Professional Documents
Culture Documents
Akaid ve Fıkıh: 1
...
Kapak
Yazıevi
Dizgi
Türkiyat
Baskı
Gündoğdu
cat
Ahsen
İstapbul - 1992
IX
1
I. B Ö L Cİ M
Sevâdü’l-a'zam ’dan seçmeler ................. ........................................... 17
T arîk-ı müstakim .......... ........................ ....................................... .. 19
Ehl-i sünnet akâidi İle Siğili ana mes’eleler .......... ............. . 20
iman .................... ........ .— ............................................... . 20
Müsîümanlara muhâlefet etmemek ................ .:............ 20
E h l-i. Kıble’yi tekfîr ettnemek ........ .21
Cenâze namazı kılmak ............................................................. 22
Hayır ve şerr’in Allah’tan olduğunu bilmek ..................... 22
Kabir azâbr . . ........ .......................... .............. ........................ 27
Şefâat nedir? Kimler şefâat edebilir? ...................... ............. 28
Mi’râc-ı Nebevî ............................................................... ......... 30
4— , Hesap gününe îman .; .............. ................................... ........ 33
(¿-— Cennet ve Cehennem ....................................... ................ 35
Aşere-İ Mübeşşere ........................................................... ....... .. 38
Hz. Ebû Bekir (r.a.) .................... ............................... 39
Hz. Ömer (r.a.) ............................................. ....... ...........C^. 41
Hz. Osman (r.a.) .................................... ............ ................ 43
Hz. Ali (r.a.) ........... ...................... .................. .. ............ 44
Ashâb-ı Kfrâm’a hürmet göstermek .....; .............. .............
Cenâb-ı Hakk’ı âhirette görmek . . . I ...................................... 48
Enbiyâ ye evliyâ-yı kirâm ..................... ............. ..................... 49
Kerâmet .............................................................. ................... 51
Akil ........................................... .............................................. 54
Cenâb-ı Hakk’ın sıfât-ı ilâhiyyesi ...................... ................. 56
îman yönüyle insanlar ................. ............. ..................... . 57
Kur’ân -j Kerîm ................... ....................................................... 59
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ
ftdusai Fak. KütûptaJtfn
Hakîkî îman
Tevbe ......
Tevfîk-i Samedâniyye .......................... ..........
îmanın keyfiyyeti ..............................................
Kesb ........ .................. .........................................
îman ve amel münâsebeti ..........................
İm an-ı hakîkî ................................ ..............
öldükten sonra diriliş ve hesap .................
Vitir namazı ......................................... .............
„ İmamet ...................................................... ..........
Abdest ............................ ...... ..........................
İblîs ..................... .............................................
Kullukta mükellefiyet .............................. .
Son nefesteki hâlden korkmak .......................
Allah’tan ümîd kesmemek .........................
II. B Ö L Ü M
e!-Fjkhu’l-ekber'den seçmeler ..............
îman ve hakikati .............. ................. ..............
Cenâb-ı Hakk’ın sıfatları ..................... .
Peygamberler ve peygamberlik ..................
Ashâb-ı kirâmın dereceleri ........... ...............
iman ve günah münâsebeti^ .................. ......
Mu’cize ve kerâmet ........................ ......; .......
îman ...................................................................
ibâdet ve ma’rifet ................................ . .........
Mi’râc mu’cizesi ........................... •........... ........
III. B Ö L Ü M
Ehl-i sünnet akâidinde küfre götüren mes’eleler
el-M ilel ve’n-nihal’den seçmeler
Fırka-i nâciye ........................................ .........
Bid'at ve ehl-î bid’at ................................... .
Mu’tezile ...................... .......... ....................
Müşebbihe ................. ................... ..............
Kaderiyye .................: ................. ......... .
Havâriç ................................................. .
Zeydiyye ...................... :................ .........
Neccâriyye .............. ...................................
Mürcie .................................................. .
60 Tekfîr ve küfre âit mes’efeler ..................... . ............................ 112
61 Küfrü gerektiren söz ve davranışlar ............... ................ 113
Küfrü gerektiren kelime ve sözler ...................... ................. 115
63
64 îkaz, tenbfh ve nasihat ............... ................................ . 115
66 Allah'a îman . .. ............... ................. ......... ......................... 116
67 Allah’ın varlığı ve isbât-ı vâcib ................................. ....i 120
68 ilim tahsili ve fıkıh ilmini öğrenmenin iü zû m u ........... 122
69 A llahın sıfatları ..................................... ................................... 126
72 Tenbih ve nasîhat .......................... ...... ............................ . 127
75 Küfre düşüren söz ve davranışlar ........................................ 129
76 Küfrü gerektiren söz söylemenin hükmü .................. 138
79 Ehl-i sünnet ve’l-cem â’at akîdesi .......... , ................................ 141
79, Ehl-i sünnet akîdesi nezdinde inanılması gerekli
81 husûslar ve keyfiyyeti ....................... ................................ 141
82 IV. B Ö L Ü M
VII
Küfrün çeşitleri . . . . . ............................... .............. ................. 245
/
Rızık ...................... ..................... ........................ ........................ 256
Duâ ve keyfiyyeti .............. ..................... .................................. 258
Makbûl duâmn şartlan ................................. ............. 261
Diriliş günü ve hesâp ..................................................... . 262
S Ö Z ........................................ .............. ......... ................... 289
K S ....... .................. ................ ............................. ................... i 291
VIII
MÜELLİFİN KISA TERCEME-İ HALİ
IX
Bu anne babadan doğma ağabeyi Ahmed Şakir (1308 - .
1335) subaylık yapmış, Kudüs’te, Çanakkale’de bulunmuş
siperlerde hastalanmış ve 28 yaşlarında iken vefat edip
Söğütlüçeşme’ye defn olunmuştur. Aynı anneden bir kü
çük kardeşi daha Olmuşsa da çok yaşamamış birkaç aylık
iken vefat etmiştir.
Babasının ikinci evliliği yine Dağıstan muhacirlerin
den, Fatma Hanım’la olmuşfur. Ondan doğma üç kız kar
deş halen hayattadırlar. Bunlardan Pakize Hamm’ın efen
disi de Bursa Ulu Cami imamlarından ve İsmail Hakkı
•Tekkesi şeyhlerinden merhum Ahmet Efendi (K.S.)’dir.
Tahsili, askerliği
X
camiinde edadan sonra Vilâyet önünde bulunan Fatma Sul
tan Camii yanıödaki Gümüşhaneli Tekkesine giderek Şeyh
Ömer Ziyaeddin Efendiye intisap eyledi. Günden güne ah
valini terakki ettirdi
Bu zat-ı şerifin 18 Kasım 1337 Cuma günü vefatından
dan sonra postnişin-i irşad olan Tekirdağlı Mustafa Feyzi
Efendi’nini yanında tahsil-i kemâlâta devam etmiş, müte
addit defalar halvete girmiş, 27 yaşlarında hilâfetnâmeyi
aldıktan sonra ondan Râmüzu’l-ehâdis, Hizb-i A’zam ve
Delâilu’l-hayrât icazetnâmelerini de almış, Bayezit, Fatih
ve Ayasofya camii ve medreselerinde derslere devam et
miş, bu esnada hafızlığını da tamamlamıştır. Bu aralarda
hocasının işareti üzere muhtelif kasaba ve köylerde dinî
hizmet ifa etmiştir.
Tekkelerin kapatılmasından sonra Bursa’ya dönmüş,
evlenmiş, 1929’da vefat eden babası yerine Bursa ovasın- •
daki İvzat köyünde 15 - 16 öene kadar imamlık ettikten
sonra Üftade camii şerifinin imam-hatipliğine tayin edi
lerek şehirde hisar içindeki baba evine yerleşti. Burada
1945 - 46rdan 1952’ye kadar hizmet eyledi.
1952 Aralığında Gümüşhaneli dergâhı postnişini ve
eski tekke arkadaşı Kazanlı Abdülaziz Bekkine’nin vefa
tı üzerine, İstanbul’a naklolarak Fatih’te Bulvara nazır
Ümmü Gülsüm Mescidi’nde vazife gördü.
1.10.1958 tarihinde Fatih İskenderpaşa camii şeri
fine nakloldu ve vefatına kadar bu vazifede kaldı.
Vefatı
XI
detli ağrılardan muzdaripti. 1979 yazında uzun zaman kal
mak üzere gittiği Hicaz’dan, ağır hasta olarak 1980 Şu
batında dönmek zorunda kalmıştı. 7 Mart 1980’de ame
liyata girdi ve midesinin üçte ikisi alındı.
Ameliyattan sonra tedricen düzeldi, hatta 1980 Ra
mazanında hiç aksatmadan oruç tuttu. Hatimle teravih
kıldı, vaaz etti, yazın Balıkesir Ilıca’ya, Çanakkale Ayva
cık sahiline ağrıyan ayakları için götürüldü, hac mevsimi
gelince de Hicaz’a gitti. Fakat ameliyata sebep olan ra
hatsızlığı nüks etmiş ve ağrılar tekrar başlamıştı. Haccı.
güçlükle ifadan sonra 6 Kasım 1980’de çok ağır hasta çala
rak İstanbul’a döndü. Tam bir hafta sonra 13 Kasım 1980’
de (5 Muharrem 1401) Perşembe günü öğleye yakm, dua
lar, yasinler, teşbih ve tehliller ve gözyaşları ile uyur gi
bi bir halde iken âhire te irtihal eyledi.
Arkamdan ağlama
XIII
Ahlâk ve şemâli
Halil Necatioğlu
XV
MUKADDİME
. \
mülkün hakikî sahibi olan, bir olan Allah’a tapsınlar. İşte
bu sebeble peygamberlere inanıp iman edenlerejmü’min
demişlerdir. Müinin ile müslüman karın kardeşidir, der
lem acaba beni ayıplar mısınız? Her ne kadar iman başka
amel başka demişlerse de, meselâ: Bir adam, Allah Teâlâ’-
nın birliğine, varlığına inanıp da kelime-i şehadeti geti
rip hemen hiçbir amel yapmadan ölüverse yeri cennettir
derler, çok da doğrudur. Fakat bu gibi hal nâidiraitandır.
İman ile İslâm bir canla bir vücud gibidir; can olma
yınca vücud olmaz, iman olmayınca müslümanlık olmaz,
müslümanlık olmayınca da iman olmaz. Sen istersen ke
maline masruftur de istersen evet de. Bu meselede fuka-
ha-i kiram hazretleriyle muhaddisin hazeratmın görüşle
ri her ne kadar ayrı ise de yazacağımız âyet-i kerime ve
hadis-i şerifler inşaallah hepimizi aydınlatacaktır. îman
ayrı bir nesnedir, amel ayrı bir nesnedir diyenler de doğ
ru, iman ile amel birleşince mü’min olur diyenler de doğ
rudur.
Bir insan var ki sıhhatli, akiliı< işini, vazifesini güzel
ce yapar, kendi hayatını ve efrad-ı ailesini de güzel geçin
dirir (bu bir insandır). Sonra bir insan daha vardır ki sıh
hati bozuk, aklı ve idraki kâfi değil hemen her gün hasta.
Başkalarına faydasını bırak kendisi de hemen herkese za
rarlı, mütemadiyen etrafına mikrop saçar ve ölümünü
beklemektedir. Siz, buna da, (tabiî, bu da) insandır, di
yeceksiniz. Fakat varlığı - yokluğu müsâvi, belki de za
rarlı. Bu iki insan şimdi hiç bir olur mu dersiniz?
Malûm ruh ayrı, ceset de ayrıdır. Fakat sahib-i kâ
inat olan Allah Teâlâ Hazretleri bunları bir vücutta cem’
etmiş ve insan meydana gelmiştir. Halbuki ruh nûranîdir,
ûlem-i mülkten değil, lâhut âlemindendir. Manevî bir var
lıktır. Ceset ise topraktan, maddeden teşekkül etmiştir ve
bu âlemin malıdır. Ruha ölüm yoktur, ceset ise ölüme mah
4 EHL-l SONNET AKAİDİ
1 e!-Bakara: 286.
MUKADDİME 13
rasma bir lira veriyordu. Bugün, ise bir lirası altı veya ye
di hatta sekize kadar satılıp. alınmakta. Btı gidişle hacca
gitmek de kimbilir ne kadar müşkün olacak. Cenâb-ı Hak
muinimiz olsun. Âmin.
Bir bakımdan hacca gitmenin, hacı olmanın pek ko
lay olduğu anlaşılmıştır. Evvelce hacı olabilmek için çok
duâ eder ve gayret gösterirdik. Para olunca hepsi kolay
oluyor. Fakat asıl mühim olan şey insanın insanlığı, ol
gunluğu ve kâmilliğidir. Bu da öyle kolayca ele geçmiyor.
Paralarla hacılık kolay oluyor amma, insanlığa en çok en
gel olan da o paradır. Varlık, benlik, onur, kibir, büyük
lük, gurur, hırs, şehvet, şöhret. Hele, gazab, kin, haset yok
mu insaıiı berbâd ve perişan eder.
Mamafih bu huylar fakır kimselerde de olur amma,
fakirlik onun boynunu bükmüştür. Ekmek derdi, ev der
di, kışın odun, kömür derdi. Zavallı vçocuklarm üst başla
rı ve okul dertleri ona yetip artmaktadır. Halbuki insan
lık denilen nimet İslâm’ın medhettiği güzel ahlâklardır ki
bunların tahsili öyle para kazanmak gibi kolay değildir.
Evvelâ kuvvetli bir imanla ibâdet ü tâatlara fazlasıyla de
vam, dinî bilgilere vâkıf olmak ve bir de çile denilen uz
letlere, halvetlere erbabının huzurunda devamla beraber
gece - gündüz ve bütün ibadetlerin arkasından hem de ağ
laya sızlaya Hak’dan İm güzel huyları istemek lâzım. Bu da
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin sünnet-i seniyye-
sine tam mânâsıyla uymağa çalışmakla gerçekleşir. Pey
gamberimizin yoluna dönmedikçe bunların hiçbirisine
ulaşmak mümkün değildir.
İster zengin, ister fakir, ister âlim, ister câhil hepimi
ze en kısa ve en güzel yol bu Peygamberimizin yolu ve ah
lâkıdır. Cenâb-ı Hak cümlemize nasib buyursun. Âmin.
, Şimdi biraz da mevzumuz olan iman dersimize döne
lim:
16 EHL-İ SÜNNET AKAİDİ
1. MESELE:
a) Mü’min.
b) Münafık.
c) Kâfir.
Dördüncüsü yoktur. Binâenaleyh inanç sahipleri hak
ka mü’mindir. Mü’min olmayana yani imansıza kâfir de
nildiği gibi, imanlı kimseye de Mü’min denir. Abdullah b.
Abbas’dan böyle rivâyet edilmiştir.
2. MESELE:
3. MESELE:
4. MESELE:
5. MESELE;
6. MESELE:
7. MESELE:
8. MESELE:
9. MESELE:
10. MESELE:
» ©s-Sâffet: 96.
SEVÂOO'L - A‘ZAM 25
İmandaki ikrar, yani kalb ile tasdik, dil ile ikrar ku
lun fiili olmakla mahlûktur. Fakat imana tevfik, yani ku
la ikrar kabiliyyetini veren Allah'tır. Bu da (yani bu ka~
biliyyetin verilişi de) mahlûk değildir. Allah Teâlâ’nın
sıfatları gayri mahlûk, kulun sıfatları ise mahlûktur. Ma
rifet kuldan, ta’rîf ise Allah’tandır. Kulun bütün sıfatlara
mahlûk, Allah'ın bütün sıfatları da gayrdı mahlûktur ves
selam.
Kur’ân da öyle değil mi? Kulun okuması mahlûktur,
fakat Kur’ân-ı Kerîm’in kendisi gayri mahlûktur. Lâ ilâ-
he illallah kelimesi de Kur’âh’dadır.
11, MESELE:
1 es-Sâffat: 96.
26 EHL-I SÜNNET AKAİDİ
12. MESELE:
13. MESELE:
14. MESELE:
15. MESELE:
16. MESELE:
1 ei-Bakara: 255.
30 EHL-İ SONNET AKAİDİ
17. MESELE:
16. MESELE:
<J 5*4^ (3 J
le çat) acak: Oku kitabım, bugün sana karşı, iyi hesap gö
rücü olarak kendi nefsin yeter.»1
Bir diğer âyette de şöyle buyuruluyor:
«(Hatırla) o gün (ü) ki insan sınıflarından her bi
rini biz imamlarıyla (rehberleriyle) çağıracağız. Artık ki
min kitabı sağından verilirse onlar kitaplarını, en küçük
haksızlığa uğratılmaksızın (kendileri) okuyacaklardır.»1
Bu âyet-i kerîmelerin delâletiyle, kıyâmette herkesin
yaptığı ameller, kitap halinde yazılı olarak eline verilecek
ve böylece kendi hesabım kendisi görüp bilecektir ki bun
lar aynen insanoğlunun gözleri önünden bir kere de ölür
ken geçirilecektir. 1
Cenâb-ı Hak cümlemize uyanıklık ihsan etsin de o
gün okuyacağımız kitaba iyi hallerimiz geçsin. îbâdât ü
tâatlanmızla dolu olup, bizi inahcub edecek kötü, çirkin
yazılardan muhafaza buyursun.
Bunun da en kolayı her gün sabah ve akşam istiğfa
ra devamla seyyieleri sildirmek. Bahusus seyyidü’l-istiğ-
fân hiç unutma. O da şudur:
c J İ Sil jA iu y
19. MESELE:
UMiik
20. MESELE:
21. MESELE: . . y. •
22. MESELE:
&y*%\& j CĞa£ç
Iuİİnjj IjiÎ
0^ ?^ ^ j^ .. >j
’ e l-H ic r : 92, 93
2 e l-K e h f: 49
8 Vâsin : 65
4 F ueslet: 21
38 EHL-İ SÜNNET AKAİDİ
23. MESELE:
8 — Saıd b. Zeyd,
9 —- Abdurrahman b. Avf,
10 — Ebû Ubeyde b. Cerrah.
Bu zevat-ı muhterem bizzat Allah Resûlü tarafından
Cennetle müjdelenmişlerdir. Çenab-ı Hak kendilerinden
razı olsun.
Bunların menkıbelerini yazmağa gücümüz de yet
mez, kâğıtlarımız da.-Hepsi bu dine çok büyük hizmet v©
fedâkârlıklar yapmışlardır ki bu devlete mazhar olabil
mişler. Malûmdur ki bütün mükâfatlar, hep emeklerin mu-
kâbilidir. Kısaca Talha radıyallahu anh’m bir menkabe-
sini yazayım da fedakârlık bakın prfsû oluyor:
Malûmdur ki Uhud muharebesinde bir aralık düşman,
merkeze kadar sokulmuş, bütün güçleriyle Peygamberi
mizin üzerine saldırmaktaydılar. O anda mübarek Talha
(R.A.) Peygamberimizin önünde siper olmuş, bir taraftan
müdafaa yaparken bir taraftan da düşmanın daha fazla
yaklaşmasına mani olmak için mütemdiyen ok atıyordu.
İşte böyle bir fırtına içerisinde bulunduğu zaman âdeta
kendi varlığını unutmuş, Peygamberimizin mühafazasma
çalışmakta iken aldığı yaraların (büyük - küçük) sekseni
geçtiğini tarih rivâyet eder.
Hele bir ikindi vakti, bahçesindeki o güzel manzara
ları seyrederken ikindi namazında cemaata yetişemediğin
den bahçesini derhal vakfetmiştir.
Cenâb-ı Hak cümlemizi onların şefâatlarına nail ey-
leşin. Âmin.
24. MESELE:
* et-Tevbe: 40
SEVÂDÛ’L - A'ZAM 41
28. M ESEU:
1 el-Enfal: 64.
42 EHL-I SONNET AKAİDİ
26. MESELE:
27. MESELE:
J o j& oi İ jf
28. MESELE:
1 et-Tevbe: 100
SEVADO’L - ‘ZAM 47
29. MESELE:
30. MESELE:
ü jjr* \<^ \ 0 3 ^
«Ayın on dördüncü gecesinde (şu) ayı birbirinize gös
terebilmek için sıkışıp, üst üste yığılmanıza hacet kalmak
sızın hepiniz nasıl zahmetsizce görüyorsanız; Rabbinizi de
(öyle) göreceksiniz.»
31. MESELE:
1 ef~Kyamet: 22, 23
2. e n -N te â : 69
F. 4
50 EHL-I SÜNNET AKAİDİ
1 en -N isâ: 13
SEVÂDO’L - A'ZAM
32. MESELE:
cJb°jb cC Jl jî
1 ö l-ls r â : 70
\
SEVADO’L -A 'Z A M 53
33. MESELE:
' er-Rad : 39
54 ËHL-t SONNET AKAİDİ
1 e!-Kalem 4
56 EHL-I SONNET AKAİDİ
35, MESELE:
38. MESELE:
37. MESELE:
38. MESELE:
40. MESELE:
41. MESELE:
1 en-Necm : 32
SEVADO'L - A‘ZAM 63
43. MESELE:
44 MESELE:
• ■ i
Allah Teâlâ'yı kalbiyle bilip lisanla bilmezse
yani söylemezse buna kâfir derler.
SEVÂDO’L - A‘ZAM 65
45. MESELE:
46. MESELE:
47. MESELE:
48. MESELE:
49. MESELE:
50. MESELE:
¿AİÛİl y j ¡ jv ü ) | j *y_
’ Taha : 55
2 e z-Z ü m e r: 68
3 Abese: 34
4 e l-M e’âric: 4
5 el-Bakara: 197
6 el-Mutaffifîn: 6 y
SEVÂDÜ'L - A‘ZAM 71
’ Vâsin: 79
72 EHL-I SONNET AKAİDİ
51. MESELE:
* Yasîn : 12
SEVADO’L - A‘ZAM 73
52. MESELE:-
53. MESELE:
54. MESELE:
55. MESELE:
56. MESELE:
58. MESELE:
59. MESELE:
60. MESELE:
en-Nisâ: 116
84 EHL-i SONNET AKAİDİ
1 ez-Zümer : 53
* Aİ-i İmran : î35
3 en-Nisâ-110
n. BÖLÜM
EL-FIKHU’L-EKBER Lİ’L-İMAMI’L-AZAM
(Radyallahu anlı)
Bu kitap, hakikati, tevhidi bildirir.
İ’tikâd, şekk ve şübheden âri, sahîh bir i’tikâd, her mü’
min muvahhide vâcibdir. Zirâ i’tikâd dînin esasını teşkil
eder.
İ’tikâd sahih olmazsa ameller makbûl olmadığı gibi
âhiret de berbâd olur.
İ’tikâdm temelini şu altı esas oluşturur ki, bu da
«Âmentü» cümlesi ile ifade olunmuştur.
1 en-Nisa: 164
90 EHL-İ SONNET AKAİDİ
Ucub da böyledir.
TESfauUMw »**
100 EHL-İ SONNET AKAİDİ
maz, oruç, zekât, hac gibi çök haseıyâtla gelir. Fakat, şu
nun, bunun alacakları var veya şuna, buna sövmüş, döv
müş arkasından gıybet etmiş; işte sevaplar bunlara ve
rilir. Yetmediği takdirde mazlûmlarm günahları o zalim
lerin, haksızlık yapanların üzerine yüklenir. Bu sefer de
Cennet yerine Cehennemi haketnliş olur ki nekadar acı
dır.
(Cennet ve Cehennem bugün hazır, yaratılmış ve
onlara yokluk gelmez. Gelse de muvâkkatandır).
Hûrîler de ebediyyeû ölmezler.
Allah Teâlâ’nın öevap ve ıkabı dâimidir. Allah Teâlâ
dilediğine fazlıyla hidâyet eder. Dilediğini adliyle idlâl
eder.
Dalâletin mânası, hazelân demişler. Yani, Allah Teâlâ
onu rızasına muvâfık amellere muvaffak eylemez demek
tir. Bu da Allah'ın adlidir. Bu idlâl ve hazelan, ma’siyyet
üzerine ukûbet, Allah Teâlâ’nm adâletidir, zulüm değil
dir. Zira Allah Teâlâ’nm kulunu rızâsına muvaffak kılma-
yışı zulüm değlidir. Çünkü zulüm, bir şeyi yerine vaz’et-
memektedir. Allah Teâlâ ise mülkünde mutasarrıftır.
Şeytânın imam selbeder olduğunu söylemek câiz de
ğildir. Yani şeytân îmanı zorla, cebr ile alamaz. Belki kul
îmanı terkeder. O zaman şeytan elbette alır.
Suâl-i Münker ve Nekir haktır Ve kabirde olacaktır.
Kabirde ruhun cesede iâde olunması da haktır. Kabrin
mevtayı sıkması ve azab olunması da haktır. Kabir azâbı- ,
mn küffârm hepsine ve günahkâr mü’minlere lolması da
haktır ve câizdir.
Ulemânın farisı olarak zikrettiği her şey -/-yani Al
lah Teâlâ’nm isminden ve sıfatmdan— câizdiri Yalnız el
kelimesinin Arapcadan gayri bir lisana tercemesi caiz olr-
104 EHL-I SONNET AKAİDİ
aJ Aa.'İ- 4JJ1 )
^ T t ,i
|II, BÖLÜM
buyurulmaktadır.
Sonra, âyet-i kerîmenin mâba’dinde kendisinden baş
ka bir mâ’bûd olmadığını beyanla birlikte Rahman ve Ra
him olduğunu kullarına duyurmaktadır. Bununla berâber
bu Allah öyle bir Allah’dır ki görülen ve hatıra gelen her
124 EHL-I sonnet akaidi
dir,
Âyetin arkasında yani mâba’dinde kendisinin her şeyi İ
iştir ve görür olduğunu da ayrıca bildirmektedir ki, kul- ]
larmın yaptıkları her şeyi hatta en gizlilerini dahi görür, 3
bilir ve işitir olduğunu bilsinler de ona göre hareket etsin- i
ler. Ne kadar yalnız da olsalar, kendileri kimsenin göre- j
meyeceği bir yerde bulunsalar, yine Allah Teâlâ’mn ken- ;j
dilerini ve yaptıklarını görür olduğunu da ayrıca :
d V s& r, /£ jy \ ü y -i) # \
jS u i i î l : s l & 'd i i j b L y .j i i
¿ı
IV. BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ KİTAP
ŞERH İ EMÂLÎ
_ 1 _ _
1 ei-isrâ: 1
150 EHL-İ SONNET AKAİDİ
1 el-fhlas: 1
ŞERH-İ EMÂLİ 151
— ------------ *«o
1 Muhammedi 19
3 ez-Zümer: 62
152 EHL-1 SONNET AKAİDİ
fi
»• i,
j Jİ\ j o lfU iJI '¿ ¿ r j
ûujİ J^JÜI LA
el-En’âm: 1
el-İsrâ: 12
ŞERHLİ EMÂLf 153
1 el-Hadid: 3
154 EHL-I SONNET AKAİDİ
O * Sr ¿ J J I -J.\ Jijij
^ jS İ l .J l j ' t J ! &
>, x 9 i °
... 4»! j j!
1 es-Secde: 5
2 Yunus: 31
ŞERH-İ EMALİ 157
—4—
ju iı. ^ ‘¿ £ j j
f e . U %\\’& ij
J & ji ı^ ji Vî
. jü J . u ' j û i
fo l i M. 4Uİ
^ ✓
J L^UÜİ j r vp
t el-Bakara: 185
* eM brahim : 27
3 ez-Züm er: 7
4 el-Buruc: 16
160 EH L-İ S O N N E T AKAİDİ
O ilil o l L ?
Çj\jjU 7 A o Ü j j i
.e r itir İı
<¿>1 »SI'¿ î,
t s* S *
e i-E n ’âm: 19
ŞER H -I EM ALî 163
ceğini şaşırır. Meczûb bir hal alır, nereye baksa O’nu görür.
Neyi yese ve neyi mülâhaza etse hep o karşısında; bu sev
gi ve saygının esîri olarak Hakk’m cazibesinden bir sâniye
bile ayrılamaz.
Halbuki Mu’tezile mezhebinde olanlar Hakk’m tak
dirini inkâr ederler. Bunların bir adı da Kaderiyye’dir. Bu
ümmetin mecûsîsidır denilmiş, bâtıl mezheptir. Fakat, ma
alesef bugün bile bu bâtıl mezhebin yolunu tutan çok câ
hil kimseler vardır. Kaderi inkâr etmek Kur’ân-ı Kerîm-i
inkâr sayılır. Çünkü Kur’an’da Cenâb-ı Hakk «Biz her' şe
yi bir kader (ölçü) yarattık.»Ve emsâli birçok âyetlerle bir
likte, Kesûl-i Ekrem Efendimizin de kader hakkında bir
çok hadîsleri vardır. Bu mu’tezilîler kaderi inkârdan baş
ka Cenâb-ı Hakk’m kulu üzerindeki tasarrufunu inkâr
eder ve kul kendi, fiilinin; işinin, kumandanıdır hâlıkıdır,
Hakk’ın kulunun fiili üzerinde hiçbir tasarrufu yoktur
derler. Halbuki O’nun emri ve O’nun izni olmadıkça aca
ba ne yapılabilir. Meselâ B harfi ve M harfi dudaklar ka
panmadıkça söylenemez. Eğer sen fiilinin hâlıkî isen du-<
daklannı kapamadan söyle bakalım. Allah kulunu şaşırt
masın.
Yine bu bâtıl mezheplerden Müşebbıhe denilen bâtıl
bir mezhep vardır ki, onlar da Allah Teâlâ’nın sûreti ve
a’zâsı vardır derler ve «Cenâb-ı Hakk, Âdem’i (a.s.) kendi
sûretinde yarattı.» hadîsi ile hüccetlenirler. Halbuki «sû-
ret» kelimesinde H zamiri Âdem (a.s.)’a râcîdit. Buradaki
mânâ Allah Teâlâ Âdem’i kemâl-i hilkatle halketti demek-,
tir. Tedrîcî surette insanı derece-i insaniyete eriştirmekte
dir.
Sûretten murad hey’et-i cismâniyye değildir. Belki
ma’nevî bir emirdir. Muammalı sîret ve sıfattır. Yani Ce-
nâb-ı Hakk Âdem’i hayat, ilim ve kudret sıfatlarıyla mut-
1 eMCamer: 49
164 E H L -I S O N N E T AKAİDİ
* Taha: 5
2 ez-Zuhruf: 84
ŞERH-İ EMÂLİ 165
— 8 —
1 er-Rahman: 78
166 E H L-I S O N N E T AKAİDİ
—9—
'ı
V• ^ sr ✓ ^ %I I1
(jpi j o ı ^j
ŞERH-J EM ÂLİ 167
— 10 —
Ü * Ü J*
— 11 —
>* . *
Ş ER H -İ EMALİ 169
J J sJbS
’ Şerh-İ Emâlî, s. 9
2 Aâmûzû’l-ehâdis, s. 323
172 EHL-I SONNET AKAİDİ
Râmûzu’l-ehâdîs: 319
ŞERH-İ EMALİ 173
1 Râmûzû’l-öhâdîs: 317
174 EHL-1 SONNET AKAİDİ
1 Râmûzû’l-ehâdîs, 314
2 Râmûzû’l-ehâdîs, 314
176 EHL-i SONNET AKAİDİ
y*'\ jL i i *ui
I r J k ı : y j\ fa t ¿ S k ;*>
Ot
Yakında bir zaman gelir ki o gün insana üç şeyden
daha aziz bir şey olmaz: Onlardan birisi helâl bir para.
İkincisi kendisiyle ünsiyet edilebilen bir kardeş, üçüncüsü
de amel edilebilen bir sünnettir.
Helâl para bulabilmek ne kadar mühimse, özü doğru
sözü doğru samimî bir kardeş bir dost bir ahbap bulabil
mek de o kadar mühimdir. Sonra bir de sünnetleri ihyâ. O
da ayrıca bir nimettir. Çünkü bu âhır zamanda bu üçü bir
araya getirebilmek âdeta bir şanstır. Şu bir kaç hadîs-i
şerifi de yazayım da bu kadarla iktifâ etmiş olalım.
— 12
1 Râmûzû’i-ehâdîs, 300.
2 Bu hadisler Râmûzû’l-Ehadîs’ir» 227. sayfasındadır.
$ERH-İ EMALI 177
Rabbülarş ki, Hz. Allah’dır. Arş’dan âlidir. Lâkin Arş’-
da müstekar ve Arş’a muttasıl da değildir. En çok ihtilâfh
olan mes’elelerden birisi de budur. Cenâb-ı Hakk hakkın
da hemen herkes bir fikir beyân etmiş, her birisi kendi
akıllarınca birşeyler söylemişler. Onları yazmayı bile hoş
görmedim. Ehl-i Sünnet onların herbirisine güzel güzel
cevaplar vermiş bu^ da Tahâ sûresindeki «er-Rahmanu
alel arş isteva»1 âyet-i kerîmesinden çıkmaktadır. Rah
man CenâİD^ı Hakk’m bir ismidir. Esmâ-ı Hüsnâ’mn İkin
cisidir. «Alâ» harf-i cer olmakla Arş kelimesini cerreder.
Dünyayı semâvâtı ile beraber muhît olan Hak; Teâlâ’nın
bir kürsisi vardır. Arş ise bunların hepsini muhît olan bir
varlıktır ki kürsi o kadar büyüklüğü ile Arş’m yanında
ufacık kalır. İşte Cenâb-ı Hakk bu Arş’a «istevâ» kelime
sini buyurdu. İstevâ’da bir bakımdan istikrâr mânâsı var
sa da burada bu mânâyı kullanmak hatalı görülmüştür
de Ehl-i Sünnet bunu te’vil edip isti’la mânâsını daha mü
nâsip .görmüşler. İmam Mâlik Hazretleri de şöyle demiş
ler: İstevâ ma’lûmdur. Lâkin keyfiyeti meçhûldür. Ona
îman vâciptir, ondan suâl de bid’attır deyip sözü kesmiş
tir.
Müteahhirin ulemâsı ise te’vîline gidip istilâ, iktidar ve
itmâm ile te’vîl ettiler. Ve bunu ahkem ve eşlem saymışlar
dır. Çünkü kestirme yolu şöyle diyorlar. Allah Teâlâ hâ-
lıktır. Arş yok iken de Allah Teâlâ yine vardı. Arş’l da O
yarattı. Arş mahlûktur. Hâlık mahlûkuna muhtaç da değil
dir. Binâenaleyh mahlûk ne kadar büyük olursa olsun, onu
yaradan Allah Teâlâ hudutlu yaratmıştır. Yani şu kadar
eni ve şu kadar da boyu vardır halbuki Allah Teâlâ Haz-
retleri’nin ne eni ne de boyu vardır. O, Hâlık-ı kâinat ve
mevcûdâttır. Öyle yarattığı bir mahlûka mı muhtaç olacak,
1 Tâhâ: 5
F. 12
178 EHL-1 SÜNNET AKAİDİ
1 Yunus: 3
ŞERH-I EMÂLİ 179
— 13 —
ı$ > j Uj
JÎİVI ÜÜİ
Allah Teâlâ Hazretleri’ne hiçbir veçhile teşbih, mü-
şâbehet yapılamaz. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri ne zâten
ve ne de sıfaten varlıklardan hiçbirine benzetilemez. .
Ehl-i İslâm'ın bu gibi müşâbehet olan şeylerden son
derece sakınıp korunması lâzımdır. Zira Kur’ân-ı Azîmüş-
şân’da birçok âyet-i kerîmeler bu hususta açıkça bızleri
miişâbehetten men etmektedir. Bâhusûs «Hiç bir şey onun
gibi değildir»’ âyet-i celîlesinde bunu güzelce belirtmiştik.
Binâenaleyh Cenâb~ı Hakk’a, ne zâtında ve ne de sıfatın
da bir benzerinin olması muhaldir. Çünkü Cenâb-ı Hakk
kemâl sıfatı ile muttasıf olduğu gibi kemâline nakîse ve
ren herşeyden münezzeh ve müberrâdır. Bizler de Hâlık-ı
Zülcelâl’i kemâliyle bilmekle mükellefiz. Kemâl ile m a
rifet ise Allah Teâlânın bütün sıfatlarını iyice bilmeye
mütevakkıftır. Bu da Hak Sübhanehü ve Teâlâ’yı sıfât-ı
zâtiyye ve sıfât-ı sübûtiyyesi ile bilmek ve o sıfatları nok
sanlıktan tenzîh etmekle mümkündür. Hâlık’m gerek azâ-
larda ve gerek zatında bir benzerlik tasavvuru kat’iyyen
câiz değildir. Bu gibi âyetlerin mânâsmı istevâ kelime
sinde olduğu gibi Hakk’a tefviz eder, selâmet yoluna gi
deriz. Çünkü gerek âyet-i kerîmelerde ve gerek hadîs-i
1 eş-Şûrâ: 11
180 EHL-I SONNET AKAİDİ
— 14 —
1 HÛd: 37
2 Sad: 75
3 ez-Zümer: 55
ŞERH-İ EMAU 181
— 15 —
i ............... .
— 16 — "
ü j£ ÎJS 3
J t k t ljij ¿yij
— 17
1 el-lsrâ: 85
ŞERH-I EMÂLÎ 187
1 el-Mümin: 16
2 er-Rûm: 40
3 er-Rûm: 11
4 en-Nisa: 87
5 e!-Hacc: 7
188 EHL-1 SONNET AKAİDİ
. 1 en-Nebe’: 40
ŞERH-I EMALİ 189
— 18 —
1 el-Hacc: 23
2 A N İm ran: ,131
3 A l-i Imran: 133
41 el-Ahzab: 64
190 EHL-I SÜNNET AKAİDİ
1 en-Nisa: 145
ŞERH-İ EMÂLİ 191
— 19
1 Beyylne: 3
2 Râmûzû’l-ehâdls, 44
Ş E R H -I EM A U 193
Cennet ehline der ki, gördünüz ya, ölüm denilen .şey de ke
silip yok oldü. Bundan sonra size bir daha ölüm yetişmez.
Artık rahatınıza bakın. Cennet nimetleriyle yaşayın. Artık
sîzlere korku da yok. Cennetten çıkmak da yok. Bir daha
ölmek de yok. Cennete de yokluk gelmez. Ebedi bir hayat
içerisinde keyfinize bakın. Hûriler hizmetkârlar sayısız.
Her canınızın istediği de hemen istediğiniz anda önünüzde
hazır.
— 20 —
1 el-Kıyfimet: 22 1
2 e!-Kıyâmet: 23
ŞERH-I EMÂLİ 195
1 el-Bakara: 55
2 Yunus: 26
196 EHL-i SONNET AKAİDİ
r. J v > J fc
198 EHL-İ SONNET AKAİDİ
— 22
ji. JÂ * û j U )
23
1 el-Enbiya: 23
ŞERH-) EMALİ 201
— 24 —
|#l
ti? ıs ?
Hz. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.) hate-
mü’l-enbiyâ ve’l-mürselindir. Nübüvvet ve risâlet Cenâb-ı
Peygamberle sona ermiştir. Cenâb-ı Peygamber hem Hâ-
şimîdir.
Sadr kelimesi, her şeyin evveline denir. Burada in
celiği de güzelce belirtmiş olmaktadır. Peygamberimiz her
ne kadar peygamberlerin sonuncusu olarak gelmişse de,
hilkat itibariyle ilk önce halk olunan O’nun ruhudur. Bu
bakımdan rûhen en evvel, ceseden de en. son ^yaratılan
Peygamberimiz olmuştur. Efendimiz (s.a.s.) Hazretleri, Hâ-
şimi kabilesine mensûbdur. Hâşimi kabilesi de Arab kabi
leleri içinde en şerefli ve en yüksek bir mevkie sâhibdir.
Şöyle ki; bu kabilenin cömertliğine hiç bir kimse çıkama
mıştır. Hâşim, lügatte kırıcı, parçalayıcı demektir. Tirid de
nilen etleri parçalayıp doğramasından, kendisine Hâşim di
ye ad, lâkab verilmiştir. Gâyet kerîm; misafirlerine son de
rece ikrâmcı, yedîrici, yolcuların yüklerine yardım eder.
Korkanları korur; emniyete alır. Gelene geçene yemek
yedirir. Kendilerini ve hayvanlarını sular. Fukara ve zu-
afâyı giydirir; sılâ-i rahme çok dikkat eder ve böylece bir
çok mehâsini, güzellikleri buİunan bir zât-ı muhterem-i
âlî cenâbdır. Hâşim, Abd-i Menaf’m oğludur. Peygambe
rimizin pederleri Abdullah ve Abdullah’ın babası ise Ab-
dülmuttalib, O’nun pederi ise Hâşim’dir. Asıl ismi Amr’ul-
Alâ’dır. Yükseklik mertebesidir. Zî-cemal, Hâşim’in ikinci
sıfatıdır ki, cemaline de güzelliğine de hayran olmamak
mümkün değil.
ŞERH-1 EMALİ 205
— 25 —
flit
jS
✓ m -i '%* t â s f t t©
İki cihân ki dünyâ ve âhiretin baş tâcı olan sevgili
peygamberimiz hiç şüphesiz ve ihtilâfsız bütün nebilerin
imamıdır. Buradaki imam lâfzı ya Leyle-i Mirac’ta bü
tün peygamberlere imam oluşundandır. Veya âhiret iti
bariyle veya mahzâ, lu tfu tafdîl-i İlâhîdir. Zaten dünyâda
da bütün beşere imam değil midirler? Fazilet-i Muhamme-
diye’yi inkâr kabil değildir. Bu fazîlet ve şeref Cenâb-ı
Peygambere Hz. Allah celle ve alâ tarafından verilmiştir.
Zira:
■ > û i
1 AW imran: 110
206 EHL-I SONNET AKAİDİ
— 26 —
ŞERH-İ EMALİ 207
27 —
ü G J Ij o ljJ u o J lj A o l^ J I
en-Necm: 10
F. 14
210 EHL-1 SÜNNET AKAfOİ
'Jp j l i l i t » y J jİ
Vûî ¿ ¿ a
... j l * dUi ^ q i j ı j î
c S 'j Ji j i j
. . ju if ju i- IîAjJ JÎ J i 'j
— 28 —
$ S & ;\
ııın iki katı olur. Zira peygamberlik pek büyük bir şeref ve
izzettir. Cenâb-ı Hak celle ve alâ onların cisimlerini, ce-
sedlerini, ruhlarını, nefislerini mümtaz bir şekilde günah
lardan ve isyanlardan kurtaracak vasıfta, en güzel huy ve
ahlâk üzerine yaratmıştır.
Kerametler, mu’cizeîer günahkâr ellerden sudûr et
mez; muhaldir. Sonra günahlar şeytanın yoludur. Peygam
berler ise şeytana hiç bir zaman uymazlar. Sonra peygam
berlerden günah sâdır olsa, ümmetleri onları ayıplar ve
ezâ ederler. Halbuki peygamberlere ezâ da haramdır.
Âdem (a.s.)’in Cennet’teki ağaçtan yemesi onun han
gi ağaç olduğunu bilememesindendir. İbrahim (a.s.)’m yıl-
dızlar^ (hâzâ Rabbî) demesi henüz dört yaşında çocuk iken
vidi. Hz. Musâ’nın Kıbtı’yi öldürmesi kasden değil; ona vur
duğu bir tokatla adam ölmüştü. Yoksa onu öldürmek kasdı
yoktu. Hz, Yusuf’un Züleyhâ ile olan hikâyesinde Züleyhâ
her ne kadar kasdeyledi ise de Yusuf (a.s.)’da kaçmakta
kararlı idi. Hz. Dâvûd (a.s.)’m Urya’ya karşı muâmelesi ta-
mamiyle iftirâdır. Maalesef bu iftirâlardan bazıları tef
sirlerimize kadar da geçmiştir.
«Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışla
mak için»1 kavl-i şerifinden murad, ümmetin günahları
dır. Peygamberlerin hayat ve mematlarında risâletleri ke
silmez. Yalnız yeni bir tebliğ yapamazlar. Yoksa yaptıkla
rı tebligat kıyâmete kadar câridir. Ahkâmın bekâsı risâle-
tin devamı demektir.
1 el-Fetih: 2
214 EHL-İ SONNET AKAİDİ
— 29 —
^ ¿1 Ja» c Jir Uj
S lj
el-Kalem: 4
ŞERH-I EMALİ 215
nassı sarihtir.
Yani peygamberin mutlaka erkeklerden ve hür olma
sı da şarttır. Zira peygamberler asrının en akıllısı ve ef-
dali ve en efsahi yani fesahati ile meşhuru olmalıdır. Öyle
söz söylemesini bilmeyenlerden peygamber yine olmaz.
Mûsâ (a.s.)’ın dilindeki pelteklik, Firavn’un elinden kur
tulmak için Cibril (a.s.)’ın delâletiyle ateşi ağzına koyması
neticesinde dilinin yanmasmdandır. Onun için o da kusur
sayılmamıştır.
1 el-Enbîya: 7
216 EHL-I SONNET AKAİDİ
— 30—
î i j *
1 El-Kehf: 86
2 Lokmân: 12
218 EHL-I SONNET AKAİDİ
— 32 —
b ü j$
J !P I ¿ i & - ¿ r ıi
Dâr-ı dünyâda evliyâullahm ellerinden zuhûr eden
hârikülâde kerametler hak ve sâbittir. Zira onlar maz-
har-ı lutf u ihsan-ı İlâhîdir. Velî lafzı, vely yahut velâyet-
ten me’hûzdur. Kurbiyyet ve muhabbet mânsınadır. Ârif-i
billâhdır ve ârif-i sıfâtillah olup tâata devam ve meâsiden
ve günahlardan kaçan ve korunan lezzât ve şehevât-ı hay-
vâniyeden i’râz eden zât-ı şerife denir. Kerâmet davası
nübüvvete yakın olursa mu’cize denir. Kerâmet davası nü
büvvete mukârin olmazsa ve olmadığı halde evliyâ tara
fından hârikulâdelerın zuhûruna kerâmet derler. İman
ve amel-i sâlihden uzak olurlarsa ona da istidrac derler.
Deccâl’in elinden zuhûr eden hâdiseler gibi. Bu hususta
insanların çok uyanık olması gerekir. Bazı günahkâr in-
T Âl-i İmran: 48
220 EHL-I SÜNNET AKAİDİ
1 el-İsra: 70
2 el-is ra: 70
I
ŞERH-'J EMALİ 221
ci] O
t jJ ?
33
— 34 —
ji i y i ( J >\ j i i i j j j ‘J
c İU
L fi' &
«Ey Ebu’d - Derdâ sen senden hayırlı olan kimsenin
önüne mi geçip yürüyorsun. (Cenâb-ı Peygamber Hz. Al
lah’a kasemle buyurmuşlar ki), Nebilerden sonra Güneş,
Ebû Bekir’den daha efdal kimse üzerine doğmadı ve bat
madı. Binâenaleyh sen onun önünde nasıl yürümeğe cesâ-
ret edebiliyorsun.» diye irşâdda bulunmuşlardır. Burada
bizîere de pek mühim bir ders ve ibret vardır. Hele üstâd-
larınm önüne ve ana babalarının hatta amca ve dayı gibi
hala ve teyze gibi akrabalarının ve hatta komşu büyükleri
nin ve memleket idârecilerinin; vâli, kaykakam gibi ve
bunlara benzer zevat-ı muhteremlerin de haklarına hür
met ve saygı icabı: hem onların yanında lüzûmu olmadık-
F. 15
226 EHL-I SONNET AKAİDİ
c j? *
^ J>\
35
— 36 —
< J Cfi> j i
i V I ', '¿ ¿ t Sf J ü * f i * \j
J Â j & % j J& c2 \ o i ^ l;
jÜ JI ¡ h ^ '■*» c i*’** C * ^
«Eğer benim kırk tane kızım olsa idi, birer birer bir tane
kalmaymcaya kadar Affan oğlu Osman’a tezvîc ederdim.»
(Kerrar hamle ve savlet mânâlarmadır. Harp meydanla
rında düşmana hamle edip saldıran Haydar-ı Kerrar’dan
Hz. Osman'ın hayırlı olduğu bildirilmektedir.) Ey Osman!
Sen benim dünya ve âhiret dostumsun. Beni hak olarak
ba’s eden Allah hakkı için Osman b. Affan ümmetimden
70.000 (yetmişbin) kişiye şefâat edecektir ki, bunlardan
hepsi Cehennemi hak etmişlerdir. İyi biliniz ki Allah’dan
utanan kişiden semâ melekleri de utamr. Cennet’te şim
şek gibi bir parlama oldu; ehl-i Cennet dediler ki, bu pa
rıltı nedir? Halbuki, o şimşek gibi çakan parıltıdan düştü
ğü yer kurumuş idi. Cenâb-ı Hak buyurdu ki, bu şimşek
gibi parıltı değildir. Lâkin Hz. Osman’ın bir evden bir eve
veya bir odadan diğer bir odaya geçerken na’linin tasma
sının nurudur. Şâyân-ı dikkattir ki, insanın yüzünün nuru
değil ayakkabısının hem de tasmasının nuru. Sen Cennet’i
ne sanıyorsun!. Ah, bir oraya girebilsek! Acaba biz günâh-
kârları da o mübârek yerlere korlar'mı? Ama Allah’dan
ümidimiz hiç bir zaman kesilmez.
Tebûk Gazâsı sırasında nâzil olan:
230 EHL-I SONNET AKAİDİ
U j l ; 'j ü g v
— 37 —
1 et-Tevbe: 41
ŞERH-I EMALİ 231
buyrulmuş.
Yani: «Ben ilim şehriyim, deryâsıyım, hazînesiyim.
Ali de O’nun kapısıdır.», «İlim isteyen kimse Ali’ye mü-
râcaat etsin.» Sonra Cenâb-ı Hakk’a duâ ile: «Ya Rabbî,
Ali’yi dost edinenleri, sevenleri, sen de dost edin ve sen de
sev. Ve Ali’ye buğz edenlere sen de buğzeyle.» Ve:
— 38 —
> ^ 3 1
füüaJt J i
jg fı> yı j ^
Yezîd, Muâviye’nin oğludur. Çok günah işlemiş ve
Hânedân-ı Ehl-i Beyt’e son derece ihânet eylemiş ve Re-
sûlullah’m torunu Hz. Fâtıma’mn evlâdı Hz. Hüseyin’i
katle emir vermiştir. İçkiyi de çok içer olduğundan bu hu
susta söylediği pek çirkin sözünü yazmağa insan teeddüp
eder. Nasıl olur da bir müslüman böyle söz söyleyebiliyor
diye hayrete düşmemek mümkün değildir. Fakat bununla
berâber İstanbul’un zaptına gelen ordunun başında oldu
ğundan Eyüp Sultan’m (r.a.) vefâtı esnasında kendisine
göstermiş olduğu nezâket de şâyân-ı takdir olmuştur.
Musannif (Rahimehullah), beytin başına: «Yezîd öl
dükten sonra Selef-i Sâlihînden hiç kimse ona lâ’net etme
miştir,» demiştir. Binâenaleyh bize de münâsib olan geç
236 EHL-İ SONNET AKAİDİ
40
— 41 —
e JliS îtj J i C V l
240 EHL-I SONNET AKAİDİ
’ el-lsra: 15
F. 16
242 EHL-1 SONNET AKAİDİ
— 42 —
jû £ » y \ ¿ ¡i)
Cenâb-ı Hakk’m:
J.LÂ ¡U»
âyet-i celılesinde bildirdiğine göre «şiddet, mazarrat ve azâ-
bı gördüğü, artık dünyadan elini eteğini çekeceğini anlayıp
da azab meleklerini gördüğü zamandaki îman makbûl de
ğildir» Allah’ın indinde mü’min sayılmaz. Zira hayatında
iken îmân etmesi lâzımdı. Bunu yapmadığı için şimdi azâ-
bı görünce îmân etmesi elbette makbûl olamaz. Çünkü hiç
bir kimse yoktur ki, Cennet ve Cehennem’deki yerini gör
meden evvel ölmez, buyurulmuştur. Mü’min, elbette o
Cennet’teki yerini görünce sevinç ve sürür içinde bir an
1 el-Mürr.in: 85
ŞER H -İ EMÂLİ 243
J j 1*11 j i ?
buyurmuştur. Hak sübhanehû ve Teâlâ mü’minler hakkın
da ise (günahlarından dönenler için onlara günah yokdur)
Yani günahlar silinir, bir daha yazılmaz, vesselam.
— 43 —
j\> JUii Lj
p liy
1 el-Enam: 28
244 EHL-İ SÜNNET AKAİDİ
£ m I / ;! * )
' el-Fetih: 4
ŞERH-I EMÂLİ 245
— 44 —
c  l\ l; IİI
buyrulmuştur. İman âyetlerindeki âminû kelimesi sebat
manasınadır. Yâni imânınıza sebat edin; imâna münâfi ha
reketlerden, küfrü mûcib işlerden ve sözlerden son derece
sakının, demektir.
Küfrü mûcib olan sözleri ve hareketleri yukarda kıs
men yazmıştık. Günahları yazan kitablarda daha geniş
ma’lûmat vardır. Sıhhatin muhâfazası için sıhhata mugâyir
şeyleri bilmek ne kadar mühimse, dinine, imânına zarar
verecek şeyleri, yerleri ve sözleri de bilmek sıhhatten daha
mühimdir. Çünkü sıhhat bu dünyada lâzım, tabii o da mu
vakkat. Fakat din, hem dünyada hem de âhirette lâzım. Zi
ra dinsizlerin yeri ebedi Cehennem azâbı. Onun bir günü
ne değil, bir sâatına hatta bir dakikasına bile tahammül
mümkün değil iken ebedî olarak kalmak, ne büyük ve müd-
hiş bir felâket. Şimdi yaptığı bu yanlış hareketinden ve
niyyetlerinden nâşi derhal kâfir olması elbette cehlin alâ
metidir. Çünkü başkasının küfrüne bile râzı olmak insanın
kendisinin de küfrüne, kâfir olmasına sebeb. oluyor. Bu
gün gerek memleketimizde ve gerekse Avrupa memleket
lerinde, kâfirlerle evlenen müslüman kadın ve erkek sayı-
250 EHL-i SONNET AKAİDİ
— 46
SSS 3S58H 5
252 EHL-İ SÜNNET AKAİDİ
— 47 —
Nlsâ 43
254 EHL-! SONNET AKAİDİ
— 48 —
fe r» (fJ-û Ît U j
— 49 —
ŞERH-İ EMÂLİ 255
o*
’ Meryem: 9
2 el-İnsan: 1.
256 EHL-İ SONNET AKAİDİ
— 50 —
& o h %
JU J \ aa ejSy ui*
— 51
1 el-Bakara: 186
260 EHL-i SONNET AKAİDİ
— 52 —
fjfij ¿ j
J j f Jl-U r
1 Ibrâhim: 27
266 E H L-İ S O N N ET AKAİDİ
_ 54 _
el-M ü’min: 46
270 EHL-İ SÜNNET AKAİDİ
1 Mûminun: 16
2 Yâsîn: 79
5 Kıyame: 4
272 EHL-İ SONNET AKAİDİ
1 Enbiya: 1
2 el-Gaşîye: 26
ŞERH-İ EMÂLİ 275
— 55 —
Ve ✓ I ♦ a^ * * X t f' ■ t *
jpv LJ u u u j J I ^ h j u j
'~ * s* * '
1 el-lsra: 14
2 el-İnşikâk: 7
ŞERH-İ EMALİ 277
1 Fussılet: 20
2 Al-i İmran: 106
ŞERH-l EMAU 279
— 56 —
* ' u• \ >• - t *+
ıS Jtj pleftl o j j j > j
J& il % > £ * )! £ * ’* >
1 Enbiya: 47
9 Karla: 6, 7, 6, 9.
280 EHL-I SÜNNET AKAİDİ
— 57 —
^ > * t .
Oi ■I* I I "
^¿USÜI v U ^ S f
1 Meryem: 71
2 ed-Duha: 5
282 EHL-I SONNET AKAİDİ
ŞEFAATİN ÇEŞİTLERİ
— 58 —
xs> is
1 el-Furkan: 70
Ş E R H -l EM AU 287
-—59 —
'V&J6 V 01 iv ıi;
J ü u l it JİS £ C -JiM
Maktul (öldürülen) kimsenin ölümü eceli maktû’ de
ğildir. Yani kati olunmasa idi yine aynı vakitte ölmiyeceği
kesin değildir. Ehl-i Sünnet der ki; maktûl eceliyle ölmüş
tür, yani ömrü bitmiştir. Ecel vakti gelmiştir. Öldürülme
sebep olur. Yoksa onun eceli maktû’dur. Yani fiîân günün
filân saatinde ve filân yerde ölecektir. Binâenaleyh eceli
orada gelmiş ve ölmüştür. Ölüm biç bir zaman ecelinin önü
ne geçemez.
288 EHL-l SONNET AKAİDİ
B—
C,ç-
■ /
Camii A s g a r: 135 Cibril (a.s.) : 22, 31, 41, 58, !
Cebriyye : 24, 63, 64, 82, 83, 110 69, 73, 94, 95, 112, 122, 11
C e m a at: 20, 22 201, 2p7, 208, 210, 215, 228 •
Cemal vak’a s ı: 44, 232 Cisim : 91, 167
Cenaze namazı : 22 Cuma namazı : 22, 24
C evh er: 91, 167 Cühemî M ü te zilî: 26
Cevhere : 131 Çin : 105, 182
C ezayir: 232 Çinci : 233
C e z irî: 261
D—
Dabbetü’l-arz : 146 D e h rî: 69, 246
Davud (a.s.) : 26, 88, 213 D irilm e k: 69, 88
Debernıış : 52, 218 D iy e t: 23
Decca! : 98. 146, 218, 219 Duha sûresi: 29, 281, 283
E —
Ebu Ali Cübbâî : 199 223, 224, 225, 226, 227, 228, f
Ebubekîr (r.a.) : 38, 39, 40, 41, 231, 232, 234, 267 '
43, 44, 73, 79, 95, 131, 145, 146, Ebu C e h il: 245
İNDEKS 293
— F —
~ G —
— λ İ —
— K —
Kâbe-i Muazzam a: 1, 42, 52, K erâm et: 51, 98, 144, 219, 220
202 K e râ m î: 66
Kabir a z a b ı: 27 ' Kesb : 66
Ka’b ü'l-A hb ar: 75 Kıtmîr ( 52, 218
Kâdı : 239 Kıyamet sû re si: 49, 194, 271
Kaderiyye: 22, 24, 27, 63, 91, Kızılbaşlık: 81
111, 112 Kirâmen-Kâtibîn : 111, 203, 276
Kâfir : 12, 13, 20, 64, 246 K ita b î: 246
Kâhin : 146 Kudüs-i Ş erif: 106, 145* 208,
Kâfirûn sû re si: 12, 73, 253 212, 263
Kalem sû resi: 55, 214 K urban: 131
Kamer sûresi : 163 Kureyş m üşrikleri: 40
Katar : 232 Kûtü’l-Kulûb : 16, 62
Karia sû re si: 279 Kuveyt: 232
Kaza-yı itâ h î: 23 K ü fü r: 10
K efâret: 23 Küfrün n e v ile ri: 245
Kefeştatayuş : 52, 218 Küfr-i In â d î: 129
Keferenin bayramları : 130 Küfre r ız a : 137
Kehf sû re si: 37, 217 Kül : 157, 167
Kelime-i şehad et: 149 Kürsü : 157
— L —
— M —
— N —
—.0, 0 ~
Osman (r.a.) : 38, 43, 44, 45, 73, 220, 221, 222, 226, 227, 228,
95, 112, 145, 146, 227, 228, 229, 230, 232
230, 231 Ömer (Hz. Ali’nin oğlu) : 46
Osmaniye hilâfeti : 232 Ömer b, Abdüaziz; 78
ölüm : 8 Ömerü’n -N e s e fî: 93
Ömer (r.a .): 38, 41, 42, 43, 44, Ö ş ü r: 133
54, 73, 79, 95, 131, 145, 146,
— P, R —
- ş -
— T —
- u, ü -
— Y —
— :-.Z —
SEHA