You are on page 1of 320

ME‘ÂLİMÜ USÛLİ’D-DÎN

Kelâm İlminin Esasları

FAHREDDİN ER-RÂZÎ
TÜRKİYE YAZMA ESERLER KURUMU BAŞKANLIĞI YAYINLARI: 145
Dinî İlimler Serisi : 22
Kitabın Adı : ME‘ÂLİMÜ USÛLİ’D-DÎN
Kelâm İlminin Esasları
Müellifi : Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1210)
Özgün Dili : Arapça

Çeviri : Doç. Dr. Muhammet Altaytaş


Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Eleştirmeli Metin : Öğr. Gör. Orabi Orabi
Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Son Okuma : Esra Tellioğlu Ünver, Yazma Eser Uzmanı
Arşiv Kayıt : Süleymaniye Yazma Eser Ktp., Fazıl Ahmed Paşa, Nr. 529
Kapak Görseli : Süleymaniye Yazma Eser Ktp., Laleli, Nr. 2240, 10b
Yapım : Yüksel Yücel
Baskı : Elma Basım Yayın ve İletişim Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.
Halkalı Cad. No:162/7 Sefaköy Küçükçekmece / İSTANBUL
Sertifika No: 45460 Tel.: (0212) 697 30 30
Baskı Yeri ve Yılı : İstanbul 2019
Baskı Miktarı : 1. Baskı, 1500 adet

KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI


Library of Congress A CIP Catalog Record
Fahreddin er-Râzî,
Kelâm İlminin Esasları, Me‘âlimü Usûli’d-Dîn
1. Kelâm, 2. Akâid, 3. Râzî, 4. Me‘âlim, 5. Usûlü’d-Din
ISBN: 978-975-17-4347-3

Copyright © Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı. Her hakkı mahfuzdur.


Bütün yayın hakları Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı’na aittir. Başkanlığın izni olmaksızın
tümüyle veya kısmen, hiçbir yolla ve hiçbir ortamda yayınlanamaz ve çoğaltılamaz.

T.C. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı


Süleymaniye Mh. Kanuni Medresesi Sk. No: 5 34116 Fatih / İstanbul
Tel.: +90 (212) 511 36 37
Faks: +90 (212) 511 37 00
info@yek.gov.tr
www.yek.gov.tr
ME‘ÂLİMÜ USÛLİ’D-DÎN
KELÂM İLMİNİN ESASLARI

(ÇEVİRİ - Eleştİrmelİ METİN)

FAHREDDİN ER-RÂZÎ
(ö. 1210)

Çeviri
Muhammet Altaytaş

Eleştirmeli Metin
Orabi Orabi
TAKDİM
İnsanlık tarihi, akıl ve düşünce sahibi bir varlık olan insanın kurduğu
medeniyetleri, medeniyetler arasındaki ilişkileri anlatır. İnsan, zihnî faali-
yetlerde bulunma kabiliyetiyle bilim, sanat ve kültür değerleri üretir, üret-
tiği kültür ve düşünce ile de tarihin akışına yön verir.
Medeniyetler, kültürler, dinler, ideolojiler, etnik ve mezhebî anlayışlar
arasındaki ilişkiler kimi zaman çatışma ve ayrışmalara, kimi zaman da uz-
laşma ve iş birliklerine zemin hazırlamıştır.
İnsanların, toplumların ve devletlerin gücü, ürettikleri kültür ve mede-
niyet değerlerinin varlığıyla ölçülmüştür. İnsanoğlu olarak daha aydınlık
bir gelecek inşâ edebilmemiz, insanlığın ortak değeri, ortak mirası ve ortak
kazanımı olan kültür ve medeniyet değerlerini geliştirebilmemizle müm-
kündür.
Bizler, Selçuklu’dan Osmanlı’ya ve Cumhuriyet’e kadar büyük devletler
kuran bir milletiz. Bu büyük devlet geleneğinin arkasında büyük bir mede-
niyet ve kültür tasavvuru yatmaktadır.
İlk insandan günümüze kadar gök kubbe altında gelişen her değer, haki-
katin farklı bir tezahürü olarak bizim için muteber olmuştur. İslam ve Türk
tarihinden süzülüp gelen kültürel birikim bizim için büyük bir zenginlik
kaynağıdır. Bilgiye, hikmete, irfana dayanan medeniyet değerlerimiz tarih
boyunca sevgiyi, hoşgörüyü, adaleti, kardeşlik ve dayanışmayı ön planda
tutmuştur.
Gelecek nesillere karşı en büyük sorumluluğumuz, insan ve âlem tasav-
vurumuzun temel bileşenlerini oluşturan bu eşsiz mirasın etkin bir şekilde
aktarılmasını sağlamaktır. Bugünkü ve yarınki nesillerimizin gelişimi, geç-
mişimizden devraldığımız büyük kültür ve medeniyet mirasının daha iyi
idrak edilmesine ve sahiplenilmesine bağlıdır.
Felsefeden tababete, astronomiden matematiğe kadar her alanda, Me-
dine’de, Kahire’de, Şam’da, Bağdat’ta, Buhara’da, Semerkant’ta, Horasan’da,
Konya’da, Bursa’da, İstanbul’da ve coğrafyamızın her köşesinde üretilen de-
ğerler, bugün tüm insanlığın ortak mirası hâline gelmiştir. Bu büyük ema-
nete sahip çıkmak, bu büyük hazineyi gelecek nesillere aktarmak öncelikli
sorumluluğumuzdur.
Yirmi birinci yüzyıl dünyasına sunabileceğimiz yeni bir medeniyet pro-
jesinin dokusunu örecek değerleri üretebilmemiz, ancak sahip olduğumuz
bu hazinelerin ve zengin birikimin işlenmesiyle mümkündür. Bu miras
bize, tarihteki en büyük ilim ve düşünce insanlarının geniş bir yelpazede
ürettikleri eserleri sunuyor. Çok çeşitli alanlarda ve disiplinlerde medeni-
yetimizin en zengin ve benzersiz metinlerini ihtiva eden bu eserlerin ko-
runması, tercüme ya da tıpkıbasım yoluyla işlenmesi ve etkin bir şekilde
yeniden inşâ edilmesi, Büyük Türkiye Vizyonumuzun önemli bir parça-
sıdır. Bu doğrultuda yapılacak çalışmalar, hiç şüphesiz tarihe, ecdadımıza,
gelecek nesillere ve insanlığa sunacağımız eserleri üretmeye yönelik fikrî
çabaların hasılası olacaktır. Her alanda olduğu gibi bilim, düşünce, kültür
ve sanat alanlarında da eser ve iş üretmek idealiyle yeniden ele alınmaya, ilgi
görmeye, kaynak olmaya başlayan bu hazinelerin ülkemize ve tüm insanlığa
hayırlar getirmesini temenni ederim. Aziz milletimiz, bu kutsal emaneti
yücelterek muhafaza etmeyi sürdürecektir.

Recep Tayyip Erdoğan


Cumhurbaşkanı
İÇİNDEKİLER

TAKDİM 4
GİRİŞ 13
RÂZÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ 13
Râzî’nin Hayatı 13
Talebeleri 15
Eserleri 16
a. Tefsir 17
b. Kelâm İlmi 17
c. Mantık, Felsefe ve Ahlak 18
d. Fıkıh ve Usulü 18
e. Arap Dili, Edebiyatı ve İlimleri 19
f. Tarih ve Biyografi 19
g. Tıp, Doğa Bilimleri ve Kozmoloji 19
h. Fırkalar, İnançlar ve Genel Bilgiler 19
RÂZÎ’NİN ME‘ÂLİMÜ USÛLİ’D-DÎN’İ 20
Eserin Adı, Neşir ve Şerhleri 20
Eserin Muhtevası 22
Eserin Metot ve Gayesi 24
Me‘âlim’in Üslûbu ve Bazı Hususiyetleri 26
MÜRACAAT EDİLEN NÜSHALAR VE TAHKİK USÛLÜ 28
Nüshalar ve İşaretleri 28
Tahkik Usûlü 34

ME‘ÂLIMÜ USÛLI’D-DÎN

BİRİNCİ BÖLÜM
İLİM VE NAZARLA ALÂKALI MESELELER
Birinci Mesele: Tasavvur ve Tasdik 42
İkinci Mesele: İlmin Hakikati 44
Üçüncü Mesele: Nazarın Tarifi 44
Dördüncü Mesele: Nazarın İlimdeki Tesiri 46
Beşinci Mesele: Nazarın Mahiyeti ve Gerekleri 46
Altıncı Mesele: Bilinmeyeni Elde Etmenin Şartları 48
Yedinci Mesele: Nazar ve İlmin Farkı 48
Sekizinci Mesele: Nazarın İlme Tesiri 48
Dokuzuncu Mesele: Delillerin Çeşitleri ve Sıhhat Şartları 50
Onuncu Mesele: Naklî Delillerin Yakîn İfade Etmesi 50

İKİNCİ BÖLÜM
MÂLÛMÂTIN HÜKÜMLERİ
Birinci Mesele: Mâlûmun Var Olma Durumu 52
İkinci Mesele: Varlığın Kısımları 52
Üçüncü Mesele: Varlığın Mahiyete Zâit Oluşu 52
Dördüncü Mesele: Mâdumun Şey’iyyeti 54
Beşinci Mesele: Mevcudun Kısımları ve Özellikleri 56
Altıncı Mesele: Mümkünün Kısımları ve Halleri 60
Yedinci Mesele: Arazların Kısımları 60
Sekizinci Mesele: Cevher-i Ferd 64
Dokuzuncu Mesele: Cevherin Yer Tutması 68
Onuncu Mesele: Arazların Bekası 68

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ALLAH’I BİLMENİN İSPATI
Birinci Mesele: Cisimlerin Hudûsu 70
İkinci Mesele: Yaratan’ı İspat Metodları 76
Üçüncü Mesele: Yaratan’ın Cismiyyetten Tenzihi 82
Dördüncü Mesele: Yaratan’ın Cevheriyetten Tenzihi 82
Beşinci Mesele: Yaratan’ın Mekândan Tenzihi 84
Altıncı Mesele: Yaratan’ın Hulûlden Tenzihi 86
Yedinci Mesele: Hâdis Olanların Allah’ın Zâtıyla Kâim Olmasının
İmkânsızlığı 88
Sekizinci Mesele: Yaratan’ın İttihâddan Tenzihi 90
Dokuzuncu Mesele: Yaratan’ın Elem ve Lezzetten Tenzihi 90
Onuncu Mesele: İbn Sînâ’nın Allah’ın Varlığının Hakikati
Hakkındaki Görüşlerinin Reddi 92
On Birinci Mesele: Allah’ın Varlığının Hakikatinin Mahlûkâttan
Farklı Olması 94

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KUDRET VE İLİM SIFATI İLE BU İKİSİNİN DIŞINDAKİ
SIFATLAR
Birinci Mesele: Allah’ın Âleme Tesir Niteliği 96
İkinci Mesele: İlim Sıfatı 98
Üçüncü Mesele:: Allah’ın Cüz’iyyâtı Bilmesi 98
Dördüncü Mesele: Allah’ın İlminin Kuşatıcılığı 100
Beşinci Mesele: Allah’ın Mümkinât Üzerindeki Kudreti 102
Altıncı Mesele: Mümkünlerin Allah’ın Kudretiyle Meydana Gelmesi 102
Yedinci Mesele: Hayat Sıfatı 104
Sekizinci Mesele: İrade Sıfatı 106
Dokuzuncu Mesele: Sem‘ ve Basar Sıfatları 106
Onuncu Mesele: Kelâm Sıfatı 108
On Birinci Mesele: İlim Sıfatı 108
On İkinci Mesele: Zât ve Sıfat Alâkası 112
On Üçüncü Mesele: Allah’ın İradesinin Hâdis Olmasının İmkânsızlığı 112
On Dördüncü Mesele: Tekvin Konusu 114
On Beşinci Mesele: Kelâm’ın Mahiyeti 118
On Altıncı Mesele: İlâhî Kelâmın Kıdemi 118
On Yedinci Mesele: Kelâm, Ses ve Harfler Arasındaki Fark 122
On Sekizinci Mesele: Allah’ın Kelâmının Tekliği Meselesi 124
On Dokuzuncu Mesele: Allah’ın Bekasının Mahiyeti 124
Yirminci Mesele: Delilin Yokluğu Medlûlün yokluğunu gerektirmez 126

BEŞİNCİ BÖLÜM
ALLAH’IN SIFATLARI İLE İLGİLİ DİĞER MESELELER
Birinci Mesele: Allah’ın Görülmesinin İspatı 128
İkinci Mesele: Allah’ın Zâtının Tanınması 140
Üçüncü Mesele: Allah’ın Birliği 142
Dördüncü Mesele: Müşriklerin Çeşitleri 146

ALTINCI BÖLÜM
CEBİR, KADER VE BU İKİSİYLE ALÂKALI BAHİSLER
Birinci Mesele: Kulların Fiilleri 150
İkinci Mesele: Kulun Kudreti 156
Üçüncü Mesele: İstitâat 160
Dördüncü Mesele: Kudretin İki Zıt Fiil İçin Elverişli Oluşu 160
Beşinci Mesele: Aczin Mânası 162
Altıncı Mesele: Fiili Terkin Mânası 162
Yedinci Mesele: Güç Yetirilemeyen Şeyle Mükellefiyet 164
Sekizinci Mesele: Kulların Fiillerinde Hüsün ve Kubuh 164
Dokuzuncu Mesele: Allah’ın Fiillerinde Hüsün ve Kubuh 168
Onuncu Mesele: İlâhi İrade ve Kulun Fiilleri 170
YEDİNCİ BÖLÜM
NÜBÜVVÂT
Birinci Mesele: Hz. Muhammed’in Nübüvvetinin İspatı 176
İkinci Mesele: Mûcizeyi İnkâr Edenlerin Reddi 182
Üçüncü Mesele: Nebîlerin Velilerden Daha Faziletli Olması 192
Dördüncü Mesele: Meleklerin İnsandan Daha Faziletli Olması 194
Beşinci Mesele: Peygamberlikte İsmet Sıfatı 196
Altıncı Mesele: Allah’ın Resûlü Hz. Muhammed’in (sav) Diğer
Nebîlerden Daha Faziletli Olması 198
Yedinci Mesele: Risâletinden Evvel Hz. Muhammed’in (sav)
Herhangi Bir Şeriat Üzere Olmaması 200
Sekizinci Mesele: İsrâ ve Mi‘rac 200
Dokuzuncu Mesele: Hz. Muhammed’in Davetinin Evrenselliği 202
Onuncu Mesele: Hz. Peygamberin Şeriatının Nakli 202

SEKİZİNCİ BÖLÜM
NEFS-İ NÂTIKA
Birinci Mesele: İnsanın Bedenden İbaret Olmadığı 204
İkinci Mesele: Felsefecilerin Nefsin Mahiyeti Hakkındaki
Görüşlerinin Reddi 208
Üçüncü Mesele: Nefslerin Hudûsu 212
Dördüncü Mesele: Tenâsühün Reddi 212
Beşinci Mesele: Felsefecilerin Nefsin Bekası Hakkındaki Görüşleri 214
Altıncı Mesele: Nefsin Bekası Hakkında Râzî’nin Delilleri 214
Yedinci Mesele: Nefsin Sıfatlarının Kısımları 216
Sekizinci Mesele: Nefsin Saadeti 216
Dokuzuncu Mesele: Nefsin Halleri ve Mertebeleri 218
Onuncu Mesele: Nefsin Çeşitleri 220

DOKUZUNCU BÖLÜM
KIYAMET HALLERİ
Birinci Mesele: Mâdumun İadesi 222
İkinci Mesele: Cisimlerin Fenâsı/Yok Olması 222
Üçüncü Mesele: Bedenlerin Yeniden Dirilişi 222
Dördüncü Mesele: Kabir Azabı 226
Beşinci Mesele: Cennet ve Cehennemin Mevcut Olduğu 226
Altıncı Mesele: Kıyamete İman 228
Yedinci Mesele: Mîzan 228
Sekizinci Mesele: Sevap ve Azabın Ebedîliği 228
Dokuzuncu Mesele: Sevabı Hak Etmenin Sebebi 230
Onuncu Mesele: Azabın Kötülüğünü İddia Edenlerin Delilleri 232
On Birinci Mesele: Müslüman İçin Azap Olmadığını İddia
Edenlerin Delilleri 234
On İkinci Mesele: Günahkârların Affı 234
On Üçüncü Mesele: Şefaat 238
On Dördüncü Mesele: İmanın Mahiyeti 240
On Beşinci Mesele: Büyük Günah İşleyenin İmanı 242
On Altıncı Mesele: İman Lafzında İstisnâ 244
On Yedinci Mesele: Tövbenin Hakikati 244
On Sekizinci Mesele: Tövbenin Gerekliliği 246
On Dokuzuncu Mesele: Tövbenin Sıhhat Şartları 246
Yirminci Mesele: Müslümanı Tekfirin Şartı 248

ONUNCU BÖLÜM
İMÂMET
Birinci Mesele: İmamın Tayini 250
İkinci Mesele: Allah’ın İmam Tayininin Gerekliliği 252
Üçüncü Mesele: İmamın Mâsumiyetini Şart Koşanlar 254
Dördüncü Mesele: İmamı Tayin Metodu 254
Beşinci Mesele: Hz. Ali’nin İmâmetine Dair Nas Hakkında 256
Altıncı Mesele: Hz. Peygamberden Sonra Sahih Halifeler 260
Yedinci Mesele: Resûlullah’tan Sonra İnsanların En Faziletlisi 270
Sekizinci Mesele: Raşid Halifelerin Tâzimi 272
Dokuzuncu Mesele: Hz. Ali’nin İmâmeti 272
Onuncu Mesele: Sahâbeyi Tâzimin Gerekliliği 274
SON NOT 280
KAYNAKÇA 305
DİZİN 315
GİRİŞ
İslâmî ilimlerin hemen tamamının yanı sıra, felsefe ve mantık ilimlerin-
de de temayüz eden Fahreddin er-Râzî’nin kelâmda bir mütehassıs olmak-
tan öte bir müceddid olduğu söylenebilir. Zira o, felsefe ile kelâmı mezce-
den, kelâmda felsefî meseleleri ele alan öncü isimlerden biri olmuş ve bu
sahada inşa ettiği yeni terminolojiyi kullanma konusundaki titizliği ile de
dikkat çekmiştir. Bu sebeple onun görüşleri, kendisinden sonrakiler nez-
dinde etkili olmuş, kelâm ilminin tekâmül seyrine yön vermiştir. Özellikle
Osmanlı ilim geleneğindeki ana damarlardan birinin “Râzî ekolü” olduğu
bilinmektedir. Bu sebeple Râzî’nin metafiziğini anlamak hem Osmanlı dü-
şünce sistemini hem de günümüzdeki din düşüncesinin temellerini anla-
mak bakımından da önemlidir.1

RÂZÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ


Râzî’nin Hayatı
Soyu Hz. Ebû Bekir’e (ra) nispet edilen Râzî’nin tam ismi, Muhammed
b. Ziyâüddin Ömer b. el-Hüseyin b. el-Hasan Fahrüddin, Ebû Abdillah
et-Teymi el-Bekri er-Râzî’dir. “İmam”, “Fahreddin” ve “Şeyhülislâm” diye
lakapları aynı zamanda onun ulaştığı ilmi seviyenin ve şöhretin derecesi-
ne de işaret etmektedir. Râzî, Rey şehrinde meşhur bir hatip olan babası
Ziyâüddin Ömer’e (ö. 559) nispetle “İbnü’l-Hatîb” ve “İbnü Hatîbi’r-Rey”
künyesiyle tanınmıştır. Hicri 543 yahut 544 senesinde Rey’de doğmuş olan
Râzî, 606 senesinde Herat’ta vefat etmiştir.2 Doğup büyüdüğü ortam, ilmî
bakımdan son derece mümbit olup onu ilme teşvik eden âmillerle doluydu.

1 Bkz. Eşref Altaş, Fahreddin er-Râzî’nin İbn Sînâ Yorumu ve Eleştirisi (İstanbul: İz Yayınları, 2015), s. 12.
2 Fahreddin er-Râzî’nin biyografisi hakkında bilgi için bkz; Ebü’l-Abbas Şemsüddin İbn Hallikân el-Ber-
mekî el-Erbilî, Vefayâtu’l-A’yân ve Enbâi Ebnâi’z-Zamân, thk. Dr. İhsan Abbas (Beyrut: Daru Sadır), c. 4,
s. 248-253. Bölümleri farklı tarihlerde basılmıştır. Ayrıca bkz: İbnü’l İmad el-Hanbelî, Şezerâtü’z-Zeheb fi
Ahbârin min Zeheb, thk. Mahmut el-Arnavut, 1. Baskı (Şam: Daru İbn Kesir, 1986), c. 7, s. 40-41. İbn-i
Kesîr, el-Bidaye ve’n Nihaye (Mısır: Matbaatu’s Saade, h. 1358), 8: 67. Ahmet bin el-Kasım bin Halife
bin Yunus El-Hazreci bin Ebi Usaybia, Uyunu’l Enba fi Tabakati’l Etıbba, Tahkik: Dr. Nizar Rıza, Daru
Mektebeti’l Hayat, Beyrut, tarih yok, 462-466. Selahattin Halil bin Eybek es-Safedî, el-Vafi bi’l Vefeyât,
Tahkik: Ahmet El-Arnavut, Türki Mustafa, Daru İhyai’t-Turâs, Beyrut, 2000, 4: 175-178. vd.
14 GİRİŞ - Kelâm İlminin Esasları

Her şeyden evvel babası Rey’in meşhur fıkıh ve usul1 âlimlerindendir.


Kendisi babasından başlayarak zamanın bazı mühim âlimlerinden dersler
almıştır. Fıkıh ve usul dersi gördüğü hocası Kemal es-Sümnani; kelâm, fel-
sefe ve mantık dersi aldığı Mecdüddin el-Cîlî bu âlimlerden sadece ikisiydi.
Râzî, Rey’in farklı görüşlere, farklı fıkhî ve fikrî mezheplere açık yapı-
sından etkilenmişti.2 Yine onun döneminde Rey, gerek kültürel hareketlilik
gerekse siyasî ve ekonomik bakımından tarihinin en parlak dönemlerinden
birini yaşamaktaydı. Keza emîrler ve yöneticiler, ulemâyı destekleme, med-
reseler inşa etme ve eserler vücuda getirilmesine destek konusunda birbi-
riyle yarışmaktaydılar.3 Rey’e müntesip âlimlerin çokluğu da buna delâlet
etmektedir. Bütün bunlara ilâveten Râzî’nin yaşadığı dönemin, fikrî ihti-
lafların ve siyasal dönüşümlerin kendini gösterdiği kritik bir zaman dilimi
olduğunu da ifade etmek lazımdır.
Doğduğu ortamın yanı sıra sahip olduğu şahsi vasıfların da Râzî’nin
ilmî kariyerindeki tesiri büyüktür. Araştırmaya ve ilme olan merak ve işti-
yakı, onu gerek çağdaşlarının gerekse kendisinden öncekilerin kitaplarını
ve fikirlerini devamlı olarak okumaya, mütalaa etmeye sevk ediyordu. Güç-
lü hafızası, anlayış kabiliyeti, azim ve gayreti sayesinde felsefe ve usulde,
kendisinden önceki ulemânın eserlerinden ve fikirlerinden azamî derecede
istifade ederek oluşturduğu yeni ve orijinal terkipler onu çığır açan bir dü-
şünür konumuna yükseltmiştir.4

1 Burada önemli bir nokta şudur: Babası Ebu’l Kasım Süleyman bin Nasıru’l Ensari’ye, o Cüveynî’ye (ö.
1085/478), o Ebu İshak el-İsferâyînî’ye (ö. 1027/418), o Ebu’l Hasan el-Bahili’ye ve o da Ebu’l Hasan
el-Eş’arî’ye (ö. 36-935/324) talebelik yapmıştır. Bkz. Abdullah bin Esad bin Ali bin Süleyman El-Yafii,
Mir’atu’l Cenan, Beyrut, 2. Baskı, 1970, 4: 6-12.
2 Meselâ Eba’l-Hüseyin er-Râzî Ahmet b. Faris, insanlara yeni bir mezhebin varlığını göstermek için Şa-
fiilikten Malikiliğe geçiş yapmıştır. Bu geçişin sebebini şu şekilde ifade etmiştir: “Tüm lisanlarda kabul
görmüş olan bu imamın mezhebinin bizim diyarımızda bulunmadığını fark ettiğimde bu istek içimde
doğdu. Bu onurun bu diyara da gelmesi için bu mezhebe intisap etmek istedim. Zira Rey, birbirine
muhalif ve çok sayıda muhtelif mezheplerin bulunduğu yerdir.” Ebü’l-Berekât Kemaleddin Abdur-
rahman b. Muhammed el-Enbâri, Nüzhetü’l- Elibbâ fi Tabakati’l -Üdebâ, Tahkik: İbrahim Es-Samrai,
Mektebetu’l Menar, Ürdün, 3. Baskı, 1985, 236.
3 Taha Cabir el-Ulvani, El-İmam Fahruddin er-Râzî ve Musannafâtuhu, (Kahire: Daru’s Selam, 2010), s. 23.
4 Safedî Râzî için şöyle demektedir: “Allah şu beş sıfatı, emsalini bildiklerim arasında ondan başkasında
toplamamıştır. Bunlar; kelâmındaki ifade zenginliği, zihin sıhhati, bilgi birikimi, güçlü hafızası ve delil
ve burhanları ikrarda kendisine yardımcı olacak hatırlama kuvveti. Güçlü bir münazara becerisi vardı,
görüşü keskindi ve edebiyatı iyi bilirdi.” Safedî, el-Vafi bi’l-Vefeyât, 4: 176.
Me‘âlimü Usûli’d-Dîn 15

Ayrıca Râzî zenginliği ve cömertliği ile de tanınmıştır. Vefatı sonrasın-


da geride seksen bin dinarın yanı sıra çiftlik hayvanları, gayrimenkuller ve
köleler bırakmıştır.1 Bazı âlimler bunu sultanlara yakınlığına bağlamış,2 ba-
zıları ise servetinin asıl kaynağı olarak eserlerini göstermiştir.3 Zira kitapla-
rından birinin fiyatının beş yüz yahut bin dinar olduğu ifade edilmiştir.4
Bununla birlikte o, infak eden cömert bir kimse olarak da tanınmıştır.5
Râzî, döneminde Müşebbihe ve Kerrâmiyye gibi bidat ehli fırkalarla
fikrî mücadelede bulunmuştur.6 Bu fırka mensupları, camide ders verdiği
esnada, kendisini karalamak, eşine ve çocuklarına iftira atmak için birçok
dedikodu yaymıştır.7 Râzî’nin, hocalarıyla yaptığı meşhur münazara sebe-
biyle Kerrâmiyye tarafından zehirlenerek öldürüldüğü rivayet edilmiştir.8
Tarihçiler Râzî’nin hicri 606 senesinde vefat ettiğini kaydetmektedir.9

Talebeleri
Razi’nin çok sayıda meşhur talebesi vardır. Bunlardan yalnızca birkaçını
anmakla yetineceğiz:10 Kutb el-Mısrî İbrâhim b. Ali b. Hammâd es-Silmî
bunlardan biridir. Kendisi Râzî’yi en çok seven öğrencilerindendi. Râzî
de onu diğer öğrencilerinden üstün görürdü. 618 yılında Nîşâbur’da şehit
1 Bkz. Safedî, el-Vafi bi’l-Vefeyât, 4: 178.
2 İbn-i Kesîr, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 17: 11-12; Safedî, el-Vafi bi’l-Vefeyât, 4: 176.
3 Bkz. Safedî, el-Vafi bi’l-Vefeyât, 4: 176.
4 Bkz. Ulvani, el-İmam Fahruddin er-Râzî ve Musannafatuhu, s. 65.
5 Râzî’nin talebesi olan İbnu İnnîn, acem ülkelerinde Râzî’nin itibarı dolayısıyla kendisine yapılan ikramla-
rın meblağının, yaklaşık otuz bin dinara ulaştığını belirtmiştir, bkz. İbn Ebî Usaybia, Uyunu’l Enbâ’, 464.
6 Bkz. İbn Kesîr, el-Bidaye ve’n Nihaye, 16: 688; Sübki, Tabakatu’ş Şâfiiyye, 8: 86.
7 Safedî El-Vafi’de şunları aktarmaktadır (4: 176): “İmam Fahreddin Râzî rahimehullah insanlara acem
hocalarının âdeti üzere vaaz ediyordu. Hanbelîler de onun hakkında bazı dedikodular yayıyorlardı.
Bir defasında oğlu ve hanımı ile ilgili fâsıklık ve zina iddiasını yaymışlardı. Bu söylentiler kendisine
ulaştığında: ‘Oğlumun fâsıklık yaptığı ve zina ettiği söylenmiş. Bu gençlikte olabilecek bir şeydir ve
çılgınlığın bir şubesidir. Allah’tan onu ıslah etmesini ve tövbe nasip etmesini dileriz. Eşime gelince,
Allah’ın korudukları (günahsız kıldıkları) hariç bu durum kadınlar için mümkün olan durumlardandır.
Ben kadınlardan faydalanması olmayan yaşlı bir adamım. Söylentilerin tümünün gerçekleşmesi müm-
künâttandır. Vallahi ben günahsız olduğumu söylemiş değilim. Allah tüm noksanlıklardan münezzehtir
ve büyüktür. Onun yaratışında ve kudretinde şüphe yoktur.” Bkz. Sübki, Tabakatu’ş Şâfiiyye, 8: 89.
8 “O (Râzî) vaaz ederek Kerramiye’ye zarar veriyordu. Onlar da hakaret ve tekfirle ona zarar veriyorlardı.
Şöyle denmiştir: Onun içeceğine zehir koydular ve öldü. Ölümüne çok sevindiler. Onu büyük günah
işlemekle suçluyorlardı.” (Bkz; İbn-i Kesîr, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 16: 688; 17: 12)
9 Bkz. İbn Ebî Usaybia, Uyûnü’l Enba’, 466; Sübki, Tabakatu’ş Şâfiiyye, 8: 86-87; İbnu’l İmad, Şezeratü’z-
Zeheb, 7: 40. Yukarıda bahsi geçen zehirlenme dolayısıyla vefat etmiş olması muhtemeldir.
10 Meşhur öğrencilerinden bazıları Zeynuddin el-Keşşî, el-Kutb el-Mısrî ve Şehabettin En-Nişâbûrî’dir.
Bkz. İbn Ebî Usaybia, Uyûnü’l Enba’, 462.
16 GİRİŞ - Kelâm İlminin Esasları

olmuştur.1 Yine Muhammed b. el-Hüseyin Taceddîn el-Urmevî (ö. 653),2


Râzî’nin eseri el-Mahsûl’ün muhtasarı el-Hâsıl’ın müellifidir. Râzî’den aklî
ilimlerde istifade etmiş olup bu konuda oldukça maharetliydi. İlaveten o,
hocası Râzî’nin risalesi er-Risâle el-Kemâliyye fi’l-Hakâiki’l-İlâhiyye’yi Fars-
çadan Arapçaya çevirmiştir.3 Başkadı Şemsettin el-Hûî Ahmed b. el-Halîl
b. Saâde (ö. 637),4 Muhammed Efdalüddin el-Hûnecî (ö. 646),5 şair İbn
İnnîn (ö. 630),6 Îsâgûcî ve İhtilâfu’l-Mütekellimîn ve’l-Hükemâ’nın yaza-
rı meşhur felsefe ve hikmet bilgini Mufaddalüddin b. Ömer Esîrüddin
el-Ebherî (ö. 663)7 ve Sultan Muhammed bin es-Sultan Harzemşah (ö.
628) yine onun öğrencileri arasında sayılır.

Eserleri
Râzî’nin eserleri hem ilmî kıymetinin hem de maddî değerinin yüksekli-
ği ile tanınmıştır. Çoğu zaman onun kitaplarına yönelen insanlar daha önce
meşgul oldukları eserlerden uzaklaşırlardı.8 “Elde ettiği bu ilmî mertebe
neticesinde farklı ilimleri tahsil etmek üzere her yerden ilim talipleri ona
1 İmam Kutbeddîn İbrahim bin Ali bin Muhammed es-Silmî’dir (ö. 618). Aslen Faslı olup, Mısır’a
taşınmış ve bir süre burada yaşamıştır. Ardından Horasan’a seyahat etmiştir. Burada Rey hatibinin
oğlu Fahreddin’den ders almış ve nam salmıştır. Onun en önemli öğrencilerindendi. Tıp ve hikmet
alanlarında birçok kitap yazmış, İbni Sînâ’nın Kitabu’l- Kanun fi’t-Tıb’ının Külliyât bölümünü şerh
etmiştir. Moğolların istilası sırasında hem kendisi hem ailesi Nişabur’da öldürülmüştür. Bkz. İbn Ebî
Usaybia, Uyûnü’l Enba’, 471). Safedî, el-Vafi bi’l Vefeyât, 6: 46.
2 Bkz. Safedî, el-Vafi bi’l Vefeyât, 2: 261.
3 Bkz. Safedî, el-Vafi bi’l Vefeyât, 4: 180.
4 Ahmet bin Halil bin Saade (d.583-ö.637), Şam baş kadısı Şemsettin Ebu’l Abbas el-Hui Eş-Şâfiî.
Horasan’a gitmiş ve orada İmam Fahreddin er-Râzî’den usul ve kelâm okumuştur. Münazaracı bir fı-
kıhçıydı, kelâmda tecrübeliydi ve tıpta üstattı. Bkz. Safedî, el-Vafi bi’l Vefeyât, 4: 232. İbn Ebî Usaybia,
Uyûnü’l Enba’, 646-647.
5 Muhammed bin Nemaver bin Abdulmelik el-Kadı Efdalüddin El-Hunecî Eş-Şâfiî (d.570-ö.646).
Râzî’nin öğrencisidir. Mısır kadılar kadılığı vazifesini üstlendi. Buradaki el-Medrese Es-Salihiyye’de
ders vermiştir. Birçok tahsil almış hikmet sahibi bir mantıkçıydı. Hikmet ilimlerinde temayüz etmiştir.
Makaletun fi’l Hudud ve’r Rusum, Kitabu’l Cümel fi’l Mantık, el-Muciz fi’l Mantık ve Kitabu Keşfi’l Esrar
fi’l Mantık eserleri bulunmaktadır. Bkz. İbn Ebî Usaybia, Uyûnü’l Enba’, 586-587. Safedî, el-Vafi bi’l
Vefeyât, 5: 73-74.
6 İbn İnnîn: Ebu’l Mahasin Muhammed bin Nasr bin el-Hüseyin bin İnnîn el-Ensarî (d.549-ö.630).
Şairliğiyle meşhurdur. Hakkında şöyle denmiştir: Şairlerin sonuncusudur. Zira ardından kendisi gibi
kimse gelmemiştir. Şam’da doğmuş ve ölmüştür. Irak, Horasan, Hindistan ve Yemen’e gitmiştir. Bkz.
İbn Hallikan, Vefayatu’l A’yân, 5: 14-18.
7 Şeyh İmam Esirüddin el-Mufaddal bin Ömer bin el-Mufaddal El-Ebherî (ö. 663). Felsefecidir. Nispet
edildiği Ebher, İran’da Kazvin ve Zencan arasında kadîm bir şehirdir. Musul’da yaşamış, sonrasında
626 senesinde Erbil’e gitmiştir. Kemalettin Musa bin Yunus’un öğrencisi olmuştur. Emir Muhyiddin
bin es-Sahib Şemsettin el-Cezerî’nin Şam’daki özel öğrencilerinden olmuştur. Bkz. Sübki, Tabakatu’ş
Şâfiiyye, 8: 380-382; İbn Hallikan, Vefayatu’l A’yân, 5: 313-314.
8 Bkz. Safedî, el-Vafi bi’l Vefeyât, 4: 176.
Me‘âlimü Usûli’d-Dîn 17

gelir ve her gelen matlubunu son derecesine kadar onda bulur, mutmain
bir şekilde ayrılırdı.”1
Kadîm biyografi yazarları Râzî’nin kitaplarının adedi üzerinde görüş
birliğine varamamış, her biri farklı sayılar zikretmiştir. Ayrıca Râzî, bazı
eserlerinde diğer eserlerinden de bahsetmektedir. Örneğin İ‘tikâdâtü Firâ-
ku’l-Müslimîn ve’l-Müşrikîn eserinde, kelâm ilmine dair dokuz kitabını zik-
retmektedir.2
Râzî’nin bazı önemli ve kendisine nispeti kesin kabul edilen kitaplarını
ilimlerine göre tasnif ederek şöylece sıralayabiliriz:

a. Tefsir
1. Esrâru’t-Tenzîl ve Envâru’t-Te’vîl
2. Tefsîru Sûreti’l-İhlâs
3. Tefsîru Sûreti’l-Bakara ale’l-Vechi’l-Aklî
4. Tefsîru Sûreti’l-Fâtiha ya da Mefâtîhu’l-Ulûm
5. et-Tefsîru’l-Kebîr ya da Mefâtîhu’l-Gayb
6. Risâletün fi’t-Tenbîh alâ Ba‘zi’l-Esrâri’l-Müvedde’e fî Ba‘zi Âyâti’l-
Kur’âni’l-Kerîm

b. Kelâm İlmi
7. Ecvibetü’l-Mesâil en-Nicâriyye
8. el-Erba‘în fî Usûli’d-Dîn
9. Esâsü’t-Takdîs ya da Te’sîsü’t-Takdîs
10. el-İşâretü fî İlmi’l-Kelâm
11. el-Beyânu ve’l-Burhânu fi’r-Reddi alâ Ehli’z-Ziyagi ve’t Tuğyân
12. Tahsîlu’l-Hakk fi’l-Kelâm (Farsça yazdığı bu eserin İran Şura Meclisi
Kütüphanesi’nde bir yazma nüshası bulunmaktadır.)
13. el-Cebr ve’l-Kader ya da el-Kazâ ve’l-Kader
14. Risâletün fi’l-Cevheri’l-Ferd

1 İbn Ebî Usaybia, Uyûnü’l Enba’, 462.


2 Râzî el-İ’tikâdât’ta şu kitaplarını zikretmektedir. (s. 91): Nihayetu’l Ukul, el-Mebahis El-Maşrikiyye,
el-Mülahhas, Şerhu’l İşarât, Cevabatu’l Mesail el-Buhariyye, el-Beyan ve’l Burhan fi’r Raddi alâ Ehli’z Ziyeg
ve’t Tuğyan gibi.”
18 GİRİŞ - Kelâm İlminin Esasları

15. el-Halku ve’l-Ba‘s


16. el-Hamsun fî Usûli’d-Dîn
17. Levâmi‘ü’l Beyyinât fî Şerhi Esmâillâhi’l-Hüsnâ ve’s-Sıfât
18. İsmetü’l-Enbiyâ
19. er-Risâletü’l-Kemâliyye fi’l-Hakâiki’l-İlâhiyye (Farsça)
20. el-Mebâhisü’l-İmâdiyye fi’l-Metâlibi’l-Meâdiyye
21. Risâletün fi’l-Meâd
22. Risâletün fi’n-Nübüvvât
23. Me‘âlimü Usûli’d-Dîn
24. Nihâyetü’l-Ukul fî Dirâyetü’l-Usûl
25. el-Metâlibü’l-Âliye fî İlmi’l-Kelâm

c. Mantık, Felsefe ve Ahlak


26. el-Âyâtü’l-Beyyinât fi’l-Mantık
27. Aksâmü’l-Lezzât
28. Ta‘cîzü’l-Felâsife ev Tehcînü Ta‘cîzi’l-Felâsife (Farsça)
29. Şerhu’l-İşârât ve’t-Tenbîhât
30. Şerhu Uyûnu’l-Hikme
31. Lübâbü’l-İşârât
32. el-Mebâhisü’l-Meşrikıyye fi’l-Mantık ve’l-Hikme
33. el-Mülahhas fi’l-Hikme ve’l-Mantık
34. Muhassalü Efkâri’l-Mütekaddimîn ve’l-Müte’ahhirîn mine’l-Ulemâ
ve’l-Hükemâ ve’l-Mütekellimîn

d. Fıkıh ve Usulü
35. İbtâlü’l-Kıyâs
36. İhkâmü’l-Ahkâm
37. el-Burhânü’l-Bahâ’iyye (Farsça)
38. Şerhu’l-Vecîz fî Usûli’l-Fıkh (Bu eser tamamlanmamıştır)
39. el-Mahsûl fî Usûli’l-Fıkh
40. Me’âlimu fî Usûli’l-Fıkh
Me‘âlimü Usûli’d-Dîn 19

e. Arap Dili, Edebiyatı ve İlimleri


41. Şerhu Sakdu’z-Zend
42. el-Muharrer fi Hakâiki’n-Nahv
43. Nihâyetü’l-Îcâz fî Dirâyeti’l-İ‘câz

f. Tarih ve Biyografi
44. Fezâ’ilü’l-Ashâb
45. Menâkıbü’l-İmâmi’ş-Şâfi‘î

g. Tıp, Doğa Bilimleri ve Kozmoloji


46. el-Hendese
47. Risâletün fî İlmi’l-Hey’e
48. el-Eşribe
49. et-Teşrîh mine’r-Re’si ile’l-Halki
50. Şerhü’l-Kânûn fi’t-Tıbb
51. et-Tıbbü’l-Kebîr
52. Risâletün fî İlmi’l-Ferâse
53. en-Nabz
54. es-Sırru’l-Mektûm fî Muhâtebeti’ş-Şems ve’l-Kamer ve’n-Nücûm

h. Fırkalar, İnançlar ve Genel Bilgiler


55. İ‘tikâdâtü Firâki’l-Müslimîn ve’l-Müşrikîn
56. Câmi‘u’l-Ulûm (Farsça)
57. İlmü Cerri’l-Eskâl
58. Hadâiku’l-Envâr (Farsçadır ve zamanının ilimlerinden altmış tanesi-
nin niteliklerini içermektedir.)
59. Münâzarât fî Bilâdi Mâverâünnehr
60. el-Vasiyye1
1 Cemalettin Ebu’l Hasan Ali bin Yusuf El-Kafti (ö. 646), İhbaru’l Ulema biahbari’l Hukema’da (Tahkik:
İbrahim Şemsettin, Daru’l Kütüb El-İlmiyye, Beyrut, 1. Baskı, 2005, 220-221) Râzî’nin 65 kitabını
zikretti. İbn Ebi Usaybia et-Tabakat’ta (s. 470) Râzî’nin biyografisinde 68 kitap zikretmiştir. İbn Hal-
likân da el-Vefeyat’ta (4: 249) 30 kitaptan bahsetmiştir. Yine Sübki Tabakatu’ş Şâfiiyye’de (8: 87) 23
kitaptan bahseder. Safedî el-Vafi bi’l Vefeyat’ta da (4: 179-180) 65 kitap zikretmiştir. Yukarıda zikretti-
ğim kitaplar işaret edilen bu eserlerde bulunmaktadır. Ayrıca bu eserler birçok tezde ve Râzî’yle ilgili
hazırlanan biyografilerde zikredilmektedir.
20 GİRİŞ - Kelâm İlminin Esasları

RÂZÎ’NİN ME‘ÂLİMU USÛLİ’D-DÎN’İ


Kelâm sahasında ilminin olgunluk döneminde kaleme aldığı muhtasar
bir eseri olan Me‘âlimu Usûli’d-Dîn’in Râzî’ye nispeti kuvvetlidir. Kaynak-
lardaki bilgilere ilâveten onun diğer kitaplarındaki genel yaklaşımı ve usulü
ile bu kitabı arasındaki benzerlik de eserin Râzî’ye ait olduğunu tekit et-
mektedir.

Eserin Adı, Neşir ve Şerhleri


Kitabın adı kaynaklarda el-Me‘âlim olarak geçmekle birlikte esere bu ismi
müellifin kendisi vermemiş, anlaşıldığına göre sonraki kaynaklarda esere bu
isim uygun görülmüştür. Râzî takdiminde eserinin, “birincisi usûlü’d-dîn
ilmi; ikincisi, usûlü’l-fıkh ilmi; üçüncüsü, fıkıh ilmi; dördüncüsü hilâfiyatta
dikkate alınan kaideler (usul); beşincisi, münâzara ve cedel adabında dikka-
te alınan kaideler (usul)” olmak üzere beş ilmi ihtiva ettiğini ifade etmiştir.
Bu muhtevayla yazmayı tasarladığı eserini tamamlayıp tamamlamadığı ke-
sin olarak bilinmemektedir. Bahsi geçen ilimlerin yalnızca ilk ikisine dair
yazdığı kısımlar sonraki devirlere intikal etmiş ve bu sebeple bu iki ilme
dair olan kısım beraberce veya birbirinden farklı, müstakil eserler olarak
zikredilir olmuştur. Zira bu eser, kaynaklarda bazen tamamına bazen de
muhtevasına göre bir kısmına atıfla, el-Me‘âlim, el-Me‘âlim fî Usûli’d-Dîn,
el-Me‘âlim fi Usûli’l-Fıkh, el-Kitâbü’l-Me‘âlim fi’l-Asleyn veya el-Me‘âlim fi’l-
Usûl gibi isimlerle zikredilmiştir.
Müellifin vefatından sonra yaklaşık elli yıl içinde esere iki önemli şerh
yazılması, risâlenin ehemmiyetini açık bir şekilde ortaya koyar. Bunlar-
dan biri Tilimsânî’nin1 (ö. 644) Şerhu’l-Me‘âlim fî Usûli’d-Dîn adlı eseri,
diğeri ise Kutbüddin Abdurrahman b. Abdirreşîd el-Hûnecî’nin, Şerhu’l-
Me‘âlim fî Usûli’d-Dîn isimli eseridir. Bu son şerh bazı kaynaklarda Nec-
meddîn-i Kübrâ’ya (ö. 618) da nispet edilmekle birlikte bu bilgi pek isabetli
görünmemektedir. Zira 667 tarihli ve müstensihi tarafından müellif hattı
nüshadan istinsah edildiği belirtilen Laleli nüshasında, 638 yılında Teb-
riz’de telifi tamamlanan bu şerhin Hûnecî’ye ait olduğunun bizzat müellif
1 Abdullah bin Muhammed bin Ali el-Fahrî Şerefuddîn Ebu Muhammed Et-Tilimsânî el-Mısrî eş-Şafiî
(h. 644-567).
Me‘âlimü Usûli’d-Dîn 21

nüshasında yazıldığı kaydedilmektedir.1 Bahsi geçen şerhlerin eserin telif


edildiği zamana yakınlıkları ve yazıldıkları mekânların coğrafi olarak uzak-
lıkları, el-Me‘âlim’in âlimler nezdinde kısa sürede geniş bir coğrafyada etkili
olduğuna işaret olarak görülebilir.
Râzî’nin bu eseri meşhur taşbaskısı esas alınarak özellikle Arap dünya-
sında birçok kez yayınlanmış fakat eserin yazma nüshalarından yeterince
istifade edilerek sıhhatli bir tahkikli ilmî neşri yapılmamıştır. Eser ilk defa
Fahreddin er-Râzî’ye ait el-Muhassal ile bu eserin Nasîrüddîn-i Tûsî’ye ait
Telhîs’inin kenarında Me‘âlimü Usûli’d-Dîn başlığı altında basılmıştır (Ka-
hire 1323). Daha sonra aynı baskıyı esas alan Tâhâ Abdürraûf Sa‘d eseri
Usûlü’d-Dîn (Kahire, ts.; Beyrut, 1984) adıyla neşretmiştir. Yine Semîh
Dügaym’ın Me‘âlimü Usûli’d-Dîn adıyla hazırladığı ikinci neşir, Beyrut’ta
bulunan Daru’l-Fikr yayınları tarafından 1992 yılında yayımlanmıştır.
Me‘âlim’in dünyada onun üzerinde yazma nüshası bulunmasına rağmen
her iki neşir de tek nüshaya dayanmaktadır. Eserin üçüncü neşri 2007
yılında İran’daki “Pezuş Hikmet ve Felsefe” kuruluşu tarafından yapılmış-
tır. Kitap, İzzüddevle İbn Kemmûne’nin (ö. 683) notlarıyla birlikte Nec-
meddin el-Kâtibî’nin Me‘âlim üzerine sorularını da içermektedir. Alman
oryantalist Sabine Schmidtke (1964) tarafından yapılmış bu neşir hakkında
genel kanaat, çalışmanın bazı farklı nüshalarını sadece zikretmekle sınırlı
olduğu yönündedir. Me‘âlimü Usûli’d-Dîn’in en son neşri ise 2012 yılın-
da Kuveyt’te Nizâr Hammadî tarafından yapılmıştır (Kuveyt: Daru’z-ziya
Neşriyat, 2012). Bu neşirde muhakkik, biri bahsi geçen taşbaskı nüsha di-
ğeri de Tunus’taki Vataniyye Kütüphanesi’nde bulunan bir yazma nüsha
olmak üzere iki nüshaya müracaat etmekle yetinmiştir. İki nüsha arasındaki
farklara da işaret etmemiştir. Biz ise daha fazla nüshaya müracaat ederek en
sahih nüshayı ortaya koymayı hedefledik.
Râzî’nin eserlerinin önemli bir kısmının onun ilmi seviyesine yakışır
biçimde tahkik edilmemesi, henüz çok azının Türkçeye tercüme edilmiş
olması bizi bu çalışmaya sevk eden âmillerden olmuştur. el-Me‘âlim fî
Usûli’d-Dîn, daha evvel Nâdim Mâcit tarafından Tâhâ Abdürraûf Sa‘d’ın
1 Bkz. Süleymaniye Ktp., Laleli Bölümü, No: 2360. Şerhin sahibi olan Kutbu’d-dîn Abdurrahmân b.
Abdi’r-Reşîd el-Hunecî’nin kimliği konusunda kaynaklarda kesin bilgiye ulaşabilmiş değiliz.
22 GİRİŞ - Kelâm İlminin Esasları

neşrine dayanılarak, İslâm İnancının Ana Konuları: Meâlimu Usûli’d-Dîn


(Erzurum 1996) başlığıyla Türkçeye tercüme edilmiştir. Biz Râzî’nin adı
geçen eserini ilmî bir tahkikle yeniden neşre hazırladık ve bu neşri esas ala-
rak önceki tercümeden farklı bir kavramsallaştırma, dil ve uslûp tercihi ile
yeniden Türkçeye tercüme ettik. Böylece hem metni hem de tercümesiyle
daha sahih bir metin ortaya koymaya gayret ettik.

Eserin Muhtevası
Eserin usûlü’d-dine dair kısmı olan el-Meâlim fî Usûli’d-Dîn’deki konu-
lar kelâm, mantık ve felsefe ilimleri etrafında yoğunlaşmıştır. Râzî, hedefi
olan yakîne ulaşmak için bu üç ilmi, kendisine mahsus bir terkiple kelâmda
mezcederek yeni bir yol açmayı başarmış, çığır açıcı bir düşünürdür.
Meâlim’in ana konularını üç kısma ayırmak mümkündür. Bu kısımların
her birinde birçok mesele ele alınmıştır. İlk kısımda; istidlâlde ve marife-
te ulaşmada aklın kaideleri ve zaruri mukaddimeleri ve bunların Allah’ın
sıfatlarını bilmedeki rolü tahlil edilir. İkinci ana mesele ise fiilleri, sorumlu-
luğu, tasarruf ve fiillerindeki kudretinin menşei gibi konular çerçevesinde
“insan”dır. Nübüvvet konusunun insana dair tasavvurla hususi bir alâkası
bulunmaktadır. Nitekim mahiyeti ve kuvvelerinden bahseden konularla ne-
fis, nübüvvetin akabinde ele alınmaktadır. “Nübüvvet” ve “Nefs-i Nâtıka”-
yı birbirine bağlayan nokta muhtemeldir ki nübüvvetin insanların kemâli
noktasında oynadığı rol ve ruhanî kemâl ve saadet için çabalayanların yüce
nefisler olmasıyla alâkalıdır. Üçüncü kısımda ise diğer fırkalar arasındaki
hilâfet, imamın belirlenmesi ve bu konuyla ilgili diğer meselelerdeki ihtilâf-
lar ele alınmıştır.
Meâlimü Usûli’d-Dîn’de Râzî, kelâma dair bu ana meseleleri on bö-
lüm (bab) olarak ele alır. Eserinde bilgi ve varlıkla ilgili giriş (mebadî) ile
ilâhiyyât, nübüvvât, sem‘iyyât ve imâmet gibi kelâmın ana konularına
dair görüşlerini muhtasar olarak meseleler hâlinde ortaya koyar. Birinci
bölümde Râzî’nin ilim ve nazarla ilgili konuları on meselede ele aldığını
görüyoruz. İkinci bölümü ise bilginin hükümlerini açıklamaya tahsis et-
miş ve ilgili konuları on meselede ele almıştır. Bu başlıklar altında müellif
bilginin kısımlarını, vücûd, mevcûd ve ma‘dûmun mahiyetini, vasıflarını,
Me‘âlimü Usûli’d-Dîn 23

aralarındaki farkları, mümkün ve vâcibin kısımlarını, arazın çeşitlerini ve


özelliklerini incelemiştir. Üçüncü bölümde ise Allah’ı tanımanın ispatını on
bir meselede ele almıştır. Bu bölümde cisimlerin hudûsu, Allah Teâlâ’nın
cisim, cevher, mekân, ittihad ve hulûlden tenzihi gibi meseleler, O’nun
varlığının ispatı bağlamında ele alınır. Dördüncü ve beşinci bölümlerde Al-
lah’ın sıfatları ile ilgili konular, toplam yirmi dört meselede ele alınmıştır.
Rü’yetullah” meselesi de bu kısımda ele alınmış ve konuyla ilgili Eş‘ârîlerin
ve Mu‘tezile’nin delilleri incelenerek Allah’ı görmenin, nakil olmadan sa-
bit olamayacağı sonucuna varılmıştır. Yine Allah’ın kelâmının kıdemi ve
ebedîliği de bu bölümde ele alınmıştır. Altıncı bölümde ise on meselede
“kulların fiilleri, cebir, kader ve bunlarla ilgili meseleler” ele alınmıştır. Ye-
dinci bölümde, nübüvvetle ilgili konular, on meselede ele alınmış, özellikle
nübüvvetin ispatı ile ilgili deliller ve konuya dair itirazlar mütalaa edilmiş-
tir. “Nefs-i Nâtıka” başlıklı sekizinci bölümde ise nefis, mahiyeti, bedenle
ilişkisi, çeşitleri, ortaya çıkışı ve bekâsı, mertebeleri ve tenâsüh gibi konular
yine on meselede tartışılmaktadır. Dokuzuncu bölümde âhiret ve kıyamet
ahvali; haşr, cismanî ve nefsânî meâd, ma‘dûmun iadesi gibi hususlar ele
alınmış ve konu yirmi meselede mütalaa edilmiştir. Onuncu bölümde imâ-
metle ilgili konular on meselede ele alınarak eser tamamlanmıştır.
Kelâm ilminin meselelerini muhtasar olarak ihtiva etmesi ve müellifin
son dönem eserlerinden biri -belki de sonuncusu- olması eserin önemini
arttırmaktadır. Eserin yöntemi hususî olarak el-Metâlibü’l-Âliye, umumî
olarak ise el-Muhassal ve el-Erba‘în ile benzerlik göstermektedir. Zikri ge-
çen son iki eserin onun son dönem teliflerinden olduğu, özellikle el-Metâ-
libu’l-Âliye’nin son eseri olduğu görüşü meşhurdur. Me‘âlim’in vefatı sebe-
biyle tamamlanmamış bir proje olması ihtimali de onun son eserlerinden
olabileceği görüşünü desteklemektedir.
Eser Mu‘tezile, Şîa ve Kerrâmiyye gibi birtakım fırkalara yönelik münâ-
zaralarla sınırlı değildir. Râzî, nübüvvet meselesinde olduğu gibi filozofları
da birçok meselede tenkit eder. İmâmet bölümünü ise neredeyse Hz. Ebû
Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın imamlığını kabul etmeyen Şîa’yı redde
ve ilgili meseleleri tahlile tahsis etmiştir.
24 GİRİŞ - Kelâm İlminin Esasları

Bu eserde ortaya konulan muhtasar ama vâzıh esaslar, aslında Eş‘ârî


mezhebinin üzerine kurulduğu kaideleri temsil eder. Râzî, bu eseriyle ken-
disinden sonrakileri de görüşleri ve istidlalleri konusunda etkilemiştir. Me-
selâ el-Me‘âlim’in, Safiyüddin el-Hindî’nin er-Risaletü’t-Tis’iniyye fi’l-Usû-
li’d-Dîniyye kitabındaki etkisini açıkça görmek mümkündür. Zikri geçen
bu iki eser karşılaştırıldığında, Safiyüddin el-Hindî’nin adı geçen eseriyle,
Râzî’nin Me‘âlim ve el-Erbain kitapları arasında büyük benzerlik olduğu
fark edilecektir. Kitabının çoğunu Me‘âlim’den aldığı anlaşılan el-Hindî’nin
eserinde, Me‘âlim’e herhangi bir atfına tesadüf etmiyoruz.

Eserin Metot ve Gayesi


Râzî’nin bu eserinde ele aldığı temel konular ve yaklaşımlar hususunda
dikkatimizi çeken bazı durumlara temas etmek yerinde olacaktır: Zira bun-
lar, araştırmanın genel çerçevesini oluşturan ve onu sistematik bir bütüne
kavuşturan unsurlardır.
Râzî, Me‘âlimü Usûli’d-Dîn’de felsefe ile mezcettiği kelâm ilminin ana
konularına yoğunlaşmıştır. Onun felsefe, mantık, kelâm gibi farklı ilmî
sahalar arasında kurduğu irtibatlar ve yaptığı terkiplerin hedefi, ele aldığı
meselelerde kesin bilgiye ulaşmanın metodunu keşfetmektir. O, bu hedefe
ancak sahih ve kat‘î delillerle ulaşılabileceği kanaatindedir. Bu deliller ise
ya aklî ya naklî ya da her ikisinden mürekkep olan delillerdir.1 Râzî’nin
hemen bütün eserlerinde kesinliği (yakîn) talep etmek ve ona ulaşmak için
gösterdiği hırsı fark etmek zor değildir. O’nun yakîne olan düşkünlüğünün
nihaî hedefi ise doğru bir dinî ve itikadî anlayışın ölçülerini belirlemek,
böylece hakikate giden yolu sağlama almak ve dinî akideyi sağlam delillere
dayandırmaktır.
Yakîn bilgisinin kanunlarından bahsederken Râzî, bu bilginin tenakuz
ve inkâr ihtimalini bünyesinde barındırmaması gerektiğine işaret eder.
1 Eş‘ârîlerden bir kısmı bu taksimi kabul ettiler. Zira delil ya aklî, ya naklî ya da bu ikisinden mürekkeptir.
Birincisini sırf aklî, ikincisini ise sırf naklî veya sem’î olarak adlandırmışlardır. Birçoğu, ikinci türün
hakikatte mevcut olmadığını söylemiştir. Çünkü naklin sıhhati veya doğruluğu ancak aklî mukaddi-
melere dayanarak bilinebilir. Haberi veren kişinin doğruluğunun ispatı ve nübüvvetin bilinmesi gibi.
Bunların tümü yalnızca aklen ispat edilebilir. Râzî’nin, Âmidî’nin, el-Îcî’nin, Taftazânî’nin dile getirdiği
bu taksim ise ikili bir taksime döner. Bkz. Râzî, el-Erbain fi Usuli’d Din, Tahkik: Ahmet Hicazi es-Seka,
Mektebetü’l Külliyat el-Ezheriyye, Kahire, 1. Baskı, h. 1406, 2: 251.
Me‘âlimü Usûli’d-Dîn 25

Bu kaide Râzî’de, bir fikrin şüphe, zan veya kat‘iyetten hangisine dâhil ol-
duğuna dair tasnifin ve bir fikri kabul veya reddetmenin sağlam bir miyarı-
nı teşkil eder. Yakîn vasfını haiz olmayan hükümler zannî olup, bu tür bil-
giler itikatta delil teşkil etmezler. Râzî’de naklî veya aklî delillerinin kıymet
ölçüsü bu delillerden hâsıl olan bilginin yakînlik ifade etmesi kaydına bağ-
lıdır. Bu bağlamda onun, yalnızca naklî delillere dayanan itikadî hükmün,
yakîn ifade etmeyeceği şeklindeki görüşü, bazılarınca aşırı görülmüştür. Bir
nassın kat‘î derecede yakîn bilgi ifade ettiğinden emin olmak için Râzî,
Me‘âlim ve diğer eserlerinde on şart zikretmiştir.1 Ona göre ancak bu şartlar
gerçekleştiğinde naklî delil bilgi ve itikatta yakîn ifade eder. Öne sürdüğü
şartlara bakıldığında Râzî’nin naklî delilin yakînliği konusunda, lafzın mâ-
naya delâletinin meselelerine yoğunlaştığı görülmektedir. Zira naklî delille-
rin, delâletinde bulunan ihtimaliyet onların kat‘iyetini zayıflatan âmillerin
başında gelmektedir. Râzî’ye göre ancak sübût ve delâlet bakımından
kat‘iyyeti sağlayan nakil yakîn bilgi teşkil edecektir. Demek ki nakle su-
bût ve delâletin kat‘iyyetini zayıflatan ihtimaller isabet etmediği müddetçe
nakil itikatta yakîn ifade etmekte, fakat bahsi geçen ihtimaller ârız olduğu
nispette nakil bilgisi kesinlik değerini kaybetmektedir. Öyle anlaşılıyor ki
Râzî’nin, naklî delillerin aslen yakîn ifade etmediği kanaatinde olduğunu
söylemek hem onun istidlal yöntemi hem de eserlerinde ortaya koyduğu
bilfiil tavırla bağdaşmamaktadır.
Eserinde Râzî’nin görüşlerini üzerine bina ettiği ve fikri münakaşaların-
da dayandığı birtakım esaslar ve kavramlar dikkati çekmektedir. Hemen
bütün meselelerde ilâhlığın mülâzımı olarak gördüğü “mahiyet, kemâl ve
tenzih” kaideleri bunların başında gelmektedir. Zira ona göre ilâhın mahi-
yeti, mutlak kemâli ve tam bir tenzihi zorunlu kılmaktadır. Yine “sebep ve
müsebbib”, “tenâkuzun butlânı” kaideleri de bu minvalde zikredilebilir. Bu
iki ilke “teselsül ve devrin butlânı”, “müraccih olmadan tercihin butlânı”,
“tecviz” ve “imkân” mefhumlarıyla doğrudan irtibatlıdır. Yine bu bağlamda
“ilim, mâlûm, vücûd, mevcûd, mümkün, vâcip, araz” gibi birçok anahtar
kavram araştırma boyunca kullanılmaktadır. Me‘âlim’deki istidlal yöntemi
incelendiğinde bu kaidelerin birçok misaline tesadüf etmek mümkündür.
1 Bkz. el-Muhassal, 143. el-Erbain fi Usuli’d Din, 2: 251-254. el-Metalibu’l-Âliye, 9: 113-119.
26 GİRİŞ - Kelâm İlminin Esasları

Me‘âlim’de yer alan bu ve benzeri umumî kaideler çerçevesinde tertip


edilen istidlâl metodu ışığında muhalif ekollerin delillerini, ulaştığı görüş-
leri eleştiriye tâbi tuttuktan sonra Râzî kendi fikirlerinin esaslarını muh-
tasar olarak ifade etmektedir. Zira Râzî’ye göre kelâm ilminin, hem dini
savunma ve temellendirme sahası hem de dinî çerçevedeki felsefe sahası
olduğu rahatlıkla söylenebilir. Kelâm ilminde maksat, sadece muhalifleri
reddederek akideyi savunmak değil, tüm çeşitliliğiyle bilgiye ve hakikate
ulaşmaktır.

Me‘âlim’in Üslûbu ve Bazı Hususiyetleri


Râzî Me‘âlim’de, diğer kitaplarında benimsediği genel plana riayet et-
mektedir. Müellif eserlerine en mühim meselelerden başlar, sonra bu me-
selelerin teferruatına temas eder ve ortaya koyduğu yaklaşımın ispatı için
münakaşa ve müzâkereler yapar. Nihayetinde konuyla ilgili itiraz ve şüphe-
lere cevap verir.
Râzî, bu eserinde meseleleri ve delilleri muhtasar bir ifadeye kavuştu-
rurken bu delillerde bulunan ihtimalleri ve aynı konularda diğer fırkaların
görüşlerini nakletmeyi ihmal etmez. Yine Râzî, açıklamalarında farazî bir
üslûp kullanmamıştır. Bilakis bir görüş ile ilgili itirazları zikretmiş, fakat
ihtimallere derinlemesine girmemiştir.
Râzî’nin bu eseri, ibaresinin kolaylığı ve istidlâlinin orijinalliği ile te-
mayüz etmiştir. Zira o, istidlâllerini meşhur yöntemiyle geliştirmiş ve me-
seleyi kendisinden doğduğu esasa irca ettirmiştir. Ardından gerektiğinde
meseleleri unsurlarına ayırmış ve tariflerini yapmıştır. Daha sonra bunlarla,
mâna ve istidlâlin sıhhatine hüküm veren mefhumlar arasında mutabakatı
gerçekleştirmiştir. Râzî’nin muhalifleriyle münakaşasında mutaassıp olma-
dığını, seviyeli ve müsamahalı bir tavır sergilediğini söyleyebiliriz.
Ayrıca Me‘alim’in bir önemi de Râzî’nin, naklî delillerin kesinliği ve
kabul şartları meselesi gibi, üzerinde fikrinin sabit olduğu bazı meşhur gö-
rüşlerini ortaya koymasıdır. Nefsin cevheriyyeti hakkında önceki görüşle-
rinden farklı olarak yeni ve farklı görüşü, Allah’ın zatının künhünü bilme-
nin ve delile dayanmak kaydıyla sıfatlarının sınırlandırılmasının imkânı,
Me‘âlimü Usûli’d-Dîn 27

arazların iki veya daha fazla zamanda bekasının imkânı meselesi, ihtiyar
(tercih) yoluyla kulun fâil olduğu ve Allah’ın kulun fiilini değil de kulun
fiili için kudreti yaratmasıyla mahlûk olduğu gibi görüşleri bunlardandır.
Öte yandan bu eserinde Râzî, Eş‘ârîlere muhalif birkaç yeni görüş de
ileri sürmüştür. Rü’yetullahı vücûd deliliyle istidlâle itiraz etmesi, bu ko-
nuyu naklî delillere hasretmesi, keza sem‘î delillerle istidlâli işitme ve gör-
meye dayalı ispata üstün tutması gibi bazı hususlar bu minvalde zikredile-
bilir. İmam Râzî’nin, Me‘alim’deki birçok görüşü el-Muhassal, el-Erba‘în ve
el-Metâlibü’l-Âliye’deki görüşleriyle uyum içerisindedir.
Râzî nakillerinde gayet titizdir. Muhaliflerine kendileri tarafından ya-
lanlanmış meşhur sözlerini nispet etmez. Onlara sadece kendi söyledikle-
rini veya meşhur âlimlerinin söylediklerini isnat eder. Müellif Me‘âlim’de,
meseleleri incelemedeki ve ihtilâflı meseleleri açıklamadaki inceliği ve ti-
tizliği ile temayüz ettiği gibi, muhaliflerine karşı taassup ve şiddetten uzak
müsamahalı tutumu ile de temayüz etmiştir. Fakat Mücessime gibi Allah’ın
cisim olduğunu iddia eden bazı fırkalara karşı müsamahayı elden bırakmış
ve onları tekfir etmiştir. Böylece Râzî’nin yakîne dayanan hakka muhalif
olanlara müsamaha göstermediğini, hakkı her şeyin fevkinde tuttuğunu
söyleyebiliriz.
Elinizdeki eserin tahkik çalışması, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalında, Orabi Orabi tarafın-
dan tez olarak hazırlanmıştır. Bilahare eser, tez danışmanı Muhammet Al-
taytaş tarafından tercüme edilerek Râzî’nin Me‘âlim’i hem metin hem de
tercüme itibariyle yeniden yayına hazırlanmıştır.
Eserin gerek tahkikinde gerek tercümesinde bütün dikkatimize rağmen
biz fâniler, hatadan müstağni değiliz. Muhtemel bazı hata, noksan ve yanıl-
gılarımız sebebiyle O’nun affına, okuyucularımızın tashih ve anlayışlarına
muhtacız.

Muhammet ALTAYTAŞ
Orabi ORABİ
28 GİRİŞ - Kelâm İlminin Esasları

MÜRACAAT EDİLEN NÜSHALAR VE TAHKİK USÛLÜ

Nüshalar ve İşaretleri
1. Fâzıl Ahmed Paşa Nüshası: Köprülü Kütüphanesi Fazıl Ahmed Paşa
Koleksiyonu’nda 529 numarada kayıtlıdır. Bunu (‫ )ف‬harfiyle gösterdim.
Açık bir yazısı olan bu nüshanın lugavî hataları azdır. 80 varaktan oluşur.
“Me‘âlimu Usûli’d-Dîn” ve “Me‘âlimu Usûli’l Fıkh’ı içermektedir. Bu nüs-
hanın kelâm metni olan kısmı otuz altı varaktan mürekkeptir. Her varakta
iki sayfa ve her sayfada da ortalama 17 kelime içeren 20 satır bulunmak-
tadır. Ta‘lîk hatla yazılmıştır. Ayrıca çoğunlukla noktasız yazılan yerlerde,
dipnotlarda müstensihin yazısından farklı bir yazı ile koyu siyah renkle
yazılmış yorumlar bulunmaktadır. Kelâm metninin sonunda müstensihin
ismi iki defa zikredilmiştir. İlki Muhammed b. Avd eş-Şafiî, ikincisi Avd b.
Muhammed el-Hâfız şeklindedir. Tarih 707 senesinin dokuz Rebiülevvel
günü sabah vakti, mekân Musul Celâliye Medresesi olarak kaydedilmiştir.
Bu tarih, Râzî’nin vefatından yaklaşık 100 sene sonrasına denk gelmekte-
dir. Nüshanın eski ve vâzıh oluşu, ibarelerin diğer nüshalara göre daha mü-
nasip olması, lugavî hatalarının azlığı, sekizinci yüzyıla tarihlenen yazısının
kalitesi onu tahkikte asıl nüsha konumuna getirmiştir.
2. Topkapı Nüshası: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi III. Ahmed Ko-
leksiyonu 1302 numarada kayıtlıdır. Bunu (‫ )ك‬harfiyle gösterdim. Nüsha 89
varaktan oluşur. Her varakta iki sayfa, her sayfada 15 satır, her satırda yakla-
şık yedi kelime bulunmaktadır. Nesihle rika‘ arası güzel bir hattı vardır. Ne-
redeyse hiç hatası yoktur. Nüshaların en okunaklı olanıdır. İlk varakta “Fah-
reddin Râzî’nin Me‘âlimu Usûli’d-dîn’i”, altında ise “Fahru’r-Râzî’nin (ks)
Muhtasarı” yazmaktadır. Orada şöyle bir cümle de bulunmaktadır: “İmam
Râzî’nin İki Me‘âlim olarak isimlendirilen muhtasar İlm-i Kelâm ve Usûl-i
Fıkıhta Me‘âlim kitapları.” Bütün bunlar varağa yeni yazılmıştır fakat ikinci
sayfada müstensihin yazısıyla “Onlar kendi nefislerindekini değiştirmedik-
çe Allah Teâlâ, herhangi bir kavimdeki hali değiştirmez. Allah kabrini nur-
landırsın, Fahreddin er-Râzî’nin İki Me‘âlim’idir.” cümlesi bulunmaktadır.
‫‪Me‘âlimü Usûli’d-Dîn‬‬ ‫‪29‬‬

‫لا‬ ‫א وأ‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫اا‬

‫ور ز א‬ ‫أ‪ .‬ا‬

‫א א ‪ /‬ر ‪ :٥٢٩‬و ر ت א ـ )ف(‪،‬‬ ‫أ‬ ‫‪ /‬א‬ ‫و‬ ‫כ‬ ‫כ‬ ‫‪.١‬‬


‫ت‬ ‫‪،‬و ا‬ ‫‪٨٠‬‬ ‫‪،‬و כ ن‬ ‫אء ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫وا‬ ‫و‬
‫א ِ א‬ ‫اכ‬ ‫قا‬ ‫ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫لا‬ ‫و א أ‬ ‫لا‬ ‫א أ‬
‫د ‪ ١٧‬כ‬ ‫ًا‬ ‫ون‬ ‫כ ور‬ ‫א ور אن‪ ،‬و‬ ‫‪،‬כ‬ ‫و‬
‫‪،‬‬ ‫ا א‬ ‫‪،‬כ אأ א‬ ‫ا‬ ‫כ‬ ‫‪،‬و‬ ‫ا א‬ ‫ا‬
‫د ا א ‪ ،‬وذכ‬ ‫א نا‬ ‫ا א‬ ‫א‬ ‫אت כ‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫و‬
‫و‬ ‫ضا א‬ ‫א‬ ‫‪ ،‬أو‬ ‫ا א‬ ‫ا‬ ‫اכ‬ ‫ا‬ ‫آ‬
‫و א‬ ‫אء‬ ‫ا‬ ‫כ ه אر‬ ‫כא א‬ ‫ا א ‪ ،‬وا‬ ‫ض‬ ‫ا א‬
‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ر‬ ‫ا‬ ‫ا אدق‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا ول و‬ ‫ر‬ ‫ا א‬ ‫» אر‬
‫אرا א‬ ‫ود‬ ‫אا א‬ ‫وو‬ ‫ِ َم ا‬ ‫د‬ ‫א «‪ ،‬و‬ ‫و‬
‫כ‬ ‫כ‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫א אو‬ ‫أ‬ ‫ىو‬ ‫ا‬ ‫אر א‬ ‫ا‬ ‫ا‬
‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫ا م‬ ‫אا‬ ‫يإ‬ ‫ا‬ ‫ا نا א‬

‫‪ :١٣٠٢‬ور ت א ـ)ك( و כ ّ ن‬ ‫‪/‬ر‬ ‫ا א‬ ‫‪/‬أ‬ ‫بכא‬ ‫‪.٢‬‬


‫כ‬ ‫ا‪ ،‬و‬ ‫כ ور ‪١٥‬‬ ‫ور אن‪ ،‬و‬ ‫כ‬ ‫‪،‬‬ ‫‪٨٩‬‬
‫ً‬
‫אء‪ ،‬و‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬و כאد‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫ّ‬ ‫א‬ ‫כ אت‪ ،‬و‬
‫ا‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫א‬ ‫א‪ :‬ا‬ ‫أول‬ ‫ِ‬
‫ُכ َ‬ ‫‪،‬و‬ ‫ا‬ ‫أو‬
‫א»‬ ‫أ ى‬ ‫ه‪ ،‬و‬ ‫ا ازي س ا‬ ‫ا ازي‪ ،‬و‬
‫אم ا ازي«‪،‬‬ ‫א‬ ‫אن א‬ ‫ا‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫א‬ ‫ا כ م وכ אب ا‬
‫ِ »إن ا‬ ‫ا א‬ ‫א‬ ‫‪،‬أ אا ر ا א‬ ‫أول‬ ‫وכ ذ כ‬
‫ه«‪،‬‬ ‫ا ازي ر ا‬ ‫ا‬ ‫ِ‬
‫א َ‬ ‫‪ ،‬כ אب ا‬ ‫وا א‬ ‫م‬ ‫א‬
30 GİRİŞ - Kelâm İlminin Esasları

Bu nüsha, diğer nüshalarla ayrı düştüğü durumlarda (‫ )ف‬nüshasıyla büyük


benzerlik göstermesiyle temâyüz eder. Hattı, onun (‫ )ف‬nüshasından daha
yeni olduğuna delâlet eder. Metnin başında müstensihin hattı ile yazılan,
“Zerkeşî’nin Kitâbü’l-Me‘âlim’i” yazısının üzeri çizilmiş ve başka bir renkle
tashih edilmiştir. (Yerine “Râzî’nin Kitâbü’l-Me‘âlim’i” yazılmıştır.) Mâlûm
olduğu üzere İmam Bedruddin ez-Zerkeşî hicrî 745’te vefat etmiştir. Bu
durum, nüshanın Râzî’nin vefatından yaklaşık 100 sene sonraki müteahhir
nüshalardan olduğunu kesinleştirir. Ancak Me‘âlimü Usûli’l-Fıkh metni ta-
mamlanmamıştır. Müstensih metnin sonuna “Nüfûs-i Nâtıka” isimli sekiz
varaklık başka bir risale ilâve etmiş ve bunu Râzî’ye nispet etmiştir. Sayfa-
larındaki satır sayıları değişmekte, ortalama satır sayısı 18’e ulaşmaktadır.
Her satırda yaklaşık 10 kelime vardır. Müstensih Ebu Muhammed b. Mu-
hammed el-Âmidî, Me‘âlim’i yazmayı -senesini belirtmeksizin- Muharrem
ayının başlarında bir salı günü tamamlamıştır.
3. Lâleli Nüshası: Süleymaniye Kütüphanesi Laleli Koleksiyonu’nda No:
2240 numarada kayıtlıdır. Bu nüshayı (‫ )ل‬ile gösterdim. 51 varaktan oluş-
maktadır. Her varakta iki sayfa, her sayfada 19 satır, her satırda yaklaşık
12 kelime bulunmaktadır. Yazısı açıktır. Rika‘ ve nesih karışımı bir hat ile
yazılmıştır. Müstensih mesele/konu başlıklarını kırmızı renkle yazmıştır.
Dördüncü meseleden sekizinci meseleye kadar olan Kıyamet Gününün
Durumu Babı’ndaki eksiklik hariç, metin tamdır. Bu nüshanın kâtibi Ali
b. Tâcu’d-dîn es-Sincârî (ö.1125) kitabın sonunda kendisini “Şerefli ilmin
Mekke-i Müşerrefe’deki hizmetçisi” olarak tanımlamıştır. Kitabın bu nüs-
hası 26 Şaban -hicrî- 1099’da bitirilmiştir.
4. Zâhiriye Nüshası: Şam Zahiriye Kütüphanesi (Esed Vatanî Kütüpha-
nesi’nin içinde) b1 no: 7631 ve I 2 no: 2948’de kayıtlıdır. Bunu (‫ )ظ‬harfiyle
gösterdim. Nüsha 116 varaktan ve iki kısımdan oluşmaktadır. İlk kısım
Me‘âlimü Usûli’d-Dîn’in kelâm bölümüne, kalan ikinci kısım Me‘âlimü
Usûli’l-Fıkh’a ayrılmıştır. Kitabın başında Allâme Molla Osman el-Kürdî ta-
rafından vakfedildiği yazmaktadır. Usûlü’d-Dîn metninin bitiminden son-
raki varakta ise Arapça şiirler ve Farsça yazılmış birkaç hikâyeye ek olarak,
“cehlü’l-basît” ve “cehlü’l-mürekkep” arasındaki farka dâir bir ta‘lik vardır.
‫‪Me‘âlimü Usûli’d-Dîn‬‬ ‫‪31‬‬

‫א‬ ‫)ف( כ ٍ‬ ‫دا א‬ ‫א ا אاכ‬ ‫ت‬ ‫و‬


‫ا‬ ‫ِّ ا א‬ ‫ِ‬
‫ُכ َ‬ ‫)ف(‬ ‫إ أ אأ ث‬ ‫ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫ا‬
‫ن‬ ‫ِ‬ ‫رכ « و ُ ِ‬
‫ق כ »ا رכ « و ّ َ‬ ‫א‬ ‫‪» :‬כ אب ا‬ ‫ا‬
‫‪،‬و ا‬ ‫‪٧٤٥‬‬ ‫ِّ‬ ‫ا رכ‬ ‫م ن ا אم ر ا‬ ‫آ ‪ ،‬وכ א‬
‫אً‪ ،‬إ أن ا‬ ‫و אة ا ازي‬ ‫ة‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫א‬
‫ر א‬ ‫א ا‬ ‫وإ א أ אف ا א‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫ُכ‬
‫ا‬ ‫ٍ‬
‫אت‪ ،‬و‬ ‫אن‬ ‫ازي‪ ،‬و‬ ‫س ا א « وَ َ א‬ ‫»ا‬ ‫أ ى‬
‫َ‬
‫‪١٠‬‬ ‫כ‬ ‫ًا‪،‬‬ ‫‪١٨‬‬ ‫د א‬ ‫א אو‬ ‫دا‬
‫אء‬ ‫ما‬ ‫א ‪،‬‬ ‫ا ي َْ َ ا‬ ‫أ‬ ‫ا א‬ ‫כ אت‪ ،‬و أ‬
‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬دون و‬ ‫م‬ ‫ر‬ ‫ََ ا‬

‫‪ :٢٢٤٠‬ور ت א ـ )ل(‪ ،‬و כ ن‬ ‫‪/‬ر‬ ‫‪/‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫כ‬ ‫‪.٣‬‬


‫‪١٢‬‬ ‫כ‬ ‫اً‪،‬‬ ‫כ ور ‪١٩‬‬ ‫ور אن‪،‬‬ ‫כ‬ ‫‪،‬‬ ‫‪٥١‬‬
‫‪ ،‬وכ‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫اכא ‪ ،‬و‬ ‫وا‬ ‫‪،‬و‬ ‫ةכ‬ ‫ا‬
‫إ‬ ‫ا ا‬ ‫ا‬ ‫אً‬ ‫א‬ ‫‪ ،‬إ أن‬ ‫א نا‬ ‫א‬ ‫א رؤوس ا‬ ‫א‬
‫אج ا‬ ‫ها‬ ‫אب أ ال م ا א ‪ ،‬وכא‬ ‫ا א‬ ‫ا‬
‫آ‬ ‫« –כ א و‬ ‫כ ا‬ ‫ا‬ ‫אري )‪١١٢٥‬ه( » אدم ا‬ ‫ا‬
‫אن‬ ‫ا אدس وا‬ ‫ا ا כ אب‬ ‫أ‬ ‫ا כ אب‪ ، -‬و‬
‫ة )‪١٠٩٩‬ه(‪.‬‬ ‫و‬ ‫و‬ ‫أ‬

‫‪ /‬ر ‪ ٧٦٣١‬و ر ‪:٢٩٤٨‬‬ ‫ا‬ ‫כ ا‬ ‫‪/‬‬ ‫ا כ ا א‬ ‫‪.٤‬‬


‫ا ّول‬ ‫‪ّ ُ ،‬‬ ‫ً‪،‬‬ ‫و‬ ‫‪١١٦‬‬ ‫ور ت א ـ )ظ(‪ ،‬و כ ّ ن‬
‫א‬ ‫ِ‬ ‫ا א‬ ‫ا א‬ ‫أ אا‬ ‫لا‬ ‫א أ‬ ‫اכ‬ ‫א‬
‫ُ ّ‬
‫رأس ا‬ ‫ً ‪ ،‬و ُכ ِ‬ ‫‪٥٤‬‬ ‫א‬ ‫اכ‬ ‫قا‬ ‫‪،‬و ا‬ ‫لا‬ ‫أ‬
‫א‬ ‫اכ‬ ‫א ا‬ ‫אن ا כ دي‪ ،‬و‬ ‫ِ ا‬ ‫ا‬ ‫א‬
‫ٌ‬ ‫َ‬
‫כ ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا ق‬ ‫א אر ‪ ،‬إ א ً‬ ‫أ‬ ‫و‬
32 GİRİŞ - Kelâm İlminin Esasları

Her sayfada 19 satır ve her satırda da yaklaşık 13 kelime vardır. Hattı


güzel olan bir nüshadır. Rika‘ ve nesih karışımı bir hattı vardır. Bu nüs-
hanın müstensihi (son kısmı kesin olan ismi) Yûsuf b. Yûsuf el-Hüseynî
el-Kazvînî’dir.1 Onun bu nüshayı, hicrî 686 yılında bitirdiği ifade edil-
mektedir. Ancak bu tespit, bu nüsha için olmayabilir. Muhtemeldir ki
o, geç dönem müstensihidir; kitabı baştan sona kopyalayıp asıl nüshada
yazılanları aynen geçirmiş olabilir. Hattın, asıl nüshanın yazıldığı dönem-
de yaygın olan ta‘lik değil de rika‘ ve nesih karışımı olması da bu görü-
şü güçlendirmektedir. Bu yüzden tercihimiz bu nüshanın Yûsuf b. Yûsuf
el-Kazvinî’nin2 asıl nüshası olmadığı yönündedir. Müstensih -Onun ger-
çek bir kişi olmadığını düşünürsek- nüshanın daha otantik olduğu izle-
nimini vermek için bu ismi yazmış olabilir. Bu meselenin aydınlatılması
için daha derin bir tahkike ihtiyaç vardır.
5. Leipzig Nüshası: Leipzig Üniversitesi Kütüphanesi 855-1 numarada
kayıtlıdır. Bunu (‫ )غ‬ile gösterdim. Hattı güzel bir nüshadır. 47 varaktan
oluşmaktadır. Her sayfada 17 satır vardır. Her satırdaki kelimelerin adedi
ise ortalama 11 civarındadır. Nesih hattıyla yazılmış konu başlıkları kırmızı
renklidir. Nüshanın bazı varakları kaybolmuştur. İlk babda birinci mesele-
den dokuzuncu meseleye kadar bir noksanlık vardır. İkinci babın tamamı
noksandır. Üçüncü babın birinci meselesinin yarısından altıncı meseleye
kadar olan kısmı noksandır. Dördüncü babda birinci meseleden onuncu
meselenin yarısına kadar olan kısım da kayıptır. Diğer kalan bablar ise tam-
dır. Kılıf üzerinde müstensihin ismi vardır: Muhammed b. İbrâhim b. Mu-
hammed er-Remlî. Nüsha sahibinin ismi Abdülhay b. Seyyid Ali el-Hasî-
bî’dir. Bu iki ismin de biyografisini bulamadım.
6. Taşbaskı Nüsha: Fahreddin er-Râzî’nin Kitâbü Muhassali Efkâril-Mü-
tekaddimîn ve’l-Müteahhirîn isimli eserinin hamişinde Meâlimü Usû-
li’d-dîn, Kâhire, 1905, Hüseyniyyetü’l-Mısriyye Matbaası. Onu yazma
nüshalardan ayırmak için (Matbu) yazarak gösterdim. 183 sayfadır. Me‘â-
lim sayfa kenarına basılmıştır. Kitabın ortasında Râzî’nin el-Muhassal’ı,

1 Biyografisi ile ilgili hiçbir bilgi bulamadım.


2 Onun hayatına dair tabakât kitaplarında herhangi bir bilgi bulamadım.
‫‪Me‘âlimü Usûli’d-Dîn‬‬ ‫‪33‬‬

‫א‬ ‫‪،‬و‬ ‫‪ ١٣‬כ‬ ‫כ‬ ‫اً و‬ ‫כ ور ‪١٩‬‬ ‫ر א‬ ‫אءت‬ ‫و‬


‫ا‬ ‫ا‬ ‫–‬ ‫ه ا‬ ‫‪ ،‬وכא‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫ٌّ‬ ‫ٌ‬
‫َْ‬
‫ها‬ ‫‪ ،‬و ذכ إ אء‬ ‫‪١‬‬
‫ا و‬ ‫ا‬ ‫א‪-‬‬ ‫آ‬
‫ا ا אر ‪،‬‬ ‫إ‬ ‫ها‬ ‫م‬ ‫ااכ م‬ ‫א ‪ ،‬إ أن‬ ‫و‬ ‫و א‬
‫ه‬ ‫آ ه אو‬ ‫آ ه وذכ‬ ‫أو إ‬ ‫ا כ אب כא‬ ‫ًا‬ ‫ًא‬ ‫א‬
‫ّ‬ ‫אا‬ ‫ا א‬ ‫א‬ ‫ها‬ ‫ي‬ ‫‪،‬و א‬ ‫ا‬ ‫ا‬
‫)ف( وا ي‬ ‫ا‬ ‫ا يכ‬ ‫ِّ ا‬ ‫ف‬ ‫؛ إذ‬ ‫وا‬ ‫ا‬
‫ا‬ ‫ا‬ ‫ّي أ א‬ ‫ذ כ ا ن‪ ،‬و ا ن ا ا‬ ‫ا‬
‫אً כ‬ ‫אً و‬ ‫د אه‬ ‫אً‪ ،-‬أ א إن‬ ‫אً‬ ‫ا و ‪-‬إن د אه‬
‫ّ‬ ‫ّ‬
‫‪.‬‬ ‫ها‬ ‫ا‬ ‫و َِ א ن ا‬ ‫ها‬ ‫א‬

‫‪ :١-٨٥٥‬ور ت א ـ )غ( و‬ ‫‪/‬ر‬ ‫א‬ ‫כ‬ ‫‪.٥‬‬


‫כ ور‬ ‫ور אن‪ ،‬و‬ ‫כ‬ ‫‪،‬‬ ‫ٍ وأر‬ ‫‪٤٧‬‬ ‫אءت‬ ‫ا‬
‫‪،‬و‬ ‫כ‬ ‫‪ ١١‬أ‬ ‫כ‬ ‫د ا כ אت‬ ‫اً‪ ،‬و‬ ‫‪١٧‬‬
‫אع‬ ‫‪،‬و‬ ‫א א نا‬ ‫א‬ ‫رؤوس ا‬ ‫‪ ،‬و ِّ‬ ‫ا‬ ‫כ‬
‫א‬ ‫ا‬ ‫ا אب ا ول‬ ‫‪:‬‬ ‫אت‪ ،‬وذ כ כא‬ ‫ا‬ ‫د‬ ‫ها‬
‫ا אب‬ ‫‪،‬و‬ ‫כ‬ ‫א ا אب ا א‬ ‫‪،‬و‬ ‫ا א‬ ‫ا‬ ‫إ‬ ‫ا و‬
‫ا אب ا ا‬ ‫ا אد ‪ ،‬و‬ ‫ا‬ ‫إ‬ ‫ا و‬ ‫ا‬ ‫ا א‬
‫اب‬ ‫ا‬ ‫ر‪ ،‬وأ א‬ ‫ا א ة‬ ‫ءا‬ ‫א‬ ‫إ‬ ‫ا و‬ ‫ا‬
‫‪،‬و‬ ‫ا‬ ‫إ ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا א‬ ‫فا‬ ‫ا‬ ‫כא ‪ ،‬و‬
‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫أ‬ ‫‪،‬و‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ٍכ א‬

‫אب‬‫ا ازي‪ ،‬و א כ ُ‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫وا‬ ‫أ כאر ا‬ ‫‪ .٦‬כ אب‬


‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫אر ‪ ،١٩٠٥‬ا א ة‪ ،‬ا‬ ‫‪/‬‬ ‫لا‬ ‫א أ‬
‫؛‬ ‫‪١٨٣‬‬ ‫ا ِ ّ ‪ ،‬و אءت‬ ‫ً אو ا‬ ‫(‬ ‫و ر ت א ـ )ا‬
‫ازي‪،‬‬ ‫כ אب ا‬ ‫ا כ אب‬ ‫א‪ ،‬وأ א‬ ‫א‬ ‫א‬ ‫כ אب ا‬ ‫إذ‬
‫‪.‬‬ ‫א ا‬ ‫אدر ا‬ ‫ا‬ ‫أي‬ ‫ٍ‬ ‫أ‬ ‫‪١‬‬
‫ّ‬ ‫ٍّ‬
34 GİRİŞ - Kelâm İlminin Esasları

alt kısmında ise zeyl olarak Nâsîrüddîn et-Tûsî’nin Telhîsü’l Muhassal’ı yer
almaktadır. Bu basım, hicrî 1323 yılının Muharrem ayına tarihlenmiştir.
Diğer nüshalarda da bulunan bazı farkların yanında sadece bu nüshaya
özgü farklar bulunmaktadır. Öyle görünüyor ki bu metin bizde örneği bu-
lunmayan başka bir nüsha esas alınarak basılmıştır.

Tahkik Usûlü
Hangi eser üzerine çalışıyor olursa olsun muhakkik, incelemesinde tah-
kik ilminin usûlü gereği temel bazı ilkelere tâbi olmak zorundadır. Mese-
la metinde zikredilen âyetlerin âyet numaraları ile sûrelerinin belirtilmesi,
hadislerin tahrîci, sahibine nispet edilen sözlerin kaynağı gibi hususlar bu
türdendir. Araştırmamda bu esasları ihmal etmedim. Eserin tahkikinde
bunlara ilaveten dikkate aldığımız diğer bazı hususlar şunlardır:

1. Anadili Arapça olmayan talebelerin de okumalarını kolaylaştırmak


için metnin tamamını harekeledim ve gerekli yerlere noktalama işaretleri
koydum.

2. Nüsha farklarına işaret ettim. Fakat metni dipnotlar ve referanslar ile


ağırlaştırmamak için, mânada değişikliğe sebep olmayan bazı atıf harfleri
gibi önemsiz farklılıkları belirtmedim.

3. İhtilaflı durumlarda daha ziyâde (‫ )ف‬nüshasındaki ifadeyi tercih et-


tim. Ancak diğer nüshaların ittifak ettiği başka bir lafız, bağlama daha uy-
gun düştüyse onu seçtim. Bu durumu da dipnotlarda belirttim.

4. Diğer nüshalarda bulunmayıp sadece (‫ )ف‬nüshasında bulunan ila-


veleri köşeli parantez [ ] içine aldım. Dipnotta da bu ilaveyi belirttim. (‫)ف‬
nüshasında bulunmayan bir ifade en az iki veya daha fazla nüshada yer
almışsa bunu da köşeli parantez [ ] işaretiyle gösterip dipnotta belirttim.

5. Metinde bahsedilen her meseleye köşeli parantez [ ] arasında başlıklar


ilave ettim.
‫‪Me‘âlimü Usûli’d-Dîn‬‬ ‫‪35‬‬

‫م‬ ‫א‬ ‫‪ ،‬وכאن‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫כ אب‬ ‫و‬


‫אت‬ ‫ا‬ ‫ً‬ ‫ها‬ ‫אد‬ ‫ا‬ ‫د א‬ ‫ة‪ ،‬و‬ ‫אم ‪١٣٢٣‬‬
‫أ‬ ‫א‬ ‫א כ‬ ‫د א‪،‬‬ ‫أو‬ ‫ا‬ ‫א א‬ ‫ا‬ ‫ةا‬ ‫وא אا‬
‫ت ي‪.‬‬ ‫وا‬ ‫اا‬ ‫ة‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫آ‬

‫ا‬ ‫ب‪.‬‬

‫ات أ א‬ ‫ا אع‬ ‫ا‬ ‫אت‬ ‫ا‬ ‫ل‬ ‫ِّ أ‬


‫ر א‪ ،‬و‬ ‫ا אت و و א‬ ‫‪ ،‬כ‬ ‫إ اج أي כ אب‬
‫أ‬ ‫א‬ ‫א א؛ و‬ ‫أ‬ ‫إ‬ ‫ال ا‬ ‫ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫ا‬ ‫ا اردة‬ ‫אد‬ ‫ا‬
‫‪:‬‬ ‫א‬ ‫א‬ ‫ٍ‬
‫ات أ ى أ‬ ‫‪،‬إ א‬
‫א ِّ א‪ ،‬وذ כ‬ ‫אت ا‬ ‫כאت وإدراج‬ ‫ً א‬ ‫כא‬ ‫ا‬ ‫‪.١‬‬
‫‪.‬‬ ‫ًأ‬ ‫א‬ ‫ا א‬ ‫ا‬ ‫اء‬ ‫ً‬
‫ا‬ ‫وف ا‬ ‫‪ ،‬إ‬ ‫وق ا‬ ‫אرة إ‬ ‫‪ .٢‬ا‬
‫א ت‪.‬‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫؛‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫ا‬
‫ا م‪،-‬‬ ‫ا‬ ‫ا وق‪-‬إذ‬ ‫א‬ ‫)ف(‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫‪ .٣‬ر‬
‫אل ا אق א ا‬ ‫‪-‬‬ ‫ا א‬ ‫ذכ‬ ‫אرة إ‬ ‫ا‬ ‫א–‬ ‫وأ‬
‫א‪.‬‬ ‫אق و‬ ‫אا‬ ‫أ ى‬
‫ُ ا אدات ا‬ ‫أّ و‬ ‫إ‬ ‫ً أ‬ ‫אدي )ف(‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫‪.٤‬‬
‫ّ‬
‫إ ذ כ‪،‬‬ ‫ا א‬ ‫אرة‬ ‫ا‬ ‫][‬ ‫א ا‬ ‫دت א )ف(‬
‫ّ‬
‫إ א א‬ ‫تإ‬
‫ُ‬ ‫)ف(‬ ‫ز אدة‬ ‫אن أو أכ‬ ‫وכ ا إذا א ا‬
‫‪.‬‬ ‫ا א‬ ‫ذכ‬ ‫אرة إ‬ ‫ا‬ ‫][‬ ‫ا‬
‫‪.‬‬ ‫ا כّ‬ ‫][‬ ‫ا‬ ‫א ا‬ ‫כ ا‬ ‫אو‬ ‫‪ .٥‬أ‬
36 GİRİŞ - Kelâm İlminin Esasları

6. Bir veya birkaç nüshada bulunmayan cümleleri iki parantez [ ] ara-


sına alarak; eğer tek kelime eksik ise ona parantez [ ] koymadan dipnotta
belirttim.

7. Me‘âlim’de zikredilen görüşlerini Râzî’nin önceki kelâm eserlerindeki


görüşleriyle mukayese ettim. İhtilaflı meselelere referans vererek işaret ettim.
Nihâyetü’l-‘Ukûl, el-Hamsûn fi Usûli’d-Dîn, el-İşâre fi İlm-i Kelâm, el-Erba‘în
fi Usuli’d-Dîn, Münazarâtu’r-Râzî fi Mâveraünnehir, el-Muhassal, el-Metâli-
bü’l-‘Aliye eserleri bu bağlamda müracaat ettiğim eserlerin başlıcalarıdır.

8. Önemli bazı kelâmî meselelerde Mûtezile, Eş‘ârî, Şiî ve Mâturidî kay-


nakları gibi başka bazı kelâm kaynaklarına da müracaat edilmiştir. Tahkik
metni ile alakalı olmayan bu ilave açıklamalar metnin sonunda “Son Not”
başlığı altında verilmiş ve bunlar metin içinde köşeli parantezli [ ] dipnot
numarası ile gösterilmiştir.

Orabi Orabi
‫‪Me‘âlimü Usûli’d-Dîn‬‬ ‫‪37‬‬

‫ا א‬ ‫ا‬ ‫أو‬ ‫دة‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪ .٦‬أ ت إ‬


‫ا א‬ ‫إ א‬ ‫أ‬ ‫ة‬ ‫وا‬ ‫כ‬ ‫] [‪ ،‬أ א إن כאن ا א‬ ‫א‬ ‫و‬
‫] [‪.‬‬ ‫دون و‬
‫א إ א‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫ا ازي ا כ‬ ‫א « כ‬ ‫»ا‬ ‫אر‬ ‫‪.٧‬‬
‫‪،‬‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫ل‪ ،‬وا‬ ‫א‪ ،‬כ א ا‬ ‫א‬ ‫אت‬ ‫ا‬ ‫אرة إ‬ ‫وا‬
‫א وراء‬ ‫‪ ،‬و א ات ا ازي‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫ا כ م‪ ،‬وا ر‬ ‫אرة‬ ‫وا‬
‫ا א‬ ‫א‬ ‫‪ ،‬وا‬ ‫‪ ،‬وا‬ ‫ا‬
‫כא‬ ‫ارس ا כ‬ ‫אدر ا‬ ‫اכ‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫إ‬ ‫א‬ ‫‪ .٨‬ا‬
‫ا‬ ‫א‬ ‫א تا‬ ‫ا‬ ‫‪.‬و ِ‬ ‫وا א‬ ‫وا‬ ‫وا‬
‫ُ‬
‫‪،‬و‬ ‫א ا‬ ‫ى‬ ‫ارس ا‬ ‫ا כ אب א‬ ‫ا اردة‬ ‫א‬ ‫و אر ا‬
‫أن‬ ‫][‬ ‫أر א א‬ ‫و‬ ‫وق ا‬ ‫א تا‬ ‫ا‬ ‫אو‬
‫אرة‪.‬‬ ‫ها‬ ‫א‬ ‫َ‬ ‫ا‬ ‫א ت‬ ‫ا‬

‫ا‬ ‫ا‬
ME‘ÂLIMÜ USÛLI’D-DÎN

FAHREDDİN ER-RÂZÎ
Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun
‫لا‬ ‫א أ‬

‫ا ازي‬ ‫ا‬
‫اّ‬ ‫ر‬
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

[MUKADDİME]
Hamd sabahı (geceden) yarıp çıkaran ruhları ve sûretleri yaratan, akılla-
rı ve duyuları açan, türleri ve cinsleri icat eden Allah’adır. O’nun kıdeminin
5 başlangıcı, cömertliğinin sonu, gücünün sınırı, ihsânının sayısı yoktur. O,
eşyayı yardım ve destek almadan dilediği gibi yarattı ve düşünüp bekleme-
den mükemmel bir şekilde var etti. O’nun hikmetinin incileriyle varlık-
ların özü süslendi, nimetinin yıldızlarıyla canlıların sûretleri parladı. Ruh
ve bedeni en güzel şekilde telif ederek birleştirdi, kudretiyle latif ve kesifi
10 mezcetti. O, kendisine yönelen her kula bir basiret ve hatırlatma olmak
üzere muhkem olan her duruma hükmetti ve (gerçekleşmesi kesin olan) her
hârikulâde varlığı yarattı.
Ne kadar hamd etsem nimetleri karşısında az kalır. O’nu en kerim olan
sıfatları ve en şerefli isimleriyle tâzim ederim. O’nun sapasağlam dinine
15 davet eden, Kur’an-ı Azîm’i tilâvet eden, İbrâhim’in davetinde nebî olarak
beklenen, Hz. Îsâ tarafından kavmine açıkça müjdelenen, ismi dinin sanca-
ğına nakşedilmiş, Hz. Âdem toprakla su arasında iken mukarreb mevkiinde
yerini almış Resûlüne salât ü selâm ederim. İşte bu, kendinden öncekilerin
ve sonrakilerin efendisi, nebîlerin ve resullerin mührü olan Muhammed
20 aleyhisselâm’dır. Allah’ın selâmı ona, güzel ve temiz ehline, ensâr ve muhâ-
cirden ashâbına olsun. Ona ve cümlesine selâm olsun!
Bu kitap mühim ilimlerden beş çeşidini ihtivâ eden mücmel [bir ki-
taptır. Bu ilimlerin] birincisi usûlü’d-dîn ilmi; ikincisi usûlü’l-fıkh ilmi;
üçüncüsü fıkıh ilmi; dördüncüsü hilâfiyatta dikkate alınan kaideler (usûl);
25 beşincisi münazara ve cedel adabında dikkate alınan kaideler (usûl). [Ke-
rim olan Allah Teâlâ’dan, bu çalışmadan bütün Müslümanların istifadesini
ziyâdeleştirmesini niyaz ederim.]
Birinci tür (ilim) “usûlü’d-dîn” ilmidir. Bu ilim [bazı] bölümlerden olu-
şur.
‫‪١‬‬ ‫ِ ا ِ‬ ‫ا ا‬ ‫ِ‬
‫َ‬
‫]ا ُ َ ِّ َ ُ[‬

‫اس‪،‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫אح‪ َ ،‬א ــ ِ ا ُ ُ ــ ل َوا َ ــ َ ّ‬ ‫اح َوا َ ْ ــ َ ِ‬ ‫رو ِ‬ ‫ــאح‪َ ،‬و َ א ــ ِ ا َ َ‬
‫ِ‬ ‫ا َ ْ ــ ُ ِ ِ َ א ِــ ِ ا ِ ْ َ ِ‬
‫ـאس‪ َ ِ َ ،‬ا َـ َ ِ ِ َ ِ ـ ِ َو َ َ א َـ ‪َ ِ ٢‬כ ِ ـ ِ ‪َ ،‬و َ أَ َ ـ َ ‪ ُ ِ ٣‬ـ ْ َא ِ ِ َو َ َ ـ َ َد‬ ‫و ـ ِ ِع ا َ ـ ا ِع وا َ َـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ َ ْ‬ ‫َ ُْ‬
‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאء ِ ـ َ ُ ـ ٍ َو َ َ ِ ـ ٍ ‪َ ،‬وأ ـ َ َع ـ ا ِ َ ــאء ِ ـ َ َـ َ ّو َو َ‬ ‫ِ ِ َ ــא ‪ َ َ ،‬ـ َ ا َ ـ َ َאء َכ َ ــא َ ـ َ‬ ‫‪٥‬‬
‫َ ِכ ـ ٍ ‪ َ ،‬ـ ‪ ُ ِ ٤‬ـ ِد ِ ْכ ِ ـ ِ ـ ُ ور ا َ ـ ِאء‪ ،٥‬و َ ـ ِ ـ ِم ِ ِ ـ ِ و ـ ه ا َ ـ ِ‬
‫ـאء‪،‬‬
‫َ‬ ‫ْ َ ُ ُ ُ‬ ‫َ َ ْ ُ ُ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ ُ‬ ‫َ ْ ُ‬
‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫وح َوا ـ َ ن ِ َ ـ ِ َ ـ ‪َ ،‬و َ ـ َ َج ِ ُ ْ َر ـ ا َ ِא َכ ‪ َ َ ،‬ـ ُכ أ ْ ٍ‬‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫َ َـ َ َ ـ َ ا ـ‬
‫ِ َ‬
‫ـכ ّ ِ َ ـ ٍ ُ ِ ـ ٍ ‪.‬‬ ‫ُ َכـ ٍ َوأَ ْ ـ َ َع ُכ ُ ْ ـ ٍ ] ُ ـ ٍم[‪ ِ َ ٦‬ـ ٍ ‪ ِ َ ،‬ـ ًة َو ِذ ْכـ ى ِـ‬
‫ُ ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ‬ ‫ْ َ‬
‫ون َ ْ َ א ِـ ِ ‪َ ،‬وأُ َ ِ ّ ـ ُ ُه َ َ ْכـ َ ِم ِ َ א ِـ ِ َوأَ ْ ـ َ ِف أَ ْ ـ َ א ِ ِ ‪َ ،‬وأُ َ ِّ‬ ‫أَ َ ـ ُ ُه َو َ َ ْ ـ َ ِإ ُد َ‬
‫آن ا َ ِ ـ ‪ ،‬ا ُ ْ َ َ ـ ِ ِ ـ َد ـ َ ِة‬ ‫َ ـ ‪ ٧‬ر ـ ِ ِ ا ا ِ ـ ِإ َ ـ ا ِّ ـ ِ ا َ ِ ـ ِ ‪ ،‬ا א ِ ـ ِ ُ ـ ِ‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ ُ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ــ َ َ ــ َ ــא ‪ ،‬ا ُ َــ زِ ا ْ ــ ُ ُ َ َ ــ أَ ْ ِ َــ ا ّ ــ ِ ‪،‬‬ ‫]‪[٢‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ِإ ا ــ َ ِ ــא ‪ ،‬ا ُ ّ ــ ِ ِــ‬
‫]‪[١‬‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ـכ‪ َ ُ ٨‬ـ ٌ َ ـ ِ ُ ا َ و ِ ـ َ َوا َ ِ ْ ـ َ ]‪،[٤‬‬ ‫َ‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ذ‬ ‫َ‬ ‫‪،‬‬‫]‪[٣‬‬
‫ِ‬ ‫ـ‬ ‫ّ‬ ‫ِ‬ ‫وا‬ ‫ِ‬
‫ـאء‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ـ‬ ‫م‬ ‫آد‬ ‫و‬ ‫ـ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ب‬ ‫ِ‬ ‫ـ‬ ‫ا َُ‬
‫ّ‬ ‫َ ُ َ َُ َ َ َ‬
‫ات ا ِ َ َ ـ ِ َو َ َ ـ آ ِ ـ ِ ا ِ ِ ـ َ ا א ِ ـ َ ‪َ ،‬و َ َ ـ‬ ‫َو َ א َ ـ ُ ا ِّ ـ َ َوا ُ ْ َ ـ ِ َ ‪ َ َ ،‬ـ َ ُ‬
‫‪٩‬‬
‫ّ‬
‫أَ ْ َ א ِ ـ ِ ‪ ١٠‬ا َ َ ــאرِ ِ ُ ـ وا ُ َ א ِ ـ َ ‪َ ،‬و ـ َ َ ـ ِ َو َ َ ِ ـ أَ َ ِ ـ َ ‪.١١‬‬
‫َ‬
‫أ ــא َ ـ ُ ‪ َ َ :‬ـ َ ا ُ َ َ ـ ‪ ْ ُ ١٢‬ـ َ ِ ٌ ‪ َ َ ١٣‬ـ َ ْ َ ـ ِ أَ ْ ـ َ ا ٍع ِ ـ َ ا ُ ُـ ِم ا ُ ِ ّ ـ ِ ‪َ َ ،‬و ُ َ ــא‪:‬‬ ‫‪١٥‬‬
‫ٌ‬
‫ِ ْ ـ أُ ُ ـ ِل ا ِّ ـ ِ ‪َ ،‬و َא ِ َ ــא ‪ ْ :‬ـ أ ُ ـ ل ا ْ ـ ‪َ ،‬و َא ُ َ ــא‪ ْ :‬ـ ا ْ ـ ‪َ ،‬و َرا ِ ُ َ א‪ :‬أ ُ ٌل‬
‫ُ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ُ‬ ‫ِ‬ ‫‪١٤‬‬
‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫ُ‬
‫اب‪ ١٦‬ا َא َ ـ ِة‪ ١٧‬وا ـ َ لِ‬ ‫ِ‬
‫ُ ْ َ َ ـ ةٌ ـ ا َ ــאت‪َ ،‬و َ א ُ ـ َ א‪ :‬أُ ُ ـ ٌل ُ ْ َ َ ـ ةٌ ـ آ ََد ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫‪١٥‬‬
‫ُ َ َ َ‬ ‫َ‬
‫]وأَ ـ َ ُل ا َ ا َכ ِ ـ أَن ُ َ ِ ّـ ا ْ ـ َ ِـ ِ ِ َ ِ ِ ا ُ ـ ِ ِ َ [‪.١٨‬‬ ‫َ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫اب‪.٢٠‬‬ ‫ا ُع ا َو ُل‪ ١٩ ْ ِ :‬أُ ُ ِل ا ّ ِ َو ُ َ ُ ّ ٌ َ َ أَ ْ َ ٍ‬
‫َ‬ ‫ُ‬
‫‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١٣‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ا ر ــ ا و ــ ــ )ف( ــ دة؛‬ ‫‪١‬‬
‫ــ ‪:‬‬ ‫ــאن ــ )غ( ــ ــא إ ــ‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)ل(‪) :‬ذاك(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫ــא ا ــ‬ ‫ــ ــ‬ ‫ــ ا‬
‫» ـ ا ـ ا ـ ي ـ ـ ـ ا ــאر‬ ‫( و)غ(‪ :‬ا אء‪.‬‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫ـ ا ـ ا ــאر ـ ــא‬ ‫ـ‬
‫ـ‬ ‫ـ ا‬ ‫ـ אً« ـ‬ ‫כـ ن‬ ‫‪.‬‬ ‫אف )ك(‪ :‬ا כ ام ا‬ ‫‪ ١٠‬أ‬ ‫ا ــ ‪ ،‬وأ ــ ت إ ــ ا ــ ق ــ‬
‫ا ــ د ــ ا ــאب ا א ــ ‪.‬‬ ‫ـ ‪،‬‬ ‫)غ(‪ :‬وأ א ا כ ام ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫ـ َ َ ـ ـ ة‪ ،‬و ـ‬ ‫وروده ـ כ‬
‫‪.‬‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫ــאرِ ــ وا א ــ ‪ ،‬و ــ‬ ‫ا‬ ‫ِّ ــ ‪.‬‬ ‫رب ِّ ــ و‬
‫أ ــאف ــ )ك(‪ِّ :‬‬
‫)ظ(‪ :‬أدب‪.‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫ــ ‪.‬‬ ‫ــ أ‬ ‫)غ(‪ :‬و א ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل(‪ :‬ا َ َ ٍ‬ ‫‪١٧‬‬ ‫ــאءات ا ــאرة ـ )ك( ـ ا ـ‬ ‫‪١٢‬‬ ‫د(‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪) :‬و‬ ‫‪٣‬‬
‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١٨‬‬ ‫ــ‬ ‫ــ ــ‬ ‫ــ ‪ » :‬ــ ا‬ ‫ا‬ ‫)ظ(‪. ْ َ َ :‬‬ ‫‪٤‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١٩‬‬ ‫ـ ل‪ّ ،‬ـ ٌ ـ أ ـ اب‪ ،‬ا ــאب‬ ‫ا‬ ‫)ل( و)غ( و)ك(‪) :‬ا אء(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫ة أ اب‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢٠‬‬ ‫ول‪«..‬‬ ‫ا‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٦‬‬
BİRİNCİ BÖLÜM

İLİM VE NAZARLA ALÂKALI MESELELER


Bu ilmin [bir takım] meseleleri vardır:

Birinci Mesele [Tasavvur ve Tasdik]


5 İlim ya tasavvurdur ya da tasdiktir. Tasavvur, hakkında nefiy veya ispatla
hükmetmeden mahiyetin idrakidir. “İnsan” sözünde olduğu gibi. Sen önce
mânasını anlarsın, sonra onun hakkında müspet ya da menfi bir hüküm ve-
rirsin. İşte bu bahsi geçen “anlama”, tasavvurdur. Tasdîk ise onun hakkında
nefiy veya ispatla hüküm vermendir. Burada iki taksim vardır:

10 Birinci Taksim: Tasavvur ve tasdikten her biri bedîhî de olabilir, kesbî


de olabilir:

a. Bedîhî tasavvurlar: Sıcaklık ve soğukluğun mânasına dair


tasavvurumuz gibi.
b. Kesbî tasavvurlar: Melek, cin ve ruhun mânasına dair tasav-
15 vurlarımız gibi.
c. Bedîhî tasdikler: Nefiy ve ispatın aynı anda bulunamayacağı
ve ortadan kalkamayacağına dair sözümüz gibi.
d. Kesbî tasdikler: “İlâh birdir.” “Âlem muhdes ve hâdistir.”
sözlerinde olduğu gibi.

20 İkinci Taksim: Tasdik ya kesin olur ya da kesin olmaz.

Birinci kısmın (kesin olan tasdik) da bölümleri vardır:

1. Gerçeğe mutabık olmayan kesin tasdik ki bu cehldir.


2. Yalnızca taklide dayalı, gerçeğe mutabık kesin tasdik. Bu, mukal-
lidin imanı gibidir.
25 3. Ateşin yaktığını, güneşin doğduğunu bilmemiz gibi beş duyudan
herhangi birinin idrakinden elde edilen kesin tasdik.
‫אب ا َو ُل‬ ‫ا َ ُ‬
‫]‪[١‬‬
‫ِ ا َ א ِ ِ ا ُ َ َ ّ َ ِ ِא ِ ِ َوا َ ِ‬
‫َ‬
‫]‪[٢‬‬ ‫אِ‬ ‫وِ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫]ا َ ُر َوا ْ ِ ُ [‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ُو ُ‬

‫ِدرا ُك ا َ א ِ ــ ِ ِ ــ ْ َ ــ ِ أَ ْن‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫ا ْ ــ ُ ‪ِ :‬إ ــא َ َ ــ ٌر‪َ ،‬و ِإ ــא َ ْ ــ ٌ ؛ َ א َ ــ ر ُ ــ َ ‪ :‬إ َ‬
‫]‪[٣‬‬
‫‪٥‬‬

‫כـ‬ ‫ــאه‪ ٢‬ـ‬ ‫ـכ‪ :‬ا ِ ــאن‪ ِ ،‬ــכ ـ أَو‬ ‫ـאت‪َ ،‬כ َ ِـ َ‬ ‫َ ُכـ ‪ َ ١‬ــא ِ َ ْ ـ ٍ أَو ِإ ْ ـ ٍ‬
‫ْ َ ُ َ َ َْ َ ُ ً َ ْ َ ُ ُ َ ْ ُ ُ‬ ‫َ‬ ‫َ َ َ‬
‫ـכ ا َ ْ ـ ا ــא ِ ُ ُ ـ َ ا َ ـ ر ‪َ ،‬وا ِ ـ ُ ُ ـ َ ‪:‬‬
‫‪٤‬‬ ‫]‪[٤‬‬
‫ـאء ‪ِ َ َ ،‬ـ َ‬
‫‪٣‬‬ ‫َ ـ ِ ِإ ــא ِא ـ ِت أَو ِא ِ ِ َ ـ ِ‬
‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫ِ‪٦‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ ‪٥‬‬
‫أَن َ ُכ ـ َ َ ـ ِإ ــא ِא ْ ـ ِ أَو ِא ِ ــאت ؛ َو َ ُ َــא َ ْ ـ َ אن ‪:‬‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ا ْ ِ ا َو ُل‪ :‬أَن ُכ َوا ِ ٍ ِ َ ا َ رِ َوا ْ ِ ِ َ ْ َ ُכ ُن َ ِ ِ א‪َ ،‬و َ ْ َ ُכ ُن َכ ْ ِ א‪.‬‬
‫ُ‬
‫ود ِة‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ر ُ ِ‬
‫ات ا َ ِ ُ ْ َ ‪ َ َ :‬رِ َא َ ْ َ ا َ َ َارة َوا ُ ُ َ‬ ‫َא َ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫وح[‪.٧‬‬ ‫]وا ِ‬ ‫ات ا َכ ِ ّ ُ ْ َ ‪ َ َ :‬رِ َא َ ْ َ ا َ َ כ َوا ِ ِّ َ‬ ‫َوا َ َر ُ‬
‫אن و َ َ ِ ِ‬
‫אن‪.‬‬ ‫ِ ِ‬
‫אت َ َ ْ َ َ َ َ ْ َ‬ ‫אت ا َ ِ ِ ُ‪َ :‬כ َ ِ َא‪ :‬ا ْ ُ َوا ِ ْ َ ُ‬ ‫َوا ْ ِ َ ُ‬
‫ث[‪.٨‬‬ ‫ث ] َ ِאد ٌ‬ ‫אت ا َכ ْ ِ ُ‪َ :‬כ َ ِ َא‪ :‬ا ِ َ ُ َوا ِ ٌ ‪َ ،‬وا َ א َ ُ ُ َ ٌ‬ ‫َوا ْ ِ َ ُ‬
‫َوا ِ ‪ ٩‬ا א ِ ‪ :‬ا ِ ُ ‪ِ :‬إ א أَن َ ُכ ن َ َ ا َ ْ ِم‪ ،‬أَو َ َ َ ا َ ْ ِم‪.‬‬
‫ُ‬
‫أ א ا ِ ْ ا َو ُل َ ُ َ َ َ أَ ْ َ ٍאم‪:‬‬ ‫‪١٥‬‬
‫ُ‬
‫ا َو ُل‪ :‬ا ْ ُ ا َ אزِ ُم ا ِ ي َ َ ُכ ن ُ َא ِ ً א‪َ ،‬و ُ َ ا َ ْ ُ ‪.‬‬
‫]‪[٥‬‬ ‫ِ‬
‫ا ّא ِ ‪ :‬ا ْ ِ ُ ا َ אزِ ُم ا ُ َא ِ ُ ِ َ ْ ِ ا ْ ِ ِ ‪َ ،‬و ُ َ َכא ْ ِ َ ِאد ا ُ َ ِّ ِ ‪.‬‬
‫ِ‬ ‫ِ ‪١١‬‬ ‫]ا ّא ِـ ُ [‪ :١٠‬ا ِ ـ ُ ا ــאزِ م ا ـ َ ِ‬
‫اس‬‫אد ـ ْ ]إ ِْد َراك[ ِإ ْ ـ َ ى ا َ ـ َ ّ‬ ‫َ ُ ُْ َ ُ‬
‫ا َ ْ ـ ِ ]‪َ ،[٦‬כ ِ ْ ِ َــא ِ ِ ْ ـ ِاق ]ا ــאرِ [‪َ ،١٢‬و ِإ ْ ـ ِاق ا ـ ْ ِ ‪.‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫‪.‬‬ ‫כ‬ ‫َ‬
‫)ل(‪ :‬أن ُ‬
‫ْ ََ‬
‫‪١‬‬
‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫‪.‬‬
‫)ل(‪ًَ ْ َ :‬‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ظ(‪ :‬ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫أو א אت‪) ،‬ك(‪ ٍ :‬أو إ ٍ‬
‫אت‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬إ א א‬ ‫‪٣‬‬
‫(‪.‬‬ ‫َ م )ف( )ا א‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ـ‬ ‫ـ כ ا‬ ‫ــאت أ ـ ى‪ ،‬ــא أن ا‬ ‫وـ‬ ‫‪٤‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫ــ ي‪.(٦٩) ،‬‬ ‫د ــ א ــאب وا ــ ‪ ،‬ــ ا ــ‬
‫َ م )ف(‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫‪.(١٦)،‬‬ ‫אت‪ .‬و ا‬ ‫)ل(‪ :‬إ א ٍ أو إ ٍ‬ ‫‪٥‬‬
‫אت‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪:‬‬ ‫‪٦‬‬
44 BİRİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

4. Nefiy ve ispatın aynı anda bulunamayacağı ve ortadan kalkama-


yacağına dair sözümüz gibi aklın bedîhiyyâtından elde edilen kesin
tasdik.
5. Delilden elde edilen kesin tasdik.

5 İkinci kısma (kesin olmayan tasdik) gelince:

O, kesinlikten ârî olan tasdiktir. Bunun râcih1 olanı “zann”, müsâvi


olanı “şüphe”, mercûh olanı ise “vehim”dir.

İkinci Mesele [İlmin Hakikati]


Bedîhî tasavvur ve tasdiklerin varlığını kabul etmek gerekir. Eğer tasav-
10 vur ve tasdiklerin tamamı kesbî olsaydı şüphesiz onların kazanılması başka
bir takım tasavvur ve tasdiklerin takaddümüne ihtiyaç duyardı. Bu durum
ise ya teselsül ya da devri gerektirirdi ki bunların ikisi de muhaldir.

Eğer bunu anladıysan o halde şöyle diyoruz: İnsanlar ilmin tanımında


ihtilâf etti. Bizim tercih ettiğimiz görüşe göre o, tarife ihtiyacı olmayandır.
15 Çünkü herkes “ateşin yakan ve güneşin doğan olduğunu” bildiğini zaruri
olarak bilir. İlmin hakikatini bilmek zorunlu olmasaydı, bahsi geçen hususi
bilgiyi zaruri olarak bilmek imkânsız olurdu.

Üçüncü Mesele [Nazarın Tarifi]


Nazar ve fikir, kendileriyle ilim veya varsayım elde etmek maksadıyla
20 ilmî veya zannî mukaddimelerin tertibinden ibarettir. Meselâ aklımıza bu
oduna ateşin dokunduğu ve yine ateş dokunan her odunun yandığı gelir-
se bu iki ön bilginin birleşiminden üçüncü bir bilgi hâsıl olur ki o da bu
odunun yandığıdır. İşte kendileriyle üçüncü bilgiye ulaşmak için evvelki iki
bilginin hazırlanması nazardır.

1 Bir hükümde gerçeğe mutabakat ihtimalinin % 50’nin üzerinde olmasına “râcih”, % 50 olmasına
“müsavi”, % 50’nin altında olmasına “mercûh” denir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪45‬‬

‫אد ِ ـ ْ َ ِ َ ـ ِ ا َ ْ ـ ِ ؛ َכ َ ِ َــא‪ :‬ا ْ ـ ُ َوا ِ ْ َ ـ ُ‬


‫ـאت َ‬ ‫ا ا ِـ ُ ‪ :‬ا ْ ِ ـ ُ ا‬
‫َ ــאزِ ُم ا ُ ْ ـ َ َ ُ‬
‫ـאن و َ َ ِ‬ ‫ِ ـ ِ‬
‫ـ ِ‬
‫ـאن‪.‬‬
‫َ ْ َ َ َ َْ‬ ‫َ‬
‫ِ‬
‫אد َ ا ِ ‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ا َא ِ ُ ‪ :‬ا ْ ِ ُ‬
‫ا َ אزِ ُم ا ُ ْ َ َ ُ‬
‫َوأَ א ا ِ ْ ا א ِ ‪:‬‬
‫ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ُ ـ َ ا ْ ـ ُ ]ا َ ــאرِ ي[ َ ـ ِ ا َ ـ ْ م‪ :‬א ا ـ ُ ُ ـ َ ا ـ ‪َ ،‬وا ُ َ ــאوي ُ ـ َ‬
‫‪٢‬‬ ‫‪١‬‬
‫‪٥‬‬

‫ا ــכ]‪َ ،[٧‬وا َ ُ ــ ُح ُ ــ َ ا َ ْ ــ ]‪.[٨‬‬


‫ُ‬ ‫ْ‬
‫] َ ِ َ ُ ا ِ ْ ِ[‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬
‫ــאت َ ِ ِ ــ ٍ ]‪[٩‬؛ ِإ ْذ َــ َכא َــ‬
‫رات‪ ٣‬و َ ِ َ ٍ‬ ‫َ ــ ِ ــ ا ِ ِ ــ ِاف ِ ــ ِد َ ــ ٍ‬
‫َ ْ‬ ‫َ‬ ‫ُ ُ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫ٍ‬
‫َ ــאت أُ َ ـ َ َ َ ــא‪َ ،‬و َـ ِ َم إ ــא‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ِ َ ْ ـ ِ َ א َכ ْ ـ ِ ً َ ْ َ َ ـ َ ا ْכ َ ــא ُ َ א ِإ َـ َ َ ـ م َ َ ـ َرات َو َ‬
‫َ‬
‫ور]‪َ ،[١٠‬و ُ َ ــא ُ َ ــא َ ِن ]‪١‬أ[‪.‬‬ ‫ا َ ْ ُ ــ ُ َو ِإ ــא ا ــ ُ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِ‬
‫ــאر ْ َ َــא أَ ــ ُ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ــאس ــ َ ــ ّ ا ْ ــ ‪َ ،‬وا ُ ْ َ ُ‬ ‫َ ــ ِ َذا َ َ ــ َ َ ــ َ ا َ َ ُ ــ ُل‪ :‬ا ْ َ َ ــ َ ا ُ‬
‫ـאر ُ ْ ِ َ ـ ٌ‬ ‫َ ‪٥‬‬ ‫ِ‬ ‫َ ِ ـ ـ ِ ا ِ ـ ِ ؛ ِ َن ُכ وا ِ ـ ٍ ‪ َ ٤‬ـ ِא ـ ِ‬
‫ورة َכ َ ـ ُ َ א ً ــא ِ ـ ن ا ـ َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َْ ُ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َوا ـ َ ُ ْ ـ ِ َ ٌ‪ َ َ ،‬ـ َـ َ ُכـ ِ ا ْ ـ ِ َ َ ـ ا ْ ـ ِ َ ورِ ّـ ًא‪َ َ َ ،‬ـ َ أَن َ ُכـ ن ا ـ‬
‫‪٦‬‬
‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬
‫ِ َ ـ َ ا ا ِ ْ ـ ِ ا َ ْ ُ ـ ِص َ ورِ ّ ـאً‪.‬‬
‫ُ‬

‫] َ ْ ِ ُ ا َ ِ[‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـאت ِ ِ ـ ٍ أَو َ ِ ّ ـ ٍ ؛ ِ َ َ ـ َ ِ َ ــא ِإ َ ـ‬‫َ ِّ ـ ٍ‬


‫ُ َ‬ ‫َـ َ ِ ـ ِ‬ ‫ـאرةٌ‬‫َـ َ‬
‫ا َ ـ وا ِ ْכ ـ ]‪ِ [١١‬‬
‫ُ َ‬
‫ُ‬ ‫ُ‬
‫ـאر‪،‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬
‫ـ َ ْ َــא أن َ ـ ه ا َ َ ـ َ َ َ ـ ْ َ ـ ْ َ א ا ـ ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫‪ِ :‬إ َذا َ َ ـ‬ ‫َ ْ ِ ـ ِ ِ ْ ـ ٍ أَو َ ـ ٍّ ‪َ .‬א ُ ـ‬
‫ِ‬
‫َ ِ ـ ُ ْ َ ِ َ ـ ٌ‪ َ َ ،٧‬ـ َ ِ ـ َ ْ ُ ـ ِع ا ِ ْ َ ـ ِ‬ ‫ـאر‬ ‫ٍ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫َ‬ ‫َو َ َ ـ َ أ ً ــא أن ُכ َ َ ـ َ َ ـ ْ َ א ا ـ ُ‬
‫ِ‬
‫אر ا ْ َ ـ ِ ا َو َ ـ َ ْ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ ‪ِِ ٨‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ َ ِ َ ـ ٌ ؛ َא ْ ـ َ ُ‬ ‫ا َو َ ـ ِ ْ ـ ٌ َא ـ ٌ ‪ ،‬أن َ ـ ه ا َ َ ـ َ َ ُ‬
‫‪٩‬‬

‫ِ ا א ِ ـ ِ ُ ـ َ ا َ ـ ]‪.[١٢‬‬ ‫أَ ْن ُ َ َ ـ َ ِ ِ َ ــא ِإ َ ـ َ ْ ِ ـ ِ َ ـ َ ا ا ِ ْ ـ‬ ‫‪٢٠‬‬


‫ُ‬
‫ٌ‪.‬‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫‪.‬‬ ‫رات‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬ ‫ــאدل‪ .‬و אــא أ אــאه ــ‬
‫א ُل‬ ‫)ف(‪ :‬ا‬
‫ــ )ف(‬ ‫‪١‬‬
‫ّ‬
‫(‪ :‬כ ن‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ك(‪ :‬أ ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬ ‫ــ (‪ ،‬و)ظ(‪.‬‬ ‫)ل(‪ ،‬و)ا‬
‫ٌ‪.‬‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫(‪ :‬כ ن‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫ــאد ا ا ــ ـــ‬ ‫ا‬ ‫ا ــ ‪ :‬ــ‬ ‫‪٢‬‬
‫ّ‬
‫ـ ( و)ك( و)ظ(‪:‬‬ ‫ـ )ل( و )ا‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــאت‬ ‫ــ ‪ .‬ــ ا‬ ‫ا ــאل ا‬
‫ــ ‪.‬‬ ‫وإ‬ ‫ــאرن א א ــ ‪(١١ /٤) ،‬‬ ‫)‪ ،(١٨٧‬و‬
46 BİRİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Dördüncü Mesele [Nazarın İlimdeki Tesiri]


Nazar bazen ilim ifade eder. Bu âlemin değişken olduğu kimin aklına
gelirse aynı şekilde değişken olan her şeyin mümkün olduğu da gelir. Bu
iki ilmin birleşmesi âlemin mümkün olduğu bilgisine götürür. Nazarın
5 ilim ifade ettiğine dair sözümüzün bundan gayri bir mânası yoktur.
Diğer bir delil de şudur: Nazarın iptali ya zaruretle olur ki bu bâtıldır;
aksi takdirde bu hususta akıllılar arasında ihtilaf olmazdı. Ya da nazarla
olur ki bu da bir şeyin kendisiyle iptal edilmesini gerektirdiğinden mu-
haldir.
10 Nazarın ilim ifade ettiğini inkâr edenler dediler ki: “Tefekkür ettiği-
miz zaman bu tefekkürün akabinde bizde itikad hâsıl olur. Bu itikadın
ilim olduğuna dair bilgimiz zaruri olursa akıllıların onda ihtilaf etmemesi
gerekir. Fakat böyle değildir. Nazarî olursa o zaman başka bir nazara ihti-
yaç duyar ki bu da (muhal olan) teselsülü gerekli kılar.”
15 Bizim onlara cevabımız şudur: “O (ilim) zaruridir. Her kim sahih bir
şekilde [bir] nazar ortaya koyarsa o, bu itikadın zaruri olarak hak oldu-
ğunu bilir.”

Beşinci Mesele [Nazarın Mahiyeti ve Gerekleri]


Hâsıl-ı kelâm nazar, başka bir ilmi gerektiren iki ilmin zihinde hâsıl
20 olmasıdır. İşte bu gerektirenle (mucip) hedeflenen gerektirilene (mucep)
ulaşmak nazardır. Burada mucip, delildir.
Bize göre bu delil ya ateşin temasıyla yanmanın husûlüne istidlalde
olduğu gibi illettir ya yanmanın husûlüyle ateşe temasa istidlalde oldu-
ğu gibi delilin mâlûle müsavi olmasıdır ya da alevin ortaya çıkmasıyla
25 yanmaya istidlâlde olduğu gibi iki mâlûlden biriyle diğerine istidlalde
bulunmaktır. Bu ikisi süflî cisimlerdeki -ki o yanıcı tabiattır- tek illetin
iki mâlûlüdür.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪47‬‬

‫]أَ َ ا َ ِ ِ ا ِ ْ ِ [‬
‫ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا اِ َ ُ‬
‫ِـ ‪ ،‬و ـ‬ ‫ا َ ـ َ ـ ْ ُ ِ ـ ُ ا ِ ْ ـ ‪١‬؛ ِ َن َ ـ ْ َ َ ـ ِ ـ َ ْ ِ ـ ِ أَن ـ ا ا א ـ‬
‫َ َ َ َ َ ُ َ َّ ٌ َ َ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫أَ ْ ً ــא أَن ُכ ُ َ َ ِ ـ ٍ ُ ْ ِכـ ٌ ؛ َ َ ْ ُ ـ ُع َ َ ـ ِ ا ِ ْ َ ـ ِ ُ ِ ـ ُ ا ِ ْ ـ ِ ـ َن ا َ א َ ـ ُ ِכـ ٌ ؛‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ّ‬
‫َو َ َ َ ـ ِ َ ِ َــא‪» :‬ا َ ـ ‪ ِ ُ ٢‬ـ ُ ا ِ ْ ـ « ِإ ‪ َ ٣‬ـ َ ا‪.‬‬
‫َ‬ ‫ُ‬
‫ور ِة‪َ ،‬و ُ ـ َ َא ِ ـ ٌ ‪َ ،‬و ِإ َ َ ــא ِا ْ َ َ ـ َ‬ ‫َ‬
‫ـאل ا َ ـ ِ ِإ ــא أ ْن َ ُכ ـ َن ِא ـ ُ َ‬ ‫َد ِ ـ ٌ آ َ ـ ُ ‪ِ :‬إ َـ ُ‬ ‫‪٥‬‬

‫ـאل ا ـ ِء ِ َ ْ ِ ـ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل‪.‬‬ ‫ا ُ َ ـ َ ُء ِ ـ ِ ‪ ،‬أَو َ ُכ ـ َن ِא َ ـ ِ ‪ ْ َ َ ،‬ـ َ ُم ِ ْ ـ ُ ِإ َـ ُ‬
‫ْ‬
‫ـאد‪،‬‬ ‫ِ ِ‬ ‫ون]‪ [١٣‬و َ א ُ ـ ا‪ِ :‬إ َذا َ َ כ َــא و ـ َ َ َــא ِ ـ َذ ِـ َ ِ‬ ‫ِا ْ َ ـ ا ُ ِכ ـ ُ َ‬
‫ـכ ا ْכ ـ ِ ا ْ َ ـ ٌ‬ ‫َ َ‬ ‫ْ َ َ َ‬ ‫َ‬
‫‪٥‬‬
‫אن َ ورِ ــא؛ َو َ ـ َ أَ ْن َ َ ْ َ ِ ـ َ ‪ ٤‬ا ُ َ ـ َ ُء‬ ‫ـאد ِ ْ ً ــא‪ :‬إِن כ‬ ‫ـכ ا ِ ِ َ ـ ِ‬ ‫َ ِ ْ ُ َــא َِכ ـ ِن َذ ِـ َ‬
‫ْ َ َ ُ‬
‫]و ُ ـ َ‬‫ـכ ِإ َـ َ َـ ٍ آَ َ ـ َ َو َـ ِ َم ا َ ْ ُ ـ َ ‪َ ،‬‬ ‫אن َ َـ ً ا ِا ْ َ َ ـ َ َذ ِـ َ‬
‫ـכ‪َ ،-‬وإ ِْن َכ َ‬ ‫‪-‬و َ ْ ـ َ َכ َ ِـ َ‬
‫ـ‪َ ،‬‬
‫ِ ِ‬
‫ُ َ ـ ٌـאل[‪.٦‬‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِ ــ‬ ‫ِ ــ‬ ‫ِא َــ ِ َ َ ــ ا َ ْ ــ ِ ا‬ ‫ــכ ‪ َ ٧‬ــ أَ َــ‬


‫اب‪ :‬أَ ــ ُ َ ــ ُ ورِ ي‪ُ َ .‬‬
‫َوا َ ــ َ ُ‬
‫ِ َ َ‬
‫ــכ ا ِ ِ َ ِ‬
‫ــאد َ ــא]‪.[١٤‬‬ ‫ور ِة َכــ َن َذ ِ َ‬
‫ِא ــ ُ َ‬
‫] َ א ِ ُ ا َ ِ َو ُ ِ א ِ ِ [‬
‫َ‬ ‫ّ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َא ِ َ ُ‬
‫ـאن ِ ْ ً ــא‬ ‫ـאن‪ ،٩‬و ُ ــא ِ ـ ِ‬ ‫ـ َ ‪ ِ ٨‬ـ ا ِّ ْ ـ ِ ِ ْ ـ ِ‬ ‫َ‬
‫ـכ َ م ـ ا َـ ِ ُ ـ َ أ ْن َ ْ ُ‬
‫א ِ ـُ اـ َ ِ ِ‬
‫َ‬
‫َ َ ُ َ‬ ‫َ‬
‫ـכ ا ُ َ ـ ِ ا َ ْ ُ ـ ِب« ُ ـ َ ا ّ َ ـ ‪،‬‬
‫‪١٠‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ا ُ ـ ِ ِإ َ ـ َذ ـ َ‬ ‫ِ‬
‫آَ َ ـ َ ؛ » َ א َ ـ ُ ِ َ ـ َ‬
‫]‪[١٥‬‬
‫‪١٥‬‬
‫ُ‬
‫ـכ ا ُ ِ ـ ُ ُ ـ َ ا ِ ـ ‪.‬‬ ‫َو َذ ِـ َ‬
‫ـכ ا ِ ـ ُ ِإ ــא أَن َ ُכ ـ َن‪ ُ :‬ـ َ ا ِ ـ َ َכא ِ ـ ِ ْ َ ِل ِ ُ َ א ـ ِ ا ــאرِ َ َ ـ‬ ‫َ َ ُ ـ ُل‪َ :‬ذ ِـ َ‬
‫ـאوي َـ ُ ‪َ ١٢‬כא ِ ـ ِ ْ َ ِل ‪ ُ ُ ِ ١٣‬ـ ِل ا ِ ِ ـ ِاق‬ ‫ُ ـ ِل‪ ١١‬ا ِ ْ ِ ـ ِاق‪ ،‬أَو ا ْ ُـ َل ا ـ ِ‬
‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫َ َ ــ ُ َ א ــ ِ ا ــאرِ ‪ ،‬أَو ا ِ ــ ِ ْ َ ِل ِ َ َ ــ ِ ا َ ْ ُ َ ــ ِ َ َ ــ ا َ ــ ِ َכא ِ ــ ِ ْ َ ِل‬
‫ْ‬
‫ـ ِل ا ِ ـ ِاق‪ ِ َ ،‬ــא ُـ َ ِ ـ ٍ وا ِ ـ َ ٍة ِ ـ ا َ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאم‬ ‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫َُ َْ‬ ‫ْ َ‬ ‫ِ ُ ُ ـ ل ا ِ ْ ـ َ اق َ َ ـ ُ ُ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫ا ـ ِ ِ ‪َ ،‬و ِ ـ ا ِ َ ـ ُ ا אرِ ـ ُ ‪.‬‬


‫َ‬
‫آ ــ ‪.‬‬ ‫אء‪.‬‬ ‫(‪ :‬ا‬ ‫)ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫ـ )ك(‪ :‬ا ـ ـ ا ـ ‪ ،‬و ـ‬ ‫‪١‬‬
‫)ف(‪ :‬و ‪ .‬و א أ אه أو ‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫א ــ ا ــ ل‪.(١٧٩ /١) ،‬‬
‫( و)ظ(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ل(‪ّ :‬ن כ ‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫)ل(‪ :‬إن ا ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ك(‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬أن‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ل(‪ :‬ى‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ل‪.‬‬ ‫)ظ(‪ :‬ا א َ ِ כא‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ــאً‬ ‫ــ‬ ‫ــ )ظ(‪ :‬ــ و ــ‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٤‬‬
‫ٌ‬
48 BİRİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Altıncı Mesele [Bilinmeyeni Elde Etmenin Şartları]


Her bilinmeyeni bilmek için iki bilinen mukaddimeye ihtiyaç vardır.
Her kim ki “âlemin mümkün olduğunu” bilmek isterse bunun yolu
“âlem değişkendir” ve “her değişken mümkündür” demesinden geçer.
5 Aynı şekilde bu yüklemin (mümkündür) bu konu (âlem) hakkında sü-
bûtu meçhulse bu yüklemin konuya nispetinin sübûtunun bilinmesi-
ni sağlayacak ve ikisi arasında alâka kuracak bir şey gerekir ki böylece
onun (yüklem) bu konu hakkındaki sübûtu mâlûm olsun. İşte o zaman
bu iki mukaddimenin husûlü, talep edilenin husûlünü gerektirir. Böy-
10 lece her bilinmek istenen meçhul için iki mâlûm mukaddime gerektiği
sabit olur.
Sonra diyoruz ki eğer bu iki mâlûm kati ilim ifade ederse netice de
ilmî ve kati olur. Eğer o mukaddimelerden birisi veya ikisi zannî olursa
netice de zannî olur. Çünkü fer‘ aslından daha kuvvetli olamaz.

15 Yedinci Mesele [Nazar ve İlmin Farkı]


Bir konuda nazar o konuda bilginin olmamasını gerektirir. Nazar bir
şeyi (bilmek değil), bilmeyi istemektir. Zira bilinen bir şeyin bilinme-
sini istemek muhaldir. Nazar cehl-i mürekkebin (bilmediğini de bilme-
mek) de olmamasını gerektirir. Cahil bildiğine inandığı için bu inanç
20 onu, bilmeyi istemekten alıkoyar.

Sekizinci Mesele [Nazarın İlme Tesiri]


Sonuçta nazarın yakînî ilim gerektirdiği doğrudur. Daha evvel zik-
rettiğimiz üzere bu iki mâlûm mukaddimenin bulunması, talep edilen
ilmin hâsıl olmamasını imkânsız kılar. Ne var ki bu (nazar), onda (ilim-
25 de) müessir değildir. Zira biz müessirin yalnızca bir olan Allah Teâlâ
olduğunu delillerle kanıtlayacağız.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪49‬‬

‫وط َ ْ ِ ِ ا َ ْ ُ ِل[‬
‫]ُ ُ ُ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ِאد َ ُ‬
‫ُ َ َ ِّ َ ـ ِ ]‪١‬ب[‪ ،‬ـ ِن ـ أَراد أَن ـ‬ ‫ِـ َ ْ ُ َ ـ ِ‬ ‫َ ُـ ِ ـ َ َ ـ ِ ُכ ّ ِ َ ْ ُ ـ ٍل‬
‫َ َ َ َ ََْ َ‬
‫َ ِ ـ ‪َ ،‬و ُכ ُ َ َ ِ ـ ٍ ُ ِכ ـ ٌ ‪َ ،‬وأَ ً ــא َ َ ــא‬ ‫َل‪ :‬ا َ א َ ـ ُ ُ َ‬ ‫أَن ا َ א َ ـ ُ ِכ ـ ٌ ‪ ُ ِ َ َ ،‬ـ ُ أَن َ ُ ـ‬
‫ّ‬ ‫ّ ٌ‬ ‫َ‬
‫ٍ‪١‬‬
‫ْ ُ ـ ً ؛ َ ـ َ ُـ ِ ـ َ ـ ء َ َ َ ـ ُ ُ َ א‬ ‫ُ ـ ِع َ‬ ‫ـכ ا َ ْ ُ ـ ِل ِ َ ِـ َ‬
‫ـכ ا َ‬ ‫ت َذ ِـ َ‬
‫אن ُ ُ ـ ُ‬
‫َכ َ‬
‫ْ‬
‫َ ْ ُ ً א‪َ ،‬و َ ُכ ن ُ ُـ ُ ِ َ ِ َכ ا َ ُ ِع‬ ‫ِ‬
‫ُ ـ ل َـ ُ‬ ‫ـכ ا َ ْ‬ ‫ت ُو ُ ـ ِد َذ ِـ َ‬
‫‪٢‬‬
‫ِ َ ـ ُ َ ُכـ ُن ُ ُـ ُ‬ ‫‪٥‬‬
‫ُ‬
‫َ ُـ ٍب‬ ‫ُ ـ ُل َذ ِـ َ‬
‫ـכ ا َ ْ ُـ ِب‪ َ َ ،‬ـ َ أَن ُכ‬ ‫ِ‬
‫ـ ْ ُ ُ ِ َ ــא ُ‬
‫ِ‬ ‫ٍ َ ْ ـ َ ُم‬ ‫َ ْ ُ ً ــא؛ َ ِ َ ِ ـ‬
‫َ‬
‫ِ‪.‬‬ ‫َ ْ ُ َ ـ ِ ُ َ َ ِّ َ ـ‬ ‫ِ‬
‫َـ ُ ـ ْ‬ ‫َ ْ ُ ـ ٍل َ ُـ‬
‫ْ‬
‫ـ ً َو َ ْ ِ ـ ً ‪َ ،‬وإ ِْن َכ َ‬
‫אن‬ ‫ـ ِ ِ ْ ــא َ ْ ِ ــא‪َ ،٣‬כא َـ ِ ا ِ ـ ُ ِ ْ ِ‬
‫َ‬ ‫ً‬ ‫َ‬ ‫ُـ َ ُ ـ ُل‪ :‬إِن َכא َــא َ ْ ُ‬
‫ِ‬
‫َ َ ُכــ ُن أَ ْ ــ َ ى ــ َ‬ ‫ًــא‪َ ،٤‬כא َــ ِ ا ِ َ ــ ُ َ ِ ّ ــ ً ؛ ِ َن ا َ ــ َع‬ ‫أَ َ ُ ُ َ ــא أَو ِכ َ ُ َ ــא َ ْ ُ‬
‫ْ‬
‫ا َ ْ ـ ِ ]‪.[١٦‬‬ ‫‪١٠‬‬

‫]ا َ ُق َ َ ا ِ ْ ِ َوا َ ِ [‬
‫ْ ْ‬
‫ا َ ْ َ َ ُ ا א ِ َ ُ‪٥‬‬

‫ــאل ُ ُ ــ ِل‬ ‫ِــ ِ ؛ ِ َن ا َــ َ َ َ ــ ٌ ‪َ ،‬وا َ ــ ُ َ َ‬ ‫ا َــ ِ ــ ا ــ ِء ُ َא ِ ــ ا ِ ــ‬


‫ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ‬
‫ا ُ כــ َ ؛ ِ َن ا َ א ِ ــ َ َ ْ َ ِ ــ ُ َכ َــ ُ َ א ــאً ِــ ِ ‪،‬‬ ‫ِ ‪٦‬‬
‫ــאل‪َ ،‬و ُ َא ــ ا َ ْ ــ َ‬
‫ا َ ْ ُــ ِب ُ َ ٌ‬
‫َ‬
‫ِ‪.‬‬ ‫ــאد َ ْ ِ ُــ ُ َ ــ ِ ا َ ــ‬ ‫و َذ ِ َ ِ ِ‬
‫ــכ ا ْ َ ُ‬ ‫َ‬
‫] َ ْ ِ ا َ ِ ِ ا ِ ْ ِ[‬
‫ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אِ َ ُ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ُ ُ ـ ِل‬ ‫َ ــא َذ َכ ْ َــא أَن َ ـ َ‬


‫ِא ِ ـ ِ ]‪ِ ،[١٧‬‬
‫َ‬
‫‪٨‬‬
‫َـ ْ ـ َ َ ِ ُم ا ْ ِ ْ ـ ‪ ٧‬ا ِ ِ ـ‬ ‫ا ِ ـ ُ أَن ا‬
‫َ َ‬ ‫َ‬
‫ِ ـ ِ ؛ ِ َ ــא‬ ‫أَ ـ ُ َ ـ ُ َ ِ ّـ ٍ‬ ‫ِ‬
‫َ ْ َ ـ ُ أَ ْن َ َ ْ ُ ـ َ ا ـ ِא َ ْ ُ ـ ِب‪ِ ،‬إ‬ ‫ِ‬ ‫َ ْ ِـ َ‬
‫ـכ‪ ٩‬ا ُ َ ِّ َ َ ـ ِ‬
‫ُ‬ ‫ُ‬
‫َ א َ َو َ َ א َـ ‪.‬‬ ‫ِ‬
‫أَن ا ُ َ ِّـ َ ـ َ ِإ ا ا ـ و ـ ا ـ‬ ‫َ ُ ِ ـ ا ِّ ـ َ ‪ َ َ ١٠‬ـ‬
‫َ ُ َ ُ َ ُ ُ ْ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫)ل(‪ :‬وأ ًא א ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــ ن أ ــ‬ ‫כ כ ــ כ ــ‬ ‫ــ‬ ‫)ك(‪ :‬א ًאא‪.‬‬
‫אف )ك(‬ ‫أ‬ ‫‪١‬‬
‫َ‬
‫‪.‬‬ ‫م‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫אو ــ ا ــא و ــ ‪ ،‬ا א ــ‬ ‫כ‬ ‫( و)ظ(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫א ـ ‪ ،‬و ــאن‪ ،‬وا ـ اب‪ ،‬إ ـ ‪..‬‬ ‫وا‬ ‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)ل( و )ظ(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫כ‪.‬‬ ‫لا‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ‬ ‫ــ ط‪ ،‬ــ‬ ‫א ــ ا‬ ‫إ ــ‬ ‫ــ أو‬ ‫)ل( و)ظ(‪ :‬כא ــא‬ ‫ــ‬ ‫‪٤‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ا ــ ا ــ ّ رة إ כ و ــ ًא‪.‬‬ ‫ــ‬ ‫ــא ‪.‬‬ ‫أ‬
‫ــ ــ )ظ(‪ .‬و ــ כ ــכ‬ ‫ــ‬ ‫‪٥‬‬
50 BİRİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Dokuzuncu Mesele [Delillerin Çeşitleri ve Sıhhat Şartları]


Delil ya tamamı aklî olan mukaddimelerden oluşur ki bu mevcuttur;
ya tamamı naklî [olan mukaddimelerden oluşur] ki bu muhaldir. Çünkü
bu delilin mukaddimelerinden biri bu naklin hücceti olmalıdır, zira naklin
5 nakille ispatı mümkün değildir. Ya da bazısı aklî, bazısı naklî olur ki bu
mevcuttur. Kesin olan şudur ki ispatı ancak sübutundan sonra mümkün
her naklî mukaddimenin, nakil ile ispatı mümkün değildir. Vâki olduğu
haber verilen, varlığı ve yokluğu mümkün olan her haberin doğruluğunu
his veya nakilden başka bir yolla bilmek mümkün değildir. Bu iki kısmın
10 dışındakilerin aklî ve naklî delillerle ispatı mümkündür.

Onuncu Mesele [Naklî Delillerin Yakîn İfade Etmesi]


Denildi ki naklî deliller yakîn ifade etmez. Çünkü naklî deliller lugatın,
nahvin, çekimlerin (doğru) nakledilmesine; eş anlamlılığın, mecazın, kapa-
lılığın, naklin (tegayyürün), takdim ve tehirin, tahsis ve neshin ve aklî tenâ-
15 kuzun olmaması üzerine bina edilmiştir. Bütün bu sayılanların yokluğu ise
ilme değil zanna dayanır. Zanna dayanan da zannîdir.

Bu sabit olduktan sonra naklî delillerin zannî, aklî delillerin ise kati ol-
duğu ve (hakikatte) zannın katiye muârız olamayacağı ortaya çıktı.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪51‬‬

‫اع ا َِد ِ َو َ ا ِ ُ َ א[‬


‫]أَ ْ َ ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا א ِ َ ُ‬
‫אت ُכ ِّ َ א َ ْ ِ ٌ؛ َو ا َ ْ ُ ٌد‪ ،‬أَو כ ِّ َ א‬‫َ ِّ ٍ‬ ‫ا ِ ُ ]‪ِ [١٨‬إ א أَ ْن ُכ َن‪ :‬כ א ِ‬
‫ُ َ‬ ‫َُ ً‬ ‫َ‬
‫ِ‬
‫ِ ُ َ َכ ُن َذ َכ ا ْ ِ ُ ً ‪َ ،‬و َ‬ ‫ِ‬ ‫אل؛ ِ َن ِإ ْ َ ى ُ َ ّ َ אت َذ َכ ا‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ ْ ِ ٌ َو َ َ ا ُ َ ٌ‬
‫אت ا َ ْ ِ ِא ِ ‪ ،١‬أَو َ ْ ُ َ א َ ْ ِ ٌ ‪َ ،‬و َ ُ َ א َ ْ ِ ‪َ ،‬و َذ ِ َכ َ ُ ٌد]‪ُ ،[١٩‬‬ ‫ُ ْ ِכ ُ ِإ َ ُ‬
‫אت ا ْ ِ ِإ َ ْ َ ُ ِ َ א‪ِ ْ ُ َ ُ ِ َ ،‬כ ُ ِإ ْ א ُ َ א‬ ‫ٍ‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫ا א ِ ُ أن ُכ ُ َ ِّ َ َ ُ ْ ِכ ُ ِإ َ ُ‬ ‫‪٥‬‬

‫ِ‬
‫אز َ َ ُ ُ ‪ ْ ُ َ ُ ِ َ ،‬כ ُ‬ ‫אرا َ ُو ُ ِع َ א َ َ‬
‫אز ُو ُ ُ ُ َو َ َ‬ ‫אن ِإ ْ َ ً‬ ‫ِא ْ ِ ‪َ ،‬و ُכ َ א َכ َ‬
‫َ ْ ِ َ ُ ُ ِإ ِא ِ ِ ّ أَ ْو‪ِ ٢‬א ْ ِ ‪َ ،‬و َ א ِ َ ى َ َ ِ ا ِ ْ َ ِ َ ِ ُ ُ ْ ِכ ُ إ َ א ُ ُ ِא َ ِ ِ‬
‫ا َ ْ ِ ِ َوا ْ ِ ِ َ ِ ً א‪.‬‬

‫אد ِة ا ِ ِ ا ْ ِ ِ ا ِ َ [‬
‫] ِإ َ َ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َ א ِ ُة‬
‫ّ َ‬ ‫َ‬
‫אت‪َ ،‬و َ ْ ِ ا ْ ِ ‪،‬‬ ‫]‪[٢٠‬؛ َ ِ א ِ ٌ َ َ ْ ِ ا َ ِ‬ ‫ُ َ ُِ ُ ا ِ‬ ‫َ‪:‬ا َ ُِ ا ْ ِ‬ ‫ِ‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ َْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫]وا َ ِ [ ‪َ ،‬و َ َ ِم‬
‫‪٣‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ אزِ‪َ ،‬و َ َ م ا ِ ْ َ אرِ‪َ ،‬و َ َ م ا ْ ِ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫َ اك‪َ ،‬و َ َ م ا َ‬ ‫ِ ِ ‪َ ،‬و َ َ ِم ا ِ ْ‬ ‫َوا ْ‬
‫אرِض‬‫ِ‬ ‫‪ِ ٤‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫[ َ ِم ا ْ ِ‬ ‫ِ َوا ِ ‪َ ،‬و] َ َ‬ ‫ا ِْ‬
‫‪َ ،‬و] َ َ [ َ َ م ا ْ ِ ‪َ ،‬و] َ َ [ َ َ م ا ُ َ‬ ‫َ‬
‫َ ْ ُ ٌم‪َ ،‬وا َ ْ ُ ُف َ َ ا َ ْ ُ ِن َ ْ ُ ٌن]‪.[٢١‬‬ ‫ِّ ‪َ ،٥‬و َ َ ُم َ ِ ِه ا َ َ ِאء َ ْ ُ ٌن َ‬ ‫ا ِْ‬
‫َ‬
‫أَن ا َ ِ َ ا ْ ِ َ َ ِ ّ ٌ‪َ ،‬وأَن ا َ ْ ِ َ َ ْ ِ ٌ]‪َ ،[٢٣‬وا‬ ‫َو ِإ َذا َ َ َ َ ا]‪،[٢٢‬‬
‫َ‬ ‫َََ‬ ‫َ‬
‫ِ [ ]‪٢‬أ[‪.٧‬‬ ‫אرِ ُض ا َ ْ ِ ‪ ِ ] ٦‬ا ِ‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬ ‫َُ‬

‫‪.‬‬‫زاد )ل(‪ :‬إ‬ ‫‪١‬‬


‫)ظ(‪ :‬و‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫ها‬ ‫כ ] [‬ ‫‪٤‬‬
‫)‪.(٥١‬‬ ‫‪ ْ ِ ،‬رواة ا دات‪،‬‬ ‫أ אف ا ازي ا‬ ‫‪٥‬‬
‫‪.‬‬ ‫( و)ظ(‪ :‬ا‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٦‬‬
‫( و)ك(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٧‬‬
İKİNCİ BÖLÜM
MÂLÛMÂTIN HÜKÜMLERİ

Bu konuda on mesele vardır:

Birinci Mesele [Mâlûmun Var Olma Durumu]


5 Sarih aklın hükmüne göre mâlûm ya mevcuttur ya da mâdumdur. Bu
durum iki gerçeğe delâlet eder:
1. Vücûdun mahiyetinin tasavvuru bedîhî bir tasavvurdur. Çünkü bu
bedîhî tasdik bu (bedîhî) tasavvura dayanır. Bedîhî olanın kendisine dayan-
dığı şeyin bedîhî olması daha önceliklidir.
10 2. Mâdum mâlûmdur. Çünkü bu tasdik bu tasavvura dayanır. Eğer bu
tasavvur olmasaydı bu tasdîk de olmazdı.

İkinci Mesele [Varlığın Kısımları]


Varlık ismi, mevcûdat arasında müşterektir. Çünkü biz mevcudu vâcip
ve mümkün olarak ikiye taksim ederiz. Taksimin kaynağı her iki kısımda
15 da müşterektir. “İnsan ya Türk’tür ya da taştır.” demenin doğru olmadığını
görmüyor musun?
Çünkü zaruri ilim bu hasrın (mâlûm ya mevcuttur ya da mâdumdur)
doğru olmasıyla elde edilir. Halbuki bu ikisi arasında vasıta yoktur. Eğer
mevcuttan tek şey anlaşılmasaydı, akıl iki zıddın yalnızca iki taraf olmasına
20 hükmetmezdi.

Üçüncü Mesele [Varlığın Mahiyete Zâit Oluşu]


Vücut, mahiyetler üzerine zâittir. Çünkü biz “siyah siyahtır” ile “siyah
mevcuttur” sözleri arasındaki farkı idrak ederiz. Eğer (siyah) kavramının
25 mevcut oluşu, siyah oluşu üzerine zâit olmasaydı bahsi geçen bu fark kal-
mazdı.
‫ا אب ا א ِ‬
‫َ ُ‬
‫ِ أَ َכ ِאم ا ُ ِ‬
‫אت‬ ‫َ ْ َ‬ ‫ْ‬
‫َ َאِ َ ‪:‬‬ ‫وِ ِ‬
‫َ ُ‬ ‫َ‬
‫] َ ُ ِد ُ ا َ ْ ُ ِم[‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ُو َ‬
‫َ‬ ‫ِ‬
‫َ ِ ــ ُ ا ْ ــ ِ َ אכــ ٌ ِــ ن ا َ ْ ُــ َم ِإ ــא َ ُ ــ ٌد َو ِإ ــא َ ــ ُ ٌ‬
‫وم‪َ ،‬و َ ــ َ ا َــ ُ ل َ َ ــ‬ ‫‪٥‬‬

‫أَ ْ ــ ِ ‪:‬‬
‫َ‬
‫ــכ ا ِ ــ َ ا ِ ِ ــ‬
‫َ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬أَن َ َ ــ َر َ א ِ ــ ِ ا ُ ُ ــ ِد َ َ ــ ٌر َ ِ ِ ــ ؛ ِ َن َذ ِ َ‬
‫ــכ ا َ ــ رِ ‪َ ،‬و َ ــא َ َ ــ ُ َ َ ــ ِ ا ِ ِ ــ أَو َــ أَ ْن َ ُכــ َن َ ِ ِ ــא‪.‬‬ ‫َ ْ ُــ ٌف َ َ ــ َذ ِ َ‬
‫َ‬
‫ـכ ا ْ ِ ـ َ ‪ِّ َ َ ُ ١‬ـ ٌ ‪ َ َ ٢‬ـ َ ـ َ ا ا َ ـ رِ ؛ َ َ ـ‬ ‫وم َ ْ ُـ ٌم؛ ِ َن َذ ِـ َ‬ ‫ِ َ‬
‫ا א ـ ‪ :‬أن ا َ ْ ـ ُ َ‬
‫ـכ ا ْ ِ ـ ِ ‪.‬‬ ‫َـ َ ُכـ َ ـ َ ا ا َ ـ ُر َ א ِ ـ ً ‪َ َ ْ ِ َ ،‬ـ َ ُ ُ ـ ُل َذ ِـ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫אم ا َ ْ ُ ِد[‬ ‫َ‬


‫]أ ْ َ ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬
‫ات؛ ِ َ ــא ُ َ ِّ ـ ا َ ْ ُ ـ َد‬ ‫ـ د ِ‬ ‫‪٤‬‬ ‫‪٣‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ َ ـ ا ُ ُ ـ د ] َ ْ ُ ـ ٌم َوا ـ ٌ [ ُ ْ ـ َ َ ٌك َ ـ َ ا َ ُ َ‬
‫ُ‬
‫ِإ َــ ‪ :‬ا َ ا ِ ــ ِ َوا ُ ْ ِכــ ِ ‪َ ،‬و َ ــ رِ ُد ا ِ ــ ِ ُ ْ ــ َ َ ٌك َ ــ َ ‪ ٥‬ا ِ ــ َ ِ ‪ ،‬أَ َ َــ َ ى أَ ــ ُ َ‬
‫َ ِ ـ أَن ُ َ ـ َ‬
‫ـאل‪ :‬ا ِ َ ــא ُن ِإ ــא أَن َ ُכ ـ َن ُ ِכ ــא َوإ ــא أَ ْن َ ُכ ـ َن َ َ ـ ا‪.‬‬
‫ً‬
‫َو ِ َن‪ ٦‬ا ِ ْ ـ َ ا ـ ُ ورِ ي َ א ِ ـ ٌ ِ ِ ـ ِ َ ـ َ ا ا َ ْ ـ ِ ‪َ ،‬و ِ َ ـ ُ َ َوا ِ ـ َ َ َ َ ُ َ ــא‪َ ،‬و َ َ‬ ‫‪١٥‬‬
‫‪٨‬‬
‫أَن ا َ ُ ـ َم ِ ـ َ ا َ ْ ُ ـ ِد‪َ ٧‬وا ِ ـ ٌ َو ِإ َ َ ــא َ َכ ـ َ ا َ ْ ـ ُ َِכ ـ ِن ا ُ َ َא ِ َ ـ ِ َ َ َ ْ ـ ِ‬
‫َ َـ ْ ‪.‬‬

‫אد ُة ا ُ ُ ِد َ َ ا َ א ِ ِ [‬
‫]زِ َ َ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ا ُ ُ ـ ُد َزا ِ ـ ٌ‬
‫َ َ ـ ا َ א ــאت‪ َ .‬ــא ُ ـ ْ رِ ُك ا ْ ِ َ ـ َ َ ْ ـ َ َ ْ َــא‪ :‬ا ـ َ ُاد َ ـ َ ٌ‬
‫اد‪،‬‬ ‫]‪[١‬‬

‫ـ دا َزا ِ ـ ٌ َ ـ َכ ِ ـ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ ُ ـ ٌد‪َ ،‬و َ ـ َ أَن ا َ ْ ُ ـ َم ـ ْ َכ ْ ـ َ ْ ُ ً‬ ‫َو] َ ْ ـ َ َ ْ ِ َــא[‪ :٩‬ا ـ َ ُاد‬ ‫‪٢٠‬‬

‫َ ـ َ ا ا َ ـ ُق‪.‬‬ ‫ـ ادا و ِإ ــא ِ ـ‬


‫ْ‬ ‫َ َ ً َ ََ َ َ‬
‫ا ــ ‪.‬‬ ‫ــא‬ ‫ــ دة ــ‬ ‫ــ (‪:‬‬ ‫ــ )ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٤‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬
‫أ אف )ل(‬ ‫‪١‬‬
‫د‪.‬‬ ‫(‪ :‬ا‬ ‫)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫ــ ‪.‬‬ ‫ــ ك‬ ‫ف‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫‪.‬‬ ‫ك‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫ــ م‬ ‫ــ )ف(‪ .‬و ــ )ظ(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)ل(‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ )ف(‪ :‬و ن ِ ــ ‪ ،‬و ــ‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــ ك‪ ،‬و ــ )ك(‪ :‬ــ م أ ــ ٌ ‪.‬‬
54 İKİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Çünkü akıl şöyle der: “Âlemin mevcut olması da mâdum olması da


mümkündür.” Ancak “mevcut ya mevcuttur ya da mâdumdur” demek
mümkün değildir. Eğer vücut mahiyetten ayrı olmasaydı bu iki önerme
arasında bir fark olmazdı.

5 Dördüncü Mesele [Mâdumun Şey’iyyeti]


Mâdum, bir şey değildir. Bununla, mahiyetlerin vücut sıfatından ba-
ğımsız olarak sabit olmalarının mümkün olmadığı kastedilir.
Bunun delili şudur: Eğer mahiyetler kendi kendilerine sabit olsalardı,
zihin haricindeki sabit oluşlarında ortak, birbirine muhalif hususiyetlerinde
10 ise farklı olurlardı. Oysa kendisinde ortaklık bulunan, farklılık bulunandan
ayrıdır. Zihnin haricindeki sabitliklerinin ortak oluşu, onların hususiyet-
lerine zâittir. Varlığın bundan başka bir mânası da yoktur. Bu durumda
(mahiyetlerin) varlıktan hâlî oldukları halde varlıkla sıfatlanmış olduğunu
söylemek gerekir [ki bu muhaldir].
15 Yine aynı şekilde biz, “Siyahlık siyahtır.” ile “Siyahlık hariçte mevcut-
tur.” önermeleri arasındaki farkı idrak ederiz. Bu da, onun hariçte mevcut
bulunuşunun mahiyeti üzerine zâit bir sıfat olduğuna delâlet eder.
(Aksini iddia edenler iddialarını) şöyle delillendirdiler: “Mâdum temyiz
edilebilendir.” “Her temyiz edilebilen sabittir.” [O halde, (mâdumun) sabit
20 olması gerekir.]
Birinci mukaddime (Mâdum temyiz edilebilendir.) birkaç şekilde açık-
lanabilir:
1. Biz güneşin yarın doğudan doğuşuyla batıdan doğuşunu birbirinden
temyiz ediyoruz. Fakat bu iki doğuş da (henüz) mâdum olduğu halde iki
25 mâdum arasında temyiz hâsıl oldu.
2. Biz sağa ve sola hareket edebiliriz fakat göğe uçamayız. Bunlar birbi-
rinden temyiz edilebilen şeyler olmasına rağmen mâdumdur.
3. Biz hoşumuza giden şeylere kavuşmayı severiz fakat acıyla karşılaşma-
yı kerih görürüz. Demek ki mâdum olan şeyler de temyiz edilir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪55‬‬

‫َ א َ ـ ُ ْ ِכ ـ ُ أَ ْن َ ُכ ـ َن َ ْ ُ ـ ًدا َو ُ ِכ ـ ُ أَ ْن َ ُכ ـ َن َ ْ ُ و ً ــא‪،‬‬ ‫َو ِ َن ا َ ْ ـ َ َ ُ ـ ُل‪ :١‬ا‬


‫ُ‬
‫ُ ـ ُد ِإ ــא أَ ْن َ ُכـ َن َ ْ ُ ـ ًدا أَو َ ْ ُ و ً ــא‪َ ،‬و َـ َ أَن ا ُ ُ ـ َد‬ ‫ِ َ‬
‫َو َ ُ ْ כ ُـ ُ أ ْن َ ُ ـ َل‪ :‬ا َ ْ‬
‫‪٢‬‬

‫ِ ِ ِ‬
‫ـ َ ـ َ ا ا َ ـ ُق‪.‬‬
‫ْ‬ ‫ُ َא ِ ـ ٌ ْ َ א ـ َو ِإ َ َ ــא َ‬

‫]َ ِ ُا ُ ِ‬
‫وم[‬ ‫َ ْ‬ ‫ْ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا اِ َ ُ‬
‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ٍ ]‪[٣‬‬
‫َ ْ ـ َ ِ َ ـ ْ ء ؛ َوا ُ ـ َ ُاد ْ ـ ُ أَ ـ ُ َ ُ ْ כ ـ ُ َ َ ـ ُر ا َ א ــאت ُ ْ َ כ ـ ً َ ـ ْ‬ ‫وم‬ ‫ا َ ْـ‬
‫]‪[٢‬‬
‫ُ ُ‬ ‫‪٥‬‬

‫ُ ـ ِد‪.‬‬ ‫ِ ِ‬
‫َـ ا ُ‬
‫ــאت َــ َכא َــ ُ َ َ ــ ِّ َر ًة ِ ــ أ َ ُ ِ ــ َ א َ َכא َــ ُ َ ــאرِ َכ ً‬ ‫وا ِ ــ ُ َ ــ ِ ‪ :‬أَن ا א ِ ِ‬
‫َ‬ ‫َ ْ‬ ‫َ‬
‫ِ א ِ ــא‪ ،‬و ــא ِــ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ‪٣‬‬ ‫ِ‬
‫َ ََ‬ ‫] ْ ُ ُ ــ د[ ــ َכ َ ــא ُ َ َ ــ ِّ َر ًة َ ــאرِ َج ا ّ ــ ِ و ُ َ َ א َ ــ ً ُ ُ‬
‫אن َכ ُ َ ــא ُ َ َ ـ ِ َر ًة َ ــאرِ َج ا ِ ّ ـ ِ أَ ْ ـ ا ُ ـ َ כאً ِ ـ ِ ‪،‬‬ ‫ـאر َכ ُ َ ـ ُ َ ــא ِ ـ ِ ا ُ َא َـ َ ُة ؛ َ ـ َ‬
‫ـכ َ‬ ‫‪٤‬‬
‫ا ُ َـ َ‬
‫َ‬ ‫ً‬ ‫ّ‬
‫َزا ِــ ً ا َ َ ــ ُ ُ ِ א ِ َ ــא‪َ ،‬و َ َ ْ َــ ِ ْ ُ ُ ــ ِد ِإ َ ــ َ ا َ َ ــ ِ َم أَ ْن ُ َ َ‬
‫ــאل‪ِ :‬إ َ ــא َ َ‬
‫ــאل‬ ‫‪٦‬‬ ‫‪٥‬‬
‫‪١٠‬‬

‫ــאل[‪.٧‬‬
‫]و َ ــ َ ا ُ َ ٌ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ا َ ــא َ ــ ِ ا ُ ُ ــ د َכא َــ ْ َ ْ ُ َ ــ ً ِא ُ ُ ــ د‪َ ،‬‬
‫َ ـ َ ـ َ ِ َــא‪» :‬ا ـ اد ـ اد«‪ ،‬و ـ َ ِ َــא‪» :‬ا ـ اد َ ِ ر ِ‬ ‫ِ‬ ‫َوأَ ْ ً ــא‪ِ :‬إ ــא ُـ ْ رِ ُك ا‬
‫َ َ َُ ّ ٌ‬ ‫َ ُ َ َ ٌ َ َْ َ ْ‬ ‫َْ َ ْ‬
‫ب‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫أَن َכ َـ ُ ُ َ َ ـ ِ ًرا ـ ا َ ــאرِ ِج َ ـ ٌ َزا َ ٌة َ َ ـ ا َ א ]‪.[ ٢‬‬ ‫ا َ ــאرِ ِج«‪َ ،‬و َ ـ َ ا‪َ ٨‬ـ ُ ل َ َ ـ‬
‫ّ‬
‫ُ َ َ ِ ٌ ‪َ ،‬و ُכ ُ َ َ ِ ٍ َא ِ ٌ ؛ ] َ َ َ َ أَن َ ُכ َن َא ِ ًא[‪.٩‬‬ ‫وم‬ ‫َ‬ ‫ِ‬
‫ّ‬ ‫ّ‬ ‫ا ْ َ ا ِنا َ ْ ُ َ‬
‫َ א ُن ا َو ِل ِ ْ ُو ُ ٍه‪:‬‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬
‫ا َو ُل‪ :‬أَ ــא ُ َ ِــ ُ َ ــ َ ُ ُــ ِع ا ــ ْ ِ َ ــ ً ا ِ ــ ْ َ ْ ــ ِ ِ َ א َو َ ــ َ ُ ُ ِ َ ــא َ ــ ً ا ِ ــ‬
‫ّ‬
‫ِ‬ ‫ِ ‪١٠‬‬
‫ــאز ــ ا َ ْ ُ و َ ــאت‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ان ا ُ َ ــאن َ ْ ُ و َ ــאن‪ َ َ ،‬ــ ْ َ َ ــ َ ا ْ َ ُ‬‫ِ‬ ‫ْ ِ ِ ــא؛ و َ ــ َ ِ‬
‫َ َ َ‬
‫ان ِإ َ ا ـ ِ‬
‫אء؛‬ ‫ِ‬ ‫ا א ِـ ‪ :‬أَ ــא َ ْ ـ ِ ُر َ َ ـ ا َ َכـ ِ َ ْ َـ ً َو َ ْ ـ ًة َو َ َ ْ ـ ِ ُر ] َ َ ـ [‪ ١١‬ا‬
‫َ‬ ‫ََ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫َ َ ـ ِ ِه ا َ ـ ُאء َ ُ و َ ـ ٌ‪ َ َ ١٢‬أَ ــא ُ َ َ א ِ َ ٌة‪.‬‬
‫َ‬
‫‪١٣‬‬
‫ات َو َ ْכ ـ ُه ُ ُ ـ َل ا َ ِم؛ َ َ ـ ْ َو َ ـ َ ُ ُ ـ ُل‬ ‫ـ َل ا ـ ِ‬ ‫َ ِ‬
‫ا א ـ ُ ‪ :‬أ ــא ُ ـ ُ ُ‬
‫ِ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫َ‬
‫ـאت‪.١٤‬‬ ‫ا ِ ِ ــאزِ ِ ـ ا ُ و ـ ِ‬
‫َ ْ َ‬ ‫َ‬
‫ا כאر)‪.(٤٠٣ -٣٩٦ /٣‬‬ ‫א‪.‬‬ ‫م‪.‬‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ل‪.‬‬
‫ل‬ ‫و)ظ(‪ :‬כ أن‬
‫)ل( )ظ(‬ ‫‪١‬‬
‫‪. :‬‬ ‫)ك( و)ل(وا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫( و)ل(‪.‬‬ ‫‪) :‬ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫م‬ ‫أن ا‬ ‫)ل(‪ :‬و‬ ‫‪٢‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ل(‪ :‬وذ כ‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫د‪.‬‬ ‫ا‬
‫)ظ(‪.ٌ َ َ :‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫‪) :‬ظ( و)ل(‪ .‬أ א‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫(‪ :‬א وم א ‪ .‬و‬ ‫)ا‬ ‫)ل( و)ظ(‪ :‬ا א ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫ه ا و אت‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪:‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫ورد‬ ‫אق ا ي‬ ‫(‪ :‬إ ذ כ‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٥‬‬
56 İKİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

“Her temyiz edilebilen (mütemeyyiz) sabittir.” önermesinin açıklama-


sı ise şöyledir: Mütemeyyiz, diğerinden temyiz edilmesine sebep olan bir
sıfatla mevsuf olandır. Hakiki bir varlığı bulunmayanın, imtiyazı zorunlu
kılan bir sıfatla mevsuf olması imkânsızdır.
5 Cevap: Sizin zikrettiğiniz, yakuttan bir dağ ve cıvadan bir deniz misa-
linde olduğu gibi imkânsız ve mürekkep olanların tasavvurunun imkânı
nedeniyle merduttur. Bir şeyin bir mekânda hem hal hem de mahal olarak
bulunması gibi izâfî olanların (bir şahsın hem baba hem oğul olması gibi)
tasavvuru da mümkündür. İttifakla salt olumsuzluk (nefy) olmalarına rağ-
10 men bu durumlar bilgimizde tefrik edilebilir.

Beşinci Mesele [Mevcudun Kısımları ve Özellikleri]


Her mevcudun ya vâcip li-zâtihî (zâtı gereği vâcip) ya da mümkün li-
zâtihî (zâtı gereği mümkün) olması sarih aklın hükmüdür.
Vâcip li-zâtihînin özellikleri şunlardır:
15 1. Bir şey aynı anda hem vacip li-zâtihî hem de vâcip li-gayrihî olmaz.
Çünkü vâcip li-zâtihî, başkasına dayanmayandır. Vâcip li-gayrihî ise baş-
kasına dayanandır. Dolayısıyla onun aynı anda hem vâcip li-zâtihî hem
de vâcip li-gayrihî olması birbirine zıt olan iki şeyin bir araya gelmesini
gerektirir.
20 2. Vâcip li-zâtihî mürekkep olmaz. Çünkü her mürekkep cüzüne muh-
taçtır. Cüzü ise onun gayrıdır. Bu sebeple her mürekkep kendinden gayrına
muhtaçtır. Kendinden gayrına muhtaç olan ise yukarıda ispatı açıklandığı
üzere vâcip li-zâtihî olamaz.
3. “Zâtı gereği vâcip olma” sübûtî bir mefhum değildir. Aksi takdirde ya
25 mahiyetin tamamı ya onun bir cüzü ya da onun haricinde bir şey olurdu.
Birinci ihtimal bâtıldır. Çünkü sarih akıl, zâtı gereği vâcip ile zâtı gereği
vücûbun kendisi arasındaki farka hükmeder. Aynı şekilde Allah’ın hakika-
tinin künhü bilinemez fakat zâtı gereği vücûbiyyeti bilinebilir.
İkinci ihtimal de bâtıldır. Aksi takdirde vâcip li-zâtihî olanın mürekkep
30 olması gerekirdi.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪57‬‬

‫َ ْ ُ ـ ُف ِ ِ َ ـ ٍ ِ َ ْ ِ َ ــא ا َـ َ‬
‫ـאز‬ ‫ُـ َ ا‬ ‫َ َ ــא ُن أَن ُכ ُ َ ِّ ـ ٍ َא ـ ٌ ‪َ :‬و ُ ـ َ أَن ا ُ َ َ ِّ ـ َ‬
‫‪١‬‬

‫َ ـ ً ِא ِ َ ـ ِ ا ِ ـ ِ‬ ‫َ ـ ِ ا َ َ ـ ِ ‪َ ،‬و َ ــא َ ـ َ ُכ ـ ْ َ ِ َ ُ ـ ُ ‪ َ َ ُ ٢‬ـ ِ َر ًة ا َ َ ـ‬


‫ُ َ‬ ‫ّ‬ ‫ُ َ ــא َ ُ‬ ‫َ َכ‬
‫ّ‬
‫ِ ْ ِ ْ ِ ــאزِ ]‪.[٤‬‬
‫َ‬
‫כـ ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫ـאت‪َ :‬כ َ َ ـ ٍ‬ ‫َ ـ رِ ا ُ‬ ‫اب ‪ :‬أَن َ ــא َذ َכ ْ ُـ ْ َ ْ ُ ـ ٌض ِ َ َ ـ رِ ا ُ ْ َ َ ــאت َو َ َ‬ ‫ا َـ َ ُ‬
‫‪٣‬‬
‫َ َ‬
‫ِ ـ ً ِـ ا َ ِـ ِ‬ ‫ـ ِء َ א‬ ‫ـאت‪َ :٤‬כ َכـ ِن ا‬ ‫ِ ـ א ُـ ٍت و ـ ٍ ِ ـ زِ ْ ـ ٍ ‪ ،‬و ِ ـ رِ ا ِ َ א َ ـ ِ‬
‫َ َ َ َ‬ ‫ََ‬ ‫ْ َ‬ ‫‪٥‬‬
‫ّ‬ ‫ْ‬
‫אق]‪.[٦‬‬ ‫ٌ ِא ِ ِّ َ ِ‬ ‫َ ْ َ ْـ‬ ‫َو َ ــא َو َ َ ـ ؛ َ ـ ِن َ ـ ِ ه ا ُ ُ ـ َر ُ َ َ א ِـ َ ٌة ِ ـ ا ِ ْ ـ ِ ‪ َ َ ،‬أَ َ א‬
‫]‪[٥‬‬
‫ٌ‬
‫אم ا َ ُ ِد َو َ َ א ِ ُ ُ [‬ ‫َ‬
‫]أ ْ َ ُ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َא ِ َ ُ‬
‫َ ُ ٍد َ ُ َ ‪ِ :‬إ א َوا ِ ٌ ِ َ ا ِ ِ ‪َ ،‬و ِإ א‪ِ ْ ُ ٦‬כ ٌ ِ َ ا ِ ِ ‪.‬‬ ‫ُ ْכ ‪ ِ ِ َ ٥‬ا َ ْ ِ ِ َن ُכ‬
‫ُ‬
‫أَ א ا َ ا ِ ُ ِ َ ا ِ ِ َ َ ُ َ َ اص]‪:[٧‬‬
‫ِ َا ِـ ِ‬ ‫ِ ِ ِ ِ ِ ]‪ِ [٨‬‬ ‫ِ‬
‫ا َو ُل‪ :‬ا ـ ْ ُء ا َ ا ـ ُ َ َ ُכ ـ ُن َوا ِ ً ــא َ ا ـ َو َ ـ ِ ه َ ً ــא ؛ َ ن ا َ ا ِ ـ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫َ ـ ِ ]‪[٩‬؛‬ ‫ُ ـ َ ‪ :‬ا ـ ِ ي َ َ َ َ ـ ُ ‪ َ َ ٧‬ـ ا َ ـ ِ ؛ َوا َ ا ِ ـ َ ِ َ ـ ِ ِه ُ ـ َ ‪ :‬ا ـ ِ ي َ َ َ ـ ُ ‪ َ َ ٨‬ـ ا‬


‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫َ َכ ُـ ُ َوا ِ ــא ِ َ ا ِ ـ ِ َو ِ َ ـ ِ ِه َ ً ــא ُ ـ ُ ا َ ْ ـ َ َ ـ َ ا َ ـ ِ ‪.‬‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ً‬
‫ُ ْ ِـ ِ‪،‬‬ ‫ا א ِ ـ ‪] :‬أَن[‪ ٩‬ا َ ا ِ ـ َ ِ َ ا ِ ـ ِ َ َ ُכ ـ ُن ُ כ ــא؛ ِ َن ُכ ُ כ ـ ٍ ُ ْ َ ِ ـ ِإ َ ـ‬
‫ٌ‬ ‫َ‬ ‫َ ً‬
‫َ ُכــ ُن‬ ‫ِ‬ ‫ــ‬ ‫ا‬ ‫ــ‬ ‫ِ‬
‫إ‬ ‫ــ‬ ‫ِ‬ ‫ا‬‫و‬ ‫‪،‬‬ ‫ِ‬
‫ه‬ ‫ِ‬ ‫ــ‬ ‫ِ ــ ِإ ــ‬ ‫ــ‬ ‫َو ُ ــ ْ ُؤ ُه َ ــ ُه‪َ ،‬و ُכ ‪ ١٠‬כــ‬
‫َْ َ‬ ‫َ َُْ ُ َ‬ ‫ُ َ ٍ َ ُ َ ُ ْ َ ٌ َ َْ‬ ‫ْ ُ‬
‫َوا ِ ــא ِ َ ا ِ ـ ِ َ َ ـ َ ــא َ ـ َ َ ْ ِ ـ ُه ‪.‬‬
‫‪١١‬‬
‫‪١٥‬‬
‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ً‬
‫אِـِ‬ ‫ات َ َ ُכـ ُن َ ْ ُ ً ــא ُ ُ ِ ــא‪َ ،‬و ِإ َـ َ‬ ‫ا א ِـ ُ ‪ :‬ا ـ ب ِא ـ ِ‬
‫אن ] ِإ ــא[ َ َ ـ َ‬
‫ـאم ا‬ ‫ـכ َ‬
‫‪١٢‬‬
‫َ‬ ‫ُ ُ ُ‬
‫أَو ُ ـ ْ ًءا ِ ْ َ ــא أَو َ אرِ ً ــא َ ْ َ ــא‪.‬‬
‫َْـ ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َوا َو ُل َא ـ ٌ ؛ َن َ ِ ـ َ ا َ ْ ـ ِ َא ـ ٌ ِא َ ـ ْ ِق َ ْ ـ َ ا َ ا ِ ـ ِ َ ا ـ َو َ ْ ـ َ‬
‫ْ ُـ ٌم‪.‬‬ ‫ِ ‪١٣‬‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ َ‬
‫ا ُ ُ ـ ِب ِא ـ ات‪َ ،‬وأ ْ ً ــא َ ُכ ْ ـ ُ َ َ ـ ا َ َ א َـ َ ـ ُ َ ْ ُـ م‪َ ،‬و ُو ُ ُـ ُ ا ـ َ‬
‫َوا א ِ َא ِ ٌ ‪١٤‬؛ َو ِإ َ ِ َم َכ ُن ا َ ا ِ ِ ِ َ ا ِ ِ ُ כ א‪.‬‬ ‫‪٢٠‬‬
‫َ ً‬
‫( و)ل(‪ .‬وأ א א‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ل(‪ :‬أو‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫‪.‬‬ ‫‪ ،‬و )ك(‪:‬‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫א א ا אق أכ ‪.‬‬ ‫ا‬ ‫ُو ُ ُد ُه‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫)ظ(‬ ‫ً‪ ،‬و א أ‬ ‫)ف(‬ ‫‪٢‬‬
‫)ظ(‪ :‬ا ‪ ،‬و )ك(‪ :‬ا ‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ُو ُ ُد ُه‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫( و)ل(‪.‬‬ ‫و)ا‬
‫)ل(‪ :‬أ ًא א ‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫‪) :‬ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ل(‪ :‬وا اب‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)ل( و)ظ(‪ :‬כ ‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫(‪ :‬ا א אت‪.‬‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪٤‬‬
‫‪.(٦٦) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ل(‪َ َ :‬כ ‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
58 İKİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Üçüncü ihtimal de aynı şekilde bâtıldır. Çünkü mahiyetten hariç olan


her sıfat ona (mahiyete) birleşiktir ve mahiyet de o sıfatlara muhtaçtır. Baş-
kasına muhtaç olan her şey, mümkün li-zâtihî ve vâcip li-gayrihî olurdu.
Şu halde zâtı gereği vücûbiyyet, zâtı gereği mümkün oluşu ve gayrı gereği
5 vücûbiyyeti gerektirirdi ki bu da muhaldir.
Mümkün li-zâtihînin özellikleri şunlardır:
1. Varlık ve yokluğun mümkün li-zâtihîye nispet edilmesinin eşit ol-
ması gerekir. Eğer bu iki taraftan (varlık-yokluk) biri diğerine göre evlâ
olsaydı bu bu evleviyyet onun ademine mani olurdu. O zaman da bu
10 vâcip li-zâtihî olur. Eğer ademe mani olmazsa evleviyyetin miktarına göre
bazen varlığı bazen yokluğu farz edilsin. Herhangi bir vakitte bu ikisin-
den birinin diğerine üstünlüğü, bir muraccihe dayanmazsa (varlığı ile
yokluğu) birbirine eşit olan mümkünün muraccihsiz gerçekleşmesi gere-
kir. Eğer bir muraccihe dayanır ise bu evveliyyetin husûlü için yeterli bir
15 sebep yoktur. Eğer o sebebi yeterli kabul edersek bu, çelişki olur (hulf ).
Dolayısıyla yukarıda anlatılanlara binaen bir şeyin varlık ve yokluğu ka-
bul etmesi mümkün olduğunda, bu ikisinin (varlık ve yokluğun) o şeye
nispetinin eşit olduğu sabit olur.
2. Varlığı yokluğuna eşit olan mümkünün bu iki taraftan birine ağır
20 basması ancak bir muraccihle olur. Bunun bilgisi aklın tabiatında bulun-
duğu gibi çocukların tabiatında da mevcuttur. Sen çocuğa bir tokat atıp
ona “bu tokatın kesinlikle bir fâili yoktur” desen o seni asla doğrulamaya-
caktır. Hatta bu (bilgi) hayvanların fıtratında bile vardır. Meselâ bir mer-
kep sopa sesini hisseder ve korkar. Çünkü sopa olmadan sopanın sesinin
25 çıkmasının muhal olduğu hissi onun fıtratında bulunmaktadır. Aynı şekil-
de iki tarafın (varlık ve yokluk) kendisine nispeti eşit olması rüchanın ona
(mümküne) nispetinin hâsıl olmamasını gerektirir. Aksi takdirde tenâkuz
zorunlu olur.
3. Mümkünün müessire ihtiyacı imkânı sebebiyledir, hudûsu se-
30 bebiyle değildir. Çünkü hudûs, bu varlık için bir keyfiyettir. O (key-
fiyet) rütbe bakımından bu vücuttan sonradır. Vücut icattan sonradır.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪59‬‬

‫َوا א ِـ ُ أَ ً ــא َא ِ ـ ٌ ؛ ِ َن ُכ ِ َ ـ ٍ َ אرِ َ ـ ٍ َ ـ ِ ا َ א ِ ـ ِ َ ِ َ ـ ٌ ِ َ ــא ‪ ِ َ ،‬ـ َ ُ ْ َ ِ ـ َ ةٌ‬


‫‪١‬‬

‫ِإ َ َ ــא‪َ ،‬و ُכ ُ ْ َ ِ ــ ٍ ِإ َــ ا َ ــ ِ ُ ْ ِכــ ٌ ِ َ ا ِــ ِ ‪ُ َ ،‬כــ ُن َوا ِ ــא ِ َ ــ ِ ِه‪ ْ َ ،٢‬ــ َ ُم أَ ْن َ ُכــ َن‬
‫َ‬ ‫ً‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ـאل‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ات ُ ْ ِכ ًــא ِ َ ا ـ َوا ً ــא َ ـ ِ ه‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬ ‫ا ـ ب ِא ـ ِ‬
‫ُ ُ ُ‬
‫َوأَ א ا ُ ْ ِכ ُ ] ِ َ ا ِ ِ [‪ َ َ ُ َ َ ٣‬اص ]‪٣‬أ[‪:‬‬

‫ا َو ُل‪ :‬ا ُ ْ ِכــ ُ ‪ َ ِ ] ٤‬ا ِــ ِ [‪ُ َ ٥‬ــ َوأَ ْن َ ُכــ َن ِ ْ ــ ُ ا ُ ُ ــ ِد َوا َ ــ َ ِم ِإ َ ــ ِ َ َ ــ‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫ِ‪٦‬‬ ‫ِ‬
‫ـכ ا َ و َ ِ ـ َ ْ َ ـ ُ‬ ‫אن ُ ُ ـ ُل ْ ـ َ‬ ‫אن أَ َ ـ ُ ا َ ـ ِ أَ ْو َ ـ ِ ـ ِ ؛ َ ـ ِْن َכ َ‬ ‫ا ـ ِ ِ ]‪[١٠‬؛ ِإ ْذ َ ـ َכ َ‬
‫ـכ‬ ‫אن َ َ ْ َ ـ ُ َ ْ ُ ْ ـ َ ْض َ ـ َ ُ ُ ـ ِل َذ ِـ َ‬
‫‪٨‬‬
‫ـאن ا َ ـ َ م‪ ُ َ ٧‬ـ َ َوا ِ ـ ٌ ِ َ ا ِ ـ ِ ‪َ ،‬وإ ِْن َכ َ‬ ‫ِـ َ ـ ِ‬
‫ََ‬
‫ـאز أَ َ ـ ِ ا َ ْ َ ـ ِ َ ـ ِ ا َ َ ـ ِ‬ ‫ـאر ًة َ ُ ـ ًدا َوأُ ـ َ ى َ ْ ُ و ً ــא؛ َ ِא ْ ِ َ ـ ُ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا َ ـ ْ رِ ـ َ ا َ ْو َ ِ ـ َـ َ‬
‫‪٩‬‬
‫ْ‬
‫ِכـ ِ ا َ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ ِ‬
‫ـאوي َ‬ ‫ُ َ‬ ‫ِא ُ ُ ـ ِع إ ِْن َـ ْ َ َ َ ـ ْ َ َ ـ ا َ ــאم ُ َ ّ ـ ٍ ِإ َ ـ َ ْ ـ َ ُم ُر َ ــא ُن ا ُ ْ‬
‫ـכ[‪ ١٢‬ا َو َ ِ ـ ِ‬ ‫َ ـ َ ُכ ـ ِ ا َ א ِ ـ ُ أَ ّو ً َכא ِ ـאً ِ ـ ُ ُ ـ ِل ] ِ ْ ـ َ‬
‫‪١١‬‬
‫ِ ُ َ ِ ّ ـ ٍ ‪َ ،١٠‬وإ ِْن َ َ ـ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫אن َ א ِ ـ ً ِ ْ ُ ُ ـ ِد َوا َ ـ َ ِم‪،‬‬ ‫‪-‬و َ ـ ْ َ َ ْ َא َ ــא َכא ِ ـ ًא‪ َ -‬ـ َ ا ُ ـ ٌ ؛ َ َ َ ـ َ أَن ا ـ ْ َء َ َ ـ َכ َ‬ ‫َ‬
‫ِ ‪١٣‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َכא َ ـ ْ ْ ـ ُ ُ َ א ِإ َ ـ ِא ـ ِ ‪.‬‬
‫َ‬
‫ــאوي َ َ ــ ُ أَ َ ــ ُ َ َ ــ ِ َ َ ــ ا َ َ ــ ِ ِإ ِ ُ ِ ّ ــ ٍ ]‪،[١١‬‬ ‫ِכــ ُ ا َ ِ‬
‫ُ َ‬ ‫ا א ــ ‪ :‬ا ُ ْ‬
‫ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ـכ َـ ْ َ َ ْ ـ َ‬ ‫ـאن؛ َ ـ َ‬ ‫وا ِ ْ ـ ِ ـ ِ ُכـ ٌز ِ ـ ِ ْ ـ ِة ا َ ـ َ ء‪ ،١٤‬ـ ْ ِ ـ ِ ْ ـ ِة ِ ــא ِع ا ِ ـ ِ‬
‫ّ َْ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ‬ ‫ُ َْ‬ ‫َ‬
‫َو ْ ـ َ ِ ـ ٍ َو ُ ْ ـ َ ‪ َ َ َ :‬ـ ْ َ ـ ِ ِه ا ْ َ ـ ُ ِ ـ َ ـ ِ َ א ِ ـ ٍ ا َ َ ‪ُ ِّ َ ُ َ ُ ِ َ ،‬ـ َ‬
‫ِ ِ ‪١٥‬‬
‫‪َْ ،‬‬ ‫ـכ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ِ ـ ِ ْ ـ ِة ا א ِـ ِ ؛ َ ـ ِن ا ِ ــאر ِإ َذا أَ ـ ِ ـ ِت ا َ َ ـ ِ َ ـ ِ ع‪ َ ِ ،١٦‬ـ َ َ ـ ر ِ ـ ِ ْ ِـ ِ‬


‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ ََ‬
‫ـאن ِא ِ ّ ـ ِ ِإ َ ـ ِ‬ ‫אن ا َ ـ ِ‬ ‫ــאل‪ ،‬وأَ ــא ــא כ‬ ‫ِ‬ ‫ون ا ـ‬ ‫ِ‬
‫أَن ـ َل ـ ت ا َ َ ـ ِـ ُ ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ َ‬ ‫َ َ َ ُ َ ٌ َ ً ََ َ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ ُ‬
‫َ َ ـ ا ـ ِ ِ ‪َ ،‬و َ ـ َ أَ ْن َ َ ْ ُ ـ َ ا ْ َ ــא ُن ِא ِ ّ ـ ِ ِإ َ ـ ِ ‪َ ،‬و ِإ َـ ِ َم ا َא ُـ ُ ‪.‬‬
‫َ ْ‬
‫ـאج ا ُ ْ ِכـ ِ ِإ َـ ا ُ َ ِّـ ِ ِ ِ ْ َכא ِـ ِ َ ِ ُ ُ و ِـ ِ ؛ َ ِ ن ا ُ ـ ُ َ‬
‫وث َכ ْ ِ ـ ٌ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ا א ـ ُ ‪ :‬ا ْ َـ ُ‬
‫]‪[١٢‬‬

‫ـכ ا ـ ِد ِא ْ ـ ِ ‪ ،‬وا ـ د َ ِ ّ ـ ـ ِ ا ِ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ َ ِـ َ‬


‫ـאد‬ ‫َ‬ ‫َ َ ُ ُ ُ َُ ٌ َ‬ ‫ـכ ا ُ ُ ـ د‪ ِ َ ،‬ـ َ ُ َ َ ّ ـ َ ةٌ َ ـ َذ ـ َ ُ ُ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫ِ َ א ِ ــ ِ ِإ َ ــ ِ ‪.‬‬
‫ْ‬ ‫ِا ْ‬ ‫ــאن ا ــ م‬ ‫ــ )ل(‪ :‬ــ ــ‬ ‫‪٧‬‬ ‫)ظ(‪ :‬אא‪.‬‬
‫)ظ(‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ا ــ ‪.‬‬ ‫ــ ا ا ــ‬ ‫ــ‬ ‫ه‪.‬‬ ‫( و)ظ(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ‬ ‫ــ (‪:‬‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫ــ‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ــ )ل(‪ :‬ــ ض ــ ‪ .‬و ــ )ظ(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ــ ‪.‬‬ ‫ا‬ ‫ــ ض ‪.‬‬ ‫)ظ(‪ :‬أن ا כ ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫ء‪.‬‬ ‫)ك( و)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪ :‬و אرة‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫אف )ظ(‪ :‬ا ‪.‬‬ ‫)أ‬ ‫‪١٥‬‬ ‫أ ً‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ــ ل ذ ــכ ا ــ ر ــ‬ ‫ــ )ل(‪:‬‬ ‫‪٦‬‬
‫)ل(‪ :‬ع‪.‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫َ َ ــ‬ ‫ــ (‪ :‬إن ــ‬ ‫ــ )ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫ا و ــ ‪.‬‬
60 İKİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

İcat eserin mucide ihtiyacından sonradır. İhtiyaç ise kendisinin illetinden,


cüzünden ve şartından sonradır. Eğer hudûs bu ihtiyacın illeti veya bu ille-
tin bir cüzü veya şartı olsaydı, bir şeyin mertebe olarak kendisinden sonra
olması gerekirdi ki bu da muhaldir.

5 Altıncı Mesele [Mümkünün Kısımları ve Halleri]


Mümkün ya kendisiyle ya da başkasıyla kâimdir. Kendisiyle kâim olanın
ya mütehayyiz (mekân tutan) olması ya da mütehayyiz olmaması gerekir.
Mütehayyiz olan: Ya bölünmeyi kabul etmez -ki o cevher-i ferddir- ya da
10 bölünmeyi kabul eder ki o da cisimdir. Mütehayyiz olmayıp kendiyle kâim
olan ve başka bir mütehayyizde de yer tutmayan ise “ruhânî cevher”dir.
Bunu inkâr edenlerden bazıları dediler ki: Böyle bir mevcut farz edersek
o, gayri mütehayyiz olması ve mütehayyizde yer tutmamış olmasıyla Bârî
Teâlâ’ya ortak olurdu. Böylece Bârî Teâlâ’nın benzeri olması gerekirdi.
Bu görüş zayıftır.
15 Çünkü olumsuzlamada (sulûb) ortaklık, mahiyette ortaklığı gerektir-
mez. Çünkü birbirinden farklı her iki basit mahiyetin, selb konusunda,
kendileri dışındakilerin tamamında müşterek olmaları gerekirdi.
Başkasıyla kâim olan ise arazdır. Mütehayyizler ile kâim olanlara cismanî
arazlar, mütahayyiz olmayan veya ayrık cevherlerle (mufârikât) kâim olan-
20 lara ruhânî arazlar denir.

Yedinci Mesele [Arazların Kısımları]


Arazların bulundukları durumda ya nispetin varlığı ya da bölünmenin
kabulünün varlığı tahakkuk eder. Yahut her ikisi de tahakkuk etmez.
Birinci Kısım: Nisbî Arazlar
25 Bunların da çeşitleri vardır:
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪61‬‬

‫ـכ ا َ א َ ـ ِ َو َ ـ ْ ُ ْ ِ َ ــא‬ ‫ِ ـ ِ ا ُ َ َ ِ ّ ـ ِ َ ـ ْ ِ ـ ِ ِ ْـ َ‬ ‫ْ ِـ ِ َ ِ‬
‫ـאج ا َ ـ ِ إ َ ـ ا ُ‬ ‫ِ ّ ـ ِ َ ـ ْ ِا‬ ‫ا ََ‬
‫ُ‬
‫َ‬
‫ـכ‪ ١‬ا ِ ـ ِ ‪ ،‬أَو َ ـ ًא‬ ‫ـכ ا َ א َ ـ ِ ‪ ،‬أَو ُ ـ ْ ًءا ِ ِ ـ َ‬ ‫ـ ً ِ ِ ْـ َ‬ ‫وث ِ‬‫َ َـ َ َ ُ ُ ُ‬
‫ـ‬ ‫ا‬ ‫אن‬ ‫כ‬ ‫َ ـ ِ َ א؛‬ ‫َو َ ـ ْ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬
‫َ ا ِ ـ َ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل‪.‬‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ا ـ ْ ء َـ ْ َ ْ ـ ِ َ‬ ‫ُ‬
‫َـ ِ َم َ ـ‬ ‫َ َ ــא؛‬

‫אم ا ُ ْ ِכ ِ َوأَ ْ ا ُ ُ [‬ ‫َ‬


‫]أ ْ َ ُ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ِאد َ ُ‬
‫َ ُכـ َن َ א ِ ً ــא ِ َ ْ ِ ـ ِ أَو َ א ِ ً ــא ِ َ ـ ِ ِه]‪َ ،[١٣‬وا َ א ِـ ‪ ِ ْ َ ِ ٢‬ـ ِ ‪ِ ٣‬إ ــא أَن َ ُכـ َن‬ ‫إ ــא أَ ْن‬ ‫ِ‬
‫ا ُ ْ כـ ُ‬ ‫‪٥‬‬
‫ُ‬
‫ُ َ َ ِ ـ ً ا‪،‬‬
‫ّ‬
‫َ ُכـ َن‬ ‫ُ َ َ ِّـ ً ا أَو َ‬
‫َ ـ ا َ ـ د‪ ،٤‬أَو ُכـ َن َ א ِـ ً ِ ْ ِ ـ ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬
‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫َوا ُ َ َ ِّـ ُ ‪ِ :‬إ ــא أَ ْن َ َ ُכـ َن َ א ِـ ً ْ ْ ـ َ َو ُ ـ َ ا َ ُ ْ ُ‬
‫ـ‬ ‫َو ُ ـ َ ا ِ ْ ـ ‪َ ،٥‬وا َ א ِـ ِא ْ ـ ِ ا ـ ِ ي َ َ ُכـ ُن ُ َ َ ِ ـ ً ا َو َ َ ــא ِ ـ ا ُ َ َ ِ ـ ِ ‪ :٦‬ـ ا‬
‫ُ َ َ َ ُ‬ ‫ّ‬ ‫ّ‬ ‫ُ‬ ‫ُ‬
‫אرِכא ِ אرِي َ َ َא‬ ‫אن‬ ‫כ‬ ‫‪،‬‬‫כ‬ ‫ِ‬ ‫כ‬ ‫ا‬‫د‬ ‫א‬ ‫‪:‬‬‫אل‬ ‫‪،‬‬ ‫َ‬ ‫أ‬ ‫ِ‬ ‫و‬ ‫‪،‬‬‫ِ ]‪[١٤‬‬
‫ا و َא‬
‫َ ْ ُ َ ْ ْ ََُ ََ َ َ ََ ْ َ َ ْ ُ ً َ َ َ َ َ َ ُ َ ً َ‬
‫ـאل ِ ـ ا ُ َ َ ِ ـ ِ ]‪ َ َ َ ،[١٥‬ـ َ أَ ْن َ ُכـ َن ِ ْ ـ ً ِ ْ ــאرِي َ َ א َـ ‪.‬‬
‫ِ ـ َכ ِـ ِ َ ـ َ ِ ـ ٍ و َ ـ ـ ّ ٍ‬
‫َ ُ َّ َ َ َ‬ ‫ْ‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬ ‫ّ‬
‫َو ُ َ َ ِ ٌ ‪.‬‬

‫ِ َن ا ِ ْ ــ ِ َ ا َك ِ ــ ا ُ ــ ُ ِب َ ُ ِ ــ ُ ا ِ ْ ــ ِ َ ا َك ِ ــ ا َ א ِ ــ ِ ؛ ِ َن ُכ َ א ِ َ ــ ِ‬
‫ُ ْ َ ِ َ َ ـ ِ ‪ ِ َ ٧‬ـ َ َ ِ ‪ َ ،‬ـ َ ُ ـ َوأَ ْن َ ْ ـ َ ِ َכא ِ ـ َ ـ ْ ِ ُכ ّ ِ َ ــא َ َ ا ُ َ ــא َ ُ َ ــא]‪.[١٦‬‬

‫اض‬ ‫ات َ ُ َ ا َ ْ َ ُ‬ ‫ِـ ِ‬ ‫وأَ ــא ا َ א ِـ ِא َ ـ ِ َ ـ ا ـ ُض]‪٣] [١٧‬ب[‪ َ :‬ـ ِْن َכ َ ِ‬


‫אن َ א ـאً ِא ُ َ َ ّ َ‬ ‫ْ ُ َ َ َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫ِ ‪٨‬‬
‫اض ا و َ א ُ ‪.‬‬ ‫אت َ ُ َ ا َ ْ َ ُ‬ ‫אن َ א ِ ًא א אرِ َ ِ‬ ‫ا ِ ْ ـ َ א ِ ُ‪َ ،‬وإِن َכ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫]أَ ْ אم ا َ ِ‬
‫اض[‬
‫َ ُ َْ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אِ َ ُ‬
‫اض ِإ ــא أَ ْن َ ُכـ َن ِ َ ـ ُ َ ْ ـ َ ُم ِ ـ ْ ُ ُ ِ َ ــא‪ ِ :‬ـ ْ ُق ا ِ ّ ْ ـ ِ ‪ ،‬أَو ِ ـ ْ ُق َ ـ ِل‬ ‫ا َ ْـ َ ُ‬
‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ا ِ ْ ـ َ ِ ‪ ،‬أَو َ َذا َك َو َ َ ـ َ ا‪.‬‬
‫اض ا ِ ّ ْ ِ ُ]‪.[١٨‬‬ ‫أَ א ا ِ ْ ُ ا َو ُل ُ َ ا َ ْ َ ُ‬
‫ِ‬
‫اع‪:٩‬‬ ‫َو َ أَ ْ َ ٌ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫ا א ــ ‪ ،‬ا ـ ازي‪.(٩ /٤) ،‬‬ ‫ا ر ‪ (٢٠ ،١٩ /١) ،‬وأ אس‬ ‫‪٥‬‬ ‫)ل(‪ :‬أأو ء ًا אא‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ــ ‪،‬‬ ‫ا ــ ‪ (١٨ ،١٧) ،‬وا‬ ‫)ظ(‪ :‬وأ א ا א ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫زاد )ظ(‪َ :‬وا ُ أَ ْ َ ‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)‪.(٩٣ ،٩٢‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬وا א א‬ ‫‪٣‬‬
‫ُ‬
‫أ اع‪.‬‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ ــ )ظ(‪ .‬و ــ ا א ــ‬ ‫‪٦‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٤‬‬
62 İKİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

1. Bir şeyin mekânında oluşudur. Bu, kevn olarak isimlendirilmiştir.


İlk oluş, ikinci mekâna geçerse bu harekettir. İlk mekânda ikinci oluşa
sükûn denir. İki cevherin kendilerine üçüncüsünün geçişeceği iki mekân-
da oluşuna iftirak denir. Yine iki cevherin kendilerine üçüncüsünün geçi-
5 şemeyeceği iki mekânda bulunmasına içtima denir. 2. Bir şeyin zamanda
oluşudur ki bu “ne zaman” sorusunun cevabıdır. 3. Mütekerrir nispet:
Babalık ve oğulluk, üstünde olma (fevkıyyet) ve altında olma (tahtiyyet)
gibi. Buna izâfiyet denir. 4. Bir şeyin başkasına tesiridir ki buna fiil denir.
5. Bir şeyin başkasının tesiri altında kalmasıdır ki buna infial (edilgenlik)
10 denir. 6. Bir şeyin başka bir şeyle, kuşatanın kuşattığıyla intikal etmesi
şeklinde kuşatılmasıdır ki bu da mülkiyettir (iyelik). 7. Bir şeyin kendi
cüzleri arasında ve bu cüzlerle kendisinden hariçteki durumlar arasında
hâsıl olan nispet sebebiyle cismin toplanmasıyla oluşan şekildir. Kalkmak
ve oturmak gibi ki bu da durum (vaz‘) dur.

15 Bazıları bu nispetlerin hariçte varlıkları olmadığı kanaatindedir. Aksi


takdirde nispetin, bulunduğu mahalle vasıflanması ondan farklı başka bir
nispet olurdu ki bu da teselsülü gerektirir.

Arazların İkinci Kısmı: Bölünmeyi Kabul Eden Zorunlu Arazlar


Bu arazlar ya cüzleri arasında ya ortak bir tanım bulunmayacak şekilde
20 bulunurlar ki bu sayıdır. Ya da ortak bir tanım bulunur ki bu miktardır.
Bu da: a) Ya bir cihetten bölünmeyi kabul eder ki bu çizgidir. b) Ya iki ci-
hetten bölünmeyi kabul eder bu yüzeydir. c) Ya da üç cihetten bölünmeyi
kabul eder bu cisimdir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪63‬‬

‫ِא َכ ِن‪ ُ ،١‬إِن ُ ُ َل ا َو ِل‬ ‫ِِ‬ ‫ِء ِ‬ ‫ا َو ُل‪ُ ُ ُ :‬ل ا‬


‫َ َכא ؛ َو ُ َ ا ُ َ‬ ‫ْ‬
‫ِ ا َ ِ ِ ا א ِ ُ َ ا َ َכ ُ]‪َ ،[١٩‬وا ُ ُ ُل‪ ٢‬ا א ِ ِ ا َ ِ ِ ا َ و ِل ُ َ ا ُכ ُن]‪،[٢٠‬‬
‫ّ‬ ‫َ‬ ‫ّ‬
‫ُ א ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا َ ِ ّ َ ِ َ َ َ ُ ُ َ א َא ٌ ُ َ ا ْ َ ُ‬ ‫ِ‬
‫]و ُ ُ ُ َ‬ ‫اق ‪َ ،‬‬ ‫َو ُ ُ ُل ا َ َ َ ِ‬
‫]‪[٢١‬‬ ‫‪٣‬‬

‫ِء ِ‬ ‫]و[‪ ٥‬ا א ِ ‪ُ ُ ُ :‬ل ا‬ ‫َ ُ א َא ِ ٌ ُ ا ِ ِ‬


‫אع[‪َ .‬‬ ‫َ ِّ َ ِ ِ َ ْ ُ َ َ َ‬
‫‪٤‬‬
‫ْ‬ ‫َ ُ‬ ‫َ‬ ‫َُ‬
‫]و[‪ ٦‬ا א ِ ُ ‪ :‬ا ِ ّ ْ ُ ا ُ َ َכ ِ َر ُة‪َ :‬כא ُ ُ ِة َوا ُ ِة‪َ ،‬وا َ ْ ِ ِ َوا ْ ِ ِ ‪،‬‬ ‫ِ‬
‫ا َ َ אن‪َ ،‬و ُ َ َ َ ‪َ ،‬‬ ‫‪٥‬‬
‫ُ‬ ‫ّ‬ ‫َ‬
‫]و[ ا א ِ ‪:‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِء ِ‬ ‫]و[‪ ٨‬ا ا ِ ُ ‪ ِ ْ َ :‬ا‬ ‫ِ‬
‫َ ِ ه‪َ ،‬و ُ َ ا ْ ُ ‪َ ،‬‬ ‫َو ا ِ َ א َ ُ ‪َ ،‬‬
‫‪٧‬‬
‫َ ُ َ ُ‬ ‫ْ‬ ‫ُ‬
‫]و[ ا ِאد ُس‪َ :‬כ ُن ا ْ ِء ُ َ א ًא ِ َ ْ ٍء آَ َ َ ِ َ ُ‬ ‫אل‪َ ،‬‬‫ِء ِ َ ْ ِ ِه‪َ ،٩‬و ُ َ ا ِ ْ ِ َ ُ‬ ‫ا‬
‫‪١١‬‬ ‫‪١٠‬‬
‫ْ‬
‫]و[‪ ١٣‬ا א ِ ُ ‪ :‬ا َ ْ َ ُ ا َ א ِ َ ُ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ‪ِ ِ ١٢‬‬ ‫ِ‬
‫َ ْ َ ُ ا ُ ُ ِא َ אل ا ُ َ אط ِ ‪َ ،‬و ُ َ ا ْ ُכ‪َ ،‬‬
‫‪١٤‬‬

‫ِ َ ْ ُ ِع ا ِ ْ ِ ِ َ ِ ُ ُ ِل ا ِ ّ ْ ِ ‪ َ َ ] ١٥‬أَ ْ َ ا ِ ِ ‪َ ،‬و ِ َ ِ ُ ُ ِل ا ِ ّ ْ ِ َ َ ِ ْ َכ‬


‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ا َ ْ َ ِاء َو[‪ َ َ ١٦‬ا ُ ُ رِ ا َ אرِ َ َ َ א‪َ :‬כא אم َوا ُ ُ د‪َ ،‬و ُ َ ا َ ْ ُ ‪.‬‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬ ‫ْ‬
‫אن ] ِ ُ[‪ ١٨‬ا ِّ ِ‬
‫אف‬ ‫כ‬ ‫َد َ א ِ ا َ ِ‬
‫אن‪َ ،‬و ِإ‬ ‫َو ِ ُ َ ْ َ َאل‪ ِ َ :‬ه‪ ١٧‬ا ِ ّ َ ُ َ ُو‬
‫َ‬ ‫َ َ َ ْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫َ َ א ِّ َ א ِ َ א ِ ْ َ ً أُ ْ َ ى ُ َא َ ًة َ َ א‪ْ َ َ ،‬‬
‫َ ُم ا َ ْ ُ ُ ‪.‬‬

‫اض ا ُ ِ ُ ِ َ ِل ا ِ ْ َ ِ ‪،‬‬ ‫اض ِ َ ‪ :‬ا َ َ ُ‬


‫‪١٩‬‬ ‫وا ِ ا א ِ ِ ا َ ِ‬
‫َ‬
‫َ ُ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ ُ‬
‫َو ِ ِإ א أَن َ ُכ َن‪ َ َ ُ ُ ْ َ ٢١ َ ُ َ ِ ٢٠‬أَ ْ َ ا ِ َ א‪ٌ َ ْ ُ َ ٢٢‬ك‪َ ،‬و ُ َ ا َ َ ُد‪،‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َو ِإ א أَ ْن َ ْ ُ َ ‪َ ،‬و ُ َ ا ْ َ ُار؛ َو ُ َ إ א‪ :‬أ ْن َ ْ َ َ ا ْ َ َ‬
‫َ َوا َ ة‪َ ،‬و ُ َ‬
‫‪٢٤‬‬ ‫‪٢٣‬‬
‫‪١٥‬‬

‫אت َ َ ٍث[‪َ :٢٥‬و ُ َ ا ِ ْ ‪.‬‬ ‫ا َ ‪ ،‬أَو ِ ِ ِ ‪ :‬و ا ْ ‪ ،‬أَو ] ِ ِ ٍ‬


‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ َُ‬ ‫ََ‬
‫)ل( و)ك(‪ :‬ا ِ َ ِ ‪.‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫ـ )ف(‪ :‬ـ ا ـ ء ـ ـ ه‪ ،‬و ـ‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ )ل(‪ :‬ــ ن ככــ نن‪ .‬و ــ‬ ‫‪١‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪١٦‬‬ ‫ــ ‪ ،‬أ ــא ــ )ظ(‪ :‬ا ــאف ا ــ ء‬ ‫ا ر ــ ‪ (٢١ /١) ،‬وا א ــ ‪،‬‬
‫)ل(‪ :‬إن ه‪.‬‬ ‫‪١٧‬‬ ‫ــ ه‪ ،‬و ــ ا ــאل‪ .‬و ــ‬ ‫א ــ‬ ‫‪.(٣٣٤) ،‬‬ ‫)‪ (١٠ /٤‬وا א ا‬
‫‪) :‬ف(‪.‬‬ ‫‪١٨‬‬ ‫ــ (‪ :‬ا ــאف ا ــ ء ــ ه‬ ‫)ا‬ ‫ل‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬و‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل( و)ظ(‪. :‬‬ ‫‪١٩‬‬ ‫ــ ه‪ .‬ــ )ل(‪ :‬ــאف ــ‬ ‫ــ‬ ‫כــ أن‬ ‫ــ‬ ‫ــ )ل(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)ل( و)ظ(‪ :‬و إ א أن כ ن‪.‬‬ ‫‪٢٠‬‬ ‫ا ـ ء ـ ه و ـ ا ــאل ـ ـ ه‪.‬‬ ‫כــ‬ ‫ــא‪ ،‬و ــ )ك(‪ :‬ــ‬
‫(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٢١‬‬ ‫ــ ه‪،‬‬ ‫و ــ )ك(‪ :‬ــ ا ــ ء ــ‬ ‫ــא‪.‬‬ ‫أن‬
‫اء‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬أ ا ‪ .‬و )ظ(‪ :‬ا‬ ‫‪٢٢‬‬ ‫ـ ا ــאرة א ل‪:‬‬ ‫و ـ ا وـ‬ ‫ـ (‪ .‬و ــאرن‬ ‫ـ ـ )ل( و)ا‬ ‫‪٤‬‬
‫‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٢٣‬‬ ‫» ــ ا ــ ء ــ ه«‪ .‬وا أ ــ ‪.‬‬ ‫ــ ‪ .(٩٦) ،‬وا א ــ ‪/٤) ،‬‬ ‫א‬
‫)ل(‪. :‬‬ ‫‪٢٤‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫‪.(١٠‬‬
‫ــ ( و ــ )ك(‪ :‬ــ‬ ‫ــ )ا‬ ‫‪٢٥‬‬ ‫)ل(‪ :‬ه‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٥‬‬
‫ا ــאت ا ــ ث‪ ،‬و ــ )ل(‪ :‬أو ــ‬ ‫ــ ه‬ ‫ــ ــ‬ ‫ــ )ل(‪ :‬ــ‬ ‫‪١٢‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٦‬‬
‫ا ــ ا ــ و ــ ا ــ ‪ .‬و ــ‬ ‫ــ ُ ‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)ك(‪ :‬ا א אت‪.‬‬ ‫‪٧‬‬
‫)ظ(‪ :‬أو ــ ا ــאت ا ــ و ــ‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪١٣‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٨‬‬
‫ا ــ ‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا א ‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٩‬‬
64 İKİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Üçüncü Kısım: Bölünmeyi ve Nispeti Gerektirmeyen Arazlar


Deriz ki bunlar ya hayatla kayıtlıdır ya da kayıtlı değildir.

1. Bunlar hayatla kayıtlı olan arazlardır. Bu ise ya idrak ya da tahriktir


(harekete geçirme). İdrak ya cüz’iyyâtın idrakidir ki bunlar beş duyudur.
5 Ya da külliyatın idrakidir ki bunlar da ilimler (ulûm), zanlar (zunûn) ve
cehaletlerdir (cehâlât). Nazar da bunlara dâhildir. Tahrik ise kudret, irade,
şehvet ve nefret ile tamamlanır.

Hayatla kayıtlı olmayan [cansız] arazlara gelince, bunlar beş duyudan


biriyle hissedilen arazlardır.

10 Görme duyusu ile hissedilenlere gelince, bunlar ışıklar ve renklerdir.


İşitme duyusuyla hissedilenler sesler ve harflerdir. Tatma kuvvesiyle algıla-
nanlar dokuz tattır. Bunlar; tatlı, acı, ekşi, tuzlu, yavan (tefeh), yağlı, kekre,
buruk ve sert (harâfe) tatlardır. Koklama duyusuyla hissedilenler güzel ve
çirkin kokulardır.

15 Dokunma duyusuyla hissedilenlere gelince, bunlar sıcaklık, soğukluk,


nem, kuruluk, hafiflik, ağırlık, sertlik, yumuşaklık, dokunma ve sertliktir.
Bunlar mümkinâtın kısımlarının tamamıdır.

Sekizinci Mesele [Cevher-i Ferd]


Cevher-i ferd görüşü doğrudur.

20 Bunun delili şudur: Hareket ve zamanın her biri birbirini takip eden
cüzlerden mürekkeptir. Bu cüzlerden hiçbiri zaman itibariyle bölünmeyi
kabul etmez. O halde cismin bölünemeyen cüzlerden mürekkep olması ge-
rekir.

Hareket hakkındaki ilk makâmın açıklaması: Şu anda olan hareketten


25 bir şeyin gerçekleşmesinin gerekliliğidir. Aksi takdirde o şeyin mâzi ve müs-
takbel olması imkânsız olur. Çünkü mâzi, hâzır iken kaybolmuş olandır.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪65‬‬

‫َوا ِ ْ ُ ا א ِ ُ ‪َ :‬و ُ َ ا َ َ ُض ا ِ ي َ ُ ِ ُ ‪ ١‬ا ِ ْ َ َ َو َ ا ِ ّ ْ َ َ‬


‫َ َ ُ ُل‪ َ َ ] :٢‬ا[‪ِ ٣‬إ א أَ ْن َ ُכ َن َ و ًא‪ِ ٤‬א َ ِאة]‪َ ،[٢٢‬و ِإ א أَن َ َ ُכ َن‪.٥‬‬
‫َ‬ ‫ُ‬
‫ـכ؛ أَ א‬ ‫ـאة؛ َ ُ ـ َ ‪ِ :‬إ ــא ا ِْد َرا ُك‪َ ،‬و ِإ ــא ا ْ ِ ـ ُ‬ ‫وط ِא ـ ِ‬ ‫أَ ــא ا َو ُل‪َ :‬و ُ ـ َ ا َ ـ ُض ا ـ‬
‫َ ُ ُ ََ‬ ‫َ‬
‫ـאت‪،‬‬ ‫ـאت‪ ،‬و ِ ـ ‪ ٦‬ا ـ اس ا َ ـ ‪ ،‬و ِإ ــא إِدرا ُك ا ُכ ِّ ـ ِ‬ ‫ا ِدرا ُك َ ـ ‪ِ :‬إ ــא إِدرا ُك ا ِ ـ ِ‬
‫َْ‬ ‫ْ ُ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫ُْ‬ ‫َْ‬ ‫ُ َ‬ ‫َْ‬
‫]و[ أَ ــא ا ِ ـ ُ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َو ِ ـ َ ا ُ ُ ـ ُم َوا ُ ـ ُن َوا َ َ ــא َ ُ‬
‫ـכ‪ ُ َ :‬ـ َ‬ ‫ت‪َ ،‬و َ ْ ُ ـ ُ ـ ا َ ـ ُ ‪َ ،‬‬
‫‪٨‬‬ ‫]‪[٢٣‬‬ ‫‪٧‬‬
‫‪٥‬‬

‫ِإ َ ــא‪ ِ َ ٩‬ـ ِא ُ ـ ْ َر ِة َوا ِ َر َاد ِة َوا ـ ْ َ ِة َوا ْ ـ ِة‪.١٠‬‬


‫َ‬
‫َ ــ ُ‬ ‫ــאة‪ َ ،‬ــ َ ‪ :‬ا َ ْ ــ َ ُ‬‫ِ‬ ‫َوأَ ــא ا َ ــ ُض ا ــ ِ ي َ َ ُכــ ُن َ ــ و ًא ِא‬
‫اض ا َ ْ ُ‬ ‫ََ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫اس ا َ ْ ــ ِ ‪.‬‬ ‫ِ ِ ــ َ ى‪ ١١‬ا ــ ِ‬
‫َ َ ّ‬ ‫ْ‬
‫أَ ــא ا َ ْ ُ َ ـ ُ ]‪٤‬أ[ ِא ُ ـ ِة ا א ِ ـ ِة‪ َ :‬א َ ْ ـ َ ُاء َوا َ ْ ـ َ ا ُن‪َ ،‬وأَ ــא ا َ ْ ُ َ ـ ُ ِא ُ ـ ِة‬
‫َ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫وف‪َ ،‬وأَ ــא ا َ ْ ُ َ ـ ُ ِא ُ ـ ة ا ا َ ـ ‪ َ :‬א ُ ـ ُم ا ّ ـ َ ُ‪،‬‬ ‫ات َوا ُ ـ ُ ُ‬ ‫ا ــא ِ َ ِ ‪ َ :‬א َ ْ ـ َ ُ‬ ‫‪١٠‬‬

‫]و ِ ـ ‪ :‬ا َ ـ َ َو ُة‪َ ،‬وا َ ـ َار ُة‪َ ،‬وا ُ ُ َ ـ ُ‪َ ،‬وا ُ ُ َ ـ ُ‪َ ،‬وا َ ـ ُ ‪ ،‬وا َ ـ ‪َ ،‬وا ُ ُ َ ـ ُ‪،‬‬ ‫َ‬
‫ُ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َوا َ ـ ُ ‪َ ،‬وا َ ا َ ـ ُ[ ‪َ ،‬وأَ ــא ا َ ْ ُ َ ـ ُ ِא ُ ـ ة ا ــא ‪ :‬א ّ ـ ُ َوا ْ ـ ُ ‪،‬‬
‫‪١٢‬‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ود ُة‪َ ،‬وا ُ َ ُ َوا ُ ُ َ ـ ُ‪َ ،‬وا ِ ُ‬ ‫ـ ُ ِא ُ ـ ِة ا ِ ِ‬
‫َ ـ ‪ َ :‬א َ ـ َ َار ُة َوا ُـ ُ َ‬ ‫َوأ ــא ا َ ْ ُ َ‬
‫َ‬
‫אت‪.‬‬ ‫ِכ َ ِ‬ ‫‪ِ َ ١٤‬‬ ‫ِِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َوا ّ َ ـ ُ ‪َ ،‬وا َ َـ ُ َوا ّ ـ ُ ‪َ ،‬وا ُ َ َ َ ـ ُ َوا ُ ُ ـ َ ُ ‪ َ َ ،‬ـ ه ُ ْ َ ُ أ َ ــאم ا ُ ْ‬
‫‪١٣‬‬

‫]ا َ ْ َ ا َ ُد[‬
‫ُ ْ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אِ َ ُ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ا َ ْ ُل ِא َ ْ َ ِ ا َ ِد َ ]‪.[٢٤‬‬
‫ْ‬
‫ٍ‬
‫ـאن ُכ وا ِ ـ ٍ ِ ــא כ ِ أَ اء א ِ ـ ٍ ُכ وا ِ ٍ‬ ‫َوا ِ ـ ُ َ َ ـ ِ ‪ :‬أَن ا َ َ َכـ َ َوا َ َ ـ َ‬
‫َ‬ ‫َُ َُ ٌ ْ ْ َ ََُ َ‬ ‫َ‬
‫אن‪ َ َ َ َ ،‬أَ ْن َ ُכ َن ا ِ ْ ُ כ א ِ ْ أَ ْ َ ٍاء َ َ َ َ أُ]‪.[٢٥‬‬
‫ِ ا ِ‬ ‫ِ‬
‫َא َ َ ْ َ ُ ا ْ َ َ ِ َ ْ‬
‫ِ‬
‫ُ َ ً‬
‫אل َ ـ ٌء‪،‬‬ ‫َכ ِ ِ ا ِ‬ ‫ِ ا‬ ‫ـאم ا َو ِل ِ ـ ا כـ ‪ :‬و ـ أَ ـ ـ وأَن‬ ‫ــא ُن ا َ ـ ِ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ََ َ َ ُ َ َُ ُ َ ْ َ ْ ُ َ َ ََ‬ ‫َ‬ ‫ََ‬
‫אت[ ‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َو ِإ ا ْ َ َ َ أَ ْن َ َ َ א ً א َو ُ ْ َ ْ َ ً ؛ ] َن ا َ א َ ‪ َ ُ :‬ا ي َכ َ‬ ‫ِ‬
‫אن َ א اً َو َ ْ َ َ‬
‫‪١٥‬‬
‫‪٢٠‬‬

‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫( و )ك(‪ :‬و ‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٦‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا اض ا‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪ ،‬و)ك( و)غ(‪،‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ــ ( و )ك(‪:‬‬ ‫‪ ٧‬ــ )ل( و)ظ( و)ا‬ ‫)ل(‪ :‬ا ول‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ (‪ ،‬و ــאرن‬ ‫ــ )ا‬ ‫ــ‬ ‫‪١٣‬‬ ‫و ــ ‪.‬‬ ‫)ف(‪ ،‬و )ظ(‪ :‬إ א‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫א א ــ ‪.(١٠ /٤) ،‬‬ ‫‪) :‬ف(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ظ(‪ :‬أن כ ن و ً ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)ل(‪ :‬כ א‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)ظ(‪ :‬א ‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ )ل(‪ :‬أو ‪ .‬و ــ )ظ(‪ :‬أن‬ ‫‪٥‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١٥‬‬ ‫‪ ١٠‬אرن א א ‪(١٢ /٤) ،‬‬ ‫כــ ن ‪.‬‬
66 İKİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Müstakbel, gelmesi beklenen fakat henüz gerçekleşmeyendir. Bir şey,


hâlihazırda ortaya çıkmamışsa bu durum onun mâzi ve müstakbel oluşu-
nu imkânsız kılar. Aslında bu, kesinlikle hareketin reddini gerektirir ki
bu da muhaldir.
5 Sonra diyoruz ki hâlde ortaya çıkan hareket, bir yarısı diğerinden önce
olacak şekilde bölünmez. Aksi takdirde hiçbir hâzır, hâzır olmaz ki bu da
imkânsızdır.
Bu sâbit olduktan sonra bölünmeyi kabul etmeyen bu cüz son bulun-
ca bölünmeyi kabul etmeyen başka bir cüz ortaya çıkar. Keza üçüncüsü,
10 dördüncüsü [şeklinde] devam eder. Böylece sâbit olmuştur ki hareket, her
biri, iki cüzünden biri diğerinden önce olacak şekilde bölünmeyi kabul
etmeyen birimlerden (emir) mürekkeptir.
Zamanın durumunun da bunun gibi olduğunun açıklanması: Mâzi-
nin sonu müstakbelin başı olan hâlihazır bölünmeyi kabul etmez. Aksi
15 takdirde hâlihazır olmaz. Hâzır yok olduğunda onun yokluğu defaten
olur. Aynı şekilde adem, vücut ânına bitişiktir. İkinci ve üçüncü için de
aynı durum geçerlidir. Zaman, her biri bölünmeyi kabul etmeyen, birbi-
rini takip eden anlardan mürekkeptir.
Bu gerçek sabit olduğunda deriz ki; hareket edenin hareket ettiği mik-
20 tar, bölünemeyen anda bulunan hareketin bölünemeyen parçası nispe-
tindedir. Eğer bölünürse hareketin bir yarısı diğer yarısından önce olur.
Bu durumda hareketin bu cüzü ve zamanın bu ânı bölünmüş olur. Bu
imkânsızdır. Eğer bölünebilir değilse işte o cevher-i ferddir.
[Cevher-i ferdi kabul etmeyenler] şöyle bir delil ileri sürerler: İki cevher
25 arasına bir cevher koyduğumuz vakit, ortadaki cevherin sağına dokunan
yüzeyi, soluna dokunan yüzeyinden ayrıdır. O halde cevher bölünebilir.
Biz cevaben deriz ki: “Zât birdir, iki yüzey de bu zâtla kâim olan iki
arazdır,” demek neden mümkün olmasın?
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪67‬‬

‫َوا ُ ْ ـ َ ْ َ ُ ‪ َ ُ :١‬ا ِ ي ُ َ َ ُ ُ ُ ُر ُه‪َ ٢‬و َ ْ َ ْ ُ ْ ‪ُ َ ْ َ َ َ ،‬כ ْ َ ـ ْ ٌء ِ ْ ُ‪ َ ٣‬א ِ ً‬


‫אل‪.‬‬‫ـאل َ ْ َ َـ َ َכ ُـ ُ َ א ِ ً ــא َو ُ ْ ـ َ ْ َ ً ؛ َ َ ِ َم ِ ْ ُ َ ْ ا َ َ َכـ ِ أَ ْ ً ‪َ ،‬و ُ َ ُ َ ٌ‬
‫ِـ ا ـ ِ‬
‫َ‬
‫ُ‬
‫‪٥‬‬ ‫َ ـ ْ َ ِ ـ ٍ ِا ْ ِ ــא א‪ُ ٤‬כـ ُن أَ ـ ُ ِ َ ـ ِ‬ ‫ــא ِ ـ ا ـ ِ‬
‫ـאل‬ ‫ُـ َ ُ ـ ُل‪ :‬ا ـ ِ ي ُو ِ ـ َ ِ ْ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ ً َ‬ ‫ُ ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ـ ا؛ َ ـ َ ا ُ ْ ـ ٌ ‪.‬‬ ‫ا א ِ ـِ א ِ‬ ‫َ ـ َ ا َ َ ـ ِ َو ِإ َ ـ َ ُכ ـ ِ ُכ‬
‫ً‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ـ ـ ءآ ـ‬
‫ْ َ َ َ ْ ُ ُ ُ ْ ٌ َ ُ‬
‫ا ِ ـ‬ ‫ـכ ا ُ ـ ْ ِء ا ـ ِ ي َ َ ْ َ ـ ُ‬ ‫و ِإ َذا َ ـ ـ َ ا َ ِ ـ َ ِا ِ َ ـ ِ‬
‫ـאء َذ ِـ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ َ‬ ‫َ‬ ‫‪٥‬‬

‫כ ـ ٌ ِ ـ أُ ـ رٍ ُכ وا ِ ـ ٍ‬ ‫َ َ ْ َ ـ ُ ا ِ ْ ـ َ َ ‪َ ،‬و َכـ َ ا ا א ِ ـ ُ َوا ا ِ ـ ُ ‪ َ َ َ ،‬ـ َ أَن ا َ َ َכـ َ‬


‫َ‬ ‫ْ ُ‬ ‫َُ َ‬
‫ا َ َـ ِ‪.‬‬ ‫ِ َ ــא َ َ ْ ـ ُ ا ِ ْ ـ َ َ ا ِ ـ َ ُכـ ُن أَ َ ـ ُ ُ ْ أَ ْ َ ــא‪ َ ٦‬ــא ِ ً א َ َ ـ‬
‫َ‬
‫ِ َ א َــ ُ‬ ‫ــאن؛ َ ــ ِ َن »ا ََن« ا א ِ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ــכ ِ ــ ا‬ ‫َوأَ ــא َ َ ــא ُن أَن ا َ ْ ــ َ َכ َ ِ َ‬
‫ــ َ ا ــ ي ُ ــ َ‬
‫َ‬
‫َ ُכ ـ ُن‬ ‫ا‪َ ،‬و ِإ َذا َ ـ ـ ِ َم‬
‫ا َ א ِ ـ َو ِ َ ا َ ـ ُ ا ُ ْ ـ َ ْ ِ َ َ ْ ـ ُ ا ِ ـ ‪ ،‬و ِإ ـ כ ـ א ِ ـ‬
‫ْ َ َ َ َ َ ُ ْ َ ً‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫َ َ ُ ـ ُد ْ َ ـ ً ‪ ٧‬أَ ً ــא َ ـ ِن ا َ ـ َ َم ُ ِ ـ ٌ ِ ـ َ ِن ا ُ ُ ـ ِد ‪َ ،‬و َכـ َ ا ا َ ـ ُل ِ ـ ا א ِـ َوا א ِـ ِ ‪،‬‬
‫‪٨‬‬
‫‪١٠‬‬

‫ـאت« ُ َ َא ِ ـ ٍ ‪ُ ،‬כ َوا ِ ـ ٍ ِ َ ــא َ َ ْ ـ ُ ا ِ ْ ـ َ َ ‪.‬‬‫َ א ــא ُن כ ـ ِ ـ »آَ َـ ٍ‬


‫َ َُ ٌ ْ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َو ِإ َذا َ َ ـ َ َ ـ َ ا‪ َ :‬א َ ـ ْ ُر ا ـ ي َ َ َ ـ ُك ا ُ َ َ ـ ِّ ُك َ َ ـ ِא ُ ـ ْ ء ا ـ ي َ َ َ َ ـ أُ ـ َ‬
‫אن ُ ْ َ ِ ـ ً א َכא َـ ِ ا َ َ َכـ ُ ِإ َـ ِ ْ ِ َ ــא َ ــא ِ َ ً‬‫ا َ َ َכـ ِ ِ ـ »ا ِن« ا ـ ِ ي َ َ ْ َ ِ ـ ُ ‪ ،‬إ ِْن َכ َ‬
‫ـכ‬‫ـכ ا ُ ـ ْ ُء ِ ـ َ ا َ َ َכـ ِ ُ ْ َ ِ ـ ً א َو َذ ِـ َ‬
‫َ َ ـ ا َ َ َכـ ِ ِ ـ ِ ْ ِ َ ــא ِإ َـ آَ ِ ِ َ ــא‪ُ َ َ ،‬כـ ُن َذ ِـ َ‬
‫ـאل‪َ ،‬وإ ِْن َـ َ ُכـ ْ ُ ْ َ ِ ـ ً א َ ُ ـ َ ا َ ْ َ ـ ا َ ـ ُد]‪.[٢٦‬‬ ‫ـאن ُ ْ َ ِ ـ ً א‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ا ُن ِ ـ ا ـ ِ‬
‫َ َ‬ ‫‪١٥‬‬
‫ُ ْ‬ ‫ْ‬
‫ب ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ْ َ َ ــ ِ َ א َ ْ ــ ُ ا ــ ي ]‪ [ ٤‬ــ َ‬ ‫ا ْ َ ــ ا ِــ َ ْن َ א ُــ ا‪ِ :‬إ َذا َو َ ْ َــא َ ْ َ ــ ً ا َ ْ ــ َ‬
‫‪٩‬‬

‫ــאر‪ُ َ ،‬כــ ُن ُ ْ َ ِ ــ ً א‪.‬‬ ‫ُ َ ِ ــ ا‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬


‫ََ َ َ‬ ‫ا ُ َ َ ّ ــ ُ َ ــ ا َ ــ َ ــ ُ ا َ ْ ــ ا ــ ي ــ ُ‬
‫אن َ א ِ ِ‬
‫אن ِ َ א‪.١١‬‬ ‫אن َ ِ‬‫ِ‬ ‫َ َ ُ ُل‪ُ ُ َ َ ِ :١٠‬ز أَ ْن ُ َ َאل ا ات وا ِ ة وا‬
‫َ‬ ‫ُ َ َ ٌ َ َ ْ َ ََ‬ ‫َ‬

‫و ــ د ه ‪.‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫‪.‬‬ ‫(‪ :‬وا א‬ ‫)ا‬ ‫‪١‬‬
‫ة‪ .‬و‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ل(‪ :‬أ ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ك(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)غ(‪ :‬ا اب‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫أ ًא د ً وا ًة‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ء‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫‪.‬‬ ‫أ‬ ‫)ل( و)غ(‪ . :‬و א أ‬ ‫‪١١‬‬ ‫ــ ــ ن‬ ‫ــ‬ ‫ــ )ل(‪ :‬ــ ن‬ ‫‪٨‬‬ ‫כ ن‪.‬‬ ‫א אً‬ ‫)ظ(‪ :‬ا‬ ‫‪٤‬‬
68 İKİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Aslında bu görüş, cevher-i ferdi kabul etmeyenlerin görüşüdür. Zira on-


lar derler ki “Bir cisim diğer bir cisme yüzeyiyle dokunur.” Sonra derler
ki “Onun yüzeyi kendisiyle kâim bir arazdır.” İşte bu da bizim dediğimiz
gibidir.

5 Dokuzuncu Mesele [Cevherin Yer Tutması]


Cevherin bir mekânda olması kendisiyle kâim bir sıfattır. Onun delili
şudur: İçimizden birisi bir cismi bir mekânda idrak etmeye kâdirdir. Fakat
cismin zâtını idrake kâdir değildir. İdrake güç yetirilebilen [yani cisim] güç
yetirilemeyenden [yani cismin zâtından] ayrıdır.
10 Bunun için o [cisim] bu mekândan başka bir mekâna intikal ettiği za-
man onun ilk mekândaki oluşu bâki değildir (son bulmuştur) fakat zâtı
bâkidir (devam etmektedir). Bâki olmayan bâki olandan farklıdır.
Çünkü cevherin zâtı kendisiyle kâim bir zâttır. Onun bir mekânda olu-
şu, zâtı ile mekân arasında bir nispettir. Dolayısıyla bu ikisinin birbirinden
15 farklılığına hükmetmek gerekir.

Onuncu Mesele [Arazların Bekası]


Bana göre doğru olan, arazların [iki zamanda] bekasının câiz olmasıdır.
Birinci zamanda (arazın) varlığının mümkün oluşu buna delildir. Eğer aynı
şekilde ikinci zamanda zâtî imkânsızlığa intikal ederse o zaman bir şeyin,
20 zâtî ademden zâtî vücuda intikal etmesi câiz olur. Bu da muhdesin bir mü-
essire ihtiyacını gereksiz kılar. Bu ise muhaldir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪69‬‬

‫ِ ـ א آَ ـ‬ ‫َ א ُ ـ ا‪ :‬ا ِ ْ ـ ِإ َ ــא ُ َ ِ ـ‬ ‫ـאة ا َ َ ـ ِ ا ـ ِد‪ ِ ،‬ـ‬


‫و َ ـ َ ا َ ـ ُل‪ َ ُ ١‬ـ ِ‬
‫ْ ً َ َ‬ ‫ُ‬ ‫َ ْ َ ُ ْ‬ ‫َ‬
‫ــכ َ ُ َــא‪.‬‬ ‫ِــ ِ [ ‪َ َ ،‬כ َ ِ َ‬ ‫ِ َ ــ ْ ِ ِ ‪ُ ،‬ــ َ א ُــ ا‪ :٢‬ــ ‪ ٣‬ــ ض ] א ِــ‬
‫َ ْ ُ ُ َ َ ٌ َ ٌ‬
‫‪٥‬‬ ‫‪٤‬‬

‫] َ َ ُ ا َ ْ َ ِ[‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا א ِ َ ُ‬

‫ٌ ِــ ِ ]‪َ ،[٢٧‬وا ِ ــ ُ َ َ ــ ِ ‪ :‬أَن ا َ ا ِ ــ َ ِ ِ ّــא‬ ‫ُ ُ ــ ُل ا َ ْ َ ــ ِ ِ ــ ا َ ِــ ِ ِ َ ــ ٌ‪ َ ٦‬א ِ َ ــ‬


‫ّ‬
‫ات ا ِ ْ ـ ِ ‪ ،‬وا ـ ور ـ‬ ‫ـאدرٍ َ ـ َذ ِ‬ ‫َـ ِ‬ ‫َ ْ ـ ِ ُر َ َ ـ َ ْ ِ ـ ِ ا ِ ْ ـ ِ ِ ـ ا ِ ـ ِ ‪ ،‬و ـ‬
‫َ َْ ُ ُ َ ُ‬ ‫َّ َ َ ُ‬
‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫َ ــא ُ ـ َ ُ ـ َ ْ ـ ُ ورٍ ‪.‬‬
‫ْ ُ‬
‫َ ـ ُ ِإ َذا ِا ْ َ َ ـ َ ]ا ِ ْ ـ ُ ِ ـ ْ [ َذ ِـ َ‬
‫ـכ ا َ ِ ـ ِ ِإ َ ـ َ ِ ـ ٍ آَ َ ـ َ ُ ُ ُ ـ ُ ِ ـ ا َ ِ ـ ِ‬ ‫‪٧‬‬ ‫وِ‬
‫ّ‬ ‫َ‬ ‫ّ‬ ‫ّ‬ ‫َ‬
‫ـאق و َذا ُ ـ ُ א ِ ـ ٌ؛ و َ ـ ا א ِ ـ َ ـ ــא ُ ـ ـ ٍ‬
‫ـאق‪.‬‬ ‫ٍ‬ ‫ا َو ِل‬
‫َ َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ َ َ ُ َ‬ ‫َ ـ ُ َـ َ‬
‫ِِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ات َ א َ ـ ٌ ِא ْ ـ ‪َ ،‬و ُ ُ ُ َ ــא ـ ا َ ِّـ ِ ـ َ ٌ َ ـ َ َذا ـ َو َ ـ َ‬‫ات ا َ َ ـ ِ َذ ٌ‬ ‫َو َن َذ َ‬
‫ا َ ِ ـ ِ ‪ َ َ َ ،‬ـ َ ا َ ـ ُل ِ َ َא ُ ِ ِ َ ــא‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬
‫ّ‬
‫] َ אء ا َ ِ‬
‫اض[‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َ א ِ ُة‬
‫َ ُ َْ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫]ز َ א َ ـ ِ [‪ ِ َ ِ ،١٠‬ـ ِ أَ ـ ُ َכ َ‬
‫אن ُ ْ כـ َ‬ ‫ــא َ‬ ‫ـאء َ َ‬ ‫اض َ ُ ـ ُز ا َ َ ـ ُ‬ ‫ْ ـ ِ ي أَن ا َ ـ َ َ‬ ‫ِ‬ ‫ا ـ‬
‫‪٩‬‬ ‫‪٨‬‬

‫ـאن ا א ِ ـ أَ ً ــא‬‫ِ َــא ِع ا ا ِ ـ ِ ِ ـ ا ـ ِ‬ ‫ـאن ا َو ِل‪ َ َ ،‬ـ ِا َ ـ َ ِإ َ ـ ا ِ‬ ‫ا ـ ِ‬ ‫ا ُ ُ ـ ِد ِ ـ‬


‫َ‬ ‫ّ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ا ُ ُ ـ ِد ا ا ِ ـ ‪ ،‬وذ ِــכ ـ م ـ‬
‫‪١٢‬‬
‫َ ْ َ ِ ـ َ ا ـ ُء ِ ـ َ ا َ ـ َ ِم ا ا ِ ـ ِ ِإ َ ـ‬ ‫ـאز‪ ١١‬أَ ْن‬
‫َ َـ َ‬
‫ِّ َ َ َ َ ْ َ ُ َ ْ َ‬ ‫ّ‬ ‫ْ‬
‫ـאل]‪.[٢٨‬‬ ‫ْ ـ َ ِث ِإ َ ـ ا ُ ِّـ ِ ‪َ ،‬و ِإ ـ ُ ‪ َ ُ ١٣‬ـ ٌ‬ ‫ِا ْ ِ َ ـ ِ‬
‫ـאج ا ُ‬ ‫‪١٥‬‬

‫)ظ( و)ل( و)غ(‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ــא‬ ‫‪ (١٧ -١١‬و ا ـ ــאك ـ‬ ‫ل‪.‬‬


‫ل‬ ‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫)غ(‪ :‬ا ض‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫أ ــאب ـ ــא‪ ،‬ـ ا ر ـ )‪/٢‬‬ ‫(‪ :‬א ‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫)غ(‪. :‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪ (١٧‬و ــ ا ــ ي ــ ا ــ‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬إن‬ ‫‪٣‬‬
‫ــ دة ــ ق‬ ‫ــ )ف( و ــ‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ــאً‬ ‫ا ــא‬ ‫أ ا ــ وأ ــ‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٤‬‬
‫ــ ‪.‬‬ ‫ا ــאرة دون ا ــאرة إ ــ‬ ‫دون ا ــאرة إ ـ ‪ ،‬ـ ا ـ ‪،‬‬ ‫)ل( و)غ(‪ :‬כــ ا‪ ،‬و ــ ر‬ ‫ــ‬ ‫‪٥‬‬
‫)غ(‪ :‬אز أ אً‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫)‪.(٥١٥ -٥١١‬‬ ‫ــאرة إ ــ أن ــ ازي א ــאت‬ ‫ا‬
‫)غ(‪ :‬م ‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ــ )غ(‪ :‬ــ زا ــ ة ــ ذات‬ ‫‪٦‬‬ ‫ـ ـ ـ‬ ‫ـ ا‬ ‫ذכ ـ‬ ‫ـ‬
‫)ل(‪ :‬و ‪ ،‬و )غ(‪. :‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫א ــ ــ ‪.‬‬ ‫ــ‬ ‫ا‬ ‫ـ ا ـ د‪ ،‬ـ ا ر ـ )‪/٢‬‬ ‫ا‬
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ALLAH’I BİLMENİN İSPATI
Bu konunun meseleleri vardır:

Birinci Mesele [Cisimlerin Hudûsu]


5 Felsefecilerin görüşlerinin aksine cisimler muhdestir. Bu meselenin
çeşitli delilleri vardır.
Birinci Delil: Eğer cisim ezelî olsaydı [ezelde] ya sâkin ya da hareketli
[olurdu]. Halbuki bu iki ihtimal de geçersiz (bâtıl) olduğundan cisimle-
rin ebedî olduğu görüşü de geçersiz olur.
10 Meselenin [bu iki ihtimale] hasredilmesi açıktır. Çünkü cismin bir
mekânda olması gerekir. Eğer cisim bu mekâna yerleşik olursa sakin, baş-
ka bir mekâna intikal ederse hareketli demektir. Bizim görüşümüze göre
bu durum, şu sebeplerle cismin (ezelde) hareketli olmasını imkânsız kılar:
Birincisi, hareketin mahiyeti bir halden diğer hale intikaldir. Hareke-
15 tin bu mahiyeti hareketten önce başka bir şeyin bulunmasını gerektirir.
Halbuki ezel, başkası tarafından öncelenmenin imkânsızlığı demektir.
Dolayısıyla bu ikisinin bir arada olması imkânsızdır.
İkincisi, eğer ezelde hiçbir hareket ortaya çıkmadıysa tüm hareketlerin
bir başlangıcı (evveli) vardır.
20 Ortaya çıktıysa eğer başka bir şey tarafından öncelenmemişse o hare-
ketlerin ilkidir, başka bir şeyle öncelenmişse o zaman ezelî olan öncelen-
miş olur ki bu muhaldir.
Üçüncüsü, bütün bu hareketlerin her biri hâdis olursa bu
hareketler, evveli olmayan bir yoklukla öncelenmiş olurlar-
25 dı. Dolayısıyla bu yoklukların tamamı ezelde toplanmış olurdu.
‫אب ا א ِ ُ‬‫ا َ ُ‬
‫אت ا ِ ْ ِ ِא א ِ ِ‬
‫ِ ِإ ْ ِ‬
‫َ‬
‫َو ِ ِ َ َ א ِ ُ‬

‫وث ا َ ْ َ ِאم[‬
‫] ُ ُ ُ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ُو َ‬
‫َ ِ َ ِ ]‪[٢‬؛ َ َא ُو ُ ٌه‪:‬‬ ‫ِ َ ًא ِ ْ َ‬ ‫]‪[١‬‬
‫ا َْ َ ُ‬
‫אم ُ ْ َ َ ٌ‬ ‫‪٥‬‬

‫אن ] ِ ــ ا َ َز ِل[‪ِ ] ٣‬إ ــא أَ ْن َ ُכــ َن[‪:٤‬‬ ‫ــכ َ‬‫ِ ْ ــ ُ أَ َز ِ ــא؛ َ َ‬ ‫ا ُ ــ ُ ا ُو َــ ‪َ :١‬ــ ‪َ ٢‬כ َ‬
‫אن ا‬
‫ِ ــ َ ِن‪َ َ ،‬ــ َ ا َ ــ ُل َِכ ِــ ِ أَ َز ِ ــא]‪.[٣‬‬ ‫אن َא‬‫ــאכ ًא أَو َ ــ ِ ًכא‪ ،‬وا ِ ــ ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫َ ْ َ‬ ‫ُ َ ّ‬ ‫َ‬
‫أ ــא ا َ ْ ـ ُ َ َא ــ ٌ ؛ ِ َن ا ِ ْ ـ َ َ ُ ـ َوأَ ْن َ ُכــ َن َ א ِ ـ ّ ً ِ ـ َ ِّ ـ ٍ ‪ َ ،٥‬ـ ِْن َכ َ‬
‫אن‬
‫אن ]ا ِ ْ ـ [‪ ِّ َ َ ُ ٦‬ـ ً ‪ِ ٧‬إ َـ َ ِ ـ ٍ آَ َ ـ َ ُ ـ َ ا ُ َ َ ـ ِ ُك]‪[٤‬؛‬ ‫ـאכ ُ ‪َ ،‬وإ ِْن َכ َ‬‫ـ ِ ا ِـِ َ ـ ا ـ ِ‬
‫ُ َ‬ ‫ُْ َ‬
‫ّ‬ ‫َ‬ ‫ّ‬ ‫ُ‬
‫َو ِإ َ ــא ُ َــא‪ِ :‬إ ـ ُ َ ْ َ ِ ـ ُ َכ ـ ِن ا ِ ْ ـ ِ ُ َ َ ـ ِ ًכא ] ِ ـ ا َ َز ِل[ ِ ُ ُ ـ ٍه‪:‬‬
‫‪١١‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪٨‬‬
‫‪١٠‬‬
‫ّ‬
‫ـאل ِ ـ ْ َ א َـ ٍ ِإ َـ َ א َـ ٍ ‪َ ،‬و َ ـ ِ ِه ا َ א ِ ـ ُ َ ْ َ ِ َכ ْ َ َ א‬ ‫أَ َ ُ َ ــא‪ :‬أَن َ א ِ ـ َ ا َ َ َכـ ِ ا ِ ِ َ ـ ُ‬
‫אل]‪.[٥‬‬ ‫ـאر ٌة َ ـ ْ َ ْ ـ ِ ا َ ْ ـ ُ َ ِ ‪ِ ١٢‬א َ ْ ِ ‪َ ،‬وا َ ْ ـ ُ ‪ َ ُ َ َ ١٣‬א ُ َ ٌ‬ ‫ِ‬
‫َ ْ ـ ُ َ ً ِא َ ْ ـ ِ ‪َ ،‬وا َ َز ُل َ ـ َ‬
‫אت‪ُ ِ َ ،‬כ ِّ َ א أَو ٌل‪.١٦‬‬ ‫َכ ِ‬ ‫ا א ِ ‪ :١٤‬إ ِْن َ َ ْ ُ ْ ‪ ِ ١٥‬ا َز ِل ء ِ ا‬
‫َ َ ْ ٌ َ ََ‬ ‫ْ‬
‫‪١٩‬‬
‫אن‬
‫אت‪َ ،‬وإ ِْن َכ َ‬ ‫ـ ً א ِ َ ـ ٍء آَ َ ـ ‪ َ ١٨‬ـ أو ُل ا ـ َכ ِ‬ ‫َوإ ِْن َ َ ـ َ ‪ :١٧‬ـ ِن ـ כـ‬
‫َ َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ ْ َ ْ َ ُ ْ َْ ُ‬
‫אن ا َ َز ُل‪ ْ َ ٢٠‬ـ ُ ً א ِ َ ـ ِ ِه‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل]‪.[٦‬‬ ‫َ ْ ـ ُ ً א ِ َ ـ ْ ٍء آ َ ـ َ َכ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫אت ِإ َذا َכא َــ ْ َ ِאد َــ ً َכא َــ ْ‬ ‫ــכ ا ــ َכ ِ‬ ‫ا َא ِــ ُ ‪ :‬إِن ُכ َوا ِ ــ ٍ ِ ــ ْ ِ ْ َ‬
‫‪٢٣‬‬ ‫‪٢٢‬‬ ‫‪٢١‬‬
‫َ َ‬
‫ــאت ِ َ ْ ــ ِ َ א ُ ْ َ ِ َ ــ ٌ ِ ــ ا َ َز ِل‪،‬‬ ‫ــכ ا َ َ َ ُ‬ ‫َ ْ ــ ُ َ ً ِ َ ــ َ ٍم َ أَو َل َــ ُ ‪َ ْ ِ َ ،‬‬

‫כ ا כ أول‬ ‫)غ(‪] :‬כא‬ ‫‪١٨‬‬ ‫‪.‬‬ ‫ا‬


‫)ف(‪ :‬כ‬ ‫‪٩‬‬ ‫ول‪.‬‬
‫)ل( و)غ( و)ك(‪ :‬ا ول‬ ‫‪١‬‬
‫َ‬
‫כאت ا [‪.‬‬ ‫ا כאت‪ ،‬כ ن‬ ‫כ ً‪.‬‬ ‫אم‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)غ(‪ :‬أ ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫אإ‬ ‫)غ(‬ ‫‪١٩‬‬ ‫)ل(‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫(‪ .‬و‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫ا אب‬ ‫ا א‬ ‫ا‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)غ( و)ا‬ ‫‪١٢‬‬ ‫כאً‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا ول إ א אכ אً أو‬
‫ا ا ‪.‬‬ ‫ِ (‪.‬‬ ‫و ‪) :‬ف(‪) :‬ا‬ ‫(‪ .‬وأ א )ل(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٤‬‬
‫)ل( و)ظ(‪ :‬ا ز ‪.‬‬ ‫‪٢٠‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬א‬ ‫‪١٣‬‬ ‫أز אً כאن ا زل‬ ‫כאن ا‬
‫)ل(‪ :‬א א‪.‬‬ ‫‪٢١‬‬ ‫)ل(‪ :‬א א‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫כאً‪.‬‬ ‫إ א אכ אً أو‬
‫)ظ(‪ :‬وا ٍة‬ ‫‪٢٢‬‬ ‫‪ .‬و )غ(‪ :‬أ‬ ‫)ل(‪ :‬إ‬ ‫‪١٥‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا ‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫)ل(‪ :‬إن כא ‪.‬‬ ‫‪٢٣‬‬ ‫‪.‬‬ ‫إن‬ ‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬
‫)غ(‪ّ :‬أول و ا ‪.‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫ً‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬وإن‬ ‫‪١٧‬‬ ‫כאً‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬כ‬ ‫‪٨‬‬
72 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Eğer mevcûdattan tek bir şey onlarla (ademlerle) beraber bulunursa bu


önce gelenin sonra gelenle beraber olması demektir ki bu muhaldir. Eğer
mevcûdattan hiç bir şey onlarla beraber bulunmazsa o zaman bütün hare-
ketlerin evveli olur ki zaten amaçlanan netice de budur.
5 Bizim görüşümüze göre bu durum cisimlerin ezelde sakin olmasını im-
kânsız kılar. Çünkü biz, sükûnun vücûdî bir sıfat olduğunu delillendirdik.
Bizim görüşümüze göre sükûn ezelî olsaydı bu durum onun zevâlini de
imkânsız kılardı. Halbuki onun zevâli imkânsız değildir. O zaman o ezelî
de değildir.
10 Bu Mülâzemetin Beyanı: Eğer ezelî olan vâcip li-zâtihî olursa onun yok-
luğu imkânsız olur. Eğer mümkün li-zâtihî olursa [onun oluşu] devr ve
teselsülü kesmesi için vâcip li-zâtihî olan bir müessire muhtaçtır. Bu [ezelî]
müessirin fâil-i muhtâr olması imkânsızdır. Çünkü fâil-i muhtar niyet ve
ihtiyar vasıtasıyla eyler. Bu şekilde olanların tamamının fiili muhdes olur.
15 Öyle ise ezelînin varlığının fâil-i muhtarın fiili olması imkânsızdır.
Eğer bu müessir [eylemeye] li-zâtihî mûcib olur ve onun tesiri bir şarta
dayanmazsa, bu illetin devamının vücûbu, bu eserin devamının vücûbunu
gerekli kılar.
Eğer bir şarta dayanıyorsa bu şartın, zâtı gereği vâcip ve zâtı gereği mu-
20 cip olması gerekir ki bunun delili daha evvel zikredilmişti. Şu halde illet
ve onun tesir şartı zâtı gereği vâcip olunca mâlûlün devamı da vâcip olur.
Böylece sükûnun ezelî olması durumunda zevâlinin imkânsız olacağı ispat-
lanmış oldu.
Bizim görüşümüze göre onun zevâli imkânsız değildir. Çünkü cisimler
25 birbirinin benzeridir. Böyle olunca cismin mekânından çıkması mümkün
olur. Öyle ise bu sükûnun zevâli mümkün olur.
Yine bizim görüşümüze göre cisimler; cisimlik, hacimlik ve yön-
lere uzamaları bakımından benzerlikleri sebebiyle birbirine benzer-
dir. Mahiyetlerinin cüzleri bakımından herhangi bir konuda (ci-
30 simlerin) bir kısmı diğerine muhalif değilse benzerlik sabit olur.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪73‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ‪١‬‬ ‫ِ‬


‫ـ ُ ق‪َ ،‬و ُ ـ َ‬ ‫َ ـ ِْن َ َ ـ َ َ َ َ ــא َ ـ ْ ٌء ـ َ ا َ ْ ُ ـ َدات َ ـ ِ َم َכ ـ ْ ُن ا ــא ِ ُ َ אرِ ًــא ْ َ‬
‫אت أو ٌل‪،‬‬ ‫ـ َכ ِ‬ ‫אن ِـ ُ‬
‫ـכ ّ ِ ا‬ ‫ـ د ِ‬
‫ات‪َ ٢‬כ َ‬ ‫ِ‬
‫ـאل ]‪َ ،[ ٥‬وإ ِْن َـ ْ َ ْ ُ ـ ْ َ َ َ ــא َ ـ ْ ٌء ـ َ ا َ ُ َ‬ ‫ُ َـ ٌ‬
‫أ‬
‫َ َ‬
‫َو ُ ـ َ ا َ ْ ُ ـ ُب‪.٣‬‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫َو ِإ َ ــא ُ ْ َــא‪ِ :‬إ ـ ُ َ ْ َ ِ ـ ُ َכ ـ‬
‫َ ـ أَن‬ ‫ُن ا َ ْ َ ــאم َ ــאכ َ ً ـ ا َ َز ِل؛ َ ــא َ ـ ْ َد ْ َــא َ‬
‫‪٤‬‬

‫ِ‬
‫َْ َـُ‬ ‫אن أَ َز ِ ــא َ ِ ْ َ َـ َ َز َوا ُـ ‪َ ،‬و َ‬
‫ـכ ُن َـ َכ َ‬
‫ُل‪ َ :‬ـ َ ا ا ـ ُ‬ ‫ـכ َن ِ َ ـ ٌ َ ْ ُ ـ َدةٌ؛ َ َ ُ ـ‬ ‫ا ـ ُ‬ ‫‪٥‬‬

‫َز َوا ُ ـ ُ ‪ َ ،‬ـ َ َ ُכ ـ ُن أَ َز ِ ــא]‪.[٧‬‬

‫אن‬
‫َ َ ُ ـ ُ ‪َ ،‬وإ ِْن َכ َ‬ ‫ِ‬ ‫אن َوا ِ ــא ِ َ ا ِ ـ ِ َو َ ـ َ أَ ْن‬ ‫َ َ ــא ُن ا ُ َ َز َ ـ ِ ‪ :٥‬أَن ا َزِ ِ ـ إ ِْن َכ َ‬
‫َْ َـَ‬ ‫ً‬
‫ورِ َوا َ ْ ُ ــ ِ ‪،‬‬ ‫ً ــא ِ ــ‬ ‫ُ ْ ِכ ًــא ِ َ ا ِــ ِ ا ْ َ َ ــ َ ]ا َכــ ْ ُن[‪ِ ٦‬إ َــ ا ُ َ ِّــ ِ ا َ ا ِ ــ ِ ِ َ ا ِــ ِ َ ْ‬
‫ــאر ِإ ــא ْ ـ ُ ِ ا ِ ـ َ ِ‬
‫َ َ َ َ َ َ‬ ‫ـאرا؛ ِ َن ا َ א ِ ـ َ ا ُ ْ‬ ‫ِ‬ ‫ِ َ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ا ُ َ ّـ ُ َ ْ َ ـ ُ أ ْن َ ُכـ َن َ א ـ ً ُ ْ َـ ً‬ ‫َو َذ ِـ َ‬
‫َ َز ِ ـ َ ْ َ ِ ـ ُ أَ ْن َ ُכ ـ َن‬ ‫אن ِ ْ ُ ـ ُ ُ ْ َ ًــא؛ َ א‬ ‫ـכ َכ َ‬ ‫אن َכ َ ِـ َ‬‫ا َ ْ ـ ِ َوا ِ ِ َ ــאرِ ‪َ ،‬و ُכ َ ـ ْ َכ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِ ْ ـ ً ِ ْ َ א ِ ـ ِ ا ُ ْ َــאرِ ‪.٧‬‬

‫َ ـ ٍط‪َ ،‬ـ ِ َم‬ ‫ُـ ٍف َ َ ـ‬ ‫ِ ــא ِ َ ا ِـ ِ ‪ َ ،‬ـ ِْن َכ َ ْ ِ‬


‫אن َ ـ ُ ُه َ ـ َ َ‬ ‫وإِن כאن ذ ِــכ ا ِـ‬
‫ْ‬ ‫َ ْ َ َ َ َ َُُّ ُ ً‬
‫ـכ ا َ َـ ِ ‪.‬‬ ‫ـכ ا ِ ـ ِ ُو ُ ـ ُب َد َو ِام َذ ِـ َ‬ ‫ِ ـ ْ ُو ُ ـ ِب َد َو ِام ِ ْ ـ َ‬
‫ط َ ُـ َوأَ ْن َ ُכـ َن َوا ِ ــא ِ َ ا ِـ ِ و ُ ِ ــא‬
‫ً‬ ‫ً‬ ‫ـכ ا ـ ْ ُ‬ ‫َ ـ َ ـ ْ ٍط‪ِ َ َ ،‬ـ َ‬ ‫אن َ ُ ً ــא َ‬ ‫َوإ ِْن َכ َ‬
‫ط َ ْ ِ ِ َ ــא َوا ِ ــא‬
‫ً‬ ‫]ذ ْכــ ُ ُه[‪َ ،٩‬و ِ َ ِ ــ ٍ َ ُכــ ُن ا ِ ــ ُ‪َ ١٠‬و َ ــ ْ ُ‬
‫ــ َ ِ‬
‫َ َ‬
‫ِ َ ا ِــ ِ ‪ِ ٨‬א ِ ــ ِ ا ــ ِ ي‬ ‫‪١٥‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬
‫אن أَ َز ــא َ ْ َ َ ـ َ َز َوا ُ ـ ُ ‪.‬‬
‫ـכ َن َ ـ َכ َ‬‫َ ْ ُ ـ ِل‪ َ َ َ ،‬ـ َ أَن َ ـ َ ا ا ـ ُ‬ ‫دو ُام ا‬ ‫ِ ِ ِ‬
‫َا ـ ‪ َ َ َ ،‬ـ َ َ‬
‫אن َכ َ ِ َ‬‫ــאم ُ َ َ א ِ َ ــ ٌ‪َ ،‬و َ َــ َכ َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫אن‬
‫ــכ َכ َ‬ ‫َو ِإ َ ــא ُ ْ َــא‪ :‬إ ــ ُ َ َ ْ َ ــ ُ َز َوا ُــ ُ ؛ َن ا َ ْ َ َ‬
‫ال]‪.[٨‬‬ ‫אن َذ ِ َכ ا ُכ ُن א ِ َ ا و ِ‬ ‫אن َכ َ ِ َכ َכ َ‬
‫وج َ َ ِّ ِ ِه‪َ ،١١‬و َ َ َכ َ‬ ‫ا ِ ْ ُ َא ِ َ ا ُ ُ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ـאم ُ َ َ א ِ َ ـ ٌ ِ َ َ ــא ُ َ َ א ِ َ ـ ٌ ِ ـ ا ِ ْ ـ ِ ِ َوا َ ْ ِ ـ ِ َوا ِ ِ ـ َ ِاد ِ ـ‬
‫َو ِإ َ ــא ُ ْ َــא‪ :‬إِن ا َ ْ َ ـ َ‬
‫ـאت‪ َ ،‬ـ ِْن َـ ُ َ א ِـ ْ َ ْ ُ َ ــא َ ْ ً ــא ِ ـ ] َ ـ ٍء ِ [‪ ١٢‬أَ ْ ـ َ ِاء ا َ א ِ ِ َ َ ـ ْ َ َ ا َ א ُ ُ ‪،‬‬ ‫ا ِ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫َ‬ ‫ْ‬
‫ا ــ ‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬وذ כ א‪.‬‬ ‫‪٤‬‬ ‫ـ (‪ ،‬و ـ )ف(‪:‬‬ ‫ـ )ظ( و)ا‬ ‫‪١‬‬
‫‪) :‬ف(‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫ا ــ دات‪.‬‬
‫)ل(‪. :‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــ (‪ ،‬و ــ‬ ‫ــ )ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل( و)ك(‪ :‬ا ‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫אرٍ ‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬א ٍ‬ ‫‪٧‬‬ ‫)ف( و)ك(‪ :‬ا ــ دات‪.‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ا ــ‬ ‫ــאً‬ ‫ــ )ل( و)ك(‪ :‬و‬ ‫‪٨‬‬ ‫אرن א ر ‪.(٣٣ /١) ،‬‬ ‫‪٣‬‬
74 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Eğer muhalif ise ortaklığın kendisiyle olduğu şey, ki o cismiyyetin tamamı-


dır, farklılığın kendisiyle olduğu şeyden ayrıdır.
Şu halde bizim görüşümüze göre, ortaklığın kendisiyle olduğu şey ma-
hal, farklılığın kendisiyle olduğu şey ise mahalle yerleşen olursa bu durum,
5 mahiyetin tamamında zâtların -ki onlar cisimlerdir- benzerliğini gerektirir.
Şu kadar var ki burada farklı bir araz kâim ise bu bizim iddiamıza zarar
vermez.
Fakat ortaklığın kendisiyle olduğu şeyin mahalle yerleşen, farklılığın
kendisiyle olduğu şeyin ise mahal olması muhaldir. Çünkü farklılığın ken-
10 disiyle olduğu şey, kendisinde hacim ve boyut olursa (bu durumda) cismiy-
yetin mahalli, cismiyyetin kendisi olur ki bu muhaldir. Eğer gerçekte hacmi
olmaz ve bir mekânla tahsis edilmezse (bu durumda) mekânda bulunanın
mekânda bulunmayana yerleşmesi gerekir ki bu da muhaldir.
Fakat bu iki itibardan biri diğerine yerleşmez ve öbürü de ona mahal
15 olmazsa işte o zaman, ortaklığın kendisiyle olduğu şeyler, farklılık yönlerin-
den hâlî olarak kendi nefisleriyle kâim zâtlar olurlar. Böylece sabit oldu ki
cisimler birbirine benzerdir.
Bu durum sabit olunca şu sonuca varırız. Bazı cisimlerin yerlerinden
ayrıldığı doğru olduğuna göre o halde [iki benzerden biri hakkındaki hük-
20 mün diğeri için de geçerliliğine binaen] hepsinin yerinden ayrılmasını doğ-
ru olması gerekir. Ayrıca [cisimlerin] yerlerinden ayrılmalarının takdiriyle
bu sükûn da bâtıl olur. Zira muayyen bir sükûnun, bu mekânda bu mu-
ayyen husûlden başka bir mânası yoktur. Bu oluş (husûl) sürekli olmazsa
bu sükûnun da sürekli olmaması gerekir. Böylece sabit oldu ki sükûn ezelî
25 olsaydı yok olmazdı. Yok olduğu sabit olduğuna göre sükûnun ezelî olma-
ması gerekir.
Sonuç itibariyle sabit oldu ki cisim ezelî olsaydı ezelde ya hareketli ya
da sâkin olurdu. Halbuki her iki ihtimalin yanlışlığı da sabit oldu. O halde
cismin ezelî olması imkânsızdır.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪75‬‬

‫‪-‬و ُ ـ َ ُ ُ ـ ُم‪ ١‬ا ِ ْ ـ ِ ِ ‪َ ُ -‬א ِ ـ ِ َ ــא‬


‫ـאر َכ ُ َ‬
‫ِ‬ ‫ِِ‬
‫َوإ ِْن َ َ َ ـ ْ َ ـ ه ا ُ َ א َ َ ـ ُ‪ َ َ ،‬ــא ِ ـ ا ُ َ ـ َ‬
‫ٌ‬
‫ِ ـ ِ ا ُ َ א َ َ ـ ُ‪.‬‬

‫َ א َ َ ـ ُ َ ــא ‪ َ َ ،‬ـ َ ا‬ ‫ِ‬


‫ً‪َ ،‬و َ ــא ِـ ا ُ‬ ‫ـאر َכ ُ َ َ ـ‬ ‫ِ‬
‫אن[ َ ــא ِـ ا ُ َ ـ َ‬ ‫َو ِ ْ ـ َ َ ـ َ ا َ ُ ـ ُل‪ :‬إ ِْن َ‬
‫]כ َ‬
‫‪٣‬‬ ‫‪٢‬‬

‫ِ ـ ِ ‪ِ ،‬إ أَ ـ ُ َ א َ ـ ْ‬ ‫ِـ َ ـ ِ‬
‫ـאم ا َ א‬ ‫َ‬ ‫ـאم‪ َ َ ُ -‬א ِ َ ـ ً‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ْ َ ـ َכـ َن ا ـ َوات ‪-‬ا ـ ـ َ ا َ ْ َ ـ ُ‬
‫ِ‬
‫ـכ َ َ ُ َــא ] ِ ـ َ ِ َــא[‪.٤‬‬ ‫اض ُ َ ِ َ ـ ٌ َو َذ ِـ َ‬ ‫ِ َ ــא أَ ْ ـ َ ٌ‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫ـאل؛ ِ َن ــא ِ ـ ِ‬ ‫ـאر َכ ُ َ ــא َو َ ــא ِ ـ ِ ا ُ َ א َ َ ـ ُ َ َ ـ ‪ َ َ ،‬ـ َ ا ُ َ ـ ٌ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫אن َ ــא ِ ـ ا ُ َ ـ َ‬ ‫َ ـ ِْن‪َ ٥‬כ َ‬
‫ِ ِ ِ‬ ‫ــא و َذا ِ ــא ِ ـ ا ِ ـ ِ‬ ‫אن ِ ـ َ ْ ِ ـ ِ‬
‫אن َ َ ـ ا ْ ـ َ ْ ـ َ‬ ‫ـאت‪َ ،‬כ َ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ ً َ ً‬ ‫ا ُ َ א َ َ ـ ُ إ ِْن َכ َ‬
‫ـאل‪َ .‬وإ ِْن َـ َ ُכـ ْ َ ْ ً ــא َو َ ُ ْ َ ــא ِא َ ِ ـ ِ أَ ْ ـ ً ‪َ ،‬ـ ِ َم أَ ْن َ ُכـ َن‬
‫ّ‬ ‫ْ‬ ‫ا ِ ْ ـ ِ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـכ‪ َ ُ ٦‬ـ ٌ‬
‫ـאل‪.‬‬ ‫ا َ א ِ ـ ُ ِ ـ ا َ ِّ ـ ِ َ ــא ِ َ ــא َ ُ ُ ـ َل َـ ُ ِ ـ ا َ ِّ ـ ِ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬
‫وأَ ــא إ ِْن َ ـ ُכـ أَ ـ ُ َ ـ ِ ا ِ ِ אر ـ ِ ــא ِ ـ ا َ َ ـ ِ و َ ‪ ٧‬ـ َ ـ ‪ ِ َ ِ َ ،‬ـ ٍ‬
‫ُ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ َ‬ ‫ْ َ ْ َ َ‬ ‫َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ـאت؛ َ َ ـ َ أَن‬ ‫ـאت ا ِ ْ ِ َ َ ـ ِ‬ ‫ُכـ ُن ــא ِـ ِ ا َ ــאر َכ ُ َذوا ًــא َ א ِ ـ ً ِ َ ْ ُ ِ ـ א َ א ِ ـ ً ـ ِ ـ ِ‬


‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ـאم ُ َ َ א ِ َ ـ ٌ‪.‬‬
‫ا َ ْ َـ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫وج َ ْ ـ ا َ ْ َ ــאم َ ـ ْ َ ِّ ـ ِ ه‪َ ،‬و َ ـ َ‬ ‫َو ِإ َذا َ َ ـ َ َ ـ َ ا ]‪ ُ َ َ [ ٥‬ـ ُل‪ َ :‬ــא َ ـ ُ ـ ُ ُ‬
‫ب‬

‫ـאء َ َ ـ أَن ُ ْכـ أَ َ ـ ِ ا ِ ْ َ ـ ِ ُ ْכـ ِ ْ َ ـ ِ [‪،٨‬‬ ‫ِ‬


‫ـכ ّ ِ َ ـ ْ َ ِّـ ِ ه‪َ ِ ] ،‬ـ ً‬ ‫أَن َ ـ ُ ـ ُ ُ‬
‫وج ا ـ ُ‬ ‫ِ‬
‫ٌ‬ ‫َ‬
‫ـכ ِن ا ُ َ ـ ِ‬ ‫ـכ ُن؛ ِ َ ـ ُ َ َ ْ َـ ِ ْ ـ ُ‬ ‫ـכ ا ـ ُ‬ ‫َو ِ َ ْ ِ ـ ِ ُ ُ و ِ ـ ِ َ ـ ْ َ ِّـ ِ ِه َ َ ـ ْ َ َـ َ َذ ِـ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـכ ا ُ ُ ـ ُل‪َ ،‬و َ ـ َ ‪ ٩‬أَ ْن‬ ‫ـכ ا َ ِّـ ِ ‪ َ ،‬ـ ِ َذا َـ ْ َ ْ ـ َ َذ ِـ َ‬ ‫ـכ ا ُ ُ ـ ُل ا ُ َ ـ ُ ِ ـ َذ ِـ َ‬ ‫ِإ َذ ِـ َ‬
‫אن أَ َز ِ ــא َ َ ــא َز َال‪َ ،‬و َ ـ أَ ـ ‪َ ١٠‬ز َال؛‬‫ـכ َن َـ َכ َ‬ ‫ـכ ُن‪ َ َ ،‬ـ ْ َ َ ـ َ أَن ا ـ ُ‬ ‫ـכ ا ـ ُ‬‫َ َ ْ َ ـ َذ ِـ َ‬
‫َ َ َ ـ َ أَ َن َ َ ُכـ َن أَ َز ِ ــא‪.‬‬

‫אن‪ ِ ١١‬ــ ا َ َز ِل ِإ ــא أَ ْن َ ُכــ َن ُ َ َ ــ ِ ًכא َو ِإ ــא‬ ‫אن أَ َز ِ ــא‪َ َ ،‬‬


‫ــכ َ‬ ‫َכ َ‬ ‫َ َ ــ َ أَن ا ِ ْ ــ َــ‬
‫ّ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ ْ ــ َ ِ ؛ َ ْ َ ِ ــ ُ َכ ُــ ُ ‪ ١٣‬أَ َز ِ ــא]‪.[٩‬‬ ‫ــאد ا‬ ‫ِ ‪١٢‬‬
‫َ ــאכ ًא ‪َ ،‬و َ َ ــ َ َ َ ُ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ل(‪ :‬و ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫عع‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١‬‬
‫ــ )ل(‪ :‬أن ا ــ ــ כאن أز ــא‬ ‫‪١٢‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫)ل(‪ :‬إن‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ כאً‪.‬‬ ‫ــכאن إ ــא ــאכ אً أو‬ ‫)ل(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫)ل(‪ :‬أن כ ن‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫)ل(‪ :‬م‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪) :‬ف(‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)ل(‪. :‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ل(‪ :‬وإن‪ ،‬و )ك(‪ :‬و ‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
76 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Cismin kadîm olduğu görüşünde olanlar şöyle delil getirdiler: Allah


Teâlâ’nın âlemin yaratıcısı olması hususunda gerekli olan şeylerin tamamı
ezelde bulunmaktadır. Bu böyle oldukça âlemin de Allah Teâlâ’dan sonra
olmaması gerekir.
5 Birinci [Delilin] Beyanı: Eğer böyle olmasaydı bu itibarın hudûsu başka
bir muhdise ihtiyaç duyardı ve böylece başta söylenmiş olan kelâma dönül-
müş olurdu ki bu teselsülü gerektirir.
İkinci [Delilin] Beyanı: Müessir olmada gerekli olan şeylerin tümü bu-
lununca eserin O’ndan (müessirden) sonraya kalması imkânsız olur. Çün-
10 kü bu sonraya kalmanın [imkânsız olduğu halde] husûlü mümkün olursa,
belli vaktin vukua -bu vuku zâit bir şey sebebiyle olduğu takdirde- ihtisası
meydana çıkar. Bu da sonuçta “Yüce Allah’a [müessiriyette] gerekli olan
şeylerin tamamının ezelde bulunması gerekir.” şeklindeki sözümüzü çürü-
tür; zâit olan bir şey sebebiyle olmadığı takdirde, varlık ve yokluk durumu
15 eşit olan mümkünün bir muraccih olmaksızın tercihini gerektirir. Bu da
sonuçta yaratıcının yokluğunu gerektirir ki bu muhaldir.
Bu görüşe şöyle cevap verilir: Eğer sizin görüşünüz doğru olsaydı Bârî
Teâlâ devam ettiği müddetçe bütün mevcûdatın da devam etmesi gerekir-
di. Ve âlemde değişen hiçbir şey bulunmaması gerekirdi. Bu görüşün bâtıl
20 olması sizin görüşünüzün de bâtıl olmasını gerekli kılar.

İkinci Mesele [Yaratan’ı İspat Metodları]


Yaratıcıyı bilmenin ispatı hakkındadır.
Bil ki Yüce Yaratan’ın varlığı ya imkân ya da hudûs ile delillendirilir. Bu
her iki takdir ya zâtlarda ya da sıfatlarda uygulanır. Bunun dört yolu vardır:
25 Birinci Yol: Zâtların İmkânı.
Şöyle deriz: Mevcudun varlığında şüphe yoktur. Bu mevcut vâcip li-zâtihî
olursa bu zaten bizim kastımızdır. Mevcut, mümkün li-zâtihî olursa zâtının
bir müessirden olması gerekir. Bu müessir, vâcip li-zâtihî olursa bu, bizim
maksadımızdır. Eğer mümkün li-zâtihî olursa onun bir müessiri vardır.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪77‬‬

‫ِ َ َ א َ ُ ِ اً‬ ‫ـאم‪ِ ٢‬ـ َ ْن َ א ُـ ا]‪ُ :[١٠‬כ ــא َ ـ ِ ـ ِ‬ ‫ِا ـ ا َ א ِ ُـ َن‪ ِ ِ ١‬ـ َ ِم ا َ ـ ِ‬


‫َכ ْ‬ ‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ‬ ‫َْ‬
‫َ ِ ا ِ َ َא َ ‪.‬‬ ‫ـ ا א‬ ‫אن َ א ِ ـ ً ِ ـ ا َز ِل‪ ،‬و ـ כאن כ ِــכ ـ ِ م أَن‬ ‫ِ ْ َ א َـ َכ َ‬
‫َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ْ َ ََ َ َ َ َ ُ‬
‫ـכ ا ِ ِ ــאرِ ِإ َ ـ ُ ْ ـ ِ ٍث‬ ‫وث َذ ِـ َ‬ ‫ـכ َ ْ َ َ ـ َ ُ ـ ُ ُ‬ ‫َ َ ــא ُن ا َو ِل ‪ :‬أَ ـ َ ـ َ ـ ْ َ ُכ ـ ْ َכ َ ِـ َ‬
‫‪٣‬‬
‫َ‬
‫ـכ َ ُم ا َو ُل ِ ـ ِ ‪َ ،‬و َ ْ ـ َ ُم‪ ٤‬ا َ ْ ُ ـ ُ ‪.‬‬
‫آَ َ ـ َ ‪َ ،‬و َ ُ ـ ُد ا ـ َ‬
‫َ ــא ُن‪ ٥‬ا א ِ ـ ‪ :٦‬أَ ـ ُ ــא َ َ ـ َ ُכ َ ــא َ ُ ـ ِ ـ ُ ِ ـ ا ُ َ ِّ ِ ـ ِ ِا ْ َ َ ـ َ َ َ ـ ُ ا َ َ ـ ِ‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫ـאص ا َ ْ ـ ِ ا ُ َ ـ ِ‬ ‫ـ ُل َ ـ َ ا ا َ ـ ِ ] ِ ــא[ ‪َ ،‬כ َ ِ ِ‬ ‫َ‬
‫אن ا ْ َ ـ ُ‬ ‫َ ْ ـ ُ ‪ِ ،‬إ ْذ َ ـ ْ أ ْ ُכ ـ ُ ُ‬
‫‪٧‬‬
‫َُْ ً‬
‫אن ِ َ ْ ــ ٍ َزا ِــ ٍ ‪ َ َ ،‬ــ َ ا َ ْ ــ َ ُح ِ ــ َ ْ ِ َــא‪» :‬إِن ُכ َ ــא َ ُــ ِ ــ ُ ] ِ ــ‬ ‫ِא ُ ُــ ِع‪ :‬إ ِْن َכ َ‬
‫אن َ ِ َ ْ ــ ٍ َزا ِــ ٍ ‪َ ،‬ــ ِ َم ُر ْ َ ــא ُن ا ُ ْ ِכــ ِ‬ ‫אن َ א ِ ــ ً ِ ــ ا َ َز ِل«‪َ ،‬وإ ِْن َכ َ‬ ‫ا ُ َ ِ ِ ــ ِ [‪َ ٨‬כ َ‬
‫ــאل‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ــאوي َ ِ ُ َ ِ ّ ــ ٍ ‪َ ،‬و َذ ِ َ‬ ‫ا َ ِ‬
‫ُ َ ٌ‬ ‫ــכ ُ ــ ُ َ ْ ــ َ ا א ــ ِ ‪َ .‬و ُ ــ َ‬ ‫ُ َ‬
‫ات‪ِ ١٠‬ـ َ َو ِام ا ــאرِ ي‪،‬‬ ‫ـ د ِ‬
‫ُ َ‬
‫ِ‬
‫اب‪ :‬أ ـ ُ َـ ْ َ ـ َ ــא َذ َכ ْ ُـ َـ ِ َم َد َو ُام َ ـ ِ ا َ ْ‬
‫‪٩‬‬ ‫َ‬
‫َوا َ ـ َ ُ‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬
‫אن َذ ِـ َ‬
‫ـכ َא ِ ـ ً ‪ َ ،‬ـ ِ َم‬ ‫ــא َכ َ‬ ‫ات‪َ ،١١‬و َ‬ ‫ـ َ ِ ـ ا א َـ ِ َ ـ ء ِ ـ ا ّ ـ ِ‬
‫ّ َ‬ ‫ْ ٌ‬ ‫َ‬
‫َ‬
‫َ َ َ ـ َ أن َ َ ْ ُ‬
‫ُ ـ َ ُن َ ِ ُכـ ]‪.[١١‬‬
‫ْ‬
‫ُ ‪ُ ُ ]١٢‬ق ِإ ْ ِ‬
‫אت ا َ א ِ ِ [‬ ‫ا ََ ُ ا אِ‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ‬
‫אت ا ِ ِ ِא א ِ ِ‬
‫ِ ِإ ْ ِ‬
‫َ‬
‫אن أَو ِא ـ ُ ِ‬
‫وث‪َ ،‬و َ َ ـ‬ ‫ِا َ ـ أَ ـ ِإ ــא أَ ْن ـ َ َ ل َ ـ و ـ ِد ا א ِـ َ א َـ ِא ِ ـ َ ِ‬
‫ُ‬ ‫ـכ ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ُ ُ‬ ‫َ‬ ‫ُْ‬ ‫ْ ُ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـאت]‪ َ َ ،[١٢‬ـ ِ ِه ُـ ٌق أَر َ َ ـ ٌ]‪:[١٣‬‬


‫ات أَو ِ ـ ا ِ َ ـ ِ‬ ‫ِ]כ َ [‪ ١٣‬ا ْ ِ ـ ِ ‪ ِ ،‬ــא ِ ـ ا ـ و ِ‬
‫ُ‬ ‫ّ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ات]‪،[١٤‬‬‫ا ِ ُ ا َو ُل‪ِ :١٤‬إ َכא ُن ا و ِ‬
‫َ‬
‫אن َوا ِ ــא‬
‫ً‬ ‫َ َ ُ ــ ُل‪ َ َ :‬ــכ ِ ــ ُو ُ ــ ِد َ ْ ُ ــ ٍد؛ َ َ ــ َ ا ا َ ْ ُ ــ ُد‪ :‬إ ِْن َכ َ‬
‫אن ُ ْ ِכ ًــא ِ َ ا ِ ِ ‪ َ ،١٥‬ــ َ ُــ َ َ ا ِــ ِ ‪ ِ ١‬ــ ْ ُ َ ِّــ ٍ ‪،‬‬ ‫ِ َ ا ِــ ِ ‪ ُ َ ،‬ــ َ ا َ ْ ُ ــ ُد‪َ ،‬وإ ِْن َכ َ‬
‫ات‪.‬‬ ‫(‪ :‬ا‬ ‫)ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬
‫)ظ(‬ ‫‪١‬‬
‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا א ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫‪) :‬ف(‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫إن‪.‬‬
‫)ظ(‪ْ :‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ل(‪ :‬م‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫(‪ ،‬و)ظ(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١٥‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪ :‬ا כ אت‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ل(‪ :‬و אن‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
78 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Bu müessir de eğer onun eseri olursa bu takdirde onlardan her birinin (eser
ve müessir) diğerine muhtaç olması gerekir. Bu ise onlardan her birinin
kendisine muhtaç olmasını gerektirir ki bu muhaldir.
Eğer bu [müessir] başka bir şey olursa ya (sonu olmayan) teselsül or-
5 taya çıkar ya da vâcip li-zâtihîde son bulur. Sonsuza kadar giden teselsül
bâtıldır. Çünkü bu [teselsül zincirinin] toplam[ı] bu tek olan halkaların
her birine muhtaçtır. Bunların her birisi (yani zincir ve tek tek halkalar)
mümkündür. Mümküne muhtaç olan ise zaten mümkündür. Öyleyse bu
[zincirin] toplam[ı] da mümkündür ve onun bir müessiri vardır. Onun
10 müessiri: Ya kendisidir -ki bu muhaldir-; çünkü müessir tertip bakımın-
dan eserden öncedir. Bir şeyin kendini öncelemesi ise muhaldir. Ya da
içindeki parçalardan (halkalardan) biridir ki bu da muhaldir. Çünkü
toplamın müessiri, aynı zamanda toplamın içindeki parçalardan her bi-
rinin müessiridir. Eğer parçalardan birini toplamın müessiri olarak kabul
15 edersek bu tek parçanın kendisinin de müessiri olduğunu kabul etmemiz
gerekir ki bu muhaldir.
Ya da müessir olduğu şeyde müessir olmasıdır. Bu, devirdir (kısır dön-
gü). Biz daha evvel onun geçersizliğini ortaya koymuş idik.
Ya da bu toplamda olan müessirin, bu toplamın dışında bir şey olması-
20 dır. Fakat bütün mümkünlerin dışında kalanın mümkün değil ancak vâ-
cip olduğu mâlûmdur. O halde zâtı gereği mümkün olanların tamamının
zâtı gereği vâcibü’l-vücûd olan bir varlıkta son bulması gerekir ki zaten
maksadımız da budur.
Biz vâcip li-zâtihînin hususiyetlerini söyledik. O’nun bölünmeyi ka-
25 bul etmekten münezzeh bir ferd olması gerekir. Her cisim ve cisimle kâim
olan, mürekkep ve bölünebilirdir. Böylece zâtı gereği vâcip olanın bu ci-
simlerden ve cisimlerle kâim olan sıfatlardan farklı bir varlık olduğu is-
patlandı ki zaten ulaşmak istediğimiz sonuç da bu idi.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪79‬‬

‫َ ا ِ ـ ِ ‪ َ َ ٣‬ـ ُ ُ َ ِ ّـ ‪،‬‬ ‫אن ِכ ًــא ِ‬ ‫ِ ِ ِ‪٢‬‬


‫אن َوا ً ــא َ ا ـ َ ُ ـ َ ا َ ْ ُ ـ ُد‪َ ،‬وإ ِْن َכ َ ُ ْ‬
‫ـכ ا َ ِّـ ‪ :‬إ ِْن َכ َ ِ‬ ‫وذ ِـ‬
‫ٌ‬ ‫َ َ َ ُ ُ‬
‫ٍ‬
‫ُ َ ــא ِإ َـ ا َ َ ـ ِ ‪،‬‬ ‫ـאر ُכ ّ ِ َوا ِ ـ ِ ْ‬ ‫‪ِ ٥‬‬ ‫אن ُ ـ ا ـ ِ ي َכ َ َ‬
‫אن أ َـ ً ا َـ ُ ؛ َـ ِ َم ا َ ـ ُ‬
‫ِ‬
‫ـכ ا ُ َ ّـ ُ ‪ :‬إ ِْن َכ َ َ‬ ‫َو َذ ِـ َ‬
‫‪٤‬‬

‫َ َ ْ ـ َ ُم َכـ ُن ُכ ّ ِ َوا ِ ـ ٍ ِ ْ ُ َ ــא ُ ْ َ ِ ـ ً ا ِإ َـ َ ْ ِ ـ ِ ‪َ ،٦‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬


‫ـאل‪.‬‬

‫אن َ ـ ْ ًא آَ َ ـ ‪ ِ َ :‬ــא أَ ْن َ َ َ ْ َ ـ َ ] ِإ َ ـ َ ــא َ ِ َ א َ ـ َ [‪ ٧‬أَو َ ْ َ ِ ـ ِإ َ ـ ا َ ا ِ ـ ِ‬ ‫َوإ ِْن َכ َ‬


‫َ‬ ‫َ‬
‫ــכ ا َ ْ ُ ــ َع ُ ْ َ ِ ــ ٌ ِإ َــ ُכ ّ ِ‬ ‫] ِ َ ا ِــ ِ [ ‪َ ،‬وا َ ْ ُ ــ ُ ِإ َــ َ ْ ــ ِ ا ِ ّ َ א َــ ِ َא ِ ــ ٌ ؛ ِ َن َذ ِ َ‬
‫‪٩‬‬ ‫‪٨‬‬
‫‪٥‬‬

‫ـאد ]‪٦‬أ[‪َ ،‬و ُכ َوا ِ ـ ٍ ِ ْ َ ــא ُ ْ ِכـ ٌ ‪َ ،‬وا ُ ْ َ ِ ـ ِإ َ ـ ا ُ ْ ِכـ ِ أَ ْو َ ـ‬ ‫ـכ ا ـ ِ‬


‫َ‬ ‫َوا ِ ـ ٍ ِ ـ ْ ِ ْ ـ َ‬
‫ُ‬
‫َ‬ ‫ِ ‪١٠‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫אن‪ِ َ َ ،‬ـ َ‬ ‫ـכ ِ‬
‫ِא ِ ْ ـ َ‬
‫ـכ ا َ ْ ُ ـ ُع ُ ْ כـ ٌ ؛ َ َ ـ ُ ُ َ ّـ ٌ ‪َ ،‬و ُ َ ّـ ُ ُه ‪ِ :‬إ ــא أ ْن َ ُכـ َن َ ْ َ ـ ُ ‪َ ،‬و ُ ـ َ‬
‫‪١١‬‬

‫ـאل‪ ،‬أَو‬ ‫ـאل؛ ِ َن ا ُ َ ِّ ـ َ ُ َ َ ـ ِّ م ِא ْ َ ـ ِ َ َ ـ ا َ َ ـ ِ ‪َ ،‬و َ َ ـ ُم ا ـ ِء َ َ ـ َ ْ ِ ـ ِ ُ َ ـ ٌ‬ ‫ُ َـ ٌ‬


‫ْ‬
‫ـ ع ِـ‬
‫َ ْ ُ ِ َُّ ٌ‬
‫ـאل؛ ِ َن ا ُ َ ِّ ـ ِ ـ ا‬
‫َ‬ ‫ُ ـ ْ ًءا ِ ـ َ ا َ ْ ـ َ ِاء ا ا ِ َ ـ ِ ِ ـ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ َ أَ ْ ً ــא ُ َ ـ ٌ‬
‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ـ ُכ ّ ِ وا ِ ـ ٍ ِ ـ آ ـ ِ‬
‫ـאد َذ ِـ َ‬
‫ـכ ا َ ْ ُ ـ ِع‪ َ َ ،‬ـ ْ َ َ ْ َــא ا ُ َ ّـ ـ ا َ ْ ُ ـ ِع َوا ـ ً ا ـ ْ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ـאل‪.‬‬‫ـכ ا َ ا ِ ـ ِ ُ َ ِّـ ً ا ِ ـ َ ْ ِ ـ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬ ‫ـאد ِه ‪ َ ،‬ـ ِ َم َכ ـ ُن َذ ِـ َ‬


‫ِ ‪١٢‬‬
‫آ َـ‬

‫אن ُ َ ِّ ا ِ ِ ‪َ ،‬و ُ َ َد ْو ٌر‪َ ،‬و َ ْ أَ ْ َ ْ َ ُאه‪.‬‬ ‫َو ِإ א أَ ْن َ ُכ َن‪ ً ِّ َ ُ ١٣‬ا ِ َ א َכ َ‬


‫ً‬
‫ـכ ا َ ْ ُ ـ ِع]‪[١٥‬؛‬ ‫ـכ ا َ ْ ُ ـ ِع أَ ْ ـ ً ا َ אرِ ً ــא َ ـ ْ َذ ِـ َ‬ ‫َو ِإ ــא أَ ْن َ ُכـ َن ا ُ َ ِّـ ُ ِ ـ َذ ِـ َ‬
‫‪١٤‬‬

‫ـאت َ َ ُכـ ُن ُ ْ ِכ ًــא‪َ ،‬ـ ْ َ ُכـ ُن َوا ِ ــא‪،‬‬ ‫ِכ َـ ِ‬ ‫ِ َ‬ ‫ِ ِ‬


‫ً‬ ‫َכـ ْ ـ َ ا َ ْ ُـ م أن ا َ ــאرِ َج َ ـ ْ ُכ ّ ِ ا ُ ْ‬
‫ـאت ِ َ ا ِ َ ــא ِإ َـ َ ْ ُ ـ ٍد َوا ِ ـ ِ ا ُ ُ ـ ِد ِ َ ا ِ ـ ِ ‪،١٦‬‬ ‫ِכ َـ ِ‬ ‫و ِ َ ِ ـ ٍ ْ ـ م ا ْ ِ ـ ‪ِ ١٥‬‬
‫ـאء َ ـ ِ ا ُ ْ‬ ‫َ َ ُ َ ُ‬ ‫َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫َو ُ ـ َ ا َ ْ ُـ ُب]‪.[١٦‬‬

‫ِل ا ِ ْ ـ َ ِ ‪،‬‬ ‫א‬ ‫ِ َ ا ِـ ِ أَ ـ ِ ـ כ ـ ‪ ١٧‬دا‬ ‫اص ا َ ا ِ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫َو َ ـ ْ َذ َכ ْ َــא ـ َ ـ َ ّ‬
‫ُ َ ُ َ ُ ُ َْ ً ُ َ ً َ َُ‬
‫ـ ِد ِ َ ا ِـ ِ‬ ‫]و ُ ْ َ ِ ـ [‪ َ َ ،١٨‬ـ َ أَن َوا ِ ـ َ ا‬ ‫ِ‬
‫ُ ُ‬ ‫َ‬ ‫ٌ‬ ‫ُ َ כـ ٌ َ‬ ‫َو ُכ ِ ْ ـ ٍ َو ُכ َ א ـ ٍ ِא ِ ْ ـ ِ َ ِ ـ ُ‬
‫ُب‪.‬‬ ‫אت ا َ א ِ ـ ِ ِא َ ـ ِ‬
‫ـאم]‪َ ،[١٧‬و ُ َ ا َ ْ ُ‬ ‫ِ َ ِ‬ ‫ـאم‪َ ،‬و َ ـ ا‬‫ـ د َ ـ َ ـ ِ ِه ا َ ـ ِ‬
‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫ّ‬ ‫ُ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ ُ ٌ ْ ُ‬
‫)ل(‪ :‬أ ا ‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ـ ـ ‪ ،‬وذ ــכ ا ـ إن כאن أ ـ اً‬ ‫)ظ(‪. :‬‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪ :‬وأن כ ن‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ــא إ ـ‬ ‫ـ ـ م ا ــאر כ وا ـ‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل(‪ :‬وأن כ ن‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫ــא‬ ‫ا ـ ـ م כ ـ ن כ وا ـ‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫)ظ(‪ :‬م ا אء‪.‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫ــאل«‪.‬‬ ‫ــ ‪ ،‬و ــ‬ ‫ــ ًا إ ــ‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬
‫أ ــ‬ ‫أ ــאف ــ )ل( و)ظ(‪ » :‬ــ‬ ‫‪١٦‬‬ ‫)ل(‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫(‪ :‬و م‪.‬‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪٥‬‬
‫ـ د‬ ‫ـ دات ـ‬ ‫ـ ـ ا‬ ‫‪) :‬ف(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫ا ــאرة ــ )ل( כא ــ ‪ » :‬ــ ل‪:‬‬ ‫‪٦‬‬
‫وا ــ ٍ ا ــ «‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬א ‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ د‪ ،‬ــ ا‬ ‫ــכ ــ و ــ د‬
‫)ل(‪ :‬أ כ ن‪.‬‬ ‫‪١٧‬‬ ‫ه‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ــ د إن כאن وا ــא ا ــ ــ‬ ‫ا‬
‫‪) :‬ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪١٨‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫ــ د‪ ،‬وإن כאن כ ــאً ا ــ‬ ‫ا‬
80 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

İkinci Yol: Zâtların hudûsuyla Vâcibü’l-Vücûd’un varlığına istidlâl.


Deriz ki: “Cisimler muhdestir. Her muhdesin bir muhdisi vardır.” Açık-
ladığımız üzere bunu bilmek zaruridir. Bütün cisimlerin yaratıcısı vardır.
Bu yaratıcının cisim veya cismânî olması imkânsızdır. Aksi takdirde kendi-
5 sinin de yaratıcısı olması gerekirdi ki bu muhaldir.
Son olarak burada şöyle bir itiraz öne sürülebilir: “Cisimlerin muhdi-
sinin niçin zâtı gereği mümkün olması câiz olmasın?” Şu halde devir ve
teselsülün iptali hakkında daha evvel zikrettiğimiz delile ihtiyaç duyulur.
Üçüncü Yol: Sıfatların mümkün oluşuyla istidlâl.
10 Deriz ki: Daha evvel bütün cisimlerin mahiyetin tümünde eşit olduğu-
nu delillendirdik. Böyle ise felek cisminin kendisini felek yapan şeye, yer
cisminin de kendisini yer yapan şeye ihtisası câiz bir durumdur. Fakat bu
durumda bir tahsis ediciye (muhassıs) ihtiyaç vardır. Bu tahsis edici şayet
15 cisim ise birleşmesinde (terekküb ve telif ) kendisine ihtiyaç duyar ki bu
muhaldir. Veya cisim değildir ki bu zaten bizim ulaşmak istediğimiz so-
nuçtur.
Dördüncü Yol: Sıfatların hudûsuyla istidlal.
Bu ise içteki (enfûs) ve dıştaki (afâk) delillerden oluşmaktadır. Allah
Teâlâ’nın buyurduğu gibi: “Biz onlara hem ufuklarda ve hem kendi nefisle-
20 rinde âyetlerimizi göstereceğiz.”1 Bunun açık izahının şöyle olduğunu söy-
leriz: Nutfe, sûrette parçaları birbirine benzeyen bir cisimdir. Şu halde cis-
min parçaları hakikatte (nefsü’l-emr) benzerdirler ya da benzer değildirler.
Eğer birincisi olursa (benzerse) deriz ki: Âzaların tabiatında ve şekille-
rinde (nutfenin) bizzât kendi tabiatının müessir olması imkânsızdır. Çünkü
25 tek bir tabiat, kürevî şekli gerektirir. Bu durumda hayvanın küre şeklinde ve
basit bir tabiat üzere doğması gerekir ki bu bâtıldır (hulf ).
İkinci durumda (benzemezse) bu parçaların her birinin küre şeklinde
olması gerekir. Bu durumda canlıların şeklen birbirine bitişik kürelerden
olması gerekir ki bu da bâtıldır (hulf ).

1 Fussilet, 41-53.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪81‬‬

‫ِ ا ُ ُ ِد]‪.[١٨‬‬ ‫ات َ َ ُو ُ ِد َوا ِ‬ ‫وث ا و ِ‬ ‫ا ِ ُ ا א ِ ‪ :١‬ا ِ ِ ْ َ ُل ِ ُ ِ‬


‫َ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬
‫ُ ِ ـ ِ َ ـ ُ ورِ ي َ‬
‫‪-‬כ َ ــא‬ ‫ث‪َ ،‬وا ِ ْ ـ‬ ‫ـאم ُ ْ َ َ ـ ٌ‪َ ،‬و ُכ ُ ْ ـ َ ٍث َ َ ـ ُ ُ ْ ـ ِ ٌ‬ ‫َ َ ُ ـ ُل‪ :‬ا َ ْ َ ـ ُ‬
‫أَن َ ُכ ـ َن ِ ْ ـ ً א أَو‬ ‫ِ‬ ‫ـכ ا ُ ْ ـ ِ ُ‬ ‫ث‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬‫ـאم َ َ ــא ُ ْ ـ ِ ٌ‬
‫ــאه‪ ِ َ ٢-‬ـ ا َ ـ ِ‬
‫ث ََْـُ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ ُ‬ ‫َ ُ‬
‫ـאل ‪.‬‬
‫]‪[٢٠‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ]‪[١٩‬‬
‫ِ ْ ـ َ א א ‪َ ،‬و ِإ َ ـ ِ َم َכ ُ ـ ُ ُ ْ ًــא َ ْ ـ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬

‫ــאم ُ ْ ِכ ًــא‬ ‫ِ‬ ‫ــאل‪ ِ َ :‬ــ ‪ ُ َ ٣‬ــ ُز أَ ْن ُכــ َن ُ ْ ــ ِ ُ َ‬ ‫ِإ أَ ــ ُ َ ْ َ ــ َ ُ َــא أَ ْن ُ َ َ‬


‫ثا ْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫‪٥‬‬

‫ــאل ا ــ ورِ َوا َ ْ ُ ــ ِ ِإ َــ ا ِ ــ ِ ا ُ َ َ ــ ِّ ِم‪.٥‬‬ ‫ِ َ ا ِــ ِ ‪ ِ َ ِ َ ،‬ــ ٍ َ َ ــ ‪ ِ ٤‬ــ ِإ َ ِ‬


‫ْ‬ ‫ُ ُ‬
‫אت]‪.[٢١‬‬ ‫אن ا ِ َ ِ‬ ‫ا ِ ُ ا א ِ ُ ‪ :٦‬ا ِ ِ ْ َ ُل ِ ِ َכ ِ‬
‫ّ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫אن َכ َ ِ َכ‬ ‫ـאو َ ٌ ِ ـ َ َ ِאم ا َ א ِ ـ ِ ‪َ ،‬و ِإ َذا َכ َ‬
‫ـאم ِ َ ـ ِ َ א ُ َ ـ ِ‬
‫َ‬
‫َ َ‬
‫َ َ ُ ـ ُل‪ َ :‬ـ ْ َد ْ َــא َ َ ـ أن ا ْ َ ـ َ ْ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َכ َ ِ ِ‬
‫ـאص ِ ْ ـ ا َ ْرض ِ َ ــא ِـ َ ـ َ‬
‫ـאر‬ ‫ـכא‪َ ،‬وا ْ َ ـ ُ‬ ‫ـאص ِ ْ ـ ا َ َ ــכ ِ َ ــא ِـ َ ـ َ‬
‫ـאر َ َ ـ ً‬ ‫אن ا ْ َ ـ ُ‬
‫אن ِ ْ ـ ً א‪ِ ،‬ا ْ َ َ ـ ِ ـ‬
‫َ‬ ‫ـכ ا ُ َ ِّ ـ ُ إ ِْن َכ َ‬‫أَ ْر ً ــא أَ ْ ـ ً ا َ א ِـ ً ا‪ َ ،‬ـ َ ُـ َـ ُ ِ ـ ْ ُ َ ِّ ـ ٍ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ـאل‪َ ،‬وإ ِْن َـ َ ُכـ ْ ِ ْ ـ ً א َ ُ ـ َ ا َ ْ ُـ ُب]‪.[٢٢‬‬


‫ْ‬ ‫َ َ כ ِ ـ ِ َو َ َ ِ ـ ِ ‪ِ ٧‬إ َـ َ ْ ِ ـ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬

‫אت‪.‬‬‫وث ا ِ َ ِ‬ ‫ا ِ ُ ا ا ِ ‪ :٨‬ا ِ ِ َ ُل ِ ُ ِ‬
‫ّ‬ ‫ُ‬ ‫ُ‬
‫ـאل َ َ א َـ ‪ َ ﴿ :‬ـ ُ ۪ ِ ٰا َא ِ َــא‬ ‫ـאق َوا َ ْ ُ ـ ِ ‪َ ،‬‬
‫]כ َ ــא[‪ َ ٩‬ـ َ‬ ‫ْ ـ ر ٌة ِ ـ َد َ ِـ ِ ا َ َ ـ ِ‬ ‫ِ‬
‫َو ـ َ َ ُ َ‬
‫]‪[٢٣‬‬
‫ْ‬
‫ــאق َو ۪ ٓــ اَ ْ ُ ِ ــ ِ ﴾ ]‪٦‬ب[ ] ّ ــ ‪َ ،[٥٣/٤١ :‬وأَ ْ َ َ ــא أَ ْن‪ ُ َ ١٠‬ــ َل‪ :‬ا ــ ِ ــ‬ ‫ِ ــ ا ْ ٰ َ ِ‬
‫َْ ُ ْ ٌ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬
‫َر ِة؛ َ ِ א أَ ْن َ ُכ َن ُ َ َ ــא ِ َ ا َ ْ َ ِاء ِ َ ْ ِ ا َ ْ ِ أَو َ َ ُכ َن‪.١١‬‬ ‫ُ َ َ ــא ِ ُ ا َ ْ َ ِاء ِ ا‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـכא ِ َ א َ ْ َ ِ ـ ُ أَ ْن َ ُכـ َن‬


‫ـאء َو ِ ـ أَ ْ ـ َ‬‫אن ا َو َل َ ُ ـ ُل‪ :‬ا ِّـ ِ ـ ِ ــא ِع ا َ َ ـ ِ‬ ‫َ ـ ِْن َכ َ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َُ ُ‬ ‫َ‬
‫ــכ َ ا ُכــ ِ ي ‪ َ َ َ ،‬ــ َ أَ ْن َ َ ــ َ‬ ‫ُ ــ َ ا ِ َ ــ َ ؛ ِ َن ا ِ َ ــ َ ا َ ا ِ ــ َ َة َ ْ َ ِ ــ ا ْ‬
‫‪١٣‬‬ ‫‪١٢‬‬

‫ـכ ِ ا ُכ ـ ِة َو َ َ ـ َ ِ َ ـ ٍ َوا ِ ـ َ ٍة َ ِ ـ َ ٍ ؛ َ ـ َ ا ُ ْ ـ ٌ ‪.‬‬ ‫ا َ َ ـ َ ا ُن َ َ ـ َ ـ ْ‬


‫َ‬
‫ـכ ِ ا ُכ ِة‪ُ َ ْ َ ،‬م‬
‫َ َ‬ ‫ـכ ا َ ْ َ ِاء َ َ َ ـ ْ‬ ‫אن ا א ِـ ‪َ :‬و َ ـ َ أَ ْن َ ُכـ َن ُכ َوا ِ ـ ٍ ِ ـ ْ ِ ْ ـ َ‬ ‫َوإ ِْن َכ َ‬
‫ات‪ٌ ُ ْ َ ١٤‬م َ ْ ُ َ א ِإ َ َ ْ ٍ ]‪[٢٤‬؛ َ َ ا ُ ْ ٌ ‪.‬‬ ‫ـכ ِ ا ُכ ِ‬ ‫أَ ْن َ ُכ َن ا َ َ َ ا ُن َ َ َ ـ ْ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫َ‬
‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬
‫ظ‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪ :‬כ ن כ כ‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫‪.‬‬ ‫כ و‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫)ل(‪ :‬א‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ّ‬
‫)ل(‪ :‬כ ‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ــ‬ ‫ــ )ل(‪ :‬ا ا ــ ‪ .‬و ــ‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ل(‪. ِ :‬‬ ‫‪٣‬‬
‫َ‬
‫(‪ :‬ا כ وي‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ــ )ظ(‪.‬‬ ‫)ل(‪. َ :‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)ل( و)ظ(‪ :‬כ ٍ‬ ‫ُ‬
‫ات‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫ا ول‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪٥‬‬
82 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Böylece ispatlandı ki canlıların bedenlerinin yaratıcısı tabiat değil, Fâil-i


Muhtâr’dır. Şimdi “Birinci Yol”da zikrettiğimiz üzere O’nun zâtı gereği vâ-
cibü’l-vücûd olduğunu ispata ihtiyacımız vardır.

Üçüncü Mesele [Yaratan’ın Cismiyyetten Tenzihi]


5 Âlemin ilâhının cisim olması imkânsızdır. Bunun delilleri vardır:
1. [Delil]: Cisimlerin benzerliğini delillendirmiş idik. Bu benzerlik sabit
olunca (cisimlerin) her biri için doğru olanın diğeri için de doğru olması
gerekir. O halde ilminin, kudretinin ve varlığının zorunluluğunun O’na
ihtisası câiz olur. O’nun bu sıfatları elde etmesine olan ihtiyacı, başka bir
10 fâili gerekli kılar. Zâtı gereği vâcip olan için bu durum, muhaldir.
2. [Delil]: Biz cisimlerin tamamının muhdes olduğunu delillendirmiş
idik. İlâhın kadîm ve ezelî olması zorunludur. Öyleyse O’nun cisim olması
imkânsızdır.
3. [Delil]: Eğer O cisim olsaydı cisimlik bakımından diğer cisimlerle
15 eşit olurdu. Eğer başka bir yönden onlardan farklı olmazsa O’nun da muh-
des varlıkların benzeri olması gerekir. Başka bir açıdan onlardan farklı olsa
bile, ortak olduğu noktalar farklı olduğu noktalardan başkadır. Bu durum,
O’nun zâtında terkibin gerçekleşmesini zorunlu kılar. Halbuki biz daha ev-
vel Vâcibü’l-Vücûd’un zâtında terkibin gerçekleşmesinin muhal olduğunu
20 beyân etmiştik.
4. [Delil]: Eğer tek bir ilim ve tek bir kudret onun bütün cüzlerinde
kâim olsaydı tek bir arazın çok mahalde kâim olması gerekirdi ki bu muhal-
dir. Eğer o cüzlerden her birinde ayrı ayrı birer ilim ve kudret kâim olsaydı
o zaman ilâhların birden çok olduğunu söylemek gerekirdi.

25 Dördüncü Mesele [Yaratan’ın Cevheriyetten Tenzihi]


Bu bahis O’nun cevher oluşunun imkânsızlığı hakkındadır.
Bil ki cevherden murat ya bölünemeyecek şekilde yer kaplaması, ya da
bir mahalden müstağni olmasıdır.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪83‬‬

‫ِ ‪١‬‬
‫ـאج‪ ِ ٢‬ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ َ ِ‬
‫أن َ א ـ َ أ ْ ـ َ ان ا َ َ َ ا َــאت َ ـ َ ا َ ِ َ ـ ُ‪َ ،‬ـ ْ َ א ـ ٌ ُ ْ َـ ٌ‬
‫ـאر‪ُ ،‬ـ َ ْ َـ ُ‬ ‫َ‬ ‫َ َ َـ َ‬
‫ِـ ِ َوا ِ ـ َ ا ُ ُ ـ ِد ِ َ ا ِـ ِ ‪ِ ٣‬إ َـ َ ــא َذ َכ َــא ِ ـ ا ِ ـ ِ ا َو ِل‪.‬‬ ‫ِ‬
‫ِإ َ ــאت َכ ْ‬
‫ْ‬
‫] َ ْ ِ ُ ا َ א ِ ِ َ ْ ا ِ ْ ِ ِ[‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬
‫ِإ َ ُ ا َ א َ ِ َ ْ َ ِ ُ أَ ْن َ ُכ َن ِ ْ ًא]‪َ .[٢٥‬و َ ُ ل َ َ ِ ُو ُ ٌه]‪:[٢٦‬‬
‫ا َو ُل‪ :‬أَ ــא َ ـ ْ د ْ َــא َ ـ َ א ُـ ِ ا َ ـ ِ‬
‫ـאم‪َ ،‬و ِإ َذا َ َ ـ َ َ ـ َ ا َو َ ـ َ أَ ْن َ ِ ـ َ َ ـ ُכ ّ ِ‬ ‫‪٥‬‬
‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫َوا ِ ـ ٍ ِ ْ َ ــא َ ــא َ ِ ـ َ َ ـ ا َ َ ـ ِ ‪ ِ َ ِ َ ،‬ـ َ ُכـ ُن ِا ْ ِ َ א ُ ـ ُ ِ ْ ِ ـ ِ َو ُ ْ َر ِـ ِ َو ُو ُ ـ ِب‬
‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫‪٤‬‬

‫ـאت ِإ َ ـ َ א ِ ـ ٍ آَ َ ـ ‪.‬‬‫ـ ِل َ ـ ِ ِه ا ِ َ ـ ِ‬ ‫ات‪ َ ،‬ـ ِا ْ ِ َ ـ ِ‬ ‫و ـ ِد ِه ِ ـ ا א ِ ـ ِ‬


‫َ‬ ‫ّ‬ ‫ـאر ُه ـ ُ ُ‬ ‫ُ‬ ‫َ َ َ‬ ‫َ َ َ‬ ‫ُ ُ‬
‫ـאل‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ َ َ ـ َوا ـ ِ ا ُ ُ ـ د َ ا ـ ُ َ ـ ٌ‬ ‫ِ‬
‫َو َذ ـ َ‬
‫ـאم ِ َ ْ ـ ِ َ א ُ ْ َ َ ـ ٌ‪َ ،‬وا ِ َ ـ ُ َ ِ ـ ُ أَ ْن َ ُכ ـ َن‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬
‫ا א ـ ‪ :‬أ ــא َ ـ ْ َد ْ َــא َ َ ـ أن ا َ ْ َ ـ َ‬
‫َ ِ ً ــא أَ َز ِ ــא‪ ِ َ ْ َ ،‬ـ ُ َכ ُ ـ ُ ِ ْ ـ ً א‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬
‫ـאم ِ ـ ا ِ ْ ـ ِ ِ ‪ .‬ـ ِن ـ‬ ‫ـאو א ِ ــא ِ ِ ا َ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫אن ِ ْ ـ ً א؛ َـ َ‬‫ا א ِ ـ ُ ‪ :‬أَ ـ ُ َـ َכ َ‬
‫َ ْ َ ْ‬ ‫ْ َ‬ ‫אن ُ َ ـ ً َ‬ ‫ـכ َ‬
‫ََ ِ‬ ‫ِ ِِ‬ ‫‪ِ ٥‬‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ــאت‪َ ،‬وإ ِْن َ א َ َ َ ــא‬ ‫ُ َ א ْ َ ــא ِא ْ َ ــאرٍ آ ــ َ ‪َ ،‬ــ ِ َم َכ ُــ ]أَن َ ُכــ َن[ ْ ــ ً َ ــ ه ا ُ ْ‬
‫ـאر َכ ُ َ ـ َ ــא ِ ـ ِ ا ُ َ א َ َ ـ ُ‪ ْ َ ،‬ـ َ ُم ُو ُ ـ ُع ا ِכ ـ ِ ِ ـ َذا ِـ ِ ؛‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ِא َ ــאرٍ آَ َ ـ َ ‪ َ َ ،‬ــא ِ ـ ا ُ َ ـ َ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫ات َوا ِ ـ ِ ا ُ ُ ـ ِد ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل‪.‬‬ ‫َכ ــא َ ـ ْ ــא أَن و ُ ـ ع ا ِכ ـ ِ ِ ـ َذ ِ‬
‫ُ َ ْ‬ ‫َ‬
‫ـאم‬ ‫ِ‬
‫ـ َ ةٌ؛ َ ـ ِ َم َ ـ ُ‬
‫ِ‬ ‫ـאم ِ ُ ْ َ ـ ِ ا َ ْ ـ َ ِاء ِ ْ ـ َوا ِ ـ ٌ ‪َ ،‬و ُ ـ ْ َرةٌ َوا‬ ‫َ‬
‫ا ا ِ ـ ُ ‪َ :‬و ُ ـ َ أ ـ ُ َ ـ َ ـ َ‬ ‫‪١٥‬‬
‫ٌ‬
‫ِ َ ــא ِ ْ ـ َ َ ـ‬ ‫ـכ ّ ِ وا ِ ـ ٍ‬ ‫ا ـ ِض ا ا ِ ـ ِ ِא ـ ّ ِ‬
‫ـאل ا َכ ِ ـ َ ِة‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ٌ‬ ‫ـאم ِـ ُ َ‬ ‫ـאل‪َ ،‬وإ ِْن َ ـ َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫ٍ‬
‫ِ ـ َ ة‪َ ،‬و ُ ـ ْ َر ٌة َ َ ـ ِ ـ َ ة؛ َ ـ ِ َم ا َ ـ ُل ِ َ َ ـ ِد ا َ َ ـ ‪.‬‬
‫ِ ِ ]‪[٢٧‬‬ ‫ٍ‬

‫] َ ْ ِ ُ ا َ א ِ ِ َ ْ ا َ ْ َ ِ ِ[‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا اِ َ ُ‬
‫ِا ْ ِ َא ِع َכ ِ ِ َ َ ا‪.‬‬ ‫ِ‬
‫ً‬
‫َ ـ أَن ا ُ ـ َاد ِ ـ َ ا َ َ ـ ِ ‪] :‬إ ــא[‪ ٦‬ا ُ َ َ ِ ـ ُ ا ـ ِ ي َ َ ْ َ ِ ـ ‪ ،‬أَو ]ا ُ ـ ُاد ِ ـ ُ [‬ ‫ِ‬
‫اْ‬
‫‪٧‬‬
‫‪٢٠‬‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫ّ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫َ ِ ــא َ ـ ِ ا َ َ ـ ّ ِ ‪.‬‬ ‫َכ ُـ ُ‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫ّ‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ك(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬ ‫)ظ(‪ :‬א ٌ ‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫אج‬
‫)ظ(‪ُ َ ُ :‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)ل(‪ :‬وا א ا ‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
84 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

İlki iki açıdan bâtıldır:


Birincisi: Cisimlerin hudûsu hakkında zikrettiğimiz delil bütün yer kap-
layanlar için geçerlidir. Şu halde, her cevher muhdestir, Allah Teâlâ muhdes
değildir. Öyle ise ilâhın cevher olması imkânsızdır.
5 İkincisi: Cevher-i ferd görüşünü kabul etmeyenler dediler ki bütün yer
kaplayanların sağı, solundan (önünden, arkasından) ayrıdır. Bu şekilde
olanların tamamı bölünebilirdir. Bölünebilenler ise zâtı gereği vâcip ola-
mazlar. Fakat cevherden murat, onun mahalden müstağni olması ise bu
mâna doğrudur. O zaman tartışma sadece lafızda kalır.

10 Beşinci Mesele [Yaratan’ın Mekândan Tenzihi]


Bu bahis O’nun mekânda bulunuşunun imkânsızlığı hakkındadır. Bu-
nun çeşitli delilleri vardır:
1. [Delil]: Bir mekânda bulunan her şey, bir yanının diğerinden ayrı-
labilmesi açısından mürekkeptir. Bunun yanlışlığını gösterdik. Eğer böyle
15 değil ise o zaman, cevher-i ferd ve bölünmeyi kabul etmeyen nokta gibi
olur ki bütün akıl sahipleri, Allah Teâlâ’yı bu sıfatlardan tenzih etme husu-
sunda ittifak etmişlerdir.
2. [Delil]: Eğer bir mekânda olsaydı O, ya bütün yönlerden sonlu ya
bütün yönlerden sonsuz ya da bazı yönlerden sonlu bazı yönlerden sonsuz
20 olurdu.
Birincisi bâtıldır, zira O’nun, her yönden -ne eksik ne fazla- bu sonlu,
sınırlı ölçüye ihtisâsı bir muhassısa ihtiyacı gerekli kılar ki bu da hudûsu
gerektirir.
İkincisi de bâtıldır, zira her boyut artmayı ve azalmayı kabul eder. Böyle
25 olan her şey de sonludur. Çünkü bu takdirde O, mürekkep olur; zira son-
suza uzanan boyutta birçok nokta bulunur. Bu durumda muhdesler, O’nun
Zâtıyla karışmış olurlar.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪85‬‬

‫َوا َو ُل َא ِ ٌ ِ َ ْ َ ِ ‪:١‬‬

‫ِ َ ِـ ِ ِـ َ ِ ـ ِ‬ ‫ـאم َ א ِ ـ‬
‫وث ا َ ـ ِ‬
‫ْ َ‬
‫أَ ُ ُ ــא‪ :‬أَن ا ِ ـ َ ا ـ ِ ي َذ َכ َــאه‪ ِ ٢‬ـ ـ ُ ِ‬
‫ُ‬ ‫ْ ُ‬ ‫َ َ‬
‫ٌ‬
‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ات ]‪[ ٧‬؛ َ َ َ ـ َ ـ َ ا ُכ َ َ ـ ٍ ُ ْ ـ َ ٌ‬ ‫ِـ ِ‬
‫ِ ُ ْ ـ َ ث‪ َ ْ َ َ ،‬ـ ُ‬ ‫ث‪َ ،‬وا ُ َ َ א َ ـ َ ـ َ‬ ‫ا‬
‫أ‬
‫َُ َّ‬
‫َכ ـ ُن ا ِ َ ـ ِ َ َ ـ ا]‪.[٢٨‬‬
‫ً‬
‫ا א ِ ‪ :‬أَن ا َ א ِ ِ َ ِ َ ْ ِ ا َ ْ َ ِ ا َ ِد َ א ُ ا‪ُ :‬כ ُ َ َ ِ ٍ َ ِن َ ِ َ ُ َ ‪ َ َ ٣‬ــאرِ ِه‪َ ،‬و ُכ‬ ‫‪٥‬‬
‫ُ‬ ‫ّ‬ ‫ْ‬
‫אن ا ُ ـ ُاد‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ َ ُ ـ َ ُ ْ َ ِ ـ ٌ ‪َ ،‬و َ َ ـ ْ َء ِ ـ َ ا ُ ْ َ ـ ِ ِ َ ا ِ ـ ٍ َ ا ـ ‪َ ،‬وأَ ــא إ ِْن َכ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫אن َכ َ ِـ َ‬
‫َ ــא َכ َ‬
‫َ‬
‫اع َ ـ َ ِإ ِ ـ ا ْ ـ ِ ]‪.[٢٩‬‬ ‫ِא َ َ ـ ِ َכ ُـ ُ َ ِ ــא َ ـ ِ ا َ َ ـ ّ ِ ؛ َ َ ـ َ ا ا َ ْ َـ َ ـ ‪ ،‬وا ِ ـ‬
‫َ َّ ُ ْ‬
‫ا َכ ِ‬
‫אن[‬ ‫ِِ‬
‫] َ ْ ِ ُ ا َא َ ْ َ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َא ِ َ ُ‬
‫ِ ِا ِ َא ِع َכ ِ ِ ِ ا َכ ِ‬
‫אن]‪َ ،[٣٠‬و َ ُ ل َ َ ِ ُو ُ ٌه‪:‬‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ِ ِ ِ‬ ‫ــכ ِ‬ ‫َو ُل‪ :‬أَن ُכ َ ــא َכ َ‬
‫אن ِ َ ــ ُ َ َ ــ ُ ــ َ א ــ ٌ َ ــ ْ‬ ‫אن؛ َ ــ ِْن َכ َ‬ ‫َ ــא ِא َ َ‬ ‫אن ُ‬ ‫ا‬ ‫‪١٠‬‬

‫َ ـ ِ ا َ ـ ِد وا ْ َـ ِ‬ ‫ـאه‪َ .‬وإ ِْن َـ ْ َ ُכـ ْ َכ َ ِـ َ‬ ‫َ א ِـ‬


‫ْ َ‬ ‫אن َכא َ ْ‬
‫ـכ‪َ ،‬כ َ‬ ‫َ ْ َـ ُ‬ ‫ٍ ‪ ُ َ ،‬ـ َ ُ َ כـ ٌ ‪َ ،‬و َ ـ ْ أَ ْ‬
‫ـאت]‪.[٣١‬‬‫ْ ـ َ ا َ ـ َ ء َ ـ َ َـ ِه‪ ٤‬ا ِ َ א َـ ـ َ ـ ِ ِه ا ِ َ ـ ِ‬ ‫َ َ ْ ـ ُ ا ِ ـ َ ‪ ،‬و َ ـ ْ أَ‬ ‫ا ِـ‬
‫ّ‬ ‫َ ْ‬ ‫َ‬ ‫ُ ُ َ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ َ‬ ‫َ‬
‫‪٦‬‬
‫َ ُכـ َن ُ َ َא ِ ــא ِ ـ ْ ‪ُ ٥‬כ ّ ِ ا َ َ ا ِـ ِ ‪ ،‬أَو‬ ‫אن ِإ ــא أَ ْن‬ ‫אن ِ ـ ا َ ِّـ ِ ؛ َـ َ‬
‫ـכ َ‬ ‫ا א ِـ ‪ :‬أَ ـ ُ َـ ْ َכ َ‬
‫ً‬
‫ِ‬
‫ون ا ْ ـ ‪.‬‬ ‫ِـ ْ ‪ْ َ ٨‬ـ ِ ا ا ـ د‬
‫ِ‬ ‫َـ ـ ٍ‬
‫ـאه ِ ـ ْ ‪ُ ٧‬כ ّ ِ ا َ َ ا ِـ ِ ‪ ،‬أَو َ ُכـ َن ُ َ َא ِ ــא‬
‫َ َ ِ ُ َ َ‬ ‫ً‬ ‫َ ََُ‬

‫ـכ ا ِ ْ ـ َ ارِ ‪ ٩‬ا ُ َ َא ِ ـ ِ ـ ْ ُכ ّ ِ ا َ َ ا ِـ ِ‬ ‫אن ا ْ ِ َ א ُ ـ ُ َ ِـ َ‬ ‫َوا َو ُل َא ِ ـ ٌ ؛ َو ِإ َـ َ‬


‫ـכ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫وث‪.‬‬‫ـכ ُ ِ ـ ُ ا ُ ـ ُ َ‬ ‫ون ا ا ِـ ِ َوا א ِ ـ ِ ُ ْ َא ً ــא ِإ َـ ُ َ ِّ ـ ٍ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬ ‫ُد َ‬


‫‪١٠‬‬

‫אن َכ َ ِ َ‬ ‫ٍ‬ ‫وا א ِــ א ِ ــ ٌ ؛ ِ‬


‫ــכ‬ ‫َ ــא َכ َ‬ ‫ــאن‪َ ،‬و ُכ‬ ‫َن ُכ ُ ْ ــ َ ِ ــ ُ َ ْ َ ــ ُ ا ِّ َ َ‬
‫ــאد َة َوا ْ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِإ َ ـ َ ـ ِ ا ِ ّ א ـ ِ‬
‫َ َ‬ ‫َ ـ َ ا ا ِ ـ ِ َ ُכ ـ ُن ُ כ ــא؛ ِ َن ا ْ ـ َ ا ُ ْ َ ـ‬ ‫ـאه؛ َو ِ َن َ َ ـ‬
‫َ ـ ـ ٍ‬
‫ُ َ ََُ‬
‫ُ‬ ‫َ ً‬
‫ُ ْ َ ِ َـ ً ِ َ ا ِـ ِ ‪.١٢‬‬ ‫ِ‬
‫ـ َ ٌة؛ َو َن َ َ ـ َ ـ َ ا ا ْ ِ ـ ِ َ ُכـ ُن ا ُ ْ َ َـ ُ‬
‫ـאت‬ ‫َ ْ ـ ِ ُض‪ ِ ١١‬ـ ِ ُ َ ـ ٌ َכ‬

‫)ل(‪ :‬ا כאن‪ .‬و )ظ(‪ :‬ا ر‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ل(‪. :‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫ه‪.‬‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪ :‬ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ل(‪ :‬أو כ ن‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)ل(‪ :‬ذכ א‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫( و)ظ(‪ :‬ض‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ل(‪. :‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ة ‪.‬‬ ‫)ل( و)ك(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ل(‪. :‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫‪.‬‬ ‫( و)ظ(‪:‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٤‬‬
86 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Üçüncüsü de bâtıldır. Daha evvel delilini zikrettiğimiz üzere -ister bü-


tün boyutları ister bazı boyutları olsun fark etmez- sonu, sınırı olmayan bo-
yut görüşü muhaldir. Çünkü sonlu taraf sonlu olmayan taraftan başkadır.
Böyle olunca terkibin gerçekleşmesi gerekir.
5 3. Delil: Âlem, küre şeklindedir. Eğer (ilâh) bir tarafının üstünde bu-
lunsa diğer taraftaki insanlara nispeten en aşağıda olacaktı. Bütün yönleri
kuşatsaydı bu söz, âlemin ilâhının yeri kuşatan feleklerden biri olduğu mâ-
nasına gelecekti ki bunu da hiçbir Müslüman söylemez.
Yönü ve cismiyyeti akla getiren naklin zâhirlerine gelince bu konuda
10 şöyle umûmî bir cevap verilebilir:
Kesin aklî deliller cismiyyetin ve cihetin imkânsızlığına delâlet eder.
Naklin zâhiri de bu mânayı akla getirir. Bu ikisinin bir arada tasdiki muhal-
dir. Aksi takdirde iki nakîzin ictimaı gerekir. [Her ikisinin bir arada tekzibi
de muhaldir. Zira bu durumda iki nakîzin de reddi icap eder.]
15 Nassın zâhirlerini aklın kesinliklerine tercih eden görüş de muhaldir.
Çünkü nakil, akla göre bir fer‘dir. Fer‘i doğrulamak için aslı çürütmek as-
lında aklın ve fer‘in beraberce çürütülmesi demektir ki bu da bâtıldır. Şu
halde aklî (kati) delillerin gereğini kabul etmekten başka ihtimal kalma-
maktadır. Naklin zâhirleri ya tevil edilir ya da bunların bilgisi Allah Teâlâ’ya
20 havale edilir. Doğru olan da budur.

Altıncı Mesele [Yaratan’ın Hulûlden Tenzihi]


Bu başlık Allah hakkında hulûlün imkânsız olduğu hakkındadır.
Bunun delili şudur: Bir şeyin diğerine hulûl etmesinin herhangi bir du-
rumda hulûl edenin (hâl) bu hulûl edilene (mahal) tâbi olması aklen bili-
25 nir. [Zâtı gereği Vâcibü’l-Vücûd olanın başkasına tâbi olması imkânsızdır.]
Öyle ise O’nun için hulûlün imkânsızlığı zorunludur. Eğer hulûlden mu-
rat, bahsettiğimiz mânadan başkası ise bu tasavvurun açıklanması gerekir ki
biz de bunun Allah hakkında sübûtunun doğru olup olmadığına bakalım.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪87‬‬

‫ــאل ِא ِ ــ ِ ا ــ ِ ي‬ ‫ُ َ ٌ‬ ‫َ א َــ َ َــ ُ‬


‫ِ‬ ‫َوا א ِــ ُ َא ِ ــ ٌ ‪١‬؛ ِ َن ا َ ــ ْ َل‪ِ ٢‬א ُ ْ ــ ِ ‪ ٣‬ا ــ ِ ي َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫אن ِ ـ ُכ ّ ِ ا ا ِـ ِ أَو ِ ــא‪ ،٥‬و ِ‬
‫ا ُ َ َא ـ َ ْ ـ ُ َ ــא ُ ـ َ‬ ‫َن ا َ א ـ َ‬ ‫ـאه ‪ َ ،‬ـ َ ًاء َכ َ ْ‬ ‫َذ َכ ْ َـ ُ‬
‫‪٤‬‬
‫َْ َ َ‬ ‫َ َ‬
‫ـאه‪ ْ َ ،‬ـ َ ُم ُو ُ ـ ُع ا ِכ ـ ِ ]‪.[٣٢‬‬ ‫َـ ـ ٍ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ُ ََُ‬
‫ــאر أَ ْ ــ َ َ‬ ‫ِ‬ ‫َ ِ‬ ‫ِ ‪َ ٦‬‬
‫ا ُ ــ ُ ا א ــ ُ ‪ :‬أن ا َ א َــ َ ُכــ َ ٌة َ َ ــ َ َ ــ َ َ ــ َق أ َ ــ ا َ ا ــ ِ َ َ َ‬
‫ـכ َ ِم أَن‬ ‫ـאر َ ْ َـ َ ـ َ ا ا ـ َ‬ ‫ِ‬
‫ـאط ِ َ ـ ِ ا َ َ ا ـ ِ ‪ َ ،‬ـ َ‬
‫ِ‬ ‫ِא ِ ّ ـ َ ِ ِإ َـ أَ ْ ـ َ ٍام آ َ ِ ـ َ ‪َ ،‬و َـ أَ َ ـ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ـכ َ َ ُ ُ ـ ‪ ْ ُ ٧‬ـ ِ ]‪.[٣٣‬‬


‫ٌ‬ ‫ـכ ِ ـ َ ا َ ْ ـ َ ِك ا ُ ِ َ ـ ِ ِــא َ ْر ِض‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬ ‫ِإ َ ـ َ ا َ א َ ـ ِ َ َ ـ ٌ‬
‫اب ا ُכ ِّ ‪ َ ْ َ ١٠‬א‪:‬‬ ‫َوا ِ َ ‪ َ ،‬א َ َ ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‪٩‬‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ ‪٨‬‬
‫َوأ א ا َ ا ُ ا ْ ا ُ ْ َ ة ِא ْ‬
‫أَن ا َ َ ا ِ ـ َ ا َ ْ ِ ـ َ َد ـ ْ َ َ ـ ِا ْ ِ َــא ِع ا ِ ْ ـ ِ ِ َوا ِ َ ـ ِ ‪َ ،‬وا َ ا ِ ـ ُ ا ْ ِ ـ ِ ُ ْ ـ ِ َ ةٌ‬
‫ـאع ا ِ َ ـ ِ ‪،‬‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ُ ُ ـ ل َ ـ َ ا ا َ ْ َ ـ ‪َ ،‬وا َ ْ ـ ُ َ ـ َ َ ْ ِ ِ ِ َ ــא ُ َ ـ ٌ‬
‫ْ‬ ‫ـאل‪َ ،‬و ِإ َ ـ ِ َم ا ْ َ ـ ُ‬
‫ـאل ]‪٧‬ب[‪َ ،‬و ِإ َـ ِ َم ا ُ ُـ َ ـ ِ ا ِ َ ـ ِ [‪.١١‬‬ ‫]وا َ ْ ـ ُ َ ـ َ َ ْכ ِ ِ ِ َ ــא ُ َ ـ ٌ‬ ‫َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫‪١٢‬‬
‫אل؛ ِ َن ا ْ ـ َ َ ْ ٌع َ َ‬ ‫َوا َ ـ ُل ِ َ ْ ِ ـ ِ ا َ ا ِ ـ ِ ا ْ ِ ـ ِ َ َ ـ ا َ َ ا ِ ـ ِ ا َ ْ ِ ُ َ ٌ‬
‫ا َ ْ ـ ِ ‪ َ ،‬א َ ـ ْ ُح ِ ـ ا َ ْ ـ ِ ِ َ ْ ِ ـ ِ ا َ ـ ِع ُ ِ ـ ُ ا َ ـ ْ َح ِ ـ ا َ ْ ـ ِ َوا َ ـ ِع َ ً ــא‪،١٣‬‬
‫ْ‬ ‫ْ‬
‫و ـ א ِ ـ ٌ ‪ َ َ ،‬ـ ـ َ ِإ ا ِ ْ ـ ار ِ ْ َ ـ ا َ ِـ ِ ا ْ ِ ـ ِ ]ا َ ْ ِ ـ ِ [‪ ،١٤‬و ُ ا ا ِِ‬
‫َ‬ ‫َ َ ْ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ ُ َ‬ ‫ْ َْ‬ ‫َ ُ َ َ‬
‫ا ْ ِ ـ ِ ِإ ــא َ َ ـ ا ِو ـ ِ َو ِإ ــא َ َ ـ َ ْ ِ ـ ِ ِ ْ ِ َ ــא ِإ َـ ا ِ َ َ א َـ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ا َ ـ ]‪.[٣٤‬‬

‫] َ ْ ِ ُ ا َ א ِ ِ َ ْ ا ْ ُ ُ ِل[‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ِאد َ ُ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ِ أَن ا ُ ُ َل]‪ َ َ [٣٥‬ا ِ ُ َ ٌ‬


‫אل‪.‬‬
‫ـכ‬‫ـאل َ َ ً ــא َ ِـ َ‬
‫َ ـ ِ ِه َכـ ُن َ ـ َ ا ا ـ ّ ِ‬
‫َ‬ ‫َوا ِ ـ ُ َ َ ـ ِ ‪ :‬أَن ا َ ْ ُ ـ َل ِ ـ ْ ُ ُـ ِل ا ـ ِء ِ ـ‬
‫ْ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ـ ّ ِ ِ ـ أَ ـ ٍ ِ ـ ا ُ ـ رِ ‪] ،‬ووا ِ ـ ا ـ ِد ِ َ ا ِـ ِ‬
‫َ ْ َ ـ ُ أَ ْن َ ُכـ َن َ َ ً א َ ـ ِ ه‪َ َ َ َ ،‬‬ ‫ُ ُ ُ‬ ‫َ َ‬ ‫َ ُ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ا َ‬
‫ـאه‪ َ ١٧‬ـ َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫أَ ْن‬
‫ل َ ـ ْ ًא ـ َ ى َ ــא َذ َכ ْ َـ ُ‬ ‫אن ا ُ ـ ُاد ِא ُ ُ ـ‬ ‫כ‬ ‫ِن‬ ‫إ‬ ‫و‬ ‫‪،‬‬ ‫[‬‫ل‬ ‫ـ‬
‫ُُ ُ‬ ‫ا‬ ‫ـ‬ ‫ـ‬
‫‪١٦‬‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬ ‫َ ْ َ َ‬ ‫َ ْ َ َ َ َْ‬
‫إ ْ א ُـ ُ ِ ـ َ ـ ِّ ا ِ َ َ א َـ أَ ْم َ ؟‪.‬‬ ‫ـאد ِة َ َ ـ رِ ِه َ ـ َ ْ ُـ ِ ـ ِ ]أَ ـ ُ [ َ ـ ْ َ ِ ـ‬
‫‪١٨‬‬
‫ـ ْ ِإ َ ـ َ‬
‫ِ‬ ‫ُـ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ــ ‪ .(٤١ ،٤٠) ،‬وا ــאرة‬ ‫وا‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬أ אً א‬ ‫‪١‬‬
‫ــ ا ــכ م‪.(١٠٥ ،١٠٤) ،‬‬ ‫ــ‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ‬ ‫א ــ ا ــ ل‬ ‫وذכــ ــ‬ ‫)ل(‪. :‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا ‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ــא כ ـ اد ــאء ا ـ ل ـ‬ ‫אً‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫)ل(‪ :‬ذכ א‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫ا א ــ ‪ ،‬ــ )‪.(١٨٨ -١٨٣ /٣‬‬ ‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫א‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٥‬‬
‫ى‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬אً آ‬ ‫‪١٦‬‬ ‫ـ ‪.‬و ـ‬ ‫ـ ـ )ل( وا‬ ‫‪١٥‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬
‫)ل(‪ :‬ذכ א‪.‬‬ ‫‪١٧‬‬ ‫ا ر ــ ‪،(١٦٦ ،١٦٥ /١) ،‬‬ ‫ل ‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪١٨‬‬ ‫وا א ــ ا א ــ ‪-١٠١ /٢) ،‬‬ ‫)ل(‪ :‬א‪.‬‬ ‫‪٨‬‬
‫ــ ‪،(١٥٧ ،١٥٦) ،‬‬ ‫‪ .(١٠٣‬وا‬ ‫‪.‬‬ ‫لا‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٩‬‬
88 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Yedinci Mesele [Hâdis Olanların Allah’ın Zâtıyla Kâim Olmasının


İmkânsızlığı]
Bu konu, Kerrâmiyye’nin iddiasının aksine, hâdislerin Allah Teâlâ’nın
Zâtıyla kâim olmasının imkânsızlığı hakkındadır.
5 Bunun delili şudur: Hâdisleri kabul edenin kendisinin de hâdislerden
hâlî olması imkânsızdır. Hâdislerden hâlî olması imkânsız olanın kendisi
de hâdistir. O zaman şu sonuca ulaşıyoruz: hâdisleri kabul edenin kendisi
de hâdis olur. O zaman şöyle deriz: “Cisimler hâdisleri kabul eder, o halde
onların da hâdis olması gerekir.”
10 Şunu da söyleriz: “Allah Teâlâ’nın hâdis olması imkânsızdır. O halde
hâdisleri kabul etmesi[nin] de imkânsız [olması gerekir].” Netice itibariyle
hâdisleri kabul [edebilme] ile kıdemin bir arada bulunması muhâldir.
Bu delilin mukaddimelerinin sıhhatine dair şunları söyleyebiliriz: “Hâ-
disleri kabul edenin hâdislerden hâlî olmadığı” önermesinin delili, bir şeyin
15 hâdislerle vasıflanmasının mümkün oluşunun, bir muhdisin varlığının im-
kânıyla kayıtlı oluşudur. Çünkü bir şeyin belli bir sıfatla sıfatlanmış olması,
bu sıfatın [o şeyde] tahakkukunun fer‘idir. Aynı şekilde bir şeyi bir sıfatla
vasıflandırmak o şeyin bu sıfat hakkında mümkün oluşunun fer‘idir. Hâ-
disin ezelî olması imkânsızdır. Dolayısıyla, hâdis bir sıfatla vasıflanmasının
20 mümkün oluşu onun ezelî olmasını imkânsız kılar, hatta hâdis olmasını
gerektirir.
Bu durum sabit olunca diyoruz ki: Hâdisleri kabul etmesi uygun olan
her şeydeki bu uygunluk onların (hâdisler), zâtının gereklerinden [olmasını
gerektirir]. Eğer bu şekilde (zâtının gereği) olmazsa zâtın arazlarından olur.
25 O zaman bu zât, (bu hâdis sıfatlara) elverişliliği kabul edici olur.
Deriz ki: Bu kabul edebilirlik levazımdan olursa bu zaten bizim kas-
tımızdır. Eğer [zâtın] arazlarından olursa söz yine başa döner ve teselsül
oluşur ki bu muhaldir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪89‬‬

‫ِاد ِث ِ َ ِ‬
‫ات ا ِ[‬ ‫ِ]ا َ ِ ِ‬
‫אع َ אم ا َ َ‬
‫َْ ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אِ َ ُ‬
‫‪١‬‬

‫ِ َ ً א ِ ْ َכ ا ِ ِ ]‪.[٣٦‬‬ ‫ات ا ِ َ َ א َ‬‫ِاد ِث ِ َ ِ‬


‫אم ا َ َ‬
‫ِ ِ‬
‫أ ُ َْ َ ُ َ ُ‬
‫ِ َ‬

‫َ ِ ـ ُ َ ْ ـ َ ِ ُ ‪ُ ُ ٢‬ـ ُه َ ـ ِ ا َ ـ َ ِاد ِث‪،‬‬ ‫אن َ א ِـ ً ِ ْ َ ـ َ ِاد ِث‬


‫َوا ِ ـ ُ َ َ ـ ِ ‪ :‬أَن ُכ َ ــא َכ َ‬
‫ث‪ُ ْ َ .‬ـ ُ ‪ :٤‬أَن ُכ َ ــא َכ َ‬
‫אن َ א ِ ـ ً‬ ‫ـ ِ‬
‫ـאد ٌ‬ ‫ِ ِ‬ ‫]כ َ ‪ِ ٣‬‬
‫َ‬ ‫אن[ َ ْ َ ـ ُ ُ ُ ـ ُه َ ـ ِ ا َ ـ َ ادث َ ُ ـ َ‬ ‫َو ُכ َ ــא َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאم َ א ِ َ ـ ٌ ْ َ ـ َ ادث َ َ ِ ـ ُ‬
‫ْ َ ـ َ ادث َ ِ ـ ُ َ ُכ ـ ُن َ אد ًــא؛ َو ْ ـ َ َ ـ َ ا َ ُ ـ ُل‪ :‬ا َ ْ َ ـ ُ‬
‫‪٥‬‬
‫‪٥‬‬

‫َכ ُ َ ــא َ ِאد َـ ً ‪.‬‬

‫َ َכ ُ ـ ُ‬ ‫أَ ْن[‪ ِ َ ْ َ ٨‬ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫َو َ ُ ـ ُل أَ ْ ً ــא ‪ :‬إِن ا َ َ َ א َ ـ َ ْ َ ـ ُ أَ ْن َ ُכ ـ َن َ אد ًــא‪ َ َ َ ] ،‬ـ َ‬
‫‪٧‬‬ ‫‪٦‬‬

‫ـאل‪.‬‬
‫َـ ٌ‬ ‫ِ ِ‬ ‫َ א ِ ـ ً ِ ْ َ ـ َ ِاد ِث؛ َوا َ א ِ ـ ُ ‪ :‬أَن ا َ ْ ـ َ َ ـ َ َ ـ ِل ا َ ـ َ ِاد ِث َو َ ـ‬
‫َ ا ـ َم ُ‬ ‫ُ‬
‫ــאت َ ــ َ ا ا ِ ــ ِ ؛ َ َ ُ ــ ُل‪ :٩‬ا ــ ِ ي َــ ُ ل َ َ ــ‬ ‫َ ْ َ ْ ُכــ ــא ــ ُ ل َ ــ ِ ــ ِ َ ِّ ِ‬
‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ َ‬
‫ُ ـ ـ ِ ا ـ ِاد ِث« ـ أَن َכ ـ َن ا ـ ءِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫أَن ُ‬
‫ْ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫אن َ א ِ ـ ً ْ َ ـ َ ادث َ ِ ـ ُ َ َ‬ ‫»כ َ ــא َכ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫אن ُو ُ ـ ِد ا ُ ـ ِ ِث؛ ِ َن َכ ـ َن ا ـ ِء‬ ‫ـכ ِ‬ ‫وط ِ ِ ـ َ‬ ‫ـאت َ ـ ُ ٌ‬ ‫َـ ِ‬ ‫ِ‬


‫ُ ْ כ ـ َ ا َ ــאف ِא ُ ْ‬
‫ِ ِ‬
‫ْ‬
‫ــכא ُن ا ِ َ ــ ِ‬ ‫ــכ ا ِّ َ ــ ِ ‪َ َ ،‬כ َ ِ َ‬
‫ــכ ِإ ْ َ‬ ‫َ َ ــ ِ ِ َ‬
‫‪١٠‬‬
‫َ ُ ً ــא ِא ِّ ــ ِ ا ُ َ َــ ِ َ ــ ٌع َ َ ــ‬
‫ّ‬ ‫ْ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ث َ ْ َ ـ ُ َכ ُـ ُ أَ َز ــא‪،‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ا ّ َ ـ ‪َ ،‬כـ ا َ ــאد َ‬
‫‪١٢‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכאن ْ ـ َ‬ ‫ِ‬ ‫ـאف َ ـ ْ ٌع َ َ ـ ِإ ْ ـ َ‬
‫‪١١‬‬ ‫ـכ ا ِ ِّ ـ ِ‬ ‫َ ِـ َ‬
‫َ‬
‫ـאف ِא ِّ َ ـ ِ ا َ ِאد َ ـ ِ َ ْ َ ـ ُ َכ َ ـ ُ أَ َز ِ ــא]‪ َ ،[٣٧‬ـ ْ َ ُכ ـ ُن َ ِאد ًــא‪.‬‬ ‫ـכא ُن‪ ١٣‬ا ِ ِّ ـ ِ‬ ‫َ ِ ْـ َ‬
‫َ‬
‫ـכ ا ِّ ـ ُ ] َ ْ ـ َ ُم أَ ْن‬ ‫ِإ َذا َ َ ـ َ َ ـ َ ا َ َ ُ ـ ُل‪ُ :‬כ َ ـ ْ ٍء َ ِ ـ َ َ ـ ِ َ ُـ ِل ا َ ـ َ ِاد ِث َ ِ ْ ـ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ات‪،‬‬ ‫ـכ ا ـ ِ‬ ‫ـכ َ َכא َـ ْ ِ ـ ْ َ ـ َ ارِ ِض ِ ْ ـ َ‬ ‫َ ُכـ َن[ ِ ـ ْ َـ َ ازِ ِم َذا ِـ ِ ؛ ِإ ْذ َـ َـ ْ َ ُכـ ْ َכ َ ِـ َ‬
‫‪١٥‬‬ ‫‪١٤‬‬

‫ـכ ا َ א ِ ِ ـ ِ ‪.‬‬ ‫ات َ א ِ َ ـ ً ِ ِ ْ ـ َ‬


‫ـכ ا ـ ُ‬ ‫َ َ ُכـ ُن ِ ْ ـ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ َ ُ ــ ُل‪َ ْ ِ :‬‬
‫ا ــ َ ازِ م‪ ُ َ ،‬ــ َ ا َ ْ ُ ــ ُد‪َ ،‬وإ ِْن َכא َــ ْ ــ َ‬ ‫ــכ ا َ א ِ ــ ُ إ ِْن َכא َــ ْ ــ ْ‬
‫ــאل ]‪٨‬أ[‪.‬‬
‫ُ ــ ُ ‪َ ،‬و ُ ــ َ ُ َ ٌ‬ ‫ــכ َ ُم ِ ــ ِ َو َــ ِ َم ا َ ْ‬
‫ــאد ا َ‬ ‫ِ‬
‫ا َ ــ َ ارِ ض َ َ‬
‫ــ ‪.‬‬‫ا ــ ‪ ،‬כــ ا ــאدث‬ ‫ـ (‪ ،‬و ـ )ل(‪:‬‬ ‫ـ ـ )ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬
‫)ظ(‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪ :‬כאن‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ــ ‪.‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل( و)ك(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ )ف( و)ك(‪ ،‬و ــ )ظ(‪ :‬ــכ‬ ‫‪١٤‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ا ــ ات ــ م أن כــ ن‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ع ‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬
‫‪.‬‬ ‫כا‬ ‫)ل(‪ :‬כא‬ ‫‪١٥‬‬ ‫)ل(‪ :‬ع ‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٥‬‬
‫ــאف‬ ‫ـ )ظ(‪ :‬כ ــכ إ ــכאن ا‬ ‫‪١٢‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٦‬‬
‫ــכ ا ـ ـ ع ـ إ ــכאن ــכ‬ ‫)ل( و)ك(‪ :‬إ ‪.‬‬ ‫‪٧‬‬
90 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Böylece hâdis sıfatları kabule elverişliliğin o şeyin hâdis olmasını gerek-


tirdiği ve onları kabul eden zâtın levâzımından olduğu sabit olur. Bu iki
mukaddimeden hâdisleri kabul eden her şeyin hâdislerden hâlî olmadığı ve
hâdislerden hâlî olmayan her şeyin de meşhur delillerle hâdis olduğu ortaya
5 çıkar. Böylece hâdisleri kabul eden her şeyin hâdis olduğu sabit oldu.
Sonra bu hususta diyoruz ki cisimler, hâdisleri kabul eder. Yani renkleri,
tatları, kokuları, sıcaklığı, soğukluğu, aydınlık ve karanlığı kastediyorum ki
bunlar hâdistir.
Yine diyoruz ki [fakat] Bârî Teâlâ’nın hâdis olması ve hâdislere mahal
10 teşkil etmesi imkânsızdır.

Sekizinci Mesele [Yaratan’ın İttihâddan Tenzihi]


[Bu bölüm] Allah Teâlâ hakkında ittihâdın muhal olması hakkındadır.
Bunun delili şudur: İki zât veya iki şeyden biri diğeriyle ittihâd ettiğinde
eğer önceki halleri üzere kalırlarsa bu ikisi tek şey değil, iki şeydir. Eğer ikisi
15 de yok olursa [henüz] var olan bu ikisinden başkadır. Yok eğer o ikisinden
birisi yok olur, diğeri yok olmazsa o zaman ittihâd, imkânsız olur. Çünkü
yok olan (mâdum), var olanın (mevcud) aynısı olamaz.

Dokuzuncu Mesele [Yaratan’ın Elem ve Lezzetten Tenzihi]


Allah Teâlâ hakkında elem ve lezzet imkânsızdır. Elemden anlaşılan, mi-
20 zacın salâhtan fesâda doğru değişmesidir.
Lezzetten [anlaşılan] ise mizacın [fesattan salâha doğru değişmesiy-
le] salâhının hâsıl olması durumudur. Her kim cismiyyetten münezzeh
olursa bu durum (elem ve lezzet), onun hakkında muhal olur. Eğer lez-
zetin ona nispeti geçerli olsaydı o, lezzet veren şeyleri elde etmek isterdi.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪91‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ אد َــ ً ‪َ ،‬و َ َ ــ َ أَ َ ــא ــ ْ‬ ‫ــאت ا َ ِאد َــ ِ ]‪ ِ َ [٣٨‬ــ ُ َכ ُ َ ــא‬
‫َ َ ــ َ أَن َ א ِ َ ــ َ ا ِ َ ِ‬
‫ّ‬ ‫َ‬
‫َ ـ ِ أَن ُכ َ ــא َכ َ‬
‫אن َ א ِ ـ ً‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ ـ َ ازِ ِم ] ِ ْ ـ َ‬
‫ـכ ا ـ ات ا َ א ِ َ ـ [ ‪ ُ ْ َ َ ،‬ـ ُ ـ ْ َ א َ ـ ِ ا ُ َ ّ َ‬
‫‪١‬‬

‫ث‬ ‫ِ ْ ـ ِاد ِث َ ِ ـ َ ْ ُـ ـ ِ ا ـ ِاد ِث‪ ،‬و ُכ ــא َ ْ ُـ ـ ِ ا ـ ِاد ِث َ ـ ـ ِ‬


‫ـאد ٌ‬ ‫ُ َ َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ َ‬
‫ث ‪.‬‬
‫]‪[٣٩‬‬ ‫ِ‬
‫ث َ ُ ـ َ َ ــאد ٌ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ِא َ ـ ِ ا َ ْ ـ ُ َرة‪ َ َ َ ،‬ـ َ أَن ُכ َ ــא َ ْ َ ـ ُ ا َ ـ َ اد َ‬ ‫ِ‬

‫ان َوا ُ ــ َم‬ ‫ــאم َ א ِ َ ــ ٌ ِ ْ َ ــ َ ِاد ِث؛ أَ ْ ِ ــ ‪ :‬ا َ ْ ــ َ َ‬ ‫‪٢‬‬ ‫ِ‬


‫ُــ ] ْ ــ َ َ ــ َ ا[ َ ُ ــ ُل‪ :‬ا َ ْ َ ُ‬ ‫‪٥‬‬

‫ود َة َوا ــ َر َوا ُ ْ َ ــ َ ‪ ِ َ ،‬ــ َ ِאد َــ ٌ‪.‬‬ ‫ِ‬


‫َ‬ ‫َوا َوا ــ َ َوا َ ــ َ َار َة َوا ُــ ُ َ‬
‫َو َ ُ ُل‪ِ َ ] :‬כ [‪ ٣‬ا אرِ َي‪ َ َ ٤‬א َ َ ْ َ ِ ُ َכ ُ ُ َ ِאد ًא‪َ ُ ِ َ ْ َ ،‬כ ُ ُ َ َ ‪ِ َ َ ْ ِ ٥‬اد ِث‪.‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ُ ‪ ُ ِ ْ َ ]٦‬ا َ א ِ ِ َ ا ِ ِّ َ ِאد[‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אِ َ‬
‫ـאد]‪ َ َ ] [٤٠‬ـ ا ِ َ َ א َـ [ ‪ٌ َ ُ ٧‬‬
‫אل‪.‬‬ ‫ِ ِ‬
‫ـ أ َن ا ّ َ ـ َ‬
‫ِ‬

‫ِא َ َ ــ ِ ؛ َ ــ ِْن َ ِ ــא ِ ــ َ ــ ِ ِه‬ ‫َو َد ِ ُــ ُ ‪ :‬أَن أَ َ ــ َ ا ا َ ــ ِ أَو ا ــ ْ َ ْ ِ ِإ َذا ا َ ــ َ‬


‫‪٩‬‬ ‫‪٨‬‬
‫‪١٠‬‬
‫َ‬
‫ِ ‪١٠‬‬
‫ُ ــ ُد َ ُ َ ــא‪َ ،‬وإ ِْن َ ــ َم‬
‫َ‬ ‫ــאن َ َوا ِ ــ ٌ ‪َ ،‬وإ ِْن َ ِ َ ــא َכ َ‬
‫אن ا َ‬
‫ا א َــ ِ َ ــא ِا َ ِ‬
‫َُ‬ ‫َ‬
‫ِ ]‪[٤١‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫أَ َ ُ ُ َ ــא ُد َ‬
‫َ َ ُכــ ُن َ ــ َ ا َ ُ ــ د ‪.‬‬ ‫ــאد؛ َن ا َ ْ ــ ُ َ‬
‫وم‬ ‫ون ا א ــ ا ْ َ َــ َ ا ّ َ ُ‬
‫ِ‬ ‫َ‬
‫ُ ‪ ُ ِ ْ َ ]١١‬ا َ א ِ ِ َ ْ ا َ َ ِ َوا ِة[‬
‫ا َ ْ َُا א َ‬
‫ُ ــ َ ‪:‬‬ ‫‪١٣‬‬
‫َ ْ‬ ‫ــ ُة ‪ َ َ [٤٢] ١٢‬ــ ا ِ َ َ א َــ ُ َ ٌ‬
‫ــאل؛ َ ِ ن ا ُ ــ َل ِ ــ َ ا َ َــ ِ‬ ‫ا َ َــ َوا‬
‫ُ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ِ َ ــ ُ ِ ْ ــ َ َ َ ــ ِ ا َ ــ َ ِ‬
‫اج ] ِ ــ ا ــ َ ِح[ ‪ِ ١٤‬إ َــ ا َ ِ‬
‫ــאد‪.‬‬ ‫ا َ א َــ ُ ا َ א‬ ‫‪١٥‬‬

‫]وا َ ِ‬
‫ــאد‬ ‫َ َ‬ ‫َ ــ ُ ِ ْ ــ َ َ ــ َ ِح ا َ ــ َ ِ‬
‫اج‬ ‫و ِ ــ ا ــ ِة]‪ [٤٣‬ــ ‪ :١٥‬ا א َــ ُ ا א ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ َ‬
‫َ ــא ً ِ ــ‬ ‫ِ ا ِ ْ ــ ِ ِ ‪َ ،‬כ َ‬
‫אن َ ــ َ ا ُ‬ ‫אن ُ َ َ א ِ ــא َ ــ‬
‫ً‬ ‫ِإ َــ ا ــ َ ِح[ ‪ َ َ ،‬ــ ْ َכ َ‬
‫‪١٦‬‬

‫ُ َــ ِ ّ ِــ ِ ‪،‬‬ ‫אن َא ِ ــא ِ َ ْ ِ ــ ِ ا‬ ‫َ ــ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬


‫ً‬ ‫ــכ َ‬
‫َ َ‬ ‫َ ّ ــ ؛ َو َن ا ــ ة َــ َ ــ ْ َ‬
‫ــ‬ ‫ــאت‪ .(٣٤) ،‬و ــ‬ ‫ا‬ ‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)ل( و)ظ(‪ :‬أ‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ف(‪.‬‬
‫)ف(‬ ‫‪١‬‬
‫ـ ا כ ـ ي ـ ا כ ــאت‪،‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ا כ ــאت‪.(١٧٤) ،‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)ك(‪ :‬ا م وا ات‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)ل( و)ظ( و)ك(‪. :‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫ــ‬ ‫א ــ ا ــ‬ ‫ــ ف ا‬ ‫‪١٣‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪ :‬א ً‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫)ف(‪.‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫إدراك ا א ــ ‪ ،‬و א ــ ا ــ ء‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬
‫ــ א ــ ا ــ ‪ ،‬ـ ن ــ א ــ‬ ‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٧‬‬
‫ــ ‪ ،‬ــ‬ ‫ا ــ ُء ا ــ َء ــ‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬وا‬ ‫‪٨‬‬
92 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Eğer bunu ezelde elde etmiş olsaydı hâdisin ezelde icat edilmiş olması la-
zım olurdu. Eğer elde edemediyse lezzetleneceği şeyi bulamadığı için ezelde
elemli olurdu ki bu muhaldir.

Onuncu Mesele [İbn Sînâ’nın Allah’ın Varlığının Hakikati Hakkın-


5 daki Görüşlerinin Reddi]
Ebû Ali İbn Sînâ, Allah Teâlâ’nın, mahiyete ârız olmaması kaydıyla mu-
kayyet vücutu dışında bir hakikati olmadığını iddia etti. Bu görüş iki açı-
dan bâtıldır:
Birincisi: O’nun hakikatinin halk tarafından bilinemeyeceği, O’nun sel-
10 bî kayıtla mukayyet vücudunun bilineceği ve mâlûm olanın mâlûm olma-
yandan farklı olduğu hususlarında onunla (İbn Sînâ) mutabıkız.
İkincisi: Varlık, sırf varlık olmasıyla mahiyetten soyutlanmayı (mücer-
ret) gerektirirse bu, bütün varlıklar böyledir, demektir. Şu halde mümkün
mahiyetler ya mevcut değildir ya da onların varlıkları kendilerinin aynıdır
15 ki bu muhaldir. Eğer (varlık), mahiyete ârız olmayı gerektirirse o zaman
bütün varlık böyledir. O halde Allah Teâlâ’nın varlığı da mahiyete ârız de-
mektir. Eğer (varlık) her iki ihtimali de gerektirmez ise -ayrı bir sebep müs-
tesna- bu iki kayıttan biri ile mevsuf olmaz. Böyle olunca da zâtı gereği
vâcip olan, (zâtının) gayrı gereği vâcip olur ki bu muhaldir.
20 Bu konuda İbn Sînâ’nın delili şudur: Eğer O’nun varlığı mahiyeti için
bir sıfat olsaydı bu varlığın şu sıfata muhtaç olması gerektirdi. Böylece bu
varlık, zâtıyla mümkün, şu mahiyetiyle vâcip olurdu. Fakat illet, varlık ba-
kımından mâlûlden öncedir. Şu halde mahiyetin varlığıyla da onun varlı-
ğından önce olması gerekir ki bu muhaldir.
25 Bu itirazın cevabı şöyledir: Mahiyetin mahiyet olması itibariyle niçin
bu varlığın gerektireni olması mümkün olmasın? Nitekim mahiyet, mahi-
yet olması itibariyle mümkünlerde varlığı kabul etmektedir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪93‬‬

‫אن‬ ‫ـאد ِث ِ ـ ا َ َز ِل‪َ ،‬وإ ِْن َ ـ ْ َ ْ ـ ِ ر َ َ ْ ـ ِ َـ َ‬


‫ـכ َ‬ ‫ا َ َز ِل َ ـ ِ م ِإ ــאد ا ـ ِ‬ ‫َ َ ـ ِ ِـ‬ ‫َ ـ ِْن َ ـ ِ َر‬
‫‪٢‬‬ ‫‪١‬‬
‫َ َ ُ َ‬ ‫ْ‬
‫ـאل]‪.[٤٤‬‬‫ان ا ُ َ ـ ِ ّ ِ ـ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـ ِ ِ ْـ َ ِ‬
‫َ َ‬
‫ِ‬
‫ا َ َزل ِ‬ ‫ُ َ َ ِّ ـ ًא ِ ـ‬

‫َ ِ َ ِ ُو ُ ِد ا ِ[‬ ‫]رد َ ِل ِا ِ ِ َא ِ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َ א ِ ُة‬


‫ْ‬ ‫َ‬
‫ِا ـ ِ ـ َא]‪ِ [٤٥‬إ َـ أَ ـ َ ِ َ ـ َ ِ َ א َـ ِإ ا ـ د ا َ ـ َ ‪ َ ِ ٣‬ـ ِ‬ ‫ذ ـ أَ ـ ِ ـ‬
‫ُ ُ َ ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫ْ ُ‬ ‫َ َ َ ُ َ ِّ‬
‫ِ ْ َ א ِ ـ ِ ]‪َ .[٤٦‬و َ ـ َ ا َא ِ ـ ٌ ِ َ ْ َ ـ ِ ‪:‬‬ ‫َכ ِـ ِ َ ـ َ ــאرِ ٍض‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫ْ ـ ِ ‪َ ،‬و َ َ ـ أَن ُو ُ ـ َد ُه ا ُ ـ َ‬ ‫أَن َ ِ َ َـ ُ َ ـ ُ َ ْ ُ َ ـ ٍ ِ ْ َ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬أَ ـ ُ َوا َ ـ َ َ َ ـ‬
‫‪٤‬‬

‫ٍم‪.‬‬ ‫َ ْ ـ ْ ُم َ ـ َ ــא ُ ـ َ َ ـ َ ْ ُـ‬ ‫ِא َ ـ ِ ا ـ ْ ِ ِ َ ْ ُـ ٌم‪َ ،‬وا‬


‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫ّ‬ ‫ْ‬
‫َכ ْ ِ ـ ِ ُو ُ ـ ًدا أَ ْن َ ُכـ َن ُ َ ـ ًدا َ ـ ِ ا َ א ِ ـ ِ ‪،‬‬ ‫ِ َ ْـ ِ‬ ‫ا א ِ ـ ‪ :‬أَن ا ُ ُ ـ َد إ ِْن ِا ْ َ َ ـ‬
‫ُ ْ ِכ َ ـ ُ ِإ ــא‪ ٥‬أَ ْن َ َ ُכ ـ َن َ ُ ـ َد ًة‪ ،‬أَو َ ُכ ـ َن‬ ‫ـאت ا‬ ‫ـכ‪ َ َ ،‬ـ ِ ِه ا َ א ِ ـ ُ‬ ‫َ ــכ ُو ُ ـ ٍد َכ َ ِـ َ‬
‫ــכ ُو ُ ــ ٍد‬‫َ ــ أَ ْن َ ُכــ َن אرِ ً ــא ِ َ א ِ ــ ٍ ‪ُ َ ،‬‬ ‫ِ‬
‫ــאل‪َ ،‬وإ ِْن ا ْ َ‬
‫ُو ُ ُد َ ــא َ ْ ُ ــ َ א‪َ ،‬و ُ ــ َ ُ َ ٌ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ـ ا و ذاك ـ ِ ـ‬ ‫ـ ِ ‪ ،٦‬وإ ِْن َـ ْ ـ ِ‬ ‫ـכ‪ َ ،‬ـ د ا ِ َ א َـ ــאرِ ٌض ِ ْ א ِ‬ ‫ِ‬


‫َ َ َ ََ َ َ َ ْ َ ْ‬ ‫ْ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َכ َ ـ َ ُ ُ ُ‬
‫ٍ ‪ ِ َ ُ ٧‬ـ ٍ ؛ َ א َ ا ِ ـ ُ ِ َ ا ِ ـ ِ َوا ِ ـ ٌ ِ َ ـ ِ ِه‪،‬‬ ‫َ ُ ً ــא ِ َ ـ ِ َ َ ـ ِ ا َ َ ـ ِ ِإ ِ ـ‬
‫َ َ‬ ‫ْ‬
‫ـאل‪.‬‬
‫َو َ ـ َ ا ُ َ ـ ٌ‬

‫ـכ ا َ א ِ ـ ِ ‪،‬‬ ‫אن ُو ُ ـ ُد ُه ِ َ ـ ً ِ ْ َ א ِ ـ ِ َ ِ ْ َ َ ـ َ َذ ِـ َ‬


‫ـכ ا ُ ُ ـ ُد ِإ َـ ِ ْ ـ َ‬ ‫َـ َכ َ‬ ‫ُ ُـ ُ ‪ :‬أ َ ـ ُ‬
‫‪٨‬‬
‫ّ‬
‫ـכ‪ ٩‬ا َ א ِ ـ ِ ‪ِ ،‬כـ ‪ ١٠‬ا ِ ـ َ ُ َ َ ِّ َ ـ ٌ ِא ُ ُ ِد‬ ‫ُ ـ ُد ُ ْ ِכ ًــא ِ َ ا ِـ ِ َوا ِ ً ــא ِ ِ ْ ـ َ‬ ‫ـכ ا ُ‬ ‫َ َ ُכـ ُن َذ ِـ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫َ َ ْ ـ َ ُم َכـ ُن ا َ א ِ ّـ ِ ُ َ َ ّ َ ـ ً ِ ُ ُ ِد َ ــא َ َ ـ ُو ُ ِد َ ــא‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬


‫ـאل‪.‬‬ ‫َ َ ـ ا َ ْ ُـ ِل‪،‬‬

‫ُز أَ ْن َ ُכـ َن ا َ א ِ ـ ُ ِ ـ ْ َ ـ ُ ِ ـ َ ـ َ ]‪ َ ِ ُ [ ٨‬ـ ً ِ َ ِـ َ‬


‫ـכ‬ ‫اب‪ِ :‬ـ َ َ ُ ـ‬ ‫وا ـ‬
‫ب‬
‫َ َ َ ُ َ‬
‫ـאت‪.‬‬‫ِכ َـ ِ‬ ‫ِ ‪ِ ١١‬‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ا ُ ُ ـ ِد‪َ ،‬כ َ ــא أَن ا َ א ِ ـ َ‬
‫ـ ْ َ ـ ُ ـ َ ـ َ َא ِ َـ ٌ ُ ُ ـ د ـ ا ُ ْ‬
‫‪.‬‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫אت‪.‬‬
‫)ل(‪ :‬ا אد אت‬ ‫‪١‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ظ(‪ :‬وا ّ ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫ا زل‪.‬‬ ‫ر‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل( و)ظ(‪ :‬כ‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪.‬‬ ‫(‪ :‬ا‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫(‪ّ :‬ن‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫‪.‬‬ ‫( و)ك(‪ :‬ا‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪٤‬‬
‫כ אت‪.‬‬ ‫د وا‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ل(‪ :‬م إ א أن כ ن‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫)ل( و)ظ(‪ :‬א ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬
94 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

On Birinci Mesele [Allah’ın Varlığının Hakikatinin Mahlûkâttan


Farklı Olması]
Bir şeyin bir şeyden, zâit bir durumla değil de sırf kendi[ne] mahsus
hakikatiyle farklı olması mümkündür. Bunun iki tür delili vardır:
5 Birincisi: Eğer iki şey, sıfatları dolayısıyla birbirinden farklı değil ve iki sı-
fat da birbirinden farklı değilse bu durum, bu iki zâtın farklılığını ge-
rektirmez. Eğer [bu ikisinden başka] bir sıfatla birbirinden farklılaşırsa bu
durum, teselsülü gerektirir. Eğer bu iki şey zâtları gereği birbirinden farklı-
laşırlarsa zaten ulaşılmak istenen netice de budur.
10 İkincisi: Sıfat, zâttan farklıdır. Aksi takdirde sıfatın sıfat olması, zâtın
sıfat olmasından daha evlâ olmazdı ki bunun aksi de böyledir. Bu durum
sabit olunca şöyle deriz: İlâhın zâtı bizzât kendi mahsus zâtı olmasıyla diğer
zâtlardan farklıdır. Eğer O’nun zâtı diğer zâtlarla eşit olsaydı bu muayyen
zâtın bu muayyen sıfatla mahsus kılınması ya sebepsiz olur ki bu durum,
15 mümkünün muraccihsiz olarak meydana gelmesini gerektirir. Ya da devr
yoluyla başka bir sebeple olur ki bu muhaldir.
Ya da teselsül yoluyla olur ki aynı şekilde bu da muhaldir. Her üç ih-
timal de bâtıl olunca bu farklılığın, mahsus zâtın kendisi sebebiyle olması
gerekir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪95‬‬

‫د ِ‬
‫ات[‬ ‫َ َة ] َ َ ُ ُ َ א َ َ ُو ُ د ا ا َ ُ َ‬
‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫‪ِ ١‬‬ ‫ْ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َ ِאد َ َ‬

‫ِ َ ْ ٍ َزا ِ ٍ ]‪،[٤٧‬‬ ‫َ ِ َ‬ ‫ِ ِِ‬


‫َ َ ا َ ْ ُ‬
‫َ ء‪ً َ ٢‬א ِ َ ْ ِ‬ ‫ُ َא ِ َ‬ ‫َ ْ َ ُ ُز أَ ْن‬
‫ْ ٌ ْ‬
‫ِ‬
‫אن‪:‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫َوا ُ َ َ َو ْ‬
‫אن إ ِْن َ َ ْ َ ِ َ א‪ ِ ُ َ ٤‬א‬ ‫ََ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬أَ ُ א َ َ ْ َ ِ َ א ِإ ‪َ ِ ٣‬‬
‫ْ ِ َ َ ِ ؛ َא ّ‬
‫‪٥‬‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ‬
‫‪ِ ٧‬‬ ‫َ א َ َ َ ا ا َ ِ ‪َ ،‬وإ ِِن ا َ َ َ َא ِ ِ ٍ ُ‬
‫ُ ‪َ ،‬وإ ِْن ا َ َ َ َא َ ا َ ِ َ א َ ُ َ‬ ‫َ أ ْ َ ى َ ِ َم ا َ ْ ُ‬
‫‪٦‬‬
‫‪٥‬‬
‫ُ‬
‫ا َ ْ ُ ُب ‪.‬‬
‫]‪[٤٨‬‬

‫ات‪َ ،٨‬و ِإ َ ْ َ ُכ ْ َכ ُن ا ِّ َ ِ ِ َ ً‬ ‫ا א ِ ‪ :‬أَن ِ ْ َכ ا ِ َ َ َ א ِ َ ٌ ِ ِ ْ َכ ا ِ‬


‫ُ‬ ‫ّ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ات ا ِ َ ُ َ א َ ٌ‬ ‫ِ‬
‫ات َ ً ‪َ ،‬و ِא َ ْכ ِإ َذا َ َ َ َ َ ا؛ َ َ ُ ُل‪َ :‬ذ ُ‬
‫]‪[٤٩‬‬ ‫ِ‬ ‫أَو َ ِ َכ ِن ا ِ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ِאو ً ِ א ِ ِ ا و ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫אن‬‫ات َ َכ َ‬ ‫َ א ِ ا َوات َ ْ ِ َذا ا َ ْ ُ َ ؛ ِإ ْذ َ َכא َ ْ َذا ُ ُ ُ َ َ َ‬
‫‪٩‬‬
‫َ‬
‫ات ا ُ َ َ ِ ِ ِ ْ َכ ا ِّ َ ِ ا ُ َ َ ِ ِإ א أَ ْن َ ُכ َن َ ِ َ ٍ ‪ُ َ ْ َ ،١٠‬م ُو ُ ُع‬ ‫ِا ْ ِ אص ِ َכ ا ِ‬
‫َ ُ‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬
‫ا ُ כ ِ َ ِ ُ َ ِ ّ ٍ ‪ ،‬أَو ِ َ ْ ٍ آَ َ َ َ َ َ ِ ِ ا ْورِ ‪َ ،‬و ُ َ ُ َ ٌ‬
‫אل‪،‬‬

‫ِ‬ ‫َ َ ِ ِ ا َ ْ ُ ِ ‪َ ،‬و ُ َ أَ ْ ً א ُ َ ٌ‬
‫אم ا َ َ ُ‪َ ،‬و َ َ‬
‫אل ‪َ .‬و َ א َ َ َ ا َ ْ َ ُ‬ ‫أَو َ‬
‫‪١١‬‬

‫ات‪ ١٢‬ا َ ْ ُ َ ِ ‪.‬‬ ‫ِ ْ َכ ا َ א َ َ ُ ِ َ ْ ِ ا ِ‬


‫ُ‬ ‫أَ ْن َ ُכ َن‬

‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫ء‪.‬‬ ‫)ل( و)ك(‪ :‬ا‬ ‫‪٢‬‬
‫א‪.‬‬ ‫ا‬ ‫و)ظ(‪:‬‬ ‫)ل( وا‬ ‫‪٣‬‬
‫א‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬
‫א‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٥‬‬
‫)ل(‪ :‬ا א‪.‬‬ ‫‪٦‬‬
‫)ل(‪ :‬ا א‪.‬‬ ‫‪٧‬‬
‫)ل(‪ :‬ا وات‪.‬‬ ‫‪٨‬‬
‫)ل( و)ك(‪ :‬ذا א‪.‬‬ ‫‪٩‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪ :‬إ א أن כ ن‬ ‫‪١٠‬‬
‫ا ر ‪.(١٤٠ /١) ،‬‬ ‫‪١١‬‬
‫)ل(‪ :‬ا وات‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

KUDRET VE İLİM SIFATI İLE BU İKİSİNİN DIŞINDAKİ


SIFATLAR
Bu konunun meseleleri vardır.

5 Birinci Mesele [Allah’ın Âleme Tesir Niteliği]


Allah Teâlâ’nın âlemin varlığının müessiri olduğu sabit oldu. O, âleme
ya fiil ve terke elverişlilik (sıhhat) yoluyla tesir eder ki öyleyse O “Fâil-i
Muhtâr”dır. Ya da zorunluluk (vücûb) yoluyla tesir eder ki öyleyse O “Mû-
cib bi’z-zât”tır.
10 Şu halde deriz ki Allah’ın “mûcib bi’z-zât” olduğu görüşü şu sebeplerle
bâtıldır:
1. Delil: Eğer âlemin varlığına O’nun tesiri zorunluluk (icâb) yoluyla
olsaydı âlemin, varlık bakımından ondan sonra olmaması gerekirdi. Bu du-
rum ya âlemin kıdemini ya da O’nun hudûsunu gerektirir ki bu iki ihtimal
15 de bâtıldır. Zira bu durum O’nun “mûcib bi’z-zât” olmamasını gerektirir.
2. Delil: Daha önce izah ettiğimiz üzere cisimlerin hepsi mahiyetlerinde
her yönden eşittirler. O halde bütün sıfatların kabul bakımından da eşit ol-
maları gerekir. Çünkü biz, Allah Teâlâ’nın cisim olmadığı gibi cisme hulûl
etmediğini de delillendirdik. Böyle olunca O’nun Zâtının bütün cisimlere
20 nispeti eşit olur. Şu halde bütün cisimlerin sıfatların tamamında eşit olması
gerekir. Bu söylenilenlere göre (önermenin ikinci kısmı olan) tâlî bâtıldır; o
halde mukaddem [öncül] de aynı şekilde(bâtıl)dir.
3. Delil: Eğer (Allah) “mûcib bi’z-zât” olsaydı bu durumda O’ndan ya
tek bir mâlûl ya da birçok mâlûlun (sudur etmesi) gerekirdi. Birinci ihtimal
25 bâtıldır. Aksi takdirde bu birden başka bir birin sudûru gerekirdi. Bütün
mertebeler için geçerli olan bu görüşe göre iki mevcudun, ancak biri diğeri-
nin illeti olmasıyla meydana gelmesi gerekirdi ki bu durum bâtıldır.
İkinci ihtimal de bâtıldır. Çünkü birden ancak birin sudûr edeceği ko-
nusunda felsefeciler ittifak etmişlerdir.
‫אب ا ا ِ ُ‬ ‫ا َ ُ‬
‫ِ َ ِ ا ُ ْ َر ِة َوا ِ ْ ِ َو َ ِ ِ َ א‬ ‫ِ‬
‫َو ِ ِ َ َ א ِ ُ ‪.‬‬

‫]כ ِ ُ َ ْ ِ ا ِ ِ ا َ א َ ِ [‬
‫ُ‬ ‫َْ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ُو َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِد ا َ א َ ِ ‪ ِ َ ،‬א أَ ْن ُ َ ِّ َ ِ ِ َ َ‬ ‫ِّ ِ‬ ‫َ‬
‫َِ ِ ا ّ‬ ‫ُو ُ‬ ‫א‬
‫ََ َ ُ ٌ‬ ‫َ ْ َ َ َ أن ا َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ِب و ُ ‪ :‬ا ِ ِא ِ‬
‫ات]‪.[١‬‬ ‫ُ‬ ‫َ َ ُ‬ ‫ُ ُ‬ ‫אر‪ ،‬أَو َ َ َ ِ ِ ا‬
‫َ ُ‬ ‫َو ُ َ ‪ :‬ا َ א ِ ُ ا ُ ْ‬

‫ِ ٌ ِ ُ ُ ٍه]‪:[٢‬‬ ‫ِ ِא ِ‬
‫ات َא‬ ‫َ َ ُ ُل‪ :‬ا َ ُل ِא ُ‬
‫ِ ُو ُ ِد ا َ א َ ِ َ َ َ ِ ِ ا ِ َ ِ‬
‫אب َ ِ َم أَ ْن‬ ‫אن َ ْ ِ ُه‬
‫ُ َ َכ َ‬ ‫ُ ا ُو َ ‪ :‬أَ‬ ‫ا ُ‬
‫ُ‬
‫َ ُم ِإ א ِ َ ُم ا َ א َ ِ َو ِإ א ُ ُ و ُ ُ ‪َ ،‬و ُ َ א َא ِ َ ِن‪،‬‬ ‫ِ ا ُ ُ ِد؛ َ َ ْ‬ ‫َ َ َ َ َ ا َא َ ُ َ ْ ُ‬
‫ِ א ِא ِ‬
‫ات]‪.[٣‬‬ ‫َ‬
‫ً‬ ‫َ َ َ َ أ ْن َ َ ُכ َن ُ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِ‬ ‫َ ِאم ا א ِ‬ ‫ِאو ٌ ِ‬ ‫َ‬ ‫ُ ا א ِ ُ‪ :‬أَ א َ א أَن‬


‫‪َ َ ََ ،‬‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫אم ِ ْ ِ َ א ُ َ َ َ‬‫ا َْ َ َ‬ ‫َ‬ ‫ا ُ‬
‫ِ ِ ْ ٍ َو َ‬ ‫אت؛ ] ِ َ א[‪ ٢ ْ َ ١‬د ْ َא َ َ أَ‬
‫َ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫َא ِ‬ ‫ِا ْ ِ َ ُاؤ‬
‫ُ َ َא َ َ ْ َ‬ ‫َُ ل َ ِ ا ّ‬
‫َ ا ِ ِ‪،‬‬ ‫ِ‬
‫ِ ا َ ْ َ אم َ‬
‫ِ‬ ‫ِِ‬
‫َ ُ َذا ِإ َ َ‬
‫אن َכ َ ِ َכ َכא َ ْ ِ‬‫ا ِ ْ ِ ‪َ ،‬و ِإ َذا َכ َ‬ ‫אل ِ‬‫ٍّ‬
‫َ‬
‫ُم ِ ْ ُ ُ ]‪.[٤‬‬ ‫ِ‬ ‫אت‪ ،‬وا א ِ‬
‫ِ ِا ِ َ ِ‬ ‫ِאم ِ َ ِ َ א ِ‬ ‫ِ ِ ‪َ ٣‬‬
‫َא ٌ ‪ َ ،‬א ُ‬ ‫َ‬ ‫ّ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ا ْ َ ُاء ا َ‬ ‫ََ َ َ‬
‫ً ا أَو َ ْ ُ َ ٍت‬ ‫ُ ً وا ِ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫‪٤‬‬
‫אن ِإ א أَ ْن ُ ِ َ‬
‫אن ُ ِ‬‫ا ُ ُ ا א ِ َ ُ‪َ َ :‬כ َ‬
‫א ِא ِ‬
‫ات َ َכ َ‬ ‫‪١٥‬‬
‫ً‬
‫ِ‬ ‫َذ ِ َכ ا ا ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫َכ ِ‬
‫‪َ ،‬و َכ َ ا‪ ٥‬ا َ ُل‬
‫َ‬ ‫َوا ٌ آَ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ أَ ْن َ ْ ُ َر َ ْ‬ ‫َ‬
‫َ ًة؛ َوا و ُل َא ٌ ؛ َو ِإ َ َ‬
‫ِ ٌ ِ َ َ ِ ‪َ ،‬و ُ َ َא ِ ٌ ‪.‬‬ ‫ان إ َوأَ ِ ُ َ א‬ ‫َ ِ ِ ا ا ِ ِ ‪ َ َ َ ،‬أَ‬
‫َد ِ‬
‫ُ َ َ َْ ُ‬
‫َ‬
‫ِ‬
‫ََ‬
‫َوا א ِ ‪َ ٦‬א ِ ٌ ؛ ِ َن ا َ َ ِ َ َ أَ ْ ُ ا َ َ أَن ا َ ا ِ َ َ َ ْ ُ ُر َ ْ ُ ِإ َوا ِ ٌ ‪.٧‬‬
‫َ‬
‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪ :‬و ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ي‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬أن‬ ‫‪٣‬‬
‫ر ‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)ظ(‪ :‬وכ ي‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫)ل(‪ :‬وا א أ אً‪.‬‬ ‫‪٦‬‬
‫)‪.(٩٦ -٨٩ /٣‬‬ ‫ا א ‪،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫ا אت ا اردة‬ ‫وا‬ ‫ها‬ ‫ح‬ ‫)ل(‪ :‬ا ا ‪ .‬و أ אض ا ازي‬ ‫‪٧‬‬
98 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

4. Delil: Hiç şüphesiz biz, âlemde bir şeyin mevcut iken yok veya yok
iken mevcut olması gibi değişimlere şahit oluyoruz. Mâlûlün yokluğu ille-
tin de yokluğunu gerektirir ve bu illetin yokluğu onun illetinin de yok ol-
masını gerektirir. Sonuçta bu mâdumlar, zâtı gereği vâcip olana eriştiğinde
5 nihayet bulur. Eğer O’nun kendinden gayrısına tesiri zorunluluk şeklinde
olsaydı bahsi geçen bu hallerin yokluğu Zâtının da yokluğunu gerektirirdi
ki bu muhal olduğundan o da muhaldir.
Felsefeciler görüşlerine şöyle delil getirdiler: Eğer müessiriyet için gerekli
olan her şey ezelde hâsıl olmuşsa bu durum, eserin de vücûbunu gerektirir.
10 Eğer bunların tamamı hâsıl olmamışsa eser de imkânsız olur.
Bu itiraza bizim cevabımız şöyledir: Sizin zikrettiğiniz bu görüşler gün-
lük vâkıaya aykırıdır.

İkinci Mesele [İlim Sıfatı]


Âlemin Yaratıcısı âlimdir. Çünkü O’nun fiilleri muhkem ve sapasağlam-
15 dır. Müşahede edilenler de bu hususu ispatlar. Fiillerini muhkem yapanın
âlim olması zorunludur. Bu durum bedîhî olarak bilinmektedir.
Aynı şekilde O, fiillerini ihtiyarıyla yapandır. Muhtâr, belli bir türü
yaratmayı kast eden(yaratmaya yönelen)dir. Belli bir türü yaratmayı kast
etmek bu mahiyetin tasavvuruna bağlıdır. Böylece Allah Teâlâ’nın bazı ma-
20 hiyetleri tasavvur eden olduğu ispatlandı. Şüphesiz mahiyetler, zâtları gere-
ği hükümlerin sübut ve ademini gerektirir.
Gerekli kılınmış olanın (melzûm) tasavvuru, gerekenin (lâzım) tasav-
vurunu zorunlu kılar. Dolayısıyla Allah Teâlâ’nın bu mahiyetleri bilmesi,
onları gerekleri ve eserleriyle bilmesini de gerektirir. Böylece sabit oldu ki
25 Allah Teâlâ âlimdir.

Üçüncü Mesele: [Allah’ın Cüz’iyyâtı Bilmesi]


Felsefeciler, Allah’ın cüz’iyyâtı bildiğini inkâr etti. Onların görüşlerini
iptal etmek üzere bizim delillerimiz vardır:
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪99‬‬

‫אن‬‫ات ِ ْ ـ َ أَ ْن ُ ْ ـ َ َم‪ َ ١‬ـ ْ ٌء َכ َ‬ ‫ا ـ ُ ا ا ِ ـ ُ ‪ َ َ :‬ــכ أَ ــא ُ َ ــא ِ ُ ِ ـ ا א َـ ِ َ َ ـ ٍ‬


‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫אن َ ْ ُ و ً ــא[ ]‪َ ،[ ٩‬و َ ــ َ ُم ا َ ْ ُــ ِل َ ُــ َوأَ ْن َ ُכــ َن‬
‫أ‬ ‫‪٢‬‬
‫َ ُ ــ ًدا‪] ،‬أَ ْو ُ َ ــ َ َ ــ ْ ٌء َכ َ‬
‫ـאت ِ ْ ـ َ‬ ‫ِ ـ َ ِم ِ ِ ـ ِ ‪ ،‬و ـ َ م ِ ْ ـ َ ِ‬
‫ـכ ا ـ ِ َ ُـ أَ ْن َ ُכـ َن ِ َ ـ َ ِم ِ ِ َ ــא‪ َ َ .‬ـ ِ ِه ا َ ْ ُ و َ ـ ُ‬
‫‪٣‬‬
‫َ َ ُ‬ ‫َ‬
‫ـאب َـ ِ َم‬‫אن َ ِ ـ ُه ِ ـ َ ـ ِ ِه ِא ِ َ ـ ِ‬ ‫ـאء َ ْ َ ِ ـ ِإ َـ َوا ِ ـ ِ ا ُ ُ ـ ِد ِ َ ا ِـ ِ ‪ َ َ ،‬ـ َכ َ‬‫ا ِر ِ َـ ِ‬
‫ُ‬ ‫ْ‬
‫ـאل ‪.‬‬
‫]‪[٥‬‬
‫ـכ ُ َ ـ ٌ‬ ‫‪٥‬‬
‫ال َ ـ َ ُم َذا ِـ ِ ‪َ ،‬و َ ـ َ ا ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل‪ِ َ َ ،‬ـ َ‬
‫‪٤‬‬ ‫ِ ـ َ ـ َ ِم َ ـ ِ ِه ا َ ـ ِ‬
‫ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫‪٥‬‬

‫ِ ـ ا َ َز ِل‪ َ ٧‬ـ ِ َم‬ ‫]و[‪ِ ٦‬ا ْ َ ـ ا‪ ِ :‬ـ َن ُכ َ ــא َ ُـ ِ ـ ُ ِ ـ ا ُ َ ِّ ِ ّـ ِ إ ِْن َכ َ‬


‫אن َ א ِ ـ ً‬
‫َ ِ ً ــא]‪.[٦‬‬ ‫َ ‪٨‬‬
‫אن ا َ ـ ُ ُ ْ‬‫ـכ ا َ ْ ُ ـ ُع َ א ِ ـ ً ‪َ ،‬כ َ‬ ‫ُو ُ ـ ُب ا َ َ ـ ِ ‪َ ،‬وإ ِْن َ ـ ْ َ ُכـ ْ َذ ِـ َ‬
‫اب‪ِ ْ ُ :٩‬כ ُ َ א َذ َכ ُ ُ ُه ِא َ َ ِاد ِث ا ِ ِ ‪.‬‬ ‫َوا َ َ ُ‬
‫َ‬ ‫ْ‬

‫] ِ َ ُ ا ِ ْ ِ[‬ ‫ا َ ََ ُ ا אَِ ُ‬

‫َ א ِ ـ ُ ا َ א َ ـ ِ َ א ِ ـ ٌ ؛ ِ َن‪ ١٠‬أَ ْ َ א َ ـ ُ ُ ْ َכ َ ـ ٌ ُ ْ َ َ ـ ٌ‪َ ،‬وا ُ َ ــא َ َ ُة َ ـ ُ ل َ َ ْ ـ ِ ‪َ ،‬و َ א ِ ـ ُ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ا ِ ْ ـ ِ ا ُ ْ َכ ـ ِ َ ِ ـ ُ أَ ْن َ ُכ ـ َن َ א ِ ً ــא‪َ ،[٧]١١‬و ُ ـ َ َ ْ ُ ـ ٌم ِא ِ َ ـ ِ ]‪،[٨‬‬


‫َ‬
‫ـאد ا ـ ِع ا ُ ـ ِ ‪.‬‬ ‫وأَ ً ــא‪ :‬أَ ـ َ א ِ ـ ٌ ِא ِ ْ ِ ــאرِ ‪ ،‬وا ْ ــאر ُ ـ ا ـ ِ ي ْ ِ ـ ُ ِإ َـ ِإ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ َ ُ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ ْ‬
‫ـכ ا َ א ِ ـ ِ ؛ َ َ ـ َ أَ ـ ُ َ َ א َ ـ‬ ‫وط ِ َ َ ـ رِ ِ ْ ـ َ‬‫ـאد ا ـ ِع ا ُ َ ـ ِ َ ـ ُ ٌ‬ ‫وا َ ـ ُ ِإ َ ـ ِإ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ ْ‬
‫َ‬
‫ــכאمٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ َ َ ــ ِّ ٌر َ ْ ــ ا َ א ــאت‪َ ،‬و َ َ ــכ أَن ا َ א ــאت َ َوا َ ــא َ ْ ــ َ ْ ِ ُم ُ ُــ َت أَ ْ َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ٍאم‪.‬‬‫َو َ ـ َ َم أَ ْ ـ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ِِْ َ‬
‫ــכ‬ ‫وم‪ ِ ُ ١٢‬ــ ُ ‪ َ َ ١٣‬ــ َر ا ــ زِ ِم‪ ُ َ ْ َ ،‬ــ ُ ‪ ِ ١٤‬ــ ْ ِ ْ ِ ــ ِ َ َ א َــ‬ ‫ــ ِ‬
‫َ ُ‬ ‫َو َ َ ــ ُر ا‬
‫َ‬
‫ِ ]‪[١٠‬‬
‫ُ ــ ُ ِ َ َ ازِ ِ َ ــא َوآَ َאرِ َ ــא ‪ َ َ ،‬ــ َ أَ ــ ُ َ َ א َــ َ א ــ ‪.‬‬
‫ٌ‬ ‫َ‬
‫]‪[٩‬‬
‫ــאت ِ ْ‬
‫ا אِ ِ‬
‫َ‬

‫] ِ ْ ا ِ ِא ِ ِ‬
‫אت[‬ ‫ُْ‬ ‫ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬
‫אل َ ِ ِ ُو ُ ٌه‪:‬‬ ‫א ِ א ِא ِ ِ‬
‫אت]‪ .[١١‬و َ َא ِ إ َ ِ‬ ‫أَ ْ َכ َ ِت ا َ َ ِ َ ُ َכ َ ُ َ َ א َ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ُْ‬ ‫َ ً‬
‫)ل(‪ :‬א ًא ‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ل(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫م‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١‬‬
‫)ظ(‪ :‬ا ا ‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬א‬ ‫‪١٣‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫أ אً‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)ل( و)ك(‪ :‬م‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ل(‪ :‬و ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)ل(‪ :‬ن‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ل(‪ :‬اك‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
100 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

1. [Delil]: Allah Teâlâ, canlıların bedenlerinin yaratıcısıdır. Onların ya-


ratıcısının onları bilmesi gerekir. Bu durum da O’nun cüz’iyyâtı bildiğinin
delilidir.

2. [Delil]: İlim kemâl, cehâlet ise noksanlık sıfatıdır. Allah Teâlâ’nın


5 noksanlıklardan tenzih edilmesi vâciptir.

3. [Delil]: Mahiyetin oluşunun, belli bir şekilde, belli bir vakitte ve belli,
gerçek bir şahsiyette olmasını sağlayan kayıtlarla sıfatlanmış olması, doğru-
dan veya dolaylı olarak Allah Teâlâ’nın Zâtının mâlûmatındandır. Onlara
(felsefeciler) göre illeti bilmek malûlü bilmeyi gerektirir. Allah Teâlâ’nın
10 Zâtını bilmesi bu cüz’iyyâtı bilmesini de gerekli kılar.

Filozoflar görüşlerini şöyle delillendirdiler: Allah “Zeyd’in bu mekânda


oturuyor olduğunu” bilirse, [Zeyd bu mekândan çıktıktan sonra] bu ilim
olduğu gibi kalırsa bu, cehl; kalmazsa değişim olur.

Cevap: Şöyle demek niçin câiz olmasın: O’nun (kendine) has Zâtı, bu
15 şeyin meydana gelmesi şartıyla, her şeyi [olduğu hal üzere] bilmeyi gerek-
tirir. Hallerden her biri meydana geldiğinde O’nun kendine has Zâtı bu
halleri bilmeyi gerektirir.

Dördüncü Mesele: [Allah’ın İlminin Kuşatıcılığı]


20 Allah Teâlâ, bütün mâlûmâtı bilir. Zira O, Hay’dır. Hay olanın mâlûma-
tın her birini bilmesi imkânsız değildir.

Vasıtasız veya vasıtalı olsun, O’nun âlim olmasını gerektiren, kendine


mahsus Zâtıdır. Eğer böyle ise O’nun Zâtı bazı mâlûmatın bilinmesinin
diğer bazısının bilinmesinden evlâ olmasını gerektirmez. Eğer (O’nun Zâtı)
25 bazısını bilmeyi gerektirirse tamamını bilmeyi gerektirmesi de lazım olur ki
zaten ulaşılmak istenen sonuç da budur.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪101‬‬

‫ـאت‪َ ،‬و َ א ِ ُ َ ــא َ ِ ـ ُ أَ ْن َ ُכـ َن َ א ِ ً ــא‬


‫ان ا ا َـ ِ‬
‫َََ‬
‫ُـ ا َ א ِ ـ ُ َ َ ـ َ ِ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬أَ ـ ُ َ َ א َـ‬
‫َכ ِـ ِ א ِ ــא ِא ِ ـ ِ‬
‫ـאت‪.‬‬ ‫ـכ َـ ُ ل َ َ ـ‬ ‫ِ َ ــא‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬
‫ُْ‬ ‫َ ً‬
‫ـאل‪َ ،‬وا َ ْ ـ ُ ِ َ ـ ُ َ ْ ـ ٍ ‪َ ،‬و ِ ـ ُ َ ْ ِ ـ ُ ا ِ َ َ א َـ َ ـ‬ ‫ِ َ ـ ُ َכ ـ ٍ‬ ‫َوا א ِـ ‪ :‬أَن ا ِ ـ‬
‫َ‬ ‫ْ َ‬
‫ا َא ِ ِ ‪.‬‬

‫ْ ِ َ ــא َ ـ ْ ً א ُ َ ًــא‬ ‫ـאر ْت ِ َ‬


‫َـ َ‬ ‫ُ َ ـ ً ِא ُ ـ ِد ا ِ ـ‬ ‫َ‬
‫‪١‬‬ ‫אِ ـِ‬ ‫ا א ِ ـ ُ ‪ :‬أَن َכ ـ َن ا‬ ‫‪٥‬‬
‫ُ‬ ‫َ‬
‫َ ٍ أَو ِ َ ـ ِ َوا ِ ـ َ ٍ ‪،‬‬ ‫‪ِ ،‬إ ــא ِ َ ا ِ ـ‬ ‫ِ‬
‫ات ا َ َ א َ ـ‬ ‫ـ ِ‬
‫ـאت‪َ ٢‬ذ ِ‬ ‫ُْ‬ ‫ـِ‬ ‫َوا ِ ً ــא ِ ـ َو ْ ـ ٍ ُ َ ـ ٍ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ‬
‫ِ ْ ِ ـ ِ َ א َـ ِ َا ِـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ا ِ ْ ـ ِא ُ ـ ل‪ِ،‬‬ ‫ِـ‬ ‫ِ‬ ‫و ِ ْ َ ـ أَن ا ِ ْ ـ ِא ِ‬
‫َ‬ ‫ََ َـ َ ـ ْ‬ ‫َ َ ْ‬ ‫ُ‬ ‫ـ ُ‬ ‫َ‬ ‫ُ ْ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ ُ ـ ُ ِ َ ـ ه ا ُ ْ ــאت‪.‬‬ ‫ِ‬

‫אن؛ ] َ ـ َ ُ ـ ِ ٍ‬ ‫ـכ ِ‬‫َ ـ ا‪ َ ِ :‬ـ ُ َـ َ ِ ـ َ َכـ َن َز ْ ـ ٍ َ א ِ ً ــא ِ ـ َ ـ َ ا ا َ ـ َ‬


‫وج َز ْ ـ َ ـ ْ‬ ‫ُ‬ ‫َْ‬ ‫وا‬
‫ـכ ا ِ ْ ـ َ ُ ـ َ ا َ ْ ـ ُ ‪َ ٤‬وإ ِْن َـ َ ـ َ َ ُ ـ َ ا َ ـ ]‪.[١٢‬‬ ‫אن[ ‪ :‬إ ِْن َ ِ ـ َ َذ ِـ َ‬
‫ِ ‪٣‬‬
‫ـכ‬
‫َـ َ‬ ‫َـ َ ا ا‬ ‫‪١٠‬‬
‫ُ‬ ‫ْ ْ‬ ‫ُ‬
‫ـכ ّ ِ َ ـ ٍء‬ ‫ـאل‪ :‬إِن َذا َـ ُ ا َ ْ ُ َ ـ َ ُ ِ َ ـ ٌ ِ ْ ِ ْ ـ ِ ِـ ُ‬ ‫اب‪ِ :٥‬ـ َ َ َ ُ ـ ُز أَ ْن ُ َ ـ َ‬ ‫َـ َ ُ‬ ‫َوا‬
‫ْ‬
‫ال‬ ‫ـ ِل ُכ ّ ِ وا ِ ـ ٍ ِ ـ ا َ ـ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫َ ــא ُ ـ َ َ َ ْ ـ ِ [ ِ َ ـ ْ ِط ُو ُـ ِع َذ ِـ َ‬
‫ـכ ا ـ ْ ء؛ َ ـ َ ُ ُ‬ ‫] َ َـ‬
‫‪٦‬‬
‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ـכ ا َ ـ ِ‬
‫ال]‪.[١٣‬‬ ‫ْ َ‬ ‫َذا ُـ ُ ا َ ْ ُ َ ـ ُ ا ِ ْ ـ َ ِ ِ ْ ـ َ‬ ‫َ َ ِـ‬

‫] ِإ َ א َ ُ ِ ْ ِ ا ِ[‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا اِ َ ُ‬
‫َ َ ْ َ ِ ـ ُ َכ ُـ ُ َ א ِ ً ــא‬ ‫َ ـ ‪َ ،‬وا َ ـ‬ ‫ـאت؛ ِ َ ـ ُ َ َ א َـ‬‫ـכ ّ ِ ا ُ ـ ِ‬
‫َ ْ َ‬ ‫أَ ـ ُ َ َ א َـ َ א ـ ٌ ِ ـ ُ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـאت‪.‬‬ ‫ـכ ّ ِ وا ِ ـ ٍ ِ ـ ا ُ ـ ِ‬
‫َ َ َ‬ ‫ِـ ُ َ‬
‫َ ٍ‪،‬‬ ‫َ ـ ُ‪ِ ،‬إ ــא ِ َ ـ ِ َوا ِ ـ َ ٍ أَو ِ َ ا ِ ـ‬ ‫ِ ِِ ب ِ‬
‫وا ُ ـ ُ َכ ـ ]‪ َ [ ٩‬א ً ــא ُ ـ َ َذا ُـ ُ ا َ ُ‬
‫ِ‬
‫ـ ِ‬
‫ـאء‬ ‫ـאت أَو َ ـ ِ ـ ِا ْ ِ َ‬ ‫ِ ا ُ ـ ِ‬ ‫ـאء ا ِ ْ ـ ِ ِ ْ ـ‬ ‫ـכ َ ـ َ ُכ ـ َذا ُ ـ ‪ِِ ٧‬א ْ ِ َ ـ ِ‬ ‫و ِإذا כאن כ ِـ‬
‫َ ْ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ َ َ ََ َ ْ‬
‫ِ‬
‫ْ ــ ِ ‪َ ،‬و َ ــ َ أَ ْن َ ْ َ ــ ا ــ‬
‫ِ‬ ‫ــאت‪ َ َ ،‬ــא ِا ْ َ َ ــ ا ِ ْ ــ ِא‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ا ْ ــ ِ َ ــא ِ ا َ ْ ُ َ‬
‫ـכ ّ ِ ]‪َ ،[١٤‬و ُ ـ َ ا َ ْ ُ ـ ُب‪.‬‬ ‫ِא ـ ُ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا א אت‪.‬‬ ‫‪١‬‬


‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ت‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ل( و )ا‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫( و)ك(‪ :‬ذا ا‬ ‫)ل( و )ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ك(‪:‬‬ ‫ً‪ ،‬و‬ ‫)ل(‪ :‬כאن‬ ‫‪٤‬‬
102 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Beşinci Mesele: [Allah’ın Mümkinât Üzerindeki Kudreti]


Allah Teâlâ bütün mümkünâta kâdirdir.
Bunun delili şudur: Makdûriyyetin sıhhatini temin eden cevazdır.
Çünkü biz (imkânı) kaldırdığımız zaman geriye ya zorunluluk ya da im-
5 kânsızlık kalır. Her ikisi de makdûriyyeti imkânsız kılar. Üstelik imkân,
cüz’iyyâtın tamamı arasında müşterek bir kavramdır. Bundan dolayı bazı
(mümkün)lerin Allah Teâlâ’nın kudret eseri olması, bütün mümkünlerin
aynı şekilde olması için geçerli olur. Gerektirende (muktedâ) eşitlik eserde
eşitliği gerektirir. Bu durumda bütün mümkünlerin Allah Teâlâ’nın kudret
10 eseri olması bakımından eşit olması gerekir.
Bu kâdiriyetin ortaya çıkışının sebebi Allah Teâlâ’nın kendine mahsus
Zâtıdır. O’nun Zâtı kudretinin, bazıları üzerine husûlünün diğer bazıla-
rından evlâ olmasını gerektirmez. Netice itibariyle Allah Teâlâ’nın bütün
mümkünler üzerine kâdir olması gerekir.

15 Altıncı Mesele: [Mümkünlerin Allah’ın Kudretiyle Meydana Gel-


mesi]
Bütün mümkünler Allah Teâlâ’nın kudretiyle meydana gelmiştir.
Bunun delilleri vardır:
1. Allah Teâlâ’nın farz edilen her mümküne kâdir olduğunu ve onu
20 yaratma konusunda müstakil olduğunu daha önce delillendirdik. Eğer
(mümkünün) diğer bir sebeple daha meydana geldiğini farz edersek bu du-
rum, bir eserin iki müstakil sebebin toplanmasıyla yaratılmasını gerektirir.
Bu da iki sebeple muhaldir.
Birincisi; Allah Teâlâ’nın kudreti, bu diğerinden üstündür. Dolayısıyla
25 bu diğer kudretin Allah Teâlâ’nın kudreti tarafından devre dışı bırakılması,
Allah Teâlâ’nın kudretinin bu kudret tarafından devre dışı bırakılmasından
daha evlâdır.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪103‬‬

‫ِכ َ ِ‬
‫אت[‬ ‫ِ‬
‫] ُ ْ َر ُة ا َ َ ا ُ ْ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َא ِ َ ُ‬
‫ِכ َ ِ‬
‫אت‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫أَ ُ َ َ א َ‬
‫َ אد ٌر َ َ ُכ ّ ِ ا ُ ْ‬
‫ـאه‪ ِ َ ١‬ـ ِإ ــא‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ َ‬ ‫ِ‬
‫َ ُ َ َ‬
‫ـ‬ ‫َوا ـ ُ َ َ ـ ‪ :‬أن ا ُ َ ّ ـ َ ْ َ ْ ُ ورِ ـ ُ ـ َ ا َ ـ َ ُاز‪ َ ،‬ــא َ ـ َر َ ْ‬
‫َ ْ ُ ــ ٌم َوا ِ ــ ٌ‬ ‫ــאن‪ ِ ٢‬ــ َ ا َ ْ ُ ورِ ــ ِ ‪ُ ،‬ــ ‪ ٣‬ا َ ــ َ ُاز‬
‫ــאع‪ ،‬و ُ ــא َ ِ‬ ‫َ ِ ِ‬
‫ا ُ ُ ــ ُب أو ا َ ُ َ َ َ ْ َ‬
‫ِ َ‬ ‫ِ‬ ‫‪ِ ِ ِ ٥‬‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ‪٤‬‬
‫ورا‬‫] ُ ْ ـ َ َ ٌك ـ [ َ ْ ـ َ َ ـ ِ ا َ א ـ َ ات َ َ ــא َ ْ ـ َ ـ ـ ا َ ْ ـ أ ْن َ ُכـ َن َ ْ ـ ُ ً‬ ‫‪٥‬‬

‫ات‪َ ،‬و ِ ْ ـ َ ا ِ ْ ـ ِ َ ِاء ِ ـ ا ُ ْ َ ِ ـ َ ِ ـ ُ ا ِ ْ ـ ِ َ ُاء‬ ‫ِ ـ ِ ا א ِـ ِ‬


‫َ َ‬
‫ِ ِ‬
‫َ َ א َ ـ َא ـ ٌ ـ َ‬
‫ِِ‬

‫ـאت ِ ـ ِ ـ ِ َ ْ ُ ورِ ـ ِ ا ِ‪ َ َ ٦‬א َ ـ ‪.‬‬ ‫ِכ َـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫َ‬


‫ـ ا َ ـ ِ ؛ َ َ َ ـ َ ا ْ ـ َ ُاء َ ـ ِ ا ُ ْ‬
‫ِ‬

‫‪ِ ٧‬‬ ‫ِ ِ‬ ‫َوا ُ ْ َ ِ ـ ِ ُ ُ ـ ِل ِ ْ ـ َ‬


‫ـכ ا َ אدرِ ـ ُ ـ َ َذا ُـ ُ ا َ ْ ُ َ ـ ُ‪ ْ َ َ ،‬ـ َ أَ ـ ُ َ ْ َ ـ َذا ُـ ُ‬
‫ـ َل ا ُ ـ ْ ر ِة َ ـ ا ـ ِ ِ َو َـ ِ ـ ا ـ ِ ا َ َ ـ ِ ]‪ َ ،[١٥‬ـ َכ ُـ َ א َـ َ ـ ِ‬
‫ـאد ًرا‬ ‫ُ َ‬ ‫َ َ َ‬ ‫َ َْ‬ ‫َْ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ـ ُכ ّ ِ ا ُ ْ כ َــאت‪.‬‬
‫‪٨‬‬
‫‪١٠‬‬

‫אت ِ ُ ْ َر ِة ا ِ[‬
‫]و ُ ُع ا ُ ْ ِכ َ ُ‬
‫ُ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ِאد َ ُ‬
‫אت َوا ِ َ ٌ ِ ُ ْ َر ِة ا ِ َ َ א َ ]‪.[١٦‬‬
‫ِכ َ ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ُ ا ُْ‬
‫َو َ ُ ل َ َ ِ ُو ُ ٌه‪:‬‬
‫‪١٠‬‬
‫ــאد ٌر َ َ ــ ِ [‬
‫ِכــ ٍ ْ ــ ُض َ ــ ِن ا َ א َــ ] َ ِ‬
‫َ َ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ا و ُل‪ :‬أ ــא َ ــ ْ َد ْ َــא َ َ ــ أن ُכ ُ ْ‬
‫‪٩‬‬ ‫َ‬
‫ْ‬ ‫ُ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِِ‬ ‫ِ‬
‫ـאد ُه‪ َ َ ،‬ـ َ ـ ْ ا ْ َ َ ـ َ‬ ‫َو ُ ْ ـ َ ِ ِ َ ــאده؛ َ َ ـ َ َ ْ َــא ُ ُ ـ َل َ ـ َ ٍ آَ َ ـ َ َ ْ َ ـ ِإ َ ـ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـאل ِ ـ ْ َو ْ َ ـ ِ ‪:‬‬ ‫ـכ ُ َ ـ ٌ‬‫אن ُ ْ ـ َ ِ ِن؛ َو َذ ِـ َ‬ ‫ـכ ا َ َ ـ ِ ا ا ِ ـ ِ ـ ِ‬ ‫َ َ ـ َذ ِـ َ‬


‫َ ََ‬ ‫َ‬
‫ـכ ا َ َ ـ ِ‬ ‫ـאع َذ ِـ َ‬ ‫ِ ِ‬
‫ـכ ا َ َ ـ ِ ‪ َ ] ،‬א ْ َ ـ ُ‬ ‫أَ َ ُ ُ َ ــא‪ :‬أَن ُ ـ ْ َر َة ا ِ َ َ א َ ـ أَ ْ ـ َ ى ِ ـ ْ َذ ِـ َ‬
‫‪١٢‬‬ ‫‪١١‬‬

‫ـכ ا َ َ ـ ِ [‪.١٣‬‬ ‫ِ ُ ـ ْ َر ِة ا ِ َ َ א َ ـ أَ ْو َ ـ ِ ـ ِا ْ ِ َ ــא ِع ُ ـ ْ َر ِة ا ِ َ َ א َ ـ َ ِـ َ‬

‫)ل( و)ك(‪ :‬أ א د א‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا ور ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫אه‪.‬‬
‫אه‬
‫(‪ :‬ر‬ ‫)ا‬ ‫‪١‬‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ــ )ل(‪ :‬ــ ا ــ ل ــ ‪ .‬و ــ‬ ‫‪٧‬‬ ‫אن‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫ــ ن‪.‬‬ ‫)ظ( و)غ(‪ :‬ــ‬ ‫)ل( و)ظ( و)ك(‪ :‬وا از‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)ظ(‪ :‬כ‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ـ (‪:‬‬ ‫ـ ـ )غ(‪ .‬و ـ )ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ــ ‪.‬‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫א כ ا‬ ‫‪٥‬‬
104 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

İkincisi; (1) ya bu iki kudretten her biri onda müessirdir, (2) ya bu iki-
sinden hiç biri müessir değildir, (3) ya da onlardan biri müessir diğeri mü-
essir değildir.
Birinci ihtimal bâtıldır: Çünkü eserin tam müessirle beraber meydana
5 gelmesi vâcip olur. Meydana gelişi vâcip olan başkasına ihtiyaç duymaz.
Onun (mümkün) bununla (tam müessir) beraber oluşu diğeriyle irtibatı-
nı keser. Veya diğeriyle beraber oluşu bununla irtibatını keser. Her ikisine
dayanma durumunda ise her ikisi ile irtibatını kesmesi gerekir ki bu da
muhaldir.
10 İkincisi de aynı şekilde bâtıldır. Çünkü o ikisinden biri ile meydana
gelmesinin imkânsızlığı ikincisi sebebiyle illetli olarak meydana gelmesi
demektir. Bunun aksi de geçerlidir. İkisiyle beraber meydana gelmesi im-
kânsız ise ikisi ile birlikte meydana gelmesi zorunlu olur ki bu da muhaldir.
Üçüncüsü de aynı şekilde bâtıldır. Çünkü o ikisinden her biri müstakil
15 olarak sebep ise o ikisinden biriyle meydana gelişi diğeriyle meydana geli-
şinden daha evlâ olmaz.
O ikisinden biri daha kuvvetli demek de mümkün değildir. Çünkü bu-
nun doğru olması durumunda Allah’ın kudretiyle meydana gelmesi daha
evlâdır. Çünkü O’nun kudreti daha kuvvetlidir. Aynı şekilde bir fiil, parça-
20 lanmayı ve bölünmeyi kabul etmez. Dolayısıyla ondaki tesir de farklılaşma-
yı kabul etmez. “O ikisinden biri daha kuvvetlidir” demek de imkânsızdır.

Yedinci Mesele [Hayat Sıfatı]


Âlemin yaratıcısı hayat sahibidir.
Zira biz, O’nun kâdir ve âlim olduğunu delillendirdik. Hayat sahibi ol-
25 manın, güç yetirme ve bilmenin sahih olmasından başka mânası yoktur. Bu
sıhhatin mânası onun imkânsızlığının reddidir. Bilindiği üzere imkânsızlık,
ademî bir sıfattır. Onun reddi, reddin reddi olur ki bu da (reddin reddi)
kabuldür.
Sonuçta Allah Teâlâ’nın hayat sahibi olduğu da sabit bir sıfat olur.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪105‬‬

‫ا א ِ ـ ‪ :‬أَ ـ ُ ِإ ــא أَ ْن َ ُכ ـ َن ُכ َوا ِ ـ ٍ ِ ْ ُ َ ــא ُ َ ِّ ـ ا ِ ـ ِ ‪ ،‬أَو َ َ ُכ ـ َن َوا ِ ـ ٌ ‪ َ ُ ْ ِ ١‬ــא‬


‫ً‬
‫ِ ‪٢‬‬
‫ون ا א ـ ‪،‬‬ ‫ُ َ ِّ ـ ً ا ِ ـ ِ ‪ ،‬أَو َ ُכ ـ َن ا ُ َ ِّ ـ ُ ِ ـ ِ أَ َ ُ ُ َ ــא ُد َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫وا َو ُل א ِ ــ ٌ ؛ ِ‬
‫ــאم َ ُכــ ُن َوا ِ ــ َ ا ُ ُــ ِع‪َ ،‬و َ ــא َ ِ ــ ُ‬ ‫ُ َ ّــ ِ ا ّ‬ ‫َن ا َ َــ ‪ َ ٣‬ــ َ ا‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ـכ‪َ ،‬و َכ ُـ ُ َ ـ َ َذ ِـ َ‬ ‫َ ـ َ ا َ ْ َ ُ ـ ُ َ ـ َذ ِـ َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ َ ْ َ ُ ُ‬ ‫َ ْ ـ ِ ه‪َ َ ،‬כ ُـ ُ َ ـ َ‬ ‫ُو ُ ُ ـ ُ ا ْ ـ َ ْ َ َ ـ ْ‬
‫‪٦‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫‪٤‬‬

‫ـאل‪.‬‬‫َ ــאل ِا ْ ـ ِ َ ِאد ِه ِإ َ ْ ِ َ ــא َ ً ــא‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬ ‫َ ـ َ ـ َ ا؛ َ ْ ـ َ ُم ا ِ َא ُ ـ ُ َ ُ َ ــא َ ً ــא‬


‫َ‬
‫‪٥‬‬

‫َ ِ ِ َ ــא ُ َ ـ ٌ ِ ُ ُ ِ ـ ِ ِא א ِـ ‪َ ،‬و ِא ِّ ـ ِّ‬ ‫ـאع و ُ ِ ـ ِ ِ َ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫َوا א ِـ‬


‫أ ْ ً ــא َא ـ ٌ ؛ َن ا ْ َـ َ ُ‬
‫َ ً ــא‪َ .٧‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل‪.‬‬ ‫ُو ُ ُ ـ ُ ِ ِ َ ــא َ ً ــא‪َ ،‬ـ ِ َم ُو ُ ُ ـ ُ ِ ِ َ ــא‬ ‫ِ‬
‫َ َ ـ ا ْ َ َـ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ ٍ ِ‬ ‫َوا א ِـ ُ أَ ْ ً ــא َא ِ ـ ٌ ؛ ِ َ ـ ُ َ ــא َכ َ‬
‫אن ُכ َوا ـ ْ ُ َ ــא َ ـ َ ً א ُ ْ ـ َ ‪َ ،‬ـ ْ َ ُכـ ْ ُو ُ ُ ـ ُ‬
‫ِ َ َ ِ ِ َ ــא أَ ْو َـ ِ ـ ْ ُو ُ ِ ـ ِ ِא َ َ ِ ‪.‬‬

‫ُع‪ ُ ِ ٨‬ـ ْ ر ِة ا ِ‬ ‫ِ‬ ‫ُ ْ ِכـ ُ أَ ْن ُ َ ـ َ‬


‫َ‬ ‫אن ا ُ ُـ‬‫ـכ َ‬
‫َـ َ ـ َ ـ َ ا َـ َ‬ ‫َ ُ َ ــא أَ ْ ـ َ ى؛ َ ـ ُ‬ ‫ـאل‪ :‬إِن أَ َ‬ ‫َو َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِ ـ َ‪َ ،‬א ِ ـ‬ ‫ِ‬ ‫ً ــא َ א ِ ْ ـ ُ ا َ ا ِ ـ‬ ‫َ‬ ‫أَو َ ـ ِ َ َ‬


‫ُ‬ ‫ُ َ َ ْ َ ـ ُ ا ْ ـ َ َ َوا َ ْ‬ ‫َ ــא أ ْ ـ ى‪َ ،‬وأ ْ‬ ‫َ َ א َـ‬
‫ُ َ ــא أَ ْ ـ َ ى]‪.[١٧‬‬ ‫ـאل‪ :‬إِن أَ َ َ‬
‫أَ ْن ُ َ ـ َ‬ ‫ـאو َت ‪ َ ،‬א َ َـ َ‬
‫‪٩‬‬
‫َ ْ َـ ُ ا َ ـ ُ‬ ‫ِـِ َ‬

‫] ِ َ ُ ا َ ِאة[‬ ‫ا ْ َ َ ُ ا א ِ َ ُ ]‪١٠‬أ[‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫َ א ِ ُ ا َ א َ ِ َ ]‪.[١٨‬‬

‫ِإ ا ـ ِ ي َ ِ ـ أَ ْن َ ْ ـ ِ َر َو َ ْ َ ـ ‪،‬‬ ‫ـ ِ ـ‬ ‫ـאدر א ِـ ‪ ،‬و‬‫أَ ـ ـ ِ‬ ‫َ َـ‬ ‫ِ َ ــא َد ْ َــא‬


‫ُ َ ٌ َ ٌ َ َ َ ْ َ ْ َ ِّ‬
‫‪١٠‬‬
‫‪١٥‬‬
‫َ‬
‫ـאع ِ َ ـ ٌ َ َ ِ ـ ٌ‪ َ ْ َ َ ،‬ــא َ ُכـ ُن‬ ‫ِ‬ ‫א ــא َ ْ ـ ا ِ ِ ــא ِع‪ ،‬و ُـ م أَن ا ِ‬ ‫ِ ِ ‪ِ ١١‬‬
‫ُ‬ ‫ْ َـ َ‬ ‫ََْ ٌ‬ ‫ُ ْ َ‬ ‫َ َ‬ ‫َو َ ـ ه ا ّ ـ ُ َ ْ‬
‫ُ ًــא‪.١٢‬‬ ‫َ ْ ــא ِ ْ ْ ـ ِ ‪ُ َ ،‬כـ ُن‬
‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ً‬
‫َ א ِ َ ٌ َא ِ َ ٌ]‪.[١٩‬‬ ‫َ َכ ُ ُ َ َ א َ‬
‫د א‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬א‬ ‫‪١٠‬‬ ‫‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٦‬‬ ‫אא‪.‬‬ ‫وا‬
‫)ل(‪ :‬כ ا‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪ :‬و ا‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫ـ‬ ‫ـ‬ ‫ــא ـ ًא«‪،‬‬ ‫ـ‬ ‫»ـ مو‬ ‫‪٧‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٢‬‬
‫אً‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٣‬‬
‫)غ(‪ :‬و ‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫‪.‬‬ ‫أ אف )غ(‪ :‬و‬ ‫‪٤‬‬
‫)غ(‪ :‬ا אوت أ אً‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٥‬‬
106 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Sekizinci Mesele [İrade Sıfatı]


Allah Teâlâ, irade edendir.
Zira biz, daha önce ya daha sonra meydana gelmeleri mümkün iken, hâ-
dislerin her birinin belli bir zamanda meydana geldiklerini görürüz. Onla-
5 rın (var oldukları) bu belli zamana has kılınması bir muhassisi gerekli kılar.
Bu muhassis, kudret değildir. Çünkü kudretin tesiri yaratılıştadır. Bu
durum vakitlerin değişmesiyle değişmez. İlim de değildir; çünkü ilim,
mâlûma tâbidir. Bu sıfat, bir şeye tâbidir. Açıktır ki hayat, sem‘, basar,
kelâm sıfatları bunu temin etmez. O halde başka bir sıfata ihtiyaç vardır ki
10 o da irade sıfatıdır.
Eğer denilirse ki: Kudret sıfatı bütün vakitlerde yaratmayı sağladığı gibi
irade sıfatı da bütün vakitlerde tercihi (tahsis) temin eder. Kudret ilâve bir
muhassise ihtiyaç duyuyorsa bunun gibi irade de ilave bir muhassise ihtiyaç
duyar.
15 Biz deriz ki: Muhassis olma mefhumu müessir olma mefhumundan
farklıdır. Bu durum kudret ve irade sıfatlarının farklılığını gerektirir.

Dokuzuncu Mesele: [Sem‘ ve Basar Sıfatları]


Biz bir şeyi önce bilip sonra gördüğümüzde iki hal arasında apaçık (be-
dîhî) bir fark buluruz. Bu durum, görmekle işitmenin ilimden farklı iki şey
20 olduğunu gösterir.
Bir topluluk dedi ki görmenin, görülenin sûretinin onda resmedilmesi
sebebiyle göz bebeğinin etkilenmesinden (teessür); işitmenin de hava dalga-
larının kulak zarını etkilemesinden başka mânası yoktur. Bu görüş bâtıldır.
Birincisini ele alırsak biz, son derece büyük olmasına rağmen yerkürenin
25 yarısını görürüz. Halbuki büyük olanın (âlem) küçük olanda (göz) görün-
tüsü muhaldir. Aynı şekilde biz, uzunluk ve genişliği görürüz. Bu boyutla-
rın görme noktasında resmedilmesi muhaldir.
‫معالم أصول الدين‬ ‫‪107‬‬

‫ِ‬
‫[ص َف ُة اإل َِر َاد ِة]‬ ‫الث ِام َن ُة‬
‫الم ْسأَ َل ُة َّ‬
‫َ‬
‫أَ َّن ُه َت َعا َلى ُمرِ ٌ‬
‫يد[‪.[[2‬‬
‫وثـ ِـه‬
‫ـاص‪ 1‬مــع جــوازِ ح ُد ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ٍ ِ‬ ‫الحـ َـو ِاد َ‬ ‫ِ‬
‫ث ُك ُّل َواحــد م ْن َهــا فــي َو ْقــت َخـ ّ َ َ َ َ ُ‬ ‫ث َي ْحـ ُـد ُ‬ ‫لَ َّنــا َرأَ َينــا َ‬
‫‪2‬‬

‫ـص‪.‬‬ ‫ـت المعيـ ِـن َل بـ َّـد َلــه ِمــن م َخ ِصـ ٍ‬ ‫ـك الو ْقـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫َ‬
‫ُ ُ ْ ُ ّ‬ ‫ُ َ َّ‬ ‫اصـ ُـه ب َِذلـ َ َ‬ ‫َق ْب َلـ ُـه أو َب ْعـ َـد ُه؛ َفا ْخت َص ُ‬
‫ـاد‪َ ،‬و َهـ َـذا َل‬ ‫ـك الم َخصــص َليــس ُهــو ال ُقـ ْـدر َة؛ ِلَ َّن ال ُقـ ْـدر َة َت ْأ ِثير َهــا ِفــي اإلِيجـ ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َو َذلـ َ ُ ّ ُ‬ ‫‪5‬‬

‫الص َفــ ُة‬‫ِِ ِ‬ ‫الع ْلــم؛ ِلَن ِ‬ ‫ــات‪ ،‬و َل ِ‬ ‫ي ْخت ِل ُــف ب ِِا ْخ ِت َــا ِف األَو َق ِ‬
‫ــوم‪َ ،‬و َهــذه ّ‬ ‫الم ْع ُل َ‬
‫ــع َ‬ ‫ــم َي ْت َب ُ‬ ‫العل‬
‫َّ ْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫ـك؛ َفـ َـا ُبـ َّـد ِمـ ْـن‬ ‫ـح ِل َذ ِلـ َ‬
‫ـك َل َم َل َي ْص ُلـ ُ‬ ‫الب َصـ َـر َوالـ َ‬‫اهــر أَن الحيــاة والســمع و‬ ‫مســتتبِعة‪ ،‬وظ ِ‬
‫ُ ْ َ ْ َ ٌ َ َ ٌ َّ َ َ َ َ َّ ْ َ َ َ‬
‫‪3‬‬

‫ِص َف ٍــة أُخــرى‪َ ،‬و ِهــي اإل َِر َاد ُة[‪.[[2‬‬


‫َ‬ ‫َ‬
‫ــات‪َ ،‬ف َك َذ ِل َ‬
‫ــك اإل َِر َاد ُة‬ ‫ــاد ِفــي ُك ّ ِل األَو َق ِ‬ ‫َفــإ ِْن َقالُــوا‪َ :‬كمــا أَ َّن ال ُق ْــدر َة ص ِالحــ ٌة ِل ْلِيج ِ‬
‫َ‬ ‫َ َ َ‬ ‫َ‬
‫ــص‪َ 4‬ز ِائــد‪ٍ،‬‬ ‫ــات‪َ ،‬فــإ ِْن ِا ْفت َقــر ِت ال ُق ْــدر ُة ِإ َلــى م َخ ِص ٍ‬‫يــص ِفــي ُك ّ ِل األَو َق ِ‬ ‫ص ِالحــ ٌة ِللت ْخ ِص ِ‬
‫َ َ‬ ‫َّ‬ ‫‪10‬‬
‫ُ ّ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫ــص‪َ 5‬ز ِائــد‪ٍ.‬‬‫َف ْلت ْفت ِقــرِ اإلِراد ُة ِإ َلــى م َخ ِص ٍ‬
‫ُ ّ‬ ‫َ َ‬ ‫َ َ‬
‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ـول‪ :‬الم ْفهـ ِ‬
‫ـب‬ ‫ـوم مـ ْـن َكونــه ُم َخ ّص ًصــا‪ُ 6‬م َغا ِيـ ٌـر ل ْل َم ْف ُهــوم مـ ْـن َكونــه ُمؤثّـ ًـرا‪َ ،‬ف َو َجـ َ‬ ‫َف َن ُقـ ُ َ ُ ُ‬
‫الت َغايُــر َبيـ َـن ال ُقـ ْـد َر ِة َواإل َِر َاد ِة[‪.[[2‬‬
‫َّ ُ‬
‫ِ‬ ‫المسأَ َل ُة الت ِ‬
‫اس َع ُة‬
‫الس ْم ِع َوالب َصرِ ]‬
‫َ‬ ‫[ص َف َتا َّ‬ ‫َّ‬ ‫َ ْ‬
‫ـك َيـ ُـد ُّل‬ ‫الحا َل َتيـ ِـن َت ْفرِ َق ـ ًة َب ِديهِ َّي ـ ًة‪َ ،‬و َذ ِلـ َ‬
‫ـاه‪َ ،‬و َج ْد َنــا َب ْيـ َـن َ‬
‫ِ‬
‫أَ َّنــا ِإ َذا َعل ْم َنــا َشـ ْـي ًئا ثُـ َّـم أَ ْب َص ْر َنـ ُ‬ ‫‪15‬‬

‫ان‪ِ 8‬ل ْل ِع ْلـ ِـم[‪.[[2‬‬


‫اع‪ 7‬م َغ ِايــر ِ‬ ‫َع َلــى أَن اإلِبصــار والســم‬
‫َّ ْ َ َ َ َّ َ َ ُ َ‬
‫يهــا‪،‬‬ ‫ِ‬ ‫ـام صـ ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫الم ْب َصــرِ ف َ‬ ‫ـورة ُ‬ ‫الح َد َقــة ب َِسـ َـب ِب ا ْرت َسـ ُ َ‬ ‫لر ْؤ َيــة إ َِّل َتأثُّـ ُـر َ‬‫ـوم‪ :‬إ َِّنـ ُـه َل َم ْع َنــى ل ُّ‬ ‫ـال َقـ ٌ‬ ‫َو َقـ َ‬
‫‪9‬‬

‫اط ٌل‪.‬‬ ‫ول َتمو ِج الهو ِاء ِإ َل ِيه ‪ ،‬و َه َذا ب ِ‬ ‫الصما ِخ بِســب ِب حص ِ‬ ‫ِ‬ ‫لسـ ْـم ِع إ َِّل َتأَثُّر‬ ‫ِ‬
‫َو َل َم ْع َنى ل َّ‬
‫[‪[[2‬‬ ‫‪12‬‬ ‫‪11‬‬ ‫‪10‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ََ‬ ‫َ ُّ‬ ‫َ َ ُ ُ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫الع ِظيـ ِـم‬ ‫ِ ‪ِ ِ 13‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـاع َ‬ ‫العا َلـ ِـم َع َلــى َغ َايــة َع َظ َمت َهــا ‪َ ،‬وا ْنط َبـ ُ‬ ‫َّأمــا األَ َّو ُل؛ َفل ََّنــا َنـ َـرى ن ْصـ َـف ُكـ َـرة َ‬
‫ــاد ِفــي‬ ‫ــذ ِه األبع ِ‬ ‫وض‪ ،14‬و ِار ِتســام َه ِ‬ ‫ِفــي الص ِغيــرِ مح ٌ ِ‬
‫َْ‬ ‫َ ْ َ ُ‬ ‫ــال‪َ ،‬ولَ َّنــا َن َــرى األَ ْط َــو َال َو ُ‬
‫الع ُــر َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َّ‬ ‫‪20‬‬

‫ــال ‪.‬‬ ‫ِ ‪15‬‬


‫الباص َــرة ُم َح ٌ‬ ‫ِ‬ ‫النقط ِــة‬
‫ُّ ْ َ َ‬
‫[‪[[2‬‬

‫(المطبوعة) و(غ)‪ :‬وصول‪.‬‬ ‫في (ل) و(ظ)‪ :‬اإلسماع‪.‬‬ ‫‪ 7‬‬ ‫في (ل)‪ :‬معين‪.‬‬ ‫‪ 1‬‬
‫‪13‬في (ل)‪ِ :‬ع َظ ِمها‪.‬‬ ‫‪1 3‬‬ ‫في (غ)‪ :‬نوعان مغايران‪.‬‬ ‫ ‪8‬‬ ‫في (ل)‪ :‬وقوعه‪.‬‬ ‫‪ 2‬‬
‫في (ل)‪ :‬األعراض‪.‬‬ ‫‪ 14‬‬ ‫في (ل) و(ظ)‪ :‬تأثير‪.‬‬ ‫‪ 9‬‬ ‫في (غ)‪ :‬فظاهر‪.‬‬ ‫‪ 3‬‬
‫في (ل) و (المطبوعة)‪ :‬نقطة الناظر‪.‬‬ ‫‪ 15‬‬ ‫في (غ)‪ :‬للسماع‪.‬‬ ‫‪1 0‬‬ ‫في (غ)‪ :‬تخصيص‪.‬‬ ‫ ‪4‬‬
‫في (ل) و(ظ)‪ :‬تأثير‪.‬‬ ‫‪ 11‬‬ ‫في (غ)‪ :‬تخصيص‪.‬‬ ‫ ‪5‬‬
‫ليست في (ك) أما في (ظ) و‬ ‫‪1 2‬‬ ‫في (غ)‪ :‬مخصصاً زائداً‪.‬‬ ‫ ‪6‬‬
108 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

İkincisine gelince; bir sesi duyduğumuz zaman onun yönünü biliriz.


Bu durum bizim sesi hariçte idrak ettiğimize delâlet eder. Zira biz duvar
arkasından insanın sözünü işitiriz. Biz sesi ancak bize ulaştığında işitseydik
duvarın arkasından harfleri işitmememiz gerekirdi. Zira bu [ses] dalgaları
5 duvara çarptığında ilk şekli kalmazdı. Böylece [anlattıklarımızla] görme ve
işitmenin bilmekten farklı iki idrak biçimi olduğu sabit oldu.
Bu durum sabit olunca deriz ki: Naklî deliller, Allah Teâlâ’nın semî‘ ve
basîr olduğuna işaret eder. Aynı şekilde akıl da bunu destekler. Zira bu iki
idrak biçimi kemâl sıfatlarındandır. Allah’ın vasfı, bütün kemâl sıfatlarını
10 zorunlu kılar. Öyleyse bu sıfatları ispat etmek bizim için gerekliliktir. Şu
kadar var ki aksini düşünenler bu âyet ve haberlerin zâhiriyle anlaşılmasına
mâni‘ teşkil eden aklî delil zikrederler. Fakat bu muhalif görüşü kim iddia
ediyorsa izahı da ona düşer.

Onuncu Mesele: [Kelâm Sıfatı]


15 Nebî ve resuller (Allah’ın selâmı onlara olsun) Allah Teâlâ’nın mütekel-
lim olduğunda icmâ ettiler. Nebîlerin nübüvvetinin ispatı, Allah Teâlâ’nın
mütekellim olduğunu bilmeye dayanmaz.
O halde bu delil böylece tamamlanır. Allah Teâlâ’nın emreden ve neh-
yeden olması O’nun cemal ve kemâl sıfatlarındandır. Ve akıl, Allah için bu
20 sıfatın ispatını gerektirir.

On Birinci Mesele: [İlim Sıfatı]


Bu [bahis], Allah Teâlâ’nın âlim olduğunu ve ilim sıfatına sahip oldu-
ğunu ispat hakkındadır. Bu meselenin en mühim noktası tartışmanın ze-
minini tayin etmektir. Biz diyoruz ki bir kimse bir şeyi bildiği vakit âlim
25 ile mâlûm arasında özel bir nispet oluşur. İşte bu nispet; şuur, ilim ve idrak
olarak isimlendirilmiştir. Biz bu nispetin zât üzerine ilâve bir mâna oldu-
ğunu iddia ediyoruz.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪109‬‬

‫ـכ‪َ ١‬ـ ُ ل َ َ ـ أَ ــא أَ ْد َر ْכ َــא‬ ‫َوأَ ــא ا א ِـ ؛ َ ِ َ ــא ِإ َذا َ ـ ِ ْ َא ا ـ َت َ ِ ْ َــא ِ َ َ ـ ُ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا ـ َت ـ ا َ ــאرِ ِج‪َ ،‬و َ ــא َ ْ ـ َ ُ َכ َ َم ا ِ َ ــאن ـ ْ َو َراء ا ِ ـ َ ارِ ‪َ ،‬و َـ ُכ ــא َ َ ْ ـ َ ُ‬
‫وف ِ ـ ْ َو َر ِاء ا ِ ـ َ ارِ ؛ ِ َن‬ ‫ـכ َ َم ِإ ِ ْ ـ َ ُو ُ ِ ـ ِ ِإ َ ْ َــא‪َ ،‬و َ ـ َ ‪ ٢‬أَ ْن َ َ ْ ـ َ َ ا ُ ـ ُ َ‬ ‫اـ َ‬
‫ــכ ِ ِ ا َو ِل]‪ َ َ ،[٢٦‬ــ َ ] ِ َ ــא‬ ‫ــכ ا َ َ ــ َج َ ــא َو َ ــ َ ِإ َــ ا ِ ــ َ ارِ َــ ْ َ ْ ــ َ َ َ ــ َ ْ‬
‫‪٣‬‬
‫َذ ِ َ‬
‫َ‬
‫ان ِ ْ ِ ْ ـ ِ ]‪.[٢٧‬‬ ‫اك َא ِ ـ ِ‬ ‫ـאن ِ ـ ا ِدر ِ‬
‫אع‪ َ ٥‬ـ ِ‬ ‫ـאر َوا ـ َ َ‬ ‫‪َ ٤‬‬
‫َذ َכ ْ َــא[ أن ا ِ ْ َ ـ َ‬ ‫‪٥‬‬
‫َ َْ ُ َ‬ ‫َ‬
‫ِإ َذا‪ َ ٦‬ــ َ َ ــ َ ا َ َ ُ ــ ُل‪ :‬ا َ ِــ ُ ا ــ ْ ِ ُ َدا ــ ٌ َ َ ــ َכ ِــ ِ َ َ א َــ َ ــ ِ ً א َ ِ ــ ا‪،‬‬
‫ً‬ ‫َ‬
‫ِ‪٨‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ؛ َ ــא أن َ َ ـ ِ ا َ ـ ِ ـ َ ا ِْد َراك ـ ْ َ ــאت ا َכ َ ــאل ‪،‬‬ ‫َ ‪٧‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َوا َ ْ ـ ُ أَ ْ ً ــא ُ َ ـ ِّ ي َذ ـ َ‬
‫ــאت َ ــ ِ ِه ا ِ َ ِ‬
‫ــאت‬ ‫ِــכ ّ ِ ا َכ َ ــא َ ِت‪ َ َ َ ،‬ــ َ َ َ َــא ِإ ْ َ ُ‬ ‫ُ‬ ‫َو َ ِ ــ ُ َو ْ ــ ُ ا ِ َ َ א َــ‬
‫ّ‬
‫ــאت َوا َ ْ ــאرِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬
‫]‪ِ ،[ ١٠‬إ أ ْن َ ْ ُכــ َ ا َ ْ ــ ُ َد ــ ً َ ْ ــא َ ْ َــ ُ ــ ْ ِإ ْ ــ َ اء َ ــ ه ا َ‬
‫ب‬
‫َ‬
‫אر َ ــ ٌ‪ َ َ ،‬ــ ْ ِاد َ א َ ــא‪ َ َ َ ٩‬ــ ِ ا ــא ُن‪.‬‬ ‫ــכ ُ َ َ‬‫َ َ ــ َ َ ا ِ ِ َ ــא ‪َ .‬و َ ِכــ ّ َذ ِ َ‬
‫]‪[٢٨‬‬
‫‪١٠‬‬
‫ََ‬
‫] ِ َ ُ ا َכ َ ِم[‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َ א ِ ُة‬
‫َ‬
‫ُ َ َכ ِّ ً ــא ؛ َو ِإ ْ َ ـ ُ‬
‫ـאت‬ ‫ِ ـ ِ َ َ א َـ‬
‫ـאء َوا ُ ـ ُ ] َ َ ِ ـ ا ـ َ ُم[‪ َ َ ١١‬ـ َכ‬ ‫أَ ْ َ ـ َ ا َ ْ ِ َ ـ ُ‬
‫]‪[٢٩‬‬ ‫‪١٠‬‬
‫ْ‬
‫ـאء َ َ َ َ ـ ُ ‪ َ َ ١٢‬ـ ا ِ ْ ـ ِ َِכ ِـ ِ َ َ א َـ ُ َ َכ ِّ‬
‫ً ــא]‪.[٣٠‬‬ ‫ِة ا َ ْ ِ ـ ِ‬ ‫ُـ‬
‫َ‬ ‫ُ‬
‫و ِ َ ِ ــ ٍ ِ ــ َ ــ َ ا ا ِ ــ ُ ؛ و ِ َن َכ َــ َ א َــ آَ ِ ــ ا و َא ِ ــא ِ ــ ِ َ ِ‬
‫ــאت ا َ ــ َ ِل‬ ‫ْ‬ ‫ً َ ً‬ ‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ــאل‪َ ،‬وا َ ْ ــ ُ َ ْ َ ــ ِإ ْ א َــ ُ َ َ א َــ ‪.‬‬
‫]‪[٣١‬‬ ‫ــ ت ا َכ ِ‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ِ‬ ‫َو ُ‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫] ِ َ ُ ا ِ ْ ِ[‬ ‫َة‬
‫َ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َ ِאد َ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ ‪١٤‬‬ ‫ِ ِ‬ ‫ــאت أَ ــ ُ َ َ א َــ َ א ِــ َو َــ ُ ِ ْ ــ ]‪َ ،[٣٢‬وأَ َ ــ‬
‫ِإ ِ‬ ‫ِ ــ‬
‫َ ــ ه ا َ ْ ــ َ َ َ ْ ِ ــ ُ‬ ‫ــאت‬ ‫ُ‬ ‫ٌ‬ ‫ٌ‬ ‫َ‬
‫ِ ‪١٦‬‬
‫َ א ِ ـ ِ َو َ ـ َ ا َ ْ ُ ـ م‬ ‫ُـُ َـ َ ا‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ُ ـ ُل‪ :‬إِن َ ـ ْ َ ـ َ َ ـ ْ ًא َ ـ ُ َ ْ‬
‫ِ ‪١٥‬‬
‫ا ْـ‬ ‫َ َ ـ ِّ‬
‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ــ ُ رِ َوا‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ْ ــ َ ٌ‬
‫ْ ــ َوا ِْد َراك‪ ْ َ َ ،‬ــ ُ‬ ‫ــכ ا ّ ــ ُ ] ــ ا ُ َ ــ א ُة ِא‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ ُ َ ــ ٌ‪َ ،‬و ْ َ‬
‫ات‪.١٨‬‬ ‫أَن َ ـ ِ ِه ا ِ ّ ـ َ [‪ ١٧‬أَ ـ َزا ِ ـ ٌ َ ـ ا ـ ِ‬ ‫َ ِـ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫َ‬ ‫ْ ٌ‬ ‫ْ َ‬
‫م‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا א وا‬ ‫‪١٦‬‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)غ(‪ :‬و ا ل‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫(‪ .‬و‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪١٦‬‬ ‫اد ‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ا ـ ازي‪ :‬ا ر ـ ـ أ ـ ل ا ـ ‪/١) ،‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ـ )ف(‪ :‬ا ـ ج‪ ،‬وأ ـ ــא ا ـ‬ ‫‪٣‬‬
‫‪ ،(٢١٩‬وا א ــ ا א ــ ‪،١٠٣ /٣) ،‬‬ ‫)ف(‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫ا ــ ى‪.‬‬
‫‪ (١٠٤‬وا ــאرة ــ ــ ا ــכ م‪.(١٢٦) ،‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٤‬‬
‫ـ أ ـل ا ـ ‪،‬‬ ‫ـ ا ر ـ‬ ‫‪١٨‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫אع‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪ :‬ا‬ ‫‪٥‬‬
‫)‪،(٢١٩ /١‬‬ ‫ه‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬وأ ا אت‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)غ(‪ :‬وإذا‪.‬‬ ‫‪٦‬‬
‫)ل(‪ :‬ا اع‪.‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫أن‪ .‬و )ك(‪ :‬ن‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬א‬ ‫‪٧‬‬
110 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

[Onlardan şöyle diyen vardır: İlim bu nispeti gerektiren hakiki bir sıfat-
tır.] Onlardan şöyle diyen vardır: Hakiki bir sıfat olan ilim, başka bir hali
gerektirir ki bu âlimiyyettir. Sonra bu âlimiyyet, bu özel nispeti gerektirir.
Kelâmcılar bu nispeti taalluk olarak isimlendirirler. İşte biz de bu nispetin
5 sübûtundan başkasını iddia etmiyoruz.
Bu nispetin zât üzerine zâit olduğuna dair deliller şöyledir:
Birinci [Delil]: Zâtını bildikten sonra O’nun kâdir, âlim olduğunu is-
pat hakkında farklı delillere ihtiyaç duyarız. Bilindiği üzere mâlûm olan,
mâlûm olmayandan farklıdır.
10 İkinci [Delil]: İlim, hususi bir nispettir. Kudret, bir diğer hususi nispet-
tir. Zâta gelince o, kendisiyle kâim olan bir mevcuttur; nispetler ve izafetler
türünden değildir. O halde [zât ile sıfat arasında] fark olması gerekir.
Üçüncü [Delil]: İlim, kudretin aynısı olsaydı bilinen (mâlûm) her şeyin
aynı zamanda kudret eseri (makdûr) olması gerekirdi. Bu bâtıldır. Çünkü
15 vâcip ve mümteni‘ iki mâlûmdur fakat iki makdûr değildir.
Dördüncü [Delil]: Biz önce “zât”, sonra “zât âlimdir” dediğimiz zaman
zaruri olarak bu tasavvur ve bu tasdik arasındaki farkı idrâk ederiz. İşte bu
da [zât ile sıfat arasındaki] farklılığı gerektirir.
[Muhalifler] şöyle delil getirirler: Allah Teâlâ’nın ilmi olsaydı O’nun il-
20 minin (bir nesneye) taalluku bizim ilmimizin taalluku gibi olurdu. Ve bu
iki ilim (Allah ile kulun ilmi) arasında benzerlik olurdu. Böylece ikisinin
beraberce ya kadim ya da hâdis olması gerekirdi. [Bu da muhaldir.]
Cevap olarak deriz ki: “Varlık” (mefhumu), delilinizi çürütür. Zira “var-
lık” tek bir kavram olduğu halde Allah Teâlâ’nın varlığı kadîm, bizim var-
25 lığımız hâdistir.
Felsefeciler dedi ki: O’nun bir sıfatı olsaydı bu sıfat bu Zâta muhtaç ola-
cağından mümkün olurdu ve onun (sıfat) bir müessire ihtiyacı olurdu. Bu
müessir de bu Zâttır. Bu sıfatları kabul eden yine bu Zâttır. Böylece tek şey
hem kabul eden (kâbil) hem de fâil (müessir) olur ki bu muhaldir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪111‬‬

‫ـאل‪:‬‬ ‫ـאل‪ :‬ا ِ ْ ـ ُ ِ َ ـ ٌ َ ِ ِ ـ ٌ َ ْ َ ِ ـ َ ـ ِ ِه ا ِ ّ ْ ـ َ َ []‪َ ،[٣٣‬و ِ ْ ُ ـ ْ َ ـ ْ َ ـ َ‬ ‫]و ِ ْ ُ ـ ْ َ ـ ْ َ ـ َ‬ ‫َ‬


‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا ْ ـ ُ َ ـ ٌ َ ـ ٌ ُ ِ ـ ُ َ א َـ ً أُ ْ ـ َ ى َو ـ َ ا َ א ـ ُ‪ُ ،‬ـ إِن َ ـ ه ا َ א ـ َ ُ ِ ـ ُ‬
‫ـכ ا ِ ّ ْ ـ َ َ ا َ א ـ َ ‪َ ،١‬وا ُ َ َכ ِّ ُ ـ َن‪ َ ُ ٢‬ـ َن َ ـ ِ ِه ا ِ ّ ْ ـ َ َ ِא َ ـ ِ ‪َ ،‬وأَ ــא َ ْ ـ ُ َ ـ َ‬ ‫ِ ْـ َ‬
‫َ ِ ـ ِإ ُ ـ َت َ ـ ِ ِه ا ِ ّ ْ ـ ِ ]‪.[٣٤‬‬
‫َ‬ ‫ُ‬
‫ات ُو ُ ٌه‪:‬‬ ‫]כ ِن[ َ ِ ِه ا ِ ّ ِ َزا ِ َ ًة َ ا ِ‬ ‫‪٣‬‬
‫َ‬ ‫َوا ِ ي َ ُ ل َ َ‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬ ‫ْ َ‬
‫ــאد ًرا‬ ‫ــאت‪َ ٤‬כ ِــ ِ َ ِ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬أَ ــא ــ َ ا ِ ْ ــ ِ ِ َ ا ِــ ِ َ ــאج ِإ َــ د ِ ــ ٍ ْ َ ِ ــ ٍ ِ ــ ِإ ِ‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َْ ُ‬ ‫َْ‬
‫ٍ ]‪[٣٥‬‬
‫َ א ِ ً ــא‪َ ،‬وا َ ْ ُــ ُم ُ َא ــ ــא ُ ــ َ َ ــ َ ْ ُــ م ‪.‬‬
‫ِ‬
‫ُ‬ ‫ٌ‬
‫ِ‬
‫ات‬ ‫ا א ِـ ‪ :‬أَن ا ْ ـ َ ِ ْ ـ َ ٌ َ ُ َ ـ ٌ‪َ ،‬وا ُ ـ َر ُة ْ ـ َ ٌ أ ـ َ ى َ ْ ُ َ ـ ٌ‪َ ،‬وأ ــא ا ـ ُ‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫ِ‬ ‫‪٥‬‬

‫ـאت؛ َ َ َ ـ َ ا َא ُـ ]‪.[٣٦‬‬ ‫ـ د‪ َ ٦‬א ِـ ِא ْ ـ ِ َ ـ ِ ـ َ ِ ـ ِ ا ِ ّ ـ ِ وا ِ َ א َ ـ ِ‬


‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َ‬ ‫ٌ‬ ‫َ ُـ َ َ ُ ٌ‬
‫ورا‪َ ،‬و ُ َ‬ ‫אن َ ْ ـ ُ ً‬ ‫אن َ ْ ُ ً ــא َכ َ‬ ‫אن ُכ َ ــא َכ َ‬ ‫ـכ َ‬ ‫אن ا ِ ْ ـ ُ َ ْ ـ َ ا ُ ـ ْ َر ِة َـ َ‬ ‫ا א ِـ ُ ‪ :‬أَ ـ ُ َـ َכ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫ور ِ ‪.‬‬ ‫َא ـ ٌ ؛ َن ا َ ا ِ ـ َ َوا ُ ْ َ ـ َ َ ْ ُ َ ــאن َو َ ُ َ ْ ُ َ‬
‫ور ِة‬ ‫ات«‪ُ ،‬ـ ُ ْ َــא‪» :‬ا ـ ُ ِ‬ ‫ا ا ِ ـ ُ ‪] :‬أَ ــא[ ِإ َذا ُ ْ َــא‪» :‬ا ـ ُ‬
‫ات َ א َ ـ ٌ«‪ َ ،‬ــא ُـ ْ رِ ُك ِא ـ ُ َ‬
‫‪٧‬‬

‫ـכ ُ ِ ـ ُ ا َא ُـ ]‪.[٣٧‬‬ ‫ـכ[ ا َ ـ رِ َو َ ْ ـ َ َ ـ َ ا ا ْ ِ ـ ِ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬ ‫َ ْ ِ َ ـ ً َ ْ ـ َ ] َذ ِـ َ‬


‫‪٨‬‬
‫َ‬
‫אن ِ ْ ُ ـ ُ ُ َ َ ِّ ً ــא ِ َ ـ ِ ‪ َ ١٠‬ــא َ َ َ ـ ُ ِـ ِ ِ ْ ُ َــא‪،‬‬ ‫ـכ َ‬ ‫אن ِ َ َ א َـ ِ ْ ـ ٌ َـ َ‬ ‫ِا ْ َ ـ ا‪ َ ِ :‬ـ ُ َـ َכ َ‬
‫‪٩‬‬

‫]و َذ ِـ َ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫ـאل[ ]‪.[٣٨‬‬ ‫ـכ ُ َ ـ ٌ‬ ‫َ َ َ ـ َ َ َ א ُـ ُ ا ْ َ ـ ِ ‪ ْ َ َ ،‬ـ َ ُم ِإ ــא َ ُ ُ َ ــא َ ً ــא أو ُ ُ و ُ ُ َ ــא َ ً א َ‬
‫‪١١‬‬
‫‪١٥‬‬

‫ـ ُ ِإ ـ و ـ د ْ ـ م وا ِ ـ ٌ ‪ُ ،‬ـ إِن و ـ د ا ِ‬ ‫ُ ْ َــא‪ ِ َ ْ َ :‬ـ ُ ِא ُ ُ ـ ِد‪ ِ ،‬ـ ِ ـ‬


‫ُ ُ َ‬ ‫ُ ُ ُ ٌ َ ُ ٌ َ‬ ‫َ ُ ْ َْ‬
‫ث‪.‬‬ ‫ـאد ٌ‬ ‫َ א َـ َ ِ ـ وو د َــא ـ ِ‬
‫ٌ َ ُ ُ ُ َ‬ ‫َ‬
‫ـכ‬ ‫ـכ ا ِّ َ ـ ُ ُ ْ َ ِ ـ َ ًة ِإ َ ـ ِ ْ ـ َ‬ ‫َو َ א َ ـ ِ ا َ َ ِ ـ َ ُ‪ َ :‬ـ َ َ ـ َ َ ـ ُ ِ َ ـ ٌ َ َכא َ ـ ِ ـ َ‬
‫‪١٢‬‬

‫ات‪،‬‬ ‫ـכ ا ـ ُ‬ ‫ـכ ا ُ َ ِّ ـ ُ ُ ـ َ ِ ْ ـ َ‬ ‫ات؛ َ َ ُכ ـ ُن ُ ْ ِכ َ ـ ً ‪ َ ،‬ـ َ ُ ـ ] َ َ ــא[ ِ ـ ْ ُ َ ِّ ـ ٍ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬ ‫اـ ِ‬


‫‪١٣‬‬

‫ات‪ َ ،‬א ـ ُء ا َ ا ِ ـ ُ َ ُכـ ُن‬ ‫ـכ ا ـ ُ‬ ‫ـאت[ ُ ـ َ ِ ْ ـ َ‬


‫ِ ‪١٤‬‬
‫ـכ ا ِّ َ ـ‬ ‫َوا َ א ِ ـ ُ ُ ـ َ ]أَ ْ َ ــא ]‪ ْ ِ ِ [ ١١‬ـ َ‬
‫أ‬
‫‪٢٠‬‬
‫ْ‬
‫ـאل]‪.[٣٩‬‬ ‫َ א ِ ـ ً َو َ א ِ ـ ً َ ً ــא‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ــא‬ ‫و‬ ‫ــא أو‬
‫ـ )ل(‪ :‬إ ــא‬ ‫‪١١‬‬ ‫ٌد א ‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫ــ )ل(‪ :‬ا א ــ و ــ‬ ‫‪١‬‬
‫ــאً ‪.‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫ــ ‪.‬‬ ‫ا‬
‫ـ ‪.‬و ـ‬ ‫ـ )ل( و)غ( و)ك(‪:‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ل(‪ :‬א כ ن‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ ‪.‬‬ ‫ــ (‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫א ــא‬ ‫ــ )ظ(‪ :‬ــ כאن ا א ــ‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ (‪ ،‬و)ظ(‪.‬‬ ‫ــ )ا‬ ‫ــ‬ ‫‪٣‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ــ ‪.‬‬ ‫و ــ )ل(‪ :‬أن‪.‬‬
‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)ل(‪. :‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)ل(‪ :‬وا رة أ אً‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
112 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Cevabımız şöyledir: Bu görüş mahiyetlerin gerekleri (levâzım) sebebiyle


sorunludur; üçün tekliği veya dördün çiftliği gibi. Zira onların fâili ve kâbi-
li bu [mahsus] mahiyetlerden başkası değildir.

On İkinci Mesele [Zât ve Sıfat Alâkası]


5 İlim ve kudret diye isimlendirilen bu mahsus nispet ve izafetler, hiç şüp-
hesiz varlıkları kendilerinden olan durumlar değildir. Hatta bu mefhum-
ların, kendisine sıfat olacağı, varlığı kendinden olan bir zât bulunmadıkça
varlıkları imkânsızdır.

Bu durum sabit olunca şöyle deriz: Bunlar (sıfatlar) başkasına muhtaç-


10 tır. Bu sebeple zâtları gereği mümkündür ve onlara bir müessir gerekir. Al-
lah Teâlâ’nın Zâtından gayri müessir yoktur. Bu mahsus zât, bu nispet ve
izafetleri gerekli kılar.

Zâtın bu (nispet ve izafetleri yani sıfatları) başlangıç olarak gerekli kıl-


masını akıl imkânsız görmez. Aynı şekilde akıl, ister hakiki ister izâfî olsun,
15 bu zâtın başka sıfatları gerekli kılmasını da imkânsız görmez.

Sonra bu sıfatlar bu nispetleri gerektirir. Beşer aklı bu inceliklere ulaşma


konusunda yetersizdir.

On Üçüncü Mesele [Allah’ın İradesinin Hâdis Olmasının İmkân-


sızlığı]
20 [Mu’tezile dedi ki]: Allah Teâlâ, herhangi bir mahalde olmayan hâdis bir
irade ile irade eden(mürid)dir.

Bize göre bu görüş bâtıldır. Bunun delilleri vardır:

Birincisi: Eğer bu irade hâdis olsaydı başka bir irade olmadan yaratılması
imkânsız olurdu. Bu durum da teselsülü gerektirir ki o da muhaldir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪113‬‬

‫‪١‬‬ ‫ــאت‪ ْ ِ ،‬ــ َ َ ِد ــ ِ ا َ َــ ِ أَو ا و ِ ــ ِ‬


‫ــכ ُ ِ َ ــ ازِ ِم ا א ِ ِ‬
‫وا ــ اب‪ :‬أَن َ ــ َ ا ْ ِ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ َ َ ُ‬
‫ِ ‪٣‬‬
‫ــכ ا َ א ِ ــאت ]ا َ ْ ُ َ ــ [ ‪.‬‬ ‫ِ ْ َر َ َ ــ ِ ‪ َ ،‬ــ ِن َ א ِ َ َ ــא َو َ א ِ َ َ ــא َ ــ َ ِإ ِ ْ َ‬
‫ِ ‪٢‬‬

‫ات[‬ ‫] َ َُا ِ َ ِ‬
‫אت ِא ِ‬
‫ّ‬ ‫َ‬ ‫َة‬
‫َ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ َ‬

‫ِ ْـ ِ ‪َ ،‬‬ ‫א ُة ِא ُ ـ ْ َر ِة َو ِא‬ ‫ـאت ا َ ُ َ ـ ُ ا ُ َ ـ‬ ‫ُ َ ـ ُ وا ِ َ א َ ـ ُ‬ ‫ِِ ِ‬


‫َـ ه ا ّ َ ـ ُ ا َ‬
‫َن‪ َ ٥‬ـ ِ ِه‬ ‫َ ـ ٌ ِ َ ْ ِ ـ َ א ِ َ ُכـ‬ ‫َ א ِ ـ ٍ ِ َ ْ ُ ِ ـ א‪ ،‬ـ ْ ــא َـ ُ ـ ْ ‪َ ٤‬ذات َ א ِ‬ ‫َ ــכ أَ ــא أُ ـ ر ـ‬
‫ٌ‬ ‫َ ُ ٌ َ ُ‬
‫‪٥‬‬
‫َ َ َ ْ َ‬ ‫َ‬
‫ِ ‪٧‬‬
‫َ َ ــא‪ ِ َ ،‬ـ ُ َ ْ َ ـ ُ ُو ُ ُد َ ــא‪.‬‬
‫‪٦‬‬ ‫ا ْ ــאت ِ َ ـ ٍ‬
‫ـאت‬ ‫َ ُ َ ُ‬
‫َ َ ــא‬ ‫َ ـ َ َ ـ َ ا َ َ ُ ـ ُل‪ِ :‬إ َ ــא ُ ْ َ ِ ـ ٌة ِإ َـ ا َ ـ ِ ‪ُ َ َ ،‬כـ ُن ُ ْ ِכ َـ ً ِ َ َوا ِ َ ــא‪٨‬؛ َ ـ َ ُـ‬ ‫ِإ َذا‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ـ ِ ِه‬ ‫ـُ ِ ـً ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ات ا َ ْ ُ َ ُ َ َ‬ ‫ـכ ا ـ ُ‬ ‫ات ا َ َ א َـ ‪ُ َ َ ،‬כـ ُن ْ ـ َ‬ ‫ِّـ ٍ ‪َ ،‬و َ ُ ّـ َ ِإ َذ ُ‬
‫ِ‬
‫ـْ ُ‬
‫אت‪.‬‬ ‫وا ِ َ א َ ِ‬
‫َ‬ ‫ا ِّ َ ـ ِ‬

‫ات‪ ِ ُ ٩‬ـ ً َ َ ــא ِا ْ ِ ـ َ ًاء‪َ ،‬و َ َ ْ َ ِ ـ ُ أَ ْن‬ ‫ـכ ا ـ ُ‬‫َ َ ْ َ ِ ـ ُ ِ ـ ا َ ْ ـ ِ أَ ْن َ ُכ ـ َن ِ ْ ـ َ‬ ‫ُـ‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬
‫ـאت أُ ْ ـ ى َ ِ ِ ـ ٍ أَو ِإ َ א ِ ـ ٍ ‪.‬‬‫ـכ ا ـ ات ِ ـ ً ِ ِ َ ـ ٍ‬ ‫ِ ْـ َ‬ ‫َ ُכ ـ َن‬
‫َ‬ ‫ُ ُ َ‬
‫ــאت‪ ِ ُ ١٠‬ــ ُ َ ــ ِ ِه ا ِ ّ َ ــ َ ]‪َ ،[٤٠‬و ُ ُ ــ ُل ا َ َ ــ ِ َ א ِ ــ َ ةٌ َ ــ ِ‬ ‫ــכ ا ِ َ ِ‬
‫ّ‬ ‫إِن ِ ْ َ‬ ‫ُــ‬
‫ِل ِإ َــ َ ــ ِ ِه ا َ َ א ِــ ِ ‪.‬‬ ‫ا ُ ُ ــ‬

‫وث إ َِر َاد ِة ا ِ[‬


‫ِ]ا ِ א َ ُ ُ ِ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا א ِ َ َ َ ْ َة‬
‫ُ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ‬
‫َ َ ّ ٍ ]‪.[٤١‬‬ ‫ِ ٌ ِ ِراد ٍة ِאد َ ٍ َ ِ‬ ‫] َ א َ ا ُ ْ َ ِ َ ُ‪ :‬إِن[‪ ١١‬ا َ َ َ א َ‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ َ َ‬ ‫ُ‬
‫َو َ َ ا ِ ْ َ َא َא ِ ٌ ِ ُ ُ ٍه‪:‬‬

‫ِـ َِر َاد ٍة أُ ْ ـ ى‪،‬‬ ‫َ ِאد َـ ً ؛ َ َ ــא أَ ْ َכـ َ ِإ ْ َ ا ُ َ ــא‪ِ ١٢‬إ‬ ‫أَ َ ُ َ ــא‪ :‬أَن ِ ْ ـ َ‬
‫ـכ ا َِر َاد َة َـ َכא َـ‬
‫َ‬
‫ـאل]‪.[٤٢‬‬
‫َو َـ ِ َم‪ ١٣‬ا َ ْ ُ ـ ُ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬

‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ل( و)غ(‪ :‬כ ن‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪ :‬وزو‬ ‫‪١‬‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ل(‪ :‬א‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا א ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ـ(‬ ‫ـ ـ )ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫)غ(‪ :‬م‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫)غ( و)ك(‪ :‬ا א‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫و)ك(‪.‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا ات ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬
114 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

İkincisi: Bu iradenin herhangi bir mahalde bulunmadığı, Allah


Teâlâ’nın Zâtının, irade edicilik sıfatını kabul ettiği ve diğer canlıların da
irade ediciliği kabul ettiği düşünülünce bu iradenin Allah’ın irade edi-
ciliğinin gereği olması, Allah dışındakilerin irade ediciliğinin gereği ol-
5 masından evlâ olmayacaktır. Bu durumda bütün canlıların irade edicilik
sıfatında müşterek olması gerekecektir ki bu muhaldir.
Onların şöyle demeleri de mümkün değildir: “İrade ediciliğin Allah’a
ihtisası daha evlâdır. Çünkü Allah Teâlâ bir mahalde değildir. Aynı şe-
kilde bu irade de bir mahalde değildir. Bu sebeple bu münasebet daha
10 kâmildir.”
(Zira biz diyoruz ki) Allah Teâlâ’nın bir mahalde olmaması (sübûtî
değil) ademî bir kayıttır. Dolayısıyla tesir ve tercihe konu olmaz.
Üçüncüsü: İrade, Allah Teâlâ için irade ediciliği gerektirmediğinde
O’nun için irade edicilik sıfatı hâdis olur. Fakat biz Allah Teâlâ’nın Zâtı
15 hakkında sıfatların hudûsunun muhal olduğunu daha önce delillendir-
dik.

On Dördüncü Mesele [Tekvin Konusu]


Mâverâünnehir fakihlerinden bir topluluk“Yaratma/tahlîk sıfatı kud-
ret sıfatından farklıdır.” dedi. Çoğunluk ise böyle olmadığını söyledi. Bi-
20 zim bu konuda delillerimiz vardır:
Birincisi; kudret sıfatı, fiil ve terke elverişlilik (sıhhat) yoluyla tesir
eden bir sıfattır. Yaratma sıfatı da aynı şekilde fiil ve terke elverişlilik
(sıhhat) yoluyla tesir ederse o zaman o (yaratma), kudret sıfatıdır. Eğer
zorunlu şekilde tesir ediyorsa o zaman Allah Teâlâ’nın ihtiyarla değil zo-
25 runlulukla müessir olması gerekir ki bu da bâtıldır. Yine O’nun kudret
sıfatıyla vasıflanması tesirinin ihtiyarî olmasını gerektirir. Bu sıfatla (ya-
ratma) vasıflanması, [tesirinin hem ihtiyarî hem zorunlu olmasını gerek-
tirir ki bu da muhaldir].
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪115‬‬

‫َ א ِ َ ــ ٌ ِ ِ َ ــ ِ‬ ‫ات ا ِ َ َ א َــ‬ ‫ِ ــ َ َ ــ ّ ٍ ‪َ ،‬و َذ ُ‬ ‫ا א ِــ ‪ :‬أَن ِ ْ َ‬


‫ــכ ا َِر َاد َة ِإ َذا ُو ِ ــ َ ت َ‬
‫ـאب‬
‫َـ ِ‬ ‫ـכ ا َِر َاد ُة ِ ِ‬ ‫ُ ِ ِ ـ َ [ ‪ َ َ ،‬ـ ْ َ ُכ ـ ْ ِ ْ ـ َ‬
‫‪١‬‬
‫ـאء َ ْ ُ ـ َن َ ـ ِ ِه ]ا‬‫ا ِ ِ ـ ِ ‪ ،‬و ــא ِ ا َ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َْ‬ ‫َ َ ُ‬ ‫ُ‬
‫َ َ ا ُـ ُ‬ ‫ِ ـ َ ِ َ ـ ِ ا ِ َ َ א َـ ‪َ ،‬و ِ ْ ـ َ َ ـ َ ا َ ْ ـ َ ُم‬ ‫‪٢‬‬ ‫ِ‬
‫َ َ א َـ أَو َـ ـ ْ ِإ َ א ِ َ ــא ا ُ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا ُِ ـ‬
‫ْ‬
‫ـאل‪.‬‬
‫ُ َـ ٌ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِـ ِا َ ـ ِ‬
‫ـאء ِ ـ ِ ِ‬
‫َ ـ ا ُ ِ ـ ‪َ ،‬و ُ ـ َ‬ ‫َْ‬ ‫َ‬
‫َ َ ـ ّ ٍ ‪َ ،‬و َ ـ ِ ه‬ ‫َو َ ـ َ َ ُ ـ أَن َ ُ ُـ ا‪ :‬إِن ِا ْ ِ َ א َ َ ــא ِــא ِ أَو َـ ؛ ِ َ ـ ُ َ َ א َـ َ ِ ـ‬
‫‪٣‬‬
‫‪٥‬‬
‫ْ‬
‫َ ‪٤‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا َِر َاد ُة أَ ْ ً ــא َ ـ َ َ ـ ّ ٍ ‪ َ َ ،‬ـ ه ا ُ َא ـ ُ ُ َــא َك أ َـ ‪.‬‬
‫َ‬
‫ُ ِ ِ ــ َو َ‬ ‫َ ــא َ ُ ــ ُل‪َ :‬כ ُــ ُ َ َ א َــ ‪ ِ َ ٥‬ــ َ َ ــ ّ ٍ َ ــ ٌ َ َ ِ ــ ‪ َ ،‬ــ َ َ ْ ُــ‬
‫ْ‬
‫ِ ِ ــ ِ ‪. [٤٣ ]٦‬‬
‫ْ‬
‫ِ َـ ُ‬ ‫ِ َ َא َـ‬ ‫ث‬‫ا א ِ ـ ُ ‪ :‬أَن ا َِر َاد َة َ ــא أَو َ َ ـ ْ ا ُ ِ ِ ـ َ ِ َ َ א َ ـ ‪ َ َ ،‬ـ ْ َ ـ َ َ‬
‫‪٧‬‬

‫ـאل‪.‬‬
‫ُ َـ ٌ‬ ‫وث ا ِ َ ـ ِ ِ ـ َذ ِ‬
‫ات ا ِ َ َ א َ ـ‬ ‫َ‬ ‫ِ ِ ِ‬
‫ا ُ ِ ـ ‪َ ،‬כ ــא َ ـ ْ َد ْ َــא َ َ ـ أن ُ ـ ُ َ ّ‬
‫‪٨‬‬
‫‪١٠‬‬

‫ا ْכ ِ ِ [‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫]ا‬ ‫َة‬
‫َ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا اِ َ َ‬
‫َ ــא َو َر َاء ا ـ ِ ‪ َ ِ :‬ـ ُ ا ْ ِ ـ ِ ُ َא ِـ ٌة ِ ِ َ ـ ِ ا ُ ـ ْ َر ِة]‪١١] [٤٤‬ب[‪،‬‬ ‫َُ ـ ِ‬
‫ـאء‬ ‫ـאل ـ ٌم ِ ـ‬
‫َـ َ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫َ ِـ َ‬
‫ـכ‪َ َ .‬ــא ُو ُ ـ ٌه]‪:[٤٥‬‬ ‫ون َ ـ َ َכ‬
‫َْ ُ َ ْ‬
‫ـאل ا َכ ـ‬‫َو َ ـ َ‬

‫ِ ا ِّ ـ ِ ‪َ ،‬و ِ َ ُ ا ْ ِ ِ إ ِْن َכא َ ْ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬أَن ِ َ ـ َ ا ُ ـ ْ َرة ِ َ ـ ٌ ُ َ ِّـ ةٌ َ َ ـ َ ـ ِ‬


‫‪١٠‬‬ ‫‪٩‬‬
‫َ‬
‫ِ َ ـ ُ ا ُ ـ ْ رِ ِة‪َ ،‬وإ ِْن َכא َ ـ ْ ُ َ ِّ ـ ًة َ َ ـ‬ ‫ِ ‪١٢‬‬
‫ُ َ ِّ ـ ًة َ َ ـ َ ـ ِ ِ ا ِّ ـ ِ أَ ْ ً ــא‪ َ ١١‬ـ ِ ه ـ‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬
‫ـכ‪َ ١٥‬א ـ ٌ ؛‬ ‫ـאب َ ِא ِ ْ ِ َ ــאرِ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬ ‫َـ ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ـ ِ ِ ا ُ ُ ـ ِب ‪ َ ،‬ـ ِ َم َכ ُ ـ َ َ א َ ـ ُ َ ّ ـ اً ِא ِ‬
‫‪١٤‬‬ ‫‪١٣‬‬

‫َ ُכــ َن َ ْ ِ ــ ُه‪ َ َ ١٧‬ــ َ ــ ِ ِ ا ِّ ــ ِ ‪،‬‬ ‫َوأَ ْ ً ــא َ ُ ــ َ ِ َכ ِــ ِ َ ُ ً ــא ِא ُ ــ ْ َر ِة‪ ْ َ ١٦‬ــ َ ُم أَ ْن‬
‫ُ‬
‫ِ‬
‫َ ِ ـ ُه َ َ ـ َ ـ ِ ِ ا ّ ـ َوا ُ ُ ـ ِب‬ ‫َو ِ َכ ِـ ِ َ ُ ً ــא ِ َ ـ ِ ِه ا ِّ َ ـ ِ ‪ ْ َ ] ١٨‬ـ َ ُم أَ ْن َ ُכـ َن‬
‫ُ‬
‫ـאل[‪.١٩‬‬
‫َ ً ــא‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ا رة‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪١‬‬
‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١٧‬‬ ‫ِ‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ل( و)غ(‪ :‬إ אب‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل( و)غ( و)ك( ] َ ْ ـ َ ُم أَن َ ُכـ ن‬ ‫ـ‬ ‫‪١٨‬‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫א ‪.‬‬ ‫)غ( و)ك(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫َ‬
‫ــ ا َ َ ــ َ ــ ِ‬ ‫ُ ــ ا َ ا ِ ــ‬ ‫ا‬ ‫ــ ه ا ــ ــ‬ ‫ــ )ل(‪ :‬כא ــ‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ظ(‪. :‬‬ ‫‪٤‬‬
‫ّ‬
‫ِّ ـ و َ َ ـ َ ـ ِ ا ُ ُ ـ ب َ ً ــא‬ ‫ا‬ ‫ـ ا ـ رة‪ ،‬و ـ )غ(‪ :‬כא ـ ـ ه‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫ــאل[‪.‬‬‫ُ ــ َ ُ َ ٌ‬ ‫َو‬ ‫ــ ا ــ رة‪.‬‬ ‫ا ــ ــ‬ ‫ـ ‪ .‬و ـ )غ(‪:‬‬ ‫ـ )ل(‪ :‬ـ ا‬ ‫‪٦‬‬
‫)ف( و)غ(‪.‬‬ ‫‪١٩‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا אب‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ــ ‪.‬‬ ‫ــ ــ ــ ا ا‬
‫ا אب‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬أ‬ ‫‪٧‬‬
‫)غ(‪ :‬و ‪.‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫)ل(‪ :‬א‪.‬‬ ‫‪٨‬‬
‫ّ‬
116 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Yine aynı şekilde kudret sıfatı, tesiri temin etse de mahlûkların kudretle
meydana gelmesi imkânsız değildir. O halde mahlûkların hâdis oluşundan
bu sıfata istidlalde bulunmak mümkün değildir. Yok eğer kudret, tesiri te-
min etmiyorsa [mahlûkların kudretle ortaya çıkması imkânsız olur; o za-
5 man] kudretin aslında kudret olmaması gerekir.
Yine bu yaratma kadîm ise onun kıdemi yaratılmışların da kıdemini
gerektirir. Eğer muhdes ise başka bir yaratmaya ihtiyaç duyar, bu durum da
teselsülü gerektirir.
Bu sıfatların sabit olduğu görüşünde olanlar şöyle diyerek delil getirdi-
10 ler: Biz Allah Teâlâ’nın, bu âlemde birçok güneşler ve aylar yaratmaya kâdir
olduğunu biliyoruz. Fakat O, bunları yaratmadı. İşte bu nefiy (Allah’ın ya-
ratmaması) ve ispatın (kâdir oluşu) doğruluğu, Allah Teâlâ’nın kâdir oluşu
ile hâlik oluşunun farklı şeyler olduğuna delâlet eder.
Sonra deriz ki bu yaratma ya mahlûkun aynısıdır ya da mahlûkun varlı-
15 ğını gerektiren Allah Teâlâ’nın zâtıyla kâim sıfattır.
Birinci ihtimal bâtıldır; çünkü akıl “Bu mahlûk, Allah onu yarattığı için
var oldu.” der. Böylece mahlûkun varlığı, yalnızca Allah Teâlâ’nın yaratma-
sıyla temellendirilir.
Eğer bu yaratma, mahlûkun var olması ile aynı şey olsaydı o zaman şöyle
20 demiş olurduk: “Bu mahlûk var oldu çünkü onu Allah Teâlâ yarattı.” Bu
sözün varacağı yer “Bu mahlûk kendi kendine var oldu.” demektir. Bilin-
diği üzere bu da bâtıldır. Eğer o kendi kendine var olsaydı onun varlığının
Allah Teâlâ’nın yaratması ile olması imkânsız olurdu. Bu da Yaratıcı’yı yok
saymayı gerektirir. Halbuki hâlik oluşu Allah Teâlâ’nın sıfatlarındandır, fa-
25 kat mahlûk olması sıfatlarından değildir. İşte bu durum, [hâlik ile mahlûk]
arasında farklılığı gerektirir.
Bu kısım (ihtimal) bâtıl olunca Allah Teâlâ’nın bu mahlûkun yaratıcısı
olarak bu mahlûktan farklı olduğu sabit olur. Burada derin (olarak incelen-
mesi gereken) konular vardır.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪117‬‬

‫ــאت ِא ُ ــ ْ َر ِة‪،‬‬ ‫ُ َ ِ‬ ‫ِ‬ ‫وأَ ً ــא‪ :‬إ ِْن َכא َــ ا ُ ــ ْ ر ُة א ِ ــ ً ِ ْ ِ‬


‫ــ ِ َــ ْ َ ْ َ ــ ْ ُو ُــ ُع ا َ‬ ‫َ َ َ‬ ‫َ ْ‬
‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ ِ ٍ‬
‫َو َ ـ َ ُ כ ـ ُ ا ْ ـ َ ُل ِ ُ ـ ُ وث ا َ ُ َ ــאت َ َ ـ َ ـ ه ا ّ َ ـ ‪َ ،‬وإ ِْن َ ـ ْ َ ُכ ـ ْ‬
‫‪١‬‬

‫ـאت ِא ُ ـ ْ َر ِة َو ِ َ ِ ـ ٍ [‪َ ،٢‬و َ ـ َ أَ ْن َ َ ُכـ َن‬ ‫ُ َـ ِ‬ ‫ِ‬


‫ـ ِ ] َ ْ َ ـ ْ ُو ُـ ُع ا َ‬
‫ا ُ ـ ْ ر ُة א ِ ـ ً ِ ْ ِ‬
‫َ َ َ‬
‫ا ُ ـ ْ َر ُة ُ ـ ْ َر ًة ‪.‬‬
‫‪٣‬‬

‫אن‬‫אن َ ِ ً ــא َــ ِ َم ِ ــ ْ ِ َ ِ ــ ِ ِ ــ َ ُم ا َ ْ ُــ ِق‪َ ،٥‬وإ ِْن َכ َ‬ ‫َوأَ ْ ً ــא‪ َ َ :‬ــ َ ا ا ْ ِ ــ ُ ‪ ٤‬إ ِْن َכ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ُ ْ َ ًــא‪ِ ٦‬ا ْ َ َ ـ ِإ َ ـ َ ْ ـ ٍ آَ َ ـ َو َ ـ ِ َم ا َ ْ ُ ـ ُ ]‪.[٤٦‬‬


‫َ‬ ‫َ‬
‫ـאت َ ـ ِ ِه ا ِ َ ـ ِ ِ ـ َ ْن َ א ُ ـ ا‪ :‬إ ــא َ َ ـ أَ ـ َ א َ ـ َ ـ ِ‬
‫ـאد ٌر َ َ ـ‬ ‫و ِا ـ ‪ ٧‬ا َ א ِ ُ ـ َن ِ ِ ْ ـ ِ‬
‫ْ ُ ُ َ‬ ‫ّ‬ ‫َ‬ ‫َ َْ‬
‫َ ْ ـ ِ ‪ ٨‬ا ـ ُ ِس َوا َ ْ َ ــאرِ ا َכ ِ ـ ِة ِ ـ َ ـ َ ا ا َ א َ ـ ِ ؛ َ ِכ ـ ُ َ ــא َ َ َ َ ــא‪ ِ َ ،‬ـ ْ ُق‪ َ ٩‬ـ َ ا‬
‫َ‬
‫ـאد ًرا َو َ ـ َ َכ ِ ـ ِ َ א ِ ً ــא‪.‬‬
‫ـאت‪ ،‬ـ ُ ل َ ـ ا َ ـ ِق ـ َכ ِ ـ ِ َ א َ ـ َ ـ ِ‬
‫ْ َْ َ‬ ‫َ‬
‫ا ْ ـ ِ وا ِ ْ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫ُ ـ َ ُ ـ ُل‪ َ :‬ـ َ ا ا َ ْ ـ ُ ِإ ــא أَ ْن َ ُכ ـ َن َ ْ ـ َ ا َ ُ ـ ِق‪َ ،‬و ِإ ــא أَ ْن َ ُכ ـ َن ِ َ ـ ً َ א ِ َ ـ ً‬ ‫‪١٠‬‬

‫ات ا ِ َ َ א َ ـ َ ْ َ ِ ـ ُو ُ ـ َب َ ـ َ ا ا َ ْ ُ ـ ِق‪.‬‬ ‫ِـ َ ِ‬

‫َوا َو ُل َא ِ ـ ٌ ؛ ِ َن ا َ ْ ـ َ َ ُ ـ ُل‪ِ :‬إ َ ــא ُو ِ ـ َ َ ـ َ ا‪ ١٠‬ا َ ْ ُـ ُق ِ َن ا َ َ َ א َـ َ َ َ ـ ُ ‪،‬‬


‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ُ َ ّـ ُ ُو ُ ـ َد ا َ ْ ُـ ق ِ َ ْ ـ ِ ا َ َ א َـ ِإ ـ ُ‬
‫ـאه‪.‬‬

‫אن َ ُ َــא‪ِ » :‬إ َ ــא ُو ِ ــ َ‬ ‫ــכ ا َ ْ ُــ ِق َ َ‬


‫ــכ َ‬ ‫אن َ ــ َ ا ا ْ ِ ــ ُ َ ْ ــ َ ُو ُ ــ ِد َذ ِ َ‬ ‫َ َ ــ َכ َ‬
‫ـכ‬ ‫ـאل‪ِ » :‬إ َ ــא ُو ِ ـ َ َذ ِـ َ‬‫ـכ ا َ ْ ُ ـ ُق ِ ـ ن‪ ١١‬ا َ َ َ א َ ـ َ َ َ ـ ُ «‪ َ ،‬אرِ ًــא َ ْ ـ َ ى أَ ْن ُ َ ـ َ‬ ‫َذ ِـ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ا َ ْ ُ ـ ُق ِ َ ْ ِ ـ ِ «‪َ ،١٢‬و َ ْ ُ ـ ٌم أَ ـ ُ ‪َ ١٣‬א ِ ـ ٌ ؛ ِ ـ ُ ‪ َ ١٤‬ـ ُو ِ ـ َ ِ َ ْ ِ ـ ِ ‪ َ َ ْ ِ َ ١٥‬ـ َ ُو ُ ـ ُد ُه‬


‫»כ َ ـ ُ َ َ א َ ـ َ א ِ ً ــא« ِ َ ـ ٌ ِ ِ‪،‬‬ ‫ـכ ُ ِ ـ ُ َ ْ ـ َ ا א ِ ـ ِ ؛ َو ِ َن َ‬ ‫ـאد ا ِ َ َ א َ ـ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬ ‫ِِ ـ ِ‬
‫َ‬
‫ــכ ُ ِ ــ ُ ا َא ُــ ‪.‬‬ ‫ِ‬
‫َ ــ ً َــ ُ ‪َ ،‬و َذ َ‬ ‫ِ‬
‫َو«ا َ ْ ُــ ُق« َ ــ َ‬
‫‪١٦‬‬
‫َ‬
‫ـכ‬ ‫ـכ ا َ ُـ ِق ُ َא ِـ ٌ ِ َ ِـ َ‬ ‫َو َ ــא َ َـ َ َ ـ َ ا ا ِ ْ ـ ُ ‪ َ َ ،‬ـ َ أَن َכ َـ ُ َ َ א َـ َ א ِ ـאً َ ِـ َ‬
‫‪١٧‬‬

‫ـאث َ ِ َ ٌ‪.‬‬ ‫ا َ ْ ُـ ِق ‪َ .‬و ُ َــא ا َ ْ َ ـ ُ‬


‫‪١٨‬‬ ‫]‪[٤٧‬‬
‫‪٢٠‬‬

‫‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫)ل(‪ :‬و ق‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)غ(‪.‬‬


‫)غ(‬ ‫‪١‬‬
‫ــ ق‬ ‫ــ )ل( و)ظ( و)غ(‪ :‬وا‬ ‫‪١٦‬‬ ‫)ل(‪ :‬ذ כ‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ف(‬ ‫ــ ــ ‪ ،‬و ــ‬ ‫ــ‬ ‫ــ )ل( و)ظ( و)غ(‪ :‬ن‪ ،‬و ــ‬ ‫‪١١‬‬ ‫אل‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪ :‬و‬ ‫‪٣‬‬
‫ــאً‪.‬‬ ‫ــ (‪ :‬وכ ــ‬ ‫و)ا‬ ‫ــ ذن‪.‬‬ ‫ــ (‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٤‬‬
‫)ل( و)غ(‪ :‬א اً‪.‬‬ ‫‪١٧‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)غ(‪:‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫אت‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٥‬‬
‫ـ )ل( و)ظ( و)غ(‪ :‬و ـ ه‪ .‬أ ــא ـ‬ ‫‪١٨‬‬ ‫)ل(‪ :‬أن ذ כ‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫)ل(‪ :‬אد אً‪.‬‬ ‫‪٦‬‬
‫ــ (‪ :‬ــא‪.‬‬ ‫)ف( و)ا‬ ‫)ل( و)غ(‪. :‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٧‬‬
‫)ل(‪ :‬إ ق‪.‬‬ ‫‪٨‬‬
118 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

On Beşinci Mesele [Kelâm’ın Mahiyeti]


Kelâm, ses ve harflerden farklı bir sıfattır.
Bunun delili şudur: Bir duruma/şeye delâlet eden lafızlar, lisânın değiş-
mesiyle farklılaşır. Halbuki şeyin hakikati tek bir mahiyettir. Sonuçta bu
5 farklılık zorunludur.
Aynı şekilde bir şey ifade eden bir lafız, onu vaz‘ ve ıstılah sebebiyle ifa-
de eder. Bir şeyin o şey olması, vaz‘ların değişmesiyle değişmesi mümkün
olmayan zâtî bir mahiyettir. Bu sebeple [kelâm ile ses ve harflerin] farklı ol-
ması gerekir. Böylece bir şeyin farklı ibarelerle ifade edilen kendisiyle kâim
10 olan bir mahiyet olduğu sabit oldu.
Bu durum sabit olunca deriz ki: Bu [emrin] mahiyeti, emredilen şeyin
irade edilmesinden ibaret değildir. Çünkü Allah Teâlâ, kâfire imanı emret-
ti. Allah Teâlâ’nın kâfirin imanını irade etmesinin imkânsız olduğuna dair
yakînî burhanlar ikame edeceğiz. Şu halde [kâfirin imanı hakkında] irade
15 olmadan emri görüyoruz. Demek ki [emir ile irade] birbirinden farklıdır.
Netice itibariyle emir ve nehiy, konuşanların kendileriyle kâim olan hakiki
mânalardır. Ve onlar, muhtelif lafızları ifade ederler.

On Altıncı Mesele [İlâhî Kelâmın Kıdemi]


Allah Teâlâ’nın kelâmı kadimdir. Nakil ve akıl, buna delâlet eder.
20 Naklî deliller şöyledir: 1. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Önceden de son-
radan da emir, Allah’a aittir.”1 Bu âyetle Allah’ın emrinin her şeyden önce
olduğu sabit olur. Kaldı ki Allah’ın emri mahlûk olsaydı emrin ortaya çıkı-
şının, [emrin] kendisinden önce olması gerekirdi ki bu muhaldir.
2. Yine bir âyette: “Görmez misin ki yaratmak da emir de O’na mah-
25 sustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ pek muazzamdır.”2 buyurularak
emir ile yaratma birbirinden ayrılmıştır. Öyle ise emrin yaratmaya dâhil
olmaması gerekir.
3. Hz. Peygamber’in şöyle söylediği rivayet edilmiştir: “Allah’ın tam olan
kelimeleriyle O’na sığınırım”. O, Allah Teâlâ’nın kelimelerini “tam” olarak
30 vasıflamıştır. Halbuki muhdes olan tam olmaz.

1 Rûm, 30/4.
2 A‘râf, 7/54.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪119‬‬

‫] َ א ِ ُ ا َכ َ ِم[‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َ א ِ َ َ َ ْ َة‬
‫َ‬
‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِِ‬ ‫ِ‬
‫ات]‪.[٤٨‬‬ ‫ا َכ َ ُم َ ٌ ُ َא ِ َ ٌة َ ه ا ُ ُ وف َوا ْ َ‬
‫ــאظ ا ا ــ َ َ َ ــ ا َ ْ ــ ِ ] ُ َ ِ َ ــ ٌ[‪ ْ َ ِ ١‬ــ ِ ِا ْ ِ ــ َ ِف‬ ‫َوا ِ ــ ُ َ َ ــ ِ ‪ ُ :‬ــ َ أَن ا َ ْ َ َ‬
‫ــאت‪َ ،‬و َ ِ َ ــ ُ ا َ ْ ــ ِ َ א ِ ــ ٌ َوا ِ ــ َ ٌة‪ َ َ َ ،‬ــ َ ا َא ُــ ]‪.[٤٩‬‬ ‫ا َ ِ‬
‫ُ‬
‫َوأَ ْ ً ــא‪ :‬ا ْ ـ ُ ا ـ ِ ي ُ ِ ـ ُ ا َ ْ ـ ِإ َ ــא ُ ِ ـ ُ ُه ِ َ ْ ـ ِ ا َ ْ ـ ِ َوا ِ ْ ِ ـ َ ِح‪َ ،‬و َכ ـ ُن‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫ا َ ْ ـ ِ أَ ْ ـ ا ]‪١٢‬أ[ َ א ِ ـ ٌ َذا ِ ـ ٌ َ ُ ْ ِכـ ُ َ َ َ ــא ِ َ ْ ـ ِ َ َ ـ ِ ا َو َ ــא ِع‪ َ َ َ ،‬ـ َ ا َא ُ ‪.‬‬
‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫ً‬
‫ِ ِ ]‪[٥٠‬‬
‫ـאرات ا ُ ْ َ َ ـ ‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫َ َ َ ـ َ أن ا ْ ـ َ َ א ـ ٌ َ א َ ـ ٌ ِא ْ ـ ُ َ ـ ُ َ ْ َ ــא ِא َ ـ َ‬
‫ـאر ًة َ ـ ْ إ َِر َاد ِة ا َ ُ ـ رِ ِـ ِ ؛ ِ َ ـ ُ َ َ א َـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ا َ א ـ ُ َ ْ َ ـ ْ َ ـ َ‬ ‫ِإ َذا َ َ ـ َ َ ـ َ ا َ َ ُ ـ ل‪ ْ ِ :‬ـ َ‬
‫ـאن‪َ ،‬و َ ـ ُ ِ ُ ا َ َ ا ِ ـ َ ا َ ِ ِ ـ َ َ َ ـ أَ ـ ُ َ َ א َـ َ ْ َ ِ ـ ُ أَ ْن ُ ِ ـ َ ا ِ َ ـ َ‬
‫ـאن‬ ‫أَ ـ ا َכא ِ ـ ِא ْ ِ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫ون ا َِر َاد ِة َ َ َ ـ َ ا َא ُـ ؛ َ َ ـ َ أَن ا َ ـ وا ـ‬
‫]‪[٥١‬‬ ‫‪٢‬‬ ‫ِ ـ ا َכא ِ ـ ِ ‪َ ْ َ ،‬ــא ا َ ـ ِ ـ ُ ِ‬ ‫‪١٠‬‬
‫ْ َ َ ْ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬
‫ِ ِ ]‪[٥٢‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ــאن َ ـ ٌ َ א َ ـ ٌ ِ ُ ُ ـ س ا ُ َ َכ ّ ـ َ َو ُ َ ـ َ ْ َ ــא ِא َ ْ َ ــאظ ا ُ ْ َ َ ـ ‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬
‫ُ‬
‫] ِ َ ُم ا َכ ِم ا ِ ِ ِ ِ [‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ِאد َ َ َ ْ َة‬
‫ّ‬ ‫َ‬
‫َ ْ ُ ُل]‪.[٥٤‬‬ ‫َכ َ ُم ا ِ َ َ א َ َ ِ ]‪َ ،[٥٣‬و َ ُ ل َ َ ِ ا َ ْ ُ ُل َوا‬
‫ٌ‬
‫‪٣‬‬
‫َو ِ ـ ْ َ ْ ـ ُ ﴾ ]ا ـ وم‪ َ ْ َ َ ،[٤/٣٠ :‬ـ َ‬ ‫أَ ــא ا َ ْ ُ ـ ُل‪ُ َ َ :‬ـ ُ َ َ א َ ـ ‪ ِ ِ ﴿ :‬ا ْ َ ْ ـ ُ ِ ـ ْ َ ْ ـ ُ‬
‫ا ِ َ ْ ُ ً ــא‪َ ٤‬ـ ِ َم ُ ُ ـ ُل ا َ ْ ـ ِ‬ ‫אء‪ ،‬ـ כאن أَ ـ‬ ‫ِـ ا ـ ِ‬ ‫أَن ا َ ْ ـ ]‪ ِ ِ [٥٥‬ـ ـ‬
‫ْ َْ ِ َ ِ َ ْ َ َ َ َ َ ْ ُ‬
‫‪٥‬‬
‫‪١٥‬‬
‫َ‬
‫ـאل‪.‬‬ ‫ـ‬
‫َ ُ َ ُ َ ٌ‬‫ـ‬ ‫و‬ ‫‪،‬‬ ‫ِ‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ـ ْ َ ْـ ِ َ ْ‬
‫ـ اف‪:‬‬ ‫ـאر َك ا ُ َرب ا ْ َ א َ ۪ ـ َ ﴾‬
‫]ا‬ ‫ِ‬
‫َوا א ـ ‪ ُ َ :‬ـ ُ َ َ א َ ـ ‪َ ﴿ :‬ا َ َ ـ ُ ا ْ َ ْ ـ ُ َوا ْ َ ْ ـ ُ ۜ َ َ ـ َ‬
‫‪ َ ،[٥٤/٧‬ـ َ َ ـ َ ا َ ْ ـ ِ َوا َ ْ ـ ِ ‪ َ َ َ ،٦‬ـ َ أَ ْن َ َ ُכ ـ َن ا َ ْ ـ َدا ِ ـ ً ِ ـ ا َ ْ ـ ِ ]‪.[٥٦‬‬
‫ُ‬ ‫ْ‬
‫אن ُ ـ ُل‪ :‬أَ ـ ُذ َِכ ِ ـ ِ‬
‫ـאت‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َوا א ـ ُ ‪ َ :‬ــא ُرو َي َ ـ ِ ا ِ ـ ِّ َ َ ـ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم أ ـ ُ َכ َ َ‬
‫ث َ َ ُכـ ُن َא ــא]‪.[٥٨‬‬ ‫ـאم‪َ ،‬وا ُ ْ ـ َ ُ‬ ‫ـאت ا ِ َ א َـ ِא ـ ِ‬ ‫ـאت]‪ َ [٥٧‬ـ َ َכ ِ ـ ِ‬ ‫ا ِا א ـ ِ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫َ אً‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬ ‫(‪ ،‬وو)ظ( و)ك(‪.‬‬ ‫)ل(‪ ،‬و)غ( و)ا‬ ‫‪١‬‬
‫‪.‬‬ ‫ء‬ ‫لا‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫ـ )ظ( و)غ(‪َ ُ َ َ :‬ــא َ ـ َ ا َ ْ ـ ـ ون ا رادة‪ .‬و ـ )ك(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ُ‬ ‫َ‬
‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ا‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــא ــ ت ا ــ ــ ون ا رادة‪.‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ف( و)غ(‪ َ َ َ :‬ا‬ ‫‪٣‬‬
‫ُ‬ ‫َ‬
120 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

4. Kelâm, kemâl sıfatlarındandır. Eğer sonradan meydana gelmiş olsay-


dı meydana gelişinden önce O’nun Zâtı kemâl sıfatlarından uzak olurdu.
Kemâlden uzak olan da noksan olur. Bu ise Allah Teâlâ için muhaldir.
5. Allah Teâlâ’nın emreden ve nehyeden olmasının kemâl sıfatlardan
5 olduğunu izah ettik. Bu (sıfatın), bu ibarelerin kendisi olması mümkün
değildir. Bilakis bu ibarelerin kendilerine delâlet ettiği sıfatlar olması ge-
rekir. Bu sıfatlar sonradan meydana gelmiş (hâdis) olsaydı O’nun Zâtının
hâdislere mahal olması gerekirdi ki bu muhaldir.
6. Allah’ın kelâmı sonradan meydana gelmiş (hâdis) olsaydı ya Allah
10 Teâlâ’nın Zâtıyla kâim olurdu ki bu durumda O’nun Zâtı hâdislere mahal
teşkil etmiş olurdu. Ya da başkasıyla kâim olurdu ki aynı şekilde bu da
muhaldir. Çünkü bu durumda başkasıyla kâim olan bir kelâmla mütekel-
lim olması mümkün olursa başkasıyla kâim olan bir hareketle müteharrik,
başkasıyla kâim bir sükûnla sâkin olması da mümkün olur ki bu muhaldir.
15 Bu kelâmın bir mahalde olmaması da ittifakla bâtıldır.
Kelâmının mahlûk oluşuyla ilgili farklı deliller ileri sürülmüştür:
Birincisi: Emredilenin ve nehyedilenin bulunmadığı bir durumda emir
ve nehyin ortaya çıkması abestirki bu durum, Allah hakkında muhaldir.
İkincisi: Allah Teâlâ Zeyd’e namazı emrettiğinde o namazı eda ettiği va-
20 kit bu emir yok olur. Yokluğu sabit olanın kıdemi de imkânsızdır.
Üçüncüsü: Emir ve nehiylerde nesih câizdir. Zevâli sabit olanın kıdemi
imkânsızdır.
Dördüncüsü: Allah Teâlâ’nın “Biz Nûh’u gönderdik.”1, “Biz onu mübâ-
rek bir gecede indirdik.”2 gibi sözleri geçmişten haber vermedir. Bu durum
25 ancak kendisinden haber verilenin haberden önce olması durumunda ge-
çerli olur. Eğer haber, ezelde mevcut olsaydı ezel başkası tarafından önce-
lenmiş olurdu ki bu da muhaldir.

1 Nûh, 71/1.
2 Kadr, 97/1.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪121‬‬

‫ِ‬ ‫ـאت‪ ١‬ا َכ ـ ِ‬‫ـכ َ م ِ ـ ِ َ ـ ِ‬


‫אن ُ ْ َ ًــא َ َכא َ ـ ْ َذا ُـ ُ َ א َ ـ ً َ ـ ْ‬ ‫ـאل‪ َ َ ،‬ـ َכ َ‬ ‫َ‬ ‫َوا ا ِ ـ ُ ‪ :‬أَن ا ـ َ َ ْ‬
‫ـאل‪.‬‬‫ـכ‪ َ َ ٤‬ـ ا ِ ُ َ ـ ٌ‬ ‫ـאل َא ِ ـ ٌ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬
‫ِ‪٣‬‬
‫ـאل َ ـ َ ُ ُ و ِـ ِ ‪َ ،‬وا َ א ِـ َ ـ ِ ا َכ َ ـ‬
‫ْ‬
‫ـאت‪ ٢‬ا َכ ـ ِ‬
‫َ‬
‫ِ َـ ِ‬

‫ـאل‪َ ،‬و َ ُ ْ ِכ ـ ُ أَ ْن‬ ‫ـאت ا َכ ـ ِ‬


‫َ‬
‫وا َ א ِ ـ ‪ :‬أَ ــא ــא أَن َכ َ ـ َ א َ ـ آَ ِ ـ ا و َא ِ ــא ِ ـ ِ َ ـ ِ‬
‫ً َ ً ْ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ـכ‪ ٥‬ـ َ ـ ِ ِه ا ِ ــאر ِ‬
‫ات؛‬ ‫ـאت َ ُ ل َ َ ْ َ א َ ـ ِ ِه ا َ َאر ُ‬ ‫ات‪َ ،‬ـ َ ُـ َوأَ ْن َ ُכـ َن ِ َ ـ ٌ‬ ‫َ َ‬
‫ِ‬
‫َ ُכـ َن َذ ـ َ َ ْ ُ‬
‫ـכ ا ِّ َ ـ ُ‬
‫ـאت َ ِאد َـ ً َـ ِ َم أَ ْن َ ُכـ َن َذا ُـ ُ َ َ ـ ا َ ـ َ ِاد ِث‪َ ،٦‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل‪.‬‬ ‫َ َ ـ َכא َـ ِ ْ ـ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ات ا ِ َ َ א َـ َـ ِ َم َכ ُـ ُ َ َ ـ‬ ‫אن‪ ٨‬إ ِْن ــאم ِـ َ ِ‬ ‫אن َ ِאد ًــא‪َ ،‬ـ َ‬


‫ـכ َ‬ ‫ـכ َ َم‪َ ٧‬ـ َכ َ‬ ‫ـאد ُس‪ :‬أَن ا ـ َ‬ ‫ا ـ ِ‬
‫َ‬
‫ـכ َ ٍم َ א ِـ ٍ‬
‫ـאز أَ ْن َ ُכـ َن ُ َ َכ ِّ ً ــא ِـ َ‬
‫ـאل؛ َ ـ ُ إ ِْن َ ـ َ‬ ‫ـאم ِ َ ـ ِ ِه َ ُ ـ َ أَ ْ ً ــא ُ َ ـ ٌ‬ ‫ِ ِ ‪٩‬‬
‫ا َ ـ َ ادث ‪َ ،‬وإ ِْن َ ـ َ‬
‫ِ‬ ‫ـאכ ًא ِ ـ ُ ٍ ِ ٍ‬ ‫ـאز أَ ْن ُכ ـ َن ـ ِ ًכא ِ َכ ـ ٍ َ א ِ ـ ٍ ِ َ ـ ِ ِه‪ ،‬و ـ ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ن َ א ـ ِ َ ـ ِ ه‪َ ،‬و ُ ـ َ‬ ‫ُ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫ََ‬ ‫َُ َ ّ‬ ‫ِ َ ـ ِه َ َـ َ َ‬
‫ـאق]‪.[٥٩‬‬ ‫َ ـ ّ ٍ ‪ ُ َ ،‬ـ א ِ ـ ٌ ِא ِ ِّ َ ـ ِ‬ ‫ـכ ا ـ َ ِ ِ‬ ‫ـאل‪َ ،‬وأَن ُو ُ ـ َد َذ ِـ َ‬
‫ـכ َ م َ ـ َ‬ ‫ُ َـ ٌ‬
‫‪١٠‬‬
‫َ َ‬
‫َوا َ ا َ َ أَن َכ َ َ ُ َ ْ ُ ٌق ِ ُ ُ ٍه‪:‬‬ ‫‪١٠‬‬

‫أَ َ ُ َ ــא‪ :‬أَن ُ ُ ــ َل ا َ ْ ــ ِ َوا ْ ــ ِ ِ ــ ْ َ ــ ِ ُ ُ ــ رِ ا َ ُ ــ رِ َوا َ ْ ِ ــ ِّ َ َ ــ ٌ‬


‫‪١١‬‬

‫]و ُ ُــ ٌن[‪َ ،١٢‬و ُ ــ َ َ َ ــ ا ِ ُ َ ٌ‬


‫ــאل‪.‬‬ ‫َ‬
‫َ َ א َ ـ ِإ َذا أَ َ ـ َ َز ْ ـ ً ا ِא ـ َ ِة َ ـ ِ َذا أَدا َ ــא َ ـ ْ َ ْ ـ َ َذ ِـ َ‬
‫ـכ ا َ ْ ـ ُ ‪َ ،‬و َ ــא َ َ ـ َ‬ ‫‪ :‬أَ ـ ُ‬ ‫ا א ِـ‬
‫ُ ـ ُ‪.‬‬ ‫ِ‬
‫َ َـ َ ِ َ‬
‫َ َ ُـ ُ ا ْ‬
‫َ א ِ ٌ ‪َ ،‬و َ א َ َ َز َوا ُ ُ‪ِ ١٣‬ا ْ َ َ َ ِ َ ُ ُ ‪.‬‬ ‫ا א ِ ُ ‪ :‬أَن ا َ ِ ا َوا ِ ِ وا ا ِ‬
‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬
‫﴿ا ٓــא اَ ْ ْ َــאه ۪ ــ َ َ ــ ِ‬
‫ُ ــא﴾ ] ــ ح‪ ،[١/٧١ :‬و ِ‬ ‫ا ا ِــ ‪ :‬أَن َ َــ َ א َــ ‪ِ :‬‬
‫﴿ا ٓــא اَ ْر َ ــ ْ َא‬
‫ْ‬ ‫َ ُ‬ ‫َ‬ ‫ً‬ ‫ُ َ‬ ‫ُ‬
‫ـ‬ ‫‪َ ،‬و َ ـ َ ا ِإ َ ــא َ ِ ـ ]إِن[‪ ١٥‬ـ כאن ا‬ ‫ـאر‪ َ ١٤‬ـ ِ ا َ א ِ ـ‬ ‫ا ْ َ ـ ْ رِ ﴾ ]ا ـ ر‪ِ ،[١/٩٧ :‬إ ْ َ ـ ٌ‬
‫ْ َ َ َ ُ َْ ُ‬
‫אن ا َ َز ُل‪ ْ َ ١٦‬ـ ً א‬
‫ُ‬ ‫אن ا َ َ ـ ُ َ ُ ـ ًدا ِ ا َ َز ِل َ َכ َ‬ ‫َ ْ ـ ُ َ ــא ِ ً א َ َ ـ ا َ َ ـ ِ ]‪١٢‬ب[‪ َ َ ،‬ـ َכ َ‬
‫ـאل]‪.[٦٠‬‬ ‫ِ َ ـ ِ ِه‪َ ،‬و ِإ ـ ُ ُ َ ـ ٌ‬
‫)ل( و)غ( و)ك(‪ :‬وإن ُو ِ َ ‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫א ــ ا ــ ‪:‬‬ ‫و)غ(‪ .‬و ــ‬
‫ــ )ل( و)غ(‬ ‫‪١‬‬
‫ل‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫ــ ادث‪.‬‬ ‫ــ ً‬ ‫ــ )ل( و)غ(‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــ ‪.‬‬ ‫ــ‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ـ(‬ ‫و ـ )ف( و)ظ( و)ا‬ ‫ــ )ل( و)غ(‪ .‬و ــ א ــ ا ــ ‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ك(‪. ُ :‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ا ــ ادث‪.‬‬ ‫ــ ‪.‬‬ ‫ــ‬
‫אر‪.‬‬
‫ٌ‬ ‫أ‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)غ(‪ :‬כ ‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ــ ا כ ــאل‪ .‬و ــ‬ ‫ــ )ل(‪ :‬ــ‬ ‫‪٣‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪١٥‬‬ ‫)ف(‪ ] :‬כאن إ א إن אم[‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫ــאت ا כ ــאل‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ــ‬
‫)ل( و)غ( و)ك(‪ :‬ا ز ‪.‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫ادث‪.‬‬ ‫ً‬ ‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)غ(‪ :‬و ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
122 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

[Kelâmın mahlûk oluşuyla ilgili ileri sürülen delillerin] cevabı şöyledir:


Sizin emir ve nehiy hakkında söylediklerinizin hepsi ilme muarızdır. Bu
durumda Allah Teâlâ’nın ezelde âlemin mevcut olduğuna dair bilgisi cehl
olurdu. O, âlemin var olacağını biliyorsa onu var ettiğinde bu ezelî ilmin
5 yok olması gerekir. Bu durum, kadîm olanın yok olmasını gerektirir.
Netice itibariyle sizin zikrettiğiniz şüphelerin tamamı ilme muarızdır.

On Yedinci Mesele: [Kelâm, Ses ve Harfler Arasındaki Fark]


Hanbelîler dediler ki Allah Teâlâ’nın kelâmı, harflerden ve seslerden
ibaret olup kadîm ve ezelîdir. Bütün akıl sahipleri onların söylediklerinin
10 zarûriyyâtı inkâr olduğu konusunda ittifak etmiştir. Görüşlerinin bâtıl
olduğu iki yönden delillendirilir:
Birinci [Yön]: Allah Teâlâ bu harflerle ya bir defada ya da birbirini
takip eden bir tertip üzere konuşmuştur. Birinci ihtimal doğru ise bizim
işittiğimiz bu kelimeler hâsıl olmaz. Çünkü bizim işittiğimiz kelimeler
15 birbirini takip eden bir tertip üzeredir. Buna göre bu işitilen Kur’ân, ka-
dîm olamaz.
İkinci [yöne] gelince birinci harf yok olduğuna göre o sonradan mey-
dana gelmiş (muhdes)tir. Çünkü yokluğu sabit olanın kıdemi imkânsız-
dır. İkinci harf ilk harfin yok olmasından sonra ortaya çıktığına göre o da
20 hâdis olur.
İkinci Yön: Bu harfler ve sesler dillerimiz ve boğazımızla kâimdir. Eğer
bu harfler ve sesler Allah Teâlâ’nın sıfatının kendisi olsa [O’nun sıfatının
ve kelimesinin] insanlardan her birinin zâtına hulûl etmiş olması gerekir-
di. Hıristiyanlar, Allah’ın kelimesinin sadece Îsâ aleyhisselâm’ın (zâtına)
25 hulûl ettiğini sabit gördükleri için Müslümanların cumhuru onları tekfir
etmişken, hulûlü insanların her biri hakkında sabit görenlerin küfrünün
[birçok bakımdan] Hıristiyanların küfründen daha şiddetli olması gere-
kir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪123‬‬

‫ـאر ٌض ِא ِ ْ ـ ِ ‪ َ ،‬ـ ِن ا َ َ َ א َ ـ‬ ‫ِ‬


‫اب‪ :‬أن ُכ َ ــא َذ َכ ْ ُ ـ ْ ـ ا َ ْ ـ ِ َوا ْ ـ ِ ُ َ ـ َ‬
‫َ‬
‫َوا َ ـ َ ُ‬
‫ـכ ـ ً ‪ ،‬و َ ـ َכ َ ِ‬ ‫ـכ َ ِ‬ ‫אن َ א ِ ً ــא ِ ـ ا َ َز ِل ِ ـ َن ا َ א َـ َ َ ُ ـ ٌد َـ َ‬
‫אن َ א ً ــא ِ َ ـ ُ‬ ‫אن َذ ـ َ َ ْ‬ ‫َـ َכ َ‬
‫‪١‬‬
‫َ‬
‫ول ا ِ ْ ـ ا َ َز ِ ـ ‪ ِ َ ِ َ ،٢‬ـ ٍ َ ْ ـ َ ُم َ ـ َ ُم ا َ ِ ـ ِ ]‪.[٦١‬‬‫ث َ ـ ِ َذا أَ ْو َ ـ َ ُه َو َ ـ َ أَ ْن َـ ُ َ‬
‫َـَ ْ ُ ُ‬
‫ُ‬
‫אر ٌض ِא ِ ْ ِ ‪.٤‬‬ ‫ِ‬ ‫‪ِ ٣‬‬ ‫ِ‬
‫َو ِא ُ َ َ َ ُ َ א َذ َכ ْ ُ ُ ُه َ ا ُ َ אت ُ َ َ‬
‫ِ‬

‫ِ‬
‫ات[‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫]ا َ ْ ُق َ ْ َ ا َכ َ م َوا ُ ُ وف َوا ْ َ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا א ِ َ َ َ ْ َة‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫ات َو ِ ــ َ ِ َ ــ ٌ‬ ‫ا ِ َ َ א َــ َ ــ َ ِإ ا ُ ــ ُ ُ‬
‫وف َوا َ ْ ــ َ ُ‬ ‫َ א َــ ِ ا َ َא ِ َ ــ ُ‪َ :‬כ َ ُم‬
‫ـ ٌ ِ ورِ ـ ِ‬
‫ـאت‪ ُ ،‬ـ ا ـ ِ ي َ ـ ُ ل‬ ‫ِ‬ ‫أَ َز ِ ـ ٌ]‪َ ،[٦٢‬وأَ ْ ـ َ ا ُ َ ـ َ ُء‬
‫ُ‬ ‫َ َ ـ أَن ا ـ ي َ א ُ ـ ُه َ ْ‬ ‫َ‬
‫َ ِــ ِ و ــאن‪ِ:‬‬
‫َ َ‬ ‫َ َ ــ ُ‬
‫]وا ِ ـ َ ًة[‪ ٦‬أَو َ َ ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِِ‬
‫َ َ א َـ َ َכ ـ َ ِ َ ـ ه ا ُ ـ ُ وف َد ْ َ ـ ً َ‬
‫‪٥‬‬
‫ا َو ُل‪ :‬أَ ـ ُ ِإ ــא أَ ْن ُ َ ـ َ‬
‫ـאل‪ِ :‬إ ـ ُ‬
‫ِ ‪٩‬‬
‫ـאت ا ِ ـ َ ْ ـ َ ُ َ א‪٨‬؛ ِ َن ا ـ‬ ‫ـ ْ ِ ْ ــא‪ َ ٧‬ـ ِ ِه ا َכ ِ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫אن ا َو ُل‪َ :‬ـ ْ َ ْ‬ ‫ا َ א ُـ ِ ؛ َ ـ ِْن َכ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِ‬
‫َ َ ُכـ ُن َ ـ َ ا ا ُ ـ آ ُن ا َ ْ ـ ُ ُع َ ً ــא‪.‬‬ ‫وف א ِ ـ ٌ‪ ِ َ ِ َ ،‬ـ ٍ‬ ‫ـ א ـ‬
‫َْ ُ ُ َ ُ ُ ٌ ََُ َ‬
‫אن ُ ْ َ ًــא؛ ِ َن َ ــא َ ـ َ َ َ ُ ـ ُ ِا ْ َ َـ َ ‪ ُ َ ِ ١٠‬ـ ُ ‪،‬‬ ‫אن ا א ِـ ‪ َ :‬ــא َو ُل َ ــא ا َ َ ـ َכ َ‬ ‫َوإ ِْن َכ َ‬
‫َ‬
‫אن َ ِאد ًא]‪.[٦٣‬‬ ‫َوا א ِـ َ ــא َ َ ـ َ َ ْ ـ َ َ َ ِ ـ ِ َכ َ‬
‫ات َ א ِ َ ـ ٌ ِ َ ْ ِ ـ َ ِ َא َو ُ ُ ِ َــא؛ َ َ ـ‬ ‫وف َوا َ ْ ـ َ َ‬ ‫َوا َ ْ ـ ُ ا א ِ ـ ُ ـ َ ‪ :‬أَن َ ـ ِ ِه ا ُ ـ ُ َ‬
‫ِ َ ــ ِ ا ِ َ א َــ ] َــ ِ م أَ ْن َ ُכــ َن ِ َ ــ ُ ا ِ‬ ‫َכא َــ ْ َ ــ ِ ِه ا ُ ــ ُ ُ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫وف َوا َ ْ ــ َ ُ‬
‫ات َ ْ ــ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ــאرى َ ــא أَ ْ ُــ ا‬ ‫ِ ]‪[٦٤‬‬ ‫ات ُכ ّ ِ وا ِ ــ ٍ ‪ِ ١٢‬‬ ‫و َכ ِ ــ [‪ ١١‬א ــ ً ِ ــ َذ ِ‬


‫َ‬ ‫ــ َ ا ــאس ‪ُ ،‬ــ إِن ا َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َُ ُ‬
‫ات[ ِ َ ــ َ َ ــ ِ ا ــ َ ُم َو ْ ــ َ ُه َכ ُ ــ ُ ُ ــ ُر‬
‫‪١٤‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ُــ َل َכ ِ ــ ِ ا ِ َ א َــ ِ ــ ] َذ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫َ‬
‫אن ُכ ْ ــ ُه‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا ُ ْ ــ َ ‪ َ ،‬א ــ ي أ ْ َ ــ َ َ ــ َ ا ا ُ ُــ َل ــ َ ــ ِّ ُכ ّ ِ َوا ــ ــ َ ا ــאس َכ َ‬
‫‪١٥‬‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ‬
‫ــאرى َِכ ِ ــ ٍ ‪ ِ ] ١٦‬ــ َ ا َ ا ِــ ِ [‪.١٧‬‬ ‫ِ‬
‫أ ْ َ ــ َ ــ ْ ُכ ْ ــ ِ ا َ َ‬
‫َ‬
‫َ‬
‫] ــ ا ا ــ [‪ ،‬ــ ــ )ك(‬ ‫‪١٧‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا ي‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ل(‪ :‬نن‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫و)غ(‪ .‬ــ ــ إ ــאل أد ــ ــאة‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ل( و)غ( و)ك(‪ :‬ا ّو ُل‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ ا ــכ م ا ــ ه ــ‬ ‫ــ م‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ل(‪ :‬ذכ وه‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ا ــא ا ــ ‪،(٤٤٣ -٤٤١) ،‬‬ ‫(‪ :‬أ ٍ ‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١٢‬‬ ‫أ אف )غ(‪ :‬وا أ ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫ــ أن כ م ا ــ ازي ــא‬ ‫و‬ ‫)ف(‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫)غ(‪ :‬إ א أ ‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫ــ ــ زم ا ــ ل ــ ً‬ ‫ــ‬ ‫ة وا م‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬
‫א ــ ‪.‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫ــ )ل(‪ :‬ــ ‪ .‬و ــ )غ(‪ :‬ــ ــ ه‬ ‫‪٧‬‬
‫ــ )ل(‪ :‬כאن أכ ــ ــ ا ــאرى‬ ‫‪١٦‬‬ ‫ا כ ــא ت ‪.‬‬
‫כ ــ ٍ ‪.‬‬ ‫أ אف )غ(‪ :‬وف א ‪.‬‬ ‫‪٨‬‬
124 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Onlar Allah Teâlâ’nın kelâmının işitilir olduğuna dair görüşlerine şu


âyeti delil getirdiler: “Eğer müşriklerden birisi senden güvence isterse ona
güvence ver ki Allah’ın kelâmını işitsin!”1 [Onlara göre] bu söz, Allah
Teâlâ’nın kelâmının işitildiğine delâlet eder. Bu delil ile Allah’ın kelâmı-
5 nın kadîm olduğu delillendirildiğinde bu işitilen harflerin de kadîm ol-
ması gerekir.
Buna cevâbımız şöyledir: İşitilen, birbirini takip eden harflerin kendi-
sidir. Onların birbirini takip ediyor olması, (harflerin) biri yok olunca di-
ğerinin ortaya çıkmasını gerektirir. Durum böyle olunca onların (harfle-
10 rin) kadîm olmalarının imkânsızlığına dair bilgi zaruri olarak elde edilir.

On Sekizinci Mesele: [Allah’ın Kelâmının Tekliği Meselesi]


Ehl-i Sünnetin çoğunluğu Allah Teâlâ’nın kelâmının tek olduğunu
söylemişlerdir. Mûtezile ise taaccüp izhar ederek şöyle dedi: Emir, nehiy,
haber verme ve haber sorma farklı hakikatlerdir. Kelâm emir, nehiy, haber
15 verme ve haber sorma şekillerinde [olmakla birlikte] tek bir şeydir, sözü
birçok farklı hakikatlerin tek bir hakikat olmasını gerektirir. Bu, bedîhî
olarak batıldır.
Bil ki bize göre emir [emredilenin terkiyle] cezanın gelişini bildirmek-
ten ibarettir. Nehiy de bunun gibidir. Soruya gelince o da hususi bir bil-
20 dirmedir. Nihayetinde bu kısımların tamamı haber vermeye râcidir. Nasıl
ki tek ilimle birçok eşyayı bilmek imkânsız değilse bunun gibi tek haberin
de birçok eşyayı haber vermesi imkânsız değildir.

On Dokuzuncu Mesele [Allah’ın Bekasının Mahiyeti]


Eş’ârî’nin görüşünün hilâfına Allah Teâlâ Zâtı gereği bâkidir.
25 Bize göre Allah Teâlâ Zâtı gereği vâciptir. Zâtı gereği vâcip olanın ken-
dinden başkasıyla vâcip olması imkânsızdır. Dolayısıyla O’nun beka ile
bâki olması imkânsızdır.

1 Tevbe, 9/6.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪125‬‬

‫﴿و ِا ْن اَ َ ـ ٌ‬ ‫ِِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬


‫َوا َ ـ ا َ َ ـ َ ِ ـ ْ ِـ ن َכ َ َم ا َ َ א َـ َ ْ ـ ُ ٌع ِ َ ـ ِ َ ـ َ َ א َـ ‪َ :‬‬
‫אر َك َ אَ ِ ـ ُه َ ـ َ ْ ـ َ َ َכ َ َم ا ِ﴾ ]ا ـ ‪َ ،[٦/٩ :‬و َ ـ َ ا َ ـ ُ ل َ َ ـ‬ ‫۪‬
‫ـ َ ا ْ ُ ْ ـ ِכ َ ا ْ ـ َ َ َ‬
‫ِ‬
‫ْ‬
‫أَن َכ َ َم ا ِ َ ْ ـ ُ ٌع؛ َ َ ــא َدل ا ِ ـ ُ َ َ ـ أَن َכ َ َم ا ِ َ ِ ـ ‪َ ،‬و َ ـ َ أَ ْن َ ُכ ـ َن َ ـ ِ ِه‬
‫ٌ‬
‫وف ا َ ْ ـ ُ َ ُ َ ِ َ ـ ً ‪.‬‬ ‫ا ُـ ُ ُ‬
‫وف ا ُ َ َ א ِ ـ ُ‪َ ،‬و َכ ُ َ ــא ُ َ َ א ِ ـ ً َ َ ِ ـ‬ ‫اب‪ :‬أَن ا َ ْ ـ ُ َع‪ ُ ١‬ـ َ َ ـ ِ ه ا ُ ـ ُ ُ‬ ‫َوا َ ـ َ ُ‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫אن ا ِ ْ ــ ا ــ ورِ ي‬ ‫ــכ َכ َ‬ ‫אن ا َ ْ ــ ُ َכ َ ِ َ‬
‫ــאء َ ِ َ ــא‪َ ،‬و َ َــ َכ َ‬ ‫ــ َ ا ِ َ ِ‬ ‫َ‬
‫أ َ ــא َ َ َــ ْ َ ْ‬
‫‪٢‬‬
‫ُ‬ ‫ُ‬
‫َ א ِ ــ ً ِא ِ َــא ِع َכ ِ َ ــא‪ َ ِ َ ٣‬ــ ً ]‪.[٦٥‬‬

‫]و ْ َ ُة َכ َ ِم ا ِ[‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا א ِ َ َ َ ْ َة‬


‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ ــ ٌ ]‪َ ،[٦٦‬وا ُ ْ َ ِ َــ ُ أَ ْ َ ــ وا‬ ‫ون ِ ــ ْ أَ ْ ــ ِ ا ــ ِ ‪َ :‬כ َ ُم‪ ٤‬ا ِ َ َ א َــ َوا‬ ‫ــאل ا َ ْכ َــ ُ َ‬
‫َ َ‬
‫ُ‬
‫َ َ א ِـ ُ ُ ْ َ َ ـ ٌ‪ َ ،‬א َ ـ ُل ِـ َن‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ا َ ـ َ ْ ـ ُ ‪َ ،‬و َ א ُـ ا‪ :‬ا َ ْ ـ ُ َوا ْ ـ ُ َوا َ َ ـ ُ َوا ْ ـ ْ َ ُ‬
‫אر‬ ‫‪١٠‬‬

‫َ ِ ـ َכـ َن ا َ َ א ِـ ِ ا َכ ِ ـ ِة‬ ‫ِِ‪َ ٥‬‬ ‫ِ‬


‫ـכ َ َم َوا ـ ٌ ] َ ـ َ َכ ـ [ أ ْ ـ ً ا َو َ ْ ً ــא َو َ َ ـ ً ا َوا ْ ـ ْ َ ً‬
‫אرا َ ْ‬ ‫ِ‬ ‫اـ َ‬
‫َ‬
‫ـכ َא ِ ـ ٌ ِא ِ َ ـ ِ ‪.‬‬ ‫َ ِ َ ـ ً َوا ِ ـ َ ًة‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬
‫َ‬
‫ـכ‬ ‫ـאرةٌ َ ـ ِ ا ِ ْ ـ َ ِم ِ ُ ُ ـ ِل ا ِ َ ـ ِ‬
‫ـאب ] ِ َ ـ ْ ِك ا َ ْ ُ ـ رِ [ َو َכ َ ِـ َ‬
‫‪٦‬‬ ‫ِ‬ ‫َ ِ‬
‫َوا ْ َ ـ ْ أن ْ َ َــא ا َ ـ َ َ ـ َ‬
‫ِ‬
‫ا ـ ‪ ،‬وأَ ــא ا ِ ـ ِ ْ אم َ ِ ـ أَ ً ــא ِإ ـ َ م ْ ـ ص‪ ،‬و ِ ـ ‪ ٧‬א ِ ـ ُ ِ ـ ِ ا َ ْ ـ ِ‬
‫ـאم‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ ٌ َ ُ ٌ َ َْ ُ َ‬ ‫ْ َ ُ ُ ْ‬ ‫ْ ُ َ‬
‫אء ا َכ ِ ـ ة‪ِ،‬‬ ‫ِ ـ أَ ْن ُכ ـ َن ا ِ ْ ـ ا ا ِ ـ ُ ِ ْ ــא ِא َ ْ ـ ِ‬
‫ِإ َ ـ ا ِ َ ــאرِ ]‪َ ،[ ١٣‬و َכ َ ــא َ َ ْ َ ُ‬
‫أ‬
‫‪١٥‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ً‬ ‫ُ َ‬ ‫َ‬
‫אء ا َכ ِ ـ ِة‪.٨‬‬ ‫ِ ـ أَ ْن ُכـ َن ا َ ـ ا ا ِ ـ ُ َ ـ ا ـ ِ ا َ ْ ـ ِ‬ ‫َ َכ َ ِـ َ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ ً َ‬ ‫َ ُ َ‬ ‫َ‬ ‫ـכ َ َ ْ َ ُ‬

‫]אِ ُ َ ِ‬
‫אء ا ِ[‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا א ِ َ َ َ ْ َة‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫אق ِ َ ا ِ ِ ِ َ ً א ِ ْ َ َ َ ِ ِ ّي‪.[٦٧]٩‬‬
‫ٍ‬
‫أَ ُ َ َ א َ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِِ ِ‬ ‫ِ ِِ‬
‫َ َــא‪ :‬أَ ـ ُ َوا ِ ـ ٌ َ ا ـ ‪َ ،‬وا َ ا ِ ـ ُ َ ا ـ َ ْ َ ـ ُ أَن َ ُכـ َن َوا ِ ً ــא َ ـ ِ ه‪ َ ْ َ َ ،‬ـ ُ َכ ُـ ُ‬
‫א ِ ــא ِא َ ـ ِ‬
‫ـאء‪.‬‬ ‫‪٢٠‬‬
‫َ ً َ‬
‫ـ ا ـ ازي‪ :‬ا ر ـ ‪،٢٥٢ /١) ،‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫ــ כ ــ وا ــ اً‪.‬‬ ‫عع‪.‬‬ ‫اا‬ ‫)ل(‪ :‬أن‬ ‫‪١‬‬
‫ــ ن‪،٥٥) ،‬‬ ‫‪ ،(٢٥٧‬و ــ ا‬ ‫ــ )ظ(‪ .‬وزاد ــ )غ(‪ :‬ــ ك‬ ‫‪٦‬‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ )‪.(١٨٥‬‬ ‫‪ (٥٦‬وا‬ ‫ا ــ ر »وذ ــכ ا ــ «‪.‬‬ ‫)ف(‪ :‬כ ‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ي‪،‬‬ ‫ا‬ ‫)غ(‪ :‬أ ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ ‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫ــ‬ ‫‪٧‬‬ ‫)غ(‪ :‬إن כ م‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫ــ ( و)غ(‪:‬‬ ‫ــ )ف(‪ .‬و ــ )ا‬ ‫‪٥‬‬
126 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Aynı şekilde, beka ile bâki olsaydı O’nun bekasının bâki oluşu başka
bir bekaya bağlı olurdu ki bu da teselsülü gerektirir. Eğer zâtın bekasıyla
olsaydı bu durum devri gerektirirdi. Eğer [beka] kendine dayanırsa o za-
man beka kendi gereği bâki olur, zât da bekanın bâki oluşuyla bâki olurdu.
5 Böylece beka, zâtı gereği vâcip varlık olur, zât ise başkası gereği vâcip varlık
olurdu. Şu halde zât sıfata, sıfat zâta dönüşmüş olurdu ki bu da muhaldir.

Yirminci Mesele [Delilin Yokluğu Medlûlün yokluğunu gerektirmez]


Bil ki bir şey konusunda delilin yokluğu medlûlün yokluğunu gerektir-
10 mez. Görmüyor musun, ezelde Allah’ın varlığına delâlet eden şeyler yoktu.
Delilin yokluğu medlûlün yokluğunu gerektirseydi Allah Teâlâ’nın da hâdis
olduğuna hükmetmek gerekirdi ki bu muhaldir.
Bu sabit olduktan sonra deriz ki: Bildiğimiz bu sıfatların ikrar edilmesi
gerekir. (Sıfatları) sınırlamanın ispatına gelince bunu bir delil delillendir-
15 mez. Bu konuda tevakkuf etmek gerekir. Zira celâl ve kemâl sıfatları beşer
aklının ihata ettiğinden daha muazzamdır.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪127‬‬

‫אء آَ َ َ ِ َم ا َ ْ ُ ُ ‪،‬‬ ‫אن َ ٍ‬ ‫אن َכ ُن َ َ א ِ ِ א ِ א‪ ٢‬إِن כ‬ ‫אن א ِ א‪ِ ١‬א َ ِ‬


‫אء َ َכ َ‬ ‫وأَ א‪ :‬כ‬
‫َ‬ ‫ً ْ َ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ ً َ َ َ َ ً‬
‫אن َ ْ ِ ِ ‪ُ َ ٍ ِ َ ِ َ ٤‬כ ُن ا َ ُאء َא ِ א ِ َ ْ ِ ِ ‪،‬‬ ‫ور‪َ ،‬وإِن َכ َ‬ ‫ِ ‪٣‬‬ ‫وإ ِْن َכ َ ِ ِ‬
‫ً‬ ‫َ‬ ‫אن َ َ אء ا ات َ ِ َم ا ُ‬ ‫َ‬
‫אء ا َ ِ‬
‫وا ات א ِ ٌ ِ َ ِ‬
‫ات َوا ِ َ ‪ ٥‬ا ُ ُ د‬
‫َ‬ ‫אن ا َ َ ُאء َوا ِ َ ا ُ ُ د ِ َ ا ِ ِ ‪َ ،‬وا ُ‬ ‫אء‪َ َ ،‬כ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ َ َ‬ ‫َ‬
‫ٍ‬
‫אل ‪.‬‬ ‫ات ِ َ ً َوا ِّ َ ُ َذا ًא‪َ ،‬و ُ َ ُ َ ٌ‬ ‫ِ َ ِ ِه‪ ُ َ ْ َ ِ َ ِ َ ،‬ا ُ‬
‫]‪[٦٨‬‬

‫ون] َ َ ُم ا ِ ِ َ َ ْ ِ ا َ ْ ُ َل[‬
‫ُ َ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا ِ ْ‬ ‫‪٥‬‬

‫ِء َ َ ُم ا َ ُ ِل‪ ،٦‬أَ َ َ ى أَن ِ ا َ َز ِل‬ ‫ا‬ ‫ْ َ َ ِم ا ِ ِ َ َ‬ ‫ْ م ِ‬


‫َ َ ُ‬ ‫َ ْ أَ ُ َ‬ ‫ِ‬
‫اْ‬
‫َ‬ ‫ْ‬
‫‪َ ِ َ َ َ ،‬م ِ ْ َ َ ِم ا ِ ِ َ َ ُم ا َ ُ ِل َ ِ َم‬ ‫ُو ُ ِد ا ِ َ َ א َ‬ ‫ُل َ َ‬ ‫َ ْ َא َ‬ ‫َْ ُ‬
‫אل‪.‬‬
‫َ ٌ‬ ‫ِ‬
‫َ אد ًא‪َ ،‬و َ َ ا ُ‬
‫‪٧‬‬
‫ا ُ ْכ ُ َِכ ِن ا ِ َ َ א َ‬

‫אت ا ِ َ َ ْ َא َ א َو َ َ ا ِ ْ َ ُار ِ َ א؛ َ َ א ِإ َ ُ‬
‫אت‬ ‫ُل‪ِ ِ َ :‬ه ا ِّ َ ُ‬ ‫َو ِإ َذا َ َ َ َ َ ا َ َ ُ‬

‫َد ِ ٌ َ َ َ َ ا َ ُ ِ ِ ‪َ ،‬و ِ َ ُ‬ ‫ِ َ َ ُل َ ِ‬
‫ِ ‪١٠‬‬
‫ت ا َכ َ אل‬ ‫אت ا َ ِل َو ُ ُ ُ‬ ‫ا َ ْ‬
‫‪٩‬‬ ‫‪٨‬‬
‫‪١٠‬‬
‫َ‬ ‫ْ َ‬
‫ِ َ א ُ ُ ُل ا َ ِ ]‪.[٦٩‬‬
‫َ‬
‫‪١١‬‬
‫أَ ْ َ ُ ِ ْ أَ ْن ُ ِ َ‬

‫)ل(‪ :‬כאن כ א אً‪.‬‬ ‫‪١‬‬


‫אؤه‪ ،‬إن כאن‪.‬‬ ‫(‪ :‬כאن כ ن א‬ ‫)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫)غ(‪ :‬ا ‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬א אً‬ ‫‪٤‬‬
‫)ل( و)غ(‪ :‬وا ‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫ا א ا א ‪(٢٢١ /٣) ،‬‬ ‫‪٦‬‬
‫)ل( و)غ(‪ :‬و ‪.‬‬ ‫‪٧‬‬
‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٨‬‬
‫)ل(‪ :‬و ُ‪.‬‬ ‫‪٩‬‬
‫)غ(‪ :‬ا אل‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل( و)ك(‪:‬‬ ‫‪١١‬‬
BEŞİNCİ BÖLÜM

ALLAH’IN SIFATLARI İLE İLGİLİ DİĞER MESELELER


Bu konunun meseleleri vardır.

Birinci Mesele: [Allah’ın Görülmesinin İspatı]


5 Ehl-i Sünnet Allah Teâlâ’nın görülmesinin doğruluğu konusunda icmâ
etti. Felsefeciler, Mûtezile, Kerrâmiyye ve Mücessime bunu inkâr ettiler.
Felsefecilerin ve Mûtezilenin inkârına gelince bu, açıktır.
Kerrâmiyye ve Mücessime’nin inkârına gelince onlar, Allah Teâlâ şa-
yet cisim olmasaydı ve bir mekânda bulunmasaydı görülmesinin imkânsız
10 olacağı hususunda ittifak etmişlerdir. Burada en önemli husus tartışmanın
merkezini tayin etmektir. Biz diyoruz ki:
İdrakler üç mertebedir:
Birincisi ki o, en zayıf mertebedir: Bir şeyi zâtı dolayısıyla değil bilakis
eserleri vasıtasıyla bilmektir. Binanın varlığından hareketle orada bir bina
15 edenin veya bir nakşın varlığından orada bir nakkaşın var olduğunu bilmek
gibi.
İkincisi ki o, orta mertebedir: Bir şeyi kendi hususi zâtıyla bilmektir.
Siyahlığı siyahlık olması, beyazlığı beyazlık olması sebebiyle bilmek gibi.
Üçüncüsü ki o, en kâmil olan mertebedir: Siyahlık ve beyazlığı gözle
20 görmemiz gibi. Bu mertebenin açıklık ve netlik bakımından önceki merte-
belerden daha mükemmel olduğu konusunda aklın bedîhî hükmü kesindir.
Bunu anladıysan şöyle diyoruz: İlim ehli, Allah Teâlâ’yı birinci merte-
bedeki şekilde tanımanın mümkün olduğu konusunda hemfikirdir. Peki
O’nun ikinci mertebedeki şekilde tanınması mümkün müdür? Bu hususta
25 ihtilâf vardır.
‫ِ‬
‫אب ا َ א ُ‬
‫ا َ ُ‬
‫َ ِ ا ْ َכ َ م ِ ا ِّ َ אت‬ ‫ِ‬
‫َאِ ‪:‬‬ ‫وِ‬
‫َ‬
‫אت ُر ْؤ َ ِ ا ِ[‬
‫] ِإ ْ َ ُ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ُو َ‬
‫ِ ‪ َ َ :‬ـ أَن‪ ١‬ا َ َ َ א َـ َ ِ ـ أَ ْن ُـ َ ى‪َ ،‬وأَ ْ َכ َ ِت ا َ َ ِ ـ َ ُ َوا ُ ْ َ ِ َ ُ‬ ‫أَ ْ ـ ُ ا ـ‬ ‫ْ َـ َ‬ ‫أَ‬ ‫‪٥‬‬

‫َ ُ َذ ِ َכ]‪.[١‬‬ ‫ُ َوا ً َ ِّ ـ‬ ‫اِ‬ ‫َوا َכ‬

‫ِ َِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫َ‬
‫َ َא ]‪.[٣‬‬ ‫أ א ِإ ْ َכ ُ‬
‫אر ا َ َ َ َوا ُ ْ َ‬
‫]‪[٢‬‬
‫ٌ‬
‫أَ ْ ُ ـ ا َ َ ـ أَ ـ ُ َ َ א َـ َـ ْ َـ َ ُכـ ْ ِ ْ ـ ً א‬ ‫ِ ـ ِ‪ َ ِ ٢‬ـ‬ ‫ـ ِ وا‬ ‫ـכאر ا َכ ا ِ‬ ‫َ‬
‫َوأ ــא ِإ ـ َ ُ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ َ ّ َ َ ُ ْ‬
‫ـאت‪ ِ ْ َ ٣‬ـ ُ ‪ َ َ ٤‬ـ ّ ِ ا ِ ّـ َ ا ِع؛ َ َ ُ ـ ُل‪:‬‬
‫ـ ِ‬ ‫ْ ُرؤ َ ُـ ُ ]‪َ .[٤‬وأَ َ ـ ا ُ ِ‬ ‫َو َ ِ ـ َ ـ َ‬
‫ـכ ٍ‬
‫אن َ ْ َ َ َ ـ‬

‫َ َ ِث َ ا ِ َ ‪:‬‬ ‫‪٥‬‬
‫אت َ َ‬
‫اכ ُ‬
‫ا ِْد َر َ‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬
‫ِ َ ْ ـ ِ َذا ِـ ِ ‪َ ،‬ـ ِ َ ا ِ ـ َ ِ آَ َــאرِ ِه‪،‬‬ ‫ِ َ ـ َ ا ـ ْ ِء َ‬ ‫َ ‪٦‬‬
‫َ ُ َ ــא‪] :-‬أن[ َ ْ‬ ‫‪-‬و‬ ‫ُ ـ َ أَ ْ‬
‫أ َ ُ َ ــא َ‬
‫َ‬
‫ُ ـ ِد ا ْ ـ ِ أَن َ ُ َــא َ א ً ــא‪.‬‬ ‫َא ِ ــא‪َ ،‬و ِ ـ ْ ُو‬ ‫ـאء أَن َ ُ َــא‬‫ِد ا ِ ـ ِ‬ ‫َכ َ ــא ُ ْ ـ ُف‪ ِ ٧‬ـ‬
‫ْ ُو ُ ـ‬
‫ً‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ْ ـ ِ َذا ِ ـ ِ ا َ ْ ُ َ ـ ِ ‪َ ،‬כ َ ــא ِإ َذا‬ ‫‪-‬و ُ ـ َ أو ـ ُ א‪ :-‬أَ ْن َ ْ ـ ِ َف ا ـ ْ َء ِ َ‬
‫‪٨‬‬
‫َو َא َ ــא َ‬
‫ِ‬
‫ـאض‪.‬‬ ‫َ ـ ُ ُ ـ َ َ َـ ٌ‬ ‫ـ ُ ـ ‪ ٩‬ـ اد‪ ،‬وا ـ َ ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאض ـ ْ‬ ‫َ َ ْ َــא ا ـ َ َاد ـ ْ َ‬
‫‪١٠‬‬
‫ُ َ َ َ ٌ َ ََ‬
‫َ ِ َ ــ َ‬ ‫ــאض‪ َ ،‬ــ ِن‬ ‫‪-‬و ُ ــ َ أכ ُ ــא‪َ :-‬כ َ ــא ِإ َذا أَ ْ َ ْ َــא ِא َ ــ ِ ا ــ َ َاد َوا َ َ َ‬ ‫ِ‬
‫َو َא ُ َ ــא َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ّ َ ـ ِ ‪.١٢‬‬ ‫ا َ ْ ـ ِ َ אزِ َ ـ ٌ ِـ َن َ ـ ِ ِه ا َ ْ َ َ ـ َ ِ ـ ا َכ ْ ـ ِ َوا َ ـ َ ِء أَ ْכ َ ـ ُ ِ ـ َ ا َ ْ َ َ ـ ِ ا ُ َ َ‬


‫‪١١‬‬

‫ـِ‬
‫ِא َ ْ‬ ‫َ َ ُ ـ ُل‪ :١٣‬أَ ْ ـ َ أَ ْ ـ ُ ا ِ ْ ـ ِ أَ ـ ُ ‪ِ ْ ُ ١٤‬כ ـ ُ َ ْ ِ َ ـ ُ ا ِ َ َ א َ ـ‬ ‫ِإ َذا َ ْ ـ َ َ ـ َ ا‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ‪١٥‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ْ ِ َ ُ ـ ُ ِא َ ْ ـ ا א ـ ؟‪ .‬ـ ا ْ ـ َ ٌف ‪.‬‬
‫‪١٦‬‬ ‫ا َو ِل‪ ،‬و َ ـ ْ כ ـِ‬
‫ُْ ُ‬ ‫َ‬
‫ــ ‪،‬‬ ‫ــ ا‬ ‫)ك(‪ :‬ا‬ ‫ــ‬ ‫‪١٢‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬ ‫‪.‬‬ ‫א‬ ‫)غ(‪ :‬أ‬ ‫‪١‬‬
‫م‬ ‫ـ ر ا ـ إ ـ أن ا ــאم ـ‬ ‫و‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫ــ ( و)غ( و)ك(‪:‬‬ ‫ــ )ف( و)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫כ‬ ‫ـ ا ؤ‬ ‫ـ‬ ‫ها‬ ‫ـ‬ ‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫أو ‪ ،‬ن ا א‬ ‫َوا َ َא ِ َ ِ ‪ .‬و א أُ‬
‫ــ ى و ــ د כ ــא ــא‪.‬‬ ‫ا‬ ‫ف‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬כ א‬ ‫‪٧‬‬ ‫ا ؛ وכ ـ ا ا כ ا ـ ‪،‬‬ ‫כ ـ ون رؤ ـ‬
‫)ظ(‪ :‬ل‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫ـ ــכ ــאء ـ‬ ‫إ أن ا ــאم‬
‫أ ‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)غ(‪:‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)ل( و)ك( و)غ(‪ :‬إ ‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫ـ א ـ ‪.‬‬ ‫ــא ـ ـ‬
‫‪.‬‬ ‫)ف(‪:‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫)ل( و)غ( و)ك(‪ :‬إ ‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ا ــאت ـ ـ ه‬ ‫ـ )ل(‪ :‬وأ ـ‬ ‫‪٣‬‬
‫)ف(‪ :‬ف‪.‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫ء‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫ا ــ ‪.‬‬
130 BEŞİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

O’nun üçüncü mertebedeki şekilde bilinmesi mümkün müdür?


Görmenin görülenlere nispetindeki açıklık ve parlaklık derecesinde, Al-
lah’ın zâtıyla alâkalı bir idrak türünün insanda gerçekleşmesi mümkün
müdür?
5 Allah’ın görülüp görülmeyeceği meselesinden muradımız budur. Bu
durumda “Zarûri ilim (Allah’ın görülmesinin) imkânsızlığı şeklinde te-
celli eder.” (diyen) kimsenin cahil ve inatçı olduğu ortaya çıkar.
(Eş‘ârîlerden) dostlarımızın cumhuru şöyle diyerek delil ileri sürdü-
ler: Şüphe yok ki biz, uzunu ve genişi görürüz. Uzun ve genişin belli
10 bir şekilde telif edilmiş cevherler olmaktan başka mânası yoktur. Bu,
cevherlerin görülebileceğine delâlet eder. Aynı şekilde renklerin de gö-
rüldükleri konusunda tartışma yoktur. Böylece görülmenin sıhhatinin,
cevher ve arazlarda bulunan müşterek bir hüküm olduğu sabit oldu.
[İkisinde bulunan bu müşterek hüküm yine ikisinde bulunan müşterek
15 bir illeti gerektirir. İşte cevher ve araz arasında müşterek olan] illet ya
hudûs ya da vücûttur.
Hudûsun illiyyet olması doğru olmaz. [Çünkü hudûs, yokluktan
sonra var olmaktan ibarettir. Dolayısıyla ademî şartın illet olması doğru
olmaz.] O halde (müşterek) illetin (hudûs değil) vucûd olması gerekir.
20 Allah Teâlâ mevcuttur. Öyle ise O’nun görülmesi görüşünün doğru ol-
ması gerekir.
Bence bu delil, zayıftır. Pekâlâ, şöyle söylenilebilir: Cevher ve araz iki
mahlûktur. Yaratılmış olmaları ikisi arasında müşterek bir hükümdür.
(İkisi arasında) müşterek bir illet gerekir. Bu müşterek [illet], ya hudûs
25 ya da vücuttur. Sizin de ifade ettiğiniz gibi hudûs olması bâtıldır. Geriye
vücut kalır. Şu halde Allah Teâlâ’nın mahlûk olmasının doğru olması
gerekir. Bu nasıl bâtılsa sizin zikrettiğiniz de bunun gibi bâtıldır.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪131‬‬

‫ْ َـ ]أَ ـ ُ [‪ َ ١‬ـ ْ ُ ْ ِכـ ُ أَ ْن َ ْ ُ ـ َ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬


‫َو َ ـ ْ ُ ْ כـ ُ َ ْ ِ َ ُـ ُ ِא َ ْ ـ ا א ـ ؟ ]‪َ ِ [ ١٣‬‬
‫ب‬

‫ات ِ ـ ُ ـ ِة‬ ‫ـ ِ‬ ‫ا ِ ْ َ ــאرِ ِإ َـ ا‬ ‫ات ا ِ َ א َـ َכ ِ ـ ِ‬


‫اك ِ ـ ِإ َـ َذ ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬
‫ُْ َ َ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ ـ ِ َـ ُع إ ِْد َر ْ َ ُ ُ‬ ‫َْ‬
‫ُ ـ رِ َوا َ ـ َ ِء‪٢‬؟‬ ‫ا‬

‫ُ ا ِ َ َ א َـ أَ ْم َ ؟]‪َ [٥‬و ِ ْ ـ َ َ ـ َ ا‬ ‫َ ـ َ ا ُ ـ َ ا ُ ـ ُاد ِ ـ ْ ] َ ِ ـ ِ [‪َ ِ َ ٣‬ــא‪ِ :‬إ ـ ُ َ ِ ـ ُر ْؤ َـ‬


‫ْ‬ ‫َ‬
‫ُ ـ َ َ א ِ ـ ٌ ُ َכא ِـ ‪.‬‬
‫ٌ‬ ‫ـאل‪ :‬ا ِ ْ ـ ُ ا ـ ُ ورِ ي َ א ِ ـ ٌ ِא ْ ِ َא ِ ـ ِ ‪َ ،‬‬‫َ ْ َ ـ ُ أَن َ ـ ْ َ ـ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ـאب ِ ـ َ ْن َ א ُـ ا‪ َ َ :‬ــכ أَ ــא َـ ى ا ِ ـ َ َوا َ ِ ـ َ ‪،‬‬ ‫َو ِا ْ َـ ا ُ ْ ُ ـ ُر ِ ـ َ ا َ ْ َ ـ ِ‬


‫َ‬
‫ـכ َ ـ ُ ل‬‫َو َ َ ْ َ ـ ِ ِ ـ ِ َوا َ ِ ـ ِ ِإ َ َ ا ِ ـ ُ ُ َ َ ِّ َ ـ ٌ ِ ـ َ ـ ْ ٍ َ ْ ُ ـ ٍص َو َذ ِـ َ‬
‫‪٤‬‬

‫ان‪ ِ ٥‬ـ ٌ‪ َ َ ،‬ـ َ أَن ِ ـ َ ا ؤ ـ ِ‬ ‫اع أَ ْ ً ــא أَن ا َ ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ َ َْ‬ ‫َ َ ـ أَن ا َ َ َ ـ َ َ ْ ـ ‪َ ،‬و َ ـ َ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ‪٦‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫]وا ُ ْכ ـ ُ ا ُ ْ ـ َ َ ُك ـ َ ُ ـ َ ـ ُ ـ ْ‬ ‫ُ ْכ ـ ٌ ُ ْ ـ َ َ ٌك ـ َ ـ َ ا َ َ ا ـ ِ َوا َ ْ ـ َ اض ‪َ ،‬‬
‫ِ ـ ٍ ُ ْ ـ َ َכ ٍ ِ ـ ِ ]‪[٦‬؛ وا ُ ْ ـ ُك َ ـ َ ا َ َ ـ ِ َوا َ ـ ِض[‪ِ ٧‬إ ــא ا ُ ـ ُ وث و ِإ ــא‪ ٨‬ا ُ ُ ـ ُد‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬

‫َ ـ َ ٍم‪َ ،‬وا َ ْ ـ ُ‬ ‫ـאر ٌة َ ـ ْ ُو ُ ـ ٍد َ ْ ـ َ‬ ‫ِ ِّ ـ ِ ؛ ] ِ َن ا ـ ُ َ ِ‬


‫وث َ ـ َ‬ ‫ُ‬ ‫َ ْ ُـ ُ‬ ‫وث َ‬
‫َوا ُ ـ ُ ُ‬
‫َ א َـ َ ُ ـ ٌد‪،‬‬ ‫ِ ْ ِ ِّ ـ ِ [ ‪ َ َ َ ،‬ـ َ أَ ْن َ ُכـ َن ا ِ ـ ُ ِ ـ َ ا ُ ُ ـ ُد‪َ ،‬وا ُ َ‬ ‫ِ‬
‫ا َ َ ـ َ َ ْ ُـ ُ‬
‫‪٩‬‬

‫ـ ِ ُرؤ َ ِ ـ ِ ]‪.[٧‬‬ ‫َ ـ ا َ ـ ُل ِ ِ‬
‫َ َ َ‬

‫ــאن؛ َ ِ ــ ُ‬ ‫َ ــ وا ــ ُض ْ ُ َ ِ‬
‫َ‬ ‫َ ُ َ َ َ‬
‫ــאل‪ :١٠‬ا‬‫َو َ ــ َ ا ِ ْ ــ ِ ي َ ِ ــ ٌ ]‪[٨‬؛ َ ِ ــ ُ ُ َ ُ‬
‫وث‬‫ا َ ْ ُ ِ ـ ِ ُ ْכـ ٌ ُ ْ ـ َ َ ٌك َ ْ َ ُ َ ــא‪ َ ،‬ـ َ ُـ ِ ـ ْ ِ ـ ٍ ُ ْ ـ َ َ َכ ٍ ‪َ ،‬وا ُ ْ ـ َ َ ُك ِإ ــא ا ُ ـ ُ ُ‬
‫‪١٢‬‬ ‫‪١١‬‬
‫‪١٥‬‬

‫وث َא ِ ـ ٌ ِ َ ــא َذ َכ ُ ُ ـ ُه‪ ِ َ ] ،١٣‬ـ ا ُ ُ ـ ُد[‪١٤‬؛ َ َ َ ـ َ ‪َ ١٥‬כ ُـ ُ َ َ א َـ‬ ‫أَو ا ُ ُ ـ ُد‪َ ،‬وا ُ ـ ُ ُ‬
‫َ َ‬ ‫ْ‬
‫ـכ‪ َ ١٧‬ــא َذ َכ ُ ُ ـ ُه‪.‬‬‫] َ ِ ـ أَ ْن َ ُכ ـ َن[ َ ْ ُ ً ــא‪َ ،‬و َכ َ ــא أَن َ ـ َ ا َא ِ ـ ٌ ‪َ َ ،‬כ َ ِـ َ‬
‫‪١٦‬‬
‫ْ‬
‫אل‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫((‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪١‬‬
‫ٌك‪.‬‬ ‫כ‬ ‫)غ(‪ :‬أ‬ ‫‪١١‬‬ ‫ء‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪٢‬‬
‫ٌ‬ ‫ٌ‬
‫א‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫( و)غ(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫ه‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬א م‪ .‬و )غ(‪ :‬א ذכ‬ ‫‪١٣‬‬ ‫‪.‬‬ ‫وا‬ ‫א‬ ‫)غ(‪ :‬و‬ ‫‪٤‬‬
‫)ل( و)ظ( و)غ( و)ك(‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا ان وا اض‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫‪.‬‬ ‫د‬ ‫أ אف )غ(‪ :‬وا א‬ ‫‪١٥‬‬ ‫)ل(‪ :‬وا ض‪ ،‬و א )ف( أ ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬
‫أن כ ن«‪.‬‬ ‫)ف( و)ك(‪ .‬وأ א )غ(‪» :‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٧‬‬
‫)ل( و)ك( و)غ(‪ :‬כ ا‪.‬‬ ‫‪١٧‬‬ ‫)غ(‪ :‬أو‪.‬‬ ‫‪٨‬‬
‫( و)غ(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٩‬‬
132 BEŞİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Aynı şekilde biz, uzun ve genişi dokunarak idrak ederiz, aynı şekilde
sıcak ve soğuğu da [dokunarak] idrak ederiz. Burada dokunulabilirlik müş-
terek hükümdür. Bu sözün sonunda bizi götüreceği yer Allah Teâlâ’nın do-
kunulan ve yaratılan olmasının gerekliliğidir. Bu gereklilik, bedîhî akılla
5 reddedilmiştir.
Biz şöyle demeyi tercih ederiz: Sem‘î deliller Allah’ın görüleceğine delâ-
let eder. Allah’ın görülmesinin imkânsızlığına dair Mûtezile’nin şüpheleri
bâtıldır. Bizim için gerekli olan, bu zâhir deliller üzere kalmaktır.
Bu konudaki sem‘î delilleri şöyle açıklayabiliriz:
10 Birincisi: Allah Teâlâ’nın şu sözüdür: “Yüzler vardır ki o gün ışıl ışıl pa-
rıldayacaktır. Rablerine bakacaktır.”1 Biz diyoruz ki “nazar” ya görmekten
ibarettir ya da gözünü O’nu görmek isteğiyle görülmek istenen tarafına
çevirmektir. Kastedilen, ilki yani görmektir. İkinci şekilde (yani görülmek
istenene bakışı çevirmek anlamında) zâhirine göre anlamak imkânsızdır.
15 Çünkü bu durum ancak bir yönde olan görülenler hakkında geçerli olur.
O halde mânayı lâzımına hamletmek gerekir ki bu da (Allah’ı) görmektir.
Çünkü gözünü görülecek olanın yönüne çevirmenin lazımlarından biri de
görmektir. Müsebbebi (görmeyi) kast etmek için ismin sebebe (gözü çe-
virmeye) atfedilmesi câizdir. Muhaliflerin âyetteki “Rablerine bakacaktır”
20 ifadesinde “Rablerinin sevabına bakacaktır” mânasının gizlendiğine dair
görüşleri hatalıdır. Çünkü ihtiyaç olmadığı halde (zâhir olmayan) gizli mâ-
nayı tercih etmek câiz değildir.
İkincisi: Allah Teâlâ’nın şu âyetidir: “İhsanda bulunanlar için güzellik ve
bir ziyâdelik vardır.”2 Hz. Peygamber (as)’den rivâyet edildiğine göre o şöyle
25 buyurmuştur: “Ziyâde, Allah’a nazardır.”
Üçüncüsü: Allah Teâlâ’nın şu âyetleridir: “Rablerine kavuşacakla-
rını umanlar …” 3, “İşte onlar Rablerinin âyetlerini ve O’na kavuşma-
yı inkâr edenlerdir.” 4, “Artık kim Rabbine kavuşmayı umut ediyor-
sa…” 5, “Evet. Onlar Rablerine kavuşmayı inkâr eden kimselerdir.” 6,
1 Kıyâme, 75/22, 23.
2 Yûnus, 10/26.
3 Bakara, 2/46.
4 Kehf, 18/105.
5 Kehf, 18/110.
6 Secde, 32/10.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪133‬‬

‫ود َة‪ ِ َ ،‬ـ ُ‬ ‫َ ‪َ ،‬و ُـ ْ رِ ُك ا َ ـ َ َار َة َوا ُ ـ ُ َ‬


‫‪١‬‬
‫َوأَ ْ ِ ـאً‪ِ :‬إ ــא ُـ ْ رِ ُك ِא ْ ـ ِ ا ِ ـ َ َوا َ ِ ـ‬
‫آَ ِ ـ ِ ِه َ ـ َ ْ ـ َ َم ِ ـ ُ َכ ِ ـ ُ ‪ َ َ ٢‬א َـ‬ ‫ا َ ْ ُ ِ ـ ِ ُ ْכـ ٌ ُ ْ ـ َ َ ٌك‪َ ،‬و َ ُ ـ ُق ا ـ َ‬
‫ـכ َ َم ِإ َـ‬
‫َ ـ ِ ا َ ْ ـ ِ ]‪.[٩‬‬ ‫ْ ــא و ْ ُ ً ــא‪٣‬؛ وا ِ ا ـ ‪ ُ ْ ٤‬ـ ع ِ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ٌ‬ ‫َ َ ُ ُ َ‬ ‫َ ُ ً ََ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َل‪ :‬ا َ ـ ُ ا ـ ْ ُ َدا ـ ٌ َ َ ـ ُ ُ ـ ِل ا ْؤ َـ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ ُ َ ُ‬
‫אت‬ ‫ـאر ِ ْ َ َــא أَ ْن َ ُ ـ‬
‫ُ ْ َـ ُ‬ ‫َوا‬
‫‪٥‬‬

‫ـכ ا َ ا ِ ـ ِ ]‪.[١٠‬‬ ‫ـאء َ َ ـ ِ ْ ـ َ‬ ‫ِ‬


‫َא َ ـ ٌ‪ َ َ َ ،‬ـ َ َ َ ْ َــא ا ِ َ َ ـ ُ‬
‫َـ ِ ِ ـ ِا ِ َــא ِع ا ْؤ ـ ِ‬
‫ا َُْ‬
‫‪٦‬‬
‫‪٥‬‬
‫َ‬ ‫ْ‬
‫ْ ِ َ َ ِ ْ ُو ُ ٍه]‪:[١١‬‬ ‫أ א َ א ُن ا َ ِ ِ ا‬
‫َ‬
‫א ـ ‪.[٢٣-٢٢/٧٥ :‬‬ ‫]ا‬‫﴿و ُ ـ ٌه َ ْ َ ِ ـ ٍ َא ِ ـ ةٌ ِا ٰ ـ َر ِّ َ ــא َא ِ ـ ة﴾‬
‫أ َ ُ َ ــא‪ ُ َ :‬ـ ُ َ َ א َ ـ ‪ُ :‬‬
‫َ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ـ ِ ـ ا ِـ‬ ‫ـאر ًة َ ـ ِ ا ْؤ َـ ِ ‪ ،‬أَ ْو َ ـ ْ َ ْ ِ ـ ِ ا‬ ‫ِ‬ ‫َ‬
‫َ َ ُ ـ ُل‪ :‬ا َـ ُ ِإ ــא أ ْن َ ُכـ َن َ ـ َ‬
‫]‪[١٢‬‬
‫َ َ َ َ ْ َ َ ْ ِّ‬
‫ــאع َ ــ ِإ ْ ا ِــ ِ َ َ ــ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫َ‬ ‫ا ْ َ א ً ــא ُ ْؤ َ ــ ‪َ ،‬وا َو ُل ُ ــ َ ا َ ُ ــ ُد‪َ ،‬وا א ــ ُ ِ ــ ُ ا َ َ‬
‫ـכ ِإ َ ــא َ ِ ـ ِ ـ ا َ ِـ ِ ا ـ ِ ي َ ُכـ ُن َـ ُ ِ َ ـ ٌ؛ َ َ َ ـ َ َ ْ ُـ ُ َ َ ـ‬ ‫َא ِ ـ ِ ِه؛ ِ َن َذ ِـ َ‬
‫‪٧‬‬
‫‪١٠‬‬
‫ْ ّ‬
‫َ زِ ِ ـ ِ َو ُ ـ َ ا ؤ َـ ُ؛ ِ َن ِ ـ ْ َـ َ ازِ ِم َ ْ ِ ـ ِ ا َ َ َ ـ ِ ِإ َـ َ ـ ْ ِ ِ َ ـ ِ ا َ ِـ ِ ا ؤ َـ ُ‪،٨‬‬
‫ْ ّ‬
‫اب‬ ‫َو ِإ ْ ــ َ ُق ِا ْ ــ ِ ا ــ َ ِ ِ َِر َاد ِة ا ُ َ ــ ِ َ א ِــ ٌ ‪٩‬؛ َو َ ُ ُ ــ ]‪ َ ُ » :[١٣‬ــ ِ ــ ِ ِإ َــ َــ َ ِ‬
‫ُ‬
‫ـאد َة ا ِ ْ َ ــאرِ ِ ـ ْ َ ـ ِ ا َ א َ ـ ِ َ َ ُ ـ ُز‪.١٠‬‬ ‫ِ‬
‫َر ِّ َ ــא« َ َ ـ ٌ؛ َن زِ َـ َ‬

‫‪َ ،[٢٦/١٠ :‬و ُ ِ َ‬ ‫ْ ـ ٰ َوزِ َ‬


‫ـאدةٌۜ﴾ ]‪١٤‬أ[ ] ـ‬
‫ـ َ‬
‫ِ ۪‬
‫ا א ـ ‪ُ َ :‬ـ َ َ א َـ ‪ ﴿ :‬ـ َ اَ ْ َ ـ ُ ا ا ْ ُ‬
‫ِ‬

‫ـאد ُة ِ ـ ا َـ ِإ َـ ا ِ]‪.[١٤‬‬‫ـ‬ ‫َ ـ ِ ا ِ ـ ِ َ َ ـ ِ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم أَ ـ ُ َ ـ َ‬


‫ـאل‪ :‬ا ِّ‬ ‫‪١٥‬‬
‫ُ‬ ‫َ َ َ‬ ‫ّ‬
‫َوا א ِـ ُ ‪ُ َ :‬ـ ُ َ َ א َـ ‪﴿ :‬اَ ۪ ـ َ َ ُ ـ َن اَ ُ ـ ُ َ ُـ ا َر ِّ ِ ـ ﴾ ]ا ـ ة‪َ ،[٤٦/٢ :‬و َ ُـ ُ َ َ א َـ ‪:‬‬
‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ــאت َر ِّ ِ ــ ْ َو ِ َ ٓא ِــ ۪ ﴾ ]ا כ ــ ‪َ ،[١٠٥/١٨ :‬و َ ُــ ُ َ َ א َــ ‪ َ ﴿ :‬ــ ْ َכ َ‬
‫אن‬ ‫ــכ ا ۪ ــ َכ َ ــ وا ِ ٰא ِ‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫﴿اُو۬ ٰ ٓ ِ َ‬
‫ون﴾ ]ا ـ ة‪،[١٠/٣٢ :‬‬ ‫ـ ا ِ َ ٓ ــאء ر ِ ـ ۪ ﴾ ]ا כ ـ ‪ ،[١١٠/١٨ :‬و َ ُـ ‪ ﴿ :‬ـ ْ ـ ِ ِ َ ٓ ـ ِ‬
‫ـאء َر ِّ ِ ـ ْ َכא ِ ـ ُ َ‬ ‫َ ُ َ ُ ْ‬ ‫َ َّ‬ ‫َْ ُ‬

‫)ل(‪ :‬إ اؤ א‪ ،‬و )ظ( و)غ(‪ :‬ا ُאء‪ ،‬و )ك(‪ :‬ا כ אء‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ارة‪.‬‬
‫)ل(‪ :‬أ אً ا ا ة‬
‫)ل(‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪ :‬ن‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫أن כ ن‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫لا ؤ ‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫( و)غ(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫ازي‪.(١٠٣ /١٣) ،‬‬ ‫اכ‬ ‫ا‬ ‫)ل(‪ :‬א ة‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ل(‪ :‬وا א ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫ز‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)غ(‪ :‬د ّ ‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
134 BEŞİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

“Ona kavuşacakları gün duaları selâmdır.”1 Bu âyetlerde kavuşma (likâ),


ulaşmaktan ibarettir. Bu ise Allah hakkında muhaldir. Şu kadar var ki bir
şeyi gören, onu gördüğü ve ona kavuştuğu zaman ona ulaşmış olur. Dola-
yısıyla bu lafzı (likâ) bu mânaya hamletmek gerekir.
5 Dördüncüsü: “Hayır; doğrusu onlar o gün, Rablerinden perdelenmiş
(mahcub) kalacaklardır.”2 âyetidir. Burada perdelenmenin (el-hacb) kâfirle-
re mahsus kılınması müminlerin perdeli olmayacaklarına delildir.
Beşincisi: Allah Teâlâ’nın şu kavlidir: “Ve orada göreceğin zaman, bir
nimet ve bir büyük melik görmüş olursun.”3 Bu âyette “büyük melik” Allah
10 Teâlâ’dır. Bu, Peygamber aleyhisselâm’ın kıyamet günü Rabbini göreceğine
delâlet etmektedir.
Altıncısı: Mûsâ aleyhisselâm’ın dilinden anlatılan Allah Teâlâ’nın şu
sözüdür: “Ya Rab! Bana zâtını göster, sana bakayım.”4 Allah’ın görülme-
si imkânsız olsaydı [bu talebi sebebiyle] Mûsâ aleyhisselâm’ın Allah Teâlâ
15 hakkında câhil olması gerekirdi.
Yedincisi: Allah Teâlâ’nın şu kavlidir: “Eğer (dağ) yerinde durabilirse sen
de beni görebilirsin.”5 Allah’ın görülmesi dağın yerinde durma şartına bağ-
lanmıştır. Bu, gerçekleşmesi mümkün olan bir şarttır. Mümkün olan şarta
bağlananın kendisi de mümkündür.
20 Sekizincisi: Allah Teâlâ’nın şu kavlidir: “Rabbi dağa tecelli edince…”6 Bura-
da tecelli, Allah’ın görülmesidir. Böyledir; çünkü Allah Teâlâ dağda hayat, akıl
ve anlayış yarattı. Yine orada rü’yeti yarattı ve o, onunla Allah Teâlâ’yı gördü.
Dokuzuncusu: Nebî aleyhisselâm’ın şu sözüdür: “Kuşkusuz siz ayı on dör-
dünde (dolunay halinde) gördüğünüz gibi Rabbinizi göreceksiniz. Onun
25 rü’yeti konusunda tereddüt etmeyeceksiniz.”7 Bu teşbihte maksat, görünenin
(Allah) görünene (ay) değil, görmenin görmeye benzetilmesidir.
1 Ahzâb, 33/44.
2 Mutaffifîn, 83/15.
3 İnsân, 76/20.
4 A‘râf, 7/143.
5 A‘râf, 7/143.
6 A‘râf, 7/143.
7 Müslim, İmân, 229. Hadisin çeşitli varyantları için bkz. Buhârî, Mevâkit, 16, 26; Ezân,129; Tirmizî,
Cenne, 16.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪135‬‬

‫ــאرةٌ َ ــ ِ ا ُ ُ ــ ِل‪،‬‬ ‫ِ‬ ‫ــאء‬ ‫ِ‬ ‫ُــ ‪ِ َ ﴿ :‬‬


‫ُ ُ ــ ْ َــ ْ َم َ ْ َ ْ َــ ُ ﴾ ]ا ــ اب‪ ، [٤٤/٣٣ :‬وا ّ َ ُ‬ ‫َو َ‬
‫‪١‬‬
‫َ َ‬ ‫ُ‬
‫ـ ُه َو َ ِ ـ ُ َو َ ـ َ ِإ َ ـ ِ ؛‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫‪َ ٣‬‬ ‫َ‬ ‫ِ َ ‪٢‬‬
‫ـאل؛ ن َ ـ ْ َرأى َ ـ ْ ًא َ َכ َ ــא أ ْ َ‬‫ِ َ َ א َـ ُ َ ـ ٌ‬ ‫ِ ـ َ ـ ِّ ا‬
‫َو َ ـ َ ا‬
‫ْ ـ ِ َ َ ـ ِ ]‪.[١٥‬‬ ‫َ َ َـ َ َ ْـ ُ ا‬

‫‪[١٥/٨٣:‬؛‬ ‫ـ‬ ‫َر ِّ ِ ـ َ ْ َ ِ ـ ٍ َ َ ْ ُ ُـ َن﴾‬


‫]ا‬ ‫ا ا ِ ـ ‪ :‬و َ ُـ َ א َـ ‪ِ ٓ َ :‬‬
‫﴿כ ا ُ ـ ْ َ ـ ْ‬ ‫ُ َ ُ َ‬
‫ْ‬
‫َ ـ أَن ا ُ ْ ِ ِ ـ َ َ َ ُכ ـ َن َ ْ ُ ِ ـ َ ‪.‬‬ ‫ِ‬
‫َو َ ْ ـ ُ ا ُכ ــאرِ ِ َ ـ َ ا ا َ ْ ـ ِ َـ ُ ل َ‬ ‫‪٥‬‬

‫َ۪‬
‫ــכא َכ ۪ ــ ا﴾‬
‫ً ــא َو ُ ْ ً‬ ‫﴿و ِا َذا َراَ ْ ــ َ َــ َراَ ْ ــ َ‬
‫ا َ א ــ ُ ‪ُ َ :‬ــ ُ َ َ א َــ ‪َ :‬‬
‫ِ‬
‫]‪[١٦‬‬
‫ــאن‪:‬‬ ‫]ا‬
‫ً‬
‫ِ‬ ‫ـכ ا َכ ِ ـ ُ ُ ـ َ ا ُ َ َ א َ ـ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬
‫‪َ ،[٢٠/٧٦‬وا َ ِ ـ ُ‬
‫َ ـ أَ ـ ُ َ َ ـ ا ـ َ ُم َ ـ َ ْى ر ـ ُ‬ ‫ـכ َ ـ ُ ل َ‬
‫َ ـ َم ا ِ א َ ـ ِ ‪.‬‬
‫َ‬
‫ـכ﴾‬ ‫اَ ْ ُـ ْ ِا َ ْ ـ َ‬ ‫﴿ر ِّب اَرِ ۪ ٓـ‬ ‫ِ‬
‫ُ َ ـ َ َ ـ ا ـ َ ُم‪َ :‬‬ ‫َכא َـ ً َ ـ ْ‬
‫ـאدس‪ :‬و َ ُـ َ א َـ ِ‬
‫ا ـ ُ َ ُ َ‬
‫ِ‬

‫ُ َ ـ َא ِ ـ ً‬ ‫אن‬
‫ـכ َ‬ ‫ْ َ ِ َ ـ ً ] َ َ ـ ا ِ َ َ א َ ـ [ َـ َ‬ ‫ِ‬
‫]ا ـ اف‪ َ َ ،[١٤٣/٧ :‬ـ َכא َ ـ ا ْؤ َ ـ ُ ُ‬
‫‪٥‬‬ ‫‪٤‬‬
‫‪١٠‬‬

‫ِــא ِ َ َ א َـ ‪.٦‬‬

‫َ َ ْ َف َ ٰ ۪ ﴾ ]ا اف‪َ َ ، [١٤٣/٧ :‬‬ ‫ِِ‬


‫َوا א ِ ُ ‪ َ َ ُ ُ َ :‬א َ ‪ َ ﴿ :‬אن ا ْ َ َ َ َכא َ ُ‬
‫‪٧‬‬

‫]وا ُ َ ِא ُ ْ ِכ ِ ُ ْ ِכ ٌ [‪.٨‬‬
‫ٌ‪َ ،‬‬ ‫ط ُ ْ ِכ‬ ‫ا ْؤ َ َ َ َ ِا ْ ِ َ ارِ ا َ َ ِ ‪َ ،‬و َ َ ا ا ْ ُ‬

‫ُـ َ‬ ‫‪ َ َ ﴿ :‬ــא َ َ ـ َر ـ ُ ِ ْ َ ـ ِ ﴾ ]ا ـ اف‪َ ،[١٤٣/٧ :‬وا َ ِّ ـ‬ ‫َوا א ِ ـ ُ ‪ ُ َ :‬ـ ُ َ َ א َ ـ‬


‫َ‬
‫ُرؤ َـ ً‬ ‫א َـ َ َ ـ َ ِ ـ ا ـ ِ ــא ًة و ْ ـ ً و َ ــא‪ ،‬و َ َ ـ َ ِ ـ ِ‬ ‫ـכ ِ َن ا َ َ‬ ‫ا ؤ َـ ُ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬
‫‪٩‬‬
‫‪١٥‬‬
‫َ ْ ً َ‬ ‫ََ ََ َ َ‬ ‫َ‬
‫َرأَ ْى ا َ َ َ א َ ـ ِ َ ــא‪.‬‬

‫َ‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ َ ـ َ ا ـ ْ رِ‬ ‫وا א ِ ـ ُ ‪ُ َ :‬ـ ُ َ َ ـ ِ ا ـ َ ُم‪ِ ] :‬إ כـ ـ ون ر כـ כ ــא ـ ون ا ـ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ َ ََ َ ُ َ َ َ َ َ َ َ َ‬ ‫ْ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ َ א ُ ـ َن ِ ـ ُر ْؤ َ ـ [ ‪َ ،‬وا َ ْ ُ ـ ُد ـ ْ َ ـ َ ا ا ْ ـ ِ َ ـ ِ ُ ا ؤ َ ـ ِא‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ]‪[١٧‬‬
‫ؤ َـ ‪ ْ َ َ ،‬ـ ِ َ‬
‫ا َ ِـ ِ ِא َ ِـ ِ ‪.‬‬
‫ْ ّ‬ ‫ْ ّ‬
‫אل‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬و‬ ‫أ אف‬ ‫‪٦‬‬ ‫((‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و )ا‬ ‫‪١‬‬
‫)ظ(‪.‬‬ ‫ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫(‪ :‬إ أ ّن‪.‬‬ ‫)ل( و )ا‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ف(‪ :‬א‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ًא و ًا‪.‬‬ ‫(‪ :‬و‬ ‫)ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫( و)غ( و)ك(‪ :‬و ‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٤‬‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫إ اد ا‬ ‫א‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ل(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
136 BEŞİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Onuncusu: Sahâbe -Allah onlardan razı olsun- Hz. Muhammed aleyhis-


selâm’ın Rabbini görüp görmediği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Onların
görmenin vukuu hakkındaki ihtilafları, açıkça görmenin imkânı konusun-
da onların ittifakına delâlet eder.
5 Mûtezile’ye gelince onlar da farklı deliller zikrettiler:
Birincisi: Allah Teâlâ’nın şu kavlidir: “Gözler O’nu (görüp) idrak ede-
mez. O ise bütün gözleri idrak eder.”1 Görme, idraktir. Dolayısıyla idrakin
nefyi görmenin nefyini de gerektirir.
İkincisi: Allah Teâlâ idrak edilemeyeceğini övgü olarak zikretti. Yokluğu
10 medih olan her şeyin varlığı noksan olur. Allah hakkında noksan da mu-
haldir.
Üçüncüsü: Allah Teâlâ’nın şu kavlidir: “Beni asla göremezsin.”2 Bu âyette
“len” edatı ebediyet ifade eder. O halde şöyle demek gerekir: “Mûsâ aleyhis-
selâm Allah’ı göremez”. “Mûsâ aleyhisselâm Allah’ı [kesinlikle] göremez.”
15 diyenlerin hepsi “Ondan başkası da O’nu göremez.” demiş olur.
Dördüncüsü: Onlar (Mûtezile) ancak bu sekiz şart bulununca rü’yetin
gerçekleşeceğini söylediler: 1. Duyu organlarının sağlamlığı. 2. Görülecek
olanın görülmesinin imkânsız olmaması. 3. Çok yakın olmaması. 4. Çok
uzak olmaması. 5. Latîf olmaması. 6. Çok küçük olmaması. 7. Perdenin
20 olmaması. 8. Karşı karşıya olunması.
Bu sekiz şartın oluşması halinde görmenin zorunlu olacağının delili şu-
dur: Bu şartlar oluştuğunda görme zorunlu olmasaydı, bizim karşımızda
dağlar, güneşler ve aylar bulunup da bizim onları görmememiz mümkün
olurdu ki (bunu iddia etmek) büyük bir cahilliktir. Böylece bu sekiz şartın
25 oluşması halinde görmenin zorunluluğu sabit oldu.
Bu durum sabit olduysa şöyle deriz: Son altı şart ancak cisimler hakkın-
da makul olur. Allah Teâlâ cisim değildir. O halde Allah Teâlâ hakkında bu
şartların gerçekleşmesi imkânsızdır.
1 En‘âm, 6/103.
2 A‘râf, 7/143.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪137‬‬

‫ِا ْ َ َ ُ ـ ا ِ ـ أَن ُ َ ـ ً ا‪ َ َ ١‬ـ ِ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم َ ـ ْ َرأَى‬ ‫ا َ א ِ ـ ُ ‪ :‬أَن ا َ א َـ َ‬


‫َر ـ ُ أَ ْم َ ‪َ ،‬و ِا ْ ِ َ ُ ُ ـ ِ ـ ا ُ ُ ـ ِع َـ ُ ل َא ِ ـ ا‪ َ َ ٢‬ـ ِا ِّ َ א ِ ِ ـ َ َ ـ ‪ ٣‬ا ِّ ـ ِ ]‪.[١٨‬‬
‫ً‬
‫َذ َכ وا ُو ُ אً]‪:[١٩‬‬ ‫أ ّא ا ُ َ َ‬
‫ُ‬
‫ــאر﴾ ]ا ــאم‪،[١٠٣/٦ :‬‬ ‫أَ َ ُ َ ــא‪ُ َ :‬ــ ُ َ َ א َــ ‪ ْ ُ َ ﴿ :‬رِ ُכــ ُ ا ْ َ ْ َ ُ ۘ‬
‫ــאر َو ُ ــ َ ُــ ْ رِ ُك ا ْ َ ْ َ َ‬
‫اك ُ ِ ــ ُ َ ْ ــ ا ْؤ َــ ِ ‪.٤‬‬ ‫وا ْؤ ــ ُ إِدرا ٌك‪ ْ َ َ ،‬ــ ا ِدر ِ‬
‫َْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬ ‫ُ‬
‫אن ُو ُ ـ ُد ُه‬
‫אن َ َ ُ ـ ُ َ ْ ً ــא َכ َ‬‫اك‪َ ،‬و ُכ َ ــא َכ َ‬ ‫ا א ِـ ‪ :‬ـ أَن ا َ א َـ ُ ـ ِّ ح ِ َ ْ ـ ِ ا ِدر ِ‬
‫َْ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ َ‬
‫אل ‪.‬‬
‫]‪[٢٠‬‬ ‫ِ‬
‫َ ْ ً ــא‪َ ،‬وا ْ ـ ُ َ َ ـ ا ُ َ ٌ‬
‫ا א ِ ـ ُ ‪ ُ َ :‬ـ ُ َ َ א َ ـ ‪ َ ﴿ :‬ـ ْ َ ۪ ـ ﴾ ]ا ـ اف‪َ ،[١٤٣/٧ :‬و َ ـ ْ ُ ِ ـ ُ ا ْ ِ ـ َ ‪ َ َ َ ،‬ـ َ أَ ْن‬
‫ٰ‬
‫ـאل إِن ُ َ ـ َ َـ َ ى ا َ‬
‫‪٧‬‬
‫ـאل‪ :‬إِن ُ َ ـ َ َ ـ ِ ا ـ َ ُم‪َ َ ٥‬ـ َ ى ا َ َ َ א َـ ‪َ ،‬و ُכ َ ـ ْ َ ـ َ‬
‫‪٦‬‬
‫ُ َـ َ‬
‫ـאل‪ :‬إِن َ ـ ُه َ َـ ُاه‪.‬‬ ‫َ َ א َـ ]ا َ ـ َ [‪ َ ٨‬ـ َ‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ا ا ِ ـ ُ ‪ َ :‬א ُ ـ ا‪ِ :‬إ ـ ُ َ ـ َ َ َ ـ ْ َ ـ ِ ِه ا ـ ا ِ ُ ‪ ٩‬ا َ א ِ ـ ُ َو َ ـ ِ ا ؤ َ ـ ؛ أَ َ ُ َ ــא‪:‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫َ ـ َ َ ُ ا َ א ـ ِ ‪ ،‬ا َא ِ ـ ‪َ :١٠‬כ ـ ُن ا ـ ِء ِ َ ـ ُ َ َ ْ َ ـ ُ ُر ْؤ َ ُ ـ ُ ‪ ،‬ا א ـ ُ ‪ َ :‬ـ َ ُم ا ُ ـ ِب‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ـאد ُس‪ َ :‬ـ َ ُم ا ِّ َـ ِ ‪،‬‬ ‫ا َ ِ ـ ِ ‪ ،‬ا ا ِـ ‪ :‬ـ َ م ا ـ ِ ا ِ ـ ِ ‪ ،‬ا َ א ِ ـ ‪ :‬ـ َ م ا َא َ ـ ِ ]‪ ،[٢١‬ا ـ ِ‬
‫ُ َ ُ‬ ‫ُ َ ُ ُْ َ‬
‫ِ ]‪[٢٢‬‬
‫ـאب‪ ،‬ا א ِ ـ ُ ‪ ُ ُ :‬ـ ُل ا ُ َ א َ ـ ‪[ ١٤] .‬‬
‫ب‬
‫ا ــא ِ ُ ‪ َ :‬ـ َ ُم ا ِ َ ـ ِ‬

‫َوا ِ ـ ُ َ َ ـ ُو ُ ـ ِب‪ ١١‬ا ْؤ َ ـ ِ ِ ْ ـ َ ُ ُ ـ ِل‪ َ ١٢‬ـ َ ِه ا ـ ا ِ ِ ‪ ١٣‬ا َ א ِ ـ ِ ‪ :‬أَ ـ ُ َ ـ‬ ‫‪١٥‬‬


‫َ‬ ‫َ‬
‫ـאل و ُ ـ س وأ َْ‬ ‫ِ‬ ‫َ ـ َ ِ ـ ِ ا ؤ ـ ُ ِ ْ ـ َ ُ ِ َ ــא َ َ ـ َ َ‬
‫ـאز أ ْن َ ُכ ـ َن ِ َ ْ َ َــא ِ َ ٌ َ ُ ٌ َ َ ٌ‬
‫ـאر‬ ‫ـ‬ ‫ـ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ــ ِل َ ــ ِ هِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ــכ َ َ א َــ ٌ َ َ ــ ٌ‪ َ َ َ ،‬ــ َ ُو ُ ــ ُب ا ؤ َــ ْ ــ َ ُ ُ‬ ‫َو َ ْ ــ ُ َ َ َ ا َ ــא‪َ ،‬و َذ َ‬
‫ا ـ ا ِ ِ ا َ א ِ ـ ِ‪.‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ـאم‪،‬‬‫ِّ ا َ ـ ِ‬ ‫ِإ َذا َ َ َ َ ا َ َ ُ ُل‪ :‬أ א ا ـ ا ِ ُ ا ِ ـ ُ ا َ ِ ُة َ ِ َ ُ َ ُ ِإ ِ‬
‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ّ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُر ْؤ َ ا َ َ א َ ‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬
‫َوا ُ َ َ א َ َ ْ َ ِ ْ ـ ‪َ ُ َ ْ َ َ ،‬כ ُ َ א َ ـ َ ا َ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫)غ(‪ :‬ا وط‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪ (١٩٢) ،‬وا אرة‬ ‫و ازي‪ :‬ا‬ ‫ل‪.‬‬
‫)غ(‪ :‬ا ل‬ ‫‪١‬‬
‫)غ(‪ :‬و א א‪ ...‬و א א‪...‬ورا א‪..‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ا כ م )‪ .(٨٤‬وا ر ‪.(٢٩٥ /١) ،‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫و א א‪ ..‬و אد א‪ ..‬و א א‪..‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا ة وا م‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫)ل( و)غ( و)ك(‪. :‬‬ ‫‪٣‬‬
‫و א א‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬أ ًا‪ ،‬و )ل(‪ :‬أ ًا ا ‪ .‬و‬ ‫‪٦‬‬ ‫ا ؤ ‪،‬و‬ ‫)ك(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬
‫ل‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫(‪:‬ا ‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪(١٤٤/٤) ،‬‬ ‫ا אر‪ :‬ا‬ ‫א‬
‫)ل(‪ :‬و د‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ل(‪ :‬اه‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫‪،٢٣٣) ،‬‬ ‫لا‬ ‫و حا‬
‫)غ(‪ :‬ا وط‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫)ل(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫א כ ‪.(٢١٢/١) ،‬‬ ‫‪ ،(٢٣٤‬وا‬
138 BEŞİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Geriye şöyle demek kalır: Allah Teâlâ’yı görmek için muteber şartlar,
ancak duyu organlarının sağlamlığı ve bir şeyin görmeye elverişli olmasıdır.
Bu iki şart hâlihazırda bulunduğuna göre O’nu hâlihazırda görmemiz ge-
rekirdi. Buna rağmen görmüyorsak biliriz ki o şeyin görülmesi zâtı gereği
5 imkânsızdır.
Beşincisi: Onların görüşlerine göre Allah Teâlâ, görenin karşısında ya da
ona göre karşısı hükmünde (bir yerde) değildir, dolayısıyla O’nun görülme-
sinin imkânsız olması gerekir. Bunu bilmek de zaruridir.
Onların Allah Teâlâ’nın “Gözler O’nu idrak edemez.” âyetine sarılma-
10 larına iki şekilde cevap verilebilir: 1. “Gözler” (ebsâr) çoğul yapıdadır ve
umum ifade eder. Onun selbi umumun selbini ifade eder. Fakat bu selbin
umumunu ifade etmez. Zira tümel olumlunun çelişiği, tikel olumsuzdur;
tümel olumsuz değildir.
2. İdrak, bir şeyi yanındaki ve etrafındakilerle birlikte görmekten iba-
15 rettir. Bu ise Allah hakkında muhaldir. Belli bir görmenin nefyi görmenin
aslını inkârı gerektirmez.
Onların “Allah’ın kendisini görülmemekle methetmesi sebebiyle görül-
menin noksanlık olduğu ve Allah hakkında da noksanlığın muhal olduğu”
şeklindeki görüşlerine cevaben biz deriz ki Allah Teâlâ kendisini, gözleri
20 kendisini görmekten perdelemeye kâdir olmasıyla methediyor. Bu kudretin
yok sayılması noksanlık olur.
Sonra deriz ki bu âyet iki açıdan görmenin imkânını ispata delâlet eder.
1. Allah Teâlâ eğer Zâtı gereği görülmesi imkânsız olsaydı görülmenin
nefyiyle medih hâsıl olmazdı. Bunun delili şudur ki mâdumların görülmesi
25 mümkün değildir ve bu sebeple onlar için medih sıfatı olmaz. Fakat Allah
Teâlâ görülmesi mümkün olduğu halde görülmesini bütün gözlerden per-
delemeye kâdir ise işte o zaman bu, medih sıfatı olur.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪139‬‬

‫ُ ُ ـ ِل ُر ْؤ َ ـ ِ ا ِ َ ـ َ ِإ َ ـ َ َ ُ ا َ א ـ ِ ‪،‬‬ ‫ْ َ ـ ِـ‬ ‫طا ُ‬ ‫ـْ ُ‬ ‫ـאل‪ :‬ا‬‫َ َ ِ ـ ‪ ١‬أَ ْن ُ َ ـ َ‬


‫ْ‬ ‫َ ُ‬ ‫َ‬
‫אن َ ِ ـ ُ أَ ْن َـ ُاه‬ ‫ـכ‬
‫ـ‬ ‫‪،‬‬ ‫ِ‬
‫ـאل‬‫ـ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ ـ ‪ ٢‬أَ ْن‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫َ َ َ‬ ‫ُ َ ــא َ א ـ َ ن ـ ا َ‬ ‫ُـ ى‪َ ،‬و‬
‫َ‬ ‫َو َכـ ُن ا ْ َ ُ َ‬
‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ء‬ ‫ـ‬
‫َ ْ َ ِ ـ ُ ‪ُ ٥‬ر ْؤ َ ُـ ُ ِ َ ا ِـ ِ ‪.‬‬ ‫َ ‪٤‬‬
‫ْ َــא أ ـ ُ‬
‫َـ اه‪ِ ٣‬‬
‫َ ُ َ‬ ‫ـאل‪َ ،‬و َ ـ ُ َ ــא‬ ‫ِـ ا ـ ِ‬
‫َ‬
‫ُ ْכ ـ ِ ا ُ َ א ِ ـ ِ َ ـ ُ ‪،‬‬ ‫َ א َ ـ َ ـ َ ِ ُ َ א ِ ـ ٍ ‪ ِ ٧‬ا ِ ـ َو َ ِ ـ‬ ‫ا َ א ِ ـ ُ ‪ ُ ُ َ :‬ـ ‪ِ :‬إ ـ ُ َ‬
‫‪٦‬‬
‫ْ‬
‫ِ ْ ـ ِ ـ َ ـ ورِ ي ‪.‬‬
‫]‪[٢٣‬‬ ‫ِ‬ ‫َ َ َ ـ َ أَ ْن َ ْ َ ِ ـ َ ُر ْؤ َ ُ ـ ُ ‪َ ،‬وا‬ ‫‪٥‬‬
‫ُ‬ ‫ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאر﴾ ]ا ــאم‪ ،[١٠٣/٦ :‬ـ ْ‬ ‫َ ـ ِ ا َ ــכ ِ َ ـ َ َ א َـ ﴿ َ ُ ْ رِ ُכـ ُ ا َْ ْ َ ـ ُ‬ ‫اب‬
‫َوا َ ـ َ ُ‬
‫]‪[٢٤‬‬

‫َو ْ َ ـ ِ ‪] :‬ا َو ُل[ أَن َ ْ ـ َ »ا َ ْ َ ــאرِ « ِ َ ـ ُ َ ْ ـ ٍ َو ِ ـ َ ُ ِ ـ ُ ا ُ ُ ـ َم‪ َ َ ،‬ـ ْ ُ ُ ُ ِ ـ ُ‬


‫‪٩‬‬ ‫‪٨‬‬

‫ـכ َ ُ ِ ـ ُ ُ ُ ـ َم ا ـ ْ ِ ؛ َ َ ِ ـ ُ ‪ ١٠‬ا ُ ِ َ ـ ُ ا ُכ ِّ ـ ُ ُ ـ َ ا ــא ِ َ ُ‬ ‫َ ـ ْ َ ا ُ ُ ـ ِم‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬


‫ا ُ ْ ِ ـ ُ َ ا ــא ِ ُ ا ُכ ِّ ـ ُ]‪.[٢٥‬‬
‫َ‬
‫ـאر ٌة َ ـ ْ ِإ ْ َ ــאرِ ا ـ ِء َ ـ َ ِإ ْ َ ــאرِ َ َ ا ِ ِ ـ ِ َوأَ ْ ا ِ ـ ِ ]‪َ ،[٢٦‬و َ َ ا‬ ‫ِ‬
‫وا א ـ ‪ :‬إِن ا ِْد َرا َك َ ـ َ‬
‫ِ‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬ ‫ْ‬
‫ـאص َ ُ ِ ـ ُ َ ْ ـ أَ ْ ـ ِ ا ِ ْ َ ــאرِ ‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ ـ َ ـ ِ ّ ا ِ َ َ א َـ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل‪َ ،‬و َ ْ ـ ُ ا ِ ِ َ ــאرِ ا َ ـ ّ‬
‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ ـ ُد ُه َ ْ ً ــא‪َ ،‬وا ْ ـ ُ َ َ ـ‬ ‫אن ُو‬‫ـכ َ‬‫َ ــאرِ َ ـ َ‬ ‫اب َ ـ ْ َ ِ ـ ْ ‪ ُ ُ » :‬ـ ّ َح ِ َ ـ َ م ا ِ ْ‬ ‫َوا َ ـ َ ُ‬
‫َ َ ـ َ ْ ـ ِ ا َ ْ َ ــאرِ َ ـ ْ‬
‫َِכ ِ ـ ِ َ ـ ِ‬
‫ـאد ًرا‬ ‫ا ِ ُ َـ ٌ‬
‫ـאل«‪ ،‬أَ ْن َ ُ ـ َل‪ِ :١١‬إ ـ ُ ‪ َ َ ١٢‬א َ ـ ُ ُ ـ ِّ َح‬
‫אن َ ـ ْ ُ َ ـ ِ ِه ا ُ ـ ِ َر ِة َ ْ ً ــא‪.١٣‬‬ ‫ُر ْؤ َ ِ ـ ِ ‪ َ ،‬ـ َ‬
‫ـכ َ‬
‫ِ ْ َو ْ َ ِ ‪:‬‬ ‫ِا ؤ ِ‬ ‫אت ِ‬ ‫َ ُ ُل‪ِ ِ َ :‬ه ا َ ُ َ ُ ل َ ِإ ِ‬ ‫ُ‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ َ ْـ ِ‬ ‫ِ َ ا ِ ـ ِ َ َ ــא َ َ ـ َ ا َ ـ ُح‬ ‫ِ‬
‫َ ـ ُ ُر ْؤ َ ُ ـ ُ‬ ‫אن ِ َ ـ ُ َ ْ‬ ‫ُ ُ َ ــא‪ :‬أَ ـ ُ َ َ א َ ـ َ ـ َכ َ‬ ‫أَ َ‬
‫ِ َ ـ َا‬ ‫َ ــא َو َ ـ َ َ َ ــא ِ َ ـ ُ َ ـ ْ ٍح‬ ‫ـאت َ ِ‬ ‫ْؤ ـ ِ ‪ ِ َ ِ ،‬ـ ِ أَن ا ُ و ـ ِ‬ ‫َ ـ ِ ِه ا‬
‫ُر ْؤ َ ُ‬ ‫ـ‬
‫‪١٤‬‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ َ‬ ‫َ‬
‫ِ ‪١٥‬‬
‫ُـ ِإ ـ ُ َכ َ‬ ‫أَ ْن ُـ ى‪،‬‬ ‫אن ا َ א َـ ِ ـ ُ ـِ‬ ‫َ‬
‫ْـ ِ‬ ‫אن َ ــאد ًرا َ َ ـ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫؛ أ ــא ِإ َذا َכ َ ُ َ‬ ‫َ‬
‫ا ـ‬
‫ِ َ ـ َ َ ـ ْ ٍح ‪.‬‬
‫‪١٧‬‬
‫אن َ ـ َ ا‬‫ِ [‪ ١٦‬ا َ ْ َ ــאرِ َ ـ ُرؤ َ ِ ـ ِ ‪َ ،‬כ َ‬ ‫] َ ِ ـ‬
‫ل‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫ــ ا ــכ م‪(٩٠) ،‬‬ ‫وا ــאرة ــ‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫)غ(‪ :‬ا ‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)غ(‪ :‬أ ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ــאل‪ .‬و ـ ـ ازي‬ ‫ـ )ل(‪ :‬و ـ‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ــ (‪:‬‬ ‫ــ )ل(‪ :‬א ــ ً‪ .‬و ــ )ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫ه‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫ا ر ــ ‪ (٣٠٠ /١) ،‬وا ــאرة ــ‬ ‫ـ א ـ ‪ ،‬و ـ )غ(‪ :‬ـ‬ ‫ـ‬ ‫ـ ( و)ك(‪ :‬أن ذ ــכ‬ ‫ـ )ل( و)ا‬ ‫‪٤‬‬
‫ــ ا ــכ م‪.(٨٧) ،‬‬ ‫ا ــ ‪.‬‬ ‫ــ א ــ‬ ‫ــ ‪.‬‬
‫ّ‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫ــ‬ ‫ــא أن رؤ ــ‬ ‫ــ )غ(‪:‬‬ ‫‪٥‬‬
‫אدر ‪.‬‬ ‫ٌ‬ ‫)غ(‪ :‬إ‬ ‫‪١٥‬‬ ‫ُ‪.‬‬ ‫)ف( و)غ(‪ :‬و‬ ‫‪٩‬‬ ‫ـ‬ ‫اـ ‪.‬و ـ ـ حا ـ لا‬
‫)ل( و)ظ( و)غ(‪.‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫ــ ( و)غ(‪ :‬ن‬ ‫ــ )ل( و)ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ــ ا ــאر‪ (٢٥٠) ،‬و‬ ‫א ــ‬
‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١٧‬‬ ‫ــ ‪.‬‬ ‫ــ ازي‪ :‬ا ر ــ ‪(٢٩٧ /١) ،‬‬
140 BEŞİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

2. Allah Teâlâ bütün gözler tarafından görülebilmesini nefyetti. Bu,


delâletü’l-mefhûm yoluyla bazı gözlerin O’nu göreceğine delâlet eder.
Zira “Bütün insanlar sultana yakınlığa mazhar olmaz.” denildiğinde bu
ifadeden bazı insanların ona yakınlığa mazhar olduğu anlamı çıkar.
5 “Beni asla göremeyeceksin.”1 âyetine sarılmalarına cevaben deriz ki:
Bu da aynı şekilde Allah Teâlâ’nın görülmesinin câiz olduğuna delâlet
eder. Çünkü görülmesi imkânsız olsaydı şöyle derdi: “Benim görülmem
mümkün değildir.” Görmüyor musun, birinin yeninde olan taşı, bazıları
ekmek zannedip ona “Bana ver de yiyeyim.” dediklerinde doğru cevap
10 “Bu yenilmez.” [demek] olur. Fakat bu şey yenilmesi münasip olan bir
yemek olsaydı cevap verenin “sen onu asla yiyemeyeceksin” demesi doğru
olurdu.
Onların “O’nun görülmesi mümkün olsaydı hâlihazırda O’nu görür-
dük.” şeklindeki görüşlerine cevabımız şöyledir: Biz deriz ki bu şartlar ger-
15 çekleştiğinde hâdis olanların görülmesi gerektiğini kabul ederiz. Fakat siz
niçin “Bu şartlar gerçekleştiğinde Allah Teâlâ’nın görülmesi vâcip olur.”
dediniz? Çünkü Allah Teâlâ’nın görülmesi, gerçekleşmesi bakımından hâ-
dis olanların görülmesinden farklıdır. Bir şey hakkında oluşan hükmün,
ondan farklı olan şey hakkında da geçerli olması gerekmez.
20 Yine onların “Eğer (Allah Teâlâ) görülebilir olsaydı, görenin karşısında
olması gerekirdi.” şeklindeki görüşlerine cevabımız şöyledir: Siz, bu ko-
nuda zaruret olduğunu iddia ediyorsanız bu, bâtıldır. Çünkü biz, Allah’ın
görülmesini, imkânsızlığı konusundaki bedîhîlik iddiasını imkânsız kıla-
cak şekilde izah ettik. Sizin ileri sürdüğünüz başka deliller varsa onlardan
25 bahsediniz.

İkinci Mesele [Allah’ın Zâtının Tanınması]


Bu bahis, beşerin Allah Teâlâ’nın Zâtının hakikatini tanıyamayacağı
hakkındadır. Bunun delili şudur: (Allah Teâlâ hakkında) şu dört halden
biri beşer tarafından mâlûmdur:

1 A‘râf, 7/143.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪141‬‬

‫ُ ـ ِم َ َ ـ‬ ‫ا א ِـ ‪ :‬أَ ـ ُ َ َ א َـ َ َ ـ أَ ْن َـ َ ُاه‪ ِ َ ١‬ـ ُ ا َ ْ َ ــאرِ ‪َ ،‬و َ ـ َ ا َـ ُ ل ِ َ ِ ـ ِ ا َ ْ‬


‫ـאس‪،‬‬‫ا ـ ِ‬ ‫אن َ َ ِ ـ ُ ِإ َ ـ ِ ُכ‬ ‫أَ ـ ـ اه ـ ُ ا َ ــאرِ ‪َ ،‬כ ــא أَ ـ ِإ َذا ِ ـ َ ‪ :‬إِن ُـ ب ا ـ َ ِ‬
‫ْ َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ‬ ‫ََ ُ َْ‬
‫َ ِ ـ ُ ُ ِ ـ ُ أَن َ ْ َ ُ ـ َ ِ ـ ُ ِإ َ ـ ‪.‬‬
‫ِ ]‪[٢٧‬‬

‫ـכ ِ َ ِ ـ ِ ‪ َ ﴿ :‬ـ ْ َ ۪ ـ ﴾ ]ا ـ اف‪ :[١٤٣/٧ :‬أَن َ ـ َ ا أَ ْ ً ــא َ ـ ُ ل‬ ‫وا ـ اب ـ ِ ا ـ ِ‬


‫َ‬ ‫َ َ َ ُ َ‬
‫ٰ‬
‫ـאل‪ِ :‬إ ـ ُ َ‬ ‫אن ُ ْ َ ِ ـ َ ا ْؤ َـ ِ ]‪ َ [ ١٥‬ـ َ‬
‫أ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ـ َכ ِ ـ ِ َ َ א َـ َ א ِ ـ ً ا ِ ـ ُ ا ْؤ َـ ُ؛ َ ـ ُ َـ َכ َ‬
‫‪٣‬‬ ‫‪٢‬‬
‫‪٥‬‬

‫ـאل َ ـ ُ ‪:‬‬ ‫אن ِ ـ ُכ ِّ ـ ِ َ َ ـ ٌ َ َ ـ ُ َ ْ ُ ُ ـ ‪ َ َ ٦‬א ـ ًא َ َ ـ َ‬ ‫َ ِ ـ ‪ُ ٤‬ر ْؤ َ ِ ـ ؛ أَ َ َ ـ َ ى‪ ٥‬أَن َ ـ ْ َכ َ‬


‫ـכ‬ ‫אن َذ ِـ َ‬ ‫ـאل[‪ :٨‬إِن‪ َ ٩‬ـ َ ا َ ُـ ْ َכ ُ ‪ ،‬أَ ــא ِإ َذا َכ َ‬ ‫اب ا ِ ـ ُ ]أَ ْن ُ َ ـ َ‬ ‫אن ا َ ـ ُ‬ ‫أَ ْ ِ ‪ُ ِ ٧‬כ َ ـ ُ ‪َ ،‬כ َ‬
‫ا ـ ُء َ َ א ً ــא َ ِ ـ أَ ْכ ُ ـ ُ ؛ َ ِ َ ِ ـ ٍ َ ِ ـ أَ ْن َ ُ ـ َل ا ُ ِ ـ ُ ‪ِ :‬إ ــכ َـ ْ َ ُכ َ ـ ُ ]‪.[٢٨‬‬
‫ْ‬
‫ـאه ا ََن«‪ ُ ١٠،‬ـ َ ‪ ١١:‬أَ ــא ُ َ ـ ِّ ‪ ١٢‬أَن‬ ‫اب َ ـ ْ َ ِ ـ ْ ‪ َ » :‬ـ َ ـ ْ ُر ْؤ َ ُ ـ ُ َ َ أَ ْ َـ ُ‬
‫ِ‬
‫َوا َ ـ َ ُ‬
‫ُ‬
‫ـאت َوا ِ ـ ُ ا ُ ُ ـ ِل ِ ْ ـ َ ُ ُ ـ ِل َ ـ ِ ِه ا ـ ا ِ ِ ؛ َ ِכ ـ ْ ِ ـ ‪ ُ ُ ١٣‬ـ ‪ :‬إِن‬ ‫َ َـ ِ‬
‫ُر ْؤ َ ـ َ ا ُ ْ‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫]وا ِ ــ ُ ا ُ ُ ــ ِل ِ ْ َ َ ــא؛ ِ َن ُر ْؤ َــ َ ا ِ َ َ א َــ [‪ ِ ْ َ ِ ١٤‬ــ ِ ُ ُ ِ ــא‬ ‫ُر ْؤ َــ َ ا ِ َ َ א َــ‬
‫َ َ‬
‫ـאت َو َ َ ْ ـ َ ُم ِ ـ ْ ُ ُ ـ ِل ُ ْכـ ٍ ِ ـ َ ـ ٍء ُ ُ ُـ ُ ِ َ ــא ُ َ א ِ ُ ُ ‪.‬‬ ‫َ َـ ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬
‫ُ َ א َ ـ ٌ ُ ْؤ َـ ا ُ ْ‬
‫ْ‬
‫אن َ ِ ــא َ َ َ ـ َ َכ ُـ ُ ُ َ א ِ ـ ً ِ ا ِ ـ «‪ ُ ،١٥‬ـ َ ‪ :‬أَ ُכـ‬ ‫اب َ ـ ْ َ ِ ِ ـ ‪ » :‬ـ כ‬ ‫َوا َ ـ َ ُ‬
‫َ َ َ ْ‬
‫ـאء ا ِ َ ـ ِ ِ ـ‬ ‫ور َة َ ُ ـ َ َא ِ ـ ٌ ؛ ِ َ ــא ـ א ا ؤ ـ ِ ـ ٍء ِ ـ ِاد ـ‬ ‫ِ ِ‬
‫إ ِْن اد َ ْ ُـ ْ ـ ا ـ ُ َ‬
‫ِ‬
‫َ َْ ْ َ َ َ ْ ََْ ُ ّ َ ُ َ‬
‫وه‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ ِ‬
‫ا ْ َא ـ ‪َ ،‬وإِن اد َ ْ ُـ ُ ا ـ َ َ א ْذ ُכـ ُ ُ‬
‫‪١٦‬‬
‫‪١٥‬‬

‫ات ا ِ[‬
‫] ِ َ ُ ِ َ ِ َذ ِ‬
‫َ‬ ‫َْ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬
‫أَ ـ ُ َ ْ ـ َ ِ ْ ـ َ ا َ َ ـ ِ َ ْ ِ َ ـ ُ ُכ ْ ـ ِ ا ِ َ َ א َ ـ ‪َ ،‬وا ِ ـ ُ َ َ ـ ِ ‪ :‬أَن ا َ ْ ُ ـ َم ِ ْ ـ َ‬ ‫ِـ‬
‫‪١٧‬‬

‫أَ َ ـ ُ أُ ُ ـ ٍرٍ أَر َ َ ـ ٌ‪:‬‬ ‫ا َـِ‬


‫َ‬
‫)‪ .(١٤٥ /٨‬و ــ‬ ‫ا ا ــ‬ ‫‪.‬‬ ‫(‪:‬‬
‫)ظ( و)ا‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ف( و)ظ( و)غ(‪ :‬اه‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫ا ـ يإ ـ ا א ـ ا ـ ـ‬ ‫‪.‬‬ ‫(‪ِ َ :‬‬‫)ل( و)ا‬ ‫‪١٣‬‬ ‫)غ( و)ك(‪ :‬א ا ؤ ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫َ‬
‫ا ـ ‪ .‬ـ ا ــכאر )‪،(٤٨١ /١‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)غ( و)ا‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ــ ‪ :‬ا ــ ة ا א ــ )‪،٢٢‬‬ ‫و‬ ‫כــ‬ ‫ــ‬
‫ــ )ل(‪ :‬ا ــ ‪ ،‬أو‬ ‫‪١٥‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ( و)ل(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬
‫ــ‬ ‫‪ .(٢٣‬و ــ ا ز ــ ‪:‬‬ ‫כــ‬ ‫ــ‬
‫ا א ــ ‪ .‬و ــ )غ(‪ :‬أو‬ ‫)ف(‪ ُ ) :‬ى(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫ا ــ آن ــ أ ــא‬ ‫أ ــא‬ ‫ا א ــ ــ ‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬أَ ُ ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬
‫ا ــאن )‪ ،(٢٣٥‬و رכ ــ ‪:‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬א‬ ‫‪١٦‬‬ ‫ـ (‪ :‬أ ـ‬ ‫ـ )ل( و)غ( و)ا‬ ‫‪٧‬‬
‫ا א ــ )‪ ،(٦٤٢ /٤‬إ أن‬ ‫ــ ا ‪ .‬و ــ‬ ‫ــ )ل(‪:‬‬ ‫‪١٧‬‬ ‫ــ ا‪.‬‬
‫ـ כـ إ כא ـ‬ ‫ا ـ ازي ـ ا‬ ‫ــ ازي‪ :‬ا ر ــ ‪(٣٠٨ /١) ،‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ك( و)ا‬ ‫‪٨‬‬
‫ــ ذات ا ‪ ،‬ــ )‪.(١٨٨‬‬ ‫و א ــ ا ــ ل‪(٢١١ ،٢١٠ /٣) ،‬‬ ‫כ ‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬أن אل ا‬ ‫‪٩‬‬
‫ــ ح ا א ــ‬ ‫و אزا ــ ‪:‬‬ ‫)ف(‪ :‬א‪. :‬‬ ‫‪١٠‬‬
‫א ــ ‪ :‬ــ ح‬ ‫)‪ ،(٢١٢ /٤‬و‬ ‫أن‪.‬‬ ‫)غ( و)ك(‪ :‬א‬ ‫‪١١‬‬
142 BEŞİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

(1) Ya varlık, (2) ya varlığın keyfiyetleri ki onlar ezeliyet, ebediyet ve


zorunluluktur, (3) ya selbîlik ki onlar da cisim, cevher ve araz olmamak, (4)
ya da izafetlerdir ki onlar da âlimlik ve kâdirliktir.

Bu mefhumlarla [vasıflanmış] hususi zât hiç şüphesiz onlardan (sıfatlar)


5 farklıdır. Bize göre bu hususi zât ancak, mahiyetini idrak edemediğimiz ve
fakat bu sıfatlarla vasıflanmış bir zâttır. Bu durum O’nun hususi hakikati-
nin beşer tarafından bilinemeyeceğine delâlet eder.

Üçüncü Mesele [Allah’ın Birliği]


Bu bahis âlemin ilâhının bir olduğu hakkındadır. [Bunun delilleri şun-
10 lardır]:

[Birinci Delil]: Bil ki nübüvvetin geçerliliğini bilmek, ilâhın bir oldu-


ğunu bilmeye dayanmaz. Dolayısıyla vahdaniyetin ispatının sem‘î delillerle
mümkün olmasının sakıncası yoktur.

Bu durum sabit olunca şöyle deriz: İlâhî kitapların tamamı tevhidi söy-
15 ler. Bu sebeple tevhidin hak olması gerekir.

İkinci Delil: Eğer iki ilâh farz edersek; onların biri bir cismi münferiden
hareket ettirmeye karar verdiğinde ikincisi de aynı şekilde o cismi durdura-
bilmelidir. Bu iki [karar] bir arada olunca [ilâhların] her ikisinin de olduk-
ları hal üzere münferiden kalmaları gerekir. Bir arada olması durumunda
20 birinin hareket ettirmeye diğerinin durdurmaya çalışması mümkündür. Bu
durumda ya her ikisinin muradı gerçekleşir ki bu muhaldir. Ya her ikisinin
de gerçekleşmesi imkânsız olur ki bu da aynı şekilde muhaldir. Çünkü o
zaman onların her biri âciz olur.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪143‬‬

‫ــאت ا ُ ُ ــ ِد‪َ ٢‬و ِ ــ ‪ :‬ا َ َز ِ ــ ُ َوا َ َ ِ ــ ُ َوا ُ ُ ــ ُب‪َ ،‬و ِإ ــא‬


‫ــא َכ ْ ِ ُ‬ ‫ِإ ــא ا ُ ُ ــ ُد‪َ ،١‬و ِإ‬
‫ـאت‪َ ٤‬و ِ ـ ‪:‬‬ ‫ٍ‬ ‫‪ِ ٣‬‬
‫َ ْ ـ َ ِ ِ ْ ـ ٍ َو َ َ َ ـ ٍ َو َ َ ـ َ ض‪َ ،‬و ِإ ــא ا ِ َ א َ ـ ُ‬ ‫ا ـ ُ ُب َو ـ َ ‪ :‬أَ ـ ُ‬
‫ا َ א ِ ِ ــ ُ َوا َ ِאدرِ ــ ُ‪.‬‬

‫ـאت‪َ ُ ٧‬א ِ ٌة‬ ‫َ ـ ُ[‪ ِ ٦‬ـ ِ ِه ا ْ ـ ِ‬


‫َ َ ــא َ َ َ א َ َ ‪َ ،‬و َ ْ َ‬ ‫ات ا َ ْ ُ َ ـ ُ ]ا َ ُ‬ ‫َوا ـ ُ‬
‫‪٥‬‬
‫َ‬ ‫َ ُ َ‬ ‫َ‬
‫َ ‪ِ ،‬إ أَ َ ــא َ ُ َ ـ ٌ‬ ‫ات ا َ ْ ُ َ ـ ِ ِإ أَ َ ــא َذ ٌ‬
‫ات َ َـ ْ رِ ي‪ َ ٩‬ــא ِ ـ‬ ‫ِ ْ َ َــא ِ ـ ْ ِ ْ ـ َ‬
‫ـכ‪ ٨‬ا ـ ِ‬ ‫‪٥‬‬

‫ْ ُ َ ٍ ] ِ ْ َ ـ ِ [‪.١١‬‬ ‫‪ِ ١٠‬‬ ‫ِِ ِ ِ‬


‫ِ َ ـ ه ا ّ َ ــאت؛ َو َ ـ َ ا َـ ُ ل َ َ ـ ]أن[ َ َ َـ ُ ا َ ْ ُ َ ـ َ َ ْ ـ ُ َ‬
‫َ‬
‫]و ْ َ ا ِ ُ ا ِ[‬
‫َ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬
‫ِ ] َ אنِ[‪ ١٢‬أَن ِإ َ َ ا َ א َ ِ َوا ِ ٌ ]‪.[٢٩‬‬
‫َ‬
‫َ ـ َم‬
‫َ‬ ‫َ َ ـ ا ِ ْ ـ ِ َِכـ ِن ا ِ َـ ِ َوا ِ ـ ً ا‪ َ ،‬ـ َ‬ ‫ِا ْ َ ـ ْ أَن ا ِ ْ ـ َ ِ ِ ـ ِ ا ُـ ِة َ َ َ َ ـ ُ‬
‫ـאت ا َ ْ َ ا ِ ـ ِ ِא َ ِـ ِ ا ـ ْ ِ ِ ‪.‬‬‫أَ ْ َכـ َ ِإ َ ـ ُ‬
‫‪١٣‬‬
‫‪١٠‬‬

‫ِ ـ ِ ‪ َ َ َ ،‬ـ َ أَ ْن َ ُכ ـ َن‬ ‫َو ِإ َذا َ ـ َ َ ـ َ ا َ َ ُ ـ ُل‪ ِ َ :‬ـ ُ ا ُכ ُ ـ ِ ا ِ َ ِ ـ ِ َא ِ َ ـ ٌ ِא‬


‫َ‬
‫ا ِ ـ ُ َ ــא‪.‬‬

‫ـ ‪ُ ِ ْ َ ُ ْ ِ ١٤‬כ‬ ‫ِ‬ ‫ـכ َ َ‬ ‫ا ُ ـ ُ ا א ِ ـ ُ‪ ُ :‬ـ َ أَ ــא َـ َ ْر َــא ِإ َ َ ـ‬


‫אن أ َ ُ ُ َ ــא ِإ َذا ا ْ َ ـ َ َد َ‬ ‫ِ ‪َ :‬ـ َ‬
‫ْ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫أَ ْن َ َ ــא‪ َ َ ١٦‬ـ‬ ‫ا ِ ْ ـ ِ ‪َ ،‬و َ ـ ا َ ـ َ َد ا א ـ َ ـ ْ ـ ُ‬
‫َ ْ ــכ ُ ُ ‪ َ ،‬ـ ِ َذا ا ْ َ َ َ ــא َو َ ـ َ‬
‫‪١٥‬‬
‫ْ َ‬
‫ـכ‬‫ـאو َل أَ َ ُ ُ َ ــא ا ْ ِ ـ َ‬ ‫ـאل‪ ١٧‬ا ِ ْ ِ ـ ِاد‪ ِ َ ،‬ـ َ ا ِ ْ ِ ــא ِع ِ ـ أَ ْن َ ـ ِ‬ ‫َ ــא َכא َــא َ َ ـ ِ َ ـ َ‬ ‫‪١٥‬‬
‫ُ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬
‫ِ ‪١٩‬‬ ‫َ‬ ‫ـ َ ا ـ َاد ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאل‪َ ،‬و ِإ ــא أ ْن َ ْ َ َ ــא ‪َ ،‬و ُ ـ َ‬
‫ان‪َ ،١٨‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬ ‫ُ َ‬ ‫َوا א ـ ا ْ ــכ َ ؛ ــא أ ْن َ ْ ُ‬
‫ـאل‪ َ ِ ،‬ـ ُ َ ُכـ ُن ُכ َوا ِ ـ ٍ ِ ْ ُ َ ــא َ א ِ ـ ً ا‪.‬‬ ‫أَ ـאً ُ َ ـ ٌ‬

‫( و)ل(‪ :‬إ כאن‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١٣‬‬ ‫כ ا ات‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬


‫)ظ(‬ ‫‪١‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫(‪ ْ ُ :‬رى‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ ــ‬ ‫»כ ــאت ا ــ د«‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫כا‬ ‫)غ(‪ّ :‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫( و)ك(‪.‬‬ ‫) ( )ل( و)ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬
‫א‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬أن‬ ‫‪١٦‬‬ ‫ـ(‬ ‫ـ ـ )ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)غ(‪. :‬‬ ‫‪١٧‬‬ ‫ــ‬ ‫و)ك(‪ .‬و ــ ــ ه ا د ــ‬ ‫)ظ(‪ .‬و ــ‬ ‫ــ‬ ‫ــ‬ ‫‪٤‬‬
‫)ل( و)ك(‪ :‬ا اد‪.‬‬ ‫‪١٨‬‬ ‫ا ــ ازي ــ ا ر ــ ‪-٣٠٨ /١) ،‬‬ ‫ا א ــאت‪.‬‬ ‫ــ (‪:‬‬ ‫)ا‬
‫‪.‬‬ ‫אن‪ ،‬و ا‬ ‫)ل(‪ :‬أن‬ ‫‪١٩‬‬ ‫‪ (٣١٠‬وا א ــ ا א ــ ‪-٨٨/٢) ،‬‬ ‫)ل(‪ :‬א ات‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫ــ ‪ .(١٨٨) ،‬و א ــ‬ ‫‪ (٩٥‬وا‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٦‬‬
‫ا ــ ل‪(٢١٨ -٢١٦ /٣) ،‬‬ ‫ــ (‪ :‬ا ــאت‬ ‫)ا‬ ‫ــ‬ ‫‪٧‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ــא ت ‪.‬‬ ‫ا‬
144 BEŞİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Ayrıca birinin muradının gerçekleşmesini engelleyen şey, diğerinin mu-


radının gerçekleşmesidir. Mâlûl ancak illetinin hâsıl olmasıyla gerçekleşir.
Eğer her ikisinin muradı gerçekleşmezse aslında her ikisinin muradı ger-
çekleşmiş olur. [Zira her birinin muradı diğerine mânî olmak idi.] Bu da
5 [Allah hakkında] muhaldir.
İkisi arasında ikincisinin değil sadece birinin iradesinin gerçekleşmemesi
de aynı şekilde muhaldir. Çünkü engellenmiş olan âciz olur. Âciz olan da
tanrı olamaz. Bu sebeple o ikisinden her biri yaratmada müstakil olunca
birinin acziyeti diğerinin aczinden daha öncelikli olmaz. Böylece iki ilâhın
10 mevcudiyetine dair görüşün, bu tutarsız ihtimalleri gerektireceğinden, bâtıl
olduğu sabit oldu.
Üçüncü Delil: Biz ilâhın bütün mümkünlere kâdir olması gerektiğini
beyan etmiştik. İki ilâh farz ettiğimizde o ikisinden her biri bütün müm-
künlere kâdir olur. O ikisinden biri bir cismi hareket ettirmeyi murat et-
15 tiğinde bu hareket yaher ikisinin beraber (iradesiyle) gerçekleşir ya o iki-
sinden birinin (iradesiyle) gerçekleşmez ya da diğeri olmadan o ikisinden
sadece birisinin iradesiyle gerçekleşir.
İlki muhaldir. Çünkü eserin müstakil bir müessirle gerçekleşmesi zo-
runludur. Bununla gerçekleşmesinin zorunluluğu onun ikinci bir müessi-
20 re dayanmasını imkânsız kılar. Eğer bir eser üzerinde iki müstakil müessir
toplanırsa [eserin] bu ikisinin her birinden ve [müessirlerin] birbirinden
müstağni olması gerekir. Bu durum ise [eserin] her ikisine muhtaç olmasını
ve bu ikisinden müstağni olmasını gerektirir. Bu da muhaldir.
[İkincisi yani] o ikisinden birinin [iradesiyle hareketin] kesin olarak
25 gerçekleşmemesi bu ikisinin de âciz olmasını gerektirir. Aynı şekilde onun
bununla (müessir) gerçekleşmesinin imkânsızlığı, onun başka bir müessirle
gerçekleşmesi dolayısıyladır. Zıddı da geçerlidir. İkisiyle gerçekleşmesi im-
kânsız ise aslında bu, ikisiyle beraber gerçekleşmesi mümkün demektir ki
bu da muhaldir.
30 [Üçüncüsü, yani] o ikincisi olmadan sadece birisinin iradesiyle gerçek-
leşmesi de aynı şekilde muhaldir. Çünkü o ikisi, meydana getirme salâhiye-
tinde eşit iseler sadece birinin ikinci olmaksızın gerçekleşmesi muraccihsiz
bir tercihle gerçekleşmiş olur ki bu da muhaldir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪145‬‬

‫ِاد ا َ َ ـ ِ ‪َ ،‬وا َ ْ ُ ُل‬ ‫ِ ِ‪٢‬‬ ‫ِ‬ ‫‪ٍ ِ ١‬‬ ‫ِ ِ‬ ‫َ‬


‫َ‬ ‫َوأ ً ــא‪ :‬ا َ א ـ ُ ـ ْ ُכ ّ ِ َوا ـ ـ َ ْ ـ ِ ُ ـ َ اده ُ ُ ـ ُل ُ‬
‫ـכ ] َ َ ـ‬‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ذ‬ ‫و‬ ‫‪،‬‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ ِ‬
‫َ َ ْ ُ ـ ُ إ َ ـ َ ُ ُ ـ ل ـ ‪ َ َ ،‬ـ ا ْ َ َـ َ ا ُ ـ َ َادان ]‪َ َ [ ١٥‬‬
‫‪٣‬‬ ‫ب‬
‫َ َ َ‬ ‫َ َ‬
‫ا ِ[‪ٌ َ ُ ٤‬‬
‫אل‪.‬‬
‫ــאل؛ ِ َن ا َ ْ ُــ َع‪ُ َ ٥‬כــ ُن‬ ‫ون ا א ِــ ‪َ ،‬و َذ ِ َ‬
‫ــכ أَ ْ ً ــא ُ َ ٌ‬ ‫َو ِإ ــא أَ ْن َ ْ َ ِ ــ َ أَ َ ُ ُ َ ــא ُد َ‬
‫ـאد ـ‬
‫َ َ ْ‬
‫אن ُכ وا ِ ـ ٍ ِ ْ ــא ـ ِ ِא ِ ـ ِ‬
‫َُ ُْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ א ِ ـ ً ا‪َ ،‬وا َ א ِ ـ ُ َ َ ُכـ ُن ِإ َ ً ــא‪َ ،‬و ِ َ ـ ُ َ ــא َכ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫َ ُכـ ْ َ ْ ـ ُ أَ َ َ ــא أَو َ ـ ـ ْ َ ْ ـ ِ ا َ َ ـ ِ ‪ َ َ َ ،‬ـ َ أَن ا َ ـ َل ِ ُ ُ ـ د ا ِ َ َ ْ ـ ِ ُ ِ ـ ُ‬
‫אن ا َ ـ ُل ِ ـ ِ َא ِ ـ ً ]‪.[٣٠‬‬ ‫ـכ َ‬ ‫ـאم ا َ א ِ ـ َ َة‪ َ ،‬ـ َ‬
‫َـ ه ا َ ْ َ ـ َ‬
‫ِِ‬

‫ـאت‪،‬‬ ‫ِכ َـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫َ ِ‬ ‫ِ َ‬


‫ا ُ ـ ُ ا א َ ـ ُ‪ :‬أ ــא َ ــא أن ا َ ـ َ َ ـ ُ أ ْن َ ُכ ـ َن َ ــאد ًرا َ َ ـ َ ـ ِ ا ُ ْ‬
‫‪٦‬‬

‫ـאت‪ َ ،‬ـ ِ َذا أَ َر َاد ُכ‬ ‫ِכ َـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ٍ ِ‬ ‫َ َ ـ َ َ ْ َــא ِإ َ َ ـ ِ ؛ َـ َ‬


‫אن ُכ َوا ـ ْ ُ َ ــא َ ــאد ًرا َ َ ـ َ ـ ِ ا ُ ْ‬ ‫ـכ َ‬
‫َכـ ُ ِإ ــא أَ ْن َ َ ـ ِ ِ ــא ــא‪ ،‬أَو َ َ َ ـ ‪ ِ ٧‬ا ِ ـ ٍ‬ ‫ـכ ِ ْ ـ ٍ ‪ ِ ،‬ــכ ا‬ ‫َوا ِ ـ ٍ ِ ُ َ ــא َ ْ ِ ـ َ‬
‫َ ْ َ ََ‬
‫‪١٠‬‬
‫َ َ‬ ‫َ َ َ ً‬
‫ون ا א ِ ـ ‪.‬‬ ‫ِ ْ ُ َ ــא‪ ،‬أَ ْو َ َ ـ َ ِ َ َ ِ ِ َ ــא ُد َ‬
‫ــאل؛ ِ َن ا َ َــ َ ــ َ ا ُ َ ِّــ ِ ا ُ ْ ــ َ ِ ّ ِ َوا ِ ــ ُ ا ُ ُ ــ ِل‪َ ،‬و ُو ُ ــ ُب‬ ‫َوا َو ُل ُ َ ٌ‬
‫َ‬
‫ان‬‫ِ ـ ِ ِ ـ ِ َ ـ ِ ـ ِا ـ ِ َ ِאد ِه ِإ َ ـ ا א ِــ ‪ َ َ ،‬ـ ِا َ ـ َ ـ ا َ َ ـ ِ ا ا ِ ـ ِ َ ِّــ ِ‬
‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ َ َ‬ ‫َْ ُ ْ ْ‬ ‫ُ ُ‬
‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ّ ِ َوا ـ ْ ُ َ ــא َ ـ ْ ُכ ّ ِ َوا ـ ْ ُ َ ــא؛ َ ُכـ ُن ُ ْ َא ً ــא‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ ْ ـ َ ِن‪ ْ َ ،‬ـ َ ُم أَ ْن َ ْ ـ َ ْ َ ِـ ُ‬ ‫ِ‬
‫َ‬
‫ِإ َ ِ َ ــא َو َ ِ ــא َ ْ ُ َ ــא‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ٌ‬
‫ــאل‪.٨‬‬ ‫‪١٥‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫وأَ ــא أَ ْن َ َ ـ ِ ا ِ ـ ٍ ِ‬


‫ُ َ ــא ا َ ـ َ ‪ َ َ ،‬ـ َ ا َ ْ َ ـ َכ َ ُ َ ــא َ א ِ َ ـ ِ ‪َ ،‬وأَ ْ ً ــא‪ َ :‬א ْ َ ُ‬
‫אع‬ ‫َ َ َ‬ ‫َ‬
‫ـכ‪َ ،‬و ِא ِّ ـ ِّ ‪ َ َ :‬ـ ِا ْ َ َـ َ ُو ُ ُ ـ ُ ِ ِ َ ــא‪ َ َ َ ٩‬ـ‬ ‫ُو ُ ِ ـ ِ ِ َ ـ َ ا ِإ َ ــא َ ُכـ ُن ِ َ ْ ـ ِ ُو ُ ِ ـ ِ ِ َ ِـ َ‬
‫ـאل‪.‬‬
‫ِ ِ َ ــא َ ً ــא‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫َ ِ ِ‬ ‫אل‪١٠‬؛ ِ َ א َ ‪ِ ١١‬ا א ِ‬ ‫أَ ْ ً א ُ َ ٌ‬ ‫وأ א أَ ْن َ ِ ِ ِ א د َ ِ‬
‫َ‬ ‫ْ َََ‬ ‫َُ‬ ‫ون ا א ‪َ ُ َ ،‬‬ ‫َ َ َ َ ُ‬ ‫َ‬
‫َ ْ ِ ً א ِ ْ َ ِ ُ َ ِ ّ ٍ ‪َ ،‬و ُ َ ُ َ ٌ‬
‫אل]‪.[٣١‬‬ ‫אن ُو ُ ُ ُ ِ َ َ ِ ِ َ א ُد َ‬
‫ون ا א ِ‬ ‫‪١٢‬‬
‫ا ِ َ ِאد َ َכ َ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫ـ و ـ ــכ و א ـ ‪ ،‬ـ‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا א כ ‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫ــא‬ ‫ــא ـ ًא ـ‬ ‫ا ـ و ـ‬ ‫)ل(‪ :‬כ ّ ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)ل(‪ ِ :‬ــ ْ ُ ُ ــ ِل ُ ــ َ ِاد ُכ ّ ِ‬ ‫ــ‬ ‫‪٢‬‬
‫ــאل‪ ...‬إ ــ «‪.‬‬ ‫ــ ًא‪ ،‬و ــ‬ ‫)ل(‪ :‬أو ‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ِ ـ ٍ ِ ْ ُ َ ــא و ـ )ظ(‪ :‬ا א ـ כ‬ ‫َوا‬
‫)غ(‪ :‬א אً‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــא‪ » :‬ــכ‬ ‫ــ ) ل(‬ ‫ــ ــ‬ ‫‪٨‬‬ ‫ــ ــ اده‪.‬‬ ‫ــ ٍ ــ‬ ‫وا‬
‫)ل(‪ :‬א ‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ــ‬ ‫ا‬ ‫ــא ا ــ و ــ‬ ‫وا ــ ٍ‬ ‫)ل(‪ :‬ـ ا ـ ا ـ ادان ــא‪،‬‬ ‫ـ‬ ‫‪٣‬‬
‫(‪ :‬א‪.‬‬ ‫)غ( و)ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫ـאً ــאل‪،‬‬ ‫כ ــא א ـ و ـ أ‬ ‫ــאل‪.‬‬ ‫ــא‪ ،‬و ــ‬ ‫ــ‬
‫(‪ :‬כאن‪.‬‬ ‫)غ( و)ا‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ــא כــ ن‬ ‫א ــאع و ــ ــ ا إ‬ ‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
146 BEŞİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Dördüncü Delil: Eğer iki ilâh ulûhiyyete mahsus sıfatlarda ortak olur-
larsa ya bu işte onlardan biri diğerinden ayırt edilmez ya da bu imtiyaz
gerçekleşir. İlki doğru kabul edilirse ilâhların çokluğu bâtıl olur. İkincisi ise
iki açıdan bâtıldır:

5 Birincisi: Eğer onlar ulûhiyyette ortak, başka bir sıfatta ayrı olurlarsa
(bilinmelidir ki) onların ortak oldukları sıfatlar ayrıldıkları sıfatlardan fark-
lıdır. Böylece onlardan her biri mürekkep olur. Her mürekkep mümkün-
dür. Her mümkün de muhdestir. Şu halde iki ilâh da muhdes olur ki bu da
batıldır (hulf ).

10 İkincisi: [İki ilâh arasındaki] kendisiyle imtiyazın hâsıl olduğu şey ya


ilâhlığa mahsus [bir sıfattır] ya da değildir. Birinci ihtimal geçerli ise bu ko-
nuda ortaklığın yokluğu ulûhiyyette ortaklığın yokluğunu gerektirir. İkinci
ihtimal geçerli ise burada ilâhta bulunması gereken hallere ilâve bir fazlalık
var demektir. Bu ise noksanlık sıfatıdır ve Allah hakkında muhaldir.

15 Dördüncü Mesele: [Müşriklerin Çeşitleri]


Şirke inanan çeşitli taifeler vardır:

Birinci Taife: Putperestlerdir. Bunların görüşleri şöyledir:

Birincisi: Eski zamanlarda insanlar yıldızlara taparlardı. Sonra her yıldız


için bir put ve timsal edindiler ve ona ibadetle meşgul oldular. Onların
20 niyetleri bu ibadetlerle yıldızlara yönelmekti. Bu sebepledir ki Allah Teâlâ
Halîl’in (İbrâhim) babası Âzer’e şöyle dediğini bildirir: “Sen putları ilâhlar
mı ittihaz ediyorsun! Ben şüphe yok seni ve kavmini apaçık bir dalâlet için-
de görüyorum.”1 Bu âyetin ardından (Allah Teâlâ) yıldızların ilâhlığı hak-
kında İbrâhim’in kavmiyle olan münazarasından bahsetti.

1 En’âm, 6/74.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪147‬‬

‫ِ ـ ا ِ َ ِ ـ ِ ‪ ِ َ :‬ــא أَ ْن َ‬ ‫ا ُ ْ َ ـ ِة‬
‫َ َ‬
‫ُ ُ ـ رِ‬ ‫ُ‪ :‬أَ ُ َ ــא‪ َ ١‬ـ ِا ْ ـ َ َכא ِ ـ ا‬
‫َ‬
‫ا ُ ـ ُ ا اِ َـ‬
‫ُ ـ َ َ ـ َ ا ا ِ ْ ِ َـ ُ‬
‫ـאز؛ َ ـ ِْن‬ ‫ــא أَ ْن َ ْ‬ ‫رِ ‪َ ،‬و ِإ‬ ‫ا َ َ ـ ِ ِ ـ أَ ْ ـ ٍ ِ ـ َ ا ُ ـُ‬ ‫ـאز أَ َ ُ ُ َ ــא َ ـ‬
‫َ ْ َـ َ‬
‫‪٢‬‬

‫‪ َ ٣‬א ِـ ٌ ِ َ ْ َ ـ ِ‪:‬‬ ‫אن ا َو ُل َ َ ـ ْ َ َ ـ َ ا َ ـ ُد‪َ ،‬وأَ ــא ا א ِ ـ‬ ‫َכ َ‬


‫َ‬
‫ـאر َכ ُ‬ ‫ِ‬
‫َ ـ َ ‪َ ،‬و َ ــא ِـ ا ُ َ ـ َ‬ ‫ا ِ َ ِ ـ ِ َوا َ َ َ ــא ِ ـ أَ ْ ـ ٍ آَ‬ ‫‪ِ ٥‬ا ْ ـ َ َכא ِ ـ‬ ‫أَ َ ُ ُ َ ــא‪ :‬أَ ُ َ ــא‪َ ٤‬ـ‬
‫َ‬
‫ُ ْ ِכ ـ ٌ ‪َ ،‬و ُכ ُ ْ ِכ ـ ٍ‬ ‫ِ ْ ُ َ ــא ُ כ ـ ٌ ‪َ ،‬و ُכ ُ כ ـ ٍ‬ ‫ـכ وا ِ ـ ٍ‬ ‫َ ـ َ ــא ِ ـ ِ ا ُ َ א َ ـ َ ُة‪،٦‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َـ ُ َ‬ ‫ُ‬
‫‪٥‬‬

‫ُ ْـ ٌ ‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫ث‪ َ ،‬א ِ َ َ ــאن ُ ْ َ َــאن‪ َ ،‬ـ َ ا‬ ‫ُ ْـ َ ٌ‬

‫َوا א ِ ـ ‪َ :‬و ُ ـ َ أَن َ ــא َ َ ـ َ ِ ـ ِ ا ِ ْ َ َ ـ ُ‬


‫ـאز‪ِ :‬إ ــא أَ ْن َ ُכ ـ َن ُ ْ َ َ ـ اً ِ ـ ا ِ َ ِ ـ ِ ‪ ٧‬أَو َ‬
‫اك ِ ـ ِ ُ ِ ـ ُ َ ـ َ َم ا ِ ْ ـ ِ اك ِ ـ ا ِ َ ِ ـ ِ ‪،‬‬ ‫אن ـ َ م ا ِ ْ ـ ِ ِ‬
‫אن ا َو ُل‪َ :‬כ َ َ ُ‬ ‫َ ُכ ـ َن‪ َ :‬ـ ِن َכ َ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ـכ‬ ‫ـכ َ ْ ـ ً َزا ِ ـ ً ا َ َ ـ ا َ ـ ِ‬
‫ال ا ُ ْ َ ـ َ ِة ِ ـ ا ِ َ ِ ـ ِ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬ ‫אن َذ ِـ َ‬
‫אن ا א ِ ـ ‪َ :‬כ َ‬ ‫َوإ ِْن َכ َ‬
‫ْ َ‬
‫ـאل]‪.[٣٢‬‬ ‫ـכ َ َ ـ ا ِ‪ َ ُ ٨‬ـ ٌ‬ ‫ِ َ ـ ُ َ ْ ـ ٍ ؛ و َذ ِـ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫اع ا َ א ِ ِ َ ِא ِ ّ ِك[‬
‫ْ‬ ‫]أَ ْ َ ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا اِ َ ُ‬
‫ا َ א ِ ُ َن ِא ِ ّ ِك َ َ ا ِ ُ ]‪١٦] [٣٣‬أ[‪:‬‬
‫ْ‬
‫ت‪:‬‬ ‫אن وا َ ْ َ ِאم‪َ ،‬و َ ُ َ ِو َ ٌ‬ ‫ا א ِ َ ُ ا ُو َ ‪ُ َ :‬ة ا َو َ ِ‬
‫ََ‬
‫ـכ ّ ِ َכ َכـ ٍ‬‫اכـ ِ ‪ُ ،‬ـ ا ـ ُ وا ِـ ُ‬ ‫أَ ُ َ ــא‪ :‬أَن ا ــאس َכא ُـ ا ِ ـ َ ِ ـ ِ ا ْ ـ ِ ـ َ َة ا َכ ِ‬
‫َ‬ ‫ََ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫اכـ ِ ؛‬ ‫ات ِإ َـ ا َכ ِ‬ ‫ـכ ا ِ ــאد ِ‬ ‫אد ِ َ ــא‪َ ،‬و َכא َـ ْ ِ ُ ُ ـ َ ِ ـ َ ِ ْ ـ َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ً ــא َو َــא ً َوا ـ َ َ ُ ا ِ َ َ‬
‫‪٩‬‬
‫َ َ‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬
‫ـאل ِ َ ِ ـ ِ آ ََز َر‪َ ﴿ :‬ا َ ِ ـ ُ َا ْ َא ً ــא‬
‫َو ِ َ ـ َ ا ا ـ َ ِ َ ــא َ َכـ ا ُ َ َ א َـ َ ـ ِ ا َ ِ ـ ِ ‪ ١٠‬أَ ـ ُ َ ـ َ‬
‫ـכ َ ِم‬ ‫ـכ ۪ ـ َ ـ َ ٍل ُ ۪ ـ ٍ ﴾ ]ا ــאم‪ُ ،[٧٤/٦ :‬ـ َذ َכـ َ َ ِ ـ َ َ ـ َ ا ا ـ َ‬ ‫ٰا ِ َ ـ ً ۚ ِا ۪ ّ ٓـ اَ ٰر ـ َ‬
‫ـכ َو َ ْ َ ـ َ‬
‫اכـ ِ ‪.١٢‬‬‫َא َـ َة ِإ ا ِ ـ ـ ا َ ـ ِم ِ ـ آَ َ ِ ـ ِ ‪ ١١‬ا َכ ِ‬
‫َ‬ ‫ُ َ َ َ َ َ‬
‫)ل( و)غ(‪ :‬ا א ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)ف(‪ :‬أ א ‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا ر ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫א‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫א و א ‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)غ(‪ :‬و‬ ‫‪٨‬‬ ‫ا ِ َ ِ ـ ِ ‪ ِ َ :‬ــא أَ ْن‬ ‫ـ )غ(‪َ :‬ـ ِا ْ ـ َ َכא ِ ـ ا ُ ُ ـ رِ ا ُ ْ َ ـ ِة ِ ـ‬ ‫‪٣‬‬
‫ََ‬ ‫َ‬
‫א ً‪.‬‬ ‫)ف(‪:‬‬ ‫( و)غ(‪ ،‬وأ א‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫ُ ُ ـ رِ ‪َ ،‬و ِإ ــא أَ ْن‬ ‫ـאز أَ َ ُ ُ َ ــא َ ـ ا َ َ ـ ِ ِ ـ أَ ْ ـ ٍ ِ ـ َ ا‬ ‫َ ْ َـ َ‬
‫ة وا م‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫َ َـ َ ا َ ـ ُد‪ ،‬وإن‬ ‫ِ‬
‫אن ا א ـ َ َ ـ ْ‬ ‫َ ْ ُ ـ َ َ ـ َ ا ا ِ ْ َـ ُ‬
‫ـאز؛ َ ـ ِْن َכ َ‬ ‫ِ‬
‫‪.‬‬ ‫)ف( ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫כאن ا ّول َ َ ـ ْ َ َ ـ َ ِ َ ْ َ ـ ِ ‪.‬‬
‫)ل(‪ :‬ا م‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ف(‪ :‬أ א ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)غ( و)ك(‪ :‬א‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
148 BEŞİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

İkinci [Taife]: Dünyadaki insanların çoğu teşbih dinini ve tecsîm mezhe-


bini benimsemişlerdir. Bu taife en büyük tanrının son derece muazzam bir
nur ve aydınlanma (işrâk), meleklerin ise küçüklü büyüklü muhtelif nur-
lar olduğuna inanır. Onlar, Allah’ın sûreti olduğu inancıyla, (tanrı olarak)
5 edindikleri en büyük putun terkiplerini yakutlar ve cevherlerle ziyâdesiyle
süsleme ve tezyin hususunda bir sakınca görmemişlerdir. Farklı sûretlerdeki
küçüklü büyüklü diğer putların da meleklerin sûretleri olduğuna inandılar.
Bu takdire göre putperestler müşebbihenin [bir nevi] talebeleridir.
Üçüncü [Taife]: İnsanlardan “Beşerin en büyük tanrıya ibadet ehliyeti
10 yoktur.” diyenlerdir. Buna göre beşerin nihaî maksadı, insanın meleklerden
bir meleğe ibadet ile meşgul olmasıdır. Sonra bu melekler de en büyük tan-
rıya ibadet ederler. Sonra insanların hepsi, bulunduğu beldenin yöneticisi
olduğuna inandığı meleği temsilen bir put edindi ve ona ibadetle meşgul
oldu.
15 Dördüncü [Taife]: Müneccimler: Müneccimler hususi işlerinde faydalı
büyüler için doğru vakitleri gözlüyorlardı. Bu vakti bulduklarında onun
için bir put yapıyorlar, onu tâzim ediyor ve fayda talep etmek için, her
konuda üretilmiş büyülere müracaat ettikleri gibi, ona da müracaat ediyor-
lardı.
20 Bil ki bu sayılan görüşlerden O Bir olan Kahhâr’dan başka müessir ve
müdebbir olmadığına iman etmemizden başka kurtuluş yoktur.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪149‬‬

‫ـ ُ ِ ِ ـ ِ [‪ ٣‬ا ْ ـ ِ ِ َو َ ْ َ ـ ُ ا ُ َ ِّ ـ َ ِ ‪،‬‬ ‫ا א ـ ُ‪ :١‬أَن ا َא ِـ َ َ َ ـ أَ ْ ـ ِ ا َ א َـ ِ ‪] ٢‬ا‬


‫ُــ ٌر ِ ــ َ א َــ ِ ا َ َ َ ــ ِ َوا ِ ْ ــ ِاق‪َ ،‬وأَن‬ ‫ون أَن ا ِ ــ ا َ ــ‬ ‫َ א َ ــ ُم َכא ُــ ا َ ْ َ ِ ــ ُ َ‬
‫َ‬ ‫َ َ ْ َ َ‬
‫َ ـ َ َ ـ َم أَ ُ ـ ا َ ـ ُ وا ا َ ـ ا َ ْ َ ـ ‪،‬‬ ‫ا َ َ ِ َכ ـ َ ‪ ٤‬أَ ْ ـ َ ٌار ُ ْ َ ِ َ ـ ٌ ِא ِّ َ ـ ِ َوا ِכ ـ ِ ؛‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ـ ر ِة ا ِ‬ ‫‪٥‬‬ ‫ا ِ ـ ِ َ ـ ِا ِ َ ـ ِ‬
‫ـאد أَ ـ ُ َ َ ـ‬ ‫َو َא َ ُ ـ ا ِ ـ َ ْ ِ ـ ِ َ ِכ ِ ـ ِ ِא َ ا ِ ـ ِ َوا‬
‫ُ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫َ ـ ِا ِ َ ـ ِ‬ ‫ِ ـ ا ِّ َ ـ ِ َوا ِכ ـ ِ‬ ‫ـ رٍ ْ ِ َ ـ ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאد‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ א َ ـ ‪َ ،‬وا َ ـ ُ وا َ ــא َ ا َ ْ َــאم َ َ ـ ُ َ ُ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫َ ـ ِ َ ِ‪.‬‬ ‫ِ‪ِ ٧‬‬ ‫أَ َ ــא ـ ُر‪ ٦‬ا َ ِ َכ ـ ِ ‪َ ،‬و َ َ ـ َ ـ َ ا ا ْ ِ ـ ِ َ ـ َ ُة ا َ‬


‫ْ َــאم َ َ ـ ُ ا ُ‬
‫‪٨‬‬
‫ّ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ‬
‫ِ َ ـ ِ ‪ ١٠‬ا َ ْ َ ـ ِ ‪،‬‬ ‫ـאد ِة ا‬ ‫ِ ِ‬
‫ـאل‪ :‬إِن ا َ َ ـ َ َ ْ ـ َ َ ُ ـ ْ أَ ْ‬ ‫ا א ِ َ ـ ُ‪ ِ :‬ـ ‪ ٩‬ا ـ ِ‬
‫ـ ُ َـ َ‬ ‫ـאس َ ـ ْ َ ـ َ‬ ‫َ‬
‫إِن‪ ١١‬ا َ َ ِ َכ ـ َ‬ ‫َ َ ِ َכ ـ ِ ‪ ُ ،‬ـ‬
‫ـכ ِ ـ َ ا‬ ‫אل ا َ ـ ِ ِ ِ ــאد ِة َ ـ ٍ‬ ‫و ِإ ــא ا َא ـ ُ ا ُ ـ ى ِا ـ ِ‬
‫َ َ َ‬ ‫ْ َ ُ َ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫ـכ‬‫ِ ـ ِ ِ َــא ً ِ َ ِـ َ‬ ‫ـאن ِا َ ـ َ َ ــא َ ـ ِا ِ َ ـ ِ‬
‫ـאد َכ‬ ‫ون ا ِ َـ ا َ َـ ‪ُ ،‬ـ إِن ُכ ِإ ْ ـ ٍ‬ ‫َ ْ ُـ ُ َ‬
‫ْ‬ ‫َ ً َ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ َ‬
‫אد ِ ـ ِ ‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ـכ ا ـ ِ ي ُ َ ِّ ـ ُ ِ ْ ـ َ‬
‫ا َـ ِ‬
‫ـכ ا َ ْ ـ َ َة َوا ْ ـ َ َ َ ِ َ َ‬
‫‪١٢‬‬
‫‪١٠‬‬
‫َ‬
‫אت‪ ١٤‬ا א ِ ِ ِ‬ ‫َ ِ ْ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ون ا َو َ َ‬‫ا ا ِ َ ُ‪ :‬أَن ا ُ َ ِ ّ ِ َ َכא ُ ا َ َ َ ُ َ‬
‫אت ا א َ‬
‫‪١٣‬‬
‫َ‬ ‫َ َ‬
‫َ ً ــא‪َ ،‬و ُ َ ِ ّ ُ َـ ُ َو َ ِ ُ ـ َن‬
‫ْ‬
‫ِ‬
‫ـכ ا َ ْ ـ َ َ ُـ ا َـ ُ َ‬‫ـאل ا َ ْ ُ َ ـ ِ ‪ َ ،‬ـ ِ َذا َو َ ـ ُ وا َذ ِـ َ‬
‫ا َْ ـ ِ‬
‫َ‬
‫אب‪.‬‬‫َـ ِ ِ ـ ُכ ّ ِ َ ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬
‫إ َ ـ ـ َ َ ـ ِ ا َ َא ـ ِ ‪َ ،‬כ َ ــא َ ْ ُ ـ َن إ َـ ا ْ َ ـ َ אت ا َ ْ ُ‬
‫اب ِإ ِإ َذا ِا ْ َ َ ْ َــא أَ ـ ُ َ ُ َ ِّـ َو َ ُ َ ِّـ ِإ‬
‫أَ ـ ُ َ َ ـ َ َص َ ـ ْ َ ـ ِ ِه ا َ ـ َ ِ‬ ‫وا ـ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ ْ‬
‫ـאر‪.١٦‬‬ ‫ِ‬
‫ـُا َ ـ ُ‬ ‫ُ[‪ ١٥‬ا َ ا‬ ‫]ا‬ ‫‪١٥‬‬

‫אل‪.‬‬ ‫ا אس‬
‫)ظ( و)غ(‪ :‬أن‬ ‫‪٩‬‬ ‫)غ(‪ :‬א א‪ ..‬א א‪ ..‬را א‪.‬‬ ‫)ف( ا א ‪ ،‬و‬ ‫‪١‬‬
‫‪.‬‬
‫)ل(‪ :‬أ ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا ِ ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)غ(‪ :‬أ ال כ‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫ون‪.‬‬ ‫( و)غ(‪:‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪١٣‬‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫‪.‬‬ ‫אت ا אل ا‬ ‫ا‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫ر‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٦‬‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا و אن‪.‬‬ ‫‪٧‬‬
‫כ رة‪.‬‬ ‫ا כא ت ا‬ ‫ٍ‬ ‫أ אف )غ(‪ :‬و‬ ‫‪١٦‬‬ ‫ُة‪.‬‬ ‫)غ( و)ك(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬
ALTINCI BÖLÜM

CEBİR, KADER VE BU İKİSİYLE ALÂKALI BAHİSLER

Bu konunun meseleleri vardır:

Birinci Mesele: [Kulların Fiilleri]


5 Bizim görüşümüze göre [insanda gerekli] kudret ve [o fiile özgü] hususi
güdü/sâik hâsıl olduğunda fiilin gerçekleşmesi vâcip olur. Bu takdirde kul
hakiki olarak fâil olur. Bununla birlikte fiiller bütünüyle Allah Teâlâ’nın
kazasıyla gerçekleşir.
Bunun delili şudur: Fiil için uygun olan kudret ya [o fiilin] terkine uy-
10 gun olur ya da olmaz. Terkine uygun olmazsa bu kudretin yaratıcısı bu
fiil için zorunlu olan sıfatın da yaratıcısı olur. Fiillerin Allah’ın kazasıyla
gerçekleşmesinden kasıt bundan başkası değildir.
[Fiil için uygun olan] kudret, fiilin terkine de uygun olursa iki taraftan
birinin diğerine tercih edilmesi bir muraccihe dayanır ya da dayanmaz. Bir
15 muraccihe dayanırsa bu muraccih ya Allah’tandır ya kuldandır. Ya da bir
müessir olmadan ortaya çıkar.
Birinci ihtimal kabul edilirse bu güdünün ortaya çıkmasıyla fiil[in ger-
çekleşmesi] vâcip olur, yokluğunda ise fiil imkânsız olur ki hedeflenen so-
nuç da budur.
20 [İkinci ihtimal kabul edilirse, yani Allah’tan değil de] kuldan ise birinci
taksime dönülür. Bu güdünün (dâîye) yaratılması başka bir güdünün (dâî-
ye) yaratılmasına muhtaç olur ki bu durumda teselsül gerekir.
Ya da bu güdünün muhdis olmadan ortaya çıkması gerekir. Veya şöyle
deriz; iki taraftan birinin diğerine tercihi, hiçbir muraccih olmadan ger-
25 çekleşir. Bu görüş mümkünün müessirden müstağni olması gibi muhdesin
muhdisten müstağni olması demektir. Bu da Yaratıcı’nın yokluğunu gerekli
kılar.
‫אب ا ِאد ُس‬‫ا َ ُ‬
‫ِ ا ِ وا َ َ رِ و א َ ُ ِ ِ א ِ ا א ِ ِ‬
‫َ َ ََ‬ ‫ََ َ َ‬ ‫َْ َ‬
‫َو ِ ِ َ َ א ِ ُ ‪:‬‬

‫אل ا ِ ِאد[‬
‫َْ ُ َ‬
‫]أَ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ُو َ‬
‫َ ْ ُ َ ـ ِ ]‪ ِ َ [٢‬ـ ُ ا ِ ْ ـ ُ ]‪،[٣‬‬ ‫ُ ُ ـ ِل ا ُ ـ ْ َر ِة]‪َ [١‬وا ا ِ ـ ِ ا‬ ‫َ َــא أَن ِ ـ َ‬
‫ـאر ِ ْ‬ ‫ا ُ ْ َـ ُ‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫َ ـ ِ ‪َ ،‬و َ ـ َ َذ ِـ َ‬
‫ـכ َ َ ُכـ ُن ا َ ْ َ ـ ُ‬
‫ـאل‬ ‫ـ ُ َא ِ ـ ً َـ ـ ِ ِ ا ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َْ‬
‫ِ ـ ِ َ ُכـ ُن ا‬ ‫َو َ َ ـ َ ـ َ ا ا ْ‬
‫َ א َـ ‪.‬‬ ‫َِ َـ ِ‬
‫ـאء ا ِ َ‬ ‫َ َ ْ ـ ِ َ א‪َ ١‬وا ِ َ ـ ً‬

‫َ ُכــ َن َ א ِ َ ــ ً ِ ــ ْ ِك أَو َ‬ ‫َ ــ َ ِ ِ ْ ــ ِ ِإ ــא أَ ْن‬ ‫وا ِ ــ ُ َ ــ ِ ‪ :‬أَن ا ُ ــ ْ ر َة ا א ِ‬


‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫َ א ِ ً ــא ِ ِ َ ـ ٍ ُ ِ َ ـ ٍ ِ َ ِـ َ‬ ‫َ א ِـ ُ ِ ـ َ‬
‫ِ‪٢‬‬ ‫ِ‬
‫ـכ‬ ‫ـכ ا ُ ـ ْ َر ِة‬ ‫אن‬
‫َ ُכ ـ َن؛ َ ـ ِْن َ ـ ْ َ ْ ُ ـ ْ ـ ْ ك َכ َ‬
‫ِ ِإ َ ــ َ ا‪.‬‬ ‫ا ِ ــ ِ ‪ ،‬و َ ُ ِ ــ ُ ‪ ٣‬و ُ ــ ِ َ َ ِ‬
‫ــאء ا‬ ‫‪١٠‬‬
‫ُ َ ُ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ُر ْ َ ــא ُن أَ َ ـ ِ ا َ َ ـ ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‪٥‬‬ ‫ِ‬ ‫‪ِ ٤‬‬ ‫ِ‬
‫َوأ ــא إ ِْن َכא َ ـ ا ُ ـ ْ َر ُة َ א َ ـ ً ـ ْ ك ‪ ،‬ــא أن َ َ َ‬
‫ـَ‬ ‫َ‬
‫َ َ ــ ُ َ ِ ّ ــ ٍ ‪َ ِ َ َ ] ،‬‬
‫ــכ‬ ‫ــ َ‬ ‫ب َ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ــ ا َ َ ــ ِ َ َ ــ ُ َ ّ ــ ٍ ]‪ [ ١٦‬أو َ َ َ ــ َ ؛ َ ــ ِْن َ َ‬
‫ا ُ َ ِ ّ ــ ُ [ ِإ ــא أن َ ُכــ َن ِ ــ َ ا ِ‪ ،‬أَو ِ ــ َ ا َ ْ ــ ِ ‪ ،‬أَو َ ْ ــ ُ َ‬
‫َ ِ ُ َ ِّــ ٍ ‪.٧‬‬
‫ث‬ ‫‪٦‬‬

‫ِ ‪ِ ٨‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬


‫ـכ ا ا َ ـ َ ِ ـ ُ ا ْ ـ ُ ‪َ ،‬و ْ ـ َ َ َ َ ــא َ ْ َ ـ ُ‬ ‫אن ا َو ُل َ ِ ْ ـ َ ُ ُ ـ ِل ِ ْ ـ َ‬
‫َ ـ ِْن َכ َ‬
‫ا ِ ْ ـ ُ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ا َ ْ ُ ـ ُب‪.‬‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـכ ا ا ِ ـ ِ ِإ َ ـ دا ِ ـ ٍ‬
‫ـאج َ ْ ـ ُ ِ ـ َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‪٩‬‬ ‫وإ ِْن َכ َ ِ‬
‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫ـ ُ ا َو ُل‪َ ،‬و ْ َـ ُ‬ ‫ـאد ا‬‫אن ـ َ ا َ ــאد َ ـ َ‬ ‫َ‬
‫أُ ْ ـ ى َو َ ـ ِ َم‪ ١٠‬ا َ ْ ُ ـ ُ ‪.‬‬
‫َ‬
‫ْ ــ ِ ٍث ‪ ،‬أو َ ُ ــ َل ‪ِ :‬إ ــ ُ َ َ ــ َ أَ َ ــ ُ‬ ‫ِ‬
‫َ ُ‬ ‫ــכ ا ا ِ َ ــ ُ‬ ‫ث ِ َ‬ ‫َو ِإ ــא أَ ْن َ ْ ــ ُ َ‬
‫‪١٤‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫‪١١‬‬

‫אء ا ُ ــ َ ِث َ ــ‬ ‫אن ــ َ ا َ ــ ً ِِא ــ ِ ْ ِ‬ ‫ا َ א ِ ــ ِ َ َ ــ ا َ َ ــ ِ َ ِ ِ ّ ــ ٍ أَ‬


‫ْ َ‬ ‫َכ َ َ‬ ‫ْ ــ ً ؛‬
‫َُ‬ ‫َ‬
‫ــכ ُ ِ ــ ُ َ ْ ــ ا א ِــ ِ ]‪.[٤‬‬ ‫ِّــ ِ ‪َ ،‬و َذ ِ َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا َُ‬ ‫ا ُ ْ ــ ث ‪َ ،‬وا ْ ــ ْ َאء ا ُ ْ כــ ِ َ ــ‬
‫‪١٥‬‬
‫‪٢٠‬‬
‫َ‬
‫ل‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫אא‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬
‫)ل(‬ ‫‪١‬‬
‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ل(‪ :‬כ ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ )ظ(‪ :‬א ــ ِאء ا ــ ِ ث‬ ‫‪١٥‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪ :‬ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬و‬ ‫‪٣‬‬
‫وا ــ אء ا כــ ــ ا ــ ‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬م‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)غ( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل( و)ك( و)غ(‪:‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ل(‪ :‬כ ‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫ٍث‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٦‬‬
152 ALTINCI BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

“Güdü (dâî) ortaya çıktığında fiilin ortaya çıkması evlâ olur, vâcip sını-
rına ulaşmaz.” demek niçin mümkün olmasın derlerse deriz ki: Bu görüş
çeşitli sebeplerle bâtıldır.
Birincisi: (Gerçekleşmesi bakımından) mercûh (ihtimali yüzde ellinin
5 altında olan), hal olarak müsavi olandan (gerçekleşme ihtimali yüzde elli
olan) daha zayıftır. Eşit olanın eşit olduğu halde meydana gelmesi imkânsız
ise tercih edilenin tercih edilen olduğu halde meydana gelmesinin imkân-
sızlığı daha ziyâdedir. Tercih edilenin meydana gelişi imkânsız olunca iki
çelişiğin dışına çıkmanın [yani üçüncü ihtimalin] imkânsızlığından dolayı
10 râcihin (tercih edilen) meydana gelmesi vâcip olur.
İkincisi: İki taraftan birini tercihe götüren sebep bulunduğunda ikinci
taraf gerçekleşse bu taraf hiçbir muraccih olmadan gerçekleşmiş olurdu. Bu
görüşte olan kimse, tercihin muraccihi gerektirdiğini kabul etmiş olur.
Üçüncüsü: Bu muraccih bulunduğunda bu durum, nakîzini (yani mu-
15 raccihin bulunmamasını) imkânsız kılar ki bu bir zorunluluktur. Eğer
[nakîzini] imkânsız kılmazsa vukuu imkânsız olmayan her şeyin meydana
gelişini farz etmek muhal olmayı gerektirmez. (Yani vâki olmasının zorun-
luluğu muhaldir.) Şu halde bu muraccihin bulunmasıyla eserin bazen mey-
dana geleceğini bazen de meydana gelmeyeceğini düşünebiliriz. Meydana
20 gelme konusunda bu iki vakitten birinin diğerine tahsis edilmesi, zâit bir
kaydın ona ilavesine dayanırsa şöyle demek gerekir:
Tercihin hâsıl olması bu zâit kayda dayanmaktadır. Bu zâit kayıttan
önce gerçekleşen şeyin, tercihin gerçekleşmesinde yeterli olduğunu farz edi-
yoruz. Bu bâtıldır (hulf ).
25 Eğer [tercih] bu zâit kaydın ona ilâvesine dayanmazsa müsavi olan
mümkünün muraccihsiz tercihini gerektirir ki bu muhaldir.
Bunu anladıysan şöyle diyebiliriz: “Biz, kudret ile güdü (dâî) bir araya
geldiğinde fiilin (meydana gelişinin) vâcip olduğunu kabul edince kulun
yapıcı (fâil) ve kılıcı (câil) olduğunu da kabul etmiş oluruz. Bu durum,
30 Kur’ân’ın ve Allah Teâlâ’nın diğer kitaplarının zâhirine muhalefeti gerek-
tirmez.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪153‬‬

‫وث ا ا ِ ــ ِ ‪ ِ َ ٢‬ــ ا ِ ْ ــ ُ أَ ْو َــ‬ ‫ــאل‪ ْ ِ » :‬ــ َ ‪ ١‬ــ ُ ِ‬


‫ُ‬ ‫َ ــ ِْن َ א ُــ ا‪ِ :‬ــ َ َ َ ُ ــ ُز أَن ُ َ َ‬
‫ُ‬ ‫َ‬
‫ِא ُ ُــ ِع َو َ َ ْ َ ِ ــ ِإ َــ َ ــ ِّ ا ُ ُ ــ ِب؟«‪ ُ َ َ .‬ــ ُل‪ َ :‬ــ َ ا َא ِ ــ ٌ ِ ُ ُ ــ ٍه‪:‬‬

‫ـאوي‬ ‫ـ ُل ا ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ‪٣‬‬


‫َ ــא ً ِ ـ َ ا ُ َ ـ‬ ‫ُ ـ َح أَ ْ َ ـ ُ‬ ‫َ ــא‪ :‬أَن ا‬ ‫أَ َ ُ‬
‫ُ َ‬ ‫ـאوي ‪ َ َ ،‬ــא ا ْ َ َـ َ ُ‬
‫ُ‬ ‫َْ‬
‫ـ ِح ] ـ َ ِ ِ‬ ‫‪ِ ٤‬‬ ‫ِـ ِ ُ ـ ِ‬
‫ً ــא[ أَو َ ؛ َو ِإ َذا‬ ‫ـאل َכ ـ َ ْ ُ‬ ‫ُ ـ ُل ا َ ْ ُ‬ ‫َ ِ ـ َ ْن َ ْ َ ـ َ ُ‬ ‫ـאو ًא‪،‬‬ ‫ـאل َכ‬
‫َـ َ‬
‫‪٥‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ ا ِ َ ِ‪.‬‬
‫ْ‬
‫وج َ ـ‬‫ُ ـ ُل ا ا ِ ـ ِ ؛ ِ ِ ْ ِ َــא ِع ا ُ ـ ُ ِ‬ ‫ُ ـ ِح َو َ ـ َ ُ‬ ‫ـ لا‬
‫ْ ََ َ ُ ُ ُ َ ْ‬
‫ِا ـ‬ ‫‪٥‬‬

‫אن‬
‫ـכ َ‬ ‫ُف ا א ِـ َـ َ‬‫ِإ َـ أَ َ ـ ِ ا َ א ِ ـ ِ َـ َ َ ـ َ ا ـ‬ ‫ُ ـ ِل ا ا ِ ـ‬ ‫ِ‬
‫ا א ـ ‪ :‬أَن ْ ـ َ ُ‬
‫ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫‪٦‬‬ ‫ِ‬
‫ٍ أَ ْ ـ ً َو َ ـ َ ا ا َ א ـ ُ َ ـ ْ َ ـ أَن ا ِ ـ َ َ ُـ‬ ‫ُف َ ِ ُ ِ ّ ـ‬ ‫ـכ ا ـ‬ ‫َ ـ ْ َ َ ـ َ َذ ِـ َ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ ـ ِ ِ ـ َ ا ُ ِّ ـ ِ ‪.‬‬
‫َ‬
‫ـ‬‫ـכ ا ُ ِ ّ ـ ِ إِن ِا ْ َ َـ َ ا ِ ـ ُ َ ُ ـ َ ا ُ ُ ـ ُب‪َ ،‬وإ ِْن‬ ‫ُ ُ ـ ِل َذ ِـ َ‬ ‫ا א ِـ ُ ‪ :‬أَن ِ ْ ـ َ‬
‫َ ْ‬ ‫َ‬
‫ِل‬ ‫ـאل؛ َ ْ َ ْ ـ ِ ْض َ ـ َ ُ ُ ـ‬ ‫َ ــא َ َ ْ َ ِ ـ ُ َ ـ ْ َ ْ ـ َ ْم ِ ـ ْ َ ـ ْ ِض ُو ُ ِ ـ ِ ُ َ ـ ٌ‬ ‫َ ْ َ ِ ـ ْ َـ ُ‬
‫ـכ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ـאص أَ َ ـ ِ ا َ ْ َ ـ ِ ُد َ‬ ‫ِ ِ‬ ‫‪ِ ٧‬‬ ‫ِ‬ ‫ـאر ًة َذ ِـ َ‬ ‫ـכ ا ُ ِ ّ ـ‬ ‫َذ ِـ َ‬


‫ون‬ ‫ـאر ًة َ َوا ً ــא؛ َ א ْ َ ـ ُ‬ ‫ـכ ا َ َـ َ َوا ً ــא‪َ ،‬و َـ َ‬ ‫ِ َـ َ‬ ‫َ‬
‫ـאم َ ْ ـ ٍ َزا ِ ـ ٍ ِإ َ ـ ِ َ ـ ِ َم أَ ْن ُ َ ـ َ‬
‫ـאل‪:‬‬ ‫َ ـ ِا ْ ِ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ِع إ ِْن َ َ ـ َ َ‬ ‫ا א ِ ـ ِא ُ ُ ـ‬

‫אن َ ُ ً ــא َ َ ـ َ ـ َ ا ا َ ْ ـ ِ ا ا ِـ ِ ‪َ ،‬و َ ـ ْ ‪َ ْ َ َ ٨‬א أَن ا َ א ِ َ‬ ‫ـ ِ‬


‫ـאن َכ َ‬ ‫إِن ُ ُ ـ َل ا ْ َ‬
‫]و َ ـ َ ا ُ ْ ٌ [‪.٩‬‬ ‫ِ‬ ‫َ ـ َ َ ـ َ ا ا ا ِـ ِ َכ َ ِ ِ‬
‫אن َכא ً ــא ـ ُ ُ ـ ُل ا ْ َ אن؛ َ‬ ‫ْ‬
‫ِכـ ِ ا ـ ِ‬ ‫ِ ِ ِ ٍ ِ ٍ ِ‬
‫ـאوي‪َ ١٠‬‬ ‫ُ َ‬ ‫َوإ ِْن َـ ْ َ َ َ ـ ْ َ َ ـ ا ْ َ ــאم َ ْ ـ َزا ـ ِإ َ ـ َـ ِ َم ُر ْ َ ــא ُن ا ُ ْ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ِ ُ َ ِ ّ ـ ٍ ؛ َو ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل‪.‬‬

‫ِـ َن ا ِ ْ ـ َ َوا ِ ـ ُ ا ُ ُ ـ ِل ِ ْ ـ َ َ ْ ُ ـ ِع‬ ‫ُل‪ِ :‬إ ــא َ ــא ِا ْ َ ْ َــא‬ ‫َو ِإ َذا َ ْ ـ َ َ ـ َ ا َ َ ُ ـ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫َ א ِ ـ ً َو َ א ِ ـ ً َ ـ َ َ ْ َ ُ َــא ُ َ א َ َ ـ ُ َא ِ ـ ِ‬ ‫ْ َــא َِכ ـ ِن ا ـ ِ‬ ‫ا ُ ـ ْ ر ِة وا ا ِ ـ ‪ َ َ ،‬ـ ْ اِ‬
‫َ‬ ‫ََْ‬ ‫َ َ‬
‫َ َ א َـ ‪.‬‬ ‫ا ُ ـ آ َِن و ــא ِ ِ ُכ ـ ِ ا ِ‬
‫ُ‬ ‫ْ َ َ‬

‫)غ(‪ :‬أ ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)ل(‪ :‬إن ‪.‬‬


‫)ل(‬ ‫‪١‬‬
‫(‪ :‬وا ‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫)ل(‪ :‬כ ا ا ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل( و)غ(‪ :‬כ א ‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا אوي‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ل( و)غ( و)ك(‪ :‬ن‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)غ(‪ :‬ا אوي‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫(‪ ،‬و)ظ(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٥‬‬
154 ALTINCI BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

“Fiilde müessir, kudret ve güdünün (dâî) bir araya gelmesidir ve buna


ilaveten bu bir araya gelme de Allah’ın yaratmasıyla meydana gelmiştir.”
dediğimizde her şeyin, Allah’ın kaza ve kaderiyle olduğunu söylemiş olu-
ruz. Bu da tercihe şayan olandır.

5 Muarızımız şöyle dediğinde: “Kulun fiillerinin yaratıcısı olduğunu


bilmek zaruri bilgidir. Bunun delili de şudur: Övgünün güzelliğini ve
yermenin çirkinliğini bilmek zaruri bir bilgidir. Övgünün güzelliğine ve
yerginin çirkinliğine dair zaruri ilim, övülenin ve yerilenin fâil olmasına
dayanır. Zaruri bilginin kendisine dayandığı şeyin zaruri olması daha ev-
10 lâdır.”

Burada üç mukaddime vardır:

Birincisi: “Zaruri ilim övgünün güzelliği ve yerginin çirkinliğiyle hâsıl


olur.” Buna karşı delilimiz şöyledir: Her kim ki bize kötülük ya da iyilik
yaparsa zaruri olarak biz nefsimizde ona karşı bir övgü veya yergi duygusu
15 buluruz. Bu konuda tartışan kimse zaruri ilmin en açık olanı hakkında
tartışmış olur.

İkincisi: Övgünün iyiliğini ve yerginin kötülüğünü bilme konusunda


hâsıl olan zaruri ilim, övenin ve yerenin, övülmüş ve yerilmiş olanın fâil
olduğunu bilmesine dayanır ki aynı şekilde bu (bilgi) da açıktır. Zira bir
20 kimse insanın yüzüne bir tuğla attığında tuğla değil tuğlayı atan kınanır.

Bu kınayan kimseye “Niçin bu tuğlayı değil de tuğlayı atanı kınıyor-


sun?” denildiğinde o “Çünkü bu tuğlayı atan, bu fiilin fâilidir, bu fiili bu
tuğla yapmadı.” der. İşte bu, övgü ve yerginin doğruluğu konusunda hâ-
sıl olan zaruri bilginin ancak övülen ve yerilenin fâil olması durumunda
25 doğru olduğuna delâlet eder.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪155‬‬

‫َو ِإ َذا ُ ْ َــא ِـ َن‪ ١‬ا ُ َ ِّـ ِ ـ ا ِ ْ ـ ِ َ ْ ُ ـ ُع ا ُ ـ ْ َر ِة َوا ا ِ ـ ‪ َ ،٢‬ـ َ أَن َ ـ َ ا ا َ ْ ُ ـ َع‬
‫َ‬
‫ِ‪٤‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬
‫אر ‪.‬‬ ‫] َ َ ـ َ [ ِ َ ْ ـ ِ ا َ َ א َـ ‪ َ َ ،‬ـ ْ ُ ْ َــא ِـ ن ا ُכ ِ َ َ אء ا َو َ ـ َ رِ ه ‪ َ َ َ ،‬ا ُ َ ا ُ ْ َ ُ‬
‫]‪[٥‬‬ ‫‪٣‬‬

‫َ א ِــ ِ ‪ ْ ِ ٥‬ــ َ ــ ورِ ي]‪،[٦‬‬


‫ُ‬ ‫ٌ‬ ‫ــאل‪ :‬ا ِ ْ ــ ُ َِכــ ِن ا َ ْ ــ ِ ُ ِ ــ ً ا ِ َ ْ‬ ‫َوأَ ــא ا َ ْ ــ ُ َ ِ ــ ُ َ َ‬
‫ْ ــ َ ــ ورِ ي ‪ ،‬وا ِ ــ‬
‫‪٧‬‬ ‫ِ ــ ُ َ ــ ِ ‪ :‬أَن ا ِ ْ ــ ِ ــ ِ ا ــ ْ ِح و] ُ ــ ِ [‪ ٦‬ا ــ ِم ِ‬ ‫َوا‬
‫َ ْ ُ‬ ‫ُ‬ ‫ٌ‬ ‫ّ‬ ‫َ ْ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ ْ‬ ‫َ‬
‫َ َ ــ َכــ ِن ا َ ْ ــ ُ ِ‬
‫وح‬ ‫ــ ُ ورِ ي َ א ِ ــ ٌ ِــ َن ُ ْ ــ َ ا َ ــ ْ ِح َو] ُ ْ ــ َ [‪ ٨‬ا ــ ِ ّم َ َ َ ــ ُ‬ ‫ا‬ ‫‪٥‬‬

‫َ ْ ُ ـ ِم َ א ِ ـ ً ‪َ ،‬و َ ــא َ َ َ ـ ُ َ َ ـ ِ ‪ ٩‬ا ِ ْ ـ ا ـ ورِ ي أَ ْو َـ ِـ َ ْن َ ُכـ َن ]‪١٧‬أ[ َ ورِ ــא‪.‬‬ ‫َوا‬


‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫ُ‬
‫ث‪:‬‬ ‫َ ِ ِه ُ َ ِّ َ ٌ‬
‫אت َ َ ٌ‬

‫َ ـ ْ ِح َو] ُ ـ ِ [‪ ١٠‬ا ـ ِ ّم‪َ ،‬وا ِ ـ ُ َ َ ِ ‪:‬‬ ‫و ُ َ ــא‪ :‬أَن ا ِ ْ ـ ا ـ ورِ ي َ א ِ ـ ٌ ِ ُ ْ ـ ِ ا‬


‫ْ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫ِ ـ ُ ِ ـ ْ أَ ْ ُ ـ َא ِو ْ َ ا ًــא َ ورِ ّ ـ ًא أَ ــא‬
‫ِ‬ ‫ـאء ِإ َ ْ َــא أَو أَ ْ َ ـ َ ِإ َ ْ َــא ‪ ِ َ ،‬ــא َ‬
‫‪١٢‬‬ ‫‪١١‬‬
‫أَن ُכ َ ـ ْ أَ َ ـ َ‬
‫ُ‬
‫أَ ْ َ ـ ِ ا ُ ُـ ِم ا ورِ ـ ِ ‪.‬‬ ‫ـאز َع ِ ـ‬
‫ـאز َع ِ ـ َ ـ َ ا َ َ ـ ْ َـ َ‬
‫َ ْ ـ َ ُح أَو َـ ُ م ‪َ ،‬و َ ـ ْ َـ َ‬
‫‪١٣‬‬
‫‪١٠‬‬
‫ُ‬
‫َو َא ِ َ ــא‪ :‬أَن ا ِ ْ ـ َ ا ـ ُ ورِ ي َ א ِ ـ ٌ ِ ـ َن ُ ْ ـ َ ا َ ـ ْ ِح َو] ُ ْ ـ َ [‪ ١٤‬ا ـ ِ ّم َ َ ـ ُ‬
‫وح َوا َ ْ ُ ـ ِم َ א ِ َ ـ ِ ‪َ ،١٥‬و َ ـ َ ا أَ ْ ً ــא َא ِ ـ ؛‬
‫ـאد ِح َوا ـ ِ ّام َِכـ ِن ا َ ْ ـ ُ ِ‬
‫َـ ِ ْ ـ ِ ا ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ٌ‬
‫ِ َن ـ ر ـ و ـ ِإ ـ ٍ‬
‫ـאن ِ َ ُ ـ ٍة َ ِ ـ ُ ُ ـ َ م ا ا ِ ـ َو َ ُ ـ َ م ا َ ُ ـ ُة‪.‬‬
‫‪١٦‬‬
‫َ ْ ََ َ ْ َ َ‬
‫ـכ ا ـ ِ ّام‪ :‬ـ َـ ُ م َ ـ َ ا ا ا ِ ـ َو َ َـ ُ م َ ـ ِ ِه ا َ ُ ـ َة؟ َ ِ ـ ُ َ ُ ـ ُل‪َ ِ :‬ن‬ ‫َ ـ ِ َذا ِ ـ َ َ ِـ َ‬
‫َ‬
‫ـכ ا ا ِ ـ ُ ـ َ ا َ א ِ ـ ُ َ ـ َ ا ا ِ ْ ـ ِ ‪َ ،‬و َ ـ ِ ِه ا َ ُ ـ ُة َـ ْ َ ْ َ ـ ْ َذ ِـ َ‬
‫ـכ‪َ .‬و َ ـ َ ا َـ ُ ل َ َ ـ‬ ‫َذ ِـ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫أَن ا ِ ْ ــ َ ا ــ ُ ورِ ي َ א ِ ــ ٌ ِ َ ــ ُ َ َ ْ ُ ــ ُ ا َ ــ ْ ُح َوا ــ م ِإ ِ ْ ــ َ َכــ ِن ا َ ْ ــ ُ ِ‬


‫وح‬
‫َوا َ ْ ُ ـ ِم َ א ِ َ ـ ِ ‪.١٧‬‬
‫ــ إ ــא ــא ــ ــ أ ــ א‬ ‫أ‬ ‫)ل( و)غ(‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫إن‪.‬‬
‫)ل(‪ :‬إن‬ ‫‪١‬‬
‫ــ ‪.‬‬ ‫ور ًــא ــא‬ ‫ا ًــא‬ ‫و‬ ‫ــ )ل(‪ :‬أن כ ــ أ ــ إ ــא‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا ا ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل(‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫ــא ـ ـ أ ـ א א ـ ورة أ ــא‬ ‫(‪ ،‬و)ظ(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫ــ ( و)ظ( و)غ(‪:‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫ــ‬ ‫‪١٥‬‬ ‫ـ ‪ ،‬و ـ أ ــאء إ ــא ــא ـ‬ ‫)غ(‪ :‬و ر ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫ــ ً ‪.‬‬ ‫א‬ ‫ــ أ ــ א و ا ــאً ور ــאً أ ــא‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬אل‬ ‫‪٥‬‬
‫)غ(‪ :‬م‪.‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫ــ ‪ ،‬و ــ אزع‪....‬إ ــ ‪.‬‬ ‫)ل(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬
‫ــ ( و)ظ( و)غ(‪:‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫ــ‬ ‫‪١٧‬‬ ‫)غ(‬ ‫إ א[‬ ‫]أو أ‬ ‫‪١٢‬‬ ‫‪ .....‬ــ ــ وري[‬ ‫]وا ــ‬ ‫‪٧‬‬
‫ــ ً ‪.‬‬ ‫א‬ ‫ــ ( و)غ(‪ :‬ــ‬ ‫ــ )ظ( و)ا‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ــ )غ(‪.‬‬ ‫ــ‬
‫أ ــאء إ ــא ــא ــ ــ أ ــ א‬ ‫)ل(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬
‫و ا ًــא ور ًــא ــא ــ ‪ ،‬و ــ‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬و א‬ ‫‪٩‬‬
156 ALTINCI BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Üçüncüsü: Zaruri ilme dayanan şeyin zaruri olması gerekir. Bu da açık-


tır; çünkü fer‘ asıldan daha zayıftır. Eğer asıl, zaruri değilse bu konuda şüp-
henin varlığının takdiriyle fer‘de de şüphe ortaya çıkar. O zaman bu fer‘
zaruri olmaktan çıkar. Bu mukaddimeler doğrulanınca kulun fâil olduğuna
5 dair bilginin zaruri bir bilgi olduğu açığa çıkar.

Biz buna şöyle cevap veririz: Kulun fâil olduğu bilgisinin zaruri bir bilgi
olduğu iddiası, kulun fâil oluşunun izahına dayanır.

O halde biz şöyle diyoruz: Eğer bununla kastınız “kul fiili yapmaya da
terk etmeye de kâdirdir ve onun kudretinin iki tarafa nispeti eşittir; sonra
10 da bu eşitlik gerçekleştiğinde bu fiil, belli bir tarafa herhangi bir muraccih
ve muhassıs tarafından tahsis edilmeksizin, kesin olarak meydana gelir” ise
biz bu görüşün doğruluğunu kabul etmiyoruz. Zira aklın sarâhati bunun
bâtıl olduğuna şahitlik eder.

Eğer bununla kastınız tercih eden güdü (dâî) ortaya çıktığında ondan
15 bu eserin sâdır olması ise bu zaten bizim görüşümüz ve mezhebimizdir.
Kesinlikle bunu inkâr etmeyiz. Ancak şöyle deriz: Kudret ve güdü (dâî)
hâsıl olduğunda fiil vâcip olur. Bu ikisinin veya birinin yokluğunda ise fiil
imkânsız olur. Her şeyin Allah Teâlâ’nın kaza ve kaderiyle olduğunu söy-
lemek gerekir. Bu hükmü reddetmenin hiçbir yolu yoktur. Bu, zaruri akıl
20 bahsinin bu babdaki sonudur.

İkinci Mesele: [Kulun Kudreti]


Bu bahis kulun kudretinin ispatı hakkındadır.

Bil ki sıhhatli olarak vasıflanan, hastalıklardan salim olan insan bedeniy-


le yaşlı ve hasta olanın birbirinden farkını zaruri olarak biliriz.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪157‬‬

‫‪٢‬‬
‫ـ ورِ ِ ّي َ ِ ـ ُ أَ ْن َ ُכـ َن َ ورِ ــא‪َ ،‬و‬
‫ُـ َ‬ ‫َو َא ِ ُ َ ــא‪ :‬أَن ا ـ ِ ي َ َ َ ـ ُ َ َ ـ ِ ‪ ١‬ا ِ ْ ـ ِ ا‬
‫ُ‬ ‫ُ‬
‫ِ ـِ‬ ‫אن َ ِْ‬ ‫ـכ‬ ‫ـ‬ ‫َ‬ ‫ي‬‫ٍ‬ ‫ورِ‬
‫ْ ُ َ َ َ ُ ّ َ َ‬ ‫ـ‬ ‫ـ‬ ‫ـ‬ ‫َ‬ ‫ا‬ ‫אن‬
‫َכ َ‬ ‫َא ـ ؛ ِ َن ا َ ـ َع أَ ْ َ ـ ُ ِ ـ َ ا َ ْ ـ ِ ‪ َ َ ،‬ـ‬
‫ْ‬ ‫ٌ‬
‫ِ َ ِ ـ ٍ َ ْ ُج َ ـ َ ا ا َ ُع َ ْ َכ ِـ ِ َ ورِ א؛‬ ‫ـכ ِ ـ ِ َو َ ـ َ ‪ ٣‬ا ــכ ِ ـ ا َ ـ ِع‪َ ،‬و‬ ‫و ُـ ِع ا ـ ِّ‬
‫ُ‬
‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َِכـ ِن ا َ ـ َ א ـ ً ْ ـ َ ـ ورِ ي ‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫َ‬
‫ـאت َ َ ـ أن ا ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َوإ َذا َ َ ـ ْ َ ـ ه ا ُ َ ّ َ ـ ُ‬
‫‪٤‬‬
‫ٌ ُ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ‬
‫ــאء‪ ٥‬ا ِ ْ ــ ِ َِכــ ِن ا َ ــ ِ َ א ِ ــ ً ِ ْ ــ َ ــ ورِ ي‪ُ َ ٦‬ــ ٌف َ َ ــ‬ ‫ِِ‬
‫اب‪ :‬إِن ا ّد َ َ‬‫َوا َ ــ َ ُ‬ ‫‪٥‬‬
‫ُ‬ ‫ٌ‬ ‫ْ‬
‫َ ْ ِ ــ ِ ‪َ ْ َ ٧‬ــ َכــ ِن ا َ ــ ِ َ א ِ ــ ً ‪.‬‬
‫ْ‬
‫ـאد ٌر َ َ ـ ا ِ ْ ـ ِ َو َ َ ـ ‪ ٨‬ا ـ ِك َوأَن ِ ْ ـ َ ُ ْ َر ِـ ِ ِإ َـ‬ ‫َ َ ُ ـ ُل‪ :‬إ ِْن َ ـ ِـ ِ أَن ا ـ َ َ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َْ‬ ‫َ ُْ ْ‬
‫ـאل ُ ُ ـ ِل َ ـ َ ا ا ِ ْ ـ ِ َ ِاء َد َ ـ َ َ ـ َ ا ا ِ ْ ـ ُ ِ ـ‬ ‫ا َ ـ ِ َ َ ـ ا ـ ِ ِ ‪ُ ،‬ـ ِإ ـ ِ ـ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ُ‬
‫ٍ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ا ـ َف ِ ُ ّ ـ ٍ و ُ َ ّ ـ ا ـ َ ؛‬ ‫‪١١‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ‪١٠‬‬
‫ـכ ا َ ــאد ُر[ َذ ـ َ‬ ‫ِ‬
‫] َذ ـ َ‬
‫‪٩‬‬
‫ا ُ ُ ـ ِد ِ ـ ْ َ ـ ِ أَ ْن َ ُ ـ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫َ ـ َ ُ ـ ِّ أَن َ ـ َ ا ا َ ـ َل ِ ـ ‪ ،‬ـ ْ إِن‪ ِ ١٢‬ـ ُ ا ْ ـ ِ َ ْ ـ ُ ِ ْ َ ِـ ‪ِ.‬‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ ُ‬ ‫َ َ َ‬ ‫ٌ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫َوإ ِْن َ َ ُ ـ ِ ـ ِ أَن ِ ْ ـ َ ُ ُ ـ ِل ا ا ِ ـ ِ ا ُ ِ ّ َ ـ ِ َ ـ َ َر َ ـ ُ َ ـ َ ا ا َ َ ـ ؛ َ َ ـ َ ا‬
‫‪١٣‬‬
‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ ْ‬
‫ـ ِل ا ُ ـ ْ رةِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ ـ َ َ ُ َــא َو َ ْ َ ُ َــא َو َ ْ ـ ُ َ ُ ْ כـ ُ ُه ا َ ـ َ ؛ ِإ أَ ــא َ ُ ـ ُل‪ َ :‬ــא َכ َ‬
‫َ‬ ‫אن ْ ـ َ ُ ُ‬
‫ــאء أَ َ ِ ِ َ ــא َ ْ َ ِ ــ ُ ‪َ ،١٤‬و َ ــ َ ا َ ــ ُل‬ ‫وا ا ِ ــ ِ ِ ــ ا ِ ــ ُ ‪ ،‬و ِ ــ َ ِا ْ ِ َ א ِ ِ ــא أَو ِا ْ ِ َ ِ‬
‫َ‬ ‫َ ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ ُ‬ ‫َ‬
‫‪١٧‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ّ ِ َ َ ــאء ا َ َ א َـ َو َ ـ َ رِ ِه ‪َ ،‬و َ ـ َ ا ِ ــא َ َ ـ ِ ِإ َـ َد ْ ِ ـ ِ ‪ َ َ ،‬ـ َ ا ُ ْ َ َ ـ‬ ‫َِכـ ِن ا ـ ُ‬
‫‪١٥‬‬

‫ا َ ْ ـ ِ ا َ ْ ِ ـ ِ ا ـ ورِ ِ ّي‪ ِ ١٨‬ـ َ ـ َ ا ا َ ـ ِ‬


‫ـאب]‪.[٧‬‬ ‫‪١٥‬‬
‫ُ‬ ‫ّ‬
‫] ُ ْ َر ُة ا َ ِ [‬
‫ْ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬
‫ِ ْ َ ِ ]‪.[٨‬‬ ‫ِ ِإ ْ ِ‬
‫אت ا ُ ْ َر ِة‬
‫ْ‬ ‫َ‬
‫ا َـ ِ‬
‫اض ا َ ُ ِف‬ ‫ـאن ا ـ ِ ِ‬
‫ـ ور ِة َ ْ ِ َ ـ ً ـ َ ِن ا ِ ْ ـ ِ‬ ‫َ ـ أَ ــא َ ْ َ ـ ِא‬ ‫ِ‬
‫َ ْ ْ َ‬ ‫َ‬ ‫َْ َ َ‬ ‫ُ َ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫اْ‬
‫ِ ا َ א ِ ِ ]‪.[ ١٧‬‬
‫ب‬
‫ـ ِ ‪َ ،‬و َ ـ َ ا َ ِ‬ ‫ِ‬
‫ِא ّ‬
‫ــ‬
‫ــ )ل( و)ظ(‪ :‬כאن‪ .‬و ــ‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)غ(‪ :‬د ى‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫(‪. :‬‬ ‫)ف( و)ا‬ ‫‪١‬‬
‫ــ (‪.‬‬ ‫)غ( و)ا‬ ‫)وا ــ اب إن اد ــאء ا ــ כــ ن‬ ‫‪٦‬‬ ‫ـ (‪ :‬و ـ ا‪ .‬و ـ‬ ‫ـ )ل( و)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫)غ(‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ـ ـ وري(‪ ،‬ـ‬ ‫ا ـ א ـ‬ ‫)غ(‪ :‬و ــ أ ــאً‪.‬‬
‫و دا ‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫ــ (‪.‬‬ ‫ــ )ا‬ ‫ــ )ل( و)ظ( و)غ( و)ك(‪ :‬ــ‬ ‫‪٣‬‬
‫ــ כــ ن‪ .‬و ــ )ظ(‬ ‫ــ )ل(‪:‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫و ــ ع ‪.‬‬
‫و)غ(‪ :‬و ــ כــ ن ا ــכ ‪.‬‬ ‫)غ(‬ ‫‪٨‬‬ ‫ــ ا א ــ ا א ــ )‪،٢٥٥ /٩‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)غ(‪ :‬و ر ‪.‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪ (٢٥٦‬و ــ כــ أن ــ ا ــ‬
‫اا ‪.‬‬ ‫)ف(‪:‬‬ ‫‪١٧‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ــ أ ــ ا ــ ا ــ ي‬
‫)غ(‪ :‬ا ف‪.‬‬ ‫‪١٨‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫ــ ‪.‬‬ ‫א ــ ا‬
‫ْ‬
158 ALTINCI BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Bize göre tercihe şayan olan şudur: Bu ayrım bünyenin selâmetine ve


mizacın mutedil olmasına bağlıdır. Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî, kudret olarak
isimlendirdiği, mizacın itidalinden farklı bir sıfat ispatladı. Şöyle diyerek
bu sıfatın varlığını delillendirdi:

5 Biz, organları sağlıklı olan insan ile yatalak ve felçli olanın farkını, ikin-
cisinin değil yalnız ilkinin fiile uygun olması bakımından idrak ederiz. Bu
tefrik âcizde değil yalnızca kâdirin [sıfatının] ortaya çıkışındadır. İşte bu
sıfat, kudret sıfatıdır.

Ona şöyle denilir: Bu tefrikin fiilin ortaya çıkışından önce mi yoksa


10 fiilin ortaya çıkışı esnasında mı meydana geldiğini iddia ediyorsun?

İlki bâtıldır. Çünkü size göre fiilin ortaya çıkışından önce fiili yapma
kudreti bulunmaz. Zira sizin mezhebinize göre istitâat fiilden önce değil
fiille beraberdir. Bu görüşe göre fiilden önce hâsıl olan tefrikin kudret se-
bebiyle olması imkânsızdır. İkincisi de bâtıldır. Çünkü fiilin ortaya çıkışı
15 esnasında fiili terk etmek imkânsızdır; aksi takdirde iki çelişenin bir araya
gelmesi gerekecektir ki bu muhaldir.

Aynı şekilde, bu kudret [ve tefrikin] Allah Teâlâ’nın fiili kulda yarattığı
esnada mı, yoksa henüz yaratmadan mı ortaya çıktığını iddia ediyorsun?

İlki muhaldir. Çünkü ortaya çıktığında fiilin terki imkânsızdır. İkincisi


20 de muhaldir. Çünkü bize göre Allah Teâlâ fiili kulda yaratmadığında o kul,
fiile güç yetiremez. Sonuç itibariyle her durumda onun mezhebine (Eş‘âri)
göre bu tefrik iddiası muhaldir.

Tefrikin ortaya çıkışını kabul ettiğimizde şöyle demek niçin câiz olma-
sın: Soğuk sıcakla birleştiğinde onlardan her biri diğerini (etkisini ve şid-
25 detini) kırar ve sonuçta ikisi arasında mutedil olan orta bir keyfiyet oluşur.
İşte bu keyfiyet kudrettir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪159‬‬

‫ال ا ِ ــ َ ِ‬ ‫ــכ ا ِ َ ــ َ َ א ِــ َ ةٌ ِإ َــ َ ــ َ َ ا ِ ْ َ ــ ِ َو ِا ْ ِ ــ َ‬ ‫ــאر ِ ْ َ َــא‪ :‬أَن ِ ْ َ‬


‫ِ‪١‬‬
‫اج‪،‬‬ ‫َوا ُ ْ َ ُ‬
‫اج‪،‬‬‫ال ا ِ ـ َ ِ‬‫وأَ ــא أَ ـ ا ـ ِ ا َ ـ ِ ِي َ ِ ـ أَ ْ ـ َ ِ َ ـ ً ـ א َ א ِא ُ ـ ْ ر ِة َא ِـ ٌة ِ ِ ْ ِ ـ َ ِ‬
‫َ ُ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ ّ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫ـאل‪:‬‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َوا ْ َ ـ َ َ ـ إ ْ َ ــאت َ ـ ه ا ّ َ ـ ِ ـ ْن َ ـ َ‬ ‫ِ‬

‫ـאء َو َ ـ َ ا َ ِّ ِ ـ ِ ا ُ ْ َ ـ ِ ِ ـ أَ ـ‬ ‫ـאن ا ـ ِ ِ ا َ َ ـ ِ‬ ‫َ ـ ُ ـ رِ ُك َ ْ ِ َ ـ ً ‪ ٢‬ـ ا ِ ْ ـ ِ‬


‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫ْ‬
‫ِ ‪٣‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ِ‬
‫ـכ ا ِ َ ـ ُ َ َ ـ ْ ِإ ـ ُ ُ ـ ل ] َ ـ [‬
‫ْ‬ ‫ون ا א ـ ‪َ ،‬و ْ ـ َ‬ ‫َ ِ ـ ا ْ ـ ُ ـ َ ا َول ُد َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫‪٥‬‬

‫ـכ ا ِّ َ ـ ُ ِ ـ ا ُ ـ ْ َر ُة‪.‬‬
‫َ‬ ‫ون ا َ א ِ ـ ِ ‪َ ،‬و ِ ْ ـ َ‬ ‫ـאدرِ ُد َ‬ ‫ا َـ ِ‬

‫ــאل ُ ُ ــ ِل‬ ‫ــאل َــ ُ ‪ :‬أَ َ ِ ــ ُ ُ ــ َل َ ــ ِ ِه ا ْ ِ َ ــ َ َ ْ ــ َ ُ ُ ــ ِل ا ِ ْ ــ ِ أَو َ َ‬ ‫ََُ ُ‬


‫ا ِ ْ ــ ِ ؟‪.‬‬

‫]و ُ ــ َد ِ َ ُ ــ ْ َر ِة[‪ َ َ ٥‬ــ ا ِ ْ ــ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫َوا َو ُل َא ــ ٌ ؛ َن ] َ ْ ــ َ [ ُ ُ ــ ل ا ْ ــ ِ َ ُ‬
‫‪٤‬‬

‫ِ ْ َ ُכـ ْ ‪ َ ،٦‬ـ ِن َ ْ َ َ ُכـ ْ ‪ ٧‬أَن ا ِ ْ ـ ِ َא َ ِ َ ـ َ ا ِ ْ ـ ِ َ َ ْ ـ َ ا ِ ْ ـ ِ ‪َ ،‬و َ َ ـ َ ـ َ ا ا َ ْ َ ـ ِ‬ ‫‪١٠‬‬

‫َ א ْ ِ َ ـ ُ ا َ א ِ َ ـ ُ َ ـ َ ا ِ ْ ـ ِ َ ْ َ ِ ـ ُ ‪ ٨‬أَ ْن َ ُכ ـ َن ِ َ ْ ـ ِ ا ُ ـ ْ َر ِة‪َ ،‬وا א ِ ـ َא ِ ـ ٌ ؛ ِ َن‬


‫ْ‬
‫ـאل‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫‪٩‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאل ُ ُ ـ ِل ا ِ ْ ـ َ ْ َ ـ ُ ْ ـ ُ ا ـ ْ ُك َو ِإ َـ ِ َم ْ ـ ُ ا ْ ِ َ ــא ِع ا َ ْ ـ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬ ‫َـ َ‬

‫]وا ْ ِ َ ـ ِ [‪ َ َ ْ ِ ١٣‬ــא َ ْ ُـ ُ ا ُ ا ِ ْ ـ َ ِ ـ‬ ‫ِ ‪١٢‬‬ ‫ِِ‬


‫ُ ُ ـ َل َ ـ ه ا ُ ـ ْ َرة َ‬
‫ِ ‪١١‬‬
‫َوأَ ْ ً ــא‪ :١٠‬أ َ ـ‬
‫ا َ ـ ِ أَو ِ ْ َ َ ــא َ َ ْ ُ ُ ـ ُ ِ ـ ِ ‪.‬‬
‫ْ‬
‫ـאل؛‬‫ـאل؛ ِ َن ِ ْ ـ َ ُ ُ ـ ِل ا ِ ْ ـ ِ َ َ َ َ כ ـ ُ ِ ـ ْ َ ْ ِכ ـ ِ ‪َ ،١٤‬وا א ِ ـ ُ َ ـ ٌ‬ ‫َوا َو ُل ُ َ ـ ٌ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ِ َن ِ ْ َ َ ــא َ َ ْ ُ ـ ُ ا ُ ا ِ ْ ـ َ ِ ـ ا َ ْ ـ ِ َ َ َ َ כـ ُ ا َ ْ ـ ُ ِ ـ َ ا ِ ْ ـ ِ ‪ َ َ َ ،‬ـ َ ِ ـ ِ‬
‫‪١٥‬‬

‫ـאء َ ـ ِ ِه ا ْ ِ َ ـ ِ َ َ ـ َ ْ َ ِ ـ ِ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل‪.‬‬ ‫ِ ِِ‬
‫ا َ ْ ـ َ ال‪ ،‬ا ّد َ ـ ُ‬
‫‪ِ ١٧‬‬ ‫]و َ ِ ـ ْ [‪ َ ١٦‬ـ ْ َא ُ ُ ـ َل ا ِ َ ـ ِ ؛ َ ِכ ـ ْ ِ ـ َ َ َ ُ ـ ُز أَ ْن ُ َ ـ َ‬
‫ـאل‪ِ :‬إ ـ ُ ِإ َذا ا ْ َ َ ـ َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا َ ــאر َ ــ َ ا ــאرِ د ا ْ َכ َ ــ ُכ َوا ــ ْ ُ َ ــא ِא َ َ ــ ِ ‪ ُ ْ َ َ ،‬ــ ُ َכ ــ ٌ ُ َ َ ّ ــ َ ٌ َ َ ُ َ ــא‬ ‫ِ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ـכ ا َכ ِ ـ ُ ِ ـ ا ُ ـ ْ َر ُة‪.‬‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ ْ َ ِ َ ـ ٌ‪َ ،‬و ِ ْ ـ َ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫ـ رة ـ ا ـ‬ ‫ـ لا ـ‬ ‫ل‪.‬‬


‫)ل(‪ :‬ا ل‬ ‫‪١‬‬
‫)ل( و)غ(‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ــ ك ‪.‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل( و)غ( و)ك(‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ك‪،‬‬ ‫ـ ( و)ظ( و)غ(‪:‬‬ ‫ـ )ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫)غ(‪ :‬ا ك‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫ــכ‪.‬‬ ‫ــ ن‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٤‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫ـ (و ـ‬ ‫ـ ـ )ل( و)ا‬ ‫‪٥‬‬
‫)ف(‪.‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫)ل(‪. :‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ ــ رةٌ‪.‬‬ ‫)ك(‪:‬‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫‪١٧‬‬ ‫)غ(‪ :‬وأ אً אل‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ــ )ل(‪ :‬وا ول א ــ ‪ ،‬ن‬ ‫‪٦‬‬
160 ALTINCI BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Bize göre doğru olan şudur: Bu tefrikin ortaya çıkışının bilgisi zaruridir.
Bu tefrik daha evvel zikrettiğimiz selim mizaca aittir. Bu uygunluğa (salâhi-
yet) kesin güdü (dâî) ilave olduğunda bu ikisinin bir araya gelmesi fiil için
vâcip olur.

5 Üçüncü Mesele: [İstitâat]


Ebu’l-Hasan el-Eş‘ârî “İstitâat ancak fiille beraber bulunur.”, Mûtezile
ise “[İstitâat] ancak fiilden önce bulunur.” demiştir. Bizim tercih ettiğimiz
görüşe göre organların selametinden ve sağlıklı bünyeden (mutedil mizaç)
ibaret olan kudret, fiilin gerçekleşmesinden önce ortaya çıkar. Fakat bu
10 kudret fiilin gerçekleşmesi için asla tek başına yeterli değildir. Sonra ona
kesin güdü (dâî) ilave olunca bu kudret, bu kesin güdü ile birlikte, belirli
bir fiil için belirleyici bir sebep olur.

İşte bu fiilin gerçekleşmesi, bu birlikteliğin ortaya çıkmasıyla vâcip olur.


Zira tam müessir asla eserden geri kalmaz. İstitâat fiilden öncedir, diyen ki-
15 şinin sözü, bu sağlıklı bünyenin önce olması bakımından doğrudur. İstitâat
fiille beraberdir, diyenin görüşü ise tam müessir olan kudret ve güdünün
bir araya gelmesi durumunda, fiilin bu birliktelikle ortaya çıkmasının zo-
runlu olması bakımından doğrudur.

Dördüncü Mesele: [Kudretin İki Zıt Fiil İçin Elverişli Oluşu]


20 Ebu’l-Hasan el-Eş’ârî “Kudret, iki zıt (fiil ve terk) için elverişli değildir.”
Mutezile ise “O (kudret) iki zıt (fiil ve terk) için elverişlidir.” demiştir.

Bana göre eğer kudretten murat, bu sağlıklı bünye ve organların selame-


ti ise bu (kudret), fiil için de terk için de elverişlidir. Bunu bilmek zaruridir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪161‬‬

‫‪١‬‬
‫ِ ُ ُ ــ ِل َ ــ ِ ِه ا ْ ِ َ ــ ِ ] َ ــ ُ ورِ ي‪َ ،‬وأَن ِ ْ َ‬
‫ــכ ا ْ ِ َ ــ َ [‬ ‫َوا َ ــ ِ ْ َ َــא‪ :‬أَن ا ِ ــ‬
‫ْ َ‬
‫ــכ ا َ ِ ــ َ َ َــ ِا ْ َ ــ ‪ِ ٢‬إ َ َ ــא‬ ‫اج ا ــ ِ ِ ‪َ ،‬وأَن ِ ْ َ‬ ‫ِ ــ َ ِ‬ ‫ــאه ِ ــ َ ا‬ ‫ِ‬
‫ْ‬ ‫َ א ــ َ ةٌ ِإ َــ َ ــא َذ َכ ْ َ ُ‬
‫ُ ُ َ ــא‪ ِ ُ ٣‬ــא ِ ْ ِ ْ ــ ِ ‪.‬‬ ‫ِ‬
‫ً‬ ‫ا ا َ ــ ُ ا َ אزِ َ ــ ُ َ َ‬
‫ــאر َ ْ ُ‬

‫]ا ِ ْ ِ َא َ ُ[‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬


‫ــאل أَ ــ ا ــ ِ ا َ ْ ــ ِ ي‪ :٤‬ا ِ ــ ِ َא ُ َ ُ ــ ُ ِإ ــ ا ِ ــ ِ ]‪ ،[٩‬و َ א َــ ِ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ َ ُ‬ ‫‪٥‬‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫َ‬ ‫ـ ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאرةٌ‬ ‫ـאر ْ َ َــא‪ :‬أن ا ُ ـ ْ َر َة ا ـ ـ َ » َ ـ َ‬ ‫ا ُ ْ َ ِ َ ـ ُ‪ َ ُ َ :‬ـ ُ ِإ َ ْ ـ َ ا ْ ـ ِ ‪َ ،‬وا ُ َ ُ‬
‫]‪[١٠‬‬

‫اج ا ُ ْ َـ ِ ِل«؛ َ َ ــא َ א ِ َ ـ ٌ َ ـ َ ُ ُ ـ ِل ا ِ ْ ـ ِ ‪ِ ،‬إ‬ ‫ـ ـَ ِا َ َـ ِ‬


‫ـאء َو َ ـ ِ ا ِ ـ َ ِ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ ْ َ َ‬
‫‪٦‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ‪٥‬‬
‫أَن َ ـ َ ا ا ُ ـ ْ َرة َ َ ْכ ـ ـ ُ ُ ـ ل ا ْ ـ ِ ا َ ـ َ ‪ُ ،‬ـ ِإ َذا ا ْ َ ـ ا ا َ ـ ُ ا َ אزِ َ ـ ُ‬
‫ـכ ا ُ ـ ْ َر ُة َ ـ َ َ ـ ِ ِه ا ا ِ ـ ِ ا َ אزِ َ ـ ِ َ ـ א‪ً ِ َ َ ُ ٧‬ــא‪ ْ ِ ْ ِ ٨‬ـ ِ ا ُ َ ـ ِ ‪.‬‬ ‫ـאر ْت ِ ْ ـ َ‬ ‫ِ‬
‫ِإ َ ـ َ ـ َ‬
‫ّ‬ ‫ًَ‬ ‫َ‬
‫ـכ ا َ ْ ُ ـ ِع؛ ِ َن ا ِ ـ‬ ‫ـכ ]ا ِ ْ ـ َ [ َ ِ ـ ُ ُو ُ ُ ـ ُ َ ـ َ ُ ُ ـ ِل َذ ِـ َ‬
‫‪١٠‬‬ ‫‪٩‬‬
‫ُ ـ إِن َذ ِـ َ‬
‫ََُّ‬
‫‪١٠‬‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫ا ــאم َ َ َ َ ـ ُ ا َ َـ ُ َ ْ ـ ُ ا َ ـ َ ‪ َ َ .‬ـ ُل َ ـ ْ َ ُ ـ ُل‪« :‬ا ْ ـ َא َ ُ َ ْ ـ َ ا ْ ـ ِ »‪ َ ،‬ـ ٌ‬
‫‪١١‬‬

‫اج ا ُ ْ َـ ِ َل َ ــא ِ ٌ ‪َ ،١٢‬و َ ـ ُل َ ـ ْ َ ُ ـ ُل‪« :‬إِن ا ِ ْ ـ ِ َא َ َ‬ ‫أ ِ‬


‫ـכ ]‪ [ ١٨‬ا ـ َ َ‬ ‫ـ َ ـ ُ إِن َذ ِـ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ـ َ ا ْ ـ ِ »‪ َ ،‬ـ ٌ ـ ْ َ ـ ُ إِن ْ ـ َ ُ ُ ـ ل َ ْ ُ ـ ِع ا ُ ـ ْ َرة َوا ا ـ ا ـ ي ُ ـ َ‬
‫ا ُ َ ِّـ ا ــאم َ ِ ـ ُ ُ ُ ـ ُل ا ِ ْ ـ ِ َ َ ـ ُ ]‪.[١١‬‬
‫ُ‬
‫ِ[‬ ‫]ا ُ ْ َر ُة َ َ ا ِّ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا اِ َ ُ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـאل أَ ُـ ا َ َ ـ ِ ا َ ْ ـ َ ِ ي‪ :١٣‬إِن ا ُ ـ ْ َر َة َ َ ْ ُـ ُ ِ ِّ ـ ِ ]‪َ ،[١٢‬و َ א َـ ِ ا ُ َ ِ َـ ُ‪:‬‬ ‫َـ َ‬


‫ِإ َ ــא َ א ِ َ ـ ٌ‪ ْ ِّ ِ ١٤‬ـ ِ ‪.١٥‬‬

‫اج ا ُ ْ َــ ِ َل َو ِ ْ َ‬ ‫אن ا ــ اد ِ ــ ا ُ ــ ْ ر ِة َذ ِ َ ِ‬ ‫ِ ِ ‪١٦‬‬


‫ــכ‪ ١٧‬ا ــ َ َ َ‬ ‫ــכ ا ــ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َو ْ ــ ي ‪ :‬إ ِْن َכ َ ُ َ ُ َ‬
‫ا א ِ َ ــ َ ِ ــ ا َ َ ِ‬
‫ــאء‪ ِ َ ،‬ــ َ א ِ َ ــ ٌ ِ ِ ْ ــ ِ َوا ــ ِك‪َ ،‬وا ِ ْ ــ ِــ ِ َ ــ ورِ ي‪.‬‬
‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫ـ ‪ .‬و ـ )ظ( و)ل(‬ ‫ـ )ف( ا‬ ‫‪١٥‬‬ ‫ــ ا ــ م إن ذ ــכ ا ــ‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪١‬‬
‫ـ ( و ـ ا ـ اب‪ .‬وا‬ ‫)‬ ‫ــ ل‪«...‬‬ ‫ــ‬ ‫ــ و ــ‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ (‪ ،‬و ــ‬ ‫ــ )ا‬ ‫ــ‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫א‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ــ ي‪ :‬ــא ت ا ــ‬ ‫ًא‪.‬‬ ‫( و)ك(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫ـ )ظ(‪ :‬ر ـ ا ـ ‪ .‬و ـ )غ(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬
‫ـ ا ــאر‪:‬‬ ‫)‪ ،(٣٠٠ /١‬و א ـ‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ف( و)ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــאل أ ــ ا ــ ‪.‬‬
‫ــ ‪،(٣٩٦) :‬‬ ‫ــ ح ا ــ ل ا‬ ‫)غ(‪. :‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ـ )ل( و)ظ(‪ :‬إ أن ـ ا ا َ ـ ْ َر‬ ‫‪٥‬‬
‫و ــ ‪ :‬ــ ة ا د ــ )‪.(٥٤٥ /٢‬‬ ‫א ‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬إن ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫כ ــ ‪.‬‬
‫)غ(‪ :‬وأ ل‪.‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬א‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ــכ ا ُ ــ ْ َر ُة َ ــ َ‬‫ــאر ْت ِ ْ َ‬ ‫ِ‬
‫» ِإ َ ــ َ َ‬ ‫‪٦‬‬
‫)ف(‪ :‬و כ‪.‬‬ ‫‪١٧‬‬ ‫ـ )ظ(‪ :‬ر ـ ا ـ ‪ .‬و ـ )غ(‪:‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫َ ـ ِ ِه ا ا ِ ـ ِ ا َ אزِ َ ـ ِ َ ـ א ُ َ َ ِ ًــא«‬
‫ّ‬ ‫ًَ‬ ‫َ‬
‫ر ــ ا ‪.‬‬ ‫ــ )غ(‪ .‬و ــא‪» :‬إذا‬ ‫ــ‬
‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫ــ راً‬ ‫ا ــ ا ا ــ ا אز ــ‬
162 ALTINCI BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Eğer kast edilen, tercih edilen kesin güdünün (dâî) ilave olmadığı kud-
ret ise o, bu esere kaynak olmaz. Bu birlikteliğin hâsıl olması, iki zıt (fiil)
için elverişli olmaz. Doğru olan da budur. Daha önce bahsettiğimiz gibi bu
görüşün izahı mâlûmdur.

5 Beşinci Mesele: [Aczin Mânası]


Ebu’l-Hasan el-Eş‘ârî dedi ki: “Acziyet, âcizle kâim olan, kudrete zıt bir
sıfattır.” Bize göre acz, fiile kâdir durumda olan kimseden kudretin yok
olmasından ibarettir.
Bunun delili şudur: Bu (kudretin) yokluğu(nu) tasavvur ettiğimizde
10 eğer bununla ilgili başka bir durum düşünmüyorsak onun [sahibinin] âciz
olduğuna hükmederiz. Bu da bizim aczden yalnızca bu yokluğu anladığı-
mıza delildir.

Altıncı Mesele: [Fiili Terkin Mânası]


Kelâmcılar, kâdirin fiile kâdir olduğu gibi terke de kâdir olduğu konu-
15 sunda ittifak etmişlerdir. Fakat terkin izahı konusunda ihtilaf etmişlerdir.
Çoğunluk şöyle dedi: Fiili terk etmek, hiçbir şey yapmamaktan ibarettir.
Böylece [terkte] durum aslî yokluk olarak devam etmektedir.
Burada bir problem vardır. Çünkü kudret, müessir bir sıfattır. Adem ise
eserin bulunmamasından ibarettir. Dolayısıyla ademin kudret eseri olduğu-
20 na dair görüş, iki zıddın bir araya toplanmasıdır ki bu da muhaldir. Çünkü
bir şeyin olduğu hal üzere devamı kudret eseri (makdûr) değildir. Çünkü
oluşan bir şeyi oluşturmak muhaldir.
Geri kalanlar da şöyle dedi: Terk, fiilin zıddından ibarettir. Bu tasavvura
göre kâdir olan ya bir şeyi yapar ya da onun zıddını yapar.
25 Denildi ki bu durum iki açıdan sorunludur:
Birincisi: Sırt üstü yatan ve asla hiçbir şey yapmayan kimse, kesinlikle
hiçbir şey yapmadığını zaruri olarak bilir. Dolayısıyla onun bir şey yaptığı-
na dair görüş, bu zaruri bilgiye muhaliftir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪163‬‬

‫ِ‬
‫َ ـ ُ َ ِ َ ــא‬ ‫َـ ْ َ ْ َ ـ ِإ َ ْ َ ــא ا ا َ ـ ُ ا َ אزِ َ ـ ُ ا ُ َ ِ ّ‬ ‫אن ا ُ ـ ُاد ]أن[‪ ١‬ا ُ ـ ْ َر َة َ ــא‬ ‫َوإ ِْن َכ َ‬
‫‪٢‬‬
‫َ‬
‫ِّ ـ ِ ‪،‬‬ ‫ـ ِع َ َ ُـ ِ‬
‫ـכ ا َ ْ ُ‬‫ِ ْ ـ َ ُ ُ ـ ِل َذ ِـ َ‬ ‫ـכ ا َ َـ ِ ‪َ ،‬وأَن‬ ‫َ َ ِ ـ ُ َ ْ ـ َ ًرا ِ َ ِـ َ‬
‫‪٣‬‬
‫ْ ُ‬
‫ـאه‪.‬‬ ‫ٌم ــא َ َـ ُ‬
‫‪٥‬‬ ‫ِ‬ ‫ـכ َ ِم ِ ـ ِ َ ْ ُـ‬ ‫َو َ ـ َ ا َ ـ ‪َ .‬و َ ْ ِ ـ ُ ا ـ َ‬
‫‪٤‬‬

‫] َ ْ َ ا َ ْ ِ[‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َא ِ َ ُ‬
‫ِ َ ـ ٌ َ א ِ َ ـ ٌ ِא َ א ِ ـ ِ ُ َ ــאد ا ُ ـ ْ َر َة‪َ ،٧‬و ِ ْ َــא‪:‬‬ ‫ـאل أَ ُـ ا َ َ ـ ِ ا َ ْ ـ َ ِ ي ‪ :‬ا َ ْ ـ ُ‬
‫‪٦‬‬
‫َـ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫َ ــא ِ ـ ْ َ ـ ْ ِ ُ أَ ْن َ ْ ـ ِ َر َ َ ـ ا ِ ْ ـ ِ ‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫‪ِ ٨‬‬


‫ـאر ٌة ] َ ـ ْ [ َ ـ َ م ا ُ ـ ْ َرة َ ـ ْ‬
‫ِ‬
‫أن ا َ ْ ـ َ َ ـ َ‬
‫َ‬
‫ـ َ م َכ َــא َِכ ِـ ِ א ِ ـ ا وإ ِْن َـ َ ِ ـ ْ ِ ـ ِ‬ ‫َوا ِ ـ ُ َ َ ـ ِ ‪ :‬أَ ــא َ َـ َ َ ْر َــא َ ـ َ ا ا‬
‫ْ ْ‬ ‫َ ً َ‬ ‫َ َ َ ْ‬
‫َ ـ َ ا ا َ ـ َ َم‪.٩‬‬ ‫ـכ َـ ُ ل َ َ ـ أَ ــא َ َ ْ ِ ـ ُ ِ ـ َ ا َ ْ ـ ِ ِإ‬ ‫أَ ْ ـ ً ا آَ َ ـ َ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬

‫َ ِك ا ِ ْ ِ [‬
‫ْ‬ ‫]َ ْ َ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ِאد َ ُ‬
‫َ ْ ـ ِ ُر َ َ ـ ا ـ ِك‪،‬‬ ‫ـאد َر َכ َ ــא َ ْ ـ ِ ُر َ َ ـ ا ِ ْ ـ ِ‬‫ِا َ ـ َ ا َכ ِّ ـ َن َ ـ ]أَنَّ[‪ ١٠‬ا َ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َُ ُ‬ ‫‪١٠‬‬
‫ْ‬
‫ـאرةٌ َ ـ ْ أَ ْن َ‬ ‫ِ‬ ‫ون‪ َ :‬ـ ُك ا ِ ْ ـ‬ ‫ـאل ا َכ ـ‬ ‫] َ ِכ ُ ـ ِا ْ َ َ ُ ـ ا ِ ـ َ ْ ِ ـ ِ ا ـ ْ ِك[ ؛ َ َ ـ َ‬
‫ِ َـ َ‬
‫‪١١‬‬
‫َْ ُ َ ْ‬
‫َ ْ َ ـ َ َ ـ ًא َو َ َ ـ ا َ ْ ـ َ َ ـ ا َ ـ َ ِم ا َ ْ ِ ـ ِ ‪.‬‬
‫ّ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ـאرةٌ َ ـ ْ َ ْ ـ ِ ا َ َـ ِ ‪ َ ،‬א َ ـ ُل‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ـכ ٌ ِ‬ ‫َو َ ـ َ ا ِ ـ ِ ِإ ْ ـ َ‬
‫אل؛ َن ا ُ ـ ْ َر َة َ ـ ٌ ُ َ ّـ َ ةٌ‪َ ،‬وا َ ـ َ ُم َ ـ َ‬
‫ـאل َ א ِـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫َِכـ ِن‪ ١٢‬ا ـ َ ِم أَ َـ ا ِ ُ ـ ْ ر ِة ـ ـ ا ِ َ ـ ِ ‪ ،‬و ـ ا ـ ٌ ِ‬
‫ـאل؛ َن ا َ א ـ َ َ ـ َ َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ ْ ٌ َ َ‬ ‫ً‬ ‫َ‬
‫ـאل‪.‬‬‫ورا‪َ ،‬ن َ ْכ ِ ـ َ ا َכא ِـ ِ ُ َ ـ ٌ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ُכـ ُن َ ْ ـ ُ ً‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـאل ا א ُـ َن‪» :‬ا ـ ُك ِ ــאر ٌة ـ ِ ـ ِ ا ِّ ـ ِّ «؛ َ َ ـ َ ـ َ ا ا ْ ِ ـ ِ ‪ :‬ا َ ـ ِ‬


‫ـאد ُر َ َ ْ ُـ‬ ‫وـ‬
‫َ‬ ‫َ َ َ ْ ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ َ َ‬
‫َ ـ ْ ِ ْ ـ ِ ا ـ ِء َو َ ـ ِ ْ ـ ِ ِ ـ ِّ ِه‪.‬‬
‫ْ‬
‫َ ِ َ َ َ ا ُ ْ ِכ ُ ِ ْ َو ْ َ ِ ‪:‬‬
‫ور ِة أَ ـ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬
‫ـאه َو َـ ْ َ ْ َ ـ ْ َ ـ ْ ًא أ ْ ـ ً َ ِ ـ ُ َ ْ َ ـ ُ ِא ـ ُ َ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬أَن َ ـ ِ ا ْ ـ َ ْ َ َ َ ـ َ َ ـ ُ‬
‫‪١٣‬‬

‫ور ِة]‪.[١٣‬‬ ‫َـ ْ ـ ِ ا ـ َ َ ـ ًא‪ َ ،‬א َ ـ ُل ِ َ ـ َ ـ َ َ ـ ًא‪ َ ،‬א ِـ ٌ ‪ِ ١٤‬‬


‫ـُ َ‬ ‫ْ ُ‬ ‫ُ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ َ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫אه‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬א‬ ‫)ل(‪ :‬א‪ .‬و‬ ‫‪٥‬‬ ‫)ف(‬
‫)ف‬ ‫)ل( و)ظ( و)غ(‪ ،‬و‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪ :‬ن‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ا ‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ر‬ ‫‪٦‬‬ ‫(‪. :‬‬ ‫و)ا‬
‫)ل( و)ك(‪ :‬ا ‪.‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ا א ‪.(٩٧٢ /٤) ،‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫‪ .‬و )ف( و)ك(‪:‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ظ( و)ك(‪ :‬א ٌ‪.‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫)ظ( و)غ( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫‪.‬‬ ‫ا אم ا ا ا אز ا‬
‫)ف(‪ :‬ا ر‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫ة‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫( و)غ(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل( و)ك(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬
164 ALTINCI BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

İkincisi: Allah Teâlâ ezelde âlemi yaratmayı terk etmiştir. O halde ezelde
O’nun âlemin zıddı olan şeyi yapmış olması gerekir. Âlemin zıddı olan
bu şey ezelî ise zevâli de imkânsızdır. Bu durumda âlemin var olmaması
gerekirdi.
5 En doğrusu şöyle demektir: Fâilin fiile de terke de kâdir olduğunu bil-
mek zaruri bir bilgidir. Bu tafsilâttan şüphe duymak bunların tamamından
kuşku duymayı gerektirmez.

Yedinci Mesele: [Güç Yetirilemeyen Şeyle Mükellefiyet]


Ehl-i sünnet “Güç yetirilemeyen şeyle mükellefiyet (teklîf-i mâ lâ yutâk)
10 imkânsız değildir.” demiştir. Mûtezile “Bu câiz değildir.” demiştir.
Bunu kabul edenlerin delilleri şöyledir:
Birincisi: Allah Teâlâ, bazı kâfirlerin küfürleri üzere öleceğini bildi. On-
ları imanla mükellef kıldığında aslında onları, iman etmeyeceklerine dair
bilgisiyle birlikte, iman etmekle mükellef kıldı. Bu iki zıddı bir araya top-
15 layan bir tekliftir.
İkincisi: O Ebû Leheb’i imanla mükellef kıldı. Allah Teâlâ’nın onun hak-
kında haber verdiği her şeyi tasdik etmek de imandandır. Ondan (Ebû Le-
heb) verilen haberin özeti ebediyen iman etmeyeceği şeklindedir. Şu halde
Allah Teâlâ’nın onu hem iman etmekle hem de ebediyen iman etmemekle
20 mükellef kılmış olması gerekir. Bu ise iki çelişenin bir araya gelmesidir.
Üçüncüsü: Biz küfre kudret ve güdünün (dâî) Allah Teâlâ’nın yaratma-
sıyla olduğunu daha evvel beyan ettik. Bu ikisinin bir araya gelmesi küfrü
zorunlu kılar. O zaman onu imanla mükellef kıldığında onu gücü yetme-
yen şeyle mükellef kılmış olur.

25 Sekizinci Mesele: [Kulların Fiillerinde Hüsün ve Kubuh]


Biz zaruri olarak biliriz ki bizim için sevilen ve nefret edilen şeyler
vardır. Her şeyin başka bir şeye ulaştırması sebebiyle sevilmiş olması, her
şeyin başka bir şeye ulaştırması sebebiyle nefret edilmiş olması gerek-
mez. Aksi takdirde ya devr ya da teselsül gerekirdi ki bu ikisi de bâtıldır.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪165‬‬

‫ا َ َز ِل‪ ْ َ َ ،‬ـ َ ُم َכ ُ ـ ُ َ א ِ ـ ً‬ ‫אن َــאرِ ًכא ِ َ ْ ـ ِ ا َ א َ ـ ِ ِ ـ‬


‫א ِ ـ ‪ :‬أَن ا َ ــאرِ َي َ َ א َ ـ َכ َ‬ ‫َوا‬
‫אن َ ِ ـ ُ أَن َ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫َ َز ِل ِ ِ ـ ِّ ا א َ ـ ِ ‪ ،‬و ِإ َذا َכ َ ِ‬ ‫ِـ ا‬
‫َز َوا ُ ـ ‪َ ،‬و َכ َ‬ ‫אن ـ ا َ א َ ـ أَ َز ــא ا ْ َ َ ـ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ُ َـ َ‬ ‫ا َא َـ ‪. ١‬‬
‫ُ‬
‫ْ ــ ِ َوا ــ ِك ِ ــ‬ ‫ِ ‪ِ ٣‬‬
‫ــאدرا َ ــ ا ِ‬ ‫ِ‬ ‫وا َ ــ ب أَن َ َ ‪ِ ٢‬‬
‫ْ ٌ‬ ‫ْ‬ ‫ــאل ‪ :‬ا ْ ــ ُ َِכــ ن ا َ א ــ ِ َ ً َ‬ ‫ُ‬ ‫َ ْ َ ُ‬
‫َ ـ ‪ِ.‬‬ ‫ِ ـ ِ ْـ َ‬ ‫ِـ ا ْـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ا ُ ْ‬ ‫ـכ َכ‬ ‫َ ـ ُ ورِ ي‪َ ،‬وا ْ ــכ ُכ ـ َ ـ ه ا َ א ـ ِ َ ُ‬
‫‪٦‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫‪٤‬‬
‫‪٥‬‬
‫ُ‬
‫אق[‬
‫ِ َא َ ُ َ ُ‬ ‫]ا ْכ ِ ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אِ َ ُ‬
‫אق]‪َ ،[١٤‬و َ א َ ِ ا ُ ْ َ َ ُ‪ِ :‬إ ُ َ َ ُ ُز]‪.[١٥‬‬
‫َא َ ُ َ ُ‬ ‫َ َאل أَ ْ ُ ا ِ ‪ْ َ ُ ِ َ ْ َ َ :‬כ ِ ُ‬
‫َو ُ ُ ا ُ ْ ِ ِ َ ُو ُ ٌه‪:‬‬
‫ِ‬ ‫أَ َ ُ َ ــא‪ :‬أَ ــ ُ َ َ א َــ َ ِ ــ َ ِ ــ ْ َ ْ ــ ِ ا ُכ ــאرِ أَ ــ ُ َ ُ ــ ُ‬
‫ت َ َ ــ ُכ ْ ــ ِ ه‪ َ ،‬ــ ِ َذا َכ َ ــ ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ــאن ]‪١٨‬ب[؛ َ َ ــ ْ َכ َ ــ ُ أَ ْن َ ْ َ ــ َ ا ِ َ َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ــאن‪َ ،‬و َ ــ َ ا‬ ‫ــאن ُ َ אرِ ًــא ْ ْ ــ ِ َ ــ َ م ا َ‬ ‫ِא َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫َ ْכ ِ ــ ٌ ِא َ ْ ــ ِ َ ــ َ ا ِّ ْ ــ ِ ‪.‬‬
‫ـאن َ ْ ِ ـ ُ ا ِ َ َ א َ ـ ِ ـ ُכ ّ ِ َ ــא‬ ‫ـאن‪ ،‬و ِ ـ ا ِ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ َ‬
‫ا א ِ ـ ‪ :‬أَ ـ َכ ـ َ أَ ــא َ ـ ٍ ِא ِ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ‬
‫أَ ْ ـ َ ْ ـ ُ ‪َ ،‬و ِ ـ ْ ُ ْ َ ـ ِ ‪ َ ٧‬ــא أَ ْ ـ َ ْ ـ ُ أَ ـ ُ َ ُ ْ ِ ـ ُ أَ َ ـ ً ا؛ َ ْ ـ َ ُم أَ ـ ُ َ َ א َ ـ َכ َ ـ ُ ِ ـ َ ْن‬
‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ َ‬
‫ِ‬
‫ُ ْ ِ ـ َ َو ِ ـ َ ْن َ ُ ْ ـ َ أَ َ ـ ً ا ‪َ ،‬و ُ ـ َ َ ْ ـ ٌ َ ـ َ ا َ ـ ِ ‪.‬‬
‫‪٨‬‬ ‫ِ‬
‫ْ‬
‫ِ‬
‫ا א ِــ ُ ‪ :‬أَ ــא َ ــא أَن ا ُ ــ ْ َر َة َ َ ــ ا ُכ ْ ــ ِ َوا ا ِ ــ َ ِإ َ ــ ِ ِ ــ ْ َ ْ ــ ِ ا َ َ א َــ ‪،‬‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬
‫ــאق ‪.‬‬ ‫ــאن‪ َ َ ،‬ــ ْ َכ َ ــ ُ ِ َ ــא َ ُ َ ُ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َو َ ْ ُ ُ ُ َ ــא ُ ــ ُ ا ُכ ْ ــ َ ‪ َ ،‬ــ َذا َכ َ ــ ُ ِא َ‬
‫]‪[١٦‬‬

‫אل ا ِ ِאد[‬
‫َ‬
‫ِ ّ أَ ْ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬
‫]ا ُ ْ ُ َوا ُ ْ ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אِ َ ُ‬
‫ِإ ــ ُ َ ‪ ِ َ ١٠‬ــ ُ أَ ْن‬ ‫َ َــא َ ْ ًــא‪َ ٩‬وأَن َ َــא َ ُ ً ــא‪ُ ،‬ــ‬ ‫ور ِة أَن‬‫َ ْ َ ــ ُ ِא ــ ُ َ‬ ‫َ ْ ــ ُ‬
‫ْ‬ ‫ُ‬
‫َ ْ ُـ ٍض ِإ َ ــא َכ َ‬
‫אن‬ ‫ٍ‬
‫َ א ِـ ِ ِإ َـ َ ـ ء آَ َ ـ ‪َ ،‬وأَ ْن َ ُכـ َن ُכ‬ ‫َ ـ ْ ٍء‪ً ُ ْ َ ١١‬ــא ِ ِ ْ‬ ‫َ ُכـ َن ُכ‬
‫َ‬ ‫ْ‬
‫ُ ـ ُ ‪َ ،‬و ُ َ ــא َא ِ ـ َ ِن‪،‬‬ ‫ور َو ِإ ــא ا َ ْ‬‫َ ـ َ ‪َ ،‬و ِإ َـ ِ َم ِإ ــא ا ـ ُ‬ ‫ِ ِ ْ َ א ِـ ِ ِإ َـ َ ـ ٍء آَ‬ ‫َ ُ ً ــא‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ْ‬ ‫ْ‬
‫אً‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ (‪:‬‬ ‫ــ )ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٦‬‬ ‫زل‪.‬‬
‫ا زل‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١‬‬
‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ا ــכ ‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬أن כ َن‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫ــ ( و)غ(‪:‬‬ ‫ــ )ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫(‪ :‬إ ا א ‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫و ــא أ ــ ‪.‬‬ ‫و)ظ(‪ :‬ا כ‪.‬‬ ‫)ل( وا‬ ‫‪٤‬‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٥‬‬
166 ALTINCI BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Başkası sebebiyle değil zâtı gereği sevilenin ve başkası sebebiyle değil


zâtı gereği nefret edilenin varlığıyla bunu (devr ya da teselsül) kesmek
gerekir.

Düşününce anlarız ki zâtı gereği sevilen, lezzet ve sevinçtir; elem ve


5 gamın uzaklaştırılmasıdır. Bu şeylerden başka sevilenlere gelince onlar,
bunlardan birine bize ulaştırdığı için sevilirler. Zâtı gereği nefret edile-
ne gelince o, elem ve gamdır; lezzet ve sevincin uzaklaştırılmasıdır. Bu
şeylerden başka (nefret edilenlere) gelince o, başkası sebebiyle nefret
edilmiştir.

10 Bu mukaddimeyi anladıysan bil ki bizim mezhebimize göre hüsün ve


kubuh aklın gereği olarak, görünen âlemde sabittir. Fakat Allah hakkın-
da ise bu, kesin olarak sabit değildir.

Onun (hüsün ve kubuh) aklın gereği olarak, görünen âlemde sabit


olmasına gelince ona delâlet eden iki yön vardır:

15 Birincisi: Lezzet ve sevinç ile bu ikisine veya bunlardan birine ulaştı-


ran şeyin, bu yönüyle aklın bedâhetinin gereği olarak hüsün olduğuna
hükmedilmiştir. Elem ve gam ile bu ikisine veya bunlardan birine ulaş-
tıran şeyin de bu yönüyle aslî fıtratın gereği olarak kubuh olduğuna ve
def‘inin vâcip olduğuna hükmedilmiştir. Şu kadar var ki bu yön gayrı-
20 sına muarız olursa bu hüküm ortadan kalkar.

Meselâ fısk bir çeşit lezzet ifade ediyorsa da akıl, ilâve olarak peşin-
den elem ve gamın geleceğine inandığı için onu yasaklar. Bu durum
hüsün, kubuh, teşvik ve korkutma cihetinin ancak bizim söylediğimiz
olduğunu ifade eder.

25 İkincisi: Hüsün ve kubhun şeriat vasıtasıyla belirlendiği görüşünde


olanlar kubhu “işlenmesinden dolayı azabın ortaya çıkması lazım olan
şey” diye açıklamışlardır.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪167‬‬

‫َ َ َ ـ َ ا َ ْ ـ ُ ِ ُ ُ ـ ِد َ ــא َ ُכـ ُن َ ْ ًــא ِ َ ا ِـ ِ َ ِ َ ـ ِ ِه‪َ ،‬و ِ ُ ُ ـ ِد َ ــא َ ُכـ ُن َ ُ ً ــא‬


‫ْ‬ ‫ُ‬
‫ِ َ ا ِـ ِ َ ِ َ ـ ِ ِه‪.‬‬

‫َ َـ ِ َوا َ ـ ِ ‪،‬‬
‫ور َو َد ْ ـ ُ ا‬ ‫ِ ِِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬
‫ّ‬ ‫ُـ َ ــא ْ َــא؛ َ ْ َــא أن ا َ ْ ُ ـ َب َ ا ـ ُ ـ َ ا ـ ُة َوا ـ ُ ُ‬
‫אء‪،‬‬‫ِ ِه ا َ ْ ـ ِ‬
‫َوأَ ــא َ ــא ُ َא ِ ـ ‪ َ ١‬ـ ِ ِه ا َ ْ ـ َאء َ ِ ـ ُ َ ُכ ـ ُن َ ْ ًــא‪ َ ْ ِ ِ ٢‬א ِ ـ ِ ِإ َ ـ أَ َ ـ ِ َ ـ‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫َوأَ ــא‪ ٣‬ا َ ُ ـ ُض ِ َ ا ِ ـ ِ َ ُ ـ َ ا َ َ ـ َوا َ ـ َو َد ْ ـ ُ ا ـ ِة َوا ـ ورِ ‪َ ،‬وأَ ــא َ ــא‬
‫ُ َא ِ ـ ‪ َ ٤‬ـ ِ ِه‬ ‫‪٥‬‬
‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬
‫ِ‪٦‬‬ ‫ِ‬
‫ا َ ْ ـ َאء َ ِ ـ ُ َ ُ ـ ٌض َ ـ ِ ه ‪.‬‬
‫‪٥‬‬
‫ْ‬ ‫َ‬
‫ـאن ِ ـ ا ــא ِ ِ‬
‫ِإ َذا ْ ـ َ َ ـ ِ ِه ا َ ِّ ـ َ َ א َ ـ أَن ْ َ َــא‪» :‬أَن ا ـ وا ُ ـ َא ِ َـ ِ‬
‫ُ ْ َ َ ْ َ‬ ‫َ َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ َ‬ ‫ََ‬
‫ِ ُ ْ َ َ ـ ا َ ْ ـ ِ ‪َ ،‬وأ ــא ِ ـ َ ـ ِّ ا ِ َ َ א َـ َ ُ ـ َ َ ـ َא ِـ ٍ ا ـ َ «]‪.[١٧‬‬
‫َ‬ ‫ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِِ‬ ‫ِ ْ َ ا ْ ِ ِ‬
‫אن‪:٧‬‬ ‫ا א ‪ ُ َ َ ،‬ل َ َ َو ْ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ‬ ‫أَ א َ َ א ُن أَ ُ َא ِ ٌ‬
‫م َـِ‬
‫ٌ َ‬ ‫ور َو َ ــא ُ ْ ِ ـ ِإ َ ِ َ ــא أَو ِإ َ ـ أَ َ ِ ِ َ ــא َ ْ ُכ ـ‬
‫ـ َة َوا ـ ُ َ‬ ‫أَ َ ُ ُ َ ــא‪ :٨‬أَن ا‬ ‫‪١٠‬‬
‫ْ‬
‫ِإ َ ِ َ ــא‬ ‫ِ َ ـ ِ ِ ُ ْ َ َ ـ َ ِ َ ـ ِ ا َ ْ ـ ِ ‪َ ،‬وأَن ا َ َـ َوا َـ َو َ ــא ُ ْ ِ ـ‬ ‫ِא ُ ْ ـ ِ ِ ـ ْ َ ـ ِ ِه ا‬
‫َ‬
‫ِ‬
‫ْ ُכــ ٌم َ َ ــ ِ ِא ُ ــ ِ َو ُو ُ ــ ِب ا ْ ــ ِ ــ ْ َ ــ ه ا َ ــ ِ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ ِ ِ‬ ‫َ‬
‫ُ ْ َ َ ــ‬
‫ْ‬ ‫أو ِإ َــ أ َ َ ــא َ‬
‫ول‬‫אر َ ـ ً ِ َ ِ َ ــא‪ ِ َ ِ َ ،١١‬ـ ٍ َ ـ ُ ُ‬ ‫ِ ِ ‪١٠‬‬
‫ـאرت ] َ ـ ه[ ا ِ َ ـ ُ ُ َ َ‬
‫ا ِ ْ ـ ِة ا َ ِ ـ ِ ‪ِ ،٩‬إ ِإ َذا ـ ِ‬
‫َ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫َ ـ َ ا ا ُ ْכ ـ ‪.‬‬
‫ُ‬
‫אن ُ ِ ــ ُ َ ْ ً ــא ِ ــ َ ا ــ ِة‪ِ ،‬إ أَن ا َ ْ ــ َ َ ْ َــ ُ َ ْ ــ ُ ؛ َو ِإ َ ــא‬
‫َ َــ ً ‪ :‬إِن ا ِ ْ ــ َ َوإ ِْن َכ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫َـ ِ ِ َـ ِ‬
‫ـאد ِه أَ ـ ُ َ ْ ـ َ ْ ِ ُ أَ َ ً ــא َو َ ــא َزا ِ ـ ً ا‪َ ،‬و َ ـ َ ا ُ ِ ـ ُ أَن ِ َ ـ َ ا ُ ْ ـ ِ َوا ُ ْ ـ ِ‬ ‫َْ ُ ْ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َوا ْ ـ ِ َوا ْ ـ ِ َ ـ َ ِإ َ ــא َذ َכ ْ َـ ُ‬
‫ـאه‪.‬‬
‫ِ‬ ‫ِِ‬ ‫ِ‬
‫ا א ـ ‪َ :‬و ُ ـ َ أَن ا َ א ـ َ ِא ْ ـ ِ َوا ْ ِ ـ ِ ِ َ ْ ـ ِ ا ـ ْ ِع َ ـ ُ وا ا ُ ْ ـ َ ِ َ ـ ُ‬
‫‪١٢‬‬

‫ـאب‪.‬‬‫ا ـ ِ ي َ ْ ـ َ ُم‪ ِ ١٣‬ـ ْ ِ ْ ِ ـ ِ ُ ُ ـ ُل ا ِ َ ـ ِ‬


‫ا ول‪.‬‬ ‫ـ ـ ازي‪ :‬ا ر ـ ـ أ ـ ل‬ ‫‪٦‬‬ ‫)غ(‪ :‬وأ א א ‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ظ( و)ك( و)ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ ‪ (٣٤٦/١) ،‬وا א ــ‬ ‫ا‬ ‫אً‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ظ( و)غ(‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫א ــ ‪(٢٩٠ /٣) ،‬‬ ‫ا‬ ‫)غ(‪ :‬وأن‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫أ ى‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫ــ ( و)غ(‪:‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫ــ‬ ‫‪٧‬‬ ‫)غ(‪ :‬وأ א א ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ــ ه‪.‬‬ ‫و‬ ‫ــ (‪ :‬ــ כــ ن‬ ‫ــ )ل( و)ا‬ ‫‪٥‬‬
‫כ ‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ــ ( و)غ(‪:‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫ــ‬ ‫‪٨‬‬ ‫ــ ه‪.‬‬ ‫ــאً‬
168 ALTINCI BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Onlara şöyle denir: Aklın, azaptan kaçınmanın zorunluluğunu gerek-


tirdiğini kabul eder misiniz? Yoksa bu zorunluluğun ancak şeriatla sabit
olduğunu mu söylersiniz?

Eğer ilkini söylerseniz görünen âlemde hüsün ve kubhun aklın gereği


5 olarak sabit olduğunu kabul etmiş olursunuz. İkincisini söylerseniz o za-
man azaptan korunmak ancak [akıldan] başka bir şeyin zorunlu kılmasıyla
olur. [Bu zorunlu kılmanın mânası] bir azap zinciri oluşmasıdır. İşte bu da
azaptaki bu zincirde teselsülü gerekli kılacaktır ki bu bâtıldır.

Böylece görünen âlemde aklın hüsün ve kubha hükmettiği sabit oldu.

10 Dokuzuncu Mesele [Allah’ın Fiillerinde Hüsün ve Kubuh]


Bu mesele aklın, Allah’ın fiillerinin hüsün ve kubhuna hükmetmeye
gücü yetmeyeceğinin açıklaması hakkındadır.

Bil ki hüsün ve kubhun, menfaati celb ve zararı def etmekten başka


mânası olmadığı sabit olduğunda onun sübutu kendisi hakkında fayda ve
15 zararın söz konusu olduğu kimse hakkında akledilir. Tanrı bunlardan mü-
nezzeh (müteal) olduğu için onun hakkında hüsün ve kubuh değerlendir-
mesinde bulunmak imkânsızdır.

Eğer (bu görüşe) muhalif olan kimse hüsün ve kubuh hükmü ile zararı
def ve menfaati celpten başka bir şey kastediyorsa bunun izahını yapmak
20 ona vâcip olur ki bu bize, o zaman kastettiği şeyin Allah Teâlâ hakkında
sübutunun mümkün olup olmadığına bakmaya imkân versin.

Bu, meselenin vaziyetini açığa çıkaran sözdür.

Sonra şöyle diyoruz: Allah Teâlâ hakkında hüsün ve kubhun sübutunun


mümkün olmadığına delâlet eden deliller vardır:

25 Birinci [Delil]: Allah Teâlâ’dan sâdır olan fiilin varlığı ve yokluğu O’na
nispetle ya eşit derecededir ya da değildir. Eğer ilki (yani eşit) olursa hü-
sün ve kubuh bâtıl olur. (Yani fiilin hüsün ve kubhundan bahsedilemez.)
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪169‬‬

‫ـאب‪ ،‬أَ ْو‬‫ـאل َ ُ ـ ‪َ :‬و َ ـ ْ ُ َ ـ ِّ ُ َن أَن ا َ ْ ـ َ َ ْ َ ِ ـ ُو ُ ـ َب ا ِ ْ ِ ـ ازِ َ ـ ِ ا ِ َ ـ ِ‬ ‫َ ُ َـ ُ‬


‫َ‬ ‫ْ‬
‫َ ُ ُ ـ َن‪ :‬إِن َ ـ َ ا ا ُ ُ ـ َب َ َ ْ ـ ُ ِإ ِא ـ ِع؟‪.‬‬
‫ْ‬ ‫ُ‬
‫َ ــ ِْن ُ ُــ ِــא َو ِل َ َ ــ ْ ــ ْ ُ أَن ا ُ ْ ــ َ َوا ُ ــ َ ِ ــ ا ــא ِ ِ َא ِــ ٌ ِ ُ َ َ ــ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ــכ ا ِ َ ِ‬
‫ــאب‬ ‫ِ‬
‫ا َ ْ ــ ِ ]‪َ ،[ ١٩‬وإ ِْن ُ ْ ُــ ْ ِא א ِــ َ ِ َ ِ ــ ٍ َ َ ِ ــ ُ َ َ ــ ِ ا ِ ــ َ ُاز َ ــ ْ َذ ِ َ‬
‫أ‬

‫‪٤‬‬
‫ـכ ُ ِ ـ ُ‬
‫‪٣‬‬
‫ـאه[‪ ١‬أَ ْ ً ــא َ ِ ـ ُ ‪ ٢‬ا ِ َ ـ ِ‬
‫ـאب ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬ ‫]و َ ـ َ ا ا ِ َ ـ ُ‬
‫ـאب َ ْ َـ ُ‬ ‫ـאب آَ َ ـ َ ‪َ ،‬‬‫ِإ ِ ِ َ ـ ٍ‬ ‫‪٥‬‬
‫ْ‬
‫ـאب‪َ ،‬و َ ـ َ ا َא ِ ـ ٌ ‪.‬‬‫ا َ ْ ُ ـ َ ِ ـ َ ِ ـ ِ َ ـ َ ا ا ِ َـ ِ‬
‫ْ‬
‫ِא ْ ِ ِ َوا ْ ِ ِ ِ ا א ِ ِ ]‪.[١٨‬‬ ‫َ َ َ أَن ا ْ َ ْ ِ‬
‫َ َ‬ ‫َ‬
‫אل ا ِ[‬
‫ِ ّ أَ ْ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬
‫]ا ُ ْ ُ َوا ُ ْ ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا א ِ َ ُ‬
‫ِא ْ ِ ـ ِ‬ ‫ـאل ا ِ َ َ א َ ـ‬‫ُכ ـ ِ ـ أَ ْ ـ ِ‬ ‫ـאل‪ َ ٥‬ـ ُ ِ ـ أَن‬
‫ـאن أَن ا َ ْ ـ َ َ َ َ ـ َ‬ ‫ِـ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ْ َ ْ َ‬ ‫ََ‬
‫َوا ْ ِ ــ ِ ‪.‬‬
‫]‪[١٩‬‬
‫‪١٠‬‬

‫ِ‬ ‫َــ ِ ِ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬


‫ْ ــ ِ َوا ْ ِ ــ ِ ِإ َ ْ ــ ُ ا َ َא ــ ِ َو َد ْ ــ ُ‬ ‫ا ْ َ ــ ْ أ ــ ُ َ ــא َ َ ــ َ أ ــ ُ َ َ ْ‬
‫אن ا ِ َـ ُ‬ ‫ـאر؛ َ َ ـ َ ا ِإ َ ــא ُ ْ َ ـ ُ ُ ُ ُـ ُ ِ ـ َ ـ ِّ َ ـ ْ َ ِ ـ َ َ ـ ِ ا ْ ـ ُ َوا ـ ‪ َ َ ،‬ــא َכ َ‬ ‫ا َ َ ـ ِّ‬
‫ت ا ْ ِ ـ ِ َوا ْ ِ ـ ِ ِ ـ َ ِّ ـ ِ ]‪.[٢٠‬‬ ‫ـכ ِا ْ َ َ ـ َ ُ ُ ـ ُ‬
‫ُ َ َ א ِ ً ــא َ ـ ْ َذ ِـ َ‬

‫ـאر َو َ ْ ـ ِ ا َ َא ِ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫َ ـ ِْن أ َر َاد ا ُ َ א ـ ُ ِא ْ ـ ِ َوا ْ ِ ـ ِ َ ـ ْ ًא ـ َ ى َد ْ ـ ِ ا َ َ ـ ِّ‬
‫َ‬
‫َو َ ـ َ َ َ ـ ِ َ א ُـ ُ‪ َ ،‬ـ ُ ْ ِכ َ َــא أَ ْن َ ْ ُـ ِ ـ ِ أَ ـ ُ َ ـ ْ ُ ْ ِכ ُ ِإ ْ א ُـ ُ ِ َ ِّ ا ِ َ َ א َـ أَ ْم َ ؟‪.‬‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ‬
‫َ ا ُ َ ا َ ُف ا َכא ِ ُ َ ْ ُ َر ِة‪ِ ِ َ ٦‬ه ا َ ْ َ َ ِ ‪.‬‬ ‫ََ‬
‫ْ‬
‫َ ـ ِ ّ ا ِ َ َ א َـ‬ ‫ـאت ا ُ ْ ـ ِ َوا ُ ـ ِ ِ ـ‬ ‫َ ُ ـ ُل‪ :‬ا ـ ِ ي َـ ُ ل َ َ ـ أَ ـ ُ َ ُ ْ ِכـ ُ ِإ ْ َ ـ ُ‬ ‫ُـ‬
‫ْ‬
‫ُو ُ ٌه‪:‬‬
‫ده و َ ــ ِא ِ ّ ــ ِ‬ ‫ــאد َر َ ــ ِ ا ِ َ َ א َــ ِإ ــא أَ ْن َ ُכــ َن ُو ُ ــ‬
‫ِ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬أَن ا ِ ْ ــ َ ا‬
‫ُُ َ َ ُ ُ ْ َ‬
‫ا ُ ْ ــ ُ َوا ُ ــ ُ ‪،‬‬
‫ْ‬ ‫אن ا َو ُل َ َ ــ ْ َ َــ َ‬ ‫ِإ َ ــ ِ َ َ ــ ا ــ ِ ِ أَو َ َ ُכــ َن؛ َ ــ ِْن َכ َ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬


‫)ظ(‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪ :‬אت ‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫َ‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫( و)غ(‪:‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــא ـ )ظ(‬ ‫ـ (‪ :‬ـ ه ا א ــאت‪ ،‬و ــא‬ ‫ـ )ظ( و)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫وا ــ ‪.‬‬ ‫ــ‬ ‫ــ א‬ ‫ــ ‪.... :‬‬ ‫ــ س إ ــ‬
170 ALTINCI BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Eğer ikincisi (yani eşitsizlik) olursa O’nun zâtı gereği noksan olması ve bu
fiille kemâle ermesi gerekir. Bu durum da Allah hakkında muhaldir.
Eğer şöyle derlerse: Bu fiilin varlığı ve yokluğu O’na nispetle eşit se-
viyededir. Şu kadar var ki Allah Teâlâ, bu fiili kula fayda ulaştırmak için
5 yapmaktadır.
Biz deriz ki kula fayda ulaştırmasının varlığı ve yokluğu eşit düzeyde
olursa hüsün ve kubuh bâtıl olur. Eşit düzeyde olmazsa söz yine daha ev-
vel söylediğimiz “O’nun zâtı gereği noksan olması ve başkasıyla (bu fiille)
kemâle ermesi” durumuna döner ki bu da muhaldir.
10 İkinci Delil: Âlem sonradan yaratılmıştır. Onun yaratılışı zorunlu olarak
belli bir vakte mahsus kılınmıştır. Eğer bu vakit her yönüyle diğer vakitlerle
eşit olursa Allah Teâlâ’nın fiilinin hüsün ve kubuh ile irtibatlandırılması
bâtıl olur. Eğer bu vakit kendisinden kaynaklanan bir özellikle özel olursa
yaratma başka bir vakitte değil de bunda gerçekleşir. Bu hususiyet Allah
15 Tealâ’nın o vakitle birlikte ona tahsisiyle bu vakitte hâsıl olursa bahis ilkine
döner. Yok eğer bu vakte bu hususiyetin tahsis edilmesi zâtı ve kendisi ge-
reği olursa o zaman muayyen vaktin mahsus bir hâdisin meydana gelmesi
için sebep olması câiz olur. Bu câiz olunca orada müessirin vakitler olması
ihtimalinden dolayı, hâdisin ortaya çıkışıyla Yaratıcı’ya istidlalde bulunmak
20 bâtıl olur.
Üçüncü Delil: Allah Teâlâ, kâfirlerin ve fâsıkların küfredeceklerini ve fıs-
ka düşeceklerini biliyordu. Onlardan iman ve taatın sâdır olması muhal
idi. Sonra da onlara imanı ve taatı emretti. Onlar için bu, ancak azabı hak
etmelerine yarayacak bir emirdir. Böylece Allah Teâlâ’nın fiillerini ve hü-
25 kümlerini hüsün ve kubha bağlamanın bâtıl olduğu sabit oldu.

Onuncu Mesele: [İlâhi İrade ve Kulun Fiilleri]


Bu bahis Allah Teâlâ’nın bütün kâinat için irade edici olduğu hakkında-
dır. Bunun delilleri vardır:
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪171‬‬

‫ـ ِّ‬ ‫ـכ ِ ـ‬
‫ـכ ا ِ ْ ـ ِ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬
‫َ ِـ َ‬ ‫אن ا א ِ ـ َ ـ ِ َم َכ ُ ـ ُ َא ِ ً ــא ِ َ ا ِ ـ ِ ‪ْ َ ْ ُ ،‬כ ِ ـ ـ ً‬ ‫َوإِن َכ َ‬
‫ا ِ َ َא َـ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل‪.‬‬

‫ـכ ا ِ ْ ـ ِ َو َ َ َ ـ ُ ِא ِ ّ ـ ِ ِإ َ ـ ِ َ َ ـ ا ـ ِ ِ ‪ِ ،١‬إ أَ ـ ُ َ َ א َـ‬ ‫َ ـ ِْن َ א ُـ ا‪ :‬إِن ُو ُ ـ َد َذ ِـ َ‬


‫َ ْ‬
‫ـאل ا ْ ـ ِ ِإ َـ ا َ ـ ِ ‪.‬‬‫ْ ُـ ِ ِ ـ ِ‬
‫َ َ ُ َ‬
‫ْ‬
‫ْ ـ َ َ َא َ َ ـ ْ َ َ ـ َ ا ُ ْ ـ ُ‬ ‫ـאل ا ْ ـ ِ ِإ َ ـ ا َ ـ ِ َو َ ـ َ ُم ِإ َ א ِ ـ ِ ِإ َ ـ ِ ‪ ،‬إِن ِا‬
‫َ َ ُ ـ ُل‪ِ :‬إ َ ـ ُ‬ ‫‪٥‬‬
‫ْ‬
‫ِ‪٣‬‬ ‫ِ ‪٢‬‬ ‫ـ ِ א َ َ ـ ْ ــאد ــא َذ َכ َــאه أَ ـ َא ِ ـ ِ َ ا ِ ـ ِ‬
‫ُ ـ َ ْכ ٌ ِ َ ـ ِ ه ‪َ ،‬و ُ ـ َ‬ ‫ٌ‬ ‫ْ ُ ُ‬ ‫َ َ َ‬ ‫َوا ُ ْ ـ ُ ‪َ ،‬وإ ِْن َ ـ ْ َ ْ َ َ‬
‫ـאل]‪.[٢١‬‬
‫ُ َـ ٌ‬

‫אن ُو ُ ـ ُد‪ ُ ُ ٤‬و ِ ـ ِ ُ ْ َ ــא ِ َ ْ ـ ٍ ُ َ ـ ٍ َ‬ ‫ث‪َ ،‬و َכ َ‬ ‫ا ُ ـ ُ ا א ِ َ ـ ُ‪ :‬أَن ا َ א َ ـ َ ُ ْ ـ َ ٌ‬


‫ـאت ِ ـ ْ َ ِ ـ ِ ا ُ ُ ـ ِه َ َ ـ ْ َ َ ـ َ‬ ‫ـאو א ِ ــא ِ ِ ا َو َ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫אن َذ ِـ َ‬
‫ـכ ا َ ْ ـ ُ ُ َ ـ ً َ‬ ‫ُ َ א َ ـ َ ‪ َ :‬ـ ِْن َכ َ‬
‫ــכ ا ْ ــ ِ َ א ِ ــ ٍ‬
‫ّ‬ ‫َذ َ َ ُ‬
‫ِ‬ ‫َ ِ ــ ُ ِ ْ ــ ِ ا ِ َ َ א َــ َ َ ــ ا ُ ْ ــ ِ َوا ُ ــ ِ ‪َ ،‬وإ ِْن ِا ْ َــ‬ ‫‪١٠‬‬
‫ْ‬
‫َـ ْ ِ ـ ِ‬ ‫ِ‬
‫اث ِ ـ ِ َ ِ ـ َ ـ ه؛ َ ـ ِْن َכא َـ ْ ـ َ‬ ‫َ ْ ِ َ ــא َو َ ـ َ ا ِ ْ ـ َ ُ‬
‫ـכ ا َ א ـ ُ ِإ َ ــא َ َ‬
‫‪٥‬‬

‫ـאص‬ ‫ـכ ا ْ ـ ِ ِ ــא ــאد ا ـ ُ ا َو ُل؛ وإ ِْن َכ َ ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬


‫אن ا ْ َ ـ ُ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ‬ ‫َ َ‬ ‫ِ َ ْ ـ ا َ َ א َ ـ َ ـ َ َذ ـ َ َ‬
‫ـכ ا َ א ـ ِ ‪ َ ِ ٦‬ا ِـ ِ َو ِ َ ِ ـ ِ ‪ ِ َ ِ َ ،‬ـ ٍ َ ُ ـ ُز َכـ ُن ا َ ْ ـ ِ ا ُ َ ـ ِ َ ـ א‬ ‫ـכ ا َ ْ ـ ِ ِ ِ ْ ـ َ‬ ‫َذ ِـ َ‬
‫ًَ‬ ‫ْ‬
‫ـאد ِث‬ ‫وث ا ـ ِ‬ ‫ـכ َ َ ـ ْ َـ َ ا ِ ـ ِ َ ُل ِ ـ ُ ِ‬ ‫ـאد ٍث َ ْ ُ ـ ٍص‪َ ،‬و ِإ َذا َ ـ َ‬
‫ـאز َذ ِـ َ‬ ‫وث ـ ِ‬‫ِ ـُ ِ‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫ـאل أَ ْن َ ُכ ـ َن ا ُ ِّ ـ ُ ِ َ ــא ُ ـ َ ا َو َ ـ ُ‬
‫ـאت‪.‬‬ ‫َ َ ـ ا א ِـ ِ ‪ ِ ِ ِ ،‬ـ ِ‬
‫‪٧‬‬
‫‪١٥‬‬
‫ْ َ‬
‫ون َو َ ْ ُ ــ ُ َن‪،‬‬ ‫ُ ــ ْ َ ْכ ُ ــ ُ َ‬ ‫ُ‪ :‬أَ ــ ُ َ א َــ َ ِ ــ ِ ــ َ ا ُכ ــאرِ وا ُ ِ‬
‫ــאق أَ‬ ‫ــ ُ ا א ِ َــ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ا ُ‬
‫ـאن َوا א َ ـ ِ ‪َ ،‬و َ ـ َ ا‬
‫ِא ِ ـ ِ‬ ‫ـאن َوا א َ ـ ِ ِ ْ ُ ـ ُ َ ــא ً؛ ُـ ِإ ـ أَ ـ‬
‫ـ ِ‬ ‫ور ا ِ‬‫ُـُ ُ‬ ‫אن‬
‫ـכ َ‬
‫َـ َ‬
‫َ‬ ‫ُ ََ ُ ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫ــאل ا ِ َ א َ ـ وأَ َכא ـِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ــאب‪ َ َ َ ،‬ـ َ أَن َ ــ َ أَ ْ‬ ‫ِ‬
‫אق ا َ ِ‬ ‫ِ‬
‫اْـ ْ َ َ‬ ‫ِ‬ ‫ُ ِ ُ ُ ـ ِإ‬ ‫أَ ْ ـ ٌ َ‬
‫ُ‬ ‫َ ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ُ ـ ِ َא ِ ـ ٌ ]‪١٩] [٢٢‬ب[‪.‬‬ ‫ُ ْ ـ ِ َوا‬ ‫َ َـ ا‬
‫ْ‬

‫אل ا ِ ِאد[‬ ‫]ا ِرادة ا ِ ِ وأَ‬


‫َ َُ َ ُ َ َْ ُ َ‬
‫ا َ َ َ ُ ا َ א ِ ُة‬ ‫‪٢٠‬‬
‫َ‬
‫ِ ٌ ِ ِ ِ ا َכא ِ َ ِ‬
‫אت]‪َ ،[٢٣‬و ُ ل َ َ ِ ُو ُ ٌه‪:‬‬ ‫ِ أَن‪ ٨‬ا َ َ َ א َ‬
‫َ‬ ‫ُ‬
‫‪.‬‬
‫)ف(‪ :‬ا א‬ ‫‪٥‬‬ ‫אوي‪.‬‬
‫و)غ(‪ :‬ا א ي‬
‫)ظ( )غ(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫‪.‬‬
‫)ف(‪ :‬ا א‬ ‫‪٦‬‬ ‫(‪ :‬כ ِّ ٌ ‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫و دا א ‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫)ف(‪ :‬כ ً ه‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫אن أن‪..‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ل( و)غ( و)ظ(‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
172 ALTINCI BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Birincisi: Daha evvel açıkladığımız üzere kuldan çıkan bütün fillerin-


de müessir, kudret ve güdünün (dâî) zorunlu olarak bir araya gelmesidir.
Bu kudret ve güdüyü (dâî) yaratan Allah Teâlâ’dır. Zorunlu sebebi yaratan,
müsebbeb üzerinde irade sahibidir. Böylece Allah Teâlâ’nın her şeyi dileyen
5 olması gerekir.
İkincisi: Eğer kulun iradesi gerçekleşip Allah’ın iradesi gerçekleşmeseydi
Allah mağlûp, kul galip olurdu ki bu muhaldir. (Muhaliflerimiz) “Allah
Teâlâ zorla onda imanı yaratmaya kâdirdir.” derlerse biz deriz ki: “Bu, zayıf
bir ihtimaldir. Allah Teâlâ O’ndan ihtiyarî imanı diledi”. Tabi ki O, imanı
10 zorla yaratmaya da kâdirdir. Bu, ayrı bir konudur. Zira bu durum Allah
Teâlâ’nın âciz, mağlûp, muradını yerine getiremeyen olmasını; kulun ise
galip ve güçlü olmasını gerektirir ki bu da muhaldir.
Üçüncüsü: Allah Teâlâ kâfirin küfür üzere öleceğini bilir. Bu ilmin, imâ-
na mâni‘ olduğunu da bilir. Mâni‘in bulunmasıyla fiilin imkânsız olacağını
15 da bilir. Allah’ın kendi nefsinde o imanın imkânsız olduğunu bilmesi, irade
etmesinden O’nu men eder. Böylece sabit oldu ki Allah Teâlâ, kâfirden
imanı murat etmemiştir.
[Muhalifler] şöyle delil getirdi: Allah Teâlâ, kâfire imanı emretti. Emir
iradeye uygundur. Murat edileni yerine getirmek de itaattir. Allah Teâlâ
20 kâfirden küfrü murat etseydi [o da kâfir olmakla murada uymuş olacaktı],
böylece kâfir küfrüyle itaatkâr olurdu. Çünkü sefih olanı murat etmek se-
fahati gerektirir.
İlkinin cevabı şöyledir: Siz diyorsunuz ki irade, ilimle değil emirle mu-
vafakat halindedir. Biz diyoruz ki irade, emirle değil ilimle muvafakat ha-
25 lindedir.
Bizim görüşümüz daha evlâdır. Çünkü mâlûm ortadan kalkınca ilim,
ilim olarak kalmaz. Fakat emredilen şeyin yerine getirilmemesi emrin yok
olmasını gerektirmez. Böylece bizim görüşümüzün daha evlâ olduğu sabit
oldu.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪173‬‬

‫َ ِّــ ِ ــ ِ َ ْ ُ ــ ُع ا ُ ــ ْ َر ِة‬ ‫َא ُ‬ ‫أَ َ ُ َ ــא‪ :‬أَ ــא َ ــא أَن ُכ ‪ ْ ِ ١‬ــ ٍ َ ْ ــ ُ ُر ِ ــ َ ا َ ــ ِ ‪،‬‬
‫ُ‬ ‫ْ‬
‫َ ـ ِ ُ ـ َ ا ُ َ َ א َـ ‪َ ،‬و ُ ِ ـ ُ‬ ‫اِ‬ ‫ـאب‪َ ،‬و َ א ِـ ُ ِ ْ ـ َ‬
‫ـכ ا ُ ـ ْ َر ِة َوا‬ ‫َوا ا ِ ـ َ َ ـ َ ـ ِ ِ ا ِ َ ـ ِ‬

‫ـ ً ا ِ ْـ ُ‬
‫ـכ ّ ِ ‪.‬‬ ‫ا ـ ِ ا ُ ِ ـ ِ ُ ِ ـ ٌ ِ ْ ُ َ ـ ِ ‪ َ َ َ ،‬ـ َ َכ ُ ـ ُ َ َ א َ ـ ُ ِ‬
‫َ‬
‫אن ا ُ َ َ א َـ َ ْ ُ ًــא‬ ‫ـכ َ‬
‫‪َ ،‬ـ َ‬ ‫ا א ِـ ‪َ :‬ـ ‪ َ َ ٢‬ـ َ ُ ـ ُاد ا َ ـ ِ َو َـ َ ْ ُ ـ ْ ُ ـ ُاد ا ِ َ َ א َـ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫ـאن ِ ـ ِ‬ ‫أَ ْن َ ْ ُ ـ َ ا ِ َ ـ َ‬ ‫ـאد ٌر َ َ ـ‬ ‫ـאل‪ َ .‬ـ ِْن َ א ُ ـ ا‪ِ :‬إ ـ َ א َ ـ َ ـ ِ‬ ‫َوا َ ْ ـ ُ َ א ِ ً ــא‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬ ‫‪٥‬‬
‫ُ َ‬
‫ِ ـ َ ِ ِ‬ ‫ـאء؛ َ َ ُ ـ ُل‪ َ :‬ـ َ ا َ ِ ـ ٌ ؛ ِ َ ـ ُ ‪ َ َ ٣‬א َـ ِإ َ ــא أَ َر َاد ِ ْ ـ ُ ا‬ ‫ِא ِ ْ ـ ِ‬
‫ـאن ا ْ َ ــאرِ ي‪َ ،‬و ِإ ـ ُ‬
‫‪٤‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫َذ ِــכ؛ َ ْ ـ َ ُم أَ ـ ُ ‪ َ َ ٥‬א َـ‬ ‫ـאن َ ـ ـ ِ ِ ا ِ ْ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َـ ِ‬
‫َ‬ ‫ُ‬
‫ـאء‪َ ،‬و َ ـ َ ا ـ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َـ َ ْ ـ ِ ا ِ َ ـ َ‬ ‫ـאد ٌر‬
‫ب َ ْ ـ ُ َ א ِ ـ ٍ ‪ ُ ٦‬ـ َ ُاد ُه‪َ ،‬وأَن ا َ ْ ـ َ َ א ِ ـ ٌ َ א ِ ـ ٌ ‪َ ،‬و ِإ ـ ُ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل‪.‬‬ ‫َ ْ ُـ ٌ‬ ‫َא ِ ـ ٌ‬

‫ـכ ا ِ ـ‬
‫َ ِ ـ َ أَن َذ ِـ َ‬ ‫ت َ َ ـ ا ُכ ْ ـ ِ ‪َ ،‬و‬ ‫ا א ِـ ُ ‪ :‬أَ ـ ُ َ َ א َـ َ ِ ـ َ ِ ـ َ ا َכא ِ ـ ِ أَ ـ ُ َ ُ ـ ُ‬
‫‪٧‬‬
‫ْ َ‬
‫ـ َِכ ِـ ِ ِ ـ َ ْ ِ ـ ِ‬
‫ُ ُ‬ ‫ـאم ا َ א ِـ ِ َ ْ َ ِ ـ ُ ا ِ ْ ـ ُ ‪ْ ِ َ ،‬‬
‫ـאن‪ ،٨‬و ِ ـ أَن ] ـ [‪ ِ ٩‬ـ ِ‬
‫َ َ َ‬ ‫َ َ َ‬
‫א ِـ ـ ِ ا ِ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ ٌ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ـאن ِ ـ َ ا َכא ِ ـ ِ ]‪.[٢٤‬‬ ‫ُ ْ َ ِ ً ــא َ ْ َ ُ ـ ُ َ ـ ْ إ َِر َاد ِـ ِ ؛ َ َ َ ـ َ أَ ـ ُ َ َ א َـ َ ُ ِ ـ ُ ا ِ َ ـ َ‬

‫و ِا َ ـ ا‪ َ ِ :‬ـ َ א َ ـ أَ ـ ا َכא ِ ـ ِא ِ ـ ِ‬
‫ـאن‪َ ،‬وا َ ْ ـ ُ َ ا ِ ـ ٌ ‪ ١٠‬ا َِر َاد َة]‪َ ،[٢٥‬وأَ ْ ً ــא‬
‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ ْ‬
‫‪]-‬وا ِ ْ َ ــא ُن ِא ُכ ْ ــ ِ َوا َ ــ َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ ــ ُ ا ُ ــ َ اد َא َ ــ ٌ‪ َ َ ،‬ــ أ َر َاد ا ُ َ َ א َــ ا ُכ ْ ــ َ ــ َ ا َכא ــ ِ َ‬
‫ِכ ْ ــ ِ ِه‪َ ،‬و ِ َن إ َِر َاد َة ا ــ َ ِ ‪ ِ ُ ١٣‬ــ ُ ا ــ َ א َ َ ]‪.[٢٦‬‬‫ُ‬
‫‪١٢‬‬
‫אن ا َכא ِ ــ ُ ِ ً ــא‬ ‫ــכ َ‬
‫ا َِر َاد َة[‪َ َ -‬‬
‫‪١١‬‬
‫ُ‬
‫َ َ ــ َو ْ ــ ِ‬ ‫َ ــ ِ ا َو ِل‪ :‬أَ ُכــ َ ُ ُــ َن‪» :‬ا َِر َاد ُة َ َ ــ َو ْ ــ ِ ا َ ْ ــ ِ َ‬ ‫اب‬‫َوا َ ــ َ ُ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ُ َ ُ ــ ُل‪» :‬ا َِر َاد ُة َ َ ــ َو ْ ــ ِ ا ِ ْ ــ ِ َ َ َ ــ َو ْ ــ ِ ا َ ْ ــ ِ «‪.‬‬ ‫ا ِ ْ ــ ِ «‪َ ،‬و َ ْ ــ‬


‫‪١٥‬‬
‫َو َ ُ َــא أَو َ ـ ؛ ِ َن ا ِ ْ ـ َ َ َ ْ َ ـ ِ ْ ً ــא ِإ َذا َ ـ ْ ُ َ ـ ْ َ ْ ُ ـ ٌم‪ ،١٤‬أَ ــא ا َ ْ ـ ُ َ ـ َ‬
‫ْ ـ َ م َزوا ُ ـ ِ ْ ـ َ ـ َ ِم ا ِ ْ ـ ِ‬
‫ـאن ِא َ ْ ُ ـ رِ ِ ـ ِ ؛ َ َ ـ َ أَن َ َ َــא أَو َ ـ ‪.‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ َ ُ‬
‫)ل(‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫ــ (‪ :‬ــ‬ ‫ــ )ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٦‬‬ ‫ـ (‪ ،‬أ ــא‬ ‫ـ )ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪١‬‬
‫ًا‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ــ ‪.‬‬ ‫)ف(‪ :‬ذ ــכ ــ ‪.‬‬
‫و ا َ ‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬أن אل‪ :‬إ‬ ‫‪٧‬‬ ‫)غ(‪ :‬أ ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ظ( و)غ(‪:‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫אن‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)ل(‪ :‬א‬ ‫‪٨‬‬ ‫)غ(‪ :‬ن ا ‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫م‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ظ(‪ :‬وا ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)غ(‪ :‬ا ‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫א ‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬م أن אل إ‬ ‫‪٥‬‬
174 ALTINCI BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

İkincisine gelince itaat, muradın değil emredilenin yerine getirilmesin-


den ibarettir. Bu daha evlâdır. Çünkü emir, zâhir bir sıfattır; irade ise gizli
bir sıfattır.
Üçüncüsü ise Allah Teâlâ’nın fiillerini hüsün ve kubuh olarak niteleme
5 hükmü üzerine bina edilmiştir ki biz onu daha evvel çürütmüş idik.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪175‬‬

‫אن ِא َ ْ ُ رِ ِ ِ َ ِא ُ ِاد‪َ ،‬و َ َ ا أَو َ ؛ ِ َن‬


‫אرةٌ ِ ا ِ ْ ِ‬
‫َ َ َ‬
‫َ ِ ا א ِ ‪ :‬أَن ا א َ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫َ ِ ٌ‪.١‬‬ ‫ا َ ْ ِ َ ٌ َא ِ ٌة َوا َِر َاد ُة‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫אل ا ِ‪َ ،‬و َ ْ‬
‫אن ْכ ِ ا ِ ِ وا ْ ِ ِ ِ أَ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ‬
‫ِ‬
‫َََ‬ ‫َو َ ِ ا א ِ ِ ‪ :‬أَ ُ ُ ِ َ ‪َ َ ٢‬‬
‫أَ ْ َ ْ َ ُאه]‪.[٢٧‬‬

‫ٌ‪.‬‬ ‫)ك(‪:‬‬ ‫‪،‬و‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪.‬و‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١‬‬


‫(‪ :‬אء‪.‬‬ ‫)ل( و)غ( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٢‬‬
YEDİNCİ BÖLÜM

NÜBÜVVÂT
Nübüvvet konusunun meseleleri vardır:

Birinci Mesele [Hz. Muhammed’in Nübüvvetinin İspatı]


5 Muhammed sallallahu aleyhi vesellem Allah’ın resûlüdür.
Bunun delili şudur: O, nübüvvet iddiasında bulundu ve bu iddiasını
desteklemek üzere mûcize gösterdi. Böyle olan bir kimse hak resul olur.
Birinci İddia: “O nübüvvet iddia etti”. Bu tevâtüren bilinmektedir. İkinci
İddia: “O, bu iddiasını desteklemek üzere mûcize gösterdi.”
10 Bunun delilleri vardır:
Birincisi: O’na Kur’ân nâzil olmuştur. Kur’ân, lafzının fesâhati ve ihtiva
ettiği ilimlerin çokluğunun ulaştığı seviye bakımından şerefli bir kitaptır.
İlâhî bahisler onda en güzel şekilde yer almaktadır. Ahlak ilimleri, siyaset
ilimleri, nefis tezkiyesi ilmi, geçmiş asırların hallerinin ilmi de bunun gi-
15 bidir.
Bazıları onun kemâlde icaz noktasına ulaşıp ulaşmadığı hususunda ihti-
laf ettiler. Ancak onun şerefli, üstün; çok faydalar, çok ilimler ihtiva eden ve
lafızları fasîh bir kitap olduğu konusunda tartışma yoktur.
Sonra Muhammed (sav) Mekke’de yetişti. Bu şehirde ilim ve hikmet ehli
20 kimseler bulunmuyordu. İlmî kitaplar, aklî hakikatlerle ilgili araştırmalar
da bulunmuyordu.
Muhammed (sav) yalnızca kısa süreliğine iki defa seyahat etmiş-
ti. Sonra o, okumak ve [âlimlerden] istifade etmek için asla uğraşma-
mıştı. Ömrünün kırk senesini bu minval üzere geçirmişti. Kırk ya-
25 şından sonra kendisine böyle bir kitap (Kur’ân-ı Kerim) indirildi.
Bu, apaçık bir mûcizedir. Çünkü araştırma, inceleme yapmayan; eği-
tim ve öğrenim görmeyen bir insanın böyle bir kitap ortaya koyması,
‫אب ا א ِ ُ‬
‫ا َ ُ‬
‫ات‬‫ِ‬ ‫ِ ا‬
‫ُ‬
‫َو ِ ِ َ َ א ِ ُ ‪:‬‬

‫[‬ ‫ِو‬
‫ُ ََ َ َ َ‬
‫ا‬ ‫َ‬
‫ٍ‬
‫ُ َ‬
‫] ِإ ْ אت ُ ِة ر ِل ا ِ‬
‫َ ُ ُ َ ُ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ُو َ‬
‫أَن ُ َ ً ا َر ُ ُل ا ِ َ ا ُ َ َ ِ َو َ ‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫ـכ‬ ‫אن َכ َ ِـ َ‬ ‫وכ َ ـ ْ َכ َ‬ ‫َوا ِ ـ ُ َ َ ْ ـ ِ ‪ :‬أَ ـ ُ ِاد َ ـ ا ُ ـ ة َو َ َ ـ َ ِت ا ُ ْ ِ ـ َ ة َ َ ْ ـ ِ ‪ُ ،‬‬
‫‪[١]١‬‬

‫ـאم‬
‫ـכ َ ْ ُ ـ ٌم א ا ـ ‪َ ،‬وا َ ـ ُ‬ ‫אن َر ُ ـ ً َ ــא؛ א ــאم ا َو ُل أَ ـ ُ ِاد َ ـ ا ُ ـ َة َو َذ ِـ َ‬ ‫َכ َ‬
‫‪٢‬‬

‫ا א ِ ـ ‪ :‬أَ ـ ُ َ َ ـ ِت ا ُ ْ ِ ـ َ ُة َ َ ـ ِ ‪.[٢]٣‬‬
‫َ‬
‫َوا ِ ُ َ َ ِ ُو ُ ٌه‪:‬‬
‫أَ ُ َ ــא‪ :٤‬أَ ـ َ ـ ا ُ ـ آَ ُن َ ـ ِ ‪ ،‬وا ُ ـ آ ُن ِכ ــאب‪ َ ٥‬ـ ِ ٌ א ِ ٌ ِ َ א ـ ِ ا ْ ِ و ِ‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ ٌ‬ ‫َ ْ‬ ‫ُ َ َ ْ َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َכ ْ ـ ِة ا ُ ُـ م‪ َ ،‬ـ ِن ا َ א ـ َ ا ِ َ ِ ـ َ َوارِ َد ٌة ـ َ َ ـ أَ ْ َ ـ ِ ا ُ ُ ـ ه ]‪[ ٢٠‬؛ َو َכ َ َכ ُ ُ ُم‬
‫أ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ون ا َ א ِ ِ ‪.‬‬ ‫ال ا ُ ِ‬ ‫ـאت‪ ،‬و ِ ْ ـ َ ِ ـ ِ ا א ِ ِ ‪ ،‬و ِ ْ أَ ـ ِ‬
‫َ ُ ْ َ‬
‫ا َ ْ ـ َ ِق‪ ،‬و ُـ م ا א ـ ِ‬
‫َ ُ ُ َ َ‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ ُ ْ َ َ‬
‫ـאل ِإ َ ـ َ ـ ِّ ا ِ ْ َ ــאزِ ‪ِ ،‬إ أَ ـ ُ َ‬ ‫ـאز َع ِ ـ َכ ِ ـ ِ א ِ ًــא ِ ـ ا َכ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َو َ ـ ْ أَن َ ْ َ ُ ـ َـ َ‬
‫ـאظ‪.‬‬‫ِ ـ اع ِ ـ َכ ِ ـ ِ ِכ א ــא َ ـ ِ ً א َ א ِ ــא‪َ ،‬כ ِ ـ ا َ ا ِ ـ ِ ‪َ ،‬כ ِ ـ ا ُ ـ ِم‪ ِ َ ،‬ــא ِ ـ ا َ ْ َ ـ ِ‬
‫ً‬ ‫َ ُ‬ ‫َ َ‬ ‫ً‬ ‫َ ً‬ ‫َ َ‬
‫ـכ ا َ ْ ـ َ ُة َכא َـ ْ َ א ِ َ ـ ً َ ـ ِ‬‫ُـ إِن ُ َ ـ ً ا َ َ ْ ـ ِ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم َ َ ـ َ ِ ـ َ כـ َ ‪َ ،‬و ِ ْ ـ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـאء َوا َ َ א ِ ـ ِ ‪َ ،‬و َכא َـ ْ َ א ِ ـ ً َ ـ ِ ا ُכ ُـ ِ ا ِ ْ ِ ـ ِ َوا َ א ِ ـ ِ ا َ ِ ِ ـ ِ ا َ ْ ِ ـ ِ ‪.٦‬‬ ‫ا َ ـ ِ‬


‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ‬
‫ُـ ِإ ـ ـ‬ ‫َوإِن ُ َ ـ ً ا َ َ ـ ِ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم َـ ُ َ ــא ِ ِإ َ َ ـ ِ ِ ـ ُ ـ ٍة َ ِ َ ـ ٍ ‪،‬‬
‫ُ َ ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫َ َ ـ َ ـ ِ ِه‬ ‫אد ِة ا َ ـ َ ‪َ ،‬وا َ َ ـ ِ ـ ْ ُ ُ ـ ِ ِه أَ ْر َ ُ ـ َن َ ـ َ ً‬ ‫َ ـ ا ِ ـ اء ِة وا ِ ـ ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬
‫َ َ َ ْ َ‬ ‫ُ َا ـ ْ َ‬
‫ْ ِ ـ َ ٌة‬ ‫ـאب َ َ ـ ِ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬ ‫ـאء ا َ ْر َ ِ ـ َ َ َ ـ ِ ْ ـ ُ َ ـ َ ا ا ِכ َـ ِ‬‫ا ِ َ ـ ِ ؛ ُ ـ ِإ ـ ـ َ ِا ْ ِ َ ـ ِ‬
‫ـכ ُ‬ ‫َ‬ ‫ُ َْ‬ ‫ّ‬
‫ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ا ْ َ ــאن ا َ א ـ َ ـ ِ ا‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬
‫َא ـ ةٌ ؛ ن ُ ُ ـ َر ْ ـ ِ َ ـ َ ا ا כ َـ ِ‬
‫ـאب َ َ ـ ْ ـ ِ َذ ـ َ‬
‫‪٧‬‬ ‫ِ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫َ ْ‬ ‫َ‬
‫ِ ِ‪٨‬‬ ‫ِ‬
‫َوا َ ـ ِ َوا ُ َא َ َ ـ َوا ْ ـ‬
‫כ אب‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬وا آن‬ ‫‪٥‬‬ ‫هه‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)ف(‪ :‬ا و ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫א ة‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬و‬ ‫(‪ :‬א ة‪ .‬وأ אف‬ ‫)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫ه‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫(‪ :‬ا ّ ‪.‬‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا ول‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
178 YEDİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

ancak Allah Teâlâ’nın irşadı, vahyi ve ilhamıyla olabilir. Bunu bilmek za-
ruridir. Şu âyette kast edilen de budur. “Ve eğer siz kulumuza indirdi-
ğimizden şüphede iseniz, onun mislinden bir sûre vücûda getiriniz…”1
Yani Muhammed (sav) gibi okuma bilmeyen, araştırma yapmayan ve
5 âlimlerden istifade etmeyen bir kimse gibi. Bu, güçlü bir delil ve kesin
bir burhandır.

İkinci Yön: Muhammed (sav) Kur’ân’la âlemlere meydan okudu. Bu


Kur’an ya icaz derecesine ulaşmıştır ya da ulaşmamıştır. Eğer icaz derece-
sine ulaştıysa maksat hâsıl olmuştur. Yok eğer “İcaz derecesine ulaşmamış-
10 tır.” dersek o zaman ona itiraz etmek mümkün olur. İtiraz etmeye kudret
ve istek olduğu halde itiraz edilmemiş olması da hârikulâde ve mûcize
olur. Böylece her iki durumda da Hz. Muhammed’in mûcize gösterdiği
sabit olur.

15 Üçüncü Yön: Hz. Muhammed’den (sav) birçok mûcize nakledilmiştir.


Her ne kadar onlardan her biri âhâd yolla rivâyet edilmişse de en azından
onların bazılarının sahih olması gerekir. Çünkü haberler çoğaldığı vakit
normalde onların hepsinin yalan olması imkânsız olur.

Bu üç delille onun mûcize gösterdiği sabit olur.

İkinci mukaddimeye gelince o da şudur: Böyle olanların tamamı ne-


20 bîdir. Bunun delili de şudur: Büyük bir hükümdar büyük bir meclise gel-
diğinde biri ayağa kalkar ve “Ey insanlar, ben bu melikin elçisiyim.” der
ve sonra “Ey hükümdar! Eğer ben sözümde sadık isem her zaman yaptı-
ğından farklı olarak tahtından kalk.” diye devam eder. Eğer hükümdar bu
sözü işittiğinde kalkarsa mecliste hazır bulunanlar zaruri olarak bu iddia
25 sahibinin dâvasında sadık olduğunu bilirler. İşte bu (peygamberin mûcize
göstermesi) da böyledir. Bu, meseledeki delilin tamamıdır.

1 Bakara, 2/23.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪179‬‬

‫َ ا ُ ـ َ ا ُ ـ ُاد‬ ‫ْ ِ ـ ِ َو ِإ ْ َ א ِ ـ ِ ؛ َوا ِ ْ ـ ِـ ِ َ ـ ورِ ي‪َ ،‬و َ ـ‬ ‫ـאد ا ِ َ َ א َـ َو َو‬ ‫ِכـ ِإ ِ ِر َ ـ ِ‬


‫ْ‬ ‫َ ُْ ُ‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫ُ‬
‫ِ ْ ِ ـ ۪ ﴾ ]ا ـ ة‪:‬‬ ‫ــא َ ْ َــא َ ٰ ـ َ ِ َــא َ ْ ُـ ا ِ ُ ـ َر ٍة ِ ْـ‬ ‫ِ ـ َ ِ ـ ِ ‪﴿ :‬و ِا ْن ُכ ْ ـ ۪ ـ ر ـ ٍ ِ‬
‫ْ‬ ‫َْ‬ ‫ُ ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ا َ ـ ِ‬
‫ـאء]‪،[٣‬‬ ‫אد ِة ِ ـ‬ ‫ِ ـ اء ِة وا َא َ ـ ِ و ـ َ ِم ا ِ ـ َِ‬ ‫‪ ،[٢٣/٢‬أَ ْي ِ ْ ـ َ ُ َ ـ ٍ ِ ـ َ ـ َ ِم ا‬
‫َ ُ َ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ َ َ ُ َ َ َ‬
‫َو َ ـ َ ا َو ْ ـ ٌ َ ـ ِ ي َو ُ َ ــא ٌن َ א ِ ـ ‪.١‬‬
‫ٌ‬ ‫ْ‬
‫ـ ً ا َ ـ ِ ا ـ َ ُة وا ـ َ م َ ـ ى ا א َ ِ ـ ِא ُ ـ ِ‬ ‫ِ‬
‫آن‪،‬‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ‬ ‫َوا َ ْ ـ ُ ا א ـ ‪َ :‬و ُ ـ َ أَن ُ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫אن‪َ ٢‬כ َ ِــכ؛ َ ـ ِْن َכ َ‬


‫אن‬ ‫َ َ ـ َ ا ا ُ ـ ْ آ ُن ِإ ــא أَ ْن َ ُכ ـ َن َ ـ ْ َ َ ـ َ ِإ َ ـ َ ـ ِّ ا ِ ْ َ ــאزِ أَو َ ــא َכ َ‬
‫אن َא ِ ًــא ِإ َ ـ َ ـ ِّ‬ ‫َא ِ ًــא ِإ َ ـ َ ـ ِّ ا ِ ْ َ ــאزِ ‪ َ َ ٣‬ـ ْ َ َ ـ َ ا َ ْ ُ ـ ُد‪َ ،‬وإ ِْن ُ ْ َــא‪ِ :‬إ ـ ُ َ ــא َכ َ‬
‫אر َ ُـ ُ ُ ْ ِכ َـ ً ؛ َو َ ـ َ ا ُ ـ ْ َر ِة َ َ ـ ا ُ َ אر َ ـ ِ َو ُ ُ ـ ِل َ ــא‬ ‫ِ ِ ٍ‬
‫ا ِ ْ ــאزِ ‪ َ َ ،‬ـ َכא َـ ْ ُ َ َ‬
‫ات‪،‬‬ ‫ـאن ِא אر َ ـ ِ ُכ ـ ُن َ ـ ُك ا אر َ ـ ِ ِ ـ َ ـ ارِ ِق ا ــאد ِ‬ ‫ِ ـ ا ْ ـ َ ِـ ا ِ ْ ـ ِ‬
‫َ َ‬ ‫ْ َ‬ ‫ُ َ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫ُ‬
‫ِ‬ ‫ٍ‪٥‬‬ ‫ِ ِ‪٤‬‬ ‫ِ‬
‫כ‬ ‫ـ‬ ‫م‬
‫َ ُ َ َ ُ َ َ ُ ِّ‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ة‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ـ‬ ‫ـ‬ ‫ـ‬ ‫ة‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ر‬
‫ََ ُ ُ ُ ْ ً َ ََ َ ُ ُ ُ ُ ْ َ َ َ ُ َ‬ ‫ـ‬ ‫ـ‬ ‫ا؛‬ ‫ـ‬ ‫ن‬ ‫ـ‬ ‫כ‬
‫َ َْ‬
‫‪١٠‬‬

‫َوا ِ ـ ٍ ِ ـ َ ا ْ ِ ـ ِ ]‪.[٤‬‬
‫َ‬
‫وا ـ ا א ِـ ُ ‪ :‬أَ ـ ُ ِ ـ َ ـ َ ـ ِ ا ـ َ ُة وا ـ َ م ِ ـ ات َכ ِ ـ ٌة‪ ،‬و ُכ وا ِ ـ ٍ‬
‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ ُْ َ ٌ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ َ ْ‬ ‫ُ‬ ‫َ َ ْ ُ‬
‫ـאد ِإ أَ ـ َ ُـ َوأَ ْن ُכـ َن َ ْ ُ َ ــא ِ َ ـ ً ‪٧‬؛ ِ نَ‬ ‫ِو ـ ً ‪ ِ َ ِ ٦‬ـ ِ ا َ ـ ِ‬ ‫ِ ــא وإِن כא ـ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َْ َ ْ َ َ ْ َْ‬
‫ات‪ ٨‬أَ ْن َ ُכـ َن ُכ َ ــא َכ ِ ًــא]‪.[٥‬‬ ‫ِ ـ ِ ـ ا ــאد ِ‬
‫َ َ‬ ‫ـאر ِإ َذا َכ ُـ َ ْت َ ِ ـ ُ َ ْ َ ُ‬ ‫ا َ ْ َـ َ‬
‫َ َ َ ِ َ َ ه ا ُ ُ ِه ا َ َ ِ أَ ُ َ َ ِت ا ُ ْ ِ َ ُة َ َ ِ ‪.٩‬‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫אن َ ِ ــא‪َ ،١٠‬وا ِ ــ ُ َ َ ــ ِ ‪ :‬أَن‬ ‫ــכ َכ َ‬ ‫אن َכ َ ِ َ‬ ‫ــאم ا א ِــ ‪َ ،‬و ُ ــ َ أَن ُכ َ ــ ْ َכ َ‬ ‫َوأ ــא ا َ َ ُ‬
‫َ‬
‫ــאل‪ :‬ــא أَ ــא ا ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ا َِ َ‬
‫ــאس‪،‬‬ ‫ــאم َوا ــ ٌ َو َ َ َ َ‬ ‫ــכ ا َ ــ َ ِإ َذا َ َ ــ َ ــ ا َ ْ َ ــ ِ ا َ ــ َ َ َ‬
‫ــכ‪ ،‬إ ِْن ُכ ْ ــ ُ َ ِאد ً ــא ِ ــ َכ َ ِ ــ‬ ‫ــאل‪ :‬أَ َ ــא ا َ ِ ُ‬ ‫ــכ‪ُ ] ،١١‬ــ [‪َ َ ١٢‬‬ ‫أَ َــא ر ــ ُل َ ــ َ ا ا ِ ِ‬
‫َ‬ ‫َ ُ‬
‫ــכ َ مِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ــכ ْ ــ َ َ ــ َ א ِع َ ــ َ ا ا َ‬ ‫ــכ ا َ ُ‬ ‫ــאم َذ َ‬ ‫ــכ َو ُــ ْ ــ ْ َ ــ ِ ِ َك؛ َ ــ ِ َذا َ َ‬ ‫אد َ َ‬ ‫َ َ א ــ ْ َ َ‬
‫ــכ ا ُ ِ ــ َ ِאد ً ــא ِ ــ َد ْ ــ َ ُاه؛ َ َכــ َ ا‬ ‫ور ِة َכــ َن َذ ِ َ‬ ‫ون ]‪ِ [ ٢٠‬א ــ ُ َ‬
‫ب‬
‫َ ــ َ َف ا َ א ِ ــ ُ َ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫ــאم ا ِ ــ ِ ‪.١٣‬‬ ‫َ ُ َــא]‪ َ ،[٦‬ــ َ ا َ َ ُم‬


‫‪.‬‬‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ ر‬ ‫ــ ِ ‪ ،‬و) ــ‬ ‫ــ )غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٤‬‬ ‫ـ ‪،‬‬ ‫ـאن א ـ‬
‫ـאف ـ )غ(‪ :‬ـ אن‬ ‫أ ـ אف‬ ‫‪١‬‬
‫ٌ‬
‫)ظ(‪ :‬ر‬‫ً‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ــ )ظ(‪.‬‬ ‫ــ‬ ‫ــ ة(‬ ‫ا‬ ‫ــ (‪ :‬א ــ ‪.‬‬ ‫و ــ )ا‬
‫)غ(‪ :‬ر ل ا ا כ إ כ ‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫ــ ‪.‬‬ ‫ــ )ل( و)غ(‪ :‬ــ ــ‬ ‫‪٥‬‬ ‫)غ(‪ :‬أو כ ن‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ف(‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ــ و ــ ‪.‬‬ ‫ــ ا‬ ‫ـ )ل(‪ َ ِ :‬ـ ُ َ ُ ْ ُכ ُ ُ َ َאر َ ُ ُ ‪،‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ْ‬
‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا ا‬ ‫‪١٣‬‬ ‫)غ(‪ :‬وإن כאن و ًא‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ِ ـ وإ ِْن َ ـ ُ ـ ْ ِإ َ ـ א َ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ْ َْ‬ ‫َ ُـ ُ ْ ٌ َ‬
‫א‪.‬‬ ‫وأن‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ا ِ ْ َ ــאزِ ِ َ ْ ــ ُ َכא َــ ْ ُ َ َאر َ ُــ ُ‬
‫)غ(‪ :‬ا אدة‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫ُ ْ ِכ َــ ً َ َ ــ َ َ ــ َ ا َ ْ ُ ــ ُد‪.‬‬
180 YEDİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

(Bu meselenin izahında) diğer bir yol da şudur: Takip ettiğimiz ilk yolda
biz onun nübüvvetini mûcizelerle ispat ediyoruz. Nübüvveti sabit olduktan
sonra onun kavlini, görüşlerinin ve fiillerinin sıhhatine delil olarak gös-
teriyoruz. Bu yolda ise biz onun getirdiği söz ve fiillerin nebîlerin fiilleri
5 olduğunu beyan ediyoruz. Böylece onun Allah indinden (görevlendirilmiş)
hak bir nebî olması gerekir.

Bu yolun açıklaması şöyledir:

İnsan ya zâtı gereği noksan olur ki bu en aşağı derecedir. Bunlar avamdır.


Ya zâtı gereği kâmil olur, fakat başkasını kemâle erdirmeye kâdir olamaz.
10 Bunlar da orta derecede bulunan evliyadır. Ya da zâtı gereği kâmildir ve
başkasını kemâle erdirmeye kâdirdir ki bunlar nebîlerdir. Onlar en yüksek
derecededirler. Sonra bu kemâl ve kemâle erdirme nazarî ve amelî kuvvette
itibara alınır. Nazarî kuvvette itibara alınan kemâlâtın başı mârifetullah-
tır. Amelî kuvvette itibara alınan kemâlâtın başı ise Allah Teâlâ’ya itaat ve
15 ibadettir. Bu iki alanda her kimin kemâl derecesi daha yüksek olursa onun
velâyet derecesi daha kâmil olur. Kimin başkasını kemâle erdirme hususun-
da bu iki alandaki derecesi daha yüksek olursa onun nübüvvetinin derecesi
daha kâmil olur.

Eğer bunu anladıysan şöyle diyoruz: Muhammed (sav) geldiğinde âlem


20 küfür ve fısk ile doluydu. Yahudiler teşbih, nebîlere iftira, Tevrât’ı tahrif
(gibi) konularda fâsid yolda had safhaya ulaşmışlardı. Hıristiyanlar ise tes-
lis, baba, anne, oğul, hulûl, ittihâd (gibi) konularda (fesatta) had safhaya
ulaşmışlardı. Mecûsîler ise birbiriyle muharebe halinde iki ilâh (nur ve zul-
met) kabulüyle, annelerle nikâhı helal görmekle (fesatta) had safhaya var-
25 mışlardı. Araplara gelince onlar putlara tapma, soygunculuk ve tefecilikte
had safhaya ulaşmışlardı.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪181‬‬

‫ات‪،‬‬ ‫ِـ ِ‬
‫ـכ أَ ــא ـ ا ِ ـ ِ ا َو ِل ُ ْ ِ ـ ُ ُ ُ َـ ُ ِא ُ ْ َ‬
‫ِ‬ ‫آَ َ ـ ُ ‪َ :‬و َذ ِـ َ‬ ‫َو ِ ـ ا َ ْ ـ َ َ ِ َ ِ ـ ٌ‬
‫‪١‬‬

‫َ ْ َא ِ َ ِـ ِ َ َ ـ ِ ـ ِ أَ ْ َ ا ِـ ِ َوأَ ْ َ א ِـ ِ ‪َ ،٢‬وأَ ــא ِ ـ َ ـ َ ا ا ِ ـ ِ‬ ‫ُـ ِإ َذا َ َ َـ ْ ُ ُ ُـ ُ ِا ْ ـ َ ْ‬


‫ـאل ا َ ْ ِ ـ ِ‬
‫ـאء‪٣‬؛ َ َ َ ـ َ أَ ْن‬ ‫ال َ ُ ـ َ أَ ْ َ ـ ُ‬ ‫ـאل وا َ ْ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫َ ــא ُ ِ ـ ُ أَن ُכ َ ــא أَ َ ـ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ِ ـ ـ َ ا َ ْ َـ َ‬ ‫َّ‬
‫ِ ـ ِ ا ِ‪.‬‬ ‫ْ‬
‫ُכـ َن ـ َ ِ ــא ــא ـِ‬
‫َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ‬
‫َو َ ْ ِ َ َ ا ا ِ ِ أَ ْن َ ُ َل‪:‬‬ ‫‪٥‬‬
‫ُ‬
‫ــאت‪َ ،‬و ُ ــ ا َ ــ َ ام‪َ ،‬و ِإ ــא‬ ‫ا ِ ْ ــא ُن ِإ ــא أَ ْن ُכــ َن َא ِ ــא ِ َ ا ِــ ِ ‪ ،٤‬و ُ ــ أَد َــ ا ر ِ‬
‫ُ‬ ‫َ َ‬ ‫َ َ ْ‬ ‫ً‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫أَ ْن ُכ ـ َن َכא ِ ـ ً ِ ـ َذا ِ ـ ِ و َ ْ ـ ِ ر َ ـ َ ْכ ِ ـ ِ َ ـ ِ ِه ‪ ،‬و ـ ا َو ِ ــאء ِ ـ ا ر ـ ِ‬
‫‪٧‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫‪٥‬‬
‫َ َ‬ ‫َ ُ‬ ‫َ ُ ُ‬ ‫َ َ َ َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאء ؛‬ ‫ا ُ َ َ ّ ـ َ ‪َ ،‬و ِإ ــא أَ ْن َ ُכ ـ َن َכא ـ ً ـ َذا ـ َو َ ْ ـ َر َ َ ـ َ ْכ ـ ِ َ ـ ِ ه‪َ ،‬و ُ ـ ُ ا َ ْ ِ َ ـ ُ‬
‫‪٨‬‬

‫ـאل وا ْכ ِ ـ َ ِإ ــא‪ ٩‬ـ ِ ـ ا ُ ـ ِة ا َ ِ ـ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫ُ ْ ََ َ‬ ‫َو ُ ـ ْ ـ ا َر َ ـ ا َ א َ ـ ؛ ُـ إِن َ ـ َ ا ا َכ َ ـ َ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َوا ُ ـ ة ا َ َ ـ ‪َ ،‬و َر ـ ُ ا َכ َ ــא َ ت ا ُ ْ َ ـ َ ة ـ ا ُ ـ ة ا َ ِ ـ َ ْ ِ َ ـ ُ ا َ َ א َ ؛ َو َر ُ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ا َכ َ ــא َ ِت ]ا ُ ْ َ ـ ِة[‪ ِ ١٠‬ـ ا ُ ـ ِة ا َ َ ِ ـ ِ َא َ ـ ُ ا ِ َ َ א َـ ‪َ ،‬و ُכ ] َ ـ ْ َכא َـ ْ َد َر َ א ُـ ُ ِ ـ‬


‫ََ‬
‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َכ َ ــא َ ِت َ א َ ْ ـ ِ ا َ ْ َ َ َ ْ ـ ِ أ ْ َ ـ ‪َ ،‬כא َـ ْ َد َر َ ـ ُ‬
‫َ‬
‫ـאت و َ َ ـ أ ْכ َ ـ َ [ ‪َ ،‬و َ ـ ْ َכא َـ ْ َد َر َ א ُـ ُ‬
‫‪١١‬‬

‫ـאت ُ ِ ـ أَ ْכ َ ـ َ ]‪.[٧‬‬ ‫ِ ـ َ ْכ ِ ـ ِ ا َ ـ ِ ِ ـ َ א َ ـ ِ ا َ َ َ ـ ِ أَ ْ َ ـ ‪ ،‬כא ـ در ـ‬


‫َ َ ْ ََ َ ُ ُ‬ ‫ْ َ ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ِإ َذا َ ْ ــ َ َ ــ َ ا َ َ ُ ــ ُل‪ :‬إن ِ ْ ــ َ َ ْ ــ َ ِم ُ َ ــ ٍ َ َ ــ ِ ا ــ َ ُة َوا ــ م כאن ا א ــ‬
‫َ ُ َ َ َ َ ُ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫ِ ِ ‪١٣‬‬
‫َ ْ ُـ ًءا ِ ـ َ ا ُכ ْ ـ ِ َوا ْ ـ ِ ‪ :‬أَ ــא ا ُ ـ ُد‪ َ َ ] :‬ـ ْ [ َכא ُـ ا ـ ا َ َ ا ـ ِ ا َ א ـ َ ة ا א َ ـ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ِ‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ـאرى‪:‬‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ـא‬ ‫ـ‬ ‫ـאء‪ ١٤‬و َ ْ ِ ـ ِ ا ـ ر ِاة َ ـ ْ َ َ ُـ ا ا َא ـ َ‪ ،‬وأَ‬ ‫ِ ـ ا ْ ـ ِ ِ وا ِ ْ ِ ـ ِاء َ ـ ا َ ْ ِ ـ ِ‬
‫َ َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫]وا ْ ـ ِ [ َوا ُ ُ ـ ِل َوا ّ َ ــאد َ ـ ْ َ َ ُ ـ ا ا َא َ ـ َ‪،‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫]وا ُ ّم[ َ‬ ‫َ َ ـ ْ َכא ُ ـ ا ِא ْ ـ َوا َ ِب َ‬
‫‪١٦‬‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـאت ِإ َ َ ـ ِ َو ُو ُ ـ ِع ا ُ َ َאر َ ـ ِ َ َ ُ َ ــא؛ َو ِ ـ‬ ‫وأَ ــא ا ـ س‪ َ َ :‬ـ ْ َכא ُـ ا ِ ـ ا َ ـ ِل ِ ـ ِإ ـ ِ‬


‫َ ُ ُ‬ ‫َ‬
‫ْ‬ ‫َ‬
‫ـאم َو ِ ـ‬ ‫ـאت َ ـ ْ َ ُـ ا ا َא ـ َ‪ .‬وأَ ــא ا ـ ب‪ َ َ :‬ـ ْ َכא ُـ ا ِ ـ ِ ــאد ِة ا َ َـ ِ‬ ‫אح ا ُ ـ ِ‬ ‫ـכ ِ‬ ‫َ ْ ِ ـ ِ ِـ َ‬
‫ْ‬ ‫َ َ‬ ‫َ َ ُ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ـאر ِة َ ـ ْ َ َ ُـ ا ا َא َ ـ َ‪.‬‬ ‫ا ْ ـ ِ َوا َـ َ‬
‫‪١٧‬‬
‫‪٢٠‬‬

‫ا ــ‬ ‫ــ )غ(‪ :‬ــ כא ــ ا ــ‬ ‫‪١٣‬‬ ‫ــ‬ ‫ــ )غ(‪ :‬و ــ ا و ــאء‪ ،‬و ــ‬ ‫‪٧‬‬ ‫ــ‬ ‫ــאم ا ــ‬
‫ــ )ف(‪ :‬ــ ا אم‬ ‫‪١‬‬
‫א ــ ‪.‬‬ ‫ا ر ــ ‪....‬‬ ‫آ ــ ‪.‬‬ ‫ــ‬ ‫ا ــ ‪.‬‬
‫م‪.‬‬ ‫ة وا‬ ‫ا‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١٤‬‬ ‫ة وا م‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫ا ‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ف(‪.‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫(‪ :‬إ א أن‪.‬‬ ‫)ف( و)ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫ة وا م‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)ف(‪.‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫( و)غ(‪.‬‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ظ( و)غ(‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫‪١٧‬‬ ‫)ل(‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ظ( و)غ(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫)ل( و)غ(‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ا כ ‪.‬‬ ‫)ظ( و)غ(‪:‬‬ ‫‪٦‬‬
182 YEDİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Dünya bu bâtıllarla doluydu. Allah Teâlâ Muhammed’i (sav) gönderip


o da insanları hak dine davet etmeye başlayınca dünya bâtıldan hakka, ya-
landan doğruya, karanlıktan aydınlığa inkılâp etti; bu küfre dair inançların
hükmü kalmadı. Yeryüzünün pek çok ülkesinde bu cahilâne inançlar yok
5 oldu. Diller tevhidi söyledi, akıllar mârifetullah ile aydınlandı. Halk elden
geldiğince dünya sevgisinden Mevlâ sevgisine yöneldi.

Nübüvvetin, nazarî ve ilmî kuvvelerde noksan olanları kemâle erdir-


mekten başka mânası olmadığına göre, Muhammed’in (sav) gelişiyle hâsıl
olan tesirin Mûsâ ve Îsâ’nın (as) gelişiyle hâsıl olan ve ortaya çıkan tesirden
10 daha kâmil ve daha üstün olduğunu görüyoruz. Böylece onun nebîlerin
efendisi ve seçilmişlerin önderi olduğunu biliriz.

Bana göre bu yol, birinci yoldan daha kâmil ve üstündür. Çünkü bu,
burhân-ı limmîdir. Zira biz peygamberliğin mânasını araştırdık ve onun
mânasının amelî ve nazarî kuvvette nâkıs olanları tedavi etmeye gücü yete-
15 cek derecede bu iki kuvvette de kemâle ulaşmış bir şahıs olduğunu öğren-
dik. Diğer yandan da Hz. Muhammed’in bu anlamda beşerin en mükem-
meli olduğunu da öğrendik. Dolayısıyla onun nebîlerin en mükemmeli
olması gerekir.

Birinci yol burhan-ı innî metodudur. Çünkü biz bu yolda mûcizelerin


20 meydana gelişini onun peygamber oluşunun delili olarak gösteriyoruz. Bu,
bir şeyin eserlerinden bir eseriyle onun varlığına istidlalde bulunma meto-
dudur. Şüphe yok ki, burhân-ı limmî, burhân-ı innî’den daha güçlüdür.

İkinci Mesele: [Mûcizeyi İnkâr Edenlerin Reddi]


Nübüvveti inkâr edenler üç yönden mûcizelere itiraz ettiler:

25 Birinci [Makam]: “Niçin 'Bu mûcizeler Allah Teâlâ’nın fiili ve yaratma-


sıdır.’ dediniz?” dediler. Bu sorunun izahı birkaç türlüdür:
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪183‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫‪ِ ١‬‬ ‫ِ‬


‫َو َכא َ ـ ا ْ َ ــא َ ْ ُ ـ َء ًة ـ ْ َ ـ ه ا َ َא ـ ِ ‪ َ َ ،‬ــא َ َ ـ َ ا ُ َ َ א َ ـ ُ َ ـ ً ا‪َ ،‬و َ ـ َ‬
‫ـאم‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ ــ َ َ ْ ُ ــ ا َ ْ ــ َ ِإ َــ ا ّ ــ ِ ا َ ــ ِّ ؛ ا ْ َ َ َ ــ ا ْ َ ــא ــ َ ا َ א ــ ِ ِإ َــ ا َ ــ ِّ ‪َ ،‬و ــ َ‬
‫‪٢‬‬

‫ـאت‪َ ،‬و َزا َـ ْ َ ـ ِ ِه‬ ‫ا َכـ ِ ِب ِإ َـ ا ِّ ـ ْ ِق‪َ ،‬و ِ ـ َ ا ُ ْ َ ـ ِ ِإ َـ ا ـ رِ ‪َ ،‬و َ َ َ ـ ْ َ ـ ِ ِه ا ُכ ْ ِ ـ ُ‬


‫ـ ر ِة‪ ،‬و ِا ْ َ َ َ ـ ِ ا َ ْ ِ ـ َ ُ‪ ِ ِ ٤‬ـ ِ‬ ‫ِ ‪٣‬‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ا َ َ ــא َ ُ ِ َ‬
‫َ‬ ‫ت ـ أ ْכ َـ ِ ِـ َ د ا َ א َـ ‪َ ،‬و ـ َو َ ـ ا َ ْ ُ َ َ‬
‫אر ِت ا ُ ُ ـ ُل‪٢١] ٥‬أ[ ِ َ ْ ِ َ ـ ِ ا ِ‪َ ،‬و َر َ ـ َ ‪ ٦‬ا َ ْ ـ ُ ِ ـ ْ ُ ـ ِّ ا ْ ــא ِإ َـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا َ َ א َـ ‪َ ،‬وا ْ ـ َ َ َ‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫ـכ ِ‬
‫אن‪.‬‬ ‫ُ ـ ِّ ا َ َ ـ ِ َ ـ ْ رِ ا ِ ْ ـ َ‬
‫ِة ا َ ِ ـ ِ َو ِ ا ُ ِة ا َ َ ِ ِ ‪،‬‬ ‫אن َ َ ْ َـ ِ ـ ِة ِإ َ ْכ ِ ـ َ ا א ِ ِ ـ َ ِ ـ ا ُ ـ‬ ‫َو ِإ َذا َכ َ‬
‫ُ‬
‫ـ ٍ َ َ ـ ِ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم‪-٩‬‬ ‫ِِ‬ ‫ِ‬
‫َو َرأَ ْ َــא أَن َ ــא َ َ ـ َ ـ ْ َ ـ َ ا ا َ َ ـ ِ ‪ َ ِ -‬ـ َ ِ َ ْ ـ م ُ َ‬
‫‪٨‬‬ ‫‪٧‬‬
‫ْ‬
‫َـِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ـ ِ ا ـ َ ُم َو َ ـ‬ ‫أَ ْכ َ ـ ُ َوأَ ْ َ ـ ‪ ِ ١٠‬ــא َ َ ـ َ َو َ َ ـ ِ َ ـ ِ َ ْ ـ ِ ِم ُ َ ـ‬
‫َ ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ‬
‫ـאء و ُـ ْ و َة ا َ ِ ــאء‪ِ.‬‬ ‫אن ـ ِ َ ا َ ْ ِ ـ ِ‬ ‫ا ـ َ ُم‪ ِ ،١١‬ــא أ ـ כ‬
‫َ‬
‫َ َْ ُ َ َ َ ّ‬
‫‪١٠‬‬
‫ْ َ‬ ‫َ َ َ‬
‫َو َ ـ ِ ِه ا ِ َ ـ ُ ِ ْ ـ ِ ي أَ ْ َ ـ ُ َوأَ ْכ َ ـ ُ ِ ـ َ ا ِ َ ـ ِ ا ُو َ ـ ‪ َ َ ،‬ـ َ ا‪ ْ َ ١٢‬ـ ِ ي َ ْ ـ ى‬
‫َ‬
‫ـאن ا ِّـ ِ ‪[٨]١٣‬؛ َ ِ ــא َ َ ْ َــא َ ـ ْ َ ْ َـ ا ـ ِة‪َ ْ ِ َ َ ،‬ــא أن َ ْ َא َ ــא‪ ١٤‬أَ ـ ُ َ ـ ْ ٌ َ َ ـ َ ِ ـ‬ ‫َـ ِ‬
‫ُ‬ ‫ّ‬ ‫ُْ‬
‫ـאل ِ ـ ا ُ ـ ِة ا ِ ـ ِ َوا َ َ ِ ـ ِ ِإ َـ َ ْ ـ ُ َ ْ ـ ِ ُر َ َ ـ ُ َ א َ َ ـ ِ ا א ِ ِ ـ َ ِ ـ َ א َ ْ ـ ِ‬ ‫ا َכ ـ ِ‬
‫َ‬
‫אن أَ ْכ َ ـ َ ا َ ـ ِ ِ ـ َ ـ َ ا ا َ ْ ـ ؛‬ ‫כ‬ ‫م‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ة‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ِ‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ـ‬ ‫ن‬ ‫َ‬ ‫أ‬ ‫ـא‬
‫ـ‬ ‫ِ‬
‫ا ُ َْ َ َ ْ َ‬
‫و‬ ‫‪،‬‬ ‫ِ‬ ‫ـ‬
‫َ‬ ‫َ ُ َ َ ُ َ َ‬ ‫ُ َ ً َ َْ‬
‫َ ـ َכ ُـ أَ ْ َ ـ َ ا َ ْ ِ ـ ِ‬
‫ـאء‪.‬‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ َ َ‬
‫ــאن ا ِ ِّن‪ َ ،‬ــא َ ْ ــ َ ِ ل ِ ُ ُ ــ ِل‬ ‫ــ ِ ي ــ ى َ ِ‬
‫َوأَ ــא ا ِ ــ ُ ا َو ُل َ ِ ــ ُ َ ْ‬
‫َ ْ َ ُْ‬
‫ات َ َ ــ َכ ِــ َ ِ ــא‪َ ،‬و ُ ــ َ َ ْ ــ ِ ي َ ْ ــ ى ا ِ ْ ــ ِ َ ِل َ َــ ٍ ِ ــ ْ آَ َــאرِ ا ـ ِء‬ ‫ِ ــ ِ‬
‫ا ُْ َ‬
‫ْ‬ ‫َ‬
‫ــאن ا ِِّن‪.‬‬
‫َ ِ‬ ‫ــאن ا ِّــ ِ ‪ ١٥‬أَ ْ ــ َ ى ِ ــ‬
‫َ َ ــ ُو ُ ــ ِد ِه‪َ ،‬و َ َ ــכ أَن ُ َ َ‬
‫ْ ُْ‬ ‫ّ‬
‫ِ ِ‬
‫ات[‬ ‫ِ‬
‫ُ ْכ ِ ي ا ُ ْ َ‬ ‫]ا د َ َ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬
‫ات ِ ْ َ َ َ ِ ‪ ١٦‬أَو ُ ٍ ‪:‬‬
‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ون ُ ات َ َ ُ ا ا ُ ْ َ‬
‫ِ‬ ‫ْ ِכ َ ِ‬
‫ا ُ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ُ‬
‫ِ ِ ]‪[٩‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ َ ــא ‪ َ :‬א ُ ـ ا ـ ُ ْ ُ ـ ِ ـ َن َ ـ ه ا ُ ْ ِ ـ َ ات ْ ـ ُ ا َ َ א َ ـ َو َ ْ ـ ؟‪َ .‬و َ ــא ُن‬ ‫أَ َ‬
‫‪١٧‬‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫ال ِ ـ ْ ُو ُ ـ ٍه‪:‬‬
‫ـَ ِ‬ ‫َـ َا ا‬
‫)ل(‪. ِ :‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬رأ אه أ‬ ‫‪٧‬‬ ‫ء ًة‪.‬‬ ‫)ظ(‪ :‬אرت‬ ‫‪١‬‬
‫َ‬
‫א א‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ف( و)ا‬ ‫‪١٤‬‬ ‫‪.‬‬ ‫اا‬ ‫)غ(‪ :‬أ‬ ‫‪٨‬‬ ‫ة‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل(‪. :‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫‪.‬‬ ‫و‬ ‫ا‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ )ف( ا ــ ِ ‪ .‬و ــ )غ(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ة‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١٦‬‬ ‫)غ( و)ك(‪ :‬وأכ ‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ا ــ رة‪.‬‬ ‫ــ‬ ‫ا‬
‫)غ(‪ :‬ا ول‪.‬‬ ‫‪١٧‬‬ ‫ــא أ ــ ا ــ ة‬ ‫ــ )غ(‪:‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪٤‬‬
‫و ا ــ م ‪.‬‬ ‫(‪ :‬ا ب‪.‬‬ ‫)غ( و)ا‬ ‫‪٥‬‬
‫(‪ :‬ن ا‪.‬‬ ‫)غ( و)ا‬ ‫‪١٢‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪ :‬ر‬ ‫‪٦‬‬
184 YEDİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Birincisi: İnsan ya nefsten ibaret olur ya da bedenden ibaret olur. Eğer


nefsten ibaret ise şöyle demek niçin câiz olmasın: Bu Resûlün nefsi diğer
yaratılanların nefsinden farklıdır. Nefsinin bu hususiyetinden dolayı o,
diğerlerinin yapamadıklarına kâdir oldu.
5 Eğer bedenden ibaret ise şöyle demek neden mümkün olmasın: O
başkalarının yapamayacaklarını yapabileceği kendine mahsus bir mizaç
sebebiyle hususi oldu.
İkincisi: Şüphesiz ilaçların şaşırtıcı tesirleri vardır. Şu halde şöyle de-
mek niçin mümkün olmasın: O, ilacını buldu ve onun vasıtasıyla diğer-
10 lerinin yapamadıklarına kâdir oldu.
Üçüncüsü: Nebîler, cinlerin ve şeytanların varlığını kabul ettiler. Farz
et ki varlıkları muhtemel olmakla beraber onların varlıklarının delili yok-
tur. Şu halde bu acayip ve garip [mûcize]leri cin ve şeytanlar getirdi de-
mek neden câiz olmasın? Zira siz “cin, saralının bedeninin içine girer ve
15 orada konuşur” demiyor musunuz? O halde niçin Muhammed’le (sav)
konuşan kurt, deve ve inleyen kütük bu yolla konuştu, denilmesin? Diğer
[mûcize]leri de bunun gibidir.
Dördüncüsü: Müneccimler ve Sâbiîler, yıldızların ve gezegenlerin diri
olduklarında ve konuştuklarında ittifak etmediler mi? Farz et ki böyle
20 olması muhtemel olmakla beraber bu (durum) delille sabit olmadı. Bu
takdirde şöyle demek niçin mümkün olmasın: Bu mûcizelerin fâili bu
gezegenler ve yıldızlardır.
Beşincisi: Müneccimler “sehmu’s-saâde”nin1 hârikulâde fiilleri gerçek-
leştirmeye, “sehmu’l-gayb”ın da bilinmeyeni haber vermeye kabiliyetli
25 olduğu konusunda ittifak etmediler mi? Söylediklerinin doğru olması
durumunda şöyle demek niçin mümkün olmasın: Onların sehmu’s-saâde
ve sehmu’l-gayb hakkında ittifak etmeleri büyük bir güçtür. Bu güç sa-
yesinde onlar bu olağanüstü fiilleri yapmaya ve gayptan haber getirmeye
kâdir oldular.

1 Müneccimlere göre sehm, yıldızların feleklerinden muayyen bir parça, bir paydır. Onlara göre
birçok sehm vardır. Kendisine “sehmu’l-kamer” de denilen “sehmu’s-saâde” ve yine “sehmu’l-gayb”
bunlardandır. (Bkz. Tehânevî, Keşşâfu Istılâhâti’l-Fünûn ve’l-Ulûm, Beyrut-Lübnan 1997, c. I, s. 986.)
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪185‬‬

‫ـאر ًة َ ـ ِ ا ْ ـ ِ أَو َ ـ ْ َ ـ َ ا ا َ ـ َ ِن؛ َ ـ ِْن َכ َ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫أَ َ ُ َ ــא‪ :‬أَن ا ِ َ ـ َ‬


‫אن‬ ‫ـאن ِإ ــא أ ْن َ ُכ ـ َن َ ـ َ‬
‫ـכ ا ُ ـ ِل َכא َـ ُ َ א ِ َ ـ ً ِ ُ ُ ِس‬ ‫ـאل‪ :‬إِن َ ْ ـ َ َذ ِـ َ‬‫ـאر ًة َ ـ ِ ا ْ ـ ِ ؛ َ ِ ـ َ َ َ ُ ـ ُز أَ ْن ُ َ ـ َ‬ ‫ِ‬
‫َـ َ‬
‫ـאن ِ َ ــא َـ َـ ِت ِ ـ ِ َ ـ ُه‪.‬‬ ‫ِ ـ ِ َ ْ ِ ـ ِ َـ ِ ر َـ ا ِ ْ ـ ِ‬ ‫َِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ ــא ِ ا َ َ ـ ِ ‪َ ،‬و ْ ـ ِ ُ ُ‬
‫ِ‬
‫ــאص‬
‫اج َ ّ‬ ‫ِ ِ ــ َ ٍ‬ ‫ــאل‪ِ :‬إ ــ ُ ِا ْ َــ‬
‫ــאر ًة َ ــ ِ ا َ ــ َ ِن؛ َ ِ ــ َ َ َ ُ ــ ُز أَن ُ َ َ‬ ‫وإ ِْن َכ َ ِ‬
‫אن َ َ‬ ‫َ‬
‫ـאن ِ َ ــא َ ـ َ ـ ِت ِ ـ ِ َ ـ ُه‪.‬‬ ‫و ِ َ ِـ ِ َـ ِر َـ ا ِ ْ ـ ِ‬ ‫‪٥‬‬
‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ ْ‬
‫ـאرا َ ِ َ ـ ً ؛ َ ِ ـ َ َ َ ُ ـ ُز أَ ْن ُ َ ـ َ‬ ‫َ ِ ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאل‪ِ :‬إ ـ ُ َو َ ـ َ َد َو ًاء‬ ‫ا א ـ ‪ َ َ :‬ــכ أن ْ َد ِو َ ـ آ َـ ً‬
‫َو َ ـ ِ َر‪ َ ِ ١‬ا ِ ـ َ ِ ِ َ َ ـ َ ــא َ ـ َ ْ ـ ِ ْر َ َ ـ ِ َ ـ ُه‪.‬‬
‫ُ‬ ‫ْ‬
‫ـאء أ َ ـ وا ِ ُ ُ ـ ِت‪ ٢‬ا ِ ـ ِّ َوا ـ َ א ِ ِ ؛ َ َ ـ ْ أَ ـ ُ َـ ْ َ ْ ُ ـ ْ ِא ِ ـ ِ‬ ‫ِ‬
‫ا א ـ ُ ‪ :‬أَن ا َ ْ ِ َ ـ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ُو ُ ُد ُ ـ ْ ‪ِ ،‬إ أَن ِا ْ ِ َ ـ َ‬
‫ـאل ُو ُ د ـ ْ َ א ـ ٌ ‪ َ ،‬ـ َ َ َ ُ ـ ُز أَ ْن ُ َ ــאل‪ :‬إِن ا ِ ـ َوا ـ َ א َ‬
‫ِ ـ ا ِ ـ أَ َـ ْ ِ َ ـ ِ ِه ا َ َ א ِـ ِ َوا َ ا ِـ ِ ‪ ،‬أَ َ ـ َ أَ ُכـ ‪ُ ُ َ ٣‬ـ َن‪ :‬إِن ا ِ ـ َ ْ ُ ـ ُ ِ ـ‬ ‫‪١٠‬‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬
‫ـאل‪ :‬ا ّ ْ ـ ُ ِإ َ ــא َ َכ ـ ِ َ ـ َ ا‬ ‫ِ‬
‫َא ِ ـ ِ َ ـ َ ِن ا َ ْ ـ ُ و ِع و َ َ َכ ـ ُ ُ َــא َك‪ َ ،‬ـ َ َ َ ُ ـ ُز أَ ْن ُ َ ـ َ‬
‫َ‬
‫ا ِ ـ ِ ‪َ ،‬وا א َ ـ ُ ِإ َ ــא َ َכ َ ـ ْ َ ـ َ ا ُ ـ ِل ِ َ ـ َ ا ا ِ ـ ِ ‪َ ،‬وا ِ ـ ْ ُع ِإ َ ــא َ ـ ْ ِإ َ ـ ِ ِ َ ـ َ ا‬
‫ْ‬
‫ا ِ ـ ِ ‪َ ،‬و َכـ َ ا ا َ ا ِ ـ ‪.‬‬
‫َ‬
‫اכ ـ َ ]‪٢١‬ب[ َوا َ ْ ـ َ َك‬ ‫ا ا ِ ـ ‪ :‬أَ َ ـ أَن ا َ ِ ِ ـ وا א ِ َ ـ َ ِا َ ُ ـ ا َ ـ أَن ا َכ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ ّ َ َ‬ ‫ُ ْ َ‬
‫ـאل َ א ِ ـ ‪ َ َ ،‬ـ َ ـ َ ا‬
‫ٌ‬ ‫ـכ ِא ِ ـ ِ ‪ِ ،‬إ أَن ا ِ ْ ِ َ ـ َ‬ ‫ـאء َא ِ َ ـ ٌ؛ َو َ ـ ْ أَ ـ ُ َ ـ ْ َ ْ ُ ـ ْ َذ ِـ َ‬
‫أَ ْ َ ـ ٌ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ات ـ ا َ ْ ـ َ ُك وا َכ ِ‬
‫اכ ـ ُ ‪.‬‬ ‫ِـ ِ‬ ‫ِِ‬ ‫ِ‬ ‫ا ْ ِ ـ ِ ِ ـ َ َ َ ُ ـ ُز أَ ْن ُ َ ـ َ‬
‫َ َ‬ ‫ُ َ‬ ‫ـאل‪ َ :‬א ـ ُ َ ـ ه ا ُ ْ َ‬
‫אد ِة أَ َــ ا ِ ــ ا ُ ــ ْ َر ِة‬ ‫ا َ א ِ ــ ُ ‪ :‬أَ َ ــ َ أَن ا ُ َ ِ ّ ِ ــ َ أَ ْ ُ ــ ا َ َ ــ أَن ِ َ ــ ْ ِ ا ــ‬
‫َ َ ً‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ـאل ا َ ِ ـ ِ ‪َ ،‬و ِ َ ـ ْ ِ ا َ ـ ِ أَ َ ـ ا ِ ـ ا ُ ـ ْ َر ِة َ َ ـ ا ِ ْ ــאرِ َ ـ ِ ا ُ ـ ِب؛‬ ‫َ َـ ا َ ْ ـ ِ‬
‫َ‬
‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ً‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫ـאل‪ِ :‬إ ـ ِا َ ـ َ َ ـ ـِ‬ ‫َ َ َ ـ َ ْ ِ ـ ِ أَ ْن َ ُכ ـ َن ا ـ ي َ א ُ ـ ُه َ ــא‪ ،‬ـ َ َ َ ُ ـ ُز أَ ْن ُ َ ـ َ‬
‫ِ‬ ‫‪٤‬‬ ‫ِ‬
‫ُ ْ‬ ‫ُ‬
‫ـכ ا ُ ـ ِة َ ـ ِ روا َ ـ ا ِ ْ ـ ِ‬
‫ـאن‬
‫َ‬ ‫ُ َ‬ ‫אد ِة َو ِ ـ َ ـ ْ ِ ا َ ْ ـ ِ ُـ ٌة َ ِ َ ـ ٌ‪َ ،‬و ِ َ ْ ـ ِ ِ ْ ـ َ‬ ‫َـ ْ ِ ا ـ َ َ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫ـאل ا َ ِ ـ ِ َوا ِ ْ ــאرِ َ ـ ِ ا ُ ـ ِب‪.‬‬ ‫ِא َ ْ ـ ِ‬


‫َ‬
‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫)ل(‪ :‬و ‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫د‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ن‪.‬‬ ‫)ظ( و)غ(‪ :‬ا אس‬ ‫‪٣‬‬
‫)ف( و)ك(‪ :‬א ا‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
186 YEDİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Altıncısı: Müneccimler bu tür (hârikulâde) olaylar üzerinde gezegenle-


rin içtimaının büyük tesiri olduğu konusunda görüş birliği içinde değiller
midir? Mûcizelerin de bu türden olması niçin mümkün olmasın!
Yedincisi: Müneccimler şöyle dememiş midir: Sabit yıldızların saadet
5 ve uğursuzluk konusunda büyük, şaşırtıcı tesiri vardır. Onların (nebîler)
hallerinin de bu türden olması niçin mümkün olmasın?
Sekizincisi: Felsefeciler akılların ve nefslerin varlığında görüş birliğine
varmadılar mı? O halde bu mûcizeleri ortaya koyan niçin bu akıllar ve nefs-
ler olmasın!
10 Dokuzuncusu: Muhammed (sav) ve diğer nebîler bu Kur’ân-ı Kerim ve
diğer kitapların kendilerine melek vasıtasıyla ulaştığını ikrar etmediler mi?
Şu halde biz de diyoruz ki bu delilden önce bu meleğin masum olmaması
mümkündür. [Kötü bir iş bile ortaya koyabilir.]Ancak nebîlerin şehadetiyle
biz bu meleğin masum olduğunu anlıyoruz. Şu halde nebîlerin nübüvve-
15 tinin sıhhati bu meleğin masumiyetine dayanır. Meleğin masumiyeti de
onların nübüvvetlerinin sıhhatine dayanır. Bu, devirdir ki o da bâtıldır.
Onuncusu: Nebîler kuvveti ve şiddeti bakımından had safhada kötülük-
le vasıflanan ruhun -ki o şeytandır- varlığında ittifak etmedi mi? Şu halde
İblîs’in O’na (nebîye) bu amellerinde yardım etmesi niçin mümkün olma-
20 sın? Zira (nebînin) dini İblîs’i lanetlediği halde İblîs ona nasıl yardım eder
de denemez.
Biz deriz ki pis tuzaklar kuran (şeytan), kötülüğünü ve kinini yaygınlaş-
tırmak için kendi nefsinin lanetlenmesine rıza gösterebilir.
Bu on ihtimal mûcizelerin fâilinin Allah Teâlâ olduğunun delille sabit
25 olmadığının beyanı hakkındadır.
İkinci Makam: Diyelim ki onların (mûcizeler) fâilinin Allah Teâlâ oldu-
ğunu kabul ettik. Fakat niçin “Allah Teâlâ onları (mûcizeler) [nebîyi] tasdik
için yaptı.” dediniz?
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪187‬‬

‫ـאرا‬ ‫َ ـ ِ ِه ا َ ْ ـ َ ِ‬
‫اب آَ َـ ً‬ ‫ـאت ِ ـ‬ ‫ـאدس‪ :‬أَ َ ـ أَن ا َ ِ ِ ـ أَ ْ ُ ـ ا َ ـ أَن ِ ْ ِ ا َـ ِ‬
‫َ‬ ‫ُ ّ َ َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬
‫ا ـ ُ‬
‫َ‬
‫ات ِ ـ ْ َ ـ ِ ِه ا َ ْ ـ َ ِ‬
‫اب‪.‬‬ ‫َ ِ َ ـ ً ؛ َ ِ ـ َ َ َ ُ ـ َز أَن َ ُכ ـ َن ا ُ ْ ِ ـ َ ُ‬
‫‪١‬‬

‫ـאرا َ ِ َ ـ ً َ ِ ـ ً ِ ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫َ‬


‫ا ــא ِ ُ ‪ :‬أ َ ْ ـ َ أن ا ُ َ ِ ّ ـ َ َ א ُـ ا ‪ :‬إن ْ َכ َ اכـ ِ ا א ِ َ ـ آَ َـ ً‬
‫‪٢‬‬
‫َ‬
‫اب‪.‬‬ ‫אد ِة َوا ُ َ ـ ِ ؛ َ ِ ـ َ َ ُ ـ ُز أَ ْن َ ُכـ َن أَ ْ َ ا ُ ُ ـ ِ ـ ْ َ ـ ِ ِه ا َ ْ ـ َ ِ‬‫ا ـَ َ‬
‫ْ‬ ‫َ‬
‫ِل َوا ُ ـ ِس َ ُ ـ َد ٌة؛ َ ِ ـ َ َ‬ ‫ا א ِ ـ ُ ‪ :‬أَ َ ـ َ أَن ا َ َ ِ ـ َ َ أَ ْ ُ ـ ا َ َ ـ ‪٣‬أَن ا ُ ُ ـ‬
‫َ‬ ‫ْ‬
‫‪٥‬‬

‫ُ ـ ُل َوا ُ ـ ُس‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬


‫َ ُ ـ ُز أ ْن َ ُכ ـ َن ُ ـ ُ َ ـ ه ا ُ ْ ـ َ ات ُ ـ َ َ ـ ه ا ُ‬
‫ـאء َ َ ِ ـ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم ُ ـ ‪ ٤‬أَ َ ـ وا ِـ َن َ ـ َ ا‬ ‫ـ ً ا و ــא ِ ا َ ِ ـ ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ َ َ‬ ‫ا א ـ ُ ‪ :‬أَ َ ْ ـ َ أَن ُ َ‬
‫ـכ؛ َ َ ُ ـ ُل‪ِ :‬إ א َ َ ‪ ٥‬ا ِ ِ َ ُ ـ ُز أَ ْن‬ ‫ا ُ ـ آ َِن و ــא ِ ِ ا ُכ ـ ِ ِإ ــא و ـ َ ِإ َ ِ ـ ِ ا ِ ـ َ َ ا َ ـ ِ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ ْ َ‬ ‫َ َ َ‬ ‫ُ‬ ‫ْ َ َ‬
‫ـ ٍم‪ ] ،‬ـ ْ ُכـ ُن آ ِ ــא ِא ِ ـ ِ ا َ ِ ـ ِ [‪ِ ،٦‬إ أَ ــא ِ َ ـ אد ِة ا َ ْ ِ ــאءِ‬ ‫َ ُכـ َن َذ ِـ َ‬
‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫ْ‬ ‫ً‬ ‫َ َ‬ ‫ـכ َ ـ َ َ ْ ُ‬ ‫ـכ ا َ َ ـ ُ‬
‫ـאء َ ـ ِ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ــא‪ ،‬و َ ـ َ ـ َ ا َ ـ ُ ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ َ ْ َــא َכـ َن َذ ِـ َ‬
‫ْ َ‬ ‫ـ ُ ُ ُـ ة ا َ ْ ِ َـ َ‬ ‫ََ‬ ‫ـכ ا َ َ ــכ َ ْ ُ ً َ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ور؛ َو ُ ـ َ َא ِ ـ ٌ ‪.‬‬ ‫ـכ َد ٌ‬ ‫ـכ َ َ ـ ِ ـ ُ ُ ِ ِ ـ ْ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬ ‫ـכ‪ ،‬و َ ـ ُ ِ ـ ُ ا َ ـ ِ‬


‫ْ َ َ‬
‫ِ‬
‫ـכ ا َ َ ـ َ َ َ‬ ‫َذ ِـ َ‬
‫ـ ٍف ِא ُ ـ ِ ِ ـ َ א ـ ِ‬ ‫ا א ِ ـ ‪ :‬أَ َ ـ أَن ا َ ْ ِ ــאء ِا َ ُ ـ ا َ ـ ِإ ْ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫وح َ ُ‬ ‫ـאت ُر ٍ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ ُ ْ َ‬
‫ـאل‬ ‫ـכ ا َ ـ ِ‬ ‫ِ‬
‫ا ُ ـ ِة َوا ِ ّ ـ ِة َو ُ ـ َ ِإ ـ ُ ؛ َ ـ َ َ َ ُ ـ ُز أَ ْن َ ُכ ـ َن ا ـ ي أَ َ א َ ـ ُ َ َ ـ ْ ـ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬
‫ـאل‪ :‬إِن‪ِ ٧‬د َ ـ ُ َ ْ ـ ُ ِإ ِ ـ َ ِ ِ ـ ‪َ َ ،‬כ ـ َ ُ ِ ُ ـ ُ ِإ ْ ِ ـ ُ ؟‬ ‫ُ ـ َ ِإ ِ ـ ُ ؛ َ ُ َ ـ ُ‬
‫ْ‬
‫ـ َ ِ ـ ِ ِإ َـ َ ِو ـ ِ ُ ِ ـ ِ‬ ‫ِ ِ ِ ِ‬
‫אر ا َ ِ ـ َ َ ـ ْ َ ْ َ ـ ِ َ ـ ْ َ ْ ـ َ َ َ‬ ‫َ َ ُ ـ ُل ‪ :‬إِن ا َ ــכ َ‬
‫‪٨‬‬
‫‪١٥‬‬
‫ْ‬ ‫ْ‬
‫َو َ َ ـ ِ ‪.‬‬
‫َ‬
‫ِ ِ‬ ‫ِ َ ِ‬ ‫ِ َ‬ ‫‪ِ ٩‬‬ ‫َ َ ـ ِ ِه ِا ْ ِ َ ــא َ ٌ‬
‫ت َ َ ـ َ ٌة ـ َ َ ــאن أ ـ َـ ْ َ ْ ُ ـ ْ ِא ـ ِ أن َ א ـ َ ا ُ ْ ـ َ ات ُ ـ َ ا ُ‬
‫َ َ א َ ـ ]‪.[١٠‬‬

‫َ َ َ َ ــא‬ ‫ـאم ا א ِـ ‪ َ :‬ـ ْ َא‪ ١٠‬أَن َ א ِ َ َ ــא ُ ـ َ ا ُ َ َ א َـ ‪ِ َ ،‬כـ ْ َ ِ ـ ُ ْ ُـ ‪ِ :‬إ ـ ُ َ َ א َـ‬


‫ا َ َـ ُ‬
‫َ‬
‫ِ َ ْ ـ ِ ا ْ ِ ـ ِ ؟‪.‬‬ ‫‪٢٠‬‬

‫ُ َ ـ ً ا َ ـ ا ُ َ َ ـ ِ َو َ ـ د ُ ‪ .‬و‬ ‫ـ (‪ :‬إن‬ ‫ـ )ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫أ אف )غ(‪ :‬א ‪.‬‬ ‫‪١‬‬


‫َ‬ ‫ْ‬
‫ــ ‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬إن ــ د ــ‬ ‫)ل(‪ :‬أ ا ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ل‪ ،‬و )ك(‪ :‬و ٌل‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪ :‬א‬ ‫‪٨‬‬ ‫(‪. :‬‬ ‫أ אف )ا‬ ‫‪٣‬‬
‫ٌ‪.‬‬ ‫أ אف )غ(‪ :‬א‬ ‫‪٩‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)غ( و)ل( و)ا‬ ‫» «‬ ‫‪٤‬‬
‫א‪.‬‬ ‫(‪ :‬إن‬ ‫)ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)ظ(‪ . ِ ِ ْ ِ :‬و )ك(‪ :‬إ א‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٦‬‬
188 YEDİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

İnsanlar bunu iki yolla açıklamışlardır: Birincisi, Allah Teâlâ’nın fiille-


ri ve hükümleri gaye ve illetlere dayanmaz. İkincisine göre ise onun fiilleri
illetlere dayanır.

İlki Ehl-i Sünnetin görüşüdür. Bu takdirde Allah Teâlâ bir şeyi bir şey
5 dolayısıyla yapar demek imkânsızdır. O zaman bu görüşe rağmen nasıl
“O, mûcizeleri tasdik amacıyla yaptı.” denilebilir?

İkinci görüşe gelince bu, “Allah Teâlâ’nın görüşlerinde illet bulunması


gerekir.” diyenlerin görüşüdür. Bu görüşe göre Allah Teâlâ’nın bu mûcize-
leri yaratmasının (nübüvvet) iddiasında bulunan kimseyi tasdik etmekten
10 başka nedeni olmadığını nasıl bildiniz?

Bu mesele birkaç şekilde izah edilir:

Birincisi: Âlem muhdestir. Bu mûtat işler yaratılışın başlangıcında


mûtat değildi. Ola ki Allah Teâlâ bu mûcizeleri âdete başlangıç olsun diye
yaptı.

15 İkincisi: Belki de bu, uzun (zamandan beri devam eden) bir âdetin
tekrar ettirilmesidir. Nitekim gezegenler yörüngelerinde bir turu otuz altı
bin yılda tamamlar. Buna göre gezegenin âdeti belli bir noktaya otuz altı
bin yılda bir defa ulaşmasıdır. İşte bu her ne kadar bu derece uzun bir
müddette gerçekleşiyorsa da yine de âdet sayılır.

20 Üçüncüsü: O belki de bu mûcizeleri dünyanın başka bir tarafındaki


bir nebîye mûcize, bir veliye keramet, semalardaki meleklerden bir me-
leğe mûcize veya havada yahut denizde meskûn olan birine mûcize ve
keramet olsun diye yaratmıştır. Bunların tamamı ihtimal dâhilindedir.

Dördüncüsü: Allah Teâlâ bu mûcizeyi, yalancı olmasına rağmen


25 şüphe şiddetlensin ve imtihan kuvvetlensin diye (nübüvvet) iddia
eden bu kimse elinde ortaya çıkarmış olabilir. Sonra mükellef, şüp-
henin kuvvetine rağmen ondan uzaklaşırsa büyük sevabı hak eder.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪189‬‬

‫כא ــ ــ‬ ‫ــאل ا ِ َ א َــ وأَ‬ ‫و َ ِ ــ ه ــ أَن ِ ِ‬


‫ــאس َ ْ َ َ ْ ــ ِ ‪ :‬أَ َ ُ ُ َ ــא‪ :‬أَن أَ ْ َ َ‬
‫ْ َ َ ُ َ ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ ُ َ‬ ‫َ‬
‫ا َوا ِ ـ ‪.‬‬ ‫اض َوا َوا ِ ـ ‪ ،‬وا א ِ ـ ‪ :‬أَن أَ ْ َ א َ ـ َ ُ َ ـ ٌ َ َ ـ‬ ‫َ ـ ٍ ِ َ ـ ٍء ِ ـ ا َ ْ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ َ‬
‫أ ــא ا َو ُل َو ُ ـ َ َ ـ ُل أَ ْ ـ ِ ا ـ ِ ؛ َ َ َ ـ َ ـ َ ا ا ِ ـ ِ َ ْ َ ِ ـ ُ أَ ْن ُ َ ـ َ‬
‫ـאل‪ِ :‬إ ـ ُ َ َ א َ ـ‬
‫ِـ ِ‬
‫ات‬ ‫ـאل َ ـ َ َ ـ َ ا ا َ ْ َ ـ ِ ‪ِ :‬إ ـ ُ َ َ ـ َ ا ُ ْ َ‬
‫‪١‬‬
‫َ ْ َ ـ ُ َ ـ ْ ًא ِ َ ْ ـ ِ َ ـ ٍء ]‪٢٢‬أ[‪َ َ ،‬כ ْ ـ َ ُ َ ـ ُ‬
‫ْ‬
‫ِ َ ـ ِض ا ْ ِ ـ ِ ؟‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫ـאل ا ِ َ َ א َ ـ ِ ـ َ ا َوا ِ ـ ؛‬ ‫وأ ــא ا א ِ ـ ‪ :‬و ُ ـ َ ـ ُل ـ ُ ـ ُل‪ِ :‬إ ـ َ ـ ِ ـ أَ ْ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ُ ُ‬ ‫َ ْ َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬
‫ِـ ِ‬
‫ات ِإ‬ ‫ِ‬
‫َ ْـ ِ َـ ه ا ُ ْ َ‬
‫‪٣‬‬
‫ِـ‬ ‫ِ َ َ א َـ‬ ‫َ ْ ُـ أَ ـ ُ َ َدا ِ ـ‬ ‫َ َ َ ـ َ ـ َ ا ا َ ـ ِل‪َ ٢‬כ ْ ـ َ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫َ ْ ِ ـ ُ َـ َ ا ا ُ ِ ـ ‪.‬‬
‫َو َ א ُ ُ ِ ْ ُو ُ ٍه‪:‬‬
‫َ‬
‫و ِ ــא ـ‬ ‫ـאد ُة َ ـ ْ َכא َـ ْ ِ ـ أَ ِّو ِل‬ ‫ِِ‬
‫ث‪ َ َ ،‬ـ ه ا ُ ُ ـ ُر ا ُ ْ َـ َ‬ ‫أَ َ ُ َ ــא‪ :‬أَن ا َ א َـ َ ُ ْ ـ َ ٌ‬
‫ُ ُ َ َْ َ‬
‫‪١٠‬‬

‫ـאد ٍة‪.‬‬ ‫ِ ِ ِ ِ ِ‬ ‫ِِ‬


‫ـאدة‪ َ َ َ ،‬ـ ُ َ َ א َـ َ َ ـ َ َ ـ ه ا ُ ْ ِ ـ َ ات َ ـ َ ا ْ ـ َ َاء َ ـ َ‬
‫ـ ٍ‬
‫َُْ َ‬
‫ُכ ّ ِ ِ ـ ٍ‬ ‫ِـ‬ ‫ـכ ا ـ ِ ‪ِ ٥‬‬ ‫ِאو ـ ٍ ؛ ـ ِن ـ‬ ‫َوا א ِ ـ ‪ :‬ـ כ ِ ـ ‪ ٤‬ــאد ٍة‬
‫وج ُ ـ َد َ‬
‫ور َ ـ ُ‬ ‫ََ ُ َ ْ ُ َ َ َُ َ َ َ ََ َ ُ ُ‬
‫َ ـ ِ ا َـ ِ‬ ‫אد ُـ ُ أَ ـ ُ َ ِ ـ ُ ِإ َـ ا‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬
‫ُ َ‬ ‫ْ‬ ‫َو َ َ ـ َ أَ ْ ـ َ َ ـ َ َ ـ ًة َوا ـ َ ًة‪َ ،‬و َ َ ـ َ ـ َ ا َ ُכـ ُن َ َ‬
‫ِ ـ َ ـ ِ هِ‬ ‫ِإ‬ ‫אن َ َ ْ ُ ـ ُ‬ ‫ِ ـ ُכ ِ ـ ٍ َو َ َ ِ ـ َ أَ ْ ـ َ َ ـ َ ٍ َ ـ ًة َوا ِ ـ َ ًة‪ َ َ ،‬ـ َ ا َوإ ِْن َכ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا ُ ـ ة ا ِ َ ـ ِإ أَ ـ ُ َ ـ َ‬
‫ـאدةٌ‪.‬‬ ‫‪١٥‬‬

‫ات ُ ْ ِ ـ َ ًة ِ َ ِ ـ ٍ آَ َ ـ ِ ـ َ ـ ٍف ِ ـ ْ أَ ْ ـ ِاف‬ ‫ِـ ِ‬ ‫ِ‬


‫ا א ـ ُ ‪ َ َ :‬ـ ُ َ َـ َ َـ ه ا ُ ْ َ‬
‫ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ّ‬
‫ات‪ ،‬أَو ُ ْ ِ ـ َ ًة‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ ِ ٍ ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ َ‬
‫ا َ א َ ـ ‪ ،‬أو َכ َ ا َ ـ ً َ ـ ٍّ ‪ ،‬أو ُ ْ ـ َ ًة َ َ ــכ ـ َ ا َ َ َכ ـ ـ ا ـ َ َ‬
‫ـכ ُ ْ َ َ ـ ٌ ‪.‬‬‫ـאכ ِ َ ِ ـ ا َ ـ َ ِاء أَو ِ ـ ا ِ َ ــאرِ ‪َ ،‬و ُכ َذ ِـ َ‬
‫و َכ ا ـ ً ِ ا ِ ـ ٍ ِ ـ ]ا ِ ـ ِ [ ‪ ٦‬ا ـ ِ‬
‫ّ‬ ‫َ‬ ‫َ َ َ َ‬
‫ا ا ِ ُ ‪ َ َ ٧ ُ َ َ :‬א َ أَ ْ َ َ َ ِ ِه ا ُ ْ ِ َ َة َ َ َ ِ َ َ ا ا ُ ِ َ َ َכ ِ ِ ِ َ َ ْ َ ا ْ َ ُ‬
‫اب ا َ ِ ‪،‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫َو َ ْ َ ى ا َ ُ‪ ُ ،‬إِن ا ُ َכ َ إِن ا ْ َ َ َز َ ُ َ َ ُ ة ا ْ َ َ ِ ُ َ ْ َ ا َ َ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫ـ )ل( و)ظ( و)غ( و)ك(‪ ،‬و ـ‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــ כــ ر ــאدة‪ ،‬و ــ )ك(‪ :‬ــ‬ ‫هه‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫ــ (‪:‬‬ ‫ــ )ف(‪ ،‬وأ ــא ــ )ا‬ ‫כ ــא ــאدةٌ‪.‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٢‬‬
‫ا ــ ا ــאכ ‪.‬‬ ‫ــ (‪ :‬ن ــכ‬ ‫ــ )غ( و)ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫אل‪.‬‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ا ــ وج‪ ،‬و ــ )ك(‪ :‬ــ ن ذ ــכ‬ ‫ــ )ل( و)ظ( و)غ(‪ ،‬أ ــא ــ‬ ‫‪٤‬‬
‫ا ــ و ج‬ ‫ــ (‪:‬‬ ‫)ف(‪ :‬כ ر ــא‪ .‬و ــ )ا‬
190 YEDİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Müteşâbihlerin inzalinin hikmetini anlatırken bunu anlatmıştık. Böylece


bütün bu tasavvurlarla, mûcizenin iddia sahibinin sıdkına delâlet etme-
diği sabit oldu.
Biz bu faslı bir soruyla kapatıyor ve diyoruz ki; fiil ya bir güdüye (dâî)
5 dayanır ya da dayanmaz. Eğer ilki olursa yani dayanırsa o zaman fiilin
kuldan çıkışı, Allah Teâlâ’nın onda yarattığı bir maksada dayanır. Bu ta-
savvura göre Allah Teâlâ’nın fiili kulun fiilini gerektirir. Sebebi yaratan
müsebbebi de yaratmış olur. Sonuçta kulların fiilleri Allah Teâlâ’nın ya-
ratması ve muradıyla olmuştur. Buna göre bütün kubuhların yaratıcısı
10 Allah Teâlâ olur. Şu halde O’nun,yalancının elinde mûcize yaratması na-
sıl imkânsız olur?
Eğer ikincisi olursa o zaman fiil, güdüye (dâî) dayanmaz. Bu durumda
Allah Teâlâ’nın aslında bir gaye olmadan bu mûcizeleri yaratması sahih
olur. O zaman mûcize [nebînin] sıdkına delil olmaktan çıkar.
15 Üçüncü Makam: Eğer Allah Teâlâ’nın mûcizeyi, iddia sahibini (nebî)
tasdik için yarattığını kabul edersek o zaman niçin “Allah’ın tasdik ettiği
herkes sadıktır.” dersiniz? Bu (söz) ancak Allah Teâlâ için yalanın im-
kânsızlığı sabit olduğunda geçerli olur. Allah Teâlâ’nın fiilleri hakkında
hüsün ve kubhu reddettiğiniz takdirde O’nun için yalanın imkânsızlığını
20 nasıl bileceksiniz?
Bil ki birinci makamdaki soruların cevabını sıfatlar konusunda beyan
ettik. Allah’ın kudretinden gayri yaratıcı yoktur. Bu durumda zikredilen
on ihtimal iptal olur. Mûtezile kul [fiilinin] yaratıcısıdır dediğinden onlar
için bu yol (açıklama) geçersiz olur.
25 İkinci ve üçüncü makamdaki iddialara gelince bazen bir şey
kendi zâtı gereği câiz olabilir. Onun gerçekleşmeyeceği hakkın-
da zorunlu bilgi elde edilmiş olsa da bazen bir şey kendi nefsinde
mümkün olabilir. Görmüyor musun, vâki olmadığını kesin olarak bil-
memize rağmen bir şahsın yaşlılık vasıflarıyla doğması mümkündür.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪191‬‬

‫َ ـ ِ ِه ا ْ ِ ـ ِ‬
‫ات‬ ‫אت‪ َ َ َ ،‬ـ َ أَن َ َ ـ ُכ ّ ِ‬ ‫ال ا َ ــא ِ ِ‬ ‫ـ ِ ِإ ْ ـ َ ِ‬ ‫‪ِ ١‬‬ ‫ِ‬
‫َو َ ـ َ ا ا ـ ي َذ َכ ْ َــא ـ ُ ْ‬
‫‪٢‬‬
‫َ‬ ‫َُ َ‬
‫َ َـ ُ ل‪ ٣‬ا ُ ْ ِ ـ َ ُة‪ َ َ ٤‬ـ ِ ـ ْ ِق ا ُ ِ ـ ]‪.[١١‬‬

‫ال‪ ُ َ َ ٥‬ـ ُل‪ :‬ا ِ ـ ُ ِإ ــא أَ ْن َ َ َ ـ َ َ َ ـ ا ا ِ ـ أَو َ‬ ‫ُـ ِإ ــא َ ْ ِ ـ َ ـ َ ا ا َ ـ َ ِ ـ َ ٍ‬


‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫ُ‬
‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ور ا ْ ـ ِ ـ َ ا َ ْ ـ َ َ ـ َدا َ ـ َ ْ ُ ُ َ א ا ُ‬ ‫אن ا َو ُل‪ َ َ ،‬ـ َ َ َ ـ ُ ُ ـ ُ ُ‬ ‫َ َ ـ َ ؛ َ ـ ِْن َכ َ‬
‫َ َ א َـ ِ ـ ِ ‪َ ،‬و َ َ ـ َ ـ َ ا ا ْ ِ ـ ِ َ ُכـ ُن ِ ْ ـ ُ ا ِ َ َ א َـ ُ ِ ً ــא ِ ِ ْ ـ ِ ا َ ْ ـ ِ ‪َ ،‬و َ א ِ ـ ُ ا ـ َ ِ‬ ‫‪٥‬‬

‫ـאد َ ْ ُ َ ـ ٌ ِ َ َ א َـ َو ُ ـ َ َاد ٌة َـ ُ ‪َ ،‬و َ َ ـ َ ـ َ ا َ ُכـ ُن َ א ِ ـ ُ‬ ‫ـאل ا ِ ـ ِ‬ ‫א ِـ ا ـ ‪ َ ،‬ـ‬


‫َ ُ ُ َ ِ َ َْ ُ َ‬
‫‪٦‬‬

‫ـכ ِאذ ِب؟‪.‬‬ ‫ُכ ّ ِ ا َ َ א ِـ ِ ُ ـ َ ا ُ َ َ א َـ ‪َ َ ،‬כ ـ َ َ ْ َ ِ ـ ُ ِ ـ ُ َ ْ ـ ُ ا ُ ْ ِ ـ َ ِة َ َ ـ َـ ِ ا ـ َ‬


‫َـ ا ا ِ ـ ؛ َ ِ ِـ ٍ ِ ـ ِ ـ ا ِ‬ ‫ِ‬ ‫وإ ِْن َכ َ ِ‬
‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫אن ا א ـ ‪َ ،‬و ُ ـ َ أَن ا ْ ـ َ َ َ َ َ ـ ُ َ‬ ‫َ‬
‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ א َــ أَ ْن َ ْ ُــ َ َ ــ ه ا ُ ْ ِ ــ َ ات َ َــ ض أَ ْ ــ ً ‪َ ،‬و َ ــ َ ْ ــ ُج ا ُ ْ ِ ــ َ ُة َ ــ‬
‫‪٧‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ‬ ‫َ‬
‫َכ ِ َ ــא َد ِ ـ ً َ َ ـ ا ِ ـ ْ ِق]‪.[١٢‬‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫‪ِ ٩‬‬ ‫ِ‬


‫ــאم ا א ــ ُ ‪] :‬إ ِْن[ َ ــ ْ َא أَ ــ ُ َ َ א َــ َ َ َ َ ــא َ ْ ــ ِ َ ْ ــ ِ ا ُ ــ ‪َ ،‬و َכــ ْ‬ ‫ا ََ ُ‬
‫‪٨‬‬

‫ِ ‪١٠‬‬
‫ـאد ٌق‪َ ،‬و َ ـ َ ا ِإ َ ــא َ ِ ـ ِإ َذا َ ـ َ أَن ا َכ ـ ِ َب‬ ‫ـ َق ا َ ـ ـ ِ‬
‫ُ ُ َ َ‬ ‫ـ َ ُ ْ ُ ـ ْ ‪ :‬إِن ُכ َ ـ ْ َ‬
‫َ‬
‫ـאل ا ِ َ َ א َـ َ َכ ـ َ َ ْ ِ ُـ َن‬
‫ْ‬
‫ـאل‪ َ ،‬ـ ِْن َ َ ُـ ا ـ وا ُ ـ ِ ـ أَ ْ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ْ ُ ُ ْ َ َ ْ َ‬ ‫َ َ ـ ا ِ َ َ א َـ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאع ا َכ ـ ِ ِب َ َ ـ ِ ‪١١‬؟‪.‬‬ ‫ِ ِ‬
‫ا ْ َـ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫اب َ ــ ِ ا َ ــאم ا َول َ ــא َ ــא ــ َــאب ا ّ َ ــאت ]‪ [ ٢٢‬أَ ــ ُ‬ ‫َوا َ ــ ْ أَن ا َ ــ َ َ‬
‫ب‬ ‫‪١٢‬‬
‫‪١٥‬‬

‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬


‫ت‪ ١٤‬ا َ ْ ــ ُة ا َ ُכــ َر ُة‪،‬‬ ‫ُ ِ ــ َ ِإ ُــ ْ َر ُة ا َ َ א َــ ‪َ ،‬و ِ َ ِ ــ َ ْ ُــ ُ ا ِ َ ــא َ ُ‬ ‫َ‬
‫‪١٣‬‬
‫َ‬
‫ُ ْ َ ِ َــ ُ َ ــא َ א ُــ ا‪ :‬إِن ا َ ــ َ ُ ِ ــ ٌ ؛ َ َ ــ ْ َ َــ َ َ َ ِ ــ َ ــ َ ا ا ِ ــ ُ ‪.‬‬ ‫َوا‬
‫ْ‬
‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َو َ ــ ِ ا َ َ ــאم ا א ــ َوا א ــ أَ ــ ُ َ ــ ْ َ ُכــ ُن ا ــ ْ ُء َ א ــ ً ا ــ َ ْ ــ ‪ َ ،‬ــ َ‬
‫وث َ ــ ْ ٍ‬ ‫ا ِ ْ ــ َ ا ــ ُ ورِ ي َ ُכــ ُن َ א ِ ــ ً ِ َ ــ ُ َ َ َ ــ ُ ؛ أَ َ َــ َ ى أَن ُ ــ ُ َ‬ ‫أَن‬
‫َ ــ ِ ِه ا َ א َــ ِ َ ــ َ ِ َ ــ ِ ا ــ ُ َ ِ َ א ِــ ٌ َ ــ َ أَ ــא َ ْ َ ــ َ ْ ً ــא‪ ١٥‬أَ ــ ُ َــ ُ َ ــ ْ ‪،‬‬ ‫ِ ــ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ْ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬
‫ــאف ـ )غ(‪ :‬א ـ ا‬ ‫ا כـ ب‪ ،‬أ‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫ــ ‪ ،‬و ــ‬ ‫ــ )ظ(‪ :‬ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫אه‪.‬‬
‫)ل( و)غ(‪ :‬ذכ אه‬ ‫‪١‬‬
‫ــ ًا כ ــ اً‪.‬‬ ‫ا ا ــ‬ ‫ــ ــ ل‬ ‫ــ ة ‪.‬‬ ‫ا‬ ‫‪.‬‬ ‫وا‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ف(‪:‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ل( و)غ(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ف( و)غ(‪ّ َ :‬ل‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١٣‬‬ ‫)غ(‪. :‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٤‬‬
‫א ت‪.‬‬ ‫)ف( ا‬ ‫‪١٤‬‬ ‫( و)غ(‪. :‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)غ(‪ :‬ال آ ‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫‪.‬‬ ‫( و)غ(‪ :‬أ א‬ ‫)ا‬ ‫‪١٥‬‬ ‫ُ ــ ُف ا ــאع‬ ‫ــ )ك(‪ :‬כ ــ‬ ‫‪١١‬‬ ‫‪.‬‬ ‫اا‬ ‫)ل( و)غ(‪ :‬و‬ ‫‪٦‬‬
‫َ‬
192 YEDİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Aynı şekilde, gördüğümüz bir insan sonra gözümüzden kaybolduğunda


ve sonra ikinci defa onu gördüğümüzde pekâlâ Allah Teâlâ’nın ilk adamı
yok etmesi, sonra sûret ve yaratılışta ona benzer başka bir şahıs yaratması
mümkündür. Bunun mümkün olduğunu bildiğimiz halde böyle olmadı-
5 ğından kesinlikle emin oluruz. Sizin burada zikrettiğiniz ihtimaller geçer-
li olmakla birlikte Allah (cc) aklımıza şu zorunlu bilgiyi koymuştur: Al-
lah’ın, peygamberlik iddia eden kişinin iddiasının peşinden bu mûcizeleri
yarattığına inandığımızda zaruri olarak biliriz ki Allah onları bu iddiada
bulunan kişinin dâvasını doğrulamak için yaratmıştır.
10 Görmüyor musun, Mûsâ’nın (as) kavmi onun nübüvvetini inkâr ettiği
zaman Allah Teâlâ dağı üzerlerine gölge kılmıştır. Muhalefete yeltendik-
leri vakit dağı neredeyse üzerlerine düşecek şekilde onlara yaklaştırmıştır.
İtaat ve imâna yöneldikleri vakit de dağı onlardan uzaklaştırmıştır. Bu
hâle şâhit olan her insaf sahibi kimse, zaruri olarak bunun tasdike delâlet
15 ettiğini bilir.
Bu konuda en güvenilir cevap budur. Bu yola ikinci yolda zikrettik-
lerimizi de ilâve edersen bunların toplamı arzu edileni ispat noktasında
yeterli dereceye ulaşır. [Böylece hayal ettiklerinin tamamı boşa çıkar.]

Üçüncü Mesele [Nebîlerin Velilerden Daha Faziletli Olması]


20 Bu bahis, nebîlerin velilerden daha faziletli olması hakkındadır.
Nakil ve akıl buna delâlet eder. Naklî delil: Nebî aleyhisselâm’ın Ebû
Bekir (ra) hakkındaki şu sözüdür: “Vallahi nebîlerden sonra Ebû Be-
kir’den daha faziletli birinin üzerine güneş doğup batmamıştır.” Bu [ha-
dis], Ebû Bekir’in nebî olmayan herkesten daha faziletli olduğuna delâlet
25 eder. Onun faziletinin bütün nebîlerin altında olması, nebîlerin hal bakı-
mından diğer insanlardan daha üstün olmasını gerektirir.
Aklî delile gelince o da şudur: Velî sadece zâtında kâmil olandır. Nebî
ise kâmil ve kemâle erdiren kimsedir. Mâlûmdur ki ikincisi ilkinden daha
faziletlidir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪193‬‬

‫ُـ َ‬ ‫ـאه َא ِ ــא َ ْز َــא أَن ا َ َ َ א َـ أَ ْ ـ َ َم ا‬ ‫وأَ ــא ِإذا رأَ ــא ِإ ــא א ـ ِ ــא ـ ـ رأَ ـ‬
‫َ ْ ً َ َ َْ ْ َ ً ُ َْ َْ ُ ُ َ َ ُ ً‬
‫ِ‪٣‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ا َو َل‪ ١‬و َ َ ـ َ ‪ َ ٢‬ـ ْ א آَ َ ـ ـ ِ ِ ِ‬
‫ـאو ـ ا ـ َرة َوا ْ َ ـ ‪ُ ،‬ـ َ ـ َ َ ـ َ ا ا ْ ِ ِ َ ْ َ ُ‬ ‫َ َُ‬ ‫ً‬ ‫َ‬
‫ـכ َ ُ َــא ــא َذ َכ ُ ـ ُه ِ ـ َ ا ِ ْ ِ ــא َ ِت َ א ِـ ‪ِ ،‬إ أ ـَ‬ ‫ِ‬
‫أَ ـ ُ َـ ْ ُ َ ـ ْ َ ـ َ ا ا َ ْ َـ ‪َ َ ،‬כ َ ـ َ‬
‫‪٤‬‬
‫ٌ‬ ‫َ‬ ‫ْ ُ‬ ‫َ‬
‫ِ ــ ِ‬ ‫ِِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ات‬ ‫ود َع ــ ُ ُ َــא ْ ً ــא َ ُ ورِ ــא‪َ ،‬و ُ ــ َ أَ ــא َ ــ ا ْ َ َ ْ َــא أَن َ ــ ه ا ُ ْ َ‬ ‫َ َ א َــ أَ َ‬
‫ور ِة أَ ـ ُ َ َ א َ ـ ِإ َ ــא‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ َ َ ــא ا ُ َ َ א َ ـ َ ـ َ َد ْ ـ َ ى َ ـ َ ا ا ُ ـ َ ــא َ ْ َ ـ ُ ِא ـ ُ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ـכ ا َ א ِ ـ ِ ‪.‬‬ ‫َ َ َ َ ــא ِ َ ـ ُ ل َ َ ـ َ ْ ِ ـ ِ َد ْ ـ َ ى َذ ِـ َ‬


‫أَ َ َـ ى أَن َ ـ َم ُ َ ـ َ ــא أَ ْ َכـ وا ُ َـ ُ َ ــא ُ َ َ א َـ أَ َـ ‪ ٥‬ا َ ـ َ َ َ ِ ـ ‪ُ َ ،‬כ َ ــא‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ُ ُ‬ ‫َ‬
‫َ ـ ا ِא َ א َ َ ـ ِ َ ـ ب ا ـ َ ِ ـ ‪ ،‬و ــאر ِ ـ ُ َ ـ َ ِ ـ ‪ ،‬و ُכ ــא َ ـ ا ِא א ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ ُ َ‬ ‫ُ َ َ َ َ‬ ‫َ ََ‬ ‫ُ‬
‫ـכ ـ أَ ْ ـ َ ِ ـ أَن ُכ ـ رأَى َ ـ ِ ِه ا א َـ َ ـِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ َ‬ ‫َ َ‬ ‫َوا ِ َ ــאن َ َ א َ ـ َ ا َ َ ـ ُ َ ْ ُ ـ ‪ َ ،‬ـ ُ َ ْ َ‬
‫ـכ ـ ُ ل َ َ ـ ا ْ ِ ـ ِ ]‪.[١٣‬‬ ‫ور ِة أَن َذ ِـ َ‬ ‫ِא ـ ُ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ـאب‪َ ،‬و َ ـ َ َ ْ ـ َ ِإ َ ـ َ ـ ِ ِه ا ِ َ ـ ِ َ ــא‬ ‫اب ا ُ ْ َ َ ـ ُ ‪ ِ ٦‬ـ َ ـ َ ا ا َ ـ ِ‬ ‫َ َـ َ ا ُـ َ ا َ ـ َ ُ‬


‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫َ ر َـ ‪ِ ٧‬‬
‫]و ِ َ ـ َ ا َ ْ َ ُ‬ ‫ـאه ـ ا ِ َ ـ ا א َ ـ َ َ ـ َ ا َ ُ ـ ُع َ ْ َ ًــא َכא ً ــא ِإ َ ــאت ا َ ُ ِب َ‬ ‫ْ ُ‬
‫َ ِ ـ ُ َ ــא َ َ ُـ ُه[ ‪.‬‬
‫‪٨‬‬

‫אء َ ا َو ِ ِ‬
‫אء[‬
‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫]أَ ْ َ ُ ا َ ْ ِ َ َ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬
‫]‪[١٤‬‬ ‫ِ أَن ا َ ْ ِ אء أَ ْ َ ُ ِ ا َو ِ ِ‬
‫אء‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫ِ ـ َ ـ ِ ّ أَ ِ ـ‬ ‫ُم‬
‫ـ ُة َوا ـ َ‬ ‫َو َـ ُ ل َ َ ـ ِ ا ـ ُ َوا َ ْ ـ ُ ؛ أَ ــא ا ْ ـ ُ ‪ُ َ َ :‬ـ ُ َ ـ ِ ا‬
‫َ ـ َ ِ ـ ْ أَ ِ ـ‬ ‫أَ ْ‬ ‫َ ـ أَ ـ ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ْ ـ َ ا ِ ِّ ِ ـ َ‬ ‫َ‬ ‫َ ْכـ ٍ ‪َ :Ġ‬وا َ ــא َ َ َ ـ ا ـ ْ ُ َو َ َ َ َـ ْ َ‬
‫َ ِ َ ِ ـ ٍّ ‪َ ،‬وأَ ـ ُ ُد َ‬
‫ون ُכ ّ ِ َ ـ ْ‬ ‫َ ْכـ ٍ ]‪ َ َ ،[١٥‬ـ َ ا َـ ُ ل َ َ ـ أَن أَ َــא َ ْכـ ٍ أَ ْ َ ـ ُ ِ ـ ْ ُכ ّ ِ َ ـ ْ َ ـ‬
‫ْ‬
‫َ ِ ِ ـ ‪.٩‬‬ ‫ِ‬
‫ـאء أَ ْر َ ـ َ َ ــא ً ـ ْ‬
‫ِ‬
‫אن َ ِ ــא‪َ ،‬و َ ـ َ ا َ َ ـ أَ ْن َ ُכـ َن ا َ ْ ِ َ ـ ُ‬
‫َכ َ‬
‫ْ‬
‫‪َ ،‬وا ِ ـ ُ ـ َ ا ـ ِ ي َ ُכـ ُن‬ ‫َوأَ ــא ا َ ْ ـ ُ ‪ ُ َ :١٠‬ـ َ أَن ا َ ِ ـ ُ ـ َ ا َכא ِ ـ ُ ِ ـ َذا ِ ـ ِ َ َ ـ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫َכא ِ ـ ً َو ُ َכ ِّ ـ ً ؛ َو َ ْ ُ ـ ٌم أَن ا א ِ ـ أَ ْ َ ـ ُ ِ ـ َ ا َو ِل‪.‬‬


‫)ل(‪ :‬ا و אء‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫‪.‬‬ ‫و‬ ‫)غ(‪ :‬أ م ذ כ ا‬ ‫‪١‬‬
‫ل‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪.‬و‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪٦‬‬ ‫(‪ :‬أو َ ‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫)غ(‪ :‬ذכ אه‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬
194 YEDİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Her ne kadar cahillerden bazısı, noksanlardan bir topluluğun kendisi


tarafından kemâle erdirildiğini iddia etse de o, kendi topluluğunun mu
Hz. Muhammed’in (sav) ashabının mı sayıca daha çok ve fazilet bakımın-
dan daha üstün olduğuna baksın.
5 Eğer onların topluluğu, sayı ve fazilet bakımından Hz. Muhammed’in
topluluğuna nispetle denizin damlaya nispeti gibi ise o zaman ona (Hz.
Muhammed) nispetle kendi durumlarının yok mesabesinde olduğu an-
laşılır.

Dördüncü Mesele [Meleklerin İnsandan Daha Faziletli Olması]


10 Benim tercih ettiğim görüşe göre melek, beşerden daha faziletlidir.
Bunun çeşitli delilleri vardır:
Birincisi: Allah Teâlâ yaratılanlar indindeki büyüklüğünü açıklamayı
murat ettiği zaman göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin ilâhı oluşunu
delil olarak getirir. Amme Sûresi’nde şöyle buyurur: “Göklerin ve yerin
15 ve bunların aralarındakilerin Rabbi, Rahmân ki O’ndan bir hitaba mâlik
olamazlar.”1 Sonra bu mânanın izahını ziyâdeleştirmek üzere akabinde
şöyle buyurur: “O gün ki Rûh ve melekler saf saf ayakta duracaklardır.
Kendisine Rahmân’ın izin verdiğinden başkaları konuşamayacaklar ve
(o da) doğruyu söylemiş olur.”2 Eğer melekler derece bakımından mah-
20 lûkâtın en üstünü olmasaydı bu tertip doğru olmazdı.
İkincisi: Yine Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Hepsi de Allah Teâlâ’ya ve
O’nun meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine imân etti.”3 İşte bu
sahih tertiptir. Çünkü ilâh en şerefli varlıktır. Sonra derece bakımından
O’nu melekler takip eder. Zira melekler, Allah Teâlâ’dan kitabı alırlar ve
25 resûle ulaştırırlar. Bu durum, tertibin şöyle olmasını gerektirir: İlâh, me-
lek, kitap ve resul. Kur’ân-ı Kerim’de zikredilen tertip de budur. Bu da
meleğin beşer üzerindeki üstünlüğüne delâlet eder.

1 Nebe’, 78/37.
2 Nebe’, 78/38.
3 Bakara, 2/285.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪195‬‬

‫ِ ـ أ َن‬ ‫ـ‬ ‫َ ـ ْ ‪ ِ ٢‬ـ ِ َא ِ َ ـ ٌ ِ ـ َ ا א ِ ِ ـ ‪،‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‪َ ١‬‬


‫َ ـ ِن اد َ ـ َ ْ ـ ُ ا ُ ــאل أ ّـ ُ ُכ ّ‬
‫ِ‬
‫َ ََْْ ُ ْ‬
‫‪٣‬‬

‫ـאب ُ َ ـ ٍ َ َ ـ ِ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم‪.‬‬ ‫َـ ُ‬


‫َ َ‬ ‫‪ِ ٤‬‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫أ ْ َ א َـ ُ أ ْכ َـ ُ َ ـ َ ًدا َو َ َ ـ ً ‪ ،‬أ ْم أ ْ‬
‫ْ‬
‫ُم ِ ــ ا َ ــ َ ِد‬ ‫ِ ِإ َــ َ ــ ِم ُ َ ــ ٍ َ َ ْ ــ ِ ا ــ َ ُة َوا ــ َ‬ ‫ِ ــ‬
‫ّْ َ‬
‫אن ‪ ُ َ ٥‬ــ ُ ِא‬‫َو َ ــא َכ َ‬
‫ــ ِ ِإ َ ــ ِ ]‪.[١٦‬‬
‫َ‬ ‫ِإ َــ ا َ ْ ــ ِ ‪ ِ ُ ،‬ــ َ ِ َ ِ ــ ٍ أَ ــ ُ َ ــ َ ٌم ِא ِ ّ‬ ‫ــ ِ‬
‫َ‬ ‫َوا َ ِ َ ــ ِ َכא َ ْ ــ َ ِة ِא ِ ّ‬
‫َ‬
‫ُ ‪]٦‬أَ ْ َ ِ ُ ا َ َ ِ َכ ِ َ َ ا َ ِ [‬
‫َ‬ ‫ا َ ْ َ ُ ا اِ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ّ‬ ‫ـאر ِ ْ ـ ِ ي أَن ا َ َ ـ َ‬


‫ـכ أَ ْ َ ـ ُ ِ ـ َ ا َ ـ ِ ]‪َ ،[١٧‬و َـ ُ ل َ َ ـ ِ ُو ُ ٌه‪:‬‬ ‫ا ُ ْ َـ ُ‬

‫اد أَ ْن ُ َ ــ ِ َر ِ ْ ــ َ ا َ ْ ــ ِ َ َ َ َــ ُ ِا ْ ــ َ َ ل َِכ ِــ ِ ِإ َ ً ــא‬


‫أَ َ ُ َ ــא‪ :‬أَ ــ ُ َ َ א َــ َ ــא أَ َر َ‬
‫ّ‬
‫ات َوا ْ َ ْر ِض‬ ‫ِ‬
‫﴿ر ِّب ا ـ ٰ َ‬ ‫ـאل ـ ُ ـ َرة َ ـ ‪َ :‬‬
‫ــא‪ َ َ ،‬ـ َ ِ‬ ‫َ ِ‬
‫ـ َ َ ات َوا ْرض َو َ ــא َ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬

‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאب﴾ ]ا ـ ‪ ُ [ ٢٣] ،[٣٧/٧٨ :‬ـ ِإ ـ ُ َ ــא أَ َر َ‬
‫اد‬ ‫َو َ ــא َ ْ َ ُ َ ـאۙ ا ْ ٰ ـ ِ َ َ ْ ُכ ـ َن ْ ـ ُ َـ ً‬
‫أ‬

‫وح َوا ْ َ ٰ ٓ ِ َכ ـ ُ َ ـאۜ َ‬‫ـאل َ ْ ـ َ ُه‪ َ ﴿ :‬ـ ْ َم َ ُ ـ ُم ا ـ ُ‬ ‫ـאد َة ِ ـ َ ْ ِ ـ ِ َ ـ َ ا ا َ ْ َ ـ َ ـ َ‬ ‫ا ِ ّ َـ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ـאل َ َ ا ًــא﴾ ]ا ـ ‪َ ،[٣٨/٧٨ :‬و َ ـ َ أَن ا َ َ ِ َכ ـ َ‬ ‫َ َ َכ ُ ـ َن ِا َ ـ ْ اَ ِذ َن َ ـ ُ ا ْ ٰ ـ ُ َو َ ـ َ‬


‫ـאت ‪َ ٧‬د َر َ ـ ً َو ِإ َ ـ َ ِ ـ ‪ َ ٨‬ـ َ ا ا ِ ـ ُ ‪.‬‬ ‫ُ َـ ِ‬
‫أ ْ َـ ُ ا َ‬
‫َ‬
‫ْ‬
‫ـ ة‪،[٢٨٥/٢ :‬‬ ‫]ا‬ ‫﴿כ ٰا َ ـ َ ِــא ِ َو َ ٰ ٓ ِ َכ ِ ـ ۪ َو ُכ ُ ِ ـ ۪ َو ُر ُ ـ ِ ۪ ﴾‬ ‫ا א ِ ـ ‪ :‬أَ ـ ُ َ َ א َ ـ َ ـ َ‬
‫ـאل‪ُ :‬‬
‫‪٩‬‬
‫َد َر َ ِ ـ‬ ‫َ ـ َ ا ُ ـ َ ا ِ ـ ُ ا ِ ـ ُ ؛ ِ َن ا ِ َ ـ َ ُ ـ َ ا َ ُ ـ ُد ا َ ـ ُف‪َ ،‬و َ ْ ُ ـ ُه ِ ـ‬
‫َ‬
‫ُ ـ ِل‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ـאب ِ ـ َ ا ِ َ َ א َ ـ َو ُ ِ ُ ـ ُ ِإ َ ـ‬ ‫‪ِ ١٠‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا َ َ َכ ـ ُ ؛ ُ ـ إِن ا َ َ َכ ـ َ َ ُ ـ ُ ا כ َـ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ُل‪َ ،‬و َ ـ َ ا‬ ‫ـאب َوا ُ ـ‬ ‫ِ‬


‫ـכ َوا כ َـ ُ‬ ‫َو َ ـ َ ا َ َ ِ ـ أَ ْن َ ُכـ َن ا ِ ـ ُ َ َכـ َ ا‪ :‬ا ِ َـ ُ َوا َ َ ـ ُ‬
‫‪١١‬‬

‫َ ـ ِ‪.‬‬ ‫ـכ َ َ ـ ا‬ ‫آن‪ ،‬و ـ ـ ُ ل َ ـ َ ـ ِف ا َ ـ ِ‬ ‫ُכ ـ ر ِ ـ ا ُ ـ ِ‬ ‫ِ‬


‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ َ َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ‬ ‫ُـ َ ا ـ ُ ا َ‬
‫א ــ א ــא‪ ،‬وا أ ــ ‪.‬‬ ‫ـ )ف( و)ك(‪ :‬ـ أ ا ـ ا ا ـ‬ ‫‪٦‬‬ ‫‪.‬‬ ‫(‪ :‬ا‬ ‫)ا‬ ‫‪١‬‬
‫אت‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫ـــ‪ ) :‬ــאل أ ــ ا ــ ‪ ،‬و ــ‬ ‫ــ (‪ :‬أ ــ‬ ‫ــ )ظ( و)غ( و)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬א‬ ‫‪٨‬‬ ‫ــא ــ ا ِ ّــ ‪ ،‬أ ــאر‬ ‫ا ــ ‪،‬‬ ‫א ــ ً ‪.‬‬ ‫כ ــ ُ‬
‫)ظ( و)غ(‪ :‬ه در ُ‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫א ــ ‪ ،‬ا ــאر ــ ي‪(...‬‬ ‫ا‬ ‫)ل(‪ :‬ذا رأى أن‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ف(‬ ‫‪١٠‬‬ ‫و ـ ـ إ ــאم ا א ـ ـ ــכ‪،‬‬ ‫)ف(‪ :‬אدا‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)ظ(‪ :‬ا כ ‪.‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫ـ ا ــאل‬ ‫و ـ ا ــא ـ ـ‬ ‫ــ (‬ ‫ــ )ل( و)ظ( و)غ( و)ا‬ ‫‪٥‬‬
‫ـ‬ ‫ـ ب כא ـ ـ‬ ‫ـ‬ ‫ـ‬ ‫ــא رأى أن‪.‬‬ ‫و)ك(‪:‬‬
196 YEDİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Üçüncüsü: Melekler şehvet karanlıklarından ve gazap kirlerinden berî


olan münezzeh cevherlerdir. Onların yemekleri tespih, içecekleri takdis
ve tehlildir. İşleri Allah Teâlâ’yı zikretmek, sevinçleri de Allah Teâlâ’ya
ibadet etmektir. Şu halde onların gazap ve şehvetle vasıflanan (insan)la
5 karşılaştırılması nasıl mümkün olabilir.
Dördüncüsü: Felekler meleklere ait bedenlerin mecrasında hareket
ederler. Yıldızlar kalplerin mecrasında hareket ederler. Bedenin bedene ve
kalbin kalbe nispeti, parlaklık ve safiyet bakımından ruhun ruha nispeti
gibidir.

10 Beşinci Mesele [Peygamberlikte İsmet Sıfatı]


Bu bahis, risâletleri esnasında nebîlerin ismetinin zorunluluğunun ispatı
hakkındadır.
Buna delâlet eden deliller vardır:
Birincisi: Her kimin üzerinde Allah’ın nimeti daha ziyâde ise ondan gü-
15 nah sâdır olması daha kabih ve çirkindir. Allah’ın nebîler üzerindeki nimeti
daha ziyâdedir. Öyleyse onların günahlarının, bütün ümmetin günahların-
dan daha kabih ve daha çirkin olması gerekir. Bütün ümmetin âsilerinin
hak ettiklerinden daha ziyâde kınanmayı ve azarlanmayı hak ederler. Bu
20 (günah işlemesi), bâtıldır; öyleyse o [ismet sıfatının bulunmaması] da bâtıl-
dır.
İkincisi: O’ndan (nebî) günah sâdır olsa o fâsık olur. Fâsık olursa şehade-
tinin kabul olmaması gerekir. Zira âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Eğer
size bir fâsık bir haber ile gelirse hemen onu tahkik ediniz.”1 Onun şehadeti
böyle değersiz şeylerde kabul edilmeyince kıyamete kadar bâki olan dinle-
25 rin ispatı hususunda kabul edilmemesi daha evlâdır. Bu (şehadetlerinin ka-
bul edilmemesi) bâtıl olduğuna göre o (nebînin günah işlemesi) da bâtıldır.
Üçüncüsü: Allah Teâlâ, Hz. Muhammed (sav) konusunda “Ona tâbi
olun, umulur ki hidayet olunursunuz.”2, ve “De ki: ‘Eğer Allah Teâlâ’yı
seviyor iseniz bana tâbi olunuz ki Allah Teâlâ da sizi sevsin.’”3 buyurmuştur.
1 Hucurât, 49/6.
2 A‘râf, 7/158.
3 Âl-i İmrân, 3/31.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪197‬‬

‫ات‬‫ات‪ ١‬و ُכــ ُ ور ِ‬


‫َ‬ ‫َ‬
‫ا ــ ِ‬
‫ََ‬
‫ُُ ِ‬
‫ــאت‬ ‫َ‬
‫ِ‬
‫َ َ ا ــ ُ ُ َ َ ــ ٌ َ ــ ْ‬ ‫َ َ ِ َכــ َ‬ ‫ا א ِــ ُ ‪ :‬أَن ا‬
‫ْ ِ ــ ُ ‪َ ،‬وأُ ْ ُ ـ ُ ِ ْכ ـ ِ‬
‫ِ‬ ‫‪٢‬‬
‫ا ْ ـ ِ ُ ‪َ ،‬و َ ـ ا ُ ُ ا ْ ِ ــ ُ َوا‬ ‫א ـ‬ ‫َ ْ ً ــא‪َ ،‬و‬ ‫ا َ َ ـ ِ‬
‫ْ‬ ‫َ ُ‬ ‫ََ ُ ُ ُ‬
‫ُ َא َ ــ ُ ُ ِא َ ُ ــ ِف‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ا ِ َ َ א َــ‬
‫َ ْ‬
‫ــ‬‫כ‬
‫د ــ ا َ َ א َــ ‪ُ ْ ُ َ ْ َ َ ،‬‬
‫ــ‬ ‫כ‬ ‫ــ ِ‬
‫ُ ْ ُُ‬ ‫‪َ ،‬و َ َ ُ‬
‫ِة‪.‬‬ ‫َوا ــ ْ َ‬ ‫ِא َ َ ــ ِ‬
‫ان ِ ْ َ ِ َכـ ِ ‪ ،٣‬وا َכ ِ‬
‫اכـ َ َ ْ ـ ِ ي َ ْ ـ ى‬ ‫ا ا ِـ ‪ :‬أَن ا َ ْ ـ َ َك َ ـ ِ ي ـ ى ا َ ـ َ ِ‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ‬
‫وح‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬
‫إ‬ ‫وح‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ِ‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫כ‬ ‫‪،‬‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬
‫إ‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ِ‬
‫ن‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ ـ ِب‪َ َ َ ُ َ ْ َ ،‬‬
‫إ‬ ‫ن‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ـ‬ ‫و‬ ‫ا ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ َ‬ ‫َْ ِ َ ْ َ‬ ‫َ َ َ َْ ِ َ‬
‫ا ِ ْ ـ ِاق وا َ ـ ِ‬
‫ـאء‪.‬‬ ‫ِـ‬
‫َ َ‬

‫]ا ِ ْ َ ُ َ َאل ا ُ ِة[‬


‫ُ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َא ِ َ ُ‬
‫אء َ َ ِ ا ـ َ ُم ِ َو ْ ِ ا ِ َ ــא َ ِ ]‪.[١٨‬‬ ‫ـאت و ـ ِب ِ ـ ِ ا َ ْ ِ ِ‬ ‫ِ ـ ِإ ْ ـ ِ‬
‫ّ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ‬ ‫ُ ُ‬ ‫َ‬
‫َو ـ ل َ َ ِ ُو ُ ٌه‪:‬‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِ‬
‫ور ا ْ ـ ِ ْ ـ ُ‬ ‫אن ُ ـ ُ ُ‬ ‫أَ َ ُ َ ــא‪ :‬أَن ُכ َ ـ ْ َכא َ ـ ْ ِ ْ َ ـ ُ ا ِ َ َ א َ ـ َ َ ـ ِ أَ ْכ َ ـ َ ‪َ ،‬כ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫أَ ْ َ ـ َ َوأَ ْ َ ـ َ ؛ َو ْ َ ـ ُ ا َ َ א َـ َ َ ـ ا َ ْ ِ َ ــאء أَ ْכ َـ ُ ‪ َ َ َ ،‬ـ َ أَ ْن َ ُכـ َن ُذ ُ ُ ُ ـ ْ أَ ْ َ ـ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‪٤‬‬ ‫ِ‬
‫َوأَ ْ َ ـ َ ـ ْ ُذ ُـ ِب ُכ ّ ِ ا ُ ـ ‪َ ،‬وأَ ْن َ ْ ـ َ ا ـ َ ا ْ ـ ِ َوا ِ ـ ِ َ ـ َق َ ــא َ ْ ـ َ ُ‬
‫ـאة ا ُ ـ ِ ؛ َو َ ـ َ ا َא ِ ـ ٌ َ ـ َ ا َك َא ِ ـ ٌ ]‪.[١٩‬‬
‫ـ ِ‬
‫َ ـُ ُ َ‬
‫ِ‬

‫אن َ א ِ ــ ً א َ َ َ ــ َ أَ ْن َ‬
‫َכ َ‬ ‫אن َ א ِ ــ ً א‪َ ،‬و َــ‬
‫ــכ َ‬
‫ــ َ َر َ ْ ــ ُ ا ْ ــ َ َ َ‬ ‫َ‬ ‫ا א ِــ ‪ :‬أَ ــ ُ َــ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ُ ٓ ـ ﴾ ]ا ـ ات‪َ ،[٦/٤٩ :‬و ِإ َذا‬ ‫﴿ان אءכ ـ א ِ ـ ِ ـ ٍـא‬ ‫َ א َـ ‪ِ :‬‬ ‫ُ ْ ـ َ َ ـ אد ُ ‪ ِ َ ِ ،‬ـ ِ‬


‫ْ َٓ َ ُ ْ َ ٌ َ َ َ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ ُ‬ ‫َ‬
‫ـאن ا א ِ ـ ِ‬ ‫ِ ـ ِإ ْ ـ ِ‬
‫ـאت ا َ ْد ـ ِ‬ ‫אء ا َ ِ ـ ِة َ ـ َ َْن‪َ ْ ُ َ ٥‬ـ‬ ‫ـ ِه ا َ ْ ـ ِ‬ ‫אد ُ ُ ِ ـ‬
‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َـ ْ ُ ْ َ ْ َ َ َ‬
‫ـ‬ ‫ـ‬
‫‪َ ،٦‬و َ ـ َ ا َא ِ ـ ٌ َ ـ َ ا َك َא ِ ـ ٌ ]‪.[٢٠‬‬‫ِإ َ ـ َ ـ ِم ا ِ א َ ـ ِ أَو َ ـ‬
‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ا א ِ ـ ُ ‪ :‬أَ ـ َ א َ ـ َ ـ َ ِ‬
‫כـ‬
‫َ ُ ْ‬ ‫﴿وا ِ ُ ـ ُه َ‬
‫َ ـ َ َ ـ ا ـ َ ُة َوا ـ َ م َ‬ ‫ـאل ـ َ ـ ِّ ُ‬ ‫ُ َ‬
‫ا ُ﴾‬ ‫ِ כـ‬ ‫ِا ْن ُכ ْ ُ ـ ُ ِ ـ َن ا َ َ א ِ ُ ۪ ـ‬ ‫ون﴾ ]ا ـ اف‪َ [١٥٨/٧ :‬و َ ـ َ‬
‫ـאل‪ ُ ﴿ :‬ـ ْ‬ ‫َ ْ َـ ُ َ‬
‫ُ ْ ْ ُ ُ‬
‫‪٢٠‬‬
‫ْ‬
‫ـ ان‪[٣١/٣ :‬‬ ‫]آل‬

‫)ظ( و)غ(‬ ‫ــ ‪ .‬و ــ‬ ‫ــ )ل(‪ :‬ــכאن أو ــ أن‬ ‫‪٥‬‬ ‫אت‪.‬‬
‫אت‬ ‫وا‬
‫)ل(‪ :‬ا אت ا‬ ‫‪١‬‬
‫ــ ن‪.‬‬ ‫ــ (‪:‬‬ ‫و)ا‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ف(‪ :‬أو ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫כ א ً‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ا ‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬כ وا‬ ‫‪٤‬‬
198 YEDİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Eğer o (nebî) isyanı getirseydi bu nassın hükmü gereği bize, günah olan
fiilinde ona tâbi olmak gerekirdi ki bu bâtıldır.
Bu [peygamberlere günah atfı ile ilgili] konuda nâzil olan bütün âyetler
ya en efdalin terkine hamledilir ya da -ma’siyet olduğu kesin olarak sabit
5 olursa bu da- nübüvvetten önce vâki olmuş demektir.

Altıncı Mesele: [Allah’ın Resûlü Hz. Muhammed’in (sav) Diğer


Nebîlerden Daha Faziletli Olması]
Bizim Resûlümüz [güzel sıfatlarıyla] nebîlerin en faziletlisidir. Nakil ve
akıl buna delâlet eder.
10 Naklî Delil: Allah Teâlâ, nebîleri [övülen sıfatlarla] niteledi. Sonra Mu-
hammed (sav) için şöyle buyurdu: “İşte onlar, Allah Teâlâ’nın hidâyet ettiği
zâtlardır. Sen de onların bu tarîk-i hidayetini takip et.”1 Ona, onların hida-
yetini takip etmeyi emretti. Böylece onun [onları] takip etmesi vâcip oldu.
Aksi takdirde [emri] terk etmiş olur. Emri terk eden de asidir. Halbuki biz
15 onun böyle (asi) olmadığını izah ettik. O, onların (diğer peygamberler) ge-
tirdiği güzel hasletlerin tamamını getirdiğine göre onlarda parça parça olanı
kendinde toplamıştır. Böylece o, onlardan daha faziletli olur.
Aklî Delil: Onun tevhid ve ibadet hususundaki daveti diğer nebîlerden
farklı olarak âlemin çoğuna ulaşmıştır. Hz. Mûsâ’nın (as) daveti İsrâilo-
20 ğulları ile sınırlı kalmıştır. Onların [yeryüzünde] Hz. Muhammed’in (sav)
ümmetine nispeti, damlanın denize nispeti gibidir.
Hz. Îsâ’nın (as) getirdiği hak davet ise şüphesiz kalıcı olmamış[günümü-
ze salimen ulaşmamış]tır Hıristiyanların söyledikleri ise mahzâ cahillik ve
sırf küfürdür.
25 Böylece ortaya çıktı ki dünya halkının Hz. Muhammed’in (sav) davetin-
den istifadesi, diğer ümmetlerin diğer nebîlerin davetinden istifadelerinden
daha ziyâde olmuştur. Dolayısıyla Hz. Muhammed’in (sav) diğer nebîler-
den (as) daha faziletli olması gerekir.

1 En‘âm, 6/90.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪199‬‬

‫ِ ْ ـ ِ َذ ِـ َ‬
‫ـכ ا ْ ـ ِ ؛‬ ‫َ َ ـ أَ َـ ِא َ ْ ِ ـ ِ َ َ َ ـ َ َ َ َــא ِ ُ ْכـ ِ َ ـ ِ ِه ا ُ ـ ِص ُ َא َ َ ُـ ُ ِ ـ‬
‫ْ‬ ‫َ‬
‫َو َ ـ َ ا َא ِ ٌ ]‪.[٢١‬‬
‫َـ ِك ا َ ْ َ ـ ِ ‪،‬‬ ‫ـאت ا ـ َ ارِ َد ِة ِ ـ َ ـ َ ا ا َ ـ ِ‬
‫ـאب ِ ــא أَ ْن ُ ْ َ ـ َ ‪ َ َ ١‬ـ‬ ‫وأَ ــא ِ ـ ا ـ ِ‬
‫َ ُ َ‬ ‫َ‬
‫ْ‬
‫ـכ ِإ ــא و َ ـ َ ـ َ ا ـ ة‪ِ.‬‬ ‫ِ‬
‫אـ ؛ ـ‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫أَو إِن ـ כ ـ‬
‫ُ‬ ‫ْ ََ َ َ ُ ُ َ ْ َ ً َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ْ‬
‫אِ ِ ا َِْ ِ‬
‫אء[‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ا ُ َ َ ِ َو َ َ َ َ‬ ‫َ‬
‫ٍ‬
‫ُ َ‬
‫]أَ ْ َ ِ ُ ر ِل ا ِ‬
‫َ ُ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ِאد َ ُ‬ ‫‪٥‬‬

‫אف ا َ ِ َ ِ [‪َ ،٣‬و ل َ َ ِ ا ْ ُ َوا َ ْ ُ ‪:‬‬ ‫אء‪ِ ] ٢‬א َو ِ‬ ‫ِ أَن ر َ א أَ ْ َ ُ ا َ ْ ِ ِ‬


‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ َ‬
‫ـٍ‬ ‫ـאف ا َ ِ ـ َ ِة[‪ُ ٤‬ـ َ ـ َ‬ ‫أَ ــא ا ْ ـ ُ ‪ َ :‬ـ أَ ـ َ א َـ و ـ َ ا َ ْ ِ ــאء ] ِא َو ـ ِ‬
‫ـאل ُ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ َ ُ َ‬
‫ِ‬
‫ـכ ا ـ َ َ ـ َ ى ا ُ َ ِ ُ ٰ ُ ـ ا ْ َ ْه﴾ ]ا ــאم‪[ ٢٣] ،[٩٠/٦ :‬‬
‫ب‬ ‫۪‬ ‫َ َ ـ ِ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم‪﴿ :‬اُو۬ ٰ ـ َ‬
‫ِ‬ ‫ٓ‬
‫ُ‬
‫أَ َ ـ ُه ِ ـ َ ْن َ ْ َ ـ ِ َي ِ َ ْ ِ ِ ـ ‪ُ َ ٥‬כـ ُن ِا ْ ِ ـ َ ُاؤ ُه‪َ ٦‬وا ِ ــא َو ِإ َ ُכـ ُن َــאرِ ًכא ] ِ ْ َ ْ ـ ِ [‪َ ،٧‬و َــאرِ ُك‬
‫ً‬ ‫ْ َ‬ ‫َ‬
‫ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬
‫ا َ ْ ـ ِ َ ــאص َو َ ـ ْ َ ــא أَ ـ ُ َ ـ َ َכ َ ـ َ‬ ‫ٍ‬
‫ـאل‬ ‫ـכ‪َ ،‬و ِإ َذا أ َ ـ ِ َ ـ ِ َ ــא أ َ ـ ا ِ ـ ـ َ ا َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫אن ُ َ َ ِ ً ــא‪ ِ ِ ٨‬ـ ‪ُ َ ،‬כـ ُن أَ ْ َ ـ َ ِ ْ ُ ـ ‪.‬‬


‫ْ‬ ‫ْ َ‬ ‫ّ‬ ‫ا َ ِ ـ َ ِة َ َ ـ ِا ْ َ َ ـ َ ِ ـ ِ َ ــא َכ َ‬
‫ـאد ِة و َ ـ ْ ِإ َ ـ أَ ْכ َ ـ ِ ِ ـ َ ِد ا א َ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫وأَ ــא ا ْ ـ ُ ‪ َ :‬ـ أَن د َ ـ ِ ـ ا ِ ِ‬
‫َ‬ ‫ـ َوا َ ـ َ َ َ‬ ‫ََْ ُ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ ِ ـ َ ف َ ــא ِ ا َ ْ ِ ــאء‪ ،‬أَ ــא ُ َ ـ َ َ ـ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم َ َ ْ َ ُـ ُ َכא َـ ْ َ ْ ُ ـ َر ًة َ َ ـ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬
‫ـ ٍ َ ـ ِ ا ـ َ ُة وا ـ َ م َכא َ ْ ـ ِة ِא ِ ّ ـ ِ‬ ‫ِ ـ ِإ ـ ا ِ َ ‪ ،‬و ـ ِא ِ ّ ـ ِ ِإ َ ـ أُ ـ ِ‬
‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ ُ ْ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ‬
‫ِ ‪١٠‬‬ ‫ِ‬
‫ِإ َـ ا ْ ـ ِ ] ـ َو َ ـ ا َ ْ ُ ـ َرة[ ‪.‬‬ ‫‪٩‬‬
‫‪١٥‬‬
‫َ‬
‫ـאء ِ َ ــא َ ــא َ ِ ـ ْ َا ـ َ ‪،‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َوأَ ــא َ ـ َ َ ـ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم َ א ْ ـ َ ُة ا َ ـ ُ ا ـ َ ـ َ‬
‫ـאرى َ ُ ـ َ ا َ ْ ـ ُ ا َ ْ ـ ُ َوا ُכ ْ ـ ا ِّ ـ ُف‪.١١‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ‬ ‫ُ‬ ‫َو َ ـ َ ا ا ـ ي َ ُ ُـ ُ َ ـ ُ َ ء ا َ ـ َ‬
‫ــאع أَ ْ ــ ِ ا ْ ــא ِ َ ْ ــ َ ِة ُ َ ــ ٍ َ َ ــ ِ ا ــ َ ُة َوا ــ َ ُم أَ ْכ َ ــ ُ ِ ــ‬ ‫ِ‬
‫َ َ َ ــ َ أَن ا ْ َ َ‬
‫َ‬
‫ــאء؛ َ َ َ ــ َ أَ ْن َ ُכــ َن ُ َ ــ ٌ َ َ ــ ِ ا ــ َ ُة‬ ‫ِا ْ ِ َ ــא ِع ــא ِ ِ ا ُ ــ ِ ِ َ ــ ِة ــא ِ ِ ا َ ْ ِ ِ‬
‫َ‬ ‫ْ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َوا ــ َ ُم أَ ْ َ ــ َ ــ ْ َ ــא ِ ا َ ْ ِ ــאء َ َ ِ ــ ا ــ َ ُم ‪.‬‬
‫]‪[٢٢‬‬ ‫ِ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ُ‬ ‫َ‬
‫אً‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫ــ ( و)ظ( و)غ(‪ :‬ــ‬ ‫ــ )ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫ــ أن ُ َ ــ ‪ .‬و ــ‬ ‫ــ )غ(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)غ(‪ :‬כא ة‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ك(‪ :‬ا ــ ‪.‬‬ ‫ــ ‪ .‬و ــ‬ ‫َ ــ ‪.‬‬ ‫)ك(‪ :‬ــא‬
‫)ف(‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ل(‪ :‬إ א ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــ )غ(‪ :‬أ ــ ــ ــא ا ــאء‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫ــ )ل( و)ظ(‪ .‬وأ ــאف ــ )غ(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ــ ا ــ ة وا ــ م‪.‬‬
‫ـ ــא أ ـ ا ـ‬ ‫כ ـ ن ـ آ ـאً‬ ‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ــ ‪.‬‬ ‫وإ כאن ــאرכאً‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)غ( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٤‬‬
200 YEDİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Yedinci Mesele [Risâletinden Evvel Hz. Muhammed’in (sav) Her-


hangi Bir Şeriat Üzere Olmaması]
Doğru olan şudur ki Hz. Muhammed (sav), vahyin nüzûlünden evvel
nebîlerden herhangi birinin şeriatı üzere değildi. Bunun sebebi ise Hz.
5 Îsâ’dan (as) önceki şeriatlerin Hz. Îsâ’nın (as) şeriatı ile neshedilmesi, Hz.
Îsâ’nın (as) şeriatının ise onu nakledenlerin Hıristiyanlar olması sebebiyle
kesintiye uğramış olmasıdır. Onlar teslis görüşleri nedeniyle kâfir idiler.
Teslisten berî olmakla Hz. Îsâ şeriatına bağlı kalanlar ise azınlıkta idi-
ler. Dolayısıyla onların görüşleri delil olmaz. Durum böyle olunca Hz.
10 Muhammed’in (sav), nübüvvetinden önce herhangi birinin şeriatı üzere
olmadığı sabit oldu.

Sekizinci Mesele [İsrâ ve Mi‘rac]


Mi‘rac hakkındaki görüş haktır.
Mekke’den Beyt-i Makdis’e kadar olan kısmı şu âyet-i kerîme ile sa-
15 bittir: “Münezzehtir O (Hâlik-ı Kudret) ki kulunu bir gece Mescid-i
Haram’dan [çevresini mübarek kıldığımız] Mescidi Aksa’ya yürüttü.”1
[Mescid-i Aksâ’dan] semaların üzerine olan kısım ise şu âyet-i kerîme ile
sabittir: “Ki sizler binip binip geçeceksiniz elbette tabakadan tabakaya.”2
Ayrıca meşhur hadisle de sabittir.
20 Bir insanın semaların üzerine çıkmasının mümkün görülmemesi şu
sebeplerle uzak ihtimaldir:
Birincisi: Normal şartlarda nasıl ki ağır bir cismin yüksek hava [kat-
manı]nın üzerine çıkması uzak bir ihtimalse aynı şekilde bunun gibi bir
havai cismin yere inmesi de uzak bir ihtimaldir. Eğer Hz. Muhammed’in
25 (sav) çıkışının imkânsızlığı doğru olsaydı Cebrâil’in (as) inişinin imkân-
sızlığı da doğru olurdu. Bu ise nübüvvetin inkârı olur.
İkincisi: İblîs’in bir anda doğudan batıya veya batıdan doğuya intikal
etmesi mümkün iken Hz. Muhammed (sav) için bu nasıl imkânsız olur.

1 İsrâ, 17/1.
2 İnşikâk, 84/19.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪201‬‬

‫ِة[‬
‫ُ‬
‫َ ِا ِّ א ِع أَ ِ ّي َ ِ َ ٍ َ َ ا‬
‫ْ‬ ‫َ‬
‫ِو‬
‫ُ ََ َ َ َ‬
‫ا‬ ‫َ‬
‫ٍ‬
‫] ُُ ُ َ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אِ َ ُ‬
‫אن َ ـ َ ـ ِع أَ ـ ٍ‬ ‫ـ ً ا َ َ ـ ِ ا ـ َ ُة وا ـ َ م َ ـ َ ُـ ُ ِ‬
‫ْ َ‬ ‫ول ا َ ْ ـ ِ َ ــא َכ َ َ‬ ‫ُ ْ‬ ‫َ‬ ‫ا َ ـ أَن ُ َ‬
‫ــכ ِ َن ا ــ ا ِ َ ا ــא ِ َ َ َ َ ــ َ ــ ِع ِ َ ــ َ َ ــ ِ ا ــ َ ُة َوا ــ َ ُم‬ ‫ِ ــ ا َ ْ ِ ِ‬
‫ــאء؛ َو َذ ِ َ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬
‫ـאر ْت ُ َ َ ـ ً ِ َ ـ ِ أَن‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאر ْت َ ُ ـ َ ً ِ َ ـ ْ ِع َ ـ ‪َ ،‬وأَ ــא َ ـ َ ُ‬
‫َ ـ َ َـ ْ َ ـ َ‬ ‫َـ َ‬
‫‪٢‬‬ ‫‪١‬‬
‫َ‬
‫ـאر ِ َ ـ َ ِ ِ ـ ِא ْ ِ ـ ِ ‪َ ،‬وأَ ــא ا ِ ـ َ َ ُ ـ ا َ َ ـ‬ ‫ا א ِ ِ ـ َ َ ْ ـ ُ ُ ـ ‪ ٣‬ا ــאرى‪ ،‬و ـ כ ـ‬
‫َ َ َ ُ ْ ُ ٌ َ‬
‫‪٥‬‬
‫ْ‬ ‫ُ‬
‫َ ُ ـ َ ُ ـ َن‪ َ ،‬ـ َ َ ُכ ـ ُن َ ُ ُ ـ ُ ـ ً ‪َ ،‬و ِإ َذا‬
‫‪٥‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ ‪٤‬‬
‫َ ـ ِ َ ِ ِ َ ـ َ ـ َ ا ـ َاءة َ ـ ِ ا ْ ـ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ‬
‫אن َ ـ َ ُ ِـ ِ َ َ ـ َ ـ ِ َ ِ أَ َ ٍ ‪.‬‬ ‫כ‬ ‫ـא‬ ‫ـ‬ ‫م‬ ‫ـ‬ ‫ا‬‫و‬ ‫ة‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ِ‬ ‫ـ‬ ‫ـכ َ َ ـ َ أَن ُ َ ً َ َ‬
‫ا‬ ‫ـ‬ ‫אن َכ َ ِـ َ‬
‫‪٦‬‬
‫َכ َ‬
‫َ ُ َ َ ُ َ َ َ ْ ُ‬

‫ُ ]ا ِ ْ َ ُاء وا ِ ْ َ ِ‬
‫اج[‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אِ َ‬
‫اج َ ‪.‬‬ ‫ا َ ُل ِא ِ ْ َ ِ‬
‫אن ا ـ ۪ ٓ ي اَ ْ ـ ى ِ َ ـ ِ ۪ه‬ ‫أَ ــא ِ ـ ْ َ כ ـ َ ِإ َ ـ َ ْ ـ ِ ا َ ْ ـ ِ ِس؛ َ ِ َ ِ ـ ِ َ َ א َ ـ ‪ ُ ﴿ :‬ـ ْ َ َ‬ ‫‪١٠‬‬
‫ْ‬ ‫ٰ‬
‫َ ـ ً ِ ـ ا ْ ـ ِ ِ ا ْ ـ ِام ِا َ ـ ا ْ ـ ِ ِ ا ْ َ ْ ــא﴾ ]ا ـ اء‪ ،[١/١٧ :‬وأَ ــא ] ِ ـ ا ـ ِ ِ‬
‫َ َ ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ‬ ‫َ َ‬ ‫َ َ ْ‬ ‫ْ‬
‫َ ـ ﴾ ]ا ـ אق‪:‬‬ ‫ٍ‬ ‫ــא ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا ْ َ ـ [ ِإ َـ َ ــא َ ـ َق ا ـ َ َ ات؛ َ َ ـ َ َ א َـ ‪ ﴿ :‬כ ـ‬ ‫‪٧‬‬ ‫َ‬
‫ََْ َُ ََ ً َ ْ َ‬
‫‪َ ،[١٩/٨٤‬و َ ِ ـ ِ ا َ ْ ـ ُ رِ ]‪.[٢٣‬‬

‫ات؛ َ ُ َ َ ِ ٌ ِ ُ ُ ٍه‪:‬‬ ‫ِ‬


‫َ ا َ َ ِ ِإ َ َ א َ َق ا َ َ‬
‫ِد َ ْ ٍ ِ‬
‫אد ُ ُ‬
‫ِ ِ‬
‫َوأَ א ا ْ ْ َ ُ‬
‫ــאد ِة ُ ُ ــ ُد ا ِ ْ ــ ِ ا ِ ــ ِ ِإ َــ ا َ ــ َ ِاء ا َ א ِــ ‪،‬‬ ‫ِ‬
‫أَ َ ُ َ ــא‪ :‬أَ ــ ُ َכ َ ــא َ ْ ُ ــ ُ ــ ا َ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ‪٨‬‬


‫َ َכ َ ِـ َ‬
‫אد ُ ُ ـ د ُ َ‬ ‫ول ا ِ ْ ـ ِ ا َ َ ا ـ ِّ ِإ َـ ا َ ْرض؛ َ َ ـ َ ـ ا ْ ـ ْ َ ُ‬ ‫ـכ َ ْ ُ ـ ُ ُـ ُ ُ‬
‫ـכ‬ ‫ول ِ ْ ِ ـ َ َ َ ـ ِ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬ ‫אد ُ ـ ُ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ـ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم َ َ ـ ا ْ ـ ْ َ ُ‬
‫אر ا ـ ِة‪.‬‬ ‫ُ ِ ـ ِإ ــכ‬
‫ُ ْ َ َ ُ‬
‫ـאل ِإ ْ ِ ـ َ ِ ـ ا ْ َـ ِ ا َ ا ِ ـ َ ِة ِ ـ َ ا َ ْ ـ ِ ِق‬ ‫َوا א ِ ـ ‪َ :‬و ُ ـ َ أَ ـ ُ َ ــא‪ َ ٩‬ـ ْ َ ْ ُ ـ ِا ْ ِ َ ـ ُ‬
‫ـכ ِ ـ ْ ُ َ ـ ٍ َ َ ـ ِ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم‪.‬‬ ‫ِإ َ ـ ا َ ْ ـ ِ ِب َو ِא ِّ ـ ِّ ‪َ َ ،‬כ ْ ـ َ ُ ْ ـ َ َ َ ُ َذ ِـ َ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ك( و)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫ــ ا ــאرى و ــ כ ــאر‪.‬‬ ‫ا א ــ‬ ‫‪.‬‬ ‫و)ك(‪:‬‬
‫و)غ( )ك(‪:‬‬
‫)ظ( )غ(‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪ :‬ا اء‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫»وأَ ــא ا ِ ـ َ َ ُ ـ ا َ َ ـ َ ـ ِ َ ِ ِ َ ـ‬
‫َ‬ ‫‪٤‬‬ ‫)ف(‪ :‬ع‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل(‪ :‬כ א‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫َ ـ َ ا ـ َاء ِة َ ـ ِ ا ْ ِ ـ ِ « ـ ـ )غ(‪.‬‬ ‫ــ‬ ‫ــ (‪ :‬ا א ــ‬ ‫ــ )ا‬ ‫‪٣‬‬
‫َ َ‬
‫‪.‬‬ ‫( و)غ(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫ا ــאرى‪ .‬و ـ )غ(‪ :‬ـ ا א ـ‬
‫)ف(‪ :‬כא ‪ ،‬وا َو א أ אه‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫و ــ ا ــאرى‪ .‬و ــ )ل(‪ ،‬و)ظ(‪:‬‬
202 YEDİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Üçüncüsü: Geometri ilmine göre bir at hızlı koşarken ön ayaklarını kal-


dırıp yere koyuncaya kadarki sürede felek-i âzam üç bin fersah mesafe kat
eder. Böylece sabit oldu ki bu dereceye kadar seri hareket mümkündür. Al-
lah Teâlâ bütün mümkünlere kâdirdir. Böylece [miraçtaki hız konusunda]
5 şüphe kaybolur.

Dokuzuncu Mesele [Hz. Muhammed’in Davetinin Evrenselliği]


Hz. Muhammed (sav) bütün yaratılmışlara gönderilmiştir. Bazı Yahudi-
ler onun hususi olarak bazı Araplara gönderildiğini söylediler.
Bu görüşün fesadının delili şudur ki onlar, onun Allah Teâlâ’nın [Arap-
10 lara gönderilmiş] sadık sözlü elçisi olduğunu kabul ediyorlar. Buna göre
onun bütün söylediklerinin doğru olması gerekir. Onun bütün âlemlere
peygamber olarak gönderildiğini söylemesi tevatürle sabittir. Bu konuda
onu yalanlarsak tenâkuza düşmüş oluruz.

Onuncu Mesele [Hz. Peygamberin Şeriatının Nakli]


15 Bu bahis, onun şeriatını bilmenin yolu hakkındadır. Hz. Muhammed
(sav), ashabının sözleri kesin bilgi ifade edecek tevâtür seviyesine ulaşıncaya
kadar hayatta kaldı. Sonra ashabının tümü, bütün halka onun şeriatının
esaslarını naklettiler. Böylece bu esaslar revaç buldu. Fakat dinin fürûu-
na gelince onlar zannî yollarla bilinir ki âhad haberler ve içtihatlar bunun
20 gibidir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪203‬‬

‫ِـ ا ْ ـ ِ‬ ‫ـאل ر ْכ ِ ـ ِ ا ـ ِ ِ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ َ‬ ‫ِـ ا َ ْ َ‬ ‫ا א ِـ ُ ‪ ُ :‬ـ َ أَ ـ ُ َ ـ ْ َ ـ‬
‫َ‬ ‫َ ـ أن ا َ ـ َ َس ـ َ ـ َ‬
‫َ ـ ٍ‪َ َ َ َ ،‬‬ ‫ـכ ا َ ْ َـ ]‪٢٤‬أ[ َ َ َ َ آ َ ِف‬ ‫ُك ا َ َ ـ ُ‬ ‫ا ـ ِ ي َ َ ـ ُ َ َ ْ ـ ِ ‪ِ ١‬إ َـ أَ ْن َ َ َ َ ــא‪ َ َ َ ٢‬ـ‬
‫َْ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬
‫ـאت‪،‬‬‫ِכ َـ ِ‬ ‫ـאد ٌر َ َ ـ َ ِ ـ ِ ا‬ ‫ِכ َ ـ ٌ‪ ،‬وا َ א َ ـ َ ـ ِ‬ ‫َכ ـ َ ا ـ ِ َ ِإ َ ـ َ ـ َ ا ا ـ ِّ‬ ‫أَن ا‬
‫ُْ‬ ‫َ ُ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ ُ‬ ‫َ‬ ‫ََ‬
‫َ َכא َـ ِ ا ـ َ ُ َزا ِ َ ـ ً]‪.[٢٤‬‬
‫ْ‬
‫[‬ ‫ِو‬
‫ُ ََ َ َ َ‬
‫ا‬ ‫َ‬
‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫] ُ ُ ُ َد ْ َ ة ُ َ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا א ِ َ ُ‬ ‫‪٥‬‬

‫َ ِ ِ ا َ َ ِ ِ ‪٤‬؛ َو َ َאل َ ْ ُ ا ُ د‪:‬‬ ‫أَن ُ َ ًا َ َ ِ ا َ ُة َوا َ ُم َ ْ ُ ٌ‬


‫ث ِإ َ‬ ‫‪٣‬‬
‫َ‬
‫ث ِإ َ َ ْ ِ ا َ ِب َ א ً ‪.‬‬
‫ِإ ُ َ ُ ٌ‬
‫َ‬
‫ُل ا ِ َ ِאد ُق ا َ ِل ] ِإ َ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ َ‬ ‫ِ‬ ‫َوا ِ ُ‬
‫َ َ َ َ אد َ َ ا ا َ ل‪ :‬أن َ ُ َ ء َ ُ ا أ ُ َر ُ‬
‫אن َ ِ أَ ُ َر ُ ُل‬ ‫أَ ُ َכ َ‬ ‫َ َ أَ ْن َ ُכ َن ُכ َ א َ ُ ُ ُ َ א؛ َو َ َ ِא ا ُ ِ‬ ‫ا ْ َ َ ِب[ ‪َ َ ،‬‬
‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫‪.‬‬ ‫]‪[٢٥‬‬
‫َ א َ ِ َ ‪ َ َ ،‬כ ْ َ ُאه ِ ِ َ ِ َم ا َא ُ ُ‬
‫‪٦‬‬
‫ا ِ ِإ َ ُכ ّ ِ ا‬ ‫‪١٠‬‬

‫] َ ْ ُ َ ِ َ ِ ا ِ ِ ‪[Ṣ‬‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َ א ِ ُة‬
‫ّ‬ ‫َ‬
‫‪٩‬‬
‫ا َ א ِإ َ أَ ْن َ َ َ‬ ‫ِ‬ ‫م ِ‬ ‫َ ْ ِ َ ِ َ ِ ِ ‪ ،٧‬أَ ُ ‪ ِ َ َ ٨‬ا َ ُة َوا‬ ‫ِ ا ِ ِ ِإ َ‬
‫َ ُ َ َ‬ ‫ْ‬
‫ِ َ ْ ِ ِ ْ َ َ ُ ا ِإ َ‬ ‫ِ ًا ِ ْ ِ‬ ‫ِ‬ ‫أَ ْ َ א ُ ُ ِإ َ َ ِّ‬
‫ْ ِ ‪ِ ُ ،‬إ ُ‬ ‫ا َ ا ُ ِ ا ي َ ُכ ُن َ ُ ُ ُ‬
‫ِ ‪١١‬‬
‫א َ َ אرِ ُ ا ِ َ‬
‫ُ ً ‪ ،‬وأَ‬
‫َ َ َ‬ ‫אر ْت ِ ْ َכ ا ُ ُ ُل‬
‫َل ا ْ ِع ؛ َ َ َ‬
‫‪١٠‬‬ ‫ُ‬
‫َ ِا َِْ أ ُ‬
‫ِ‬
‫ِق ا ْ ُ َ ِ ‪َ ١٢‬כ َ ْ אرِ ا َ ِאد وا ِ ِ אد ِ‬
‫ات‪.١٣‬‬ ‫َ ِ َ א َ ْ ُ َ ٌ ِא‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ َ ْ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬

‫)ل(‪ :‬ه‪.‬‬ ‫‪١‬‬


‫א‪.‬‬ ‫ا ي‬ ‫)غ(‪ :‬إ ا‬ ‫‪٢‬‬
‫أن‪.‬‬
‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٤‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ظ( و)غ( و)ا‬ ‫‪٥‬‬
‫)غ(‪ :‬م‪.‬‬ ‫‪٦‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬
‫)غ(‪ :‬و أ ‪.‬‬ ‫‪٨‬‬
‫)ل( و )ف(‪. :‬‬ ‫‪٩‬‬
‫‪.‬‬ ‫لا‬ ‫)ك(‪ :‬أ‬ ‫‪.‬و‬ ‫‪ .‬و )غ(‪ :‬أ ل‬ ‫)ل( و)ظ(‪:‬‬ ‫‪١٠‬‬
‫‪.‬‬ ‫اب‪ :‬אر ا‬ ‫ا‬ ‫( و)غ( و)ك(‪ :‬وأ א ا אر ‪ ،‬و‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪ ،‬و )ل(‪ :‬ا אر ‪ .‬و‬ ‫)ف(‪ :‬ا אر ا‬ ‫‪١١‬‬
‫‪.‬‬ ‫(‪ :‬ا‬ ‫ن‪ .‬و )ا‬ ‫ا‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١٢‬‬
‫אد‪.‬‬ ‫)ظ(‪ :‬ا‬ ‫‪١٣‬‬
SEKİZİNCİ BÖLÜM

NEFS-İ NÂTIKA
Bu konunun meseleleri vardır.

Birinci Mesele [İnsanın Bedenden İbaret Olmadığı]


5 İnsanın sadece, duyuyla algılanan bu bedenden ibaret olmadığı doğru-
dur.

Buna delâlet eden deliller vardır:

Birincisi: İnsan mühim gördüğü olaylardan birine ziyadesiyle ihtimam


gösterdiğinde; şöyle dedim, şöyle yaptım, şöyle emrettim, der. Bu zamir-
10 lerin hepsi insanın kendine mahsus nefsine delâlet eder. Bu durumda o,
kendine mahsus zâtıyla bilendir. Ne var ki o bütün dış ve iç organlarından
gafildir. Bilinen bilinmeyenden farklıdır.

İkincisi: İnsanın bütün dış ve iç organları dönüşüm içindedir. Zira be-


den, aletsel organlardan mürekkeptir. Onlar da basit organlardan mürek-
15 keptir ki bunlar, rutubetli bir sıcaklığa sahiptir. Sıcaklık, rutubetli cisme
tesir ettiğinde ondan çokça buhar yükselir. Bu sebeple hayvan, bozulmaya
uğrayan organlarını yerine ikame etmek için gıdaya ihtiyaç duyar. Bu sabit
olduğuna göre şöyle deriz: Organların bütün bölümleri dönüşüm içindedir.
Kendine mahsus nefis, [her bir ferd için] kişinin hayatının başından sonuna
20 kadar bâki kalır. Bâki olanla bâki olmayan birbirinden farklıdır. O halde
nefis, bu bedenden farklıdır.

Üçüncüsü: İnsan bir şeyin rengini gördüğü zaman onun tadının nasıl
olacağını bilir. İki şey hakkında hüküm veren için, hakkında hüküm veri-
lecek şeylerin hazır olması gerekir. Halbuki burada bir tek şey vardır; o da
25 idrak edilen mahsusatın hepsini dış duyularla idrak edendir.
‫ِ‬
‫אب ا א ُ‬
‫ا َ ُ‬
‫ِ ا ُ ِس ا א ِ َ ِ‬

‫َو ِ ِ َ َ א ِ ُ ‪:‬‬

‫אر ًة َ ا َ َن[‬
‫َ‬ ‫َ َ‬
‫ِ‬
‫]ا ِ ْ َ א ُن َ َ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ُو َ‬
‫َ ِ ]‪.[١‬‬ ‫ِ‬ ‫ِِ‬
‫אر ًة َ ْ َ ه ا ُ ا َ ْ ُ‬
‫َ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ ُ أَن ا ِ َ َ‬
‫אن َ َ‬ ‫ا‬ ‫‪٥‬‬

‫َو َ ُ ل َ َ ِ ُو ُ ٌه‪:‬‬

‫ـאم ِ ُ ِ ـ ٍ ِ ـ َ ا ُ ِ‬‫ـאل ــא ُכ ـ ُن‪ َ ١‬ـ ِ َ ا ِ ْ ِ ـ ِ‬ ‫أَ َ ُ َ ــא‪ :‬أَن ا ِ ْ َ ـ َ‬


‫ــאت َ ِ ـ ُ‬ ‫ّ‬ ‫َ‬ ‫ـאن َ ـ َ َ َ‬
‫َ ــ َ ْ ِ ــ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِِ‬
‫ت َِכــ َ ا‪َ ،‬و َ ــ ه ا َ א ــ ُ َدا ــ ٌ َ‬ ‫ُل‪ َ :‬ــ ْ ُ ْ ــ ُ َכــ َ ا َو َ َ ْ ــ ُ َכــ َ ا َوأَ َ ــ ْ ُ‬ ‫َ ُ ــ‬
‫ال َ א ِــ ٌ ِ َ ا ِــ ِ ا َ ْ ُ َ ــ ِ َو َ א ِ ــ ٌ َ ــ ْ َ ِ ــ ِ‬ ‫ــ ِ ‪ َ ،‬ــ ِ ــ َ ــ ِ ِه ا َ ــ ِ‬
‫ْ َ‬ ‫ُ َ‬ ‫ْ ُ َ‬ ‫ا َ‬
‫َ א ِــ ِ ا א ِ َــ ِ َوا א ِ ــ ِة‪َ ،‬وا َ ْ ُــ ُم ُ َא ِــ ِ َ ــ ِ ا َ ْ ُــ ِم]‪.[٢‬‬ ‫أَ ْ‬ ‫‪١٠‬‬
‫ٌ ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ‪ِ ٤‬‬ ‫ِ ِ‪ِ ٣‬‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‪٢‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا א ـ ‪ :‬أَن َ ـ َ أَ ْ َ א ـ ا א ـ َ ة َوا َ א َ ـ ـ ا َ ـ َ ت ‪َ ،‬ن ا َ ـ َ َن ُ َ כ ـ ٌ‬
‫‪٥‬‬

‫ـאء ا ِ ـ َ ِ ‪َ ،‬و ِ ـ َ ــאر ٌة َر ْ ـ ٌ‪َ ،‬وا َ ـ َار ُة‬ ‫כ ـ ٌ ِـ ا َ َ ـ ِ‬ ‫ِ ِ ِ ِ‬ ‫ِ‬


‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ‬ ‫ـ َ ا َ ْ َ ــאء ا َ ـ ‪َ ،‬و ـ َ ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ِإ َذا أَ ـ َ ْت ـ ا ِ ْ ـ ا ْ ـ ِ أَ ْ َ ـ َ ْت َ ْ ـ ُ ا َ ْ ـ َ َة ا َכ ـ َ َة‪ َ َ ،‬ـ َ ا ا ـ َ ِ َ ْ َـ ُ‬
‫ـאج‬ ‫‪٦‬‬

‫ِ‬ ‫ِ ِ ]‪[٣‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬


‫ا َ َ ـ َ ا ُن ِإ َـ ا ـ َ اء َ ُ ـ َم َـ َ َل ا َ ْ ـ َ اء ا ُ َ َ ّ َ ـ ؛ ِإ َذا َ َ ـ َ َ ـ َ ا َ َ ُ ـ ُل‪ :‬ا َ ْ ـ َ ُاء ـ َ‬
‫ِ ٍ ِ ‪ِ ِ ٨‬‬ ‫ِ‪٧‬‬
‫ـכ ّ ِ َوا ـ َوا ـ َ ةٌ[ َא َ ـ ٌ ـ ْ‬ ‫ـאء ُכ َ ــא ِ ـ ا َ ـ ِل‪َ ،‬وا ْ ـ ُ ا َ ْ ُ َ ـ ُ ا ِ ـ ] ِـ ُ‬ ‫ا َْ َـ‬ ‫‪١٥‬‬

‫أو ِل ا ُ ْ ـ ِ ِإ َـ آَ ِ ـ ِ ِه‪َ ،‬وا א ِ ـ َ ـ َ ــא ُ ـ َ َ ـ ا א ِ ـ ‪ َ ،‬א ْ ـ ُ َ ـ َ ـ ِ ِه ا ِ ْ ـ ِ ]‪.[٤‬‬


‫َ‬ ‫ْ ُ‬ ‫ْ ُ َ‬ ‫ْ ُ‬ ‫َ‬
‫َن ا ـ ِء َ ِ ـ ‪ ٩‬أَن َ ْ َ ـ ُ َכ ـ َ ا َو َכ ـ َ ا‪َ ،‬وا َ א ِ ـ‬ ‫ا א ِ ـ ُ ‪ :‬أَن ا ِ َ َ‬
‫ــאن ِإ َذا َرأَى َــ‬
‫َ‬ ‫ْ‬
‫ِ‬
‫َ ْ ِ ـ َ َ ِ َ ــא‪َ ُ َ َ ،‬ــא َ ـ ٌء َوا ـ ٌ ؛ َو ُ ـ َ ا ُ ـ ْ رِ ُك‬ ‫َ َ ـ ا ـ َ ِ َ ُـ َوأَ ْن َ ْ ُ ـ ُه ا‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ ْ‬
‫ـ ِاس ا א ِ ـ ة‪ِ.‬‬ ‫ِ‬
‫ِ َ ِ ـ ِ ا َ ْ ُ َ ــאت ا ُ ْ َر َכ ـ ِא‬
‫ِ‬
‫َ‬ ‫َ َ ّ‬
‫ــאء‪.‬‬ ‫وا‬ ‫ا ــ اء‬ ‫)ظ( و)غ(‪ :‬ا و אن‪.‬‬ ‫‪٤‬‬ ‫)غ(‪ :‬אل כ ‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫ــ (‪ :‬ا ــ‬ ‫ــ )ظ( و)غ( و)ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫ل‬ ‫ــאن ـ ا‬ ‫)ل(‪ :‬أ ــאء ا‬ ‫ـ‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ )ظ(‪ :‬כــ ‪ .‬وأ ــאف ــ‬ ‫‪٩‬‬ ‫כ ــ ‪.‬‬ ‫و ــאن‪.‬‬ ‫وا‬
‫ــ ورة ا ــ ‪.‬‬ ‫ــ (‪ :‬ــ‬ ‫)ا‬ ‫ت‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ـ (‪ :‬آ ـ ة ِ ـ ا و ــאن‬ ‫)ا‬ ‫ـ‬ ‫‪٣‬‬
‫ــ ( و)غ(‪:‬‬ ‫ــ )ظ( و )ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫ــ ل‪.‬‬ ‫وا‬
206 SEKİZİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Aynı şekilde bir sûreti hayal edip sonra onu gördüğümüzde bu görülen
sûretin, bu hayal edilen sûret olduğuna hükmederiz. Bu görülen sûret ile
hayal edilen sûreti idrak edenin tek bir şey olması gerekir. Zira iki şey
arasında hüküm veren için haklarında hüküm verilenlerin hazır olması
5 gerekir.

Aynı şekilde belli bir sûret hayal ettiğimizde ve düşmanlık ve sadakat


gibi belli mânalar idrak ettiğimizde biz [bu sûretler ve bu mânalar arasın-
da terkip yaparız]. Sûret ile mânayı idrak eden tek bir şeyin olması gerekir
ki o, bu ikisi arasında bir terkibe kâdir olabilsin. Aksi takdirde bir şeyle
10 bir şey üzerine hükmedenin bu ikisini idrak etmiyor olması gerekir ki bu
da muhaldir.

Yine bu insanı gördüğümüzde onun insan olduğunu, at olmadığını


biliriz. Bu küllî (insanlık gibi) ile bu cüzîye (insan ferdi gibi) hükmedenin
ikisini idrak etmesi gerekir. Böylece bu burhanla, insanda bütün idrak
15 edilenleri bütün idrak türleriyle idrak eden bir tek şey bulunması gerek-
tiği sabit oldu.

Yine insandan sâdır olan fiil, ihtiyarî fiildir. İhtiyarî fiil şudur: İnsan
bir şeyin daha faydalı olduğuna inandığında bu inançtan bir meyil doğar
ve bu meyil, kudretin aslına ilave olur. Bu meylin bu kudretle bir araya
20 gelmesi [fiil için] mucip etken olur. Eğer böyle ise bu fâilin müdrik olma-
sı gerekir. Eğer müdrik olmazsa bu fiil ihtiyarî olmaz.

Böylece insanda idrak çeşitlerinin tamamıyla bütün idrak edilecekleri


idrak eden tek bir şeyin bulunduğu sabit oldu. Ve o, her çeşit fiilin fâili-
dir. Bu kati bir burhandır.

25 Bu sabit oldu ise o halde şöyle deriz: Açıktır ki bedenin tamamı bu


sıfatla mevsuf değildir. Bedenin azalarından her bir aza ona (nefs) işaret
eder. O (nefs), böyle [bedenin azaları gibi] değildir. Böylece insanın bu
beden ve organlardan başka bir şey olduğu sabit oldu.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪207‬‬

‫َوأَ ْ ً ــא‪ِ :‬إ َذا َ َ ْ َــא ُ ـ َر ًة ُـ َرأَ ْ َא َ ــא‪َ َ ،‬כ ْ َــא ِـ َن َ ِ ِه ا ـ َر َة ]‪٢٤‬ب[ ا َ ِ َ ُ َر ُة‬
‫ْ‬
‫ـכ ا ُ َ َ ـ ِ ‪ َ ،‬ـ َ ُـ ِ ـ ْ َ ـ ْ ٍء َوا ِ ـ ٍ َ ُכـ ُن ُ ـ ْ رِ ًכא ِ َ ـ ِ ِه ا ـ َر ِة ا ُ ْ َ ـ َ َ َ‬
‫ِ‬ ‫َذ ِـ َ‬
‫ِ‪١‬‬
‫ـכ‬ ‫ـ‬ ‫ْ‬ ‫و‬ ‫ة‬
‫ا ـ َر ِة ا ُ َ َ َ ـ ِ ؛ ِ َن ا َ א ِ ـ َ َ ـ ا ـ َ ِ َ ُـ َوأَ ْن َ ْ ُ ـ ُه ا َ ْ ِ ـ َ َ ِ َ ــא‪.‬‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ ْ‬ ‫َ‬
‫َوأَ ْ ً ــא‪ِ :‬إ َذا َ َ ْ َــא ُ ــ َر ًة َ ْ ُ َ ــ ً َوأَ ْد َر ْכ َــא َ َ א ــ َ ْ ُ َ ــ ً َכא َ ــ َ َاو ِة‬
‫‪٣‬‬ ‫‪٢‬‬
‫َ‬
‫َوا َ ا َ ـ َ ‪ ِ َ ،‬ــא ] ُ ِّכـ ُ َ ـ َ َ ـ ِ ِه ا ـ َ رِ َو َ ـ َ َ ـ ِ ِه ا ْ َ َ א ِـ [‪٤‬؛ َ َ َ ـ َ ُ ُ ـ ُل َ ـ ٍء‬ ‫‪٥‬‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫َوا ِ ـ ٍ َ ُכ ـ ُن ُ ـ ْ رِ ًכא ِ ـ َر ِة‪َ ٥‬وا َ َ א ِ ـ َ ـ َ ْ ـ ِ َر‪ َ َ ٦‬ـ َ ِכ ـ ِ َ ْ ِ َ ــא ِא ْ ـ ِ ؛‬
‫َ‬ ‫ْ‬
‫ـאل ‪.‬‬
‫]‪[٥‬‬
‫אכ ـ ُ ِ َ ـ ٍء َ َ ـ َ ـ ِء َ ْ ـ َ ُ ـ ْ رِ ٍك َ ُ َ ــא‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬ ‫אن ا ِ‬
‫ـכ َ َ‬ ‫َو ِإ َـ َ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ـאن ِ َــא أَ ـ ِإ ْ ــא ٌن وأَ ـ َ ـ ِ َ ـ ٍس‪ ،‬א ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫אכـ َ َ ـ‬
‫َ َ ُ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ ْ َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َوأ ْ ً ــא‪ِ :‬إ َذا َرأ ْ َــא َ ـ َ ا ا ْ َ ـ َ َ ْ‬
‫َ ـ َ ا ا ُ ْ ِ ـ َ ِـ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ ‪٧‬‬
‫ـכ ا ُכ ّ ـ ِّ َو َ ـ َ أَ ْن َ ُכ ـ َن ُ ـ ْ رِ ًכא َ ُ َ ــא؛ َ َ َ ـ َ ِ َ ـ َ ا ا ُ ْ َ ــאن أَ ـ ُ‬
‫אت‪،‬‬ ‫ـאن َ ـ ء وا ِ ـ ٌ ُכ ـ ُن ُ ـ ا ـ ْ رِ َك ِ ِ ـ ِ ا ـ ْ ر َכ ِ‬ ‫ـ َ ِـ ا ِ ْ ـ ِ‬ ‫َ‬
‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ‬ ‫َ‬ ‫ْ ٌ َ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ ـ َوأ ْن َ ْ ُ‬ ‫‪١٠‬‬

‫אت‪.٨‬‬ ‫ِ َ ِ ـ ِ أَ ـ َ ا ِع ا ِْد َر َ‬
‫اכ ِ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬
‫ـאر ٌة‬ ‫َوأ ْ ً ــא‪ :‬إِن ا ْ ـ َ ا ــאد َر َ ـ ِ ا ِ ْ َ ــאن ْ ـ ٌ ا ْ َ ــאري‪َ ،‬وا ْ ـ ُ ا ْ َ ــאرِ ي َ ـ َ‬
‫ــכ ا ِ ِ َ ِ‬
‫ــאد َ ْ ــ ٌ‬ ‫َذ ِ َ‬
‫‪١١‬‬
‫َ ــא ِإ َذا ِا ْ ُ ِ ــ َ ِ ــ َ ــ ٍء َכ َــ ُ َزا ِــ ً ا ِ َ ْ ــ ٍ ‪ َ َ َ ،٩‬ــ ُ ‪ َ ١٠‬ــ‬
‫َ‬ ‫ْ‬
‫ـכ ا ُ ـ ْ رةِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ا َ ْ ـ ِ َ ـ َ ْ ـ َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ا َ ْ ـ ُ ِإ َـ أ ْ ـ ِ ا ُ ـ ْ َرة َ َ ـ ُ َ ْ ُ ـ ُع َذ ـ َ‬ ‫َ‬ ‫َذ ِـ َ‬
‫‪١٢‬‬
‫َ ْ َـ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ‪١٣‬‬
‫ـכ َ َ ـ َ ا ا َ א ـ ُ َ ُ ـ َوأ ْن َ ُכ ـ َن ُ ـ ْ رِ ًכא؛ ِإ ْذ ] َ ـ [ َ ـ ْ َ ُכ ـ ْ‬ ‫אن َכ َ ـ َ‬ ‫ُ ً ــא ‪َ ،‬و ِإ َذا َכ َ‬
‫‪١٤‬‬
‫‪١٥‬‬

‫אن َ ـ َ ا ا ِ ْ ـ ُ ِا ْ ِ אرِ ــא]‪.[٦‬‬ ‫ُ ـ ْ رِ ًכא َ َ ــא َכ َ‬


‫َ‬
‫אت ِ َ ِ ـ ِ‬ ‫ـכ ّ ِ ا ـ ْ ر َכ ِ‬
‫ُ َ‬ ‫ـאن َ ـ ْ ٌء َوا ِ ـ ٌ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ا ُ ـ ْ رِ ُك ِـ ُ‬ ‫ـ َ ِـ ا ِ ـ ِ‬
‫َ‬
‫َ‬
‫َ َ َـ َ أ ـ ُ َ َ‬
‫ـאل]‪َ ،[٧‬و َ ـ َ ا ُ َ ــא ٌن َ א ِ ـ ٌ ]‪.[٨‬‬ ‫אت‪ ،‬و ُ ـ ا َ א ِ ـ ُ ِ ِ ـ ِ أَ ْ ـ ا ِع ا َ ْ ـ ِ‬ ‫اכ ِ‬ ‫أَ ْ ـ َ ا ِع ا ِْد َر َ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫َو ِإ َذا َ ـ َ َ ـ َ ا َ َ ُ ـ ُل‪َ :‬א ِ ـ ‪ ١٥‬أَن َ ْ ُ ـ َع ا ـ َ ِن َ ـ َ َ ُ ً ــא ِ َ ـ ِ ِه ا ِّ َ ـ ِ ‪َ ،‬و ُכ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ٌ‬ ‫َ‬
‫ـאن َ ـ ٌء آَ َ ـ‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ا‬ ‫ن‬ ‫َ‬ ‫أ‬ ‫ـ‬ ‫‪،‬‬ ‫ـכ‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫כ‬ ‫ـ‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬
‫إ‬ ‫ـאر‬‫ـ‬ ‫ِ‬
‫ن‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ِ‬
‫ـאء‬ ‫ـ‬ ‫َ‬
‫ُ ْ ـ ٍ َـ ْ ْ َ‬
‫أ‬
‫ُ‬ ‫َْ َ ْ‬ ‫َ َ ُ َ ُ َ َ ُ َْ َ َ َ َ َ ََ َ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ِ ـ ى ـ َ ا ا ـ َ ِن و ِ ـ ى ـ ِ ِه ا َ َ ـ ِ‬
‫ـאء]‪.[٩‬‬ ‫ْ‬ ‫َ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫כ ‪.‬‬
‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا َ ر‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫رة‪.‬‬
‫)ظ(‪ :‬ا َ ّ ة‬
‫)ظ(‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪. :‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ل(‪ُ :‬ر‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫راً‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬إذا א‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ ذ ــכ‬ ‫ــ )ل( و)ك(‪ :‬ــ‬ ‫‪١٢‬‬ ‫ــ )ل(‪ :‬ــ ــ ا ا ــ ء ــכ‬ ‫‪٧‬‬ ‫ٍ‬
‫אن‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)غ( و)ل( و)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫ا ــ ‪.‬‬ ‫ا ــכ ّ ‪.‬‬ ‫ـ )ف(‪ :‬ــא ـ رك ـ ه ا ـ رة‬ ‫‪٤‬‬
‫‪.‬‬ ‫أ אف )ل(‪:‬‬ ‫‪١٣‬‬ ‫» ــ أ ــ اع ا دراכאت« ــ‬ ‫‪٨‬‬ ‫و ــ ه ا א ــ ‪ .‬و ــ )ل(‪ :‬ــא‬
‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪١٤‬‬ ‫ــ )ظ(‪ .‬ــ ا א ــ ا א ــ ‪،‬‬ ‫ــ رك ــ ه ا ْ ِ َ ــ َ َ ــ َ ــ ه‬
‫ْ‬
‫)غ(‪ :‬ا א ‪.‬‬ ‫‪١٥‬‬ ‫)‪(١١٥ ،١١٤ /٧‬‬ ‫ا ــ رة و ــ ه ا א ــ ‪ .‬و ــא ــ‬
‫ِ‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬א אً‬ ‫‪٩‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫] [ )ظ( و)غ( و)ا‬
208 SEKİZİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Dördüncü Delil: Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Ve Allah Teâlâ’nın


yolunda öldürülmüş olanları ölmüşler sanma, hayır, Rablerinin indin-
de berhayattırlar.”1 Bu âyet insanın öldürüldükten sonra diri olduğuna
delâlet eder. Fakat duyu, öldürüldükten sonra bu cesedin ölü olduğuna
5 delâlet eder. Öyle ise insanın bu bedenden farklı olması gerekir.

Beşinci Delil: Nebî’den (sav) rivayet edildiğine göre onun bazı hutbele-
rinde şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ölü tabutuna konulduğunda ruhu
tabutun üzerine çıkar ve der ki: ‘Ey ailem ve çocuklarım, benimle oyna-
dığı gibi dünya sizinle oynamasın!’” Hadis şu açıdan delildir: Bu nas, bu
10 beden öldükten sonra diri ve konuşan bir cevher kaldığına delâlet eder.
Bu da insanın, bu bedenden farklı bir şey olduğuna işaret eder.

İkinci Mesele [Felsefecilerin Nefsin Mahiyeti Hakkındaki Görüş-


lerinin Reddi]
Felsefeciler nefsin cisim ve cismânî olmayan bir cevher olduğu konu-
15 sunda ittifak ettiler.

Bana göre bu görüş bâtıldır. Delili şudur: Eğer durum onların de-
dikleri gibi olsaydı onun (nefs) bedendeki tasarrufu, cismânî bir aletle
olmazdı. Çünkü mücerret cevherin cisimlerle uzaktan yakından alâkası
olması imkânsızdır. Tam aksine onun bedendeki tesiri, herhangi bir alet
20 ve edevata ihtiyaç duymadan, sadece yaratma (ihtirâ‘) ile olurdu.

Eğer nefis bazı cisimleri aletsiz olarak hareket ettirmeye kâdir ise bü-
tün cisimleri aletsiz olarak hareket ettirmeye kâdir olması gerekir. [Çünkü
cisimlerin tamamı hareket kabiliyetine sahiptir. Ruh da hareket ettirmeye
kâdirdir. Dolayısıyla onun zâtının bütün cisimlere nispeti eşittir.] Böylece
25 nefsin, bütün cisimleri alet ve edevattan hiçbir şeye ihtiyaç duymadan
hareket ettirmeye kâdir olması gerekirdi. Bu ikincisi (tâlî) bâtıl olduğuna
göre öncül de bâtıl olur.

1 Âl-i İmrân, 3/169.


‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪209‬‬

‫﴿و َ َ ْ َ ـ َ ا ۪ ـ َ ُ ِ ُ ـ ا ۪ ـ َ ـ ۪ ِ ا ِ اَ ْ َ ا ً ـ ۜא َ ـ ْ‬ ‫ا ُ ّ ـ ُ ا ا ِ ـ ُ‪ ُ َ :‬ـ ُ َ َ א َ ـ ‪َ :‬‬


‫ـאن َ ْ ـ َ َ ْ ِ ـ ِ َ ـ ‪،‬‬ ‫ـאء ِ ْ ـ َ َر ِّ ِ ـ ْ ﴾ ]آل ـ ان‪ َ َ ،[١٦٩/٣ :‬ـ َ ا ا ـ َـ ُ ل َ َ ـ أَن ا ِ ْ َ ـ َ‬ ‫َا ْ َ ٓـ ٌ‬
‫َوا ِ ـ َـ ُ ل َ َ ـ أَن ]‪٢٥‬أ[ َ ـ َ ا ا َ َ ـ َ ‪ ْ َ ١‬ـ َ ا َ ْ ـ ِ َ ـ ٌ ؛ َ َ َ ـ َ أَ ْن َ ُכـ َن ا ِ َ ــא ُن‬
‫ْ‬
‫ُ َא ِـ ا ِ َ ـ َ ِه ا ِ ْ ـ ِ ‪.٢‬‬
‫َ‬ ‫ً‬
‫ـאل ِ ـ ـ ِ‬ ‫ا ُ ـ ُ ا َ א ِ َ ـ ُ‪ َ :‬ــא ُر ِو َي َ ـ ِ ا ِ ـ ِ َ َ ـ ِ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم أَ ـ ُ َ ـ َ‬ ‫‪٥‬‬
‫َْ‬ ‫ّ‬
‫ُ ْ ِ ــ ِ ‪ّ َ :‬ــ ِإ َذا ُ ِ ــ َ ا ْ َ ِ ــ ُ َ َ ــ َ ْ ــ ‪َ ،‬ر ْ َ ــ ُرو ُ ـــ ُ َ ــ ْ َق ا ْ ــ ‪َ ،‬و ُ ــ ُل‪:‬‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫ّ‬ ‫َ‬
‫ِכـ ا ــ א َכ َ ــא َ ِ ـ ْ ِ ـ ‪َ .‬و ْ ـ ُ ا ِ ـ ِ ‪ :‬أَن َ ـ َ ا‬
‫‪٣‬‬ ‫]‪[١٠‬‬
‫َــא أَ ْ ِ ــ َو َــא َو َ ـ ِ ي‪ َ ْ َ َ ،‬ـ‬
‫َ‬ ‫َْ‬ ‫ُ ُ‬ ‫َ‬
‫َـ ُ ل َ َ ـ أَ ـ ُ َ ِ ـ ‪ َ َ ٤‬ـ َ ـ َא ـ ٌ َ ْ ـ َ َ ـ ت َ ـ َ ا ا ـ َ ن‪َ ،‬و َ ـ َ ا َـ ُ ل َ َ ـ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ا ـ‬
‫َ‬ ‫ٌ‬ ‫َ‬
‫ـאن َ ـ َ ـ َ ا ا َ َ ـ ِ ‪.٥‬‬ ‫أَن ا ِ ـ‬
‫َْ َ ُ‬

‫َא ِ ُ ا ْ ِ [‬ ‫]رد َ ِل ا َ َ ِ َ ِ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬ ‫‪١٠‬‬

‫أَ ْ َ ِ ا َ َ ِ َ ُ َ َ أَن ا ْ َ َ َ َ َ ِ ِ ْ ٍ َو َ ِ ْ َ א ِ ٍ ]‪.[١١‬‬


‫ّ‬ ‫ٌ ْ‬ ‫َ‬
‫אن‬
‫ـכ َ‬ ‫אن ا َ ْ ـ ُ َכ َ ــא َ א ُ ـ ُه؛ َـ َ‬‫َو َ ـ َ ا ِ ْ ـ ِ ي َא ِ ـ ٌ ]‪[١٢‬؛ َوا ِ ـ ُ َ َ ـ ِ ‪ ُ :‬ـ َ أَ ـ ُ َ ـ َכ َ‬
‫ِ َ‬ ‫ِ ٍ ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ب‬ ‫َ َ َ َ ــא ـ ا َ ـ َ ن َ ْ ـ َ ِ َـ ِ ْ ـ َ א ؛ َن ا َ َ ـ َ ا ُ َ ـ َد َ ْ َ ـ ُ أ ْن َ ُכـ َن َـ ُ ُـ ْ ٌ‬
‫ـאم‪ َ ،‬ـ ْ َ ُכ ـ ُن َ ِ ـ ُه ِ ـ ا ـ َ ِن َ ِ ـ ا ِ َ ْ ـ ِ ‪ ٦‬ا ِ ْ ِ ـ ا ِع ِ ـ ْ َ ـ ِ‬ ‫و ـ ٌ ِـ ا َ ـ ِ‬
‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ ُْ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ً‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫ات‪.‬‬‫ـ ِل َ ـ ٍء ِ ـ ا َ ِت وا َدو ِ‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ ََ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ ُ‬
‫ـאم ِ ـ ْ َ ـ ِ آَ َـ ٍ َو َ ـ َ أَ ْن َ ُכـ َن‬ ‫ـכ ـ ِ ا َ ـ ِ‬
‫ْ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َو ِإ َذا َכא َـ ا ْ ـ ُ َ ــאد َر ًة َ َ ـ َ ْ ِ ـ َ ْ‬
‫ـאم ِ َ ْ ـ ِ َ א َ א ِ َ ـ ٌ ِ َ َכـ ِ ‪،‬‬ ‫ٍ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫َ ــאد َر ًة َ َ ـ َ ْ ِ ــכ َ ـ ِ ا َ ْ َ ــאم ـ ْ َ ـ ِ آ َـ ؛ ] َن ا َ ْ َ ـ َ‬
‫ِ ‪٧‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫َوا ْ ـ ُ َ ــאد َرةٌ َ َ ـ ا ْ ِ ــכ‪َ ،‬و ـ َ ُ َذا َ ــא ِإ َـ َ ِ ا َ ْ َ ــאم َ َ ا ـ ِ [ ‪َ َ َ َ ،‬‬
‫ٍ ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫أَ ْن َ ُכـ َن ا ْ ـ ُ َ ــאد َر ًة َ َ ـ َ ْ ِ ــכ ] َ ـ ِ [ ا َ ْ َ ــאم ـ ْ َ ـ ِ َ א َ ـ ِإ َـ َ ـ ْ ء ـ َ‬
‫‪٨‬‬

‫אن ا ُ َ ـ م َא ِ ـ ً ‪.‬‬ ‫אن َ ـ َ ا ا א ِـ َא ِ ـ ً َכ َ‬ ‫ات‪َ ،‬و َ ــא َכ َ‬ ‫ا َ َ ِت وا َدو ِ‬


‫َ ََ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا نن‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ــ )ل(‪ :‬و ــ ا ــ ل ــ أن‬ ‫‪٥‬‬ ‫ــ (‪:‬‬ ‫ــ )ل( و)ظ( و)غ( و)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل( و)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫א ــ ــ ه ا ــ ‪ .‬ــ‬ ‫ا ــ‬ ‫ا ــ ‪ .‬و ــ ــ ا ــ‬
‫ـ ا ـ ا א ـ ا א ـ ‪/٧) ،‬‬ ‫ا א ــ ا א ــ ‪(١٣٠ ،١٢٩ /٧) ،‬‬
‫‪. (١ ٣ ٤‬‬ ‫ل‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٣‬‬
210 SEKİZİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

“O (nefs) cismânî bir cevherdir, nûrânîdir, şereflidir, bu bedenin içinde


bulunur.” dediğimiz zaman onun fiillerinin bedenî aletlerle olması müm-
kün olur.
Reis Ebû Ali İbn Sînâ ruhun mücerred olduğuna dair çeşitli delilller
5 getirdi:
Birincisi: Allah Teâlâ’nın Zâtı bölünmez. O’nu bilmenin de bölünmesi
imkânsızdır. Eğer bu bilgi cisimde bulunsaydı bölünmezdiki bu da mu-
haldir.
10 İkincisi: Küllî ilimler, mücerret sûretlerdir. Onların tecridi ya kendinden
alınanların (sûretler) tecridiyle olur ki bu bâtıldır. Çünkü kendilerinden
alınmış olanlar (sûretler) cüzî şahıslardır. Ya da [sûreti] alanın (nefs) tecri-
diyle olur. Şu halde alan (nefs) mücerret, cisimler ve cismânîler gayri mü-
cerred olur.
Üçüncüsü: Aklî kuvve, sonsuz fiillere güç yetirebilir. Fakat cismânî kuvve
15 bunlara güç yetiremez. O halde aklî kuvve, cismanî değildir.
Bu görüşlerinin birincisini şöyle cevaplarız: “Bölünebilene sıfat olanın
bölünebilen olması gerekir” görüşü, bütünlük (vahdet), parça (nokta) ve
izafetlerle çelişir. Bu sebeple babalık için babanın bedeninin yarısıyla veya
üçte biriyle var olur, demek mümkün değildir.
20 İkincisini [şöyle cevaplarız]: Bu küllî ilimle vasıflanan nefs, cüzî müşah-
has bir nefstir. Bu ilim, bu nefse hulûl eden diğer arazlarla irtibatlı olur. Bu
şeyler bu sûretin küllî oluşuna mâni‘ olmuyorsa aynı şekilde bu cevherin
cismânî oluşu da bu sûretin küllî oluşuna mâni‘ olmaz.
Üçüncüsünü [şöyle cevaplarız]: “Cismânî kuvvet sonsuz olan fiillere güç
25 yetiremez.” görüşü de bâtıldır. Çünkü bu hiçbir zaman buna işaret etmez.
Şu kadar var ki cismânî kuvvetin onda bekası ve bekasıyla birlikte tesiri
mümkündür. Aksi takdirde bir şey zâtı gereği imkândan zâtı gereği imtina-
ya intikal etmiş olur ki bu da muhaldir.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪211‬‬

‫أ ــא ِإ َذا ُ َــא‪ِ :‬إ ــ ُ َ َ ــ ] ِ ْ ــ َ א ِ [‪َ ُ ١‬را ِــ َ ــ ِ ٌ َ א ِ ــ ٌ ِ ــ َدا ِ ــ ِ َ ــ َ ا‬


‫ٌ‬
‫ا ــ َ ِن]‪ ِ َ ِ َ [١٣‬ــ ٍ ُ ْ ِכــ ُ أَ ْن َ ُכــ َن أَ ْ َ א ُــ ُ ِــא َ َ ِت ا َ َ ــ َ ا ِ ِ ‪.‬‬
‫َ‬
‫َو ِا ْ َ ا ِ ُ أَ ُ َ ِ ِا ْ ُ ِ َא َ َ َכ ِ َ א ُ َ َد ًة]‪ٍ ُ ُ ِ [١٤‬ه‪:‬‬
‫ّ‬
‫ات ا ِ َ َ א َـ َ َ ْ َ ِ ـ ‪ َ ،‬א ِ ْ ـ ِـ ِ َ ْ َـ ُ أَ ْن َ ْ َ ِ ـ ‪ َ َ ،‬ـ َ ـ َ ـ َ ا‬
‫‪٣‬‬ ‫‪٢‬‬
‫أَ َ ُ َ ــא‪ :‬أَن َذ َ‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫ُ‬
‫ـכ‪ َ ُ ٤‬ـ ٌ‬
‫ـאل]‪.[١٥‬‬ ‫ا ِ ْ ـ ُ ِ ـ ا ِ ْ ـ ِ َ ُ ْ َ ـ ُ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ا א ِ ـ ‪ :‬أَن ا ُ ُ ـ َم ا ُכ ِّ ـ َ ُ ـ َ ٌر ُ َ ـ َد ٌة‪ ِ َ ،‬ــא أَ ْن َ ُכ ـ َن َ َ ُد َ ــא ِ َ َ ـ ِد ا َ ُ ـ ِذ‬


‫ْ ـ ‪ ،‬و ـ א ِ ـ ٌ ؛ ِ َن ا ُ ـ َذ ْ ـ ـ ا َ ْ ـ َ אص ا ِ ـ ُ‪ ،‬أَو ِ ـ ِد ا َ ِ ـ ِ ‪ٍ ِ َ ِ َ ،‬‬
‫َ َ‬ ‫ُْ‬ ‫ُ‬ ‫َ ُ ُ َ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ َ ُ َ َ‬
‫ٍ ]‪[١٦‬‬ ‫ِ ‪٥‬‬ ‫ِ‬
‫َ ـ ُ َ ـ َدة ‪.‬‬ ‫ـאم َوا ِ ْ ـ َ א‬ ‫َ ُכـ ُن ا ـ ُ ُ َ ـ ًدا‪َ ،‬وا َ ْ َ ـ ُ‬
‫ْ َ‬
‫ـאل َ ْ ـ ِ ُ َ َא ِ َ ـ ٍ َوا ُ ـ َ ى ا ِ ْ ـ َ א ِ ُ َ‬ ‫ا א ِ ـ ‪ :‬أَن ا ُ ـ َة ا ْ ِ ـ َ َ ْ ـ ى َ ـ أَ ْ ـ ٍ‬
‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬
‫َ ْ ـ َ ى‪ َ َ َ ٦‬ــא‪ َ ،‬א ُ ـ ُة ا َ ْ ِ ـ ُ َ َ ـ ْ ِ ْ ـ َ א ً ‪.‬‬
‫ِ ]‪[١٧‬‬
‫‪١٠‬‬
‫ْ‬ ‫ْ‬
‫اب َ ـ ِ ا َو ِل‪ :‬أَن َ َ ـ ُ ‪ َ » :‬ــא َ ُכ ـ ُن ِ َ ـ ً ِ ْ ُ ْ َ ِ ـ ِ َ ِ ـ ُ َכ ُ ـ ُ ُ ْ َ ِ ـ ً א«‬ ‫َوا َ ـ َ ُ‬
‫ِכـ أَ ْن َ ــאل‪ِ :‬إ ـ َ ــאم ِ ِ ـ ِ‬ ‫ُ‬ ‫ِ ‪٧‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ َ ْ‬ ‫َ ْ َ ـ ُ ِא ْ ـ َ ة َوا ْ َـ َوا ِ َ א َ ــאت ‪ َ ،‬ـ ِن ا ُـ َة َ ُ ْ ُ ُ‬
‫]‪[١٨‬‬
‫َـ َ ِن ا َ ِب ِ ْ ُ َ ــא َو ِ ُ ُ ِ ـ ِ ُ ُ ُ َ ــא‬

‫ـכ ا ِ ْ ـ ِ ا ُכ ِّ ـ َ ْ ـ ٌ ُ ْ ِ ـ ٌ َ ـ ْ ِ ٌ‪،‬‬ ‫َو َ ـ ا א ِ ـ ‪ :‬أَن ا ْ ـ َ ا َ ُ َ ـ َ َ ِـ َ‬


‫ـכ ا ْ ـ ِ ‪ ،‬ـ ِ ذا ـ‬ ‫اض ا َ א ـ ]‪ ِ [ ٢٥‬ـ ِ ـ َ‬
‫ب‬ ‫ـכ ا ِ ْ ـ ــאر َ אرِ ًــא ِ ــא ِ ِ ا َ ـ ِ‬ ‫َو َذ ِـ َ‬
‫َ َ َ ْ‬
‫‪١٥‬‬
‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ َ ُ‬
‫ـכ‬‫ـכ َ َ ِ ـ ُ َכ ـ ُن َذ ِـ َ‬ ‫ـכ ا ـ َر ِة ُכ ِّ ـ ً َ َכ َ ِـ َ‬ ‫َ ِ ـ ْ َ ـ ِ ِه ا َ ْ ـ َ ُאء َ א ِ َ ـ ً ِ ـ ْ َכ ـ ِن ِ ْ ـ َ‬
‫ـכ ا ـ َر ِة ُכ ِّ ـ ً ]‪.[١٩‬‬ ‫ا َ َ ـ ِ ِ ْ ـ َ א ِ א َ א ِ ً ــא ِ ـ ْ َכ ـ ِن ِ ْ ـ َ‬
‫ُ َ َא ِ ـ ٍ «‬ ‫ـאل َ ـ‬ ‫َ َ ْ ـ ى َ َـ ا َ ْ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َو َ ـ ِ ا א ِ ـ ِ ‪ :‬أَن َ َ ـ ُ ‪» :‬ا ُ ـ ُة ا ِ ْ ـ َ א ِ ُ‬
‫َ‬ ‫ْ‬
‫ِ ِ‬ ‫ِכ ـ ُ ا َ ــאءِ‬ ‫ُة ا ِ ـ א ِ‬ ‫ـאر ِإ َ ـ ِ ِإ َوا ُ ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـ ‪َ ،‬و َ ـ َ‬ ‫ْ َ ُ ُْ َ َ‬ ‫َ ـ ٌل َא ـ ٌ ‪ َ ،‬ـ ُ َ َو ْ ـ َ ُ َ ـ ُ‬
‫ا ِ ْ ِ َــא ِع‬ ‫אن ا ا ِـ ِ ِإ َـ‬ ‫ـ ْ ُء ِ ـ َ ا ِ ْ ـ َ‬
‫ـכ ِ‬ ‫َ َ א ِ َ ــא َ ُכـ ُن ُ ْ ِכ َـ َ ا ْ ِ ـ ِ ؛ َو ِإ َ َ ـ ِا ْ َ َ ـ َ ا‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ّ‬
‫ا ا ِ ـ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل]‪.[٢٠‬‬
‫ّ‬

‫א ــ ‪.‬‬ ‫ــ ى ــ أ ــאل ــ‬ ‫)ل(‪ :‬و ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫و)ا‬
‫و)ظ( )ا‬
‫)ل( )ظ(‬ ‫‪١‬‬
‫)غ(‪ :‬ا א אت‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫א אت‪.‬‬ ‫)ظ( و)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ف(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ )ف( و)غ(‪ :‬ــ ى‪ .‬و ــ )ل(‪:‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)ل( و)ك(‪ :‬כאن‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
212 SEKİZİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Üçüncü Mesele [Nefslerin Hudûsu]


Ebû Ali İbn Sînâ bu düşünen nefslerin hâdis olduğunu söyledi. Çünkü
onlar bedenlerden evvel mevcut olsaydı aynı zamanda onların ya tek ya da
çok olmaları gerekirdi. İlki (tek olması) muhaldir. Çünkü onlar, tek olsaydı
5 çoğaldığı zaman kendisinden çokluğun çıktığı tek olanın yok olması gere-
kirdi. İkincisi de (çok olması) muhaldir. Çünkü bu temyizin ortaya çıkışı
mahiyet veya onun gerekleri ile değildir. O halde insani nefsler, kendilerine
ârız olan şeyler bakımından değil türleri itibarıyla birdir.
Aynı şekilde kendine ârız olan şeylerle farklılık, madde sebebiyle olur.
10 Nefslerin maddeleri bedenlerdir. Bedenlerden önce ise bedenler mevcut de-
ğildir.
Bil ki bu delil, nefslerin mahiyetle bir olduğu tezine dayanır. Fakat [fel-
sefeciler] onun ispatı hakkında delil zikretmediler. Halbuki şöyle demek
niçin mümkün olmasın: Bu nefsler bu bedenlerden önce başka bir zâta
15 [veya başka bedenlere] bağlı durumda idi. Bu delil, ancak tenâsühü iptal
ettikten sonra geçerli olur. Onun delili nefislerin hâdis oluşuna bağlı olan
tenâsühün iptalidir. Bu da devri gerektirir.

Dördüncü Mesele [Tenâsühün Reddi]


“Tenâsüh muhaldir.” dediler. Çünkü biz ruhun hâdis olduğunu delil-
20 lendirdik. Hâdis olmasının sebebi de kadîm olan faal akıldır. Eğer hâdis bir
şarta dayanarak bu nefslerin faal akıldan sudûru olmasaydı illetlerin kıdemi
sebebiyle bu nefslerin de kadîm olması gerekirdi. Bu durum bâtıl olduğuna
göre biliriz ki onların bu kadîm illetten sudurları hâdis bir şarta dayanır. Bu
şart da bedenlerin hâdis olmasıdır. Beden hâdis olunca nefsin ona bağlı ola-
25 rak ortaya çıkması gerekir. Eğer ona (beden) tenâsuh yoluyla başka bir ruh
bağlanırsa iki ruhun tek bedene bağlanması gerekecektir ki bu muhaldir.
O halde bil ki onların tenâsühü reddindeki delillerinin, nefslerin hâdis
oluşunu ispata dayandığı açığa çıkmıştır. Eğer nefslerin hâdis oluşunu, te-
nasühün reddine dayandırarak ispat edersek bu durum devri gerektirir [ki
30 o da muhaldir].
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪213‬‬

‫وث ا ُ ِس[‬
‫] ُ ُ ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬
‫ـאل أَ ُ ـ َ ِ ـ ٍ ِا ْ ـ ُ ِ ـ َא‪ َ :١‬ـ ِ ِه ا ُ ـ ُس ا א ِ َ ـ ُ َ ِאد َ ـ ٌ؛ ِ َ ــא َ ـ َכא َ ـ ْ َ ُ ـ َد ًة‬ ‫َـ َ‬
‫ّ‬
‫ـאل؛‬ ‫ـכ ا َ ـ ِإ ــא أَ ْن َ ُכ ـ َن َوا ِ ـ َ ًة أَو َכ ِ ـ َ ًة‪َ ،‬وا َو ُل ُ َ ـ ٌ‬ ‫ان َ ِ ـ َ ِ ـ َذ ِـ َ‬ ‫َـَ ا َـَ ِ‬
‫ْ‬
‫ث‬ ‫ـ‬ ‫و‬ ‫ا‬
‫َ َ َ ً ََ ْ ُ َ‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫אن‬ ‫כ‬ ‫ي‬ ‫ِ‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ـכ‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ذ‬ ‫م‬ ‫ـ‬ ‫ن‬‫َ‬ ‫أ‬ ‫ـ‬ ‫و‬ ‫ت‬ ‫ـ‬ ‫כ‬
‫َ َ َ َ ً َ َ َ َ َ ْ َ َ َ ْ ُْ َ َ َ َ‬ ‫ا‬ ‫ذ‬ ‫ِ‬ ‫ـ‬ ‫ة‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ـ‬ ‫א‬‫כ‬ ‫ـ‬ ‫َ‬ ‫ـא‬‫ـ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬
‫َ‬
‫ـאل؛ ِ َن ُ ُ ـ َل َ ـ َ ا ا ِ ْ ِ ــאزِ َ ـ َ ِא َ א ِ ـ ِ َو َ ِ َ َ ازِ ِ َ ــא؛‬ ‫َ ـ ِ ِه ا َכ ْ ـ َ ُة‪َ ،‬وا א ِ ـ ُ َ ـ ٌ‬ ‫‪٥‬‬
‫َ ْ‬
‫إِذ‪ ٢‬ا ُ ـ ُس ا ِ ْ َ ــא ِ ُ ُ ِ ـ َ ةٌ ِא ـ ِع َ ِא َ ـ َ ارِ ِض]‪.[٢١‬‬

‫أَ ْ ً ــא‪َ ِ :‬ن ا ِ ْ ِ ــ َ َف ِא َ ــ َ ارِ ِض ِإ َ ــא َ ُכــ ُن ِ َ ــ ِ ا َ ــ َ ِ ّاد؛ َو َ ــ َ اد ا ُ ــ ِس‬


‫َ‬
‫ان َ َ ــ ِ ا َ ْ ــ َ ا ُن َ ُ ــ َد ًة]‪.[٢٢‬‬ ‫ا َ ــ َ ا ُن‪ ،‬و َ ــ َ ا َ ــ َ ِ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ْ‬ ‫َ ْ‬
‫َو ِا َ ـ أَن َ ـ ِ ِه ا ُ ـ َ َ ِ ـ ٌ َ َ ـ أَن ا ُ ـ َس ُ ِ ـ َ ٌة ِא َ א ِ ـ ِ ‪َ ،‬و َ ـ َ ْ ُכـ وا ِ ـ‬
‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ـאل‪ َ :‬ـ ِ ِه ا ُ ـ س َ ـ َ َ ـ ِ ِه ا َ ـ َ انِ‬
‫ُ ْ‬ ‫َ ْ ِ ـ ِ ِه‪َ ٣‬د ـ ً ‪َ ،‬وأ ْ ً ــא‪ َ :‬ـ َ َ َ ُ ـ ُز أ ْن ُ َ ـ َ‬
‫َ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫]‪[٢٣‬‬ ‫ِ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ان أُ َ ـ [‪ َ ،٥‬ـ َ ا ا ِ ـ ُ َ ِ ـ ِإ ـ َ ِإ ِ َـ ِ‬
‫ـאل‬ ‫ات أُ ْ ـ ى‪] ٤‬أَو َ ـ َ ٍ‬‫ِّ َ ـ ً ِ ـ َ ٍ‬
‫َْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ ْ‬ ‫َ‬ ‫َכא َـ ْ ُ َ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫ور]‪.[٢٤‬‬‫ا َא ُ ـ ِ ‪َ ،‬و َد ُ ـ ُ ـ ِإ ْ َــאل ا َא ُ ـ ِ َ ْ ـ َ َ ـ ُ ـ ُ وث ا ْ ـ ‪ ْ َ َ ،‬ـ َ ُم ا ـ ُ‬
‫َ‬
‫] ِإ ْ َ ُ‬
‫אل ا َא ُ ِ [‬
‫ا َ ْ َ ُ ا اِ َ‬
‫ـאل]‪[٢٥‬؛ َ ِ ــא َ ـ ْ َد ْ َــא َ َ ـ أَن ا ْ ـ َ ‪ِ َ ٦‬אد َـ ٌ‪َ ،‬و ِ ـ ُ ُ ُ و ِ َ ــא ِ ـ‬ ‫َ א ُـ ا‪ :‬ا َא ُ ـ ُ ُ َ ـ ٌ‬
‫َ‬
‫ـאل[‪ ً ُ َ ٧‬א‬ ‫ـאل ]و ُ ـ َ ِ ـ ‪ َ َ ،‬ـ َـ ُכـ َ َ ــא ُن َ ـ ِ ِه ا ُ ـ ِس َ ـ ِ ا ْ ِ ا َ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ْ َ ْ َ‬ ‫ٌ‬ ‫ا َ ْـ ُ ا َ ـ ُ َ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـכ َא ِ ـ ً‬ ‫אن َذ ِـ َ‬‫ـאد ٍث َ َ َ ـ َ ِ ـ َ ُم َ ـ ِ ِه ا ُ ـ ِس ِ َ ْ ـ ِ ِ ـ َ ِم ِ ِ َ ــא؛ َو َ ــא َכ َ‬ ‫َ ـ َ ـ ٍط ـ ِ‬


‫ْ َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ْ َــא أَن َ َ َ א َ َ ــא َ ـ ْ ْ ـ َ‬ ‫ِ‬
‫ط َُ‬ ‫ـכ ا ـ ا َ َ ـ َ ُـ ٌف َ َ َ ـ ْ ط َ ــאدث‪َ ،‬و َذ َכ ا ـ ْ ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ث ا َ ـ َ ُن َو َ ـ َ أَ ْن َ ْ ـ ُ َ‬ ‫وث ا َ ـ َ ِ‬
‫ان؛ َ ـ ِ َذا َ ـ َ َ‬
‫ث َ ْ ـ ٌ ُ َ َ ّ َ ـ ٌ ِـ ‪َ َ ،‬ـ َ َ َ ـ ْ َ ْ ـ ٌ‬ ‫ُـ ُ ُ ْ‬
‫ـאل]‪.[٢٦‬‬ ‫أُ ْ ـ َ ى ِـ ِ َ َ ـ َ ـ ِ ِ ا َא ُ ـ ِ َـ ِ َم َ َ ـ ُ ا ْ َ ـ ِ ِא َ ـ َ ِن ا َ ا ِ ـ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאت َכ ـ ِن ا ُ ـ ِس‬ ‫و ِا َ ـ أَ ـ َ ـ أَن د ِ َ ـ ِ ـ َ ْ ـ ِ ا َא ـ ِ ُ ـ ٌف َ ـ ِإ ْ ـ ِ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ ُ‬ ‫َ ْ ْ ُ َ َ‬
‫אل[‪.٩‬‬ ‫]و ِإ ـ ُ ُ َ ٌ‬ ‫ِ‬ ‫َ ِאد َـ ً ‪ َ َ ،‬ـ أَ ْ َ ْ َــא ُ ـ ُ َ‬
‫ور‪َ ،‬‬‫ـאء َ َ ـ َ ْ ـ ِ ا َא ُ ـ ِ َـ ِ َم ا ُ‬ ‫وث ا ُ ـ س ِ َـ ً‬
‫‪٨‬‬

‫ا א ‪.‬‬ ‫ان أ ى‪.‬‬ ‫( و)غ(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫)ظ(‬ ‫א«‪:‬‬ ‫»ا‬ ‫‪١‬‬


‫ا א‬ ‫ا‬ ‫)ف(‪ .‬و‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫( و)ل(‪.‬‬ ‫و)ا‬
‫ا א ‪(٢٠٢ ،١٩٤ ،١٩٣ /٧) ،‬‬ ‫)ل( و)ك(‪ :‬ا س‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)ظ( و)غ(‪ :‬ن‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫‪(٢٢٧) ،‬‬ ‫وا‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ه‪.‬‬ ‫( و)غ(‪:‬‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫(‪ :‬א אء‬ ‫)ظ( و)غ( و)ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫ٍ‬
‫وات أُ َ ‪ .‬و‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬
214 SEKİZİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Tenâsühün reddi konusunda en güçlü [delil] şudur:


Eğer biz bu bedenden evvel mevcut olsaydık bir vilâyetin beldesinde
uzun yıllar kalan birisinin bunu tamamen unutmasının imkânsız oluşu gibi
bizim de bu (önceki) bedenlerimizdeki hallerimizi bilmemiz gerekirdi.

5 Beşinci Mesele [Felsefecilerin Nefsin Bekası Hakkındaki Görüşleri]


[Felsefeciler] bedenlerin yok oluşundan sonra nefslerin bâki olacağını
söylediler. Çünkü nefsler bozulmayı kabul etseydi bu kabulün bir mahalli
olurdu. Bu mahallin de bu nefsler olması imkânsızdır. Zira kabul eden,
kabul edilenin bulunması durumunda devamlılığı zorunlu olandır. Bo-
10 zulması halinde nefs cevherinin bekası son bulur. Dolayısıyla bu imkânın
mahallinin, başka bir cevher olması gerekir. Bu durumda nefs heyulâ ve
sûretten mürekkep olur. O halde şöyle diyoruz: Teselsülü kesmek üzere bu
ruhun heyulâsının zâtı gereği kâim olması gerekir. Mücerret bir cevher ol-
ması hasebiyle nefis için bozulmanın geçerli olmaması gerekir. Bu sebeple o
15 aklî sûretleri kabul eder. İşte nefs bu cevherden başkası değildir.
Bu görüşü savunanlara şöyle denilir: Bu heyulânın bu aklî sûretleri ka-
bulünün, bu sûretlerin meydana geliş şartına bağlı olması niçin mümkün
olmasın? Bu durumda bu sûretlerin yok olmasıyla bu kabul de son bulur.

Altıncı Mesele: [Nefsin Bekası Hakkında Râzî’nin Delilleri]


20 Bil ki bizim nefsin bekasına dair tuttuğumuz yol nebîlerin, velilerin ve
hakîmlerin üzerinde olduğu yola mutabıktır. Sonra bu yorum, aklî iknâ
[metodları] ile sağlamlaştırılır:
Birincisi: Düşünmede devamlılık nefsin kemâlini ve bedenin noksanlı-
ğını sağlar. Bedenin ölümüyle nefs de ölseydi bedenin noksanlığını ve yok
25 oluşunu gerektiren şeyin nefsin kemâline sebep olması imkânsız olurdu.
İkincisi: Uyku sırasında beden zayıflar ve nefs kuvvetlenir. Bu, bizim
dediğimize delâlet eder.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪215‬‬

‫َ ْ ِ ا َא ُ ِ ‪ ١‬أَ ْن ُ َ َאل‪:‬‬ ‫وا َ ْ ى ِ‬


‫َ َ‬
‫ـכ ا َ ـ َ ِ‬
‫ان‬ ‫ْ‬ ‫َ َ َ ـ َ أَ ْن َ ْ ـ ِ َف أَ ْ َ ا َ َــא ِ ـ ِ ْ ـ َ‬ ‫ُ ِد ـ َ َ ـ َ َ ـ َ ا ا ـ َ ِن‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ ـ ُכ ــא َ‬
‫ِ ـ ِ َ َכ ِ ـ ًة َ ِ ـ ُ َ ْ َ ِ ـ ُ أَ ْن َ ْ َ ــא َ א ِא ُכ ِّ ـ ِ ‪.٣‬‬ ‫ِ ِ‪٢‬‬ ‫ِ‬
‫ـאر َس ِو َ َ ـ َ َ ـ ه‬
‫َ ـ ْ َـ َ‬ ‫]‪٢٦‬أ[‪َ ،‬כ َ ــא أَن‬
‫َ‬
‫َ ِ‬
‫אء ا ْ ِ [‬ ‫َ‬
‫]ر ْأي ا َ َ ِ َ ِ ِ‬
‫َ ُ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َא ِ َ ُ‬
‫ـכ‬ ‫אن ِ َ ِـ َ‬
‫ـכ َ‬ ‫ان]‪[٢٧‬؛ َ ِ ــא َـ َכא َـ ْ َ א ِ َ ـ ً ِ ْ َ ـ ِ‬
‫ـאد َـ َ‬ ‫َ א ُـ ا‪ :‬ا ُ ـ س א ِ ـ ٌ ـ َ َ ـ ِ‬
‫ـאء ا َ ـ َ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ َ َ َْ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ـכ ا ُ ـ ُس ؛ ِ َن ا َ א ِـ َوا ِ ـ ُ ا َ َ ِאء ِ ْ َ‬ ‫ا َ ُـ ِل َ َ ـ ‪َ ،‬و َ َ ـ ُ َ ْ َ ِ ـ ُ أَ ْن َ ُכـ َن ِ ـ َ ِ ـ َ‬


‫‪٤‬‬

‫ـכ‬ ‫ـאد َ א‪ َ َ َ ،‬ـ َ أَ ْن َ ُכ ـ َن َ َ ـ َذ ِـ َ‬ ‫ـאل َ ـ ِ‬ ‫ِ‬


‫ُو ُ ـ د ا َ ْ ُ ـ ل‪َ ،‬و َ َ ـ ُ ا ْ ـ َ َ ْ َ ـ َ ـ َ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬

‫אن َ َ ـ ا آَ َ ـ َ َ ُכ ـ ُن ا ْ ـ ُ ُ כ ـ ً ِ ـ َ ا ُ َ ـ َوا ـ َر ِة؛ َو ِ َ ِ ـ ٍ َ ُ ـ ُل‪ :‬إِن‬ ‫ـכ ِ‬ ‫ا ِ ْـ َ‬


‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ً‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫‪ِ ٥‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאد َ َ َ ــא‬‫ُ ُ َـ ا ْ ـ َو َ ـ َ َ א ُ َ ــא ِ َ ا َ ــא َ ْ ً ــא َ ْ ُ ـ ِ ؛ َ َ َ ـ َ أَ ْن َ َ ـ ا َ َ ـ ُ‬
‫َ ـ َ أَ ـ ُ َ َ ـ ُ َ ـ ٌد‪ُ َ ،‬כـ ُن َ א ِـ ً ِ ـ َر ِة ا َ ْ ِ ـ ِ ‪َ ،‬و َ َ ـ ِ ا ْ ـ ُ ‪ِ ٦‬إ َ ـ َ ا ا َ َ ـ ‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ٌ‬
‫ـכ ا ـ َر ِة ا َ ْ ِ ـ ِ َכ َ‬
‫אن‬ ‫َ ُـ ُل ِ ْ ـ َ‬
‫ـכ ا ُ ُ َـ ِ ِ ْ ـ َ‬ ‫ـאل َ ُ ـ ‪ِ :‬ـ َ َ ُ ـ ُز أَ ْن َ ُכـ َن‬
‫َ‬ ‫َ ُ َـ ُ‬
‫ـכ ا َ ـ ُل]‪.[٢٨‬‬ ‫ـכ ا ـ َر ِة َ َ ْ َ ـ َذ ِـ َ‬ ‫َـ ِ‬
‫ـאء ِ ْ ـ َ‬ ‫ـכ ا ـ َر ِة َ ِ ْ ـ َ‬
‫َ ـ ُ و ًא ِ ُ ُ ـ ِل ِ ْ ـ َ‬
‫ُ‬ ‫َ‬
‫َ ِ‬
‫אء ا ْ ِ [‬ ‫َ‬ ‫]أَ ِد ُ ا ازِ ِ ّي‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ِאد َ ُ‬
‫ـאء‪ ٧‬وا َכ ـ ِ‬
‫ـאء َ َ ـ ِ ‪ُ ،‬ـ إِن‬ ‫ـאء ا ْ ـ ِ ِإ ْ ـ ُ َ ِ َ ِ ِ‬ ‫ِا َ ـ أَن َ ِ َ ــא ِ ـ َ ـ ِ‬
‫ـאق ا ْ ِ َ ــאء َوا و َ ـ َ ُ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ ْ‬
‫ـאت ا َ ْ ِ ـ ِ ]‪:[٢٩‬‬ ‫َ ـ َ ا ا َـ َכـ ُ ‪ِ ٨‬א ِ ْ َא ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ ْ ََ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ِ ‪٩‬‬ ‫ِ‬ ‫ـאل ا ْ ـ ِ َو ُ ْ َ َ‬


‫אن ا َ ـ َ ن‪ َ َ َ ،‬א َ ا ْ ُ‬ ‫َ ــא َو ُل‪ :‬أَن ا ُ َ ا َ ـ َ َ ـ ا ِ ْכـ ِ ُ ِ ـ ُ َכ َ ـ َ‬
‫אل ا ْ ِ ‪.‬‬ ‫אن ا َ ِن و ِ ْ َ ِ ِ ـ א ِ َכ ِ‬
‫ِ ـ ِت ا ـ َ ِن؛ َ َ َـ أَ ْن ُכـ َن ِ ـאً‪ِ ْ ُ ِ ١٠‬‬
‫ْ َ َ‬
‫َ ًَ َ‬ ‫َ َ ُ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫َ א ُ ْ َ ُאه]‪.[٣٠‬‬ ‫َوا א ِ ‪ :‬أَن ِ ْ َ ‪ ١١‬ا ِم َ ْ ُ ُ ا َ َ ُن َو َ ى ا ْ ُ ‪َ ،‬و ُ َ َ ُ ل َ َ‬

‫ـ (‪ :‬כא ـ‬ ‫)غ( و)ك( و)ا‬ ‫ـ‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــ‬ ‫)ك(‪ :‬ــכאن ــכ ا ــ ل‬ ‫ان‪.‬‬
‫ان‬ ‫)ل(‪ :‬כ ا‬ ‫‪١‬‬
‫ــ ت ــ ت ا ــ ن‪.‬‬ ‫ــ‬ ‫ا‬ ‫ــכ‬ ‫ــ أن כــ ن ــ‬ ‫و ــ‬ ‫)ظ(‬ ‫ــ ٍ ‪ .‬و ــ‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫ــ‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ ( و)ظ(‬ ‫)ل( و)غ( و)ا‬ ‫ــ‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ا ــ ‪.‬‬ ‫ــ ٍة‪.‬‬ ‫و)غ(‪:‬‬ ‫ــ (‬ ‫و)ا‬
‫ــ ‪.‬‬ ‫ا‬ ‫אء א א‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬و‬ ‫‪٥‬‬ ‫ـ (‪.‬‬ ‫ـ )ا‬ ‫»אכ ـ « ـ‬ ‫‪٣‬‬
‫(‪ :‬م‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا س‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ا א ـ ‪،٢٠٨ /٧) ،‬‬ ‫و ـ ا אـ‬
‫)ظ( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫‪(٢١٠‬‬
‫)غ( و)ك(‪ :‬כ ‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫ــ )ظ( و)غ(‪ :‬ا ــ ‪ ،‬و ــ‬ ‫‪٤‬‬
216 SEKİZİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Üçüncüsü: Kırk yaşlarında nefsin olgunluğu, bedenin ise zayıflaması ar-


tar. Bu da bizim dediğimize delâlet eder.
Dördüncüsü: Şiddetli riyazetler sırasında nefs büyük olgunluk kazanır;
orada (nefsler) nurlar parlar ve bilinmeyenler ortaya çıkar. Bununla birlikte
5 beden çok zayıflar. Bedenin zayıflığını arttıran her şey nefsin gücünü art-
tırmaktadır.
Bu aklî yorumlar nebîlerin, hakîmlerin ve ulemanın çoğunluğunun gö-
rüşlerine ilave edildiğinde nefsin bekası konusunda kesinlik ifade eder.

Yedinci Mesele: [Nefsin Sıfatlarının Kısımları]


10 Câlînûs1 şöyle dedi: Nefsler üçtür: 1. Şehvânî nefstir ki onun yeri ciğer-
dir. O, en alt mertebededir. 2. Gazabî nefstir ki onun yeri kalptir. O, orta
mertebededir. 3. Düşünen nefstir ki onun yeri de dimağdır. O da en şerefli
mertebededir. Muhakkikler dedi ki nefs tektir; şehvet, gazap ve idrak onun
sıfatlarıdır.
15 Bunun delili şudur: Bir kimse leziz olduğuna inanmadığı bir şeye kar-
şı iştahlı olmaz. Bir şeyin elem verici olduğuna inanmadan da ona gazap
duyulmaz. Dolayısıyla iştah ve gazap duyulan şeyin idrak edilmesi gerekir.

Sekizinci Mesele [Nefsin Saadeti]


Sevilen her şeyin başka bir şey sebebiyle sevilmiş olması gerekmez. Aksi
20 takdirde devr ve teselsül zorunlu olur. Bilakis onun, zâtı gereği sevilmiş
olmakla sonuçlanması gerekir. Tümevarım kâmilin kâmil oluşuyla tanın-
masının ona muhabbeti gerektireceğine delâlet eder.
Bunu anladıysan o zaman şöyle deriz: Nefsin cevheri, Allah Teâlâ’nın
Zâtını, sıfatlarını, fiillerinin O’ndan sâdır oluş keyfiyetini ve en yüce
25 ve en sefil âlemi yaratırkenki hikmetinin kısımlarını tanıdığı zaman
1 İslâm tıbbını etkileyen ünlü Grek tabip ve filozofu olan Galenos İslâmî literatürde “Câlînûs” şeklinde
şöhret bulmuştur. Câlînûs’un milâdî 108 veya 130’da Batı Anadolu’daki Pergamon (bugünkü
Bergama)’da doğduğu düşünülmektedir. Câlînûs’un bundan sonraki hayatı hakkında fazla bilgi yoktur.
Ölüm yeri olarak Mısır’ın doğusundaki Ferma veya Sicilya gibi farklı bölgeler gösterilmiştir. Modern
araştırmalara göre ise Roma veya Bergama’da 200 yılı dolaylarında vefat ettiği sanılmaktadır. (İlhan
Kutluer, “Câlînûs”, DİA, İstanbul: 1993 c. 7, s. 32-34.)
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪217‬‬

‫َ‬ ‫ُ ‪ :‬أَن ِ ْ ـ َ ا َ ْر َ ـ َ َ ـ ْ َد ُاد َכ َ ـ ُ‬


‫ـאل ا ْ ـ ِ َو َ ْ ـ َ ى ُ ْ َ ــא ُن ا ـ َ ِن‪َ ،‬و ُ ـ َ َ ـ ُ ل‬ ‫ا א ِـ‬
‫ـאه]‪.[٣١‬‬
‫ُ ْ َـ ُ‬ ‫َ ــא‬ ‫َ َـ‬

‫ْ‬ ‫ـאت ا ـ ِ َ ِة َ ْ ُ ـ ُ ِ ْ ـ ِ َכ َ ــא َ ٌ‬


‫ت َ ِ َ ـ ٌ َو َ ُـ ُح‪ِ ١‬إ َ َ ــא‬ ‫ا ا ِـ ‪ :‬أَن ِ ْ ـ َ ا ِ א َ ـ ِ‬
‫َّ‬ ‫ُ‬
‫אن َ ْ ـ ُ‬‫ـאت‪ َ ،‬ـ َ أَ ـ ُ َ ْ ُ ـ ُ ا َ ـ َ ُن ِ ـ ا‪َ ،‬و ُכ َ ــא َכ َ‬ ‫ِ‬
‫ا َ ْ ـ َ ُار َو َ ْ َכ ـ ُ َ َ ــא ا ُ َ َ ـ ُ‬
‫ا ـ َ ِن أَ ْכ َ ـ َ ‪َ ٢‬כא َـ ْ ُ ـ ُة ا ْ ـ ِ أَ ْכ َ ـ َ ]‪.[٣٢‬‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫ــאء وا َכ ِ‬
‫َ ِ‬ ‫َ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِِ ِ ِ‬
‫ــאء‬ ‫ــ ُ ِإ َذا ا ْ َ ــ ْ ِإ َــ أ ْ ــ َ ال ُ ْ ُ ــ رِ ا ْ ِ َ َ ُ َ‬ ‫ات ا َ ْ‬ ‫َ َ ــ ه ا ْ َ َ‬
‫ــאر ُ‬
‫ِ َ ِ‬
‫ــאء ا ْ ــ ِ ‪.‬‬ ‫ــאد ِت ا َ ــ ْ َم‬ ‫ِ‪٣‬‬
‫َ‬ ‫َوا ُ َ َ ــאء أَ َ َ‬

‫אت ا ْ ِ [‬
‫]أَ ْ אم ِ َ ِ‬
‫َ ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אِ َ ُ‬
‫ث‪ ،‬ا ـ ْ َ ا ِ ُ َو َ َ َ ــא ا َכ ِ ـ ُ ‪َ ،‬و ِ ـ أَ ْد َـ ‪ ٤‬ا َ ا ِـ ِ ‪،‬‬ ‫َـ َ ٌ‬ ‫ـאل َ א ِ ُـ س‪ :‬ا ُ ـ ُس‬ ‫َـ َ‬
‫َ‬
‫ُ ـ َ أَ ْو َ ـ ُ َ א‪َ ،‬وا א ِ َ ـ ُ‪َ ٥‬و َ َ َ ــא ا ِّ َ ــא ُغ َو ُ ـ َ أَ ْ ـ ُ َ א]‪،[٣٣‬‬ ‫َوا َ َ ِ ـ ُ َو َ َ َ ــא ا َ ْ ـ ُ َو‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬
‫ِ ـ َ ٌة َوا ـ ْ َ ُة َوا َ َ ـ ُ َوا ِْد َرا ُك ِ َ א ُ َ ــא]‪٢٦] [٣٤‬ب[‪.‬‬ ‫ـאل ا ُ َ ِّ ُ ـ َن‪ :‬ا ـ ُ َوا‬ ‫َو َ ـ َ‬
‫א‪ ٧‬ـ ‪ ،‬و ــא ـ‬ ‫َ ِ ـ ‪ ْ ُ ٦‬ـَ ِ‬ ‫َכ َ ـ ُ َ ِ ـ ً ا َ ِ ـ ُ َ‬ ‫َوا ِ ـ ُ َ َ ـ ِ ‪ :‬أَ ـ ُ َ ــא َ ـ ْ َ ْ َ ِ ـ ْ‬
‫ً َ ُ ََ َ ْ‬ ‫ُ‬
‫َن ا ـ ِ ي َ ْ ـ َ ِ‬ ‫َ ـ ِ ‪ َ َ َ ،‬ـ َ أَ ْن َ ُכـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َو َ ْ َ ـ ُ ُ ـ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ ْ َ ـ ْ َכ َـ ُ ُ ْ ذ ًــא َ ِ ـ ُ َ َ ْ َ ـ ُ َ‬
‫ا ـ ِ ي أَ ْد َر َك]‪.[٣٥‬‬

‫אد ُة ا ْ ِ [‬
‫]َ َ َ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אِ َ ُ‬ ‫‪١٥‬‬

‫َ ـ َ َو ِإ َـ ِ َم ا ـ ُ‬
‫ور‬ ‫ِ َ ـ ٍء آَ‬ ‫ًــא‬ ‫אن َ ْ ًــא أَ ْن َ ُכـ َن‬ ‫أَ ـ ُ َ َ ِ ـ ُ ِ ـ כ ــא כ‬
‫ْ‬ ‫َ ُْ‬ ‫ُ ِّ َ َ َ ُ‬
‫ِ ْ ـ ِ ْ ُاء َـ ُ ل َ َ ـ‬ ‫َ ا ِـ ِ ‪َ ،‬وا‬ ‫ــא ِ‬
‫ُْ ً‬ ‫َ‬
‫َوا َ ْ ُ ـ ُ ‪َ ،‬ـ ْ َ ُـ َوأ ْن َ ْ َ ِ ـ َ ِإ َـ َ ــא َ ُכـ ُن َ‬
‫‪٨‬‬
‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫أَن َ ْ ِ َ ـ َ ا َכא ـ ِ ـ ْ َ ـ ُ ِإ ـ ُ َכא ـ ٌ ُ ِ ـ ُ َ َ‬
‫َـ ُ ‪.‬‬

‫ات ا ِ َ َ א َـ َو ِ َ א ِـ ِ َو َכ ْ ِ ـ َ‬ ‫ِإ َذا َ َ ْ ـ َ َ ـ َ ا َ َ ُ ـ ُل‪ َ َ :‬ـ ُ ا ْ ـ ِ ِإ َذا َ َ َ ـ ْ َذ َ‬


‫‪٩‬‬

‫ـאم ِ ْכ َ ِ ـ ِ ِ ـ َ ْ ِ ـ ِ ا َ א َـ ِ ا َ ْ َ ـ َوا َ ْ ـ َ ِ ‪،‬‬ ‫َ‬ ‫َ ِِ‬


‫ُ ـ ُ ورِ أ ْ َ א ـ َ ْ ـ ُ َوأ ْ َ ـ َ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫ــ (‪ :‬وإ‬ ‫ــ )ل( و)غ( و)ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا א ‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫ح‪.‬‬ ‫و)ك(‪:‬‬
‫و)ظ( )ك(‪:‬‬
‫)ف( )ظ(‬ ‫‪١‬‬
‫ــ ‪.‬‬ ‫ــ ار و‬ ‫)ل(‪ :‬כ ن‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)غ(‪ :‬أ ى‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)غ(‪ :‬إذا ‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)غ(‪ :‬א אً‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا و אء‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل( و)غ( و)ظ(‪ :‬أ‬ ‫‪٤‬‬
218 SEKİZİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

bu marifet, muhabbeti gerekli kılar. Sonra nefsin idraki idraklerin en şe-


reflisi olduğu gibi Allah Teâlâ’nın Zâtı da idrak edilenlerin en şereflisidir.
Bu sebeple bu muhabbetin, muhabbet çeşitlerinin en mükemmeli olması
gerekir.
5 Seven sevdiğine kavuştuğundaaldığı lezzet, muhabbeti ve bu sevile-
ne kavuşması miktarıncadır. Bu durum, nefs-i nâtıkanın, Allah Teâlâ’nın
[Zâtını] tanıdığında ve cismânî [şeylere] meyilden arındığında ölüm sonra-
sı yüksek lezzetlere ve tam saadete ulaşmasını gerektirir.

Dokuzuncu Mesele [Nefsin Halleri ve Mertebeleri]


10 (Bu mesele) nefslerin mertebeleri hakkındadır.
Bil ki nefsler, nazarî kuvvetlerinin durumlarına göre dört kısma ayrılır:
1. Nefslerin en şereflisi ilâhî mukaddes ilimlerle vasıflanmış olan
nefslerdir.
2. İkincisi kendilerinde ilâhiyat ve gayb âlemi (mufârikât) hakkında
15 hak itikatların bulunduğu, fakat (bunları) yakinî burhanla değil, ya
iknâî deliller ya da taklit yoluyla kazanan nefslerdir.
3. Üçüncü mertebe ise hak ve bâtıl itikatlardan uzak olan nefslerdir.
4. Dördüncü mertebe bâtıl itikatlarla vasıflanmış nefslerdir.
Amelî kuvvetlerine göre ise nefsler üç kısma ayrılır:
20 1. Birincisi üstün ahlâkla vasıflanmış nefslerdir.
2. İkincisi üstün ahlaktan da düşük ahlâktan da uzak olan nefslerdir.
3. Üçüncüsü düşük ahlak ile vasıflanmış nefslerdir. Bunun başı cismânî
şeyleri sevmektir. Bedenin ölümünden sonra bu nefslerin bu cismânî şey-
lere karşı şevki büyür. Fakat onların bunları elde etmeye ve onlara erişmeye
25 kudreti olmaz. Onların ruhlar âlemine (mufârikât) de yakınlıkları olmaz.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪219‬‬

‫אت‪،‬‬ ‫اכ ِ‬ ‫ـכ ا َ ْ ِ َ ـ ُ ُ ِ َ ـ ً ِ َ َ ـ ِ ؛ ُ ـ َכ َ ــא أَن إ ِْد َرا َك ا ْ ـ ِ أَ ْ ـ َ ُف ا ِْد َر َ‬ ‫ـאر ْت ِ ْ ـ َ‬‫َـ َ‬
‫ـכ ا َ َ ـ ُ أَ ْכ َ ـ َ أَ ـ َ ا ِع ا َ َ ـ ِ ‪.‬‬ ‫ات ا ِ َ א َـ أَ ْ ـ ُف ا ـ ْ ر َכ ِ‬
‫אت‪َ ،‬و َ ـ َ أَ ْن َ ُכـ َن ِ ْ ـ َ‬ ‫َو َذ ُ‬
‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ ـ ِ و ِ َ ـ َ ارِ و ِـ ِ‬ ‫‪ِ ِِ ١‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ ُ‬ ‫َوا ُ ـ ِإ َذا َو َ ـ َ ِإ َـ َ ْ ُ ِـ َ ـ ن ْ ـ َ َار َ ـ ِ ْ ـ َ ارِ َ َ َ ْ‬
‫ـ ِب‪ َ ،‬ـ َ ا ِ ـ أَ ْن َ ُכ ـ َن‪ ٢‬ا ْ ـ ا א ِ َ ـ ُ ِإ َذا َ ـ ] َذات[‪ ٣‬ا ِ‬ ‫ِإ ـ ذ ِــכ ا‬
‫َ‬ ‫ََ‬ ‫ُ‬ ‫َ َ َ‬ ‫َ َ َ َ ُْ‬
‫אت‪ َ ِ َ ،‬ــא َ ْ ــ َ ا َ ــ ِت َ ِ ــ ُ ِإ َــ‬ ‫َ א َــ و َ َ ــ ْت ــ ِ ا ــ ِ ِإ َــ َ ــ ِ ه ا ِ ــ א ِ ِ‬
‫ْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫‪٥‬‬
‫َْ‬ ‫َ‬
‫ات َכא ِ َ ـ ‪ٍ.‬‬‫ات‪ ٤‬א ِ ـ ٍ و ـ אد ٍ‬ ‫َـ ٍ‬
‫َ َ َ َ َ َ‬

‫]أَ ْ َ ُال ا ُ ِس َو َ ا ِ َ א[‬


‫َ ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا א ِ َ ُ‬
‫ِ َ ا ِ ِ ا ُ ِس‪.‬‬
‫َ‬
‫ال ُ ِ َ א ا َ ِ ِ َ َ أَر َ َ ِ أَ ْ َ ٍאم‪:‬‬ ‫ِ أَ ِ‬
‫ْ َ‬
‫َ‬
‫ا ْ َ ْ أن ا ُ َس ِ َ ْ‬
‫ِ‬

‫َ َ ْ ُ َ א‪ :‬ا ُ ُس ا َ ُ َ ُ ِא ُ ِم ا ُ ْ ِ ِ ا ِ َ ِ ِ ‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬


‫َ‬
‫ـאت َوا ُ َ אرِ َ ــאت َ ِ َ ـ َ ِ‬ ‫ات ـ ٌ ِ ـ ا ِ َ ِ ـ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאد ٌ َ‬‫َو َא َ ــא‪ :‬ا ـ َ َ َ ـ ْ َ َ ــא ا ْ َ ـ َ‬
‫ـאت‪َ ٥‬و ِإ ــא ِא ْ ِ ـ ِ ‪.‬‬
‫ـאن ا ِ ِ ـ ِ ‪ ،‬ـ ْ ِإ ــא ِא ِ ْ َא ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ ّ َ‬
‫ا َـ ِ‬
‫ُْ‬
‫ات ا َ ِ َوا א ِ َ ِ ‪.‬‬ ‫وا َ ُ ا א ِ َ ُ‪ :‬ا ُ س‪ ٦‬ا َ א ِ ُ ِ ا ِ ِ َ אد ِ‬
‫َ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ‬ ‫َ َْ َ‬
‫ات ا א ِ َ ِ ‪.‬‬ ‫َ ُ ِא ِ ِ َ אد ِ‬
‫َ‬ ‫ْ َ‬ ‫َوا َ ْ َ َ ُ ا ا ِ َ ُ‪ :‬ا ُ ُس ا َ ُ‬
‫ال ُ ِ َ א ا َ َ ِ ِ َ ِ َ َ َ َ َ ِ أَ ْ َ ٍאم‪:‬‬ ‫ِ أَ ِ‬
‫ْ َ‬
‫َ‬
‫َوأ א ِ َ ْ‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬
‫أَ َ ُ َ א‪ :‬ا ُ ُس ا َ ُ َ ُ ِא َ ْ َ ِق ا َ א ِ َ ِ ‪.‬‬
‫َ ِق ا َ א ِ َ ِ َوا َ ْ َ ِق ا ِد ِ ‪.‬‬ ‫َو َא ِ َ א‪ :‬ا ُ ُس ا َ א ِ َ ُ َ ِ ا َ ْ‬
‫אت؛‬ ‫ْ ـ َ ِق ا ِد ـ ِ ‪ ،‬ور ِ ـ א ـ ا ِ ـ א ِ ِ‬ ‫َ ـ ُ ِא َ‬ ‫ِ‬
‫ْ َ‬ ‫َ َ ُ َ ُ‬ ‫َو َא ُ َ ــא‪ :‬ا ُ ـ ُس ا َ ُ‬
‫ُـ َ ـ ُ َ א ِإ َـ َ ـ ِ ِه ا ِ ْ ـ َ א אت‪َ ،‬و َ َ ُכـ ُن‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ـ ِن ا ُ ـ َس َ ْ ـ َ َ ـ ت ا َ ـ َ ن َ ْ‬
‫ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ‪٨‬‬ ‫ِ‬
‫َ ــא ‪ َ ،‬ـ َ َ ُכـ ُن َ َ َ ــא ِإ ْ ـ ٌ َ א َـ ا ُ َ אرِ َ ــאت‪،‬‬
‫‪٧‬‬
‫َ َ ــא ُـ ْ َرةٌ َ َ ـ ُ ُ ِ َ ــא َوا َ ـ زِ ِ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫ـ )ل(‪ :‬إ ـ ا ـ ل إ ــא‪ .‬و ـ‬ ‫‪٧‬‬ ‫ــ (‪:‬‬ ‫)ل( ــ )غ( و)ا‬ ‫ــ‬ ‫‪٥‬‬ ‫ور‪.‬‬ ‫)ف(‪.‬‬
‫)ل(‪ ،‬و ف‬ ‫ل‬ ‫‪١‬‬
‫)غ(‪ :‬ــ ا ــ ل ــ ا ــ ز ــא‪.‬‬ ‫א ــא ت ‪.‬‬ ‫א‬ ‫)ف(‪ :‬כ ن‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ظ( و)غ(‪ :‬א ‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)ظ(‪ :‬دو ٍ ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
220 SEKİZİNCİ BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Dolayısıyla bu nefsler, mâşukunun yakınından zifiri karanlık bir


yere nakledilen kimse gibi kalırlar. Bu duruma düşmekten Allah’a
sığınırız.
İlim ve ahlâk mertebelerinin çokluğunda, kuvvetinde ve zıtlarından
5 arınmasında sınır olmadığına göre aynı şekilde nefslerin öldükten sonraki
durumlarında da sınır yoktur.

Onuncu Mesele [Nefsin Çeşitleri]


Bize göre doğru olan, nefslerin mahiyetlerine ve cevherlerine göre çeşitli
olmasıdır. Yüce nûrânî nefsler de katılaşmış, kararmış nefsler de vardır. Şöy-
10 le demek de mümkündür: Nefs-i nâtıka, altında türlerin bulunduğu cins
bir kavramdır. Her türün altında da birbirinden yalnızca adet bakımından
ayrılan şahıslar vardır. O türlerden her biri semâvî ruhlardan birinin çocuğu
gibidir. Bu, büyücülerin (ruhlar arasında) tam uyum olarak isimlendirdik-
leri(şey)dir. Bu melek bazen ilhamlarla bazen kalbe üfürmekle bu nefslerin
15 hallerinin ıslâhını üstlenen(melek)dir.
Nefs-i nâtıka hakkındaki bahisler hususunda bu kadarı ile yetiniyoruz.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪221‬‬

‫ِ ٍ ُْ אِ ٍ َ ِ ِ‬ ‫َ َ ْ َ ِ ْ َכ ا ُ ُس َכ َ ْ ُ ِ َ َ ْ ُ َ َאو َر ِة َ ْ ُ ِ ِ ِإ َ‬
‫َ ّ‬ ‫َ‬
‫ا َ ِ ‪ُ ُ َ ،‬ذ ِא ِ ]‪٢٧‬أ[ ِ ْ َذ ِ َכ‪.‬‬
‫ِ א وُ ِ א و َ ِ‬ ‫ِم َوا َ ْ َ ِق ِ כ‬ ‫אن َ ِ א َ ِ ا ِ‬
‫אر َ א َ ْ‬
‫َ َ َ َ َ َ‬ ‫ََْ‬ ‫ِ ا ُُ‬ ‫َ َ ََ‬ ‫َو א َכ َ‬
‫ِت‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ا ِ ِ أَ‬ ‫ِاد א‪ ،‬כ ِכ ِ א ِ‬ ‫أَ‬
‫ْ َ ال ا ُ س َ ْ َ ا َ‬ ‫ْ َ َ َ ََ َ َ َ ََ ََ‬
‫اع ا ُ ِس[‬
‫]أَ ْ َ ُ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َ א ِ ُة‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫ْ َ ِ َ ٌ ِ َ ْ ِ َ א ِ ِ َ א‪َ ١‬و َ َ ا ِ ِ َ א‪ َ ْ ِ َ ،‬א ُ ُ ٌس ُ َرا ِ ٌ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬
‫ْ َ َא أن ا ُ َس ُ‬ ‫ا َ‬
‫اع‪،‬‬ ‫ِ‬
‫َ ْ ُ ُ أَ ْن ُ َ َאل‪ :‬إِن ا ُ َس ا א َ َ ِ ْ ٌ َ ْ َ َ א أَ ْ َ ٌ‬
‫‪٢‬‬
‫ُ ْ ِ ٌ‪َ ،‬و ِ ْ َ א َכ ِ َ ٌ َכ ِ َر ٌة؛ َو َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ُ א ً א ِإ ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬
‫ا َ َ د‪َ ،‬و ُכ َ ٍع ْ َ א َ ُ َ‬ ‫ُ َא ُ َ ْ َ َ ْ‬ ‫אص َ‬ ‫َو َ ْ َ ُכ ّ ِ َ ٍع أ ْ َ ٌ‬
‫אت‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِאو ِ ؛ و َ َ ا ُ ا ِ ي َכ َ ِ ِ َ‬ ‫وح ِ َ ا َ ْر َو ِ‬ ‫َכא َ َ ِ ِ ُ ٍ‬
‫אب ا ّ َ ْ َ‬ ‫אن ُ َ ّ أ ْ َ ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫اح ا‬
‫ِ‬ ‫َ ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‪٣‬‬ ‫ِ‬
‫ِإ ْ َ َح أ ْ َ ال ْ َכ ا ُ س‪َ َ ،‬‬
‫אر ًة‬ ‫אم ‪َ ،‬و َذ َכ ا َ َ ُכ ُ َ ا ي َ َ َ‬ ‫ِא ّ َ א ِع ا ّ‬ ‫‪١٠‬‬

‫אر ًة ِ َ ِ ِ ا ْ ِ ِ ا و ِع‪.‬‬ ‫ِ ‪٤‬‬


‫ِא ِ ْ َ א َ אت ‪َ ،‬و َ َ‬
‫َ َ ا ا َ ْ رِ ‪.٥‬‬ ‫َ َ א ِ ِ ا ُ ِس ا א ِ َ ِ َ َ‬ ‫و ِ‬
‫َ َْْ َ ْ‬

‫)غ(‪ :‬א א א‪.‬‬ ‫‪١‬‬


‫‪.‬‬ ‫‪:‬‬ ‫)غ( و)ل( وا‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل(‪ :‬א אع ا א ‪ ،‬و )ك(‪ :‬א א ا אم‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫א אت‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬אرة א א אت‪ ،‬و אرة א‬ ‫( و)غ(‪ :‬אرة א א אة و אرة א א אت‪ ،‬و‬ ‫)ا‬ ‫‪٤‬‬
‫‪.‬‬ ‫أ אف )غ(‪ :‬و א ا‬ ‫‪٥‬‬
DOKUZUNCU BÖLÜM
KIYAMET HALLERİ
Bu konunun meseleleri vardır:

Birinci Mesele [Mâdumun İadesi]


5 Bize göre -felsefecilerin cumhurundan, Kerrâmiyye’den ve Mûtezilî bir
taifeden farklı olarak- mâdumun iadesi mümkündür.
Bize göre bu mahiyetler, vücudu kabul ederler. Bu kabul, bu mahiyet-
lerin gereklerindendir. Dolayısıyla bu mahiyetler bâki oldukça bu kabulün
de bâki olması gerekir.
10 Şöyle bir itiraz yapılabilir: Bu şahıs yok olduğunda onun hakkında her-
hangi bir hüküm vermek imkânsız olur. Dolayısıyla onun hakkında bu
(varlığı) kabulle alâkalı hüküm de imkânsız olur.
O halde diyoruz ki: Onun hakkındaki hükmün imkânsızlığına dair hü-
küm de nihayetinde bu imkânsızlığa dâhil bir hükümdür. Eğer onun yok-
15 luğu halinde hüküm kabul etmiyorsa o zaman bu hüküm bâtıl olur. Yok,
eğer hakkında verilmiş hükmü kabul ediyorsa o zaman bu sual de ortadan
kalkar.

İkinci Mesele [Cisimlerin Fenâsı/Yok Olması]


Cisimler, yokluğu kabul eder. Zira biz onların muhdes olduğunu delil-
20 lendirdik. Muhdes, kendisi için yokluğun geçerli olduğu şeydir. Bu geçer-
lilik bu mahiyetin gereklerindendir. Aksi takdirde bu geçerliliğin geçerliliği
hakkında teselsül gerekirdi. Öyleyse bu mahiyet bâki olduğu müddetçe bu
geçerliliğin de bâki olması gerekir. Böylece onun (cisimler) yokluğu kabul
ettiği sabit oldu.

25 Üçüncü Mesele [Bedenlerin Yeniden Dirilişi]


Cesetlerin dirileceği görüşü haktır. Onun delili şudur: Bu bedenin [diri-
lerek] kendi nefsine dönmesi mümkündür. Allah Teâlâ bütün mümkünlere
kâdir ve bütün mâlûmâtı âlimdir. Dolayısıyla haşr görüşü de mümkündür.
‫ِ‬
‫אب ا א ُ‬ ‫ا َ ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ َ‬
‫أ َ ال ا َ א َ‬
‫َو ِ ِ َ َ א ِ ُ ‪:‬‬

‫] ِإ אد ُة ا ُ ِ‬
‫وم[‬ ‫َ َ َ ْ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ُو َ‬
‫ِ ٍ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫ــאد ُة ا َ ْ ــ ُ وم ْ َ َــא َ א ــ َ ٌة َ ً ــא ُ ْ ُ ــ رِ ا َ َ ــ َ َوا َכ ا ــ َو َא َ ــ ــ َ‬ ‫ِإ َ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ا ُ ْ َ ِ َــ ِ ]‪.[١‬‬

‫ــכ ا َ ُــ ُل ِ ــ ْ َــ َ ازِ ِم ِ ْ َ‬ ‫ــאت َכא َــ ْ َ א ِ َ ــ ً ِ ْ ُ ُ ــ ِد‪َ ،‬و َذ ِ َ‬ ‫ــכ ا א ِ‬ ‫َ ِ‬
‫ِ ‪١‬‬
‫ــכ‬ ‫‪٢‬‬
‫َ َــא‪ :‬أن ْ َ َ‬
‫ــכ ا َ א ِ ــ ِ [‪.٤‬‬ ‫ــכ ا َ ــ ُل ِ َ ِ‬
‫ــאء ِ ْ َ‬ ‫ــאت ‪ َ َ َ ] ،‬ــ َ أَ ْن َ ْ َ ــ َذ ِ َ‬
‫ِ ‪٣‬‬ ‫ا אِ‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫ـאل َ َ ِ ـ ِ ِ َ ـ ٍء‬ ‫ـכ ا ـ ْ َ َ ــא ُ ـ ِ َم ِا ْ َ َ ـ َ أَ ْن ُ ْ َכ ـ َ َ َ ـ ِ َ ـ َ‬ ‫َ ـ ِْن َ א ُ ـ ا‪ :‬إِن َذ ِـ َ‬
‫ْ‬
‫ـכ ِאم‪ِ َ ،‬א ْ َ َ ـ َ ا ُ ُכ ـ َ َ ـ ِ ِ َ ـ ِ ِه‪ ٥‬ا َ א ِ ِ ـ ِ ‪.‬‬
‫ِـ َ ا َ ْـ َ‬ ‫‪١٠‬‬
‫ُ‬
‫َ َ ُ ـ ُل‪ :‬إِن ا ُ ْכ ـ َ َ ـ ِ ِא ْ ِ َــא ِع ا ُ ْכ ـ ِ َ َ ـ ِ ُ ْכ ـ َ َ ـ ِ ِ َ ـ َ ا ا ِ ِ ــאع؛ ـ ـ‬
‫ْ َ ِ ََ َ ْ‬ ‫ٌ‬ ‫َ‬
‫אن َ א ِ ـ ً ِ ْכـ ِ‬ ‫ـאل َ َ ِ ـ ِ َ א ِ ـ ً َ َ ُ ْ َ َ َ َ َ ُ ْ ُ َ ً َ ْ َ َ‬
‫כ‬ ‫ِن‬ ‫إ‬‫و‬ ‫‪،‬‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫א‬ ‫ـ‬ ‫כ‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ـ‬ ‫אن‬ ‫ـכ‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ـ‬ ‫כ‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫َ ُכـ ْ َ ـ َ‬
‫ُ‬
‫َ َ ـ ِ َ ِ َ ِ ـ ٍ َ ْ ـ ُ ُ ‪ ٦‬ا ـ َ ُال‪.‬‬
‫ْ‬

‫] َ َ ُאء ا َ ْ َ ِאم[‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬


‫ث‪ َ :‬ــא َ ِ ـ‬ ‫أَ َ ــא ُ ْ َ َ ـ ٌ ‪َ ،‬وا ُ ْ ـ َ ُ‬
‫‪٧‬‬
‫ِ َ ــא َ ـ ْ َد ْ َــא َ َ ـ‬ ‫َ ـ َ ِم؛‬ ‫ــאم َ א ِ َ ـ ٌ ِ‬
‫ْ َ ُ‬ ‫ا َ‬ ‫‪١٥‬‬
‫א ِ ـ ِ ‪ ،‬و ِإ َ ـ ِ م ا ْ ـ ُ ِ ـ ِ ـ ِ‬ ‫ـכ ا‬ ‫ُ ِ ـ ْ َ ـ َ ازِ ِم ِ ْ ـ َ‬ ‫ِّ ـ‬ ‫ـכ ا‬ ‫ِ‬
‫َ َ ـ ِ ‪َ ،‬و ْ ـ َ‬ ‫ا َ ـ َ ُم‬
‫َ َ ُ‬ ‫َ ّ َ‬
‫ـכ ا א ِ ـ ِ ‪ َ َ ،‬ـ َ أَ ــא َ א ِ َ ـ ٌ ِ ـ َ م‪ِ.‬‬ ‫ِ‬ ‫ـכ ا ِ ـ ِ ِ َ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ْـ َ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْـ َ َ‬ ‫ـאء‬
‫َ‬ ‫ْـ َ ّ‬ ‫ـאء‬
‫َ َـ ُ‬ ‫ّ ـ ؛ َ َ َـ َ‬ ‫ـכ ا‬

‫] ُ ا َ َ ِ‬
‫ان[‬ ‫ْ‬ ‫َْ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ َ‬ ‫ـאد َ ؛ َوا ِ ُ‬ ‫ـ ِ‬
‫َ َ ‪ :‬أن َ َد َذ َכ ا َ َ ن َ ْ ـ ُ ْ כ ٌ ‪َ ،‬وا ُ‬ ‫َ‬ ‫ا َ ُل ِ َ ْ ـ ِ ا َ ْ‬
‫אن ا َ ـ ُل ِא َ ْ ـ ِ ُ ْ ِכ ًــא‪.‬‬
‫ـכ َ‬ ‫ـכ ّ ِ ‪ ٨‬ا ُ ـ ِ‬
‫ـאت‪ َ ،‬ـ َ‬ ‫َ ْ َ‬ ‫ِـ ُ‬ ‫ـאت َو َ א ِـ‬
‫ِכ َـ ِ‬
‫ُْ‬
‫َ א َـ َ ـ ِ‬
‫ـאد ٌر َ َ ـ ُכ ّ ِ ا‬ ‫َ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ٌ‬
‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــא ــ ] [ ــ ف )ك( أ ــא ــ‬ ‫‪٤‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا א ‪.‬‬
‫)غ(‬ ‫‪١‬‬
‫َ ث‪.‬‬ ‫(‪ :‬أن ا א‬ ‫)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا א ــאت‪.‬‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)غ(‪ :‬כ‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا א ‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
224 DOKUZUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Burada üç mukaddime bulunmaktadır:

Birinci Mukaddime: Bizim görüşümüze göre bu bedenin yeniden ya-


ratılması mümkündür. Onun delili de şudur: Mâdumun yeniden yaratıl-
ması ya mümkün olur ya da mümkün olmaz. Eğer mümkün ise maksat
5 hâsıl olmuştur. Mümkün değilse şöyle deriz: Aklî delil cisimlerin yoklu-
ğu kabul ettiğine delâlet eder, fakat onların her hâlükârda yok olacağına
delâlet etmez. Nebîlerin [getirdiği] din(ler)de mütevâtir nakille cesetlerin
haşrinin hak olduğu sabit oldu. Cisimlerin yok olması durumunda onla-
rın iadelerinin imkânsız olacağı da sabit oldu. Bu, Allah Teâlâ’nın bu ce-
10 setleri yok etmediğine, bilakis aynıyla bâki bıraktığına dair kesin delildir.
Cesetler aynıyla bâki olduğundan onlar hayatı, aklı ve kudreti kabul edi-
cidir. Bu durumda bu bedenlerin aynıyla yeniden yaratılması sahih olur.

İkinci Mukaddime: Bu da bizim daha evvel doğruluğunu delillendirdi-


ğimiz, Allah Teâlâ’nın bütün mümkünleri yaratmaya kâdir olduğuna dair
15 görüşümüzdür.

Üçüncü Mukaddime: Bu da şu görüşümüzdür: Allah Teâlâ bütün


mâlûmâtı ve cüz’iyyâtı bilir. Bu hususta bunu bilmenin faydası, Allah
Teâlâ’nın belli bir insanın bedeninin cüzlerini diğer bir insanın cüzlerin-
den temyiz etmeye kâdir olmasıdır.

20 Bu üç mukaddime sabit olunca cesetlerin haşrinin mümkün olduğu


da sabit oldu. Bu imkân sabit olunca şöyle deriz: Nebîler (as) bunun vuku
bulacağını haber verdiler. Sadık olan kimse vukuu mümkün olan bir şe-
yin vukuunu haber verdiğinde onun doğruluğunun kesin olması gerekir.
Buna göre neşrin ve haşrin doğruluğunun kesin olması gerekir.

25 Şöyle diyerek inkârlarına delil getirdiler: Eğer bir insan bir diğer insanı
yese ve o onun gıdası olsa bu cüzler, bu ikisinden hangi bedene iade edilse
diğeri kaybolmuş olur. Her iki durumda da haşr görüşü iptal olur.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪225‬‬

‫ث َ ِّ ٍ‬
‫אت‪:١‬‬ ‫ِِ‬
‫َ َ ه ََ ُ ُ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ا َ ـ َ ِن ُ כ ـ ٌ «؛ َوا ـ ُ َ َ ـ ‪ :‬أَن ِإ َ ـ َ‬
‫ـאد َة‬ ‫ا ُ َ ِّ َ ـ ُ ا َو ـ ‪َ ُ َ :‬ــא‪» :‬إِن َ ـ َد َذ ِـ َ‬
‫‪٣‬‬ ‫‪٢‬‬

‫وم ]‪٢٧‬ب[ ِإ ــא أَ ْن َ ُכـ َن ُ ْ ِכ َـ ً أَ ْو َ َ ُכـ َن ُ ْ ِכ َـ ً‪ َ ،‬ـ ِْن َכא َـ ْ ُ ْ ِכ َـ ً َ א َ ْ ُ ـ ُد‬ ‫ا ـُ ِ‬


‫َ ْ‬
‫ـאم َ ْ ـ ُ ا َ ـ َ َم‬ ‫َ א ِ ـ ٌ ‪َ ،‬وإ ِْن َـ َ ُכـ ْ ُ ْ ِכ َـ ً َ َ ُ ـ ُل‪ :‬ا ِ ـ ُ ا َ ْ ِ ـ َدال َ َ ـ أَن ا َ ـ‬
‫ْ َ َ َ‬ ‫ْ‬
‫ِ‬
‫َو َـ ُـ َ ل َ َ ـ أَ َ ــא ُ ْ ـ َ ُم َ َ َ א َـ َ‪ َ َ ،‬ــא َ ـ َ ِא ْ ـ ِ ا ُ َ َ ا ِـ ِ ِ ـ ْ ِد ـ ِ ا َ ْ ِ ــאء أَن ا َ ـ َل‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬
‫ـכ َد ـ ً‬ ‫אن َذ ـ َ‬ ‫ـאم َ ـ َ َ ـ ْ َ ْ َ َ ـ َ ِإ َ َ‬
‫אد ُ َ ــא‪َ ،‬כ َ‬ ‫ِ َ ْ ـ ِ ا َ ْ َ ــאد َ ـ ‪َ ،‬و َ َ ـ َ أن ا َ ْ َ ـ َ‬
‫َ א ِ ــא َ ـ أَ ـ َ א َـ َ ـ ِ م َ ـ ِ ِه ا َ ـ ِ‬
‫ـאد َـ ُ ِ َ ــא ِ َ ْ א ِ َ ــא‪َ ،‬و ِإ َذا َכא َـ ْ َא ِ ـ ً ِ َ ْ א ِ َ א‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َ‬ ‫ُْ‬ ‫ُ َ‬ ‫ً َ‬
‫ـכ ا ـ َ ِن ِ َ ِ ـ ِ ُ ْ ِכـ ٌ ‪.‬‬ ‫ـאة َوا َ ْ ـ ِ َوا ُ ـ ْ َر ِة‪ ِ َ ِ َ ،‬ـ ٍ َ ِ ـ أَن ـ د ذ ِـ‬
‫و ِ ـ َא ِ َـ ٌ ِ ـ ِ‬
‫َ َ َ َ َ‬ ‫ََ‬ ‫َ َ‬
‫ِכ َـ ِ‬
‫ـאت«؛ َ َ ـ ْ‬ ‫ِ‬
‫َ ــאد ٌر َ َ ـ ُכ ّ ِ ا ُ ْ‬ ‫َ ُ َــא‪ِ » :‬إ ـ ُ َ َ א َ ـ‬ ‫ــא ا ُ َ ِّ َ ـ ُ ا א ِ ـ ُ‪َ :‬و ِ ـ‬ ‫وأَ‬
‫َ‬
‫َ‬
‫َ َ ـ ِ ِ َ ــא‪.‬‬ ‫َد ْ َــא‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِ‬
‫ــאت‬ ‫ِ َ ــ ِ ا َ ْ ُ َ‬
‫ِ‬ ‫َ א ِــ‬ ‫َوا ُ َ ِّ َ ــ ُ‪ ٤‬ا א ِ َــ ُ‪َ :‬و ِ ــ َ ُ َــא‪» :‬إِن ا َ َ َ א َــ‬
‫ٌ‬ ‫َ‬
‫ِ ـ ِ أَ ْ ـ َ ِاء َ ـ َ ِن َ ـ َ ا‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫َوا ُ ْ ــאت«‪ َ ،‬א َ א ـ َ ُة َ ــא‪ :‬أ ْن َ ُכ ـ َن ا ُ َ َ א َ ـ َ ــאد ًرا َ َ ـ َ ْ‬
‫ث َ َـ ْ‬ ‫ـאت ا ـ َ ُ‬ ‫َ ِّ َ ـ ُ‬ ‫‪ِِ ٥‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ـאن َ ـ ْ أَ ْ ـ َ ِاء َذ ِـ َ ِ‬
‫ا ِْ ـ ِ‬
‫ـכ ا ْ َ ــאن ا َ َ ـ ِ ؛ َوإ َذا َ َ َ ـ َ َ ـ ه ا ُ‬ ‫َ‬
‫ِ ]‪[٢‬‬ ‫ِ‬
‫َ ــ َ أَن َ ْ ــ ا َ ْ َ ــאد ُ ْ כــ ٌ ‪.‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ ـ ا ـ ُة َوا ـ َ ُم أَ ْ ـ وا َ ـ ْ ُو ُ ِ ـ ِ ‪،‬‬ ‫ـכא ُن َ َ ُ ـ ُل‪ :‬إِن ا َ ْ ِ َ ـ َ‬
‫ـאء َ َ‬ ‫ـ َ‬ ‫َو ِإ َذا َ ـ َ ا ِ‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ ُ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫ـ ‪َ َ َ ،‬ـ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ا ُ ُ ـ ِع َو َ ـ َ ا َ ْ ـ ُ ِ‬ ‫َ ـ َ َ ـ ْ ُو ُ ـ ِع َ ـ ٍء ُ ْ ِכ ـ ِ‬ ‫وا ـ ِ‬
‫ـאد ُق ِإ َذا أ َْ‬
‫َ‬
‫ْ‬
‫ْ ـ ِ َوا َ ْ ـ ِ ‪.‬‬ ‫ا َ ْـ ُ ِ ِ ـ ِ ا‬
‫‪٦‬‬

‫ـאر ِ ـ َ َاء ُه‪،٧‬‬ ‫َ‬ ‫َ‬


‫ِ ـ ْن َ א ُـ ا‪ِ :‬إ َذا أ َכ َ ِإ ْ َ ــא ٌن ِإ ْ َ ــא ًא آَ َ ـ َ َ ـ َ ـ َ‬ ‫ـכאر‬ ‫َو ِا ْ َ ـ ا َ َ ـ ا ِ ْ ـ َ‬
‫ـכ ا ِ ْ َ ــא ُن َو ِא َ ْכ ـ ِ ‪َ ،‬و َ َ ـ‬
‫ـאع َذ ِـ َ‬
‫َ ـ َ ِن َ ـ َ ا َ َ ـ ْ َ ـ َ‬ ‫ـכ ا َ ْ ـ َ ُاء إ ِْن ُرد ْت ِإ َ ـ‬‫َ ِ ْـ َ‬
‫َ ْ ـ ِ‪.‬‬ ‫ا ْ ِ ـ ِ َ ُ ـ ُ ‪ ٨‬ا َ ـ ُل ِא‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ْ‬ ‫َ‬
‫ـ (‪ :‬إذا ـ إ ــאن‬ ‫و)غ( و)ا‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ( و)ك(‪ :‬وأ א ا‬ ‫‪٤‬‬ ‫ث‪.‬‬
‫ث‬ ‫אאت‬ ‫و)ك(‪:‬‬
‫)غ( )ك(‬ ‫‪١‬‬
‫وا ــ ى ــ إ ــאن آ ــ ‪.‬‬ ‫)ف(‪. :‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫)غ(‪.‬‬ ‫א‪ :‬إن‪،‬‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪ :‬ا ل‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــ‬ ‫ــ (‪ :‬ا ــ ن ــ‬ ‫ــ )ا‬ ‫‪٣‬‬
‫ــ )ل( و)ك(‪ :‬ــ اه‪ ،‬و ــ )ظ(‬ ‫‪٧‬‬ ‫כــ ‪.‬‬
226 DOKUZUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Bu itiraza şöyle cevap veririz:


Bizim görüşümüze göre “İnsan, bedenin dâhilinde aydınlatan, nûrânî
bir cevherdir.” dersek bütün problemler ortadan kalkar. Kelâmcıların gö-
rüşünün zâhiri ise şöyledir: İnsanda aslî cevherler ve ilâve cevherler vardır.
5 Muteber olan aslî cevherlerin iadesidir. Sonra bir insandaki aslî cüzler diğe-
rinde ilâve cüzler olabilir. Böylece mesele çözülür.
Bizim seçmiş olduğumuz yol da buna yakındır.

Dördüncü Mesele [Kabir Azabı]


Kabir azabı ve sevabı görüşü haktır. Çünkü biz, insanın bu bedende
10 bulunan latîf ve nûrânî bir cevher olduğunu açıkladık. Bu beden çürüdük-
ten sonra [insan] eğer ilim ve amel hususunda kâmil olursa imrenilecek bir
halde ve saadet içinde olur. Bu iki hususta noksan olursa belâ ve azap içinde
olur.
Sonra Kur’ân-ı Kadîm de buna delâlet eder. Nitekim iyiler (süedâ) hak-
15 kında âyet-i kerîme [şöyledir] “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler
sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendile-
rine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.”1 Fakat
günahkârlara gelince âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Ateş ki onun üzeri-
ne sabahleyin ve akşamleyin arz olunurlar.”2 Yine şu âyet-i kerîmede “Gü-
20 nahlarından dolayı suda boğuldular, sonra ateşe atıldılar.”3 buyrulmaktadır.

Beşinci Mesele [Cennet ve Cehennemin Mevcut Olduğu]


Cennet ve cehennem [hâlihazırda] yaratılmıştır. Cennet şu âyet-i kerî-
mede vasıflandığı gibi yaratılmıştır: “Muttakîler için hazırlanmıştır.”4 Ce-
hennem ise şu âyet-i kerîmede vasıflandığı üzere yaratılmıştır: “Artık o ateş-
25 ten sakınınız ki onun çırası, birtakım insanlar ile taşlardır. O ateş ise kâfirler
için hazırlanmıştır.”5
1 Âl-i İmrân, 3/169, 170.
2 Gâfir, 40/46
3 Nûh, 71/25.
4 Âl-i İmrân, 3/133.
5 Bakara, 2/24.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪227‬‬

‫اب َ ُ ‪:‬‬
‫َوا َ َ ُ‬
‫‪١‬‬
‫ا ــ َ ِن«‪ ،‬ــכ‬ ‫َدا ِ ــ ِ‬ ‫ــאن َ َ ــ ُ َرا ِــ ُ ْ ــ ِ ٌق ِ ــ‬ ‫أَ ــא َ َ ــ َ ِ َــא‪» :‬إِن ا ِ ْ َ َ‬
‫َ‬ ‫ٌ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ــאن ــ أَ ْ ــ َ ٌاء‬ ‫أَن ا ِ ْ‬ ‫ِِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ ِ ِ‬ ‫ا ِ‬
‫َ َ‬ ‫ــכא َ ت َزا َ ــ ٌ؛ َوأ ــא َ َ ــ َא ــ ِ َ ــ ل ا ُ َ َכ ّ ــ َ ‪ ُ َ :‬ــ َ‬
‫َ ْ ـ َ َاء ا َ ْ ِ ـ َ‬ ‫ـאد ُة ا َ ْ ـ َ ِاء ا َ ْ ِ ـ ِ ‪ ُ ،٢‬ـ إِن ا‬ ‫ِ‬
‫ـ ٌ َوأَ ْ ـ َ ٌاء َ ْ ـ ٌ‪َ ،‬وا ُ ْ َ َ ـ ُ ِإ َ ـ َ‬
‫ِ‬
‫أْ‬
‫َ‬
‫ـאن أَ ْ ـ َ ٌاء َ א ِ َ ـ ٌ ِ َ ـ ِ ِه‪ ،‬ـ َ َال ا ـ َ ُال‪.‬‬
‫َ ـ َا ا ِ ْ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ِـ‬ ‫‪٥‬‬
‫ْ‬
‫َوا َ ْ َ ُ ا ِ ي ِا ْ َ َ ُאه َ ْ ُب‪ َ َ ْ ِ ٣‬ا]‪.[٣‬‬
‫ُ‬ ‫ْ‬
‫َ‬
‫اب ا َ ِ [‬
‫َ َ ُ ْ‬
‫‪]٤‬‬
‫ا َ َ ا اِ َ‬
‫ُ َرا ِ ـ‬ ‫اب ا َ ْ ـ ِ َ ـ ]‪[٤‬؛ َ ِ ــא َ ــא أَن ا ِ ْ َ ـ َ‬
‫ـאن َ َ ـ ٌ َ ِ ـ ٌ‬ ‫اب َو َ ـ َ ِ‬
‫َ ـ ُل‪ َ ِ ٥‬ـ َ ِ‬ ‫ا‬
‫אن َכא ِ ـ ً ِ ـ ُـ ِة ا ِ ْ ـ ِ َوا َ َ ـ ِ‬ ‫ٌ ‪ ِ ٦‬ـ َ ـ َ ا ا َ ـ َ ِن‪ ْ َ َ ،‬ـ َ َ ـ ِ‬
‫اب َ ـ َ ا ا َ ـ َ ِن إ ِْن َכ َ‬ ‫َ‬
‫ـ ِ‬
‫ـאכ‬ ‫َ‬
‫اب ]‪.[ ٢٨‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫אن ـ ا َ ـ َ ء َوا َ ـ َ ِ‬ ‫ِ‬
‫אن َא ً ــא ِ َ ــא َכ َ‬ ‫ِ‬ ‫אد ِة‪َ ،‬وإ ِْن َכ َ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ـ ا ْ َ ـ َوا ـ َ َ‬ ‫אن‬
‫َכ َ‬
‫أ‬ ‫‪٧‬‬
‫‪١٠‬‬

‫ِ َ ِ‬ ‫ُــ إن ا ُ ــ َ ِ‬
‫﴿و َ‬ ‫آن ا َ ــ َ َــ ُ ل َ َ ــ ‪ :‬أ ــא ــ َ ــ ِّ ا ــ َ َ اء َ َ ُــ ُ َ َ א َــ ‪َ :‬‬
‫‪٨‬‬
‫ْ‬
‫۪‬ ‫ِ‬
‫ـאء ْ ـ َ َر ِّ ِ ـ ُ َز ُ ـ َن َ ِ ـ َ ِ َ ٓ ــא‬ ‫ِ‬ ‫۪‬ ‫ِ‬ ‫۪‬
‫ْ ْ‬ ‫َ ْ َ ـ َ ا ـ َ ُ ُ ـ ا ـ َ ـ ۪ ِ ا اَ ْ َ ا ً ـאۜ َ ـ ْ اَ ْ َ ٓـ ٌ‬
‫אء َ َ ُ ـ ُ َ َ א َ ـ ‪:‬‬‫ٰا ٰ ـ ا ِ ـ َ ْ ِ ـ ۪ ﴾ ]آل ـ ان‪ ،[١٧٠ ،١٦٩/٣ :‬وأَ ــא ِ ـ ـ ِّ ا َ ْ ـ ِ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ ُ ُ ْ‬
‫ـאر ُ ْ ُ ـ َن َ َ َ ــא ُ ـ ُ وا َو َ ِ ـ א﴾ ] א ـ ‪َ [٤٦/٤٠ :‬و َ ُـ ُ َ َ א َـ ‪﴿ :‬اُ ْ ِ ُـ ا َ אُ ْد ِ ُـ ا‬ ‫﴿ا ـ‬
‫ْ‬ ‫َ ُ َ‬
‫]‪[٥‬‬
‫] ـ ح‪[٢٥/٧١:‬‬ ‫ـאرا﴾‬
‫َـ ً‬ ‫‪١٥‬‬

‫] َ ُ ِد ُ ا َ ِ َوا אرِ [‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َא ِ َ ُ‬
‫ــאن]‪ ،[٦‬أ ــא ا َ ــ ُ‪ِ َ ِ َ :‬ــ ِ َ َ א َــ ِ ــ ِ َ ِ َ ــא‪﴿ :‬اُ ِ ــ ْت‬ ‫ا ــ ُ وا ــאر ْ ُ َ َ ِ‬
‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ـאر ا ۪ ـ‬ ‫ِ ْ ۪ ـ ﴾ ]آل ـ ان‪ ،[١٣٣/٣ :‬وأَ ــא ا ــאر‪ِ َ ِ َ :‬ـ ِ َ א َـ ِ ـ ِ ِ‬
‫َ َ ــא‪ َ ﴿ :‬א ُ ـ ا ا ـ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ‬
‫ــאر ُۚة اُ ِ ــ ْت ِ ْ َכא ِ ۪ ــ َ ﴾ ]ا ــ ة‪.[٢٤/٢ :‬‬ ‫ِ‬
‫ــאس َوا ْ َ َ‬
‫َو ُ ُد َ ــא ا ُ‬
‫‪.‬‬ ‫( و)ظ(‪ :‬اب و اب ا‬ ‫)ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫)ف( و)ك(‪َ :‬وכ ‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫)ظ(‪ :‬א כ‪ ،‬و )غ(‪ :‬א َ ٌ ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫אن‪.‬‬ ‫اا‬
‫أ אف )غ( و)ك(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)غ(‪ :‬ا אوة‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ل( و‬ ‫ا ـ ا ا إ ا ـ ا א‬ ‫‪٤‬‬
‫ـ ا ـ‪.‬‬ ‫ـ ا ـ أو ا ـ‬ ‫ا א ـ ـــ )ل( ـ א ـ‬
228 DOKUZUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Cennet ve cehennemin yaratılmadığına dair şöyle delil getirdiler: Eğer şu


an yaratılmış olsalardı şu âyet-i kerîme gereği nimetlerinin kesilmemesi ge-
rekirdi: “Yemişleri dâimîdir.”1 Fakat şu âyet-i kerîmeye göre kıyamet vakti
onların yok olması gerekir: “O’nun Zâtından başka her şey helâk olucudur.”2
5 Cevaben biz deriz ki: “Yemişleri dâimîdir.”3 âyet-i kerîmesinin, mükel-
lefler cennete girdikten sonra hâsıl olan durumu anlattığı şeklinde anlaşı-
labilir. “O’nun Zâtından başka her şey helâk olucudur”4 âyet-i kerîmesinin
umumuna (önceki âyetteki) tahsis dâhil olur.

Altıncı Mesele [Kıyamete İman]


10 Allah Teâlâ’nın yeri ve gökleri bozacağına inanmak gerekir.
Bunun delili şudur: Biz bütün cisimlerin birbirine benzer olduğunu
açıkladık. Dolayısıyla (cisimlerin) bazısı için geçerli olan, kalan diğerleri
için de geçerli olur. Bu da onların (yer ve gök) bozulmasının ve sıfatlarının
değişmesinin mümkün olduğuna işaret eder. Bununla ilgili naklî delil vârit
15 olmuştur. Dolayısıyla kıyameti tasdik etmek gerekir.

Yedinci Mesele [Mîzan]


Amellerin tartılması haktır. Bundan murat ya amellerin sayfalarını tart-
maktır. Ya da Allah Teâlâ’nın mîzanın bir kefesini [kulların] hayır ve şerre
dair amelleri ve [sözleri] miktarınca baskın kılmasıdır.
20 Bunun gibi, organların konuşması da mümkündür. Çünkü hayat sahibi
olmak için beden şart değildir. Allah, mümkün olan her şeye kâdirdir. Havz
ve sırat hakkındaki görüş de bunun gibidir.

Sekizinci Mesele [Sevap ve Azabın Ebedîliği]


Cennet ehlinin sevabı ve cehennem ehlinin azabı devamlıdır.
25 Mûtezile’den Ebû Huzeyl dedi ki bu (sevap ve azap), cennet ehli için
lezzeti, cehennem ehli için elemi gerektiren dâimî bir sükûnla son bulur.
Cehm dedi ki sevap ve azap son bulur.
1 Ra‘d, 13/35.
2 Kasas, 28/88.
3 Ra‘d, 13/35.
4 Kasas, 28/88.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪229‬‬

‫ِ‬ ‫ٍ َ‬ ‫ِ‬
‫َوا ْ َ ـ ا َ َ ـ أَ َ ــא َ ْ ـ ُ َ ْ ُ َ ـ ِ َ ــא إ ِْن َכא َـ ْ َ ْ ُ َ ـ ً ا ََن َو َ ـ َ أَ ْن َ َ َ ـ َ‬
‫َ ــא ِ ـ و ْ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫‪ِ ِ ِ [٧]١‬‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫َ ُ َ ــא ‪ َ ،‬ـ َ َ א َ ـ ‪﴿ :‬اُ ُכ ُ َ ــא َ ٓدا ـ ٌ ﴾ ]ا ـ ‪َ ،[٣٥/١٣ :‬כـ ْ َ ِ ـ ُ َ ُ َ‬
‫ـכ ِا َو ْ َ ـ ُ ﴾ ]ا ـ ‪.[٨٨/٢٨ :‬‬ ‫﴿כ َ ـ ْ ٍء َ א ِـ ٌ‬‫ا ِ َ א َ ـ ِ ِ َ ِ ـ ِ َ َ א َـ ‪ُ :‬‬
‫ُ َــא‪ َ ْ ُ :‬ـ ُ َ ُـ ُ َ َ א َـ ‪﴿ :‬اُ ُכ ُ َ ــא َ ٓدا ِـ ﴾ ]ا ـ ‪ َ َ [٣٥/١٣ :‬ـ َ ــא َ ْ ُ ـ ُ َ ْ ـ َ ُد ُ ـ ِل‬
‫ٌ‬
‫ـכ‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫א‬ ‫ٍ‬
‫ء‬ ‫ـ‬ ‫﴿כ‬ ‫‪:‬‬ ‫ـ‬ ‫א‬ ‫ِ‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫م‬ ‫ـ‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫ُ َ ْ َ ٌ‬ ‫َ‬ ‫ََ‬ ‫َ‬ ‫ُ ُ‬ ‫ا ُ َכ ـ َ ـ ا َ ـ ‪َ ،‬و َ ْ ُ ـ ُ ا ْ ـ ُ‬ ‫‪٥‬‬

‫ِا َو ْ َ ـ ُ ﴾ ]ا ـ ‪.[٨٨/٢٨ :‬‬

‫]ا ِ َ א ُن ِא ِ א َ ِ [‬
‫َ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ِאد َ ُ‬
‫ات َوا َ ْر ِض‪.٢‬‬ ‫ِ‬ ‫َ‬
‫َ ُ ا ِ َ א ُن ِ ن ا َ َ َ א َ َ ْ ُب ا َ َ‬
‫ِ‬

‫ـכ َ ــא َ ِ ـ َ َ ـ َ ْ ِ َ ــא‬‫ـאم ُכ َ ــא ُ َ َ א ِ َ ـ ٌ‪ َ ،‬ـ ُ‬ ‫َ‬ ‫ِ َ‬


‫َوا ـ ُ َ َ ـ ‪ :‬أ ــא َ ــא أن ا َ ْ َ ـ َ‬
‫ِ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫َ‬ ‫َ ِ ـ َ َ ـ ا َ َ ا ِ ـ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬
‫ـכ ـ ل َ َ ـ أن َ ْ ِ َ َ ــא َو َ َ ـ َ َ א ــא ُ ْ כ ـ ٌ ‪َ ،‬وا ـ ْ ُ‬ ‫‪١٠‬‬

‫َو َر َد‪ ِ ٣‬ـ ِ ‪ َ َ َ ،‬ـ َ ا ِ ـ ُار ِ ـ ِ ‪.‬‬


‫َ‬
‫َ‬
‫ُ ‪] ٤‬ا ِ َ ا ُن[‬
‫ا َ ْ َ ُ ا אِ َ‬
‫ْ ـ ِ‬
‫ـאل‪ ،‬أَو أَن ا َ َ َ א َـ‬ ‫א ِـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫اَ‬ ‫َو ْز ُن ا َ ْ َ ــאل َ ـ ‪َ ،‬و َ ُכـ ُن ا ُ ـ َ ُاد ْ ـ ُ ِإ ــא َو ْز ُن َ َ‬
‫]‪[٨‬‬
‫َ‬
‫ِ‬ ‫َא ِ ِ‬ ‫ِ َ ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫אن ِ‬
‫ا َ ِ َوا ِ ‪.‬‬ ‫[‬ ‫َכ ا َ ان َ َ َو ْ ِ َ َ אد ِ أ ْ َ א ِ ْ َ‬
‫]و َ‬ ‫ُ ُِْا ْ َ َ‬
‫]‪[٩‬‬ ‫‪٥‬‬
‫ّ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ًא َ ُــ ل ا َ َ ــאة‪َ ،‬وا ُ‬
‫ِ‬ ‫ــ‬ ‫ــ‬ ‫ــאق ا َ ــ َ ارِ ِح ُ ْ ِכــ ٌ ؛ ِ َن ا ِ ــ‬ ‫َو َכ َ ِ َ‬
‫ــכ‪ِ ٦‬إ ْ َ ُ‬
‫ْ َ َ َْ َ ْ َ ْ‬
‫‪١٥‬‬

‫اط]‪.[١٢‬‬ ‫ِض]‪ [١١‬وا ِ ـ ِ‬ ‫ـכ ا َ ـ ُل ِ ـ ا َ ـ‬ ‫ـאت ‪َ ،‬و َכ َ ِـ َ‬


‫ِ ]‪[١٠‬‬
‫ـאد ٌر َ َ ـ ُכ ّ ِ ا ُ ْ ِכ َـ‬
‫َ א َ ـ َـ ِ‬
‫َ ّ‬ ‫َ‬

‫اب َوا ِ َ ِ‬
‫אب[‬ ‫]أَ َ ِ ُ ا َ ِ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אِ َ ُ‬
‫اب أَ ْ ِ ا אرِ َدا ِ ]‪.[١٣‬‬ ‫ِ‬
‫اب أ ْ ِ ا َ َو َ َ ُ‬
‫َ‬
‫ََ ُ‬
‫ٌ‬
‫ـכ ٍن َدا ِـ ٍ ُ ِ ـ ِ ا ـ َة‬
‫ـכ َ ْ َ ِ ـ ِإ َـ ُ ـ ُ‬‫ِ ـ َ ا ُ ْ َ ِ َـ ِ ‪ :‬إِن َذ ِـ َ‬
‫‪٧‬‬ ‫]‪[١٤‬‬
‫ـאل أَ ُـ ُ َ ْ ـ ٍ‬
‫َو َ ـ َ‬
‫ـאل ـ ‪ :٨‬إِن ا ـ اب وا ِ َ ــאب ْ َ ِ ـ ِ‬
‫ـאن‪.٩‬‬ ‫ِ َ ْ ـ ِ ا َ ـ ِ ‪َ ،‬وا َ َـ ِ َ ْ ـ ِ ا ــאرِ ]‪ ،[١٥‬و ـ‬
‫َ َ َ َ ْ ٌ‬
‫‪٢٠‬‬
‫َ ُ َ‬ ‫َ َ َ‬ ‫َ‬
‫ـ‬ ‫ـ را‬ ‫ـ (‪:‬‬ ‫ـ )ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫ا ــאل ــ ‪ ....‬إ ــ ‪.‬‬ ‫אא‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫ــ ‪.‬‬ ‫وا ــ ارج‪ .‬و ــ ا‬ ‫ـ )ك(‪ :‬أ א ـ ‪ ،‬وا א ـ ـ‬ ‫‪٥‬‬ ‫)غ(‪ :‬وا ر ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ٌ‪.‬‬ ‫‪ ،‬و )ك(‪:‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫] [ )ل(‪.‬‬ ‫)غ( و)ك(‪ :‬وارد‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)ف(‪َ :‬و ِ َ ِ َכ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــ )ل( ا ــ כ ا א ــ ا ــ‬ ‫‪٤‬‬
‫(‪.‬‬ ‫)غ( و)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫ا ا ــ ‪ :‬وزن‬ ‫ــ ‪ ،‬ا ــ‬
230 DOKUZUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Bizim delilimiz şudur:


Bu devam, mümkün bir durumdur. Aksi takdirde bir şeyin, zâtî im-
kândan zâtî imtinâya intikal eden bir süreçte nihayet bulması gerekirdi ki
bu muhaldir. Şu halde devam mümkün ise ve sâdık olan (nebî), bize bunu
5 haber verdiyse buna inanmak gerekir.
Cehm ve Ebû Huzeyl şöyle delil getirdiler: Eğer Allah Teâlâ nefeslerinin
adedinin miktarını bilmezse bu, Allah Teâlâ’yı cahil saymak olur. Eğer on-
ların sayısını bilirse bu sayılar sonlu olur.
Buna şöyle cevap verilir: Allah Teâlâ her şeyi bizzât olduğu gibi bilir.
10 Bu tür hâdislerin sonlu sayıları olmadığından onları sonlu olarak bilmesi
imkânsızdır.

Dokuzuncu Mesele [Sevabı Hak Etmenin Sebebi]


Amel, Basra Mûtezilesi[nin görüşü]’nden farklı olarak, sevabı hak etmek
için sebep değildir.
15 Bizim delillerimiz vardır:
Birincisi: Eğer sevap vermek Allah Teâlâ’ya zorunlu olsaydı O bunu ter-
ke ya kâdir olurdu ya da kâdir olmazdı. Eğer terke kâdir ise noksanlıkla
vasıflanmak sûretiyle kötülenmeye müstahak olurdu ki bu muhaldir. Eğer
terke kâdir değilse bu durum da Allah Teâlâ’nın fâil, kâdir ve muhtâr olu-
20 şuna engeldir.
İkincisi: Allah Teâlâ kulunu büyük nimetlerle nimetlendirdi. Bu nimet-
ler şükrü ve ibadeti gerektirir. Bu ibadetler, geçmiş nimetlere mukabil ola-
rak yapılmışsa onların bu sevabı gerektirmesi imkânsızdır. Çünkü bir görevi
yerine getirmek başka bir şey gerektirmez.
25 Üçüncüsü: Biz, kulun fiilinin kudret ve güdünün bir araya gelmesiyle
meydana geldiğini delillendirmiştik. Çünkü kudret ve güdünün bir araya
gelmesi (fiili) zorunlu kılar. Sebebin fâili, sebep olunanın da fâilidir. Dola-
yısıyla kulun fiili, Allah Teâlâ’nın fiili olur. Allah Teâlâ’nın fiili Allah’a bir
şeyi zorunlu kılmaz.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪231‬‬

‫َو َد ِ ُ َא‪:‬‬
‫ِ‬ ‫ــאء ِإ َــ َو ْ ــ ٍ َ ْ َ ِ ــ ُ ا ــ ُء‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ــ َ‬ ‫ْ‬ ‫أَن َ ــ َ ا ا ــ َو َام أَ ْ ــ ٌ ُ ْ כــ ٌ ‪َ ،‬و ِإ َ َ ْ ــ َ ُم ا َ ُ‬
‫َــא‬
‫ََ‬‫אن ا ـ َو ُام ُ ْ ِכ ًــא َو َ ـ ْ أَ ْ‬ ‫אن ا ا ِـ ِ ِإ َـ ا ِ ْ ِ َــא ِع ا ا ِـ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل‪َ .‬و ِإ َذا َכ َ‬ ‫ـכ ِ‬
‫ا ِ ْـ َ‬
‫ّ‬ ‫ّ‬
‫ـאد ُق َ ْ ـ ُ َو َ ـ َ ا ِ ْ ـ ُار ِ ـ ِ ‪.‬‬
‫ا ـ ِ‬
‫َ‬
‫אن َذ ِـ َ‬
‫ـכ‬ ‫وا َـ َ ْ ـ ٌ َوأَ ُـ ا ُ َ ـ ِ ِ َ ـ ُ َ َ א َـ إ ِْن َـ ْ َ ْ َ ـ ْ َכ ِّ ـ َ َ ـ َ ِد أَ ْ َ א ِ ـ ِ ْ َכ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ـכ ا َ ْ ـ َ ُاد ُ َ َא ِ ـ ً ‪.‬‬


‫َ‬ ‫َ ْ ِ ـ ً ِ َ َ א َـ ]‪٢٨‬ب[‪َ ،‬وإ ِْن َכ َ‬
‫אن َ א ِ ً ــא َِכ ِّ א ِ َ ــא َכא َـ ْ ِ ْ ـ َ‬

‫َ ـ ْ ٍء َכ َ ــא ُ ـ َ ِ ـ َ ْ ِ ـ ِ ‪ َ َ ،‬ــא َ ـ ْ َ ُכ ـ ْ ِ ِ ْ ـ َ‬
‫ـכ‬ ‫ُכ‬ ‫ـ‬
‫ُ ََ َ ََْ ُ‬
‫اب‪ :‬أَ ـ א ـ‬ ‫َوا َ ـ َ ُ‬
‫َ ْ َ ــ َכ َ َ ــא ُ َ َא ِ ــ ً ‪.‬‬ ‫أَ ْن‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ا َ ــ َ ادث أَ ْ ــ َ ٌ‬
‫اد ُ َ َא َ ــ ٌ ا ْ َ َــ َ‬

‫اب[‬ ‫ِا ِ ْ َ ِ‬
‫אق ا َ ِ‬ ‫]َ َ ُ ْ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا א ِ َ ُ‬
‫اب ِ َ ً א ِ ُ ْ َ ِ َ ِ ‪ ٢‬ا ْ ِة]‪.[١٦‬‬ ‫ا ُ َ ُכ ُن ِ ً ‪ِ َ ْ ِ ِ ِ ١‬‬
‫אق ا َ ِ‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ََ‬
‫َ َא ُو ُ ٌه‪:‬‬

‫اب َ ِ ــא أَ ْن َ ْ ـ ِ َر َ َ ـ ا ـ ْ ِك أَو َ‬ ‫ِ‬


‫ـאء ا ـ َ ِ‬ ‫ا َو ُل‪ َ :‬ـ َو َ ـ َ َ َ ـ ا َ َ א َ ـ ِإ ْ َـ ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫َ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ْ ـ َر‪ َ ،‬ـ ِْن َ ـ َر َ َ ـ ا ـ ْ ك؛ َو َ ـ َ أ ْن َ ـ َ ُ ْ ـ َ א ـ ّم َ ُ ً ــא ِא ْ َ ــאن‪َ ،‬و ُ ـ َ‬
‫‪٣‬‬

‫ـאرا‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ـאل‪َ ،‬وإ ِْن َـ ْ َ ْ ـ ِ ْر َ َ ـ ا ـ ْ ِك؛ َ َ ِـ َ‬


‫ـכ َ ـ ْ ٌح ـ َכ ـ َ א ـ ً َ ــאد ًرا ُ ْ َـ ً‬ ‫ُ َـ ٌ‬

‫ـכ ا ِ ّ َ ـ ُ ِ ـ ُ ا ــכ‬
‫َْ‬ ‫ُ‬ ‫ا א ِ ـ ‪ :‬أَن ا ِ َ َ א َ ـ أَ ْ َ ـ َ َ َ ـ ا َ ْ ـ ِ ِ َ ً ــא َ ِ َ ـ ً ‪َ ،‬و ِ ْ ـ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـאت ِ ـ ُ َ א َ َ ـ ِ ا ِ ّ َ ـ ِ ا ــא ِ َ ِ ِ]ا ْ َ َـ َ [‪َ ٤‬כ ُ َ ــא ُ َ َ ـ ً‬ ‫َوا א َ ـ َ ‪ َ َ ،‬ــא َو َ َ ـ ْ َ ـ ِ ِه ا א َ ـ ُ‬


‫اب؛ ِ َن أَ َد َاء ا َ ا ِ ـ ِ َ ُ ِ ـ ُ َ ـ ًא‪ ٥‬آَ َ ـ ‪.‬‬ ‫ـכ ا ـ ِ‬ ‫َ ْ ـ َ َذ ِـ َ‬
‫َ‬ ‫ْ‬
‫ا א ِـ ُ ‪ :‬أَ ــא َد ْ َــא َ َ ـ أَن ِ ْ ـ َ ا َ ـ ِ ِإ َ ــא َو َ ـ َ ‪َ ِ ٦‬ن َ ْ ُ ـ َع‪ ٧‬ا ُ ـ ْ َر ِة َ ـ َ ا ا ِ ـ‬
‫ْ‬
‫ِ ـ ‪ ،‬و َ א ِ ـ ُ ا ـ ِ َ א ِ ـ ُ ا ـ ِ ؛ َ ِ ـ ُ ا ـ ِ ُכـ ُن ِ ـ ً ‪ َ ِ ٨‬א َـ ‪ ،‬و ِ ـ ُ ا ِ‬
‫َ ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َْ َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ ُ ُ َ‬
‫]‪[١٧‬‬ ‫ِ‬
‫َ َ א َ ـ َ ُ ِ ـ ُ َ َ ـ ا َ ـ ًא ‪.‬‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ْ‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫כ اً‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫ا ‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫ــאف ــ )ل(‪ ُ ْ َ ِ :‬ــ ِع ا ُ ــ ْ َر ِة‬ ‫أ‬ ‫‪٦‬‬ ‫ة‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ا ِ ــ ‪ ،‬و ــ )غ(‪ :‬א ــ رة‬ ‫َوا‬ ‫ا ‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪ :‬و‬ ‫‪٣‬‬
‫ا ‪.‬‬ ‫وا‬ ‫( و)ك(‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٤‬‬
232 DOKUZUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Onuncu Mesele [Azabın Kötülüğünü İddia Edenlerin Delilleri]


İnsanlardan şöyle diyenler vardır: İlâhî kitaplarda vârit olan ceza, kor-
kutma için gelmiştir. Elem vermeye gelince o, [burada] yoktur. Buna birçok
delil getirdiler:
5 Birincisi: Bu cezalandırma faydadan hâlî olup zarardır. O halde bu, kötü
olur. Onun, zarar olduğu açıktır. O, faydadan hâlî olduğu için bu fayda-
nın, faydalardan ve zararlardan münezzeh olması sebebiyle Allah Teâlâ’ya
dönmesi imkânsızdır. Onun, bu azap edilene de dönmesi imkânsızdır. Bu,
zaruri olarak bilinmektedir. Onun başkasına dönmesi de mümkün değildir.
10 Çünkü onda Allah’ın kuluna ulaştırmayı dilediği bir fayda yoktur. Kaldı ki
O, bu zararı azap edilene ulaştırmadan da fiilin[i gerçekleştirmey]e kâdir-
dir. Yine bir canlıya, başka bir canlı onunla faydalansın diye zarar ulaştır-
mak zulümdür. Böylece sabit oldu ki bu (ceza), bütün yönleriyle faydadan
hâlî bir zarardır. Bu da merhametlilerin en merhametlisine lâyık değildir.
15 İkincisi: Kul kıyamet günü şöyle diyecek: Ey âlemlerin ilâhı, beni mü-
kellef kıldığın, benimse sana isyan ettiğim bu şeyler eğer hikmet ve gayeden
hâlî ise onların terkinden dolayı azap etmek rahmet ve hikmete lâyık olmaz.
Eğer hikmete uygunsa ve bu hikmet(in faydası) sana dönecekse sen muhtaç
olmuş olursun. Bu da muhaldir. Beni bunlarla mükellef kılmandan maksat,
20 eğer onların faydasının bana dönmesi ise ben onları terk etmekle ancak
kendi hakkımı ihmal ettim. Hakîm olana, kendi hakkını ihmal etti diye bir
canlıya azap etmesi nasıl lâyık olur. Bu, kölesine şöyle diyenin sözüne ben-
zer: “Şu akçeyi faydalanmak üzere kendin için al”. Köle [kendi menfaatine
olan bu akçeyi] almayı ihmal ettiğinde ve sahibi onu aldığında, efendinin,
25 bu akçeyi kendisi için almak hususunda ihmalkârlık ettiği için kölenin or-
ganlarını parça parça kesmesi gibidir. Halbuki bu durum, efendinin köle-
sine emrettiği ve onun da yerine getirmediği diğer işlerden farklıdır. Zira
(diğer) durumlarda efendinin köleyi cezalandırması anlaşılır. Çünkü efendi
bu emrin yerine getirilmesiyle fayda temin eder, terkiyle de zarara uğrar.
30 Dolayısıyla bu terk durumda cezalandırmanın güzel görülmesi şüphesizdir.
Ancak Yüce Allah hakkında bu durum, kesin olarak muhaldir. [Bu misalle]
fark ortaya çıkmıştır.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪233‬‬

‫]أَ ِد ُ ا َ א ِ ِ َ ِ ُ ْ ِ ا َ َ ِ‬
‫اب[‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َ א ِ ُة‬
‫َ‬
‫ـאء ِ ْ ِ ـ ِ ‪،‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِـ ا ـ ِ‬
‫ـאل‪ :‬إِن ا َ ـ َ ا ـ َ ارِ َد ـ ا ُכ ُ ـ ِ ا ِ َ ِ ـ ِإ َ ــא َ ـ َ‬ ‫ـאس َ ـ ْ َ ـ َ‬ ‫َ‬
‫َ ـ ِ ِ ـ ه‪ٍ:‬‬ ‫َوأَ ــא ِ ْ ـ ُ ا ِ ـ َ ِم َ َ ِـ َ‬
‫ـכ َ ُ َ ـ ُ ‪َ ،‬وا ْ َ ـ َ‬
‫]‪[١٨‬‬
‫ُ ُ‬
‫ــאل َ ــ ِ ‪ ١‬ا ْ ــ ِ َ ُכــ ُن َ ِ ً ــא؛ أ ــא أَ ــ ُ َ ــ ٌر‬ ‫ــכ ا ِ َ ــאب َ ــ ر َ ٍ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬أَن َذ ِ َ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ ٌ‬ ‫َ‬
‫ِ ـ ـ ده ِإ َـ ا ِ َ א َـ ِ َכ ِـ ِ‬ ‫ـאل َ ـ ِ ا ْ ـ ِ ؛ َ ـ ِ َن َذ ِـ َ‬ ‫َ َא ِ ـ ‪ ،‬وأَ ــא أَ ـ َ ـ ٍ‬
‫َ‬ ‫ـכ ا ْ ـ َ َ ْ َ ُ َ ُ ُ‬ ‫ُ‬ ‫ٌ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאر؛ َو َ ْ َ ـ ُ َ ـ ُد ُه ِإ َـ َذ ـ َ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ا َ ـ ِب ‪َ ،‬و ُ ـ َ َ ْ ُـ ٌم‬ ‫َ َ א َـ ُ َ ً ــא َ ـ ِ ا َ َא ـ ِ َوا َ َ ـ ِّ‬
‫‪٢‬‬

‫ور ِة؛ َو َ ْ َ ِ ـ َ ـ ُد ُه ِإ َـ َ ـ ِ ِه ِ َ ـ ُ َ َ ْ ـ َ ‪ ِ ُ ٣‬ـ ُ ا ُ َ َ א َـ ِإ َ א َـ ُ ِإ َـ ا َ ـ ِ ِإ‬ ‫ِא ـ ُ َ‬


‫ْ‬
‫ـאل‬‫ـאل َ ـ َ ا ا ـ َ رِ ِإ َ ـ َ ـ َ ا ا ُ َ ـ ِب‪َ ،‬وأَ ْ ً ــא‪ َ ِ َ :‬ـ ُ‬ ‫ون ِإ ـ ِ‬ ‫ـאدر َ ـ ِ ِ ـ ِ ِ ـ ُ ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َو ُ ـ َ َ ـ ٌ َ‬
‫ـאل َ ـ ِ‬ ‫ان ِ َ ـ ِ أَ ْن ْ َ ِ ـ ِـ ِ ـ ا ٌن آَ َ ـ ُ ْ ـ ‪ َ َ ،‬ـ َ أَ ـ َ ـ ر َ ـ ٍ‬ ‫ا ـ رِ ‪ِ ٤‬إ َـ ا ـ ِ‬
‫ُ َ ٌ‬ ‫ٌ َ‬ ‫َ‬ ‫َََ‬ ‫َ َ‬ ‫ْ‬ ‫َََ‬ ‫َ‬
‫ا ْ ـ ِ ِ ـ ْ ُכ ّ ِ ا ُ ُ ـ ِه‪َ ،‬و َ ـ َ ا َ َ ِ ـ ُ ِ َ ْر َ ـ ِ ا ا ِ ِ ـ َ ‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬

‫ا א ِـ ‪ :‬أَن ا َ ـ َ َ ُ ـ ُل َـ َم ا ِ א َ ـ ِ ‪َ :‬ــא ِإ َـ َ ا َ א َ ِ ـ َ ‪ َ ،‬ـ ِ ِه ا َ ـ ُאء ا ِ ـ َכ ْ َ ِ ـ ِ َ ــא‬


‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ِ ‪٥‬‬
‫אن ا ْ ِ ـ ُ َ َ ـ َ כ َ ــא‬ ‫َ َ‬ ‫כ‬ ‫‪،‬‬‫ض‬ ‫ِ‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ِ‬ ‫ـ‬ ‫כ‬ ‫ِ‬ ‫ا‬ ‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ـכ ِ َ ــא‪ً َ َ ْ َ َ ْ ،‬‬
‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫א‬ ‫ـ‬ ‫א‬‫כ‬ ‫ِن‬ ‫إ‬ ‫َو َ َ ْ ُـ َ‬
‫ْ‬ ‫َْ َ َ َ‬
‫ـכ ا ِ ْכ َ ـ ُ إ ِْن‬ ‫َ َ ِ ـ ُ ِא ْ َ ـ ِ َوا ِ ْכ َ ـ ِ ‪َ ،‬وإ ِْن َכא َ ـ ْ ُ ْ ـ َ ِ َ ً َ َ ـ ا ِ ْכ َ ـ ِ َ ِ ْ ـ َ‬
‫‪٧‬‬ ‫‪٦‬‬

‫אن ا َ ْ ُ ـ ُد ِ ـ ْ َ ْכ ِ ِ ـ ]‪٢٩‬أ[ ِ َ ــא‬ ‫ـאل‪َ ،١٠‬وإِن َכ َ‬ ‫ـאج‪َ ،٩‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬ ‫ـכ َ َ ْ ـ َ ُ ْ َـ ٌ‬ ‫ـאد ْت ِإ َ ـ َ‬


‫‪٨‬‬
‫َـ َ‬
‫َ ـ َد َא ِ ِ َ ــא ِإ َـ َ َ ــא َ ْכ ُ َ ــא َ ــא َ ـ ت ِإ ِ ـ َ ـ ِّ َ ْ ِ ـ ‪َ َ ،‬כ ـ َ ِ ـ ُ ِא َ ِכ ـ ِ‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫أَ ْن ُ َ ـ ّ َب َ َ ا ـאً َ ْ ـ ِ أَ ـ ُ َ ـ ـ َ ـ ِّ َ ْ ـ ‪َ ،‬و َ ْ ـ ِ ي َ ـ َ ا َ ْ ـ ى َ ـ ل َ ـ ْ َ ُ ـ ُل‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ـכ َ ـ َ ا ا ا ِ ـ َ ِ َ ْ َ ِ ـ َ ِ ـ ِ ‪ َ ،‬ـ ِ َذا َ ـ ا َ ـ ُ ِ ـ ِ َوأَ َ ـ َ ُه ا َ َ ـ‬
‫َ ْ‬ ‫ِ َ ْ ـ ِ ِه‪ ِّ َ :‬ـ ْ َ ْ َ‬
‫ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـכ ا ا ِ ـ ِ ِ َ ْ ِ ـ ِ ‪َ ،‬و َ ـ َ ا‬ ‫ـאء ُه إ َِر ًــא إ َِر ًــא ِ َ ْ ـ ِ أَ ـ ُ َ ـ َ ِ ـ َ ْ ِ ـ ِ َذ ِـ َ‬ ‫َو َ ـ أَ ْ َ ـ َ‬
‫‪١١‬‬

‫ـכ ِ َن ا َ َ ـ‬ ‫ِ ِ ـ َ ِف ا َ ْ َ ـ ِإ َذا أَ َ ـ َ ا َ ْ ـ َ َ َ א َ َ ـ ُ ‪ ِ َ ،‬ـ ُ َ ْ ُ ـ ُ ِ ْ ـ ُ ِ َ א ُ ـ ُ ؛ َو َذ ِـ َ‬


‫ـכ ا ـ ِك‪،‬‬ ‫ـכ ا ِ ْ ـ ِ َو َ َ َ ـ ُر ِ َ ْ ِכـ ِ ‪ َ ،‬ـ َ َ ـ َ َم َ ْ ُ ـ ُ ِ ْ ـ ُ أَ ْن ُ َ א ِ َ ـ ُ َ َ ـ َذ ِـ َ‬ ‫َ ْ َ ِ ـ ُ َ ِـ َ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ْ‬
‫ـאل َ ْ ً ــא‪ َ َ َ ،١٢‬ـ ا َ ـ ُق‪.‬‬
‫َ ْ‬ ‫َوأَ ــא ِ ـ َ ـ ِّ ا ِ َ َ א َـ َ َ ـ َ ا ُ َ ـ ٌ‬

‫ـ‬ ‫ـ ه ذ ــכ ا‬ ‫ـ )غ( و)ك(‪:‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪٦‬‬ ‫‪.‬‬ ‫ا‬
‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫و ــ ‪.‬‬ ‫(‪ :‬وا ض‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫(‪ :‬ا‬ ‫)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫)ظ( و)ك(‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ل(‪ :‬כאدت‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫ا ‪.‬‬ ‫א‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫אج إ ‪.‬‬‫ٌ‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا اب‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)غ(‪ :‬כ א‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
234 DOKUZUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Üçüncüsü: Kulun fiillerinin tamamı Allah Teâlâ’nın fiillerinin gerektire-


ni iken onun azap etmesi nasıl güzel görülebilir.

On Birinci Mesele [Müslüman İçin Azap Olmadığını İddia Edenle-


rin Delilleri]
5 Onlardan, kâfirlere azabın güzelliğini kabul edenler vardır. Şu kadar var
ki onlar şu âyet-i kerîmeye atıfla müslümana azap edilmeyeceğini söyler:
“Şüphesiz ki bugün, rezillik ve kötülük kâfirler üzerinedir!”1 Yine şu âyet-i
kerîme: “Muhakkak bize vahyolundu ki azap, tekzîp eden ve yüz çeviren
kimse üzerinedir.”2 Ve şu âyet-i kerîme: “Her ne vakit, içine bir taife atı-
10 lınca onlara cehennem bekçileri sormuş olurlar ki: ‘Sizlere bir korkutucu
(Peygamber) gelmedi mi?’”3 Bu âyet, cehenneme girecek olan her taifenin
Allah ve Resûlü’nü yalanlayanlar olduğuna delâlet eder. O halde böyle ol-
mayanın, cehenneme girmemesi gerekir.

On İkinci Mesele [Günahkârların Affı]


15 Namaz kılanlardan fâsıkların cehenneme gireceğini kabul edenler bu
konuda ihtilaf ettiler.
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat dedi ki: Allah Teâlâ, bazısını affeder. O, cehen-
neme soktuklarını nihayetinde oradan çıkarır. Mûtezile dedi ki: Fâsıkların
azabı ebedîdir.
20 Bizim (Ehl-i sünnet) bu konuda delillerimiz vardır:
Birincisi: Şu âyet-i kerîmedir: “Doğrusu Allah kendine şirk koşulması-
na mağfiret etmez, ondan başka dilediğine mağfiret buyurur.”4 Âyetin delil
oluşu şöyledir: Âyetin işaret ettiği mânaya göre Allah kendisine şirk koşanı
lütfuyla bağışlamaz. Çünkü Allah, onu o şirkten tövbe ettiği zaman bir ge-
25 reklilik olarak bağışlar. Bu yorum sabit olunca Allah Teâlâ’nın “…ondan baş-
ka dilediğine mağfiret buyurur.” kavlindeki (bağışlamanın) lütfuyla olması
gerekir ki nefiy ve ispat tek şeye râci olsun. Mâlûm olduğu üzere tövbeden
sonra küçük büyük günah sahibinin bağışlanması hasmımıza göre vâciptir. O
zaman âyetin, büyük günah sahibinin tövbeden önce bağışlanması şeklinde
30 yorumlanmasından başka seçenek kalmadı ki maksat da budur.
1 Nahl, 16/27.
2 Tâhâ, 20/48.
3 Mülk, 67/8.
4 Nisâ, 4/48.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪235‬‬

‫َ ْ ُ ــ ُ‬ ‫َ َכ ْ ــ َ‬ ‫ــאت ِ ْ ــ ِ ا ِ َ َ א َــ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫َ ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬
‫ا א ــ ُ ‪ :‬أن َ ــ َ أ َ ــאل ا َ ْ ــ ــ ْ ُ‬
‫ِ‬
‫َ‬
‫ا ْ ِ ــ َ ِ ْ ــ ُ ]‪.[١٩‬‬

‫اب ِ ْ ُ ْ ِ ِ [‬ ‫ِ‬
‫]أَد ُ َ ْ َ ُ ُل َ َ َ َ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َ ِאد َ َ َ ْ َة‬
‫َ‬
‫ـאل‪ :‬إِن ا ـ َ ـ ب]‪[٢٠‬؛ ِ َ ِـ ِ‬ ‫ِ ْ ُـ َ ـ ْ َ ـ ُ ْ ـ َ ‪ َ ١‬ـ َ ِ‬
‫اب ا ُכ ــאرِ ِإ أَ ـ ُ َ ـ َ‬
‫ُْ َ َُ ُ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ א َـ ‪﴿ :‬ان ا ْ ـ ْ َي ا ْ ـ ْ َم َوا ٓ ـ َء َ َ ـ ا ْ َכא ۪ ـ َ ﴾ ]ا ـ ‪َ ،[٢٧/١٦ :‬و َ ـ َ َ א َـ ﴿ا ــא‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫اب َ ٰ ـ َ ـ ْ َכـ َب َو َـ َ ل﴾ ] ـ ‪َ ،[٤٨/٢٠ :‬و َ ـ َ َ א َـ ‪ُ ﴿ :‬כ َ ٓ ــא‬ ‫ِ ِ‬
‫َ ـ ْ اُو ـ َ ا َ ْ َٓــא اَن ا ْ َ ـ َ َ‬
‫اُ ْ ِ ـ ۪ َ ــא َ ـ ْ ٌج َ ـאَ َ ُ َ َ َ ُ َ ٓــא اَ َـ َ ْ ِ ُכـ َ ۪ ـ ﴾ ]ا ُ ــכ‪ َ َ [٨/٦٧ :‬ـ ْ َ ـ ِ ِه ا َ َـ ُ َ َ ـ‬
‫ٌ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫ـכ و َ ـ َ أ ْنَ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬
‫ـאر َ ُכ ـ ُن ُ َכ ّ ًــא َو َر ُ ـ ‪ َ َ ،‬ـ ْ َ ـ ْ َ ُכ ـ ْ َכ َ ـ َ َ‬ ‫أن ُכ َ ـ ٍج َ ْ ُ ـ ُ ا ـ َ‬
‫ـאر‪.‬‬
‫َ َ ْ ُـ َ ا ـ َ‬

‫]ا ْ َ ا ُ ِ‬
‫אق[‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا א ِ َ َ ْ َة‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫אر ِا ْ َ َ ُ ا ِ ِ ‪:‬‬
‫َ‬ ‫َ ِة َ ْ ُ ُ ا‬ ‫ُ ا أَن ا َ א ِ َ ِ ْ أَ ْ ِ ا‬ ‫َ َ‬ ‫ا‬

‫ِ ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ـ ا َ ْ ـ ‪َ ،‬وا ـ َ‬ ‫ْ ـ ُ ا ـ ِ َوا َ َ א َ ـ ِ ‪ :٣‬إِن ا َ َ َ א َ ـ َ ْ ُ ـ‬ ‫ـאل‪ ٢‬أَ‬
‫َ َـ َ‬
‫ُُ ُ‬ ‫ُْ‬
‫ٌ ]‪.[٢٢‬‬ ‫َ ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ـאر َ ِ ـ ُ َ‬
‫اب ا ُ ّ ــאق ُ‬‫َ َ ـ ُ‪ َ :‬ـ َ ُ‬ ‫ُ ـ َوأ ْن ُ ْ ِ َ ُ ـ ْ َ ــא ‪َ ،‬و َ א َ ـ ا ُ‬ ‫ا ـ َ‬
‫]‪[٢١‬‬

‫َ א ُو ُ ٌه‪:‬‬
‫ون ٰذ ِـ َ ِ‬
‫﴿ان ا َ َ َ ْ ِ ـ ُ اَ ْن ُ ْ ـ َ َك ِـ ۪ َو َ ْ ِ ـ ُ َ ــא ُد َ‬ ‫ا َو ُل‪ُ َ :‬ـ َ א َـ ‪ِ :‬‬
‫َ َٓ ـ ُ‬
‫ـאء﴾‬ ‫ـכ َ ـ ْ‬ ‫ُ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ََ ـً ؛‬ ‫]ا ــאء‪ ،[٤٨/٤ :‬و ـ ا ِ ـ ِ َ ُل ِـ ِ ‪ :‬أَن َ ْ ِ ـ ا َ ـ ِ ‪ :‬إِن ا َ ْ ِ ـ أَ ْن ْ ـ َك ِـ ِ‬


‫َ َ ُ ُ َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ ْ ُ‬
‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאب َ ـ ا ّ ـ ْ ك‪َ ،‬و ِإ َذا َ َ ـ َ َ ـ َ ا َو َ ـ َ‬ ‫َ ـ ُ َ ْ ـ ُ ُه َ َ ـ َ ـ ِ ِ ا ُ ُ ـ ِب َو ُ ـ َ َ ــא ِإ َذا َـ َ‬
‫ـאء﴾ َ َ ـ ً َ ـ َ ْ ِ ـ َ ا ْ ـ ُ َوا ِ ْ َ ـ ُ‬ ‫ون ٰذ ِـ َ ِ‬ ‫﴿و َ ْ ِ ـ ُ َ ــא ُد َ‬ ‫َ‬
‫ـאت‬ ‫ـכ َ ـ ْ َ َ ٓ ـ ُ‬ ‫أ ْن َ ُכـ َن َ ُـ ُ َ‬
‫ان َ א ِ ـ ِ ا َכ ِ ـ َ ِة َ ْ ـ َ‬ ‫ان َ א ِ ـ ِ ا ِ ـ َ ِة َو ُ ْ ـ َ َ‬ ‫ِإ َـ َ ـ ْ ٍء َوا ِ ـ ٍ ؛ َو َ ْ ُـ ٌم أَن ُ ْ ـ َ َ‬
‫ان َ א ِ ـ ِ ا َכ ِ ـ ة‬ ‫ـ ُ ا ـ ِ َـ ُ ْ ـ ِ‬
‫َ َ‬ ‫ِ‬
‫ا َ ـ َوا ـ ٌ ْ ـ َ ا َ ْ ـ ‪ َ َ ،‬ـ ْ َ ْ ـ َ ِإ َ ْ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫َ ـ َ ا َـ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ا َ ُـ ُب‪.‬‬
‫ْ‬
‫(‪.‬‬ ‫)غ( و)ا‬ ‫א «‬ ‫»وا‬ ‫‪٣‬‬ ‫َ‪.‬‬ ‫َ‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫)ف(‪ :‬و אل‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
236 DOKUZUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

İkincisi: Şu âyet-i kerîmedir: “De ki: ‘Ey kendilerinin aleyhinde (günâh-


ta) haddi aşan kullarım, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü
Allah bütün günahları bağışlar.’”1
Âyetin delil oluşu şöyledir: Allah Teâlâ’nın “Ey kullarım” ifadesi, bu
5 hitabı müminlere mahsus kılmayı gerektirir. Kur’ân-ı Kerim’de câri olan
kullanıma göre “ibâd” (kullar) ifadesi müminlere mahsus olarak kullanı-
lır. “Bütün günahları bağışlar.” lafzı bu bağışlamanın kesinliğini ifade eder.
Bize göre bu yorum, Allah Teâlâ’nın bütün müminleri cehennemden çıka-
racağına dair kesin delildir.
10 Üçüncüsü: Şu âyet-i kerîmedir: “Doğrusu Rabbin, insanların zulümleri-
ne rağmen şüphesiz mağfiret sahibidir.”2 (Yani zulümleri halinde.) Bu âyet,
mağfiretin tövbeden evvel hâsıl olacağına delâlet eder.
Dördüncüsü: Hasmımızın (Mûtezile) görüşüne göre mümin, imanı ve
diğer ibadetleriyle sevabı, fıskıyla da azabı hak eder. [Mûtezile’nin büyük
15 günahla beraber] sevâbın hak edilmeyeceğine dair görüşü bâtıldır. Çünkü
sevabı boşa çıkarmak ya bir dengeye göre olur ya da bu şekilde olmaz. İlki
(bir dengeye göre olması) bâtıldır. Çünkü bu durum, ikisinden her biri-
nin, diğerinin yokluğuna tesir etmesini gerektirir. Bu tesir, ya beraber ya da
sırayla olur. İlki bâtıldır. Çünkü onlardan herhangi birisinin yokluğunda
20 müessir, diğerinin varlık [sebebi] olur. İllet ise mâlûlle beraber hâsıl olur.
Şu halde iki yokluk birlikte meydana gelseydi bu iki mâdumla birlikte iki
varlık meydana gelmiş olurdu. Bu durum iki çelişenin bir araya gelmesini
gerektirir ki bu da muhaldir.
İkincisi bu tesirin sırayla gelmesidir ve bu da aynı şekilde muhaldir. Zira
25 mağlûp, asla galip durumuna dönmez.
[Sevabın] iptalinin dengeye göre meydana gelmediği görüşü ise bu mü-
minin, imanı ve ibadetiyle asla fayda bulamamasını, bunda bir faydanın
celbi ve bir zararın def ’i olmamasını gerektirir ki bu zulümdür. Zikrettikle-
rimizle, sevabın tahakkukunun azabın tahakkuku ile bâki olduğu sabit oldu.

1 Zümer, 39/53.
2 Ra‘d, 13/6.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪237‬‬

‫ــאد َي ]‪٢٩‬ب[ ا ۪ ــ َ َا ْ ــ َ ُ ا َ ٰ ٓــ اَ ْ ُ ِ ــ ِ ْ َ‬‫وا א ِــ ‪ُ َ :‬ــ َ א َــ ‪ُ ﴿ :‬ــ ْ ــא ِ ِ‬


‫َ َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ‬
‫۪ ــא﴾ ]ا َ ِ َ ــ ‪[٥٣/٣٩ :‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ْ َ ُــ ا ــ ْ َر ْ َ ــ ا ۜ ان ا َ َ ْ ــ ُ ا ُــ َب َ ً‬
‫ـאد َي﴾ َ َ ِ ـ َ ْ ِ ـ َ َ ـ َ ا ا ِ َـ ِ‬
‫ـאب‬ ‫و ـ ا ِ ـ ِ َ ِل‪ :‬أَن َ َـ َ א َـ ‪ ﴿ :‬ــא ِ ـ ِ‬
‫َ َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ ْ ُ ْ‬
‫ـאد ِא ُ ْ ِ ِ ـ َ ‪َ ،‬و َ ُ ـ ُ ‪:‬‬ ‫آن אرِ ـ ٌ ِ ْ ِ ـ ِ َ ْ ـ ِ ا ِ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ـאد َة ا ُ ـ ْ ِ َ َ َ‬ ‫ِ َ ْـ ِ ا ِ ـ ِ‬
‫ـאن‪ َ ،‬ـ ِن َ ـ َ‬ ‫َ‬
‫ــכ‬‫ان؛ َو ِ ْ َــא أَن َذ ِ َ‬ ‫﴿ ْ ِ ــ ا ُــ ب ۪ ــא﴾ ِ ــ ُ ا َ ْ ــ ِ ــ ِب َ ــ َ ا ا ُ ْ ــ ِ‬
‫‪١‬‬
‫‪٥‬‬
‫َ‬ ‫َ ُ ُ‬ ‫ُ‬ ‫َ َ ً‬ ‫َ ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ْ ُ ـ ٌل َ َ ـ ا َ ْ ـ ِ ِ ـ َن ا َ ُ ْ ـ ِ ُج َ ـ َ أَ ْ ـ ِ ا ِ َ ــאن ـ َ ا ــאرِ ‪.‬‬

‫ـאس َ ٰ ـ ُ ْ ِ ِ ـ ﴾‬ ‫ـכ َـ ُ و ْ ِ ـ ٍة ِ ـ ِ‬ ‫﴿و ِان َر ـ َ‬ ‫ِ‬


‫ـ ‪[٦/١٣ :‬‬ ‫]ا‬
‫ْ‬ ‫َ َ‬ ‫ا א ـ ُ ‪ُ َ :‬ـ ُ َ َ א َـ ‪َ :‬‬
‫ان َ ـ َ ا َـ ِ ‪.‬‬‫ـ ِل ا ُ ْ ـ ِ‬
‫ـכ َـ ُ ل َ َ ـ ُ ُ‬ ‫ـאل ُ ْ ِ ِ ـ ْ [ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬
‫‪٢‬‬
‫]أَ ْي َ ـ َ‬
‫ْ‬ ‫َ‬
‫ـ ِ ِ ِ א ِ ـ ِ و ــא ِ ِ َא א ِ ـ ِ ا ـ اب‪ ،‬و ـ ِ ِ ِ ـ ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ‬ ‫َ َ َ َْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫ا ا ِ ـ ُ ‪ ُ :‬ـ َ أَن ا ُ ْ ـ َ َ ْ َ‬
‫اب َא ِ ـ ٌ ؛ ِ َ ـ ُ ِإ ــא أَ ْن‬ ‫אق ا ـ َ ِ‬ ‫ال ِا ـ ِ ْ َ ِ‬
‫ْ‬
‫ا ِ َ ــאب َ َ ـ َ ـ ِل ا َ ـ ِ ؛ وا َ ـ ُل ِ ـ َ و ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫ـאط َ َ ـ َ ـ ِ ِ ا ُ َ َاز َ ـ أَو َ َ َ ـ َ ـ َ ا ا َ ْ ـ ‪َ .‬وا َو ُل َא ـ ٌ ؛ َ ـ ُ‬ ‫َ ْ ُ ـ َ ا ِ ْ َـ ُ‬
‫ـכ ا ِ ـ ِإ ــא أَ ْن َ َ ـ َ َ ً ــא أَ ْو‬
‫ُ‬ ‫َ ْ َ ِ ـ أَ ْن ُ َ ِّـ َ ُכ َوا ِ ـ ٍ ِ ْ ُ َ ــא ِ ـ َ ـ َ ِم ا َ َ ـ ِ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬
‫َ َ ـ ا َ א ُـ ِ ‪َ .‬وا َو ُل َא ِ ـ ٌ ؛ ِ َن ا ُ ِّـ ِ ـ َ ـ َ ِم ُכ ّ ِ َوا ِ ـ ٍ ِ ْ ُ َ ــא ُو ُ ـ ُد ا َ َ ـ ِ ‪،‬‬
‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َوا ـ ُ َ א َ ـ ٌ َ ـ َ ا َ ُ ـ ل‪ َ َ ،‬ـ َ َ ـ َ ا َ َ َ ــאن َ ً ــא َ َ َ ـ َ ا ُ ُ ـ َدان َ ً ــא َ ـ َ‬
‫‪٣‬‬

‫ـכ ُ ِ ـ ُ ا َ ْ ـ َ َ ـ َ ا ِ َ ْ ـ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ـאل‪.‬‬ ‫ـכ ا َ َ َ ـ ِ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬‫َذ ْ ِ ـ َ‬
‫‪٤‬‬
‫‪١٥‬‬

‫‪٥‬‬
‫ـאل أَ ـאً‪ ،‬إِذ‬ ‫َوا א ِ ـ ‪َ :‬و ُ ـ َ ُ ُ ـ ُل َ ـ َ ا ا ْ ِ ـ ِ َ َ ـ َ ـ ِ ِ ا َ א ُ ـ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ُ َ ـ ٌ‬
‫ا َ ْ ُ ـ ُب َ َ ُ ـ ُد‪ َ ٦‬א ِ ــא ا ـ َ ‪.‬‬
‫ً َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َوأَ ــא ا َ ــ ُل ِ َ ــ ُ َــ ْ َ ْ ُ ــ ا ِ َ ُ‬
‫ــאط َ ــ َ ا ُ َ َاز َــ ‪ َ ْ َ َ ،‬ــ أَ ْن َ َ ْ َ ــ َ‬
‫‪٧‬‬

‫ــכ ا ُ ْ ِ ــ ُ ِ ِ َ א ِــ ِ َو َ ِ َא َ ِ ــ ِ ا ــ َ ‪ ِ َ ،‬ــ َ ْ ــ ِ َ ْ ــ ٍ َو َ ِ ــ َد ْ ــ ِ َ ــ رٍ ‪،‬‬ ‫َذ ِ َ‬


‫َ‬ ‫َ‬
‫אق ا ِ َ ِ‬
‫ــאب‪،‬‬ ‫ــאق ــ ِا ــ ِ ْ َ ِ‬
‫َ َ ْ‬
‫اب ٍ‬
‫אق ا ــ َ ِ َ‬‫َو ِإ ــ ُ ــ ٌ ؛ َ َ َ ــ َ ِ َ ــא َذ َכ ْ َــא أَن ِا ْ ــ ِ ْ َ َ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫( و)غ( و)ظ(‪ :‬ن‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫دد‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١‬‬


‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫از ‪.‬‬ ‫ا‬ ‫ا אط‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫)ل(‪ :‬כ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
238 DOKUZUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Bu sabit olduğuna göre sonuçta her ikisinin de [kula] ulaşması gerekir.


Ancak bir müddet cennete girdikten sonra cehenneme girmesine gelince
bu, ittifakla bâtıldır. Fakat bir müddet cehenneme girdikten sonra cennete
geçmesi ise haktır.
5 Azabın umumiyetine muhalif olanlar şöyle delil getirdi: O aynı zaman-
da mükâfatın da umûmiliğine muârızdır. Tercih, bu [mükafat] tarafınadır.
Çünkü azapta kolaylık ikram, mükâfatta [kolaylık] cimriliktir.
Aynı şekilde şu âyet-i kerîme ile de delil getirdiler: “Şüphesiz ki iyiler,
ni’met içindedirler! Şüphesiz günahkârlar da yakıcı ateş içindedirler! Din
10 (hesab) günü oraya girerler! Onlar oradan (çıkıp) kaybolacak kimseler de
değildir!” 1
Şöyle cevap verilir: “Füccar (günahkâr)” lafzının, günahta kâmil olan
şeklinde anlaşılması gerekir ki o da kâfirdir. Böylece bu âyet ile bizim zik-
rettiğimiz deliller uyumlu olacaktır.

15 On Üçüncü Mesele [Şefaat]


Mûtezile’den farklı olarak, Resûlullah’ın (sav) şefaati, ümmetin fâsıkları
hakkında haktır. Bizim delillerimiz şunlardır:
Allah Teâlâ’nın kâfirleri vasıflandırdığı şu âyet-i kerîmedir: “Artık şefaat-
çilerin şefaati onlara fayda vermez.”2 Bu durumun kâfirlere tahsisi mümin-
20 lerin durumunun farklı olduğuna delâlet eder.
Yine şu âyet-i kerîmedir: “Ve günâhın için ve imânlı erkekler ile imânlı
kadınlar için mağfiret dile.”3 Buna göre Allah Teâlâ Nebîsine (sav) onların
günahları için istiğfarda bulunmasını emretti. Nebî bu istiğfar emrini yerine
getirdiğinde açıktır ki Allah Teâlâ, bunu kabul ederek onu şereflendirmesi
25 lâzım gelecektir. (Nebî) bunu istediğinde şu âyet mucibince Allah Teâlâ’nın
bu muradı yerine getirmesi gerekir: “Ve muhakkak ki sana Rabbin ihsân
buyuracak, sen de hoşnut olacaksın.”4 Nebî (sav) şöyle buyurmuştur: “Şefa-
atim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir.”5

1 İnfitâr 82/13-16.
2 Müddessir, 74/48.
3 Muhammed, 47/19.
4 Duhâ, 93/5.
5 Tirmizi, “Sıfatu’l-Kıyâme”, 2359.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪239‬‬

‫َو ِإ َذا َ ـ َ َ ـ َ ا َو َ ـ َ ُو ُ ُ ُ ــא‪ ِ َ ،١‬ــא أَ ْن َ ْ ُ ـ َ ا َ ـ َ ُ ـ ًة ُـ َ ْ َ ِ ـ َ ِإ َـ ا ــאرِ ‪،‬‬


‫َ‬
‫ـאر ُ ـ ًة ُـ َ ِ ـ َ ِإ َـ ا َ ـ ِ ‪َ ،‬و ُ ـ َ ا َ ـ ‪.٢‬‬ ‫ِ ِ ِ َ‬ ‫ِ‬
‫َو ُ ـ َ َא ـ ٌ א ّ َ ــאق‪ ،‬أو َ ْ ُ ـ َ ا ـ َ‬

‫ِ ُ‬ ‫ـאت ا َ ْ ِ ‪َ ،٤‬وا‬
‫ـ ِ‬
‫ُُ َ‬ ‫אر َ ٌ ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫ـ ‪َ ،‬و ـ َ ُ َ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َـ ا ُ َ א ـ ُ ِ ُ ُ َ ــאت ا َ‬
‫‪٣‬‬ ‫ِ‬
‫َوا ْ‬
‫ُ ْ ٌم‪.‬‬ ‫ِ ـ ِ َכـ م‪ ،‬و ِ ـ ا ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫َِ‬ ‫ِ‬
‫َ ْ‬ ‫َ ٌ َ‬ ‫َ א ـ ِ ؛ ن ا ُ َ ــא َ َ َ ـ ا َ‬ ‫َـ َ ا ا‬

‫۪ ــ ٍ‬ ‫ــאر َ ۪ ــ‬ ‫۪ ٍ ِ‬ ‫۪‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬


‫َ‬ ‫َوا ْ َ ــ ا أ ْ ً ــא ِ َ ــ َ َ א َــ ‪﴿ :‬ان ا ْ َ ْ ــ َ َار َ ــ َ ــ َوان ا ْ ُ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ــאر‪.[١٦-١٣/٨٢] :‬‬ ‫َ ْ َ ْ َ َ ــא َــ ْ َم ا ۪ ّ ــ ِ َو َ ــא ُ ــ َ ْ َ ــא ِ َ ٓא ِ ۪ َ ﴾ا‬


‫ْ‬
‫اب‪ ِ َ :‬ــ ُ َ ْ ــ ُ َ ْ ــ ِ ا ُ ــאرِ َ َ ــ ا َכא ِ ــ ِ ِ ــ ا ُ ُ ــ رِ ‪َ ،‬و ُ ــ َ ا َכא ِ ــ ‪،‬‬ ‫َوا َ ــ َ ُ‬
‫ُ‬
‫ـאه ِ ـ َ ا َ ِ ـ ]‪.[٢٣‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ً ــא َ ـ َ َ ـ ه ا َ ـ َو َ ـ َ َ ــא َذ َכ ْ َـ ُ‬
‫َ א َ ُ[‬ ‫]ا‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا א ِ َ َ َ ْ َة‬
‫َ‬
‫ــאق ا ُ ــ ِ َ ــ ]‪،[٢٤‬‬
‫َ ــ ِّ ُ ِ‬ ‫ُ ــ ِل َ َ ــ ِ ا ــ َ ُة َوا ــ َ ُم ِ ــ‬ ‫ا َ ــ ُل ِ َ ــ َ א َ ِ ا‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِ َ ً ــא ِ ُ ْ َ ِ َــ ِ ]‪.[٢٥‬‬

‫]ا ُ ّ ّـ ‪[٤٨/٧٤ :‬‬ ‫َ َــא‪ُ َ :‬ـ ُ َ َ א َـ ِ ـ ِ َ ـ ِ ا ُכ ــאرِ ‪ َ َ ﴿ :‬ــא َ ْ َ ُ ُ ـ َ ـ َ א َ ُ ا ــא ِ ۪ َ ﴾‬


‫ْ‬
‫ـאل ا ُ ْ ِ ـ ِ ِ ِ َ ِ ـ ِ ‪.‬‬
‫‪٥‬‬
‫و َ ْ ِ ُ ُ ـ ْ ]‪٣٠‬أ[ ِ َ ـ ِ ِه ا َ א َـ ِ َـ ُ ل َ َ ـ أَن َ ـ َ‬

‫َ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ـאل‪﴿ :٦‬وا ـ ْ ِ ِ َ ْ ِ ـ َ ِ ِ ۪‬ ‫َوأَ ْ ً ــא َ ـ َ‬


‫ـכ َو ْ ُ ْ ـ َ َوا ْ ُ ْ َــאت﴾ ] ـ ‪ َ ،[١٩/٤٧ :‬ـ َ ا ُ‬ ‫َ ْ َ ْ‬
‫َ َ א َ ـ ا ِ ـ َ َ ـ ِ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم ِِא ْ ـ ِ ْ َ אرِ ا ْ ـ ٍ َ ُ ـ ‪َ ،‬و ِإ َذا أَ َ ـ ِ َ ـ َ ا ا ِ ْ ـ ِ ْ َ אرِ‬ ‫‪١٥‬‬
‫ْ‬
‫ـכ َو َ ـ َ أَ ْن َ ْ ُ ـ َ‬ ‫َ א א ِ ـ ُ أَ ـ َ ِ ـ ُ أَ ْن ُ َ ـ ِّ َ ُ ا ُ َ َ א َـ ِא ِ َ א َـ ِ ِإ َ ـ ِ ‪َ ،‬و ِإ َذا أَ َر َاد َذ ِـ َ‬
‫ـכ َ َ ْ ٰ ـ ﴾ ]ا ـ ‪ ،[٥/٩٣ :‬وأ ـאً‬ ‫ـכ َر ـ َ‬ ‫﴿و َ َ ـ ْ َف ُ ْ ۪ ـ َ‬ ‫ِ ِ ِ‬
‫ـכ ا ُ ـ َ ُاد؛ َ ـ َ َ א َـ ‪َ :‬‬ ‫َذ ِـ َ‬
‫ـאل َ َ ـ ِ ا ـ َ ُم‪] :‬أَ ـ َ ْدت َ ـ َ א َ ِ ِ َ ْ ـ ِ ا َכ א ِـ ِ ِ ـ ْ أُ ِ ـ []‪.[٢٦‬‬ ‫ـ َ‬
‫َ‬
‫‪.‬‬ ‫(‪ :‬ا‬ ‫)ا‬ ‫‪٣‬‬ ‫ــא‪ ،‬و ــ‬ ‫ــא‪ ،‬و ــ ))ل( و)ظ(‪ :‬و‬
‫)ف(‪ :‬أ ُ א‪،‬‬ ‫ــ‬ ‫‪١‬‬
‫)ل(‪.‬‬ ‫אت ا َ ْ ِ «‬
‫ِ‬
‫ُُ َ‬ ‫ِ‬ ‫ٌ‬ ‫َ‬ ‫אر‬
‫»و َ ُ َ َ‬ ‫َ‬ ‫‪٤‬‬ ‫ــא‪.‬‬ ‫ــ (‪:‬‬ ‫)ا‬
‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫ــ ا ا ــ اب‬ ‫ــ‬ ‫)غ(‪ :‬ا ــ ب‪ .‬و ــ‬ ‫ــ‬ ‫‪٢‬‬
‫)غ(‪. :‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ا ــאت ــ ــ ا ر ــ ‪(٢٤٠ -٢٣٧ /٢) ،‬‬ ‫وا‬
240 DOKUZUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Bil ki Mûtezile’nin şefaati reddetme hakkındaki delillerinin, bütün şa-


hısları ve zamanları kapsayıcı olması gerekir. Aksi takdirde onların mak-
satlarını ifade etmez. Bizim şefaatin ispatı hakkındaki delillerimiz şahısla-
ra ve zamanlara mahsustur. Buna göre şefaat, herkes (küll) hakkında sabit
5 değildir.
Böylece sâbit oldu ki bizim delillerimiz hususi, onların delilleri umumî-
dir. Özel olan genel olandan öncedir.

On Dördüncü Mesele [İmanın Mahiyeti]


İman itikattan ibarettir. İkrar zuhurun sebebidir. Ameller iman isminin
10 dışındadır.
Bunun delili şudur:
Birincisi: Allah Teâlâ, imanın mahallini kalp kıldı. O şöyle buyurmuş-
tur: “Kalbi imân ile mutmain olduğu halde icbar edilen müstesna…”1
Ve yine şöyle buyurdu: “Ve henüz imân sizin kalplerinizin içine girmiş
15 değildir.”2 Ve: “Allah onların kalplerine imanı yazdı.”3 Bilindiği üzere kalp
itikadın mahallidir.
İkincisi: İman her zikredildiğinde salih ameller ona atfedilir. Atıf açık bir
şekilde farklılığı gerektirir.
Üçüncüsü: Büyük günahlarla birlikte imanın geçerliliği sabittir. Şöyle
20 buyrulur: “O kimseler ki imân etmişler ve imânlarını bir zulme bulaştırma-
mışlardır.”4 Ve: “Ey mü’minler! Maktuller hakkında sizin üzerinize kısas farz
olmuştur.”5 Âyette Allah Teâlâ, kasten ve düşmanlıkla bir kişiyi öldüreni
mümin olarak isimlendirmiştir. Başka bir âyette: “Eğer müminlerden iki
grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırır-
25 sa, saldıran tarafla savaşın…”6 âyette “bâğî” mümin olarak isimlendirildi.
1 Nahl, 16/106.
2 Hucurât, 49/14.
3 Mücâdile, 58/22.
4 En‘âm, 6/82.
5 Bakara, 2/178.
6 Hucurât, 49/9.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪241‬‬

‫אص‬ ‫ـ َ א ِ ِ ـ أَ ْن َ ُכـ َن‪ ١‬א ـ ً ِ ـ ا َ ْ ـ َ ِ‬


‫َ‬ ‫َ َ ُ‬ ‫َو ِا ْ َ ـ أَن َد َ ِـ َ ا ُ ْ َ ِ َـ ِ ِ ـ َ ْ ـ ِ ا‬
‫ْ‬
‫‪٤‬‬
‫ـאت ا ـ َ א َ ِ َ ْ ُ َ ـ ٌ‬ ‫‪٣‬؛ ود َ ِ ُ َــא ِ ـ ِإ ْ ـ ِ‬ ‫ـאت َو ِإ َ ُ ِ ـ ُ َ ْ ُ َد ُ ـ‬
‫‪٢‬‬ ‫و ِ ـ ا َو َ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬
‫ـכ ّ ِ ‪.‬‬‫َ ْ ُ ـ ُ ا ـ َ א َ ُ ِ ـ َ ـ ِّ ا ـ ُ‬ ‫אص و ِ ـ ا َو َ ـ ِ‬
‫ـאت‪ َ ،‬ـ ِ ًذا َ‬ ‫ِـ ا َ ْ ـ َ ِ‬
‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫אم‪.٦‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ َ َ أَن َد َ ِ َ َא َ א‬
‫ٌ‪َ ،‬وا َ אص ُ َ ٌم َ َ ا َ ّ‬ ‫َא‬ ‫ٌ َو َد َ َ ُ‬ ‫َ‬

‫]אِ ُا ِ ِ‬
‫אن[‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ا ِ َ َ َ ْ َة‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ا ِ ــא ُن ِ ــאر ٌة ــ ِ ا ِ ِ َ ِ‬
‫ــאد‪َ ،‬وا َ ــ ُل َ ــ َ ُ ا ُ ُ ــ رِ ‪َ .٧‬وا َ ْ َ ُ‬
‫ــאل َ אرِ َ ــ ٌ َ ــ ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬
‫ــאن]‪.[٢٧‬‬ ‫ِ‬
‫ُ َ ــ ا َ‬
‫َوا ِ ُ َ َ ِ ُو ُ ٌه‪:‬‬

‫﴿ا َ ـ ْ اُ ْכـ ِ َه َو َ ْ ـ ُ ُ ْ َ ِ ـ‬ ‫ـאل‪ِ :‬‬ ‫ـَ ـ ا ِ ـ ِ‬


‫ُ‬ ‫ـאن ا َ ْ ـ َ ‪ َ َ ،‬ـ َ‬ ‫َ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬أَ ـ َ َ א َـ َ َ َ َ‬
‫ِכـ ﴾ ]ا ـ ات‪:‬‬ ‫﴿و َ ــא َ ْ ُ ـ ِ ا ْ ۪ َ ــא ُن ۪ ـ‬‫ـאل أ ـאً‪َ :‬‬ ‫ـאن﴾ ]ا ـ ‪َ ،[١٠٦/١٦ :‬و َ ـ َ‬ ‫ِא ْ ۪ ـ ِ‬
‫ُُ ُ ْ‬
‫‪١٠‬‬
‫َ‬
‫ـאن﴾ ]ا אد ـ ‪َ [٢٢/٥٨ :‬و َ ُـ ٌم أَن ا َ ْ ـ َ َ َ ـ‬ ‫﴿כ َـ َ ۪ ـ ُ ُ ِ ِ ـ ُ ا ْ ۪ َ ـ َ‬
‫ـאل‪َ :‬‬‫‪َ ، [١٤/٤٩‬و َ ـ َ‬
‫ا ِ ْ ِ َ ِאد‪.‬‬

‫ُ ِـ ُ‬ ‫ـאل ا א ِ َ ـ َ َ َ ـ ِ ‪َ ،‬وا َ ْ ـ ُ‬ ‫ـאن َ َ ـ َ ا َ ْ َ ـ َ‬ ‫ا א ِ ـ ‪ :‬أَ ـ ُ ُכ َ ــא َذ َכ ـ َ ا ِ َ ـ َ‬


‫ا َא ُ ـ ‪َ ٨‬א ِ ـ ا‪.‬‬
‫ً‬ ‫َ‬
‫ـאل‪َ ﴿ :‬ا ۪ ـ َ ٰا َ ُـ ا َو َ ـ َ ْ ِ ُ ٓ ـ ا ۪ا א ـ‬
‫َ َُ ْ‬ ‫ْ‬ ‫ـאن َ ـ َ ا َכ َ א ِ ـ ِ ‪ َ َ ،‬ـ َ‬
‫ا א ِ ـ ُ ‪ :‬أَ ـ أَ ْ َ ـ َ ا ِ َ ـ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ـאص ِ ـ ا ْ َ ْ ٰ ـ ﴾‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫۪‬


‫ـאل‪َٓ ﴿ :‬ــא اَ َ ــא ا ـ َ ٰا َ ُـ ا ُכ ـ َ َ َ ْ ُכـ ُ ا ْ َ ـ ُ‬ ‫ِ ُ ْ ـ ﴾ ]ا ــאم‪َ ،[٨٢/٦ :‬و َ ـ َ‬
‫ِ ِ ِ‬ ‫ـאل‪ِ :‬‬ ‫َ א ِ ـ َ ا ْ ـ ِ َ ْ ـ ً ا َو ُ ْ َوا ًــא ُ ْ ِ ًــא‪َ ،‬و َ ـ َ‬
‫﴿وا ْن َٓא َ َــאن ـ َ‬ ‫َ‬ ‫]ا ـ ة‪ َ َ [١٧٨/٢ :‬ـ‬
‫ا ْ ُ ْ ِ ۪ ــ َ ا ْ َ َ ُــ ا َ אَ ْ ِ ُ ــ ا َ َ ُ َ ــאۚ َ ِــא ْن َ َــ ْ ِا ْ ٰ ُ َ ــא َ َ ــ ا ْ ُ ْ ــ ى َ َ א ِ ُــ ا ا ۪ ــ‬
‫ٰ‬ ‫ْ‬
‫ِ ]‪[٢٨‬‬
‫َ ۪ ـ ﴾ ]ا ـ ات‪ َ [٩/٤٩ :‬ـ ا א ِ ـ ُ ًــא ‪.‬‬
‫َ َ‬ ‫ْ‬
‫ــ‬ ‫ــ )ل(‪ :‬و ــ م أن ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ظ( و)غ(‪ :‬א‬ ‫‪٥‬‬ ‫)ف(‪ :‬כ نن‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫ا א ــ ‪.‬‬ ‫ــ‬ ‫ـ ا ـ ـ ى ا ـ ازي‬ ‫ـ‬ ‫‪٦‬‬ ‫‪.‬‬ ‫‪:‬‬ ‫)ظ( و)ل( وا‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ ا ر ــ ‪.(٢٥٠ -٢٤٥ /٢) ،‬‬ ‫د‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪٣‬‬
‫ره‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬
242 DOKUZUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Görüşümüze muhalif olan (Mûtezile) şöyle diyerek delil getirdi: Amel-


ler şu âyet-i kerîmede din olarak isimlendirilmiştir: “Oysa onlar, doğru-
ya yönelerek, dini yalnız Allah’a has kılarak O’na kulluk etmek, namazı
kılmak ve zekâtı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de bu-
5 dur.”1 Âyetteki “zâlike” (şunlar) kelimesi zikri geçenleri şâmildir. Öyleyse
hepsinin din olarak isimlendirilmiş olması gerekir. Din İslâm’dır. Şu âyet-i
kerîmede olduğu gibi: “Allah katında din İslâm’dan ibarettir.”2 İslâm ima-
nın aynısıdır. Çünkü iman, İslâm’dan ayrı olursa makbul olmaz. Şu âyette
buyurulduğu gibi: “Ve her kim İslâm’dan başka bir din ararsa elbette ondan
10 kabul edilmez.”3
İcma ile sabittir ki iman makbuldür. Öyleyse sabit oldu ki ameller din-
dir. Din İslâm’dır. İslâm imandır. Bu sebeple amellerin, iman isminin muh-
tevasına dâhil olması gerekir.
Bu itiraz şöyle cevaplanır: İmkân nispetinde bu deliller arasında muta-
15 bakat lazımdır. Biz deriz ki imanın kökü ve meyveleri vardır. İmanın aslı
itikattır. Bu amellere gelince iman lafzı bir şeyin kökünün, meyvelerine
atfedildiği gibi ona atfedilebilir.

On Beşinci Mesele [Büyük Günah İşleyenin İmanı]


Amellerin iman ismine dâhil olduğu görüşünde olanlar ihtilaf etmiş-
20 tir. Şâfiî (ra) şöyle demiştir: Fâsık, imandan çıkmaz. Bu son derece zor bir
hükümdür. Çünkü iman, bütün unsurların toplamının ismi olunca onun
parçalarının bir kısmı yok olduğunda bu toplam da yok olur. Böylece ima-
nın kalmaması gerekir.
Mûtezile ise kıyası reddederek şöyle dedi: Fâsık, imandan çıkar. Sonra
25 bu görüşte olanlar ihtilaf ettiler. Mûtezile, (fasık) imandan çıkar fakat küfre
girmez, o iki yer arasında bir yerdedir, dedi. Hâricîler, o, küfre girer, dedi-
ler. Allah Teâlâ’nın şu kavlini de delil getirdiler: “Her kim Allah Teâlâ’nın
indirmiş olduğu ile hükmetmez ise işte onlar kâfirdirler.”4 Bu, son derece
uzak [bir delil]dir.
1 Beyyine, 98/5.
2 Âl-i İmrân, 3/19.
3 Âl-i İmrân, 3/85.
4 Mâide, 5/44.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪243‬‬

‫﴿و َ ٓ ــא اُ ِ ـ ٓ وا‬


‫ُ‬
‫ِ ِ ِ‬
‫ا ّ ـ ِ ‪ َ ،‬ـ َ َ א َـ ‪َ :‬‬
‫‪٢‬‬
‫ـאل‪ :١‬ا َ ْ َ ـ ُ‬
‫ـאل ُ َ ـ‬ ‫َو ِا ْ ـ ا ُ َ א ِ ـ ُ ِ ـ َ ْن َ ـ َ‬
‫َ َ ٓ ــאء و ۪ ـ ا ا ٰ ـ َة و ْ ُـ ا ا ٰכـ َة و ٰذ ِـ َ ۪‬ ‫۪‬ ‫ِ ۪‬ ‫ِ ِ‬
‫ـכ د ـ ُ‬ ‫َ‬ ‫َُ‬ ‫ا َ ْ ُـ ُ وا ا َ ُ ْ ـ َ َـ ُ ا ّ ـ َ ُ َ َ ُ ُ‬
‫ـכ َ א ِ ـ ٌ ِإ َ ـ َ ــא َ َ ـ َم ِذ ْכ ـ ُه‪ َ َ َ ،٣‬ـ َ أَن َ ُכ ـ َن ُכ َ ــא‬
‫ا ْ َ ِّ َ ـ ِ ﴾ ]ا ّ ـ ‪َ [٥/٩٨ :‬و َ ُ ـ ُ َذ ِـ َ‬
‫ُ‬
‫﴿ان ا ۪ ّ ـ َ ِ ْ ـ َ ا ِ ا ْ ِ ْ ـ َ ُم﴾‬ ‫ـ ِא ّ ـ ِ ‪ ،‬وا ِّ ـ ـ ا ِ ـ َ م‪ ِ َ ِ ،‬ـ ِ َ א َ ـ ‪ِ :‬‬
‫َ‬ ‫ْ ُ‬ ‫ُ ُ َ‬ ‫َ‬ ‫َُ ً‬
‫ِ‬ ‫ِ‪٥ َ ِ ٤‬‬
‫אن َ ْ ـ َ ا ِ ْ ـ َ م َ َ ــא َכ َ‬
‫אن‬ ‫]آل ـ ان‪َ [١٩/٣ :‬وا ِ ْ ـ َ ُم َ ـ ُ ا ِ َ ــאن ‪ ،‬ن ا ِ َ ـ َ‬
‫ـאن َـ َכ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫﴿و َ ـ ْ َ َـ ِ َ ـ ا ْ ِ ْ ـ َ ِم ۪د ًــא َ َ ـ ْ ُ ْ ـ َ ِ ْ ـ ُ ﴾ ]آل ـ ان‪.[٨٥/٣ :‬‬ ‫ِ ِِ‬


‫َ ْ ُ ـ ً ‪ َ ،‬ـ َ َ א َـ ‪َ :‬‬
‫َ‬ ‫ْ َ‬ ‫ْ‬
‫ـאل ِد ـ ٌ ‪َ ،٦‬وا ِّ ـ ُ ا ِ ْ ـ َ ُم‪َ ،‬وا ِ ْ ـ َ ُم‬ ‫َو ِא ِ ْ َ ــא ِع‪ :‬ا ِ َ ــא ُن َ ُـ ٌل؛ َ َ َ ـ َ أَن ا َ ْ َ ـ َ‬
‫ـאل َدا ِ َ ـ ً َ ـ َ ‪ِ ٧‬ا ـ ِ ا ِ ـ ِ‬
‫ـאن]‪.[٢٩‬‬ ‫ِإ ــא ٌن‪ َ ،‬ـ َכـ ُن ا َ ْ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ َ َ‬ ‫َ‬
‫ــכאن؛ َ َ ُ ــ ُل‪:‬‬ ‫اب‪ :‬أَ ــ ُ َ ِ ــ ُ ا ِ ــ ُ َ ــ َ َ ــ ِ ِه ا َ ِــ ِ ]‪ َ ِ [ ٣٠‬ــ ْ رِ ا ِ ْ َ‬ ‫ا َ ــ َ ُ‬
‫ب‬

‫ـאد‪َ ،‬وأَ ــא َ ـ ِ ِه ا َ ْ َ ـ ُ‬


‫ـאل َ َ ـ ْ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ات‪ َ َ ،‬ـ ُ ‪ ٨‬ا ـ ِ‬ ‫ا ِ َ ــא ُن َـ ُ أ ـ ٌ َو َـ ُ َ َ ـ َ ٌ‬
‫ـאن ُ ـ َ ا ْ َ ـ ُ‬ ‫ْ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ـאن َ َ َ ــא َכ َ ــא ُ ْ َ ـ ُ ِا ْ ـ أَ ْ ـ ِ ا ـ ِء َ َ ـ َ َ ا ِ ـ ِ ‪.‬‬ ‫ْ َـ ُ َ ْ ـ ُ ا ِ ـ ِ‬


‫َ‬ ‫ُ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬

‫] ِإ َ א ُن ُ َ ِכ ِ ا َכ ِ ِة[‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا َ א ِ َ َ َ ْ َة‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫ــא ِ ِ ‪:Ġ‬‬ ‫ـאل ا‬ ‫ـאل َدا ِ َ ـ ٌ َ ـ َ ِا ـ ِ ا ِ ـ ِ‬
‫ـאن‪]ِ ٩‬ا ْ َ َ ُ ـ ا[‪ َ َ ١٠‬ـ َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ا َ א ِ ُـ َن ِـ َن ا َ ْ َ ـ َ‬
‫ِ َ ــא ُن ِا ْ ـ ً א‬‫אن ا‬‫ـאن‪َ ،‬و َ ـ َ ا ِ ـ َ א َ ـ ِ ا ُ َ ـ ِ ؛ ِ َ ـ ُ َ ــא َכ َ‬ ‫ا َא ِ ـ ُ َ ْ ـ ج ـ ِ ا ِ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ ُ َ‬
‫أَ ْن َ َ َ ـ‬ ‫ات َ ْ ِ َ ــא َ َ ـ ْ َ ـ َ‬
‫ـאت َذ ِـ َ‬ ‫ـ ِع أُ ـ رٍ ‪ ْ ِ َ ،‬ـ َ َ ـ ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ‬ ‫ـכ ا َ ْ ُ ـ ُع‪ َ َ َ ،‬ـ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ ْ ُ‬ ‫‪١٥‬‬
‫ِ ‪١١‬‬
‫ِ ا ِ َ ــאن ‪.‬‬ ‫ـאس َو َ א ُـ ا‪ :‬ا َ א ِ ـ ُ َ ْ ـ ُج َ ـ‬ ‫ِ‬ ‫]‪َ [٣٠‬‬
‫ا ِ َ ــא ُن ‪َ ،‬وأ ــא ا ُ ْ َ ِ َ ـ ُ َ َ ـ ْ َ ـ َ ُدوا ا َ ـ َ‬
‫ُ‬
‫ـאن َو َ َ ْ ُ ـ ُ ِ ـ ا ُכ ْ ـ ِ‬ ‫ُـ ِا ْ َ َ ـ َ ا َ א ِ ُـ َن‪ َ َ ،‬א َـ ِ ا َ ِ َـ ُ‪ِ :‬إ ـ ْ ـ ج ـ ِ ا ِ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ُ َ ُ ُ َ‬ ‫ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ارِج إ ـ ُ َ ْ ُ ُ ا ُכ ْ ـ ِ ‪َ ،‬وا ْ ُ ِ َ َ َ א َ ‪:‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َو ُ ـ َ َ ْ ِ َـ ٌ َ ـ َ ا َ ْ ِ َ َ ْ ـ ِ ‪َ ،‬و َ א َـ ا َ ـ َ ُ‬
‫]‪[٣١‬‬

‫ون﴾ ]ا א ـ ة‪َ [٤٤/٥ :‬و ُ ـ َ ِ ـ َ א َـ ِ ا ْ ـ ِ ‪.‬‬ ‫ـכ ُ ـ ُ ا ْ َכא ِ ـ ُ َ‬


‫﴿و َ ـ ْ َـ ْ َ ْ ُכـ ْ ِ َ ٓ ــא اَ ْ ـ َ َل ا ُ َ אُو۬ ٰ ٓ ِ ـ َ‬
‫َ‬
‫ُ‬
‫( و)ظ( و)غ(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫כאن‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫א ــ ن‬ ‫وا ــ ا‬
‫و)ك(‪ :‬ا‬
‫ــ )ل( )ك(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫» ُــ ِا ْ َ ــ َ ا َ א ِ ُــ َن‪ َ َ ،‬א َــ ِ‬ ‫‪١١‬‬ ‫)غ(‪ :‬د ا ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــ ن א ــ ا‪.‬‬
‫َ‬
‫ا ُ َ ِ َــ ُ« ــ ــ )غ(‪ ،‬و ــ‬ ‫)ل(‪ :‬ا אن‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫( و)ل(‪ :‬ـ א ٌة‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫ا א ـ ‪ :‬ـ ا ـ ال و ــאت‬ ‫ــ‬ ‫ــ (‪ :‬א ــ‬ ‫ــ )ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫א ــ ‪.‬‬
‫ــ )‪.(١٥٩‬‬ ‫ا‬ ‫ــאن‬ ‫ــאد‪ .‬و ــ )ظ(‪ :‬א‬ ‫ا‬ ‫)ل(‪ :‬إ כ א ذכ ه‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ــ ‪.‬‬ ‫ا‬ ‫ــ )ظ(‪ :‬وا ــ م ــאرة ــ‬ ‫‪٤‬‬
‫ا אن‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬دا‬ ‫‪٩‬‬ ‫ــא ن ‪.‬‬ ‫ا‬
244 DOKUZUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

On Altıncı Mesele [İman Lafzında İstisnâ]1


Abdullah b. Mes’ud (ra) şöyle diyordu: “Ben inşallah müminim.” Sahâbe
ve tâbiînden büyük bir topluluk da bu konuda ona tâbi oldu. Bu, aynı za-
manda Şâfiî’nin (ra) de görüşüydü. Ebû Hanîfe ve ashabı (ra) bu görüşü
5 inkâr etti.
Şâfiîler (ra) ise, bu konuda bizim tevillerimiz vardır dediler:
Birincisi: Biz bununla imâna şüphe atfetmiyoruz. Bilakis biz, bu ifa-
deyi teberrüken söylüyoruz. Şu âyet-i kerîmede olduğu gibi: “Muhakkak
ki Kâbe-i Muazzama’ya inşallah emînler olarak gireceksiniz.”2 Burada (in-
10 şallah ifadesinden) murat, şüphe değildir. Çünkü şüphe, Allah Teâlâ için
muhaldir. Bilakis bu, teberrük ve tâzim içindir.
İkincisi: (Bu ifade) şüphe olarak anlaşılsa bile şimdiki hal ile ilgili değil
aksine sonuç ile ilgili olur. Çünkü kendisinden istifade edilen iman, ölüm
anına kadar bâki olan imandır. Bu hususta herkes şüphe içindedir. İşte biz
15 de iman halinin bu duruma (ölüm) kadar bâki olması için Allah Teâlâ’ya
niyaz ediyoruz.
Üçüncüsü: Şâfiî’ye (ra) göre iman, üç şeyin bütünüdür. Bunlar itikad,
ikrar ve ameldir. Amelde şüphenin hâsıl olması diğer cüzlerin herhangi bi-
rinde de şüphenin hâsıl olmasını gerektirir. Böylece imanın husûlünde de
20 şüphe hâsıl olur.
Fakat Ebû Hanîfe’nin görüşünde ise iman, sırf itikattan ibaret olduğu
için ameldeki şüphe imanda şüphenin vuku bulmasını gerektirmez. Böyle-
ce iki imam arasında mâna bakımından ihtilaf olmadığı ortaya çıkar.

On Yedinci Mesele [Tövbenin Hakikati]


25 Bil ki bir insandan fiil veya terk sâdır olduğunda evvelâ bu fiilin fayda-
lı veya zararlı olduğuna dair kalbinde bir itikat hâsıl olur. Sonra bu fiilin
faydalı olduğuna dair itikat kişide onu yapmaya yönelik, zararlı olduğuna
dair itikat ise onu terke yönelik bir meyil doğurur. Nihayetinde bu meyille
beraber kudret, bu fiili işlemeyi veya terki gerektirir.
1 “İnşallah müminim.” demenin hükmü.
2 Fetih, 48/27.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪245‬‬

‫ِ ِא ِ ِ‬
‫אن[‬ ‫]ا ِ ْ ِ ْ َ ُאء ِ ا‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ِאد َ َ َ ْ َة‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ ‪ِ ١‬‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬
‫ُ‪َ ،‬و َ ِ َ ـ ُ َ ْ ـ ٌ َ ـ ٌ ـ َ‬ ‫د ‪ ُ َ Ġ‬ـ ُل‪ :‬أَ ــא ُ ْ ـ ٌ إ ِْن َ ـ َ‬
‫ـאء ا‬ ‫אن َ ْ ـ ُ ا ـ ُ َ ْ ـ ُ‬ ‫َכ َ‬
‫َ َ َوأَ ْ َ א ُ َر ِ َ ُ ا ُ ]‪.[٣٣‬‬ ‫ُل ا א ِ ِ ]‪ ،Ġ[٣٢‬وأَ ْ َכ ه أَ ِ‬ ‫ا َ א َ ِ َوا א ِ ِ َ ‪َ ،‬و ُ َ َ‬
‫ُ‬ ‫َ َُ ُ َ‬
‫ت‪:٢‬‬ ‫َ َא َ ُ َא َ ْ ِو َ ٌ‬ ‫َو َ א َ ِ ا א ِ ِ ُ‬
‫ـאن َ ـ ْ َ َ ـ ا ـ ك‪ ِ َ ِ ،‬ـ ِ َ َ א َ ـ ‪:‬‬
‫َ‬
‫ـכ ِ ـ ا ِ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬أَ ــא َ َ ْ ِ ـ ُ َ ـ َ ا َ َ ـ َ ـ ٍّ‬ ‫‪٥‬‬

‫ِ‬ ‫ِ۪‬ ‫ِ‬


‫ــאء ا ُ ٰا ــ َ ﴾ ]ا ــ ‪َ [٢٧/٤٨ :‬و َ ــ َ ا ُ ــ َ اد ــ ُ‬ ‫﴿ َ َ ْ ُ ُــ ا ْ َ ْ ــ ِ َ ا ْ َ ــ َ َام ا ْن َ ٓ َ‬
‫‪٣‬‬

‫ـאل‪ َ ،‬ـ ْ ِ َ ْ ـ ِ ا ـ ِك َوا ْ ِ ـ ِ ‪.‬‬


‫َ‬ ‫ا ــכ‪ َ ِ ،‬ـ ُ َ َ ـ ا ِ َ َ א َ ـ ُ َ ـ ٌ‬

‫ـאل َ ـ ْ ِ ـ ا َ א ِ َ ـ ِ ِ َن ا ِ َ ـ َ‬
‫ـאن‬ ‫ـכ َ ِכ ـ َ ِ ـ ا ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َوا א ِ ـ ‪ :‬أَ ْن ُ ْ َ ـ َ َ َ ـ ا ـ ِّ‬
‫ِ ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ا ُ ْ َ َ ـ َ ِـ ُ ـ َ ا َ א ـ ْ ـ َ ا َ ـ ت‪َ ،‬و ُכ أَ َ ـ َ ــאك ـ َذ ــכ‪ ْ َ َ ،‬ـ َ ُل ا َ َ َ א َـ ِإ ْ َ ـ َ‬
‫ـאء ُه‬
‫ـכ ا َ א َـ ِ ]‪.[٣٤‬‬ ‫َ َ ْ َــא ِ ـ ِ ـ َ‬
‫‪٤‬‬
‫‪١٠‬‬

‫ـאر ًة َ ـ ْ [‪ ُ ْ َ ٥‬ـ ِع‬ ‫ـאن ِ ْ ـ َ ا ــא ِ ِ ِ ر ـ ُ ا ِ َ ـ ِ َ ــא َכ َ ِ‬ ‫ا א ِـ ُ ‪ :‬أَن ا ِ َ ـ َ‬


‫אن ] َ ـ َ‬ ‫َ ْ‬ ‫ّ َ ْ َ‬
‫ـכ ِ ـ ا ِ ْ ِ‬ ‫אن ُ ُ ُل ا ـ ِّ‬ ‫ِ ِ ِ‬
‫ََ َ َ‬ ‫ـאد َوا َ ـ ُل َوا َ َ ـ ُ ‪َ ،‬כ َ‬ ‫ا ُ ُ ـ رِ ا َ َـ ‪َ ،‬و ـ َ ا ْ َ ـ ُ‬
‫ـ ِل ا ِ ـ ِ‬
‫ـאن‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ُ ـ َل ا ـ ِّ ِ َ ِ َ‬
‫ـכ ـ أ َ ـ أ ْ ـ َ اء ا َ א ـ ‪ ُ ْ َ َ ،‬ـ ُ ا ــכ ـ ُ ُ‬
‫‪٦‬‬
‫َ‬ ‫ُ‬
‫ـאد ا ُ َ ـ ِد‪ َ ،‬ـ َ ُכ ـ‬ ‫אن ا ِ ــא ُن ِ ــאر ًة ـ ِ ا ِ ِ َ ـ ِ‬ ‫َوأ ــא ِ ْ ـ َ أَ ِ ـ َ ِ َ ـ َ ‪ َ َ ،‬ــא َכ َ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ َ‬ ‫َ‬
‫ـאن‪ َ َ َ ،‬ـ َ أَ ـ ُ َ ْ ـ َ َ ـ َ ا ِ َ א َ ـ ِ‬ ‫ـכ ِ ـ ا ِ ـ ِ‬ ‫ا ــכ ِ ـ ا َ َ ـ ِ ُ ِ ً ــא ِ ُ ُ ـ ِع ا ـ ِّ‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬
‫ُ َ א َ َ ـ ٌ ِ ـ ا َ ْ َـ ‪.‬‬

‫َ ْ َة‬ ‫َ‬
‫َ ِ[‬ ‫] َ ِ َ ُا‬
‫َ‬ ‫ا َ َ ا אِ َ‬
‫ـאد أَ ـ‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ ـ َ َر َ ْ ـ ُ ِ ْ ـ ٌ أَو َ ـ ْ ٌك َ ِ ـ ُ َ ْ ُ ـ ُ‬ ‫ِا ْ َ ـ ْ أَن ا ِ ْ َ ـ َ‬
‫أَو ً ـ َ ْ ِ ـ ا ْ َ ـ ٌ‬ ‫ـאن ِإ َذا‬
‫ِ ـ ِ ‪ ،‬و ِ ـ ِ ِا ِ َ ـ ِ‬
‫ـאد َכ ِ ـ ِ‬ ‫ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ‬ ‫َא ِ ـ ٌ أَو َ ــאر‪ُ ،‬ـ َ َ ـ ُ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ـ ِ ا ْ َ ــאد َכ ـ َא ً ــא َ ْ ـ ٌ ِإ َ ـ ا ْ‬
‫ِ א ِإ א ِ ِ ـ ِ أَو ِ ك‪ِ.‬‬ ‫َ ِ ـ ُ ا ُ ـ ْ َر ُة َ ـ َ ]‪َ [ ٣١‬ذ ِـ َ‬ ‫َ ــאرا َ ـ ٌ ِإ َـ ا ـ ِك‪ُ ،‬ـ‬
‫ـכ ا َ ْ ـ ِ ُ‬
‫أ‬
‫‪٢٠‬‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ً‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫כ‪.‬‬ ‫(‪ :‬إ אء א‬ ‫)ا‬ ‫‪٤‬‬ ‫א ‪.‬‬ ‫אء ا‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١‬‬
‫)ف(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫( و)غ( و)ك(‪ :‬و ه‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫﴿و َ َ ُ َــ ِ َ ــ ٍء ِإ ِّــ‬
‫أ ــאف ــ )غ(‪» :‬و ــ א ــ ‪َ :‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ْ‬
‫ــאء ا ُ﴾ )ا כ ــ ‪(٢٤ ،٢٣ :‬‬ ‫َ א ِ ٌ َذ ِ َ‬
‫ــכ َ ــ اً ِإ أَن َ َ َ‬
246 DOKUZUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Bu durum sabit olunca tövbenin de böyle olduğu anlaşılır. İnsan isyan


fiilinin büyük bir zararı gerektirdiğine inanınca bu inanç onda o fiile karşı
nefreti doğurur. Sonra bu nefret üç durumu gerektirir:
1. Geçmişte işlediği şeylere karşı pişmanlık, 2. Bu fiilleri hâlihazırda terk
5 etmek. 3. Gelecekte bu fiili terke azmetmek.
İşte tövbenin hakikatine dair görüş budur.

On Sekizinci Mesele [Tövbenin Gerekliliği]


Şu âyet-i kerîme gereğince tövbe kula vâciptir: “Ey mü’minler! Allah’a
tevbe-i nasûh ile tövbede bulunun.”1 Yine şu âyet-i kerîme gereğince bu
10 tövbe kesinlikle makbuldür: “Ve O, o zâttır ki kullarından tövbeyi kabul
eder ve günahları affeyler...”2
Mûtezile “Tövbeyi kabul etmesi Allah Teâlâ üzerine aklen vâciptir.” de-
miştir.
Ehl-i sünnet “Allah Teâlâ’ya kesin olarak hiçbir şey vâcip olmaz.” demiştir.
15 Felsefeciler ise cismânî şeylere sevgi olması sebebiyle isyânın azabı gerek-
tireceği görüşündedirler. Bedenden ayrıldıktan sonra bu sevgi nefiste kalı-
yorsa nefsin, sevilene ulaşması mümkün değildir. Bu durumda belâ hâsıl
olur.
[Felsefecilere göre] tövbe, nefsin cismânî şeylerin çirkinliğine muttali
20 olmasıdır. Bu itikat kesinleştiğinde bu şeylere olan sevgi kaybolur ve nefret
oluşur. Bu sebeple, öldükten sonra cismânî şeylere ulaşma konusundaki
acziyet sebebiyle azap hâsıl olmaz.

On Dokuzuncu Mesele [Tövbenin Sıhhat Şartları]


Çoğunluğa göre bazı günahlara devam ederken bazı günahlardan tövbe
25 sahihtir. Ebû Hâşim ise bunun sahih olmadığı görüşündedir. Bize göre Ya-
hudi bir miktar buğdayı gasp ettikten sonra -bu buğdayı gaspa devam eder-
ken- Yahudilikten tövbe etse bu tövbenin sahih olduğu konusunda icmâ
vardır.
1 Tahrîm, 66/8.
2 Şûrâ, 42/25.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪247‬‬

‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ א َ ـ ُ َכ َ ِـ َ‬
‫ـכ‪ َ ،‬ـ ِن ا ُ ـ ِإ َذا ا ْ َ َ ـ َ أَن ْ ـ َ ا َ ْ َ ـ ُ ِ ـ ُ‬ ‫َو ِإ َذا َ ـ َ َ ـ َ ا‬
‫َ‬
‫ـכ ا ْ ـ َة‬ ‫ـ ُل َ ـ َ ا ا ِ ِ َ ـ ِ‬
‫ـאد َ ْ ـ َ ٌة َ ـ ُ ‪ ُ ،‬ـ إِن ِ ْ ـ َ‬ ‫ِ‬
‫ـ َ ] َ َـ [ ُ ُ‬ ‫ا ـ را ـ ‪،‬‬
‫‪١‬‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ َ َ ََ‬
‫َ ـ ً‪:‬‬ ‫َ ْ َ ِ ـ ‪ ٢‬أُ ُ ـ ًرا َ َ‬
‫ِ ِإ َـ َ ــא َ ـ َ َر َ ْ ـ ُ ِ ـ ا َ א ِ ـ ‪َ ،‬وا א ِـ ‪ُ َ :‬כـ ُ ِא ِ ّ ـ ِ ِإ َـ‬ ‫ِ ـ‬ ‫َ َو ُ َ ــא‪ :‬ا ـ َ ُم ِא‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ّْ َ‬
‫َ َ ـ ا ـ ِك ِא ِ ّ ْ ـ ِ ِإ َـ ا ُ ْ ـ َ ْ ِ ‪.‬‬ ‫َ ـ ْ ُم‬ ‫ـאل‪َ ،‬وا א ِـ ُ ‪ :‬ا‬ ‫ا ـ ِ‬
‫َ‬ ‫‪٥‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫َِ َ ا َ‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫َ َ َ ا ُ َ ا َכ َ ُم‬

‫َ ِ[‬ ‫]و ُ ُب ا‬ ‫ا َ َ َ ا א ِ َ َ ْ َة‬


‫ُ‬ ‫َ‬
‫ً ــא﴾‬ ‫َــ ً‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ا َــ ُ َوا ِ ــ ٌ َ َ ــ ا َ ــ ِ ِ َ ِــ ِ َ َ א َــ‬
‫ــ ‪:‬‬ ‫]ا‬
‫َ ُ‬ ‫ا ا َــ ا َ ْ‬ ‫‪ُٓ ُ ﴿ :‬ــ‬
‫ْ‬ ‫َ‬
‫ِـ ِ‬
‫ـאد ۪ه َو َ ْ ُ ـ ا َ ـ ِ‬ ‫ُـ َ ا ـ ۪ ي‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫َـ ْ‬ ‫َ ْ َ ـ ُ ا ْ َـ َ‬ ‫﴿و‬
‫‪َ [٨/٦٦‬و ـ َ َ ْ ُ َـ ٌ َ ْ ً ــא َ ـ َ َ א َـ ‪َ :‬‬
‫ـאت﴾ ]ا ـ رى‪.[٢٥/٤٢ :‬‬ ‫ا ِــ ِ‬
‫ّ َٔ‬ ‫‪١٠‬‬

‫َو َ א َ ِ ا ُ َ ِ َ ُ‪ َ ُ َ :‬א‪ َ َ ً ْ َ ٣‬ا ِ َ َ א َ َوا ِ ٌ ‪.‬‬


‫ُ‬
‫َو َ َאل أَ ْ ُ ا ِ ‪ َ َ ُ ِ َ َ :‬ا ِ َ ٌء ا َ ]‪.[٣٥‬‬
‫ْ َ‬
‫ـ ُ إِن ـ ا ِ ـ א ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫אت‬ ‫ْ َ‬ ‫ُ‬ ‫اب ـ ْ َ‬ ‫َو َ א َـ ا َ َ ـ َ ُ‪ :‬ا َ ْ َ ـ ُ ِإ َ ــא ُ ِ ـ ُ ا َ ـ َ َ‬
‫ـ ِب‪ ِ َ ِ َ ،‬ـ ٍ‬ ‫אر َ ـ ِ ا ـ َ ِن َو َ ُ ْ ِכ ُ َ ــא ا ُ ُ ـ ُل ِإ َ ـ ا‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫َ ُْ‬ ‫َ‬ ‫ِإ َذا َ ـ َ ـ ا ْ ـ َ ْ ـ َ ُ َ َ‬
‫َ ْ ُ ـ ُ ‪ ٤‬ا ـ َ ُء‪.‬‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ـ ُ ـ ِ َ ـ ه ا ِ ْ ـ َ א אت‪َ ،‬و ِإ َذا َ ـ َ َ ـ َ ا‬ ‫ِ‬ ‫ـאر ٌة َ ـ ْ ِإ ْ ـ َ ِع ا ْ ـ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫وا َ ـ ُ َ ـ َ‬
‫اب ِ َ ــ َ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫ــאد َز َال ا ُ ــ َو َ َ َ ــ ا ّ ْ ــ َ ُة‪ ْ َ َ ،‬ــ َ ا َ ــ ت َ َ ْ ُ ــ ُ ا َ ــ َ ُ‬ ‫ا ْ َ ُ‬
‫ا َ ْ ـ ِ َ ـ ِ ا ُ ُ ـ ِل ِإ َ َ ــא‪.‬‬
‫ْ‬
‫َ ِ[‬ ‫ُا‬ ‫وط ِ‬
‫]ُ ُ ُ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا א ِ َ َ َ ْ َة‬
‫َ‬
‫ِ ْ ـ ارِ َ َ ـ ا ْ ـ ِ َ ِ َ ـ ٌ‪،‬‬ ‫َ ـ ْ َ ْ ـ ِ ا َ َא ِ ـ َ ـ َ ا‬ ‫ون‪ :‬ا َ ـ ُ‬ ‫َ ْכ َ ـ ُ َ‬ ‫ـאل ا‬
‫َـ َ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ ِ‪٦‬‬
‫ـאب َ ـ ِ ا ُ د‬
‫َ ـ َ َ ـ ً ُـ َـ َ‬ ‫ِ ـ ‪َ َ .‬ــא ‪ :‬أَن ا َ ُ ـ ِدي ِإ َذا َ‬ ‫َ א ِ ـ ٍ ‪ِ :‬إ َ ــא َ َ‬ ‫ـאل أَ ُـ‬
‫َو َ ـ َ‬
‫‪٥‬‬
‫َ‬
‫ـכ ا َـ َ َ ِ َ ـ ٌ‪.‬‬ ‫أَن ِ ْ ـ َ‬ ‫ـכ ا َ ـ ِ ‪ ُ َ ْ َ َ ،‬ـ ا َ َ ـ‬ ‫ِـ َ‬ ‫ارِ َ َ ـ َ ْ ـ ِ‬ ‫َـ َ ا ِ ـ‬
‫ْ َ‬
‫ــ‬ ‫ّ ــ ا ّو ــ ‪ .‬و ــ )غ(‪:‬‬ ‫ــ (‪:‬‬ ‫ــ )ل( و)ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫)ل( و)ك(‪.‬‬ ‫‪١‬‬
‫ا כ ــ ‪.‬‬ ‫أ رٍ ‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل(‪ :‬ا د‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ا ‪.‬‬ ‫א‬ ‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ظ( و)غ( و)ا‬ ‫‪٤‬‬
248 DOKUZUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Ebû Hâşim iddiasına şöyle delil getirdi: Eğer günahkâr kimse kötü olan
şeyden sırf kötülüğü dolayısıyla tövbe ederse bütün kötülüklerden tövbe
etmesi gerekir. Eğer ondan sırf kötülüğü sebebiyle değil de başka bir amaçla
tövbe ederse onun tövbesi sahih olmaz.
5 Ona şöyle cevap verilir: Bu kötülükten niçin bilhassa bu kötülük olması
sebebiyle tövbe etmek câiz olmasın! Pekâlâ insan bir yemeği sadece genel
olarak yemek olması sebebiyle değil, bilakis o yemek olması dolayısıyla arzu
edebilir.

Yirminci Mesele [Müslümanı Tekfirin Şartı]


10 Bizim tercih ettiğimiz görüşe göre ehl-i kıble açık bir delil olmaksızın
tekfir edilemez. Nas ve akl-ı selim böyle olduğuna delâlet eder.
Nassî delil: Hz. Peygamberin şu hadis-i şerifidir: “Kim bizim namazımızı
kılar, kestiğimizi yer, kıblemize yönelirse işte bu, Allah’ın ve Resûlü’nün
zimmetinde olan müslüman kimsedir. Allah’ın verdiği zimmeti bozmayı-
15 nız.”1
Aklî Delil: Bu meseleleri bilmek imanın sıhhati için şart olsaydı Ne-
bî’nin (sav) herhangi bir kimsenin imanı hakkında (bu meseleleri) sorma-
dan hüküm vermemesi gerekirdi. Halbuki böyle olmamıştır. Bilakis onun,
bu meseleleri soruşturmadan onların imanları hakkında hüküm vermesi
20 sebebiyle biz, İslâm’ın bunlara dayanmadığını anlarız. Tercih edilen görüşe
göre Mücessime tekfir edilebilir. Çünkü onlar, yer tutmayan ve bir yön-
de bulunmayan her şeyin mevcut olmadığına inandılar. Biz ise yer tutan
her şeyin muhdes olduğuna inanıyoruz. Bizim yaratıcımız, yer kaplamayan
ve bir cihette bulunmayan bir varlıktır.” Mücessime ilâh olan şeyin zâtını
25 inkâr etti. Bu sebeple onların küfrü gerekir.

1 Buhârî, Salât, 28.


‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪249‬‬

‫ِد ُ ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ٍ‬


‫َو َ َ أَ ْن َ ُ َب َ‬ ‫ْ‬ ‫َو ُ ُ أَ ِ َ א ‪ :‬أَ َ َ َ‬
‫אب َ َذ َכ ا َ ِ ِ ُ َ‬
‫אب َ ْ ُ َ ِ ُ َ ِد ُ ِ ِ َ ْ ِ َ ٍض آَ َ َ َ ِ َ َ ُ ُ ‪.‬‬ ‫ِ‬
‫ُכ ّ ِ ا َ َ א ِ ‪َ ،‬وإ ِْن َ َ‬
‫َ ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫اب‪ُ ُ َ َ ِ :‬ز أَ ْن َ ُ َب َ ْ َذ ِ َכ ا َ ِ ِ ِ َכ ِن‪َ ١‬ذ ِ َכ ا َ ِ ِ ‪َ ،‬כ َ א أَن‬ ‫وا‬
‫َ َ َ ُ َ‬
‫אم‪.‬‬ ‫אن َ ْ ْ ِ َ א א َ ِ ِم َכ ِ ِ َ א א‪َ ِ ْ ،‬כ ِ ِ ِ‬ ‫ا ِْ َ َ‬
‫َذ َכ ا َ َ‬ ‫َ ً َ‬ ‫ُُ‬ ‫َ ً‬ ‫َ َ‬

‫ط َ ْכ ِ ِ ا ُ ْ ِ ِ [‬
‫]َ ْ ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا ِ ْ ُ َ‬
‫ون‬ ‫‪٥‬‬

‫ِ َ ِ ٍ ُ ْ َ ِ ٍ ]‪َ ،[٣٦‬و َ ُ ل َ َ ِ ا‬ ‫אر ِ ْ َ َא أَ ْن َ ُ َכ ِّ أَ ْ َ ا ِ َ ِ ِإ‬


‫ا ُ َ ُ‬
‫ْ‬ ‫َ‬
‫َوا َ ْ ُ ُل‪.‬‬

‫َ َ َ َא َوأَ َכ َ َذ ِ َ َ َא َو ِا ْ َ ْ َ َ‬ ‫َ َ ا َ ُة َوا َ ُم‪َ ْ َ :‬‬


‫ِ‬
‫أَ א ا ‪ُ ُ َ َ :‬‬
‫ِ ي َ ُ ِذ ُ ا ِ َو ِذ ُ َر ُ ِ ِ َ َ َ ْ ِ وا ا َ ِ ِذ ِ ِ ]‪.[٣٧‬‬ ‫ِ َ َ َא َ َ ِ َכ ا ُ ْ ِ ا‬
‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬
‫ِ ِ‬ ‫ِا‬ ‫ًא ِ ِ‬ ‫ِ ِه ا א ِ‬ ‫ِ‬
‫אن َ ِ ُ‬
‫אن َ َכ َ‬ ‫َ‬ ‫כאن‬
‫َ َ ِ َ َ َ َ ْ‬ ‫َوأَ א ا َ ْ ُ ُل َ ُ َ ‪ :‬أَن ا ْ َ ِ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِ ٍ‬ ‫َ َ ْ ُכ ا ِ َ َ ِ ا َ ُة َوا‬
‫َ ْ َ א]‪َ ،[ ٣١‬و َ א‬ ‫َ ُم ِ ِ َ אن أَ َ ِإ َ ْ َ أَ ْن َ ْ َ َ ُ‬ ‫أَ ْن‬
‫ب‬
‫َ‬
‫َ א ِ ِ ؛ َ ِ ْ َא‬ ‫َ א ِ ِ ِ ْ َ ِ أَ ْن َ ْ َ َ ُ َ ْ َ ِ ِه ا‬ ‫َ ُכ ْ َכ َ ِ َכ‪َ ْ َ ،‬כ َ‬
‫אن َ ْ ُכ ِ ِ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ُ‬ ‫َْ‬
‫ُ وا أَن ُכ َ א‬ ‫אر َ ِ ُ ُ ِا ْ َ َ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬
‫ا َ ْ َ ُب أن ا ُ َ ّ َ َ ُכ ٌ‬ ‫َِ‬ ‫أَن ا ِ ْ َ َم َ َ َ َ ُ َ َ َ א]‪،[٣٨‬‬
‫ْ‬
‫ث‪،‬‬ ‫َ ِّ ٍ ُ ْ َ ٌ‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬
‫َ ْ َ ِ َ ُ د؛ َو َ ْ ُ َ ْ َ ُ أَن ُכ ُ َ‬ ‫َ َ ُכ ُن ُ َ َ ِّ ً ا َو َ ِ ِ َ ٍ َ‬
‫ِ ِ‬ ‫ٍ‬
‫ِ َ ‪ َ ،‬א ُ َ ِّ َ ُ َ َ ا َذ َ‬ ‫وَ ِ‬ ‫َو َ א ِ ُ َא‪ٌ ُ َ ٢‬د َ َ ‪ٍ ِ َ َ ُ ِ ٣‬‬
‫ءا ي َُ‬ ‫ْ‬
‫ات ا‬ ‫َ‬ ‫ّ‬ ‫ْ‬
‫‪١٥‬‬

‫ا ِ َ ُ ‪ُ َ ْ َ ،‬م ِ ْ ُ ‪ ٤‬ا ُכ ْ ‪.‬‬


‫]‪[٣٩‬‬
‫ُ‬ ‫َ‬

‫)غ(‪ :‬כ ‪.‬‬ ‫‪١‬‬


‫)غ(‪ :‬א ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫اً‪.‬‬ ‫כ ن‬ ‫َ ٍث‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٣‬‬
‫اכ ‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ظ( و)غ( و)ا‬ ‫‪٤‬‬
ONUNCU BÖLÜM

İMÂMET

İmâmet konusunun meseleleri vardır:

Birinci Mesele [İmamın Tayini]


5 İmamın tayini ya kullara vâciptir ya Allah Teâlâ’ya vâciptir ya da asla
vâcip değildir, denilebilir.

İmam tayin etmek kullara vâciptir diyenler iki fırkadır:

Birincisi: Akıl bu zorunluluğa delâlet etmez; nas delâlet eder, diyen-


lerdir. Bu Ehl-i sünnet ve’l-cemaat ile Mûtezile ve Zeydiyye’nin çoğunun
10 görüşüdür.

İkincisi: Akıl, bizim üzerimize imam tayin etmenin zorunlu oldu-


ğuna delâlet eder, diyenlerdir. Bu, Câhız ve Ebû Hüseyin el-Basrî’nin
görüşüdür.

İmam tayin etmek Allah Teâlâ üzerine farzdır, diyenler de iki fırkadır:

15 Birincisi: Bize mârifetullahı ve diğer maksatları öğretmesi için imam


tayin etmek Allah Teâlâ üzerine vâciptir, diyen Şîa’nın görüşüdür.

İkincisi: Aklen vâcip olanları yapmak, aklen kabih olanları terk etmek
ve şeriatı koruyup onu açıklamak için bize bir lütuf olarak Allah Teâlâ’nın
imam tayin etmesi gereklidir, diyen İsnâaşeriyye’nin görüşüdür.

20 İmam tayin etmek [Allah Teâlâ’ya] vâcip değildir, diyenler üç fırkadır:

1. Barış zamanında imam tayin etmesi vâciptir. Fakat harp ve ıstırap


zamanında vâcip değildir; çünkü onun tayin edilmesi şerri arttırmaya se-
bep olabilir, görüşünde olanlar vardır. 2. Onlardan bunun tam tersini
söyleyenler vardır. 3. Onlardan hiçbir vakit Allah’a hiçbir şey vâcip değil-
25 dir, diyenler vardır.
‫ا אب ا א ِ‬
‫ُ‬ ‫َ ُ َ‬
‫ِ ا ِ א ِ‬
‫َ َ‬
‫َو ِ ِ َ َ א ِ ُ ‪:‬‬

‫]‪ ُ ْ َ ] [١‬ا ِ َ ِאم[‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ُو َ‬


‫]‪[٢‬‬
‫َ ْ ُ ا ِ َ ِאم ِإ א أَ ْن ُ َ َאل‪ِ :‬إ ُ َوا ِ ٌ َ َ ا ِ َ ِאد‪ ،‬أَو َ َ ا ِ َ َ א َ ‪ ،‬أَو َ َ ِ ُ أَ ْ ً‬ ‫‪٥‬‬

‫َ ا ِ ِאد َ َ ِ َ ِ‬ ‫ِ‬
‫אن‪:‬‬ ‫]أَ א ا َ [ َ א ُ ا ِإ ُ َ ِ ُ َ ْ ُ ُ َ‬
‫‪١‬‬
‫َ ُْ‬
‫َـِ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬ا ـ َ َ א ُ ـ ا‪ :‬ا َ ْ ـ ُ َ َ ـ ُ ل َ َ ـ َ ـ َ ا ا ُ ُ ـ ِب‪َ ،‬و ِإ َ ــא ا ـ ِ ي َ ـ ُ ل‬
‫َ‬
‫ا ـ ْ ُ ‪َ ،‬و َ ـ َ ا َ ـ ُل أَ ْ ـ ِ ا ـ ِ َوا َ َ א َ ـ ِ ‪َ ،٢‬و َ ـ ُل أَ ْכ َ ـ ِ ا ُ ْ َ ِ َ ـ ِ َوا ِ ـ ِ ‪.‬‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ـ ُل‬ ‫ا א ـ ‪ :‬ا ـ َ َ א ُـ ا‪ :‬إِن ا َ ْ ـ َ َـ ُ ل َ َ ـ أ ـ َ ـ ُ َ َ ْ َــא َ ْ ـ ُ ا ِ َ ــאم‪َ ،‬و ُ ـ َ‬
‫ا َ א ِ ـ ِ َوأَ ِـ ا ُ َ ـ ِ ا ْ ِ ِ ّي]‪.[٣‬‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬
‫ا ِ ِאم َ َ ِ َ ِ‬
‫אن‪:‬‬
‫ُْ‬ ‫َ‬ ‫َא َ َ ْ ُ‬ ‫َ א ُ ا‪ِ :‬إ ُ َ ِ ُ َ َ ا ِ َ‬ ‫َوأَ א ا‬
‫َ ـ ا ِ َ א َـ َ ـ ا ِ ـ ِ‬
‫ـאم ِ ُ َ ِّ َ َــא َ ْ ِ َ ـ َ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫ْ ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬ا ّ ـ َ ُ ا ـ َ َ א ُـ ا‪ِ :‬إ ـ ُ َ ِ ـ ُ‬
‫ا ِ َو َ ْ ِ َ ـ َ َ ــא ِ ِ ا َ َא ِـ ِ ‪.‬‬

‫ِ ُכـ َن ُ ْ ً ــא َ َــא‬ ‫ِ‬ ‫‪ِ ٣‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫َ‬ ‫ا א ـ ‪ :‬ا ْ َــא َ َ ـ ِ َ ا ـ َ َ א ُـ ا‪ِ :‬إ ـ ُ َ ِ ـ ُ َ َ ـ ا َ َ א َـ َ ْ ُـ ُ‬
‫א ِ ًــא ِ ـ ِ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ـאت ا َ ْ ِ ـ ِ َو ِ ـ َ ـ ِك ا َ א ِ ـ ِ ا َ ْ ِ ـ ِ ‪َ ،‬و ِ ُכ ـ َن أَ ْ ً ــא‬ ‫ِـ ِ ـ ِ ا ا ِ ـ ِ‬
‫ْ‬ ‫‪١٥‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ‬
‫َو ُ ِ ًــא َ َ ــא ‪.‬‬
‫]‪[٤‬‬
‫َّ‬
‫َوأَ א ا ِ َ َ א ُ ا‪ َ َ ُ َ َ َ ُ َ ، ُ ِ َ َ :‬ا ِ َ ‪:‬‬
‫ْ‬
‫َو ْ ــ ِ ا َ ــ ِب‬ ‫ــאل‪ِ :‬إ ــ ُ َ ِ ــ ُ َ ْ ــ ُ ِ ــ َو ْ ــ ِ ‪ ٤‬ا ــ َ َ ِ ‪ ،‬أَ ــא ِ ــ‬ ‫ِ ْ ُ ــ ْ َ ــ ْ َ َ‬
‫ْ‬ ‫ُ‬
‫َ َכـ َ ‪ ٥‬ا َ ْ ـ ‪،‬‬ ‫ِ‬ ‫اب َ ـ َ ؛ ِ َ ـ ر ــא ــאر َ ـ ـ א ِ ِ ـ ِ‬ ‫َوا ِ ْ ِ ّـ ِ‬
‫َ‬ ‫ـאدة ا ـ ِّ ‪َ ،‬و ْ ُ ـ ْ َ ـ ْ‬ ‫ُ ُ َ َ َ ْ ُ ُ َ ًَ َ َ‬ ‫َ‬
‫ِ ]‪[٥‬‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬
‫ـאل َ َ ِ ـ ُ ـ َ ـ ء ـ َ ا َو َ ــאت ‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫َو ِ ْ ُ ـ ْ َ ـ ْ َ ـ َ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ْ‬
‫)غ(‪ :‬אل‪.‬‬ ‫‪٤‬‬ ‫( و)ك(‪.‬‬ ‫و)ا‬
‫و)غ( )ا‬
‫و)ظ( )غ(‬
‫)ل( )ظ(‬ ‫‪١‬‬
‫ا‪.‬‬ ‫אل א כ‬ ‫)غ(‪ :‬و‬ ‫‪٥‬‬ ‫( و)غ(‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫»ا א «‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫א‬ ‫(‪ :‬ل ا‬ ‫)ظ( و)ك( و)ل( و)ا‬ ‫‪٣‬‬
252 ONUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Bizim görüşümüze göre imam tayin edilmesi, ancak imâmetle def edile-
bilecek zararın defi gerektiğinde vâcip olur.
İlkinin Açıklaması: Zaruri ilimle bilinir ki bir beldede güçlü ve otoriter
bir reis bulunursa bu belde ıslaha, böyle bir reis bulunmayan yerden daha
5 yakın olur.
İkincisinin Açıklaması: Nefisten zararı def etmek vâcip olduğuna göre,
bu zararın ancak kendisiyle def edilebileceği şeyin de vâcip olması gerekir.
Eğer “Kavim bu reise biat etmekten kaçınırsa şer artar.” derlerse biz cevaben
deriz ki: Bu durum muhtemeldir, fakat nâdirdir. Çoğunlukla bizim dediği-
10 miz gibi olur. Öyleyse çoğunlukla olan nâdir olana tercih edilir.

İkinci Mesele [Allah’ın İmam Tayininin Gerekliliği]


Şerîf el-Murtazâ bu delilin aynısını Allah Teâlâ’nın imam tayin etmesi-
nin vâcipliğine gerekçe olarak göstermiştir. Bize göre bu görüş zayıftır. Zira
siz her ne kadar bu şümulün yönünü menfaat olarak zikrettiyseniz de aynı
15 şekilde bu şümulün yönünün kubuh olması da uzak ihtimal değildir. Bu
takdirde Allah Teâlâ tarafından [imam] tayin edilmesi sahih olmaz.
Bu durum aynı şekilde sizin için de geçerli değil midir, denirse biz deriz
ki: İki delil arasındaki fark açıktır.
Zira biz, kendimize imamın tayinini vâcip kılınca tayinin vâcip oluşu
20 hakkında maslahatın olduğuna dair zan bize yeterlidir. Çünkü bizim hak-
kımızda zan, ameli gerektirmesi bakımından ilim makamında olur. İmam
tayininin şümulünü maslahatın bu yönüyle bildiğimizde, onda bir kötülük
görmediğimizden, onda maslahat olduğuna dair zan oluşur. İşte bu zan,
bize (tayinin) vâcip olmasına sebep olur.
25 Fakat size gelince siz, imam tayinini Allah Teâlâ’ya vâcip görüyorsunuz.
Ancak bunun bütün kötülüklerden uzak olduğuna dair kati burhan getir-
mediğinizde tayini Allah Teâlâ’ya vâcip görmek, sizin için mümkün olmaz.
Çünkü zan, Allah Teâlâ hakkında ilim yerine ikame edilemez. Böylece fark
ortaya çıktı.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪253‬‬

‫ُن َوا ِ א]‪.[٦‬‬ ‫ِ ِ َ ُכ‬ ‫َ َא‪ :‬أَن َ ْ َ ا ِ َ ِאم َ ْ َ ِ َد ْ َ َ رٍ َ َ ْ َ ِ ُ ِإ‬


‫ً‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِـ ا ـ ِ ر ِ ـ א ِ ـ‬ ‫َ َ ــא ُن ا َو ِل‪ :‬أَن ا ِ ْ ـ َ ا ـ ُ ورِ ي َ א ِ ـ ٌ ِ َ ـ ُ ِإ َذا َ َ ـ َ‬
‫ََ َ ٌ َ ٌ‬
‫َ ـ ْ َـ َا ا ِ ـ ُ ‪.‬‬ ‫‪ِ ١‬‬ ‫َ‬
‫َ א ِ ـ ٌ ‪ َ ،‬ـ ِن ا َ َ ـ َ َ ُכ ـ ُن أ ْ ـ َ َب ِإ َ ـ ا ـ َ ِح ــא ِإ َذا َ ـ ْ ُ‬
‫َ ـ َ ا ا ـ ُر‬ ‫ِ‬ ‫אن َوا ِ ً ــא‪ َ َ ،‬ــא َ‬ ‫و ــא ُن ا א ِـ ‪ :‬أَن د ْ ـ ا ـ ِ ـ ِ ا ْ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫َْ َ ـ ُ‬ ‫ــא َכ َ‬ ‫ّ َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ ََ‬
‫ـכ‬‫א َ َ ـ ِ َذ ِـ َ‬ ‫َـ ْ ُ‬ ‫ِإ ِ ـ ِ َو َ ـ َ أَ ْن َ ُכ ـ َن َوا ِ ــא؛ َ ـ ِْن َ א ُ ـ ا‪ َ َ :‬ـ ا َ ـ َم َ ْ ـ َ ْ ِכ ُ َن‬
‫‪٢‬‬
‫‪٥‬‬
‫َ‬ ‫ً‬
‫ـאه‪،‬‬ ‫ِ‬
‫َא ـ ُ َ ــא َذ َכ ْ َـ ُ‬ ‫ـאد ٌر‪َ ،‬وا‬‫ـ ً ِإ أَ ـ َـ ِ‬ ‫ا ِ ـ ِ َ َ ـ ْ َد ُاد ا ـ ‪َ ُ .‬ــא‪ َ :‬ـ َ ا َوإ ِْن َכ َ‬
‫אن ُ ْ َ َ‬
‫َـ ا ـ ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאدرِ ]‪.[٧‬‬ ‫َوا َא ـ ُ َرا ِ ـ ٌ َ‬
‫]و ُ ُب َ ْ ِ ا ِ َ ِאم َ َ ا ِ[‬
‫ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬
‫َـ ا ِ‬ ‫َ ـ ِ ـ ِ َ ـ َ ا ا ِ ـ ِ ِ ـ و ـ ِب َ ـ ِ ا ِ ـ ِ‬
‫ـאم‬ ‫ِا ْ َ ـ ا ـ ِ ُ ا ُ ْ َ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ ُ‬ ‫َ‬
‫َا ا ـ ِ‬
‫َ ْ‬ ‫ـכ ِ َ ُכـ َوإ ِْن َذ َכ ُـ ِا ْ ـ ِ َ א َ ُ َ َ ـ َ ـ‬ ‫]‪[ ٣٢‬؛ َو َذ ِـ َ‬
‫أ‬
‫َ َ א َ ـ ؛ َ ُ ْ َــא‪ِ :‬إ ـ ُ َ ِ ـ ٌ‬ ‫‪١٠‬‬
‫ْ ُ‬
‫َ ُ ـ ُ ِا ْ ـ ِ َ א ُ ُ َ َ ـ َو ْ ـ ٍ ِ ـ ْ ُو ُ ـ ِه ا ُ ـ ِ ‪َ ،٣‬و ِ َ ـ َ ا ا ْ ِ ـ ِ‬ ‫ِ ـ َ ا َ ْ َ َ ـ ِ ‪ ِ َ ،‬ـ ُ أَ ْ ً ــא َ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬
‫َ ْ ـ ُ‪.‬‬ ‫َ ِ ـ ُ َ َ ِ ـ ‪ ِ ٤‬ـ َ ا ِ َ َ א َـ‬
‫ُ‬
‫ِ َ ِ َא ِ ‪.٥‬‬ ‫َ ِن َ َאل‪ َ َ :‬ا أَ ْ ً א َوارِ ٌد َ َ ُכ ؟‪َ ُ .‬א‪ :‬ا َ ُق َ َ ا‬
‫ٌ‬ ‫ْ‬ ‫ْ ْ‬
‫ُ ـ ِب‬ ‫َכ ِ ـ ِ َ ْ َ َ ـ ً ِ ـ ُو‬ ‫ـאم َ َ ـ أَ ْ ُ ِ ـ َא َכ َ ـ َ ـ‬ ‫ِإ ــא َ ــא أَو َــא َ ـ ا ِ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ْ َ‬ ‫َْ‬
‫َ ِ ْ َــא‬ ‫ِ‬
‫ـאم ا ْ ـ ِ ِ ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُو ُ ـ ِب ا َ َ ـ ِ ‪ َ ،‬ـ ِ َذا‬ ‫َ ْ ِ ـ َ َ ْ َــא؛ َن ا ـ ـ َ ّ َــא َ ُ ـ ُم َ َ ـ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫َ َـَ‬ ‫ـאم َ َ ـ َ ـ َ ا ا َ ْ ـ ِ ِ ـ َ ا َ ْ َ َ ـ ِ َو َـ َ ْ ـ ِ ْف ِ ـ ِ َ ْ َ ـ َ ًة‪،‬‬ ‫ِا ْ ـ ِ َאل َ ـ ِ ا ِ ـ ِ‬


‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫ْ‬
‫َ ـ َכ ِ ـ ِ َ ْ َ َ ـ ً ‪ ِ َ ،‬ـ َ ـ َ ا ا ـ َ ـ א ِ ُ ُ ـ ِب ِ ـ َ ِّ َــא‪.‬‬
‫ًَ‬ ‫َ ُ‬
‫ِ‬
‫َא ـ َ‬ ‫ـאم َ َ ـ ا ِ َ َ א َ ـ ‪ َ َ ،‬ــא َ ـ ْ ُ ِ ُ ـ ا ا ُ ْ َ ـ َ‬
‫ـאن ا‬ ‫أ ــא أَ ْ ـ َ ِ ـ َن َ ـ ا ِ ـ ِ‬
‫َ‬ ‫ْ َ‬ ‫ُ ْ ُ ُ‬
‫ـ َ‬ ‫َ َ ـ ُ ُ ـ ِّ ِه َ ـ ْ َ ِ ـ ِ ا َ َ א ِ ـ ِ ‪ِ ْ ُ َ ،‬כ ُ ُכ ـ ِإ َ א ُ ـ ُ َ َ ـ ا ِ َ َ א َ ـ ؛ ِ َن ا‬
‫ْ‬
‫ـאم ا ِ ْ ـ ِ ِ ـ َ ـ ِّ ا ِ َ َ א َ ـ ‪ َ َ َ ،‬ـ ا َ ـ ُق ‪.‬‬
‫]‪[٨‬‬
‫َ ُ ـ ُم َ َ ـ َ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫َ ْ‬
‫‪.‬‬ ‫( و)غ(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٤‬‬ ‫ح‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪١‬‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫(‪ :‬א ‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫ها‬ ‫)ظ(‪ :‬ا‬ ‫‪٣‬‬
254 ONUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Üçüncü Mesele [İmamın Mâsumiyetini Şart Koşanlar]


İsnâaşeriyye ve Şîa imâmetin sıhhati için ismetin gerekliliğinin şart ol-
duğu görüşündedir. Geri kalanlar ise şart olmadığı görüşündedir.
Bize göre -ismeti vâcip görmememizle beraber- deliller Ebû Bekir’in
5 imâmetinin sıhhatine delâlet eder.
Bu görüşe muhalif olanlar, reâyânın imama ihtiyacıyla delil getirdi. Ka-
bih fiilleri işlemelerinin mümkün olması sebebiyle imama ihtiyaç duyarlar.
İmam hakkında da böyle bir durum hâsıl olursa onun da başka bir imama
ihtiyaç duyması gerekir ki bu devr ya da teselsülü gerektirir.
10 Bu itiraza şöyle cevap verilir: Biz, imam tayin etmenin Allah Teâlâ’ya
vâcip olduğuna dair delilinizin bâtıl delil olduğunu açıkladık.

Dördüncü Mesele [İmamı Tayin Metodu]


Ümmet, imâmetin nasla ispatının câiz olduğu konusunda icmâ etmiş
fakat seçimle olup olmayacağı konusunda ihtilâf etmiştir.
15 Ehl-i sünnet ve Mûtezile bunu (seçimle olması) câiz görmüştür. Fakat
İsnâaşeriyye bunun nas olmaksızın câiz olmadığı görüşündedir. Zeydiyye
ise nasla [imâmetin ispatını] câiz gördüğü gibi, ehil olmak kaydıyla, davet
yöntemiyle ve huruçla da câiz görmüştür.
Bize göre Ebû Bekir’in imâmetine delâlet eden delil, onun imâmetinin
20 ancak bîatla olduğunu gösteriyor. [Eğer onun hakkında nas olsaydı onun
seçilmesinin yalnız bîata hasredilmesi büyük bir hata olurdu ve bu, onun
imâmetini geçersiz kılardı. Böyle olması bâtıldır. Bu sebeple bîatın sahih bir
yol olması gerekir.]
Muhalif şöyle delil getirdi: İmam için ismet zorunlu olduğundan onu
25 nas dışında tanımanın yolu yoktur.
Bizim buna cevabımız şöyledir: İsmetin gerekliliğinin bâtıl olduğunu
açıkladık.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪255‬‬

‫اط ا ِ ْ َ ِ ِ ا ِ َ ِאم[‬
‫ِ]ا ْ ِ َ ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אَِ ُ‬
‫َ ــ ِ َ َوا ِ ّ ــ َ ُ‪ُ :‬و ُ ــ ُب ا ِ ْ َ ــ ِ َ ــ ْ ٌ‬
‫ط ِ ِ ــ ِ ا ِ َ א َ ــ ِ ‪َ ،١‬و َ َ‬
‫ــאل‬ ‫َ א َــ ِ ا ِ‬
‫ْ َــא َ‬
‫ِ َ‬
‫ــכ]‪.[٩‬‬ ‫َ َכ َ‬ ‫ا א ُــ َن‪ َ :‬ــ‬
‫َ‬
‫אن َوا ِ َ ا ِ ْ َ ِ ‪.‬‬ ‫َ א َכ َ‬ ‫َ َ أَ ُ‬ ‫َ ْכ ٍ‬ ‫َ َ ِ ِ ِإ َ א َ ِ أ ِ‬ ‫َ َא‪ :‬أَن ا ِ َ َدل‬

‫אن ِ َن َ ـ َ َاز ِ ْ ـ ِ ا َ ِ ـ ِ‬
‫َ ــא َכ َ‬ ‫ِ ـ ِ‬
‫ـאم ِإ‬ ‫َ‬ ‫ا‬ ‫ـאر ا ِ ـ ِ ِإ َ ـ‬ ‫َ ِ ِ‬
‫ِـ ن ا ْ َ ـ َ‬ ‫ا ُ َ א ِـ ُ‬ ‫َو ِا ْ َ ـ‬ ‫‪٥‬‬

‫َ ـ ِ ه ا ِ ـ ِ ِ ـ ـ ِّ ا ِ ـ ِ‬
‫ـאم َـ ِ َم‬ ‫َـ ْ [‬ ‫ـאم‪ َ َ ،‬ـ ]‬ ‫ـ ِإ َـ ا ِ ـ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ـ ا ْ َא َ‬ ‫َ َ ْ ِـ ا ْ َ‬
‫‪٢‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ ْ‬
‫ـאم آَ ـ‬ ‫ِإ ـ ٍ‬ ‫ِ ِ‬
‫ْ ُـُ ‪.‬‬ ‫ور َو ِإ ــא ا َ‬ ‫َو َـ ِ َم ا ـ ُ‬ ‫ـאر ُه ِإ َـ‬
‫ا ْ َـ ُ‬
‫‪٣‬‬
‫َ َ‬ ‫َ‬
‫اب‪ :‬أَ ّא َ َא أَن َد ِ َ ُכ ‪ُ ِ ٤‬و ُ ِب َ ْ ِ ا ِ َ ِאم َ َ ا ِ‪ َ َ ٥‬א َ َد ِ ٌ َא ِ ٌ ‪.٦‬‬
‫َوا َ َ ُ‬
‫ْ‬

‫] ُ ُق َ ْ ِ ِ ا ِ َ ِאم[‬
‫ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا اِ َ َ‬
‫ْ ِ אرِ أَ ْم َ ؟‬ ‫ُز ِא ِ‬ ‫ِ ]‪[١٠‬‬ ‫ِ‬ ‫ُ َ َ أَ‬ ‫أَ ْ َ َ ِ ا‬
‫َ‬ ‫אت ا ِ َ א َ ِא ّ ؛ َو َ ْ َ ُ‬ ‫َ ُ ُز ِإ ْ َ ُ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ِא ـ ِ ‪ ،‬و َ א َـ ِ‬
‫ّ َ‬ ‫َ ِ َـ ِ ‪ ُ َ :‬ـ ُز‪َ ،‬و َ א َـ ِ ا ِ ْ َــא َ َ ـ ِ ‪ ُ َ َ :‬ـ ُز ِإ‬ ‫ِ‬
‫ـאل أ ْ ـ ُ ا ـ َوا ُ ْ‬
‫َـ َ َ‬
‫ِل ا َ ِ ـ ِ ]‪.[١١‬‬ ‫وج َ ـ َ ُ ُ‬‫ُ ـ ُز أَ ْ ً ــא ِ َ ـ َ ِ ا ْ ـ َ ِة َوا ُ ـ ُ ِ‬
‫‪٨‬‬ ‫‪٧‬‬
‫ا ْ ِ ـ ُ‪ ُ َ :‬ـ ُز ِא ـ ِّ َو‬

‫ـכ ا ِ َ א َ ـ ِ َ ـ ٌ ِإ ا َ ـ ُ؛‬ ‫َ َــא‪ :‬أَن ا ِ ـ َ َدل َ َ ـ ِإ َ א َ ـ ِ أَ ِ ـ َ ْכـ ٍ ‪َ ،‬و َ ــא َכ َ‬


‫אن ِ ِ ْ ـ َ‬
‫َْ‬ ‫َ‬
‫אن َ ِ ـ ُ ا َ ْ ـ ِ َ َ ـ ا َ ْ َ ـ ِ َ َـ ً َ ِ ً ــא و َذ ِـ َ‬
‫ـכ َ ْ ـ َ ُح‬ ‫ـכ َ‬ ‫אن َ ُ ً ــא َ َ ْ ـ ِ َـ َ‬ ‫] ِإ ْذ َـ َכ َ‬
‫‪٩‬‬

‫ـכ َא ِ ـ ٌ ؛ َ َ َ ـ َ َכـ ُن ا َ ـ ِ َ ِ ً ــא َ ِ ً ــא[‪.١٠‬‬ ‫ِ ـ ِإ َ א َ ِ ـ ِ ‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬ ‫‪١٥‬‬


‫َْ‬
‫ـאم‪ ِ َ ١١‬ـ ُ أَ ْن َ ُכـ َن َوا ِ ـ َ ا ِ ْ َ ـ ِ ‪َ ،‬و َ َ ـ ِ َ ِإ َـ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬
‫َوا ْ َـ ا ُ َ א ـ ُ ‪ ِ :‬ـ ن ا ِ َ ـ َ‬
‫ِ‬
‫َ ْ ِ َ ِ ـ ِ ِإ ِא ـ ِّ ]‪.[١٢‬‬

‫اب‪ :‬أَ א َ א ]أَن[‪ُ ١٢‬و ُ َب ا ِ ْ َ ِ َא ِ ٌ ‪.‬‬


‫َوا َ َ ُ‬

‫‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫אـ‬ ‫ـ ا‬ ‫ـ‬


‫ـ )غ(‪ :‬ـ أ ـ‬ ‫‪٥‬‬ ‫אم‪.‬‬
‫)غ(‪ :‬ا אم‬ ‫‪١‬‬
‫ــא ـ ] [ ـ ـ )ك(‪ ،‬و ـ ـ‬ ‫‪١٠‬‬ ‫ــ ا ــאم‪.‬‬ ‫)ف(‪. َ َ َ :‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ ه ا ــ ا ر ــ ‪(٢٦٩ /٢) ،‬‬ ‫ـ )ل(‪ :‬א ـ ‪ .‬و ـ א ـ ا ـ ل‪،‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــ ‪ .‬ــ‬ ‫ــ )غ(‪ :‬ــ ور أو‬ ‫‪٣‬‬
‫ــ ( و)غ(‪ :‬ــ ــ أن‬ ‫ــ )ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫)‪.(٣٨٩ /٤‬‬ ‫ا ر ــ ‪ (٢٦٤ ،٢٦٣ /٢) ،‬و א ــ‬
‫כــ ن ا ــאم‪.‬‬ ‫אر أ ًא‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬א‬ ‫‪٧‬‬ ‫ــ ‪(٢٤٧) ،‬‬ ‫ا ــ ل‪ (٣٦٣/٤) ،‬وا‬
‫)ف(‪.‬‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ل(‪ :‬ط‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ل(‪ :‬د כ ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
256 ONUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Beşinci Mesele [Hz. Ali’nin İmâmetine Dair Nas Hakkında]


İsnâaşeriye dedi ki: Nebî (sav), Ali’nin (ra) imâmetini asla tevil kabul
etmeyecek açıklıkta nas ile tayin etti. Geri kalanlar ise böyle bir nas bulun-
madığı görüşündedir.
5 Bizim bu konuda delillerimiz vardır:
Birincisi: Bu hilâfete dair nas bulunması çok önemli bir vâkıadır. Böyle
büyük vâkıaların gerçekten meşhur olmaları gerekir. Eğer böyle bir şöhret
hâsıl olsaydı muhalefet eden de onaylayan da onu bilirdi. Bu nassın haberi
fakihler ve muhaddislerden herhangi birine ulaşmadığına göre onun yalan
10 olduğunu biliriz.
İkincisi: Eğer bu konuda nas bulunsaydı “Nebî (sav) onu tevatür ehline
ya duyurdu ya da onlara duyurmadı.” demek mümkün olurdu. Birincisi
bâtıldır. Çünkü kendileri için imâmeti talep edenler son derece azdı. Geri
kalanlar ise imâmeti talep etmiyorlardı. Onlar, Resûlullah’ı (sav) son derece
15 tâzim ediyorlardı. Onlar, ona muhalefet etmenin büyük bir azabı gerek-
tirdiğine inanıyorlardı. İnsan boş yere büyük bir azabı üstlenmez. Bilhassa
burada Ali’nin (kv) başarısını gerektiren başka sebepler vardı.
1. Ali (ra) son derece cesaretli idi. Ebû Bekir (ra) ise son derece zayıftı.
Bu, Râfizî’lerin mezhebidir.
20 2. Ali’nin (ra) tâbileri son derece büyük şahsiyetlerdi. Fâtıma, Hasan
ve Hüseyin onunla beraberdi. Abbas onunla beraberdi. Ümeyye oğulları-
nın büyüklerinden Ebû Sufyân, Ebû Bekir’e (ra) ziyadesiyle buğz ediyordu.
O (Ebu Sufyân), Ali’yi (ra) Ebû Bekir’in elinden imâmeti talep etmesi ve
çekip alması konusunda şiddetle zorluyordu. Zübeyr (ra), Ebu Bekir (ra)
25 üzerine cesaretiyle kılıç çekti.
3. Ensâr, kendileri için imâmeti talep etti. Ebû Bekir (ra) buna
mani oldu. Eğer bu konuda nas bulunsaydı ona şöyle derlerdi: “Ey Ebû
Bekir, biz hilâfeti kendi üzerimize zulüm ve gazapla almak isterdik.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪257‬‬

‫ِ‬ ‫َ‬
‫ا َ َ ا َא َ‬
‫ٍ[‬ ‫َ ِإ א ِ‬ ‫]ا‬
‫ّ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬

‫ر ِـ‬ ‫ـ ِإ א ـ ِ ِ ـ‬ ‫َـ‬ ‫ا ِ ْ َــא َ َ ـ ِ َ ‪ :‬إِن ا ِ ـ َ َ ـ ِ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم‬ ‫َ א َـ ِ‬


‫َ َ‬ ‫َ َ َ َ َ ٍّ‬
‫]‪.[١٤‬‬ ‫َن‪َ :‬ـ ُ َ ـ ْ َ ـ َ ا ا ـ‬ ‫َ ــא َ ِ ــא َ َ ْ ـ ُ ا ْ ِو ـ َ ا ـ َ ]‪ ،[١٣‬و ـ‬
‫ـאل ا א ُـ‬ ‫َـُ‬ ‫ا‬
‫َ َ َ َ‬
‫‪١‬‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ُ ٌه‪:‬‬ ‫َ َא ُو‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِِ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬أَن ا ــ‬
‫َ َ ــ َ ــ ه ا َ َ ــ َوا َ ــ ٌ َ َ ــ ٌ‪َ ،‬وا َ َ א ــ ُ ا َ َ ــ ُ َ ِ ــ ُ‬
‫‪٢‬‬
‫‪٥‬‬

‫אر َ א ِ ـ ا‪َ ،‬و َـ َ َ َ ـ ْ َ ـ ِ ِه ا ـ ْ َ ُة َ َ َ َ َ ــא ا ُ َ א ِـ ُ َوا ُ َ ا ِ ـ ُ ؛]‪َ [ ٣٢‬و َ ـ ُ‬ ‫ِ ِ‬


‫اْـ َ ُ‬
‫ب‬

‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِِ‬ ‫ِ‬ ‫َ ٍ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫ب]‪.[١٥‬‬ ‫َ ـ ْ َ ـ ْ َ َ ـ ُ َ ـ َ ا ا ـ ّ ِإ َ ـ أ َ ـ ـ َ ا ُ َ َ ــאء َوا ُ َ ّ ـ َ َ ْ َــא أ ـ ُ َכ ـ ٌ‬
‫ِ‬ ‫ا א ِـ ‪َ :‬ـ َ َ ـ َ َ ـ َ ا ا ـ‬
‫אن ِإ ــא أَن ُ َ ــאل‪ :‬إِن ا ِ ـ َ َ ـ ا ـ َ ُم أَ ْو َ َ ـ ُ‬ ‫ـכ َ‬‫َـ َ‬
‫ِإ َـ ا َ ا ُـ ِ ‪ ،٣‬أَو َ ــא أَو َ َ ـ ُ ِإ َ ِ ـ ؛ َوا َو ُل َא ِ ـ ٌ ؛ ِ َن َא ِ ِ ـ ا ِ َ א َ ـ ِ ِ َ ْ ُ ِ ـ ِ َכא ُـ ا‬
‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ـِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ َ‬ ‫ِ‬
‫ـ َ א َ ـ ا ـ ‪َ ،‬وأ ــא ا َ א ُ ـ َن َ َ ــא َכא ُ ـ ا َא ِ ـ َ ْ ِ َ א َ ـ ‪َ ،‬و َכא ُ ـ ا ـ َ א َ ـ ا ْ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ــאب‬ ‫ِ‬
‫ون أَن ُ َ א َ َ َــ ُ ُ ِ ــ ُ ا َ َ‬ ‫ِ َ ُ ــ ِل ا ِ َ ــ ا ُ ــ ِ و َ ــ َ ‪َ ،‬و َכא ُــ ا َ ْ َ ِ ــ ُ َ‬
‫ٍ‬ ‫ِ‬
‫ـאب ا َ ِ ـ َ ِ ـ ْ َ ْ ـ ِ َ ـ َ ض‪ ِ َ ،‬ـ َ א َو َ ـ ْ َ َ َ ـ ْ‬ ‫ِ‬
‫ا َ ـ َ ‪َ ،‬وا ِ ْ َ ــא ُن َ َ ْ َ ـ ِ ُم ا َ ـ َ‬
‫אب أُ َ ـ ُ ِ ـ ُ ُ ْ ـ َة َ ـ ٍ َכ ـ َم ا ُ َو ْ َ ـ ُ ]‪.[١٦‬‬ ‫َ‬
‫ّ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫ُ َــא َك أ ـ َ ٌ‬
‫‪٥‬‬
‫אن ِ ـ َ א َـ ِ ا ـ َ א َ ِ ‪َ ،‬وأَ ُـ َ ْכـ ٍ ] َ َ ِ ا ـ َ ُم[‬ ‫أَ َ ُ َ ــא‪ :‬أَن َ ِ ــא ] َ َ ْ ـ ِ ا ـ َ ُم[‪َ ٤‬כ َ‬
‫ْ‬
‫אن ِ ـ َ א َـ ِ ا ْ ـ ِ ؛ َ ـ َ ا َ َ ـ ُ ا َوا ِ ِ ‪.‬‬ ‫َכ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫و َא ِ ــא‪ :‬أَن أَ ْ ـ ‪ِ ٦‬‬


‫ـאع َ ـ ٍّ َכא ُـ ا ـ َ א َ ـ ا َ َ َ ـ ‪ َ ،‬ـ ِن َ א َ ـ َ َوا َ َ ـ َ َوا ُ َ ـ َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ َ‬
‫אن‪ ِ ٧‬ـ َ א ـ ِ ا ْ ـ ِ‬ ‫ِ‬
‫אن َ ـ ْ ُ َ ـ أُ َ ـ َ َכ َ‬ ‫כאن َ ـ ُ ‪َ .‬وأَ ُ ـ ُ ـ ْ َ َ‬ ‫ـאس َ‬
‫َ ُ‬ ‫َכא ُ ـ ا َ َ ـ ُ ‪َ ،‬وا َ ـ َ‬
‫ـ ِ ِ ـ ٍ َ ـ َ َ ـ ِ ا ِ א ـ ِ و ـ ِا ْ ِ ا ِ ــא ِ ـ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ْ َ‬ ‫َ َ َ‬ ‫ـאء َو َא َـ َ ـ َ ْ َ ّ َ‬ ‫َ ِـ َ ْכـ ٍ ‪َ ،Ġ‬و َ ـ َ‬
‫أَ ِ ـ َ ْכـ ٍ ‪َ ،‬وا َ ـ َ ـ َ َ ـ َ א َ ِ ِ َ ـ ا ـ َ َ َ ـ أَ ِ ـ َ ْכـ ٍ َر ِ ـ ا ُ َ ْ ُ َ ــא‪.‬‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ‬
‫אن َ ـ َ ا‬ ‫ـאر َ َ ُـ ا‪ ٨‬ا ِ َ א َ ـ َ ِ َ ْ ُ ِ ـ ِ َ َ َ َ ُ ـ ْ أَ ُـ َ ْכـ ٍ َ ْ َ ــא‪ َ َ ،‬ـ َכ َ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬
‫َو َא ُ َ ــא‪ :‬أن ا َ ْ َ ـ َ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫َ ُ ـ ًدا َ َ א ُـ ا َـ ُ ‪َ :‬ــא أَ َــא َ ْכـ ٍ ِإ ــא أَ َر ْد َــא أَ ْن َ ْ ُ َ َ ــא ِ َ ْ ُ ِ ـ َא ِא ْ ـ ِ َوا َ ْ ـ ِ ‪،‬‬ ‫ا ـ‬


‫)ل(‪ ُ :‬אع‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫مم‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)ظ( و)ك(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫ّ‬
‫אـ‬ ‫כـ ـ‬ ‫אـ ا ـ ‪،‬و ـ أـ‬ ‫ـ )ل(‪ :‬כאن ـ ـ‬ ‫‪٧‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ا ــ ‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪ :‬أכ أ ا ا ‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ا‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬א‬ ‫‪٨‬‬ ‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)ظ( و)ف(‪ .‬و )غ(‪ :‬ر‬ ‫‪٤‬‬
‫)ف( و)ك(‪.‬‬ ‫‪٥‬‬
258 ONUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Sen bizim onu almamıza mani olduğun gibi aynı şekilde biz de senin bu
zulüm ve gazabına mani oluyoruz ve onu (hilâfeti) ehline iade ediyoruz
ki o, Ali(kerramellahu vechehû)dir.” Eğer karşı tarafta böyle açık delil
bulunsaydı onların susması imkânsız olurdu. Eğer Ali (ra) ile alâkalı nas
5 bulunsaydı örfe göre ensârın onu zikretmekten geri durması imkânsız
olurdu. Onların Ali’ye (ra) yardımdan yüz çevirmesi imkânsız olurdu.

Böylece bütün bu sebeplerin, hakkında nas bulunduğu da düşünül-


düğünde, Ali’nin (ra) durumunu teyidi gerektireceği sabit oldu. Böyle
olmadığına göre böyle bir nas bulunduğunun aslı olmadığını biliriz.

10 İkinci kısma gelince şöyle denilebilir: Nebî (as) bu nassı tevatür ehline
duyurmak yerine daha az sayıda kişiye duyurdu. Bu durum şu deliller
sebebiyle uzak ihtimaldir:

Birincisi: Âhâdın kavli, kesinlikle delil oluşturmaz. Zaten onlara göre


haber-i vâhid amelî konularda delil olmaz.

15 İkincisi: Böyle olsaydı bunun gibi büyük bir meselede Resûlullah’ın


hıyaneti gündeme gelirdi. Böylece onların görüşünün bâtıl olduğu sabit
oldu.

Üçüncü Delil: Ali (kerremallahu vechehû) bütün gizli nasları zikretti.


Bu konuda herhangi bir yerde açık bir nas zikrettiği ondan nakledilmedi.
20 Eğer böyle bir nas bulunsaydı onu zikretmesi diğer gizli nasları zikretme-
sinden daha evlâ olurdu.

Muhalifler, Şîa’nın çokluğunu, doğuya ve batıya yayılmasını ve onların


bu haberi nakletmesini delil olarak getirirler.

Onlara şöyle cevap verilir: Bu haberi ortaya çıkaranın İbnü’r-Râvendî


25 olduğu bilinmektedir. Sonra Râfizîler bu konuya şiddetle meftun olduk-
ları için onu yaymaya çalıştılar.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪259‬‬

‫ْ ــ ِ ‪َ ،‬و ُ َ ِ ّد َ ــא‪ِ ٢‬إ َــ‬ ‫ــכ ِ ــ ْ َ ــ َ ا ا ْ ــ ِ‬


‫َوا َ‬ ‫َو َכ َ ــא َ َ ْ َ َــא َ ْ َ ــא َ َ ْ ــ ُ أَ ْ ً ــא َ ْ َ ُ َ‬
‫‪١‬‬

‫َ ـ ِ ِه ا ُ ـ ِ ا א ـ ة‬
‫ِ ِ‪٣‬‬
‫ِ ْـ َ‬
‫أَ ْ ِ َ ــא‪َ ،‬و ُ ـ َ َ ِ ـ כ ـ ّ َم ا ُ َو ْ َ ـ ُ ؛ َ ـ ِن ا َ ْ ـ َ ِإ َذا َو َ ـ َ‬
‫َ َ‬
‫ت‬ ‫ِ ـ ا ُ ـ ْ ِف ُ ـ ُ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ـ َ ِ ـ ٍّ َ ُ ـ ًدا َ‬ ‫ِا ْ َ َ ـ َ ُ ـ ُ‬
‫ـכ ُ‬ ‫ْ َ َـ َ‬ ‫אن ا ـ‬
‫ـכ ُ ُ َ ْ َ ــא‪ َ َ ،‬ـ َכ َ‬
‫ا َ ْ َ ــאرِ َ ـ ْ ِذ ْכ ـ ِ ِه‪َ ،‬و َ ِ ْ َ َ ـ َ ِإ ْ ا ُ ُ ـ َ ـ ْ ُ ْ ـ ِة َ ِ ـ ٍ ‪.Ġ‬‬
‫ّ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫َ ُ ًدا‪،‬‬ ‫ِ ـ ٌ ِ ُ ـ ِة أَ ْ ـ ِ َ ِ ـ ٍ ِ َ ْ ِ ـ ِ أَ ْن َ ُכـ َن ا‬ ‫אب ُ‬‫َ ـ ِ ِه ا َ ـ َ ِ‬ ‫َ َ ـ َ أَن ُכ‬ ‫‪٥‬‬
‫ّ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ ]‪[١٧‬‬ ‫ِ‬
‫‪.‬‬ ‫أ ْ َ َـ َ ا ا ّ‬
‫َ‬ ‫ـכ‪َ ْ ِ َ ،‬ــא أَ ـ ُ َ‬
‫َذ ِـ َ‬ ‫َ َ ــא َـ ْ ُ َ ـ ْ‬
‫ِإ َ ـ‬ ‫ـאل‪ِ :‬إ ـ ُ َ َ ـ ِ ا ـ َ ُم َ ــא أَو َ ـ َ َذ ِـ َ‬
‫ـכ ا ـ‬ ‫ُ َـ َ‬ ‫َوأَ ــא ا ِ ْ ـ ا א ِ ـ ‪َ ،٤‬و ُ ـ َ أَ ْن‬
‫ُ‬
‫أَ ْ ـ ِ ا ا ُ ـ ِ ـ ْ ِإ َ ـ ا َ ــאد‪ِ.‬‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫َ َ َ ا َ ِ ٌ ِ ُ ُ ٍه‪:‬‬
‫ـאد َ ُכ ـ ُن ـ ً ا ـ َ ؛ َ ِ ـ א و ِ ْ َ ـ أَن َ ـ ا ا ِ ـ ِ‬ ‫أَ ُ َ ــא‪ :‬أَن َ ـ َل ا َ ـ ِ‬
‫َ َ َ‬ ‫ُ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫ـאت]‪.[ ٣٣‬‬
‫أ‬ ‫َ ـ ِ ـ ٍ ِـ ا ِ ـ ِ‬
‫ََ‬ ‫ْ َ ُ‬

‫َوا א ِـ ‪ :‬أَن َ ـ َ ا َ ْ ـ ِ ي َ ْ ـ َ ى ِ َ א َـ ِ ا ُ ـ ِل ِ ـ ِ ْ ـ ِ َ ـ َ ا ا َ ْ ـ ِ ا َ ِ ـ ِ ؛ َ َ َ ـ َ‬
‫أَن َ َ ُ ـ َא ِ ـ ٌ ‪.‬‬
‫ْ‬
‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا ُ ـ ُ ا א َـ ُ‪ :‬أَن َ ــא َכـ َم ا ُ َو ْ َ ـ ُ َذ َכـ َ ُ ْ َ ـ َ ا ُ ـ ص ا َ ـ َو َـ ْ ُ ْ َ ـ ْ َ ْ ـ ُ‬
‫אن ِذ ْכ ـ ُه‬ ‫ـ دا ــכ‬ ‫ـ ِ ـ ا א ِ ـ ‪ ،‬و ـ כאن‬ ‫أَ ـ ُ َذ َכ ـ َ ـ َ ا ا ـ ا َ ِ ـ ِ ـ‬
‫َ ْ َ ٍ َ َ َ ِ ََ َ َ َ ُ ً َ َ َ ُ‬
‫‪١٥‬‬
‫َ‬
‫ِ ِ ]‪[١٨‬‬ ‫ِ‬
‫أَو َـ ِ ـ ْ ذ ْכـ ِ َ ــא ِ ا ُ ـ ص ا َ ـ ‪.‬‬
‫ِ‬ ‫ِ‬

‫َو ِا ْ َ ـ ا‪ ِ ٥‬ـ َن ا ِ ّ ـ َ َ َ َ ـ َכ ْ ِ ِ ـ َو َ َ ِ ِ ـ ِ ـ ا ـ ِق َوا َ ـ ِب َ ْ ُ ُ ـ َن َ ـ َ ا‬


‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ ْ‬
‫ا َ ـ‪.‬‬
‫َ َ‬
‫اب‪ :‬أَن ِ ـ َ ا َ ْ ـ ُ رِ أَن َوا ِ ـ َ َ ـ َ ا ا َ ـ ِ ُ ـ َ ِا ْ ـ ُ ا َاو ْ ـ ِ ِ ّي]‪ ُ ،[١٩‬ـ إِن‬ ‫َوا َ ـ َ ُ‬
‫َ‬
‫ـאب‪ َ ٨‬ـ َ ْ ا ِ ـ َ ْ ـ ِ ِ ِه‪.٩‬‬‫ا َوا ِ ـ َ ‪ ِ ِ ٦‬ـ ِة َ ـ َ ِ ِ ِ َ ـ َ ا‪ ٧‬ا َ ـ ِ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ْ‬
‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫(‪ :‬ا وا‬ ‫)ا‬ ‫‪٦‬‬ ‫אא‪.‬‬ ‫)غ(‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫ا‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫د א‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫(‪ :‬ا ‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٨‬‬ ‫(‪ :‬ا א ة‪.‬‬ ‫א ة‪ .‬و )ا‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪٣‬‬
‫ل‪ .(٤٣٢ /٤) ،‬وا ر‬ ‫א ا‬ ‫)ظ(‪ :‬ـ ه‪ ،.‬و‬ ‫‪٩‬‬ ‫א ‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪٤‬‬
‫)‪(٢٩٤ ،٢٩٣ /٢‬‬ ‫ا א ‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٥‬‬
260 ONUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Altıncı Mesele [Hz. Peygamberden Sonra Sahih Halifeler]


Resûlullah’tan (sav) sonra hak imam Ebû Bekir’dir (ra). Kur’ân, haber ve
icmâ buna delâlet eder.
Bu hususta Kur’ân-ı Kerim’de âyetler vardır:
5 Birincisi şu âyet-i kerîmedir: “O bedevilerden geri bırakılmış olanlara de
ki: ‘Siz ileride şiddetli savaş ehli bir kavme davet olunacaksınızdır. Onlar ile
savaşta bulunursunuz veya onlar İslâmiyet’i kabul ederler.’”1 Bu âyet üzerine
biz deriz ki âyette bahsi geçen davet edici (dâî) ya Resûlullah (sav) ya da on-
dan sonra gelen üç kişiden biridir ki onlar Ebû Bekir, Ömer ve Osman (ra)
10 olmuştur. Veya bu davet edici Ali (ra) ya da ondan sonra gelenler olabilir.
Bu davetçinin Nebî (sav) olması şu âyetin işaretiyle câiz olmaz: “O geri
bırakılmış olanlar, siz ganîmetler elde etmek için sefere çıkıp gideceğiniz
zaman diyeceklerdir ki: ‘Bizi bırakınız, arkanızdan gelelim.’ Onlar Allah’ın
kelâmını değiştirmek isterler. De ki: ‘Siz bize asla tâbi olamazsınız. İşte sizin
15 için Allah Teâlâ önceden böyle buyurmuştur.’”2 Eğer onları davet eden re-
sul olsaydı ve sonra onları kendisine tâbi olmaktan men etseydi bu, tenâkuz
olurdu ki bu da bâtıldır.
Allah Teâlâ’nın “Onlar ile savaşta bulunursunuz veya onlar İslâmiyet’i
kabul ederler.”3 kavli dolayısıyla onun Ali (ra) olması da mümkün değildir.
20 Bu âyet bu savaş ile kastedilenin İslâm’ı kabul etme olduğuna delâlet eder.
Ali’nin (ra) kendileriyle savaştığı kimseler daha evvel Müslüman olmuştu.
Zira daha evvel İslâm’ın zâhir itikada delâlet eden ikrardan ibaret olduğuna
dair açıklamamız bunun delilidir. Bu (ikrar) da onlarda vardı. Muradın,
Ali’den (kv) sonra gelenler olması da mümkün değildir. Çünkü bize göre
25 onlar hatalı, Şîa’ya göre ise kâfirdirler.
Bu ihtimaller bâtıl olunca ondan muradın şu üç kişiden biri olduğu sabit
olur: Yani Ebû Bekir, Ömer ve Osman. Sonra Allah Teâlâ şöyle buyurarak
ona itaatı zorunlu kılmıştır: “Binâen’aleyh (onlarla döğüşmek hususunda)
îtâat ederseniz Allah size güzel bir mükâfat verir, eğer evvelce döndüğünüz
30 gibi dönerseniz sizi elem verici bir azâb ile azâblandırır.”4
1 Feth, 48/16.
2 Feth, 48/15.
3 Feth, 48/16.
4 Feth, 48/16.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪261‬‬

‫َ ْ َ َر ُ ِل ا ِ[‬ ‫ِ‬
‫]ا َ َ ُ ا َ‬ ‫ا َ ْ َ َ ُ ا ِאد َ ُ‬
‫ـ َ ر ـ ِل ا ِ َ ـ ِ ا ـ َ ُة وا ـ َ م أَ ـ ْכ ـ ٍ ‪ ،Ġ١‬و ـ ُ ل َ ـ ِ‬
‫َ ْ‬ ‫ََ‬ ‫ُ ُ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َْ َ ُ‬ ‫ا ِ َـ ُ‬
‫ـאم ا َ ـ‬
‫َوا ِ ْ َ ـ ُ‬
‫ـאع‪.‬‬ ‫ا ـ آن وا ـ‬
‫ُ ْ ُ َ ََ ُ‬
‫أَ א ا ُ ْ آ ُن َ َ َ ٌ‬
‫אت‪:‬‬

‫اب َ ـ ُ ْ َ ْ َن ِا ٰ ـ َ ـ ْ ٍم اُو۬ ۪ ـ َـ ْ ٍس‬ ‫ِإ ْ َ ا َ ــא‪ُ َ :‬ـ ُ َ َ א َـ ‪ُ ﴿ :‬ـ ْ ِ ْ ُ َ ۪ ـ َ ِ ـ َ ا ْ َ ْ ـ ِ‬ ‫‪٥‬‬


‫َ‬
‫َ ـ ۪ ٍ ُ َ א ِ ُ َ ُ ـ ‪ ٢‬اَ ْو ُ ْ ـ ِ ُ َن﴾ ]ا ـ ‪ِ [١٦/٤٨ :‬إ َ ـ آَ ـ ِ ه ‪ ُ َ َ ،‬ـ ُل‪ َ :‬ـ َ ا ا ا ـ ِإ ــא‬
‫ِ‬ ‫ِ‪٣‬‬ ‫ِ‬
‫ْ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫أَ ْن َ ُכ ـ َن َر ُ ـ َل ا َ َ ـ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم أَو أَ َ ـ َ ا َ َ ـ ا ـ ــאءوا ـ ه و ـ‬‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ُ َْ َ ُ َ ُ ْ‬
‫ّ‬ ‫ـאن ‪ ،‬أَو َ ُכـ َن ا ا ِ ـ َ ِ ــא ‪ Ġ‬أَو ا ِ ـ َ َ ـ ُ‬
‫ـאؤوا َ ْ ـ َ َ ِ ـ ٍ ‪.‬‬ ‫أَ ُـ َ ْכـ ٍ َو ُ َ ـ َ َو ُ ْ َ ـ َ‬
‫َ َ ُ ـ ُز أَ ْن َ ُכ ـ َن ا ا ِ ـ ُ ـ َ ا ِ ـ َ ـ ا ُ َ َ ـ ِ َو َ ـ ِ َ ِ ـ ِ َ ِ ـ ِ َ َ א َ ـ ‪:‬‬
‫َ‬ ‫ْ‬
‫ون َا ْن ُ ِّ ُ ا‬‫﴿ َ ـ َ ُ ُل ا ْ ُ َ ُ ـ َن ِا َذا ا ْ َ َ ْ ُـ ْ ِا ٰ ـ َ َא ِـ َ ِ َ ْ ُ ُ و َ ــא َذ ُ َ َ ِ ْ ُ ْ ُ ُ َ‬
‫ـ‬ ‫۪‬ ‫ۚ‬ ‫ـ‬ ‫כ‬ ‫ـא‬‫ـ‬ ‫و‬ ‫ر‬ ‫‪١٠‬‬
‫َ‬
‫אن ا ا ِ ـ ـ‬
‫َُ ُ‬ ‫ـאل ا ُ ِ ـ ْ َ ْ ـ ُ ﴾ ]ا ـ ‪َ ،[١٥/٤٨ :‬و َـ َכ َ‬ ‫َכ َ َم ا ِۜ ُـ ْ َـ ْ َ ِ ُ َــא َכ ٰ ِ ُכـ ْ َ ـ َ‬
‫ا ُ ـ ُل‪ُ ٤‬ـ ِإ ـ ُ َ َ َ ُ ـ َ ـ ْ ُ َא َ َ ِ ـ ِ ‪َ ،‬ـ ِ َم ا َא ُـ ُ ‪َ ،‬و ُ ـ َ َא ِ ـ ٌ ‪.‬‬
‫ْ‬
‫ن‪].﴾٥‬ا‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫و َ ــ ُز أَ ْن ُכــ َن ــ ِ ــא‪ِ َ ِ ،‬ــ ِ‬
‫‪:‬‬ ‫َ‬ ‫َ َ א َــ ‪ َ ُ ﴿ :‬א ُ َ ُ ــ ْ اَ ْو ُ ْ ــ ُ‬ ‫ُ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ ُ‬
‫َد ِ ــ ْ َ ــ ِ ِه ا ُ َ א َ َ ــ ِ ‪ ِ ْ َ ٦‬ــ َ ا ِ ْ ــ َ ِم‪،‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫‪[١٦/٤٨‬؛ َد ــ ْ َ ــ ه ا َ َــ ُ َ َ ــ أَن ا َ ْ ُ ــ‬
‫َ א ِ ـ ً ِ ْ ُ ـ ‪ ِ َ ِ ،‬ـ ِ أَ ــא َ ــא أَن ا ِ ْ ـ َ َم‬ ‫אن ا ِ ْ ـ َ ُم‬ ‫َوا ِ ـ َ َ א َ َ ُ ـ ْ َ ِ ـ ‪َ Ġ ٧‬כ َ‬ ‫‪١٥‬‬
‫ْ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َא ِ ــ ً ا‪َ ،‬و َ ــ ْ َכ َ‬ ‫ال َ ــ ا ِ ِ َ ِ‬ ‫ِ‬
‫אن َ ــ َ ا َ א ــ ً ْ ُ ــ ْ ‪َ ،‬و َ‬ ‫ــאد‬ ‫ْ‬ ‫ــאر ٌة َ ــ ِ ا ِ ْ ــ َ ارِ ا ــ ّ ِ َ‬
‫َ َ‬
‫َכ ـ َم ا ُ َو ْ َ ـ ُ ‪ ُ َ ِ ،‬ـ َכא ُ ـ ا ِ ْ َ َــא َ َ ـ‬ ‫ـ ز أَن כ ـ ن ا ـ اد ِ ـ ــאء ـ ِ ِ ـ‬
‫ْ‬ ‫َ ُ ُ ْ َ ُ َ ُ َ ُ ْ َ َ َ ْ َ ٍّ‬
‫ا َ َ ـ ِ ‪َ ،‬و ِ ْ ـ َ ا ِ ّ ـ َ ِ َ َ ـ ا ُכ ْ ـ ِ ‪.‬‬

‫ـכ ا َ َـ ِ ‪ ،‬أَ ْ ِ ـ أَ َــא َ ْכـ ٍ‬


‫ِ ْ ـ ُ أَ َ ـ ُ أُو َ ِ ـ َ‬ ‫ـאم‪ َ ،‬ـ َ أَن ا ُ ـ َاد‬ ‫َو َ ــא َ َ َ ـ ْ َ ـ ِ ِه ا َ ـ‬
‫َ‬ ‫َْ ُ َ‬
‫ـאل‪ َ ﴿ :‬ـ ِـא ْن ُ ۪ ُ ـ ا ُ ْ ِ ُכـ ا ُ اَ ْ ا‬ ‫ـ ُ َـ َ‬ ‫ـאن‪ُ ،‬ـ ِإ ـ ُ َ َ א َـ أَو َ ـ َ َא َ َـ ُ َ‬ ‫َو ُ َ ـ َ َو ُ ْ َ ـ َ‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ً‬ ‫ُ‬
‫َ َ ا ــא اَ ۪ ــא﴾ ]ا ـ ‪[١٦/٤٨ :‬‬ ‫ِ כـ‬ ‫ـ ِـ ـ‬ ‫ـ אۚ و ِان ـ ا כ ــא‬
‫ً‬ ‫ً‬ ‫َ َ ً َ ْ ََ َ ْ َ َ َ َ ْ ُ ْ ْ َْ ُ ُ َ ّ ْ ُ ْ‬
‫ــ (‪:‬‬ ‫ــ )ل( و)ظ( و)غ( و)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٣‬‬ ‫ـ ا א ـ )‪ ،(٩١‬و ـ ح ا א‬ ‫‪١‬‬
‫ــ د‬ ‫» ــ وب ــ ٍ ــא כאن ا‬ ‫ل‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٤‬‬ ‫)‪ ،(٢٥٨ /٥‬و א ــ ا ــ ل‪/٤) ،‬‬
‫ّ‬
‫ــ ا ــ م«‪.‬‬ ‫ــא‬ ‫ــ‬ ‫ا‪ ،‬و ــ‬ ‫ــ )ل(‪ :‬أو ــ‬ ‫‪٥‬‬ ‫‪(٥٤٤، ٥٤٣‬‬
‫أ ــאً ‪.‬‬ ‫ــ )ل(‪ :‬א כــ أو ــ ن‪،‬‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل(‪ :‬א‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــ א ــ ‪.‬‬ ‫و ــ‬
262 ONUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Allah Teâlâ bu üç kişiden birine itaati farz kıldıysa hepsine itaat vâcip
olur. Çünkü bu üçünü birbirinden ayıran bir görüş yoktur. O halde bu
âyet-i kerîme, bu üçünün imâmetinin vâcip olduğuna delâlet eder.
Kur’ân-ı Kerim’den ikinci delil şu âyet-i kerîmedir: “Allah, sizlerden iman
5 edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim
kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlar için
beğenip seçtiği dini (İslâm’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve
geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlaya-
cağını vaad etti.”1 “Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara
10 vaat etti.” ifadesinin delil olması şöyledir: Bu, Resûlullah zamanında ya-
şayan Müslümanlardan bir topluluğa hilâfetin ulaştırılmasıyla ilgili hitap-
tır. Bunun Ali, Hasan ve Hüseyin’e (ra) hamledilmesi mümkün değildir.
Çünkü Şiîlere göre onlar korku devam ettiği sürece dinlerini açıklamaya
muktedir değildiler. Nitekim onlar daima takiyye ve korku içinde idiler. Bu
15 sebeple âyetin Ebû Bekir, Ömer ve Osman’a (ra) hamledilmesi gereklidir.
Zira bize göre bu üçü dinlerini açıklamaya muktedir idiler ve onlarda korku
kalmamıştı.
Üçüncü delil şu âyet-i kerîmedir: “Halbuki en çok sakınan, malını (Allah
nezdinde sırf ) temizlenmek için veren ondan uzaklaştırılacaktır.”2 Biz diyo-
20 ruz ki âyette geçen “en çok sakınan kimsenin” (etkâ) şu âyet-i kerîme gereği
Resûlullah’tan sonra yaratılmışların en faziletlisi olması gerekir: “Doğrusu
Allah katında sizin en üstün olanınız, en takvâlı olanınızdır.”3 Ümmet en
faziletli kimsenin Ebû Bekir ya da Ali olduğu konusunda icmâ etmiştir.
Bu âyetin Ali’ye (ra) hamledilmesi mümkün değildir. Çünkü Allah Teâlâ
25 bu en çok sakınan kimsenin sıfatı hakkında “O, yaptığı iyiliği birinden
karşılık görmek için değil, ancak Yüce Rabbi’nin hoşnutluğunu gözeterek
yapmıştır.”4 buyurmuştur. Ali’nin (ra) durumu böyle değildir. Çünkü Nebî
(sav) çocukluğunun başından hayatının sonuna kadar onu terbiye etti. Bu
nimet ise karşılığı gerektirir. Resûlullah’ın dine irşad etmesi sebebiyle Ebû
30 Bekir (ra) üzerinde de hakkı vardı. Ancak bu nimet, kesin olarak karşılık
gerektirmiyordu.
1 Nûr, 24/55.
2 Leyl, 92/17-18.
3 Hucurât, 49/13.
4 Leyl, 92/19.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪263‬‬

‫ــכ ّ ِ ؛ ِ َ ــ ُ َ َ א ِــ َ‬
‫َو َ َ ــ ْ َא َ ــ ُ ا ُ‬ ‫َ ِء ا َ َــ ِ‬ ‫َو ِإ َذا أَ َو َ ــ َ َא َ ــ َ أَ َ ــ ٍ ِ ــ ْ َ ــ ُ‬
‫َ ــ ُ َ ِء ا َ َــ ِ ]‪.[٢٠‬‬ ‫ِب ِإ א ــ ِ‬
‫َ َ‬ ‫ِא َ ــ ِق‪ َ َ ،‬ــ ِ ِه ا َ َــ ُ َــ ُ ل َ َ ــ ُو ُ ــ‬
‫ْ‬
‫﴿و َ ـ َ ا ُ ا ۪ َ ٰا َ ُـ ا ِ ْ ُכ َو َ ِ ُ ا‬ ‫ِ‬ ‫ب ِ‬
‫ا ُ ـ ُ ا א َ ـ ُ]‪ [ ٣٣‬ـ َ ا ُ ـ ْ آن‪ُ َ :‬ـ ُ َ َ א َـ ‪َ :‬‬
‫ِ‬
‫ْ‬
‫۪د‬ ‫ِ ِ ۖ و ِכ‬ ‫ِ ا ْ َر ِض َכ א ا ـ ْ َ َ ا ۪ ِ‬ ‫אت ـ ِ‬ ‫ا אِ ِ‬
‫َ ْ َْ ْ َ َُ َ َّ َ ُ ْ َ ُ ُ‬ ‫َ ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫ََ ْ َ ْ َ ُ ْ‬ ‫َ‬
‫ا ـ ِ ي ْار َ ٰ ـ َ ُ ـ َو َ ِّ َ ُ ـ ِ ـ ْ َ ْ ـ ِ َ ْ ِ ِ ـ اَ ْ ًــא﴾ ]ا ـ ر‪[٥٥/٢٤ :‬؛ َو ْ ـ ُ ا ِ ْ ـ ِ ْ َ ِل‪ :‬أَن‬ ‫‪٥‬‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َُ‬
‫ِ‪١‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫۪‬
‫ـאب َ َ ا َ א َ‬ ‫﴿و َ ـ َ ا ُ ا ـ َ ٰا َ ُـ ا ْ ُכـ ْ َو َ ُـ ا ا א َ ــאت﴾ َ َ ا َـ ٌ‬ ‫َ‬ ‫َ ُـ ُ َ َ א َـ‬
‫ـאل ا ِ َ َ ِ ِإ َ ْ ِ ـ ْ ‪َ ،‬و َ‬ ‫ـאة ا ـ ِل َ َ ـ ِ ا َ ُة وا ـ َ م ِ ِ ـ ِ‬
‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫ِ ـ ا א ِ ِ ـ ِ ـ َز ـ ِ ـ ِ‬
‫َ ََ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫ِِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ُ ْ ُכـ ُ َ ْ ـ ُ َ ـ َ ا َ َ ـ َ ـ ٍّ َوا َ َ ـ ِ َوا ُ َ ـ ْ ِ ‪ ُ َ ،‬ـ ْ ْ ـ َ ا ّ ـ َ َ ــא َכא ُـ ا ُ َ َ ّכ َ‬
‫‪٣‬‬ ‫‪٢‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ‪ِ ٤‬‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬


‫ـ ْ ِإ ْ َ ــאرِ د ِ ـ ْ َو َ ــא َز َال ا َ ـ ُف َ ْ ُ ـ ْ ‪َ ،‬ـ ْ َכא ُـ ا َدا ً ــא ـ ا ْ َ ـ َوا َ ـ ف‪ َ َ َ ،‬ـ َ‬
‫ِِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‪٥‬‬ ‫ِ‬ ‫َ ْ ـ ُ ا َ َـ ِ َ َ ـ أَ ِـ َ ْכـ ٍ َو ُ َ ـ َ َو ُ ْ َ ـ َ‬
‫ـאن ‪ َ ،‬ـ ِن َ ـ ُ َ ء ا َ َـ َכא ُـ ا ْ َ َــא ُ َ َ ّכ ـ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫אن ا َ ـ ُف َ ْ ُ ـ َزا ِـ ً ‪.٦‬‬ ‫ِ ـ ْ ِإ ْ َ ــאرِ ِد ِ ِ ـ ْ َو َכ َ‬

‫َ َ َ כـ ﴾‬ ‫۪‬ ‫۪‬ ‫ا ُ ـ ُ ا א ِ َـ ‪ُ َ :‬ـ ُ َ َ א َ ـ‬


‫]ا ـ ‪:‬‬ ‫﴿و َ ـ ُ َ ُ َ א ا ْ َ ْ ٰ ـ ا ـ ي ُ ْ ـ َ א َ ـ ُ‬ ‫َ‬
‫ـ ِل‪ ِ َ ِ ،‬ـ ِ‬ ‫‪ ُ َ َ .[١٨ ،١٧/٩٢‬ـ ُل‪ َ :‬ـ َ ا ا ِ ـ ‪ ِ َ ٧‬ـ ُ أَن َ ُכ ـ َن أَ ْ َ ـ َ ا َ ْ ـ ِ َ ْ ـ َ ا‬
‫ُ‬
‫﴿ان اَ ْכ َ ُכ ـ ِ ْ ـ َ ا ِ اَ ْ ٰ ُכ ـ ﴾ ]ا ـ ات‪َ ،[١٣/٤٩ :‬و ِا ْ َ َ َ ـ ‪ ٨‬ا ُ ـ ُ َ َ ـ أَن‬ ‫َ א َـ ‪ِ :‬‬
‫َ‬
‫ْ‬ ‫َ ْ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ا َ ْ َ ـ ِإ ــא أَ ُـ َ ْכـ ٍ َو ِإ ــא َ ـ ‪َ ،‬و َ ُ ْ כـ ُ َ ْ ـ ُ َ ـ ه ا َـ َ َ ـ َ ـ ٍّ ‪ َ ،Ġ‬ـ ُ‬
‫‪٩‬‬
‫‪١٥‬‬

‫﴿و َ ــא ِ َ َ ـ ٍ ِ ْ ـ َ ُه ِ ـ ْ ِ ْ َ ـ ٍ ُ ْ ـ ٰ ى﴾ ]ا ـ ‪،[١٩/٩٢ :‬‬ ‫َ ـ َـ َ ا ا َ ْ َ ـ ‪َ :‬‬


‫ـאل ِ ـ ِ ِ‬ ‫َ َ א َـ َ ـ َ‬
‫ـאه ِ ـ ْ أَو ِل ِ َـ ِ ه ِإ َـ آَ ِ ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫و ِ ـ ــא َכ َ ِ‬
‫אن َכ َ ــכ؛ َن ا ِ ـ َ َ ـ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم َر ـ ُ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫َـِ‬
‫אن َ ُ ـ ِل َ ـ ا ُ َ‬
‫ـאزا َة‪ ،‬أ ــא أَ ـ ْכـ ٍ َ َ ـ ْ َכ َ ِ‬
‫ُ َ‬ ‫ـכ ا ِ ّ ْ َ ـ ُ ُ ِ ـ ُ ا ُ َ ـ َ‬ ‫ُ ُ ـ ِ ِه‪َ ،‬و ِ ْ ـ َ‬
‫ـאد ِإ َ ـ ا ِّ ـ ِ ‪ِ ،‬إ أَن َ ـ ِ ِه ا ِ ّ ْ َ ـ َ َ ُ ْ ـ َ ى ا ـ َ ‪.‬‬ ‫ِّ ـ ِ ِ ـ َ ا ِر َ ـ ِ‬
‫ْ‬ ‫ْ َ‬
‫‪ِ ١٠‬‬
‫َو َ ـ َ ـ َ‬
‫َ‬
‫ــ ظ‪ ،‬ا א ــ ‪ :‬ــ‬ ‫ا ــ ح ا‬ ‫ا ر ‪(٢٨٦ /٢) ،‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ـ‬ ‫ـאب ـ אـא‬
‫ـ )ل(‪ :‬ـ ا ـ אب‬ ‫‪١‬‬
‫ــ‬ ‫ــ أ ــ‬ ‫א אد ــ ا‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪ :‬ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫א ــ ــ ا א ــ ‪.‬‬
‫ـ ـض ـ«‬ ‫ا ـ ما ـ‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل( و)ك(‪ :‬أ‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا ا ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ــ ــ ه ا ــ ‪.‬‬ ‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫)ظ(‪ :‬أ‬ ‫‪٩‬‬ ‫)ل( و)ظ(‪ :‬ا ا ‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ــ )غ(‬ ‫ــ כ ــ ا א ــ ا ــ‬ ‫‪١٠‬‬ ‫(‪ :‬أ اً‪.‬‬ ‫)ا‬ ‫‪٤‬‬
‫ــ ‪» :‬כאن ا ــ‬ ‫ــא إ ــ‬ ‫ــ‬ ‫ــ (‪:‬‬ ‫ــ )ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٥‬‬
‫ــ ا ــ‬ ‫כ ــ כ ــכ ــ‬ ‫ا ر ــ ‪.‬‬
264 ONUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Bu sakınan kimsenin ya Ebû Bekir (ra) ya da Ali (ra) olduğu, onu Ali’ye
(ra) hamletmenin mümkün olmadığı, Ebû Bekir’e (ra) hamletmek gerek-
tiği de sabit oldu. Sonra Allah Teâlâ, onu şu kavliyle vasıflandırdı: “Ancak
pek yüce olan Rabbinin rızasını aramak için (infakta bulunur). Ve and ol-
5 sun herhalde razı olacaktır.”1 Âyette geçen “sevfe” edatı istikbal içindir. Bu
âyet, Ebû Bekir’in (ra) Resûlullah’tan (sav) sonra halkın en faziletlisi oldu-
ğuna delâlet eder. Allah Teâlâ’nın “Ve andolsun herhalde razı olacaktır.”2
kavli, bu sıfatı gelecek zamânda daEbû Bekir (ra) üzerinde bâki kılacağına
işaret eder. Bu sıfat imâmet konusunda geçerli olmasaydı o, halkın en fazi-
10 letlisi olmazdı. Âyet bu en faziletli olma sıfatına delâlet ettiğine göre onun
imâmetinin sıhhatinin kati olması gerekir.
Bu konudaki haberler çoktur.
Onlardan birincisi bu hadis-i şeriftir: “Benden sonra Ebû Bekir ve
Ömer’e (ra) uyunuz.”3 Efendimiz (sav) içtihatları (fetva) konusunda bu iki-
15 sine uymayı farz kılmıştır. O ikisinin verdiği fetvalar arasında kendilerinin
imam oldukları da vardır. Dolayısıyla bu fetva konusunda bu ikisine uymak
vâciptir. Bu da onların imâmetlerini gerektirir.
İkincisi, Efendimiz’in (sav) şu hadis-i şerifidir: “Benden sonra hilâfet
otuz senedir. Sonrası ısırıcı saltanata dönüşür.”4 Bu onların zalim sultanlar-
20 dan değil, muhakkik halifelerden olduklarını tayin etmiştir.
Üçüncüsü, Efendimiz’in (sav) Ebû Bekir ve Ömer (ra) hakkındaki şu ha-
dis-i şerifidir: “O ikisi (Ebû Bekir ve Ömer), cennetin olgunlarının (kühûl)
efendisidir.”5 Eğer onlar imâmeti gasp etmiş olsalardı bu hüküm onlara lâ-
yık olmazdı. Bunun gibi “aşere-i mübeşşere”yi [cennetle] müjdeleyen haber
25 de üçünün imâmetinin sıhhatine işaret eder.
Bu konudaki icma ise farklı sebeplerdendir:
Birincisi: İnsanlar Resûlullah’tan (sav) sonra ya Ebû Bekir ya Abbâs ya da
Ali’nin (ra) imam olduğu konusunda icmâ etmişlerdir. Sonra Abbas ve Ali’-
nin (ra) imâmet konusunda Ebû Bekir (ra) ile niza etmediklerini görüyoruz.
30 Niza etmemeleri ya niza konusundaki acziyetleri ya da kudretleri ile oldu.
1 Leyl, 92/20, 21.
2 Leyl, 92/21.
3 İbn Mâce, Mukaddime, 27
4 İbn Hibbân, Sahih, c. 15, s. 392, hadis no: 6943.
5 Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 310.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪265‬‬

‫َو َ ــא َ ـ َ أَن َ ـ َ ا ا َ ْ َ ـ ِإ ــא أَ ُـ َ ْכـ ٍ َو ِإ ــא َ ِ ـ َو َ ـ َ أَ ـ ُ َ ُ ْ ِכـ ُ َ ْ ُـ ُ َ َ ـ‬


‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ ِ ِ ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ـ ٍّ َ َ َ ـ َ َ ْ ُ ـ ُ َ َ ـ أَ ِ ـ َ ْכ ـ ٍ ‪ ُ ،Ġ‬ـ ِإ ـ ُ َ َ א َ ـ َو َ َ ـ ُ ِ َ ـ ‪﴿ :‬ا ا ْ َٓـ َ‬
‫ـאء‬
‫َو ْ ـ ِ َر ِّـ ِ ا ْ َ ْ ٰ ـ َو َ َ ـ ْ َف َ ْ ٰ ـ ﴾ ]ا ـ ‪َ [٢٠،٢١/٩٢ :‬و َ ـ َف ِ ْ ُ ْ ـ َ َ ِ ‪ َ َ ،‬ـ ِ ِه ا َ َـ ُ‬
‫َـ ُ ل َ َ ـ أَن أَ َــא َ ْכـ ٍ أَ ْ َ ـ ُ ا َ ْ ـ ِ َ ْ ـ َ َر ُ ـ ِل ا ِ ‪ َ ١‬ـ ا ُ َ َ ْ ـ ِ َو َ ـ َ ِ ـ َز َ ـ ِ‬ ‫‪٥‬‬

‫﴿و َ َ ـ ْ َف َ ٰ ـ ﴾ َ َ ـ أَ ـ ُ ُ ِ ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َر ُ ـ ل ا َ ـ ا ُ َ َ ْ ـ َو َ ـ َ ‪َ ،‬و َ ـ ُ ل َ ُ ـ ُ َ‬
‫אن ُ ِ ـ ً ِ ـ ا ِ َ א َ ـ ِ َ ــא‬ ‫ـאن ا ـ ‪ ،‬و ـ כ‬ ‫ـכ ا ِ َ ـ َ ِ ـ أَ ِ ـ ْכ ـ ٍ ِإ َ ـ ا ـ ِ‬
‫ْـ َ ّ‬
‫ِ‬
‫ُ ْ ََْ ِ َ َ َ َ ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِِ ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫َכ َ َ‬
‫‪-‬و ـ َ ا َ ْ َ ـ ُ ‪َ -‬و َ ـ َ‬ ‫אن أ ْ َ ـ َ ا َ ْ ـ ِ ‪َ ،‬و ــא َد ـ ا َ َ ـ ُ َ َ ـ َ ـ ه ا ّ َ ـ َ‬
‫ا َ ْ ـ ُ ِ ِ ـ ِ ِإ َ א َ ِ ـ ِ ]‪.[٢١‬‬

‫אر َ َכ ِ ةٌ‪:‬‬ ‫َ‬


‫َوأ א ا َ ْ َ ُ‬
‫َ‬
‫أَ َ ُ َ ــא‪ ُ َ :‬ـ ُ َ َ ـ ِ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم‪]ِ :‬ا ْ َ ـ ُ وا ِא َ ْ ـ ِ ِ ـ ْ َ ْ ـ ِ ي أَ ِ ـ َ ْכ ـ ٍ ]‪٣٤‬أ[‬ ‫‪١٠‬‬

‫َو ُ َ ـ َ []‪َ ،[٢٢‬و َ ـ َ ا ِ ِ ـ َ ُاء ِ ِ َ ــא ِ ـ ا َ ْ ـ َ ى َو ِ ـ ْ ُ ْ َ ـ ِ َ ــא أَ ْ َ َ ــא ِ ـ ِ َכ َ ُ َ ــא ِإ َ א َ ـ ِ‬


‫ـכ ُ ِ ـ ُ ِإ َ א َ َ ُ َ ــא]‪.[٢٣‬‬ ‫َ َ َ ـ َ ا ِ ْ ِ ـ َ ُاء ِ ِ َ ــא ِ ـ َ ـ ِ ه ا َ ْ ـ َ ى‪َ ،‬و َذ ِـ َ‬
‫َو َא ِ َ ــא‪ُ َ :‬ــ ُ َ َ ــ ِ ا ــ َ ُة َوا ــ َ ُم‪] :‬ا ِ َ َ ــ ُ َ ْ ــ ِ ي َ َ ُــ َن َ ــ َ ً ُــ َ ِ ــ‬
‫ُ‬
‫ِ‬ ‫ِِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ـכא ُ ً ــא[]‪ ،[٢٤‬و َذ ِـ َ ِ‬
‫ـכ َ ْ ـ ٌ َ َ ـ أَ ُ ـ ْ َכא ُـ ا ـ َ ا ُ َ َ ــאء ا ُ َ ّ ـ َ َ ـ َ‬ ‫َ‬ ‫ُ ْـ ً َ‬
‫ا ُ ُ ـ ِك ا א ِ ِ ــ َ ‪.٢‬‬ ‫‪١٥‬‬

‫ُ َ ــ ُ َ ــא َ ــ ِ َ ا ُכ ُ ــ ِل‬
‫‪٣‬‬
‫أَ ِــ َ ْכــ ٍ َو‬ ‫ــ َ ُة َوا ــ َ ُم ِ ــ‬ ‫َو َא ِ ُ َ ــא‪ُ َ :‬ــ ُ َ َ ــ ِ ا‬
‫ّ‬ ‫َ‬
‫ـכ‬ ‫ِ‬ ‫ٍ‬ ‫ِ‬
‫َ ْ ـ َ َ ـ ِ ِ َ ــא‪َ ،‬و َכ َ ـ َ‬ ‫ـ ا ا כـ‬ ‫אن‬
‫ـכ َ‬ ‫ِ ِ ِ َ א َ ـ ِ َـ َ‬ ‫ا َ ـ ِ ]‪َ ،[٢٥‬و َ ـ َכא َــא א ِ ـ‬
‫َ َ ُ ْ ُ‬
‫‪٤‬‬
‫َْ‬
‫ـ ِ ِإ َ א َ ـ ِ ا َ َ ـ ِ ]‪.[٢٦‬‬ ‫ُل َـ ِ‬
‫َ‬ ‫َ َ ـ ِة ا ُ ـ ِة َ ـ‬ ‫ـאر ِة ا‬
‫ا َ َ ـ ُ ا ـ ال َ َ ـ ِ َ ـ َ‬
‫َ َ‬ ‫َ‬
‫אع َ ِ ْ ُو ُ ٍه‪:‬‬ ‫َوأَ א ا ِ ْ َ ُ‬
‫ـِو ـ‬ ‫ـאم َ ْ ـ َ َر ُ ـ ِل ا ِ َ ـ ا‬ ‫أن ا ِ َ ـ َ‬
‫َ‬ ‫ـאس أَ ْ َ ُ ـ ا َ َ ـ‬ ‫َ‬
‫ا و ُل‪ :‬أن ا ـ َ‬
‫ُ َ َْ َ َ َ‬
‫‪٢٠‬‬

‫ـאس َو َ ِ ــא َ ــא َ َ‬


‫אز َ ــא أَ َــא َ ْכـ ٍ‬ ‫َ‬
‫‪ُ ،‬ـ َرأ َــא أن ا َ ـ َ‬ ‫ـאس َو ِإ ــא َ ِ ـ‬ ‫َ‬
‫ِإ ــא أ ُـ َ ْכـ ٍ َو ِإ ــא ا َ ـ ُ‬
‫אز َ ـ ِ أَو َ ـ َ ا ُ ـ ْ َر ِة‪،‬‬ ‫ــא أَ ْن َ ُכـ َن ِ َ ْ ِ ِ َ ــא َ ـ ِ ا ُ َ َ‬ ‫אز َ ـ ِ ِإ‬
‫ِ ـ ا ِ َ א َ ـ ِ ‪َ َ ،‬ـ ْ ُك َ ـ ِ ِه ا ُ َ َ‬
‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫أ‬ ‫)ف(‪ :‬כ‬ ‫‪٣‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ظ(‪ :‬ا‬ ‫‪١‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬א‬ ‫‪٤‬‬ ‫)‪(٢٩١ /٢‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪.‬و‬ ‫)ظ(‪ :‬ا א‬ ‫‪٢‬‬
266 ONUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Birincisi bâtıldır. Daha önce de açıkladığımız gibi Ebû Bekir’de (ra) bu-
lunmayan kudretin sebepleri Ali (ra) üzerinde toplanmıştı. Böylece onların
kudretleri olduğu halde bu nizayı terk ettikleri sabit oldu. Eğer imâmet o
ikisinin hakkı olsaydı kudretleri olmasına rağmen nizayı terketmeleri bü-
5 yük bir hata olurdu. Bu da imâmet konusunda onların yetersiz olmalarını
gerektirir.
Eğer imâmet o ikisinin hakkı değilse Ebû Bekir’in hakkı olması gerekir.
Aksi takdirde bu üçünden birinin imam olmasına dair icmâ bâtıl olur.
İkincisi: Eğer imâmet açık nas sebebiyle Ali’nin (ra) hakkı olsaydı, buna
10 rağmen ümmet bu hakkı ondan alsaydı, o zaman bu ümmet insanlar ara-
sından çıkarılmış en şerli ümmet olurdu. Fakat şu âyet-i kerîme ile bunun
bâtıl olması lazımdır: “Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz.”1
Denilirse ki “Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz.”2 âyeti
onların öyle olduklarına delâlet eder, fakat onlar bu sıfatlarını devam ettir-
15 mediler. Biz deriz ki: Bu âyette “kâne”yi tam fiile hamlediyoruz. Takip eden
şu ifadeler buna delâlet eder: “Mâruf ile emredersiniz, münkerden nehy
eylersiniz.”3. Eğer “Siz hayırlı bir ümmetsiniz.” ifadesi onların önceden
böyle oldukları fakat böyle devam etmedikleri anlamına gelseydi “Mâruf ile
emreder, münkerden nehy edersiniz.”4 ifadesi de onunla çelişirdi. “Kâne”yi
20 nâkıs fiil olarak yorumlarsak mâna, Allah Teâlâ’nın ilminde veya levh-i
mahfûzda “Siz hayırlı bir ümmet idiniz.” şeklinde olurdu.
Üçüncüsü: Sahih hadislerle sabit oldu ki Nebî (sav) ölüm hastalığında
namaz için yerine onu tayin etti. O halde biz diyoruz ki onun hilâfeti vâki
oldu, fakat hilâfetten azledildiğine dair bir bilgimiz yoktur. Öyleyse onun
25 hilâfetinin (Resûlullah’ın vefatından sonra da) devam etmesi gerekir. Onun
namazda imam olmasının gerekliliği sabit olunca zaruri olarak diğer şey-
lerde de imam olması gerektiği sabit olur. Çünkü bu iki durumun farklı
olduğu görüşünde olan yoktur.
1 Âl-i İmrân, 3/110.
2 Âl-i İmrân, 3/110.
3 Âl-i İmrân, 3/110.
4 Âl-i İmrân, 3/110.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪267‬‬

‫‪َ Ġ‬و َ ْ ُ ـ َد ًة‬ ‫ِـ‬ ‫אب ا ُ ـ ْ َر ِة َכא َ ـ ْ ُ ْ َ ِ َ ـ ً ِ ـ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫َوا َو ُل َא ـ ٌ ؛ َ ــא َ ــא أَن أَ ْ ـ َ َ‬
‫َ ٍّ‬
‫ا ُ ــ ْ َر ِة؛ َ ــ ِْن‬
‫אز َ ــ َ َ ــ َ‬
‫ــכ ا ُ َ َ‬ ‫ِ ــ َ ــ ِّ أَ ِــ َ ْכــ ٍ ‪ َ َ َ ،Ġ‬ــ َ أَ ُ َ ــא ِإ ــא َــ َ َכא ِ ْ َ‬
‫‪١‬‬

‫אز َ ــ ِ َ ــ َ ا ُ ــ ْ َر ِة َ َــ ً َ ِ ً ــא‪َ ،‬و َذ ِ َ‬


‫ــכ‬ ‫אن َــ ْ ُك ا ُ َ َ‬ ‫َכא َــ ِ ا ِ َ א َ ــ ُ َ ــא َ ُ َ ــא َ َ‬
‫ــכ َ‬ ‫‪٢‬‬

‫ُ ِ ــ ُ ا َ ــ ْ َح ِ ــ ِإ َ א َ ِ ِ َ ــא‪.‬‬

‫َ ْכ ـ ٍ ‪َ ،‬و ِإ‬ ‫َ ــא[‪َ ،٣‬و َ ـ َ أَ ْن َ ُכ ـ َن َ ــא ِ َ ِ ـ‬ ‫ِ‬


‫َوإ ِْن َכא َ ـ ا ِ َ א َ ـ ُ َ ْ َ ـ َ َ ــא ] َ ُ‬ ‫‪٥‬‬

‫ِ‪٤‬‬
‫َ َـ ُ ـ َ ا ِ َ ـ ُ‬
‫ـאم]‪.[٢٧‬‬ ‫ـאع َ َ ـ أَ ّن أَ َ ـ َ َ ـ ُ َ ِء ا‬ ‫َ َ َـ َ ا ِ ْ َ ـ ُ‬
‫ا א ِ ـ ‪ َ :‬ـ َכא َـ ِ ا ِ َ א َ ـ ُ َ ــא ِ َ ِ ـ ٍ ِ َ ـ ِ ا ـ ِّ ا َ ِ ـ ِ ‪ َ -‬ـ َ أَن ا َ ـ َ َد َ ُ ـ ُه‬
‫ّ‬ ‫َ‬
‫ـאس؛ َ ِכ ـ َ ـ َ ا ا ـ زِ م א ِ ـ ٌ ِ َ ِ ـ ِ‬ ‫ْ ــא‪َ َ -‬כא َ ـ ْ َ ـ ِ ه ا ُ ـ ُ َ ـ أُ ـ ٍ أُ ْ ِ ـ ْ ِ ـ ِ‬
‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫ـאس﴾ ]آل ـ ان‪.[١١٠/ ٣:‬‬ ‫﴿כ ْ ـ َ ـ اُ ـ ٍ اُ ْ ِ ـ ْ ِ ـ ِ‬ ‫َ َ א َـ ‪:‬‬
‫َ‬ ‫ُ ُ ْ ْ َ‬
‫ــאس﴾ ]آل ــ ان‪[١١٠/ ٣:‬‬ ‫﴿כ ْ ــ َ ــ اُ ــ ٍ اُ ْ ِ ــ ْ ِ ِ‬ ‫َ ــ ِْن َ א ُــ ا‪ُ َ :‬ــ ُ َ َ א َــ ‪:‬‬
‫ُ ُ ْ ْ َ‬
‫‪١٠‬‬
‫َ‬
‫אن‬ ‫َ ـ ُ ل َ َ ـ أَ ُ ـ ْ َכא ُـ ا‪َ ،٥‬و َ ِכ ـ ْ َ ــא َ ُ ـ ا َ َ ـ َ ـ ِ ِه ا ِّ َ ـ ِ ‪َ ْ ُ .‬ــא‪ ُ ِ ْ َ :‬ـ ُ [‪ َ َ ٦‬ـ َכ َ‬
‫وف َو َ ْ َ ـ ْ َن َ ـ ِ ا ْ ُ ْ َכ ـ ِ ﴾‬‫ون ِא ْ ـ ِ‬
‫َ ُ ُ َ َ ْ ُ‬
‫ـאل ِ ـ َ ِ ِ ـ ِ ‪ ْ ﴿ :‬ـ‬ ‫ا א ـ ِ ‪َ ،‬و َ ـ ُ ل َ َ ْ ـ ِ أَ ـ ُ َ ـ َ‬
‫﴿כ ْ ُ ـ َ ـ اُ ـ ٍ ﴾ ِ ـ أَ ـ כא ـ ا כ ِــכ ـ ـ‬ ‫]آل ـ ان‪] ،[١١٠/ ٣:‬و ـ כאن ـ‬
‫ُ ُ ُ َ ُ ََ َ ُ َ ْ‬ ‫ََ َ َ َ ُ ُ ُ ْ ْ َ‬
‫وف َو َ ْ َ ـ ْ َن َ ـ ِ ا ْ ُ ْ َכـ ِ ﴾ ُ َא ِ ً ــא‪َ ٩‬ـ ُ ‪،‬‬‫ون ِא ْ ـ ِ‬ ‫َ ُ ـ ا َ َ ـ ِ [‪ ٧‬ــכאن‪ ٨‬ـ ‪ ْ ﴿ :‬ـ‬
‫َ َ َ َ ُ ُ َ ُ ُ َ َ ْ ُ‬ ‫ْ‬
‫ـכ ِ ـ ِ ْ ـ ِ‬ ‫﴿כ ْ ُـ ْ َ ْ ـ َ اُ ـ ٍ ﴾ َכ َ ِـ َ‬ ‫אن ا َ ْ َـ‬ ‫אن ا א ِ َ ـ ِ َכ َ‬ ‫ـאه َ َ ـ َכ َ‬ ‫َوأَ ــא إ ِْن َ َ ْ َـ ُ‬
‫‪١٠‬‬
‫ُ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ا ِ َ َ א َ ـ أَو ِ ـ ا ـ ِح ا َ ْ ُ ـ ِظ‪.‬‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ا א ِــ ُ ‪ َ :‬ــ َ ِא َ ِאد ــ ِ ا ِ‬
‫َ ــ أَ ــ ُ َ َ ــ ا ــ َ ُة َوا ــ َ ُم ا ْ ــ َ‬
‫‪١١‬‬
‫ْ ََ ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫َ ْ َــ ُ‬ ‫ــכ ا ِ َ َ ــ ُ َو َ ــא َ َ ــ َ‬ ‫ِ ــ َ ــ َ ِض َ ِــ ِ ِ ــ ا ــ َ ِة؛ َ َ ُ ــ ُل‪ َ َ َ :‬ــ ْ ِ ْ َ‬
‫‪١٢‬‬

‫ــכ ا ِ َ َ ــ ِ َ َ ــ ِ ‪َ ،‬و ِإ َذا َ ــ َ ُو ُ ـ ُب َכ ِــ ِ ِإ َ א ً ــא ِ ــ‬ ‫ـאء ِ ْ َ‬


‫َ ْ َ ــא]‪ َ َ َ ،[ ٣٤‬ــ َ َ َ ـ ُ‬
‫ب‬
‫َ‬
‫ور ًة؛ ِ َ ـ ُ َ َ א ِـ َ ِא َ ـ ِق‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِِ‬ ‫ِ‬
‫ْ‬ ‫ا ـ َ ة‪ َ َ ،‬ـ َ ُو ُ ـ ُب َכ ـ ِإ َ א ً ــא ـ َ ــא ِ ا َ ْ ـ َ אء َ ـ ُ َ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫)ف(‪ :‬א אً‪.‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫و א ا‪.‬‬ ‫ها‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫وإن‪.‬‬


‫)ل(‪ :‬وإن‬ ‫‪١‬‬
‫)غ(‪.‬‬ ‫א כ ا א ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ك( و )ل(‪. َ ُ :‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)ل(‪ :‬إ א א‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫أא כ ‪.‬‬ ‫)ل(‪:‬‬ ‫‪١١‬‬ ‫( و)غ(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫( و)غ(‪.‬‬ ‫)ل( و)ا‬ ‫‪٣‬‬
‫‪.‬‬ ‫(‪ :‬و א‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪١٢‬‬ ‫)ل(‪ :‬כאن‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫)ظ(‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
268 ONUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Muhalifler şu bakımlardan delil getirdiler:


Birincisi: Şu âyet-i kerîmedir: “Sizin velîniz ancak Allah Teâlâ’dır. Ve
O’nun peygamberidir ve imân etmiş olanlardır. O imân edenler ki namazı
dosdoğru kılarlar ve zekâtı verirler ve onlar rükûya varanlardır.”1 Bu âyet-i
5 kerîme belli bir şahsın imâmetine delâlet eder. Bu durum sabit olunca bu
imamın Ali (ra) olması gerekir.
İlkinin izahı şudur: Veli ya yardımcıdır ya da yöneticidir. Onun (veli) iş-
tiraki def ederek bu ikisine hasredilmesi gerekir. Yardımcı olarak anlaşılma-
sı mümkün değildir. Çünkü şu âyet-i kerîmede ifade edildiği üzere yardım
10 umum için geçerlidir: “Mümin erkekler ve kadınlar birbirlerinin velileridir.”2
Halbuki bu âyette zikredilen velâyet müminlerin bir kısmına mahsustur. Zira
“innemâ” kelimesi hasrı ifade eder. İşte burada velinin yardımcı olarak anlaşıl-
ması bâtıl olunca o zaman onun (Sizin velîniz ancak Allah Teâlâ’dır.) âyetinin
muhatabı olan bütün ümmete yönetici olarak anlaşılması gerekir. Zaten imâ-
15 metin mânası da bütün ümmetin yöneticisi olmaktan başka bir şey değildir.
Böylece bu âyetin delâletinin belli bir şahsın imâmeti olduğu sabit oldu. Bunu
söyleyen herkes onun Ali b. Ebû Tâlib (kv) olduğunu da söyledi. Çünkü hiç
kimse bu âyet Ebû Bekir ve Abbas’ın (ra) imâmetine delâlet eder, demedi.
İkinci Delil: Efendimiz (sav) buyurdu ki: “Ben size kendi nefislerinizden
20 daha evlâ değil miyim?” Onlar “Evet.” dediler. O da “Ben kimin mevlâsı
isem Ali de onun mevlâsıdır.”3
Bu hadisin istidlâl yönü şöyledir: Nebî (sav) önce “evlâ” lafzını açıkladı,
akabinde “mevlâ”yı zikretti. Mevlâ kelimesinin birçok mânası var. “Evlâ”
kelimesinin zikredilmesi onun için sahih bir tefsir olur. Diğer ihtimalleri
25 def etmek için bu mânaya yorumlamak gerekir. O zaman mâna şöyle ta-
savvur edilir: Ben hüküm ve yargı konusunda kime daha evlâ isem Ali de
bu konuda ona daha evlâ olur. İmamın, “hüküm ve yargısının kabulü bakı-
mından diğerlerinden daha evlâ olan”dan başka bir mânası yoktur.
1 Mâide, 5/55.
2 Tevbe, 9/71.
3 Buhârî, “Kitabu’l-Fezâil”, 1359.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪269‬‬

‫ِ ُ ُ ٍه‪:‬‬ ‫َو ِا ْ َـ ا ُ َ א ِ ُ‬

‫۪ ــ َ ٰا َ ُــ ا ا ۪ ــ َ ُ ۪ ُ ــ َن‬ ‫﴿ا َ ــא َو ِ ُכــ ا ُ َو َر ُ ــ ُ ُ َوا‬‫أَ ُ َ ــא‪ُ َ :‬ــ َ א َــ ‪ِ :‬‬
‫ُ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ‬
‫ـ ِ ِه ا ـ ُ َ ـ ُ ل َ ـ ِإ א ـ ِ‬ ‫اכ ُ ـ َن﴾ ]ا א ـ ة‪َ ،[٥٥/٥ :‬‬ ‫ا ٰ ـ َة و ْ ُ ـ َن ا ٰכ ـ َة و ـ ر ِ‬
‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ ْ َ‬ ‫َُ‬
‫ـאم َ ِ ــא‪.‬‬
‫ِ َـ ُ‬ ‫َ ـ ْ ٍ ُ َ ـ ٍ ‪َ ،‬و ِإ َذا َ َ ـ َ َ ـ َ ا َو َ ـ َ أَ ْن َ ُכ ـ َن َذ ِـ َ‬
‫ـכ ا‬

‫َ ــא ُن ا َو ِل‪ :‬أَن ا َ ِــ ِإ ــא ا א ِ ــ َو ِإ ــא ا ُ َ َ ــ ِ ُف‪َ ،‬و ِ ــ ُ َ ْ ــ ُه‪ َ ِ َ َ ١‬ــא‬ ‫‪٥‬‬
‫ُ‬ ‫ّ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫اك‪َ ،‬و َ َ ُ ـ ُز َ ْ ُ ـ ُ َ َ ـ ا א ِ ـ ِ ؛ ِ َن ا ْ ـ َة َ א ـ ٌ ِ َ ِ ـ ِ َ َ א َ ـ ‪:‬‬ ‫د ْ ــא ِ ْ ِ ْ ـ ِ ِ‬
‫‪٢‬‬
‫َ ً‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ـאء َ ْ ـ ٍ ﴾ ]ا ـ ‪َ ،[٧١/٩ :‬وا ِ َ َ ـ ُ ا َ ْ ُכ ـ َر ُة‬ ‫ِ‬
‫ـאت َ ْ ُ ُ ـ ْ اَ ْو َ ٓـ ُ‬ ‫﴿وا ْ ُ ْ ِ ُ ـ َن َوا ْ ُ ْ ِ َـ ُ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ِ ـ َ ـ ه ا َ ـ َ א ـ ٌ ِ َ ْ ـ ا ُ ْ ـ َ َن َכ َ ـ َ ﴿ا َ ــא﴾ ُ ـ ُ ا َ ْ ـ َ ‪َ ،‬و ِإ َذا َ َ ـ َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ِ ــ ِ ا ُ ــ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ْ ــ ُ َ ــ َ ا ا َ ــ ِّ َ َ ــ ا א ــ ِ َو َ ــ َ َ ْ ُــ ُ َ َ ــ ا ُ َ َ ــ ِّ ف ــ َ‬
‫]و َ َ ْ َــ ِ ْ ِ َ א َ ــ ِ [‪ِ ٣‬إ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫ا ُ َ א َ ِ ــ َ ِ َ ــ َ َ א َــ ‪﴿ :‬ا َ ــא َو ُכــ ُ ا ُ﴾ ا ــ ُ ‪َ ،‬‬ ‫‪١٠‬‬

‫ا َ ـ َف‪ ِ ٤‬ـ َ ِ ـ ِ ا ُ ـ ِ ‪ َ َ َ ،‬ـ ْ ِد َ َ ـ ُ ] َ ـ ِ ِه ا َ ـ ِ [‪ َ َ ٥‬ـ ِإ َ א َ ـ ِ َ ـ ْ ٍ ُ َ ـ ٍ ‪،‬‬


‫َ‬
‫‪٦‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאل ِإ ـ ُ ُ ـ َ َ ـ ـ ِ أَ ِ ـ َא ـ ٍ َכ ـ َم ا ُ َو ْ َ ـ ُ ؛ َن أَ َ ـ ً ا‬ ‫ـכ َ ـ َ‬‫ـאل ِ َ ِـ َ‬ ‫َو ُכ َ ـ ْ َ ـ َ‬
‫ـאس]‪.[٢٨‬‬‫َ ـ ُ ـ ْ ‪ :‬إِن َ ـ ِ ِه ا َ ـ َ َ ـ ُ ل َ ـ ِإ א ـ ِ أَ ِ ـ ْכ ـ ٍ وا ـ ِ‬
‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ‬
‫ا ُ ـ ُ ا א ِ ـ ُ ‪ :‬أَ ـ ُ َ َ ـ ِ ا ـ َ ُة َوا ـ م ــאل‪ :‬أَ ـ أَو ـ ِכـ ِ ـ أَ ِ ـ‬
‫ـכ ‪،‬‬
‫َ ُ َ َ َْ ُ َ ْ ُ ْ ْ ُْ ُْ‬ ‫َ‬
‫]‪[٢٩‬‬ ‫ِ‬
‫َ א ُـ ا‪ َ َ :‬ـ ‪ ] ،٧‬ــאل[ ‪ َ َ :‬ـ ْ ُכ ْ ـ ُ َ ـ َ ُه َ َ ـ َ ـ َ ُه ‪.‬‬
‫‪٨‬‬
‫‪١٥‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬
‫ِא َ َــ َو ُ ــ َ َ ْ ــ ٌ‬ ‫َو ْ ــ ُ ا ْ ــ ْ َ ل‪ :‬أَ ــ ُ َ ــ َح ِ َ ْ ــ أو َــ ‪ُ ،‬ــ َذ َכــ َ َ َ ــ ُ‬
‫َ ْ ُــ ُ َ َ ــ ِ َد ْ ً ــא‬ ‫ِ‬ ‫‪ِ ٩‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ‬ ‫ُ ْ َ ــ ٌ َ ْ ــ َ َאء ‪َ ،‬وذ ْכــ ُ ا َو َــ َ ْ ُــ ُ َ ْ ــ ً ا َــ ُ ‪ َ َ َ ،‬ــ َ‬
‫אن‬‫ُ ْכ ـ ِ َوا َ ِ ـ ِ َכ َ‬ ‫ـאل‪َ ،١٠‬و ِ َ ِ ـ ٍ َ ِ ـ ا َ ْ ِ ـ ‪ َ :‬ـ ْ ُכ ْ ـ ُ أَو َ ـ ِ ـ ِ ِ ـ ا‬ ‫ِْ ِ ِ ـ ِ‬
‫ْ َ‬
‫ُ‬ ‫ُ‬
‫ِ ـ ْ َ ـ ِ ِه ِ ـ َ ـ ِل‬ ‫َـ ِ ْ ِ ـ ِ‬
‫ـאم ِإ َ ـ ْ َ ُכـ ُن أَو َ ـ‬ ‫َ ِ ـ أَو َ ـ ِ ـ ِ ِ ـ َذ ِـ َ‬
‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ـכ‪َ ،‬و َ َ ْ‬
‫ُ ْכ ِ ــ ِ َو َ َ א ِــ ِ ]‪.[٣٠‬‬ ‫‪٢٠‬‬

‫)ل( و)غ(‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫}إ ــא و כــ ا { ــ إ א ــ‬ ‫هه‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١‬‬
‫ــא إ ـ‬ ‫ـ‬ ‫ـ )غ( ا ـ א ـ‬ ‫‪٩‬‬ ‫ـ وכ ـ ــאل כ‪،‬‬ ‫ـ‬ ‫ً‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪:‬‬ ‫‪٢‬‬
‫ا ــ ا ــ ا ــא ‪.‬‬ ‫ــאل‪ :‬ــ ــ أ ــ א ــ ‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا אم‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫אل‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ظ( و)ا‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا ‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫ف‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪٤‬‬
‫)ف( و)ك(‪. :‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ـ )ف( و)غ(‪ ،‬وأ ــא ـ )ظ( و)ل(‪:‬‬ ‫‪٥‬‬
270 ONUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Üçüncüsü: Nebî’nin (sav) Ali (ra) ile ilgili şu hadisidir: “Senin benim ya-
nımdaki konumun, Hârûn’un Mûsâ yanındaki konumu gibidir.”1 Hârûn,
Mûsâ yanındaki konumu dolayısıyla, Mûsâ’dan sonra yaşasaydı onun hali-
fesi olurdu. Ali (ra), Hz. Peygamberden sonra kaldığına göre onun halifesi
5 olması gerekir.
Yukarıdaki [üç itirazın] tamamına cevabımız şöyledir:
Bu nasları iki cihanda Ali’ye (ra) tâzime ve makamının yüksekliğine yo-
rumlamak gerekir. Bu deliller ile bizim daha evvel zikrettiğimiz deliller ara-
sında mutabakatı sağlayabilmek için bunlar imâmete yorumlanamaz.
10 Bizim görüşümüz birkaç açıdan daha tercihe şayandır:
Birincisi: Biz bu yolla ümmet olarak küfür ve fısktan korunuruz.
İkincisi: Ebû Bekir ve Ömer’in (ra) faziletleri hakkında gelen rivayet-
ler tevatür seviyesine ulaşmıştır ve bunlar bizim dediğimiz gibi açıklanırsa
tümü hak üzerine kalır.
15 Üçüncüsü: Allah Teâlâ Kur’ân’da ensâr ve muhâcirin, zikrettiğimiz şekil-
de tâzimini buyurdu ki bizim zikrettiğimiz şekilde anlaşılırsa hepsi doğru
olarak kalır.

Yedinci Mesele [Resûlullah’tan Sonra İnsanların En Faziletlisi]


Resûlullah’tan sonra insanların en faziletlisi Ebû Bekir(ra)’dir. Şîa ve
20 Mûtezilenin çoğu bu kişinin, Ali (ra) olduğunu söylediler. Onlar, daha fazi-
letli bulunduğu halde daha az faziletli olanın imâmetini câiz görmüşlerdir.
İlk görüşü savunan [Şîa]nın delilleri şöyledir: Ali (ra), Ebû Bekir (ra)’den
daha fazla cihada katılmıştır. O halde şu âyet-i kerîmenin de delâlet ettiği
üzere Ali’nin (ra) ondan daha faziletli olması gerekir: “Müminlerden özür
25 sahibi olmaksızın oturanlar ve Allah Teâlâ’nın yolunda mallarıyla, canlarıy-
la cihat edenler müsavî olmazlar.”2

1 Buhâri, “Fezâilu Ashâbi’n-Nebî”, 9; Suyûtî, Tarihu’l-Hulefâ, s. 168.


2 Nisâ, 4/95.
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪271‬‬

‫]‪ِ [٣١‬‬ ‫ون ِ ـ ْ ُ َ ـ‬ ‫ِ‬ ‫ا א ِـ ُ ‪ُ َ :‬ـ ُ َ َ ـ ِ ا ـ َ ُم ] ِ َ ِ ـ ٍّ [‪] ١‬أَ ْ ـ َ ِ ِ ّـ‬


‫[ َو ـ ْ‬ ‫ـאر َ‬
‫ِ َ ْ ِ َـ َ ـ ُ‬ ‫ْ‬
‫אن َ ِ‬
‫َ ِ ـ َ َ ْ ـ َ ُ َ ـ َכ َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ـ ً َـ ُ ‪َ ،‬و َ ـ ْ‬ ‫ون ـ ْ ُ َ ـ َכ ُـ ُ َ َ ـ ُ َـ‬ ‫ُ ْ َ ـ َ َــאزِ ل َ ـ ُ‬
‫ـאر َ‬
‫َ ِ ـ َ ْ ـ َ ُه‪ َ َ َ ٢‬ـ َ أَ ْن َ ُכـ َن َ ِ َ ـ ً َـ ُ ]‪.[٣٢‬‬
‫َ‬
‫اب َ ِ ا ُכ ّ ِ ‪:‬‬
‫َوا َ َ ُ‬
‫ُ ُـ ِّ َ ْ ِ ِ ـ ِ ‪َ ،‬وأَ ْن َ‬ ‫ا َار ْ ـ ِ ‪َ ٣‬و َ َ ـ‬ ‫ِ ـ ِ َ ِـ ٍ ‪ِ Ġ‬ـ‬
‫ّ‬
‫ِ‬ ‫َ‬
‫أ ـ ُ َ ـ ُ َ ْ ُ َ ــא َ َ ـ َ ْ‬ ‫‪٥‬‬

‫ا ِ ـ َذ َכ َא َ ــא‪.‬‬
‫ْ‬ ‫َ َ ــא َو َ ـ َ ا َ ِـ ِ‬ ‫ُ ْ َ ـ َ َ َ ـ ا ِ א ـ ِ ‪ ِ ،‬ــא‬
‫َ َ َ ً َْ‬
‫ِ ُ ُ ٍه‪:‬‬ ‫ُ إِن َ َ َא أَو َ‬

‫أَ َ ُ َ א‪ :‬أَ א ِ َ َ ا ا ِ ِ َ ُ ُن ا ُ َ َ ِ ا ُכ ْ ِ َوا ِ ْ ِ ‪.‬‬

‫ـאر ا ـ َ ارِ َد َة ِ ـ َ ْ ـ ِ أَ ِـ َ ْכـ ٍ َو ُ َ ـ َ َر ِ ـ َ ا ُ َ ْ ُ َ ــא َ َ َـ ْ َ ْ َ ـ َ‬ ‫ِ َ‬


‫ا א ـ ‪ :‬أن ا َ ْ َ ـ َ‬
‫ـכ َ ــא َ ِ ً ــא‪.‬‬ ‫ـאه َ ْ َ ـ ا ـ ُ‬ ‫ِ ِ‬
‫ا َ ا ُـ ِ َو ِא َ ْ ـ ا ـ ي َذ َכ ْ َـ ُ‬ ‫‪١٠‬‬

‫َ ـ َ ِ ـ ِ ا א ِ ِ ـ وا َ ْ ــאرِ ِ ـ ا ُ ـ ِ‬
‫آن َو ِא ِ ـ ِ‬ ‫َ א َـ َـ‬ ‫ا א ِ ـ ُ ‪ :‬أَ ـ ُ َ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫ـכ َ ِ ً ــא‪.‬‬‫اـ ُ‬ ‫ـאه َ َ ـ‬‫ا ـ ِ ي ذכ ـ‬
‫َ َْ َ ُ ْ‬
‫َ‬
‫אس َ ْ َ َر ُ ِل ا ِ َ َ ِ ا‬
‫ا َ َ ا אِ َ‬
‫ُم[‬ ‫ُة َوا‬ ‫]أَ ْ َ ُ ا ِ‬

‫‪٤‬‬
‫ِ ا ِ ّ ـ َ ُ]‪٣٥‬أ[ وכ ِ ـ‬ ‫ِل ا ِ ‪ Ṣ‬أَ ُ ـ َ ْכ ـ ٍ ]‪َ ،Ġ[٣٣‬و َ א َ ـ‬ ‫أَ ْ َ ـ ُ ا ـ ِ‬
‫ـאس َ ْ ـ َ َر ُ ـ‬
‫َ َ ٌ‬
‫ُو ُ ـ ِد‪ ٥‬ا َ א ِ ـ ِ ‪.[٣٤]٦‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ـ َ ا ُ ْ َ ِ َ ـ ِ ‪ِ :‬إ ـ ُ َ ـ ؛ َو‬
‫َ ـ ُ َ ء َ ـ ُزوا ِإ َ א َ ـ َ ا َ ْ ُ ـ ل َ ـ َ‬ ‫‪١٥‬‬

‫ِ ِ َ‬ ‫אن أَ ْכ َـ ِ ـ‬ ‫‪ِ Ġ‬א ِ ـ ِ‬ ‫ِ ِ‪ِ َ ٧‬‬


‫َـ َ‬ ‫ْ َ ــאم أ ِـ َ ْכـ ٍ ‪َ َ ،‬‬ ‫َ َ َ َ‬
‫ـאد כ‬ ‫ـ‬
‫َ ٍّ‬ ‫َو ُ ـ ُ ]ا ّ ـ َ [ ‪ :‬أن َ ـ َ‬
‫ـאم‬
‫۪‬ ‫א ِ ۪ ـ َـ ا ْ َ א ِ‬ ‫ِِ‬ ‫َِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـَ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫﴿و َ ـ َ ا ُ ا ْ ُ‬ ‫ـ َ َ א َـ ‪َ :‬‬ ‫أَ ْن َ ُכـ َن َ ـ ‪ Ġ‬أَ ْ َ ـ َ ْ ـ ُ‬
‫اَ ْ ـ ا َ ۪ ً א﴾‪] ٨‬ا ــאء‪.[٩٥/٤ :‬‬
‫ً‬
‫ـ ‪،‬‬ ‫ـ‬ ‫أ ـ כـ‬ ‫ـ‬ ‫)ل( و)ك(‪ :‬אم‪.‬‬ ‫‪٥‬‬ ‫)ل(‪.‬‬
‫)ل(‬ ‫‪١‬‬
‫ــ‬ ‫ا ــ ل ــ‬ ‫أن‬ ‫ــ‬ ‫‪.‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪٦‬‬ ‫ــ‬ ‫ــ‬ ‫ــ ه«‬ ‫ــ‬ ‫»و ــ‬ ‫‪٢‬‬
‫א‪،‬‬ ‫ــא ـ م ـ ا א ـ‬ ‫‪،‬‬ ‫ـ‬ ‫(‪:‬‬ ‫ـ )ل(‪ ،‬وأ ــא )غ( و)ا‬ ‫‪٧‬‬ ‫ــ ( ‪.‬‬ ‫)ا‬
‫)ظ( ــ ــ א ــ ة‪.‬‬ ‫ــ‬ ‫أ ــא‬ ‫ـ ‪ ،‬و ـ )ف( و)ك(‪ :‬ا و ‪،‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا ‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫)ف(‪.‬‬ ‫اً(‬ ‫)أ‬ ‫‪٨‬‬ ‫أ ــ ل‪ :‬ــ ا ــ ل ــ ــ ــאل‬ ‫)غ(‪ :‬أכ ‪.‬‬ ‫‪٤‬‬
272 ONUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Ehl-i sünnet, cihadı, dine davetle yapılan cihat ve kılıçla yapılan cihat
olmak üzere ikiye ayırarak onlara cevap verdi. Zira mâlûmdur ki Ebû Bekir
(ra) İslâm’ın ilk yıllarında din hususunda, insanları dine davet sebebiyle ci-
hat etmiştir. Onun sözüyle Osman, Talha, Zübeyr, Sa‘d, Saîd ve Ebû Ubey-
5 de b. Cerrah (ra) Müslüman olmuştur. Ali (ra) ise İslâm’ın kuvvetli olduğu
yıllarda kılıçla cihat etmiştir. Birincisi daha evlâdır.
Ebû Bekir’in faziletine kail olanların delili Nebî’nin (sav) şu hadisidir:
“Nebîlerden ve resullerden sonra güneş Ebû Bekir’den daha faziletli olan
birinin üzerine ne doğmuş ne de üzerinde batmıştır.”1

10 Sekizinci Mesele [Raşid Halifelerin Tâzimi]


Bazıları ilk üç halifeyi çeşitli şekillerde kötülediler. Bu konuda muteber
kanun şudur: Açık deliller, onların imâmetine ve tâzim edilmesine delâlet
eder. Bu kötülemelere gelince onlar muhtemeldir. Muhtemel olan şey bi-
lineni geçersiz kılmaz. Özellikle Allah Tealâ’nın sahâbeyi çokça övmesi de
15 bunu teyit etmektedir.

Dokuzuncu Mesele [Hz. Ali’nin İmâmeti]


Ehl-i hal ve akdin icmâı, Ali’nin (ra) imâmetine delâlet eder. Fakat onun
düşmanları iki fırkadır:
Birincisi: Muâviye’nin askerleri onu Osman’ın (ra) kâtillerine kısas uy-
20 gulamamakla kötülerler. Bunu imâmeti geçersiz kılacak bir zulüm olarak
görürler.
Bunun cevabı şöyle verilir: Kısasın vâcip oluşunun şartları içtihada göre
değişir. Muhtemeldir ki onun (Ali) (ra) içtihadı kendisini onların kısası
gerektirecek şartlarla vasıflandıkları sonucuna götürmemiştir.
25 İkincisi: Hâricîler dediler ki: Senin hakemleşmeyi kabul etmen kendi
imâmetin konusunda şüphede olduğuna delâlet eder. Sonra bu şüpheye
rağmen imâmeti yüklendin ki bu fâsıklıktır.

1 Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 44/9 vd.


‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪273‬‬

‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬


‫ـאد ِא ْ ـ َ ة ِإ َـ ا ّ ـ ِ ‪َ ،‬و ِ َ ـ ٌ‬
‫ـאد‬ ‫ـאد َ َ ـ ْ ـ َ ِ ‪ َ ِ :‬ـ ٌ‬‫ـאب أَ ْ ـ ُ ا ـ ِ ـ َن ا ِ َ ـ َ‬ ‫َوأ َ ـ َ‬
‫ِא ـ ِ ؛ َو َ ْ ُـ ٌم أَن أَ َــא َ ْכـ ٍ ‪ َ ġ‬א َ ـ َ ِ ـ ا ِّ ـ ِ ِ ـ أَو ِل‪ ١‬ا ِ ْ ـ َ ِم ِ َ ـ ِ أَ ـ ُ َد َ ــא‬
‫َ‬
‫ـאس ِإ َ ـ ا ِّ ـ ِ ‪َ ،‬و ِ َ ِ ـ ِ أَ ْ ـ َ ُ ْ َ ــא ُن َو َ َ ـ ُ َوا َ ـ َو َ ـ ْ ٌ َو َ ـ ِ ٌ َوأَ ُ ـ ُ ـ َ َة‬ ‫ا ـ َ‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫אن ا َو ُل أَ ْو َ ]‪.[٣٥‬‬ ‫اح‪َ ،‬و ـ ‪ِ Ġ‬إ َ ــא َ א َ ـ َ ِא ـ ْ ِ ِ ْ ـ َ ُ ِة ا ِ ْ ـ َ ِم‪ َ ،‬ـ َ‬
‫ـכ َ‬ ‫ـ ُا ـ ِ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫َ‬ ‫ِِ‬
‫َو ُ ـ ُ ا َ א ـ َ ِ َ ْ ـ ِ أ ِـ َ ْכـ ٍ ‪ُ َ :‬ـ َ َ ـ ا ـ َ ُة َوا ـ َ ُم‪ َ :‬ــא َ َ َ ـ ا ـ ْ ُ‬
‫‪٢‬‬
‫‪٥‬‬

‫َو َ َ َـ ْ َ َ ـ أَ َ ـ ٍ َ ْ ـ َ ا ِ ِ ِ ـ َ َوا ُ َ ـ ِ َ أَ ْ َ ـ َ ِ ـ ْ أَ ِـ َ ْכـ ٍ ]‪.[٣٦‬‬


‫ْ‬ ‫ّ‬ ‫َ‬
‫]َ ِ ا ُ َ َ ِ‬
‫אء ا ا ِ ِ َ [‬
‫ْ ُ‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا אِ َ ُ‬
‫َــ ِ ؛ َوا َ א ُــ ُن‪ ٤‬ا ُ َ ــ ُة ِ ــ َ ــ َ ا‬
‫َ َ‬ ‫ا َ ِ ــ ِ ا َ‬ ‫َذ َכــ وا‪ ٣‬أَ ْ َ ا ً ــא ِ ــ َ ا َ َא ِ ــ ِ ِ ــ‬
‫ُ‬
‫ـכ‬ ‫َ‬ ‫ـ‬ ‫ْ‬ ‫ِ‬ ‫ـא‬
‫ـ‬ ‫َ‬ ‫أ‬‫و‬‫ِـ ْ َ‬
‫؛‬ ‫َ ـ و ـ ِب َ ِ ِ‬
‫ْ‬ ‫ُ ُ‬ ‫َ‬ ‫ِإ َ א َ ِ ِ ـ َو‬ ‫ـאب‪ :‬أَن ا َ ِـ َ ا א ِ ـ َة َد ـ ْ َ َ ـ‬ ‫ا َـ ِ‬
‫ْ‬ ‫َ‬
‫ـכ‬ ‫َ ْ ُ ـ َم ‪ ِ َ ،‬ـ َ א َو َ ـ ْ َ َכ ـ َ َذ ِـ َ‬
‫‪٥‬‬
‫ُ َ ــאرِ ُض ا‬ ‫ا َ َא ِ ـ ُ َ ِ ـ َ ُ ْ َ َ َ ـ ٌ‪َ ،‬وا ُ ْ َ َ ـ ُ َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫َ א َـ ِ‪.‬‬ ‫ـאء َ َ ـ ا‬ ‫ِ ـ َن ا َ א َ ـ أَ ْכ َ ـ ِ ـ ا ـ ِ‬
‫َ َ َ‬ ‫َ َ‬

‫] ِإ َ א َ ُ َ ِ ٍ ‪[Ġ‬‬ ‫ا َ ْ ََ ُ ا א ِ َ ُ‬
‫ا ـ ِ ي َـ ُ ل َ َ ـ ِإ َ א َ ـ ِ َ ـ ٍّ ا ِّ َ ـ ُ‬
‫ـאق‪ ٦‬أَ ْ ـ ُ ا َ ـ ّ ِ َوا َ ْ ـ ِ َ َ ـ ِإ َ א َ ِ ـ ِ ]‪َ ،[٣٧‬وأَ ــא أَ ْ ـ َ ُاؤ ُه‬
‫ََِ َ ِ‬
‫אن‪:‬‬

‫َ َ َـ ِ ُ ْ َ َ‬
‫ــאن‪،‬‬ ‫ــאص َ َ ـ‬ ‫ِ‬
‫ــאم ا َ َ‬
‫َ‬ ‫ِ ِ َ‬
‫ُ َ ِאو َ ـ َ َ َ ُــ ا ــ ِ ـ ُ َ ــא أ َ َ‬ ‫ا َو ُل‪ :‬أن ــכ‬
‫َ ْ ََ‬
‫‪١٥‬‬

‫ا ِ َ א َ ـ ِ ‪.٨‬‬ ‫ـאد ٌح ِ ـ‬
‫و َ ـ َ ا ُ ْ ـ ‪َ ٧‬ـ ِ‬
‫َ‬
‫ٌ‬
‫ات‪،٩‬‬‫ـאص َ ْ ِ ـ ُ ِِא ْ ِ ـ َ ِف ا ِ ِ ــאد ِ‬ ‫وا ـ اب ْ ـ ‪ :‬أَن َ ـ ا ِ َ و ـ ِب ا ِ ـ ِ‬
‫ْ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ ُ‬ ‫َ‬ ‫َ َ َ ُ َ ُ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ـאد ُه ِإ َ ـ َכ ِ ـ َ ُ ـ َ א ـ ا ا ُ ِ ـ ْ َ ــאص‪.‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ َ ـ ُ َ ـ ْ ُ ـ َ ّد ا ْ َ ـ ُ‬
‫ـכ َ ــאכא‬‫ـכ َـ ُ ل َ َ ـ َכ ِـ َ‬ ‫ـכ َر ِ ـ َ ِא ْ ِכ ـ ِ َو َذ ِـ َ‬ ‫َوا א ِـ ‪ :‬أَن ا َ ـ َ ارِ َج َ א ُـ ا‪ِ :‬إ ـ َ‬
‫ـכ أَ ْ َ ْ ـ َ ‪ َ َ ١٠‬ـ ا ِ َ א َ ـ ِ ‪َ ،١١‬و َ ـ َ ا ِ ْ ـ ٌ ‪.‬‬
‫ـכ َ ـ َ ا ـ ِّ‬ ‫ـכ‪ُ ،‬ـ ِإ ـ َ‬ ‫ِ ـ ِإ َ א َ ـ ِ َ ْ ِ ـ َ‬ ‫‪٢٠‬‬

‫)ل(‪ :‬إ א ‪.‬‬ ‫‪٨‬‬ ‫إن ا ــ ‪.‬‬ ‫)غ(‪.‬‬


‫)غ(‬ ‫» أول«‬ ‫‪١‬‬
‫אد‪.‬‬ ‫)ف(‪ :‬ا‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪.‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪٥‬‬ ‫)غ(‪ :‬ا و ا א ‪.‬‬ ‫‪٢‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ظ(‪:‬‬ ‫‪١٠‬‬ ‫)ف(‪ :‬א ِ‬
‫אق‪.‬‬ ‫‪٦‬‬ ‫)ل(‪ :‬ا אس ذכ وا‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ا א ‪.‬‬ ‫(‪:‬‬ ‫)ا‬ ‫‪١١‬‬ ‫)ظ(‪ :‬א ‪.‬‬ ‫‪٧‬‬ ‫ـ ن‬ ‫ــא‬ ‫ـ )ظ(‪ :‬وا א ـ ن‬ ‫‪٤‬‬
274 ONUNCU BÖLÜM - Kelâm İlminin Esasları

Bu itiraza şöyle cevap verilir: O, hakemleşmeye kavmindeki gevşeklik,


zayıflık ve onların hakemleşmeyi kabul etmesi gerektiğine dair ısrarları se-
bebiyle razı oldu.

Onuncu Mesele [Sahâbeyi Tâzimin Gerekliliği]


5 Müslümanlar (ehl-i din) Talha, Zübeyr ve Âişe’ye (ra) tâzim konusun-
da icmâ etmiştir. Dolayısıyla onları kötülemekten kaçınmak gerekir. Zira
Kur’ân’ın geneli ve haberler sahâbeye tâzime delâlet ederler. Yine hususi
olarak Talha, Zübeyr ve Âişe’ye (ra) tâzime dair haberler vardır. [Sahâbeler
arasında] meydana gelen hadisenin pek çok sebebi, açıklaması olması muh-
10 temeldir. Muhtemel olan ise zâhir hükümle çelişmez. Ömer b. Abdülaziz’in
(ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bunlar, Allah’ın elimizi kendilerinden
temizlediği kanlardır. Onlarla dillerimizi kirletmeyelim.”
İşte bu, ilm-i kelâma dair muhtasar eserimizin sonudur. Allah’a hamd
olsun! Salât u selâm Muhammed’e ve ehl-i beytine olsun!
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪275‬‬

‫ْ ــ َ‬ ‫ِ ِ َ ــ ُ َرأَى ِ ــ ْ َ ِ ــ ِ ا َ َ ــ َ َوا‬ ‫ِא ْ ِכ ــ‬ ‫اب َ ْ ــ ُ ‪ِ :‬إ َ ــא َر ِ ــ‬


‫َوا َ ــ َ ُ‬
‫َ‬
‫ِ‪١‬‬
‫ِ َ ــ َ ا ا ْ ِכ ــ ِ ‪.‬‬ ‫َوا ِ ْ ــ َار َ َ ــ أَ ــ ُ َ ُــ ِ ــ َ ا ِ َ ــאء‬
‫ّ‬ ‫َ‬
‫َ א َ ِ[‬ ‫]و ُ ُب َ ْ ِ ِ ا‬ ‫ا َ َ َ ا َא ِ ة‬
‫ُ‬ ‫َ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ ِـ ُ‬ ‫أَ ْ َ ـ َ أَ ْ ـ ُ ا ّ ـ ِ َ َ ـ أَ ـ ُ َ ِ ـ ُ َ ْ ـ ِ َ ْ َ ـ َ َوا َ ـ ِ َو َ א َ ـ َ ‪َ ،‬وأَ ـ ُ‬
‫آن َوا َ ــאرِ َدا ـ ٌ َ َ ـ ُو‬ ‫ـאت ا ُ ـ ِ‬‫ـ ِ‬ ‫ِ‬ ‫‪ِ ٢‬‬ ‫ِ ِ‬
‫ُ ـ ِب‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ِإ ْ َ ــא ُك ا ّ َ ــאن َ ـ ِ ا ْ ـ ِ ِ ـ ْ ؛ َن ُ ُ َ‬ ‫‪٥‬‬

‫ـאر ا َ א ـ ُ َوارِ َد ٌة ِ ـ َ ْ ِ ـ ِ َ ْ َ ـ َ َوا َ ـ ِ َو َ א ِ َ ـ َ ‪،‬‬ ‫ِ ]‪[٣٨‬‬


‫َ ْ ـ ا َ א َـ ‪َ ،‬وا َ ْ َ ـ ُ‬
‫ِ ِ‬

‫َوا َ ا ِ َ ـ ُ ا ِ ـ َو َ َ ـ ْ ُ ْ َ ِ َ ـ ٌ ِ ُ ُ ـ ٍه َכ ِ ـ َ ٍة‪ ،‬وا ُ ْ َ َ ـ َ ُ َ ــאرِ ُض ا א ِ ـ َ ؛ َو ُ ِ ـ َ‬


‫ث‬‫ـאء َ ـ َ ا ُ أَ ِ َــא َ ْ َ ــא[ َ ـ َ ُ َ ـ ِّ ُ‬ ‫ـאل‪ ِ ] :‬ـ َ ِ‬
‫ـכ د َ ـ ٌ‬ ‫َ ـ ْ ُ َ ـ َ ـ ِ َ ْ ـ ِ ا َ ِ ـ ِ ‪ Ġ‬أَ ـ ُ َ ـ َ‬
‫‪٣‬‬

‫ِ َ ــא أَ ْ ِ ـ َ َ َא]‪.[٣٩‬‬

‫اُ َ َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ا َ ِ ِ‬ ‫و َ َ ا]‪ [٤٠‬آَ ِ‬


‫ْ ا َכ َ م‪َ ،‬وا َ ْ ُ َر ِّب ا َ א َ َ ‪َ ،‬و َ‬ ‫ُ ُْ َ‬ ‫َ‬ ‫‪١٠‬‬

‫َ ِ َ ‪٣٥] .٤‬ب[‬ ‫ٍ ِِ‬


‫َوآَ أَ ْ‬ ‫ُ َ‬

‫כ ‪.‬‬ ‫א‬ ‫)ل( و)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪١‬‬


‫‪.‬‬ ‫)ف( و)ل(‪ :‬ا‬ ‫‪٢‬‬
‫)ل(‪ :‬א‪.‬‬ ‫‪٣‬‬
‫ا אدق‪،‬‬ ‫א ‪،‬و ا‬ ‫و‬ ‫‪ ،‬م ا ر אء ا א ر ا َو ُل‪،‬‬ ‫ا א‬ ‫َِ ض‬ ‫ا‬ ‫)ف(‪:‬‬ ‫‪٤‬‬
‫و א א‪.‬‬ ‫ا ا‬ ‫فا א ‪،‬כ אو‬ ‫ٍ א ًא و ًא‬ ‫‪ ،‬ن ا و ٍ ْ ُ ‪ ،‬وכאن ا כא‬ ‫ا ر ا‬
‫ّ ا א ‪ ،‬אر‬ ‫َض‬ ‫ا א ِ ن ا َ َא َ ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫أ ى ا א أ אً‪:‬‬ ‫و‬
‫ّ‬
‫‪.‬‬ ‫ٍو‬
‫َ ا א ِ‪ َ َ ،‬أ א‬ ‫‪،‬‬ ‫ٍ ‪ ،‬اء ًة א‬ ‫ٍ‬ ‫وأ אً‪ :‬ا א أَ ا َ ُ ا ُ ِ ُ و َ ه‪ ،‬ض‬
‫ّ‬ ‫ّ‬
‫א ٍ‪.‬‬ ‫ٍو‬ ‫ر ا‬ ‫ا ر א ‪ ،‬אر‬
Me‘âlimü Usûli’d-Dîn'in Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Fazıl Ahmed Paşa nr.
529’da kayıtlı nüshasının baş ve son sayfalarından görüntüler

2a
1b
36a
35b
‫‪SON NOT‬‬

‫ا ُ َ ِّ َ ُ‬
‫אب َوا ْ ِ ْכ َ َ َو ُ َ ِّכ ِ ۚ ِإ َכ أَ َ ا ْ َ ِ ُ ا ْ َ ِכ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ ْ ِ ْ آ َא َכ َو ُ َ ّ ُ ُ ُ ا ْ כ َ َ‬ ‫א ‪} :‬ر َא َوا ْ َ ْ ِ ِ ْ َر ُ ً ِّ ْ ُ ْ َ ْ ُ‬ ‫إ אرة إ‬ ‫‪١‬‬
‫ُ‬ ‫ْ‬
‫{ ا ة‪(١٢٩):‬‬
‫ٍل ْ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫َ ّ ً א ّ َ א َ ْ َ َ َ ي َ ا ْ َراة َو ُ َ ّ ً ا ِ َ ُ َ‬ ‫ا ْ ُ َ َ َא َ ِ ِإ ْ ا ِ َ ِإ ِّ َر ُ ُل ا ِ ِإ َ ُכ‬ ‫ِ‬
‫}و ِإ ْذ َ َאل َ‬
‫א ‪َ :‬‬ ‫إ אرة إ‬ ‫‪٢‬‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ‬
‫‪.(٦) :‬‬ ‫ِ َ ْ ِ ي ا ْ ُ ُ أَ ْ َ ُ ۖ{ ا‬
‫א‬
‫َ َُ‬ ‫َْ ُ ا ِ َ‬ ‫ُل ا ِ ‪ِ » :Ṣ‬إ ِّ‬ ‫אل‪َ َ :‬אل َر ُ‬ ‫אر‬ ‫אض‬ ‫א ذכ‬ ‫روا‬ ‫ر‪ ،‬وأ‬ ‫ذ‬ ‫ا‬ ‫‪٣‬‬
‫َ ِ َכ‬ ‫َرأَ ْت‪َ ،‬و َכ‬ ‫‪ ،‬ور ْؤ א أُ ِ ا ِ‬ ‫َ َאر ُة ِ َ ِ‬ ‫ِ َ ِ ِ ‪َ ،‬و َ ُ َ ِ ُ ُכ ِ َو ِل َذ ِ َכ َد ْ َ ُة أَ ِ ِإ ْ ا ِ ‪َ ،‬و ِ‬ ‫ا ِ ِ ‪ ،‬وإِن آدم َ ِ ا َ م َ ْ ِ ٌل ِ‬
‫َ ُ َ ّ‬ ‫َ َ‬ ‫ّ ْ‬ ‫ُ ُ َ‬ ‫ََ َ ْ‬ ‫ّ َ َ‬
‫א ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫وط‪ ،‬وآ ون‪،‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪:‬‬ ‫‪،١٧١٥٠‬‬ ‫ا‬ ‫ا אم أ‬ ‫אت ا ِ ِ َ َ ْ َ ”‪ .‬أ‬
‫َ‬ ‫ّ‬ ‫أُ َ ُ‬
‫ط‪٢٠٠١ ،١‬م‪(٣٩٥ /٢٨) .‬‬
‫)‪.٤٧١٢‬‬ ‫ا אس م ا א “ )‬ ‫”أ א‬ ‫אري‬ ‫)‪ ،٢٢٧٨‬وأ ج ا‬ ‫)‬ ‫و آدم« أ‬ ‫”أ א‬ ‫ذ‬ ‫ا‬ ‫‪٤‬‬

‫אب ا َو ُل‬
‫ا َ ُ‬
‫אً‬ ‫ي‪ -‬و‬ ‫ا כ ا‬ ‫ر‬ ‫ا ً ‪-‬و‬ ‫و با‬ ‫כ‬ ‫أن ا ازي )ت ‪٦٠٦‬ه(‬ ‫اا‬ ‫َُ َ‬ ‫‪١‬‬
‫ف‬ ‫ا ع‬ ‫ة أو ا ا ا אداً‬ ‫ا א‬ ‫ّ ‪ ،‬و כ ا ي )ت ‪٦٣١‬ه( أن أ‬ ‫ا )ا ( כ‬ ‫ذכ כ‬
‫‪ ،‬ا א ة‪،‬‬ ‫دار ا כ وا א ا‬ ‫ا ي‪،‬‬ ‫‪ :‬د‪ .‬أ‬ ‫أ כאر ا כאر‪،‬‬ ‫با ‪،‬‬ ‫ا ار ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬
‫فا إ א ‪،‬‬ ‫ا ‪،‬و‬ ‫ب‬ ‫و‬ ‫אع‬ ‫ا א ةإ ا‬ ‫ا ازي و ب ا‬ ‫د‪.‬ط‪ ،(١٥٥ /١) ،٢٠٠٢ ،‬و‬
‫وت‪ ،‬ط‪ ،(١٩٥ /١) ،٢٠١٥ ،١‬و א‬ ‫دة‪ ،‬دار ا א ‪،‬‬ ‫‪:‬‬ ‫א ا ل‪،‬‬ ‫ا ا ‪،‬‬ ‫إ א אً‬ ‫ا‬
‫إ ا ‪ ،‬دار ا כ ا א ‪ ،‬وت‪ ،‬ط‪.(٢٨) ،١٩٩٢ ،١‬‬ ‫‪:‬‬ ‫ا آن‪،‬‬
‫ا כ ‪ ،‬و ر ا אرة إ أن‬ ‫أول ا ا אت‬ ‫إ א ا ازي – ا ‪ -‬إ א א‪:‬‬ ‫اכ ما‬ ‫א‬ ‫‪٢‬‬
‫אدر ا رכ ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا ا ‪ ،‬را‬ ‫ح‬ ‫ا א‬ ‫ً‪،‬‬ ‫אأ‬ ‫رכ‬ ‫ا‬
‫وإ אء ا اث‪ ،‬ط‪ ١٩٩٨ ،١‬م )‪ .(٤٢٠ -٩١٧/٤‬وأول‬ ‫ا‬ ‫ا ر ‪ ،‬כ‬ ‫‪ ،‬ود‪.‬‬ ‫ا‬ ‫‪ :‬د‪.‬‬
‫‪،‬‬ ‫ة‪ ،‬دار ا‬ ‫‪ :‬د‪ .‬ا‬ ‫ا ا ‪،‬‬ ‫כ ا א ة‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا א ‪،‬و‬ ‫ي‬ ‫ا אت ى ا‬ ‫ا‬
‫أ כאر ا כאر‪ ،(١٧٠ /١) ،‬و أ ال‬ ‫ا א ة‪،‬‬ ‫ا يإ‬ ‫)‪ ،(٩١٩ /٤‬و‬ ‫وت‪ ،‬ط‪ ،(١٦٥ /١) ،١٩٩٧ ،١‬وا‬
‫ب‬ ‫ا‬ ‫لا‬ ‫حا‬ ‫‪،‬‬ ‫را‬ ‫ل ا אذ‪ ،-‬و אل‬ ‫‪-‬و‬ ‫ى א أ ‪ :‬أول ء ا ا‬ ‫أ‬
‫ا‬ ‫ا ر אد إ‬ ‫لا ـ ـ‬ ‫إ ا ‪،‬و‬ ‫ح ا א )‪ .(٢٧١ /١‬و ‪ :‬ا‬ ‫ا אر )‪ ،(٣٩‬وا אزا‬ ‫א‬
‫‪،‬‬ ‫ا ازي إ أن ا ف א‬ ‫ا אدة‪ ،(٣) ،١٩٥٠ ،‬و‬ ‫اك‪،‬‬ ‫א‬ ‫אد‪،‬‬ ‫ا‬ ‫د‬ ‫ا‬
‫إن أر ول ا ا אت א‬ ‫‪:‬‬ ‫اً أن ا ف‬ ‫ا ي ا ازي ا‬ ‫ا‬ ‫)‪ (١٣٦‬ووا‬ ‫ا‬
‫ا א‬ ‫ـ‪،‬‬ ‫כأـ ا ا‬ ‫د א ات‪،‬‬ ‫ا ـ א ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬وإن أر‬ ‫כأ ا‬ ‫داً א ات‬
‫ط‪.(٣٢٧) ،‬‬ ‫א ا א ة‪ ،‬כ دار ا م‪،‬‬ ‫د‪ .‬א ا ق‪ ،‬ر א א‬ ‫ا ي‪،‬‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا‬
‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫دة א‬ ‫رة‬ ‫ل‬ ‫אرة‬ ‫ي‪،‬‬ ‫ا‬ ‫אت )‪ ،(٥٩‬و‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫اا‬ ‫א‬ ‫ا ا‬ ‫‪٣‬‬
‫‪ ،‬دار و ‪ ،‬ا א ة‪.(٦٩)،‬‬ ‫ا א‬ ‫د‪.‬‬ ‫ح א أ אظ ا כ אء وا כ ‪،‬‬
‫ر‬ ‫إدراכ ًא ا כ ‪ ،‬وا‬ ‫ن ا ازي ى ا‬ ‫اا‬ ‫‪ (١٦) ،‬و‬ ‫وا‬ ‫أ כאر ا‬ ‫أ ًא‬ ‫‪٤‬‬
‫ا‬ ‫ا‬ ‫אت‬ ‫‪،‬‬ ‫ر دا ً‬ ‫أن כ ن ا‬ ‫ا כ‬ ‫أن ا‬ ‫כ ‪ ،‬א ىا‬ ‫إدراכאً‬
‫)‪.(١٦‬‬ ‫را א‬ ‫ازي‪ ،‬ا‬ ‫ا‬
‫ما‬ ‫ـ أن כ ن א ًא‬ ‫א‬ ‫ما‬ ‫א ‪ ،‬وأ א ا‬ ‫را ء‬ ‫‪:‬‬ ‫כ‬ ‫‪ :‬ف ا ‪ ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫‪٥‬‬
‫ا ر ي‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ل‪،‬‬ ‫ل درا ا‬ ‫)‪ ،(١١١ /١‬و א ا‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫أ כאر ا כאر‬ ‫אً‪،‬‬
‫כ ا כ ‪،‬ط‪ ١٩٩٦ ،١‬م‪.(٣٦ /١) ،‬‬ ‫‪ ،‬ا כ ا אر‬ ‫א ا‬ ‫‪ ،‬د‪.‬‬ ‫אن ا‬ ‫‪ :‬د‪ .‬א‬ ‫ا ي‪،‬‬
‫و َאرن א א ‪.(١١ /٤) ،‬‬
‫ارة ا אر‪ ،‬أو ا دراכאت‬ ‫ا اس ا א ة‪ ،‬כא כ‬ ‫אا‬ ‫כ‬ ‫אא‬ ‫אت و‬ ‫و א ف א دراك ا‬ ‫‪٦‬‬
‫‪ ،(١١ /٤) ،‬و ح ا א ـ )‪.(٢١١ /١‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪.‬‬ ‫دا‬ ‫ا א ‪-‬و ا ـ ا אت‪ ،-‬כא כ‬
‫א‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬أو ا دد‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫عأ‬ ‫א‬ ‫אء כאن أ‬ ‫ا‬ ‫ا כ‪:‬‬ ‫‪٧‬‬
‫אت )‪ .(١٦٨‬و אرن א א ‪(١١ /٤) ،‬‬ ‫أ כאر ا כאر )‪ ،(١١٥ /١‬وا‬ ‫ا אك‪.‬‬ ‫ا‬
‫‪282‬‬ ‫‪SON NOT - Kelâm İlminin Esasları‬‬

‫م زכ א‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫אت ا‬ ‫ا‬ ‫ا ود ا‬ ‫ًא‪،‬‬ ‫ه כ‬ ‫ا‬ ‫‪ :‬ذכ כ‬ ‫ا‬ ‫‪٨‬‬


‫وت‪،‬ط‪١٤١١ ،١‬ه‪ .(٦٨) ،‬אرن א א ‪(١١/٤) ،‬‬ ‫‪ :‬د‪ .‬אزن ا אرك‪ ،‬دار ا כ ا א ‪،‬‬ ‫אري‪،‬‬ ‫ا‬
‫دون‬ ‫א‬ ‫لا‬ ‫ي‬ ‫ا‬ ‫אن‪ ،‬وا‬ ‫ا اء‬ ‫م אا‬ ‫אد ا א‬ ‫א א أو‬ ‫אت‪:‬‬ ‫ا‬ ‫‪٩‬‬
‫אت )‪.(٦٣‬‬ ‫ا‬ ‫ءآ ‪.‬‬
‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا ْ َْ ِ‬ ‫כ وا ِ‬ ‫‪ ١٠‬ا‬
‫َ‬ ‫אت‪ ،(٥٧) ،‬وأ א ا ور‪َ ُ :‬‬ ‫ا‬ ‫אإ א א ‪،‬‬ ‫أ ر‬ ‫‪:‬‬
‫‪ َ ُ :‬زم ا َ ِ ِ ا ْ ُ ُ د‬ ‫ِא ْ ِ ‪ ،‬وا א ا‬ ‫ْ‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ِכ‬
‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫ا‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫و‬ ‫‪:‬‬ ‫ا‬ ‫ور‬ ‫כא‬ ‫اع‪،‬‬ ‫أ‬ ‫و‬
‫ْ ْ‬
‫َ ِ ْ َو َ َ ث َ ِن ر ُ َ ِ ّدي م‬ ‫ِ‬
‫ِא ْ ْ َ ارِ ‪ ،‬כ خ أ ّ ِא ْ ْ َ‬
‫‪ ،‬وا כ ‪ :‬ا ْ א ِ‬
‫َ‬ ‫َ א ِإ َ َ ا‬ ‫ُ َ כ ن أَ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫َْ‬
‫ا ء‬ ‫‪َ ،‬و ُ َ‬ ‫אل‪ِ ،‬إ َ א ا ْ َ אل ا ّ ور ا‬ ‫َو َ َ ا َ ْ َ‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫כ‬ ‫ا ْ َخ‪ ،‬وا ور ا ْ َ ِאوي כ‬ ‫َ ْ رِ‬
‫ْ‬
‫ا‬ ‫‪،‬أ ب‬ ‫אت وا وق ا‬ ‫ا כ אت ا‬ ‫أَو َ ا ِ ‪،‬‬ ‫َ ِ‬
‫َא َ َ‬
‫أَو ا ِ‬
‫َ‬ ‫َ ْ‬ ‫ََ‬
‫ها‬ ‫ا א ‪ ،‬وت‪ ،‬د‪.‬ط‪.‬ت‪ .(٤٤٧) ،‬و ِّ ا ازي أن ار ا כ‬ ‫‪ :‬אن درو ‪،‬‬ ‫ي‪ ،‬أ ا אء‪،‬‬ ‫اכ‬
‫כ ن כ אً‬ ‫כ‬ ‫ـ‬ ‫‪ ،‬وأ א ا ي‬ ‫כ‬ ‫כ‬ ‫( כ َ َ رٍ‬ ‫)ا‬
‫‪ ،‬ا ازي‪.(٢٨) ،‬‬ ‫ا‬ ‫כ ن‪.‬‬ ‫وـ‬
‫اف‪،(١٨٤ :‬‬ ‫א ‪} :‬أَ َو َ َ َ َ כ ُوا َ א ِ َ א ِ ِ ِ ِ ْ ِ ٍ { )ا‬ ‫א‬ ‫وا כ ‪ ،‬כ ق‬ ‫ا ازي א ا‬ ‫‪١١‬‬
‫ْ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬
‫وا‬ ‫א ‪ } :‬أَ َو َ َ َ َ כ ُوا{ أ א ّوي وا‬ ‫ا ‪،‬‬ ‫‪،‬و כ ةا‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫إذ أول ا כ‬
‫ُ‬ ‫ْ‬
‫א‬ ‫ا אر ‪ ،‬إذ כ أن ا‬ ‫رأي ا א‬ ‫ا ازي‪ .(٤١٩ /١٥) ،‬و‬ ‫אً א אً‪.‬‬ ‫א אً‬ ‫ا אء כ א‬
‫‪ :‬د‪.‬‬ ‫أ א ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫أ‬ ‫ب ‪،‬‬ ‫‪،‬ا‬ ‫لا‬ ‫حا‬ ‫وا ‪،‬‬ ‫وا‬ ‫ا כ وا‬
‫אن‪ ،‬כ و ‪ ،‬ط‪.(٤٥) ،١٩٩٦ ،٣‬‬ ‫اכ‬
‫אت أ ى«‪ ،‬ا כא‬ ‫אإ‬ ‫אت ا‬ ‫אت أ ى ور ل ه ا כ ة ذا א‪ ،‬א أ »‬ ‫‪ ١٢‬و ازي‬
‫א‬ ‫د‪.‬‬ ‫ل‪،‬‬ ‫‪ ،‬وت‪ ،‬ط‪ ،(٢٠) ،١٩٩٢ ،١‬و ا‬ ‫אزي ا א‪ ،‬دار ا‬ ‫وا ‪ ،‬ة د‪.‬أ‬ ‫أ لا‬
‫ا אدات‬ ‫«‪ ،‬כ א أ »‬ ‫אم ‪ ،‬אً أو‬ ‫ا א ‪ ،‬אن‪ ،‬ط‪١٤١٨ ،٣‬ه‪» (٨٧ /١) ،‬ا כ ا ي‬ ‫ا ا ‪،‬‬
‫» אرة‬ ‫ا כ م‪-‬‬ ‫כ ا‬ ‫א ا ل –و‬ ‫ا אد أو « أ א‬ ‫אإ ا ف‬ ‫أو ن‬
‫א «‪.(١٩٦ /١) .‬‬ ‫ا ي‬ ‫لا‬ ‫א‬ ‫م‬ ‫و‬ ‫ا م ا ور‬
‫א ‪،‬و‬ ‫إ א אא‬ ‫ها‬ ‫ر‬ ‫ا )‪ (١٣٩‬أ ا َ ‪ ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫)‪ (٣٢٩‬وا‬ ‫‪ ١٣‬כ ا ي ا א ا‬
‫ـ‪،(٢٢٠ /١٣) ،‬‬ ‫ر‪ ،‬دار אدر‪ ،‬ط‪١٤١٤ ،٣‬‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬אل ا‬ ‫م‬ ‫כ‬ ‫אن ا ب‪،‬‬ ‫אت( א ‪.‬‬ ‫إ )‬
‫‪،‬‬ ‫כ ا‬ ‫‪،‬ا‬ ‫ا‬ ‫‪:‬‬ ‫ا ازي‪،‬‬ ‫ا אدر ا‬ ‫أ כ‬ ‫ا‬ ‫أ‬ ‫אح‪ ،‬ز ا‬ ‫و אر ا‬
‫‪ ،‬ا א ة‪،‬ط‪،١‬‬ ‫ا ؤوف ا אوي ‪ ،‬א ا כ‬ ‫אر ‪ ،‬ز ا‬ ‫אت ا‬ ‫وت‪،‬ط‪١٩٩٩ ،٥‬م‪ ،(١٥٤) ،‬وا‬
‫‪١٩٩٠‬م‪.(٤١٥) ،‬‬
‫)‪.(١٩٥ -١٥٧/١‬‬ ‫א‪،‬‬ ‫وא‬ ‫ا א‬ ‫ذכ ا‬ ‫ل‪ ،‬و‬ ‫א ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ١٤‬ذכ ا ازي‬
‫آ ‪،‬כ כ ا א‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫اً‬ ‫אل‬ ‫ا‬‫ا ‪،‬و‬ ‫אر ا ازي א أن ا‬ ‫‪١٥‬‬
‫‪ ،‬د‪.‬ط‪١٩٠٧.‬م‪ ،(٢٤٣ /١) ،‬و‬ ‫אدة‪،‬‬ ‫ا‬ ‫א ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪،‬ا‬ ‫ا‬ ‫אت )‪ ،(٨٣‬و ح ا‬ ‫ا‬ ‫كا ‪،‬‬
‫ح‬ ‫‪،‬‬ ‫اا لإ ا אـ‬ ‫‪ ،(٦٦) ،‬و‬ ‫ا‬ ‫ا ـ ‪،‬‬ ‫ا ـ ب‬ ‫ا ازي أن ا‬ ‫أو‬
‫ا ر אد‪.(٦) ،‬‬ ‫‪،‬‬ ‫ا ا )‪ ،(٢٤٦ /١‬و ا‬
‫ا אدة وا رة‪ ،‬وأ א ا א‬ ‫אا‬ ‫ا ازي‪،‬‬ ‫وا ل‬ ‫א אر ا‬ ‫ص‬ ‫‪ ١٦‬כ ا‬
‫א ‪،‬‬ ‫א אً‬ ‫ر‪ -٢ ،‬وا א و א כ ا‬ ‫א אً‬ ‫و א כאن ا‬ ‫‪ ،‬وا ول אن‪-١ :‬ا‬ ‫ا‬
‫א أ אر إ‬ ‫ا א ‪- :‬و‬ ‫‪ ،(٢٠٤ ،٢٠٣ /١) ،‬أ א ا‬ ‫حا ا‬ ‫ل )‪ (٨٧ /١‬و ا‬ ‫)‪ ،(٤٩‬وا‬ ‫‪:‬ا‬
‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫אد ا‬ ‫א כאن א א אً‪ ،‬وذ כ‬ ‫ًא כאن א א ً א‪ ،‬وإن כא‬ ‫אت ا א إن כא‬ ‫א‪ -‬א‬
‫ل‪.(٨٧ /١) ،‬‬ ‫ا‬
‫א آراء ا א ة‬
‫ّ‬
‫כ أ ىو‬ ‫ح ها‬ ‫ا ‪،‬إ أ‬ ‫لا‬ ‫ا ازي إ כ‬ ‫ها‬ ‫‪١٧‬‬
‫א ا ل‪/١) ،‬‬ ‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا ازي‪ -‬أ‬ ‫א‬ ‫‪-‬‬ ‫ي ى أ א כ ا אدة‪ ،‬א ى ا‬ ‫אً‪ ،‬א‬
‫ح‬ ‫ل ا ا أ אً‪،‬‬ ‫אً و‬ ‫ا א ة‬ ‫‪ (٢٧) ،‬و כ ا אزا أن ل ا ازي‬ ‫‪ (٢٦٣‬وا ا‬
‫م‬ ‫أن ا‬ ‫ا ازي ا‬ ‫ة‪ ،‬כ ا כ אت ا ز ‪ ،‬ا א ة‪ (٢٦٣-٢٦١ /١) ،‬و‬ ‫د‪ .‬ا‬ ‫ا א ‪،‬‬
‫ا ‪ ،‬ووا ا‬ ‫ا ا أي وا ا א ة ن ا‬ ‫ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫ا وم ا‬ ‫א‬ ‫ا‬
‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫ا א‬ ‫أ‬ ‫‪،‬و א ا‬ ‫أن‬ ‫ي‬ ‫ا ‪،‬و א ا‬ ‫وا‬
‫إ أن رأي‬ ‫‪ ،‬وכ ا ا ا ‪ (٢٨) ،‬و כ ا ي ا‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫‪ (٤٨ ،٤٧) ،‬و‬ ‫ا‬
‫‪.(٣٣٠) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫رأي ا א‬ ‫ا אم ا ازي א‬
‫إ ا ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا ي כ أن‬ ‫ل‪ ،‬و‬ ‫دا‬ ‫ا‬ ‫אرة ا ي م ا‬ ‫ى ا ازي أن ا‬ ‫‪١٨‬‬
‫אف‪،(١٥) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا א‬ ‫ل‪ (٢١٤ /١) ،‬و‬ ‫‪ (١٤١ ،٧٠) ،‬و א ا‬ ‫ل‪ (٨٨ /١) ،‬وا‬ ‫ا‬
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪283‬‬

‫ه א ـאرة«‪ .‬أ א ا אء‬ ‫إـ ا‬ ‫إ ا ‪ ،‬وأ א ا ـ ي‬ ‫ه א‬ ‫ن‬ ‫‪» ،(٢٩) ،‬وا כ‬ ‫وا ر אد‬
‫أ ل ا )‪/١‬‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ل )‪ ،(٣٢ ،٣١/١‬و‬ ‫ل أو ‪ ،‬א ا‬ ‫א‬ ‫ما‬ ‫א כ نا‬ ‫اا‬
‫‪.(١٠‬‬
‫ي‪ ،‬ا כאم‪،(١٢ /١) ،‬‬ ‫‪ ،‬כא‬ ‫ا‬ ‫د‬ ‫)‪ ،(١٤١‬ووا ا ازي‬ ‫ة ا כא‬ ‫اا‬ ‫‪١٩‬‬
‫(‪.‬‬ ‫و‬ ‫ا א )‬ ‫ى ا ازي ا‬ ‫اا‬ ‫ح ا א ‪ ،(٣٩ /١) ،‬و‬ ‫‪ (٣٩) ،‬وا אزا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫وا‬
‫אد‪ ،‬و ق‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ي‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬א‬ ‫ٍ ا ر ا‬ ‫رت ه ا‬ ‫‪٢٠‬‬
‫رد כ ّ ٍ א إ‬ ‫‪،‬و‬ ‫وا‬ ‫ا د ا‬ ‫ل ما‬ ‫ا‬ ‫ذات ا‬ ‫أو ا ‪ ،‬إ أ‬ ‫لא‬ ‫ا‬
‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪:‬‬ ‫‪،‬‬ ‫א تا‬ ‫‪ ،‬د‪.‬ت‪ ،(٨٧) .‬و‬ ‫دة ا ‪ ،‬כ ا א ‪،‬‬ ‫ي‪ ،‬د‪.‬‬ ‫ا‬ ‫א ‪،‬‬
‫אس אغ‪ ،‬دار ا א ‪ ،‬وت‪ ،‬ط‪،٢٠) .١٩٩٤ ،١‬‬ ‫أ لا א ‪،‬‬ ‫‪ ،‬وت‪ ،‬אن‪ (٢٩٧) ،١٩٩١ ،‬وا א‬ ‫ا כ ا‬
‫إ אز‬ ‫‪،‬‬ ‫و ر אرد כאر ‪ ،(٢٣ /١) ،١٩٥٣ ،‬وכ ا ا אل ا א‬ ‫ا כ م‪،‬‬ ‫אن ا ض‬ ‫ا‬ ‫‪ (٢١‬و‬
‫ر‬ ‫‪ ،‬وت‪ ،‬ط‪ (١٢) ١٩٩٦ ،١‬إ أن ا رכ وا ا‬ ‫‪ ،‬دار ا כ ا‬ ‫ح‬ ‫‪:‬‬ ‫‪،‬‬ ‫ا آن‪ ،‬أ כ ا א‬
‫‪ ،‬دار ا כ ‪ ،‬د‪.‬ط‪.‬ت )‪ (١٦٨‬وا‬ ‫ل أ لا ‪،‬ا ا ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫אد‪،‬‬ ‫א ا‬ ‫لא‬ ‫ا‬
‫א‪،‬‬ ‫ا ا‬ ‫ا‬ ‫ا א‬ ‫وا ر אد‪ ،‬إذ‬ ‫ا‬ ‫אذכ‬ ‫אا‬ ‫‪ ،‬ا رכ ‪ ،(٥٢١ /٤) ،‬و‬ ‫ا‬
‫ا א ‪ ،‬ط‪١٤١٣ ،١‬ه‪-٢٨٨ /١) ،‬‬ ‫أ ز ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫د‪.‬‬ ‫‪،‬‬ ‫وا ر אد‪ ،‬ا א‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫وا‬ ‫כא א ا‬
‫ا א ‪ (٥١٣) ،‬أ א‬ ‫אت‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ل‬ ‫غا‬ ‫ا د ا‬ ‫و‬ ‫ا א أن ا‬ ‫ذכ‬ ‫‪ ،(٢٣١‬أ א ا‬
‫אع ا ر‬ ‫ة إ ا כ אب وا وا‬ ‫אت ا כ ا‬ ‫عا‬ ‫ا‬ ‫در אت‪ ،‬و‬ ‫ّ ا ا‬ ‫ا אن‬
‫رة‪ ،‬ط‪-١٣١ /١) ،١٩٩٧ ،٢‬‬ ‫‪ ،‬دار ا אء‪ ،‬ا‬ ‫دا‬ ‫ا‬ ‫‪ :‬د‪.‬‬ ‫‪،‬‬ ‫ا אن أ ل ا ‪ ،‬ا‬ ‫ة‪،‬‬ ‫ا‬
‫‪،‬‬ ‫ةا א ‪،‬ا‬ ‫ا‬ ‫ا א ‪،‬‬ ‫ًאا و‬ ‫אت‬ ‫ا אت وا‬ ‫در ا‬ ‫ةا א‬ ‫‪ ،(١٣٣‬و אرن ا‬
‫لא‬ ‫أ ا ع‪ ،‬ور ا‬ ‫ح ا ا أن ا‬ ‫اث‪ ،‬ا א ة‪ (٥٧) ،١٩٩٢ ،‬و‬ ‫زا ا כ ي‪ ،‬ا כ ا ز‬
‫أ ا ‪،‬‬ ‫אد‪ ،‬أ א ا ا ‪،‬‬ ‫אد ا‬ ‫ا‬ ‫و د ا و وث ا א ‪،‬‬ ‫د א ه‪-‬‬ ‫‪-‬‬
‫א أ لا‬ ‫‪،‬כ א‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا ازي ا ي ى أن ا‬ ‫‪ ،(١٧٩ ،٩٥ ،٩٤) ،١٩٧٢ ،‬و‬ ‫כ ا ي‪،‬‬
‫أ‬ ‫ن‪،‬‬ ‫)‪ (٢٥٤ -٢٥١ /٢‬وا א ا א )‪ (١١٩ -١١٣ /٩‬وا א ا‬ ‫أ لا‬ ‫)‪ ،(١٤٣‬وا ر‬ ‫وا‬
‫אزي ا א‪ ،‬כ ا כ אت ا ز ‪ ،‬د‪.‬ط‪.‬‬ ‫أ‬ ‫‪،‬‬ ‫‪ ،‬وت‪ ،‬ط‪ (٤٠ ،٣٩) ،١٩٩٠ ،٢‬وأ אس ا‬ ‫אزي ا א‪ ،‬دار ا‬
‫ل‪.(٤٠٧ -٤٠٤ /١) ،‬‬ ‫‪ ،(١٨٣ ،١٨٢ /٧) ،‬وا‬ ‫‪ .(٢١٢ ،٢١١ ،٢١٠) ،١٩٨٦‬وا‬
‫‪(٢٥٤ /٢) ،‬‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫ا ر‬ ‫ا ة‪،‬‬ ‫אر ا‬ ‫‪ ،‬כא‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫ن א‬ ‫‪ ٢١‬ى ا ازي أن ا د ا‬
‫ي‪.(٢١٦ /٢)،‬‬ ‫أ כאر ا כאر‬ ‫و‬
‫ل أ ل ا ‪/١) ،‬‬ ‫ا ازي‪ ،(١٨٣ ،١٨٢ /٧) ،‬وا‬ ‫ة א‬ ‫א أو א א כ ا ازي ا‬ ‫ه ا وط כ رة‬ ‫‪٢٢‬‬
‫ن‪،‬‬ ‫)‪ (٢٥٤ -٢٥١ /٢‬وا א ا א )‪ (١١٩ -١١٣ /٩‬وا א ا‬ ‫أ لا‬ ‫)‪ ،(٥١‬وا ر‬ ‫‪ ،(٤٠٧ -٤٠٤‬وا‬
‫أول ا ازي‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫م‬ ‫)‪ .(٢١٢ ،٢١١ ،٢١٠‬و أ אس ه ا א ة‬ ‫)‪ (٤٠ ،٣٩‬وأ אس ا‬
‫ا א כא ؤ و‬ ‫‪ (١٤٧ ،١٤٠ ،١٣٦ ،١٣٤) ،‬إ أ ا ل א د ا‬ ‫أ אس ا‬ ‫‪،‬‬ ‫آ אت ا אت ا‬
‫ا אء ا‬ ‫ا ازي و ‪ ،‬وذכ א‬ ‫أن ا ا ل ا א ن ا ي و‬ ‫ا ‪ .‬وأ‬ ‫כ א‬ ‫وا‬ ‫ا‬
‫دة‪ ،‬دار ا و ‪ ،‬ط‪.(٨٨ ،٧٨) ،٢٠٠٧ ،١‬‬ ‫‪:‬‬ ‫אح ا رواح أ ل ا ‪،‬‬ ‫ا אوي‪،‬‬ ‫ا ازي‬
‫‪.‬‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬وإ א‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫כ أن כ ن ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫وإ א‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫ّا א‬ ‫‪٢٣‬‬

‫ا אب ا א ِ‬
‫َ ُ‬
‫ي ىو د‬ ‫‪ ،‬א‬ ‫ا כ ن‬ ‫ا ات‪ ،‬و َ ا ْ َכ ْ ن ِ ا ْ َ ْ אن‪ .‬و ا‬ ‫ًَُ‬ ‫ر ُ ِ‬
‫)و (‪ُ ،‬‬ ‫ا ْ ُ ُ د‪:‬‬ ‫‪١‬‬
‫َ‬
‫‪ ،‬د‪.‬ط‪.‬ت‪.‬‬ ‫م‪ ،‬כ ا‬ ‫أ‬ ‫اכ ‪،‬‬ ‫ا א ت‪ ،(١٦٢) ،‬و א ا ام‪ ،‬أ ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا ء‬
‫اذ כ‬ ‫)‪» ،(٧‬وإ‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا اد‬ ‫כ‬ ‫ا أي‬ ‫إ‬ ‫ي ا‬ ‫ا‬ ‫)‪ ،(٢١٣‬وذ أ ا‬
‫ا א‬ ‫ا ارز ‪ ،‬و ا‬ ‫ي‪ ،‬ورכـ ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬و ـאم ا د ‪ ،‬وأ ـ ا‬ ‫‪ ،‬و אم ا‬ ‫أ ا‬ ‫ا א ‪ ،‬כא‬
‫ا‬ ‫ا ا ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫אء א א כ م ا אء‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا א «‪ ،‬ا כא‬ ‫و هر‬ ‫أ כ ا א‬
‫א ا ام‪ ،(٤١) ،‬و ُ ِ‬ ‫د‪،‬‬ ‫‪ ،‬ا א ة‪ ،(١٧٠) ١٩٩٩ ،‬و ى ا ي أ ا‬ ‫ون ا‬ ‫ا‬ ‫ا א ‪،‬ا‬
‫أن‬ ‫أ ا‬ ‫ل ا‬ ‫ا א ا א )‪ ،(٢٩١ /١‬وا כ אت כ ي‪ (٩٢٤) ،‬و«ا‬ ‫ا א ‪،‬‬ ‫د‬ ‫ي أن ا‬ ‫ا‬
‫ا א وا א ‪،‬‬ ‫ا א‬ ‫ا א ة إ أ زا‬ ‫ا כ‬ ‫ا א ـ )‪ ،(٣٠٧ /١‬وذ‬ ‫ذا «‬ ‫ء‬ ‫و دכ‬
‫ا א ‪ ،‬وأ א ‪،‬‬ ‫ب ا ـאم‪ ،‬وأ‬ ‫ا א כ‬ ‫ـ‬ ‫אل ا ا ل ا‬ ‫ا ر ‪ ،(٨٢ /١) ،‬و‬
‫ا ا )‪.(١٧١‬‬ ‫ا‬ ‫ا כא ‪،‬‬ ‫‪،‬‬ ‫ي‪ ،‬و א ا אة و‬ ‫ا ا‬ ‫‪ ،‬وأ‬ ‫ا אط‪ ،‬وأ ا א ا‬ ‫وأ ا‬
‫ا אرا ‪ ،‬ا כ‬ ‫نا א ‪،‬أ‬ ‫ا כ אت‪،‬‬ ‫د‪ ،‬زا‬ ‫ا‬ ‫وا‬ ‫ا א‬ ‫د‬ ‫إ أن ا‬ ‫אذ ا‬
‫ي‪ ،‬دار‬ ‫‪ :‬د‪ .‬א‬ ‫א‪،‬‬ ‫ا‬ ‫‪،‬أ‬ ‫وا‬ ‫وا‬ ‫‪ ،‬ط‪١٩١٠ ،١‬م‪ ،(٥) ،‬وا אة ا כ ا‬ ‫ا‬
‫‪284‬‬ ‫‪SON NOT - Kelâm İlminin Esasları‬‬

‫إ‬ ‫ا אرات א א ف ا‬ ‫وا ة ا‬ ‫ا כ‬ ‫د‬ ‫ة ‪ ،‬وت‪ ،‬ط‪١٤٠٥ ،١‬ه‪.(٢٦٢) ،‬و ا‬ ‫ا אق ا‬


‫وا כ ‪ ،‬وכ َ ض‬ ‫ا ا‬ ‫ا א‬ ‫ا ازي‪ -‬زا‬ ‫د –כ א‬ ‫ف )ا א (‪ ،‬א‬ ‫ا د وا א אت‪ ،‬وأ ا‬
‫َ‬
‫א‪ ،‬و ا‬ ‫اً إ ز אد‬ ‫ا א‬ ‫د‬ ‫فا‬ ‫ا ازي أ‬ ‫ح ا א ‪ ،(٧٠ ،٦١ /١) ،‬و א‬ ‫א א א ‪،‬‬
‫َذ ِכ ا ْ ا ي ل ‪ َ َ ،‬ره ِ َ ‪،‬‬ ‫ًא‬ ‫د ْ َאج أن َف‬ ‫ا‬ ‫ا א ‪،‬‬ ‫دإ‬ ‫ا‬
‫ّ‬
‫ا כ אت כ ي‪.(٩٢٥ ،٩٢٤) ،‬‬ ‫ا ور‪،‬‬
‫ا אرة‬ ‫‪،(٢٢ /٢) ،‬‬ ‫‪،‬ا‬ ‫أ لا‬ ‫ا א‬ ‫‪،‬‬ ‫د‪ ،‬أو ا אء ا‬ ‫א ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫ا‬ ‫ا م‪ :‬ا‬ ‫‪٢‬‬
‫אف )‪،(١٥‬‬ ‫ا‬ ‫‪ (٥٦) ،‬و‬ ‫ا‬ ‫اث‪ (٧٠ ،٦٩) ،‬و‬ ‫ا ز‬ ‫א ‪،‬ا כ‬ ‫‪ :‬א‬ ‫ا כ م‪ ،‬ا ازي‪،‬‬
‫ازي )‪.(٨٩ /١‬‬ ‫)‪ ،(٤٠‬وا ر‬ ‫א‬ ‫وا‬
‫د‬
‫אل‪ :‬ا‬ ‫د وا א و א א‪ ،‬ـ »כ‬ ‫ا‬ ‫ـ‬ ‫ع ها‬ ‫)‪ (٨٢ /١‬إ‬ ‫أ אر ا ازي ا ر‬ ‫‪٣‬‬
‫ءو إـ‬ ‫أن ل إ ـ‬ ‫א‪ ،‬و‬ ‫ل إ زا‬ ‫ل כ‬ ‫ء‪ ،‬وأ א‬ ‫م أن ل ا وم‬ ‫ا א‬
‫و‬ ‫»إن ا وم‬ ‫ا‬ ‫إ أ ا א‬ ‫‪ ،‬ا ي‪ ،(٣٦٢) ،‬و‬ ‫ء«‪ ،‬ا א ا‬
‫أ ) م(‬ ‫ا وم‬ ‫«‪ ،‬כ ن‬ ‫א‪ :‬ء‪ ،‬و א‪ :‬ور و م و‬ ‫أن ي ـ ا‬ ‫ض‪ ،‬وا ـ‬
‫ز אدة ور ان ا ‪،‬‬ ‫‪ :‬د‪.‬‬ ‫‪،‬‬ ‫وا اد ‪ ،‬أ ر ا א ري ا‬ ‫ا ف ا‬ ‫ذات‪ ،‬ا א‬
‫وا‬ ‫ي وا אط وا‬ ‫ء‪- ،‬أي ا ـאم وا א אن وا‬ ‫‪ ،‬ط‪ ،(٣٨ ،٣٧) ،١٩٧٩ ،١‬و אء ا כא »وز ـ‬ ‫ا אء ا‬
‫ا כא )‪.(١٧١‬‬ ‫د ذوات وأ אن و א ـ «‪،‬‬ ‫א ا‬ ‫אش و א ا אة وأ ر ‪ ،-‬أن ا و אت‬
‫ف‪ ،‬وا א ‪:‬‬ ‫م‬ ‫אق‬ ‫אً א‬ ‫כ ن ذا אً أو‬ ‫د‪،‬‬ ‫م ـ ا‬ ‫ا‬ ‫وم אن‪ :‬أو א أن כـ ن وا‬ ‫ى ا ازي أن ا‬ ‫‪٤‬‬
‫)‪.(٨٩ /١‬‬ ‫ا ر‬ ‫د א ا م‪ ،‬و ا اع‪،‬‬ ‫أن כ ن א ا‬
‫ه‬ ‫ا ت‪ :‬ا ر ا ي‬ ‫ل‬ ‫ا يا‬ ‫א‬ ‫)‪ (٣٦٤‬אل‪» :‬إ إن‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫א ا ي ا ازي‬ ‫‪٥‬‬
‫‪ ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫وم‬ ‫א و א ‪،‬‬ ‫وا כ אت כ כ ا אري‬ ‫ا و אت ا‬
‫ا ت وا‬ ‫لذכ‬ ‫כ‬ ‫כא ‪،‬‬ ‫آن وا‬ ‫ا ا‬ ‫لا‬ ‫‪،‬و‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬وا‬ ‫ا‬
‫إ אدة ا‬ ‫ره أو ً‪،‬‬ ‫إ אدة‬ ‫ه أو ا ر ا ا‬ ‫א‪ ،‬وإن‬ ‫م‬ ‫אت‬ ‫ده ا‬ ‫ا אرج‬
‫ا א «‪.‬‬ ‫‪ ،‬א وراء ا‬
‫א( وا ر ‪ (١٠٠ -٨٢ /١) ،‬و א ا ل‪(١٤١ -١١٢ /٢) ،‬‬ ‫‪ ٥٩ ،٥٨ ،٥٧ ،٥٦) ،‬و א‬ ‫ازي ا‬ ‫ا‬ ‫‪٦‬‬
‫ي‪.(٣٦٤ -٣٦٢) ،‬‬ ‫ا כ م‪ (٧٢ -٦٩) ،‬و אرن ح ا א )‪ (١٩٨ -١٩٦ /١‬وכ ا ا א ا‬ ‫אرة‬ ‫وا‬
‫‪.(٣٨٠ -٣٧٨) ،‬‬ ‫א ا‬ ‫‪ (٧١ -٦٦) ،‬و אرن ا‬ ‫ا‬ ‫اص‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫כ ا ازي‬ ‫‪٧‬‬
‫אل‪.‬‬ ‫א‬ ‫‪،‬و ا نا‬ ‫אر אع ا‬ ‫א ات‬ ‫אر א ‪ ،‬أ א ا ا‬ ‫ا‬ ‫ف‬ ‫ا ازي ذ כ ن ا‬ ‫‪٨‬‬
‫)‪.(٦٦‬‬ ‫ا‬
‫‪،‬‬ ‫ا א‬ ‫د‬ ‫ام‪،‬‬ ‫א ا‬ ‫ه‪،‬‬ ‫ا אل ا‬ ‫ض و אً م‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫فا يا ا‬ ‫‪٩‬‬
‫م‪،‬‬ ‫א‬ ‫دا ي כ ن‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪ (١٣) ،١٩٧١ ،‬وأ א ا כ‬ ‫إ אء ا اث‪،‬‬
‫‪ ،‬ا ازي‪،‬‬ ‫ا‬ ‫אل‪،‬‬ ‫ل‬ ‫‪-‬‬ ‫–‬ ‫ض‬ ‫م‬ ‫أ ل ا ‪ ،‬ا ازي‪ (١٩ /١) ،‬أو ا ي‬ ‫ا ر‬
‫ّ ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا ا‬ ‫אد‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ح‬ ‫ا اد‬ ‫כ‬ ‫ب א وا אع א ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫)‪ (٧١‬أو ا ي‬
‫אت‪ ،‬ط‪.(٣٠) ،١٩٨٨ ،١‬‬ ‫ا‬
‫ي )‪.(٣٨١‬‬ ‫א ا‬ ‫ا‬ ‫)‪ (٧١‬و‬ ‫‪ (١٩ /١) ،‬وا‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫ازي ا ر‬ ‫‪١٠‬‬
‫)‪.(٣٨١‬‬ ‫א ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬ا ازي‪ ،(٧٥)،‬و‬ ‫ا‬ ‫‪١١‬‬
‫أ و‬ ‫ي‬ ‫אت )‪ ( ٣١٥‬أ א ا وث ن ا‬ ‫ا‬ ‫د وا م‪،‬‬ ‫א ا כאن م ا אء ا ات ا‬ ‫فا‬ ‫‪١٢‬‬
‫‪ :‬دا אل אر ‪،‬‬ ‫رك‪،‬‬ ‫ي‪ ،‬أ כ ا‬ ‫ا‬ ‫د א تأ ا‬ ‫م‪،‬‬ ‫د‬ ‫د‪ ،‬وذ כ ن כ ن ا‬ ‫ا‬
‫א ‪.(١٨) ،‬‬ ‫א ا ام‪ ،‬ا‬ ‫ء‪ ،‬و ا وث ا م‪،‬‬ ‫ق‪ ،‬وت‪ (٢٧) ،١٩٨٧ ،‬أو و د ا ء‬ ‫دار ا‬
‫و ده‬ ‫د وا م ذا ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫א‪ ،‬א כאن כ ن ا ء אوي ا‬ ‫ا א ا א כ‬ ‫ا‬ ‫و‬
‫)‪ ،(٨٠‬و א‬ ‫ا ر ‪ ،‬ا ازي)‪ .(١٠١ /١‬و ا‬ ‫אً م‪.‬‬ ‫ـ ا א אً وا אً ذا אً‪ ،‬أ א ا وث כ ن و ده‬ ‫و‬
‫)‪ (٣٦٦‬وذ ـ‬ ‫ا א ا‬ ‫ا وث‪،‬‬ ‫د‬ ‫ن ون ا‬ ‫כ اً ا כ ‪ ،‬א א ة ا‬ ‫ها‬ ‫ا ازي‬
‫כ אدث‪ ،‬وכ אدث‬ ‫ا ـ وث وا כאن‪ ،‬وذ כ أن ا כאن وا وث ز אن‪ ،‬כ‬ ‫ع ا כـ‬ ‫‪:‬إـ أ ا‬
‫أن ا ازي‬ ‫‪ ،‬ط‪١٤٠٦ ،٢‬ه‪ ،(٢٥٣ ،٢٥٢) .‬وا א‬ ‫ر אد א ‪،‬‬ ‫‪،‬‬ ‫אج ا ‪،‬‬ ‫כ ‪،‬‬
‫‪،(٨٠) ،‬‬ ‫ا אة‪ ،(٢٤٩) ،‬وا‬ ‫ا כ ‪.‬‬ ‫א وا‬ ‫لا‬ ‫ا وث‪ ،‬و‬ ‫אج ا‬ ‫ى ا כאن אً‬
‫‪.(٣٧) ،‬‬ ‫ا‬ ‫ا اد‪ ،‬ا ا‬ ‫‪ ،(٨٠) ،‬وכ‬ ‫‪،‬ا‬ ‫ا‬ ‫و‬
‫‪ ،‬أو‬ ‫أ אم‪ :‬إ א ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫כ‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬إذ‬ ‫ا ر‬ ‫א‬ ‫ا ازي‬ ‫‪١٣‬‬
‫‪.(٩٢) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪ (١٩ /١) ،‬و‬ ‫ا ر‬ ‫ا و ذاك‪.‬‬ ‫‪ ،‬أو‬ ‫ا אل ا‬
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪285‬‬

‫)‪/١‬‬ ‫‪ (١٤٢ ،٩٢) ،‬وا ر‬ ‫ا‬ ‫ن‪،‬‬ ‫وأ כ ه ا כ‬ ‫ا‬ ‫أ‬ ‫اا‬ ‫א )‪ (٣٣٤‬وأ אر ا ازي إ أن‬ ‫אة‬ ‫ا‬ ‫‪١٤‬‬
‫‪.(٢٢‬‬
‫إ ا אت‬ ‫؛ א‬ ‫ا‬ ‫ـא ً‬ ‫اً و‬ ‫ا و א ا ـ ي כـ ن‬ ‫ا‬ ‫ا כ‬ ‫ـ ا َ ُض‪ ،‬وأ כ‬ ‫ا‬ ‫‪ ١٥‬ا ـאل‬
‫َ‬
‫ا ي‪(٣٣٣) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا א ا‬ ‫ا א ‪،‬‬ ‫ا א ‪ ،‬إ أ כ א אل ا ازي ا اك ا ب‬
‫ا אرة‪.(٥٨) ،‬‬ ‫אرة‪،‬‬ ‫א أن ا ازي و ده כ א א ا و כא‬ ‫‪ (٩٢) ،‬وا ر )‪ (٢٣ ،٢٢ /١‬و َ‬ ‫ا‬ ‫و‬
‫כ‬ ‫ك‬ ‫اء ا א ‪ ،‬א א אت ا‬ ‫ا‬ ‫ا ب‬ ‫اء‬ ‫‪ ،‬א‬
‫ا ر‬ ‫‪ ١٦‬و ا ا ازي رأ א رأ‬
‫ا א ‪،‬‬ ‫اء‬ ‫ا‬ ‫اء ا אت ا‬ ‫‪ ،‬وכ ا ا‬ ‫ها‬ ‫ها‬ ‫א‪ ،‬وإذا‬ ‫א ا א‬
‫)‪.(٢٣ ،٢٢ /١‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪.‬‬ ‫א א ًא‬ ‫אرכא כ ن כ وا‬ ‫وأن‬ ‫نا‬
‫و ده‬ ‫م ‪ .‬כא ن ا אج‬ ‫د ا ي אج و ده إ‬ ‫ا‬ ‫אً‪:‬‬ ‫ا ـאء‪ ،‬وأ א ا‬ ‫‪ ١٧‬ا َ ض ‪ :‬ا‬
‫َ‬
‫א ت‬ ‫ضا ء م ‪،‬‬ ‫ه‪،‬‬ ‫א א‬ ‫אت )‪ (١٩٢‬و‬ ‫א ‪:‬ا‬ ‫ا‬ ‫و م ‪،‬‬ ‫إ‬
‫ا אر ا ا ‪،‬‬ ‫‪،‬ا א‬ ‫أ اب ا ل وا‬ ‫‪ ،(٧٩) ،‬وا‬ ‫‪،‬ا א‬ ‫)‪ (٣٧٠ ،٣٦٩‬وا‬ ‫ا‬
‫‪(٤٧ /١) ،‬‬ ‫‪ ،(١٦٦ :٢/٦) ،١٩٦٥ ،‬وا א ا‬ ‫وا‬ ‫‪ ،‬ا ار ا‬ ‫כ ر‪ ،‬و‬ ‫اف إ ا‬ ‫ا אء‬
‫)‪.(٢١ ،٢٠ /١‬‬ ‫‪ (٩٣) ،‬وا ر‬ ‫وا‬
‫‪(١٠ /٤) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫اכ‬ ‫א א‬ ‫إ ا‬ ‫א כ ان‪ ،‬وכ‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫א ا ازي‬ ‫‪١٨‬‬
‫‪(١٠ /٤) ،‬‬ ‫א‬ ‫‪ .(٩٦) ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫ٍآ ‪،‬‬ ‫أن כאن‬ ‫ٍ‬ ‫لا‬ ‫כ‪:‬‬ ‫‪ ١٩‬ا‬
‫ّ‬
‫م‬ ‫‪ :‬אرة‬ ‫‪ (١٠ /٤) ،‬أو‬ ‫א‬ ‫‪ ،(٩٦) ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫ز אن وا ‪،‬‬ ‫أכ‬ ‫ا ا‬ ‫ا‬ ‫لا‬ ‫‪ ٢٠‬ا כ ن‪:‬‬
‫ا ي )‪،(٩٥‬‬ ‫ا‬ ‫כ‪،‬‬ ‫כا‬ ‫أن כ ن‬ ‫א‬ ‫ا כ‬
‫‪(١١ /٤) ،‬‬ ‫א‬ ‫‪ .(٩٦) ،‬وا‬ ‫אرن א‬ ‫‪٢١‬‬
‫‪(١٠ /٤) ،‬‬ ‫א‬ ‫אرن א‬ ‫‪٢٢‬‬
‫‪(١٠ /٤) ،‬‬ ‫א‬ ‫אرن א‬ ‫‪٢٣‬‬
‫‪،‬‬ ‫‪ (٤٢ ،٤١) ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫ا א ة‬ ‫כא א‬ ‫ما כ‬ ‫ا د‬ ‫ا‬ ‫‪ ٢٤‬אرن א ر ‪ ،(٣ /٢) ،‬و أ‬
‫א ا ام‪(٥١٤ -٥٠٥) ،‬‬ ‫ذ‬ ‫א‬ ‫أ ل ا ‪ (٤٩ ،٨٤ ،٣٦) ،‬وا‬ ‫א( وا ادي‪،‬‬ ‫ا א ‪ ٣٦) ،‬و א‬
‫أ כאر ا כאر‪/٣) ،‬‬ ‫‪ :‬כ אل ت‪ ،‬א ا כ ‪ ،‬وت‪ ،‬ط‪ (٤٣) ١٩٨٣ ،١‬وا ي‬ ‫ا ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا ‪،‬‬ ‫وا‬
‫ا د‪ ،‬وا‬ ‫‪،‬و‬ ‫‪ ،‬و ار‬ ‫כא א ‪ ،‬وا‬ ‫אء ا‬ ‫ا ا ‪ (١٦٥ ،١٦٤) ،‬و‬ ‫‪ (٧٣ -٥٥‬وا‬
‫‪،‬‬ ‫ا כ ة أ כאم ا ا وا اض‪ ،‬ا‬ ‫‪ (١٦ -١٤ /٢) ،‬و‬ ‫א تا‬ ‫ي‬ ‫‪،‬כ א ا‬ ‫ا אر‪ ،‬وا‬
‫ح‬ ‫ا ا ا دة‪،‬‬ ‫אم כ ـ‬ ‫أن ا‬ ‫א ا כ‬ ‫‪ ،‬دار ا א ‪ ،‬ا א ة‪ ،(١٦٢) ،١٩٧٥ ،‬و‬ ‫‪ :‬د‪ .‬א‬
‫‪،‬‬ ‫د‪ .‬ج‪ ،‬ا وة ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا ا او ي ا‬ ‫אر وا د‬ ‫ا‬ ‫אم ا ل م א א‪،‬‬ ‫ا ا )‪ .(٧ /٧‬و‬
‫‪ ،‬وت‪١٤٠٦ ،‬ه‪،(٥٥ /١) ،‬‬ ‫‪ ،‬دار‬ ‫اכ‬ ‫‪:‬‬ ‫‪،‬‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫وت‪ ،(٦٦) ،١٩٨٧ ،‬وذכ ه ا‬
‫‪ ،‬وت‪.(١٣٩) ،١٩٩٣ ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪،‬ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪:‬‬ ‫ر ا א ا ادي‪،‬‬ ‫و ا ق ا ق‪ ،‬أ‬
‫‪ ،‬ا ازي‪.(٥ -٣ /٢) ،‬‬ ‫אرن א ر‬ ‫‪٢٥‬‬
‫‪ ،‬ا ازي‪.(٦ ،٥ ،٤ ،٣ /٢) ،‬‬ ‫אرن א ر‬ ‫‪٢٦‬‬
‫ل ا‬ ‫أن ا‬ ‫ر‬ ‫و ّ ه א כ ن وا‬ ‫اא‬ ‫ا‬ ‫إ أ‬ ‫تا‬ ‫‪ ٢٧‬ا כ ن وإن أ כ وا א ا‬
‫‪.(١٩٤ /٢) ،‬‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫א כ ن‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ل ا‬ ‫وا‬ ‫אن ذات ا‬ ‫אك‬ ‫א‬ ‫ذات ا‬
‫ها‬ ‫א‬ ‫)‪ ،(١١٤‬و‬ ‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا א و‬ ‫ز ا ازي אء ا ض ز א‬ ‫‪ ٢٨‬أ אف )ظ(‪ :‬وا أ ‪ ،‬و‬
‫رك‪ ،(٨٨) ،‬وا א‬ ‫ل‪ ،‬ا‬ ‫ا‬ ‫ود‬ ‫‪ (٧٩) ،‬وا‬ ‫א‬ ‫‪ ،(٢٧) ،‬وا‬ ‫ا אف א‬ ‫م ا א ة‪،‬‬
‫‪،‬‬ ‫أ لا‬ ‫‪ ،(٣٦) ،‬وا ا‬ ‫يا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،(٧٧) ،‬وا‬ ‫‪ ،(٦٨ /١) ،‬وا‬ ‫أ لا ‪،‬ا‬
‫אت‪.(١٩٤) ،‬‬ ‫ا א ‪ ،(١٩) ،‬وا‬

‫אب ا א ِ ُ‬
‫ا َ ُ‬
‫)‪،(٢٩ /١‬‬ ‫ا ر‬ ‫ا א ‪،‬‬ ‫ِث‬ ‫אج إ ا‬ ‫כ א أ אع ا א אت ا אو أز ا א ؛ إذ إ‬ ‫‪١‬‬
‫‪،‬‬ ‫آ אي‪ ،‬כ ا א ا‬ ‫ن‪،‬‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫د ا א‬ ‫وا ا ـ )‪ ،(٦٠٧ /٢‬و ح ا א )‪ ،(١٠٧ /٣‬و‬
‫ا د ‪ ،‬وت‪.(٥٥٠ ،٢٥٨ /١) ،١٨٨٢ ،‬‬ ‫اد‪ ،‬ا‬ ‫‪:‬‬ ‫‪ ،‬אا כ ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬د‪.‬ط‪.‬ت )‪ ،(٣٢٠ /٢‬وا‬
‫‪286‬‬ ‫‪SON NOT - Kelâm İlminin Esasları‬‬

‫ا כ م‪ ،(٥٢) ،‬و ح ا א )‪ .(١٠٨ /٣‬وا אة‪ ،‬ا‬ ‫)‪ (٣١ ،٣٠ ،٢٩ /١‬وا אرة‬ ‫אرن א א ا א ‪ (١٩ /٤) ،‬وا ر‬ ‫‪٢‬‬
‫‪،‬‬ ‫א‬ ‫‪ ،‬أر‬ ‫ا‬ ‫«‪،‬‬ ‫كو‬ ‫א‬ ‫» ورة ن כ ن ا‬ ‫أ‬ ‫א(‪ ،‬و ى أر‬ ‫א‪ ٢٣٦) ،‬و א‬
‫أز‬ ‫ا‬ ‫כ אب‪ ،‬ط‪ ،(٤٤٠ /١) ،١٩٨٤ ،١‬أ א »ا‬ ‫ا‬ ‫وي‪ ،‬ا‬ ‫‪ :‬ا‬ ‫‪،‬‬ ‫‪ :‬إ אق‬
‫ا ب‪ ،‬درا‬ ‫כ אب أر‬ ‫د‬ ‫« ر ‪،‬ا‬ ‫ا‬ ‫ف ا م ‘כ אب א‬ ‫و ف כ «‪.‬‬
‫אت‪ ،‬ا כ ‪ ،‬ط‪.(٨) ،١٩٧٨ ،٢‬‬ ‫وي‪ ،‬وכא ا‬ ‫ا‬ ‫رة‪،‬‬ ‫و ص‬
‫ا כ م‪(٥٥ ،٥٤ ،٥٣) ،‬‬ ‫אرة‬ ‫‪ .(٢٠ ،١٩ ،١٨) ،‬وا‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫ن‬ ‫‪ ،(٣٣ ،٣٢ /١) ،‬وا‬ ‫אرن א ر‬ ‫‪٣‬‬
‫‪.(٣٢ /١) ،‬‬ ‫אرن א ر‬ ‫‪٤‬‬
‫‪.(٣٣ ،٣٢ /١) ،‬‬ ‫אرن א ر‬ ‫‪٥‬‬
‫‪.(٣٣ /١) ،‬‬ ‫אرن א ر‬ ‫‪٦‬‬
‫‪.(٣٤ /١) ،‬‬ ‫אرن א ر‬ ‫‪٧‬‬
‫‪.(٣٦ ،٣٥ /١) ،‬‬ ‫אرن א ر‬ ‫‪٨‬‬
‫ا כ م‪،‬‬ ‫אرة‬ ‫‪ .(٢٠ ،١٩ ،١٨) ،‬وا‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫ن‬ ‫‪ .(٥٢ -٢٩/١) ،‬وا‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫ا ر‬ ‫ها‬ ‫‪٩‬‬
‫)‪(٦٠ -٥٣‬‬
‫‪.(٨١-٦٦ /١) ،‬‬ ‫ا ر‬ ‫א‪،‬‬ ‫وأ אب‬ ‫ا ر‬ ‫א‬ ‫אم‬ ‫ما‬ ‫ا אم‬ ‫‪١٠‬‬
‫א )‪(٨١ -٧٨/١‬‬ ‫א‬ ‫‪ ،(٧٨-٦٨ /١)،‬ا‬ ‫ها‬ ‫‪،‬‬ ‫אرن א ر‬ ‫‪١١‬‬
‫ا ر ‪ (١٠٣ -١٠١ /١) ،‬وا א ا א ‪،٧٢ /١) ،‬‬ ‫א‪،‬‬ ‫אو‬ ‫אت א‬ ‫ل ها د‬ ‫ا‬ ‫أ ا ازي‬ ‫‪١٢‬‬
‫ا ر‬ ‫ا כאن وا وث‪،‬‬ ‫אت א ‪ -١ :‬אن ا ق‬ ‫אر ه ا‬ ‫‪ ،(١٥٧ -١٣٦ ،١٢٢ ،١٢١ ،٧٤ ،٧٣‬و כ ا‬
‫ا ر ‪/١) ،‬‬ ‫א‪،‬‬ ‫א أم‬ ‫أ ا כאن أم ا وث أم‬ ‫)‪ (١٠١ /١‬وا א ‪ -٢ ،(١٢٢ /١) ،‬ا א إ ا‬
‫دات إ‬ ‫ا ر ‪-٤ ،(١٠٣ ،١٠٢ /١) ،‬ا אج ا‬ ‫د وا א ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫د أم‬ ‫ا‬ ‫أ‬ ‫ا‬ ‫‪-٣ ،(١٠١‬‬
‫ا ر ‪.(١٠٣ /١) ،‬‬ ‫س‪،‬‬ ‫د‬
‫א ‪،‬‬ ‫‪ ،‬وا د ا‬ ‫ذات ا ا ا‬ ‫ا د ‪،‬و ا د ا‬ ‫هاכ‬ ‫و‬ ‫א اכ‬ ‫ا ازي‬ ‫‪ ١٣‬ا‬
‫لا‬ ‫כا‬ ‫و כ‬ ‫وا כ‬ ‫أد ا‬ ‫ا ازي أد ا כ‬ ‫ا א ا א ‪ ،(٢٣٩ /١) ،‬و‬
‫‪ (٤٥١ -٤٥٠ /٢) ،‬وا א ا א ‪ ٢٣٩ /١) ،‬و א‬ ‫ا‬ ‫ا א‬ ‫ا ا ‪،‬‬ ‫ود ا ة وا ا ‪ ،‬وا אن‬
‫أد‬ ‫אب ا אرات‪ ،(١٥٠) ،‬و‬ ‫‪،‬‬ ‫ل א כאن‪ ،‬و د ا‬ ‫ا‬ ‫אب ا אرات‬ ‫א( ور ا ازي‬
‫د ا כאن‬ ‫א‬ ‫ع‬ ‫ا כאن وا وث‪ ،‬أ א ا‬ ‫א‬ ‫‪ ،‬א‬ ‫عو‬ ‫و‬ ‫ا א إ‬ ‫ا‬
‫ق‪،‬‬ ‫כ‬ ‫قا‬ ‫ا ا وا اض‪،‬‬ ‫لإ ا‬ ‫وا وث ا אت وا وات‪ ،‬ول ا‬
‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا כ ‪ ،(١٨٨ /١٧) ،(٣٣٢ /٢) ،‬وا א‬ ‫ا‬ ‫א‪،‬‬ ‫א‬ ‫א כ ور א زاد‬ ‫ها ق‬ ‫وا‬
‫)‪ ،(٤٥١ -٤٥٠ /٢‬وا א ا א ‪ ،(١٩٩ -١٧٧ /٢) (٢٣٦-١٧٧ /١) ،‬و אب ا אرات‪ ،(١٥٠) ،‬وا ر ‪،(١٣١ -١٠١ /١) ،‬‬
‫‪ .(١٥٤ -١٤٧) ،‬و א ا ل‪.(٤٤٠ -٣٩٧ /١) ،‬‬ ‫وا‬
‫نا כ ‪،‬‬ ‫א ا אرات وا אت‪ ،‬و‬ ‫כ ها‬ ‫د‬ ‫ل أ‬ ‫إ أن ا ا‬ ‫را‬ ‫)‪ (١٤٩‬و‬ ‫‪ ١٤‬אرن א‬
‫ا‬ ‫ا א‬ ‫אم‪،‬‬ ‫א ا ل כאن ا‬ ‫د‪ ،‬و‬ ‫ا‬ ‫ا אرات‪-‬‬ ‫ا ازي –‬ ‫وا אة‪ ،‬و‬
‫ا رכאن‪:‬‬ ‫)‪ .(١٠٤ ،١٠٣ /١‬و‬ ‫ا ازي‪ ،‬ا אرات ار‪ ،‬د‪.‬ط‪.‬ت‪ (٤٤٨ /٢).‬وا ر‬ ‫ا‬ ‫אت‪،‬‬ ‫ا אت وا‬
‫ا ازي )‪.(١٩١‬‬ ‫ا‬
‫‪ ،‬وأن ا כ‬ ‫ا‬ ‫د‬ ‫م وا‬ ‫כ‬ ‫א‪ :‬أن ل כ‬ ‫כ أ ى‪ ،‬و‬ ‫אت ا ا‬ ‫ا ازي‬ ‫‪١٥‬‬
‫ا ر ‪-١٠٣ /١) ،‬‬ ‫وإ אت ا א ‪.‬‬ ‫א ‪،‬و ا‬ ‫ا ور وإ אت ا‬ ‫‪،‬‬ ‫إ‬ ‫و ده‬
‫‪ ،‬ط‪.(٣٠ ،٢٩) ٢٠٠١ ،١‬‬ ‫אزي ا א‪ ،‬כ‬ ‫‪:‬أ‬ ‫ا ازي‪ ،(٥ -٣ /٧) ،‬وإ אت و د ا ‪،‬‬ ‫‪ ،(١٢١‬و‬
‫‪.(٢٦ -٢١) ،‬‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫ن‬ ‫‪ .(٤٥٠ -٤٤٨ /٢) ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،(١٠٥ /١) ،‬وا א‬ ‫אرن א ر‬ ‫‪١٦‬‬
‫אً‪.‬‬ ‫د‬ ‫א א‪،‬‬ ‫ها‬ ‫א‬ ‫א‬ ‫د ا ازي‬ ‫‪١٧‬‬
‫‪،‬‬ ‫ل )‪ ،(٣٤٤ -٢٢١ /١‬وا ر‬ ‫א ا‬ ‫אم‪ ،‬و وث ا وات‪،‬‬ ‫ا ‪ ،‬و وث ا‬ ‫وث ا‬ ‫ا ازي ا ا‬ ‫‪١٨‬‬
‫‪.(١٤٧) ،‬‬ ‫)‪ .(١٢٩ -١٢٤/١‬ا‬
‫ا כ אت‪ ،‬ا כ ي‪.(٣٤٤) ،‬‬ ‫ِ اْ ِ ْ ‪،‬‬ ‫َא כ ن َ א‬ ‫א‬ ‫ن א‬ ‫‪،‬و‬ ‫ا אس َو َ‬ ‫אء‬ ‫‪ َ ُ :‬ا ن وا‬ ‫‪ ١٩‬ا‬
‫‪ :‬إ אت إ כא و د‬ ‫ا א ‪ (٢٠٦ -٢٠٠ /١) ،‬وإ אت و د ا ‪ ،(١٤٣) ،‬وا ر ‪ .(١٢٤ /١) ،‬وذכ‬ ‫‪ ٢٠‬אرن א א‬
‫ا ر ‪(١٢٥ ،١٢٤ /١) ،‬‬ ‫א‪،‬‬ ‫إ אت أن ا‬ ‫אم و‬ ‫‪ ،‬أو إ אت وث ا‬ ‫א ‪-‬א א ‪-‬ا‬ ‫ث‪ ،‬وا‬ ‫ا‬
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪287‬‬

‫ا א ‪ (٢٠٠ /١) ،‬وإ אت و د ا ‪،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫ا آن‪،‬‬ ‫م ا ارد‬ ‫ا‬ ‫إ ا‬ ‫د‬ ‫و ا ازي إ أن ا ا‬
‫‪.(١٤٧) ،‬‬ ‫)‪ .(١٤٣‬وا‬
‫ا א ‪ (١٩٩ -١٧٧ /٢) ،‬وإ אت و د ا ‪-١٢٥) ،‬‬ ‫א‬ ‫‪ ،(١٤٩) ،‬وا‬ ‫א‬ ‫اض‪،‬‬ ‫כאن ا‬ ‫اا‬ ‫ا ازي‬ ‫‪٢١‬‬
‫‪.(١٢٤ -١٢١ /١) ،‬‬ ‫‪ ،(١٤٢‬وا ر‬
‫ة‬ ‫אم‬ ‫א א‪ ،‬إن ا‬ ‫ا א ت‬ ‫وا‬ ‫ا א ‪،‬و א‬ ‫אو‬ ‫אم‬ ‫‪:‬ا‬ ‫אت ا ا‬ ‫‪٢٢‬‬
‫‪.(١٢٤ ،١٢٣ ،١٢٢ /١) ،‬‬ ‫ا ر‬ ‫א ‪،‬‬ ‫أو‬ ‫د‬ ‫א إ‬ ‫אج‬ ‫إ ا‬ ‫إ ا ‪ ،‬وا‬
‫ب ا آن‪،‬‬ ‫أ‬ ‫ا א ا א ‪ ،(٢١٥ /١) ،‬و ى أ أ ب ا د إ‬ ‫وث ا اض‪،‬‬ ‫أ א אً‬ ‫ا ازي ا ا‬ ‫‪٢٣‬‬
‫ا ر ‪.(١٢٩ /١) ،‬‬ ‫ا א ا א ‪ ،(٢٣٢ -٢١٥ /١) ،‬وإ אت و د ا ‪ ،(١٥٨ ،١٥٧) ،‬و‬
‫‪.(١٣١ -١٢٩ /١) ،‬‬ ‫אر ن א ر‬ ‫‪٢٤‬‬
‫ذכ‬ ‫כ ام‪ ،‬כ א‬ ‫‪ ،‬وا א ‪ ،‬وأ אب‬ ‫‪ ،‬כא ا ‪ ،‬وا א ‪ ،‬وا‬ ‫َ إ אا ل א‬ ‫ا قا‬ ‫‪٢٥‬‬
‫ادي )‪ ،(٣٣٢‬وا‬ ‫ا א ت )‪ ،(٧٢ /١‬وا ق‬ ‫כא אري وا ازي‪.‬‬ ‫‪،‬و ا‬ ‫ا א ‪ :‬כא ا ا‬ ‫إ‬
‫אכ ‪ ،‬دار‬ ‫ا‬ ‫ا ا‬ ‫ي‪ ،‬أ ا א‬ ‫ا‬ ‫إ ا אم أ ا‬ ‫ي א‬ ‫כ با‬ ‫)‪ ،(١٠٥ /١‬و‬ ‫وا‬
‫אر )‪.(٤٩‬‬ ‫‪ ،‬وت‪ ،‬ط‪١٤٠٤ ،٣‬ه‪ ،(٣٦٩ ) ،‬وا א ا א )‪ (٢٦ ،٢٥ /٢‬وا‬ ‫ا כ אب ا‬
‫‪،‬ا‬ ‫)‪ (٢٨٥/١‬ا ‪ ،(٢٤ ،٢٣) ،‬ا א‬ ‫א تا‬ ‫כ ا כ م‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا כ ن أد‬ ‫‪٢٦‬‬
‫ا ‪،‬‬ ‫اث‪ ،‬ط‪ ،(٧ ،٦) ،١٩٩٨ ،١‬وا‬ ‫א ا ا ‪،‬ا כ ا ز‬ ‫ا כ م‪ ،‬أ‬ ‫)‪ ،(١٩١‬وإ אم ا ام‬
‫ون‬ ‫ا‬ ‫‪،‬ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪:‬‬ ‫أ ا ‪ ،‬أ إ אق ا ازي‪،‬‬ ‫ا )‪ ،(١٥٩‬وا אرة إ‬ ‫ا‬
‫ا אر ا ا ‪،‬‬ ‫‪،‬ا א‬ ‫ال و אت ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬ا א ة‪ (١١٧) ،١٩٩٩ ،‬وا א ا א )‪ (٢٥ /٢‬و‬ ‫ا‬
‫‪،‬‬ ‫ا אر‪ ،(٢٣٠ -٢١٧) ،‬وأ אس ا‬ ‫‪،‬ا א‬ ‫لا‬ ‫‪ .(٣٤٧) ،١٩٧٤ ،‬و ح ا‬ ‫اد ا ‪ ،‬ا ار ا‬
‫א‬ ‫א ا د ‪،‬ا ر ‪،‬‬ ‫‪ ،(٦١) ،‬وا ق ا ق‪ ،‬ا ادي‪ ،(٢١٦) ،‬وا כ‬ ‫)‪ ،(١٠١ ،١٠٠‬وا ر אد‪ ،‬ا‬
‫אم‪،‬‬ ‫ا כ م‪ ،‬ا כ אل ا‬ ‫حا א ة‬ ‫‪ ،‬وت‪ ،‬ط‪ ،(١٣٩) ،١٩٩٨ ،١‬وا א ة‬ ‫ةا‬ ‫ا א ي‪ ،‬כ درا אت ا‬
‫‪:‬‬ ‫ا א ‪،‬‬ ‫أ‬ ‫אرات ا אم‪ ،‬ا א כ אل ا‬ ‫‪ ،‬ط‪١٣٤٧ ،٢‬ه‪ ،(١٤) ،‬وإ אرات ا ام‬ ‫ا אدة‪،‬‬
‫‪ ،‬ط‪.(١٠٩) ،١٩٤٩ ،١‬‬ ‫ا ازق‪ ،‬כ ا א ا‬
‫אرة‬ ‫‪ ،(٣٤ ،٣٣) ،‬وا‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫ن‬ ‫ا ر ‪ ،(١٥١ -١٤٩ /١) ،‬وا‬ ‫د כ ‪،‬‬ ‫ه‬ ‫‪ ٢٧‬أ אض ا ازي כ ه ا‬
‫א ا א ‪ (٣٥ -٢٧ /٢) ،‬و א ا ل‪.(١٧٤ -١٥٧ /٣) ،‬‬ ‫ا כ م‪ ،(٩٩ -٩٦) ،‬وا‬
‫ا ا אب‪.‬‬ ‫ا و‬ ‫ا‬ ‫‪ ٢٨‬و‬
‫‪.(٣٨٦) ،‬‬ ‫א ا‬ ‫ا‬ ‫ا ا ل‪،‬‬ ‫ا ازي‬ ‫يا‬ ‫‪ ،(١٠١ ،١٠٠) ،‬و א ا‬ ‫أ אس ا‬ ‫‪٢٩‬‬
‫ا ‪،‬‬ ‫ا אر ا‬ ‫א כ ‪،‬ا א‬ ‫‪ ،(٢٣٢ -٢١٦) ،‬وا‬ ‫لا‬ ‫حا‬ ‫א ا כ ‪،‬‬ ‫‪ ٣٠‬و ا‬
‫وا ‪ ،‬د‪.‬ت‪.‬ط‪ ،(٢٠٨ -٢٠٢) ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫‪،‬ا‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫أ‬ ‫ا‬
‫أ ل‬ ‫و و א‪ ،‬و‬ ‫وا כאن و א ازم ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،(٣٢ -٧ /٤) ،‬و א כ ا א‬ ‫أ اب ا ل وا‬
‫‪،‬‬ ‫אد‪ ،(٣٠ -٢٢)،‬وا‬ ‫אد ا‬ ‫‪ ،(٥٩) ،‬وا‬ ‫ا א ا ادي‪ ،‬دار ا כ ‪ ،‬ط‪ ،(٦٣) ،١٩٩٧ ،١‬وا ر אد‪ ،‬ا‬ ‫ا ‪،‬‬
‫)‪ (١٥٢ /١‬ا א ا א ‪ ،(٣٧ /٢) ،‬و א ا ل‪/٢) ،‬‬ ‫أ ل ا ‪ ،(٣٧ -٣٦) ،‬وا ر‬ ‫)‪ ،(١٥٨ ،١٥٧ ،١٥٥‬وا‬
‫‪.(١٨٣ -١٧٤‬‬
‫ا א ‪(٢٨ ،٢٧ /٢) ،‬‬ ‫א‬ ‫‪ ،(١٥٥) ،‬وا‬ ‫אرن א‬ ‫‪٣١‬‬
‫ن‪.(٣٧ ،٣٦) ،‬‬ ‫‪ ،(٧١ -٦٨) ،‬وا‬ ‫ا א ‪ ،(٤١ /٢) ،‬وأ אس ا‬ ‫א‬ ‫‪ ،(١٥٨ ،١٥٧ /١) ،‬وا‬ ‫אرن א ر‬ ‫‪٣٢‬‬
‫ل‪.(١٨٣ /٣) ،‬‬ ‫‪ .(٧٤) ،‬و א ا‬ ‫ا א ‪ ،(٤٨ /٢) ،‬وأ אس ا‬ ‫א‬ ‫‪ ،(١٦٠ /١) ،‬وا‬ ‫אرن א ر‬ ‫‪٣٣‬‬
‫‪.‬‬ ‫ا ر‬ ‫ذכ ا و‬ ‫א כ أ ا‬ ‫‪ (١٦٤ -١٦٣ /١) ،‬و‬ ‫‪ ،(١٥٨) ،‬وا ر‬ ‫אرن א‬ ‫‪٣٤‬‬
‫א‬ ‫لا‬ ‫ل אء ا رد ا رد‪ ،‬و ا ا‬ ‫‪،‬כ‬ ‫א إ אرة إ ا‬ ‫أ‬ ‫כ ن ا אرة إ‬ ‫ل‪ :‬ا אد ا‬ ‫‪ ٣٥‬ا‬
‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬כ ل ا אء‬ ‫ًא‬ ‫ا‬ ‫ل اري وذ כ כ ن أ‬ ‫ي ‪. ً :‬و‬ ‫ا אري‪ :‬א ً ‪ ،‬وا‬
‫אت‪ ،(٩٢) :‬وا כ אت‪.(٣٩٠ ،٣٨٩) ،‬‬ ‫ا‬
‫)‪،(١٦١‬‬ ‫ا‬ ‫ن‪ .(٤٤ ،٤٣) ،‬وا‬ ‫ا ل‪ .(١٩٣ -١٨٨ /٣) ،‬وا‬ ‫‪ .(١٥٩ ،١٥٨) ،‬و א‬ ‫ا‬ ‫ها‬ ‫‪٣٦‬‬
‫ح ا א )‪ ،(٦٢ /٤‬و ح ا ا )‪ ،(٣١ /٨‬وا ر ‪(١٧٣ -١٦٨ /١) ،‬‬ ‫אد )‪ ،(٧٠‬و‬ ‫אد ا‬ ‫و ا د )‪ ،(٩٦‬وا‬
‫د ـ ا م‪ ،‬ذا אً כאن أو ـ ‪ ،‬أ א א‬ ‫ا‬ ‫א وا ر ‪ ،‬أ א ا אدث‬ ‫ا‬ ‫א رأ‬ ‫وا א ‪ (١١١ -١٠٦ /٢) ،‬و‬
‫ح ا א )‪ ،(٦٢ /٤‬و ح‬ ‫אت‪،‬‬ ‫دا‬ ‫دا א‬ ‫אل‬ ‫‪،‬‬ ‫أ ا‬ ‫ال‬ ‫د כא‬ ‫א‬
‫م‬ ‫د‪،‬‬ ‫אا ا‬ ‫א ا ا אدث وإن ـ ق‬ ‫ق‬ ‫אو د‬ ‫ل‪ :‬إ‬ ‫ا ا )‪ ،(٣١ /٨‬وכא א אت‬
‫‪288‬‬ ‫‪SON NOT - Kelâm İlminin Esasları‬‬

‫‪ ،‬ا ي‪ ،(٤٠٨) ،‬إ أن ا ازي‬ ‫ا א ا‬ ‫ادث‪،‬‬ ‫ً‬ ‫ال ذات ا אري א أن כ ن‬ ‫د ا א אت وا‬
‫ا א‬ ‫)‪ ،(١٦٨ /١‬و‬ ‫وإن כא ا כ و א אن«‪ ،‬ا ر‬ ‫ن اا‬ ‫ء‬ ‫ا ا‬ ‫ا و אل‪» :‬إن أכ‬ ‫א‬
‫ذات ا‬ ‫‪،‬و م‬ ‫ـ ‪ -‬ا ل אت إرادات‬ ‫يا‬ ‫أ ا כאت ا ـ ادي ‪-‬و‬ ‫)‪ .(١٠٦ /٢‬و‬
‫ا ر ‪ ،‬ازي‪.(١٧٥ /١) ،‬‬ ‫א ‪،‬‬
‫א‬ ‫אم ا אدث ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫אدث‬ ‫ا‬ ‫ض‬ ‫כאن‬ ‫ارض ا אدث‪ ،‬و‬ ‫א א‬ ‫ا ازي‬ ‫‪٣٧‬‬
‫אل‪.‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫أو ً ‪ ،‬و‬ ‫א‬
‫وا رة‪،‬‬ ‫א ا א אت‪ ،‬כא‬ ‫אت‬ ‫ا א אت‪ ،‬כא اد وا אض‪ ،‬و‬ ‫אر‬ ‫אت‬ ‫‪:‬‬ ‫‪ ٣٨‬أ اع ا אت‬
‫ا אت‬ ‫م‪ ،‬أ א و ع ا‬ ‫א אت‬ ‫ا‬ ‫ه أو ه‪ ،‬وو ع ا‬ ‫‪ ،‬ככ ن ا ء‬ ‫ا‬ ‫وا‬ ‫وا א אت ا‬
‫ا א ا א )‪.(١٠٨ /٢‬‬ ‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫ا اع‬ ‫ا‬
‫ب‪،‬‬ ‫ا‬ ‫)‪ ،(١٧٢ /١‬إ أ ّ ه אدرة‬ ‫א ا ام )‪ (١١٦ ،١١٥‬وا ازي ا ر‬ ‫اا‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪ ٣٩‬ا‬
‫دا א ‪،‬‬ ‫‪ ،‬د‪.‬‬ ‫ا ي وآراؤه ا כ‬ ‫א ا ام )‪ ،(١٩١ ،١٩٠‬و‬ ‫א ‪،‬‬ ‫ا ي כ د ً‬ ‫و‬
‫د ا כ אل‪ ،‬ن אت ا ب א כ אل؛‬ ‫آ‬ ‫ا ازي‬ ‫‪ ،‬ط‪ .(٣٤٧) ،١٩٩٨ ،١‬وا‬ ‫دار ا م א وا‬
‫‪ ،(٢٢٩) ،‬وأورد‬ ‫)‪ ،(١٧١ /١‬وا ـ ازي وآراؤه ا כ‬ ‫ا ر‬ ‫אل‪،‬‬ ‫ا א‬ ‫و א‪ ،‬و‬ ‫ا‬ ‫و و א‬
‫ا‬ ‫دا אً ع כ אل א أ اده‬ ‫أـ א‬ ‫ـ‬ ‫ز أن כ ن ا ادث כ א ت‬ ‫»‬ ‫ا אزا‬
‫و א « ح ا א ‪.(٦٤ /٤) ،‬‬
‫א ن‬ ‫ا ًא وا ً ا؛ و ان‬ ‫א‬ ‫وا‬ ‫א אد أ אً‪ :‬ا اج ا‬ ‫ا ا وا ة‪ ،‬و‬ ‫ح‬ ‫אد ا‬ ‫‪ ٤٠‬ا‬
‫د‪،‬‬ ‫د‬ ‫‪،‬ا يכ ا‬ ‫ا‬ ‫دا ا‬ ‫و و‬ ‫ها‬ ‫א‬ ‫دي و‬ ‫ا ‪ ،‬و اد ا אد ا‬
‫ا כ אت‪.(٣٧ ،٣٦) ،‬‬ ‫אت‪ ،(٩ ،٨) :‬و‬ ‫ا‬
‫ح‬ ‫ا כ م‪ (١٠٥) ،‬و‬ ‫אرة‬ ‫‪ .(١٥٦) ،‬و א ا ل‪ ،(١٩٤ ،١٩٣ /٣) ،‬وا‬ ‫א ا א ‪ ،(١٠٥ ،١٠٤/٢) ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫‪٤١‬‬
‫אد )‪.(٢٧١‬‬ ‫ا‬ ‫)‪ ،(٢٨ /٨‬و ح ا א )‪ ،(٥٤ /٤‬و ح‬ ‫ا‬ ‫ا‬
‫‪ ،(١٦٠) ،‬و ح‬ ‫‪،‬ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬ا ادي‪ ،(٧٩) ،‬و‬ ‫)‪ ،(١٦٠‬وأ ل ا‬ ‫ا א ا א )‪ ،(١١٢ /٢‬وا‬ ‫‪٤٢‬‬
‫ر א ا אرا (‬ ‫أ אً )‬ ‫אوى ا‬ ‫א ‪ ،‬ا אرا )‪ ،(٥‬وا‬ ‫نا‬ ‫ا ةا ـ ‪،‬‬ ‫ا ا )‪ ،(٣٨ /٨‬و أ ا‬
‫א‪.(٢٨٢) ،‬‬ ‫دا ة ا אرف ا א ‪١٣٤٩ ،‬ه‪ ،‬وا אة‬ ‫)‪،(٣‬‬
‫אت‪.(١٩١) ،‬‬ ‫ا‬ ‫إ אره‪،‬‬ ‫و א‪ ،‬وإدراك ا ر‬ ‫وة‬ ‫ا‬ ‫כ‬ ‫א إدراك ا‬ ‫א ا ة‬ ‫فا‬ ‫‪٤٣‬‬
‫ا‬ ‫א ا ل‪ ،(٢٣١-٢٢١/٣) ،‬و‬ ‫‪ ،(٤٤) ،‬وا א ا א ‪ ،(١١٤ -١١٢ /٢) ،‬و‬ ‫ا‬ ‫ها‬ ‫‪٤٤‬‬
‫‪ ،(١٦٠) ،‬و א ا ل‪.(٢٢٤ /٣) ،‬‬ ‫ا‬ ‫אع‪،‬‬ ‫‪ ،‬وذכ رده א‬ ‫ازم כ א ا‬ ‫א‬ ‫א‬ ‫نا‬
‫א‪.‬‬ ‫وا‬ ‫وا‬ ‫א‬ ‫אرى ا‬ ‫א‪ ،‬א و‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫א‪ :‬أ‬ ‫‪ ٤٥‬ا‬
‫‪ ٤٢٧‬ـ‬ ‫ان ) إ ان ا ن(‬ ‫‪ ٣٧٠‬ـ )‪٩٨٠‬م( و‬ ‫אرى ) أوز כ אن ا ن(‬ ‫)أ ( א ب‬ ‫و‬
‫ا‬ ‫)‪ (٢٠٠‬כ אب‬ ‫أّ‬ ‫‪.‬و‬ ‫ا‬ ‫ا אء وأ ا‬ ‫ن‬ ‫و אه ا‬ ‫ا‬ ‫)‪١٠٣٧‬م(‪ .‬ف א ا‬
‫ارزم‬ ‫א ن ا ‪،‬ر إ‬ ‫כ א אه‪ :‬ا אء‪ ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫وا ‪ ،‬وأ أ א‬ ‫ا‬ ‫א ّכ‬ ‫‪ ،‬وכאن ا‬
‫אرات وا אت‪ ،‬و ن ا כ ‪ ،‬ا אة‬ ‫ا‬ ‫א‪ ،‬כ ا‬ ‫ان إ أن‬ ‫إ‬ ‫ار‬ ‫ات‬ ‫ا و אك כ‬
‫כאن‪.(١٦٢ -١٥٧ /٢) ،‬‬ ‫אت ا אن‪ ،‬ا‬ ‫‪ ،(٤٥٩-٤٣٧) ،‬وو‬ ‫ن ا אء‪ ،‬ا أ أ‬ ‫وا אت‪،‬‬ ‫ا‬ ‫و‬
‫‪ ،‬כא א‬ ‫ا‬ ‫إ أن‬ ‫ا כ‬ ‫أ‬ ‫ا א ‪،‬و ذ‬ ‫ا‬ ‫ها‬ ‫‪ ٤٦‬أ‬
‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫א ا‬ ‫ح ا א )‪ ،(٢١٢ /٤‬و ح ا ا )‪- .(١٤٥ /٨‬إ أن ا ي‬ ‫‪،‬‬ ‫כ א ُِ‬ ‫ا א‬
‫)‪ ،(٤٩‬وإ אم ا ام )‪ ،(٣٩‬وا כ א‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا א )‪ ،(٢٣ ،٢٢‬وا ا‬ ‫ا כאر )‪ ،-(٤٨١ /١‬وכ ا إ אم ا‬
‫ا א ـ )‪/٤‬‬ ‫أ א ا אن‪ ،‬ا ا ز ا א ‪ ،‬ا א ة‪١٣٤٩ ،٣٢ ،‬ه‪ ،(٢٣٥) ،‬و‬ ‫أ א ا آن‬ ‫ا ا ‪،‬‬
‫آل‬ ‫‪:‬‬ ‫ـ (‪،‬‬ ‫ا ـאل ا‬ ‫)‬ ‫אت‪ ،‬אرا ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫‪ ،(٦٤٢‬و ح ا ا )‪ .(١٤٤ ،١٤٣ /٨‬وכ ا ا‬
‫ال و אت ا‬ ‫ا‬ ‫‪:‬‬ ‫א ا د ـ )‪ ،(٤٥‬وا‬ ‫א ‪ ،‬دار ا א ‪ ،‬وت‪ ،‬ط‪ (٣٧٦ /١) ،١٩٩٢ ،١‬و‬
‫ا א ت)‪ ،(٢٥٦ /١‬وذ ا ازي إ‬ ‫إ כאر ا ل א א ‪.‬‬ ‫ي إ אع ا‬ ‫)‪ ،(١٣٩‬و ا‬ ‫)‪ ،(١٤٠‬وإ אر ا‬
‫ا‬ ‫ا א ا א و א ا ل‪ ،‬א‬ ‫)‪ ،(١٨٨‬وا ر ‪ ،(١٤٨ -١٤٣ /١) ،‬إ أ‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫إ כא‬
‫ا א ‪ ،(٩٨ -٨٨ /٢) ،‬و א ا ل‪.(٢٢٠ /٣) ،‬‬ ‫‪،‬‬ ‫א‬ ‫ذات ا‬ ‫ا أي و אل إن‬
‫א ا ل‪ ،(١٩٤ /٣) ،‬و ى ا ازي ا ر‬ ‫يا ل ا‬ ‫ا‬ ‫ي وأ ا‬ ‫ا‬ ‫ا ازي إ أ ا‬ ‫‪٤٧‬‬
‫א‬ ‫ه ا وات אت‬ ‫‪ ،‬وإ א כאن ا אز ا א ـ‬ ‫ا‬ ‫ا אوي ا وات »ا ا «‪ ،‬כ א ذ כ‬
‫‪ (١٥٤) ،‬وا א ‪ ،(٣١٣ /١) ،‬و‬ ‫)‪ ،(١٣٨ /١‬وا‬ ‫ا ر‬ ‫ـ ‪ ،‬و و ب ا ـ د‪ ،‬وا رة وا ‪،‬‬ ‫א‬
‫أو אف ا‬ ‫د ‪ ،‬وا א ‪ ،‬وا אدر ‪ ،‬وا א ‪ ،‬و أ‬ ‫אت ا‬ ‫ا ازي أ א أن ا אز ـ ‪،‬‬
‫‪ ،(١٥٤) ،‬و א ا ل‪.(١٩٤ /٣) ،‬‬ ‫)‪ ،(١٣٨ /١‬وا‬ ‫ا ر‬
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪289‬‬

‫ل‪،(١٩٦ ،١٩٥ /٣) ،‬‬ ‫‪ (٣١٤ ،٣١٣ /١) ،‬و א ا‬ ‫א‬ ‫‪ (١٥٤) ،‬وا‬ ‫‪ (١٤٠ /١) ،‬وا‬ ‫ا ر‬ ‫‪٤٨‬‬
‫ل‪.(٢١٠ -١٩٦ /٣) ،‬‬ ‫א ا‬ ‫ها‬ ‫)‪ (٣١٤ /١‬وا‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٤٩‬‬

‫אب ا ا ِ ُ‬
‫ا َ ُ‬
‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ور ا اق‬ ‫وإرادة‪ ،‬כ ب‬ ‫א ‪-‬‬ ‫‪-‬إن כאن‬ ‫ر ا‬ ‫أن‬ ‫א ات‪ :‬ا ي‬ ‫ا‬ ‫‪١‬‬
‫ا ازي‪،‬‬ ‫و‬ ‫ا‬ ‫ا א اه כ‬ ‫א ‪ .(٢٣٧) ،‬وا כ אت )‪ ،(٧١٠ -٧٠٧‬و‬ ‫אت‪ ،‬ا‬ ‫ا‬ ‫اق ا אر‪،‬‬ ‫وا‬
‫ا כ אت‪،‬‬ ‫אر‪،‬‬ ‫وا‬ ‫א‬ ‫ا َوا ِ ا ْ ُ ْ َ َ « כ ن‬ ‫أَن ُ َ َאرة‪َ ،‬وأَن َ ُ أُ ْ َ ى ِ َ‬
‫ِ‬
‫وأ א ا אدر‪» :‬ا ي َ‬
‫א ‪.(١٧١) ،‬‬ ‫אت‪ ،‬ا‬ ‫)‪ (٧١٠ -٧٠٧‬وا‬
‫ا و אً א ات‪ ،‬כ אب ا אر‬ ‫אل ا‬ ‫ف‬ ‫‪،‬‬ ‫ر وإراد‬ ‫א‬ ‫ا א‬ ‫ا‬ ‫ى ا כ ن أن‬ ‫‪٢‬‬
‫أ لا ‪،‬‬ ‫ا ر‬ ‫ا رة أو ا رادة‪،‬‬ ‫ور ِ ِّ‬ ‫‪ ،‬وذ כ‬ ‫كا‬ ‫اق‪ ،‬وو ب כ ا א‬
‫ص‬ ‫א‬ ‫ا א ‪ ،(٧٧ /٣) ،‬و א ا ام‪ (٨٦ ،٨٥) ،‬و‬ ‫‪ ،(١٧٩ ،١٧٨ ،١٦٠) ،‬وا א‬ ‫)‪ ،(١٨٢ ،١٧٩ /١‬وا‬
‫כ‬ ‫ـ دون א أو إ אر‪ ،‬ـ«‬ ‫و را ‪ ،‬א כ ن ُو‬ ‫إراد و ر رادات ا‬ ‫م‬ ‫أ ذ اإ‬ ‫ا‬
‫دون‬ ‫ا ـ‬ ‫د א ]‪ [..‬و ـ رت ا אء ـ‬ ‫]‪ [...‬وو د ا אء‬ ‫و و ـאدر و‬
‫‪ » :‬א אدر‬ ‫א ا د )‪ .(١٦٣‬و ل ا‬ ‫‪ ،‬ا אرا ‪ ،(٥١) ،‬و‬ ‫א«‪ .‬ن ا א‬ ‫ور א و‬ ‫ور א‬ ‫أن כ ن ـ‬
‫ـ‬ ‫כ و א‪ ،‬وإ א ا ـ ف أن ا‬ ‫ا رة‪ ،‬وا‬ ‫ر‪ ،‬و ه ا‬ ‫وأن‬ ‫را‬ ‫أن‬ ‫ا ي‬
‫ا א א‪،‬‬ ‫ذ اإ أ כ ‪،‬‬ ‫כ ‪.‬ا‬ ‫א أو‬ ‫כ אر‬ ‫ا אع ا ـ رة وا رادة‬
‫א‪ ،‬وإ א‬ ‫لا‬ ‫ا‬ ‫ا م ا א ‪ ،‬وا כ ن‬ ‫وا رة وכ ن ا رادة אً א אً כ‬ ‫ز ا‬ ‫و‬
‫)‪.(١٦٢ ،١٦١‬‬ ‫ا‬ ‫ب ا وث«‪.‬‬ ‫ا א א‪ ،‬و כ א ا‬
‫ن‪.(٤٦ ،٤٥) ،‬‬ ‫ا א ‪ (٨٦ /٣) ،‬وا‬ ‫א‬ ‫‪ (١٨٢ /١) ،‬وا‬ ‫ل‪ .(٤٤٤ ،٤٤٣ /١) ،‬وا ر‬ ‫‪ (١٦١) ،‬و א ا‬ ‫ا‬ ‫‪٣‬‬
‫ا א ‪.(٨٩ ،٨٨ /٣) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٤‬‬
‫ن‪.(٤٦ ،٤٥) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪٥‬‬
‫)‪.(١٨٦ ،١٨٥ /١‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٦‬‬
‫ا ا אت כ אء ا‬ ‫כ א ‪ ،‬وذ כ כ א أ אل‬ ‫دا ً ‪ -‬א ًא‪-‬‬ ‫ا‬ ‫ا ا ًא אده أن ا‬ ‫أورد‬ ‫‪٧‬‬
‫ذ כ‪ ،‬כ ن ا ا‬ ‫א‬ ‫א أن כ ن א‬ ‫כ ‪ ،‬وأ אب ا כ ن ذ כ‬ ‫ا‬ ‫אه‪ ،‬و‬
‫ا אم ا ازي א د ا כ אل إ אت ا‬ ‫ح ا א )‪ ،(١١٢ /٤‬و ح ا ا )‪ ،(٦٦ /٨‬و‬ ‫א‪،‬‬ ‫إ אم‬
‫ي‪ (٢٦ ،٢٥) ،‬وا א ‪(١١٤) ،‬‬ ‫ا‬ ‫ا ا אب‪،‬‬ ‫ي‬ ‫ا‬ ‫اا‬ ‫ال ا‬ ‫ا א ة‬ ‫א ‪،‬و ا‬
‫אد‬ ‫)‪ ،(٦٢‬وا א ‪ (٣٦٨) ،‬و ا د ‪ (٨٧) ،‬وا ا ‪ ،‬ا‬ ‫‪ (٣٣) ،‬وا ر אد‬ ‫‪ ،(٤٧) ،‬وا אف‪ ،‬ا א‬ ‫ا א‬ ‫وا‬
‫)‪ (٢٦٢‬وذכ ه‬ ‫)‪ ،(١٦٥‬و ح ا‬ ‫אد )‪ ،(٣٩٤ ،٣٩٣‬وا ازي‪ :‬ا ر ‪ ،(١٨٨ /١) ،‬وا א ا א ‪ (١٠٧ /٣) ،‬ا‬ ‫ا‬
‫ل‪،‬‬ ‫د ان ا‬ ‫‪ ،(١٥٧ ،١٥٦) ،‬و‬ ‫لا‬ ‫)‪ ،(١١٩‬و ح ا‬ ‫א כ‬ ‫ا‬ ‫أ ًא‪،‬‬ ‫ا אر ا‬ ‫ا א‬
‫ا כ م‪.(٦١ /٢) ،‬‬ ‫أ‬ ‫أ ر ا א ري‪ ،(٦٥ -٦٣) ،‬و‬
‫ا אت‪ ،(٥٥) ،‬و א ات ا ازي‪.(١٠) ،‬‬ ‫‪ ،(١٦٥) ،‬و ا‬ ‫ل‪ ،(١٦٥ /٣) ،‬وا‬ ‫‪ ،(١٨٨ /١) ،‬و א ا‬ ‫ا ر‬ ‫‪٨‬‬
‫א ‪} ،‬أَ َ َ ْ َ َ ْ َ َ َ َو ُ َ ا ِ ُ ا ْ َ ِ {‬ ‫ا כ ‪ (٥٨٩ /٣) ،‬و‬ ‫ا א ا א ‪ .(١١٨ ،١١٧ /٣) ،‬وا‬ ‫‪٩‬‬
‫ُ‬ ‫ُ‬
‫ا‪.‬‬ ‫א م د‬ ‫ا כ‪،١٤ :‬‬
‫ن‪.(٥١ -٤٨) ،‬‬ ‫א ا א ‪ (١٠٨ ،١٠٧ /٣) ،‬وا‬ ‫ا כ م‪ (١١١ ،١١٠) ،‬وا‬ ‫‪ ،(١٩٠ -١٨٨ /١) ،‬وا אرة‬ ‫ا ر‬ ‫‪١٠‬‬
‫אري‬ ‫ا ا‬ ‫ل‬ ‫כאم وا אن‪ ،‬و ى أن ا‬ ‫ل א‬ ‫ا ازي ا א ا א ا‬ ‫ل‪ .(١٦٥ /٣) ،‬و‬ ‫و א ا‬
‫ا א ‪ ،(١١٦ -١٠٨ /٣) ،‬و ى أن ه ا‬ ‫ا אت‬ ‫ا‬ ‫ا א ا א ‪ ،(١١٨ ،١١٧ /٣) ،‬و‬ ‫أ ى ‪،‬‬
‫ت ها‬ ‫ل‬ ‫يا ي‬ ‫א رأي ا‬ ‫ا כ ‪ (١٣٤ /٧) ،‬و ا‬ ‫ا‬ ‫א ور‪،‬‬ ‫אإ א‬ ‫ل‬
‫ً‬
‫‪.(٤٧) ،‬‬ ‫אف‪ (٣٦ ،٣٥) ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا א ‪ (١٠٧) ،‬وا ‪ ،(٣١) ،‬وכ ا ا א‬ ‫‪،‬‬ ‫وا‬ ‫א‬
‫‪،‬‬ ‫ازي )‪ ،(١١٨‬وا‬ ‫)‪ ،(٣٨ ،٣٥‬وأ ل ا ‪ ،‬ا ادي )‪ ،(٩٥‬وا אرة‪،‬‬ ‫ي‪ (١١٤) ،‬وا אف‪ ،‬ا א‬ ‫ا א ‪،‬ا‬ ‫‪١١‬‬
‫א ‪ :‬ح‬ ‫‪ ،(١٧٥) ،‬وا‬ ‫אد ص‪ ،٥١‬وا ازي‪ ،(١٣٧ /٣) ،‬وا‬ ‫‪ ،‬ا ر אد‪ ،(٣٥) ،‬وا ا ‪ :‬ا‬ ‫ا )‪ ،(١٦٦‬وا‬
‫א כ ‪،١٢٥) ،‬‬ ‫‪ ،(١٦٠) ،‬وا‬ ‫لا‬ ‫حا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا ا )‪ ،(٧٠ /٨‬وا אزا ‪ :‬ح ا א )‪ .(١١٨ /٤‬و ا‬
‫א‪ : ،‬ا אة‬ ‫رأ لا‬ ‫‪ ،‬א‬ ‫ا‬ ‫اا لإ‬ ‫أ ل ا ‪ ،(٢١٠ /١) ،‬و‬ ‫‪ ،(١٢٦‬وا‬
‫ا ـ ‪ ...‬وا‬ ‫ف إ ذا و א ا‬ ‫و‬ ‫ا ي ذ إ أن »ا ـ أ ا ول‬ ‫ر‬ ‫א‪ ،(٢٨٣) ،‬و و أ‬
‫כ כ ‪،‬و ف‬ ‫א כא‬ ‫دات‪ ،‬إ أن‬ ‫ا‬ ‫ذا ـ‬ ‫ا א א ا‪ :‬ف ذا ـ و‬ ‫ا‬
‫‪290‬‬ ‫‪SON NOT - Kelâm İlminin Esasları‬‬

‫ن‬ ‫א وا‬ ‫ا א ‪ ،‬ا‬ ‫و כ ا‬ ‫ا א ا‬ ‫ات«‪.‬‬ ‫ا‬ ‫אت و‬ ‫فا‬ ‫د אو‬ ‫ا وات ا ا ا‬


‫ط‪ ٢٥٨) .‬ـ ‪.(٢٦٤‬‬ ‫ا א ة‪ ،‬כ دار ا م‪ ،‬د‪ .‬א ا ق‪،٢٠٠٥ ،‬‬ ‫و אس ا כ ‪ ،‬أ و دכ راه‪ ،‬א‬
‫‪/١) ،‬‬ ‫ا ر‬ ‫ة‪،‬‬ ‫א כ ة‬ ‫و‬ ‫ا وا‬ ‫א ‪،‬‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫אب ا‬ ‫ا‬ ‫ا א ََ‬ ‫اا‬ ‫‪١٢‬‬
‫‪ ،(٢٠٤-٢٠٢‬وا א ا א ‪.(١٥١ /٣) ،‬‬
‫ا א ‪.(١٥٥ /٣) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪١٣‬‬
‫ن‪.(٤٩) ،‬‬ ‫)‪ (١٧٥‬وا‬ ‫‪ ،(١٩٢ /١) ،‬وا‬ ‫ا א ‪ ( /٣) ،‬وا ر‬ ‫א‬ ‫ل‪ ،(١٩٦ ،١٩٥ /٢) ،‬وا‬ ‫א ا‬ ‫‪١٤‬‬
‫ن‪.(٥٢) ،‬‬ ‫ل‪.(٤٥٧ /١) ،‬وا‬ ‫‪ ،(٣٣٤ ،٣٣٣/١) ،‬و א ا‬ ‫ا ر‬ ‫‪١٥‬‬
‫‪:‬‬ ‫‪،‬‬ ‫‪،‬ا‬ ‫لد ا‬ ‫ذ כ‪ .‬وا اب ا‬ ‫א ا‬ ‫ا ازي ا ر ‪(٣٣٥ /١) ،‬‬ ‫א‬ ‫‪١٦‬‬
‫א وآ ون‪ ،‬دار ا א ‪ ،‬ا אض‪ ،‬ط‪١٤١٤ ،١‬ه‪ ،٢٦ /٥ ،‬و א ا ام )‪.(٢٠٤ ،٢٠٣‬‬
‫‪.‬‬ ‫ود א ا‬ ‫ى‬ ‫ا ازي ا‬ ‫כ‬ ‫ل‬ ‫اا‬ ‫أ‬ ‫‪١٧‬‬
‫ق )‪ ،(٣٣٤‬وا ا ‪:‬‬ ‫)‪ ،(١٦٣‬وا ازي‪ :‬ا אرة )‪ ،(١٤٩‬وا ادي‪ :‬ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬ا אف )‪ ،(٣٥‬وا‬ ‫ا א‬ ‫‪١٨‬‬
‫ا َ َא َ َ‬ ‫‪،‬وِ‬ ‫َوا ْ َ َכ‬ ‫َ ْ َ ِ اْ‬ ‫َאرة َ ُ ة ا‬ ‫ا َ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫א אة‪ ،‬وا אة ِ َ‬ ‫ا‬ ‫אد )‪ .(٥٢‬وا‬ ‫ا‬
‫ف‬ ‫א أن ا אة‬ ‫ا כ אت‪ ،(٤٠٧ ،٤٠٦) ،‬و ى ا‬ ‫َ ُ َو ُ َ ا ْ َ אء‪،‬‬
‫َ‬
‫آ ُ َא‬ ‫ِإ َ‬ ‫اْ‬ ‫ُ‬
‫אت‪.(٩٤) :‬‬ ‫ا‬ ‫و ر‪،‬‬ ‫א أن‬
‫ا כ م‪-١١٠) ،‬‬ ‫אرة‬ ‫ا א )‪ ،(٢١٧ /٣‬وا‬ ‫א‬ ‫ن )‪ ،(٤٧‬وا‬ ‫)‪ ،(٢١٨ /١‬وا‬ ‫‪ ،(١٦٨ ،١٦٧) ،‬وا ر‬ ‫ا‬ ‫‪١٩‬‬
‫)‪.(١٦٣‬‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،(٣٥) ،‬وا‬ ‫ا אف‪ ،‬ا א‬ ‫‪ (١١٢‬و‬
‫‪ ،(٨٣) ،‬وا ر ‪،‬‬ ‫ا ‪ ،(١٦٣) ،‬وا אرة‪ ،‬ا ازي‪ ،(١١٩) ،‬و ا د ‪ ،‬ا‬ ‫‪،‬ا‬ ‫ا ق‪ ،‬ا ادي‪ ،(٣٣٦) ،‬و ا‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ا ازي‪ ،(٢٠١٨ ،٢٠٧ /١) ،‬وا א ا א ‪ ،(١٨٠ ،١٧٩ /٣) ،‬و א ا ل‪ ،(٢٦٦ /٢) ،‬و א ا ام‪ ،‬ا ي‪ ،(٥٢) ،‬و ذכ ا ازي‬
‫ا‬ ‫א‪ ،-(٥٦١ /٣) ،‬و‬ ‫ن ا א ‪ ،‬ا אرا ‪ ،(٥) ،‬وا אرات‪ ،‬ا‬ ‫א ‪-،‬‬ ‫ً‬ ‫כ ون ا راد َة‬ ‫أن ا‬ ‫ا ر‬
‫א وإراد א‪ ،‬כ א‬ ‫ـא‬ ‫د ـ اً وإرادة‬ ‫ـ أن ا ا‬ ‫‪ ،‬إذ إن‬ ‫ا‬ ‫إ ٌام ا כ‬
‫ـ وا א‪ ،‬و ا א‬ ‫כ כ ن א אً ا‬ ‫ا ؛‬ ‫د‬ ‫ا‬ ‫ر وا‬ ‫دات‬ ‫أن ا‬
‫אء‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا כא‬ ‫ٍ‬
‫إرادات ‪،‬‬ ‫ن وث‬ ‫وا כ ا‬ ‫א‪ .(٣١١ /٣) ،‬כ א أن ا‬ ‫ا אة‪ ،‬ا‬ ‫ا ـ ب‪،‬‬ ‫وا‬
‫ادي‪،‬‬ ‫)‪ ،(٦٤‬وا ق‪،‬‬ ‫ا אر‪ ،(٢٢٧ ،٢٢٦ /١) ،‬و ا ر אد‪ ،‬ا‬ ‫‪،‬ا א‬ ‫أ لا‬ ‫ا ا ‪ ،(٢٨٤) ،‬وا‬
‫ا כ‬ ‫א ‪ ،(١١١ /١) ،‬و א ا ام‪ ،‬ا ي‪ ،(٥٢) ،‬و ح ا א )‪ .(١٢٨ /٤‬و כ‬ ‫‪،‬ا‬ ‫وا‬ ‫)‪ ،(١٨١‬وا‬
‫ا‬ ‫‪.‬‬ ‫ا א وا א‬ ‫‪،‬‬ ‫اا لإ ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫إن إرادة ا אد‬ ‫ا‬
‫اً‬ ‫כ‬ ‫‪ :‬ا ب ا ‪ ،‬ا ‪ :‬د‪ .‬כ ر‪ .‬و ت ا אر‬ ‫وا ل )‪ ،(٣ /٦‬ق‪) ٢‬ا رادة(‪،‬‬ ‫أ اب ا‬
‫)‪ ،(٢٠٧ /١‬و ح ا א )‪.(١٢٩ /٤‬‬ ‫ا ر אد‪ ،(٦٣) ،‬وا ر‬ ‫כـאره‪ ،‬و ُ ِ َ ذ כ כ اً‪،‬‬ ‫أ‬ ‫ب‪ ،‬و‬
‫‪ (١٦٨) ،‬و א ا ل‪،‬‬ ‫ا ر )‪ ،(٢٠١٨ ،٢٠٧ /١‬وا א ا א ‪ ،(١٨٠ ،١٧٩ /٣) ،‬وا‬ ‫כ ‪،‬‬ ‫أ‬ ‫‪ ٢١‬ذכ ا ازي ا ا‬
‫ا א وا א وا ر ‪ ،‬אن آراء‬ ‫ن‪ .(٤٨ ،٤٧) ،‬إ أن ا ازي زاد‬ ‫ا כ م‪ ،(١١٩ -١١٧) ،‬وا‬ ‫)‪ ،(٢٦٦ /٢‬وا אرة‬
‫כ ا ّ ‪.‬‬ ‫ا א ‪ ،‬ور א د ذ כ כ א‬ ‫ا رادة وإ אت م ا رادة ا د‬ ‫ا א ‪،‬و‬
‫ل‪.(٣٥٩ /٢) ،‬‬ ‫‪ ،(١٧٠ -١٦٨) ،‬و א ا‬ ‫‪ ،(٢١١ -٢٠٩ /١) ،‬وا‬ ‫ا א ‪ .(١٨١ ،١٨٠ /٣) ،‬وا ر‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٢٢‬‬
‫‪.(١٧٢ ،١٧١) ،‬‬ ‫ا א ‪ (١٨٩ ،١٨٧ /٣) ،‬وا‬ ‫א‬ ‫)‪ (٢٣٦ /١‬وا‬ ‫ا ر‬ ‫‪٢٣‬‬
‫)‪.(٢٣٨ ،٢٣٦ /١‬‬ ‫‪،‬‬ ‫ا ر‬ ‫اا ل‬ ‫ا ازي‬ ‫‪٢٤‬‬
‫‪.(٢٣٨ ،٢٣٧ /١) ،‬‬ ‫ا א ‪ (١٨٨ /٣) ،‬وا ر‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٢٥‬‬
‫ا א ‪.(١٩٠ ،١٨٩ /٣) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٢٦‬‬
‫ل‬ ‫حا‬ ‫ا א ت )‪ ،(٢٤٤ /١‬وذכ א‬ ‫‪،‬‬ ‫ـ و‬ ‫ا ل‪ :‬إن ا‬ ‫ا‬ ‫ي‬ ‫ا‬ ‫‪٢٧‬‬
‫)‪،(١٦٨‬‬ ‫لا‬ ‫ـ حا‬ ‫ا رכאت‪،‬‬ ‫رك‬ ‫آـ ‪،‬‬ ‫اً أ‬ ‫ًא‬ ‫כ ـ‬ ‫ا א أن‬ ‫ا‬
‫אً‬ ‫כ‬ ‫اد أن‬ ‫אء إ أ ا א ا כ‬ ‫ا‬ ‫ا כא‬ ‫)‪ ،(٢١١ /١‬و‬ ‫أ لا‬ ‫وا‬
‫)‪.(١٦٨‬‬ ‫‪.‬‬ ‫ل إ ا א ـ ا اد دون‬ ‫حا‬ ‫)‪ ،(٢٦٣‬و‬ ‫ات‪،‬‬ ‫אت وا‬ ‫א‬ ‫اً‬
‫‪ .(٧٢) :‬و כ ا ازي أن أ ى‬ ‫ا ‪ ،(١٦٣) :‬وا ر אد‪ ،‬ا‬ ‫‪،‬ا‬ ‫‪ ،(٣٧) ،‬وا‬ ‫ا אف‪ ،‬ا א‬ ‫)غ(‪ ،‬و‬ ‫‪٢٨‬‬
‫ا כ م )‪(١٢٢‬‬ ‫ا אرة‬ ‫ا ‪،‬‬ ‫ا כ אل‬ ‫א‬ ‫‪،‬إ א إ ا‬ ‫ا د ا‬ ‫א ا‬ ‫ا د‬
‫‪ ،(١٧٢ ،١٧١) ،‬وכ ا ا ر ‪،٢٣٩ /١) ،‬‬ ‫اا‬ ‫أ‬ ‫ر‬ ‫ن‪ ،(٤٨) ،‬و ا‬ ‫ا‬ ‫‪.(١٧٢) ،‬‬ ‫وا‬
‫‪.(٤٣٧ -٤٣٥) ،‬‬ ‫ا א ا‬ ‫א‪،-‬‬ ‫أد ا ي –دون أن ض‬ ‫‪ ،(٢٤٠‬و א‬
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪291‬‬

‫‪،(٢٥٠ /١) ،‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٢٩‬‬


‫ل‪.(٣٢١ ،٣٢٠ /٢) ،‬‬ ‫‪ ،(٢٥٠ /١) ،‬و א ا‬ ‫ا ر‬ ‫‪٣٠‬‬
‫ا א ‪،(٢٠٧ ،٢٠٦ /٣) ،‬‬ ‫א‬ ‫ن )‪ ،(٤٨‬وا‬ ‫ا‬ ‫‪٣١‬‬
‫)‪.(١٦٥‬‬ ‫ا א ‪ (١٠٧ /٣) ،‬ا‬ ‫א‬ ‫‪ ،(١٨٨ /١) ،‬وا‬ ‫‪ ،(٦٢) :‬وا ازي‪ :‬ا ر‬ ‫)‪ ،(٤٧‬وا ر אد‪ ،‬ا‬ ‫‪،‬ا א‬ ‫ا‬ ‫‪٣٢‬‬
‫ا כ م‪.(١٢٧) ،‬‬ ‫אرة‬ ‫‪ ،(٢١٩ /١) ،‬وا‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫ا ر‬ ‫‪،‬‬ ‫ا אم ا א‬ ‫ا‬ ‫(‪ .‬و‬ ‫)ل( و)ظ( و)ا‬ ‫‪٣٣‬‬
‫‪.(٢٢٠ ،٢١٩ /١) ،‬‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫ا ازي‪ :‬ا ر‬ ‫‪٣٤‬‬
‫‪.(٢٢٠ /١) ،‬‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫ا ازي‪ :‬ا ر‬ ‫‪٣٥‬‬
‫)ا‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫أن ا ازي‬ ‫ا כ م‪ ،(١١٥) ،‬و‬ ‫أ ل ا ‪.(٢٢٠ ،٢١٩/١) ،‬وا אرة‬ ‫ا ازي‪ :‬ا ر‬ ‫‪٣٦‬‬
‫‪ ،‬وا أ ‪.‬‬ ‫‪ ،‬وכ ا אض א כ‬ ‫وا رة( א‬
‫‪.(٢٢١ /١) ،‬‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫ا ازي‪ :‬ا ر‬ ‫‪٣٧‬‬
‫ا ر‬ ‫‪،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫אت و‬ ‫ما‬ ‫אا‬ ‫ا‬ ‫ادات ا‬ ‫ا‬ ‫)غ(‪ .‬و ذכ ا ازي‬ ‫‪٣٨‬‬
‫أ ل ا ‪.(٢٢٥ -٢٢٢/١) ،‬‬
‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا א ‪ ،(١٠٤ /٣) ،‬و‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ل نا‬ ‫ا א إ أن ا‬ ‫א‬ ‫ا ازي ا‬ ‫‪٣٩‬‬
‫أ ل ا ‪.(٢٢٢ ،٢٢١ /١) ،‬‬ ‫ا ر‬ ‫ا‬
‫‪.(٢٢١ -٢١٩ /١) ،‬‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫ا ر‬ ‫‪٤٠‬‬
‫ا ر אد‪،‬‬ ‫رأي ا כ ا‬ ‫)‪ ،(٢٢٧ ،٢٢٦ /١‬و‬ ‫أ لا‬ ‫אء )‪ ،(٢٨٤‬وا‬ ‫ا‬ ‫ا כא‬ ‫اا‬ ‫‪٤١‬‬
‫א ‪ ،(١١١ /١) :‬و א ا ام‪ ،‬ا ي‪ ،(٥٢) :‬و ح ا א )‪ ،(١٢٨ /٤‬و‬ ‫‪،‬ا‬ ‫وا‬ ‫‪ ،(٦٤) :‬وا‬ ‫ا‬
‫وا ل )‪ ،(٣ /٦‬ق‪) ٢‬ا رادة(‪.‬‬ ‫أ اب ا‬ ‫ا‬ ‫ا א وا א ‪،‬‬ ‫ٌ‪ ،‬إذ‬ ‫اا ل ا‬
‫ا כ م )‪،(١٧٧‬‬ ‫אرة‬ ‫ا‬ ‫‪٤٢‬‬
‫ا رادة‬ ‫ر‬ ‫)‪ (٢١٧ ،٢١٦ /١‬إذ ذכ ا ا אس‬ ‫– אك‪-‬‬ ‫اا‬ ‫ازي‪ :‬ا ر ‪ ،‬وو‬ ‫‪ ٤٣‬و‬
‫ا כ م )‪.(١٨٢ -١٨٠‬‬ ‫ا אرة‬ ‫אت أ ى‪ ،‬و‬ ‫إ‬ ‫عכ‬ ‫‪،‬و‬ ‫و‬ ‫‪:‬‬
‫א ـ ة )‪ ،(٢٣٥/١‬أ א‬ ‫ة )‪ ،(٣٠٨ ،٣٠٧ /٢‬وا‬ ‫ا‬ ‫‪.‬‬ ‫ـ‬ ‫و‬ ‫ا כ‬ ‫אت ا אل إ‬ ‫ا אدة ا א‬ ‫‪٤٤‬‬
‫ازي )‪.(١١٨‬‬ ‫ا אرة‬ ‫ا א‪.‬‬ ‫ا‬
‫‪،‬‬ ‫لا‬ ‫א أ‬ ‫כ‬ ‫إ‬ ‫ا כ وا‬ ‫ض‬ ‫أ ه‬ ‫כ ا אم ا ازي‬ ‫א א‬ ‫‪٤٥‬‬
‫‪.(١٨٧ ،١٨٦) ،‬‬ ‫א ات ا ازي‪ ،(٢٠ ،١٩ ،١٨)،‬وا‬ ‫‪.‬‬ ‫د א وراء ا وا‬ ‫و א ات ا ازي‬
‫‪.(١٨٧ ،١٨٦) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪٤٦‬‬
‫‪.(١٨٧-١٨٦) ،‬‬ ‫)‪ (٢٠ -١٨‬وا‬ ‫ا ازي‪ :‬א ات א وراء ا‬ ‫ا‬ ‫‪٤٧‬‬
‫ا )‪ ،(١٦٧‬وا א‬ ‫‪،‬ا‬ ‫ل ا ‪ ،‬ا ادي‪ ،(٥٩) :‬وا‬ ‫‪ ،(٣٧) :‬وا אرة‪ ،‬ا ازي‪ ،(١٣٠) :‬وأ‬ ‫ا אف א‬ ‫‪٤٨‬‬
‫ا כ م‪(٢٠٦ ،٢٠٥) ،‬‬ ‫אرة‬ ‫)‪ .(٥٣‬وا‬ ‫ن أ لا‬ ‫ا ازي‪ :‬א ا ل‪ ،(٣٠٣ /٢) ،‬وا‬ ‫‪ (٤٣٨) ،‬و‬ ‫ا‬
‫)‪ .(٧٣‬وا ازي‪ :‬ا ر‬ ‫ا‬ ‫א أ‬ ‫وا‬ ‫ا אدر إ ا ‪ :‬ا‬ ‫ا ا ‪ ،(١٢٩ /٣) :‬و א ا ام )‪ ،(١٠٧‬و‬ ‫‪٤٩‬‬
‫א ا א ‪(٢٠١ /٣) ،‬‬ ‫ن‪ (٥٥ ،٥٤) ،‬وا‬ ‫ل ا ‪ (٢٤٤ /١) ،‬وا‬ ‫أ‬
‫א ف ا ياכ م‬ ‫ن‪ (٥٥ ،٥٤) ،‬وا א ا א ‪ (٢٠١ /٣) ،‬و‬ ‫‪ .(٢٤٥ ،٢٤٤ /١) ،‬وا‬ ‫ا ازي‪ :‬ا ر‬ ‫‪٥٠‬‬
‫כ‬ ‫‪ ،‬و ا אظ ا ا‬ ‫وا ا‬ ‫א فا‬ ‫اـ ي‬ ‫لا‬ ‫ا ي‬ ‫ا א א‬ ‫ك ا‬ ‫ا‬
‫ي‪.(٤٤٠) ،‬‬ ‫ا‬ ‫وا ا ‪،‬‬ ‫א فا‬ ‫א ا‬ ‫ا‬
‫ا א ‪(٢٠٢ /٣) ،‬‬ ‫א‬ ‫‪ (٢٥٠ ،٢٤٦ /١) ،‬وا‬ ‫ا ازي‪ :‬ا ر‬ ‫‪٥١‬‬
‫ن‪(٥٥ ،٥٤) ،‬‬ ‫‪ .(٢٤٦ ،٢٤٥ ،٢٤٤ /١) ،‬وا‬ ‫ا ازي‪ :‬ا ر‬ ‫‪٥٢‬‬
‫ادي‪-١٠٦) ،‬‬ ‫ي )‪ ،(٤٦ -٣٣‬وا א ‪ ،(٣١ -١٩) ،‬وأ ل ا‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫א ة وا א‬ ‫ما‬ ‫‪ ٥٣‬و رأي‬
‫א ‪ ،(١٩٥ /٨) ،‬و ح ا א‬ ‫ا ‪ ،(٦٠ -٥٣) ،‬و ح ا ا‬ ‫אد‬ ‫‪ ،(١٣٧ -٩٩) ،‬وا‬ ‫‪ ،(١٠٨‬وا ر אد‬
‫)‪.(٧٩ -٧٣ /٢‬‬
‫‪292‬‬ ‫‪SON NOT - Kelâm İlminin Esasları‬‬

‫ـ ا כא אت راد ـ ‪،‬‬ ‫ن כ م ا א ع ا אز‪،‬‬ ‫אً و אً‪ ،‬و‬ ‫ا כـ م ا‬ ‫א ا ام إ כאر ا‬ ‫ا ي‬ ‫‪٥٤‬‬


‫ا אط )‪،(٨٢‬‬ ‫ا‬ ‫אر‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫כ نا כ م‬ ‫ا‬ ‫א ا ام )‪ .(٨٨‬و א‬ ‫כ ن כ ًא אن ا אل‪.‬‬
‫)‪ ،(١٠١‬و ح ا א )‪.(١٤٥ /٤‬‬ ‫)‪ ،(٢٢٣ /١‬وا ر אد‪ ،‬ا‬ ‫أ لا‬ ‫‪ ،(٥٢٨) :‬وا‬ ‫لا‬ ‫و حا‬
‫ا زاي‪(١٣٢ ،١٣١ /١) ،‬‬ ‫ا כ م‪،‬‬ ‫وا כ أ אء א‬ ‫وا‬ ‫وا‬ ‫‪ ٥٥‬ذכ ا ازي أن ا ل وا כ م وا‬
‫ي‪.(١٠٧) ،‬‬ ‫ام‪،‬‬ ‫)‪ ،(١٢٩ /٣‬و א ا‬ ‫ا‬ ‫ا ازي‪ ،(٢٧٥ /١٤) ،‬وا‬ ‫‪٥٦‬‬
‫ء‬ ‫ذ‬ ‫אب ا‬ ‫ه ا כ אت‪ ،‬و أ ج ذ כ‬ ‫ل‬ ‫א‬ ‫أ‬ ‫כאن‬ ‫و‬ ‫ا‬ ‫‪ ٥٧‬ورد أن ا‬
‫‪.٧٠٥٣‬‬ ‫אء‪،‬‬ ‫ا אء ودرك ا‬
‫כ إ أ‬ ‫أن ا‬ ‫א ا כ م أو ‪ ،‬و أ אر إ إ אع ا‬ ‫اכ مإ ا‬ ‫א‬ ‫ا אم‬ ‫‪٥٨‬‬
‫ا ق‬ ‫فا ي‬ ‫إ ا‬ ‫اا د‬ ‫‪ (١٧٤ ،١٧٣ ،‬وا ر ‪ ،(٢٤٧ /١) ،‬و‬ ‫ا כ ‪) ،‬ا‬ ‫ا‬
‫‪،‬و‬ ‫رة ا أ‬ ‫ن כ وا إ א و‬ ‫אت כ‬ ‫ا‬ ‫أ‬ ‫اכ م‬ ‫أن ا‬ ‫و אزع‬ ‫اכ‬
‫ردوده وا‬ ‫כאد‬ ‫א‪،‬‬ ‫و د‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫כ ا‬ ‫‪ ،‬وا ر ‪،(٢٤٧ -٢٤٤ /١) ،‬‬ ‫ا‬ ‫اכ ما‬
‫א‪.‬‬ ‫اכ مإ‬ ‫إ אت م‬ ‫כ اا‬ ‫כ א‪ ،‬و‬ ‫ا‬
‫ي )‪(٣٨١ /١‬‬ ‫ي‪ ،(٤٤) ،‬وأ כאر ا כאر‪،‬‬ ‫ا כ م‪ ،(٢١٠ ،٢٠٩) ،‬وا‬ ‫‪ ،‬ازي )‪ ،(٢٥١ /١‬وا אرة‬ ‫ا ر‬ ‫‪٥٩‬‬
‫)‪(٣٨٣ /١‬‬ ‫ي ا ا د ا כאر‪،‬‬ ‫ا‬ ‫و‬
‫אر‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫ب‬ ‫ا‬ ‫لا‬ ‫ا כ م‪ .(٢١٦ ،٢١٥) ،‬و ح ا‬ ‫אرة‬ ‫ازي )‪ ،(١٢٩ /٣‬وا‬ ‫ا א‬ ‫‪٦٠‬‬
‫ا ‪.(٥٥٤) ،‬‬ ‫ا‬
‫‪،‬و‬ ‫א א א‬ ‫א אر‬ ‫אت א رة‬ ‫אك אرض ا‬ ‫ازي‪ (٢٥٨ -٢٥٢ /١) ،‬إ أ‬ ‫ا ر‬ ‫ها‬ ‫‪٦١‬‬
‫‪.(٢٠٦ -٢٠٤/٣) ،‬‬ ‫ا א‬ ‫א‬ ‫ا‬
‫א ‪.(١٠٦ /١) ،‬‬ ‫وا‬ ‫‪ (١٣٠ - ١٢٠) ،‬وا‬ ‫ي )‪ ،(١٠٧‬وا ر אد‬ ‫)‪ ،(١٢٩ /٣‬و א ا ام‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪٦٢‬‬
‫א ‪.‬‬ ‫כ ما‬ ‫وث‬ ‫ا‬ ‫ا כ‬ ‫د‬ ‫אد ا ازي‬ ‫אا‬ ‫‪٦٣‬‬
‫אزع‬ ‫ات‪،‬‬ ‫وف وا‬ ‫إ ا‬ ‫ف‬ ‫ا اع‪ ،‬و‬ ‫إذ إ א‬ ‫א‬ ‫أن ه ا‬ ‫כ ا ازي ا ر‬ ‫‪٦٤‬‬
‫)‪(٢٥٧ /١‬‬ ‫כ א אد ‪.‬‬
‫א(‪.‬‬ ‫ي )‪ ،٣٥٥ /١‬و א‬ ‫)‪ (١٢٩‬وأ כאر ا כאر‪،‬‬ ‫ازي )‪ (٢١٧‬وا ر אد‪،‬‬ ‫ا כ م‪،‬‬ ‫אرة‬ ‫ا‬ ‫‪٦٥‬‬
‫‪ ،‬ا ادي‬ ‫ا )‪ ،(١٦٧‬وأ ل ا‬ ‫‪،‬ا‬ ‫)‪ ،(٧١‬وا‬ ‫אف‪ ،‬ا א‬ ‫ا‬ ‫‪ (٤٤٦) ،‬و‬ ‫ا‬ ‫ي‬ ‫‪ ٦٦‬و رأي ا‬
‫ل‪ ،‬ا ازي‬ ‫א )‪ (١٠٠ ،٩٩ /٨‬و א ا‬ ‫‪،‬ا‬ ‫ي )‪ ،(١١٢‬و ح ا ا‬ ‫)‪ ،(١٣٦‬و א ا ام ا‬ ‫)‪ ،(١٠٦‬وا ر אد‪ ،‬ا‬
‫)‪.(٤٦٧ -٤٦٤ /٢‬‬
‫ا دار‬ ‫وأ‬ ‫ا‬ ‫اد כ‬ ‫رأ א‬ ‫يذ و‬ ‫ا‬ ‫أن أ א ا‬ ‫ها‬ ‫‪ ٦٧‬و‬
‫ا ‪،‬‬ ‫)‪ ،(١٤‬وا‬ ‫‪ ،‬א‬ ‫‪:‬ا‬ ‫ا ات‪،‬‬ ‫ا س وا כא وا א ـ‪ ،‬إ أن ا אق אء زا‬ ‫و אـ‬
‫א ‪ :‬ح ا ا )‪ ،(١٠٦ /٨‬وا אزا ‪:‬‬ ‫)‪ ،(١٧٤‬وا ر ‪ ،(٢٥٩ /١) ،‬وا‬ ‫ادي‪ ،(٦٠) ،‬وا‬ ‫)‪ ،(١٦٤‬وأ ل ا ‪،‬‬
‫ةכ ا‬ ‫ا‬ ‫ا د )‪ (٨٥‬و‬ ‫ا אف)‪ (٣٨‬وإ אم ا‬ ‫ح ا א )‪ ،(١٦٥ /٤‬وذ ا א‬
‫ذا ‪،‬‬ ‫زا ة‬ ‫)‪ ،(١٩٥‬إ أن אء ا‬ ‫لا‬ ‫حا‬ ‫وأ א (‪،‬‬ ‫אء وا ـ ف وا אم وا א אن )أ‬
‫‪ .(١٧٤) ،‬وا א ا א ‪(٢١٣ -٢١١ /٣) ،‬‬ ‫)‪ (٢٦٤ ،٢٥٩ /١‬وا‬ ‫ا ر‬
‫ا א ‪(٢١٣ -٢١١ /٣) ،‬‬ ‫א‬ ‫)‪ (٢٦٥ ،٢٦٤‬وا‬ ‫)‪ ،(١٧٥ ،١٧٤‬وا ر‬ ‫ا ازي‪ :‬ا‬ ‫‪٦٨‬‬
‫א‬ ‫א‬ ‫أ‬ ‫א‬ ‫لآ‬ ‫כ ا ىإ‬ ‫‪ (١٨٨ ،١٨٧) ،‬א‬ ‫ا א ‪ (٢٢١ /٣) ،‬وا‬ ‫א‬ ‫ازي‪ ،‬ا‬ ‫‪٦٩‬‬
‫ا כ م‪.(٢٧٢ -٢٦٧) ،‬‬ ‫א ا ل‪ .(٤٧٩ /٢) ،‬وا אرة‬ ‫‪،‬‬ ‫ا ا אت ا‬

‫ِ‬
‫אب ا َ א ُ‬
‫ا َ ُ‬
‫‪.(١٧٦) ،‬‬ ‫א ‪ ،(٩٧ /١) ،‬وا ر אد‬ ‫وا‬ ‫‪ ،(٤٧) ،‬وا‬ ‫אف א‬ ‫ي‪ (٣٨) ،‬وا‬ ‫ا א ‪،‬‬ ‫‪١‬‬
‫אت ا‬ ‫ال و‬ ‫ا‬ ‫א(‪ ،‬و‬ ‫ا אر‪ ٢١٢ /٤) ،‬و א‬ ‫א‬ ‫‪ ،(٢٦١ -٢٥٣) ،‬وا‬ ‫لا‬ ‫حا‬ ‫‪٢‬‬
‫إ‬ ‫ا ا‬ ‫א ‪ (٤٥ /١) ،‬و ر ا אرة إ أن ا א ة ا‬ ‫وا‬ ‫א ا ام‪ (٣٥٦) ،‬وا‬ ‫)‪ ،(٣٤٦‬و‬
‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫و א‬ ‫وא ا ؤ‬ ‫ا ؤ ا‬
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪293‬‬

‫م‬ ‫إ אت‬ ‫ا ‪،‬و ا‬ ‫א ل ما ؤ‬ ‫א‬ ‫وا‬ ‫وا כאن‪ .‬إ أن إ ا‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫وذ כ‬ ‫‪٣‬‬
‫ا‬ ‫ا אء כא ا ؤ ‪،‬‬ ‫وا‬ ‫א אء ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫وا‬ ‫نא‬ ‫אو‬ ‫أ‬ ‫ا ورأ‬ ‫ا‬
‫أ ًא‪.(١٨٩) ،‬‬
‫‪(٢٦٧ ،٢٦٦ /١) ،‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٤‬‬
‫ـא إ ذا‬ ‫ر‬ ‫ا כ אف وا‬ ‫א‬ ‫أن ى‪:‬‬ ‫א‪ :‬إن ا א‬ ‫אل ا ازي ا ر ‪ » :(٢٦٦ /١) :‬א اد‬ ‫‪٥‬‬
‫ا ي‬ ‫אد )‪ ،(٣٤ ،٣٣‬و‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا ا‬ ‫مو‬ ‫أ אً‪ ،(١٨٩) :‬و ا ا‬ ‫ا‬ ‫«‪ ،‬و‬ ‫ا‬
‫א ا ام )‪.(١٦٥‬‬ ‫‪،‬‬
‫ان‬ ‫ا‬ ‫رك‬ ‫إ أن ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬وذ‬ ‫ا ؤ إ א א‬ ‫ا ُכ ب‬ ‫د‪ ،‬و‬ ‫ا ؤ כ‬ ‫ا‬ ‫‪٦‬‬
‫أ כאر ا כאر )‪.(٤٨٤ /١‬‬ ‫‪.‬‬ ‫אم‬ ‫وا‬
‫אرة‬ ‫ن‪ (٥٦) ،‬وا‬ ‫‪ (٢٦٨ /١) ،‬وا‬ ‫‪ .(٤٧) ،‬و ا ازي‪ :‬ا ر‬ ‫אف א‬ ‫ا‬ ‫ي )‪ (٣٣ ،٣٢‬و‬ ‫ا‬ ‫‪٧‬‬
‫‪.(١٨٩) ،‬‬ ‫ا כ م‪ (٨٠) ،‬وا‬
‫‪ (٨٤ -٨٢ /٤) ،‬و ا‬ ‫ا‬ ‫ا אر‬ ‫ا א‬ ‫ا ازي‪،‬‬ ‫د‬ ‫ا‬ ‫ل‬ ‫ا‬ ‫ا ا אت‬ ‫‪٨‬‬
‫ن‪ (٥٦) ،‬وا אرة‪ ،(٨٠) ،‬و א‬ ‫ا‬ ‫ا כ م و א ا ل‪،‬‬ ‫ن وا אرة‬ ‫כ ا‬ ‫اا‬ ‫ا ازي‬
‫‪ (١٨٩) ،‬و א ات א وراء‬ ‫)‪ (٢٦٨/١‬وا‬ ‫ا ر‬ ‫ا אء ت‪،‬‬ ‫ا‬ ‫اا‬ ‫ا ل‪ (٥١ -٧ /٣) ،‬و ازي‬
‫א ا ام‪.(٣٦٩) ،‬‬ ‫‪،‬‬ ‫م ل اا‬ ‫א‬ ‫ا ‪ (١٨ -١٥) ،‬وذכ ا‬
‫‪.(١٩٠) ،‬‬ ‫)‪ (٢٧٧ ،٢٦٩ /١‬وا‬ ‫اا‬ ‫اً‬ ‫ا‬ ‫أورد‬ ‫ا ر‬ ‫‪٩‬‬
‫אت‬ ‫ا‬ ‫وإ א אر‬ ‫ا‬ ‫إ אت ا ؤ א‬ ‫يا ي‬ ‫אر ا אم ا א‬ ‫أ‬ ‫ا ر ‪ ( ٢٧٧/١) ،‬و כ‬ ‫‪١٠‬‬
‫‪.(١٩١) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫ا‬ ‫ا‬
‫ه ا כ ‪.(١٠٣ /١٣) ، َ ُ ،‬‬ ‫א – א‪-‬‬
‫ً‬
‫ها د‬ ‫כ ا ازي‬ ‫‪١١‬‬
‫َ ُאل َ َ ِ‬ ‫ىِِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫‪َ [١٣ :‬و ـ َ ْ َ ا ْ ْכـ ِ و‬ ‫ْ َ ا ِ ْ ِ َאرِ َכ َ ْ ِـ َ َ א َ ﴿ ا و َא َ ْ َ ِ ْ ْ ُ رِ ُכ ﴾]ا‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َِ‬ ‫دة ا‬ ‫‪١٢‬‬
‫َ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫َُ‬
‫אه وا א ‪،‬‬ ‫حا‬ ‫نا א‬ ‫ّ ى ِא ِم ُ َ ُאل َ َ ا َ ِ ِ ُ ـ َ ٍن َو ـِ َ ْ َ ا ْؤ َ َ و ى ِ ِ َ ‪،‬‬ ‫َכ َ ا َو ـِ َ ْ َ ا ْأ َ ـ ِ و‬
‫ُ‬ ‫َ‬
‫‪ ،‬ط‪.(٤٤ /١) ،١٩٨٥ ،١‬‬ ‫‪ ،‬دار ا כ ا‬ ‫כ ا‬ ‫أ‬
‫‪،‬‬ ‫א כ‬ ‫‪ (٢٤٢) ،‬وا‬ ‫لا‬ ‫‪ (١٩٨ /٤) ،‬و ح ا‬ ‫אر ا‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫‪.‬‬ ‫אة ا ؤ כא‬ ‫و‬ ‫‪١٣‬‬
‫)‪.(٢١٣ ،٢١٢ /١‬‬
‫ا‬ ‫א و א ‪،‬‬ ‫ةر‬ ‫ا‬ ‫)‪ ،(١٦٣ /١‬כ אب ا אن ـ אب إ אت رؤ ا‬ ‫‪ ١٤‬أ ج‬
‫و א‬ ‫אا‬ ‫א‪ ،‬أ‬ ‫و‬ ‫ن‪ :‬أ‬ ‫אل‪ :‬ل ا אرك א ‪ :‬ون ًא أز כ ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫‪ Ṣ‬אل‪‘ :‬إذا د‬ ‫أ‬
‫﴿ ِ ّ ِ َ أَ ْ َ ُ ا‬ ‫ها‬ ‫إ ر «‪ ،‬و إ אد آ ‪:‬‬ ‫ا‬ ‫إ‬ ‫ا אب‪ ،‬א أ ا אً أ‬ ‫ا אر‪ ،‬אل‪ :‬כ‬
‫ا ْ ُ ْ َ ٰ َوزِ َ َ‬
‫אد ٌة﴾‪.‬‬
‫اب ر‬ ‫אء ر (‬ ‫כאن‬ ‫א ‪):‬‬ ‫أو ا‬ ‫ا‬ ‫َ ر ‪،‬‬ ‫‪ ١٥‬ى ا אم א رأ ًא أ ِ ا‬
‫ا ي‪،‬‬ ‫أ‬ ‫ا ي‪،‬‬ ‫و آي ا آن‪ ،‬ا وف‬ ‫א ا אن‬ ‫א ‪.‬‬ ‫وا‬
‫ا אر‬ ‫ا‬ ‫أ اء ا אن‪،‬‬ ‫‪ ،‬ط‪ ،(٤٣٩ /١٥) ،١،٢٠٠١‬و‬ ‫ا כ ‪ ،‬دار‬ ‫ا‬ ‫‪ :‬د‪ .‬ا‬
‫‪ ،‬دار ا כ ‪ ،‬وت‪ ،‬د‪.‬ط‪.(٣٥٨ ،٣٥٧ /٣)،١٩٩٥ ،‬‬ ‫ا‬
‫)‪(١٠٣ /١٣‬‬ ‫ه‪.‬‬ ‫َ ِ ٍכ אذة‪ ،‬و כ ر ا ازي ذכ א‬ ‫‪ ١٦‬ا اءة‬
‫)‪،(٢٠٣ /١‬‬ ‫ةا‬ ‫ة‪ ،‬אب‬ ‫ا‬ ‫‪ :‬ا אري כ אب ا‬ ‫אه‬ ‫ا ف א אظ‪ ،‬أ‬ ‫‪ ١٧‬ا‬
‫ه‪«:‬‬ ‫ه ا אرة‬ ‫)‪ .(٤٣٩ /١‬و כ ر ا ازي‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫ة‪ ،‬אب‬ ‫כ אب ا א و ا ا‬ ‫و‬
‫َوا ْ َ أَن ا ْ ِ َ َو َ َ ِ َ ْ ِ ِ ا ْؤ َ ِ ِא ْؤ َ ِ ِ ا ْ َ َ ِء َوا ْ ُ ُ ِح َ ِ َ ْ ِ ِ ا ْ َ ِ ِ ِא ْ َ ِ ِ « )‪.(١٠٣ /١٣‬‬
‫ْ ّ‬ ‫ْ ّ‬ ‫ْ‬
‫ن‪ ،(٥٨ -٥٦) ،‬وا ر ‪ (٢٩٥ -٢٩٢ /١) ،‬و א‬ ‫א ا‬ ‫ا כ ‪ (١٠٣ /١٣) ،‬و‬ ‫ه כ א ا ازي‪ :‬ا‬ ‫ها‬ ‫‪١٨‬‬
‫ا ل‪(١١٣ /٣) ،‬‬
‫ها‬ ‫ل‬ ‫‪»:‬‬ ‫لا א‬ ‫ا ؤ ‪،‬‬ ‫نא د ا‬ ‫אر‬ ‫ا‬ ‫ا א‬ ‫و رأ‬ ‫أن ا‬ ‫‪١٩‬‬
‫‪.(٢٣٣) ،‬‬ ‫لا‬ ‫א« ح ا‬ ‫ا‬ ‫אً‪ ،‬ن‬ ‫وا‬ ‫א‬
‫‪ .(٢١٢ /١) ،‬و ازي‪:‬‬ ‫א כ‬ ‫‪ ،(٢٣٥) ،‬وا‬ ‫لا‬ ‫‪ (١٦١ -١٤٤ /٤) ،‬و ح ا‬ ‫ا אر‪ :‬ا‬ ‫א‬ ‫‪٢٠‬‬
‫‪ .(١٩٣ ،١٩٢) ،‬وا ر ‪.(٢٩٥ /١) ،‬‬ ‫وا‬
‫‪.‬‬ ‫כ وا‬ ‫‪ ٢١‬כא‬
‫‪294‬‬ ‫‪SON NOT - Kelâm İlminin Esasları‬‬

‫‪(٢٩٧ /١) ،‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٢٢‬‬


‫‪،‬‬ ‫ا כ م‪ (٩٠) ،‬وا‬ ‫אرة‬ ‫‪ (٢٩٧ /١) ،‬وا‬ ‫ازي‪ :‬ا ر‬ ‫אر‪ (٢٥٠) ،‬و‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫لا‬ ‫حا‬ ‫‪٢٣‬‬
‫)‪(١٩٣‬‬
‫‪(١٩٣ ،١٩٢) ،‬‬ ‫אرة‪ ،(٩١ -٨٠) ،‬وا‬ ‫)‪ (٣٠٤ -٣٠١ /١‬وا‬ ‫ا ر‬ ‫א‬ ‫א‬ ‫وا‬ ‫ها‬ ‫ا ازي כ‬ ‫‪٢٤‬‬
‫‪ (٦٥ ،٣٥) ،‬وا א ‪.(٤٧) ،‬‬ ‫ا‬ ‫ي‪،‬‬ ‫رأي ا‬ ‫ازي‪ (٢٩٩ /١) ،‬ورأي ا ازي‬ ‫ا ر‬ ‫‪٢٥‬‬
‫ح ا إ א כאن‬ ‫)‪ .(٢٩٩ ،٢٩٨ /١‬و‬ ‫ازي‪ :‬ا ر‬ ‫אل«‪،‬‬ ‫ا‬ ‫لإ ا א‬ ‫ل‪ ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫‪» ٢٦‬ا دارك אرة‬
‫ا אرة‪.(٨٧) ،‬‬ ‫אر ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ر‬
‫‪ (٦٥ ،٣٥) ،‬وا א ‪.(٤٧) ،‬‬ ‫ي‪ :‬ا‬ ‫‪ ،(٢٩٩ /١) ،‬و‬ ‫ازي‪ :‬ا ر‬ ‫‪٢٧‬‬
‫ا‬ ‫אرة כ أن‬ ‫ا‬ ‫‪ ، (٣٠٠ /١) ،‬و‬ ‫ا ر‬ ‫«‬ ‫א‬ ‫א »أن‬ ‫اا‬ ‫ةأ‬ ‫ازي‬ ‫‪٢٨‬‬
‫כ ا وث‪.(٨٧) ،‬‬ ‫ا‬ ‫ط‬
‫אف‬ ‫‪:‬ا‬ ‫א‬ ‫ل‪ ،(٣٢٨ -٣٢٧ /٣) ،‬و‬ ‫ازي‪ :‬ا ر ‪ (٣١٣ ،٣١٢ /١) ،‬وا א ا א ‪ (١٣٥ /٢) ،‬و א ا‬ ‫‪٢٩‬‬
‫ا‬ ‫حا‬ ‫א ‪:‬‬ ‫ح ا א )‪ .(٣٤ /٤‬و‬ ‫אد )‪ ،(٣٩‬و אزا ‪:‬‬ ‫‪ :‬ا ر אد )‪ ،(٥٣ ،٥٢‬و ا ‪ :‬ا‬ ‫)‪ ،(٣٣‬و‬
‫)‪.(٣٩ /٧‬‬
‫ن‪،‬‬ ‫)‪ (١٩٣‬وا‬ ‫ازي‪ :‬ا ر ‪ (٣١٣ ،٣١٢ /١) ،‬وا א ا א ‪ (١٣٥ /٢) ،‬و א ا ل‪ ،(٣٢٨ -٣٢٧ /٣) ،‬وا‬ ‫‪٣٠‬‬
‫اا‬‫أ‬ ‫אن ِ ِ َ א آ ِ َ ٌ ِإ ا ُ َ َ َ َ َא« }ا אء‪ {٢٢ ،‬و ا‬
‫א ‪َ ْ َ » :‬כ َ‬ ‫אد‬ ‫)‪ (٥٨‬و ا د ا א ‪ ،‬و‬
‫‪ (١٧٣) ،‬وا ر אد‬ ‫‪ (٣٤) ،‬وا א‬ ‫אف א‬ ‫)‪ (٢٢ ،٢١‬وا‬ ‫يا‬ ‫ا א ة‪-‬‬ ‫ا כ‬
‫‪،‬‬ ‫لا‬ ‫حا‬ ‫א‬ ‫‪،‬‬ ‫‪ - (٢٧٩ ،٢٧٨) ،‬وا‬ ‫א ‪ (٩٣ ،٩١) ،‬وا ا‬ ‫)‪ (٧١ ،٧٠‬و א ا ام‬
‫أ אروا إ ا א ا אق‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪ .(٢٨٧ ،٢٧٦ ،٢٧٥ /٤) ،‬و כ أن ا ازي ا‬ ‫א‪ ،‬وا‬ ‫)‪ (٢٧٧‬و א‬
‫ا ف‪ ،‬כ א‬ ‫‪ (١٩٤) ،‬א אق أ א‬ ‫ا ر ‪ (٣١٧ ،٣١٤ /١) ،‬وا א ا א ‪ (١٤٠ -١٣٦ /٢) ،‬وا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا‬
‫א ا دـ ‪،‬‬ ‫ه‪.‬‬ ‫ا و دإ‬ ‫‪،‬و א‬ ‫‪ ،‬כ ن و א‪ :‬כאن ا א آ إ ا‬ ‫أن ا אس ا‬
‫ء‬ ‫כ وا כ‬ ‫إراد א א‬ ‫ـ‬ ‫א‬ ‫إن‬ ‫ف ـ‬ ‫ا ر )‪ ١٥٨‬ـ ‪ ،(١٦٠‬وا ا ي אل ا‬
‫ا כאر )‪.(٩٩ ،٩٨ /٢‬‬ ‫وا ‪ ،‬و ا אل ذا ‪.‬‬
‫لا‬ ‫؛ نا‬ ‫ا د ا‬ ‫אر‬ ‫ا‬ ‫ها‬ ‫ا ازي‬ ‫א‬ ‫‪ (١٩٣) ،‬و‬ ‫ازي‪ :‬ا‬ ‫‪٣١‬‬
‫‪.‬‬ ‫إ ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬
‫ان‬ ‫مכ א‬ ‫כא ‪ ،‬وذ כ‬ ‫ا‬ ‫כאن ا ر ا‬ ‫ه أن ا اض إ‬ ‫اك‪ ،‬و‬ ‫ـ اد ا‬ ‫‪٣٢‬‬
‫ا כ ‪ ،‬وכ‬ ‫ا را ا ة‬ ‫א‬ ‫ل ا אز‪ ،‬أو أن‬ ‫د م‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫א ر زا ة‬
‫א‪،‬‬ ‫د إ ا כ ي‪ ،‬و א ا אرا وا‬ ‫‪،‬و اا‬ ‫نا ل دا‬ ‫א א وث‪،‬‬ ‫ث‪ ،‬כ‬ ‫כ‬
‫ا ازي )‪.(٢٣٧‬‬ ‫ا‬ ‫رכאن‪:‬‬
‫אت‪.‬‬ ‫ةا‬ ‫אث ا אر‬ ‫ا‬ ‫ها‬ ‫כ‬ ‫‪٣٣‬‬

‫אب ا א ِ ُ‬
‫ا َ ُ‬
‫ِإ َ אد َ ء َو ‪:‬‬ ‫‪ ،(١٢٠) ،‬أو ا َ כ‬ ‫ا ي‪ ،‬ا‬ ‫د دون ا م«‪،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫אت ا رة أ א »‬ ‫‪١‬‬
‫ا ْ ُ ْ ْرة ِإ ِ‬ ‫ِ ْ ُ َ َ ِאو َ ‪ ُ َ َ ،‬כ َ َ ِאوي ا َ ِ ا ِ ي ُ َ َ ط‬ ‫אدة‬ ‫أ ا ْ َ ْ َ אل ا‬ ‫َْ ِ ا כ ‪،‬و ِ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫אت‪(١٧٣) ،‬‬ ‫ا כ אت‪ ،(٧٠٧) ،‬وا‬ ‫اْ ُ כ ‪،‬‬
‫ِ‬ ‫َ َ ِ ‪ ،‬أَو‬ ‫َو‬ ‫ا ْ َ ‪ :‬أَ َر َاد‬ ‫א א» م‬ ‫ِّ‬ ‫اا‬ ‫‪،‬و‬ ‫ً ا ا ا‬ ‫ًא‬ ‫أ‬ ‫‪٢‬‬
‫ْ‬
‫َ ُ ُ‬ ‫אل‬ ‫ا‬ ‫َ‬ ‫אده‬ ‫إ‬ ‫ن‬ ‫َ‬ ‫أ‬ ‫א‬ ‫َ‬ ‫כ‬
‫َ‬ ‫‪،‬‬ ‫ُ ُ‬ ‫م‬ ‫אل‬ ‫َ‬ ‫ِ‬
‫إ‬ ‫ِ ِ َ‬ ‫ا ْ َ ْ ِإ َ َ ْ ِ ا ء وا‬ ‫ا ْ َ ‪َ [...]،‬و ُ َ אل‪:‬‬
‫َ ًא أَو כ َ َ ْ َ ِ ا ْ ِ ْ أَو ا ّ ك َ א‬ ‫א أَن َ ْ‬ ‫ا ْ َ َ ء ِ أَ ْن ا ْ א ا ِ‬ ‫אن א ِ ً א َ ِ ِא ِ‬
‫ات‪َ ،‬وا ْ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َ ْ‬ ‫َوإِن َכ َ َ‬
‫ِ‬
‫َ ِ ه ا ا ‪َ ،‬ن ا ْ‬ ‫ِ‬
‫َ َאل‪ :‬ا ْ وا رادة َ א َ َزا َ ة‬ ‫ا ْ ُ ْ َ َ ‪ِ :‬إ َ א ِ ا ا ‪َ ،‬و ا אس‬ ‫ِ ؟ َ َ َאل م‬
‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫َא‬ ‫ا َ ِ أَ‬ ‫ا אء َ َ أَن ث ِ‬ ‫אو‬ ‫ب‬ ‫אن إِذا‬ ‫ون َ ِ ه ا ا ‪ِ َ ،‬ن ا‬ ‫ُِ ِ‬
‫ْ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫َو כ ن َذ ِכ ا ْ‬ ‫ور و‬ ‫َ َ َ َ َذ ِכ ا ْ‬ ‫اْ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫א أو א ا ْ َ אل ا ْ ْ‬
‫َ‬ ‫َא أَو ا‬ ‫‪َ ،‬و َכ َ ا َ‬ ‫ا‬
‫را‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ا َ ْ َ ِإ ا ْ‬ ‫ِ ْ ‪ ،‬وا ا ِ ِ‬ ‫ا زِ م َ ِכ ا ْ ‪ ،‬وכא‬
‫َ‬ ‫א אل َذ כ ا ْ ْ‬ ‫ُ‬ ‫اْ ُ َ َ‬ ‫כא‬
‫ا אم‬ ‫ا ي‬ ‫أن ا ا ا‬ ‫אدة ا م‪،‬‬ ‫ا ْ אرِ ي َ َ א َ « ا כ אت‪(٦٥٠) ،‬‬ ‫אن‬ ‫ا ِ ْ ِ َ אد َوا ‪ َ ُ ِ َ ،‬א‬
‫َ‬
‫ري‪ ،‬وا أ‬ ‫ر أو دا‬ ‫أو‬ ‫أو‬ ‫اء‬ ‫א‬
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪295‬‬

‫إ ـאد ذات ا ‪،‬‬ ‫رة ا אد ـ‬ ‫أ‬ ‫ا א ‪ ،‬وأ‬ ‫ان وا‬ ‫אر ـ‬ ‫ي وأכ أ א أن ا אل ا‬ ‫ا‬ ‫‪٣‬‬
‫ي‪،‬‬ ‫ا‬ ‫אة א إ أ ا ‪ ،‬أ ا‬ ‫وا א ا‬ ‫أ لأ ا‬ ‫وأ ه ـ ‪ ،‬إ א א כ ‪،‬‬ ‫إ ـאد و‬ ‫و‬
‫)‪ ،(٣٤٠ /١‬و אزا ‪ :‬ح ا א )‪ ،(٢٢٣ /٤‬و أ‬ ‫اث‪ ،‬ا א ة‪١٩٩٧ ،‬م‪ ،(٨٢) .‬و א ت ا‬ ‫ا כ ا ز‬
‫ا لا ‪:‬‬ ‫ي‪ :‬א ا ام )‪ ،(٢٠٧‬وذ ا א‬ ‫)‪ ،(١٩٤‬و‬ ‫)‪ ،(٣٢٠ /١‬وا‬ ‫ازي‪ :‬ا ر‬ ‫‪،‬‬ ‫ا א ا א‬
‫אـ ‪:‬‬ ‫ه‪،‬‬ ‫ا אכ‬ ‫رة ا ‪ ،‬و‬ ‫وا‬ ‫א أو‬ ‫כ‬ ‫رة ا א ‪ ،‬وو‬ ‫وا‬ ‫إ أن ذات ا‬
‫ا‬ ‫‪ ،(٩٧ /١) ،‬و ـ א ‪ :‬ح ا ا )‪ ،(١٤٧ /٨‬و אزا ‪ :‬ح ا א )‪ .(٢٢٣ /٤‬وذ ا אذ ا‬ ‫وا‬ ‫ا‬
‫)‪ (١٩٤‬و ـ ي‪ :‬א ا ام )‪ ،(٢٢٢‬و ا ازي‬ ‫)‪ ،(٣١٩ /١‬وا‬ ‫ازي‪ :‬ا ر‬ ‫عا ر‬ ‫إ أ א وا‬
‫ي ‪ :‬ا ر )‪،(٣١٩ /١‬‬ ‫א אر ا‬ ‫אن ا ‪ ،‬و ا ازي‬ ‫ي إ أن ا رة وا ا‬ ‫ا‬ ‫وأ ا‬ ‫را‬
‫‪ ،‬وإن‬ ‫دون ا‬ ‫ا‬ ‫أو ـ ‪ ،‬وا א‬ ‫אن ا‬ ‫אل‪ :‬ا ـ رة ـ ا رادة‬ ‫لا‬ ‫)‪ ،(١٩٤‬و‬ ‫وا‬
‫א‬ ‫ا‬ ‫ا ا ـ‬ ‫אً א ا ـ ؛ ن ا رادة ا כـ‬ ‫ق כ ا اد א א א כـ ن‬ ‫כאن ا رادة وا ا‬
‫ة ا א )‪ ٤٦‬و א א(‪.‬‬ ‫‪:‬ا‬ ‫ا‬ ‫אء ا א ‪،‬‬ ‫‪ ،‬و ذ כ כ ن ا אل כ א وا‬ ‫א א‬ ‫ا‪ :‬ا‬
‫)‪(١٩٥ ،١٩٤‬‬ ‫‪ (٣٢٣ -٣٢١ /١) ،‬وا‬ ‫ازي‪ :‬ا ر‬ ‫‪٤‬‬
‫אل‬ ‫ا‬ ‫ا א‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫)‪ (١٩٥ ،١٩٤‬إ أ‬ ‫)‪ .(٣٢٧ -٣٢١ /١‬وا‬ ‫ا ر‬ ‫د כ ‪،‬‬ ‫ا ازي أد‬ ‫‪٥‬‬
‫ن )‪.(٥٩‬‬ ‫ا‬ ‫א إ ‪ (١٠٩‬و‬ ‫‪ ١٩ /٩) :‬و א‬ ‫ذ כ‪،‬‬ ‫ل‬ ‫ا‬ ‫כ א ‪ ،‬وأ אض‬
‫إ‬ ‫أو ـ א ـ ع و‬ ‫ـ رادة ا‬ ‫‪ :‬إ ـ أن ا‬ ‫ا‬ ‫ا ـ ارز‬ ‫ذ ـ‬ ‫دة‬ ‫أ ال‬ ‫ا‬ ‫‪٦‬‬
‫ي‪،‬‬ ‫إ אد ا ‪ ،‬إ أن ا‬ ‫אد ا ‪ ،‬وأن ا رة ا אد‬ ‫إ أن ا‬ ‫ا‬ ‫ب‪ ،‬وذ‬ ‫ا‬
‫ح‬ ‫ا اد‬ ‫‪:‬כ‬ ‫ا‬ ‫‪ (٣٢٣) :‬و‬ ‫لا‬ ‫)‪ ،(١٦٧‬و ح ا‬ ‫ال و אت ا‬ ‫ا‬ ‫ا אر‪::‬‬ ‫א‬
‫‪،‬‬ ‫ها‬ ‫‪.‬و‬ ‫ا ل‪ :‬ن ا אن א أ אل‬ ‫ر أن‬ ‫אد‪ .(٢٨٥) ،‬و ا‬ ‫ا‬
‫م أو‬ ‫ا‬ ‫أ‬ ‫‪ ،‬ن‬ ‫«‪ ،‬وإ א أ ا‬ ‫»ا‬ ‫ا‬
‫ل ‪.‬‬ ‫ا‬
‫‪،‬‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫אل‬ ‫ً‬ ‫כ ا‬ ‫אأ ‪:‬‬ ‫אو‬ ‫وأ א ا‬ ‫ا أد‬ ‫כ ا ازي أن ا‬ ‫‪٧‬‬
‫)‪(٣٢٨ ،٣٢٧/١‬‬ ‫ا ر‬ ‫ة و ه‪،‬‬ ‫وا ح وا م‪ ،‬وا اب وا אب‪ ،‬وأ אب א‬
‫‪ :‬ا ر אد )‪،(٢١٥‬‬ ‫‪ ،(٨٧ /١) ،‬و‬ ‫وا‬ ‫א ‪:‬ا‬ ‫ادي‪ :‬ا ق )‪ ،(٢١١‬و‬ ‫ي‪ :‬ا א ت )‪ ،(٣٣٨ /١‬و‬ ‫‪٨‬‬
‫)‪.(٢٨٦‬‬ ‫‪ :‬حا‬ ‫ا‬ ‫و‬
‫ة ا د )‪،(٥٤١ /٢‬‬ ‫‪:‬‬ ‫ادي‪ :‬ا ق )‪ ،(٣٦٣‬و‬ ‫אف )‪ ،(٤٦‬و‬ ‫‪:‬ا‬ ‫ي‪ :‬ر א أ ا )‪ ،(٨٥‬و א‬ ‫‪٩‬‬
‫‪ :‬إ אرات ا ام )‪.(٢٤٢‬‬ ‫و א‬
‫ل‬ ‫ا‬ ‫‪ ،(٣٩٦) :‬و‬ ‫لا‬ ‫)‪ ،(٢٤٦ /٢‬و ح ا‬ ‫لا‬ ‫أ‬ ‫אر )‪ ،(٩٧‬و א ‪ :‬ا‬ ‫אط‪ :‬ا‬ ‫‪١٠‬‬
‫ة ا د )‪.(٥٤٤ /٢‬‬ ‫‪:‬‬ ‫‪،‬‬ ‫اכ ا ـ‬ ‫כ‬
‫أن‬ ‫و‬ ‫ا‬ ‫א ا‬ ‫أن ا‬ ‫رأي ا‬ ‫א ا א ‪.‬و‬ ‫ها‬ ‫‪ ١١‬رأي ا ازي‬
‫وا )‪.(٦٠ /١‬‬ ‫درء אرض ا‬ ‫אر ـ ـ ‪،‬‬ ‫אو ـ دا‬ ‫א ـ ا‬ ‫‪ ،‬أ ـא ا‬ ‫وا‬ ‫אط ا‬ ‫و‬ ‫ـאرن ا‬
‫يإ أ א‬ ‫ا א‬ ‫‪،‬و‬ ‫اا‬ ‫ا‬ ‫أ‬ ‫כ‬ ‫ل א‬ ‫)‪ ،(٩٧٢ /٤‬و‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪:‬‬ ‫رכ‬ ‫‪١٢‬‬
‫)‪.(٥٤٤ /٢‬‬ ‫ةا د‬ ‫‪.‬‬
‫‪(٣٢٤ /١) ،‬‬ ‫ازي‪ :‬ا ر‬ ‫‪١٣‬‬
‫ا‬ ‫)‪ (٨٨ ،٨٧‬و‬ ‫ا‬ ‫أ‬ ‫ر א إ‬ ‫‪،‬‬ ‫أو‬ ‫א ر‬ ‫ء‬ ‫ا‬ ‫כ‬ ‫אق‬ ‫א‬ ‫فا כ‬ ‫‪١٤‬‬
‫‪.(٢٠٠ ،١٩٩) ،‬‬ ‫‪ .(٣٣٠ -٣٢٨ /١) ،‬وا‬ ‫ازي ا ر‬
‫ذ כ‪،‬‬ ‫א‬ ‫ي ا א تإ‬ ‫ا‬ ‫‪ (٣٩٦) ،‬و‬ ‫ب א‬ ‫ا‬ ‫لا‬ ‫)‪ ،(٦٤‬و ح ا‬ ‫אت ا‬ ‫‪١٥‬‬
‫א ة )‪.(٤١ /٢‬‬ ‫ا‬ ‫ازه ً ‪،‬‬ ‫م‬ ‫ا א‬ ‫ا א ت )‪ (٣٠٠ /١‬و ا כ אل ا א ة‬
‫ا ‪،‬‬ ‫مو ب ء‬ ‫و‬ ‫وا‬ ‫אق‪ ،‬وذ כ‬ ‫א‬ ‫ا א ة כ ون از ا כ‬ ‫‪ ١٦‬أ‬
‫ا כ )‪ (١١٧ ،١١٦ /٧‬وا‬ ‫)‪ (٢٠٠ ،١٩٩‬وا א ا א )‪ (٣٠٥ /٣‬وا‬ ‫)‪ .(٣٣٠ -٣٢٨ /١‬وا‬ ‫ازي ا ر‬
‫אق‬ ‫א‬ ‫ون ا כ‬ ‫‪ (٢٠٤) ،‬وأ א ا‬ ‫ادي‪ (١١٤ ،١١٣) ،‬وا ر אد‬ ‫‪ (٣٤١) ،‬وأ ل ا‬ ‫א‬
‫ا אر‪.(٣٩٦) ،‬‬ ‫ب א‬ ‫ا‬ ‫لا‬ ‫حا‬ ‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫אً‬
‫ير א إ‬ ‫אن‪،‬‬ ‫وا‬ ‫ا ‪ ،‬א‬ ‫ء אرج‬ ‫إ‬ ‫را‬ ‫وا‬ ‫أن א ا‬ ‫כ‬ ‫‪ ١٧‬ى א‬
‫ادي‪ (١٣٩) ،‬وا ر אد‬ ‫‪ (١٠٢ ،١٠١ /١) ،‬و א ا ام‪ ،(٣٧١) ،‬وأ ل ا‬ ‫وا‬ ‫א ا‬ ‫أ ا ‪ ،(٧٨) ،‬و‬
‫ا ‪ ،‬وا‬ ‫אن‬ ‫دان ا א إ أ א‬ ‫א‬ ‫وا‬ ‫أن ا ازي א ر ذا ا‬ ‫‪ ،(٢٨٨) ،‬و‬
‫وا‬ ‫)‪ (٢٢٧‬وأ א ا ر‬ ‫ي‪،‬‬ ‫‪ ،‬כא ر אرة ا ا‬ ‫כ ا‬ ‫دة ا‬ ‫أ و ت ازي آراء‬
‫‪296‬‬ ‫‪SON NOT - Kelâm İlminin Esasları‬‬

‫ذا و‬ ‫כ אل أو‬ ‫ا אرات ث‪ .١ ،‬ء ا ‪ .٢ ،‬أو כ‬ ‫אن‬ ‫وا‬ ‫ا ل إذ ى أن ا‬


‫ل‪(١٢٣ /١) ،‬‬ ‫‪ (٢٠٣) ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫ًא‪،‬‬ ‫כ ن‬ ‫אن‪ .٣ ،‬أو إ אب ا اب أو ا אب و ا ا‬ ‫כ אن‬ ‫ا‬
‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا אد أ א‬ ‫ان‬ ‫وا‬ ‫כ أن ا‬ ‫ة )ا א وا א (‬ ‫)‪ ،(٣٤٦ /١‬و כ ا‬ ‫وا ر‬
‫ا א ا א ‪.(٢٨٩ /٣) ،‬‬
‫ا א ‪.(٢٨٩ /٣) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪١٨‬‬
‫ا א ‪.(٢٨٩ /٣) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪١٩‬‬
‫ا א ‪.(٢٩٠ /٣) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٢٠‬‬
‫ا א ‪.(٣٢٣ ،٣٣١ /٣) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٢١‬‬
‫א‪.‬‬ ‫ا א ‪ (٣١٧ /٣) ،‬و א‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٢٢‬‬
‫ح‬ ‫אزا‬ ‫ا ر אد )‪ ،(٢٣٧‬و‬ ‫ـ‬ ‫אف )‪ ،(١٥٧‬و‬ ‫‪:‬ا‬ ‫)‪ ،(١٩٩‬و א‬ ‫‪ ،(٣٤٣ /١) ،‬وا‬ ‫ازي ا ر‬ ‫‪٢٣‬‬
‫)‪.(٢٧٥ /٤‬‬ ‫ا א‬
‫اده و א‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬א‬ ‫א‬ ‫إذ ر ا א ة ا رادة א ‪ ،‬א رآ א ا‬ ‫أ אس ا ف ا‬ ‫‪ ٢٤‬و ا‬
‫)‪،(١٧٦‬‬ ‫אت ا‬ ‫ال و‬ ‫ا‬ ‫‪:‬‬ ‫א‬ ‫)‪ ،(١٩٩‬و‬ ‫ازي ا ر ‪ (٣٤٣ /١) ،‬وا‬ ‫כ إ אه‪،‬‬
‫)‪.(٦٣‬‬ ‫‪ :‬אت ا‬ ‫‪ ،(٤٥٩) :‬و‬ ‫لا‬ ‫و حا‬
‫)‪،(١٩٩‬‬ ‫‪ (٣٤٤ /١) ،‬وا‬ ‫ا ر‬ ‫‪٢٥‬‬
‫)‪.(١٩٩‬‬ ‫‪ (٣٤٤ /١) ،‬وا‬ ‫ا ر‬ ‫‪٢٦‬‬
‫)‪.(٢٠٠‬‬ ‫‪ (٣٤٥ /١) ،‬وا‬ ‫ا ر‬ ‫‪٢٧‬‬

‫אب ا ِאد ُس‬


‫ا َ ُ‬
‫أ ر ل‬ ‫اد‬ ‫ق‬ ‫إ אر‬ ‫ة‪،‬‬ ‫ىا‬ ‫ون‬ ‫אدة‪،‬‬ ‫وا‬ ‫أ אرق אدة‪ ،‬دا ٍع إ ا‬ ‫א ا כ‬ ‫ة‬ ‫وا‬ ‫‪١‬‬
‫אت‪ (٢١٩) ،‬وا כ אت‪.(١٥٠ ،١٤٩) ،‬‬ ‫ا‬ ‫ا ‪.‬‬
‫ل‪ ،(٣٤٥ /٣) ،‬وا‬ ‫ن‪ (٦٤) ،‬و א ا‬ ‫ا כ م‪ (٣٣٥) ،‬وا‬ ‫‪ (٢٠٨) ،‬وا ر ‪ (٧٦ /٢) ،‬وا אرة‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫‪٢‬‬
‫ادي‪ (٩٣) ،‬وا ر אد‬ ‫ي‪ ،‬أ כאر ا כאر‪ (٦٨ /٤) ،‬وأ ل ا‬ ‫ا כ ‪ ،(٤٠٨ ،٤٠٧ /٢١) (٣٨٥ /١٥) (١٥١ /١٠) ،‬و‬
‫ا ا ‪(٥٨٦) ،‬‬ ‫א‬ ‫ب‬ ‫ا‬ ‫لا‬ ‫ا ‪ (٩٤) ،‬و ح ا‬ ‫אد‬ ‫אد ا‬ ‫‪ (٣٥٤ ،٣٥٣ ،٣٤٥) ،‬وا‬
‫ي‪.(٥٣١) ،‬‬ ‫‪ .‬وا א ا‬ ‫ر א ا ل وا‬ ‫أ ل ا ‪(٢٦٦ /٢) ،‬‬ ‫و‬
‫‪(٩١ ،٩٠ ،٨٩ /٢) ،‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٣‬‬
‫ا כ م‪.(٣٣٨ ،٣٣٧ ،٣٣٦) ،‬‬ ‫אرة‬ ‫ا ازي‪ :‬ا‬ ‫‪٤‬‬
‫‪.(٢٠٨) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪٥‬‬
‫‪.(٢٠٨) ،‬‬ ‫‪ (٩٧ /٢) ،‬وا‬ ‫ا ر‬ ‫‪٦‬‬
‫ا‬ ‫ت‪،‬‬ ‫א ا‬ ‫ة ا آن‬ ‫ًا إ أ ر د‬ ‫א وا‬ ‫ا‬ ‫ذכ ا ازي ا ا‬ ‫‪٧‬‬
‫ا א ‪.(١٠٨ -١٠٣ /٨) ،‬‬ ‫ل ذ כ‪،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫)‪ ،(٢١٣ -٢٠٨‬وأ אض‬
‫ط‪،‬‬ ‫ـ ا‬ ‫م ــ‬ ‫ـ ـ ا ـ ؛ ـ ‪ :‬ـ ا‬ ‫כـ ـ ا ــאرج‪ ،‬ـ כ ـ‬ ‫ـ‬ ‫‪ :‬ـ ــא כאن ـ ه ا و ـ‬ ‫ا ــאن ا ّ ـ‬ ‫‪٨‬‬
‫ــאت )‪ .(١٨٣‬وأ א‬ ‫ــאت ا אر ـ )‪ ،(٤٨٢‬وا‬ ‫ـ‬ ‫ـ م‪ ،‬أي ا ـ ل א ـ ـ ا ـ ل‪ .‬ـ ا ـ‬ ‫ـ‬ ‫ــא‬ ‫وכ‬
‫ــאل و ـ ‪،‬‬ ‫ـ ‪ ،‬כ ــאت ـ م ا ـ‬ ‫ــאت‬ ‫ـ‬ ‫כـ ‪ ،‬ـ ـ إ ــאت ا‬ ‫ـ‬ ‫‪ :‬ـ ن כــ ن ا ـ ا و ـ‬ ‫ا ــאن ا ـ‬
‫ــאت )‪.(١٨٣‬‬ ‫ــאت ا אر ـ )‪ ،(٤٨٢‬وا‬ ‫ـ‬ ‫ا ـ‬
‫‪(٩٨ /٢) ،‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٩‬‬
‫‪.(٢١٠ ،٢٠٩) ،‬‬ ‫‪ .(١٠١ -٩٨ /٢) ،‬وا‬ ‫ا ر‬ ‫א‬ ‫א ت وأ אض‬ ‫ها‬ ‫‪ ١٠‬ذכ ا ازي أכ‬
‫‪.(٢١٠) ،‬‬ ‫)‪ (١٠٣ ،١٠٢ /٢‬وا‬ ‫אرن א ر‬ ‫‪١١‬‬
‫)‪(١٠٢ /٢‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪١٢‬‬
‫)‪(١٠٦ ،١٠٥ /٢‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪١٣‬‬
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪297‬‬

‫‪.(١٢٠ /١) :‬‬ ‫א تا‬ ‫כـ ‪،‬‬ ‫אء وا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا ل‬ ‫ا وا‬ ‫ي‬ ‫ا‬ ‫‪١٤‬‬
‫ف א כ ب‪،‬‬ ‫و‬ ‫إ ـא‬ ‫)‪ ،(٢١٤ /٧‬و‬ ‫ا و‬ ‫ا‬ ‫א )‪ ،(٤٤ /٩‬وا‬ ‫ا وا‬ ‫‪ ١٥‬رواه ا‬
‫ـ )‪ ،(٣٢٥ /٣‬ـ أ ا رداء‪.‬‬ ‫ا‬ ‫ورواه أ‬
‫א‪.‬‬ ‫إ‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫أ‬ ‫ازي‬ ‫א‬ ‫أ‬ ‫‪:‬‬ ‫‪١٦‬‬
‫ا‬ ‫‪ ،(٣٦٧) ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫‪ (٤٣٩ ،٢٢٦ ،٤٨) ،‬وا‬ ‫א تا‬ ‫ا ا ل‪،‬‬ ‫مإ‬ ‫ا א ة وا‬ ‫‪ ١٧‬ذ‬
‫א‪.‬‬ ‫ا ازي إ‬ ‫أ ذכ اً ه ا‬ ‫م‪ ،‬כ ا א ‪ ،‬ا א ة‪ ،‬د‪.‬ط‪.‬ت )‪ (٢٠ /٢‬א أ‬ ‫‪،‬‬ ‫اء وا‬ ‫وا‬
‫‪.‬‬ ‫ا‬
‫وا כאم وا א‬ ‫אد وا‬ ‫א ا ازي א ‪ :‬ا‬ ‫ة ا‬ ‫وأ ا א وأو א א‬ ‫ا‬ ‫ن‬ ‫ا כ‬ ‫‪ ١٨‬ا‬
‫א‪،‬‬ ‫ا כ ‪ (٧ /٣) ،‬وا ر ‪ (١١٥ /٢) ،‬و א‬ ‫א‪ ،‬وا‬ ‫‪ (٢١٨) ،‬و א‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫وا ة ا ا‬ ‫وا אل ا‬
‫ق ا ازي כ ه ا راء א‪،‬‬ ‫א‪ ،‬و‬ ‫ا כ م‪ (٣٦٧) ،‬و א‬ ‫ل‪ (٢٢٨ -٢٢٥ /٣) ،‬وا אرة‬ ‫ا‬ ‫ل‬ ‫وا‬
‫אل ا ة‪.‬‬ ‫و با‬ ‫ل‬ ‫א‬ ‫وإ א اכ‬
‫‪(٢١٩) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪١٩‬‬
‫‪(٢١٩) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪٢٠‬‬
‫‪(٢١٩) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪٢١‬‬
‫ـ ر‬ ‫ا‬ ‫ـ‬‫ذ ــכ ا‬ ‫ـ‬ ‫ـ ‪ .‬و ـ ا ـ ـ ا א ـ ا א ـ ‪ .(١٢٢ ،١٢١ /٨) ،‬و ــא‬ ‫ـ أ‬ ‫‪ ٢٢‬ـ )غ(‪ :‬ـ ات ا‬
‫ة ـ ‪،‬‬ ‫ـ‬ ‫ـ‬
‫ت א‬ ‫ـ‬ ‫ـ أ ـ ـ ا ــאء ـ ‪:‬‬ ‫ـאً ـ‬ ‫ـ א ـ ـ ــ ا ا ــאري‪ :‬أن ا ـ ‪ Ṣ‬ــאل‪» :‬أ ـ‬
‫«‪،‬‬ ‫ا ـא‬ ‫وأ‬ ‫ـ و ـ إ ــ ا ــאس כא‬ ‫و ـ ـ ا رض ـ اً و ـ راً‪ ،‬وأ ـــא ر ـ ـ أ ـ أدرכ ــ ا ـ ة‬
‫ا ــאم‬ ‫ـ‬ ‫ـ راً‪ ،‬و ـ‬ ‫ــאري‪ ،‬ـ כ ــאب أ ـ اب ا ــא ‪ ،‬ــאب ـ ل ا ـ ‪ Ṣ‬ـ ـ ا رض ـ اً و‬ ‫ـ ‪ ،‬وا ـ‬
‫ـ ‪ ،‬כ ــאب ا ــא و ا ـ ا ـ ة‪.‬‬
‫‪ ،‬אب‬ ‫ـ اء ر )‪ ،(٧٨ /١) ،(٣٤٩‬و‬ ‫ا‬ ‫ة‬ ‫ا‬ ‫ـ‬ ‫ـאري‪ ،‬אب כ‬ ‫ا‬ ‫ـً ‪:‬‬ ‫ا اج כ ة‪،‬‬ ‫אد‬ ‫‪ ٢٣‬ا‬
‫ل ا )‪.(١٤٥ /١‬‬ ‫اء‬ ‫ا‬
‫ـ א כ إ ا ـ ك‪،‬‬ ‫اج‬ ‫ازي ا ل ن ا‬ ‫ا‬ ‫)‪ ،(٦٦‬כ א‬ ‫ا‬ ‫ا اج‪،‬‬ ‫إ כـאر ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪٢٤‬‬
‫ع ا אوى )‪.(٦٣ ،٦٢/٤‬‬ ‫ا כ اכ ؛‬ ‫رآ ا‬ ‫אء ا‬ ‫وأن ا‬
‫أ لاـ ‪،‬أ‬ ‫م )‪ ،(٩٢ /١‬ا ق‪ ،‬ا ادي )‪ ،(٢٢٠‬وا‬ ‫‪،‬ا‬ ‫ا‬ ‫)‪ ،(١٨٩‬وا‬ ‫‪،‬ا א‬ ‫ا‬ ‫‪٢٥‬‬
‫ام‪،‬‬ ‫אت وا אث ا א ‪ ،‬ط‪ ،١٩٨٧ ،١‬ص‪ ،١٥٥‬و א ا‬ ‫ا‬ ‫ر‪،‬‬ ‫אد ا‬ ‫‪:‬‬ ‫ا א ري‪،‬‬ ‫ا‬
‫ي )‪ ،(٣٥٠‬وا ا )‪.(٤١٤ /٣‬‬ ‫ا‬

‫ِ‬
‫אب ا א ُ‬
‫ا َ ُ‬
‫أ اً‬ ‫א ا إن ا‬ ‫אً ا כ‬ ‫ا أ ى أن‬ ‫‪ ،‬و ذכ‬ ‫ا ازي ا ال א وإ א ذכ رأ ود‬ ‫‪١‬‬
‫‪ : ،‬ا ر ‪ (١٨ /٢) :‬و ا א‬ ‫ها‬ ‫ل כ أ ‪ :‬أ א‪ ،‬و‬ ‫س‪ ،‬و ا אر إ‬ ‫آ وراء ا ا כ ا‬
‫ح ا א ‪/٣) :‬‬ ‫ح ا ا ‪ ،(٢٥٠ /٧) :‬وا אزا‬ ‫א‬ ‫)‪ ،(٥١٦‬وا‬ ‫ا א ‪ ،(٣٥ /٧) :‬و א ا ي ا‬
‫ي‬ ‫ا أن ا‬ ‫ا ي‪ :‬ا כאر )‪ ،(٢٧٥ /٤‬و‬ ‫ا כ ‪.‬‬ ‫ً א‬ ‫اا م‬ ‫ا ي‬ ‫‪ .(٣٠٥‬و‬
‫اا لا א ا‬ ‫)‪ ،(٤٧ /٥‬و אل إ‬ ‫م ا‬ ‫ا א ت) ‪ (٢٥٥ /٢‬وا‬ ‫‪،‬‬ ‫ـ‬ ‫ا‬ ‫ـ‬
‫ي ا א ت ‪ ٢٥٦ ،٢٥٥ /٢‬وا ازي ـ‬ ‫ا‬ ‫ٌ‬ ‫ة א‬ ‫أ ا‬ ‫ها‬ ‫) ‪ (٣١١ /١٢‬وذכ ا כ ن‬ ‫ا‬
‫)‪.(٤٧ /٥‬‬ ‫م‪ :‬ا‬ ‫א( و ا א ا א ‪ ،(٣٧ ،٣٦ ،٣٥ /٧) :‬وا‬ ‫)‪٢٤ /٢‬و א‬ ‫ا ر‬
‫ا אدق‬ ‫א‪،‬‬ ‫אزي ا‬ ‫‪ :‬د‪ .‬أ‬ ‫ا ازي‪،‬‬ ‫ا‬ ‫א‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ح نا כ‬ ‫ا ر ‪ (١٨/٢) ،‬و‬ ‫‪٢‬‬
‫‪(٢٢٣) ،‬‬ ‫ا א ‪ (١٠١ /٧) (٣٥/ ٧) ،‬وا‬ ‫א‬ ‫א وا ‪ ،‬ان‪،‬د‪.‬ط‪.‬ت )‪ (٢٦٩ /٢‬وا‬
‫ر‬ ‫أن‬ ‫وا‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪ (٢٢٣) ،‬وا ر ‪ (٢٤ ،١٨ /٢) ،‬وا א ا א ‪ (٤٢ – ٣٦ /٧) ،‬و כ ذכ‬ ‫ا‬ ‫‪٣‬‬
‫‪(١٨ /٢) :‬‬ ‫‪:‬ا ر‬ ‫‪.‬‬ ‫ا כ‬ ‫ً‬ ‫אرون ا ل إن ا אن ا ن‪ .‬و ا ازي أول‬ ‫ا כ‬
‫‪.‬‬ ‫ا ا‬ ‫ا א ‪ ،(٣٥ /٧) :‬و א ا ي‬ ‫وا א‬
‫ا א ‪(١٠٣ ،١٠٢ /٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٤‬‬
‫ا א ‪(١١٤ ،١١٣ /٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٥‬‬
‫‪298‬‬ ‫‪SON NOT - Kelâm İlminin Esasları‬‬

‫ا א ‪(١١٦ ،١١٥ /٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٦‬‬


‫‪(١١٨ -١١٣ /٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫أد ‪،‬‬ ‫ا א‬ ‫ل א‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫أ אض ا ازي‬ ‫‪٧‬‬
‫ه إ آ ـ ه‪،‬‬ ‫א أن ا אن ا אر إ ـ)أ א( و אق أول‬ ‫ار‪ .‬إذ رأي ا‬ ‫אن ا‬ ‫ذ‬ ‫ل‬ ‫اا‬ ‫‪٨‬‬
‫وا ‪،‬‬ ‫د א ‪ :‬ا‬ ‫ر אر ودا ‪،‬‬ ‫وا ل‬ ‫ا‬ ‫دا‬ ‫כ כ‪،‬‬ ‫س‬ ‫وا כ ا‬
‫ت أن ا אن‬ ‫ا‬ ‫ا ازي وآراؤه )‪ (.٤٧١‬و‬ ‫א(‪ ،‬و ا‬ ‫‪ ،‬ا א ة‪ ،‬د‪.‬ط‪.‬ت‪ ٨٢) .‬و א‬ ‫ا כ ا‬
‫א ‪:‬‬ ‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫‪ :‬אن و ة ا‬ ‫م‪ ،‬و‬ ‫א ا‬ ‫م‬ ‫אء ا א ة وا א ‪ ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫ذا אل‬
‫)‪.(٨٩ ،٧٩‬‬ ‫وا‬ ‫ا‬
‫ا א ‪(١٠٣ ،١٠٢ /٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٩‬‬
‫‪ » :‬אدي ـ ‪-‬أي‬ ‫أم ا ـ رداء و‬ ‫אً‬ ‫)‪(١٦٥‬‬ ‫أ א‬ ‫כ אب ا‬ ‫אً إ ا ‪ ،Ṣ‬وإ א אء‬ ‫أ ه‬ ‫‪١٠‬‬
‫‪ ،‬نأ‬ ‫כ כ א‬ ‫‪،‬و‬ ‫כ ا אכ א‬ ‫اه‪،‬‬ ‫ـ ه ـ‪ :‬א أ ه و א ا אه و א‬ ‫‪-‬‬ ‫ا‬
‫وزري אً’‪.‬‬ ‫ا‬
‫ل أכ ا אر ـ‬ ‫م )‪ .(٤٩ /٥‬و‬ ‫)‪،(٢٧ /٢‬وا‬ ‫‪ (٢٢٤) ،‬وا ر‬ ‫א ا א )‪ ،(٣٨ /٧‬وا‬ ‫ا ازي‪ :‬ا‬ ‫‪١١‬‬
‫‪.(٤٥١) ،‬‬ ‫‪ ،(١٦٣) :‬وأ כאر ا כאر‪ ،‬ا ي )‪ .(٢٧٦ /٤‬و אرن א ي وآراؤه ا כ‬ ‫ا اد‪ ،‬ا ا‬ ‫‪:‬כ‬ ‫ـ ا א ـ‪،‬‬
‫ا ازي‬ ‫ا‬ ‫‪:‬‬ ‫ا א ‪ ،( ٥٥-٤٦ ،٣٨/٧) ،‬و‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫اا ل‬ ‫آ‬ ‫א אل‬ ‫‪ ١٢‬و ا رأي ا ازي א‪،‬‬
‫وآراؤه )‪.(٤٧٦‬‬
‫ا اازي وآراءه‪،‬‬ ‫ا‬ ‫َ‬ ‫ا ا ل إ ا ا אم‬ ‫ا כ ‪ (٤٠٤ -٣٩٢ /٢١ -٢٠٤ ،٢٠٣ /١٧) ،‬وا ازي ا‬ ‫ا‬ ‫‪١٣‬‬
‫ى أن ا‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫ا ر אد‪ .(٣١٨) ،‬و‬ ‫כ א‬ ‫أ כאر ا כאر‪ (٢٧٦ /٤) ،‬وا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا رכאن )‪ (٤٧٥‬وا א‬
‫)‪.(٣٨ /٧‬‬ ‫אرق‪،‬‬ ‫رو‬
‫ت وا א ا כ ‪،‬‬ ‫رك ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫ة כ ا‬ ‫א א ة ن‪ ،‬و‬ ‫ا ‪،‬و‬ ‫א‬ ‫א‬ ‫אا‬ ‫فا‬ ‫‪١٤‬‬
‫א‬ ‫و‬ ‫وا‬ ‫د ا כ אت ا כ وا‬ ‫ا‬ ‫‪،‬ذכ نا‬ ‫אً و א אً‬ ‫כ أن כ ن‬ ‫כ ا‬ ‫و‬
‫ارض‬ ‫اً‬ ‫إ إذا أ‬ ‫ً א‬ ‫ل‬ ‫ا כ כ אً‪ ،‬و ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫א‬ ‫כ أن‬ ‫אت‬ ‫ا‬
‫א‬ ‫אا‬ ‫ي‪ ،‬ط‪ ،١‬اد‪ ،١٩٧٢ ،‬ص ‪ .١٤٠ -١٣٩‬و ا א ا‬ ‫ا‬ ‫اכ يا ا ر ‪،‬‬ ‫אدة‪،‬‬ ‫ا‬
‫כ‬ ‫א ل أ א‪ ،‬و‬ ‫إ כ أ‬ ‫‪ ،‬وا اد ـא א‪ :‬א‬ ‫ر‪ ،‬وا ى ا‬ ‫‪ :‬ا א ‪ ،‬ا א‪ ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ل‬
‫ة‬ ‫ار‪ ،‬أي أن ا‬ ‫‪ :‬ا ول אن ا‬ ‫ذכ ا‬ ‫س‪ ،‬و م ا‬ ‫אً آ‬ ‫ن‪،‬‬ ‫ا‬
‫כ ا وכ ا‪،‬‬ ‫ا ر ل‪ :‬إ‬ ‫כ ا אن أ‬ ‫אن ا אه‪،‬‬ ‫ا ن‪ ،‬وا א‬ ‫آ ا אة‪،‬‬ ‫دة‬ ‫ا‬
‫‪ ،‬وا כ ‪ ،‬ن כ‬ ‫‪ ،‬وا‬ ‫‪ ،‬وا‬ ‫‪ :‬כא‬ ‫אل ا ن ا‬ ‫ا א‬ ‫אن ا‬ ‫‪ ،‬وا א‬ ‫إ‬ ‫إ‬
‫‪:‬‬ ‫‪،‬‬ ‫ه ا دراכאت و ه ا אل‪ ،‬و ا‬ ‫ا אن אً א אً‬ ‫אص‪ ،‬و כ‬ ‫ا‬ ‫ه ا אل‬
‫‪ ،‬ا א ة‪،‬د‪.‬ط‪.(٥٦) ،١٩٥٨ .‬‬ ‫اد ا ا ‪ ،‬دار ا אرف‬ ‫א‪ ،‬أ‬ ‫ا‬
‫‪(٣٠ -٢٨ /٢) ،‬‬ ‫‪ (٢٢٤) ،‬وا ر‬ ‫ا א ‪ (٧٣ -٦٩ /٧) ،‬وا‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪١٥‬‬
‫ا א ‪(٧٦ ،٧٤/٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪١٦‬‬
‫ا א ‪(٨٠ -٧٦ /٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪١٧‬‬
‫‪.(٣١ /٢) ،‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪١٨‬‬
‫ا א ‪(٧٦ ،٧٥ ،٧٤ ،٧٣/٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪١٩‬‬
‫ا א ‪(٧٧ ،٧٦ /٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٢٠‬‬
‫‪(٢٢٧ ،٢٢٦) ،‬‬ ‫ا א ‪ (١٩٠ ،١٨٩ /٧) ،‬وا‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٢١‬‬
‫ا א ‪(١٩٣/٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٢٢‬‬
‫ل א אد‬ ‫א‬ ‫א وذכ أن ا‬ ‫وא‬ ‫ا‬ ‫وا‬ ‫ذכ آراء ا כ‬ ‫ا א ا א ‪(١٤٤ -١٤١ /٧) ،‬‬ ‫‪٢٣‬‬
‫ذ כ‪.‬‬ ‫א و א א دون أن‬
‫‪(٢٢٧) ،‬‬ ‫ا א ‪ (٢٠٢ ،١٩٤ ،١٩٣ /٧) ،‬وا‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٢٤‬‬
‫אت‪:‬‬ ‫ا‬ ‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫ز אن‬ ‫نآ‬ ‫ا אر‬ ‫ا وح א ن‬ ‫‪ :‬אرة‬ ‫א ا א‬ ‫‪ ٢٥‬ف ا‬
‫‪.(٢٠٨) :‬‬ ‫ود ا‬ ‫)‪ ،(٩٣‬وا‬
‫‪(٢٢٧) ،‬‬ ‫ا א ‪ (٢٠٢ /٧) ،‬وا‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٢٦‬‬
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪299‬‬

‫‪ ،‬ا א ة‪ ،‬ط‪،١٩٦٤ ،٢‬‬ ‫ا‬ ‫‪،‬ا כ‬ ‫د א‬ ‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا ر و‬ ‫وا אرا ‪،‬‬ ‫أر‬ ‫‪ ٢٧‬و‬
‫א ا א ‪.(٢١٣ -٢١١ /٧) ،‬‬ ‫ا‬ ‫)‪ .(١٥٣‬و‬
‫ا א ‪-٢١١ /٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫اً‪،‬‬ ‫اا‬ ‫כ‬ ‫‪،‬إ أ‬ ‫אء ا‬ ‫ها‬ ‫ذכ ا‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪ ٢٨‬أ אض ا ازي‬
‫‪.(٢٢٤‬‬
‫ا א ‪(٢٢٥ /٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٢٩‬‬
‫ا א ‪(٢١٥ /٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٣٠‬‬
‫ا א ‪(٢١٦ /٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٣١‬‬
‫ا א ‪(٢١٥ /٧) ،‬‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٣٢‬‬
‫)‪،(١١٤‬‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫وا א ‪.‬‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫س‬ ‫ث‬ ‫د‬ ‫م‬ ‫ن‬ ‫‪ ٣٣‬و ا ل‬
‫وا א ا א ‪(١٦٣ /٧) ،‬‬
‫و‬ ‫אل כ أر‬ ‫ا כאر )‪ .(٢٨٤ /٤‬و‬ ‫(‪.‬‬ ‫)ذ‬ ‫و א ا ي إذ אل ذات ا‬ ‫אرة ا ازي א د‬ ‫‪٣٤‬‬
‫)‪ .(١٢٥ - ١١٧‬وا א ‪(١٦٦ ،١٦٥ /٧) ،‬‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫א‪ ،‬وا ا ‪ ،‬وا ر ‪،‬‬ ‫כא אرا ‪ ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫ا‬
‫دא‬ ‫ذכ‬ ‫‪،‬و‬
‫ّ‬
‫ذا ا‬ ‫א‬ ‫אول ا‬ ‫ا ازي إ א‬ ‫‪ (١٦٦ ،١٦٥ /٧) ،‬و א‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪٣٥‬‬
‫א‪.‬‬ ‫إ א‬ ‫إ أ‬ ‫כ א אرف ا‬ ‫إ כ نا‬

‫ِ‬
‫אب ا א ُ‬
‫ا َ ُ‬
‫)‬ ‫د ا ارز ‪ ،‬وا‬ ‫يو‬ ‫ا‬ ‫اا ل‬ ‫أ ل ا ‪ ،‬ا ادي‪ ،(١٢٤) :‬وا ر ‪ ،‬ا ازي )‪ (٣٩ /٢‬وذכ‬ ‫‪١‬‬
‫ًא‬ ‫إ כאر ا אد إ ا‬ ‫)‪ ،(٢٨٩ /٨‬و‬ ‫ن‪ (٦٥) ،‬و ح ا ا‬ ‫‪ ،(٢٣٣ ،٢٣٢ ،٢٣١‬وا אرة‪ (٣٨٥) ،‬وا‬
‫‪» :‬إن ا‬ ‫ازي ا‬ ‫כ‪ .‬و ا כ م ا‬ ‫ًא‬ ‫ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫ا‬ ‫د ـא‬ ‫د ‪ ،‬و ـכ أن ا‬
‫ا آن‬ ‫أن ورود ه ا‬ ‫ا‬ ‫אض‬ ‫ر‪ ،‬ن‬ ‫א ‪ ،‬و ا ار ن ا آن‬ ‫إ כאر ا אد ا‬
‫ازي )‪.(٣٩ /٢‬‬ ‫ا ر‬ ‫ي ا‬ ‫وا‬ ‫ا لإ ا‬ ‫ا و « ا ر ‪ (٥٥ /٢) ،‬و‬
‫א‪ ،‬و ا‬ ‫أ ا א‬ ‫א إ אدة‬ ‫ا א‬ ‫כ ‪،‬و‬ ‫א وإ אد א‬ ‫אم‬ ‫ا ازي ى א أن إ ام ا‬ ‫‪٢‬‬
‫‪،‬‬ ‫א ا אدة ا وم‬ ‫ا כ‬ ‫أن א‬ ‫ا ر ‪ (٥٧ ،٥٦ ،٥٥ /٢) ،‬وا ي כ ه ا ازي ا‬ ‫א‬
‫ا כ‬ ‫‪،‬و ـ ا אد‬ ‫ا אد‬ ‫ن‬ ‫)‪ ،(٢٣٢‬و‬ ‫ا‬ ‫א‬ ‫אدة أ ا‬ ‫א אل ا‬
‫ح ا א )‪ ،(١٠٠ /٥‬وا א ة )‪.(١٠٥ /٢‬‬ ‫‪.‬‬ ‫وا אزا إ ا‬ ‫כא‬
‫‪(٥٧ ،٥٦ ،٥٥ /٢) ،‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٣‬‬
‫ة ا د )‪ ،(٧٦٣ /٢‬و ح ا ا ـ )‪،(٣١٧ /٨‬‬ ‫ة ا א )‪ ،(٧٨‬و‬ ‫)‪ ،(٥١‬وا‬ ‫ي )‪ ،(١٩‬ا אف‪ ،‬א‬ ‫‪:‬ا אـ ‪،‬‬ ‫‪٤‬‬
‫ا‬ ‫‪ (٢٣٥) ،‬و א ا ل‪ (١٦٥-١٦١ /٤) ،‬وا אرة‪ .(٣٩٠ ،٣٨٩) ،‬و‬ ‫و ح ا א )‪ .(١١١ /٥‬وا‬
‫ه‬ ‫)‪ ،(٦٦‬و ح ا ا ‪ ،(٣١٧ /٨) :‬و‬ ‫ا‬ ‫‪ :‬ا א )‪ ،(١٠‬وا‬ ‫اب ا ‪.‬‬ ‫ا ل‬ ‫أو‬ ‫إ ا‬
‫א ي ل‬ ‫و‪ ،‬وأ א‬ ‫ار‬ ‫ا ‪،‬إ א כ‬ ‫اب ا‬ ‫ف‬ ‫ها‬ ‫‪ ،‬رد ا א‬ ‫ا‬
‫‪ ،‬وإد אل ا אر و‬ ‫وج ِّ َ ِ ٍ ﴾‪ ،‬א אء‬
‫א ‪ َ ﴿ :‬א ُ ا َر َא أَ َ َא ا ْ َ َ ْ ِ َوأَ ْ َ ْ َ َא ا ْ َ َ ْ ِ َ א ْ َ َ ْ َא ِ ُ ُ ِ َא َ َ ْ ِإ َ ٰ ُ ُ ٍ‬
‫)‪.(٣٠٢ ،٣٠١‬‬ ‫ال و אت ا‬ ‫ا‬ ‫ل‪،(٧٣٣ ،٧٣٢) :‬و‬ ‫حا‬ ‫‪.‬‬ ‫إ ا‬
‫אرة‪.(٣٩٠ ،٣٨٩) ،‬‬ ‫ل‪ (١٦٥-١٦١ /٤) ،‬وا‬ ‫‪ (٢٣٥) ،‬و א ا‬ ‫ا‬ ‫‪٥‬‬
‫ا د )‪ ،(١١٣‬و ح ا א ـ )‪/٥‬‬ ‫)‪ ،(١٧٧‬و‬ ‫ا‬ ‫ـאف )‪ ،(٥٣‬وا‬ ‫ـא ت ا ـ ـ )‪ ،(١٦٨ /٢‬وا א ـ ‪ :‬ا‬ ‫‪٦‬‬
‫‪ ،(١٠٧‬و א ا ل‪ (١٦٦ ،١٦٥) ،‬وا אرة )‪.(٣٩٥‬‬
‫א‬ ‫אً‬ ‫)‪،(٤٠٤‬‬ ‫ا اد‪ ،‬ا ا‬ ‫כ‬ ‫ا ن‪،‬‬ ‫ي أن ا‬ ‫ا‬ ‫כא א وأ ا‬ ‫أכ ا‬ ‫و‬ ‫‪٧‬‬
‫אع‪،‬‬ ‫أכ א א وام و م ا‬ ‫‪ ،‬نا א و‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫כا‬ ‫ا ن‪ ،‬و‬ ‫ا אر‪ ،‬ـ »ا‬ ‫وا א‬
‫ذ כ‪ :‬أن ا א‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا ي و א ا ‪ ،‬ور א‬ ‫ا‬ ‫وم وذاك‬ ‫م أن‬ ‫כא‬
‫ق ا אء و ور‬ ‫ا אء؟ و כ א أن ل‪ :‬כא‬ ‫א כ ض ا אء‪ ،‬כ כ ن‬ ‫א أن‬
‫‪ ،‬وا‬ ‫אأ‬ ‫אرة ا א‬ ‫)‪ ،(٧٣ /٤‬وا ي‬ ‫عا‬ ‫א ا ك‪ ،‬و כ ن ا ض כא ـאء وا رض«‪ .‬ا‬
‫ا א )‪ ،(٨٢١ /٤‬و ح ا א )‪ .(١٠٨ /٥‬و א ا ل‪ (١٦٧ /٤) ،‬وا אرة‪.(٣٩٧ ،٣٩٦) ،‬‬ ‫‪:‬‬ ‫أ ‪.‬و‬
‫‪300‬‬ ‫‪SON NOT - Kelâm İlminin Esasları‬‬

‫אل أ اض‬ ‫أن ا‬ ‫إ כאر ا ان אء‬ ‫אء ا إ ا‬ ‫א ا ل‪ (١٧٠ /٤) ،‬وا אرة‪ (٣٩٣ -٣٩١) ،‬و‬ ‫‪٨‬‬
‫ح ا אري ا ر‬ ‫أ כ‬ ‫أ‬ ‫وا ـ ة‪،‬‬ ‫ا ـ כ ة ـ أ ـ ال ا‬ ‫وز ـא‪.‬‬ ‫وا اض‬
‫إ ا ‪ ،‬دار ا ـאج )ا אض(‪ ،‬ط‪ ١٤٢٥ /١‬ه‪ ،(٧٢٢) ،‬و ح ا ا )‪ (٣٢١ /٨‬و‬ ‫‪ :‬ا אدق‬ ‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا‬
‫‪.‬‬ ‫כ ا אت ا‬ ‫אت ا ء‪ ،‬و‬ ‫כ ا‬ ‫ا אر ّ وزن ا אل ن כ ن‬ ‫و ه و כ وه‪ ،‬א א‬
‫ال‪.(٢٠٤) :‬‬ ‫ا‬
‫א وذכ‬ ‫وا‬ ‫ا ر‬ ‫ي ج‬ ‫א أن ا‬ ‫)‪ ،(٥٧٧‬و‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا ا ل‪ ،‬دون أن‬ ‫א ا ي ا ازي‬ ‫‪٩‬‬
‫‪.‬‬ ‫ا‬ ‫إ‬ ‫א‬ ‫אو‬ ‫א א وأ ال ا ازي‬
‫אرة‪(٣٩٤) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪١٠‬‬
‫אرة‪(٣٩٤ ،٣٩٣) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪١١‬‬
‫ام‬ ‫א ا‬ ‫כ ا اط‪،‬‬ ‫إ أن ا‬ ‫כ أ ـ ا‬ ‫ا אرة‪ (٣٩٥ ،٣٩٤) ،‬و א ا ل‪ (١٧٠ /٤) ،‬ذ‬ ‫‪١٢‬‬
‫‪ ،(٥٢٣ /٣) :‬و ه ا‬ ‫ا ا ‪،‬ا‬ ‫أ כ ت ا اط‪،‬‬ ‫ا ا م‪ ،‬אل إن أכ ا‬ ‫)‪ ،(٣٠٥‬و אك‬
‫ور‬ ‫ا‬ ‫أ ا אر‬ ‫و‬ ‫أ ا‬ ‫وا אر‬ ‫ا‬ ‫ا ار و ه‬ ‫ىأـ‬ ‫‪ ،‬א א‬
‫ح‬ ‫اط‪.‬‬ ‫כאرا‬
‫إ ً‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫وأ‬ ‫‪ ،‬وإ א أ כ وا أو אف ا اط ا و ‪ ،‬כ ن כ ن ا اط أدق ا‬
‫ال )‪.(٢٠٦ ،٢٠٥‬‬ ‫ا‬ ‫ب א )‪ ،(٧٣٨ ،٧٣٧‬و‬ ‫لا‬ ‫ا‬
‫ادي‪ :‬ا ق )‪.(٣٤٨‬‬ ‫ي‪ :‬ا א ت )‪ ،(٢٤٤ /١‬وا‬ ‫ا‬ ‫‪١٣‬‬
‫‪.‬‬ ‫)ل( و)غ(‪ :‬ا‬ ‫‪١٤‬‬
‫‪،‬و‬ ‫ا ّ‬ ‫ة כא‬ ‫ا ي‪١٣٥) ،‬ه‪٢٣٥ ،‬ه( و ِّ א ّ ف ن داره א‬ ‫ا‬ ‫ف‬ ‫ا‬‫‪:‬‬ ‫وأ ا‬
‫ء‪،‬‬ ‫ما‬ ‫)‪ .(٤٤ ،٤٣‬و أ‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫‪.‬‬ ‫א א ة وا‬ ‫ا א‬ ‫א د‬ ‫‪،‬ا‬ ‫و כ‬ ‫כ אر أ ا‬
‫‪.(٥٤٣ /١٠) ،‬‬
‫ا ـ ات כ א‪ ،‬ـ ة ا אع‬ ‫أ ـ ا ـ إ آ ـ ا כאت‬ ‫אر )‪» :(٥١‬إذا ا‬ ‫כאـ ا‬ ‫‪ ١٥‬ذכـ ا אط رأي أ ا‬
‫و‬ ‫و ول و‬ ‫כـ ًא א ًא א ًא‬ ‫אء دا ًא و אכ‬ ‫א ا ات و אروا ا ـ א‬ ‫و ة ا כ وا ب و‬
‫)‪.(٥١ /١‬‬ ‫وا‬ ‫ي )‪ ،(٢٤٣ /١‬وا‬ ‫א تا‬ ‫«‪ ،‬و‬
‫)‪.(٢٠٦ /٢‬‬ ‫)‪ ،(٤٥ /١‬وا ر‬ ‫وا‬ ‫‪ ،(٦٣٨) :‬وا‬ ‫لا‬ ‫אف )‪ .(٤٨‬و ح ا‬ ‫‪:‬ا‬ ‫‪١٦‬‬
‫‪(٢٠٧ .٢٠٦ /٢) :‬‬ ‫אرن א ر‬ ‫‪١٧‬‬
‫ا א‬ ‫وا‬ ‫ه ر א ) ا ـ ر( אل‪ » :‬א ورد ا‬ ‫ذכ‬ ‫א‪،‬‬ ‫ا‬ ‫ا‪ ،‬و‬ ‫د ا ازي ا א‬ ‫‪١٨‬‬
‫ا‬ ‫مأ‬ ‫כאن ا‬ ‫ر‪ ،‬وا‬ ‫ا‬ ‫مأـ‬ ‫כـאن ا‬ ‫أ ـאل ا כ ‪ ،‬א ـ‬
‫وإ ا א אر ة‬ ‫ل‬ ‫د إ אع ا כאل وا‬ ‫ا כ ن أن ا‬ ‫א‬ ‫ز أن כ ن ا اب وا אب‬ ‫]‪[...‬‬
‫م ‪ ،‬وذ כ אل‬ ‫ر أو أ‬ ‫وه‬ ‫ا‬ ‫أ ى وإر אل ا אت وا אرب ‪ ،‬ن ذ כ‬
‫ة ر א (‪.‬‬ ‫ا א «‪ ،‬ا ر )‪) (٢٤٩‬‬
‫‪.‬‬ ‫ها‬ ‫ا َ ب أن ا אم‬ ‫‪١٩‬‬
‫َ‬
‫ر‬ ‫א‪ ،‬وأ א‬ ‫ا כא‬ ‫زا‬ ‫ي وأ א إ أ‬ ‫ا‬ ‫ا‪ ،‬و ذ‬ ‫ا‬ ‫‪ ٢٠‬أر أن ا אم‬
‫ةا د‬ ‫) ‪ (٢١١ -٢٠٨ /٢‬وا א ة )‪ (١٠٢ /٢‬و‬ ‫ـ ‪:‬ا ر‬ ‫ا‬ ‫ـ ف‬ ‫‪،‬‬ ‫אو‬ ‫وه‬ ‫ا א‬
‫)‪.(٧٦٦ /٢‬‬
‫‪(٢٣٧ /٢) ،‬‬ ‫‪ ،(٣٩٧) :‬وا ر‬ ‫‪ ،(١٧٣) :‬وا ر אد‬ ‫ا‬ ‫ي‪ ،(١٦٧ /٢) :‬وا ق )‪ ،(٣٥١‬وا‬ ‫א تا‬ ‫‪٢١‬‬
‫‪(٢٣٧ -٢٣٥) ،‬‬ ‫وا‬
‫‪(٢٣٧ /٢) ،‬‬ ‫‪ (٣٥٠) :‬وا ر‬ ‫א‬ ‫אت ا‬ ‫‪ ،(٧٠١) :‬و‬ ‫لا‬ ‫حا‬ ‫‪٢٢‬‬
‫‪(٢٣٦ -٢١٢ /٢) ،‬‬ ‫ا ر‬ ‫ى ا ازي‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫‪٢٣‬‬
‫‪(٢٤٥ /٢) ،‬‬ ‫אف )‪ ،(١٦٨‬وا ر אد )‪ (٣٩٣‬وا ر‬ ‫)‪ ،(٩٧‬وا‬ ‫‪:‬ر א أ ـ ا‬ ‫‪٢٤‬‬
‫א‬ ‫אب ا‬ ‫وا ارج‪،‬‬ ‫ون ا אر ا‬ ‫و‬ ‫ـ ع א ـ م‪ ،‬ن أ ـאب ا כ א ـ א כ ا‬ ‫‪ ٢٥‬و ه ا‬
‫ز אدة ا‬ ‫ا ب‪ ،‬أ א ـ‬ ‫ة وا م أ ـ اً‬ ‫ل ـ ا‬ ‫ا א ـ ا‬ ‫כ ة ـ ‪،‬و‬ ‫ذ‬
‫א ‪،‬‬ ‫ا‬ ‫אن‪،‬‬ ‫اכ‬ ‫‪،‬‬ ‫ا אر ا כ‬ ‫آراء ا א‬ ‫ا כ‬ ‫‪ ،(٦٨٩) :‬و‬ ‫لا‬ ‫حا‬ ‫ا اب‪،‬‬
‫وت‪ ،‬ط‪ .(٥٠٧) ،١،١٩٧١‬وا ازي‪ :‬ا ر ‪(٢٤٥ /٢) ،‬‬
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪301‬‬

‫)‪.(١٤٠ ،١٣٩ /١‬‬ ‫א وأ‬ ‫رכـ‬ ‫א )‪ ،(٣٨٦ /١٤‬وا אכ‬ ‫ـ ا‬ ‫‪ ٢٦‬أ‬ ‫אن‬
‫ّ‬
‫)‪،(١٠١ /١‬‬ ‫وا‬ ‫)‪ ،(٢٤٨‬وا‬ ‫‪ (٢٣٨ ،٢٣٧) ،‬و א ا ل‪ .(٢٦١ ،٢٦٠ /٤) ،‬وا אف )‪ ،(٥٥ ،٢٢‬وأ ل ا‬ ‫ا‬ ‫‪٢٧‬‬
‫‪ ،‬وت‪،‬ط‪،١‬‬ ‫ي א م‪ ،‬دار ا כ ا‬ ‫‪ :‬د‪.‬‬ ‫ر ا א ي‪،‬‬ ‫و تأ ا ‪،‬أ‬ ‫‪،‬‬ ‫ذ ا א‬ ‫وإ‬
‫‪ ،‬ا כ ر ‪ ،‬د‪.‬ط‪.‬ت‪،(٣٩٤) .‬‬ ‫‪ ،‬دار ا א אت ا‬ ‫‪ :‬د‪ .‬ا‬ ‫ر ا א ي‪،‬‬ ‫‪،‬أ‬ ‫‪ ٢٠٠٥‬م‪ ،(٤١ /١) ،‬وا‬
‫ا א ة )‪ ،(١٧٥ /٢‬و א‬ ‫«‪ .‬و‬ ‫وي أ‬ ‫ر ا א ي‪ ،‬و‬ ‫ة )‪» :(٧٩٩ /٢‬إ ذ أ‬ ‫ا‬ ‫אل ا‬
‫ال و אت‬ ‫ا‬ ‫اכ ‪،‬‬ ‫ا כ ة ج ا אن وإن‬ ‫ا כ رة‪ ،‬כ א‬ ‫إ אرة ا‬ ‫ا‬
‫)‪.(١٥٩‬‬ ‫ا‬
‫ا אدة ى‬ ‫يכ א‬ ‫ا‬ ‫ل א‬ ‫أن ا ازي‬ ‫ن )‪ (٧٠ ،٦٩‬و א ا ل‪ (٢٦٤ -٢٦٢ /٤) ،‬و ا‬ ‫ا‬ ‫‪٢٨‬‬
‫ذכ א ‪.‬‬ ‫א ة ود‬ ‫ىا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬وإ א ا أ א‬ ‫ها‬ ‫א ة‬ ‫ا‬
‫‪(٢٣٩ ،٢٣٨) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪٢٩‬‬
‫إ‬ ‫ف אذ‬ ‫‪،‬و‬ ‫אن‬ ‫ط כ ـאل ا‬ ‫ـ‬ ‫‪ ،‬نا‬ ‫ما‬ ‫و‬ ‫ا א‬ ‫ـ‬ ‫ا ا כאل‬ ‫‪٣٠‬‬
‫‪.‬‬ ‫ا ارج وا‬
‫א ة )‪.(١٧٤ /٢‬‬ ‫ا‬ ‫ازي )‪ (٢٣٩‬و‬ ‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫‪٣١‬‬
‫)‪.(٨٧١ /٤‬‬ ‫ام )‪ ،(٣١٢‬وا‬ ‫אف )‪ ،(٦٠‬وا ر אد )‪ ،(٤٠‬و א ا‬ ‫ا‬ ‫‪٣٢‬‬
‫وت‪ ،‬ط‪.(٢٣٨) ،١٤١٦ ،١‬‬ ‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫د ل‪ ،‬دار ا כ‬ ‫‪:‬‬ ‫ا כ ‪ ،‬ا אري‪،‬‬ ‫حا‬ ‫‪٣٣‬‬
‫‪(٢٤٠) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪٣٤‬‬
‫‪.(٥٠٣) ،‬‬ ‫ا‬ ‫‪٣٥‬‬
‫ي )‪.(٤٠٩‬‬ ‫כ با‬ ‫ا ق )‪ ،(٣٦‬و‬ ‫ل‪ (٢٨٠ /٤) ،‬و ق‬ ‫)‪ (٢٤٠‬و א ا‬ ‫ا‬ ‫‪٣٦‬‬
‫‪.(٣٨٤) ،‬‬ ‫‪،‬‬ ‫אل ا‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬אب‬ ‫אل ا‬ ‫ة‪ ،‬أ اب ا‬ ‫כ אب ا‬ ‫אري‪،‬‬ ‫ا‬ ‫‪ ٣٧‬أ‬
‫ل‪(٢٨٠ /٤) ،‬‬ ‫א ا‬ ‫‪٣٨‬‬
‫ا‬ ‫א‬ ‫ا כ‬ ‫כن‬ ‫ا ط أن‬ ‫ا‬ ‫א ا ل‪ (٢٨٨ ،٢٨٧/٤) ،‬إ أ‬ ‫‪ ٣٩‬أ אف )ل(‪ :‬وا أ ‪ ..‬و‬
‫‪ : ،‬אج‬ ‫א مכ‬ ‫ا‬ ‫ه ا ق ن‪ ،‬ا‬ ‫כ‬ ‫ا‬ ‫ا כ ‪ .(٢٤٠) ،‬و‬ ‫א‬ ‫א ورة ن כ‬
‫أ אت א ‪،‬‬ ‫م‬ ‫‪،‬‬ ‫اا כ‬ ‫ا )‪ ،(٩٥ /٥‬وإ אر ا )‪ ،(٣٧٧‬وا א ة )‪ ،(٢١٣‬و ا ازي ر ا אت‬
‫اכ ا ‪.‬‬ ‫כאن א‬ ‫ق ا א و ا ادي و כ‬ ‫ا‬ ‫ة‪،‬‬ ‫وأن ا ا כ אب כ ا‬
‫ّ‬ ‫ً‬

‫ا אب ا א ِ‬
‫ُ‬ ‫َ ُ َ‬
‫ا א‬ ‫ا‬ ‫اכ م א‬ ‫‪ ،‬إ أن‬ ‫اכ م و أ‬ ‫ا א‬ ‫أن ا‬ ‫إ‬ ‫ر א أن‬ ‫‪١‬‬
‫ام‬ ‫ون‪ (١٩٦) ،‬و א ا‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫اכ‬ ‫درا א כ‬ ‫ا‬ ‫د أ‬ ‫أ لا‬ ‫أ א‬ ‫א‬ ‫وכ‬
‫ام‪.(٤٧٨) ،‬‬ ‫‪ (٢٩١ /٢) ،‬و א ا‬ ‫ي‪ (٣٦٣) ،‬وا ر‬
‫)‪/٥‬‬ ‫)‪ ،(٣٤٥ /٨‬و ح ا א‬ ‫ا‬ ‫ل‪ (٣٢٣ ،٣٢٢ ،٣٢١ /٤) ،‬و ح ا‬ ‫ن )‪ (٧٠‬و א ا‬ ‫)‪ ،(٢٥٥/٢‬وا‬ ‫ا ر‬ ‫‪٢‬‬
‫ا اد )‪.(٣٣٨‬‬ ‫‪ (٢٣٥‬وכ‬
‫‪(٢٤٠) ،‬‬ ‫ن )‪ (٧٠‬وا‬ ‫‪ (٢٥٦ ،٢٥٥ /٢) ،‬وا‬ ‫ل‪ (٣٢٣ ،٣٢٢ ،٣٢١ /٤) ،‬وا ر‬ ‫א ا‬ ‫‪٣‬‬
‫ا א وا אوش‪،‬‬ ‫ر‬ ‫כאن‬ ‫ء‬ ‫نا‬ ‫ا وري א‬ ‫ا اد )‪» :(٣٣٨‬ا‬ ‫כ‬ ‫لا ا‬ ‫‪٤‬‬
‫ح أ ب و ا אد‬ ‫ا א ـ وا אدل‪ :‬כـא ا إ ا‬ ‫ا א אت‪ ،‬و‬ ‫و‬ ‫ا א ‪،‬و‬ ‫و‬
‫)‪(٣٥٥ -٣٣٣ /٤‬‬ ‫א ا ل‪،‬‬ ‫ً وא א‬ ‫إ אب ا א‬ ‫أ «‪ .‬وأ אض ا ازي כ أد ا א ا‬
‫‪(٢٤٠) ،‬‬ ‫‪ .(٢٥٦ /٢) ،‬وا‬ ‫ل‪ (٣٢٣ /٤) ،‬وا ر‬ ‫ن‪ (٧٠) ،‬و א ا‬ ‫ا‬ ‫‪٥‬‬
‫‪(٢٤٠) ،‬‬ ‫ن‪ (٧١) ،‬وا‬ ‫)‪ ،(٢٥٧ ،٢٥٦/٢‬وا‬ ‫ا ر‬ ‫‪٦‬‬
‫)‪.(٢٥٧ ،٢٥٦/٢‬‬ ‫ل‪ (٣٢٩ /٤) ،‬و ا ر‬ ‫א ا‬ ‫‪٧‬‬
‫‪(٢٦١ ،٢٦٠ ،٢٥٩ ،٢٥٨ /٢) ،‬‬ ‫ا ازي‪ :‬ا ر‬ ‫‪٨‬‬
‫‪302‬‬ ‫‪SON NOT - Kelâm İlminin Esasları‬‬

‫)‪/٨‬‬ ‫اـ‬ ‫)‪ ،(٢٦٣ /٢‬و א ا ل‪ (٣٦٠ ،٣٥٩ /٤) ،‬و ح ا א ـ )‪ ،(٢٤٩ /٥‬و ح ا‬ ‫ة ا د )‪ ،(٨٣٦ /٢‬وا ر‬ ‫‪٩‬‬
‫כ‬ ‫א ‪.‬‬ ‫ل ا א وا‬ ‫ا כאر )‪ .(١٩٨ /٥‬وأ א ل ا‬ ‫‪.‬‬ ‫وا‬ ‫‪ ،(٣٤٧‬و رأي ا ارج وا‬
‫ا اد )‪.(٣٤٠‬‬
‫)‪.(٣٥١ /٨‬‬ ‫ا‬ ‫ل‪ (٤٠٦ /٤) ،‬و ح ا‬ ‫‪ (٢٦٩ ،٢٦٨ /٢) ،‬و א ا‬ ‫)‪ (١٤٨‬وا ر‬ ‫لاـ‬ ‫ادي‪ :‬أ‬ ‫ا‬ ‫‪١٠‬‬
‫اد )‪،(٣٤٣‬‬ ‫ا‬ ‫כ‬ ‫)‪ ،(١٦٤‬وا ِ ق )‪ ،(٣٤٩‬وأ א ا א‬ ‫‪ (٢٦٩ ،٢٦٨ /٢) ،‬و א ا ل‪ (٤٠٦ /٤) ،‬وا‬ ‫ا ر‬ ‫‪١١‬‬
‫ا اد )‪.(٣٤٣‬‬ ‫‪،‬כ‬ ‫ا אم‪ ،‬و א ا ‪ ،‬أو د ة ا אم إ‬ ‫אن‬ ‫ا‬ ‫و‬
‫اد )‪.(٣٤٣‬‬ ‫ا‬ ‫‪:‬כ‬ ‫‪:‬ا‬ ‫أد‬ ‫‪١٢‬‬
‫اد )‪.(٣٤٣‬‬ ‫ا‬ ‫‪:‬כ‬ ‫‪١٣‬‬
‫ل‪.(٤١٧ /٤) ،‬‬ ‫ة )‪ .(٨٤٠ /٢‬وا ازي‪ :‬א ا‬ ‫‪:‬ا‬ ‫ام )‪ ،(٤٨٠‬وا‬ ‫א ‪ :‬א ا‬ ‫‪:‬ا‬ ‫‪١٤‬‬
‫ل‪(٤١٩ ،٤١٨ /٤) ،‬‬ ‫‪ (٢٧٥ ،٢٧٤ /٢) ،‬و א ا‬ ‫ا ر‬ ‫‪١٥‬‬
‫)‪٤١٧ /٤‬‬ ‫ل‪،‬‬ ‫)‪ (٣٠٠ -٢٩٢ ،٢٨٣-٢٧٣ /٢‬و א ا‬ ‫‪،‬‬ ‫أ ى‪ ،‬כא ر‬ ‫כ‬ ‫א‬ ‫هو‬ ‫ها‬ ‫ذכ‬ ‫‪ ١٦‬أ אض ا ازي‬
‫‪.(٥٤٣-‬‬
‫ل‪.(٤٣٠ -٤١٨/ ٤) ،‬‬ ‫‪ (٢٧٢ ،٢٧١ /٢) ،‬و א ا‬ ‫ا ر‬ ‫‪١٧‬‬
‫ل‪.(٤٤١ -٤٢٥ /٤) ،‬‬ ‫א ا‬ ‫ا‬ ‫‪١٨‬‬
‫אً إ أ‬ ‫أ כאن‬ ‫اد‪ ،‬ا‬ ‫وو כ‬ ‫إ אق ا او ي أو ا َو ي‪،‬‬ ‫ـ‬ ‫أ‬ ‫أ ا‬ ‫‪١٩‬‬
‫م ا ‪ ،‬و)ا دة(‬ ‫م א‪) :‬ا אج( و‬ ‫א‬ ‫‪ ،‬و أ כ אً כ ة ا‬ ‫ا‬ ‫م د‬ ‫ا‬ ‫ج‬ ‫אل راء‬
‫أ م ا ء )‪،٦٠ /١٤‬‬ ‫(‪.‬‬ ‫ا‬ ‫א ا כאت‪ ،‬وכ אب )‬ ‫ة(‬ ‫ا א ‪ ،‬وכ אب )ا‬ ‫و‬ ‫ا‬
‫אر وا د )‪.(١٧ ،١٦‬‬ ‫ا‬ ‫‪ ،(٦١‬و‬
‫‪.(٢٨٧ ،٢٨٦ /٢) ،‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٢٠‬‬
‫‪(٢٨٩ -٢٨٧ /٢) ،‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٢١‬‬
‫אـ ‪،‬‬ ‫ـ ا‬ ‫رك )‪ (٨٠ /٣‬כ אب‬ ‫ا‬ ‫)‪ ، (٣٨٣ /٥) (٢٣٢٩٣‬وا אכ‬ ‫ا‬ ‫ر‬ ‫ا‬ ‫‪ ٢٢‬رواه أ‬
‫ي ا א‬ ‫‪ .‬כ א رواه ا‬ ‫‪ ،‬ووا ا‬ ‫א ا‬ ‫א روي‬ ‫أ‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬و אل‪:‬‬ ‫א ا‬ ‫אب أ אد‬
‫د‪ ،‬و אل‪:‬‬ ‫د‪ ،‬אب א ا‬ ‫)‪ ،(٦٠٩ /٥‬ورواه أ ًא ا‬ ‫ا‬ ‫כ ‪ ،‬و אل‪:‬‬ ‫‪ ،‬אب א أ‬
‫)‪.(٦٧٢ /٥‬‬
‫)‪(٢٨٩ /٢‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٢٣‬‬
‫‪.‬‬ ‫)‪ (٣٩٢ /١٥‬ر ‪،٦٩٤٣‬‬ ‫אن‬ ‫ا‬ ‫اا‬ ‫‪ ٢٤‬أ‬
‫א‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا‬ ‫אإ‬ ‫ة‬ ‫روا אت‬ ‫)‪ (٤٩ / ١‬و‬ ‫א‬ ‫ي )‪ (٣١٠ / ٤‬وا‬ ‫ا‬ ‫‪ ٢٥‬أ‬
‫ر )‪.(٨٢٤‬‬ ‫)‪(٤٦٧/٢‬‬ ‫ا‬ ‫ا‬
‫)‪(٢٩٢ /٢‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٢٦‬‬
‫)‪(٢٩٣ ،٢٩٢ /٢‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٢٧‬‬
‫)‪(٢٨٢ -٢٨٠ /٢‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٢٨‬‬
‫أر ـ ‪ ،‬ر )‪ ،(٤٥٧٦‬כ א أ‬ ‫ز‬ ‫رك )‪،(١١٨ /٣‬‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬وا אכ‬ ‫)‪(٣٩٦ /١٥‬‬ ‫אن‬ ‫‪ ٢٩‬رواه ا‬
‫أ و אص‬ ‫א‬ ‫ا‬ ‫‪ ،‬وأ‬ ‫‪ ،‬و אل‪:‬‬ ‫א‬ ‫)‪،(٦٣٣ /٥‬‬ ‫ي‬ ‫ا‬
‫أر ‪.‬‬ ‫ه )‪ (٣٦٨ /٤‬ز‬ ‫)‪ ،(٤٥ /١‬وأ‬
‫)‪(٢٨٣ ،٢٨٢ /٢‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٣٠‬‬
‫)‪ ،(١٣٥٩ /٣‬وأ‬ ‫א‬ ‫أ‬ ‫أ و אص‪ ،‬כ אب ا א ‪ ،‬אب א‬ ‫ا אري‬ ‫‪:‬أ‬ ‫‪ ٣١‬ا‬
‫)‪.(١٨٧٠ /٤‬‬ ‫א‬ ‫א ‪ ،‬אب‬ ‫أ ًא כ אب א ا‬
‫)‪.(٢٨٥ -٢٨٣ /٢‬‬ ‫ا ر‬ ‫‪٣٢‬‬
‫لا‬ ‫א أ‬ ‫‪303‬‬

‫ا د‬ ‫أ ا ـ )‪ ،(١٧١‬و‬ ‫ـ‬ ‫אرة إ‬ ‫وا ـ )‪ ،(١٠٣ /١‬و ا‬ ‫ر א ـ أ ـ ا ـ )‪ ،(١٠٠‬وا ـאف )‪ ،(٦٥ ،٦٤‬وا‬ ‫‪٣٣‬‬
‫ا ِ ق‬ ‫‪.‬‬ ‫ا ـ‬ ‫א وا‬ ‫ـ‬ ‫أ כ و‬ ‫אل‬ ‫ة ا د )‪ ،(٨٩٦ /٢‬و أ ا‬ ‫)‪ ،(١١٥‬و‬
‫)‪ ،(٣٥٠‬و ح ا א )‪.(٢٩٠ /٥‬‬
‫‪،‬‬ ‫א‬ ‫ن‪ (٧١) ،‬وا‬ ‫‪ (٢٩٦ /٢) ،‬وا‬ ‫‪ .(٤١٣ ،٤١٢) ،‬وا ر‬ ‫ا‬ ‫اد )‪ ،(٣٥٨‬وا א ت )‪ (١٤٤ /١‬وا‬ ‫ا‬ ‫כ‬ ‫‪٣٤‬‬
‫)‪.(٢٤١ /١ /٢٠‬‬
‫)‪(٣١٧ -٣١٦ /٢‬‬ ‫ا ر‬ ‫ا‬ ‫‪٣٥‬‬
‫ف א כ ب )‪/٧‬‬ ‫‪،‬و‬ ‫ا‬ ‫إ א‬ ‫و‬ ‫ا و‬ ‫א )‪ (٤٤ /٩‬وا ا‬ ‫ا وا‬ ‫‪ ٣٦‬رواه ا‬
‫‪.‬‬ ‫و‬ ‫ه‬ ‫)‪ (٣٢٥ /٣‬أ ا رداء‪ ،‬و‬ ‫ا‬ ‫‪ ،(٢١٤‬ورواه أ‬
‫)‪/٢‬‬ ‫אج ا‬ ‫ـ‪:‬‬ ‫)‪ ،(١٠٣ /١‬وا‬ ‫وا‬ ‫א ‪:‬ا‬ ‫)‪ ،(١٥١‬وا‬ ‫لا‬ ‫ادي‪ :‬أ‬ ‫ي‪ :‬ا א )‪ ،(٩١‬وا‬ ‫ا‬ ‫‪٣٧‬‬
‫‪.(٥٤٥‬‬
‫ل )‪:(٢٩٠٥ ،٢٩٠٤ /٧‬‬ ‫א ا‬ ‫ي‬ ‫لا‬ ‫)‪ ،(١٠١‬وا אف )‪ ،(٦٩‬و ـ ح ا ا )‪،(٣٧٣ /٨‬‬ ‫ا‬ ‫‪ ٣٨‬ا َ ‪ :‬ر א إ أ‬
‫א إ‬ ‫ـ ‪ ،‬وذ כ א‬ ‫ـ‬ ‫א ار כאب وا ـ‬ ‫א إ أن‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫» نا‬
‫دود‬ ‫א‬ ‫אً‬ ‫א‬ ‫أن כ‬ ‫را‬ ‫«‪ ،‬و‬ ‫وا‬ ‫را‬ ‫אو‬ ‫ـ ا وا‬ ‫ا‬
‫و‬ ‫ع‬ ‫א؛ ن أ‬ ‫وروا‬ ‫رد אدة ا‬ ‫‪،‬و‬ ‫ا אم و א‬ ‫ا אدة وا وا ‪ ،‬و‬
‫ـ ول א כ‪ ،‬وأ א إذا אرכ‬ ‫ك‬ ‫כـ‬ ‫ا ا ـ وا‬ ‫إذا ا د؛ ن ا‬ ‫روا أ ا‬ ‫م‪ ،‬و‬ ‫أو‬
‫«‪.‬‬ ‫وا‬ ‫‪،‬و‬ ‫م אً‬ ‫أ ا‬ ‫ن‬ ‫؛‬ ‫ذכ א‬
‫ا אري‪ ،‬دار ا כ ‪ ،‬ط‪،١‬‬ ‫אن‬ ‫כאة ا א‬ ‫ح‬ ‫אة ا א‬ ‫ا‬ ‫ت‬ ‫ا‬ ‫‪٣٩‬‬
‫‪.‬‬ ‫و ا‬ ‫ا אر ‪ ،‬ا אن א أ‬ ‫א‬ ‫ا ب‪،‬‬ ‫כ ن‬ ‫ح‬ ‫‪،‬‬ ‫ح כ אب ا‬ ‫‪٢٠٠٢‬م ‪(٣٣٩٧) ،‬‬
‫اس ا א‬ ‫أ‬ ‫را‬ ‫כ‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ل‬ ‫‪.‬‬ ‫اכ موא ا‬ ‫(‪ :‬و כ א آ‬ ‫‪ ٤٠‬أ אف )ا‬
‫ا ول‬ ‫ا‬ ‫ا م ا ول‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ا ا ا‬ ‫‪ ،‬כאن אم‬ ‫و ا و‬ ‫ا‬ ‫‪،‬‬ ‫ا‬
‫‪.‬‬ ‫رب ا א‬ ‫وا‬ ‫ا‬ ‫ةأ‬ ‫‪١٣٢٣‬‬ ‫ر‬
KAYNAKÇA
Abdülcebbâr, Kâdî Ebü’l-Hasen Abdülcebbâr b. Ahmed. el-Mugnî fî Ebvâbi’t-
Tevhîd ve’l-Adl. Nşr. Muhammed Mustafa Hilmi, Ebü’l-Vefa el-Guneymi;
müracaa İbrahim Medkur. Kahire: ed-Dâru’l-Mısriyye, 1382-85/1962-65.
Abdülcebbâr, Kâdî Ebü’l-Hasen Abdülcebbâr b. Ahmed. el-Muhît bi’t-Teklîf. Thk.
Ömer es-Seyyid Azmi. 3. Baskı. Kahire: eş-Şeriketü’l-Mısriyye, 1417/1996.
Abdülcebbâr, Kâdî Ebü’l-Hasen Abdülcebbâr b. Ahmed. Fazlü’l-İ‘tizâl ve
Tabakâtü’l-Mu‘tezile. Neşr. Fuâd Seyyid. Tunus: ed-Dâru’t-Tunisiyye,
1393/1974.
Abdülcebbâr, Kâdî Ebü’l-Hasen Abdülcebbâr b. Ahmed. Şerhu’l-Usûli’l-Hamse,
Thk. Abdülkerim Osman. 3. Baskı. Kahire: Mektebetü Vehbe, 1417/1996.
Ali el-Kârî, Ebü’l-Hasen Nûrüddin Ali b. Sultân Muhammed. Şerhu Kitâbi’l-
Fıkhi’l-Ekber, el-Menhecü’l-Ezher. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
1416/1995.
Altaş, Eşref. Fahreddin er-Razî’nin İbn Sînâ Yorumu ve Eleştirisi. İstanbul: İz
Yayınları, 2015.
Âmidî, Ebü’l-Hasen Seyfüddin Ali b. Muhammed b. Sâlim. Ebkârü’l-Efkâr. Thk.
Ahmed Muhammed Mehdi. Kahire: Dârü’l-Kütüb ve’l-Vesâiki’l-Kavmiyye,
1423/2002.
Âmidî, Ebü’l-Hasen Seyfüddin Ali b. Muhammed b. Sâlim. el-İhkâm fî Usûli’l-
Ahkâm, Abdürrezzak el-Afîfî’nin yorumuyla. 1. Baskı. Riyad: Müessesetü’n-
Nûr, 1387/1967.
Âmidî, Ebü’l-Hasen Seyfüddin Ali b. Muhammed b. Sâlim. el-Mübîn fî
Şerhi Me‘âni Elfâzi’l-Hükemâ ve’l-Mütekellimîn. Thk. Hasan Mahmûd eş-
Şâfiî, Kahire: Mektebetu Vehbe, 1404/1983.
Âmidî, Ebü’l-Hasen Seyfüddin Ali b. Muhammed b. Sâlim. Gâyetü’l-Merâm fî
İlmi’l-Kelâm. Thk. Hasan Mahmûd eş-Şâfiî. Kahire: Vizâretü’l-Evkâf,
1391/1971.
Babanî el-Bağdâdî, İsmâil b. Muhammed Emîn b. Mîr Selîm. Hediyyetü’l-Ârifîn
Esmâü’l-Müellifîn ve Âsâru’l-Musannifîn. İstanbul: Maârif Vekâleti, 1955.
Bağdâdî, Ebû Mansûr Abdülkâhir b. Tâhir. Usulü’d-Dîn. Beyrut: Dârü’l-Fikr,
1997.
306 KAYNAKÇA - Kelâm İlminin Esasları

Bâkıllânî, Ebû Bekir Muhammed b. Tayyib. el-İnsâf fîmâ Yecibu İ‘tikâduhu ve lâ


Yecûzu’l Cehl bihi. Thk. Zahit El-Kevseri. 3. Baskı. Kahire 1382/1963.
Bâkıllânî, Ebû Bekir Muhammed b. Tayyib. et-Takrîb ve’l-İrşâd. Nşr. Abdülhamid
b. Ali Ebû Zenid. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1993.
Bâkıllânî, Ebû Bekir Muhammed b. Tayyib. et-Temhîd fi’r-Reddi ale’l-Mülhide
ve’r-Râfiza ve’l-Havâric ve’l-Mu‘tezile. Thk. İmaduddin Haydar. Beyrut:
Müessesetü’l-Kütübi’s-Sekâfiyye, 1987.
Bâkıllânî, Ebû Bekir Muhammed b. Tayyib. İ‘câzü’l-Kur’ân. Thk. Salah Âvida.
Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1996.
Bedevî, Abdurrahman. Aristo. 2. Baskı. Kuveyt: Vekâletü’l-Matbuat, 1398/1978.
Beyâzîzâde, Ahmed Efendi. İşârâtü’l-Merâm min İbârâti’l-İmâm. Thk. Yusuf
Abdürrezzâk. 1. Baskı. Kahire: Mustafa el-Bâbi el-Halebî, 1369/1949.
Cürcânî, Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Ali es-Seyyid eş-Şerîf el-Hanefî.
et-Ta‘rîfât. Tahkik: İbrahim El-Ebyari, Daru’l-Kitap El-Arabi, Beyrut,
1405/1985.
Cürcânî, Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Ali es-Seyyid eş-Şerîf el-Hanefî.
Şerhu’l-Mevâkıf fî İlmi’l-Kelâm. Mısır: Matbaâtü’s-Saâde, 1907.
Cüveynî, Ebü’l-Meâlî. el-Akîdetü’n-Nizâmiyye. Thk. Zâhid el-Kevseri. Kahire: el-
Mektebetü’l-Ezheriyye, 1992.
Cüveynî, Ebü’l-Meâlî. el-Burhân fî Usûli’l-Fıkh. Thk. Abdülazîm ed-Dîb. 2. Baskı.
Kahire: Dâru’l-Vefâ, 1997.
Cüveynî, Ebü’l-Meâlî. el-İrşâd ilâ Kavâtı‘i’l-Edilleti fî Usûli’l-İ‘tikâd. Thk.
Muhammed Yûsuf Mûsâ, Kahire: Mektebetü’l-Hanci, 1950.
Cüveynî, Ebü’l-Meâlî. eş-Şâmil fî Usûli’d-Dîn. Thk. Faysal Bedir ve diğerleri.
İskenderiye: Dâru’l-Maârif, 1969.
Cüveynî, Ebü’l-Meâlî. Lüma‘u’l-Edille. Thk. Dr. Fevkiye Hüseyin. 2. Baskı. Beyrut:
Âlemü’l-Kütüb, 1978.
Enbârî, Ebü’l-Berekât Kemâlüddin Abdurrahman b. Muhammed. Nüzhetü’l-
Elibbâ fî Tabakâti’l-Üdebâ. Thk. İbrahim Es-Samrai. 3. Baskı. Ürdün:
Mektebetü’l-Menâr, 1405/1985.
Eş‘arî, Ebü’l-Hasen Ali b. İsmâil b. Ebû Bişr İshâk. el-İbâne an Usûli’d-Diyâne.
Thk. Abbas Sabbâğ. Beyrut: Dârü’n-Nefâis, 1414/1994.
Me‘âlimü Usûli’d-Dîn 307

Eş‘arî, Ebü’l-Hasen Ali b. İsmâil b. Ebû Bişr İshâk. Makâlâtü’l-İslâmiyyin ve


İhtilâfü’l-Musallin. Thk. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid. 3. Baskı.
Kahire: Mektebetü’n-Nehdati’l-Mısriyye, 1991.
Eş‘arî, Ebü’l-Hasen Ali b. İsmâil b. Ebû Bişr İshâk. Risâletü fî İstihsâni’l-Havz fî İlmi’l-
Kelâm. Tsh. Richard J. McCarthy. Beyrut: el-Matbaatü’l-Katolikiyye, 1953.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
el-Metâlibü’l-Âliye. Thk. Ahmed Hicâzî es-Sekkâ. Beyrut: Dâru’l-Kitâbi’l-
Arabi, 1987.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
İ‘tikâdâtü’l-Müslimîn ve’l-Müşrikîn. Thk. Dr. Ali Sami en-Neşşar. Beyrut:
Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1982.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
Muhassalu Efkâru’l-Mütekaddimîn ve’l-Müteahhirîn mine’l-Ulemâi ve’l-
Hükemâi ve’l-Mütekellimîn. Nşr. Tâhâ Abdürraûf Sa‘d. Kahire: Mektebetü’l-
Külliyati’l-Ezheriyye.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
Acâibü’l-Kur’ân. Thk. Halil İbrahim. Beyrut: Dârü’l-fikr el-Lubnani, 1992.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer. el-
Erba‘în fî Usûli’d-Dîn. Thk. Ahmed Hicâzî es-Sekkâ, Kahire: Mektebetü’l-
Külliyati’l-Ezheriyye, 1406/1986.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
el-Hamsun fî Usûli’d-Dîn. Thk. Ahmed Hicâzî es-Sekkâ. 2. Baskı. Beyrut:
Dârü’l-cil,1992.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
el-İşâretü fî İlmi’l-Kelâm. Thk. Hani Hamid. Kahire: el-Mektebetü’l-
Ezheriyye.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer. el-
Kâşif an Usûli’d-Delâil ve Fusûli’l-İlel. Thk. Ahmed Hicâzî es-Sekkâ. Beyrut:
Dârü’l-Cil, 1992.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer. el-
Mahsûl fî Usûli’l-Fıkh. Thk. Tâhâ Câbir Feyyaz el-Alvâni. 2. Baskı. Beyrut:
Müessesetü’r-Risâle, 1992.
308 KAYNAKÇA - Kelâm İlminin Esasları

Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer. el-


Metâlibü’l-Âliye. Thk. Ahmed Hicâzî es-Sekkâ, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabi, 1987.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
el-Mebahisü’l-Meşrikıyye fi’l-Mantık ve’l-Hikme. İran.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
Esâsü’t-Takdîs fî İlmi’l-Kelâm. Thk. Ahmed Hicâzî es-Sekkâ. Kahire:
Mektebetü’l-Külliyati’l-Ezheriyye, 1986.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
et-Tefsîru’l-Kebîr. 4. Baskı. Lübnan: Dâru İhyâi’t-Turas, 2001.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
İ‘tikâdâtü’l-Müslimîn ve’l-Müşrikîn. Thk. Dr. Ali Sâmî en-Neşşâr. Beyrut:
Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1982.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
İsbâtu Vücûd Allah. Thk. Ahmed Hicâzî es-Sekkâ. Kahira: Mektebetü
Medbuli, 2001.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
Muhassalü Efkâri’l Mütekaddimîn ve’l-Müteahhirîn mine’l-Ulemâi ve’l-
Hükemâi ve’l-Mütekellimîn. Nşr. Tâhâ Abdürraûf Sa‘d. Kahire: Mektebetü’l-
Külliyati’l-Ezheriyye.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
Münâzarât fî Bilâdi Maverâünnehr. Thk. Fethullah Huleyf. Beyrut: Dâru’l-
Maşrık.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
Nihâyetü’l Ukûl fî Dirâyetü’l-Usûl. Thk. Said Abdüllatif Fude. Beyrut:
Darü’z-Zehair, 2015.
Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdullah (Ebü’l-Fazl) Fahrüddin Muhammed b. Ömer.
Şerhu Uyûni’l-Hikme. Thk. Ahmed Hicâzî es-Sekkâ. Kahire: Mektebetü’l-
Enclû el-Mısriyye.
Fârâbî, Ebû Nasr Muhammed b. Muhammed b. Tarhan. et-Ta‘lîkât. Thk. Cafer
Al-i Yasin. Beyrut: Dâru’l-Menâhil,1988.
Fârâbî, Ebû Nasr Muhammed b. Muhammed b. Tarhan. Uyûnü’l-Mesâ’il. Mısır:
el-Mektebetü’s-Selefiyye, 1971.
Me‘âlimü Usûli’d-Dîn 309

Gasıp, Dr. Ali Hüseyin Fehd. Mefâhimü’t-Terbeviyye inde’l-İmâm Fahreddin er-


Râzî. Doktora Tezi, Ümmü’l Kura Üniversitesi.
Gazzâlî, Ebû Hâmid. el-İktisâd fi’l-İ‘tikâd. Thk. Muhammed Mustafa Ebü’l-Ûlâ.
Mısır: Mektebetü’l-Cundi, 1972.
Gazzâlî, Ebû Hâmid. İlcâmü’l-Avâm an İlmi’l-Kelâm. Kahire: el-Mektebetü’l-
Ezheriyye, 1998.
Gurabe, Hammoda. el-Eşâri. Mısır: Mektebetü’l-Hanci.
Hamevî, Şihâbüddin Ebû Abdullah Yâkût b. Abdullah. Mu‘cemü’l-Üdebâ. Thk.
İhsan Abbas. Beyrut: Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, 1993.
Hânsârî, Muhammed Bâkır b. Zeynilâbidîn b. Ca‘fer el-Mûsevî. Ravzâtü’l-Cennât.
2. Baskı. Tahran, 1367/1948.
Hillî, İbnü’l-Mutahhar Cemâlüddin el-Hasen b. Yûsuf. Keşfü’l-Murâd fî Şerhi
Tecrîdi’l-İ‘tikâd. Beyrut: Müessesetü’l-A‘lemi li’l-Matbuat, 1988.
Hindî, Ebû Abdullah Safiyyüddin Muhammed b. Abdürrahim b. Muhammed el-
Urmevî. er-Risâletü’t-Tis‘îniyye. Thk. Saîr el-Hallak. Mahtut.
Hindî, Ebû Abdullah Safiyyüddin Muhammed b. Abdürrahim b. Muhammed el-
Urmevî. Nihâyetü’l-Vüsûl fî Dirâyeti’l-Usûl. Thk. Salih b. Süleyman el-Yusuf,
Sa‘d b. Salim es-Süveyh. Mekke: el-Mektebetü’t-Ticâriyye, 1996.
İbn Ebî Usaybia, Ahmet b. el-Kasım b. Halife b. Yunus el-Hazrecî. Uyûnü’l-Enbâ
fî Tabakâti’l-Etıbbâ. Thk. Dr. Nizar Rıza. Beyrut: Daru Mektebeti’l Hayat.
İbn Fûrek, Ebû Bekr Muhammed b. Hasan b. Fûrek el-Ensârî. el-Hudud fi’l-Usûl.
Yorum: Muhammed es-Süleymânî, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, 1999.
İbn Fûrek, Ebû Bekr Muhammed b. Hasan b. Fûrek el-Ensârî. Mücerred Makâlati’ş-
Şeyh Ebi’l-Hasan el-Eş‘arî. Thk. Daniel Gimaret. Beyrut: Dârü’l-Meşrik,
1987.
İbn Haldûn, Mukaddimetü Kitâbi Dîvâni’l-Mübtedâ ve’l-Haber fî Târîhi’l-Arab
ve’l-Berber ve men Âsârahum min Zevi’ş-Şe’ni’l-Ekber. Thk. Halil Şehade. 2.
Baskı. Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1988.
İbn Hallikân, Ebü’l-Abbas Şemsüddin el-Bermekî el-İrbilî. Vefeyâtü’l-A‘yân ve
Enbâü Ebnâi’z-Zamân. Thk. Dr. İhsan Abbas, Beyrut: Dâru Sadır, 1968-
72.
310 KAYNAKÇA - Kelâm İlminin Esasları

İbn Kesîr. el-Bidâye ve’n-Nihâye. Mısır: Matbaatü’s-Saâde, 1358/1939.


İbn Metteveyh, Ebû Muhammed Hasan b. Ahmed. et-Tezkire fî Ahkâmi’l-Cevâhir ve’l-
A‘raz. Thk. Sami Nasr Latif, Faysal Büdeyr Avn. Kahire: Dâru’s-Sekâfe.
İbn Hazm, Ebû Muhammed b. Ali b. Ahmed b. Saîd ez-Zâhirî. el-Fasl fi’l-Milel ve’l-
Ehvâ ve’n-Nihâl. Kahire: Mektebetü’l-Hanci.
İbn Rüşd, Ebü’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Muhammed Kurtubî. el-Keşf an
Menâhici’l-Edille fî Akâidi’l-Mille. Thk. Muhammed Abid el-Cabiri.
Beyrut: Merkezü Dirâsâti’l-Vahdeti’l-Arabiyye, 1998.
İbn Sînâ, Ebû Ali Hüseyin b. Abdullah b. Ali. en-Necât fi’l-Hikmeti’l-Mantıkiyye
ve’t-Tabiiyye ve’l-İlâhiyye. Thk. Macid Fahri. Beyrut: Dâru’l-Âfâkı’l-Cedîde,
1985.
İbnu Asakir, Ebü’l-Kâsım Ali b. Hasan ed-Dımaşkî. Tebyinu Kezibi’l-Müfteri fîmâ
Nusibe ile’l-İmâm Ebi’l-Hasan el-Eş‘arî. 3. Baskı. Beyrut: Dârü’l-Kitâbi’l-
Arabi,1984.
İbnü’l-Hümam, Kemâleddin Muhammed b. Abdülvahid b. Abdülhamid. el-
Müsayere fî İlmi’l-Kelâm ve’l-Akâidi’t-Tevhidiyyeti’l-Münciyye fi’l-Âhire. 2.
Baskı. Kahire: Matbaatü’s-Sa‘âde, 1347/1928.
İbnü’l-İmâd, Ebü’l-Felâh Abdülhay b. Ahmed b. Muhammed el-Hanbelî.
Şezerâtü’z-Zeheb fî Ahbâri men Zeheb. Thk. Mahmut el-Arnavut. Şam:
Dâru İbn Kesir, 1986.
İbnü’l-Kıftî, Ebü’l-Hasen Cemalüddin. İhbâru’l-Ulemâ bi-Ahbâri’l-Hükemâ. Thk.
İbrahim Şemsettin. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2005.
Îcî, Ebü’l-Fazl Adudüddin Abdurrahman b. Ahmed b. Abdülgaffâr. el-Mevâkıf fî
İlmi’l-Kelâm. Beyrut: Dâru Âlemi’l-Kütüb.
İsferâyînî, Ebü’l-Muzaffer. et-Tebsîr fi’d-Dîn ve Temyîzü’l-Fırkati’n-Nâciye ani’l-
Fıraki’l-Hâlikîn. Thk. Kemâl Yûsuf el-Hût. Beyrut: Dâru Âlemi’l-Kütüb,
1983.
İsnevî, Abdürrahim b. el-Hasen b. Ali eş-Şâfiî. Tabakâtü’ş-Şâfi‘iyye. Thk. Abdullah
Ceburi. Bağdat: Matbaatu’l-İrşad, 1971.
İsnevî, Abdürrahim b. el-Hasen b. Ali eş-Şâfiî. Tabakâtü’ş-Şâfi‘iyye. Thk. Kemal
Yusuf el-Hut, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2002.
Me‘âlimü Usûli’d-Dîn 311

Kâsım, Muhammed Mahmud. İbn Rüşd ve Felsefetuhu’l-Dîniyye. 2. Baskı. Kahire:


el-Mektebe el-Anglu Mısriyye, 1964.
Kefevî, Ebü’l-Bekâ Eyyûb b. Mûsâ el-Hüseynî. el-Külliyyat: Mu‘cem fi’l-Mustalahat
ve’l-Furuki’l-Lugaviyye. Thk. Adnan Derviş-Muhammed el-Mısrî. 2. Baskı.
Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1419/1998.
Mâtürîdî, Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed. Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne. Thk.
Mecdi Basellum, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2005.
Mâtürîdî, Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed: et-Tevhid, Tahkik: Fethullah
Huleyf, Darul-Câmiâti'l-Mısriyye, Mısır.
Mu‘tezilî, Ebü’l-Hüseyin el-Basri. el-Mutemet fî Usûli’l-Fıkh. Thk. Dr. Muhammed
Hamidullah ve diğerleri. Şam: el-Ma’had el-İlmi el-Firensi li’d-Dirâsât el-
Arabiyye, 1964.
Muallimî, Abdullah b. Abdurrahman. A‘lâmu’l-Mekkiyyîn mine’l-Karni’t-Tasi ile’r-
Râbi Aşere li’l-Hicre. Londra: Müessesetü’l-Furkân li’t-Türâsi’l-İslâmî, 2000.
Necrani, Takıyyüddin Muhtâr b. Mahmûd el-Ucâlî el-Mu‘tezilî. el-Kâmil fi’l-
İstiksâ fîmâ Beleganâ min Kelâmi’l-Kudemâ. Thk. Seyyid Muhammed eş-
Şahid. Kahire: el-Meclisü’l- A‘la li’ş-Şuuni’l-İslâmiyye, 1999.
Nesefi, Ebü’l-Muîn Meymûn b. Muhammed el-Hanefi. Tebsıratü’l-Edille. Nşr.
Salame Claude. Şam: Institut Français de Damas, 1990.
Nîsâbûrî, Ebû Reşîd Saîd b. Muhammed b. Saîd. el-Mesâ’il fi’l-Hilâf beyne’l-
Basriyyîn ve’l-Bağdâdiyyîn. Thk. Ma‘n Ziyâde, Rıdvân es-Seyyid, Beyrut:
Ma’hedü’l-İnmai’l-Arabi, 1979.
Sâbûnî, Nûreddin, el-Bidâye mine’l-Kifâye fî Usûli’d-Dîn. Thk. Fethullah Huleyf.
Mısır: Dâru’l-Maârif, 1969.
Safedî, Salâhuddîn Halîl b. İzziddîn Aybeg. el-Vâfî bi’l-Vefeyât. Thk. Ahmet el-
Arnavut ve Türki Mustafa. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Turâs, 2000.
Sübkî, Tâceddin Abdülvehhâb b. Takıyyüddin. Tabakâtü’ş-Şâfiiyye el-Kübrâ. Thk.
Dr. Mahmut Muhammed et-Tenahi. 2. Baskı. Dâru Hecer, 1413/1992.
Şâfiî, Ebû Sa‘d Abdurrahman en-Nîsâbûrî. el-Gunye fî Usûli’d-Dîn. Thk. İmâdüddin
Ahmed Haydar. Beyrut: Müessesetü’l-Kütübi’s-Sekâfiyye, 1987.
Şehristânî, Ebü’l-Feth Tâcüddin Muhammed b. Abdülkerim. el-Milel ve’n-Nihal.
Thk. Muhammed Seyyid Kilani. Beyrut: Dârü’l-Maârife, 1975.
312 KAYNAKÇA - Kelâm İlminin Esasları

Şehristânî, Ebü’l-Feth Tâcüddin Muhammed b. Abdülkerim. Nihâyetü’l-İkdâm fî


İlmi’l-Kelâm. Nşr. Alfred Guillaume. Mektebetü’l-Mutenebbi.
Şîrâzî, Ebû İshâk. el-İşâretü ilâ Mezhebi Ehli’l-Hak. Thk. Muhammad es-Seyyid
el-Celeyend. Kahire: el-Meclisu el-Âle li’ş-Şûni el-İslâmiyye, 1999.
Taşköprizâde, Ahmed b. Mustafa. Miftâhu’s-Sa‘âde ve Misbâhu’s-Siyâde fî
Mevzû‘âti’l-Ulûm. Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1985.
Teftâzânî, Sa‘düddîn Mes‘ûd. Şerhu’l-Makâsıd. Menşurati’ş Şerif Rızi, 1989.
Ulvânî, Taha Câbir. el-İmâm Fahruddin er-Razi ve Musannafâtuhu. Kahire: Dâru’s-
Selâm, 2010.
Yâfiî, Abdullah b. Es‘ad b. Ali b. Süleyman. Mir’âtü’l-Cenan. 2. Baskı. Beyrut:
Müessesetü’l-Âla, 1970.
Yurdagür, Metin. “el-Meâlim”. DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2003, c. 28,
s. 202-203.
Zehebî, Şemsüddin. Siyeru A‘lami’n-Nübelâ. Kahire: Dâru’l-Hadis, 2006.
Zerkan, Muhammed Sâlih. er-Razi ve Ârâuhu el-Kelâmiyye. Dâru’l-Fikr, 1975.
Zerkeşî, Ebû Abdullah Bedreddin Muhammed b. Bahadır b. Abdullah. el-Muhit
fî Usûli’l-Fıkh. Thk. Muhammed Muhammed Tamir. Beyrut: Dâru’l-
Kütübi’l-İlmiyye, 2000.
Zerkeşî, Ebû Abdullah Bedreddin Muhammed b. Bahadır b. Abdullah. Teşnîfü’l-
Mesâmi bi-Cem‘i’l-Cevami‘ li-Tâceddin es-Sübki. Thk. Seyyid Abdülazîz.
Kahire: Müessesetü Kurtuba, 1999.
DİZİN

A 194, 196, 198, 202, 208, 210,


Abbas 13, 16, 256, 264, 268, 282, 283 216, 218, 222, 224, 228, 230,
Abdullah b. Mes’ud 244 232, 234, 236, 238, 240, 242,
Adem 162 244, 246, 250, 252, 254, 260,
Ahlak 18, 176 262, 264, 266, 268, 270
Âişe 274 Amel 230
akıl 4 Âmidî 24, 30
Aklî delil 224 Arapça 2
Âlem 42, 86, 170, 188 Âzer 146
Âlemin Yaratıcısı 98
Ali (ra) 11, 14, 15, 16, 19, 20, 30, 32, B
92, 210, 212, 256, 258, 260, Bâki 68, 204
262, 264, 266, 268, 270, 272, Basra Mûtezilesi 230
281, 282, 283, 284, 285, 286, Bedîhî 42, 44, 52
287, 288 Beka 284
Allah 8, 9, 10, 11, 14, 15, 22, 23, 26, Beyrut 13, 14, 19, 21, 184, 281, 282,
27, 28, 38, 40, 48, 56, 76, 80, 283, 284, 285, 286, 287, 288
84, 86, 88, 90, 92, 94, 96, 98, Beyt-i Makdis 200
100, 102, 104, 106, 108, 110, bilim 4, 5
112, 114, 116, 118, 120, 122, Burhan 17
124, 126, 128, 130, 132, 134,
136, 138, 140, 142, 144, 146, C
148, 150, 152, 154, 156, 158,
164, 166, 168, 170, 172, 174, Câhız 250
176, 178, 180, 182, 186, 188, Câlînûs 216
190, 192, 194, 196, 198, 202, Cebrâil 200
208, 210, 216, 218, 220, 222, Cehennem 226
224, 226, 228, 230, 232, 234, Cehl 282
236, 238, 240, 242, 244, 246, Cehm 228, 230
248, 250, 252, 254, 260, 262, Cennet 10, 226, 228
264, 266, 268, 270, 272, 274, Cevher 7, 64, 66, 84, 130
286 Cevher-i ferd 64, 84
Allah’ın kelâmı 120
Allah’ın sıfatları 23 D
Allah Teâlâ 23, 28, 40, 48, 76, 80, 84, dâî 152, 154, 156, 160, 162, 164, 172,
86, 88, 90, 92, 96, 98, 100, 102, 190, 260
104, 106, 108, 110, 112, 114, dâîye 150
116, 118, 120, 122, 124, 126, Delil 50, 70, 82, 84, 86, 96, 98, 100,
128, 130, 132, 134, 136, 138, 110, 142, 144, 146, 168, 170,
140, 146, 150, 152, 156, 158, 198, 208, 248, 258, 262, 268
164, 168, 170, 172, 174, 178, Din 2, 24, 25, 238, 242, 283, 285, 286
180, 182, 186, 188, 190, 192, Durum 124, 200
316 DİZİN - Kelâm İlminin Esasları

E Hikmet 16, 21
Ebherî 16 Hindî 24
Ebû Bekir 13, 23, 192, 254, 256, 260, Hûnecî 16, 20
262, 264, 266, 268, 270, 272 Hüseyin 13, 14, 16, 250, 256, 262,
Ebû Hanîfe 244 283, 284, 287
Ebû Hâşim 246, 248 Hüsün 9, 164, 166, 168
Ebû Huzeyl 228, 230
Ebû Hüseyin el-Basrî 250 İ
Ebû Sufyân 256 Îcî 24
Ebû Ubeyde b. Cerrah 272 Îsâ 40, 122, 182, 198, 200
Ehl-i Sünnet 128 İblîs 186, 200
Ensâr 256 İbn İnnîn 16
İbn Kemmûne 21
İbn Sînâ 8, 13, 92, 210, 212, 281
F
İbrahim 14, 16, 19, 281, 282, 283,
Fâil 82, 96 284, 285
Fâsık 196, 242 İdrak 64, 138
Fâtıma 256 İhtiyarî fiil 206
Felekler 196 İlâh 42, 194
Felsefe 2, 18, 21 İlim 8, 42, 98, 100, 106, 108, 110,
Felsefeciler 98, 110, 128, 186, 208, 112, 128, 220
214, 246 İlim ehli 128
Fıkıh 14, 18 İllet 236
İmam 11, 13, 14, 15, 16, 27, 28, 30,
G 250, 252, 254, 285, 287
Geometri 202 İmâmet 23, 250
Güdü 152 İman 10, 11, 228, 240, 244
İmkân 242
İnsan 4, 42, 52, 180, 184, 204, 206,
H
226, 246, 256
Hâdis 8, 88, 112, 212 İrade 8, 9, 106, 114, 170
Hâlik 200 İran 16, 17, 21, 286
Hanbelîler 15, 122 İslâm 22, 27, 216, 242, 248, 260, 262,
Hareket 64 272
Hâricîler 242, 272 İsmet 10, 196
Hârûn 270 İsnâaşeriyye 250, 254
Harzemşah 16 İsrâiloğulları 198
Hasan 13, 14, 19, 158, 160, 162, 256,
262, 281, 282, 283, 284, 287, K
288 Kabir azabı 226
Havz 228 Kader 17
Hayat 8, 13, 104, 287 Kadîm 17, 226
Hayır 134 Kahhâr 148
Hıristiyanlar 122, 180, 200 Kazvinî 32
Me‘âlimü Usûli’d-Dîn 317

Kelâm 2, 8, 9, 17, 18, 20, 23, 26, 28, N


36, 108, 118, 120, 122, 124 Naklî delil 192
Kemâl 284 Nazar 7, 44, 46, 48, 64
Kemal es-Sümnani 14 Nebî 108, 134, 192, 208, 238, 248,
Kerrâmiyye 15, 23, 88, 128, 222 256, 258, 260, 262, 266, 268,
Kubuh 9, 164, 168 270, 272
Kudret 106, 110, 114, 156, 160, 200 Necmeddin el-Kâtibî 21
Kur’ân 122, 152, 176, 178, 186, 194, Necmeddîn-i Kübrâ 20
226, 236, 260, 262, 270, 274, Nefs 22, 23, 220
282, 285 Nefs-i Nâtıka 22, 23
Kürdî 30 Neşr 289
Nispet 16
M Nîşâbur 15
Nizâr Hammadî 21
Mâdum 52, 54
Nübüvvât 18
Mâlûl 144 Nübüvvet 22, 176
Mâlûm 30, 234
Mantık 16, 18, 286
O
Meâd 18
Me‘âlim 20, 21, 23, 24, 25, 26, 27 Osman (ra) 23, 30, 260, 262, 272, 281
Mecdüddin el-Cîlî 14 Ölüm 216
Mecûsîler 180 Ömer b. Abdülaziz 274
Ömer (ra) 13, 16, 23, 260, 262, 264,
Mekke 30, 176, 200, 284
270, 274, 281
Melek 42
Mûcib bi’z-zât 96
Muhakkikler 216 P
Muhammed (sav) 9, 10, 13, 14, 16, 20, Peygamber 118, 132, 134, 234
28, 30, 32, 40, 136, 176, 178,
180, 182, 184, 186, 194, 196, R
198, 200, 202, 238, 274, 281, Râfizî 256
282, 283, 284, 285, 287, 288, Rey 13, 14, 16
289 Ruh 40, 208
Muhdes 222 Rü’yetullah 23
Mukaddime 224, 264
Mûsâ (as) 134, 136, 182, 192, 198, 270 S-Ş
Mu‘tezile 23 Sâbiîler 184
Mücessime 27, 128, 248 Sahâbe 136, 244
Müessir 76 sâik 150
Mümin 268 Semîh Dügaym 21
Mümkün 58, 60, 134, 224 Sıfat 8, 94, 112
Müstakbel 66 Sincârî 30
Müşebbihe 15 Sultan 16, 281
Mütehayyiz 60 Şâfiî 16, 242, 244
318 DİZİN - Kelâm İlminin Esasları

Şefaat 11, 238 V


Şerîf el-Murtazâ 252 Vâcip li-zâtihî 56
Şîa 23, 250, 254, 258, 260, 270 Varlık 52, 58, 92, 110
Şüphe 130, 182 Vataniyye Kütüphanesi 21
Veli 268
T Vücûd 80, 82, 86
Taftazânî 24 Vücut 52, 58
Tâhâ Abdürraûf Sa‘d 21
Tahrik 64 Y
Talha (ra) 272, 274 Yahudiler 180, 202
Tasavvur 7, 42 Yakîn 7, 24, 25, 50
Tasdik 7, 42 Yakîn/kesin bilgi 7, 24, 25, 50
Tekvin 9, 114 Yaratma 114
Tenâsüh 212 Yaratma/tahlîk 114
Tercih 152, 238, 248
Tevhid 284
Z
Tevrât 180
Tilimsânî 20 Zaman 66, 282
Tunus 21 Zarûri ilim 130
Tümevarım 216 Zât 8, 66, 112
Zerkeşî 30
Zeydiyye 250, 254
U
Ziyâüddin Ömer 13
Urmevî 16, 284 Zübeyr (ra) 256, 272, 274

You might also like