You are on page 1of 136

TÜRK DÖNYASI ARAŞTİRMALAR VAKFI Y A Y I N I : 11

Prof. Dr. Faruk SÜMER

Kl TÜRKLER'DE
ŞEHİRCİLİK

ı 10 06

İSTANBUL 1984
l U ESEK

Bakanlar Kurulu'nun 20.7.1980 tarih ve 8/1307 sâ-yılı


kararıyla kamu yara-nna hizmet verdiği için Vakıf kabul
edilerek vergi muafiyeti tanmmış olan TÜRK DÜNYASI
ARAŞTIRMALARI VAKFI'nın yayınıdır.
Ilar hakkı mahfuzdur. TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMA­
LARI VAKFl'nm müsâadesi olmaksızın tamamken, kıs­
m e n veya herhangi bir değişiklik yapılarak iktibas edile­
mez.

Dizti-Baskı

Af§m M^tba/SS!
PS

^í)0f.'Dr. Çetiniz^iémer'e êhûf eái^ffrMm,


İÇİNDEKİLEE

önsöz VII-VIII
Balılı ve Kend
I. Gök Türkler Devrinde Şehircilik ... 2-26
A — Doğu Gök Türkleri'nde Şehircilik 3-13
B — Batı Gök Türkleri'nde Şehircilik 13-26
II. Uygurlar'da Şehircilik 27-49
III. Karluklar'da Şehircilik 49-79
IV. ÇigiUer'de ŞehircUik 79-81
V. Tokhsılar'da Şehircilik 81-82
VI. Kara Hanlılar Devrinde Şehircilik 82-99
VII. Oğ^ızlar'da Şehircilik 99-103
Resimler 104-110
Bibliyografya 111-114
Dizin 115-126
Yanlış - Doğru Gedveli 127
\
ÖNSÖZ

«Eski Türkler'de Şehircilik» sözü ile eski Türkler'in


şehir hayatına geçişleri kasdedilmiştir. Şehir kurarak ve­
ya evvelce mevcut şehirlerde oturmak sureti ile olali bu
geçiş, Türk tarihinin başlangıcmdan, aşağı yukarı bin se­
ne sonra başlamıştır. Bu, gerçekten uzun bir zamandır.
Fakat kuzeyde, Doğu Sibirya'daki avcılık ile geçinen or­
man halkı nasıl bozkırlardaki yaşayışı tahammül edile­
mez bir hayat tarzı telâkki etmişler ise göçebe topluhak-
1ar da yerleşik hayata aynı şekilde bakm.akta idiler. Fazla
olarak onlar siyasî hakimiyeti ele geçirme ve sürdürmenin
ancak göçebe yaşayışla mümkün olabileceğine inanıyor­
lardı. Bu böyle olmakla beraber, hemen her meselede ol­
duğu gibi, şehir kurmak ve şehirlerde oturm^ak fikri da
Türk topluluklarmın yüksek idareci zümresi ve bilhassa
hanlardan çıkmış ve onlar tarafındajı uygulanm..a safha­
sına konulmuştur.
Moğolistan'da yapılan arkeoloji araştırmaları, Hunlar
(Hiong-nu)'m, bazıları surlar ile çevrili, birçok yerleşme
merkezlerine sahip olduklarını göstermiştir. Fakat bu yer-
leşm_a merkezlerinde Kunlar'ın nam ve hesabına çalışan
Çinli tutsakların oturdukları anlaşılmıştır. Buna. göre Hun­
lar siyasi varlıklarını halefleri olan hemen bütün toplu­
luklardan daha uzun bir zaman sürdürdükleri halde biz­
zat kendilerinin oturmalarına mahsus şehirler kurmak ve­
ya mevcut şehirlerde oturmak arzusunu duym.amış görü­
nüyorlar. Mamafih bu sözlerimizin kesin bir hüküm ma­
hiyetinde olmadığını da kaydetmeliyiz.
Hunlar'm siyasî halefleri Sien-Piler ve onların yer­
lerine geçen Juan-Juanlar devirlerinde şehirler kurulma­
sı veya şehirlerde oturulması sözkonusu edilmiyor.
Gök Türklerce gelince, onlarda şehir kıırma fikri daha
VI. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmıştı. Fakat bu düşünce
bir türlü fiilî safhaya intikal ettirilmedi. Buna karşılık
«Türük» Bilge Kağan'm ölümünden (734) 13 yıl sonra
hükümdar olan Uygur Tengri'de Bolmış II İtmiş Bilge Ka­
ğan, Orhun ırmağı kıyısında Ordu Balık'ı kurmuştur. Böy­
lece eski Türk ^yurdu Moğolistan'da şehir kurma şerefi
Uygurlar'a ait bulunuyor. Batı Gök Türk hanedanının ha­
lefleri olan Türgiş kağanları'nın VIII. yüzyılda Sûyâb ve
Talaş (Taraz) şehirlerinde oturmakta olduklarını biliyoruz.
IX. yüzyıla gelince bu yüzyılın ortalarında Türkler'in on
altı şehirleri olduğu tanınmış bir müslüman kakmağında
ifade edilir. X. 3mzyılda ise yerleşik hayata geçme ve şe­
hirlerde oturma kayda değer bir gelişme göstermiş, XI. ve
XII. yüzyıllarda bu hareketler daha fazla bir hız kazan­
mıştır. Artık, Moğol istilası arefesinde yani XIII. yüzryıl
başlarında kalabalık sayıda bir Türk nüfusu şehir ve köy­
lerde oturmakta idi. Bu şehirlerde her türlü medenî faa­
liyetin yapılmakta olduğu görülüyor. Fakat Moğol istila
ve hakimiyeti Türk şehirciliğine, Türk şehir hayatına onul-
m.az darbeler vurdu. Öyleki şehirlerden bir çokları var-
lıklannı sürdüremeyip yok olup gittiler, diğerleri ise ehem­
miyetlerinden çok şey kaybettiler.
Takdim edilen bu incelemede eski Türkler'in şehir ha­
yatına geçişleri anlatılmıştır. Türk şehirlerindeki hayat ise
başka mühim bir konu olup bilgi yetersizliğinden işlen­
mesi pek müşkildir. Bununla beraber bu mevzuu da bir
çok sebeplerden dolayı ileride ele alıp, kaynakların ver­
diği imkan niöbetinde, aydınlatmaya çalışmak mecburi­
yetindeyiz.

Sözlerime son verirken bu incelemenin kitap halinde


yayınlanmasına karar veren Türk Dünyası Araştırmaları
Yaym Kurulu'nun sayın üyelerine ve onun değerli başkanı
Prof. Dr. Turan Yazgan Beyefendice derin teşekkürleri­
mi sunarım. Tabiî çalışkan ve aynı zamanda son derece­
de kibar sekreter Saadet Pmar'm yardımlarını unutmam
düşünülemezdi. Bu sebeple ona ve yardımlarını esirgemi-
yen arkadaşlarına da teşekkür ederek sözlerime son ve­
riyorum.
Lâleîi, 15,XL1984
F. SÜMER
BALIK VE KEND *

Prof. Dr. Faruk SÜMER

«Türkîer'in on altı şehirleri vardır» (İbn Khur-


dâdbih, I X . y ü z y ı l ) . «Türkler büyük bir toplu­
luktur. Birçok ellere, boylara ve obalara ayrı­
lırlar. O n l a r d a n bazıları şehir v e köylerde otu­
rurlar. Bazıları da bozkırlarda ve çöllerde. y a ­
şarlar» (el-Mervezî, XII. y ü z y ı l ) .

Eski Türkler (Gök Türkler, Uygurlar) şehre balık adı­


nı veriyorlardı. Daha sonraları bu kelimenin baliğ tar­
zında da söylenildiği biliniyor. XI. yüzyılda Kara Hanlı
Türkleri ile Oğuz Türkleri'nin balık kelimesi yerine kend
( = kent) sözünü kullandıkları görülür. Mamafih Kaşgarlı
Mahmud, balık sözünün bu mânâsını bilmekte ve onun İs-
lâmiyetten önce Türkler tarafından şehir ve kale mânâ­
sında kullanıldığını söylemektedir ^. Yine adı geçen müel-

* B u makale 1978 y ı l ı n d a y a z ı l m ı ş v e hatta metin k ı s m ı daktilo edilmişti.


Fakat birbirini takib eden s ı h h î rahatsızlıklar y ü z ü n d e n bu inceleme y a ­
y ı n l a n a m a d ı . M a k a l e bu d e f a , y a y ı n l a n m a k için, gözden geçirilirken met­
ne y e n i birçok bilgiler ilâve edildiği gibi, haşiyeleri de konuldu. Böy­
lece bu incelemenin, yayınlanması gecikmiş olmakla beraber, daha fay*
dalı bir d u r u m a getirildiğini muhterem okuyucuların da tasdik ea'ecekleri
şüphesizdir.

1 D î v â n u luğâti't-Türk, y a y ı n l a y a n K. Rifa^, İ s t a n b u l , 1 3 3 3 , l, s. 3 1 7 , türk-


çe tercümesi B. A t a l a y , T D K , İ s t a n b u l , 1 9 3 9 , I, s. 3 7 9 , ingilizce tercü­
mesi R. Dankoff - J . Kelly, Compendium of the T u r k i c "dialects, edited
Şinasî Tekin - Gönül Alpay T e k i n , T u r k i s h Sources, V I I , H a r v a r d Uni­
v e r s i t y , 1 9 8 2 , part 1, s. 2 9 0 - 2 9 1 ; G . C l a u s o n , A n Etymological dictionary
of pre - thirteenth century T u r k i s h , O x f o r d , 1 9 7 2 , s . 3 3 5 - 3 3 6 .
A l t a y dağlarında Pazirik, Şibe, Baş A d a r , Katunda ve bunlara komşu
yörelerde M.Ö. V . v e V l . yüzyıllarda y a ş a d ı ğ ı bildirilen ve bize peK
mühim kültür hâtıraları b ı r a k m ı ş olan topluluk, bu topluluğun höyük­
lerden ç ı k a r ı l m ı ş kültür varlıklarını yakından tetkik etmiş olan -Sovyet
life göre, kend (kent) Oğuzlar ve onlara uyanlarca «köy»
rnânâsnıda kullanılmaktadn'' ^. Bundan takriben elli yıl
önce Türkiye'de Ort-a Kent, Şehir Kent, Hasan Kent ve
Kaya Kent gibi, yirmi iki kadar veya daha fazla köy var­
dı ^. Bugün Azerbaycan'da kend sözünün daha ziyâde köy
anlamında kullanıldığını biliyoruz ^. X. yüzyılda Oğuz
krallan olan yabgularm kışın oturdukları Yeni Kend de
(z Yengi Kend) İslâm coğrafya eserlerinde Yeni Köy (e^-
Qaryetül-Hadîthe veya. Cedide = Dih-i Nev) şeklinde ter­
cüme edilmiştir. Bununla beraber Oğuzlar'm kend sözünü
sâdece köy anlamında değil, bazan da şehir mânâsında
kuManmış oldukları söylenebilir.
Dilimizdeki «köylü - kentli» deyimi, herhalde kentin bu
manâsı ile ilgilidir. Fakat kent, burada köyün eşmanâsı
şeklinde de kullanılmış olabilir. Dilciler kend sözünün
soğdca olup, türkçeye bu dilden geçtiği gömşünde birleş-
mislerdir ^.

L GÖK TÜRKLER DEVRİNDE ŞEHİRCİLİK

Araştırmaların bugünkü durumuna göre, Türklerin


şehir kurmıalan ile ilgili bilgiler VIII. yüzyıldan daha ge-

âlimi S . i. R u d e n k o ' y a göre y e r l e ş i k v e y a y a n y e r l e ş i k bir hayat geçir­


miştir (Frozen tombs of S i b e r i a , The P a z y r y k buriaîs of Iron-age hors-
m e n , ingilizce tercüme M. W . T h o m p s o n , B e r k e l e y - Los A n g e l e s , 1970,
s. 8 0 ) . Meşhur Pazırık halısı da bu topluluktan kalan y a d i g â r d ı r (aynı
eser, s, ^ 2 9 8 - 3 0 4 ) . Fakat bu topluluğun şehir veya şehirlerde oturdu­
ğuna dâir hiç bir delil v e işaret olmadığı g i b i , köy ş e k l i n d e de olsa,
meskûn yerleri de tesbit edilememiştir.
Fazla olarak bu topluluğun yerleşik bir hayat geçirmiş olduğu, bize
göre, şüphelidir.

2 I, s . 2 1 , 156, 2 0 1 , 2 1 0 , 2 8 8 , III, s. 111, tercüme I, s. 2 2 , 178, 2 3 6 , 2 4 8 ,


3 0 2 , 3 3 9 , 3 4 3 , 3 4 4 , III, s. 150; ingilizce tercüme I, s. 194, 2 1 3 , 2 1 9 , 2 7 0 .

^ D a h i l i y e V e k â l e t i , K ö y l e r i m i z , İ s t a n b u l , 1 9 3 3 , türlü y e r l e r d e ; İçişleri B a ­
kanlığı, Türkiye'de meskûn yerler kılavuzu, Ankara, 1946 - 1 9 4 8 ,
I - I!, türlü yerlerde.

4 M. Peyfûn, Ferheng-i Âzerbâycânî-Fârsî, Tahran, 1361, s. 2 9 2 .

5 Bk. C l a u s o n , adı geçen eser,, s . 728.


riye gitmiyor. Anılan yüzyıldan önce Türkler'in Orta As­
ya'nın herhangi bir yöresinde şehir kunrıtış olmaları ta­
biî mümkündür. Ancak bu hususta kuvvetli delillere sa­
hip değiliz.

A — Doğu Gök Türkleri'nde Şehircilik :


551 yılında kurulan Gök Türk ( z K c k Türük) devleti­
nin kısa bir zaman içinde Çin şeddinden Hazar Denizi'no
kadar uzanan büyük bir imparatorluk haline geldiği ma­
lumdur. Bu imparatorluk, hududları, teşkilâtı, ulaştığı me­
deniyet seviyesi, Türk soyunun yayılması, haleflerine bı­
raktığı köklü gelenekler, kısaca her bakmıdan o zamana
kadar Orta Asya'da kurulmuş devletlerin, şüphesiz, en bü­
yüğü ve en ehemmiyetlisi idi. Fakat bu büyük imparator­
luk 582 yılında birbirine hasım iki devlete ayrıldı. Anla­
şıldığına veya sanıldığına göre, her iki kağanlığı birbi­
rinden ayıran hudud, Büyük Altaylar'dan başlayıp Ha-
mi'nin doğu veya kuzeyindeki dağlardan geçmekte idi. Bu
durumda V I yüzyıl ile Vll. yüzyılın birinci yarısmda Do­
ğu Türk İmparatorluğu ülkesinde Türkler taraımdan is­
kân edilmiş herhangi bir şehrin varlığından sözetmeit pek
mümikün değil gibi görünüyor; fakat herhalde kesin bir-
şey de söylenemez. ;

Doğu Gök Türk kağanları Orhun ırmağının kayna­


ğına yakın yerdeki Ötüken yöresinde yaşıyorlardı. Burası
anlaşıldığına göre, ormanlık, sulak, çayırlıiı, bir kelime
ile hoş bir yöre idi. Bilge Kağandın ötüken'i devlet idare
etmek (ve hatta belki de tabiî güzellikleri) bakımmdan
en ideal yer saydığını biliyoruz. Adı geçen kağan «budu­
nuna» yani milletine öğütlerde bulunurken, «Ötüken or-
manmda oturursan ve kervan (arkış) gönderirsen hiç sı-
fcmtm olmaz ve hâkimiyeti (yahut devleti) ebediyyen elin­
de tutacâksm» diyor ^. Yine diğer bir yerde Bilge Kağan:

6 « Ö t ü k e n y i r o l u r u p arkış tirkiş ısar neng b u n g u ğ y o k . Ö t ü k e n y ı ş olur-


sar b e n g g ü il tuta olurtaçı sen - Ö t ü k e n y e r i n d e oturup k e r v a n , k a f i l e
g ö n d e r i r s e n hiç sıkıntın ( b u n ) olmaz. Ö t ü k e n o r m a n ı n d a oturursan e b e ­
d i y e n ü l k e y i ( v e y a devleti = il) tutarak oturacaksın» ( M . Ergin, Orhun
â b i d e l e r i , İstanbul, 1 9 7 5 , metin s. 1 5 4 , satır 1 3 - 1 5 , t r a n s k r i p s i o n -s. 6 6 ,
tercüme s, 1 8 ) . .-
«Tüıik kağani Ötüken ormanında oturur ise ülkede sıkın­
tı (bung) olmaz diyerek ^ Ötüken'in Türk devleti ve «Türk
budunu» için taşıdığı ehemmiyeti belirtiyor. Diğer bir yer­
de de Bilge Kağan: «bunca yerlere ordu şevkettim, Ötü-
ken ormamndan daha güzel bir yöre, ülkeyi idare edecek
daha iyi bir yer görmedim» diyor ve Ötüken'i «ıduk» ya­
ni kutsal bir yer olarak vasıflandırıyor ^. Orta Asya'nın
en eski imparatorluğunu kurmuş olan Hunlar'm devlet
merkezlerinin de bu yörede olduğunu bildiğimiz gibi. Gök
Türk kağanlannm yerini almış olan Uygur kağanları ile
bazı Moğol «kaanlan» da Orhun yöresinde yani aynı yer­
de oturmuşlar ve hatta orada şehirler kurmuşlardır. Bu
vakıalar Bilge Kağan'm Ötüken ile ilgili sözlerinde ne
kadar haklı olduğunu açıkça meydana koyuyor ^. Çok do­
ğuda oturan Moğollar'ın devlet merkezi olarak, batıdaki
Orhun bölgesini seçmeleri dikkate değer olup, bunda, he­
men her şeyde olduğu üzere Türk geleneklerinin tesiri
belki sözkonusu olmakla beraber, daha ziyade o yörenin
stratejik ve ticaret bakımlarından taşıdığı ehemmiyet ve
tabiî güzelliği ile ilgilidir.

Çin, genişliği, zenginliği, kuweti, yüksek ve parlak


medeniyeti ile komşularının gıbtasım çekiyor, hatta göz­
lerini kamaştırıyordu. Bu münasebetleri bazı Gök Türk ka­
ğanlarının Çin'e ve Çinliler'e karşı derin bir hayranlık
duydukları görülür. Bu kağanlar bu duygularının tesiri

^ «Türük k a ğ a n Ö t ü k e n y ı ş olursar ilte bung yok = Türk kağanı Ö t ü k e n


ormanında oturursa ülkede sıkıntı olmaz» (Ergin aynı eser, metin s.
153, satır 1 0 - 1 1 , transkripsion s . 6 5 , tercüme s . 1 7 ) .

8 «Bunca y i r k e tegi yorıtdım. Ötüken yışda yig idi y o k e r m i ş . İl tutsık


yir Ötüken y ı ş ermiş = çok y e r l e r e sefer ettim. Ötüken ormanından
d a h a . iyi bir y e r olmadığını g ö r d ü m . Ü l k e y i idare edecek y e r i n Ötüken
olduğunu anladım» (Ergin, metin s . 1 5 7 , satır 16-17, transkıripsion
s. 6 5 , tercüme 1 8 , 2 4 ) .

-9 Ötüken'in bulunduğu y e r e g e l i n c e , Ö t ü k e n şimdi Moğolistan denilen ü l -


' kede. H a n g a y sıra d a ğ l a r ı n ı n doğu kesiminde Orhun (Orkun) ve Te-
mir ı r m a k l a r ı n ı n k a y n a k l a r ı n ı n b u l u n d u k l a r ı y e r d e , U y g u r l a r ' ı n baş ş e h ­
ri O r d u B a l ı k ' ı n (Moğollar Kara Balgasun diyor) a z g ü n e y i n d e , 9 7 arz
ve 101 tul derecelerine isabet eden y ö r e idi ( b k . R. G i r a u d , L'Empire
des Tures celestes, P a r i s , 1 9 6 0 , s . 1 7 2 - 1 7 3 ) .
İle ve şüphesiz ülkelerini zengin, istikrarlı ve kuvvetli bir
duruma getirmek için, Çin'in birçok veya her şeyi ile tak-
hd edilmesi gerektiğine inanıyorlardı. Bunlardan biri, bü­
tün imparatorluğun tek hükümdarı T'a-po Kağan (572-
580) yüz bin atlıya sahib olduğu halde, öyle bir Çin hay­
ranı idi ki, Çin'de doğmadığına esef ettiğini gizlemiyordu.
T'a-po tutsak Çinli bir rahibin telkini ile Çin'in kuvvet
ve zenginliğinin Buda dininin ilkelerine riâyet edilmesin­
den ileri geldiğine inanarak bu dine girmiş, hatta bir de
mabet inşa ettirip, Çin impara^torundan Buda dinine ait
bazı kitablar istemişti. Onun bu dinin emirlerini tamamen
yerine getirdiği bildiriliyor Yine bu kağanlardan bir
diğeri, Şa po lyö (Cha-po4io = Scha-po4üe, 581-587), Çin
imparatoruna gönderdiği bir mektupta Çin âdetlerini al­
mak istediğini, fakat kendi milletinin gelenek ve göre­
nekleri çok köklü olduğu için henüz buna cesaret edeme­
diğini bildiriyordu Çin kaynaklarından elde edilen bil-

Liu mau-tsaî. Die C h i n e s i s c h e n Nachrichten Z u r G e s c h i c h t e Der O s t -


Türken (T'u-küe), Wiesbaden, 1 9 5 8 , I, s. 4 3 . Ayrıca izahlar kısmına
bk. (II, s. 5 2 1 , haşiye 2 2 0 ) . Mamafih T'a-po Kağan, kendi zamaninda
Çin'i idare eden iki hanedanın imparatorlarına kuvvetini tanıtmıştı.
Onun etrafındakilere daima şu sözleri söylediği işitiliyordu : «benim
g ü n e y d e ( Ç i n ' d e ) iki o ğ l u m ( Ç i n imparatorları) v a r . B u n d a n dolayı y o k ­
sul düşmekten kaygılanmam» (gösterilen y e r ) .

n Söz k o n u s u Çin geleneklerinin başında saç v e k ı y a f e t değişikliği geli­


y o r d u . Türkler saçlarını birkaç pelik halinde örüp a r k a y a sarkıtıyorlar­
d ı . O n l a r İslâmİyete girdikten sonra da epeyce bir müddet bu geleneği
sürdürmüşlerdir. Hatta Türkler saçları k e n d i l e r i n k i gibi olmayanlara «tok
er» diyorlardı ( K a ş g a r l ı , tercüme I, s . 3 3 2 , 3 5 8 ) , Ç i n l i l e r i n k i ise topuz
şeklinde veya düğümlü idi. E l b i s e y e gelince, Türkler kaftanlarının • sağ
k a n a d ı n ı sola atıyorlardı ( L i u m a u - t s a i , s . 8 , 4 1 ) . B e l l e r i n d e de üzerleri
o y u k v e y a kabartmalı süsler ile b e z e n m i ş kemerler (kur\, kurşak\ ku­
şak) bulunurdu. T ü r k l e r kemer takma ve kullanmaya içtimaî v e siyasî-
mevkii göstermesi bakımdan büyük bir ehemmiyet veriyorlardı. İslâm
â l e m i n d e de onlar s ü s l ü k u r s a k l a r ı ile dikkati ç e k i y o r l a r d ı . Ç i n l i l e r ' e g e ­
lince, onlar elbiselerinin sol k a n a d ı n ı sağa atıyorlardı. Bu y ü z d e n - Ç i n ­
liler Türkler'in bu geleneklerini de, herhalde, barbar âdetleri şeklinde;
görüyorlardı (Liu mau-tsai, s. 5 3 ) . S. Julien'in tercümesinde bunlardan
başka Çinliler'in kanunlarını kabul etmek v e hatta dili dahi değiştir­
mek hususları zikrediliyor: «Quant â couper le d e v a n t de notre vête­
ment, dénouer les tresses de nos c h e v e u x flottants, c h a n g e r notre lan­
g u e et adopter v o s lois, nos habitudes et nos coutumes sont déjà trop
gilerden on iki hayvanlı takvimin ilk defa onun zamanın­
da kullanıldığı anlaşılmıştır Bu takvimi Türkler'in Çin­
liler'den aldıikları ile ilgili görüş, şimdi çok daha fazla bir
kuvvet kazanmıştır K'i-min Kağan da (ölümü 608) Şa-
po-lyo'nun görüşünü paylaşıyor ve işe onun gibi kıya­
fet ve saç şeklinin değiştirilmesi ile başlamak istiyordu.
K'i-min, milletinin kıyafetini kaldırıp yerine Çinliler'inkini
almak ve hatta «asil Çin milletinin her şeyini taklid et--
mek istediğini» metbûu Çin imparatoruna ifade etmişti.
Ancak İmparator, K'i-min Kağan'm bu fikrine katümıyor-
du. Kağan'm ısrarlı istekleri karşısında ona: «kıyafet değiş­
tirmek neye yarar! Öyle hareket ediniz ki milletiniz iyi
ve şefkatli olsun, merhametli, uysal ve beğenilen davra-
nışlarda bulunsun» cevabını yazmak zorunda kalmıştı

anciennes, eì je n'ai pas encore osé les changer = elbisemizin önünij


k e s m e k , dalgalı ( s a r k ı t ı l m ı ş ) s a ç l a r ı m ı z ı n Örgülerini çözmek, dilimizi de­
ğiştirmek ve sizin kanunlarınızı kabul etmek h u s u s l a r ı n a gelince, ge­
lenek ve göreneklerimiz çok köklü olduğu için onları henüz değiştir­
meye cesaret edemedim» (Documents sur les Tou-kioue-Turcs-, Jour­
nal Asiatique, Mai-Juin 1G64, s. 5 0 2 ) . Şopoiyo ( C h a po-Iİo = Scha-
po-!üe, 581-587) Sui h a n e d a n ı n ı n ilk kudretli hükümdarı Yang Kien
ile m ü c a d e l e y e g i r i ş m i ş , başarı gösteremeyince ona sâdık bir tâbi olmıuş-
tu. Çin yıllıklarında onun tâbilik d a v r a n ı ş l a r ı iie ilgili inanılması güç
şeyler anlatılır. Şeref ve haysiyet duygularını bir tarafa atarak Ç i n hü­
k ü m d a r ı n a " karşı yaptığı davranışlar ve söylediği sözler, otağında bu­
lunan T ü r k l e r ' i n y ü z l e r i n i kızartmış, duydukları derin • üzüntüden acı acı
inlemelerine ve hüzün verici çığlıklar atmalarına sebep olmuştu (Li_u
mau-tsai/ s. 5 0 - 5 4 ) . Bilge Kağan'ın isim vermeyerek «bilgisiz kağan
olurmış erinç, y a b l a k kağan olurmış erinç = akılsız kağan tahta çık­
t ı ğ ı n d a n , kötü ikağan tahta o t u r d u ğ u için...» ( E r g i n , metin s. 155, satır
20, transkripsion s. 78) sözleri ile kınadığı eski k a ğ a n l a r d a n biri de,
şüphesiz, Şapolyo'dur.

1^ Liu mau-tsai, s. 5 0 ; J u l i e n , s„ 4 9 5 .

13 L Bazin, Les C a l e n d r i e r s Turcs a n c i e n s et m é d i é v a u x , Lille, 1974, s,


1 4 1 - 1 5 7 . B a z i n oniki hayvanlı takvimin, Türkler tarafından VI. yüzyılın
ikinci y a r a s ı n d a Ç i n halk kültüründen (â la culture populaire c h i n o i s e )
a l ı n d ı ğ ı n ı ileri s ü r ü y o r ( s . 154. 156, 1 5 7 ) .

14 Ş a p o l y o ' n u n türkçe unvanı P. Pelliot tarafından, cince yazılış tarzına


d a y a n ı l a r a k El Kül Bağa Işbara K a ğ a n ş e k l i n d e tesbit e d i l m i ş , Bazin ise
bu u n v a n d a k i k ü l ' ü n kö! (\göl) olması gerektiğini ifade etmiştir (ay­
nı eser, s . 1 4 7 ) .

15 Liu m a u - t s a i , s. 6 2 , 6 3 ; J u l i e n , s . 5 3 3 - 5 3 4 .
bununla beraber imparator K'i-min Kağan'ı takdir ediyor
hatta onun bazı düşüncelerini paylaşıyordu. Filhakika
K'i-min Kağan çadır hayatını bırakıp şehir kurarak mille­
tini evlerde oturtmak istiyordu. Onun bu arzusunda sa­
mimi olduğunu anlayan Çin imparatoru, K'i-min Kağan
için sınır eyâletlerinden birinde (Wan-sou-su) bir şehir
kurulmasını emretmişti. Fakat K'i-min bu esnada
öldü (608). İşte, bugünkü bilgilerimize göre (ve eğer yanıl­
mıyorsam) çadır hayatını bırakıp şehirde oturmalı isteyen
ilk Türk hükümdarı K'i-min Kağan'dır.
K'i-min Kağan'm oğlu ve haleflerinden Hie-li Kağan
ise babasının aksine atalarının gururlu ruhunu taşıyan bir
hükümdardı. O, bir taraftan Çinlileri'n entirikaları ve di­
ğer taraftan bir birini takip eden kıtlık, açlık ve başka
sebepler yüzünden tutsak alınıp Çin'e götürülünce, impa­
rator ona saray hizmetçileri nazırının konağını tahsis et­
mişti. Fakat esasen tutsaklık yüzünden pek mahzun olan
Hie-li Kağan'a bu konak bir zindan gibi geldi; belki şehir
hayatını da sevmediğinden konağın bahçesine kurdurduğu
bir otağda yaşadı. Buna rağmen şeref ve haysiyet sahibi,
gerçek bir «kağan» olduğundan ne bu otağ hayatı, no de
imparatorun teskin, teselli ve memnun edici gibi görünen
teklifleri, duyduğu derin üzüntüyü hafifletebildi; gittikçe
artan teessürü dört yıl sonra ölümüne sebep oldu. Fa­
kat bu, şerefli bir ölümdü.

16 Liu mau-tsai, s . 7 0 ; J u l i e n , s , 5 1 5 , 5 1 7 , 5 3 8 - 5 3 9 , A c û t - S e p t e m b r e , 1964,


s. 2 3 2 .

17 İmparator, Hie-li Kağan'ın üzüntüden şararıp solduğunu haber alınca


avla a v u n a c a ğ ı n ı sanıp bilhassa geyiği bol K u o - Ç o u . bölgesinin valiliği
teklifinde bulunmuş, fakat kağan bunu reddetmişti. Sonra imparator
«imparatorluk muhafız kuvvetleri k u m a n d a n l ı ğ ı tevcihi ile K a ğ a n ' a gü­
zel topraklar v e bir ikâmetgâb v e r m i ş t i . Hie-!i hayata veda edince ( 6 3 4
yılında) İmparator, Türkler'e kağanlarına kendi türelerine göre cenaze
töreni yapılmasını, y a n i c e s e d i n i n y a k ı l ı p Pa ırmağının d o ğ u s u n d a bir
mezar inşa edilmesini söyledi ( h a j b u k i bu çağda T ü r k l e r ' i n eski zaman­
larda olduğu gibi ölülerinin cesedlerînİ y a k m a y ı p toprağa v e r d i k l e r i y i n e
Çin k a y n a k l a r ı n d a haber v e r i l i y o r . J u l i e n J . A, A o û t - S e p t e m b : e 1864,
s. 225)Kağan'ın v e f a t ettiğini öğrenen atabeyi (Hu-lu Ta-kuan T ' u -
yü-hun=ye) ona karşı duyduğu bağlılık ve saygıdan dojayı yaşamak
istemeyerek intihar etti. İmparator, a t a b e y ' i n bu hareketinden çok . d u y -
Gök Türk kağanlannm taşıdıkları bu gayeleri uygula­
maya koyamamalarınm asıl sebebi bize göre, milletlerin­
den ve bilhassa onların halk kitlesinden (kara kamağ bu­
dun) gelecek tepkilerden korkmalarıdır. «Türk budunu»
atalarından gelen bütün geleneklere bağlı olup, yabancı­
lara ait bu gibi şeylerin alınmasından hoşlanmıyordu. Ni~
tekim uğranılan başarısızlıkların v e çıkan karışıklıkların
ataların koydukları törelere riâyet edilmemesinden ileri
geldiğini görüp söyleyen Türk prensleri de vardı.
Yukarıda adlan geçen Türk kağanlarından takriben
yüzkırk yıl sonra «budununu» çok seven yüksek duygu
ve düşünceler ile dolu, büyük hatîb Bilge Kağan'm da
Buda dinini kabul etmek ve şehir kurup orada oturmak

g u l a n a r a k o n a ölüm sonrası u n v a n ı v e r i p K a ğ a n ' ı n y a n m a defnedilmesini


ve mezarı üzerine bir kitabe y a z ı l m a s ı n ı b u y u r d u . Bu elîm hâdiseleri
haber alan K a ğ a n ' ı n a m c a l a r ı n d a n S u - n i - ş i de v e f a t eden^ler i l e birlikte
olmak için canına ikıymıştı (Liu mau-tsai, s. 144-145; J u ü e n , s. 230-
233). B a ş k a , birçok milletlerin tarihlerinde o l d u ğ u gibi sadâkat, s a y g ı v e
s e v g i n i n en y ü k s e k ifadesi olan bu gibi asil d a v r a n ı ş l a r Türk tarihinde
de v a r d ı r . 639 y ı l ı n d a Hie-li Kağan'ın yeğeni Kie-şe-şuay (yahut Kie-
şe-so bizde K ü r Ş a d olarak tanınmıştır) şehzade Ho-lo-hu'yu (Hi-eli
Kağan'ın oğlu) Türk ülkesine kaçırıp devleti yeniden kurmak istemişti
(Liu m a u - t s a l , d i z i n , 11, s . 7 8 5 ) . Bütün bunlar devletin y ı k ı l m a s ı n d a n v e
«Türük budunun» perişan bir ş e k i l d e d a ğ ı l m a s ı n d a n (Çin'e yüzbin kişi
gelmişti) d u y u l a n derin teessürün tepkileridir. Y ü k s e k tabakada bu tep­
kiler olunca halk kitlesinde ( = kara kam.ağ budun) bu teessürün çok
daha derin olduğu şüphesizdir. Aradan elli y ı l gibi uzun bir zaman
geçtiği v e mühim bir k ı s m ı a s k e r î hizmetlerde kullanıldığı halde Türk
«budünı» şanlı mazilerini unutmayarak tekrar devletlerini kurmak başa­
rısını göstermişlerdir. Kaynakta Hi-eli Kağan'ın cinlere v e şeytanlara
inanmadığı d a , onun bir kusuru gibi gösterilerek, bildiriliyor. Halbuki
Türkler d e , çağdaşları olan pekçok kavim gibi cinlerin (çıvı) v e şey­
tanın ( y e k ) v a r l ı ğ ı n a inanılmakta v e o n l a r d a n ziyâdesi ile korkulmakta
' idi'. K a m l a r ı n halk üzerinde derin bİr n ü f u z a sahip o l m a l a r ı da buradan
geliyor. O n l a r ı n , y a n i k a m l a r ı n c i n v e şeytanlara hükmettiklerine sami­
miyetle inanılıyordu. Türkîer'in gece s a v a ş l a r ı n ı s e v m e d i k l e r i ve hattâ
bu s a v a ş l a r d a pek başarılı olamadıkları ile ilgili sözler de ş ü p h e s i z , c i n ­
lerden (çıvı) korkmaları v e bu y ü z d e n geceleri çadırlarına kapanmala­
rından ç ı k m ı ş olabilir.
düşüncesinde olduğunu biliyoruz. Fakat onun, selef­
leri gibi, kıyafet, saç şekli ve diğer geleneklerin değiştiril­
mesini düşündüğünü gösteren herhangi bir delil veya
işarete sahip değiliz. Bilindiği gibi, Çin'de doğmuş, Çin
terbiyesi almış ve cince bilen Vezir Tonyukuk : «biz Çin­
lilerdin yüzde biri kadarız. Bir şehir kurup oturursak ora­
da düşman bizi yok eder. Halbuki eski hayatımızı sürdü­
rürsek zayrf olduğumuz zamanlarda çekilir, güçlü oldu­
ğumuz zamanlarda ilerleriz. Buda dinine gelince, bu din
insana alçak gönüllülük, yumuşaklık telkin etmekle sa­
vaşçıların (Türkler'in) mizaç ve karakterine uymaz» söz­
leri ile damadının yani Bilge Kağan'm arzularını uygula­
masına mani olmuştur. Vakıalar, Vezir Tonyukuk'un
mütalaasını teyid eder görünmüyor. Zira nice Türk top­
luluklarının, sürekli bir şekilde göçebe hayat geçirmele­
rine rağmen, siyasî ve kavmi varlıklarını koruyamadık­
larım biliyoruz. Bizzat Gök Türkler yerleşik veya tam
yerleşik hayata geçmedikleri halde Bilge Kağan'm 734 yı­
lındaki ölümünden 10 yıl sonra siyasî varlıklarını ve az
sonra da kavmi varlıklarını kaybettiler. Öyleki bu büyük
kavim doğrudan doğruya halef bırakmadan yok olup
gitti. Buna karşılık şehir hayatına geçen ve ilk önce Mâni
ve sonra da Buda dinine giren Uygurlar siyasî varlıklarını
XIII. yüz yılm sonlarına kadar sürdürdükleri gibi, sonra
bilhassa Çağatay ve Özbek uluslarının oluşmalannda pek
mühim roller oynadılar. Hatta yine az sayıda olmamak
üzere İran ve Anadolu'ya da geldiler. Uygur beylerinden
Eretne (ölümü: 1352) Orta Anadolu'da bir devlet kurdu.
Bu büyük Uygur Türk'ü şimdi Kayseri'deki türbesinde
(Köşk Medrese) 'de yatmaktadır. Gök Türkler yazıları olan
bir <cbudun» idiler. Hanedan mensüblan arasında YoUuğ
Tigin gibi yazı yazmasını, resim ve süslemeler yapmasını,

18 Liu mau-tsai, s . 1 7 2 - 1 7 3 ; J u l i e n , Décembre 1864, s. 4 6 0 - 4 6 1 . Çin yıi-


iıklarında (gösterilen y e r ) Bilge K a ğ a n ' m (P'i-'kia K h a g a n ) iyi kalbli v e
insanî duygulara sahip bir h ü k ü m d a r olduğu kaydedilir. Esasen ancak
bu ruhta bir insan Köl T i g i n kitabesini y a z d ı r a b i l i r d i . O n u n şâir ruhlu,
çok iyi bir hatîb, d u y g u l u , bilgili, milletini düşünen v e seven, beşerî
d u y g u l a r a sahip b ü y ü k bir h ü k ü m d a r o l d u ğ u şüphesizdir.

19 Gösterilen yerler.
türbe inşa etmesini bilen şehzadeler vardı. Yine Gök
Türkler'in çiftçilik yaptıklarını ve ticârete ehemmiyet
verdiklerini biliyoruz. Bütün bunlar ile onlar tam yer­
leşik hayata çok yaklaşmış idiler. Tonyukuk engel olmasa
îdi, Buda dinine girmek belki pek kolay olmazdı amma
şehir kurulmasında ve şehir hayatına geçilmesinde önemli
güçlükler ile karşılaşılmazdı. Herhalde Ötüken'de anıt -
kabir şeklindeki yapılardan ayrı olarak başka binalar da
vardı. Ötüken'in adının XI. yüzyılda çok uzakta ya­
şayan Türk âlimi Kaşgarlı Mahmud'a ulaşması pek dik­
kate değer olup bu, ününün devam etmesi, âbideleri ve
diğer binalarının -dikkat ve alâka çekici yıkıntılar halinde
de olsa- varlıklarını sürdürmekte olmaları ile izah edile­
bilir. Ötüken şüphesiz bir çok tahribata uğramıştı.
Buna rağmen adı XI. yüzyılda çok uzaklarda duyulabih-

20 «Wehn die T'u-kiJe auch ihren w o h n o r t standing w e c h s e l t e n , so besaß


doch jeder für sich eigenes Land. Der Khagan wohnte stets am Berg
Tu-kin-schan; sein Hofzeit war naoh O s t e n geöffnet... (Liu mäu-tsai,
s. 10);» «Quoique les T o u - K i o u e émigrent ou changent, de domicile,
chacun d'eux a toujours une portion de terre. Le khan habite constam­
ment sur le mont Tou-'kiu-chan-Ötüken-» ( J u l i e n , J . A . , M a r s - A v r i l 1864,
s. 3 3 5 ) . Çin y ı l l ı k l a r ı n d a verilen bu haber Wk z a m a n l a r a ait İdi. Âbi­
delerin dikildiği zsm.anda çiftçiliğin çok daha gelişmiş o l d u ğ u şüphe­
sizdir.

2-1 «Ol yirgerü barsar Türük budun ölteçi sen. Ötüken yir olurup arkış
tir'kiş ısar neng bungug yok. ö t ü k e n y ı ş olursar b e n g g ü il tuta olurtacı
sen o y e r e doğru gidersen «Türk b u a u n » ö l e c e k s i n . Ö t ü k e n yerinde
oturup k e r v a n ve kafile gönderirsen hiç sıkıntın olmaz. Ö t ü k e n orma­
nında o t u r u r s a n , e b e d i y e n ü l k e y e sahip olarak oturacaksın» ( E r g i n , me­
tin, s. 154, satır 8 - 9 , transkripsion s. 6 6 , tercüme s. 1 8 ) . Ö t ü k e n ' d e her­
halde ticâret için şartlar müsâid o l d u ğ u n d a n K a ğ a n bu t a v s i y e y i y a p ı y o r .

22 «Der K h a g a n errichtete seinen Hof am Berge Tu-kin-§an ^ Kagan'in


sarayı Ö t ü k e n o r m a n ı n d a bulunur» (Liu m a u - t s a i , s. 1 8 1 ) ; J u l i e n , Ötü-
ken'i bazan berkitilmiş yer (muhkem mevki = place forte) şeklin­
de tercüme etmiştir ( M a i - J u i n , 1864, s . 5 1 4 ) .

23 «Ötüken-İsmu mevdzi'in bİfeyâfi Tatar qurbe Uygur - Ötüken Tatar


çöllerinde, U y g u r ülkesine y a k ı n bir y e r i n adıdır» ( I , s. 1 2 3 ) . Ö t ü k e n ' i n
müellifin haritasında da yer a l m a s ı , b u r a n ı n X ! . y ü z y ı l d a k i Türk â l e m i n ­
de pek tanınmış bir yer olduğunu gösterir. Halbuki zikredilen asırda
Ötüken bölgesi moğolca konuşan kavimlerin yurdu olmuştu. Nitekim
müellifimizin tarifi de bunu gösteriyor,
yordu. Halbuki, aşağıda göreceğimiz, Uygur kağanlarının
ünlü şehirleri, Ordu Balık'm adını Kaşgarlı Mahmud'un
eserinde göremiyoruz. Gök Türkler, umumiyetle çadırlar­
da yaşayan fakat yazısı olan, takvim kullanan bir budun!
Bu, pek dikkate değer. Acaba daha önce yaşamış böyle
bir kavim v a r rnı? Ben pek bilmiyorum. Bilge Kağan XX.
yüzyılın düşüncelerine salıip bir hükümdar gibi konuşu­
yor v e : «Türk budun üçün tün (gece) udumadım, (uyu­
madım), küntüz durmadım (oturmadım). İnim (küçük
kardeşim) Köl Tigin birle iki şad birle ölü yitü kazgan-
dım» diyor. Bilge Tonyukuk da kendi kitabesinde : «Türk
Bilge Kağan Türük sir budunuğ, Oğuz budunuğ igidü
olurur (besleyip oturuyor) sözleri ile kağanın vazifesini
belirliyor. Halbuki İslâm müellifleri «reaya (yani halk)
Tann'nm hükümdarlara vediası (emâneti) dır» diyorlardı.

Orhun kitabelerinde devletin kuruluşu anlatılırken:


«şehirdekiler dağa çıkmışlar, dağdakiler inmişler» denil­
mektedir. Burada gerçekten bir şehir kasd ediliyorsa,
bu şehir nerede idi? Bu hususta kesin bir şey söylemek
belki mümkün görülmemekle beraber, bu «balık» m Çin'in
sınır şehirlerinden biri olması muhtemeldir. Yine kitabe­
lerde Bilge Kağan devrinde (716-734) Toğu Balık adı geçi­
yor. Anlaşıldığına göre, bu şehir, yani Toğu Balık, Tula
kıyısında, Tokuz O Dokuz) Oğuzlar'm yurdunda veya
ona yakın bir yerde bulunuyordu. Kitabelerde Oğuz sa­
vaşları (718-718 yılları) anlatılırken ilkönce Toğu Balık'da
savaşıldığı sonra atlar yüzdürülerek Tula ırmağının ge
çildiği söyleniyor. Dokuz Oğuzlar'a ait olması da muh

24 V. Thomsen, İnscriptions de l'Orkhon dechifrees, Heısİngfors, 1896, s.


101; H. N. O r k u n , Eski Türk y a z ı t l a r ı , T D K , 1, metin, s. 3 5 , 1 0 = 1 2 ; E r ­
gin metin s. 156, satır 13, t r a n s k r i p s i o n s . 69.

Köl Tigin'e ait k i t a b e d e : « A n g i!k Togu Balık'ta s ü n g ü ş d ü m ü z Köl T i ­


g i n A z m a n a k ı g b i n i p oplayı tegdi : altı erig sançtı. S ü [ t ] e g i ş i n d e y i t i n ;
erig kılıçladı. = İlkönce Toğu B a l ı k ' d a savaştık ( « O ğ u z birle» y a n i O ğ u z ­
lar ile). Köl Tigin A z m a n ' ı n (?) kır atına binip saldırdı, altı en
mızrakladı. Askerin hücumu esnasında da yedinci eri kılıçladı (Ergin,
metin s . 160, satır 13-15, t r a n s k r i p s i o n s . 7 4 , satır 12-14, tercüme s.
28-29). Bilge Kağan'a. ait kitabede İse aynı hâdise şöyle, anlatıılyor :
«Ang ilki Toğu Balık'da s ü n g ü ş t ü m . Toğla Ögüz'ü yüzîti geçip süsî»
temel bulunan Toğu Balık hakkında başka hiç bir bilgiye
sahib değiliz. Cengiz Han'ın oğlu Ögedey Kağan devrin­
de Kara Kurum'a iki fersah mesafede (1 fersah 5,5-3 km.)
Tuzgu Baliğ vardı. Bu ad, adı geçen Kağan'm orada bir
tepenin ucunda yaptırdığı bir köşke şehirden (Kara Ku­
rum) 2^ hediye şeklinde yiyecek ve içecek (tuzgu) geti­
rildiği için verilmiş görünüyor. Yine Oğuz savaşları
esnasında «Amga kurgan» adı geçiyor, ^{j^ ^Q Kar-
luklar'm ülkesinde bir kurgan vardı. Bilge Kağan'm
kitabesinde Beş Balık üzerine yapılan bir seferden söz

—-aşınmış o k u n a m ı y o r — ( E r g i n , metin s. 164, satır 1 8 - 1 9 , transkripsion


s. 8 3 ) . B u sözlere göre Toğu Balık Tula ırmağının (Togla Ö g ü z ) sol k ı ­
y ı s ı n d a , geniş k ı v r ı m teşkil eden k e s i m i n i n bir yerinde olmalıdır.

26 Ben C u v e y n î ' d e k i (bundan sonr&ki haşiyeye bk.) «şehir» s ö z ü i!e K c -


ra K u r u m ' u n kasdedildîğini anlıyorum. G e r e k C u v e y n î , gerek Reşîded-
dîn T u z g u Balık a d ı n ı n y a p ı l a n köşke v e r i l d i ğ i n i yazarlar.

27 C u v e y n î , T â r î h - i C i ' h â n - g u ş â y , yayınla'yan Mirza Muhammed-i Kazvînî.


GMS, l e y d e n , 1 9 1 1 , s . 170, ayrıca s. 194; R e ş î d e d d î n , C â m i ü ' t - t e v â r î h ,
y a v m l a y a n A . A . A l i z â d e , 1980, M o s k o v a , 1 1 - 1 , s. 146, 2 0 2 . J . A . Böyle
Tuzgu B a l ı k ' ı n bir köy olduğunu söylüyor ve bu h u s u s t a , her halde,
Y ü a n - ş i h ' e d a y a n ı y o r . Ç ü n k ü , kaydedildiği üzere, farsça metinlerde böy­
le bir ifade yoktur ( J . A . B ö y l e , T h e seasonal residences of the G r e a t
Khan Ögedei, The Mongol world empire, 1206-1370, Variorum Rep­
rints, London, 1977, V I , s. 146, 1 5 0 ) .

28 H. N. O r k u n ' d a k i asıl metinlerden Köl T i g i n ' e ait olanda Amga (s. 51,
satır 11, t r a n s k r i p s i o n , s . 5 0 ) , Bilge K a ğ a n ' ı n k i n d e ise A m g ı (s. 65,
satır 3, transkripsion, s. 6 4 ) . Engin'in eserindeki her iki metinde de
Amgı (metin s . 1 6 0 , satır 2 7 , s. 164, satır 2 6 ) . Bilge Kağan ve Köl
Tigin 7 1 6 k ı ş ı n ı bu k u r g a n d a (kale, hisar) geçirmişlerdi. Hatta bu e s ­
nada yut (hayvan kırımı) çıkmıştı. Fakat bunun felâket getirecek de­
recede şiddetli olmadığı anlaşılıyor.

29 Fa'kat b u , çok şüphelidir. Metinde sadece «kurg» o k u n a b i l m i ş ve bunun


kurganka (kurgan'a = kaleye, hisara) olacağı kabul edilmiştir (bk.
T. T e k i n , A. Grammar of Orkhon T u r k i c , Bloomington, 1968, s. 2 4 5 ,
ingilizce tercüme s . 2 7 8 ; E r g i n , t r a n s k r i p s i o n , s . 8 5 ) . O r k u n ile Ergin'in
eserlerindeki metinlerde bu görüşe esas olan harfler de (kurğ..) gö­
rülemedi.
ediliyor. Çin kaynaklarnıda Pei-ting denilen bu şehrin
türkçe ad taşıması, orada Türk unsurunun yaşamaya baş­
lamış olmasından ileri gelebilir. Esasen Beş Balık bölge­
sinde VIII. yüzyılda Bilge Kağan'm «oğuşum budun» yani
akrabam olan kavim dediği BasmıiUar'm oturduklarını bi­
liyoruz. Şunu da ilâve etmeliyim ki türkçe «balık» sözü,
şüphesiz, Türkler'in şehirle hiç olmaz ise o zamanlarda
yakm ilişkileri olduğunu gösteren mühim bir delildir.

B — Baü Gök Türkleri'nde Şehh'cilik :

Batı Gök Türkleri'nde kağanların ilk zamanlarda çok


defa İli vadisi ile Isığ Köl (Göl) kıyılarında oturdukları
anlaşılıyor. Bu devirde Çin kaynaklannın küçük kağan
unvanını verdikleri bir prens (her halde yabgu unvanını
taşıyordu), Taş Kend'in kuzeyinde oturarak ülkenin batı
bölgelerini idare ediyor, yine Çinliler'in küçük kağan un­
vanı ile andıkları diğer bir prens de, (ünvani: belki şad)
Kuça'nm kuzeyinde oturarak ülkenin doğu kesimini yö­
netiyordu. Daha doğrusu bunlar imparatorluğa bağlı do­
ğuda, güney ve güneydoğuda bulunan yerli şehir devlet­
lerinin hareketlerini gözlüyorlardı. Mamafih bütün bu
yerli şehir devletlerinde kağanların tudun unvanlı yüksek
memurları da bulunuyordu. Tadunlar bir taraftan kıralları
kontrol altında tutarlarken diğer taraftan da kağanlığa
ait vergilerin toplanmasına nezâret ediyorlardı. Sonra ka­
ğanların idare merkezlerinin Isığ Göl'ün batısındaki Çu
ırmağı kıyılarına nakledildiği görülüyor. 630 yılında Çinli

S'O «Otuz y a ş ı m a Biş Balık tapa süledim. Altı yolı süngüştüm [......... s ü ]
sin Kop ö [ l i j ] r t ü m . Anda içreki ne kişi tin [ i yok [bolda]
çı er [ti ] a okiğalı k e l t i . Biş Balık a n ı üçün ozdı» (asıl m e ­
tin doldurmalar olmamak üzere Ergin s. 164, satır 8 - 1 1 , transkipsion
s. 8 3 ; T e k i n s . 2 4 4 ) . Ergin ( s . 4 1 ) v e Tekin ( s . 2 7 6 ) «okığaıı kelti»
sözünü «davet etmek için geldi» (came in order to invite) şeklinde
anlamışlardır. L. B a z i n ise: ( m a n ) a «okığlı kelti, Beş Balık anı üçün
ozdı» cümlesini: (un envoyé) v i n t , chargé d ' u n message (pour moi)-
C'est ce q u i s a u v a les C i n q - Villes» şeklinde çevirmiş okığh'yı haber
(d'un message) şeklinde kabul etmiştir ( l e s C a l e n d r i e r s Turcs anciens
et m é d i é v a u x , s. 2 2 9 ) .
Rahib Hüeıı-Çang, T'ong Şe-Hu ( ~ Y a b g u ) Kağaıra bil
ırmağın ağzına yakın yerde Su-yelı, yani Sûyâb şeliri ci­
varında rastgelmişti. Bu tarihlerden itibaren Moğol dev­
rine kadar bütün devletlerin hükümet merkezlerini aşağı
Çu teşkil etmiştir.
Batı Gök Türk kağanları, müteaddid şehirlere sahib
olmaları bakımından, şüphesiz, talihli idiler. Gerçekten
VIL yüzyılın birinci yarısında Batı Gök Türk kağanları­
nın ülkesinde birçok şehir görülmektedir. Ayrıca doğuda,
güney ve batıda birçok yerli şehir devletleri vardı. Bu
şehir devletlerinin Batı Gök Türk kağanlığına bağlılıkları,
kağanların kuvvetli ve zayıf şahsiyetler olmalarına göre
değişiyordu. VII. yüzyılın birinci yarısında Batı Gök Türk
ülkesindeki şehirler hakkında bir fikir edinmek için 630
yılında buradan geçen Çinli Rahib Hüen-Çang'ın verdiği
bilgilerden bahsetmek yerinde olacaktır.
Hüen-Çang 629 yılında Çin'in Kansu eyâletinden Hin­
distan'ı ziyaret etmek üzere Doğu Türkistan'a geldiğinde
burada b i r t a k ı m şehirler görmüştü: T Gu (Komul=
Hami), Kao-Ç'ang ( K o ç u = K a r a Hoca), A-Ki-Ni (Yen-
k'i=:Karaşar) Kiu-Çi (Kuça) ve Poh-Loh-Kia (Ak Su). Böl­
genin en güçlü kiralı Kao-Ç'ang yani Koçu'da oturuyordu,
î- Gu şehri de Koçu kırallığma tâbi idi. HüenÇang,
î- Gu'ya gelinceye kadar geçtiği çöl kesiminde beş kul.o
görmüştü ki, bunlar yolun güvenliğini sağlayan a^skeri
karakollardı. Koçu kiralı Batı Gök Türk kağanı T'ong
Şe-Hu Kağan'm tâbilerinden biri olduğu gibi, aynı zaman­
da kağan'm dünürü bulunuyordu. Hüen-Çang Koçu kira­
lının ricası üzerine, hiç de istemediği halde, kağan'ın yap­
tırdığı bir budist mabedini (sutupa) ziyaret etti. Rahib A=
Ki-Ni (Yen-K'i—Karaşar) kırallığı topraklarmdaki çok yük­
sek ve pek uzun In-şan (dağını) geçerken bu dağın zengin
gümüş madenleri ihtiva ettiğini gördü. Bu madenler ka­
ğanlara aid olup, kağanlar çıkarılan gümüşten akça kes­
tiriyorlardı; seyyah dağın batısında bir yerde çok tüccar
cesedi ile karşılaştı. Meslektaşlanndan geceleyin gizlice
ayrılan bu haris tacirler haydudlar tarafından öldürül­
müş ve malları yağmalanmıştı. A-Ki-Ni şehri bir ırmak
üzerinde kurulmuştu. Şehrin hâkimi rahibi saygı ile kar-
şüamış ve onu sarayına davet etmişti. Buradan yoluna
devam eden Hüen-Çang, epeyce bir mesafe katettikten
sonra Kiu-Çi (Kuça) şehrine geldi. Bu şehrin kiralından da
saygı ve yakınlık gördü. Kuça da mamur bir şehir idi. Ku~
çalılar'ın ney ve gitar çalma^kta bütün komşularından
daha mahir olduklarını söyleyen Hüen-Çang, onların aynı
zamanda ahlâk ve karekterce de iyi insanlar idiklerini
yazıyor ve bu yörede pek güzel «şen» atları yetiştirildiğini
de ifade ediyor. Hülasa olarak, Çinli rahibin verdiği bil­
gilerden Doğu Türkistan'da gelişmiş bir şehir hayatının
geçirildiği anlaşılıyor. Bu şehirlerde yaşayan toplulukların
3razıları vardı; hepsi veya büyük ekseriyeti samimi Bu­
dist idiler. Onun için Hüen-Çang bu bölgeden geçerken
pek çok manastır görmüştü. Ancak Çinli rahib şehirler­
deki halkın Türk olduklarını veya aralarında Türkîer'in
de yaşadıklarını söylemediği gibi, bu meselede başka de­
lillere de sahib değiliz.

Hüen-Çang, sonra meşakkat ile dolu bir yolculuk ge­


çirip Isığ Göl'ün batısında, Çu ırmağının ağzına yakın bir
yerde bulunan (Su-yeh=:Sûyâb) şehrine geldi (630 yılı
başları). Rahibin şehrin çevresini üç, üç buçuk kilometre
olarak tahmin ettiği bildiriliyor. Bu, Sûyâb'ın küçük bir
şehir olmadığını gösterir. Rahib başka ülkelerden gelen
tacirlerin burada toplandıklarını da kaydediyor. Bundan
Sûyâb'ın hareketli bir ticâret şehri olduğu ve orada geniş
çapta alış veriş yapıldığı anlaşılıyor. Yine ona göre Sû­
yâb'ın pek verimli olan toprağında bilhassa darı ve üzüm
yetiştiriliyordu. Sûyâb halkının yünlü kumaşlardan ya­
pılmış elbiseler giydiğini de kaydeden Hüen-Çang, Sûyâb'a
gelirken şehrin yakınında T'ong Şe-Hu Kağan ile karşı­
laşmıştı. Kağan o zaman kudretinin doruğunda bulunu­
yor, hâkimiyeti Ceyhun'un güneyindeki topraklara kadar
uzanıyor, oğlu «yabgu» unvanı ile merkezi Kunduz olan
Toharistan'ı idare ediyordu. T'ong Şe-Hu Kağan Çinli rahi­
bi güler yüzle karşıladı. Kağan bu esnada ava çıkmaya ha­
zırlanıyordu; üzerinde yeşil satenden bir kaftan vardı:
saçlarının hepsi görünüyordu. On ayak uzunluğunda bir
ipekli parçası alnını birkaç defa sardıktan sonra arkaya
sarkıyordu. Maiyyetini teşkil eden ikiyüz kişinin saçları
İse örgülü olup bunlar gümüş işlemeli elbiseler giymişlerdi.
Rahib Kağan'a refaket eden askeri birliklerin atlara ve
develere (?) bindiklerini görmüştü. Bunlarm ellerinde
mızraklar, bayraklar ve yaylar bulunuyordu. Onlar ince
kumaşdan elbiseler ve kürkler giymişlerdi. Hüon-Çang
sözlerine devam ederek diyor ki «bu askerlerin dizisi o
kadar uzun idi ki, dizinin sonunu görmek mümkün olmu­
yordu. Sonra avdan dönen Kağan şehrin yakınındaki ka­
rargâhında (ordu) muhteşem bir toy verdi. Kağan'm
çadırı altın çiçekler ile bezenmiş büyük ve geniş bir otağ
olup göz kamaştırıyordu. Takuvan denilen ve altın işle­
meli elbiseler giyen saray memurları kumaş geçirilmiş
hasırlar üzerinde iki dizi halinde oturmuşlardı. Kağan'ın
muhafızları da saray memurlarının arkasında ayakda
duruyorlardı. «Bunlar her ne kadar barbar insanlar iseler
de kağan ve maiyyeti saygı ve hayranlık uyandırmakta
idiler. Türkler ateşe taptıklarından odundan yapılmış san-
dalya kullanmazlar; çünkü ateşin odunda bulunduğuna
inanırlar. Bu sebeple kumaş geçirilmiş iki kat hasır veya
deriden yapılmış ya^ygılar sererler». Kağan üsdâdı (yani
rahibi) demirden yapılmış, üzerine hasır ve yastıklar kon­
muş bir koltuğa oturttu. Kağan ise tahtında oturuyordu.
Bu toya Koçu ve Çin elçileri de çağırılıp Kağan'a takdim
edüdiler; getirdikleri armağanlar Kağan'a gösterildi. Ka­
ğan armağanların her birini ayrı ayrı yakından gördük-
den sonra memnımiyetini belirtti. Bundan sonra elçilere
şarab sunulmasını emretti. Bu sırada çalgı takımı da mu­
siki parçalan çalıyordu. Kağan, devlet erkânı ve elçiler
birlikte içiyorlardı. Kadehler boşalınca dolduruluyordu.
Üstada da üzüm şarabı ikram ediliyordu. Çalgı takımı ise
gürültülü havaları ile otağın her tarafını dolduruyordu.
«Bu musiki her ne kadar Barbar musikisi ise de, kulağa
hoş geliyor, kalbe genişlik ve neş'e veriyordu.» A z sonra
başka yemekler getirildi. Haşlanmış veya kızartılmış et­
ler konukların önüne yığılıyordu. Üstada ise hususî su­
rette hazırlanmış yemekler sunulmuştu. Bunlar pirinç
pastası, kaymak, süt, kurabiyeler, bal gömeci, türlü üzüm­
ler ve başka yiyecekler idiler. Yemek bittikten sonra Ka­
ğan yeniden şarabı devrettirdi. Kağan «yükündükten»
sonra üstad'dan Buda dininin ilkeleri hakkında bilgi
vermesini rica etti. O da verdi. Kağan üstadm «on fazi
ibt^ ile diğer hususlarda verdiği bilgilerden pek^ meıfı^
nun kaldı.»
Hüen-Çang'm Hindistan seyahatına dâir talebeleri ta­
rafından yazılan hatıratından nakledilen bu bilgiler kül­
tür tarihimiz bakımlarından son derecede mühimdir. ^
defa Çinli rahibi misafir ederek ağırlayan T'ong ^
Kağan'm karargâhının (ordu=orda) muhtem ,
Sûyâb'm pek yakınında veya yanında oldu- ^
yoruz. Batı Gök Türkleri'nden sonra onla- 1^,v^,.^f™'
rinde kurulan Türk devletlerinin hük^'

m anlattıkları, eski Turk kap- , •> ^,


daha yakından tanımamıza ^- A ^ , ™ ^^f^
larda
, da teyid.-1 edildiği
1 {î't^.J^T-
1 ^gil- ©a karargahlar yerleşik hayat -
geçiren ^ u y ı ^ ^ ^ ^ l v ^ , İMparatorlann sarayları gibi i -
terışlı, yanı ınu^aı-^ teşküath, içinde çok sayıda me­
mur ve m u s t p ^ ^ ^ kadrosu, muhafız biriikleri ile türlü
değerli e ş v ^ yiyecekleri bulunan saraylardır. Umumi
vasi 11^ aradaki fark, birinin taşınabilir olmasıdır.,

Kağan'ın elçilere şarab sundurması, elçirer'in getirdik-


iteri haber ve hediyeler karşısında duyduğu memnuniye­
ttin bir ifadesidir. Bu gelenek uzun asırlar Türkler arasın-
^da devam edegelmiştir. Türk hükümdarlarının daha son-
ıralan da davranışlanndan hoşnut kaldıkları hanedan
Mi^nsublan ile beylerine içki sundurmakta ve bazen biz­
zat sunmakta olduklarını biliyoruz.

Şölen esnasında bir çalgı takımının musiki parçaları


çalmasına da belki, Türk geleneklerinden biri gözü ile ba=
kılabilir. 1432 yılında Milano elçisi Edirne'de II. Murad'in
sarayında kendisi için verilen bir ziyafette yemek yerken
az ileride ozanlar, gür sesleri ile, kopuzları eşliğinde.Tw
lerln atalannın kahramanlıklarına.dâir destanlar 'okuyor­
lardı. Türkler'in eti bilhassa haşlâhmış o yenîekten
hoşlandıkları ve eti en fâzla bu tarzda yedikleri de bilin­
mektedir.
T*ong-Şe-Hu Kağan, Hüen-Çang'ı Hindistan'a gitmek-
ten vazgeçirmeye çalıştı; ona bu ülkeniıı sıcağına dayana-^
mıyacağını söyledi; Hindliler'in kara derili olup çıplak do­
laştıklarını, edebe riâyet etmediklerini söyledikten sonra :
«onlar asla ziyaretinize lâyık insanlar değillerdir» dedi.
Fakat üstad kararından dönmedi. Bunun üzerine Kağan
rahibin yanma bir çok dil bilen bir kılavuz katıp sateri-
den bir kaftan ve elli parça ipekli kumaş hediye ettikten
sonra, maiyyeti ile beş kilometre yol giderek onu uğur­
ladı. Eski Türk hükümdarlarının hangi dinden olursa ol­
sun din adamlarına karşı samimi bir saygı gösterdikleri
bilinmektedir. Bu da bilhassa kendi dinleri ile ilgili bazı
inançlardan ileri geliyor. Yol giderek konuğu uğurlama"
nm da son zamanlaî^a kadar devam edip gelen eski bir
gelenek olduğu malumdın-.

Hüen-Çang Sûyâb'dan ayrılıp batı yönünde giderken


çoğunun adlarını vermediği bir çok şehirler gördü. Bu şe­
hirler reisler tarafından idare ediliyor ve Kağan'a bağlı
bulunuyorlardı. Bu şehirlerin halkı Su-li yani Soğd
( - S u ğ d a k ) idiler. Bunların otuz iki harfli bir alfabeleri,
dillerine dâir lügat kitabları ve edebiyatları olduğunu
söyliyen Hüen-Çang, Soğdlar'm çiftçilik ve ticâret ile ge­
çindiklerini de belirtir.

Yine batıya doğru 2C0 km. giden Hüen-Çang, Ping-Yu


(Bin Pınar ~ Bin Göl) adlı yere geldi. Rahib burada bir
çok pınarlar, gölcükler, yüksek ve yaprakları enli ağaç­
lardan oluşan ormanlar gördü. O bu münasebetle diyor
ki : «baharın, türlü çiçekler bu yöreyi süslü bir halı hali­
ne getirir.» Bin Göl (Pınar) Batı Gök Türk kağanlarının
yaylaklarından biri idi.» Rahib Bin Göl'de pek çok geyik
olduğunu bunlardan bir çoğunun boynunda çanlar ve
halkaların görüldüğünü ve bunların avlanmalarının Ka­
ğan tarafından şiddetle yasaklandığını bildiriyor. Bu hu­
sus, Kaşgarlı'nm bahsettiği bir gelenekle ilgilidir. Bu
müellife göre, bir hayvan sahibi tarafından yünü kırkıl»
mayarak, sütü sağılmayarak, yük vurulmayarak koru­
nur. Bu, adak olarak yapılır. Böyle hayvana «ıduk» deni-
lir. Iduk, mübâı-^ek demektir. Anlaşıldığına göre Bin

S'i !, s . 6 3 , tercüme I, s. 6 5 . K a ş g a r l ı ' d a idhuq Tağ sözü de geçiyor v e b u ,


sarp ve uzun dağ (el-cebe!u'l-mâni'u't-tavîlu) şeklinde izah ediliyér,
Göl'deki boyunlarına çan takılmış geyikler de ıduk idiler.
Bin G ö l ü n şimdiki Evliya Ata'nm yetmiş beş kilometre
doğusunda bulunduğu tahmin edilmektedir. Yetmiş, yet-
mişbeş kilometre (140 - 150li) batıya gittikden sonra Talo-
sse (yani meşhur Talaş, Taraz = Evliya Ata civarında idi)
şehrine gelen Hüen-Çang, Talas'm çevresinin sekiz - dokuz
kilometre olduğunu ve komşu ülkelerin tacirlerinin bura-

{gösterilen y e r ) . Bilge Kağan'ın da Ö t ü k e n Yış'ı (ormaniık dağ; A l -


tun Y ı § = Altay dağları) bu k e l i m e {yani lduq) ile v a s ı f l a n d ı r d ı ğ ı y u ­
karıda görülmüştü. XI. y ü z y ı l ı n Gazneli müelliflerinden G e r d î z î , eski
kaynaklara dayanarak aşağı Çu ırmağının sol kıyısındaki köylerden
bahsederken bu köylerin yanındaki dağı T ü r k l e r ' i n uğurlu saydıklarını,
bu dağın üzerine a n d içtiklerini v e Ulu Y a r a d a n ' m orada oturduğuna
i n a n d ı k l a r ı n ı bildirir ( Z e y n ü ' l - a h b â r , y a y ı n l a y a n A . H a b î b î , T a h r a n , 1347,
s. 279). M i n o r s k y ' n i n de dediği gibi ( T h e Regions of the vv/orld, G M N S ,
London, 1937, s. 290) Türgiş h ü k ü m d a r ı S u - ! u K a ğ a n ' ı n korusu bu dağ
veya bu dağın bîr kısmı oiabiiir. Taberî, S u - ! u K a ğ a n ' ı n 119 (737) y ı ­
lında A r a b l a r ' a karşı giriştiği meşhur sefer dolayısı ile ş u n l a r ı y a z ı y o r :
«Âlî b. M u h â m m e d y a ş l ı l a r ı n şunları aniattıklarını bildirdi. O n l a r şöyle
söylediler: (Huttal hâkimi) İ b n ü ' s - S â î ' c î Hakan Ebû Muzâhim'e (Su-iu
Kağan) mektub y a z d ı . Biz,, A r a b l â r ' a sıkıntı verdiği için, bu hakana
Ebû Muzâhim (zahmet verici) künyesini îakdık. Ibn S â î ' c î Nevâket'te
bulunan Hakana (Horasan valisi) Esed'in Huttal'a girdiği ve cskerini
v a r l ı ğ ı a n l a ş ı l m a y a c a k bir halde dağıttiğını bildirdi. Mektub H a k a n ' a u l a ­
şınca askerlerine h a z ı r l a n m a l a r ı n ı emretti. Hakan'ın bir çayırlığı v e bir
korusu (dağı) vardı k i , buralara kimse y a k i a ş a m a z , oralarda kimse a v
a v l a y a m a z d ı . B u n l a r sefer için k o r u n u r d u . Sefer z a m a n ı üç g ü n ç a y ı r l ı k
v e üç g ü n de dağa girilmesine izin v e r i l i r d i . Böylece- hazırlandılar; hay­
vanlarını otlattılar; av hayvanlarının derilerini sepileyip ondan yancık-
larını ( a z ı k torbası) yaptılar. Hakan gemîi v e eğerli soy atını (berd-
hûn) isteyip b i n d i , bir k o y u n kestirip t e r k i y e bağlattı v e içinde bir m i k -
dar tuz bulunan keseyi de kemerine soktuktan sonra her askerin böy­
le y a p m a s ı n ı b u y u r d u v e : «Huttal'da A r a b l a r ile k a r ş ı l a ş a c a ğ ı n ı z zamana
k a d a r a z ı ğ ı n ı z budur» dedi» (Târîhu-r-rusul ve 'Imulûk, M. j . De G o e j e ,
Leiden, 1964, II, s. 1593). B u dağdan Çin kaynağında da bahsedilmesi
oranın yabancı ülkelerde dahi tanınmış, ünlü bir y e r olduğuna şüphe
bırakmıyor: «Kırk lî daha batıda S o e y - Ç e ( S û y â b ) şehrine v a r ı l ı r . Ş e h ­
rin k u z e y i n d e S o e y - Ç e ( Ç u ) ırmağı v a r d ı r . B u ırmağın 40 ii kuzeyin­
de ise K l e - T a n dağı bulunur. On Ok (Batı Gök Türkleri) kağa­
nının beylerinin tayinini burada yapması bir .gelenektir» (E. Chavan-
nes, Documents, s, 10). Mamafih Türklerin başka tabiat v a r l ı k l a r ı n ı da
ıduk s a y d ı k l a r ı n ı biliyoruz. Mesela G e r d î z î İrtiş boylarında yaşayan Kİ-
mekler'in bu ırmağı ululadıklarmı. ona y ü k ü n d ü k l e r i n i , yani secde et­
tiklerini v e hatta o n u kendi rabbleri (Khuday) tanıdıklarını yazar ( Z e y -
nü-î^ahbâr, s. 2 5 8 ) ,
da toplaoLidiklan ve şehrin mahsûllerinin Sûyâb'mki gibi
olduğunu bildiriyor. Rahib Talaşım beş kilometre güneyin­
de gayr-ı meskûn bir şehir görmüştür. Hüen-Çang halikı­
nın Çinli olup, Türkler'in evvelce bunları başka bir yere
naklettiklerini, fakat bir kısmının tekrar buraya dönüp
geldiklerini, bu Çinliler'in dillerini ve geleneklerini koru­
makla beraber Türk kıyafeti ile dolaştıklarını söylüyor.
Anlaşıldığına göre bu Çinliler savaş tutsakları olup, yö­
reyi şenlendirmek yani imar etmek gayesi ile yerleştiril­
mişlerdi. Türkler'in bu gaye ile daha bazı kasaba ve şehir
kurmuş olmaları muhtemeldir. Moğolistan' da yapılan
arkeolojik araştırmalar, Hunlar'm IHieng-nu) tutsak Çinli
çiftçi ve zenaâtkârlar için kasaba, hisar, köy gibi yerleş­
me merkezleri kurdukları görüşünü verdirmiştir. VIL
yüzyılda İranlılar Bizans şehirlerinden göçürdükleri halkı
ülkelerinin içlerine götürüp yerleştiriyorlardı. Bunlar
iran'da dokuma sanayiini geliştirdiler. Selçuklular'ın da
Anadolu'da düşman topraklarındaki Hıristiyan halkı gö
çürüb kendi ülkelerinde yerleştirdiklerini, ziraat âletleri,
tohumluk verilerek onların bir kaç yıl vergiden muaf tu-
tulduklarını biliyoruz. Bu gibi göçürmeler, işaret edildiği
gibi, daha ziyade, toprakları imar etmek, yani eski bir
deyim ile şenlendirmek gayesi ile yapılıyordu.

Hüen-Çang, yüz kilometre güney batıya gidince Peh-


Sui yani îsfîcâb (sonra Sayram) şehrine geldi. Rahib bu
şehrin çevresinin üç, üçbuçuk kilometre olduğunu söyle­
mekle beraber toprağının Talas'mkinden daha verimli
idiğini de ifade ediyor. îsfîcâb'dan yüz kilometre daha
güney batıya giden Hüen-Çang, Kong-yu şehrine erişti.
Rahib'e göre, burası bir düzlükte kurulmuş olup sulak,
ağaçlık, bağlı bahçeli bir şehirdir. Kong-yu'nun XL yüz­
yıldaki Kencağ olduğu tahmin edilmiştir. Hüen-Çang 20-
30 kilometre daha giderek Nuçe-Kien şehrine gelmiştir.
Bu şehir İslâm kaynaklarında geçen. Şaş (Taş Kend) böl­
gesindeki Nûçeketh şehridir. Bu şehir ve yöresinin pek
mamur olduğunu söyleyen Çinli rahib buradan Çe-Si yani
Şaş (taş Kend) bölgesine varıyor. Rahib mahsulleri bakı­
mından Nûçeketh'ten farksız olan Çe-Si yani Şaş (Taş
Kend) bölgesinde herbirinin başında ayrı bir hükümdar
bulunan on kadar şehir olduğunu ve bu hükumdarların
Türkler'e tâbi bulunduklarını kaydediyor.
Hüen-Çang bundan sonra Fergana ile Semerkand ve
Buhara şehirlerinin bulunduğu Mavera ün-nehr'e giriyor
ve buralar hakkında da mühim bilgiler veriyor ki, bunlar
konumuzun dışında kalmaktadır.
Doğrudan doğruya Batı Gök Türk kağanlarının ida­
resi altında bulunan Türk ülkesinde, şüphesiz, Hüen
Çang'm adlarını zikretmediği daha bir çok şehir, kasaba
ve köy mevcud idi. Fakat bu husus ne olursa olsun, Çmh
rahib bağlı bahçeli ve sulak şehirleri bulunan ve halkı da
çiftçilik ve ticâret ile uğraşan mamur bir ülkeden geç­
mişti. Türkler'in şehirlerde daha ziyâde asker ve idareci
olarak yaşadıklarını söylemeliyiz. Buna hayret etmeme
lidir. Çünkü Türkler yerleşik hayata geçtikleri, şehirler­
de oturdukları takdirde siyasi hâkimiyetlerini kaybede­
ceklerine, hatta varhklanm koruyamıyacaklarma inanı­
yorlardı. Vezir Tonyukuk'un bunu açıkça ifade ettiği; yu­
karıda görülmüştü. XI. yüzyılda Göçebe Oğuzlar şelıiı
lerde yaşayan eldaşlarmı hor ve hakir görüyorlar, yani
küçümsüyorlar ve bu yüzden onlara Yatuk (tenbel) di­
yorlar, Yatuklar'a mücâdele etmeyen, savaş gücünü yitir­
miş insanlar gözü ile bakıyorlardı. XIV. yüzyılda, Yakın
Doğu Moğollar'ı arasında, Moğol'un şehirlerde oturma-
masıyle ilgili, «Cengiz Han'ın yasasına dayandırılan»
kuvvetli bir telakki yaygındı. XV. yüzyılda Ak-Koyunlu
devleti kurucusu Kara Yülük Osman Bey'in, oğullarına :
«sakın oturak yaşayışa geçmeyiniz, çünkü beylik ve hâ­
kimlik yörüklük ve türkmenlik hayatı geçirmekle olur >
sözlerini sık, sık söylediği bildirilir. Buradaki yörüklük
ve türkmenlik sözleri ile göçebe hayat tarzı kasdedilmiş
tir. • •

32 Histoire de ia v i e de H i o u e n - T h s a n g , S . J u l i e n , Paris, ,1853, s . 3 0 - 5 0 ;


Mémoires sur les contrées occidentales, S . J u l i e n , P a r i s , 1 8 5 7 , !, s . 5 - 2 0 ;
Buddhist records of the W e s t e r n w o r l d , tercüme S . B e a l , London, 1 8 8 4 ,
s. 1 7 - 3 0 ; T h e life of Hiuen - T s i a n g , S . B e a l , London, 1911; N. Togan,
Peygamberin zamanında Şarkî v e Garbı Türkistan'ı ziyaret eden Çinli
budist rahibi Hüen Ç a n g ' ı n bu ülkelerin siyasî ve dinî hayatına ait k a ­
y ı t l a r ı , İslâm tetkikleri enstitüsü dergisi,; I V , 1-2, İstanbul, 1 9 6 4 , s . 21-^64.
Fakat T'ong-Şe-Hu (^Yaibgu) Kağan, Çinli rahibin
gitmesinden bir kaç ay sonra amcaısı tarafından öldürül­
dü (630 yümda). Halbuki adı geçen Kağan kardeşi­
nin yerine 618 yümda hükümdar olduktan sonra giriştiği
seferler sonucunda hâkimiyetini batıda ve güneyde ge­
nişletmiş ve devletinin sınırlarını Koçu bölgesinden Hin­
distan kapılarına kadar uzatmıştı. Oğlu yabgu unvanı ile
merkezi Kunduz olan ve güney hududu İndus ırmağına
kadar giden Toharistan valiliğinde bulunuyordu.
T'ong-Şe-Hu Kağan batıdaki şehir devletlerinin kıralları-
na unvanlar verdiği gibi, onlara «tudunlar» (burada ko­
miserler) göndermişti. Yukarıda da kaydedildiği üzore
tudunlar kırallarm hareketlerini gözetlemek ve kağanlı­
ğa aid vergilerin tahsili işleri ile vazifelendirilmişlerdi.
Koçu ve Kuça şehirlerinin kırallarınm da adı geçen Ka­
ğan'ın tâibileri arasında yer aldıkları biliniyor. Çin impa­
ratoru da T'ong-Şe-Hu Kağan ile dostluk andlaşması yap­
mış ve hattâ bir prenses göndermeği de kabul etmişti. Çin
imparatorunun bu fedakârlığı (!) yani Batı Gök Türk
kağanına bir prenses vermeğe n z a göstermesi. Doğu Gök
Türk hükümdarı Hie-li Kağan'ın hücumlarına karşı onun
yardımını sağlamak gayesi ile ilgili idi Fakat T'ong-Şe-Hu
Kağan maalesef tebaasına karşı iyi davranmamıştı. O
derecedeki tebaası ondan nefret etmişti. Bu yüzden Kar-
luklar'm çoğu ona karşı ayaklandıkları gibi, Hie-li Ka

S3 G h a v a n n e s , Documents, s. 24-25, 52-55, 193-196, 228, 256, 263-266,


275. Çin yıllığında T'ong-Şe-Hu Kağan'ın 628'de öldürüldüğü yazılıyor
ise d e ( a y n ı eser, s . 1 9 4 ) . H ü e n - Ç a n g ' ı n verdiği tarihin {630 yılı) doğru
o l d u ğ u kabul ediim.istir.

S'i Aynı yılda ( 6 3 0 ) Koçu kralının kızı olan hâtûnunun ölmesi üzerine
Y a b g u genç bîr k ı z ile e v l e n m i ş t i . Bu kız Yabgu'nun başka bir k a d ı n ­
dan doğan Tigin unvanlı oğlunun tahriki ile kocasını ağıladi. Bunun
üzerine Tigin babasının y e r i n e geçtiği gibi babasını a ğ ı l a y a n genç k a ­
dınla da e v l e n d i . .Hüen-Çang Hindistan'd'an dönüşünde (643-649) Ti-
g i n ' i n yanınd'a bir a y kaldı ( G h a v a n n e s , s . 1 9 6 ) . T i g i n ' e ait bir para ele
geçirilmiştir, parada «Tigin Horasan Şa'h» ibaresi okunuyor ve hâkimi­
yetinin «Gandhâra»ya kadar uzandığı anlaşılıyor ( R . G h i r s h m a n , Les
Chionites - Hephtalites, K a h i r e , 1 9 4 8 , s . 4 8 - 4 9 ) . Üzerinde «Sri Yabgu>)
bulunan başka bir paranın ise 6 5 7 ' d e Çinliler tarafından tutsak ahnan
Hu-iU K a ğ a n ' a ait o l d u ğ u sanılıyor (aynı eser, s. 5 0 ) .
ğan da bir çok defalar asker göndererek T'ong-Şo-Hu
Kağan'm ülkesinde yağma ve tahribat yaptırmıştı. İşte
bu olaylardan faydalanan T'ong-Şe-Hu Kağan'm amcası
yukarıda söylediğimiz gibi, yeğenini öldürerek iktidan
eline geçirdi. (630 yıh). Bu gibi hâdiselerin - Gök Türk
hanedanının tarihinde sık sık vukubulduğu bir gerçektir:
Fakat yeğenini öldürmesini bilen yeni kağan kuvvetli bir
şahsiyet olduğunu gösteremedi. Bu yüzden On Oklar'ın
iki kolu, yani Tu~Lu ile Nu-Şe-Piler arasında, iki tarafı da
bitkin bir durumda bırakan bir mücâdele baş gösterdi
657 yılında Batı Gök Türkleri, birliklerini ve kudretlerini
kaybettiler ve bu yüzden Çinlin üstünlüğünü tanımak
zorunda kaldılar. Nihayet Tu-Lu koluna mensup Türgiş
boyunun beyi U-Çe-Le, 699'da hâkimiyetini bütün On Ok­
lar üzerine tanıtmak başarısını gösterebildi.

Yukarıda görüldüğü üzere Tong-Şe-Hu Kağan'm bü


yük karargâhı Sûyâb yakınlarında idi; Yazın Talas'ın 75
kilometre doğusundaki Bin GöVe gidiyordu. Selefi olan
ağabeyi Şe-Koey Kağan'm yazlık karargâhı ise Kuça'nm
San-mi dağında bulunuyordu.

Türgiş boyuna mensub ilk kağanlar şehir hayatına


daha yakın ilgi göstermişler ve son kağanlar da Sûyâb
şehrinde oturarak devletlerini oradan idare etmeye baş­
lamışlardır. Buna göre şehirlerde oturarak devletlerini
oradan idare etmeye başlayan ilk Türk hükümdarları
Türgiş kağanları olsalar gerektir. İlk Türgiş kağanı U-Çe-
Le'nin karargâhı evvelce Sûyâb (çincesi: Soey-Şe = Su-
Şe) ^ in epeyce kuzey - doğusunda bulunuyordu. U-
Çe-le tedricen Sûyâb yöresini fethederek karargâhını ora­
ya nakletti. Sûyâb vadisi büyük karargâh (her halde =
Uluğ) Ordu) Kong-yue şehri ve İli ırmağı da küçük karar­
gâh adları ile anıldılar. U-Çe-le'nin ölümünden (706

35 Chavannes, s. 24, 52, 263.

36 Chavannes şehrin adının çinceslni bu şekillerde gösteriyor (dizin,


s. 3 5 9 ) .

37 A y n ı eser. s . 4 3 , 7 7 , 7 9 .
yılı) sonra yerine geçen kardeşi Sou-Ko ^'^ ve onun halefi
ünlü Su-lu kağanlar da aynı yerlerde oturdular. Fakat,
görmüş olduğumuz gibi, Taberî Su-lu Kağan'm 119 (737)
yılında Nevâket'de bulunduğunu kaydediyor. Su-lu Ka­
ğan'm 737 yılında öldürülmesi üzerine büyük beylerden Tü-
Mo-Çe (yahut (Tu-mo-Tu), Su-lu Kağan'm oğlunu (T'ou-
Ho-sien Kou (Çuo=:::Çor-) Sûyâb şehrinde kağan ilân edıb
Bağa Tarkan'a karşı mücadeleye girişti. Bu esnada Kâra
Türgişler'in kağanı da Talaş şehrinde oturuyordu. Tü-
Mo-Şe, Kara Türgişler'in kağanı ile birleşerek Bağa Tar­
kan'ı bozguna uğrattılar. Fakat Çin imparatoru. Bağa Tar­
kan'ın ricası üzerine yardıma karar verdi. Bağa Tarkan,
Çin generali ve Şaş (Taş Kend) beyi, Sûyâb şehrinde
oturan Su-lu Kağan'ın oğluna hücum edib onu yendiler.
Su-lu Kağan'm oğlu şehirden kaçtı ise de yakalanıp küçük
kardeşi ile birlikte Çin'e gönderildiler. Talaş şehrinde
oturan Kara Türgişler'in kağanının hayatına ise son ve­
rildi. Çinliler Türgiş hanedanından birini kağan yaptı­
lar (A-Şi-Na Hin). Bu kağan da Kiu-lan =:Kûlân Talas'-
m doğusunda bir şehir) şehrinde adı geçen Bağa Tarkan
tarafından öldürüldü. Fakat bir habere göre kendisi de

S3 A y n ı eser, s . 4 3 - 4 4 , 7 9 - 8 1 .

3^3 A y n ı eser, s . 4 4 - 4 7 , 7 8 , 8 1 - 8 4 , 284-285, 294-295. Kaynağa göre T u -


Mo-şe, Bağa T a r k a n ' a S u - l u K a ğ a n ' ı ö l d ü r m e s i n d e y a r d ı m etmiştir { C h a -
vsnnes, s. 8 3 ) . Diğer bir yerde T u - M o - Ş e ' n i n adı T u - m o - t u şeklinde
gösteriliyor ( a y n ı eser, 4 6 ) . Bunlar Sarı Türgişler'den, Su-lu ise Kara
T ü r g i ş l e r ' d e n idi ( a y n ı eser, s . 8 3 ) .

4ö Gösterilen yerler. Su-lu Kağan Kara Türgişler'den olduğuna göre S ü -


yâb'da tahta çıkartılan o ğ l u n u n da Kara T ü r g i ş l e r ' i n kağanı olduğunu
kabul etmek p e k tabiîdir. Fakat, anlatıldığı gibi, Tu-Mo-Şe; Su-lu K a -
: ğan'ın oğlunu Sûyâb'da tahta geçirdikten sonra Talas'da oturan Kara
Türgişler'in kağanının (Eul-veî Tigin) y a n ı n a gitmiş v e birlikte Bağa
Tarkan'ı yenmişlerdir. Bunun üzerine Bağa Tarkan Çinliler'den yardim
istemiştir (aynı eser, s. 8 3 ) .

41 Aynı eser, s . 2 8 6 , h a ş i y e 1. Fakat adı geçen kağanın (A-Şi-Na-Hin)


Mo-Ho-Tu tarafından öldürüldüğü ve Mo-Ho-Tu'nun kağan ilan edildi­
ği bildiriliyor ( a y n ı eser, s . 8 5 ) . G h a v a n n e s ' a göre, M o - h o - T u , Mo-Ho-
Ta-kan (Bağa T a r k a n ) ' d a n başkası değildir. Mo-Ho-Ta-kan (Bağa Tar­
kan) O n O k l a r ' m T u - ! u adlı sol kol o y m a k l a r ı n d a n Ç ' u M u - K o e n boyu­
nun çor'u i d i . B u boy T a r b a g a t a y ' ı n altında. A l a Göl'e dökülen Emil
744 yılında aynı akıbete uğratıldı. ^- Çinliler Kara Türgiş-
lor'in başına I~ li-ti-mi-şhe Ku-tu-lu Pikia Cîl Etmiş
Kutluğ Bilge) Kağan unvanları ile bir Türgiş prensim
tahta çüi:ardılar (744). Çinliler 751 yümda Müslümanlar'a
lıarşı Talaş meydan muhaberesini kaybederek askerî
kuvvetlerini geri çektikleri halde Batı Türkleri kendile­
rini toparlıyamadılar. Birbirlerine karşı acımasız düşman
olan Sarı ve Kara Türgişler'in ayrı ayrı kağanları vardı.
Sarı Türgişler'in kağanı Süyab'da, Kara Türgişler'inki de

ırmağının so! k i y ı s ı n d a oturuyordu (Ghavannes, s. 285-286, haşiye 1,


harita v e 97 numaralı 'hasive). S u - ! u Kağan ise İ l i boylarında yaşa­
yan Türgiş (Tu-K'i-Şe) boyunun Kiu-pi-şe obasına mensuptu (C'havan-
nes, s. 8 1 ) .

'^2 Taberî'de Su-!u Kağan'ın büyük kumandanlardan Kür Sûl (Köl Çor)
tarafından öldürüldüğü söylenir. Birlikte oynadıkları tavla (nerd)da,
oyunu kazanan Kür Sûl, Kağan'dan mevkiini yükseltmesini istemiş, fakat
K a ğ a n ' ı n bir iki ağır söz söylemesi üzerine iş b ü y ü m ü ş ve Kür Sûl, K a ­
ğ a n ' ı n elini kırmıştır. B u tarihte her ikisinin de y a ş l a r ı ilerlemiş bir ç a ğ ­
da bulunuyordu. Sonra Kağan'ın elini kestireceğine a n d İçtiğini. haber
alan K ü r S û l bir gece baskını ile K a ğ a n ' ı n hayatına son vermiştir (İL
s. 1613). Çin kaynaklarına gelince, onlarda felç geçirerek bir eli tut­
maz hale gelen Kağan'ın, Mo-Ho-Ta-Kan (Bağa Tarkan) tarafından ö l ­
dürüldüğü yazılır ( G h a v a n n e s , s . 4 6 , 8 3 , 284 haşiye 2 ) . Alman âlimi
J. Marquart K ü r S û ! ( K ö l - Ç o r ) ile Bağa T a r k a n ' ı n a y n T şabıs o l d u ğ u n u
ileri sürmüş ( D i e Chronologie der alttürkischen înschriften, Leipzig,
1898, s . 3 8 , haşiye 1 ) v e bu görüş iüm alemince kabul edilmişti. A n ­
cak K ü r S û l 121 ( 7 3 9 ) y ı l ı n d a , bir sefer esnasında Arablâr'a tutsak
düşmüş v e E m e v î l e r ' i n son Horasan valisi meşhur Nasr b. S e y y a r tara­
fından aman v e r i l m e y e r e k öldürülmüştür ( T a b e r î , II, s . 1 6 8 9 - 1 6 9 1 ) . Ç i n
kaynaklarında ise Bağa T a r k a n ' ı n 7 4 4 yılında bir Ç i n k u m a n d a n ı tara-
fmdan boynu vurulmak sureti iSe ö l d ü r ü l d ü ğ ü kaydedilir (Ghavannes,
s. 2 8 6 haşiye 1 ) . Y i n e onlarda Bağa T a r k a n ' ı n 740'da v e y a daha sonra
çocuklar!, z e v c e l e r i , bayraktarları v e y a mevki sahibi y ü z d e n f a z l a adarn^
ile itücı ve inkıyadını arz etmek üzere Çin'e gittiği anlatılır. ( G h a v a n ­
nes, s . 8 4 - 8 5 , ilâveler kısmn s . 6 1 ) . B u i k i ş a h s ı n a y n ı bey o l d u ğ u k a ­
bul e d i l i r k e n bu güçlükler nasıl g i d e r i l d i . B u n u ben a n l a y a m a d ı m . Gba--
vannes'ın belirttiği ( s . 2 8 6 ) v e metin tercümelerinin incelenmesinden
anlaşıldığı üzere Türgiş devletinin son devirlerine dâir Ç i n y ı l l ı k l a r ı n d a
verilen bilgilerin k i f a y e t s i z , müphem v e bazan birbirinden farklı olduk-
larj görülür. S u - ! u K a ğ a n Türgişler'in son kudretli hükümdarı idİ. T o -
haristan'daki ağır mağlubiyete rağmen maneviyatının yerinde olduğu a n ­
laşılıyor T a v l a oynaması bunu gösterdiği gibi Semerkand üzerine bir
sefer y a p m a y a hazırlanıyordu. Ebû Muzahim Arablâr'a belki yeni sıkın­
tılar verecekti. Fakat haris K ü r S û l buna imkân bırakmadı." '
Talaş şehirlerinde oturuyorlardı. Her iki kolun kağanları
zayıf şahsiyetler idiler. ^ On Oklar da bitkin bir duruma
düşmüşlerdi. O derecedeki doğuda Uygurlar'a karşı yap­
tıkları mücâdeleyi kaybedip batıya göç etmek zorunda
kalan Karluklar, 766 yılında Sûyâb'ı ele geçirib Türgiş
devletine son vermek başarısını gösterdiler.
Batı Gök Türk kağanlığı ülkesinde yazı ve edebiyat­
ları olan bir çok kavimler yaşıyoriardı. Bundan başka
pek çok ülkenin iktisadî hayatı için pek mühim olan Çin
kara ticâret yolu Gök Türk ülkesinden geçiyordu. Fazla
olarak Batı Türkleri iki asırdan fazla, yani oldukça uzun
bir zaman hüküm sürmüşler yani siyasi varlıklarını de­
vam ettirmişlerdir. Bütün bunlara rağmen Batı Gök Türk­
leri'nden bize kayda değer kültür hâtıraları gelmemiştir.
Buna gerçekten hayret edilir. Doğu Gök Türklerine ge­
lince, onlar ülkelerinin kuytu bir yerde bulunması, çok
sert coğrafî şartlara ve diğer mahrumiyetlere rağmen
yazılarını ve edeıbiyatlannı geliştirip onlar ile anıt kabir­
ler meydana getirmişler, ticârete ehemmiyet vermişler,
şehirler kurmayı düşünmüşlerdir. Onların halefleri Uygur­
lar ise şehir kurmuşlar, Mâni dinini kabul etmişler. İkinci
bir alfabe kullanmışlardır. Onlar Mâni dinini ve ikinci
yazılarmı batılı bir kavim olan Suğdak (Soğd) lar'dan
almışlardır. ^

43 A y n ı eser, s. 2 8 6 haşiye 1. Fakat C h a v a n n e s daha önce ( s . 8 5 ) İl İtmiş


Kutluğ Büğe K a ğ a n ' ı n 7 4 2 y ı l ı n d a Kara Türgişler'in başına geçirildiğini
yazıyor. A d ı geçen kağan Ç i n ' e birçok defa eîçiier ( e n son 7 4 9 ' d a )
göndermişti ( a y n ı eser, ilâveler k ı s m ı , s. 6 3 - 6 4 , 6 5 , 6 7 , 6 9 , 7 1 - 7 2 , 8 1 ) .

44 749 yılında Kara Türgişler'in başında İ-po Kutluğ Bilge Kağan (Cha­
v a n n e s , ilâveler k ı s m ı , s . 8 1 - 8 2 ) , 7 5 3 y ı l ı n d a da Teng-Li-i-lo-iMi-Şe (Teng-
ride B o l m ı ş ) kağan geçirilmişti ( s . 8 5 , ilâveler kısmı s . 8 7 , haşiye 2 ) .
758 yıllarında (veya 7599'da) Kara T ü r g i ş l e r ' i n kağanı A - t o - p ' e i - l o (ikin­
ci kelime C h a v a n n e s ' a göre Boyla)'dan Çin'e bir elçi geldiği bildirili­
yor ( s . 8 5 , 2 8 6 h a ş i y e 1 ilâveler k ı s m ı , s . 9 5 ) . Ç i n y ı l l ı k l a r ı n a göre son
Kara Türgiş kağanları hakkında bilinenler bunlardan ibarettir. Sarı Tür­
gişler'in kağanlarına dâir hiç bir k a y ı d görülemiyor.

45 Eski Türk y u r d u olan Moğolistan'da büyük imparatorluklar (Hiong-nu =


Hun, Sien-pi, J u a n - J u a n , G ö k Türk, Uygur, Moğol) kurulduğu gibi, b u ­
g ü n k ü bilgilerimize göre, i l k ' Türk şehri d e a y n ı ülkede kurulmuş. Gök
Türk yazısı oradan ç ı k m ı ş " v e şaheserlerini orada vermiştir. Bu y a z ı y ı
II. UYGURLAR'DA ŞEHÎRCİLÎK

Türk ağacının büyük bir dalı olan Uygurlar, Gök


Türkler devrinde Yukarı Selenge CZ Selengke) boyların­
da yaşıyorlardı; on boydan meydana gelmişlerdi. Onun
için On Uygur şeklinde de anılırlar; başbuğları çağdaş
bazı veya birçok «budun»ların (Karluk, Az ve diğerleri)
başlarındaki idareciler gibi el teber (küçük melik, küçük
kıral) unvanını taşıyorlar ve şüphesiz diğer el teberler
gibi Gök Türk kağanlarına bağlı bulunuyorlar, armağan
adı ile onlara vergi veriyorlardı. Uygur el teberleri tâbi­
lik vazifelerini uzun bir zaman istenildiği gibi yerine ge­
tirmiş olmalıdırlarki kitabelerde kendilerinden sadece bir

Batı Türk'leri Doğu Türkleri'nden (muhtemel olarak VIIL yüzyıim orta*


larına doğru) almışiar ise de onu y a y g ı n ve devamlı bir ş e k i l d e k u l ­
lanmamışlardır. Bu y ü z d e n e k s e r i s i Talas yöresinde bulunmuş bir kaç
ehemmiyetsiz v e basit kitabe dışında Batı T ü r k l e r i ' n d e n bu y a z ı ile y a ­
zılmış (hatta y i n e basit de olsa 'başka y a z ı v e dilde bile) mühim bir
hâtıra gelmemiştir. V L yüzyılda yazılmış soğdça Buguf kitabesinin de
Doğu G ö k T ü r k l e r î ' n e ait o l d u ğ u n u hatırlatmalıyız. B u n d a n başka menşei
ne olursa o l s u n , y u k a r ı d a zikredildiği ü z e r e , on iki h a y v a n l ı t a k v i m de
ilk defa Doğu Türk devleti kağanları tarafından kullanılmıştır. Batı G ö k
Türkleri bu takvimi, yazı gibi, yaygınca kullanmamışlardır. İtil boyla­
rında oturan H a z a r l a r ' a gelince, dikkatli v e ciddî bazı islâm müellifleri,
Sey'hun (=Ögüz= Moğol devrinden itibaren Sir S u y u = Sir D e r y a )
k ı y ı l a n v e onun kuzeyinde yaşayan Oğuzlar ile A b a k a n bozkırında otu­
ran K ı r g ı z l a r da dahil olmak üzere başlıca beş b ü y ü k Türk kavminin
(Oğuz, K a r l u k , Toğuz Guzz - Uygur, Kimâk ve Kırgız) birbirlerinin
dillerini a n l a d ı k l a r ı n ! y a z d ı k l a r ı halde onların ( H a z a r l a r ) türkçe ve fars-
ça'dan a p a y r ı bir dilleri o l d u ğ u n u v e hatta y i n e H a z a r l a r ' ı n şekilce ( y ü z
v e beden y a p ı s ı ) Türkler'e benzemediklerini ifade ederler. Fakat bu h u ­
sus ne olursa olsun Museviliği kabul etmeleri, Orta Doğu ve Bizans
âlemine bitişik, komşu bir ülkede yaşam.aiari onların medenî hayatla =
nnda k s y d a değer bir gelişme meydana getirmemiştir. Öyleki Hazar=
lar'dan lisanları hakkında açık v e ' s e ç i k b i l g i edineibilecek kendi dille­
rinde y a z ı l m ı ş bir metin 'bile, galiba, bize kadar gelmemiştir. Ş u çok
kısa mukayese Doğu Gök Türkleri'nin medenî seviyelerini geliştirmek
şuurunu taşıdıklarını v e bunun bir neticesi olarak bir çok merhalelere
ulaştıklarını gösterir. Bu d a , ş ü p h e s i z Doğu G ö k Türk h a n e d a n ı n ı n d e ­
ğerli kağanlar ç ı k a r m ı ş olmaları ile pek y a k ı n d a n ilgilidir. Bilge Kağan
«budununa» a k ı n c ı l ı k yapm.alarını emretmiyor; bilakis Ötüken'de oturup
arkış ( k e r v a n ) v e tirkiş (kafile) göndermesini yani ticâret ile m e ş g u !
olmasını t a v s i y e ediyor.
defa söz ediliyor. Bu da Bilge Kağan'ın kağanlık tahtına
oturduğu yılda (716) onlara karşı yaptığı bir sefer ile ilgi­
lidir. Anlaşıldığına göre Oğuz savaşları, Kapkan Kağan'ın
ölümü ve kağanlık mücâdelesi yüzünden Gök Türkler'in
zayıf bir duruma düştüğünü sanan Uygur el teberi, tâbi­
lik bağını koparmış veya epeyce gevşetmiş bu da Bilge
Kağan'ı kendisine karşı sefer yapmaya zorlamıştr Ka­
ğan Selenge'den aşağı inerek Karağan vadisinde Uygur
el teberini yendi. El teber 100 kadar adamı ile doğuya
doğru kaçarken Bilge Kağan da ele geçirilen yılkı ile (hay­
van sürüsü, bu arada at sürüsü) aç «budun» unu doyuru­
yordu.
Uygur el teberi Bilge Kağan'ın ölümünden (734) 8 yıl
sonra 742 yümda Kaıiuk el teberi ve Basmıl ıduk-kut'u ilo
birlikte, siyasî sahnede göründüler. Bunlar Bilge Kağan'ın
iki oğlunu birbiri arkasından öldüren K'u-to Ye-Hu
(Yabgu)'yu yendiler. K'u-to Ye-Hu hayatını kaybetti. Bu
büyük başarı üzerine (742) Basmıl iduk-kut'u A-şi-na yani
Gök Türk hanedanından olduğu ve herhalde zaferin ka­
zanılmasında mühim bir payı bulunduğu için, kağan ilan
edildi. El teberler de yabgu (büyük melik ~ büyük kıral)
unvanlarını aldılar. Gök Türkler'e gelince, onlar da başla­
rına yeni bir kağan geçirdiler : Ozmnş Kağan (Wu-su-mi-
şi). Fakat Ozmış Kağan çok geçmeden Uygur el teber'inin
(müstakbel Köl Bilge Kağan) oğlu Moyun Çor tarafından
ağır bir bozguna uğratıldı (Koyun yılı =: 743). Öyleki ta­
lihsiz Ozmış Kağan'ın hatunu bile tutsak düştü. Ertesi
yü Basmıllar'm kağan ilan edUen hükümdarı (Hie-Mie-îi
Şi), müttefiklerinin de yardımları ile Ozmış Kağan'ı ye=
nip öldürdü. Zavallı Ozmış Kağan'm bahtsız başı Çin'e
götürülüp imparator'a takdim edildi (744 yılında). Ozmış
Kağan'ın yerini Po-Mey Tigin aldı ise de gerçekte Gök
Türk devleti fiilen sona ermişti. Aynı yılda müttefiklerin

46 Oğuzlar, istanbul, 1980, s. 553-555.

4'? T. T e k i n / T a r y a t kitabesi, y e n i bîr U y g u r a n ı t ı , Belleten, X L V I , sa. 184,


s. 8 0 4 - 8 0 5 ; Ş i n e U s u , G . - J . Ramstedt, Z w e i Uugurische Rurieninschrifren,
in d e r N o r d - M o n g o l e i , J o u r n a l d e la société F i n n o - O u g r i e n n e , 1913-1918,
X X X , 3 , s . 1 4 , satır 10 v e d e v a m ı , t r a n s k r i p s i o n , s . 1 5 , satır 1 0 ; H.N. O r -
k u n , a y n ı eser, i, s . 1 6 4 - 1 6 6 .
a r a l a n açıldı ve bu, Basmıl kağanının ağır bir şekilde
bozguna uğraması ile neticelendi. Basmıllar'ın çoğu ta-
biiyyet altına alındılar. Bu başarı dolayısı ile Uygur el
teberi Köl Bilge unvanı ile kağan ilan edildi. Köl Bilge
Han Ötüken'de yurt tuttu. Çünkü burası, Türk Bilge Ka­
ğan'm dediği gibi, «il tutsık yir» (ülke idare edecek yer)
idi. Ertesi yü (745) Gök Türk Po-Mey Kağan Köl Bilge
Kağan tarafından yenilip öldürüldü. '^^ Bütün bu başarı­
lardan Köl Bilge Kağan'm oğlu Moyun-Çor büyük bir rol
oynamıştı. Bundan sonra ihtiras yüzünden çıkan düş­
manlık sebebi ile Karluklar da On Oklar'a yani Batı Türk-
leri'ne sığınmak zorunda bırakılarak Uygur hâkimiyeti
sağlamlaştırıldı (It yılı ~ 746-747). Ertesi yıl (Koyun yılı ~
747) Uygur devletinin kurucusu Köl Bilge Kağan vefat
etti; yerine oğlu Moyun-Çor geçti. O, yeni mevkiine uygun
olarak, Türk geleneğine göre, Tengride Bolmış îl İtmiş
Bilge Kağan, eşi de İl Bilge Hatun unvanlarını aldılar. İ]
Etmiş'in, kağan olduğunu anlatırken eşinin de İl Bilge
Hatun unvanını aldığını yazdırması dikkâte şayandır.

4S Büğe K a ğ a n ' ı n "ölümünden bu zamana gelinceye k a d a r -cereyan eden


hâdiseler h a k k ı n d a Ç i n k a y n a k l a r ı n d a k i bilgiler için : Liu ma-tsai, aynı
eser, s. 229-231 (ayrıca d i z i n d e ilgili maddelere de bk); Julien, aynı
eser, Décembre 1964, s. 4 7 2 - 4 7 5 ; C h a v a n n e s , a y n ı eser, s. 8 5 - 8 6 haşiye
4;C. M a c k e r r a s , The U i g h u r empire, Colombia S . C . , 1973, metinler bö­
lümü s. 54-55.

4^ Taryat kitabesi, s. 8 0 6 . İl Teriş K a ğ a n ' ı n hani-mının u n v a n ı n ı n da İl- B i l ­


ge IHatun o l d u ğ u n u biliyoruz. Bu misaller ile «İl .BiJge»nin k a ğ a n l a r ' ı n
hanimlarına verilen bir unvan olduğu belki düşünülebilir. T ü r k î e r ' i n iç­
timaî v e siyasî hayatta kadınlara m ü h i m bir yer verdikleri bilinen bir
'. gerçektir..-İslâmiyetten .^sonra. da bu telakki;, d e v a m etmiş, siyasî- işlerde
. z e v c e s i • sultana v e k i l l i k e d e n , oğlu için elçilik vazifelerini yerine geti­
ren, hatta hükümdarlık yapan birçok kadınlar- görülmüştür. Altın Ordu
h ü k ü m d a r ı Ö z b e k Han bir b a y r a m g ü n ü her taraftan gelmî-ş o l a n bey­
ler^ din adarnlan ile birlikte, b ü y ü k . ' o t a ğ i n d a - o t u r u r k e n hatun'un otağın
.önüne geldiğini görünce y e r i n d e n kalkıp hatunu o t a ğ ı n , k a p ı s ı n d a , kar­
şılamış v e elinden tutarak tahtına .oturtmuştu. Ünlü Tancalı seyyah İbn
Battuta, derin bir hayret d u y a r a k bu s a h n e y i anlatmaktadır (Rihle, K a ­
h i r e , 1386, s. 2 1 3 ) . Hülasa Türkler Orta v e Y a k ı n Doğu İslâın âlemine
kadınlara İçtimaî v e s i y a s î hayatta değer v e y e r . v e r e n . ' t e l a k k i l e r i n i ge-
.. tirmişler ve bunu y ü z y ı l l a r boyunca tatbik etmişlerdir. B u , Türkler'i di­
ğer M ü s l ü m a n k a v i m l e r d e n a y ı r a n başlıca h u s u s i y e t l e r d e n biri olmuştur,
İl İtmiş Bilge Kağan hükümdarlığmnı ilk zamanlarm
da Tay Bilge Tutuk un muhalefeti ile karşılaştı. Tay Bilge
Tutuk, unvan veya unvanlarının gösterdiği gibi, mevkii
yüksek bir şahsiyet idi. Hatta, aşınmış harfler isabetli
okunabildi ise, Köl Bilge Kağan ona en büyük unvan
veya en büyüklerinden biri olan yabgu unvanını tevcih
etmişti. Bu sebeblerdeiı dolayı onun hanedana mensup
bulunması muhtemeldir. Anlaşıldığına göre Tay Bilge
Tutuk, bir boy eksik, bütün Oğuzlar ile (Sekiz Oğuz) To­
kuz Tatarlarda dayanıyordu. Fakat Kağan giriştiği askeri
harekât ile Tay Bilge'nin muhalefetini yok etti. Diğer
düşmanlarını ve bu arada Çikler'i de yendi (Pars yılı =
750). Bu başan'ar üzerine İl İtmiş Bilge Kağan ilk kitâ
besini yazdırdı (aynı yılda yani Pars yılı — 750). ^ Fakat
bu kitabe henüz bulunmamıştır. Ertesi yıl (Tabışgan
yıl — 751) Ötüken yöresinde Iduk Baş'm batısında, «Ya­
bas, Tokuş beltirinde» ikinci kitabesini diktirdi. Bu, ilim
âleminde Taryat (Terhin) adiyle anılan kitabedir.

•50 «Tay Bilge Tutrkığ y a b g u atadı, A n d a kisre K a n g ı m K a ğ a n uçdi» (Şine


U s u , Ramstedt, s . 16, satır 5 , transkripsion s. 17, satır 5 ; O r k u n , s. 1 6 7 ,
satır 1 7 - 1 8 ) . - Metinlerde aşınmış harfler gösterilmiştir. • '

51 Şine U s u , Ramstedt, s. 1 7 - 2 1 ; O r k u n , s , 166-170.

52 Bu kavmin adı ilk defa Uygur Tenri'de Bolmış İl itmiş Bilge Kağah'm
kitabelerinde geçiyor,

53' A y n ı kitabe, Ramstedt, s . 2 2 , satır 8 - 1 1 , t r a n s k r i p s i o n , s . 2 3 , satır 1-5;


O r k u n , s , 1 7 1 , satır 15 ( D 8 ) ; T . T e k i n , a y n ı m a k a l e , s . 7 9 8 - 7 9 9 . Tekin
kitabenin Ötüken yöresinde dikildiğini söylüyor. Fakat kendisini tasdi­
ke cesaret e d e m i y o r u m .

54 Şine U s u , Ramstedt, s . 2 2 , satır 4 - 8 , t r a n s k r i p s i o n s , 2 3 , satır 5 - 1 0 ; O r ­


k u n , s. 1 7 1 , satır 16, transkripsion s . 1 7 3 , satır 1 5 , Taryat kitâibesinde :
« Ötüg(e)rt k{i)d{i)n uçınta T { e ) z b{a)şmta örg{i)n [{a)nta
(e)t(i)td(i)m çıt] {a)nta y{a)r(a)t(ı)tdım b{a)rs yilqa yıl(a)n yiiqa
( e ) k i y ı l y { a ) y l ( a ) d ( ! ) m ulu y i l i q a ötük ( e ) n ortusında ( a ) s öng ( ü ) z b ( a ) ş
q(a)n iduq b ( a ) ş kid{i) ninte y (a) y l ( a ) d ( ı ) m örgin bunta y
(a) r ( a ) t ( ı t ) d ( ı ) m çıt bunta toq ( ı ) td ( ı ) m bıng y ı l (1) ıq tüm
(e) n ikünl(i)k b (i) t (i) g (i) m (i) n b ( e ) Igüm . ( i ) n b u n t a y
{a)sı t(a)şqa y ( a ) r ( a ) t (it) d ( ı ) m» sözleri geçiyor {Tekin, asıl
metinler s . 8 2 5 , satır 6 , s . 8 2 8 , satır 1-5, t r a n s k r i p s i o n , s . 8 0 6 , tercüme
s. 8 0 9 ) . G ö r ü l d ü ğ ü üzere K a ğ a n Pars y ı l ı n d a v e Y ı l a n y ı l ı n d a iki y ı l adı
geçen yerde y a y l a d ı ğ ı n ı v e Ejderha ( U l u ) yılında da kitabesini yassı
Başarılarını sürdüren îl îtmiş Bilge Kağan Basmıilar'ı
siyasî hayatta, asırlar boyunca varlık gösteremiyecek bir
duruma düşürdü. Karluklar'm çoğunu batıya, On Oklar'm
ülkesine göç etmeye mecbur bıraktı; Oğuzları, Tokuz Ta~
tarlar'ı ve Çikleri de kesin bir şekilde tâbi kıldı. Artık
kendisine gerek içte, gerek dışta muhalefet ve mukâvo-
met edecek bir düşman kalmamıştı. «Tabagaç Kağan»
yani Çin imparatoru ile dostça münasebetler kurdu. Çı­
kan isyanın bastırılmasında imparatora yardımda bulun­
du. Onun kızı ile evlenerek şereflendi ve aynı zamanda
kudretini tanıtmış oldu. Bundan sonra en büyük eseri

taş üzerine y a z d ı r d ı ğ ı n ı söylüyor. Bu h u s u s l a r d a n dolayı kitabenin E j -


deHıa y ı l ı n d a y a z d ı r ı l d ı ğ ı ve 7 5 3 y ı l ı n d a tamamlandiğı kanâatına v a r ı l ­
mıştır ( T e k i n , s. 7 9 8 , 8 0 0 ) .
Bizim g ö r ü ş ü m ü z İse ş u d u r : kitabe «Tabişgan» ( > Tavşan = 7 5 1 ) yı­
lında diktirilmiştir. Ç ü n k ü :
1 — Ş i n e Usu kitabesinde, adı geçen yılda y a z d ı r ı l d ı ğ ı bildirilir.
2 — Bars ( > Pars) yılından s o n r a , bilindiği g i b i , Yılan yılı değil, Ta-
bışgan (\ Tavşan) y ı l ı gelir. Yılan yılı, yine malum olduğu üzere. Ulu
( £ lu — E j d e r h a ) y ı l ı n d a n sonra gelen y ı l ı n adıdır, y a n i : Bars y ı l ı , T a ­
bişgan y ı l ı , Ulu (Lu) yıh, Yılan yılı.» «İki yıl yay'adım» cümlesi ile
—^bir izah y o k i s e — asılda y a n i tabiî olarak, m a n t ı k e n , üst üste gelen
y a n i birbirini takip eden yıllar kasdedilir. Metnin söz konusu olan kıs-
minin muhtevası, Kağanın bunu söylediğini, yani «iki yıl yayladım»
sözü Üe birbirini takip eden v e y a y a n y a n a bulunan Bars ve Tabişgan
yıllarını ifade ettiğini açıkça gösteriyor. B u n l a r a göre Tabişgan yılı ye­
rine yanlışlıkla Yılan yılı yazılmıştır. «Ulu yılka» gelince, burada da,
bize göre, bir zühul söz k o n u s u d u r . Yani «ol yılka» y e r i n e Ulu yılka
yazılmış v e y a —^beiki— okunmuştur.
T a r y a t kitabesinin tarihî ve k a v m î meseleler bakımlardan değerlendiril­
mesi rle ilgili bazı görüşlerimizi bir makale halinde yayımlamak ümi­
dindeyiz.

55 «Çik b u d u n k a tutuk birtim. Işbaras tarkat anta a n ç u i a d ı m » Çik kav­


mine tutuk verdim işbaralar tarkanlar tayin ettim (Rarnsted, s. 2 6 , s a ­
tır 2 - 4 , transkripsion s. 2 7 , satır 2 - 4 ; O r k u n , s. 175, satır 6 - 7 , t r a n s k r i p ­
sion s. 1 7 4 ) . Diğer hâdiseler için, a y n ı kitabeye bk. Ramstedt, s. 2 6 - 3 7 ;
O r k u n s . 174-180.

56 M a c k e r r a s , a y n ı eser, s,. 5 4 - 6 7 . A d ı Ningi-Kuo olan b u prenses d e , s e ­


lef v e halefleri olan Ç ı n k ı z l a r ı n ı n çoğu g i b i , bozkırlara a ğ l a y a r a k gitti.
Bununla beraber kendis'ini uğurlayan babası "imparatora medenî bir
-•-kavmin v e medenî bir hânedanfin kızı sıfatı ile: «devletimiz ciddî sı-
v^'. 4<ıntı]ar içindedir. Bu yüzden- ölsem bile gittiğime pişman olmayaca­
ğım» demiş ve bu sözler babasını ağlatmıştı (Mackerras;:" s-. 6 2 , 6 3 ) .
olan Ordu Balık şehrini kurdurdu. Ertesi yıl (758) IJv-
gurlar'm bu en büyük hükümdarı hayata gözlerini yuı A -
du; :•
İl İtmiş Bilge Kağan'ın siyasi ve askeri meziyetlere
sahip bir hükümdar olduğunda şüphe yoktur. Ancak
onun en belirgin olan vasfı inkilapçı bir düşünceyo sahip
olmasıdır. O kitabeler yazdırarak, şehir kurarak medeni
gelişmeye karşı olan sevgisini ve ona büyük bir ehemmi­
yet verdiğini açıkça göstermiştir. Kitabelerinde anlattığı
hâdiselerin vukuunda sadece yıl; ay değil gün ve hatta
günün kısımlarını zikretmesi, yani zaman faktöı^üne h,ay -

K a ğ a n ' m otağı, k a l a b a l ı k , kılık kıyafeti d ü z g ü n muh^^ız k u v v e t i (b:nga)


ve d'ğer her ş e y i ile muhteşem ve hayranlık u y a n d ı r ı c ı bir görünüşte
idi. K a ğ a n koyu s a n renkte bir elbise gitmişti; başında da barbarların
(Suğdaklar'ın?) börkü bulunuyordu. K a ğ a n elçinin getirdiği pek .değerli,
armağanları otağında bulunan beylerine dağıttı. Türk hanlarının ordu-
larmda b u , her z a m a n g ö r ü l ü y o r d u . B u k a v i m d e hanhk ve beylik, a n ­
cak v e r m e k l e s ü r d ü r ü l e b i l i y o r d u . Çinli prenses de ertesi g ü n ' kafun { h a ­
tun) unvanı "ile şereflendirilmiş, gelini ve armağanları getiren ÇinÜ
prense de k a ğ a n 5 0 0 at, s s m u r k ü r k l e r , y ü n : k u m a ş l a r v e y a : keçe y a y ­
gılar (tieh - w/hîte cotton, 100 a d e d ) vermişti (aynı eser, gösterilen,
yerler). : - • :

57 «Suğdak Tabgaçka S e l e n g e ' d e b a y balık yapıtı birtim = Sugdak ve Ç i n ­


liler'e S e l e n g e k ı y ı s ı n d a z e n g i n bir şehir yaptırdım.» (Ramstedt, s . 34,.
satır 1 3 , transkripsion s . 35, sayfa 14-15; Orkun, s . 1 8 1 , satır 1 9 - 2 0 ,
transkripsion s . 1 8 1 ) . Fakat burada da bir z u h û l v a r . F i l h a k i k a sehiv
Seienge k ı y ı s ı n d a değil yukarı Orhun (/Orkun) kıyısında kurulmuş­
tu (aşağıya b k ) . Mackerras'ın sandığı gibi ( s . 1 3 ) İl İtmiş Bilge K a ğ a n
iki şehir inşa ettirmemiştir. B u hususta hiç bir delile sahip değiliz. M a c ­
kerras'ın kitabındaki Çin kaynaklarından nakledilen Uygurlar.'a dâir h a ­
berler arasında, Kağan'm bir şehir y a p t ı r d ı ğ ı ' i l e ilgili bilgiye rastgeîi-
nemiyor. Şehrin Takıgu ( \ . Tavuk) yılında ( 7 5 7 ) inşa ettirilmiş olması
muhtemeldir. Çünkü ş e h r i n , yaptırıldığı haberi^ T a k ı g u ^ . y ı l ı n ı n zikrinden
sonraki y e d i n c i cümlede geçiyor. . . . . '

58 Kağan'ın, ölümünden bir y ı l önce (758), 5 0 . 0 0 0 kişilik -:bir -Kırgız o r ­


d u s u n u " mahvettiği haberi gelmişti ( a y n ı eser, s . 6 6 , 6 7 ) . Şine U s u ' d a
K ı r g ı z l a r İle mücâdele edildiğine dâir bazı ibareler v a r ise de/ k i t a b e n i n
bu kısmı da pek a ş ı n m ı ş . olduğundan^ bunlardan bir f i k r e varıiamıyor.
H a k i k î tarih v e s i k a l a r ı olan İ! İtmiş Bilge K a ğ a n ' ı n her iki kitâbesiniî^,
y e r y e r geniş ölçüde tahribata u ğ r a m a s ı n a ne kadar teessüf edilse yeridir,

59 Çin kaynaklarında Kağan'ın hareket -ye faaliyetlerinde- sert - v e ç a b u k ,


ordu sevk v e idaresinde d e mahir bir kum,andan olduğu ifade edilir
(Mackerras, s. 5 5 ) . - ..
ret edilecek derecede titizlikle riâyet göstermesi, «Doğu
Türkleri'nin idareci zümresi tarihi kronoloji şnurunn idrâk
edecek bir merhaleye ulaşmışlardır» hükmünü verdirmib-
tir, Birçok Gök Türk hükürndaıiannın şehirler kurmayı
düşünmüş olmaları onun bu işe girişnıesinde herhalde bir
âmil teşkil etmiştir. Ögedey Kağan devrinde de (1229 -
1241) İl İtmiş Kağan'ın şehrine yakın bir yerde Kara Ku­
rum şehri kurulmuştu. Bu şehrin kurulmasında o zamdan
bir yıkıntı halinde bulunan İl İtmiş Kağan'ın şehrinin tesiri
altında kalınmış olması mümkündür. Hatta, Kara KurLim'-
un da adı, kurulduğu esnada, îl İtmiş Kağan'ın şehrininki
gibi, Ordu Balık O Baliğ) idi. Fakat sonra kurulduğu
yerin türkçe adı ile anılmıştır. Hülasa Tengride Bolmış
İl İtmiş Bilge Kağan Tülrkler'in ilk şehir kuran hüküm­
darıdır. Türk tarihinde de böyle anılacaktır. Ordu Balık'm
kurulması aynı zamanda Türk içtim.al ve kültür tarihi ba­
kımından mühim bir hâdisedir, büyük bir inkılâptır.

Tengri de Bolmış İl İtmiş Bilge Kağan'ın yerine ikinci


oğlu geçti. Bu, Bögü (Mou-yü) Kağan unvanı ile anıldı.
Bögü Kağan da muktedir bir hükümidardı, Çin'de çıkan
isyanın bastırılmasında m.ûhim bir rol oynadı. Askerleri
bol «doyumluk» elde ettikleri gibi, kendisi de imparator­
dan değeri çok yüksek hediyeler aldı. Bögü Kağan 762-763
yıllarında söz konusu ayaklanmtanın bastınlması için
Çin'de bulunduğu esnada Mâni dinine mensup Suğdak-
lar ile karşılaştı. Onların telkinleri sonucunda Mâni dinini
kabul etti. Böylece Türkler'in mühim, bir kolu ilk defa
olarak Orta Asya'da yabancı bir dine girmiş, Mâni dini
de ilk ve son defa olarak bir devlet dini olmuştu.

60 Bazin, aynı eser, s. 2 8 4 .

• C u y e y n î , I, s . 1 9 2 ; R e ş ı d e d d t n , İ M , s. 1 4 1 , 143-146, K u r u m 'eski Türk-


çede b ü y ü k • v e k a h n kaya demektir ( K c ş g a r İ ! , tercüme' i, s. 398', l i l ,
s, 1 0 5 ; C i a u s o n , s. 6 6 0 ) .

62 Mackerras, aynı eser, s. 68-89. Bögü Kağan, Çin kaynaklarına gÖre,


hizmetindeki S u ğ d a k l a r ' ı n t e ş v i k i ile Ç i n ' i istila etmeye h a z ı r l a n d ı ğ ı e s ­
nada h a n e d a n d a n b e y l e r b e y i s i T u n Moho Ta-kan { ¿ Tarkan) tarafın­
dan öldürüi'müştür (779 yılında). Yine aynı kaynaklara göre bunun
sebebi Bögü Kağan'ın, Tarkan'ın Ç i n ' i istila etmemesi t a v s i y e s i n i dinle-
memesidir (gösterilen y e r ) . Bilindiği üzere Uyguriar'ın Bögü Kağan'ın
İl İtmiş Bilge Kağanın Ordu Balık şehrine gelince,
bu şehir 47-48 kuzey arz ve 101-102 doğu tul dereceleri
arasmda, yukarı Orhun ırmağının sol kıyısında, Ugeynor
(göl) un güney doğusundaki Tatalhayn bozkırında kurul­
muştu. Bu bozkır ağacı pek o kadar yok, fakat otu ve
yeşilliği çok geniş bir yazı yani düzlük idi. Ordu Balık'm
sol tarafında da bir çay yer alıyor ve bu çay (şimdiki adı
Cirmantay) yukarıda Orhun ırmağına ulaşıyor. Köl Tigin
ve Bilge Kağan'm âbideleri Ordu Balık'm az kuzey doğu­
sunda, Koşoçaydam gölünün çevresinde görülüyor. Mo-
ğoUar'm Kara Kurum'u, Ordu Balık'm güneyinde olup
aralarında aşağı yukarı 40 kilometrelik bir mesafe bulu­
nuyor.
Ordu Balık hakkında Uygurlar'm yakın komşuları
Çinliler değil, Müslümanlar bilgiler vermişlerdir. Gerçek­
ten Temim b. Bahr adlı Müslüman gönüllü bir mücâhid
Ordu Balıkl ziyaret etmiş (bu ziyaretin 821 yılında veya
daha önce yapıldığı samlıyor), seyahat ve ziyareti ile ilgili
müşâhadelerl coğrafyacıların (Ibn Khurdâdbih, Qudama
ve İbnu'l-Fakîh, Yakut) eserlerinde bize kadar gelmiştir.
Temim bu seyahat ve ziyareti hakkında bize şu bilgileri
veriyor.

şs'hsiyeti etrafında meydana getirilmiş bir destanları vardır. Bu destan­


da da O r d u Balık'm Bögü K a ğ a n tarafından kurulduğu söylenir ( C u -
veynî, 1, s . 4 2 ) . A y n ı müellif Bögü Kağan'ın (onda Buku Han) Af-
r â s i y â b o l d u ğ u n u n söylendiğini de bildirir (s. 4 0 ) .

6S Minorsky, Ş i n e U s u ' d a k i bir i f a d e y e d a y a n a r a k şehrin Orkun ile B a l ı k -


hğ'ın kavuştuğu yerde kurulduğunu ileri sürmüştü (Tamîm ibn B a h r ' s
J o u r n e y to the U y g h u r s , Bu İleten of the Sdhool of Oriental a n d A f rican
studies, 1 9 4 8 , X I I , s . 2 9 5 ) . F i l h a k i k a Ş i n e Usu'da İl İtmiş Bilge Kağan
şöyle söylüyor: «anda y a n a tüşip Orkun Balıklığ beltirinte e! ö r g i n i n
anda örgİpen ititdim, il ebin aşınma) - Orada yine dinlenip
Orhun ile B a h k l ı ğ ' ı n k a v u ş t u ğ u yerde ü l k e tahtını kurduttım ülke. e v i ­
ni » (Ramstedt, s . 3 0 , satır 2 - 3 ; O r k u n s . 1 7 9 , satır 2 - 3 ) .

64 O r d u aslında hanların karargâhı m a n a s ı n a g e l i y o r d u . Sonra o n l a r ı n , otur­


duğu şehir m a n a s ı n ı da taşıdı. Hatta saray manasına da geldi. Ordu
Türkiye'de gelişerek bugünkü manasını k a z a n d ı . O r d u ' n u n mana bakı­
m ı n d a n geçirdiği s a f h a l a r için C l a u s o n ' a bk. ( s . 2 0 3 ) . Buna göre Ordu
Balık kağanın i k â m e t g â h ı n ı n , s a r a y ı n ı n b u l u n d u ğ u şehir, kısaca kağanın
o t u r d u ğ u şehir demek oluyor.
«Temim. b / B a h r el-Muttavi'î diyorki Toğuz Ğuzzlar'm
(yani Uygurlar'nı) ülkesi çok soğuktur. Btmdan dolayı
onlarm üllıesinde ancak yılm altı ayında dolaşılabilir.»
Temîm Toğuz Ğuzz ülkesinde hakanın gönderdiği ulak
atları ile seyahat etti. Temcim, sür'atli ve aynı zamanda
zahmetli bir yolculuk yaparak bir gündüz ve gecede üç
konaklık mesafe alıyordu. Böylece sadece pınarlar ve ot­
laklar bulunan bir bozkırda yirmi gün seyahat etti. Bu
bozkırda ne bir köy ne bir şehir olup konakçılardan baş­
ka kimse görülmüyordu. Bunlar da çadırlarda yaşıyor­
lardı. Bu sebebîe Temîm ulaklar gibi yanma yirmi gün­
lük azık almıştı. Çünkü o, bu ülkenin durumunu yakın­
dan tanıyor, bczkıriarda yirmi gün süren yolculukta pı­
narlardan ve otlaklardan başka bir şey olmadığını bili­
yordu. Bundan sonra bir birine yalım köylerin bulun­
duğu ve çok mamur olan bir bölgeye geldi. Temîm'in
mamur bölgedeki seyahati da yirmi gün sürdü. Bu böl­
genin halkının hepsi veya çoğunu Türkler teşkil ediyor­
du. Onlar arasında ateşe tapan Mecusileri ve Maniheist-
leri yani Zındıkları gören Temim, yirmi günün bitimin­
den sonra hakan'm şehrine vardı. Müslüman seyyahı bu-
şehrin büyük ve muhkem surlarla çevrilmiş olduğunu,
çevresinde şenlikli kasabaların ve bir birine bitişik köy--
lerin bulunduğunu gördü. Şehrin on iki adet muazzam
demir kapıları olduğunu söyleyen Temîm, orada kalaba­
lık ve yoğun bir halkın yaşadığını, çarşılarının ve ticâre­
tin çok hareketli olduğunu da kayd ediyor ve «şehirdeki
halkın çoğu Zındıkdır» diyor. Temîm, şehre beş fersah
(bir fersah 5,5-6 km.dir) kala hakanın sarayının damı
üzerinde yüz kişilik altından bir çadır görmüştü. Yine
Temîm diyor ki, «Toğuz Ğuzz Hakanı Çin hükümdarının

65 İslâm m ü e l ü f i e r i , g ö r ü l d ü ğ ü gibi,. Ü y g u r l a r ' a Toğuz G u z z (Tokuz O ğ u z )


diyorlardı. A n c a k -.Kİ, y ü z y ı l d a oniarrn eserlerinde Toğuz, G u z z ' u n .ye-:
r.inî". U y g u r almıştır ( b ü hususta F. S ü m e r , O ğ u z l a r , ; 2 3 - 2 4 , .550-555; a y - '
nı müellif, To'kuz-Oğuzlar, İslâm A n s i k l o p e d i s i , cüz 125, s. 4 2 0 - 4 2 7 ) .

66 Gök Türklerin posta teşkilâtına sahip oldukları üzerinde kaynaklarda,


bazı k a y ı t l s r görülüyor, «ulak, e ş k i n , e ş k i n c i , y e l k i n » posta teşkilâtı ile
ilgin baz! deyimlerdir.
hısımıdır ve Çin hükümdarı her yıl ona (yani Uygur ha­
kanına) beş yüz bin parça ipekli gönderir.»

Temîm'in Müslümanlar'm Toğuz Ğuzz adıyla tanıdık­


ları Uygurlar'a dâir verdiği haberlerin en mühimleri bun­
lardır. Bu haberler, eski Türklerin yerleşik ve şehir ha­
yatına dâir en değerli bilgileri teşkil ederler.
Görmüş olduğumuz gibi, Müslüman seyyahı, sadece
su ve ot bulunabilen bir bozkırı 20 günde geçtikten sonra
meskûn ve mamur bir bölgeye ulaşmıştır. Bu bölgede bir
birine yakın köyler ve ekili arazi görülüyordu. Bu ma­
mur bölgenin halkının hepsi veya pek çoğu Türk idi.
Temim bu yerleşik şenlikli bölgeyi de yirmi günde geçebil­
miştir. Mamur bölgedeki seyahatin yirmi gün sürdüğü­
nün ifade edilmesinde m^übalağa payının oldukça fazla
olduğu, tabiî, ileri sürülebilir. Fakat bu husus ne olursa
olsun Temîm'in sözleri, bize göre, Uygur ülkesinin olduk­
ça geniş bir kısmında kalabalık sayıda yerleşik Türkîer'in
yaşamakta olduklarında şüphe bırakmaz. Yine Temim,
hakan'm şehrinin çewe ve dolaylarında yoğun sayıda ka­
saba ve köylerin bulunduğunu bildiriyor. Hakan'ın şeh­
rine gelince, burası on iki muazzam demir kapılı, pek çok
çarşı ve pazarları olan büyük, kalabalık ve hareketli bir
şehir idi. Anlaşıldığına göre Uygur ülkesinden başka,
Ordu Balık'a Çin'den ve İslâm dünyasından ticâret kafi­
leleri geliyor. Gelen tacirler mal satıp, mal alıyorlardı.
Müslüman tüccarın aldığı malların başında, şüphesiz
ipekli mamuller ile değerli kürkler geliyordu. Çoğu ço­
cuk yaşta genç oğlan ve kızlar da satın almıyordu. Türk
ülkelerinde kışın sık sık görülen korkunç açlık ve savaş­
lar dolayısı ile kolayca genç çocuklan satın almak, hemen
her zaman, mümkün olabiliyordu.
Uygur hakanının sarayının damında yüz kişi alan
altından bir çadmn bulunduğu hakkındaki Temîm'irı
sözleri Çin kaynaklarmca da teyid ediliyor. Şüphesi^,

67 Minorsky, adı geçen makaie, s. 275-305.


68 A y n ı m a k a l e , arabça metin s . 2 7 9 , ingilizce tercüme, s . 2 8 3 .
69 Minorsky, arabça metin s . 2 7 9 , ingilizce tercüme, s. 2 8 3 , 3 0 0 ; M a c ­
k e r r a s , a y n ı eser, s . 1 8 2 , h a ş i y e 2 9 6 .
hakan yazın serinlemek gayesi ile bu çadırı sarayının da­
mına kurdurmuştu. Ancak beş fersahlık yerden görüldü­
ğü sözleri, şüphesiz mübalağalı sayılabilir. Yapılan araştır­
mada şehrin kuzey kesiminde bulunan sarayın 150 X 200
metrelik bir sahayı kapladığı tesbit edilmiştir. Şehre ge­
lince, bunun da 7 X 2,5 lıilometrelik bir yeri işgal ettiği
ve kapılarının ondan fazla olduğu anlaşılmıiştır. '°

Temîm, Toğuz Ğuzz hakanına şehrin yakınındaki or-


duğahmda rastgelmişti. Otağı kuşatmış olan muhafızlar­
dan başka Hakan'ın on ikibin askeri olduğunu Müslü­
man seyyahı tahmin etmiştir. Fazla olarak Temim haka­
nın on yedi beyi olduğunu ve bunlardan her birinin do
on yedi bin askere sahib bulunduğunu haber veriyor.
Bundan başka Müslüman seyyahı iki bey arasındaki me­
safede çadırlı askeri karakollar görmüştü. Bunlar ordu­
gâhı bir dâire şeklinde çevirmişlerdi. Bu dâirede otağa
doğru açılan dört aralık vardı. Gerek hakanın, gerek
beylerin hayvanları dâirenin içindeki çayırlıkda yayılıyor­
lardı. Bunlardan hiç biri de dâirenin dışına çıkamıyordu.
Müslüman seyyahın hakanın hassa ordusu üe beyleri­
nin askerlerinin sayısı hakkında verdiği rakamlar, her^
halde, mübalağalıdır. Fakat bunlar Uygur hükümdarları­
nın kalabalık ve aynı zamanda iyi teşkilâtlandırılmış ve
donatılmış ordulara sahib olduklarını, karargâhlarının da
bir hükümdara yaraşacak derecede süslü, debdebeli ve
ihtişam verici oldukları hakkında diğer kaynaklardan el­
de edilen bilgileri doğrulamaktadır. Fakat kuvvetli Uygur
devleti IX. yüzyılın ilk çeyreğinde zayıflamaya başladı.
Bilhassa 839 yılındaki korkunç soğuklar, onun getirdiği
kıtlık, açlık ve öldürücü salgın hastalıklar Uygurlar'ı daha
da zayıf bir duruma düşürdü. Kuzeyde, Sibirya'nın. or­
manlık bölgesine bitişik bozkırlarda yaşayan, en büyük
ve tehlikeli düşman Kırgızlar (Kırkız) fırsatı ganimet
bilerek Uygur ülkesine yürüdüler. Kırgızlar son Uygur
kağanını öldürdüler; Ordu Balık'ı yakıb yıktılar. Uygur­
lar öldürülmemek veya tutsak düşmemek için kümeler

70 W Radloff. Atlas der Altertümer der M o n g o l e i , Petersburg, 1 8 9 2 , Lev­


ha XXXV!, XXVI!; IMinorsky, aynı makale, s. 295.
halinde yurdlarmı terk ettiler. Böylece eski Türk yurdun­
daki son kuwetli Türk siyasi teşekkülü olan Uygur dev­
leti de felâketli bir şekilde sona erdi (840). Uygurların
çoğu, Beş Balık-Koço bölgesinde toplanıp orada yeni bir
devlet kurdular. Bu Uygur devleti de bilhassa ilk asırlar­
da oldukça kuvvetli idi. Fakat sonraları bu kuvvetini sür-
düremedi. Son Uygur hükümdarlarının İdi Kut (z Iduk-
kut) gibi mxùtevazi bir unvan taşımaları, her haldo bu
husus ile ilgili olmalıdır.
. Uygurlar'm Beş Balık-Koçu bölgesinde, daha ziyade
veya kısmen yerleşik bir topluluk şeklinde yaşadıkları gö­
rülüyor. Bunda Orhun bölgesindeki oturak Uygurlar'dan
pek veya en mühim bir kısmm Beş Balık-Koço bölgesine
yani Doğu Türkistan'a göç etmiş olmalarının şüphesiz mü
him bir rolu olmalıdır.
Sibirya'daki geniş orman kuşağının bitişiğindeki boz­
kırlarda yaşadığını söylediğimiz Kırgızlar, diğer Türk
jkavimlerine nazaran medeniyetçe oldukça geri kalmış
bir topluluk idiler. Bu sebeble Orhun bölgesindeki Ordu
Balık ile diğer meskûn yerleri yakıp yıkarak bu ülkedeki
siyasî içtimaî ve kültür bakımlarından gelişmiş olan yer­
leşik hayati yok ettiler. Manevî kültür de ortadan kalktı
Kırgızlar Orhun bölgesinde 80 yü kadar kaldıkları halde
«kağan» unvanını taşıyan hükümdarlarından hiç birine
ait bir kitabe elde edilmemiştir. En sonunda, 924 yılında
Moğol soyundan Kıtaylar Kırgızlar'ı Orhun bölgesinden
çıkararak onları eski yurdlarma kovdular. Böylece, daha
önce de belirtildiği gibi, tarihî en eski Türk yurdu olan

J . R. HamÜton, Les O u î g h o u r s á l ' é p o q u e des cinq d y n a s t i e s , Paris, 1955,


s. 1-11; Maci<erras, a y n ı eser, s . 124, 125.

72 Müverrih C u v e y n î X I l l . y ü z y ı l ı n ortalarında İran'daki Moğoilar'ın hizme­


tinde y ü k s e k bir mülkî memur olan babası ile Ö g e d e y Kaan'ın katma
gittiklerinde Ordu Balık'm (onda Ordu Balîğ) enkazını görmüştü. O
bununla ilgili olarak şunları y a z ı y o r : «Orkun ırmağının k ı y ı s ı n d a ^ bir
şehir v e saray harabesi v a r d ı r . B u n u n adı O r d u B a l ı ğ ' d ı r . Şimdi mâvu
Baliğ (Fena Şehir) deniliyor. Saray h a r a b e s i n i n dışında k a p ı n ı n karşı­
sında kakma y s z ı l ı taşlar (serili) durmaktadır. Biz bunları gördük.
Kaan'ın (Ögedey) devrinde taşların altlarını açtılar. Bir kuyu bulundu.
Kuyunun içinden yazılı büyük bir taş l e v h a çıktı. Bunu orada bulu-
Orhun bölgesi Moğol soyunun eline geçti. Şimdi de bu
eski Türk yurdu, Moğolistan'm bir parçasıdır ve orada
Türk soyundan kayda değer bir topluluk yaşamamakta­
dır.
Eserini IX. yüzyılda yazmış olan İslâm coğrafyacılar­
dan İbn Khurdâdbih, Türk dünyasını teşkil eden toplu­
lukların Oğuz, Karluk, Kıpçak, Kimek, Kalaç, Edzgiş, Kır­
gız ve Toğuz Ğuzzlar idiğini söyledikten sonra Türkler'in
on altı şehirleri olduğunu yazıyor. Fakat İbn Khurdâhbih
Türkler'in bu on altı şehrinin adlarını vermiyor. Ancak
adı geçen müellifin bu sözlerinden Türk âleminde şehir
hayatının geniş ölçüde bir gelişme gösterdiği şüphesiz,
anlaşılabilir.
X. yüzyılın birinci yarısında yukarıda adı geçen Türk
kavimlerinden Kırgızlar (Kırkız), Kimekler ile onların bir
kolu olan Kıpçaklar müstesna olmak üzere, diğerleri şe­
hirlere sahib bulunuyorlardı. '^^ Şehirlere sahib olan Türk

n a n l a r d a n ki'mse o k u y a m a d ı . H ı l a v ' d a n g e l e n bir zümre bu yazıyı bil­


diklerinden o taşdaki y a z ı y ı okudular» (1, s. 4 0 , ingilizce tercüme J . A .
B ö y l e , The History of the W o r l d - C o n q u e r o r , C a m b r i d g e , Massachusettes,
I, s. 5 4 ) . Ordu Balrk'in yakınında Kara Kurum'a bir günlük m.e-
safede Gegen Çağan denilen bir yer v a r d ı (ki, b u m e v k i , Afrâsi-
yâb'ın yani Buku Han (=Bögü K a ğ a n ) ' ı n av teşkilâtı mensuplarının
oturdukları yerdir (Reşîdeddîn, Moskova, 11-1, s. 144). Yine Ögedey
Kaan zamanında (1229-1241) bir define risalesi (gencnâme) bulun­
muş. Bu risalede f a l a n yerde Afrâsiyâb'ın gömdürdüğü bir hazînenin
bulunduğu yazılı imiş ( a y n ı eser, 11-1, s . 1 9 5 ) . R e ş î d e d d î n başka bir
y e r d e N a y m a n v e Kereyit gibi moğoîca k o n u ş a n k a v i m l e r ' i n Bögü H a n ' ı n
destanını bildiklerini v e Bögü H a n ' ı u l u l a d ı k l a r ı n ı v e saygı iie a n d ı k l a ­
rını söyler ( M o s k o v a , 1965, I, s. 3 0 1 ) .

K i t â b u - l - m e s â l i k ve'i-memâli'k, y a y ı n l a y a n M . J . De G o e j e , Leyden,
s. 3 1 . A y n ı müellif 221 ( 8 2 6 ) y ı l ı n a alt Horasan v e M â v e r â u n - n e h r ş e ­
hirlerinin vergilerini z i k r e d e r k e n vergi v e r e n Türk şehirlerini de k a y d e ­
diyor. Fakat o Tünk ş e h i r l e r i n i n adlarını y a z m ı y o r ( s . . 3 8 ) . B u şehirlerin
Seyhun (Sir Suyu) boylarındaki liâg. Şaş (Taş K e n d ) , hatta îsfîcâb
y ö r e l e r i n d e olıması muhtemeldir.

74 Mamafih bir kaynağımıza göre onların da şehirleri vardı. Gerçekten


Hudûdu'l-âlem'de ( y a z ı l ı ş ı : 372 = 9 8 2 ) Kırgız hakanının Kemci'keth ( ? )
adili bir şehirde o t u r d u ğ u , bu şehirden başka K ı r g ı z l a r ' m şehir v e köy­
leri olm.adığı bildirilir (yayınlayan Menûçihr Sudûde, Tahran, 1340, s
8 0 - 8 1 ; ingilizce tercüme V . M i n o r s k y , The Regions of the w o r l d , G M N S ,
topluluklarının aynı arz dairesine düşen topraklar üze­
rinde oturdukları anlaşılıyor. Bu topraklar Çin sınırından
Hazar Denizi'ne kadar uzanıyordu. Daha önce belirttiği
gibi pek mühim kısmı Orhun bölgesinden göç ederek
Beş Balık-Koçu bölgesine gelen Uygurlar burada ikinci
bir devlet kurdular. Uygurlar'm bu yeni yurtları yerleşik
hayata çok daha müsait, verimli topraklan ihtiva ediyor­
du. İkinci olarak Çin ile Mâverâun-nehr (Batı Türkistan)
arasındaki ana ticâret yolları da Uyguriar'ın bu yeni
yurtlarından geçiyordu.
Uygurlar arasında bu yeni yurtlarında Buda dini ya­
yılmaya başladı. En sonunda onların çoğu adı geçen dini
kabul ettiler. Budizmin Beş BpJık-Koçu bölgesinde daha
yIL yüzyılın birinci yarısında ne kadar köklü bir şekilde
yerleşmiş olduğu Hüen-Çang'ın sözlerinden açıkça anla­
şılmıştı, Uygurlar bu yeni dinleri için mabetler ve ma­
nastırlar inşa ettiler. Sanskiritçeden pek çok dinî eserler
türkçeye çevrildiği gibi, çinceden de tercümeler yapıldı
Böylece Uygur türkçe'si ve bilhassa dinî edebiyatı büyük
bir gelişme gösterdi, Uygurlar Orhun alfabesini bu yeni
yurtlarına da getirdiler ise de bir müddet sonra ye­
rme Soğd alfabesinden gelen yeni bir yazı kullan­
dılar. Bu yazı onlardan Kara Hanlılar'a sonra da Mo-
ğollar'a geçti. Bu yazı ile birlikte uygurca bir çok kelime
ve tabir Kara Hanlı türkçesi ile moğolcaya girdi. Müslü­
man olduktan sonra Kara Hanlılar ile Uygurlar arasında
din ayrılığı yüzünden derin bir düşm.anlık baş göster­
mişti. Bu düşmanlığı ifade eden bir çok deyişler Kaşgar-

London, 1 9 3 7 , s. 9 6 - 9 7 ) . A y n ı eserde K i m e k ülkesinde N e m e k i y e (/: Ya-


'mekiye) adh bir şehir olduğu v e h a k a n ı n yazın bu şehirde oturduğu
yazılır. Yine bu ülkede ırmak (İrtİş) kıyısında Dlh-i Ç û b adh mamur
bir dö köy b u l u n d u ğ u v e y a z ı n oraya çok kimsenin geldiği söylenir
s. 8 6 , ingilizce tercüme s. 1 0 0 ) .

75 Beş Balık-Koçu üygurları'nın s i y a s î , tarihî v e kültür faaliyetleri hakkın­


da : J . R. Hamilton, les O u i g h o u r s à l'époque des cinq dynasties d'après
les documents Chinois, Paris, 1955; A . V . Gabain, D a s Uigurische K ö ­
nigreich v o n Chotscho 8 5 0 - 1 2 5 0 , S D A W , B e r l i n , 1 9 6 1 ; a y n ı müellif, Das
Leben im Uigurischen Königreich von Qoco, Wiesbaden, 1 9 7 3 , l-ll. Ay­
rıca a y n ı m ü e l l i f i n şu makalesine de bk. Steppe und Stadt im Leben der
ältesten T ü r k e n , Der I s l a m , 1 9 4 9 , 2 9 - 1 , s . 3 0 - 6 2 .
lı'nm eseri vasıtası ile bize kadar gelmiştir. Uygurlar
Kara Kanlı Türklerî'ne ve bütün Müslüm.anlara «Çomak»
yahut «Çomak Eri» adını vermekte, Kara Hanlı Türk­
leri de Uygurlar'a Tat demekte idiler. Uygurlar için
Tat sözünün kullanılması, bu sözün daha önce oradaki
yerli halka verilmiş olması ile ilgili olabilir. Mamafih
bunun din ayrılığı yüzünden doğrudan doğruya Uygur­
lar'a verilmiş olması da, herhalde, imkânsız değildir. Uy­
gurlar her ne kadar Buda dinine girmiş iseler de bunun
Câhiz'in sözlerinin aksine, onların savaşçılık ruhlarını

'^6 Meseia : «Keidi manga Tat (Uygur)


Aydım emdi yat
Kuşka bulur et
Seni tiler Us böri» (tercijme s. 3 6 ) .

Diğer bir dörtlük de şudur :

«Beçkem urup atlaka


Uygur'daki Tatlska
Ogrı yavız ıtlaka
Kuşlar kibi uçtımız» (tercüme, 1, s. 4 8 2 ) .

Diğer bazı dörtlüklerde de y i n e Uygurlar üzerine yapılan akınlar anla­


tılıyor.' M ü e l l i f i m i z Uygurlar'ın v e f a s ı z olduklarını söylüyor (tercüme \\>
s. 281). Halbuki diğer Müslüman müellifleri Türkler'i aynı husus ite
İtha mederler. U y g u r l a r ' a karşı gösterilen düşmanlığın asıl s e b e b i , Bart-
hold'un da ifade ettiği gibi (Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler,
İstanbul, 1927, s. 5 2 ) , Budi mabetlerinde put ( h e y k e l ) ların olması ve
Budiliğ'in puta tapıcılık saniimasıdır.

''7 Tercüm.e 1, s. 381, II, s. 3. Tabiî Uygur ülkesine gelen Müslümanlar


çomağı hayvan sürmek, yürümeyi kolaylaştırmak, köpek gibi hayvanla»
rın saldırışına karşı koymak için kullanıyorlardı. Çomak'ın XII, yüz­
yılda a r a b ç a ' y a geçtiği görülüyor. Ancak çomak bu dilde topuz ma =
nasında kullanılmıştır.

K a ş g a r h , tercüme I, s. 4 5 4 , II, s. 3 , 2 8 0 - 2 8 1 , 2 9 4 . A y r ı c a 76 numaralı


h a ş i y e y e bk. «Sumlım Tat - hiç türkçe bilmeyen Fars, türkçe bilmeyen
başka kimselere de denir» ( a y n ı eser 1, s. 486 I; «sumluşdı - Tat kamuğ
sumluşdı = Farslar kendi dillerinde konuştular. Herhangi bir kimse
türkçe'den başka bir dil konuşursa yine böyle denir, sumluşur, sum-
luşmak» (aynı eser II, s. 216). Malum olduğu üzere Bilge Kağan:
«'köngüldeki sabimin urttuttum On Ok oğlınga Tat'ınga tegi bum
körü biling» demektedir ( E r g i n , s . 6 7 ) . Burada Tat «yabancı» kelimesi
ile karşılanmıştır. Eğer böyle ise Tat türkçe bilmeyen, dolayısı ile Türk
soyundan olmayan demek oluyor Fakat Tat'ın On Ok oğlı yani Batı
sürdürmelerinde menfi bir tesiri olmamıştı. Kaşgarlı Mah-
mud Uygurlar'ın son derecede savaşçı insanlar olup bii-
hassa ok kullanmakta usta olduklarını belirtir. Fakat
konumuz bakımından mühim olan şudur ki daha 982 yı­
lında Uygur iline gelen Çin elçisi Wang-Yen-Te bu ülkeyi
mamur, halkını da müreffeh ve mes'ûd bulmuştu. O bu
münasebetle şunları yazıyor : «bu ülkede yoksul halk
yoktur. Yiyeceği kâfi olmayanların sıkıntıları giderilir
Bütün yoksullar et yer» ^®

T ü r k l e r i ' n i n k a ğ a n ı ( v e dolayısı ile Ba-tı T ü r k l e r i ) İle birlikte zikr edlmesi


Tat'ın Orta A s y a l ı İranlılar manasında kullanılmış olabileceğini de akla
getiriyor. Mısır Memlükleri bu k e l i m e İle daha ziyâde fellâhlara yani
Mısır'ın köylü halkına demekte, Safeviler devrindeki Türkler ise Fars-
lar'ı kast etmekte idiler. Anadolu'ya gelince burada Tat, gelişmeye uğ­
rayarak dilsiz ve kekeme m a n a s ı n ı taşımıştır. A y r ı c a resmî dilde «Tat
Oğlanları» tabiri geçiyor v e onlara «gedik» verilmemesi, yani kaleler­
de hizmete alınmamaları emirediliyor (Mühimme; nr. 2 1 , tarih 980 =
1572, s . 4 3 6 , nr. 6 0 , tarih 9 9 4 = 1586, s . 1 3 0 ) . Tat h a k k ı n d a C l a u s o n ' a
da bk. ( s . 4 4 9 ) . Y a l n ı z C l a u s o n kitabedeki « O n O k oğlma tegi» ibare-
sindeki O n O k adını z û h u l e n atlamış v e cümleyi : «see a n d knovv this
(all of y o u ) d o w n to y o u r sons a n d alien subjects ( ? ) » şeklinde ter­
c ü m e etmiştir (gösterilen y e r ) . Netice olarak G ö k Türkler d e v r i n d e Tat
sözünün türkçe b i l m e y e n , dolayısı ile Türk soyundan olmayan yabancı
manasında kullanılmış olması imkânsız değildir.

Tercüme I, s . 1 1 1 - 1 1 3 . Eserdeki Uygur maddesi buradadır.

SO Ç i n elçisi W a n g - Y e n - T e seyahatnamesinde şunları da y a z ı y o r : « I l - ş o u '


da ipekli kumaşlar imal edilir; koyunlarının kuyrukları o kadar büyük
k i , bu y ü z d e n koyunlar hareket etmekte çok g ü ç l ü k çekerler. Çingling
d a ğ ı n d a n ç ı k a n ırmak devlet merkezi K o ç u ' n u n tarlalarını v e bahçelerini
sular, değirmenlerini de d ö n d ü r ü r , K o ç u ' d a kara buğday müstesna diğer
tahıl mahsulleri yetiştirilir. Burada aynı zamanda güzel pamuklu bez
v e işlemeli kumaşlar da imal edilir. Zenginler at eti y e r , geri kalanları
sığır eti (!) ve yabanî k a z yerler. Çalgıları kopuzdur (? k'ung-hu).
Şarkı s ö y l e r k e n b u k o p u z l a r d a n birçoğunu kullanırlar. Gezmeyi severler
ve bilhassa baharın çok gezerler. G e z i l e r i e s n a s ı n d a mutlaka çalgıları­
nı da y a n l a r ı n d a taşırlar v e birlikte çağırıp çalarak eğlenirler. Koçu'da
hükümdarın yarlığı, buyuruldu v e bitilerİnin m u h a f a z a edildiği bir k u ­
le v a r d ı r . B u v e s i k a l a r burada ihtimamla s a k l a n ı r v e kilitlenir. Beş Ba­
lık'ta kabul töreninden sonra bir şölen verildi. Burada akşama kadar
y e n i l d i , içildi v e aktörler oyun gösterdiler. Şehir (Beş Balık) yeşillikler
içindedir v e binalarının epeycesi iki katlıdır. Şehir halkı hoş insanlardır.
Burada çok zanaatkar vardır. Bunlar altın ve gümüş kaplamada usta­
dırlar. Bütün yoksullar da et y e r » ( S . J u l i e n , Relation d'un voyage
IX. ve X. yüzyılda, yazılmış İslâm coğrafya eserlerinin
çoğunda Beş Balık-Koçu bölgesindeki Uygur şehirleri hak­
kında tatmin edici haberlere pek rastgelinrnez. Ancak bu
coğrafya eserlerinden 982 de yazılmış Hudûdl - âlem, bir
istisna olup bu eserde Türk alemindeki şehirlerin adları
ile onlara dâir kısa fakat faydalı bilgiler verilir. Hudûd'l-
âlem'de verilen bilgilerin çoğu aynı asrın ilk yarısında
veya ilk çeyreğinde yazılmış olan Ceyhânî ile Belhîmin
bize kadar gelmemiş olan eserlerinden alınmıştır.

Hudûdl-âlem'de, Toğuz Ğuzz yani Uygurlar ülkesin­


de on yedi şehirden bahsediliyor. Fakat bu on yedi şehir­
den ancak bir kısmının adlarının okunuşları ve yerleri
tesbit edilebiliyor. Okunuşu ve yeri tesbit edilebüen şe­
hirlerden biri Çinâniketh olup bu, Çinlilerin Kao-Çang
dedikleri büyük şehirdir. Bu şehir Turfan'ın 45 km. güney

(officiel) dans le p a y s d e s O i g o u r s ( d e 981 à 9 8 3 ) par W a n g - Y e n -


té, J o u r n a l A s i a t i q u e , 1 8 4 7 , 4 . seri, I X , s . 5 0 - 6 6 ; Ö . I z g i , T h e İtinerary
of W a n g - Y e n - Te to Kao - C h ' a n g ( b u tez çaiışması henüz y a y ı n l a n ­
mamıştır, Ö . izgi tezinden f a y d a l a n m a m ı sağladığı için k e n d i s i n e teşek­
kür e d e r i m ) . Wang Yen - Te'nİn sefâretnâınesi U y g u r l a r ' m yerleşik h a ­
yatla ne kadar ileri gittiklerini pek güzel gösteriyor. Buna hayret et­
memelidir. U y g u r l a r dirayetli k a ğ a n l a r ı s a y e s i n d e devletlerini kurar kur­
maz medenî hamleler yapmaya girişmişlerdi. 840 yılındaki büyük felâ­
kete rağmen onlar yeni yurtlarında da medeniyet yolunda yürümekte
d e v a m etmişler v e anlaşılacağı üzere medenî bir k a v i m olmuşlardır. U y ­
g u r l a r ' m m u s i k i y e d ü ş k ü n olmaları dikkate değer. Birlikte şarkı söyleyip
kopuz çalıyorlar. B u , eski bir gelenek olmalıdır. Çünkü G ö k Türkler'in
de birlikte şarkı o k u d u k l a r ı v e y a t ü r k ü çağırdıkları Ç i n k a y n a k l a r ı n d a bil­
dirilir. Fakat her ikİ topluluğun raks şeklinde oyunları olduğuna dâir
hiç bir bilgi elde e d e m e d i m . İslâm coğrafyacıları da bu mesele üzerinde
bize yardımcı olmuyorlar.
Koyunlarının kuyruklarının büyük olması Türk koyunlarına ait bir h u ­
susiyettir. Coğrafyacılardan İbnü'l-Fakib de a y n ı şeyi söyler (Muhtasar
kitâb buldan, l e y d e n , 1885, s . 3 2 9 ) . Radloff Kazak koyunlarında aynı
hususiyeti görmüştür. Nesli tükenmekte olan ülkemizdeki Karaman ko­
yunlarının da k u y r u k l a r ı büyüktür. Wang - Y e n - Te Uygurlar'm atları-
nın da çok o l d u ğ u n u , B e ş Balık düzlüğünde otlayan yılkıların sayıla­
rının bilinmediğini söylüyor. Ancak «onlar y ı l k ı l a r ı n ı donları ile ayırd
ederler» sözü, her bir y ı l k ı aynı dondaki atlardan teşekkül etmiştir
manasını mı ifade etmektedir? Eğer böyle ise dikkâte ş a y a n d ı r . B u n u n l a
beraber b e n , elçinin bunu söylemek istediğinden şüphe ederim. Hepsi
aynı donda y ı l k ı (at s ü r ü s ü ) bu, mümkün olabilir m i ? Fazla olarak
ş u n u sja belirtmek isterim ki Türkler hatta Moğollar atlarını don v e be-
doğusunda bulunuyoMu. Uygurlar bu şehre Koçu demek­
te idiler, İdi Kutlar'm, ılık olduğu için, kış mevsimini bu
şehirde geçirdiklerini biliyoruz. XIII, yüzyılda adı geçen
şehrin Kara Hoca adıyla anıldığı bilinmektedir. Şimdi
buraya İdi Kut şehri deniliyor. Yine Hudüdl-âlem'de ge­
çen Penci Keth türkçe Beş Balık'm karşılığıdır. Beş Balık
Doğu Tien-Şan'm kuzey tarafına düşen düzlükte kurul­
muştu. X. yüzyılın sonlarına doğru Beş Balık'm bağlık
bahçelik, civarında kayıkla gezilen bir gölü, içinde altın,
gümüş, bakır ve demir işçiliğinde mahir zanaatkarları
bulunan bir şehir olduğu Çin elçisi Wang-Yen-Te'nin S G -
fâretnâmesinden anlaşılıyor. Beş Balık Moğol hâkimiye­
tinden sonra bir yıkıntı haline gelmiştir. Çinliler'in Pei-
T'ing dedikleri Beş Balık'm Bilge Kağan'm kitabesinde geç­
tiğine daha önce işaret edilmişti. Uygur İdi kutları yani
kıralları yazın havası serin ve hoş olduğundan Beş Balık'-
da oturmakta idiler. XIII. yüzyılda aynı şehirdeki hüküm­
dar sarayının duvarında İdi Kut Barçuk'un atalarını gös­
teren bir soy kütüğü görülüyordu.

Kaşgarlı bize kendi zamanmdaki Uygur şehirlerinin


en tanınmış olanlarının adlarını vermiştir. Bunlar Beş

denî hususiyetleri İle a n ı y o r l a r d ı . Köl Tigin kitabesinde de kahramanın


bindiği atlar böyle ve aynı zamanda bir çoğu eski sahipleri'nin adları
ile anılıyor. Çünkü onlara göre düşmanlarının atlarına binmek şerefli
bir hareket i d i .
Uygur İdi kutlarının y a z l ı k şehirleri olan B e ş B a l ı k ' m bağlık bahçelik v e
iki katli binalarının çokça olması, burasının da pek mamur bir şehir
o l d u ğ u n u gösterir. B u h u s u s şehrin a n a y o l üzerinde bulunması ile de
yakından ilgilidir, 1221 y ı l ı n d a B e ş Balık'ta bir bağda ağırlanan rahip
Ç'ang-Çun'un seyahatnamesinde Beş Balık'm büyük bir şehir olduğu
kaydedilir ( E . Bretschneider, Medieval researches f r o m Eastern A s î a t i c
sources, London, 1 8 8 8 , I, s . 6 5 - 6 6 ) . H ü l â g ü ' n ü n refakatında İran'a g i ­
den diğer bir Ç i n l i , Beş Balık'ta ziraat yapıldığını söyler ( a y n ı eser, I,
s. 1 2 4 ) , Wang-Yen-Te'nin aktörjer'in oyun gösterdikleri sözü de ilgi
çekicidir.

81 C u v e y n î , a y n ı eser, I, s . 4 5 , A d ı geçen müellif bu soy k ü t ü ğ ü n ü «şe­


cere-! mel'ûne» şeklinde vasıflandırıyor. B u da diğer bir Müslüman
müellifin Uygurlar'a karşı d u y d u ğ u nefretin ifadesidir,
Balık, Can Balık, Koçu, Yengi Balık ve Sülmi'dir. Bun­
lardan Can Balık'm, Beş Balık'm batısında, Manas'm do­
ğusunda olduğu tesbit edilmiştir. Yengi Balık'a gelince,
bunun da Manas ile Hutukbay arasında, Sulmi'nin ise
Koçu'nun kuzey doğusunda bulunduğu anlaşılmıştır.
Öyle görülüyorki balık sözü Uygur ülkesinden daha batı­
da kullanılmamakta ve Kaşgarlı'nın da teyid ettiği gibi,
bu Batı Türkleri'nce bilinmemekte idi. Onlar, daha önce
de kaydedildiği gibi, türkçe şehir anlamındaki balık yeri­
ne, soğdça'dan alınma kend sözünü kullanıyorlardı. Yu­
karıda işaret edildiği üzere Kaşgarlı Mahmud Uyguriar'ın
en tanınmış şehirlerini kaydetmiştir. Bunlardan başka
daha birçok Uygur şehir, kasaba ve köylerinin de mev~
cud olduğu bilhassa Hudûd'l-âlem'den iyice anlaşılıyor.

Hudûd'l-âlem'de, diğer İslâm coğrafya eserlerinde ol­


duğu gibi, Uygurlar'a Toğuz Ğuzz yani Toğuz (Tokuz)
Oğuz adı verilmektedir. Bunun nereden ileri geldiğinin
emin bir izahı yapılamıyor. Asıl Oğuzlar aynı eserlerde
ayrıca zikredilmişlerdir.
Milâdî 982'de yazılmış olan Hudûd'l-âlem'de Uygurlar
hakkında verilen bilgiler aynen şöyledir:

«Bu ülkenin doğusunda Çin ve güneyinde kısmen Tibet


ve Karluk ülkeleri bulunur. Kısmen batısında ve kuze­
yinde de sadece Kırgız (Kırkız) ülkesi vardır. Toğuz Ğuzz
ülkesi Türk ülkelerinin en genişidir. Aslında onlar kala­

sa « U y g u r - bir üikenin (vüâyet) adıdır. Burada beş şehİr v a r d ı r . Bu ş e ­


hirleri, Türk hakanı ile barış y a p t ı k t a n sonra Zü'l-Karneyn yapmıştır...
Bu ü l k e n i n halkı k â f i r l e r i n en g ü ç l ü s ü d ü r . Son derecede nişancıdırlar.
Zü'l-Karneyn'in yaptırmış olduğu şehirler şunlardır ; Sülmi, Koçu, Can
Balık, Beş Balık v e Y e n g i Bahk» ( L s. 1 0 1 - 1 0 3 , tercüme I, s . 11M13,
ingilizce tercüme, \, s. 139-140).

S*<> E. Bretschneider, M e d i a e v a l researches, 1, s . 6 5 haşiye 155, s. 67 h a ş i y e


157, 1!, s. 2 7 - 3 5 ; V. Barthoid, Beş Balık, İslâm A n s i k l o p e d i s i , II, s.
6 5 1 - 6 5 3 ; M i n o r s k y , The Regions of the w o r l d , s. 2 7 2 .
balık bir topluluk (kavm) idiler. Eski zamanlarda Tür­
kistan'ın hükümdarları Toğuz Ğuzzlar'dan çıkardı. Onlar
silâhları çok, savaşçı insanlardır, yazın ve kışın elverişli
otlaklar bulmak için yer değiştirirler. Bu ülkede misk çok
çıkar; kara, kızıl ve alaca renkli tilki, sincab, samur, ka­
kım, sansar, sebîce derileri, hutuv boynuzları ve yak gön­
leri elde edüir. Pek o kadar zengin bir ülke değildir. Em­
tiaları söylediğimiz şeyler olduğu gibi, koyun, sığır ve at­
ları da vardır. Bu ülkede pekçok akarsu görülür. Onlar
en zengin Türkler'dir. Tatarlar da Toğuz Ğuzzlar'dan bir
kavimdir.

1 —" Çînâncketh Toğuz Ğuzzlar'm baş şehridir.


Orta büyüklükte bir şehirdir. Burası devlet merkezidir ve
Çin ülkesine yakındır. Bu şehrin yazm çok sıcak, kışın
çok lıoş bir havası vardır.

2 Bu şehrin yanında Tafqân adı verilen bir dağ


görülür. Bu dağın arkasında beş köy bulunur. Bu köyle­
rin isimleri şunlardır: Köz Erk, Çornul Ketli (? metin:
C.m.l.keth) Penciketh, Barlığ, Câmğar. Toğuz Ğuzz hüküm­
darı yazın Penciketh köyünde oturur. Toğuz Ğuzz (Uygur)
ülkesinin kuzeyinde bir bozkır olup bu bozkır Toğuz Ğuzz
ile Kırgızlar arasındadır. Bu Bozkır Kimek ülkesine kadar
gider '

3 — K.m.siğıyâ (?) ™ bu, iki dağ arasında bulunan


bir köydür.

4 -™ S.t.keth — küçük bir yöredir. Bu yörede üç köy


vardır.
5 — Erk (?) = küçük bir şehirdir. Bu, Khulaııdgûn
ırmağına yakın bir yerdedir. Burada çok meyve vardır.
Fakat üzüm olmaz. Yedi köy bu şehre bağlıdır. Erk ve
yöresinden yirmi bin kişi (asker) çıktığı söylenir.
6 —- K.râr klıûn (? yahut: K.vârk lıûn ?) ~ Kum çölü
içinde bulunan bir köydür; geliri azdır, fakat nüfusu çok
bir köydür = ' " "
7 — Beg Tigin köyleri — bunlar beş kĞ3rdür ve Soğd-
lar'a aittir. Bu köylerde Hıristiyanlar (Tersayân), Zerdüş=
tîler ve puta tapanlar (? Budistler? ~ Sâbiyân) yaşarlar.
Burası soğuk bir yerdir; çevresinde dağlar bulunur.
8 — Küm.s Art ~ bir dağın üstünde bulunan bir köy­
dür. Bu köyün insanları avcılardır.
9 — K.lı.mûd (Humul ^ Kumul?) ~ burası çayıriı,
otu bol bir yöredir. Burada Toğuz Ğuzzlar'm alacık ve
çadırları bulunur. Bunlar koyuncudur.
10 — C.mJiketlı — büyük bir köydür. Bu köyün be­
yine Beygu denilir, Beygulular orada otururlar. Kimekler,
Karluklar (Khallukhıyân) ve Yağmalar bu köyü daima
talan ederlerdi.
11 — T.nzağ (?) Art (Toprağ? Art) toprakdan bir
dağdır. Burası tacirlerin konağıdır.
12 — Mab.nc C.râbas (?) bir konaktır, büyük bir
çayı vardır ve otlağı geniştir.
13 ~ B.Lkh.m,kân (?) ~ bir konaktır; eskiden bura­
da Toğuz Ğuzzlar yaşarlardı, şimdi örendir.
14 — S.d.n.k (?) her zaman karlı ve yağmurlu bir
konaktır.
15 —- H.k (?) Art ™ bir konaktır.
16 — İr Közkü Ketli (?) — içinde çayırlan ve pınar­
ları olan bir konaktır.
17 — Igrâc Art :::::: aslâ kan eksik olmayan bir konak­
tır. Burada vahşi hayvanlar ve geyikler çoktur. Bu dağ­
dan çok geyik boynuzu elde edilir.»
Hudûdl-âlem'deki Toğuz Ğuzz yani Uygur şehir­
leri köy ve konaklarına, dâir verilen bilgiler bunlardır. Adı
geçen eserde bahsedüen Toğuz Ğuzzlar'm, Beş Balık-Koçu
bölgesi Uygurları olduğu açıkça anlaşılıyor. Bunun yanın­
da onlann aslında en kalabalık Türk topluluğu oldukları,
bütün Türkistan hükümdarlarının onlardan çıktıkları gibi,
Uygurlar'ın Orhun bölgesindeki kudretli devirlerine ait
açık olmayan ifadeler vardır. Fakat Ordu Balık ile ilgili
herhangi bir kayda bu eserde rast gelinemiyor. İslâm
müellifleri Uygurlar'm 840 yümda Kırgızlar tarafından
asıl ülkelerinden çıkarıldıkları, onlardan çoğunun Beş
Balık-Koçu bölgesine göç etmek mecburiyetinde kaldık­
larından haberdar olamamışlardır, Çinâncketh (^Koçu)'-
in yanında Tafqân dağının arkasındaki beş köye gelince,
bunlar gönnüş olduğumuz gibi Köz Erk (?), Cumul
keth (?), Penciketh, Barlığ ve Camğar idiler. Bu beş köy­
den Penci Keth'in Beş Balık olduğunda şüphe yoktur.
Diğer dört köy veya şehrin yeri tayin edilemiyor. Bunlar­
dan Comulketh, adını Çomul adlı Türk veya Türkleşmiş
toplulukdan almış olabilir. Camğar'm adı ise Karluk şe­
hirleri dolayısı ile ileride bir kere daha geçiyor. Buna göro
Camğar, Beş Balık'ın batısında Isığ Göl'ün doğusunda, îli
kıyılarında veya ona yakın bir yerde olmalıdır Barlığ,
Minorsky'nin belirttiği gibi Cuveynîdeki Yarlığ'dan baş­
kası değildir. Esasen Cuveynî'nin eserinin bazı yazmala­
rında bu isim, Hudûd-u'l âlem'deki gibi Barlığadır. Ese-
rin ingilizce tercümesinde de Barlığ kabul edilmiştir (II.
s. 489) Barlığ Beş Balık'a dört fersah nıesafede bulunu»
yordu. Yine Uygur şehirleri arasında 9. sıradaki Kh.mud'-
un doğrusunun Kumcul olaxagini Minorsky ileri sürmekte­
dir. Kumul, Koçu'nun çok doğusunda olup bugünkü adı
Hamidir. Yukarıda adı geçen şehir ve yer adlarının doğru
telaffuzlarını ve nerede bulunduklarını tesbit etmek hu­
susunda bilhassa V. Minorsky, gerçekten, büyük gayret
göstermiştir. Ancak malzemenin kifayetsizliğinden elde
edilen neticelerin mühim bir kısmı kesin ve ikna edici ol­
mamıştır.
XIII. yüzyılın başlarında Uygur hükümdarı Barçuk
idi. Barçuk adını Kara Hanlı ülkesi sınırında bulunan Kas-
gar'm doğusundaki Barçuk (şimdiki adı : Maral Başı) şeh­
rinden almıştır ki, yer adlarını çocuklara ad olarak koy-

Hudûd'l-âiem, mine'l-masriq üe'i-mağrib, y a y i n l a y a n M. Sutûde, Tahran,


1340, s. 7 6 - 7 8 ; İngilizce tercüme V . M i n o r s k y , The Regions of the world,
s. 9 4 - 9 5 .

8-5 Aynı eser, s. 275; B a r l ı ğ için: aynı müellif. Addenda to the Hudûd
a l - ' Â i a m , B S O A S , 1 9 5 5 , X V 1 I / 2 , s. 2 6 3 .

86 S. 270-277. A y n ı müellif 12, sırada geçen Mâbenc'in, Kaşgarh'nın İli


kıyısında bir şehir ş e k l i n d e zikrettiği Y a f ı n ç o l d u ğ u n u y a ş ı y o r (s. 276).
manın Türkler'in. geleneklerinden olduğunu biliyoruzv
Barçuk, Kara Hıtay boyundumğunu atarakXengiz Han'ın
hâkimiyetini kabul etmek akıllılığını gösterdi. Bu yüzden
Uygur Türkleri Moğol bürosunda ve mülkî teşkilâtında
mühim mevkiler elde ettiler. Uygur yazısı Moğol impara­
torluğunun da yazısı olduğu gibi bu imparatorluk içinde
Uygurlar da Türklüğün başlıca temsilcileri durumuna yük­
seldiler. V e diğer Türk toplulukları ile birlikte MoğoUar'm
türkleşmelerinde ve kendilerini Türk hissetmelerinde mü­
him bir rol 03madılar. Uyguriar'ın aydın zümresi çok oldu-
ğ-undan onlar Moğol hanları ve noyanlarmm katında iti­
barlı bir mevki kazanmışlardı. Ancak XIII. yüzyılın ikinci
yansmdan itibaren Orta Asya'da Moğollar arasında baş
gösteren sonu gelmez mücâdeleler, Uygur ülkesindeki me­
denî hayata da onulmaz darbeler vurduğu gibi, Uygur­
lar'm toplu bir halde kavmî varlıldarmı kaybetmelerine
de sebeb olmuştur.

m . KARLUKLAR'DA ŞEHİRCİLİK

Karluklar (Çin kaynaklarında : Ko-lo-lo), VIII. yüzyı­


lın birinci yarısında Kara Irtiş boylarında yaşıyorlardı; üç
boydan meydana gelmişlerdi. Çin kaynaklarına göre bü
boylaıın adları şunlardı: Mou-lo (ve dahi Mou-la), Tschi-
sse (ve dahi P'o-fu) ve T'aschi-li. el-Mervezî'ye göre Kar­
luklar dokuz kol (firaq) olup üçünü Çiğliler, üçünü
B.ğ.s.k.rier teşkil ederler, diğerleri de Bulâğ, Kökerkîn
( = Köl Erkin?) ve Tokhsı kollandır. Bu son üç
kolun da evvelce bir boy meydana getirdikleri kabul
edildiği takdirde Karluklar'm asıl üç boyu belki ortaya
çıkmış olur. Ancak bunlardan B.ğ.s.k.l yasılan boyun asıl
şeklinin ne olacağı üzerinde bir tahminde bulunmak be-

S'^ L u i , mau-tsöi, H, s . 5 8 5 . C h a v a n n e s bu boyıarin adiarınî • §u. şekilde


.göstermiştir ( s . 7 8 , haşiye 4) : Meou-lo {aynı zamanda Meòu-la),
,Tch'e-se (ayni zamanda P'o-fou),-Ta - C h e » 11. . • -^

SS S h a r a f - a l - Z a m â n Tâhir M a r v a z î , O n C h i n a , T h e T u r k s .and ì n d i a , y a y m -
layan v e ingiiizceye ç e v i r e n V , Nlinorsky, London, 1 9 4 2 , s. 19, t e i c ü -
me s, 3 1 .
him İçin güçtür. Ondan sonraki kollara gelince, bunlar­
dan ikisini yani Bulâğ ve Tökhsı ( Z Toks) lar'ı tanımak»
tayız.
Karluklar'm Uygur ve BasmıUar ile ittifak edip GÖk
Türk devletinin yıkılmasında âmil oldukları, sonra Bas­
mıUar'ı ağır bir mağlubiyete uğratarak tesirsiz hale geti­
ren Uygurlar'a bu mücâdelelerinde yardım ettikleri yuka­
rıda görülmüştü. Fakat çok geçmeden bu iki Türk «bu­
dunu» arasında mücâdele baş gösterdi ise de Karluklai'
yenilip (İt yılı — 746) On Ok ülkesine kaçtılar; sonra
yurdlarına döndüler ve istiklâl içinde bir hayat sürmek
için Uyguriar'ın hücumlarına karşı koymaya çalıştılar, İki
«budunun» aralarının açılmasının asıl sebebi Karluklar'm
Uyguriar'ın hâkimiyetini kabul etmemeleri olmalıdır. Tav­
şan yılında (751) Uygur İl İtmiş Bilge Kağan ikinci zafer
kitabesini (Taryat) diktirirken Karluklar da Gök'ün Oğ-
lu'nun (Çin imparatoru) kumandanı Kao-Sien-Çi'nin as­
kerleri arasında batıya doğru gidiyorlardı. Ziyâd İbn S a ­
lih kumandasındaki Abbasi ordusu ile Taraz (:^ Talaş)
ırmağı civarında yapılan savaşı Kao-Sien-Çi kaybetti
(751 Temmuz). Muharebeden önce Karluklar (Ko-lo-lo) is­
yan etmişler ve hatta, belki arkadan Çin askeflerine sal­
dırmışlardı.

Yurtlarına dönen Karluklar her halde rahat durma­


dılar. Yahut Uygur Kağan'ın isteğini yerine getirmediler
ki, İl İtmiş Bil Kağan İrtiş ırmağını geçip Bolçu (?) Ögüz'-

8^-^ C h a v a n n e s , - a y n ı eser, s . 1 4 2 - 1 4 3 , h a ş i y e 1, 2 9 7 . Barthoîd'un Türkler'in


- .medenî h a y a t l a r i n ı h kaderini ..bu m u h a r e b e n i n neticesine . bağlaması .hay­
ret vericidir. Barthoid bu g ö r ü ş ü n ü eserlerinde birkaç d e f a - i f a d e etmiş­
tir ( T ü r k e s t a n , s . 1 8 9 - 1 9 0 ) . O n a göre şayet Çinliler gâlib gelselerdi T ü r k •
1er o n l a r ı n temsil.ettikl.eri medeniyet dâiresine g i r e c e k l e r d i . Fakat ÇinliJer
m üva f f a k ol sa 1 a rd \, T ü rk i sta n' d a tutunmaları rn ü mk ün ol a m â zd ı. Ç ühk ü
'kendi üslerinden çok u z a k l a ş m ı ş o l a c a k l a r d ı . Doğu Tüt^kistah'da bile tutun«
— maları geçici oluyordu.- Nitekim de ö y l e - o l d u ; çok geçmeden .oradan d?
• . ^çekildiler y e uzun asırlar bir daha Doğu T ü r k i s t a n ' d a görünmediler. .Doği-'
G ö k T ü r k l e r i Ç i n ü l k e s i n d e y e idaresinde- 5 0 - y ı l - y a ş a d ı k l a r ı halde-Türk­
lüklerini kaybetmediler. Bir Türk t o p l u l u ğ u n u n T ü r k l ü ğ ü n ü yitirip b|şka
bir k a v m i n mensupfar-ı d u r u m u n a g e l m e s i , y a h u t b a ş k a bir k a v i n i n T ü r k ­
leşmesi ancak bir ç o k . .şartların bir araya gelmesine bağlı mühim bir
hâdisedir.
de (bü;: Ala; Köl'e dökülen Emil ölabilirj Karluklarl
diğî gibi (belki Ulu* = Ejderha yümm sonlannda- - 17o2)
Toğra Yorış'ta da onları yine aynı âkibete uğrattı. Yun:t
yılının sonlarında (754) Karluklar ile Basmülar artîk- bir
daha karşı koyamıyacak duruma düşdüler. ,
Karluklar'm bu tarihten (754) 766 yılına kadar nerede
otuMuklan ve ne durumda olduklarına dâir bilgi yoktur:
Tahmin etmek belki mümkün olabilir ki onlar Tarbagâ-
tay'm güneyinde, Emü taraflarında bir müddet, oturdular
ve On Oklar ile iyi geçindiler. Sonra ellerine geçen bir
fırsattan faydalanıp İli kıyılarına, arkasından da Kestek
ve: Korday geçitlerinden Çu boylarına indiler;; Sûyâb'i ve
sonra Taraz (Talaş) 'ı zapt ederek Türgiş devletino; son
verdiler ( 7 8 6 ) . Gerdizî'de ki Klıutoğlân (?) belki,, son
Türgiş kağanı, İl İtmiş (? yahut, II Almış?) da: batıdaki
ilk Karluk yabgusi| olabilir. Bu mühim başarıya rağmen

S O " Ş i n e Osu, Ra)iiStedt, .sv 24,.:. s a t ı r . 8^.1, 5;..;25./-ş$tir 1^2î.;%nskrripsk5n: s . ; 2 5 ;


...rr^.a-tfr':t0-t4,-s.. 27;<mi]r 1-2; O r k u n , s.--^75/: satır^-3]Ar 1 5 , .transkripsion-
. . Î74,...s. 1.77,. .sa.tır. 2 - 3 , 8 - 9 , . s . - 176.- B u hâdiseden .sonra .'aşınrajş yerierj
da.fna .da ..fizralâ.ş.m'i§ p İ a n kitabenin bir y e r i n d e Çigii Tutuk "ismi ğeçiyöı^'
' Fak^at Çi'gli • k e l i m e s i n d e üç''harf-silik olup g ü ç l ü k l e - o k u n a b i i d i ğ i n i ifade
- etrPiek i'çin •hoktah se-kilde-gösteril m iştir .(Ramstedf. s . 3 0 , satır 7',-trani--
--';.• kripsion-.^/.-St, Satfr;6;;.Orkün> s. 1 7 9 , saTjr.-,7r, . ; .

91 Ş i n e U s u , Ramstedt, s . 3 2 , satır 14, transkripsion s, 3 3 , satır 1 4 ; O r k u n ,


s. ..181,...satır 7 - 8 , transkripsion 180 .

^2 G h a v a n n e s , ' s. 84 v e h a ş i y e 4 .

âS' G e r d î z î ' d e Türk kavimlerine, d â i r . veri.len .-bilgiler'in çoğu .bilindiği-,gibi


. . h i k â y e v e y a .menkıbeler şeklindedir, Karluklar ile ilgili haberler de ö y ­
ledir. O r a d a geçen hakan,, T o ğ u z Ğuzz hakanı v e h a k a n j ı l a r d a ; Toğuz
Ğuzzlar'ı yani Üygurlar'î, « T ü r k i s t a n i y â n » , Batı T ü r k l e r i n i , «Khân-i Tür-
•^kİstan» da -Batı T ü r k l e r i ' n i n h a n ı n ı ifade ediyor görünüyor ise deV h a d i -
"selö'rîn c e r e y a n ' v e metnin hususiyeti gibr sebeplerden'kesin bir şey
- ••'*'soyI%mekr bize " ğ öre, •• - pek' '• rn O m k ü n değildir. Bunu böylece ifade 'ettik
t e n - s o n r a ' k a r l u k l a r - â 'dâtr bahsiri'rsoh :cüm!e!ermî a y n e n 'hakîedebiliriz :
-••,«Ve hem t b e r î n . g ü n e hemı- bûdend, tâ Turkistâ-niyân b&r^k.hâqâ-.ö^yân
':;tâkhten • â:vurdend,-' .ve d e v â z d e i - m i - h t e r - i : ma'r-ûf ra^.:ez kbâqâBfyânv;!kQş-
,.-^tend,. v e şi.mşîr. e n d e r n i h â d e n d . v e heme. Khâqân]yân..-râ.. .biko.ştend, v e
ân heme p â d i ş â h î - i K h â q â n i y â n be Ç o n p â n mând ez • H k a i j u k h i y â n . V e
âk'herin kesî ki koşte şod ez k h â q â n î y â n Khtğlân Khâqân bûd, ve ev­
vel'Khallukhî ki bl^nişest ilm.â 1. m.s.n. C e b û y e b û d ; v e ' â n - " riyaset e n ­
der Khallukhâyân bimând =: V e ( K a r l u k l a r ) böy'ece' yaşadılar-.' Tü.rkis-
Karluk yabgusu kağan unvanını alamadı eski unvanını
(yabgu = melik = kıral) taşımakta devam etti. IX. yiiz-
yılm sonlarında yabgu^nun Taraz (Talaş)'da oturduğu
anlaşılıyor.

Karluklar kazandıkları başarıya rağmen Batı Türjk-


leri ülkesinde kuvvetli bir varlık gösteremediler. Hatta
onlarm bir devlet kurdukları bile söylenemez; eski yurtlan
olan Kara İrtiş boylarında nasıl yaşadılar ise bu yeni yurt­
larında da hemen hemen aynı şekilde bir hayat sürdüler.
Karluk boylan ve hatta bu boyların obalan birbirlerinden
uzak yerlerde yurt tuttular. Kara Türgiş kağanlarmm
merkezi Taraz (Talaş) da oturan Karluk yabgusunun di­
ğer Karluk boy ve obalannm başında bulunan beyler üze­
rindeki nüfuzu kendisinin kuvvetli ve zayıf oluşuna göre
değişiyordu. Bu yabgulardan, belki ilk yabgu müstesna
olmak üzere, hiç birinin andını bilmediğimize göre onlar­
dan kuvvetli bir şahsiyetin yetişmemiş olduğu kendiliğin­
den ortaya çıkar. Nitekim Karluklar'm siyasi bakımdan
parçalanmış ve muktedir yaibgulara sahib olmadıklanıiı
gören Sâmânilef, hududlarda duvarlar yapmayı bırakıp
taarruza geçmişler, yabgu'nun oturduğu Taraz'ı feth et­
mişler (280 893), yabgunun hatunu ile on beş bin kişiyi
tutsak almışlar ve şehirdeki büyük kiliseyi camiye çevir-

tanlılar Hâkahiılar'â hücum ederek 12 ünlü beyi öldürdüler ve kılıç


çekip bütün Hakanîflar'm bertaraf edilmeleri üzerine Hakanlılar'ın h g -
kü md a r ii ğ ı Karluklar'dan Çonpan'a kaldı. Hakanlılar'dan en son ö l d ü ­
rülen kimse Khutoğlan ( ? ) Hakan, yerine geçen ilk Karluk da İl İt­
miş ( ? İl A l m ı ş ? ) Cebûye ( = Cebğuye ~ Yabgu)» idi (Gerdîzî,
s. 257). M i n o r s k y bu son cümleyi İngilizceye şöyle çeviriyor: «Finally
The people of Türkistan (Turgiöhan?) róse against the khaqén K h u -
toglân w h o w a s killed and whose kingdom passed to (the) ChCinp^
(clan ? ) of t h e K h a i l u k h . T h e first k h a l l u k h ruler w h o sat oh the throne
w a s Ilmèlm. s . n . J a b û y a » ( T h e Regions o f t h e w o r l d , s . 288). G e r d ı z î ' n i n
KKallukhiyIn ( Karluklar) b a h s i n d e ihâkan, Toğu? G u z z l a r ' r h hükün^-
dan şeklinde gösteriliyor:-«Çûn î n çâker ân b e d î d bitersîd v e ez ânca
bigirikht, v e be nâhiyet-i Toğuz G u z z bişud v e vilâyet-i khâkân.» ( G e r -
d î z î , s . 256-257).

94 G e r d î z î ' d e o l d u ğ u g i b i , diğer bazı eserlerde de K a r l u k yabgusuna ceb­


ğuye de denildiği ifade ediliyor.
mislerdi. Sâmâniler'in başarıları bununla kalmamış Ta-
raz'dan epeyce uzak bir mesafede bulunan Balasagun'u
da nüfuz mıntıkaları içine almışlardı.

Karluk fethi Batı Türkleri veya On Oklar arasmda,


ilk zamanlarda bazı istisnalar dışında, pek geniş çapta yer
değiştirme hâdiselerine sebeb olmamış gibi görünüyor
(anlaşılacağı üzere bu hükmü emin bir şekilde veremiyo­
rum). Düşündüğüme göre daha sonraları, belki IX. yüz­
yılın ikinci yarısında mühim bazı göç hâdiselerinin vuku
bulduğu şüphesizdir. Bunlardan biri Kalaçlar (Khalac-
1ar)'m Horasan'a göçleridir. Fakat bunlardan bir kısmı
aynı yüzyılda Taraz'dan doğuya giden yolda Kasri Bâs
ile Köl Şûb arasmdaki yerde yaşıyorlardı. Burası onlarm
kışlakları olup Karluklar'dan bir kümenin kışlağı da on-
larınkine yakın idi. Diğeri de Oğuzlar'm aşağı Seyhun
boylarına gitmeleridir. IX - X. yüzyıllarda yazılmış coğ­
rafya eserlerindeki Türk topluluklarından hangileri On
Oklar'dan idiler? Bu suali tam olarak cevaplandırmak güç
olmakla beraber bu hususta birşeyler söylemek mümkün-

95 Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, Kahire, 1 3 6 7 , I V , s. 2 4 5 ; N e r ş e h î , Târîh-1


' B u h a r a , y a y ı n l a y a n R a z a v î , Ta'hran, tarihsiz, s. 1 0 2 ; lbnü-1 El'hîr, T o r n ­
berg, leyden, 1 8 6 5 , V I ! , s . 4 6 7 . B u ka:yn&klardan İbnü'l-Etnîr'e göre
Türkler'in melikinin o t u r d u ğ u şehir feth o l u n d u ğ u gibi, melik'in babası,
hatun unvanlı zevcesi onbin'e yakın tursak alınmış, Türkler'den çok
asker öldürülmüş, at v e d e v e d e n sayısız «doyumluk» ele geçirilmiştir.
Ö y l e k i her M ü s l ü m a n atlısına 1000 dirhem düşmüştür {gösterilen y e r ) .
Nerşehî ise E m î r İsmail'in 2 8 0 M u h a r r e m ' ı n de (Mart - N i s a n 8 9 3 ) T a -
râz'a s a v a ş için gittiğini v e b u n d a n dolayı çok z a h m e t ç e k t i ğ i n i , s o n u n ­
da Taraz emîrini huzuruna gelmeye mecbur bıraktığını v e onu Müs*
lüman ettiğini, onunla birlikte çok b e y l e r i n (dihgânân) de İslâm di­
nîne girdiklerini, Taraz'ın alındığını, şehirdeki büyük kilisenin (kated­
ral) câmi haline getirildiğini, Sâmânî emirînin çok ganimetle B u h a r a ' y a
döndüğünü yazar (gösterilen y e r ) . Mes'ûdî'ye gelince, o da İsmail'in
Türk melikinin oturduğu şehri aldığını, melik'in eşi ile 15000 kişinin
tutsak e d i l d i ğ i n i , 10000 kişinin de ö l d ü r ü l d ü ğ ü n ü bildirir v e : «bu m e -
lik'e T.n.k.ş. denilir v e bu beldeyi idare eden h e r m e l i k ' e bu u n v a n v e ­
rilir» der (gösterilen) yer. Mes'ûdî'nin zikrettiği T.n.k.ş. ünvanmın
ne olduğu anlaşılamadı. Sâmânî İsmail b. Ahmed'in bu fethinden
önce, yine aynı hanedandan Nuh b. Esed'in 840 yılında İsfîcâb'ı
fethettiğini, ismail'den sonra d a N a s r b. A h m e d ' i n (913-933) Seyhun
boylarındaki Ş a v g a r üzerine bir sefer y a p t ı ğ ı n ı biliyoruz ( W . Barthold,
T u r k e s t a n , G M N S , London, 1 9 2 8 , s . 2 1 1 , 2 5 6 ) .
TÜRK DÜNYASİ ÂRÂŞTSRMÂİARÎ Â ğ u s î a s 1984

dür. Batı Türkler'i yani Gn Oklar'a mensup toplulukların


başindaöğuz eli: gelmektedir. Oğuzlar <Dn Oklar'ın- Çü ;ve
Talas ırmakları arasında yalayan ve .Çinlilerin Nu-şe-Pi
adını verdikleri sağ kolun mühim bir kısmını teşkil edi-
yörlârdî. Bü, kesindir. Kalaçiar Cs'Khalaç) ile Balasa-

^ -Çin kaynakiarın-a gÖie O n O k boylarinin adiári~ ş u n l a r d ı r : '"^ - • •

i.' in
ó
Z,
s/)
E 2ra ra
fj "d ra .
ca ca ra' ra"
ra
> '-6 ra Jü : ra
o'O <0) Z0 > ro ra ra ra
^

• ,U1 > İp T3 (D E E S E
<D £
:0
c D LU C U) y) . w
w T) j2 _ra ra
> ra H-
fD - JS
fü >
rö Jü > ro •ra
(ü N
ö)
fü ¿i fU D H».
> ^ > >• >
"E -e f-. 0 'jz
D D'

t 0

O

C LU
a
O
LİJ O .E o
o
<y>> ^
O 00 <8
o Z 03
o c•
â D I â
o
l>
c D
f
.0) ra
c
D a.
••i O O

O
¿
£
o c:
o ra
ó
3 D a
T3 D 00
D t/pı Cp
/
D, X ra ^ <
O fü
CL
O

O
( C h a v a n n e s , Documents, s . 30, 60, 2 7 0 - 2 7 1 ) .
İzahlar:
1 '— N u - Ş e - P i l e r ' d e n en kudretli ve-en varhkîı b a y . 1. boy olup-, bir
kaç y ü z bin asker çıkardığı söyleniyoro
gun'un batısında, Ordu kasabasında oturan Türkmenler'in

2 — A n l a ş ı l a c a ğ ı üzere Nu-Şe-Piler'den 1. üe 4. ve 2. ile 5. boylar


aynı adları taşıyor.
3 — Tu-lular'a mensup boyların başlarındaki beylerin ;Çor (Ç'cu),
Nu-Şe-Pi boyları beylerinin Erkin (Se-kin) unvanlarını taşıdıkları g ö r ü ­
lür. Bu b ü y ü k u n v a n l a r ı n Doğu Kök Türkleri'nde de kullanıldığını bili­
yoruz.
4 —> T u - L u ! a r ' d a n Şe-Şo-Ti beylerinin unvanlarından T'oen, Nu-Şe-P"-
ler'in 3. b o y u n u n b e y i n i n u n v a n l a r ı a r a s ı n d a , y i n e T u - l u l a r ' d a n 5 . boy Ş u -
Ni-Şe'nin beyinin ç'oupan u n v a n ı da Nu-Şe-Piler'in 5. boyunun beyinin
unvanı olarak görünür. Peçenek başbuğları a r a s ı n d a çoban a d ı n ı n ' ta­
şındığı bildirildiği gibî, Peçenek boylarından birinin Bula Çoban adını
taşıdığı da s ö y l e n i r . ( A . N . K u r a t , Peçenek tarihi, İ s t a n b u l , 1937, s . 10,. 3 0 ,
5 3 , 5 4 , 5 6 ) . Y i n e P e ç e n e k l e r ' d e çur (çor) u n v a n ı n ı n kullanıldığı da gö­
rülüyor ( a y n ı eser, s. 3 0 , 3 2 , 4 3 , 5 3 , 5 4 , 5 6 , 5 7 , 5 8 ) . K a ş g a r l ı ' d a ç u p a n
(çaban)'a, köy büyüğünün yamağı m a n a s ı n ı n verildiğini biliyoruz (ter­
cüme I, s. 402). Doerfer çopan'ın farsça subân'dan geldiğini
şüphe ile karşılıyor (Türkische und mongolische elemente im neuper­
s i s c h e n , W i e s b a d e n , 1965, ¡11. s. 108 - 1 0 9 ) .
5 Eğer yanılmıyorsamı bu on boydan sadece T u - l u yani sol kola
mensup Tu-ki-şeler'in Türgiş şeklinde tür^kçe adı biliniyor. Nu-şe-pi!er
a r a s ı n d a k i 2 . v e 5. b o y l a n ifade eden K o - ş u ' y u da Köl T i g i n ' i n kitâbe-
sindeki K o - ş u Tutuk da b u l u y o r u z . K ö l Tiğin 26 y a ş ı n d a iken ( 7 1 0 - 711
yılında) Türgişler üzerine sefer y a p ı l m ı ş , T ü r g i ş kağanı (Suo-ko) yeni­
lerek öldürülmüş. Kara Türgişler de itaat altına alınıp T s b a r ' d a koridu-
rulmuştu. Fakat Mâverâu'n-nehr'de bulunulduğu esnada Kara T ü r g i ş l e r ' i n
«yağı» olup K e n g e r e s ' e doğru gittikleri haber a l ı n d ı . B u n u n üzerine Köl
Tigin sayısı a z , y o r g u n v e azığı y e t e r s i z bir kuvvet ile Kara Türgİşler'e
gönderildi. Köl Tigin Kara Türgişler'! yendikten sonra Koşu Tutuk ile
savaşıp onu da bozguna uğrattı. Bu başarılar s o n u c u n d a Köl Tigin
zengin bİr ganimetle Kapkan Kağan'ın idaresindeki uîu- orduya ulaştı
( E r g i n , metin, s . 159, transkripsion s . 7 3 ) . B u sebeple K o ş u Tutuk'taki
Koşu'nun doğrudan doğru^ya bu boyu ifade ettiğini düşünmek, bizce
mümkündür, Yer Bayırku (budun a d ı ) Uluğ erkin (unvan) gibi. Bazin'in
de ( a y n ı eser, s. 227) bu görüşte o l d u ğ u n u gerçekten sonradan far­
kına vardığımı açıkça ifade etmek isterim. Bazı âlimler «Kara Türgiş»
a d ı n ı , «Türgiş a v a m h a l k ı , C o m m o n T ü r g i ş people» şeklinde manalandır-
mışlardır. T ü r g i ş l e r ' i n Kara Türgiş, Sarığ Türgiş olmak üzere iki kola
a y r ı l d ı k l a r ı n ı bildiğimize göre ( C h a v a n n e s , s. 10, 8 3 , 8 4 , 2 8 5 , 2 8 6 , 2 9 4 ) .
metinde Türgişler'in bu kolunun söz k o n u s u o l d u ğ u n u kabul etmek ye­
rindedir.

6 —- O k ' u n oymak, boy m a n a s ı n ı taşıdığı meselesine, gelince, ne G ö k


T ü r k l e r ' d e , ne de d a h a sonraları o k ' u n bu m a n a y ı taşıdığı üzerinde açık
bir delile s a h i p değiliz. O k ' u n dilciler t a r a f ı n d a n b ö y l e bir mana taşıdı­
ğ ı n ı n ifade e d i l m e s i . Batı G ö k T ü r k l e r İ ' n i m e y d a n a getiren on boya «On
Ok» denilmesinden ileri gelmiştir. Fakat b u , y a n i on boya on ok deniî-
ve hatta İPeçenekler'in de bu kola niensup oldukları
şüphesizdir. Isığ Göl un güney doğu kıyılarında yerleş­
mesi, bize göre, muhtem.elen, başka bir husus İle ilgilidir. Bu da, Çin
kaynaklarında açıkça ifâde edildiği g i b i , k a ğ a n l a r ı n on b o y u n beylerine
birer ok v e r m e s i d i r : «puis son royaume (Şa-po-lo, 635 yılı) fut divisé
en dix tribus; pour c h a q u e tribu İ! y avait un chef, qui la g o u v e r n a i t ; on
les appelait les d i x c h a d s . C h a q u e chad recevait en présent une f l è c h e ;
c'est pour quoi on les nommait les d i x flèches = sonra b u d u n u (ka­
ğanlığı) on boya a y r ı l d ı . Her b o y u n kendisini İdare e d e n bir beyi v a r d ı .
Bunlara şad d e n i l d i . Her şad hediye olarak bir ok a l m ı ş t ı , B u n d a n do­
layı onlara O n O k l a r denildi» ( C h a v a n n e s , s. 2 7 ) . Bu ifadeler diğer bir
Çin yıllığında ş u ş e k i l d e teyid ediliyor: «Le K a ğ a n d i v i s a son royaume
en dix tribus; c h a q u e tribu avait un hom.me qui la commandait et â qui
on remettait une f l è c h e ; le nom ( d e ces dix h o m m e s ) était les d i x chaû;
on les appelait aussi les d i x flèches — postérieurement, on appela un
f l è c h e un tribu... = Kağan budununu ( k a ğ a n l ı ğ ı n ı ) on boya a y ı r d ı . Her
oymağın kendisini s e v k ve idare eden bir beyi v a r d ı . Bu beye bir ok
tevdi edilmişti. Bu on beyin adı ( u n v a n ı ) on şad idi. O n l a r a ( o n şada^
On Ok da d e n i l d i . Sonra bir ok bir boyu ifade etti...» (Chavannes,
s. 5 6 ) .
Çu ırmağının kırk li (takriben 20 k.m.) kuzeyinde K i e - T a n dağı vardır.
On boyun hükümdarı K a ğ a n bu dağda boyların beylerini tayin eder
( G h a v a n n e s , s . 1 0 ) . Hirth'in tercümesi ise şöyledir: «Hier ist der Ort, wo
der K a k h a n d e r z e h n Stamme z u m Führer erhoben zu werden pflegt»
(Nachworte zur Inschrift. Von Tonjukuk, St. P e t e r s b u r g , 1889, s. 7 3 ) .
Görüldüğü üzere metinlerin manaları gayet açıktır.
Yani kağan tarafından (Kie-tan dağında) on beyinden herbirine (he­
diye olarak) bir ok verildiği için, şad u n v a n l ı bu on bey'e ve buradan
da onların, başında b u l u n a n on boya O n O k d e n i l m i ş , sonra da bir ok
ile bir boy ifade edilmiştir. K a ğ a n beylerine ok'u, herhalde, boyların
reisliğine tayin v e a y n ı z a m a n d a tâbilik alâmeti (belgü) olarak veriyor­
d u . İslâm d e v r i n d e T ü r k h ü k ü m d a r l a r ı n ı n bilhassa sefer dolayısı ile h u ­
zurlarına gelmeleri için beylerine oklar gönderdiklerini biliyoruz (O.
T u r a n , Eski T ü r k l e r ' d e o k ' u n hukukî bir sembol olarak kullanilmasi, BeU
leten, s a y ı 3 5 , s . 3 0 5 - 3 1 8 ) .
7 T ü r k v e Moğollar'da ok v e r m e k , dostluk alâmeti idi. iki kişi dost
olmak için birbirine ok h e d i y e ederler, bir hükümdar diğer bir hüküm­
dar ile dostluk k u r m a k için ona ok g ö n d e r i r d i . B u n d a n başka bir hüküm­
dar herhangi bir şahsa ok v e r i r s e b u , o şahsın o h ü k ü m d a r ı n himayesi
altında o l d u ğ u m a n a s ı n a gelirdi ( b u h u s u s l a r üe İlgili bazı nâdir m i s a l ­
ler İçin y a k ı n bir z a m a n d a y a y ı n l a n a c a k olan Türk tarihinde şahıs adları
başlıklı eserimize b k . ) ,
• . 8 —-Bilindiği üzere Köl T i ğ i n ' e ait kitabede şöyle bir ifade var: «—Bu-
mın K a ğ a n istemi Kağan olurmış. Olurupan Türük budunung ilin törüsin
tuta bİrmîş, iti birmiş. Tört b u l u n g kop y a ğ ı ermiş. S ü sülepen dört bu-

9'^ Peçenekler'in Yayık ve itil boylarında y a ş a m a d a n önce Aşağı Seyhun


miş olan Barsğan (Barskhan) lar'm On Oklar'dan ve on­
ların Tn-lu kolundan oldukları kesin bir şekilde söylene­
bilir. Temîm b. Bahr'e göre (IX. yüzyılın ilk çeyreği) Bars-
ganlar'm yurdunda 4 büyük şehir ve dört de kasaba bu­
lunuyordu. Yine ona göre gölün kıyısındaki her şehirden
silaıhlan mükemmel 20.000 atlı çıkıyordu. Barsganlar sa-

lungdaki budunuğ kop alrr.iş.Kop baz kiirniş. Başiiğığ yükündürmiş.


Tizügig sökürmiş. İlegerü Kadırkan yışka tegi kirü Temir Kapığka tegi
kondurmış. İkin ara idi oksız Kök Ti^jrük anca olurur ermiş ( E r g i n , Kol
T i g i n , metin s. 155, satır 3-9, transkripsion s . 6 7 , satır 3 - 9 ) . B u metin­
deki «idi o'ksız» kelimeleri bazi âlimler tarafından «sahipsiz ve teşki­
lâtsız» v e y a «pek teşk ilâ Isız» sözleri ile karşılanmıştır. Fakat «idi oksız» a
verilen bu manalar, bunların bağlı bulundukları cümlelerin manalarına
a y k ı r ı • d ü ş ü y o r . Ç ü n k ü , g ö r ü l d ü ğ ü üzere, bu cümlelerde kağanların elde
ettikleri zaferler anlatılıyor. Kağanlar «pek teşkilâtsız» bir «budun» İle
anlatılan bu b a ş a r ı l a n nasıl k a z a n a b i l i r l e r d i ! B u sebeple yukarıdan beri
ifade edilen mütâlâalara göre kitâbelerdeki «idi o k s ı z » , hâkim ve hü,r
(metbû) m a n a s ı n a gelmektedir: «bu iki yer a r a s ı n d a h â k i m (efendi) v-
•hürr (kudretli) Türk budunu otururmuş». Esasen V . T h o m s e n ' i n bu yer­
deki tercümesi isabetli idi (Inscription de i' Orkhon déchiffrées, Hel-
s i n g f o r s , 1896, s. 9 8 ) .

v e A r a l g ö l ü ç e v r e s i n d e oturduklarını kuvvetle telkin eden bazı deliller


v a r d ı r . Fakat onlar e s k i d e n beri mi buralarda oturuyorlardı, yoksa Kar­
luk fethi y ü z ü n d e n mi buralara geldiler, bir şey s ö y l e n e m e z . 98 (716)
yılında Dihistan (Gürcan eyâletinin kuzeyinde, Ceyhun'un Hazar De-
nlzi'ne dökülen yatağının güneyinde), Türkler'in elinde olup bu Türk­
ler'in başında Sûl (Çor?) et-Türkî bulunuyordu. Sul Cürcân merzübânı
F î r û z b. Q u i ü z e r i n e akınlar y a p ı y o r d u . 98 (716) yılında F î r û z , Sûl et-
Turkî'nin yeni bir akın yapmasından kaygılanarak Emevîler'in Horasan
v a l i s i Y e z î d b. e!-Mühei!eb'in y a n ı n a geldi. Y e z î d kalabalık bir ordu üs
Türkler'in üzerine yürüdü. S û l , ailesi ve maiyyeti iie çıkıp gitti. Y e z i d
rutsak aldığı 14.000 T ü r k ' ü öldürttü ( T a b e r î , II, s. 1319, 1 3 2 2 , 1 3 2 3 , 1324,
1325; ondan n a k l e n I b n ü ' i - E t h î r , Tornberg yayını, V, s. 29 - 3 6 ) . Dihis­
tan v e G ü r c a n ' d a k i bu Türkler'in Peçenekler'e mensup olmaları mümkün
v e hatta muhtemeldir. Zİra e l - B î r ü n î ' d e k i bazı kayıtlar P e ç e n e k l e r ' i n va*"-
lıklarını adı geçen yerlere kadar hissettirdiklerini gösteriyor. Peçenekler
h a k k ı n d a bk. A . N . Kurat, Peçenek tarihi, İ s t a n b u l , 1939; F. S ü m e r , O ğ u z ­
lar,^ s. 36, 320 - 3 2 3 . Kalaç (\ Khalaç) lar'a g e l i n c e , bu Türk topluluğu
h a k k ı n d a F. K ö p r ü l ü ' n ü n mükemmel bir makalesi vardır (Halaç maddesi,
İ A , V-1 s . 109 - 1 1 6 ) . M a m a f i h bu t o p l u l u ğ u n tarihi y e n i d e n ele alınıp
tafsilatlı bir şekilde yazılabilir. F. K ö p r ü l ü ' n ü n tesbitlerine göre Anado­
lu'da Halaç, Kalaçlar v e Halaçlı ş e k i l l e r i n d e 16 köy v a r d ı r (aynı makale,
s. 1 1 5 ) . B u n u n l a beraber Halaçlar, Y a p ı r l u K ı z ı k ve K a r k ı n adları altında
da A n a d o l u ' y a gelmiş olabilirler.
vaşçılıkta en başta gelen Türk topluluğudur. Bunlardan
100 kişi, Karluklar (Hharlukhiyye)'dan 1000 kişiye karşı
koyabilirdi, Temîm, Barsgan ve diğer şehirler ile köylerin
ahalisinin her yıl bahar ayında toplanıp göl kıyısında bu­
lunan bir şehir enkazını tavaf ettiklerini ve bunu dinî bir
merasim olarak yaptıklarını da söylüyor. Kaşgarlı'dan
başka bütün müellifler Barsgan'ı Barskhan şeklinde zik­
rederler. Bunlardan Gerdîzî'de Barshkan beyine (dihqán)
m.n.ğ denildiği ^, Mücmelü't-tevârîh'te ise beyin, tebîn
Barskhan unvanı ile anıldığı söylenir. Kaşgarlı Bars-
gan'm Afrásiyáb'm oğlu olduğu ve Barsgan şehrini onun
yaptırdığı hakkmda bir rivayet naklettikten sonra bir ta­
kım kimselerin de Barsgan'm Uygur melikinin yılkıcı ba­
sısının adından geldiğini söylediklerini bildirir. Bu ri­
vayet Barsgan'm Türgişler devrinde kurulmuş olduğunu
ifade edebileceği gibi, aynı zamanda Uygur hâkimiyetinin
bir ara buraya kadar uzanmış olduğunu da gösterebilir.
Nitekim Uygur Köl Bilge Han, kitabesinde hâkimiyetinin
buraya kadar yayıldığını söylüyor. ^'^^ Müellifimiz Isık Köl
C= Isığ Isıcak Göl)'ün uzunluğunun 30 fersah ve eni­
nin on fersah (1 fersah: 5,5 - 6 km.) olduğunu kaydederek
Barsgan'm gölün kıyısında bulunduğunu yazar. Kaşgarlı

98 M i n o r s k y s . 2 8 0 , tercüme s. 2 8 3 - 2 8 4 .

i) S. 266.

100 Y a y ı n i a y a n M. Bahar, T a h r a n , 1 3 1 8 , s. 4 2 1 .

101 İti, s . 3 0 8 , tercüme III, s. 4 1 5 - 4 1 6 . M ü e l l i f i m i z babasınm da bu ş e ­


hirden o l d u ğ u n u k a y d ediyor ( v e hiye m e d î n e t u n minhâ e b û M a h m û d ) .

1Ö2 «Kutluğ ki ot kutluğ koyn y i l ekkinti a y üç y e n ğ i k e k ü n a y tengride-


kut b u l m u ş uluğ kut o r n a n m ı ş a l p ı n e r d e m i n il tutmuş alp arslan kutlu'"^
Köl Bilge; Tengri Khan (imiz?) khan olurmış öngtün Şaçiu kidin N u ç
. B a r s k b a n ' k a . tegi iilenü erksinü yarlıkkayur ogurda .... khan... tengrî-
. ken . . . . İl öğesi A l p Tutuk Ö g e kutluğ Koçu uluşug başlayur erken»
(Bazin, aynı eser, s. 3 2 1 ) . Bazin k i t a b e n i n 8 9 9 tariihli olup Köl Bilge
Han'ın tarhta ç ı k ı ş tarihini gösterdiğini v e adı geçen hanın 947 yılına
kadar h ü k ü m s ü r d ü ğ ü n ü y a z ı y o r ( s . 3 2 2 - 3 3 2 ) . İkinci kitabeyi gözönü-
ne alarak Kaşgarlı'nın Uygur hükümdarı şeklînde zikrettiği Köl Bilge
H a n , pek kuvvetli, ihtimal ile, bu^ h ü k ü m d a r d ı r . B u , B u d î l i k an'anelerlne
göre toprağd çakılmış türkçe iki kazık k i t a b e d e n biridir. Bunlar F.W K
Müller tarafından yayınlanmıştı (Zwei Pfahlinschriften a u s den T u r f a n -
funden, A A W , Berlin, 1915, 1 - 3 8 ) .
babasmm şehri olmasına r a ğ m e n : «kuşların kötüsü sak-
isağan, yerin kötüsü kazigan (bataklık), ağaçların kötüsü
azgan, kötü kişilerin çıktığı yer Baregan» şeklinde bir
dörtlük'ü yaznı^ktan çekinmemiştir.

Gerdîzî'de Sûyâb'a bir fersah mesafede olan Khötki-


yal köyünden 5000 asker çıktığı y.ğ.lılâ (?) unvanını ta
şıyah beyinin (dihqan)Türgişler'den olduğu yazılır. Ora­
daki diğer bazı veya birçok köylerde de Türgişler'in otur­
duklarına kuvvetle ihtimal verilir.

löS s. 61- 366, II, s. 4 1 , 2 2 7 , III, s. 168, 182, 308, tercüme I, s. 3 9 2 , 3 9 3 .


4 3 9 , II,; s . 4 9 , J l l , s. 135, 2 2 2 , 240,, 4 1 7 .

l^*-S' 279. ivîücmelu't-tevârîh'fe : «Pâdi§âh-i^ Hork.tâl { - Kt^otkiyâl) li


m.ğ.iigâ göyend ( s . 4 2 1 ) . B u r a d a n ileride y e n i d e n söz edilecektir. Bazin
Türgiş adını Turgeş (Türk -f- eş = compagnon) okuyor ve gösterildiği
gibi onu «arkadaş» kelimesi ile manalandınyor (aynı eser, s. 108 ve
eserinin diğer y e r l e r i n d e de böyle y a z ı y o r , s . 2 2 5 , • 2 5 6 , 2 5 7 , 2 5 8 ) . Bar
zin;in b y . g ö r ü ş ü n ü başka, bir y e r d e tafsilatU bir ş e k i l d e izahı e d i p : etme-
;, diğini, bilemiyoruz. Sayın meslektaşım Yukarı Yenisey'deki Kırgız (Kır­
kız) ve diğer toplulukları tûrkleşmiş kavimler şeklinde vasıflandırıyor
( a y n ı eser, s. 101, 106 - 1 0 7 ) . Bu g ö r ü ş ü tasdik etmek benim için asla
mümkün değildir. Ç ü n k ü , bu türkleşmenin nasıl o l d u ğ u n u n İzah v e isbat
edilmesi gerekir. Meselâ H a r i z i m l i l e r ' i n , bir kısım S u g d a k (Soğd) lar'ın,
• Kençekler'in ve hatta belki Argular'm nasıl türkleştiklerini izah etmek
mümkündür.^ Fakat K ı r g ı z l a r nasıl T ü r k l e ş l i ? Hangi Türk kavmi Abakan
bozkırma gitti v e orada uzun müddet hâkimiyet sürdü de Kırgızlar ve
diğerleri türkleştüer? Ç i n k a y n a k l a r ı n d a Kır'gızlar'ın mavi g ö z l ü , sarı saçlı
olduklarının söyienmesi ve Gerdîzî'deki bir kaydın bunu teyid etmesi,
bpyIe. .kesin bir. h ü k m ü n verilmesi için kâfi deliller midir? Bazı İslâm
k a y n a k l a r ı . ile Bizans eserlerinde Macarlar da Türk asıllı s a y ı l ı r . Macar-
1ar Türk asıllı mıdır? Sayın meslektaşım b e n i , bu sözlerimden dolayı
. millî, hisierimin tesiri altında k a l m a k l a İtham ederse b u n a gerçekten ü z ü -
lürüm. Ç ü n k ü m e s l e k î ç a l ı ş m a l a r ı m d a millî duygularım bana emir vere=
mez. V e r i r ise o z a m a n ilim adamı s a y ı l m a m a m lâzım gelir. Kırgızlar v e
diğerlerinin Türk asılh o l u p ; olmamaları benim İçin mühim değildir, B.e=
nim için mühim olan gerçeğin, ne olduğudur. Fazla olarak Abakan böh
gesinin, Türkîer'in en eski yurtları olması da i m k â n s ı z değildir. Onlar
rhuhtelıf z a m a n l a r d a k ü m e k ü m e aşağıdaki b ü y ü k bozkır bölgesine inmiş
olmalıdırlar. İskitler I r a n î asılı bir topluluk kabul edildiğine göre, bunu
böyle düşünmek mecburiyetindeyiz. Yani Türk soyu, Selenge, Orhun
(Z O r k u n ) . v e Tula ı r m a k l a r ı n ı n geçtiği bozkır bölgesine Doğu S i b i r y a ' ­
dan k ü m e küme v e muhtelif z a m a n l a r d a inmiş olabilir. En son inenler
de işte bu K ı r g ı z l a r ' d ı r . Eğer Türkler aslında bir bozkır kavmi olsalardı
seslerini M.Ö. III. y ü z y ı l d a değil çok daha önceleri duyurmaları bekle-

- 5Ş -
Mücmelü't-tevârih'te Barsgan (onda da Barskhân) gibi
Türk'ün oğlu olarak îlâq da zikredilir. Bilindiği üzere
bu adda (yani Ilaq) aşağı Seyhun boylarında Hocend ile
Saş (Taş Kend) bölgeleri arasında bir yöre vardır. Mer­
kezi Tunketh olan îlâq bölgesinde daha birçok şehir ve
kasaba görülür. Tunketh'in yanından geçen ırmak da aynı
adı taşır ve ona az çok muvazi akan Şaş bölgesindeki bir
ırmak da coğrafyacılarca Nehrü't-Türk (Türk ırmağı)
adiyle anılır. Eğer adı geçen kaynaktaki ifade ve isim
doğru ise îlâq bölgesinin adını bu Türk topluluğundan al­
dığına hükmedilebilir. Esasen Şaş'm kuzeyindeki Isbîcâb
(— İsfîcâb =. Sâyram) bölgesinin başındaki beylerin IX.
yüzyılda Türk asıllı oldukları biliniyor. Hatta Şaş (Taş
kend) bölgesini idare eden beylerin de Türk asıllı olmaları
mümkündür. ^^'^
Mücmelü't-tevârih'te Türk'ün oğullan arasmda Tuti'm
da adı geçer. Hatta orada Tut.Fm tuz'u keşfettiği söyle­
nir. Fakat böyle bir isim başka hiç bir yerde görülmedi.
Bu sebeble bu adın doğrusunun Tüng (yahut Tong) ve

nirdi. Diğer taraftan dilleri türkçe ile birlikte ortak bir k ö k t e n g e l d i ğ i bir
kısım âlimler tarafından ileri sürülen Moğol ve Tunguzlar'dan kalabalık
toplulukların kuzeydeki ormanlık bölgede yaşamış oldukları biliniyor.
Cengiz Han devrindeki Moğollar, ormanlık bölgede y a ş a y a n eldaşlarına
Hoyin İrgen (Ağaç E r i ) adını veriyorlardı.

105 « V e Türk râ puserân budend ç û n Totıi Tot.l v e Çigil v e B a r s k h â n v e !lâq


ve în gurûh ki e k n û n Barskhan^yân v e îlâqryân v e Çigüend ez f e r z e n -
dân-İ İşân e n d = T ü r k ' ü n Tutil ( ? ) , Ç î ğ i İ , B a r s h a n v e î l â q glbİ ogur'an
vardı. Şimdi B a r s k h a n l ı l a r , DIaqlilar v e Çigiller denilen topluluklar on­
ların o ğ u l l a n d ı r ( s . 100).

106 B a r t h o i d , T u r k e s t a n , dizin s . 493; G . Le S t r a n g e , T h e Lands of the


eastern caliphate, C a m b r i d g e , 1930, s . 477, 482, 483 v e harita IX.

İ07 Bart-hold, a y n ı eser, s.. 176, 2 1 2 . T a b e r î ' d e 191 (806 - 807) yılı hadise^
leri dolayısı ile Ş a ş ( T a ş K e n d ) beyinin askerinin Türkler'den müteşek­
kil olduğu görülüyor : «Sâhibu'ş-Şâş fî Etrâkihi v e qaidun min quvva-

dî-hî» (III, s . 721). K a ş g a r l ı Ş a ş ' ı n T a ş k e n d ' d e n başka T e r k e n a d ı n ı taşı­

dığını da y a z ı y o r (I, s . 443).

108 s . 1 0 0 .
bunun da Isığ Göl'ün güney batısında, Barsgan'a üç gün­
lük mesafedeki şehir olduğu görüşü ileri sürülmüştür.

Bunlardan başka daha IX. yüzyılda adları geçen


Edhgişler'in On Oklar'a mensub bulundukları şüphesiz
olduğu gibi, XI. yüzyılda Barçuk şehrinde oturan Ça~
rüklar'ı da On Oklar'm kalıntüarından sayabiliriz. Yine
XI. yüzyılda Uygur sınırında yaşayan Oğraklar'm da On
Oklar'dan olması imkânsız değildir. XI. yüzyılda Ara-
mut adh yerde yaşayan ve aynı adı taşıyan topluluğun
da ^^"^ Batı Türkler'ine mensup bulunduğu tahmin edile­
bilir. Aynı 3rüzyılda adı geçen Tarbm oymağı hakkında

109 G e r d î z î , s. 2 6 6 ; M i n o r s k y , The Regions of the world, s. 2 9 2 . Z . V . To-


gan'in Türk ili haritasına da bk. K a ş g a r l ı ' n ı n eserinde geçen T ü n Kent
buranın adı olabilir (111 s. 1 5 0 ) ,

no ibn Khurdadbih, s. 3 1 . Edhgisler X\, yüzyılda Özçend (Öz Kend)'de


oturuyorlardı (Kaşgarlı, i, s . 8 9 , tercüme I, 9 6 ) , B u n d a n başka Edhgis
bir y e r i n de adı idi (gösterilen yer) k i , ş ü p h e s i z bu toplulukdan gel­
mektedir.

ni K a ş g a r l ı , I, s, 2 8 , 3 0 , 3 1 8 , M, s. 3 8 8 , tercüme I, s. 2 8 , 3 0 , 3 8 1 . A n a d o l u ^
da Ç a r ı k l ı adını taşıyan 6, Ç a r l ı k l a r adlı 5 ve Çarık şeklinde 3, diğer
kelimeler ile b i r l i k t e (meselâ Ç a r ı k Ala^başlı, Çarık B a l l ı ) 7 köy görülü­
yor ( M e s k û n yerler k ı l a v u z u , s. 236 - 237). Ancak Çarukluğ (1 Ça-
rukîu }^ Ç a r ı k l ı ) adlı bir Oğuz boyu olduğu gibi, Ç a r ı k ' ı n şahıs adı
olarak k u l l a n ı l d ı ğ ı n ı da biliyoruz.

n2 Kara Yığaç da denilen Oğraklar'ın Uygur s ı n ı r ı n d a oturdukları anlaşılı­


yor; bahadırlığı ile t a n ı n m ı ş bir topluluk idi. K a ş g a r l ı ' d a onlar ile ilgil"
bazı deyişler görülür. Bunlardan biri sudur :

«Ağdı kızıl bayrak


Togdı Kara toprak
Y e t ü ş ü kel ip Oğrak
T o k u ş u p a n m keçtimİz» { I I I , s, 138, tercüme, III, s. 1 3 8 ) .

..Ayrıca şu s a h i f e i e r e de. bk. I,, s. 108, 2 8 3 , 3 8 9 , . 4 2 5 , II, s.. 4 0 , 6 1 , 172;


tercüme 1, s. 119, 3 1 3 , 4 6 8 , 5 1 6 , II. s . . 4 8 , 2 1 9 . Moğol istilası e s n a s ı n d a
(1222) bugünkü Afganistan'da kalabalık bir topluluğun başında S e y -
feddîn O ğ r a k v a r d ı . Fakat O ğ r a k ' ı n bu beyin adı v e k e n d i s i n i n de Ha*
laçlar'ın reislerinden olduğu anlaşılıyor.

Aynı eser,- 1, s. 124, tercüme 1, s. 139, Bu topluluk oturduğu . yerin


a d i y l e anılıyor. Kelime türkçe değil gibî görünüyor.
herHangi bir şey söyliyemeyiz. Çünkü oılunrıerecte - yaşa^
dığı dahi bilinemiyor. ™. ^ - ^ iv : ^ :
Yigil ve TölıhsüarKarluklar'm büyük oymaklari olup
Xr: yüzyüda onlar artık Karluklar-dan âyrı, müstakil top':^
luluklar sayılmışlardır, Biraz sonra Karluk ve TokhBi-
lar'a mensup bazı oymaklar görülecektir: Kaşgar ile Na
rin ırmağı arasında yaşayan Yağmalar (onlara Kar^a Yağ­
ma da denilirdi) aslında Toğuz Ğuzz yani Uygurlar'a men­
sup bir kavim olup sözü edilen yurdlarma Karluklar'dan
dan çok sonra (pek muhtemel olarak 840'dan sonra) gel­
mişlerdi. Bulak boyu ise bir, kaynağargöre I^rluklar'-:
dan, diğerine göre Yağmalar'dan idi, Elke Bulak da deni­
len bu topluluğu bir ara Kıpçaklar tutsak almışlar ise de
sonradan hürriyetlerine kavuşnıuşlardı,^^^
Yukarı İrtiş boylarında yaşayan ve kalabalık boyları
Kıfçaklar (Kıpçaklar), olan büyük Kimek kavminin. Batı
Türkleri, yani On Oklar'a mensup olup olmadıkları üze­
rinde birşey söylemek mümkün değildir.'Kimekler-X. yüz­
yılda yedi boya ayrılmışlardı îmi, îmâk, Tatar, Balarıdır,
Khıfçâq, L nqâz; Eclâd, .^^o XL yüzyılda .Kimek adr or­
tadan- kalkmış ye bu topluluğu irtiş boylarında Yimek
( Z İmâk) 1er, batıda bilhassa, îşim ve yukarı Tobol boyları
ile ona komşu yerlerde oturan Kıfçak (Khıfçâk)lar temsil

114 A y n ı eser, tercüme I, s. 4 3 5 .

n ş 8 numarali h a ş i y e y e bk. _ ...

ne H u d û d ü ' l - â i e m , s. 79. - •

n? K a ş g a r l i , I, s. 317, tercüme I, s . :379.: ... > : v

U S Kıfçaklar'ın adı, kaynaklarda Moğol hâkimiyetlne kadar, u.mumiyetle


-gösterildiği g i b i , :Qıfçaq §e.kli.nde, MgğoJ ' hlkimryetinden sonra ds
Qrbçaq olarak yazıhr,

119 Ayh'en böyle {'GerdîzT, s. -258). D o ğ r u s u n u n ^^'fıe blduğünlj" la'hmir*


bi-le' e d e m e d i m . " M i n o r ^ k y ' y e g e l i n c e , 'o bü^ ismi Niigaz şeklînde oku­
makta ve^ buna delil o l a r a k ' Sâve • Ş a h - ' - ^ e ^ n l e r " ' ^ a r a s ı h d a a y n ı --aidi- t a ş ' -
y â n bir o y m a ğ ı n yaşadiğmi-^söylemektetiır (-aynı eser, s . '304, h a ş i y e 3 ; .
Fakat bu bence çok şüphelidir." ' "'

120 G e r d î z î , s. 258. Fakat bu â d i n da (Eclâd) doğruluğundan şüphe; •edi-'


lebilir. . : .•; .
etmişlerdir. Yine aynı yüzyılın (XL yüzyıl) birinei yan­
sında Harîzim ülkesine kuzeyden bitişik komşu bir bölge­
de yaşayan Küçetler ve Çöğraklar, pek muhtemel olarak,
Kıfçaklar'dan oldukları gibi, XII. yüzyılda kalabalık ve
kuvvetli bir Türk kavmi olarak tarih sahnesinde görünen
Qanglılar da yine onlara, yani Kıfçaklar'a mensup idiler
Qang]ılar'ın adlarına daha önceki yüzyıllarda rastgelin-
mez. Kaşgarlı kendi zamanında Qanglı adlı ünlü bir Kıf-
çak beyinin adını verir. Qanglılar'ın adlarını bu bey­
den aldıkları şüphesizdir.
Son Türgiş kağanları zamanında başlamış olan şehir
devletleri devri veya beylikler devri Karluklar'm gevşek
ve tesirsiz idareleri ile varlığını sürdürdü. Hatta belki
daha da gelişti. Halbuki Abbasî valileri ve bilhassa Sâ-
manîler Mâverâü-nehr de şehir ve bölge devletlerinin pek
çoğuna son vermişlerdi. Onlar Türk ülkesindeki siyasî par­
çalanmadan faydalanarak, yukarıda da kayd edildiği gibi,
Taraz (Talas) şehrini ellerine geçirdiler. Sâmânî hududu
Taraz'm ilerisinde Mirki kasabasına kadar gitmişti. Bun­
dan başka daha doğudaki Ordu kasabasında oturan türk-
ıfıeri meliki tslâmiyeti kabul etmek mecburiyetinde kaldığı
gibi Türk asıllı Isfîçâb melikine her yıl. vergi vermek zo­
runda bırakılmıştı. İşte İslâm dinine giren ilk Türk kavmi
Balasağun ile Mirki arasındaki Ordu kasaba ve yöresin­
de oturan ve On Oklar'dan olduğu görüşünde olduğumuz
Türkmenler'dir. Sonra Oğuzlar'dan ve Karluklar'dan
Müslüman olan kümelere de Müslümanlarca Türkmen de­
nildi. Çünkü, Türkmen, islâmiyeti kabul eden ilk Türk
topluluğu olduğu için adı, «Müslüman Türk» şeklinde bir
mana kazanmıştı.
Şehir devletlerinin başlarında bulunan beylerin IX. ve
X; yüzyıhn ilk çeyreğinde bir takırrt unvanlar taşıdıkları
görülür. Bu beylerin taşıdıkları unvanların . Sşİıçaları
şunlardı^ . ^

121 . « Q a n g l î - î s m u recûlîn. ' a z î m i h min O ı f c â q : . = : •'Kıfçaklar'dan^ b ü y ü k ; bir


' b e y i n adı» ( I I I , s . 2 8 0 , tercüme, III,: 3 7 9 ) . P. Pelliot L. H a m b i s ( H i s -
toîre d e s . campagnes de G e n g i z Khan; Lejden 1 9 5 1 , I, s . 9 5 ) Y e m e k ,
Kıfçak ve Qanglılar'rn akrabalığı üzerinde: «Orta Asya tarihînde en
karanhk meselelerden biri» • demişti. Bize göre, • bu meselede karan-
Yağma hükümdarı (pâdişâh) Burga Han Çigil
hükümdarı Tukşin Çigil, Soğd hükümdarı Beg Tigin,
Oğuz (Ğuzz) hükümdarı Beygu, S.h.t.keth (? — Penci
Keth?) hükümdarı Köl.n qân.ş, "^^^ Hork.tâl hükümdarı
M.ğlîğâ, Athhğ hükümdarı Yınal Tigin, Sûyâb hü
kûmdan Yılan Şâh Sâlîğ hükümdarı Q la Çor, Tün
Keth hükümdan Khâ m.s kî, Barskhân hükümdarı Tebin
Barskhân, Kâşgar hükümdarı Khan, Kîmâl hükümdarı Tu-

İlk bir nokta yo'ktur. Yalnız, görüldüğü üzere, kollardan bazılarının


adlarının okunuşu şüphelidir. Bu kollardan bİri olan Tatar, Moğol
Bayda'tlar'ının bir kısmını temsil edebilir.

122 Metinde B.ğ.r Han ise de bunun doğrusunun. Buğra Han olduğu aşi­
kârdır. Bu unvan Kara Hanlı hanedanın Yağmalar'dan olduğunu göste­
ren delillerden biridir.

123 K a ş g a r l ı ' y a göre t ü k s i n , han'dan üç derece altta bulunan devlet adam­


larının taşıdığı bîr u n v a n d ı r ( I , .s. 3 6 5 , M, s. 2 2 8 , tercüme l s, 4 3 7 ) .

124 B u , muhtemel olarak, G e r d î z î ' d e k i (s. 279) Kolb.qar \\e ilgilidir. B u un­
v a n Penci Ket şehri beyine aidtir. Y a n i her ikisindeki u n v a n v e şehir a y n ı
olabilir,

î25 . B u , hiç ş ü p h e s i z daha önce zikrettiğimiz Gerdîzî'deki (s. 279) KhĞt-


kiyât, Hudûdu'l-âlem'deki Kökyâl'dır. Gerdîzî bunun beyine Y.gîlâ
d e n i l d i ğ i n i bildirir. Burası S û y â b ' a bİr f e r s a h mesafede olup 5 0 0 0 asker
çıkarıyordu; beyİ Türgİşler'e mensuptu. Bu, aynı zamanda şûyâb'ı mey­
dana getiren iki köyden biri o l u p Q u d e m a ' d a Sâgur Kibâi denilen yer­
dir (İleride Qudema'nm metnine bk.).

Bura, az İleride görüleceği üzere, Hudûdu'l-âlem'de Atlalığ şeklînde


geçiyor. Bir de el~Mukaddesî'nin zikrettiği Atlıkh şehri var. Bu, Ta­
raz - Balasagûn yolu üzerinde bağlık bahçelik, hisarı olan büyük bir
şehirdir (s. 275).

127 Metinde: Sûyât. G e r d î z î ' d e de böyle. O n a göre ( s . 2 7 9 ) şehrin beyi bey-


ğu'nun yani Karluk yabgusunun kardeşi v e y a a d a m l a r ı n d a n biridir.,.

128 Balığ'ın neresi olduğu kesin olarak bilinemedi. Hudûdu'l-âlem ve El-


Muqaddesí'de Taraz - B a l a s a g û n arasında şehirlerden Şîlci (yahut Salcı,
Ş e l c i ) geçer. B u k ü ç ü k bîr şehir idi. Fakat müellif g a r î b l e r barınağı olan
bu şehirde «10.000 isfahanlı'nın» o t u r d u ğ u n u işitmişti (s. 275). Bîrde
Taraz - S û y â b ana y o l u a r a s ı n d a k i konaklardan büyük bir köy (karyetun
' a z î m e t u n ) . o l a n . Sarig var. S â r î ğ , . Ç ö l .kÖyü.. ile Türgiş Hakanının şehri
arasında bulunuyordu (Qudema, KitâbuH-kharâc, De Goeje, leyden,
1889, s. 2 0 6 ) . Q . la Ç o r ' a gelince b u . Kara Çor olabilir. Ç ü n k ü , Türk­
ler'in Kara Çor unvanını taşıdıklarını b i l i y o r u z . Kara Çorî adlı bir tür
kılıç vard[ ki., T ü r k l e r ' i n bu kılıcı kullanmakta mahir oldukları bildirilir.

^ 6i
FARUK SÜr^ER': ESKİ TÜRKIER^DE ŞEHİRdlİK

tuğ, ^-^^ Şl.kh hükümdarı Khıl.ş İrkin, Kharaüket lıükürn


dan B.lâvkh, Khallukh ( z Karluk) hükümdarı atiğ,
Tükhsı (? metin. T.k.sîn) hükümdarı Qut Tigin, Ihan (Al-
ban?) hükümdarı Qut Tiğin L.bân, Taraz hükümdarı
îylâs, unvanlarını taşıyorlardı. Anlaşılacağı üzere, kay­
nağın (Mücmelü't-tevârih) basıma esas olan tek müsten-
sah nüshasında boy, şehir adları ile unvanlardan bir çoğu
yanlış yazılışlar halinde gösterilmişlerdir. Bunlardan, gö­
rüldüğü gibi, ancak pek azmin doğrusu tesbit edilebiliyor.

Şimdi 982 yılında yazılmış Hudûd'ul-âlem'deki Kar-


luklar'a dâir bilgilerin tercümesini vermeden önce, bu bil­
gilerin, aşağı yukarı 930 yıllarına ait olduğunu kaydede­
lim. Çünkü bu eserin kaynaklarının Belhî (eserini 303 ^
920 de yazdı) ve Ceyhani (320 = 914. de Sâmâniler devle­
tinde vezir oldu) gibi bize kadar gelmemiş eserler olduğu
anlaşılmıştır, ^^^
' ^ Sonra^ bu eserde diğerlerinde de olduğu
gibi, Balasagun'un Kara Hanlılar tarafından alınması,
Türklerin islâmiyete girmesi g.ibi pek mühim hâdise­
lerden bahsedilmemesi, eserm bu hâdiselerden önce ya­
zılmış kaynaklara dayandığını doğrular. Bu sebeble Hudû-
dul-âlem'den daha önce Toğuz Ğuzz ( ~ Uygur) lar'a, dâir
verilmiş, şimdi de diğer Türk toplulukları hakkında veri­
lecek olan bilgilerin X. yüzyılın birinci yarısında yazıldı­
ğını kabul etmek yerindedir."

129 Metinde, gösterildiği g i b i , K î m â l . B u n u n K î m â k oirnası, bana gÖre, ş ü p ­


helidir. Gerdîzî'de Kimekler'in başbuğunun beygu unvanını taşıdığı y a ­
zılır ( s . 2 5 9 ) . B u sebeple b u , S â g u r ' u n bir kisımını t e ş k i L eden Kibâl
olabilir (Qudema, s. 2 0 6 ) .

l-^ö B u , Taraz ile B a l a s a ğ u n arasındaki şehirlerden C e m û k e t olmalıdır. Bu


şehrin bir hisarı olup cami şehirde v e çarşılar da v a r o ş d a (er-rabadz)
bulunuyordu (el-Mugaddesî, s. 2 7 5 ) ,

ısı B u , Karluk boylarından biridir. Minorsky, hakh - olarak, ismin -doğrusu­


nun Aiban o.lduğunu düşünmüştü. Sa-fevîler âeynnde bir Alpan Bey
görülür. Fakat arada b ü y ü k bir zamisn f a r k ı var. •. • • •

IS'2 M ü c m e l ü ' t - t e v â r î h ve'1-qisas, ( s . 4 2 1 ) . •

13.^ M i n o r s k y , T h e Regions of the W o r l d , M i n o r s k y ' n i n önsözü (s. Vli XX,


Barthold'un ö n s ö z ü , s . 2 - 4 4 ) . Tabiî müellifin adı bizce meçhul baş­
ka k a y n a k l a r ı kullanmış v e şahsî müşahedelerini de kaydetmiş olması
muhtemeldir.

— 65 — y'^'
«Bu ülkenin, doğusunda Tibet, Yağma ve Toğuz Ğuzz
ülkeleri vardn^ Güneyinde ise Yağma ülkesinin bir kısmı
ile Mâverâün-nelır bulunur. Batısında Ğuzz (Oğuz), ku­
zeyinde de Tukhs (Tokhsı = Toksı), Çigil ve Toğuz Ğuzz
( = Uygur) ülkeleri yer alır. Karluk ülkesi mamur ve Türk
memleketlerinin en zenginidir. Orada çok akarsu görü
lür; havası da mu'tedildir. Bu ülkede türlü meyve de ye­
tişir. Karluklar cana yakın, iyi huylu, tatlı ve nâzik insan­
lardır. Eski zamanlarda hükümdarlarına cebğuy ve bey-
gu dahi denilirdi. Karluk ülkesinde şehirler ve köyler var­
dır. Karluklar'm bir kısmı avcılık yapar, bir kısmı şehirler­
de oturur, bir kısmı da çobanlık ile geçinir. Servetlerini
başlıca koyun, at ve türlü kürkler teşkil eder. Savaşçı ve
akıncı insanlardır.
1. Külân = küçük bir yöredir. İslâmiyet orada yayü-
mıştır. Yine burada ziraat yapılır.
2. Mirki = köydür. Karluklar oturur. Buraya tüccar
da gelir. Orada ve iki köy arasındaki üç oymak Karluk­
lar'dandır. Bunlara Bîstân, (?), Khvam (?) ve Beriş (?
- Banş?) denilir.

134 İbn K h u r d â d b i h v e ondan naklen Qudemâ'ya göre Külân, Taraz'dan


B a r s g a n ' a giden a n a y o l üzerinde bulunan zengin bir köy olup beşine
konaği teşkil ediyordu. İbn Khurdâdıbiıh'e göre Taraz'dan 17 f e r s a h
Quudemâ'ya göre 14 fersahtır (metni takib e d i n i z ) . Eserini X yüzyılm
sonlarına d o ğ r u y a z m ı ş olan el-Muqaddesî, Külân'ın berkitilmiş bir y e r
olup etrafı surla ç e v r i l i , bir camii b u l u n a n v e m ü h i m s a y ı l m a y a n bir y e r
olduğunu yazıyor (Ahsenüt-tegasim, s. 2 7 5 ) . Külân'a bugün Tartı d e -
nilmıektedir. ( Z . V . T o g a n , Türk ili h a r i t a s ı ) .

135 M i r k î İbn K h u r d â d b i h ' d e Birkî olarak geçer. O n a göre Birkî büyük ve


v a r l ı k l ı bir k ö y d ü r v e K ü l â n ' d a n 4 f e r s a h mesafededir (s. 29; Qudemâ,
s." 2 0 5 - 2 0 6 ) . E l - M u q a d d e s î ( s . 2 7 5 ) şehrin adını Mirki olarak yazıyor
ve o n u , orta derecede, berkitilmiş, h i s a r ı , camisi -eskiden kilise- olan,
bir şehir şeklinde tasvir ediyor. ' A m î d ü d ' d e v l e Faiq (ölümü: 999) hi­
sarın dışında bir ribât yaptırmış. Burada a d ı geçen Faiq Sâmânîler'in
Türk asıllı emirlerinden biri olup X . yüzyılın sonlarında kendisinden
çok bahsedilir. Sâmânîler devletinin yıkılmasında Fâiq'in de b ü y ü k bir
mes'ûl'iyeti v a r d ı r ( b u Sâmânî emîri hakkında Barthold, T u r k e s t a n , dizin
s.- 4 9 0 ) . M i r k i , adını zamanımıza kadar muhafaza eden nâdir arihî
yerlerden biridir (Türk ili h a r i t a s ı ) ,
3. Nûnket (?) =^ bu, Urun (z Uzun?) 'Àrie dağînır.
yakınındadır. Burası bir şelıirdi; şimdi ören olmuştur ve
hırsız yatağıdır. Burası da bir konak sayılır. Orada az
sayıda Karluk çadırı görülür.

4. Ğangesir (?) =: büyük ve mamur bir köydür. Bu


köyde Karluklar'dan çek oymak yaşar.

5. Tüzün Bulâğ (?) = burası çiftçilik yapılan akar


sulu, zengin bir köydür. Y a ğ m a hududunda bulunur.

6. Uzun 'Àrie (?) = yakınında Tuz Köl denizi var­


dır. Yedi Karluk olanağı tuzlarını buradan sağlarlar.

7. Kökyâl, —- A.tlâlığ ve Lûlığ — bu üç köy mamur ve


zengin köylerdir. Bu köyler bir dağın eteğinde (veya ya-
m^acmda) bulunur, beyleri beygunun kardeşleri idiler.

8. Özketh ve M.lc.keth (?) Bir dağın eteğinde (veya

136 K a y n ü ğ i m ı z d a (Hudûdu'l-âlem) başka bir y e r d e Ş e i ç î , Taraz ( T a l a ş ) ,


Mekânketh (ei-Muqaddesî: Tekâbketh), Firunketh, Mirki, Nevîketh'den
bahsediliyor (s. 118) ve bunların küçük şehirler olup halkını Müslü­
manlar ile T ü r k l e r ' i n m e y d a n a getirdikleri yazılıyor.- Bu ş e h i r l e r i n tacir­
lerin yerleri o l d u ğ u kaydedildikten sonra F i r u n k e t h , Mirkî- v e N e v î k e t h ' -
de çok Türk'ün y a ş a d ı ğ ı bildiriliyor (gösterilen y e r l e r ) . Burada Mirki'-
den sonra gelen Neviketh, metindeki Nun Ket'ten başkası değildir. El-
Mugaddesî'deki (s. 263) Mirkî'den sonra zikredilen Nüşket'in de aynı
yeri' İfade ettiği şüphesizdir. B u n l a r d a n hangisi doğrudur, bir tahmin­
de b u l u n m a k , benim için m ü m k ü n değildir.-

1S7 Metin: «benezdîkı Tüzün (Uzun) 'Ânc deryâ-yı tuz . k ö k e s t (/ Tuz


kölest) k i hefı q a b î l e - i K h a i i u k h ra nemek ez anca est = Tüzün 'Âric'ih
yakınında Tuz Kök . ( = Köl) göjü v a r d ı r . Y e d i K a r l u k ..oymağı tuzlarını
buradan sağlarlar».- ( s . 8 2 ) . Y u k a r ı d a U z u n ' Â n c geçtiği için böyle dü­
zeltildi. Y i n e anlaşılacağı üzere Tuz Kök ~ Tuz Köl (Göl)'dür. İbn
Khurdâdbih ve Qudema da geçen Köl Şûb Minorsky'nîn dediği gibi
( a y n ı eser s. 289 - 2 9 0 ) a y n ı yeri ifade edebilir (Minorsky.'nin • bu ş e ­
hir ile ilgili görüşleri için gösterilen y e r e b k . ) . El M u q a d d e s î de ( s . 2 6 3 )
görülen Köl S û s a y n ı y e r i ifade etmelidir.

138 K ö k y â l için aşağıya bk. Atlâlığ'ın Mucmelü't-tevârîh'teki Athlığ ve el-


Muqaddesî'deki Athkh olabileceği daha önce kaydedilmişti. Lûlığ G e r -
dîzî'deki Delûğ olmalıdır (s. 279; Minorsky, s, 2 9 1 ) .
yamacında) bulunan mamur ve zengin köylerdir. Bu köy­
ler cebğuya bağlıdır.

9. Kermînketh — burada Leban (ALban = Alpan?)


adını taşıyan az sayıda Karluk yaşar, bu büyük bir köy
olup varlıklıdır ve her yandan oraya tüccar gelir.
10. Tmü (Tong?) ve Talkh.ze ~ dağlar arasında, Çi­
gii - Karluk smırmda, Isığ Göre yakın iki köydür. Bu köy­
lerin halkı savaşçı, cesur ve yiğit insanlardır.
11. Barskhân = deniz (Isığ Göl) kıyısında, mamur,
zengin bir şehirdir. Oranın beyi Karluk ise de halkı Toğuz
Ğuzz'lar^m tarafdarlığını güder.

12. Camgar (?) = Çöl kıyısında, küçük bir şehirdir.


Burası eskiden Karluklar'a ait idi. Şimdi şehir Toğuz Ğuzz
meliki adına idare edilir. Bu şehirde iki yüz (!) kadar oy­
mak yaşar. Câmğar ayrı bir yöre sayılır.

13. B.nhul: Karluk ülkesine dahildir; eskiden Toğuz


Ğuzzlar'a, ait idi/ Şimdi ise Kırgızlar'm (Khırkhızîyön)
eline geçmiştir.

14. Aq. râq.r = küçük bir şehir ise de halkı çoktur.


Bu, bir dağ ile ırmak arasında bulunur.

öz Keth diğer eserlerde geçiyor ( G e r d î z î , s . 2 7 9 ) Minorsi<y'nin M. I.c.


Keth'in diğer eserlerdeki Benciketh olduğu görüşü, herhalde, yerinde­
dir ( s . 2 9 1 ) . B u şehirler, a n l a ş ı l d ı ğ ı n a göre, Isığ Göl'ün hemen batı­
s ı n d a , A ş a ğ i Ç u b o y l a r ı n d a , dağlara çok y a k ı n y e r l e r d e bulunuyorlardı.

140 B u , M i n o r s k y ' n i n de İşaret ettiği gibi ( s . 2 9 2 ) , Oudemâ'nın K.r.mâv


V B G e r d î z î ' d e ' ( s . 2 6 5 ) Kumb.rket şekillerinde yazılan şehirden başkası
• değildir. B u da diğer şehirlere y a k ı n bir y e r d e bulunuyordu.

141 T o n ı l , b u n u n doğrusunun Tong o l d u ğ u kabul edilmiş v e Bart^hold, b u ­


nun şimdi Isığ G ö l ' ü n güney batısındaki Ton o l d u ğ u n u söylemiştir
(Minorsky, gösterilen y e r ) . Mücmelü't-tevârîh'teki Totıl'm da a y n ı yeri
-ifade ettiği d a b a önce kaydedilmişti. .

142 B a r s ğ a n ( = Barskhân) hakkında daba önce bilgi verilmişti.

143? M i n o r s k y C â m g a r ' ı n B a s B a l ı k ' m çok b a t ı s ı n d a . M a n a s bölgesinde b u ­


lunmuş olabileceğini, ihtiyatlı bir ifade ile, söylüyor (s. 293).
15. Uç ^ bu, bir dağm başındadır. İçinde iki yüz
kişi yaşar. Son iki yer de Karluklar'a aittir»

Hudûdu'l-âlem'deki bu bilgilere göre asıl Karluk ül­


kesi Taraz (Talas)'m doğusundan başlayıp Taraz ve Kıs­
men Çu vadileri arasındaki toprakları kaplıyarak Isığ
Gör ün epeyce güney doğusundaki Uç şehrine kadar uzanı­
yor. Bu geniş topraklarda yaşayan Karluklar'dan bir kıs­
mı, aynı eserde görüldüğü üzere, çiftçilik yapmakta, bir
kısmı avcılık ile geçinmekte, diğer bir kısmı ise hayvan
yetiştirmek ile meşgul olmaktadır. Karluklar, yine Hudû-
dul-âlem'e göre, savaşçı olmakla beraber iyi huylu, nâzik,
cana yakın insanlar olarak vasıflandırılıyor. Bu husus
diğer kaynaklarca da teyid ediliyor. Görüldüğü gibi Kar­
luklar X. yüzyılın birinci yarısında, şehir ve köy olmak
üzere ülkeleri boyunca 15 kadar meskûn yere sahib bu­
lunuyorlardı.

Yolların ve ülkelerin kitabı (Kitâbul-mesâlik v e l - m 3


mâlik) adlı eserin IX. yüzyılda yazmış olan İbn Khurdâd-
bih, Taraz'dan Yukarı Barskhân'a giden yol üzerindeki
konaklar arasında Karluklar'a ait bazı yerlerin adlarını
da veriyor. Ona göre Taraz ile Karluk köyü Külân ara
smda beş konak olup ikisi arasındaki mesafe 17 fersah-

İ44 Mînorsky, Metindeki B.n'hûl'u, B.nohu! (= Bencui) kabul ederek bu


ş-öhrin Kuça ile Uç arasında o l d u ğ u n u taihmin ediyor v e konakları (mer­
hale = stage) şöyle sıralıyor ( s . 2 9 4 ) : «Kuça — B.ncul — A . q r a q . - —
Uç •— Bedel A r t (geçit) — Barskhân ( B a r s g a n ) . » Bence b u , çok ; ş ü p -
fhelidir. Bencul, Uc'un çok k u z e y doğusunda o l m a l ı d ı r . ' Eğer bir yan­
lışlık yoksa, bu şehrin Kırgızlar'ın eline geçtiğinin söylenmesi dikkate
ş a y a n d ı r . B u haber, Kıtaylar t a r a f ı n d a n eski Türk yurdundan (bugünkü
Moğolistan) çıkarılmaları üzerine ( 9 2 4 ) bazı Kırgız zümrelerinin Batı
Türk ülkesine sığınmış olduklarını gösterir. Aynı Müellif (yani Mi­
norsky) U ç ' u n şimdi Uç T u r f a n denilen y e r o l d u ğ u n u söylüyor. Uç da'ha
sonra, Kaşgarlı tarafından da z i k r e d i l i y o r v e oradan T a v u ş k a n Ö g ü z adlı
•bir ç a y ı n geçtiğini bildiriyor v e Bedel A r t (Bedel G e ç i d i ) ' m da Uç ile
B a r s g a n a r a s ı n d a b u l u n d u ğ u n u k a y d ediyor (tercüme I, s . 3 5 , 3 9 2 , 4 3 1
5 1 3 ) . A y Köl ( G ö l ) de U ç ' a y a k ı n bir y e r idi ( a y n ı eser, tercüme III,
s. 1 3 5 ) . M ü e l l i f i m i z B a y Y ı ğ a ç ( A ğ a ç ) ' m K u ç a ile Uç arasında o l d u ğ u n u
da haber v e r i y o r ( I I I , s. 1 5 8 ) .
Uç, Bedel A r t , B a y (belki Bay Yığaç) Kuça'nm batısında bulunuyor.
K u ç a ' n m v e B a y Y ı ğ a ç ' ı n mevkileri için: Z . V . T o g a n , Türk ili haritası.
tır.;^^ Eserini X. yüzyılın sonuna doğru yazmış olan (tak­
riben 985 - 987 yıllarında) El-Muqaddesî, İsfîcab'dan Ba
lasagım'a kadar uzanan ana ticâret yolu üzerindeki şehir­
ler hakkında kısa fakat güzel bilgiler veriyor. Bu bilgiler­
den açıkça anlaşıldığına göre Karluklar'a ait olan Külân
ve Mirki X. yüzyılın ikinci yarısında Sâmâniler'in eline
geçmiştir. ^'^^ Diğer taraftan, yine eserini X. yüzyılın son-

1^5 Metini takib ediniz.

Î46 E l - M u q a d d e s î de Taraz ile B a l a s a g û n arasındaki şehirler ile ilgili iki'


liste vardır k i , bunları a y n e n nakletmeyi faydalı buluyoruz.
1 — ...«Turar (= Otrar) v e Zerakh bir yörenin b a ş şehri olup S a v -
ran'ın gerisinde, Türk ülkesine doğru bir y e r d e , küçük ve berkitilmiş
bir yerdir; hisarı (Qohendîz) vardır. Zerakh yöredeki {er-rustaq) bir
köydür. S.ğlcân, b ü y ü k t ü r . B u , K i m e k ülkesi y ö n ü n d e bir uç (thuğûr)
dur. Bunun bir kalesi (hisn) v e birçok i y i şeyleri vardır. B.lâc küçük
bir şehirdir. Hisarı haraptır; camii de çarşıdadır. Şimdi yörenin mer
kezine (el-qasaba) dönüyoruz. Berûket b ü y ü k t ü r . Bura v e B.lâc kork-
luklarmdan Müslüman olan T ü r k m e n i e r ' e ('ale't-Türkmâniyyîn) karşı u ç ­
tur; kalesi haraptır. B.rukh eski v e b ü y ü k t ü r ; Camii çarşıdadır Yegânket
büyük v e güzeldir. Bura Kharâ K h a r â f ' ı n ( ? ) şehridir; ribâtı (berkit;!
miş y e r , k e r v a n s a r a y ) v e kabri oradadır, A d h e k h k e t h b ü y ü k t ü r v e kalesi
vardır; camii de buradadır. Varoşu mamurdur, çarşıları da buradadır;
çok da -ribâtı vardır. Dih-i Nûciketh küçük bir şehirdir. Üç a y pazarı
•kunujur. Baharın kemiksiz etin dört (1 m e n son a s ı r l a r d a İran'da 3,5 k.g.-i
tekabül ediyordu), mens (erba'atu umenâ) bir dirheme satılır. Burası
büyük bir y e r idi. Fakat ( S â m â n î ) İsmail b. A h m e d burayı feth edince
{-280 = 8 9 3 ) bu sancak ehemmiyetini k a y b etti. B u n u n l a beraber yine
de çok mamurdur; şehir berkitilmiş olduğu gibi, hisarı da v a r d ı r . Ta=
raz b ü y ü k , berkitilmıiş, mamur bir şehirdir; pek çok bahçeleri var; ya­
pıları birbirine y a k ı n d ı r . Bir hendekle çevrilmiştir; dört kapılı olan şeh­
rin kapılarından birinin y a n ı n d a n büyük bir ırmak geçer v e şehrin bir
k ı s m ı da ırmağın gerisinde bulunur. Çigil T a r a z ' d a n bir bağırımlık (say­
ha) mesafede olan küçük bir y e r olup surları v e hisarı v a r d ı r ; camii
çarşıdadır. B a r s k h â n ( b u . Aşağı Bar^han'dır) Taraz'a doğu y ö n ü n d e iki
bağınmlık yerde bulunan bİr şehirdir. Kalesi harabdır v e cami Qe çarşı
içinde b u l u n u r . Behlu { - Bâlû) B a r s k h â n ' d a n b ü y ü k t ü r ; Çigil'in yarım
fersah sol t a r a f ı n d a , beş k ö y ü , hisarı v e çarşısında camii vardır. Atlıkh
bu, bir bölgenin mierkezi (elQasaba) olabilecek derecede geniş
ve-büyük bir şehirdir, surları v a r d ı r , bahçeleri çoktur v e köylerinde de
daha z i y a d e üzüm yetişir. Camii ş e h i r d e , çarşıları da varoşdadiT; C a m û -
keth. büyük olup suru vardır v e cami buradadır. Çarşıları da v a r o ş -
dadır. Şilci k ü ç ü k bir yerdir. Burada çok yabancı (el-ğurâbâ) v a r ; öyleki
orada o n b i n İsfahanlı'nın y a ş a d ı ğ ı söylenir; hisarı v a r d ı r . C a m i hisarın
dışındadır. Şi'ci dağlar arasındadır. Buradan geçen bir ç a y ı n orta kıyı-
larmda (977 yıllarında) tamamlamış olan İbn Havqal,
Fergana'da, Öz Kend'in doğusunda Heft Dih denilen yerin

larında yedi l<öy v a r d ı r . S û s b ü y ü k t ü r . Köl ondan daba küçüktür. Bun­


ların kaleleri olduğu gibi kıyılarından çay da geçer. Tekabketh büyük
olup halkının yansı gayr-i Müslim (küffâr)'dir. Bu üç şehir gümüş
madenlerinin b u l u n d u ğ u dağlara yakındır. Külân bertikilmiş olup camii .
kalenin içindedir. Fakat şimdi mühim bir yer sayılmaz. Külân anayol
(cadde) üzerindedir. Mirkî genişlik bakımından orta derecededir. Ber­
kitilmiş bir y e r d i r ; hisarı v a r d ı r . Buradaki câmİ e s k i d e n kilise idi. 'Amin-
dü'd-devle Fâ1q kale dışında bir ribât , yaptırmıştır. . O r d u küçüktür.
Türkmen meliki burada oturur. Bu melik, İsbîcâb (İsfîcüb - XI. yüz­
yılda S a y r a m da deniliyordu) hükümdarına şimdi de armağanlar gön­
derir. Bu şehrin kalesi o l d u ğ u gibi, bunu su dolu bir hendek çevirir.
Melik hisarda oturur. Harran ( ? ) , buradaki halkm çoğu gayr-i Müslim
(küffâr) dir. Fakat hâkimi (sultanuhâ) Müslümandır. Kalesi ve içinde
hisarı vardır. Dihqan orada oturur. Valâsakûn { - Balasagun) burası
büyük v e kalabalık olup çok iyi şeyleri (kethîretü'l-hayr) vardır. Diğer
şehirlere gelince, bunlar genişlik ve mamurluk bakımlarından birbirine
yakındır» ( s . 274 - 2 7 5 ) .

Anlaşılacağı üzere büyük coğrafya âlimi el-Muqaddesî bize Türk


ülkesindeki bir çok şehirler h a k k ı n d a g ü z e l , birçoğu diğer kaynaklarda
bulunmayan, ilgi çekici bilgiler veriyor. Y i n e bu bilgiler İslâmiyetin ve
İslâm hâkimiyetinin Türk ülkelerinde epeyce yayılmış ve ileri gitmiş
olduğunu gösteriyor. Fakat müellifimiz B a l a s a g u n ' u n Kara Hanlılar ta­
rafından alınmasından ve Satuk Buğra Han'ın Müslümanlığı kabul et­
mesinden hiç bir yerde söz etmiyor. Böyle bir hâdisenin, yani Satuk
Buğra Han'ın islâmiyet! kabul etmesinin hele el-Muqaddesî gibi bir
müellif tarafından sükûtla geçiştirilmesi, bize göre hayret vericidir. Hal­
buki o, Buğra Han'ı tanıyordu (aşağıya bk.).

2 ~ «Turar (- O t r a r ) , Z e r â k h , Ş . ğ . İcan, B.lâc, Berûket, B e r û k h , Y e -


qânket, Adhekhket, Dib Nûcîket, Taraz, Bâlû ( 1 . listedeki Behlu, Kaş­
garlı'da A r ğ u ilinde küçük bir kasaba olarak geçer, tercüme III, s . 2 3 2 ) ,
Çigil, Barskhân, Atlıkh, Camûket, Şilci, Köl Sus (Şûb), Tekâb-
ket, Dih-i N e v e y , K ü l â n , M i r k i , N û ş k e t , L.qra C.muk, O r d u , N e v î k e l h , B a -
l a s a k u n , L.bân Ş û y , A b â l ı ğ ( A t a l ı ğ ) , Mâdânket, B a r s i y â n , B.l.ğ. (- Bu-
lağ ? ) , C i k e r k â n , Y a ğ , Y e k a l ı ğ , R e v â n c e m , Ketak, Ş û r d e n , Ç e ş m e , Dil A v â s ,
Cerkerd.» (s. 263 - 2 6 4 ) . Görüldüğü üzere, bu y u k a n d a k i n d e n çok kısa,
sadece yer adlarının sıralanmasından meydana gelmiş bir listedir. Yal­
nız bu listede B a l a s a k u n ç e v r e s i n d e k i ş e h i r l e r i n de a d l a r ı veriliyor. So­
nuncu listede O r d u ile B a l a s a k u n a r a s ı n d a k i N e v î k e t h ' i n Türgiş hüküm­
darı S u - l u K a ğ a n ' ı n oturduğu Nevâket olacağı akla geliyor. E!-Muq3d-
desî'nin Fergana'nın A k h î s k e t şehrinden Buğra H a n ' ı n yeri arasındaki
konaklar'a dair verdiği liste de şudur: «mesafelere gelince, Ak'hsîket'-
den Q u b â bir konak ( m e r h a l e ) dır. Sonra bir konakta O ş ' a , bir konakta
tÜRK DÜNYASİ ÂRÂŞTIRMALARî Ağustos 1§84

yakıiı bir zamanda Türkler'in elinden almdığmı bildi­


147
rir:
Fakat, daha önce de kaydedildiği gibi, eserlerini X.
yüzyılın sonlarına doğını yazmaş bu iki coğrafya âlimi
büe, 092 yılında Kara Hanlı Buğra Han'ın Mâverâu'n-
nehri istila etm^esi hâdisesi şöyle dursun, 942 yümda Ba­
lasagun'un Gayr-1 Müslim Türkler tarafından alınmasın­
dan, Satuk Buğra Han'ın İslâmiyete girmesinden, 349 (960)
yılında 200.000 gadirlik bir Türk topluluğunun aynı dini
ka,bul etm^esinden asla söz etmiyorlar ki gerçekten hayret
vericidir.

Burada konumuzu daha iyi anlatabilmek için Ibn


Khurdâdbih'in Qudemâ tarafından nakledilen Taraz - Yu­
karı Barskhân arasındaki lionaklara dâir listesini tercü­
me ederek vermek faydalı olacaktır :

«Taraz'dan Aşağı Nûşecân ( = Aşağı Barskhân Bars­


ğan) üç fersah. Aşağı Nüşecân'dan, sağda dağlar arasın­
da, Kasri Bas iki fersah, solunda Qum. Bura Cermiyye'dir.
Karluk (Kharlukhiyye) ülkesi buradan başlar. Taraz ve
Külân araismdaki Qum, kuzeyde bir yöredir. Qum'un ge­
risinde iki fersah ötede, Kimek hududuna doğru, kumlu
ve çakülı bir çöl bulunur. Burada yılanlar vardır. Kasri
Bas'dan Köl Şûb'a dört fersah olup bu da Kasri Bas gibi­
dir. Bunun salgında çok ve taze meyvesi, ayrıca dağ seb­
zesi bulunan bir dağ vardır. Köl Şûb'dan aynı şekilde olan
Külân'a dört fersah Böylece Taraz - Külân arasındaki me­
safe, Külân adiyle anılan çöl'den, 14 fersahtır. Bunun vasfı
daha önce geçmişti. Külân'dan zengin bir köy olan Birki

ö z Kenef, bîr konakta ' A q a b e ( = A r t rr G e ç i t ) , bir konakta Tabaş { ~ A t


Başı), bir konakta Barskhanu'l-'âlâ (Yukarı Barsğan)'a varılır ki altı
konaktır. B u r a d a n B u ğ r a H a n ' ı n y e r i (mevzii) de bir konaktır» (s. 341).
Kaşgarlı'da Sığun Samur geçiyor v e bunun Buğra Han'ın ağılandığı y e ­
rin adı o l d u ğ u bildiriliyor (tercüme I, s. 4 0 9 ) . Diğer taraftan Mâveraü'n-
nehr'in ilk fâtihi v e İslâmiyeti kabul eden Satuk Buğra Han'ın torunu
Buğra Han Harun b. M u s a ' n ı n 9 9 2 y ı l ı n d a Koçkar ( K o ç u n g a r ) Başı'nda
vefat ettiğini biliyoruz (İbnü'l-Ethîr, IX, s. 1 0 0 ; Barthold, Türkestan,
s. 2 6 0 ) .

147 K i t â b S û r e t i ' I - a r d z , J . H. K a r a m e r s y a y ı n ı , leyden, 1939, II, s . 5 1 4 .


(Mirki) ye dört fersah. Birki'den, Külân'mlünden farksız
bir çöl üzerinden, Esber'e dört fersahtır. Esbere'den büyük
bir köy olan Nûzket'e sekiz fersah. Nûzket'ten yine büyük
bir köy olan Kharancnvân dört fersah. Kharancuvân'dan
yine büyük bir köy olan Çöl'e dört fersah, Çöl'den Büyük
bir köy olan Sarig a yedi fersah. Sarığ'dan Türk Haka­
nının köyü (İbn Khurdâdbih'de: «İlâ medîneti Hâkânı
Türgişi») dört fersah. Türk Hakanının köyünden K.r.m.râv
iki fersah. K.rm.râv'dan Nevâket'e iki fersah. Nevâket
şehrinden büyük bir köy olan ve yanında başka bir köy
de bulunan Pencîket iki fersah. Nevâket büyük bir şehir­
dir. Buradan Nûşecân'a giden R.k.b denilen yol bir fersah­
tır. Penci Ket'den Sûyâb'a iki fersah. Sûyâb iki köyden
meydana gelmiştir. Birine Kubâl, öbürüne Sâğur Kubâl
denilir. Sâğûr Kubârdan Nûşecân'a (Barskhan — Barsğan;
bu, Nûşecân'u'l-'âlâ'dır — Yukarı Barskhan) otlakta giden
ve sulardan faydalanan bir kafile için on beş günlük yol­
dur. Halbuki bu mesafeyi Türk ulakları (liberîdi't-Türk)
üç günde alırlar Yukarı Barshan (Nûşecân'ul-'âlâ) Çin
sınırıdır.»

Aslında IX. yüzyıla ait olan bu bilgilerden bilhassa şu


hususlar dikkate değer:

1 — Karluklar'm yurdu Taraz'a 5 fersah (takriben


30 km.) mesafedeki Kasrî Bâs'ten başlamaktadır. Taraz'a
gelince, bu büyük şehrin kimin elinde olduğu söylenmi­
yor. Karluk yabgasunun oturduğu bu şehri Sâmânî İsmail
b. Ahmed'in (893) te fethettiği daha önce kayd edilmişti.

148 K i t â b u ' l - K h a r â c , yayınlayan M . J . De G o e ¡ e , L e y d e n , 1 8 8 9 , s. 2 0 5 - 2 0 6 .


İbn Khurdadbih'deki konaklar şunlardır: «Taraz'dan Nuşecânu's-Suflâ
( A ş a ğ ı B a r s k h a n ) üç f e r s a h , Kasrî B â s iki f e r s a h ; C e r m i y y e buradır, K a r ­
luklar (Kharlukhiyye) burada kışlar. K h a l a c l a r ' ı n (el-Khalaciyye) kışlağı
da oraya y a k ı n d ı r . Köl Ş û b dört f e r s a h . Çöl Ş û b dört f e r s a h . Kalabalık
bir y e r olan Küiân dört f e r s a h , b ü y ü k bİr köy olan Birki dört fersah,
Esbere dört f e r s a h , b ü y ü k bir köy olan N û z k e t sekiz f e r s a h . Y i n e büyük
bir k ö y olan Kharancuvân dört f e r s a h , Çöl dört f e r s a h , b ü y ü k bir kÖy
olan Sarığ y e d i f e r s a h , Türgiş hakanının şehri dört f e r s a h , N e v â k e t dört
fersah, Kübâl üç f e r s a h . Nûşecân'ul-Âlâ, otlakta giden bir kafile için
on beş g ü n l ü k y o l , Türk ulakları için üç g ü n l ü k mesafedir. Nûşecânu'l-
'Âlâ Ç i n sınırıdır (Kitabu'l-mesalık ve'lmemâlî'k, M . J . De G o e j e yayını.
Leyden, 1889, s. 28 - 2 9 ) .
TÜRK DÜNYÂSI ARAŞîmMALARi Ağustos 1984

Taraz'm, ei-Muqaddesî'nin sözlerinden, Sâmânî devletinin


sena ermek üzere bulunduğu yıllara (992 - 999) yakın bir
zamana kadar bu devletin idaresinde kaldığı anlaşılı­
yor.
2 ™ Görüldüğü üzere Qudema Taraz - Külân ara­
sındaki mesafenin çöl üzerinden 14 fersah olduğunu bil­
diriyor (îbn Khurdâdbih'in eldeki muhtasar nüshasında
17 fersah = takriben 102 km.), Türk hakanının şehri 50
fersah (300 km,. İbn ICtıurdâdbih'te 52 fersah 312 km.) olup
12. konağı teşkil etmektedir. Büyük bir şehir olan Nevâket
Taraz'dan 54 fersah (324 km. İbn Khurdâdbih'te 56 fersah
yani 336 km.), Sûyâb 58 fersah (348 km.) dir ve 16. (İbn
Khurdâdbih'te 14.) konakta bulunmaktadır.
3 — El-muqaddesi'de geçen Nûşket, buradaki Nûzket'i
Harran, Kharancûvan, Ordu ile Balasağun arasındaki Ne-
vîket (yahut Neveyket) de buradaki Nevâket'i ifade et­
melidir. Gerdîzîdeki (s. 265) Kümberketh'de buradaki
K.r.m.râv'dan başkası olmamalıdır. Bu da, Gerdîzî'nin ya-
ymlayıcısmm dediği gibi, Hudûdu'l-âlem'deki Kermin
Ket'tir. Yine oradaki Nevîket, Nevâket olabilir.
4 — Eski araştırıcılar Sûyâb'ın Çin kaynaklarındaki
Soey-şe (SuŞe) olduğunu ve bunun şimdiki Takmak'm ye
rinde bulunduğunu ileri sürmüşlerdi. Bu mesele ile çok
m^eşgul olmuş bulunan Minorsky ise Sûyâb'ı Çu ırmağı
nm orta yatağının az kuzey doğusunda aramış, Tokmak'ın
da eski Tümket olduğuna ihtimal vermişti. Ancak Mi­
norsky çok sonra «Addenda to The Hudûd al-'Âlam» de
Arkeolog A.N. Bernstam'ın Sûyâb'ı, Kemin ırmağı kıyısın-

i^iö Taraz maddesine bk. İsiâm A n s i p l o p e d i s i , cüz 119, s. 769. B u makale


W . Barthold'un k a l e m i n d e n ç ı k m a k l a beraber o n u tatmin edici bulmadığı»
zi ifade etmeliyim.

«Amma râh-ı Barsk'hân ez N e v î k e t sûy-i Kümberket şeved berâh-ı


Çigiliyân» ( s . 265 v e dahi s . 279).

151 Meselâ C h a v a n n e s , Documents, s . 10, 13, 120, 140, 143.

1-52 The Regions of the w o r l d , s. 287, 289, 291, 298, 303. V I . numaralı
haritaya da bk.
da, Kemin'in Çu'ya karıştığı ysrîn yukarısında gösterdi­
ğini bildirmiştir.

5 — Araştırıcılar, eğer yanılmıyorsam., Türgiş haka-


nı'nm şehri'nin nerede olabileceği üzerinde pek durma­
mışlardır. Bu şehirden Sûyâb 2. konağı teşkil ediyor ve
ikisi arasındaki yol, yedi fersah (42. km.) çekiyordu. Hiç
bir kaynakta Türgiş hakanının şehrinin adı verilmiyor.
Bize göre Türgiş hakanının şehri, el-Muqaddesi ile Kaş­
garlı'da zikredilen Ordu kasabası olabilir. Bu tahmin için
dayandığım delil, kelimenin kendisi yani Ordu'dur. Ger­
çekten Kaşgarlı Ordu'yu hakanın oturduğu şehir şeklin­
de manalandırıyor X. yüzyılda Ordu'da Türkmen meli­
kinin yaşadığını biliyoruz. Bu Türkmenler'in Oğuzlar'dan
ayrı (başka) bir topluluk oldukları daha önce belirtilmişti.
Bu Türkmen melikleri Türgiş veya Gök Türk hanedanın­
dan gelmiş bir kolu teşkil edebilirler.

6 — Sûyâb, görüldüğü üzere iki köyden meydana gel­


miştir: K.bâl ve Sağur K.bâl. Buradaki Sâğûr pek muhte­
mel olarak Sâğun'dur. Sâğun'un türkçe unvanlardan biri
olduğunu kesin olarak biliyoruz. Bu sebeble Balasagun'un
K.bâl Sâğun'dan geldiğine inanıyoruz.

B S O A S , 1 9 5 5 , XV!1 - 2 , s. 2 6 4 .

«Ordu - Qasabatu'l-meuki. V e minhu summiyet beidetu Kâşğar Ordu


Kend ey be!detu'l-iqâmetİ ve Qa§abatu'!-mulûki.
Ordu - Q a s a b a l u n qurbe B a l â s â ğ u n . V e Baiâsâğun aydzen fusemmâ
Quz Ordu min hazâ» ( I . s. 1 1 2 , tercüme, I, s. 1 2 4 ) . O r d u ' n u n Gök
Türkler devrinde K a ğ a n ' ı n a i l e s i , memurları ve muhafız askeri ile bir­
likte o t u r d u ğ u otağlar manasında o l d u ğ u n u biliyoruz. Hatta Oğuz sa =
vaşları esnasında Tokuz O ğ u z l a r Bilge Kağan'ın ordusuna saldırmışlar
ise de Köl Tigin'in kahramanlığı sayesinde Oğuzlar püskürtülrnüşlerdi.
Ordu h a k k ı n d a , ayrıca bk. C l a u s e n , s. 2 0 3 .

155 V . M i n o r s k y , diğer bir çok meselelerin hallinde cesurca görüşler ileri


sürdüğü halde bu meselede çekingen bİr ifade ile B a l a s a g u n ' u n bura­
d a n g e l d i ğ i n i yazmıştır: «İt is v e r y tempting to associate this - S a ğ h u r -
v\/ith the later Balâ - Saghûn ( T h e Regions of the world,» s. 2 9 1 ,
haşiye 4 ) = Bu S a g u r ' u daha sonraki B a l a s a g u n ile birleştirm.ek pek
cezbedicidir.» Minorosky aynı görüşünü 1948 y ı l ı n d a da muhafaza
ediyordu ( b k . T a m î m İbn B a h r ' s J o u r n e y , s. 2 9 2 ) . Barthold ve Z . V . T o -
gan, Balasagun'un bugünkü A k Peşin olduğu görüşündeler (Islârn A n -
TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI ÂğusJos 1984

Karluklar'a gelince, Kaşgarlı onların lehçelerine dâir


bazı sözler kaydetmekte ve Karluklar'a Oğuzlar gibi, Türk­
men denildiğini yazmakla beraber, yaşadıkları yerler hak­
kında hiçbir bilgi vermiyor. Bunu göz önüne alarak şu
sonucu çıkarabiliriz ki, Karluklar'm sayıca çok kısmı XI.
yüzyılda tamamen yerleşik hayata geçmiş idiler. 1135 ta­
rihlerinde Mâverâün-nehr'de Karluklar'dan kalabalık bir
topluluğun yaşamakta olduğunu biliyoruz. Bu Karluk-
lar'm Kara Hıtaylar'ın az önce Yedi Su, Çu ve Talas vadi­
lerine hâkim olmaları sonucunda Mâverâu'n-nehr'e göç
etmek zorunda kaldıkları şüphesizdir; zira orada ilkönce
Kara Hıtaylar'a sonra da MoğoUar'a tâbi bir Karluk han­
lığı vardı. Bunlar Kara Hıtaylar'a tâbi kalmak istemeye­
rek Mâverâün-nehr'e gelmiş olabilirler. Bu Karluklar Kara
Hanlı (ve hatta belki Selçuklu) memurlarının zulümJarı-
na maruz kaldılar. Şikâyetlerinin bir fayda sağlamadığını
gören Karluklar Balasagun'a gidib Kara Hıtay Kür «Gür»
Han'ına gördükleri zulmü anlatıp onu Mâverâu'n-nehr'in
fethine teşvik ettiler. Bunun üzerine Kara Hıtaylar hare­
kete geçtiler. İlk önce Kara Hanlı hükümdarı Sultan Mah-
mud'u 1137 yılında Hocend yakınında yenen Kara Hıtay­
lar, 1141'de de Selçuklu Sultan Sancar'ı Semerkand civa­
rında, Katvan çölünde ağır bir mağlubiyete uğrattüar.
Kara Hıtaylar'ın bu başarılarında Karluklar da mühim
bir rol oynadüar. Artık bu tarihden itibaren onlar Mâve-
râun-nehr'de istedikleri gibi yaşadılar. Hatta evvelce ken­
dilerinin uğradığı zulmü şimdi yerleşik halka yapmaya
başladılar. Kara Hanlı hükümdarı ibrahim b. Muhammed
(unvanı Tamgaç Buğra Han), Karlukları'n elini zulümden
çekmeye çalıştı ise de basan gösteremiyerek öldürüldü
(1156 yümda), Yeni Kara Hanh hükümdarı Ali b. el-Hasan

siklopedisi, B a l a s a ğ u n maddesi, II, s . 2 6 9 - 2 7 2 ) . Ş e h r i n tarihi hakkmda


aynı maddeye bk.) Mamafih Barthold 1926 y ı l ı n d a İstanbul'da verdiği
derslerde: «bu şehrin coğrafî yerini doğru tayin etmeye imkân verecek
h i ç bir g ü z e r g â h yoktur.» sözleri ile şehrin mevkiinin emîn bir ş e k i l d e
tesbit edilememiş o l d u ğ u n u ifade etmiştir ( O r t a A s y a Türk tarihi h a k k ı n ­
da dersler, yeni baskı, hazırlayanlar K.Y. Kopraman — Afşar İsmail
A k a , A n k a r a , 1 9 7 5 , s . 1 0 6 ) . S o v y e t âlimlerinden O.l. Simirnova'ya göre
Balasağun harabeleri Tokmak'ın 2 4 . k.m. güney batısında bulunmak­
tadır ( T h e History of the W o r l d - Conqueror, I, s . 5 8 , h a ş i y e 2 1 ) .
FARUK SÜMER: ESKİ TÜRKLERDE ŞEHİPXİLfK

(Unvanı ilkönce Kök Sağun, sonra Çağrı Han) Karluklar'-


dan öç almak için başları Peygu Han'ı öldürttü. Laçin Beğ,
Beygu Han'ın oğulları ve diğer Karluk büyükleri 1158 yı­
lında Harizim Şah il Arslan'a sığındılar. Harizim Şah İl
Arslan'm müdâhalesi üzerine Karluk beyleri eski mevki­
lerini elde ettiler. Fakat Kara Hanlı hükümdarı Karluklar'm
davranışlarından memnun değildi. Her halde onun ricası
üzerine Kara Hıtay Kür (Gür) Han'ı Karluklar'm Kaşgar
taraflanna göçederek oralarda çiftçilik yapmalarını em­
retti. Ancak bu emrin sonra geri alındığı veya uygulanma­
dığı anlaşılıyor. Çünkü Karluklar'm 1160 yılında Keş, Sa-
gâniyân ve Tirmiz taraflarında yaşadıklarını ve Kara
Hanlı II. Mes'ud Kılıç Tamxgaç Han'ın onlar ile savaştığını
biliyoruz. Fakat bu tarihden sonra bir daha Karluklar'dan
bahsedilmiyor.
Az yukarıda da, işaret edildiği gibi, XIIL yüzyılın ilk
çeyreğinde Balkaş Gölü'nün (Moğol devrinden sonraki
türkçe adları Kökçe Tengiz, Ak-Tengiz = Ak Deniz) gü­
neyinde ve bu göle dökülen Karatal'm doğusunda Kaya­
lık şehrinde bir Karluk hanlığı vardı, Kayalık'm adı daha
önce hiç bir eserde geçmiyor. Kayalık yeni bir şehir olup
doğrudan doğruya Türkler tarafından kurulmuş şehirler­
den biri olabilir. Şehrin Karluk hâkimi Arslan Han,
Kara Hıtaylar'a tâbi idi. Arslan Han Kür Han tarafından
öldürülmeyerek ülkesinin cğuUarma kalması için intihar
etti ki, intihar tarihimizde az görülen bir hâdisedir. Yerine
geçen oğlu da babası gibi Arslan Han unvanını taşıyordu.
Bu Arslan Han, Kür Han'a karşı duyduğu nefretten Cen­
giz Han'ın metbûluğunu kabul etti ve onun seferlerinde
bulundu. Oğullarından birine Menggü Kağan Fergana'daki
Özkend şehrini verdi.

•156 K a r l u k i a r ' ı n tarihleri hakkında daha fâzla bilgi edinmek için Oğuzlar'a
bk. ( d i z i n , s . 5 0 8 , ilâveler dizini s . 6 8 7 ) .
15T A . H e r m a n n Kayalık'ı Almalık v e Pulat'ın kuzey batısında İki Öküz
(Ögüz)'ün doğusunda gösteriyor (Historical a n d con-imercial atlas of
Ohina). Minorsky Sovyet neşriyatına dayanarak Kayalık harabelerinin
İli'nin sağ k ı y ı ı s n d a , Karatal yöresinde Çingildi (Dungene) yakınında
olduğunu yazıyor (Addenda, s, 2 6 3 ) ,
158 C u v e y n î , !, s , 5 6 , 5 8 , 6 3 ; Barthoid, T ü r k e s t a n , s , 4 0 3 , 4 0 4 , 4 4 2 ; Dersler,
s, 1 7 2 , 1 7 8 . 2 0 7 ,
Yine XIII. yüzyılm başlarında Ozar (yahud Bozar)
adil Kuyaşlı bir Karluk (yahud çok daha muhtemel olarak
Qanglı) da Almalık (yani Elmalık) şehrinin hâkimi ol­
muştu. Almalık bugünkü Kulca'nm az l^uzey batısında, İli
ırmağı kıyısında bulunmakta olup yeni şehirlerden biri­
dir. Ozar mesleğine at hırsızlığı ve soygunculuk ile başla­
mış ve zamanla etrafındaki adamların sayısını çoğalttık-
dan sonra Almalık'ı ele geçirib buranın beyi oimştu. Fa­
kat dirayetli bir insan olan Ozar dindarlığı ve âdil idaresi
ile halkı kendisine bağladı ve sevdirdi. O da Kara Hıtay
Kür Han'ının yerini alan Naymanlı Küşlük'un hâkimiye­
tini tanımıyarak Cengiz Han'ın tabiiyetini kabul etti. Küs­
lük onu ele geçirmek istiyordu. Nihayet Ozar, avlanırken
Naymanlar tarafından yakalanarak Almalık önüne geti­
rildi. Özar'm hatunu, bir yandan Cengiz Han'dan yardım
istediği gibi, bir yandan da şehri Naymanlar'a karşı ko­
rudu. Çünkü Hatun çok iyi biliyordu ki Almalık'ı teslim
etse de Naymanlar Ozar'ı öldüreceklerdi. Az sonra Moğol
kuvvetlerinin yardıma geldiğini gören Naymanlar kuşat­
mayı bıraktılar ve giderken de Ozar'ı öldürdüler. Ozar'm
yerine oğlu Suğnak Tiğin geçti bu, batı seferinde Cengiz
Han'a beğenilen hizmetlerde bulundu. Bunun sonucunda
kendisi Cengiz Han'ın büyük oğlu Cuci'nin kızlarından biri
ile evlendirilerek Altan uruğa «küreken,» yani Cengiz
hanedanına güveyi oldu; 1253 veya 1254 yılında ölünce
oğullarından biri yerine geçirildi. -^^ Cengiz Han'ın batı
yürüyüşünde, yani Harizim.şah Sultan Muhammed üzeri­
ne yaptığı seferde üç Türk beyinin veya hükümdarının bu­
lunduğunu biliyoruz. Bunlar Uygur İdi Kut Barçuk, Al­
malık beyi Suğnak Tigin ve yine Karluk Kayalık hâkimi
Arslan Han idiler. Daha sonraları da her yerde Moğollar
arasında TürMüğü başlıca Kıfçak ve Qanglılar ile Uygurlar
temsil etmişler, buna karşılık Karluklar pekaz denilebile­
cek bir varlık göstermiişlerdir. Türk topluluklarının yaşa­
dıkları yerleri iyi bilen Reşîdeddîn'in, Câmiüt-tevârîh'in-
den Karluklar'm XIV. yüzyıl başlarında daha ziyade bu­
günkü Afganistan topraklarında (Gör ve Garcistan bölge-

159 C u v e y n î , 1, s. 7 5 = 7 6 ; Cemal Karşî, Barthold, Metinler s. 1 3 5 , 1 4 0 ;


Barthold, T u r k e s t a n , s. 4 0 1 , 4 0 3 ; Dersler, s. 178, 2 1 3 » 2 1 4 , . -
lerinde) yaşadıkları anlaşılıyor. Bunlar oraya Moğol isti­
lasından kaçarak gelmiş olmalıdırlar. Bu böyle olmakla
beraber XVL yüzyılın birinci yarısında Isığ Göl çevresin­
de veya İli vadisinde bir Karluk zümresinin yaşadığı bili­
niyor. Karluklar'm Türk tarihindeki yerlerine gelince,
bunu şöyle ifade edebiliriz: Karluklar, bütün boyları ile
birlikte, Isığ Göl çevresi, İli boyları, Çu ve Talaş vâdilerin-
deki Türk yerleşik hayatının gelişmesinde mühim bir rol
oynamışlardır.

IV. ÇİGÎLLER'DE ŞEHİRCİLİK

X. ve XI. yüzyulardaki en tanınmış Türk toplulukların­


dan biri de ÇigiUer'dir. Bunların aslında Karluklar'm bir
boyunuı teşkil ettikleri, Mervezî ye dayanılarak, kaydedil­
mişti. ÇigiUer, o kadar büyük bir topluluk idiler ki daha
X. yüzyılda müstakil bir Türk kavmi sayılmışlardır.
Hudûdu'l-âlem'de ÇigiUer'e dâir şu bilgüer verliyor:
«bu Çigiller aslında Karluklar'dandır. Bunların nüfusları
çoktur. Çigil ülkesinin doğu ve güneyini Karluk ülkesi,
batısını Tohsılar'm yurdu teşkil eder; kuzeyi de Kırgızlar'-
m yurdudur. Karluk ve Kırgız ülkelerinde ne gibi nesne­
ler var ise, Çigil ülkesinde de aynı şeyler bulunur. Onla­
rın servetleri çoktur. ÇigiUer'in ekserisi çadır ve alacık­
larda yaşarlar; şehir ve köyleri azdır; servetlerini sığır,
koyun ve at teşkil eder. Çigiller'den bazıları güneşe ve
yıldızlara taparlar. Onlar iyi tabiatlı, cana yakın, şefkatli
insanlardır. Hükümdarları kendilerindedir.

160 H a y d a r Mirza Duğlat, T â r î h - i Reşîdî, ingilizce tercümesi N. Elias, H i s -


iory of the Moghuls of Central A s i a , London, 1895. Bu K a r l u k l a r ' m b a ­
şında 920 (1514) yılında, Said Han'm ordusunda, Melik Ali bulu-
nuyordu (gösterilen y e r ) . B u g ü n A f g a n i s t a n ' d a y a ş a y a n Türk t o p l u l u k l a -
n arasında K a r l u k adlı z ü m r e l e r e de rastgeliniyor ( G . Jarring, On the
distribütion of Tüı^k tribes in Afghanistan, l.eipzig; 1939 bilhassa
s. 71 - 7 3 ) . Moğol d e v r i n d e K a r l u k , son k ' n ı n sedalısı v e hatta (Karluğ)
düzleşmesi ile (Karlıg) yazılm.aya başlanmıştır (meselâ Cuveynî, 11, s,
14, 15. 17, 8 7 ) . T ü r k i y e ' d e z a m a n ı m ı z d a 13 K a r l ı k , 12 K a r l ı , 2 Karlu
adlı köyler görülmektedir ('çişleri Bakanlığı, T ü r k i y e ' d e m e s k û n yerler
k ı i a v u z u , s. 6 3 3 ) . B u köylerden b-ızılan v e y a bir çoğu bu Türk kavmi­
nin adîyle iigîü olabilir.
TÜRK DÜNYAS! ÂRÂŞTIR^^ALARI Agusfos 19B4

1 — Sîköl (?) ™ bu, Çigil ve Karluk yurcUarı arasında


büyük bir şehirdir. İslâm, hududuna yakındır. Mamur ve
bolluk içinde bir şehirdir. Burada tüccar da vardır.»

Hudûdu'l-âlemJde ÇiğiUer'in evvelce Karluklar'a men­


sup bulunduları sözü, Mervezi'nin ifadesini doğrulu­
yor. Yine aynı kaynağımıza göre, ÇigiUer, Isığ Göl'ün hem
kuzeyinde hem güneyinde yaşıyorlardı. İslâm hududuna
yakın Sıköl (?) şehri de onlara aittir. El-Muqaddesî, Ta­
raz'dan bir bağırım (sayha) mesafede Cigil (Çigil) adlı
küçük bir şehirden bahseder ona göre bu şehrin surları
olup, hisarı da vardır. Camisi ise çarşıdadır.
ÇiğiUer'in varlıklarını XI. yüzyılda kuvvetle koruduk­
ları görülüyor. Kaşgarlı onlardan göçebe bir bölüğün Ku-
yaş'ta yaşadığını söylüyor. Kuyaş'm, İli ırmağı üzerinde
olduğu tahmin edilmektedir. Yine aynı müellifimiz bir bö­
lüğünün de Taraz yakınında bulunduğunu yazıyor ki bu,
el-Muqaddesînin zikrettiği Çigil kasabasındakiler olacak­
tır. ÇigiUer'den üçüncü bir kol da Kaşgar köylerinde ya­
şıyorlardı. Buna göre XL yüzyılın ortalarında ÇigiUer
arasındaki yerleşik hayata geçme faaliyetleri gelişmiştir.
Onlardan göçebe hayat geçirenleri ancak İli havzasındaki
Kuyaş'da yurt tutmaış olanlarııdır. Bundan başka aynı
yüzyılda Mâverâün nehir'de de Çigüler'den kalabalık bir
topluluğun yaşadığını biliyoruz. Ancak XII. yüzyıldan iti­
baren ÇiğiUer'in adlarına rast gelinemiyor. Bu husus şüp­
hesiz onların hernen tam.amxiyle yerleşik hayata geçm.eleri
ile ilgilidir.

^61 S. 83 . 8 4 , ingilizce tercüme s . 98 - 9 3 .

162 Metin şöyledir: «Nâhiyetîst v e asl-ı o ez K h a l l u k h est := Bir:.yöre olup


(aslında Karluklar'a aittir?) asli Karluk'tandır, Müellif «nâhiyet»
kelimesi ile aynı zamanda burada oturan topluluğu da ifade et­
miştir.. B u hususta M i n o r s k y ' n i n ingilizce tercüm.esine v e mütalaasına
bk. ( s . 9 8 , A p p e n d i x B, s . 4 8 2 - 5 ) .

IGD 1 4 5 numaralı h a ş i y e y e bk. Siköl ile Ç i g i l ' i n a y n ı y e r i ifade etmesi muh­


temeldir. Ç ü n k ü , g ö r ü l d ü ğ ü üzere, o n u n için İslâm sınırına y a k ı n cleni-
r.yor. M i n o r s k y , S i k ö l ' ü n Isığ G ö l 'Kıyısında olması ihtimalini ileri s ü r ü ­
yor (Tte Regions of the w o r l d , s. 2 9 9 ) ,

1 ^ L s . 8 5 , 3 3 0 , 3 5 4 , tercüme L s. 393 ^ 3 9 4 , 4 0 8 , 4 2 3 ; O ğ u z l a r , s, 28,


FARUK SÜMER : ESKİ TÜRKLER'DE ŞEHİRCİlhC

Anadolu'da beş veya daha zlyâ.de Çigil admm görülme-:


si Çi9iller'den bazı mühim zümrelerin bu ülkeye gelmiş ol.-,
duklarmı gösterir. Bunların Moğol istilasından önce gel­
miş olmaları çok daha muhtemeldir. Son olarak Çigil genç­
lerinin yakışıklıklan, cana yakın ve sevimli olmaları ile
İran edebiyatında akisler yapmış olduklarını da kayde-
delim.

V- TOKHSILAR'DA ŞEHİRCİLİK

Hudûdu'l-âlem'de Tokhsılar'dan Toklıs şeklinde bah­


sediliyor. Bu bir imlâ hatası olsa gerektir. Orada Tokhsı
(Toksu) 1ar hakkında şu bilgiler verilmektedir:
«Tckhsılar'ın (Tokhsı kelimesinin nereden geldiğini
bilemiyorum) yurdlarınm doğusunda ÇigiL güneyinde
Karluk yurdu ve Karluk ülkesinm dağlık bölgeleri, batı­
sında Kırgızlar'dan bir topluluk, kuzeyinde yine Çigiller
vardır. Bu yöre ÇigiUer'inkinden çok daha zengindir. Ora­
dan misk ve türlü kürkler elde edilir. Tokhsılar'ın servet-^
leri at, koyun, kürk, alacık ve çadırdır. Onlar kış ve yaz
otlaklarda ve çayırlarda dolaşırlar.

1 — Lâzine ve Ferâkhiyye Tokhsılar'dan iki oy­


maktır. Bunlardan her biri küçük bir yörede oturur. İki.
köy bunların adları ile anılırlar.
2 — Sûyâb = bu, büyük bir köydür. Bu köyden yirmi
bin kişi çıkar.

3 — Bigliliğ =: buraya soğdça S,m.k.nâ (?) denilir.


Hâkimi Yınal Beg Tigin (?) unvanını taşır. Yinal Beg
Tigin'in üç bin askeri vardır.

4 ~ Öz Keth (?) - burası Tokhsılar'ın iki köyü ara­


sında bulunur. Özketh'de (?) az insan yaşar. Fakat verimli
yerdir ve halkı da zengindir.»

Hudûdul-âlem'de verilen şu bilgilerden Tokhsı (me­


tinde: Tokhs) larm aşağı Çu'nun sol yakasına düşen yöre-

165 Metin: Ö r k e t h . Diğer eserlere bakılarak böyle y3.zıld! (Hudûdu'l-âlem,


s. 84 - 8 5 . ing'iiizce t e r c ü m e , s , 9 9 ) ,

— 8r —
de yaşadikları anlaşılıyor, Kaşgarlı Mahmud Tokhsılar'ın
Kuyaş'da oturduklarını ve onlara Tokhsı-Çigil dahi denil­
diğini yazıyor.
Kuyaş'm yeri henüz kesin olarak tayin edilmemiş olup,
İli vadisinde bulunduğu tahmin edilmektedir. Kaşgarlı
Tokhsılar'ın aşağı Çu boylarında yaşadıklarından söz et­
miyor. Bu husus XI. yüzyılın ortalarında Çu boylarındaki
Tokhsüar'm yerleşik hayata geçmiş olmaları ile izah edi­
lebilir. Esasen XL yüzyıldan itibaren Kaşgarlı'dan başka
çağdaş hiç bir kaynak da (^^ani müşâhadeleri XI. yüzyıl
ile ondan sonraiki zamanlara ait olan) Tokhsılar'ın adı geç­
mez.
Görüldüğü üzere Hudûdu'l-âlem'de Tokhsılar'ın üç
şehıi ile iki köyleri zikrediliyor. Türgiş kağanlarının otur­
dukları meşhur Sûyâb şehrinin onların ellerinde olması
dikkate değer. Buradan yirmi bin asker çıktığının söylen­
mesi, Tokhsılar'ın kalabalık bir Türk topluluğu olduğunu
ve Sûyâb'm da ehemmiyetini koruduğunu gösterir. Bigli-
lığ için her ne kadar bir köy deniliyorsa da köyün geniş bir
yörenin merkezi olduğu anlaşılıyor. Çünkü, Ymal Beg Ti­
ğin (?) unvanını taşıyan yörenin hâkimi, üç bin askere
sahib bulunmaktadır. Tokhsılar'ın Öz Keth (? Orket),
Lâzine ve Ferâkhiyye adlı köylerde de oturdukları kaynağı-
tnızda açıkça, yazılıyor. Kaşgarlı'nm Kuyaş'da yaşayan
Tohsılar'a Tohsı-Çigil denildiği ile ilgili sözleri, onlann
Karluk boylarından olduklarına dâir Mervezîn'in sözlerini
doğrular.

VL KARA HANLILAR DEVRİNDE ŞEHİRCİLİK

Kara Hanlılar devrindeki yani XI. - XIL yüzyıllarda,


Orta Asya'da Türk şehirciliği üzerinde bilgi vermeden ön­
ce, bu hanedanın mensub bulunduğu Türk topluluğunu
tanıtmak yerinde olacaktır.

166 1, s . 2 8 , 3 0 , 3 3 , 3 4 , 5 9 , 3 4 2 , İ J , s. 5 6 , 2 2 4 , 2 4 3 , s. 5 2 , 102, 129;


tercüme !, s . 2 8 , 3 0 , 3 2 , 6 1 , 1 0 1 , 4 0 8 , 4 2 3 , II, s . 6 7 , 2 8 0 , 3 0 1 , ! J İ , s.
72, 139, 172.
Kara Hanlı Mnedanını çıkaran, diğer bir deyiş ile
Kara Hanlı devletini kuran Türk topluluğu Yağmalaradır.
Karluklar'm böyle bir devleti kurmaları bir çok sebeb-
den mümkün değildir. Karluklar'm en müsâid zamanlarda
dahi bir devlet kuramadıklarını ve bu yüzden Müslüman­
lar'm Türk ülkesinden bir çok yerleri ellerine geçirdikle­
rini ve Batı Türk ülkesinde beylikler devrinin gelişmesi­
ne seböb olduklarını daha önce belirtmiştik.

Hudûdu'l-âlem'de Yağmalar hakkında, aynen şöyle de­


niliyor: «bu ülkenin doğusu Toğuz Guzz (yani Uygur)
ülkesidir. Güneyi Khulend Gün suyu olub Kuça ırmağına
dökülür. Batısı Karluk ülkesidir. Yağmalar'm yurdunda
çiftçilik azdır. Orada çok kürk elde edilir, av da boldur;
selametlerini at ve koyun teşkil eder. Yağmalar güçlü,
kuvvetli ve savaşçı bir topluluktur. Çok da silahlara sahip­
tirler. Hükümdarları Toğuz-Guzz (Uygur) lıânsdanmdan-
dır. Yağmalar'm pek çok oymakları da vardır. Onların
1800 (!) oymakları olduğu söylenir. Gerek asiller, gerek
halk kitlesi hükümdarlarına yükünürler. Bulaklar yağma­
lar'dan olub Toğuz Ğuzzlar ile karışık bir halde yaşarlar.
Onların köyleri azdır.

1 —- Kaşgar — Kâşgar Çin'e dahildir. Ancak Kaşgar,-


Yağma, Tibet, Kırgız ve Çin arasında bir hudûd şeh­
ridir. Hâkimleri eski zamanlarda Karluk veya Yağmalar'-
dan idi. Iğraç Art dağı da Yağma ülkesinden geçer.

16T Y u k a r ı d a Tokhsılar'dan bahsedildiği esnada ülkelerinin batı tarafinda


Kırgızlar'dan bir topluluğun yaşadığı yazılmıştı. Kaşgar zikredilirken
y i n e o n l a r ı n adı geçiyor. Fakat başka hiç bir k a y n a k t a K ı r g ı z l a r ' ı n M o ­
ğol devrinden önce Barı Türk ülkesinde y a ş a d ı k l a r ı n d a n söz edUmez,
Onlar bu devrin kaynaklarında Kögmen'in ötesindeki yurtlarmda.,,yani
Abakan bozkırında oturan bir Türk kavmi olarak anıhrlar. Hatta ora­
daki yurtlarının Okyanus'a kadar uzandığı bile söylenir. Fakat Kır­
gızlar'ın 840 yılında Uygur devletini yıkıp onları yurtlarından göç et­
meye mecbur bıraktıklarından İslâm müellifleri haberdar olamamışlar­
dır. Y u k a r ı d a da k a y d e d i l d i ğ i gibi, Hudûdu'l-âlem'de zikredilen Kırgız­
lar (Khırkhıziyân) Kıtaylar'ın 924 yılında Kırgızlar'ı Orhun bölgesin­
den ç ı k a r m a l a r ı yüzünden onların batıya kaçmış zümreleri olabilirler.
K ı r g ı z l a r ' ı n asıl ana k o l u ise eski yurd.una (Abakan bölgesine) gitmişti.
Bu hâdiseden sonra o n l a r bir daha büyük bir k a v i m s a y ı l m a d ı l a r .
2 — Bartuc (Artuc) Yağmalar'a ait mamur bir
köydür. Fakat yılanlar o kadar çoğaldı ki, halk bu yüz­
den şehri terk etti.
3 — Khirgili (?) ~ Bartuclular'a ait büyük bir köy­
dür. Burada, Yağmalar, Karluklar ve Toğuz Ğuzzlar olmak
üzere, üç cins Türk yaşar.»

Hudûdul-âlem'de Yağmalar'a dâir verilen bilgiler bun­


lardan ibarettir. Görüldüğü gibi, Hudûdu'l-âlem'e göre
Yağmalar Kaşgar ile onun kuzeyindeki Narin ırmağı ara­
sında yaşayan pek kalabalık bir topluluktur; silahları mü­
kemmel, güçlü ve savaşçı insanlardır. Hükümdarları Uy­
gur hanları ailesine mensuptur; şehir ve köyleri azdır.
Kaybolmuş eski kaynaklara dayanarak Türk kavim­
leri hakkında oldukça dikkate değer bilgiler veren Ger-
dîzî de Yağmalar için şunları yazıyor:

«Yağmalar'a gelince, Türk Hakanı Karluklar'm çoğal­


dığını ve güçlendiğini, Toharistan Haytallar'ı ile ilişki ku-
ruib kız alıp verdiklerini gördü. Türkistan'ın zayıf durum­
da olduğunu bildiğinden korkuya düştü. Sonra Toğuz
Ğuzzlar'dan bir kavim (Yağmalar) kaçtılar ve kendi el­
lerinden ayrılarak Karluklar arasına geldiler. Karluklar
onlara hiç bir şey yapmadılar.» Filhakika Uygur İl İt­
miş Bilge Kağan'm ikinci kitabesinde (Taryat) Yağma,
bir topluluk adı gibi geçiyor. ^'^^ Mecmulü't - tevârîh'de de
toplujlüklar'm ve şehirlerin başındaki hükümdarların u n ­
vanları sayılırken Yağmalar'm başına «Buğra Han» de­
nildiği'yazılır. ^'^^
Kaşgarlı da Yağmalar hakkında kısaca şu bilgiyi ve-^
riyor: «Türkler'den bir topluluk olup onlara Kara Yağma
da denilir».

168 s . 7 8 - 7 9 , ingilizce tercüme s . 9 5 - 9 6 .

169 s . 2 6 0 .

170 Talat T e k i n , a y n ı m a k a l e , s . 8 0 7 , 8 1 1 .

171 s . 4 2 1 .

172 ¡11, s . 2 5 - 2 6 , tercüme III, s . 3 4 .


Muhtelif kaynaklardan naklettiğimiz şu satırlar, Kara
Hanlılardın Yağma topluluğuna mensub bulunduklannı,
bize göre, açıkça meydana koyuyor. Bunu şöyle hülasa
edebiliriz.
1 — Yağmalar'a Kara Yağma da denilir. (Kaşgarlı).
Kara Hanlılar'dan bir çoklarımn unvanlarında kara sıfatı
da bir unvan olarak görülür. Onun için bu devlet ve ha­
nedana Kara Hanlı devleti, Kara Hanlı hanedanı ve umu­
miyetle Kara Hanlılar denilmiştir.
2 — Yağmalar'm hükümdarı Buğra Han unvanını ta­
şır (Mücmelu't - tevârîh). Kara Hanlılar'dan bir çokları­
nın Buğra Han unvanını taşıdıklarını biliyoruz.
3 — Kaşgar, Yağma yurdunda bulunan veya ona
komşu bir şehir idi (Hudûdu'l-âlem.).
Kara Hanhlar'm eski atası sayılan Afrâsiyâb havası­
nın iyiliğinden dolayı Kaşgar'a Ordu Kend de demiştir
(Kaşgarlı). Kara Hanlı hükümdarlarının aile mezarlığı da
Kaşgar'da bulunuyordu (Cemâl Karşı).
Türk toplulukları arasında «han» unvanını taşıyan
yalnız Yağmalar'm hükümdarı idi. Bu da yağma hüküm­
darlarının Uygur kağanları ailesine mensub olmalarından
ileri geliyor. Kara Hanlılar Türkistan'ın siyasî hâkimiye­
tini ellerine geçirince han ve hakan unvanlarını tabii ola­
rak kullandılar.
Gerdizî'nin sözlerinden açıkça anlaşüdığı gibi, Yağ­
malar Batı Türk ülkesindeki yurdlarına mensub oldukları
Uygur elinden aynlarak gelmişlerdir. Onlar bu yeni yurd­
larına ne zaman geldiler? Uygur devletinin 840 yılında
yıkılması üzerine Uygurlar'dan önemli toplulukların batı­
ya Karluklar ülkesine göç ettiklerini biliyoruz. Yağ­
malarım da bu göçler sırasında Kaşgar bölgesindeki yurd­
larına gelmiş olduklarmı kabul etmek yerindedir.
942 yılında bir Müslüman şehri haline gelmiş bulu­
nan Balasağun'un Gayr-i Müslim Türkler tarafından fet­
hi Sâmâniler devletinin hükümet merkezi Buhara'da de-

l7o Hamüton, Les O u i g h o u r s / s . 6, 10 - 1 1 ,


rin bir heyecan uyandırmıştı. Şehri kurtarmak için hare­
kete geçileceği söylendi ise de Buhara'dan bir adım ileri
gidildi mi gidilmedi mi işte bu, bilinemiyor. Bilinen bir-
şey var ise o da bir yıl sonra hakan'm oğlu'nun Sâmâni-
ler'in tutsağı olarak yaşadığıdır. Balasagun'u fetheden
Gayr-i Müslim Türkîer'in Yağmalar olduğunda şüphe yok­
tur. Balasagun'un onlar tarafından ele geçirilmesi üze­
rine Kara Hanlılar devleti kurulmuş oldu (942 yılında).
Bu yeni devletin hanları Türk ülkesindeki beylikler dev­
rine yavaş, fakat kesin bir şekilde son vermeye girişti­
ler. Türk tarihinde yeni ve pek mühim bir devir başladı.
Bu cümleden 960 yılında Kara Hanlılar ülkesinde İslâ­
miyet kesin bir şekilde kabul edildi, 999 yılında Sâmâm-
1er devletine son veren Kara Hanlılar, çok zengin ve ma­
mur Mâverâünnehr'i de ülkelerine kattılar. Fazla olarak
Türkler'e Orta Doğu yolu da açümış oldu. Kara Hanlılar
doğuda Tarım havzasını ve eski ve büyük bir şehir olan
Hoten ile yöresini aldıkları, doğudan vakit vakit gelen
türkçe ve moğolca konuşan toplulukların hücumlarını
önledikleri gibi, hâkim oldukları yerlerde dirlik ve dü­
zenliği de kurdular. Böylece eski Batı Gök Türk ülkesi­
nin medenî gelişmesinde mühim bir rol oynadüar. Kaş­
garh Mahmud'un eserinin incelenmesi, Kara Hanlılar dev­
rindeki Türk topluluğunun İslâm âleminin diğer yerlerin­
deki gelişmiş topluluklar seviyesine ulaşmış olduğunu
gösteriyor. Şehirlerde oturan, ütü ve mendil kullanan çe­
şitli, içtimaî ve iktisadî ve kültürel müesseselere sahib bu­
lunan bir cemiyet ki, biz bu cemiyetin maddî ve manevî
hayatını, müesseselerini, geleneklerini hülasa herşeyini
başka bir eserimizde tanıtacağız.

Burada Seyhun ile İli ırmağı arasındaki şehirlerden


söz edilecek, bu hususta ki başlıca kaynağımızı da Kaş­
garlı'nın büyük eseri teşkil edecektir.

XL yüzyılda Doğu Türkistan'daki Koçu'dan aşağı


Seyhun'daki Yeni Kend'e kadar uzanan geniş sahada, ya-
şajran Türkîer'in mühim bir kısmı köyler ve şehirlerde
oturarak yerleşik hayat geçirmekte ve bu hayatın icabı

174 I b n ü ' l - E t h î r , V l i l , s . 3 1 0 ; Barthold, T ü r k e s t a n , s . 2 5 6 .


olarak hertürlü faaliyeti göstermekte idiler. Bu şehirlerin
pek mühim bir kısmı daha önce v a r oldukları bilinen
şehirlerdir. Bunlardan bazıları türkçe isimler almışlardır.
Bazı şehirlerin adlarına ise daha önceleri rast gelinemi­
yor. Bunlar yeni kurulmuş şehirler midir, yoksa gelişerek
mi ortaya çıktılar, bu hususta kesin bir şey söylemek
mümkün olmuyor. Ancak bir çok şehirlerin yeni kurul­
muş olduklarında şüphe yoktur. Nitekim yeri gelince bun­
lara işaret edilecektir.
Türk ülkesinde Türkler'den başka Suğdak (yani
Soğd), Argu, Kençek adlı kavimler de yaşıyorlardı.
Suğdaklar Mâverâu'n-nehr ve Seyhun boylarından
başka başlıca Balasagun, Talaş ve diğer bir çok şehirlerde
de yaşıyorlardı. Argular Îsfîcâb (Sayram)'dan başlayarak
Balasagun'a kadar uzanan iki dağ arasındaki bölgede,
Kençekler de umumiyetle Kaşgar bölgesi kâylerinde otur­
makta idiler. Bu toplulukların XI. yüzyılda iki dilli olduk­
ları görülüyor. Yani onlar hem ana dillerini, hem de
türkçeyi konuşuyorlardı. Bunlar arasında bilhassa Argu
ve Kençekler'in sür'atle türkleşmiş oldukları anlaşılıyor.
Hatta Kaşgarlı'nm eserinden XI. asrın ikinci yarısında he­
men tamamiyle türkleşmiş oldukları neticesi çıkıyor. Doğu
Türkistan'da yani Uygur ülkesindeki yerli halk da XI. yüz­
yılda henüz kendi dillerini unutmamışlardı. Daha sonra­
ları bütün bu yerlilerin çoğu ana dillerini unutarak sa­
dece türkçe konuştular.
Şehirlerde, köylerde yaşayan Türkler'in kavmî men-
şelerine gelince, bunlar doğudan batıya doğru Uygurlar,
Çomullar, (yahud bu, daha önce) Barsganlar, Çaruklar,
Oğraklar, Yağmalar, Çiğliler, Tokhsılar, Edzkişler, Kar­
luklar, Türkmenler ve Oğuzlar'dır.
Şimdi alfabetik sıra ile Kara Hanlılar ülkesindeki şe­
hirleri gözden geçireüm. Yalnız Mâverâun-nehr'deki
şehirler araştırmamızın dışında bırakılmışlardır.
175 B u adlar için Kaşgarlı'nm e s e r i n i n arabça metninin d'İzini ( C . Brockeİ-
mann, Mitteltijrkischer w o r t s c h a t z nach Mahmûd âl-Ka§garis Dîvân lü­
gat a t - T u r k , L e i p z i g , 1928, s. 2 4 0 - 2 5 1 ) ile türkçe t e r c ü m e s i n i n d i z i n i ­
ne ( B . A t a l a y , D î v â n u luğât-it Tünk d i z i n i , A n k a r a , 1943, s. 829-869)
bk.
TÜRK DÜNYASI Â^ÂŞTIÎ^MALAR! Ağustos 1984

1 — Abul =: Kaşgar'da bir l^öy.


2 — Ak Say ~ bir yer adı. ^'^^
3 — Ala Yığaç sınıra (Uygur?) yakın bir yer.
4 — Alguk — Kaşgar'da bir köy.
5 ~ Altun Kan — Uygur ili'ne yakın bir dağ.
6 — Aluş ~ Kaşgar bölgesinde bir köy.
7 — Aramut — Uygur iline yakın bir yer.
8 — Argu bir Türk kavmi ve bu kavmin oturduğu
Taraz (Talaş) ile Balasagun arasındaki bölgenin adı.
9 — Artuş Yine Kaşgar bölgesinde iki köy. Hudû-
dul-âlem'de bu köylerden birinin adı geçmişti. Bu iki Ar-
tuş'dan biri Kaşgar'm az kuzey batısında, diğeri de az
kuzey doğusunda bulunmaktadır.
10 —' Aşicân (Aşcân) ~ Çine giden yol üzerinde bir
şehir.

11 — A y Köl = Uç şehri yakınında bir yer.


12 ~ Bakırlığ ~ Balasagun'a yakın bir yer adı.
13 — Balasagun — Balasagun, Kuz Ordu ve Kuz Uluş
adlarını da taşıyordu. Kuz Ordu adını taşıması, şehrin
Kara Hanlı devletinin hükümet merkezi olmasından ileri
gelmiştir. Kuz Ulus'a gelince uluş, Kaşgarlı'ya göre, ar-
guca şehir demektir. Çigiller ise kelimeyi köy anlamında
kullanmışlardır. Balasagun'da hem Türkler, hem de

176 A n a d o l u ' d a bu adda ( A k S a y ) birçok mevkilere rastgeldiğimi hatirİ!yo=


rum.

177 i, s . 6 0 , tercüme 1, s. 6 2 . U l u s ' u n şehir manasında Uygurlar arasında


kullanılmış olduğu biliniyor. Uygur Sozlüğü'nde ( A . Caferoğlu, İstanbul,
s. 2 6 5 ) «Uluş memleket, devlet, ülke» şeklinde manalandırılıyor. Fakat
kiitâbelerde uluş'un şehir maansında kullanıldığını görmüştük : «Kutluğ
Koçu uluşuğ...» ( 1 0 2 numaralı haşiyeye b k . ) . Köl Tigin kitâbesindel.İ
«Qurıya kün batsrkdgkı Soğd Berçeker Bukarak Uluş budunda Enik
Sergün Oğul Tarkan kelti.» (Ergin mefın s . 1 6 1 , satır 10-11) cümlesi
bize göre: «Batıda gün batısından Soğd Berçeker (ve) Buhara şehr^i
halkından Enik Sengün ile O ğ u l Tarkan geldi» demektir.
Suğdaklar yaşamakta idiler. Bununla beraber Balasagun
Türklerce öyle benimsenmişti ki, Uygur destanmda bu
şehrin Bögü Kağan tarafından kurulmuş olduğu söylenir.
Türk nazmının en eski âbidelerinden Kutatgu Bilig'in
Balasagunlu Yusuf Khâss Hâcib tarafından yazıldığını
büiyoruz. Fakat maalesef Balasagun'un yeri hâlâ kesin
olarak tesbit edilmemiştir. Şehir, belki de «gömü» bulmak
ümidi ile öyle yıkılmıştı ki, bu yüzden Moğollar şehre
(XIII. yüzyıl Mavu Baliğ (Ma'u Baliğ = kötü şehir) adını
vermişlerdi. Haydar Mirza (XVI. yüzyıl) Balasagun'un
nerede olabileceğine dâir bir söylenti bile işitmemişti
(aynı eser, s. 364). Daha önce de haber verildiği gibi (ha­
şiye 155) Simirnova'ya göre, Balasagun, simxdiki Tokmak'm
yirmi dört kilometre güney batısında bulunmakta idi.
14 — Balu Argu yurdunda, yani İsfîcâb ile Balasa­
gun arasındaki yörede bulunan küçük bir kasabadır, el-
Muqaddesi'de de geçiyor.
15 — Barçuk = Kaynağımız Kaşgarlı Barçuk'un Af-
râsiyâb yani Alp Er Tonga tarafından kurulmuş bir şe­
hir olduğunu sanmaktadır. Bu şehirde Türk toplulukların­
dan Çaruklar oturuyorlardı. Bunlar, daha önce ifade edil­
diği gibi. On Oklar'dan olabilirler. Barçuk'un Kaşgar'm
epey kuzey doğusunda, Artuş'un doğusunda, bugünkü
Maral Başı olduğu sanılıyor.
16 — Barman ~ Minorsky'nin araştırmalarına göre
Yüngü çayı kıyısında Aksu'nun batısında, Uç'un doğusun­
da bulunan bir kasaba idi. Kaşgarlı'ya göre bu ka-

178 M i n e r s k y , s. 2 8 1 ; Z . V . Togan, Türk iü haritası.


173 The Regions of the world, s. 295, 296, 482. Wang-Yen-Te'de Uygur
Arslan Han'ın hâki rnolduğu topluluklar arasında Mo-man (yahut
0-rnan) geçiyor v e b u n u n Barman'ı ifade ettiği ileri sürülüyor (HamÜ­
ton, Les Ouig'hours, s. 1 4 8 ) . B a r m a n gerçekten m ü h i m bir şehir o l m a -
h ki e l - B î r û n î ' d e de geçiyor (el-Kanûnu'l-Mes'ûdî, Haydârâbâd, 1374,
iî, s . 5 7 8 ) . Hocamız M e r h u m Z . V . Togan Türk iii haritasında B a r m a n ' ı
Ak S u olarak göstermiştir.

180 ili, s. 2 7 2 , tercüm.e 111, s. 3 6 9 . El-Muqaddesî'de (s. 326) gümüş ve


altm madenleri bulunan Bârmân adlı b i r yerin adı geçiyor. B u , bizim
B â r m â n o l m a l ı d ı r . El M u q a d d e s i aynı y e r d e Ş i l c î ' d e de g ü m ü ş madeni
bulunduğunu yazar. Müellifin bu son şehri T a r a z - B a l â s â g u n arasındaki
k o n a k l a r arasında zikrettiği daha önce g ö r ü l m ü ş t ü , (bk. haşiye 2 4 6 ) .
sabayı Afrâsiyâb'm oğlu Barman kurduğu için bu adı al­
mıştır. El-Bîrûni'deki Türk- şehirlerinin başlıcaları şun­
lardır : Öz Kend, Balasagûn, Qoçgar Başı, Barskhân, At
Başı, Ordu Kend (Kaşgar), Yar Kend, Uç, Hoten'in mer­
kezi Ahm.a ( ? ) , Bârmân, Küça (el-Kanunu'l-Mes'ûdî, II,
s. 578). Aynı müellif Yukarı (doğu) Türk ülkesinde Tek­
sin ile Hatun Sini zikrediyor (s 563). Hatun Sini (mezarı)
Kaşgarlı'da da geçiyor. Fakat Teksin'in nerede olduğu an­
laşılamadı.

17 —" Barsğan (Barskhân) =^ bu şehir hakkında


daha önce bilgi verilmişti. Şehrin adı Barskhân şeklinde
el-Birûnî'de de geçiyor.

18 Bay Yığaç — Küçe ile Uç şehri arasında Uç'a


daha yakm bir yer.

19 — Bükür Kuça şehri ile Uygur ili arasındaki bir


dağın üzerinde bulunan bir kale.

20 — itlik = Taraz (Talaş) yakınında bir şehir. Bu,


daha önce bir iki defa adı geçen el-Muqaddesî'deki At-
hk (?) olmahdır.

21 — İki Ögüz =: Ögüz eski türkçe'de ırmak, nehir


demek olup Anadolu'da ünsüz'ün düşmesi ile hafifleşerek
«öz» şeklinde kullanılmıştır, ö z , aynı zamanda, vâdi ma­
nasına da geliyor. Bu, yeni şehirlerden biri gibi görü­
nüyor. Kaşgarlı İki Ögüz'ün İli ırmağı ile Yafmç ır­
mağı (bu Karatal olmalıdır) arasında, sınırda bulunan bir
şehir olduğunu bildiriyor. İki Ögüz adını da iki ırmak ara­
smda bulunduğu için almış olacaktır. Kaşgarlı şehrin ye­
rini haritasında da gösteriyor. Rubruk, Moğolistan'a gi­
derken bu şehirden geçmişti. İki Ögüz'ün Kulca'nm batı-

181 E i - B i r û n î Barskhan'ın isiğ Köl (Issı K ö l ) c i v a r ı n d a olduğ'unu söylüyor


(aynı eser, s . 578). Barsgan varlığını X î l . yüzyılda da sürdürmüştür.
Öyleki bu y ü z y ı l ı n müelHflerinden Semerkandlı Nizâmî-i Arûdzî Kara
Hıtay devletinin h ü k ü m e t merkezinin bu şehir olduğunu, sanıyor (Cihan
Maqâle, yayınlayan M. M u ' î n , T a h r a n , 1 3 3 3 , s . 3 8 ) . Barsğan (Barsgaun
şeklinde) X V L yüzyılda varlığını korumakta olup bir geçit adı olarak
zikrediliyor (Haydar Mirza, s. 350).
smda, Almalık'm kuzeydoğusunda, Altm Emel ve Koparm
güneyinde bulunduğu sanümaktadn\

2 2 — Kamlançu ~ İki Ögüz'e yakm küçük bir kasaba.


2 3 — Kargalığ = Talas yalınımda bir kale.
24 Katun Sini ~ Çin ile Tangut arasında bir şehir.

25 •— Kençek Sengir Talas yakınında Kıpçak sınırında


bir şehir. Buradaki Kençek, bu addaki kavim ile ilgili ol­
sa gerektir. Sengir (sağır kefle) eski bir kelime olup asıl
manası «dağ çıkıntısı» demektir; bir duvarın ucuna da
deniliyor. Türkiye'deki yer adları kelimenin bu ülkeye
de gelmiş olduğunu gösteriyor. Bu yer admm birbirinden
çok uzak eski Türk ülkelerinde görülmesi dikkate şayan­
dır. Meselâ Kem (Yenisey) ırmağına dökülen Kemçik ça­
yı kıyılarında bir kaya üzerine yazılmış Gök Türk yazılı
bir kitabede Kara Sengir (Senir) adı geçiyor. Aynı adda
Kaşgarlı, Barsgan'm bir yer adı bulunduğunu bildiri­
yor. Türkiye'de Konya'nın Çumra, Amasya'nın merkez
ve Burdur'un merkez kazalarına bağlı Kara Sengir isimli

1S2 M i n o r s k y , s. 2 7 6 - 2 7 7 . A . H e r m a n n {Histórica! a n d commercial atlas of


China, s . 4 9 ) , İki Ö g ü z ' ü Equius şeklinde (herhalde Rubruk'un İTnlâsi
ile) yazıp onu Balkaş'a dökülen yukarı Karatal'ın kuzeyinde, Kayalık'ın
batısında gösteriyor. Kaşgarlı Tering K ö l ' ü n İki O g ü z sınırında olduğunu
bildiriyor {III, s . 99). Eğer İki ö g ü z ' ü n y e r i doğru tesbit edildi ise ona
en y a k ı n büyük göl Balkaş'tır. Esasen Balkaş'ın Moğol d e v r i n d e n ön­
ceki Türkçe adı bilinemiyor. Kaşgarlı İslâm hududu dahilindeki büyük
gölleri zikrettiğini yazıyor (gösterilen y e r ) . Yafınç, Minorsky'nin kay­
dettiği gibi, l l i ' y e m u v a z i olarak a k a n v e o n u n gibi B a l k a ş ' a d ö k ü l e n K a -
ratal ırmağının Moğol d e v r i n d e n önceki adı olabilir. B a l k a ş ' ı n XVI. y ü z -
yıldaki adı Kökçe Tengiz idi (Haydar Mirza, s. 3 6 6 ) . E r i v a n gölü de
Moğol d e v r i n d e (XIV. asrın birinci yarısında) aynı adı taşıdı. Birincisi,
anlaşıldığına göre, Kalmuk İSiMlası üzerine Balkhaş adıyla anıldı. Sonra
K ı r g ı z l a r A k Tengiz dediler ise de g ö l , b i l i n d i ğ i g i b i , bu moğolca adıy­
la (Balkhaş X Balkaş) tanındı. Esasen Balkaş'ın doğusunda moğolca
k o n u ş a n topluluklar e p e y c e y e r adı b ı r a k m ı ş i a r d
dır.

K a ş g a r l ı , tercüme III, s. 360, 362; C l a u s o n s. 840. Kençek Sengir, Moğol


d e v r i n d e de (XIII. y ü z y ı l d a ) Kençek adı ile v a r l ı ğ ı n ı s ü r d ü r m ü ş t ü r ( R e ^
ş î d e d d i n , C â m i u ' t - t e v â r î h , y a y ı n l a y a n A . A . A l i z â d e , Baku, 1957, s . 110).
TÜRK bÜNYA.SI ARAŞTIRMALARI Ağustos 1984

dört köy vardır. Bundan başka İsparta'ya tabı Senir


Kent adlı bir nahiye merkezi olduğunu da biliyoruz.
26 — Kinküt = Uygur ülkesi sınırında bir şehir.
27 Koçungar Başı Kaşgarlı bunun hakkında sa­
dece bir şehir adı demekle iktifa ediyor; haritasında da
yerini gösteriyor. Haritaya göre Koçungar Başı'nm Bala-
sagun'un güney batısında bir yerde olması gerekir. Bu
şehrin civarında bir göl vardı.
28 ~ Kuyas ~ Tokhsı - Çigil 3rurdunda (Yukarı İli
boyları) bazı kalelerin adları. Bunlar Saplığ Kuyas,
Ürüng Kuyas, üçücüsü de Kara Kuyas'tır. Müellifimiz baş­
ka bir yerde Kuyas'm Barsgan'm ötesinde bir kasaba oldu­
ğunu söylüyor. Cuveynî Kuyas'm Almalık civarında oldu­
ğunu yazar.
29 — Küçe =: bu meşhur Kuça şehridir. 630 yılında
Türk ülkesinden geçen Çinli Rahib Huen-Çang'ın Küçe
(Kuça) hakkında verdiği bilgiler çok yukarıda nakledil­
mişti. Görülmüştür ki Kuça VII. yüzyılın birinci yarısın­
da Tarım havzasındaki en mühim şehir devletlerinden bi­
ridir. Kaşgarlı şehre Kuşen admm da verildiğini söylü-

184 Da-hiliye Vekâleti, Köylerimiz, İstanbul, 1 9 3 3 , s . 4 2 3 ; İçişleri B a k a n l ı ğ ı ,


Türkiye'de meskûn yerler kılavuzu, Ankara, 1946, s. 265. Çumra'daki
Kara S e n g i r ' i n a d ı Kara Sınır ş e k l i n d e dizilmiş. Ben köyün adının Kara
Sengir o l d u ğ u n u çok iyi b i l i y o r u m . S e n g İ r , dağın u c u , çıkıntısı v e bur­
nu ş e k l i n d e k i eski manası ile A n a d o l u ' d a hâlâ kullanıi'maktadır.

Ş e h r i n adı e l - B î r u n î ' d e de geçiyor ( a y n ı eser, s . 5 8 7 ) . Timur 7 7 7 ( 1 3 7 5 -


1 3 7 6 ) d e Cete y a n i Moğollar'a karşı yaptığı beşinci seferde ö n c ü kuv­
vetleri Isığ G ö l y a k ı n ı n d a C e t e ' n i n b ü y ü k başbuğu Duğlat Kamereddîn'i
kaçmaya mecbur bıraktıkları g i b i , bizzat Timur da Q ö ç g â r ' a kadar git­
mişti ( A l i - i Y e z d î , Z a f e r n â m e , T a h r a n , 1 3 3 6 , I, s . 2 0 3 ) . Halbuki Barthoid,
Qoçungar Başı'nın «Çu nehrinin y u k a r ı taraflarında olması pek muhte­
meldir» diyor (Dersler s . 1 0 7 - 1 0 8 ) . A n c a k Barthoîd'un tahmini K a ş g a r -
İmin haritasındaki tarife hiç u y m u y o r . Z . V . Togan Koçıngar B a ş ı ' n ı Isığ
Göl'ün batısında, Balasagun'un güney batısında göstermiştir ki (Türk
ili haritası) b u , en isabetli tahmin olmalıdır.

1B6 I, s . 3 3 0 , 3 5 4 , tercüme I, s . 3 9 3 , 4 2 3 , I I I , s . 1 2 9 , 1 3 4 , tercüme III, s . 1 7 2 ,


178; C u v e y n î , I, s . 2 1 , 3 1 , 5 7 , 1 4 5 , 2 2 6 ( b u r a d a hatalı olarak Qunâs,
Q a n a s ) ; Minorsky, s. 298, 301.
yor. Şehrin yakınında Yulduz Köl vardı ki, Yulduz adı za­
manımıza kadar gelmiştir. Küçe ile Uç arasında Bay Yı-
ğaç adlı bir yerin de bulunduğu, yukarıda kaydedilmişti.
Künküt = Yağma ilinde bir yer. Mamafih bunun yuka­
rıdaki Kinküt ile aynı olması muhtemeldir. ^^'^
30 — Mankent = Kaşgar yakınında bir şehir.
31 — Mınglak = Uygur ilinde bir yer :

«Tünle bile bastımız


Tegme yangak pustımız
Kesmelerin kistimiz
Mınglak erin bıçtımız».

32 — Ordu = Kaşgarlı Ordu'nun Balasagun yakının­


da bir şehir olduğunu yazıyor. Ordu hakkında daha önce
bilgi verilmiş ve hatta Türk (veya Türgiş) hakanının şeh­
rinin bu şehir olduğunu düşündüğümüz ifade edilmişti.
33 — Ordu Kend = Ordu Kend Türkler'in Kaşgar'a
verdikleri isimdir. Kaşgarlı devrinde şehrin halkı tama­
men Türkçe konuşuyordu. Aynı müellif, havası sağlam
olduğundan Afrâsiyâb'ın Kaşgar'da oturmayı sevdiğini de
kaydediyor. Bu kaydın bizim için taşıdığı ehemmiyet, Ka­
ra Hanlı hanedanının bu şehir ile eski ve yakın münase­
betini göstermesidir.
34 — Öz Kend — Fergana şehirlerindendir. Coğrafya-
cüarm eserlerinde de adı geçer. Burada Türkler'den Edh-
kiş topluluğu yurt tutmuştu.

187 Türk ili haritasına bk. O r a d a Kuça'nın batısında, A k Su-Kuça y o ! u üze­


rinde «Bay» şehri v a r d ı r ki bu d a , h e r h a l d e , eski B a y Y ı ğ a ç olmalıdır.

I, s . 3 6 2 , tercüme I, s . 4 3 4 . A y n ı y e r ile ilgili başka bir d e y i ş de şudur-


«Kimi içre o l d u r u p - İla s u w m keçtimiz - U y g u r taba b a ş l a n ı p - Mınglak ilin
açtımız» ( I I I , s . 1 7 8 , tercüme 11!, s. 2 3 5 ) . B u d e y i ş l e r Mmglak'ın ünlü
bir y e r o l d u ğ u n u gösteriyor. Fakat başka eserlerde görülemedi.

189 « Ö z K e n d , serhadd'a Fergana ile Tütik (ülkesi) arasında b u l u n a n bir ş e ­


hirdir; çevresinden iki ırmak geçer; Tibet'den gelen birine Tebâğar
(= Yaba-ku ? ) , B a r l u k ' t a n gelene Bars'khân denilir» (Hudûöu'l-âlem, s.
1 1 3 ) . Kaşgarlı birinci ırmağın a d ı n ı : « Y a b a k u s u w ı » seklinde kaydediyor.
(III, s. 3 6 ) .
35 — Sayram — m.eşhur îsfîcüb şehrinin türkçe adı­
dır. Şehrin bu türkçe adı ilk defa Kaşgarlı'da görülüyor.
Burayı Sâmâniler'e tâbi bir Türk hanedanı idare ediyor­
du. Hatta bu hanedan Balasağun'a kadar uzanan yerler­
deki beyleri de tâbiiyyeti altına almıştı. Bunlardan biri az
yukarıda geçen Ordu kasabasındaki Türkmen hükümdan
idi. Daha önce de belirtildiği üzere bu Türkmenler bizim
Oğuzlar'dan apayrı bir kavimdir. Müslümanlığı ilk kabul
eden bir Türk kavmi olarak adı her yerde tanınmıştı. Son­
ra Oğuz ve Karluklar'dan Müslüman olan kümelere de
bundan ötürü Türkmen denildi.
Kara Hanlılar devrinde de gelişen Sayram, Oğuzlar'm
^aırduna yakm idi. Hatta Oğuzların Kazğurt dağı da Say-
ram'm batısında bulunuyordu, Xn. yüzyıldaki ünlü Türk
velisi Ahmed Yesevı'nin de Sayramlı olduğunu biliyoruz.
Fakat Sayram da, pek çok Türk şehirleri gibi, Moğol isti­
lası ve hâkimiyetinin acılarını çekmiş, o da pek çok ^/er-
ler gibi, bir yıkıntı haline gelmişti.
36 — Sığun Samur — Buğra Han'ın ağılandığı yer.
37 Şu - Şûbâb - (Şûyâb ~ Sûyâb) İki yerde Şu ve
bir yerde Şûbâb şeklinde geçiyor. Müellifimize göre bu,
Balâsağun yakınında bir kale olup, Şu adlı bir Türk haka­
nı yaptırmıştır.
38 Talaş ™ Kaşgarlı bu hususda aynen şunları ya­
zıyor. «Talaş, Taraz adıyla da tanınan şehir. İki Talaş var­
dır. Birincisi Uluğ Talaş, ikincisi Kumi Talas'dır, Bu so-
nuncusu İslâm sınırında bulunur.» Kaşgarlı'nın Uluğ Ta­
laş diye söylediği İslâm, kaynaklarında çok zikredilen, in­
celememizde de sık sık geçmiş olan meşhur Taraz şehri­
dir. Taraz, toprağmm verimliliği, sulak, bağlık, bahçelik
bir şehir olduktan başka, mühim yolların birleştiği bir
yerde bulunduğu için eskiden beri önemli ticâret merkez­
lerinden biri idi. 630 yılında Batı Gök Türk ülkesinden
geçen Çinli Hüen-Çang'm bu şehre dâir verdiği bilgileri
çok yukarıda nakletmiş idik. VIII. yüzyılda orada Kara
Türgişler'in kağanları ve beylerinin oturduklarını biliyo­
ruz. İşte Gök Türk yazılı Talaş kitabeleri bu devre ait ol­
malıdır (en kuvvetli ihtimal ile). Beylikler veya şehir dev-
letleri devrinde Taraz da bir lıülıümdar tarafından idare
ediliyor ve bir unvan taşıyordu. Mücmel ut-tevârîh'de
«îlâs» şeklinde yazüan bu unvanın doğrusunun ne olduğu
anlaşılmadı.
Coğrafyacılarda Taraz'm adı çok geçmekle beraber
onlardan ancak el-Muqaddesî biraz bilgi vermiştir. Uy­
gur hududunda, yani İli ırmağının ötesinde olması gere­
ken Kümi Talas'ın nerede bulunduğu kesin olarak büine-
miyor. Kümi Talas'm Uluğ Talaşlılar tarafından kurul­
muş olması mümkündür.
39 — Tartûk ~ Yağma ilinde bir şehir.
40 — Taş Kend = Taş Kend eski ve ünlü Şaş şehrinin
türkçe adıdır. Şehir türkleşince bu türkçe adı da alraış
oldu. Taş tabiî eski Şaş'm türkçeleşmiş şeklidir. Mamafih
Kaşgarlı şehrin Terken adını taşıdığını da söylüyor ki,
şehrin bu adı, diğer hiç bir eserde geçmiyor. Coğrafyacı^
larda bunun yerine Bin Keth (Ket) adı görülür. Şaş aslın-
da bölgenin adı idi.
41 ~ Tering Köl = İki Ögüz sınırında bir göl. Bu gö­
lün Balkaş olabileceğini söyleyen Barthold'un görüşüne
katılmamak için esaslı bir sebeb göremiyorum. Kaşgar-
lı'nm çok iyi bildiği ve Türk ülkesinin Ceyhun'u dediği
ila (İli)'nın döküldüğü gölün kendisince tanınmaması pek
düşünülemez.
42 — Yafmç ™ müellifimiz Kaşgarlı bu şehrin İli'ye
yakın bir şehir olduğunu söylüyor. Daha sonraki eser­
lerde bu şehrin adı görülemiyor. Aynı zamanda bu adda
b i r d e ırmak vardı. Minorsky Yafmç'm Balkaş gölüne dö­
külen Karatal ırmağı olabileceğini, ihtiyatlı bir dil ile, ifa­
de ediyor. Biz yukarıda İki Ögüz hakkındaki sözleri^

B^j bilgi için 146 numarali h a ş i y e y e bk. Haydar Mirza (kendi zamanm-
da, X V I . yüzyıl) Yengi denilen şehre tarih kitaplarında Taraz denildiği­
ni y a z ı y o r ( s . 7 9 , 3 6 4 ) . Fakat müellifimiz bunu kesin bir şekilde söy­
leyemiyor.
191 K u m i T a l a s ' ı n , Kaşgarlı'nm haritasına bakılarak, İli'nin çok kuzey doğu­
sunda bir y e r d e bulunduğu da d ü ş ü n ü l ü y o r ( M i n o r s k y , s. 2 7 4 - 2 7 5 ) .
192 î, s . 5 8 , 11!, s . 2 7 7 , tercüme i, s. 5 9 , 111, s. 3 7 5 ; M i n o r s k y , s. 2 7 6 - 2 7 7 .
193 Gösterilen y e r . O n a göre İki Ö g ü z şehri Altun Emel'in doğusunda ol-
malıdır. A l t u n E m e l , Karatal ırmağının k a y n a ğ ı n a y a k m bir yerde bulu­
nuyor (Türk ili h a r i t a s ı ) .
miz ile Minorsky'nin bu görüşünü kuvvetle desteklemiştik.
43 — Yafqu — Barsğan civarmda bir şehir.
44 — Yağma - Taraz yakmmda bir köy. Bu köy adı­
nı, Kaşgarlı'nm da ifade ettiği gibi, Yağma bo'^nandan bir
bölüğün oraya yerleşmesi sonucunda almıştır.
İşte Kaşgarlı Mahmud'un eserinde geçen başlıca şe­
hir, kasaba ve köy adları bunlardır. Ancak burada Oğuz
şehirlerine yer verilmemiştir. Çünkü onlardan aşağıda
ayrıca söz edilecektir.
Kaşgarlı, eserinde geçen şehirlerin Türkler tarafından
kurulduğunu, Iranı kavimlerin Türk şehirlerine sonra­
dan gelib yerleştiklerini ileri sürmektedir. Müellifimizin
bu sözlerinde, şüphesiz hakikatin payı vardır. Ticârete çok
düşkün, çalışkan, cesur ve ihtiraslı Suğdaklar'm Türkler'­
in eski yurdu olan Moğolistan ile Çin'de bile müsta'mere-
leri (kolonileri) bulunduğunu biliyoruz. Şüphesiz ki ad­
ları geçen şehir, kasaba ve köylerden bir çokları da Türk­
ler tarafından kurulmuştur. Kaşgarlı bunu kendi zama­
nında da görüb işittiği için, bu hususu belirtmiştir. Esa­
sen bu gerçek ile ilgili elimizde bir çok misaller vardır,
Türkler'in şehir kuruculuğu destanlarına bile aksetmiş­
tir. Meselâ bu destanlara göre Oğuz yabgularmm baş
şehri Yeni Kend Oğuz Han tarafından, Balasagun, Uy­
gur kağanı Bögü Han tarafından kurulmuştur.

XI. yüzyıldan sonra Türk ülkelerinde şehir hayatı


daha da gelişmiş ve hatta yeni şehirler kurulmuş veya.
çıkm^ıştır. Kaynakların kifayetsizliğine rağmen XIL yüz-
yüda ticari faaliyetlerin çok arttığı, maddî ve manevî ha­
yatın geniş çapta ilerlemeler gösterdiği, scnül^ kasaba ve
köylerin bü3?'ük ve kalabalık şehirler haline geldikleri, bir
kelime ile Türk âleminde güneşli günlerin sürüp gittiği
açıkça görülüyor.
Çin'den kovulup Türk ülkelerine gelen Moğol asıllı
Kara Hıtaylar'm Doğu Kara Hanlı devletine son venne-
leri bu gelişmeleri durdurm^adı. Belki daha da geliştirdi.
Çünkü Kara Hıtaylar yerleşik hayata alışkın oldukları ve
bu hayatı tercih ettikleri gibi, hâkim oldukları yer-
lerdeki mevcut eski içtlm_ai düzene de dokunmadüar.
Hatta mahalli hükümdar ve beyler bile yerlerinde bıra-
küdılar. Kısaca Kara Hıtaylar disiplinli ve âdil siyasetleri
ile Türk ülkesinde siyasî bir istikrar unsuı^u oldular. Bu­
nun da Türk yurdunun medeni gelişmesinde, bu arada,
şehirleşmede, pek mühim bir roiu olmuştur. Hatta bir çok
Müslüman müellifleri ve hükümdarları Kara Hıtaylar'm
MoğoUar'a karşı bir sed vazifesini gördüklerini söyliye-
rek Budî Kara Hıtaylar devletinin yıkılmasını memnuni­
yet duyulmayacak bir hâdise şeklinde karşüamışlardır.

Moğol istilâsından önce Türk ülkesinde görülen yeni


şehirlerden biri de Almalık (yahut Almalığ = Elmalık)
şehri olup, evvelce de işaret edildiği gibi, 1220'den bir kaç
yıl önce Ozar (veya Bozar) adlı bir Qanglı'nın elinde idi.
Almalık, yukarı İli'ye çok yakın bir yerde, Sayram Gölü'-
nün güney batısında, Kulca'nm kuzey batısında bulun­
makta idi. Almalık Moğol devrinden sonra da hanların
devlet merkezi olarak varlığını epeyce bir müddet sür­
dürmüştür,

194 B u r c d a gerek Aimalık, gerek diğer şehirler ve bu şehirlerdeki halkın


yaşayışlar! ve gelenekleri h a k k ı n d a C e n g i z Han ile batı seferine katılmış
olan devlet a d a m l a r ı n d a n aslen Hıtay Y e - l ü Ç ' u T s ' a y (1219) ve Cengiz
Han'ın daveti üzerine Batı Türkistan'^3 gelen Çinli Taoist rahip Ç'ang-
Ç'un'un (1221-1224) müşâhadelerinin konumuzla ilgili kısımiannı nak­
letmeyi faydalı görüyoruz: «Altay'ın (Kin-Şan) güneyinde Uygur (Hol
Hu) şehri Beş Balık (Bie-şi-ba) v a r d ı r . Beş B a h k ' ı n bir g ö l ü olup içinde
bir adası g ö r ü l ü r . Bu adada pek çok kuş b u l u n u r . Bin li (takriben 500
km.) den fazla gidildikten sonra Bolat ( P u l a t = B u la) şehrine varıhr.
B u ş e h r i n g ü n e y i n d e Y i n Ş a n dağı v a r d ı r . B u dağ doğudan batıya d o ğ r u
bin li u z a n ı r . K u z e y d e n g ü n e y e de iki y ü z ii gider. Dağın doruğunda
çevresi yetmiş veya s e k s e n ii olan bir göl vardır. Gölün güneyinde ya­
banî elma a ğ a ç l a n ö y l e sik bir o r m a n teşkil ederler ki g ü n e ş i n şuaları
bile aralarından geçemez, Yin-Şan'dan sonra Almalık'a (A-ii-m.a) ge­
linir. Ş e h r i n ç e v r e s i n d e k i bütün bahçelerde elma a ğ a ç l a n pek çok oldu­
ğundan şehir bu adı alm.ıştır. S e k i z v e y a dokuz şehir ve kasaba Elma-
lîk'a tâbidir. Bu memlekette üzüm v e armut da çoktur. Çin'de olduğu
gibi burada da her türlü tahıl ekimi yapılır. Elmairk'ın batısında İli
()-lie) denilen büyük bir ırmak vardır. Bu ırmağın epeyce uzağında
Kara Hıtaylar'm payitahtı Kuz Ordu (Hu-sze-VvO-lu-do — Balasagun) bu­
lunur. Birkaç y ü z li batıdaki şehir ise Talaş (T'a-la-s:z) dır.»
Ye-lü-Ç'u-Ts'ay Fergana şehirlerinden sonra da Hocend, Otrar ve Se-
Yine Almalık ile Kuyas'a yakın bir yerde Kutluğ
adlı bir köy veya kasabanın var olduğunu biliyoruz. Polat
merkand'dan (Sün-sz-kan) bahsediyor v e : «Batı halki (yani Türkler)
bu şe'hrin adının semiz a n l a m ı n a g e l d i ğ i n i söylerler. Gerçekten bu ş e ­
hir kala'balık o l d u ğ u gibi halkı da v a r l ı k l ı d ı r . Paraları altın v e b a k ı r d a n ­
dır. Fakat b u n l a r d a , bizimkilerde olduğu gibi, delik v e çevre çıkıntısı
yoktur. Ş e h r i n çevresinde onlarca li meyve bahçeleri, koruluklar, çiçek
bahçeleri, su kemerleri, pınarlar, havuzlar kesilmeksizin uzanır gider.
Gerçekten Semiz Kend (= Semerkand) hoş bir şehirdir. Kavunları at
kafası kadar büyüktür. Tahıl v e s e b z e y e gelince, burada şu ( b i r tür
d a n ) , no ( b i r tür p i r i n ç ) v e ta-tu (soya fasulyası) bulunmaz. B u ülke­
de y a z ı n y a ğ m u r y a ğ m a z . Halk şarabı, ü z ü m d e n yapar. Burada dut a ğ a ç ­
ları v a r ise de bunlar ipek böceği yetiştirmeye u y g u n değillerdir. Bütün
kumaşlar kü-sün (pamuk?) den imal edilir. A k renkli kumaş uğurlu
sayılır.. Kara renklisi ise y a s elbisesidir (Osmanlılarda da böyle idi).
Burada bütün kumaşların rengi aktır» (Bretscheider, M e d i a e v e l researc-
hes, C h i n e s mediavel travellers, s . 1 5 - 2 2 ) .
Şimdi Ç'ang Ç'un'un seyahatnamesinden parçalar veriyoruz: «14 E y l ü l
1221'de Y i n - Ş a n ' m k u z e y tarafına geldik. B u r a d a bir U y g u r şehri vardı.
Uygurlar (Hui-ho) üstad'ı (—Rahih Ç'ang-Çun'u) karşıladılar. Şehrin
hâkimi, m e y v e ile y ü n d e n mamul Acem kumaşları takdim etti v e «300
fi mesafede Y i n Ş a n ' ı n öbür y a k a s ı n d a K o ç u şehri vardır. Koçu (Huç>-
§u) çok sıcak olmakla beraber üzümlerinin bolluğu ile tanınmıştır» dedi.
Ertesi g ü n batıya doğru yola çıiktık; bir ırmak boyunca ilerledik ve
iki küçük şehri geçtik. Bu zamanda ( E y l ü l ortaları) buğdaylar tam b i ­
çilecek hale g e l m e y e başlamıştı. Burada y a ğ m u r nâdir olduğu için top­
raklar dağdan getirilen s u ile sulanır. Batıya doğru seyahata devam
ederek B e ş Balık denilen büyük bir ş e h r e geldik. Ş e h r i n h â k i m i , kuman­
danlar, Budi v e Tao rahibleri ile halk üstad'ı şehirden uzakta bir y e r d e
karşıladılar. Şehrin batısında bîr bağda misafir edildik. Uygur hüküm­
darının akrabaları üzüm şarabı v e türlü yemişler getirdiler. 19 E y l û l ' d e
tekrar yola çıktık, batıya doğru dört günlük yolculuktan sonra Lunt'ay
şehrinde konakladık. İki şehiri geçtikten sonra 26 Eylûl'de Uyguriar'ın
Can Balık (Çang-Ba-la) şeihrine vardık. Şehrin hâkimi bir Uygur idi.
B i z e çok ikramda bulundular. B u şehrin batısında n e Budist ne Taoist
vardır. Oradaki Uygurlar (Müslümanlar) batıya taparlar (kıble'ye doğ­
ru d u r u l d u ğ u için böyle sanılmış olmalı). Ertesi g ü n batıya doğru iler­
lemekte devgm ettik. Dağ boyunca on konak gittikten sonra bir k u m
çölüne geldik. B u r a d a hiç bir yeşr'llik görülmüyordu. Arabalar v e atlar
kuma saplandılar. B u çölü ancak bir g ü n d e geçebildik... G e c e y i bir g e -
çit'de geçirdikten sonra ertesi gün sabahleyin doğudan batıya doğru
u z a n a n g e n i ş bir v a d i y e girdik. B u v â d i sulak v e otu bol bir y e r o l u p
şurada burada, dut ağaçları ile iğde ağaçları g ö r ü l ü y o r d u . İkinci Konak
Almalık (A-li-ma) ş e h r i . idi. B u r a y a 14 E k i m ' d e vardık.» Şehrin hâkimi
olan Müslüman ile Moğol « d a r u g a ç ı » , üstad'ı karşıladılar. «Şehrin batı­
sındaki bir meyve bahçesinde konakladık. Şehrin halkı bir meyveye
elma (a-lima) derler. B u şehir de b u m e y v e l e r i ile t a n ı n d ı ğ ı n d a n şe<hir
anılan adını bundan almış.» Burada dolama (tu-Iuma) denilen bir tür

195 Aîmaîi'k'ın y è r i îçîn T ü r k ili haritasına bk.


(Bu la) ise Almalık'm yakınında bulunan başka bir şe­
hirdi.
Kayalık da Almalık ile birlikte ortaya çıkan şehirler­
den biri idi. Bu şehrin Karluk hükümdarı Arslan Han'm
devlet merkezi olduğunu biliyoruz. Kayalık bugünkü Ko-
pal'm az batısında, Balkaş Gölüne dökülen Karatal'm do­
ğusunda bulunuyordu.

VIL OĞUZLARDA ŞEHİRCİLİK

Orta Asya'daki siyasî istikrar Çin, Moğolistan ve îtil


havzası ile yapılan ticâretin gelişmesi, Seyhun boyların­
daki şehirleri de kalabalık ve hareketli şehirler haline ge­
tirmişti. X. yüzyılın ortalarında Oğuzlar'm ancak üç şe­
hirleri vardı. Yeni Kend, Cend ve Cuvâre (yahut Khuvâ-
re).
Bunlara sonraları Savran (Sepren), Karaçuk, Kar-
nak, Suğnak ve Süt Kend (Sitgün) şehirleri de katüdı.
XI. yüzyılda göçebe Oğuzlar, adı geçen şehirlerde oturan
eldaşlarma «yatuk» yani tembel adını vermişlerdi. Bilin-

'kumaş v a r d ı r . B u , pamuktan y a p ı l ı y o r . B i z k ı ş ı n g i y m e k için y e d i parça


dolama aldık (Türkiye'de eski z a m a n l a r d a bir tür elbise veya kaftana
telama = dolama deniliyordu). Almalık halkı tarlaları ekmek için k e ­
merler ile su getirip tarlaları s u n ' î şekilde sularlar. S u için bir çömlek
kullanırlar v e o n u başlarında taşırlar. S u çekmek için Ç i n bakracını g ö ­
rünce çok m e m n u n oldular v e «siz T a v ğ a ç l a r pek kabiliyetli insanlarsı­
nız» dediler... Aralık a y ı n ı n başında g ü n e y batıya doğru gittik ve a s ­
ma köprüden bir nehri ( Ç u ) geçtik ve akşamleyin güney dağlarının
(Talaş Ala dağları) eteğine eriştik. Burası evvelce Kara Hıtay­
lar'm hâkimiyetinde idi. B u bölgenin (Çu-Ta!as ırmakları bölgesi) ikli­
mi Y i n Şan (T'İen-Şan)'ın kuzeyindeki ülkelerin ikliminden oldukça
f a r k l ı d ı r . B u memlekette bir çok ovalar olup halk çiftçilik y a p a r v e ipek
böceği yetiştirir. Y a z ı n v e g ü z ü n y a ğ m u r yağmaz. Onun için bu ülkede
ırmaklardan açılan arklar ile toprak sulanır v e böylece ekinler erme ç a ­
ğına getirilir. Kuzeydoğuda dağlar vardır. Güneybatı ise u z u n l u ğ u on
bin İi olan engin t o p r a k l a r d ı r . . . Taş bir k ö p r ü y ü (Talaş ırmağı üzerinde)
geçtik v e beş g ü n g ü n e y batı dağları b o y u n c a gittikten sonra S a y r a m ' a
(Sallan : İ s f î c â b ) vardık. Sayram'da küçük bir kule v a r d ı r . Şehrin Müs­
lüman v a l i s i k a r ş ı l a y ı p bizi ikâmetimize a y r ı l a n y e r e götürdü. O n İkinci
a y ı n ilk g ü n l e r i n d e çok yağmur yağdı» (Bretschneider, s. 6 5 - 7 4 ) .
digi üzere aynı yüzyüda Oğuzlar'dan önemli bir küme
Selçuk'un oğullarının idaresinde ana yurdundan göçede-
rek 1040 yümda Horasan'da Selçuklu devletini kurdu. Bu
devletin gelişmesi üzerine Oğuz elinden, Iran ve Ana­
dolu'ya kesilmeksizin, kümeler halinde göçler yapılmaya
başlandı. Oğuzlar'm bu göçlerinden faydalanan Kıpçak­
lar Seyhun boylarına inerek Oğuzlar ile birlikte yaşamaya
başladılar. Her iki Türk topluluğu arasında sık sık mü­
câdeleler oluyordu. îşte bu mücâdeleler Dede Korkut des­
tanlarının esasını teşkil etmiştir.
XIL yüzyılda yukarıda adları geçen şehirlere bir ye­
nisinin de ilâve edildiğini görüyoruz: Barçmlığ Kend. Bu
şehir Oğuzlar'm Salur boyundan Barçm Hâtun'un adiy­
le ilgilidir. AnlaşıMığma göre şehir Barçın Hâtûn tarafın­
dan kurulmuş ve bundan dolayı Barçmlığ Kend adını al­
mıştır. Yine Seyhun kıyüarmdan Cend yakınlarında Sağ
Dere adlı bir mevki olduğu gibi Ribâtât (ribâtlar) adlı bir
yer de vardı. Bilhassa bu sonuncunun bir şehir, bir ka­
saba, hiç olmaz ise m.eskün bir yer olduğu şüphesizdir.

XIII. yüzyüm ilk çeyreğinde Oğuz şehirlerine yenüe-

iötî B a h â e d d i n Muihammed b. Müeyyed-1 Bağdadî, Et-tevessüi ile't-teressüi,


yayinlayan A . Behmenyâr, Tahran 1315, s. 155-159, 175. S. G . Klyaş-
. torniy, Sìr D e r y a ' n ı n ulu s u , b ü y ü k ırmak m a n a s ı n a geldiğini v e b u n u n
S a k a l a r ' a ait eski bir kelime olup, bilhassa ırmağın aşağı yatağını ifade
ettiğini ileri sürmüştür. Ancak Moğol istilasından önceki İslâmî edebi­
yatta Sey'hun'un bü'hassa aşağı y a t a ğ ı , H u d û d ' u ! âlem'de tasrih edildiği
gibi {s. 43) Nehrüş-Şâş ( Ş â ş ırmağı) adiyle anılmıştır. O ğ u z l a r ise
yurtlarından geçen ırmağın bu kısm.ma yani aşağı yatağına sadece
Ögüz (ırmak) demekte idiler. Şayet Sir adı yerli dilde yaşasa idi biz
onu bilhassa S e y h u n h a k k ı n d a tafsilatlı bilgiler v e r e n coğrafî eserlerde
-veya onlardan birinde görecektik. B u sebeple, b i z e göre, Sir a d ı n ı n g e -
n-iş , m a n a s i y l e Moğollar tarafından getirildiğini kabul etmek, yerin­
dedir. Nitekim X V İ . yüzyıl başlarında S e y h u n ' a yeril İranlılar Khocend
suyu (/Âb-i K h o c e n d ) , Moğol v e Ö z b e k l e r Sir s u y u ( Â b - i S i r ) diyor-
iardi:
«Ve â n nehr râ ( y a n i S e y h u n ) der z e b â n - i e h l - â n bilâd  b - i Khocend
goyend ve merdumân-i ÖzbeSk v e Moğol ân râ Â b - i Sir Khânend» ( F a z -
lullah b. R û z b i h â n , Miihmân-nâme-i Buhara, yayınlayan M. Sutûde,
T a h r a n , 1 9 7 6 s . 8 5 ) . G ö k Türk kitabelerinde geçen sir kelimesi ile (me­
sela Türük sir b u d u n i ğ ) Sir suyu'ndaki bir s ö z ü arasında bir münâ­
sebet olup olmadığı üzerinde görüş beyân etmek seiâhiyetim dışındadır.
rinin katıldığı görülüyor: Özkend, Aşnas. Yine evvelce
ehemmiyetsiz bir kasaba olan ırmak kıyısındaki Otrar da
büyük şehirlerden biri haline gelmişti. Oğuzlar'm devamlı
olarak göçlerine rağmen Seyhun boylarında şehirlerde
oturanlardan başl^a göçebe hayat geçiren yine kalabalık
bir Oğuz topluluğu vardı. Moğol istilası arefesinde
(1218) her biri gerçekten kalabalık, mamur ve hareketli
şehirler durumuna yükselmiş olan Seyhun boylarındaki
Oğuz şehirleri şunlardı: Yeni Kend (Şehir Kend), Cenci,
Ribâtât, Aşnas, Karaçuk, Suğnak, Sabrán, Öz Kend, Kar-
nak, Yesi, Süt Kend. Bunlardan başka pek çok kasaba,
kale ve köy de vardı. Aşağı Seyhun boyları her bakım­
dan pek kuvvetli Türklük vasıfları taşıdığından XVI. yüz­
yılda bile Türkistan adiyle bilhassa bu bölge ifade edili­
yordu. Yesi'nin Türkistan ismi ile anılması, Ahmed Yese-
vî'nin lakabı olan «Hazret-i Türkistan'ın» (Türkistan'ın
büyüğü) halk tarafından kısaltalarak Türkistan denil­
mesinden ileri gelmiştir.

Böylece Türiv dünyası, XIII. yüzyılın başlarında tari­


hinin en mutlu devirlerinden birini geçiriyor, yerleşik ha­
yatta mühim merhaleler katediyordu. Fakat 1219 yılında
başlayan Moğol kasırgası bu mes'ud âlemi yıktı, yok etti.
Öyle yıktı ve yok etti ki, Orta Asya'daki Türk ülkeleri
bir daha böyle bir hayatı yaşayamadı. Moğol hakimiyeti
devrinde başlayan Moğollar arasındaki sonu gelmez iç
savaşlar yüzünden şehirler yakıldı, yıkıldı ve oralarda ya­
şayan halk dağüdı. Göçebeliğin hâkim olduğu yeni bir
âlem meydana geldi. Bu âlemde medenî hayat gittikçe
geriledi ve Moğol istüasmdan önce açıkça müşâhade edi­
len yerleşik hayatın altm devri ve güneşli günleri bir daha
geri gelmemek üzere kaybolup gitti.

XVL yüzyüda Buhara, Semerkand, Ürgenç gibi büyük


şehirlerden artık uzak ülkelere kalabalık kervanlar gön-
derüemiyordu. Çok eski zamanlardan beri yapılan ve
Türkistan'ın medenî gelişmesinde pek mühim bir rolü olan

197 O ğ u z şehirleri h a k k ı n d a daha fazla bilgi için: Oğuzlar, III. baskı s


3 8 - 4 1 , 559^=561.

~ 1Ó1 ~
TÜRK DÜNYÂSI ARAŞTÎRMALARS Ağustos 1984

Çin ticâreti de tamamen durmuştu. Moğol devri öncesi


ve Moğol devri sonrası Orta Asya tarihini yakından ince­
leyen bir tarihçi, ister istemez bu gerçekleri ifade etmek
zorundadır.
1245 yılında Papa'nm temsilcisi olarak Moğolistan'a
giden Plano Carpini Seyhun ırmağına ulaştığında sayısız
şehir harabeleri ile karşılaşarak hayret ve dehşet içinde
kalmıştı. Türk yurdunun merkez kesimi yani Taş Kend
ile Isığ Göl arasındaki bölge de Moğol devrinde daha kor­
kunç bir âkibete uğramıştı. Öyleki Balasagun, Taraz, İki
Ögüz, Yayalık, Almalık, Barman, Beş Balık, Yafmç ve daha
pek çok şehirler bütün Oğuz şehirleri ile birlikte yerle bir
olmuş ve bu yüzden çoğunun mevkileri bile henüz kesin

198 1558 yılında Buhara'ya gelen İngiliz taciri Anthon'y Jenkinson Buhara'yı
sönük ve ticâre+i durgun bir şehir halinde bulmuştu. Çin ile ticâret'ke­
silmişti. Bu yüzden kendisi de Çin'e gidemedi. Moğol istilâsından önce
İslâm âleminin her bakımdan en önde, en ileri şehirlerinden biri olan,
her yere en güzel şeyleri ihraç eden fakat hiçbir şeye muhtaç olma­
yan Buhara'ya Rusya'dan kırmızı sabtiyân, deri, yün elbiseler ve hatta
eğer ve gemler geliyordu. (Early voyages and travels to Russia and
Persia by A . D , (1557 - 1572) and other Engilishmen, Hakluyt Socîety,
London, 1886, I, s . 89, 9 1 ) .

199 « B İ Z bu ülkede (aşağı Seyhun boyları) sayısız harabolmuş şehirler, y ı ­


kılmış köyler ve nice terk edilmiş kasabalar gördük (Rockhill basımı,
London 1900, s. 1 4 ) . Çinli Ç'ang-Te de 1259'da Ç u vadisinde kalabalık
bir halk ve çok kanallar ile sulanan bir arazi görmekle beraber pek çok
da harabelere rastgelmişti (Bretsdhneider, I, s . 1 2 9 ) . Moğollar da ülke­
nin pek harab, topraklardan çoğunun ekilmemekte olduğunu çok iyi
bilmekte idiler. Hatta 666 (1267) yılında veya biraz önce K a y d u , B a ­
rak ve diğer Moğol han ve şehzadeleri düzenledikleri bir kurultayda
şehirlerin çevresinde oturmamaya, davarları ekili topraklara sokmamaya
ve halktan zorla birşey almamaya karar vermişler ise de (Reşideddîn, y a ­
yınlayan A . Alizâde, Bakü, 1957, s . 110, 111) bu kararın uygulanması
pek az sürmüştü. Haydar Mirza'nın da X V I . yüzyılda pek çok harab ş e ­
hirlerden söz ettiği yukarıda da kaydedilmişti (s. 364, 3-65). 1873'de
Sir suyu kıyılarını gezen E. Scbuyler buralarda da pek çok harabe gör­
müş, arazinin durumundan bölgenin eski zamanlarda ekili bulunduğunu
ve geniş bir şekilde meskûn olduğunu açıkça anlamıştı. Bölge halkı ise,
ülkelerinin vaktiyle pek mamur olduğuna dâir, müellife bazı hâtıralar
anlatmışlardı (Türkistan, London, 1876, I, s. 6 2 - 6 9 ) . Filhakika yukarıda
adları geçen O ğ u z şehirlerinden hiçbirisi varlığını sürdüremeyip hepsi
şimdi birer harabe halinde bulunmaktadır.
bir şekilde tayin edilememiştir. Büyük âlim Kaşgarlı Mah­
mud'un «Türk ülkesinin Ceyhunu» şeklinde vasıflandırdığı
İli ırmağı boylan ile Türk gölü dediği Isığ Köl (Göl) çev­
resi I S O uzun bir zaman Moğolistan adıyla anılmıştı.

15
•S
>*
S
Û

e
Q.

:D
:•
i.
:0

d)
T3
C
E

.5
c
:d
C«i
o ra
c
io
£
O
>ö)
<D
S

>

•g
E
•i

:0
O

1-
c
p
E

ÍÖÎ5

I
1

i
di
Resim 2 — Kara Hofonun k u z s y d e s i g ö m ı ı ü f ü . (A.Stem'den)

Resim 3 — K o ç u ' d a rr^ezar harâfoeferî, (A.Sf©ln'den)


Resim 4 ~ Turfan c i v a n n d a k i B3z©klik''ir. güney tarafının görünüşü.
(A.Stenı'den)

Resim 5 —= B e z e k l l k ' i n kuzey mmfmm gürünüşü. (A.Steln'cien)


gesîm 6 — Koçu'd© Kos (çifte) kümbet. (A.Steln'den)

Resim 7 — Kara Hoto'da bîr t ü r b s . {A.StehVden)


Resim 8 — Türbenin kuzeyden görünüşü. (A.Steln'den)

Resim 9 •— S e y h u n ' d a n bir g ö r ü n ü ş . ( S c h u y î e r ' i n Türkistan'ından)

• • •• s, . . . . •. .... .

^. ^ ^ ^ ^ ^ ^ l l g p ^ ^

Resim 10 — Ahmef Y e s e v î ' n i n türbesi. (Schuyîer'in Türl<istan'ından)


sim 11 Taskend'elen bir görünüş. (Schuyler'ln Türkistan'ından)

Resim 12 — Taşkend'de Beklen-bek medresesinin kapalı çarşının damından


görünüşü. (Schuylar'in Türkistan'ından)
Recim 13 — Ç i s î i K e n d Hlsgrı. (Schuyler'ln lürkistan'^ndan)

R^^lny 14 - « E v i i y â A i a yc-!u ü z e n n d o . (Schuyler'in Türkistan'Endan)


B İ B L İ Y O G R A F Y A

Ba'hâeddîn Muhammed b. Müeyyed-i B a ğ d a d î , Et-Tevessüî ile'Meressül, y a -


yınlaya'n A . B e h m e n y â r , T a h r a n , 1315.

W . Barthoid, Beş Bahk, İslâm A n s i k l o p e d i s i , II, s. 651 - 6 5 3 .

~ — — , Orta A s y a Türk tarihi hakkmda dersler, İ s t a n b u l , 1927.

— — — , Taraz, İslâm Ansiklopedisi, X I , s . 7 6 9 .

• • — , Turkestan down to the Mongol invasion, G M N S , London, 1928.

L. B a z i n , Les Calendriers Turcs anciens eî medieavaux, Lille, 1974.

E l - B î r û n î , el-Kanûnu'l-Mes'ûdî, Haydar âbâd', 1 3 7 4 , 1 - lî.

J . A . B ö y l e , The Journey of Het'um I, king of Little Armenia, to the courf


of the great khan Möngke, Central Asiiati'c j o u r n a l , I X , no 3 , s . 1 7 6 - 1 8 8 .

— , The Seasonal residences of the Great Khan Ögedei, The Mon­


gol V/orld Empire 1 2 0 6 - 1 3 7 0 , VariiO'ruim Reprimts, Loodion, 1977, VL

E. Bretscheneider, Medieval researches from Eastern Asiatic sources, I, Lon­


d o n , 1888, I.

A . C a f e r o ğ l ü , Uygur Sözlüğü, İstanbul, 1968.

C e m â l K a r ş î , Mulhakâtu's-surâh, yayintayein W . Barthold, T u r k e s t a n , m/etiniler,


s. 130 v e dievaimi.

E. C h a v a n n e s , Documents sur les Tou-kiue (Turcs) occldentaux, Paris, 1941.

G. c i a u s o n , A n Etymological dictionary of pre-thirteenth century Turkish,


O x f o r d , 1972.

C u v e y n î , Târîh-1 Cihânguşây, yaymlayain Nîirza Muha'mimed-i Kazvînî, GMS.


Leyden, 1911-1916, l-ll, İngüıizce tercüme J . A. B o y l e , The History
of the World-Conqueror, .Manchester, 1958, I.

D a h i l i y e V e k â l e t i , Köylerimiz, İstanbul, 1983.

G . Doerfer, Türkische und mongolische elemente im neupersischen, W i e s b a ­


den, 1965, ill.

— Ill ^
A . V . Gabailn, Das Leben im Uigurischen K ö n i g r e i c h v o n Qoco ( 8 5 0 - 1 2 5 0 ) ,
W i e s b a d e n , 1 9 7 3 , I - II.

— — — , Das Üigurische K ö n i g r e i c h von Chotscho 8 5 0 - 1250, S D A W ,


B e r l i n , 1961.

— ^ Steppe und Stadt im Leben der altesten T ü r k e n , der Islam,

1949, 29 - 1, s. 3 0 - 6 2 .

G e r d î z î , Z e y n u ' ! - a h b â r , y a y ı n l a y a n A . H a b î b î , T a h r a n , 1347.

R. G h i r s h m a n , Les Chionites-Hephtalites, K a h i r e , 1948.

R, G i r a u d , L' Empire des Turcs celestes. Perls, 1960.


J. R. Hamilton, Les O u i g h c u r s a i'époque des cinq dynasties d'après leş
documents chinois, Pariıs, 1955.
Haydar M i r z a Duğlat, Târîh-i Reşîdî, İngiılizce tercümesi N. . Elias, History
of the M o g h u l s of Central A s i a , London, 1895.

A . H e r m a n n , Historical and commercial atlas of C h i n a , Caimbridge ( M e s s a c -


h u s e t t e s ) , 1935.

Fr. Hirth, N a c h w o r t e z u r Inschrift des T o n j u k u k , W . R a d b f f u n , Die A l t t ü r k i s c ­


hen Inschriften der Mongolei adlı eserinde, Petersburg, 1889.

Histoire de la v i e de H i o u e n - T h s a n g , Fransızca tercümesi S. Julien, Paris,


1863; Mémoires sur les contrées occidentals, Fransızca tercümesi S.
J u l i e n , Paris, 1 9 5 7 - 8 , ! - 11, Buddist records of the Western w o r l d , S.
B e a i , London, 1884; The life of H i u e n - T s i a n g , İngilizce tercümesi S. B e a i ,
London, 1911; T ü r k ç e tercüm.esi N. T o g a n , P e y g a m b e r i n z a m a n ı n d a Şarkî
v e G a r b ı Türkistanı ziyaret è d e n Ç i n l i budist Huen Ç a n g ' m b u ülkelerin
siyasî ve dinî hayatına ait k a y ı t l a r ı , İslâm Tetkikleri Enstütüsü Dergisi,
İstanbul, 1964, 1 - 2 .

İbn Battuta, T u h f e t u ' n - n u z z â r f î garâibi'l-emsâr. K a h i r e , 1964, türkçe tercü­


mesi M. Şerif, S e y a h a t n â m e - i İbn-i Batuta, İstanbul, 1 3 3 3 - 1335, I - İL

İbn Haivqel, Kitâb sûreti'i-ardz, y a y ı n l a y a n J . H. K r a m e r s , L e y d e n , 1939, II.

İbn Khurdâdbib, Kitâbu'l-mesâlik ve'l-memâlik, yayınlayan M. J . De G o e j e ,


B G A , L e y d e n , 1889.

İbnü'l-Ethîr, el-Kâmil fi't-târîh, yayınlayan G . J . Tornberg, L e y d e n , 1853 -


1871, V - I X .

İ b n ' ü l - F a k r h , Muhtasar kitâb b u l d a n , yaymlaryan M. J . De G o e j e , B G A , Ley­


d e n , 1895.

İçişleri B a k a n l ı ğ ı , T ü r k i y e ' d e meskûn yerler kılavuzu, Ankara, 1 9 4 6 - 1948,


l-ll. • . .

G. Jar ring, O n the distribution of Turk tribes in A f g a n i s t a n , Leipzig, 1939.

A . J e n k i n s o n , Early v o y a g e s and travels to Russia and Persia by A . J. (1557-


1572) and other E n g l i s h m e n , Hakluyt Society,- London, 1886, L ,
s. J u l i a n , Documents s u r les T o u k î o u e - T u r c S ' , J o u r n a l A s i a t i q u e , 1 8 6 4 .

S. G . Klja^tornyj - V . L i v i s i c , T h e Sogdian înscrîptîon of Bugut revised. Acta


Onlentali-av 1972, X X V I ( 1 ) , s . 6 9 - 102.

F. K ö p r ü l ü , Halaç, İslâm Ams'iiklbpedi&i, V - I, s . 1 0 9 - 1 1 6 .

A. N. Kurat, Peçenek tarihi, İstanbul, 1 9 3 7 .

Liu m a u - fsd, Die Chinesischen Nachrichten Zur Geschichte Der Ost-Tür­


ken ( T ' u - k ü e ) , Wiesbaden, 1 9 5 8 , I - II.

C. M^ökerrats, T h e U i g h u r empire, Coluim'bi^' S . C , 1 9 7 3 .

IVÎasNrrıûdu'l-Kâşgafî, D î v â n u luğati't-Türk, yavi'n'lûyeın K. R'ifat, İsta'nıbul, 1 3 3 3 -


1335, I - III, Araıbça dizin C . Brockelmann, Mitteltürkischer Wortschatz
nach Mahmûd al-Ka§garîs Dîvân lügat at-Türk, Leipzig, 1 9 2 8 , türkçe
tercümesii B. A t a l a y , Di\/aınu lugatit T ü r k , T D K , Ankam, 1939 - 1941, I-
III, Türkçe d'izimi, Ankaıra', 1 9 4 3 ; İngilizce tercümesi R. D a n k o f f -
J. Kelly, Compendium of the Turkic dialects, edited Ş . Takün - G . A .
lekln, Tunki^sh sources, V I I , Harvard University, 1982 - 1984 I - II.

J. Marquart, Die C h r o n o l o g i e der alttürkischen Inschiriften, Leipzig, 1898.

Mes'ûd'î, M u r û c u ' z - z e h e b , Kaihi^ne, 1 3 6 7 , I V .

v . Minorsky, Addenda to the Hudud a l - ' â l a m , B S O A S , 1 9 5 5 , X V I I / 2 , s . 2 5 0 -


27a.

— - — — , Tamım İbn Bahr's journey to t h e U y h u r s , B S O A S , 1948, X l l ,


s. 2 7 5 - 3 0 5 .

Ef^Muqaddesî, A h s e n ü ' t - t e q â s i m , y a y ı n l a y a n M . J . De G o e j e , L e y d e n , 1 9 0 7 .

Mücmelü't-tevârîh ve'1-qisas, y a y m J a y a n M. Bahar, Tahran, 1318.

F. W . K. Müller, Z w e i pfahlinschirften aus den Turfanfunden, A A W , Berlin,


1915, s. 1 - 3 8 .

Nerşehî, Târîh-i Buhara, yayınlayan Razar^î, T a h r a n , 1 3 1 7 .

N i z â m î 4 ' A r û d z î , Ç e h â r M a q â l e , yayml^yain M. M u ' î n , Talhram, 1 3 3 3 .

H. N. O r k u n , Eski T ü r k y a z ı t l a n , T D K , İstainfoul, 1936 - 1 9 4 1 , I - I V .

P. P e ! l i b t - L . Haımbis, Histoire des c a m p a g n e s de G e n g i z K h a n , L e i d e n , 1951, I.

P. Pelliot, Neuf notes s u r d e s questions d ' A s î e C e n t r a l e , T'oung Pao, X X V I ,


Leiden, 1929, s. 202 - 2 6 5 .

M. Peyfûn, Ferheng-i Âzerbaycânî-Fârsî, Tahran, 1361.

Q u d â m e b. C a ' f e r , K i t â b u ' l - k h à r â c , y a y ı n l a y a n M . J . De G o e j e , B G A , L e y d e n ,
1889.

W. Radioff, A t l a s der A l t e r t ü m e r der M o n g o l e i , Petersburg, 1 8 9 2 .


——— , Câmiü't-tevârîh, yaîyınlaYan A . A . A l i z â d e , M o s k o v a , 1 9 8 0 , 11- 1.
S. I. R ü d e n k o , Frozen tombs of Siberia, The Pazyryk burials of iron age-
horsemen, i n g i l i i c e tercümesi M. W . Thoînpso'n, Berkeley - Los Angeles,
1970.

Fa^zlulteh b. R û z b i h â n , Mihmân nâme-i Buhara, y a y ı n l a y a n M. Sutûde, T a b -


naoi, 1976.

Hudûd'I-âlem, mine'! ma§nq ile'l-magrib, yaymteyan M. Sutûde, Tahran,


1340, izahlar i'le IngiJizce tercümesi V . M'imorsky. The Ragicns of the
world, G M N S , London, 1937.

S. A . Stein, Innermost A s i a , O x f o r d , 1 9 2 8 , I - ill, muhtasar y a y ı n ı . O n ancient


Central-Asian tracks, C h i c a g o - London, 1 9 7 4 .

E. S c h u y l e r , Türkistan, London, 1876, 1-1!.

G . J . Rsrnstedt, Zwei UiguHsche Runsninschriften in dcr Nord - Mongolei,


Jo'urnial d e la société Finno-Ougrienr.e, Helsiîngfors, 1913-1918, X X X .
s. 1 - 6 3 .

G . Le Stra-nge, The îsnds of the eastern caliphate, C a m b r i d g e , 1937.

F. Sümer, Oğuzlar, İstanbul, 1980.

—. Tokuz Oğuzlar, İslâ.m Ansiklopedlısi, X I I - 1, s. 4 2 0 - 4 2 7 .

Şerefüz-za^mân Tâbir ^Mervezî, Tebâyi'ul-hayâvân, Ingiiiizce tercüme ve i z a h ­


lar ile y a y ı n l a y a n V . M i n o r k s y , O n China, The Turks and India, Lon­
don, 1942.

Taberî, Târîhu'r-rusul veM-muluk, y a Y i n ' b y a n M. J . G o e j e , Leyden (yeni


fotokopi ba-^kısı), 1964, II - III.

T. T e k i n , A . Grammar of Orkhon Turkic, Bloomington, 1968.

^ Kuzey Moğolistan'da yeni bir Uygur anıtı : Taryaıt (Terhin) kita­


b e s i . Belleten, 1 9 8 2 , X L V I , ise. 1 8 4 , s. 7 9 5 - 8 3 8 .

Z. V . Togan, Balasagun, İslâm A n s i k l o p e d i s i , II, s. 2 6 9 - 2 7 2 .

—, Türk ili haritası ve ona ait izahlar, İstanbul, 1943.

S. P. Tolstov, Goroda Guzov, S o v e t s k a y a e t n o g r a f i y a , M o s k o v a , 1 9 4 7 , nr. 3 ,


s. 5 5 - 102.

-, Auf Der Spuren Der Altchoresmischen Kultur, Aimanca ter­


cüme, Berlin, 1953.

Wang-Yen-Te, Relation d'un voyage officiai dans le pays des Oigurs


( d e 981 â 9 8 3 ) per Wang-Yen Te, f r a n s i z c a tercumesi S . J u l i e n , J o u r n a l
A s i a t i q u e , 1 8 4 7 , 4 . série, I X , s. 50 - 6 6 .
DİZİN
I
YER ADLARI

Abakan bozkırı 27 (h.), 59 Bakırhğ 88


(ñ.) B.Lac 70 (h.), 71 (h.)
Abul 88 Balasagûn 64 (h.), 65 (h.),
Afganistan 61 70 (h.), 74, 75, 78, 85, 86, 89,
Ahma? (Hoten'in merkezi) 90 90, 92, 96, 102
Ak Peşin 75 Bahklığ 34 (h.)
A-ki-ni 14 Balkaş gölü 91, 99
Aksay 88 Balû 70 (h.), 71 (h.)
Aksu 89 Barçmlığ Kend 100
Ak Tengiz 91 (h.) Barçuk 48, 61, 89
Aluş 88 Barlığ 46, 48
Ala (Köl) 24 (h.) 51 Barman 89, 90, 102
A-li-ma 98 (h.) Bk. Almalık Barsgan 56, 57, 58, 59, 61, 71,
Ala Yığaç 88 90, 96
Altay 97 Barskhân 58, 60 (h.), 64 (h.),
Altaylar 3 68, 69 (h.), 70, 71, 90 bk.
Almalık 92, 96, 98, 99 Bardan
Altın Emel 91, 95 Bartuc 84, bk. Artuş
Altun Kan 88 " Batı Türk (ülkesi) 85
Atuş 88 Batı Türkistan 40, 97
Amga (Amgı) Kurgan 12 Bay Yığaç 69 (h.), 90, 93
Anadolu 54 (h.), 57, 100 Bedel r Art 69 (h.)
Aq. raq.r 5, 68 Beg Tigin köyleri 46
Aral gölü 57 (h.) Bencul 69 (h.)
Aramut 88 Berûket 70 (h.), 71 (h.)
Argu 41 (h.), 88 Beş Balık 12, 13, 42„ 48, 97, 98
Artuş 84, 88, 89 102
Aşağı" Çu 14, 19, 82,\99 Beş Balık-Koçu Bölgesi 38, 40,
Aşnas 101 42 (h.), 43, 44, 45, 47
Aşağı Seyhun 53, 86, 101, 102 BigliUğ 81, 82
Atlalığ 67 Bin Göl 19
Atlıkh 64 (h.), 70 (h,) Birki 72, 73

^ l l Ş v ^ ••
Bizans (şehirleri) 20
Bolat 97
Edhgiş 60 ;
Bolçu (?) 50
Edime 17
Bugut (kitabesi) 27 (h.)
Emü 24: (h.), 51
Buhara 21, 85, 86, 102
Erk 46
Bukarak Uluş 88 (h.) bk.
Erivan (gölü) 91
Buhara
Esber 73
Evliya Ata 19
Canıgâr 26, 48, 69 F
C.mJiketh 47 Ferâkhiye 81, 82
Cemûketh 65 (h.), 71 (h.), 85 Fergana 21, 71, 97
Can Balık 45, 98 Firunketh 67 (h.)
Cend 99, 101
Cermiyye 72, 73 (h.) bk. Qum • G •
Ceyhun 15 Gandhâra 22
Cüvâre 99 Gangesîr (?) 67
Gegen Çağan 39
Ç H
Çarık 60 Halaç 57
Çankh 60 Halaçlar 57 (h.)
Çarıklar 60 Halaçh 57 (h.)
Çigil 70 (h.), 71 Hami 3, 48
Çinâniketh 43, 46 Harizm 63
Çin 4, 5, 9, 11, 13, 14, 16, 19, Hasan Kent 2
24, 25 (h.), 26, 33, 36, 40, 45. Hazar Denizi 3, 40
83 Heft Dih 71
Çin şeddi Hindistan 14, 16, 17, 22
Oingling dağı 42 (h.) Hooend 60, 76, 97
Çomul keth 46, 48 Horasan 19, 60, 100
Çöl 73 Hoten 86, 90
Çu ırmağı 13, 15, 54, 68, 74, Humul (Kumul) 47, 48
75, 76, 79, 92, 102 Huttal 19 (h.)
Hutukbay 45
D I
Dih=i Çûb 40 (h.) Iduk Baş 30
Dih-i Nev 2 Iğraç Art 47, 83
Dih-i Nûciket 71 (h.) ila ırmağı bk. İli ırmağı
Dihistan 57 Isığ İsig " Köl (Göl) 13, 15,
Doğu Sibirya 59 (h.) 48, 56, 61, 79, 90, 92, 103
Doğu Türkistan 50 İh) Ithk 90
Kaşgar 62, 83, 84, 85, 87
Katun-Sini 91
îdi Kut şehri 44 bk. Koçu
Katvan Çölü 76
Î-Gu 14
Kaya Kent 2
îki Ögüz 90, 91 (h.), 95, 108
Kayalık 91, 99, 102
İÜ (ila) Irmağı 23, 48, 51, 80,
Kayseri 9
90, 94, 103
Kazgurt dağı 94
m vadisi 13, 23, 92
Kemin ırmağı 74, 75
îndus Irmağı
Kemçik çayı 91
în-şan (dağı) 14
Kemçiketh 39 (h.)
İranlılar 20
Kençek Sengir 91
İran 9, 20
Kestek geçidi 41
İr Közkü Keth 47
Kengeres 55
İrtiş ırmağı 19, 50
Kermin Keth. 68, 74 (h.)
îsficâb (Sayram) 39 (h.),
Khulend Gün ırmağı 46, 83
53 (h.), 60, 70, 71 (h.), 87, 89
Kh.müd (Humul = Kumul?)
İşim 62
47
İsig Köl bk. Isıg Köl (Göl)
K.bâl 73, 75 bk. Sâğûr K.bâl
İtil havzası 27 (h.), 56 (h.),
Kie-Tan (dağı) 19 (h.)
99
Kinküt 93
K Kiü-çi 15 bk. Kuça
Kiu-lan 24 bk. Kulan
Koçkar - Koçgar - (Koçungar)
Koçu 14, 15, 16, 22, 42, 44, 45,
Başı 72 (h.), 90, 92
48, 86, 98
Kadırgan Yış 57, 97 (h.)
K.m.sığıya 46
Kalaçlar 57 (h.)
Kong-yu 20
Kamlançu 91
Kopal 91
Kansu 14
Korday (geçidi) 51
Karaçuk 99, 101
Kökçe Tengiz 91 (h.)
Karağan 28
Kökyâl 67
Kara-Hoca 44 bk. Koçu
Köl 70 (h.), 71 (h.)
Kara İrtiş 49, 52
Köl Şûb 53, 67 (h.), 73
Kara Kurum. 12, 33, 34, 39
Köşk Medrese 9
Kara Kuyas 92 Köz Erk 46, 48
Kara Sengir 29, 91 (h.), 92 Kuça (zırKüçe) 13, 14, 15, 32,
Ka^rgalığ 91 83, 90, 92
Karnak 99 Kulca 90, 97
Karyetu Hakanı Türkî, 73 Kum 72 bk. Cermiyye
bk. Medînetu Hakanı Tür- Kumul 48
gişî Kunduz 15, 21, 22
Kac-Ç'ang 14 bk. Koçu Kuyas 82, 92, 98
Kasri Bas 53, 72, 73 Külân 60, 66, 69, 70, 72, 73, 74
Kümb.rket 68 (h.), 74 (h.) Nûşecânul'-'âlâ (Yukarı Bars­
bk. Kerminketh khân) 73
Kûm.s.Art 47 Nûşecânu's - suflâ (Aşağı
Kûnkût 93 Barskhân) 72, 73 (h.)
K.m.siğıyâ 46 Nûşket 71, 74, bk. Nüzket ve
Kökyal 67 Nûnket
Koçu 14, 15, 16, 22, 42, 44, 45, Nüzket 73
48, 86, 98
O
Kopal 91
Kong-yu 20 Ordu 63, 71 (h.), 74, 75, 94,
100
Ordu Bahk 11, 32, 33, 36, 37,
Lâzine 81, 82 38, 47, 55
Lûlığ 67 Ordu Kend 85, 90, 93, bk.
Lunt'ay 98 (h.) Kaşgar
Orhun ırmağı 3, 34, 38 (h.),
M 40
Orhun yöresi 4, 38, 39, 40, 47
Manas 45
Orta Asya , 4, 33 (h.), 41, 44
Mankent 93
(hJ, 48, 82, 101, 102
Maral Başı 48, 89
Orta Anadolu 9
Mâverâü'n-nehr 21, 40, 55
Orta Doğu 27 (h.)
(h.), 72 (h.), 76, 85, 86
Orta Kent 2 /
Medînetu Hakanı Türgişî 73
Otrar 97, 101 -i..
bk. Karyetu Hakanı Türkî
Oş 71 (h.)
Mekânketh 67 (h.) bk. Tekab-
keth Ö
Muıgiak 93
Ögüz 50, bk. Seyhun
Mirki 63, 67 (h.), 70, 71, bk.
Ötüken 3, 4, 10, 27, 29
Birki
Ötüken Yış 19
Moğolistan 20, 39, 96, 103
Öz Kend 67, 72, 90, 93, 101
Öz Ketli 68 (h.), 71, 81, 82

Narin 62
Nehrü't-Türk 60 Pei-ting 13, 44
Nemekiyo 40 Penci Keth 44, 46, 48, 64 (h.),
Nevâket 24, 71, 73, 74 68 (h.)
Nevîketh 67, 71 (h.), 74, bk. Pıng-yu (Bin Pınar) 18, 23
Nevâket Pöh-loh-kia (Ak Su) 14
Nuçe-Kien 20 bk. Nûçeketh
R
Nûçeketh 20
Nûnket 67 Ribâtât 100
. s V Talas 19, 20. 24, 25, 26, 27, 50,
51, 54, 76, 79, 87, 91, 94, 97
Sablığ Kuyas 92
bk. Taraz
Saçiu 58 (h.)
Talasse 19 bk. Talas
Sağûr K.bâl 64 (h.), 73 (h.),
Taraz 43, 50, 51, 52, 102 bk.
75 (h.)
Talas
Sâhğ 64
Tarbağatay 51
San-mi 23
Tartı 66 (h.) bk. Külân
Sayram 20, 94, 99
Tatalhayn 34
Sayram gölü 97, 99
Taş Kend 13, 20, 24, 95, 102
Sğlcân 70 (h.)
Tarım 82, 86
Selenge 28, 32 (h,), 59 (lı.)
Tartûk 94, 95
Semerkand 21, 25, 76, 90, 97,
Tekâbketh 73 (h.)
101
Temir Kapığ 57 (h.)
Semizkend 98 (h.) bk. Semer­
Tering Köl 91, 95
kand
Terken 60 (h.) bk. Taş Kend
Seyhun 27 (hJ, 39 (h.), 53, 56,
Tibet 45, 83 •
60, 86, 87, 99, 100, 101
Tien-Şan (Doğu-) 44
Sıgun Samur (Buğra Han'm
Tobol (Yukarı) 62
ağüandığı yer) 72 (h.), 94
Toğla Ögüz 11, 14
Sibirya 37, 38
Toğu Balık 11, 12
Sir Derya 27 (h.), 100 (h.),bk.
Toğra Yonş 51
Seyhun ve Sir Suyu
Toharistan 15, 22, 25
Sir Suyu 27 (.h)
Tokmak 74, 89
Su-yeh (Sûyâb) 14, 15, 19
Tong 68 (h.) bk. Tonul
(h.) bk. Sûyâb
T.nzag 47
Sulmi 45 Tonul 68 (h.)
Sûs 71 (h.) Tuz Göl 67
Sûyâb 14, 15, 17, 18, 19 (h.), Tümket 74
20, 23, 24, 25, 26, 51, 54, 64, Türkistan 16, 46, 84, 85, 101
71, 73, 74 Türkistan 101 bk. Yesi
Türkiye 2, 91, 92
Tüzün Bulağ 67
Şaş 20, 24, 39 (h.) bk. Taş
U
Kend
Şehir Kend 2 Uç 69, 89, 90
Salci (yahud Siici) 64 (h.), Uç Turfan 69 (h.)
70 (h.) Ugeynor 34
Uzun 'Ânç 67
V
Tabar 55 (h.) Velasakûn 71 (h.) bk. Bala­
Tafqan (dağı) sağun
w Yenisey ırmağı 59 (h.), 91
Y e n g i B a l ı k 45
Wan şou-şu 7
Y e n i K e n d 2, 86, 96, 99, 1 0 1
Y e s i 101
Y i n Ş a n d a ğ ı 97 ( h . ) , 99 (h.)
Yabas 30
Y u k a r ı İli 97
Y a f ı n ç 48, 90, 95, 102
Yukarı Selenge 27
Yafqu 96
Y u k a r ı İrtiş 62
Yar Kend 90
Y u l d u z K ö l 93
Y a r l ı ğ 48 b k . Barlığ
Y ü n g ü ç a y ı 89
Y a y ı k 65 (h.)
Y e d i S u 76
Y e ğ â n k e t 70 (h.), 7 1 (h.) Zerakh 70 (h.)
DEVLET, HANEDAN, EL, BOY, ŞAHIS
ADLARI VE UNVANLAR

Basmıl - Basmıllar 13, 28, 29,


31, 50, 51
Abbasî (Ordusu - valileri)
Batı Gök Türkleri 18, 22, 23,
50, 68 26, 45 (h.), 51 (h.), 53, 54,
Acem 98 (h.) 61, 62 (h.), 97
Afrâsiyâb (Alper Tbnga) 34
Beg Tigin 64
(hJ, 39, 58, 90 Belhi 43
Ahmed Yesevî 101 Beriş (? =1 Barış) 66
Alban 68
Bilge Kağan 6, 8, 10, 11, 13,
Ali b. el-Hasan (Kök Sağun,
17, 18, 19 (h.), 27, 28, 30, 31,
Çağrı Han) 76
Ali b.Muhammed 19 32, 44, 75, 84
ATi-şe 54 (hJ, 55 Bîstâıl 66
Alban 65 (hJ, 68 Bögü (Mou-yü) Kağan 33, 34
Alpan Bey 65 (h.) (h.), 39 (h.), 89
Alp Er Tonga 89 bk. Afrâsi­ Bula Çoban 55 (h.)
yâb Bulak (Bulağ) 49, 50, 62, 63
Alp Tutuk Öge 58 (h.) Buğra Han 64, 71, 72, 84, 85
Arablar 19 (h.), 25 (h.) Buku Han 34 (h.), 39
Aramut 61
Argular 59 (h.), 87
Arslan Han 78, 99 Câhiz 41
A"Si-Kie 54 (h.) Cebûye (Cebgûye — yabgu)
A-Şi-Na Hin 24 52 (h.)
Cemâl Karşi 78
B Cengiz Han 12 (h.), 21, 25, 49
Bağa Tarkan 24, 25 (h.), 77, 78, 97
B.gr. Han 64 (h.) bk. Buğra Ceyhânî, 43, 65
Han Cuveynî 33 (h.), 34, 44, 48
B.ğ.s.k.l, 49
Balândır 62
Barçuk 44, 48, 49, 61, 78 Çağatay (ulusu) 9
Barshan (Türk'ün oğlu) 60 Çağrı Han 77
Barthold 76 (h.), 95 Ç'ang Ç'un 44, 97 (h.), 98
Çaruklu (Çarukluğ — Çarık­ Gök Türkler 1, 2, 3, 4, 5, 9, 10,
lı) 61 (h.) 12, 14, 23, 25, 27, 29, 33 İh.),
Çigil - ÇigiUer 49, 50, 60 (h.), 35, 42, 50, 55, 75, 95
65, 66, 79, 80, 81 Ğuzz 66 bk. Oğuz - Oğuzlar
Çigiliyân 74 (h.)
H
Çigil Tutuk 51 (h.)
Çikler 30, 31 Halaçlar 57 (h.)
Çinliler 4, 5, 7, 15, 20, 21, 25, Haydar Mirza 95, 100
32, 54 Harizmliler 53 (h.), 60
Çomak (Çomak Eri) 41 Hazarlar 27 (h.)
Çomul 48 Hie-li Kağan 7, 8 (h.), 22
Çonpan 51 (h), 52 (lı.) Hie-Mie li-Şi (Basmıl idiku-
Ç'u Mu-Koen 24 (h.), 54 (h) tu) 28
Ç'u-Pan Se-Kin (Erkin) 54 Hindliler 18
(h.) Ho-Lo-Şe Ç'uo (Çor) 54 (h.)
Hoyin İrgen 60 (h.)
D
Hu-Lu-U 54 (h.)
Dede Korkut 100 Hunlar 4, 20, 26 (h.)
Duğlat Kameriddîn 92 Hüen-Çang 14, 15, 16, 17, 18,
19, 20, 21, 22, 40, 94
E
I
Ebû Muzâhim 19, 25, bk. Su­
lu Kağan Ilâq (Türk'ün oğlu) 60
Eclâd (Kimek boylarından)
62 i
Edhgişier 39, 61 İbn Battuta 29
El-Bîrûnî 57 (h.)
İbn Khurdâdbih 1, 34, 39, 81,
El Kül (Köl) Isbara Kağan 6 66, 72, 74
Eike Bulak 62 İbn'ül - Fakih 34, 43 (h.)
Emevîler 25, 57 (lı.)
İbnü'l - Ethîr 53 (h.), 57 (h.)
Enik Sengün 88 (h.)
İbnü's - Sâi'cî (Huttal hâki­
Eretne 9
mi) 19
İbrahim b.Muhammed (Tam-
gaç Buğra Han) 76
Faik (Amîdü'd-devle, Sâmânî
emiri) 66 (h.), 71 (h.) İl Arslan (Harizmşah) 77
Fars (kavim) 41 (h.), 42 (h.) İl Bilge Hatun 29
Firûz b. Qui 43 1 - İi - ti - mi -şhe ^ Ku - t u ­
la - Pikia (İl İtmiş Kutluğ
G
Bilge) 25, 26
Gerdîzî 19, 51 (h.), 52, 58, 59 İl İtmiş Bilge Kağan 31, 33, 34
(lı.), 61 (h.), 62, 64 (h.), 50, 51, 52, bk. Tengri-
de Bolmış İl İtmiş Bilge Ka­ Khutoğlan 51, 52 (h.)
ğan Kıfçaklar 62 (h.) bk. Kıpçak­
İ-Po Kutluğ Bilge Kağan 26 lar
(h.) Kıpçaklar 39, 62, 63
İranlılar 20, 38 (h.), 42, 58 (h.) Kırgız-Kırgızlar 27, 32, 37, 38,
İskitler 59 (h.) 39, 44, 48, 59 (h.), 58, 69 (hJ,
İsmail b. Ahmed (Sâmânî hü­ 79, 83
kümdarı) 52, 53 (h.), 70, 73 Kıtaylar 69 (h.)
(h.) Kızık 57 (h.)
İstemi Kağan 56 (h.) Kimekler 19 (h.), 39, 44, 72
K'i-min Kağan 6, 7
K'i-ue Ç'uo (Köl Çor) 54 (h.)
Juan " Juan 26 K'iue-Se-kin (Erkin) 54 (h.)
Kiu-pi-şe (Türgiş obaların­
K
dan) 25, 54 (h.)
Kalaç - Kalaçiar 39, 53, 54, 57 Koşu Tutuk 55 İh.)
(h.) bk. Halaçlar Kökerkin (Kök Erkin?) 49
Kao-Sien-Çi 50 Kök Sağun 77
Kapkan Kağan 28 (h.), 55 Kök Türük 57 (h.)
Kara Çor 64 (h.) Köl Bilge Han 28, 29, 30
Kara Hıtay - Kara Hıtaylar Köl Bilge Han 58
49, 71, 96, 97, 99 Köl Tigin" 11, 12, 34, 44 (h.),
Kara Hanhlar 1, 40, 41, 65, 68, 55 (h.), 56 (h.), 57 (h.)
71 (h.), 82, 83, 85, 83, 87 K'u-to Ye-Hu 28
Karaman 43 Küçetler 63, 93
Kara Yağma 62 Kür Han 77
Kara Yığaç 61 (h.) bk. Uğ­ Kür Sûl 25 (h.)
raklar
Karkm 57 (h.)
Kara Türgiş - Kara Türgişler
Lâçm Beg 77
22, 24, 25, 26 (h.), 55 (h.)
L.nqâz G2
Kara Yülük Osman Bey 21
Lu Ç'uo (Çor) 54 (h.)
Karluk - Karluklar 27, 29, 31
Lebân 68 bk. Alban
39, 45, 49, 50, 51, 52, 53, 57
(h.), 58, 62, 63 (h.), 64, 66,
M
69, 72, 75, 76, 77, 78, 80
Kaşgarlı Mahmud 1, 11, 33 Macarlar 59 (h.)
(h.), 41, 42, 45, 48 (h.), 55, Mahmûd (Sultan, Karahan-
56, 60 (h.), 61, 62, 63, 76, 82, lı) 76
86, 94, 95, 96 Memlükler 42 (hJ
Klıalaçlar 73 (h.) bk. Kalaç - Minorsky 68 (h.)
Kalaçiar Menggü Kağan 77
Moğollar 4, 21, 38, 40, 43, 44, Ö
49, 56, 60, 62, 64 (h.), 97,
Ögedey Kağan 13, 33, 39 (h.)
101
Özbekler 9, 100 (h.)
Mo-Ho-Ta~Kan 24, 25
Özbek Han 29
Mo-Ho-Tü 24 (h.)
Mou4o (Mou-la) 49
Mbyun-Çor 29 bk. Tengride
Pa-Say-Kan (On Oklar'dan)
Bolmış İl İtmiş Bilgs Kağan
54 (h.)
Muhammed (Harizimşah) 78
Peçenek - Peçenekler 55 (h.),
El-Muqaddesî 64, 74 (h.), 95
58 (hJ, 57
II. Murâd 17
Peygu Han 77
N
Po-Mey (Tigin) Kağan 28, 29
Nars b. Ahmed (Sâm.âni hü­
Q
kümdarı) 53 (lı.)
Nasr b. Seyyar (Emevîler'in Qangii (XI. yüzyıldaki Kıf-
son Horasan valisi) 25 çaklar'm büyük beylerin­
Nayman 39 (h.) den) 63
Nerşehi 53 (h.) Qangli - Qangiilar 63, 97
Qudâme 64 (h.), 74, 96
Ningi-Kuo (Çin prensesi) 31
(h.) R
Nilqâz 62 (h.)
Reşideddin 33 (h.), 39 (hJ
Ni-Şu Se-kin (Erkin) 54 (h.)
Nûh b. Esed (Sâmânî hüküm­ S
darı) 53 (h.)
Sâbiyân 47
Nu-Şe-Pi 54, 55 (h.)
Sabrán 101
O Sâfeviler 42 (h.), 65
Saîd Han 79
Oğraklar 61, 63
Salur 100
Oğul Tarkan 88 (h.)
Sâmânîler (devleti) 52, 53, 63,
Oğuz Han 96
Oğuz - Oğuzlar 1, 2, 11, 21, 27, 65, 66, 70, 74, 94
28, 35, 39, 45, 53, 56, 60, 61 Sanear (Selçuklu sultanı) 76
(h.), 63, 75, 76, 80^ 94, 99, Sarı (Sarığ) Türgiş - Sarı
101 (h.) Türgişler 24 (h.), 25, 26, 55
On Oklar 41 (h.), 50, 51, 53, (h.)
54 (h.), 56 (h.), 57, 61, 62, Satuk Buğra Han 71, 72
63 Sâve Şah Sevenleri 62 (.h)
On Uygur 27, bk. Uygur-Uy- Selçuklular 20, 76, 100
gurlar Seyfeddin Uğrak 61 (h.)
Ozar 78, 97 Sien-Pi 26 (h.)
Ozmış Kağan 29 Soğd 18
Soğci Berçeker 88 (h.) Toğuz Ğuzzlar 35, 36, 37, 39,
Sou-ko 24 43, 45, 46, 47, 51 (İl.) 53 (h.),
Sri Yabgu 22 (lı.) 65, 66, 75 (h.), 83, 84 bk.
Suğdaklar 18, 22, 28, 32 (h.), Uygurlar
33 (h.), 46, 59, 64 Tokhsı - Tokhsdar 49, 50, 63,
Suğnak Tigin 79 79, 82
Su-li 18 bk. Soğd, Sugdak Tokuz Tatarlar 30, 31
Su-lu Kağan 19 (h.) 24, 25, 71 T'ong - Şe Hu 14, 15, 16, 17, 21,
Su-ni-şi 8 (h.) 22, 23
Suo-ko mo-ho (Türgiş obala- Tonyukuk 9, 10, 21
rmdan) 54 (lı.) Tu-Ki-Şe 55 (h.) bk. Türgiş -
Sümlim Tat 41 (lı.), (hiç türk­ Türgişler
çe bUmeyen) Tu-lu 56 (h.)
Sûl et - Türki 57 (h.)
Tü-Mo-Şe 24
Tu-Mo-Tu 24 (h.) bk. Tu-Mo-
Şe
Şa-pol-yo 5, 6
Şe-Koey Kağan 23 Tonguzlar 60 (h.)
Tun Moho Ta-kan (Tarkan)
33 (h.)
Taberî Tüt.l (Türk'ün oğullarından)
Tabgaç Kağan 31 60
Tabgaç 32 (h.) Türgiş - Türgişler 6, 19, 23,
Ta-che-li 49 (h.) 24, 25, 26, 59
Tamgaç Buğra Han 76 Türk - Türkler 4, 8, 12, 20, 41,
T'a-Po-Kağan 5 42, 43, 48, 49, 50, 51, 52, 53,
Tarbm 61 54, 56, 58 (h.), 97, 98
Tat 41, 42 (h.) Türk hakanı 74
Tatarlar 46, 63, 64 Türkmen = Türkmenler (Ordu
Tay Bilge Tutuk 30 kasaba ve yöresinde otu-
T-ch'e-se 49 (h.) ranlar) 54, 56, 60, 63, 70 (h.),
Temîm b. Bahr el-Muttavvi'î 75, 76, 94
34, 35, 36, 37, 57, 58 Türkmen meliki 63, 71, 75
Ten-n-i-lo-Mi-Şe (Tengride
Bolmış) 26 (h.) U
Tengride Bolmış 29, 33 bk. İl
İtmiş BUge Kağan U-Çe-Le 23
Terken 60 (h.) Uluğ Erkin 55 (h.)
Tersâyân 96 Uygur - Uygurlar 4 (h.), 9, 11,
Tibet 66 27, 28, 29, 30, 32, 33, 34, 35,
Tigin Horasan Şah 22 (h.) 36, 37, 39, 40, 41, 42, 43, 44,
45, 47, 48, 49, 50, 51, 58, 6 1 , Yapurlu 57 (lı.)
63, 65, 87, 97, 98 Ye-lü Ç'u Ts'ay 97 (h.)
Yer Bayn^ku 55 (h.)
W Yezîd b. Mûhelleb 57 ( h .
Ymal Beg Tigin 81 ,82
Wang-Yen-Te 42, 43 (h.), 44 Yclluğ Tigin 9
Yûsuf Klıâss Hâcib 89
Y
Yabgu (Toharistan valisi o-
lan Gök Türk prensi) 22
Yağma - Yağmalar 47, 62, 64 Zındıklar 35
(h.), 66, 83, 86 Ziyâd İbn S a l i h 50
Yatuk (yerleşik Oğuzlar) 21, Zû'l-Karneyn 45 ( h . )
57, 99
YANLIŞ — DOĞRU — CETVELİ

YANLIŞ DOCRU SAHÎFE SAT]

yarasında yarısında 6 38
oplayı oplayu 11 33
tadunlar tudunlar 13 22
Muhâmmed Muhâmmed 19 19
7599 759 23 32
Be!5 Balık - Koço Beş Balık - Koçu 38 4
Toğuz = Ğuzz Toğuz Ğuzz 47 26
K'ive Ç'uo K'iue Ç'uo 54 3. sütün
Sa-po Şa-po 54 3. sütün
Köl-Tiğin Köl-Tigin 56 43
Baregan Barsğan 59 3
Diaqlılar Ilaqlilar 60 28
Yigil Çigil 62 3
Bayda'tlar'mm Bayautlan'nm 64 11
Qudemâ Qudame 65 21
pudemâ Qudame 65 23
mens meni 71 25
Pudsmâ Qudame 72 13
J.H. Karamers J.H. Kramers 72 38
yabgasunun yabgusunun 73 23
Qudemâ Qudame 74 5
Takmak Tokmak 74 22
distribütdon distribution 79 32
Kuyaş Kuyas 80 14
Edzkişler Edhkişler 82 2
maansında ma;nasında 88 9
Cihan maqâle Cellar maqale 90 33

You might also like