Professional Documents
Culture Documents
ROM AN
/ ^ T y ^ i l l i e Breslin New Yorkun en popüler
yemek dergisi Lezizl’âe işe başlam ak
K . S C > /iç in uzaklardan, Kaliforniya’d an yola
çıkmıştı. Yeni bir başlangıç yapmayı planlıyordu.
Ancak dergi aceleyle kapatıldığında, Billie'nin
yeni ailesi olan ekip dergi hayatını bırakıp gitmek
zorunda kaldı. Billie hariç. Bir sonraki karara
kadar derginin şikâyet ve tarifler için kullanılan
aktif hattı “Leziz! G aranti”de çalışacaktı.
Koskoca bir konakta tek başın a sürdüreceği bu
sıkıcı işin hayatını değiştiren lezzetli bir keşfe
dönüşeceğini nereden bilebilirdi...
Ö ZG Ü N ADI: Delicious!
KÎTABIN ADI: Tatlı Hayat
YAZAR: Ruth Reichl
ÇEVİREN: Seçil Şen
EDİTÖR: Zeynep Küçük
KAPAK TASARIM: Karen Yardımlı
BASKI VE CİLT: Kitap Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti.
Merk. Efendi Mah. Davutpaşa Cad. No: 123 Kat: 1
Topkapı/Zeytinburnu/İstanbul
Sertifika No: 16053
ISBN: 978-605-9126-42-7
O n u h e r zam an ö z lü y o r u m .
Zencefilli Kek
Sevgili Genie,
Elbette zencefilli kek sayesindeydi; Jake tadına baktı
ğında dünyanın en sıkıcı kekini bu kadar etkileyici -
gerçekten bu kelimeyi kullandı- bir şeye dönüştürebilen
birinin Lezizf'e ait olduğunu söyledi. Ancak tarifi alırsa
beni işe alacağını söyledi.
Sanki ona vereceğim!
Her şey çok hızlı oldu. İki hafta önce okuldaki son
yılım için geri dönüyordum, şimdiyse New York'ta bir
işim, dairem ve yepyeni bir hayatım var. Kendime
düşünme izni verirsem dehşete düşerim, bu yüzden
meşgul olmam iyi bir şey: Jake bazen gece yarısına
kadar çalışmam gerekeceğini söyledi. Ve çok az
ödüyor. Babam ilk yıl kiramı karşılayacağını söyledi.
Ruth Rrichl
bile ama bıı peynir o kadar farklı ki eski günlerde farklı bir
isimle satılırdı. Parmesan aralıktan marta kadar inekler ahır
dayken yapılır ve tadı çok farklı olduğu için ‘invernengo’
-kış peyniri- denir.” Sanki kendi kafasında biriyle karşılaşmış
gibi gerçekten mutlu göründü. Bu kadar ilgili olup bu kadar
ilgisiz müşterilere sahip olmanın ne kadar zor olduğunu
düşündüm. “Şimdi seni arkadaki mutfağa götürmek ve
karım Rosalie’yle tanıştırmak istiyorum. Mozzarellayı nasıl
yaptığımızı gösterecek.”
Bunu pas geçmeyecektim. Ama saatime yeniden baktım
ve Jake'in bile bu fırsatı tam olarak değerlendirmemi takdir
etmeyeceğini düşündüm. “Pazarlama becerisine ihtiyacım
olabilir. Beni kovarlarsa...” yarı ciddiydim, “... bana iş verir
misin?”
“Seni kovmayacaklar.” Bir önlük giydi. “Ama kovarlarsa
senin için Fontanari’de yer var.”
Yine de dergiden bahsedilmesi hafızasını hızlandırmış
gibiydi. Kafasını kaldırıp saate baktı. “Üçü geçiyor! Peyniri
hemen Thursday’e götürsen iyi olur. Umarım çok kızma-
mıştır.” Paketi bana verdi. “Sorun yaşarsan Jake’e beni
aramasını söyle. Ve söylediğimde ciddiyim: Burada her
zaman sana iş var.” Kurnaz bir bakış attı. “İlk tercihin
olmadığını biliyorum ama daha kötü de olabilir. Pickwick
Yayınları’nda verilen köle ücretlerinden çok daha iyisini
veriyoruz. Tüm gece de kalmak zorunda değilsin. Ve çok
şey öğrenirsin.”
“Sağol.”
Sal elini koluma koydu. “New Yorkta hiç arkadaşın var
mı'
“Buraya yeni geldim.”
Tatlı Hayat 45
Sevgili Genie,
Bu şehri çok seviyorum. Bazı haftasonları öylesine metroya
binip rastgele mahallelerde iniyor, sokaklarda yürüyor,
fırınlara ve kasaplara girip çıkıyorum. Bir gün Jackson
Heights'a gittim ve neredeyse Delhi veya Mumbai'de
olduğuma ikna oldum. Sokaklar bile körilenmiş gibi
kokuyor, her yerde tatlı dükkânları var ve sokaktaki
erkekler dişlerini parlak kırmızıya dönüştüren paan satı
yorlar. Bir süpermarkete gittim ve bir koridor dolusu daha
önce görmediğim -kokum, siyah tuz ve mango tozu-
baharat vardı. Böyle dışarı çıkmanın yalnızlığa faydası
oluyor ama kendimi hevesle çift halindeki insanlara
bakarken buluyorum ve bir daha öyle olup olmayacağımı
merak ediyorum. Haftasonları uzun olabiliyor.
62 R u th Reichl
Diana kısa düz bir etekle dar siyah kazak ve uzun siyah
çizme giyiyordu. Özür diler gibi yıpranmış haki pantolo
numa ve yıpranmış kazağıma baktım.
“İyi görünüyorsun. Ben abarttım.”
“Eteğini sevdim.” Cesaretimi kaybetmeden önce ona
paketini verdim. “Bu uyabilir.” İnsanlara hediye vermek çok
samimi bir hareket; aslında onlara kim olduklarını düşün
düğünü söylüyorsun ve hatalıysan iş bitiyor.
Diana paketi açtığında hemen kadınlar tuvaletine gitti.
Geri döndüğünde küçük kadife bereyi takıyordu ve yüzünde
büyük bir gülümseme vardı.
“Tanrım, sende harika oldu,” dedim.
“Biliyorum! Nerden anladın!”
“Bilmiyorum. Bana seni hatırlattı.”
Onu şaşırtmıştım; olumlu bir biçimde ve bu, doğru
hediye aldığınızda olur. İyi bir akşam olacaktı. Menüyü
aldım ve yüksek sesle okumaya başladım. “İnsanlar bu
şeyleri gerçekten sipariş edecek mi?”
Diana’nın gözleri genişledi. “Bu mahallede mi? Elbette,
ne kadar garip o kadar iyi.”
“Santa Barbara’da kimse domuz kuyruğu veya ördek
kalbi yemez...” diye başlamıştım ama şef bir tabakla yanı
mıza gelince özür diler gibi durdum.
Tom kısa ve genişti, her yerinde, hatta tıraşlı kafasının
arkasında bile dövme vardı. “Domuz kulaklarımı deneyin.”
Tabağı tezgâha koydu. Çıtır parçalardan birini aldım ve
patates cipsi kadar gevrek olduğunu fark ettim, çiğnemesi
harikaydı. Biz yığının geri kalanına yumulurken barmen
bardaklarımızı serin, içimi güzel şarapla doldurmaya devam
etti. Dekoru yeniden gözden geçirdim; daha samimi geldi.
Tatlı Hayat 65
Sevgili Genie,
Şükran Günü. Kış geliyor. Kar yağdı bile. Soğuktan
nefret ediyorum. Kısa günlerden nefret ediyorum. Jake'in
beni içine düşürdüğü durumdan nefret ediyorum.
Sen hikâyeyi yazardın, değil mi? Sal'i evet demeye
ikna ederdin. Ama ben sen değilim. Sal asla kabul etme
yecek. Ve etse bile, ona hakkını nasıl veririm?
Hâlâ kendimi insanları izlerken buluyorum, eve gelir
de bir şeyler yazarım diye küçük parçaları saklıyorum.
Dün Bay Şikâyetçinin sıraya girip çıkmasını, S a İin
ona hizmet etmesini umarak ihtimalleri hesaplamasını
izledim. Tüm düzenli müşteriler bunu yapıyor. Sanki eve
varınca peynirin içine sarılmış iyimser bir ruh bulacak
larını düşünüyor gibiler. Hiçbir şeyi kaçırmayan Rosalie
Tatlı Hayat 87
“Öyle mi dersin?”
Sammy yine elini salladı. “Rahat yatağından çık, şansın
varken fırsatı değerlendir; gelecekte ne olacağını asla bile
mezsin. Hakkında konuşmakla yapmak arasındaki fark
yapmaktır.”
meden önce işin yok. Sal bir yabancı değil ve bunu izni
olmadan yayımlamamın bir yolu kesinlikle yok.”
Bu senin lanetfikrindi! diye bağırmak İstedim ama bunun
yerine, “Sence basmamıza izin verir mi?” diye sordum.
“Hayır.” Jake’in sesi hiç hoş çıkmıyordu. “Sanmıyorum.
Tüm prensiplerine aykırı. Bu yüzden senden yazmanı
istedim: Onu ikna edebilecek tek insanın sen olduğunu
sandım. Açıkçası bu kadar iyi yazmanı beklemiyordum, hata
larını düzeltebileceğimi düşündüm. Doğrusunu söylemek
gerekirse, onunla konuşmadan hikâyeyi yazacağını hiç ama
hiç düşünmemiştim.”
Jake’in övgüsünün zevki buharlaşmış, gerisinde utanç
ve endişe dışında bir şey bırakmamıştı. Farklı bir hikâye
bulmalıydım.
“Yazdıklarımı ona gösterebilir miyim?”
Jake şoke olmuş gibiydi. “Elbette hayır! Bu hiç profesyo
nelce olmaz.”
“Bilmiyordum...”
“Ona sormalısın.” Jake telefonu işaret etti.
“Öyle olmaz,” diye rica ettim. “Yüz yüze olmalı.”
“O tren kalkalı çok oldu.” Sesi sertti. “Sadece erteli
yorsun.” Sonra yüzü yumuşadı. “Belki haklısın. Şimdi git.
Sal’i hiç öfkeli gördün mü?”
“Hayır.”
“Ben gördüm.” Şimdi sesi biraz hoş çıkıyordu. “Hoş
değildir.”
Ekim ayının son günü erken kar şokuyla uyandım; çılgın bir
kar fırtınası patlamış ve sokakları yoğun, beyaz bir örtüyle
Tatlı Hayat 111
lardan biri. Beş çift soğuk göz hiçbir şeyi kaçırmadan bizi
izledi. Lori dikkatle bir bıçağı bir tülbende sarıyordu. “Onu
nereye götürdüğünüzü sanıyorsunuz?” diye sordu içlerinden
biri.
“Bu benim bıçağım,” dedi Lori kendini savunarak.
“Okuldan mezun olduğumda aldım.”
“Çok kötü.” Adamlardan biri bıçağı elinden aldı. “Kişisel
eşyanı bu mutfağa getirmemeliydin. Ekipmanın tamamı
burada kalacak; artık şirket mülkü.” Bıçağı tezgâha fırlattı ve
bıçak durana kadar şiddetle takırdadı.
“Zaten yeni bıçak alma zamanın geldi, Lori.” Paul onu
yatıştırmaya çalıştı. “Mezun olduğundan beri uzun zaman
geçti.”
“Bir ömür boyu kalmaları gerekirdi,” dedi Lori.
Paul ona tezgâhta duran açık bir şişeden bir bardak şarap
verdi. Sabahın on biriydi. “Bunu Pickvvick’lere bırakmanın
anlamı yok.”
Adamlardan biri kafasını kaldırıp anlamlı bir biçimde
bardağa baktı. Paul öfkeyle bakarak karşılık verdi ve şarabın
da Pickwick mülkü olduğunu iddia etmesi için ona meydan
okudu. Adamın omuzları takım elbisesinin içinde huzur
suzca oynadı ama önce o göz kırptı. Paul gösterişli biçimde
büyük bir yudum aldı ve profesyonel bir şarap gurusu gibi
gürültüyle ağzına hava çekti. Arthur’un adamlarından biri
ona çirkin bir bakış attı ama diğerlerinin de onu izlemesini
söyleyen bir hareket yaparak uzaklaştı.
Diana sessizce raflarım boşaltıyor, tarif kitaplarını
topluyor, gizli baharatlarını giydiği eski tarz önlüklere sarı
yordu, ne kadar sakin olduğunu düşünerek onu izledim.
Öfkeli görünmüyordu. “Ne düşünüyorsun?” diye sordum.
Tatlı Hayat 115
Sevgili Genie,
Diana'nın gitmesini izlerken kendimi çok kötü hissettim.
Aynı senin gitmeni izlemek gibi değildi ama yine de...
İletişimi kesmeyelim gibi şeyler söyledik ama uzaktan
her şey farklı. Bildiğin gibi.
Bu haftasonu Fontanari'de çalışmaktan, her şeyden
sonra eve dönmek kadar kötüydü; hep o acıma. Rosalie
çöpçatanı oynamaya devam etti ve beni kapıdan giren
tüm bekârların önüne itti. Hepsinin benim için endişe
lendiğini anlayabiliyorum ama bu beni daha gergin ve
huzursuz yapıyor.
Yeni iş yarın başlıyor ve dört gözle bekliyorum.
Nasıl bu kadar şanslı oldum? Geri kalan herkes iş
arıyor ve ben bir sonraki hamlemi düşünürken sıcak bir
124 Ru th Reichl
Sevgili Genie,
Timbers Konağı bir kâbusa dönüştü ve kimseye ne
kadar kötü olduğunu anlatamıyorum. Babam ve Melba
Teyze eve gelmemi istiyorlar ama Kaliforniya'da ne
Ruth Rt'ichl
15 KASIM 1942
29 KASIM 1942
Sevgili B ay Beard,
Annem tarifinizi değiştirmemin “küstahça” olduğunu söyledi
am a alınm ayacağınızı biliyordum çünkü daha iyi yaptım.
8 ARALIK 1942
9 ARALIK 1942
18 ARALIK 1942
beyaz kapım ıza gelmesini, aşm alı çardağın altına girm esini ve
medim.
Sevgili Leziz!,
Son yarışm an ıza yanıt olarak yazıyorum : îşte savaş zam anı
kaşığı sirke içinde karıştırın. Son olarak iki yemek kaşığı salata
Saygılarım la,
fu lia J. Applebee
15 ŞUBAT 1943
bile edemezsiniz.
Arkadaşınız,
Lulu
1 M ART 1943
Sevgili B ay Beard,
Altın Yürekli havuçlar ve İlk Servet salatalık lar gibi isim leri
var, önlüğü küçük bir kız gib i beline üç defa dolanm ış.
Tatlı H a y a t 157
16 MART 1943
Sevgili Bay Beard,
Sarmısak beni ele verdi. Annemin okulda biraz yedim dediğimi
unuttuğunu sanmıştım ama îç Savaş (vatansever olacaktı)
üzerine okul oyunu sergilediğimiz akşam Bayan Dicksona
bahsedeceğini bilemezdim.
“Spagetti mi?" Salonun öteki ucundan Bayan Dicksonm
sesinin her zamanki berbat biçimde yükseldiğini duyabilir
diniz. “Spagetti mi?Elbette Jennings Ortaokulunun kafeterya
sında düşman yiyeceği vereceğini düşünmüyorsunuz?”
Annem gözlerini kısarak bana baktı. Sonra parmaklarını
koluma o kadar sert geçirdi ki sabah kolum morarmıştı. uBunu
sonra konuşacağızdedi. “Konuşma” hiç hoş değildi. Ve bu
konuda söyleyeceklerimin hepsi bu.
Bunun yerine artları önerdiğiniz için size teşekkür etmek
istiyorum. Ne kadar güzel bir fikir! Bayan Cappuzzelli arı
bakıyor ve onlardan hiç korkmuyor. Küçük yaşlı bir kadın arı
kovanıyla baş edebiliyorsa, sanırım ben de edebilirim. Zafer
için arılar; tasarruf edeceğim şekeri düşünün!
Arkadaşınız,
Lulu
8 NİSAN 1943
Sevgili B ay Beard,
U çuş yo lla rın ı ta kip edip G üney A m erika 'ya g id e n yo lla rın ın
d a h a a n la m lı.
bağırdı.
on la rı y iy ip ö lm e m i um uyor.
170
R u th Reichl
k e n a ra a y ırm a y ı p la n lıyo ru m .
L u lu
b u ld u k ve le zzetli görünüyorlar. îp e k o tu y e n ir m i?
18 EYLÜL 1943
28 EYLÜL 1943
10 EKİM 1943
söyledi. Ağzım açık kaldı, Bay Jones bile biraz şoke olmuş
göründü.
Müdür Jones bunu yapmamız gerektiğini söyledi, ben de
ayağa kalktım. Sonra Bayan Dicksona cezalarını bir başka
sının izlemesine izin vererek öğrencileri aşağılamanın iyi
olmadığım söyledi. Bayan Dickson hayal kırıklığına uğramış
gibi göründü am a Müdür Jones orada öylece durup çıkmasını
bekledi.
O gidince bana oturmamı söyledi. Yüzünde çok garip bir
ifade vardı, sanki bir şey söylemek istiyordu am a söylememesi
gerektiğini de biliyordu. Uzun süre orada oturup birbirimize
baktık. Sonra küreği bırakıp bana öfkemi kontrol etmeyi
öğrenmem gerektiğini söyledi.
Bu hafta her gün derslerden sonra okulda kalmalı ve tüm
sınıflardaki tahtaları temizlemeliyim. Bu çok külfetli, bazen
kürek yemeyi tercih edeceğimi düşünüyorum.
Arkadaşınız,
Lulu
Selam Genie,
Şikâyet etmeyeceğim. İşler Lulu'nun mektuplarını buldu
ğumuzdan beri kesinlikle daha iyi. New York öncesi
zamana geri dönmeyi düşünemiyorum; henüz değil. Ama
geçen yıl bu zamanlarda Fontanari hikâyesi içimi yiyordu
ve sonunda basıldığında Sal'in tepkisinin ne olacağından
ödüm kopuyordu. Ama bunda sorun çıkmadı.
Saçma bir işim varsa ve geleceğimle ilgili hiçbir
fikrim yoksa ne olmuş?
Sammy kaybolduysa ve kimse nerede olduğunu
bilmiyorsa ne olmuş?
Edindiğim tek iyi arkadaşım eyalet dışına çıkıp hiç
dönmeyecekse ne olmuş? (Her gün yazacağı konusunda
yalan söylememesine rağmen.)
188 R u th Reichl
Tina Fey bir The New York Times muhabirine tüm arka
daşlarına Fontanari zeytinyağı hediye ettiğini söylemişti
ve dükkâna gittiğimde sokak boyunca uzanan bir sıra
vardı. Sal, Bay Şikâyetçinin bizi neden terk ettiğine ikna
olmuştu: Sonunda daha etkili bir dükkâna gitmişti. “Polis
ve şikâyetçilerle dolu bir dükkân istiyordun,” demişti surat
sızca. “Şimdi Bay Şikâyetçi yi kaybettik. Sırada kim var?”
“Başka bir yere gitmez,” dedim bir şekilde bunun doğru
olduğunu bilerek. Sonra son seferinde yanında olan sarışını
hatırladım ve utanıp utanmadığını merak ettim. Sal’in hayal
kırıklığı bakışını yakalamış mıydı? Umarım yakalamamıştır;
onsuz pazar günleri daha uzun oluyordu.
Yeni yıl arifesi yılın en yoğun günüydü ve saat yedide
kapıyı kapattığımızda hâlâ içeri girmeye, alacakları son
şeyle partilerini kusursuz yapmaya çalışan müşteriler vardı.
Sal kolay ikna oluyordu, sonunda Rosalie müdahale edene
kadar.
Tatlı H ayat 189
14 EKİM 1943
S e v g ili B a y B eard,
B u s a b a h o lg u n k a b a k la r ım ı to p l a d ım ve o k u ld a n so n ra
Tom m y o n la r ı B a y a n C a p p u z z e lliy e ta ş ı m a m a y a r d ım
e t t i . B a n a ö z e l raviolisini n a s ıl y a p t ı ğ ı n ı g ö s te r m e y e s ö z
k o l la r ım s a lla y a r a k b a ğ ır m a y a b a ş la d ı. “A m e r i k a n y e m e ğ i ,
m a m a ! A m e r i k a n y e m e ğ i ! M u s s o l in i m a k a r n a y i y o r ve
o n u n y e d iğ in i y e m e y e c e ğ i m ” O n u B a y a n D i c k s o n l a ta n ı ş
tı r m a k is te r im .
B a y a n C. te k k e lim e e tm e d i a m a M a r c o s o n u n d a m u t f a k
k a p ıs ın ı ç a r p a r a k ç ık tığ ın d a ç o k e n d iş e li g ö r ü n d ü . B u n u n
y e m e k le ilg isi o ld u ğ u n u s a n m ıy o r u m : “G e rç e k A m e r i k a l ı ”
o ld u ğ u n u k a n ı tla m a k iç in y a ş ıy la ilgili y a l a n s ö y le y e r e k o r d u y a
y a z ıl m a y a ç a lış m a s ın d a n k o r k u y o r .
O n u n e ş e le n d ir e c e k b ir ş e y le r b u lm a y a ç a lış tım a m a n e y in
d iğ in i s o r d u m . B u n u n d u y d u ğ u e n k o m ik ş e y o ld u ğ u n u s ö y le d i
v e o k a d a r ç o k k a h k a h a a ttı k i a ğ la m a y a b a şla d ı. “İ n s a n la r iç in
değil, sa d e c e d o m u z l a r i ç i n d e d i g ö z le r in i s ile rk e n .
B u n u n n e s i k o m ik a n la m ıy o r u m . B iz p a n c a r v e şa lg a m
y a p r a k la r ın ı y iy o r u z ? N e d e n k a b a k y a p r a ğ ı o lm a s ın ? B a y a n C.
a sla k a b a k y a p r a ğ ı y e m e y e c e ğ in i s ö y le d i a m a ç iç e k le r in n a s ıl
s e v m e d in iz m i? T e n c e re n in iç in d e a ç tık la r ın ı d ü ş ü n ü n . A m a
Tatlı H ayat 193
yiyebilirsin iz.
H er z a m a n arkadaşınız,
L u lu
2 KASIM 1943
ta n ıy a c a ğ ım ı d ü ş ü n ü y o r u m .
k a ş ın d ır a n , eski ş e y le r i is te m e z le r a m a b u n u s ö y le m e y e c ü r e t
e tm e d im . T o m m y ö r g ü n ü n k ı z l a r iç in o ld u ğ u n u s ö y le y in c e
B a y a n D ic k s o n o n u m ü d ü r ü n o d a s ın a g ö n d e r d i. K ü r e ğ i y e d i
m i b ilm iy o r u m a m a k ı r m ız ı b ir s u r a tla g e r i g e ld iğ in d e d e li g ib i
ö rg ü ö r d ü . B u n d a ç o k iyi. B e n d e ğ ilim ; B a y a n D ic k s o n h e r k e s in
g ö r e b ilm e s i iç in ö r d ü ğ ü m a tk ıy ı h a v a y a k a ld ır d ı. “B u n u a la n
K a b a k y a p r a ğ ı ta r ifi iç in te şe k k ü r le r . T a r ifin iz o ld u ğ u n u
b iliy o r d u m ! T a m s ö y le d iğ in iz i y a p t ı m , y a p r a k l a r ı n tü m lifle
r in i ç ık a r d ım , g e r ç e k te n iy i y ı k a d ı m v e in c e ş e r itle r h a lin d e
p iş ir d im . D o ğ r a n m ış d o m a te s d e e k le d im .
A n n e m y ü z ü n ü b u r u ş t u r d u a m a o n a s ıfır m a s r a f o ld u
ğ u n u v e ç o k b e s le y ic i o ld u k la r ın ı s ö y le y in c e (b u k ıs m ın ı ben
u y d u r d u m a m a e m in im d o ğ r u d u r ) h e p s in i y e d i. B u sa b a h
ö ğ le y e m e ğ i ta s ın a k o y d u v e b e n ş a ş ır ın c a C o r sa ir g r u b u n d a k i
k a d ı n la r ın t u t u m l u l u k y a r ış ı y a p t ık l a r ı n ı s ö y le d i. B u k ış en a z
k a r n e p u a n ıy la e n g ü z e l ö ğ le y e m e k l e r i n i y a p a n , P a s k a ly a için
ta m b ir j a m b o n k a z a n a c a k .
E m i n i m a n n e m k a z a n a c a k ç ü n k ü o n a y a r d ım edeceğim .
Y a rın ç iğ k a b a k s a la ta s ı y a p a c a ğ ız . B i r a z b a lk a b a ğ ı r e n d e le y e
ce ğ iz, ü z e r in e li m o n s ık ıp s o n r a s o ğ a n , d o m a te s ve o tla k a r ış
T ek b ir k a r n e p u a n ı y o k v e n e k a d a r g ü z e l o la c a ğ ın ı d ü ş ü n .
A n n e m i n y e n i d e n y e m e k l e ilg ile n m e s i h o ş, d e ğ il m i?
A r k a d a ş ın ı z ,
L u lu
4 ARALIK 1943
ca ğ ız r derdi.
Umarım yakında kutlayacağımız bir şey olur.
Arkadaşınız ,
Lulu
Berbat Bir Senfoni
15 ARALIK 1943
o ld u k la r ım düşü n ü yo r.
ve b ir s ü re d ir u m u ts u z d u m . A m a so n ra iy i b ir p la n y a p tım .
B iz e M ü k e m m e l S a va ş K u r a b iy e s in i g ö n d e r d in iz. B e n de
s iz e M ü k e m m e l S a va ş S o n ra sı K u r a b iy e s in i g ö n d e r iy o ru m ;
içeriyor.
A rkad aşınız,
L u lu
“Göster bana!”
Zıpladım, hâlâ kaç insanda konağın anahtarı olduğunu
unutuyordum.
“Seni korkuttum!” Sammy’nin sesi kırgındı. “Niyetim
kesinlikle bu değildi.”
Önceki akşam dairesinde köşeye sıkıştırdığımız ürkmüş
köstebek kaybolmuştu; Sammy geri dönmüştü. Her zamanki
tüvitlerini giymişti, tanıdık tütün, baharat kokusunu yayı
yordu ve genel sağlığı iyiydi. Saçını bile kestirmişti.
“Eşyalarını almaya mı geldin?”
“Uygun bir zamanda. Mektupları çok merak ediyorum.”
Başka birisi yapsa çok saçma gelecek o eski tarz küçük reve
ranslardan birini yaptı ve bana kolunu uzattı. “Kütüphanede
bana katılır mısın?”
Tatlt Hayat 209
26 OCAK 1944
Sevgili B a y Beard,
yo rd u . “G itti,” dedi.
yorum .
L ulu
Sevgili Genie,
Sammy'nin ne hissettiğini anlıyorum; yaşlı ve kaybolmuş
hissetmenin nasıl olduğunu hayal bile edemiyorum.
Leziz!'i kapattıklarında ben bir iş kaybettim ama onun
için bu bir tepeden düşmek gibiydi. İlerliyor, hayatından
zevk alıyor ve işlerin hiç değişmeyeceğini düşünüyordu
ve sonra... güm! Kendini tutunacak bir şey bulamadan
havada buldu.
Şimdi beni buldu ama başka bir hayal kırıklığı olaca
ğımdan korkuyorum. İnek Billie'nin bir tür Tanrıça'ya
dönüştüğü öncesi-sonrası fantezilerinden birini yaşam ak
istiyor gibi. Bu olmadığında ne yap acak? Tek umudum
Lulu'nun mektuplarından bir kitap yazm aya yetecek
kadarını bulmak. Bu onu çok mutlu ederdi.
220
R uth Reichl
16 MART 1944
Sevgili B ay Beard,
B abam bulundu! Kedi gibi olduğunu ve kazadan kurtulduğunu,
ğ ın ı söylüyor. A r tık sanki yazm adığı zam anları telafi etm ek ister
u n u tm u şu m .
A n n e m e öğle yem eği için güzel kü ç ü k bir ipekotu salatası
ye m ek lerin i y a p m a k eğlenceliydi.
A rkad a şınız,
L u lu
*
Sal’le Rosalie pembe yanaklarla döndüler, Rosalie telefo
nunu çıkarıp Richard’ın tüm masayı defne yapraklarıyla
kaplayarak yaptığı masa örtüsünü gösterdi. Sal, Theresa’dan
ayrıntılı bir hesap aldı.
Sıra Bay Şikâyetçiye gelince Sal inledi. “Tahmin etme
liydim. İlk defa çıkıyorum ve adam gelmeye karar veriyor.
Tam onun işi. Geri gelecek mi?”
“Willie’ye sor,” dedi Theresa, kalçasını biraz sallayarak.
“Bayağı konuştular.”
Rosalie telefonunu kapattı. “O kadın yanında mıydı?”
“Hayır. Ve senin mozzarellandan istedi.”
Sal şapkasını çıkardı ve sonra daha rahat biçimde yeniden
taktı.
“Rosalie’nin mozzarellasından mı aldı?” Kolunu karısına
doladı. “Şimdi onu kesin sonsuza kadar kaybettik.”
“Zaten bir süreliğine kaybettik,” dedim. “Birkaç ay. Şehir
dışında bir yerde ders veriyor.”
“Şehirden uzak mı? Zavallı adam!” Sal birilerinin iste
yerek New York’tan ayrılacağına inanamıyordu. “Kim bilir
bu kadar uzun kalmasını gerektirecek ne dersi veriyor?”
“Bilmiyor musun?” Şaşırmıştım.
“Hiç konusu açılmadı.” Sal kendini topladı. “Önemli
olana bağlı kalırız.”
Rosalie sanki Bay Şikâyetçinin hayaleti hâlâ oradaymış
gibi kapıya baktı. “İki ay uzun zaman. Bu akşam yemeğe
gel. Tamam mı?”
ç o k lu i f i i ı t h o ld u ğ u n a sö y le d i. İk i k işi, ja m b o n ve s o n s u z lu k
h a k k ı n d a s ö y le d ik le r in i a n la m a y a b a ş lıy o r u m . J a m b o n iç in
ilg in ç ta r if le r in i z va r s a lü tfe n g ö n d e r in .
t e d a r i k i m i z i k o n t r o l e t m e k iç in g e ld i. T iiın m a h a lle d e o lm a s ı
g e r e k e n h e r b ir şe y itı o ld u ğ u te k e v in b i z i m k i o ld u ğ u n u s ö y le d i:
u c u n d a p ü s k ü r t m e b a ş lığ ı o la n o t u z m e tr e b a h ç e h o r t u m u , elli
b a lta v e b ir m e r d iv e n . D e r i e l d iv e n l e r im iz v e k o y u g ö z l ü k l e
r i m i z b ile v a r !
T o m m y b iz o n la r ı işg a l e t m e d e n ö n c e A l m a n l a r ı n b iz i işg a l
e d e c e ğ in i d ü ş ü n ü y o r v e a y a k k a b ıla r ı m ı z l a u y u m a m ı z g e r e k t i
ğ i n i s ö y lü y o r .
5 HAZİRAN 1944
K e n d im in d e ya p a b ile c e ğ in i d ü ş ü n m e k iste rd im a m a k a lb im d e
C .’y e d ü ş m a n d e m e s in in s o n u olur.
o la c a k . O r t a o k u l b itti, N o r th L is e s in e g id e ceğ im ve b ir d a h a
ç o k g ü z e l g e ç ir e b ilir im .
Arkadaşınız,
Lulu
27 HAZİRAN 1944
S e v g ili B a y B e a rd ,
n ıy o r g ib i g ö r ü n m e m i z d a h a iyi, d a h a iy im se r h issed iy o ru z.
T a r ım B ir lik le r i b a ş la m a d a n ta m b ir h a fta m v a r ve bu
h a ft a t a m a m e n b a n a a it. B a y a n C. b a n a orecchiette ( k ü ç ü k
k u l a k l a r a n la m ın a g e liy o r ) y a p m a s ın ı ö ğ re tm e y e sö z v e rm işti,
a ğ la m a y a b a ş la d ı, B a y C. n e le r o ld u ğ u n u g ö r m e k için iist k a ta
234
R u th Reichl
e v e g it,” d edi.
o n u izle d ik . A s ır la r s ü rd ü - h e r b ir a d ım ı bir sa a t g ib iy d i- ve
h iç v a r m a m a s ın ı u m d u m . K a p ıy ı v u r m a d ığ ı sürece herkes
h a y a tta y d ı.
“H a n g is i? ” d e d i B a y a n C., o k a d a r sessizce so rd u k i g ü ç lü k le
O n g ü n so n ra o n s e k iz y a ş ın a girecekti.
m ada ö ld ü r ü ld ü ğ ü n ü b ild ir m e k te n ü z ü n tü d u yu yo rd u ve
B a y B e a rd h a y a t ço k h ız lı değişebiliyor; b ir a n m u tlu s u n u z
m e y e c e ğ in d e n k o r k u y o r u m ç ü n k ü k ö tü ş a n s g e tir d iğ im i d ü ş ü
A m a ş im d i sa d ece sa va şı k a z a n a c a ğ ım ız h is s in in y e tm e d iğ in i
o la m a y a c a ğ ız.
A r k a d a ş ın ız ,
L u lu
Tatlı H ayat 235
Bir kek nasıl otuz bin dolar eder? O gece geç saate kadar
uyanık kaldım ve Genie ye ulaşmaya çalıştım. Ona vazgeç-
246 Ruth Reichl
Düğün sabahı, her biri elyapımı bir çiçekle süslü iki bin yüz
küçük keki Melba Teyze’nin minibüsüne doldurduk ve Jack-
son ların malikânesine giden uzun, dolambaçlı, ağaçlarla çevre
lenmiş giriş yoluna sürdüm. Evin önünde dik bir eğim vardı,
iyice yavaşlayarak evin uzak ucunda kurulmuş devasa çadıra
baktım. Çiçekçiler, servisçiler ve müzisyenler yoğun çabayla
çadırı düğün için harikalar diyarına dönüştürmeye çalışıyordu.
Haziranın ilk günlerine göre hava sıcaktı, pastaların
erimesi riskini almak istemedik. Kekleri klimalı mutfağa
yığdık: manzarayı çadırın içinde, kademe kademe, yavaşça
inşa edecektik.
“Taşıma işini ben yaparım.” Genie yorgun ve gergin
görünüyordu.
“Tamam,” diye kabul ettim ve kekler mutfaktan gelirken
zemini hazırlamaya başladım.
Tüm öğleden sonramızı aldı ama bahçe bir araya gelince
Genie’nin haklı olduğunu anladım: Küçük kek yığını
çizimin kendisinden bile daha güzel olmuştu. Nefes kesi
ciydi, bir Monet tablosu gibiydi, birkaç kişi izlemek için
çadırın altına toplandı.
Son dokunuşlar için hazır olduğumuzda kalabalık
artmıştı. Kuaförler fön makinelerini kapattılar ve ani sessiz
likte müzisyenlerin akort yaptıklarını duyabildik. Sonra
müzik durdu, çalanlar bize katılmaya gelince flüt ve kemanlar
sessizleşti. Servis işiyle uğraşanlar parlattıkları gümüş kaşık
ları yerleştirirken metal sesleri geldi. Buz küplerini güneşte
erimeye bırakarak barmenler de geldi. Ben bir merdivene
tırmanırken nedimelerin gergince kıkırdadığını, Genie ilk
katmanı verince hafif bir dalgalanmanın olduğunu, kala
balığın ortaklaşa nefesini tuttuğunu duyabildim. \avaşça
250 R u th Reichl
15 HAZİRAN 1944
S evgili B a y Beard,
düşün düm .
a ğ lıyo r ve k a h k a h a atıyorlardı, b ü y ü k a n n e m ö ld ü ğ ü n d e b iz im
Arkadaşınız,
Lulu
1 Nisan Şakası
Mitch çok öfkeli bir sesle, “Bu suç!” dedi ve dahası oldu
ğunu anladım. Odanın ortasına yürüdü. “Tüm duvarları
yıkmışlar! Aslında burada bir dizi küçük oda olmalıydı.
Hizmetlilerin odaları.” Kütüphane kapısını işaret etti. “Ama
buranın ne olduğunu anlayamadım. Kapı orijinal olabilir
ama buraya ait değil.” İlk defa bana baktı. “Orada ne var?”
“İçeri hiç girmedim.” Yüzümün hissettiğim kadar sıcak
olmamasını umdum. “Kütüphane olması gerek ama ben
buraya gelmeden yıllar önce kilitlemişler.”
Chris kapıya gidip kolu zorladı, sonra daha şiddetli olarak
bir kez daha zorladı. “Kesinlikle kilitli.” Bir not daha aldı.
“Bu kapı ve aşağıda ikinci kattaki var.” Chris ve Joan-Mary
beklentiyle Mitch’e döndü ama o bilinçli olarak uzaklaştı.
“Nutuk çekmeyecek misin?” diye sordu Joan-Mary.
Biraz kızardı ve kafasını salladı.
Joan-Mary bana baktı. “Kızarıyor çünkü normalde bir
çilingir çağıracağımızı biliyor. Ama bir başkası ‘onun bina
larına dokununca Mitch çılgına döner.”
“Devam edin,” dedi. “Beceriksiz bir hödük çağırıp tüm
detayları yok etmek istiyorsanız benim için hiçbir sorun yok.
Bu binanın tarihini neden öğrenmek istiyorsunuz? Kilitlerin
ne zaman takıldığı, tamirlerin ne zaman yapıldığı, burada
kimin yaşadığı ve hayatlarının nasıl olduğu gibi önemsiz
küçük şeyler. Bunları neden bilmek istiyorsunuz?”
“Kilitlere bakarak bunları anlayabilir misin?” Meraklan-
mıştım.
Mitch duvara yaslandı. “Ne aradığını biliyorsan, evet.
Çiviler, kilitler, çizikler, tamirler... bunlar parmak izi gibi
dirler.”
“Suç mahalli gibi anlattın.”
268 R uth Reichl
21 AĞUSTOS 1944
fa zla sıyla hoşlanm aya başladı. Bizim için iyi olması gerekti
h o şu m a gidiyor.
En sevm ediğim işse ahududular; kollarınızı çizen kötü
istem iyor.
d a k ik a son rası g ib i g ö r ü n ü y o r .
A r k a d a ş ın ız,
L u lu
Eski Yemek Kitapları
1 EKİM 1944
ve iy i in s a n la r ta r a fın d a n k o r u n u y o r d u n
m in n e tta r olacağız.
A r k a d a ş ın ız ,
Lulu
279
Tatlı Hayat
18 EKİM 1944
Sevgili B ay Beard,
ü zg ü n olduğunu görebiliyorum.
ve rd im .
29 EK İM 1944
ö ğ rettiğ in i görebilseydi.
A r k a d a ş ın ız,
L u lu
8 KASIM 1944
S e v g ili B a y B eard,
te k g ö r ü n tü s ü ş ö m in e ü z e r in d e k i fo to ğ ra fı. B a tıl in a n ç o ld u
o la c a ğ ın a in a n ıy o r u m .
b a b a s ın ın L e y te ’d e v u r u ld u ğ u n u d u y d u k . Rosie M u lla n e y in
a h ile r in d e n ü çü G ü n e y P asifik'te ö ld ü rü ld ü . T o m m y n in en
rild i.
z a m a n d ü ş ü n s e m k a h k a h a a tıy o ru m . A m a b iz de h in d i y e m e
A r k a d a ş ın ız ,
L u lu
12 A R A L IK 1944
29 A R A L IK 1944
b u n u isteyeceğ in i b iliyo ru m .
A r k a d a ş ın ız ,
L u lu
Sevgili Genie,
"Gönder" düğmesine bastığımda tüm bu sözcüklerin bir
yıl, dokuz ay ve otuz gündür açılmayan bir gelen kutu
suna gideceğini biliyorum. Ama seni çok özlüyorum ve
bir şekilde yazmak iyi geliyor.
O la y şu ki Anne, Bertie ve garip, kederli aşk hikâyeleri
üzerine düşünmeden edemiyorum. Ve bunu konuşmak
istediğim kişi sensin. Büyük bir israf gibi görünüyor, tüm
o tutku kimseye faydası olmadan orada öylece duruyor.
Anne kendini işine adamış, Bertie kurnazca bir define
avı yaratarak kendine büyük bir eğlence yaratmış.
G a rip bir biçimde bana M aggie ve Jake'i hatır
latıyor: Beraber iyi değillerdi ama ikisi de başkasını
bulmadı. Oldukça yalnız olmalılar. Sonra babamı ve
311
Tatlı H ayat
1 Ekmek, (ç.n.)
314 Ruth Reichl
26 MART 1945
Sevgili B ay Beard,
L ütfen çok çok dikkatli olun ; sizin Avrupa'da olm anız fik r i beni
çok korkutuyor. Oraya gitm ek, kurtarılınca yeniden Paris’te
m u tlu y d u m .
ceğim.
L u lu
12 NÎSAN 1945
Sevgili B a y Beard,
ilgili konuşuyor.
13 NİSAN 1945
A rkadaşınız,
Lulu
316 Ruth Reichl
23 AĞUSTOS 1945
askerlere verecekler.
k a y b e tm e k a n n e m e zo r geliyor gibi.
A rka daştntz,
L u lu
9 ARALIK 1945
S evgili B a y B eard,
Arkadaşınız,
Lulu
6 OCAK 1946
Sevgili B ay Beard,
lezzetti!
Bayan G, Tom m y’y i de davet etti ama ailesiyle evde
kalm ası gerekti; savaş bittiğinden beri birlikte ilk Noelleri. Bay
Jones’u da davet etti. “Ço/c üzücü, bekâr bir adam tatilde yapa
A k ş a m y e m e ğ in d e n so n ra h e p im iz P a d u a St. A n th o n y
sa yg ı d u y m a z , k a b u l ed in ce şa şırd ım . A m a tü m m e r m e rle r i
ve y a n a n m u m la r ıy la kilise g ü z e ld i, a n n e m g ö z le r in i k a p a tıp
k o r o y u d in le d i. O a n d a y ü z ü b a b a m g itm e d e n ö n c e o ld u ğ u g ib i
d e öyledir.
A r k a d a ş ın ız ,
L u lu
4 ŞUBAT 1946
S e v g ili B a y B eard,
E v im iz i s a ttık . Ç o k h ız lı o ld u ! A n n e m e v le r in b u k a d a r a z
o lm a s ı y ü z ü n d e n s a tm a n ın v a ta n se v e r c e o ld u ğ u n u s ö yle d i.
g ir m iş ti.
m u t s u z o ld u ğ u m u g ö r m e m e s i iç in e lim d e n g e le n i y a p ıy o r u m .
A m a k ir a u c u z ve m u tfa k ta m o d e r n a le tle r v a r (o y e n i e le k tr ik li
f ı r ı n h a k k ın d a n e h is s e ttiğ im d e n e m in o lm a s a m d a ). B a y Jones
B a h a r g e ld iğ in d e b a h ç e m i ö z le y e c e ğ im i b iliy o r u m . T o m m y
o n u n e v in e e k e b ile c e ğ im i s ö y lü y o r a m a b u , g ittik ç e d a h a k a b a
o la n J o e y a k a t la n m a k d e m e k . Ve B a y a n S tr o h u n h o ş u n a g id e
ce ğ in i d e s a n m ı y o r u m ; ş im d i f a k i r o ld u ğ u m u z iç in b a n a ka r ş ı
es k isi k a d a r iy i d e ğ i l
Tatlı H ayat 325
A rk a d a şın ız,
L u lu
AĞUSTOS 1946
A rk a d a ş ın ız,
L u lu
h e r b ir lo k m a y ı h a tırlıyo ru m . B u n u n g ib i lü k s bir ö ğ ü n ü n
B u h is b e n im le k a ld ı. E rte si sa b a h a n n e m , B a y Jones ve
y e d ik le r i o g a r ip k a la b a lık so k a k la rd a y ü r ü r k e n s a h n e y i
r in e g id iy o r la r d ı.
y a b a n c ı b ir ü lk e d e h a y a l e tm e y e ç a lıştım . Ve h a y a l k u r a r k e n
n u n u k o k la y a b iliy o r d u m ve sesin i a r k a m d a d u y d u ğ u m d a n
Tatlı Hayat 347
gerçekten.
“Bu harika!”
4‘Ah, evet, süper.”
Sesini duyduğumu sandım.” Mitch dağınık ve hoş görü
nümüyle ofisime girdi.
“Sen de mi buradasın?” dedi. “Artık kimse haftasonuna
inanmıyor mu?”
Beni rahatlatacak şekilde Mitch yorumunu duymazdan
geldi.
“Fırını unut. Çok daha ilginç bir şey buldum.”
“İlginç şeylerin peşine düşecek zamanı nereden buldun?
Gecelerini de mi burada geçiriyorsun?”
“Takıldığım bir şey vardı ve kontrol etmek için erkenden
geldim.”
“Harika.” Joan-Mary kaşlarını kaldırdı. "Ne buldun? Bir
panelin arkasına saklanmış gizli bir oda belki de?”
“Nereden bildin?”
Gözleri huzursuzca Mitch’in yüzüne kaydı. “Şaka yapı
yordum.”
O hınzır gülümsemelerinden biriyle gülümsedi. “Ben
yapmıyorum.”
“Nerede?” Şimdi yüzü hem merak hem de huzursuzlukla
kaplıydı. Beyninin sol yanı bunu kendi avantajına çevirmek
için yoğun bir şekilde plan yapıyorken sağ tarafı gizli bir oda
fikriyle heyecanlanıyordu.
“Kütüphanenin arka tarafında, sahte bir duvarın arka
sında.” Mitch heyecanını saklamaya çalışmadı. “Konağın
Yeraltı Demiryolunun bir durağı olduğundan çok eminim.
Ama asıl ilginç şey şu: Gizli oda sonradan eklenmemiş.
Orijinal; Timbers ailesi kölelik karşıtıydı. Kütüphaneyi özel
likle bu amaç için tasarlamışlar; bu yüzden yeri garip.”
Tatlı Hayat 359
Sevgili Genie,
Lulu'yu bulduk ve o
Sevgili Genie,
Babam ve Melba Teyze evleneli tam bir yıl oldu. Büyük
bir olay değildi, evde sadece dördümüz vardık ama
güzeldi.
Seni özledim ama zaten hep özlüyorum. Farklı olan
şimdi sen yanımda değilken saatler geçirebiliyorum.
Söylemeye çalıştığım şey, hâlâ yas tutuyorum ama katla
nılır hale geldi.
En kötü kısmı şu: Mitch'i asla tanımayacaksın.
Sanırım onu benim kadar severdin. (O da seni severdi
ama bu artık beni eskisi kadar korkutmuyor. O günler
sona erdi.)
Ve en iyi kısmı: Her gün mutlu olduğumu bildiğim bir
an oluyor.
462
Ruth Reichl
KEK
tam tane karabiber
tam karanfil
tüm kakule
1 tarçın çubuğu
2 kâse un
1 çay kaşığı kabartma tozu
1 çay kaşığı karbonat
Vı çay kaşığı tuz
3 büyük yumurta
1 büyük yumurta beyazı
1 kâse ekşi krema
1 yh çubuk (180 gr) tuzsuz tereyağı, oda sıcaklığında
1 kâse şeker
2 büyük parça taze zencefil kökü (ince kıyılmış, sıkı pakette Vakâse)
2-3 portakal kabuğu (1 Vı çay kaşığı, ince kıyılmış)
SO S
kâse burbon
1 V2 yemek kaşığı şeker
JÖ L E
3A kâse pudra şekeri
5 çay kaşığı portakal suyu
Ad:
Soyad:
E-posta:
Doğum tarihi:
Cinsiyet:
Adres (Kataloğumuzun adresinize gelmesini istiyorsanız):
Sevgilerimizle,
PENA YAYINLARI