülkelerinin reddettiği


Camp David Antlaşması da bu devletlerle olan
münasebetler çerçevesinde Türkiye tarafından
reddedilmiştir.

d) Ermeni Terör Olayları ve


c) Türkiye Ortadoğu İlişkileri
ASALA
● 1955–1959 arası dönemde Türkiye Ortadoğu
devletleriyle siyasi çatışmalardan dolayı pek sıcak ● 1975 yılında Lübnan’ın Beyrut şehrinde kurulan
olmamıştır. Çünkü bu dönemde Batı Bloğuna dâhil ASALA (Armenian Secret Army for the Liberation of
olan Türkiye’nin Ortadoğu’da etkin olmasını Armenia) kendisini Uluslararası Devrim Hareketi'nin
istemeyen SSCB bölgedeki nüfuzunu devam bir parçası olarak kabul etmekte, Türkiye ile
ettirmek için Batıyla çatışma halinde olan Arap müttefiklerini can düşmanı saymakta ve Ermeni
Ülkelerinin Türkiye’yle diyalog kurmasını önlemiştir. davasının ancak, silahlı mücadeleyle
çözümlenebileceği görüşünü savunmaktadır.
● Ancak Türkiye, 1963-64’ten 1973 Petrol Krizine
kadar olan dönemde ise Kıbrıs Meselesi’nden ● Örgütün amaçları: 1915 yılında Türkiye'de
dolayı Ortadoğu devletleriyle ilişkilerin iyi olmasına meydana geldiğini iddia ettikleri " Sözde Ermeni
önem vermiştir. Soykırımı'nın" Türk Devletince itirafını sağlamak,
Türkiye’yi bu sözde soykırım nedeni ile tazminat
● Bu amaca yönelik olarak Türkiye1967 Arap – ödemeye zorlamak, Türkiye’nin işgal ettiğini iddia
İsrail Savaşlarında Arap devletlerini destekleyerek ettikleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu yöremizdeki
Amerikan üslerinin Arap devletleri aleyhine toprakların sözde yasal sahiplerine yani Ermenilere
kullanılmasını engellemiş, bu ülkelere insani iadesini sağlamak ve bu maksatla:
yardımda bulunmuştur. 1969’daki Mescid-i Aksa
yangınına büyük tepki gösterirken bu gelişme
üzerine Rabat’ta toplanan İslam Zirve Konferansı’na
katıldı. Böylece Arap dünyası ile ilişkilerini geliştirdi. “Bu topraklar üzerinde müstakil bir
1981’deki İslam Zirvesi’ne Türkiye, ilk defa Ermeni devleti kurmak ve Bu toprakları
başbakan düzeyinde katıldı. Ermenistan Cumhuriyetine bağlı bir
cumhuriyet haline getirmek”

● Örgüt bu amaç için ilk eylemini Dünya Kiliseler


Birliği’ne yaptığı bir bombalı saldırıyla başlatmış
ama terör eylemlerini daha çok Avrupa’da Türk
diplomatik temsilcilerine yönelik olarak
gerçekleştirmiştir.

● 1973'te Los Angeles'te, Başkonsolos Mehmet


Baydar ve Yardımcısı Bahadır Demir'in bir Ermeni
terörist tarafından katledilmesi, Ermeni iddialarının
dünya kamuoyuna duyurulması için yeni bir
yöntemin ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu olaydan
sonra Ermeni teröristler, genellikle yurt dışındaki
Türk temsilcilerini ve diplomatlarını hedef alan terör
faaliyetlerine giriştiler.

Mescid-i Aksa

32
https://t.me/tarihogretmenleri

● Ermeni terör örgütleri amaçlarına ulaşabilmek için


Türkiye'de etkinlik gösteren ayrılıkçı terör
örgütleriyle iş birliği yapmıştır. Bu örgütler aynı
Bahadır Demir zamanda Türkiye'nin sorunlar yaşadığı bazı
ülkelerle de yakın ilişkiler kurmuşlardır.

● 1983 Paris Orly Havaalanı saldırısından sonra


örgüt birçok ufak gruba bölünmüştür. Zamanla örgüt
içi çekişmeler ve anlaşmazlıklar ortaya çıkmış,
kurucularından Agop Agopyan öldürülmüş, Ermeni
halkından da yeterli destek göremeyip, tarih
sahnesinden çekilmiştir.

e) Kıbrıs Meselesi ve
Orhan Gündüz Türk – Yunan İlişkileri
● II. Dünya Savaşı'nın sonuçlanmasından sonra
Yunanistan, Kıbrıs konusuna daha çok eğilmeye
başlayarak 1954 yılında konuyu Birleşmiş
Milletler Teşkilatına taşımıştır. Yunanistan, bu ilk
başvurusunda, Kıbrıs Adası halkına kendi
geleceğini kendilerinin tayin etmesi ilkesinin
(self-determination) uygulanmasını istemekteydi.
Ancak Birleşmiş Milletler bu öneriyi görüşerek
reddetmiştir.
Mehmet Baydar ● Bu tarihten sonra Türkiye, Yunanistan'ın amacının
Adaya sahip olmak olduğunu anlayınca konuyla
● Ermeni teröründe, Türkiye’deki iç huzursuzluğun daha yakından ilgilenmiş ve bunu milli bir politika
zirveye çıktığı 1979 yılından itibaren büyük bir artış hâline getirmiştir. Türkiye, Kıbrıs Sorunu’nu Batı
gözlenmeye başlanmıştır. Ermeni teröristler, 21 dünyasının ve müttefiklerinin dayanışması
ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri açısından ele almış, bu anlaşmazlıktan dolayı
de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110 terör Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasındaki ilişkilerin
olayı gerçekleştirmişlerdir. Bu saldırılarda 42 bozulmamasını istemiştir.
diplomatımız ile 4 yabancı hayatını kaybederken,
15 Türk ve 66 yabancı uyruklu kişi de yaralanmıştır.

33
https://t.me/tarihogretmenleri

1954’te İstanbul’da düzenlenen Kıbrıs mitingi

● Konferansta ilgili devletlerin görüşleri farklı


olduğundan bir sonuç alınamadı. İngiltere'nin adaya
bir özerklik statüsünün verilmesini gündeme
getirmesi Türkiye'yi kaygılandırdı. Daha sonra Rum
çetelerinin, Türk köy ve kasabalarına saldırılar
düzenlemesi durumun daha kötü bir hâl almaya
başlamasına neden oldu. Türkiye ve Yunanistan
karşılıklı olarak birbirlerini suçladılar.
● İsteği reddedilen Yunanistan, 1955 yılında EOKA
terör örgütünü kurarak harekete geçirmiş, adada ● Sorun bir türlü çözümlenemiyordu. 11 Şubat
taşkınlıklar yapmış ve Rum halkı kışkırtmaya 1959 tarihindeki Zürih Antlaşması ile Kıbrıs'ta
başlamıştır. İngiltere, Kıbrıs'ta yaşanan olayların bir bağımsız bir cumhuriyet yönetimi kurulması, Türk
bunalım hâline dönüşmesi üzerine Londra'da bir ve Rum toplumlarının haklarının neler olacağı
konferans toplanmasına karar verdi. 1955 yılında kararlaştırıldı. Zürih Antlaşması’nı 19 Şubat 1959
açıklanan bir kararla Türkiye, İngiltere tarafından tarihinde Londra Antlaşması takip etti.
Kıbrıs Sorunu içine resmen çekilmiş oluyordu
● Bu antlaşma ile Kıbrıs'ta bağımsız bir cumhuriyet
yönetiminin yanı sıra kurulacak ortak karargâha
Türkiye 650 kişilik, Yunanistan ise 950 kişilik bir
kuvvetle katılacaktır. Ayrıca garantörlük haklarından
dolayı Kıbrıs'taki anayasal düzeni korumak için tek
başına veya birlikte müdahale edebileceklerdi.

● Zürih ve Londra Anlaşmaları doğrultusunda 16


Ağustos 1960'ta bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti ilan
edildi. Cumhurbaşkanlığına Rum lider Makarios,
yardımcılığına da Türk lider Dr. Fazıl Küçük getirildi.
.
● 1967’de Rumların genel saldırı hareketlerine
geçmesi üzerine Türkiye, Yunanistan’a bir nota
verdi. Devam eden olaylar yüzünden Rumlarla bir
arada yaşamanın mümkün olamayacağını anlayan
Kıbrıs Türkleri, 28 Aralık 1967’de “Kıbrıs Geçici
Türk Yönetimi”ni kurdular. Kıbrıs Anayasası
hükümleri saklı kalmak üzere kurulan bu yönetimin
başkanlığına Dr. Fazıl Küçük seçildi. Başkan
yardımcılığına ise Rauf Denktaş seçildi.

34
https://t.me/tarihogretmenleri

Cumhurbaşkanı, Başpiskopos Makarios ve Başkan


Yardımcısı Fazıl Küçük, Türk alayını ziyaret ederken

● Kıbrıs Meselesi, Mayıs 1965’te Türkiye ile


Yunanistan arasında yapılan ikili görüşmelerle
çözülmeye çalışıldı. Ancak Kıbrıs Rumlarının
tutumu ve Yunanistan’da askeri müdahale ile
hükûmet değişikliğinin yaşanması istenilen sonucun
alınmasını engelledi.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu anlaşması


imzalanırken (1960)

● Sampson darbesini Türkiye, anayasa düzeninin


yıkılması, gayrı meşru bir idarenin kurulması ve
Kıbrıs konusundaki antlaşmaların ihlali saymış ve
yeni idareyi tanımadığını bildirmiştir. Keza İngiltere
sert bir şekilde, yeni hükümeti tanımadığını ilan
etmiştir.

● Yine bu dönemde adayı ilhak etmek isteyen


Yunanistan’ın bu amacının önünde engel olarak
gördüğü Kıbrıs Rum lideri Makarios’u, Nicos
Sampson’un düzenlediği bir darbeyle düşürdü.
Böylece Yunanistan Kıbrıs’a açıkça müdahale de
bulunmuş oldu. EOKA üyeleri Nikos Sampson’u
cumhurbaşkanlığına getirirken “Kıbrıs Helen
Cumhuriyeti”ni ilan ettiler.

35
https://t.me/tarihogretmenleri
himayesinde, Girne bölgesinden Kıbrıs'a ayak
basmaya başladı.

20 Temmuz’da Türk Silahlı Kuvvetlerinin çıkartma


yaptığı bölge

● Lefkoşe-Girne yolu üzerinde ve Lefkoşe


yakınlarındaki Gönyeli'ye de havadan indirme
yapıldı. Kıbrıs ve yunan kuvvetlerinin sert
mukavemeti dolayısıyla şiddetli çarpışmalar oldu.
22 Temmuz akşamı ateşkes yürürlüğe girdiğinde
Türk kuvvetleri Girne-Lefkoşe yolunu kontrol altına
almışlar ve Girne kıyılarında da bir genişleme
yapmışlardı.
● Türkiye, Garanti Antlaşmasının 4'üncü
● 15 Temmuzdaki Sampson darbesi üzerine
maddesinin verdiği yetkiye dayanarak, İngiltere ile
Güvenlik Konseyini harekete geçiren Türkiye
beraber Kıbrıs'a müdahale etmeye karar verdi ve
olmuştur. Yunanistan'ın müdahalesi konusunda pek
Başbakan Bülent Ecevit, İngiltere hükümeti ile
bir şey yapamayan Güvenlik Konseyi, Türkiye'nin
temas etmek üzere 17 Temmuzda 1974’te
Kıbrıs'a çıkarma yapmaya başlaması üzerine
Londra'ya gitti. Londra'da Başbakan Wilson ve
birdenbire hareketlenmiştir. Güvenlik Konseyi,
Dışişleri Bakanı Callaghan ile yaptığı
Kıbrıs harekâtının daha ilk günü, 20 Temmuzda,
görüşmelerden umduğunu bulamadı. İngiltere
aldığı 353 sayılı kararla, tarafları ateş-kese ve
müdahaleye yanaşmadı. İngiltere'ye göre, bu
adadaki bütün yabancı kuvvetleri adadan çekilmeye
hadise küçük bir hadise değildi ve Birleşmiş Milletler
ve bütün ülkeleri Kıbrıs'ın egemenlik, bağımsızlık ve
ile NATO'da ele alınmalıydı. Başbakan Ecevit'in,
toprak bütünlüğüne saygıya davet etti.
Türkiye'nin tek başına müdahalesinden söz
● Gerek Amerika'nın Türkiye ve Yunanistan
etmesine rağmen, İngilizler buna ihtimal
nezdindeki faaliyetleri neticesi, gerek Kıbrıs'taki
vermemişlerdir.
çıkarmanın askeri durumu dolayısıyla, Türkiye,
Güvenlik Konseyi'nin 353 sayılı kararını kabul
● ABD’nin baskıları ve NATO Müzakerelerine
ederek 22 Temmuz 1974 saat 17.00'den itibaren
rağmen Yunan Cuntasının Sampson’u adadan geri
ateş kesti.
çekmemesi üzerine 20 Temmuz 1974 sabahı, Türk
silahlı kuvvetleri, Türk jetlerinin havadan
● 23 Temmuz günü ise Yunan hükümeti istifa etti ve
Cumhurbaşkanı Kizikis, eski başbakanlardan ve
36
https://t.me/tarihogretmenleri
Fransa'da yaşamakta olan Constantin Karamanlis'i ● Kıbrıs'ta anayasa düzenini kurma amacıyla
milli birlik hükümetini kurmak üzere Atina'ya davet yapılan bu ikinci toplantıda, Türk tarafı, coğrafi
etmiştir. Kıbrıs'ta da Sampson'un yerini Glafkos esasa dayalı federatif sistem'i teklif etmiştir.
Klerides almıştır. Mamafih, bu federatif sistem kantonlara dayalı bir
federatif sistem de olabilecekti. Fakat Kıbrıs Rum
● Türkiye, Yunanistan ve İngiltere dışişleri bakanları ve Yunan tarafının, anayasa düzeni konusunda
25 Temmuzda Cenevre'de toplandılar ve altı günlük kesin bir tavır almaktan kaçınıp, işi oyalama yoluna
bir çalışmadan sonra 30 Temmuz 1974'de Cenevre götürmesi ve ayrıca Kıbrıs'ta da Türklere karşı
Deklarasyonu denen belgeyi imzalayarak saldırılarına devam edip, 30 Temmuz
yayınladılar. Deklarasyonuna riayet etmemeleri üzerine 2'inci
Cenevre Konferansı, 14 Ağustos sabahının ilk
Cenevre Deklarasyonu (30 Temmuz 1974) saatlerinde Türk heyeti tarafından kesilmiştir. Yine
14 Ağustos sabahında Türk Silahlı Kuvvetleri 2'inci
1) 1960 Anayasa düzenini yeniden tesisi Kıbrıs Harekâtına başlıyordu.
hususunda üç dışişleri bakanı mutabık kalmakla
beraber, bundan önce alınması gereken bazı acil
tedbirler vardır.

2) Kıbrıs'ta taraflar, 31 Temmuz 1974 günü


Türkiye saati ile 24.00'de kontrolleri altında
bulundukları alanları genişletmeyeceklerdir.
Yani, bu deklarasyona göre, Kıbrıs'ta ateş-kes
çizgisi, 22 Temmuz saat 17.00’deki çizgi değil, 30
Temmuz gece yarısı mevcut olan çizgidir. Çünkü
22 Temmuzdan sonra Rumların saldırıları devam
ettiği için, çatışmalar yeniden devam etmiş ve
Türk kuvvetleri kontrolleri altındaki alanı
genişletmiştir.

3) 30 Temmuz ateş-kes çizgisinde, sadece


Birleşmiş
Milletler kuvvetlerinin kontrolü altında olacak bir ● 2'inci Kıbrıs Harekâtı 16 Ağustos 1974 akşamı
güvenlik bölgesi tesis edilecektir. saat 19.00’dan itibaren Türkiye'nin, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi'nin aynı günlü ve 360
sayılı kararına uyarak ateşkesi kabul etmesiyle
4) Kıbrıs Rum ve yunan kuvvetlerinin muhasarası sona erdi. İki gün içinde Türk silahlı kuvvetleri,
altında olan bütün Türk bölgelerinden bu Magusa-Lefkoşe-Lefke- Kokkina çizgisine ulaşarak
kuvvetler çekilecek ve bu Türk bölgeleri adanın % 38'ini ele geçirmişlerdi.
Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin koruması altına
● 2'inci Kıbrıs Harekâtı, birincisinin aksine, dünya
girecektir.
kamuoyunda Türkiye'nin aleyhine bir havanın
doğmasına sebep olmuştur. 1'inci Harekât bir
5) Kıbrıs'ta anayasa düzeninin yeniden tesisi için hukuki müdahale mahiyetinde telakki edilmesine
üç dışişleri bakanı 8 Ağustosta Cenevre'de mukabil, 2'inci harekât bir toprak iktisabı ve bir işgal
yeniden bir araya gelecektir. Fakat anayasa olarak telakki edilmiştir. Rumların Kıbrıs Türklerine
uyguladığı zulüm görmezden gelinmiştir.
düzeni tesis edilinceye kadar, Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Rauf Denktaş, 1964 Anayasası ● B.M. Genel Kurulu, 1 Kasım 1974 tarih ve 3212
gereğince, Cumhurbaşkanı görevlerini sayılı kararından sonra, meseleyi 1975 Kasımında
yürütecektir. Fakat bu durum, Kıbrıs Geçici Türk da tekrar ele aldı. 1 aleyhte (Türkiye), 9 çekimsere
Yönetiminin devamına engel olmayacaktır. karşı 117 lehde oyla kabul ettiği 20 Kasım 1975
tarihli ve 3395 sayılı karar, 3212 sayılı kararın
● İkinci Cenevre Konferansı 8 Ağustosta başlamış hemen hemen aynısı idi. Yani Türk askerinin
ve 14 Ağustos sabahının erken saatlerinde hiç bir Kıbrıs'tan çekilmesini istiyor ve adadaki her iki
netice alamadan dağılmıştır. Zira 30 Temmuz toplumu da, eşitlik esası üzerinden müzakerelere
Deklarasyonuna rağmen, Rum ve yunan kuvvetleri, davet ediyordu.
Türk bölgeleri etrafındaki muhasarayı
kaldırmadıkları gibi, ateş-kese de riayet etmemişler ● Türk Toplumu 13 Şubat 1975'te Rauf Denktaş'ın
ve çarpışmalar yine devam etmiştir. liderliğinde "Kıbrıs Türk Federe Devleti”ni kurdu.

37
https://t.me/tarihogretmenleri
● Taraflar arasında tıkanan görüşmeleri tekrar
canlandırmak amacıyla bu defa ABD Türk ve Yunan
taraflarına bir plan sunmuştur. Ancak bu plan hem
Türk hem de Rum tarafını memnun etmediği için
kabul görmemiştir.

(Rauf Denktaş 27 Ocak 1924- 13 Ocak 2012)

● Toplumlararası görüşmeleri başlatan, başka bir


deyişle Kıbrıs Rumlarını Türk toplumu ile
müzakerelere mecbur eden hadise, 13 Şubat
1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin kuruluşu
olmuştur. Güvenlik Konseyi, 12 Mart 1975 günlü ve
367 sayılı kararında, bu kuruluşu kınamakla
beraber, iki toplumu "eşitlik içinde" en kısa
zamanda görüşmelere çağırıyordu.

● Bundan sonra toplumlararası görüşmeler


Lefkoşa’da ve B.M. Genel Sekreterinin özel
temsilcisi Peres de Cuellar gözetiminde yapılmaya
başlandı. Bu görüşmeler de yürümedi. Anlaşmalara
rağmen, tarafların görüşlerini bir noktada toplamak
yine mümkün olmadı.

● Durum bu safhada iken Türkiye'de 12 Eylül


1980'de rejim değişikliği oldu ve toplumlararası
görüşmelerde duraklamalar meydana geldi.

● Daha sonra, 5 Ağustos 1981'de Kıbrıs-Türk


toplumu hem toprak ve hem de anayasa hakkındaki
tekliflerini ihtiva eden "paket"i Rum tarafına verdi.
Fakat 18 Ekim 1981'de Yunanistan'da yapılan genel
seçimler sonunda sosyalist Pasok partisinin iktidara
gelmesi ve Papandreou'nun başbakanlığı ile bir
yandan Türk- Yunan münasebetleri bir gerginlik
içine girerken, Kıbrıs meselesi ve toplumlararası
● Toplumlararası görüşmelerin ilki 28 Nisan–1 görüşmeler de bir isteksizlik ve yavaşlama içine
Mayıs 1975 günlerinde Viyana'da yapıldı. Bundan girdi.
sonra yine Viyana'da dört toplantı yapıldı ise de,
yine herhangi bir netice elde edilemedi. KTFD ● BM Genel Kurulu, 13 Mayıs 1983'te Kıbrıs
Başkanı Rauf Denktaş'ın teklifi üzerine, 27 Ocak Rumlarını "Kıbrıs Hükûmeti" olarak tanıma kararı
1977'de Denktaş-Makarios zirve toplantısı yapıldı. aldı.
Bu toplantıyı, 12 Şubat 1977'de ikinci bir zirve
toplantısı takip etti. ● Bu gelişmeler karşısında Türk toplumu da 15
Kasım 1983'te "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"ni
● Bu ikinci zirveye B.M. Genel Sekreteri Kurt kurdu. İlk Cumhur Başkanı Rauf Denktaş seçildi.
Waldheim de iştirak etti ve onun da uzlaştırma
çabaları ile 12 Şubat 1977'de Denktaş ile Makarios ● Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk
arasında dört maddelik bir anlaşma imzalandı. Bu Cumhuriyeti'ni kurulduğu gün tanıyan ilk devlet
anlaşmada iki temel unsur vardır. Biri, iki topluma oldu. Buna karşılık, Yunanistan ve Kıbrıs Rum
dayalı "federal bir cumhuriyet" esası kabul yönetimi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin
edilmiştir. Devletin yapısı ve anayasa sistemi, hep bağımsızlık kararını tanımayacaklarını açıkladı.
bu federal sistem esasına dayanılmak suretiyle
müzakere edilecektir. İkinci unsur ise, toprak
● Başta ABD, İngiltere, Fransa ve SSCB olmak
düzenlemesinin, ekonomik yeterlik veya verimlilik
üzere çeşitli ülkeler, bağımsızlık kararına karşı tepki
ve toprak mülkiyeti prensiplerine göre yapılacağıdır.
gösterdiler. Bu arada İngiltere'nin önerisiyle, BM
38
https://t.me/tarihogretmenleri
Güvenlik Konseyi "Ada'da Kıbrıs Cumhuriyeti ● 1975’te yapılan ikili görüşmelerde anlaşmazlığının
dışında başka hiçbir hükûmetin tanınmaması" Uluslararası Adalet Divanında görüşülmesi
kararını aldı. konusunda prensip anlaşmasına varıldı. Ancak iki
ülke hukukçularının yaptığı toplantıdan sonuç
alınamadı.
Annan Planı
Türk ve Rum kesimleri hâlinde bölünmüş Kıbrıs ● Bu gelişmeden sonra da Yunanistan, Limni
Adası'nın bağımsız devlet olarak birleştirilmesini Adası'nı NATO savunma sistemi kapsamına
öneren Birleşmiş Milletler planıdır. aldırtmayı amaçlayarak 1983'te Limni'nin dâhil
edilmediği hiçbir NATO tatbikatına katılmayacağını
Adını, planı ortaya atan Kofi Annan'dan alır. beyan etti. Buna karşı Türkiye Limni'nin statüsünün
değiştirilmesini kabul etmeyeceğini açıklayarak
Annan Planı'nın sunumu ilk kez 11 Kasım 2002 tepki gösterdi.
tarihinde yapıldı.
Kıta Sahanlığı Sorunu
Düzeltmeler ve eklemeler sırasıyla 10 Aralık ● Yunanistan'ın Kıbrıs Sorunuyla beraber Ege
2002, 26 Şubat 2003 ve 29 Mart 2004 tarihlerinde denizinde Türkiye'nin egemenliğini kısıtlayıcı
oldu. Genel Sekreter planın en son şeklini uygulamalara başvurmasının bir diğer konusu
taraflara 31 Mart 2004 tarihinde İsviçre'de Kıta Sahanlığı Meselesi olmuştur.
Bürgenstock kentinde verdi. ● Yunanistan 1961’den itibaren şirketlere Ege
Denizi’nin kuzey ve batı kıyılarında petrol arama
Plan, Kıbrıs adasının İngiliz üsleri bölgesi ruhsat vermeye başladı.1970 başlarında arama
haricinde kalan kısımlarının bağımsız ve federal ruhsat alanını Doğu Ege’yi kapsayacak şekilde
nitelikte bir devlet olacak şekilde birleştirilmesini genişletti. Böylece Yunanistan Ege Denizi’nde
Türkiye ile deniz sınırlarını kendisine göre
öngörüyordu. belirlemeye çalışması iki ülke arasında
anlaşmazlığa sebep oldu.
Plan gereğince Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti
kurulacak, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki ● 1961'den itibaren Ege denizinde petrol aramaları
bakanlıkların en az üçte biri Türklerden için çalışmalar başlatan Yunanistan bunu daha da
ileri götürerek Ege Denizi'nin sınırlarını kendi
oluşacaktı. çıkarları çerçevesinde belirlemek için kıta sahanlığı
sorununu çıkardı.
Devlet başkanlığı ve başbakanlık makamları on
ayda bir Türkler ve Rumlar arasında değişecekti. ● Lozan Antlaşması'ndan Ege Denizinde kıta
sahanlığı 3 mil olarak belirlenmişti. 1936'da
Yunanistan bu sınırı 6 mile çıkardı. Kıbrıs
Nisan 2004'te KKTC ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Sorununun yoğunlaşması üzerine Türkiye'de kıta
yapılan referandumlar ile oylamaya sunulan plan, sahanlığını 6 mile çıkarma kararı aldı. 1974 Kıbrıs
Türk tarafında % 65 kabul gördüğü halde Rum Harekâtı'ndan sonra ise Yunanistan kıta sahanlığı
oylarının %76 ret şeklinde olduğundan hayata sınırını 12 mile çıkarma kararı aldı.
geçirilememiştir.
● Yunanistan'ın Ege Denizindeki bu faaliyetleri
üzerine Türkiye de 1973'te Türkiye Petrolleri
Ege Adalarının Silahlandırılması Anonim Ortaklığına Ege'nin açık deniz sularında ve
● Yunanistan, özellikle 1963 Kıbrıs bunalımından kendi kıta sahanlığında petrol arama ruhsatı verdi.
itibaren Ege Denizi'nde Türkiye kıyılarına yakın olan
adalarla birlikte 1947'de İtalya'dan aldığı Meis ve
On İki Ada'yı, Lozan Antlaşması’na aykırı olarak
gizlice silahlandırmaya başladı.

● Bunun üzerine Türkiye bu konuyla ilgili 1964'ten


itibaren farklı, zamanlarda Yunanistan'a nota
vermiştir. 1974'ten itibaren Yunanistan, Ege
adalarını açık olarak silahlandırmaya devam etti.

● Yunanistan adaları NATO tatbikatları kapsamına


aldırtarak silahlanma faaliyetlerini meşrulaştırmak
istedi. Yunanistan,1980'de Türkiye'nin veto hakkını
kullanmaması üzerine altı yıllık bir aradan sonra
NATO'nun askerî kanadına döndü.

39
https://t.me/tarihogretmenleri

● Yunanistan'ın bu duruma itirazı iki ülke arasında


"Kıta Sahanlığı Sorunu"nu ortaya çıkardı. 1975'te
yapılan ikili görüşmelerde anlaşmazlığın
Uluslararası Adalet Divanında görüşülmesi
Ege Hava Sahası
konusunda prensip anlaşmasına varıldı. (FIR Hattı - Uçuş Bilgi Bölgesi)
● Türkiye, Yunanistan'ın 1931'e kadar 3 mil olan
● Ancak iki ülke hukukçularının yaptığı toplantıdan hava kontrol sahasını 10 mile çıkarmasına iki ülke
sonuç alınamadı. 1976'da Türkiye'nin Sismik-ı adlı arasındaki iyi ilişkilerden dolayı tepki göstermedi.
araştırma gemisi ile Ege Denizi'nde bir araştırma Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO)'nun
yapması üzerine Yunanistan BM Güvenlik Konseyi 1952'deki bölge toplantısında, Türk Ege kara suları
ve Lahey Uluslararası Adalet Divanı'na başvurdu. sınırını FIR hattı olarak kabul etmesi, Ege Denizi
üzerindeki hava sahasının kontrolünü büyük ölçüde
Yunanistan'a bıraktı.

● 1974'e kadar bir problem oluşturmayan FIR hattı,


Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Türkiye'nin
güvenliğini tehdit etti. Türkiye 6 Ağustos'ta
yayınladığı NOTAM (Notice to Airmen: Havacılara
ihtar) bildirimi ile yeni bir FIR hattı oluşturdu. Bu
hatta göre; Türkiye yönünde uçuş yapan her uçak
Türk kıyılarına 50 mil kala durumunu ve uçuş
planını Türk yetkililerine bildirecekti.

● Yunanistan ise Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonra,


16 Ağustosta Ege Denizi'nin tümünü "tehlikeli
bölge" ilan ederek ve bölgede FIR hizmetlerini
durdurarak Ege semalarını uluslararası hava
trafiğine, dolayısıyla da Türk sivil ve askerî
uçaklarına kapattı. Türkiye'nin Ege'deki haklarını
zedeleyen bu durum, özellikle sivil havacılık
yönünden çeşitli zorluklarla karşılaşılmasına ve iki
ülke arasında da yeni bir sorunun ortaya çıkmasına
yol açtı.

● 1977'de Türkiye'nin Ege hava sahasını


Yunanistan ile ortaklaşa kontrolü konusundaki
girişimleri Yunanistan tarafından kabul edilmedi.
NATO'nun Türkiye ve Yunanistan ile yaptığı
temaslar sonucunda her iki tarafın da daha
önceden almış olduğu Ege hava sahası ile ilgili
kararları yürürlükten kaldırmaları ile sorun çözüldü.
6–10 Ağustos 1976 tarihlerinde Ege’de petrol arama Ege Denizi tekrar sivil hava trafiğine açıldı.
çalışmaları yapan Sismik-I

● BM Güvenlik Konseyi sorunun ikili müzakereler


yoluyla çözümlenmesi kararı aldı. Uluslar arası F) TÜRKİYE’DE MEYDANA
Adalet Divanı ise Yunanistan'ın Ege'nin uluslararası
sularında Türkiye'nin petrol arama girişimlerinin GELEN ÖNEMLİ
durdurulması isteğini reddetti. BM Güvenlik
Konseyi'nin Uluslararası Adalet Divanı
GELİŞMELER
kararlarından sonra iki ülke temsilcileri Bern'de bir
araya geldi. a) Siyasi Gelişmeler
● 27 Mayıs Askeri Müdahalesi’ne ve 1961
● Görüşmeler sonunda imzalanan "Bern Anayasasına Soğuk Savaş döneminde
Deklarasyonu 1986" ile taraflar Ege Denizinde kıta
değinilmişti.
sahanlığı ile ilgili hiçbir faaliyette bulunmamayı
kabul etti.

Deklarasyonu Türkiye adına Prof. Dr. Suat Bilge,


Yunanistan adına ise Cunis imzalamıştır.

40
https://t.me/tarihogretmenleri
● 1962’de siyasi çekişmelerin sonucu olarak CHP-
AP koalisyon hükümeti dağıldı. Yerine AP’nin
dışındaki meclisteki tüm partilerin katılımıyla yeni bir
koalisyon hükümeti kuruldu.

● 17 Kasım 1963’te yapılan mahalli seçimlerin


ardından YTP ve Cumhuriyetçi Millet ve Köylü
Partisi ( CMKP) hükümetten çekilmiş, İnönü CHP ve
29 Nisan 1960 tarihli gazete manşeti bağımsız milletvekilleriyle yeni bir hükümet
kurmuştu.

● 1965’te AP lideri Süleyman Demirel’in çabalarıyla


Suat Hayri Ürgüplü başkanlığında yeni bir koalisyon
hükümeti kuruldu.

● Bu dönemde AP ile TİP arasındaki sosyal ve gelir


dağılımında adaletin sağlanması konularındaki
tartışmalar giderek daha da büyüdü.

27 Mayıs 1960 tarihli gazete manşeti 1965 Erken Genel Seçimleri


ve AP iktidarı
● Kurucu Meclisin çalışmalara başlamasından ● Bu tartışmalarla girilen 10 Ekim 1965 Erken
sonra 12 Ocak 1961’de Milli Birlik Komitesi siyasi Genel Seçimlerinde AP %52.87 oranlık oyla 240
partilerin kurulmasına izin vermiş ancak mahkeme milletvekili, CHP %28.75 oranla 134 milletvekili, MP
kararıyla kapatılan Demokrat Parti lehine %6.16 oranla 31 milletvekili, CMKP %2.24 oranla
propaganda yapılması yasaklanmıştı. 11 milletvekili, YTP % 3.72 oranla 19 milletvekili,
TİP %2.97 oranla 15 milletvekili çıkararak meclise
● 11 Şubat’ta Ragıp Gümüşpala başkanlığında girmeye hak kazanmıştır.
Adalet Partisi(AP), Ekrem Alican başkanlığında
Yeni Türkiye Partisi ( YTP ) ve Kemal Türkler ve ● AP iktidara gelirken yeni bir seçim kanunu, basın
Rıza Kuas önderliğinde Türkiye İşçi Partisi ( TİP) suçlarının affı, özel sektörün ve yabancı
kuruldu. sermayenin desteklenmesi gibi vaatlerle iktidara
gelmişti. Ancak bu dönemde NATO’nun Türkiye’yi
● 27 Mayıs 1961’de yeni anayasa yapılan koruyup korumayacağı tartışmaları, işçi ve öğrenci
referandumla %60,4 oy alarak kabul edildi. hareketleri giderek yoğunlaşmaya başlamıştı.
● 15 Ekim 1961'de yapılan seçimlerde Adalet ● Cemal Gürsel’in hastalığı sebebiyle
Partisi, cumhurbaşkanı seçimleri yapılmış 28 Mart 1966
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Yeni Türkiye yılında Cevdet Sunay Türkiye Cumhuriyeti’nin 5.
Partisi oyların % 62'sini alarak 277 milletvekili cumhurbaşkanı olarak görev yapmaya başlamıştır.
çıkarmışlardır. Cumhuriyet Halk Partisi ise 173
milletvekili çıkarmıştır. 25 Ekim 1961'de 12. dönem ● Öğrenci hareketlerinin giderek büyümesi ve
TBMM toplandı ve askeri rejim sona erdi. siyasal çatışmaların artması üzerine hükümet:
Milletin bütünlüğünü tehlikeye düşürecek yayınlar
● 26 Ekim 1961'de yapılan seçimle tek aday Cemal yapan, sınıf mücadelesini öne çıkaran, din, ırk veya
Gürsel cumhurbaşkanlığına getirildi. bölgeye dayalı farklılıkları öne çıkararak ayrımcılık
yapanlara ceza verilmesini öngören “ Anayasa
● Seçimlerden sonra cumhurbaşkanı tarafından Nizamını Koruma Kanunu Tasarısı’nı meclise
görevlendirilen CHP lideri İsmet İnönü AP ile sundu.
anlaşarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk koalisyon
hükümetini kurdu. ● Grevlerin ve öğrenci çatışmalarının arttığı bu
ortamda yapılan 1969 Seçimlerinde halkın ancak
%64.35’i oy kullanmış, AP iktidarı oy kaybetmesine
rağmen milletvekili sayısını artırmayı başarmıştı.

● Bu dönemde hükümetin Türk Lirasının değerini


%66 oranında düşürmesiyle birlikte enflasyonunda
en az bu oranda artması hükümete karşı tepkileri
artırdı.

● 23 Ocak 1970’de imzalanan bir protokol ile


Orgeneral Cemal Gürsel ve Bakanlar Kurulu Türkiye’nin Avrupa Ortak Pazarı’na üye olması 22
yıllık bir geçiş sürecine bağlandı.

41
https://t.me/tarihogretmenleri
ödemeler dengesinin sağlıklı bir yapıya
● Ekonomik çalkantıların, işçi grevlerinin artması ve kavuşturulması, her alanda yeterli sayıda ve üstün
sağ- sol çekişmesine dayalı öğrenci olaylarının nitelikli bilim adamı ve teknik eleman yetiştirilmesi,
yoğunlaşmasına karşı hükümetin tutumundan bu hedeflerin sosyal adalet ilkesiyle uyumlu bir
rahatsız olan üst düzey askeri yetkililer 11 Mart biçimde sağlanması.
1971’de Yüksek Askeri Şurayı toplamış ve bir
muhtıra yayınlamıştır. Bu muhtırada “ Parlamento
ve hükümetin tutum, görüş ve icraatlarıyla yurdun
anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik
huzursuzluklar içine sokulduğu tespiti yapılmıştır.

● 25 Aralık 1973’te Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci


cumhurbaşkanı İsmet İnönü vefat etti. Üç gün sonra
devlet töreniyle Anıtkabir’e defnedildi.

Boğaziçi Köprüsü’nün açılış töreni (30 Ekim 1973)

● 1970'lerin sonuna doğru ulusal tasarruflar ve


yatırımlar arasındaki uçurum genişlemiştir. İthalat,
durgun ihracat karsısında hızla büyümüştür. Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin dengesi çarpıcı bir şekilde
bozulmuştur.

● Türkiye ekonomisi 1970'lerde ve özellikle bu


dönemin ikinci yarısında enflasyon ve dış ödeme
güçlükleri dolayısıyla zor günler geçirdi. Bu
dönemde istikrarsız koalisyon hükûmetleri, 1973
petrol krizi, 1974 Amerikan ambargosu ve işçi
İsmet İnönü’nün cenaze töreni dövizlerindeki azalma ekonomik gerilemeye neden
oldu. Türkiye'de 1977 yılında dış ticaret dengeleri
b) Ekonomik Gelişmeler bozulmaya başladı. Ülkede birçok temel malda
● Demokrat Parti döneminde uygulanan plansız kuyruklar, karaborsa ve aşırı fiyat artışı görüldü.
ekonomi 1960'larda yerini planlı ve hızlı kalkınmayı Türk lirasının yabancı paralar karşısında değeri
hedefleyen yeni bir ekonomi anlayışa bıraktı. hızla düştü.
Devletin ekonomik, sosyal, kültürel amaçlarının
belirlenmesinde hükümete danışmanlık yapmak ve ● Bunun sonucunda bütçe açığı büyümüş ve
belirlenen amaçlar için kalkınma planları hazırlamak enflasyonda hızlı bir artış olmuştur. Cari işlemler
amacıyla 1960 yılında Devlet Planlama Teşkilatı dengesi önemli ölçüde açık vermiştir. Bu açık,
(DPT) kuruldu. 1977'de GSMH'nin yüzde 8'ine ve döviz gelirlerinin
yüzde 92'sine ulaşmıştır.
● 1960’da Devlet Planlama Teşkilatı’nın
kurulmasından sonra planlı ekonomiye girme ● 1960–1980 yılları arasında Türkiye’de köyden
çabaları başlamış, 1962 yılında yapılan bir yıllık kente göç, gecekondulaşma, işçi sayısındaki artış
ekonomi planının başarıya ulaşması üzerine beş ve daha önce başlayan sendikal faaliyetlerin
yıllık kalkınma planları hazırlanmaya başlamıştır. yoğunlaşması gibi önemli toplumsal değişimler
yaşandı. Sanayileşmeyle artan köyden kente göç
● 1963–1967 yılları arasındaki Birinci Beş Yıllık çarpık kentleşmenin ortaya çıkmasında etkili oldu.
Kalkınma Planı ile 1968–1972 yıllarını kapsayan
İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ekonomik ve siyasi
bunalımların sonunda istikrarlı bir büyüme hızı ve
kalkınma sağlanması amacıyla 15 yıllık bir
perspektif içinde hazırlanmıştır.

● Bu 15 yıllık perspektif içinde baslıca hedefler


söyle sıralanabilir: Yılda yüzde 7'lik bir büyüme
sağlanması, istihdam sorunun çözümlenmesi, dış

42
https://t.me/tarihogretmenleri
 32,7 oranında devalüasyon ( kur ayarlaması)
yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidilmiş,

 Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler


alınmış, KİT’lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım
ürünleri destekleme alımları sınırlandırılmış,

 Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar


kaldırılmış, Dış ticaret serbestleştirilmiş,

 Yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmiş, kar


transferlerine kolaylık sağlanmış, Yurtdışı müteahhitlik
hizmetleri desteklenmiştir.

Çarpık Kentleşme
 İthalat kademeli olarak libere edilmiş, ihracat; vergi
iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal
● 1960–1970 yılları arasında uygulanan "ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan
ikameci sanayileşme" ile daha önce ithal edilen teşvik sistemi ile teşvik edilmiştir.
tüketim mallarının ülkede üretimi amaçlanmıştı.
Bu dönemde, sanayi daha çok demir-çelik, çimento,
kâğıt, kimya, petrol rafinerisi, alüminyum ve c) 12 Eylül Askeri Müdahalesi
madencilik alanında yoğunlaştı. 1970'li yıllarda ● 1979 ve 80 yıllarında çok sayıda siyasi amaçlı faili
uygulanan "ileri ithal ikameci model" ile buzdolabı, meçhul cinayetlerin gerçekleşmesi
televizyon, çamaşır makinesi gibi dayanıklı tüketim ( Abdi İpekçi, Nihat Erim, Fikret Ünsal, Mürsel
mallarının yanı sıra ülkemizde artık otomobil de Karataş …)
üretilmekteydi.
● TBMM’de birçok turun ardından yeni bir
● Bu açıklar özel yabancı sermaye ve rezervlerle cumhurbaşkanı seçilememesi
finanse edilmiştir. Fakat bu finansman sekli, diş
borçların artması, borçlanma yapısının bozulması ● Konya’da şeriat içerikli Kudüs Mitinginin yapılması
ve konvertibe ( çevrilgen) döviz rezervlerinin ● Dış ticaret açığındaki artış, döviz darboğazı,
azalması seklinde üç alanda kötüleşmeye neden işsizlik ve ekonomik sıkıntıların giderek artması
olmuştur.
● Sağ-sol gerginliğine dayanan siyasal ve toplumsal
şiddet olaylarının yoğunlaşması gibi gelişmeler
Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren liderliğindeki
Ordu mensuplarının 12 Eylül 1980 günü devlet
yönetimine el koyması sonucunu doğurmuştur.

● Bu müdahale ile Süleyman Demirel'in Başbakan'ı


olduğu hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi lağvedildi, 1970 sonrasında
değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı
ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir
askeri dönem başladı. Bu dönem yaklaşık dokuz yıl
Türk Otomobil Fabrikası Anonim şirketinin (TOFAŞ) sürdü.12 Eylül 1980 ardından partiler lağvedildi,
Bursa’daki otomobil fabrikası 12 Şubat 1971’de parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında
törenle açıldı. Fabrika, “Fiat” lisansıyla “Murat 124” tutuldu, ardından yargılandı. Bu durum, siyasi
tipi otomobillerin üretimine başladı. partilerin sürekliliği konusunda tarihsel sorunlar
yaşayan Türkiye'de siyasi temsilin
demokratikleşmesi önünde yeni bir engel oluşturdu.

d) 9 Temmuz 1961 Anayasası


● 1960 hükûmet darbesinden sonra hazırlanarak 9
Temmuz 1961'de kabul edilen 1961 Anayasası
2 Mart 1978 tarihli gazete haberi olarak bilinen anayasa değişikliği, 1924
Anayasası'nı yürürlükten, kaldırmıştır. 1961
● Bu ekonomik dengesizlikler sonucunda 24 Ocak Anayasası, genç subayların yaptığı 27 Mayıs askerî
1980 Ekonomik İstikrar Kararları alınmıştır. müdahalesinin ardından, 37 yıllık bir dönemde
gelişen politik yaşamın ve özellikle de çok partili
siyasi ortamın ihtiyaçlarına daha iyi cevap
Bu Kararla
verebilecek bir anayasaya gerek olduğu
düşünülmüştür. Bu anayasa Soğuk Savaş

43
https://t.me/tarihogretmenleri
dönemine aykırı olarak özgürlükleri artıran gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye,
Türkiye'nin en demokratik anayasasıdır. aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

● 9 Temmuz 1961'de halkın oyuna sunularak Kişinin Hakları ve Ödevleri


oylamaya katılanların % 60,4’ü tarafından kabul I. Kişi dokunulmazlığı:
edilmiştir. 1982 Anayasası'na kadar yürürlükte MADDE 14- Herkes, yaşama, maddî ve manevi
kalmıştır. varlığını geliştirme haklarına ve kişi hürriyetine
sahiptir. Kişi dokunulmazlığı ve hürriyeti kanunun
1961 Anayasası ile açıkça gösterdiği hâllerde, usulüne göre verilmiş
● Güçler ayrılığı sağlanmıştır. hâkim kararı olmadıkça kayıtlanamaz. Kimseye
(Yasama - Yürüme- Yargı) eziyet ve işkence yapılamaz. İnsan haysiyetiyle
bağdaşmayan ceza konulamaz.
● Yasama gücü: Cumhuriyet Senatosu ve Millet
Meclisi olmak üzere iki meclise verilmiştir.
e) 1982 Anayasası
● Yürütmenin dışında bağımsız yargı organları ● 18 Ekim 1982 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe
kurulmuştur. girmiştir. 7 Kasım 1982'de yapılan halkoylamasına
katılan %91,3 oranında seçmenlerin %82,7’si
● Meclisten çıkan yasaların anayasaya "evet" %8,6’sı "hayır" oyu kullanmıştır.
uygunluğunu kontrol eden Anayasa Mahkemesi
kurulmuştur. ● Anayasada devlet, demokratik, laik ve sosyal bir
hukuk devleti olarak tanımlamaktadır. Devletin
● Yürütmenin, yönetimin tüm eylemleri, kararları şeklini, dilini, başkentini ve rejimin temel özelliklerini
anayasal bir kuruluş olan Danıştay denetimine belirleyen ilk üç madde 4. maddede belirtildiği üzere
verilmiştir. Yani TBMM egemenlik hakkını kullanan değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.
tek organ olmaktan çıkıp Anayasa'da sözü edilen Egemenlik TBMM bünyesinde vücut bulur ve
yetkili organlardan biri olmuştur. kayıtsız şartsız milletindir( md.6).İlk üç maddede
laiklik, sosyal eşitlik, kanun önünde eşitlik,
● Kişinin temel hak ve özgürlükleri anayasa ile cumhuriyet idaresi ve ülkenin bölünmez varlığı konu
güvenceye alınmıştır. 1961 Anayasa ile tam bir edilmektedir. Ayrıca yasama, yürütme ve yargı
parlamenter sisteme geçilmiştir. Demokratik, sosyal arasında yatay manada bir denklik yaratılmış ve bu
ve hukuk devlet anlayışı güçlenmiştir. üç erk birbirinden kesin çizgilerle olmasa da
ayrılmıştır.
1961 ANAYASASI’NA GÖRE ● Yasama yetkisi Türk Milleti adına TBMM'nindir ve
TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER bu yetki devredilemez (md.7) TBMM için 61
sisteminin getirdiği çift kanatlı parlamento sistemi
Temel Haklar ve Ödevler Genel terk edilmiş meclis tek çatı altında birleştirilmiştir.
Hükümler ● Yürütme yetkisi ise aynı zamanda devletin başı
I. Temel hakların niteliği ve korunması: olan Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar
MADDE 10 - Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, Kurulu'na verilmiştir. ( md.8) Yargı yetkisi ise yine
devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce
sahiptir. Devlet, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, kullanılır.
fert huzuru, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle
bağdaşamayacak surette sınırlayan siyasî, iktisadi
ve sosyal bütün engelleri kaldırır; insanın maddî ve 1982 ANAYASASI’NA GÖRE
manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER
hazırlar. Genel Esaslar - Kanunun önünde eşitlik:
MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
II. Temel hak ve hürriyetlerin özü, sınırlanması düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
ve kötüye kullanılmaması: sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
Kanun, temel hak ve hürriyetlerin özüne eşittir.
dokunamaz. Bu Anayasa'da yer alan hak ve
hürriyetlerden hiçbirisi, insan hak ve hürriyetlerini
veya Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez
1961 ve 1982 Anayasalarının Benzer Tarafları
bütünlüğünü veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep
ayrımına dayanarak nitelikleri Anayasa'da belirtilen
cumhuriyeti ortadan kaldırmak kastı ile
 Her iki anayasanın da askeri müdahale sonucunda
kabul edilmesi
kullanılamaz. Bu hükümlere aykırı eylem ve
davranışların cezası kanunda gösterilir.  Her iki anayasanın da bir tarafı asker bir tarafı sivil
kesimce oluşturulması ( 1961 Milli Birlik Komitesi –
III. Eşitlik: Temsilciler Meclisi, 1982 Milli Güvenlik Konseyi –
MADDE 12 - Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi Danışma Meclisi)
düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı
44
https://t.me/tarihogretmenleri
 İki anayasanın da halkoyuna sunularak kabul ● Kurucu Meclis tarafından hazırlanan yeni
edilmesi anayasa 9 Temmuz 1961'de yapılan halk oylaması

 Her iki anayasayı hazırlayan sivil kesimin hükümet sonucunda kabul edilerek yürürlüğe girdi.

kurma ve bakanları düşürme yetkisinin olmaması ve ● 15 Ekim 1961'de yapılan seçimlere Cumhuriyet
seçimle değil atamayla iş başına gelmesi Halk Partisi (CHP), Adalet Partisi (AP),
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP), Yeni
Türkiye Partisi (YTP) katıldı.

1961 ve 1982 Anayasalarının Farklı Tarafları ● Cumhurbaşkanlığına Cemal Gürsel seçildi. 1965
seçimlerine kadar koalisyon hükümetleri iktidarda
 1961 Anayasasının aksine 1982 Anayasasında kaldı. 10 Ekim 1965'te yapılan genel seçimleri AP
kazandı. 27 Ekim 1965'te Süleyman Demirel'in
anayasanın kabulüyle cumhurbaşkanlığının seçilmesi
birleştirilmesi. başbakanlığı ile başlayan AP iktidarı, 12 Mart 1971
Askerî Muhtırasına kadar devam etti.
 1982 anayasasının 1961’e daha sert olması. ● Demokrasiye zarar veren bu muhtıra sonucunda
 1982 Anayasasına göre 1961 anayasası temel hak Başbakan Süleyman Demirel istifa etti. Daha sonra
ve özgürlüklere daha fazla yer vermesi. ise partisinden istifa ederek bağımsız kalan Nihat
Erim başbakanlığında meclis dışından ve farklı
 1982 Anayasasında özgürlüklere oranla devlet partilerin milletvekillerinden oluşan geniş tabanlı ve
otoritesine daha çok önem verilmesi hiçbir siyasi partiyle doğrudan ilişkili olmayan bir
hükûmet kuruldu.

● Cemal Gürsel'in hastalığı sebebiyle


Temel Haklar ve Ödevler cumhurbaşkanı seçimleri yapılmış 28 Mart 1966
I. Temel hak ve hürriyetlerin niteliği: yılında Cevdet Sunay Türkiye Cumhuriyeti'nin 5.
MADDE 12- Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, cumhurbaşkanı olarak görev yapmaya başlamıştır.
devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere
sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma,
ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder.

f) Siyasi Partilerin Kurulması


Türkiye'de Bunalımlı Yıllar
(1960–1983)
● 1950'de İktidara gelen Demokrat Parti döneminde
1957'den itibaren ekonomik sıkıntılar baş
göstermeye başladı. Siyasi partiler arasında
çekişmeler, demokrasinin tam olarak
olgunlaşmaması ve ekonomik sıkıntılar siyasi hayatı Bülent Ecevit, Süleyman Demirel ve Fahri Korutürk
giderek gerginleştirdi. (soldan sağa)

● Bu şartlar altında 27 Mayıs 1960 askerî ● Öğrenci hareketlerinin giderek büyümesi ve


müdahalesi gerçekleştirilerek DP iktidarına son siyasal çatışmaların artması üzerine hükümet:
verildi. Demokrasimizin gelişimini kesintiye uğratan Milletin bütünlüğünü tehlikeye düşürecek yayınlar
bu müdahale sonucunda anayasa yürürlükten yapan, sınıf mücadelesini öne çıkaran, din, ırk veya
kaldırılarak meclis kapatıldı. Cumhurbaşkanı, bölgeye dayalı farklılıkları öne çıkararak ayrımcılık
başbakan, pek çok bakan ve milletvekili yargılandı. yapanlara ceza verilmesini öngören "Anayasa
Nizamını Koruma Kanunu Tasarısı'nı” meclise
● Bu yargılama sonucunda Başbakan Adnan sundu.
Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve ● Grevlerin ve öğrenci çatışmalarının arttığı bu
Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildi (1961). ortamda yapılan 1969 seçimlerinde halkın ancak %
Ülke yönetimini üstlenen Millî Birlik Komitesi yeni 64.35'i oy kullanmış, AP iktidarı oy kaybetmesine
anayasayı oluşturmak için Kurucu Meclis rağmen milletvekili sayısını artırmayı başarmıştır.
Kanunu'nu kabul etti.
● Siyasi partiler, barolar, basın, ticaret odaları ● Bu dönemde hükûmetin Türk Lirasının değerini %
temsilcileri, sendikalar ve gençlik kuruluşlarından 66 oranında düşürmesiyle birlikte enflasyonunda en
seçilerek oluşturulan Kurucu Meclis üyeleri 6 Ocak az bu oranda artması hükûmete karşı tepkileri
1961'de çalışmalarına başladı. Aynı zamanda siyasi artırdı. Sürekli olarak koalisyon hükûmetlerinin
partilerin faaliyetlerine de izin verildi. Yeni siyasi iktidarda olmasıyla ortaya çıkan siyasi istikrarsızlık
partiler kuruldu.
45
https://t.me/tarihogretmenleri
ekonomik ve toplumsal gelişmeyi olumsuz
etkileyerek ülkede iç huzursuzluk, siyasi
anlaşmazlık ve ekonomik sıkıntıların artmasına yol
açtı.

● Türk Silahlı Kuvvetleri yer yer meydana gelen


şiddet ve terör olaylarını gerekçe göstererek 12
Eylül 1980'e demokratik yönetimi ortadan kaldıran
askerî müdahaleyi gerçekleştirmiştir. 24 Kasım
1983'e kadar devam eden bu dönem Türk siyasi
tarihine "12 Eylül Dönemi" olarak geçti. Turgut Özal 13 Ekim 1927–17 Nisan 1993

● 1960 ve 1970'li yıllarda koalisyon hükümetleri ile


bunalımlar yaşayan Türkiye, Turgut Özal iktidarı ile
ülke yönetiminde siyasi, ekonomik ve toplumsal
alanda köklü kararlar aldı.

g) Kültürel Gelişmeler
● 1960'tan sonra Türk toplumunun sosyoekonomik
yapısında görülen değişiklikler edebiyat, sinema ve
müzik alanında etkisini gösterdi.

● Edebiyatta 1950 sonrasında görülen edebî


akımlar etkilerini 1960'lara kadar sürdürdü.
Garipçilere karşı ortaya çıkan "İkinci Yeni Akımı"
1960'ların ortalarına kadar etkisini devam ettirdi. Bu
akımın temsilcileri arasında Edip Cansever, İlhan
Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Sezai Karakoç
gibi isimler yer alır. Daha önceki dönemlerde
● Bu dönemde 1961 anayasası yürürlükten başlayan "köy romancılığı" Fakir Baykurt'un
kaldırılmış, Parlamento ve siyasi partiler ile dernek, "Yılanların Öcü", Şevket Süreyya Aydemir'in
sendika vb. pek çok sivil toplum kuruluşu kapatılmış "Toprak Uyanınca" eserleriyle ön plana çıkmıştır.
ve demokratik süreç kesintiye uğramıştır.
● 1960'lı yılların ortalarından itibaren "Toplumculuk"
● 12 Eylül 1980'de siyasi iktidarı eline alan Türk edebiyatta bir akım olarak ortaya çıktı. Şiir alanında
Silahlı Kuvvetleri, Genelkurmayı Başkanı Org. bu tarzın temsilcilerinden Nazım Hikmet ve Ahmet
Kenan Evren başkanlığında kuvvet Arif gibi isimler sayılabilir. Dönemin diğer bir önemli
komutanlarından oluşan Millî Güvenlik Konseyini ismi, şiirlerinde mistik anlayışı kullanan Necip Fazıl
(MGK) oluşturdu. Kenan Kısakürek'tir.
Evren aynı zamanda devlet başkanlığı görevini de
üstlendi.

● Bülent Ulusu’nun başkanlığında Bakanlar Kurulu


oluşturuldu. Prof. Orhan Aldıkaçtı başkanlığında
kurulan komisyonun hazırladığı anayasa 7 Kasım
1982'de halkoyuna sunularak kabul edildi.

● Anayasanın kabulünden sonra seçim hazırlıkları


başladı. 6 Kasım 1983 seçimlerine Anavatan Partisi
(ANAP), Halkçı Parti (HP) ve Milliyetçi Demokrasi
Partisi (MDP) katıldı. Bu seçimler sonucunda birinci
parti olarak çıkan ANAP, Turgut Özal başkanlığında
tek başına iktidar oldu. 13 Aralık 1983’te Anavatan
Partisi Başkanı Turgut Özal hükümeti kurdu.

46
https://t.me/tarihogretmenleri

● Bu dönem edebiyatında tiyatro, gezi, hatıra ve


deneme, eleştiri türlerinde büyük gelişmeler
yaşanmıştır. Gezi, hatıra türünde Yusuf Ziya Ortaç;
deneme eleştiri türünde Nurullah Ataç, Mehmet
Kaplan ve Cemil Meriç önemli yazarlarımızdandır.

● 1960–1970 yılları tiyatro topluluklarının artması,


yeni yazarların yetişmesi, yeni konularla yeni
türlerin denenmesi ve seyirci sayısındaki artışla
Türk tiyatrosu için önemli bir dönem olmuştur.

● 1960'tan önce kurulmalarına rağmen Dormen


Tiyatrosu ve Kent Oyuncularının oluşturduğu
Birleşik Sanatçılar Topluluğu 60'lı yıllarda Batı
modelindeki özel topluluklara öncülük etti. Gülriz
Sururi-Engin Cezzar, Nisa Serezli-Tolga Aşkıner
toplulukları bunlardandı.

● Zeki Alasya ve Metin Akpınar tarafından kurulan


Devekuşu Kabare Tiyatrosu günlük konuların
eleştirel bir biçimde ele alındığı müzikli güldürülerle
tanınarak ön plana çıktı. Bu dönemde geleneksel
Türk tiyatrosunun özelliklerinden yararlanılarak
çağdaş Türk tiyatrosu oluşturma yolunda ciddi
çalışmalar yapılmış, Batı tarzı müzikli oyunlar
● 1970'lerden itibaren toplumdaki politikleşmenin sahnelenmiştir. Politik hayattaki canlılık tiyatroya
hızlanması, çarpık kentleşmenin meydana çıkardığı yansımış, köy, gecekondu ve göç sorunları
sorunlar ve işsizliğe bağlı dış göç, edebiyatın oyunlara konu olmuştur.
başlıca konularını oluşturdu. Attila İlhan, Adalet
Ağaoğlu ve Vedat Türkali bu dönem romancıları
içerisinde önemli bir yer tutar.

● Konularını genellikle halk hayatından ve Kurtuluş


Savaşı'ndan alan Kemal Tahir bu döneme
damgasını vuran yazarlarımızdandır. Haldun Taner
konularını şehir hayatından seçerken hikâyelerinde
ince gülmece ve hiciv anlayışını ustalıkla
kullanılmıştır. Tarık Buğra ise kişisel yaşantıların
yanı sıra toplumsal ve tarihî meseleleri konu olarak
seçmiştir. Yazar roman, hikâye ve tiyatro eserleriyle
edebiyatımızda önemli bir yer edinmiştir.

● Keşanlı Ali Destanı, Yedi Kocalı Hürmüz, Kanlı


Nigar, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Üç Karagöz,
Kurban Sultan Gelin, dönemin farklı özelliklerini
yansıtan eserlerdir.

● Haldun Taner, Turgut Özakman, Orhan Asena,


Cahit Atay, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı, Recep
Bilginer dönemin önemli tiyatro yazarlarıdır.
Nazım Hikmet (15 Ocak 1902 – 3 Haziran 1963) Geçmişte başlayan millîleşme ve antiemperyalist

47
https://t.me/tarihogretmenleri
düşüncenin etkisiyle 1970-1980'li yıllar artık ● 1963'te Metin Erksan'ın "Susuz Yaz" filmi, Berlin
yabancı oyunlardan ziyade yerli oyunların Film Festivali'nde "Altın Ayı" ödülünü kazanarak
sahnelendiği yıllar olmuştur. uluslararası alanda önemli bir ödülün sahibi oldu.
Türk sinemasının gelişme göstermesiyle ilk kez
● Türk Sineması toplumsal sorunlara ağırlık vererek 1964'te Antalya Film Festivali düzenlenmeye
gelişme göstermiştir. Metin Akpınar, Zeki Alaysa, başlandı. Ömer Lütfi Akad, Metin Erksan ve Halit
Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen ve Kemal Refiğ dönemin önemli yönetmenlerindendir.
Sunal sosyal içerikli konuları güldürü yoluyla işleyen
filmlerde rol almışlardır.

Adile Naşit 17 Haziran 1930 – 11 Aralık 1987


● 1970'lerden itibaren renkli film sayısı hızla
artmasına rağmen televizyonun yayınlaşması
sinemaya olan ilgiyi azalttı.

● Yaşanan toplumsal değişim beraberinde yeni


anlayışları, farklı fikir hareketlerini, yeni estetik
değerleri de getirdi. Kırsaldan göç eden insanların
var olan değerleri ile şehir kültürünün kaynaşması
"arabesk" adı verilen yeni bir anlayışı ortaya çıkardı.

● İnsanlar şehir hayatından umduklarını


bulmayarak hayal kırıklığı yaşadılar. Bu durum
daha önceki dönemlerde ortaya çıkan arabesk
müziğe de yansıdı. 1960'lı yıllarda bu müzik, Arap
müziğinden alınan ezgilere sözler yazılması
şeklinde farklılık gösterdi. Özellikle Orhan
Gencebay ile tanınan arabesk müzik, Ferdi Tayfur,
Müslüm Gürses, Hakkı Bulut ve İbrahim Tatlıses ile
toplumun büyük kesiminde yaygınlaştı.

Kemal Sunal 11 Kasım 1944 – 3 Temmuz 2000

● Orhan Gencebay'ın başrolünü oynadığı "Bir


Teselli Ver" ile birlikte başlayan arabesk tarzı
filmlerin yanında Amerikan kovboy filmlerinin örnek
alındığı Türk filmleri de seyircinin beğenisine
sunulmuştur.

● Bu dönemin önemli erkek oyuncuları arasında


Cüneyt Arkın, Kartal Tibet, Ediz Hun, Tarık Akan,
Tanju Gürsu, Tanju Korel, kadın oyunculardan ise
Filiz Akın, Türkan Şoray, Fatma Girik ve Hülya
Koçyiğit sayılabilir.

48
https://t.me/tarihogretmenleri
ilk kez bahsedildi. Bu tarzın önemli isimlerinden biri
de Barış Manço oldu.

Moğollar Grubu

Müslüm (Baba) Gürses 7 Mayıs 1953 – 3 Mart 2013

● 1960'lı yıllarda Fecri Ebcioğlu'nun öncülüğünde


aranjman (düzenleme) tarzı müzik ortaya çıktı. Bu h) Türkiye’de Meydana Gelen
tarz, yabancı müziklere Türkçe sözlerle şarkılar
yazılarak oluşturuldu ve Türkçe bestelerin yolunu Diğer Önemli Gelişmeler
açtı. ● 31 Ocak 1968’de TRT, ilk tv yayınına başladı.
Zamanla renkli tv yayınlarının başlaması, her eve
bir televizyonun girmesi sosyal ve kültürel
değişimlere yol açtı.

Fecri Ebcioğlu 2 Mart 1927 – 6 Mart 1989

● 1965 yılında Türk müziğine yeni sesler


kazandıran Altın Mikrofon Yarışması düzenlenmeye
başlandı. Bu ilk yarışmada birinciliği kendi bestesi ● 1950’li yılların sonunda başlayan Avrupa’ya
"Gençliğe Veda" ile Yıldırım Gürses aldı. Bu özellikle Almanya’ya yapılan işçi göçleri 1960’lı
yarışmanın kazandırdığı müzisyenlerden Cem yıllarda yoğunluk kazandı. Zamanla bu işçilerin
Karaca ve Erkin Koray, 60'ların sonunda yaptıkları sayısı 3 milyonu buldu.
çalışmalarla Popüler Batı Müziği'ne yeni bir yön
verdiler.

● Moğollar isimli grupla 1970'te "ileri teknikle


zengin folklor öğelerini birleştirmek" amacıyla
Anadolu-Rock adı altında yeni bir müzik tarzından
49
https://t.me/tarihogretmenleri

Blok Bilgiler
➔ ABD Başkanı Kennedy ve SSCB lideri
Kruşçev, Yumuşama Döneminin mimarları
arasında yer alır.

➔ Çin Halk Cumhuriyeti 1971 yılında Birleşmiş


Milletler Teşkilatına üye olmuştur.

➔ Salt I (Stratejik Silahları Azaltma


Görüşmeleri) Antlaşması ABD ile SSCB
arasında imzalanmıştır.

➔ 1 Ağustos 1975 tarihinde imzalanan Helsinki


Nihai Senedi ile bloklar arasında barış ve iş
birliğini sağlayan bildiri yayınlanmıştır.

➔ Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan ve


günümüze kadar gelen Keşmir Sorunu hâlâ
çözülememiştir.

➔ Kübra Buhranı ve Vietnam Savaşı


Yumuşama Döneminin önemli sorunları
arasında yer alır.

➔ Muhammed Ali, Vietnam Savaşı’na


katılmaması üzerine devlet tarafından
lisansına bir süreliğine el konulmuştur.
➔ SSCB tarafından 1979 yılında Afganistan
işgal edilmiştir. Bunun üzerine ABD Salt II
Antlaşması’na uymaktan vazgeçmiştir.
50
https://t.me/tarihogretmenleri

➔ 1980 yılında Moskova’da düzenlenen


olimpiyatları ABD ve altmış iki ülke,
SSCB’nin Afganistan’ı işgal etmesi
nedeniyle boykot etmişlerdir.

➔ Nasır, Tito ve Nehru gibi devlet adamları


Bağlantısızlar Hareketi’nin önemli kişileri
arasındadır.

➔ Altın Gün ve Yom Kipmur (Ramazan)


Savaşları Arap ülkeleri ve İsrail arasında
yaşanmıştır.

➔ Arap-İsrail Savaşları sonucunda Filistin


Mültecileri Sorunu ortaya çıkmıştır.

➔ 1978 yılında imzalanan Camp David


Antlaşması'nda Arap-İsrail Savaşları bir
süreliğine sona ermiştir.

➔ Camp David Antlaşmasına FKÖ lideri Yaser


Arafat ile İsrail Devlet Başkanı İzak Rabin
imza atmışlardır.

➔ 12 Eylül 1980 tarihinde yaşanan askerî


darbe sonucunda siyasi partiler ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ
kapatılmıştır. (Yumuşama Dönemi ve Sonrası)
➔ 1970–1980 yılları arasında yaşanan terör 1. 1960'lı yıllardan itibaren ABD ve Sovyet Rusya
olayları yüzünden Türkiye’de ekonomik Nükleer Silahları Sınırlandırma antlaşmaları (SALT-I
ve SALT-II) imzalamışlardır.
alanda büyük olumsuzluklar yaşanmıştır.
Yukarıda bahsedilen sürecin başlamasında
➔ 1963’te Metin Erksan’ın “Susuz Yaz” filmi aşağıdakilerden hangisi belirleyici bir rol oynamıştır?
Berlin Film Festivalinde Altın Ayı ödülünü A) Kore Savaşı
kazanmıştır.
B) Vietnam Savaşı
➔ Türkiye’de ilk televizyon yayını 31 Ocak C) Alma-Ata Deklarasyonu
1968 tarihinde gerçekleşmiştir.
D) Çernobil Faciası

E) Küba Bunalımı
➔ 30 Ekim 1973 yılında İstanbul’da Boğaz
Köprüsü hizmete açılmıştır.
2. Türkiye;
➔ Türkiye 20 Temmuz 1974’te I. Kıbrıs Barış I. Bosna
Harekâtı’nı, 14 Ağustos 1974’te ise II. Kıbrıs II. Kore
Barış Harekâtı’nı düzenlemiştir. III. Afganistan

gibi ülkelere dünya barışına katkı amaçlı asker


➔ 1973’te Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı göndermiştir. Türkiye’nin bu girişimleri
aşağıdakilerden hangisinin kararlarına uyarak
(TPAO) Yunanistan’ın Ege denizindeki gerçekleştirmiştir?
faaliyetleri üzerine, Ege’de petrol aramaya
başlamıştır. A) Sadabat Paktı

B) Milletler Cemiyeti

51
https://t.me/tarihogretmenleri
C) Balkan Antantı

D) Birleşmiş Milletler

E) Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konseyi


6. Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerinde;
I. Kıbrıs,
II. Filistin,
III. Azınlık

sorunlarından hangilerinin olumsuz etkileri


olmuştur?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III


3. II. Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsızlıklarını
kazanan sömürge devletleri, Batı ve Doğu Bloklarına D) I ve II E) II ve III
katılmayarak kendi aralarında Üçüncü Blok’u
(Bağlantısızlar) kurdular.

Aşağıdaki gelişmelerden hangisi Bağlantısızlar


hareketinin oluşumuna zemin hazırlamıştır? 7. Dünya’da 1973 yılında yaşanan petrol krizinden az
gelişmiş ülkelerin daha çok zarar görmesinde;
A) Zambiya Konferansı
I. enerji politikaları ile petrole bağımlı hale gelmeleri,
B) Belgrad Konferansı II. enerji ihtiyaçlarının fazla olması,
III. dışarıdan petrol satın almaları
C) Birinci Accra Konferansı
durumlarından hangilerinin etkili olduğu söylenebilir?
D) İkinci Asya - Afrika Devletleri Konferansı
A) Yalnız I B) Yalnız II C) I ve III
E) Bandung Konferansı
D) II ve III E) I, II ve III

TEST 01
8. 1978 yılında İsrail Devleti ile Filistinliler arasında
imzalanan antlaşma aşağıdakilerden hangisidir?
4. Ülkemizde “Güçler Ayrılığı” ilkesi kesin çizgilerle
ilk kez hangi anayasamızda yer almıştır? A) Washington

A) 1876 Kanunuesasî B) Camp David

B) 1921 Teşkilat-ı Esasiye C) Paris

C) 1924 Anayasası D) Londra

D) 1961 Anayasası E) Zürich

E) 1982 Anayasası

9. I. Çernobil Faciası’nın yaşanması


II. İran - Irak Savaşı’nın çıkması
5. Türkiye’de yapılan aşağıdaki seçimlerin hangisinde III. Vietnam Savaşı’nın sona ermesi
ilk kez birden çok siyasal parti yer almıştır?
gelişmelerinden hangileri 1980’li yıllar sonrası
A) Birinci Büyük Millet Meclisi seçimlerinde yaşanmıştır?

B) 1946 yılında yapılan milletvekili seçimlerinde A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III

C) 1927 yılında yapılan milletvekili seçimlerinde D) I ve II E) II ve III

D) 1982 Anayasası’ndaki değişikliğin halkoyuna


sunulmasında 10. I. Kennedy ve Krusçev’in Viyana’da buluşması
II. ABD Başkanı Nixon’un Pekin’i ziyaret etmesi
E) 1950 yılında yapılan milletvekili seçimlerinde III. Varşova Paktı’nın kurulması

gelişmelerinden hangileri dünyanın bir yumuşama


dönemine girdiğini gösterir?

52
https://t.me/tarihogretmenleri
15. “Petrol İhraç Eden Ülkeler” anlamına gelen
A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III teşkilatın kısa yazılışı aşağıdakilerden hangisinde
doğru olarak verilmiştir?
D) I ve II E) II ve III
A) OPEC B) SEATO C) CENTO

D) BM E) NATO
11. Başta ünlü boksör Muhammed Ali Clay olmak
üzere Amerika kamuoyunun Vietnam Savaşı’na
büyük tepki göstermesinde aşağıdakilerden
hangisinin etkili olduğu söylenemez?

A) Vietnam’ın Çin egemenliğine girecek olması

B) Savaşın uzun sürmesi

C) ABD askeri açıdan kayıplar vermesi

D) Biyolojik saldırıların düzenlenmesi

E) Vietnam’daki sivil halkının büyük kayıp vermesi

12. İran ve Irak arasında 1980 yılında başlayan


savaşın nedenleri arasında;

I. Şatülarap Su Sorunu,
II. Süveyş Bunalımı,
III. Petrol Krizi

durumlarından hangilerinin yer aldığı söylenebilir?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III

D) I ve II E) II ve III

13. Türkiye’nin düzenlendiği Kıbrıs Barış Hareketi’nin Cevapları Kontrol Ediniz LYS / Test 01
amaçları arasında aşağıdakilerden hangisi yer almaz? EDEDBAEBDDAACEA

A) Kıbrıs Türk halkının can güvenliğini sağlamak

B) Enosis düşüncesine engel olmak

C) Adayı tamamen Türkiye’ye bağlamak

D) Adaya huzur ve barış getirmek

E) Türkiye’nin güvenliğini sağlamak

14. Türk - Yunan ilişkilerinin bozulmasında;


I. Ege Adaları,
II. Kıta Sahanlığı,
III. Kıbrıs Sorunu

durumlarından hangilerinin etkili olduğu söylenebilir?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) I ve III

D) II ve III E) I, II ve III

53
https://t.me/tarihogretmenleri
● Siyasi otoritesini güçlendiren Gorbaçov glastnost
KÜRESELLEŞEN ve perestroyka politikaları doğrultusunda yenilikler
yapmaya başladı.

DÜNYA ● 1988'de "Sosyalist Teşebbüs Kanunu" ile


işletmelerin yöneticilerine geniş yetkiler verildi.
Gorbaçov bu ve benzeri yeniliklerle kapitalist
sistemin üretimde başarıyı sağlayan yöntemlerini
A) SSCB’NİN DAĞILMASI sosyalist sistemin içinde kullanmaya çalışıyordu.

● Ancak bütün bu yeniliklere rağmen SSCB'nin


güçlü devlet imajının zedelenmesini önleyemedi.
1) Glasnost ve Perestroyka 1989'de Afganistan'dan çekilmesi, ekonomide,
sanayide ve teknolojide geri kalınması nükleer
Perestroyka( Yeniden Yapılanma) : silahların azaltılması gibi gelişmeler de eklenince
1980’li yıllardan sosyalizmin artık işleyemez hale SSCB'nin dağılmasına giden süreç iyice hızlandı.
gelmesi üzerine ekonomiyi biraz
serbestleştirerek devletin bütünlüğünü
korumaya çalışan SSCB Devlet Başkanı
Gorbaçov tarafından uygulanan politikadır.
Genel olarak yaptığı reformlar devlet
mekanizmasını hantallığından kurtarmak
üzeredir. Verimsiz işleyen devlet kurumları ve
işletmelerine özerklik, tek bir merkezden
planlama yerine kendi üretim planlarını
yapabilme, bütçe açıklarını merkezden kapatma
yerine kapitalist sistemdeki gibi kar amaçlı
üretime odaklanma, kaynakların silahlanma
yarışı yerine ekonomik refahı arttırma üzerine
kullanılması ve bu nedenle ABD ile silahsızlanma
anlaşmaları yapılması perestroyka ilkesinin
getirdiği başlıca gelişmelerdendir. ● Perestroyka ve Glasnost politikalarında
amaçlanan düşünce siyasi ve sosyal özgürlüklerin
ekonomideki refahı artırmasıydı. Ancak bunun
● Bu programlarla Gorbaçov komünist iktidarın gerçekleşmemesi üzerine başta Balık Ülkeleri
tepki çeken baskıcılığını demokratik bazı ( Litvanya, Letonya, Estonya) olmak üzere
uygulamalarla halk egemenliğine yaklaştırmayı, SSCB’ye bağlı ülkelerin bağımsızlık ilanları
ekonomik yapıda radikal değişikliklerle ülke başladı.
ekonomisini canlandırmayı, ekonomiye yeni bir
dinamizm kazandırmayı ve Sosyalist Blok içindeki
toplumsal olayları yatıştırmayı hedefledi. Yapacağı
köklü refomlar için halk desteğini arayan Gorbaçov,
çoğunluğu (2/3) halk tarafından seçilen üyelerden
oluşan "Halk Temsilcileri Kongresi" kurulması
kararını aldı.

Glasnost( Açıklık):
1985’ten itibaren Gorbaçov tarafından SSCB’nin
demokratikleşmesine doğru değişim amacıyla
uygulanmış politikaların tümüne verilen addır.
Gorbaçov’un amacı halkın devlete güvenini
artırmak için toplumun her düzeyinin
katılabileceği, herkese söz hakkı tanınacak olan
bir tartışma ortamını mümkün kılmaktı.

1
https://t.me/tarihogretmenleri

SSCB’DE DEĞİŞİM VE SONUÇLARI

2
https://t.me/tarihogretmenleri

3
https://t.me/tarihogretmenleri
değiştirildi ve parti Bulgaristan Sosyalist Partisi
adını aldı.

Kadife Devrim, Çekoslovakya,1989

2) Doğu Bloğu’nun Dağılması


● Macaristan Komünist Partisi, 9 Ekim 1989'da
Marksizm'i terketti ve Macaristan Sosyalist Partisi
adını aldı. 23 Ekim 1989'da Macaristan'ın resmi adı
Macaristan Cumhuriyeti olarak değiştirildi ve çok
partili sisteme geçildi.
● Polonya'da, Polonya Komünist Partisi Merkez
Komitesi 6 Ocak 1990'da kendisini feshetti ve
Sosyal Demokrasi Partisi adını aldı.

● Bağımsızlık konusunda örnek mücadelelere sahne


olan Çekoslovakya’da devletin adı, 29 Mart
1990'da Çekoslovakya Federal Cumhuriyeti olarak
● Romanya'da, 20 Mayıs 1990'da ilk defa
değiştirildi ve 26 Kasım 1990'da ülkede Komünist
demokratik ve serbest seçimler yapıldı.
Partisinin öncülüğüne son verildi.

 1993'te Çekoslovakya, Çek Cumhuriyeti ve


 Romanya’da demokratikleşmeye karşı direnen
Devlet Başkan Ceausesco (Çavuşesku) halk
Slovakya olmak üzere iki ülkeye ayrıldı. tarafından görevinden uzaklaştrılmıştır.

● Bulgaristan'da, 15 Ocak 1990'da Komünist ● Doğu Almanya, 3 Ekim 1990'da Batı Almanya
Partisi'nin hâkimiyetini öngören anayasa maddesi ile birleşti.

4
https://t.me/tarihogretmenleri
COMECON'un feshi kararını, NATO'ya karşı
● 12 Aralık 1990'da Arnavutluk'ta yeni partilerin kurulmuş olan Varşova Paktı'nın 1 Temmuz
kurulmasına izin verildi. 1991'de son verilmesi kararı takip etti. Böylece,
Sovyetler Birliği'nin dağılmasını Doğu Bloku'nun
● 21 Mart 1990'da bir Uzakdoğu ülkesi olan dağılması olayı takip etmiş oldu.
Moğolistan'da Komünist Partisi'nin etkinliğine ve
öncülüğüne son verildi. Ülkede çok partili siyasi Devlet Bağımsızlık tarihi
hayata geçildi.
1. Gürcistan 28.04.1991
● Doğu Bloku'nu oluşturan bu devletlerde başlayan 2. Estonya 20.08.1991
sistem değişikliği, çok partili hayatın başlaması ve 3. Letonya 21.08.1991
Pazar ekonomisine geçiş uygulamaları; 4. Ukrayna 24.08.1991
Gorbaçov'un beklediği bütünleşme ve güçlenme 5. Beyaz Rusya 25.08.1991
çabalarını dağılmaya götürdü. Bu dağılma, ülkelere
bağımsızlığı ve Blok'tan kopmaları getirdi.
6. Moldova 27.08.1991
7. Azerbaycan 30.08.1991
● Ancak, bağımsızlık ilanları Sovyetlerin 8. Kırgızistan 31.08.1991
dağılmasını istemeyen Gorbaçov başta olmak üzere 9. Özbekistan 31.08.1991
Rus yöneticileri tarafından tepki ile karşılandı. 10. Litvanya 06.09.1991
● SSCB'ye bağlı cumhuriyetlerdeki bağımsızlık 11. Tacikistan 09.09.1991
ilanlarına karşı Gorbaçov'un gerekli tedbirleri 12. Ermenistan 21.09.1991
almadığını düşünen ve "Egemen Devletler Birliği 13. Türkmenistan 27.10.1991
Antlaşmasına” karşı olan ordu içindeki bazı 14. Kazakistan 16.12.1991
komutanlar, bakanlar ve KGB liderinin aralarında 15. Rusya Federasyonu 26.12.1991
bulunduğu bir grup, 18 Ağustos 1991 günü
Gorbaçov'a karşı bir darbe yaptı.

● Gorbaçov ve ailesinin Kırım'daki yazlık sarayda


ev hapsine alınması üzerine Rusya Federasyonu
Parlamentosunu çembere alan, darbecilere
yapanlara karşı Boris Yeltsin halkı her yerde gösteri
ve grevler yapmaya çağırdı. Karışıklıktan
yararlanan SSCB'ye bağlı cumhuriyetlerin
tamamına yakını bağımsızlıklarını ilan etti.

Stanislav Petrov

Nükleer Kıyametten Kılpayı


Stanislav Petrov, 26 Kasım 1983 tarihinde
Moskova yakınlarında bulunan Rusya Stratejik
Roket Kuvvetlerinin Serpukhov–15 istasyonunda
görev yapmaktaydı. Petrov’un ana görevi orduya
Boris Yeltsin darbeyi yapanlara karşı halkı gösteri ait füze erken uyarı sistemini izlemek ve
yapmaya çağırırken herhangi bir saldırı alarmı verildiğinde en hızlı
yoldan üstlerini durumdan haberdar etmekti.
● 19 Ağustos 1991'de Kremlin Sarayı'na 1917'den
önceki Rus bayrağı çekildi. Moskova'ya dönen
Soğuk Savaş yıllarında SSCB’nin resmî
Gorbaçov 24 Ağustosta Sovyetler Birliği Komünist prosedürü, herhangi bir erken füze saldırısı
Partisi liderliğinden istifa etti ve aynı gün Partinin uyarırı alındığında otomatik bir karşı atağın
faaliyetlerine son verildi. hayata geçirilmesi ve bu sayede karşı tarafa
(ABD) kesin kayıp verdirilmesiydi. Rus füze
● Nitekim bu gelişmeler üzerine, Doğu Bloku erken uyarı sistemi, sabaha karşı 00.40 sularında
ülkelerini ekonomik yönden birbirine bağlayan Rusya’ya ABD’den gönderilmiş beş adet kıtalar
COMECON (Karşılıklı Ekonomik Yardım arası balistik füze algılandığı uyarısını vermeye
Konseyi), 28 Haziran 1991'de üye devlet başladı. Petrov, bu uyarının bir hata olduğunu ve
temsilcilerinin Budapeşte'de toplanıp kuruluşun gerçekten saldırı olması hâlinde ABD’nin beş
feshine ilişkin protokolü imzalamalarıyla sona erdi.
5
https://t.me/tarihogretmenleri
füze değil yüzlerce füze göndereceğini öne dengeleri, yerini, başlangıçta belirsizliğe bıraktı.
sürdü. Kısa süre sonra bulutların üzerindeki Ancak, geçen zaman içinde dünyanın yeniden
güneş ışığı yansımalarının bilgisayar hatası yapılanması " Globalleşme " kavramı içinde ve
sonucu radarda beş Amerikan nükleer füzesi ABD'nin liderliğinde yeniden şekillendirilmeye
olarak görüldüğü ve Petrov’un kararının dünyayı başlandı.
kurtardığı biliniyor. Petrov 21 Mayıs 2004
tarihinde “Dünya Vatandaşı” ödülü ile
ödüllendirilmiştir.
4) SSCB'nin Dağılmasının Dünya
3) SSCB'nin Dağılmasının Doğu Güçler Dengesi Üzerine Etkileri
Avrupa'da Etkileri
● 1991 yılında SSCB'nin dağılması ve Doğu
● Yakın Çağ'ın iki süper gücünden biri olan Doğu Bloku'nun çökmesiyle Batı Bloku ve ABD, dünya
Bloku 1991 yılında tam bir çöküntü içine girdi. Bu güç dengesinde tek başına kaldı. Kontrol ABD'nin
olay 21. yüzyılın başında tarihin yeni bir döneminin eline geçti. SSCB'ye bağlı bazı ülkeler Bağımsız
de başlangıcını teşkil etti. Kısacası, Avrupa ve Devletler Topluluğu'nu kursa da SSCB'nin sahip
Asya'nın siyasi haritası değişti. olduğu güce erişilemedi.

● Sovyetler Birliği'nde ilk kopmalar Baltık ● ABD ülkesinde gerçekleştirilen terör olaylarını
ülkelerinde (Estonya, Letonya ve Litvanya) gerekçe göstererek Afganistan'ı işgal etti. Nükleer
meydana geldi ve bunu diğerleri takip etti. silah bulundurduğunu öne sürerek Irak'a askerî
müdahalede bulundu. Böylece Rusya'nın
● Asıl Rusya'yı oluşturan üç cumhuriyetten kontrolünde olan Orta Asya'ya yakınlaşma ve
(Moskova Rusyası, Ukrayna Rusyası ve Beyaz önemli petrol yataklarının bulunduğu Orta
Rusya) özellikle Ukrayna Rusyasının bağımsızlığını Doğu'yu ve Basra Körfezi’ni kontrol etme imkânı
ilan etmesi, Sovyetlerin sonunu getiren en önemli buldu.
gelişme oldu.
● Güç dengesinde Avrupa Birliği’nin, ABD'ye karşı
● Eski Sovyetlerin dağılması, Türkiye'ye ek olarak denge unsuru olma isteği İngiltere'nin ABD yanlısı
beş Türk Cumhuriyeti'nin daha tarih sahnesine politikasından dolayı başarılı olamadı.
çıkmasını sağladı. Bunlar; Azerbaycan, Yeniden güçlenmek için çalışmalar başlatan Rusya
Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Federasyonu "Şangay Beşlisi" adı altında yeni bir
Kazakistan olup, ayrıca Azerbaycan'a bağlı özerk örgütlenmeye gitti. 1996 yılında kurulan bu örgüte
bir cumhuriyet olan Nahçıvan ile Türkiye'nin Rusya, Çin, Kazakistan, Türkmenistan ve
ilişkileri yeni bir ivme kazandı. Tacikistan katıldı. 2001'de Özbekistan'ın da
katılımıyla "Şanghay İş Birliği Örgütü" adını
● Avrupa ve Asya haritası 1991'de yeniden aldı.
değişirken, değişiklik Sovyetlerin dağılmasıyla
sınırlı kalmadı. 1989'da Almanya birleşmesini
tamamlarken, Yugoslavya parçalanmaya başladı.

● 1991 Haziran'ında Slovenya ile Hırvatistan


bağımsızlıklarını ilan ederken, Sırbistan ağırlıklı
Federal Ordu ile Hırvatlar arasında iç savaş başladı.

● Bosna-Hersek ile Makedonya Avrupa


Topluluğu'na başvurarak bağımsızlıklarının garanti
edilmesini istediler. Bu gelişmeler Yugoslavya'yı
parçalanmaya götüren gelişmelerin başlangıcını
teşkil etti.
Şanghay 2006 toplantısı ( soldan sağa) Özbekistan
● Kafkaslar'da ise, Ermenistan'ın bir Azerbaycan lideri İslam Kerimov, Rusya Vladimir Putin,
toprağı olan Karabağ'a saldırması, Kafkasları Kazakistan lideri Nursultan Nazarbayev, Çin lideri
önemli bir problem sahası durumuna getirdi. Hu Jintao, Kırgızistan lideri Kurmanbek Bakiyev ve
Tacikistan lideri İmam Ali Rahmanov
● Doğu Bloku'nun dağılması ile tam bir kaos ve
istikrarsızlık dönemine girdi. Bozulan güç
6
https://t.me/tarihogretmenleri
● Enerjinin bütün dünyada devletlerarası ilişkilerde
ağırlık merkezi hâline geldiği günümüzde enerji 2) Azerbaycan
kaynakları bakımından son derece zengin, genç
nüfusa sahip, ekonomik yapısı güçlü bu örgütlenme
artık dünyada önemli bir güç hâline gelmiştir.
Hindistan, İran, Pakistan ve Moğolistan bu
örgütlenmeye gözlemci ülkeler olarak destek
vermektedir.

B. TÜRK ● Gorbaçov'un iktidara gelmesiyle SSCB'de


CUMHURİYETLERİNİN başlayan değişim sonucu Azerbaycan'da da
bağımsızlık hareketleri tekrar başladı. Ebulfeyz
BAĞIMSIZLIĞINI Elçibey'in önderliğinde "Halk Cephesi" adlı bir
KAZANMASI teşkilat kuruldu. 19 Haziran 1989 tarihinde
Ebulfeyz Elçibyey önderliğinde kurulan Halk
Cephesi SSCB'den Azerbaycan'a bağımsızlık
vermesini istemesi üzerine Rus Kızıl Ordusu
1) Alma Ata Zirvesi Bakü'ye girdi. Mart 1990'da yapılan seçimlerin
(21 Aralık 1991) ardından 30 Ağustos 1991'de Azerbaycan
bağımsızlığını ilan etti. 18 Ekim'de yapılan halk
● SSCB dağıldıktan sonra Kazakistan’ın Alma-Ata oylaması ile bağımsızlık kararı bir kez daha teyit
şehrinde bir araya gelen cumhuriyetler yaptıkları edildi.
görüşmeden sonra yayınladıkları deklarasyonla
Bağımsız Devletler Topluluğunun kurulduğunu ilan
ettiler. Bu devletlerarasında Azerbaycan,
Kırgızistan, Beyaz Rusya, Ermenistan, Kazakistan,
Moldova, Özbekistan, Tacikistan, Rusya
Federasyonu, Ukrayna ve Gürcistan yer alır. Amaç
SSCB’nin dağılmasıyla daha önce etkili olduğu
bölgeyi güçlü tutmaktı. Gürcistan 2008’de çeşitli
nedenlerle ayrıldı. Bu deklârasyonla;
“Azerbaycan'ın sevinci bizim sevincimiz, kederi
 BDT ortak siyasi ve ekonomik güce sahiptir. bizim kederimizdir."

 Uluslar arası barışı, insan haklarını ve


özgürlükleri korumak

 Uluslar arası hukuka saygılı olmak maddeleri


kararlaştırıldı.

SSCB: 30 Aralık 1922 yılında Rusya, Ukrayna,


Belarus ve Kafkas Cumhuriyetlerinin katılımıyla
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kuruldu. Ebulfez Elçibey: "İki kardeşin yan yana ayrı
1985 yılında Gorbaçev iktidarından sonra devletler kurduğu nerede görülmüştür.
Glasnost (şefaflık) ve Perestroyka (yeniden Azerbaycan ve Türkiye olarak en kısa zamanda
yapılanma) ile başlayıp 6 yıl süren reformların birleşmeliyiz."
ardından 1991 yılının sonlarında SSCB resmen
dağıldı ve birçok topluluk ayrılarak
bağımsızlıklarını ilan ettiler. Ayrılan 15 devletten
12’si Alma-Ata Deklarasyonu ile Bağımsız
Devletler Topluluğunu (BDT) oluşturdular.

7
https://t.me/tarihogretmenleri
● Bağımsız Azerbaycan'ın Hazar petrolleri üzerinde
söz sahibi olması Rusya'yla ilişkilerini, İran
topraklarında 30 milyon Azeri Türkünün yaşaması
İran'la ilişkileri ve Dağlık Karabağ'ın Ermenistan
tarafından işgali Azerbaycan'ın dış siyasetinde etkili
olan gelişmelerdir. Bu nedenle İran, Rusya ve
Ermenistan arasında dostluk, iş birliği ve
saldırmazlık anlaşmaları imzalanmıştır. Buna
Haydar Aliyev: "Biz bir millet, iki devletiz." karşılık Azerbaycan, Türkiye ve Gürcistan iyi
ilişkiler kurmuştur.

Dağlık Karabağ Sorunu

8
https://t.me/tarihogretmenleri

● Zengin petrol ve doğal gaz yataklarına sahip olan


Azerbaycan’ı Rusya, ABD ve Batılı devletler bir
nüfuz mücadele alanı olarak görmektedir.
ABD, Türkiye ve Batılı devletlerin desteği ile
Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı İran, Rusya ve
Ermenistan’ın bütün karşı çıkmalarına rağmen
hayata geçirilmiştir.

● Petrol, doğal gaz ve demir satışı Azerbaycan


ekonomisi için önemli gelir kaynağıdır. Ülkede
enerji, maden ve petrol-kimya sanayi gelişmiştir.
Eğitim ve kültürel faaliyetler diğer Orta Asya Türk
Cumhuriyetlerine göre daha ileri seviyededir.
Azerbaycan'da Mehmet Emin Resulzade,
Bahtiyar Vahapzade gibi birçok ünlü şair ve yazar
yetişmiştir. Okur - yazar oranı % 98'dir. Çok sayıda
Azeri öğrenci, başta Türkiye olmak üzere Batılı
ülkelerde yükseköğrenim görmektedir.

Dağlık Karabağ Sorunu

9
https://t.me/tarihogretmenleri
● Nüfusunun büyük bir çoğunluğu Türk olan ve yüksekliklerden ilerleyerek, kasaba sakinlerini
Azerbaycan toprakları içinde yer alan Dağlık doğudakı açılışa doğru sıkıştırmışlar. 26 Şubat
Karabağ'a XIX. yüzyılın başlarından itibaren sabahına kadar mülteciler Dağlık Karabağ’ın
Rusya tarafından Ermeniler yerleştirilmeye
doğu yüksekliklerine ulaşmış ve aşağıdaki Azeri
başlanmış bu göç SSCB döneminde daha da
yoğunluk kazanmıştır. kenti olan Ağdam'a doğru inmeye başlamışlar.
Burdaki tepeciklerde yerleşen sivilleri güvenli
● 1985'ten sonra SSCB'deki iç gelişmelerden arazide takip eden Dağlık Karabağ askerleri
faydalanan Ermenistan, Karabağ'ı kendisine onlara ulaşmışlar. Mülteci kadın Reise Aslanova
bağlamak istemiştir. Bu istek Halk Cephesi İnsan Hakları İzleme Örgütüne verdiği
önderliğindeki Azerilerin tepkisine neden olmuştur. açıklamada "Onlar sürekli ateş ediyorlardı"
diye konuşmuştu. Arabo'nun savaşçıları daha
● Çoğunluğu Ermenilerden oluşan Karabağ
parlamentosu Şubat 1988'de Ermenistan'a katılma sonra uzun zaman kalçalarında taşıdıkları
kararı aldı. Ermenilerle Azeriler arasındaki bıçakları kınlarından çıkarakak bıçaklamaya
çatışmaların savaşa dönüşmesi üzerine 1990'da başlamışlar. Şu anda yalnız kuru çimenden esen
Moskova hükûmeti, yayınladığı bir kararname ile rüzgârın sesi ıslık çalıyordu ve ceset kokusunu
bölgedeki yasal olmayan tüm silahlı kuruluşların uçurması için bu rüzgâr henüz erkendi. Monte
kapatılmasını ve silahların teslim edilmesini üzerinde kadınların ve çocukların kırılmış
istemiştir.
kuklalar gibi saçıldığı çimene eğilerek "Disiplin
● Azerilerden silahlar toplanırken Ermenistan yok" diye fısıldadı. O bu günün önemini
Meclisi bu kararnameyi kendi topraklarında anlıyordu: bu gün Sumgayıt
uygulamamış, Azerilerin tamamen silahsız Pogromunun dördüncü yıldönümüne
kalmasını fırsat bilerek Karabağ’ı işgal etmiştir. yaklaşıyordu.”
Hocalı başta olmak üzere birçok kentte çok sayıda
sivil öldürülmüş veya göçe zorlanmıştır. Bugün Hocalı stratejik bir amaç olmasından başka aynı
BM'nin ve birçok uluslararası kuruluşun zamanda bir öç alma eylemiydi. Bugünkü
Ermenistan'a Karabağ'daki işgali sona erdirerek Ermenistan cumhurbaşkanı ve savaş süresinde
çekilmesi yönünde yaptıkları telkinlere rağmen Karabağ'da Ermeni güçlerine kumandanlık
işgal hâlâ devam etmektedir. yapmış Serj Sarkisyan'ın İngiliz araştırmacısı ve
yazarı Thomas De Waal'a söylediklerine göre
Hocalı Katliamı 1992
Ermeni güçleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubat'ta “Hocalıdan önce, Azerbaycanlılar bizim şaka
bağlayan gecede bölgedeki 366. Alayın da desteği yaptığımızı sanıyordu, Ermenilerin sivil topluma
ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz
kasabasında, Azeri resmî kaynaklarına göre, 83 bunu [stereotipi] kırmayı başardık. Ve olay işte
çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dâhil olmak bu. Ayni zamanda o delikanlıların arasında
üzere toplam 613 sakin öldürülmüş, toplam 487 kişi Bakü'den ve Sumgayıt'tan kaçanlarında
ağır yaralanmıştır. 1275 kişi ise rehin alınmış ve
olmasını anlamalıyız. Ermenistan
150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde
yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun Maslahatgüzar'ı Movses Abelyan, Birleşmiş
yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başları kesildiği Milletler Genel Kurulu'na Ermenistan Dış İşleri
görülmüştür. Hamile kadınlar ve çocukların da Bakanlığı tarafından takdim ettiği mektupta,
maruz kaldığı tespit edilmiştir. Azerbaycan'ın olayı "utanmazcasına
Eski ASALA eylemcilerinden Monte Melkonyan, kullandığını" söylemiştir.”
Hocalı'ya yakın bölgede Ermeni askeri birliklere Abelyan, eski Azerbaycan cumhurbaşkanı Ayaz
komutanlık yapmış ve katliamdan bir gün sonra Mutallibov'un Çek gazeteci Dana Mazalova ile
Hocalı çevresinde gördüklerini günlüğünde yaptığı ve 2 Nisan 1992'de Rusya'nın Nezavisimaya
anlatmıştır. Melkonyan'ın olümünden sonra, Markar Gazeta gazetesinde yayımlanan röportaja
Melkonyan kardeşinin günlüğünü Benim dayanarak, sivillerin kaçışını kolaylaştırmak
Kadeşimin Yolu (My Brother's Road) başlığıyla amacıyla Karabağ'daki Ermenilerin açmış olduğu
ABD'de çikardığı kitapta Hocalı katliamını şöyle dağ geçidinden yerli halkın kaçışının Azerbaycan
tasvir ediyor… Halk Cephesi militanları tarafından önlendiğini
“Bir gece önce akşam 11 civarında, 2.000 savunmuştur.
Ermeni savaşçısı, Hocalı'nın üç tarafındaki
10
https://t.me/tarihogretmenleri
Ayrıca Abelyan, Ermenilerin Azeri sivillere beyaz
bayrak ile kasabayı terk etme çağrısında
 Pakistan

bulunduğunu söyleyen bir Azeri kadınının  Kolombiya


sözünden alıntı yapan İnsan Hakları İzleme
Örgütü Helsinki Watch bölümünün Eylül 1992  Çek Cumhuriyeti
raporuna dayanarak, gerçekten Azeri militanlarının
kaçmaya çalışanları vurduğunu yazmıştır.
 İslam İşbirliği Teşkilatı
Parlamentolar Birliği
Daha sonraki röportajlarda Mutallibov, Ermenileri
kendi sözlerini bariz şekilde yanlış yorumlaması
3) Kazakistan
gerekçesiyle suçlamış ve sadece, "Azerbaycan Halk
Cephesi Hocalı katliamının sonuçlarını kendi siyasi
çıkarlarına kullandı" diye söylediğini vurgulamıştır.
İlaveten, İnsan Hakları İzleme Örgütü İcra
Direktörü, sivil ölümlere Karabağ Ermeni
güçlerinin doğrudan sorumlu olduğunu, hem kendi
raporu hem de Memorialın raporunun Azeri
güçlerin sivillerin kaçışını engellediğine ve sivillere
ateş açtığına dair argümanı destekleyen herhangi
delilin içermediğini ifade etmiştir.
Uluslararası Tepki
● 22 Haziran 1989’da Kazakistan Komünist Partisi
İnsan Hakları İzleme Örgütü olayı Dağlık Karabağ başkanlığına getirilen Nazarbayev Mikhail
Savaşı içerisinde yapılan en büyük katliam olarak Gorbaçov’un Glasnost-Perestroyka politikasına
nitelemiştir. Azerbaycan Parlamentosu 1994'te destek verdi. Bunun karşılığı olarak Kazakistan’ın
Hocalı'da yaşanan katliamı "soykırım" olduğunu haklarının korunmasını sağladı. Kazakistan
ilan etti. petrolünün, doğalgazının ve madenlerinin dış
piyasada uygun fiyatla satılmasını istedi.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin 31 İzlediği tutarlı ve akılcı politika ona büyük
üyesi (12 Türkiye, 8 Azerbaycan, 3 Birleşik Krallık, saygınlık kazandırdı. 1989 yılı Eylül’ünde resmi
2 Arnavutluk, 1 Bulgaristan, 1 Lüksemburg, dilin Kazak Türkçesi olduğunu ilân etmesi halkın
1 Yugoslavya Federal Cumhuriyeti, 1Makedonya güvenini daha da arttırdı.
Cumhuriyeti, 1 Norveç, 1 Polonya) tarafından
● Nazarbayev ülkesini demokrasi ve serbest Pazar
imzalanan, Ermenistan tüm Hocalıları öldürdüler ve
ekonomisine geçirmek için önlemler aldı,
tüm şehri harap ettiler ifadesinin de yer alan ve 19. düzenlemeler yaptı. Siyasal partilerin kurulmasına
yüzyılın başlarından beri Ermenistan tarafından izin verdi. Azat (Hürriyet) Partisi Kazakistan’ın
Azerilere karşı işlenen soykırım olarak tanınmaya egemenliğini kazanmasında önemli rol oynadı. 26
adım atılması gerektiğini bütün parlamento üyelere Mart 1990’da seçilen parlamento 24 Nisan 1990’da
söyleyen 324 nolu bildiri yayımladı. Nazarbayev’i cumhurbaşkanı seçti. 16 Aralık
1991’de Kazakistan’ın bağımsızlığını ilân etmesiyle
2009'un Şubat ayında Kaliforniya Eyalet Alt Kazakistan Cumhuriyet Partisi kuruldu.
Senatosu'nun üyesi Felipe Fuentes, Azerbaycan ● Nazarbayev’in öncülüğünde devlet bürokrasisinin
cumhurbaşkanı İlham Aliyev'e yazdığı mektupda yanı sıra dil, edebiyat, kültür alanlarında ulusalcılık
Hocalı olaylarını Azeri katliamı şeklinde hız kazandı. Kruşçev zamanında kapatılan Kazak
nitelendirerek, kurbanların ailelerine başsağlığını okulları yeniden açıldı. Kazak milliyetçiliğinin
temel kaynakları yeniden incelenmeye başlandı.
sunmuştur. Meksika Senatosu, 2011'de Hocalı
Kazakistan tarihi, sosyalist ideolojiden arındırılarak
olaylarını soykırım olarak tanımıştır. incelenmeye ve öğrenilmeye başlandı.
Soykırım olarak tanımlayan ülke ve kuruluşlar

 Azerbaycan

 Meksika
11
https://t.me/tarihogretmenleri

● 1989 yılı Haziranında Özbekistan Komünist


Partisi Birinci Sekreterliğine İslam Kerimov’un
getirilmesinden ve Sovyetler Birliği'nin dağılmaya
başlaması üzerine bağımsızlığa doğru giden yol
açıldı. Zira Mart 1990’da başkan seçilen Kerimov,
Sovyetlere karşı bir politika izledi. Rusya’nın
Özbekistan’ı hammadde deposu olarak gördüğünü
Ahmed Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi bunun da Özbek halkını geri bıraktığını belirtti.

İslam Kerimov

● Kerimov, Özbekçeyi resmi dil ilan etti.


Özbekistan anayasasında hiçbir etnik gruba ve
azınlığa anayasadaki yurttaşlık hakları dışında bir
hakkın verilmesine izin vermedi. Özbek
ulusçuluğunun geliştirilmesine önem verdi.
Rusçanın çeşitli alanlardaki etkinliğini azaltmaya
başladı.

● Halkından güç alan Kerimov, 31 Ağustos


1991’de Özbekistan’ın bağımsızlığını ilân etti. 29
Aralık 1991’de de Cumhurbaşkanlığına seçildi.

● Ekonomiyi liberalleştirdi, demokratikleşmeyi


hızlandırdı. Rusya Federasyonu ile çatışmaya
girmedi. Birleşmiş Milletlere, Avrupa Güvenlik ve
İnsan Haklarına üye oldu.

4) Özbekistan

12
https://t.me/tarihogretmenleri

5) Kırgızistan

● Kırgızistan Demokrasi Hareketi lideri Asker


Akayef, Komünist Kırgız Partisi’nin muhalefetine
rağmen 31 Ağustos 1991’de Kırgızistan’ın
bağımsızlığını ilan etmiştir.

● Asker Akayev, merkeziyetçi ekonomiden, liberal


ekonomiye geçişi sağlayacak yasal düzenlemeler
yaptı. Eğitim dilini Kırgızcaya çevirerek Kırgızların
ulusal dillerini kullanmalarına, ulusal kültürlerini
geliştirmelerine ve ulusal kimliklerini tanımalarına
yardımcı oldu.

Aytmatov, milletinin tarih boyunca kazandığı sosyal,


kültürel, ahlaki, edebî, askerî yani bütün maddi ve
manevi zenginliğini eserlerine yansıtmış, yaşadığı
coğrafyanın insanının tarih içinde kazandığı değerleri,
acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazıya döküp
ölümsüzleştirmiş, halkının içinde düştüğü zor durumları
eserlerinde en güzel şekilde anlatmış, onların
çözümlerine dair ipuçları göstermiş, eserlerinde kendi
ifadesi ile ‘tipik insan’ı ortaya koymaya çalışmış bir
yazardır.

Ünlü Kırgız yazarı, çevirmen, gazeteci ve politikacı olan Hikâyelerinde milletinin temel mülkü olan millî hafızaya
Cengiz Aytmatov, 12 Aralık 1928'de Kırgızistan’ın Talas ait efsane, destan, masal, hikâye ve türküleri ve bunların
Eyaleti'ne bağlı Şeker Köyü'nde doğdu. Bişkek'te meydana geldiği şartları, ardındaki hikâyeleri, insanları
Veteriner Fakültesi’nden mezun oldu. kullanırken, Kırgız Türk kültürünü, psikolojisiyle, duyuş
ve anlayış tarzıyla, maddi manevi zenginliğiyle o kültürü
Yazarlığa 1952'de başlayan Aytmatov, 1959'da Kırgız bina edenlerin evlatlarına yeniden hatırlatmaya çalıştı.
Pravdası gazetesinde muhabir oldu. Daha sonra Povesti
Gori Stepey (Dağlar ve Steplerden Masallar) adlı öykü Ayrıca hikâyelerinde halkının değerlerini, dertlerini,
kitabıyla büyük ün kazandı. Bu eseri, 1963'te Lenin varsa onun içindeki çürümeyi anlatan yazarın en önemli
Ödülü'ne layık görüldü ve bu ödül onu aynı zamanda en özelliği, özüne bağlılık, kendinden, halkından,
genç Lenin Ödüllü yazar da yaptı. coğrafyasından haberdar olma olarak kendini gösteriyor.

Eserlerini, Kırgızca ve Rusça olarak kaleme alan Eserleri Türkçenin yanı sıra 150'den fazla dile tercüme
Aytmatov, eserlerinin çoğunda tema olarak aşk, dostluk, edilerek milyonlarca baskıya ulaşan Aytmatov, 1958'de
savaş döneminin acıları ve kahramanlıkları ile Kırgız Kırgız Yazarlar
gençliğinin gelenek ve göreneklerine bağlılığını seçti.

13
https://t.me/tarihogretmenleri
Birliği Prezidyumu üyeliğine, 1962'de de Kırgız
Sinematografi İşçileri Birliği birinci sekreterliğine
getirildi.

1966'da SSCB Yüksek Sovyet'i üyeliğine seçildikten


sonra da 1967'de SSCB Yazarlar Birliği Yürütme Kurulu
üyesi olan ünlü yazar, 1968'de Sovyet Devlet Edebiyat
Ödülü’nü aldı. Ünlü Kırgız Yazar Cengiz Aytmatov,
böbrek yetmezliği sonucu tedavi gördüğü Almanya'nın
Nürnberg kentindeki hastanede 10 Haziran 2008 günü
hayatını kaybetti. Gün Olur Asra Bedel, Selvi Boylum Al
Yazmalım ve Cemile önemli eserleri arasındadır.

Manas Heykeli

Manas Destanı
Beline ok-yay bağladı,
Yakup Han’ın Çiriçi Hatundan
Hem de erkek çocuğu oldu.
Bu çocuğa bakıp gördü:
Eti ap-ak kumaş gibi.
Kemikleri bakır gibi.
Ak-boz kısrak kestirdi,
Yakup Han doğan oğlunun
Dört peygamber kocaya
Adını Manas koydurdu.

14
https://t.me/tarihogretmenleri

15
https://t.me/tarihogretmenleri

6) Türkmenistan

● Sapar Murat Niyazov önderliğindeki Türkmenler


kabileciliğe dayanan ayrılıklara son vererek 27
Ekim 1991’de Türkmenistan Parlamentosu’nun
aldığı kararla bağımsızlığını ilan etmiştir.

● Türkmenbaşı Ulusal kimliğin simgesi olan


Türkmen diline sahip çıktı ve Rusçanın yanında
resmi dil olmasını sağladı. Türkmenistan'da 12
Nisan 1993 tarihinden itibaren Kiril harflerinin
bırakılması, belli bir süre sonra da Latin harflerine
(alfabesine) geçilmesi kararlaştırılmıştır.

● BM, İKÖ ve BDT örgütlerine üye oldu.

● Orta Asya Cumhuriyetleri arasında en büyük


doğalgaz rezervlerine ve yıllık üretim kapasitesine
sahip olan ülke Türkmenistan’dır.
Türkmenistan’daki doğalgaz rezervleri, bölgedeki
toplam rezervlerin %5’ini oluşturmakta olup, tespit
edilen toplam doğalgaz rezervleri yaklaşık 2,86–4,4
trilyon m3 civarındadır. Ancak bağımsızlıktan
sonra üretim, ihracat imkânlarının da daralmasıyla
yarı yarıya azalmıştır.

● Üretilen doğalgazın %84’ü ihraç edilmektedir.


Bağımsızlıktan bu yana gaz üretimi 100 milyar
m3’lerden, 15 milyar m3’e gerileyen Türkmenistan,
1999 yılında 22,9 milyar m3 gaz üretmeyi
başarmıştır. Ülkede bulunan petrol rezervlerinin 1,1
milyar ton (1,7 milyar varil) olduğu tahmin
edilmektedir.

7) Diğer devletler

16
https://t.me/tarihogretmenleri
● Tataristan SSCB'nin dağılmasıyla Tataristan'da
da geniş çapta bir milli kurtuluş hareketi başladı.
1992'de Tataristan tam siyasi bağımsızlığını ilan
etmiş ve Rusya'dan ayrılma niyetini bildirmiştir.
Ancak Rusya Parlamentosu buna ret cevabı
vermiştir. Bugün Tataristan Rusya Federasyonuna
bağlı özerk bir Türk cumhuriyetidir.

● Başkurdistan Saha-Yakutistan Cumhuriyeti,


Çuvaşistan, Hakasya, Tuva Cumhuriyeti gibi Rusya
Federasyonu’na bağlı federe bir devlet olma
durumlarını devam ettirmektedir.

SSCB YIKILACAKTIR
“Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur,
müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat
yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı
Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya Macaristan İmparatorluğu
gibi SSCB de parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün
SSCB’nin elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından
kaçabilirler. Dünya yeni dengeye ulaşabilir. İşte o zaman
Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostumuzun
idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz
vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır
olmak yalnız o günü susup beklemek değildir.
Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanıyor?
Manevi köprüleri sağlam tutarak… Dil bir köprüdür.
İnanç bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize
inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde
bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını
beklememeliyiz, bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.
SSCB bir gün dağılacaktır. O zaman Türkiye onlar için
örnek bir ülke olacaktır.”

Mustafa Kemal Atatürk,1933


Fahri UNAN, Türk Tarihi ve Atatürk, s. 113

8) TİKA ( Türk İşbirliği ve


Kalkınma Ajansı)
● Türkiye’nin başta Türk dilinin konuşulduğu
ülkeler ve Türkiye’ye komşu ülkeler olmak üzere,
gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına
yardımcı olmak, bu ülkelerle; ekonomik, ticari,
teknik, sosyal, kültürel, eğitim alanlarında

17
https://t.me/tarihogretmenleri
işbirliğini projeler ve programlar aracılığı ile 2006 yılında da yapılanmasını geliştirecektir.
geliştirmek amacıyla 24 Ocak 1992’de kurulmuştur. Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-
Hersek, Etiyopya, Filistin Ulusal Yönetimi,
TİKA’nın Görevleri Gürcistan, Karadağ, Kazakistan, Kırgızistan,
Kosova, Makedonya, Moğolistan, Moldova,
● Gelişme yolundaki ülkelerle ekonomik, ticari, Özbekistan, Senegal, Sudan, Tacikistan,
teknik, sosyal, kültürel ve eğitim işbirliğini, bu Türkmenistan ve Ukrayna(Kırım)'da Program
ülkelerin kalkınmalarına katkıda bulunacak Koordinatörleri görev yapmaktadır.
projelerle geliştirmek,
Bu çerçevede: Bütün kesimleri kucaklayan,
● Gelişme yolundaki ülkelerin kalkınma hedefleri “Bölgesel İşbirliklerini Geliştiren” projeler
ve ihtiyaçlarını da göz önüne alarak, ekonomik, uygulayarak, barışa ve işbirliğine uygun ortamları
ticari, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim işbirliği ve oluşturmayı, Az gelişmiş bölgelerde (Afrika, Orta
yardım konularını belirlemek ve bu amaçla gerekli Doğu v.b.), öncelikli insani problemlerin çözümüne
proje ve programları hazırlamak veya özel yönelik projeler uygulayarak, yaraların kısmen
kuruluşlara hazırlatmak, sarılmasını, “Kalkınma Desteği” sağlayarak bu
bölgelerde yeni işbirliği alanları oluşturmayı,
Nispeten gelişmiş bölgelerde, (Doğu Avrupa, Orta
Asya) Makro Projeler uygulayarak, işbirliği
imkânlarını maksimize etmeyi ve “Kalkınma İçin
Küresel Ortaklık Anlayışı” ile sistemleri uyumlu
hale getirmeyi, Kültür coğrafyasının kültürel
unsurlarını ve değerlerini evrensel boyuta taşıyarak,
“Küresel İşbirliğini” kolaylaştırmayı benimsemiştir.

● Gelişme yolundaki ülkelerin bağımsız devlet


yapılarının geliştirilmesi, mevzuatın hazırlanması,
kamu görevlilerinin yetiştirilmesi, serbest piyasa
ekonomisine geçiş sürecinde bankacılık, sigorta, dış
ticaret, bütçe ve vergi sistemi gibi alanlarda ihtiyaç
duyacakları yardımları sağlamaktır.
Tika’nın Amblemi
● Bu ülkelere uzmanlar gönderilmesi, bu ülkelerden
gelecek eleman ve öğrencilerin eğitim ve staj
görmesi, bu kişilere burs tahsis edilmesi amacıyla C) DOĞU BLOKU’NUN
gerekli düzenlemeleri ve koordinasyonu yapmaktır.
YIKILMASIYLA
● Eğitim ve kültür alanlarındaki işbirliği
programlarının, yurtdışında, Türk Kültür
AVRUPA’DA ORTAYA
Merkezleri aracılığıyla yürütülmesi için gerekli ÇIKAN GELİŞMELER
düzenlemeleri yapmak.

● Ana hizmet ve görevleriyle ilgili konularda diğer a) Almanya’nın Birleşmesi


kamu kurum ve kuruluşları ile gerekli işbirliği ve
koordinasyonu sağlamak. ● 1961 yılında inşa edilen Berlin Duvarı, 1989 yılı
başlarında Alman Demokratik Cumhuriyeti
● TİKA’nın proje ve programlarının Hükümeti, isteyen Doğu Almanya vatandaşlarının
koordinasyonunu sağlamak üzere 20 ülkede 22 Sovyetler Birliği dâhilindeki diğer Doğu Bloğu
Program Koordinasyon Ofisi bulunmaktadır. ülkelerine geçiş yapabilmesine izin vermesiyle
Koordinasyon Ofisi bulunmayan ülkelere ait önemini kaybetti. 13 Haziran 1990'da Berlin
kalkınma yardımı çalışmaları bölgedeki en yakın Duvarı’nın resmen yıkılmaya başlamasıyla beraber
Ofis tarafından gerçekleştirilmektedir. TİKA
18
https://t.me/tarihogretmenleri
Alman Demokratik Cumhuriyeti 13 Ekim 1990 NATO'nun bir üyesi olarak kalmaya devam
tarihinde yıkılmıştır. etmiştir.

b) Avrupa Birliği’nin Genişlemesi


● Avrupa Birliği'nin temelleri 1951 yılında, 6
ülkenin katılımıyla oluşturulan Avrupa Kömür ve
Çelik Topluluğu'na ve 1957 Roma Antlaşması'na
dayanmaktadır. O dönemden bu yana, birlik yeni
üyelerin katılımlarıyla boyut olarak büyümüş; var
olan yetkilerine yeni görev ve sorumluluk alanları
ekleyerek de gücünü arttırmıştır.

● AET, üye devletlerarasında ekonomik işbirliği ve


dayanışmayı hedefleyen bir örgütken 1993 yılında,
Berlin Duvarı’nın Yıkılışı 1990 Kopenhag Kriterlerinin belirlenmesi ve Maastricht
Antlaşması olarak da bilinen Avrupa Birliği
Antlaşması'nın imzalanması sonucu var olan
Avrupa Ekonomik Topluluğu'na yeni görev ve
sorumluluk alanları yüklenmesiyle Avrupa Birliği
kurulmuştur.

● Kopenhag Kriterleri: 22 Haziran 1993 tarihinde


yapılan Kopenhag Zirvesi’nde, Avrupa Konseyi,
Avrupa Birliği'nin genişlemesinin Merkezi Doğu
Avrupa Ülkelerini kapsayacağını kabul etmiş ve
aynı zamanda adaylık için başvuruda bulunan
ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce
karşılaması gereken kriterleri de belirtmiştir. Bu
kriterler siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatının
benimsenmesi olmak üzere üç grupta toplanmıştır.

 Siyasi Kriterler: İstikrarlı ve kurumsallaşmış bir


9–10 Aralık 1989 gecesi, Berlin’de Brandenburg demokrasinin var olması, Hukuk devleti ve hukukun
Kapısı: 1961’de yapılmış olan Berlin Duvarı’nın üstünlüğü, İnsan haklarına saygı, Azınlıkların
“düşmesinden” hemen sonra korunması
(Gençler İçin Çağdaş Tarih 2002, Tüsiad Yayınları)
 Ekonomik Kriterler: Arz - talep dengesinin piyasa
● Alman halkının yeniden birleşmeyi destekleyen güçlerinin bağımsız bir şekilde karşılıklı etkileşimi ile
partileri yönetime getirmesi üzerine Federal kurulmuş olması, Ticaret kadar fiyatların da liberal
olması, piyasaya giriş (yeni firma açılması) ve çıkış
Almanya ve Demokratik Almanya devletleri, bütün
(iflaslar) için engellerin bulunmaması, Mülkiyet
Berlin’in ve bütün Almanya’nın sorumluluğunu haklarını (fikri ve sınai mülkiyet) içeren düzenlemeleri
ellerinde bulunduran dört işgal gücüyle (ABD, kapsayan yasal bir sistemin olması ve bu yasalar ile
Sovyetler Birliği, Büyük Britanya ve Fransa’yla) düzenlemelerin icra edilebilmesi, Fiyat istikrarını
Almanya’nın birliğinin dış ve güvenlik içeren bir ekonomik istikrara ulaşılmış olması ve
politikalarının koşullarını görüşerek İki Artı Dört sürdürülebilir dış dengenin varlığı…
Anlaşması’nı imzaladılar.
 Topluluk Müktesebatına Uyum Kriterleri: AB'nin
● SSCB dağılınca onun yerine Rusya, ordusunun siyasi birlik ile ekonomik ve parasal birlik hedeflerini
kabul etmek ve AB'nin aldığı kararlara ve uyguladığı
Berlin'de kalan son bölümünü 31 Ağustos 1994'te,
yasalara uyum sağlamak
Batılı müttefikler de askerlerini 9 Eylül
1994'te geri çekti.
Maastricht Antlaşması’yla; üye devletler
● Yeniden birleşmiş Almanya, Avrupa Kopenhag Kriterlerine bağlı olarak: Ekonomik ve
Topluluğu'nun (sonra Avrupa Birliği) ve Parasal Birlik, Ortak Dış İşleri ve Güvenlik
19
https://t.me/tarihogretmenleri
Politikası, Avrupa Vatandaşlığı, Adalet ve
İçişlerinde konularında anlaşmışlardır.

Maastrich Antlaşması İmza töreni

c) Avrupa Birliği ve Uluslararası


Politika
● Maastricht Antlaşması, Ortak Dışişleri ve
Güvenlik Politikası'na hem Avrupa Birliği'nin kendi
ilgi alanlarını hem de uluslararası topluluğun
20
https://t.me/tarihogretmenleri
çıkarlarını gözetmesi amacını yükler. Bu amaç,
uluslararası iş birliğini desteklemek, insan haklarına
saygı duymak ve bunları geliştirmek, demokrasi ve
hukukun üstünlüğünden ödün vermemek gibi
ilkeleri kapsar.

● Avrupa Birliği'nin uluslararası etkisi, dış


politikasının yanı sıra genişleme süreci sayesinde
de hissedilmektedir. Avrupa Birliği üyesi olmanın
getirdiği görünürdeki yararlar, politik ya da
ekonomik konularda Avrupa Birliği'ne katılım
koşulu olan kriterleri yerine getirmek isteyen
ülkeler için özendirici bir etmen olmaktadır. Bu
koşullar ayrıca, Doğu Avrupa'nın eski komünist
hükümetlerinin etkilerinin kaldırılmasında önemli
rol oynar. Dış ülkelerin iç işlerinde böylesi bir
etkiye sahip olunması "yumuşak güç" olarak
tanımlanmaktadır.

● Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası başkanının


yanı sıra, Avrupa Komisyonu da uluslararası
düzeyde görüşmelere kendi temsilcisini gönderir.
Birleşmiş Milletler içinde Avrupa Birliği yardım
gibi konularda yaptığı büyük katkılardan dolayı
büyük önem kazanmıştır. G8 zirvelerinde, Avrupa
Birliği üyelik haklarına sahiptir ve toplantıları
yönetmek, toplantılara ev sahipliği yapmak gibi
görevlerin yanında, toplantılarda Avrupa
Komisyonu başkanı ve dönem başkanı ülke
temsilcisi tarafından da temsil edilir. Birliğin yirmi
yedi üyesinin de temsil edildiği Dünya Ticaret
Örgütü'nde, Avrupa Birliği de resmî olarak Avrupa
Komisyonu'nun dış ticaretten sorumlu üyesi
tarafından temsil edilir.

AB’nin Resmi Bayrağı

21
https://t.me/tarihogretmenleri

 NATO Amblemi, Kuzey Atlantik Konseyi


tarafından Ekim 1953'te Atlantik İttifakı'nın sembolü
olarak kabul edilmiştir. Amblemdeki daire bütünlük ve
işbirliğini, pusula gülü ise Atlantik İttifakı üyesi olan
d) NATO’nun Genişlemesi ülkelerin barışa giden ortak yolunu temsil etmektedir.

● Doğu Bloku’nun dağılmasıyla Rusya’yı NATO 1949


kendilerine güçlü bir tehdit olarak gören Doğu ● Nisan 1949'da Washington'da imzalanan Kuzey
Bloku ülkeleri Batı Avrupa’ya ilişkilerini Atlantik Antlaşması, Birleşmiş Milletler Yasası'nın
güçlendirmeye müteakip NATO’ya üye olma 51. Maddesinde tanımlandığı gibi bir toplu
çabasına girmişlerdir. savunma İttifakı yaratmıştır. Antlaşmanın süresi
belirsizdir. 4 Nisan 1999 tarihi Antlaşmanın 50.
● Bu çerçevede Doğu Avrupa ülkeleriyle NATO yıldönümünü simgelemiştir. Antlaşmanın 10.
arasında "Barış İçin Ortaklık (BİO) " ilişkisi Maddesi uyarınca İttifak, ilkelerini savunabilecek
kurulmuştur. 1997 yılında Çek Cumhuriyeti, ve Kuzey Atlantik bölgesinin güvenliğine katkıda
Macaristan ve Polonya'nın NATO'nun 50. kuruluş bulunabilecek konumda olan diğer Avrupa
yıldönümü olan 1999'a kadar İttifak'a üye olmaları devletlerinin katılımına açıktır. 1952'de
kabul edilmiştir. Yunanistan ve Türkiye İttifak'ın ilk 12 üyesine
katıldılar; onları 1955'te Federal Almanya
● NATO’nun genişlemesi bu ülkelerinden Cumhuriyeti ve 1982'de İspanya takip etti.
katılımından sonra devam etmiş, 29 Mart 2004
tarihinde Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, ● Temmuz 1997'de Madrid'de yapılan bir Zirve
Romanya, Slovenya ve Slovakya NATO’ya üye Toplantısı'nda İttifak Devlet ve Hükümet
kabul edilmişlerdir. Kıbrıs Rum Yönetimi de Başkanları üç ülkeyi katılım görüşmelerini
katılım için başvuru yapmış fakat Türkiye başlatmaya davet ettiler ve 12 Mart 1999'da Çek
tarafından veto edilmiştir. Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya resmen NATO
üyesi oldular. Bugün İttifak 17 Avrupa ülkesi ile
Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada'yı
birbirlerine bağlamaktadır.

● Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra İttifak'ın


gerçekleştirdiği iç ve dış dönüşüm ile paralel
olarak, NATO tüm Avrupa-Atlantik bölgesindeki
ortak ülkelerle bir danışma ve işbirliği forumu
oluşturmak üzere yeni bir Avrupa-Atlantik Ortaklık
Konseyi (EAPC/AAOK) kurmuştur.

● 1994 yılında başlatılan Barış İçin Ortaklık


girişimine katılan 27 ülke ile yoğun bir işbirliği
ve danışma programı geliştirmiştir. NATO,
Rusya ile arasındaki yoğunlaşan işbirliğini,

22
https://t.me/tarihogretmenleri
Ukrayna ile oluşturduğu ortaklığı ve ayrıca isteyen Çek İspanya Macaristan Türkiye
Akdeniz ülkeleriyle arasında güçlenen diyaloğu Cumhuriyeti
yansıtan yeni yapılar yaratmıştır. Geniş çapta iç ve Danimarka İzlanda Norveç Yunanistan
dış reformlar geçirmiş ve yeni millenyumun
başında kendisinin Avrupa-Atlantik bölgesinin
barış ve istikrarı için bir vasıta haline getirmiştir.

● 1999 yılında NATO 50. kuruluş yıldönümünü D) TÜRKİYE VE AVRUPA


kutladı. Nisan 1999'da Kosova'daki çatışmaların en
yoğun olduğu dönemde NATO ülkelerinin BİRLİĞİ
Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'nin etnik
temizleme ve insan haklarını ihlal eylemlerine son ● Türkiye, AET'nin kurulmasından kısa bir süre
vermek üzere bir hava kampanyası başlattıkları sonra Temmuz 1959'da Topluluğa tam üyelik için
sırada Washington'da bir Zirve Toplantısı yapıldı. başvurmuştur. AET tarafından verilen cevapta,
Türkiye'nin kalkınma düzeyinin tam üyeliğin
gereklerini yerine getirmeye yeterli olmadığı
● Haziran 1999'da Sırp kuvvetlerinin çekilmesi ve bildirilmiş ve tam üyelik şartları gerçekleşinceye
BM Güvenlik Konseyi'nin 9 Haziran'da kabul kadar geçerli olacak bir ortaklık anlaşması
edilen Askeri Teknik Anlaşma'nın uygulanması imzalanması önerilmiştir. Bu gelişmeler sonucunda
bağlamında görevlendirdiği NATO önderliğindeki 12 Eylül 1963'te Ankara Anlaşması imzalanmıştır.
Kosova Gücü'nün (KFOR) konuşlanması ile Ancak Ankara Antlaşması, geçiş dönemi hükümleri
çatışma sona erdi. ve tarafların üstleneceği yükümlülükleri belirtilen
Katma Protokol (1973) öngörüldüğü şekilde
● Washington Zirvesi Kosova'da sürmekte olan uygulanamamıştır. AB ve Gümrük Birliğinin temsil
çatışma üzerine yoğunlaşarak Güneydoğu ettiği kalkınma modeli dışarıya açık, bütünleşmeyi
Avrupa'nın gelecekteki istikrarı ile ilgili konuları öngören bir model iken, ülkemizde 1970'li yıllarda
ele aldı. içe dönük, "İthalat İkamesi" ne dayalı politikalar
uygulanmıştır.
● Washington'da alınan kararlar arasında şunlar da
vardı: İttifak'ın Stratejik Kavramı'nın gözden ● AB ile başlangıçta sadece ekonomik olan
geçirilip yenilenmiş şeklinin onaylanıp sorunlar, Yunanistan'ın 1980'de Topluluğa tam üye
yayınlanması; bir Üyelik Planı'nın benimsenmesi; olması ile siyasi boyut da kazanmıştır. Çünkü
Barış İçin Ortaklık Programı'nı daha da AB'ye üyeliğin kabulü için oy birliği şartı ve diğer
güçlendirecek önlemlerin onaylanması ve NATO üye ülkeler gibi Yunanistan'ın da veto hakkı vardır.
üyesi ülkelerin savunma yeteneklerinin değişen Türkiye ile arasındaki sorunların kendi politikasına
şartlara uyarlanması amacıyla tasarlanan yeni uygun şekilde çözümü için Yunanistan'ın veto
girişimlerin başlatılması ve kitle imha silahlarının hakkını bir koz olarak kullanması sonucu Topluluk
yayılmasını sınırlayabilmek için sürdürülen ile Türkiye arasındaki ilişkiler dondurularak mali iş
çalışmalara hız verilmesi. birliğine son verilmiştir. Katma Protokol'ün ise
sadece ticari hükümleri işlemeye devam etmiş,
● Daha sonraki gelişmeler özellikle İttifak içinde diğer bütün hükümleri etkisiz kalmıştır.
Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği'nin
kuvvetlendirilmesi ve Avrupa Birliği'nin kriz
yönetimi ve barışı koruma alanlarındaki
operasyonel rolünü geliştirme yönünde aldığı kararı Türkiye'nin Gümrük Birliğine
takiben NATO ile Avrupa Birliği arasındaki Girişi
işbirliği yapılarının geliştirilmesi üzerine
yoğunlaştı. ●Türkiye, 14 Nisan 1987'de tekrar AB'ye tam
üyelik müracaatında bulunmuştur. AB Komisyonu
NATO Üyesi Ülkeler Listesi tarafından 1989'da verilen cevapta, Türkiye'nin
Amerika Estonya İtalya Polonya
AB'ye üyelik konusundaki ehliyeti kabul edilmekle
Almanya Fransa Kanada Portekiz birlikte, gelecekteki genişleme sürecine kadar
beklenmesi ve Gümrük Birliği sürecinin
Arnavutluk Hırvatistan Letonya Romanya tamamlanması önerilmiştir. Süren müzakereler
sonunda Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği,
Belçika Hollanda Litvanya Slovakya
1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Bulgaristan İngiltere Lüksemburg Slovenya

23
https://t.me/tarihogretmenleri
Avrupa Birliğinin Genişleme
Süreci ve Türkiye
● Avrupa Birliği, 1993 Kopenhag Zirve
Toplantısında aldığı kararlar uyarınca eski Varşova
Paktı ülkeleri olan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini
kapsayan bir genişleme süreci başlatmıştır. Türkiye
ise genişleme kapsamına alınmamıştır.

● 12 -13 Aralık 1997 tarihlerinde Lüksemburg'da


yapılan Avrupa Birliği Zirvesi'nde Türkiye'nin tam
üyeliğe ehliyeti bir kez daha teyit edilmiştir.
Buna karşılık, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin
gelişmesinin Türkiye'nin siyasi ve ekonomik
reformları sürdürmesine, Yunanistan ile iyi ve
istikrarlı ilişkilere sahip olmasına ve Kıbrıs
sorununun çözümü için BM gözetimindeki
müzakereleri desteklemesine bağlı olduğu
vurgulanmıştır.

● 15 -16 Haziran 1998 tarihinde gerçekleşen AB Tarama Süreci


Cardiff Zirvesi Sonuç Belgesi'nin genişleme ile
ilgili bölümünde, adayların tam üyeliğe hazırlanma ● AB müzakerelere başlamamış aday ülkelerin
durumunu incelemek üzere kurulmuş olan gözden katılım hazırlıklarını hızlandırmak amacıyla tarama
geçirme mekanizmasına Türkiye dâhil edilmiştir. süreçlerini uygulamaya koymuştur. Buna karşılık
Belgede ayrıca, Komisyon tarafından Türkiye'yi 2001 İlerleme Raporu, ülkemiz için tarama
tam üyeliğe hazırlamak için sunulan "Avrupa sürecinin başlatılması yerine, "ülkemizdeki belirli
Stratejisi" onaylanmıştır. AB Komisyonunun sektörlerin AB standartlarına uyarlanması,
1999'da açıkladığı raporda, Türkiye tam üyeliğe uygulanması ve güçlendirilmesi" şeklinde farklı bir
aday gösterilmiş ve ülkemize de somut bir "katılma yöntem ortaya koymuştur. Türkiye ile tarama
Ortaklığı Stratejisi" önerilmiştir. sürecine geçilmeyişine gerekçe olarak birçok AB
üyesinin, tarama sürecinin başlatılmasını üyelik
● 10 -11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de müzakereleri ile eş değer gördüğü, Türkiye'nin
yapılan AB Devlet ve Hükûmet Başkanları siyasi kriterleri yerine getirmediği için, tarama
Zirvesi'nde Türkiye oy birliği ile Avrupa Birliğine sürecine de başlayamayacağı belirtilmektedir. Diğer
aday ülke olarak kabul edilmiştir. Diğer aday adayların durumu incelendiğinde tarama sürecine
ülkelerin yararlandığı bütün ekonomik haklardan geçiş için örnek bir uygulamanın mevcut olmadığı
yararlanacağı eğitim ve kültür alanlarındakiler başta görülmektedir.
olmak üzere AB'nin ortak projelerine katılabileceği
ifade edilmiştir. ● Ülkemiz için 13 Kasım 2001 tarihinde hazırlanan
4. ilerleme Raporu ve Strateji Belgesi'nde,
Türkiye'nin gerçekleştirdiği değişikliklere rağmen
Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmemiş tek
aday ülke olduğu belirtilmiştir. Ekonomik alanda
yaşanan iki mali krizin, Türkiye'nin ekonomik
kriterleri yerine getirmesine engel olduğu
vurgulanmıştır. Bunlara karşın Gümrük Birliğinin
kapsadığı alanlarda Türkiye'nin AB standartlarına
uyumunun ileri düzeyde olduğu belirtilmiştir.

● Türkiye'nin 1963 yılında Avrupa Ekonomik


Topluluğuyla ortaklık anlaşması imzalanmasıyla
başlayan ilişkiler Türkiye'nin 1987 yılında AB
üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye
2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başladı.

24
https://t.me/tarihogretmenleri
Fransa'dan Beykent Üniversitesine Gelen
Erasmus Öğrencisi Celiné Levy anlatıyor.
Türkiye'ye gelmek üzere Fransa'dan ayrılırken
gerçekte burada ne keşfedebileceğimi
bilmiyordum. Bu ülke, insanlar, üniversite ve
diğer şeyler hakkında hiçbir fikrim yoktu! Şimdi
diyebilirim ki bütün beklentilerim karşılandı. Her
şey çok yeniydi, değişikti. Türk insanı ile birlikte,
içiçe yaşamak gerçek bir şans. Türk kültürü
gerçekten çok zengin bir kültür.Önce güzel
İstanbul'u gezdim. Bir köyde kadınlarla mantı
pişirdim, Çanakkale'de Türk ve Fransızların ortak
tarihini öğrendim. Konya'da Mevlana'nın varlık
nedenini ve anlamını keşfettim... Hiç şüphesiz,
bir Erasmus değişiminin en önemli
özelliklerinden biri yeni insanlarla tanışmaktır.
Türk insanının benim Erasmus maceramın iyi
gitmesinde payı büyüktür.

Açıkta gıda satışına AB yasağı!


AB’ye uyum sürecinin en önemli halkalarından
biri olan gıda güvenliğinde art arda yayınlanan
yönetmeliklerin sonuncusu, piyasada yerleşmiş
pek çok alışkanlığı değiştiriyor. 30 Mart 2005
tarihli Resmî Gazete’de yürürlüğe giren ve
uygulanma sürecinde işyerlerine 1–3 yıl arasında
süre verilen yönetmelik uyarınca açıkta satılan
ayran, süt, şalgam, meşrubat ve meyve suyu gibi
sıvı gıdaların ambalajlanması ve üzerinde üretim
bilgisi olması gerekiyor. (...)

Semt pazarları AB’ye giriyor!


Pazarcılar, AB müzakereleri çerçevesinde
değişime hazırlanıyor. Tarım Bakanlığının
çıkardığı yasalara göre, TSE garantisi olmayan
hiçbir ürün pazara giremeyecek. Pazarcılara
halkla ilişkiler dersleri verilecek.
Erkek artık evin reisi değil!
Yeni Medeni Kanun’a göre, eşitlik ilkesine aykırı
olan “Koca, evlilik birliğinin reisidir.” kuralı
kaldırılarak evlilik birliğinin yönetiminde ve
temsilinde eşlere eşit söz hakkı tanındı. Eşlerin
oturacakları evin seçiminden evin giderlerinin
karşılanmasına kadar, eskiden erkeğe ait olan
karar ve sorumluluklar artık taraflar arasında eşit
şekilde paylaşılıyor. Ayrıca AB uyum yasaları
kapsamında Medeni Kanun’da yapılan
değişiklikle evlilik yaşı, cinsiyet farkı
gözetilmeksizin 18 olarak belirlendi.

Erasmus Projesi’nin amacını anlatan bir afiş

25
https://t.me/tarihogretmenleri
Avrupa Parlamentosu’nu danışma organı
Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve kimliğinden yasama parlamentosu kimliğine taşımış
Avrupa Parlamentosu’nun İşleyişi ve ulusal parlamentolara benzer yetkilerle
donatmıştır. Tüm Parlamentolar gibi Avrupa
● Avrupa Birliği üye ülkelerin oluşturduğu siyasi Parlamentosu’nun üç temel yetkisi vardır: yasama,
çatıdır. Bu çatı içerisinde çeşitli faaliyet alanları için denetim ve bütçe.
kurumlar oluşturulmuştur. Bu kurumlar: Avrupa
Birliği Konseyi, Avrupa Adalet Divanı, Avrupa ● Avrupa Parlamentosu AT hukukunun ve
Sayıştayı, Ekonomik ve Sosyal Komite, Bölgeler Topluluk bütçesinin oluşturulması ve Avrupa
Komitesi, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Merkez Komisyonu ve Bakanlar Konseyinin faaliyetlerinin
Bankası, Avrupa Yatırım Fonu, Avrupa denetlenmesi sorumluluklarına sahiptir. Bu
Ombudsmanı (Aracı, halk temsilcisi, halkın çerçevede AP, Komisyon’un önerilerini inceler ve
Konsey ile birlikte yasama sürecine katılır;
sözcüsü ve koruyucusu) Avrupa Ajansları
yönelttiği yazılı veya sözlü sorularla başta
komisyon olmak üzere tüm AB kurumlarını
I. AVRUPA KONSEYİ denetleme yetkisine sahiptir. AB’nin yıllık
● Konsey Topluluğun yasama organıdır; Toplulukla bütçesini onaylamak ve uygulanmasını denetlemek
ilgili pek çok konuda yasama gücünü Avrupa suretiyle Konsey ile birlikte bütçe yetkisini paylaşır.
Parlamentosu ile beraber kullanmaktadır. Ayrıca Toplantıları ve tartışmaları kamuya açık olan AP’
üye devletlerin genel ekonomik politikalarını nin kararları, tutum belgeleri ve toplantı tutanakları
koordine etmekte ve Topluluk adına bir veya birden AB Resmi Gazetesi’nde yayınlanır.
çok ülke ile uluslar arası kurumlar ile uluslararası
anlaşmaları gerçekleştirmektedir.
III. ADALET DİVANI
● Adalet Divanı, AB'nin en yüksek hukuksal organı
● Avrupa Birliği Anlaşmasına göre, Konsey ortak
niteliğini taşımaktadır. Adalet Divanı nihai yargı
güvenlik ve dış politikaların belirlenmesi ve
organı olup kararlarının temyizi yoktur.
uygulanmasına ilişkin kararlar alıp üye devletlerin
faaliyetlerini koordine etmekte ve suç teşkil eden
● Adalet Divanının görev alanına giren başlıca
konularda Polis ve İçişleri ile eşgüdüm içinde çeşitli
konular; üye devletlerin diğer üye devletlere karşı
tedbirleri uygulamaya koyabilmektedir.
açtığı davalar, Komisyonun üye devletlere karşı
açtığı davalar ve Birliğin kurumları aleyhine açılan
● Konsey her üye devletten bakan seviyesinde bir
davalardır.
temsilciden oluşmakta olup bu kişi kendi
hükümetini temsil yetkisine sahiptir. Konsey IV. SAYIŞTAY
üyeleri siyasi olarak kendi ulusal parlamentolarına ● Sayıştayın görevi, AB'nin ve bağlı kuruluşların
karşı sorumlu bulunmaktadırlar. gelir ve harcamalarını incelemek, bunların yasalara
uygun şekilde yürütülmesini sağlamaktır.
II. AVRUPA PARLAMENTOSU
● Avrupa Parlamentosu (AP) Topluluğa üye
devletlerin halklarını bir araya getirmektedir.
Avrupa Birliği halklarının siyasal talepleri
doğrudan seçilmiş AP üyeleri tarafından yerine
getirilmektedir. Avrupa Parlamentosu,
Avrupa vatandaşlarının temsilcilerinden oluşur.
1979 yılından beri beş yılda bir doğrudan oyla
seçilen Avrupa Parlamentosu üyelerinin sayısı 6.
dönemde (2004- 2009) 732’dir.

● Üye ülkeler, AP’ de nüfusları oranında sandalye


sayısına sahiptirler. Ancak, AP milletvekilleri,
mensubu oldukları ülkeden bağımsız olarak, AP’
deki siyasi grupların içinde faaliyet gösterirler.
Günümüzde AP’ de 7 siyasi grubun yanı sıra
herhangi bir siyasi gruba bağlı olmayan bağımsız
milletvekilleri de yer almaktadır.

● 1992 Maastricht ve 1997 Amsterdam Anlaşmaları

26
https://t.me/tarihogretmenleri

● Yugoslavya başkanı Tito'nun 1980 yılında


ölümünden sonra ortaya çıkan siyasal ve ekonomik
bunalımın Soğuk Savaş’ın sona erdiği 1990 yılında
artması sonucunda Yugoslavya dağılma sürecine
girdi. Bu süreci durdurmak için Yugoslavya
Komünistleri bir araya geldikleri 1990'daki
kongrede, piyasa (serbest) ekonomisine ve çok
partili hayata geçilmesine karar verdiler.

● Ancak aynı yıl altı cumhuriyette yapılan seçimleri


Sırbistan ve Karadağ'ın dışındaki yerlerde
ulusçuların kazanması yapılan çalışmaların
başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtı.
1980 Eylülünde Sırbistan'ın, Kosova ve
Voyvodina'nın özerkliklerini kaldırması, Kosova
Arnavutları üzerindeki baskılarını daha da artırması
ve özellikle Slovenya ile Hırvatistan yöntemleriyle
çelişkilerinin derinleşmesi, parçalanma sürecini
hızlandırmıştır.

● Sırbistan ve onunla birlikte hareket eden Karadağ


yalnızca federasyonun toprak bütünlüğünün
korunmasında değil, federal merkezin Sırbistan'ın
güdümünde güçlendirilmesinde kararlıydılar.
Yugoslavya'nın en zengin ve hemen hemen
homojen nüfusuyla Slovenya ile Hırvatistan ise
federasyon görüntüsünü koruyan, ancak Sırp
denetimi altında fiilen üniter bir devlet hâline
dönüştürülmek istenen bu siyasal yapıyı kabul
edilemez olarak görmekteydi.

● Federasyonun en yoksul cumhuriyeti Makedonya


E) DOĞU BLOKUNUN ile etnik olarak en karışık cumhuriyeti Bosna-
Hersek (Müslüman Boşnaklar ve Slavlar % 44,
YIKILMASINDAN SONRA Sırplar % 33, Hırvatlar % 18 ve diğer % 5
BALKANLARDA ORTAYA oranındaydı)'ti.

ÇIKAN GELİŞMELER ● Parçalanma süreci sonunda Hırvatistan ve


Slovenya'nın bağımsızlıklarını ilan ettikleri 25
Haziran 1991 tarihi, Yugoslavya bunalımının
a) Yugoslavya’nın Dağılması bölgesel barış ve istikrarı tehdit eden bir
uluslararası anlaşmazlığa dönüştüğü yıl olmuştur.
● II. Dünya Savaşı'nda Yugoslavya'nın başında
bulunan Tito hem Nazilerle hem de ülkedeki kralcı ● Sırbistan bu iki devletin kurulmasını önlemeye
direnişçilerle mücadele etmiş ve başarılar çalıştı ise de başarılı olamadı. Sırbistan ve
kazanmıştır. Karadağ'ın 27 Nisan 1992'de yeni Yugoslav Federal
Cumhuriyeti'ni ilan etmeleriyle eski Yugoslavya
● Yugoslavya; Slovenya, Hırvatistan, Bosna - hukuken de son bulmuş oldu.
Hersek, Karadağ, Sırbistan, Makedonya Federal
Cumhuriyetleri, Voyvodina ve Kosova özerk ● Sırbistan ve Hırvatistan, bağımsızlıklarını elde
bölgelerinden oluşuyordu. Tito yönetimi dış ettikten sonra Bosna-Hersek'in iç işlerine müdahale
politikada SSCB hegemonyasına karşı duruşu ile etmeye başlaması bir iç savaşın yaşanmasına yol
SSCB’den uzaklaşırken Batılı devletlere ve açtı. Artık en önemli sorun Bosna-Hersek'te barışın
ABD’ye yakınlaştı. Hatta ABD, Yugoslavya’ya nasıl sağlanacağı olmuştur.
askeri ve mali yardımda bulundu. Bu gelişmeler
Yugoslavya’nın COMİNFORM’ dan ihraç
edilmesine neden oldu.

27
https://t.me/tarihogretmenleri
üzerinde çıkarlarını devam ettirmek ve Büyük Sırp
Krallığını kurmak istemesi birçok sivil insanın
ölümüyle sonuçlandı.
b) Bosna - Hersek Sorunu
● 29 Şubat 1992 tarihinde yapılan referandum
(halkoylaması)sonucu Bosna-Hersek'in bağımsızlığı
% 64 ile kabul edilmiş, Cumhurbaşkanı olan Aliya
etmiştir. Bağımsızlığın ilan edilmesinden sonra
Saraybosna'da çatışmalar başlamıştır.

● Bosna Hersek’te seçimleri kazanan Demokratik


Hareket Partisi’nin bağımsızlık kararı yapılan
referandumla Sırpların boykotuna rağmen Boşnak
ve Hırvatların büyük desteğiyle kabul edildi.

● 7 Nisan 1992’de Avrupa Topluluğu’nun ve


● Nazi soykırımından sonra 20. yüzyılda yaşanan ABD’nin bağımsızlık kararını tanıması beklenen
en büyük vahşet Bosna-Hersek'te yaşanmaya barış ortamını sağlayamadı. Sırplarla - Hırvat ve
başlamıştı. Ülkenin dört bir yanı Sırp Boşnaklar arasında başlayan çatışmalar 1320 kişi
bombardımanı altına girmiş, şehirler ve köyler hayatını kaybetmiş, yüz binlerce Boşnak yaşadığı
yakılmış, binlerce insan ölmüştür. yerleri terk ederek başka bölgelere ve ülkelere göç
etmek zorunda kalmıştır.
● Yaşanan bu insanlık dışı soykırım ve öldürmeler
sonucunda Avrupa Topluluğu ve Birleşmiş ● Bölgedeki çatışmaların dinsel bir nitelik
Milletler Sırbistan'a bir ambargo uyguladılar. kazanarak Müslüman Boşnak halkına karşı yapılan
Ancak bu girişimler Sırpların saldırılarını soykırıma karşı Türkiye aktif bir siyaset izleyerek
önleyememiştir. hem BM nezdinde hem de NATO çerçevesinde
bölgeye acilen bir askeri müdahalenin yapılmasını
savunmuştur.

Bosnalı Yazar Mirsad Sinan Oviç’in Sözleri:


“1969’da Tito, Boşnakları ‘Müslümanlar’ adı
altında ayrı bir kurucu millet olarak tanıdı.
● Yugoslavya’nın dağılma süreci beklenen çok O zamana kadar böyle bir gerilim yoktu.
daha gergin ve kanlı bir süreç halinde gerçekleşti. Ama Sırplar her zaman Müslümanları kıskandılar.
Egemenliğini devam ettirmek isteyen Sırpların Gizli ama herkesin bildiği Osmanlı döneminden
Katolik Hırvatlarla Müslüman Bosna Hersek kalma bir düşmanlık vardı. Bunu gösterecek
28
https://t.me/tarihogretmenleri
siyasi bir ortam ve fırsat arıyorlardı. Bosna Tucman tarafından Dayton Barış Antlaşması
Hersek bağımsızlığını isteyince bu fırsat ellerine imzalanmıştır. (14 Aralık 1995) ABD'nin Ohio
geçmiş oldu. Biz Sırpların gözünde hep Türk’üz, eyaletinde imzalanan Dayton Antlaşması ile Bosna
Osmanlıyız Hırvatistan ve Sırbistan arasında devam etmekte
olan savaşın sona ereceği kabul edilmiştir.
● 11 Temmuz 1995 Srebrenitsa “güvenli bölge”
olarak ilan edilmiş olmasına rağmen,
UNPROFOR’un bünyesinde Srebrenitsa bölgesinde
görev yapan Hollandalı askerlerin geri
çekilmesiyle, kent Ratko Mladiç’in silahlı
kuvvetlerinin eline geçmiştir. Bunun sonucunda
yaklaşık iki hafta içinde 8 bin üzerinde sivil Boşnak
öldürülmüş ve İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana
Avrupa’da görülmeyen bir soykırım işlenmiştir.

● Yaşanan bu insanlık dışı soykırım ve öldürmeler


sonucunda Avrupa Topluluğu ve Birleşmiş
Milletler Sırbistan'a bir ambargo uyguladılar.
Ancak bu girişimler Sırpların saldırılarını
önleyememiştir.
Soldan sağa: Slobodan Miloşeviç, Aliya İzzetbegoviç
ve Franyo Tucman Dayton Antlaşması’nı imza
töreninde (14 Aralık 1995).

● Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu ile


Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Bosna-Hersek'ten
zor kullanılarak toprak elde edilmesini kınayan ve
insan hakları ihlalleriyle "etnik temizliğin" derhal
durdurulmasını isteyen bir kararı kabul etmiştir.

● Ancak bu önlemler bir sonuç getirmeyince ABD


1993 yılında Bosna-Hersek'e havadan yardım etme
kararını almış, Türkiye bu yardım operasyonuna
katılan ilk ülke olmuştur.

● Bu katliamın etkisiyle dünya kamuoyu ortaya


çıkan bu vahşete son vermek amacıyla 29 Ağustos
1995 Sırp mevzilerini hedef alan ve birkaç gün
sürecek olan esaslı NATO müdahalesi
başlatılmıştır. Radar ve haberleşme sistemleri, silah
depoları, bazı askeri üsler gibi askeri unsurlar,
temel müdahale hedefleri oldu.

● ABD etkisiyle Bosna-Hersek ile Hırvatistan


arasında bir federasyonun kurulması kararlaştırıldı.
Bu durum Sırpların geri çekilmesine ve ateşkesin
sağlanmasına yol açmıştır (Washington
Antlaşması).

● 21 Kasım 1995’te Bosna-Hersek, YFC ve


Hırvatistan cumhurbaşkanları, sırasıyla Aliya
İzetbegoviç, Slobodan Miloşeviç ve Franyo

29
https://t.me/tarihogretmenleri
Savaşında anahtar rol oynayan isimler arasında
yer almıştır, sağlık sorunları nedeniyle 2000
yılında başkanlıktan ve partisinin başkanlığından
çekildi. Daha önce iki kez kalp krizi geçiren
İzzetbegoviç, Saraybosna hastanesinde 19 Ekim
2003 tarihinde vefat etti.

● Bu antlaşmanın bir eki olan ülke anayasası


gereğince, Bosna- Hersek iki birimden oluşan bir
devlet haline gelmiştir. Bunlardan biri on kantona
bölünen Boşnaklar ile Hırvatların kontrolündeki
“Bosna ve Hersek Federasyonu” diğeri ise Sırpların
kontrolündeki “Sırp Cumhuriyeti” dir.

● Bu gelişmelerin bir sonucu olarak Bosna Hersek


halkının üçte biri ülkesini terk ederek mülteci
durumuna düşmüştür.

ANCAK HEPSİ ÖLDÜ


Lahey Adalet Divanı tarafından Hırvatistan ve
Kosova’da insanlığa karşı suç işlemekten,
Bosna’da ise soykırım suçundan yargılanan
Sırbistan eski Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç
yargılanması devam ederken hücresinde ölü
bulundu. Mahkemenin başsavcısı Carla Del Ponte
Aliya izzetbegoviç 1925 – 2003 mahkemede:
“Bosna olayları Ortaçağ vahşetini anımsatıyor.
1925 doğumlu olan İzzetbegoviç, 24 yaşında Benim görevim kurbanların sesinin duyulmasını
İslamcılık suçundan 5 yıl hapis yattı. sağlamak. Kurbanları da çağırrmak isterdim.
Cezaevinden çıktıktan sonra önce hukuk, sonra Ancak hepsi öldürüldü.” diye konuşmuştu.
ziraat fakültesini bitirdi. 25 yıl avukatlık ve bir
inşaat firmasında yöneticilik yaptı. 1970 yılında
islâm Manifestosu adlı bir kitap yazdı. Bu kitap
1983’te kovuşturmaya uğradı. 12 Müslüman
aydınla birlikte tutuklandı. 1950 öncesinde
kurulmuş olan Miladi Müslümani adlı örgütü
yeniden örgütlemek suçundan 14 yıl hapse
mahkûm edildi. Mahkûmiyetini çekerken,
Yargıtay bu cezayı 11 yıla indirdi. 1989 yılında
Yugoslavya’nın dağılma süreci sırasında ilan
edilen af sonucu özgürlüğüne kavuştu. 1990
yılında islam Manifestosu’nu yeniden bastırdı. Lahey Adalet Divanı tarafından savaş suçlusu ilan
Bu kitap İzzetbegoviç’in İslami kimliğinden edilen Bosna Sırp Cumhuriyeti Devlet Başkanı
ziyade, siyasi kararlılığının ve mücadelesinin bir Radovan Karadziç ve Ordu Komutanı Ratko
simgesi oldu. 1990’da ortak yönetimin başkan Mladiç’in yakalanmasını sağlayacak bilgi verenlere 5
seçilen İzzetbegoviç, 1992–1995 Bosna milyon dolar ödül verileceğini gösteren afiş.

30
https://t.me/tarihogretmenleri

1995 yılında Paris'te resmen imzalanan Dayton


operasyon sonucunda Kosova BM denetimine
alındı ve Sırp güçleri bölgeyi terk etmek zorunda
Antlaşması, Sırp Cumhuriyeti ve Hırvat-Müslüman kaldı. Fakat bu aşamadan sonra Kosova’nın nihai
Federasyonu'ndan oluşan, tek başkanlı, tek hükümet, statüsünün ne olacağı konusunda bir karara henüz
bayrak, para birimli bir Bosna- Hersek Devleti'nin varılamaması sorunun siyasi çözümünün askeri
temelini atmıştır. Buna göre toprakların % 51'i Hırvat-
çözüm kadar kolay olmayacağını göstermektedir.
Müslüman Federasyonu'na % 49'u ise Bosnalı Sırplara
verilmiştir. Yeni devletin başkenti ise Saraybosna Kosova Arnavutları, 2005 yılı içinde kendilerinin
olacaktır. daha önce ilan ettikleri cumhuriyetin tanınmasını
beklemektedirler.
Dayton Antlaşması, Bosna'daki askeri
operasyonları NATO’nun emrine vermiştir. Bu amaçla
"Barışı Uygulama Gücü" (IFOR) kurulmuştur. Sivil
operasyonlar ise "Yüksek Temsil Gücü" tarafından
yönlendirilecektir. Yüksek Temsil Gücü, BM'ye bağlı
polis gücü, BM Yüksek Komiserliği'ne bağlı görevliler
ve diğer sosyal yardım ekiplerinden oluşacaktır.

Türkiye IFOR birliğine askeri güç göndermiştir.


Yüksek Temsil Gücü bünyesinde kurulan birliğe 50
Türk polisi de Hırvatistan'a sığınan mültecilerin
evlerine güvenli bir biçimde dönmelerini sağlamak
amacıyla 1995 yılında Zagreb'e gitmiştir.

Bu gelişmelerin bir sonucu olarak Bosna Hersek


halkının üçte biri ülkesini terk ederek mülteci
durumuna düşmüştür.

c) Kosova ve Arnavutluk Sorunu


d) Avrupa Birliği, ABD ve Rusya’nın
● 1974 Yugoslavya Anayasası’nda özerk bölge Balkan Politikası
statüsünde olduğu kabul edilen Kosova’da devlet
içindeki etnik parçalanmaya paralel olarak 2
Temmuz 1990’da, Kosova Meclisi’nde bulunan
a) Rusya’nın Balkan Politikası
● Rusya’nın “Slavları Birleştirme” ve Boğazlardan
toplam 123 üyeden 114’ü, kilitli meclis binasının
geçme amacı Balkanlar üzerinde etkinlik kurma
önünde bir araya gelerek yaptıkları toplantıda,
çabası içerisine girmesini yol açmıştır. Bu dönemde
Kosova’yı “Yugoslavya Federasyonu çerçevesinde
de eskisi kadar olmasa da Balkanların Rusya için
eşit ve bağımsız bir bütün” ilan eden kararı
önemi devam etmektedir. Bununla birlikte
çıkardılar.
SSCB’nin dağılışını kolay atlatamayan ve siyasi
krizin yanı sıra uzun süre ekonomik sorunlarla da
● Sırbistan Meclisi yeni anayasal değişikliklerle
boğuşan Rusya, Balkanlar’daki eski etkinliğini
birlikte Kosova’nın özerkliğine tamamen son
yitirmiştir.
vermesi üzerine 1991 yılının Eylül ayında Kosova
Arnavutları bir referandum yapmayı başardılar.
● Rusya, gerek eski Yugoslavya olaylarına, gerek
Seçmenlerin %87’sinin katıldığı referandumda %99
genel olarak Balkanlardaki gelişmelere fazlasıyla
oranında lehte oy kullanıldı.
önem vermiştir. Bunun nedeni olarak Ruslar ile
Yugoslavya halkları arasındaki kültürel ve tarihî
● Sırbistan ve Karadağ’ın oluşturduğu yeni
bağlar ileri sürülmektedir.
Yugoslavya’da Kosova’nın devlet sınırları içerisine
dâhil edilmesi üzerine Kosova’nın statüsüyle ilgili
● Bununla beraber Rusya, Yugoslavya sorununun
tartışmalar başlamış Sırplarla Arnavutlar arasında
ortaya çıkışından itibaren Yugoslavya’nın kendi
çatışmalar başlamıştır.
kaderini kendisinin belirleme hakkı olduğunu ve
Batı’nın karışmaması görüşünü savunduğu halde
● Kosova’da 1998 yılı sonlarında Sırp baskısının
Balkanlar’da Sırpları desteklemesi, diğer Balkan
sonucunda yaşanan “Arnavut Göç Dalgası” bütün
ülkelerini Rusya’dan uzaklaştırmıştır.
dünyanın büyük tepkisine yol açmıştır. NATO
öncülüğünde 1999 yılı bahar aylarında başlayan
31
https://t.me/tarihogretmenleri
● Günümüzde Rusya’nın hedeflediği “Slav Birliği” bütünlük anlamında yeni bir adım atmış ve son
içinde olan Slovenya AB üyesi olmuş, Hırvatistan tahlilde, Balkanlar, AB’nin parçası haline
ise üyeliğe çok yakındır. Bosna Hersek ve gelmesine önem verdiğini ortaya koymuştur.
Bulgaristan ile ilişkiler eski yoğunluğu
kaybetmiştir. c) ABD’nin Balkan Politikası
● II. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’yle paralel
● Kosova Sorununda ise Rusya her ne kadar bir Balkan politikası izleyen ABD, SSCB’nin
Kosova’nın bağımsızlığına tam olarak karşı dağılmasından sonra bölgede aktif bir siyaset
çıkmasa da Sırbistan’ın toprak bütünlüğünün izlemeye önem vermiştir.
korunmasına önem verdiğini dile getirmektedir.
Çünkü Rusya, Kosova’nın bağımsızlığını ● Ancak Yugoslavya’nın dağılma sürecinde ABD,
destekleyici bir tutum izlediği takdirde Çeçenistan, SSCB’ye karşı tampon devlet ihtiyacının
Dağıstan ve Tataristan için de dünya kamuoyunun kalmamasını da gözeterek sorunun hemen
kendisine baskı yapacağını düşünmektedir. çözümüne yönelik bir politika izlemekten
kaçınmıştır.
b) AB’nin Balkan Politikası
● Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Avrupa ● Çatışmaların Bosna Hersek’e sıçraması üzerine
Birliği (AB)’nin Doğu Avrupa politikasında köklü ABD, Türkiye’nin de çabalarıyla bölgeye barış
bir değişim yaşandı. AB, Doğu Bloğunun eski gücü gönderilmesini kabul etmiştir.
ülkelerini bünyesine katma kararı aldı. Aslında bu
ülkeler ne demokrasi ne de ekonomi yönünden tam ● Bosna Hersek’teki Boşnaklara karşı yürütülen
üyeliğe ehil değildiler. Ancak, bir yandan İkinci etnik temizlik ve haksız savaşa karşı BM’nin
Dünya Savaşı’ndaki hatasını telafi etmek, diğer müdahale kararı alamaması üzerine ABD, BM
yandan Rusya ile arasında tampon bölge onayı olmadan bölgeye NATO müdahalesi
oluşturmayı sağlamak amacıyla, hazır olmasalar da, yapılmasını istemiş 9 Mayıs 1994’ten itibaren
AB bu ülkeleri, esas itibariyle siyasi bir kararla tam Sırplara yönelik hava saldırısını başlatmıştır.
üye yapmayı benimsedi.
● Bu müdahalenin sonucu olarak ABD’nin
● Buna karşılık, aynı tarihlerde tam bir kaos girişimiyle 21 Kasım 1995’te savaşı sona erdiren
içindeki Yugoslavya’yı bu kapsama dahil etmedi. Dayton Barış Antlaşması imzalanmıştır.
Hatta kıtasal sorumluluğuna karşın, siyasi ve askeri
bağlamda henüz olgunluğa ulaşamamış olması, bir ● ABD’nin uzun bir süre sessiz kaldığı halde
başka deyişle güçsüzlüğü nedeniyle, Sırp Sırpların Boşnaklara karşı uyguladığı katliama
milliyetçiliğinin yol açtığı ve Yugoslavya’nın müdahale etmesinde Temmuz 1995’te işlenen
parçalanmasına kadar giden sürece ABD’nin Srebrenitsa Katliamı etkili olmuştur.
etkinliğini kabul etti. NATO’nun ortak harekâtı
sonrasında Yugoslavya bölündüğünde ise, ● Balkanlar’da yaşanan savaşların Kosova,
ABD’nin de ısrarıyla, AB bölgeye yeni bir politika Arnavutluk ve Makedonya’ya yayılabilmesi
ile girdi. ihtimali, Türkiye’yi, Yunanistan’ı ve belli ölçüde
Bulgaristan’ı da savaşa sokmakla tehdit etmesi
● Slovenya, Bulgaristan ve Romanya’nın AB üzerine ABD, HEM Türkiye’nin temel endişelerini
üyeliğine Hırvatistan’da dâhil edildi. Üyelik için ne gidermek hem de savaşın bölgenin geri kalanına
siyasi ne de ekonomik açıdan hazır olmayan diğer yayılmasını engellemek için savaşın içinde olmayan
Balkan ülkeleri yönünden, Bölgeye istikrar ve Makedonya’ya 1993 yılında BM barış gücü
barışın olabildiğince süratle geri getirilmesi askerlerinin yerleştirilmesini sağlamıştır.
yolunda, AB üyeliği perspektifi bir teşvik olarak
kullanıldı. Bu kapsamda Makedonya ve Arnavutluk ● ABD’nin bölgeye yönelik müdahalesi Kosova
ile daha sıkı bağlar kuruldu. Savaşı yüzünden 1999’da Yugoslavya Federal
Cumhuriyeti’ne (YFC) karşı düzenlenen NATO
● Kosova konusunda Ahtisaari Planı çerçevesinde müdahalesiyle devam etmiştir.
kaydedilen gelişmelerden sonra AB bu ülkeye de
kapılarını açtı. Sırbistan’da yaşanan olumlu ● ABD Makedonya’da yaşanan çatışmaları sona
gelişmeler, bu ülkenin de uzak olmayan bir erdirmek amacıyla özel temsilci olarak James
gelecekte AB ile daha sıkı ilişki içine gireceğini Pardew’i arabulucu olarak atamış ve bölgede barışı
düşündürüyor. sağlayan Ohri Barış Antlaşması’nın (13 Ağustos
2001) imzalanmasına önemli bir katkı sağlamıştır.
● Son dönemde AB, bölgenin adını “Güney Doğu
Avrupa” olarak değiştirerek, tanımlamada da
32
https://t.me/tarihogretmenleri
● Ancak 2001 İkiz Kule saldırısından sonra halkı köleleştirmek için ekonomik baskı yapmak
ABD2nin Balkan politikası eski aktifliğini ya da zarar vermek gibi daha sinsi ve kurnaz
kaybetmiş, ABD’nin gözü Ortadoğu coğrafyasına biçimlere de bürünebilir.”
yoğunlaşmıştır. Saddam Hüseyin, Bağdat 28 Mayıs 1990

● Saddam Hüseyin yönetimi 8 Ağustos 1990'da


F) ORTADOĞU VE uluslar arası çağrılara rağmen ısrarlı bir tutumla
Kuveyt'teki kuvvetlerini çekmeyi reddetti ve
AFGANİSTAN’DA Kuveyt'i Irak'ın 19. ili olarak ilhak ettiğini açıkladı.
MEYDANA GELEN Irak’ın Kuveyt’i işgal ettiği 2 Ağustos 1990 günü
GELİŞMELER varili 18 dolar olan petrol müdahaleden bir gün
önce 16 Ocak 1991’de 41 dolara çıkmıştı. Petrol
fiyatındaki bu artış sanayileşmiş ülkelere büyük
a) Körfez Savaşları bir darbe vurmuştur. 1989 verileri ile Japonya
Orta Doğu’dan petrol ihtiyacının % 52’sini,
I. Körfez Savaşı (1990–1991) Fransa
● 2 Ağustos 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgal % 37,4’ünü, İtalya % 33,5’ini, Almanya % 14,8’ini
etmesiyle başlayan körfez krizinin sonucunda karşılamaktadır. Almanya, krizden dolayı petrole
gerçekleşen, ABD öncülüğünde, İngiltere, Fransa, 6 milyar dolar, Japonya 12 milyar dolar daha
Suudi Arabistan, Suriye, Mısır gibi 28 devletin fazla para ödemek zorunda kalmıştır. Ayrıca
askeri koalisyonuyla Irak Devleti arasında meydana
bütün dünya borsaları krizden olumsuz şekilde
gelmiştir.
etkilenmiştir. Petrol fiyatlarının yükselmesi SSCB
● İran-Irak Savaşı'nın 1988'de sona ermesinden ekonomisine ise büyük katkıda bulunmuştur.
sonra Saddam rejimi Kuveyt'in kendisine ait petrolü Günde 2,6 milyon varil petrol satan SSCB kriz
çaldığını ve üretimi yüksek tutarak petrol sırasında ek 30 milyar dolar kar yapmıştır.
fiyatlarının düşmesine neden olarak Irak'ı zarara Fiyatlardaki bu yükseliş,
uğrattığını ileri sürmüş ve bu ülkeye 50–80 milyar 1973–1974 petrol krizinde olduğu gibi, Sovyet
ABD Doları civarında tahmin edilen borcunun ekonomisine geçici bir doping etkisi yapabilir.
silinmesini istemişti.
● Kuveyt'in işgalinden sonra Irak'ın bu kez Suudi
● Bu konuda yapılan görüşmelerden sonuç Arabistan için potansiyel bir tehdit oluşturması,
alınamayınca Irak 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal ABD ile Batı Avrupa'daki NATO müttefiklerini
etti. Irak lideri Saddam Hüseyin'in Kuveyt'e karşı olası bir saldırıyı caydırmak üzere hemen Suudi
giriştiği saldırı ve işgal hareketinin açık hedefi bu Arabistan'a asker sevk etmeye yöneltti. Mısır ve
ülkenin zengin petrol rezervlerini ele geçirmekti. öteki bazı Arap ülkeleri de Irak karşıtı koalisyona
katıldı ve bölgeye kuvvet göndererek askeri
IRAK KUVEYT İLİŞKİLERİ yığınağa katkıda bulundu
“OPEC’in mart ayına kadar belirlediği kotalarda,
Kuveyt’in günde 1,5 milyon varillik bir üretimi
aşmaması öngörülmüştür. Oysa Kuveyt, her gün
2,1 milyon varil çıkarmaktan vazgeçmedi. Bu
bizim zararımızadır. Irak 1980 ’deki İran savaşı
öncesi ekonomik durumuna dönmek istiyor.
Bugün için savaş sırasında Kuveyt, Birleşik Arap
Emirlikleri ve Suudi Arabistan tarafından bize
Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin
verilmiş olan 30 milyar dolarlık borcun
silinmesinin yanı sıra, acilen 10 milyar dolara ● BM Güvenlik Konseyi 29 Kasım 1990'da Irak'ın
daha ihtiyacımız var. Gerçekten de Arap 15 Ocak 1991'e değin Kuveyt'ten çekilmemesi
kardeşlerim, bütün bunların açıkça konuşulması halinde kuvvete başvurulmasını öngören bir karar
gerek, bugün bir başka çatışmayla karşı aldı. Ocak 1991’e gelindiğinde Irak’a karşı
karşıyayız. oluşturulan Barış Gücünün asker sayısı 700.000’e
(...) Bir saldırı, yalnızca tanklar, toplar ve savaş ulaşmıştı.
gemileri ile yapılmaz. Aşırı petrol üretimi, bir

33
https://t.me/tarihogretmenleri
çaplı bir müttefik kara saldırısı başladı. Müttefikler
üç gün içinde Irak direnişini çökerterek Kuveyt
kentini geri aldı.

● Bu arada Kuveyt'in batı kesiminde zırhlı


birliklerle bir yarma hareketine girişen asıl
kuvvetler hızla Irak içlerine yöneldi ve Basra'nın
güneyinde tutunmaya çalışan Cumhuriyet
Muhafızları adlı seçkin Irak birliklerinin çoğunu 27
Şubat'ta saf dışı bıraktı. ABD başkanı George Bush
28 Şubat'ta ateşkes ilan ettiğinde, Irak direnişi
bütünüyle kırılmış bulunuyordu.

● Ateşkes görüşmeleri, Körfez Savaşı'na katılan


Koalisyon Kuvvetleri ve Irak askeri heyetleri
arasında 3 Mart 1991 günü yapıldı. Bu ateşkesin
şartları: Irak'ın, Kuveyt'i ilhak ettiğine dair kararı
kaldırması, Irak'ın, Kuveyt'ten elde ettiği tüm
mülkleri ve esirleri iade etmesi, Kuveyt'e yönelik
askeri harekâta son verilmesi, Irak, bundan böyle
tüm Birleşmiş Milletler üye ülkelerine yönelik, füze
saldırıları ve savaş uçağı uçuşları dâhil, şiddete ve
provokasyona dayalı hareketlerden kaçınması.

● Irak, Kuveyt'i ilhak kararını kaldırmak ve


tazminat ödemek başta olmak üzere bütün şartları
I. Körfez Savaşı sırasında Irak kabul etmek zorunda kaldı. Bu şekilde Körfez
Savaşı fiilen sona ermiş oldu.
● Savaş, 16–17 Ocak 1991 gece yarısı ABD
öncülüğünde Irak'a karşı girişilen geniş çaplı hava ● Savaş başlamadan önce Irak, dünyanın beşinci
akımıyla başladı. Savaş boyunca kesilmeden süren büyük kara ordusuna sahipti. Fakat bu durum
hava bombardımanı, izleyen birkaç hafta içinde Irak'ın çok kısa bir sürede yenilmesine engel
Irak'ın komuta ve iletişim altyapısını, elektrik olmadı. Bu yenilginin en büyük sebebi, Amerika
üretim kapasitesini, havaalanlarını ve hava savunma Birleşik Devletleri ve müttefik ordularının nitelik
sistemini, kimyasal silah ve nükleer araştırma (eğitim ve donanım) bakımından Irak ordularına
tesislerini büyük ölçüde yok etti. kıyasla çok üstün olmasıdır. Müttefik orduları, hızla
● 23 Ocak 1991'de, kara harekâtını deniz yönünden hareket edebilen ve yüksek teknolojiyi etkin
bekleyen Irak, petrol vanalarını açarak Basra biçimde kullanabilen ordulardı. Buna karşılık Irak
Körfezi'nin kuzeyini petrol kuyusu haline getirdi. orduları, 8 yıl süren Irak-İran Savaşı'ndan yorgun
çıkmış, savaşma iradesi düşük ve klasik piyade
savaşına göre eğitilmiş ordulardı.
● 23 Ocak 1991'de, kara harekâtını deniz yönünden
bekleyen Irak, petrol vanalarını açarak Basra
Körfezi'nin kuzeyini petrol kuyusu haline getirdi.
Savaş sonrasında Irak’ta ise Saddam yönetimine
karşı yapılan halk ayaklanmaları yoğunlaştı.
Özellikle Şiilerin ve Kürtlerin ayaklanmaları sert
bir şekilde bastırıldı.

I. Körfez Savaşı’nı başlatan hava bombardımanı

100 Saatlik Kara Harekâtı


● 24 Şubat'ta Suudi Arabistan'ın kuzeydoğusundan
Kuveyt içlerine ve Irak'ın güneyine doğru geniş
34
https://t.me/tarihogretmenleri

II. Körfez Savaşının başlamasının basına yansıması


(21. 03. 2003)

● 7 Aralık 2002'de Irak elindeki kitle imha


silahlarının listesini BM'ye sundu. Silah
denetçilerinin Şubat 2003'te verdikleri raporda;
Irak'ın iş birliği konusunda önceki döneme göre
daha istekli olduğu, Irak hükûmetinden habersiz
400 baskın yapıldığı, kitle imha silahlarıyla ilgili bir
bulguya henüz rastlanmadığı belirtilmekteydi. Buna
rağmen ABD, İngiltere ve İspanya ise Irak'a karşı
güç kullanımını öneren bir karar tasarısını Güvenlik
Konsey’ine sundu.

● Almanya, Rusya, Çin, Fransa, Belçika, Suriye


I. Körfez Savaşı sonunda Irak başta olmak üzere Güvenlik Konseyi üyelerinin
çoğunun karşı çıkması nedeniyle tasarı
● Ayaklanmalara karşı Saddam Hüseyin onaylanmadı. Türkiye başta olmak üzere İslam
yönetiminin giriştiği sindirme hareketinin vardığı ülkelerinin tamamı da güç kullanımına karşı
boyutlar yeni bir uluslararası bunalım yarattı. Toplu olduklarını açıkladılar. Yine aynı yıl toplanan
katliam korkusuyla Türkiye ve İran sınırlarına Bağlantısızlar Zirvesinde de güç kullanılmaması
yığılan yaklaşık 1,5 milyon Kürt mülteci için kararı alınırken ABD, bölgeye 150.000 civarında
Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında bir kurtarma asker sevk etmişti. BM Güvenlik Konseyinde Irak'a
harekâtı başlatıldı. Nisan 1991'de, ABD yönetimi, zaman tanınması yönünde tartışmalar yaşanırken
Irak'a, Kürtlerin bulunduğu bölgede 36. paralelin ABD ve İngiltere tarafından Irak'a saldırı başlatıldı
kuzeyinde karada ve havada faaliyet göstermemesi (20 Mart 2003).
uyarısında bulundu. Bu çerçevede 36. paralelin
kuzeyinin Irak uçuşlarına yasaklanmış ve Çekiç ● Dünya kamuoyunun karşı çıkışlarına rağmen
Güç adında uluslararası bir askeri güç bölgeye saldırıyı genişleten ABD ve İngiliz kuvvetleri 9–10
yerleştirilmiştir. Nisan 2003’te Bağdat'a girdi.

II. Körfez Savaşı 2003 ● 1 Mayıs 2003’te ABD Birlikleri Irak’ın büyük bir
bölümünü kontrol altına almış, Saddam Hüseyin
● 11 Eylül 2001 tarihindeki İkiz Kule saldırısından
sonra yeni dış politika siyaseti çerçevesinde yönetimini devirmiştir.
dünyadaki terör eylemlerine son vermeye yönelik
olarak 20 Mart 2003’te Irak’ı işgaliyle başlayan
savaştır. ABD bu işgaline gerekçe olarak BM Genel
Kuruluna Irak’ın hala kitle imha silahlarına sahip
olduğunu ileri sürmüş ve Saddam yönetiminin El
Kaide terör örgütünü desteklemesini göstermiştir.

35
https://t.me/tarihogretmenleri
Bağdat’a giren ABD askerleri gözetiminde ● 1993 yılında FKÖ ( Filistin Kurtuluş Örgütü)
Saddam Hüseyin’in heykeli yıkılırken lideri Yaser Arafat’la İsrail Başbakanı İzak Rabin
● Mevcut Irak yönetimi fazla bir direnç arasında geçici Otonomi Antlaşması ( Oslo – I)
gösteremedi. Yöneticilerin bir bölümü teslim imzalanmıştır.
olurken bazıları kaçarak kurtulmayı denedi. Devlet ● Bu antlaşmayla FKÖ ve İsrail, birbirlerini
Başkanı Saddam Hüseyin, 30 Aralık 2006'da idam karşılıklı olarak tanıyorlardı. FKÖ, “İsrail
edildi. devletinin barış ve güvenlik içinde yaşama hakkını
tanıyor” ve İsrail adına Rabin de “İsrail
hükümetinin FKÖ’yü Filistin halkının temsilcisi
olarak tanımaya ve FKÖ ile görüşmeler sürdürmeye
karar verdiğini” açıklıyordu.

● 29 Şubat 1994’te İsrail ile Filistin temsilcileri


Paris’te iktisadi işbirliği anlaşmasını imzalanmıştır.

● ABD, 16 Aralık 2005’te yapılan seçimlerin


ardından ülke yönetimini Iraklılara devretmiştir.
II. Körfez Savaşı’nın ardından Irak’ta iç çatışmalar
devam etmesine rağmen etnik ve dini gruplar
arasında anlaşmanın sağlanarak yeni bir anayasanın
kabul edilmesi çalışmaları devam etmektedir.

● Irak'ın asli unsurlarından olan ve nüfusları


2.000.000'u geçen Türkmenlere yönetimde yeterli İsrail başbakanı İzak Rabin, ABD başkanı Bill
temsil hakkı verilmemesi çözüm bekleyen önemli Clinton ve Filistin lideri Yaser Arafat
bir sorun olmaya devam etmektedir.
● 4 Mayıs 1994’te ise Y. Arafat ve İ. Rabin,
 ABD’nin Körfez Savaşı’nı Irak’a demokrasi
Kahire’de barış anlaşmasını imzalarlar.( Gaze -
Eriha Anlaşması) Bu anlaşmayla Filistin otonomi
götürme parolasıyla başlatmasına rağmen ABD
askerlerinin Ebu Garib Cezaevindeki tutuklulara karşı
dönemi başlamıştır.
yaptığı işkencenin ortaya çıkması ABD’nin dünyadaki
imajına zarar vermiştir. ● Bu anlaşmayla İsrail Yahudi yerleşim
birimlerinin güvenliğini sağlamayı, bütün Filistin
topraklarını hava, kara ve denizden kontrol altına
almayı Filistin yönetimine kabul ettirmiştir. Bunun
b) Filistin Devleti’nin Kuruluşu karşılığında ise Filistinli tutukluları ve 9 bin kişilik
bir Filistin Polis Gücünün kurulmasını kabul
● FKÖ’nün 12–20 Mart 1977’de Kahire’de 13. etmiştir.
Filistin Ulusal Kongresi toplanmıştır. Bu kongrede
eski Filistin’in bir kısım topraklarında bağımsız bir ● 29 Eylül 1995’te Washington’da Arafat ve Rabin,
Filistin devletinin kurulması kararı benimsenmiştir. Batı Şeria anlaşmasını imzaladılar. (Oslo II) Bu
anlaşma ise Batı Şeria’da Filistin otonomi
● 1979 İsrail’le Mısır arasında imzalanan Camp bölgesinin genişletilmesine yöneliktir.
David Antlaşması’ndan sonra İsrail 1980 yılında
Batı Kudüs’ü topraklarına kattığını açıkladı. ● 4 Mayıs 1999’da, Oslo (I)-Kahire anlaşmasına
göre beş yıllık Filistin otonomi dönemi sona
● 1987 yılında Filistinliler işgal bölgelerinde ermiştir. Ancak anlaşma şartlarına Filistin
“İntifada” ( Harekete Geçme) hareketini başlattılar. yönetiminin uymasına rağmen İsrail üstlendiği
yükümlülükleri yerine getirmekten kaçınmış,
36
https://t.me/tarihogretmenleri
bağımsız Filistin devletinin kurulmasını ve ilanını iddia ederek kendisine teslim edilmesini istedi.
engellemiştir. Taliban yönetiminin olumsuz cevap vermesi
üzerine 7 Ekim 2001 tarihinde Afganistan'a hava
taarruzu başlattı.

● Başta Özbek General Raşid Dostum olmak üzere


Kuzey İttifakı da harekâta karadan destek verdi.
Hava operasyonları karşısında çaresiz kalan Taliban
İsrail-Filistin, 2008 yönetimi Kasım 2001'de yönetimden uzaklaştırıldı.
Afganistan'da Taliban yönetimi yıkılarak yerine
Hamid Karzai liderliğindeki hükûmet, 22 Aralık
2001'de göreve başladı. Bu hükûmetin ülkede
c) Afganistan Müdahalesi güvenliği sağlamasına destek olarak BM Güvenlik
Konseyi tarafından Uluslararası Güvenlik Destek
● Şubat 1989'da SSCB birliklerinin çekilmesinden Gücü (İSAF) kuruldu.
sonra Afganistan'da SSCB destekli Afgan hükûmeti
ile mücahitler arasında çatışmalar başladı. 1992'de
mücahitler, bu savaştan zaferle çıktılar ve kendi
aralarında bölünerek iktidar mücadelesi içine
girdiler.

● Afganistan'daki bu durumdan yararlanan Molla


Muhammet Ömer liderliğindeki Taliban
(öğrenciler) grubu, 1996'da Kabil merkez olmak
üzere ülkenin yaklaşık % 70'ini kontrolü altına
alarak İslam Devletini kurdu. Taliban yönetimine
karşı olanlarda Ahmet Şah Mesut liderliğinde
45.000 kişilik askerî güçle ülkenin kuzeyinde
toplanarak "Kuzey İttifak"ı adı altında örgütlendi.

● 11 Eylül 2001'de ABD'nin NewYork şehrindeki


Dünya Ticaret Merkezine (ikiz kuleler) ve ABD
● Türkiye, 2002'te İSAF'ta komutayı devraldı.
Savunma Bakanlığına (Pentagon) terör saldırısında
Almanya ve Hollanda'nın teklifi ile 2003'te komuta
bulunuldu. ABD bu saldırılardan sorumlu tuttuğu
NATO'ya geçti. Türkiye, NATO kontrolündeki
terör örgütü liderinin Afganistan'da bulunduğunu
37
https://t.me/tarihogretmenleri
İSAF'ın komutasını 2004'te tekrar aldı. Görevine paylaşımı ve su tasarrufu konularında yaptığı
devam eden İSAF, görev alanı başkent Kabil ve anlaşma girişimlerine karşılık vermeyerek
yakın çevresinde güvenliği sağlamasına rağmen anlaşmanın yapılmasını engellemektedir.
ülkenin geri kalan alanlarında tam olarak güvenliği
sağlayamamıştır. ● Türkiye, Keban Barajı projesi ile Dicle ve
özellikle Fırat akarsularının kullanımının bir
anlaşmaya bağlanması amacıyla Suriye ve Irak'a
1965'te ortak bir toplantı yapılması teklifinde
bulundu. Ancak, Türkiye'nin Dicle ve Fırat nehir
sularının yanı sıra Asi Nehri sularının da bu
görüşmede ele alınması önerisi üzerine bu toplantı
gerçekleşmedi.

● 1970'li yılların başlarından itibaren Türkiye'nin


GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi)'ı uygulamak
üzere çalışmalara başlaması, Dicle ve Fırat
nehirlerinden yararlanan Suriye ve Irak tarafından
tepkiyle karşılandı. Bu iki devlet, diğer Arap
devletlerinden bazılarını da yanına alarak
● Devlet başkanlığı sisteminin yürürlükte olduğu Türkiye'nin bu projesini engellemek için çalışmalar
ülkede, 18 Eylül 2005'te yapılan seçimler sonunda yaptı. Dünya Bankasının proje kapsamındaki
oluşan Hamid Karzai başkanlığındaki hükûmet kredilerinin kesilmesine neden olan bu girişimler,
henüz ülkede güvenliği tam olarak sağlayabilmiş projeyi Türkiye'nin kendi kaynakları ile
değildir. gerçekleştirmesi gerekliliğini ortaya çıkardı.

● Türkiye, Atatürk Barajı'nda 13 Ocak 1990'dan


itibaren su tutmaya başlayacağını ve bir ay süreyle
d) Ortadoğu’da Su Sorunu Fırat Nehri'nin sularının akışını durduracağını
açıkladı. Bu gelişme Suriye ve Irak başta olmak
● Su, doğal yaşam için en temel ihtiyaçlardan üzere Arap devletlerinin sert tepkisi ile karşılandı.
biridir. Ancak, su kaynaklarının artan nüfusla ve Böylece Dicle ve Fırat'ın sularının kullanımı ve
küresel ısınmayla birlikte tükenmeye başlaması, paylaşılmasından doğan "su sorunu" açıkça ortaya
kullanılabilir, içilebilir, temiz suya erişimde çıktı. Dicle ve Fırat üzerindeki egemenlik
yaşanan sorunlar, su yoksulluğu olarak tarif edilen haklarından taviz vermeyeceğini vurgulayan
bir olgunun ortaya çıkması, suyun “ticari bir Türkiye, sorunun barışçı yollarla çözülmesine
madde” olarak görülmeye başlaması, uluslararası su çalıştı.
politikalarının ülkemiz dâhil pek çok ülkeyi
ilgilendiren yansımaları, su konusunun önemini ● Bu doğrultuda 1987'de Şam'da imzalanan
attırmıştır. "Ekonomik İş Birliği Protokolü" çerçevesinde
Türkiye, Fırat Nehri'nden, Suriye'ye saniyede 500
● Su Meselesi küresel niteliklerine rağmen, su metreküp su bırakmayı kabul etti. Ayrıca Fırat ve
sorunlarının sürekli olarak ön plana çıkarıldığı ve Dicle'nin suyunu Arap Yarımadası'na kadar
üzerinde savaş senaryoları yazılan bölge, karmaşık akıtacak "Barış Suyu Projesi"ni ortaya attı.
bir politik, ekonomik ve sosyal coğrafyaya sahip
olan Ortadoğu'- dur. ● Türkiye'nin su sorununu aşmaya yönelik
çalışmaları Suriye'nin paylaşım stratejisi nedeniyle
● Nil Nehri, Mısır, Sudan ve Etiyopya; Şeria Nehri bir sonuç vermedi. Ayrıca Fırat Nehri üzerinde
ise Ürdün, Suriye ile İsrail arasında suyun kullanımı Birecik Barajı'nın yapılmaya başlanması Suriye'nin,
konusunda ciddi sorunlara yol açmaktadır. Asi Dicle üzerinde Ilısu Barajının yapılması Suriye ve
Nehri, Lübnan'dan doğmakta, Suriye'den geçip Irak'ın tepkilerine sebep oldu.
Türkiye'den Akdeniz'e dökülmektedir.
● 1990'lı yıllarda Türkiye ile Suriye ve Irak
● Bu nehir üzerinde Lübnan ve Suriye barajlar inşa arasında devam eden "su sorunu", 1999–2001
etmiştir. Özellikle yaz aylarında Lübnan ve yılları arasında bölgede kuraklığın da görülmesiyle
Suriye'nin yoğun sulama faaliyetlerinde bulunması gerginliği oldukça artırdı. Türkiye, projeler yoluyla
Türkiye'nin, nehrin sularından yeteri kadar istifade suyun daha verimli kullanılmasını önerirken
etmesini engellerken Türkiye ve Suriye arasında da Suriye'nin Fırat ve Dicle için paylaşım tezi sunması
sorun oluşturdu. Suriye, Türkiye'nin nehir sularının sorunun çözümünü engellemektedir.

38
https://t.me/tarihogretmenleri
Grubu kurulmuştur. Su Çalışma Grubu ilk
Bu sorunun çözümüne yönelik olarak Amerika toplantıdan sonra sırasıyla; Washington (Eylül
Birleşik Devletleri, Japonya, Kanada ve çeşitli 1992), Cenevre (Nisan 1993), Pekin (Ekim 1993),
Avrupa devletlerinin girişimiyle Su Çalışma Umman (Nisan 1994), Atina'da (Aralık 1994)
olmak üzere 6 toplantı düzenlenmiştir. Türkiye söz
konusu toplantılara gözlemci olarak katılmıştır.

ORTADOĞU’DAKİ BÜYÜK NEHİRLER

39
https://t.me/tarihogretmenleri

40
https://t.me/tarihogretmenleri
● Spor özellikle futbol, olimpiyat oyunları tüm
dünya tarafından izlenen önemli bir etkinlik ve
ekonomik sektör haline geldi. Spor etkinlikleri ve
müsabakalar toplumlar arası etkileşime, diyaloga ve
birlikteliğe yol açan önemli bir olguya dönüştü.

1997’de çekilen Titanik filmi 11 Akademi (Oscar) Ödülü


kazanmıştır. Film, dünya çapında 400 milyondan fazla
kişi tarafından izlenmiş ve yaptığı 1,85 milyar dolar
hâsılatla en fazla hâsılat yapan film rekorunun da
sahibidir. Filmin müziklerinden oluşan albüm, satış
rekorları kırmıştır. Film, Oscar dışında uluslar arası 76
ödül daha almıştır.

G) DÜNYADA ORTAYA
ÇIKAN ÖNEMLİ
GELİŞMELER
● 1990 yılında internet uluslar arası alanda
kullanıma açıldı. İnternetin kullanımı her türlü
bilgi, belge ve envanterin çok kısa bir süre içinde
tüm dünyaya yayılmasına ve insanların kısa süre
içinde bu unsurlara erişimini kolaylaştırdı.

● Başta Hollywood olmak üzere film ve TV sektörü


büyük bir hızla büyüyerek tüm dünya toplumları Joan K. Rowling’in yazdığı Harry Potter, dünyada en
üzerinde etkili oldu. ( İnsanlar için evde oturup tv fazla satılan kitap olma özelliğini taşıyor. İlk altı serisi
izlemek sosyal hayatın vazgeçilmez bir parçası 325 milyon adet satılan kitabın 7.serisi için yapılan 12
haline geldi.) Oscar Törenleri, Grammy Ödülleri, milyon baskı, 150 ülkede birden satışa sunuldu ve kısa
sürede bitti. Harry Potter sinema filmleri serisinin ilk 5
Cannes Film Festivali dünya milletlerinin takip
filmi de 4 milyar dolarlık gişe hâsılatı yaptı.
ettiği kültürel etkinlikler haline geldi.
● Küreselleşme olgusu tv yayınları, sinema,
internet, kitle iletişim araçları, spor müsabakaları ve
41
https://t.me/tarihogretmenleri
turizmin gelişmesi gibi gelişmelerin etkisiyle önem Bu teknolojinin ana teması bir maddenin bir
kazandı. Dünya üzerinde yaşayan birçok farklı mikrometreden küçük bir ölçüde kontrolüdür ve
millet arasında ortak kültürel özellikler oluşmaya yine bu uzunluk ölçüsünde cihazların üretimidir.
başladı. Nanoteknoloji, makine yapımında, tıp, elektronik,
tarım, fizik, havacılık, uzay araştırmaları, çevre ve
tarım, fizik, havacılık, uzay araştırmaları, çevre ve
enerji üretimi başta olmak üzere birçok alanda
yaygın olarak kullanılmaktadır.

1975’te İngiltere’de doğan David Beckham, İngiltere’nin


yanı sıra İtalya, İspanya ve ABD’de futbol oynadı.
Dünyanın en fazla tanınan futbolcularından birisi olması,
onu bir marka ve dünyanın en fazla kazanan futbolcusu
hâline getirdi. Kendi adıyla satılan ürünler dünyanın her
yerinde alıcı bulmaktadır.

● Uzay Çağı kavramı önem kazanmış, uzaya


gönderilen uydu sayısının artması, uzay
istasyonlarının kurulması, Mars’a insansız araç
gönderilmesi, Habl Teleskobu gibi gelişmeler
insanoğlunun uzay çalışmalarını daha da
yoğunlaştırdı.

● Günlük hayatımıza kadar giren nanoteknoloji ile


oluşturulan ürünler arasında kir tutmayan duvar
boyaları, küvet ve lavabolar, kirlenmeyen,
ıslanmayan ve ütü gerektirmeyen kumaşlar, bakteri
ve mikropları öldüren filtreler ve çeşitli yüzeyler, el
ve yüz kremleri, mantarları ve bakterileri öldüren
çorpalar yer almaktadır.
1958 yılında ABD’de doğan Madonna’nın ünü, ilginç
sahne şovları ve sesi ile kısa sürede ABD dışına taştı.
Dünyanın en fazla tanınan ve albümleri en fazla satan
sanatçılarından olan Madonna, filmlerde de rol aldı. True
Blue adlı albümü 20 milyondan fazla satış yaptı. Sanatçı
toplamda 120 milyon albüm satışı ile rekorlar kitabına
girdi.

● Günümüzde insanları etkileyen, bilimsel alanda


devrim niteliğindeki en önemli gelişme
"nanoteknoloji"dir. Nanometre; bir metrenin
milyarda biri ölçüsünde bir uzunluğu temsil eder.
42
https://t.me/tarihogretmenleri
çalışmalarına yöneltti. Bu konuda nano parçacıklar
kullanılarak birçok başarılı çalışma yapıldı.
Bunların içinde dünyada en fazla ilgi çeken çalışma
ise 1996'da "Dolly" adı verilen koyunun
kopyalanması oldu.

Nano teknolojisiyle ilgili ürünler

İlk kopyalanan koyun Dolly


● Özellikle 1990'lardan sonra dünyada internet
kullanıcı sayısı hızla arttı. Dünya ve Türkiye
internet Kullanımı 2007" adlı rapora göre, 1992
yılında dünyada İnternete bağlı bilgisayar sayısı bir
milyon iken 2008'de 1 milyar 115 milyona
ulaşmıştır. Türkiye, 26,5 milyon etkin internet
kullanıcı sayısıyla dünyada 13. sırada yer
almaktadır. Bilgisayar teknolojisinin kültürel
çalışmalarda da kullanımının yaygınlaşmasıyla film
sanatında "elektronik sinema" önem kazandı. Video
pazarının da gelişmesiyle büyük şirketler kadar
bağımsız küçük şirketler de film yapma imkânı
buldu. Bunun sonucu olarak bağımsız, yenilikçi
sinema canlandı.

Küçük bir chip kitaplar dolusu bilgiyi


depolayabilmektedir
● Tıp dünyasında yeni bir dönem başlatan 1954'teki
ilk başarılı böbrek nakli sonrasında organ ve doku
● Askerî teknolojide "komuta hiyerarşisi" yerine
nakliyle ilgili çalışmalar özellikle 1980 sonrasında
"ağ kurgusu" öne çıkmıştır. Küresel hedef bulma
daha da hız kazanmıştır. Günümüzde artık birçok
sistemi, lazer tarayıcılar, dijital iletişim, yerleşik
organın nakli başarı ile gerçekleştirilmektedir.
bilgisayarlar gibi insan hatasını en aza indiren
Organ nakli bekleyen insanların ihtiyacını
teknolojiler gelişti. Algılama ve uzaktan vurma
karşılayacak kadar sağlıklı doku ve organ
teknolojisi sivil zayiatı azaltacak şekilde nokta
vericisinin bulunamaması bilim adamlarını
hedeflere akıllı mühimmat kullanımını artırmıştır.
laboratuvar ortamında doku ve organ üretmek
43
https://t.me/tarihogretmenleri
Körfez Savaşı'nda akıllı mühimmat kullanımı %10
iken, Kosova Harekâtı'nda % 30, Afganistan ve
Irak'ta ise % 70-80'lere çıkmıştır. Bilgi
teknolojilerinin kullanımı ile devletlerin ne zaman,
nerede, ne yaptıkları her seviyede görülebilir hâle
geldiğinden cephe savaşı tarihe karışmış, savaşlar
zaman, mekân ve kullanılan vasıtalar bakımından
çok boyutlu hâle gelmiştir.

● ABD ve SSCB arasında 1957'de SSCB'nin ilk


yapay uyduyu fırlatmasıyla başlayan uzay
araştırmaları yarışı Yumuşama Döneminde ise daha
çok uzayı ve diğer gezegenleri tanımaya yönelik
olarak devam etti. ABD ve SSCB ortak uzay Uluslararası Uzay İstasyonu üzerinde bakım
araştırmaları yapmaya başladı. 1990'da çalışması yapan iki astronot.
Venüs yüzeyine inilerek araştırmalar yapıldı.
1994'te ise Venüs yüzeyinin haritası çıkarıldı. ● 1986'daki Çernobil kazası çevre sorunlarına
duyarlılığı da artırmıştır. ABD ve Batı Avrupa
● En son ABD'ye ait Anka Kuşu (Phoneix) adlı ülkeleri; yağ kullanımını azaltmak, çöpleri yeniden
uzay aracı 26 Mayıs 2008'de Mars toprağında hayat işlemek, su ve enerji tüketiminde tutumlu
iziyle ilgili delil aramak amacıyla gönderilmiş ve davranılmasını sağlamak için "yeşil dostu"
90 gün boyunca inceleme yaparak dünyaya çok politikalar izlemeye başlamışlardır. Yeşilliğin ön
önemli bilgiler göndermiştir. Uzay aracının Mars plana alındığı yerleşme ve konut projeleri hızlı bir
yüzeyinde yaptığı toprak analizlerinde canlıların şekilde yayılmaktadır. Bu projelerde rüzgâr gücü,
yapı taşı olan karbon elementinin bulunamamasına güneş enerjisi ve dönüştürme teknikleri gibi
rağmen, su bulunması umut verici bir gelişme çevresel enerji kaynaklarından daha çok
olarak kabul edilmiştir. faydalanılma yoluna gidilmiştir. Mimarlık alanında
gelişmeler doğa dostu, çevreye zarar vermeyen
kendine yeterli yapılarla "yeşil mimarlık" adı
verilen yeni bir anlayışı da ortaya çıkarmıştır.

Edgravour uzay aracının Mars’a inişi

44
https://t.me/tarihogretmenleri
dünyayı etkisi altına almıştır. 2008 yılının ekim
ayında ABD'de meydana gelen ekonomik krizin
dalgalar hâlinde yayılması bunun en son örneğidir.

● Bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler, fertleri


daha fazla çalışmaya sevk ederek toplumları
rekabete itmiştir. Bu gelişme, yeni haberleşme araç
ve malzemelerinin hayata geçmesi ve bilgi iletişim
imkânlarının yaygınlaşması ile daha da
hızlanmıştır.

● Özellikle iletişim teknolojisindeki hızlı gelişmeler


ülkeleri ekonomiden siyasete kadar pek çok alanda
birbirlerine yakınlaştırarak dünyayı adeta "küresel
bir köy"e dönüştürmüştür. Uydu teknolojisinin sınır
ötesi yayıncılığa sağladığı kolaylıklar, dünyanın en
ücra köşesindeki bir toplumun varlığından,
kültüründen daha ayrıntılı bir şekilde haberdar olma
imkânı sağlamaktadır.

● Küreselleşmeyle birlikte ekonomik yönden


ülkelerin önemli bir kısmı, birbiriyle bütünleşmeye
başlamıştır. Örneğin Rusya'da yaşanan bir kriz
Türkiye'den bu ülkeye ihracat yapan birçok firmayı
olumsuz etkilemiştir. Büyük ölçekli şirketler dünya
çapında etkisini artırırken bazı yerel yatırımcıların
sayıları azalmıştır.

● Küreselleşmenin etkisiyle sinema, müzik, spor,


sanat vb. birçok faaliyet uluslararası bir boyut
kazanmıştır. Film yapımcılarının hedefi, başta
Oscar olmak üzere uluslararası yarışmalarda
başarılı olmak ve yüksek ekonomik kazançlar elde
etmektir. Sporda da dünya şampiyonaları ve
Enerjisini kendisi üreten, suyunu temizleyen ve kat olimpiyat oyunlarının yapıldığı ülkelere giden
aralarında tarım yapılan yeşil mimari projelerinden milyonlarca insanın sağladığı ekonomik gelir ve
bir örnek. canlı yayınlarla elde edilen reklâm imkânı sporun
önemini bir kat daha arttırmaktadır.

Küreselleşme ve Etkileri
● Son yıllarda sanattan spora, kültürden ekonomiye
kadar her alanda en fazla duyulan kelimelerin birisi
de "Küreselleşme"dir. En yalın anlamıyla
küreselleşme, "Endüstriyel genişlemeye ve kitle
iletişim araçlarının yaygınlaşmasına paralel olarak
siyasi, kültürel ve ekonomik düzeydeki çok yönlü
toplumsal ilişkilerin dünya çapında yaygınlaşması"
olarak tanımlanmaktadır.

● 1980'li yıllarla birlikte başlayan küreselleşme


süreci, 1990'ların başlarında Doğu Bloku’nun
dağılmasıyla hız kazanmıştır. Devletin ekonomideki
ağırlığı azalmış, özelleştirme artmış, uluslararası
ticaret ve çok uluslu şirketler yaygınlaşmıştır. Dünya nüfusunun %70'ini temsil eden G-20'ye üye
Küreselleşme ile dünyadaki geniş kapsamlı siyasi ülkelerin liderleri Washington’da ekonomik
ve ekonomik değişmeler sınır tanımadan bütün krize karşı alınacak önemleri görüştü (15.11.2008).

45
https://t.me/tarihogretmenleri
● Bu bağlamda Türkiye, bu devletlerin BM ve
AGİT gibi uluslararası örgütlere üye olmaları
konusunda gereken desteği vermiştir. Türkiye
ayrıca, bu devletlerin NATO'nun Barış İçin Ortaklık
H) SON DÖNEMDE TÜRK (BİO) programında Ortak Üye Ülkeler olmaları
DIŞ POLİTİKASI yönünde de olumlu bir rol oynamıştır.
● Türkiye, Orta Asya Türk devletleriyle 400’ün
üzerinde anlaşma imzalayarak yaklaşık 6 milyar
dolarlık yatırım yapmış, böylece bölgeyle olan
Türkiye ve Orta Asya kültürel ve tarihi bağlarının devamına ne kadar
önem verdiğini ortaya koymuştur.
● Türkiye'nin Orta Asya'da bağımsızlıklarını
kazanan Cumhuriyetlere yaklaşımı,
hükümranlıklarına ve toprak bütünlüklerine saygı
ve karşılıklı kazanım temelinde, hepsiyle dostane
münasebetler geliştirme temeline dayanmaktadır.
Türkiye, bu anlayıştan hareketle, herhangi bir
ayrımcılık yapmaksızın bu bağımsız devletleri
tanıyan ilk devlet olmuştur. Türkiye ile Orta Asya
Cumhuriyetleri arasındaki ilişkiler 1991 yılında
başlayarak süratle gelişmiştir.

Türkiye’nin Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine bakış


açısının basına yansıması (11.09.2008)

● 1992 yılının başlarında Türkiye, Orta Asya


Cumhuriyetleri’nin hepsinde büyükelçilikler
açmıştır. Türkiye'nin Orta Asya Cumhuriyetleri’ne
sağladığı doğrudan yardımın daha etkin bir şekilde
koordine edilmesini teminen 1992 yılı Ocak ayında
Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) adında
ekonomik, kültürel ve teknik işbirliği ajansı
kurulmuştur.

● Türkiye'nin Orta Asya Cumhuriyetleri’ne yönelik


politikaları, bu devletlerin ağır ekonomik
sorunlarını aşabilmeleri ile demokrasiye ve pazar
ekonomisine geçişlerine destek vermeyi
BTC Boru Hattı’nın Adana tesisleri
amaçlamaktadır. Bu politikaları doğrultusunda
Türkiye, imkânları dâhilinde, Orta Asya
Cumhuriyetleri’nin ekonomilerini güçlendirme
yönündeki çabalarını cesaretlendirmiş ve
desteklemiş, bu devletlerin demokratik ve çoğulcu
toplumlar oluşturmaları yönünde süregelen
çabalarına da katkılarda bulunmuştur.

46
https://t.me/tarihogretmenleri
Hazar havzası enerji kaynaklarının üretiminde ve
taşınmasında rol almak, ayrıca bölgedeki etnik
çatışmaların azaltılması mülteci akını ve
kaçakçılığın engellenerek istikrarın sağlanmasına
çalışmaktır. Böylece Türkiye, Kafkasya'da siyasi,
ekonomik ve güvenlik boyutu olan bir politika
izlemektedir.

● Söz konusu politika doğrultusunda Türkiye,


1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra
Güney Kafkasya ülkelerinin bağımsızlıklarını ayrım
gözetmeksizin tanımıştır. Sivil bürokrasinin
yeniden inşasında kendi deneyimlerini aktardığı
gibi, bu cumhuriyetlerin özellikle ihtiyaç
Türkiye bölgeyle ilgili konularda aktif bir rol duydukları ordularının kurulmasında ve NATO
oynamaya önem vermektedir. standartlarında örgütlenmesinde de önemli rol
oynamıştır. Hem Gürcistan hem de Azerbaycan
Rusya Federasyonu subaylarına Türk askerî okullarında eğitim alma
fırsatı tanındığı gibi, Türkiye'nin katkıları ile her iki
● Türkiye'nin SSCB'nin dağılmasından sonra Orta ülkede de müşterek Harp Okulu kurulmuştur.
Asya ve Kafkaslarda etkin bir politika izlemeye
yönelik hareket etmesi, bu bölgelerle çıkar ● Türkiye ve Azerbaycan'ın siyasi, ekonomik ve
ilişkilerini devam ettirmek isteyen Rusya'nın stratejik açıdan ortak menfaatlere sahip olması iki
etkinliğinin azalmasına yol açmıştır. ülkeyi yakınlaştırmıştır. Özellikle Dağlık
Karabağ sorununda Türkiye uluslar arası
● Bölgedeki petrol ve doğal gazın batıya kamuoyunun aksine Azerbaycan'ın yanında yer
aktarılması konusunda Batılı devletler Rusya'nın almıştır. Hazar enerji kaynaklarının Batı'ya
etkinliğini kırmak amacıyla Azerbaycan-Gürcistan- nakledilmesi konusunda alınan mesafeler Türk-
Türkiye üzerinden bir enerji koridoru oluşturma Azeri ilişkilerini daha da geliştirmiştir.
politikası izlemişlerdir. Bu gelişme Türkiye'nin
önemini daha da artırmıştır. ● Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Petrol Boru Hattı,
boru hattı projeleri içinde ilk defa gündeme gelmiş
● 2000'li yıllardan itibaren Türk-Rus ilişkileri ve yapımına 2002'de başlanmıştır. 2005'te
özellikle ekonomik alanda yapılan iş birliğiyle tamamlanan hat, faaliyete geçerek Azeri petrolünü
oldukça gelişmiştir. Türkiye inşaat sektörü ve taşımaktadır. BTC ile paralel olarak geliştirilen
tüketim malları konusunda Rusya pazarında esikliği Güney Kafkasya Boru hattı (GKB) ile Azerbaycan
giderirken Rusya da Türkiye'nin doğal gaz başta doğal gazının Şah Deniz projesiyle Gürcistan ve
olmak üzere enerji ihtiyacını karşılamak, silah Türkiye üzerinden dünyaya pazarlanması
sanayini geliştirmek konusunda fırsatlar hedeflenmektedir. Ayrıca Türkiye, Yunanistan'la bu
sunmaktadır. Rusya Türkiye'nin en fazla ihracat hattı Avrupa'ya uzatmak için Şubat 2003'te bir
yaptığı ülkelerin başında gelmektedir. Rus doğal anlaşma imzalamıştır.
gazını Karadeniz'in altından döşenen bir boru
hattıyla Samsun'a ulaştıran Mavi Akım Projesi ● Türkmenistan doğal gazını Türkiye üzerinden
Türk-Rus ilişkilerini geliştiren bir diğer önemli Avrupa'ya taşıyacak olan Trans-Hazar Boru hattı
etkendir. (THB) projesi için de Aşkabat ile müzakerelerin
sonuna gelinmiştir. Rusya ve İran doğal gazına
Azerbaycan ve Türkmenistan doğal gazının da
Türkiye ve Kafkaslar eklenmesiyle Türkiye, Avrasya'da enerji
dağıtımında kilit ülke konumuna gelecektir.
● Türkiye yüzyıllar boyu sürekli mücadelelere ● Enerji dağıtımının NATO üyesi, demokratik ve
sahne olan Kafkasya'nın istikrarlı, güvenli ve laik bir yapıya sahip Türkiye üzerinden yapılmasını
müreffeh bir bölge olması için her zaman çaba Batılı devletler ve ABD desteklemektedir.
harcamıştır. Ayrıca OPEC'in petrol tekelinin kırılarak fiyat
istikrarının sağlanması ve Orta Doğu petrollerine
● Türkiye'nin bölgeye yönelik birbiriyle ilintili üç olan bağımlılığın azaltılması Batı için son derece
temel dış politika önceliği vardır. Bunlar; Güney önemlidir.
Kafkasya cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını
güçlendirmek, toprak bütünlüğünü desteklemek,
47
https://t.me/tarihogretmenleri
● Türkiye ile Ermenistan'ın kara sınırlarının kapalı
olması, Orta Asya ile ulaşım bağlantısını sağlayan ● Türkiye, Ermenistan'ı tanıyan ilk ülkelerden biri
Gürcistan'ı Türkiye için önemli bir ülke hâline olmuştur. Türkiye kuruluşunda öncü olduğu
getirmiştir. Gürcistan BDT'ye katılmamış ve Karadeniz Ekonomik İş Birliği Teşkilatına (KEİ)
Rusya'nın üzerindeki baskı ve nüfusunu kırabilmek Ermenistan'ı üye olarak davet ederek Kafkaslardaki
için Türkiye ve Batı ile iyi ilişkiler kurmuştur. çok yönlü politikasına uygun olarak iyi ilişkiler
Ortak kültürel ve tarihî bağları olan Gürcistan ile kurmaya çalışmıştır. Ancak Türkiye, 1915
Türkiye arasındaki ilişkiler, Hazar enerji olaylarını sürekli gündemde tutması ve işgal ettiği
kaynaklarının Batı'ya açılma projeleri ile hem Azerbaycan topraklarından çekilmemesi nedeniyle
ekonomik hem de siyasi olarak gelişmiştir. Hazar Ermenistan'la kara sınırını kapatmış ve kısmî
petrolü ve doğal gazının ana nakil güzergâhını ambargo uygulamaktadır.
elinde bulundurmak isteyen Türkiye ile bu enerji
hatlarından elde edeceği gelir ile hem siyasi hem de ● Türkiye'nin girişimi ile 19 Aralık 1990'da
ekonomik sorunlarını aşarak istikrara ulaşmayı Ankara'da yapılan toplantıyla temelleri atılan
hedefleyen Gürcistan birbirleri için vazgeçilmez Karadeniz Ekonomik İş Birliği Teşkilatı (KEİ)
ülkeler olmuşlardır. Anlaşması, 25 Haziran 1992 tarihinde
İstanbul'da düzenlenen Zirve Toplantası'nda
imzalanarak resmen işlerlik kazanmıştır.

● KEİ'nin temel amacı üye devletlerin coğrafi


yakınlıklarından ve ekonomilerinin birbirlerini
tamamlayıcı özelliklerinden yararlanılarak ticari,
ekonomik, bilimsel ve teknolojik iş birliğini
geliştirmeleri ve Karadeniz'in bir barış, iş birliği ve
refah bölgesi hâline gelmesini sağlamaktır.
KEİ, hükûmetler dışında parlamenterler, özel
sektörler ve belediyeler arasında iş birliği yapılması
için çalışmalar yapmaktadır. Sürekli İstanbul'da
bulunan KEİ Uluslararası Daimi Sekreteryası
kurulmuştur. KEİ'nin finansal birimi, Karadeniz
Ticaret ve Kalkınma Bankasıdır.

Türkiye ve Ortadoğu
● Türkiye 1980’den sonra da Filistin Sorununa
verdiği desteği sürdürmüş, Arap Ülkelerinin bu
konudaki fikirlerini uluslararası platformlarda
desteklemiştir.

● Türkiye, 1980–1988 İran – Irak Savaşı’nda


dengeli bir politika izleyerek hem sorunlarla aktif
olarak ilgilenmiş hem de iki ülkeyle de dengeli bir
ilişki kurabilmiştir. Zira Türkiye her iki ülke ile de
gelişen bir ekonomik ilişki içinde bulunmaktaydı.
Türkiye arabulucu rolü oynamaya çalıştığı iki ülke
arasındaki çatışma boyunca bu ülkelerin dış dünya
ile ilişkilerini sağlayan bir ülke olmuştur.
Türkiye’nin bu dengeli politikası hem İsrail hem de
Arap ülkeleri tarafından olumlu bulunmuştur.

● I. Körfez Savaşı’nda ise Türkiye, Saddam’a karşı


diğer Orta Doğu ülkelerinin de katıldığı Batılı
ülkelerin oluşturdukları koalisyona destek vermiş
ve Çöl Fırtınası (Desert Storm) Operasyonu
sırasında topraklarını ABD’nin kullanımına
açmıştır.

48
https://t.me/tarihogretmenleri

● Türkiye 2,5 milyar dolarlık bir ticaret hacmine


sahip olduğu Irak’a karşı BM’nin ambargo kararına
katılmış ve bu doğrultuda Kerkük-Yumurtalık boru
hattının faaliyetleri durdurulmuştur. Ayrıca
Türkiye, üs ve tesislerini ABD ve NATO’nun
kullanımına tahsis etmiştir. Türkiye’nin bu
tutumunun nedeni Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle
bölgede hegemonik bir konuma yükselerek başka
sorunlarını da güç yoluyla çözme eğiliminde
olacağından kaynaklanmaktaydı. ABD ve Batılı
ülkelerin tutumunda, bölgedeki petrol kaynaklarının
Irak’ın eline geçmesi ve petrolün Batıya güvenli ve
sürekli bir şekilde transferinin aksayacağı endişesi
önemli rol oynarken, Türkiye’nin endişeleri
bölgedeki dengenin Türkiye aleyhine
bozulacağıydı.

● Türkiye savaş sonrasında Irak’ın toprak


bütünlüğünü engelleyici tutumlara karşı tavır almış,
Saddam tarafından yok edilme tehlikesiyle karşı
karşıya kalan Kürt halkına topraklarını açarken, BM
tarafından güvenli bölge oluşturulmasını öngören
688 sayılı kararın alınmasında da önemli rol
oynamıştır.

● Irak’ın işgaliyle sonuçlanan 2003 Martındaki


işgal öncesinde Türkiye’nin Irak politikası öncelikle
sorunun barışçıl yollardan çözülmesi, Irak’ın BM
kararlarına uyması ve BM kararı olmaksızın Irak’a
güç kullanılmaması doğrultusundaydı.

● Bu doğrultuda Türkiye bir taraftan, Irak hükümeti


ile diyalog içinde olmaya ve onu BM ile işbirliği
yapmaya ikna etmeye çalışırken bir taraftan da
bölge ülkeleri nezdinde yaptığı girişimlerle sorunun
güç kullanımına varmadan çözülmesi için işbirliği
olanaklarını araştırmaktaydı.

● Bu arada 1 Mart 2003 yılında yapılan Irak’a ABD


gidecek ABD askerlerinin Türkiye üzerinden
gönderilmesiyle ilgili tezkere TBMM tarafından
kabul edilmedi.

● Türkiye, ABD ile ilişkilerini bütünüyle bozmak


istemediği için Irak’a yönelik operasyonun
başlamasıyla beraber, 20 Mart 2003’te, aldığı karar
uyarınca Türk hava sahasını Amerikan ve İngiliz

49
https://t.me/tarihogretmenleri
uçaklarına açmış ve bu doğrultuda tahsis edeceği ● 1989 – 1991 yılları arasındaki Doğu Bloğunun
koridorları taraflara bildirmiştir. dağılmasıyla Balkanlarda başlayan değişim
sürecinde Türkiye, her Balkan devleti ile ayrı fakat
● Ayrıca Türkiye, işgalin henüz sona erdiği Nisanın tutarlılık içinde ikili ve çoklu ilişkiler ağı kurmaya
sonu ve Mayısın başında söz konusu olan İran ve çalışmıştır.
Suriye’ye yönelik olası Amerikan müdahalelerine
karşı oldukça kararlı bir tutum sergilemiş ve ● Bu çerçevede Türkiye, Yugoslavya’nın dağılma
bölgede yeni karışıklıklara yol açacak güç sürecine katkıda bulunmaktan özenle kaçınmakla
kullanımına karşı olduğunu ortaya koymuştur. birlikte, dağılma sürecinin fiilen gerçekleşmeye
başlaması hâlinde, Yugoslavya’dan ayrılıp
● Türkiye’nin Irak’la ilgili çekincelerinin başında bağımsızlığını ilan eden cumhuriyetlerin
PKK/Kongragel terör örgütünün Irak’ta faaliyet bağımsızlıklarını tanımakta gecikmemiştir.
göstermesi, Musul ve Kerkük’te bulunan
Türkmenlerin peşmergelerce baskı altında tutulması ● Türkiye Bosna Hersek Sorununda ise soruna tek
bulunmaktadır. Türkiye bu konularda Irak ve ABD başına müdahale etmekten kaçınarak “BM
yönetiminden daha kalıcı çözüm yolları şemsiyesi altında çok taraflı askerî müdahale”
beklemektedir. seçeneğini hayata geçirmeye çalışmıştır.

● Sorunun çözümünü sağlayan Dayton


Antlaşmasının imzalanmasında da Türkiye önemli
Türkiye ve Balkanlar bir katkıda bulunmuştur.

● Soğuk Savaş sonrası dönemde Türk dış politikası ● Türkiye ve Yunanistan arasında 1974 yılından
açısından öncelikli konulardan bir tanesi, bölgede itibaren iki temel sorun yaşanmaktadır. Bunlar
bulunan Türk ve Müslüman azınlığın durumu ve Kıbrıs ve Ege olarak sıralanabilir. Ege sorununun
statüsü olmuştur. Bunun öncelikli bir duruma nedeni Yunanistan’ın yayılmacı bir politika
gelmesi Bulgar yönetiminin Türk azınlığa izlemesi ve kıyı ülkelerinden biri olan Türkiye'nin
uyguladığı politikadan kaynaklanmıştır. hak ve çıkarlarını dikkate almayarak,
Bu, Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası dönemde Ege Denizi'nin tamamını bir Yunan denizi olarak
karşılaştığı ilk ciddi sorundur. Bulgaristan’da görmesidir. Yunanistan, 1923 yılında Lozan
1985 yılında Bulgar yönetimi tarafından başlatılan Antlaşması ile kurulmuş olan haklar ve
“yeniden doğuş” hareketi, yani azınlıkların asimile sorumluluklar dengesini değiştirme girişiminde
edilmesi, aksi hâlde topluca göçe zorlanması bulunmuş ve BM Deniz Hukuku Sözleşmesi
stratejisi, 1989’da doruk noktasına ulaşmıştır. çerçevesinde, halen 6 mil olan karasuları genişliğini
Yaklaşık 350 bin kişi Türkiye’ye sığınmak zorunda hem anakarası hem de Ege’deki adalar için 12 deniz
bırakılmıştır. miline çıkarmaya hakkı olduğunu iddia etmektedir.
Bu Türkiye tarafından kabul edilebilir bir tutum
● Türkiye buna karşı Bulgaristan’a karşı sert bir olmadığından Türk hükümetleri Yunanistan’ın
tavır almaktan kaçınmış, Bulgaristan’ı bu Ege’de karasularını tek taraflı olarak 12 mile
politikasını değiştirmek zorunda bırakmıştır. çıkarmasının Türkiye tarafından casus belli (savaş
Böylece Bulgaristan’da bulunan nedeni) sayılacağını açıklamıştır.
Türk ve Müslüman azınlığın, gecikmeli de olsa
Türk ve Müslüman isimlerini geri almalarına ve ● Yunanistan’a bırakılan Doğu Ege adalarını
tekrar ülkeye dönmelerine imkân sağlanmıştır. imzalamış olduğu uluslararası anlaşmalarda
belirlenmiş olan “silahsızlanma” hükmüne rağmen,
bu adalar 1974 Kıbrıs olaylarından sonra
silahlandırılmıştır. Karasuları sorunuyla ilgili olarak
6 millik karasularının üzerinde 10 millik
"ulusal hava sahası" olduğu iddia edilmektedir.
Yunanistan, Türk devlet uçaklarından uçuş
planlarını istemekte ve Atina FIR (Flight
Information Region) hattının ihlal edildiğini öne
sürmektedir. Türkiye ise, Yunanistan’ın
FIR sorumluluğunu “kötüye kullanmasından ve bu
sorumluluğu egemen hakları içeriyormuş gibi
kullanmaya çalışmasından” şikâyet etmektedir.
Bulgaristan’da Türklere yapılan baskıyı ve göç
edenleri tasvir eden temsili bir resim

50
https://t.me/tarihogretmenleri
uygulama kararı, Türkiye'nin iyi niyetli ve yapıcı
gayretlerinin örnekleridir.
Kıbrıs Sorunu
● Türkiye ile Yunanistan arasında uzun yıllardır
devam eden "Kıbrıs sorunu" bu dönemde de en
önemli sorunlardan biri olmaya devam etmiştir.
Türkiye, Kıbrıs'ta iki toplumun da eşit haklara
sahip olduğu bir cumhuriyet yönetiminin sorunu
çözeceği tezini savunmaktadır. Rum tarafının
Ocak 1996’da Ege Denizindeki Kardak Kayalıkları
yüzünden Türkiye ve Yunanistan savaşın eşiğine kadar uzlaşmaz tutumu konunun uluslararası platforma
gelmiştir taşınmasına yol açmıştır. Bundan sonra BM
Genel Sekreteri ve özel temsilcileri iki toplum
liderleri ile birçok görüşmeler yaptı. 1992 yılı
sonlarına kadar yapılan görüşmelerde bir
çözüme ulaşılamadı.

● Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)'nin AB'ye


1990'da yaptığı tam üyelik başvurusu 1997
Lüksemburg Zirvesi'nde kabul edildi.

● 1999 Helsinki Zirvesi'nde Kıbrıs sorununun


Rauf Denktaş ve Glafkos Klerides çözümünün GKRY'nin AB'ye üyeliği konusunda
ön şart kabul edilmemesi Rum tarafının
● Türkiye ile Yunanistan arasında diğer bir çözümsüzlük politikasına devam etmesine sebep
anlaşmazlık konusu ise sistemli bir şekilde temel oldu. Böylece Kıbrıs sorunu, AB'nin müdahil
insani hak ve özgürlüklerden yoksun bırakılan Batı olmasıyla birlikte yeni bir boyut kazanırken
Trakya'daki Müslüman Türk azınlığın durumudur.
sorunun çözümü daha da güçleşti.
Bugün Batı Trakya’da 120–130 bin Türk
yaşamaktadır. Türk azınlığın hakları; 1923 yılında
imzalanan Lozan Antlaşması, muhtelif uluslararası ● Kıbrıs sorununun çözümü için BM Genel
sözleşme ve belgeler, hatta Yunanistan'ın kendi Sekreteri Kofi Annan'ın taraflara sunduğu plana
anayasası tarafından güvence altına alınmıştır. göre: Kurulacak Birleşik Kıbrıs
Ancak uluslararası sorumluluklarının aksine Cumhuriyeti'ndeki bakanlıkların en az üçte biri
Yunanistan, Türk azınlığa karşı, hayatlarının her Türklerden oluşacak, devlet başkanlığı ve
alanında ayırımcı politikalar yürütmektedir. başbakanlık makamları on ayda bir Türkler ve
Rumlar arasında değişecekti. Annan Planı uzun
● Türkler güvenliklerinden emin değildirler. müzakerelerden sonra taraflarca kabul edilerek
Kültürel varlıkları yok edilmektedir. Eğitim ve din Nisan 2004'te referanduma sunulmuştur. Bu
alanlarında gördükleri baskılar azınlık üyelerinin
plana Türkler (% 65) evet derken, Rumlar (% 76)
hayatlarını büyük ölçüde etkilemektedir.
hayır oyu kullandılar. Buna rağmen GKRY 1
Azınlık üyeleri çocuklarını istedikleri gibi eğitme
fırsatından mahrumdurlar ve tam bir din Mayıs 2004'te AB'ye tam üye oldu. Bu gelişme ile
özgürlüğüne sahip değildirler. Yunan mahkemeleri Kıbrıs, Türk-Yunan ilişkilerinde doğrudan bir
"Türk" kelimesinin kullanılmasını yasaklamışlardır. sorun olmaktan çıkarken AB ile Türkiye arasında
bir sorun hâline gelmiştir.
● Türkiye, Yunanistan ile ortak bir anlayışa
varabilmek için her türlü gayreti göstermektedir. ● ABD ve AB başta olmak üzere uluslararası
Nitekim AB öncülüğünde oluşturulan ve her iki kamuoyunun, çözüme onay veren Türk tarafına
ülkenin sivil uzmanları tarafından tüm sorunlara yönelik taahhütlerinin büyük kısmı yerine
eğilinmesini öngören "Akil Adamlar" heyetine getirilmemiştir. Annan Planı'nın Türkiye ve KKTC
verdiği destek, Temmuz 1997 tarihli Madrid açısından en önemli faydası, Kıbrıs'ta çözüm
Deklarasyonu'nun hayata geçirilmesi için sarf ettiği
isteyen tarafın Türkler olduğunu dünya
çabalar, iki ülke arasındaki Ege sorunlarının barışçıl
yollarla çözümünü öngören 12 Şubat ve 11 Mart kamuoyuna göstermek olmuştur. Mart 2008'de
1998 tarihli öneriler ve son olarak Ege'de güven alınan bir kararla iki tarafı birbirinden ayıran
artırıcı önlemler ile ilgili "Mutabakat Muhtırası"nı Lokmacı Sınır Kapısı açılmıştır. Günümüzde

51
https://t.me/tarihogretmenleri
Kıbrıs sorununun çözümü için görüşmeler arasındaki ilişkilerin daha da yumuşamasına neden
devam etmektedir. olmuş ve bu sıcak atmosfer ikinci tur görüşmelerine
de yansımıştır.
● Bölücü terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah
Öcalan’ın, Şubat 1999’da Kenya’nın başkenti ● Üçüncü tur görüşmeler, uzman kuruluş
Nayrobi’deki Yunan Büyükelçiliği’nden ayrıldıktan temsilcilerinin de katılımlarıyla, turizm, çevre ve
sonra, hava alanında Türk yetkililer tarafından ticaret konularında 21–22 Ekim 1999 tarihlerinde
yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi, Ankara-Atina Ankara'da; kültür, bölgesel işbirliği, organize suç,
ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. yasadışı göç, uyuşturucu kaçakçılığı ve terörizm
konularında 25–26 Ekim 1999 tarihlerinde Atina'da
● İki ülke ilişkilerinde son zamanlarda başlayan yapılmıştır. 8 Aralık 1999 günü Atina'da toplanan
yumuşama süreci çerçevesinde, Türk Dışişleri Steering Komitesi'nde ise üzerinde görüş birliğine
Bakanı Yunan meslektaşına 24 Mayıs 1999 varılan anlaşma taslaklarının müzakeresi
tarihinde, mevcut sorunların birlikte çözümü tamamlanarak, nihai anlaşma metinleri
amacıyla bir çağrıda bulunmuştur. 30 Haziran oluşturulmuştur.
1999'da New York 'ta bir araya gelen iki ülke
dışişleri bakanları, turizm, çevre, kültür, ticaret, ● Yunanistan Dışişleri Bakanı'nın 19–22 Ocak
organize suçlar, uyuşturucu kaçakçılığı, yasadışı 2000'de Türkiye'ye yaptığı resmi ziyaret ile Türk
göç ve terörizm gibi konularda ikili anlaşmalar Dışişleri Bakanı'nın 3–5 Şubat 2000'de
yapılması hususunda görüş birliğine varmışlardır. Yunanistan’a yaptığı resmi ziyaretler sırasında,
sözü edilen konularda 9 işbirliği antlaşması
imzalanmış; ayrıca ikili ilişkiler ile bazı bölgesel ve
uluslararası konular ele alınmıştır.

● Yunan ve Türk askerî birliklerinin Haziran


2000’de Yunanistan’da birlikte gerçekleştirdikleri
NATO tatbikatı ise, askerî alanda da işbirliği
gerçekleştirildiğini göstermesi açısından önem
taşımaktadır.

● 2002 yılı başından itibaren Türk ve Yunan


tarafları “düşük politika” konularından “yüksek
politika” konularını düzenli olarak tartışmaya
geçmiş, böylece yumuşama yeni bir boyut
kazanmıştır. New York’ta yapılan Dünya
Ekonomik Forumu’nda bir araya gelen Türk ve
Yunan dışişleri bakanları, iki ülke arasındaki en
önemli anlaşmazlık konularından birini oluşturan
Ege sorunları konusunda geniş bir diyalog başlatma
kararı almıştır.

● Yunanistan’ın 2003 Ocak ayında AB Dönem


Başkanı olması ile Ege konusu yeniden gündeme
taşınmış ve bu sorun AB platformunda daha yoğun
bir tartışmaya açılmıştır. Ege sorunu sadece
Türkiye-Yunanistan ilişkilerini değil, Türkiye-AB
ilişkilerini de etkileyecek bir unsur olarak
değerlendirilmektedir.

● Her iki ülke Dışişleri Bakanlıkları arasında, sözü


edilen konulardaki görüşmelerin ilk turu Temmuz
ayı içerisinde tamamlanmış, ikinci tur görüşmeler
ise 9–10 Eylül 1999'da Atina'da ve 15–16 Eylül
1999'da Ankara'da gerçekleştirilmiştir. Aynı yıl
meydana gelen Marmara ve Atina depremleri
sonrasındaki işbirliği ve dayanışma, iki ülke
52
https://t.me/tarihogretmenleri
destek olmuş, bölge halkıyla kurulan diyalog ve
kültürel ilişkilerin etkisi ve bölge halkının da
isteğiyle bu güç 1 tugaya çıkarılmıştır. Yine Zenica
bölgesinde bir mekanize piyade tugayı
görevlendirilmiştir.

● 1997'de başlayan Arnavutluk Çatışmaları


sırasında yaklaşık 1500 kişilik bir kuvvet bölgedeki
Türk halkını korumak ve Çok Uluslu Güce yardım
için görevlendirildi. 1999'da Kosova Sorunu’nun
çözümüne yönelik olarak 10 adet F15 savaş uçağı
görevlendirildi.

● Afganistan'a ise 11 Eylül İkiz Kule saldırısından


sonra başlatılan operasyon çerçevesinde önemli bir
destek sağlanmış, Türk ordusu Kabil Bölge
Türk Ordusu’nun Barış Gücü Komutanlığı dâhil birçok görev ifa etmiştir.
Görevleri Türk Ordusunun Yurt Dışı
● Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası barışı Faaliyetleri
koruma faaliyetleri önem kazanmıştır. Türkiye
TBMM kararları çerçevesinde Somali, Bosna-
Hersek, Arnavutluk, Kosova ve Afganistan
örneklerinde olduğu gibi, barışı koruma ve
uygulama harekâtlarına barış gücü olarak
katılmıştır. Türkiye, BM, NATO ve AB
liderliğindeki çeşitli barış görevlerine iştirak etmek
ve destek vermek suretiyle, dünyadaki çeşitli barış
operasyonlarına katkısını sürdürmektedir.

Türk Askeri Kosova’da sevgiyle karşılandı

● 1988'den bu yana TSK, 5 BM, 1 AGİT,


1 Bölgesel Gözlem Misyonu ve 8 BM öncülüğünde
Barışı Destekleme Harekâtı'na katılmıştır.

● 1993 yılında Türk ordusu 300 kişilik bir kuvvetle


BM Barış Gücüne bağlı olarak Somali'ye gitmiştir.
Somali, Türk Ordusunun Kore Savaşı'ndan sonra
yurt dışındaki ilk görevi olmuştur.

● Balkanlarda Bosna Hersek Sorununun çözümü


çerçevesinde 1.400 kişilik Türk Barış Gücüyle
53
https://t.me/tarihogretmenleri

● 28 Haziran 1868’de Yaralı ve Hasta Askerlere


Yardım ve Destek Cemiyeti" daha sonra Hilal-i
Ahmer adıyla kurulan cemiyet insaniyetçilik, ayrım
gözetmemek, tarafsızlık, bağımsızlık çerçevesinde
çalışan kamu yararına yarı-gönüllü sosyal hizmet
kuruluşudur.

Kızılay’ın Amaçları
● Kızılay savaşta felâkete uğrayanları koruyan 12
Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleriyle
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin taraf bulunduğu
uluslar arası anlaşmaların kendisine yüklediği
hizmetleri görür veya yerine getirilmesine yardımcı
olur,

● Kızılay barışta yurt içinde ve yurt dışında vukua


gelen her türlü afet ve felâketlere karşı Tüzüğü
dâhilinde üzerine düşen hizmetleri yerine getirir,

● Kızılay insaniyetçi hukuk ilkelerine bağlı kalır,


sağlık ve sosyal dayanışmayı destekler, sosyal
refahın geliştirilmesine yardımcı olur,

● Kızılay Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Kızılay-


Kızılhaç Dernekleri Federasyonu ve bu federasyona
dâhil ulusal kuruluşlarla amaç ve işbirliği yapar.
● Kızılay bu amaçlar çerçevesinde Türkiye’de ve
dünyanın birçok bölgesinde doğal afetlere ve
kazalara Türk insanının yardım severliğinin bir
göstergesi olarak hizmetlerde bulunmuştur.

Kızılay’ın Yurt Dışı Faaliyetleri

Kızılay
54
https://t.me/tarihogretmenleri
● 1983 milletvekili genel seçimlerinde Turgut
Özal’ın liderliğindeki Anavatan Partisi (ANAP)
iktidara geldi. ANAP Hükûmeti ekonominin
liberalleşmesi konusunda hızlı adımlar attı ve
1987’ye kadarki ilk iktidar döneminde ülke
ekonomisinde belirgin iyileşmeler görüldü.
Türkiye’nin dünyaya açılmasında önemli adımlar
atılarak AB’ye tam üyelik için başvuru yapıldı.

● 1987’de yapılan referandum ile 12 Eylül askerî


müdahalesi sonucunda siyaset yasağı konan
Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin
Erbakan ve Alparslan Türkeş’in siyasi yasakları
kalktı. Kasım 1987 seçimlerinden ANAP yine
birinci parti olarak çıktı. 31 Ekim 1989’da TBMM
kararıyla cumhurbaşkanı olan Turgut Özal’ın yerine
Yıldırım Akbulut başbakan oldu.

Turgut Özal

● 1991 seçimleri sonucunda Süleyman Demirel


başbakanlığında DYP-SHP Koalisyon hükûmeti
kuruldu. Turgut Özal’ın 1993 yılında ölümü ile
Süleyman Demirel cumhurbaşkanı oldu. Süleyman
Demirel’in yerine Tansu Çiller DYP genel başkanı
ve Türkiye’nin ilk kadın başbakanı oldu. Bu
dönemde Türkiye, AB standartlarına uyum
sağlamak amacıyla Temmuz 1995’te Anayasa’da
özellikle siyasi partilerle ilgili bazı yasaklar
kaldırılırken siyasi partilere üye olma şartı ve yaşı
gibi birçok konuda değişiklik yapıldı.

Türkiye’de Meydana Gelen Önemli


Gelişmeler

a) Siyasi Gelişmeler
55
https://t.me/tarihogretmenleri
Abdullah Gül
b)Terör
● Jeopolitiği ve coğrafi konumu Türkiye’nin birçok
dış güçler bakımından ihmal edilemeyecek bir
bölgede bulunduğunu göstermektedir. Komşu
ülkelerin istikrarsız siyasi yapıları; niyet ve araçları
yönündeki güvenliğimizi tehdit edici politikaları;
Türkiye’nin güçlenmesi karşısında duydukları
korku sıcak savaşa başvuramadıkları için terörü
desteklemelerini gündeme getirmektedir.

Süleyman Demirel ● Bu gün Türkiye ile bir “sıcak savaş “a girmeyi


kendi açılarından faydalı görmeyen bu ülkeler
● AB ile gümrük birliği antlaşması imzalandı. 1995 Türkiye’de yıkıcı unsurları bularak onları eğiterek
ile 2001 yılları arasında Türkiye’yi Necmettin perde arkasından “Soğuk Savaş “yolu ile Türkiye
Erbakan, Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit yurdunu bölmek ve Türk milletini içten çökertmek
başbakanlığındaki koalisyon hükûmetleri yönetti. hedefini gütmektedirler.
Bu dönemde Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam
üyeliğini sağlamak için önemli çalışmalar ● Terörle mücadelede başarılı olunabilmesi için
yapılırken hazırlanan “Ulusal Program” sadece güvenlik güçlerinin önlem ve çalışmalarının
çerçevesinde AB’ye uyum yasaları çıkarıldı. yeterli olmayacağı açıktır. Çünkü terörizm, sadece
bir güvenlik sorunu değildir. Aynı zamanda
ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi nedenlere de
bağlı bir olgudur. Bu nedenle terörle mücadele de
bütün kurum ve kuruluşların ortak tavır takınmaları
ve bu konuda üstlerine düşen görevleri en iyi
şekilde yapmaları gerekmektedir.

● Türkiye’de terörizm tehdidinin ortadan


kaldırılabilmesi için;

● Terör örgütlerinin hedef kitlesi durumunda


bulunan gençleri terör örgütlerinin
propagandalarından korumak için eğitim
seviyelerinin yükseltilmesi ve terör örgütlerinin
Ahmet Necdet Sezer zararlı faaliyetlerine karşı gençlerin
bilinçlendirilmesi,
Mayıs 2000'de Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanı
seçildi. 2002 ve 2007 ve 2011’de yapılan ● Terör örgütlerinin istismar ettiği işsizlik oranının
seçimlerde tek başına iktidara gelen Adalet ve düşüklüğünü gidermek için üniversite mezunu olan
Kalkınma Partisi (AKP)’nin kurduğu hükûmet çalışma çağındaki gençlerin yeni istihdam alanları
ülkeyi yönetmektedir. Görev süresi dolan Ahmet yaratılması,
Necdet Sezer’in yerine 2007’de Abdullah Gül
cumhurbaşkanı seçilmiştir. ● Ülkedeki sanayi yatırımlarının geliştirilmesi, yan
sanayi dallarının açılmasıyla beraber insanların
gelir seviyelerinin yükseltilmesi ve yaşam
şartlarının yükseltilmesi,

● Ülkedeki gelir dağılımındaki adaletsizliğin


giderilmesi, büyük şehirlerdeki gecekondulaşmanın
ve çarpık kentleşmenin önlenmesi,

● Eğitim ve sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması,


bireylerin insan haklarının ve özgürlüklerinden tam
olarak yararlanılmasını sağlamak, gibi
uygulamalara başvurulabilir.

56
https://t.me/tarihogretmenleri
Aletsel büyüklüğe göre 7,5 büyüklüğünde
gerçekleşen deprem, büyük çapta can ve mal
kaybına neden olmuştur.
Açılım Süreci
● Demokratik açılım süreci Başbakan Recep ● 17 Ağustos depremi, tüm Marmara Bölgesi'nde,
Tayyip Erdoğan'ın başlatmış olduğu Türkiye'de Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir alanda
insan haklarına saygı, demokrasi, özgürlükler ve hissedildi. Resmi raporlara göre, 57.840 ölüm,
standartlarını geliştirmeyi amaçlayan bir projedir. 143.953 yaralı oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285.211
Projenin bir diğer ismi de Milli Birlik ve Kardeşlik konut, 42.902 işyeri hasar gördü.
Projesi'dir.

● İçişleri Bakanı Beşir Atalay projenin temel


hedefinin demokratik standartların geliştirilmesi ve
Türkiye'nin terörle sorunun bitirilmesi olduğunu
ifade etmiştir. Başbakan Erdoğan "Biz kısa vadede
genelge yayınlayarak, orta vadede yasalar ve uzun
vadede anayasa değişiklikleri yaparak gerekli
adımları atacağız." demiştir.

● Açılım süreci içinde BDP milletvekilleri


İmralı’da Apdullah Öcalan’la görüşmeler yapmıştır.
Kandilde sözde PKK lideri Murat Karayılan almış
olduğu kararla Nisan 2013’te silah bırakmış ve
PKK ülkeyi terk etmeye başlamıştır. Türkiye’de bu
süreci gölgelemeye çalışan birkaç tatsız olay
yaşanmıştır. Reyhanlı patlaması buna bir örnektir.

c) 1999 Depremi ● Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000


● 1999 Gölcük Depremi, İzmit Depremi, Marmara kişiyi evsiz bırakmıştır. Yaklaşık 16 milyon insan,
Depremi ya da 17 Ağustos 1999 depremi, 17 depremden değişik düzeylerde etkilenmiştir. Bu
Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03.02’de nedenle Türkiye'nin yakın tarihini derinden
gerçekleşen, Kocaeli Gölcük merkezli depremdir. etkileyen en önemli olaylardan biridir. Deprem
57
https://t.me/tarihogretmenleri
gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, Zaman akıp gitse de acının, korkunun,
gerekse sebep olduğu maddi kayıplar açısından son sarsıntının büyüklüğü A. L. gibi birçok insanın
yüzyılın en büyük depremlerinden biridir. yüreğinden hâlen geçmiyor…

● 1999 Düzce Depremi merkez üssü 12 Kasım


1999 Cuma günü saat 18.57'de aletsel büyüklüğü
7,2 şiddetindedir. Deprem merkez üssü Düzce ve
çevresinde yıkıma yol açtı. 30 saniye süreyle etkili
olan deprem, pek çok ilin yanı sıra Ukrayna'dan da
hissedildi.

● Depremde ölü sayısı 845, yaralı sayısı 4948,


hasar gören ve derhal yıkılması gereken bina sayısı
3395, yıkık ya da ağır hasarlı ev sayısı 12939, iş
yeri sayısı ise 2450'dir.

● Körfez depremi ülkemizin gerek nüfus gerekse


ekonomik aktivite bakımından en ağırlıklı
bölgesinde etkili olmuştur. Deprem, Kocaeli,
Sakarya, Yalova, İstanbul, Bolu, Bursa ve Eskişehir
illerini kapsamış, ancak Kocaeli, Sakarya ve
Yalova'da ağır can ve mal kaybına yol açmıştır.

● Deprem nedeniyle konut, ticari ve sınai yapı, yol


otoyol, köprü, diğer altyapı, ulaşım aracı, makine
teçhizat ve mamul-yarı mamul mal stoklarında
önemli kayıplar ortaya çıkmıştır. Deprem
sonrasında gerek bir süre için üretimin durması
29 yaşındaki A. L. her akşam yaptığı gibi gerekse belirli bir dönem düşük kapasite ile
yatmaya hazırlanıyor. Açık olan TV’yi çalışılması nedeniyle milli hâsılada da kayıp
kapatmıyor, sadece sesini biraz kısıyor. Evdeki oluşacaktır.
kız kardeşinin odasına bir göz atıyor, kapısını
hafif aralık bırakıyor. TV’nin karşısındaki ● 7 Eylül 1999 tarihi itibariyle çeşitli kaynaklardan
kanepenin karşısına kuruluyor, hafif uzanır gibi kamuoyuna açıklanan bilgilere ve çeşitli
yapıyor. Uykusu çok ama içeride onu bekleyen varsayımlara dayanan ilk tahminlere göre, depremin
yatağına gitmeyi aklından bile geçirmiyor. Bir sermaye birikimi ve milli hâsıla üzerindeki etkisinin
yastık ve bir pikeyle birlikte rutin gecelerinden 9–13 milyar dolar aralığında olması
birine daha hazırlanıyor. beklenmektedir.
17 Ağustos Pazar bugün... 1999’da yaşanan o
● 1999 depremleri Türkiye'de önemli ekonomik,
büyük acıların üzerinden 9 yıl geçti... psikolojik ve sosyal sarsıntılara yol açmıştır. 23
Ekim 2011 yılında merkez üssü Van olan 7,2
58
https://t.me/tarihogretmenleri
şiddetinde Van - Erciş depremi meydana geldi. Bu eğitim, sağlık, konut, turizm ve diğer sektörlerdeki
depremde 601 kişi hayatını kaybetti. 2871 kişi yatırımları da içine alan ve yörenin topyekun sosyo-
yaralandı. ekonomik kalkınmasını hedefleyen, çok sektörlü,
entegre ve sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı ile
ele alınan bir bölgesel kalkınma projesi olarak
 Bu depremde ölü sayısının az olmasının nedeni; anlaşılmaktadır.
Kısa süre de kurtarma çalışmalarının olması, eskiye
göre binaların sağlam olmasıdır. ● Proje tamamlandığında, yılda 50 milyar
● Bu büyük afetlerin verdiği zararı en aza indirmek metreküp'ten fazla su akıtan Fırat ve Dicle nehirleri
için yurt çapında toplumsal dayanışma ve üzerinde kurulan tesislerle, Türkiye toplam su
işbirliğinin ne kadar gerekli olduğu ortaya çıkmıştır. potansiyelinin %28'i kontrol altına alınacak, 1,7
milyon hektarın üzerinde arazinin sulanması ve
● Bu durum Türkiye’de zayıfladığı düşünülen 7476 megavatın üzerinde kurulu bir kapasiteyle,
yardımseverlik, dostluk, komşuluk ve insan sevgisi yılda 27 milyar kilovat saatlik elektrik enerjisi
gibi değerlerin hala önemli olduğunu göstermiştir. üretilmesi sağlanacaktır.

● Deprem Türkiye’nin komşu Yunanistan gibi ● GAP'ın meydana getireceği yüksek tarım ve
dostluk ilişkilerinin zayıf olduğu devletlerle olan sanayi potansiyeli Bölgede gelir düzeyini 5 kat
münasebetlerin iyileşmesi için fırsat doğurmuştur. artıracak, Bölge nüfusunun yaklaşık 3,8 milyonuna
Aynı yıl Atina’da meydana gelen deprem de iş imkânı yaratılacaktır.
Türkiye, Yunanistan iyi komşuluk elini uzatmış bu
gelişmeler iki taraf arasındaki ilişkilerin e)Kültürel Gelişmeler ve Sosyal Hayat
normalleşmesi için önemli olmuştur. ● Köyden kente göç olgusu artarak devam etti.
Şehirlerde yaşama oranı 2007'de %70,5'e çıktı.
Şehirlerde göçü artıran etkenler arasında tarımda
makineleşme, sanayileşmeyle beraber şehirlerde iş
gücüne duyulan ihtiyacın artması ve şehirlerdeki
hayat standartlarının etkisi vardır.

● Türkiye'de ilk renkli televizyon yayını 1984'te


başladı. 1990'da ilk özel televizyon kanalının
açılması ve 1994 yılında Özel Radyo ve Televizyon
Yasası'nın çıkması ile çok sayıda özel radyo ve
televizyon, yayın hayatına başladı. İnsanlar bu özel
televizyon ve radyolar sayesinde dünyadaki siyasi,
sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmeleri çok daha
yakından takip etmeye başladılar.

● Bu dönem hikâye ve romanında da yeni bazı


özellikler kendisini gösterir. Bireysellik, toplumcu
gerçekçilik, postmodern anlayış, sosyal tenkit vb.
hemen her okuyucuya hitap eden bir çeşitlilikle
sunulmuştur. Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat
Ödülü'nü alması edebiyat alanında en önemli
uluslararası başarı olmuştur. Eğitim öğretim ve
okuma yazma oranlarında önemli bir artış oldu.
Bununla birlikte kültürel ve sanatsal faaliyetler ile
kitap, gazete ve dergi satışlarında yeterli artış
sağlanamadı.
d) GAP ( Güneydoğu Anadolu Projesi)
● Aşağı Fırat ve Dicle havzalarındaki geniş
ovalardan oluşan Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde:
Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis,
Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak illerini kapsayan
"Güneydoğu Anadolu Projesi" kavramı, Fırat ve
Dicle nehirleri üzerinde yapımı öngörülen barajlar,
hidro elektrik santraller ile sulama tesislerinin yanı
sıra kentsel ve kırsal alt yapı, ulaştırma, sanayi,

59
https://t.me/tarihogretmenleri

Naim Süleymanoğlu

● 1992 Barcelona Olimpiyat Oyunlarında M. Akif


Pirim grekoromen güreşte 24 yıl aradan sonra
● 1993 yılında Türkiye'de ODTÜ'den ilk internet şampiyon olmuştur. Türk Millî Futbol Takımının
bağlantısının kurulması ve bilgisayar 2002 dünya şampiyonasında ve 2008 Avrupa
kullanıcılarının sayısının hızla artması, özellikle Futbol Şampiyonasında 3. olması millî takım
genç nüfus üzerinde çok etkili oldu. Okullarımızda düzeyinde en önemli başarılardır.
bilgisayar laboratuarları oluşturularak internet
kullanımı yaygınlaştırıldı. Kısa sürede evlerdeki
bilgisayar ve internet abone sayısı arttı. Türk sporu
1980'lerin sonlarından itibaren uluslararası alanda
büyük başarılar elde etmiştir.

2002’de Dünya Futbol Şampiyonasında 3. olan millî


takımımız

f) Ekonomik Gelişmeler
● 1980'den sonra ekonomi önceki dönemlere göre
büyük bir değişim gösterdi. 24 Ocak 1980'de alınan
kararlar Türk ekonomi anlayışında bir dönüm
İnternet Hastalığı noktası oldu. Bu kararlara göre ödemeler dengesini
düzeltmek, enflasyonu düşürmek, serbest piyasa
● Naim Süleymanoğlu'nun 1988 Seul ekonomisine geçmek ve ihracata yönelik üretimi
Olimpiyatları'nda altın madalya kazanmasıyla teşvik etmek temel önceliklerdi. İhracatı artırmak
başlayan süreç, birçok branşta olimpiyat için özel sektöre düşük faizli kredi verilmesi, vergi
madalyaları kazanılmasıyla devam etmiştir. En çok iadesi ve ucuz döviz bulmada yardım gibi
altın madalya Naim Süleymanoğlu, Hafız kolaylıklar sağlandı.
Süleymanoğlu ve Halil Mutlu başta olmak üzere
halterci sporcular tarafından kazanılmıştır. ● 1980'lerin sonuna gelindiğinde artık yabancı
sermaye girişi ve ihracat artmıştır. Dış ticaret
tabloları incelendiğinde ihracat ürünleri içinde
sanayi ürünlerinin ağırlığının artmaya başladığı ve
enflasyon oranlarının düştüğü görülür. Fakat yine
de dış ticaret açığı kapatılamamıştır.

60
https://t.me/tarihogretmenleri
● 1997, 1998, 2001 ve 2008 yıllarında yaşanan
ekonomik krizler Türk ekonomisini olumsuz
etkilemiştir. Bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak
ve dış ticaret açığını kapatabilmek için İMF
(Uluslararası Para Fonu) ile anlaşmalar
imzalanmıştır. Ocak 2005'ten itibaren Türk
lirasından altı sıfır silinmiştir.

● Serbest piyasa ekonomisinin temel şartlarından


biri olan devletin ekonomi üzerindeki kontrolünü
ortadan kaldırmak için Özelleştirme Yüksek
Kurulu gibi kurumlar kuruldu. Merkez Bankası,
hazırlanan kanunlarla hükûmetlerin bankalar
üzerindeki etkisini ortadan kaldıracak bağımsız bir
yapıya kavuşturuldu. Yabancı sermayenin
Türkiye'ye gelmesi için teşvikler verildi.

● Devletin ekonomideki etkisini en aza indirmek


için özelleştirme büyük bir hız kazandı. İhracat
teşviklerine devam edildi. Sanayi ürünlerinin
toplam ihracat içindeki oranı % 94,2'ye kadar
yükseldi. İhracatın artması, turizmin gelişmesi ve
turizm gelirleri döviz sıkıntısının azalmasını
sağladı. Küreselleşmenin etkisiyle ithalat büyük bir
hızla arttı. Dış ticaret açığı günümüzde de en
önemli problemlerinden biri olmasına rağmen
Türkiye ekonomisi dünyanın en büyük 20
ekonomisi arasına girmiştir.

61
https://t.me/tarihogretmenleri
amaçlayan sürdürülebilir insani kalkınma felsefesi
üzerine kurulmuştur. Kalkınmada adalet,
katılımcılık, çevrenin korunması, istihdam,
mekânsal planlama ve altyapı geliştirilmesi GAP'ın
temel stratejileridir. Projenin büyük bir kısmı
bitirilmiştir. Kalan kısmı için çalışmalar devam
etmektedir.

1989 'da çıkarılan kanunla Türkiye'de kişilerin döviz


satın alması ve bulundurması serbest bırakıldı.

● Temel hedefi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi


halkının hayat standardını yükselterek diğer I) KÜRESEL SORUNLAR
bölgelerle arasındaki gelişmişlik farkını ortadan
kaldırmak, tarımda verimliliği ve iş imkânlarını
artırarak millî kalkınma hedeflerine katkıda a) Çevre Kirliliği
bulunmak olan GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi), ● Doğal dengenin, tüm canlıların yaşamını tehdit
çok sektörlü, bütünleşmiş ve sürdürülebilir bir edecek derecede ve büyük oranda insan faaliyetleri
kalkınma projesidir. sonucunda kirlenerek bozulmasıdır.

● Çevre Kirliliğine: Filtre edilmeden atmosfere


● Ülkemizin öz kaynaklarıyla "yapılmakta olan zehirli gazlar bırakılması, Asit yağmurları sonucu
proje, gelecek kuşaklar için kendilerini “Orman Ekosistemi”nin yok olması, Aşırı tarımsal
geliştirebilecekleri bir ortam yaratılmasını ilaç kullanılmasıyla “Kimyasal Kireçlenme”

62
https://t.me/tarihogretmenleri
oluşması, Sularda, tarım topraklarında “Kurşun” vb. kutupların ve dağ buzulların erimesine sebep olması
ağır metallerin birikmesi, Teknoloji kazaları ve ve deniz seviyesinin yükselmesi küresel ısınmanın
doğal afetler, gibi etkenler yol açmaktadır. gerekçeleridir. Okyanus akıntısı değişikliklerinin,
“El Nino” gibi kasırgalara yol açması bunun bir
göstergesidir.
● Küresel ısınmanın etkisinin XXI. yüzyılda yoğun
olarak görüleceği, buzulların erimesiyle denizlerin
su seviyelerinin yükseleceği bilinmektedir.
İnsanların büyük bir kısmının yaşadığı dünyanın
tarımsal üretim deposu olan kıyı ovalarının sular
atında kalacağı bilim adamları tarafından
açıklanmaktadır. Ayrıca iklimlerde değişmeler
olacağı, kuraklık ve su ihtiyacının artacağı, bazı
yerlerin çölleşeceği, yağışların dengesizleşeceği ve
2025 yılı itibarıyla dünya nüfusunun yarısının
susuzlukla mücadele etmek zorunda kalacağı
tahmin edilmektedir. 2050'ye kadar ise bitki ve
● Çevre Kirliliğinin önlenmesi için: Toplumun,
hayvan türlerinin dörtte birinin yok olacağı ve bu
çevre sorunlarına karşı duyarlılığı arttırılmalı,
durumun doğal dengeyi geri dönülemez şekilde
Kimyasal atıkların etkileri ve petrol sızıntıları
bozacağı ifade edilmektedir.
uydulardan izlenmeli, Kirlilik temizleme
çalışmalarında ileri teknolojiler kullanılmalıdır.

b) Küresel Isınma
● Bir seranın cam ile kaplı çatı ve yan duvarlarına
çarpan güneş ışınları sera camından kolayca içeri
girer. Ancak, sera içindeki cisimlere çarpan ışın
enerjisi, ısı enerjisine dönüşür ve dalga boyları
değişir. Bu dalga boyundaki ısı enerjisinin sera
dışına çıkmasını camlar engeller ve geriye yansıtır.
Böylece güneş ışığı geldiği sürece sera ısınmaya
devam eder. Seranın içiyle dışarısı arasında büyük KÜRESEL ISINMANIN TÜRKİYE'YE OLASI
sıcaklık farkı oluşur. Bu fiziksel olaya "sera etkisi" ETKİLERİ
denir. Atmosferdeki doğal sera etkisinin, insan Çevre ve Orman Bakanlığının isteğiyle İstanbul
faaliyetleri sonucunda daha da artarak küresel Teknik Üniversitesi tarafından hazırlanan,
boyutta aşırı ısınmaya neden olmasıdır. "Türkiye için İklim Değişikliği Senaryoları"
başlıklı rapora göre; 2070'te Türkiye genelinde
sıcaklıkların 6°
C yükselmesi beklenmektedir. Bu durumda Ege,
Akdeniz, İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu
kesimlerinde sıcaklık yükselmeleri etkili
olacaktır. Karadeniz Bölgesi'nde yağışlar da %
20 civarında artarken güneyde ise % 30 civarında
her azalma görülecektir. Türkiye'de kar
yağmadığı kışlar görülürken beklenmedik zaman
ve yerlerde kar yağabileceği tahmin edilmektedir.
Ülkemizde enerji üretimi ve sulamada çok önemli
● Fosil yakıtların dumanı ve endüstri gazlarının bir yere sahip olan Fırat ve Dicle nehirlerinin
atmosfer dengesini bozması,CO2, metan gibi sera havzalarında yağışlar azalacak. Ekosistemlerinde
gazlarının kontrolsüz olarak atmosfere salınması, meydana gelecek değişme sonucu ülkemizdeki
yer ve atmosfer arasında, doğal “Karbon Döngüsü” birçok canlı türü de yok olma tehlikesiyle karşı
denk kapanmaması, Sanayi devrimiyle başlayan karşıya kalacaktır.
aşırı kirlenmenin artarak devam etmesi, maliyet
artışları getireceği için yeterli derecede önlem
alınmaması, her yıl milyonlarca ton “Karbon”un
atmosferde birikmesi, Atmosferdeki ısınmanın hızlı
bir KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİMİ yaratması,

63
https://t.me/tarihogretmenleri
● Bu protokolü imzalayan ülkeler, karbon dioksit
ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın
salınımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa
salınım ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz
vermişlerdir. Protokol, ülkelerin atmosfere
saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere
düşürmelerini gerekli kılmaktadır.

● Kyoto Protokolündeki amaç, “atmosferdeki sera


gazı yoğunluğunun, iklime tehlikeli etki
yapmayacak seviyelerde dengede kalmasını
BM'NİN ŞUBAT 2007 İKLİM DEĞİŞİMİ sağlamak”tır.
RAPORU
● Bu anlaşmayla: Atmosfere salınan sera gazı
Sıcaklık 2, 4 derece artarsa: Su sıkıntısı miktarı %5'e çekilecek, Endüstriden, motorlu
başlayacak, Kuzey Amerika'da kum fırtınaları tarımı taşıtlardan, ısıtmadan kaynaklanan sera gazı
yok edecek. Deniz seviyeleri yükselecek. Peru'da 10
miktarını azaltmaya yönelik mevzuat yeniden
milyon kişi su sıkıntısı çekecek. Mercan kayalıkları yok
olacak. düzenlenecektir.

Gezegendeki canlı türlerini yüzde 30'u yok olma ● Daha az enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen
tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Sıcaklık 5, 4 derece araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen
artarsa: Denizler 5 m yükselecek. Deniz seviyesi teknoloji sistemlerini endüstriye yerleştirme
ortalaması 70 metre olacak. Dünyanın yiyecek stokları sağlanacak, ulaşımda, çöp depolamada çevrecilik
tükenecek. temel ilke olacaktır. Atmosfere bırakılan metan ve
Sıcaklık 6, 4 derece artarsa: Göçler başlayacak. karbon dioksit oranının düşürülmesi için alternatif
enerji kaynaklarına yönelinelecektir.
Yüz milyonlarca insan uygun iklim koşullarında
yaşamak umuduyla göç yollarına düşecek.
● Fosil yakıtlar yerine örneğin bio dizel yakıt
Kadınlar su bulamadıkları için saçlarını kullanılacak, Çimento, demir-çelik ve kireç
kestirecekler. Denizler çölleşecek. Kuraklık yaşanacak. fabrikaları gibi yüksek enerji tüketen işletmelerde
Okyanuslardan aktarımla içme suyu elde edilecek. atık işlemleri yeniden düzenlenecektir. Termik
Suda yaşayan bazı hayvanlarımız ( kutup ayısı, santrallerde daha az karbon çıkartan sistemler,
teknolojiler devreye sokulacak, Güneş enerjisinin
fok balığı vs.) tırmanacak buz bulamayacaklar.
Yüzmekten yorulup ölecekler. önü açılacak, nükleer enerjide karbon sıfır olduğu
için dünyada bu enerji ön plana çıkarılacak ve Fazla
İnsanlar 50 yaşındayken susuzluktan 85 yaşında yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden daha fazla
gibi gözükecekler. Bebeklerin sakat doğma olasılığı vergi alınacaktır.
artacak.
d) Çernobil Nükleer Kazası
● Küresel ısınmaya alınabilecek önlemler: Enerji
dostu ampuller kullanılmalı, Televizyonlar bekleme
26 Nisan 1986
● Çernobil reaktör kazası, 20. yüzyılın ilk büyük
konumunda bırakılmamalı, Doğru ışıklandırma
nükleer kazasıdır. Ukrayna’daki Çernobil Nükleer
kullanılmalı, Klima yerine vantilatör kullanılmalı,
Güç Reaktörü’nün 4. ünitesinde meydana gelen
Evler ısı kaybına karşı yalıtılmalı ve Eşyalar,
kazayla büyük miktarda fisyon ürünleri salındığı
radyatörleri kapatmayacak şekilde yerleştirilmeli,
ortaya çıkmış, radyoaktif serpinti tüm Avrupa’ya ve
Atmosfere salınan sera gazlar kontrol altına alınıp
Türkiye’ye yayılmıştır.
azaltılması, “Kyoto Protokolü” hükümleri istisnasız
uygulanmalı.
● Çernobil nükleer reaktöründeki patlama
sonucunda çevre ülkelere yayılan radyoaktif
c) Kyoto Protokolü ( 11 Aralık 1997) parçacıkların büyüklüğü ve etkileri üzerine kazanın
● Kyoto Protokolü, Birleşmiş Milletler İklim üzerinden geçen yıllarda ciddi bilimsel
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine (BMİDÇS) bir araştırmaların yapılmamış ve radyasyon seviyesini
ek niteliğindeki uluslararası bir çevre anlaşmasıdır. gösteren sayısal değerlerin açıklanmamış olması
Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim kazanın olumsuz etkilerinin ortaya çıkarılmasını
değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya engellemiştir.
yönelik uluslararası tek çerçeve anlaşmasıdır.
● Çernobil kazasının Türkiye üzerinde önemli bir
etkisinin olmadığı şeklindeki açıklamalarına karşın,
64
https://t.me/tarihogretmenleri
radyoaktif değeri 600 Bq/kg’ın altında olduğu ● Gelişmiş ülkeler ise bu artışın dünyanın sosyo-
belirtilen ve İngiltere’ye ihraç edilen fındık İngiltere ekonomik dengelerini ve istikrarını bozabileceği
tarafından iade edilmiştir. Bu durum endişesini taşımaktadırlar.
Karadeniz’deki radyoaktif kirliliğinin etkilerini
göstermesi açısından önemli bir veridir. ● BM'nin raporlarına göre, ülkelerin nüfus artışları
mevcut hızıyla devam etmesi hâlinde dünya
nüfusunun 2030 yılında 10 milyara yaklaşacağı ve
bunun 8,4 milyarın gelişmiş ülkelerde yaşayacağı
tahmin edilmektedir.

Çernobil’den bir ses şöyle diyor: “Normal bir


insansındır! Sonra bir gün birdenbire Çernobil
insanına dönüşürsün. Herkes gibi olmak istersin
ama olamazsın. Sana farklı gözlerle bakmaya ● Bu durumda beslenme, temiz su ihtiyacı, işsizlik,
başlarlar. trafik ve haberleşme önemli sorunlar olarak ortaya
Sorarlar: “Korkutucu muydu? Santral nasıl yandı? çıkacaktır. Bu sorunları aşmak için; modern tarım
Neler gördün?” “Artık çocuğun olabilir mi? Eşin yöntemleri kullanmak, planlı şehirleşme yapmak,
seni terk etti mi?” İlk zamanlar hepimiz bir hayvana nüfus artışını yavaşlatmak, var olan kaynakları
dönüştürülmüştük. Herkes başını çevirip bize verimli şekilde kullanmak gerekmektedir.
bakıyordu. “Oradan gelmiş!”
Hepsinin ortak noktası ise Çernobilli olmaları… ● Dünyada nüfus artışı ile aynı hızda iş
Çernobilli olmanın acılarını yaşıyor olmaları… imkânlarının oluşturulamaması, hatta teknolojik
Svetlana ALEKSIYEVIÇ, gelişmeler sayesinde iş gücüne duyulan ihtiyacın
Çernobil’den Sesler, s. 114 her gün biraz daha azalması, işsizlik tehlikesini ön
plana çıkarmıştır. Yandaki "küresel işsizlik" adlı
grafikte de görüldüğü gibi işsizlerin toplam nüfus
e) Nüfus Artışı ve İşsizlik
içindeki oranı azalmasına rağmen, işsiz kişi
● 1650'lerde 500 milyon olan dünya nüfusu
sayısındaki artış devam etmektedir. 2008 yılında
2000'lerde 6 milyara yükselmiş ve her yıl bu nüfusa
dünyada yaşanan ekonomik krizin işsiz sayısını
yaklaşık 97 milyon insan katılmaktadır.
daha da artıracağı tahmin edilmektedir.
● Günümüzde dünya nüfusunun sadece 1 milyar
kadarı gelişmiş ülkelerde yaşarken, geri kalan 5
milyardan fazla insan, az gelişmiş veya geri kalmış
ülkelerde yaşamaktadır.

● Gelişmiş ülkelerde nüfus artış hızı ortalama %


0,5–1 arasında değişirken az gelişmiş ülkelerde %
2, geri kalmış ülkelerde % 2,5–3 civarında
gerçekleşmektedir.

● Bu durum dünyayı çözülmesi zor sorunlarla karşı


karşıya bırakmaktadır. Hızlı nüfus artışı gelişmekte
olan ülkelerde, kaynakların yetersiz kalkınma
çabalarının sonuçsuz kalmasına, ekonomik ve
sosyal sorunların artmasına neden olmaktadır.

65
https://t.me/tarihogretmenleri
gelişmeler, tarımsal üretimdeki verimliliği büyük
oranda artırmıştır. Yeryüzünde tarıma elverişli
topraklar sınırlı olmasına rağmen verimlilik artışları
sayesinde birim araziden elde edilen ürün miktarı
büyük oranda artırılabilmektedir.

● Buna son zamanlarda gen mühendisliği alanında


kaydedilen gelişmeler de eklendiğinde
yeryüzündeki kaynakların israf edilmeden
kullanılması ile bugün yeryüzünde açlık diye bir
sorunun olmaması gerekir.

● Oysa günümüzde yeryüzünün birçok bölgesinde


hızla büyümekte olan bir açlık sorunu vardır.
Dünyadaki açlık sorununun giderek büyümesinde
ve bu konudaki endişelerin artmasında küresel
iklim değişikliğine bağlı olarak artan kuraklık ve
bölgesel anlaşmazlıklardan doğan çatışmalar
etkilidir.

● Yapılacak bazı fedakârlıklarla açlık sorununu


büyük ölçüde hafifletmek mümkün görünmektedir.
BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), 2015 yılına
kadar dünyada açlık çeken kişi sayısını yarı yarıya
azaltarak 800 milyondan 400 milyona indirmek için
24 milyar dolara ihtiyaç olduğunu bildirmiştir. Bu
rakam her yıl silahlanmaya harcanan yüzlerce
milyar doların yanında çok küçük bir rakamdır.
Uluslararası Barış Enstitüsü (SIPRI), yayınladığı
2001 silahlanma raporunda kişi başına yıllık 137
dolar, toplamda ise 722 milyar doların silahlanmaya
f) Yetersiz Beslenme ve Açlık harcandığı ve silahlanma yarışının gittikçe hız
● Sanayi inkılâbından sonra tarımda makineleşme, kazandığı belirtiliyor.
gübreleme, ilaçlama ve sulama imkânları gibi
66
https://t.me/tarihogretmenleri

● Açlık Sorununun çözümünde önemli bir faktör


açlık nedenlerinin ortadan kaldırılmasıdır. Bu
nedenlerin ortadan kaldırılması için birkaç devletin
çabası yeterli olmayacağından uluslararası iş birliği g) Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
yapılması ve açlık sorunu yaşayan ülkelere destek ● Dünya Sağlık Örgütü (İng.: World Health
verilmesi gerekir. Organization - WHO), Birleşmiş Milletler'e bağlı
● Dünyada yoksulluk ve açlıkla mücadele için olan ve toplum sağlığıyla ilgili uluslararası
Dünya Gıda Programı (WFP), FAO, çalışmalar yapan bir örgüttür.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve BM Eğitim, Bilim
ve Kültür Örgütü (UNESCO), Uluslararası ● 19–22 Temmuz 1946 tarihlerinde New York’da
Tarımsal Kalkınma Fonu (İFAD) çalışma yapmakta düzenlenen Uluslararası Sağlık Konferansı’nda
ve projeler üretmektedir. BM’e üye 51 ülkenin temsilcisi ile Gıda ve Tarım
Örgütü (FAO), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO),
● Hızlı nüfus artışı ve yeryüzünde tarıma uygun Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü
alanların sınırlı olduğu düşünüldüğünde açlık (UNESCO), OIHP (Merkezi Paris’te bulunan
sorununun çözümü için son zamanlarda önerilen en Uluslararası Halk Sağlığı Bürosu), PAHO,
önemli çözüm yollarından biri biyoteknolojidir. Kızılhaç, Dünya İşçi Sendikaları Federasyonu ve
Rockefeller Vakfı temsilcileri Dünya Sağlık Örgütü
● Biyoteknolojik yöntemlerle, kendi türü dışındaki anayasasını oluşturmuşlardır.
bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri
değiştirilmiş bitki, hayvan ya da mikroorganizmalar Örgütün Görevleri
elde edilebilmektedir. Dünyada günümüze kadar
170 bitki türünde çalışılarak toplam 2672 adet gen  Sağlık alanında uluslararası nitelik taşıyan
yapısı değişime uğramış bitki çeşidi geliştirilmiştir. çalışmalarda yönetici ve koordinatör makam sıfatıyla
En fazla genetik çalışma, tahıllar üzerinde hareket etmektir.
yapılmıştır.
 BM, İhtisas Kuruluşları, sağlık idareleri, meslek
grupları ve keza uygun görülecek diğer örgütlerle fiili
● Gen teknolojilerinin uygulamaları açlık sorununa bir işbirliği kurmak ve sürdürmek. Hükümetlere, istek
çözüm olabileceği düşüncesiyle birçok ülke üzerine, sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi için
tarafından desteklenmektedir. Bazı ülkeler ise yardım yapmak.
biyoteknolojik yöntemlerle ürün elde edilmesine,
ürünlerin insan sağlığına olan olumsuz etkileri  Uygun teknik yardım yapmak ve acil durumlarda,
nedeniyle karşı çıkmaktadır. Biyoteknolojik hükümetlerin istekleri ya da kabulleri ile gereken
yöntemlerle günümüzde en çok mısır, soya, pamuk yardımı yapmak.
ve kanola üretilmektedir.  BM’in isteği üzerine, manda altındaki ülkeler halkı
gibi özelliği olan topluluklara sağlık hizmetleri
götürmek ve acil yardımlar yapmak ya da bunların
sağlanmasına yardım etmek.

 Epidemik, andemik vb. hastalıkların ortadan


kaldırılması yolundaki çalışmaları teşvik etmek ve
geliştirmek.

67
https://t.me/tarihogretmenleri
● Küreselleşme ile birlikte terörizmle mücadele,
 Gerektiğinde diğer İhtisas Kuruluşları ile işbirliği devletler için tek başlarına yürütebilecekleri bir
yaparak kazalardan doğan zararları önleyebilecek politika olmaktan çıkmıştır. Bu doğrultuda
önlemlerin alınmasını teşvik etmek.
devletler, terörizmle mücadelede uluslararası
 Gerektiğinde diğer İhtisas Kuruluşları ile işbirliği kuruluşlar bünyesinde daha fazla iş birliği
yapmaktadır. Ancak sürekli yeni yöntemler
yaparak, beslenme, mesken, eğlence, ekonomik ve
çalışma koşullarının ve çevre sağlığı ile ilgili diğer geliştiren terörün güncellenmeyen yasalarla
bütün unsurların iyileştirilmesini kolaylaştırmak. önlenmesi mümkün olmamaktadır.
Bunun için geniş kapsamlı bir terörle mücadele
 Sağlığın geliştirilmesine katkıda bulunan bilim ve anlaşması gerekmektedir.
meslek grupları arasında işbirliğini kolaylaştırmaktır.
ı) Salgın Hastalıklar
h) Uluslararası Terör ● Küreselleşen dünyamızda çok sayıda insan uzak
● Son yıllarda dünyada uluslararası güvenlikle ilgili mesafelere sık sık seyahat etmektedir. Böylece
en önemli sorun terördür. Buna rağmen, terör olarak herhangi bir salgın hastalık kısa sürede yayılarak
kabul edilen eylemler konusunda devletlerarasında küresel bir salgına dönüşmekte, dünyayı tehdit eden
ortak bir fikre varılamamıştır. Uluslararası politik önemli sorunlardan biri hâline gelmektedir.
dengeler ve ülkelerin çıkarları fikir birliğine
varılamamasında önemli bir etken olmuştur. ● Yeni salgın hastalıkların yanında tüberküloz,
Özellikle terörist örgütler listesi oluşturmak kolera, veba ve sıtma gibi daha önceden bilinen
devletlerarasında pazarlık konusu edilmiştir. Bunun bazı hastalıkların çeşitli ilaçlara ve antibiyotiklere
temel nedeni ise uluslar arası bir terör tanımının karşı direnç geliştirmesi bu hastalıkların da tehlike
bulunmamasıdır. yaratmasına neden olmuştur. Bunun yanında
tropikal hastalıklar hâlâ büyük bir tehlike olmaya
● Uluslararası bir terör tanımının yapılamaması devam etmektedir. Dünya Sağlık Örgütüne göre,
terörü yasaklayan genel bir uluslararası anlaşmanın uzun ve maliyetli bir süreç olan yeni ve etkili
hazırlanmasını da engellemektedir. ilaçların geliştirilmesi, hastalıkların yayılma hızına
ayak uyduramamaktadır.
● BM'nin teröre bakış açısı, Genel Kurulun 1994'te
yayınladığı deklarasyondaki "Politik sebeplerle
yapılan, toplumun tamamında veya bir bölümünde
korku ortamı yaratacak cezai eylemler, siyasi,
felsefi, ideolojik, etnik, ırksal, dinî veya herhangi
bir gerekçe ile haklı gösterilemez." hükmü ile
ortaya konmuştur.

● 20. yüzyılın sonlarına kadar terörist eylemlerin


karakteristik özelliği genellikle devlet adamlarını
hedef almasıdır. Avusturya-Macaristan Veliahtı
Ferdinand'ın, ABD Başkanı John F. Kennedy'nin ve
Hindistan Başbakanı İndira Gandhi'nin öldürülmesi
bunlara örnektir.

● Yeni dönemde terörizm de küreselleşmiştir. Terör


örgütleri, internet ve uydu telefonu gibi modern
● Dünyada son 25 yıl içinde etkili olan salgın
iletişim araçlarıyla haberleşerek kitlesel tahribata
hastalıklardan bazıları: AİDS, Kırım Kongo
yol açacak silahlarla dünyanın her tarafında eylem
Kanamalı Ateşi, Kuş Gribi, SARS (Akut Solunum
yapabilen terör ağlarına dönüşmüştür. 1990'lı
Yolu Yetmezliği Sendromu), Hepatit, Sıtma,
yıllarda terörist faaliyetler çok fazla insanı hedef
A/H1N1 Virüsü (Domuz gribi)
alan bir yapıya bürünmüştür. 11 Eylül saldırıları
sonrasında, uluslararası terör, eylemlerini kişiler
yerine sembol hedeflere yöneltmiştir. Örneğin
1992'de Asya kıtasında meydana gelen 17 terör
eyleminde can kaybı 25 iken, 1995 yılında meydana
gelen 16 eylemde can kaybı 5639 kişidir. 11 Eylül
2001'de Dünya Ticaret Merkezine uçaklarla yapılan
saldırılarda 2,974 kişi hayatını kaybetmiştir.

68
https://t.me/tarihogretmenleri
Suudi Arabistan, Yemen, Filistin, Bahreyn ve Mısır
gibi ülkelerde yönetime, iktidara ve diktatörlere baş
kaldırıyorlardı. Bu dönemde sıklıkla duyduğumuz
“Domino Etkisi” analizi önlenemez ayaklanmanın
nasıl yayıldığını anlatan kelimeydi.

● Arap coğrafyasında bu olaylar yaşanırken


dışarıda ise medya aracılığıyla “Arap Baharı”, -
Demokrasi Arayışıdır- şeklinde lanse edildi. Bu
durum toplumlarda büyük bir sevinçle karşılandı ve
halk diktaya karşı desteklendi.

Hepatit B tehdit ediyor ● Tunus’ ta özellikle Cuma namazlarından sonra


çok kalabalık şekilde toplanan halk, devlet
güçleriyle karşı karşıya gelmiş ve büyük çatışmalar,
kanlı eylemler yaşanmıştı. Meydanlarda ki halk ile
ARAP BAHARI baş etmek zorunda kalan Tunus lideri Zeynel
Abidin bir yandan da giderek yükselen uluslar arası
baskıya da daha fazla direnemeyeceğini anlayınca
● Tunus’ta meydanlara inen insanlar yönetim çareyi Tunus u terk etmekte buldu ve böylece
karşıtı eylemler yapıyorlardı. 18 Aralık 2010’da eylemler amacına ulaşmış, eylemciler de bu kanlı
Ortam o kadar gergindi ki ufacık bir kıvılcım halkı meydanları bu kez sevinç gösterileri yapmak
ateşlemek için yeterli olmuş sebze, meyve arabasına amacıyla doldurmuşlardı. Adeta zafer kazanan halk
el konulmasını kendini yakarak protesto eden bu zaferi Yasemin Devrimi olarak adlandırmışlardı.
Muhammed Buazizi halkın başkaldırışında önemli
bir figür haline gelmişti. Avusturya-Macaristan ● Tunus’taki gelişmeler Mısır’lıları
İmparatorluğu Veliahdı Franz Ferdinand umutlandırmıştı, rejim karşıtlarını ise iyiden iyiye
Saraybosna ziyaretinde öldüren Princip zaten gergin cesaretlendirmişti. Cuma Namazlarından sonra
olan ortamda nasıl sadece bir kıvılcım rolü toplanan binlerce insan rejim karşıtı gösterilerin
üstlenmiş ise Buazizi de benzer bir rolü farklı bir merkezi ve simgesi haline gelen Tahrir
sahnede oynamıştı. Meydanı’nda toplanıp hüsnü Mübarek ve yönetim
aleyhine sloganlarla Tahrir’i adeta inletiyorlardı.
● Olaylar önüne geçilmesi zor bir hal almıştı.
Toplanan insanlar özgürlük sloganları atıyorlardı.
● Bunun aksine 30 yıldır Cumhurbaşkanlığı
Bunu o güne kadar hiçbir şekilde öngörülemeyecek
görevinde olan Mübarek ise Ordu’sunu halkın
bir biçimde yapıyorlardı. Facebook, twitter gibi
üzerine gönderdi ve burada da muhalifler ile
sosyal paylaşım sitelerinde gruplaşan kalabalıklar
askerler arasında çok amansız mücadeleler yaşandı.
Youtube gibi sitelerde meydanlardaki görüntüleri
de kullanıyorlardı.

Tunus’taki olaylar
● Bu dönemde ordudan muhaliflerin tarafına
● Bu internet siteleri “devrimci” lerin en büyük geçişlerde olmuş artık eylemcilerde silahlanmış ve
dostu olmuş, çok kısa bir zamanda toplanan ve çok olaylar daha da önüne geçilmez bir hal almıştı.
büyük kısmını da sol ve demokrat görüşlü gençlerin Senaryo 2 durumda da aynıydı. İçeride ve dışarıda
oluşturduğu gruplar Tunus, Cezayir, Libya, Ürdün, istenilmeyen adam konumuna gelen mübarek
yönetimi yeni bir -Anayasa- yapılacağını
69
https://t.me/tarihogretmenleri
söyleyerek görevi Ordu’ya bıraktı. Böylece 30 bunun hesabını soracağını net bir şekilde söylüyor
yıllık iktidarı 18 günde devrilmiş oldu. Mısır halkı hatta daha fazla ileri giderek uluslar arası bir
ise görevi bırakan Mübarek’in yargılanmasını ve müdahale olursa aynı şekilde karşılık verileceğini
yapılanların hesabını vermesini istiyordu. Nitekim de çekinmeden söyleyebiliyordu.
Mübarek’in –Demir Kafes- arkasındaki duruşma
görüntüleri o dönemde zihinlere kazınmıştı. ● Ancak bu söyledikleri olmuş giderek şiddetlenen
çatışmalara kayıtsız kalamayacaklarını söyleyen
Fransa önderliğindeki NATO güçleri duruma el
atmışlardı. Kaddafi içinse içinden çıkamayacağı bir
süreç böylece başlamış oldu.

● Memleketi Sirte’ye kaçmak zorunda kalan


Kaddafi Ulusal Geçiş Konseyi ve NATO işbirliği
sonucunda bir –drenaj- borusunun içinde
yakalandıktan sonra linç edilerek öldürülmüş ve –
Demir Yumruk- devri yerini, Ulusal Geçiş Konseyi
ne bırakmıştı.

● Kaddafi’nin ölümünü ve öldürülüş şeklini


“Zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur.” Sözü
en güzel şekilde özetliyordu.

Hüsnü mübarek

Muhammed Kaddafi
Mısır’da Tahrir Meydanındaki olaylar

● Tunus ve Mısır’daki halk devrimlerinden sonra


hemen herkes Arap Baharı’nın Libya’ya da SURİYE’DEKİ OLAYLAR
sıçrayacağını tahmin edebiliyordu. Çok geçmeden
Libya halkı da sokaklara dökülmüş, protestolar
burada da etkisini göstermeye başlamıştı. Yönetime OLAYLAR NASIL BAŞLADI?
bağlı güçlerle muhalifler arasında çatışmalar Tunus ● Arap Baharı olarak isimlendirilen süreçle birlikte
ve Mısır’a nazaran burada çok daha fazla şiddetli 30 yıllık Hüsnü Mübarek iktidarının devrilmesi
yaşanıyor sokakları dolduran yurttaşlar bir anda sadece Mısır’ı değil bölge halklarını da derinden
kendilerini adeta bir –Can pazarında- buluyorlardı. etkilemişti. Bu tarihi devrim domino etkisiyle
Bahreyn’i, Libya’yı, Fas’ı etkilemiş ve hatta
● Olayların gelişimi ülkelerde olanlarla tam olarak Kaddafi’nin ölümüne bile neden oldu.
benzerlik göstermese de paralellik gösteriyor
diyebiliriz en azından. İlginç olansa 42 yıldır ● Halk hareketlerinin büyük devrimlere yol açtığı
iktidarda olan Albay Muammer Kaddafi’nin iktidarı bu dönemde Suriye’de Dera şehrinde iki bayan
bırakma gibi bir niyeti kesinlikle yoktu. doktor telefonla konuşurken; “Hüsnü Mübarek
düşmüş, darısı bizim başımıza...” şeklinde
● Arap milliyetçisi olan ve emperyalist güçlere her niyetlerini dile getirdiler.
imkânda karşı olduğunu söyleyen Kaddafi yönetimi
bırakmayacağını –fareler- dediği göstericilerden de
70
https://t.me/tarihogretmenleri
SURİYE’NİN KADERİNİ
DEĞİŞTİREN DUVAR YAZISI
● Telefonları istihbarat tarafından dinlenen bu iki
kadın doktor tutuklanıyor ve ceza olarak saçları
sıfıra vuruluyordu. Bunun üzerine, bu kadınlardan
birinin akrabası olan 12–13 tane çocuk, duvarlara
“Halk, düzenin yıkılmasını istiyor.” sloganını
yazıyor. (Sözü edilen slogan Arap dünyasında en
çok atılan slogandır.) Okulun müdürü bu çocukları
istihbarata şikâyet ediyor. Çocukları içeri alıyorlar
ve çok ağır işkencelere maruz bırakılıyor.

● Çocuklar içeri alınınca, Dera bölgesindeki Esad kendi halkına bomba yağdırıyor
aşiretlerin reisleri, Dera’nın istihbarat sorumlusuna
gidiyor ve bu çocukların bırakılmasını istiyorlar.
Ancak hakaretle karşılaşıyorlar ve bunun üzerine
TÜRKİYE NEDEN SÜRECE DÂHİL
bir sonraki gün 1000 kişi çıkıyor sokağa. OLDU?
Çocukların bırakılmamasını ve aşiret reislerine
yapılan bu hakareti protesto ediyor. ● Türkiye yanı başında yaşanan trajediye kayıtsız
kalmadı ve sürece dâhil oldu. Önce sadece insani
● Dera Bölgesi yapı itibariyle özel bir yerleşim ihtiyaçlar şeklinde sığınmacıları kabul etti ardından
birimi. Dera’da yaşayanlar büyük bir çoğunluğu da muhalif güçlere lojistik destek verdi. Türkiye’de
seyyidi, Ehl-i Beyt torunları... muhalefetin ve dış basından çıkan haberlere göre bu
destek kimi zaman silahlı yardıma dönüştü. Bu
● Dera şehrinde insanlar öldükçe isyan önce bütün durum Suriye ve Türkiye’yi karşı karşıya getirdi.
şehre yayıldı. İlk başlarda birkaç bin kişi gösterilere
çıkarken, kısa bir zaman içinde on binlerce Deralı ● Türk uçağı keşif yaparken Suriye sınırında
sokakları doldurmaya başladı. Peygamber torunları düşürüldü, Türkiye topraklarına Suriye’den atılan
olan seyyidlere, Baas rejiminin geçmişten beri bombalar isabet etti. Kısacası kapı komşumuzdaki
büyük baskı uyguladığı biliniyor. Bunun da yangın bize de zarar verdi. Bu zararı asgariye
etkisiyle Dera’daki isyan büyüdükçe diğer indirmek adına Hükümet Esad rejiminin bir an
şehirlerde de etkisini gösterdi. İsyan dalgası Şam, evvel devrilmesi fikrinde ve bu amaç doğrultusunda
Lazkiye, Humus, Banyas, Hama, Kamışlı ve dış politika izliyor.
Halep’e doğru genişledi.

● Cuma günleri namaz sonrası Dera halkına destek


için sokağa çıkan diğer şehirlerdeki halka yönelik
de yönetim tarafından şiddet kullanılınca,
Suriye’deki isyan Esad’ın gitmesini isteyen bir halk
ayaklanmasına dönüştü. Ve bugün neredeyse bir iç
savaşa varan süreç bu şekilde başladı. Arka planı
çok da derinlikli olan sorunların su yüzüne çıktığı
bu olaylardan sonra on binlerce sivil insan öldü,
şehirler bombalandı, Donanma kendi halkına deniz
kenarlarından bombalar yağdırdı.

Beşer Esad

● Suriye’deki bugünkü yapıyı özetlemek için


öncelikle bu ülkeyi oluşturan toplulukları tanımak
gerek.

● Suriye muhalefeti, Suriye'de kurulmuş tüm


muhalif oluşumlara verilen ortak addır. Muhalefetin
71
https://t.me/tarihogretmenleri
çatı örgütü Suriye Devrimi Muhalefet Güçleri İslamcı muhalifler
Koalisyonu'dur. 1- El-Nusra Cephesi
2- Fetah el-İslam
4 ana muhalif oluşum vardır. 3- Ahrar el-Şeham
1- İslamcı 4- Şükür el-İslam
2- Bağımsız
3- Kürt Bağımsız gruplar
4- Türkmen Hiçbir koalisyonun içinde olmadan, kendi başlarına
hareket eden diğer oluşumlardır.
● Muhaliflerin tamamı Beşşar Esed karşıtıdır.
Libya, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye gibi 1- Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon
ülkeler bu oluşumlara destek vermektedir. Komitesi
2- Suriye Türkmen Ordusu
● ABD, Fransa ve Birleşik Krallık muhaliflere ev 3- Liwaa Al-Umma
sahipliği yapmaktadır. Ayrıca siyasi oluşumların 4- Suriye Kurtuluş Ordusu
yanında, silahlı oluşumlarda vardır.

● Özgür Suriye Ordusu  Suriye’den Esed baskısından kaçan mülteci


Suriye Kurtuluş Ordusu sayısı 1 Milyonun üzerindedir. Sadece Türkiye’ye
Liwaa Al-Umma kaçan mülteci sayısı Nisan 2013 itibariyle 400 Bini
Halkçı Koruma Birlikleri geçmiştir.
Suriye Türkmen Ordusu bu oluşumlara
örnektir.

● Suriye muhalefetinin çatı organı Suriye Devrimi


Muhalefet Güçleri Koalisyonu'dur.

AMAÇ: Baas rejimini devirmek ve yerine Özgür


Suriye denilen; çoğulcu ve demokratik bir rejim
getirmektir.

BAAS REJİMİ: Baasçılık, Arap milliyetçiliği ve


Arap sosyalizminin bir karışımı olan siyasi
ideolojidir. Önemli liderleri arasında Saddam
Hüseyin, Hafız Esed ve oğul Beşşar Esad
gösterilir.

Suriye Devrimi Muhalefet Güçleri Koalisyonu Suriyeli Sığınmacılar


1- Suriye Ulusal Konseyi
2- Müslüman Kardeşler S–300 Krizi (Mayıs 2013)
3- Şam Deklerasyonu
Rusya, BM ve ABD’nin tüm karşı çıkmalarına
4- Suriye Yerel Koordinasyon Komiteleri
rağmen S–300 füzelerini Suriye’ye ulaştırdı. Suriye,
5- Suriye Yüksek Devrim Konseyi
topraklarına yönelik herhangi bir saldırı karşısında
6- Özgür Suriye Ordusu
füzeleri kullanacağını açıkladı.
7- Seküler ve Demokratik Suriyeliler Koalisyonu
8- Suriye Devrim Genel Komisyonu

Kürt muhalifler
Kürt muhaliflerin ana organı Kürt Yüksek
Komitesi'dir. Bazı Kürt gruplar ise Suriye Devrimi
Muhalefet Güçleri Koalisyonu ile işbirliği
yapmaktadır. Bu gruplar, "Kürt insanların haklarını
ve özgürlüklerini almak" amacıyla faaliyet gösterir.

Kürt Yüksek Komitesi


1- PYD
2- Suriye Kürt Ulusal Konseyi
3- Halkçı Koruma Birlikleri
72
https://t.me/tarihogretmenleri

Cenevre Konferansları 2013


BM, Suriye sorununun çözümü için Cenevre’de iki
defa toplandı. BM Genel Sekreteri Ban ki- moon İstanbul’daki Üç Boğaz köprüsü
Suriyeli Muhaliflerin birleşmesini ve Cenevre’de
bir temsilci bulundurmasını istedi. Suriyeli
Muhaliflerin konferans öncesi üç şart öne sürmesi İstanbul Boğazı 1970–1973
ve Rusya Federasyonunun buna tepki göstermesi,
Hizbullah’ın bölgede egemen güç olması, S–300
Füzelerinin ilk bölümünün Suriye’ye ulaştığını
Esad’ın açıklaması konferansa gölge düşürdü.

Reyhanlı Patlaması 11 Mayıs 2013


● 11 Mayıs 2013’te Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde
bugün öğle saatlerinde 4 patlama oldu. Patlama
Reyhanlı Belediye binası yakınlarında gerçekleşti.
Patlamalarda yaralanan kişi sayısı 1000 ye yakın
ölen ise 52 kişi olduğu belirtiliyor. Çevrede çok
fazla bina yıkıldı ve yıkılan binalar altında kalanlar  Avrupa’yı Asya’ya bağlayan 1. Boğaziçi
Köprüsünün temeli Beylerbeyi ayakları şantiyesinde;
kurtarılmaya çalışılıyor. 20 Şubat 1970’de törenle atıldı. Kabataş ve
Kadıköy’den kalkan 2 adet şehir hatları vapuru,
● Suriyeli sığınmacılar ile Türkler arasındaki davetlileri tören alanına getirdi. 21 pare top atışıyla
bayrak kavgasımı yoksa başka bir nedendenmi çalışmalar başladı.
araştırılmaktadır.
 Köprünün toplam uzunluğu 1560 metre, iki kule
● Reyhanlı'da meydana gelen bombalı saldırılar arası uzunluğu 1073 metredir. Köprünün deniz
ardından Redhack isimli hacker grubu, Jandarma yüzeyinden yüksekliği 64 m.'dir.
İstihbarata ait olduğu iddia edilen belgeleri açıkladı.
Belgelerin yayınlanmasından sonra soruşturma
 Boğaziçi Köprüsü 1978'den beri yaya trafiğine
kapalıdır. İlk 24 saat içinde; 28.126 motorlu araç
başlatan savcılık Amasya Cezaevi’nde görev yapan köprüden geçti. Bu rakam; 402 araba vapurunun
7 aylık asker Jandarma Er Utku Kalı’yı gözaltına taşıyacağı araç adedine eşitti. Köprü 21.774.283 ABD
aldı. Kalı, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Doları'na mal oldu.

Fatih Sultan Mehmet Köprüsü


1985 – 1988
 İstanbul'da Kavacık ile Hisarüstü arasında,
Asya ile Avrupa’yı Boğaziçi Köprüsü'nden sonra
ikinci kez bağlayan asma köprü.

 Yapımına 4 Aralık 1985’te başlanılan ve ankraj


blokları arasındaki uzunluğu 1.510 m, orta açıklığı
1.090 m,genişliği 39,4 m, denizden yüksekliği 64 m
olan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü 3 Temmuz 1988’de
trafiğe açıldı.

"Suriye istikametinden gelen araç, Cilvegözü Kara


Hudut Kapısı'na 21 metre mesafede park ediyor ve
bundan 20 dakika sonra patlama meydana geliyor"

73
https://t.me/tarihogretmenleri

Yavuz Sultan Selim Köprüsü 3. Boğaz Köprüsü ve Kuzey Marmara Otoyolu


Projesi'nin temel atma töreni Cumhurbaşkanı
2013–2015 Abdullah Gül, TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile
 Üçüncü köprü üzerinde 10 şerit olacak, araçlar
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bazı bakanların
katılımlarıyla yapılıyor.
için 8 şerit, tren için de 2 şerit ayrılacak. Transit
geçişler bu köprüden yapılacak. Özellikle yük taşıyan
TIR'lar ve kamyonlar
Gezi Parkı Eylemleri
 3. köprüden geçecek. Köprü, 59 metreyle
31 Mayıs 2013
dünyanın en geniş köprüsü olacak. (Diğer iki köprü ise
40'ar metre genişliğinde). Bir ucu Poyrazköy'de diğer
ucu ise Sarıyer Garipçe'de yer alacak köprünün
uzunluğu ise 1875 metre. ● AK Parti Hükümetin almış olduğu kararla Taksim
Geçiş ücreti olarak, otomobiller için 3 dolar yani düzenlemesi çerçevesinde Gezi Parkın bulunduğu
yaklaşık 5 buçuk lira ödenecek. İlk çıkışlar Avrupa yerde AVM yapılmasını kararlaştırmıştı. Çevre
Yakası'nda Uskumruköy'de, Anadolu Yakası'nda ise örgütleri ve sivil teşkilatlar olayı protesto için Gezi
Riva'da olacak. Maliyetin ise, yaklaşık 2 buçuk milyar parkında eylem yaptılar. Gezi parkına polisin gece
dolar olması bekleniyor. baskını yapması ve orantısız güç kullanması
 Köprü inşaatıyla birlikte bu köprüden geçişi
meydana gelecek olayların adeta başlangıcını
oluşturdu.
sağlayacak diğer yollar da yapılacak. Avrupa
Yakası'nda Eyüp- Odayeri, Anadolu Yakası'nda
Sancaktepe-Paşaköy arasında yer alacak bu yolun
uzunluğu yaklaşık 60 kilometre olacak. Bütün bu
projede 9'u köprülü 19 kavşak, yayalar için 45 alt geçit
ve 63 üst geçit yer alacak.

● Protesto eylemleri sosyal medyada geniş yer


buldu. Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım
sitelerinde örgütlenen çevreciler olayı protesto için
1 Haziran 2013’te Taksim’de buluştular.

74
https://t.me/tarihogretmenleri

● Ancak illegal örgütlerin olaya karışması, polisin


orantısız güç kullanması ve olayların yurt geneline
yayılması istenmeyen görüntülerin ortaya
çıkmasına neden oldu. Olaylarda 4177 kişi
yaralanırken, iki kişi de hayatını kaybetti.

● Devlet bu olaylarda 70 Milyon lira zarara


uğradığını açıkladı. Başbakan Recep Tayip Erdoğan
ve Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın Çevre
Blok Bilgiler
destekleyici örgütlerden özür dilemesiyle gerginlik ➔ Mihail Gorbaçov Sovyet sisteminde
azaldı. Çevre örgütleri illegal örgütlerin oyununa yenileşme sürecinin simgesi olan yeniden
gelmemek için protesto eylemlerine son verdiler. yapılanma demek olan “Perestroyka” ile
yönetime şeffaflık anlamına gelen
“Glostnost” düşüncelerini açıklamıştır.

➔ SSCB 1990 yılından sonra dağılmış ve


birçok devlet bağımsızlıklarını elde
etmiştir.

➔ SSCB’den ayrılan devletler 1991 yılında


Alma Ata Deklarasyonu ile Bağımsız
Devletler Topluluğu’nu kurmuşlardır.

➔ SSCB’nin dağılmasından sonra


Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan,
Özbekistan, Kırgızistan Türk
Cumhuriyetleri kurulmuştur.


Türk Cumhuriyetleri ve başkentleri
Azerbaycan Bakü
Türkmenistan Aşkabat
Kazakistan Alma Ata
1998’den sonra Astana
Özbekistan Taşkent
Kırgızistan Bişkek

➔ “Cemile”, “Selvi Boylum Al Yazmalım”,


“Gün Olur Asra Bedel” eserleriyle tanınan
ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’dur.
75
https://t.me/tarihogretmenleri
➔ Türkiye Akdeniz Oyunlarına 1971 yılında
➔ Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattına ev sahipliği yapmıştır.
Rusya Federasyonu karşı çıkmıştır.
➔ Enosis, Megalo İdea (Büyük Yunanistan’ı
➔ Ebulfeyz Elçibey, Haydar Aliyev ve İlham kurma düşüncesi) hedefi çerçevesinde
Aliyev Azerbaycan cumhurbaşkanları Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını ifade
arasında yer alır. etmektedir.

➔ Azerbaycan ve Ermenistan arasında ➔ EOKA örgütü Kıbrıs Rumların Enosis


yaşanan Dağlık Karabağ Sorunu amacını gerçekleştirmek amacıyla
günümüze kadar çözülememiştir. kurulmuştur.

➔ Dünyanın en uzun destanı olan Manas ➔ ABD, Johnson Mektubu ile Türkiye’nin
Destanı Kırgızlara aittir. Kıbrıs adasına yönelik düzenlediği Barış
Harekâtı’nı durdurmasını istemiştir.
➔ İslam Konferansı Teşkilatı 25 Eylül 1969
tarihinde imzalanmıştır. Bu teşkilatın ➔ Asala terör örgütü 1970 yılından sonra
Genel Sekreterliğini günümüzde Türkiye’nin yurt dışındaki diplomatlarına
Ekmeleddin İhsanoğlu yürütmektedir. yönelik saldırılar düzenlemiştir.
(İKÖ’ün ilk Türk genel sekreteridir.)
➔ 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk
➔ İran ve Irak arasında Şattülarap Su Sorunu Cumhuriyeti kuruldu. Kıbrıs Türk Federe
yüzünden 8 yıl süren bir savaş Devleti Rauf Denktaş önderliğinde 13
yaşanmıştır. Şubat 1975’te kurulmuştur.

➔ 1979 yılında İran’da Şahlık rejimi yıkılmış, ➔ 27 Mayıs 1960 askerî darbesi ile Başbakan
Humeyni liderliğinde İslam Cumhuriyeti Adnan Menderes’in başında bulunduğu
kurulmuştur. Demokrat Partisi’nin iktidarına son verildi.
➔ Irak, İran, Kuveyt, Suudi Arabistan,
Venezüella devletleri bir araya gelerek ➔ 1961 ve 1982 Anayasaları halk oylaması
Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü anlamına sonucunda kabul edilmiştir. 1921 ve 1924
gelen OPEC’i kurmuşlardır. Anayasaları halk oylamasına
sunulmamıştır.
➔ 1958 yılında ABD, Ulusal Havacılık ve
Uzay Dairesi (NASA)’ni kurarak ilk ➔ Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Türk
uydusunu uzaya göndermiştir. Cumhuriyetlerinden olan
Kazakistan’dadır.
➔ Yuri Gagarin uzaya giden ilk kozmonot
(1961 Vostok-1 Uzay aracı) ile, Neil ➔ Türkiye 24 Ocak 1992 tarihinde TİKA (Türk
Amstrong ise (1969) aya ilk ayak basan İş Birliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı)
kişidir. Teşkilatını kurmuştur.

➔ Avrupa Futbol Şampiyonası’nın UEFA ➔ Türkiye’nin en kısa kara sınırı özerk bir
tarafından 1960’tan itibaren 4 yılda bir cumhuriyet olan Nahçıvan Özerk
düzenlenecek şekilde organize edilmesi Cumhuriyetiyledir.
kararlaştırılmıştır.
➔ 1957 yılında Roma Antlaşması ile Avrupa
➔ 1960–1980 yılları arasında düzenlenen Ekonomik Birliği adını alan birlik 1993
FİFA Dünya Kupası’nda sırasıyla Brezilya yılındaki Maastricht Antlaşmasıyla Avrupa
(1962), İngiltere (1966), Brezilya (1970), Birliği adını almıştır.
Almanya (1974) ve Arjantin (1978)
şampiyon oldu.

76
https://t.me/tarihogretmenleri
➔ Maastricht şehri Hollanda, Kopenhang ➔ Afganistan’dan uzaklaştırılan Taliban
şehri Danimarka, Helsinki şehri ise yönetiminden sonra BM Güvenlik Konseyi
Finlandiya’da yer alır. tarafından ülkede Uluslar arası Güvenlik
Destek Gücü (ISAF) kurulmuştur.
➔ Maastrihct Kriterleri ekonomik,
Kopenhang Kriterleri ise siyasi ve kültürel ➔ Türkiye, uzun süre ISAF’ın komutanlığını
hakları içermektedir. üstlenerek başarı ile sürdürmüştür.

➔ Avrupa Birliği’ne 2004 yılında, yeni ➔ 1970’li yılların başlarından itibaren


katılımlar olmuş ve üye sayısı 25’e Türkiye’nin GAP (Güneydoğu Anadolu
çıkmıştır. Hırvatistan ve Türkiye aday Projesi)’ı uygulamaya başlaması Suriye ve
ülkeler arasındadır. Irak tarafından tepkiyle karşılanmıştır.

➔ Türkiye AET’nin kurulmasından kısa bir ➔ 1996 yılında dünya “Dolly” adlı koyun
süre sonra 1959 yılında topluluğa tam kopyalanırken, Türkiye’de ise 2007 yılında
üyelik için başvuru yapmıştır. “Oyalı” adlı koyun kopyalanmıştır.

➔ 12 Eylül 1963 tarihindeki Ankara ➔ Günümüzde insanları etkileyen bilimsel


Antlaşmasıyla Türkiye ve AET arasında bir alanda devrim niteliğindeki en önemli
ortaklık anlaşması imzalanmıştır. gelişme nanoteknolojidir.

➔ Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 1 Ocak ➔ 1997 yılında çekilen Titanik Filmi, 11
1996 tarihindeki Gümrük Birliği yürürlüğe alanda Oscar ödülünü kazanmıştır.
girmiştir.
➔ 1992 yılında Türkiye’nin önderliğinde
➔ 10–11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki’de Karadeniz Ekonomik İş Birliği Teşkilatı
yapılan AB Devlet ve Hükûmetler (KEİ) kurulmuştur.
Başkanları zirvesinde Türkiye, oy birliği ile ➔ Türkiye, Somali, Kosova, Bosna, Lübnan,
Avrupa Birliği’ne aday ülke olarak kabul Afganistan, Arnavutluk ülkelerine dünya
edilmiştir. barışına katkı sağlamak amacıyla kurulan
Barış gücüne asker vermiştir.
➔ Yugoslavya’nın dağılmasından sonra
Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan gibi ➔ Ocak 1996 yılında Kardak Kayalıkları
devletler kurulmuştur. yüzünden Türkiye ve Yunanistan savaşın
eşiğine gelmişlerdir.
➔ Sırplar ve Bosnalılar arasında yaşanan
“Bosna Savaşı” Dayton Antlaşması ile ➔ 1980–1990 yılları arasında Bulgaristan
sona ermiştir. sayıları 1,5 milyona ulaşan soydaşlarımıza
yönelik bir asimilasyon politikası
➔ Bosna Savaşı’nda Sırplar, Bosnalılara bir izlemiştir.
soykırım uygulamış, Sırp lider Slobadan
Miloseviç Lahey Adalet Divanında ➔ Galatasaray 2000’de UEFA ve Süper
yargılanmıştır. Kupa’yı alarak Türk Futbol tarihinde bir
destan yazdı. (Teşekkürler Fatih Terim,
➔ Irak’ın Kuveyt’i ilhak etmesi sonucunda I. Teşekkürler Hagi)
Körfez Savaşı yaşanmıştır.
➔ Nisan 2004 tarihinde Kuzey Kıbrıslı
➔ ABD, 11 Eylül 2001 tarihinde Dünya Türkler Annan Planı’na % 65 evet oyu
Ticaret Merkezi’ne düzenlenen saldırılar verirken, Rumlar ise % 76 ile hayır oyu
sonucunda teröre destek verdiğini ileri vermişlerdir.
süren Afganistan’a hava saldırısı
düzenlenmiştir.

77
https://t.me/tarihogretmenleri
➔ Türkiye’de ilk renkli televizyon yayını
1984’te, ilk özel televizyon kanalı ise 1990
yılında yayın hayatına başlamıştır.

➔ Sertab Erener, 2003’te düzenlenen


Eurovision Şarkı Yarışmasında Türkiye’ye
birincilik ödülünü kazandırmıştır.

➔ 18 Aralık 2010’da Tunus’ta Muhammed


Buazizi’nin meyve-sebze arabasına el
konulmasını kendini yakarak protesto
etmesiyle Arap Baharı başladı.

➔ Fenerbahçe 2012’de 29 yıl aradan sonra


Türkiye Kupasını aldı. ☺

➔ Çözüm süreci içerisinde PKK dağ kadrosu


ülkeden çekilme kararı aldı.

➔ Türkiye 2013’te Eurovision şarkı


yarışmasına oylama sisteminden dolayı
katılmama kararı aldı. TRT yarışmayı
ekranlarına taşımadı.

➔ 11 Mayıs 2013’te Reyhanlı’da bomba yüklü


iki araç patladı. Olaylarda 52 kişi hayatını
kaybetti.

➔ 31 Mayıs 2013’te Gezi Parkı eylemleri


yaşandı.

ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ


(Küreselleşen Dünya)

1. Türkiye'de çok partili siyasal yaşam aşağıdaki


partilerden hangisinin kurulmasıyla kesin olarak
başlamıştır

A) Cumhuriyet Halk Partisi

B) Demokrat Parti

C) Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası

D) Serbest Cumhuriyet Fırkası

E) Adalet Partisi

78
https://t.me/tarihogretmenleri
2. 1975 Helsinki Nihai Senedi, Batı ve Doğu E) Cumhurbaşkanının yalnızca meclis tarafından
Blokları arasında Yumuşama (Detant) Politikası'nın seçilebilmesi
en önemli aşamasını oluşturur.

Aşağıdakilerden hangisi 1975 Helsinki Nihai


Senedi'nde yer alan kararlardan biri değildir? 5. Ülkemize yönelik tehditlerden bazıları
vatandaşlarımızın dini duygularını kullanarak
A) Anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümlenmesi hedeflerine ulaşma amacındadırlar.

B) Ülkelerin iç işlerine dışardan müdahale Aşağıdakilerden hangisi yukarıda belirtilen


edilmemesi tehditlere örnek olarak gösterilebilir?

C) İnsan haklarına ve temel özgürlüklere saygı A) İrtica - Misyonerlik


gösterilmesi
B) Terör - Bölücülük
D) İlk silahsızlanma önerisinin getirilmesi
C) Bölücülük - Ermeni iddiaları
E) Avrupa ülkeleri arasında işbirliğinin kurulması
D) Misyonerlik - Terör

E) Bölücülük – Misyonerlik

3. Türkiye'de İncirlik üssü ve yakınlarında


Amerikan, İngiliz, Fransız ve Türk hava
birliklerinden oluşan uluslar arası "Çevik Güç” 6. Aşağıdakilerden hangisi, Türkiye-Avrupa birliği
(yaygın adıyla "Çekiç Güç") kurulması; ilişkilerinin gelişme sürecini belirleyen aşamalardan
biri değildir?
I. Lübnan Sorunu,
II. İran-Irak Savaşı, A) 31 Temmuz 1959’da Türkiye’nin, Avrupa
III. Körfez Savaşı Ekonomik Topluluğu’na ortaklık için başvurması

gelişmelerinden hangisinin sonucunda B) 12 Eylül 1963'te İlk Mali Protokol’ün


gerçekleşmiştir? imzalanması

A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III C) 30 Haziran 1973'te I. Genişleme Antlaşması’nın


Ankara'da imzalanması
D) I ve II E) II ve III
D) 22 Ocak 1928'de Avrupa Topluluğu’nun
Türkiye ile ilişkilerini dondurma kararı alması

E) 14 Nisan 1987'de Türkiye'nin Avrupa


TEST 01 Topluluğu’na, tam üyeliğinin kabul edilmesi
7. Türkiye, Avrupa Birliği’ne ilk üyelik
başvurusunu hangi iktidar döneminde yapmıştır?
4. Aşağıdakilerden hangisi, Türk parlamenter
sisteminin özelliklerinden birisidir? A) Cumhuriyet Halk Partisi

A) Hükümetin parlamentoya karşı sorumlu olması B) Demokrat Parti

B) Yürütmenin yasama organını istediği zaman C) Anavatan Partisi


feshedebilmesi
D) AK Parti
C) Parlamentonun iki meclisli olması
E) Refah Partisi - Doğru Yol Partisi Koalisyonu
D) Cumhurbaşkanının bütün işlerinin yargı
denetimine tabi olması

79
https://t.me/tarihogretmenleri
8. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne karşı D) Türkmenistan E) Azerbaycan
bağımsızlığını ilan eden ilk Türk devleti
aşağıdakilerden hangisidir?

A) Kazakistan B) Türkmenistan C)
Özbekistan
13. • İstanbul ve Çanakkale Boğazları’na sahip
D) Azerbaycan E) Kırgızistan olunması
• Orta Doğu petrollerine komşu olunması

Yukarıda belirtilen özellikler Türkiye'nin hangi


yönünü ön plana çıkarmaktadır?

9. 24 Mart 1999’da Yugoslavya’nın bombalanması A) Jeopolitik konumunu


aşağıdaki savaşlardan hangisine neden olmuştur?
B) İnsan gücünü
A) Somali Savaşı
C) Ekonomik gelişmişliğini
B) Körfez Savaşı
D) Siyasi gücünü
C) Bosna - Hersek Savaşı
E) Askeri düzenini
D) Balkan Savaşı

E) Kosova Savaşı

14. Aşağıdakilerden hangisi Doğu Bloku'nun


yıkılmasıyla ilgili bir süreç değildir?
10. I. Orta Doğu’da gerginliğin tırmanması
II. Kuzey ve Orta Asya’da Türk devletlerinin A) Doğu ve batı Almanya'nın birleşmesi
kurulması
III. Avrupa’nın siyasi haritasının değişmesi B) Yugoslavya'nın dağılması

Yukarıda verilenlerden hangileri Körfez Savaşı’nın C) Türk topluluklarının bağımsızlıklarını kazanması


sonuçları arasında yer almaz?
D) Kıta Sahanlığı Sorunu’nun ortaya çıkması
A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III
E) Bosna - Hersek Sorunu’nun ortaya çıkması
D) I ve II E) II ve III

11. Aşağıdakilerden hangisi, Yugoslavya’nın 15. Avrupa Birliği'ne katılmak isteyen aday
dağılmasıyla bağımsızlığını ilan eden devletlerden devletlerden yerine getirilmesi istenen kriterlerin
biri değildir? genel adı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Slovenya B) Makedonya C) Moldova A) Truman Doktrini

D) Bosna – Hersek E) Hırvatistan B) Kopenhag Kriterleri

C) Marshall Esasları
12. Ekonomik ilişkilerimizin kuvvetli olduğu, Bakü
– Ceyhan boru hattı aracılığı ile de petrol aldığımız D) Kellog Kriterleri
Türk Cumhuriyeti aşağıdakilerden hangisidir?
E) NATO istekleri
A) Kırgızistan B) Kazakistan C) KKTC

80
https://t.me/tarihogretmenleri
16. I. Meşrutiyet'in ilanından itibaren ülkemizde iki
dereceli seçim sistemi uygulanmaya başlamıştır.
Aşağıdakilerden hangisiyle ilk defa tek dereceli
seçim sistemine geçilmiştir?

A) 1904 seçimleriyle

B) 1912 seçimleriyle

C) 1923 seçimleriyle

D) 1927 seçimleriyle

E) 1946 seçimleriyle

17. Aşağıdakilerden hangisi Sovyetler Birliği'nin


dağılmasıyla bağımsızlığını ilan eden devletlerden
biri değildir?

A) Estonya B) Letonya C) Romanya

D) Litvanya E) Türkmenistan

18. Aşağıdaki gelişmelerden hangisinin sonucunda,


ABD Türkiye'ye silah ambargosu uygulamıştır?

A) 1974 Kıbrıs Harekâtı’yla

B) 1975 Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin


kurulmasıyla

C) 1983 KKTC'nin kurulmasıyla

D) 1991 I. Körfez Harekâtı’yla

E) 2003 II. Körfez Harekâtı’yla

Cevapları Kontrol Ediniz LYS / Test 01


BDCAAEBDEECEADBECA

81

You might also like