You are on page 1of 16

FOTO: AFP/YENİ DELHİ

Bağışla beni şiir


Bağışla beni şiir,
Bu yıl da yeni yılın umut veren ilk şiirini yazamadım…
Bu ayazda, sokakta evsiz barksız insanları düşündüm...
Daha dün güneşe aldanıp da sürgün veren filizi;
Kursağı boş sığınağına varamayan kuşu,
Bir şiirde okyanusu üç yılda geçen serçeyi düşündüm...
Dünyanın dört bir yanında ölüm gibi büyüyen açlığı;
Bitmek bilmeyen savaşları,
Acılı anaların daha da artacağını,
Ölüm oruçlarını, acıyı, zulmü ve kan emicileri;
İşbirlikçileri, itirafçıları,
Yağlı urganlarıyla iftiracıları düşündüm...
Yeni Hiroşimalara gebe dünyayı;
İşkenceyi, kayıpları, katliamları,
Zevki sefa içinde tepinen
Kapitalizmin insan kanlarıyla besili hayvanlarını düşündüm...
Üzüldüm, ağladım, tiksindim...
Ve sıktım yumruğumu dağ gibi bir öfkeyle
Kavgayı güzel eyleyen emeğin önünde saygıyla eğildim...
Bağışla beni şiir,
Bu yıl da yeni yılın umut veren ilk şiirini yazamadım...

Bülent ÖZCAN

Hindistan’ın Jodphur kentinde günlük yaşamdan bir kare.

FOTO: AFP/TIJUANA

Ülkelerindeki şiddet sarmalı, yolsuzluk


ve işsizlikten kaçan Orta Amerikalı
göçmenler… Meksika ile ABD ara-
sında bulunan El Chaparral sınır kapı-
sının yakınındaki duvarlardan
tırmanan bir ailenin görüntüsü, AFP
tarafından yılın fotoğrafı seçildi.

Herausgeber: Medya Presse-und Werbeagentur GmbH Hans-Böckler-Str. 16 63263 Neu-Isenburg Geschäftsführer: Ahmet Yücedağ Ver. Redakteur: Özgür Reçberlik politikart@yeniozgurpolitika.org
İnsanlık’ın delirme ihtimali yoktur
Julia Kristeva’nın beş bölümden oluşan ‘Hannah Arendt:
Yaşam Bir Anlatıdır’ kitabının bir yerinde şöyle diyor: “Failin kendisinin, tek
başına failin macerası ne kadar kahramanca olursa olsun, kahramanca bir eylem
inşa edemeyeceğinin farkındayız. Kahramanca eylem, sadece hatırlan-
maya değer hale gelirse kahramanca eylemdir.”

Zabel MİRKAN nemde hem entelektüel camianın hem de Yahudi


cemaatinin gündemine bomba gibi düşen Totali-
tarizmin Kaynakları ya da Kötülüğün Sıradanlı-
ğı’nı çok irdelemeyeceğini; daha çok Arendt’in
felsefi düşünce yapısına odaklanacağını söylese
“Ceset fabrikaları ve unutma hücrelerinin tehlikesi şudur: de Kristeva eserlerin fazlasıyla etkisinde. Kitabın
Günümüzde her yerde nüfusun ve yersiz yurtsuzların sayısı- ilk bölümünde iki-üç sayfada bir bu iki kitaptan
nın artmasıyla birlikte, dünyamızı yararcı kavramlarla tasarla- birinden bir alıntı görmek mümkün.
maya devam ettiğimiz sürece, insan kitleleri durmadan ge- Beş bölümden oluşan kitabın ikinci bölü-
reksiz hale gelmektedir.” münde Arendt’in Antik Yunan çalışmalarına ve
(Totalitarizmin Kaynakları) Aristotelesçiliğine değinen Kristeva derinlikli
bir karşılaştırma yapıyor Arendt’in Heideggerci

H
annah Arendt, 1906 yılında Almanya’da dünyaya ve Aristotelesçiliğiyle ilgili. Bir yerde ise şöyle
geldi. Orta sınıf Yahudi bir ailenin tek çocuğuydu. diyor: “Failin kendisinin, tek başına failin mace-
Çocukluğu ve ilk gençliği Berlin’de geçti. 1913’te rası ne kadar kahramanca olursa olsun, kahra-
babası vefat ettikten sonra entelektüel ve akademik çalış- manca bir eylem inşa edemeyeceğinin farkındayız. Kahra- Ölüm tarihi: 4 Aralık 1975
malara yönelmesi için annesi tarafından teşvik edildi. 1924 manca eylem, sadece hatırlanmaya değer hale gelirse
yılında Marburg Üniversitesi’nde eğitim almaya başladı ve kahramanca eylemdir.” Kitap boyunca dikkat çeken en önemli tutum ise Kris-
buraya geldiğinde Martin Heidegger, Rudolf Bultmann, Ed- Üçüncü bölümde 20. yüzyılı anlatmaya girişen Kristeva, teva’nın, Arendt’i romantik olmakla, liberal olmakla ve hatta
mund Husserl ve Karl Jaspers gibi filozoflardan dersler aldı. Arendt’in sevdiği yazarlarla başlar. Arendt’in kitaplarında Yahudi cemaatine ihanet etmekle suçlayanların düştüğü tu-
Doktorasını tamamladıktan bir müddet sonra derslere sıkça alıntıladığı Rilke, Emily Dickinson ve Rene Char gibi ya- zaklara düşmemiş olması. Politikasına çok da girmeyerek ak-
girse de bu dönem çok uzun sürmedi. Ders verdiği yıllarda zarlardan bahseder. Marcel Proust’un “Hamlet için sorun ol- lamış Arendt’i, ki zaten diğer alanlarda çoğu düşünürden
onu dinlemek isteyenler kapıda adeta kuyruk oluşturuyordu mak ya da olmamak değil, ait olup olmamaktır” sözüyle soy- daha temiz bir sicili var Arendt’in. Metin bu haliyle bile, me-
ve dersleri sadece üniversite öğrencilerine değil, herkese kırıma varır Kristeva. Kristeva’ya göre Arendt, “Musevilik”in raklıları için son derece ilgi çekici. Çağın yaşayan en büyük
açıktı. 1933 yılında Yahudi olduğu gerekçesiyle Alman üni- “Yahudilik” haline geldiği sekülerleşme sürecinin, “kimlik”in düşünürlerinden biri kendinden önceki en büyük düşünür-
versitelerinde ders vermesi engellendi. Bu olaydan sonra Pa- ya da “varlık”ın ait olma adı altında ortadan kaldırdığını gös- lerden birini yazıyor, üstelik ikisi de erkek egemen bir alanda
ris’e giden Arendt, Marksist düşünür ve eleştirmen Walter tererek yorumda bulunmuş ve aynı zamanda bu seküler- kendini var etmeye çalışmış, çalışıyor.
Benjamin ile tanıştı. Benjamin’in hazin ölümüne dek sürecek leşme sürecenin 20. yüzyılda Avrupa Yahudileri ve hatta
bir dostlukları oldu. Fransa’da kaldığı süre boyunca Yahudi Soykırım bakımından kötü sonuçları olduğunu göstermiştir. Soykırım öncesi Almanya’dan arta kalan: Dil
göçmenlerle dayanışmaya ve onlara destek olmaya çalıştı. Yazar, dördüncü ve beşinci bölümde ise Arendt’in politik Arendt’in de sıkça vurguladığı ve 20. yüzyılın acımasızca
İkinci Dünya Savaşı esnasında Fransa’nın da bazı bölgeleri ve kişisel deneyimlerini, tutumlarını biraz daha irdeler. Ve gösterdiği üzere, insanlar delirebilir; fakat Arendt’in inancını
Naziler tarafından işgal edilmeye başladığı için 1941’de kitabı şöyle bitirir: “Bir doğumla eşdeğer olan ve kendi ya- olmasa bile itimadını -her şeye karşın- yerleştirdiği İnsanlık’ın
Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti ve o ülkenin vatandaşı bancılığımız için bir sığınak sağlayan bir politik eyleme ge- delirme ihtimali yoktur: Delirmemelidir. Bu, Arendt’in düşün-
oldu. 1959 yılında Princeton Üniversitesi’nin tam kadrolu ilk lince, Hannah Arendt, ufak yanılsamalarla, bizi bu eylem cesinin aşkınlığıdır -ve sınırıdır. Arendt’in anladığı şekilde İn-
kadın profesörü unvanını aldı. hakkında düşünmeye ve bu eylemi şimdide yaşamaya da- sanlık “genişletilmiş mantalite”ye, ortak iletilebilirliğine bir
En bilinen ilişkisi filozof Martin Heidegger ile yaşadı- vet eder; fakat daima optimal politik eylemin temeli olan yatkınlıktan teşekkül olduğu için, Dil’le tanımlanabilir. İnsanlık
ğıydı; ancak bu bir evliliğe dönüşmedi. Heidegger’in sa- bağışlama ve vaatle birlikte.” ve Dil, Arendt’in Varlık yorumlarıdır. Dil deliremez. Arendt’in
vaş döneminde Nazilere ders vermesini, onları haklı gö- düşündüğü şey budur ve soykırım öncesi Almanya’dan ken-
ren beyanlarını asla onaylamadı ve bu yüzden disine ne kaldığı sorulduğunda şöyle yanıtlar: “Dili kaldı.”
Heidegger’le ilişkisini askıya aldı. 1951 yılında ilk büyük Bizim için geriye kalan her birimizin kendi dilini, sözünü
kitabı Totalitarizmin Kökenleri yayımlandı. Kitap büyük gözetmesi ve cemaat bağını koruması olacaktır. Bir doğumla
yankı uyandırdı. Arendt, büyük bir entelektüel cesaretle eşdeğer olan ve kendi yabancılığımız için bir sığınak sağlayan
(büyük bir dirençle karşılaşmasına rağmen) Nazizm ve politik eyleme gelince, Hannah Arendt, ufak yanılsamalarla,
Stalizmin bir ve aynı dehşetin –totalitarizmin– iki yüzü bizi bu eylem hakkında düşünmeye ve bu eylemi şimdide ya-
olduğunu belirtirken –çünkü Kristeva’ya göre ikisi de in- şamaya davet eder; fakat daima optimal politik eylemin te-
san yaşamının aynı şekilde yadsınmasında birleşir– bu iz- meli olan bağışlama ve vaatle birlikte. Bağışlama ve vaatle il-
lek kendi düşüncesine karşılık gelir. gili, İnsanlık Durumu’nda şöyle der Arendt: “Kimsenin hiçbir
zaman kendisiyle kuramayacağı, aksine tamamen başkaları-
Hannah Arendt: Yaşam Bir Anlatıdır nın mevcudiyetine dayanan deneyimlere yaslanırlar.”
Julia Kristeva, 1941 yılında Bulgaristan’ın Sliven kentinde
dünyaya geldi. Uzunca bir süredir Paris’te ikamet eden Kris-
teva esas olarak edebiyat eleştirisi ve psikanaliz üzerine ça-
lışmakta olup roman dahil oldukça çeşitli alanlarda eser ka- Arendt’in de sıkça vurguladığı ve 20.
leme almıştır. Eserlerinin bir bölümü Türkçeye yüzyılın acımasızca gösterdiği üzere, insanlar
kazandırılmıştır. Son yayımlanan Türkçe çevirisi ise Hannah
Arendt üzerine Toronto Üniversitesi’nde verdiği konferans- delirebilir; fakat Arendt’in inancını olmasa bile iti-
lardaki anlatılardan oluşan bir kitap: “Hannah Arendt - Ya- madını -her şeye karşın- yerleştirdiği İnsanlık’ın
şam Bir Anlatıdır”. Kitabın derdi Arendt’in eserlerinin bazı
felsefi yönleriyle –dil, benlik, beden, politik mekân ve yaşam
delirme ihtimali yoktur: Delirmemelidir.
gibi kavramları ele alışı– ile ilgilenmek. Yayımlandığı dö-
3
Kendini ve kimliğini arayan roman:
Kürt Romanı Romanın en önemli bir özelliği bir dilin bütün imkanlarını
sergileyebilecek kapasiteye sahip olmasıdır. Hikaye anlatmanın yanı sıra be-
timlemeleri, çözümlemeleri, diyaloglarıyla, roman aslında bir dilin kendini
tecrübe ettiği alan olma özelliğine de sahiptir böylece.

R
oman dediğimiz yazın türünü, Georges Lu- madığından, pek de parlak olmayan bir
kacs sözlü anlatıların anlaşılabilir bir devamı öğrenciydi. Ama ona geleceğin kapıla-
olarak kabul eder. Efsaneler ve destansal an- rını açan özelliği, İngilizceyi iyi öğren-
latının bir nevi bireysel ve yazınsal gelişimi olan bu miş olmasıydı. Zaten, sırf İngilizcesi
türü aynı zamanda kendi özgünlüğünde ve gerçek- iyiydi diye ülkenin en önemli okullarına
likle sürekli dirsek temasında olan yeni bir dünya ya- kabul edilen bu çocuk, kendi küçük ve
ratımı olarak da tanımlamak yanlış olmayacaktır. siyahi bedeninden çok daha büyük bir
Sözlü anlatılardan ve ortak hafıza ürünlerinden zi- İbrahim S. AYDOĞAN canavarın varlığını ve üstelik o canava-
yade, önceleri manzum ve sonraları da genelde nesir rın çok uzaklardan gelen, soluk beyaz
olarak icra edilen roman sanatı, ortak bir çıkış ve etki- tenli ve soğuk dilli ve aslında kötü ni- tilmiş olan sömürge aydınının artık kendi halkına anlata-
leşim tarihine sahip olsa da daha çok egemen dillerde gelişi- yetli olduğunu çok sonraları öğrenecekti. İngilizce şarkı- cağı bir şey yoktur" ayetini sonradan deşifre etmiş ama so-
min en üst zirvesine varmıştır. Çünkü bu bireysel anlatı türü lar söyleyip, İngiliz çocukları gibi Londra’ya gitmeyi hayal nunda uygulamaya geçirerek böylece fenomen bir yazar da
şehirli olmanın eseriydi; ortaya çıktığı zamanı da düşünürsek etmekle birlikte bir yandan Kenyalı ve siyahi benliğini yi- olmuştur. Egemenin, sömürgecinin ve asimilasyonun temsili
kolonyalist çağ ile aynı devirde gelişmiştir. tirirken, öte yandan sonraları yıllarca arayıp bulduğu olarak kabul ettiği İngilizce ile yazmamaya karar verir o kita-
Geçtiğimiz yüzyılda diğer bütün edebi türleri silip süpür- kayıp annesine sarılan öksüz bir çocuk gibi sarıldığı "Ki- bıyla ve kendisini eğiten o dile veda eder.
müş olan bu yazın tarzı üzerine yapılan çalışmaların çok kiyu" dilini de aslında gittikçe daha çok unuturken, bir Ezilenlerin ve sömürgelerin kimliği, dillerinde saklıdır; o dil
yönlülüğü bile aslında bize romanın bütün tarifini vermek- yandan da asla tam İngiliz olamayacağının farkına va- aslında bilinçtir; sömürgecinin ise size karşı iktidarını her
tedir. Günümüzün en yaygın ve hatta en popüler edebi türü rana kadar hep kendisine öğretilen, kendisine önerilen daim kılabilmesinin tek yolu, işte o dilin ortadan kaldırılması,
de olan romanın bazı önemli özellikleri vardır ki alanın ve kendisine sevdirilen başka bir dilin ve başka bir benli- yani bilinçlerinin formatlanmasıyla mümkündür. O yüzden-
bütün uzmanları tarafından kabul görmektedir. ğin kucağında yaşadı. Ancak Afrikalı yazarların davet dir ki sömürgeciler ilk önce dili yasaklarlar. Çünkü egemeni
Birincisi, romanın diğer edebi türler gibi özel bir kalıp içe- edildiği bir kongrede birdenbire yeni bir şey farketti; sevmenin ilk şartı, onun sana sunduğu dili ve kültürü sev-
risinde tanımlanamayacağıdır. Serbest ve tamamen özgür artık o başka dil olan ve kendisini de başkalaştıran o ula- mek, bir yandan da kendi öz dil ve kültürünü yadsımaktır.
bir anlatı tarzına sahip olan bu tür, hiçbir kaide tanımaz, şılamaz üstün varlığın dilinde birçok piyes, şiir, roman ve Bunun için de hayati şartlarının üst seviyeye getirilmesi kri-
anarşist bir yapıya sahiptir; ama diğer bütün yazın türlerinin makale yazmış olan Ngugi. teri vardır. Egemene benzeyen daima kazanır, bütün kapılar
hepsinden almayı da ihmal etmeyecek kadar gelişime ve Ngugi, konferansa davet edilen Afrikalı yazarların hepsi- onun için kolaylıkla açılır; çünkü o bir başarının eseridir; sö-
değişime açık olmasıyla, bugün yazarların da en sevdiği tür nin sadece "İngilizce yazan Afrikalı" yazarlar olarak özenle mürgeciliğin ve asimilasyonun zaferinin eseri.
haline gelmiştir. 17. yüzyıla kadar basit bulunan ve entelek- seçilmiş olduğunu görünce sarsıldı. Daha önce de kendi-
tüellerce burun kıvrılan bu yaratım şeklinin hem hikaye an- sinde geliştiğini farkettiği sorgulayıcı bir tavırla kalkıp sordu Egemen ile olan doğrudan ilişkinin birdenbire kesilmesi
latıp hem de entelektüel derinliği bulacağını pek kimse neden sadece İngilizce yazanların davet edildiğini ve neden Yüzyıllık tarihine rağmen egemenlerin gözünü kan bürü-
beklemiyordu herhalde. Gazetecilikten sosyolojiye ve psiko- yerel dillerde yazan Afrikalı yazarların konferans dışında tu- düğünden ancak 70'li yıllarda alenen örgütlenmeyi başara-
lojiye, tarihten güncele ve siyasete, şiirden resme ve tiyat- tulduğunu. Elbetteki diplomatik veya kaçamak cevapların bilmiş Kürt hareketi, aslında bir dil hareketi de olması
roya, bütün türlerin birleştiği alan oldu roman. ardı arkası kesilmeyecekti. Ama deprem başlamıştı, asıl sor- gerekirken, kendini egemenin diliyle idame edip tanımla-
Üzerinde hemfikir olunan bir diğer özelliği ise, insana yakın gulama, geleceğe İngiliz gözü ve diliyle bakmayı öğrenen maktaydı. Ayrılıkçı Kürt olmaktansa, komünist olmak daha
olmasıdır. Hislere yoğunlaşmasıyla bilinen şiire nazaran, ro- Ngugi'nin asıl kendi ruhunda yaşanacaktı. çok kabul görebiliyordu. Ancak tamamen egemen diliyle
manın hikayeler aracılığıyla yarattığı durumlara soktuğu in- öğrendiği ideolojik okumalardan geçen bu kuşak, 12 Eylül
sanların hallerini anlatan en eğlenceli tür de olmuş olması, Egemenin diliyle yazmanın mahcubiyeti tahribatıyla yeraltına çekilmek, ülke dışına çıkmak ve mekan
onun günümüzdeki önemini en iyi anlatan özelliğidir. Bu O günden sonra edebi eserlerini artık sadece anadili olan değiştirmek zorunda kalmıştı. Egemen ile olan bu doğrudan
özelliğin önemine vurgu yapmak için, Virginia Woolf "Rus ro- Kikiyu dilinde yazmaya karar verdi. Çünkü anlamıştı. O bir ilişkinin birdenbire kesilmesi, Kürt ve Kürdistan isimlerinin
manlarında ana kahraman ruhun kendisidir" demiştir. ezilendi, sömürge bir ülkenin kayıp çocuğuydu, yıllarca sü- ve Kürtçenin geldikleri bu yeni ülkelerde kanuni sorun ola-
recek bir maceraya girişip çok az okunan ama asıl muhatap- rak tanımlanmaması, ilk defa Kürt olduğu için İsveç, Fransa
Bir dilin kendini tecrübe ettiği alan olarak roman larına ulaşmasının tek aracı olan Kikiyu’ya yöneldi, annesini ve Almanya gibi ülkelerde kıymet bulabileceğini anlaması,
Romanın bir diğer en önemli özelliği ise bir dilin bütün bulması ve ona sıkı sıkı sarılması gerekiyordu. doğal olarak denizden çıkmış balık misali, sürgünde kendini
imkanlarını sergileyebilecek kapasiteye sahip olmasıdır. Hi- 'Decolonising The Mind’ isimli eserinde, yukarıda kendi- arayan 70'li yılların Kürt militanlarına yeni bir yol gösterdi:
kaye anlatmanın yanı sıra betimlemeleri, çözümlemeleri, di- mizce uyarladığımız bu hikayesini İngilizce ve Kikiyu dilleri Kürtçe edebiyat.
yaloglarıyla roman, aslında bir dilin kendini tecrübe ettiği ile olan bağlarını anlatan bu yazar, aslında Frantz Fanon ile
alan olmak özelliğine de sahiptir böylece. Yazarın hem ken- olan randevusuna gecikmeyle varmış bir arkadaşı sayılabilir
disinin hem de yazdığı dilin imkanlarını sonuna kadar zorla- bugün. Yazar o güne kadar egemenin diliyle yazmanın mah-
dığı bu anlatı türünün özellikle de ezilen ve sömürülen cubiyetini yaşamaktadır. Beyaz maskeler takıp beyaz kadın- Ngugi wa Thiong’o, F.Fanon'un "metropol-
halkların, yok sayılan ve yasaklanan, üstüne küçümsenerek ları hayal ederek yaşayan siyahi erkek artık kendini lerde sömürgecinin çarkından geçip eğitil-
kullanım dışına itilen gariban dilleriyle yazmanın sancısı sorguluyordu. Dilinden ve benliğinden bu kadar uzaklaştı-
ama aynı zamanda anlamı da diğer dillerin yazarlarına göre ğını farketmiş ve yazar-aydın olarak tarihsel rolünü oynaya- miş olan sömürge aydınının artık kendi
çok farklıdır. madığı ve hatta o rolün tam aksine, egemene ve onun halkına anlatacağı bir şey yoktur" ayetini
diline hizmet ettiğini anlayacak derinliğe ulaşana kadar sonradan deşifre etmiş ama sonunda uy-
Deprem başlamıştı utanmıştır. Ancak bu anlatısıyla kendi dilini küçük gören
Ngugi wa Thiong'o, kimsenin bilmediği bir coğrafyada, başka bir çok kişiyi de sarstığı kuşku götürmeyecektir. Fa- gulamaya geçirerek böylece fenomen bir
Kenyalı küçük bir çocuktu. Okulda dersleri genelde iyi ol- non'un "metropollerde sömürgecinin çarkından geçip eği- yazar da olmuştur.
4
Harıl harıl yazmaya başladılar
Kürtçe yazmak yeni değildi. Ama hep marjinal idi. Kaç Kendini anlatmayan
kişi okuyordu ki zaten. O yüzden dönemin siyasi tartış-
maları ülkedeyken egemen dil olan Türkçe ile yapılıyor- ya da ana kahra-
ken, bu mekan değişimi ile beraber birdenbire Kürtçeye manı bir Kürt mili-
dönüştü; çünkü Kürtçe kendini arayışın pratik ve en
güçlü sembolüydü onlar için. tan ya da idealize
80'lerin başında Avrupa ülkelerine göçmek zorunda kalan
bu kuşak, büyük ihtimal, ne Frantz Fanon'u, ne Aimée Césai-
edilen bir aydın ol-
re'i, ne Albert Memmi'yi, ne de Ngugi wa Thiong'o'yu bil- mayan tek ro-
mekteydi. Ama, sömürgeciliği anlamak için ille de birilerini
okumaya gerek yoktu ki. O yüzden harıl harıl yazmaya başla-
mancı olmuştur
dılar. Bu yazının yazarının sohbet etme imkanı bulduğu ilk Avrupa Kürtleri
Avrupalı Kürt Roman yazarlarından birinin hikayesi çok il-
ginçtir. İsmini kendisine saygı sebebiyle saklı tutmak istedi-
arasında. O da ve-
ğimiz ama hikayesinin sarsıcı gerçekliğinden dolayı remden ölmeyen
anlatmak istediğimiz bu romancı, kendisine neden o zaman-
lar bu kadar basit roman yazdığı sorulduğunda hemen bizi yazarımız ile Meh-
durdurup şöyle demişti: "Önce hikayemi dinle, sonra soruna med Uzun ara-
cevabı kendin bulursun". Ve böylece hikayesini anlatmaya
koyulmuştu. Meğerse yazarımız, 80'li yılların başında Av- sında Helîn ve
rupa’daki bir ülkede verem hastalığına tutulmuş. O dö- Gundikê Dono
nemde veremin henüz çaresi olmadığından o da bir
mahkum gibi hastanede öleceği günü beklerken halkının isimli iki roman
içinde bulunduğu duruma karşı çaresizliğini
düşünmüş ister istemez. Ve işte o an
yazmış olan Mah-
henüz yapması gereken çok şey var- mud Baksî'dir.
ken ölmenin kayıp olacağına ka- Kürt
naat getirmiş ve halkı için ve Kürdistan isimlerinin
ölmeden önce bir roman
yazmaya karar vermiş. Hatta
ve Kürtçenin geldikleri bu yeni ül- İlk Kürt romanı olarak dir. Bu olayın yanında bu roman, aynı zamanda derin psiko-
'Mem û Zîn' lojik çözümlemelerin olduğu ve ciddi bir kurgusu olan ilk
bir değil iki roman yazmış. kelerde kanuni sorun olarak tanımlan- Bu tavır da, Kürtlüğü Kürt romanı olma özelliğine de sahip olması sebebiyle en
Halkına karşı son vazifesini
yapmış. O öylece ölmeyi
maması, ilk defa Kürt olduğu için İsveç, Kürtçe üzerinden sahip- başarılı Kürt romanlarından biri olarak sunulabilir. Ancak ya-
lenme çabası da bizde bir zarın dil kaygısı her fırsatta kendini ele vermiş ve yazar ro-
beklerken romanları dak- Fransa ve Almanya gibi ülkelerde kıymet gelenek halinde sunulabilir. manda garip bir şekilde ısrarla bazı Kürtçe deyimleri yama
tiloya geçirilmiş, 500 bulabileceğini anlaması, doğal olarak de- Êhmedê Xanî'nin girişte an- gibi sıkıştırmaya çalışmış.
nüsha halinde basılıp çev-
reye dağıtılmış. Bugün için nizden çıkmış balık misali, sürgünde lattığımız roman tanımlama-
sına giren Mem û Zîn isimli
Anlatıyı değil de dilin kendisini yazın çalışmalarının mer-
kezine koyan birkaç yazarımızdan en bilineni Medeni Fer-
çokça nayif ve berbat roman- kendini arayan 70'li yılların Kürt mili- manzum romanı, yine aynı kay- ho'dur. Romanlarını Avrupa'da yazmış olan bu romancımız,
lar olmalarına rağmen herkes de
almış ama veremin ilacı bulunmuş
tanlarına yeni bir yol gösterdi: gıyla ve "Kürtlerin hiç kitabı yok, yöresel Torik Kurmancîsinin en güzel kullanımlarını sunmuş
aşktan bahsetmeyi bilmezler" diyen ama bir yandan da ciddi romanlar yazmıştır. Her ne kadar en
ve yazarımız ölmemiş. Kürtçe edebiyat. Arap ve Türklere karşı yazıldığını bilme- başında, o da kendisinden öncekiler gibi Mirze Miheme gibi
yen yoktur. Bir romanın bütün özelliklerini ba- sözlü halk edebiyatına dayanan hikayeleri romanlaştırmaya
Mecburiyetten başlayan bir edebiyat rındırdığından "İlk Kürt romanı" olarak kabul ettiğimiz bu gayret etmişse de Dora Bacînê bi Dar e gibi romanlarıyla
Avrupa’da yazılmış ilk romanlar olma özelliğine sahip olan eser, diğer bütün dillerde olduğu gibi halk arasında bilinen bunu rahatlıkla aşabilmiş ve modern romancılığın başarılı
bu iki romanın öyküsü, yani Avrupa'da Kürt romanının tarihi bir sözlü efsanenin o dönemin yaygın yazın türü olan şiirle bir örneğini sunmuştur.
işte böyle başlamaktadır. Kimsenin yirmi yıl boyunca isimle- ve mesnevi türüyle yazılmasıdır.
rini bile bilmediği ve hatta dağıtılan 500 nüshasının hiç Kendisini anlatmıyor muydu?
okunmadığı bu iki roman, tahmin edilebileceği gibi Kürdis- İdealize etmeyen tek romancı Aynı şekilde Hesenê Metê ve Firat Cewerî'den de bahse-
tan'da siyasal örgütlenme çalışmaları yürüten militanlar üze- Kendini anlatmayan ya da ana kahramanı bir Kürt militan dilmesi gerekmektedir. Toplumu idealist bir gözle gören bir
rinden Kürtlerin içinde bulunduğu durumu anlatıyordu. ya da idealize edilen bir aydın olmayan tek romancı olmuş- köy öğretmeninin gittikçe köylülere benzeyerek kendisiyle
Ama o kadar naif ve o kadar uzaklar ki roman türünün kendi tur Avrupa Kürtleri arasında. O da veremden ölmeyen yazarı- çelişkiye düşmesinin mizahi enfes bir dille anlatıldığı Labî-
tarihsel gelişiminden, ancak ezilen bir dilin hiç okunmayan mız ile Mehmed Uzun arasında Helîn ve Gundikê Dono renta Cinan romanı, bir yandan öğretmenlikten atılan Ma-
bir yazarı tarafından ve okunmayan ezilen dilinde sadece bir isimli iki roman yazmış olan Mahmud Baksî'dir. Gundikê moste Kevanot'un hikayesini az görülür derecedeki
halk davasına hizmet için yazılması mümkün olabilir. Yoksa Dono isimli eşsiz eserin bize göre tek bir kusuru vardır: dili başarıyla anlatırken, aynı zamanda yazarın kendisinin başın-
kendisinin söylediği üzere o yazarın asla ve katiyen roman çok basit hatta bir roman için fazlasıyla basittir. Yazar, kendini dan geçmiş bir olaydır. Firat Cewerî ise aslında daha çok
yazmak gibi bir düşüncesi olması düşünülemezmiş. çok ilginç bir fiksiyon kurgusu gibi görünen ama Xerzan'da öykü yazmasıyla bilinmesine rağmen geç dönemde başla-
bir köyde zorla evlendirilen bir genç kızın kendi sevdiği er- dığı roman türündeki ilk eserinde uzun yıllar aradan sonra
Ulusal harekete hizmet kekle bir olup zorla evlendirildiği ağayı öldürtmesiyle özet- ülkeye dönen sürgün bir eski militanı anlatarak aslında
Sorunumuz da işte burada başlamaktadır. Mecburiyetten leyebileceğimiz gerçek bir olaydan alınmış olan hikayeyi kendi duygularını kahramanı üzerinden anlatmakta ama bir
başlayan bir edebiyat tarihinin devamı olarak biz kendimizi anlatmakla sınırlamış ve, neredeyse girişteki birkaç betim- yandan da bütün kuşağı temsil etmektedir. Peki ya Siya
nereye konumlandıracağız? Aslında Kürt edebiyatı genel leme dışında, dile hiç yoğunlaşmamıştır. Ama ağa öldükten Evînê ve Bîra Qederê de usta bir anlatıcının kurnazlığıyla
olarak ve özelde Kürtçe (Kurmancî) romanı, zaten bu kimlik sonra, dünyanın döngüsünün böyle olduğunu ağa giderse Memduh Selim ve Celadet Bedirxan'ın hikayelerini anlatan
arayışı ve kendini tanımlama kaygısı üzerinden gelişmiştir. oğlunun geleceğini, onun da öldürüleceğini ama "bir gün yazar, aslında onlar üzerinden ülkesine özlemle yaşayan
Edebiyatın diğer dillerdeki tarihinde de teker teker yazarlar Xerzan’ın muhakkak özgürleşeceğini" son paragrafta bir Mehmed Uzun'un kendisini anlatmıyor muydu?
bireysel anlamda sıkça altı çizilen bu ruhi kaygı, Kürt yazarla- kahramana söyletmekten de alıkoyamaz kendini. İşte Avrupa'da Kürt romanının serencamı... Kendini bula-
rında ulusal harekete hizmet anlamı ve önemi de taşımakta- cak ve şaheserler yaratacaktı ama onun en büyük kaygısı,
dır. Mehmed Uzun'un kişisel sorgulamalarını aktardığı Tu Ciddi bir kurgusu olan ilk Kürt romanı çocukken kaybettiği ve yıllarca arayıp sonunda bulduğu an-
isimli romanı, aydın kaygısını anlattığı Mirina Kalekî Rind ve Sonrasında roman yazan Bavê Nazê de yine kendi başına nesiydi. Ona sıkı sıkı sarıldı... Kürtçe yazmak kendini ara-
ülke özlemini anlattığı Siya Evînê ve Bîra Qederê romanları- gelmiş olan "Stokholmê te çi dîtiye beje" isimli romanında maydı ama aynı zamanda bir başkaldırıydı...
nın sonuçta gerillaya katılan gençleri ve kontrgerillaları sö- İsveç başbakanı Olof Palme'nin öldürülmesi sonrası haksız
mürge bir ülkenin savaş ortamında anlatan Ronî Mîna Evînê yere suçlanan bir Kürt gencinin hikayesini anlatmaktadır. Re- * Yrd. Doç. Dr. İbrahim Seydo Aydoğan, Paris INALCO (Sor-
Tarî Mîna Mirinê romanları, aynı zamanda bireysel ve hatta simleri gazetelerin manşetlerinde çıktıktan sonra şikayet bon) Üniversitesinde Kürtçe Bölüm Başkanı’dır ve Kürt dili ve
patolojik diye tanımlanabilecek bir eylemselliğin nasıl da edilip yakalanan ama sonrasında yanlışlık olduğu anlaşılınca edebiyatı alanında dersler verip araştırmalar yapmaktadır.
özüne dönüp genelleşebileceğinin en başarılı örneğidir. serbest bırakılan mülteci Kürt genci, aslında yazarın kendisi-
5
İsveç’te Kürt yayıncılığı
✓ Kâr amacı gütmeyen veya en az kârı hedefleyen tek kurum belki de ✓ Hesapta olamayacağını zannettiğimiz bazı iç siyasi faktörler de işin içine
Stockholm Kürt Enstitüsü yayınlarıdır. Kazandığı az miktardaki kârı da girince Kurdiska İnstitütet’in yayıncılığı daha da zor duruma düştü. Binbir
tekrar halkın hizmetine sunacak çalışmalarda kullanır. Halktan aldığını emekle yayınladığı ve Güney Kürdistan’a gönderdiği kitaplarının KDP
tekrar halkın hizmetine sokan, kâr hedefi olmayan ulusal bir kurumdur gümrüğüne takılması, kendi ideolojilerine uymadığı gerekçesi ile imha
ve yayıncılık yaşamında da bu prensibini göz önünde bulundurur. edilemesi de Kürt yayıncılığı hanesine acı bir darbe olarak yazılacaktır.

A
vrupa’nın her bir ülkesinde oranda telif hakkı verdikten sonra, her satılan kitap Kâr amaçlı yayıncılık:
yaşayan yazarların başlı başına da belli bir yüzdelik verir. Ama dağıtımını bü- İsveç’te kâr amaçlı yayıncılık
başına sorunlarından biri tün ülkeye yapar. Devletin kültür kurumlarından bü- yapan iki özel şirketten bah-
de kitaplarını yayınlayacakları bir ya- yük ihtimalle yardım alır ve satışlar da olduğu için setmek mümkün. Bunlar, APEC
yınevi bulamamalarıdır. Bu alanda hem yazarı hem de yayınevini kurtarır. Böylece sis- yayıncılık ile Still Ofsett Yayıncı-
derin ve çeşitli sorunlar var ama ye- tem saat gibi çalışır. lıktır. Yukarıda da yazdığım gibi,
terince gün yüzüne çıkmamıştır. As- Ama bizde sistem çalışmıyor, çünkü hem üstten her iki yayınevi de kitap yayıncı-
lında şunu da iddia etmek mümkün; Şoreş REŞİ hem de altan bunu besleyen veriler çok sıkıntılı. lığın yanında, işletmenin yaşaya-
bu alanda kolaylıklar ve olanaklar İsveç’teki Kürt yayıncılığını birkaç kategoride sı- bilmesi için reklam, resim, kumaş
fazla olsaydı, belki yazan insanlarımı- nıflandırmak mümkün: basımı vs. gibi çeşitli işlerin bası-
zın sayısı bugünkünün iki katı da olabilirdi. Çünkü, biliyo- mını da yapmak zorunda ka-
rum ki bir sürü kitap, yayınevlerinin mahzenlerinde çü- Kâr amacı gütmeyen yayıncılık: lan yayınevleridir. Her ikisi de
rüdü, kayboldu veya yayınlanamadı. Bu zorlukları gören Kâr amacı gütmeyen veya en az kârı hedefleyen belki başta dağıtım işini yaptıysa da
insanlar da yazmaktan vazgeçti. Bunlardan birkaçını biz- de tek kurum Stockholm Kürt Enstitüsü yayınlarıdır. Ka- sonradan vazgeçti. Çünkü kârlı
zat tanıyorum. Bir diğer başlıca sorun da bazı yayınevleri- zandığı az miktardaki kârı da tekrar halkın hizmetine su- bir iş değil, zaman kaybı ve
mizin aşırı politikleşmiş olması... Bu nedenle ayrı siyasi nacak çalışmalarda kullanır. Halktan aldığını tekrar halkın masrafları artırmaktan başka bir
görüşten olan yazarların oraya gitmekten kaçınması ve hizmetine sokan, kâr hedefi olmayan ulusal bir kurumdur şey getirmedi.
yayınevinin ulaştığı çevrenin sınırlı kalması gibi problem- ve yayıncılık yaşamında da bu prensibini göz önünde bu- APEC: 1988 yılında kuruldu.
ler de var. Bu yazı ile İsveç’teki yayıncılığın durumunu ve lundurur. Şimdiye kadar çeşitli dil ve diya-
sorunlarına ışık tutmaya çalışacağım. Enstitü 1996 yılında kuruldu. Kuruluşu ile birlikte bir lektlerde 300’ün üzerinde kitap
Tahmin edileceği üzere Avrupa’da yayıncılık pahalı bir yayın dergisi ihtiyacını hissetti ve “Avaşîn” dergisini çı- yayınladı. Kürt yayıncılık alanında,
iş; eğer yaşadığın devletten veya AB’den bir yardım almı- kardı. Bu dergi Kürtçenin bütün lehçeleri ile 13 sayı ya- özellikle de çocuk kitapları-
yorsan işin zor. Çünkü; kira, makina, elektrik, malzeme, yınlanabildi. Yazar çevrelerinden gelen yoğun istek üze- nın tercümesi ve basımında,
vergi, işçilik gibi giderler çok pahalı. Bunları ödemek zo- rine ‘Rewşen Yayınları’ adı altında yayıncılığa başladı. Kürtler üzerine yazılmış ya-
runda olan ve biraz da kâr amacı olan yayıncı, işletmesini Rewşen Yayınları adı altında bütün Kürt lehçeleri ile 68 bancı kitapların tercümesi ve
kurtarmak için yayıncılığın yanında ek işler yapmak zo- kitap yayınladı ve bu kitaplar Avrupa’nın birçok ülke- yayınlanması ile Kürt yazarların
runda kalıyor. Bunların başında kitabın yazarından para sinde dağıtıldı. Kürt dili ve alfabesi üzerine yayınlanan ki- kitaplarını basımında APEC
almak gelir. Yayıncı buna mecburdur yoksa işletmesi yü- tapları Mahmur ile eski Sovyet Cumhuriyetleri’ne kadar önde gelir. Aynı zamanda İs-
rümez. Parasal durumu iyi olmayan yazarlar da böylece da ulaştı. veç’te yayınlanan diğer yayınev-
kitabının basımından yoksun kalıyor. Daha sonra ‘Kurdiska İnstitütet’ ismi altında yayıncılığa lerinin kalitesini yakalayabilmiş,
Yayıncının basımını yaptığı kitabın dağıtımı da ayrı bir başlayan Enstitü şimdiye kadar 38 kitap yayınladı. Ama modern ve Avrupai tarzda çalışan
dilemma. Avrupa’nın geneline veya bir kısmına dağıtım günümüzde artık kitap basamaz duruma gelmiştir. Ensti- en büyük yayınevidir. Şimdiye ka-
yapan hemen hemen hiç bir yayınevi yok. Çünkü giderler tünün yayın yaşamı şu anda bir tıkanmayı yaşıyor. Çünkü dar bu alanda yüzlerce kitabın
pahalı, satış az ve bu nedenle çoğu zarar ediyor. Bu ko- dağıtımı çok zor ve kitap satışları hemen hemen durmuş Kürt kültür dünyasına kazandırıl-
nuda bildiğim tek dağıtım şirketi veya yayınevi, Mezopo- vaziyette. Durum bu olunca ve giderlerin de fazlalığı göz masında büyük hizmetler vermiştir. Yaptığı bu hizmetler
tamya Yayınevi’dir ki o da çoğu ülkeye gidemiyor. Özel- önünde bulundurulduğunda kitap basımı artık zorlaşı- halk tarafından alkışlanırken, politik rengini yayıncılığa
likle de İskandinavya ülkelerine gidişler pahalı olduğu yor. Binlerce Euro verip de bastırdığı kitaplar hala de- yansıtması da o kadar eleştirilmektedir. Çoğu kez insanla-
için çoğu kez zarar ediyor. Bu nedenle her zaman her poda beklerse yayın alanında büyük bir kriz ve tıkanma rın; “APEC, Ö...... H..... karşıtı kişilerin yuvası olmuş!” dediğini
yere gitmek istemiyorlar. Bu nedenlerden dolayı çoğu ya- yaşaması da normal. kulaklarımla duydum. İsveç’ten, Avrupa ülkeleri ve ülke-
yınevimizin ulaştığı alan yaşadığı ülkenin sınırları oluyor Hesapta olamayacağını zannettiğimiz bazı iç siyasi fak- deki kitap fuarlarına katılan tek yayınevinin APEC oldu-
ki, ona da çoğu zaman imkanları yok. Dağıtım, yayınevi- törler de işin içine girince Enstitü’nün yayıncılığı daha da ğunu da belirtmem gerekir. Son yıllarda Amed ve Güney
nin olduğu şehirle sınırlıdır desek belki daha doğrudur. zor duruma düştü. Binbir emekle yayınladığı ve Güney Kürdistan’da birer şube açma girişimlerinin olduğunu bili-
İsveçlilerin yayıncılığı da şöyle işler: Yazar kitabını her- Kürdistan’a gönderdiği kitaplarının KDP gümrüğüne ta- yorum. Bunların dışında İsveç kültür sisteminden yararlan-
hangi bir yayınevine verir, onlar kitabı okuduktan sonra kılması, kendi ideolojilerine uymadığı gerekçesi ile imha masını en iyi bilen ve bunu belli bir oranda yazarlarla da
eğer ideolojilerine uygun ise ve pazarda satabileceklerini edilemesi de Kürt yayıncılığı hanesine acı bir darbe ola- paylaşan bir yayınevidir. Üç aylık Birnebûn dergisinin siste-
düşünürlerse basımına karar verirler. Yazara belli bir rak yazılacaktır... matik olarak yayınlanmasına da öncülük eder.

6
Stil-Offset: Benzeri tarzda çalışan ama aynı hacimde olmayan bir di- Dibistana Kurdî: İsveç’in Västerås şehrinde Haydar ve Sabiha Diljen
ğer yayınevimiz de şimdiki ismi ile ”Stil-Offset”tir. 1990’lı yıllarda tarafından kurulan hem iki dilli bir okul, hem de bir Kürt yayınevidir.
“Medya Yayınevi” ismi ve yayıncılık amacı ile kuruldu. Yayınevi olarak Sadece ders kitapları yayınlar. İsveç okul idaresi ile birlikte, eşitlik, in- APEC, İsveç’te
15’e yakın kitap yayınladı ama şartların zorlaması ile formatını ve is-
mini Stil-Offset yapmak zorunda kaldı. 2000’li yıllarda İsveç Kültür Ba-
san hakları ve herkesin aynı değerde olduğu prensipleri çerçeve-
sinde çok değerli eğitim kitaplarının yayınlanmasına imza atmışlar-
yayınlanan diğer
kanlığına bağlı yardım kurumunun bazı bahaneler ve oraya bağlı çalı- dır. Avrupa standartlarında, İsveç’te yaşayan çoçuklara göre pedagoji yayınevlerinin ka-
şan Kürt kitap değerlendirmecilerinin tavsiyeleri sonucu kitaplara ilmi ile hazırlanmış kitapların hem Avrupa hem de ülkedeki kitap ya-
yardımın verilmemesi de bu formatın değişmesinde büyük rol aldı. yını üzerinde büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Ayrıca okulla- litesini yakalaya-
Aynı dönemde üç aylık “Veger Dergisi”nin yayıncılığını da üstlenen
Meyda Yayıncılık, İsveç Kültür Bakanlığına bağlı yardım kuruluşunun
rında Kürtçe eğitim ile de büyük bir hizmet vermişlerdir. Şimdiye ka-
dar yüzlerce öğrenci yetiştirmiş, öğretmenler için konferanslar
bilmiş, modern ve
‘siyasi bir dergidir’ bahanesi ile yardım vermemesi sonucu yayını dur- düzenlemiştir. Yayınladıkları kitaplar, sadece okul idaresi tarafından Avrupai tarzda ça-
durmak zorunda kalmıştı. dağıtılır ve piyasada satılmaz. Bunun yanında, internet üzeri öğretici
Ekonomik şartların baskısı ile ismini Stil-Offset yapan yayınevi, bir mat- okul, video ve kurslar alanında da hizmet vermektedir. lışan en büyük ya-
baa formatına da dönüşmek zorunda kaldı. Medya Yayıncılık döneminde
başlattığı kitap dağıtımını da büyük bir ölçüde bir kenara bırakarak, ya- Kurdiska Pedagogisk Centrum
yınevidir. Şimdiye
zarların kitaplarını onların parası ile basımını yapar duruma geldi ve şim- Pedagog Hakkı Balta’nın kendi çabaları ile 2014 yılında başlattığı kadar bu alanda
diye kadar 100’e yakın kitap basımı yaptı. Kitaplarını bu şekilde basan ya- bir yayınevidir. Sadece çocuk ve ders kitaplarının yayını ile ilgilidir. Ya-
zarlar kitabın dağıtımından da kendisi sorumludur. Yayınevi şu anda bir yınladığı kitapları hem okullara hem de piyasada kendi çabaları ile yüzlerce kitabın
matbaadır ama araştırma, çocuk kitapları ile dil üzerine yazılan kitapların
yayını hala sürdürürken, bunun sistematik bir durum olmadığını belirt-
satışını yapar. Şimdiye kadar ilkokul ve lise öğrencilerine yönelik on-
larca kitap yayınlamıştır. Bunun yanında çeşitli eğitim seminerleri ile
Kürt kültür dünya-
mek lazım. Son olarak “Rêzimanê Kurdî” kitabının basımını yapmıştır. konferanslar da yapmıştır. sına kazandırılma-
Sonuç olarak şunu demek gerekir, ister kâr amaçlı ister kâr amacı
Eğitim amaçlı yayıncılık: olmayan İsveç’teki yayınevlerimizin Kürt kültür dünyasına, Kürt eği- sında büyük hiz-
Esas amaçları eğitim kitaplarının basım ve dağıtımı olan ama arka
planda kâr da hedefleyen iki yayınevimiz var. Bunlardan biri “Dibistana
tim sisteminin şekillenmesine, Kürtlerin tanıtılmasında, Kürtçe’nin
bütün lehçeleri ile gelişmesine büyük katkıları olmuştur ve olmaya
metler vermiştir.
Kurdî” diğeri de “Kurdiska Pedogogisk Centrum”dur. devam ediyor. Yaptığı bu hiz-
metler halk tara-
fından alkışlanır-
ken, politik rengini
yayıncılığa yansıt-
Sonuç olarak şunu demek gerekir; ister kâr amaçlı ister kâr amacı olma-
ması da o kadar
yan İsveç’teki yayınevlerimizin Kürt kültür dünyasına, Kürt eğitim sisteminin şekillenme-
sine, Kürtlerin tanıtılmasında, Kürtçe’nin bütün lehçeleri ile gelişmesine büyük katkı- eleştirilmektedir.
ları olmuştur ve olmaya devam ediyor.

7
arkadaşı Serhed’ı çok olumlu bir örnek olarak su- marşlarını, cop ve şişelerle yapılan tacizi, dışkıya yatırılmayı,
nuyor bize. Fakat bu ilişkinin özelliği, kadının Kürt edebiyatının bir sığınağı olarak mum içmeyi, yazın kavurucu sıcaklığında, ateş gibi kavrul-
Kürtçe’yi öğrenmiş olması, Kürtlere yöne- muş beton üzerinde sürünerek gidip gelmeyi, dört siga-
lik çalışmalara katılıyor olması ve ço-
görülen kent, nadiren de olsa metinlerde yer al- rayı beraber içmeyi, kıçıyla sigara çekmeyi, hücre ceza-
cuklarının iki dilli olmasıdır. Yine ka- mış; Ancak ‘Pêlên Bêrîkirinê’, şehre objektifini çeviren, her sını, görüşme sonrası aldığı darbeleri, psikolojik
dınlar çok geri planda kalıyorlar. ne kadar bir sürgün karakterinin gözünden de olsa şehrin işkenceler eşliğinde diğer işkence biçimlerini nasıl
Eserin büyük bir bölümü, sürgün unutacaktı? Düşmanın avuçlarında zerre kadar yaşam
olan karakterin psikolojisinin anlatımı dönüşümünü Kürtlere gösteren, bizi şehirde dolaştıran muhasebesi yapmayan o yiğitleri nasıl unutacaktı?
üzerine kuruludur. Monolog konuşma- belki de ilk romandır. (123)
larından ve düşüncelerinden oluşuyor. Za- İki kardeşinin ve yeğeninin katledilişini göz önüne getiri-
ten şehirdeki yürüyüşün neredeyse tama- yor. Bu acıyla kanıyor, onların hayallerini düşünüyor. Her ay-
mında tek başınadır. Roman bir ormanda başlıyor. rıntısıyla… Ana karakterin pek nadiren bugünkü yaşamda
Orman ve oradaki bir ağacı betimlemesi bizi karakterin olduğunu görüyoruz. Her zaman geçmiş gözünün önünde-
ruhsal durumunun izlerini veriyor ilk bakışta. Onca ormanın dir. Ülkedeki yaşamın nostaljisi içinde yaşıyor.
içinden kurumuş bir ağaç köküne işaret ediyor ve yıllar geç- Ana karakter çoğu kez hem kendisiyle hem de etrafındaki Temel karakterin ağır travmasını ve ülkeye olan bağlılığını
tikçe nasıl çürüdüğünü, yılların izinin nasıl göründüğünü kişilerle edebi tartışmalara da giriyor. Ahlaki bir çalışma ve ve oradaki gelişmelere olan merakını gösteren bir diğer du-
bize gösteriyor: “Gözleri, uzun ve gaddar olan kışın soğu- aydınların bir sorumluluğu olarak görülen yazarlık ona tuhaf rum da; hala Hürriyet, Cumhuriyet ve Politika gazetelerini alı-

Pêlên Bêrîkirinê romanında bir sürgün mekanı olarak


ğundan korkmuş bu kayaya yeniden baktı. Yaz gelmesine geliyor. Bilinenlerin aksine duygu yoğunluğu ile şairliği bir yor olmasıdır. Her üç gazete de Türkçe. İkisi Türk, diğeri Kürt
rağmen hala ayılmamıştı.” (5) görmüyor. Şöyle diyor; eğer edebiyat halkına ve diline sahip gazetesi. Bu bir paradoks olarak görünse de Kürtlerin politik
“Titrek, üşüyen, pürüzlü, delik deşik…” (5) gibi tasvirlerle çıkmanın bir sorumluluğuysa, ülkeye sahip olan ve dili ya- durumuyla yakından ilgilidir. İsveç gazetelerini de almıyor.
tanıtılan ağaç, yabancılık psikolojinin kapısıdır, sürgündür. saklanmamış yazarlar niçin, kimin için yazıyor? Yazarlığı bi- Yukarıda onunla İsveç ve İsveçliler arasındaki sınırlardan, du-

Stockholm
Devamında nostaljik bir şekilde şöyle devam ediyor: ”Gü- reysel bir çalışma olarak görüyor, yazmayı ahlaki ve aydın so- varlardan bahsetmiştik. Uzun zamandır İsveç’te yaşama-

1
980’den bu yana ni- neşle beraber gülen kayalar nerede? Tutunabileceğin kaya- rumluluğu olarak gören Stockholm’deki yazarlarla sında rağmen hiç İsveç diliyle konuşmaktan bahsetmiyor. Bu
telik ve nicelik ola- lar nerede? Umut fışkıran kayalar nerede? (5)” Ormandaki tartışmaya giriyor. Kendisini ne kadar iyi bir okuyucu olarak dili bilip bilmediğini de anlayamıyoruz.
rak Kürt edebiyatı kayayla kurulan ilişki ve yaratılan imaj, bir umut kırıklığına görse de yazma konusunda kendisini eksik görüyor ve yaza- Başka ve son bir durak da Kürt dernekleri. Bu kez şehrin
kendine bir gelişme kapısı yol açıyor. Roman sürgünde başlıyor ve kayanın monolo- mama krizine giriyor. sokak ve meydanlarına istinaden, bir isim ve adresleri yok.
açmış durumda. Kuşkusuz guyla devam ediyor: ”Çatlaklarında yeşeren yosunu gördük- “Ezilmişlik ve ülkenin parçalanmışlığı ile yazarlık arasın- Fakat yazar daha çok derneklerdeki kişilerin kimliklerine, fi-
Stockholm’ün ve İsveç hü- ten sonra” (5) büyük bir üzüntünün karakteri sarması gibi o daki ilişki konusundaki iddiasını hatırladığında, daha da ha- ziksel özelliklerine ve Kürdistan’ın hangi şehirlerinden ol-
kümetinin bu şehirde mül- kayaya acıyor. Hem gençliğini ve hem de şimdiki kötü halini yıflanıyor.“(11) Kürtçe’yi, Kürtçe’nin yok olmaya yüz tutması, duklarına yer veriyor. Aynı zamanda politik davalarına yöne-
teciler için yarattığı imkan- Dawid YEŞÎLMEN gören bir yaşlı gibi hissediyor. O kayanın ve yaşlılığın ara- asimilasyon gibi ciddi sorunları, ormanda çürüyen ağacın di- lik düşüncelerine yer veriyor. Kendi aralarındaki politik
lar, Kürt dili ve edebiyatı sında bir ilişki görüyor. Acı bir tebessüm yüzünü kaplıyor. binde, sürgün yalnızlığında dile getiriyor. Kendini ormanda o tartışmalara da şahit oluyoruz. Tartışmaları da; ’Sosyalist bir
için gerçekten bir soluk Rengarenk doğaya bakakalıyor, ta ki kendisine gelinceye kovuğun önünde hapsedilmiş gibi hisseden karakterimizin parti gerekli mi değil mi?’ üzerinedir. Mihemed bunu doğru
oldu. Politik bir yenilgi psikolojisi ve kırık bir dille, Kürdis- Roman bir ormanda başlıyor. “Titrek, üşüyen, pürüzlü, delik deşik…” gibi tasvirlerle ta- kadar bu şekilde uzun bir iç monolog geçiyor. Dinlendikten başına, bu kez ‘dilin geliştirilmesi’ bela oluyor. Ama yine de bulmuyor. Dewrêş ve Arda buna karşı çıkıyor, Sîno İslami çiz-
tan’da genellikle aktivist olan aydınlar, orada, Celadet Elî Be- sonra ‘doğa bu kayadan başka bir şey değil mi’ deyip kendi- ’Dilimizi geliştirmeliyiz’ diyen kendisini ve çevresini eleştiri- giyi doğru buluyor. Bêrîvan, Sîno’yla kavgaya tutuşuyor. Tar-
dirxan’ın deyimiyle kılıcı kınına koyup kaleme sarılmışlardı.
nıtılan ağaç, yabancılık psikolojinin kapısıdır, sürgündür:”Güneşle beraber gülen ka- siyle alay ediyor. ”Şuna bakın, bu kaya başıma ne işler açtı!” yor. Özellikle kendini bilmediği işlerin uzmanı olarak göste- tışmaları bu şekilde, kavgayla sürüyor. Dernekte herkes yü-
Kürt edebiyatının bu kuşağından, bir roman ve birkaç yalar nerede? Tutunabileceğin kayalar nerede? Umut fışkıran kayalar nerede?” (9) O kayanın yanında hapsedilmişçesine kıpırdayamıyor ve ren kişileri… Ve neden herkesin Kürtçe öğretmeni olmak is- zeysel, sloganik ve karikatürvari bir söyleme sahip. Derneğe
araştırma çalışması lie tanınan, daha sonra yaptığı editörlük yüreği acı ve kederle doluyor. Sonunda ise ”Birçok insan, ‘in- tediğini anlayamıyor. Sahip çıksınlar, öğrensinler, kullansınlar ve çalışmalarına yönelik ciddi bir eleştiri var.
ve dilbilim çalışmaları ile tanınan, Mustafa Aydoğan’dan ve san dolduğunda yazmalı’ diyor” (9). Defter ve kalem alıp bir yeter. Uzmanların alanını berbat etmeyelim. Ama şu ana ka- Sürgün olan bir karakterin durumuna konsantre olmuş bir
yazdığı tek romanı ‘Pêlên Bêrîkirinê’ (1997) (Hasret Dalga- Stockholm, sürgün kenti Drottningsgatan’ın kalabalığını, yan yana asılmış afişlerin- şiir yazmak istiyor. Ne yazacağını düşünüyor ancak bir şey dar da hepsi baskıdan kaçan, sürgüne gelen, Kürtlerin psiko- roman. Zayıflığı, güçlülüğü, bilinç zenginliğiyle derin travma-
ları)’dan söz ediyorum. Roman ne diasporada ne de ülkede Kürt edebiyatının bir sığınağı olarak görülen kent, nadi- den heyecana kapıldığımız sinemalarını seviyordu.”(125) dile getiremiyor: lojileri üzerinde duruyor. lara sahip bir sürgün karakteri. Tutsak bir karakter ve kendini
ikinci baskısını hiç yapamadı. Halbuki son yıllarda, özellikle ren de olsa metinlerde yer almış; Hesenê Metê’nin ‘Li Dêrê’ Metnin devamında şehrin kavgalarından, doğasından, “Belki de bu benim yazarlığımın başlangıcı olacak. Zaten Ana karakterimiz her yönüyle bu topluma yabancıdır. bu tutsaklıktan kurtaramıyor. Şehir, harita olarak net olarak
Diyarbakır’da o dönem yazılan romanların çoğu tekrar tek- ve Fırat Cewherî’nın ‘Marîa Melekek Bû’ romanları unutul- kültür ve zenginliğinden bahsediyor. Şehrin çok kültürlülü- ülkemiz sömürge altında, parçalanmış. Bu yüzden yurtsever- Şehre ve şehrin insanlarına adapte olamamış, kendini onla- görülse de kendisiyle her sokak, cadde, şehir ve yaşayan in-
rar yayımlanmaya başladı. Araştırmalarım neticesinde kim- mamalı. ‘Pêlên Bêrîkirinê’, şehre objektifini çeviren, her ne ğünü ve demokrasisini övüyor, devletin mültecilere deste- lik bize yazarlığı dayatıyor. Bir yerden başlamalı. Dilimiz geliş- rın dışında görüyor. Orman yürüyüşlerinde, yağmur altında, sanları arasında bir sınır var. Şehir bir bilinç labirentine dönü-
senin bu romandan tek kelime dahi etmediğini fark ettim. kadar bir sürgün karakterinin gözünden de olsa şehrin dö- ğinden söz ediyor: meye ihtiyacı olan bir dil. Belki de bu dilin geliştirilmesi için metroyu beklerken, istasyonda ve dışında hep hayallerdedir. şüyor ve karakter bu labirentin içinden çıkamıyor. Sessizlik
Ne tanıtım yazısına rastladım ne de herhangi bir eleştiriye. nüşümünü Kürtlere gösteren, bizi şehirde dolaştıran belki “O da dernekler ülkesinde yönünü rengarenk Stock- iyi olabilir.” (9) Babasının söylemleri, geçmişteki olaylar, düşünceleri, sür- içinde geceleyen karakterimiz, sessizlik içinde gününü bitiri-
Adeta sessizliğe gömülü bir roman… de ilk romandır. Roman, ismini hiç öğrenemeyeceğimiz baş holm’deki derneğine döndürdü. Yetmiş ülkeden insanların gündeki temiz hava, sigara… hep hayaller kuruyor. Normal yor ve yazarımız da romana son noktayı koyuyor. Kürt edebi-
1970’den bu yana dünyadaki sürgün aydınlar için sığınak karakterin bir günlük yaşamından oluşuyor ve baştan sona oluşturduğu bir mozaik olan Stockholm… Farklı kültürler yaşamla ve şehirdeki bu insanlarla ilişkisi çoğunlukla kesili- yatının ilk dönem romanlarından en ilginç, fakat en az bah-
olan Stockholm, o yılların ortalarından itibaren Kürt aydınları Stockholm’de geçiyor. Meydan, sokak ve kurumları orijinal arasında bir medeniyet köprüsü olan kent. Yerle göğün bir- yor. Çoğu zaman bu ülkenin insanları karşısında küçüklük sedilen romanlarından birinin bir gün okuyucu lie tekrar
ve edebiyatı için de sığınaklardan biri durumuna geliyor. So- isimleriyle veriyor. Hötorget, Maria Ungdom, Filmstaden leştiği yer ve doğa cennetinden bir parçayı oluşturuyor. kompleksine giriyor ve bu kendisine karşı bir nefrete dönü- buluşacağını umut edelim sessizce.
ğuk kışları, uzun ve karanlık geceleri Kürtler için her zaman Sergel, Hötorgshallen, Konserthuset Stockholm’daki başlıca Stockholm, adalar şehri… Stockholm, yirmi dört bin ada- şüyor. “Bu nefrete rağmen yerlilere karşı içinde bulunduğu
bir nostalji ve keder mekanı haline geliyor tabii ki. Ama aynı isimlerdendir. Ana karakterin yorumlarından da görüldüğü sıyla ada ada gözler önünde…” (141-2) kompleksten kendini kurtaramıyor.”(27)
zamanda dil, kültür ve Kürt edebiyatının arşiv mekanı da üzere karakterimiz bir estetik mekan olarak kentten çok Okurlar, Stockholm’un haritasını rahatlıkla romanda çı- Anlatıcı, sürgün Kürtlerin gündelik yaşamına, aralarında
oluyor. Çalışmamızın ve romanımızın temel konusu olan hoşlanıyor: ”O, Stockholm’un caddelerinden en çok Kungs- karabileceğini, temel karakterin nerede yürüdüğünü, ne- neler paylaştıklarına da eğiliyor. Aile içi sorunlar, Stock-
Stockholm, aynı zamanda hem huzurun hem de gatan’ı seviyordu. Kapkara ziftli caddelerini, ışığını, August rede oturduğunu, nerede gazete aldığını bilebileceğini holm’deki yaşam ile eski yaşamları arasındaki çelişkiler
karamsarlığın, nostaljinin ve sürgünün Strindberg’ın müzesini de önüne katan ve Kungstensga- hissediyor. Yine de roman, karakterin sadece birkaç saa- önemli bir yer tutuyor eserde. Aynı zamanda Kürt dernekleri
mekanı da oluyor. Geçmişin travma- te’ye kadar uzanan tini anlatmıyor elbette. Hayal ve nostalji yoluyla eski yaşa- ve politik tartışmaları, bilinç karmaşası hakkında bize fikirler
larının, acılarının tekrar tekrar mına dönüşler yapıyor; ülkesine, askeri darbe yıllarında veriyor. Edebi yazında kendini güçsüz olarak gören isimsiz
yaşandığı girdaplı bir ülkeden kaçışına, sınırlardan geçişine, eski sevgilisine, karakter, piniker üzerine araştırmalar yapmak istiyor ancak Sürgün olan bir karakterin du-
gelenek göreneklerine, ülkesinin geri kalmışlığına vs… bu oyunun kaderini de kendi halkının kaderine benzetiyor;
şehre dönüşüyor.
sık sık geri dönüşler yapıyor. zira ikisi de belgelerden mahrumdur. Yine düşlerinde eski-
rumuna konsantre olmuş bir
Romanda sevginin farklı biçimleri, ortak yaşam, cinsel iliş- den oynadığı oyunları ayrıntılı hatırlayıp oyunun tarihi ve roman. Zayıflığı, güçlülüğü, bi-
A na karakterimiz her yönüyle bu topluma yabancıdır. Şehre ve kiler yer alıyor. Bu aşk ilişkileri sürgün yaşamına dair bir pa- kuralları üzerinde düşünüyor. Oyunlar kadar içki içmek de sı-
norama sunuyor bize. Karakterin ülkedeki sevgilisi, tartışma- radan bir olay olarak görünür ama yine de anlatıcı şöyle der: linç zenginliğiyle derin trav-
şehrin insanlarına adapte olamamış, kendini onların dışında gö- ları, sorunları, İsveçli kadınlarla sevişme fantezileri “Sürgün yaşamı rakı içmeyi temel bir özellik haline getir-
rüyor. Orman yürüyüşlerinde, yağmur altında, metroyu beklerken çerçevesinde düşünmesi romanda önemli bir yer tutuyor. mişti”. (106)
malara sahip bir sürgün
hep hayallerdedir. Çoğu zaman bu ülkenin insanları karşı-
Fakat bu kadınlardan hiçbirini de bir aktiviteye sahip kişilik- Roman karakterinin psikolojisi iyi değil. Askeri darbe yılla- karakteri. Kürt edebiyatının ilk
ler olarak göremiyoruz. Hepsinin de bir süre sonra düşünce rının travması, polis korkusu, işkence acısı ruhunda hala can-
sında küçüklük kompleksine giriyor ve bu kendi- dünyasında yarattığı kadınlardan öteye geçemediğini görü- lıdır. Çoğu zaman kendini ülkesinde hissediyor, ne zaman bir dönem romanlarından en il-
yoruz. Diasporadaki Kürtlerin aile yapısını tartışıyor, yaşanı-
sine karşı bir nefrete dönüşüyor. lan dönüşümleri eleştirmeye, anlamaya çalışıyor. Çevresin-
polis görse dehşete kapılıyor. Kimlik ve pasaportuna mukay-
yet oluyor, onlar olmadan dışarı çıkmıyor. Rüyalarında sürekli
ginç, fakat en az bahsedilen
den iki ilginç örnek veriyor. Biri, arkadaşı Azad’ın ona kimliğini soran polislere mülteci pasaportunu gösterdi- romanlarından birinin bir gün
Stockholm’e göç etmeleri sonrası eşiyle olan kavgalarını, ğini görüyor. Yine hayallerinde ülkesine dönüyor ve ona ya-
aşklarının nasıl bir nefrete dönüştüğünü ve ayrılmalarını in- pılan işkenceleri bir bir anımsıyor: okuyucu lie tekrar buluşaca-
celiyor. Daha çok parçalanan, gelenek göreneklerinden ko-
pan, toplumda tutunamayan bir aile gerçekliğini işliyor.
”Yaşamış olduğu süreç öyle hemen unutulacak gibi de-
ğildi. Kuşkusuz bu sürecin etkileri onun geleceği ve normal
ğını umut edelim sessizce.
Diğer örnek ise bunun aksine, İsveçli bir kadınla evlenen bir toplum içindeki davranışları üzerinde sürecektir. Asker
8 9
arkadaşı Serhed’ı çok olumlu bir örnek olarak su- marşlarını, cop ve şişelerle yapılan tacizi, dışkıya yatırılmayı,
nuyor bize. Fakat bu ilişkinin özelliği, kadının Kürt edebiyatının bir sığınağı olarak mum içmeyi, yazın kavurucu sıcaklığında, ateş gibi kavrul-
Kürtçe’yi öğrenmiş olması, Kürtlere yöne- muş beton üzerinde sürünerek gidip gelmeyi, dört siga-
lik çalışmalara katılıyor olması ve ço-
görülen kent, nadiren de olsa metinlerde yer al- rayı beraber içmeyi, kıçıyla sigara çekmeyi, hücre ceza-
cuklarının iki dilli olmasıdır. Yine ka- mış; Ancak ‘Pêlên Bêrîkirinê’, şehre objektifini çeviren, her sını, görüşme sonrası aldığı darbeleri, psikolojik
dınlar çok geri planda kalıyorlar. ne kadar bir sürgün karakterinin gözünden de olsa şehrin işkenceler eşliğinde diğer işkence biçimlerini nasıl
Eserin büyük bir bölümü, sürgün unutacaktı? Düşmanın avuçlarında zerre kadar yaşam
olan karakterin psikolojisinin anlatımı dönüşümünü Kürtlere gösteren, bizi şehirde dolaştıran muhasebesi yapmayan o yiğitleri nasıl unutacaktı?
üzerine kuruludur. Monolog konuşma- belki de ilk romandır. (123)
larından ve düşüncelerinden oluşuyor. Za- İki kardeşinin ve yeğeninin katledilişini göz önüne getiri-
ten şehirdeki yürüyüşün neredeyse tama- yor. Bu acıyla kanıyor, onların hayallerini düşünüyor. Her ay-
mında tek başınadır. Roman bir ormanda başlıyor. rıntısıyla… Ana karakterin pek nadiren bugünkü yaşamda
Orman ve oradaki bir ağacı betimlemesi bizi karakterin olduğunu görüyoruz. Her zaman geçmiş gözünün önünde-
ruhsal durumunun izlerini veriyor ilk bakışta. Onca ormanın dir. Ülkedeki yaşamın nostaljisi içinde yaşıyor.
içinden kurumuş bir ağaç köküne işaret ediyor ve yıllar geç- Ana karakter çoğu kez hem kendisiyle hem de etrafındaki Temel karakterin ağır travmasını ve ülkeye olan bağlılığını
tikçe nasıl çürüdüğünü, yılların izinin nasıl göründüğünü kişilerle edebi tartışmalara da giriyor. Ahlaki bir çalışma ve ve oradaki gelişmelere olan merakını gösteren bir diğer du-
bize gösteriyor: “Gözleri, uzun ve gaddar olan kışın soğu- aydınların bir sorumluluğu olarak görülen yazarlık ona tuhaf rum da; hala Hürriyet, Cumhuriyet ve Politika gazetelerini alı-

Pêlên Bêrîkirinê romanında bir sürgün mekanı olarak


ğundan korkmuş bu kayaya yeniden baktı. Yaz gelmesine geliyor. Bilinenlerin aksine duygu yoğunluğu ile şairliği bir yor olmasıdır. Her üç gazete de Türkçe. İkisi Türk, diğeri Kürt
rağmen hala ayılmamıştı.” (5) görmüyor. Şöyle diyor; eğer edebiyat halkına ve diline sahip gazetesi. Bu bir paradoks olarak görünse de Kürtlerin politik
“Titrek, üşüyen, pürüzlü, delik deşik…” (5) gibi tasvirlerle çıkmanın bir sorumluluğuysa, ülkeye sahip olan ve dili ya- durumuyla yakından ilgilidir. İsveç gazetelerini de almıyor.
tanıtılan ağaç, yabancılık psikolojinin kapısıdır, sürgündür. saklanmamış yazarlar niçin, kimin için yazıyor? Yazarlığı bi- Yukarıda onunla İsveç ve İsveçliler arasındaki sınırlardan, du-

Stockholm
Devamında nostaljik bir şekilde şöyle devam ediyor: ”Gü- reysel bir çalışma olarak görüyor, yazmayı ahlaki ve aydın so- varlardan bahsetmiştik. Uzun zamandır İsveç’te yaşama-

1
980’den bu yana ni- neşle beraber gülen kayalar nerede? Tutunabileceğin kaya- rumluluğu olarak gören Stockholm’deki yazarlarla sında rağmen hiç İsveç diliyle konuşmaktan bahsetmiyor. Bu
telik ve nicelik ola- lar nerede? Umut fışkıran kayalar nerede? (5)” Ormandaki tartışmaya giriyor. Kendisini ne kadar iyi bir okuyucu olarak dili bilip bilmediğini de anlayamıyoruz.
rak Kürt edebiyatı kayayla kurulan ilişki ve yaratılan imaj, bir umut kırıklığına görse de yazma konusunda kendisini eksik görüyor ve yaza- Başka ve son bir durak da Kürt dernekleri. Bu kez şehrin
kendine bir gelişme kapısı yol açıyor. Roman sürgünde başlıyor ve kayanın monolo- mama krizine giriyor. sokak ve meydanlarına istinaden, bir isim ve adresleri yok.
açmış durumda. Kuşkusuz guyla devam ediyor: ”Çatlaklarında yeşeren yosunu gördük- “Ezilmişlik ve ülkenin parçalanmışlığı ile yazarlık arasın- Fakat yazar daha çok derneklerdeki kişilerin kimliklerine, fi-
Stockholm’ün ve İsveç hü- ten sonra” (5) büyük bir üzüntünün karakteri sarması gibi o daki ilişki konusundaki iddiasını hatırladığında, daha da ha- ziksel özelliklerine ve Kürdistan’ın hangi şehirlerinden ol-
kümetinin bu şehirde mül- kayaya acıyor. Hem gençliğini ve hem de şimdiki kötü halini yıflanıyor.“(11) Kürtçe’yi, Kürtçe’nin yok olmaya yüz tutması, duklarına yer veriyor. Aynı zamanda politik davalarına yöne-
teciler için yarattığı imkan- Dawid YEŞÎLMEN gören bir yaşlı gibi hissediyor. O kayanın ve yaşlılığın ara- asimilasyon gibi ciddi sorunları, ormanda çürüyen ağacın di- lik düşüncelerine yer veriyor. Kendi aralarındaki politik
lar, Kürt dili ve edebiyatı sında bir ilişki görüyor. Acı bir tebessüm yüzünü kaplıyor. binde, sürgün yalnızlığında dile getiriyor. Kendini ormanda o tartışmalara da şahit oluyoruz. Tartışmaları da; ’Sosyalist bir
için gerçekten bir soluk Rengarenk doğaya bakakalıyor, ta ki kendisine gelinceye kovuğun önünde hapsedilmiş gibi hisseden karakterimizin parti gerekli mi değil mi?’ üzerinedir. Mihemed bunu doğru
oldu. Politik bir yenilgi psikolojisi ve kırık bir dille, Kürdis- Roman bir ormanda başlıyor. “Titrek, üşüyen, pürüzlü, delik deşik…” gibi tasvirlerle ta- kadar bu şekilde uzun bir iç monolog geçiyor. Dinlendikten başına, bu kez ‘dilin geliştirilmesi’ bela oluyor. Ama yine de bulmuyor. Dewrêş ve Arda buna karşı çıkıyor, Sîno İslami çiz-
tan’da genellikle aktivist olan aydınlar, orada, Celadet Elî Be- sonra ‘doğa bu kayadan başka bir şey değil mi’ deyip kendi- ’Dilimizi geliştirmeliyiz’ diyen kendisini ve çevresini eleştiri- giyi doğru buluyor. Bêrîvan, Sîno’yla kavgaya tutuşuyor. Tar-
dirxan’ın deyimiyle kılıcı kınına koyup kaleme sarılmışlardı.
nıtılan ağaç, yabancılık psikolojinin kapısıdır, sürgündür:”Güneşle beraber gülen ka- siyle alay ediyor. ”Şuna bakın, bu kaya başıma ne işler açtı!” yor. Özellikle kendini bilmediği işlerin uzmanı olarak göste- tışmaları bu şekilde, kavgayla sürüyor. Dernekte herkes yü-
Kürt edebiyatının bu kuşağından, bir roman ve birkaç yalar nerede? Tutunabileceğin kayalar nerede? Umut fışkıran kayalar nerede?” (9) O kayanın yanında hapsedilmişçesine kıpırdayamıyor ve ren kişileri… Ve neden herkesin Kürtçe öğretmeni olmak is- zeysel, sloganik ve karikatürvari bir söyleme sahip. Derneğe
araştırma çalışması lie tanınan, daha sonra yaptığı editörlük yüreği acı ve kederle doluyor. Sonunda ise ”Birçok insan, ‘in- tediğini anlayamıyor. Sahip çıksınlar, öğrensinler, kullansınlar ve çalışmalarına yönelik ciddi bir eleştiri var.
ve dilbilim çalışmaları ile tanınan, Mustafa Aydoğan’dan ve san dolduğunda yazmalı’ diyor” (9). Defter ve kalem alıp bir yeter. Uzmanların alanını berbat etmeyelim. Ama şu ana ka- Sürgün olan bir karakterin durumuna konsantre olmuş bir
yazdığı tek romanı ‘Pêlên Bêrîkirinê’ (1997) (Hasret Dalga- Stockholm, sürgün kenti Drottningsgatan’ın kalabalığını, yan yana asılmış afişlerin- şiir yazmak istiyor. Ne yazacağını düşünüyor ancak bir şey dar da hepsi baskıdan kaçan, sürgüne gelen, Kürtlerin psiko- roman. Zayıflığı, güçlülüğü, bilinç zenginliğiyle derin travma-
ları)’dan söz ediyorum. Roman ne diasporada ne de ülkede Kürt edebiyatının bir sığınağı olarak görülen kent, nadi- den heyecana kapıldığımız sinemalarını seviyordu.”(125) dile getiremiyor: lojileri üzerinde duruyor. lara sahip bir sürgün karakteri. Tutsak bir karakter ve kendini
ikinci baskısını hiç yapamadı. Halbuki son yıllarda, özellikle ren de olsa metinlerde yer almış; Hesenê Metê’nin ‘Li Dêrê’ Metnin devamında şehrin kavgalarından, doğasından, “Belki de bu benim yazarlığımın başlangıcı olacak. Zaten Ana karakterimiz her yönüyle bu topluma yabancıdır. bu tutsaklıktan kurtaramıyor. Şehir, harita olarak net olarak
Diyarbakır’da o dönem yazılan romanların çoğu tekrar tek- ve Fırat Cewherî’nın ‘Marîa Melekek Bû’ romanları unutul- kültür ve zenginliğinden bahsediyor. Şehrin çok kültürlülü- ülkemiz sömürge altında, parçalanmış. Bu yüzden yurtsever- Şehre ve şehrin insanlarına adapte olamamış, kendini onla- görülse de kendisiyle her sokak, cadde, şehir ve yaşayan in-
rar yayımlanmaya başladı. Araştırmalarım neticesinde kim- mamalı. ‘Pêlên Bêrîkirinê’, şehre objektifini çeviren, her ne ğünü ve demokrasisini övüyor, devletin mültecilere deste- lik bize yazarlığı dayatıyor. Bir yerden başlamalı. Dilimiz geliş- rın dışında görüyor. Orman yürüyüşlerinde, yağmur altında, sanları arasında bir sınır var. Şehir bir bilinç labirentine dönü-
senin bu romandan tek kelime dahi etmediğini fark ettim. kadar bir sürgün karakterinin gözünden de olsa şehrin dö- ğinden söz ediyor: meye ihtiyacı olan bir dil. Belki de bu dilin geliştirilmesi için metroyu beklerken, istasyonda ve dışında hep hayallerdedir. şüyor ve karakter bu labirentin içinden çıkamıyor. Sessizlik
Ne tanıtım yazısına rastladım ne de herhangi bir eleştiriye. nüşümünü Kürtlere gösteren, bizi şehirde dolaştıran belki “O da dernekler ülkesinde yönünü rengarenk Stock- iyi olabilir.” (9) Babasının söylemleri, geçmişteki olaylar, düşünceleri, sür- içinde geceleyen karakterimiz, sessizlik içinde gününü bitiri-
Adeta sessizliğe gömülü bir roman… de ilk romandır. Roman, ismini hiç öğrenemeyeceğimiz baş holm’deki derneğine döndürdü. Yetmiş ülkeden insanların gündeki temiz hava, sigara… hep hayaller kuruyor. Normal yor ve yazarımız da romana son noktayı koyuyor. Kürt edebi-
1970’den bu yana dünyadaki sürgün aydınlar için sığınak karakterin bir günlük yaşamından oluşuyor ve baştan sona oluşturduğu bir mozaik olan Stockholm… Farklı kültürler yaşamla ve şehirdeki bu insanlarla ilişkisi çoğunlukla kesili- yatının ilk dönem romanlarından en ilginç, fakat en az bah-
olan Stockholm, o yılların ortalarından itibaren Kürt aydınları Stockholm’de geçiyor. Meydan, sokak ve kurumları orijinal arasında bir medeniyet köprüsü olan kent. Yerle göğün bir- yor. Çoğu zaman bu ülkenin insanları karşısında küçüklük sedilen romanlarından birinin bir gün okuyucu lie tekrar
ve edebiyatı için de sığınaklardan biri durumuna geliyor. So- isimleriyle veriyor. Hötorget, Maria Ungdom, Filmstaden leştiği yer ve doğa cennetinden bir parçayı oluşturuyor. kompleksine giriyor ve bu kendisine karşı bir nefrete dönü- buluşacağını umut edelim sessizce.
ğuk kışları, uzun ve karanlık geceleri Kürtler için her zaman Sergel, Hötorgshallen, Konserthuset Stockholm’daki başlıca Stockholm, adalar şehri… Stockholm, yirmi dört bin ada- şüyor. “Bu nefrete rağmen yerlilere karşı içinde bulunduğu
bir nostalji ve keder mekanı haline geliyor tabii ki. Ama aynı isimlerdendir. Ana karakterin yorumlarından da görüldüğü sıyla ada ada gözler önünde…” (141-2) kompleksten kendini kurtaramıyor.”(27)
zamanda dil, kültür ve Kürt edebiyatının arşiv mekanı da üzere karakterimiz bir estetik mekan olarak kentten çok Okurlar, Stockholm’un haritasını rahatlıkla romanda çı- Anlatıcı, sürgün Kürtlerin gündelik yaşamına, aralarında
oluyor. Çalışmamızın ve romanımızın temel konusu olan hoşlanıyor: ”O, Stockholm’un caddelerinden en çok Kungs- karabileceğini, temel karakterin nerede yürüdüğünü, ne- neler paylaştıklarına da eğiliyor. Aile içi sorunlar, Stock-
Stockholm, aynı zamanda hem huzurun hem de gatan’ı seviyordu. Kapkara ziftli caddelerini, ışığını, August rede oturduğunu, nerede gazete aldığını bilebileceğini holm’deki yaşam ile eski yaşamları arasındaki çelişkiler
karamsarlığın, nostaljinin ve sürgünün Strindberg’ın müzesini de önüne katan ve Kungstensga- hissediyor. Yine de roman, karakterin sadece birkaç saa- önemli bir yer tutuyor eserde. Aynı zamanda Kürt dernekleri
mekanı da oluyor. Geçmişin travma- te’ye kadar uzanan tini anlatmıyor elbette. Hayal ve nostalji yoluyla eski yaşa- ve politik tartışmaları, bilinç karmaşası hakkında bize fikirler
larının, acılarının tekrar tekrar mına dönüşler yapıyor; ülkesine, askeri darbe yıllarında veriyor. Edebi yazında kendini güçsüz olarak gören isimsiz
yaşandığı girdaplı bir ülkeden kaçışına, sınırlardan geçişine, eski sevgilisine, karakter, piniker üzerine araştırmalar yapmak istiyor ancak Sürgün olan bir karakterin du-
gelenek göreneklerine, ülkesinin geri kalmışlığına vs… bu oyunun kaderini de kendi halkının kaderine benzetiyor;
şehre dönüşüyor.
sık sık geri dönüşler yapıyor. zira ikisi de belgelerden mahrumdur. Yine düşlerinde eski-
rumuna konsantre olmuş bir
Romanda sevginin farklı biçimleri, ortak yaşam, cinsel iliş- den oynadığı oyunları ayrıntılı hatırlayıp oyunun tarihi ve roman. Zayıflığı, güçlülüğü, bi-
A na karakterimiz her yönüyle bu topluma yabancıdır. Şehre ve kiler yer alıyor. Bu aşk ilişkileri sürgün yaşamına dair bir pa- kuralları üzerinde düşünüyor. Oyunlar kadar içki içmek de sı-
norama sunuyor bize. Karakterin ülkedeki sevgilisi, tartışma- radan bir olay olarak görünür ama yine de anlatıcı şöyle der: linç zenginliğiyle derin trav-
şehrin insanlarına adapte olamamış, kendini onların dışında gö- ları, sorunları, İsveçli kadınlarla sevişme fantezileri “Sürgün yaşamı rakı içmeyi temel bir özellik haline getir-
rüyor. Orman yürüyüşlerinde, yağmur altında, metroyu beklerken çerçevesinde düşünmesi romanda önemli bir yer tutuyor. mişti”. (106)
malara sahip bir sürgün
hep hayallerdedir. Çoğu zaman bu ülkenin insanları karşı-
Fakat bu kadınlardan hiçbirini de bir aktiviteye sahip kişilik- Roman karakterinin psikolojisi iyi değil. Askeri darbe yılla- karakteri. Kürt edebiyatının ilk
ler olarak göremiyoruz. Hepsinin de bir süre sonra düşünce rının travması, polis korkusu, işkence acısı ruhunda hala can-
sında küçüklük kompleksine giriyor ve bu kendi- dünyasında yarattığı kadınlardan öteye geçemediğini görü- lıdır. Çoğu zaman kendini ülkesinde hissediyor, ne zaman bir dönem romanlarından en il-
yoruz. Diasporadaki Kürtlerin aile yapısını tartışıyor, yaşanı-
sine karşı bir nefrete dönüşüyor. lan dönüşümleri eleştirmeye, anlamaya çalışıyor. Çevresin-
polis görse dehşete kapılıyor. Kimlik ve pasaportuna mukay-
yet oluyor, onlar olmadan dışarı çıkmıyor. Rüyalarında sürekli
ginç, fakat en az bahsedilen
den iki ilginç örnek veriyor. Biri, arkadaşı Azad’ın ona kimliğini soran polislere mülteci pasaportunu gösterdi- romanlarından birinin bir gün
Stockholm’e göç etmeleri sonrası eşiyle olan kavgalarını, ğini görüyor. Yine hayallerinde ülkesine dönüyor ve ona ya-
aşklarının nasıl bir nefrete dönüştüğünü ve ayrılmalarını in- pılan işkenceleri bir bir anımsıyor: okuyucu lie tekrar buluşaca-
celiyor. Daha çok parçalanan, gelenek göreneklerinden ko-
pan, toplumda tutunamayan bir aile gerçekliğini işliyor.
”Yaşamış olduğu süreç öyle hemen unutulacak gibi de-
ğildi. Kuşkusuz bu sürecin etkileri onun geleceği ve normal
ğını umut edelim sessizce.
Diğer örnek ise bunun aksine, İsveçli bir kadınla evlenen bir toplum içindeki davranışları üzerinde sürecektir. Asker
8 9
Mezopotamya Yayınevi
Baskılara rağmen Kürtçede ısrar...

Murat ALPAVUT
Mezopotamya Yayınevi,
Avrupa’da yaşayan Kür-
A
nadil, tüm toplumlar için olmazsa ol-
mazdır. Çocukların önce anadillerini
öğrenmelerinin, gelişimleri açısından
distanlılara kendi anadil-
hayati önemde olduğu tüm bilim çevreleri tarafın- lerinde okuyup yazmaları,
dan kabul görüyor. Anadil insan yaşantısı için vazge-
çilmez bir olgu özelliğini taşıyor.
anadillerini geliştirmeleri
Tabii Kürt toplumu bu konuda oldukça şansız. Dört parçaya için hizmet veren tek ya-
bölünmesi, her parçada farklı bir sömürgeci devletin olması,
bu devletlerin Kürt halkının varlığını, dilini, kültürünü tanıma- yınevi. Dönem dönem
ması, anadile yasak koyması ve asimilasyon politikaları sebe- Türk devleti ile Almanya
biyle pek çok Kürt anadilini bilmiyor, konuşamıyor ve okuyamı-
yor. Her ne kadar Kürt halkı son 40 yıldır verdiği özgürlük arasındaki çıkar ilişkilerine
mücadelesi sayesinde pek çok konuda ciddi ilerlemeler sağlamış
olsalar da dil konusunda henüz istenilen noktada değil.
kurban edilen ‘en önce-
Yüzlerce Kürtçe kitap yayınlanmış olsa da, onlarca yayın Kürtçe likli’ kurumlardan biri.
olarak varlığını sürdürse de Kürtçe’nin toplumun her katmanına
yeteri kadar nüfuz ettiğini söylemek mümkün değil.
İşte bu gerçeklik içinde Mezopotamya Yayınevi, Avrupa’da yaşa-
yan Kürdistanlılara kendi anadillerinde okuyup yazmaları, ana-
dillerini geliştirmeleri için hizmet veren tek yayınevi. Mezopotamya Yayın-
Dönem dönem Türk devletiyle Almanya arasındaki çıkar ilişki-
lerine kurban edilen ‘en öncelikli’ kurumlardan biri. evi’nde, roman, şiir, anı ve
2005 yılında yapılan bir baskınla bütün kitaplarına el ko- hikaye (çîrok) kitapları,
nulan Yayınevi, daha o kitaplarını geri alamamışken,
geçtiğimiz aylarda yine bir takım kitaplar bahane Kürtçe gramer, dil öğ-
edilerek, Alman polisinin baskınına uğradı. Sadece
Kürtçe kitaplar değil, tüm dünyada satılan, en
renme kitapları bulunu-
çok okunan romanlardan, çocuk kitaplarına yor. Kürtçe’nin Kurmancî
kadar ne kadar kitap varsa hepsine el ko-
nuldu ve kamyonlarla götürüldü.
ve Kirmanckî lehçeleriyle
Bütün bu baskı cenderesine rağmen yazılmış çok sayıda kitap
Mezopotamya Yayınevi Kürt
halkına hizmet ver- Yayınevi’nde mevcut.
mekte ısrarlı.

10
lgi yetersiz
Ancak, Yayınevi yetkilileri sadece Almanya’nın Mezopotamya Yayınevi’nde bulabileceğiniz Kürtçe kitaplar:
kriminalizasyon politikasını değil, özverili çalışmala-
rına rağmen bu çabaların karşılık bulmamasından ✓ Hînker: Asta Duyemîn ✓ Îlhamî Sîdar: Tehma Xweliyê
da muzdarip. ✓ Hînker: Asta Sêyemîn ✓ Hogir Berbir: Siya Şikestûnê Tûrcel
Yayınevi yetkilileri Kürtçe kitapların hak ettiği şekilde ✓ Celadet Alî Bedirxan & Roger Lescot: Kürtçe Gramer ✓ Demhat Hezexî: Keçika Agirî
✓ Celadet Alî Bedirxan: Ferheng Kurdî-Kurdî ✓ Fehima Deştan: Ber bi zozanan ve
yeteri ilgiyi görmemesi ve satılamamasından şikayetçi.
✓ Kadri Yıldırım: Temel Alıştırma ve Metinlerle Kürtçe Dilbilgisi ✓ Ezîz Gul: Dalpeya Cemedyeyên
Her şeye rağmen Mezopotamya Yayınevi olarak Kürt-
✓ Roşan Lezgîn: Ferhengê Îdyomanê Kurdkî (Kirmanckî/Zazakî) ✓ Sînan Sûtpak: Jûtenya
çe’nin gelişimi için ellerinden gelen tüm çabayı gös-
✓ Vate Çalışma Grubu: Türkçe-Kirmanckî (Zazakî Sözlük) ✓ Konê Reş: Helbestên Zarokan
terme kararlılığında olduklarını söyleyen Yayınevi yetki-
✓ Kamuran Bedirxan: Kolay Kürtçe ✓ Rodî Zinar: Tecrîd
lileri‚ ”Kürtçe anadil için hazırlanan kitaplara bu
✓ Celadet Elî Bedirxan: Bingehên Gramêra Kurdmancî ✓ Bîranînên Gerîla: Hedara Henaseyên Azad
noktada pozitif bir ayrım uyguluyoruz. Hem basımı ✓ Deniz Gündüz: Türkçe Açıklamalı Kırmancca / Zazaca Dil Dersleri ✓ Hesen Huseyîn Denîz: Serpêhatiyên Penabertiyê
hem de basılan diğer Kürtçe kitapları getirterek oku- ✓ Zana Farqinî: Ferhenga Kurdî-Tirkî ✓ Mehmet Çakmak: Mûm û Şemal
yucu ile buluşturmak temel hedeflerimizdir” diyorlar. ✓ Mustafa Borak: Ferhenga Biwêjan ✓ Şengul Ogur: Şikêr
2018’in Mart ayında yapılan baskında yüzlerce ✓ Fevzi Özmen: Perspektîf - Dersên Rêzimana Kurdî (Kurmancî) ✓ Berçema Mişrîtan: Masiyên Ku Dikullin
Kürtçe kitaba da el konulduğunu belirten Mezopo- ✓ Ferheng-Wörterbuch: Kurdisch-Deutsch / Deutsch-Kurdisch ✓ Rojîn Zarg: Fîdo
tamya Yayınevi yetkilileri‚ ”Çocuk kitapları, romanlar, dil ✓ Zana Farqînî: Büyük Türkçe-Kürtçe Sözlük ✓ Hüseyin Deniz: Ji Çîrok û Çîvanokên Kurdan
öğrenme kitapları gibi binlerce kitap şu an polisin ✓ Navenda Jinê Utamara: Her jin çîrokek xwe heye ✓ Kardox Agirî: Rûpelek ji dîroka Zeredeştîyan
elinde bulunuyor. Her ne kadar tekrar birçok Kürtçe ki- ✓ Li Tirkiyê Tevkujiya Kurdan / Türkiye'de Kürtlerin Katliamı ✓ Ehmed Huseynî: Çend Dîmenên Xemgîn ên Kurmanciya Nivîskî
tap getirmiş, basmış olsak da henüz o zamanki düzeye ✓Musa Anter: Çinara Min ✓ Yaşar Eroğlu: Nahêlin em Bigihîjine Bihara xwe
ulaşamadığımız da bir gerçek” şeklinde düşüncelerini ✓ Mehmet Bayrak: Gravürlerle Kürtler - Bi Gravûran Kurd ✓ Evdile Koçer: Mirin
dile getiriyor. ✓ Kadri Yıldırım: Eqîdeya Îmanê - İnanç Risalesi ✓ Ebdurrehman Qasimlo: Çil sal xebat di Riya Azadiyê de
✓ Kadri Yıldırım: Nûbehara Biçûkan - Arapça-Kürtçe-Arapça Sözlük ✓ Nûredîn Zaza: Bîranîn
Yüzlerce Kürtçe kitap var ✓ Mehmed Uzun: Bîra Qederê ✓ Nûredîn Zaza: Kurdên Nejibîrkirinê
Mezopotamya Yayınevi’nde, roman, şiir, anı ve hikaye ✓ Mehmed Uzun: Hawara Dîcleyê ✓ Bextiyar Elî: Qesra Balindeyên Xemgîn
(çîrok) kitapları, Kürtçe gramer, dil öğrenme kitapları ✓ Mehmed Uzun: Mirina Kalekî Rind ✓ Mihemed Omer Osman: Generalê Payîzê
bulunuyor. Kürtçe’nin Kurmancî ve Kirmanckî lehçele- ✓ Mehmed Uzun: Ronî Mîna Evîne, Tarî Mîna Mirinê ✓ Mihemed Emîn Zekî Beg: Dîroka Kurd û Kurdistanê
riyle yazılmış çok sayıda kitap Yayınevi’nde mevcut. ✓ Mehmed Uzun: Siya Evînê ✓ Arshak Safrastian: Kurd û Kurdistan
Yetkililer, Avrupa’da Kürt toplumunun Kürtçe’yi ✓ Mehmed Uzun: Tu ✓ Victor Hugo: Mirovên Hejar
konuşma, Kürtçe kitap okuma noktasında oldukça ✓ Mehmed Uzun: Rojek ji Rojên Evdalê Zeynikê ✓ Pûşkîn: Mêhvanê Kevirîn
yetersiz görüyor. Yayınevi’nden bir yetkili şunları be- ✓ Dr. Usso B. Barnas: Lehrbuch der kurdischen Sprache ✓ Albert Camus: Biyanî
lirtiyor: ”Kürtçe kitapların iyi sattığını söylemek ✓ Ehmedê Xanî: Mem û Zîn ✓ Amelie Nothomb: Jiyana Xwedayî
mümkün değil. En çok ilgi çocuk kitaplarına ve dil ki- ✓ Rotinda Yetkiner: Pîrê û Rovî & Çîroka Çivîkê ✓ Murat Türk: Dema Drîreşkan
taplarına yönelik. Bir de Kürt Enstitüsü ve Abdulka- ✓ Abdullah Öcalan: Şaristanî ✓ Helîm Yûsiv: Jinên Qatên Bilind
dir Ulumaskan tarafından hazırlanıp Mezopotamya ✓ Abdullah Öcalan: Şaristaniya Kapîtalîst ✓ Helîm Yûsiv: Mêrê Avis
Yayınevi olarak bastığımız Kürtçe-Almanca sözlük ✓ Abdullah Öcalan: Ceribandinek li ser Sosyolojiya Azadiyê ✓ Yaqob Tilermenî: Ferhenga Sirgûnê
oldukça ilgi görüyor. Son yıllarda özellikle Almanlar ✓ Abdullah Öcalan: Li Rojhilata Navîn Krîza Şaristaniyê ✓ Fatma Savci: Ristika Morîkan
✓ Abdullah Öcalan: Parastina Kurdên Di Nav Pencê Qirkirina Çandî De ✓ Fatma Savci: Şewq û Payiz
tarafından en çok talep edilen bu sözlüktür. Yine Dr.
✓ Abdullah Öcalan: Şaristaniya Demokratîk Cild -1- ✓ Xanna Omerxalî: Êzidiyatî
Usso B.Barnas’ın hazırladığı Kürtçe-Almanca öğ-
✓ Abdullah Öcalan: Şaristaniya Demokratîk Cild -2- ✓ Prof. Dr. Kadri Yıldırım: Espîdebazê Hemedanî: Baba Tahirê Uryan
renme (Lehrbuch der Kurdischen Sprache) kitabı da
✓ Abdullah Öcalan: Parastina Gelekî ✓ Çeto Özel: Kurdiya Nûjen (Destpêk)
beğenilen, talep edilen bir kitaptır. Türkiye’de İstan-
✓ Gelawêj Ewrîn: Dîdara du Dildaran ✓ Emek ve İnsan Dergisi: Gav bi gav Kurdî 1
bul Kürt Enstitüsü tarafından hazırlanan (Ronayi
✓ Diyar Bohtî: Gustîla Pîroz ✓ Mahmut Aydin: Kurdî Hîn Dibim 1
Önen-Sami Tan) ve yine Avrupa’da onların ismiyle ✓ Jîr Dilovan: Zenga Zêrîn ✓ Mahmut Aydin: Kurdî Hîn Dibim 2
tarafımızca basılan 3 ciltlik Kürtçe öğrenme kitabı ✓ Îhsan Colemêrgî: Cembelî - Kurê Mîrê Hekaryan ✓ Zimanê Min 1-6: Younes Behram
olan Hînker de çok talep edilen, alınan bir başka ki- ✓ Ferhad Pîrbal: Heft Wêney Rûtî Jinî Cenabî Wezîr ✓ Haydar Diljen: Destpêka Rêzimana Kurdî
taptır. Uzun zaman önce Avrupa’da bastığımız yine ✓ Ferhad Pîrbal: Santiago de Compestela ✓ Antoine de Saint-Exupery: Mîrzayê Piçûk
İstanbul Kürt Enstitüsü tarafından hazırlanan büyük ✓ Selîm Berekat: Feqiyên Tariyê ✓ YMK: Kurdî Pêngav 1
Kürtçe-Türkçe, Türkçe-Kürtçe sözlükler de ilgi gör- ✓ Bawer Rûken: Qalik ✓ YMK: Kurdî Pêngav 1 (Pirtûka Xebatê)
meye devam ediyor. Kirmanckî dil kitapları, sözlükler ✓ Eta Nehayî: Balindeyên Li Ber Bê ✓ Herremusikode qickek wazeno, bizono, kam sarê ey sero kerdo?
de hakeza. Kısaca denilebilir ki Avrupa’da özellikle ✓ Eta Nehayî: Gulên Şoran ✓ Kadri Yıldırım: Fêrkerî Soranî / Soranî Öğretmeni
Kürtçe öğrenme ve çocuk kitaplarına yönelik ilgi ✓ Fawaz Husên: Piçek Jiyan, Qetek Asiman ✓ Hînker: Asta Yekemîn
daha iyi bir durumda.” ✓ Lorîn S. Doğan: Destên Vala ✓ Malmîsanij: Kırmancca (Zazaca) Dilbilgisi
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Cegerxwîn, Me- ✓ Hesenê Metê: Epîlog ✓ Cewad Merwanî: Kilam & Stranên Kurdî
med Uzun’un yanısıra son yıllarda Mehmet Tunç’un ‘Bi ✓ Hesenê Metê: Smîrnoff ✓ Dîwana Melaye Cizîrî
Me Serbilind Bin’ kitabı rağbet gören kitaplar arasında. ✓ Hesen Qizilcî: Kenê Parsek ✓ Kamîran Alî Bedîrxan: Kulîlkên Ezêb
Yayınevi yetkilileri, Silêman Cafer tarafından derle- ✓ Seher Resayî: Kesî bi qasî min ji te hez nekir ✓ Silêman Cafer: Qewlên Êzdiyan
nen ‘Qavlên Êzîdiyan’ kitabının da son yıllarda özellikle ✓ Suzan Samanci: Ew Jin û Mêrê bi Maskê ✓ Vate: Ferhengê Kirmanckî (Zazakî) - Tirkî
Êzîdî toplumu tarafından oldukça rağbet gördüğünü ✓ Celadet Elî Bedirxan: Çîrokbêj - Çîrokên Kurdmancî ✓ Ali Aydın Çiçek: Kırmancca / Zazaca Dil Kartları
dile getiriyor. ✓ Celadet Elî Bedirxan: Gazinda Xencera Min ✓ Mehmet Tunç: Bi me serbilind bin
Kürt müziğine uzun yıllar hizmet eden Cewad Mer- ✓ Mahmut Yamalak: Tarîderya ✓ A. Bakır: Rêziman û Peyvsaziya Kurmancî 1
wanî tarafından derlenip hazırlanan, sözleri ve notaları ✓ Ahmedê Hepo: Bawerî ✓ X. Omerxalî & K. Xankî: Analîza Qewlên Êzdiyan
ayrı ayrı çıkartılarak basılan ‘Stranên Rîtmîk ên Kurdî’ ki- ✓ Laleş Wezrînî: Evîna Laleş û Sînem ✓ David Nicolle: Sefera Xaçparêzan a sêyem 1191
tap serisi de (ki en son Radyoya Erîwanê bölümü 2016 ✓ Eqîde Tok: Di Siya Mirinê De ✓ David Nicolle: Selaheddîn
yılı Ağustos ayında Aram Yayınevi tarafından basıldı) ✓ Husên Engîzek: Gewro û Gewrê ✓ Çirûskek ji Berxwedana Kobanê
beğenilen kitaplar arasında bulunuyor. ✓ Xezal Îke: Qêrîn ✓ Ordîxanê û Celîlê Celîl: Zargotina Kurda 1
Kitapta Erivan Radyosu’nda yıllarca söylenen Kürtçe ✓ İlhami Sidar: Jan ✓ Ordîxanê û Celîlê Celîl: Zargotina Kurda 2
şarkılar noktalarıyla birlikte kitapta yer alıyor. Ayrıca şar- ✓ Cewad Merwanî: Stranên Rîtmîk ên Radyoya Erîwanê ✓ Rûstem Cûdî: Rojhilata Navîn
kıların yer aldığı bir DVD de kitapla birlikte veriliyor. ✓ Polat Can: Berfa Germ ✓ Rûstem Cûdî: Îdeolojî
Kürtçe okuyup yazma oranı düşük olduğundan ro- ✓ Menaf Osman: Namûsname ✓ Laleş Çeliker: Ji Dîrokê Dîrokekê Ehmedê Xanî
✓ Husên Engîzek: Bênav ✓ Mikail Aslan: Xayîs
man veya teorik kitaplara ise daha az ilgi var.
✓ Ehmed Huseynî: Berhemên Giştî 1+2 ✓ Ercan Cengiz: Şafağa Gülen Ülkeyim
Mezopotomya Yayınevi yetkilileri, asimilasyonla
✓ Rizoyê Xerzî: Dilê min ne dîn e ✓ Heciye Cindi: Hikyated Cimeata Kurda (SET)
unutturulmaya çalışılan Kürtçe’nin yaşaması için bun-
✓ Abdullah Çelik: Pakrewanên Bênav ✓ Denis O'Hearn: Stranek Nîvco Mayî
dan önce olduğu gibi bundan sonra da bütün baskı ve
✓ Mahmut Baran: Êdî Navê min Bêrîvan e ✓ Seta Pirtûkan a Helbestên Gerîla
zorluklara rağmen çabalarını sürdüreceklerini belirti-
✓ Dewrîm Serhad: Geliyê Zîlan Jêderka Jîn û Janê ✓ Cegerxwîn: Diwan Set
yor, okuyucudan daha çok destek talep ediyor.
11
70 yıllık ders
Rejim değişikliği, sürekli OHAL
gibi değişik şekillerde tartışıl-
makla birlikte, nasıl adlandırılırsa
adlandırılsın üzerinde hemfikir
olunan şey; bugün insan hakları-
nın OHAL’de olduğundan daha
10 Aralık 2018 İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi’nin
(İHEB) BM Genel Kurulu’nda kabu-
korunması ve bu nedenle devletlerin denetim
altında tutulması için uluslararası bağlayıcı sözleşmeler
ve mekanizmalar oluşturan aynı devletler 70 yıl sonra
fazla ihlal ediliyor olduğu gerçeği-
dir. Anayasasızlık boyutunda
lünün 70. yılı. hala barış yerine savaşı, silahlanmayı tercih ediyor. İn- hukuk dışılık, keyfiyet, şiddet ve
İki dünya savaşının yarattığı bü- san haklarını her geçen gün daha fazla ihlal ediyor.
yük yıkım sonrasında, savaştan ga- Devlet olmanın karakterinden kaynaklanan, iktidar zor içeren otoriter bir yönetme
lip çıkan devletlerin 1945’te Birleş- Gülseren YOLERİ olma, iktidarını koruma derdinin olduğu yerde insan biçimi yerleştiriliyor.
miş Milletler Teşkilatını kurması, hakları ihlalinin olacağı malum. Bunun insanı araç ola-
sonrasında 10 Aralık 1948’de İnsan rak gören, çıkarı, parayı, gücü amaç edinmiş sistemler
Hakları Evrensel Beyannamesi ile temel insan haklarının nezdinde faşizme varan bir yol izleyebileceği de bilinir ni-
tanımlanması ve devletlere bu haklara saygı yanında hak tekim. Ancak İHEB'in önsözünde altını çizdiği üzere; devlet karılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ve 7145 sayılı
ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi için sorumlu- insan haklarını ihlal etmek ister ama baskıyı kabul edilebi- yasa değişikliği ile birleşti ve OHAL koşullarını aşan bir
luklar yüklenmesinin üzerinden tam 70 yıl geçti. lir bir sınırda tutamazsa zararlı çıkar. durum yaratılmış oldu.
İHEB'de; eşitlik ilkesi, ayrımcılık yasağı, yaşama ve özgür-
lük güvenlik hakkı, kölelik yasağı, işkence ve kötü mua- Hak ihlalleri 70 yıllık ‘Anayasayı takmam’dan
mele yasağı, kanun önünde eşitlik, keyfi tutuklama yasağı, kazanımları tehdit ediyor Anayasasızlığa uzun bir yol
adil yargılanma hakkı, masumiyet karinesi, suçta ve ce- Halihazırda; güç ve kar hırsının durdurulamaması, ge- Bu durum; rejim değişikliği, sürekli OHAL gibi değişik
zada kanunilik ilkesi, seyahat ve yerleşme özgürlüğü, mül- lir dağılımındaki eşitsizliklerin giderek daha da derinleş- şekillerde tartışılmakla birlikte, nasıl adlandırılırsa adlandı-
tecilik hakkı, vicdan ve din özgürlüğü, düşünce ve ifade mesi ile sömürü, yoksulluk ve açlığın baş edilemez bo- rılsın üzerinde hemfikir olunan şey; bu gün insan hakları-
özgürlüğü, toplantı ve gösteri yapma ve örgütlenme öz- yutlara varmasına, işçilerin iş güvenliği önlemlerinin nın OHAL de olduğundan daha fazla, neredeyse kullanıla-
gürlüğü, seçme seçilme hakkı, çalışma ve yeterli ücret gözardı edilmesi ile iş cinayetlerinin artmasına neden maz hale getirecek kadar ihlal ediliyor olduğu gerçeğidir.
alma hakkı, sendika kurma hakkı, dinlenme ve tatil hakkı, oluyor. Maliyetlerin daha düşürülmesi çabasıyla da ucuz Anayasasızlık boyutunda hukuk dışılık, keyfiyet, şiddet ve
refah ve sosyal güvenlik hakkı, eşit parasız eğitim hakkı, iş gücü, işsizlik, kayıt dışı çalışma, çocukların çalışmaya zor içeren otoriter bir yönetme biçimi yerleştiriliyor.
bu hakların kullanılabileceği bir düzende yaşama hakkı zorlanması, insan sağlığına zararlı ürünler, çevre ve do- Cumhurbaşkanı seçiminin ardından çıkarılan 7145 sayılı
tanımlandı. İHEB'yi imzalayarak onaylayan devletler, bu ğanın kar hırsı ile yok edilmesi gibi önemli sonuçlar ola- yasa değişikliği ile de Anayasanın 13 ve 15. maddesi ve
hak ve özgürlükleri sağlamakla yükümlü kılındı. rak ortaya çıkıyor. Göçmen ve sığınmacıların pazarlık ko- uluslararası sözleşmeleri göz ardı ederek savaş halinde
nusu yapılması gibi pek çok alanda hak ihlallerini dahi özüne dokunulamayacak hakların kullanılamaz hale
Devletlerin açarı /açmazı; devasa boyutlara taşımış durumda. getirilmesine yasal kılıf dikilmiş oldu.
insan hakları Daha fazla kazanmak, gücünü ve egemenlik alanını Bu yasa ile; valilere, sokağa çıkma yasağı koyma yet-
İHEB önsözünde, beyannamenin önemi anlatılırken şu genişletmek, düştüğü krizi aşmak için insan haklarını kisi verilmiş, Anayasada tanımlanan “kişi hürriyeti ve
ifadeler kullanılıyor: "İnsan haklarının tanınmaması ve hor dayanılmaz derecede hiçe sayan ülkeler ki bunlardan güvenliği”, “yerleşme ve seyahat hürriyeti”, "toplantı ve
görülmesinin insanlık vicdanını isyana sevkeden vahşilik- biri de Türkiye. Devreye zor yöntemlerini sokarak halk- gösteri hakkı"nın kısıtlanması valilik kararlarıyla müm-
lere sebep olmuş bulunmasına, dehşetten ve yoksulluk- tan gelen itiraz ve talepleri tamamen baskılama, sus- kün kılınmıştır.
tan kurtulmuş insanların, içinde söz ve inanma hürriyetle- turma yoluna gidiyor. Her hangi bir mahkumiyet kararı gerekmeksizin, sırf sos-
rine sahip olacakları bir dünyanın kurulması en yüksek yal medya paylaşımları ve sendikal faaliyetlere katılımı ye-
amaçları olarak ilan edilmiş bulunmasına, insanın zulüm OHAL baskıyı süreklileştirmek için terli görülerek kamu görevinden ihraçlara imkan yaratıldı.
ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kal- araç olarak kullanıldı Bu haliyle yasa, masumiyet karinesi yanında eşitlik ilkesini
maması için insan haklarının bir hukuk rejimi ile korunma- Türkiye’de 20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen ve ve ayrımcılık yasağını ihlal ediyor. Devamla bu yasa yine
sının esaslı bir zaruret olmasına." iki yıl süren OHAL, baskının süreklileştirilmesi için araç anayasada tanımlanan; yerleşme ve seyahat özgürlüğünü,
BM Teşkilatının tam 193 üyesi var ve amaçlarından biri olarak kullanıldı. Ancak, bu sürede çıkarılan 32 Kanun çalışma hakkını, düşünce ve ifade özgürlüğünü, toplanma
"Savaşları ve barışa yönelik tehditleri önlemek." Hükmünde Kararname, yapılan Anayasa değişikliği refe- ve gösteri hakkını, örgütlenme özgürlüğünü, özel hayatın
Türkiye de kurucu üyeleri arasında ama insan haklarının randumu, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve sorasında çı- gizliliğini ihlal eder uygulamalara izin veriyor.

12
Temel haklarımız bile tehdit altında: yapılan resmi açıklamaya göre: Cezaevlerinde 260 bin
İşkence tırmanıyor 144 kişi bulunuyor ve kapasitenin üzerinde 52 bin
Sorunlara insan haklarının gerçekleştirilmesi değil, dev- 195 mahpus var. Türkiye çocuklarını çalışmaya
letin ihlale hakkı olduğu düşüncesi üzerinden bakılıyor. Bu Hapishanelerde kapasitenin üzerindeki zorlayan, taciz eden, hapseden bir ülke.
da anayasa ya da iç hukuk veya uluslararası sözleşmelerin doluluk bile başlı başına işkence haline Sendikaların yaptıklarını çalışmalara göre; kayıtlı
bağlayıcılığını reddeden iktidar anlayışı, mutlak yasak gelmiş durumda. Sıcak su, yemek, yata-
kayıtsız toplam 2 milyon çocuk çalıştırılıyor. Çocuk-
olan işkencenin dahi sokakta, gözaltı merkezlerinde, ha- cak yer, yeterli yaşam alanı bulamayan
pishanelerde giderek tırmanması ile sonuçlandı. mahpusların, mektupları da zamanında ların çalışma yaşı 3'e kadar inmiş durumda ve çalı-
Polisle karşılaşan neredeyse herkes işkence ya da kötü verilmiyor çünkü mektup okuma komis- şan her 10 çocuktan 8'i kayıt dışı. Türkiye, ço-
muamele görme tehdidi altında ve işkencenin dozu ve yonu yetersiz kalıyor. Hapishane perso- cuk yoksulluğu konusunda Avrupa'da
yaygınlığı, endişeleri haklı çıkaracak boyutlarda. neli, araç gerecinin de yetersizliği üst üste en alt sırada.
Kaçırılarak polisle işbirliğine, ajanlığa zorlanma nere- eklenince personel ya da araç yok denilerek
deyse sıradanlaştı. Özellikle öğrenciler ve gençlerin seçil- hastaneye götürülmeyen ya da geç götürülen
diği bu uygulamada, arkadaş olmaktan maddi vaadlerde mahpusların tedavi edilebilir hastalıklardan ölüme gitt-
bulunmaya, bunlar işe yaramazsa tehdit ve işkenceye va- tiklerine tanık oluyoruz sık sık.
ran yöntemlerle ajanlık kabul ettirilmeye çalışılıyor. Hasta mahpusların hastaneye sevkleri sırasında dahi sorun alanı. Mahpus kadın-
İHD'nin 16 Kasım'da açıkladığı özel rapora göre ve tes- ring araçlarıyla götürülmeleri, ring araçlarının genel ola- ların, LGBTİ bireylerin yaşadıkları sorunlar, 70 bin öğrenci-
pit edilebildiği kadarıyla-ki bu tür vakaların büyük kısmı rak tekli diye tabir edilen 6 küçük bölmeden oluşması, bu nin halen tutuklu bulunması, ağırlaştırılmış müebbet ha-
gizli kalıyor- 2018 ilk 10 ayında İHD İstanbul Şube’ye 14, nedenle dar yerde kalamayan yahut felçli hastaların has- pis cezası verilenlere uygulanan infaz sisteminin sorunları,
Diyarbakır Şube’ye 7, İzmir Şube’ye 19, Ankara Şube’ye 4 taneye gidememeleri önemli bir sorun. neresine baksanız, aklınız orada kalıyor.
kişi başvurmuş, Genel Merkez Dokümantasyon Birimi ise Özellikle siyasi mahpuslara yine siyasi nedenlerle duyu-
bunların haricinde 23 vakayı basın yoluyla tespit etmiştir. lan düşmanlık ve öfkenin ceza infazı sırasındaki baskıyı, iş- Devletin haklarımızı ihlal etme hakkı yok
kenceyi ve düşmanca yaklaşımları körüklemesinin yarat- Anayasa, Medeni ve siyasal Haklar Sözleşmesi, AİHS, ev-
Her gün 5 işçi hayatını kaybediyor tığı sorunlar giderek artıyor. Çıplak arama, hücre cezaları, rensel insan hakları standartları böyle söylüyor ama Ana-
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) verilerine infaz yakma, şartlı tahliye ve denetimli serbestlik uygula- yasayı, mevzuatı, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını
göre; Türkiye’de 2018’in ilk 10 ayında, bilinen ve içinde ço- malarından yararlandırmama yönündeki uygulamalar takmayan iktidar bunu da takmıyor.
cukların da olduğu 1640 işçi, iş cinayetine kurban gitti. mahpusların dört duvar arasında geçirdikleri süreleri ar- Osman Kavala ile ilişkilendirilerek 17 Kasım'da tutukla-
İş cinayetlerinin ağırlıklı olarak sendikasız işyerlerinde tırmakla kalmıyor, işkenceye dönüştürüyor. nan Y.Aksakal hakkındaki suçlama "Gezi olayları sonra-
yaşandığı, iş güvenliği önlemleri konusunda işverenlerin Tecrit önemli sorunların başında geliyor. Mahpusu sa- sında yapılan "şiddetsiz eylem", "sivil itaatsizlik" konulu
denetlenmediği, ölümlerin en çok inşaat, tarım, taşımacı- dece dış dünyadan değil diğer mahpuslardan da yalıt- toplantılarda moderatörlük yapmak".
lık, metal, enerji, madencilik, belediye genel işler ve ticaret mayı amaçlayan tecrit, mahpusların beden ve ruh sağlı- Ben tutanağı okuduğum halde bu akıl tutulmasına bir
büro işkollarında gerçekleştiği, yapılan genel tespitlerden ğında önemli sorunlara yol açıyor. İmralı tecriti ise genel anlam verebilmiş değilim derken arkasından Gezi Daya-
bir kaçı. bağlamının dışında siyasi nedenlerle ağırlaştırılarak uygu- nışması olarak bilinen gruba yönelik Gezi olayları ile ilgili
lanıyor. İşkence olarak tanımlanmayı gerektiren, hukuk soruşturma başlatıldı.
Daha ne kadar katledileceğiz? dışı bu tutuma karşı hukuk ve insan hakları örgütlerinin, Yaklaşık bir yıldır değişik sebeplerle yapılan operasyon-
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun çalış- BM işkence izleme komitesi ve benzeri kuruluşların yete- larda gözaltına alınanlara "Cumartesi Anneleri eylemine
masına göre Türkiye’de kadın cinayetleri bilinen sayısı rince tepki göstermemesi giderilmesi gereken büyük bir katılmanın bir suçlama olarak yöneltilmesine bir anlam
2008’de 66, 2017’de 409 ve 2018 Ekim sonu itibari ile 363. eksiklik. veremezken, 700.hafta yani 25 Ağustos’tan bu yana her
Gazete ve televizyonlarda yayınlanan cinayet haberleri Mahpusların itirazını ve huzursuzluğunu baskıyı artıra- hafta eylemin yasaklanması; olan bitenin tesadüf değil bir
ile dehşete düşmenin dışında bir şey yapılmıyor. Devletin rak çözmeye yönelen idarenin bu tutumu işkencenin do- planın parçası olduğunu gösteriyor.
kadına yönelik ayrımcılık, şiddet ve cinayetleri önlemek zunu daha da artırıyor. Düşünce ve ifade özgürlüğü, barışçıl toplanma ve gös-
için etkin ve etkili bir çabasından söz edemiyoruz. Hatta, Her itiraza disiplin cezası ile yanıt verilmesi, üst üste alı- teri hakkı savaş halinde bile dokunulamayacak haklar ara-
Kadın Bakanlığını kaldıran, kadını ailenin içine hapseden nan cezalar nedeniyle mahpusların aylarca hatta yıl bo- sında sayılmakta ama halimiz ortada. Devlet gazeteci, aka-
iktidar artık aileyi çalışma bakanlığına dahil ederek, kapi- yunca yakınlarıyla ziyaret yapamamaları, spor, sohbet gibi demisyen tutuklamakta birinci sırada, evlatlarını arayan
talist sömürünün görünürlüğünü genişletmiş olmaktan sosyal alanlara çıkılamaması, mektup gönderememeleri annelere bile tahammülü yok.
hiç rahatsız değil. Şiddetin planlı olarak örgütlendiği bu ve alamamaları, telefon hakkını kullanamamaları gün- Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'nün açıklama-
gün eğer ciddi bir direnç ortaya konamazsa kadının ya- deme geliyor. Bu hukuksuz uygulamalar karşısında yapı- sına göre; hükümetin 2023 planında: 5 yılda 137 bin 687
şama şansı giderek azalıyor. lan itiraz ve şikayet dilekçelerinin yerine ulaşmaması ya kişilik kapasiteye sahip 228 yeni cezaevi açılması var.
da başvurulardan bir sonuç çıkmaması, infaz memurları- Tablo bu 223 hedefi ile birlikte değerlendirildiğinde
Hapishaneler işkencehane oldu nın ve idarenin yasa kural tanımayan, tahrik edici tutum daha çok baskı, daha çok gözaltı, tutuklama, olacağını
Hapishaneler her geçen gün birer işkence merkezi ha- takınması ile birleştiğinde; mahpuslar temel haklarına eri- söylüyor bize. Ancak bu, aynı zamanda muhalif karşı çıkış-
line geliyor. Tutuklamanın zor ve baskı yöntemi olarak uy- şim için bile açlık grevi benzeri eylemler yapmak zorunda ların da artacağı şeklinde okunabilir.
gulanmasını sağlayan iktidar, tutuklu ve hükümlü sayısı- kalıyorlar.
nın katlanarak artmasına neden oluyor ama hapishaneler Sonuç olarak:
doldu taştı. Çocukları değil karanlığı hapsedin Tablo ortada, eğitimden sağlığa sorun olmayan bir alan
Adalet Bakanlığı tarafından yapılan 15 Kasım 2017 ta-
Türkiye çocuklarını çalışmaya zorlayan, taciz eden, hap- yok. Ama devleti durduracak bir sınır da yok. Anayasasızlık
rihli açıklamaya göre: Türkiye’de 291 kapalı ceza infaz ku-
seden bir ülke. Sendikaların yaptıklarını çalışmalara göre; ilan edildiğinden beri, keyfiliğin artması tesadüf değil.
rumu, 70 müstakil açık ceza infaz kurumu, 3 çocuk eğitim-
kayıtlı kayıtsız toplam 2 milyon çocuk çalıştırılıyor. Çocuk- Devlet önünde engel görmüyor. Çünkü, yasal engelleri
evi, 8 kadın kapalı, 5 kadın açık, 7 çocuk kapalı ceza infaz
ların çalışma yaşı 3'e kadar inmiş durumda ve çalışan her aştı ve muhalefet yeterince güçlü değil, dağınık, devlete
kurumu olmak üzere toplam 384 cezaevi bulunuyor. Top-
10 çocuktan 8'i kayıt dışı. Türkiye, çocuk yoksulluğu konu- sınır çizecek perspektife sahip değil gibi görünüyor.
lam artırılmış kapasite ise 207 bin 339 kişi. 2018 yılında 9
sunda Avrupa'da en alt sırada. Oysa toplumda ciddi bir hareketlilik var. 3. Havalimanı
cezaevi daha tamamlanarak bu sayıya dahil edilecek. Ceza ve Tevkif Evleri Müdürü'nün açıklamasına göre; işçilerinin yapılan hukuksuzluklara karşı dik duruşunu ko-
20 Kasım 2018 31 Ekim 2018 itibari ile 3 bin çocuk hapishanede ve ruyabilmesi, değişik işyerlerinden gelen eylem direniş ha-
tarihinde bunların 743’ü anneleri hapiste olduğu için hapiste berleri, kadınların mücadelesi, çevrecilerin, insan hakları
Hapishaneler her geçen gün büyümek zorunda bırakılmış çocuklar. Oysa savunucularının, muhalif siyasetçilerin, toplumu oluşturan
birer işkence merkezi haline geliyor. Tutukla- çocuk gelişimine göre belirlenecek bir farklı kimliklerin mücadeleleri çok değerli.
Bu hareket, dağınık ve bir araya gelmenin ciddiyetini
manın zor ve baskı yöntemi olarak uygulanmasını yaşa kadar çocuklarına bakabilsin diye
anneler dışarı çıkarılabilir. İnfazı ertele- henüz kavramamış gibi görünse de bu toparlanamaya-
sağlayan iktidar, tutuklu ve hükümlü sayısının katlana- cağı anlamına gelmiyor. Tablo böyle olduktan, zulüm ve
nir, seçenek yaptırımlara çevrilebilir
rak artmasına neden oluyor ama hapishaneler doldu ve bu can acıtan tablo sona erdirilebi- baskı bu raddeye vardıktan sonra, büyük toplumsal kalkış-
taştı. 20 Kasım 2018 tarihinde yapılan resmi açıkla- lir. Yine, çocuk cezaevlerinin kapatıl- malar bir kıvılcıma bakar nihayetinde.
maya göre: Cezaevlerinde 260 bin 144 kişi bulu- ması ve suça itilen çocuklar için alter- İHEB tespiti yapmış ben sadece aktarayım; İnsan zulüm
natif yaptırımlara yönelinmesi bu ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur ka-
nuyor ve kapasitenin üzerinde 52 bin 195 lır. Ayaklanmasını engellemek için insan haklarının bir hu-
sorunu büyük oranda çözebilir.
mahpus var. Çocukların ötesinde de cezaevleri toptan kuk rejimi ile korunması gerekir. Bu ders devlete.

13
Belçika’da yayıncılık çabası
tanınması ve kabul edilmesi için imkan-
lar arayışındaydık. Düzenli, hesaplı,
sorumlu bir çalışma neticesinde bu
da gerçekleşti ve diğer çalışmalar
yanında basın yayın imkanları da
cesi de hazırlandı. Sonrasında ise genişledi. Kurumlarla, siyasetçi,

Ç
her üçü beraber hazırlanıp kitap akademisyen, medyayla olan ilişki
alışmalarımızın çerçevesindeki ya-
olarak Leuven Üniversitesi (ACCO) başka bir nitelik kazandı. Artık çalış-
yıncılık Belçika’da ’70’li yılların so-
matbaasında, dost kurum ve örgüt- malar profesyonel bir biçimde yapı-
nunda başladı. Brüksel Kürt Ensti-
lerin desteğiyle basıldı. lıp yönetiliyordu.
tüsü, Têkoşer Belçika Kürt İşçi ve Öğrenci
Birliği kurulduğunda Kürdistan meselesi O çalışmamızla yetersiz de olsa bir boş- 90’lı yılların başlarında çok yönlü çalış-
üzerindeki yayınların bulunması ve dağıtıl- luk dolduruldu. Elimizde işgalci devletlerin ya- malarımız içinde yayınevleri önemini koru-
ması ihtiyacı doğmuştu. Elimizden geldiği lan dolanlarına karşı Kürtler tarafından hazır- yordu. Kürtçe, Hollandaca, Fransızca, İngilizce, Danca,
Derwêş M. FERHO lanış birkaç kitap vardı. Fakat bu tür Türkçe değişik içerikli kitaplar yayınlandı. Bu yayınların
kadarıyla bu konu hakkındaki yayınları top-
layıp bir araya getirmeye çalıştık. Ama sorun çalışmaların devamı önemliydi. O vakitler ül- geneli Belçika’dan geliyordu. Fakat bazen ülkedeki dağı-
tümden çözülmedi. Çünkü elde ettiğimiz yayınlar Kürtçe, kede Kürt yayıncılığının imkanları yoktu. Bizler tüm Av- tım alanı daha geniş olduğu için bazı kitapları ülkede ba-
Türkçe ve az bir kısmı ise Arapça ve Farsça idi. Bu proje ya- rupa ülkelerinde Kürdistanî kurumlarla ilişkiye geçtik. Fa- sıyorduk. Yayınevlerimizin içerikleri de Kürdistan sorunu
şadığımız ülkedeki dillerle yayıncılık yapmayı önümüze kat ihtiyaçlara cevap olabilecek bir imkan yakalanamadı. üzerinde ve farklı diller üzerineydi. Aynı zamanda Avrupalı
koydu. Ama imkanlar da kısıtlıydı. Var olan kurumlar ideolojik çatı altında ve siyasal partile- yazar ve araştırmacılara da yer veriyorduk. Yani amacımız
1978’de örgütümüzü kurduktan sonra genel bilgiler rin programları ekseninde çalışmalarını yürütüyorlardı ve onların diliyle, etrafımızda bir araya getirdiğimiz o ülkele-
Fransızca hazırlandı. Kısa bir süre sonra bu çalışmanın kendi yayınlarında basma imkanı yoktu. Bu sorun sadece rin vatandaşlarıyla onlara hitap etmekti. Bu yolu önümüze
Flemenkçesi de hazırlandı ve sınırlı imkanlarla Stensile bizle ilgili değildi. Bazı kurumlar başka ülkelerde, imkan kattık, çünkü buna ihtiyacımız vardı ve şimdi de var. Bu-
makinesinde A4 kağıtlarına basıldı. Stensile makinesiyse yokluğundan kaçak bir biçimde ucuz olduğu için sosyalist nunla, yetersiz de olsa işgalci devletinlerin yalan, dolan, in-
dost bir örgütündü. Kendi imkanlarımızla kağıt ve kar- ülkelerde bazı çalışmalarını yayınladılar. Zoruluklarla o ça- karlarının önü alınmış oldu.
tonlardan yayınladık. Bu iki eserden yüzlercesi basılıp lışmalar Batı Avrupa’ya getiriliyordu. Bu çerçevede çalışmalarımız devam ediyor ve geç de olsa
dağıtıldı. 1980’li yılların sonunda bu çalışmanın İngiliz- Kuşkusuz o arada biz de çalışmalarımızın resmi biçimde davamız için olumlu sonuçlar yaratacaktır.

Polonya’da ilk Kürt kültürü doktorası


P
olonya’da 2003 yı- yıl ortalarında Rus diplomat olarak Erzurum’da bulunuyordu. 1960’larda Irak’ta siyasi durum onu Avrupa’ya göçmeye
lında Krakow şehrinde O dönem Mele Mehmûdê Beyazîdî’den Kürtçe öğrenmiş, mecbur etti. İlk önce Almanya’ya sonra da Polonya’ya
yapılan bir güzel sa- Kürt şairleri ile ilgili bilgileri ve örnekleri toplayıp yayınlamıştı. geçti. Polonya’da sosyoloji okumaya başladı ve önde gelen
natlar sergisinde konu Kürtler Aleksander Chod ko (1804-1891) bir Rus diplomat olarak Polen sosyolog Józef Cha asi ski ve Antonina K oskowska
Luqman GULDIVÊ olunca, Kürtlere karşı ilgi İran’da görev yaparken oryantalist olarak Kürtlerle de ilgilen- ile doktora tezi için beraber çalıştı.
oluştu. Bir yıl sonra Krakow Ja- mişti. Burada Abdullah Jalal Fatah’ı anmakta fayda var. Ab- Doktorasını yaptıktan sonra Cezayir’de ders verdi. Ardın-
giellonian Üniversitesinde Krakow International Confe- dullah Jalal Fatah 1936’da Silêmanî’de doğmuş ve Polon- dan sırayla Hollanda, Belçika ve İsveç’te bulundu ve sonunda
rence on Kurdish Studies (Krakow Uluslararası Kürdoloji Kon- ya’da bir Kürt olarak Kürtlerle ilgili ilk doktora çalışmasını Hewlêr’deki Selahedîn Üniversitesinde ders verdi. Ancak üni-
feransı) düzenlenince, bu ilgi aktif ve heyecanlı genç bilim yapmıştır. Fatah tezin savunmasını Warszaw Üniversitesi Sos- versite yönetiminin Baas üyesi olması için yaptığı baskılara
insanlarını araştırmalara itti. Sonuçta bu tarihi şehirde Kürt yoloji Bölümünde 1978’de yaptı. Yazılan tezin konusu Kürt dayanamayıp Avrupaya geri dönme kararı aldı. İran’da mül-
kültürü ve tarihine artan ilgiden dolayı da 2008 yılında İran kültürüydü: Problemy rozwoju i rozpowszechniania kultury teci kamplarındaki zor şartlar ve kronik sağlık sorunları sonu-
araştırmaları bölümünde Kürdoloji Alt Bölümü de kuruldu. kurdyjskiej w Iraku (Irak’ta Kürt kültürünün gelişimi ve yayıl- cunda 1985’te, Tahran’da hayatını kaybetti.
Ancak Polonya’da, daha doğrusu Polonyalıların Kürdoloji ması). Bu çalışma Kürtlerle ilgili Polonya’da şu ana kadar bili- Abdullah Jalal Fatah’ı en azından modern Polonya’da
ile ilişkileri daha köklü. İsim olarak August Kosciesza- aba nen ilk doktora tezidir. Kürtlerle ilgili ilk doktora çalışmasını yazan kişi olarak ha-
(Jaba) ve Aleksander Chod ko. August Ko ciesza- aba 19. yüz- Fatah, Dokan barajında çalışan bir mühendisti. tırlayabiliriz.
14
Ruˆbar"ima mektup…
Sadece birkaç gün geçti ve ben şehitliğe gidip senin mezarının başında
saatlerce oturdum, toprağına dokundum herkesin selamını getirdim sana.
Orada yatan arkadaş abimdi; sendin artık. O an Zîlan’ın hikayesinin birçok
Kürdün hikayesi olduğunu anladım ve Zîlan rolüyle bütünleştiğimi hissettim.

dan. Dedim ya çok az kalmıştı o sahneyle filme başlamaya ve


Sarya KERBORAN
ben bir akşam her zamanki gibi yemeğimi yiyip çalışmaya
başlayacaktım senaryoya. Ama bu seferki heyecanımın başka

S
bir duygusu vardı. Nasıl desem, korkunun yarattığı bir heye-
enden sonrası can yoldaşım... Sensiz olmak mı her candı. İnsanın içi, tüm organları sanki biri tarafından buruştu-
şeyi zorlaştırdı diyorum bazen. Şehadetini duydu- rulur ya, öyle bir şeydi. Kendimi de, bu duyguyu da tanıyor-
ğum andan itibaren her şey ne kadar hızlı, aynı za- dum. Bu yüzden yapmam gereken şeyi gayet iyi biliyordum.
manda ne kadar ağır ilerledi. Biliyorum her şeyi me- Tuhaf bir andı. Kulağıma fısıldanmış gibi adını yazdım
rak ediyorsun. Bir bir anlatacağım sana. Senin Gabar’da HPG-BİM sitesine. Ve zaten bekliyormuşum gibi adın çıktı
düşmanla burun buruna savaştığın anlarda ben Rojava’ya karşıma. Adın, yüzün, arkandaki onur bayrağın, evde her za-
gelmiştim Rûbar’ım. Devrimin merkezinde Bakur direnişini man seslendiğimiz ismin ve doğup da büyüyemediğin top-
hissetmeye ve tüm dünyaya duyurmaya... ‘Ji bo Azadiyê’ ola- rakların ismi... Ben mi dondum akan zamanın içerisinde,
caktı çekeceğimiz filmin adı. Ama biz o günden bugüne kı- yoksa benim dışımda her şey mi dondu da o dehşet duy-
saca ‘Sûr’ diyecektik soranlara. Ben Şehit Zîlan’ı oynayacak- guya düştüm, emin değilim. Ama diğer gün görevimin ba-
tım. Biraz gerçek, biraz hayali bir karakter. Oynayacaktım şına gitmek için uyandığımda her şeyin kabustan çok daha
diyorum çünkü henüz başlamamıştık. öte olduğunu farkettim. O an anladım ki bir ömür içimde his-
Senaryoya göre Zîlan’ın ağabeyi şehit düşmüş ve bu duy- sedeceğim acı yeni başlıyordu. Sadece birkaç gün geçti ve
guya girmem bekleniyordu. En çok da bunun üzerine yo- ben şehitliğe gidip senin mezarının başında saatlerce otur- 1987 Kerboran doğumlu Rûbar Kerboran (Bahoz Baysal) 10 Aralık
ğunlaşıyordum. Ve şehadeti hissetmeye, anlamaya çalışıyor- dum, toprağına dokundum herkesin selamını getirdim sana. 2017’de, Gabar’da Türk ordu güçleriyle girdiği çatışmada şehit düştü.
dum şehit düşen her yoldaştan. Çekimlere başlamaya çok az Orada yatan arkadaş –abimdi- sendin artık benim için. O an
Zîlan’ın hikayesinin birçok Kürdün hikayesi olduğunu anla- düşmanın yüzüne yüzüne.
kalmıştı ve ilk sahnede abimin mezarı başına gitmem gereki-
dım ve Zîlan rolüyle bütünleştiğimi hissettim. Artık ağabeyi Direniş orayla sınırlı kalmadı tabii. Hemen arkasından onca
yordu. Heyecanımın tarifi yoktu tabii. Şehadet gerçeğinin
şehit düşmüş biriydim ben de. Mezar başında sadece ken- yoksulun, hastanın, kimsesizin parasından aldıkları insanlık
hakkını verebilmek, daha önce hiç görmediğim Kobanê şe-
dim oldum, sen de o toprağa karışan şehit... dışı teknikleriyle Xakûrkê’ye girmeye çalıştılar. Bir iki tepeye
hitliğine gidip binlerce arkadaşın aynı anda hatırını sormak,
Şehadetinden sonra çok şey oldu yoldaşım. Rojava’ya gitti- indirme yaparak topraklarımızı işgal edebilecekleri gafletine
hepsine dokunmak, hepsine herkesin selamını götürmek…
ğimde görmeye söz verdiğim Efrîn, kirli postallarla işgal düştüler. Sen, çocukluklarını çaldıkları, aileni sürgün edip ta-
Anlayacağın ne gündüzüm ne de gecem kalmıştı heyecan-
edildi. Efrîn’e öylesine yakın olup aynı zamanda o kadar uza- mamen boşalttıkları topraklara dahi girmeyi başarıp düş-
ğında kalmak çok ağırıma gidiyordu. Direniş çok büyüktü ve manla savaştın. Nasıl oluyor da binlerce militanın bulunduğu
biliyorsun her militanın hayali direnişin olduğu her yerde en topraklarımıza girebileceklerini düşünürler. Gülünç değil mi?
ön safta yer almaktır. Olamadık ama bizden çok daha güzel Onlar nasıl bizim düşmanımızsa, biz de onların düşmanıyız
olanlar en güzel savaşı verdiler Rûbar’ım. ve sanırım onlar daha düşman gerçekliğini henüz anlayama-
Efrîn’in de Arînleri, Zîlanları çıktı bili- mış. Daha doğrusu o ana kadar anlamamışlardı yurt sevgi-
yor musun? Avestalar, Barînler öyle mizi. Öyle ki kabusa döndü her Lelîkan gecesi. Her yağmurda
güzel direndiler ki her birimizin etrafa yayılan yurt kokusu başlarını döndürdü. Döndürdü de
içindeki nefreti, kini kustular kendilerine gelemediler. Onar onar, uçak uçak kaçırıldılar te-
daviye. Hala kendilerine gelememişler. Yurt iksiri, onur iksiri
hiçbir şeye benzemez, anlayamadılar ki Rûbar’ım.
Anlatacak daha çok şey var ama yüreğimin en derinin-
den sızısını hissettiğim şehadetin haberini vermek istiyo-
rum sana Rûbar’ım. Bir kere bile canlı göremediğim, daha
aklımda -militan olmanın o tatlı heyecanı bile yokken- sü-
rekli görme hayali kurduğum, nasıl yaşadığını, neler oku-
duğunu, yaşamın her parçasına nasıl anlamlar yüklediğini
merak ettiğim Atakan Mahir arkadaş şehit düştü. Bu dağ-
larda öğreneceğim, hissedeceğim, anlam vereceğim birçok
şey yarım kaldı sanki. Bir hayalim daha yarım kaldı, tıpkı
sende yarım kalan hayalim gibi. Bu dağlara geldiğimde gö-
receğime söz verdiğim, her anın hayalini kurduğum iki yol-
daştınız benim için. Biriniz beni hiç tanıyamadı, diğeriniz
de katıldığımı hiç bilemedi.

Şehadetinden sonra çok şey oldu yoldaşım. Rojava’ya gittiğimde


görmeye söz verdiğim Efrîn kirli postallarla işgal edildi.
Rûbar’ım, Efrîn’in de Arînleri, Zîlanları çıktı biliyor musun?
Avestalar, Barînler öyle güzel direndiler ki her birimizin için-
deki nefreti, kini kustular düşmanın yüzüne yüzüne.

15
Pîvan

Tu evîndara min!
Di erdnîgariya giyanê min ê tî de
Bi qasî zeryayekê mezin e evîna te
Ez dilopeke baranê me
Û bi qasî okyanûsekî ji te hez dikim.

Mem BAWER

You might also like