Professional Documents
Culture Documents
SAYI : 310
FOTO: SAM PANTHAKY / AFP
Pirincin lezzetini arttırdığı düşüncesiyle Japonya'da hasat edilen pirinç başakları bir hafta güneşte kurutulur. FOTO: YOMIURI SHIMBUN/AFP
Herausgeber: Medya Presse-und Werbeagentur GmbH Hans-Böckler-Str. 16 63263 Neu-Isenburg Geschäftsführer: Ahmet Yücedağ Ver. Redakteur: Roger Turaut politikart@yeniozgurpolitika.org
FOTO: OZAN KOSE / AFP
3
. Yol siyaseti, Kürt Özgürlük Hareketi’nin Cumhuriyet Fırkası’nı (TCF) kurmuştu. Bu partinin ku-
hem ulusal hem de toplumsal bir hareket rulmasıyla Halk Fırkası’nın meclisin tek partisi olma ten ziyade bu ikili siyasetin dışında
olma özelliğini reel siyasete uyarlamaya özelliği kalmamıştı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırka- doğal bir alternatif olarak öne çıktı.
çalışan öte yandan da sadece Türkiye siya- sı’nın tepeden inme değişikliklere muhalefet eden, li-
setine değil dünyadaki iki kutuplu siyase- beral-muhafazakar bir dünya görüşüne sahip bir
tin dışında farklı bir söylem ve görüş taşıma iddiasında karakteri vardı. Bu kez İslami kesimlerin ve İttihatçıların yıllarda hükümette yer almış partiler isim düzeyinde si-
olan bir izleğe sahip. 3. Yol siyaseti anlaşıldığı kadarıyla desteğini alan bu parti Kemalist tasavvura ayak bağı yasi hayatlarına devam etseler de aslında bu partilerin
Kürt Özgürlük Hareketi için taktiksel ve seçime odaklı olmuştu. Toplum nezdinde saygınlığı olan bu partinin asıl kadroları ve kitlesi bu meclisteki iki partiden birisine
bir değişim değil bilakis stratejik ve sürekli örgütlülüğü yöneticilerini bir kerede alt etmek kolay olmadığı için eklemlenmişti. Bu siyasi haritada AKP’nin koalisyon
içeren bir özelliğe sahip. Günümüzde 3. kısa sürede sonuç alabilecek uygun bir at- içinde olduğu Gülen Cemaati de vardı ki özelikle bu ikili
Yol siyaseti dışında '3. Yol çizgisi' veya '3. mosfer ve güçlü bir gerekçeye ihtiyaç vardı. siyasetin önemli bir ayağını oluşturuyordu. Özellikle Ke-
Yol stratejisi' gibi kavramlarla da açıkla- 1925’teki Kürt isyanı bu iş için biçilmiş kaf- malizm eleştirisi üzerinden bu ikili siyasetin hegemonya
nan bu siyasi hattın Türkiye siyasetinde tandı. Zira resmi ideolojinin alışılmış tarih savaşında entellektüel sinerjiyi oluşturmaya çalışıyordu.
neye karşılık geldiğini anlamak için yazımına karşı duran aksi bir görüşe göre
cumhuriyetin kuruluş zamanlarına, son- Mustafa Kemal ekibi bir isyanın örgütlendi- HEP’den HDP’ye giden süreç
rasında ortaya çıkan siyasi tabloya ve 3. ğini biliyor ve uygun bir zamanda ortaya Bu iki kutuplu siyasetin dışında 90’larda HEP ile başla-
Yol’un ne zaman hangi siyasi iklimde so- çıkması için bir vukuata ihtiyaç duyuyordu. yarak Kürt siyaseti kendi geleneğini oluşturdu ve müca-
mutluk kazandığına kısa bir bakış ata- İbrahim BULAK Nitekim Şeyh Sait’in bulunduğu köye dele zeminin içerisinde tabiri caizse siyaseti siyaset
lım. Başlamadan önce iki kutuplu giden jandarmanın “asker kaçağı arıyoruz” yaparak öğrendi. 1991’deki genel seçimlerde HEP aday-
siyasetin farklılıkları olsa da salt Türkiye’ye özgü olma- bahanesiyle bulunduğu evde olan birisini istemesi ve ları, SHP listelerinden seçime girmişti. HADEP süreciyle
dığı bilhassa tepeden inme bir değişiklikle monarşik Şeyh Sait’in vermemesi üzerine silahlar patlar ve böyle- birlikte ise artık bu geleneğin devamı olan partiler seçim-
yönetimden cumhuriyete geçen ülkelerde değişimin likle isyan başlar. Bu isyanın hemen ertesinde dönemin lere farklı Kürt çevreleri, Türkiye’deki sol ve demokrat
ne kadar sürede, nasıl ve ne biçimde olması gerektiği başbakanı Rauf Orbay, TCF reisleriyle görüşmek ister ve çevrelerle ittifaklar kurarak girmeye çalıştı. Böylelikle
gibi sorular üzerinde benzer ayrışmaların olduğunu görüşmede TCF’nin lağvedilmesini talep eder. Kazım hem bu çevrelere geniş kitlelere seslenebilme olanağı
söylemekte fayda var. Karabekir, Orbay’dan fikrine başvurulacağı naifliğiyle tanıdı hem de kendisi toplumun farklı kesimlerine açıl-
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından bu kez; İstanbul ve bir görüşme beklerken bu talep karşısında 'Bizim Kürt- maya çalıştı. Parlamenter siyasetteki Kürt partileri ilk baş-
Ankara hükûmetleri arasındaki mücadele, Osmanlı’nın lük mıntıkasında teşkilatımız bile yoktur' cevabını verir. larda tecrübeli ve yaşça büyük kişilerin liderliğinde
tarih olması, yeni kurulan düzenin nasıl olacağı ve de- (Kazım Karebekir, Kürt Meselesi, Emre yayınları, 12. Baskı yürüdü. DEP (Yaşar Kaya), HADEP (Murat Bozlak), DEHAP
ğişimin ne hızda yapılacağı tartışma konusu olacaktı. 2004) Kazım Karabekir’e göre bu isyanın olacağı bel- (Mehmet Abbasoğlu), DTP (Ahmet Türk) süreçlerinde
1920 yılında besmelelerle açılan Birinci Meclis, Ermeni liydi ve buna rağmen hiçbir tedbir alınmamıştı. İsyan genel başkanlık yapacak kişilerin bu özellikleri taşıma-
halkının, farklı azınlık grupların ve ayrılık taraftarı Kürt- ise ona göre 'mahalli’ydi, asıl maksat Kürt isyanı vesile- sına özen gösterildi. 2000’lerin başında gençlik kolların-
lerin yer almadığı bir meclisti. Fakat buna rağmen ço- siyle terör estirmekti. Nihayetinde TCF rızasıyla kendini dan gelen Tuncer Bakırhan’ın DEHAP’ın başına
ğulcu bir yapıya sahip karizmatik bir lider olarak öne kapatmayınca Takrir-i Sükûn Kanunu ile kapatılır. Bu geçmesiyle bu yaklaşım değişmeye başladı. Nurettin De-
çıkmışsa da Mustafa Kemal’in denetime alabileceği ve gruba asıl ölümcül darbe ise 1926’daki ‘İzmir Sukiastı’ mirtaş ve Selma Irmak’ın DTP Eş Başkanları olmasıyla bir-
her istediği kararı geçirebileceği bir meclis değildi. davaları ile vurulur. Artık tek şef ve tek parti ile bütün- likte Kürt siyaseti açısından kuşaklar arası geçişkenliğin
Mecliste reisi Mustafa Kemal olan Müdâfaa-i Hukuk Ce- leşmiş bir devlet vardır. İkinci Dünya Savaşı’nın erte- daha kurumsal bir düzeye ulaşması mümkün oldu. Öte
miyeti’ne Birinci Grup, bunun dışında kalan milletvekil- sinde Türk devletine rol model olan otoriter rejimlerin yandan bu yenilenme sürecine paralel olarak, Türk med-
lerine ise İkinci Grup adı veriliyordu. İçinde çok farklı birer birer yıkılmasıyla değişen dünya düzenine ayak yasının tabiriyle ‘şahinler’ ve 'güvercinler’ tartışması da
fikir ve milliyetten insanı barındıran İkinci Grup yek- uydurmak için tek partili dönem sona erer. 1950 seçim- gündeme gelmeye başladı. Türk medyasının nazarında
pare, ortak hareket eden bir grup değildi. Aynı şekilde leri öncesi CHP’nin muhafazakâr ve İslamcı kesimleri şahin kanat genç, öfkeli ve 'silah’a karşı çıkmayan kişiler-
Birinci Grup da tartışmasız Mustafa Kemal’in her dedi- memnun etmek için imam hatip okullarını açması, din den oluşurken; güvercin kanat ise makul, sakin ve yeri
ğini onaylayacak bir grup değildi. Birinci Meclis, Mus- derslerini okullarda okutması gibi manevraları da işe geldiğinde 'silah'a karşı çıkabilecek özelliğe sahip kişiler-
tafa Kemal’in tasavvurundaki rejimi yaratacak tek sesli yaramayacak ve CHP seçimleri kaybedecekti. Demo- den oluşmaktaydı. Kimin şahin, kimin güvercin olduğu si-
bir yapıya sahip değildi. Bu tasavvuru önünde ayak krat Parti (DP), CHP’nin içinden çıkmış, Kemalizmi doğ- laha karşı aldığı mesafeye göre belirleniyordu. Silaha
bağı olan meclisin lağvedilmesi ve yeni bir meclis yapı- rudan reddetmeyen bir siyasi geleneğe yaslanan bir karşı duruşu cesaretlendirmek, teşvik etmek için Türk
sına ihtiyaç vardı. 'Bu meclis Türklerin, Kürtlerin, Lazla- yapıya sahipti. TCF’den farklıydı zira o, CHP’nin palto- medyası bölgeye geziler düzenler ve televizyon prog-
rın, Çerkeslerindir' anlayışı Mustafa Kemal’e göre sundan çıkmıştı. DP, CHP’nin şekillendirdiği rejimin ramlarında özellikle bu konuyu tartışmaya açardı.
görevini tamamlamıştı. İkinci Meclis’e gidiş sürecinde kodlarını, ezberlerini, kalıplarını kabul eden onun sınır- Seçim ittifaklarının sürekli ittifaklara dönüşmesi için Ab-
Lozan Antlaşması’nın onayı da önemli bir rol oynu- ları içerisinde siyaset yapmaya çalışan bir siyasi olu- dullah Öcalan’ın 'çatı parti’ olarak formüle ettiği, farklı ör-
yordu. Birinci Meclis yapısı Lozan sürecinde muhalif bir şumdu. Soğuk Savaş yıllarında NATO’nun komünizmle gütlerin ve grupların ortak ilkeler etrafında bir araya
duruş sergilemişti. İkinci Meclis’in 'muhalefetsiz' ve tek mücadelesi kapsamında ırkçı ve dinci örgütler destek- gelmesini hedefleyen girişimler oldu. Anayasa değişikliği
partili olması, tek şefe itaat etmesine özen gösterili- leniyor, büyümeleri için her türlü imkan seferber edili- tartışmaları üzerinden şekillenen 12 Eylül 2010 tarihli refe-
yordu. 1923 seçimlerine Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti yordu. Bu bağlamda 1960’taki darbeden sonra randum sürecinde,“Evet-Hayır” olarak açığa çıkan iki-ku-
devletin tüm imkanlarını kullanarak girmiş ve oluşacak Kemalizm paltosundan bu kez Demokrat Parti’nin de- tuplu zihniyetin karşısında, Kürt siyaseti ve sol-demokrat
yeni mecliste Mustafa Kemal kendisine bağlılıkta vamı olarak Adalet Parti dışında Mili Görüş ve MHP or- çevreler “Boykot” kararını öne çıkarmışlardı. Bu siyasal pra-
şüphe duymayacağı kişilerden oluşan bir liste olma- taya çıkacaktı. Bu oluşumlar Soğuk Savaş yıllarının tikle bugünlerde daha sık zikredilen 3. Yol siyasetine yöne-
sına dikkat etmişti.(İsmail Göldaş, Takrir-i Sükun Görüş- ürünüydü. lik ilk somut girişimler de toplumsallaştırılmıştı.
meleri, Belge yayınları, 1997) Seçimlerden sonra Halk “Evet-Hayır” kutuplaşması AKP-Cemaat ittifakına karşı
Fırkası kurulmuş fakat önceden de Mustafa Kemal’in si- 2002’den sonra CHP-MHP ittifakı ile gün yüzüne çıkarken, zamanla bazıla-
yaset tarzından hoşnut olmayan ve savaşta önemli rol- Seçmenin neredeyse yarısının oyunun parlamento dışı rının safları değişecek ama iki kutuplu siyaset yapma tarzı
ler üstlenmiş Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat kaldığı 2002 seçimlerinde AKP’nin iktidarı ve CHP’nin değişmeyecekti. Özellikle bu referandum sürecinde 3. Yol,
Cebesoy gibi o yıllarda toplum tarafından tanınan siya- muhalefeti ile sonuçlanan bir siyasi harita ortaya çıkmıştı. şartları zorlayan bir tercihten ziyade bu ikili siyasetin dı-
setçiler de 1924 yılının sonlarına doğru Terakkiperver Bu seçimlerden sonra ANAP, DYP, DSP, Fazilet gibi önceki şında doğal bir alternatif olarak öne çıktı.
5
FOTO: BÜLENT KILIÇ / AFP
Çözüm süreci esnasında Öcalan, yıllardır sözünü ettiği ile bu süreçte tarihi bir olay olan 28 Şubat 2015’teki Dol- PKK ile YPG arasında fark görmeyen ve yeni bölgesel di-
‘çatı parti’ fikrini HDP olarak formüle etti. Neredeyse yüz- mabahçe Mutabakatı tarihsel bir benzerlik taşır. Zira de- namikleri fırsata çevirmeye çalışan Türk devlet aklının iz-
yıldır Türkiye siyasetine egemen olan iki-kutuplu yakla- vamında Erdoğan’ın tasavvurundaki rejime 7 Haziran düşümlerini sadece AKP’nin politikaları ya da Erdoğan’ın
şımlara karşı HDP üçüncü seçenek olarak siyaset seçimleri ayak bağı oldu ve 7 Haziran seçimiyle ortaya çı- hevesleri olarak değerlendirmek de mümkün değildir. Bu
sahnesine çıktı. 3. Yol’dan bahsederken Türkiye siyase- kacak olağan koalisyon hükümeti Mustafa Kemal’inkine hususta, Efrin’e yönelik işgal harekâtı başladığında 'mu-
tinde bu iki kutuplu siyasetin dışında söz gelimi Kema- benzer gerekçelerle lağvedildi ve yeniden seçime gidildi. halefet' liderlerinin açıklamalarına bakmak bile yeterlidir.
lizmle kopuşu sağlamış komünist hareketlerin veya Kürt Böylece İkinci Meclis’e benzer bir tablo 1 Kasım 2015’te AKP’nin toplumu militarize edebilme noktasında başarılı
hareketlerinin de geçmişte olduğunu hatırlatmak gere- yapılacak seçimlerde ortaya çıkmıştı. Nasıl ki İkinci Mec- olduğu bu işgal harekatı esnasında, Kılıçdaroğlu’nun ‘’50
kir. Bu hareketler özellikle 70’li yılların ikinci yarısından lis’in mevcut durumu Mustafa Kemal’in istediğini yap- tane Afrin'i bir askerimin hayatına feda ederim’’ diyecek
sonra birbirine yakınlaşırlaşır zira bu dönemde hem mada bir sorun idiyse Erdoğan için de 1 Kasım kadar bilinçli bir şovenizm içinde olduğu unutulabilir mi?
Marksizm Kürt hareketlerinde hakim ideolojidir hem de seçimlerinden sonraki haliyle bile meclis ihtiyaca cevap
Türkiye’de sol kitleselleşmesiyle orantılı olarak Kürt soru- değildi. Tek adam ve parti-devlet rejimi için daha güçlü Muhalafetin sınırlarını kim belirliyor?
nuna daha duyarlı hale gelmeye başlar. bir zemine ihtiyaç vardı. Bu noktada ise Mustafa Kemal’in 2015’e kadar devlet ve cumhuriyet temalarına ilişkin biri-
Hatırlayanlar olacaktır; Selahattin Demirtaş İHD Diyar- verdiği sözleri tutmamasıyla 1925’teki Kürt isyanına ben- ken tüm eleştirel söylemlerin bu tarihten sonra kademeli
bakır Şube Başkanı iken abisi Nurettin Demirtaş DTP’nin zer bir biçimde Erdoğan’ın masayı devirmesiyle Kürt ta- olarak AKP eliyle altının boşaltıldığı bir Türkiye panoraması
Eş Başkanı idi. 2007 yılında yapılan seçimlere Bin Umut rafı 'özyönetim' ilan etmiş ve artık 'taş üstünde taş, baş söz konusu. Başka bir deyişle; 2023 yılı itibariyle kuruluşu-
Adayları’ndan biri olarak Diyarbakır’dan katılan Selahat- üstünde baş bırakmayın' safhasına geçilmişti. 15 Tem- nun 100. yılını kutlayacak olan Türkiye’de hiç olmadığı kadar
tin Demirtaş, o dönemlerde halk nezdinde daha çok Nu- muz Darbe Girişimi’yle 'İzmir Sukiastı’ davası arasında da toplumsal barış ve insan hakları tartışmalarının önemsizleş-
rettin Demirtaş’ın kardeşi olarak tanınıyordu. 2009’da parelellikler söz konusudur. Mustafa Kemal bu davayla tiği ve yine hiç olmadığı kadar devletin ve cumhuriyetin kut-
DTP’nin kapatılması ve dönemin eş başkanları Ahmet bir dönem kendisini desteklemiş TCF kadrolarını ve farklı sandığı bir iklim mevcut. Öcalan 2010 yılında, yani boykot
Türk ve Aysel Tuğluk’a siyaset yasağı getirilmesiyle bera- muhalif unsurları nasıl tasfiye ettiyse Erdoğan da Gülen kararının alındığı yıl kaleme aldığı Kürt Sorunu ve Demokra-
ber, daha öncesinden tedbir amaçlı kurulmuş olan Cemaati’ne olanca nefretiyle yönelecek ve ölümcül dar- tik Ulus Çözümü kitabında şu tespiti yapıyordu:“Ankara
BDP’ye Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak eş başkan beyi vuracaktı. Bu iki dönem arasındaki benzerlikler ve çı- merkezli Beyaz Türk faşizmi yerine, Konya-Kayseri merkezli
seçildiler. Birbirleriyle uyumlu olan bu isimler kitleler tara- karımların birer bir aynı olduğu iddiasında değilim fakat Yeşil Türk faşizmi yavaş yavaş fakat emin adımlarla Cumhuri-
fından da sevilip kabul gördü. Demirtaş başlarda ne “gü- hata payları olmasına rağmen göz ardı edilemeyecek, şa- yet’in yeni hegemonik gücü olma yolundadır. Cumhuri-
vercin” ne de “şahin” kanada uyacak bir profil çiziyordu. şırtacak derecede benzerlikleri bulunmaktadır. Bu ben- yet’in 100. yılı olacak 2023 yılının bu hegemonya altında
Kimi zaman yaptığı radikal çıkışlarla ondan umudu olan zerliklerin ortaya çıkması bir tesadüf veya 'tarih karşılanması daha şimdiden açıkça planlanmaktadır.’’ Öca-
bazı kesimlerde 'şahin' olabilir korkusu oluştursa da, özel- tekkerürden ibarettir’ klişesinden ziyade iki kutuplu siya- lan’ın 2010’da sözünü ettiği üzere; 2023’teki bu hegemonyal
likle çözüm süreci ile beraber demode olan bu kategori- setin ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Zaten 2016’dan sonra savaş siyasetinde HDP’nin, sıkça kullanılan tabirle, anahtar
lerin Demirtaş özelinde de bir kıymeti harbiyesi Erdoğan ve çevresi rejimin hakimi olmaya başlayınca Ke- konumunda olduğu da artık herkesin kabulü. Fakat 'anahtar
olmayacaktı.“Nurettin’in kardeşi”,zamanla ve kendi bece- malist anlatıdakine benzer bir mit oluşturmaya başladı, olma' durumu bir yandan reel siyasetin bir gerçeğine teka-
risiyle başka bir referans üzerinden tanımlanmaya gerek ordan referanslar vermeye başladı. Artık nasıl ki Mustafa bül etse de öte yandan 3. Yol siyasetini seçim odaklı araçsal-
duymayan yeni bir imaj yaratabilmeyi başardı. Sadece Kemal tek adam rejimini kurduktan sonra parti-devlet ile laştırmaya çalışan bazı kesimlerin söylemine dayanak
bununla yetinmedi, Türkiye siyasetinde Kürtlerin dışında muhalefetin sınırlarını belirliyorduysa benzer şekilde Er- oluşturuyor. Özellikle bununla beraber yine aynı kesimlerin
asgari demokratik değerleri önemseyen her bireyi de doğan da düzen içerisindeki muhalif partilerinin yapa- HDP ve Demirtaş’ı salt Erdoğan karşıtı bir siyasete hapset-
temsil edebilecek bir yüze dönüştü. Aslında o 3. Yol siya- cağı siyasetin sınırlarını belirliyordu. mek istemesini bu bağlamda okumak gerekir.
setinin yüzüydü. Bu ikili siyasetin son 10 yıllık hegemonya savaşında Yukarıda da belirtildiği gibi bu iklim altında AKP-MHP it-
çok şey değişti fakat "Kürt sorunu” parantezine alınabile- tifakının muhalif düzen partilerinin yapacağı siyasetin sınır-
'Şef’ ve 'Reis' arasındaki benzerlikler cek tüm argümanlar da hala 10 yıl öncesinin kodlarıyla larını da belirlemekte olduğunu görmezden gelmek
Bu siyasetin ortaya çıkardığı başarılardan biri olan 7 tartışılıyor. Oysa Türk devlet aklının silah olgusuna yükle- mümkün değildir. Unutulmamalıdır ki Kürt düşmanlığında
Haziran seçimlerini ve mecliste oluşan tabloyu Birinci diği stratejik anlam artık PKK gerillaları ile sınırlı değil. Sa- çıtayı oldukça yükselten AKP-MHP ittifakı olası bir iktidar
Meclis’e benzetebiliriz. Aynı şekilde bu sürece giden yıları yüzbinleri bulan ve tüm dünyanın teveccühünü değişikliğinde bu çıtayı bir can simidi olarak kullanacaktır.
yolda nasıl ki Mustafa Kemal, tasavvurundaki devleti kazanmış Rojava’daki silahlı güçlerin de “terörist” olarak 3. Yol siyasetinden beklenen ise düzen partilerinin devletçi-
oluşturmada Kürtlerle taktiksel bir ittifak yaptıysa Erdo- lanse edilmesi ya da “yok edilmesi gereken unsurlar” ola- lik ve ırkçılık ortak paydasında AKP ve MHP ile aynı değer-
ğan da ‘çözüm süreci’nde Kürtlere benzer bir ilişki çerçe- rak görülmesi Türk devleti açısından yeni bir aşamaya leri taşıdığını söylemekten çekinmeyen ve 3. Yol siyasetinin
vesinde yaklaştı. Bu bağlamda Mustafa Kemal’in ortak geçildiğine işaret ediyor. Efrîn, Girê Spî, Serêkaniye hatta araçsallaştırılmasına karşı güçlü ve ikirciksiz bir söylemin
yaşamın bir teminatı olan Sivas Kongresi Beyannâmesi Şengal’in de sorunun parçası olduğu güncel koşullarda, sahibi olmaktır.
6
Oryantalist Edebiyat: Aslında o benim değil
ren, edebiyatı bir Doğu zevkinin sardığı ve bundan na- tır ve Doğuyu yazılı metinlerde kötülemiştir.“Antikitede
t
Büşra ŞAHİN
sibini almayan hemen hemen hiçbir edebi türün kal- Yunanlı yazarlar ve düşünürler, Avrupa kavramını, Akde-
madığı artık ispata hacet kalmayan bir gerçek.” niz’in kendi taraflarındaki kısmını Asya’dan ayırmak için
(Hentsch, 2008: 150). Bu durumun oluşmasında, çeşitli kullanmıştır. Dolayısıyla, Avrupa kavramının kökeninde
E
n basit tanımıyla Batı’nın Doğu’ya bakışı, onu doğu eserlerinin ve özellikle Binbir Gece Masalları’nın bir “ayırma” düşüncesi yatar.” (Kula, 2011: 2). Yunan mito-
ele alış şekli ve mistik unsurlarla bezenmiş Batı dillerine çevrilmesi en büyük etkiye sahiptir. Binbir lojisine göre çapkın tanrı Zeus, Europa adlı güzel bir ka-
yaklaşımı şeklinde ifade edilebilecek oryanta- Gece Masalları sayesinde Doğu edebiyatı tanınmaya dına sahip olmak için bir boğa kılığına girmiştir ve
lizmin, aslında antik çağlardan beri süregeldiğini söyle- başlamış, gidip görmeye gerek kalmadan da doğu Europa’yı yaşadığı Asya topraklarından alıp Girit ada-
mek yanlış olmaz. Bu yaklaşımda Batı halkları hakkında bilgi edinilmesine yol açmıştır. Do- sına götürmüştür. Europa’nın sayısız kız kardeşinin ara-
üstün=beyaz=erkek, Doğu ise aşağıda=siyah=dişi ola- ğuyu eserlerine konu edinen Batılı yazarların başında sında Asia da vardır. Asia’nın Doğuda kalması,
rak konumlanır. Beyazın siyahtan veya erkeğin kadın- Lord Byron (1788- 1824), Victor Hugo (1802-1885), Jo- Europa’nın Batıya getirilmesi geniş bir simge zenginliği
dan üstün olduğu kurgusuna benzer Batı’nın da hann Wolfgang von Goethe (1749-1832), Gerard de yaratmış olabilir. (Hentsch, 2008: 29) Persler (M.Ö. 472)
Doğu’dan üstün olduğu fikrine yaslanır. Öte yandan Nerval (1808-1855), Alphonse de Lamartine (1790- adlı oyunda Kral Kserkses, Yunanlılar tarafından yenil-
yüzyıllar boyunca bir toplumun zihnine kazınmış or- 1869), Gustave Flaubert (1821-1880) gibi yazar ve gez- miştir ve bu yenilgi sonucunda Aiskhylos, Perslerin ağıt-
yantalist görüşlerin etkilerinin sadece siyasi veya eko- ginler gelir. Said bu isimlere Chateaubriand larını kendi ağzından söylemiştir. Diğer bir deyişle
nomik alanda kısıtlı kalması da beklenemez. Bu görüş (1768-1848), Alexander William Kinglake (1809-1891), Doğulular yine bir Batılının bakış açısıyla konuşmuştur.
felsefeyi, düşünce tarzlarını etkilemiş ve edebiyattan Edward William Lane (1801-1876), Richard Francis Bur- Aiskhylos, oyunun alt metninde Atina demokrasisiyle
resme, sinemadan müziğe tüm sanat dallarına sıçramış- ton (1821-1890), Alfred de Vigny (1797-1863), Benjamin Pers monarşisini karşı karşıya getirir (Hentsch, 2008: 31).
tır. Batı …Şarkiyat çalışmalarıyla kendi Doğusunu oluş- Disraeli (1804-1881), George Eliot (1819-1880), Walter Oyunun sonunda Asya’ya yıkım atfedilmiş, Avrupa ise
turmuş, bu çalışmalar neticesinde ortaya çıkan ve akla Scott (1771-1832) ve Thèophile Gautier’yi (1811-1872) düşman Asya’yı yenmesiyle tanımlanmıştır.
gelen bütün olumsuzlukların yüklendiği doğu imajını de ekler ve bu yazarların Asya gizemini belirginleştir- Bakkhalar (Euripides tarafından kaleme alınmış bir
günlük hayattan siyasete, sosyal bilimlerden güzel sa- diklerini belirtir (Said, 2013: 109). Antik Yunan tragedyası) isimli eserle Doğu ile Batı, üs-
natlara kadar hemen hemen hayatın her sahasında kul- Oryantalizm çalışmaları sadece doğuya ilişkin bilgiler tünlük-düşkünlük karşıtlığına yerleştirilmiş ve arala-
lanıma sokmuştur.” (Çoruk, 2007: 194). yığını üretmekle kalmaz, aynı zamanda doğunun ma- rında hayali bir sınır çizilmiştir. Avrupa “güçlü”, Asya
Batı uygarlıklarındaki oryantalist hareketlerin önemli salları, anlatıları ve mitolojisi temelinde bir dinamik de “bozguna uğrayan” konumlarına oturtulmuştur. Eserde
bir sonucu da kültür emperyalizmini ortaya çıkarmıştır. üretir Batı için. Bu üretimin sonucu olarak on doku- Aiskhylos, istilacı Persler’i överek ne kadar güçlü olduk-
Kültür emperyalizmi, bir topluluğun kendisinden zayıf zuncu yüzyılın önemli yazarları Doğu hayranı olur. larından bahsederken aslında kendi uygarlığını göklere
gördüğü bir halka kendi gelenek göreneklerini, düşün- Ancak bu yazarların eserlerine yansıyan Doğu, araştır- çıkarmaktadır. Atina demokrasisi ile Med monarşisini
cesini, alışkanlıklarını benimsetmesidir. Batı da Doğu macıların kibrinden türeyen bir şark mitolojisidir. Kimisi karşı karşıya getirerek demokrasinin üstünlüğünü satır
toplumlarına bunu uygulayarak, onları kültürel an- Doğuyu görmemiştir bile. Bu romantik yazarların hayal- aralarında vurgular. Oyundaki koro da Yunanlıların öz-
lamda bir değişime zorlamıştır. Kültürü değişmeye baş- lerindeki Doğu, gerçekle uyuşmadığında ise hayal kırık- gürlüğe düşkün bir halk olduğunu şöyle dile getirir:
layan toplumun ise pek çok alanda değiştiği lıklarına sebep olmuştur. Bu hayal kırıklıklarına dair Paul “Onlar hiç kimsenin ne kölesi ne de uyruklarıdır” (akta-
gözlenebilir. Edward Said, Şarkiyatçılık kitabının yönte- Valèry (1871- 1945) şöyle bir tespitte bulunur:“Bu adın ran Hentsch, 2008: 31).
mini açıklarken, oryantalizmin diğer alanlarla ilişkisini [Doğu] bir insan zihninde tam anlamıyla bir etki uyan- Haçlı seferlerinin izlerini taşıyan mektup, günce, gezi ya-
inceleyen çalışmaların eksik olduğunu ve tamamlan- dırması için, her şeyden önce, onun işaret ettiği iyi belir- zıları ve vaazlardan oluşan, yaklaşık üç yüz elli yıl süren
maları gerektiğini belirtir.“Şarkiyatçılık” adlı eserinin de lenmemiş diyarlara hiç ayak basmamış olmak şarttır. (1100-1450) Haçlı edebiyatına etkin olan görüş de Doğu-
bazı alanlarda eksik kaldığını söyler ve uyguladığı yön- Onu hayallerden, anlatılanlardan, okuduklarımızdan ve nun öteki ve kötü olması, Batının ise doğru, mükemmel
tem hakkında şu açıklamayı yapar:“Şarkiyatçılık her- birkaç parça nesneden; ve ancak en az bilimsel, ger- olarak gösterilmesidir.“Haçlı edebiyatını oluşturan yazılı ve
hangi bir düşünceden fazla bir şey olageldi. Bundan çeğe en aykırı, hatta en belirsiz çizgileriyle tanımalıyız. yazınsal metinlerdeki Müslüman Doğu veya Doğulu im-
ötürü, yalnız araştırmaya dayalı yapıtları değil, yazınsal Bir düş malzemesi oluşturabilmek ancak bu yoldan gesi son derece ötekileştirici, dışlayıcı ve kötüleyici bir an-
yapıtları, siyasal yazıları, gazetecilerin metinlerini, gezi mümkün olabilir” (aktaran Hentsch, 2008: 220). layışı yansıtır.” (Kula, 2011: XXXIV). Anılardan, şiirlerden,
kitaplarını, din ve filoloji çalışmalarını incelemekle baş- Tüm hayal kırıklıklarının kıyısından sıyrılıp oryantaliz- günlüklerden, vaazlardan oluşan bu edebiyat, doğal olarak
ladım işe.” (Said, 2013: 32). min antik çağlardan beri süregeldiğine dair iddiaya dö- yansıttıkları ile Avrupa’yı etkilemiş, savunduğu görüşler fel-
Oryantalizmin en çok etkilediği alanlardan biri de necek olursak, Antik Yunan eserlerindeki sefe ve ekonomi gibi alanlara sıçramıştır. Bu yayılma, etkisi
edebiyattır. Batıda üretilmiş eserlerin içeriğinde oryan- ötekileştirilmiş/dışlanmış Doğu imajına da dikkat çek- uzun yıllar devam edecek Doğunun Batıdan aşağı olduğu
talizm izlerine sıklıkla rastlanır. Bu durum özellikle, or- memiz gerekir. Bugünkü kadar açık bir şekilde olmasa ve üzerinde egemenlik kurulması gerektiği, Doğuda des-
yantalizmin ve Doğu incelemelerinin arttığı 17. ve 18. da (Pers İmparatorluğu’nun hakimiyet alanı ve gücün- pot hükümdarların hüküm sürdüğü görüşünü zihinlere
yüzyılda kendini gösterir.“17. Yüzyılın sonundan itiba- den dolayı) Antik Yunan da kendisini Doğudan ayırmış- kazımış, kalıcılaştırmıştır. Bu görüş de zamanla oryanta-
lizmi oluşturmuştur.
Nihayetinde Batı’nın Doğu’ya üstünlük arzusu ve ha-
yali aşağılama, hor görme, öteleme ve insandışılaştır-
maya dayanmaktadır. Bu da bizi oryantalizmin dünyayı
iki kutuplu, ancak sanılanın aksine Kuzey-Güney değil,
Doğu-Batı kutuplarında gördüğü sonucuna ulaştırır.
Bunun bir egemen politika olduğunu söylemek yanlış
olmaz. Bu politika görmediği, bilmediği her coğrafyayı
“bakir topraklar” diye tanımlar. Tıpkı iktidar sahibi erke-
ğin bakire tutkusu gibi…
“N
eşe eyleme geçiren bir tutku. Bir gerçekten insanlara iyi gelecek bir direnişin yolunu
durgunluk hali değil. Her şeyden yordamını arıyorlar.
olduğu haliyle memnun olmak “Sekter radikalizm” dedikleri tutuma karşı, neşeli
değil. Hem kendi içimizde, hem de yakınımızdaki in- militanlığı öneriyor yazarlar. Onlara göre sekter radi-
sanların içinde büyüyen gücün potansiyellerinin far- kalizm, radikal politikayı ortak ve güçlendirici bir sü-
kına varma sürecinin bir parçası. Spinoza’ya dayana- reç olmaktan çıkartarak rekabetçi bir performansa
rak, durumunuzu idrak etmeniz ve o an yapılması dönüştürüyor; insanları “kendini diğerlerinden daha
gereken şey neyse ona uygun bir şekilde harekete radikal hissetmenin memnuniyeti” ile “yeterince ra-
geçmeniz anlamına gelir. Böylelikle, değiştirme gü- dikal olmamanın üzüntüsü” arasında savurup duru-
cünüzün olduğunu, başka insanlarla birlikte bir şey- yor. Buna alternatif olarak önerdikleri neşeli militan-
ler yaparken değiştiğinizi fark edersiniz. Neşe, mev- lığı, dostluğa, özgürlüğe, sevgiye, yakınlığa, özene,
cut koşullara teslim olmak değildir.” Silvia Federici güvene, sorumluluğa değer veren ve insanı “hisse-
Nick Montgomery ve Carla Bergman, Neşeli Mili- debilir ve yeni şeyler yapabilir hale getiren” bir ak-
tanlık’ta, zamanımızın tükenmişlik, kaygı, şüphe, ah- tifleşme olarak düşünüyorlar.
lâkçılık, utanç gibi güçsüzleştirici eğilimleri derinleş- Neşeden doğan gücün dönüştürücülüğüne ina-
tiren boğucu atmosferinde, gerçekten etkili ve narak, militan bir neşeyle yazılmış bir kitap.
Drive My Car
lıklı olarak açıklandığı bir dizi yolculuğa çıkar.
J
film, ustalıkla işlenmiş bir yalnızlık muhake-
apon sinemasının en yetenekli yönet- kitabının ilk öyküsünden sinemaya uyarlandı.
mesi.
menlerinden olan Ryusuke Hamaguc- Kaybettiği eşinin yasını tutan başarılı yö-
Bilgelik dolu sahneleri ve filmin sonlarına
hi’nin son filmi Drive My Car, Haruki netmen Yusuke Kafuku, Çehov’un Vanya
doğru arınma etkisi yaratan bir başyapıt.
Murakami’nin, “Bir kadının özlemini çeken, Dayı oyununu sahneye koymak üzere Hiroşi-
yasını tutan; bir kadın tarafından aldatılmış, ma’da bir festivale çağırılır. Festival kendisine Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde
terk edilmiş olmanın acısıyla yaşayan, aşkla 20 yaşında bir kadın şoför tahsis eder; Kafuku, yapan Drive My Car hak edilmiş En İyi Senaryo
kendinden vazgeçen erkeklerin öyküleri”ni an- hiç beklemediği bir şekilde, gizemli şoförüyle ödülünün de sahibi oldu ve 4 ayrıca dalca Os-
latan ve 7 öyküden oluşan “Kadınsız Erkekler” yalnızlık, kayıplar ve yasla bezeli, sırların karşı- car adaylığına gösterildi.
11
JACQUES DEMARTHON / AFP
Eylem XELÎKAN
karşısı Sultan Baba, yukarısında Birmanlar ve Yalmanlar, aşa- mış bir evin içinde bir yağmurluk ve kefiyelerimizin koruma-
ğısında da Munzur suyuyla birleşen Axpanos suyu. Cevizleri, sında sabaha kadar sohbet ettik.
şilanları, böğürtlenleri ve sarımsağının bolluğuyla ayrı bir Sabah erkenden yaprakların hışırtısıyla uyandım. Rüz-
bereket bahçesi gibi. Axpanos köyüne vardığımızda Jîndar gâr, tüm kuru yaprakları üzerimize savurmuştu. Hava so-
Y
ükselen dumanlar gökyüzüne ulaşıp görüşümüz-
den çıkıyor… Uzaklaşınca unutuluyor mu? Bitiyor arkadaş bana “Sessiz ol. Duyuyor musun çocukların, anaların ğuktu ama Jîndar arkadaşın sıcak sohbeti ve sımsıkı
mu o an her şey? Kara dumanların ardından kalan; sesini ve köydeki hayvan seslerini. Onları hissediyorum. sarılmaları sayesinde hiç hissetmedim soğuğu. Hissettir-
siyaha mahkûm edilmiş güzellikler, renk katili düşünceler... Onlar şu anda yanımızdalar, buradalar. Bu köyün boş oldu- mek de istemezdim çünkü Axpanos köyünde kalışımızın
Dêrsim yanıyor, yakıyorlar Kürdistan’ın en güzel ormanlarını. ğunu, terk edildiğini düşünmüyorum. Düşünsem yaşaya- onun ısrarından dolayı olduğunu düşünsün istemedim.
Birer birer düşüyor kutsal meşeler, upuzun kavaklar boylu mam” dedi.“O insanları ait oldukları, huzur buldukları, kendi Kefiyemi kaldırdığımda Jîndar yoktu. Henüz güneş doğ-
boyunca seriliveriyor yerlere. Peki, dişbudağın, huş ağacının kültürleriyle yaşayacakları topraklara tekrar getirmeliyiz. mamıştı. Hemen bağladım kefiyemi ve gözlerimle araziyi
kanayan gövdesine ne demeli? Yanan evlerinin verdiği acıya Bunun için ne gerekiyorsa yapmalıyız, yapmalıyım.” süzerek Jîndar’ı aradım. Çok erken kalkmıştı.
çığlıklarla karşılık veren canlılar… Feryadı, figanı hangi kulak Ben, Jîndar, Sarya ve Evindar kış kampına girmemek için di- Köyün hemen yukarısındaki alçak bir tepede gözlerini ka-
duymaya dayanabilir? Çırpınışlara hangi göz bakabilir, renenlerdendik. En çok da Jîndar direniyordu çünkü Dêrsim’e patmış, güneşin doğmasını bekliyordu. Duruyordu öylece.
hangi yürek dayanabilir? Bu coğrafyayı karış karış adımlayan yeni gelmişti. Dêrsim’in her karış toprağını doya doya gezmek, Yanına varıp “Ne yapıyorsun?” diye sordum.“Güneşin doğu-
gerillalar her ağacın kovuğunda, her ko- dolaşmak istiyordu. Kendi topraklarıyla buluşmanın se- şunu bekliyorum” dedi “İlk ışıkları yüzüme vurmalı ki günüm
rulukta bir tarih oluşturdu, bir ha- vinci onu günden güne güzelleştiriyordu. Ger- güzel ve güneşli geçsin.”
zine biriktirdi. Kalın gövdeli çek olanla, gerçek olması gerekenle, yani Güneş doğduktan sonra Jîndar küçük ve dumansız bir
ağaçlara şehit düşen yoldaş- aşkla buluşmuştu. Soğuk sonbahara al- gerilla ateşi yaktı. Sarya arkadaşla çayımızı hemen kaynattık.
larının isimlerini kazıdılar dırış etmeden Axpanos köyünün çeş- Çay kaynayana kadar Jîndar, bize Şahê Bedo’nun “Çavreşa
unutulmasınlar diye. Genç mesine upuzun saçlarını bırakmıştı. min” stranını söyledi. Biz de ona takılmadan edemedik.
gerillalara, nice yiğitlerin “Saçlarım bu suya değmeli, yüz sür- -Hayrola, nerden esti bu parça?
hikâyelerinden, anıların- meli bu kutsallığa, ona kavuşmalı” -Ne bileyim seviyorum işte.”
dan izler bıraktılar. Oysa diyordu. Köyde kaldığımız saatler Bir parça ekmek ve biraz zeytinle kahvaltımızı yaptık.
şimdilerde Axpanos’ta, boyunca, çıkmadığı ceviz ağacı kal- Gitmemiz gereken yere doğru gitmeye hazırlanırken Jîn-
Rojdere’de, Afkasor’da bir mamıştı. Kış kampında yoğunlaşıp dar “Bu en sondaki eve bakmadık. Oraya da bakıp öyle gide-
kültür, bir tarih alev alev yanı- pratiğe hazırlanmak bizim için fırsattır lim” dedi. Çökmüş evin yanında ezilmiş, toza batmış bir çift
yor. Bundan yirmi üç yıl önce de ama hareketsiz olmaya alışmadığımız için naylon ayakkabı gördük. Yıkadık onları. Jîndar arkadaş, iki
bağından, bahçesinden, çeşmesin- doğadan az bir zaman bile olsa kopmak bize teki yan yana koyup fotoğraflarını çekti.“Acaba kime ait
den, köyünden koparılanlar görmüştü bu zindan gibi geliyordu. O yüzden bizim grup kampa bunlar. Kaçarlarken mi düştü ayaklarından? Yaşama gözle-
manzarayı. 1995’te köyler yakılmıştı. O evlerden geriye sa- gitme işini ha bire geciktiriyor, her seferinde uğraşılacak bir iş rini yumarken mi arkalarında kaldı bu ayakkabılar?” diye ko-
dece birkaç taş parçası ve naylon ayakkabılar kaldı. Güz çıkarıyorduk kendimize. En çok da Jîndar için istemiyordum nuşurken kendi kendine bana döndü,“Söz ver bana” dedi,
mevsiminde, güzün rengine bürünmüş gibi zamanlarda yü- gitmeyi. Bir insan bu kadar mı aşık olur doğaya ve yaşama? Bu “Bu ayakkabılar üzerine yazacaksın.”
rüdüğümüz her patikanın bastığımız her karış toprağı Jin- kadar mı yaşadığı her anı anlama ve doya doya yaşama dön- O ayakkabılarda bir Kürdün değil, on binlerce Kürdün hi-
dar arkadaşta derin hisler uyandırmıştı. üştürür? Dêrsim’in sularına, yeşiline, dağlarına, her karış topra- kayesi var. Kiminin kaçarken düştüler ayaklarından, kiminin
ğına aşık bir gerillaydı Jîndar. Axpanos’a daha önceleri de ölüsünün ardından kaldılar. Toprağın örttüğü ayakkabıların,
Hüzünlü Hazan geldiğimiz için Jîndar’a rehberlik ediyorduk. Köyün her tarafını her birinin ayrı bir hikayesi var. Saklı ama anlatılmayı bekle-
Axpanos patikaları uzun oldukları kadar da güzeldir. O gezdik birlikte. Gezdiğimiz sırada Jîndar’ın soruları bitmek bil- yen hikayeler…
patikaları yürürken zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorduk. miyordu.“Kimler kaldı? Burada kaç kişilerdi? Ne zaman gittiler?
Patika boyunca akan masmavi sular ve karşıda zirveleri ha- Şimdi neredeler? Köprüyü nerde yaptılar? Buralara nasıl yol
fiften ağarmış koca dağların görüntüsü huzur veriyordu getirdiler? Erzaklarını nasıl getirdiler? Kışın nasıl yaşadılar...? *Bu yazı 15 Ağustos 2018 tarihinde Dersim’de şehit düşen
bize. Issızlık gibi bir izlenimi vardı o manzaranın ama hiç yal- Dinmek bilmeyen bir soru yağmuru ve Jîndar’ın meraklı yakla- Jindar Ezgi’nin anısına aynı yılda yazılmıştır.
14
Yaşayan ölümün mekânı: Sur