Professional Documents
Culture Documents
İNCİR YAYINCILIK
Bahçelievler Mahallesi Hacı Cemil Caddesi
Aleyna Apt. 9/2 38280 Talas/Kayseri
Tel: 0530 606 63 43
e-posta: i.yayincilik@yandex.com
www.twiter.com/incir yayincilik
facebook.com/İncir Yayıncılık
İçindekiler
Takriz.............................................................................7
Ön Söz..........................................................................11
I. BÖLÜM
BİYOGRAFİSİ VE ESERLERİ ÜZERİNE
Hacı Bektaş-ı Velî
Prof. Dr. Ziya AVŞAR................................................19
Bir Müridin Terkler Dizgesi; Makalât-ı Gaybiyye ve
Kelimât-ı Ayniyye
Prof. Dr. Ziya AVŞAR / Ayşe CENGİZ....................28
Hacı Bektaş-ı Velî’nin Makâlât Eserinin Fert ve
Toplum Açısından İzahı
Doç.Dr. Mehmet DÖNMEZ.....................................39
Sosyolojik Bakış Açısıyla Hacı Bektaş-ı Velî
Doç. Dr. Bülent KARA..............................................61
Edebiyattan Sosyolojiye: Besmele ve Fatiha
Tefsirleri Üzerinden Bir Şerh Denemesi
Yrd. Doç. Dr. Hakan YALAP................................. 100
Bireysel ve Toplumsal Bağlamda Kitab-ul Fevâid
Üzerine Bir İnceleme
Arif GÜNDÜZ / Lütfi DİKMEN........................... 146
Hacı Bektaş-ı Velî’nin Türkçe Eserlerinin Söz
Varlığı
Yrd. Doç. Dr. Servet ERTEKİNOĞLU.................. 164
Anadolu Ortaçağ Türk İslam Sanatında İki
Dinamik: Mevlevilik ve Bektaşilik
Yrd. Doç. Dr. Savaş MARAŞLI.............................. 195
II. BÖLÜM
VELÂYETNÂME ÜZERİNE
Hacı Bektaş Velâyetnâmesinde Dini Motifler
Prof. Dr. Faruk ÇOLAK.......................................... 227
Hacı Bektaş Velâyetnâmesinde Gebelik ve Doğumla
İlgili Motifler Üzerine Bir Değerlendirme
Prof. Dr. Faruk ÇOLAK.......................................... 253
Hacı Bektaş Velâyetnâmesinde Geçen Karakter
Özellikleri
Prof. Dr. Faruk ÇOLAK.......................................... 265
Hacı Bektaş Veli Velâyetnâmesi’nin Halk Bilimi
Açısından Değerlendirilmesi
Prof. Dr. Ali Berat ALPTEKİN.............................. 279
Türk Edebiyatında Menkıbe/Velâyetnâme
Motiflerinin Tarih, Din-Tasavvuf, Mitoloji ve İnanç
Bağlamında Değerlendirilmesi
Prof. Dr. Faruk ÇOLAK / Uygar KURUM........... 314
III. BÖLÜM
BİBLİYOGRAFYA
BİBLİYOGRAFYA
Yrd.Doç.Dr Keziban PAKSOY............................... 332
Takriz
Anadolu Selçuklularının son dönemiyle beylikler
Türkiye’sinin ilk dönemi arasında Türk tasavvuf ve ir-
fan hayatının üç büyük dehası yetişmiştir. Birbiriyle
çağdaş olan bu üç dâhinin ortak özellikleri kendilerin-
den sonraki tarihî süreç içerisinde yerlerinin dolduru-
lamayacak ölçekte bir bilgi ve birikime sahip oluşları-
dır.
Bunlardan Ahî Evran-ı Velî ürettiği fikirler ve yap-
tığı işler bakımından büyük bir uygulayıcı akıl olarak
görülür. Ahî Evran, o güne değin sosyal ve kültürel an-
lamda üretilen fikirleri, üretime dönüştürme konusun-
da zamanında emsalsiz bir kişilik olarak temayüz eder.
Ahî Evran, Evhadüddîn-i Kirmânî’nin önderliğinde
giriştiği bilginin üretime dönüşmesi fikrini fevkalade
kavrayış gücüyle ele almış ve Ahilik ilkeleri etrafında
bir esnaf ve sanatkârlar zümresi oluşturmuştur. Bu
zümrenin esas görevi, bilgiyi nitelikli ve ilkeli biçim-
de üretime dönüştürmek, ticareti geliştirmek, ülkenin
iktisadi durumunu ileri düzeye taşımak ve gerektiğin-
de bir asker gibi bulunduğu yeri ve ülkeyi korumak-
tır. Ahiler aynı zamanda devlet otoritesinin ortadan
kalktığı ve düşman istilasının gerçekleştiği zamanlarda
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
bulundukları yerlerde bir kayyum gibi çalışarak aha-
linin mal, can ve namuslarını güvence altına almışlar
ve devlet otoritesi tesis edilinceye kadar asayiş işlerini
bizzat yürütmüşlerdir.
Bu dönemde yetişen ikinci büyük deha Mevlânâ
Celâddîn-i Rûmî’dir. Mevlânâ, tasavvufi ve irfanî haya-
tımızın en büyük terkibî metni olan Mesnevi’yi ortaya
koymuştur. Onun diğer eserleri de tasavvuf açısından
kıymet arz etmekle beraber hiçbirisi Mesnevi çapında
bir yetkinlik göstermez. Mevlânâ, hayatı ve eseriyle
bir yaratıcı akıl olarak nitelenebilir. Onun eseri, içe-
risinden çok değişik fikirlerin çıkabileceği bir büyük
mektep hüviyetindedir. Ondaki dil, irfan, psikoloji ve
muhtelif yorum biçimleri bir büyük teorisyeni müjde-
ler. Pek çok sahada fikirlerine temel arayan fikir ve dü-
şünce insanlarının genişleme ve özgün bir bakış açısı
geliştirmek için Mevlânâ’nın görüşlerini esas almaları
kaçınılmazdır. Çünkü ondaki yaratıcı akıl, özellikle
bakış açılarının özgünlüğü ve temel değer olan Kur’an
ve sünnetle uyuşum açısından emsalsizdirler. Bu iti-
barla Mevlânâ’nın fikirlerinin hedef kitlesi aydınlar ve
yöneticilerdir.
Bu velud dönemin üçüncü büyük dehası Hacı Bek-
taş-ı Velî’dir. Hacı Bektaş-ı Velî’nin dehası kurucu akıl
olarak kendisini gösterir. O, Ahmet Yesevî’den ve Ah-
met Yesevî’nin halifeleri vasıtasıyla kendisine ulaşan
fikirlerden hareketle “dört kapı ve kırk makam” adı ve-
rilen bir irfan ve şahsiyet mektebi kurmuştur. Hacı Bek-
taş’a gelinceye değin hiçbir büyük dimağda Makâlât’da
olduğu gibi billurlaşmış temel ilkeler yer almaz. Bu il-
8
Hacı Bektaş-ı Velî •
9
Ön Söz
Her milletin dünyayı görme, algılama ve neticede
değerlendirme yapıları birbirinden farklıdır. Bu değer-
lendirme çizgisinin temel taşları dil, din, ırk, vatan gibi
kavramlardan ayrı düşünülemez. Bu kavramlar üze-
rinden yaşamını sürdüren milletlerin ortaya koyduğu
bazı maddî ve manevî değerler vardır. İşte bu maddî
ve manevî yaşam biçimine biz kültür adını veriyoruz.
Kültürün oluşturucusu ve taşıyıcısı konumunda olan
dil, milletlerin bütün yaşam şifrelerini bünyesinde ba-
rındırır. Bu şifrelerin dile geldiği ürün ise edebî me-
tinlerdir.
Edebî metinler veya edebiyat sanatını, aslında tüm
sanat dalları gibi toplum için bir ayna görevindedir.
Fakat edebiyatın diğer sanat dallarından üstün ya da
farklı diyelim bir yönü vardır: Edebiyat soyut olan ya-
şam felsefesini soyut olan dil matematiği üzerinden
ortaya koyar.
Milletler edebî metinleriyle çok uzun yıllar önce-
siyle her zaman en güvenilir ve kesilmez bağı oluştu-
rabilirler.
Türkiye, bulunduğu coğrafyanın etkisiyle kültürel
yaşamında devamlı bir değişim içindedir. Bu değişim
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
insanları maddî ve manevî kültür bağlantılarından ko-
pardığı müddetçe çok da sağlıklı değildir.
Daha 11. yüzyıldan itibaren yeni bir yaşam alanıyla
hemhâl olan Türkler, doğal olarak zorlu bir süreç ya-
şamışlardır. Bu dönem kabaca Anadolu Selçukluları,
Beylikler ve Osmanlı’nın erken dönemlerine denk düş-
mektedir. Çok tanrılı dinlerden kaynaklanan ve devam
eden alışkanlıklar tek tanrılı dinlerin kendi ritüelleri ve
tarikat inançları bu dönem inanç karmaşasını da akla
getirmektedir. 11. yüzyıldan itibaren Anadolu’nun,
Türk ve İslamlaşma sürecine girmesi topluma yön ve-
recek olan yeni dinamikleri de beraberinde getirmiş-
tir. Bu dinamiklerin biri de 13. yüzyılın ortalarından
itibaren Moğol tehlikesinin baş göstermesi ile birlikte
Anadolu’ya yerleşen tarikat şeyh ve dervişleridir. 11.
yüzyıldan itibaren Anadolu’nun inanç ve kültür coğ-
rafyası bu heteredoks ve Ortodoks tarikatların önemli
ölçüde işin içinde olduğu bir zeminde gelişim gösterir.
Türkiye’nin inanç ve kültür coğrafyasındaki etkili sü-
reç tasavvuf olarak değerlendirilmelidir.
Müslüman Türk’ün İslam’ı anlama ve anlatma sü-
reci olan tasavvufun, bugün hâlâ tam olarak idrak edi-
lemediğini düşünüyoruz. Durumun bu vahametinde
esas sebebin, maalesef okuma kültüründen hızla uzak-
laşılmış olunması görünmektedir ve temel faktördür.
Bu sebeple, ne acıdır ki, günümüz insanının etrafında
çok farklı din algıları oluşmaya başlamıştır. Bu duru-
mun fertleri kutuplaştırmaya başladığı görülmekte,
devlet sistemi üzerinde bir algı ve yönetim oluşturma
çabası sergilenmektedir. İslam’ın temel dinamiklerin-
12
Hacı Bektaş-ı Velî •
13
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
menkıbevî şahsiyetinin etkili olduğu düşünülebilir.
Dolayısıyla Hacı Bektaş-ı Velî’nin tarihî biyografisi
üzerindeki gerçek olmayan noktalar, bu kutlu şahsın
siyasî ve ideolojik tartışmalara malzeme hâline gelme-
sine sebep olmuştur.
Bu çalışma ne bir biyografi ne de Hacı Bektaş-ı
Velî’nin eserleri üzerine yeni bilgiler getirme gayesin-
de değildir. Yesevîlik ekolünün Türkiye’deki en önemli
kollarından biri olan Hacı Bektaş-ı Velî’nin yaratıcı ve
birleştirici bir akıl olarak ortaya koyduklarıdır. Onun
fert ve cemiyet ilişkisini önemseyerek kişinin din ve
ahlâk eğitimine önem verdiği görülebilir. Hacı Bek-
taş-ı Velî, yaşadığı dönemde tıpkı Mevlânâ gibi her ke-
simden insanı kucaklayan bir irfan adamıdır.
Hacı Bektaş-ı Velî’nin ve Bektaşîliğin temelini
oluşturan Yesevîliği de unutmamak gerekir. 13. yüzyıl
Türkiye’sinin maddî ve manevî sıkıntılarına farklı ka-
nallardan çareler gönderen Yesevîlik, bir irfan pınarı
edasıyla Mevlânâ’da, Yûnus Emre’de ve Hacı Bektaş-ı
Velî’de çağlamıştır.
Hacı Bektaş-ı Velî’nin anlayışı geniş bir hoşgörü
çizgisine dayanmaktadır. Onun bu tavrı Türkiye top-
raklarındaki müslim ve gayr-ı müslim tebaa arasında
uzun soluklu birliktelik oluşmasına sağlamıştır. Dola-
yısıyla her zaman birlik ve beraberlik içinde bulunma-
yı öğütleyen Türk tasavvuf geleneğinin aynı kaynaktan
gelen pınarları olan Mevlevîlik, Bektaşîlik, Nakşiben-
dilik vs. Türkiye topraklarının birleştirici ve bütün-
leştirici harcıdır. Bunları farklı inanç sistemleri gibi
göstermeye çalışmak veya birisini diğerinin zıddı ve
14
Hacı Bektaş-ı Velî •
Bülent KARA
Eylül 2017
15
I. BÖLÜM
BİYOGRAFİSİ VE ESERLERİ ÜZERİNE
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
18
Hacı Bektaş-ı Velî •
Giriş
Horasan bölgesinin Nişabur şehrinin Fuşencan
köyünde dünyaya gelen Hacı Bektaş-ı Velî’nin (Güzel
2011:27) soy ve sopunu Hz. Ali’ye dayandırarak ona
seyitlik veren kaynak ve silsilenamelerin verdiği bilgi-
ler, tenkide muhtaç bilgilerdir. Vilayetname, babasını
Horasan hükümdarı İbrahim-i Sani, annesini ise Şeyh
Ahmed adlı âlim bir zatın kızı olarak gösterir. Vilayet-
name’deki bu nispet biçiminin Eflaki’nin Mevlana’nın
babası için anlattığı nesep hikâyesiyle benzeşmesi
dikkat çekicidir. Şu farkla ki orada Mevlana’nın an-
nesi Belh hükümdarının kızı, babası da âlim bir zatın
oğludur. Ancak Vilayetname’deki bu bilgilerden Hacı
Bektaş-ı Velî’nin Nişabur’da doğduğunu, varlıklı bir ai-
leye mensup bulunduğunu ve bu mensubiyete bakarak
1∗Bu makale, Kültür Ajanda dergisi için yazdığımız aynı adlı dene-
menin genişletilmiş biçimidir.
2∗∗Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğre-
tim Üyesi, ziyaavsar@hotmail.com
19
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
kuvvetli bir tahsil gördüğünü ileri sürebiliriz. Bu tah-
silin, Nişabur’un 12. yüzyıl sonu ve 13. yüzyıl başın-
daki konumuna bakarak iki yönlü bir tahsil olduğunu
tahmin etmek yanıltıcı olmaz. Muhtemelen Nişabur’da
medrese eğitimi alan Hacı Bektaş-ı Velî, ilerleyen yıl-
larda muhitin tesiri ve kendisinin de talebiyle tasavvu-
fa yönelmiş olmalıdır. O dönemde Nişabur, Moğollar
önünden kaçan Türk ve diğer Orta Asya ulusları tara-
fından doldurulmuş vaziyetteydi. Bu realitenin sonucu
olarak da en yaygın ve baskın tasavvufi anlayış, Buha-
ra ve Semerkant merkezli olan Melamilik anlayışıydı.
(Ocak 1996:455) Bir Horasan tasavvuf mektebi olan
Melamîlik’in Yesevîlik, Kalenderîlik, Haydarîlik gibi
alt kolları da Nişabur’da faaldiler. Hacı Bektaş-i Velî,
bu tasavvufi anlayışlar içerisinde Ahmet Yesevî’nin
kurduğu Yesevîlik’e intisap etmiştir. Kaynaklar, Hacı
Bektaş’ı doğrudan Ahmet Yesevî’ye intisap etmiş ola-
rak gösterirler. Ancak tarihî hakikat, 1166’da ölmüş
olan Ahmet Yesevî ile 1200’lerin başında doğmuş
olan Hacı Bektaş-i Velî’nin görüşmelerinin imkânsız
olduğunu söyler. O halde arada, Hacı Bektaş-ı Velî’yi,
Ahmet Yesevî ocağına bağlayan ve Ahmet Yesevî’nin
halifelerinden olan bir zatın bulunması gerekir. Vila-
yetname, bu zatın Lokman-ı Perende adıyla meşhur
bir Yesevî şeyhi olduğunu kaydeder, (Kara 2016) Hacı
Bektaş-ı Velî, Yesevîlik’in “4 kapı 40 makam” anlayışı-
nı Nişabur’daki Yesevî dergâhından öğrenmiş ve kısa
zamanda temayüz ederek bu dergâhtan icazet almıştır.
Hacı Bektaş-ı Velî’nin Nişabur’dan ayrılmasına se-
bep olan şey, onun gibi diğer derviş ve şeyhlerin de ay-
20
Hacı Bektaş-ı Velî •
21
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
isyan çevresine katılma teklifini usulünce reddetmiştir.
Ancak öyle anlaşılıyor ki Bektaşlı aşiretinin beyi olan
kardeşi Menteş, isyanın kendi siyasî beklentilerine
denk düştüğünü hesap ederek bu teklifi oldukça sıcak
karşılamıştır. Bu görüşmeden sonra Hacı Bektaş-ı Velî,
Baba İlyas’ın nüfuz alanında bulunan Amasya, Sivas,
Tokat, Malatya, Maraş, Elbistan gibi yerlerde hoş kar-
şılanmadığı için Kayseri yoluyla Babailerin tesir dai-
resinin dışında bulunan Kırşehir’e gelerek, bugünkü
adı Hacı Bektaş olan Karayol’a ulaşmış ve kendi boyu
olan Çepni boyunun bu küçük kışlağına yerleşmiştir
(Ocak 1996:456). Eğer Hacı Bektaş-ı Velî, Baba İlyas’la
şu veya bu şekilde bir münasebette bulunmuş olsay-
dı Selçuklu Devleti’nin onu orada yaşatması mümkün
olmazdı. Gerçek şu ki kardeşi Menteş’e bağlı kendi
oymağı isyana iştirak etmiş ve Menteş, Sivas’taki çar-
pışmada öldürülmüştür. Kardeşi ve oymağı isyana işti-
rak etmiş birinin affedilmesi için adının hiçbir şekilde
bu başkaldırı ile anılmaması gerekir ki Hacı Bektaş-ı
Velî’nin izlediği yol da tamamen bu hareket tarzı ol-
muştur. Bugün Hacıbektaş adıyla anılan Karayol köyü,
Kırşehir’e 40 km. mesafede bir tepe üzerinde yerleşik
küçük bir Çepni köyü idi. Hacı Bektaş-ı Velî, bu köyde
İdris adlı bir şahsın evine boydaşlık ve soydaşlık huku-
kuna binaen yerleşmiş olmalıdır. İdris’in Bektaşî kay-
naklarında Kadıncık Ana namıyla bilinen Fatma Bacı
adında bir eşi vardır. Klasik kaynaklara rağmen, Fatma
Bacı’yı İdris’in kızı olarak gösterip Hacı Bektaş-ı Velî’yi
onunla evlendiren sonradan üretilmiş türedi kaynak-
lardaki bilgilerin herhangi bir değeri yoktur. Bektaşîler
22
Hacı Bektaş-ı Velî •
23
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
şındaki Ahî Evran ölmüş ve muhtemelen onun genç
yaşta olan eşi Fatma Bacı birileri tarafından himaye
amacıyla Karayol’a kaçırılmıştır. Bu itibarla İdris’in;
Fatma Bacı’yı Kırşehir’den Karayol’a getiren kişiler-
den biri olduğunu, Ahiliğe mensup bulunduğunu ve
Kırşehir’in Moğollar tarafından talan edilip Ahî Ev-
ran’ın da öldürülmesi üzerine Fatma Bacı’yı nikâhına
aldığını söyleyebiliriz. Bu durumda Kadıncık Ana’nın
Evhadüddîn Kirmânî’nin kızı, Ahî Evran’ın eski eşi ve
Hacı Bektaş’ın yeni müridi olmak hasebiyle üç büyük
velinin yadigârı olarak müstesna bir konuma yükseldi-
ğini söyleyebiliriz. Çocuğu olmayan Kadıncık Ana’nın,
Hacı Bektaş’ın duası berekatıyla üç çocuğu olduğu
anlaşılıyor. Bu üç çocuktan Mahmut ölmüş, Habib ile
Hızır Lale hayatta kalmıştır. Bektaşî geleneği bu ço-
cukları, İdris’in çocukları yerine Hacı Bektaş’ın kera-
met çocukları sayar ve Hacı Bektaş-ı Velî’nin soyunu
bunlar üzerinden yürütür (Öztürk 2013: 94-95).
Tam bu noktada Hacı Bektaş’ın evlilik de dâhil,
dünya nimetlerine talip olmayan bir istiğna karakteri
taşıdığını söyleyebiliriz. Zaten onun fikirlerine bakıl-
dığında nizamın bozulmasına rıza göstermek gibi bir
anlayıştan uzak olduğu görülür. Daha Anadolu’ya ilk
geldiği dönemlerde Baba İlyas’ın Selçukluya karşı isya-
nına taraf olmamış ve Müslüman bir devletin, yaklaşan
Moğol tehlikesi karşısında zaafa düşürülüp nahak yere
kardeş kanı akıtılmasını hoş karşılamamıştır. Onun
süreç içerisinde tanıyıp değer verdiği bir şeyh olan Ahî
Evran’ın isyanına katılmayışını ise bu isyanın başarıya
ulaşma ihtimalini, zayıf görmüş olmasına bağlayabili-
24
Hacı Bektaş-ı Velî •
25
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
üçüncü avlusu olan Hazret avlusunun giriş kapısının
karşısındaki bölmededir. Türbesi 1582’de Yasinabad li-
vası emiri Murat bin Abdullah tarafından yaptırılmış-
tır (Güzel 2011:69).
Hacı Bektaş-ı Velî, Karayol’da kurduğu dergâhta,
mekânın küçüklüğü ile kıyaslanmayacak ölçüde büyük
bir tasavvuf mektebi kurmuş, akıl ve imanı birleştiren
son derece aksiyoner fikirleriyle büyük bir tasavvufi
anlayış inşa etmiştir. Ondaki fikirlerin Türk töresi ile
İslam anlayışının terkibinden gelen son derece kuvvet-
li fikirler olduğunu ileri sürebiliriz. Zannedildiğinin
aksine onun fikirleri, kesinlikle İslam ve şeriat daire-
sinin dışına çıkmaz. Ancak onun görüşleri, bu daire-
ler içerisinde hamle gücü yüksek, yeni ve diri fikirler
olarak kendisini gösterir. Hacı Bektaş-ı Velî’nin amacı,
aksiyon adamı yetiştirmek olduğu için fikirlerini kısa,
az, öz ancak çok çarpıcı bir edayla ifade eder. Lakin sa-
nılmasın ki bu fikirler zayıf ve sığdır, aksine bu fikirler,
bir yorum ustasının çekirdeğinde ulu ağaçlar gizleyen
fikirleridir. Hacı Bektaş-ı Velî, en karmaşık fikirleri çok
kolay bir şekilde somutlaştırıp tasnif etme yeteneğine
sahip bir velidir. Onun fikirleri, en sığ idrakler tarafın-
dan bile kolayca anlaşılıp özümsenecek bir mahiyet arz
eder. Bu fikirler, onun ölümünden kısa bir süre sonra
Abdal Musa gibi müritleri tarafından Osmanlı Devle-
ti’nin en dinamik tasavvufi anlayışlarından biri haline
getirilir. Taptuk Emre ve Yûnus Emre gibi halifeleri
eliyle kurucu bir dil ve fikir abidesi halini alır. Öyle
anlaşılıyor ki Karayol’daki o küçük, mütevazı dergâh,
kurucu dehaya sahip bir veli tarafından cihan çapında
26
Hacı Bektaş-ı Velî •
Kaynakça
Aytaş, Gıyasettin, Sümer, Uğur (2010),Hacı Bektaş
Veli Külliyatı, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı
Bektaş-ı Velî Araştırma Merkezi, Ankara.
Güzel, Abdurrahman (2011), Hacı Bektaş Veli El
Kitabı, Akçağ, Ankara.
Kara, Bülent (2016), Mutasavvıf Çizgide Bir Hoca:
Lokman-ı Perende, Turkish Studies (Volume 11 Issue
13), S. 217-228.
Ocak, Ahmet Yaşar (1996), “Hacı Bektaş-i Veli”,
DİA, C.14, s. 455-458.
Öztürk, Yaşar Nuri (2013), Tarihi Boyunca Bek-
taşîlik, Yeni Boyut, İstanbul.
Şahin, Haşim (2012), “Vefaiyye”, DİA, C.42, s. 600-
603.
27
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
29
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Hacı Bektaş, müritleriyle yaptığı bu has sohbetlerde
kendisine yöneltilen soru ve sorunlara karşı üçlü bir
cevaplama tarzı seçer; tarif, tasnif ve tavsiye.
Hacı Bektaş, müritlerden gelen bir soruyu önce ta-
rif ederek ele alır. Bundan maksadı, cevaplanan kav-
ramın herkes tarafından aynı şekilde anlaşılmasıdır.
Kavramın tarifini yaptıktan sonra o kavramın tasnifi-
ne geçilir. Tasniflerin genelde üçe ayrılarak verilmesi
Abdullah-ı Herevî’nin Menâzil-i Sâirîn adlı eserindeki
üçlü tasnifi andırmaktadır (Özdemir 2016:14). Hacı
Bektaş’ın Herevî’den ve eserinden haberdar olduğu-
nu birinci sorunun izahı içerisinde ondan “Tarikat
piri Hâce Abdullah Ensârî” (Güzel 2011 :487) diye
bahsetmesinden anlıyoruz. Özellikle Hacı Bektaş’ın
bu sohbetlerin eksenini Hak’tan gayrı her şeyi terk ve
ondan başka bir şeyi görmemek esasına dayandırması
da Herevî’nin Menâzil’deki tavrıyla örtüşür. Herevî’nin
Menâzil’de “Allah’tan başkasını görmeme anlamın-
da mahv ve fena haline işaret ettiği söylenir (Uludağ
1998:224). Bu örtüşmenin bir noksandan çok meziyet
olduğunu söylemekte fayda vardır. Öyle anlaşılıyor ki
söylencenin tahsil durumunu sıradan biri gibi takdim
ettiği Hacı Bektaş, tasavvufi bilgisini, Yesevî dergâhı-
nın hususi talimi dışında tasavvufi geleneğin çok sağ-
lam kaynaklarını da okuyarak elde etmiş ve kendi öz-
gün dağarını oluşturmuştur.
Makâlât-ı Gaybiyye’de tasniften sonra tavsiyeye ge-
çilir. Bu kısım Hacı Bektaş’ın tasnif münasebetiyle izah
ettiği bilgilerin dervişler tarafından nasıl anlaşılması
gerektiğine dair uyarıcı ve toplayıcı bir mahiyet içe-
30
Hacı Bektaş-ı Velî •
31
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
ka öz yoktur. Bu yüzden derviş Allah zikrini dilinden
düşürmemeli, gönlünde Allah adından başka bir şeye
yer vermemelidir. Zikri dille değil gönülle yapmalıdır.
Çünkü dil, Beyazıd Bistami’nin dediği gibi “Bir yere
sığmayan bir yalancıdır.”
2. Talip kime derler? : Talibin birinci makamı
dünya ve dünyada bulunanlara, ikinci makamı dün-
ya ve ahirete, üçüncü makamı ise kendi zatına ihtiyaç
duymamaktır. Hz. Peygamber; “Dünya ahiret ehline,
ahiret dünya ehline, her ikisi de Allah ehline haram-
dır.” buyurmuştur. Talip için ideal olan gerçek isteğe
ulaşmaktır. Bu yüzden derviş gönlünü Hak bilgisini
görür duruma getirmeli ve görmenin ne demek oldu-
ğunu bilmelidir. Görme, dost perdesindeki yüce Allah’ı
görmektir. Dost perdesi, Hakkı görmek için bütün ya-
ratıkların baktığı ince perde, ince perde ise bütün ya-
ratıklardır.
3. Zühd nedir? : Zühd dünyayı terk etmektir.
Dünyayı terk etmek bütün ibadetlerin, dünyayı sev-
mek de bütün günahların başıdır.
4. Takva nedir? : Takva, yüce Allah’tan başka her
şeyi terk etmektir.Sahip o’dur ve her şey onundur. Yani
kim Allah’ı müşahede ederse her şey onun demektir.
Hazret-i peygamber buyurur: “Başkalarını bırakıp da
bizimle yetinenler için biz yeteriz. Biz onun içiniz o da
bizim içindir. Bizim olan onundur da.”
5. Fena nedir? : Fena kendi sıfatlarından kurtul-
mak demektir. Yani kendi zatından çıkmaktır. Vücutta
Allah’tan başka özne yoktur, demektir.
6. Varlıklar kaç nesnedir? : Varlıklar 4 çeşittir.
32
Hacı Bektaş-ı Velî •
Bunlar:
-Vacibü’l-vücûd, yüce Allah’dır. Çünkü o her za-
man vardır.
-Caizü’l-vücûd, gözle görülen bütün varlıklara
derler. Çünkü bunlar ilimle bilinir.
-Mümkinü’l-vücûd, var olabildiği gibi yok da ola-
bilen varlıklardır.
-Mümteniü’l-vücûd, Allah’ın ortağının bulunma-
yışıdır.
7. Dervişin görevleri nelerdir? : Derviş tüm za-
manını Allah ile geçirmelidir. Ondan doğan her nefes
Hakkı anarak tükenmelidir. Sevgili makamına ermek
için gönlünü ve ruhunu Hakka yakınlaştırmalıdır. As-
len var olup hiçbir zaman yok olmayan şeyin varlığını
bilmelidir. Derviş, Allah’ın emrine razı ve ondan hoş-
nut olmalı, kendini Allah’ın rızasına, Yaradan’ın ira-
desine teslim etmelidir. Çünkü Yaradan’ın yarattığına
karşı iradesi bazen sevinç, bazen hüzün, bazen sağlık,
bazen hastalık, bazen darlık bazen ferah şeklinde tak-
sim edilir. Her şeyi Haktan bilmeli, Haktan gelen her
şeyi canı gönülden kabullenmelidir. Ancak o zaman
Allah ile beraberlik makamına ulaşılır. Derviş, Lâ ilâ-
he illallah kelimesine kendisinden geçecek derecede
gark olmalıdır. Fena makamına erdiğinde istediğini ve
sevdiğini kendinde görür. Talip Allah’ın yardımıyla bu
makama erdiği zaman Allah’tan başka hiçbir şeyin ol-
madığını görür.
8. Mümin kime derler? : Müminin beş alameti
vardır. Birincisi daimi hastalık, ikincisi daimi hüzün,
üçüncüsü mazlum olma, dördüncüsü eli açıklık, be-
33
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
şincisi fakirlikte ölçülü olma. Müminin gerçeği odur ki
hiçbir zaman hiçbir yaratığı haksız yere eline ve diline
dolamaz. Allah’ın elçisi “Namaz müminin miracıdır.”
buyuruyor. O halde, dünyadan el çekmeli, nefsi kurban
etmeli, yokluk denizinde boğulmalı ki namaz miraç
olsun. Müminin meşgalesi üç çeşittir: Birincisi ibadet,
ikincisi kulluk etmek demek olan ubûdiyyet, üçüncüsü
içtenlikle tapmak demek olan ubûdettir. Mümin ken-
dini Hakkın baktığı yer olarak bilmelidir. Çünkü “Al-
lah, kullarını Hakkıyla görücüdür.”
9. Tövbe nedir? : Tövbe Allah’ın emrine yani Al-
lah’a dönüştür. O da günahtan çıkıştır. Tövbe üç çeşit-
tir: Birincisi tövbe, ikincisi inâbet, üçüncüsü rü’yettir.
Tövbe, dervişin vücudunu dünya zevklerinden arın-
dırması, dilini dosttan başkası hakkında konuşmaktan
sakındırması, gönlünü Allah’tan başkasının sevgisin-
den korumasıdır. İnâbet ise dervişin kendini beğen-
mişlikten kurtulmasıdır. Bu durumda derviş, fena ma-
kamına ererek Allah’ı kalp gözüyle görüp Hakkı kendi
gözünde müşahede edebilir. Rü’yet ise dervişin ken-
dinden geçip Hakka ulaşmasıdır. Yani dervişin önüne
çıkan her merhaleyi geçmesi, onunla yetinmeyip daha
yükseğini istemesi ve seyirden geri kalmamasıdır.
10. Mücâhede nedir? : Mücâhede nefis ve şeytan-
la savaşmaktır. Şeytan ona yol bulamamalı, nefis ise
bağımlılıktan ve şeytanın vesvesesinden kurtulmuş ol-
malı ki Allah ona ihlas kapısını açsın.
11. Müâheded nedir? : Az yemek, az konuşmak,
az uyumak, benliğini yok etmek ve fakirliktir.
12. Fakirlik ve fenâ nedir? : Fakirlik Allah’tan
34
Hacı Bektaş-ı Velî •
35
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
maktan, dili haksız konuşmaktan korumaktır. Üçüncü
derece orucu peygamber ve evliyalara özgüdür. Bunlar
gönlü Haktan gayrı her şeyden korurlar.
16. Kalbin çeşitleri nelerdir? : Birincisi şerh-i
sadr yani kabiliyet, ikincisi işgâf yani ilmi kapsamak,
üçüncüsü fu’âd yani Allah’ın nuru, dördüncüsü kalb
yani kayıp ve görünme arasındaki yer, beşincisi âlem-i
gayb yani insanlık hakikati, altıncısı gaybü’l-gayb yani
hakikat-i Muhammediyye, yedincisi yakin yani toplu-
luğun birliği.
17. Halk kaç çeşittir? : Halk dört bölüktür. Birin-
ci bölük âbidlerdir. Bunların ibadetleri; namaz, oruç,
zekât, hac, cehennemden korkmak, cennetle sevinmek
ve Allah’a ümit bağlamaktır. İkinci bölük zahitlerdir.
İbadetleri korku, ümit, yakınlık kurmak, helali kabul
edip haramdan sakınmaktır. Üçüncü bölük âriflerdir.
Ârifler, yaratıcıyla birlikte görürler. Bu evliyaların ma-
kamıdır. Ârif, sevgili olma makamına erişebilme için
dünya, ahiret ve onlarda olanları terk eder. Dördün-
cü bölük muhiblerdir. Bunların ibadetleri, sır, sohbet,
müşahede, münacaat ve muhabbettir.
18. Muhabbet ne demektir? : Muhabbet candan
geçmek demektir. Muhabbet için üç durum arzu edil-
miştir. Birincisi derviş, pîrin emriyle seyredip Allah’ın
yarattığı on sekiz bin âlemi görüp dikkatle gözlemle-
yip görüş sahibi olur. İkincisi, derviş pîrin yardımıyla
seyreder ve gönlün Allah’ın şehri ve fazilet odağı oldu-
ğunu öğrenir. Üçüncüsü, pîrin desteğiyle yüce Allah’ın
görüşme izni verdiği yere ulaşır.
19. Evliyanın makamı nedir? : Evliyanın makamı
36
Hacı Bektaş-ı Velî •
37
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Kaynakça
Coşan, Esad (1980), Hacı Bektaş Veli ve Makâlât,
Seha Neşriyat, Ankara.
Duman, Davut (2009), Makâlât-ı Gaybiyye ve Ke-
limât-ı Ayniyye, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve
Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayını, Ankara.
Fığlalı, Ethem Ruhi (1996), Türkiye’de Alevilik
Bektaşilik, Selçuk Yayınları, Ankara.
Gölpınarlı, Abdülbaki (1948), Bektaşilik ve Hacı
Bektaş Veli, Aylık Ansiklopedi, C. III, s. 535.
Güzel, Abdurrahman (2011), Hacı Bektaş Veli El
Kitabı, Akçağ Yayınları, Ankara.
Hace Abdullah el-Ensari-el Herevi (2017), Tasav-
vufta Yüz Basamak Menazirü’n-Sairin, Emin Yayınları,
Bursa.
Özdemir, Mehmet (2016), Derviş Muhammed
Şifâyî, Mesnevî Şerhi (Eş-Şerhu’l-Kitâbi’l-Mesneviy-
yi’l-Ma’neviyyi’l-Muhtasar), Doğu Kütüphanesi Yayın-
ları, İstanbul.
Uludağ, Süleyman (1998), “ Abdullah Herevî” DİA
C 17, s. 222-226.
38
Hacı Bektaş-ı Velî •
Giriş
Bir eseri meydana getiren kişi ile eser arasında de-
rin izler mevcuttur. Eseri, onu yazan kişiden ayrı de-
ğerlendirmek, ilmi bir tavır olmaktan uzak bir davra-
nış olacaktır. İncelemeye çalıştığınız eser ve onu yazan
kişinin döneminin özelliklerini iyi tahlil etmek gere-
kiyor. Öncelikle Hünkâr’ın hayatına kısaca bakmakta
fayda olduğu kanaatindeyiz. O, Vilâyet-nâme’sinde
kendini şöyle tanıtmaktadır:
“Horasan erenlerindenim. Aslım Muhammed so-
yundan; Türkistan’dan geliyorum; İbrahîm al-Sânî,
diye tanınan Seyyid Muhammedin oğluyum. Seyyid
Muhammed, Mûsâ el-Sânî’nin, o, İbrahim Mucâb oğ-
ludur, onun babası da İmam Musa el-Kazım’dır. Mürşi-
dim doksan dokuz bin Türkistan Pirlerinin ulusu Sul-
tan Hâce Ahmed-i Yesevî’dir. Meşrebim, Muhammed
5∗İnönü Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi
39
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Ali’dendir, nasibim Tanrı’dan.” (Gölpınarlı, 1990:19).
Diyerek, soyuna dikkat çekmektedir. Ayrıca, Vilâ-
yet-nâme’de Hacı Bektaş’ın, Hâce Ahmed ile doğrudan
görüştüğü ve atasından kendine bırakılan emanetleri
aldığıbahsideşöyle anlatmaktadır: “AhmedYesevî’nin
başında, bir zirâ uzunluğunda bir elifî tac vardı. Bu
tâç, hırka, çerağ, sofra, alem ve seccadeyle birlikte Tan-
rı’dan Hz. Muhammed peygamber’e gelmişti. O da, on-
ları erkânla Murtazâ Ali’ye vermişti. İmam Ali, İmam
Hasan’a sunmuştu, ondan İmam Hüseyn’e değmişti.
İmam Hüseyn’den sırasıyla İmam Zeyne’l-Abidin’e,
İmam Muhammed Bakır’a, İmam Ca’fer Sadık’a, İmam
Mûsâ Kâzım’a ve İmam Ali Rıza’ya geçmişti. İmam
Rıza’da doksan dokuz bin Türkistan ulusu Ahmed-
Yesevî’ye geçmişti. Onun halifeleri, bu emanetlerinin
sahibini merak edip onları Hâce’den istemeyi düşü-
nürken Hacı Bektaş gelip kerametle darı çeçi üzerinde
namaz kılarak emanetlerin sahibi olduğunu gösterir.
Namazı kıldıktan sonra elifî taç uçarak başına konar.
Hırka havalanıp sırtına konar. Çırağ onun önüne gelip
uyanır. Peygamberin sancağı onun başı ucuna dikilir,
seccade altına döşenir. Ahmed-i Yesevî erkân ile onu
tıraş edip emanetleri Hacı Bektaş’a verir ve onu Rum
illerine görevlendirir.” (Gölpınarlı,1990:19). Böylece
eserde Hünkâr’ın davranışlarının de sıradan olmadığı
anlaşılmaktadır.
Geçmişten günümüze kadar devam eden tartış-
maların başında gelen, Hacı Bektaş61Velî’nin doğum
61Bektaş sözü sıra arkadaşı, emsal, akran, eş, mertebe arkadaşı, bey
ile prens ile eşit anlamlara gelir. Beğdeş ve Anadolu da bu anlamda
Taydaş vardır. (Noyan Bedri; Bektaşîlik Alevilik nedir, İst. 1995. sh.
40
Hacı Bektaş-ı Velî •
42
Hacı Bektaş-ı Velî •
43
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Hacı Bektaş-ı Velî’nin fikirlerini iki kaynaktan
oluşturmuş olduğu görünmektedir. Birincisi Kur’an,
ikincisi, İnsanlığa İslam’ın Peygamberi tarafından il-
min kapısı olarak bildirilen Hz. Ali’den, Hoca Ahmed-
Yesevî’den, Baba İlyas Horasani’den O’na ulaşan Bâtınî
ilim olduğunu anlamaktayız.
Hacı Bektaş-ı Velî’nin en önemli ve en hacimli
eserlerinin başında “Makâlât” gelmektedir. Özellikle
anlam bakımından Hünkâr’ın düşüncelerini ve tasav-
vuf anlayışını yansıtmaktadır diyebiliriz. O, bu eserde;
Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat gibi dört kapıdan
ve her kapının da on makamından bahsetmektedir.
Makâlât’ta tasavvuftan kalp ahvalinden zahit arif ve
muhiplerden bahsedilerek insan övülmekte kendisine
verilen nimetler dile getirilmektedir. Sözkonusu ese-
rin en ilgi çekici yönü, eserdeki düşüncelerin, Kur’an
ayetlerine ve Hz. Peygamber’in Hadis-i şeriflerine da-
yandırılmış olmasıdır. Hatta bazı bölümlerde konu-
lar sadece ayetler zikredilerek anlatılmaya çalışılarak
konuya farklı bir yorum getirilmiştir.Eserde; Şeriat,
Tarikat, Hakikat ve Marifet kapıları, âyet ve hadislerle
desteklenerek açıklanmıştır. Velâyetnâme’deMakâlât’ın
aslının Arapça olduğu ve Sadettin Konevî tarafından
Türkçeye çevrildiği rivâyet edilmektedir(Gölpınarlı,
1995:61).Makâlât’ta üzerinde sıkça durulan ve esere
anlam kazandıran dört kapı, kırk makamı kısaca açık-
layacak olursak;
A- Şeriat Kapısı ve On Makam
1. İman getirmektir.
2. İlim öğrenmektir.
44
Hacı Bektaş-ı Velî •
45
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
1. Edebdir.
2. Korkudur.
3. Perhizkârlıktır. (Haram olanlarda sakınma).
4. Sabır.
5. Utanmak.
6. Cömertlik.
7. Bilgi sahibi olmak.
8. Miskinliktir.( Benlikten geçip kişinin kendini
Allah’a vermesi)
9. Marifet sahibi olmak, Allah’ı bilmek.
10. Kişinin kendini bilmesi.
D- Hakikat Kapısı ve On Makam
1. Toprak gibi mütavazı ve verimli olmak.
2. Yetmiş iki milleti ayıplamamaktır.
3. Elinden geleni men itmemekdür.
4. Dünya içinde yaradılmışnesneye emin olmak-
dur.(Bütün nesnelerin
Kendisindengüvendeolması).
5. Mülkün mutlak sahibi Allah’a karşı itaatkâr
olmak. O’na olan muhabbetini göstermek.
6. Sohbetetmek ve hakikat sırlarını söylemektir.
7. Seyr-i süluka girmek. (Manevi yolculuktur).
8. Sır saklayabilmek.
9. Münacaatdır. (Allah’a yalvarıp yakarmak).
10. Allah’ın varlığını müşahede etmek ve O’na
ulaşmak (Yılmaz, 2015:29-31).
Hünkâr’ın, bu dört kapı ve kırk makam anlayışı,
Ahmet Yesevî’nin Fark-name’siyle de büyük ölçüde
benzerlik göstermektedir.7Makamların hepsi tamam
7Hacı Bektaşı Veli: Aynı Eser, sh.32
46
Hacı Bektaş-ı Velî •
8Alak, 96/1-5.
9İsrâ, 17/70.
10Ahzâb, 33/ 72-73; Haşr, 59/21.
11Kıyâme, 75/36.
12Mu’minûn, 23/115.
13En’am, 6/ 165; Bakara,2/ 30; Sad, 38/26; A’râf, 7/69; 74; Neml, 27/
62.
14Sad, 38/75.
15Hicr, 15/29; Sad, 38/ 72.
47
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
16
karşı gelmesi ve devamında gelişen hadiseleri Kuran
bize heber vermektedir. Allah’ın, Kuran’da belirtiği-
ne göre yeryüzünde yarattığı herşeyi insanın emrine
vermesi, yani insanın emrine âmâde kılınmış olması17
ve onun hizmetine sunulduğunun18altı çizilmektedir.
Buna mukabil insandan beklenen ise, bütün bu nimet-
lerin tabi sonucu olarak ibadet ve itaatini Allah’a hasre-
decek, böylece O’nun katında değer bularak19 yaratılış
gayesine uygun davranacak20olmasıdır.
Tasavvuf, insanın, maddî ve manevî, beden ve
ruhtan oluşan bir varlık olduğundan hareket etmiştir.
Başka bir ifadeyle insanın, topraktan yaratılmasından-
21
dolayı süflî, kendisine belli bir aşamadan sonra ilâhi
ruh üfürülmesiyle22 ulvî nitelikler taşımaktadır.
Hacı Bektaş-ı Velî eserlerinde “İnsancıl davrana-
rak mümin olmayanları İslâmiyet’e ısındırmaya çalış-
tı. Her türlü ibadeti hoş karşıladı. Ehli Beyt sevgisini
aşıladı. Türk diline canlılık verdi. Duaların Türkçe
yapılmasını devam ettirdi. Sohbet toplantılarında ila-
hiler ve nefesler okunması âdetini sürdürdü. Şeref ve
namusa önem verdi. Din kardeşliği esasından hareket
ederek, insan sevgisini yayan Hacı Bektaş din ve vatan
sevgisi üzerinde de durdu. Allah için ve yurt savunma-
sı için fedakârlık yapılmasını istedi. Şehitliğin manevî
16A’râf, 7/11.
17Lokman, 31/20; Nahl, 16/12.
18Hac, 22/ 36, 37, 65; Câsiye, 45/ 12; İbrahim, 14/32-33; Lokmân,
31/ 20.
19Furkân, 25/ 77.
20Zâriyat, 51/16, 56; Hicr, 15/99.
21Secde, 32/ 7.
22Secde, 32/9; Hicr, 15/ 28, 29.
48
Hacı Bektaş-ı Velî •
49
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
göğe, tabanıyere benzer. Akıl aya, marifet güne, ilim
yıldızlara benzer. Hem yedi kat gök vardır.
İnsanın teni dahi yedi kattır. Deri, et, kan, damar,
sinir… Dünyada bulut var, yağmurvar.İnsanda kaygı
buluta, gözyaşı yağmura benzer”Yani şekilciliğe önem
vermeyen bir insan modeli çizmektedir.
“Hararet nardadır, sac’dadegildir
Keramet bastadır, tac’dadegildir
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de, Hac’dadegildir.”(Eyüpoğlu,
1998:103)diyen Hacı Bektâş-ı Velî, her şeyi insanda
arayan, Hakk’ı kendi özünde, kendi özünü Hakk’ta bu-
lan anlayışıyla sevgiyi kendisine rehber kılmıştır.
Hacı Bektaş-ıVelî, yaratılışın sebebi olarak gösteri-
len ve “Allah’ın yeryüzündeki halifesi” şeklinde tanım-
lanan insanla dünya ve hatta daha geniş manada kainat
arasında münasebetler kurmuş ve insan vücuduyla ev-
reni mukayese etmiştir. Bunu da yaratılışla ilgili olarak
Kur’an-ı Kerim’de zikredilen tertip üzere değerlendir-
miş ve Adem’in yaratılışı (Coşan, s:84-90) bahsinde
geniş bir şekilde işlemiştir. “Pes Hakksubhânahu ve
ta’âlâeydür: Âdemi topraktan yarattum ve hem neslini
nutfedenyarattum, dir” diyen Veli, “Çünkü biz insanı
karışık nutfeden yarattık, onu deneyeceğiz, bunun için
onu duyma ve görmeye kabiliyetli kıldık.” âyetini de-
lil gösterir, eydür: Âdemi topraktan yarattum ve hem
neslini nutfedenyarattum, dir” (Coşan, s:98) diyen
Veli, “Çünkü biz insanı karışık nutfeden yarattık, onu
deneyeceğiz, bunun için onu duyma ve görmeye kabi-
50
Hacı Bektaş-ı Velî •
51
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
nı(tevhid, hakikat seccadesi, hakikat makamı) sersin.
Muhabbet sofrasınıdöşesin. Aşkı başından çıksın. Rıza
ve teslim, korku ve ümityüzlerini tevekkül ve mari-
fet deniziyle, sabır bahçesinden yana açsın.”Bismilla-
hi’r-rahmani’r-rahim. Ve La İlahe İllallah’ı gönül okçu-
sunaversin ve bana atsın. Ben de daveti kabul edeyim.
Bir gün ve bir gecedeüç yüz altmış kez (sevap) vereyim.
Onun gönlüne girip konukluğunu kabul edeyim... “
(Duran, 2007:132).
Makalât bilindiği gibi, dört kapı-kırk makam terti-
bi üzre kaleme alınmıştır. Bu tertip, AhmedYesevî’nin
“Fakrnâme”siyle hemen hemen aynıdır. Dört kapı
(şeriat-tarikat-ma’rifet-hakikat) kırk makam anlayışı
Türk mutasavvıflarının kabul ve takip ettikleri bir sü-
lük anlayışıdır. Makâlât, bu özelliğiyle, Fakr-nâme’nin
bir şerhi gibidir. Bir Hacı Bektaş muakkibi olan Yûnus
Emre de, şiirlerinde bu sülûk usulünü oldukça geniş
olarak ele almıştır.Hacı Bektaş-ı Velî’nin dünyevi, dîni
ve tasavvufî konularındaki duygularını, düşünceleri-
ni ve nihayet bütünüyle “insan imajını” en açık, sade,
anlaşılır, tabiî söyleyişlerle ortaya koyduğu eseri hiç
şüphesiz “Makâlât”dır.Sekiz ayrı bölümden oluşan bu
eserin birinci bölümünde; “Anâsır-ı Erbaa”, yani; hava,
su, toprak ve ateş’ten ibaret dört unsura bağlı olarak,
dört çeşit Müslüman imajı tipi bulunduğundan bahis-
le, bunların sırasıyla; Âbidler, Zâhidler, Marifet Ehli ve
Muhibler olduğu belirtilir.Hünkâr,Makâlât’ta; İslâm
dînininîman, ibâdet ve ahlâk konularına yer vermiş,
ele aldığı konuları âyet ve hadîslerin ışığında ve onlarla
destekleyerek incelemiştir. İyi bir Müslüman olabil-
52
Hacı Bektaş-ı Velî •
53
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
4. Yelden
Hacı Bektâş-ı Velî, insanları dört gruba ayırarak
değerlendirir: Âbidler, Zahidler, Ârifler ve Muhipler.
Âbidler; şeriat mertebesinde kalan kimselerdir.
Bunlar ibadetlerin şartolduğunu bilir, fakat yeterli
olmadığını bilmezler. Kuralları icra etmenin herşe-
yolduğunu zannederler. Hacı Bektâş-ı Velî, “âbidler”
olarak isimlendirdiği kişilerin avam olduğunu, bun-
ların kendilerini tam olgunluğa eriştiremedikleri için,
birbirleriniincitebileceklerini, birbirlerine karşı kibir
ve kıskançlık gösterebileceklerini belirterek,bunların
birbirlerine düşman olabileceğine dikkat çekmektedir.
Sâhitler; bunlar ateş ehli olup, tarikat kavmidir.
Bunlar dünyada kendileriniyakarlar. Ancak bu dün-
yada çektikleri ıstırabın ve katlandıkları fedakârlığın
karşılığıolarak sonsuzlaşmış, ahiret kaygılarından kur-
tulmuşlardır. Ölümden sonra onlara korkuva endişe
yoktur. Hacı Bektâş bunları, gece gündüz ibadet edip,
korku ve ümit arasındabulunan, nereden gelip nereye
gittiklerini bilmeyen kimseler olarak tasvir etmektedir.
Ona göre bu guruptaki insanlar bu makama kendi ça-
balarıyla gelmişlerdir.
Ârifler; bunlar hem arı hem de arıtıcı insanlardır.
Âriflerin aslını suyabenzeten Hacı Bektâs-ı Velî, bu
guruptaki insanların içlerinde ne kötülükten ne depis-
likten hiçbir şeyin bulunmadığını dile getirmektedir.
Ona göre âriflik mertebesineulaşmış kişi, artık dün-
ya ve ahiret endişesinden uzaklaşmış, çok derinden
Allah’ıdüşünerek manevî mertebesinin yükselmesini
bekleyen, istediğini sadece Allah’tanisteyen ve ümitsiz-
54
Hacı Bektaş-ı Velî •
55
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
gerekli gördüğü öğütleri vermeyi de ihmal etmez. Arif
olmak içini-dışını tertemiz kılmaktır. Şeytanî değil
Rabbanî bir kul olmaktır. Hacı Bektaş-ıVelî,Bektaşî-
lik’te içkinin murdarlığını kati ifadelerle dile getirir.
Şeriatçe haram olduğunu bildirir ve bundan sakındı-
rır:
“Pes imdi bir damla süçi (içki) damladuğıçünsuyın
hep arıtmak gerek ve ol su döküldügıyırdebitenotıko-
yunotladugıçün eti haram olur. Sebeb: İçinde şeytan
fi’liolduğıçün..”30
Hacı Bektaş’ın dördüncü grup olarak adlandırdığı
kişiler ise, muhiblerdir: “Amma dördüncü güruh Mu-
hiblerdürve bunların aslı toprakdandur ve toprak tes-
lim-i rızadur. Pes muhibler dahi teslim u ırazı olalar.”31
Hacı Bektâs-ı Velî;
“Ayağa kalkarsan hizmet amacıyla kalk,
Eğer konuşacaksan, hikmet ile konuş
Ve oturacağın zaman, saygı ile otur.”32
Şeklindeki bu veciz ifadesiyle, aslında toplum için-
de yaşayan fertlere nasıl davranmaları gerektiğini bun-
dan yüzyıllar önce göstermektedir. Hünkâr’ın Makâlât
isimli eserinde ortaya koyduğu düşünceleri, insanın
var olma sebebi ve Allah’a nasıl kulluk edeceğidir. An-
cak insanın yaratılışından ölümüne kadar olan süreci
çok çarpıcı cümlelerle ifade etmektedir. İnsanın hem
ahirete dönük çabalarını izah etmekte hem de yaşadığı
bu dünyaya nasıl faydalı olabileceğinin yollarını gös-
termektedir. Mesela O, “Oturduğun yeri pak et, kazan-
30Hacı Bektaşı Veli: A.g.e.,sh. 52
31Hacı Bektaşı Veli: A.g.e.,sh. 52
32Erdogan, Kutluay: aynı Eser, sh. 35
56
Hacı Bektaş-ı Velî •
57
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Sonuç
Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî’nin önemli eserlerinden
biri olan Makâlât’ın hem dini hem de dünyevi boyut-
ları vardır. Sözkonusu eser ile ilgili birçok bilimsel ça-
lışma yapılmıştır ve yapılmaya da devam etmektedir.
Hünkâr’ın yaşadığı dönemi de aşarak günümüze ışık
tutması ve verdiği mesajların evrensel olması, onunla
ilgili sadece yurtiçinde değil yurtdışında da birçok ça-
lışmaya konu olmasına sebep olmuştur. Ancak şunun
da belirtilmesi gerekir ki Hünkâr, bu eserinde bir insa-
nın nasıl dünya ve ahiret mutluluğunu yakalayacağı-
nın yollarını çizmektedir. İnsanın manevî yolculuğunu
ve yaratılış gayesini çeşitli misallerle anlatmaktadır.
İnsanın beşer ve manevî yönlerini derin analizlerle
ortaya koymaktadır. Bunu ise gerek İslam tarihinden
gerekse de dinler tarihinden ve Peygamberlerin ha-
yatından misaller vererek günümüzdeki insanlara yol
göstermektedir.
Makâlât isimli eserinde Hünkâr,fert ve toplum açı-
sından mutluğu adeta tarif etmekte ve toplumsal bü-
tünleşmenin yollarını göstermektedir. Ferdin kendi
hayatında ve toplumsal yaşantısında başarılı olmasının
yollarını veciz ifadelerle somut olarak ortaya koymak-
tadır. Mesela,
Ayağa kalkarsan hizmet amacıyla kalk,
Eğer konuşacaksan, hikmet ile konuş
Ve oturacağın zaman, saygı ile otur.
Oturduğun yeri pak et,
Kazandığın lokmayı hak et.
Sen seni bilirsen yüzün Hüdâ’dır; sen seni bilmez-
58
Hacı Bektaş-ı Velî •
Kaynakça
59
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Ankara, 2008.
Noyan, Bedri: Bektaşîlik Alevilik nedir, İstanbul,
1995.
Vilâyet-nâme Manâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı
Velî, Haz. A. Gölpınarlı, İstanbul 1990.
60
Hacı Bektaş-ı Velî •
62
Hacı Bektaş-ı Velî •
63
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Hacı Bektaş-ı Velî’nin Hayatı
Hünkâr, 13. yüzyıla damgasını vurarak günümüz-
de dahi düşünceleri ile insanları etkileyen bir varlığa
sahiptir. Hâlâ ismi ile dahi insanların aklında yer bulan
bu önemli insan varlığını bir şekilde devam ettiriyor.
Bunun en önemli unsuru söylediklerini yaşayarak an-
latmasıdır. Bu nedenle sadece Anadolu’da değil, Bal-
kan ülkelerinde, Yunanistan’ da ve Macaristan’da da
saygıyla anılmaktadır.
Hacı Bektaş-ı Velî’nin doğum tarihi hakkında fark-
lı rivayetler olmakla birlikte kesin tarihsel bir bilgi yok-
tur. Sözlü geleneğin hâkim olduğu böyle bir ortamda
bilim insanlarınca üzerinde ittifak edilen tarih miladi
1209 yılıdır. Bu konuda Güzel’in 2011’de yayımladığı
eserinde durumu şöyle ifade etmiştir: Kanaatimce Hacı
Bektaş-ı Velî’nin doğum tarihinin 1209 olma ihtimali
daha kuvvetlidir. Eğer onun doğum tarihini 1248’lere
götürürsek Ahmet Yesevî ile görüşme ihtimali daha
zayıflayacaktır. Bu sebeple onun XIII. yüzyılın birinci
yarısında doğmuş olduğuna kesin gözüyle bakabiliriz.
Bektaş’ ın anlamı; eş, denk, benzerdir ve ‘san’ ni-
teliğinde de kullanılmaktadır. Bektaş adının Vilayet-
name’de ebeveynleri tarafından verilmiş olduğu (Göl-
pınarlı, 1958:4), fakat gerçek adının “Muhammed”,
Bektaş isminin ise mahlası olduğu belirtilmiştir (Sez-
gin, 1990: 19).
Köken itibariyle Horasanlı olan Hacı Bektaş-ı Velî-
Nişabur’ da doğmuştur. Babası Seyit İbrahim Sani, an-
nesi ise Hatem (Hateme) Hatun’dur.
Kaynaklarda, Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî’nin Soy
64
Hacı Bektaş-ı Velî •
65
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
taş-ı Velî’nin kerametleri de kısa sürede dillere düşer.
Bir süre sonra bugünkü dergâhının yerinde Kızılca
Halvet’i yapar. Günümüzdeki tekke bu alanda bulun-
maktadır. Kısa sürede kendini çevresine kabul ettiren
Hacı Bektaş-ı Velîyavaş yavaş mürit edinmeye de baş-
lar. Bu dönemde Seyyid Mahmud-i Hayrani, Ahî Ev-
ran gibi Rum evliyaları ile yakın münasebette bulunur.
Çevresindeki insanlara ve Moğol idarecilerine ir-
şadda bulunarak bir kısmının hidayete ermesine vesile
olur. Aynı zamanda kendisine halef olacak bireyleri de
yetiştirmekle uğraşır. Halifelerine icazetlerini vererek
Anadolu’nun türlü yerlerine irşad görevinde bulunma-
larını sağlar. Bu hal üzere vefat eden Hacı Bektaş-ı Velî,
ardından kendi öğretisini bugünlere taşıyacak halifeler
bırakmıştır (Ocak, 2014:178).
Hacı Bektaş-ı Velî’yi bir müellif olarak görmekten
ziyade çevresini sözleriyle, öğütleriyle, eylemleriyle
uyandıran, ışıklandıran bir ermiş olarak görmek daha
kıymetli bir bakış açısı olacaktır. Doğum tarihi ittifakla
kabul edilen Hacı Bektaş’ın ölüm tarihi noktasında da
ayrı görüşler vardır. Yine ittifakla Hünkâr’ın 63 yıl ya-
şadığı ve 1270’te vefat ettiği belirlenmiştir. Mezarı Hacı
Bektaş dergâhındadır.
66
Hacı Bektaş-ı Velî •
67
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
zıldığını belirterek eserin üçüncü şahıs ağzından anla-
tıldığını ve Hacı Bektaş’ın kaleminden çıktığını, eserin
isminin bizzat kendisince verildiğini belirtir.
Farsça yazılmış bir eserdir. Çoğunluk itibariyle na-
killerden oluşmuştur. Bu eserinde nübüvvet makamı-
na ulaşırken peygamberin geçirdiği merhaleler (iman,
abid, zahid, arif ve velayet) ele alınmıştır (Gölpınarlı,
1959:27). Tasavvufun temel olgularından olan ‘’Dört
Kapı Kırk Makam’’ bu eserde geçmektedir. Genel iti-
bariyle öğütler içermektedir. Faydalı bilgiler anlamı-
na gelen bu kitapta Hacı Bektaş-ı Velî’ ye ait olmayan
yazılar da vardır. İçerik olarak Makâlât-ı Gaybiyye ve
Kelimat-ı Ayniyye ile benzeşmektedir. Eserde kullanı-
lan dil, üslup, örneklerin niteliği Bektaş-ı Velî’nin diğer
eserleriyle yüksek oranda benzeşmektedir. Dolayısıyla
eser onun düşünceleri sonucunda oluştuğu için Hacı
Bektaş-ı Velî’ye ait olduğunu belirtebiliriz. Bu konuda,
Fuad Köprülü’de eserin Hünkâr’a ait olduğu hususun-
da kuşku bulunmadığını belirtir (Köprülü, 1927: 139).
Besmele Şerhi:Besmele Tefsiri’nin Hacı Bektaş’a ait
olduğu konusunda tereddütler bulunmaktadır. Ancak
bu eser Makalât’ la birlikte kopya edilmiş olması ve
onun üslubuna benzemesi, eserin Bektaş’a ait olduğu
fikrini güçlendirmektedir. Ayrıca bu eser Türk-İslam
hayatı için oldukça önemli bir konuma sahiptir.
Besmele Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını içermek-
tedir. Hakikate ulaşmada bir aracı rol üstlenmektedir.
‘’Besmele’nin tüm ilimlerin toplamı olduğu üzerine;
ba-i Besmele’nin Hz. Muhammed Mustafa, ba’nın nok-
tasının Hz. Ali ve mim’in ise Cenab-ı Kibriya’yı giz-
68
Hacı Bektaş-ı Velî •
69
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
tevbe, zikir, birlik ve beraberlik vb. karakteristik fi-
kirlerin Horasan, Nişabur, Merv ve Buhara’ daki fikri
faaliyetlerle eşdeğer olması, bizim kültür bağlarımızın
Orta Asya’ dan Anadolu’ ya aynısıyla geldiğini açıkça
göstermektedir (Güzel, 2011: 291).
Aslı Arapça olan bu eser Ahmet Yesevî’nin Fakr-
name adlı eseriyle benzer içeriğe sahiptir. Birlik, bera-
berlik ve bütünlük konularına değinerek Türk tasav-
vufunda önemli bahislerden olan “Dört Kapı” ve “Kırk
Makam”ın izahını temel almaktadır. Makalât’a göre
dört kapı; şeriat, tarikat, ma’rifet ve hakikattir. Tasav-
vufta işin esası, kendini bilmek ve bu sayede yaratıcıya
ulaşmaktır. Bektaş’ın öğretisinde de bunu başarmak
yatar. Ancak bunun yolu “Dört Kapı”dan geçip “Kırk
Makam” a ulaşmakla mümkündür.
Mukaddime ile başlayan Makalât, besmele, ham-
dele ve salvele kısımlarından oluşan bölümlerinde
Hacı Bektaş’ a övgüler de bulunmaktadır. Bu övgüler-
den de anlaşılmaktadır ki, esere sonradan ilaveler ya-
pılmıştır. Didaktik bir üslubun hâkim olduğu eserde,
amaç, müritlerin ilahi hakikatlere ulaşmalarını sağla-
yabilecek bir dil kullanmaktır. Bundan dolayı, dili ol-
dukça akıcıdır ve tasavvufi ve dini konular somutlaştı-
rılarak anlatılmıştır.
Edebiyat tarihinde kalıcı bir yer edinen, edebiyatın
ve sosyal bilimlerin değişik alanlarında da karşılaştı-
ğımız hikâyeler, peri masalları, efsaneler, destanlar,
meseller, kıssadan hisseler, şiirler, fıkralar gibi edebî
türler birer eğitim aracı olarak kullanılmıştır. Bu yön-
tem; değerlerin, ahlaki görüşlerin ve örnek davranışla-
70
Hacı Bektaş-ı Velî •
71
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
kutnu kumaş derilmez” cevabını verir. Yine yöredeki
bir rivayete göre, Hacı Bektaş’a “Müslümanlık Nedir?”
diye sorduklarında “İki Kulhü bir Elham Müslüman-
lık vesselâm” diye cevap verir. Hacı Bektaş-ı Velî, Fa-
tiha’nın Kur’an’ın özü olduğundan o dönemdeki ko-
nargöçerlere, bu sureyi onların anlayabileceği sade
bir dille açıklayıp anlatmıştır. Fatiha suresinin kelime-
lerinin sayısı ve surede kullanılmayan harflerle ilgili
tasavvufi yorumlarda bulunması da eserdeki bir diğer
önemli noktadır.
Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimat-ı Ayniyye:Bu eser
Farsça yazılmıştır. Bu eser de Hacı Bektaş-ı Velî’nin
diğer eserleriyle aynı içerik çizgisine sahiptir. Üslubu
halkın kolayca anlayabileceği, soru-cevap metoduyla
yazılmış bir eserdir. Eserde dini, ahlaki ve tasavvufi
konu başlıkları ağırlıklı olarak işlenmiştir. Eserde Al-
lah’ ı zikretmek, dervişlerin özellikleri ve görevleri,
züht, takva, tevbe, nasihat vb. kavramlar üzerinde du-
rulmuştur.
Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimat-ı Ayniyye bir bütün
halinde okunduğu, günümüz sözlü geleneğin halen
yaşadığı cemlerdeki başlayış, bitiriş ritüelleri gözlem-
lendiği, gülbank, nutuk ve nefeslerle karşılaştırıldığı
zaman Hacı Bektaş-ı Velî’ nin düşüncelerini içinde ta-
şıdığı çok açık bir biçimde görülmektedir (Aytaş, 2010:
335).
Hacı Bektaş-ı Velî’nin eserleri dilimiz ve kültü-
rümüz açısından önem arz etmektedir. Türk düşün-
cesinin sistematik yapılaşmasında ve Anadolu’ nun
manevî atmosferinin oluşumunda ciddi katkıları ol-
72
Hacı Bektaş-ı Velî •
73
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Hacı Bektaş-ı Velî’nin Yetiştiği İklim
Bir şahsiyetin yetişmesinde içinde bulunduğu top-
lumsal dinamiklerin etkisi çok önemlidir. Dil, kültür,
din, ekonomi, politika gibi birçok dinamiğin yanın-
da kişiliklerin de ciddi katkısı vardır. Hacı Bektaş-ı
Velî’nin yetiştiği iklimi anlayabilmek için öğretisinin
temellerinin oluşmasında kendisine etki eden hoca-
larını tanımakta fayda vardır. Yazılı kaynaklarda Hacı
Bektaş-ı Velî’nin yetişmesinde önemli iki şahsiyetten
bahsedilir. Bunlar Hoca Ahmet Yesevî ve Lokman-ı
Perende’dir. Türk Folk İslam’ı denilince akla ilk gelen
isim olan Ahmet Yesevî, Orta Asya’ da sufilik kanalıyla
İslam’ ı yayan ve Türkler arasında önemli bir konum
edinmiş olan ilk kişiliktir.
Onun tarihî misyonu kısaca, İran sufiliğinin süz-
gecinden geçirerek Orta Asya’daki Şamanist, Budist ve
Maniheist mistik kültürün içerisinden gelen göçebe ve
yarı göçebe Türk boylarının anlayabileceği ve hazme-
debileceği popüler ve kolaylaştırılmış bir hale getire-
bilmiş olması şeklinde özetlenebilir. Bu ise, bilhassa
Türk kültür ve tarihî açısından sonuçları günümüze
değin uzanan, pek çok bakımlardan oldukça mühim,
fevkalade bir hadisedir (Ocak, 2014:32).
Bu noktada şunu ifade edebiliriz, Türk Folk İs-
lam’ın bugünkü sahip olduğu mistik yapı ve evliyaların
toplumda önemli bir konumda yer alması bu Müslü-
manlık tarzının mihenk taşlarıdır. Bu bağlamda Ah-
met Yesevî’yi anlamak hem Türk Folk İslam’ ı hem de
üzerinde çalıştığımız Hacı Bektaş-ı Velî’yi anlamak
demektir.
74
Hacı Bektaş-ı Velî •
76
Hacı Bektaş-ı Velî •
77
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
ettiler. Şeyh Lokmân-ı Perende, Hoca Ahmed Yesevî
halîfelerinden, zâhiri ve batıni ilimlerde çok derin bil-
giye sahip bir zat idi. Perendelik nasibini Hoca Ahmed
Yesevî’ den, bir başka rivâyete göreyse Muhammed
Hanefî’ den almış idi. Bektaş, henüz çocuk yaşlar-
dayken pek çok kerâmet gösterdi: Bir gün Lokmân-ı
Perende onun yanına girdiğinde, odanın nûrla dolu
olduğunu görüp şaşırdı; etrafa baktı; Bektaş-ı Velî’
nin sağında ve solunda iki nûrânî zat vardı, Bektaş-ı
Velî’ye Kur’ ân okutuyorlardı. Lokmân-ı Perende oda-
yagirer girmez bir anda nûrânî zatlar kayboldular.
Lokmân, Bektaş’a “Kimdir bunlar?” diye sorduğunda
birinin Hz. Peygamber, ötekinin de Hz. ‘Alî olduğunu
anladı. Yine bir gün Bektaş, Lokmân-ı Perende ’ den
ders alıyordu: Namaz vakti gelmişti. Lokmân abdest
için talebesinden su istedi. Bektaş, hocası Lokmân’ a
: “Bir nazar buyursanız da, su buracıkta aksa, dışarıya
gitmeye lüzum kalmasa!” dedi. Lokmân, buna kendi
kudretinin yetmeyeceğini söyleyince, Bektaş, hemen
Allah’ a niyazda bulundu hocası da “Âmin!” dedi. O
sırada mektebin orta yerinden lâtif bir su çıktı, dışa-
rıya doğru akıp gitti ve pınarın etrafında güzel susam
çiçekleri açtı (Köprülü, 1976: 50).
Hacı Bektaş’a ‘’Hacı’’ lakabı, göstermiş olduğu ke-
rametler neticesinde hocası Lokmân tarafından ve-
rilmiştir. Göstermiş olduğu kerâmetlerin aslında çok
görülmemesi gerektiğini ve bunun sebebini kendisinin
Hazret-i Alî soyundan gelmiş olmasına bağlar. Bir gün
Lokmân-ı Perende Hacc’ a gider ve Arafat’ta iken ya-
kındakilere kendi memleketlerinde yemek pişirildiğini
78
Hacı Bektaş-ı Velî •
79
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
mında yer sağlayan Anadolu budunudur (halkıdır), bu
budun geçmişiyle geleceğini birlikte düşünen, bütün
geleneklerini-törelerini bu sürenin oluğundan yıkayıp
yoğuran bir eylem varlığıdır, durağan, değişmez değil-
dir, yaratıcıdır (Eyüboğlu, 2012: 20).
Hacı Bektaş-ı Velî’nin öğretisinin geniş kitlelere
yayılmasında ve Anadolu toprağında maya tutmasında
Türk halkının etkisi yadsınamaz. Hacı Bektaş-ı Velî’nin
kültünün yüzünün toplum(lar)a açık olması, dayanış-
macı ve kucaklayıcı olması, gelişiminde ve yer tutma-
sında-toplumsallaşmasında önemli bir faktördür.
Hacı Bektaş’ın öğretisini dikkatle okuduğumuzda
göreceğiz ki neşv ü nema bulduğu yerde kişiyi önce-
likle toprakla bütünleştirmekte, sonra da yaşadığı kül-
türün bir parçası haline getirmektedir. Hayatın pratik-
lerinden süzülerek gelen bu kültür ve gelenek bir ürün
olarak ortaya çıkmaktadır. Kişi, yaşayan bir varlık
olarak, kendini bu geleneğin içinde bulur, onunla ko-
şullanır ancak bağnazca tutunmaz ve değişimlere açık
olur. Düşünme-davranış bir uyum içinde sürdürülür,
kişi düşündüğü gibi yaşar, inandığı gibi davranır, öte
yandan düşünme-davranma bütünlüğünü kurmada
güçlük çekmez. Bu ortamda toprağın verdiği, emeğin
verdiğiyle özdeş sayılır (Eyüboğlu, 2012: 27).
Hacı Bektaş-ı Velî Horasan’dan Anadolu’ya ayak
bastığında Anadolu’da siyasî bir birlik, toplumsal bir
düzen yoktu. Bu bağlamda düşünsel bir birliktelikten
de bahsedilemez. Bu dağınıklık içinde toplumu ku-
caklayıcı, birleştirici, uzlaştırıcı bir toplumsal içeriğe
ihtiyaç bulunmaktaydı. Hacı Bektaş-ı Velî Anadolu’ya
80
Hacı Bektaş-ı Velî •
81
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
numunda olmuştur. Eğer Bektaşî öğretisini çözümle-
mek için tarihsel bir altyapı arayacaksak her şeyden
önce sufi ve on iki imam temelli Şii bir görünüm al-
tında; ruhun beden göçü (reenkarnasyon) ve ruhun
sürekli dolaşımı inanışlarına Ali’nin tanrısallığı görü-
şü karışmış aşırı-Şii inançlarını da gelip katıldığı; Hu-
rufiliğin kabalistik (Tevrat gelenekli) ve insan nitelikli
Tanrı temelli öğretileri olduğu ortaya çıkar (Melikoff,
1993: 22-23).
Bektaşîlikte temel ilkelerden biri, “düşünen insan
ilkesi”dir. Düşünme eylemi bireye neye nasıl karar ve-
receği noktasında yardımcı olur. Bununla birlikte doğ-
ruya giden yolun kapılarını da açar. Düşünmeden ha-
reket etmek kişiyi yanlış mecralara sürükleyebilir. Hacı
Bektaş’ın sözlerinde bu ilke, “Akılla gidilmeyen yolun
sonu karanlıktır” biçiminde ifade edilmiştir. Doğru
yola akılla ulaşılır. Bunun için düşünmeyen, bağnaz
tutumlar içinde olan, körü körüne inanan kişiler doğ-
ruya ulaşamaz. Akıl insanın yol göstericisidir. Akılla
giderek imana ulaşan insan makbuldür. Bektaşîlikte
devamlı beynimizi çalıştırmamız, düşünme yeteneği-
mizi geliştirmemiz, konuları ve olayları izleyip, irdele-
memiz gerektiği savunulur. Medeniyetlerin ilerlemesi
de ancak bu şekilde gerçekleşir. Dolayısıyla Hacı Bek-
taş-ı Velî yolunun en önemli ilkesi, kişiye “özgür insan
olma” yolunu açan niteliktedir (Temren, 1999: 209).
Kara’ya göre (2016:58) Alevilik-Bektaşîlik teolo-
jisinin temelini oluşturan keskin çizgiler olmadığı ve
özünde etnik bir karakterin olmadığı, daha evrensel ve
hümanist bir inanç yapısının varlığından söz edilebilir.
82
Hacı Bektaş-ı Velî •
83
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
muhafaza ederek, asırlar boyunca varlığını sürdürebi-
lir (Mélikoff, 2010: 157).
İstilaların kasıp kavurduğu bir ortamda, yoğun
göçlerin yaşanması sonucu topluluklarda da kültürle-
rin kaynaşıp yeni kültürlenmelerin meydana gelmesi
toplumsal temelleri farklılaştırmaktadır. Türk toplu-
munun Orta Anadolu’daki Moğol faktörünün istilası-
na maruz kalması sonucu olarak, bu bağlamda Bektaşî
öğretisini incelemeye girişmek, diğer İslami tasavvuf
tarikatları incelemekten daha zordur, çünkü oluşum
probleminin komplike olması ve belgelerin büyük bö-
lümünün sözlü geleneğe dayanmasıyla oluşan men-
kıbelere dayalı olmasıdır. Diğer tarikatların çoğunda,
tarikat öğretisinin temelini kuran belirli bir kurucu
şahsiyetin olması ya da bir mutasavvıf, bir veli olma-
sı durumu farklı kılmaktadır. Bektaşîler içinse durum
bambaşkadır. Tarikatın adını aldığı Hacı Bektaş-ı
Velî’ye ait bilgiler, daha çok menkıbelerle ulaşmıştır.
İlk Osmanlı padişahlarının vekayi-namelerinde ve ev-
liya menakıbnamelerinde Bektaşîlik geçmektedir. Bu
mevzuda bize en güvenilir bilgiyi aktaran tarihçi Aşık-
paşazade’dir. Aşıkpaşazade’ye göre Hacı Bektaş-ı Velî
ve biraderi Mintaş, Baba İlyas’ın müritlerindendiler.
Mintaş, Babailer’in bozgununun ardından gerçekle-
şen kıyımda öldürüldü; bu ayaklanma haricinde kalan
Bektaş-ı Velî, münzevi şekilde hayatını idame ettirece-
ği Sulucakarahöyük’e, yani bugünkü Hacıbektaş’a yer-
leşti. Aşıkpaşazade’ye göre Hacı Bektaş-ı Velî bugünkü
anlamda geleneği ve kültürü olan, ritüelleri belirlenmiş
bir tarikat kurmadı ve ona intisab etmiş müntesipleri
84
Hacı Bektaş-ı Velî •
85
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
bakıldığında Hacı Bektaş-ı Velî’nin sosyolojik anlamda
toplumsal bütünlüğe katkısı çok olmuştur ve oluştur-
duğu bu bütünlük sayesinde ismi hâlâ okutulmaktadır.
Hoca Ahmet Yesevî ve öğrencileri, düşüncelerini
ve inançlarını yayarken özellikle herkesin anlayabile-
ceği bir dil kullanmışlar ve insanların büyük bir kesi-
mine ulaşabilmişlerdir. Yüzyıllardır Yesevîlik’in sürdü-
rülebilir bir zeminde olmasını sağlayan asıl unsur bu
anlaşılabilirlik olmuştur. Hacı Bektaş-ı Velî de bu an-
layışı devam ettirip Anadolu başta olmak üzere birçok
çevrede bu görüşlerin yayılmasını sağlamıştır.
Hacı Bektaş’ın doğru anlaşılabilmesi için yaşadığı
dönemin genel özelliklerinin bilinmesi gerekmekte-
dir. Bu dönemin 13. yüzyıl olduğu kabulünde yola çı-
karak bu döneme kısaca bir göz atmakta yarar vardır.
13. yüzyıldan itibaren Türkler batıya yönelmişlerdir,
ilk öncüler de alperenlerdir. Eski Türklerdeki kahra-
man, yiğit, bahadır anlamındaki sıfatlar zamanla yeri-
ni İslamiyet’in kabulü ile birlikte ermiş anlamına gelen
erenlikle birleştirerek yeni anlamlar kazanmıştır. Bu
noktada alperenler, toplumlarının liderleri ve inanç
önderleri konumuna yaklaşmışlardır.
Medeniyetler beşiği Anadolu’nun zengin kültür
mozaiğini, parçalamadan; bozmadan; farklılıklarile;
hoşgörü ve sevgi temelinde birleştirerek ve tasavvufla
yoğurarak, Anadolu Aleviği ve Bektaşîliği’nin doğma-
sına öncülük eden Hacı Bektaş-ı Velî “Hiçbir insanı ve
milleti ayıplamayınız!” diyerek Anadolu’nun sosyal,
ekonomik, siyasal, dini ve etnik din yapısını göz önün-
de bulundurarak, sevgi ve hoşgörü kültürünün temel-
86
Hacı Bektaş-ı Velî •
87
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Hacı Bektaş-ı Velî Düşüncesinde Toplumsal Ni-
telikler
Toplumlarda insanlar arasındaki ilişkilerin ya da
dünya bazında toplumlar arasındaki bağların zayıfla-
masında ve düzensizliğin artmasındaki en büyük ne-
denler insanın sahip olduğu karakterindeki zayıflıklar-
dan, kötü hasletlerden kaynaklanır. Bunlar bencillik,
fesatlık, gurur, kibir ve hoşgörüsüzlüktür. Bu durum
toplumların zamanla dağılmasına neden olur.
Yaşadığı toplumsal yapıdan kaynaklanan durum-
lardan dolayı Hacı Bektaş-ı Velî’nin üzerinde durdu-
ğu konular genelde toplumlarda çimento işlevi gören,
insanları birbirine ve topluma bağlayan sevgi, barış,
kardeşlik, insana değer vermedir. Hünkâr-ı Velî’nin
“İncinsen de incitme”, “Her ne ararsan kendinde ara”,
“Düşmanının bile insan olduğunu unutma” sözleri
üzerinde çokça düşünülmesi gereken, hassas birey ol-
mayı gerektiren, toplumsal düzeni ve bütünlüğü sağla-
mada tesiri olan, halkın tümden kucaklayan bir bakış
açısıdır. Hacı Bektaş-ı Velî’nin kitlelerce kucaklanması
ve peşinden gidilmesi, insanların gönlünde taht kur-
ması, onun bir gönül eri olması ve yetişme döneminde
edindiği tecrübeleri hassasiyetle kişiliğinde pratik ola-
rak uygulamasıdır.
Hacı Bektaş’ın söylencelerinden üç sorun üzerin-
de odaklandığı anlaşılıyor. Bunlar; doğruluk, iyilik
ve yardımdır. Bu konular toplumsal yaşamın önemli
değerlerinden birkaçıdır. Bu anlamda kendi odağını,
düsturunu oluşturan Hacı Bektaş, toplumsal yaşam
içerisindeki duruşunu belirtmiş ve anlatmıştır.
88
Hacı Bektaş-ı Velî •
89
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
fere ihtiyacı vardır. Yani ancak toplum varsa eğitim
vardır. (Aslan, 2011: 27-28). Hacı Bektaş-ı Velî de bir
eğitim-öğretim kurumu niteliğindeki dergâhında aynı
zamanda bir ulusun temel kültür varlıklarının ve töre-
sel değerlerinin korunması hususunda gayret ve çaba
göstermiştir. Bu bağlamda kullanmış olduğu sade dil,
halkın anlayabileceği düzeydedir. Bu nedenle dili kul-
lanış tarzı hem kültürü korumada hem de aktarmada
etkili olmuştur.
Okumaya önem veren Hacı Bektaş-ı Velî “Ka-
dınlarınızı okutunuz. Kadınları okutmayan milletler
yükselmez” diyerek toplumun bilinçlenmesinde ka-
dınların da önemli olduğunu ve kadın-erkek eşitliği-
ni vurgulamıştır. Bu minvalde kadın erkek birbirinin
tamamlayıcısıdır. “İlimden gidilmeyen yolun sonu ka-
ranlıktır”, “Hamı pişiremezsen pişmişi ham etme bari”
sözleri okumanın önemini ortaya koymaktadır.
Hacı Bektaş-ı Velî’de dostluk ve barış ilkesi din, dil,
ırk, cinsiyet, mezhep ayrımı yapmaksızın tüm insan-
lık için geçerlidir. Eskiye saplanıp kalmayı yeren Hacı
Bektaş-ı Velî, yenilikçiliğin de önünü açmıştır. Bu me-
yanda “Eskiyi terk cahile ölüm, arife ise doğumdur’’
sözünü söylemiştir.
Hacı Bektaş-ı Velî’nin saygınlığı kişiliğinden gel-
se de onu benimseyen bir halk vasıtasıyla adı dilleri
dolaşmıştır. Bu halk da Anadolu halkıdır. Anadolu
halkının besleyici varlığı birçok söylencenin beşiği ol-
masında ana unsurdur. Öyle olmasaydı Bektaşîlik de
Anadolu’da değil Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevî’nin
doğup büyüdüğü yerde doğar ve gelişirdi. Bu anlamda
90
Hacı Bektaş-ı Velî •
91
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
topluma mal olmuş kişilerin etkisi olmuşsa, kendisi
de topluma mal olmuş biri olarak öğretisini sonraki
çağlara taşıyacak halifelerini yetiştirmiştir. Bu durum
spontane gelişen bir durumdur. Nitekim biliyoruz ki
Bektaşîlik öğretisi Hacı Bektaş-ı Velî’den uzun yıllar
sonra bir kült haline gelmiştir. Hacı Bektaş-ı Velî’nin
bizzat yetiştirdiği kişiler sayılabilir fakat öğretisinden
kaynaklı yetişen nesli saymak niceliksel olarak zordur.
Mélikoff ’un 2010’ da yayımlanan çalışmasında, Hacı
Bektaş-ı Velî’nin yetiştirmiş olduğu toplumsal şah-
siyetlere örnek olarak Baba Resul, Cemal Seyyid, Pir
Ebi Sultan, Saru İsmail, Receb Seydi, Kolu-açık Hacım
Sultan, Sultan Bahaeddin, Ali Baba, Saru Kadı, At-
las-puş Sultan, Yahya Paşa, Barak Baba, Hızır Samit,
Dust-ı Huda isimleri verilmiştir. Hacı Bektaş-ı Velî’nin
en çok değer verdiği ve halefi olarak benimsediği kişi
Cemal Seyyid’ dir. Onu Akdeniz yönüne yollamıştır
ve O, Gelibolu’ ya gitmiştir. Kolu-açık Hacım Sultan
da Hacı Bektaş’ ın büyük halifelerinden biriydi. Ma’
na (batın) kılıcı ona verilmişti. Hacı Bektaş-ı Velî,
kendisini bir tekke kurmak için ve irşat faaliyetlerini
burada ifa etmek için, Germiyan beldesine gönderdi.
Pir Ali Sultan, çırağcısı idi. Konya’ya Sa’deddin Kone-
vi’ nin yanına gitti. Orada meftundur. Güvenç Abdal
da Hünkâr-ı Velî’nin dervişleri arasında yer alan birisi
olarak anılır.
92
Hacı Bektaş-ı Velî •
93
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
yönü bulunmaktadır. Bu bağlamda Hacı Bektaş-ı Velî
ibadetlerin sembolik diline vurgu yaparak ibadetlerin
kastettikleri sembolik manaları anlamaya çalışır ve bu
durumu insanlığa da ifade eder. Kişinin kalbinin temiz
olması iyi niyetinin bir yansımasıdır. Kalbinde kötülük
taşıyan insanlar ne kadar ibadet etseler de boşunadır.
Kalp kıran bir insan en büyük suçu işlemiş olur. Bunun
için kişi hassas olmaya özen göstermelidir.
Hünkâr, ibadeti imandan ayrı tutmuş ve ibadeti
dört kapı kırk makamın temel amacı olan kâmil insan
olabilmenin şartı olarak değerlendirmiştir.
Ahlaki Unsurlar: Hacı Bektaş-ı Velî öğretisinde
ve eserlerinde ahlaki unsurlar oldukça geniş yer kap-
lamaktadır. Ahlaki unsurların bir toplumun temelini
meydana getiren tuğlalar gibi olduğunu ifade edebili-
riz. Dolayısıyla Hacı Bektaş-ı Velî yaşadığı çalkantılı
dönem itibariyle bu unsurlara daha çok vurgu yapma-
sı toplumsallığın sağlanması ve insanların sağlıklı bir
düzen oluşturması temelinde açıklanabilir. Bu unsur-
lara örnek olarak kanaat, sabır, cömertlik, ikiyüzlülük,
yalancılık, haram, helal vb. verilebilir. Hacı Bektaş’a
göre iman; akılla sorgulandığı, ilimle taçlandırıldığı ve
edep, cömertlik ve hoşgörü gibi ahlaki erdemlerle ya-
şandığında anlamlı olmaktadır. Bu nedenle, toplumsal
hayatın akışı noktasında bu kavramlara vurgu yapmak
önemlidir. Çünkü insan kolay unutan bir varlıktır. Her
toplumda da uyaran bir takım şahsiyetler mevcuttur.
Hacı Bektaş-ı Velî de yapısı ve anlayışı itibariyle tüm
toplumu kucaklayıcı bir felsefe benimsemesi bu un-
surlar üzerinde daha çok düşünmesini ve söylemesini
94
Hacı Bektaş-ı Velî •
gerekli kılmıştır.
Ayet ve Hadisler: Hacı Bektaş-ı Velî eserini oluştu-
rurken verdiği örnekleri destekler nitelikte ayetleri de
kullanmıştır. Hemen hemen bütün örneklerinde ayet
ve hadislerden bolca faydalanmıştır. Hünkâr’ın eserleri
incelendiğinde çoğunlukla tasavvufta kullanılan ayet
ve hadisleri kullandığı görülmektedir.
Hünkâr’ın düşünce sisteminde Kur’an’ı Kerim kut-
sal kitaplar içinde nasıl ayrı bir yere sahipse, Hz. Mu-
hammed de diğer peygamberler içinde ayrıcalıklı bir
yere sahiptir. Zira Bektaş’ın öğretileri ayet ve hadisle-
rin ışığında şekillenmiştir.
Sonuç
Moğol istilasının kasıp kavurduğu bir Anadolu
ortamında insanlığın birleştirici unsuru olarak or-
taya çıkan büyük ruh Hacı Bektaş-ı Velî’yi anlamak
için Anadolu insanının karakterinde taşıdığı ‘’Gelin
birlik olalım’’ düsturunu kavramak gerekir. Hakkın-
da yazılmış çoğu eser olmasına rağmen onu anlamak
yaşamakla olur. Her devirde insanlığa ışık tutan öncü
nesiller vardır. Bulunduğu kültürün kodlarını iyi çö-
zümlemiş ve o kültürün hamuruyla mayalanmış Hacı
Bektaş-ı Velî, 13.yy’da yaktığı ışık ile hâlâ günümüzü/
yolumuzu aydınlatmaya devam etmektedir. Hakkın-
da belki de yazılması gereken çok şey olmasına onun
toplumsal arka plandaki düşünce sistemini iyi analiz
etmek gerekmektedir. Hacı Bektaş-ı Velî’yi tarihe hap-
setmek onun anlaşılmamasını doğuracaktır. Kurtarıcı
kimliklerin öğretilerinin geniş toplum tabanına yayıl-
ması ancak o kişiliklerin yaşadığı tarihsel zamandan
95
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
koparılıp yaşanılan tarihe mal edilmesiyle gerçekleşir.
Hacı Bektaş-ı Velî düşüncesinin bu topraklarda gür
bir şekilde yeşermesi bu düşünce sisteminin bu topra-
ğın mayasında tuttuğunun bir sonucudur. Anadolu,
kültür yapısı gereği geçmişten geleceğe sahip olduğu
birikimi hep bünyesinde taşıya gelmiştir. Bu bağlam-
da Anadolu kültürel kodlarına uyum sağlayan ve bu
doğrultuda kendine yol bulan Alevilik-Bektaşîlik kültü
toplumsal tabanda ciddi izler bırakmıştır.
Bektaşîliğin içermiş olduğu insancıl, barışçıl, öz-
gürlükçü ve erdemli simgeler bu toprakların ve tüm
dünyanın insanlığına yol gösterecek niteliktedir. Ya-
şadığımız çağda teknolojinin hızla ilerlemesiyle küre-
selleşen dünyada sosyal yapılarda da hızlı değişimler
meydana gelmektedir. Bu değişimlere ayak uydurmak-
ta zorlanan bireylerin güven duygusu da zedelenmek-
tedir. Bunun sonucunda tutunacak dal, güvenebilecek
liman arayışına giren insanlara Hünkâr Hacı Bektaş-ı
Velî ve O’nun öğretisi olan Bektaşîlik, ilerici, akılcı ve
erdemli ilkeler sunmaktadır.
13. yüzyılda yaşanan savaşların, istilaların, dini ve
kültürel çatışmaların neden olduğu toplumsal yarala-
ra, Türk ve İslam kültürünün süzgecinden geçmiş ah-
laki değerlerle merhem olan Hacı Bektaş-ı Velî, tüm
insanlık için ahlaki eksenli evrensel bir yaşam modeli
inşa etmiştir. Bu nedenle Hacı Bektaş-ı Velî’nin tarihsel
gerçekliğinden ziyade sosyolojik bağlamda toplumda
bıraktığı izleri tartışmak, akademik çerçevede ortaya
bir şeyler koymak daha verimli olacaktır.
96
Hacı Bektaş-ı Velî •
Kaynakça
ASLAN, A. K. (2001). Eğitimin Toplumsal Temel-
leri.Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 5,
16-30.
AYHAN, R. (2008). Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı
Velî. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Velî Araştırma
Dergisi, (48).
BARKAN, Ö. L.,(1942). İstila Devirlerinin Kolo-
nizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler. Vakıflar Dergisi,
2,279-304.
ÇETİNKAYA, B. (2009). Hacı Bektaş Veli’ de insan
Felsefesi. Doğumunun 800. Yılında Hacı Bektaş Veli
Sempozyumu, 17-18.
DURAN, H. (2007). Velâyetnâme. Ankara: Türki-
ye Diyanet Vakfı Yay.
ERİŞEN, İ. M., ve SAMANCIGİL, K. (1966). Hacı
Bektaş Veli: Bektaşîlik ve Alevilik tarihi. Ay Yayınevi.
EYUBOĞLU, İ. Z. (1998). Bütün Yönleriyle Hacı
Bektaş Veli. İstanbul: Özgür Yayınları.
FIĞLALI, E. R.,& AYDIN, M. (1997). Milli Bütün-
lüğümüz ve Hacı Bektaş-ı Velî (Editör: Erol Kalen-
der). AYK Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, Ankara.
GÖLPINARLI, A. (1958). Vilayetname.(Menâ-
kıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Veli). İstanbul: İnkılab
Kitabevi.
GÖLPINARLI, A. (1959). Kitabu’l Fevaid. İstan-
bul: Dize Konca Matbaası.
GÜRTAŞ, İ. ve ÇAKMAK, Y. (2015) Kızılbaş-
lık, Alevilik, Bektaşîlik (1.Baskı) İstanbul: İletişim
Yayınları
97
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
GÜZEL, A.(2011). Hacı Bektaş Veli El Kitabı. An-
kara:Akçağ Yayınları
IŞIK, M., AKDAĞ, M., TÜRK, M.S.( 2010)Türk
Toplumunda Hacı Bektaş Veli Algısı Üzerine Bir Ça-
lışma.Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırmala-
rı Dergisi,55, 173 -192
KARA, B. (2016). Sosyal Kimlik ve Alevilik.Kültür
Ajanda, Şubat, 58-61
KOZAN,A.(2013).Hacı Bektaş Veli’ye İzafe Edilen
Bir Eser:Emanet-i Hazret-i Pir.Türk Kültürü ve Hacı
Bektaş Veli Araştırmaları Dergisi, 67 , 15-38
KÖPRÜLÜ, F. (1927). Bektaşîliğin Menşeleri. Türk
Yurdu, (2)- sayı:8
KÖPRÜLÜ,F.(1976).Türk Edebiyatında İlk Mu-
tasavvıflar(3.Baskı)İstanbul:Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları.
MELİKOFF, I. (1993). Uyur idik uyardılar (1.Bas-
kı). İstanbul: Cem.
MELIKOFF, I. (1994). Efsaneden Gerçeğe (7.Bas-
kı). Çeviren: Turan Alptekin, İstanbul: Cumhuriyet
Kitap
OCAK, A. Y. (2014). Türk Sufiliğine Bakışlar(15.
Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.
SEZGİN, A. (1990). Hacı Bektaş Veli ve Bektaşîlik.
Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
SOYVER, Y. (1996). Sosyolojik Açıdan Alevî Bek-
tâşî Geleneği. İstanbul: Seyran.
SÜMER, A. (1975). Hacı Bektaş Veli’nin Bilimsel
Yönleri.
TEMREN, B. (1999).Birinci Binyıldan İkinci
98
Hacı Bektaş-ı Velî •
99
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Giriş
Besmele lafzı ve Fatiha suresi Türk-İslam gelene-
ğinde çok önemsenmiştir. Tasavvuf tarihinde tarikat-
ların ritüellerinde ve yaşam alanlarında besmeleye ve
Fatiha suresine özel bir anlam yükledikleri görülebilir.
13. yüzyıl Türkiye’sinde birleştirici ve kucaklayıcı bir
güç olan Hacı Bektaş Veli de Besmele ve Fatiha Suresi
Tefsiri kaleme almıştır. Yeniçeri ocağının ve Bektaşîli-
ğin pîri olarak kabul edilen Hacı Bektaş Veli, hakkında
söylenenlere ve yazılanlara rağmen hakkıyla tanına-
mamıştır. Bu bilinmezlikte onun tarihi biyografisinin
önüne geçen menkıbevî şahsiyetinin etkili olduğu dü-
şünülebilir. Dolayısıyla Hacı Bektaş Veli’nin tarihî bi-
yografisi üzerindeki gerçek olmayan noktalar, bu kutlu
36∗Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe
Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi, el-mek: hakanyalap@hotmail.com
100
Hacı Bektaş-ı Velî •
101
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
dönem için büyük önem arz etmektedir. Geçmişten
günümüze ulaşan eserlerin değerlendirilmesi elbette
kolay bir iş değildir. Hacı Bektaş Veli’nin eserleri derin
anlamlar taşımaktadır. Bu eserleri irdelemek, sağlam
bir metin halinde ortaya koymak son derece meşak-
katli bir süreçtir.
13. ve 14. yüzyıllarda Anadolu’da yaşamış olan
önemli şahsiyetlerin hayatına dair birçok kaynakta bil-
gi bulunmakla birlikte bu bilgiler rivayet temelli oldu-
ğundan doğruluğu tartışmalıdır. Biyografi temelli bu
tartışmaları bir kenara bırakacak olursak asıl incele-
memiz gerekenin müelliflerin eserleri olduğu görüle-
cektir. Modern dünyada, bilimin gittiği çizgi de doğru-
su bu noktadadır.
Anadolu tasavvuf ekolu ve bu ekolün değerleri-
nin iyi anlaşılması için edebî metinler elimizdeki tek
kaynak olma özelliğine sahiptir. Ancak içinden çıktığı
cemiyetin temel dinamiklerini bünyesinde barındıran
edebî metinlerin sosyolojik bir bakış açısıyla değer-
lendirilmesi de yadsınamaz bir gerçektir. Nitekim her
edebî eserin yazıldığı devirde yaşamış insanların yaşa-
yış tarzlarına ve toplumsal sorunlarına dair sosyolojik
bir çözümleme yapmak son derece önemlidir. Bunları
bilmeden o devirde yaşam tarzı üzerine yorumlarda
bulunmak yanılgılara yol açabilir.
Tefsir, Kur’an-ı Kerim’in mânâ bakımından izahı-
dır (Devellioğlu, 1999:1059). Şu haliyle tefsirler edebi-
yattaki şerh kelimesinin dinî terminolojideki karşılığı-
dır, diyebiliriz.
Şerh lügatta, “açma, ayrıma, açıklama, bir kitabın
102
Hacı Bektaş-ı Velî •
103
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
ve Atabetü’l-Hakayık, insanlara doğru yolu gösterme,
erdemli olma, hem bu dünyada hem öbür dünyada
mutlu olmak için bilinmeyenin izahı, bilinenin daha
iyi açıklanması veya en iyi nasıl izah edilir sorusunun
neticesidir. Sanat kaygısından uzak toplumsal değer-
ler evrenine hitap eden eserlerin -hem ilk İslamî Türk
eserleri hem de Hacı Bektaş Veli’nin eserleri- toplum-
sal fayda prensibi üzerine kurulduğu görülebilir.
Hacı Bektaş-ı Veli 13. yüzyıl da yaşamış önemli
Türk İslam mutasavvıflarındandır. Anadolu’da saygın
bir yeri olan Hacı Bektaş Veli, Nişabur doğumludur.
Yaşamının büyük bir kısmını Anadolu’da geçirmiş an-
cak öğretilerini aldığı okullar açısından farklı bir öne-
me sahiptir. Bu öğretilerini aldıktan sonra ise Anado-
lu’ya gelmiş ve burada uzun yıllar öğretilerini anlatmış
ve Bektaşîliğin kurucusu olmuştur.
Hacı Bektaş Veli’nin ve Bektaşîliğin temelini oluş-
turan Yesevîliği de unutmamak gerekir. 13. yüzyıl
Türkiye’sinin maddî ve manevî sıkıntılarına farklı ka-
nallardan çareler gönderen Yesevîlik, bir irfan pınarı
edasıyla Mevlânâ’da, Yunus Emre’de ve Hacı Bektaş Ve-
li’de çağlamıştır.
Türkiye’de gelişen dinî-tasavvufî Türk edebiyatının
en mühim ve etkili temsilcilerinden olan Hacı Bektaş
Veli’nin hayatı menkıbelerle çevrilidir. Hacı Bektaş
Veli hakkındaki bilgiler kendi zamanından epey za-
man sonra yazılmış kaynaklarda görülebilir. Bu kay-
nakların en eskisi Elvan Çelebi’nin Menâkıbü’l-Kud-
siyye adlı menkıbevî aile tarihidir. Hacı Bektaş Veli’den
bahseden ikinci kaynak Arif Çelebi’nin Menâkıbü’l-Â-
104
Hacı Bektaş-ı Velî •
105
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
birlikte Hoca Ahmet Yesevî’nin de öğrencisidir. Lok-
man-ı Perende, Hoca Ahmet Yesevî’den aldığı öğreti-
leri öğrencilerine aktarmıştır. Bu şekilde öğretilerin
diğer kuşaklara aktarılmasıyla “Horasan Okulunun”
temellerinin oluşturulduğu söylenilebilir.
Kaynaklar, Hacı Bektaş-ı Veli’nin Hoca Ahmet Ye-
sevî ile görüştüğüne dair bilgiler vermektedir. Ancak
tarihler konusundaki uyuşmazlık bu bilgilerin gerçek-
lik durumunu ortadan kaldırmaktadır. Çünkü Hoca
Ahmet Yesevî’nin 1093-1166, Hacı Bektaş Veli’nin ise
1209-1271 arası yaşamış olduğu kabul edilmektedir.
Hacı Bektaş Veli’nin Hoca Ahmet Yesevî ile olan bağı-
nın, Yesevî’nin talebesi olan Lokman-ı Perende aracılı-
ğıyla kurulduğunu söylemek şimdilik daha doğru olur.
Velâyetnâme’de Hacı Bektaş’ın doğum ve ölümü ile
ilgili tarihi bilgilere rastlanmamaktadır. Bir kısım Os-
manlı müellifleri, Türk erenini, I. Murat (1362-1389)
dönemi uleması arasında zikretmektedir. Başka bir ta-
kım Osmanlı kaynakları ise, Hacı Bektaş’ı Orhan Gazi
devri âlimleri arasında kabul etmişlerdir. Esat Coşan,
Hacı Bektaş ilçesi Halk Kütüphanesi 119 numarada ka-
yıtlı Velâyetname’de (1-b) başlığın altında, Hünkar’ın
63 yıl yaşadığı, 606/1209’da doğup 669/1270’de vefat
ettiği kaydının bulunduğunu bildirmektedir (Coşan,
1987:95).
Lokman-ı Perende’den aldığı eğitimi bitiren Hacı
Bektaş Anadolu diyarına geldikten sonra Nevşehir’in
o zamanki adıyla Sulucakarahöyük (bugünkü Ha-
cıbektaş ilçesi) kasabasına yerleşmiş ve burada etrafına
toplanan samimî niyetli Türkmen köylüsünü irşat et-
106
Hacı Bektaş-ı Velî •
• Besmele Tefsiri
107
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
ve ekonomik sıkıntılar yaşanmıştır” (Turan, 2013:505-
506). Fiilî olarak Türk topraklarından kaybolan düzen
ve istikrar Türkler için kendi fikir dünyalarını ortaya
koyan ve çözüm yollarını ruh terbiyesinde arayan tek-
keler en büyük sığınma mahalli olmuştur. Moğolların
zulüm dolu yönetimiyle karşılaşan Türkler için Ho-
rasan’dan gelen irfan kaynağı etrafında toplanmak ve
bu irfanın terennümünü dinlemek sonraki yüzyıllarda
da etkisini gösteren bir sürecin başlamasına vesile ol-
muştur. Nitekim medrese çevresinde doğan ve gelişen
Mevlevîlik devlet yönetiminde etkin bir tarikat olur-
ken Türk köylüsünün toplandığı alan Nakşibendîlik ve
Bektaşîlik olmuştur. Bektaşîlik kırsalda yaşayan Türk-
lerde o kadar etkili olmuştur ki Osmanlı Devleti’nin
kuruluşundan Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışına kadar
etkin bir güç olarak varlık göstermiştir. “Neticede şe-
hirli halk, köylü halka göre daha yüksek bir din bilgi-
si ve kültürüne sahipti. Dolayısıyla şehirlerden uzak
bölgelerde yaşayan halk, Türkmen şeyh ve dervişlerin
etkisinde dini bilgileri zayıf ve inançları da geleneksel
ananelere dayalı bir din inanışları vardı. Dini önder-
lerin bunlara öğrettiği Müslümanlık, Türkmenlerin
yaşayışına uygun, sade ve daha çok menkıbelere daya-
lı tasavvufi yönü ağır basan bir Müslümanlık anlayışı
şeklinde olmuştur. Buna bir nevi halk Müslümanlığı
denmiştir” (Boşkuş, 2001:251).
Bektaşîliğin kısa zamanda büyük rağbet görmesi,
yine bir Türk kuruluşu olan Ahilik teşkilatıyla iyi iliş-
kiler kurmuş olmasına da bağlanabilir. Öyle veya böyle
Bektaşîlik ve öğretileri devletin resmî ideolojisi olarak
108
Hacı Bektaş-ı Velî •
benimsenmiştir, diyebiliriz.
Hacı Bektaş Veli’nin Sulucakarahöyük’te kurmuş
olduğu tarikat, hür düşünceye geniş yer vermiş ve bu
yapısını korumaya çalışmıştır. Her ne olursa olsun
Bektaşîlik kuruluşunda sünnîliğin çok da zıddında
değildir. Bu konuda Fuad Köprülü’den iktibasen Nihat
Sami Banarlı’nın yorumları ilgi çekicidir: “Bektaşîlik,
sünnîliğin zıddı değildir. Bunun mühim bir delili med-
reseye ve şeriata bağlı bir kısım aydınların da Bektaşî-
liğe saygı ve yakınlık duymaları hatta intisap etmeleri-
dir. Bu yolda mühim bir delil de XV. asır Anadolu şairi
Hatiboğlu’nun Makâlât tercümesidir. Hatiboğlu dev-
rinin İslam âlim ve fakihlerinden bir şeriat adamıdır.
Tarikatda ise Mevlânâ Celaleddin Rûmî’nin mesleğine
intisap etmiştir. Böyle olduğu halde Hacı Bektaş Ve-
li’nin Makâlât’ını Türkçeye çeviren odur. Bu tercüme
Makâlât’da Mevlevîliğe aykırı bir taraf bulunmadığının
açık delili olmuştur” (Banarlı, 2001:294).
Dolayısıyla her zaman birlik ve beraberlik içinde
bulunmayı öğütleyen Türk tasavvuf geleneğinin aksi-
ne, aynı kaynaktan gelen Mevlevîliği, Bektaşîliği, Nak-
şibendîliği vs. farklı inanç sistemleri gibi göstermeye
çalışmak veya birisini diğerinin zıddı gibi düşünmek
her halde Türk milletine ve onun kanaat önderlerine
yapılan en büyük ihanet olacaktır. Çünkü Müslüman
Türk’ün yaşam şifreleri bu irfan büyüklerinin elinde-
dir.
Bu çalışmamızda Hacı Bektaş Veli’nin Besmele
ve Fatiha Suresi şerhleri edebî tenkit metodundan ha-
reketle sosyolojik temeli de öncelenerek incelenmeye
109
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
çalışılmıştır. Metin incelememizde Gazi Üniversitesi
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi
tarafından hazırlanan “Hacı Bektaş Veli Külliyatı” adlı
çalışma kullanılmıştır.
Besmele Tefsiri
110
Hacı Bektaş-ı Velî •
111
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Besmele tefsiri hakkında yazılan her çalışmada
Hacı Bektaş Veli’yle çağdaş Hz. Mevlânâ’yı da zikret-
mek gerekmektedir. Mevlânâ’nın besmele tefsiri bu-
lunmamaktadır, ancak Mesnevî’nin ilk lafzı olan “Biş-
nev” ( ) besmele hakkında derin mânâları işaret
eder. Mevlânâ ve besmele hakkında fikir beyan etmek
bu çalışmamızın sınırlarını fazlasıyla aşmak demektir.
Ancak yine de Mesnevî şârihi İsmail Rusuhî-yi Anka-
ravî’nin konu hakkında neler söylediğini kısaca ifade
etmenin faydalı olacağı kanaatindeyiz.
Bilindiği üzere İslam kültüründe müelliflerin eser-
lerine besmele ile başlaması bir gelenekti. Hem dinî
hem de lâdînî eserler besmele ile başlardı. Ancak Mev-
lânâ, Mesnevî’sine besmele ile değil “Bişnev” lafzıyla
başlamıştır. “Ankaravî’ye göre, nasıl ki Kur’an’daki bü-
tün sureler besmele ile başalarken Tevbe suresi bes-
melesiz başladığı hâlde ilk harfi bâ ise (berâetün mi-
nallah), Mesnevî besmelesiz başladığı halde ilk harfi
“Bişnev” kelimesindeki bâ harfidir. İşte bu harf besme-
leye işaret eder. Peki, bâ harfindeki sır nedir? Ankaravî
bu sırları, bâ harfinin sembolizmini İbn Arabî’ye refe-
ransla açıklar: Nitekim Hakk’ın her zaman galip gelen
arslanı Ali b. Ebi Talip, Tevrat’ta, İncil’de ve Zebur’da
her ne var ise; Kur’an’ın besmelesindeki bâ harfinde
mevcuttur. Bâ harfi ilk yaratılan varlıktır. Ancak elif
harfinden sonra ikinci olarak yer alır” (Ceyhan-Topa-
tan, 2008:80).
“Besmele okumanın faziletlerinin anlatıldığı Bes-
mele Tefsiri’nde Hz. Peygamber’in miraçta yaşadığı
ruhanî hayattan bölümler vardır. İşlediği konular gere-
112
Hacı Bektaş-ı Velî •
113
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
olsun diye şeriat hükümlerinin sırlarını bir parça açık-
lamak için yazdım” (Duran, 2010:215).
Müellif devamında eseri düşünenlerin çeşitli fay-
dalar bulması ve kendisinin hayırla yâd edilmesi için
yazdığını beyan eder:
“Düşünenler çeşit çeşit faydalar bulup ben za’ifi ha-
yırla ansınlar diye Bismillahirrahmanirrahim’in Türkçe
açıklamasını yaptım. İnşa’allahu Ta’ala (Allah isterse
olur.)” (Duran, 2010:217).
Besmelenin, insan hayatını kolaylaştırıcı yönünün
olduğunu beyan eden hadis ekseninde besmeledeki
Allah, Rahman ve Rahim isimleri anlatılır:
“Allahu Te’ala Miraç gecesi Muhammed Mustafâ’ya
“Eğer her işte yardımımın seninle olmasını istiyorsan,
keremimi, lütfumu ve ism-i azamımı bildiren adım her
an dilinde olsun.” diye hitap etti.
Resul, ‘İlâhi ism-i azâmin hangisidir? Lütfunu bil-
diren adın hangisidir? Hiçbir zaman onlardan ayrılma-
mam için onları bana bildir.” dedi.
Tanrı Ta’ala “Ey Muhammed, ism-i azamim Al-
lah’tır. Keremimi bildiren adım Rahmâındır, Lütfumu
bildiren adım Rahîm’dir. Eğer her hâlde “ Bismi İlâ-
hi›r-rahmânir-rahîrn” dersen ben keremim ve lütfum
ile senin bekçin olurum”, dedi. Resul, “İlâhi bu lütuf ve
kerem yalnız bana mı? Yoksa asilere de bu sofradan na-
sip var mı?” dedi. Tanrı Te’ala “Ey cömert peygamber,
ben senin ümmetini senden bin kat fazla severim. Çün-
kü, Lailahe illallah Muhammedun Rasulullah derken
önce benim adımı sonra senin adını söylerler. Her iba-
dette önce farzı, sonra senin sünnetini yaparlar. Senin
114
Hacı Bektaş-ı Velî •
115
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Tefsirin devamında Allah’ın sonsuz merhameti ve
şefkati karşısında kulların ümitsizliğe düşmemesi salık
verilir. Besmele Tefsiri’nde Allah’ın 99 ismi ve anlamla-
rını kulların bunları nasıl bilmesi gerektiği açıklanıyor.
İslam, insanları bilgilendirirken aynı zamanda onları
düşündürmektedir. İnsanların daha iyi anlayıp yorum-
lamasının sağlanması açısından üzerinde durulan bazı
önemli noktalar vardır. Nitekim Besmele Tefsiri’nde
geçen hikâyelerin birçoğu bir şeyler öğretirken aynı
zamanda öğüt vererek kaçınılması gereken konularda
uyarılar yapmıştır. Hacı Bektaş Veli’nin derin dini bil-
gisinin yanı sıra ilmi bilgilerinin de toplum tarafından
sevildiğini söylemek doğru olur.
Besmele Tefsiri’nde özellikle sabır konusunda sü-
rekli durulmuş ve sabrın öneminin anlaşılması için
Peygamberlerden ve önemli kişilerden örnekler veril-
miştir. Burada özellikle Eyüp Peygamber’in sabrı en
güzel örneklerden biridir.
“Eyüp peygamber aleyhisselâm, sabır makamına
çıktığında, sabredenlerin sabrının onun yüceliği karşı-
sında hiçbir kıymeti olmadığını gördü ve şikayet ateşi-
ni sabır ormanına salıverdi. Sabır evini yıktı. Müflislik
makamına geldi.”İnni messenî durru ve ente erhamer
rahîmin” (Başıma bu dert geldi, sen merhametlilerin en
merhametlisisin) diyerek müflisliğini kabul etti” (Du-
ran,2010:227).
Her şekilde Allah’ın rahmet kapısının çalınmasını
öğütleyen Hacı Bektaş Veli, bir hikâyeyle devam eder:
“Harun er-Reşid zamanında bir bedevi Arap var-
dı. Hiç yetişmiş hıyar görmemişti. Bir yerde birkaç tane
116
Hacı Bektaş-ı Velî •
hıyar tohumu buldu, onu bir yere dikti. Kuyu suyu ile
suladı. Bir kaç acı hıyar oldu. Akıllıları topladı onlara
danıştı. Onlar, “Bu, görülmedik bir yemiştir. Bunu Hali-
feye götür. Bunun değerini ancak o verir.” Dediler.
Zavallı Arap, hıyarı halifeye getirdi. Kapıdaki zinci-
ri çaldı. Hizmetliler Arap’ı Halifenin yanına getirdiler.
Arap Halifenin yüzünü görünce o buruşmuş acı hıyar-
ları Halifenin huzuruna bıraktı. Halife hıyarlara baktı.
Sonra heybetle (öfkeyle) hizmetlilerine baktı. Onun bu
bakışıyla hepsi sessizce yerlerinde durdular.
Halife Arap’a, bize ne kadar bilinmedik bir yemiş ge-
tirdin. Bunun şükrânesini bir defada sana veremeyiz.
Birkaç kez gel ve değerini al, dedi. Dört acı hıyar için
yüz bin akçe verdi. Arap gitti. Halife vezirlerine “Benim
işime hayret ettiniz değil mi.” dedi. Onlar “Evet hayret
ettik.” dediler. Halife “O miskin Arap’ın hayatı kırda geç-
miş, hiç hıyar görmemiş. Hıyarı görünce bizim de ken-
disi gibi görmediğimizi sandı. O kıymetli nesneyi bize
layık gördü.” dedi. “Size heybetle bakmamın sebebi onun
utandırmamanız içindi. Biz kendi, bilgilerimizi bıraktık
onun bilgisiyle bir olduk. İnşallah herkesin iyiliklerinin
yazıldığı defterden biz de mahrum olmayız.” Emsalsiz
padişah olan Hz. Rahman ile asinin hikâyesi o Arap’ın
hikâyesine benzer. Onlar da ömürlerini her nerede geçir-
dilerse geçirdiler. Sonunda bir tövbe hıyarının tohumu
onların eline geçti. Onu pişmanlık yerine ektiler. Göz-
yaşıyla suladılar. Utanmadan o işe yaramaz tövbelerini
iyi bir meta sanıp o emsalsiz Tanrı’ya getirdiler. Tanrı
Teala meleklerine “Bu masum tespih tehlil bostanlarının
bizim ızz u ceberutumuz katında kıymeti yok. Asilerin
117
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
bunca hırs arasından çıkan acı hıyarının ne kıymeti var-
dır. Sakın onları utandırıp ibadetlerinin kıymetsizliğini
bildirmeyesiniz. Çünkü benim adım Rahman’dır” (Du-
ran, 2010:235).
Bu hikâyede geçen olay hem ferdî hayat hem de
cemiyet hayatı anlamında önemli mesajlar içermek-
tedir. Bir bireyin halifeye olan bağlılığını göstermek
için kendisi gibi düşünerek gelmesi farklı bir etkileşim
ortaya koymuştur. Bu olayla birlikte aslında toplum-
da sınıf farklılığını gözetmeksizin herkese eşit mesa-
fede durmanın İslam dininin en önemli özelliklerinde
biri olduğu vurgulanmaktadır. Halifenin de ona olan
yaklaşımının ne kadar anlayışlı olduğu görülmektedir.
Makam sahipleri makamlarının gerektirdiği tevazu
ve kucaklayıcılığı her şekilde göstermelidir. Nitekim
tefsirin devamında Hacıbektaş Veli zalimlerin dünya
hayatında işlemiş oldukları kötü fiiller ve bütün ömür-
lerini boş yere geçirdiklerini söyledikten sonra Allah
Teâlâ’nın bu insanlara şu şekilde seslendiğini beyan
eder:
“Tanrı Teâlâ: Herkese bir sebep ile rahmet ederim,
sana sebepsiz Rahmet edeyim ki rahîmliğim bilinsin
dedi” (Duran, 2010;235).
Tevazu ve affedicilik erdem sahibi bir insanın en
önemli vasfıdır. Aslında düşünce ve idrak kabiliyeti
yönüyle Allah’ın halifesi olan bir bireyden de bu bek-
lenir. Toplumda hoş görü ve saygı ortamının oluşması
sadece sıradan halkta değil, yöneticilerde de bulunma-
sı gereken zorunlu bir haslettir.
Besmele Tefsiri’nin genel hatlarla üzerinde durulan
118
Hacı Bektaş-ı Velî •
119
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
düşmanlar hakkındaki iyilik ve bağışı gördük. Eğer
onun bu kadar öfkeli olduğunu ve bu kadar ağır bir
cezaya uğrayacağını bilseydik acaba kötülük eşiğini
geçer miydik, dediler” (Duran, 2010;243). 13. yüz-
yıl Türkiye’sinin karanlık ve ıstıraplı döneminde yeni
bir dinle tanışan Türkler tüm olumsuzluklara rağmen
ümitlerini kaybetmemeliydiler. İşte burada Hacıbektaş
Veli her ne olursa olsun, her ne yapılırsa yapılsın Ce-
nab-ı Hakk’ın rahman ve rahim isimleriyle kullarına
muamele ettiğini defalarca vurgulanmaktadır. Normal
şartlar altında siyasi ve ekonomik istikrarsızlık, top-
lumsal çözülmenin esas sebebidir. Fakat tarihi bilgiler
bize gösteriyor ki 13. yüzyıl Türkiye’sinde böyle bir çö-
zülme olmadığı gibi Hacıbektaş Veli, Yunus Emre ve
Mevlana gibi irfan sahiplerinin huzurunda birlik ve
beraberlik içerisinde bulunmuştur. Hacıbektaş Veli
insanların yaradılışları gereği suça ve günaha meyilli
olduğunun farkındadır. Bu konuda besmele tefsirin-
deki Hakk Teâlâ dilinden şu ifadeleri dikkat çekicidir:
“Ben sizi yurdunuzdan ayırıp garipliğe gönderiyorum.
O yerde iken oraya gönül verip yurdunuzu unutmaz-
sanız benim nurumun sevgisini umup benim nurumun
yerine dünyayı tercih etmezseniz rahmetimin çokluğun-
dan size tattırdığım gibi rahîmliğim ve halîmliğim sof-
rasından da sizi doyurayım. Ne kadar çok suçunuz olsa
da onları bağışlarım yeter ki benim üstüme başka bir
nesne tercih etmeyesiniz. Her kim bizim huzurumuzda
hasekilik dilerse dünyadan yüz çevirsin, yüzünü ahirete
döndürsün” (Duran, 2010:247).
Sosyolojide tartışılan en önemli konulardan bi-
120
Hacı Bektaş-ı Velî •
122
Hacı Bektaş-ı Velî •
123
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Bismillâhirrahmânirrâhîm ile Cenab-ı Hakk’ın
merhametini dileyen kul tasavvuf büyüklerinin etekle-
rine yapışarak manevi zenginliğe kavuşmaktadır.
İslam dininin akidelerinden bir diğeri de kulun dua
etmesidir. Dua bir münacattır. Allah Teâlâ, kullarının
duasına her şekilde cevap vereceğini buyurur38. Tef-
sirde anlatılan bir hikâyeye göre düşkün bir ihtiyarın
sultanın evinin yakınında bir çadırı bulunmaktadır.
Bir gün çadıra ateş düşer ve ihtiyar sultana seslenerek
onun yardımını diler. Padişah kullarına ateşi söndür-
melerini emreder ve sultan ihtiyara bir hilat giydirerek
onu kendi atına bindirir. İhtiyarın önünde ve arkasın-
da, bu kişi bunaldığı zaman sultana seslendi, ondan
yardım istedi, diye bağırırlar (Duran, 2010:291).
Bu hikâye sonsuz güç ve kudret sahibi olan Allah’ın
tek sığınak kapısı olduğunu, ondan başka gidilecek yer
olmadığını, çaresiz insanlara hatırlatır. Ümitsiz olanlar
için tek ümit kapısı Allah’ın Rahman ve Rahim adıdır.
Bu husus tefsirde Zeliha’nın Yusuf için bir puttan yar-
dım dilemesi, ancak puttan cevap alamayarak “Ya Al-
lah, Ya Rahman, Ya Rahim!” diyerek Cenab-ı Hakk’a
münacatta bulunmasıyla aktarılır. Zeliha’nın bu duası-
na “Tanrı Teâlâ, Ya Cebrail çabuk yetiş, Zeliha’yı kana-
dınla bir kez sığa ve de Yusuf ’u iyice bıktırıncaya kadar
bırakma, dedi. Cebrail geldi. Zeliha’yı kanadıyla sığadı,
on dört yaşında bir genç kız oldu, ondan sonra dünyada
yetmiş yıl daha yaşadı. Yusuf ne ekmeğe ne suya bak-
38Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (on-
lara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veri-
rim. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar,
bana iman etsinler. Bakara/ 186.
124
Hacı Bektaş-ı Velî •
125
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Sonra deniz halısını (tevhid, hakikat seccadesi-hakikat
makamı) sersin. Muhabbet sofrasını döşesin. Aşkı ba-
şından çıksın. Rıza ve teslim, korku ve ümit yüzlerini
tevekkül ve marifet deniziyle sabır bahçesinden yana aç-
sın. Bismillâhirrahmânirrâhîm ve Lâilâheillallah’ı gönül
okçusuna versin ve bana atsın. Ben de bu daveti kabul
edeyim. Bir gün ve bir gecede üç yüz altmış kez (sevap)
vereyim” (Duran, 2010:309).
Bu cümleler açıkça şunları göstermektedir: Hacı
Bektaş Veli’nin hitap ettiği kesim çaresizlik içinde çır-
pınmaktadır. Bu insanlar eğitim seviyesinin düşük-
lüğüyle birlikte yeni bir dine inanmaya başlamış gö-
rünmektedir. Dolayısıyla bir irfan kaynağı olan Hacı
Bektaş’tan herkesi kucaklayıcı bir yapı, herkese eşit
yaklaşan bir din, bu dinin peygamberinin üstün ahlakı
ve devamında bu ahlakı benimseyen insanların oluş-
turduğu huzurlu bir toplum beklenmektedir. Nitekim
hırs, cimrilik, düşmanlık, hainlik, kıskançlık hangi
dinde olursa olsun cemiyetin temel dinamiklerini par-
çalar. İslam dini ümitsizlik dini değildir. Tövbe ile Ce-
nab-ı Hakk küfür dışında bütün günahları affedicidir.
Besmele tefsirinin bundan sonraki bölümlerinde
defaatle Cenab-ı Hakk’ın marifet nuruyla müminle-
rin günahlarını affedeceği vurgulanır. Bu bölümler
Hacı Bektaş Veli’nin davetkâr ve lütufkâr kapısının
anahtarlarıdır. Hırs, düşmanlık, kıskançlık, cimrilik
gibi kötü özelliklerden tövbe eden kullar için Cenab-ı
Allah cenneti hazırlamıştır. Güzelliklere kavuşan in-
sanlar için şükretmek vaciptir ve şükre karşılık olarak
nimetler verilir, kul Allah’ın cemalini görür. Besmele
126
Hacı Bektaş-ı Velî •
128
Hacı Bektaş-ı Velî •
129
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
muna düşmemek için Allah’tan hidayet ve yardım is-
ter” (Işık, 1995:253). Böylelikle surenin ilk üç ayetinde
Cenab-ı Allah’ın vasıfları anlatılırken bundan sonraki
dört ayette kulların durumu ve makbul duaları zikre-
dilir.
“Fatiha’nın Kur’an’daki en büyük süre olduğu, Tev-
rat ve İncil’de bir benzerinin bulunmadığı, Bakara sü-
resinin son ayetleriyle birlikte “iki nur” diye anıldığı ve
geçmişte hiçbir peygambere benzerinin verilmediği,
şifa niyetiyle okunduğu takdirde tesirinin görüleceği-
ne dair hadisler” (Işık, 1995:254) Fatiha suresinin fa-
ziletlerine yönelik bu hadisler, yapılan tefsirlerin çok-
luğunda ve bu tefsirlerin dikkate alınmasında önemli
olmuştur. Müslüman Türk’ün doğumdan ölüme kadar
tüm hayat çizgisinde etkinliğini sürdüren Fatiha suresi
aynı zamanda tasavvufta da derin anlamlarıyla bir ge-
lenek olmuştur.
Dolayısıyla geniş halk kitlelerine hitap eden ve bu
kitleleri etrafında toplayan Hacı Bektaş Veli için İs-
lam’ın özü sayılabilecek Fatiha suresini tefsir etmek bir
zorunluluk olmuştur. Fatiha Tefsiri üzerinde akademik
çalışmalar yapılmıştır. Fatiha Suresi Tefsiri’nin ilmî ne-
şirlerinin dayandığı elyazması metinlerin temelini bi-
risi İngiltere British Library’de diğeri Süleymaniye Kü-
tüphanesinde olmak üzere iki metin oluşturmaktadır.
Hüseyin Özcan, Hacı Bektaş Veli’nin Fatiha Tefsiri adlı
makalesinde her iki nüshayı edisyon kritikle yayınla-
mıştır (Özcan, 2008). Bunlardan başka Yaşar Şimşek,
Hacı Bektaş Veli’nin Fatiha Tefsirinin Bilinmeyen Bir
Nüshası başlıklı makalesinde İstanbul Büyükşehir Be-
130
Hacı Bektaş-ı Velî •
131
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
denizlere düşse dünyadaki bütün denizler zehir olurdu.
Kuyudan bir ses işitildi. Hz. Peygamber, bu ses kuyunun
neresinden gelir diye sordu. Cebrail dedi ki: O kuyuyu
kızdırırken bir taş kuyunun ağzından içeri düştü. Daha
o zaman Âdem Peygamber yaratılmamıştı. Taş o vakit-
ten beri düşmeye devam ediyordu. Şimdi dibine ulaştı.
Bu ses onun sesidir, dedi. Hz. Peygamber, ya kardeşim
Cebrail, o kuyuyu korkunç anlattın. Gönlüm korktu.
Burası kimlerin yeridir, dedi. Cebrail, Hakk Teâlâ Ke-
lam-ı Kadim, Meryem Suresi 59. Ayetinde bu konu hak-
kında şöyle buyurdu: “İleride gayya çukuruna düşecek
olanlardır.” Konu hakkında Bakara Suresi 256. ayetinde
yine şöyle buyurdu: “Artık doğru ile sapkınlık kesin ola-
rak birbirinden ayrılmıştır.”
Cebrail, ya Resulullah Tanrı’nın buyruğudur. Bu
kuyu dünya işlerine kendini kaptıran ve özrü olmadan
salâtı terk edenlerin yeridir, dedi. Resulullah buyurdu:
“Kim salâtı kasten terk ederse küfür sahibi olur. Yani her
kim herhangi bir özrü, engeli olmadan salâtı terk etse o
kişi günahkârdır.” Yine peygamber buyurdu: “Salât dinin
direğidir. Her kim Allah Teâlâ’nın nimetini yese salâtını
yerine getirse onun nimeti artar.” Bu konuda Kur’an’da
yer alan İbrahim Suresi 7. ayette şöyle buyruldu: “Eğer
şükrederseniz rızıklarınızı muhakkak artıracağım.” Ver-
diği nimete kul şükretmezse nimeti geri alır. Nitekim
Kur’an aynı ayetin devamında: “Eğer nankörlük eder-
seniz biliniz ki azabım pek çetindir, buyruldu.” Her kim
salâtını yerine getirmezse onun dini yoktur. Şunları da
bilesin Musa Tur Dağında Allah’a yalvardı, kurtuluşu
buldu. İbrahim ateş içinde yalvardı, kurtuldu. Yunus
132
Hacı Bektaş-ı Velî •
133
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
sevinirsin de O, padişahlar padişahıyla bunca kelam et-
mek için neden namaz kılıp niçin sevinmezsin?
Şurası da iyi bilinmesi gerekir. Fatiha Suresi yedi
ayettir. Her kim bu yedi ayeti okursa Allah Teâlâ’nın
izniyle cehennemden kurtulur. Bir haberde söyle an-
latılmıştır. Tanrı Teâlâ, Fatiha Suresi’ni Muhammed’e
verdi. Lanet İblis duydu, yas tuttu, ağladı. Kendisine
inananların yanına vardı. Niçin ağlarsın, sana ne oldu,
diye sordular. Lanet olunan İblis cevap verdi: “Bundan
büyük dert mi olur. Çünkü bugün Muhammed’e Fatiha
Suresi indi. Ümmeti okurlar, cennete girerler. Bundan
sonra benim onlar yoldan çıkarmaya, azdırmaya gü-
cüm yetmez, onun için ağlarım.” dedi.
Ey müminler! Müjdeler olsun size ki her kim Tan-
rı’nın birliğini bilse Resul’ün hak peygamber olduğuna
iman getirse, beş vakit namazı kılsa Hakk Teâlâ cehen-
nem ile onun arasına yetmiş rahmet perdesi koyar. Her
perdenin arası ise yetmiş bin yıllık yoldur.
Yine bir haberde şöyle anlatılır: Kayser-i Rum sa-
rayında bir mektup yazdılar. Resulullah ile sahabesine
gönderdiler. Mektupta “Kur’an’ın hangi suresinde yedi
harf yoktur? sorusuna cevap istenmekteydi. Sahabeler
sorulan soruya cevap vermekten aciz kaldılar. Emi-
ru’l-mü’minin Ali’ye vardılar. “Furkan’da hangi surede
yedi harf yoktur?” diye sordular. Hazreti Ali: “Yedi harf
olmayan Fatiha Suresidir.” dedi. Kayser-i Rum doğru-
dur, ilmî cevap budur dedi, Ali buyurdu: “Evvel se harfi
yoktur, cehennemin bir adı süburdur. Fatiha okuyan sü-
bura girmez. İkinci cim harfi yoktur, cehennemin bir adı
cahimdir. Fatiha okuyan cahime girmez. Üçüncü hı yok-
134
Hacı Bektaş-ı Velî •
135
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
temiz cennet şarabını ondan yarattı. Yine nida geldi ki
yaz ya kalem dedi. Ben dedim ne yazayım? “Sıratalle-
zine enamte aleyhim” yaz diye ferman geldi. Yazdım,
benden bir nur sıçradı arşa değdi. Ondan rızık denizi-
ni yarattı. On sekiz bin âleme rızkı onunla verdi. Yine
yaz ya kalem diye nida geldi. Ben İlahi ne yazayım de-
dim. “Ğayri’l-mağdubi aleyhim” yaz diye ferman geldi.
Yazdım, benden bir karanlık sıçradı, havada boşlukta
durdu, yukarı gitmedi geri indi, kıyamet gününü ondan
yarattı. Ya kalem yaz diye yine nida geldi. Ben ya İlahi
ne yazayım dedim. Nida geldi “veladdallin.” yaz diye.
Yazdım, benden bir nur sıçradı havada boşlukta durdu,
geri indi. Cehennemi ondan yarattı.
Hakk Teâla altı nesneyi dost edindi. Evvela el yıka-
mayı, yıkanmış temiz o eli neye sunarsan bereketlenir.
İkinci, sabırlı olmayı, nitekim Kur’an Al-i İmran Suresi
3/146 ayetinde anlatıldı: “İnnallahe yühıbbu’s-sabirin.”
“Allah sabırlı olanları sever.” Üçüncü, sünneti ve farzları
işleyeni dost edindi, cenneti ona bağışladı. Dördüncü,
tevekkül etmeyi dost edindi yani her işi hakkın rızasına
bırakmayı kendisine rehber ve emir edindi. Delili Kur’an
Talak Suresi 65/3 ayetinde: “Ve men yetevekkel alellahi
fehüve hasbühü.”, “ Kim tevekkül ederse Allah ona yeter.”
Beşinci, şükredeni dost edindi, ni’metleriyle çokça rızık-
landırdı. Delili Kur’an’ın İbrahim Suresi 14/7 ayetinde
buyruldu: “Lein şekertüm leezidenneküm.” “Eğer şükre-
derseniz rızıklarınızı mutlaka artıracağım.”
Ve yine biliniz ki, Fatiha’nın on adı vardır. Evveli
“Fatihatu’l-Kitab.”. İkinci “Ümmül-Kur’an.” Üçüncü
“Seb’u’l-Mesani”dir. Dördüncü “Suretü’ş-Şifa.” Beşinci
136
Hacı Bektaş-ı Velî •
137
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
hamdülillahrabbi’l-alemin”i okursa on sekiz alem içinde
bulunanlar sayısınca sevap bulur. “Errahmanirrahim”
on iki harftir. On sekize katarsanız otuz olur. Sırat köp-
rüsü otuz bin yıllık yoldur. Her kim otuz harfi okursa
sıratı yıldırım gibi geçer. “Maliki yevmiddin” on iki harf-
tir. Otuz harfi katarsan kırk iki olur. Buna da kırk iki
yıl ibadet etmiş gibi sevap verilir. “İyyakenabudu” sekiz
harftir. Kırk iki harfi katarsan elli olur. Kıyamet günü
elli bin yıllık yoldur. Delili Kur’an Mearic suresi 70/4-
5 ayetidir. “Fi yevmin kane miktaruhu hamsine elfe
senetin fasbir sabran cemila” melekler ve ruh, miktarı
elli bin yıl olan bir günde ona yükselirler. Artık güzel
bir sabırla sabret. Her kim o harfi okursa Hakk Teala
ona gölge eder, korur. “Ve iyyakenestain” on bir harftir.
On biri elliye katlarsan altmış bir olur. Hakk Teala yer-
de, gökte bir deniz yarattı. Her kim bu altmış bir harfi
okursa o deniz damlası kadar sevap kazanır. “İhtinas
sıratal müstakim” on dokuz harftir. On dokuzu altmış
bir eklersen seksen olur. Her kim bu seksen harfi okur-
sa seksen yıl oruç tutmuş, gecesini ibadet ile geçirmiş
gibi sevap alır. “Sıratellezine enamte aleyhim” on dokuz
harftir. On dokuzu seksene eklersen doksan dokuz olur.
Hakk Teala’nın doksan dokuz adı vardır. Her kim dok-
san dokuz harfi okursa Hakk Teala o insana Allah’ın
doksan dokuz ismini okumuş, anmış gibi sevap yazar.
“Gayril mağdubi aleyhim” on beş harftir. On beş harfi
doksan dokuza eklersen yüz on dört harf yapar. Her kim
yüz on dört harfi okursa, Kur’an yüz on dört suredir.
Kur’an’ın tamamını okumuş kadar sevap kazanır. “Ve-
leddallin” on harftir. On harfi yüz on dörde eklersen
138
Hacı Bektaş-ı Velî •
139
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
şerrinden kurtulmanın yolu Fatiha suresidir.
Tefsirin başında Fatiha suresindeki kelimele-
rin teker teker anlamları verilerek bir nev’i tercü-
me yapılmış olur. Bu durum Arapça bilmeyen din
mensuplarının okumuş oldukları ayetleri en güzel
şekliyle kavramalarını sağlama hedefinin sonucu-
dur.
İnananlara Hz. Ali üzerinden Fatiha suresinin
yüceliği ve okunduğunda ulaşacakları nimetler an-
latılır.
Fatiha Tefsiri’nin bundan sonraki sürecinde
kısmen felsefî kısmen itikadî olarak Allah’ın evre-
ni yaratma macerasından kısa anektodlar aktarıl-
maktadır. Bu yaratma süreci tabi ki Fatiha suresi-
nin ayetleri ekseninde izah edilmeye çalışılmıştır.
Fatiha tefsirinde kulun şahsî din hayatını yön-
lendirme amaçlı ifadeler olduğu gibi sosyal hayata
yönelik açıklamalarda dikkat çekicidir. Mesela mü-
fessir, Allah’ın kendine dost edindiği şeyleri açıklar.
Bunlardan ilki el yıkamaktır, temiz elle nimetlere
dokunulduğunda bereketlenir yani Allah temizliği
sevmektedir. İkincisi Cenab-ı Hakk, sabırlı olan-
ları sever. Üçüncü olarak Allah, kendi farzlarını
işleyeni ve peygamberin sünnetini yerine getireni
sever. Bu ifade Hacı Bektaş Veli’ye göre farzlarda ve
sünnetlerde bir önceleme olmadığının, muhakkak
farzların ve sünnetlerin yerine getirilmesi gerekti-
ğinin en bariz kanıtıdır. Dördüncü olarak Allah,
tevekkül edeleri sever. Fakirlik, çaresizlik ve yalnız-
lık içindeki Türk milletine verilebilecek en büyük
140
Hacı Bektaş-ı Velî •
141
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
leştirmeyi gaye edindiği dikkate alınırsa onun sa-
dece Kur’an’ın özü değil aynı zamanda bütün hak
dinlerin de özü olduğu sonucuna varılabilir” (Işık,
1995:254) cümlesinden hareketle Hacı Bektaş Ve-
li’nin de Fatiha tefsiriyle inanan hiç kimseyi halka
dışında bırakmadığı görülecektir. Yeter ki kul sa-
mimi olsun ve insanlık onurunu, erdemini öncele-
yen dinin temel gereklerini yerine getirsin.
Sonuç
Yesevîliğin ve takipçilerinin temel felsefeleri insa-
na saygıdır. Onlar, yeryüzünde Allah’ın gölgesi olarak
gördükleri insana büyük değer vermişlerdir. İnsan da
yaratılışına uygun olarak erdemli bir hayat sürmeli ve
halife-i arz hitabına layık olmaya çalışmalıdır. Bu se-
beple Hz. Mevlânâ “Yaratılanı sevdim yaratandan ötü-
rü!” derken Hacı Bektaş Veli tüm yaratılanları tek çatı
altında toplanmaya davet etmiş ve “Bir olalım, iri ola-
lım, diri olalım!” diye seslenmiştir.
İbadetler, kişinin Allah’a olan inanç ve sorumlulu-
ğunu her daim taze tutarak kulun kendi iç hesaplaşma-
sının ilk aşamasını oluşturmaktadır. İyi bir insan olma,
iyi bir vatandaş olmayı gerektirir. Bu vesileyle Hacı
Bektaş Veli, sabrı, şükrü, tevekkülü, temizliği öğütle-
miş; “Eline, beline, diline sahip ol!” demiştir.
Hacı Bektaş Veli’nin anlayışı “tasavvufun yapı-
sından kaynaklanan geniş bir hoşgörüye dayanmakla
beraber, aynı zamanda mühtedileri birden bire kendi
kültür çevrelerinden koparıp ürkmelerine sebebiyet
vermeden eski inançlarını da kendi içerisinde değer-
142
Hacı Bektaş-ı Velî •
143
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
bulunmayı öğütleyen Türk tasavvuf geleneğinin aynı
kaynaktan gelen pınarları olan Mevlevîlik, Bektaşîlik,
Nakşibendîlik vs. Türkiye topraklarının birleştirici ve
bütünleştirici harcıdır. Bunları farklı inanç sistemleri
gibi göstermeye çalışmak veya birisini diğerinin zıd-
dı ve hilâfı gibi düşünmek her halde Türk milletine
ve onun kanaat önderlerine yapılan en büyük ihanet
olacaktır. Çünkü Müslüman Türk’ün yaşam şifreleri bu
irfan büyüklerinin elindedir.
Kaynakça
Altınok, Baki Yaşa (2010). Fatiha Suresi Tefsiri.
Hacı Bektaş Veli Külliyatı. Ankara: Gazi Üniversitesi
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi.
Altınok, Baki Yaşa (2010). Fevâid. Hacı Bektaş Veli
Külliyatı. Ankara: Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve
Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi.
Aytaş, Gıyasettin (2010). Makâlât-ı Gaybiyye ve
Kelimât-ı Ayniyye. Hacı Bektaş Veli Külliyatı. Anka-
ra: Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Merkezi.
Banarlı, N. Sami (2001). Türk Edebiyatı Tarihi 1,
İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.
Ceyhan, Semih; Topatan, Mustafa (2008). İsmail
Rüsûhî Ankaravî Mesnevî’nin Sırrı Dîbâce ve İlk 18
Beyit Şerhi. İstanbul: Hayy Kitap.
Coşan, Esad (1987). Hacı Bektaş Veli ve Makalat.
İstanbul: Seha Neşriyat.
Debbağoğlu, Ahmet (1977). Besmele. Türk Dili ve
Edebiyatı Ansiklopedisi C.1. İstanbul: Dergâh Yayın-
ları.
Devellioğlu, Ferit (1999). Osmanlıca-Türkçe An-
siklopedik Lügat. Ankara: Aydın Kitabevi.
144
Hacı Bektaş-ı Velî •
145
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Arif GÜNDÜZ40∗
Lütfi DİKMEN41∗∗
Giriş
Bir eseri analiz edebilmek için onu yazanı ve eserin
yazıldığı dönemin kültürünü, sosyolojik yapısını, ta-
rihsel yapısını bilmekte fayda vardır. Dolayısıyla eseri,
yazarından ayrı incelemek abesle iştigal olur. 13. yüz-
yılda yaşamış olan Hacı Bektaş-ıVelî, günümüzde dahi
düşünceleri ile insanları etkileyen bir varlığa sahiptir.
Yaşam felsefesi bugün çoğu ülkelere yayılmış ve halk-
lar tarafından yaşanmakta ve yaşatılmaktadır. Bu min-
valde Kitab-ul Fevâid’i yazan Hacı Bektaş-ı Velî’nin
hayatına kısaca bakmakta fayda vardır.
Hacı Bektaş-ı Velî’nin doğum tarihi hakkında ke-
40∗ Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Öğrencisi
41∗∗ Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi ,Sosyal Bilimler Enstitüsü
Öğrencisi
146
Hacı Bektaş-ı Velî •
147
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Velî Sulucakarahöyük’e geldiği zaman İdris Hoca ile
karısı Kutlu Melek’in (Kadıncık Ana’nın) misafiri olur,
kendisinin ilk müritleri de bunlardır” (Duran, 2007: 23-
24).
Çobanlıkla geçimini sağlayan Hacı Bektaş-ı
Velî’nin kerametleri de kısa sürede dillere düşer. Kısa
zamanda kendisini bulunduğu topluma kabul ettiren
Hacı Bektaş-ı Velî ‘nin çevresine yavaş yavaş müritler
de toplanmaya başlar. Bu dönemde Seyyid Mahmud-i
Hayrani, Ahî Evran gibi Rum evliyaları ile yakın mü-
nasebette bulunur.
Çevresindeki insanlara ve Moğol idarecilerine
doğru yolun ne olduğunu anlatarak bir kısmının hi-
dayete ermesine vesile olur. Aynı zamanda kendisine
halef olacak bireyleri de yetiştirmekle uğraşır. Halife-
lerine icazetlerini vererek Anadolu’nun türlü yerleri-
ne irşad görevinde bulunmalarını sağlar. Bu hal üzere
vefat eden Hacı Bektaş-ı Velî ardından kendi öğreti-
sini bugünlere taşıyacak halifeler bırakmıştır (Ocak,
2014:178).
Hacı Bektaş-ı Velî’yi bulunduğu topluluğu sözle-
riyle, öğütleriyle, eylemleriyle etkileyen, aydınlatan bir
mana eri olarak görmek daha kıymetli bir bakış açı-
sı olacaktır. Doğum tarihî ittifakla kabul edilen Hacı
Bektaş-ı Velî’nin ölüm tarihî noktasında da ayrı gö-
rüşler vardır. Hacı Bektaş-ı Velî’nin 63 yıl yaşadığı ve
1270’te vefat ettiği belirlenmiştir. Mezarı Hacı Bektaş
dergâhındadır.
148
Hacı Bektaş-ı Velî •
1. Kitab-ul Feva’id
2.Besmele Şerhi
3.Makâlât
4.Fatiha Suresi Tefsiri
5.Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimat-ı Ayniyye
6.Nesayih
7.Şathiyye
Kitab-ul Fevâid’e Dair
Baha Said Bey ve Fuat Köprülü, Fevâid’ in varlığı-
nı ilk duyuranlardandır. Abdülbaki Gölpınarlı, Fevâid’
in geniş bir eserini gördüğünü ve eserdeki birçok ko-
nunun Mesnevi’de, Sultan Veled’ in eserlerinde, Mol-
la Cami’nin Nefahat’ ında da bulunduğunu belirterek
eleştirel bir üslupla anlatır.
Ethem Rûhi Fığlalı, Kitâb-ul-Fevâid’ in Ahmet Ye-
sevî’nin “Divan-ı Hikmet” eserinden esinlenilerek ya-
zıldığını belirterek eserin üçüncü şahıs ağzından anla-
tıldığını ve Hacı Bektaş’ ın kaleminden çıktığını, eserin
isminin bizzat kendisince verildiğini belirtir.
Farsça yazılmış bir eserdir. Çoğunluk itibariyle na-
killerden oluşmuştur. Bu eserinde nübüvvet makamı-
na ulaşırken peygamberin geçirdiği merhaleler (iman,
abid, zahid, arif ve velayet) ele alınmıştır (Gölpınarlı,
1959:27). Tasavvufun temel olgularından olan ‘’Dört
Kapı Kırk Makam’’ bu eserde geçmektedir. Genel iti-
bariyle öğütler içermektedir. Faydalı bilgiler anlamı-
na gelen bu kitapta Hacı Bektaş-ı Velî’ ye ait olmayan
yazılar da vardır. İçerik olarak Makâlât-ı Gaybiyye ve
Kelimat-ı Ayniyye ile benzeşmektedir. Eserde kullanı-
lan dil, üslup, örneklerin niteliği Hacı Bektaş-ı Velî’nin
149
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
diğer eserleriyle yüksek oranda benzeşmektedir. Do-
layısıyla eser onun düşünceleri sonucunda oluştuğu
için Hacı Bektaş-ı Velî’ye ait olduğunu belirtebiliriz.
Bu konuda, Fuad Köprülü’de eserin Hünkâr’a ait oldu-
ğu hususunda kuşku bulunmadığını belirtir (Köprülü,
1927: 139).
Sosyolojik Bağlamda Kitab-ul Fevâid
Fevâid Farsça yazılmış öğütler içeren bir kitaptır.
Eser içeriğindeki konuların nakil yoluyla aktarılmış
olması, başka eserlerde de aynı konunun işlenmesine
mani değildir. Eser Besmele ile başlamaktadır. Dünya
ve ahiret işlerinde besmele ile başlamak işin hayırlı ve
bereketli olması için önemlidir. Türk toplumundada
önemli görülen bir alışkanlıktır.
Hacı Bektaş-ı Velî bir konu hakkında görüş veya
açıklama beyan edeceği zaman ‘’Şeriat sözlerimdir, ta-
rikat eylemlerimdir’’ hadisi ile başlangıç yapar. Bunun
sebebi ise mana (Batınî ilim) âleminde ayakları yere
sağlam basmaktır.
Eserin üzerinde durduğu genel konular peygam-
berin nübüvvet makamına geçerken aştığı merhaleler
(iman, abid, zahid, arif, velayet vb.), tasavvufun ilkele-
ri, dünya ve ahiret güzelliğini yakalamak için yapılma-
sı gerekenler üzerinde durulmuştur. Bahsedilen konu-
lara bakılacak olursa temelde insan olmanın erdemleri
üzerinde durulmuş ve toplumu oluşturan bireylerin
hepsi insan olma çabasını güderse toplumda iyilik ha-
linin zuhur edeceğini söyleyebiliriz.
Bireysel ve toplumsal değişim aşamalı gerçekle-
şen bir durumdur. Aniden gerçekleşmez. Toplumdaki
150
Hacı Bektaş-ı Velî •
151
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Dört Kapı Kırk Makam
A.Şeriatte On Makam
1.İman etmek( Allah’a,meleklere,kitaplara, pey-
gamberlere,kıyamet gününe,hayır ve şerrin Allah’tan
geldiğine iman etmek)
2.Müslüman olmak
3.Dili boş ve kötü sözden korumak
4.İlim öğrenmek
5.Nikâhlanmak
6.Helal yemek
7.Peygamberin söz ve davranışlarına uymak
8.Allah’ın yarattıklarına sevgi ve merhamet göster-
mek
9.Helal giyinmek
10.Nefsine doğruları emretmek
B.Tarikatte On Makam
1.Tövbe etmek
2.Temizlenmek
3.Mürit olmak
4.Korku ve ümit arasında olmak
5.Öfkeyi yok etmek
6.Hizmet etmek
7.Zembil, makas, kandil ve çerağ icazeti
8.Allah’ın rahmetinden ümit kesmemek
9.Cem olmak, öğüt vermek ve muhabbet
10.Dünyadan vazgeçmek
C.Marifette on makam
1.Nefsin edebi
2.Dervişlerin iç dünyasından korkmak
3.Yasaklardan kaçınmak
152
Hacı Bektaş-ı Velî •
153
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
uygulandığında, toplumsal düzen sağlanmış olacaktır.
Hacı Bektaş-ıVelî’ye göre tarikat ehli insanların en
önemli özelliklerinden biri nefsin arzularına uyma-
maktır ve bundan daha kısa yolu insanların gönlüne
girebilmektir. Yûnus Emre’nin dediği gibi bin hac’dan
daha iyisi bir insanın gönlüne girmektir. Allah Kur’an-ı
Kerim Maide Suresi 32. ayette buyurmuştur ki:’’Bir in-
sanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibidir.Bir insanı
dirilten tüm insanlığı diriltmiş gibidir’’. Hacı Bektaşlar,
Yûnus Emreler insanlığı dirilten mana erleridir.
Hacı Bektaş, dervişleri ikiye ayırır: Derviş gibi gö-
rünenler ve dervişler. Derviş gibi görünenler derviş
kılıklı olup gerçek manada bir derviş gibi yaşamayan,
gerekliliklerini yerine getirmeyen kişilerdir. Bunlar
harama el uzatan, oruç tutmayan, kalp kıran, görü-
nürde berrak ama içten riyakar, hoşgörüsüz, yalan
söyleyen, kalpleri katılaşmış gerçeği görmeyen tipler-
dir. Asıl dervişler gönülleri gamla dolu, mütevazı, kin
gütmeyen, aza kanaat eden, sürekli Allah’ın rızasını
gözeten kişilerdir. Dervişler tamahı terk eden, reddet-
meyi terk eden ve biriktirmeyi terk eden kişilerdir. Bu
kişiler ‘’Dört Kapı Kırk Makam’’dan belirli aşamalar-
dan geçerek abid, zahid ve arif olurlar. Abidler beden-
le ibadet eden, zahidler kalple ibadet eden, arifler ise
canla ibadet eden kimselerdir. Evliyalar ise kendi nef-
sini yok sayan ve ona düşman olan kişilerdir ( Altınok,
2010:47-53).
Kıta
Her nerede olursan ol yar seninle,
Başka yerde ne ararsın ey serseri?
154
Hacı Bektaş-ı Velî •
155
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
sahibi olabilmek için kişinin tüm isteklerinden vazgeç-
mesi gerektiğini ifade etmektedir (Altınok, 2010:101).
Batınî bilgileri örnekteki gibi bize aktaran Hacı Bektaş
böylece mana âlemini de bize aktarmış oluyor.
Nebilerin ve velilerin tüm mucize ve kerametlere
(ayın ikiye ayrılması, ölüyü diriltme) kadir olduğunu
belirten Hacı Bektaş, gösterdikleri mucize ve keramet-
lerin çağın gerekliliğine göre ortaya çıktığını söylemiş-
tir (Altınok, 2010:81). Bunu güzel bir benzetmeyle
şöyle ifade edebiliriz: Nasıl ki doktor hastaya göre teda-
vi uyguluyor ve hastalığın oranına göre ilaç belirliyorsa
diğer bir deyişle nabza göre şerbet veriyorsa, toplumun
problemlerini halletmek için problemin kaynağını be-
lirleyip ona göre hareket etmek gerekir. İnsanlara iyi-
yi, güzeli onların anlayacağı dilde aktarmak gerekir.
Nitekim peygamberler geldikleri toplumu uyarırken
toplumun sosyolojik yapısından hareketle değişim ve
dönüşümü başarmışlardır.
Hacı Bektaş-ı Velî’ye göre kişi adil olmazsa yönetici
olamaz, bir topluluk düşmanı hakkında araştırma-in-
celeme yapmazsa ona üstün gelemez, alçak gönüllü
olmadan başkalarının kalbi kazanılamaz, sabırlı olun-
mazsa isteklere ulaşılamaz (Altınok, 2010: 89). Adale-
tin idarecilerin en önemli özelliği olduğunu belirten
Hünkâr, bir toplumun temel direklerinden birinin
adalet olduğunu ifade etmiştir. Devamında yönetimi
koruyan üç temel şeyi ifade eder: Din temizliği, güve-
nilir danışmanlar ve kararlı olmak. Hünkârın 13. yüz-
yılda verdiği mesajlar günümüzde hâlâ geçerliliğini
korumaktadır. Bu durum verilen mesajların evrensel-
156
Hacı Bektaş-ı Velî •
157
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
yüklere saygılı olmalı, muhtaç sahibi kişilere karşı
şefkatli olmalı, düşmanlarına karşı yumuşak tavırlı ol-
malı, dostlarının kıymetini bilip onlara vefalı olmalı,
nefsine kahırlı olmalı, toplumun ileri gelenlerine karşı
cömert olmalı, alimlere karşı alçak gönüllü olmalı, ca-
hillere karşı susmayı tercih etmelidir. İnsanın insanla
ve toplumla iletişim çizgisini belirleyen bu maddeler
toplumsal huzurun anahtarlarıdır. Bu anahtarlar doğ-
ru yerde doğru şekilde kullanıldığında toplumsal refah
da yakalanmış olacaktır.
Hünkâr, kalbin yedi bölümden oluştuğunu ve her
bir bölümün bir cevherin madeni olduğunu belirtir.
Kalbin 1. katmanına ‘’sine’’ denir ve İslam’ın cevheri-
dir. 2. katmanına ‘’kalp’’ denir ve bu iman madeninin
ocağıdır.3. katmanına ‘’kalp zarı’’ denir ve muhabbe-
tin, aşkın bulunduğu yerdir. 4. Katmana ‘’ gönül’’ denir
ve görünüş madeninin ocağıdır.5. katmana ‘’kalbin ta-
nesi’’ denir ve Allah’ın muhabbetinin yeridir. 6. Katma-
na ‘’kalbin ortasındaki siyah nokta’’ denir ve hakikatin
yeridir. 7. Katmana ‘’güzel kalp’’ denir ve Allah’ın görü-
nen nurlarının yeridir (Altınok, 2010:123-127). Batınî
bilgileri bu şekilde yorumlayıp görünenin arkasındaki
görünmeyeni açıklamaya çalışarak bize yol gösteren
Hacı Bektaş, mana âleminin derinliklerine inmemizde
bize yardımcı olmaktadır.
Beyt
Allah adamlarıyla olan bir anlık sohbet,
Yüz sene riyazette olmaktan yeğdir.
Cismani olan vücudun doktorları olduğu gibi kal-
158
Hacı Bektaş-ı Velî •
159
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
yolunda eksiklerini tamamlayarak kâmil insan merte-
besine ulaşabilir. Bir toplumda ariflerin sayısı ne kadar
çok artarsa o toplum felaha o kadar kolay ulaşır.
Düşünceyi dört çeşit olarak ele alan Hacı Bektaş
bunları; rahmanî, şeytanî, melekî ve nefsanî olarak ad-
landırır. Rahmanî düşünce ilmi emreder ve asla hata
olmaz. Şeytanî düşünce Hakk’a muhalefet etmeyi em-
reder. Bu düşünceye aynı zamanda ‘’vesvas’’ da denir.
Melekî düşünce doğruya ve güzele yönelmeyi emreder.
İlhamın kaynağı melekî düşüncedir. Nefsanî düşünce
nefsin istek ve arzularını emreder. Eğer düşünce kişi-
yi Allah’a yaklaştırıyorsa rahmanî, bir şeye cezbediyor
ve başka bir düşünce onu engelliyorsa melekî, sağlam
inanca aykırılık ve tiksinme varsa şeytanî, bayalığa
sevkediyorsa nefsanî düşüncedir (Altınok, 2010:167).
Düşünceyi bu şekilde kategorize eden Hünkâr bize zi-
hin aydınlığına ulaşmada doğru yolu göstermektedir.
Kişi, kalbi ve gönlü temiz olduğu sürece bu düşüncele-
ri ayırt edebilecek seviyede olur.
Hacı Bektaş-ı Velî’nin Kitab-ul Fevâid’i birçok açı-
dan ele alınacak bir eserdir. Sosyolojik bağlamda ise
bireysel ve toplumsal huzurun nasıl elde edileceğini
ortaya koyan bir eserdir. İnsan merkezli dünya görüşü
Hünkâr’ın en derin etkisidir. Anadolu kültür hamuru-
nun mayasında da Hünkâr’ın bu bakış açısının etkisi
vardır. Yıllarca Anadolu arzında çeşitli milletlerin iç
içe yaşamasında en büyük etken budur. Düşünceleri
bugün dünyanın dört bir tarafında insanlığa yol gös-
termektedir. Yani arkasında hoş bir sada bırakmıştır.
Hacı Bektaş, mana aleminin derinliğini de bize akset-
160
Hacı Bektaş-ı Velî •
161
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Kaynakça
ALTINOK, B. Y. (2010). Hacı Bektaş-ı Velî Külli-
yatı (Fevâid Bölümü), Gazi Üniversitesi Türk Kültürü
ve Hacı Bektaş-ı Velî Araştırma Merkezi Yayınları.
AYHAN, R. (2008). Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı
Velî. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Velî Araştırma
Dergisi, (48).
AVŞAR, Z. (2016). Mana Âleminin Üç Efendisi.
(1. Baskı) Kayseri: İncir Yayıncılık.
ÇETİNKAYA, B. (2009). Hacı Bektaş Veli’ de insan
Felsefesi. Doğumunun 800. Yılında Hacı Bektaş Veli
Sempozyumu, 17-18.
DURAN, H. (2007). Velâyetnâme. Ankara: Türki-
ye Diyanet Vakfı Yay.
ERİŞEN, İ. M., ve SAMANCIGİL, K. (1966). Hacı
Bektaş Veli: Bektaşîlik ve Alevilik Tarihi. Ay Yayınevi.
EYUBOĞLU, İ. Z. (1998). Bütün Yönleriyle Hacı
Bektaş Veli. İstanbul: Özgür Yayınları.
FIĞLALI, E. R.,& AYDIN, M. (1997). Milli Bütün-
lüğümüz ve Hacı Bektaş-ı Velî (Editör: Erol Kalen-
der). AYK Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, Ankara.
GÖLPINARLI, A. (1958). Vilayetname.(Menâ-
kıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Veli). İstanbul: İnkılab
Kitabevi.
GÖLPINARLI, A. (1959). Kitabu’l Fevaid. İstan-
bul: Dize Konca Matbaası.
GÜRTAŞ, İ. ve ÇAKMAK, Y. (2015) Kızılbaşlık,
Alevilik, Bektaşîlik (1.Baskı) İstanbul: İletişim Yayın-
ları
GÜZEL, A.(2011). Hacı Bektaş Veli El Kitabı. An-
162
Hacı Bektaş-ı Velî •
kara:Akçağ Yayınları
IŞIK, M., AKDAĞ, M., TÜRK, M.S.( 2010)Türk
Toplumunda Hacı Bektaş Veli Algısı Üzerine Bir Ça-
lışma.Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırmaları
Dergisi,55, 173 -192
KARA, B. (2016). Sosyal Kimlik ve Alevilik.Kültür
Ajanda, Şubat, 58-61
KÖPRÜLÜ, F. (1927). Bektaşîliğin Menşeleri. Türk
Yurdu, (2)- sayı:8
KÖPRÜLÜ,F.(1976).Türk Edebiyatında İlk Muta-
savvıflar (3.Baskı) İstanbul:Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları.
OCAK, A. Y. (2014). Türk Sufiliğine Bakışlar(15.
Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.
SEZGİN, A. (1990). Hacı Bektaş Veli ve Bektaşîlik.
Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
SOYVER, Y. (1996). Sosyolojik Açıdan Alevî Bek-
tâşî Geleneği. İstanbul: Seyran.
SÜMER, A. (1975). Hacı Bektaş Veli’nin Bilimsel
Yönleri.
TEMREN, B. (1999).Birinci Binyıldan İkinci Bin-
yıla Kanat Çırpan Barış Güvercini Hacı Bektaş Veli.
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş veli Araştırmaları Der-
gisi, 12, 298-304
VELİ, H. B., Aytaş, G., ve Yılmaz, H.
(2009). Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye.
Ankara:Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bek-
taş-ı Velî Araştırma Merkezi.
163
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Giriş
Anadolu’nun en buhranlı dönemlerinden olan on
üçüncü yüzyılda yaşayan Hacı Bektaş Veli o dönemde
sığınılan bir liman olmuştur. Çağdaşları Yûnus Emre
ve Mevlânâ gibi gönüllere hitap etmiş ve o gönüllerde
yankı bularak binlerce insanı peşinden sürüklemiş ve
asırları aşıp günümüzde de binlerce insanı peşinden
sürüklemeye devam etmiştir.
İslâmı çevresindekilerin anlayabileceği sade bir
Türkçeyle anlatması geniş kitlelerce benimsenmesi-
ni kolaylaştırmıştır. Ancak o da çağdaşı Mevlânâ gibi
eserlerini kaleme alırken Türkçeden çok Arapça ve
Farsçayı tercih etmiştir. Ona ait olduğu kabul edilen
eserlerden Kitâbü’l-Fevâ’id ve Makâlât-ı Gaybiyye ve
Kelimât-ı Ayniyye Farsça, Makalât Arapça, Fâtiha Sû-
resi Tefsiri ve istinsah tarihî 1423 olan Besmele Tefsiri
42∗Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü, servetli@gmail.com
164
Hacı Bektaş-ı Velî •
166
Hacı Bektaş-ı Velî •
167
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
çimleri ve “korku ile birden sıçramak, irkilmek” an-
lamlarıyla geçen sözcük (TS 492-95) yazı dilinde artık
kullanılmamakta ağızlarda ise belinlemek ve çok farklı
biçimleri (berinlemek, beynemek vb.) ile “şaşkınlıkla
karışık korku duymak, irkilmek, ürkmek, uykudan
sıçrayarak korku ile uyanmak, afallamak, şaşırmak”
anlamlarıyla çok yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
(DS 618a-b)
berki-: sağlamlaşmak, pekişmek (251)
kendüzümi aradum göŋlümde tevḥidi berkimiş bul-
dum.
Kökü Eski Türkçe berk “sağlam” sözcüğüdür. (Cla-
uson 1972: 361b, Gabain 2007: 267) DLT’de “muhafaza
edilmiş, tahkim edilmiş, sağlam” anlamları geçer. (I:
349, III: 445)
Tarama Sözlüğü’nde berkimek, (berkişmek) bi-
çimleri ve “sağlamlaşmak, pekişmek, yerleşmek” an-
lamlarıyla tanıklanmıştır. (TS 517-516)
Yazı dilinde varlığını sürdüren sözcük ağızlarda da
berkimek (II) [bekeşmeg, bekimek-2, bekişmek-2] bi-
çimleri ve “sağlamlaşmak, iyileşmek” anlamlarıyla ya-
şamaktadır. (DS 635b)
bilü: bilgi (225)
bizüm bilümüzüŋ yā bizüm ḳullıġımuzuŋ ne ḳadri
var.
Kökü Eski Türkçeden günümüze kadar çok yaygın
bir şekilde kullanılan bil- (Clauson 1972: 330b)sözcü-
ğüdür.
Tarama Sözlüğü’nde bilü, (bili) biçimleri ve “bilgi,
ilim irfan, idrâk, malumat” anlamlarıyla tanıklanmış-
168
Hacı Bektaş-ı Velî •
169
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
güsün gösterürlerise…
Tarama Sözlüğü’nde bular olarak tanıklanan söz-
cük (TS 688-90) günümüzde bunlar biçimiyle kullanıl-
maktadır.
Derleme Sözlüğü’nde bular biçiminin Rize ve çev-
resinde varlığını koruduğu belirtilmiştir. (DS 786b)
çatlaş-: çatlamak (261)
gökler nicesi çatlaşur pāre pāre olur.
Eski Türkçede çatla-/çatıla- (Clauson 1972: 403a)
biçimleri vardır. Yansıma çat sözcüğüne (Clauson
1972: 401b) +la-ş- ekleri getirilerek türetilen sözcük
günümüzde çatlamak biçimiyle kullanılmaktadır.
çeri: ordu, asker (185)
iblis yas dutdı aġladı çerisin ḳatına durdı.
Eski Türkçede çerig biçimiyle (Clauson 1972:
428b-429a) kullanılan sözcük Anadolu sahasında so-
nundaki –g sesi düşerek çeri biçimini almıştır.
Günümüzde kullanımı yaygın olmayan ve sadece
bazı edebî eserlerde tanıklanan sözcük Tarama Sözlü-
ğü’nde çeri, (çerü) biçimleri ve “asker”, “savaş” anlam-
larıyla tanıklanmıştır. (TS 861-64)
daḳı: daha (251)
benüm üstüme bir daḳı iḫtiyār ḳılmayasın.
Eski Türkçeden itibaren geniş bir kullanım sahası
bulan sözcük tak- fiil kökünden yapılmıştır. (Clauson
1972: 466a-b)
Eski Anadolu Türkçesinde daḳı/dağı/daḫı biçimle-
ri bulunan sözcük günümüzde dahi biçiminde varlığı-
nı sürdürmektedir.
Tarama Sözlüğü’nde dakı, (dağı, daḫı) biçimleri
170
Hacı Bektaş-ı Velî •
171
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
ridi.
Eski Türkçe ve Orta Türkçe döneminde telim bi-
çimi olan sözcük (Clauson 1972: 499b-500a) Anadolu
sahasında delimolmuştur.
Yazı dilinde kullanılmayan sözcük ağızlarda delim
(I) “çok fazla” anlamıyla yaşamaktadır. (DS 1412b)
Tarama Sözlüğü’nde ise delim biçimi ve “çok, bir-
çok, ziyade” anlamlarıyla tanıklanmıştır. (TS 1067-68)
dokan-: dokunmak (189, 191)
benden bir nur sıçradı carşa doḳandı.
Yazı dilinde dokun- biçimi bulunan sözcüğün ağız-
larda dokan- biçimiyle varlığını sürdürmektedir. (DS
1540b)
Tarama Sözlüğü’nde de dokanmak olarak tanıklan-
mıştır. (TS 1196) Sözcüğün Eski Türkçe biçimi tokın-
˂ tokı- “karşılaşmak” tır. Osmanlı Türkçesi dönemin-
de dokun- ve dokan- biçimlerini almıştır. (Clauson
1972: 471a)
dul- : (güneş) batmak (265)
eger anı daḫı ḳılmazlarısa güneş gibi dün dulıb
rāḥat içinde olsunlar.
Bugün yazı dilinde karşılaşmadığımız dul- sözcü-
ğünün Tarama Sözlüğü’nde dulunmak, [tulunmak]
biçimleri ve “kaybolmak, görünmez hale gelmek”,
“batmak, gurubetmek” anlamları tanıklanmıştır. (TS
1250-53)
dutruḳ: tuturak, odun (255)
ṭamuya dutruḳ ḳılam.
Sözcük tut- fiil köküne –tur- fiilden fiil ve ona geti-
rilen –ik fiilden isim yapma ekleri ile oluşturulmuştur.
172
Hacı Bektaş-ı Velî •
173
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
taŋrıtecālāeydür iy benüm feriştelerüm Zeliḫā dün
yarusına degin ṣaneme yalvardı dermān bulumadı.
Yazı dilinde yerini gece yarısı ifadesine bırakmış-
tır. Tarama Sözlüğü’nde dün buçuğu, (dün yarısı) bi-
çimleri ve “gece yarısı” anlamıyla tanıklanmıştır. (TS
1341-15)
egin: sırt (293)
ḳıyāmet güninde yetmiş ḳat ḥulle egnine gėydüre.
Eski Türkçeden itibaren kullanılan sözcük eg- fiil
kökünden –in eki ile türetilmiştir. DLT, KB ve Osmanlı
Türkçesinde egin, Kıpçakçada eyin biçimleri görülür.
(Clauson 1972: 109a)
Yazı dilinde yaygın olarak kullanılmayan sözcük
ağızlarda ėyin (I) [egni -1, eğil (I) -2, eğen (I) -1, eğin
(I) -1] biçimleri ve “vücut, beden”, “sırt, arka”, göğüs
kemiği” anlamlarıyla geçer. (DS 1821b)
Tarama Sözlüğü’nde eğin, (eyin) biçimleri ve “sırt,
arka” anlamlarıyla tanıklanmıştır. (TS 1390-94)
esrüklik: sarhoşluk (313)
size şerāb ḥażırlayayın daḫı esrükligi maḫmurlıġı
yoḳ.
Eski Türkçe esrük ˂ esür- sözcüğüne (Clauson
1972: 250b-251a) –lik eki eklenerek oluşturulan söz-
cük yazı dilinde esriklik “sarhoş olma durumu” (TürS
820b) biçiminde kullanılmaktadır.
Tarama Sözlüğü’nde esriklik, (esrüklük) biçimleri
ve “sarhoşluk” anlamıyla tanıklanmıştır. (TS 1551-52)
etmek: ekmek (273)
yarım arpa etmemgin virdiler derviş etmegin aldı.
Eski Türkçeden itibaren “ekmek” anlamıyla kul-
174
Hacı Bektaş-ı Velî •
175
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
ḳıyāmet güninde yetmiş ḳat ḥulle egnine gėydüre.
İlk karşımıza yazıtlarda kök halinde değil de ke-
dimlig “giyimli, kuşamlı” (˂ ked-im+lig) biçimiyle çı-
kar. (KT D33)
Eski Anadolu Türkçesi döneminde k > g ve d > y
değişimleri sonucu gey- olan sözcük bugün yazı dilin-
de giy- biçimiyle kullanılmaktadır. Dolayısıyla da gey-
dür- sözcüğü de giydir- olmuştur.
Ağızlarda sözcüğün kökü olan gey- biçimi kullanıl-
maya devam etmektedir. (DS 2016b)
gökçeklik: güzellik (323)
yusufun gökçekligin, görklüligin, yigitligin gördüŋ.
Sözcük gök sözcüğüne +çek ve +lik ekleri eklene-
rek oluşturulmuştur.
Yazı dilinde kullanımı pek yaygın olmayan sözcük
gökçek biçimiyle bazı edebî eserlerde (TürS 958a) ve
ağızlarda tanıklanmıştır. (DS 2136a)
Tarama Sözlüğü’nde gökçeklik, (gökceklik) biçim-
leriyle tanıklanmıştır. (TS 1736-37)
görklülik: güzellik, ihtişam (323)
yusufun gökçekligin, görklüligin, yigitligin gördüŋ.
Eski Türkçede körklüglüg biçiminde geçer. (Cla-
uson 1972: 744b) Sözcüğün kökü körk “güzellik, süs”
tür. (Clauson 1972: 741a)
Yazı dilinde kullanımı pek yaygın olmayan sözcük
görklü biçimiyle bazı edebî eserlerde (TürS) veağızlar-
da tanıklanmıştır. (DS 2161b)
Tarama Sözlüğü’nde görklü, (görüklü) biçimleri ve
“güzel, temiz, iyi, mübarek, mukaddes, cazibeli, göste-
rişli” anlamlarıyla tanıklanmıştır. (TS 1777-81)
176
Hacı Bektaş-ı Velî •
177
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
bir gün ṣavmıcam üstinde dururıdum ılduzlar ḥāli-
ne ictibar ḳılurıdum.
Sözcüğün Eski Türkçe biçimi yultuz “yıldız” dır.
(Clauson 1972: 922b)
Tarama Sözlüğü’nde ıldız, (ılduz) biçimleri tanık-
lanan sözcük (TS 1938-39) bugün yıldız biçimiyle kul-
lanılmaktadır. Ancak ağızlarda ıldız biçimi yaşamaya
devam etmektedir. (DS 2465b)
ıssı: sahip (215, 249)
ol kerem ıssı pādişāh kerem ḳıla.
fikr ıssılarunuŋ fikri.
Eski Türkçe idi “sahip” sözcüğünden gelmektedir.
*iyi > *і+si “sâhibi”, ünsüz ikizleşmesiyle issi, yanlış
ayırma ile is+si > is > ıs ve iyelik ekinin kalıplaşma-
sıyle issi> ıssı olmuştur. (http://www.kubbealtilugati.
com/sonuclar.aspx?km=is&mi=0)[01.06.2017]
Tarama Sözlüğü’nde is, (issi) biçimleri ve “sahip,
malik” anlamıyla tanıklanan sözcük (TS 2096-2101)
bugün kullanımdan düşmüştür. Ağızlarda da bulun-
mamaktadır.
igli: hastalıklı (251)
musa ḥaḳḳında eyitdiler kim yavuz iglidür.
Eski Türkçe ig “hastalık” (Clauson 1972: 98b) söz-
cüğünden gelmektedir. Bugün kullanımdan düşen
sözcük iğ biçimiyle ağızlarda varlığını sürdürmektedir.
(DS 2508b)
Tarama Sözlüğü’nde iğ (I) “verem, ince ağrı” (TS
2014) ve iğlü “dertli, gamlı” biçimleri tanıklanmıştır.
(TS 2020)
ikinc: ikinci (287)
178
Hacı Bektaş-ı Velî •
179
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
ḫālıḳ eydür ḳanda raḥmet ḳılayın, baġışlayın.
Bugün yazı dilinden düşmüş olan sözcük Tarama
Sözlüğü’nde kanda biçimi ve “nerede, nereye” anlam-
larıyla tanıklanmıştır. (TS 2209-14)
ḳanġı: hangi (187)
ḳur’anda ḳanġı suredür ki yedi ḥarfi yoḳdur.
Bugün yazı dilinde hangi biçimi kullanılan sözcü-
ğün kangıdı “nerede” biçimi ağızlarda bulunmaktadır.
(DS 2622a)
Tarama Sözlüğü’nde kangı, (kankı) biçimleri ta-
nıklanmıştır. (TS 2220-26)
ḳanḳı: hangi (217)
keremüŋ bildüren aduŋ ḳanḳıdur.
Bk. ḳanġı.
ḳaraŋulıḳ: karanlık (311)
gün nurı ay nurı ḳaraŋulıḳ gibi gözüke.
Eski Türkçeden itibaren kullanılan karaŋġu ˂ kara
sözcüğüne (Clauson 1972: 662b) –lık eki getirilerek
oluşturulmuştur.
Bugün yazı dilinde karanlık biçimi kullanılan söz-
cüğün ağızlarda karankuluğ [karandırık, karanduruk,
karanu] biçimleri bulunmaktadır. (DS 2651b)
Tarama Sözlüğü’nde karaŋu, (karağu, karanuğ, ka-
raŋuluḫ, karaŋılık, karaŋuluk) biçimleriyle tanıklan-
mıştır. (TS 2270-76)
ḳarındaş: Kardeş (175)
ben eyitdüm yā ḳarındaşum cebrāil bu ne ündür?
Eski Türkçeden itibaren kullanılan karındaş ˂ ka-
rın (Clauson 1972: 662a) sözcüğügünümüzde yerini
kardeş biçimine bırakmıştır.
180
Hacı Bektaş-ı Velî •
181
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Eski Tükçe kız- “kızarmak” (Clauson 1972: 681a)
sözcüğünden gelen sözcük günümüzde kızdırmak bi-
çimiyle kullanılmaktadır.
Tarama Sözlüğü’nde kızdırmak biçimi ve “ısıtmak,
hararetlendirmek” anlamlarıyla tanıklanmıştır. (TS
2537-38)
kimesne: kimse (233)
size heybetile baḳduġum oldı kim olmasun ki kimes-
ne anı utandıra.
kimsene: kimse (305)
ilahi sen yemekden, içmekden münezzehsin kimsene
seni nicesi aġırlaya.
Günümüzde yerini kimse biçimine bırakan sözcük
Tarama Sözlüğü’nde kimesne, (kimsene) biçimleriyle
tanıklanmıştır. (TS 2567-71)
ḳoca: yaşlı, ihtiyar (289)
bir zacif ḳocacuġun sulṭān ḳonşılıġında bir alacuġı
varımış.
Orta Türkçeden itibaren kullanılır. Nişanyan’a göre
Farsça ḫwāca “hoca”dan gelmektedir. (Nişanyan 2012:
331b)
Tarama Sözlüğü’nde koca biçimiyle tanıklanmıştır.
(TS 2588-89)
ḳonşı: komşu (291)
bir zacif ḳocacuġun sulṭān ḳonşılıġında bir alacuġı
varımış.
Eski Türkçeden itibaren kullanılan sözcük konşı
˂ konuş- fiilinden gelmektedir. (Clauson 1972: 640b)
KB’de koşnı biçimi görülür. (140, 4512…)
Tarama Sözlüğü’nde konşu, (konşı, koŋuşu) bi-
182
Hacı Bektaş-ı Velî •
183
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
od: Ateş (177)
anuŋ aġzından eger bir ḳatre od dünyā deŋizlerine
düşeydi.
Eski Türkçe biçimi ōt (Clauson 1972: 34b) olan
sözcük Eski Anadolu Türkçesinde od biçimini almış ve
bugün kullanımdan düşmüştür.
Tarama Sözlüğü’nde od biçimiyle tanıklanmıştır.
(TS 2909-15)
ol: o (177, 225)
ol ḳuyınuŋ vaṣfın ne ḳatı söyledüŋ göŋlüm ḳorḳdı ol
kimlerüŋ yeridür?
Bugün yazı dilinde o biçimi kullanılan sözcük Ta-
rama Sözlüğü’nde ol biçimi ve “o”, “öbür, diğer” anlam-
larıyla tanıklanmıştır. (TS 2952-59)
panbuḳ: pamuk (261)
baḳalar ṭaġlar nicesi panbuḳ gibi atılur.
Bugün pamuk biçimiyle kullanılan sözcük Farsça-
dan dilimize girmiş ve Orta Türkçe döneminden itiba-
ren kullanılmaya başlanmıştır. Sözcük DLT’de pamık/
pamuk biçimleri ve Oğuzca kaydıyla verilmiştir. (I 380,
III 346)
Tarama Sözlüğü’nde pambuk, (banbık, panbık,
panbuğ, panbuk, panmuk) biçimleriyle tanıklanmıştır.
(TS 3175-78)
Ağızlarda da pambık [pambuḫ, pambuk, pamık,
panbığ, panıḫ] biçimleri bulunmaktadır. (DS 3387b)
sıġa-: okşamak (299)
taŋrıtecālā eydür yā cebrāil tiz eriş zeliḫaya ḳana-
duŋıla sıġa.
Eski Türkçe biçimi sıka- (Clauson 1972: 806a) olan
184
Hacı Bektaş-ı Velî •
185
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Eski Türkçe çak- olan sözcük Kıpçak Tükçesinde
şak- biçimini almıştır. (Clauson 1972: 405b) Eski Ana-
dolu Türkçesinde de bu biçimi kullanılan sözcük bu-
gün çak- olarak kullanılmaktadır. Ağızlarda şakımak
(I) biçimi ve “parlamak, aydınlanmak” anlamlarıyla
bulunmaktadır. (DS 3736a)
Tarama Sözlüğü’nde şakımak biçimi ve “şimşek ve
yıldırım gibi çakmak, parlamak”, “şakrak şakrak şarkı-
lar ırlamak, terennüm etmek” anlamlarıyla tanıklan-
mıştır. (TS 3644-46)
şol: şu (251)
ṣoŋ ucın günahlaruŋṭācata degşürem ben dükelin şol
vaḳtın kılam.
Bugün yazı dilinde şu biçimi kullanılan sözcük
Tarama Sözlüğü’nde şol biçimi ve “şu, o” anlamlarıyla
tanıklanmıştır. (TS 3671-77)
ṭam-: damlamak (279)
biŋ ḳatre nur anuŋ ḳanadından ṭamdı.
Eski Türkçe tam- olan sözcük (Clauson 1972:
503a) daha sonra tamla-/damla- biçimiyle daha yaygın
kullanılır olmuştur. Bugün yazı dilinde sadece damla-
biçimine rastlanır. Ağızlarda ise dammaḫ [dammak
(I)] biçimleri ve “damlamak”, “su konulan kap su sız-
dırmak” anlamlarıyla yaşamaktadır. (DS 1354a)
Tarama Sözlüğü’nde dammak, (tammak) biçimleri
ve “damlamak, damla damla akmak” anlamlarıyla ta-
nıklanmıştır. (TS 985-87)
ṭamu: cehennem(175, 187, 189)
ḥaḳtecālā ṭamu içinde bir ḳuyu yaratdı.
ṭamunuŋ bir adı zaḳḳumdur.
186
Hacı Bektaş-ı Velî •
187
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
tartı-: çekmek, havaya kaldırmak, yükseltmek
(253)
c
aṣāsın tartıdı ol taşı urmaġa ḥamle ḳıldı.
Eski Türkçeden itibaren tart- biçimiyle kullanılan
sözcük (Clauson 1972: 534b) Eski Türkçesinde tartı-
biçimini almış bugün tart- olarak kullanılmaya devam
etmektedir.
Tarama Sözlüğü’nde dartmak (I), (tartmak (I))
biçimleri ve “çekmek” anlamıyla tanıklanmıştır. (TS
1016-18)
ṭon: giysi, elbise (243)
yetmiş ḳat ḥülle ṭonın caraṣāt içinde gezdürün.
Eski Türkçeden itibaren kullanılan sözcük (Clau-
son 1972: 512b) bugün yazı dilinde ses ve anlam de-
ğişimine uğrayarak don biçimi ve “iç çamaşırı, külot”
anlamıyla kullanılır olmuştur.
Tarama Sözlüğü’nde don, (ton) biçimleri ve “elbise,
kılık kıyafet”, “renk” anlamlarıyla tanıklanmıştır. (TS
1211-13)
uçmağ/uçmaḳ: cennet (185, 263)
bugün muḥammede fātiḥa suresi indi ümmeti oḳur-
lar uçmaġa giriseler.
imdi girün uçmaḳlara ḳanḳı ḳapudan dilerseŋüz.
Eski Türkçeden itibaren kullanılan ve uştmaḫ biçi-
miyle Soğdcadan ödünç alınan sözcük (Clauson 1972:
257b) Eski Anadolu Türkçesinde uçmağ/uçmaḳ biçi-
mini almış, bugün yazı dilinde yerini Arapça cennet
sözcüğüne bırakmıştır.
Tarama Sözlüğü’nde uçmak, (uçmağ, uçmaḫ) bi-
çimleriyle tanıklanmıştır. (TS 3891-96)
188
Hacı Bektaş-ı Velî •
189
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
mak”, “giydirmek, giyinmek, takmak”, “vazetmek, koy-
mak”, “sokmak, batırmak, delmek, yaralamak”, “nişan
alarak atmak”, “ifade etmek, beyan etmek, bildirmek”,
“sürmek”, “tesir etmek” anlamlarıyla tanıklanmıştır.
(TS 3967-76)
uyaḳ-: (güneş) batmak (265)
ılduzlar aḫşamdan ṭoġar irteye degin uyaḳmaz.
Bugün yazı dilinden düşmüş olan sözcük Tarama
Sözlüğü’nde uyakmak, (uyağmak, oyağmak, uyaḫmak)
biçimleri ve “gurubetmek, yıldız batmak” anlamlarıyla
tanıklanmıştır. (TS 4024-25)
ün: Ses(175, 249)
ḳulaġuma bir ince ün geldi.
ben eyitdüm yā ḳarındaşım Cebrāil bu ne ündür di-
düm.
Eski Türkçeden itibaren kullanılan bir sözcüktür.
(Clauson 1972: 167a)
Tarama Sözlüğü’nde ün biçimi ve “ses, yüksek ses,
nida, avaz,sada”, “şöhret, şan” anlamlarıyla tanıklan-
mıştır. (TS 4069-73)
ür-: üfürmek, üflemek (257)
üç kez İsrāfil ṣur üresidür.
Eski Türkçeden itibaren kullanılan sözcük (Clau-
son 1972: 195b) bugün kullanımdan düşmüştür. Ağız-
larda ise ürmek (II) biçimi ve “üfürerek şişirmek” an-
lamıyla bulunmaktadır. (DS 4070a)
Tarama Sözlüğü’nde ürmek (I), (üvürmek) biçim-
leri ve “üfürmek, üflemek” anlamlarıyla tanıklanmış-
tır. (TS 4080-82)
yalavaç: peygamber ( 251)
190
Hacı Bektaş-ı Velî •
191
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
tülük” ve bazen de “çok fazla, aşırı olarak” anlamlarıyla
kullanılmıştır. (Clauson 1972: 876b) Bugün kullanım-
dan düşen sözcük, ağızlarda ise yavlak (I) “çok, çok
fazla”, yavlak (II) “uğursuz”, yavlak (III) “alışılmamış,
yabansı” biçimi ve anlamlarıyla bulunmaktadır. (DS
4205a-b)
Tarama Sözlüğü’nde yavlak biçimi ve “pek, çok, ga-
yet” anlamlarıyla tanıklanmıştır. (TS 4402-06)
yazuḳ: günah (219, 310)
işledükleri yazuḳların müzde degşürem.
mü’minüŋ çoḳ yazuḳları var.
Eski Türkçeden itibaren görülen, yaz- fiilinden tü-
retilen sözcük “günah, hata, kusur” anlamlarıyla kul-
lanılmıştır. Osmanlı Türkçesinde ise acıma bildiren
bir söz olmuştur. (Clauson 1972: 985b) Bugün biçim
ve anlam değişimine uğrayarak acınma, üzüntü bildi-
renbir söz olarak kullanılanve ve yerini Farsça günaha
bırakan sözcük, ağızlarda ise yazuk biçimi ve“yazık”
anlamıyla bulunmaktadır. (DS 4219b)
Tarama Sözlüğü’nde yazuk, (yazık) biçimleri ve
“günah, cürüm, suç” anlamlarıyla tanıklanmıştır. (TS
4230)
yigirmi: yirmi (201)
yüz yigirmi dört biŋ artuḳ eksik peygāmber yaratdı.
Eski Türkçede yėgirmi biçimiyle görülen sözcük
(Clauson 1972: 915b) Eski Anadolu Türkçesinde yi-
girmi biçimiyle kullanılmış, bugün ise yerini yirmi bi-
çimine bırakmıştır. Ağızlarda ise yiğırmı (DS 4276b),
girmi (Ertekinoğlu 2017: 387) biçimleriyle bulunmak-
tadır.
192
Hacı Bektaş-ı Velî •
Kaynakça
Arat, Reşit Rahmeti (1947), Kutadgu Bilig I, Metin,
TDK Yayınları, Ankara.
Atalay, Besim (2006), Divanü Lûgat-it-Türk (Çevi-
ri) I-IV, TDK Yayınları, Ankara.
Clauson, Sir Gerard (1972), An Etymological Dicti-
193
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
onary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, Oxford Uni-
versity Press, Oxford.
Ertekinoğlu, Servet (2017), Ahlat Ağzı Söz Varlığı,
TDK Yayınları, Ankara.
Gabain, A. von (2007), Eski Türkçenin Grameri
(Çeviren: Mehmet Akalın), TDK Yayınları, Ankara.
Hacı Bektaş-ı Velî Külliyatı (2010), Gazi Üniversi-
tesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Mer-
kezi ile Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Vakfı Ortak
Yayını, Ankara.
Nişanyan, Sevan (2012), Sözlerin Soyağacı, Everest
Yayınları, İstanbul.
Taş, İbrahim (2009), Süheyl ü Nev-bahâr’da Eskicil
Öğeler, Palet Yayınları, Konya.
Tekin, Talat (1995), Türk Dillerinde Birincil Uzun
Ünlüler, T.C. Kültür Bakanlığı-Simurg, Türk Dilleri
Araştırmaları Dizisi-13, Ankara.
Tekin, Talat (2010), Orhon Yazıtları, TDK Yayınla-
rı, Ankara.
Türkçe Sözlük (2011), TDK Yayınları, Ankara.
Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü I-XII,
TDK Yayınları, Ankara, 1964-82.
XIII. yüzyıldan Beri Türkiye Türkçesiyle Yazılmış
Kitaplardan Toplanan Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü
I-VIII, TDK Yayınları, Ankara, 2009.
194
Hacı Bektaş-ı Velî •
Giriş
Anadolu 11. yüzyıldan itibaren 14. Yüzyılın orta-
larına kadar içinde farklı inanç ve kültürlerin yer aldı-
ğı yeni bir dönem olarak tarih sahnesinde yerini alır.
Bu dönem kabaca Anadolu Selçukluları, Beylikler ve
Osmanlı’nın erken dönemlerine denk düşmektedir.
Çoktanrılı dinlerden kaynaklanan ve devam eden alış-
kanlıklar tek tanrılı dinlerin kendi ritüelleri ve tarikat
inançları bu dönem inanç karmaşasını da akla getir-
mektedir. 11. yüzyıldan itibaren Anadolu’nun, Türk
ve İslamlaşma sürecine girmesi topluma yön verecek
olan yeni dinamikleri de beraberinde getirmiştir. Bu
dinamiklerin biri de 13. Yüzyılın ortalarından itibaren
Moğol tehlikesinin baş göstermesi ile birlikte Anado-
lu’ya yerleşen tarikat şeyh ve dervişleridir. 11. yüzyıl-
dan itibaren Anadolu’nun inanç ve kültür coğrafyası
44∗Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü Öğre-
tim Üyesi, el-mek: savasmarasli@nevsehir.edu.tr
195
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
bu heteredoks ve Ortodoks tarikatların önemli ölçüde
işin içinde olduğu bir zeminde gelişim gösterir. Aynı
zamanda bu zemin sanatın Ortaçağının da şekillendiği
önemli bir arka plan teşkil etmektedir.
Anadolu’nun farklı bölgelerinde ve hatta Balkan-
larda İslam’ın yayılması için de etkileri olan bu tarikat-
lardan başında yerleşik ahali arasında tutulan sunni
mezhep olan Mevlevîlik ve daha çok göçebeler ara-
sında kabul gören gayri sunni mezhep olan Bektaşîlik
Anadolu’da geniş tabanlı katılım bulmuş iki tarikattır.
Bunlardan Bektaşîlik daha Anadolu’ya gelmeden önce
Türkmen Babaların temsil ettikleri içinde İslam öncesi
inanç motiflerinin de izleri bulunan bir tarikat olduğu-
nu (Ocak, 1991: 110-116) kullanmış oldukları sembol
ve ikonografiden de anlaşılmaktadır.
Bu tarikatların sanata bakış açıları, Anadolu
Türk-İslam sanatı içerisindeki yerleri, sanatı nasıl et-
kiledikleri ve ya ne ölçüde yön verdikleri edebiyat ve
musiki gibi birkaç kalem dışında pek bilinmemekte-
dir45.
45Bektaşîlik ve Mevlevîlik ile ilgili şimdiye kadar yapılmış, sanat tari-
hi konusuna giren bazı çalışmalar için bkz. Oral, M. Z. (1954). Haz-
ret-i Mevlâna Dergâhındaki Şaheserlerden Nisan Tası. Ankara: Türk
Tarih Kurumu Basımevi;Uzluk, Ş. (1957). Mevlevîlikte Resim, Resim-
de Mevlevîler. Ankara: İş Bankası Kültür Yayınları; Karamağaralı, B. (
1971). Sivas ve Tokat’taki Figürlü Mezar Taşlarının Mahiyeti Hakkın-
da, Selçuklu Araştırmaları Dergisi II, Ankara: Türk Tarih Kurumu
Basımevi, s. 75-103; Karamağaralı, B. (1973). Anadolu’da XII-XVI.
Asırlardaki Tarikat ve Tekke Sanatı Hakkında. Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi. 21 (1), s. 247-276; Ocak, A.Y. (1983). Bek-
taşî Menakıbnâmelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri, Ankara: En-
derun Kitabevi; Ocak, A.Y. (1991). Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâm-
laşması. DİA. C: III, s. 110-116; Ocak, A.Y. (2013). Türk Folklorunda
Kesikbaş Tarih Folklor İlişkisinden Bir Kesit, İstanbul: Dergah Ya-
yınları; Tanman, B. (2004). Osmanlı Dönemi Tarikat Yapılarında Sûfi
İnançların ve Simgelerin Yansımaları. B. Mahir ve Hâlenur Katipoğlu.
196
Hacı Bektaş-ı Velî •
200
Hacı Bektaş-ı Velî •
201
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
sembolik değerlerine bakıldığında en çok 12, 8 ve 7 sa-
yısı ile karşılaşılır. Bu Anadolu kaynaklı rakam simge-
ciliğinin heteredoks tarikatlara yayılmasından kaynak-
lanır. Özellikle Rumeli’deki türbelerde 7 gen plan sıkça
kullanılmıştır. Rumeli’nin İslâmlaşmasında önemli
rol oynayan aslı bir Kalenderî şeyhi olan Otman Baba
(1378/ 1478) ve müridlerinin yedi terkli taç giymeleri,
7 sayısının Rumeli’de neden yaygın olduğunu açıkla-
maya yardımcı olur (Tanman, 2004: 272). Bektaşîlikte
12 köşeli yıldız on iki imamı 8 köşeli yıldız ise 8 sekiz
imamı temsil etmektedir. İmamların sayısı ile bir iti-
laf görülmektedir. Baha Sait 8 köşeli yıldızın, 8 ima-
ma işaret ettiğini 12 imamın Balım Sultan zamanında
tanındığını söylemektedir (Sait, 1926: 325-326). Hacı
Bektaş-ı Vilayetname’sine göre birinci türbe 1. Murat
zamanında (1359- 89) yapılmıştır. Özel olarak emir
vermiş olduğu söylenir:
Kubbeyi güçlü ve kavi yapın.
Fakat çevresi sekiz cepheli olsun.
Sekiz imam (İmamı Heştum) aşkına
Kubbeyi padişahın niyetine göre yapın.
(Bırge, 1991: 199).
202
Hacı Bektaş-ı Velî •
203
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Kur’ân-ı Kerîm’lerin yanında tasavvuf konulu eserle-
rin de tercih edilir olmasıdır. Bunda ise Mevlevîler-
den oluşan yeni bir hami grubunun doğmasının etkisi
vardır. Mevlânâ’nın görüşlerini benimseyen tarikat
mensubu varlıklı kişiler, Mevlânâ, Sultan Veled ve
Şems-i Tebrizî’nin eserlerinin nüshalarını hazırlatarak
dönemin kitap sanatlarına büyük katkı sağlamışlardır
(Aksoy, 2014: 267). İslâm yazı sanatına Mevlevîliğin
önemli katkılarının olduğunu bu dönemde görmekte-
yiz. Mevlânâ’nın Mesnevi ve Divan-ı Kebir’inin dışın-
da oğlu, Sultan Veled tarafından yazılan Rebabnâme ve
İntihanâme ( Raby ve Tanındı, 1993: 4) dönemin rağ-
bet gören el yazmaları olup kitap sanatları bakımından
da (hat-tezhip-cild) önemli örneklerdir.
Bugün için Konya Mevlânâ Müzesi’ndeki el yazma
eserlerin kayıtları dönemin Mevlevîlerinin kültürel ve
sanatsal katkılarını göstermesi bakımından önemlidir.
İnce zevk sahibi sanatseverler olan bu Mevlevîler bağlı
oldukları tarikatın kitaplarının ihtişamlı olmasına da
özen göstermişlerdir. 1366-1372 yılları arasında seç-
kin ve güçlü bir Mevlevî olan Emir Satı b. Hüsâmü’d-
Din Hasan için, Mevlevî olan Katip Hasan b. Osman
tarafından çoğaltılan ve başka bir Mevlevî olan Ebu
Bekr el-mücellid el-Mevlevî el-Hamevi tarafından da
cildlenen Sultan Veled’in Rabâbnâme ve İntihânâme
adlı eseri ile Mevlânâ’nın Mesnevi’si ve Divân-ı Kebir’i
dönemin kitap üretiminde Mevlevîlerin söz sahibi ol-
duklarını göstermesi bakımından önemlidir. Emir Satı
b. Hüsâmü’d- Din Hasan Timur öldüğünde Semer-
kand’dan Anadolu’ya gelmiş ve bu kitapları Mevlânâ
204
Hacı Bektaş-ı Velî •
205
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
önemli sembollerden biri olan sikkeler (başlıklar), 19.
yüzyıla kadar farklı makamlarda farklı biçimlerde gi-
yilebilmiştir. Külah-ı Mevlevî’ ya da Tac-ı Mevlânâ da
denilen sikke, dövme yünden genellikle devetüyü ren-
ginde, yirmi beş otuz santim boyunda yapılırdı. Sikke-
lerin kenarlarından itibaren üste doğru basık ve tepesi
keskin olanına “Külâh-ı Seyfî” denilirdi. Çelebiler ve
halifeler, duhanî, yani bakılınca siyah denecek kadar
koyu mor renkte destar sararlardı. Şeyhlerden Seyyid
olanların destarları koyu yeşil, olmayanların destarları
beyaz renkli olurdu (Önder, 1998: 243). Mevlevî sikke-
leri (başlıkları) minyatür, kıyafet, yazı resim ve mezar
baş taşlarında Mevlevîliğin sembolü olarak karşımıza
çıkmaktadır (Resim 6-7).
206
Hacı Bektaş-ı Velî •
210
Hacı Bektaş-ı Velî •
Resim 11: Konya, Ahi Ahmet Şah’ın mezar taşı (1298) (Çal, 317).
211
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
vi’de izah edilirken şehveti sembolize ettiği belirtil-
mektedir. Mevlânâ, Horozu şeytanın Allah’ın kulları-
nı aldatmak üzere kullanacağı en önemli silah olarak
görmektedir (Oral, 1954: 5, Nur, 2013: 25). Mevlânâ
Mesnevi’nin bir yerinde şöyle söyler:
“Şu beden dört huyun durağı olmuştur; onların ad-
ları, fitneler arayan, düzenler kuran dört kuştur. Halkın
ölümsüz diriliğe kavuşmasını istiyorsan, bu şom, kötü
dört kuşun kes başlarını. O yol kesen manevi dört kuş,
halkın gönlünü yurt edinmiştir. Bu dört kuş «kaz»dır,
«tavus»tur, «kuzgun»dur, «horoz» dur; bu dördünün
insanlardaki örneği de dört huydur. Bunlardan «kaz»
hırstır «horoz» şehvet, mevki «tavus»a benzer; «kuz-
gun» ise dileğe”.
Mevlevîlere göre nisan yağmuru kutsal olup, Nisan
ayında yağan yağmurlardan bu Tas’a toplanan su üze-
rine dualar okunarak Hz. Mevlânâ’nın sarığının ucu
batırılıp çeşitli hastalıklara şifa amacıyla çevredekilere
dağıtılıp bazen de bereket için tarlara serpildiği söy-
lenmektedir (Oral, 1954: 1).
Bektaşîlikteki litürjik eserler arasında sayabilece-
ğimiz keşkül-ü fukaralar, dervişlerin tasavvuf yolunda
dilenme ritüeli için kullandıkları tarikatın en önem-
li eşyalarının biridir. Keşkül kapları dervişlerin hem
dilenirken hem de yeme ve içme zamanlarında kul-
landıkları kaplardır. Sert ahşap, maden veya seramik
örnekleri mevcut olan kaplar elde omuzda taşımayı
kolaylaştırmak için iki ucuna takılan zincirlere sahip-
tir. Bazı örneklerin üzeri tarikat ikonografisine uygun
olarak yazı ve bezemelerle tezyin edilmiştir (Altıer,
212
Hacı Bektaş-ı Velî •
215
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
virleri ile karşılaşılmaktadır (Karamağaralı, 1971: 94-
95). Kökleri Orta Asya mezar kültüne kadar inen aslan
tasvirleri, Anadolu’da farklı bir anlam kazanarak “Şîr-u
Hurşid” olarak kullanılmış ve Hz. Ali’yi temsil etmiştir.
Bektaşî semboller dünyasında aslan kadar yaygın olan
tasvirlerden biri de kuş tasvirleridir (Resim 15)51.
Resim 15: Tokat’ta bir mezar baş taşı üzerinde görülen karşılıklı
güvercinler.
Hacı Bektaş’ın Horasan’dan Anadolu’ya güvercin
donuna bürünerek gelmesi kuşlardan güvercini öne
çıkartır (Aksel, 1967: 74). Tokat mezar taşlarında gö-
rülen kuşlardan bir diğeri olan Turna kuşunun Bektaşî
tasvir dünyasında görülmesi, sesini Hz. Ali’den almış
olması ve Ahmet Yesevî ile Horasan Erenlerinin turna
donuna girmeleri ile ilgili efsanelere bağlanmaktadır.
Hacı Bektaş Veli’nin bir horoz üzerinde Kırşehir’e gel-
217
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Kesik Baş destanları Anadolu’da o kadar çok değer
görmüştür ki bunun somut kültür haline gelmesini,
Kesik Baş’a ait olduğuna inanılan türbelerde ve yanla-
rında Dev’e ait kuyuların yapılmasında görürüz. Ahmet
Yaşar Ocak Anadolu ve Balkanlarda kesik baş türbeleri
üzerine yaptığı çalışmada Sinop, Gaziantep, Çorum,
İznik, Ankara, Sivas, Erzincan, Tokat, Yozgat, Konya,
Isparta, Trabzon’da bu türden türbeleri tespit etmiştir
(Ocak, 2013: 26-34). Bu çalışmada bahsedilen örnek-
lerin dışında Niğde ve Nevşehir Taşkınpaşa’da da kesik
baş türbeleri mevcuttur (Resim 16). Kesik Baş türbe-
leri, Anadolu’da tarikatlara bağlı olarak ilk defa ortaya
çıkan tekke-zaviye yapılarından sonra İslamiyet’i yay-
mak için savaşan gazi ve dervişlerin kahramanlıklarını
somutlaştıran tarikat yapıları olarak düşünülebilir.
219
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Osmanlının Rumeli’yi fethetme dönemlerinde yerel
Kesik Baş efsanelerindeki bazı olayların (havada uç-
mak) Türk-gazi efsanelerin etkilemiş olduğu düşü-
nülebilir. Başını alarak uçmak gibi bazı yerel motifler
kültürel etkileşim neticesinde Türk kesik Kaş destanla-
rında da görülür (Ocak, 2013: 68). Bu doğal olarak 11.
yüzyıldan sonra Anadolu’ya gelmeye başlayan Müslü-
manlığı kabul etmiş Türk nüfusu ve kültürü ile mev-
cut yerli halkın nüfus ve kültürünün kaynaşması ve
etkileşmesinin de bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Hıristiyan azizlerin birçoğu din uğruna büyük acılar
çekmiş, hayatları ibretlik, yaşadıkları çevrelerde büyük
saygı duyulan kültler oluşturmuş din şehitleridir. İslâ-
mi anlayışta buna en yakın örnekler gaziler- dervişler
ve babalardır. Din uğruna savaşan bu yolda şehit ya da
gazi olan bu kişiler zamanla mistik düşüncenin de et-
kisiyle mucizeler yaratan, kültler oluşturan şahsiyetle-
re dönüşmüştür.
Bu çalışmada Mevlevîlik ve Bektaşîlik gibi Anado-
lu’da geniş taban bulmuş iki tarikatın Anadolu Türk-İs-
lâm sanatına katkıları belirli örnekler üzerinden anla-
tılmaya çalışılmıştır. Farklı inanç ve ritüellere sahip bu
tarikatlar, Anadolu’nun yerleşik ve göçebe halkı üzeri-
ne etki ederek Balkan coğrafyasına kadar bir taraftan
İslâm’ın yayılmasına katkı sağlamış, diğer taraftan ku-
rulan tekke ve zaviyelerde farklı sanat dallarının icrası,
sanata ivme kazandırmıştır. Bu tarikatlara mensup sa-
natçıların her ne kadar isimleri hakkında pek bilgi bu-
lunmasa da tarikatların inanç ve adetlerini sanatlarına
yansıttıkları aşikardır. Özellikle evliya menkıbeleri,
220
Hacı Bektaş-ı Velî •
222
Hacı Bektaş-ı Velî •
223
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Önder, M. (1998). Mevlânâ ve Mevlevîlik. İstanbul:
Aksoy Yayıncılık.
Raby, J ve Tanındı, Z. (1993). Turkish Bookbinding
in the 15 th Century. The Foundation af an Ottoman
Court Style. London.
Sait, B. (1926). Türkiyede Alevi Zümreleri. Türk
Yurdu. No. 21-28, s. 26-28.
Shani, R. (2012). Calligraphic Lions Symbolising the
Esoteric Dimension of ‘Ali’s Nature. Pedram Khosrone-
jad, I.B. Tauris (eds.). in The Art and Material Culture
of Iranian Shi’ism pp. 122-158. London.
Tanındı, Z. (2000). Seçkin Bir Mevlevî ‘nin Tezhipli
Kitapları. Irvin Cemil Schick. Derleyen. M. Uğur Der-
man 65. Yaş Armağanı, İstanbul. s. 513-536.
Tanman, B. (2004). Osmanlı Dönemi Tarikat Yapıla-
rında Sûfi İnançların ve Simgelerin Yansımaları. B. Ma-
hir ve Hâlenur Katipoğlu. (Yayına Hazırlayanlar). Sanat
ve İnanç/2, İstanbul: MSGSÜ Matbaası, s. 265-280.
Tanman, B. ve Parlak, S. (2011). Tekke, DİA,C:
XXXX, s. 370-379.
Uludağ, S. (1992). Dilencilik. DİA,C: IX, s. 300.
Uzluk, Ş. (1957). Mevlevîlikte Resim, Resimde
Mevlevîler. Ankara: İş Bankası Kültür Yayınları.
Yurdagür, M. (1991). Bâb, DİA, C: IV, s. 359.
İNTERNET
http://muze.semazen.net/content.php?id=00108.
(29.08.2016).
http://www.neyzenim.com/neytarihi.html.
(02.09.2016)
http://akademik.semazen.net/article_print.
php?id=492 (02.09.2016)
224
II. BÖLÜM
VELÂYETNÂME ÜZERİNE
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
226
Hacı Bektaş-ı Velî •
Giriş
Velâyetnâmeler, veliler hakkında anlatılan efsane
metinlerinden oluşan eserlerdir. Bu eserlerin içerisin-
de Menkıbe adını verdiğimiz, velinin başından geçen
olağanüstü hadiselerin anlatıldığı küçük anekdotlar
yer alır. Bu anekdotlar, inanç değeri üzerine bina edil-
dikleri için dinler tarihi, halk bilimi ve mitoloji çalış-
maları açısından son derece değer ifade ederler. Aslın-
da bu eserlerde anlatılanlar, her ne kadar bir şahsa mal
edilerek anlatılsa da toplumun inanç değerlerinden
beslendikleri için kolektif inanç ve şuurun görünen
yüzünü teşkil ederler.
Aynı zamanda Velâyetnâmeler, ermiş/veli kabul
edilen din veya tarikat büyüklerinin hayatları etrafın-
da teşekkül eden efsanelerden oluşmuş bir tür biyogra-
fik eserlerdir. Bu türden eserler, kimin adına oluşturul-
1∗ Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi,Fen Edebiyat Fakültesi, Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü, fcolak@ohu.edu.tr
227
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
sa onun gerçek hayatından az da olsa izler taşırlar. Bu
eserleri saf bir yaşam hikâyesi olarak almak ne kadar
doğru ise, hiç dikkate almamak da o derece yanlıştır.
Ancak bu türden eserlerin içerisindeki hikâyelerin
gerçekliğine oldukça dikkatli yaklaşmak gerekir.
Bir veli veya tarikat büyüğünün din ve tasavvufa
bakış açısının tam olarak anlaşılabilmesi için onun ha-
yatı etrafında oluşturulmuş efsanelere de bakmak ge-
rekir. Bu efsaneler hiçbir değer ifade etmiyormuş gibi
gözükse de aslında adına teşekkül ettiği din büyüğü-
nün inanç ve düşünce kaynaklarına ışık tutar. Onun
beslendiği din, kültür ve çeşitli inanç kaynakları hak-
kında bize fikir verir. Mesela Hacı Bektaş Velâyetnâ-
mesine baktığımızda, orada Hacı Bektaş’ın sık sık gü-
vercin donuna girdiğini görürüz. Bu motif bize onun
İslamlık öncesi Türk inanç yapısı ile yoğrulduğunu
göstermesi bakımında oldukça manidardır.
Hacı Bektaş Velâyetnâmesinde din başlığı altında
değerlendirilebilecek motifler “Allah/Tanrı, Tanrının
ilham etmesi, Tanrı vergisi, nefes vermek, Kelime-i şeha-
det, besmele çekmek, kuran okumak, erbain çıkarmak,
çile çıkarmak, riyazet, sema etmek, melekler, sadaka
vermek, şükretmek abdest almak, namaz kılmak, oruç
tutmak, hacc, kurban/adak, adak, dua/beddua etmek,
şehit olmak, günah, sevap, dünya ve ahiret, cehennem,
din değiştirmek ve puta tapmak,” olarak geçmektedir.
Allah/Tanrı
Velâyetnâmede Allah/Tanrı, en temel özellik ola-
rak duaları kabul eden (Gölpınarlı, 2014: 2, 3, 4, 6, 10,
12) varlık olarak geçer. Ayrıca Tanrı, Hz. Muhammed’e
228
Hacı Bektaş-ı Velî •
229
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
te Tanrı tarafından Hz. Muhammed’e alem verilmesi
onun hükümranlığının hem şeriat hem de tarikat anla-
mında tescil edilmesi manasına gelmektedir. Tanrı ile
bağlantılı bir başka motif grubu da Tanrı’nın yardım
istemeleri durumunda veli kullarına her zaman yar-
dım edeceği muhtevalı motiflerdir. Bu duruma bağ-
lı iki motif karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birisi,
Tanrı’nın Hacı Bektaş’a yardım için yedi başlı ejderha
göndermesi (Gölpınarlı, 2014: 12), diğeri ise Tanrı’nın
Ahmet Yesevî’ye iftira edenleri köpeğe çevirmesi (Göl-
pınarlı,2014: 14) motifleridir. Bu iki motif bize Tanrı
dostlarının dilemeleri halinde her zaman ve her yerde
Tanrı’nın yardım ve ihsanına erebildiklerini anlatır.
Toparlayacak olursak, Velâyetnâmede Allah/Tanrı,
nübüvvetlik gönderme ve duaları kabul etme gibi en
temel fonksiyonlarının yanında veli kullarına da yar-
dım eder. Onlara kötü davrananları cezalandırıcı özel-
likleriyle karşımıza çıkmaktadır.
Tanrının ilham etmesi
Feyz yoluyla Tanrı tarafından insanın kalbinde
veya gönlünde hâsıl olan hise ilham denilmektedir.
Doğrudan doğruya Allah’a yakınlık ile alakalı bir du-
rumdur. Kişinin çalışarak elde etmesi mümkün olma-
yan bir bilgi elde etme yöntemidir. Çalışılarak elde edi-
lene ise ilâm denir. Birincisi tamamen Tanrı’nın seçtiği
kullarına gelirken ikincisi umumidir ve çalışana gelir.
Velâyetnâmede Tanrı’nın ilham etmesi, bir yerde geçer.
Ahmed Yesevî’nin duası üzerine Allah Hacı Bektaş’a il-
ham eder ve onu Ahmed Yesevî’nin yanına gönderir
(Gölpınarlı, 2014: 10).
230
Hacı Bektaş-ı Velî •
Tanrı vergisi
Tanrı vergisi, Allah tarafından bağışlanan yetenek
veya mal mülk olarak kabul edilir ki, genelde yetenek-
lerin ifadesinde karşımıza çıkmaktadır. Velâyetnâme-
de iki motif olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan
birisi Allah’ın Hacı Bektaş’ı mülk sahibi etmesi (Göl-
pınarlı, 2014: 10) ve diğeri kerametlerin Tanrı vergisi
(Gölpınarlı, 2014: 7) olduğuyla ilgili ifadelerdir.
Nefes vermek
Arapça’da soluk, hafif rüzgâr, bolluk ve genişlik
gibi anlamlara gelen nefes, Tasavvufta sır sahipleri ta-
rafından mürit veya salik olarak adlandırılan kişilerin
rahatlatılması durumudur ki, bu durum Velâyetnâme-
de Yûnus Emre ile ilgili bir anekdotta geçer. Buna göre
Taptuk Emre, Yûnus Emre’ye nasibi olan nefesi verir
(Gölpınarlı, 2014: 48). Tasavvufta kolaylık sağlama
olarak da geçen nefes, bu kullanımıyla da Velâyetnâ-
mede kendine yer bulur. Kızılca Halvet, bir nefesle, bir
gecede inşa edilir (Gölpınarlı, 2014: 36). Çocuğu ol-
mayan kadınların bir velinin himmet etmesiyle sahip
olunan çocuğa nefes evladı denir. Nefesle evlat sahibi
olma motifi Velâyetnâmeye Ahmed-i Yesevî yoluyla
girer. Buna göre, Kutbettin Hayder, Ahmet Yesevî’nin
nefes oğludur (Gölpınarlı, 2014: 9). Ayrıca nefesin kut-
sallığı ve değerli olduğu inancı da Velâyetnâmede de
kendine yer bulur. Erde yalan olmaz mübarek nefesi
yerde kalmaz (Gölpınarlı, 2014: 75).
Kelime-i şehadet getirmek
Arapça şehadet, delil getirme anlamına gelen ke-
lime-i şehadet, Hz. Muhammed’in peygamberliğini
231
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
tanımak ve ona şahit olmayı ifade eder. Velâyetnâme-
de Hacı Bektaş’ın kelime-i şehadet getirmesi şeklinde
karşımıza çıkan motif, şu şekildedir: Bektaş doğu-
mundan altı ay sonra dillenip kelime-i şahadet geti-
rir (Gölpınarlı, 2014: 4). Hacı Bektaş’ın doğumundan
altı ay sonra dillenmesi ve kelime-i şehadet getirmesi,
Hz. İsa’nın bebeklik çağında dile gelip konuşmasıyla
Oğuz Kağan’ın dile gelip şarap istemesi ve yürümesi
motifleri ile aynîlikler gösterir. Bu motif, kahramanın
erginlenmesine ve bu yolla kahramanın ruhsat alması-
na işaret eder. Daha bebeklik çağında kelime-i şahadet
getirerek Hacı Bektaş, hak yolunda rüştünü ispat etmiş
ve bu yolun önderi olmuştur.
Besmele
Kur’an-ı Kerimin ayetlerinin başında okunan anah-
tar niteliğindeki ayettir. Bismillahirrahmanirrahim ke-
limelerinin kısa söylenişidir. Her işin başlama anahtarı
olarak kabul edildiği için, âbid ve zâhid kimseler bir
işe başlarken besmele getirirler. Hacı Bektaş Velâyet-
nâmesinde Hacı Bektaşla bağlantılı olaylar vasıtasıyla
karşımıza çıkmaktadır. Velâyetnâmedeki besmele ile
ilgili motifler, Hacı Bektaş besmele çekerek ağaca çıkar
(Gölpınarlı, 2014: 34) ve Hacı Bektaş besmele çekerek
hamur teknesinin bereketi için dua eder (Gölpınarlı,
2014: 35) şeklindedir.
Kuran okumak
İslam’ın ilahî kitabı Kur’an-ı Kerin okumak Müs-
lümanlar tarafından bir ibadet olarak algılanmaktadır.
Kur’an okuma, dinî gün ve ayinlerde, namazda ve dua
niyetiyle gerçekleştirilir. Kur’an okuma motifi, Velâyet-
232
Hacı Bektaş-ı Velî •
233
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
nefsi terbiye etmek hem de arınmak gayesiyle yapılır.
Buna göre; Hacı Bektaş, Necef, Medine, Kudüs, Ha-
lep’te (Gölpınarlı, 2014: 17) çeşitli mescitlerde erbain
çıkarır (Gölpınarlı, 2014: 28). Velâyetnâme kahraman-
larından Molla Sadeddin arınmak için kaynar kazanda
üç kez erbain çıkarır (Gölpınarlı, 2014: 61).
Çile çıkarmak
Farsça çihil’den düzenlenmiş bir kelime olan çile,
kırk manasındadır. Arapça erbain çıkarmak manasın-
dadır ve aralarında herhangi bir fark yoktur. Tasavvuf-
ta çile çıkarmak terimi daha çok kullanılır. Yukarıda
erbain çıkarmak maddesinde yapılan açıklamalar çile
çıkarmak için de geçerlidir. Velâyetnâmede çile çıkar-
manın mahiyeti, zamanı ve mekânı ile ilgili motifler
yer almaktadır. Buna göre, Erenler kırk gün çile çıka-
rırken (Gölpınarlı, 2014: 18) bu çileyi nerede çektikle-
ri belirtilmez. Ancak buna mukabil Hacı Bektaş, kırk
gün mağarada (Gölpınarlı, 2014: 11) ve Hırka dağında
çadıra dönüşen ardıç ağacı içinde çile çıkarır (Gölpı-
narlı, 2004: 25). Ayrıca Velâyetnâmede çilenin çeşitle-
rini açıklayan iki motif daha yer alır ki, bunlar çile-i
zenan ve çile- merdandır. Çile-i zenan kadınların çi-
lesi, çile-i merdan ise erkeklerin çilesi manasındadır.
Kırk gün yemeden içmeden yapılan itikâfa çile-i zenan
denir (Gölpınarlı, 2014: 17) ve kırk gün boyunca her
gün öküz yahnisi yiyip su içmemek ve abdest bozma-
mak şartıyla yapılan itikâfa çile-i merdan denir (Göl-
pınarlı, 2014: 17).
234
Hacı Bektaş-ı Velî •
Sema etmek
Dinlemek veya işitmek anlamına gelen Arapça bir
kelimedir. Hak’tan geleni halka ulaştırdığına inanılan
ve musiki eşliğinde dönerek yapılan bir ritüelin adıdır.
Daha çok Mevlevîlikle özdeşleşmiştir. Alevî Bektaşî
geleneğindeki semah dönme de aynı nitelikte bir ritü-
eldir. Her ikisinde de ayini gerçekleştirenin hem kendi
hem de bir dairenin etrafında dönme esas alınmıştır
ve bu esnada ellerin aldığı şekiller benzerdir. Aynı kay-
naktan beslendiğini düşündüren bu iki ritüel, dinlenen
şiir ve musikî vasıtasıyla ortaya çıkan ilahî vecdin neti-
cesinde gerçekleşir. Bu coşkunluk hali önceleri düzen-
siz ve kuralsızken, daha sonraki dönemler çeşitli ku-
rallara bağlanmış ve bu aşamada Mevlevîlik ile Alevî
Bektaşî uygulamalarında hem adı hem de oynanışı
kısmen farklılaşmıştır. Sema dönme Velâyetnâmede
şu şekilde geçer: Hacı Bektaş ve erenler Hırkadağı’n-
da ateş yakıp kırk kez dönerek sema eder (Gölpınarlı,
2014: 35, 36).
Melekler
Allah katında var olduğuna inanılan yemeden ve
içmeden münezzeh, Allah’a ibadet ve taatla meşgul
varlıklar olan melekler, belirli bir hiyerarşik düzen içe-
risinde kendilerine verilen işleri yerine getirirler. Ba-
zıları vahiy getirmekle meşgulken, bazıları ölüm ha-
diselerinde görevlendirilmiştir. Hangi meleğin ne işle
meşgul olduğu İslamî anlatmalarda geniş bir şekilde
kendisine yer bulur. Vasıfları belirtilmese de Velâyet-
nâmede meleklerden bahsedilir. Buna göre melek-
ler, Hacı Bektaş’ı arşın tavanında karşılar (Gölpınarlı,
235
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
2014: 18). Bu motiften anladığımıza göre melekler,
Velâyetnâmeye Hacı Bektaş’ın manevî şahsiyetini yü-
celtmek ve mertebesini ortaya çıkarmak için girmiştir.
Bilindiği üzere Tanrı ile yüz yüze sadece iki peygamber
görüşmüştür. Bunlardan ilki Musa peygamberdir ve
bu görüşme, yakmayan bir ateş şeklinde tur dağındaki
bir ağaçta zuhur eden Tanrı ile gerçekleşmiştir. İkincisi
Hz. Muhammet’tir ki, Hz. Muhammet’in Tanrı ile gö-
rüşmesi miraç hadisesiyle bağlantılı olarak geçmekte-
dir. Hz. Muhammet, miraç hadisesinde semada Tanrı
ile bir perde arkasından görüşmüştür. Velâyetnâmede-
ki bu motifte de miraç hadisesini çağrıştıran bir düzen
sezilmektedir. Kanaatimizce bu motif Velâyetnâme-
ye Hacı Bektaş’ın konumunu ve yüceliğini açıklamak
veya pekiştirmek için girmiştir.
Sadaka vermek
Sevap kazanmak maksadıyla fakirlere para veya
mal tasaddukunda bulunma eylemidir. Daha çok Al-
lah’ın rızasını kazanmak maksadıyla yapılmasına rağ-
men, zaman zaman başka bazı uygulamalar için de
yapılmaktadır. Sadaka vermek, çocuksuzluk gibi bir
problemin çözümü için de başvurulan uygulamalar-
dandır. Velâyetnâmede çocuk sahibi olunca yapılan
bir uygulama olarak da karşımıza çıkmaktadır. Mu-
sa-el-Sani, İmam Aliyy-al-Rıza’nın duasıyla çocuk
sahibi olunca fakirlere sadaka verip ihsanda bulunur
(Gölpınarlı, 2014: 3). Çocuk sahibi olmak için veya
çocuk sahibi olununca yapılan bir uygulama olarak
sadaka vermek, Dede Korkut hikâyeleri başta olmak
üzere pek çok halk hikâyesinde, destanda ve diğer halk
236
Hacı Bektaş-ı Velî •
237
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
(Gölpınarlı, 2014: 29) İkinci tür abdest bazı mollaların
azması yönüyle girer. Buna göre, düşlerinde azan otuz
molla suda abdest alır (Gölpınarlı, 2014: 60).
Namaz kılmak
Arapçası salah olan namaz, İslamın temel şartla-
rındandır. Mutasavvıflar, “Namaz müminin miracıdır.”
ve “Siz nerede olursanız olun, Allah sizinle beraberdir.”
ayetlerinden hareketle sürekli namaz haliyle, yani na-
mazda imiş gibi dolaşırlar. Bundan dolayıdır ki sufile-
re göre beş çeşit namaz vardır. Bunlardan ilki bedenin
namazıdır. Bu namaz, bilinen farz ve nafile namaz-
lardır. İkincisi, nefsin namazıdır ki, nefsi kötü istek
ve emellerden uzaklaştırmak, masiva ile uğraşmaktır.
Üçüncüsü, kalbin namazıdır ki, bu namaz da Allah ile
murakabe halinde olmaktır. Bunun neticesinde kalp
huzur bulur. Dördüncüsü sırrın namazıdır. Bu namaz
da sır deryasına dalarak masiva ile uğraşmaktır. Be-
şincisi ise, ruhun namazıdır. Bu namaz, fenafillâha ve
bekabillaha erenlerin namazıdır.
Velâyetnâmeye namaz, çeşitli yönleriyle girmiştir
ve bazı durumlarda imtihan motifi olarak yer alırken,
bazı durumlarda ise cenaze namazı olarak zikredilir. Bu
bağlamda bilinen farz ve nafile namazla ilgili motifler;
Aliyy-al Rıza pınarın başında namaz kılar (Gölpınarlı,
2014: 2), Lokman Parende, Bektaş ile Kâbe’de namaz
kılar (Gölpınarlı, 2014: 7), Hacı Bektaş, mağarada na-
maz kılar (Gölpınarlı, 2014: 12),Hacı Bektaş, namazını
tayy-ı mekân edip Kâbe’de kılar (Gölpınarlı, 2014: 61),
Lokman Parende, Bektaş ile Kâbe’de namaz kılar, Na-
maz bitince Hacı Bektaş aniden kaybolur (Gölpınarlı,
238
Hacı Bektaş-ı Velî •
239
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
mürşitle ilişkili görürler. Bu durum Velâyetnâmede şu
şekilde motifleşmiştir: Molla Sadeddin, imamlık edip
namaza durunca gözündeki perde kalkar, Kâbe’ye dek
her yerde Hünkâr’ı görür (Gölpınarlı, 2014: 59).
Namaz bazı motiflerde imtihan muhtevalı olarak
karşımıza çıkar. Bu tür namazlar, kılanların sabrını ve
yeteneğini ölçen namazlardır. Bu bağlamda Lokman
Parende on dört yılda bir rekât namaz kılar (Gölpınar-
lı, 2014: 5), Namazı susam yaprağı üzerinde kılabilen
şeyhliğe kabul edilir (Gölpınarlı, 2014: 8), Hacı Bektaş
susam yaprağı üzerine seccade serip namaz kılar (Göl-
pınarlı, 2014: 8) ve Cafer-al-Sadık, Beyazıd-ı Bestami-
ye, Lokman Parende’yi ikinci namazının ikinci rekâtı-
nın sonuna kadar bekleseydi nasibini alacağını söyler
(Gölpınarlı, 2014: 5) motifleri yer almaktadır. Bu mo-
tiflerden en ilginç olanı Hacı Bektaş’ın darı çeçi üze-
rinde hiç bir darı tanesini oynatmadan namaz kıldığı
esnada elifi taç yerinden kalkıp Hacı Bektaş’ın başına
geçer, hırka havalanıp sırtına konar, çerağ kalkıp uya-
nır, sancak Hacı Bektaş’ın başına dikilir, seccade altına
serilir (Gölpınarlı, 2014: 16) şeklinde geçen motifidir.
Bu motifte kullanılan taç, hırka, çerağ, sancak ve sec-
cade ile ilgili tasavvufi anlamlar yukarıda açıklanmıştı.
Bak. “Allah/Tanrı” ile ilgili motif. Bu motife göre Velâ-
yetnâme anlatıcısı Hacı Baktaş’ı şeyhlik makamına
yükseltmiştir.
Yasağın çiğnenmesi muhtevalı namazla ilgili
motifler de yar alır. Buna göre Kara Fakı adlı imam,
Hünkâr’ın önüne izinsiz geçip namaz kıldırır (Gölpı-
narlı, 2014: 33).
240
Hacı Bektaş-ı Velî •
241
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
ererek, noksanlıklardan sıyrılır. Mesela, tavafta elbi-
selerinden sıyrılmak gösterişten sıyrılmak ve Allah’ın
haremine girmek olarak değerlendirilirken; şeytanın
kötülüklerinden uzak durmak için onu sembolik ola-
rak taşlamak tasavvufta nefsi taşlamak olarak değer-
lendirilir. Velâyetnâmede hacla ilgili motifler hacca
gitmek, tavaf etmek ve vakfe yapmak yönleriyle ön
plana çıkarılır. Bu bağlamda Lokman Parende hacca
gider, tavaf eder, vakfeye durur (Gölpınarlı, 2014: 6).
Ayrıca Hacı Bektaş, keramet gösterip tayy-ı mekân ya-
pıp hacca gider (Gölpınarlı, 2014: 6).
Kurban/adak
Dört kapının kırk makamından biri olan kurban,
İslamın temel şartlarından biridir. Yakınlık ve ünsiyet
kurma esasına dayalı, gücü yeten müminlerin yaptığı
bir ibadettir. Tasavvufta ise kişinin içindeki hayvani
yönleri yok etmesi, öldürmesi manalarında kullanılır.
Tasavvufta nefsini terbiye etmek maksadıyla tekkeye
intisap eden salik için tekkeye kurban gelmek deyimi
kullanılır. Kişinin Allah’ın cemali karşılığında canın-
dan geçmesine de şehid-i aşk kurbanı denir. Ayrıca
Bektaşîlikte kurban kesilmesi karşılığı olarak kurban
tığlamak ifadesi kullanılır. Arapçası nezir olan adak,
taahhüt ve mal tasadduk etmek manasında olması-
na rağmen daha çok kurban kesme biçiminde uygu-
landığı için kurbanla birlikte değerlendirilmektedir.
Velâyetnâmede kurban/adak, hem canlı bir hayvanı
kesmek hem de mal tasadduk etmek şeklinde karşı-
mıza çıkmaktadır. Velâyetnâmede Hristiyan Sineson
köylüleri her yıl toplanıp Hacı Bektaş’ın makamına
242
Hacı Bektaş-ı Velî •
243
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Sultan İbrahim’den gebe kalır (Gölpınarlı, 2014: 3-4).
Sultan İbrahim ile Hatem Sultan’ın oğlu olması için
dervişler dua eder (Gölpınarlı, 2014: 3). Hatem Hatun
hafızların, yoksulların, dervişlerin, bilginlerin duası ile
Sultan İbrahim’den gebe kalır (Gölpınarlı, 2014: 3-4).
Susuzluk problemini çözmek için gerçekleştirilen
dualara yer verilir. Hacı Bektaş el kaldırıp dua edin-
ce su mektebin ortasından çıkar (Gölpınarlı, 2014: 6).
Hacı Bektaş dua edince mektebin ortasından su çıkar
(Gölpınarlı, 2014: 6).
Allah’ın Müslümanlara yardım etmesi için yapılan
dualar vardır. Ahmed Yesevî Allah’a Müslümanlara
yardım etmesi için kendisine bir kulunu göndermesini
isteyerek dua eder (Gölpınarlı, 2014: 10). Hacı Bek-
taş’ın duası üzerine yedi başlı ejderha mağarayı kâfir-
lere karşı kuşatır (Gölpınarlı, 2014: 12).
Bir işin sonun hayırlı olması için yapılan hayır du-
aları vardır. Hünkâr, Erdoğdu’ya hayır duasında bulu-
nur (Gölpınarlı, 2014: 72). Hünkâr, Osman’a hayır du-
asında bulunur (Gölpınarlı, 2014: 74). Ahmet Yesevî
doksan dokuz bin halifesi ile tekkenin avlusunda dua
eder (Gölpınarlı, 2014: 15).
Bereket için yapılan dualar vardır. Hacı Bektaş
hamur teknesinin bereketi için dua eder (Gölpınarlı,
2014: 35).
Ermişin duasıyla bazı nesneler şekil değiştirir. Hacı
Bektaş’ın bedduasıyla arpa, buğday, nohut, mercimek,
altın, akçe taşa dönüşür (Gölpınarlı, 2014: 34)
Kâfirler için yapılan iyi dilek ve temenniler ihtiva
eden dualar vardır. Onların imana gelmesi ve Tanrının
244
Hacı Bektaş-ı Velî •
245
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Şehit olmak
Din ve devlet uğruna ölme olarak tanımlanabile-
cek şehit olmak, Velâyetnâmede din için gerçekleşir.
Velâyetnâmede Altı bin er, kâfirle savaşırken şehit dü-
şer (Gölpınarlı, 2014: 9). İmam Musa-l-Kazım, Bağ-
dat’ta Harun-al-Reşit’in emriyle şehit edilir (Gölpı-
narlı, 2014: 1). Harun-al Reşid’in oğlu Me’mun İmam
Rıza’ya zehir verip onu şehit eder (Gölpınarlı, 2014:
2). Aliyy-al-Rıza, oruçluyken kendisine sunulan şe-
ker şerbetini orucunu bozarak içer, ceddi Hüseyin’in
Kerbela’da susuzluktan şehit düştüğünü hatırlayarak
ağzındaki şeker şerbetini bir kaba boşaltır (Gölpınarlı,
2014: 2). Bedehşan kâfirleri şehitlerin başını kesip Be-
dehşan kalesinin burçlarına asar (Gölpınarlı, 2014: 9).
Günah
Semavî dinlerin hepsinde dinî bir kuralın veya ya-
sağın çiğnenmesi neticesinde günah kavramı ortaya
çıkar. Tasavvuf hareketi de bir nev’i günahlardan ka-
çınmak için geliştirilmiştir. Tarikata giriş merasiminde
salik öncelikle günahlarından tövbe ederek arınır, bir
daha günah işlememeye söz vererek işe başlar. Bu bağ-
lamda hırka-i tevbiye kavramı ortaya çıkmıştır. Hır-
ka-i tevbiye, tövbe hırkası demektir ve günahlardan
arınmaya karar vermiş, hazırlık aşamasındaki dervişin
veya talibin giydiği hırkaya denir. Kur’an’da en çok ge-
çen kavramlardan birisi de el-Gaffar’dır ki, tekrarlanan
günahları affeden, bağışlayan demektir. Benzer ola-
rak da el-Tevvab, tövbeleri kabul eden, örten demek-
tir. Velâyetnâmede yasağın çiğnenerek günahın orta-
ya çıkması bir yerde geçer. Aliyy-al-Rıza, oruçluyken
246
Hacı Bektaş-ı Velî •
247
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
yokluk âlemidir (Gölpınarlı, 2014: 16).
Ahiret
Dünyanın zıddıdır. Dünya üzerinde yaşanan yakın
mekânı anlatırken, ahiret tehir edilen anlamında sona
kalan, son, netice, varılacak yer anlamlarına gelir. Ahi-
ret de dünya olarak algılanmış ve bu bağlamda öbür
dünya kavramı ortaya çıkmıştır. Bu dünyadaki haya-
tın geçiciliğine karşın ahiretin sonsuz olduğu inancı
ortaya çıkmıştır. Ahiretteki sonsuz yaşamla bağlantılı
olarak sırat, mizan, araf, cennet ve cehennem gibi kav-
ramlar ortaya çıkmış ve sonsuz yaşam fikri destek-
lenmiştir. Kur’an-ı Kerim, ahireti dünyaya göre daha
hayırlı olarak tanımlamıştır. Dünyadan elini eteğini
çekmiş, ahirete bazı kişiler için ahiret adamı, kadınlar
için de ahiret hatunu terimi de geliştirilmiştir. Manevî
anneliğe de ahiret anası tabiri ile karşılıksız kardeşli-
ğe ahiret kardeşliği kullanılmıştır. Velâyetnâmeye göre
ahiret ölen insanların ruhlarının gittiği yerdir (Gölpı-
narlı, 2014: 16).
Cehennem
Ahiretle ilgili kavramlardandır. Türkçe tamunun
karşılığıdır. Bu kavrama hemen hemen bütün din ve
inançlarda rastlanır. Genellikle günahkârların atıldığı
ateşten çukurlar olarak anlatılmıştır. İslami terminolo-
jide cehennemin cehennem, lezâ, hutame, sair, sakar,
cahîm ve haviye gibi katları vardır. Velâyetnâmede ce-
hennem ateşinde yanma yönüyle geçmektedir. Bu bağ-
lamda Hacı Bektaş’ın velayetiyle yerden çıkan suyla
yıkanan cehennem ateşinde yanmaz (Gölpınarlı, 2014:
40).
248
Hacı Bektaş-ı Velî •
Din değiştirmek
Her din bir bakış açısı ve ideoloji ile hayat bulur.
Bu bağlamda her din bir öncekinin de alternatifidir
veya her din bir öncekinin hükmünü ortadan kaldırır.
Bunun tam tersi olarak ortaya çıkmış her yeni din, bir
önceki, yani eski din tarafından gayrimeşru ve gayri
Hak olarak kabul edilmiştir. Bu Hak ve batıl çatışması
dinler arasında taraftar kapma yarışını da beraberin-
de getirmiştir. Bu bağlamda din değiştirmek, bir başka
ifadeyle Hak yolu bulmak pek çok anlatıda kendine yer
bulmuştur. Halk anlatmalarında din değiştirme çeşitli
şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Velâyetnâmede kâ-
firlikten Müslümanlığa geçen papazlar, yeni dini be-
ğenmeyince tekrar eski dinlerine dönerler. Müslüman
olan kâfir papazları tekrar Müslümanlıktan dönerler
(Gölpınarlı, 2014: 12). Müslümanlıktan dönen pa-
pazlar imana gelip tekrar Müslüman olur (Gölpınarlı,
2014: 12). Din değiştirme, özellikle Müslüman olma
bir keramet motifine bağlı olarak karşımıza çıkmak-
tadır. Bu bağlamda Velâyetnâmede kâfir beyi ve ya-
nındaki papazlar Hacı Bektaş’ın yedi başlı ejderhasını
alt edemeyince kelime-i tevhit getirip Müslüman olur
(Gölpınarlı, 2014: 12). Kavus Han, Can Baba’nın kera-
metleriyle dininden dönüp Müslüman olur (Gölpınar-
lı, 2014: 41). Gürcü padişahı ve kavmi Saru Saltuk’un
kerametiyle Müslüman olur (Gölpınarlı, 2014: 45). Ka-
lıgra Kalesi’nin beyi ve kavmi Saru Saltuk’un kerame-
tiyle Müslüman olur (Gölpınarlı, 2014: 45).
Puta tapmak
Farsça but kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Tan-
249
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
rı düşüncesini çeşitli nesneler vasıtasıyla heykellere
dönüştürerek somutlaştırmak ve somutlaştırılmış bu
heykellere tapmaktır. Ancak tasavvufta put ve puta
tapmak farklı anlamda kullanılmıştır. Nefis put olarak
kabul edilmiş ve nefsini yüceleştirme puta tapma ola-
rak kabul edilmiştir. Bu bağlamda putperest âşık, put
vahdet, puthane ise tapınak olarak kullanılmıştır. Puta
tapmak Velâyetnâmede Müslüman olanların taptıkla-
rı putları ateşte yakmaları motifiyle girer. Müslüman
olan Tatarlar putlarını ateşe atıp yok ederler (Gölpı-
narlı, 2014: 44).
Sonuç
Bilindiği üzere Velâyetnâme, Hacı Bektaş’ın ölü-
münden yaklaşık üç yüz yıl sonra kaleme alınmış me-
tindir. Bu metnin ortaya çıkmasından en önemli fak-
tör, halk muhayyilesinin yarattığı ve efsaneleştirdiği
Hacı Bektaş’ın halk üzerindeki etkisi ve halktaki kar-
şılığıdır. Bu etki ve yaptırım gücü, onun halk arasında
ne kadar çok sevildiği ve itibar gördüğüne işaret eder.
Bu bağlamda Velâyetnâmede geçen din dışı gözüken
motifler, Türk kültür tarihinin bir bakiyesi olarak halk
muhayyilesinden bu metinlere aktarılmıştır. Velâyet-
nâmede din dışı motiflerin yer alması onun zengin bir
folklorik malzeme barındırdığına işaret ederken, aynı
zamanda Türk kültür ve inanç sistemi açısından çok
büyük bir değere haiz olduğunu gösterir.
Hacı Bektaş Velâyetnâmesindeki dinî motifler-
den de anladığımıza göre, Bektaşîliğin heteredoks ol-
duğuyla ilgili iddiaların bazı motifler hariç tutulmak
kaydıyla herhangi bir zemininin olmadığı anlaşılmak-
250
Hacı Bektaş-ı Velî •
Kaynakça
Cebecioğlu, Ethem, (2005), Tasavvuf Terimleri ve
Deyimleri Sözlüğü, İstanbul; Tasavvuf Terimleri ve
Deyimleri Sözlüğü;http://dosyalar. semazen.net/e_ki-
tap/tasavvuf_ terımlerı_ve_deyımlerı_sozlugu.pdf,
Son Erişim: 11.07.2017.
Coşan, Esat, (1990), MakâlâtHacı Bektaş Veli, (Sad.
Hüseyin Özbay), Kültür Bakanlığı Yayınlar, Ankara.
Duran, Hamiye, (1995), Hacı Bektaş-ı VelîVelâyet-
nâmesi ve Velayet-name’de Geçen Keramet Motifleri,
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora
Tezi, Ankara.
Duran, Hamiye, (1987), Hacı Bektaş-ı Velî’nin
Makâlât’ında Din ve Tasavvuf, Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Gölpınarlı, Abdulbaki, (2014), Menakıb-ı Hacı
Bektaş-ı Velî “Vilayet-name”, İstanbul.
Güzel, Abdurrahman, (2004), Dinî-Tasavvufî Türk
Edebiyatı, Akçağ Yayınları, Ankara.
251
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Hacı Bektaş Veli Külliyatı, (Ed: Gıyasettin Aytaş),
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2010.
Kaan, Mustafa Ertuğrul, (1964), Hacı Bektaşı
Velî-Bektaşîlik-Bektaşî Nefesleri, Gayret Kitabevi, İs-
tanbul.
Ocak, Ahmet Yaşar, (1997), Kültür Tarihi Kaynağı
Olarak Menakıpnameler, Metodolojik Bir Yaklaşım,
Türk Tarih Kurumu, Ankara.
Ocak, Ahmet Yaşar, (1983), Bektaşî Menakıpna-
melerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri, İstanbul.
Ocak, Ahmet Yaşar, (2000) Alevî-Bektaşî İnançla-
rının İslam Öncesi Temelleri, İstanbul.
252
Hacı Bektaş-ı Velî •
Giriş
Hayatın dönüm noktaları içerisinde en önemli yeri
teşkil eden doğum ve doğum olgusuna temel teşkil
eden gebelik, insanlığın zihnini nesiller boyu meşgul
etmiş ve bu bağlamda ilk insanın ortaya çıkmasından
günümüze kadar her türlü gebelik ve doğumla ilgili
olgu üzerine düşünceler geliştirmiştir. Bu sebeptendir
ki ilk insan insanın ortaya çıkması semavî dinler de
dahil çeşitli yaratma motifleriyle anlatılmaya çalışıl-
mıştır. Mesela ilk insanlar semavî dinlerde topraktan-
yaratılmayla ilişkilendirilirken Türk mitolojisinde ağaç
ile ilişkilendirilmiştir. Daha sonraki dönemlerde de bu
ilk yaratmada rol alan nesne, ait olduğu toplum veya
dinlerde önemli hale gelmiş ve kutsanmasına sebep
2∗Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü, fcolak@ohu.edu.tr
253
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
olmuştur. İşte bu yüzdendir ki halk inançları ile an-
latmalarda yer alan anlamsız gibi gözüken gebelik ve
doğumla ilgili uygulama ve motifler; din, kültür, halk
bilimi ve mitoloji araştırmaları için oldukça değerlidir.
Bu inanç uygulamaları ve motiflerin incelenmesi ne-
ticesinde ait olduğu toplumun inanç ve kültür genleri
ortaya konulabilmektedir.
Velâyetnâmelerin bir başka önemi ise biyografik
özellik arzetmeleridir. Her ne kadar modern biyografi
anlayışından uzak olsa da Velâyetnâmeler, eski tarih
anlayışının biyografik eserleri olarak kabul edilmek-
tedir. Bilindiği üzere eski tarih anlayışı epik bir üslup
üzerine bina edilmekteydi. Bir başka ifadeyle eski tarih
anlayışında reel olanla destanî anlayış iç içe girer ve
bunların ayrılması için bir gayret de gösterilmez. Bir
olay anlatılırken o olayın gerçekliğinin üzerine destani
motifler ilave edilir ve böylece o olayda rol alan kah-
raman veya din büyüğünün hayat hikâyesi oluşturu-
lur, dahası o kahraman yüceltilir. İşte bu yüzdendir ki
Velâyetnâmeler, adına düzenlendikleri din büyükleri-
nin hem tarihî hem de efsanevî hayatlarının hikâyele-
rini ihtiva ederler.
Yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı Hacı Bek-
taş Velâyetnâmeleri de ölümünden asırlarca sonra
kaleme alınmalarına rağmen onun hayatını ve büyük-
lüğünü anlamak bağlamında büyük önem arz etmek-
tedir. Velâyetnâmede geçen bir motif, onun gerçek
hayatından izler taşırken, oldukça fantastik ve masal-
lardan alınmış gibi gözüken motifler ise onun kültür
ve inanç genleri hakkında bilgi kırıntıları içermekte,
254
Hacı Bektaş-ı Velî •
255
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Burnundan akan kan abdest suyuna karışır. Kadıncık
Ana, Hacı Bektaş’ın içine kan karışan abdest suyunu
içer ve bu yolla hamile kalır (Gölpınarlı, 2014: 63).
Toplumca değer atfedilen ve yüceltilen din ve dev-
let büyükleri genellikle ya soylu bir kandan gelirler ya
da soylu bir kan olarak görülüp o soylu kandan yeni
nesiller doğmasına sebep olurlar. Pekçok kültürdeki
kağanlar, krallar ve padişahların kutsallığı inancı kut-
sal kan düşüncesinin gelenekselleşmiş bir uygulama-
sından başka birşey değildir. Kutsal kandan meydana
gelecek yeni nesillerin o soylu kanı temsilde zaafiyet
göstermeleri ihtimaline karşı tedbir olması için soyları
devam ettirilmez. Ancak bu soysuzluk durumu onla-
rın soyunun kuruduğu anlamına gelmez, onlara ma-
nevî yolla soy oluşturulur. Peygamberlerle ilgili anla-
tılan hikâyelerin çoğunda bunu görmek mümkündür
ki, Hz. İsa ve Hz. Muhammed buna en güzel örnektir.
Hatta dönemin Araplarının Hz. Muhammet’in soyu-
nun olmadığı ile ilgili yaptıkları eleştiri ve alaya alma-
larına karşın ayet inmiş, geleneksel soy tartışması ma-
nevî kardeşlik ve soy yoluna evrilmiştir.
Bu motifin temelinde abdest suyundan ziyade kut-
sal kan inancı yatmaktadır. Abdest suyu bu motife ve
dolayısıyla anlatmaya Hacı Bektaş’ın ait olduğu dinin
bir ritüeli olarak girmiştir. Böylece kutsal kan inancı,
ait olunan dinin ritüeli ile birleştirilerek daha kuvvetli
hale getirilmiştir. Bu motif yoluyla Hacı Bektaşla ma-
nevî akrabalık bağı oluşturulmuş ve onun soyunun bu
yolla devam etmesi sağlanmıştır. Ayrıca bu motif ma-
haretiyle manevî soy veya akrabalığın, din veya inanç
256
Hacı Bektaş-ı Velî •
257
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
dünyaya gelir. Velâyetnâmede bu motif şu şekilde geç-
mektedir: Oğlu kızı olmayan kadınların cuma gecesi
taşa dönüşen tahıl tanelerini yutup halvet olması ve üç
gün oruç tutmasıyla oğlu-kızı olur (Gölpınarlı, 2014:
34). Taşa dönüşen tahıl tanelerinden dişlerine değir-
meden yutan kadınların oğlu olur (Gölpınarlı, 2014:
34).
Velâyetnâmede taşa dönüşen buğday tanelerini
yutanın oğlu olması gibi fantastik bir duruma inan-
mayanlar da cezalandırılır. Bu cezalandırma motifi
aynı zamanda bir sülale adına da kaynaklık eder. Motif
Velâyetnâmede şu şekilde geçmektedir. Taşa dönüşen
buğday tanelerini yutan adam gebe kalıp iki oğlu olur.
Bu oğlanların soyundan gelenlere “Buğdayoğulları”
denir (Gölpınarlı, 2014: 35).
Bu motife bağlı olarak gebe kalan adam, ölür. İn-
sanın tabiatına aykırı olarak gerçekleşen bu hamilelik,
münkiri yola getirme aracı olarak kullanılmıştır. Ha-
mileliğin gerçekleşmesi ile birlikte bir de ölüm hadi-
sesi vardır ki, buradaki ölümün doğumdan önce mi
yoksa doğumdan sonra mı gerçekleştiği açık değildir.
Velâyetnâmede motif, taşa dönüşen buğday tanelerini
yutarak gebe kalan adam ölür (Gölpınarlı, 2014: 35)
şeklinde geçmektedir.
Ağız şeker/şerbetini içerek gebe kalma
Arapça içecek manasına gelen şerbet, tasavvufi
olarak ilahî feyz, sevgi ve aşk şarabı olarak değerlen-
dirilir. Bazı tasavvufî metinlerde velilerin, ermişlerin
veya gayb erlerinin ağız yarının bütün dertlerin devası
olduğuyla ilgili kayıtlar vardır. Burada ağız şekeri/şer-
258
Hacı Bektaş-ı Velî •
259
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
çocuk sahibi olur. Yiğirmi dört yıldır oğlu kızı olma-
yan Hatem Hatun ile İbrahim-al-Sani’nin hafızların,
yoksulların, dervişlerin, bilginlerin duası ile “Bektaş”
adında oğulları olur (Gölpınarlı, 2014: 3-4). Çocukla-
rı olmayan Musa-el-Sani ile Zeynep Hatun’un, İmam
Aliyy-al-Rıza’nın duası ve kerametiyle çocukları olur.
(Gölpınarlı, 2014: 2).
Oruç tutarak hamile kalma
İslamın temel şartlarından olan oruç, namaz, hac
ve zekât gibi ahkâm-ı zahireden, yani dışa ait hüküm-
lerdendir. İslamın temel ibadetlerinden olan oruç Al-
lah için tutulduğundan dolayı sevabını da Allah takdir
edecektir. Dolayısıyla tutulan orucun sevap karşılığı
olarak Tanrıdan çocuk istenir. Oruç tutarak hamile
kalma motifi, Velâyetnâmede karşımıza çıkan bir mo-
tiftir. Oruç tutarak hamile kalma motifinde orucun ya-
nında başka bazı olağanüstü objelerin yenmesi de rol
oynar. Velâyetnâmede oğlu kızı olmayan kadınların
Cuma gecesi taşa dönüşen tahıl tanelerini yutup halvet
olması ve üç gün oruç tutmasıyla oğlu-kızı olur (Göl-
pınarlı, 2014: 34).
Rüyada doğum yapma
Rüya insanlık tarihî boyunca bütün dinlerde ve
inanç sistemlerin bilgi edinme kanalı olarak algılan-
mıştır. Bu bağlamda bazı gizemli ve ilahî bilgilerin rüya
kanalıyla ilgililere aktarıldığı bilinenlerdendir. Rüya-
nın kutsanması da bu durumdan kaynaklanmaktadır.
Rüyada çocuğu olduğunu görmek, bir müjde olarak
kabul edilirken ve bu türden bilgi sıradanken rüyada
doğum yapmak sıra dışı bir doğumdur. Tıpkı Osman
260
Hacı Bektaş-ı Velî •
261
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Altı ayda dille gelerek kelime-i şahadet getirmek
Hamilelikle doğrudan ilgili olmasa da olağanüstü
bir şekilde doğan çocuğun yine olağanüstü özellikle-
rinden birisi de çok kısa sürede konuşmasıdır. Bebek-
ken konuşma motifine Hz. İsa’nın hayatında ve Oğuz
Kağan destanında rastlamaktayız. Bilindiği üzere Hz.
İsa, annesi Meryem’e iftira atılması üzerine dile gelmiş
ve daha bebekken konuşarak annesinin masum oldu-
ğunu söylemiştir. Oğuz Kağan destanında ise Oğuz,
daha bebekken olgun insan özellikleri sergileyerek
konuşur ve yiyecek ister. Oğuz Kağan’ın İslamî versi-
yonunda ise, dile gelerek annesini Hak yola davet eder.
Şayet kabul etmezse emmeyeceğini söyler. Velâyetnâ-
mede de bu iki anekdottaki gibi bebeklik çağında dile
gelme motifi yer almaktadır. Bektaş annesinin meme-
sini bir defa emer ve doğumundan altı ay sonra dille-
nip kelime-i şahadet getirir. (Gölpınarlı, 2014: 4)
Sonuç
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Hacı Bektaş Velâyet-
nâmesinde geçen gebelik ve doğumla ilgili motifler,
Velâyetnâmenin inanç, kültür ve mitolojik kaynağına
işaret eder. Velâyetnâmede geçen olağanüstü hamilelik
ve doğumla ilgili motiflerden Kanlı abdest suyundan
hamile kalma, taşa dönüşen mercimek tanelerini yu-
tarak hamile kalma, taşa dönüşen tahıl tanelerini yu-
tarak hamile kalma, taşa dönüşen tahıl tanelerini yu-
tarak hamile kalan erkeğin iki oğlan doğurması, taşa
dönüşen tahıl tanelerini yutarak hamile kalan erkeğin
ölmesi, ağız şeker/şerbetini içerek gebe kalma, dua ile
hamile kalma, oruç tutarak hamile kalma, rüyada do-
262
Hacı Bektaş-ı Velî •
Kaynakça
Cebecioğlu, Ethem, (2005), Tasavvuf Terimleri
ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul; Tasavvuf Terimleri
ve Deyimleri Sözlüğü; http://dosyalar. semazen.net/e
kitap/tasavvuf_ terımlerı_ve_deyımlerı_sozlugu.pdf,
Son Erişim: 11.07.2017.
Coşan, Esat, (1990), MakâlâtHacı Bektaş Veli, (Sad.
Hüseyin Özbay), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Duran, Hamiye, (1995), Hacı Bektaş-ı VelîVelâyet-
nâmesi ve Velâyet-name’de Geçen Keramet Motifleri,
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora
Tezi, Ankara.
Duran, Hamiye, (1987), Hacı Bektaş-ı Velî’nin
Makâlât’ında Din ve Tasavvuf, Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Gölpınarlı, Abdulbaki, (2014), Menakıb-ı Hacı
Bektaş-ı Velî “Vilayet-name”, İstanbul.
Güzel, Abdurrahman, (2004), Dinî-Tasavvufî Türk
Edebiyatı, Akçağ Yayınları, Ankara.
Hacı Bektaş-ı Velî Külliyatı, (Ed: Gıyasettin Aytaş),
263
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2010.
Kaan, Mustafa Ertuğrul, (1964), Hacı Bektaşı Ve-
li-Bektaşîlik-Bektaşî Nefesleri, Gayret Kitabevi, İstan-
bul.
Ocak, Ahmet Yaşar, (1997), Kültür Tarihi Kaynağı
Olarak Menakıpnameler, Metodolojik Bir Yaklaşım,
Türk Tarih Kurumu, Ankara.
Ocak, Ahmet Yaşar, (1983), Bektaşî Menakıpna-
melerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri, İstanbul.
Ocak, Ahmet Yaşar, (2000) Alevî-Bektaşî İnançla-
rının İslam Öncesi Temelleri, İstanbul.
264
Hacı Bektaş-ı Velî •
Giriş
Toplumca önder kabul edilen tipler, o toplumun
ulaşmak istediği hedefin amaçlarına göre tanımlanır-
lar. Atlı göçebe kültürünün oluşturduğu bir ortam-
da hayat bulan kahramanın hayatı ve onun hayatını
oluşturan unsurlar, dış dünya ile mücadele eden ve
hedefine ulaşmadan bu mücadelesinden asla vazgeç-
meyen insan tipolojisini yansıtır. Tarım toplumunun
bir parçası olan birey ise tarımsal üretim ve tarımsal
üretimin şartlarına göre dizayn edilen bilgi birikimi
ve erdem anlayışına göre şekillenir. Burada pek çok
model yaşayış ve tiplemeler karşımıza çıkar. Bu tiple-
melerde bazı hususiyetler ortak olabileceği gibi, bazı
hususiyetler orijinal aidiyet gösterirler. Mesela atlı gö-
çebe kültüründe dışa dönük, yani tabiatla mücadele
3∗Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü, fcolak@ohu.edu.tr
265
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
eden ve reformist insan tipi ön plana çıkarken, tarım
toplumlarında daha statik ve kuralcı anlayışlar ortaya
çıkmaktadır.
Bilindiği üzere Velâyetnâmelerin bir başka özel-
liği de model insan tipini oluşturmaları ve toplumu
geleceğe taşıyacak genç nesillere bu model insan tip-
lerini sunmalarıdır. Pekçok halk anlatması ve destan
metinleri de bu kategoride değerlendirilmektedir. Bu
bağlamında destan metinlerinde karşımıza çıkan kah-
ramanlar, tarihte var olan gerçek kahramanın kişili-
ğinden ziyade toplumun bileşenlerinden ortaya çıkan
ideal insan tipini temsilederler. Onun için hiçbir za-
man yenilmezler, adaletsizlik yapmazlar, hep mazlu-
mun yanında olurlar ve toplum için gözlerini budak-
tan sakınmazlar.
Velâyetnâmeler, varoluş gayesi açısında belirli bir
din veya inanç büyüğünün, bir velinin hayatı etrafında
teşekkül ettirilmiş, onların yüceltilmesini amaç edi-
nen eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu türden
eserlerde veli kişiliğin yüceltilmesinin yanında onun
toplum önderi olması gayesi de güdülmüştür. Bu bağ-
lamda kahramanlar iki yönü ile idealize edilmekte ve
bu doğrultuda karakter özellikleri kahramana yük-
lenmektedir. Dini eser kimliği taşımalarından dolayı
Velâyetnâmelerde din kurallarına bağlı bir insan tipi
ortaya konulurken, bu insan tipi aynı zamanda millî ve
mitolojik motifleri bünyesine katmaktadır. Bu da bize
Türk toplum yapısında dinin tek ve vazgeçilmez olma-
dığını, dinin yanında millî unsurların da belirleyici ol-
duğunu ortaya koymaktadır.
266
Hacı Bektaş-ı Velî •
267
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
fiziksel güçten doğan yiğitlikten, manevî yiğitliğe eriş-
mesi misalidir.
Cömertlik
Dede korkut hikâyelerinde geçen kahramanların
en önemli özelliklerinden birisi de cömertliktir. Bu se-
bepten dolayıdır ki Dede Korkut kahramanları sık sık
açları doyurur, çıplakları giydirir. Yiğitliği alp tipinin
temel karakteri olarak alacak olursak, bu alp tipinin
tamamlayıcı karakter özelliği cömertliktir. Bu sebep-
ledir ki yoksullar Hacı Bektaş’ın mutfağında yer içer
(Gölpınarlı, 2014: 14) ve Kadıncık malını mülkünü
hak yolunda harcar (Gölpınarlı, 2014: 28). Ayrıca İbra-
him-al-Sani tavsif edilirken delikanlılığının yanında-
cömertliğinden (Gölpınarlı, 2014: 3) de dem vurulur.
Cesaret
Alp tipi anlatı kahramanlarının en önemli karakter
özelliklerinden bir başkası ise cesarettir. Hiçbir tehli-
ke veya varlıktan korkmayan bu tipler, gerek fiziksek,
gerekse manevî özellikleri dolayısıyla problemin üze-
rine korkmadan giderler ve bu sayede toplumun prob-
lemini çözerler. Motifin verdiği bir başka mesaj ise
kahramanın erginlenmesine aracılık etmesidir. Halk
anlatmalarında cesaretiyle kahramanlık gösterisinde
bulunan kahraman aynı zamanda ergin hale gelir.
Hacı Bektaş Velâyetnâmesinde cesaret, Hacı Bek-
taş’ın şahsında anlatılır. O, arslanların sığındıkları yere
gider ve kendisine saldıran iki arslandan korkmaz
(Gölpınarlı, 2014: 17). Bu motif bu şekliyle, Oğuz Ka-
ğan’ın gergedanıalt etmesi motifine benzer.
268
Hacı Bektaş-ı Velî •
Adil olma
Adalet kavramı nezdinde bir insanın adil olması
insanlığın geliştirdiği en evrensel ve insanî bir karakter
özelliğidir. Bu evrensel ve insanî özellikten hareketle
toplumlarda toplumlar din, dil, renk ve cinsiyet ayırı-
mı yapmaksızın insanlara eşit davranmayı başarmışlar
ve bugünkü medeniyet seviyesine ulaşmışlardır. Bütün
din ve devlet büyüklerinin en vaz geçilmez karakter
özelliği olan adil olma, varlığın da temeli olarak algı-
lanmıştır.
Hacı Bektaş Velâyetnâmesinde adil olma, İbra-
him-al-Sani’nin şahsiyet özelliği olarak karşımıza çı-
kar. O adaletli bir şahıstır (Gölpınarlı, 2014: 3).
Olgun
Karakter özelliği olarak olgunluk halk anlatmala-
rında erginlik nişanesi olarak karşımıza çıkar. Kahra-
manlar çeşitli olaylar vasıtasıyla toplumca kabul edi-
lebilir bir düzeye gelirler ve bu sayede, yani olgunluk
özelliğiyle liderlik makamına ererler.
Hacı Bektaş Velâyetnâmesinde olgunluk çeşit-
li vesilelerle dile getirilir. Velâyetnâmeye göre, İbra-
him-al-Sani olgun bir delikanlıdır (Gölpınarlı, 2014:
3). İbrahim al-Sani, bu özelliğiyle sıradan olanların
üstüne çıkar. Emir Cem şahin gibidir değme nesneye
konmaz (Gölpınarlı, 2014: 76). Emir Cem, şahin gibi
olma özelliğiyle sıradan insanların özellikleri, davra-
nışları ve alışkanlıklarından farklılıklar gösterir. Seç-
kin veya seçilmiş kişi kimliğine bürünür. Velâyetnâ-
medeki Hacı Bektaş’ın olgun karakterli olmasıyla ile
ilgili benzetme deniz üzerinden yapılır. Hacı Bektaş
269
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
deniz gibidir değme nesne onu bulandırmaz (Gölpı-
narlı, 2014: 76). Nasılki, deniz milyarlarca damla ve
dalgadan oluşuyor ve bu unsurların her birisi kendi
başlarına birer varlık olmasına rağmen denizin de bir
parçası oluyorsa, bu arızlar denizin bütünlüğüne zarar
vermezler. Vücudun tekliği misali zirve tipler, arızlarla
ve küçük şeylerle uğraşmazlar. Bu özellikleri itibariyle
lider tipler halkla ilişkilerinde ayrıntıya takılıp kalmaz-
lar, hoş görülü olurlar ve toplumu kucaklarlar.
Nefsine hakim olma
Tasavvuf düşüncesinde en önemli problemlerden
birisi, nefis ve nefisle yapılan mücadeledir. Nefsini bi-
lenin kendini bileceği düşüncesi, insanın erdemli ol-
masına yol açmış ve bu sayede bireysel arzu ve istekleri
dizginleyerek insanı Allah’a yaklaştırmış. Şems Sure-
sinde de belirtildiği üzere “Güneşe ve kuşluk vaktin-
deki aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya, onu açığa
çıkarttığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyü-
züne ve onu bina edene, yere ve onu yapıp döşeyene,
nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kö-
tülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötü-
lüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere
gömen de ziyan etmiştir.” (Şems 91/7) ayetinde de be-
lirtildiği üzere insanın nefsini terbiye etmesinin önemi
vurgulanır. İnsan ile hayvan arasındaki en belirleyici
farkların başında gelen nefsini bilme, insanın insan
olma macerasının temelini teşkil etmektedir. Bir in-
san nefsine hâkimse insandır ve Allah’a yakındır. Tam
tersi olarak nefsini bilmeyen hayvandan farksızdır ve
Allah’a uzaktır.
270
Hacı Bektaş-ı Velî •
271
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
yüzüne vurmaz (Gölpınarlı, 2014: 4). “...birinizin ku-
surlarını ve mahremiyetini araştırmayın...” (Hucurât
49/12) ayetinin vermek istediği amaca hizmet eden bir
karakter özelliğidir.
Dindar
Hacı Bektaş Velâyetnâmesinde öne çıkarılan ka-
rakter özelliklerin birisi de dindar olmaktır. Rol model
olarak önerilen Hacı Bektaş’ın idealize edilen toplu-
mun değer yargılarını yansıtacak özelliklerinden biri-
sinin de dindarlık olduğu görülmektedir. Bu bağlamda
Velâyetnâmede din ve dindarlıkla ilgili motifler, Hacı
Bektaş ve etrafındaki kişilerin şahsında dile getirilir.
Bu motifler genellikle Allah (Tanrı) inancı, meleklere
iman, ahiret inancı, cehennem inancı, besmele çekmek,
kelime-i şehadet getirmek, abdest almak, erbain çıkar-
mak, çile çıkarmak, riyazete girmek, namaz kılmak,
oruç tutmak, kuran okumak, dua etmek ve hacca gitmek
gibi motifler üzerinden aktarılır.
Kuvvetli bir tanrı inancı olduğu anlaşılan Velâyet-
nâmede Tanrı duaları kabul eden ve ermişleri kötüler
nazarında koruyup kollayandır. Bu bağlamda Hacı
Bektaş’a yardım için yedi başlı ejderha gönderir (Göl-
pınarlı, 2014: 12) ve Ahmet Yesevî’ye iftira edenleri
köpeğe çevirir (Gölpınarlı,2014: 14). Velâyetnâmede
melekler Tanrının yardımcıları rolünde karşımıza çı-
kar ve bu bağlamda Hacı Bektaş’ı arşın tavanında kar-
şılar (Gölpınarlı,2014: 18). Velâyetnâmede ahiret ölen
insanların ruhlarının gittiği yerdir (Gölpınarlı, 2014:
16) olarak tanımlanırken dünya tasavvufî öğretiye uy-
gun olarak yokluk âlemidir (Gölpınarlı, 2014: 16) ola-
272
Hacı Bektaş-ı Velî •
rak verilir.
Hacı Bektaş Velâyetnâmesinde cehennem, günah-
kârların içine atıldığı ateş çukuru olarak tavsif edilir ve
bu bağlamda günahkâr kullar cezalarını çekmek üze-
re oraya atılırlar. İnsanların cehennemde yanmaları-
nın önüne geçmek için Velâyetnâmede Hacı Bektaş’ın
vilayetiyle yerden çıkan suda yıkanan kişi cehennem
ateşinde yanmaz (Gölpınarlı, 2014: 40) inancı yer alır.
Hacı Bektaş, çeşitli işleri yapmaya başlamadan
önce ve dua ederken besmele çeker (Gölpınarlı, 2014:
34, 35). Dindarlıkla ilgili en ilgi çekici motiflerden
birisi şehadet kelimesi ile ilgilidir. Hacı Bektaş doğu-
mundan altı ay sonra dillenip kelime-i şahadet getirir
(Gölpınarlı, 2014: 4). Bu onun daha doğmadan önce
seçilmiş bir dindar olduğuna işaret eden en önemli
motiflerdendir.
Hacı Bektaş Velâyetnâmesinde Hacı Bektaş, Be-
dehşan halkına Kur’an okumayı öğretir (Gölpınarlı,
2014: 13). Ayrıca Velâyetnâmede çeşitli ihtiyaçların
karşılanması için Kuran okunur. Bu bağlamda Sultan
İbrahim ile Hatem Sultan’ın oğlu olması için hafızlar
Kur’an okur (Gölpınarlı, 2014: 3).
Hacı Bektaş Velâyetnâmesinde en çok karşımıza
çıkan motif grubunu dua etmek oluşturur (Gölpınarlı,
2014: 2-74). Velâyetnâme kahramanları çeşitli dilek ve
temennilerini iletmek için sık sık tanrıya iltica ederler.
Bir başka ifadeyle Velâyetnâmede her türlü ihtiyacın
karşılanması dua vasıtasıyla gerçekleşir.
Velâyetnâmede abdest hem gusül, hem de namaz
abdesti olarak geçer. Bu bağlamda Hacı Bektaş hayatı
273
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
boyunca abdestli dolaşıp ibadetten ayrılmaz (Gölpı-
narlı, 2014: 4).
Velâyetnâmedeki dindarlıkla ilgili bir başka motif
grubu erbain ve çile çıkarmak ile riyazete girmektir. Bu
bağlamda Hacı Bektaş zaman zaman riyazete çekilir-
ken (Gölpınarlı, 2014: 8) diğer taraftan çileye girer ve
erbain çıkarır. Hacı Bektaş, Necef, Medine, Kudüs, Ha-
lep’te erbain çıkarırken (Gölpınarlı, 2014: 17), Molla
Sadeddin arınmak için kaynar kazanda üç erbain çıka-
rır (Gölpınarlı, 2014: 61). Tasavvuftaki erginlenmenin
en önemli aşamalarında birisi salikin çileye girmesidir
bu erginlenme süreci kırk gündür. Hacı Bektaş çeşitli
vesilelerle çeşitli mekânlarda çileye girer (Gölpınarlı,
2014: 11, 17, 18, 25, 28).
Hacı Bektaş Velâyetnâmesin dindarlıkla ilgili en
çok yer alan motif gruplarından biri namaz kılmaktır.
Velâyetnâmede namaz motifi hem cenaze hem de va-
kit namazlarını içine alır. Ahmed-i Yesevî, Hacı Bek-
taş ve Lokman Parende çeşitli yerlerde ve mekânlarda
çeşitli vesilelerle namaz kılarlar. Bu namazlarda tayy-ı
mekân ve zaman kavramları (Gölpınarlı, 2014: 7, 61)
ile imtihan motifinin de yar aldığı namaz (Gölpınarlı,
2014: 8) da önemli bir yer tutar.
Velâyetnâmede oruç tutma ibadetin gereği olarak
Aliyy-al Rıza oruç tutarken (Gölpınarlı, 2014: 2), ihti-
yaç için de oruç tutulur. Bu bağlamda oğlu kızı olma-
yan kadınların taşa dönüşen tahıl tanelerini yutup üç
gün oruç tutmasıyla oğlu-kızı olur (Gölpınarlı, 2014:
34).
Velâyetnâmede dindarlıkla ilgili bir başka motif de
274
Hacı Bektaş-ı Velî •
275
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Olumlanmayan/kötü insan tiplerinin özellikleri:
Velâyetnâmelerde insanların ibret almaları mak-
sadıyla kötü veya olumlanmayan insanların karakter
özellikleri de verilir. Bu bağlamda Velâyetnâmede kâ-
firlik, zalim ve kötü huylu olma özellikleri olumsuz in-
san karakteri olarak verilir.
Kâfir
Olumsuz karakter özelliklerinin başında kâfirlik
gelir bu oldukça önemli bir durumdur. Tanrı tanımaz-
lık dünyada bütün kötülüklerden daha aşağıda göste-
rilmiştir. Bu bağlamda Velâyetnâmede Bedehşan ülke-
sinin halkı kâfir (Gölpınarlı, 2014: 9) olarak gösterilir.
Zalim
Kâfirlik motifiyle bağlantılı kullanılan bir başka
karakter özelliği de zalimliktir. Velâyetnâmede kâfir
beyi zalim (Gölpınarlı, 2014: 11) olarak gösterilir. Bu
türden bir yaklaşım Velâyetnâmenin yazılış gayesine
ışık tutan bir tavırdır. Düz mantıkla kâfir olan zalim
olur.
Kötü Huylu
Evrensel anlamda olumsuz karakter özelliği kötü
huylu olmadır. Kötü huylu olmanın teferruatı veril-
mese de motif, Allah dostlarına kötü davranmakla
ilişkilendirilmiştir. Bu bağlamda Akçakoca’nın karısı
erenlere kötü davranır (Gölpınarlı, 2014: 37) ve erenle-
re rahatsızlık veren kötü huylu kadın ölür (Gölpınarlı,
2014: 37).
Sonuç
Hacı Bektaş’ın efsanevi kişiliğinin en önemli ayna-
sı olan Velâyetnâme, Bektaşîlik özelinde Türk insanına
276
Hacı Bektaş-ı Velî •
Kaynakça
Cebecioğlu, Ethem, (2005), Tasavvuf Terimleri ve
Deyimleri Sözlüğü, İstanbul; Tasavvuf Terimleri ve
Deyimleri Sözlüğü; http://dosyalar. semazen.net/e_ki-
tap/tasavvuf _terımlerı_ve_deyımlerı_sozlugu.pdf,
Son Erişim: 11.07.2017.
Coşan, Esat, (1990), MakâlâtHacı Bektaş Veli, (Sad.
Hüseyin Özbay), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Duran, Hamiye, (1995), Hacı Bektaş-ı VelîVelâyet-
nâmesi ve Velâyet-name’de Geçen Keramet Motifleri,
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora
Tezi, Ankara.
Duran, Hamiye, (1987), Hacı Bektaş-ı Velî’nin
Makâlât’ında Din ve Tasavvuf, Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Gölpınarlı, Abdulbaki, (2014), Menakıb-ı Hacı
Bektaş-ı Velî “Vilayet-name”, İstanbul.
Güzel, Abdurrahman, (2004), Dinî-Tasavvufî Türk
Edebiyatı, Akçağ Yayınları, Ankara.
277
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Hacı Bektaş Veli Külliyatı, (Ed: Gıyasettin Aytaş),
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Velî
Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2010.
Kaan, Mustafa Ertuğrul, (1964), Hacı Bektaşı Ve-
li-Bektaşîlik-Bektaşî Nefesleri, Gayret Kitabevi, İstan-
bul.
Kur’an-ı Kerim Meali, http://kuran.diyanet.gov.tr/
mushaf/kuran-meal-1/zumer-suresi-39/ayet-35/diya-
net-isleri-baskanligi-meali-1, Son Erişim:05.07.2017.
Ocak, Ahmet Yaşar, (1997), Kültür Tarihi Kaynağı
Olarak Menakıpnameler, Metodolojik Bir Yaklaşım,
Türk Tarih Kurumu, Ankara.
Ocak, Ahmet Yaşar, (1983), Bektaşî Menakıpna-
melerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri, İstanbul.
Ocak, Ahmet Yaşar, (2000) Alevî-Bektaşî İnançla-
rının İslam Öncesi Temelleri, İstanbul.
278
Hacı Bektaş-ı Velî •
Giriş
Folklor; “Halkın geleneğe bağlı maddî ve manevî
kültürünü kendine özgü metotlarla derleyen, araştı-
ran, sınıflandıran, çözümleyen ve halk kültürü üzerin-
de değerlendirmeler yapan bir bilim” dalına (Tan 1997:
5) verilen addır.
Halk bilimi şeklinde dilimize çevrilen bilim dalı-
nın konusu oldukça geniştir. Beşikten mezara kadar
olan insan hayatı, maddî ve manevî kültür değerleri-
miz folklorun incelediği konular arasındadır.
Türk folklorunun kaynakları ile kültür ortamları
4∗ Bu yazı, “Ali Berat Alptekin, (2016), Kaygusuz’un Bilge Torunu Ab-
durrahman Güzel’e Armağan, Ankara” başlıklı kitabın 27-44. sayfala-
rı arasında yer alan “Hacı Bektaş Veli Velâyetnâmesi’nin Halk Bilimi
Açısından Değerlendirilmesi” başlıklı yazının yeniden gözden geçi-
rilmiş şeklidir.
5∗∗ Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi, Ahmet Keleşoğlu Eğitim
Fakültesi, Orta Öğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü, Türk Dili ve
Edebiyatı Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
279
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
arasında paralellikler vardır. Bilindiği gibi Türk folk-
loru sözlü, yazılı ve elektronik olmak üzere üç kaynak-
tan beslenir. Bu kaynak veya ortamlardan sonuncusu
(elektronik) son on yılda bilim dünyasıyla buluşmuş-
tur. Yazılı kültür ortamı, Orhun Anıtları’ndan bu yana
karşımıza çıkan pek çok kaynakta görülmektedir. Söz-
lü kültür ortamı ise insanlığın başlangıcından bu yana
varlığını devam ettirmektedir.
Halk bilimi alanında bazı çalışmalar yazılı kaynak-
lardan tespit edilen ürünlerle ilgili olarak hazırlanmak-
tadır. Bu tür yazılarda genellikle yazılı kaynaklarda yer
alan halk bilimi ürünleri tespit edilir ve bunlar ince-
lenir. Biz de bu makalede Doç. Dr. Hamiye Duran ve
araştırmacı Dursun Gümüşoğlu tarafından hazırlanan
Hünkâr Hacı Bektaş Veli Velâyetnâmesi (Ankara 2010)
adlı eserde yer alan halk bilimi unsurlarını inceledik.
1. Bazı Uygulamalar ve Âdetler
1. 1. Teneke Çalma
Teneke çalma uygulamasının kökenlerinin eski
Türk inançlarında aramak gerekmektedir. Teneke çal-
ma genellikle ay ve güneş tutulduğu zaman yapılan bir
uygulamadır. Bilindiği gibi eski Türklerde ay ve güneş
tutulmasının sebebi kötü ruhlara bağlanmakta ve tu-
tulma bir felaketin habercisi olarak değerlendirilmek-
tedir. Felaketi önlemenin yolu bu ruhları korkutarak
kaçırmaktır. Bu da ses çıkarma yoluyla yapılmaktadır.
Nitekim ülkemizde 20 yıl önce bu uygulama özellikle
güneş tutulduğunda benzer bir şekilde (teneke çalmak,
tüfek atmak, davul çalmak vb.) devam etmekteydi. Bu
işi geçmişte kam (şaman) davulunu, Kızılderili tamta-
280
Hacı Bektaş-ı Velî •
281
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
1. 2. Davul Çalma
Velâyetnâme’de sancak devir teslim töreniyle ilgili
bilgiler de verilmektedir. Bu törenle ilgili olarak davul
çalınması üzerinde durulmaktadır:
“Osman Big dahı sevinç ile çadırından taşra çıkdı
sancak dahı geldi tabl-hâne çalındı tabl-hâne tamâm
olınca otırmadı ayak üstine turdı öriturmak tabl-hâne
nevbeti çalınınca Osmânoğlları katında âdet oldı andan
Osman Big atlanup sultan Alâa’d-dîn Pâdişâha geldi el
öpdi hil’at geydi destûr aldı dahı sancak kaldırup kendü
halkıyla Sultânönine revân oldı tâ kim sancağına gelüp
Sultân öninde leşkerin cem idüp kâfire gazâ itmege baş-
ladı” (Duran-Gümüşoğlu 2010: 729).
Osmanlılarda sancak devir teslimi sırasında davul
çalınmaktadır. Velâyetnâme’den öğrendiğimize göre,
Osmanlıların kurucusu Osman Bey kendisine sancak
verildiğinin müjdesini alınca çok sevinir ve davul su-
suncaya kadar ayakta durur. Osman Bey’le başlayan
ayakta durma âdeti kendisinden sonraki padişahların
döneminde de uygulanmaya devam edilmiştir (Ögel
1987: 22-32).
1. 3. Adak Adama
Velâyetnâme’de adakla ilgili hususlara değinilmiştir
ve eserin farklı yerlerinde adaktan söz edilmiştir (Du-
ran-Gümüşoğlu 2010: 757). Eserde adanan bir adağın
cinsi ise beş yüz altındır:
“Girçek Rûm erenleri mülk evliyâları biş yüz altun
nezrim olsun beni helâkdan ve bu gird-âbdan kurtarun
didi hemân oldı kim Hazret-i Hünkâr irişdi velâyet eliy-
le ol gemiyi çekdi halâsa irişdürdi bâzargân erenlerün
282
Hacı Bektaş-ı Velî •
283
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Hoca Ahmet yetişmekte ve tüccar mallarının yarısını
fakir fukaraya bağışlamaktadır (Eraslan 1983: 27).
1. 4. And İçme
Divânü Lügât’it-Türk’ten bu yana var olan and ör-
neklerini Hacı Bektaş Veli Velâyetnâmesi’nde de gör-
mekteyiz. Daha önce Ali Berat Alptekin tarafından ya-
zılan bir makalede konu etraflı bir şekilde ele alındığı
için tarihçesi ve çeşitleri hakkında bilgi vermeyeceğiz
(2011: 33-35). Divânü Lügât’it-Türk’te, and olarak ge-
çen kelime Velâyetnâme’de de aynı adla bilinmektedir:
Korkdı kâfir ejderhâdan kaçdı hep
Cânların ele alup and içdi hep (Duran-Gümüşoğlu
2010: 139).
Velâyetnâme’de bunun dışında bir and formülüne
de yer verilmiştir:
“Hünkârun eline ve ayağına düşdiler andan Tatar
cemâ’ati and içtiler kim ki Hünkâr ululığın veya hod
cemâ’atini göre segirdi segirdi varup karşulamaya avratı
anun boş olsun didiler andan sonra Tatarun muhibligi
Hünkâr Ululığına be-gâyet ziyâde oldı” (Duran-Gü-
müşoğlu 2010: 655).
Yukarıdaki and (Avratu anun boş olsun) günü-
müzde de bilinmektedir. Dikkat edilirse burada Hacı
Bektaş’ın kerametini hapisteki kişinin babası gördü-
ğünde herkes koşarak gelmekte, gelmeyene de “Eşin
boş olsun.” demektedirler. Yukarıdaki alıntının deva-
mında bu olayın Tatarların Hünkâr’a bağlamasındaki
etkisi üzerinde durulmuştur.
1. 5. Rüya Yorumlama
Folklorun konularından birisi de rüya yorumla-
284
Hacı Bektaş-ı Velî •
285
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
dan Kayseriye varınca Çoruma Engürüye var Malya ol
diyârları kışla virdiler eyitdiler Sivasun Kayseriyyenün
ol tağları yaylaları olsun Malya güzleleri olsun etrâfda
kışlalar yapsunlar çıksunlar ol ulu tağlarda yaylasunlar
didi kûhen yirde olsunlar hemân bunlarun devri Kâvus
Hân devrindedür Kâvus Hân ölicek içlerinde baş çeker
kimse kalmaz kamusı sana il olur mutî olurlar didiler
vardılar Kâvus Hânın elçisine ol veçhile bildürdiler”
(Duran-Gümüşoğlu 2010: 405).
Burada “Tatar bigleri” dediği kavim, Duran ve Gü-
müşoğlu’nun hazırladığı Hacı Bektaş-ı Velî Velâyetnâ-
mesi’ne göre Cengiz Han’ın oğullarından Kâvus Han
(Gülü Han)’ın (Duran 2007: 481) soyundan geldiğine
inanılan halktır. Velâyetnâme’de bunlar Müslüman
oldukları için Erzincan, Ankara, Kayseri, Sivas, Ma-
latya’yı içine alan bölge onlara yurt olarak verilmiştir.
Sözü edilen halk yazı serin yaylalarda (Sivas, Kayseri),
kışı ise sıcak bölgelerde (Malatya) geçirmektedirler.
Başlangıçta yaylag ve kışlag olan bu kavramlar za-
manla “g” ünsüzünün düşmesiyle günümüzdeki kul-
lanımı olan yayla ve kışlaya dönüşmüştür (Ögel 1978:
3-7).
Burada bizi ilgilendiren asıl konu, 1034 tarihindeki
göç âdetleriyle günümüz âdetleri arasında pek farkın
olmamasıdır. Bugün Mersin Yörükleri (artık nere-
deyse kalmamıştır) nevruzla birlikte yaylaya göçerler.
Yaylaya varışları silah atılarak, kurbanlar kesilerek kut-
lanır. Yayladan dönüşte de benzer uygulamalar yapıl-
maktadır. Dikkat edilirse Tatar Beyleri Hünkâr’a olan
saygı ve vefa borcundan dolayı her sene yaylaya çıkış
286
Hacı Bektaş-ı Velî •
287
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
yarak şerbeti bardağa boşaltır. Mûsâ-yı Rızâ, Mûsâ-yı
Sânî’nin de üzüldüğünü görünce sebebini sorar. O da
evliliğinden o güne kadar çocuğu olmadığı için üzül-
düğünü söyler ve imâmet döşeğinde oturan İmam
Mûsâ-yı Rızâ’nın duâ etmesini ister. O da dua eder,
izin ister ve gider. Zeyneb Hâtun şerbetin içilmediğini
görünce sebebini sorar. O da olduğu gibi anlatır. Bu-
nun üzerine Zeyneb Hâtun şerbeti içer ve hâmile kalır.
Zamanı gelince İbrâhim-i Sânî dünyaya gelir (Duran
2007: 67).
Hacı Bektaş ise babası İbrâhim-i Sânî’nin açları do-
yurup, çıplakları giydirip âlim, hafız, derviş, miskin ve
fazıllara Kur’an okutup dua etmesiyle doğmuştur (Du-
ran 2007: 74).
Bir başka ve önemli bir menkabe ise doğrudan
doğruya Hacı Bektaş’ın nesli meselesini ilgilendiren
“Burun kanından dünyaya gelme” hadisesini konu
almaktadır. Bu durum Bektaşîlikte kollar (Babagân,
Dedegân) meselesini de yakından ilgilendirmektedir.
Alevî-Bektaşîler arasında bu mesele ile ilgili iki görüş
vardır. Bir kısmına göre Kadıncık İdris’in karısı değil,
Hünkâr’ın karısıdır ve bu evlilikten üç çocukları ol-
muştur. Hacı Bektaş’ın soyu buradan sürmektedir ve
bunlara “bel evladı” yaygın olarak da “Çelebiler: De-
degan” denmektedir. Bir kısmına göre ise Hünkâr ev-
lenmemiştir. Kadıncık İdris’in karısıdır. Velinin kera-
metiyle Kadıncık, İdris’ten üç çocuk sahibi olmuştur.
Bu çocuklar velinin manevî evlatlarıdır ki Velâyetnâme
de durumu bu şekilde tespit etmektedir. Bunlar “Baba-
gan” kolu olup kendilerini “yol evladı” sayarlar.
288
Hacı Bektaş-ı Velî •
289
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
gittiklerini söylerler. Bunun üzerine Hâcim kadınlara
geniş bir yerde durmalarını söyler ve bir aygır gibi kiş-
neyerek kadınların üzerine yürür. Kadınlardan birisi
kıpırdamadan durur, diğeri ise kaçar. Hâcim duran
kadının sırtına el vurup kendisinden bir erkek evlâdı
olacağını ve demini onun oynatacağını söyler. Kaçan
kadına dönerek “Senden bir taş dünyaya gele.” der. Za-
manı gelince dediği gibi kadınlardan birisi bir erkek
çocuk, diğeri ise taş doğurur (Duran 2007: 585).
Çocuğu olmayan kadınların bir velinin duası be-
reketiyle ve belli bir nesnenin yardımıyla çocuk sahibi
olması motifi, eski Türk inançlarında ve destanlarında
mevcut motiflerdendir. Manas destanında 14 yıldır ço-
cuğu olmayan Yakup Han’ın karısı Çıırçı’ya söyledikle-
ri kadınların çocuğu olabilmesi için yapması gereken
şeyleri göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
“Çıırçı’yı alalı, henüz çocuk öpmedim
Bu Çıırçı saçını hiç bir zaman taramaz
Ondört yıldır alalı, ana dahı olmadı
Kutsal bir yere gidip adım dahı atmadı
Kutsal pınara gidip, yanında bir yatmadı
Bir elmanın altına giderek oynamadı
Kısırlıktan kurtulup, kutsal yol bulamadı” (Ögel
1971: 506).
Dede Korkut’ta Dirse Han çocuğu olmayınca eşine
acı sözler söyleyip kızınca eşi kendisine “Aç görsen to-
yurgıl yalınçak görsen tonatgıl, borçluyı borçından kur-
targıl depe gibi et yıg göl gibi kımız sağdur ulu toy eyle
hâcet dile ola kim bir ağzı du’âlının alkışıyla Tanrı bize
bir batman ayal vire” der. Dirse Han eşinin dediğini
290
Hacı Bektaş-ı Velî •
291
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
yapıldığını Velâyetnâme başta olmak üzere pek çok ya-
zılı kaynakta bulmaktayız.
İslâm anlayışına ters düşen “çeşitli nesnelerin yar-
dımıyla çocuk sahibi olma (elma, burun kanı, şeker
şerbeti) motifi”, İslamiyet kabul edildikten sonra da
hayatiyetini devam ettirmiştir. Ancak aslında yardımı
istenilen ağzı dualı kulların yani evliyalar ve evliya ya-
tırlarının himmetidir.
Kısır veya yaşlı kadının çocuk sahibi olması mo-
tifine Kur’an-ı Kerim’de de rastlamaktayız. Çok yaşlı
olan Hz. Zekeriyya ve kısır karısından Hz. Yahya dün-
yaya gelmiştir (Kur’an, Meryem Suresi 4-11. Âyetler).
Velâyetnâme’deki ilginç motiflerden birisi de taş
kesilen mercimek ve buğdaydan yiyenlerin çocuk sa-
hibi olmasıdır. Menkabeye göre mercimek yutanların
kızı, buğday yutanların oğlu olacaktır. Bu taşları yut-
maktan ne olur diyen bir adam, iki buğday tanesi yutar
ve hamile kalır. Doğum zamanı adam ölür. Karnını ya-
rarlar ve iki oğlan çocuğu dünyaya gelir (Duran 2007:
265).
Erkeğin gebe kalması, tamamen masal motifi olma
özelliği taşımaktadır. Burun kanı, şerbet, vb. ile çocuk
sahibi olma ise bir velinin çocuğu olmayan kadına du-
ası neticesinde gerçekleşmiştir. Bu bir velilik belirtisi
olarak kabul edilebilir.
2. 2. Çocuğa Ad Verme
Sultân İbrahim ve Hatem Sultan çiftinin çocukları-
nın olması üzerine eğlencelerin yapılmasının ardından
çocuğa ad verilmesi gerekmektedir. Velâyetnâme’den
öğrendiğimize göre yüzü ayın on dördüne benzeyen
292
Hacı Bektaş-ı Velî •
293
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
nümüzde küçük farklılıklarla da olsa yaşamaya devam
etmektedir. Kız istemeye giden Şeyh Ahmet tipi günü-
müzde de aksakal, diyebileceğimiz kişilerden oluşmak-
tadır. Yine dünür gitmeden sonra yapılan toy (düğün)
ve şadlıklıklar (eğlenceler) günümüzde kına gecesi ve
düğün adıyla devam etmektedir (Boratav 2003: 222).
2. 4. Ölüm
Velâyetnâme’de başı gövdesinden ayrılan bir ölü
hakkında söylenen şivan (ağıt)dan söz edilmesine rağ-
men eserde ağıt metni yer almamaktadır.
“Dönüp sarâya geldi meydân kapusına yetişdi gör-
dü kim bigünün başı yok gövdesi yatur efgân idüp fi’l-
hâl girüsine dönüp sarâya geldi haberi bildürdi geldiler
bu hâl gördiler bunlar dahı figân şîvân itdiler yaşların
dökdiler ahir girü sarâyına getürdiler kefenleyüp defn
itdiler” (Duran-Gümüşoğlu 2010: 667, 669).
Velâyetnâme’de cenaze ile ilgili bazı vasiyetlere de
yer verilmiştir. Bu vasiyeti yapan da kendi cenazesini
kaldıran da Hacı Bektaş-ı Velî’den başkası değildir. Sarı
İsmail’e yapılan vasiyette cenazenin tekkenin içerisine
gömülmesi, koyun ve sığır kesilerek yemeğinin veril-
mesi, herkesin yemeğe davet edilmesi, ölünün yedisi
ve kırkında yapılması gerekenler manzum bir şekilde
anlatılmıştır. Dikkat edilirse burada sözü edilen husus-
lar yüzyıllar sonra da olsa yaşamaya devam etmektedir
(Boratav 2003: 250-255).
Gidicek dârü’l-fenâdan Hazretüm / Ben bu dünya-
dan gidince
Tekye içre hakkına ko meyyitüm / Cenazemi tekke-
nin içine koy
294
Hacı Bektaş-ı Velî •
295
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
3. Halk Hekimliği
Hazar Denizi’nin doğusunda em (ilaç) kelimesi
etrafında oluşan kavram, Hazar Denizi’nin batısında
türkeçare (Azerbaycan), halk hekimliği (Türkiye, Ku-
zey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Balkanlar’daki Türkler
arasında) gibi adlarla bilinmektedir.
Pertev Naili Boratav’ın ifadesiyle “Halkın, olanak-
ları bulunmadığı için, ya da başka sebeplerle doktora
gidemeyince veya gitmek istemeyince, hastalıklarını ta-
nılama ve sağaltma amacı ile başvurduğu yöntem ve iş-
lemlerin tümüne halk hekimliği diyoruz” (Boratav 1984:
122).
Hacı Bektaş Veli Velâyetnâmesi’nde halk hekimliği
ile ilgili dört husustan söz edebiliriz.
3. 1. Elma ile Tedavi
Türkiye’de yapılan pek çok araştırmada elma çeşitli
yönleriyle değerlendirilmiştir (Şimşek 2006: 237-245).
Bu sebepten bu tür çalışmalara yardımcı olacağı dü-
şüncesiyle Velâyetnâme’deki elma ile ilgili kısımları
aşağıya alıyoruz. Bunlardan ilkinde Kadıncık Ana ta-
rafından saklanan elmanın yenilmesi üzerine hastalar
şifa bulmakta, yoksullar zenginleşmekte, işi olmayan
ise iş sahibi olmaktadır.
“Kadıncık ol elmalarun birazın köyli halkına üleş-
dürdi ve birazın dahı saklayakodı ol elmadan kankı
sayru kim yidi şifâ buldı sağaldı kankı yohsul yidi ise
bay oldı ve kankı işi onmaz ol elmadan yidi ise işi ondı.
Kadıncık ol gizledügi elmayı andan sonra hasta olan
bir nice ve maraza mübtelâ olana virdi her kim anı yidi
işi ondı sıhhat ve şifâ buldı” (Duran-Gümüşoğlu 2010:
296
Hacı Bektaş-ı Velî •
317).
3. 2. Dua ile Tedavi
Dua ile tedavi, Türk masallarının ve halk hikâye-
lerinin dışında hayatın her devresinde karşımıza çık-
maktadır. Nitekim günlük hayatımızda kurşun dök-
meden, seğ sıvamaya kadar pek çok yerde dua vardır.
Burada duanın yanı sıra çeşitli uzuvların ovulması ve
üzerine tükürülmesi gibi yan uygulamaların da etkili
olduğunu hatırlatmak isteriz. Velâyetnâme’de de dua
ovma birlikte ele alınmıştır.
Almışım zincîrüni ağır katı / Ağır zincirlerini çöz-
düm
Urdum el tenünde buldı sıhhati / Elimi sürünce vü-
cudun iyileşdi (Duran-Gümüşoğlu 2010: 125).
3. 3. Ağız Yârı (Tükürük) ile Tedavi
Galiba insanların –bilhassa erkeklerin- dünyadaki
en büyük problemlerinden birisi kellik ve kelliğin te-
davi edilmesidir. Başta Keloğlan masalları olmak üzere
pek çok halk anlatısında kellik çeşitli şekillerde tedavi
edilmek istenmektedir ki bu bazen bir iksirin, bazen
tükürüğün sürülmesi yoluyla gerçekleştirilmektedir.
Ocak konumunda olanların yarayı veya kelliği tedavi
etmesinde benzer uygulamalar günümüzde de uygu-
lanmaya devam etmektedir. Belki kellik için olmasa
bile termeğe başta olmak üzere çeşitli cilt hastalıkla-
rının tedavisinde tükürükten yararlanılmaktadır. Velâ-
yetnâme’de bu husus şöyle geçmektedir:
Ağzı yârından başına çün sürer / Tükürüğünden ba-
şına biraz sürünce
Baş keli gidüben saçı biter / Kelliği geçip saçı çıkma-
297
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
ya başladı (Duran-Gümüşoğlu 2010: 119).
3. 4. Gül Suyu ile Ayıltma
“Hazret-i Hünkâr yüregin sıkdı şöyle kim üç tamla
kan seki altına tamladı Monla Sa’de’d-dîn ol hâlle uss-
sı gitdi başı aşağa seki altına düşdi hây Monlaya n’oldı
diyü başına üşdiler elin ayağın ovdılar yüzine gül-âb
saçdılar sonra aklı başına geldi dört yana bakdı Haz-
ret-i Hünkârı göremedi kanı dervîş diyü sordı eyitdiler
dervîşi nidersin?”(Duran-Gümüşolu 2010: 539, 541).
Velayetnâme’den aldığımız yukarıdaki metinde,
bayılan bir kimseye yapılan ilk yardımdan söz edil-
mektedir. 1034 tarihinde olduğu gibi günümüzde de
bayılan insanın eli ayağı ovulur, yüzüne gül suyu veya
kolonya serpilir. Konu bu yönüyle halk hekimliğinin
Hacı Bektaş Veli Velâyetnâmesi’ne yansımış olan güzel
bir örneğidir.
Bazen de gül suyu yerine soğuk su ile ayıltmayla
karşılaşmaktayız ki bu husus eski şaman âdetlerinden
kalma olup günümüze kadar gelmiştir (Bayat 2006:
67). “Su dökerek ayıltma” Arzu ile Kamber hikâyesin-
de de görülmektedir (Şimşek 1987: 261-262).
3. 5. Toprağa Ekilen Arpa ile Gözün Kör Olma-
sının Önlenmesi
Türk kültüründe toprağın önemli bir yeri vardır.
Bilhassa insanın topraktan yaratılması ve sonunda
yine toprak olması, Türk mitolojisinde yeryüzünün
suların altından getirilen bir avuç toprağın saçılmasıy-
la yaratılması, görmeyen gözün toprakla açılması, vb.
motifler, destanların dışında halk hikâyesi, masal gibi
metinlerinde de sıkça karşımıza çıkmaktadır (Alpte-
298
Hacı Bektaş-ı Velî •
299
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Hacı Bektaş-ı Velî Velâyetnâmesi’nden alınan aşa-
ğıdaki beyitlerde yağmur yağmaması üzerine Hünkâr
Hacı Bektaş’ın yaptığı bir duadan söz edilmektedir.
Bilindiği gibi yağmur yağdırmak için çeşitli yollara
başvurulmaktadır. Bunlardan birisi de dua etmedir
(Alptekin 2011: 22). Metinde, günümüzdeki ritüeller
verilmiyorsa da bir cami imamının duasına benzer
şekli kolaylıkla görebilmekteyiz:
Böyle diyüp parmağın götürdiler / Böyle deyip par-
maklarını kaldırıp
İkileyin Hakka îmân getürdiler / İkinci sefer Al-
lah’a iman ettiler
Suçların bağışladı anlarun hemân / Onların hemen
suçlarını bağışladı
Yağdı yağmur gök yüzin tutdı tuman / Yağmur
yağdı gökyüzü bulutlandı hemen (Duran-Gümüşoğlu
2010: 151).
Böyle diyüp Hâcı Bektâş Hünkâr / Hacı Bektaş
Hünkâr böyle dedi
Su dileyüp kıldı tâ’at bî-şumâr / Su için sayısız du-
alar etti
Doldı kuyı akdı çeşme oldı seyl / Kuyular doldu çeş-
meler aktı
Taşdı çaylar garka vardı niçe meyl / Dereler taştı her
taraf su altında kaldı (Duran-Gümüşoğlu 2010: 155).
***
“Ol yağdan biraz yağ aldı bir etmeğün içine koydı
dahı getürdi erenlere sunuvirdi erenler dahı artsun eksil-
mesün taşsun dökilmesün diyü hayr-du’â itdiler ol ara-
dan togrı mescide geldiler” (Duran-Gümüşoğlu 2010:
300
Hacı Bektaş-ı Velî •
263).
Yukarıdaki duada Hünkâr’ın “Artsın eksilmesin,
taşsın dökülmesin.” şeklindeki duasıyla karşılaşmakta-
yız. Günümüzde bu dua, “Gökden yağsın, yerden top-
layasın.” şeklinde olup farklı şekilde de olsa yaşamaya
devam etmektedir.
“Kadıncık bir altun oluk olduk evine akduk önin yir-
sin sonın ite yidürsin didi dahı Kadıncık önünden sonun
gür gelsün dünyâda nesne eksükligin görmeyesün didi”
(Duran-Gümüşoğlu 2010: 617).
Burada da Hünkâr’ın Kadıncık Ana’ya; “Sonun
önünden gür gelsin, dünyada hiçbir şeye muhtaç ol-
mayasın.” şeklinde dua ettiğini görüyoruz. Bu dua gü-
nümüzde “Tuttuğun altın olsun.” kalıp ifadesiyle özet-
lenebilir.
4. 2. Beddualar
“Kısaca “kötü dilek” olarak niteleyebileceğimiz bed-
dua, Farsça bed “kötü” ile Arapça dua sözlerinden mey-
dana gelmiştir. Anadolu’nun muhtelif yörelerinde “ah,
bedat, ilenç, inkisar, kargış, karış, lanet” gibi adlarla da
anılırlar” (Kaya 2007: 146-147).
Duanın zıddı olan bu kavramın sözlük anlamı
“Kötü duadır.” Günlük hayatımızda duanın yanında
bedduaları da çok sık kullanırız. Özellikle yolculuk
esnasında dua ve beddua kavramlarını birlikte kullan-
dığımızı hatırlatmak isteriz: Yolun açık olsun; gidip de
gelmeyesin. Yolun açık Hazreti Hızır yoldaşın olsun;
yollarını kör dumanlar bürüsün vb. gibi. Burada şunu
da belirtmek isteriz ki günlük hayatımızda beddua du-
aya göre daha az kullanılmaktadır. Annemizi çok kız-
301
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
dırdığımızda, o gözü kör olasıca bedduasını, gözü kör
olmayasıca diyerek duaya çevirir.
Velâyetnâme’de pek çok dua örneği olmasına karşı-
lık, beddua örneği fazla değildir. Tespit ettiğimiz bed-
dua örneği aşağıdadır:
“Hemân Hazret-i Hünkârun nefesinden öyle geldi
kim kolak olsun didi hemân saat kolları kolak oldı Hâ-
cim Sultân itdügi işe peşimân oldı halîfelere yalvardı lutf
idün beni erenlerden dilek idün bu hâlden halâs bulam
didi Cemâl Seyyid Sultân Sarı İsmâ’il Pâdişâh ve Baba
Resûl ve Pîr-Âb Sultân ve Recep Hâlife ve hâzır olan hâ-
lifeler Kolı Açuk Hâcim Sultân içün ayak üzere kalkup
cümlesi Hünkâr Ululığından dilek itdiler” (Duran-Gü-
müşoğlu 2011: 795, 797).
Metinde görüldüğü gibi Hünkâr’ın “Kolak olsun.”
demesi üzerine kolları tutulmakta, ardından da Ha-
cim Sultan yaptığı işin yanlış olduğunu anlamakta ve
halifelere yalvararak eski hâline dönmeyi istemekte-
dir. Yeri gelmişken burada anlatılan olayın benzerinin
Dede Korkut ile Deli Karçar arasında geçtiğini de ha-
tırlatmak isteriz (Ergin 1994: 126).
Velâyetnâme’de beddua kavramıyla da karşılaş-
maktayız:
Yoksa iderüm bunlara bed-duâ
Yürür üstünüze yatan ejdehâ (Duran-Gümüşoğlu
2010: 145).
Bugün Elâzığ ve çevresinde “Yere giresice.”, “Yere
giresin yere.” şeklinde çokça karşılaştığımız bedduanın
benzer şekli Velâyetnâme’de de görülmektedir:
Kim seni lâyık göre gire yere / Kim senin yere girme-
302
Hacı Bektaş-ı Velî •
ni dilerse
Gökde dahı olsa gün gire yire / Gökteki güneş ile ay
bile olsa yerin dibine girsin (Duran-Gümüşoğlu 2010:
861).
5. Halk Mutfağı
5. 1. Misafire Sofra Açmak
Türk sofra âdetlerinden biri de dışarıdan gelen bir
misafire “sofra açmak”tır. Bu sofra özel bir sofra ol-
mayıp, evde bulunanlardan oluşmaktadır. Geçmişte
olduğu gibi günümüzde biraz bozulsa veya moderni-
ze edilse de dışarıdan gelen misafire ikramda bulu-
nulmaktadır. “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var.”
atasözü galiba bu konudaki her şeyi anlatmaktadır.
Yine Dede Korkut hikâyelerinde, “Misafiri gelmeyen
kara evler yıkılsa daha iyi.” sözü de bu âdetle alakalıdır.
Velâyetnâme’de de misafire ikramda bulunulmaktadır:
“Erenlerün sevicileri ve muhibbleri geldükçe İdrîsle
Kadıncık karşu varurlardı izzet idüp müsâfîrleri müsâ-
fir-hâne yapmışlardı ol müsâfir-hâneye kondururlardı
pervâzî sofra asel ve mâst ol müsâfirlere getürürler-
di nakldür kim müsâfirlere pervâzî sofra asel ve mâst
âdetin Hünkâr evinde evvel Kadıncık âdet idi.” (Du-
ran-Gümüşoğlu 2010: 333).
Velâyetnâme’den öğrendiğimize göre dışarıdan ge-
len her misafir misafirhaneye götürülmekte ve sofra-
larına asel (bal) ve mast (yoğurt) konulmakta olup bu
âdetin Kadıncık Ana’dan kaldığına inanılmaktadır. Ka-
dıncık Ana’nın gerçekten böyle bir âdeti var mıydı, yok
muydu bilmiyoruz. Ancak bilinen bir şey 1034 tarihin-
de yazılan Velâyetnâme’ye göre misafire ikram edilen
303
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
en önemli iki yiyeceğin bal ve yoğurt olduğudur.
5. 2. Çörek Götürmek
Bundan 15-20 yıl öncesine kadar değişik bölge-
lerimizde taziye evine, mezarlığa çörek götürülürdü.
Odun közünde pişirilen çörek daha çok ocağın taba-
nı temizlendikten sonra, ekmek pişirilen sacın altını
dolduracak genişlikte serilir ve üzeri kapatılırdı. Ara
ara sac demir şişle yukarıya kaldırılır ve çöreğin pişip
pişmediği kontrol edilirdi. Piştikten sonra dilimlere
ayrılan çörek, hem taziyeye gidilen evde, hem de ce-
nazenin defninden sonra mezarlıkta toplanan cemaate
ikram edilirdi. Bu çöreklerin yağlı olarak yapılanında
hamur çörek hâline getirilip üzerine susam serpildik-
ten sonra bir tepsinin içerisine yeterli miktarda zey-
tinyağı eklenerek yerleştirilir. Sonra tıpkı kül çörekte
olduğu gibi sacın altına yerleştirilir ve piştikten sonra
ikram edilirdi.
Velâyetnâme’de de çeşitli şekillerde yapılan çörek-
lerden bahsedilmektedir:
“Meger âdet oldı kim her gâh mekânında ya’ni Din-
dekin köyünde erenleri göresi gelse şevk itse bir anası
karıcuk vardı nefîs mahbûb buğday unundan yağıla bâ-
demile za’ferânıla anasına latîf çörekler itdürürdi dahı
erenler huzûrına getürürdi erenler hizmetlerinde bir za-
man tururdı” (Duran-Gümüşoğlu 2010: 745).
Yukarıdaki alıntı metinden öğrendiğimize göre
halis buğday unundan yağlı, safranlı, bademli çörek
yapıldığı anlatılmaktadır. Eserin yazıldığı dönemden
yüzlerce yıl sonra ülkemizin değişik yörelerinde aynı
şeylerin devam ettiğini hatırlatmak isteriz.
304
Hacı Bektaş-ı Velî •
5. 3. Keşkek
Keşkek, halis buğday kabuğunun çıkarılmasından
sonra kazanda “özleşinceye kadar” pişirilmesi ve tere-
yağıyla yağlanmasının sonunda ortaya çıkan bir çeşit
pilavdır. Keşkek, misafirlere yahni ile birlikte ikram
edilmektedir. Daha çok Akdeniz ve İç Anadolu kültü-
ründe tok tutucu özelliğiyle bilinen pilav düğünlerin,
bayramların ve ölüm merasimlerinin değişmez ikram-
larındandır. Velâyetnâme’nin yazıldığı dönemlerde de
keşkek bilinen bir yemektir:
“Hâzır olan dervîşler Kolı Açuk Hâcim Sultânun
pîş-rev gönderdügin revâ görmediler pîş-rev gâfillerdür
bunun gibi dahı âsitâneye ne Hâcet pîş-rev göndermek
ve hem mahyâ geçdi keşkek yendi bayrâm geldi” (Du-
ran-Gümüşoğlu 2010: 815).
5. 4. Tuz
Türk mutfak kültüründe tuzun önemli bir yeri var-
dır. Atasözü, deyimin ötesinde tuzla ilgili çeşitli inanış-
lar da ortaya çıkmıştır. Bunlardan bazıları aşağıdadır:
Gün döndükten sonra evden dışarıya tuz verilmez.
Evden tuz verilirse evin tadı kaçar.
Evde kötü bir şeyden söz edildiğinde ocağa (ateşin
yandığı yere) tuz atılır.
Velâyetnâme’de tuzla ilgili herhangi bir inanış yer
almasa da yemeklerin tuzlu olması hususuna yer ve-
rilmektedir:
“Hazret-i Hünkâr ve Monla Sa’ade’d-dîn ol cemâ’a-
tün ni’metin bi’l-cümle bismi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm
diyüp ta’âma el sundılar gördiler kim ne kadar ta’âm
varısa küllisinün tuzı yok yimekden el çekdiler” (Du-
305
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
ran-Gümüşoğlu 2010: 557).
İy Hızır Lâle budur senden dilek / Ey Hızır Lâle
senden istediğim budur
Sıma sözim yimüşiz nân u nemek / Sözümü kır-
ma beraber tuz ve ekmek yemişiz (Duran-Gümüşoğlu
2010: 895).
Velâyetnâme’de, Hünkâr’ın da içinde bulunduğu
bir grup yemek için sofraya oturduklarında yemeğin
tuzunun olmaması üzerine yemeği yemek istemezler.
Bundan da anlaşılıyor ki Türkler günümüzde olduğu
gibi geçmişte de yemeği tuzlu yemektedirler. Bilindiği
gibi sofra adabında besmele çekilerek oturulması, bü-
yük yemeği yemeye başlamadan başlanmaması önem-
lidir. Bu arada bilinen bir gerçek de vardır ki, daha
yemeğin tuzuna bakmadan tuz atılması da âdetleri-
mizdendir.
Beyitlerde ise “nân ü nemek” hakkından söz edil-
mektedir ki bu çok eski bir Türk deyimidir (Aksoy
1981: 913).
6. Diğerleri
6. 1. Yuğ Taşı
Yuğ, loğ, yuvak taşı gibi adlarla bilinen silindir şek-
lindeki taş, üzeri toprakla örtülmüş olan evlerin örtü-
sünü sıkıştırmada kullanılmaktadır. Yaz sıcağında top-
rak çatlayınca üzerine yağan ilk yağmurda dam akar.
Bu durumda ev sahibi yuğ, loğ, yuvak taşına çamur ya-
pışmaması için damın üzerine biraz saman atar. Son-
ra da damı yuğ taşıyla yuvar. Toprak sıkıştıktan sonra
artık dam akmaz. Günümüzde ise müzelik olan bu taş-
lar, bazen çöplüklere atılmış (Nesim 2009: 126), bazen
306
Hacı Bektaş-ı Velî •
307
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
pan esnaf ilk satışı yaptıktan sonra “Siftah sizden bere-
ket Allah’tan.” der ve parayı yere atar. Dışarıdan gelen
her misafir yemek sırasında, ekmek açılmasında, yayık
yayımında, koyun kırkımında, buğday, arpa, vb. çeçin
yapımında, “Bereketli olsun.” der. Hıdırellez’de Hazreti
Hızır’ın elini sürdüğü her yerde bereket vardır (Bora-
tav 2003: 124-125). Velâyetnâme’de bereketle ilgili ola-
rak şu bilgiler verilmektedir:
“Hazret-i Hünkârun mübârek nutkundan öyle ne-
fes geldi ki berâket virsün eyligüm çavdar ekün buğday
götürün ve küçük zevâle dutun fırınunuzdan büyük
somunlar çıksun didi andan revân oldı rivâyetdür ki
andan sonra bu deme degin ol karyenün zımîileri eren-
lerün nutkı ile çavdar ekerler buğday götürürler ve kü-
çük zevâle dutarlar fırunlarından büyük somunlar çıkar
el-hâsıl âlemde meşhûrdur buğday ekülü ekülü çavdar
olur çavdar ekülüp buğday olmazdı” (Duran-Gü-
müşoğlu 2010: 243).
Hacı Bektaş Veli Hazretlerinin ekmeği eline alıp
“Allah bereket versin, küçük hamur açın, fırınınızdan
büyük somunlar çıksın” şeklinde dua etmesiyle yuka-
rıda anlattıklarımız arasında hemen hemen hiç fark
yoktur. Metnin devamında bölgede yaşayan Hristiyan-
ların çavdar ekip buğday kaldırması, küçük hamurlar-
dan büyük ekmekler yapmasından söz edilmektedir.
Aşağıdaki metinde de çocuksuzluğun tedavisinden
söz edilmektedir. Oğlu kızı olmayan kadınlara; cuma
gecesi dişlerine dokundurmadan buğday ve mercimek
yemelerini ve eşleriyle birlikte olmaları öğütlenmekte-
dir. Daha sonra bunların bir oğlunun veya kızının ola-
308
Hacı Bektaş-ı Velî •
309
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Her şeyden önce Velâyetnâme bir menkıbeler mec-
muasıdır. Bu eser sayesinde Anadolu’da anlatılan pek
çok efsanenin kaynağını da tespit edebiliyoruz. Bugün
tayyi zaman tayyi mekân motifiyle özdeşleşen efsane-
lerin ilk örnekleri Hoca Ahmet Yesevî’den sonra Hacı
Bektaş-ı Velî Velâyetnâmesi’nde karşımıza çakmakta-
dır.
Velâyetnâme, kültür tarihî açısından önemli bir
eserdir. Yûnus Emre, Tabduk Emre, Ahî Evran, Baye-
zid-i Bestamî, lokman Perende, Seyyid Mahmut Hay-
ranî, Kara Donlu Can Baba, Sarı Saltuk, Sadreddin
Konevî, Şemsi Tebrizî, Kadıncık Ana, Molla Sadreddin,
Sarı İsmail, Mevlâna, Kara Reis, Battal Gazi, Korkut
Ata, Emir Cem Sultan, Güvenç Abdal ile Hacı Bektaş-ı
Velî’nin çeşitli şekillerde karşılaşmaları ve aralarında
geçen hadiseler kültür tarihimiz açısından son derece
önemlidir.
Velâyetnâme, sadece kültür tarihî açısından değil
tarih bilimi açısından da önemli bir eserdir. Bilhassa
13. yüzyıl Selçuklularının Sultanı Alaaddin, Osman-
lıların kurucusu Osman Bey, Cengiz Han, oğlu Kâvus
Han, vb. ile ilgili menkıbeler tarih bilimi açısından
önemlidir.
Velâyetnâme, coğrafya araştırıcıları için de önemli
bir kaynaktır Çünkü Hacı Bektaş Veli Velâyetnâme-
si’nde bugünkü Türkistan ve Anadolu coğrafyası, ese-
rin yazarı tarafından bize anlatılmıştır. Başlangıçta
Horasan, Türkistan, Bedehşan gibi yerlerden söz edilir-
ken, daha sonra Anadolu coğrafyası, Suluca Kar’öyük
merkez olmak üzere pek çok yerleşim merkezinin adı
310
Hacı Bektaş-ı Velî •
zikredilmektedir.
Velâyetnâme’de, Dede Korkut hikâyeleri, Battal
Gazi ve Cengiz Han destanlarında adları geçen bazı
kahramanlardan söz edilmektedir. Bu arada çocuk-
suzluk, bıyıkların kesilmesi (tıraş olma) ile Müslüman
olma, Hacı Bektaş Veli’nin vasiyetleriyle Manas’ın
vasiyetleri arasındaki motif benzerlikleri de gözden
kaçmamaktadır. Velâyetnâme, folklor araştırmacıları
için de önemli bir kaynaktır. Folklor doğumdan ölü-
me kadar her şeyi bir başka söyleyişle iki kapılı hanın
arasını konu alır. Yukarıda sözünü ettiğimiz kısımlar
da folklorun konusu olup 13. yüzyıl ile bugün arasında
kültürün devamlılığını sağlamaktadır.
Kaynakça
AKSOY, Ömer Asım (1981), Atasözleri ve Deyim-
ler Sözlüğü II: Deyimler Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Ku-
rumu Yayınları.
ALPTEKİN, Ali Berat (2011), Halk Bilimi Araştır-
maları, Ankara: Akçağ Yayınları.
BAYAT, Fuzuli (2006), Ana Hatlarıyla Türk Şa-
manlığı, İstanbul: Ötüken Yayınları.
BORATAV, Pertev Naili (2003), Türk Halk Bilimi II
/ 100 Soruda Türk Folkloru (İnanışlar, Töre ve Törenler,
Oyunlar), İstanbul: K Kitaplığı.
BOYRAZ, Şeref, (2003), Türkiye’de Mezar Taşı Söz-
leri, Ankara: Akçağ Yayınları.
DURAN, Hamiye-Dursun Gümüşoğlu (2010),
Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî Velâyetnâmesi, Ankara: Gazi
311
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Velî Araş-
tırma Merkezi Yayınları Araştırma Dizisi.
DURAN Hamiye (2007), Velâyetnâme, Türk Diya-
net Vakfı Yayınları.
DURAN Hamiye (1995), Hâcı Bektâş-ı Velî Velâ-
yet-nâmesi ve Velâyet-nâme’de Geçen Kerâmet Motifle-
ri, Ankara (Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü-
sü, Basılmamış Doktora Tezi).
ERASLAN, Kemal (1983), Dîvân-ı Hikmet’ten Seç-
meler, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
ELÇİN, Şükrü Murat (1949), Kerem ile Aslı Hikâ-
yesi, Ankara: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları.
ERGİN, Muharrem (1994), Dede Korkut KitabıI:
Giriş-Metin-Faksimile, Ankara: Türk Dil Kurumu Ya-
yınları.
ERÖZ, Mehmet (1977), Türkiye’de Alevilik ve Bek-
taşîlik, İstanbul.
İNAN, Abdulkadir (1980), Tarihte ve Bugün Şama-
nizm, Materyaller ve Araştırmalar, Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
KALENDEROĞLU, İhsan (2000), “Folklordan Ro-
mana: Yuvaktaşı”, Edebiyat Güncesi, (16), 87-89.
KAYA, Doğan (2007), Ansiklopedik Türk Halk Ede-
biyatı Sözlüğü, Ankara: Akçağ Yayınları.
KOŞAY, Hamit Zübyer (1949), Yuvak Taşı, İstan-
bul:
NESİM, Ali (2009), Sosyal Yaşam ve Kültürüyle
Templos / Socıal life and Culture of Zeytinlik, Lefkoşa.
ÖGEL, Bahaeddin (1978), Türk Kültür Tarihine Gi-
riş 1, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
312
Hacı Bektaş-ı Velî •
313
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Menkıbe/Velâyetnâme Kavramları
Arapça “velilik, evliyâullâhdan olan zatın hal ve sı-
fatı” anlamına gelen “Velâyet” kelimesinin kökü “Hak
Teâlâ’ya vâsıl ve kurbiyett-i ilah’iyeyenâil olan zât, aziz”
mânâsındaki “velî” sıfatı ile “velâ” (yaklaşmak, yakın
olmak) fiiline dayanmaktadır (Sami, 1317: 1498-99).
Arapça nekabe (isabet etmek, bir şeyden bahiste bu-
lunmak yahut haber vermek) kökünden türeyen men-
kıbe (çoğulu menakıb) ise sözlükte “öğünülecek güzel
iş, hareket ve davranış” manalarına gelmektedir. Te-
rim, çoğul şekliyle ve bu manasıyla ilk defa IX. yüz-
yıldan beri kaleme alınan hadis külliyatlarında Hz.
6∗ Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü, fcolak@ohu.edu.tr
7∗∗ Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
,Doktora Öğrencisi.
314
Hacı Bektaş-ı Velî •
315
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
geleneğinde esasını salih kişilere Allah tarafından ola-
ğanüstü haller gösterebilme kudreti olarak bahşedilen
kerametlerin teşkil ettiği veli menkıbelerinin yer al-
dığı eserlere “menâkıbnâme/velâyetnâme” adı verilir”
(Duran, 1995:1) şeklinde ifade ederek velâyetnâme ve
menâkıbnâme kavramları arasında bir fark gözetme-
miştir. Ancak Hamiye Duran “vela”ya Farsça “name”
getirilerek zaman içerisinde “Velâyet kitabı” ve “Velâ-
yet risalesi” manasını kazandığını (Duran, 1995: 1) be-
lirtmektedir. Salih Gülerer menkıbeyi anlattığı olayın
doğru ve gerçek olduğuna inanan bir anlatıcının, me-
raklı grupların mekân gözetmeksizin oluşturdukları
sohbet ortamlarında olağanüstü/kutsal güçlere sahip
olduğuna inandığı şahsiyetin ortaya koyduğu bir veya
birden fazla olağanüstülükleri anlatan sözlü kültür
ürünleri (Gülerer, 2014: 108) olarak tanımlamıştır.
Menakıbnamelerin/Velâyetnâmelerin Ortaya
Çıkışı, Yazılış Sebepleri, Yazarları ve Kaynakları
Tarih boyunca insanoğlu çeşitli dinlerin ve inanç
sistemlerinin etkisi altında kalmıştır. Ancak şu da bir
gerçektir ki nerede ve hangi dönemde olursa olsun
insan kabullendiği dinin veya inanç sisteminin resmi
çerçevesi ile yetinmeyip birtakım olağanüstü güçlere
ve bunların ortaya koyduğu olağanüstü olaylara inan-
ma meylini muhafaza etmiş, dinî çerçeveye popüler
mahiyette ikinci bir çerçeve eklemiştir. Bu tabii mey-
lin gerek peygamberler ve onların etrafındakiler hak-
kında harikulade olayların anlatılması gerek İslamiyet
öncesi Arap toplumunda anlatılagelen efsane, mitler
ve kitab-ı mukaddeste yer alan kıssalar neticesinde
316
Hacı Bektaş-ı Velî •
317
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Anadolu Selçukluları döneminde aralarında Mevlâ-
na, Sadreddin Konevî, Fahrettin Irakî gibi ünlü sufi-
lerin menakıbnamelerinin de bulunduğu Menakıb-ul
Arifin, Risale-i Sipehsalar be Menakıb-ı Hazret-i Hü-
davendigar, Kerâmat-ı Ahî Evran, Menakıb-ı Seyyid
Hahmud Hayranî; Osmanlı döneminde Saltukname,
Vilayetname-i Hacı Bektaş-ı Velî, Vilayetname-i Abdal
Musa, Vilayetname-i Seyyid Ali Sultan, Vilayetname-i
Otman Bababu türde kaleme alınan eserlerden sadece
birkaçıdır.
Menakıpnameler yazıldığı dönemin sosyal, tari-
hi, dinî, siyasî, ideolojik yapısını yansıtmakla birlikte
belirli amaçlara da hizmet eder. Ahmet Yaşar Ocak’a
göre menakıpnamelerin yazılışındaki temel gaye ve-
linin müritlerinin yetişmesi ve tarikat bütünlüğünün
sağlanmasıdır. İkinci olarak velinin ve tarikatın pro-
pagandasının yapılmasıdır. Üçüncü olarak ise tarikat
ve şeyhlere iyi gözle bakmayan ve resmi din görüşünü
temsil eden ulema nazarında veliyi ve tarikatını kabul
ettirmektir. Çünkü ulemanın desteğini sağlamış ta-
savvuf hareketleri halk arasında daha çabuk yayılarak
kendini kabul ettirmiştir (Ocak, 1997:36). Özet itiba-
riyle menkıbeler/Velâyetnâmeler tasavvufi hareket ve
liderinin propagandasını yapan ideolojik mahiyette
eserlerdir.
Menakıpname/Velâyetnâmeler, halk arasında an-
latılagelen tarikat veya tasavvuf büyüğünün propa-
gandasının yapıldığı, küçük anekdotların toplanarak
bir araya getirildiği eserlerdir ki, bu eserleri meydana
getirenler büyük oranda ilgili tasavvufi hareketinin
318
Hacı Bektaş-ı Velî •
319
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
bir velinin etrafında teşekkül etmesi) onları gerçekler-
den uzak, hayali bir yapıya sokmaktadır (Ocak, 1997:
34). Bununla birlikte menkıbeye konu olan hayali
veli (Buğday Dede, Kum Baba, Çınar Dede…) tipler-
le gerçekte yaşamış kişilerin (Hacı Bektaş Veli, Abdal
Musa, Hacı Bayram Veli…) haklarında anlatılan tarihî
ve efsanevi hikâyelerinin menkıbelerde birbirine ka-
rışmış olması, menkıbelerin/Velâyetnâmelerin tarihî
bir kaynak olarak kullanılmasını zorlaştırmaktadır.
Bütün bunlara rağmen yazıldıkları dönemin ideoloji-
sini, fikirlerini, beklentilerini, inançlarını, gelenek ve
göreneklerini, toplumsal yaşamın izlerini, tarihî olay
ve şahsiyetlerini; toplumun sosyal, ekonomik, siyasî,
dini-tasavvufi yapısını yansıtması yönüyle menkıbeler
kültür tarihimizde önemli bir yer tutmaktadır.
Masal, efsane, destan, halk hikâyesi gibi halk ede-
biyatı anlatı türlerinde yer alan, olaylara farklı ve çar-
pıcı özellikler kazandıran motifler menkıbe/velâyetnâ-
melerde de sıkça karşımıza çıkmaktadır. Tayy-ı zaman
ve mekân, şahin, güvercin, ejderha donuna dönüşme,
gaipten ve gelecekten haber verme, suyun üzerinde
yürüme, havada uçma, kemiklerden diriltme evliya
menkıbelerinde görebileceğimiz keramet motiflerden
sadece birkaçıdır. Genel olarak değerlendirdiğimizde
gerek keramet motifleri olsun gerek dinî ve mitolojik
motifler olsun menkıbelerde/velâyetnâmelerde yer
alan motiflerin değişik menşelerden geldiği görülür.
Ahmet Yaşar Ocak, Kültür Tarihi Kaynağı Olarak
Menâkıbnameler adlı eserinde menakıbnamelerde yer
alan motiflerin kaynaklarını İslam öncesi Türk inanç-
320
Hacı Bektaş-ı Velî •
321
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
49), Üç gün üç gece ateşin içinde kalan Can Baba yan-
maz (Gölpınarlı, 2014: 41), Hırka dağının tepesinde-
ki ardıç ağacı çadıra dönüşerek Hacı Bektaş’ı saklar
(Gölpınarlı, 2014: 25), Hacı Bektaş, şahin donuna girer
(Gölpınarlı, 2014: 10), Hacı Bektaş kendi ağız yarını
Kutbettin Haydar’ın başına sürünce kafasında saç biter,
kelliği iyileşir (Gölpınarlı, 2014: 11), Tanrı, AhmedYe-
sevî’ye iftira edenleri köpek şekline sokar (Gölpınarlı,
2014: 14), Ahmet Yesevî ve erenleri turna donuna girip
uçarlar (Gölpınarlı, 2014: 15), Ahmet Yesevî erenlerin
gönlünden geçenleri yüzlerine bakarak anlar (Gölpı-
narlı, 2014: 15), Hacı Bektaş’ın sağızladığı iki arsan
taşa dönüşür (Gölpınarlı, 2014: 17), Hacı Bektaş sıçra-
yarak arşın tavanına yetişir (Gölpınarlı, 2014: 18), Hacı
Bektaş gelecekte olacakları bildirir (Gölpınarlı, 2014:
30,31,32), Hünkâr denizin üzerinde yürür (Gölpınar-
lı, 2014: 71), Hacım Sultan batın kılıcı ile bir vuruş-
ta merkebi ikiye böler (Gölpınarlı, 2014: 81), Hacım
Sultan üzerine yürüdüğünde kendinden kaçmayan ka-
dının Osman adında oğlu olacağını, o oğlanın da sol
köprücük kemiği delik bir oğlu olacağını, kendinden
kaçan kadının ise taş doğuracağını bilir (Gölpınarlı,
2014: 83).
İslamî (Kur’an ve hadisler)ve tasavvufî inançlar
menkıbe/velâyetnâme motiflerine kaynaklık eden
önemli unsurlardandır. Menakıpname/Velâyetnâme-
lerde namaz kılmak, hacca gitmek, dua/beddua et-
mek, oruç tutmak, Kur’an okumak, melekler, dünya
ve ahiret inancı, din değiştirip Müslüman olmak, şehit
olmak, kurban kesmek, sema etmek, çile çıkarmak,
322
Hacı Bektaş-ı Velî •
323
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
(Gölpınarlı, 2014: 19), Hacı Bektaş’ın kendine tanık
tuttuğu taşlar konuşur (Gölpınarlı, 2014: 32).
Yerden su çıkarma: Hacı Bektaş’ın üç defa “ak pı-
narım” diyerek kazdığı yerden su (pınar) çıkar (Gölpı-
narlı, 2014: 40), Hacım Sultan eliyle yeri kazıp su çıka-
rır (Gölpınarlı, 2014: 85).
Ateşte yanmama: Huy Ata ateşin içerisine girip
oturur ancak ateş onu yakmaz (Gölpınarlı, 2014: 44).
Ölüyü diriltme: Hacı Bektaş, ölen çocuğu hırkası-
nın altına alıp diriltir (Gölpınarlı, 2014: 66).
Denizi veya ırmağı yarma: Asıldoğan, Gelibolu’dan
karşı kıyıya geçerken su çekilip kara olur (Gölpınarlı,
2014: 80).
Asayı ejderha yapma: Saru İsmail’in attığı sopa ki-
lise içinde ejderhaya dönüşür (Gölpınarlı, 2014: 80).
Az yiyecekle çok kişiyi doyurma: Ahî Evran(Hz.
Muhammed’in amcası Hz. Abbas’ın oğlu), Medine’ye
Hz. Peygamber’i görmeye gittiğinde şükür için ka-
zan kaynatıp halkı doyurmak istediğini söyler. Hz.
Muhammed onun bu isteği üzerine küçük bir kazan
getirir ancak Ahî Evran bu kazanın küçük olduğunu
insanların bununla doymayacağını söyleyince Hz.
Muhammed: “Sen altına ateş at, Umulur ki halk doy-
duktan sonra artar” der ve bütün halk doyduğu gibi
yemekten bir kaşık eksilmez (Köksal 2012: 92).
Özellikle Bektaşî menakıbnamelerinde geçen öl-
meden göğe çekilme, suyu kana çevirme, halka felaket
musallat etme, bereket getirme, az yiyecekle çok kişiyi
doyurma, vücut arızalarını giderme, ölüyü diriltme,
kısır kadın ve erkeği çocuk sahibi yapma, kuru odu-
324
Hacı Bektaş-ı Velî •
325
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
73, 81). Hacı Bektaş-ı VelîVelâyetnâmesinde geçen
bazı mitolojik motif örnekleri şunlardır:
Ejderha ile mücadele: Ejderha, Kırşehir halkına
musallat olur ancak Ah-i Evran onu dualarla alt eder
(Köksal 2012: 93).
Kemiklerden dirilme: Kurban edilip ölen kuzu-
lar deri ve kemiklerinden yeniden dirilir (Gölpınarlı,
2014: 71).
Doğumda olağanüstü haller: Hatem Hatun rüya-
sında bir oğlan doğurduğunu görür, uyandığında bir
oğlu olduğunu görür (Gölpınarlı, 2014: 4).
Tayy-ı mekân ve zaman: Hacı Bektaş, Molla Sa-
deddin’in ellerinden tutar, tayy-ı mekân edip Kâbe’den
Tekkekaya’ya varırlar (Gölpınarlı, 2014: 61).
Öleceğini bilme: Hacı Bektaş öleceği günü (Per-
şembe), bir boz atlının gelip cenazesini yıkayıp tabuta
koyacağını Saru İsmail’e bildirir (Gölpınarlı, 2014: 88).
Ölümden sonra keramet gösterme: Hacı Bektaş
(ölümünden sonra) türbenin kubbesinden aşağı düş-
mekte olan mimarın hayatını kurtarır (Gölpınarlı,
2014: 90).
Hızır’la görüşme: Hacı Bektaş ile Hızır denizin di-
bindeki köşkte oturup sohbet eder (Gölpınarlı, 2014:
70).
Sonuç
Tabakat kitaplarının yanı sıra XIII. asrın İranlı mu-
tasavvıflarından Feriduddin Attar’ın Tezkiret’ul-Evliya
adlı eserindeki hikâyeler, başta Anadolu sahası olmak
üzere kendinden sonra yazılan menakıpname ve Velâ-
yetnâmelere kaynaklık etmiştir.
326
Hacı Bektaş-ı Velî •
327
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Kaynakça
Aktan, Bilal-Mustafa Güneş, (2011), Menakıb-ı
Akşemseddin, İstanbul.
Boratav, Pertev Naili, (2000), 100 Soruda Türk
Halk Edebiyatı, İstanbul.
Cebecioğlu, Ethem, (2005), Tasavvuf Terimleri ve
Deyimleri Sözlüğü, İstanbul.
Duran, Hamiye, (1995), Hacı Bektaş-ı VelîVelâyet-
nâmesi ve Velâyet-name’de Geçen Keramet Motifleri,
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora
Tezi, Ankara.
Gölpınarlı, Abdulbaki, (2014), Menakıb-ı Hacı
Bektaş-ı Velî “Vilayet-name”, İstanbul.
Gülerer, Salih, (2014), Hacım Sultan ve Menâkıb-
nâmesi, İstanbul.
Güzel, Abdurrahman, (2004),Dinî-Tasavvufî Türk
Edebiyatı, Akçağ Yayınları, Ankara.
Kozan, Ali-Sevgi Akyol, (2013), “Şeyh Bedred-
din’in Menkıbevi Hayatına Dair Bilinmeyen Bir Eser:
Menakıb-ı Şeyh Bedreddin Sultan”, Tarih Okulu, S.
XIV, s. 75-112.
Köksal, M. Fatih, (2012), “Ahî Evran’ın Menkıbe-
vi Hayatına Dair Bilinmeyen Bir Eser: Menakıb-ı Ahî
Cihan-ı Nasreddin Ahî Evran”, Türk Kültürü ve Hacı
Bektaş-ı VelîAraştırma Dergisi, S. 62.
Ocak, Ahmet Yaşar, (1997), Kültür Tarihi Kayna-
ğı Olarak Menakıpnameler-Metodolojik Bir Yaklaşım,
Türk Tarih Kurumu, Ankara.
Ocak, Ahmet Yaşar, (1983), Bektaşî Menakıpna-
328
Hacı Bektaş-ı Velî •
329
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
330
III. BÖLÜM
BİBLİYOGRAFYA
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
BİBLİYOGRAFYA
Tezler
Doktora Tezleri
DURAN, H. (1995). Hacı Bektaş-ı Velî Velayet-Na-
mesi ve Velayet-Name’de Geçen Keramet Motifleri, Ya-
yımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara.
KARDAŞ, S. (2016). Ali Nihanî’nin Manzum Hacı
Bektaş-ı VelîVelâyetnâmesi (İnceleme-metin-sadeleş-
tirme-dizin) / The Velâyetnâme of HajiBektash Veli
written in poeticby Ali Nihanî (Analysis-text-translati-
on-index), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Atatürk Üni-
versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum.
SALMAN, M. (2012). Günümüz Türkiye’sinde Baba
Soylu, Kutsal Bir Aile: Hacı Bektaş Veli’nin Evlatları,
Ulusoy Ailesi Üzerine Etnografik Bir Çalışma, Yayım-
lanmamış Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversi-
tesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Yüksek Lisans Tezleri
AKA, A. (2003). Hacı Bektaş Veli’nin Vilayetna-
me’sine Göre Dini İnanç Adap ve Erkanlar, Yayımlan-
333
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
mamış Yüksek Lisans Tezi,Sakarya Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Sakarya.
AKBALIK, H. (2015). Değerler Eğitimi Bağlamın-
da Hacı Bektaş-ı Velî’nin Eserlerinde Yer Alan Eğitsel
Unsurlar, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Erzurum.
ASLAN, F. (2007). Hacı Bektaş-i Velî’nin düşünce
dünyası / Mindworld of Hacı Bektaş-i Veli, Yayımlan-
mamış Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sivas.
BOZKURT, H. (2008). Hacı Bektaş-ı Velî’nin Din
Tasavvuru, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Anka-
ra Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
ÇİMEN, Ş. (2004). Alevî Bektaşî Kültürün-
de Hacı Bektâş-ı Velî Külliyesi’nin Yeri ve Öne-
mi / The Position and Importance of Hacı Bek-
taş-ı Velî Complex in AlevismBektashismCulture,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Gü-
zel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İs-
tanbul.
DİNDİ, E. (2006). Hacı Bektaş-ı Velî`de
Kur`an Anlayışı / Hacı Bektaş-ı Velis`Understan-
ding Koran, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İz-
mir.
DURAN, H. (1987). Hacı Bektâş-ı Velî’nin
Makâlâtında Din ve Tasavvuf, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü-
sü, Ankara.
DÜNDAR, S. (2002). Vilayet-name-i Hünkâr Hacı
334
Hacı Bektaş-ı Velî •
335
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Dergisi, S. 5.
AYTAŞ, G.(?). Şinasi’den Önce Yazılan İlk Türkçe
Piyeslerde Hacı Bektaş Veli ve Bektaşîlik Üzerine Bir
Araştırma.
AYTAŞ, G. (2009). Hacı Bektaş-ı Velî’nin 800. Do-
ğum Yıl Dönümü Anısına Saygıyla. Türk Kültürü ve
Hacı Bektaş-ı Velî Araştırma Dergisi, S. 50, s. 11-16.
BALIVET, M. (2010). Çev. Perihan YALÇIN.Hacı
Bektaş-ı Velî ve Yûnus Emre Ya da Türk Ortaçağı Ev-
renselleşmesi. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Velî Araş-
tırma Dergisi, S. 55.
BARKAN, Ö. L. (1942). İstila Devrimlerinin Kolo-
nizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeleri. Vakıflar Dergisi,
S. 2.
COŞAN, M. E. (?). Hacı Bektaş ve Makâlât’ının
Arapça Aslı Hakkında. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi,
s. 9-47.
DUMAN, A. (2009). Metin Dil Bilimi Açısından
Hacı Bektaş-ı Velî’nin Şiirleri. Türk Kültürü ve Hacı
Bektaş Veli Araştırma Dergisi,S. 51, s. 211-222.
ÇETİN, A. Y. (2008). Ahmed Yesevî, Yûnus Emre
ve Hacı Bektaş Veli’de İnsan Anlayışı.Türk Kültürü ve
Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S. 47, s. 43-49.
ÇINAR, A. A. (1996). Bazı Yazılı Bektaşî Kaynak-
larında Ahmed Yesevî Hacı Bektaş Veli Bağlantısı ve
Yesevî’nin Hoşgörüsünü İşleyen Şiirler. Erdem, C. 8, S.
24, s. 729-744.
DAĞDEVİREN, S. (1993). Hacı Bektaş Veli ve
Bektaşîlik. Kültür,S. 100, s. 70-74.
ERTÜRK, H. C. (1988). Hacı Bektaş Veli’yi Anar-
336
Hacı Bektaş-ı Velî •
337
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Erdem, C. 8, S. 24, s. 769-775.
HALICI, F. (1966). Hacı Bektaş Veli ve Türk Halk
Kültürü. Hacıbektaş,C. 1. S. 1.
HASANOĞLU, E. (1998). Cumhuriyetimiz ve
Hacı Bektaş Veli. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Velî
Araştırma Dergisi, S. 7.
İMİK, Ü. (2014). Türkülerimizdeki Hoşgörü Te-
masına Toplumsal Bakış ve Hacı Bektaş Veli. Türk Kül-
türü ve Hacı Bektaş-ı Velî Araştırma Dergisi, S. 69, s.
181-199.
İPÇİ, H. (1966). Büyük Türk Mütefekkiri Hacı
Bektaş-ı Veli Ve Bektaşîlik Hakkında. Cem, C. 1, S. 1,
s. 18-20.
KARADENİZ, H. B.(2006). Osmanlı- Hacı Bek-
taş-ı Velî İlişkisi veya “Ak Börk” Meselesi, Akademik
Bakış, S. 8.
KEMALOĞLU, M. (2012). Selçuklular Dönemin-
de Anadolu’nun Türkleşmesi-İslamlaşması ve Hacı
Bektaş-ı Velî. Alevilik-Bektaşîlik Araştırmaları Dergisi,
S. 5, s. 11-140.
KILINÇ, M. Y. (1999). Hacı Bektaş Veli ve Alevî-
lik-Bektaşîlik.Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Velî Araş-
tırma Dergisi, S. 9.
KOŞAY, H. Z. (1926). Hacı Bektâş Tekkesi. Türki-
yat Mecmuası, C. 2, s. 365-382.
KÖKSAL, M. F.(2014). Ankâ-yı Maşrık’a Göre
Hacı Bektaş ve Ahî Evran’ın Osmanlı Devleti’nin Ku-
ruluşundaki Rolleri. Turkish Studies- International Pe-
riodical For The Languages, Literature and History of
Turkish or Turkic, Volume 9/9 Summer, s. 59-79.
338
Hacı Bektaş-ı Velî •
339
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
guages, Literature and History of Turkish or Turkic,Vo-
lume 7/1 Winter 2012, s.1695-1705.
ÖZCAN, H. (2008).Hacı Bektaş Veli’nin Fatiha
Tefsiri. Millî Folklor, S. 80, s. 39-52.
ÖZDEMİR, C. (2016). Hacı Bektaş Veli’nin Velâ-
yetnâme Adlı Eserinde Yer Alan Halk Kültürü Unsur-
larına İşlevsel Bir Bakış. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı
Velî Araştırma Dergisi, S. 42.
ÖZKAN, Ö. (1999). Hacı Bektâş Dergâhı İle İlgili
Yeni Belgeler. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Velî Araş-
tırma Dergisi, S. 11.
ÖZTELLİ, C. (1959). Hacı Bektaş-ı Velî: Hacı Bek-
taş-ı Veli Vilâyetnâmesi. Türk Dili,C. 8, S. 92, s. 475-
479.
ÖZTELLİ, C. (1964). Hacıbektaş Müzesi. Hisar
Dergisi,S. 10.
ÖZTÜRK, M. (1987). Ahmed Yesevî-Hacı Bektaş-ı
Veli ve Yûnus Emre Zinciri. Erdem, C. 3, S. 9, s. 759-
775.
ÖZTÜRK, M.(2008).Hacı Bektaş Zamanında Ni-
şabur’daki Kültürel Hayat. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş
Veli Araştırma Dergisi, S. 45, s. 145-153.
ÖZTÜRK, M. (1986). Hacı Bektaş-ı Velî. Belleten,
L/198, s. 885–894.
RAYMAN, H. (1994). Bektaşî Halk Şiiri. Millî Folk-
lor, S. 22, s. 31-33.
SOĞUKÖMEROĞULLARI, M. (2012). Nüzhet
Erman’ın Şiirlerinde Hacı Bektaş Veli Algısı. Atatürk
Ü. Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 48, s. 20-47.
SOLMAZ, B.,Taşğın, A. (2012). Hacı Bektaş Ve
340
Hacı Bektaş-ı Velî •
341
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
TEMREN, B. (1996). Anadolu’ya Hoşgörü Tohum-
ları Eken Hacı Bektaş-ı Velî.Erdem, C. 8, S. 24, s. 755-
767.
TURAN, A. (1991). Hacı Bektaş-ı Velî ve Tunceli.
Millî Folklor, S. 11, s. 36-38.
ULUSOY, A. (1999). Alevîlik-BektaşîlikBibliyog-
rafyası’na İlaveler.Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Velî
Araştırma Dergisi, S. 11.
USLU, M. (2000). Hacı Bektaş-ı Velî Gerçeği.Türk
Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Velî Araştırma Dergisi, S. 13.
USLU, M. (1988). Hacı Bektaş’ın Ahmed Yesevî
Müridi Olup Olmadığı Meselesi. Boğaziçi, S. 70, s. 25-
27.
USLU, M. (1992). Ahmed Yesevî Dervişlerinin
Sosyal Felsefesi. Türk Dünyası Tarih Dergisi, C. 28, S.
1, s. 103-115.
ÜNER, R. (1968). İlerici İnsan Hacı Bektaş-ı Velî.
Kemalizm, C. 7, S. 74, s. 20.
ÜNLÜ, İ. (1967).Büyük Türkçü Hacı Bektaş-ı Velî.
Hacıbektaş.C. 1, S. 1, s. 5.
YAVUZER, H. (2013). Hoşgörü Önderi Hünkâr
Hacı Bektaş-ı Velî. Turkish Studies- International Pe-
riodical For The Languages, Literature and History of
Turkish or Turkic, Volume 8/8 Summer, s. 2225-2237.
YAZICI, M. (2014). Tamamlanmamış Tarihi Bir
Portre: Hacı Bektaş-ı Velî. Turkish Studies - Interna-
tional Periodical For The Languages, Literature and
History of Turkish or Turkic, Volume 8/9 Summer, s.
2601-2619.
YETİK, E. (1996). Tasavvufî Açıdan Fatiha Tefsi-
342
Hacı Bektaş-ı Velî •
Kitaplar
AKTAŞ, H. (2005). Yeni Türk Şiirinde Hacı Bektaş-ı
Veli Okulu ve Misyonu. İstanbul: Yort Savul Yayınları.
ALTINOK, B. Y. (1998). Alevîlik Hacı Bektaş Veli
Bektaşîlik. Ankara: Oba Kitabevi.
ASENA, O. (1995). Hünkâr Bektaş Veli. Ankara:
İlke Yayınları.
ATALAY, A. A. (2012). Dünden Bugüne Hünkâr
Hacı Bektaş Veli. İstanbul: Can Yayınları.
ATALAY, B. (1991). Bektaşîlik ve Edebiyatı. İstan-
bul: Ant Yayınları.
AYKUT, A. S. (2007). Makâlât / HâcıBektâş-ı Velî.
İstanbul: Etkileşim Yayınları.
AYTAŞ, G., YILMAZ, H. (2009). Makâlât-ı Gay-
biyye ve Kelimât-ı Ayniyye/Hacı Bektaş Veli. Ankara:
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
343
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Araştırma Merkezi.
AYTAŞ, G., DOĞAN, Y. (2009). Balkanlar’da Hacı
Bektaş-ı Velî ve Öğrencilerine Ait İzler (Bulgaristan-Ma-
kedonya-Arnavutluk). Ankara: Gazi Üniversitesi Türk
Kültürü Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları.
AYTEKİN, S. (1956). Velâyetnâme-i Hacı Bektaş
Veli: Hacı Bektaş Velinin Hayatı. Ankara: Emek Basım
Yayımevi.
AYTEKİN, S. (1954). Hacı Bektaş-ı Velî, Makâlât.
Ankara:?
BARKAN, Ö. L. (Tarihsiz). Kolonizatör Türk Der-
vişleri. Ankara:?
BOZKURT, T. (2011). Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli.
İstanbul: Yılmaz Basım Yayın.
COŞAN, E. (1986). Makâlât. Ankara: Seha Neşri-
yat.
ÇALIŞKAN, Z. Ü. (2005). Hacı Bektâş Veli’nin
Makâlât’ı ile Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserlerindeki
Ortak ve Farklı Motifler Üzerine Bir İnceleme.
ÇETİN, M. (1993). Hünkâr: Hacı Bektaş Veli. İs-
tanbul: Adım Yayınları (Bayrak Yayıncılık ve Matba-
acılık).
DİLAVER, F. (2015). Hünkâr: Hacı Bektaş Veli. İs-
tanbul: Destek Yayınevi.
DURAN, H., Gümüşoğlu, D. (2010). Hünkâr Hacı
Bektaş Veli Velâyetnâmesi. Ankara: Gazi Üniversitesi
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi.
DURAN, H. (2007). Velâyetnâme / Hacı Bektaş-ı
Veli.Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı.
DURAN, H. (2007) Besmele Tefsiri. Alevi Bektâşî
344
Hacı Bektaş-ı Velî •
345
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Ankara: Akçağ Yayınları.
GÜLŞAN, H. (1975). Her Yönüyle Topsuz, Tüfeksiz
Gönüller ve Ülkeler Fatihi Pir Sultan Hacı Bektaş Veli ve
Alevi-Bektaşîliğin Esasları. İstanbul: (Zafer Matbaası).
GÜLVAHABOĞLU, A. (2001). Hacı Bektaş Veli:
Lâik-Ulusal Kültür. Ankara: Yorum Yayınları.
GÜRSEL, N. (2007). Yedi Dervişler : [Mevlânâ,
Hacı Bektaş, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Merkez
Efendi, Geyikli Baba ve Emir Sultan...].İstanbul: Doğan
Kitap.
HAFIZALİOĞLU, T. (2003). Gayb Bahçelerinden
Seslenişler.İstanbul: İnsan Yayınları.
IŞINSU, E. (2012). Hacı Bektaş Veli. Ankara: Diya-
net Vakfı Yayınları.
İZ, M. (1969). Tasavvuf Mahiyeti Büyükleri ve Ta-
rikatlar. İstanbul: ?
KAFTANCIOĞLU, Ü. (2003). Hacı Bektaş Gölge-
sinde Sömürü: Hakullah. İstanbul: Su Yayınları.
KALELİ, L. (1994). Alevi-Sünni İnancında Mev-
lana-Yûnus ve Hacı Bektaş Gerçeği: Araştırma-İncele-
me-Tartışma. İstanbul: Alev Yayınları (Yön Matbaacı-
lık).
KARA, M. (2004). Osmanlılarda Tasavvuf ve Tari-
katlar. İstanbul: Sır Yayıncılık.
KAYGUSUZ, İ. (1998). Hünkâr Hacı Bektaş Veli.
İstanbul: Alev Yayınları (Kayhan Matbaası).
KERİMOĞLU, M. (2012). Hacı Bektaş Veli’den Söz-
ler. Konya: Rûmi Yayınları.
KILIÇ, F., KÖKEL, C., BÜLBÜL, T. (2008). Ana
Hatlarıyla Horasan’dan Anadolu’ya Alevîlik ve Bektaşî-
346
Hacı Bektaş-ı Velî •
347
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Hikayeleri. İstanbul: Avrupa Yakası Yayıncılık.
MURAT, İ. (2015). Hacı Bektaş-ı Veli’nin Ondört
Sırrı.İstanbul: Avrupa Yakası Yayıncılık.
NOYAN, B. (1987). Bektâşîlik Alevîlik Nedir. An-
kara: ?
NOYAN, B. (1964). Hacı Bektaş’ta Pîrevi ve Diger
Ziyaret Yerleri. İzmir:?
OCAK, A.Y. (2012). Türkiye’de Tarihin Saptırılma-
sı Sürecinde Türk Sûfîliğine Bakışlar: Ahmed-i Yesevî,
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî,Yûnus Emre, Hacı Bektaş-ı
Velî, Ahîlik, Alevîlik-Bektaşîlik (Yaklaşım, Yöntem ve
Yorum Denemeleri). İstanbul: İletişim Yayınları.
OCAK, A.Y. (1996). Türk Sufiliğine Bakışlar. İstan-
bul: İletişim Yayınları.
OCAK, A.Y. (1983). BektâşiMenâkıbnâmelerinde
İslâm Öncesi İnanç Motifleri. İstanbul: Enderun Kita-
bevi.
OLGUNLU, A. C. (2009). Anadolu’nun Düşünce
Mimarları (M.Ö.6.-M.S.15.) Tales’ten Mevlana’ya Di-
ojen’den Hacı Bektaş-ı Veli’ye. İstanbul: Karakutu Yay.
OYTAN, T. (2007). Bektaşîliğin İçyüzü. İstanbul:
Demos Yayınları.
ÖZ, B. (1996). Hacı Bektaş Veli: Fevaid: (Yararlı
Öğütler). İstanbul: Can Yayınları (Anadolu Matbaası).
ÖZ, B. (1997). Bektâşilik Nedir?. İstanbul:?
ÖZBAY, H. (1990) Hacı Bektâş-ı Veli, Makâlât,
Ankara.
ÖZCAN, H.,Kardaş, A. (2015). Hacı Bektaş Veli.
İstanbul: Main-DonauVerlag.
ÖZCAN, H. (2009). Hacı Bektaş Veli: Hayatı, Eser-
348
Hacı Bektaş-ı Velî •
349
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
SERİN, R. (2005). Hacı Bektâş-ı Veli (1247-1337).
İstanbul: Pamuk Yayıncılık.
SERTOĞLU, M. (1966). Hacı Bektaş-ı Veli. İstan-
bul: Şadırvan (Toker Matbaası).
SEZGİN, A. (1990). Hacı Bektaş Veli ve Bektaşîlik.
Ankara: Kültür Bakanlığı.
SOYLU, N. (2016). Hacı Bektaş-ı Veli. İstanbul: Ar-
mada Yayıncılık.
SÜMER, A. (1970). Anadolu’da Türk Öncüsü Hacı
Bektaş Veli. Ankara: Yeni Sanat Matbaası.
SÜMER, A. (1974). Hacı Bektaş Veli’nin Söyleşileri.
Ankara: Yeni Sanat Matbaası.
SÜMER, A. (2000). Hacı Bektaş Veli Aydınlığı.
Ankara: ?
ŞAHİN, F., ŞAHİN, Ö. (2014). Hacı Bektaş-ı Veli.
Antalya: ?
ŞARDAĞ, R. (1980). Her Yönü İle Hacı Bektâş-ı
Veli ve En Yeni Eseri, Şerh-i Besmele. İzmir:?
ŞENER, C. (1994). Alevi Törenleri: Abdal Musa -
Veli Baba Sultan - Hamza Baba - Hacı Bektaşı Veli. İs-
tanbul: Ant Yayınları (Anadolu Matbaası).
ŞENER, C. (2001). Vilayetname, Hacı Bektaş Veli.
İstanbul: Karacaahmet Sultan Kültür ve Tanıtım Der-
neği Yayınları.
ŞİŞMAN, M. (2013). Hacı Bektaş Veli. Ankara:
Sepya Kitaplar.
TANRIKULU, R. (?). Nur’u Hakkın Tecelliyatı Ah-
met Yesevî-Hacı Bektaş Veli ve Haydar’ı Sultan’da Görü-
lür. Ankara: Ayyıldız Yayınları.
TATAR, R. S. (2013). Hacı Bektaş Veli’nin Keramet-
350
Hacı Bektaş-ı Velî •
351
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
li’nin Vasiyetnamesi. Ankara: Ayyıldız Yayınları.
YEŞİLDAĞ, Y. (2000). Hacı Bektaş Veli : Yaşamı ve
Bütün Şiirleri. İstanbul: Gün Yayıncılık(Eren Ofset).
YEŞİLTAŞ, K. (2012). Işık Eri Hacı Bektaş Veli. İs-
tanbul: Sınır Ötesi Yayınları.
YILMAZ, A., Akkuş, M., Öztürk, A. (2007).
Makâlât / Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî.Ankara: Türkiye
Diyanet Vakfı.
YILMAZ, D. (2015). Hacı Bektaş Veli. İstanbul:
Ataç Yayınları.
YURTSEVEN, A. N. (2013). Hacı Bektaşı Veli’nin
14 Sırrı. İstanbul: Neden Kitap.
ZAMAN, S. (2010). Hacı Bektaş Veli: (Yaşamı,
İnancı ve Öğretisi). İstanbul: Hacı Bektaş Veli Anadolu
Kültür Vakfı.
ZELYUT, R. (2014). Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli:
Ali’nin Sırrı. Ankara: Kripto Basın Yayın.
ZELYUT, R. (1990). Hacı Bektaş Veli. Hürriyet Ga-
zetesi Yayınları.
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Vakfı. (1988).
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli. Ankara: Türk Kültü-
rü ve Hacı Bektaş Veli Vakfı. (Ayyıldız Matbaası).
Hacı Bektaş Belediyesi . (2010). Hacıbektaş 2010.
Nevşehir: Hacı Bektaş Belediyesi.
Hacı Bektaş Belediyesi . (2011). Hacıbektaş 2011.
Nevşehir: Hacı Bektaş Belediyesi.
GÜZEL, A. (1997). Hacı Bektaş-ı Velî.Ankara:Kad-
ri Erdoğan Hacı Bektaş-ı Velî Armağanı.
352
Hacı Bektaş-ı Velî •
353
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Uygulama Merkezi. (2011). I. Uluslararası Hacı Bektaş
Veli Sempozyumu (07-09 Mayıs 2010-Çorum). Ankara:
Hitit Üniversitesi Hacı Bektaş Veli Araştırma ve Uygu-
lama Merkezi.
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Merkezi. (2004). Makâlât-ı Gaybiyye ve Ke-
limât-ı Ayniye, Hacı Bektaş-ı Velî.Ankara: Gazi Üni-
versitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma
Merkezi Yayınları.
Hacı Bektaş-ı Velî’nin Tarihsel Kimliği, Düşünce
Sistemi ve Etkileri 3. Uluslararası Türk Kültürü ve Hacı
Bektaş- Velî Sempozyumu (30-31 Ekim 2009,Üsküp/
Scopje), Editör: Doç. Dr. Gıyasettin Aytaş-Yrd.Doç.
Dr. Yusuf Doğan- Arş. Gör. Deren Başak Akman Ye-
şilel, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü Hacı Bektaş Veli
Araştırma Merkezi Yayınları.
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü Hacı Bektaş Veli
Araştırma Merkezi. (2009). 800. Doğum Yıldönümü
Anısına Hacı Bektaş-ı Velî.Ankara: Gazi Üniversitesi
Türk Kültürü Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Ya-
yınları.
Atatürk Kültür Merkezi (Editör: Filiz KILIÇ).
(2009). Doğumunun 800. Yılında Hacı Bektaş-ı Velî
Sempozyumu. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayın-
ları.
Hacıbektaş Turizm Derneği. (1977). Hacı Bektaş
Veli : Bildiriler - Derlemeler – Açıkoturum. Ankara: Ha-
cıbektaş Turizm Derneği (Yeni Sanat Matbaası).
GÜZEL, A. (1983). Bektâşilik ve Bektâşî Şiiri, Şük-
rü Elçin Armağanı, Ankara 1983, s. 47-65.
354
Hacı Bektaş-ı Velî •
355
• Anadolu’da Bir Kurucu Akıl;
Hacı Bektaş Veli’yi Anma Komitesi Basın-Yayın Ko-
misyonu.
Hacıbektaş Belediyesi. (2005). 42. Ulusal 16. Ulus-
lararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sa-
nat Etkinlikleri.Nevşehir: Hacıbektaş Belediyesi Hacı
Bektaş Veli’yi Anma Kurulu Basın-Yayın Komisyonu.
Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı. (2005).
Konferanslar, 2004-2005. Ankara: Hacı Bektaş Veli
Anadolu Kültür Vakfı.
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Merkezi. (2007). 2. Uluslararası Türk Kültür
Evreninde Alevilik ve Bektaşîlik Bilgi Şöleni Bildiri Kita-
bı (Editörler: KILIÇ, F., BÜLBÜL T. vd.).Ankara: Türk
Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi.
TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu. (1995).
Hünkâr Hacı Bektaş Veli’den Özdeyişler. Ankara:
TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu.
Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği. (2011). Doğumu-
nun 800. yılında Hacı Bektaş Veli: I. İnanç Önderleri
Buluşması ve Hacı Bektaş Semah Günleri. Ankara: Hacı
Bektaş Veli Kültür Derneği Yayınları.
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Vakfı. (1988).
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli. Ankara: Türk Kültü-
rü ve Hacı Bektaş Veli Vakfı.
Dergiler
Hacı Bektaş Veli Dergisi
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Dergisi
356
Hacı Bektaş-ı Velî •
Ansiklopedi Maddeleri
KÖSOĞLU, N. (1985). Hacı Bektaş-ı Velî. Büyük
Türk Klasikleri,c.1.
OCAK, A. Y. Bektâşîlik. İslâm Ansiklopedisi, c. 5.
GÖLPINARLI, A., “Bektaş” Maddesi, Türk Ansik-
lopedisi, C. 5,
KÖPRÜLÜ, F. (1970). “Bektaş” Maddesi, İslâm An-
siklopedisi, C. II, İstanbul, s. 461-463.
357