You are on page 1of 2

Aşkın Değişmeyen Büyüsü

Çok değil, sadece birkaç ay önce şimdilerde ağzım kulaklarımda gezdiğim kampüs içerisinde bazen
sinirli bazense üzüntüden ağlayacak bir şekilde dolanıyordum. Açtığım her kapının suratıma çarpması
ile yüzleşmekten korkup olduğum yerde sayıyor hatta buradan bir daha dönmemek üzere gitmeyi
diliyordum. Ama sonra aylardır kovaladığım şey kendimi en kötü hissettiğim anda bana geldi.
Öylesine oturduğum bir masadan eskiden olduğum kişinin bana geri getirilmesiyle kalktım. Hayatın
her zaman sürprizlerle dolu olduğunu, herkes için bir planı olduğunu öğrendim. Ve her şeyin, olması
gerektiği zamanda ve olması gerektiği şekilde olduğunu anladım. Aşkın hemen hemen her zaman hiç
beklediğin anda kapını çaldığını ve sen ne yaparsan yap o kapı açılana kadar kapını terk etmediğini
gördüm.

Sıla Gencoğlu’nun Ali Murat İrat’la birlikte yazdığı kitap, Bin Yılın Aşk Mektupları, daha önceden
okusaydım pek bir şey anlayamayacağım bir kitap olurdu sanırım. Derler ya, bir şeyi yaşayamadan
anlayamazsınız. Tarihin her döneminden mektupları çıkarıp önümüze sundukları bu kitabı şu an
hissettiğim şeyleri hissetmezken okusaydım, bu kadar etkileyemezdi beni. Ben her zaman hislerimi
yazarak anlattım ve öyle de anlatmaya devam ediyorum. Kendimi bildim bileli şarkı yazdım, şiir
yazdım, günlük yazdım ama hep bir şeyler yazdım ya da yazmaya çalıştım. Sanırım bu yüzdendir ki
tarihin diğer dönemlerinden olan insanların da aslında aynı amaç, aynı uğraş içerisinde olduklarını
görmek beni çok mutlu etti. Her şeyin her an değiştiği bir dünyada farklı dönemlerden birçok insanın
aynı gaye ile sevdikleri insanlara yazılar yazıyor olması çok etkileyiciydi. Sonuçta yediklerimiz,
içtiklerimiz, hobilerimiz hatta hayatlarımız bile değişirken aşkın hep aynı kalması çok garip değil mi?
Ne tarz büyülü bir şey ne olursa olsun hep aynı kalmayı başarabilir?

Hiçbir zaman ne aşk mektuplarının gerçekliğine ne de birini gerçekten hep yanında olmak isteyecek
kadar sevdiğime inandım. Edebi eserler okumaya başladığım zamanlar Franz Kafka’nın Milena’ya
yazdığı mektuplar hep ilgimi çekerdi ama ben daha mektupların gerçekliğine inanamadan Franz
Kafka’nın Milena’yla konuşurken başka nişanlısı olduğunu ve Milena’dan sonra kısa zamanda
başkasını bulduğunu öğrendim. Demem o ki, hiçbir zaman inanmak için bir sebebim olmamıştı. Daha
önce ne kimseyi yağmurun altında sırf birlikte olmak için dersine götürmüştüm ne de saatlerce sadece
yüzüne bakıp her hattını ezberlemek için bu kadar uğraşmıştım. Arkadaşlarımın onları gerçekten seven
birini tanımlamak için “Benim X’im” tamlamasını kullanacakları hiç aklıma gelmemişti. Ben
küçüklüğümden beri yalnız öleceğimi düşünürdüm çünkü ilgilenmesi ve yanında olması kolay biri
değildim ve hâlâ değilim. Ama o bunun kolay ya da zor olduğunu umursamadı çünkü istediği tek şey
yanımda olmaktı. Ve aynı şekilde benim de istediğim tek şey onun yanında olmaktı.

O, her gece ağlayan bir kızla tanıştı ve o kızı artık insanlarla konuşmaktan çekinmeyen, eğlenceli ve
mutlu birine dönüştürdü. Kendisinin bile kırmadığı şeyleri düzeltti ve en önemlisi benim de
düzeltmeme izin verdi. Yaralarımın etrafına yıldızlar çizdi, benimle havanın soğukluğunu
önemsemeden yıldızları izledi. Hayatımın en kötü 5 ayını geçirirken karşıma çıkıp elimi tuttu,
etrafımdaki kara bulutları savuşturup aslında ne kadar güzel bir hayatım olduğunu gösterdi. Ben
eskiden böyle şeylerin sadece hayal dünyasında olacağına inanırdım. Hayatımı romantize etmeyi hep
çok sevdim ama böyle şeyler yaşamak benim için sadece bir hayalden ibaretti. Belki benim bu kadar
sevileceğime inanmadığımdan, belki de bu kadar sevebileceğime inanmadığımdan. Her iki şekilde de
yanıldım ve hayatımda ilk defa bir konuda yanılmam beni bu kadar mutlu etti.
Sıla Sayan
Kaynakça:

Gençoğlu, Sıla ve İrat, Ali Murat. Bin Yılın Aşk Mektupları. Doğan Kitap, 2021.

You might also like