You are on page 1of 45

Türkiye Üzerine Tezler III

İkinci Bölüm
CEPHE

emokrasi, burjuvazinin, gayri meşru çocuğu­ va demokratik programın sınırlarında burjuva ikti­
Ddur; reddediyor. darını tehdit eden bir durum, bu varsayımın içine
Cephe, sosyalistlerin üvey çocuğudur; eşitsiz ge­ girmiyor. Sığmıyor.
lişme yasası'ndan doğuyor. Lenin, Rusya despotizminde ve daha önemlisi
Geride yapılmamış işlerin ve yapılabilir işlerin eşitsiz gelişme yasasının despotluğunda, ortaya çı­
kıyor ve düşünmeye başlıyor. Düşünmesinde, eşit­
kaldığını anlatıyor. Cephe, hep geride kuruluyor.
siz gelişme yasasının, bilincinde olduğundan çok
Tarih içinde yeni roller için doğmuş, gelişmiş ve ör­
daha fazla etki yaptığını, düşünüyorum. Kapitaliz­
gütlenmiş olanların dönüp geride kalmış işleri üst­
min eşit adımlarla ilerlemediğini ve işçilerin iktidar
lenmelerini kapsıyor.
bilincine yaklaştıkları bir zamanda burjuvazinin
Demokratlar, uzun hazırlık ve çıkışlardan sonra, programının çok geri bir biçimde uygulanmış oldu­
en gelişmiş tipolojisini karta çizerek, feodaliteden ğunu duyuyor ve görüyor.
iktidarı alıyorlar; devleti geliştirip güçlendiriyorlar.
Başta Almanya, Avrupa'da sosyal demokratların
Demokratların iktidarı ile merkezi devletin güçlen­
mesi eş anlamlıdır ve aynı tarihe düşüyor. Burjuva­ ve Rusya'da narodniçetvo, devrimci demokratların
egemen olduğu bir dünya geliyor. Sosyal demokrat­
zinin demokrat iktidarının bir gerileme ve çüriime
dönemi yaşaması kaçınılmazdır; yaşıyor. Böyle bir lar, işçi sınıfını ve narodnikler, köylülüğü, devrimci
mücadelenin temeli sayıyorlar; eşitsiz gelişme yasa­
zaman kesitinde sosyalistlerin demokratlarla ikti­
dar mücadelesine başlamaları bekleniyor. Bu cep­ sı, Rusya'da, tarihsel ve bilimsel olarak "demokrat"
köylülüğü, burjuva demokratik iktidarın karşısına
heden cepheye, ancak cephe'siz, bir mücadele ola­
rak yazılıyor; yalnız burjuvazi ile işçi sınıfının kaldı­ itiyor.
ğı ve çarpışacakları öngörüıüyor. Yirminci yüzyılın başında artık burjuva demok­
ratik programla sosyalist program arasındaki teorik
Komünist Manifesto anlayışında ve 1851 yılın­
ve pratik aynlık çüriimüş göriinüyor; ancak, iki
dan itibaren düzelten eğilimleri saptamış olmasına
programın teorik olarak birbirinden aynıabileceği
karşın yazılarının temel eğilimi alındığında tümüy­
ileri sürülebiliyor. Pratik olarak birleşiyorlar. Çin
le Marx'da, cephe kavramı yok; son derece yabancı
Duvarı, indiriliyor.
düşüyor. Çünkü burjuva ve sosyalist devrimler, iste­
nirse burjuva ve sosyalist programlar da denebili­ Burjuva demokratik ve sosyalist programlar
yor, birbirinden teorik ve pratik olarak netlikle ayn­ arasında Çin Duvarı indirilirken, "Cephe" yüksel­
lıyorlar; tarih içinde netlikle birbirini izliyorlar, iki meye başlıyor. Tarihin; işçi sınıfının omuzuna, de­
program arasında Çin Duvarı yer alıyor. Birinden mokrat köylülerle cephe tutarak, sınıf için geride
diğerini yapılacak iş kalmıyor. kalmış burjuva demokratik programı uygulama gö­
rev ve sorumluluğunu yüklediğine ve artık işçi sını­
Pratik, bunun böyle olmadığını, gösteriyor. Ta­
fının ilk ve birinci görevinin bu olduğuna, bunu yap­
rih, burjuva demokrasisini teorik bir konuma itiyor.
Bu teori'nin yeterli aynntıda ve özenle yazılmamış madan, sosyalist devrime yönelmesinin bir büyük
yasak sayıldığına inanılıyor.
olduğunu düşünüyorum. Gelişmemiş bir teorik ka­
tegori olarak kalıyor. Meta dolaşımı ile gerçekleşme "İki Taktik" ile "Ne Yapmalı?" bir de "Devlet ve
sorununun sınırlarının, burjuva demokratik prog­ İhtilal" okunuyor. 1960 yıllarının ikinci yarısında
ramı belirleyeceği varsayılıyor; gerçekçi bir varsa­ gençlik, en çok bu iki kitabı okuyor. "İki Taktik",
yım olduğundan kuşku duymuyorum. Fakat burju- gençliğe, "cephe" programını veriyor. "Ne Yapmalı"

531
Yalçın Küçük

ile dışardan bilinç götürülebileceği öğreniliyor. mesi ya da kaçışını doğurabilir mi?' Yirminci yüz yı­
"Devlet ve ihtilal" başkalannın el kitabı oluyor. De­ lın başında en çok tartışıldığı yerde, Rusya' da, bu
niz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin inan, Mahir Ca­ soruya, olumlu cevap veriliyor.' Tutarsızlığı da aşa­
yan, ffiaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir ve diğerleri, üç rak, demokrat olmanın gereklerinden kaçan bir
kitabı okuyorlar; cephe'ye yöneliyorlar. Öıüyorlar. burjuvazi, daha yirminci yüz yılın başında yazında
Cephe, yapılmamış işler ile yapılacak işler'in ay­ yerini alıyor.
n ayn programlanabileceğini var sayıyor: Minimum
Egemen çizgi, Rusya'da, yalnızca bu soruya
ve Maksimum Programlar doğuyor. Eşitsiz gelişme
olumlu cevap vermekle kalmıyor ve aynı zamanda
yasasının geçerli olduğu bir dünyada, sosyalist ha­
oldukça iyimser görünüyor. HaJ.a burjuva demokrat
reket, birbirinden ayn ve birbirini tamamlayan iki
ve sosyalist programlann birbirinden aynlabilece­
program çıkarabiliyor; minimum program, sosya­
list olmayan hareketlere açık tutuluyor. Bütün "cep­ ğini ve birbirini önemli ölçüde etkilemeyeceğini
he" girişimlerinde kaçınılmaz olan budur; ileri güç­ saklı tutuyor. iyimserlik, kendi programından ricat
ler, tarihsel olarak daha geri ve kendilerinin dışın­ eden burjuvazinin yerine köylülüğün konulabilme­
daki programlan uygulamayı üstleniyorlar. Buraya siyle eksikliğin giderilebileceğine inanılmasından
kadar açık; yalnız, bundan sonrası da var. Cephe doğuyor. Burjuvazinin, kendi programını gerçekleş­
kurmada, sosyalistlerin minimum programı ile, tirecek eylemin üzerine yürümesine ihtimal veril­
burjuvazinin ihmal ettiği, yapmadığı işlerden olu­ miyor.
şan, yapılabilir işler programının çakışması gereki­
Yirminci yüzyılın başında Rusya'da çözümleme,
yor; çakışacağı düşünülüyor.
demokratik ve sosyalist programlann uygulanma­
Minimum Program ile Yapılabilir işler'den olu­
sında çözülmez bir bağ, ancak teorik platformda ise
şan Demokratik program, özünde, ekonomik prog­
bir aynlık noktasında kalıyor. Eşitsiz gelişme yasa­
ramdır; ekonomik içerikleri bunlara bir zorunluluk
sının kazanmış olduğu belirginlik içinde teorik ayn­
kazandırıyor. Cephe kurmada güvence, çakışan
lığın da ileri sürülmesinin zorlaştığını düşünüyo­
programın salt ekonomik içerikli olmasıdır; kesin­
likle kapitalizmin yaranna olmayı anlatıyor. rum. Bu, cephe sorunun teorik dayanaklannı orta­
dan kaldınyor.
Ardarda iki varsayım var; burjuvazinin, geride
kalan burjuva işlerin artık yapılmasını isteyeceği ve Yaşanan tarihte, Türkiye'de, cephe bir pratik so­
bunun yapılmasının, en azından, işçi sınıfı ile birlik­ rundur. Cephe girişimlerini bir teorik gereklilik dü­
te olmasında bir sakınca görmeyeceğidir. iki varsa­ zeyine çıkarmak, anlaşılmaz yapmakla özdeş oluyor.
yım da, iki sorun demek oluyor.

Yirminci yüzyılın başında çok tartışılmış oldu­ Milli Demokratik Devrim


ğunu eklemek durumundayım. Bu tartışmadan, Bir tanı gerek; 27 Mayıs yıllannda Türkiye'nin
burjuvazinin demokrasi programında tutarsızlığı ve feodal üretim biçimini verdiğinin yazılması zorunlu
işçi sınıfı ve bu arada sosyalistlerin "en tutarlı" de­
oluyor. Yerel koşul bulunuyor.
mokrat olduğu görüşleri, giderek tekerlerneleri doğ­
du. Her cephe kuruşta, bu "tutarlı demokrat" teker­ Bir "teori" ya da "varsayım" ekleniyor; yirminci
lemeleri, yoğun bir duyarsızlıkta, sürekli bir biçim­ yüzyılın ikinci yansında emperyalizmden kopuk,
de tekrarlanıyor. teknik anlamda bağımsız, bir kapitalizm olabilece­
ğine inanılıyor. Evrensel koşul ortaya çıkıyor.
Tutarsızlığın bir ileri aşaması, "ricat" ya da "ka­
çış" oluyor. Rusya'da tartışma gündemine giriyor; Bir yerel ve bir de evrensel koşul yeterli oluyor:
rastlantı değiL. Çünkü çok daha önceden dile getiril­ Milli Demokratik Devrim savı doğuyor. Feodalizmi,
miş olduğu anlaşılıyor. Üçüncü Aleksandr'ın iç işle­ kendisi yoksa kalıntılarını, ortadan kaldırmayı
ri Bakanı D. Tolstoy, daha 1880 yıllannda şunlan amaçlayan, emperyalizm ile tüm bağlan koparan,
söylüyor: "Rusya'da, Batı Avrupa'nın parlamenter
bunun için anti-emperyalist olan, bir devrim düşü­
hükümet biçimini uygulama girişimleri başansız1ık­
nülüyor ve gerçekleştirmek için de bir cephe öngö­
la sonuçlanmaya mahkumdur." Bu bir kötümserliği
rüıüyor.
ifade ediyor ve "Rusya'da Çarlık" ekliyor, "devrile­
cek olursa, yerini komünizm, şu geçenlerde Lon­ Bilgi kuramını ilgilendiren yanlan da var: Sos­
dra'da ölen ve teorilerini dikkat ve ilgiyle incelemiş yalizm çağında burjuva demokratik devrime bir ge­
olduğum Karl Marx'ın saf, açık, komünizmi alacak­ rekçe bulmak zorunlu oluyor, özellikle milli demok­
tır.' Sosyalizm ve komünizmden ayn bir burjuva de­ ratik devrim ve cepheyi sosyalislik iddiasındaki bi­
mokrat program düşünemiyor. reylerin başlatmalan, tarihsel gerekçe ihtiyacı ile bi­
Demokrat işler ile sosyalist programı ayırt ede­ reysel rasyonalizasyon zorunluluğunun çakışması­
memek burjuvazinin kendi programından ric'at et- na yol açıyor.

532
Türkiye Üzerine Tezler III

Milli Demokratik Cephe: Manifesto emekçileri, Atatürkçü aydınlar, Kemalist genç­


lik bu çağırıya kayıtsız kalmıyacaklardır. Milli
Mihri Belli'
Cephenin bir an önce, en derin ve en geniş
Sosyalizm etrafındaki tartışmalar olumlu surette kurulması, uzuvlanması için, yaratıcı
bir senteze varmış bulunuyor. Şu beli başlı bir ruhla bütün ilericiler seferber olmalıdır.
noktalarda bir göıiiş birliği meydana gelmiş Kaybedilecek vakit yoktur.
gibidir.5
Burada, yerinde ve doğru sayamıyacağı­
Bugünün Türkiyesi, dünün bağımsız, anti­ mız bazı göıiiş ve tutumları, kısaca eleştirme­
emperyalist, Kemalist Türkiye'si değildir. Za­ den geçemiyeceğiz. Bu safhada, yani demok­
manla; gittikçe güçlenen, çıkarı ve kaderi em­ ratik devrim safhasında, en önemli ana mese­
peryalizme bağlı bulunan ticaret burjuvazisi, lelerde, yani antiemperyalist ve antifeodal sa­
feodal unsurlarla uzlaşmıştır ve bu Kompra­ vaş sorunluğu konusunda gerçekten Atatürk­
dor-Ağa ittifakı Türkiye'nin kumanda mevki­ çü çevreler arasında göıiiş birliğine doğru
lerini ele geçirmiştir. Türkiye'nin geri, yaban­ kuvvetli bir eğilim belirmişken, işçi sınıfı ön­
cıya muhtaç, tabi bir ülke durumunda kalışı, cülüğü konusunu başrnesele olarak ele alıp,
bu egemen çevrelerin çıkarlarına uygundur. muhayyel "Halkçı"lara çatma k pek olumlu ve
Bunlar, gerçek demokrasiye, Türkiye'nin sa­ yapıcı bir tutum sayılamaz. Bu konu etrafın­
nayileşmesine, gerçekten kalkınmasına karşı­ daki tartışmaların "gereksiz" diye vasıflandırıl­
dırlar. ması, tamamen yerindedir.

Gelişmesinin bu safhasında bulunan Tür­ Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu şart­


kiye'nin önündeki ödev, milli bağımsızlığını larda biricik makbul mücadelenin, İşçi Partisi
ve demokratik inkılabını gerçekleştirmektir: içinde olabileceği göıiişü de Milli Cephe zih­
Türkiye'nin bütün ilerici, zinde kuvvetlerinin niyetine aykırı ve fazla inhisarcı bir göıiiştür.
kutsal ödevi de emekçilerin yararına gerçek Elbette ki durumları uygun olan ilerici aydın­
bir kalkınma ve gerçek bir demokrasiyi hedef lar, İşçi Partisi saflarına katılmalı ve hem geri­
tutan köklü reformların başarılması için birle­ ci cepheye karşı ve hem de parti içinde opor­
şerek, gerici cepheye karşı durmaktır. tünizme karşı savaşmalı; özellikle devrimci iş­
çi liderlerini, öncü kadroyu yetiştirmek, pra­
Bu karşı duruş, zorunlu olarak antiemper­
tikte ve teoride eğitimini sağlamak için gay­
yalist bir mahiyet taşıyacaktır. Çünkü, dünya­
retlerini esirgememelidirler. Ama bundan, hiç
nın her yerinde olduğu gibi, bizim yurdumuz­
değilse bu safhada İşçi Partisi dışında antiem­
da da emperyalizm en geri sosyal düzenin
peryalist ve antifeodal savaşın olamıyacağı
temsilcileriyle ittifak halindedir. Bu bakımdan
veya olsa bile, bunun öteki kadar makbul
bugün, Türkiye'de halk düşmanı gerici cep­
sayılamıyacağı sonucu çıkarılamaz.
heye el kaldıran karşısında emperyalizmi de
bulacaktır. Demek ki, Kemalist kuvvetlerin Sosyalizmin işçi sınıfının ideolojisi oldu­
savaşı sadece demokrasi uğruna antifeodal ğu, ekonomik ve sosyal durumu gereği işçi sı­
bir savaş olarak kalmaz; bu savaş, aynı za­ nıfının devrimci sınıf olduğu ve sosyalist dev­
manda emperyalizme karşı bir milli savaştır. rimin işçiler olmadan, işçi sınıfı öncü rolü oy­
namadan, gerçekleşemiyeceği elbette ki bi­
Demokratik devrim ve milli hareketler, en
limsel bir gerçektir. Hepsi o kadar da değil,
geniş anlamda emekçi kitlelerinin, küçük
devrimci bir sınıf olarak, barutunu çoktan tü­
burjuvazinin ve hatta bağımsız bir Türkiye'yi
ketmiş olan burjuvazi, artık çağımızda burju­
özleyen burjuvazinin bir kısmının da yararı­
va demokratik devrimde de öncülük edecek
nadır; yani bağımsızlık ve demokrasi uğruna
durumda değildir. Tam tersine, bizde olduğu
savaş, bir avuç sömüıiicü dışında bütün Türk
gibi burjuvazi, feodal unsurlarla ittifak halin­
Milletinin savaşdır. Onun için, milletin en ge­
de gerçek bir demokratik devrimi önlemeye
niş surette temsil edileceği, bütün ilerici çev­
gayret eder. Bu bakımdan burjuvazi, demok­
relerin desteğini sağlamış bir Milli Cephe'yi
ratik devrimde de işçi sınıfının, tayin edici,
kurarak, bu savaşı yüıii tmenin zorunlu oldu­
öncü rol oynaması mukadderdir. Ama bu
ğu aşikardır. Bütün devrimciler, böyle bir cep­
böyle olmakla beraber, bir ülkede, belirli şart­
hede saflarını sıklaştırmalıdırlar.
lar altında, işçi sınıfı ile doğrudan doğruya il­
Bağımsız ve gerçekten demokratik bir gili bulunmayan ilerici çevreler, politik geliş­
Türkiye'yi özleyen her Türk yurtseveri, politik me üzerinde etkin rol oynayabilir ve bu ileri­
ve meslek teşkilatlariyle işçiler, köy ve şehir ci çevrelerden gelen anti-feodal ve anti-

533
Yalçın Küçük

Gerçeklikten bir düşünce, bir kategori ya da bir


empeıyalist cephe kurmayı hedef tutan çağrı­ "teori" oyulup çıkanlırken, dişisi, boşluk olarak ger­
ya, "Dur hele, ilkönce işçi sınıfının önderliği çeklikte kalıyor.
meselesini halledelim" gerekçesiyle kayıtsız
Düşünce ve düşünme tarihi, karşıt düşüncelerin
kalmak, sonuçları pahalı ödenecek vahim bir
tarihi oluyor. Bu nedenle, düşünce ve düşünmeye
hata olur. Sekterliğin, dogmacı1ığın tarihte iş­
katkı, başka düşünce ve başkaca düşünenleri karşı­
çi sınıfı hareketine çok zararları görülmüştür. ya almaklı başlıyor.
Ancak işçi sınıfının tecridine yarıyacak olan
böyle bir tutumdan, titizlikle kaçınmarnız ge­ Milli Demokratik Devrim, Sosyalist Devrim te­
rekir. zine bir karşı sav olarak ortaya çıkıyor. Hep, Milli
Demokratik Devrim görüşünün karşısında yer al­
"Açık Rejim" şartları içinde , Türkiye'de
dım." Fakat buradaki çözümlemeleri mümkün oldu­
sosyalizme geçişin sağlanabileceği yolunda
ğu ölçüde, istenç olarak tümüyle, bu karşıtlığın dı­
iyimser temennilerin, olaylar tarafından teyid
şında geliştirmeye çalışıyorum. "Ders" kitabı yazmı­
edilmesini bütün gönlümüzle dileriz.
yorum ve aynca, kendi düşüncelerimi dillendirme­
Bilim bize, bütün ülkelerin, ergeç sosya­ ye özen gösteriyorum; ancak, hiçbir zaman kişisel
lizme gideceklerini, ama her ülkenin sosyaliz­ deneyimlerimi yazmayı planlamıyorum. Birikmiş
me bir tek yoldan gitmiyeceğini, her ülkenin eylemin imbiğinden geçenleri sunmak istiyorum.
kendi milli şartlarına en uygun düşen sosya­
Milli Demokratik Devrim'in, yeni kuşaklann
lizm yolunu bulabileceği ve bu yolun mutla­
bulması pek zor bazı temel belgelerini, ekler biçi­
ka şu veya bu ülkenin geçmiş olduğu yola
minde sunuyorum. Bunun, bir dönemi yaşamış ol­
benzemesinin gerekli olmadığını öğretir.
duğum karşıtlıklann etkisiyle yazmak istemeyişi­
Önümüzdeki tarihi günlerde, Türk aydını­ min kanıtlanndan birisi olarak kabul edileceğini
nın omuzlarına büyük bir sorumluluk düşü­ umuyorum.
yor.
Parantezi kapatarak devam ediyorum. Sosya­
Bugün Türkiye'yi yeniden Kemalist geliş­ lizm çağında sosyalistlik iddiasıyla buıjuva ve de­
me yoluna sokmak demek, milli bağımsız1ığı mokratik devrim için militan çaba harcamayı bağ­
sağlamak, Atatürk ilkelerini günümüzün ger­ daştırmak, tarihsel gerekçe bulmak veya bireysel
çekleri ışığında geliştirerek, yeniden egemen rasyonalizasyon geliştirmek gerekiyor. KitapIara
kılmak demek, bugünkü Türkiye'yi değiştir­ başvuruluyor.
mek , gerçek bir devrim başarmak demektir.
Sosyalizm çağında, Türkiye'de, sosyalistler için,
Bu da çok çetin bir işdir. Ama Türk toplumu­
kitaplardaki koşullara uygun bir durumun olmadığı
nun ileriye yönelmiş, zinde kuvvetleri, bütün
öne sürülüyor.' Sosyalizmin temel kitaplanndaki
çetinliğine rağmen, bu gerçekten demokratik
koşullann olması üzerine demokrasinin temel ki­
devrimi başarabilecek güçtedir. Yeter ki anti­
taplanndaki düzenin Türkiye'de gerçekleştirilebile­
empeıyalist vs antifeodal toplanış, Türki­
ceğine inanılıyor.
ye'nin eksiksiz bütün ilerici çevrelerine hitap
edebilsin, çatısı altına bütün Türk yurtseverle­ Şöyle de söylenebilir; Türkiye'de sınıftann geli­
rini toplayabilsin ve bu Milli Cephe olanca şimi, dünya ölçüsündeki gelişimin gerisinde kalıyor.
derinliği ve genişliği ile kurulabilsin. Böyle bir durumda, sosyalist devrim koşullannın
olmadığı bir tarih kesitinde, tarihin daha gerisinde
gerçekleştirilmiş, ancak, Türkiye'de bir türlü ta­
Parantez açıyorum. Bu dönemi sevgiyle yazıyo­ mamlanamamış buıjuva demokratik devrimi gün­
rum. Bu görkemli dönemin görkemli tartışmasının deme getirmenin daha doğru ve giderek daha "dev­
her yanında olanlara, kuşkusuz kendim hariç, şük­ rimci" olduğu görüşü savunuluyor.
ran duyuyorum. Bu dönemi görkem ile nitelemem­
Feodalite teşhisi, tanı, Kristof Kolomb'un yu­
de, Türkiye'de ilericiliğin uzun bir restorasyon süre­
murtası kadar zengin işlev YÜkleniyor. Hem kapita­
cinin sonucunda, görkemli bir dünyaya, düşün ve
lizmi ve hem de yaratıklannı, işçi sınıfını, tartışma­
eylemlerin görkemine, yeniden doğuşunu görmem
nın dışına itiveriyor. Feodalite tanısı ile, işçi sınıfı­
rol oynuyor.
nın varlığı ve öncülük tartışmasından da çok, gün­
Ulus'un doğuşu için mutlak bir düşman millet demdeki devrimin anti-kapitalist niteliği silinmiş
gerekiyor. oluyor.

Bir bilimsel kategori olarak kapitalizm ortaya İlerlemek için, politikada, bilimin sınırlannı
çıkmadan önce bir bilimsel kavram olarak feodalite zorlamak gerekiyor. Bu nedenle her dönüşüm, aynı
yoktur. Aynı biçimde bolşevizm, kendisini "anlatır­ zamanda, bilimin yeni alanlara uzanmasına da yol
ken", menşevizmi de tanıtıyor. açıyor.

534
Türkiye Üzerine Tezler III

Çok açık olarak yazılması gerekiyor; feodalite ve layabiliyor. Kapitalist sistem, bir ilişkiler ağı olarak,
kapitalizm, birer, bilimsel kategoridirler. Somutun Türk aydınına, Doğu ve Güney Anadolu'da rastgele­
zenginliğinde birer tipoloji çalışmasını anlatıyorlar. bileceği şeyh ve beylere göre, çok "soyut" geliyor.
Her ikisi de birer katı kurumlar toplamı olmaktan Üçüncüsü Türk aydını bu "yolu" bildiğini düşünü­
çok, ilişkiler bütünlüğünü yansıtıyorlar. yor; Mustafa Kemal Paşa'nın bir kez bu yoldan yü­
Bu, alfabedir; kolaylık sağlıyor. Her ikisinin de rüdüğü düşüncesini, düşünce sisteminin önemli
birer geliştirilmiş tipoloji olmalan, her zaman şaş­ öğelerinden birisi haline getiriyor.
maz sonuçlar veren ölçüt arayıcılannı hayal kınklı­ 27 Mayıs'ta gizli örgütçü subayların, kolay sayı­
ğına uğratabilir; bir toplum yapısının feodal ya da labilecek bir biçimde, Mustafa Kemal Paşa'nın yolu­
kapitalist olarak nitelendirilmesi için araştırmak ve na tekrar ÇıkmıŞ olmalan, böyle bir denemenin tek­
tartışmak gerekiyor. rarlanabileceği inancını daha da güçlendiriyor. Yön
Kuşkusuz, uç durumlarda karar vermek daha Dergisi'nin, bu denenmiş yolu, bu kez asker-sivil ay­
kolay; Orta Çağ İngiltere'si ile Sanayi Devrimi İngil­ dın örgütlenmesiyle bir kez daha denemek için çık­
tere'si arasında fazla bir tartışma olmayacağını tah­ tığında kuşku bulunmaması gerekiyor.· Milli De­
min etmek zor olmuyor. Zorluk, geçiş dönemlerinde mokratik Devrim savı, bu denemede, önemli halka­
daha da artıyor. Bunun da ötesinde, kapitalizm ön­ lardan birisini sağlamak üzere geliştiriliyor ve za­
cesinin bile tipik bir feodalite olmadığı konusunda manı geldiğinde ileri sürülüyor.
geniş tartışmalann bulunduğu biliniyorsa, ya da en Yön Hareketi, Yön bir dergiden daha çok bir ha­
azından gecikmiş ve bu nedenle güdük kalmış bir reket olarak gelişti, Doğan Avcıoğlu'nun adına bağ­
feodalite olduğuna inanılıyorsa, böyle düşünüyo­ lıdır." Sevgili Doğan, Bursa Lisesi'nden sonra Pa­
rum, daha çok tartışma ve araştırmaya gerek duyu­
ris'te Siyasal Bilimler okudu; İngiltere'yi tanımak
luyor.
için bir süre Londra'da kaldı. Türkiye'de, Siyasal
Aynı biçimde, emperyalist sistemin dışına çıka­ Bilgiler Fakültesi binası içine yerleşmiş olan Amme
bilen bir kapitalizm de, son derece tartışmaya acık İdaresi Enstitüsü'nde kariyere başladı, Akis'te çalış­
görünüyor. Emperyalizm kategorisinin kendisi bir tı. Metin Toker'in hapse girdiği zamanlar tek başına
ilişkiler ağını anlatıyor ve tekeller ve en uzak top­ bir dergi çıkanyordu. CHP Araştırma Bürosu kurul­
raklardaki işletmeler arasında bir bağımlılık ilişkisi­ duğunda, fiilen Doğan bu büroyu yönetli ve İsmet
ni içeriyor. Bunun hem evrensel platformda ve hem İnönü'nün bir tür ekonomi danışmanlığını yaptı. 27
de 1930 yıllarının Kemalist uygulamalan çerçeve­ Mayıs'tan sonra İsmet Paşa kontenjanından Kurucu
sinde tartışılması da zorunlu oluyor. Meclis'e girdi ve Anayasa Komisyonu'nda 1961 Ana­
Teori'yi birikmiş ve çoğaImış gerçekliğin özü­ yasası'nın hazırlayıcılannın arasına katıldı.
nün soyutlanması olarak anlıyorum. Varsayım ise Bütün bu bilgileri şunun için veriyorum. Lise
gerçeklik görüntüsüyle ilgili ilk yaklaşım oluyor. çağlarında pokeri pek çok seven, Yedi Gün Dergi­
Birbirine çok uzak düşüyorlar; yaklaşabilirler. An­ si'nde şiirler yazan Doğan Avcıoğlu için, bütün bun­
cak politika sahnesinde ortaya atılan teorilerin, za­ lar, bir hazırlık dönemini gösteriyor. Doğan Avcıoğ­
man içinde, birer varsayım olmanın yüksekliğini lu, ciddi bir işe hazırlanıyor.'o
aşamaması mümkün görünüyor.
Doğan Avcıoğlu'nun güzel yaşamında bir tek
Bütün bunlar, bilimsel araştırma ve tartışmanın amacı oldu: İhtiıal.
sınırlarında dolaşma zorunluluğu, politikaya bir sa­
nat tonu kazandırmasının ötesinde iradi bir boyut Yön Dergisi, Doğan Avcıoğlu'nun ihtilal planla­
da giydirebiliyor. Buradaki "iradi" sözcüğünü de iki masında, birinci aşamayı oluşturuyor. Bu aşamada,
anlamda kullanıyorum. Birincisi, olumlu anlamdır; kendi saflannı genişletir ve pekiştirirken, karşı saf­
politika, toplumu değiştirerek bir başka düzeye gö­ lann moralini bozmayı deniyor." Bunu ciddi ölçüde
türme işidir ve kesinlikle istenç gerektiriyor. ikinci­ başarabildiğini söyleyebiliyorum.
si, olumsuz anlam, gözlem ile teoriyi yan yana geti­ Doğanla tartışmamış olduğuma üzülüyorum;
rerek bir tanı'ya ulaşılırken, "iradi" davranabilmeyi Yön Hareketi'ni, bir savaşın topçu atışı dönemine
gösteriyor. Burada, "irade" sözcüğünden, istenç, da­ benzetiyorum. Hala bir savaşın, istenirse mücadele
ha çok "istek" uygun geliyor; akıl süreçleri, yürekten de denebilir, üç temel aşaması olduğunu düşünü­
gelen etkilerle, deformasyona uğruyor. yorum. Bunlardan ilki ve belki de mücadeleyi sür­
Bu bağlamda düşünüldüğünde, feodallere karşı dürmede sonuç başlangıca büyük ölçüde bağlıdır,
savaşın, 1960 yıllannda Türk aydınına daha sıcak en önemli aşama, topçu atışlandır; sütre gerisin­
geldiğini anlayabiliyorum. Doğallıkla, Türk aydının­ den ve görmeyerek yapılıyor. Topçu, düşmandan
da burjuva değil köy kökeni ağır basıyor. Aynca he­ çok uzak, güvenilir bir yerdedir; önemli olan birey­
nüz soyutlama sürecinin çok geri basamaklannda sel hedefler değil, kesinlikle, bir alanı dövrnek
ve hep elle dokunduğu veya gözle gördüklerini algı- önemli oluyor.

535
Yalçın Küçük

Amerikan uzmanlar, İkinci Dünya Savaşı'ndaki nin'in İki Taktik çalışmasının "şerh" edilmesine dö­
Sovyet başarılarını, "savurganlık derecesinde top­ nüşüyor.'7 Mahir Cayan, Lenin'in sosyalistler için
çu" ateşine bağlıyorlar.l2 Topçunun dövdüğü alana, yaptığı bu ikili ayırımından sonra, "küçük burjuva­
tanklar giriyor. Tank savaşında görülen hedefler zinin azami programı" diyerek, aynı ayırımı, burju­
arasında bir ateş söz konusudur; bir alana yerleş­ valara da uyguluyor; bunu çayan'ın bir katkısı say­
mede tanklar çok büyük görevler üstleniyorlar. Do­ mak gerekiyor.
ğan'ın Yön'ü kapattıktan bir süre sonra, bir ara Türk
Sovyetler Birliği'nin bakış açısı ise, bu kadar
aydınının bakış açısını belirlemede etkin olan Tür­
"sofistike" değil daha basit ve doğrudan bakıyorlar.
kiye'nin Düzeni'ni yayınladıktan sonra, Devrim Ga­
1977 yılında Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi ta­
zete'sini çıkarmasını, tank savaşı aşaması olarak de­
. rafından yayınlanmış çalışmadan aktarıyorum.
ğerlendirmek istiyorum.
"Doğan Avacıoğlu, milli burjuvazinin herhangi bir
En önemlisi piyadelerdir; savaş görmüş piyade, ihtilalci kapasitesini reddetmekle kalmıyor, yerel
savaş görmemiş piyadeden farklı oluyor. Piyade sa­ burjuvazinin tümüyle, emperyalist merkezlere bağlı
vaşı sonucu alıyor ve savaşan kütleleri değiştiriyor. komprodor burjuvaziye dönüştüğünü ileri sürerek,
Yön Hareketi'nin piyadeleri kimlerdir? bugünkü aşamada mevcudiyetini bile reddediyor."
İşçi sınıfı, devrim sürecinde, yönetimi ele alabilir,
Devrimci Gençlik Dernekleri üyeleri mi, yoksa
ancak, işçi aristokrasisi ve sendikal bürokrasi, bu
başka ve Yön'de pek kullanılan bir deyişle "zinde
tarihsel görevin gerçeleştirilmesini önlüyor; Avcıoğ­
kuvvetler" mi? Bunu bir soru olarak bırakıyorum.
lu'nun böyle düşündüğü yazılıyor. Sovyetler Birliği
1961 yılı Aralık ayında çıkıyor. Bugün bile hep Bilimsel Akademisi yayında, Doğan Avcıoğlu'ndan
olumlu değerlendiriliyor. Türkiye İşçi Partisi'nin ilk "milli devrim yolu'nun ideologu, "ideolog natsio­
genel sekreterlerinden Dr. Yahya Kanbolat, yıllar nal'ne-revelytsinnogo pu-tl', olarak söz ediliyor.
sonra, şunları yazabiliyor: "Yön Hareketi için, 'şöy­ Sol güçlerin parlamenter seçimleriyle iktidara gele­
ledir, böyledir' denebilir ve denecektir. Ama sosya­ meyeceğini, bunun "trübünler için atraksiyon" ol­
list düşünceyi hayata katmak, meşrulaştırmak yo­ duğunu savunduğu belirtiliyor. Poetomu v us-Jovi­
lunda Yön Hareketi'nin pek çok emeği geçmiştir."" yak sovremennay turtsİİ nadejhoy oporay natsi­
Bu değerlendirmenin, topçu savaşı döneminin, kalı­
nal'noosvobaditel'noy revolyutsii, po utverjdeniyu
cı moral etkisini yansıthğını sanıyorum. 1960 yılla­
D. AVClOğlu, bu nedenle, D. Avcıoğlu'nun görüşleri­
rının gençlik önderlerinden Harun Karadeniz de
ne göre, ulusalkurtuluş devriminin en güvenilir kay­
"1960 sonrasında en önemli sol yayın olarak Yön'ü
nağı, yalnızca, "armfya i revolyutsionnaya partia",
görüyoruz" diyor."
"ordu ve devirimci parti" olabilir. Doğan Avcıoğlu,
Dev-Genç ve giderek Türkiye Halk Kurtuluş bu yolla, Atatürk'ün başlattığı ve yarı yalda kalan,
Partisi, daha da sıcak bakıyor. Mahir çayan, sevgili ulusal kurtuluş devriminin başarıya ulaşacağını,
Doğan'dan, "küçük burjuvazinin azami programını emperyalizmden yana güçlerin diktatörlüğüne, dik­
çizmekte olan D. Avcıoğlu" olarak söz ediyor." 1970 tatura proimperistiçeskih sil, son verilerek, halkın
yılında yayınladığı yazılarının birisinin dipnotunda diktatörlüğü'nün, diktatura neroda, kurulacağını
da, "Yön'ün Aybar-Aren-İdris ve Divitçioğlu oportü­ ileri sürüyor. Mısır'da Nasır'ın prestijinin çok yük­
nizmine karşı açtığı mücadele, sosyalist saflarda bir sek olduğu bir dönemde, kapitalist olmayan yolu se­
uyanış sağlamıştır" diyor.'· Sovyet kaynaklarının in­ çen, anti-emperyalist rejimIerin arasına, bir de Tür­
celenmesi ise, Sovyetler Birliği'nin, 1960'lı yıllarda kiye katılacak mı; önemli soru burada yatıyor.
dikkat ve önemle izlediği hareketin Yön Hareketi ol­
duğunu gösteriyor. Bu dönemde Sovyetler Birliği'nin Türkiye'deki
sosyalist hareketin sorunlarıyla fazla ilgilenmediği
1960 yıllarının ikinci yarısında, aktivist gençli­ görülüyor. Türkiye Komünist Partisi, ne içerde ve
ğin en çok okudukları kitapların başında, Lenin'in ne de dışarda, varlığını duyuramıyor; canlandırıl­
1905 Devrimi sırasında ve umulmadık bir zamanda
ması yönünde bir istek de gözlenmiyor.'· Bununla
gelen bu kütlesel patlamanın yarattığı aşırı iyimser­
birlikte, güçlü ya da güçsüz, Sovyet değerlendirme­
likle yazdığı, İki Taktik çalışması yer alıyor. Aktivist
leri, çok uzun yıllar, 1970 yıllarının ikinci yarısına
gençlik, sosyalistlerin iki programı olabileceğini ve
kadar, TKP'ni, tek "parti" olarak görmeyi sürdürü­
bunlardan birisine "minimum" program denilece­
yor; ikinci Tİp, Tsİp ile birlikte birer "parti" olarak
ğini ve buna, burjuvazinin eksik bıraktığı veya he­
görülürken, birinci Tİp böyle sayılmıyor." Ortada
nüz iktidara gelmediği için yapamadığı demokratik
yalnızca Yön Hareketi kalıyor; yakından izleniyor.
düzenlemelerin girdiğini, bundan ayrı olarak sosya­
list önlemleri içeren bir diğer programın daha ol­ 20 Aralık 1961 tarihinde bir "aydınlar bildirgesi"
ması gerektiğini, buna da, "maksimum" program ile yayın başlıyor. Bildirge seçkin aydınların imza­
adının verildiğini öğreniyor. Öğrenmeyen kalmıyor sıyla çıkıyor ve sürekli imzaya açık tutuluyor. Yankı
ve bir yerde, ne yazık, tartışma zaman zaman, Le- uyandırıyor ve çeşitli dillere çevriliyor.

536
Türkiye Üzerine Tezler III

"Türkiye'de Soldaki Bölünmeler" yazan, Yön de başbakanlık kapısını açan 1965 seçimleri, bir yol
çizgisi ile Devrim Dergisi çizgisinin aynı olduğunu ayrımı oluyor. Sonuçlann değerlendirilmesi, farklı
düşünüyor ve "sol kemalizm" olarak niteliyor. Dev­ yollara işaret ediyor.
rim Dergisi'nin entellektüel düzeyinin çok daha dü­
Yön Hareketi'nin seçimleri değerlendirmesini
şük ve teorik arayışlara kapalı giderek bunlan aka­
çözümlemeden önce, bugün, aradan yirmi yıldan
demik gevezelikler sayması bir yana, bu süreklilik­
daha uzun bir zaman geçtikten sonra seçim sonuç­
ten kuşku duymamak gerekiyor. Soldaki Bölünme­
lannı "konuşturmayı" denemeyi yararlı bir eksersiz
ler yazan, bu nitelerneden sonra, şunlan yazıyor:
sayıyorum. Her durum saptaması bir eylem progra­
"Bu 'Sol Kemalizm' akımı başlıca Tİp ile Tİp içinde­
mıdır; düşünce, aksiyona dönüşüyor.
ki ya da onu destekleyen kümelerle çatışma duru­
mundadır. Milli demokratik devrim kümesi ile tam Bir: 27 Mayıs'ta iktidardan uzaklaştınlan ve ka­
bir anlaşma içinde olmasa bile hiç olmazsa bu kü­ patılan Demokrat Parti'nin devamı olduğunu belli
menin bir kümeciği de Tİp ile olduğu ölçüde bir eden Adalet Partisi hükümete geliyor. Bundan, Si­
uyuşmazlık söz konusu değildir.'· Bu değerlendir­ lahlı Kuvvetler'in bir hayal kınklığı duyacağı ve tek­
meye de zaman açısından düzeltme getirmek duru­ rar yönetime gelme eğilimlerinin güçleneceği sonu­
mundayım. Daha da önemlisi, milli demokratik cu çıkıyor.
devrim savının, bir Yön Hareketi açılımı olduğunu İki: Seçim kampanyasına ABD Başkanı John­
düşünüyorum. son'la çekilmiş bir fotoğrafla başlayan Amerikan
Çıkarken Yön Dergisi'nin Türkiye İşçi Partisi'ne Morrison Şirketi ile bağlantısı olduğu için "Morri­
bir karşıtlığı yok; Tİp, henüz sendikacılar tarafın­ son Süleyman" adı takılan Süleyman Demirel baş­
dan kurulmuş ve Aybar'ın liderliğine geçmemiş du­ bakan oluyor. Bundan, anti-Amerikan kampanyalar
rumdadır. Yön Dergisi'nin 1965 yılına kadarki sayı­ için kolay ve inandıncı bir durumun ortaya ÇıkmıŞ
lannın incelenmesi, Dergi'nin, TİP'ne karşı tutumu­ olduğu sonucu beliriyor.
nun, ancak "soğuk bir yakınlık" veya "sıcak bir
Üç: İsmet Paşa'nın başkanlığındaki CHP, tarihi­
uzaklık" ile anlatılabileceğini ortaya çıkanyor." Kar­
nin büyük yenilgilerinden birisini alıyor ve önceki
şıtlık kesinlikle söz konusu değil; Mihri Belli'nin
seçimlere göre önemli oy kayıplanyla seçimi ta­
"manifesto" olarak nitelediğim ilk yazısı, Yön Dergi­
mamlıyor. Almış olduğu oylar, Halk Partisi'nin yal­
si'nde yalnızca okuyucu mektubu olarak çıkabiliyor.
nızca bu seçimde değil, bir sonraki seçimde de,
Bu manifesto'nun Yön Hareketi'nin ideolojisini
muhtemelen iktidan kaybedeceğinin işareti sayılı­
yansıtmasının yanında şu cümlelere de yer verdiği
yor. Bundan, parlamenter yoldan yakın bir iktidann
görülüyor: "Türkiye, bugün içinde bulunduğu şart­
mümkün olmadığı ve parlamento dışı yollann de­
larda biricik mücadelenin İşçi Partisi içinde olabile­
nenmesi gerektiği sonucuna vanlabiliyor.
ceği görüşü de Milli Cephe zihniyetine aykın ve faz­
la inhisarcı bir görüştür." Bu manifesto okuyucu Dört: Tip, üç yüz bin çevresinde oy alıyor. Nisbi
mektuplan arasında yayınlandıktan sonra, 1965 se­ temsil sisteminin mantıki zorlaması demek olan
çimleri sonuna kadar uykuya bırakılıyor. milli bakiye hesabının yardımıyla, bu oyla, parla­
mentoya on beş milletvekili gönderiyor. Bu ilk ve
Ancak Yön'ün ÇıkıŞı ve "aydınlar bildirgesi",
büyük bir başan oluyor. Bu başan da, Türkiye'de
Türkiye İşçi Partisi'ni kurmuş olan sendikacılan et­
solcu bir temelin varlığını göstermesine karşın, se­
kiliyor; aydınlara yönelmek ve başlanna "tanınmış"
çimle bir sol iktidann çok uzak bir hayal olduğu so­
bir aydın getirmek ihtiyacını duyuruyorlar. Prof.
nucuna da götürüyor.
Z.F. Fındıkoğlu, Ali Rıza An, Dr. Ekmel Zadil, Meh­
met Ali Aybar, Orhan Arsal, Sabahattin Zaim, Sedat Her durum değerlendirmesi bir eylem progra­
Erbil, Yaşar Kemal, Sabri Esat Siyavuşgil, Esat Te­ mıdır. 1965 seçimi ile ilgili durum değerlendirme­
keli, Nadir Nadi, Esat Çağa düşünülen isimler ara­ sinden Yön Hareketi ve daha çok Doğan Avcıoğlu,
sında yer alıyor;" sendikacılar aşırı sağdan, dinci­ ihtiIal programını çıkanyor.
lerden, demagoglardan, demokratlara ve sosyalist­ Seçim sonuçlan belli olduktan sonra ilk Yön ik­
Iere kadar uzanan bir liste içinde Mehmet Ali Aybar
tidar koltuğuna ağzında bir Amerikan purosuyla
üzerinde karar kılıyorlar. Aydınlar, Türkiye İşçi Par­ oturmuş bir büyük beyaz at ve "Kır At iktidarda" ya­
tisi'ne üye olmaya, desteklemeye başlıyorlar. 1951
zılı kapağıyla çıkıyor. Başyazıyı ise Mümtaz Soysal
Tevkifatı'ndan çıkan ve Türkiye'de kalarak solculu­
yazmış; Dr. Soysal, kendi isteğiyle ihtilal program­
ğunu sürdüren TKP'nin eski üyeleri de TİP'den des­
lannda yer almaz ve başyazısı, güncel önemi olan
teklerini esirgemiyorlar. Tİp üyeleri Yön'de yazıyor­
ancak kalıcı bir niteliği bulunmayan bir çizgide geli­
lar ve bir bölümü de sütun sahipleri olarak sürekli
şiyor. Bundan hemen sonraki ve Yön'ün en çok oku­
yazarlığını yapıyorlar.
nan sayfasında "Seçim Sonuçlan Washington'u Se­
Beraberlik, Ekim 1965 seçimlerine kadar sürü­ vindirdi..." başlığı yer alıyor. Alt başlık ise şöyle:
yor. Adalet Partisi'ne iktidar ve Süleyman Demirel'e "Sosyalizmin Romantik Dönemi Artık Mutlaka Ka-

537
Yalçın Küçük

panmalıdır." Bu bir tür ikinci başyazıyı Doğan'ın Mehmet Ali Aybar akademik kariyerden geliyor.
yazmış olduğundan kuşku duymuyorum. Behice Boran akademik karyerden geliyor. Mihri
Belli, akademik karyerden ayrılıyor. Doğan Avcıoğ­
İki sayfaya taşıyor ve yer yer çerçeve içinde kü­
lu akademik karyerden ayrılıyor. Türkiye, diğer ül­
çük yazılarla çekici hale getiriliyor. Biri "Malum! "
kelerin deneyim çizgisinden ayrılamıyor; Turgen­
başlığını taşıyor; Demirel'in Alman Televizyonu'na
yefin Ham Toprak'ı, bana Babalar ve Oğullar kadar
verdiği demeçte "Türkiye'nin ihtilllilere tahammülü
ve zaman zaman daha aydınlatıcı geliyor.
yoktur" demesi ele alınıyor. "Bizim ihtilallere ta­
hammülümüz yoktur" demesi gerektiği hatırlatılı­ Aktarmayı sürdürüyorum: "Bir Tİp toplantısın­
yor. Türkiye'nin değil, Demirel ve Partisi'nin ihtillli­ da bulunan CHP Senatörü Mebrure Aksoley de,
lere tahammülü olmadığı anlatılıyor. Diğerinde ise, dostlarına, 'ben CHP toplantılarında bu kadar nezih
daha sonra müslüman olan ancak o sıralarda saygın insam bir arada görmedim' demekteydi. Konuşan
bir Fransız sokusu sayılan Roger Garaudy'nin "Sos­ hatipler, böyle bir topluluğa 'işçiler, ırgatlar' diye
yalizm ve İslamiyet" kitabının Doğan AVClOğlu ve E. seslenmekteydi." Bundan sonra, aynı gün yapılan
Tüfekçi tarafından Türkçeye çevrildiği ve yayınlan­ AP mitingine geliyor. "Birkaç yüz metre ötede 20-
dığı duyuruluyor."" Böylece D. AVClOğlu ile M. Belli 30 bin kişinin katıldığı AP mitingi yapılmaktaydı.
yakınlaşması ilk ürününü çıkarmış oluyor; seçim Orada işçi ve ırgatların hepsi Demirel'i alkışlamış­
sonuçlarına denk düşürüıüyor. lardı." Böylece seçimlerden hemen sonra, seçimler­
den hemen önceki Tİp ve AP mitingleri karşılaştır­
Seçim sonrasında Yön'ün ilk sayısındaki ikinci
malı olarak saptanmış oluyor. Bir durum değerlen­
başyazıdan aktarma yapmak zorundayım. "TİP'e
dirmesi yapılıyor ve sonucu geliyor.
Gelince" ara başlığından sonra şöyle başlıyor: "Kol­
tuk sayısı itibariyle TİP'in aldığı sonuç önemlidir. "Bu ters tutumun nedenleri iyice araştırılmalı ve

Parlamentoda 15 koltuk küçük rakam değildir. Ne sosyalist hareket 1860 yıllarında görülen 'popülizm'

var ki Tİp, nasırlı eller' den çok, Tİp olmasa CHP'ye çıkmazından kurtarılmalıdır. 'Halka gider doğruları

gidecek memur, öğretmen, gençlik v.s. oylarını al­ söyleriz, halk aydınlamr, 1969'da da iktidara geliriz'

mıştır.'4 İşçi Partisi'nin işçilerden oy alamadığı an­ gibi popülist edebiyat, gücünü bilimden aldığım
söyleyen sosyalist düşünce için, bilim dışı kötü bir
latılıyor.
romantizmdir." Seçimden zafer sarhoşluğuyla çık­
Devam ediyor: "Seçimlerden bir gün önce AP ile
mış olabilecekler için soğuk duş hazırlamyor.
yanyana Ankara'da yapılan Tİp mitingi bu duru­
Çok doğru uyarılar, arkadan geliyor: "Yüzlerce
mun tipik bir örneğiydi. Beşbine yakın kişinin izle­
asırdır hakim sınıfların ideolojisiyle yoğrulmuş bir
diği Tİp mitinginde, hariciyeciler, plancılar, sosyete
kütlenin, doğrular anlatılınca hemen aydınlanması
dedikoduları sütunlarında ismi geçen güzel hamm­
hayaldir." Toplumsal mücadelede ısrarın önemi
lar bol sayıda gözükmekteydi.'5 Bu hammlar birbir­
vurgulamyor. Her türlü politikamn bir güç işi oldu­
lerine ne nazik topluluk diye iltifat yağdırmaktay­
ğu; güç'ün hedefe yürürken önemli bir faktör oldu­
dı." Bir aydınlar hareketi olduğu, mitinge katılan in­
ğu da anlatılmak isteniyor. Şöyle: "Şüphesiz sol,
sanların meslekleri ve giysileriyle kamtlanmak iste­
toprak vaadi yerine, toprak verebilecek durumda
niyor.
bulunabilse, geleneksel güvensizlik ve iftiralar bir
Burada, devam etmeden önce, bir parantez aç­ çırpıda etkisiz hale gelecektir." Doğan AVClOğlu, her
mak gereğini duyuyorum. Çok ileri sürülen bu eleş­ zaman, solun karşılaştığı sorunların çoğunun ikti­
tirinin pek ciddi bir dayanağını olmadığımn söylen­ dar içinde ortadan kalkabileceğine inamyor.
mesi gerekiyor; dünyamn her yamnda böyledir ve
"Sosyalist hareket Türkiye'de henüz çocukluk
bir başka yolunun olmadığı biliniyor. Sosyalist dü­
aşamasındadır. Romantizmden uzak, bilimsel bir
şünceler, bir topluma, sürekli olarak en seçkin ay­
politika, çocukluktan olgunluk çağına arızasız geçi­
dınlar kanalıyla giriyor. On dokuzuncu yüzyıl Rusya
şin ilk şartıdır." Bu, bir işaret oluyor. Sevgili Doğan,
romam, sosyalizm tartışmalarının, ilk önce fabrika­
Tİp yöneticilerini, her zaman, romantikler olarak
larda değil asillerin saraylarında başladığını ortaya
görüyor.
koyuyor. 1951 Tevkifatı, toplumun en seçkin aydın­
larından bir bölüğü içeriye alıyor. 1965 yılı seçimlerinden sonraki ikinci sayı, Do­
ğan Avcıoğlu'nun, başyazısıyla çıkıyor ve beklenebi­
Böyle başlıyor ve kuşkusuz böyle gitmemesi ge­
leceği türden başyazı "Yeni Dönem" başlığım taşı­
rekiyor.
yor. Başlıyor: "Gerçekleri hayale kapılmadan oldu­
Türkiye popülist dönemi aşıyor. Sosyalist parti ğu gibi görmek gereklidir. Tİp parti olarak başarı
toplantıların tulumlarıyla gelen işçi görülmediği za­ sağlamakla beraber, 1965 seçimleri, sol'un yenilgi­
man, kürküyle gelen hammlara kızmaktaki mantığı siyle ve sağın zaferiyle sonuçlanmıştır. Washington,
anlamak zordur; her zaman desteğe gerek duyulu­ seçim sonuçlarım, Amerika'mn zaferi ilan etmiş,
yor. ünlü Amerikan televizyon şirketleri ile gazeteleri 10

538
Türkiye Üzerine Tezler III

Ekim'i, memleketi sola kaydırmak isteyen İnö­ Bir durum saptamasıdır; her durum saptaması
nü'nün yenilgisi şeklinde yorumlamışlardır."'· Bi­ bir eylem programına işaret ediyor. Ancak bu kadar
rincisi, sol'un yenilgisini saptamak oluyor. değil; her "durum" bağrında çözüm bekleyen bir çok
Arkasından "karşı devrim" saptaması geliyor. soru banndınyor. Şimdi soru şu: Bütün bunlan ile­
"1960 Mayıs'ında süngüyle gidenler, 1965 Ekim'inde ri sürebilen, kendi içinde tutarlılığını sağlayan Do­
büyük oy çoğunluğu ile iktidara gelmişlerdir. Yeni ğan Avcıoğlu'nun, bir Mihri Belli'nin, alias E. Tüfek­
iktidar istese de istemese de bir karşı devrim niteliği çi'nin, katkısına ve özellikle bir "milli demokratik
taşıyacaktır." Üçüncü olarak Menderes Politikası'na devrim" sözcülüğü kürsüsüyle çıkmasına ihtiyacı
dönüş haber veriliyor. "Hafiften sola kayınaya eğilim var mı? Var denilebilir, eğer Mihri Belli'nin bir gü­
gösteren iç ve dış politika, geniş ölçüde sağa kaya­ cünün olduğu gösterilebilirse; ancak söz konusu ta­
caktır. Komprador, toprak ağası ve yabancı tekel üç­ rih kesitinde olmadığı biliniyor. Daha da önemlisi,
lüsüne dayanan Amerikan Yardım TeşkiHitı'nın gö­ Mihri Belli'nin gücü, Yön Hareketi ile güç birliği içi­
zetimindeki Menderes tipi kalkınma politikası, 27 ne girdiği zamandan sonra artıyor. Öyleyse soru or­
Mayıs'ın zinde kuwetleriyle sağcı çoğunluk arasın­ tada duruyor.
daki gerginliği artırmak pahasına, belki daha ihti­ Tezi yazıyorum: "Yön Hareketi", Mihri Belli ile
yatlı bir şekilde, fakat özü değişmeden uygulanacak­ bir İç-TKP yaratmak istiyor.
hr." Doğan, hiç açık kapı bırakmak istemiyor. "Azge­
Bu, daha önce düşünmediğim ve bu çalışma ile
lişmiş ülkede komprador, toprak ağası ve yabancı te­
birlikte geliştirdiğim bir tezdir;'7 Doğan Avcıoğ­
kel ittifakına dayanan kapitalist düzenin, demokra­
lu'nda bulunan Kemalizm'in aşkın düşünürü kimli­
tik özgürlükleri artan ölçüde kısma eğilimi göster­
ğine pek çok uygun düşüyor. Tezin uzantılan pek
mesi temel bir sosyolojik kanundur." Doğan Avcıoğ­
çok çeşitli alana saçılıyor.
lu, Bah radikal iktisadının, kapitalist kalkınma ile
demokrasinin bağdaşmazlığıyla ilgili bulgusunu tek­ Bir: Türkiye Komünist Partisi'nin ne dün ve ne
rarlıyor. Bu arada çok değerli bir eklemede bulunu­ bugün Kemalizm'den bağımsız bir tarih ve toplum
yor: "Kapitalist gelişme çabasındaki fakir memleket­ görüşü olmadı. TKP, özünde, tümüyle kemalisttir;
lerde, faşizme kayına eğilimi, sosyal tenkidin gücü somutta, edebiyat ve sanat ile daha renkli ve dış po­
ve etkisi ölçüsünde hız ve şiddet kazanmaktadır." Bu litikada sosyalist sistemle daha çok uyumlu bir çizgi
görüşü Türkiye ile zenginleştirrnek mümkün görü­ istiyor.
nüyor; eğer 1950-1960 yıllan arasında Türkiye'de, İki: Kemalistlerin ve tiimüyle burjuvazinin gö­
bir çok "ilerici" yorumcuyu yanıltan bir demokrasi zünde TKP, bağımsız karar veren bir örgüt sayılmı­
görüntiisü varsa, bu, Doğan'ın sözleriyle, sosyal ten­ yor. Mustafa Kemal Paşa, iktidara yürürken, dışar­
kidin güç ve etkisinin az olmasından kayııaklanıyor. daki Komünist Fırkası'nı tasfiye ederken içerde
Bütiin bunlar bir "tehlike" tanısı'na ve hiç kuş­ kendisine yakın bir başka Komünist Fırkası kurulu­
kusuz beraberinde bir "cephe" çağnsına hazırlık yor"· Sovyetler ile serbest görüşme ve anlaşma yol­
için yazılıyor. Aktanyorum: "Böyle bir ortamda ha­ lannı bulabileceğine inanıyor.
yale yer yoktur. Anayasa tehlikededir. Anayasa an­ "Yön Hareketi", ihtilal yoluyla, iktidan hedef
cak 27 Mayıs'tan yana güçlerin bilinçli ve azimli di­ alıyor.
renmesiyle korunabilir. Anayasa'nın savunmasın­
da, parlamentonun içinde ve dışındaki bütiin ilerici Üç: Aydınlar ve öğrenci gençlik üzerinde etki sa­
kuwetler güç birliği yapmalıdırlar. Sosyalistlerin en hibi Türkiye İşçi Partisi, uzun ve sabırlı bir dönemin
önemli meselesi, hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyarak sonucunda sosyalist iktidan savunarak, Yön Hare­
ve parti farkı gözetmeden anayasa cephesini gerçek­ �eti'nin potansiyel gücünün dağılmasına yol açıyor.
leştirmeye çalışmak olmalıdır." Adı değişebilir; Iç-TKP, sosyalist devrim peşindeki Tİp ile mücade­
"cephe" önerisi tekrarlanıyor. le edebilir; İşçi Partisi'nin, aydın ve gençlik üzerin­
deki otoritesini sıfıra indirebilir. Bu, Yön Hareke­
"Bilmek gerekir ki" diyor ve devam ediyor: "Sos­ ti'nin kestanelerini ateşten almakla özdeş oluyor.
yalizm, beş on yılda gerçekleştirilecek bir dava de­
ğildir. Sağcı bir iktidann, eğer hesap dışı gelişmeler Dört: Dış-TKP, kendi dışında bir mücadeleyi as­
olmazsa bir seçim döneminde 'otomatikman' başa­ la kabul etmez. Yeni kurulan Türkiye İşçi Partisi'ne
nsızlığa uğrayacağı fikrine dahi itibar edilmemeli­ uzak davranıyor ve "küçük burjuva" olarak görüyor.
dir. Tarihsel gidiş yönünde olma rehavetine kapıla­ Ancak bir İç-TKP gelişmesini ve özellikle Zeki Baş­
rak, her şeye hayır demek, ya da her şeyi siyah-be­ timar-Mihri Belli çekişmesi nedeniyle, Belli'nin ba­
yaz olarak basitleştirmek kolaylığına düşülmemeli­ şını çektiği bir İç-TKP 'ni çok daha büyük tepkiyle
dir." Bu satırlarda sosyalist hareketi bir "tekke" say­ karşılar; Tip-Dış-TKP yakınlaşmasının yolu açılı­
ma eğilimlerine karşı uyanlar okunuyor. Başyazı, yor. Bu, Yön Hareketi'ne göre, İşçi Partisi'nin etki­
"hiç şüphe yok, sosyalizmin zor dönemi, asıl şimdi sizleşmesinde önemli bir katkı oluyor.
başlamaktadır" ifadesiyle sona eriyor. Beş: Dış TKP ile çatışmalı örgütlerle "cephe" ik-

539
Yalçın Küçük

tidarı açısından daha büyük bir şans getiriyor!'Yön, mokraside de işçiler yönetirdi; milli demokraside
sayfalarını açtığı İç-TKP ile Dış-TKP arasındaki ça­ ise, milli demokratik toplumun tüm anti-emperya­
tışmayı zaman zaman yansıtmakta yarar görüyor. list; ve anti-feodal milli güçleri hükümette yer ala­
caklardı. İktidar bir Milli Cephe'de olacaksa da, mil­
Bir yöntemsel paranteze gerek duyuyorum; fe­
li demokrasilerde işçilere ve köylülere önemli bir rol
odalite, kapitalizm çağında çözümleniyor. Yararı
verilecekti." Çok net olarak ortaya çıkıyor. Profesör
çok gelişme çizgileri çok daha belirgin oluyor ve dün
Jacob Landau, bu yazdıklarına, bir dip not ekliyor
görülmesi zor olan eğilimler daha büyük gelişmiş­
ve dip notu buraya çıkarıyorum: "İkinci Dünya Sa­
likte çok daha açık oluyor. Bu kadar değil; yeni bil­
vaşı'ndan sonra, Türkiye Komünist Partisi ile yan
giler var. Eklenecekler var; "teorik" zenginlik artı­
örgütlerinin zaman zaman savundukları da budur.
yor. Bütün bu artışlar, feodalite çözümlemelerine
Bir süre TKP'ne yakın olan Avcıoğlu'nun etki altın­
giriyor. Böylece "somut" feodalitenin eski olmasına
da kalıp kalmadığı sorucunu aklagetirmektedir, do­
karşın, çözümlenmiş feodalite yeni yerini alıyor.
ğal olarak". Dip not, yapılan çözümlemeleri tamam­
Kuşkusuz, geçmişten çıkarılan olguların, bu şe­ lıyor.
mayı uygun bir biçimde doldurabileceğini göstere­
Mihri Belli liderliğinde yeni kurulan İç-TKP
bilecek durumdayım. Hem çok yakın bir zaman çö­
karşısında, Türkiye İşçi Partisi, Hemingway'ın İhti­
zümlendiği ve hem de okuyanı, sosyalizm biliminin
yar Balıkçısı'ndaki balığa benzedi; Tİp, deniz içinde
kendine özgü sözlüğü ile zorlamamak için, mümkün
bir büyük balık iskeletine dönüşüyor. Böyle bir du­
ölçüde uzak kaynakları kullanıyorum. Önce bir İs­
rumda, güçlenen İç-TKP ve Yön Hareketi ittifakına
rail ve daha sonra da bir CIA kaynağını sunuyorum.
karşı, gücünü yitiren Tİp ile fonksiyonsuz Dış-TKP
Türkiye'deki radikal akımları incelemiş olan yakınlaşması, normal bir gelişme olarak ortaya çıkı­
Profesör Landou, önce şunları yazıyor: ''Yön aydın­ yor. Gerçi ideolojik güçlük var; TKP hep kemalisttir
larının işini zorlaştıran, derginin sütunlarındaki ve Kemalizm'den bağımsız olamıyor, yeni bir kema­
sosyalizmin tek mi olduğu, yoksa birden çok sosya­ list iktidar döneminin peşinde koşuyor. Türkiye İş­
lizm türünün mü var olduğuna ilişkin tartışmaydı. çi Partisi'nin başında ise İsmet Paşa döneminde ha­
Bir bölüm, dogmatik bir biçimde, yalnızca bir sos­ pis görmüş, Erzurum Kongresi'nde Mustafa Kemal
yalizm olduğunda direnirken, ötekiler görünürde Paşa'dan çok daha kıdemli İsmail Fazı! Paşa'nın ya­
konuyu tartışanların çoğunluğu da birden çok sos­ kın akrabası Mehmet Ali Aybar bulunuyor. İsmail
yalizm olduğunu düşünüyor ve Türkiye ile az geliş­ Fazıl Paşa'nın oğlu Ali Fuat Paşa, Kurtuluş Sava­
miş ülkelerde en uygun olanı savunuyorlardı."'o şı'nda Ankara Kolordusu'nun başında bulunmasına
Elips mi, yuvarlak mı? Bu, bir soru ve aynı soru şöy­ karşın Mustafa Kemal Paşa tarafından İstiklal Mah­
le de sorulabilir: Beyaz mı turunç rengi mi? Şöyle de kemelerine sürükleniyor ve politikadan tasfiye edi­
sorulabilir; pişirilir mi, çiğ mi yeniyor? Bir ya da liyor. Tİp Kemalizm'den olmasa bile, yeni bir kema­
çok soru olması fark etmiyor; yumurta ve portakal list iktidar dönemine uzak düşüyor.
çıkıyor.
Bu dönemde radyo yayınları dışında cansız Dış­
Sosyalizm tek mi, çok mu? Aynı soru şöyle de TKP'nin tek canlılığı, Türkiye'ye gönderilen ve milli
sorulabiliyor: Kapitalist mi, yoksa feodal mi? Aynı demokratik devrim savının içyüzünü açıklama iddi­
soru şöyle de tekrarlanabilir; anti-kapitalist mi, an­ asını taşıyan bir broşür'dür; erozyona uğramış Tİp
ti-emperyalist mi? İlk soruda birinciye oynayanlar kadrolarında önce büyük bir sevinç ve sonra da bü­
şaşmaz bir biçimde ikinci ve üçüncü sorularda da yük bir düş kırıklığı yaratıyor. Dış-TKP, milli de­
birinci şıkkı seçiyorlar ve Türkiye İşçi Partisi'ne gi­ mokratik devrim görüşüne değil ve yalnızca Mihri
riyorlar. İkinci şıkkı seçenler kesinlikle Milli De­ Belli'ye karşı çıkıyor.
mokratik Devrim Partisi'ne katılıyorlar. Profesör
1971 yılı Ocak ayında, Yön Hareketi iktidarının
Landau doğru yazıyor; ikinci parti, 1965 yılından
yalan görüldüğü bir tarihte, 19 Ocak 1971 tarihinde,
sonra hızla büyümeye başlıyor. 1968 yılına gelindi­
Demokratik Alman Cumhuriyeti'nde Neues Deutsc­
ğinde İşçi Partisi'nin aydınlar ve öğrenciler açısın­
hland'a verdiği demeçte Yakup Demir, alias Zeki
dan boşalmaya yaklaştığını söylemek mümkün.
Baştımar, bir CIA kaynağından aktarıyorum,
Landau devam ediyor: "En azından Avcıoğlu'na TKP'nin "temel güncel görevinin", Washington'un
göre kapitalist olmayan yol -azgelişmiş ülkelerde­ başını çektiği emperyalizm ve Türkiye'deki "gerici
büyük bir sosyal devrim mücadelesine yönelecekti. ajanları" ile mücadele etmek olduğunu açıklıyor."
Burjuva devrimcilerin de, üst orta sınıf ile feodal Bir sosyalist sistem, Yakup Demir devam ediyor,
öğelere karşı bu mücadeleye katılacaklarını ileri sü­ ancak, işçi sınıfının liderliğinde "burjuva-demokra­
rüyordu; ulaşılacak rejim ne burjuva demokrasisi, tik devriminin tamamlanmasından" sonra kurula­
ne de sosyalist demokrasi olmayacak, ikisi arasın­ bilir; şimdi işçi sınıfı, "Atatürk'ün zamanındakine
daki geçiş aşaması olan bir 'milli demokrasi' olacak­ göre çok daha güçlü ve deneyimlidir." Hükümetin
tı. Burjuva demokrasisinde burjuvazi, sosyalist de- devrilmesinden sonra kurulacak "bir gerçekten de-

540
Türkiye Üzerine Tezler III

mokratik yönetim"3' altında, Türk halkının, işçi sı­


nıfının liderliğinde "sosyalizme giden yolu" açacağı daha sonra adı konacak olan, bir menşevik
ileri sürülüyor. Türkiye'de Silahlı Kuvvetler'in en öğretiye dönüştürme eğilimini ortaya çıkar­
üst düzeyinin, radikal bir askeri yönetimi önlemek mış oluyor, iktidar bilincinin, kapitalizmin bu­
için planlar tartıştıklan bir zamanda Dış-TKP, milli nalımı içinde ve bu bunalımın ekonomist ey­
demokratik devrim partisi ile, kesin beraberliğini, lemleriyle birlikte, kendiliğinen geleceğini ile­
iHin etmekten geri kalmıyor. ri süren eğilimlere karşı, işçi sınıfına bilincin
Tekrar Yön Hareketi'ne dönüyorum. Yön, 1965 dışarıdan götürülmesi gerektiğini savunuyor.
seçimlerinden bir yıl geçmeden, yönünü, Türkiye Bu, kuşkusuz, bir marksizm'dir, ancak bu
işçi Partisi'ne çeviriyor ve Tip ile ilgili, bir tartışma­ marksizm'i Lenin öğretiyor. Lenin'den önce
yı başlatıyor. ilhaml Soysal türünden dönemin en marksizm böyle anlaşılmıyor.
kavgacı ve etkin yazarlanndan birisi, Muvaffak Şe­
Her çubuğu bükme, bir anlamda, küçük
ref ve Erdoğan Başar, Halil Berktay'ın babası olu­
ya da büyük bir yol ayrımıdır. "Ne Yapmalı"
yor, türünden eski tüfekler, Türkiye işçi Partisi'ni
ile Lenin, eski yol arkadaşlarından ayrılıyor.
ağır eleştiri ateşine tutuyorlar. Kuşkusuz bu ateşin
Lenin ve arkadaşları, daha yaşlı kuşaktan Ple­
en ağır toplanndan birisi, Avcıoğlu'ndan sonra, yine
hanov, Rusya'da narodniçetvo hareketine do­
E. Tüfekçi'dir.
ğuyorlar; narodnikler, kapitalizmi yaşamadan,
Buna geleceğim; bundan önce hazırlıklardan Rusya'da despotizmin yıkılmasından hemen
söz edilmesi gerekiyor. 28 Ocak 1966 tarihli Yön sonra, köy ortak yaşamından esinlenen bir
Dergisi'nin başyazısı "Sovyetler ve Biz" başlığını ta­ sosyalizme geçilebileceğini savunuyorlar ve
şıyor ve Doğan Avcıoğlu imzasını taşıyor. Henüz de­ tarihin pek az kaydettiği şiddetle, büyük bi­
tente'ı duymamış bir Türkiye'de, Türk-Sovyet Dost­ reysel özverilerle Çarlık düzenine savaş açı­
luğıı açısından, açılım sayılabilecek ve cesur değer­ yorlar. Devrimci-demokrat nitelernesi, bir
lendinneleri içeren bu yazıdan aktarma yapmak du­ kavram olarak ortaya çıkıyor.
rumundayım. Sevgili Doğan, Soğuk Savaş dönemi­
Plehanov bunlardan, bu çevreden geliyor,
nin bilgi birikiminin etkisiyle olabilir, Sovyetler Bir­
-ayrıca Pyotr Struve ve Tugan-Baranovskiy tü­
liği'nin diğer sosyalist ülkeleri, dış ticaret kanalıyla
ründen, daha sonraki yazında "legal marksist"
"sömürdüklerine inanmak için kuvvetli sebepler
olarak adlandırılan, çaplı iktisatçılar var. Bun­
vardır" diyor.33 "Sömünne politikası, ancak 1953'ten
lar, Lenin'in önündeler; marksizmin alfabesini
sonra değişmiştir" diye ekliyor.
ve bu arada Komünist Manifesto çizgisiyle
Bundan sonra yazdıklannın mesajı son derece Kapital'in temel kurgusunu, ısrarla savunu­
açık: "Büyük devletlere özgü bu egoist politikalara yorlar, kapitalizmin gelişeceğini ve sınıf çeliş­
rağmen, Sovyetler Birliği emperyalist bir ülke değil­ kilerinin artacağını, kütlesel işçi hareketleri­
dir. Orada dev tekeller ve dev tekellerin emrinde bir nin ön plana çıkacağını ileri sürüyorlar.
devlet yoktur." Bu dönemde, bu tür sözlerin Türki­
ye'de büyük cesaret sayıldığını eklemek zorundayım. Lenin, bunlara katılıyor ve çubuğu tersine
bükerken, bunlardan ayrılıyor.

Struve ve Tugan-Baranovskiy ile diğerleri


Diyalektiğin Sorunları:
için, kütlesel işçi sınıfı hareketi açısından bir
Çubuğu Tersine Bükme ve
araç olan kapitalizm, giderek, bir amaç olu­
Kendini Geriye itme.
yor, geleceğini ısrarla yazdıkları kapitalizme
Düşünmenin sorunları, dinamiğin sorun­ tutuluyorlar ve ayrılmıyorlar. En çoğuyla libe­
larıdır. Toplum ve doğadaki hareketin dışında ral burjuva oluyorlar. Böylece, narodnik hare­
düşünmenin sorunları bulunmuyor. ketin şiddetine duydukları tepki, legal mark­
Düşünme sürecinde çubuğu tersine bük­ sistleri ve arkalanndan menşevizmi, ilerici çiz­
me yöntemi, Adam Smith'te var; sözünü edi­ giden ayırma sonucunu doğuruyor. Tersinden
yor. Ancak geliştirmesi söz konusu değil; de söylenebilir; legal marksistler norodniçest­
çünkü, Adam Smith, düşünce tarihinin en ün­ vo'yı ve menşevikler, bolşevizmi, kendilerini
lü eklektiklerinden birisi oluyor. geriye itmek için, hız aldıkları birer set olarak
kullanıyorlar.
Lenin, çubuğu tersine bükme yöntemini,
bir düşünme süreci yöntemi düzeyine çıkarı­ Çubuğu tersine bükme yöntemi, iradi bir
yor. En ünlü uygulamasını "Ne Yapmalı" ile il­ buluş değil; gerçeklikten çıkıyor. Yaşam ve
gili olarak, yine kendisi açıklıyor. Bir ara "Ne mücadelenin bir temel çizgisi, bir eğilimi var;
Yapmalı?" çalışmasında çubuğu tersine büktü­ ancak, zigzagları içeriyor ve dönüşleri barın­
ğünü ilan ediyor. Bununla, "klasik" marksizmi, dırıyor. Daha da önemlisi eğrisi var; fakat bü-

541
Yalçın Küçük

tün adımlar ve bütün eylemler, tüm buluşlar, dönemde, güçlendi. MDD ile mücadele, Tür­
birbirine tam uyacak bir biçimde, önceden öl­ kiye'de de, kendini geriye itmek isteyenler
çüsü verilmiş türden, ortaya çıkmıyorlar. için, bir set işlevi gördü. Sosyalizmden liberal
burjuvaziye bir kayma oldu.
Colt tabancası ya da daha az uygun ola­
rak Kırıkkale yapımı bir tabanca düşünülebi­ Yüzme havuzu düşünülebilir ve dönüşle­
lir: Sökülür ve takılır. Takılırken, kesme, bük­ re bakılabilir; hız almak için, havuzun kenarı­
me veya eğelemeye gerek yok; en iyi, çavuş­ nı itmek gerekiyor. Toplumsal pratikte döne­
lar yapıyorlar. Çünkü parçalar, daha önceden meçler önemli oluyor.
ölçülü verilmiş olarak, birbirine girecek bir
Dökülmelerin çoğu, dönemeçlerde, orta­
biçimde yapılıyorlar. Eylemler ve yeni düşün­
ya çıkıyor.
celer, böyle olmuyorlar.

Eklenecekler oluyor: Devrimler, tarihsel


konumlarını sağlamlaştırabilmek için, daha "Sovyetler Birliği", Sevgili Doğan devam ediyor,
ileriye gitmek zorunda kalıyorlar. Düşünceler "emperyalist ülkelerle olan mücadelesinde, Üçüncü
de böyledir; bir düşünce alanını tutabilrnek Dünya'nın politik ve ekonomik bağımsızlığına ka­
için ileriye çıkmak gerekiyor. vuşmasından yanadır. Sovyetler, geri bırakılmış ül­
kelerin sanayileşme yoluyla emperyalizmin pençe­
Max Planck, teorik fiziğin gelişiminde, za­
sinden kurtulacağı inancındadır. Bunun içindir ki,
man içinde "yanlış" olduğu ortaya çıkan gö­
Sovyet Yardımları, Üçüncü Dünyanın sanayleşme­
rüşlerin, ancak, savunucu ve sahiplerinin, ya­
sini önlemeye değil, aksine bu ülkelerin sanayileş­
şamdan çekilmesiyle, etkisizleşebildiğini sap­
mesine ve modernleşmesine yönelmiştir." ABD yar­
tıyor. Bunun üzüntü veren, ancak, gerçekçi
dımlarının karşısına Sovyetler Birliği ile ekonomik
bir saptama olduğuna inanıyorum.
ilişkilerin geliştirilmesi konuluyor; ABD ve Sovyet
Türkiye'nin sosyalist devrim-milli demok­ yardımlarının arasında bir nitelik farkı olduğu vur­
ratik devrim tartışması, Rusya'nın narodni­ gulanıyor. Ekleniyor: "1945-53 sömürme dönemin­
çetvn-sosyal demokrat işçi partisi arasında ge­ de dahi Doğu Avrupa ülkelerinin hızla sanayileşme­
lişen tartışmasını andırıyor. Bu tartışmada da sinde Sovyet katkıları büyüktür." Böylece Sevgili
hem çubuğu tersine bükme yönteminin ve Doğan, Soğuk Savaş bilgi birikiminden kaynakla­
hem de kendini geriye itme sürecinin örnek­ nan Sovyetler Birliği'nin diğer sosyalist ülkeleri, bir
leri görülüyor. süre de olsa, sömürdüğüne ilişkin ileri sürülen gö­
Modern Türk menşevizminin ortaya çıkışı, rüşleri, önemli ölçüde, geri almış oluyor.
bu tartışma ile birlikte oldu. Bunu, seminer Sıra Türkler'in durumuna geliyor. Daha sonraki
haline getirdim ve Yürüyüş'te yazdım; tekrar­ yılların "Türklerin Tarihi" yazarı Doğan Avcıoğlu,
larnam için bir gerek yok. Yalnızca iki çizgisi­ önlemli ve "dengeli" yazı biçemiyle, Sovyetler Birli­
ne işaret etmekle yetinmek istiyorum. ği'ndeki Türkler'in durumunu ele alıyor. "Türkler
MDD, işçi sınıfı öncülüğünü ortadan kal­ olarak, Stalin zulmünü unutacak değiliz. Ama bu,
dırabiirnek ve devrim stratejisi içine anti-kapi­ başka bir gerçeği görmemize engel olmamalıdır.
talist eğilimlerin girmesini önlemek için, fe­ Aşiret hayatı yaşayan ve kırk yıl önce Anadolu'dan
odalite savına, giderek daha kıskançlıkla bağ­ kat kat geri bulunan Türkistan, komünist yönetim
landı. Bunun karşısında, Sosyalist Devrim, altında hızla modernleşmiş ve kalkınmışhr. Bugün
Türkiye'nin kapitalist niteliğini belirtmek için Türkistan, Anadolu'dan kat kat ileridir." Moderni­
mantık sınırlarını çok aştı." Bunun ötesinde zasyon çabalarının kapsayıcı etkisine parmak bası­
ve daha önemlisi, kapitalizmin geliştiği tezi, lıyor.
giderek, kapitalizme övgüye dönüştü. İşçi sı­
Bir de, daha sonraki yıllarda ön plana çıkan "ka­
nıfı kültesini artıracağı düşüncesiyle, Ortak
dın hakları" karşılaştırması yer alıyor. Şöyle: "İlk
Pazar'a katılma ve taşra burjuvazisini zor du­
kadın hükümet başkanı diye Bayan Indra Gandi'ye
ruma sokacağı ve monetizasyonu Doğu Ana­
tebrik telgrafı çeken politikacı hanımlarıınız, Özbe­
dolu'ya götüreceği gerekçesiyle Finansman
kistan Cumhurbaşkanının Bayan Nasreddin adlı
Yasası, "soldan" büyük destekçi bulmaya baş­
enerjik bir Türk kadını olduğunu öğrenmelidider.
ladı. Ekonomik alanda, Demirel, yeni destek­
Milliyetçilik etiketini kimseye vermek istemeyen bir
ler edindi.
kısım çevreler, 'Sovyet zulmü altında inleyen kar­
Her türlü "devrimci demokrat" eylemi deşlerimizin imdadına koşmadan önce, bu gerçek­
provokasyon ve bunların önderlerini de pro­ Iere eğilmeli ve Türkistan'dan önce Anadolu'yu kur­
vokatör sayma ve gösterme eğilimi, bu tarmamız gerektiğine inanmalıdırlar." Son derece
barışçıl bir çağrı olduğuna inanıyorum.

542
Türkiye Üzerine Tezler III

"Bütün bunlar", bir sonuç çıkarmak için yazılı­ pan Türk sosyalistleri, bağımsızlığımıza gölge düşü­
yor, "Amerikan emperyalizmine benzer biçimde bir recek davranışlara, nereden gelirse gelsin, en ufak
Sovyet emperyalizminden söz edilemeyeceğini gös­ müsamaha gösteremeyeceklerdir." Bu, her halde,
termektedir. Aksine, Üçüncü Dünya ülkelerinin ye­ "zinde kuvvetler" için gerekli bir güvence sayılıyor.
ni sömürgeciliğin pençesinden kurtulma çabaları,
Bu başyazı, daha önce çizilen şema'ya tam bir
ancak Sovyet yardımlarıyla başarıya ulaşmaktadır."
uyum gösteriyor. Bunun arkasından TİP'in etkisiz­
Bu sonucun genel bölümünü oluşturuyor; bir de
leştirilmesi döneminin gelmesi gerekiyor ve geliyor.
özel ve yerel bölümü var. "Türkiye'mizin de, ister
Yaklaşık dört ay sonra, Avcıoğlu'nun "TİP'e Dair... "
Batı ittifakı içinde, ister bağlantısız bir ülke olarak,
başyazısıyla, Türkiye İşçi Partisi, tartışma ve otopsi
milli çıkarları ön planda tutan bağımsız bir dış poli­
masasına yatırılıyor. "TİP'e Dair... " başyazısı, "Tİp,
tika izleme yolunda atacağı ilk adım, Sovyetler Bir­
güç şartlar altında şerefli bir görev yapıyor" cümle­
liği ile ekonomik ve politik ilişkileri geliştirmek ola­
siyle başlıyor.3• Bir haklılık yanında bir nezaketi ifa­
caktır. Başka türlü Menderes tipi bir iç ve dış politi­
de ediyor.
kadan kurtulmak mümkün değildir." Bütün bunlar,
tekrar ediyorum, yeni'nin içinden çıktığı eski'nin Üç aktarma yapmak zorunluluğunu duyuyo­
bulaşıklığını taşıması türünden Soğuk Savaş klişele­ rum. Birincisi şu: "Tİp programındaki toplumsal
rinin bazı izlerini taşımasına karşın, yep yeni bir yapının tahlili ile ilgili uzun açıklamalar, elli yıl ön­
açılımı anlatıyor ve Demirel Hükümeti'nin dışında ce yazılmış Batı kitaplarından yapılmış çok genel
bir iktidar programını içeriyor. planda kalan bir çeviri'den ibarettir. Ne var ki, bu­
Pekiyi, bu güzel açılırnın ve yeni programın nun kabahati TİP'te değil, Türkiye'de sosyalist dü­
önünde, Yön Hareketi'ne göre, hiç mi pürüz yok? şüncenin kısırlığında aranmalıdır. Sosyalist düşün­
Var; "Amerikan emperyalizmine benzer biçimde bir ce de, kapitalist düşünce gibi, bir Batı aktarmacılı­
Sovyet emperyalizminden söz edilemez" düşüncesi­ ğından öteye pek gidebilmiş değildir. Sosyalist dü­
ni içeren paragraf. "Türkiye Komünist Partisi" ara şüncenin, Türk toplum yapısını evrimi içinde aydın­
başlığıyla başlıyor. Bir trade-off çıkarıyor ve şöyle latacak verimli bir metod olarak kullanılması, Mla
sürüyor: "Aramızda diplomatik ilişkiler bulunma­ el sürülmemiş bir konudur." Doğan'ın bu görüşleri­
yan Doğu Almanya'da yerleştiği anlaşılan Mosko­ ne pek çok itiraz gelebileceğini sanmıyorum.
va'nın emrinde bir Türkiye Komünist Partisi'nin İkinci aktarmayı yapıyorum: "Parti organlarına
varlığı ve Bizim Radyo'nun münasebetsiz yayınları, seçileceklerin yarısının işçilerden gelmesi zorunlu­
ölçülü davranma lüzumunu haklı olarak artırmak­ luğu, aslında çoğunluğu sosyalizmden habersiz,
tadır. Komünist Partileri toplantılarında Çin'e karşı opurtünist ve bürokrat küçük burjuvalar olan sendi­
bir oy sağlayabilmek için, Moskova böyle kukla te­ ka yöneticilerine, değerli unsurların feda edilmesi
şekküller besleyebilir. Fakat bu davranışlarının şüp­ pahasına, haksız imtiyazlar tanınmasına yol açmış­
heler yarattığını bilmelidir." Burada, Sevgili Doğan, tır." Doğan Avcıoğlu, yaşamı boyunca Türkiye'deki
doğrudan doğruya Sovyetler Birliği'ne hitap etme sendikacıların sosyalistliğine, bir eğilim olarak, hiç
gereğini duyuyor. ama hiç güvenmiyoL37 Bu pekiştirmeden sonra ak­
Bunu bir paragraf izliyor ve burada, özel yaşa­ tarmaya, kaldığı yerden, devam ediyorum, "işin ga­
mında son derece kibar Doğan, ağır sözcükler ve ni­ ribi, işçiden kopuk ve işçi oyu üzerinde etkisiz sen­
telemeler kullanma gereğini duyuyor: "Bizim ko­ dika yöneticilerine bu imtiyazlar verilirken, Tİp'in
müniste de saygımız vardır, ama Moskova'nın, ya dayandığı en sağlam güç olan gençlik, bir sınıf teşkil
da Pekin'in değil, Türkiye'nin komünisti olmak ve etmiyor gerekçesiyle küçümsenmiştir. CHP'nin Ku­
önce Türkiye demek şartıyla. Moskova ve Pekin pa­ rultay'dan sonra en yüksek organı olan Parti Mecli­
pağanlarının, Washington uşaklarından pek farklı si'nde, gençlik kollarının iki temsilcisi yer almakta­
yaradılışta olduklarını sanmıyoruz." Bütün bunlar­ dır. Tİp ise, gençlik kollarından gelen talebe rağ­
la, Mustafa Kemal Paşa'nın 1921 yılı pratiğini önem­ men, gençliğin parti organlarında temsilini reddet­
semenin yanında, "İslamiyet ve Sosyalizm" türü Ga­ miştir. Bir yandan bütün gücünüzü köklü değişik­
raudy çalışmalarını çevirerek, sosyalizmin Türkiye liklerden yana zinde kuvvetler'den alacaksınız, öte
topraklarına pek yabancı olmadığını, İslam kanalıy­ yandan bu gücü küçümseyeceksiniz. Ortada bir
la köklerinin gelip yerleştiğini anlatmaya çalışan tersliğin bulunduğu muhakkaktır." Türkiye İşçi Par­
Yön Hareketi teorisyeninin, Silahlı Kuvvetler'de üs­ tisi, gençlik kollarından hep çekiniyor; Avcıoğlu,
tün bir bağımsızlık dürtüsünün, tarihsiz olarak, var­ bunu eleştiriYOL
lığına inandığı ve bu inanca göre hareket gereğini
Son aktarmaya geliyorum: "Türkiye'nin bir nu­
duyduğu anlaşılıyor.35
maralı meselesinin, bugünkü bağımlı durumdan
"Sovyetler ve Biz" başyazısının son paragrafını kurtulmak olduğu noktasında, sanırız, bütün sosya­
da aktarıyorum. "Türkiye bugün bir bağımsızlık sa­ listler birleşmişlerdir. Bu görüşün gerektirdiği anti­
vaşı içindedir. Bu milliyetçi savaşın öncülüğünü ya- emperyalist milliyetçi mücadele, henüz sosyalizme

543
Yalçın Küçük

hazır olmayan, fakat sağlam Atatürkçü geleneği ile, ğildir" deniliyor.'· Türkiye İşçi Partisi'nin, Adalet
antiemperyalist mücadeleye açık olan önemli çevre­ Partisi iktidanndan önce doğru yolda olduğu, "cep­
lerde destek bulmaktadır. Milliyetçi mücadele, bu he" çağnsı yaptığı, ancak bundan sonra "bozuldu­
çevrelerin bilinçlendirilmesi ve kazanılması ile an­ ğu" ileri sürülüyor. Açıkça şunlar yazılıyor: "AP ikti­
cak gerçek bir ağırlığa kavuşacaktır." Görülüyor; dara geldiğinden beri ne değişmiştir de, dün kutsal
milli demokratik devrim saYı, ana çizgileriyle ve ödev sayılan Milli Cephe çağnsı yırtılıp atılmıştır?
tekrar açıklanıyor. Bir engele işaret ediliyor. "Ne var Tİp yöneticilerinden emperyalizmi ve işbirlikçileri­
ki, Tİp, bir yandan antiemperyalist mücadeleyi bir ni pek sevindiren bu önemli politika değişikliğinin
numaralı mesele sayarken, öte yandan klasik bir nedenlerini açıklamalannı isternek hakkımızdır."
proleter-burjuva mücadelesinin sloganlannı ön pla­ Açıklama isteği, TİP'ne yönelik büyük bir muhalefet
na çıkararak güçleri dağıtmakta ve zayıftatmakta­ olarak gelişiyor.
dır." Bu, bundan sonra, hem İç-TKP ve hem de Dev­
Şöyle bir sıralama yapılıyor: "TİP'in görüşlerini
Genç tarafından TİP'ne karşı yöneltilen en sert eleş­
dile getirdiği belirtilen bir dergi, başyazısında, TİP1i
tirilerin tartışmasız gerekçesi oluyor; daha sonra.
gençliğe Kızılay ve Beyazıt meydanlanna bağımsız­
TİP'e yönelik şiddet uygulamalan da bu gerekçeye lık sloganlarıyla dökülen öteki Atatiirkçü gençler­
dayanıyor. "Başka bir deyişle, TiP, aynı anda iki den uzak durmayı önermektedir. TİP'in kontrolün­
meydan muharebesi vermekte, üstelik ikinci muha­ deki bir öğrenci klüpleri federasyonu yayınladığı
rebe yüzünden, ilk muharebeye hazır güçlerin azal­ bültende, emperyalizme karşı cesur mücadelesiyle
masına ve amaçlannın dağılmasına yol açmakta­ gururlandığımız Türkiye Milli Talebe Federasyonu
dır." Bu bir hüküm oluyor; buna, İç-TKP ve Dev­ da dahil, mevcut gençlik kuruluşlannın, aslında
Genç'in ekleyebileceği yeni bir eleştiri yok. Bunlann egemen güçlerin birer uydusu olduklannı yazmak­
zaman içinde daha geniş aydın kütlesine yayılması tadır. Hukuk Fakütesi Öğrenci Derneği seçimlerin­
gerekiyor ve yayılıyor. de TİP'ne bağlı grup, antiemperyalist Kemalist Cep­
Bundan sonraki açılmış bir yolda yürümekten he'ye, AP'li grupla birlikte karşı çıkınaktadır. İlerici
farksız; gerekleri yapılıyor. Yön Hareketi'nin açmış güçlerin bölünmesi, sosyalistliği ve halkçılığın gere­
olduğu; "Tip Tartışması" içinde Mihri Belli'nin "De­ ği sayılmaktadır." Bu sıralama, kuşkusuz bir eylem
mokratik Devrim: Kimle Beraber, Kime Karşı" baş­ programına dönüşüyor. Gençlik örgütlerinde İşçi
lıklı katkısı, milli demokratik devrim partisi'nin bir Partisi etkinliğinin ortadan kaldınlması, programın
deklarasyonu niteliği taşıyor ve adını vermemekle ilk maddesini oluşturuyor.
birlikte, Türkiye İşçi Partisi'ni, "oportünizm" ile "TİP'in kontrolündeki bir öğrenci klüpleri fede­
damgalıyor. Katkı'sının sonuna doğru önce şunlan rasyonu", Fikir Klüpleri Federasyonu'nu anlatıyor.
söylüyor: "Demokratik devrim aşamasında, bu dev­ 1950 yılları ortasında, Siyasal Bilgiler Fakültesi
rimden yana olan güçleri karşımıza alırsak, devrime içinde kurulmuş ve ülke çapında sesini duyurmuş
karşı olan sınıftan tecrit etmede kusur edersek, en olan Fikir Klübü 1960 yılından sonra diğer fakülte­
bilinçli devrimciler olarak, sosyalist olarak, devrim­ lere yayılıyor.39 1960 yıllannın ortalannda, yüksek
ci güç birliğini kurma işinde öncü rol oynama yo­ öğrenim gençliğinin demokrat ve kütlesel örgütii
lunda çaba göstermezsek, sosyalizmin iyi şey, kapi­ Türkiye Milli Talebe Federasyonu'nun yerini alma­
talizmin kötii şey olduğu anlamındaki sözlerimiz, ya başlıyor.'D Yön Hareketi ve bağlı olarak İç-TKP
boş sol gevezelikten öteye bir değer taşımaz." Bun­ sosyalist devrim tezini savunanlann etkisindeki
dan sonra bir de "görev" ve "eylem" çağrısında bu­ FKF'nin, Fikir Klüpleri Federasyonu'nun, "milli
lunuyor. Bunu da şöyle yapıyor: "Devrimci teoriyi cephe" dışında kalarak ve buna karşı çıkarak bölü­
sulandırma çabalannın Türkiye'de sosyalizm dava­ cülük yaptığını ileri sürüyor.,ı Bir eylem programı
sına zararı vardır. Onun için oportünizm diye nİte­ çıkıyor; TİP'lilerin FKF'den uzaklaştınlması eylemi
lendirmemiz gereken bu gibi tutumlara karşı dur­ başlıyor. FKF, isim değiştiriyor ve Dev-Genç'e dö­
mamız, bunlan sosyalizmin bilimi ve Türkiye'nin nüşüyor.
gerçekleri açısından eleştirerek yanlışlıklarını ispat
Bir tarihsel beraberlik ve süreklilik var, bu ne­
etmemiz bir görevdir." Hızla gelişen İç-TKP ve Dev­
denle, 1971 yılında, Ankara Sıkıyönetim Komutanlı­
Genç bu görevi üstleniyorlar.
ğı Askeri Savcılığı, bir ayırma işlemi yerine bir top­
1967 yılı başında ise Doğan Avcıoğlu Yön'ü ka­ lama yönetimini izliyor ve 1971 yılına kadar birbi­
patarak, iktidar için tank savaşına geçiş hazırlıklan­ rinden ne ölçüde ayn olurlarsa olsunlar, 12 Mart
nı yaparken başlatmış olduğu tartışmanın bir bilan­ Günleri'nde FKF ile Dev-Genç'i aynı "İddianame"
çosunu yapıyor ve bunu bir "fatura" olarak ortaya içine alıyor. İddianame, "1965 yılından itibaren teo­
koymaya çalışıyor. Her satın ayn bir ağırlık taşıyan rik hazırlıklar tamamlanmış, 1968 yılında pratiğe
bu başyazıda "üzülerek söylemeliyiz ki, ısrarlı uyar­ geçme yolunda çalışmalar başlamıştır" diyor; bu de­
malara rağmen, Tİp yöneticilerinin milliyetçi de­ ğerlendirmeyi "Fikir Klüpleri Federasyonu" bölü­
mokratik güçleri bölücü davranışları değişmiş de- müne başlarken yapıyor." Yarbay İlhan Şenel ve di-

544
Türkiye Üzerine Tezler III

ğer savcı arkadaşlannın bu periodizasyonunu yerin­ riyor. Kapitalizmin demokratik sınırlannın ve de­
de buluyorum. mokrasinin, kapitalist programının yeniden incelen­
mesi gereğini ortaya çıkanyor. Demokrasiyi tümden
Bundan sonraki bölümün başlığı, "Türkiye'de İç
reddederek yaşayabilen bir kapitalizmin varlığında,
Savaş" oluyor. 1968 yılından başlatabileceğimi dü­
on sekizinci yüzyılın burjuva devrimler çağında bile
şünüyorum.
kapitalizm ile demokrasi arasındaki paralelin her
1968 yılına kadar, eldeki mevcut teori ile taşına­ zaman bire bir bir ilişki olup olmadığının araştınl­
mayacak ölçüde, bir basınç birikiyor ve biriktirili­ masını, bir sorun olarak, gündem maddesi yapıyor.
yor. Sosyalist devrim tezi, banşçıl geçiş ile resmen Rejimi koruyanlar ve korumak durumunda olanlar,
parlamento seçimlerinde artan başanlarla iktidara artık, verilen demokrasi'nin ötesinde bir program
işaret ediyor. Bir "sosyalist iktidar" var; sıcaklığı ne için mücadele etme ile sosyalizm için mücadeleyi öz­
ölçüde artınrsa artırsın zaman içinde çok uzağa deşleştirmekten geri kalmıyor, aynı sayıyor.
düştüğü için, birikmiş umut ve enerjiye denk düş­
Kanıtlanmamış isteklere dayalı, niyeti belirt­
müyor. Milli demokratik devrim savı ise sözde sos­
mekle yetinen, nesnel olmaktan uzak, öznel bir hu­
yalist iktidarı gündemden çıkarmamakla birlikte,
kuk anlayışı, böyle bir bakışın, zorunlu sonucu olu­
sosyalist devrimi gündemlerinin birinci maddesi
yor.43 Yaygınlaştınlmasına çalışılıyor.
yapanlann varlığına bile tahammül edemiyor.
FKF-Dev-Genç İddianamesi, MDD ile SD ara­
Sosyalist devrim tezinin resmi açılımının, bu
sındaki mesafenin kıl payı olduğuna inanan bir ba­
açılımda Mehmet Ali Aybar ile Behice Boran arasın­
kış açısını yansıtıyor. Aktanyorum: "Yukandan beri
da kıl payı bile bir aynlık yok, banşçıl geçiş ve par­
zikrolunan yazılann ışığı altında milli demokratik
lamento seçimlerini temel alması nedeniyle iktida­
devrimin, sosyalist devrimin ilk aşaması bulundu­
nn uzun yıllann arkasına sarkıtmasına ve milli de­
ğu, Marksist-Leninistlere göre milli demokratik
mokratik devrim savının da, giderek, en büyük şid­
devrim gerçekleştirilmeden önce sosyalist devrimin
deti, sosyalist devrim tezini savunanlara uygulama­
gerçekleştilmesinin düşünülemeyeceği, bu devri­
sına karşın, mevcut rejimi korumak isteyenlerle ko­
min sosyalizme geçiş için gerekli ortamı hazırladığı,
ruma durumunda olanlar, bu ikisi arasında kıl payı
bu devrim aşamasının her yönden bağımsızhğı he­
bile fark görmüyorlar; her ikisini de aynı sepete ve
def alarak anti-emperyalist, anti-feodal mücadeleyi
sonra da aynı hücreye koyuyorlar.
kapsadığı, amacının dış ve iç sömürüden, feodal ka­
Bunu pratik olduğu kadar da teorik bir yaklaşım hntılardan annmış Türkiye yaratmak ve her sınıf ve
sayıyorum: Tekelci aşamada kapitalizmin demokra­ zümreden meydana gelen halk iktidannı gerçekleş­
si'yi reddettiği ve Batı Avrupa dışı ülkelerde, gücü­ tirmek olduğu, milli demokratik devrim mücadele­
nün yettiği zaman, ortadan kaldınlabildiğini göste- sinin işçi sınıfının öncülüğünde bütün anti-emper-

FKF'den Dev-Genç'e: Merkez Komiteleri

FKF Dev-Genç Dev-Genç


Son MK Birinci MK İkinci MK
Yusuf Küpeli Atila Sarp Ertuğrul Kürkçü
Mehmet Demir İrfan Uçar Sinan Kazım Özdoğru
Çetin Özkarar Aktan İnce Zafer Kutlu
Münir Aktolga Gün Zileli Oğuzhan Müftüoğlu
Çağatay Anadol Ergun Aydınoğlu Şaban İba
Tunçer Eşsizhan Ahmet Bozkurt Hüseyin Yavuz
Mustafa musay Tuncay Çelen Cemal Selmanpakoğlu
Süleyman Coşkun Ömer Ö. Turgut Levent Eren
Oral Çalışlar Fevzi Bal
Oktay Etiman
Nurettin Öztürk
Ruhi Koç
Hüseyin Onur

Yarbay İlhan Şenel ve diğerleri, FKF, Dev-Genç ... İddianamesi, Ankara Sı­
kıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı, Ankara, 1971, çoğaltma, s. 153.

545
Yalçın Küçük

yalist, millici sınıf ve tabakalar ile yürütüleceği, bu Fikir Klüpleri Federasyonu'nun 7 Temmuz
mücadelenin Amerikan emperyalizmine, onun yerli 1968-4 Ooak 1969 dönemini kapsayan faaliyet rapo­
işbirlikçilerine ve feodal mütegallibeye karşı verildi­ ru, bu aşıımanın, kanıtı olarak ortada duruyor. Fa­
ği, komünist partilerinin, toplumlann kapitalist dö­ aliyet raporunda, dünya, şöyle görülüyor: 'Emperya­
nemden sosyalizme geçişinde uyguladıklan bir stra­ lizmin kanını, iliğini emdiği topraklardan sosyalizm
teji, kat edilmesi zorunlu bir aşama olduğu, milli boy vermiş yükseliyor. Artık sosyalist düzenin gücü
demokratik devrim ile vanlması istenen nihai ama­ ve kudreti gittikçe artmakta ve uluslararası etkisi
cın sosyalist devrimin tahakkuk ettirilmesi sonucu­ günden güne büyümektedir." Aynı rapor, yurt'a ba­
na vanlmaktadır."" Görülüyor; Lenin'in İki Tak­ kınca da şunlan görüyor: "Türkiye'nin bağımlı du­
tik'in dünyada tek de olsa bir sosyalist iktidardan rumdan kurtulması emperyalizmin bütün unsurlan
önce yazılmış olmasıyla, sosyalist devletlerin var ol­ ile ülkemizden def olup gitmesine bağlıdır. Batı mo­
duğu bir dünyada okunması, önemli farklılıklara yol deli demokrasi, emekçi yığınlann uyanışını engelle­
açabiliyor. Sosyalizmin bir gerçeklik olduğu bir mek ve halkı sömürmek için egemen sınıflann elle­
dünyada, iki taktik arasındaki kesintisizlik saV!, ka­ rinde bir oyuncaktır. Bu düzenin değişmesi, işçi sını­
pitalist düzeni korumak isteyenlerle korumakla gö­ fının ve ezilen halk tabakalannın bilinçlenip örgüt­
revli olanlar için, iki taktiğin tek taktik olarak algı­ lenmesi ve iktidara sahip çıkması ile mümkündür.
lanması sonucunu doğuruyor. Tİp, emekçi halk yığınlannın gerçek sesi ve biricik
Cepheye bakış da, bu görüşün kesintisiz devamı ümit kaynağı olup ümit verici gelişmeler kaydetmiş,
olarak ortaya çıkıyor. 12 Eylül Dönemi, Tİp İddia­ sosyalist hareket emekçi halk yığınlannın bağnnda
namesi'nden, teknik açıdan son derece özensiz ola­ kök salıp kök vermeye başlamıştır."'· FKF, bu rapor
rak hazırlanmış bir belge olduğunu yazmam gereki­ dönemine kadar, tümüyle Türkiye İşçi Partisi'nin et­
yor, aktanyorum: "Cepheye katılanlar kim olursa ki ve kontrolunda gelişiyor ve çalışıyor.
olsun Cephe'nin idaresini elden kaçırmamaya dik­
kat ederler. Cephe taktiği, komünistlere, kendile­
Milli Demokratik Cephe:
rinden olmayan geniş kitleleri ve büyük kuruluşlan,
maksatlanna alet etmek fırsatını verir."<s Mevcut
Dev-Genç Sloganları
rejimi korumak isteyenlerle korumakla görevli 1 - Cici demokrasiye paydos,
olanlar, cephe'yi buradaki çözümlemelerden tüm­ 2 - Devrimciler elele milli cephede,
den ayrı olarak, geride kalmış işlerin yapılması için
3 - Fabrika işçinin - Toprak köylünün,
bir yol olarak değil, çok daha ileri tarihlerin işlevle­
4 - Gerici parlamenterizme hayır,
rini yerine getirmenin yöntemi sayıyorlar. Bu sa­
yımda, en küçük bir ikircikli davranıştan ısrarla 5 - Hak sahihinin eliyle alınır,
uzak kalıyorlar. 6 - İşçi-Köylü-Gençlik-Ordu elele ,

Bu ısrar ile uyumlu olarak da, FKF-Dev-Genç, 7 - İşçiler birleşiniz,


İddianamesi, Fikir Klüpleri Federasyonu'nun tüzü­ 8 - Kahrolsun Amerikan emperyalizmi ve yer
ğünde yazılı amaçlan, yalnızca, "derneğin kanunen li işbirlikçileri,
muteber olabilmesi için gösterilen" amaçlar sayıyor
9 - Kahrolsun halkımıza zulüm eden topra�
ve pek itibar etmiyor. İtibar edilmeyen FKF amaçla­
ağalan,
nnı aktarmak gereğini duyuyorum: "Fikir Klüpleri
LO - Milli Ordu ,
Federasyonu, bilimsel düşünme ve davranma yete­
neğine ulaşmış yüksek öğrenim gençlerinin arala­ II - Milli sanayi,
nndaki dayanışmaya, karşılıklı eğitime, iş ve eylem 12 - Milli iktidar,
birliğine dayanan örgüttür. Gençlik, yurt ve dünya 13 - Nato'ya hayır,
olaylannı bir bütün olarak ele alır. Gençlerin mutlu­
1 4 - Ne Amerika, ne Rusya tam bağımsız Tür
luğunu, insanın kendini yetiştirebileceği olanakla­
kiye,
nn var olduğu bir düzende görür. Bu ileri düzene
ulaşabilmek için gençlere ödev düştüğü kanısında­ 15 - Parlamento dışı muhalefet,

dır. Gençlerin ödevlerini yerine getirebilecek olgun­ 16 - Tam bağımsız ve gerçekten Demokrati�
luğa erişmesi, bilinçlenmesi, eşgüdümlü ve örgütlü Türkiye,
eylemlere girişerek yurda ve dünyaya yön verebil­ 17 - Toprak işliyenin, su kullananın,
mesini amaçlar. Amacına varmak için, toplantılar, 18 - Yaşasın Halk savaşı,
yanşmalar düzenler. Sergiler açar. Yasalarca yasak­
19 - Yaşasın işçi ve emekçilerin devrimci ikti
lanmayan her türlü eğitim ve sanat çalışmalan ya­
darı,
par." Bu amaçlann, 1960 yıllannın ikinci yansında,
hızla biriken basınç ile birlikte, hızla aşıldığına işa­ 20 - Yaşasın Dünya halklarının zaferi,
ret edilmesi gerekiyor.

546
Türkiye Üzerine Tezler III

ce, İşçi Partisi'ni, daha çok alevi donlu bir köylü ha­
21 - Yaşasın işçi sınıfının devrimci mücadelesi, reketiyle bir demokrat parti hareketine dönüştür­
22 - Yaşasın Türkiye Halklarının devrimci mü­ mek isteyen Aybar'a karşı parti içi muhalefete des­
adelesi, tek çıkıyor. "FKF, sosyalist gençlik örgütü olarak ör­
gütü yayma, güçlendirme, diğer örgütleri etki altına
23 - Yaşasın halk savaşının zaferi,Yaşasın ezi­
alma, eğitim, bilim, yayın ve eylem olarak bir takım
en halkımızın emperyalizme karşı vereceği savaş,
faaliyetlerde bulunmuştur" derken, FKF'nin bir
24 - Bağımsız Türkiye'yi kuracağız,
"sosyalist gençlik örgütü" olduğunu ilan ediyor, ile­
25 - Yaşasın işçi -köylü-asker ve gençliğin dev­ ri süriiyor. Belki de farkında olmadan, kısa bir süre
imci dayanışması, sonra FKF'den tasfiye edilecek olan TİP'liler, kur­
26 - Kahrolsun petrol sahalarını kapatan ya­ mak zorunda kalacakları örgütün adını da, sosyalist
ı:>ancı petrol şirketleri, gençlik örgütü, açıklamış oluyorlar. Aynı rapor, ya­
27 - Yaşasın Amerikan emperyalizmine ve yer­ pılan eylemleri, Altıncı Filo'yu Protesto Yüriiyüşle­
i ortaklarına karşı savaşan tüm Türkiye halkı, ri'ni sayıyor ve tüm toplantılarda, "sosyalist Türki­
ye" ve "emekçi Türkiye" sloganlarının atıldığını be­
28 - Ya bağımsızlık, ya ölüm,
lirtiyor.
29 - Yaşasın bağımsızlık ve demokrasi savaşçı-
arı,
Ayrılık tamdır ve sloganlar savaşı başlıyor.

30 - Halkın mücadelesine devrimci gençlerle Bu raporun okunduğu FKF Genel Kurulu, Tür­
�irlikte katılalım, kiye İşçi Partisi'nin etkinliği kaybettiği toplantı olu­
yor. Yönetimi MDD çizgisi alıyor. Talat Aydemir'in
31 - Kahrolsun katil Amerikan filosu,
21 Mayıs girişimine katıldığı için tutuklanan Harp
32 - 6 ncı filo defol, 6 ncı filoya karşı diren,
Okulu'ndan uzaklaştınlan, ODTÜ ile Siyasal Bilgiler
33 - Yaşasın emperyalizme karşı dövüşen dün- Fakültesi'nde kısa süreler okuduktan sonra Castro
�a halkları, ve Che Guevera'yı incelemek için Paris'e gidip ge­
34 - Yaşasın işçilerin devrimci eylemleri, len, İşçi Partisi'ne ve Fikir Klübüne giren, Yusuf Kü­
35 - Dünya halkları güzelim bir dünya kura- peli başkan oluyor. Küpeli, daha sonraki bir mektu­
aklardır, bunda, İddianame'den aktarıyorum, FKF yönetimi­
ne gelmelerini, Doğu Perinçek'in yönetimi alması
36 - Yaşasın ikinci milli kurtuluş savaşımız,
olarak niteliyor.
37 - Devrimci kavgada saf tutalım,
Küpeli başkanlığındaki yeni yönetim, FKF'nin
38 - İşsizliğe ve pahalılığa karşı birleş,
amaçlarını yeniden tanımlıyor ve şöyle ifade ediyor:
39 - İşçi köylü elele milli cephede,
"FKF, bilimsel sosyalizmi kendisine eylem klavuzu
40 - Devrimciler ölür, devrimler yaşar, edinmiş gençlerin örgütüdür. Sosyalist gençliğin ör­
41 - Devrimciler ölür, silahı beraber gömül­ gütü olarak FKF, bilimsel sosyalizmin Türkiye gibi
Imez, yan bağımlı, yarı feodal ülkeler için öngördüğü, em­
42 - Birleşelim zalimlerin zulüm kanunlarını peryalizmin ve onun yerli işbirlikçilerine karşı, ba­
Ivere çalalım,
ğımsızlık ve demokrasi yolunda mücadeleyi görev
bilmiştir." Çok açık göriilüyor; herhangi bir geçiş
43 - Milli demokratik devrim mücadelesini
dönemine gerek olmadan, FKF, SD vokabülerini bı­
�üçlendirelim. rakıp MDD sözlüğünü kullanmaya başlıyor.
IYarbay İlhan Şenel. Binbaşı Mustafa Akın. Yüzba­ Artık gençliğin sloganı "sosyalist Türkiye" değil,
i Beti Tuğ. Yüzbaşı Gün Soysal, Yüzbaşı Ali Hü­ "bağımsız Türkiye" oluyor. "Bağımsız Türkiye" ayrı­
Iner. Yüzbaşı Muhteşem Savaşan. FKF - Dev­ ca, FKF tarafından çıkarılan yayın organına da isim
penç. . . İddianamesi. Ankara Sıkıyönetim Komu­ yapılıyor.
anlığı Askeri Savcılığı. Ankara. 1971, çoğaltma, s.
1969 yılı, "Fikir Klüpleri" adının, yaşanan gün­
1 34 -135.
lerin şiddetli coşkusunu yansıtmayışına da tanık
oluyor; Ekim 1969 tarihinde yapılan yeni bir genel
kurul sonucunda, FKF, adını Devrimci Gençlik Fe­
o kadar öyle ki, FKF, yalnızca Tİp çizgisini sa­
derasyonu, kısaca Dev-Genç olarak, değiştiriyor.
vunmakla kalmıyor, Tİp içinde başlamış çatışmada
Milli demokratik devrim programı, Dev-Genç'in
da bir tarafı tutuyor. Aynı rapor, Tİp Genel Başkanı
resmi belgelerine de giriyor.
Mehmet Ali Aybar'ın "hürriyetçi sosyalizm, güler
yüzlü sosyalizm, tarih hürriyet kavgalarından iba­ Fikir Klüpleri Federasyonu'nu, FKF, Devrimci
rettir, sosyalist ülkelerin maskelerini düşüreceğiz" Gençlik Federasyonu, DGF olarak değiştiren ve
türiinden sözlerini bilimsel sosyalizmin evrensel il­ 1969 yılı Ekim ayının başında yapılan genel kurul.
keleriyle bağdaşmaz sayıyor ve eleştiriyor." Böyle- Türkiye İşçi Partisi içinde FKF'den tüm umutlan

547
Yalçın Küçük

kesme biçiminde bir değerlendirmeye yol açıyor. rede ise akın akın MDD çizgisini program yapmış
Tİp içinde henüz iktidara gelmemiş olan Emek Mu­ olan Mihri Belli'nin İç-TKP'ne kayıyorlar. Daha
halefeti'nin yayın organı Emek Dergisi'nde, bu de­ sonra TİP'te kalan bir avuç SD Tezi savunucusunun
ğişme, "Küçük Buıjuvazinin Gençlik Örgütü: DGF" değerlendirmesiyle, "akşam Tİp'li yatan, sabah
başlıklı bir yazıda ele alınıyor. Şöyle bitiyor: "FKF MDD'ci oluyor." Kalanlar, birbirine güven duyamaz
sosyalist öz ve niteliğini, milli demokratik devrim hale geliyorlar.
tezi doğrultusunda yitirerek, bir küçük buıjuva
Fakat 1970 yılı başında kanama durmaya yüz
gençlik örgütü olan DGF'yi doğurdu. Sosyalistlerin
tutuyor; TİPliler, DGF'yi boşaltırken MDD'ciler de
FKF yahut DGF içinde mücadele etmelerinin anla­
Tİp'i boşaltmış, oluyorlar. 1970 yılı başlannda İç­
mı yoktu. Çünkü, gençliğin doğal ideolojisinin tem­
TKP'nin bir kütlesel gençlik gücü ile önemli bir ay­
silcisi olan bir gençlik örgütüne yeniden sosyalist öz
dın dayanağının olduğunu söyleyebilecek durumda­
ve nitelik kazandınlamazdı."4. Bu, sosyalist devrim
yım. Böyle bir ortamda SGÖ kuruluşu Tİp için yeni
çizgisini savunanlann Dev-Genç'i boşaltması anla­
bir umut ve canlılık kaynağı oluyor.
mına geliyor. Yazının sonu, bunu, saklamıyor:
Doğrusu o zamanlar, ne yazık, bu mirasın büyük
"Gençlik hareketlerini sosyalist örgütlenme
payını İç-TKP'nin aldığını gören Dış-TKP'nin de,
mihveri etrafında dönendirmek için, sosyalist genç­
bir pay alabilmek için, harekete geçmiş olduğu bi­
ler yeniden örgütleneceklerdir." Yeni bir örgütün
linmiyor. "Küçük, buıjuvazinin en büyük özelliği bir
haberi veriliyor.
uçtan bir uca savrulmasıdır" diyen SGÖ Genel Sek­
Çok geçmeden Sosyalist Gençlik Örgütü, SGÖ, reteri, 12 Mart'tan çok kısa bir zaman önce, OD­
Nihat Akseymen'in liderliğinde kuruluyor ve Emek TÜ'de öğrenci olan karısını da alarak ortadan kay­
Dergisi'nde SGÖ Genel Sekreteri Akseymen, uzunca boluveriyor; Londra'dan çıkıyor.so
bir inceleme ile kuruluşun ideolojik gerekçelerini
Nihat Akseymen, kurucusu olduğu SGÖ ile doğ­
açıklıyor. Yeni örgütün Genel Sekreteri, inceleme­
ru yolda bulduğu Tİp'i terkederek, Sosyalist Dev­
sinde FKF'nun neden kaybedildiğini açıklamak ge­
rim'i Türkiye topraklannda bırakıyor. MDD çizgisi­
reğini duyuyor ve şunlan yazıyor: "Küçük buıjuva
ni savunan TKP'ne katılmak üzere dışanya çıkıyor.
kökenli öğrencilerin gerekli sosyalist bilim ve ahlak
Muhtemelen FKF'nin İstanbul Sekreteri ve yine
ile silahlandınlmaları çalışmaları gereğince başan­
Tİp'li Veysi Sarısözen ve diğerleriyle birlikte Dış­
lamayınca, Türkiye sosyalist hareketinin içine girdi­
TKP'nin ilk bölük transferlerini oluşturuyorlar.
ği buhrandan da yararlanan MDD sapması, üniver­
siteli gençliğin bu küçük-buıjuva özelliklerinden ya­ Parantez açmam gerekiyor; iki büyük "cephe"
rarlanarak örgütü bilimsel sosyalist çizginin dışına projesini çözümlerneye çalışıyorum. İkincisi, "ulu­
çekti."'" Milli demokratik devrim savını bir sapma sal demokratik cephe" adını alıyor ve DİSK tarafın­
olarak nitelendiren Akseymen önce, FKF çalışmala­ dan ortaya atılıyor. 1970 yıllarının ortasında ortaya
nnda eksiklik buluyor. Sonra "ana örgüt" sorunları­ atılan bu projenin sonunda, DİSK, parçalanmış ve
nı ön plana getiriyor. Aybar'a karşı sürdürülen mü­ güçsüzleşmiş bir sendikal örgüt durumuna düşüyor.
cadele, Aybar'ı bir günah keçisi haline getirerek, or­ UDC projesi, bu projeyi gerçekleştirmek üzere baş
tak sorumluluklan Mehmet Ali Aybar'a yükleme ko­ rolü alan DİSK cephesini dağıtıyor.
laylığını da getiriyor. TİP'te "kişiye tapma yaygındı"
MDD projesi ise TİP'nin dağılmasına yol açıyor.
diyor ve devam ediyor: "Yani ideolojik olarak kü­
Milli demokratik cephe projesi, Türkiye siyasal tari­
çük-buıjuva sosyalizmine, popülizme ve bilgi olarak
hinin bu en önemli siyasal örgütlenmelerinden biri­
da, kulaktan edinme şeylere sahiptiler. Partinin ge­
sinin etkin yaşamını sona erdiriyor.
çirdiği sert buhranda, Aybar oportünizmi su yüzüne
çıktı, tutunamadılar. MDD görüşü bunlar için can­ Paranteze devam ediyorum: Her iki "cephe"
kurtaran yerine geçti ve o tarafa uzun süren bir akış projesi de bir askeri müdahale ile sona eriyor. "Cep­
oldu. Bu küçük buıjuvanın en büyük özelliği olan he" projeleri ile askeri yönetimler arasında bir ne­
bir uçtan bir uca savrulmasıdır." SGÖ Genel Sekre­ den-sonuç bağlantısı kurmuyorum; ancak "cephe"
teri, MDD çizgisine çok büyük bir kayma olduğunu, projelerine canlılık veren dinamikler aynı zamanda,
"uzun süren bir akış" ile anlatmaya veya anlatma­ askeri yönetimlere de hazırlık ve gerekçe yerine ge­
maya çalışıyor. "Önümüzdeki aşama milli demokra­ çiyor. 12 Eylül, DİSK'in çalışmasını durduruyor. Bu
tik devrim değil, sosyalist devrimdir" diyor ve milli durdurmanın aynı zamanda DİSK'in çalışmaz duru­
demokratik devrimi savunan Dev-Genç'in bu sakat­ ma yaklaştığı gerçeğini de örttüğünü düşünüyorum.
lıkla yüklü olduğunu ileri sürüyor. 12 Mart döneminde Tİp, kapatılıyor. Fakat bu ka­
patmadan önce TİP'in mücadele gücünü yitirdiğini
Sosyalist Gençlik Örgütü kuruluncaya kadar
görüyorum.
yalnız FKF değil, Türkiye İşçi Partisi içinde de çok
büyük ve çok hızlı bir kanarna, kanamayla birlikte Parantezi sürdürüyorum. Türkiye topraklanna
kan kaybı görülüyor. Tİp üye ve sempatizanlan, ne- ciddi marksist tohumlann MDD-SD tartışması dö-

548
Türkiye Üzerine Tezler III

neminde atıldığını, Türkiye'nin düşünme kapılannı ni ve illegal bir partinin kuruluş toplanhsı olarak
Leninizme, yine bu çahşma sırasında attığına inanı­ gösteriyor." Böylece, Türkiye Komünist Parti­
yorum. Tip, bu tamşmalar ve çatışmalar içinde, si'nden ayn olarak, ikinci illegal siyasal örgütlenme
marksist bir parti kişiliği kazanmaya başlıyor;S' an­ ortaya çıkmış bulunuyor.
cak, bu bir yorgunluk ve mücadele gücünün azalma­
"Cephe" savı gücünü koruyor; yeni kurulan bir
sıyla birlikte geliyor. s' Bunu, yakın zaman gelişme­
siyasal örgüt, THKP adına "Cephe" sözcüğünü ekle­
lerinin ortaya çıkardığı bir paradoks saymak gereki­
mek gereğini duyuyor. THKP, milli demokratik dev­
yor.
rim çizgisini benimseyerek kuruluyor. ss Bunu sür­
Parantezi kapahyorum. Bu dönemi, bir de, 12 dürüyor.
Eylül Dönemi'nin bakış açısından, "anlatmak" gere­
Öyle görünüyor, bu tür bir yeni parti kuruluşu­
ğini duyuyorum. Dev-Yol Ana iddianamesi, örgütün
na kadar, SD eğilimlerini yalnızca FKF içinde etkisiz
gelişimini çizerken şunları yazıyor: "1960'lı yıllarda
hale getirmek yetmiyor; aynı biçimde, işçi Partisi
Dev-Genç adı ile teşkil edilmiş olan Türkiye Dev­
içinde tümden ortadan kaldırmak çok önemli olu­
rimci Gençlik Federasyonu, milli demokratik dev­
yor. Bunu, bugün ancak, 1961-1971 döneminde Tür­
rim stratejisini benimsemiş ve yöneticileri, bu stra­
kiye işçi Partjsi'nin bir sosyalist parti olarak kendi­
tejinin uygulanması içinde olduklannı çeşitli vesile­
sini kabul ettirmiş olmasına bağlıyorum, özellikle
lerle beyan etmişlerdir."" Böyle başlıyor ve Dev­
ilerici gençlik, parti olarak, başka bir örgütü düşü­
Genç'in, ideolojik planda, bir anti-TiP örgüt olarak
nemiyor ve kesinlikle TiP'ni "almak" zorunluluğunu
ortaya çıktığını öne sürüyor. "1965 yılı sonlannda
duyuyor.s• Türkiye işçi Partisi ve yöneticilerine hiç­
çeşitli Fikir Kulüpleri'nin birleşmesiyle kurulan Fi­
bir zaman hak etmedikleri, haksız ve yoğun bir şid­
kir Kulüpleri Federasyonu'nun, yayın organlan ve
deti uygulamaktan geri kalmıyorlar.
düzenlediği toplanhlarla ideolojik mücadele hudut­
lan içinde kaldığı ve pasifist ve oportünist olan o za­ Mahir çayan, Toplu Yazılar bıraktığı için, bu
manki Türkiye işçi Partisi'nin yörüngesinde olduğu şiddet uygulamasının bir bölümünü aktarmak ola­
iddiasıyla eleştirilere" uğradığı belirtiliyor. nağı doğuyor. Tip içindeki Emek Muhalefeti'nin Be­
iddianame'de yer alıyor: "Fikir Kulüpleri Fede­ hice Boran ile birlikte önde gelen ismi Profesör Sa­
rasyonu'nun demokratik devrim adımını hiçbir za­ dun Aren, çeşitli ilçeleri gezerek, muhalefetin ne­
man maksist-Ieninist temellere oturtarak savunma­ denlerini anlatmaya çalışıyor. Emek Dergisi bu ge­
dığı, kendiliğinden gelen işçi, köylü, gençlik hareket­ zilere yer veriyor.57 Sadun Aren, Şaban Erik, Behice
leri ve giderek keskinleşen sınıf mücadelesi karşısın­ Boran ile Fatma Hikmet işmen'in gezileriyle ilgili
da Türkiye işçi Partisi oportünizmin iflas ettiği belir­ bu kısa haberde şu görüşler ön plana çıkanlıyor:
tilmiştir." 12 Eylül Dönemi iddianamesi, 1969 yılı "Görüşmelerde, parti içindeki son aynlığın seçim­
Ocak başında yapılan genel kurulda, Fikir Kulüpleri lerde arkadaşlan çalışmaktan alıkoymaması, seçim­
Federasyonu'nun MDD çizgisinin eline geçtiğini tek­ lerin sosyalizmi halk yığınlanna götürmek için bü­
rarlıyor. Bu çizgide, bu tarihte, bir iç-TKP lideri ola­ yük fırsat olduğu, bütün sosyalistlerin bu fırsatı de­
rak nitelediğim Mihri Belli ile Belli'yle çok yakın iş­ ğerlendirmek için olanca güçleriyle çalışmalan ge­
birliği içinde olan Doğu Perinçek ön planda görünü­ rektiği anlahlmış ve bu konuda bütün partili arka­
yor. FKF'nin, Tİp etkisinden alınarak, MDD çizgisi­ daşlara şevkle çalışmak görevinin düştüğü söylen­
ne geçirilmesi, kişi düzeyinde, Mihri Belli ile Doğu miştir. Oy almaktan çok daha önemli olarak, sosya­
Perinçek'in kontroluna geçmesi anlamına geliyor. list bilincin arttınlması ve örgütlenmenin sağlan­
ması için seçimlerin fırsat olduğu ve seçimleri özel­
Tarih, bu kontrolün, çok kısa sürdüğünü göste­
likle bu yönlerden değerlendirmek gerektiği de üze­
riyor. Bunda, iç-TKP'nin hızla güçlenmesinde, o gü­
rinde durulan noktalardan olmuştur." Sadun
ne dek Kemalizm'in hala en güçlü ideolojisi olması­
Aren'in bunlan, Senatör Fatma işmen'le birlikte,
nın, Türk aydınının bir türlü kurtulamadığı sürü
Zonguldak'ta ve Ereğli'de söylediği anlaşılıyor.
kompleksinin ve aynca iç-TKP 'ni iktidara yakın gö­
rerek karyer hesaplan yapanlann kayışının, etkileri Siyasal Bilgiler Fakültesi profesörü ve Tİp Mil­
var. THKP-C Devrimci Yol ana iddianamesi, şu bil­ letvekili Sadun Aren'in bu gezilerini, Siyasal Bilgiler
gileri veriyor: "17 Ekim 1970 tarihinde yapılan Dev­ Fakültesi öğrencisi ve Tip üyesi Mahir çayan'ın, be­
Genç Kurultayı'nda başkanlığa Ertuğrul Kürkçü se­ ğenmediği anlaşılıyor; aynı yerlerde hocasını izliyor
çilmiş ve bu Kurultay ile Mahir çayan ve arkadaşla­ ve "Aren Oportünizminin Niteliği" başlıklı yazısını
n Dev-Genç'e tamamen hakim olmuşlardır." iddia­ yayınlıyor.5• Mahir, bu incelemesinde, oportünizmi
name, bu bilgilerle yetinmeyerek, "Mahir çayan, ele alıyor ve Türkiye'de nasıl ortaya çıktığını çözüm­
Ertuğrul Kürkçü, Yusuf Küpeli, Ramazan Münir Ak­ lerneye çalışıyor. Oportünizm, Mahir çayan'a göre,
tolga ve Kazım Özüdoğru tarafından Türkiye Halk Türkiye'de şöyle ortaya çıkıyor: "Bizim gibi milli de­
Kurtuluş Partisi Cephesi fiilen kurulmuştur" sözle­ mokratik devrim aşaması içinde bulunan yan sö­
riyle, DGF'nin bu genel kurulunu aynı zamanda ye- mürge ve yan feodal bir ülkede ise oportünizm ya

549
Yalçın Küçük

'devrim düz bir hat izlemek zorundadır' diyerek ya­ "Odaya girdiğimizde hayretlerini gizlerneyerek
nına alabileceği güçleri karşıya iter, temel çelişki-ta­ ve burada ne aradığımızı sorarak bu karşılaşmadan
li çelişki ayrımını gözden uzak tutar veya tali çeliş­ müthiş sıkılmış görünen (emperyalizme hizmetten
kiyi temel çelişki kabul eder. İşçi sınıfı ile çelişkisi dolayı FKF'den anlmasını önerenlerden olduğumuz
olan tüm sınıf ve tabakalara karşı, bir kör döğüşüne için) Aren'i bu köşeye sıkışmış durumdan Sena­
kalkar.s• Bu dönemin tartışma yazınında çelişkileri to'daki sosyalizminCl) sesi olan Bayan Fatma Hik­
önem ve ağırlıklarına göre ayırmak, sıralamak ve sı­ met İşmen kurtardı." Bu kurtulma da aynnnlı ola­
nıflamak önemli bir yer tutuyor. rak yazılıyor ve aktanyorum: "Senatör Fatma Ha­
nım birden bire rahatsızlandı, sağına soluna ağrılar
Bilim sınıflara ayırmakla başlıyor. Eğilimlerin
girdi." Mahir çayan'ın anlatımına göre, ilçe örgü­
ağırlıklannı tartma ile sürüyor.
tünde güzel güzel tartışmalar yapılırken, Senatör İş­
Mahir çayan, Türkiye İşçi Partisi'nin üzerine bir men, birdenbire "rahatsızlandım" diye konuşmaya
giysi olarak kesrnek istediği oportünizm çözümle­ başlıyor. "Bir an önce Ankara'ya gidip istirahat et­
mesine devam ediyor. "Ya da belli bir süre için bile mesi gerektiğini, arabayı kendisinin kullandığı için
olsa, işçi sınıfına politik bilinç verme örgütlendirme de yorgun düştüğünü, bu nedenle hemen kalkmala­
sorunlannı ihmal eder, gereken gayreti göstermez n gerektiğini" söylüyor. Tutturuyor: "Fatma Hanım
veya geçici güçlüklerin yanlış bir analiziyle, korku tutturmuştu bir kere, 'gideceğim ben' diye." Fakat
ve saire nedeni ile karşı devrim saflannı olduğun­ bırakmak istemiyorlar.
dan güçlü, kendi güçlerini olduğundan zayıf değer­
"Bay Aren de Fatma Hanım'a tabi olduğunu, bu
lendirerek milli kurtuluş mücadelesinde pasif kalır
nedenle kendisinin de Fatma Hanım'la birlikte git­
veyahut milli kurtuluş mücadelesinde millici sınıf­
mesi gerektiğini söyledi. Partili arkadaşlar direndi­
lara olan tali çelişkisini unutarak onlan denetim al­
ler bu kaçışı önlemek için." Öyle görünüyor, kimse
tında tutmaz." Birincisinde politikayı bilernernek ve
Fatma İşmen'nin ağnlanna inanmak istemiyor. "Bi­
ikincisinde de gerekli yürekten yoksun olmak anla­
zim ve diğer omuzdaşlarımızın direnmeleri karşı­
tılmak isteniyor.
sında ileri bir tarihte, 5 Temmuz kararlaştınldı, ge­
Sadun Bey'in Ereğli ilçe örgütünde neler anlat­ leceğine dair söz verdi, Sadun Aren. Ve neşesi tekrar
tığı Emek Dergisi'nde yer almıyor. Mahir çayan'ın gelen Fatma Hanım'la birlikte partiyi acele terketti­
Türk Solu Dergisi'ndeki yazısında ise yer alıyor. Ma­ ler." Sadun Bey'in, 30 Mart 1972 tarihinde, Kızılde­
hir çayan'ın yazdıklanna göre, Profesör Aren şunla­ re'de, bıyıkları henüz terlemiş dokuz arkadaşıyla
n söylüyor: "Biz proleteryanın öncülüğünde sosya­ birlikte insafsız bir randevusu olan Mahir'le, insaf­
list devrimi savunuyoruz. Onlar ise küçük burjuva sız bir tartışmaya girmek istemediği anlaşılıyor.
reformistleri olan asker ve sivil bürokrasinin öncü­
lüğünde demokratik devrimi savunuyorlar." Ayrıca
TIP ve CEPHE
Sadun Bey, "Türkiye'de demokratik devrim geniş
ölçüde tamamlanmıştır" diyor. "Bu nedenle önü­ Doğan Avcıoğlu""
müzdeki aşama sosyalist devrim aşamasıdır"; böy­ Bazıları sanıyorlar ki, sosyalizm tartışma­
lece SD çizgisi özetlenmiş oluyor. ları, teorik planda bilgiçlik taslamak için baş­
Mahir çayan, "tabii, hemen müdahale ettik, latılmıştır. Hayır, YÖN, eyleme ışık tutmayan
Ereğli'de birkaç devrimci arkadaşla birlikte Sadun bilgiçliği, aydın gevezeliği saymış ve bundan
Aren'in konuşmasına" diyerek, gelişmeleri anlat­ daima kaçınmıştır. esasen YÖN'ün gücü ve
maya başlıyor. Konuşmaya başlıyor ve daha sonra başarısı, Türkiyenin somut davalarını teker te­
söylediklerini yazıyor: "Sadun Aren'in gerçekleri ker gün ışığına çıkarmasından ileri gelmekte­
tahrif edip, söylenmemiş sözleri söylenmiş gibi an­ dir. Sosyalizm gevezelikleri yapmaktan değiL.
lattığını, yalan söylediğini ve yarı sömürge, yan feo­ Sosyalizm tartışmalarını da, Tİp yönetici­
dal bir ülkede, bir ileri aşamanın devrimini, yani leri tehlikeli bir yola girme eğilimi gösterdik­
sosyalist devrimi savunmanın, sosyalizme ihanet ve leri için başlattık: İkinci kurtuluş savaşından
milli cepheyi böldüğü için Amerikan emperyalizmi­ söz eden, emperyalizm ile işbirlikçilerine kar­
ne hizmetten başka bir şey olmadığını, nedenlerini Şı ön safta şerefli bir mücadele veren ve bü­
açık bir biçimde ortaya koyarak, diğer ülkelerin tün milliyetçilerin birleşmesini haklı olarak is­
devrimlerinden örnekler verip, kısaca izah ettik." teyen Tİp yöneticileri, parlamentoya alıştıktan
Öyle anlaşılıyor, anlaşılmasına karşın yine de yazıl­ sonra, tehlikeli tezler ileri sürmeye başlamış­
ması gerekiyor, SD-MDD çatışmasının sıcaklığı lardır. İnönü Hükümetinin anormal biçimde
içinde saygın bir öğretim üyesi olan ve zaman için­ düşürülmesi üzerine, "Türkiye'nin politik ve
de, sosyalizm yolunda zahmet ve acıya da dayanak­ ekonomik bakımdan tam bağımsız bir devlet
lı olduğunu gösteren Sadun Aren'e, gerekli saygılı haline gelmesi ve yaşaması, bugün Türk
biçem ile hitap edilmiyor.

550
Türkiye Üzerine Tezler III

milleti için bir ölüm kalım meselesidir. Tıpkı kesinlikle karşı ve tam demokrasiden yana ol­
Kurtuluş Savaşı yıllarında olduğu gibi, milleti­ duğumuz içindir ki, faşizm ihracatçısı ve em­
mizin bütün namuslu, yürekli ve gerçekten peryalizmle ve işbirlikçileriyle mücadeleyi,
yurttsever kuvvetlerinin bir milli cephe halin­ bütün demokratik güçlerin elbirliği ile yürüt­
de işbirliği etmeleri ve dayanışmaları kutsal melerini baş görev saymaktayız. Bunun için­
bir ödevdir" diye Sayın Aybar'ın imzasıyla bir dir ki, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı
"Milli Cephe çağrısı" yayınlayan Tİp yönetici­ çıkan bütün milliyetçi demokratik güçlerin
leri, önemli bir politika değişikliği yaparak, birleşmesini engelleyen her türlü bölücü, ayı­
"Antiemperyalist mücadele, sosyalist mücade­ rıcı davranışı şiddetle eleştirmekteyiz ve de­
ledir. Bunu sosyalistler gerçekleştirir" demeye mokratik devrimi savunmaktayız.
başlamışlardır. Artık, sosyalist olma şartına
Üzülerek söylemeliyiz ki, ısrarlı uyarmala­
bakmadan "milletimizin namuslu, yürekli ve
ra rağmen, Tİp yöneticilerinin milliyetçi de­
gerçekten yurtsever bütün kuvvetlerini bir
mokratik güçleri bölücü davranışları değişmiş
milli cephede toplama" söz konusu değildir.
değildir. TİP'in görüşlerini dile getirdiği belir­
Aksine, Milli Cephe Çağrısında, "Geç de olsa,
tilen bir dergi, başyazısında Tİp'li gençliğe Kı­
bağımsız ve kişiliği olan bir dış politika yürüt­
zılay ve Beyazıt meydanları na bağımsızlık
me zorunluluğunu anlayarak ABD 'yi endişe­
sloganlarıyla dökülen öteki Atatürkçü genç­
lendirdi" diye övülen İnönü aleyhine "vatanı
lerden uzak durmayı önermektedir. TİP'in
Amerikalılara peşkeş çekmek"ten, "bunun he­
kontrolündeki bir öğrenci kulüpleri federas­
sabının sorulacağından" söz açan parti bildiri­
yonu, yayınladığı bültende, emperyalizme
leri yayınlamıştır. Emperyalizm ve işbirlikçile­
karşı cesur mücadelesiyle gururlandığımız
riyle mücadeleyi ihmal pahasına, emperyaliz­
Türkiye Milli Talebe Federasyonu da dahil,
min en çok çekindiği güçlere yüklenme poli­
"mevcut gençlik kuruluşlarının, aslında ege­
tikası, parti programı ile çatıştığı anlaşılan ye­
men güçlerin birer uydusu" olduklarını yaz­
ni ve çok orijinal teorilere bel bağlanmıştır.
maktadır. Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği
Yeni teorilere göre, ilk kurtuluş savaşını ya­
seçimlerinde TİP'e bağlı grup, antiemperyalist
pan ve 27 Mayıs'ı gerçekleştiren güçler. . "Os­
"Kemalist Cephe"ye, AP'li grupla birlikte kar­
manlı tipi ceberrut devletin halk düşmanı
ŞI çıkmaktadır. İlerici güçlerin bölünmesi, sos­
temsilcileri"dir. Emperyalizm ile işbirlikçileri­
yalistliğin ve halkçılığın gereği sayılmaktadır.
nin egemenliğini sağlayan DP ve AP hareket­
Geçen yıldan beri geliştirilen halkçılık teorisi­
leri ise, "yörüngesine oturmamış halk devrim­
ne göre, "halk, zinde kuvvetlere düşmandır.
lerindir. Bu mantıkla, Mustafa Kemal hareke­
Sosyalistler, zinde kuvvetlerin paralelinde gö­
tinin ve 27 Mayıs'ın, faşist nitelikte karşı-dev­
rünürlerse, halkla aralarında bir duvar çekmiş
rim sayılması gerekmektedir!
olacaklardır. Sosyalistler, zinde kuvvetlerin
Milliyetçi güçleri bölen ve sosyalizmi teh­ uzağında ve hatta karşısında yer almalıdırlar.
likeli bir "halk dalkavukluğu" halinde dejene­ Halk, Menderes'i seviyorsa, bunu anlayışla
re edebilecek olan bu tehlikeli eğilimler üze­ karşılamalıdırlar. " Zinde kuvvetler ile halk
rinedir ki, sosyalist strateji tartışmalarını zo­ arasındaki uçurumu doldurmaya çalışacak
nınlu saydık. Tunçkanat'ın açıkladığı CIA Ra­ yerde, zinde kuvvetleri "halk onları sevmiyor,
porunda, milliyetçi güçlerin birleşmesi en bü­ Menderes'i seviyor" diye afaroz eden "halk
yük tehlike olarak gösteriliyor ve bunun mut­ dalkavukluğu" teorisi, bu düşünce sahiplerini,
laka önlenmesi isteniyordu. Tİp yöneticileri­ zinde kuvvetlerin paraleline düşmekten kur­
nin herhalde iyi niyetli tutumu, objektif ola­ tarmakta , ama onları emperyalizm ile işbirlik­
rak, CIA planının uygulanmasını kolaylaştırı­ çilerinin paraleline itmektedir.
yordu. Tartışma, gerekli idi.
Tİp yöneticileri, ilerici gençliği bölücü bu
Tabii ki, Türkiye'de çok zaman görüldüğü tutumları ve teorileri önleyecek yerde teşvik
üzere, tartışma, yörüngesinden kaydırılmak etmektedirler. Tİp yöneticilerinin sosyalist
istenmiştir. "Tepeden inmecilik, halk düşman­ strateji konusunda son zamanlarda ileri sür­
lığı, faşistlik, halksız sosyalizm" gibi yakıştır­ dükleri görüşler, zinde kuvvetleri halk düş­
malar, esas anlaşmazlık konusunu bir toz ve manı sayan bir bölücü tutuma gerekçe hazır­
duman bulutu içinde unutturma çabasının so­ lamaktadır. Yöneticilerin görüşü şöyle özetle­
nucudur. İşçi ve köylülerin iktidara gelmesi nebilir: "Öncülüğünü bizim yapmadığımız an­
yolunda mücadele veren bütün sosyalistlerin tiemperyalist bir hareket ki sosyalist hareket­
en geniş demokrasi talebinden ve halkın sa­ ten ayrılamaz-dejenere olmaya, faşizme kay­
fından ayrılamıyacakları aşikardır. Faşizme maya ve tekrar emperyalizmin kucağına düş-

551
Yalçın Küçük

meye mahkumdur. " Pek iyi, pek güzel. Sos­ Tİp yöneticileri, AP iktidarından önce bu
yalizme göre aslında çok daha mütevazi bir doğru yoldaydılar. "Tıpkı Kurtuluş Savaşı yıl­
hedef olan antiemperyalist mücadelede, işçi larında olduğu gibi, milletimizin bütün na­
sınıfını temsil ettiğini ileri süren Tİp buyursun muslu, yürekli ve gerçekten vatansever kuv­
öncülüğü ele alsın. Buna kimsenin itirazı yok. vetlerinin bir milli cephe halinde işbirliği et­
Ama Tİp teorisyenleri diyorlar ki "Öncülüğü meleri ve dayanışmaları kutsal bir ödevdir"
milli burjuvazi kapacaktır." Çok zayıf olduğu­ derken, bizim de yürekten paylaştığımız ve
nu kendilerinin söyledikleri milli burjuvazi bugün de ısrarla savunduğumuz bir çağrıyı
önderliği ele geçirebileceğine göre, Tİp halen dile getirmekteydiler, AP iktidara geldiğinden
harekete öncülük edebilecek, güçte değildir. beri ne değişmiştir de, dün kutsal ödev sayı­
Peki Tİp hareketinin öncülüğünü yapacak lan Milli Cephe Çağrısı yırtılıp atılmıştır? Tİp
duruma gelene kadar ne eyliyeceğiz? Tarih yöneticilerinden emperyalizmi ve işbirlikçile­
duracak ve Tİp yöneticilerinin "Hazırız" de­ rini pek sevindiren bu önemli politika deği­
melerini mi bekliyecektir? şikliğinin nedenlerini açıklamalarını isternek
Türkiye'de Demirel-Feyzioğlu ikilisi ile bir hakkımızdır.
"Filipin Demokrasisi" kurma yolunda ciddi
çaba gösteren emperyalizm, sosyalist güçler­
le, tarihi görevlerini yapacakları güne kadar "Ereğli'de söylediğimiz doğru çıkmıştı. Bay Aren
bir mütareke mi imzalayacaktır? Haydi tarihi yoktu, Zonguldak'ta." Ne önemi var? Çok da önemli
de durduralım ve emperyalizme mütareke sayılmıyor. "Bay Aren'in sosyalist slogan diye öne
imzalatalım. Bu bekleme döneminde Tİp yö­ sürdüğü "toprak köylünün, fabrika işçinin" sloganı­
neticilerine düşen iş nedir? Emperyalizm ve nın yanlış olduğunu, ayrı iki devrim aşamasının slo­
işbirlikçilerini ihmal edip, enerjilerini öteki ganlarının birbirine kanştınldığını, ayrıca bir bölge­
antiemperyalist güçleri kötüleme yolunda deki fabrikanın bizatihi o bölgedeki işçilerin değil,
harcamak mı? Pasif direnme kampanyasını, işçilerin devletine ait olduğunu ve bu şiann olsa ol­
Amerikalılara ters bakmaktan ibaret bir mizah sa işçinin devletinin kurulması aşamasının, sosya­
konusu haline getirmek mi? Kendi teşkihıtı­ list aşamanın, bir şian olabileceğini, toprak köylü­
nın, kanun çerçevesinde, antiemperyalist mi­ nün şiannın ise sosyalist değil demokratik devrimin
tingler düzenleme isteğine karşı çıkmak mı? şian olduğunu söyledik." Söylemek istediklerini,
"Sonra emekçi sınıflarla aramıza duvar çekilir yokluğunda da, söyleyebiliyor. Şunlan da ekliyor:
gerekçesiyle Tİp'li gençliği öteki ilerici genç­ "Tİp içinde Aybar ve Aren'in temsil ettiği oportünist
lik hareketlerinden ayırmak mı? Kızılay ve kliklere karşı tavır alan, bunlara karşı parti içinde
Beyazıt meydanlarına dökülen ilerici gençliği mücadele açan proleter sosyalistler olduğumuzu
halk düşmanı ilan etmek mi? söyledik." Açık olması gerekiyor; THKP, Türkiye İş­
Sayın Behice Boran, "Birinci Kurtuluş Sa­ çi Partisi içindeki bir mücadeleden doğuyor.
vaşı, milli burjuvazinin önderliğinde kaldığın­ Teorik olmaktan uzak, pratik bir noktası var;
dan dejenere oldu" diyor. İkinci Kurtuluş Sa­ "milli cephe" kurulması isteniyor. "Sosyalist dev­
vaşını yapmaya çıkan Boran, ilk savaşta bu­ rim" isteklerinin cephe'ye girmesi mümkün kat­
lunsaydı, "Kurtuluş savaşı nasıl olsa dejenere manlarda ürküntü yaratacağına inanılıyor. Bu
edilecektir, çünkü bizim liderliğimizde değil­ inançla, "yüzde bilmem şu kadar feodalizm vardır,
dir" diye savaşı mı bırakacaktı? Proleteryaya ana üretim biçimi kapitalist ilişkilerdir", Mahir Ça­
"Madem öncü değilsiniz, savaştan vazgeçin, yan bir başka yazısında ileri sürüyor, "diyerek, Yan­
öncülüğe hazırlanın" direktifini mi verecekti? kee emperyalizmine karşı kurulması gereken Milli
TİP'in son teorileri, bu ölçüde anlamsız Cephe'nin, millici sınıflannı karşıya iten ve bu aşa­
sonuçlara götürmektedir. Şüphesiz, parti ola­ mada sosyalist saflarda eylemsizliği oluşturan 'Sos­
rak Tİp öteki ilerici siyasi teşekküllerle reka­ yalist Devrim', şiannı ortaya atan Aren ve Ernek
bet halindedir. Bu rekabette TİP'e düşen gö­ oportünizmi", bir "sağ sapma" ilan ediliyor.·' Buna
rev CIA'yı fena halde telaşlandıran olumlu ge­ ek olarak, yapılmak istenen devrimin de pek beğe­
lişmeleri, ille de olumsuz göstermek ve milli­ nilmediği görülüyor: "Bu beylerin sosyalist devrim­
yetçi güçbirliğini engelleyici teoriler icat et­ den kastettikleri Filipin tipi demokrasilerde oylann
mek değil, daha büyük bir güçle emperyaliz­ yüzde elli birini alıp iktidara gelmek." Banşçıl geçiş
min ve işbirlikçilerinin karşısına dikilerek ve ya da parlamenter seçimler yoluyla iktidara gelme
daha kararlı bir mücadele örneği vererek, ta­ perspektifi, Türkiye İşçi Partisi'ne yöneltilen eleşti­
raftarını çoğaltmaktır. rilerin odak noktasını gösteriyor.
1961-1971 yılları arasındaki görkemli çarpıklık,

55 2
Türkiye Üzerine Tezler III

Mehmet Ali Aybar'ın seçimlerle iktidara gelinebile­ ve en aşağılık cinsinden küfür ile karşılaştı. SD­
ceğini aşın ölçüde ön plana çıkarmış olmasından MDD aynlığı şiddete dönüşüyor.
güç alarak sağ ve sol sapma aynmını teorik özünden
Emek Muhalefeti, Aybar'a muhalefetten daha
kopanp iktidan arayış yöntemindeki aynlıklara in­
çok, tüm eneıjisini MDD çizgisini savunanlara ayır­
dirgiyor. Sınıf bakış açısı, çözümlemede etkin ola­
mak zonında kalıyor." İstanbul Kongresi'nden son­
mıyor. Silahlı mücadele yöntemini benimseyenler
ra, MDD için bir muhalefet hareketini aşan bir de­
"sol" ve parlamenter yolu düşünenler ise "sağ" sayı­
ğerlendirme yapılıyor. Aktanyorum: "Milli Demok­
lıyor. Böyle bir sayımın mümkün olamayacağını ile­
ratik Devrim, artık en küçük bir şüpheye yer bırak­
ri sürmek zonındayım. mayacak şekilde anlaşılmıştır ki, emperyalizm ile
Mahir çayan, MDD çizgisini savunurken, sosya­ buıjuvazinin sosyalist hareket içindeki bir koludur.
list devrim yolunu ileri sürenlerin yürüyüş biçimini Parti'yi yıkmak ideolojisi ve hareketidir": Sonunda,
geri buluyor. Sadun Aren, SD çizgisini savunurken, gerçekten, Türkiye İşçi Partisi, son derece güçsüzle­
silahlı mücadele yoluyla da olsa, MDD programının şiyor.
ulaşmak istediği iktidan geri sayıyor. Yürüyüş biçe­ İstanbul Kongresi ile ilgili yazı, öznel olarak 01-
mi ile hedef tanımı arasındaki, bugün çok daha net mamakla birlikte, nesnel olarak MDD çizgisini sa­
algılanabilen bu kavga, zamanında trajik sahnelerle vunanlan emperyalizmin ajanı olmakla suçluyor
yaşanıyor. Yazı şu tür cümle sıralamalan ile sona eriyor:

"Bu dunımda, proleterya partisinin görevi, pro­ "MDD, buıjuvazinin sosyalist hareket içindeki kolu­

leter devrimcilerin görevi, 'sosyalist devrim' çığlık­ dur." Bunu bir diğeri izliyor: "MDD, buıjuvazinin,

ları atmak değil, bütün ulusun en bilinçli sözcüsü Türkiye'de sosyalist mücadeleye karşı giriştiği en

olarak milli cephenin başına geçip, Amerikan pos­ büyük harekatıdır." Arkasından bir başkası geliyor:

tallan altında ezilen milli bağımsızlık bayrağını yük­ "MDD gerçek bir antiemperyalist mücadeleyi im­

selterek milli devrimi yapmaktır.""' Bu görevi anla­ kansız kılmakta, emperyalizmin değirmenine su ta­
şımaktadır." Sonra bir başkası var: "MDD, partiyi
mayanların yazgısında ise, ne yazık, şiddet uygula­
sosyalist niteliğinden koparmak ve yıkmak amacın­
ması düşüyor.
dadır." SD, milli demokratik devrim cephesinin
Emek'ten bir aktarma yapmanın ve bir başlığı kongrelerde uyguladığı şiddete, şiddetli sözlerle
bugüne getirmenin sırasıdır. TİP'in İstanbul İl Kon­ karşılık verebiliyor.
gresi haberini, Emek Dergisi, "MDD, emperyaliz­
Bir parantez açabiliyonım; bugün kırk yaşının
min bir oyunudur" üst başlığıyla anlatıyor."3 Nisan
üstündeki aydınlar arasında, dün en büyük parti, İç­
1970 tarihindeki Kongre'nin yapılışıyla ilgili olarak
TKP idi, bugün, kırk yaşının üstündeki aydınlar ile
haber şöyle başlıyor: Kongre, "parti üyesi olmayan
eski sendikacılar arasında en büyük parti ex-Tİp'li­
bir günıhun müdahaleleri yüzünden sosyalist bir
ler, eski-TİP'liler partisi oluyor. "Ex-TİP'liler Parti­
parti kongresi olmaktan daha başlangıçta, uzaklaş­
si", eski TİP'ten ayndır; tersi sayılıyor.
tı. Molotof kokteyli, dinamit lokumu, tabanca ve da­
ha bir çok zorbalık aleti ile donatılmış bu günıhun Ankara il Kongresi'nden sonra, her iki taraftan
müdahaleleri ve zorbalık gösterileri altında ve tam da birer küçük kümenin, başlarına dikiş attırmak ya
bir faşizan hava içinde devam edip bitti.... Kongre da sardırmak için hastahaneye gittiklerini hatırlıyo­
açılınca yapılan başkanlık seçimini, SD taraftarlan­ rum. Güçlerin birbirine yakın olduğu yerlerde şid­
nın adayı Ali Yaşar, büyük bir oy farkıyla kazanıyor. det ön plana çıkıyor, İzmir'de ise MDD çizgisinin
MDD, bunu kabul etmiyor. Kavga başlıyor. zayıf olduğu anlaşılıyor. SD daha kibar davranıyor,
İzmir'de milli demokratik devrim savının sözcülü­
"Çıkan kavga yatıştıktan sonra, tam bir terör ha­
ğünü avukat Güney Dinç yapıyor. Kongre'de söz is­
vası içinde faşist sloganlarla yeniden oylamaya" gi­
tiyor ve söz alıyor.
diliyor. SD taraftarlarının adayına oy verenler, "his­
terik bir yuh dalgası ile ödüllendiriliyor. "Arkasın­ Emek Dergisi'nden aktarıyorum: "Parti üyesi ol­

dan tehditler, en yakası açılmadık soyundan küfür­ mıyan ve hatta partiden çıkarılmış bir takım

ler" geliyor. Bu hava içinde SD çizgisi taraftarları MDD'cilerin önerge vererek söz istedikleri görüldü.

Kongre'yi terkediyorlar."' Fakat Genel Sekreter Be­ Bu önergeler delegelerin büyük bir çoğunluğunun

hice Boran kalıyor; söz istiyor ve söz alamıyor. "Beş oylan ile reddedildi. Sadece Genel Yönetim Kunılu

dakika yeter" diyorlar; Parti' nin Genel Sekreteri üyesi ve İzmir'de parti içinde MDD tezinin sözcüsü
Güney Dinç'e yine üyelerinin oyu ile söz verildi.
Parti'nin en büyük il kongresinde yanm saat konuş­
MDD'ci Güney Dinç, yöneltilmiş sorulann hiçbirine
ma hakkını elde edebiliyor. Emek Dergisi, bu ko­
cevap vermeden, kimsenin aksini iddia etmiyeceği
nuşmayı, şöyle anlatıyor: "Boran, orada bulunan
bir takım genel doğrulara çarpık fikirler ekleyerek
Genel Başkan'ın müdahalesi ile ve uzun tartışma­
konuşmasını yaptı." Arkasından kavga başlıyor.
lardan sonra konuşabildi. Yanm saatlik konuşma­
sında Boran'ın en az elli kez sözü kesildi, yuhalandı Dergi, kavga edenler için "MDD komandosu"

553
Yalçın Küçük

nitelemesini yapıyor.·7 Sosyalizm düşmanı oldukla­ lu üyesi Ömer Özerturgufun konuşmaları istendi.
rını ileri sürüyor ve bunun için şunları yazıyor: Her iki konuşmacı da, milli demokratik devrimin
"Merkez ilçe kongresi, MDD'cilerin çirkin yüzünün gerekliği üzerinde durdular." Parti üyesi olmayanlar
açığa çıkması için güzel bir vesile oldu. Üyeler onla­ veya partiden çıkarılmış olanlar, istifa edenler, kon­
rın nasıl iflah olmaz bir sosyalizm ve parti düşmanı grelerde gelip konuşabiliyorlar.
olduğunu bizzat gördüler." Güncel nitelemenin öte­ Sıra Vahap Erdoğdu'nun konuşmasına geliyor.
sinde, aradan belli bir zaman geçtikten sonra, iç­ "Daha sonra Vahap Erdoğdu'nun konuşması isten­
TKP'nin TİP'ne verdiği önem gerçekten şaşırtıcı gö­ di, oylama sonucu lehte ve aleyhte eşit oy çıktı. Ye­
rünüyor. niden oylama veya başkanlık divanının Çankaya de­
Kürsüye gelen demokratik devrimci Erdoğan legesi dört üyesinin de oy kullanması önerileri oldu­
Güçbilmez sosyalist devrimcileri ordu düşmanlığı ğu sırada başkanlık divanı etrafında toplanan de­
ile itham etti, parti örgütü dışında yürütülen anti­ mokratik devrimciler itişe kakışa başladılar. Bu gü­
emperyalist mücadelenin yeterliliği anlamına gele­ rültü arasında hükümet komiseri kongreyi dağıttı­
cek sözler söyledi.·8 Altıncı Filo'nun Türkiye'ye gele­ ğını bildirdi." Böylece Çankaya'da birinci perde ka­
mediğini ifade ettikten sonra Türkiye şartlarına gö­ panıyor.
re hedefin milli demokratik devrim olduğunu, bu­ Ses çatlama sı yaşanıyor.
nun da proleter sosyalistliğin icabından bulundu­
Çocukluk bir yeni başlangıçtır; sorulmamış so­
ğunu savundu."·' Çankaya Kongresi'nden bir "kon­
ruların sorulduğu ve alışılmamış cevapların arandı­
gre sahnesi" anlatımı böyle başlıyor. "Yine aynı
ğı bir dönem oluyor. Çocukluk dönemini, aklın, yü­
gruptan Gün Zileli, emperyalizmin 'Bağımsız Türki­
rek ve düşe sınır koyamadığı bir dönem olarak ta­
ye' sloganlarına karşı 'Sosyalist Türkiye' ve 'Kema­
nımlamak mümkün; yalnız çocuklar ellerini ateşe
list Türkiye' sloganını attığını iddia ederek, Aydın­
sokabiliyorlar. Bilmiyorlar. Akılları yetmiyor.
lık Dergisi'nden pasajlar okuyarak Sosyalist Dev­
rimciler'in ajan olduklarını ispat etti!" 1960 yılları­ Sonra aklın yüreği denetimine almaya başladığı
nın başlarında başlayan görkemli tartışma, teorik bir döneme açılıyor. Bu döneme geçiş, önce, sesin
ve bilimsel tartışmalara alışkanlığı olmayan Türki­ değişmesi ve patlamasıyla duyuluyor. Türkiye, 1960
ye topraklarında, giderek kuruyor ve boş suçlama­ yıllarının sonlarına doğru uzatılmış bir ses çatlama­
lara dönüşüyor. sı dönemine giriyor.

Cevap verme işi Adil Özkol'un omuzlarına düşü­ Ses çatlaması dönemi, insanın, en az sevimli gö­
yor. Emek Dergisi ve Emek Muhalefetinin genç ve ründüğü bir zaman kesiti oluyor.
önde gelen isimlerinden Adil Özkol söz alıyor. "Adil 1960'lı yıllardan 1970'li yıllara geçildiğinde,
Özkol, partinin ve sosyalist eylemin küçük burjuva 1970 ve 1971 yıllarında iki "pratik", milli demokratik
artıkları tarafından iki sapma aracılığıyla tehdit cephe girişim ve projelerini yerle bir ediyor. "Cep­
edildiğini; Aybar'ın temsil ettiği birinci sapmanın he" dağılıyor ve "cephecilik" prestijini yitiriyor.
sosyalizmin bilimselliğini münakaşa ettiğini, işçi sı­
Hemen ve birkaç yıl sonra, milli demokratik
nıfının öncülüğünü reddettiğini, demokratik dev­
cephe, ulusal demokratik cephe olarak ortaya Çıkı­
rimcilerce yaratılan ikinci sapmanın objektif sonu­
yor. Çok ilginçtir; bir ülke insanlarının düşünsel sıç­
cunun işçi sınıfının küçük burjuvazinin peşine tak­
raması açısından üzerinde durulmaya değiyor. Ara­
mak olduğunu, bunların örgütü yıprattıklarını, ey­
dan on yıl bile geçmeden, milli demokratik devrim
lem yaptıkları yerlerde uyguladıkları yanlış strateji
savının temel dayanağı olan Türkiye'nin feodal ya­
sonucu potansiyeli CHP lehine kanalize ettiklerini
pısı bırakılıyor; artık, Türkiye'yi feodalizmin boyun­
anlattı." Kuşkusuz, bu anlatımdan sonra, kavga Çı­
duruğundan kurtarma savı ile bir cephe kurma söz
kıyor. Kongre'deki hükümet temsilcileri, kavga üze­
konusu değiL. Aradan on yıl bile geçmeden, feodaliz­
rine, kongreyi dağıtmak istiyorlar; ikna ediliyorlar.
mi temizlemek için cephe girişimleri bir büyük ye­
Artık 1960 yıllarının sonlarına doğru, Türki­ nilgiyle karşılaştıktan sonra, Türkiye sanayileşiveri­
ye'nin bir "forumlar" ülkesi olduğuna hükmetmek yor ve üstelik bu sanayileşme süreci içinde rekabet­
kesinlikle gerekiyor. Üniversiteler forumlar ile yö­ çi kapitalizm aşamasında da kalmayarak birdenbire
netiliyor. Bundan önceki bölümde görülüyor; Silah­ bir tekeller ülkesi oluveriyor. İşte feodallere karşı
lı Kuwetlerde, 1960'lı yılların başlarında forumlar­ milli demokratik cephe, on yıldan kısa bir zaman
la karar alıyor ve bu 1960'lı yılların sonlarında, yal­ içinde kayboluyor ve bu kez, Türkiye'de tekellerin
nızca çok yüksek rütbeli subayların katılımı ile tek­ egemenliğini kırarak bir demokratik ülke yaratmak
rarlanıyor. İşçi Partisi kongrelerinin de forum nite­ için ulusal demokratik cephe öneriliyor.
liği kazandığı ortaya çıkıyor.
Aydın katında görebiliyorum; Türkiye'nin feo­
Kongre devam ediyor. "Bundan sonra verilen dallerin boyunduruğunda inleyen bir ülke olduğu
bir önerge ile TDGF Başkanı Atilla Sarp ile Turgut- için üzülen aydınların çok büyük bir bölümü, bu

554
Türkiye Üzerine Tezler III

kez, Türkiye'nin tekellerin egemenliğinde ezildiğini Parantez açıyorum. Finans Kapital görüşünün,
görerek daha çok üzülmeye başlıyorlar. Cephe'ye gi­ Dr. Hikmet Kıvılcımlı eliyle Türkiye'deki uygulama­
diyorlar. sı, Türkiye'nin feodal egemenlik altında olduğunu
Sığ, ayrışmamış, kısa bir zaman için bile olsa ileri süren milli demokratik cephe çözümlemeleri ve
yalnız kalma yürekliliğini gösteremeyen aydın sürü Türkiye'nin tekellerin boyunduruğundan kurtanl­
içgüdüsüyle hareket edebiliyor. Cephe için cepheye ması için önerilen ulusal cephe ile Türkiye'deki kö­
koşuyor. Cephenin siyasal ve ideolojik dokusu değil, tülüklerin tek kaynağını oligarşik yapıda arayan ba­
yalnızlıktan korkan aydının yalnızlıktan kurtulması kış açılannda hep kendiliğindencilik ve kestirmeci­
önemli oluyor. lik eğilimleri var. Buna paralel olarak, ulusal cephe
projesi bir yana, diğerlerinin tümü bir yiğitleme
Toplumdaki teorik sığlık, bunu daha da güçlen­
çağnsı da içeriyor.
dirici bir etki yapıyor.
Yiğitleme çağnlannın işçi sınıfını etkilememesi­
Türkiye entelijansiyası, 1960'lı yıllardaki gör­
ni mümkün görmüyorum. 1960 yıllan, aslında, çağ­
kemli tartışma döneminde, tartışmaktan yoruluve­
nsız bir yiğitleme dönemi de oluyor. Dünya solu için
riyor. Ses çatlamasından sonra, bütün öğrendikleri­
bir başanlar dönemidir, bir arayış patlamasına ta­
ni reddettiği70 bir dönem içinde, yalnızca pratikle
nıklık ediyor. Latin Amerika'da Castro'dan sonra
yaşamaya başlıyor.7' Böyle bir zaman aralığında bir
Che Guevera ile izleyicilerinin, insanın kendi yaşa­
arada ve çokluk durumunda olmak, birinci derece­
mını reddetmesine dayalı, arayışları, Asya'da Viet­
de, önem kazanıyor.
nam Halkı'nın Amerika Birleşik Devletleri'ne verdi­
Türkiye'de sol akımlann, başta TKP ve daha az ği unutulmaz dersler, Afrika'da kapitalist olmayan
ölçüde, birinci Tİp olmak üzere, kemalizmden baş­ yolların açılması denemeleri, bütün bunlara, Kuzey
ka bir bakış açısı geliştirememiş olmalan, "cephe Amerika ile Batı Avrupa yüksek öğrenim gençliği­
için cephe" eğilimlerini daha da güçlendiriyor. Ke­ nin, üniversite yapılanyla sınırlı kalsa da, yeni bir
malizmden başka bir ideoloji sahibi olmamak, sos­ düzen arayışlanyla katılmalan, hep aynı on yıl içine
yalist sözlükle süslü bir edebiyat sonucunda ve sığıyor. Aynı on yıl Türkiye'de bir askeri gizli örgü­
eninde-sonunda kemalist bir iktidan amaçlamak tün hükümeti devirmesiyle başlıyor ve sendikacılar,
olarak ortaya çıkıyor. adı "İşçi Partisi" olan bir örgütle buna cevap veri­
Birinci bölümde, rejimi sürdürmek isteyenler yorlar. Kurulmasından çok daha önemli olarak Tür­
açısından, bir AP-Silahlı Kuvvetler Hiyerarşik YÖ­ kiye'de adı Türkiye İşçi Partisi olan bir örgüt, bir on
netimi CHP üçgeninin aynı ölçüde "meşru" çözüm­ yıl içinde yaşamını sürdürebiliyor. Seçimlerde par­
ler olduğu anlatılıyor. Kemalizmden bağımsız bir lamentoya giriyor ve rejim, sosyalizm adına parla­
bakış açısı geliştiremeyen Türkiye solu ise, iktidar mentoya girmiş on beş milletvekiline tahammül et­
alternatifi olarak, yalnızca bir ikili düşleyebiliyor. mekten başka bir yol bulamıyor. Daha sonra, adın­
Birinci cephe projesi, silahlı yolla, Silahlı Kuvvetler da "devrimci" sözcüğü bulunan bir işçi sendikalan
müdahalesi ile kemalizmin bir radikal yönetimini konfederasyonu kuruluyor ve çok daha önemli ola­
amaçlıyor. İkinci cephe projesi, ulusal demokratik rak, giderek büyüyor. FKF'den sonra Devrimci
cephe, çok daha açık bir biçimde ve yalnızca bir Gençlik Federasyonu, Dev-Genç, kütlesel etkinlik
CHP yönetimini ortaya atıyor. açısından daha ileri boyutlara ulaşıyor ve küçük bir
Her iki cephe projesi de, devrim günlerine yakı­ bilinçli işçi kesiminin tepkisine yol açacak biçimde
şır şölenlerle ilan ediliyor ve sürdürülüyor. Tek ba­ sosyalist devrim yolunu sansür etmeye çalışmasına
şına cephe ilanı, sonuçtan çok daha büyük bir sevinç karşın, ülkenin her toprağına kavgacılık tohumlan
kaynağı sayılabiliyor. ekmeye başlıyor.

Kuşkusuz, milli demokratik cepheyi savunanlar, 15-16 Haziran Günleri'nde Kocaeli ve İstan­
1970 yılı 15-16 Haziran Günleri'nde, Kocaeli ve İs­ bul'da yaşananlar, bütün bu evrensel ve yerel yükse­
tanbul illerinde patlak veren işçi hareketlerini bir liş dalgalannı içererek dışarıya vermek oluyor. Son
sürpriz olarak görüyorlar ve kesinlikle büyük bir se­ derecede teorik görüyorum; 15-16 Haziran Günle­
vinçle karşılıyorlar. Bu aşamada, sevinçle ilan edi­ ri'ne baktığımda somut görmüyorum.
len bir cephe projesinin bir diğer sevinç ile büyük 12 Mart uygulamalannda 15-16 Haziran Günle­
bir darbe yediğinin farkında görünmüyorlar. ri'nin yarattığı endişe ve korkunun katkısı büyük
Eylemler var; adlan üzerlerinde, pratiktirler. görünüyor. Zamanın hükümetinde İç İşleri Bakanı
Ancak, zaman zaman, tekil de olsalar somutun zen­ Haldun Menteşeoğlu, İstanbul'da Valilik Kona­
ginliğini ve bu anlamda teorinin özünü içeriyorlar. ğı'ndan İzmit Valilik Konağı'nı anyor ve Kocaeli Va­
15-16 Haziran patlamasını hep böyle gördüm; teorik lisi'ne, Kolordu Komutanı'na iletilrnek üzere "tali­
görünüyor. Türkiye'de egemen üretim biçiminin mat" veriyor. Görevdeki hükümetin sorumlu baka­
feodal olduğunu ileri süren, temel sayan, bütün ba­ nının talimatını, Kocaeli Valisi'nden, aktanyorum:
kış açılannı ve teorik çözümlemeleri çürütüyor. "Sayın Paşam, sayın Bakan diyorlar ki, Komutan'a

555
Yalçın Küçük

söyleyiniz, işçilerin kente ginnelerine asla izin ver­ Hava Kuvvetleri'nden General Aydın Kınşoğlu ve
mesin. Çok vahim durumlar meydana gelebilir. İşçi­ Aydın Kınşoğlu'nun hastalanarak tedavi için Lon­
ler, askerin tıkadığı yolun dışına taşarak kente ulaş­ dra'ya gitmesinden sonra General Ömer Çokgör ve
mak isteyebilirler. Bu nedenle, gerekirse zor kulla­ Deniz Kuvvetleri'nden Amiral Vedii Bilget, görevli
narak işçileri mutlaka dağıtsın, fabrikalanna kadar subaylann gizli ya da açık örgütünün kilit insanlan
sürüp atsın!.."" Kolordu Komutanı, AP Hüküme­ oluyorlar. Karacı subaylann Orgeneral Faruk Gür­
ti'nin silah kullanma talimatını uygulamıyor. Ko­ ler ve Havacı grubun da Orgeneral Muhsin Batur ile
caeli'nde 15-16 Haziran Günleri, bir çatışma olma­ ilişki içinde olduktan ve her ikisini, yeni iktidann
dan tamamlanıyor. kollektif liderleri saydıklan da biliniyor.

İzmit'te Kolordu'nun başında vekaleten General Dışardakiler, sivil kökenliler ile sivil sayılan eski
Celil Gürkan var; anılannda neden ateş açılması yo­ ihtilalci subaylar, belli deneyimlerinin sonucu ola­
luna gitmediğini şöyle açıklıyor: "Soruna, salt asker bilir, Gürler ve Batur olmadan bir askeri yönetimin
gözü ile, sadece otorite perspektifinden değil, kar­ peşinde görünüyorlar. Celil Gürkan bunu, "Kabibay
şımdakilerin de 'insan' olduğu, kandaşım olduğu, ve Esin ve onlann çevresindekiler, Gürler ve Batur'u
vazgeçemeyeceği anayasal haklara sahip Türk va­ beklemeden 'düğmeye basılmasını' ister görünüyor­
tandaşı olduğu gerçeğinden bakmıştım."7J Öyle an­ lardı" diye anlatmaya çalışıyor. Ancak burası o ka­
laşılıyor; Celil Paşa, işçilere, anayasal haklan olan dar önemli değil; sivil radikal aydınlar, görevli su­
insanlar ve yurttaşlar gözüyle bakarken, bazı gölge baylarla birlikte bir gizli örgüt ve daha sonra da ih­
insanlar da "kem" gözlerini Celil Paşa'nın üzerinden tilill konseyi istiyorlar. Celil Paşa bu istekleri, görev­
ayınnıyor. li subaylara aktanyor. Kabul edilmiyor. Silahlı Kuv­
Zamanın Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral vetler içinde harekete hazır subaylar, "ne yapılacak­
Muhsin Batur, tekrarlıyorum, şunlan yazıyor: "Ast sa katıksız şekilde Silahlı Kuvvetler bünyesi içinde
kademelerdekilerin faaliyetleri hakkında çeşitli ka­ ve Silahlı Kuvvetler mensuplarınca yapılmalı,
nallardan aldığı haberlerle, Genelkurmy Başkanı emekli askerler, ya da sivil kişiler, şimdilik hazırlık­
içimizde en fazla bilgiye sahip olandı. İsmen tek tek lara ve kararlara katılmamalı" görüşü egemen olu­
kimin ne yaptığını biliyordu. Örneğin Tümgeneral yor."'" Daha sonra, kurulacak olan Devrim Konse­
Celil Gürkan'ın, daha İzmit'te Kolordu Komutan yi'ne de yalnızca görevli subaylann alınması karara
Vekili iken yaptığı temaslan biliyor ve kendisini ta­ bağlanıyor.
kip ettiriyordu ve bu durumu bizlere söylemişti.74 Bu kararda subayların gizlilik kaygılanna daha
Doğrusu son derece güzel! Celil Paşa, anılannda, duyarlı olacakları türünden gerekçelerin etkili ol­
"beni Kolordu Komutanlığına vekalet ile görevlen­ masının yanında Silahlı Kuvvetler içinde askeri ikti­
diren Tağmaç, izlettiren gene Tağmaç!" sözleriyle dar peşinde koşan subaylar için bir tür yaşam gü­
şaşkınlığını dillendirmekten geri kalamıyor. vencesi endişeleri de rol oynuyor; öyle düşünüyo­
1970 yılı da, Türkiye'yi yönetenlerin yönetmek­ rum. Silahlı Kuvvetler hiyerarşisi, sivil aydın ve ke­
te güçlük çektiği, yönetimin böyle süremeyeceğini simlerle bağlantı kurulmaması halinde başarısız gi­
gördükleri ve birbirine güvenlerini yitinneye başla­ rişimleri, yalnızca katılanları emekli etmekle sonuç­
dıklan bir konjonktürü yaşıyor. Bu konjonktür küt­ landırabiliyor. 21 Şubat 1962 ve 9 Mart 1971 giri­
lesel eylemlerle derin dalgalara dönüşüyor.'5 Radi­ şimIerinde sonuç, kaybedenlerin emekliliği oluyor;
kal hazırlıklann 9 Mart 1971 tarihinde başansızlığa 21 Mayıs 1963 girişiminin sonunda Talat Aydemir
uğramasının arkasından 12 Mart baskı döneminin ile Fethi Gürcan'ın asılmalarında, sivil güçlerle bağ­
başlaması milli demokratik cephe projelerine ikinci lantı kunnalannın ve kendilerinin de bir tür sivil­
büyük darbeyi indiriyor.'· leştirilmiş subaylar olmalarının etkisi var. 1960 yıl­
larının sonları yaklaşırken, bunlar, birikmiş dene­
İzmit, Ankara-İstanbul yolu üzerindedir; gelip
yimler olarak duruyorlar.
geçen çok oluyor. 1950 yıllannda gizli örgütün ilk
kuruculanndan, 27 Mayısçı ve 14'ler ile birlikte tas­ Yön Hareketi, iktidarı deneme aşamasına girdi­
fiyeye uğrayan, bu tarihte CHP milletvekili Orhan ği bir zamanda umulmadık bir "siviller giremez" ba­
Kabibay bunlardan birisidir; yönetimi ele alma ko­ riyeri ile karşı karşıya kalıyor. Celil Paşa, anılannda,
nusunda Tümgeneral Celil Gürkan ile görüşmeler Doğan Avcıoğlu ile ilgili olarak, "kendisi ile 12 Mart
yapıyor. Aynı yazgı içinden gelen Numan Esin ekle­ öncesinde maalesef tanışmış değildim" diyor ve ek­
niyor. Dr. Memduh Eren'in adı da bu grup içinde liyor: "Ama o, Havacı subaylarla, tabii bu arada rah­
yer alıyor.77 Emekli ihtilalci subaylar ve radikal ay­ metli Kınşoğlu ile görüşüyordu. Bu temastan Ba­
dınlar, Türkiye'nin objektivitesinin elverişli olduğu­ tur'un habersiz olması düşünülemez."'·", örgütün
na inanarak, Silahlı Kuvvetler müdahalesi ile yöne­ dışında tutulmakla birlikte Yön Hareketi ile sürekli
time gelmek istiyorlar. temas yapıldığı anlaşılıyor.

Kara Kuvvetleri içinden General Celil Gürkan, Bu dönem, örgütlerin hızla doğup ve hızla orta-

556
Türkiye Üzerine Tezler III

dan kalktığı bir zaman aralığını gösteriyor. Yön Ha­ 1960 yıllannın sonlannda radikal aydınlann
reketi de özellikle 1968 yılından itibaren, asker kişi­ objektifbir iktidar talebi var. Güçlüdür. Bunu bastı­
leri de içine alan ve doğrudan doğruya iktidan al­ racak güçte yerleşmiş bir kapitalizm olduğu da gö­
maya yönelik örgüt denemelerine girişiyor. Modeli, rülüyor. Ancak asker-sivil radikal aydınların bütün
İttihat ve Terakki'den çıkardıklannı düşünüyorum. güçlerini objektif durumdan aldıklan kesin; örgüt­
Bir tüzük hazırlanıyor ve okunup imha ediliyor. Ör­ lerinin hiçbir gücü yok.
güte girebilmek için bayrak, Atatürk ve silah üzeri­
12 Mart öncesi, gerek Silahlı Kuvvetler içinde ve
ne yemin ediliyor. Bir başkan, 27 Mayıs'çılardan
gerekse bağlantılı olarak dışındaki gizli örgütlerin
emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu, bir genel sek­
hepsinin pamuk ipliği örgütleri olduğunu söylemek
reter, Yön Hareketi'nin motoru Doğan Avcıoğlu, se­
durumundayım. Gizlilikleri bile kuşkuludur; hepsi
çiliyor.
biliniyor. Bütün bunlara karşın, kapitalist rejimi ko­
Bu örgütle ilgili olarak Ziverbey işkence Evi'nde rumak isteyenler ve koruma durumunda olanlar,
alınan ifadeleri okuyunca, devrimci coşku denilen pamuk ipliği örgütler karşısında bile yıllarca ve ay­
çocuksu bir duygunun olduğuna bir kez daha inan­ larca bocalıyor. Yönetim güdüğü ortaya çıkıyor.
mak gerekiyor. Başkan emekli Korgeneral Mada­
ikirciklidir; "reform" yapmak üzere geliyor.
noğlu, Genel Sekreter Doğan Avcıoğlu, ilhami Soy­
Umutlar yavaş yavaş kınlıyor.
sal, ilhan Selçuk ve diğerleri bir araya geliyorlar ve
Anıtkabir'in yolunu tutuyorlar. Şöyle oluyor: "Tür­ Niyetler, niyetlilerle birlikte, kınlıyorlar.
kiye'nin kalkınması ve çağdaşlaşması için var gücü­ 7 Haziran 1961 tarihinden 22 Mayıs 1963 tarihi­
müzle çalışacağımızı, kişisel amaçlar peşinde koş­ ne kadar, Silahlı Kuvvetler içinde bir Albaylar Kuşa­
mayacağımızı, Atatürkçülükten aynlmayacağımızı, ğı'nın yönetimi var; bu, bir dönem. Bu döneme bir
bir gün Anıtkabir'e gidip Ata'nın huzurunda ant ola­ geçiş dönemi adını vermek zorunluluğu var. Albay­
rak tekrarladık."80 Bir devrimci coşku olmalı; gizli lar Kuşağı, Albay Arat, Albay Ünsalan, Albay Sey­
örgüt, açık yemin için Anıtkabir'e gitmekten çekin­ han, Albay Aydemir ve diğerleri, yönetimi, Milli
miyor. Birlik Komitesi'nden alıyorlar ve Genelkurmay Baş­
Disiplinli ve sürekli bir örgüt olamıyor; kapanıp kanı'nın başkanlığındaki komuta düzenine veriyor­
kapanıp açılıyor. Başlangıçta, bir çok başlangıçta ol­ lar. Nesnel olarak yaptıklan, budur; kesin. Bunu
duğu türden Orhan Kabibay var; Kabibay'in arka­ tersinden de söylemek mümkün; eğer böyle bir Al­
sından Numan Esin geliyor. 14 Kasım'da Kabibay ve baylar Kuşağı olmasa ve bu Albaylar Cuntası'nın
Esin'i tasfiye eden Cemal Madanoğlu da akla geli­ ileri atılışıyla iktidar Milli Birlik Komitesi'nden
yor. Alınıyor. Ancak Numan Esin'i görünce, Milli alınmasa, Silahlı Kuvvetler Komuta Kademesi'ne
Birlik Komitesi'nde gene yüzbaşılardan "çektikleri­ geçebilir mi? Kesinlikle geçmez; en başta, başta
ni" hatırlıyor; dayanamıyor, ağzını açıyor ve örgütü Cevdet Sunay ve beraberindekiler bunun özel risk­
kapatıyor. Tekrar kuruluyor. Bu kez, Turhan Sel­ lerine katlanmazlar.
çuk'un karikatürlerinin Devrim Gazetesi'nde basıla­ Albaylar Kuşağı, Cevdet Sunay liderliğindeki
cağı yer konusunda Doğan Avcıoğlu ile İlhan Sel­ komutanlar koleji tarafından temizlendiler. çoğu
çuk'un arası açılıyor. 15-16 Haziran Günleri'ne gel­ emekli oldu ve bir bölüğü asıldılar. Böyle bir du­
diğinde bir kez daha dağılıyor. rumda, Albaylar Kuşağı'nın, Selçuk Albay'ın, Neca­
Kişisel sürtüşmelerini önemsemiyorum. iki ne­ ti Albay'ın, Dündar Albay'ın, Talat Albay'ın, Turgut
denle önemsemiyorum; birincisi, dar anlamda "ki­ Albay'ın, niyetlerinin, yönetimi, ihtiıaı yoluna bera­
şisel" görünenlerin bile çok derinde, henüz sezgi dü­ ber çıktıklan, Sezai Albay'dan, Sami Albay'dan, Mu­
zeyine bile ulaşamamış önemli ve ciddi nedenleri zaffer Albay'dan, Osman Albay'dan, Ahmet Al­
olabiliyor. Kişisel olarak görülen aynlıklar, daha bay'dan, Yarbay Gürsoytrak'tan, Yarbay Kara­
sonra, ciddi yol aynlıklan olarak belirlilik kazanı­ man'dan, Ekrem Albay'dan, Haydar Albay'dan ala­
yorlar. ikincisi, gerçekten önemsiz olabiliyorlar; bü­ rak, Cevdet Sunay ve arkadaşlanna teslim olduğu
yük akış içinde ve büyük sayılar yasasına göre, yu­ söylenebilir mi? Kesinlikle söylenemez. Niyetleri­
varlanarak, sivriliklerinden uzaklaşabiliyorlar. nin tam tersi olduğu söylenebilir; iktidan almak is­
tiyorlar.
Tezi yazıyorum; büyük yürüyüşlerde küçük sür­
tüşmeleri ön plana çıkarmak, yürümernek isteğini Özel niyetlerine çok ters bir rol oynuyorlar. Si­
anlatıyor. Önemli olan, bu sürtüşmelere rağmen, lahlı Kuvvetler içinde başkaldın durumundan res­
yürüyebilmektir. Her büyük yürüyüşte, Türkiye tü­ torasyon durumuna geçiş işlevini üstleniyorlar.
ründen, büyük pratik dalgalar arasında yaşayan bir Üzerlerinden geçiliyor.
ülkede, her yürüyüşün yepyeni yürüyüşçülerle ya­
Kınlıyorlar.
pıldığı bir toprakta, sürtüşmelerin varlığını çok do­
ğal karşılamak gerekiyor. Daha küçük bir ölçekte ve başka bir ortamda,

557
Yalçın Küçük

özel niyetle, objektif niyetin bu trajik buluşmasını güçleri, örgütleri, kişileri tanımıyorlar. Beyin Takı­
"Beyin Takımı" yaşıyor. Yön Hareketi'nin radikal mı'nın beyni durumundaki Atilla Karaosmanoğlu,
hükümete yönelişi 9 Mart 1971 tarihinde önleniyor yıllardır Dünya Bankası'nda çalışıyor ve Washing­
ve 12 Mart 1971 tarihinde ancak reformlan yapma ton'dan doğrudan doğruya Ankara'ya Başbakan
gerekçesiyle Demirel Hükümeti'nin yerine Nihat Yardımcısı oluyor. AP ve basını için yalnızca birer
Erim Hükümeti kuruluyor. Profesör Erim, henüz kolay hedef sağlıyorlar.
hükümetini kurmadan, "reformları beyin takımı ile
Bakan olamıyorlar; AP basınının eleştirilerini
yapacağız" diyor; prestij li bir aydınlar hükümeti
Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç'a şikayet
kurmayı zorunlu ve gerekli görüyor.
ediyorlar. Memduh Tağmaç, Erim Hükümeti'nin
"Birinci Plancılar", 1960 yıllanmn başında, ikinci kabine toplantısına geliyor; AP'li basını ken­
abartmalı ancak yüksek prestij li bir teknokrat kü­ disine şikayet eden bakanları bir güzel azarlıyor.
mesini oluşturuyor. 27 Mayıs'tan sonra temsili sis­ Bakanlar Kurulu toplantı salonunda, Memduh Tağ­
teme geçilirken, üst düzey bürokratlarla politikacı maç'ın, 12 Mart Hükümeti'ni terslemesini, olduğu
bakanlann bir araya gelerek ekonomik ve güvenlik gibi, aktarıyorum: "Kaç günlük hükümetsiniz? Bu
sorunlarını tartışacaklan "istişari" Yüksek Planlama tenkidIere kızıyorsunuz. Zaman zaman Başbakan
Kurulu ile Milli Güvenlik Kurulu, bir tür "demokra­ bana şikayet ediyor. Aylardır, sol basın komutanla­
tik bozulmalara" karşı sigorta sayılıyor. 27 Mayısçı­ rın ne satılmışlığını koydu, ne Amerikan uşaklığını,
lann büyük umutlar enjekte ettikleri Birinci Beş Yıl­ arabalarımıza 'Amerikan uşağı', 'satılmış generaller'
lık Plan'ın hazırlığı sırasında, henüz bürokratlaşma­ diye yazılar yazdılar, kağıtlar yapıştırdılar. Ordu ra­
mış planlama teknisyenleri ile İsmet Paşa Başkanlı­ hatsızdır. Biz bunları eski hükümetlere çok anlattık.
ğı'ndaki koalisyon hükümeti, 1962 yılı sonunda, ça­ Tedbir almadılar. Memleket bu duruma geldi."
tışıyor; Devlet Planlama TeşkiHitl'nın müsteşar ve Memleketin içine girmiş olduğu durumdan çıkabil­
daire başkanları, Türkiye'de bürokratik gelenekler­ mek için Tağmaç bir "çare" görüyor ve bunu, Re­
de pek az rastlanan bir biçimde, toptan istifa ediyor­ form Hükümeti'nin yüzüne bağırıyor. Tağmaç'ın
lar. "Birinci Plancılar", "Devlet Planlama Teşkila­ bağırmasını da buraya alıyorum: "Vekil Beyler, Ve­
tı'ndan aynldıktan sonra, o sıralarda kuruluş çalış­ kil Beyler, şu duvarların dili olsa da söylese, Demi­
maları tamamlanan Sosyalist Kültür Derneği'nin rel Hükümetleri'ne neler anlattığımızı? Son olarak
kurucu yöneticileri oluyorlar. şunu söyleyeyim, sıkıyönetimsiz huzuru getiremez­
Kısa bir süre sonra da, uluslararası kuruluşlarda siniz .. "·' Sonuçta, huzuru getirebilmek içın sıkıyö­
.

ve özel kesimde görev almak üzere Sosyalist Kültür netimi getirmek gerekiyor; Demirel getirmeyince,
Derneği'ni de bırakıyorlar. Ancak arkalarında güzel bir başkası hükümete getiriliyor.
bir isim ve teknokratik yetenekleri konusunda bü­ Bir soru çıkıyor: 1970 yıllannın başlan, bir radi­
yük bir güven bırakıyorlar. kal yönetime elverişli midir? 9 Mart 1971 tarihindeki
12 Mart Dönemi'nin başbakanı Nihat Erim, "be­ başansızlığa bakarak, elverişliği olmaruğı sonucuna
yin takımı" olarak bunlara güveniyor. Daha doğru­ varılabilir; böyle bir sonuç için acele edilmemesi ge­
su, eksik olan kendi güvenini, bunlarla, tamamlıyor. rektiğini düşünüyorum. Zaman zaman Bonapartist
Atilla Karaosmanoğlu, Ayhan Çilingiroğlu, İhsan Hükümetler ortaya çıkabiliyor; sınıfların karşılıklı
Topaloğlu, Özer Derbil, bunlara katılan Selahattin konumundan kaynaklanan güç boşluğuna denk dü­
Babüroğlu, Profesör Türkan Akyol, Atila Sav, Albay­ şüyor. Bonapartist Hükümetler'in ortaya çıkışını, sl­
lar Kuşağı'nın yüklenmiş olduğu rolün benzerini nıflann yokluğuna veya güdük oluşlanna bağlama­
üstleniyorlar. Maliye'de Sait Naci Ergin, Milli Sa­ mak gerekiyor; daha genel olarak, nesnel ya da öznel
vunma'da Ferit Melen türünden Türk idaresinin ta­ nedenlerle, belli bir süre için, sınıflann iktidardan
nıdığı en muhafazakar politikacılarla birlikte, çe­ kopmalan nedeniyle, bir güç boşluğunun doğmasın­
kinmeden, yer aldıkları bir kabinede, baskıcı bir dü­ da aramakta yarar görüyorum.
zene geçiş için köprü oluyorlar. İktidardaki burjuvazi karşılaştığı ekonomik so­
Niyetlerinin, üstlendikleri rol türünden meşum runlar nedeniyle, iç çatışmalar sonucunda güç yitir­
olduğu söylenebilir mi? Kesinlikle söylenemeyece­ miş olabiliyor; yerine bir başka sınıfın iktidan iste­
ğini düşünüyorum. mediği veya alamadığı bir durum ortaya çıkabiliyor.
Böyle bir gelişme içinde Bonapartist Hükümet dü­
Beyin takımı, baskıcı politikalara köprü oluyor.
şünmek mümkün; ancak, mümkün olmayan, hiçbir
Rollerini tamamladıktan sonra temizleniyorlar. burjuva akımının, kendiliğinden, radikalizme prim
veya iktidar vermesidir.
Beyin Takımı, 12 Mart Muhtırasından sonra ku-
rulan Nihat Erim Kabinesi'ne girerek, bakan olduk­ Daha gerilere de götürülebilir, buradaki çözüm­
larını düşünüyorlar. Hiçbirisi, Türkiye politikasıyla leme için yirminci yüz yılın başı yeterli oluyor; bur­
ciddi ölçüde ilgilenmemiş, hep amatör bakmışlar; juvazinin baş düşmanı radikalizmdir. Burjuvazi,

558
Türkiye Üzerine Tezler III

kendi iradesiyle, hiçbir zaman radikalizme açık ka­ ler oluyor. Düzeltme yollarının varlığı tartışılırken
pı bırakınıyor. "Balyoz Harekatı" uygulamaya konuyor. Deniz Gez­
miş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın serbest bırakıl­
Bonapartist bir durum olsa bile pamuk ipliğine
bağlı örgütlerle hükümete gelinmiyor. 9 Mart Giri­ masını sağlamak için İsrail'in İstanbul Başkonsolo­
şimi başarı ile sonuçlanmış olsaydı, eninde sonun­ su Elrom kaçırılıyor. Hükümet, buna, Sadi Koçaş'ın
radyodan okuduğu bir bildiri ile cevap veriyor ve
da, deneme ve yanılmaların sonunda, Yön Hareketi
iktidarı eline alabilirdi; ne kadar alabilirdi; ne kadar devlet gücüne karşı çıkanların başına balyoz türün­
tutabilirdi, söylemek çok zor. Kuşkusuz, Yön Hare­ de inileceği anlatılıyor. 17 Mayıs 1971 tarihinde Ef­
keti'nin de ciddi sayılabilecek bir örgütlenmesi ol­ rail Elrom'un kaçırılması ve Balyoz Harekatı'nın
madığı ortaya çıkıyor; ancak hem kilit yerlerdeki başlatılmasından sonra, adı duyulmuş ya da duyul­
kadrosu ve hem de prestiji nedeniyle, bir süreç için­ mamış ilericilerden gözaltı ya da tutuklanma dene­
de, hükümeti elde etme ihtimalini yadsımıyorum. yimlerini geçirmeyen pek az kimse kalıyor.
Daha açık bir deyişle, bir koalisyon hareketine ben­ Konsolos Elrom öldürülüyor.
zeyen 9 Mart Girişimi sonucunda hükümetin elde
edilmesi halinde, iktidarı en çok ve bilinçle isteyen Ulusal Demokratik Cephe
Yön Hareketi'nin, belki bir anda, "iktidarı çalma"
Bilim mi daha çok gerçekçi, yoksa somut gerçek
şansını görebiliyorum. Fakat 9 Mart Koalisyonu ba­
mi, daha çok gerçek? Bilim, eğer bilim olabiliyorsa,
şarılı olamıyor, iktidar, en örgütlü güç olan Silahlı
somut gerçekten çok daha gerçekçidir, çok daha
Kuvvetlerin başındaki Orgeneral Memduh Tağ­
"sahih"; buna inanıyorum. Bulgularımın, yurttaş
maç'ın eline geçiyor.
düşünenlerin acımasız hücumlarına uğramasını is­
Orgeneral Memduh Tağmaç, reform yapma ni­ tiyorum; kuşkusuz, bu hücumların sonunda, ayakta
yetiyle hükümete gelenlerden, reform yerine, sıkı­ kalabilmelerini diliyorum.
yönetim istiyor.
Bulgularımın, yurttaş düşünenlerin, yoldaş ka­
Mahkumlar. faların açacakları bir savaşı yaşamadan, ayakta kal­
Gerekçeye muhtaçlar; kişisel düzeyde, reform malarından kaygılanıyorum. Bunun bu ülke için
niyetini sıkıyönetim ilanına çevirmenin mazeretini önemli bir talihsizlik olabileceğini görebiliyorum.
bulmak zorundalar; Buluyorlar; Osmanlı Banka­ Aydın Üzerine Tezler'de, Türkiye tarihinde Tez­
sı'nın Kavakhdere Şubesi soyulunca, bekledikleri ler'e kadar olmayan, iki iç savaşı bulup çıkarabildi­
kılıfa kavuşuyorlar. Banka soyulur soyulmaz, Baş­ ğimi sanıyorum. 1806-1826 Dönemi ile 1903-1923
bakan Erim, 27 Mayıs öncesi gizli komitelerin güve­ Dönemi, sınırlarda belli düzeltmelerle birlikte, iç
nilmeyen üyesi Başbakan Yardımcısı Albay Sadi Ko­ savaş dönemleri olarak ileri sürüldü. Bundan sonra­
çaş'ı, sıkıyönetim için Silahlı Kuvvetler ile ilişki kur­ ki bölümün başlığı "Türkiye'de İç Savaş" oluyor. Bu
maya memur ediyor. Hükümet Sözcüsü İsmail Arar, sonuncuyu, önemli bir bilimsel bulgu ve katkı say­
on bir ilde sıkıyönetim ilan edeceklerini ilan ediyor. mıyorum; tarihleri ayrı olmakla birlikte, pratikte de,
Dış Ekonomik İlişkiler Bakanlığı, 12 Mart ile söylenebiliyor.
birlikte kuruluyor ve başına, becerikli ve acar Özer Bu bölümde, bundan önceki çözümlemelerde,
Derbil getiriliyor. Beyin Takımı'ndan DerbiL, dış ti­ kurulmamış bir parti kurmak zorunda kaldım. İç­
caret rejimini değiştirerek ithalat ve ihracat yoluyla TKP'ni gelecek için değil, geçmiş için ve daha açık
yapılan soygunları, mümkün olduğu ölçüde, azalt­ bir söyleme ile geçmişi çözümlemede gerekli ve ya­
mak istiyor; bunun için bir kararname hazırlıyor. rarlı bir "işlem" olarak geliştiriyorum. Bu yol, dife­
Muhafazakar Ferit Melen, bu kararnameyi imzala­ ransiyel kalkulüste çok geçerlidir; sonuç çözüm için,
mıyor. Dış ticaret soygunlarını azaltmak isteyen önceden ve ayrı bir yerde, ayrı işlemler sonucu bir
Özer Derbil, kabine arkadaşı Ferit Melen'in karar­ blok elde ediliyor ve bu "yerine koyma" işlemiyle,
namesini imzalamayı reddetmesi üzerine, çok sa­ sorunun tümü çözülmüş oluyor. İç-TKP, bir blok
kin, "o halde ben de sıkıyönetim ile ilgili kararna­ olarak yerine konulduğunda, milli demokratik cep­
meyi imzalamam" diyor."' Böylece bir "ticaret" im­ he problemi daha gerçekçi bir çözüme ulaştırılmış
kanı doğuyor; Melen, dış ticaret kararnamesini ve oluyor; öyle düşünüyorum.
Derbil de sıkıyönetim kararnamesini imzalıyorlar.
Kuşkusuz, bir yöntem başkaldırısı söz konusu­
Askeri tutukevIeri ilericilerle dolduruluyor. 12 dur; matematikte bu yan işlemin ve ortaya çıkan çö­
Mart Muhtırası'nı desteklemiş olanlar, bunun için
züm bloğunun gerçekçi olması zorunluluğu yok. Bi­
kutlama mesajları gönderenler, teker teker toplanı­
limde ise böyle bir zorunluluk var; bu itirazı kabul
yorlar; Mamak ve Selimiye Askeri TutukevIeri'ne
etmek durumundayım. İç-TKP, kongrelerle ve usu­
konuyorlar.
lüne göre seçilmiş bir yönetim komitesinden, kabul
Yanlışlıktır; "12 Mart rayından çıkarıldı" diyen- edilmiş bir program ile üyelerin uymak zorunda 01-

559
Yalçın Küçük

duklan bir geçerli tüzükten yoksundur; yalnızca si­ musal demokratik cephe ve bunun için gereken
yasal hareketlilikler içinde bir taraf durumunda ol­ Sİp, ikincisi oluyor. Devrimci İşçi Sendikalan Kon­
du ve üyelerini harekete geçirebildi. federasyonunu bitirdi; 12 Eylül'den önce bitkin dü­
şürdü.
Bu çekinceleri kabul etmemek mümkün değil;
ancak yine de, çalışma masamda kurmuş olduğum, Başta Kemal Türkler olmak üzere DİSK üst yö­
İç-TKP'nin bir parti olarak kabul edilmesinin gerek­ netimine bir sİp gerekiyor.
tiğini düşünüyorum. Çünkü eğer bu koşullarla İç­
Kemal Türkler ve yönetimi, önce 15-16 Haziran
TKP bir parti olarak kabul edilmezse, Dış-TKP, ke­
Günleri'nden ve daha sonra da, arkasından gelen 12
sinlikle ve öncelikle, bir parti olarak kabul edilemez.
Mart Dönemi'nden yorgun çıkıyor. DİSK tabanının
Çünkü TKP ve çözümlerneyi kolaylaştırması açısın­ ise daha kavgacı bir konum içinde olduğunu göste­
dan Dış-TKP çok daha uygun düşüyor, parti sayıla­ ren işaretler var. Bu durumda tabanı sulandırmak
bilmek için İç-TKP'nden daha elverişli koşullara sa­ ve DİSK'nu, bir CHP'li konfederasyon haline getir­
hip görünmüyor. Poliste verilen ifadeleri ve çıkan­ mek kararlaştınlmış bir politika olarak ortaya çıkı­
lanlann anılan, bütün bunlardan öte genellikle bili­ yor. B. Fakat hem zorlayan ve hem de zorlaştıran fak­
nenler, Dış-TKP merkez komitesinin bir seçim so­ törler görülüyor.
nucu ortaya çıkmadığında kuşku bırakmıyor. En
azından uzun yıllar Dış-TKP merkez komitesinde 1974 ve 1975 yıllannda iki yasal sosyalist parti,
bir kez bulunanlar, bundan sonra girecekleri belirti­ DİSK içinden önemli sayılabilecek sendikalar ve
yorlar ve atama yapıyorlar. Uzun yıllar bir programı DİSK'te en üst noktalarda yöneticilik yapmış sendi­
olmadığı da biliniyor ve yakın zamanlarda yayınlan­ kacılarla birlikte kuruluyor. Basın-İş Genel Başkanı
mış bir tüzük de görünmüyor. Üye ile sempatizan Burhan Şahin, TSİP'in kuruluşuna katılıyor; Kim­
pek çok zorlukla birbirinden aynlıyor ve herhangi ya-İş Genel Başkanı Dinçer Doğu, Turizm-İş Genel
Başkanı Turgut Gökdere, Sosyal-İş Genel Başkanı
bir aidat ödemesiyle ilgili bir ize rastlanmadığı gibi,
Özcan Kesgeç, Seramik-İş Genel Başkanı Mustafa
üyelerin hiçbirisinin, herhangi düzeyde herhangi
Aktulgalı TİP'nin kuruculan oluyorlar. DİSK'in te­
bir parti kongresine katıldıklan da ileri sürülmüyor,
mel direklerinden Maden-İş'i iş yeri temsilcilikle­
Bütün bunlan İç-TKP'nin bir parti olarak kabul rinde zorluyorlar; Selim Mahmutoğlu, Bölge Tem­
edilebileceğini göstermek için sıralamak gereğini silcisi olarak, hem Maden-İş'i ve hem de TİP'ni Bur­
duyuyorum. Bunun da bir amacı var; ulusal demok­ sa'ya yerleştiriyor. Hür-Cam-İş'te, Tekstil-İş'te, sos­
ratik cephe çözümlemesini yapabilmek için bir par­ yalist işçi ve sendikacılar, önemli köprü başlannı
ti daha kurmak zorunluluğu doğuyor. tutuyor. 1960 yılı sonlannda öğrenci derneklerin­
sİp, Sosyal İlerleme Partisi, son derece fiktif, yi­ den yetişmiş Çetin Uygur'un başkanlığındaki Yeral­
ne çalışma masamda doğan, ancak son derece legal tı Maden-İş, arkadan gelerek, daha kavgacı bir sen­
bir partidir. Övülebilir veya eleştirilebilir; legal sayı­ dikal çizgiyi zorluyor.
lıyor. Çözümlemelere, istendiği ölçüde ve özgürlük­ Türkler ve üst yönetime iki sorun birden çıkıyor.
le sokulabiliyor. musal demokratik cephe çözümle­ Birincisi, bir partiye dayanmadan DİSK'teki ko­
mesini yapabilmek için Sosyal İlerleme Partisi'ni, numlannı korumalan imkansızlaşıyor; sendikacılık
Sİp, kurmak gerekli oluyor. ve ideolojik açıdan dayanabilecekleri tek partinin
Ancak eklenebilir; bu gereklilik, sadece bir dü­ Ecevifin Halk Partisi olduğunu görüyorlar ve anlı­
şünsel platformda ortaya çıkmıyor. İç-TKP de yal­ yorlar. Ancak, ne yazık, sosyalizme bir akış olduğu
nızca düşünsel bir zorunluluk olmadı; aynı zaman­ bir zaman aralığında, Ecevifle parlatılmış CHP
da ve gerçek siyasal yaşamda, Yön Hareketi ve bu imajı, DİSK tabanının aradığı imaja denk düşmü­
hareketin lideri Doğan Avcıoğlu için gerekti. yor. Daha sosyalizan bir imaj gerekiyor.
SİP'nin de durumu aynıdır; DİSK ve Genel Başkanı Kemal Türkler'in hiçbir zaman TKP üyesi olma­
Kemal Türkler'e, kesinlikle, bir sİp gerekiyor. yacağını düşünüyorum. Türkler, ideolojik ve politik
Nedenlerine geleceğim; ancak önce sonuçlannı açıdan, en çok, Mehmet Ali Aybar çizgisine yakın
açıklamak durumundayım. Sonuç ikidir; birincisi, düşüyor. Bu nedenle ortada bir boşluk doğuyor.Bs
milli demokratik cephe ve bunun için kurulan İç­ Bu boşluğu sİp ile doldurmaya çalışıyorum. Sosyal
TKP, Türkiye İşçi Partisi'ni çökertti.B3 İç-Türkiye İlerleme Partisi'nin müdiran ve dirijan kadrolan,
Komünist Partisi'nin saldınlan karşısında Tİp, bir DİSK'nun uzmanlık kadrolannı dolduruyor. sİp ile
ideolojik netlik ve tutarlılık kazanmakla birlikte, DİSK, sorunsuz ve sorumsuz bir sosyalizan imaj ka­
mücadele gücünü kaybetmiş oldu. Zaman, milli de­ zanıyor ve bu imaj altında DİSK büyük bir cüretle
mokratik cephe sözcülerinin TİP'nin yüzüne yapış­ CHP'lileştiriliyor.
tırmak istedikleri "oportünist ve pasifist" yaftasını, Milli demokratik cephe girişiminde İç-TKP'nin
özellikle yeni kuşaklann gözünde, çıkanp atmanın oynadığı rolün benzerini, ulusal demokratik cephe­
imkansız değilse bile kolay olmadığını gösterdi. de sİp üstleniyor: DİSK'in uzman kadrolanna yer-

560
Türkiye Üzerine Tezler III

leşmiş sİp kadroları, Aydın Meriç, Sıtkı Coşkun, lanmamayı, anlatıyor. Beyinleri çalıştırmama ama­
Nabi Yağcı ve diğerleri aklın zor alabileceği bir kin­ cını güdüyor; ana okullarına uygun düşüyor.
le, DİsK içinde sosyalist işçi ve sendikacı avcılığına
İdeolojik açıdan, hem İç-TKP'nin ve hem de
çıkıyorlar. Selim Mahmutoğlu, bölgesinden ve tem­ sİp' nin, TKP ile bir aynlığı görünmüyor; TKP de, 12
silcilikten işsizliğe atılıyor. Mustafa Aktulgalı ve Mart'tan önce milli demokratik devrim ve 12 Ey­
Burhan Şahin, sendikalarının başlarında kalabil­ lül'den önce de ulusal demokratik devrim görüşleri­
rnek için, partilerinden aynlıyorlar. Kimya-İş ve Tu­ ni savunuyor. Siyasal açıdan da aralarında bir fark
rizm-İş likidasyona uğratılıyor, bir daha eski güçle­ bulunmuyor; 12 Mart Dönemi'ne kadar İç-TKP ve
rine hiçbir zaman gelemiyorlar; Dinçer Doğu ve TKP, "bir kemalist on sosyaliste bedeldir", ilkesine
Turgut Gökdere'nin sendikal yaşamlarına son veri­ bağlı kalıyorlar. 12 Eylül öncesinde ise sİp ve TKP
liyor. Sosyal-İş için daha orta bir yol bulunuyor ve için bu ilke, "bir CHP'li on sosyaliste bedeldir" slo­
DİsK üyeliği askıya alınarak terbiye olması bekleni­ ganına dönüşüyor; bir nitelik değişmesi olmuyor.
yor. Bütün bunları süsleyebilmek için bir takım ace­
Bu temel beraberliklere karşın, İç-TKP ile TKP
mi ve aceleci gösterilere baş vuruluyor ve her biri­
arasında çetin bir örgütsel karşıtlık gelişiyor. TKP
sinde binlerce bilinçli işçinin işsiz kalması sonucu
ile Sİp arasında ise böyle bir karşıtlık ortaya çıkmı­
yaratılıyor.
yor; aslında, teorik açıdan da, çıkmaması gerekiyor.
DİsK içinde sosyalist işçi ve sendikacılara karşı Birisi yurt dışında çalışan ve Türkiye'de legal örgüt­
açılan savaş, DİSK'in Halk Partisi'ne teslim edilme­ lenmesi olmayan ve diğeri yurt içinde ve tümüyle le­
si demek oluyor; bu, burjuvazi için, çok büyük bir gal çalışabilecek iki parti orasında herhang bir ör­
sevinç kaynağı sayılıyor. Bülent Ecevit, 1977 Seçim­ gütsel çekişmeyi düşünmemek de icap ediyor.
leri sonucunda, seçimleri kazanmış olduğıı için de­
Pratik nedenler de var; TKP, özellikle 1951 Tev­
ğil, bu sonucun sağlanmasındaki katkıları nedeniy­
kifatı sonrasında, hiçbir zaman önemli bir örgütlen­
le başbakan olabiliyor.
me olmadı. Hep güçsüz kaldı. Böyle olmakla birlik­
Devam edebilmek için bir özet yapmak duru­ te, Türkiye'de çeşitli yönetimler, Türkiye Komünist
mundayım. İç-TKP ve sİp, geçici partidir ve görün­ Partisi'ni olduğıından çok güçlü göstermeyi ve her
tü partileri oluyo rlar. Fakat her ikisi de belli tarih türlü sosyalizan çabaları, son çözümlemede, TKP'ne
noktalarında son derece güçlü olabildiler; iki nokta bağlamayı bir politika biliyor. Bunun iki nedeni or­
alınacak olursa, 1969 tarihinde kütlelerin en çok taya çıkıyor; birincisi, Türkiye'de yönetimler,
içinde olan İç-TKP ve 1979 yılında da SİP'dir. Güç­ TKP'nin omuzları üzerinden, Sovyetler Birliği ile
leri geçiciliklerinden ve görüntü olmalarından kay­ "konuşuyor." 1927 Tevkifatı hariç, bu istenmeyen
naklanıyor; rüzgar gibi geçiyorlar. Kütlelerin içine bir gelişmedir, Türkiye'de rejimler TKP Operasyon­
giriyorlar. Kütleleri hıtamıyorlar. ları ile hep öncelikle Sovyetler Birliği'ne ve aynı za­
manda zıddına, kapitalist Batı kampına, "bir mesaj"
Güçleniyorlar; ancak, toptan, Türkiye sosyalist
göndermeyi amaçlıyor; zamanlamasını buna göre
hareketinin ya da daha mütevazi bir sözcükle Türki­
düzenliyor. İkincisi, her türlü sol girişimi, TKP'ne
ye solunun gücünü arhramıyorlar. Azaltıyorlar. Her
bağlamakla, eninde-sonunda, Sovyetler Birliği'ne
ikisi de büyük bir sığlıkla cephe için gerekli kütlesel
bağlamış olduğıınu düşünüyor; böylece, sol girişim­
tabanı genişletirken, kurulmuş kurumları, kırıp ge­
lere, olduklarından çok daha fazla "bir tehlike" yük­
çiyorlar. Bu kırımı, 12 Mart ve 12 Eylül dönemleri
lemiş sayılıyor.
izliyor.
Burjuvazinin "korku jeneratörü", on dokuzuncu
Devam edebilmek için bir parantez açmak zo­
yüzyılın ilk yarısında Fransız Devrimi'dir; yirminci
rundayım. Ne İç-TKP ve bunu zileyen THKP-C ile
yüzyılın ilk yarısında Ekim Devrimi oluyor. Robes­
bu dönemdeki silahlı eylemlerle ne de sİp ve DİSK
pierre ve Stalin, bu iki devrim için, sırasıyla, günah
tarafından açıklanan ulusal demokratik cephe çağ­
keçisi yapılıyorlar.86 Her ikisinin adları, ya da jako­
rıları, düzenlenen büyük Bir Mayıs Gösterileri'yle,
benizm ile stalinizm, en çok korkutan oluyorlar.
bunları izleyen, askeri rejimler arasında bir neden­
sonuç bağlantısı kurmak durumundayım; daha TKP güçsüzdür; sİp çok güçlü olabiliyor.
önemlisi böyle bir bağlantıyı kurmanın mümkün Aynmı ortaya koyabilmek için, çok kısa olarak,
olamayacağına inanıyorum. Türkiye'de askeri mü­ Türkiye Komünist Partisi'nin çözümlenmesi gereki­
dahale ve rejimIerin, kapitalizmin derininden gelen yor. Bir kaynak sorunudur; söz etmek durumunda­
ve emperyalizmin siyasal sorunlarıyla bütünleşen yım.
nedenleri var.
Resmi istihbarat kaynakları, Türkiye'nin sol ta­
Parantez içinde tezi yazıyorum: Türkiye'de pro­ rihi açısından önemli bir kaynaktır; gizli tutuluyor.
vokasyon saplantılı askeri müdahale savları yalnız­ Önceleri Milli Emniyet Başkanlığı ve daha sonra
ca beyin tasarrufunu ve bu amaçla da beyinleri kul- Milli İstihbarat Teşkilatı, sol kuruluşlar ile ilgili bel-

561
Yalçın Küçük

geler topluyor, konuşmalan kaydediyor ve bunlan İki: TKP, felçli döneminde bile, Türkiye'de ken­
dosyalıyor. Büyük Britanya, kendi istihbarat örgü­ di dışında sol çaba ve örgütlenmeleri hoş karşılamı­
tünün, Batı kampında, CIA'den tek bağımsız örgüt yor. TKP, çok uzun yıllar, Zeki Baştımar ve İsmail
olduğunu ileri sürerek övünüyor. MİT'nın, CIA ile Bilen dahil, kendisini "Dış Büro" olarak adlandın­
yakın işbirliği ve bilgi alış verişi içinde çalıştığını yor; ancak içerde bir çaba yerine, başka çabalan
varsaymak için çok fazla çaba harcamaya gerek yok; eleştirmeyi seçiyor.
varsayılıyor. Böyle bir durumda CIA ve MİT bilgile­
Üçüncüsü daha önce yazıldı ve burada tekrarla­
rinin yayınlanması halinde, sol tarihinin çok daha
nıyor. Üç: 1961-1982 Dönemi'nde, dış dinamik,
tutarlı bir çözümlerneye kavuşturulabileceğine ina­
uluslararası gelişmelerin akışı ve uluslararasında
nıyorum.
güçler dengesi, Türkiye'de güçlü bir sosyalist örgüt­
Kısmen yapılıyor. CIA, hem ilgililerin bildiği lenme ile aynı yönde çalışmıyor.
"resmi" yayınlarla ve hem de CIA uzmanlarının ya­
TKP Ana Dava Gerekçeli Karar'dan aktarma
yınlanmış çalışmalarıyla, elindeki bilgilerin bir bö­
yapmadan önee açıklama durumundayım; bir para­
lümünü açıklamaktan geri kalmıyor. Milli Emniyet
doksa parmak basılması zorunlu oluyor. Vulgar ba­
Başkanlığı veya MİT bilgileri için de bir kısmi yayın­
dan söz edebiliyorum. TKP üyesi olduktan sonra ih­ sın aracılığıyla bir korku yayılmak istendiğinde hep,
bar yolunu seçen tiyatro sanatçısı Aclan Sayılgan'ın, TKP ve TKP bağlantısıyla "Sovyet Tehditi" üzerinde
1940 yıllannda Albay Türkeş ile ırkçı tutuklamasın­ duruluyor ve bunun için de her taşın altında ve za­
dan geçen doktor üsteğmen Fethi Tevetoğlu'nun, manın her noktasında TKP bulunuyor, çıkarılıyor.
Türkiye solu ile ilgili olarak yayınladıklan kitaplar­ Paradoks, Gerekçeli Karar'ın, tarih çözümlemele­
da, istihbarat arşivlerinden yararlanılmış olduğu riyle ilgili bölümünün bunun tam tersini yazmasın­
açıklıkla belli oluyor ve belli ediliyor. Türkiye solu dan ileri geliyor.'· Sıkıyönetim Mahkemesi, 1960 ile
üzerinde değerli araştırmasıyla bilinen Mete Tun­ 1973 yıllan arasında, Türkiye Komünist Partisi'nin
cay da, bulgulannı, istihbarat arşivlerine dayanıla­ "boş geçirmiş" olduğu görüşünü ileri sürüyor. Şöy­
rak yazılmış bu çalışmalardaki bilgilerle tartmak ge­ le: "Bu dönem içerisinde Türkiye'de kurulan Türki­
reğini duyuyor. Buna, 12 Eylül öncesinde solcular ye İşçi Partisi'ni destekler görünmüşler, bir süre
tarafından öldürülen İlhan Darendelioğlu'nun ça­ sonra parti içerisinde bazı ihtilaflar doğmasına se­
lışmalannı da ekleyebiliyorum.·' Darendelioğlu da bep olmuşlar, hatta devrin parti başkanı Mehmet
istihbarat arşivlerinden yararlanıyor. Ali Aybar'la parti içindeki diğer bir grup arasında
ideolojik kopukluğun doğduğu gözlenmiştir. Bu dö­
Bunlar eski kaynaklar; bir yenisi ortaya çıkıyor.
nem için Aydınlık Gazetesi 6 Şubat 1979 tarihli sa­
12 Eylül Dönemi'nde Sıkıyönetim Mahkemeleri,
yısında '1970'e kadar Doğu Almanya'da villalarda
yalnızca iddianarnede değil, TKP Davası ile ilgili ge­
yaşadılar, bazı toplantılara katıldılar, Bizim Rad­
rekçeli kararda bile, 1970 yıllannda Aydınlık Gaze­
yo'dan milli demokratik devrim tezini ortaya atıp
tesi'nin TKP ile ilgili yayınlarını, kaynak olarak kul­
TİP'ni desteklediler' demekte, faaliyetlerinin bun­
lanıyor."" Aynı kaynağın, TKP çözümlemelerinde,
CIA yayınlarında da kullanılmış olduğunu saptaya­ larla sınırlı olduğunu ifade etmeye çalışmaktadır!'
biliyorum."' Bütün bunlardan, 1970 yıllarında Ay­ Bu değerlendirmeyi onayladıkları görülüyor.
dınlık Gazetesi'nin doğrudan doğruya Milli İstihba­ Yalnız dışından değil, zaman zaman da içinden,
rat Teşkilatı arşivlerine dayanan bilgileri kullanmış eleştirilere uğruyor. İçerden eleştiri yapanlar ihraç
olduğu sonucunu çıkanyorum. MİT, elindeki rapor­ ediliyor. "Devrimci Kanat", yakın zamanda, TKP
ların bir bölümünü yayınlamak ihtiyacı duymuş ola­ içinde muhalefet ettikten sonra ihraç edilen, ancak
bilir.'o Sıkıyönetim Mahkemeleri ve CIA yayınları, TKP ile ilgili iddialannı sürdüren hareketlerden bi­
Aydınlık Gazetesi'nin yayınladığı bilgilerin istihba­ risi oluyor. Yakalattıklan belgeler arasında "İç Ha­
rat arşivlerine dayandığından güvenli görünüyor­ berleşme Bülteni" de yer alıyor.93 Gerekçeli Karar'a
lar; karşıt durumda, özellikle mahkemelerin, yayın­ göre bu bültenlerin birisinde şunlar yer alıyor:
lanan bilgileri kullanmalan düşünülemez. "1960'dan Sonra 13 yıl görevde kalan Demir, Bilen,
Mevcut kaynaklara, şimdiye kadar yapılmış çö­ Saydam yönetimi partiyi likide etti. Partiyi örgütle­
zümlemelere, sıkıyönetim iddianameleri ile mahke­ rnekten titizlikle kaçındı. Önce Aybar'ın, sonra Bo­
melerin verdiği gerekçeli hükümlerde yer alan bilgi­ ran'ın kuyruğu na takıldı."" Böylece bir başka yol­
ler eklendiğinde, bazı sonuçlar, kendiliğinden Çıkı­ dan da, uzun bir süre, en azından 1970 yıllannın
yor. Yazmak düşüyor. başlanna kadar Türkiye Komünist Partisi'nin bir
bitkisel yaşam geçirdiği vurgulanıyor.
Bir: 1950 yıllan başlanndan 1970 yıllan başlan­
na kadar, Türkiye Komünist Partisi paralize bir ku­ Açıklama zorunluluğu var: Hem milli demokra­
ruluştıır; felç geçiriyor. Bu nedenle, 1970 yıllannın tik devrim tezini savunmak ve hem de Türkiye İşçi
ilk yansında, TKP 'nin canlanmasından değil, yeni­ Partisi'ni ve birbiri arkasından Aybar ve Boran'ı
den kurulmasından söz edilebiliyor. desteklemek nasıl oluyor? Kuşkusuz Gerekçeli Ka-

562
Türkiye Üzerine Tezler III

rar "Türkiye İşçi Partisi'ni destekler görünmüşler" içlerinde olmak üzere üyelerin hemen tümü bu çağ­
ifadesini kullanırken hem daha temkinli davranmış rıyı çeşitli nedenlerle yanıtsız bıraktılar. İlk önce
oluyor ve hem de gerçeklere yakın düşüyor. TKP, TKP Dış Bürosu, daha sonra da TKP Merkez Komi­
hiçbir zaman TİP'ni desteklemiyor; ayrıca Türkiye tesi adını alan aslında Zeki Baştımar, İsmail Bilen,
Komünist Partisi'nin, CHP dışında, yurt içinde des­ Aram Pehlivanyan yoldaşlardan oluşan bir Polit­
teklemiş olduğu hiçbir örgüt bulunmuyor. "Görünü­ Büro kuruldu. Bu Polit-Büro 13 yıl boyunca görevde
yor." kaldı." Bu dönemde, Parti'yi, Bilen, Demir ve Say­
dam soyadını kullanan Pehlivanyan yönetiyordu.
TKP, hep cepheci'dir; cephecilik söz konusu ol­
duğunda TKP ile THKP-Cephe, düşman kardeşler Yönetim, bu dönemde, büyük ölçüde 1958 yılın­
oluyorlar. Türkiye'nin bu ilk iki gizli örgütü cepheci­ da yayına başlayan "Bizim Radyo" ve daha sonra
lik cephesi'nden hiç ayrılmıyorlar.95 "TKP'nin Sesi" yayınlarını yönetmek olarak belirle­
Devam etmeden önce, bundan sonraki bölümde niyordu. Eski tüfekler yurt dışına çıkmayı kabul et­
ortaya çıkacak olan, THKP ile TKP arasında bir baş­ meyince, Hemingway'in ihtiyar balıkçısındaki balı­
ka paralellikten söz etmek durumundayım: Her iki­ ğa dönen TİP'nden, sağlam İç-TKP karşıtlarının
yurt dışına çıkarılmasına başlanıyor. Eldeki bilgile­
si de bir güç yada da güçsüzlük gösterisini, temel
politik çizgi yapmaktan geri kalmıyor. THKP-C, re göre, 1970 yılları başlarından itibaren, TKP'nin
devletin güçsüzlüğünü göstermeyi önemli sayıyor. yeniden kuruluşu başlıyor. İstanbul Sıkıyönetim
TKP, kendisini güçlü göstermeyi pek çok önemli bu­ Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından hazırlanan,
luyor. TKP ve TKP -İşçinin Sesi, TKP - Devrimci Kanat or­
tak İddianamesi'nde "TKP, İngiltere'de 1971 yılında
İdeolojik açıdan TKP, milli demokratik devrim­ Veli Dursun ve R. Yörükoğlu takma adını kullanan
cephe savını savunuyor. Ancak örgütsel planda bu Nihat Akseyrnen tarafından kurulmuştur" denili­
savı savunan Mihri Belli ile Belli'nin İç-TKP'ni can yor!' Aydan Bulutgil'in Gerekçeli Karar'a esas olan
düşmanı sayıyor. Bu nedenle, ideolojik olarak milli polis ifadesinde'" de "İngiltere'nin beş kişilik bir il
demokratik devrim görüşünü savunurken, aynı za­ komitesi kurarak bu yıldan itibaren İngiltere'nin
manda, bu görüşe canla-başla karşı çıkan Türkiye parti içerisinde bir il statüsü ile idaresine" başlandı­
İşçi Partisi'ni destekler görünmekten uzak duramı­ ğı belirtiliyor!' Böylece, Büyük Britanya İmparator­
yor. luğu, Türkiye Komünist Partisi'nin yeniden kurulu­
İşine yarıyor ve devam ediyor: TKP, atılım ya­ şunda bir il statüsüne indirilirken, bu yolla da, Tür­
parken, bu paradoksu ilke sayıyor. Hiçbir zaman kiye'nin illerinin sayısı altmış sekizi bulmuş oluyor.
ideolojik ve politik platforma öncelik tanımıyor; ya­ Buraya kadar güzel. Yurt dışına çıkanlarla yurt
şanılan teorik sığlık, bunu, kolaylaştırıyor. TKP, atı­ dışında doktora yaparken bağlantı kurulanlar bir
lımında, örgütsel yakınlık ve zıtlıklar hareket nokta­ süre yalnızca hazırlık ekzersizleri yapıyorlar. 1973
sı oluyor. Şimdi çok daha açık olarak ortaya çrkıyor; yılında, 1920'li yılların ortalarından beri yurt dışın­
TKP, 1970 yıllarının başlarında, yeniden ortaya çık­ da olan Laz İsmail TKP Dış Bürosu Sekreteri oluyor.
maya karar verince, ilk transferlerini, ideolojik ola­ Uzun yıllar dışardaki komünist parti üyelerine Dış
rak yakın olduğu milli demokratik cephe taraftarla­ Büro denilmesi, merkezin yurt topraklarında oldu­
rından değil, tam bunun karşısından, MDD çizgisi­ ğunu belirtmek için gösterilen özenle açıklanıyor.
ne sonuna kadar karşı koyabilen, gücünü yitirmek­ İsmail Bilen'in genel sekreter olmasından sonraki
te olan TİP'nden yapıyor!' Türkiye İşçi Partisi'nin, gelişmelerle ilgili olarak bilinen İ. Bilen'in bu görevi
büyük kan kaybına karşın, milli demokratik devrim almasından sonra Türkiye Komünist Partisi yeni bir
ve cephesini kesinkes mahrum ettiği ve 1970 yılı atılım yaparak geniş çapta propaganda ve örgütlen­
sonbaharında yapılan dördüncü kongresi sonrasına me eylemine girişti. Ocak 1974 tarihi itibariyle çı­
kadar Tİp içinde kalan kişiler, TKP'nin ilk transfer­ karmaya başladığı aylık, merkez komitesi yayın or­
leri oluyorlar. İsmail Bilen atılımını, bunlarla ve
gani 'Atılım' ile de bunu vurgulamış oldu. Bu tarihe
bunlara ek olarak Dev-Genç'e karşı kurulan Sosya­ kadar zaman zaman Türkiye'de kurulan meşru siya­
list Gençlik Örgütü'nden yapmış olduğu aktarma­
si partilerin arkalarında yer almasına rağmen bu ta­
larla gerçekleştirmeye çalışıyor. rihten itibaren TKP'nin hiçbir siyasi partiyle ilişkisi
Öyle anlaşılıyor, TKP, bu tür transferlere mec­ olmadığını zira TKP'nin 1920'lerden itibaren faali­
bur kalıyor. TKP-Devrimci Kanat'ın resmi makam­ yet içinde olduğunu, işçinin tek ve en güçlü örgütü­
ların eline geçen İç Haberleşme Bülteni'nin birisin­ nün TKP olduğunu savundu. Bu tarihlere kadar yurt
de şu ifadeler yer alıyor: 1960'tan hemen sonra ha­ dışında bulunan teşkilatına TKP Dış Bürosu adını
pisten çıkan Zeki Baştımar (Yakup Demir) yoldaşın veren parti, bu tarihten sonra kendisini 'TKP Mer­
yönetiminde TKP toparlanma girişiminde bulun­ kez Komitesi' olarak lanse etti."'oo Bu bilgileri bir de­
muştur. Komünistlerin bir kesimine yurt dışına çık­ ğerlendirme izliyor ve aktarıyorum: "Ocak 1974 ta­
ma çağrısı yapıldı. Ancak Reşat Fuat Baraner'in de rihine, tabir caizse, TKP'nin yeniden toparlanışın-

563
Yalçın Küçük

dan ziyade yeniden kuruluşu adını verebiliriz." Bu Aynı İddianame'de yazıldığına göre TSİP'nin ilk
yargıyı desteklemek için de ekleniyor: "Gerçekten kongresinde kuruculardan ve tanınan isimlerden
TKP bu tarihten sonra 1975 yılında yeni bir tüzük ve Oya Baydar, "Tsİp gerçek bir işçi sınıfı partisi ola­
programla karşımıza çıkmaktadır." Bunlan Sıkıyö­ maz, gerçek işçi sınıfı partisi hayatiyetini korumak­
netim Komutanlığı Askeri Savcılığı söylüyor. Üye tadır, Tsİp ancak bir geçiş partisi olabilir" diyerek
sayısı artınlıyor; hızlı bir kampanya başlıyor.'o, partisinden aynlıyor.'03 Oya Baydar, hemen SİP'e,
Sosyal İlerleme Partisi'ne katılıyor; kocasıyla birlik­
Yanm yüz yıla yakın bir zamanı yurt dışında
te Maden-İş'in satın aldığı Politika Gazetesi'nin ba­
bekleyerek geçirdikten sonda, herhangi bir kongre
şına geçerek, DİSK'in CHP'lileştirilmesinde önemli
toplamaya gerek duymadan TKP Genel Sekreteri
ve üstün bir rol oynuyor.
olan Laz İsmail'in övünmek hakkıdır; yakışıyor. An­
cak, ne yazık, sorunlar çıkıyor. Yurt içinde yaşayan­ TKP ve Laz İsmail, SİP'ne, Tsİp ve TİP'ne oldu­
lann, S. Üstüngel adını da kullanan Laz İsmail ve ğu türden düşmanca bir tııtıım almıyor. Sİp de hiç­
çok az sayıdaki arkadaşlan kadar sabırlı olmadıkla­ bir zaman işçi sınıfının tek ve biricik partisi olduğu
n anlaşılıyor. 12 Mart döneminden çıkarken yeni­ iddiasıyla ortaya çıkmıyor. Laz İsmail'in yurt dışın­

den sosyalist parti kurmaya kalkıyorlar; mücadele­ da olmasına karşın zaman zaman SİP'liler "İ. Bilen

ye devam etmek istiyorlar. aramızda" hayaline bile kapılabiliyorlar. Ne de olsa


sİp de bir hayalet partidir; bir geçici ve görüntü
Ahmet Kaçmaz, Oya Baydar ve arkadaşlan 1984 parti oluyor. Bir işlevi var; DİSK'in CHP1ileştiril­
yılı Haziran ayında Türkiye Sosyalist İşçi Partisi'ni, mesinde serap işlevini üstleniyor. İşlevi, CHP'lileş­
TSİp, kuruyorlar. Elli yıl bekleyerek TKP Genel Sek­ tirme operasyonunun sonuna kadar sürüyor. So­
reteri olan ve bu andan itibaren de TKP'ni, yurt dı­ nunda, yıkılmak yazgısından kurtulamıyor.
şında olmasına karşın, Türkiye'nin tek ve biricik iş­
SİP'nin sosyalizan hayaleti altında, DİSK için­
çi sınıfı partisi iHin eden Laz İsmail kızıyor.
deki sosyalist sendikalar ve sosyalist sendikacılar
TSİP'nin çıkışındaki Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın gö­
temizleniyor. Bunun için DİSK üst yönetimi göste­
rüşlerinin etkisini görerek, Laz İsmail, TSİP'in için­
rişli, sonuçsuz ve DİSK tabanının kavgacılığını ku­
de bir başka partinin bulunduğu sonucuna vanyor;
rutan eylemleri arka arkaya sahneye koyuyor. Aydın
TKP-R'de, Türkiye Komünist Partisi-Reorganizas­
Engin'in yönetimindeki ve Oya Baydar'ın siyasal ya­
yon, karar kılıyor. Elinde bir tek imkan var; radyo.
zarlığını yapnğı Politika Gazetesi, SİP'nin önde ge­
Radyo ile, Tsİp içinde bir İç-TKP kurulduğunu dü­
len yazıcılan olarak, DİSK içindeki sosyalistlerin te­
şünerek, TKP-R adıyla gizli bir komünist partisi ku­
mizlenmesine bir heyecanlı tören havası verebilmek
rulduğunu ileri sürüyor; kısaca isim vererek ihbar
için üstün ve önemli çabalar harcıyorIar. Bu çabalar
ediyor. Mayıs 1975 tarihinde kurulan Tİp için de,
içinde 1977 Genel Seçimleri geliyor. DİSK, sosyalist­
"Titocu" yaftası uygun bulunuyor. Bu, yurt dışına
lerin de katıldığı bu seçimlerde, net bir biçimde
haber veriyor. Tsİp kuruculan henüz yurt dışında
CHP'ni destekleme karan alıyor. sİp, bu karann
bilinmiyorlar.
Türkiye ve dünya işçi sınıfı hareketi açısından düşü­
Ahmet Kaçmaz ve arkadaşlan, TSİP'ni yerleştir­ nülebilecek en hayırlı karar olduğunu ilan ediyor.
diklerini düşünüyorlar ve en azından Tsİp olarak Seçimlere girererek sosyalizm propagandası yap­
sürdürmek gerektiğini savunuyorlar. 1970'li yıllann mak isteyen sosyalistleri de bölücü}ükle suçluyor.
sonuna gelirken, parti kuruluşunda yer almış bir ke­ Bütün bunlann yetmeyeceğini düşünen DİSK üst
sim, daha yeni yollan denemek iddiasına bağlı kal­ yönetimi, 1977 Seçimleri'nden hemen önce, metal
mak istiyor ve Tsİp içindeki bir ihtilaftan sonra ay­ işleyen iş kolunda, hazırlıksız ve stoklan birikmiş
nlıyor. Geçmişe dönük bir tarihle ve bu kez TKP- B, işverenlerin uzun bir süre dayanabileceklerinin ön­
Türkiye Komünist Partisi-Birlik, adını alan bu hare­ ceden bilindiği bir durumda grev ilan ediyor. Grev­
ket bir parti türünden çalışmaya başlıyor. 12 Ey­ le birlikte işçilere, CHp'nin seçimleri kazanması ha­
lül'de genel yazgıyı paylaşıyor. TKP-B İddianame­ linde, çok iyi bir toplu sözleşme imzalanacağı vaad
si'nde, Tsİp ve TİP'in kurulduğu zamanla ilgili önce ediliyor.

şu bilgi yer alıyor: "TKP, İngiltere ve Batı Avrupa ül­ Kazanamıyor, iyi toplu sözleşme imzalanamı­
kelerinde bulunan kadrolannı Türkiye'ye sevk et­ yor. Gerici partiler Milliyetçi Cephe hükümetini ku­
meye başlamıştır."'o, Bunun arkasından da Laz İs­ ruyorlar. İşte bu sırada DİSK, tıpkı maden iş kolun­
mail'in ihban şöyle anlatılıyor: "TKP-R'nin varlığın­ daki grev türünden hiçbir hazırlık yapmadan ve res­
dan haberdar olan TKP Doğu Almanya'da bulunan mi radyo kanalıyla ulusal demokratik cephe ilan
ve propaganda aracı olarak kullandığı radyo yayın­ ediyor. Sosyalist partiler reddediyorlar; aslında cep­
lan vasıtasıyla TKP-R içinde bulunanlan ajan pro­ he önerisi de, sosyalist partileri, pek muhatap kabul
vokatör diyerek kimlikleriyle deşifre" ediyor. Laz İs­ etmiyor. Sİp, CHp'nin hepsinden önemli olduğunu
mail, bir legal partinin kuruculannı illegal parti yö­ düşünüyor; CHP cepheden uzak duruyor. DİSK üst
neticileri olarak ilan etmekte bir sakınca görmüyor. yönetiminin işi bitiyor. Bir kongre sonra, CHP eski

564
Türkiye Üzerine Tezler III

milletvekili Abdullah Baştürk, DİsK Genel Başkanı manları, ayrı baş çekme denemelerine hazırlanıyor­
oluyor. Böylece deneyimli ve birikimli işçileri barın­ lar; Baştürk, kararlı davranıyor. Maden-İş ile aynı
dıran Maden-İş yerine, henüz köylülükten kurtula­ tutum içindeki sİp ağırlıklı sendikaların DİsK üye­
mamış temizlik işçilerinin egemen olduğu Genel-İş,
liklerini kaldırıyor, askıya alıyor ve disiplin kurulu­
DİSK'in yönetimine geçmiş oluyor.
na veriliyor. Ulusal demokratik cephenin sonu ilan
sİp, rolünün burada bittiğini anlamak istemi­
ediliyor.
yor. Kemal Türkler, hırçınlık gösterilerine başvuru­
yor. sİp kadrolarını dolduran DİsK sendikaları uz- Bu bölümü bitirmiş oluyorum.

Ulusal Demokratik Cephe: 1 Mayıs 1977'yi Unutmayacağız.


DİsK Sloganları Fazişme Karşı Mücadelede İşçi Sınıfı Ön
1 Mayıs Miting'lerinde DİsK tarafından Safta.
tesbit edilerek atılan sloganlar şunlardır: Faşizm Zulüm, Açlık ve Yoksulluk De-
mektir.
Yaşasın DİSK.
Faşizme Geçit Vermeyeceğiz.
Yaşasın 1 Mayıs.
Faşizme Karşı Omuz Omuza.
Yaşasın Sosyalizm.
Faşist Yuvaları dağıtılsın.
141 - 142'ye Hayır.
Faşist Cephelerden Hesap Sorulsun.
İşçiler Geliyor.
Kahrolsun Faşizm.
İşçiler Birleşin.
Yaşasın Anti-Faşist, Anti-Emperyalist, Anti-
İşçiyiz Güçlüyüz Devrimlerde Öncüyüz.
Şovenist Güç
Bağımsız Türkiye.
Birliğimiz.
Genel Grev Hakkımız Söke Söke Alırız.
Kahrolsun Emperyalizm.
Referandum Hakkımız Söke Söke Alırız.
NATO'ya hayır.
1 Mayıs Katilleri Bulunsun Hesap Sorul-
CENTO bitti, Sıra NATO'da.
sun.
IMF'ye Hayır.
Faşizme Karşı Omuz Omuza.
İkili Anlaşmalara Hayır.
Faşizme Geçit Yok.
Sömürüye son.
Kahrolsun Faşizm.
Sömürüsüz ve Savaşsız Bir Dünya Kuraca-
Birlik - Mücadele -Dayanışma. ğız.
DGM'yi Ezdik, Yaşasın DİSK. Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin.
Hak Verilmez Alınır. Yaşasın 1 Mayıs.
Bu Alan 1 Mayıs Alanı. Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz Kurtulmak
Faşizme İhtar-Yaşasın DİsK. Yok Tek Başına.
Yaşasın Genel Grev-Yaşasın DİSK. Bir ölür Bin Doğarız.
İşç -Köylü-Gençlik Devrim İçin Birleştik. 14-142'ye Hayır.
Katiller Bulunsun-Hesap Sorulsun. Genel Grev Hakkımız Söke Söke Alırız.
Sosyalizm Şiarımız 20 Mart İhtarımız. Eşit İşe Eşit Ücret.
Faşizmi Ezeceğiz.104 Referandum Yasallaşmalıdır.
1 Mayıs Mitinglerinde DİsK tarafından Lokavt Hak Değil Suçtur.
tespit edilip hazırlanan ve taşınan pankart­ İş Yasası Demokratikleştirilmeli.
lardaki sloganlar da şunlardır: Yaşasın 20 Mart Faşizmine İhtar Eylemi.
Yaşasın Sosyalizm. Dernekler Yasası Demokratikleştirilmeli.
Kurtuluşumuz Sosyalizm. İş Yasasındaki 13, 17 ve 24. Maddelere
Yaşasın Dünya Halklarının Kardeşliği. Hayır.
Yaşasın İşçi Sınıfının Birliği. Kahrolsun Şovenizm.
Bağımsızlık-Demokrasi-Sosyalizm Yolun- 40 Saatlik Çalışma Haftası.
da İleri. Tarım İşçilerine Demokratik İş Yasası.
1 Mayıs İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik­ Tüm Çalışanlara Grevii Toplu Sözleşmeli
Mücadele- Dayanışma Günü. Sendikalaşma Hakkı.
1 Mayıs İşçinin Emekçinin Bayramı. Çocuklarımıza Kreş.

565
Yalçın Küçük

Her Mahallede Çocuk Bahçesi. Sömürüsüne ve Dayatmalarına Karşı Ekono­


İşçi Memur Ayırımına Hayır. mik Bağımsızlık için Savaş.

Herkese İş. Bölgemizde Barış Güvenlik Komşuları­

Evlat Acısına Son. mızla, Sosyalist Ülkelerle Dostluk ve İşbirliği.

Banka ve Sigortalar Devletleştirilmeli. Sovyetler Birliği ile Dostluk, Saldırmazlık


Anlaşması İmzalansın.
Petrol ve Tüm Madenler Devletleştirilme-
li. İşçi Sınıfının Tüm Bölüklerinin Sendikal
ve Politik Eylem Birliği İçin Savaş.
Silahlanına Yarışına Son.
Yaşasın TKP İşçi Sınıfının Marks'cı-Le­
Sömürüye Karşı Savaş, Savaşa Karşı Barış.
nin'ci Öncüsü.
Helsinki Kararları Hayata Geçirilmelidir.
Komünistler İşçi Sınıfının Politik Birliğin­
Komşularımızia Barış İçinde Yaşamak İsti-
de TKP'nin Güçlenmesi İçin Savaşın.
yoruz.
Komünistler, TKP'nin, TİP'in Öteki Sosya­
Sendikalaşma Özgürlüğü .
listlerin Eylem Birliği İçin Savaşınız.
Sınırsız Grev Hakkı.
DİsK, Türk-İş ve Öteki İşçi Sendikalarının
DGM'yi Ezdik-Yaşasın DİSK. Sendikalı Sendikasız Tüm İşçilerin Kapitalist
Nötron Bombasına Hayır. Sömürü ve Baskıya Sınıf Uzlaşmacılığına, Fa­
Atom Bombasına Hayır. şist Tırmanışa, Emperyalizme Karşı Eylem Bir­
Hidrojen Bombasına Hayır. liği İçin İleri.
1 Mayıs İlk Dileğimiz-Seni Yaşatacak Tunç İşsizliğe ve Pahalılığa Karşı Savaş.
Bileğimiz. Sarı Sendikacılığa ve Sınıf Uzlaşmacılığına
Geliyoruz Zincirleri Kıra Kıra, Hey; Karşı Sınıfsal ve Yığınsal Sendikal Birlik İçin
Sömürünün Temeline Vura Vura Hey. Savaş.

Fabrikalarda Biz-Tarlalarda Biz-Biziz Ha- Yaşasın Yurt Dışındaki İşçilerimizin Bu­


yatı Yaratan. lundukları Ülkelerin Proletaryası ile Enternas­
yonalist Dayanışması.
Hey Hey de Hey: DİSK'in Sesi Bu.
Yaşasın İşçi ve Köylülerin Savaş Birliği-Sa­
Demokratik Üniversite.
vaş Bağlaşıklığı.
Can Güvenliği-Öğrenim Özgürlüğü.
Köylüler Demokratik Toprak Reformu
İşçi-Köylü-Gençlik, Devrim İçin Birleştik.
İçin Köylü Komitelerinde Birleşin.
Katiller Bulunsun - Hesap Sorulsun.
İşçiler Toprak Ağalarına Karşı Köylülerin
Sansüre Hayır, Eser Düşmanlığına Son.
Toprak ve Özgürlük Savaşını Destekleyin.
İşçilerin Kurtuluşu Kendi Eserleri Olacak-
Tekellere, Bankalara, Tefeciye ve Aracıla­
tır.
ra Karşı İşçilerle Üretici Köylüler Omuz Omu­
DİsK tarafından 1 Mayıs Mitinglerinde za.
atılan slogan ve pankartlarda yazılı ibareIe­ Vergi Yükü Tekellere, Esnaf ve Zanaatkar­
rin yukarıda belirtilen şekilde hazırlanmış ol­ lara Destek.
masına rağmen; 1 Mayıslarda özellikle 1978 Memurlara Grevii Toplu Sözleşmeli Sendi­
1 Mayısında Taksim Alanında yukarıda be­ kal Haklar.
lirtilen slogan ve pankarttaki ibareler hari­ Ordu NATO'nun, Emperyalizmin Elinden
cinde slogan ve pankatların taşındığı tesbit Alınmalı, Er, Astsubay ve Yurtsever Subayla­
edilmiştir. Taksim Alanında atılan slogan ve rın Üzerindeki Her Türlü Baskı ve Eşitsizliğe
pankartlardaki ibareler şunlardır: Son; Ulusal Ordu, Kışlada Demokrasi.
Yaşasın 1 Mayıs Dünya İşçi Sınıfının Sa­ Gençler, Anti-Emperyalist, Anti-Faşist Bir­
vaş, Birlik ve Dayanışma Günü. liğinizi Güçlendirin.
Faşist Tehlikeye ve Emperyalizme Karşı Yaşasın Ulusların Kendi Yazgılarını Öz­
Halkımızın Savaş Birliğini, Ulusal Demokratik gürce Belirleme Hakkı, Ulusal Ezgiye, Şove­
Cepheyi Oluşturma Yolunda İleri. nist Baskıya Karşı Türk Halkının Harf Eşitliği
Komünistler, Sosyalistler, CHP'li Yurtse­ İçin Savaş.
verler, Faşist Tırmanışa, Emperyalizme Karşı Yaşasın Türk-Kürt, Tüm Ulusal Azınlıklar­
Savaş Birliğine. dan Emekçilerin Ortak Düşmanı Emperyaliz­
Türkiye Komünist Partisine Özgürlük. me, Faşizme ve Her Tür Ayrıcılıkçılığa Karşı
Emperyalist Tekellerin, Para Fonlarının Savaş Birliği.

566
Türkiye Üzerine Tezler III

ri" oy birliğiyle onayladı.'o. 1960 yıllan Türkiye­


İşçiler, Köylüler, Memurlar, Aydınlar, Es­ si'nde 1970 yılları Afganistan koşullannı göreme­
naf ve Zanaatkarlar, Erler, Astsubaylar, Subay­ yenIere şiddet uygulamak yalnızca savlann sağlığın­
lar, Ortak Düşman Emperyalizme, İşbirlikçi dan ve bunlan savunanlann güvensizliğinden kay­
Tekelci Burjuvaziye ve Toprak Ağalığına Kar­ naklanıyor.
şı Savaşta Birleşin. Bu bölümü bitirmeden önce, yaşanmış olan sığ­
Sosyalizme Açılan İleri Demokrasi İçin Sa­ lığı, çok kısa bir biçimde göstermek zorundayım. Bir
vaş. basit kronoloji ile başlayabiliyorum. 4 Temmuz
Yaşasın İşçi Sınıfımızın Barış, Ulusal Ba­ 1977 tarihli Cumhuriyet Gazetesi, seçimlerden son­
ğımsızlık, Demokrasi ve Sosyalizm Savaşı. ra denenen Bülent Ecevit Başkanlığındaki Halk Par­
Yaşasın Marksizm-Leninizm, Anti-Komü­ tisi Hükümeti'nin 217 karşısında 229 oy ile güven
nizme, Anti-Sovyetizme, Sağcı, Solcu Oportü­ oyu alamadığını bildiriyor. 13 Temmuz 1977 tarihli
nizmin Her Türüne Karşı Aralıksız Savaş, Ma­ Gazete, "Yeni MC Güvenoyu Alırsa Türk-İş Genel
o'culuğa, Troçkizme, Anarşizme ve Reformiz­ Greve Gidecek" büyük başlığıyla çıkıyor. 19 ve 20
me Karşı Savaş. Temmuz tarihinde önce DİSK ve sonra da Töb-Der
Dünya Devrim Sürecinin Öncü Gücü, Ba­ merkezlerinin bombalanmak istediği haber verili­
rış ve Sosyalizmin Yıkılmaz Kalesi Sovyetler yor. 22 Temmuz 1977 tarihinde Demirel Başkanlı­
Birliğine, Yüce Lenin'in Partisi SBKP'ye Se­ ğında Milliyetçi Cephe hükümeti açıklanıyor ve bu­
lam. nu 17 örgütün "Yeni MC'ye Karşı Kararlılıkla Dire­
neceğiz" açıklaması izliyor. Cumhuriyet'in, ayırmış
Yaşasın Dünya Sosyalist Sistemi, Yaşasın
olduğu yerden, bu direnci pek önemsemediği sonu­
Dünya Komünist ve İşçi Hareketinin Birliği.
cu çıkıyor.
Yaşasın Ulusal Kurtuluş Savaşı Veren
Halklar. 27 Temmuz 1977 tarihinde "DİSK, 2. MC Hükü­
Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi. meti'ne Karşı Türk-iş'e İşbirliği Önerdi" haberi oku­
nuyor. Bunu asıl haber izliyor; 29 Temmuz tarihli
gazete, bu kez, "Türkler 'Ulusal Demokratik Cephe'
Ulusal demokratik cephe girişimlerinin sonun­ Önerdi" haberini veriyor. Tarihlerden 28 Temmuz
da DİsK bitkin düşüyor. 1977 tarihinde öneriliyor ve bir gün sonraki Cumhu­
riyet şunlan yazıyor: "Türkler, CHP'nin 'demokrasi
Laz İsmail, sosyalist sendikacılan sosyalist sen­
cephesi' içinde 'gerekli yerini almasının; işlev ve gö­
dikacılara, sosyalist işçileri sosyalist işçilere, sosya­
revlerini daha somut bir biçimde yerine getirmesi­
list aydınlan sosyalist aydınlara kırdırmış oluyor.
nin önemli bir zorunluluk haline geldiğini' savun­
Birbirinin yüzüne zor bakıyorlar.
muştur." Varsa da yoksa da CHP; sorunun bir bü­
Dimyat'a pirinç'e giderken eldeki bulgurdan yük bölümü, DİSK üst yönetiminin açıkça CHP 'li ol­
oluyorlar.'o, Türkiye'deki her iki cephe girişimi de, masından doğuyor.
pirinç hayali ile yola Çıkıp evdeki bütün bulgurlan
Tezi yazıyorum; sosyalizm çağında, Türkiye'de,
sokağa atmakla sonuçlanıyor.
Cumhuriyet Halk Partisi veya ardılı partilerin, ileri­
İlericileri, birbirinin yüzüne bakamaz hale geti­ cilerin bir bölümüne bireysel gerçekleşme doyumu­
riyor. Artık bir araya gelmeleri zor bir durum ortaya nu verecek kadar renkli olarnaması, soldaki bula­
çıkıyor. Bir araya geldiklerinde birbirinin yüzüne nıklıkların önemli nedenlerinden birisini yaratıyor.
değil, ayrı ayn aynaya bakmalan gerekir; aynalarda Bunlar, açıkça CHP'li ya da ardılı partilerden birisi­
yüzlerini bulamaz oluyorlar. ne girmekle çağın zorladığı misyonlan bağdaştıra­
Teorik sığlık içinde olanlar, düşünce platfor­ madıklan için "süsleme" gereğini duyuyorlar.
munda katı, davranışta esnek olmak gerektiğini bir DİSK için hazırlanmış İddianame'de şunlar ya­
türlü bilmiyorlar. zılıyor: "CHP'yi yanlanna almayı hedefleyen
DİSK'in bu teşebbüsü, Cumhuriyet Halk Partili yö­
Milli demokratik veya ulusal demokratik savlar,
neticilerin beklenen ilgiyi göstermemeleri karşısın­
yirminci yüzyılın ikinci yansında ve Türkiye'de,
da zayıf kalmış ve uygulamalarda istenilen etkiyi
içinde ancak bebeklerin boğulabileceği bir sığlığı
sağlayamamıştır.""'7 Daha açık söylenebilir; büyük
anlatıyorlar. Türkiye, örnek olsun, Afganistan'ın
bir boşluğa ve sessizliğe doğru.
üretim ilişkileri düzeyini çoktan aşmış durumdadır;
Afganistan'da Nisan Devriminin, milli ya da ulusal Hiçbir hazırlık yapılmıyor. 30 Haziran-2 Tem­
demokratik devrim olduğundan kimse kuşku duy­ muz 1977 tarihleri arasında toplanan DİSK Genel
muyor. 9 Kasım 1985 tarihinde olağanüstü oturu­ Yönetim Kurulu, basına bir açıklama yapıyor. Yar­
munda Afganistan Devrim Konseyi, "Nisan Devri­ gıç Albay Süleyman Takkeci ve yardımcılannın ha­
mi'nin ulusal ve demokratik karakteriyle ilgili tezle- zırlamış olduğu İddianame'de bu açıklama şöyle

567
Yalçın Küçük

özetleniyor: "5 Haziran Genel Seçimleri'nin demok­ duyınuyorum. Bu broşür, burada, zamanın Tİp ve
rasi ve ilerleme güçleri ile faşizm ve gericilik güçleri Tsİp belgeleriyle polemik yapıyor.
arasındaki çatışmanın çok önemli bir dönüm nokta­
Devam ediyor: "Cephe kurulmasına ancak güçlü
sı olduğu ve seçim sonuçlanna göre CHp'nin oy ora­ ve öncülüğü herkesçe kabul edilen bir işçi sınıfı par­
nının artmasının bu partiye verilmesi çağnsında tisinin çağnsıyla başlamasının zorunlu olduğu gibi
bulunan tüm ulusal demokratik güçlerin ortak ba­ kurallar koyınak yanlıştır." Sİp, önemli bir geri
şansı olarak değerlendirilmesi gerektiği" ilan edili­ adım atıyor. Öyle anlaşılıyor, bu adım, bundan son­
yor. Gayet açık; Sosyal İlerleme Partisi, seçime gi­ rasını yazabilmek için gerekli oluyor." Elbette böy­
ren sosyalist örgütlerin son derece düşük oy almala­ lesi olanaklann varlığı UDC'nin oluşumunu kolay­
nnı ve CHP'nin ise oy oranını artırmasını, kendisi­ laştıracaktır. Ancak bu olanaklann var olmadığı ko­
nin, başansı sayıyor ve övünüyor. şullarda, yapılması gereken, bir cephe kurulması
Yönetim Kurulu'ndan sonra 25 Temmuz 1977 amacından ve girişiminden vazgeçmek değildir."
tarihinde DİSK Yürütme Kurulu'nun toplandığı ve Sİp, kendisini küçümsüyor. sİp, kendisini küçük
ulusal demokratik cephe karannın, bu toplantıda gördüğü için TKP, SİP'ne karşı bir tutum almıyor.
netleştirildiği anlaşılıyor. Yapmış olduğum araştır­ Ne kadar çok birbirine benziyorlar ve ne büyük
malar, ilan edilinceye kadar, böyle bir cephe için bir sığlığı sergiliyorlar; şaşırmamak elde değil. Milli
hiçbir örgütle en küçük bir bağlantının kurulmadığı­ demokratik cephe'nin Mihri Belli'nin kaleminden
nı gösteriyor. CHP ve Tİp ile Tsİp başta olmak üze­ çıkmış temel belgelerini metin-içi veya bölüm sonu
re, yasal siyasal örgütlenmeler ve devrimci demok­ ekler olarak sunmaya çalıştım. Mihri Bey'in temel
rat akımlar yalnızca bir emr-i vaki ile karşılaşıyorlar. düğümü şu oluyor: "Öncülük yapacak işçi sınıfı yok­
Sorunlar çıkıyor. Birincisi, ulusal demokratik sa, beklemek mi gerek? Devrimci beklemez ve cep­
cephe çağnsı bir son derece siyasal girişimdir; bir heye koşar." Burada da aynı sözcükler tekrarlanıyor
sendikal konfederasyon nasıl çağırabiliyor? Teorik ve bu kez sİp kadro elemanlannın kaleminden çıkı­
platformda bu sorunun bir tek cevabı var; mümkün yor: "Herkesin kabul edeceği bir işçi sınıfı partisi ol­
değiL. Tanım gereği herhangi bir siyasi partinin sen­ madığı zaman durmak mı gerek? İlerlemeci, dur­
dikalarla "cephe" kurması düşünülemez. maz ve cepheye koşar." Sosyal İlerleme Partisi kad­
rolanna pek çok yakışıyor.
1976 yılından itibaren faaliyete başlamak üzere
1986 yılında kurmuş olduğum Sosyal İlerleme Par­ Bundan sonra ve her zaman doğru bir değerlen­
tisi, bu sorunu da, çözüyor. Ancak bu zaman başka dirme geliyor: "Öncülük, zorla ve istemekle kazanıl­
maz. Hak edilir." Bu doğru değerlendirmeyi DİSK,
bir soru çıkıyor; neden, ulusal demokratik cephe gi­
kendisine çeviriyor. Şöyle yazılıyor: "işci sınıfımız,
rişiminin göz bebeği CHP ile daha önce ilişki kurul­
onun sınıf ve kitle örgütü DİSK, UDC çağnsını ya­
muyor? Bu soruya cevap gerekiyor.
parak, her şeyden önce bu öncülüğün bir gereğini
Bu soruya kısmı bir cevap bulabiliyorum; Ma­ yerine getirmiştir. Öncülüğünü bir kez daha dosta
den-İş, 1977 yılı Ekim ayında, "Anti-faşist, Anti­ düşmana göstermiştir." Bu övünmenin içtenliğine,
Emperyalist Savaşım Birliğimiz-Ulusal Demokratik ne yazık, katıImam mümkün olmuyor.
Cephe" adında bir broşür yayınlıyor. Broşürde, bu
Özet yapmam gerekiyor: Türk-İş'i yaşatan ser­
soruya, cevap bulma gereği duyulmuş; aktarmak is­
mayedir. Sermaye, Türk-İş'in canlılığını korumasını
tiyorum.
sağlıyor. DİSK'i, doğuran ve yaşatan, Türkiye'nin
"Ülkemizde UDC'yi oluşturma sorunu sabırlı, sosyalist hareketidir. Sosyalist hareketin canlılığı,
akıllı, kararlı, bilimsel ve yaratıcı bir yaklaşımla ele DİSK'e yansıyor.
almak gerekir."'o. Güzel; gerçekten öyle olması ge­
Bir: Kemal Türkler ve DİSK üst yönetimi ne
rektiğine inanıyorum ve tüm siyasal projelerin bi­
TKP'lidir, ne de SİP'li oldular. İki: Türkler ve üst yö­
limsel ve yaratıcı bir biçimde geliştirilmesi gerekti­
netimi için önemli olan başlarında bulunduklan
ğini eklemek zorunluluğunu duyuyorum.
DİSK'in yaşamasıdır. Üç: 1970 yıllannın ortasında
"Kimilerinin söylediği gibi, cephe kuruluşuna Kemal Türkler ve DİSK üst yönetimi için en iyi li­
çeşitli sınıf ve katmanlann temsilcisi, siyasi parti ve man, CHP'dir; buraya yerleşmek istiyorlar. Dört:
örgüt yönetimleri arasında bir ön protokol imzalan­ Sosyalist siyasal örgütler, DİSK sendikalannda güç
masıyla başlaması gerektiği, böyle başlamazsa ku­ sahibi oldular ve bunlan güçsüzleştirmek, DİSK için
rulacak şeyin cephe olamıyacağı doğru değildir." kan kaybına ve prestij erozyonuna yol açtı. Beş: Bu­
Bu, o kadar güzel değil; bir kez böyle ciddi tartışma­ gün çok daha iyi görülüyor, Kemal Türkler ve üst
larda "şey" sözcüğünü kullanmamak icap ediyor. yönetimi, DİSK'i 1975 yılında sol'la kavga eden bir
Hazırlayanlar işçilerdir, denilebilir; ancak sİp 'nin sendikal birlik görünümünden kurtarmak istiyor­
yurtdışında da eğitim görmüş Fransız Cephe Tari­ lar. Bu kurtarma çabalan içinde sİp türünden haya­
hi'ni incelemiş elemanlan var, katkılarından kuşku let partilerden yararlanmak istiyorlar. Ancak gide-

568
Türkiye Üzerine Tezler III

rek bir geçici kurtarma operasyonu olarak gördük­ fı düşmanlığı yapan Mao'cular ve bireysel teröre da­
leri girişimlerin içine düşüyorlar. Gittikçe bu ope­ yananlar hariç, işçi sınıfı içindeki etkinliği az da ol­
rasyonlann dozajını artırmak istiyorlar. Altı: Kemal sa çeşitli isimlerdeki sosyalist partilerin de UDC
Türkler ve üst yönetimi açısından UDC, bir dozajı içinde yer almalan ve bu uğurda sürdürülen sürekli
artınlmış operasyondur ve bununla DisK'i bir sen­ eylem birliği çalışmalarına 'katılmalan yararlı ola­
dikal birlik olarak ve kuşkusuz başında Türkler ile caktır." Böylece "işçi sınıfı içindeki etkinliği az da ol­
birlikte arkadaşlanyla güçlendirrneyi amaçlıyorlar. sa çeşitli isimlerdeki sosyalist partiler", önce kü­
1977 yılı Aralık ayında toplanan Genel Kurul, çümseniyorlar ve sonra bunlann "da", cephe'ye ka­
tılmalannın "yararlı" olacağı kabul ediliyor. CHP'ne
ulusal cephe üzerinde bir kavga ile geçiyor. Genel
Başkan Kemal Türkler, iddianame'deki özetlemeye "onurlu ve tarihi yer" bir zorunluluk olarak veriliyor
göre, "DiSK'in bütünlüğünü korumak için UDC'nin ve sosyalizm mücadelesini yapmak için ortaya çı­
DisK etrafında oluşturulmasında zaruret olduğu­ kanların cephe'ye katılmalan yalnızca "yararlı" sayı­
nu" ileri sürüyor.'o, Savunmasını yaparken daha iç­ lıyor.
ten konuşmuş olduğuna inanıyorum. Ancak sonuç Anlamak ve anlatabilmek için eleştirel bakmak
değişmiyor; Genel Kurul'dan Genel Başkanlıktan da gerekiyor.
aynlmış olarak aynlıyor.
Eleştirel bakış ile cephe girişimlerini çözümle­
Bu genel kurula tekrar döneceğim; şimdi, CHP rneye çalışıyorum.
limanına çekilebilmek için CHp'nin süslenmesi ge­
Bir soru ortaya çıkıyor: Milli demokratik cephe,
rekiyor, önce bundan söz etmek durumundayım.
türlü edebiyattan ayıklandığı zaman baş köşeye ke­
Maden-iş'in "Ulusal Demokratik Cephe" deklaras­
malist zinde kuvvetleri oturtuyor. Ulusal demokra­
yonuna göre CHP, "ulusal buıjuvazinin görüşlerinin
tik cephe, her türlü süslemeden sonra, cephe'nin
ve çıkarlannın etkin politik temsilcisi" oluyor."o Bu­
baş köşesine radikalizmini yitirmiş kemalistler de­
nun çok büyük bir keşif olduğunu , kabul ediyorum;
nebilecek olan Cumhuriyet Halk Partisi'ni koyuyor.
böylece CHP, tekellerden ve böylece de uluslararası
Bütün bunlar anlaşılıyor ve bir sorun çıkıyor; sosya­
kapitalizme bağlantılanndan kurtulmuş oluyor. As­
lizm çağında Türkiye'de sosyalizmi isteyenlere cep­
lında tekellerden bağını koparmak, birinci derece­
he ne vaad ediyor? Bu soru bu kadar açık formüle
de, gerekli değil; yalnız Türkiye'deki tekellerin ulus­
edilmese de, bu sorun bu kadar net bir biçimde ken­
lararası kapitalist sistemden bağımsız olmasının
disini zorlamasa da, yine de var; dünyanın bir akışı
düşünülmesi imkansız sayılıyor. Bu yolla CHP, te­
görülüyor. Bu soruya bir cevap ve bu soruna bir çö­
kellerden ve uluslararası kapitalizmden kopmuş ve
züm bulmak zorunlu oluyor.
anti-emperyalist bir çizgiye çekilebilecek "ulusal
buıjuvazi" ile özdeşleştiriliyor. Maden-iş'in "Anti-faşist, Anti-emperyalist Sa­
vaşım Birliğimiz-Ulusal Demokratik Cephe" dekla­
Büyük bir keşiftir; ne yazık, gerçeklerle hiç ilgisi
rasyonu, bu soru ve soruna el atmaktan geri kalmı­
yok. Milli demokratik cephe'nin miman Doğan Av­
yor. Aktanyorum; "işçi sınıfı öncülüğünde kurula­
cıoğlu, Türkiye'deki buıjuvazinin tümünün ulusla­
cak bu cephenin savaşım amacı olan ulusal ve de­
rarası tekellere bağlı olduğunu ileri sürüyor. Ulusal
mokratik hükümet, sosyalizme açılan ileri demok­
demokratik cephe'nin, milli demokratik cephe'nin
ratik düzen için bir basamak olacaktır." Deklarasyo­
çok gerisine düştüğünün yazılması zorunlu oluyor.
nun bu bölümünün CHP'liler tarafından okunma­
"Ulusla buıjuvazinin görüşlerinin ve çıkarlan­ mış ve yalnızca "işçi sınıfı içinde etkinliği az da olsa
nın etkin politik temsilcisi, köyde ve şehirde yaşa­ çeşitli isimlerdeki sosyalist partiler" ile cephe dışın­
yan geniş küçük buıjuva yığınların umut bağladığı da tutulmak istenen "bireysel terörcülere" gizlice ve
CHp'nin UDC içinde yer alması" mutlaka gerekli el altından dağıtılmış olmasını diliyorum. Çünkü,
görülüyor. Bu, gerçeklerin birisidir ve diğeri de geli­ CHP kuracağı hükümet ile "sosyalizme açılan ileri
yor: "işçi sınıfımızın bir bölümü başta CHP olmak demokratik düzen için bir basamak" olmak istemez;
üzere çeşitli siyasi partilerin politik etkinliği altın­ istemesi için bir neden var mı? Sonra, UDC dekla­
dadır. Bu nedenle, bu partiler arasında en etkin bir rasyonunda şunlar da yer alıyor: "UDC, daha ileri
parti olarak, CHp'nin UDC içindeki onurlu ve tarihi hedeflere, sosyalizme doğru ilerlerken, cephede da­
yerini alması, bu yoldaki güç ve eylem birliği çalış­ ha önce varolan bazı kesimler, örneğin, ulusal bur­
malanna katılması, işçi sınıfının birliği açısından da juvazi kopacak, karşı saflara geçecektir. UDC'nin
önemlidir," işçilerin bir bölümü, önce CHp'nin et­ kapsamı hedefiyle değişecektir."'" Doğrusu zor bir iş
kinliği altına konuyor ve sonra da CHP'ne "cephe" olduğunu kabul ediyorum ama yine de sip kadrola­
öneriliyor. Peki, işçilerin bir bölümünü etkisi altın­ rının politika sanatında hiç yetişmemiş olduklannı
da tııttuğundan kuşku olmayan Adalet Partisi ne sanıyorum. Önce CHp'ni ulusal buıjuvazinin çıkar­
oluyor?
lannı savunan bir parti olarak tanımlamak, sonra
Devam ediyor: "Dünyada ve ülkemizde işçi sını- bununla CHP'ye bir cephe önermek, cephe'de yü-

569
Yalçın Küçük

rürken, birden bire kopmak ve bu kez ulusal burju­ mokratik cephe ise yalnız ve yalnız CHP için ilan
vaziyi karşıya alıp hedef yapmak; peki CHp'nde hiç ediliyor.
mi sınıf bilinci yok? "UDC'nin kapsamı hedefiyle Ne olacak?
birlikte değişecektir. Bu doğaldır. Ne var ki, o zama­
na kadar en güçlü ve örgütlü düşmanımız işbirlikçi "Savaşım Birliğimiz-Ulusal Demokratik Cephe"
tekeller de büyük ölçüde yenilmiş olacaktır." Bunla­ deklarasyonu, bunu da, düşünüyor. Aktararak, dek­
rı da okuduktan sonra insanın bu CHP için çok acı­ larasyonun sunumunu, tamamlamış oluyorum.
lanması gerekiyor: Düşman tekeller yeniidi ve güç­ Başlıyorum: "Konfederasyonumuz DİSKin işçi sını­
fı adına CHP'ne UDC'deki etkin yerini alması için
lerini yitirdiler. Bu arada ulusal burjuvazi koptu,
yaptığı çağrı, işçi sınıfı öncülüğünün ve sorumlulu­
kurtuldu, ama cephe'nin hedefi oldu. Peki böyle bir
ğunun gereğidir."'" SİP'in kadro elemanları, Halk
durumda CHP ne olacak? Tekeller yok, burjuvazi
Partisi'nin adının geçtiği yerlere "etkin", "onurlu",
yok; CHP, hangi askıyla yer yüzünde durabilecek?
"tarihsel" türünden sözcükler koymayı ihmal etmi­
"UDC sadece faşist tırmanışı durdurup MC'yi yorlar; böylece, CHp'nin ürküntüsünü önlemeye ça­
alaşağı ederek kurulacak ulusal ve demokratik hü­ lışıyorlar. Anlayabiliyorum. "İşçi sınıfı öncülüğü­
kümeti korumanın, elde edilen kazanımlarla, ileri nün ve sorumluluğunun gereği" olan çağrıyı yapıyor
demokratik bir düzene ve oradan gerçek toplumsal ve deklarasyon devam ediyor; ne var ki CHp'ne ya­
kurtuluşa, sosyalizme, doğru ilerlemenin de aracı pılan çağrının bir çırpıda olumlu yanıt almamış ol­
olacaktır." Buradan da, ulusal demokratik cepheyi ması, bizi umutsuzluğa düşürmemelidir." Umutsuz­
çözümleyebilmek için kurmak zorunda kaldığım luğa düşmernek gerektiğine, her zaman, katılabili­
partiye "ilerleme" adını vermekteki isabet bir kez yorum.
daha belli oluyor; ulusal ve demokratik hükümeti
Bundan sonra güzel bir "edebiyat" başlıyor.
kurup koruma, kazanımlar elde etme ve buradan
"Dünya deneyleri böylesi cepheler oluşturma çaba­
ileri demokratik düzen ve bundan sonra da sosyal
larının uzun ve zahmetli yollardan geçerek adım
kurtuluş ve sosyalizme kesintisiz bir ilerleme gözle­
adım ilerlediğini göstermektedir." Buna bir de ör­
niyor. Bir de şunun eklenmesi gerekiyor: "Ulusal
nek veriliyor: "Fransız sosyal demokratlarına
Demokratik Cephe'yi herhangi bir muhalefet ve
1923'den 1934'e kadar Fransız Komünist Partisi'nce
karşı çıkış hareketinden ayıran, iktidara gelmeyi ve
yapılan 26 güç birliği çağrısını reddetmiş olduğu bi­
kalmayı hesaplayan bir 'muhalefet koalisyonu' ol­
linen bir gerçektir." Henüz, CHp'nin birinci öneriyi
masıdır. UDC bir savunma cephesi değil, savaş ve
bile tam olarak reddetmediği hatırlanmalıdır. "Do­
karşı saldırı cephesidir." Bütün bunlar, cephe için
layısıyla diğer örgütler için olduğu gibi belki ondan
önemli sayılmayan sosyalist partiler ile cephenin dı­
da çok CHp'nin UDC'de yerini alması için her dü­
şında bırakılacak olan teröristlere hitap ediyor.
zeyde sabırlı, esnek ama kararlı ve çok yönlü çaba
Garp cephesinde ise yeni bir şey olmadığı gözle­ gösterilmelidir." Önerinin, Sİp ve DİSK için büyük
niyor; milli demokratik cephe ile ulusal demokratik ve olumsuz sürpriz olduğu ortaya çıkıyor.
cephe arasında, ayrıntı dışında, hiçbir fark görül­
Bundan sonra tam bir "edebiyat" yazılıyor. Şöy­
müyor. Birisi asker-sivil zinde kuvvetler kanalıyla, le: "1934'de Paris'te faşizme ve gericiliğe karşı biri
silahlı müdahale yoluyla, ve diğeri, CHP ile birlikte FKP (Fransız Komünist Partisi (y.k.), diğeri FSP
ve CHp'nin seçim gücünü artırarak iktidara gelme­ (Fransız Sosyalist Partisi, y.k.) tarafından iki ayrı
yi planlıyor. Var olan ve bir türlü etkisizleştirileme­ koldan bir yürüyüş düzenlenir. Yürüyüş kolları Pa­
yen sosyalistlere hitap etmek gerektiğinde ise, her ris'in sokaklarında karşılaşırlar. Bir anlık sessizlik­
ikisi de, buradan dönüş olmadığını ve doğrudan ten sonra yüzbinler bağırır 'yaşasın eylem birliği ve
sosyalizme ilerleneceğini telaffuz etmek zorunlulu­ yürüyüş kolu teke iner." Doğrusu çok güzel bir "sah­
ğunu duyuyorlar. Bu çerçeve içinde, İç-TKP'nin as­ ne"; ancak Türkiye ile ilgisini kurmak cok güç. Çün­
ker-sivil zinde kuvvetleri ve sİp 'in Cumhuriyet Halk kü altmış yıla yakın tarihinde daha CHP'nin, kendi
Partisi çıkarılarak yerine köylülük konulduğunda flaması altında ve "ayrı bir kol" olarak yürüdüğü gö­
THKP- Cephe'nin cephe anlayışına ulaşılıyor. Hep­ rülmemiştir; CHP, hiç "ayrı koldan" yürümüyor.
si de aynı kaynaktan esinleniyor.
En sonunda şu geliyor: "Bu olaydan sonra FSP,
Bilim, yok'tan var etmiyor. FKP'nin 26 kez reddettiği güç birliği çağrısını kabul
Bilimsiz toplumlar da yaşıyor. Ağır ilerliyor. etti." Bu son paragrafla birlikte bir sonuç çıkarabile­
cek durumdayım: Ne yazık, ulusal demokratik cep­
Bilim, gerçekliği yeniden kurup bir güç haline
he deklarasyonunun Türkiye'de bir cephe kuruluşu­
getirinceye kadar doğru'lar saçılmış olarak duruyor­
nu kolaylaştırmayacağını ve imkansızlaştıracağını
lar.
söylemek zorundayım. DİSK'in ilan ettiği ve CHP ile
CHP, ulusal demokratik cephe önerisinden bile sİp arasındaki bir cephe projesine, Fransız Komü­
korkuyor. Cevapsız bırakmayı seçiyor. Ulusal de- nist Partisi ile Fransız Sosyalist Partisi'nin ilişkiler

570
Türkiye Üzerine Tezler III

tarihinden sahneler eklemek, anlaşılabilir olmaktan duruma gelmeye başladı. Biz burada, Türkiye'ye ya­
uzak kalıyor. yılan kıtalara nasıl hükmedebiliriz? Oturup arka­
Abdullah Baştürk'ün Genel Başkan seçildiği al­ daşlarımızla bunu münakaşa edebilirsiniz, tahmin
tıncı genel Kurul'da DİSK'in UDC ile ilişkisi kesili­ ederim.""5 Genelkurmay Başkanı, Şubat 1971 tari­
yor. İddianame'den aktarıyorum: "Başta Abdullah hinde, Silahlı Kuvvetlere hükmedememekten yakı­
Baştürk olmak üzere bu görüşe"' karşı çıkan diğer nıyor.
delegeler ise, UDC'nin DİSK'e sınıf partisi işlevini Bu, bir kaynak ve diğerine baş vuruyorum. 12
yüklettiğini, DİSK'e sendikal bir örgüt olarak sınıf Mart'ın liderlerinden Orgeneral Muhsin Batur'un
partisi işlevi yükletilmeyeceğini, DİSK'in işçi sınıfı­ notlarına bakılması gerektiğine inanıyorum. 10
nın siyasi partisi olarak bu aşamada ilan edilmesi­ Mart 1971 tarihinde, 9 Mart Girişimi başarısızlığa
nin sakıncalı olduğunu, işçi sınıfının siyasi örgütü­ uğratıldıktan sonra, yalnızca koramiral ve korgene­
nün eylemler içinde oluşacağını ileri sürerek, kuru­ raller ile orgeneral ve amirallerin katıldığı bir top­
lacak cephenin adının UDC olmasına karşı çıktı­ lantı yapılıyor. Ne yapmalı? Soru soruluyor.
lar.""' Kemal Türkler ve Sİp, genel kurulu kaybetti.
10 Mart 1971: Ne Yapmalı?
Abdullah Baştürk, "demokratik platform" adı
altında yeni bir birlik ararken Kemal Türkler, yenil­ Orgeneral Muhsin Batur, adlarını vermiyor;
giyi kabul etmediğini gösteren girişimlere başladı. rütbeleri ve bağlı oldukları kuvvetleri yazıyor. Kara
Önce DİSK üyeliği askıya alındı ve sonra da disiplin Kuvvetleri Komutanlığı'ndan bir korgeneralin ceva­
kuruluna verildi. Sosyalist örgütlerin işçi sınıfı için­ bını aktararak başlıyorum: "Örgütlenmiş aşırı sol
deki güçlerinin kırıldığı ve sonunda DİSK'in parça­ Rusya'yı yardıma çağırabilir, bölücülerde bir kopma
lanarak bitki n düşürüldüğü bir zamanda 12 Eylül olabilir. Bu sebeple Yüksek Komuta heyeti her türlü
geldi ve pek büyük bir kolaylıkla yönetim kuruldu. ahvali düşünmelidir. Sağ ve solun örgütlenmesi ve
silahlanması küçümsenmemelidir. Ordu'ya sol ce­
Bilimin en büyük düşmanının, basit ve kolay çö­
reyan girmiştir.""· Kuşkusuz, sol cereyan daha genç
zümlemeler olduğunu tekrarlamak gereğini duyu­
subayları etkisine alıyor.
yorum. Bütün bu gelişmeler ile askeri rejimler ara­
sında basit ve birebir bir neden-sonuç ilişkisi kur­ Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan bir başka
mak ile bu çalışmadaki çözümlemeler, birbiriyle ta­ korgeneral konuşuyor: "Alttan bir müdahaleye fır­
ban tabana bir zıtlık gösteriyor. sat verecek gibi gecikmemeliyiz.1l7 Bir diğer korge­
neral ekliyor: "Alttan gelecek bir hareket memleke­
Derinde bir kaynaşma var. Uluslararası kapita­
ti batırır. "118 Bir diğer korgeneral daha açık söylüyor:
lizmle iç içe Türkiye kapitalizmi ciddi sorunlarla
"El koymak zaruri olduğu zaman, o zaman gelmiş­
karşılaşıyor. Bunlar yalnızca ekonomik nitelikli, de­
tir, gencin bir şey yapmasına fırsat vermeden başta
ğil; siyasal boyutlara taşıyor. Birbirinden ayrılmı­
siz olmak üzere yukarıdan aşağıya yapılmalıdır." "'
yorlar. Yönetenler yönetemez durumdalar; bir ya­
Bütün bunlar, Silahlı Kuvvetlerin alt kademelerinde
nıyla kararsızlık olarak da ortaya çıkabilen bir "ara­
yış" içinde görünüyorlar. kaygı verici bir sol etkinin olduğunu gösteriyor.
"Alttan gelmesini istemiyoruz." Bir diğer korgeneral
Hepsi var; hepsi etkisini gösteriyor. Peki bütün daha kısa anlatıyor.
bunların Türk Silahlı Kuvvetleri'ni etkilemesi nasıl
düşünülüyor? Türk Ordusu'nun toplumdan kopuk Bir üst rütbede sözler daha da netleşiyor: "İlk
olduğunu veya koparabileceğini düşünmek son de­ mesele, Silahlı Kuvvetlerin bölünmeden kurtarıl­
rece yanıltıcı oluyor. masıdır.""o Bunun için yapılması gerekenler de ek­
leniyor: "Silahlı Kuvvetler içinde başka fikirler bes­
Türkiye'de bilim, bilim adamı adaylarının üzeri­
leyenler dışarıya atılmalıdır." Müdahale, aynı za­
ne geliyor.
manda Silahlı Kuvvetlerin içine yönelik bir müda­
Başka ülkelerde uzun arşiv çalışmalarıyla elde hale oluyor.
edilebilen açıklıklar, Türkiye'de sokakta ve kaldı­
Her mücadele aynı zamanda bir iç mücadele sa­
rımlarda satılan kitaplarda hazır duruyor.
yılıyor.
Celil Paşa'nın kitabından aktarıyorum. 24 Şubat
Bir başka orgeneral, beklemenin tehlikeli oldu­
1971 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı'nda general
ğuna işaret ediyor.
ve amirallerin katıldığı bir toplantı düzenleniyor.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç "Beklemek, daha parçalanmamıza sebep olacak­
hitap ediyor. Şunları söylüyor: "Biz Silahlı Kuvvetle­ tır, bazı alttan gelecek maceracı hareketler olabilir.
ri nasıl ayakta tutacağız? Onu düşünelim. İçimizde Insiyatif ve kudret kaybedilmeden gerekli karar
istihbaratçılar var. 1961-1962'den sonra işleri rayı­ vaktinde verilmelidir."'" Gerçekten de iki gün sonra,
na oturtmak için dört sene çalışıldı. 1968'den itiba­ 12 Mart 1971 tarihinde, yönetim, Silahlı Kuvvetlerin
ren sapma başladı. Sapma, bugün 1961-1962'deki eline geçiyor.

571
Yalçın Küçük

Hem 12 Mart'ta ve hem de 12 Eylül'de Silahlı kaldırmak için çıkıyor. Bunu başaramayınca da, en
Kuvvetler içindeki gelişmeler, Komuta Kademesi'ni, sonunda "Üçüncü Yol" adında karar kılarak bağım­
daha hızlı hareket etmeye zorluyor. Hızla hareket sız eylemlere girişiyor. Sivil, işçi ve aydınlan da içi­
ediyorlar. ne alan Üçüncü Yol, asıl örgütlenmesini Kara Harp
Okulu'nda yapıyor ve Hamza Yalçın, Osman Tiftik­
Mayıs 1981 başlannda Genelkurmay Başkanı ve
çi, Ahmet Erdoğan ile başlayan örgütlenme, giderek
MGK Başkanı Orgeneral Evren, Time Dergisi'nin
büyüyor. Ortaya çıkanlması ve yakalanmalar başlı­
"müdahale etmeseydiniz, ne olurdu?" sorusunu ce­
ğı tarihte Üçüncü Yol'un üyelerinin önemli bir bölü­
vaplandınyor. Cevabı, "üç ihtimal vardı, diyebili­
münü üsteğmenler oluştııruyor. Bu nedenle 1978
rim" oluyor."ı:.. Evren'in cevabını olduğu gibi aktan­
yılı Kara Harp Okulu çıkışlı üsteğmenlerin, tümüne
yorum:
yakın bölümünün Silahlı Kuvvetler ile ilişkilerin ke­
1) Bir iç harp olurdu. silmesi yoluna gidiliyor. Ancak yakın zamanda so­
2) Ya aşın sağ veya aşın sol iktidan ele geçirebi­ nuçlanan ana davada, altı sanığın dışındakiler bera­
lirdi ve diyebilirim ki, daha kuvvetli olanı sol idi ve at ediyor.
devlet mekanizmasına elkoyardı, veya Üçüncü Yol, sivil ve asker bireylerin birlikte ör­
3) Türk Silahlı Kuvvetleri'nin alt kademesindeki gütlenmesini temel alıyor. Yargıç Binbaşı Aykut Ar­
subaylardan gelen bir hareket olurdu." Göriilüyor; kan'ın hazırlamış olduğu iddianameye göre, Ör­
Kenan Paşa da, selefi Memduh Paşa türiinden Si­ güt'ün, "ordu içi kanadı" ve "sivil kanadı" olmak
lahlı Kuvvetler'in alt kademelerinden bir müdahale üzere iki kısmı bulunuyor. Askeri Savcı Binbaşı Ar­
bekliyor. Ekliyor: "Bu ihtimallerin hepsini Silahlı kan, iddianame'de, şunlan söylüyor: "Ordu içinde
Kuvvetlerin komuta kademesi ile aylarca konuştuk örgütlenmenin esas amacı, sivil örgütlenmeye 'or­
ve müdahalemizin yegane çıkar yol olduğuna karar dunun imkanlan ile birlikte katılmaktır'. Türk Or­
verdik." 12 Mart'ta olduğu gibi, 12 Eylül'de de hızlı dusu'nun, oligarşinin temel direği emperyalizmin
hareket etmek gereğine inanılıyor. (ABD) kukla ordusu olduğu kabul olunur. Bunun
içindir ki Ordu'nun devrimci olması imkansızdır.
Araştıncıya, Orgeneral Evren'in saptamasını
Bu nedenle ordunun imkanlan sivil kanat için sefer­
araştırmak düşüyor.
ber edilmelidir. Ordu içindeki üyeler para, ev, mer­
Piyade Teğmen Osman Tayfun Dörtgöz, Türkiye mi, istihbarat, araç, gereç, şahsiyet ve kimlikleri ve­
Komünist Partisi-Birlik üyesi olarak yakalandığın­ saire ile sivil kanada faydalı olmalıdır. Mevcut ordu
da, Gerekçeli Karar'da yer alan polis ifadesinde, yapılacak 'devrim' esnasında parçalanmalıdır."'25
1977 yılında Kara Harp Okulu'na girdiği sırada sol Savcı yargıç binbaşı Aykut Arkan, yapmış olduğu
göriişlerle tanıştığını ve "1980 yılı başlannda TKP­ araştırmalar sonucunda, Üçüncü Yol'un Silahlı
B'ye aday üye olabilmesi için yeterli düzeye geldiği­ Kuvvetler içindeki çalışma yöntemiyle ilgili aynntılı
ni" ifade ediyor.'" Genç Subay Tayfun Dörtgöz, Ka­ bilgiler vermeyi sürdüriiyor; aktarmayı gerekli gör­
ra Harp Okulu'nda öğrencilerin "sağ göriişlüler, Ke­ müyorum.
malist göriiş sahipleri ve sol göriişlüler olmak üzere
Resmi organlann ele geçirdikleri belge ve mal­
üç gruba aynıdığını" ileri süriiyor. "Sol görüşler içe­
zemeler arasında Üçüncü Yol'un istihbarata önem
risinde çoğunluğun Dev-Yol siyasetinin elinde oldu­
verdiği anlaşılıyor. Çok çeşitli eylemlere girişiyorlar.
ğunu, Halkın Kurtuluşu ve Kurtuluş gibi siyasetle­
Yalnızca Silahlı Kuvvetler içinde üsteğmen rütbe­
rin de zayıf olsa da bulunduğunu" ekliyor. Böylece
siyle görev yaptıklan gerçekleştirdikleri eylemler­
Kara Harp Okulu'nun öğrenci yapısıyla ilgili ilk bil­
den birisini, iddianame'den aktarmakla yetiniyo­
giler ortaya çıkmış oluyor.
rum: Eylemden bir gün önce istanbul'da Hamza
iddianameler üzerinde yapmış olduğum çalış­ Yalçın'ın evinde toplandıklan, Ömer Yazgan'ın evde
malarda, Kurtuluş ve Halkın Kurtuluşu dosyalann­ bulunan çantadan tabancalar çıkartarak Hamza
da subay sanıklara rastlamadım. Bunun ötesinde Yalçın, Ahmet Erdoğan, Osman Tiftikçi ve Rahmi
"THKP-C Üçüncü Yol Örgütü" ile ilgili olarak pek Yıldınm'a birer adet tabanca dağıttığı ve o gece saat
çok iddianame bulunuyor. Üçüncü Yol ana dava id­ oLoo'de Ankara'ya hareket ettikleri, ertesi gün
dianamesinde, Askeri Savcılık ''bu davanın tehlike MHP binası, MisK binası ve Bahçelievler Karako­
ve tehdit suçunu oluştıı ran diğer davalardan esas lu'nun tekrar istihbaratını yaptıklan, bu üç yerin
yönünden bir farklılık olmamakla birlikte sanıkla­ birbirine yakın olduğu, adı geçen sanıklar dışında
nn büyük bir kesiminin Ordu mensubu olmalan ay­ bu eylemlere kimlikleri henüz tesbit olunmayan 4-5
n bir özellik arzetmektedir" diyor."''''' Gerçekten de, kişinin iştirak ettiği. Saat 19.00 sıralarında belirti­
"Galatasaraylılar", "Güvercinli'ler", "Sanayi Dev­ len eylemlerin gerçekleştirildiği. MHP binası ile
Genç", "Otonom Dev-Genç", "Gemüdçü1er", "Üçün­ Mis K binasına bomba atıldığı ve belirtilen karako­
cü Yol" adlanyla da bilinen bu örgüt, önce, Devrim­ lun tarandığı. Sanıklann eylemlerden önce iki adet
ci Yol ile Devrimci Sol arasındaki aynlığı ortadan Murat 131 marka taksi gasp edip bu araçlan kullan-

572
Türkiye Üzerine Tezler III

dıklan ve saat tahminen 20.00 sıralannda Ankara Silahlı Kuvvetler'in bölünebileceği kaygılan, 12
otobüs terminalinde buluşarak İstanbul'a hareket Mart ve 12 Eylül için hızlandıran etkisi yapıyor.
ettikleri.""· Bu ve benzeri son derece cüretli hare­
ketler de, Silahlı Kuvvetler'i bir an önce harekete
zorluyor.

Belge: UDC, DİsK'i Bölüyor127 üye sendikaların Yürütme Kurulu Üyeleri ile
1-4 Ağustos 1978 tarihlerinde Ören'de yapmış
Birleşim Tarihi: 24.12.1978
oldukları ortak toplantıda oy birliği ile kabul
Birleşim No: 50
edilen sendikaların iç işlerine karışmama ilke­
Karar 1 sini hayata geçirmek için çalışan DİSK'in bu
Faşist terörün ulaştığı boyutu ve Kahra­ çabalarını boşa çıkarmaya yönelik girişimlere
manmaraş'taki katliamı görüşmek ve DİSK'in engel olmak da DİSK'in Yürütme Kuruluna
üstüne düşen görevi kararlaştırmak üzere düşen önemli ve hayati bir görevdir.
Başkanlar Konseyi ile Yönetim Kurulu'nun
3. Genel Kurul'da sağlanan görüş birliği
26.12. 1978 günü ortak toplantıya çağrılması­
ile ve ortak bir önerge ile alınan 1 numaralı
na,
Cephe Kararını Türkiye'nin somut koşullarını
Karar 2 gözönünde tutarak 1978 sonlarında hayata
Onur Kurulu'na verilecek üyelikleri askı­ geçirmek yolunda DİSK'in kitle örgütleri ile
ya alınan Maden-İş, Bank-Sen, Bay-Sen ve faşizme, emperyalizme karşı ortak bir De­
Yeraltı Maden-İş Sendikaları hakkında aşağı­ mokratik Platform kurmayı gündeme getirdi­
daki Yürütme Kurulu raporunun Onur Kuru­ ği bir dönemde Genel Temsilciler Meclisini
lu'na sunulmasına karar verildiği: toplayarak bu danışma organında tabanın söz
1 . DİSK'in 6. Genel Kurulu'ndan sonra ve kararını açıklama fırsatı verildiği sırada,
DİSK organlarıyla gerçekleştirilen, başta Türkiye Maden-İş, Bank Sen olmak üze­
re bazı sendikalarca girişilen eylemler DİSK'in
a. 13 Şubat 1978 DİSK'in 11 inci kuruluş tüzel kişiliğini, otoritesini DİSK üyeleri arasın­
yıl dönümü gecesi, da birliği, dayanışmayı yok etmeye yönelik
b. 20 Mart (Faşizme İhtar EylemO, disiplinsizlikler olmuştur. Bunlar Genel Hatla­
rı ile: Daha önce alınan kararları hiçe saymış.
c. Mayıs 1978 İşçi Sınıfının Uluslararası
Disiplini bozmuş, Toplantıyı amacından sap­
birlik ve dayanışma gününün kutlanması,
tırmaya yönelmiş, DİSK Genel Başkanının
d. 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direni­ yetkilerini protestotoya varmış, Tekstil Sendi­
şinin 8. yıldönümü toplantısı eylemlerinde kasının iç işlerine karışmış. Bireysel, bencil
bazı sendikalarda 'Maden-İş, Bank-Sen'de gö­ hareketler olmuştur.
rülen disiplinsizlikler ve karara aykırı davra­
4. Tüzük hükümlerine bakıldığında Onur
nışlar, DİSK'in en büyük işlevlerinden olan
Kuruluna verilen sendikaların yaptıklarının
kitlesel eylemleri yapamaz duruma getirmeyi
anlamını şöyle sıralamak olanaklıdır.
amaçlamaktadır. Süre gelen bu olumsuzluklar
nedeniyle, bu örgütlerin DİSK bütünıÜğü için­ a)DİSK'i gücünden ve etkinliğinden yok­
de ve örgüt kararına uygun hareket edecekle­ sun bırakmaya yol açabilecek davranışlarda
ri umuduyla yöneticilerine birçok kez sözlü bulunmak,
olarak uyarılarda bulunulmuştur. Ancak disip­ b)Ortak kararlar alınmasını önleyici, DİSK
lin koğuşturması yapma yolu seçilmemiştir.
ilkelerinin güçlendirilmesine engel olucu ta­
Aynı biçimde Maden-İş Sendikası, DİSK vırlar almak, DİSK içinde bütünleşmiş işçilere
üyesi sendikaların bulunduğu iş kollarında karşı çıkmak, onların DİSK'ten soğumalarına
Beton-İş, Tümhas-İş gibi sendikaların örgüt­ yol açmak, DİSK'in sınıf ve kitle örgütü ola­
lenmesine yardımcı olmuş, Tümhas-İş Sendi­ rak faşizme ve emperyalizme karşı en güçlü
kasının gazetesinin kendi basımevinde basıl­ demokrasi mücadelesi vereceği günlerin ön­
mış. Bölge Temsilcilikleri binasını bu sendika­ cesinde bu girişimi etkisizleştirmeye çalış­
ların örgütlenme merkezi durumuna getirmiş­ mak.
tir.
c) İzlenecek sosyal ve siyasal politikanın
2. DİSK Yönetim, Yürütme, Denetim, saptanması öncesinde, DİSK'in birliğinin bu­
Onur Kurulu Üyeleri ve Bölge Temsilcilerinin lunmadığı görünümünü yaratacak, faşizme
Yalçın Küçük

karşı, emperyalizme karşı iktidarın yetersiz Ancak Maden-İş Sendikası bu karara uy­
önlemlerine karşı oluşturmaya çalışan De­ mamıştır. Kaldı ki Maden-İş Sendikası Genel
mokratik Platformu sabote etmek, Başkanı Kemal Türkler 8. 1 1 . 1978 günü saat

d)DİSK içindeki birlik ve beraberliği sağ­ 9.30'da DİSK Yürütme Kurulu üyesi ve örgüt­
layacak 6. Genel Kurul öncesinde görülen iç lenme dairesi, başkanı Tuncer Kocamanoğ­
mücadeleye benzer durumlar yaratılmasına lu'nun ziyaret etmiş. Genel Temsilciler Mecli­
fırsat vermemek için izlenen birleştirici çalış­ si'nden söz açarak "Faşizme Geçit Yok" sloga­
maları ve bu çalışmalar sonunda alınan ortak nının söylenecek sloganlar arasında mutlaka
kararları hiçe sayarak kendi başına buyruk bulunmasını, başka bir takım fraksiyonlara ait
davranmak, sloganlara yer verilirken bu sloganın bulun­
mamasının büyük bir yanlışlık olacağını, ilave
DİsK Yürütme Kurulunun bu düşünceler­
edilmediği takdirde Maden-İş ve grubunun
le adı geçen sendikaları Onur Kuruluna ver­
toplantıda bu sloganı mutlaka atacaklarını,
mesi ve Onur Kurulu karar alıncaya kadar
buna kimsenin engel olamayacağını, bu slo­
DİSK'le ilişkilerini askıya almasında dayandı­
ganın atılmasının arkasından tespit edilen slo­
ğı maddi deliller şunlardır:
ganlar dışında kalan bütün sloganların atıla­
Yürütme Kurulu DİsK Temsilciler Genel cağını, kavgaların olacağını, nicelik olarak
Meclisini toplantıya çağırma kararı verince, Genel-İş Temsilcileri fazla olsa bile bu kavga­
örgütlere bir genelge gönderilerek 4 . 1 . 1978 da dağılacağını, olayların DİSK'in parçalan­
gün ve 1978/1906 sayılı yazı gündemin faşist masına kadar uzayabileceğini, bu takdirde de
teröre karşı mücadele ve oluşturulması karar­ günahın bu gün yönetimde olanlara ait olaca­
laştırılan anti-faşist, anti-emperyalist Demok­ ğını ve bu konuda kararlı olduklarını bildir­
ratik Platform'un görüşülmesi olduğu bildiril­ miştir. Konu Yürütme Kurulu Üyesi ile Örgüt­
miştir. Ayrıca; lenme Dairesi Başkanı Tuncer Kocamanoğlu
a) Katılımın tam olması, tarafından DİSK Genel Başkanına yazılan bir
yazı ile Yürütme Kuruluna duyurulmuştur.
b) Disipline özen gösterilmesi, saptanan
Kemal Türkler'in bu beyanı DİSK'in bütünlü­
sloganlar dışına çıkılmaması,
ğüne kast eden üye örgütleri dağıtmayı, üye­
c) Katılacakların DİSK'in vereceği kartla
ler arasında kavga ortamı yaratmayı amaçla­
ve kendi kimlikleri ile gelmeleri, yan bir içerik taşıdığı için Yürütme Kurulu
d) Her sendikanın kendilerine ayrılan yer­ Maden-İş'in Genel Başkanı Kemal Türkler
de yerini almalarını duyurmuştur. Ayrıca sap­ hakkında tahkikat açılmasını ve Kemal Türk­
tanan 7 sloganda şöyle sıralanmıştır: ler'i 10. 1 1 . 1978 günü saat 10'da DİSK Yürüt­

Yaşasın DİSK. me Kurulu toplantısına davet ederek açıkla­


ma yapmasını kararlaştırmıştır.
Yaşasın Sosyalizm.
İşçiler Birleşin. Bir süre sonra Maden-İş Sendikası Genel
Bağımsız Türkiye. Yürütme Kurulu adına Genel Başkan Kemal
Türkler imzasıyla DİSK Genel Başkanlığına
Faşizme Karşı Omuz Omuza.
16. 1 1 . 1978 gün ve 1978/9902 sayılı 9 sayfa tu­
Faşizme Karşı Birlik.
tan bir yazı gönderilmiştir. Bu yazı Maden-İş
Genel Grev Hakkımız, Söke Söke Alırız.
Sendikası Yöneticilerinin 6. Genel Kuruldan
Maden-İş Sendikası 9 . 1 1 . 1978 gün ve 978 sonraki dönemde DİSK'e karşı besledikleri
t 9816 sayılı yazı ile saptanan sloganlara üç ayırımcı ve bireyci görüşlerini, sendika konfe­
yenisinin eklenmesini istemiştir. derasyon ilişkilerinde gözetilmesi gereken

Bunlar: anlayışın çarpıklığını sergilemektedir.

Faşizme Geçit Yok. 1 9 . 1 1 . 1978 günü saat 10'da Ankara'da Se­


lim Sırrı Tarcan Spor Salonunda yapılacak
MHP Kapatılsın, Faşist Yuvaları Dağıtılsın.
DİSK Genel Temsilciler Meclisi Toplantısında
14-142'ye Hayır'dan ibarettir.
Yürütme Kurulunca saptanan ve dışına çıkıl­
Konuyu görüşen Yürütme Kurulu Maden­ maması gereken sloganlar listesi aşağıdadır:
İş tarafından sözü edilen sloganlardan "141-
Yaşasın DİSK.
142'ye Hayır"ın slogan olarak düşünülmediği,
ancak büyük bir bez üzerine pankart olarak Yaşasın Sosyalizm.
yazılmasının kararlaştırıldığı, bunun da slo­ İşçiler Birleşin.
gan listesine alındığını bildirmiştir. Bağımsız Türkiye.

574
Türkiye Üzerine Tezler III

14 -142'ye Hayır. Meclisi Başkanlığına, DİsK Temsilciler Mecli­


Faşizm'e Karşı Omuz Omuza. si Toplantısında Sendikamız adına Topkapı
Faşizme Karşı Birlik. Şubesi Başkanı Besim Usta konuşacaktır de­
nilen 16. Tekstil Şube Başkanı ve ı. Bölge
Genel Grev Hakkımız, Söke Söke Alırız.
Temsilcisinin imzasını taşıyan önergeye daya­
Sonuç: Böyle olduğu halde: nılarak konuşmak üzere davet edilen Tekstil
ı . Maden-İş ve Bank-Sen Sendikaları Sendikası Topkapı Şube Başkanının DİsK il­
Ören Toplantısına kadar disiplinsizliği sürdür­ kelerini ve amaçlarını savunankonuşması Ma­
müşler ve Ören Toplantısında oybirliğiyle alı­ den-İş, Bank-Sen, Bay-Sen, sendikaları adına
nan "DİsK içinde birliğin pekiştirilmesi konu­ toplantıda bulunanlar tarafından protesto
sunda aşağıdaki ilkelere varılmıştır." edilmiş, konuşmasına karşı çıkılmış, Genel
Başkan Abdullah Baştürk'ün sürekli uyarısına
a) Sendikaların sorunları kendi organları rağmen Genel Temsilciler Meclisi salonu pro­
ve üyeleri tarafından çözümlenir. çözümlen­ testo maksadıyla terkediimiştir.
meyen konuların görüşülüp, kotarılacağı tek
yer DİsK karar organlarıdır. Böylece hem DİSK üyesi Tekstil Sendika­
sı'nın iç işlerine karışılmış ve bölücü tavır
b) Sendikaların iç işlerine karışmama ilke­ alınmış, hem de DİSK Genel Temsilciler Mec­
si kabul edilir. DİSK'in ve Üye Sendikalarının lisi'nin kendisi ve iradesi çiğnenmiştir.
sınıf örgütü olmayanın da kitle örgütü olması
Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler'in
nedeniyle siyasi inançlarından dolayı kişi ve
daha önce DİSK Yürütme Kurulu üyesi ve Ör­
örgütlerin yönetirnce dışlanmayacağı; Yöne­
gütlenme Dairesi Başkanı Tunçer Kocama­
tim grup ve kişilerin bu ilkeyi dikkate alarak
nağlu'na yaptığı konuşmada olduğu gibi boz­
başkalarına ve yönetime kendi görüşlerini da­
guncu tavırda kararlı olduğu görülmüştür.
yatamayacağı temel ilke olarak kabul edilir
DİSK Genel Temsilciler Meclisi'nde Maden-İş
kararına ve bu karar doğrultusunda DİsK YÖ­
ve Bank-Sen daha önce kararlaştırılmış bir
netim Kurulu kararlarına uygun düşmeyen tu­
davranışı sergileyerek DİSK Ana Tüzüğü'nde
tum ve davranışta ısrar edilmiştir.
yer alan ve yazının girişinde sıraladığımız
2. Maden-İş, Bank-Sen ve Bay-Sen Sendi­ amaç ve ilkelere karşı çıkacak önemli bir di­
kalarının temsilcileri DİSK'in saptadığı slogan­ siplinsizlik yaratmışlardır.
lar dışına çıkmış "Faşizme Geçit Yok" sloganı­
DİSK Yürütme Kurulu, DİSK'in bütünlü­
nı tahrik edici ve ayırıcı bir tutumla atmışlar
ğünü, mücadele geleneğini ve disiplinini teh­
ve böylece DİsK içindeki birliği tehlikeye dü­
likeye sokan bu olayların DİSK bünyesini ke­
şürücü disiplinsizliklerde bulunmuşlardır.
mirici yeni disiplinsizliklere yol açmaması ve
3. Yeraltı Maden-İş Sendikaları temsilcileri bu suçların cezasız kalmaması amacıyla yuka­
de yine saptanan ve dışına çıkılmaması bildi­ rıda adları yazılı sendikaların Onur Kuru­
rilen sloganlardan ayrılarak "Tek Yol Devrim" lu'nun uygun gördüğü ceza ile cezalandırıl­
sloganını kullanmışlardır. ması için Onur Kurulu'na vermiştir.
4. Toplantıda DİsK Genel Temsilciler Karar oy birliğiyle alınmıştır.

575

You might also like