You are on page 1of 89

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
ESKİ ÇAG TARİHİ BİLİM DALI

URARTU KÜLTÜRÜ ÜZERİNDEKİ GEÇ HİTİT ETKİLERİ

Yüksek Lisans Tezi

SANEM ERDİL KOCAMAN

İstanbul, 2007
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
ESKİ ÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

URARTU KÜLTÜRÜ ÜZERİNDEKİ GEÇ HİTİT ETKİLERİ


Yüksek Lisans Tezi

SANEM ERDİL KOCAMAN


Danışman: PROF. DR. KEMALETTİN KÖROĞLU

İstanbul, 2007
İÇİNDEKİLER
Sayfa No

ÖNSÖZ

GİRİŞ
Urartu ve Çağdaşlar.................................................................................................... i
Araştırmaların Tarihçesi............................................................................................. iv
Yöntem....................................................................................................................... vi

BİRİNCİ BÖLÜM
URARTI-GEÇ HİTİT İLİŞKİLERİNİN GELİŞİMİ
I. Erken Demir Çağı................................................................................................... 1
II. Urartu Devletinin Geç Hitit ve Kuzey Suriye Politikası....................................... 5

İKİNCİ BÖLÜM
KÜLTÜREL İLİŞKİLER VE URARTUDAKİ YANSIMALARI

I. Mimari.................................................................................................................... 19
A. Tapınak...................................................................................................... 19
B. Kaleler Ve Kapılar..................................................................................... 25
II. Dil ve Yazı............................................................................................................. 28
III. Din........................................................................................................................ 32
IV. Madeni Eserler..................................................................................................... 36
A. Bronz Kemerler ve Plakalar...................................................................... 36
B. Madalyonlar............................................................................................... 43
C. İğneler........................................................................................................ 46
D. Miğferler.................................................................................................... 48
E. Fibulalar..................................................................................................... 50
V. Diğer Küçük Buluntular........................................................................................ 51

SONUÇ.................................................................................................. 52

Geç Hititlere Yönelik Urartu Yazıları................................................ 56

Kısaltmalar ve Bibliyografya .............................................................. 67

Harita ve Resimler
ÖNSÖZ

Elinizdeki çalışma Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne yüksek


lisans tezi olarak hazırlanmıştır. Urartu kültürü üzerindeki Geç Hitit etkilerinin
incelendiği bu çalışmada, M.Ö. Birinci bin yılda Anadolu’nun en önemli güçlerinden
biri olan Urartu devleti ile Geç Hitit beylikleri arasındaki siyasi ilişkiler takip edilerek,
gelişen kültürel ilişkilerin Urartu kültüründeki etkileri incelenmeye çalışılmıştır.
Çalışma konusunun seçilmesinden, son aşmasına kadar önemli katkılarını ve
önerilerini esirgemeyen sevgili hocam Prof. Dr. Kemalettin Köroğlu’na teşekkür
ederim. Her konuda desteğini aldığım, bu çalışmada da önerilerini esirgemeyen hocam
Doç. Dr. Andreas Schachner’e teşekkürü bir borç bilirim. Sabırla çalışmanın her
aşamasında yanımda olan eşim Taylan’a ve çalışmanın basılması sırasında yardımlarını
esirgemeyen Murat’a sonsuz teşekkürler.

SANEM ERDİL KOCAMAN

İstanbul, 2007
GİRİŞ

Urartu ve Çağdaşları

M.Ö. 9. yüzyılda Anadolu topraklarının doğusunda güçlenmeye başlayan bir


halkla beraber, Demir Çağı krallıklarına Urartu adıyla bir yenisi daha eklenmiştir.
Kafkaslar’dan geldikleri ağırlıkla kabul gören bu halk, merkezi Tuşpa’da (Van) güçlü bir
krallık kurmuştur. Dağlık bir coğrafyada kurulan krallığın sınırları, Batı’da Fırat nehri
kıyısından, Doğu’da Urmiye Gölü Havzası’na, Güney’de Toros Dağları’na kadar
genişlemiştir (Harita 1). XIX. yüzyılda, Krallığın keşfiyle başlayan çalışmalar sonucunda
Doğu Anadolu’nun bu en güçlü halkı hakkında bir çok bilgi elde edilmiştir. Sert coğrafi
koşulları yaşamlarına uyduran, ya da tam tersi yaşamlarını sert coğrafyaya uygun
düzenleyen bu insanların inançları, dilleri, mimari özellikleri ve sanat uslupları gibi bir çok
konu yapılan çalışmalarla açığa çıkarılsa da, kökenleri, siyasi tarihlerinin belli dönemleri,
farklı toplumlarla siyasal ve kültürel ilişkileri gibi bazı noktalar hala soru işaretleri
taşımaktadır.

Urartu Krallığı öncesinde Doğu Anadolu’daki siyasi yapılanma çok açık olmasa
da, bölgede daha çok hayvancılıkla uğraşan küçük toplulukların varlıkları bilinmektedir.
Erken Demir Çağı olarak adlandırılan bu dönemde, Anadolu’nun doğu ve kuzeydoğusunda
hakim olan ve aşiret olarak adlandırabileceğimiz bu gruplar hakkında elimizde çok fazla
veri yoktur. Ancak son yıllarda yapılan ve kısmen devam eden araştırmalarda, daha çok
Assur kaynaklarından takip edebildiğimiz bu beylikler hakkında yeni bilgilere
ulaşılmaktadır. M.Ö. 13. yüzyılda Doğu Anadolu’da çeşitli nedenlerle oluşmaya başlayan
birliktelik, M.Ö. 9. yüzyıla gelindiğinde güçlü bir devlet olarak karşımıza çıkmaktadır1.
Urartu Devleti’nin oluşmaya başladığı bu dönemlerde güneyde Mezopotamya ovalarında
Assur, İmparatorluğu’nun azalan gücünü yeni seferler düzenleyerek arttırmıştır. Assur
tarihinin bu evresinde oluşan Yeni Assur İmparatorluğu, II.Aşurnasirpal’ın düzenlediği
seferler sonucunda batı sınırlarını Akdeniz’e kadar genişletmiştir. Sefer düzenledikleri
alanlarda kurdukları yeni eyalet sistemleri ile kuzey sınırları da Toros Dağları’na kadar
ulaşmıştır2. Assur’a karşı gelemeyecek yerel beylikler Assur’un üstünlüğünü kabul etmek
zorunda kalsalar da zamanla ellerine geçen fırsatları Assur’a karşı kullanmışlardır. II.
Aşurnasirpal’den (M.Ö. 883-859) sonra tahta geçen oğlu III. Şalmaneser (M.Ö. 858-824)

1
Urartu Devleti’nin kuruluşu ile ilgili geniş bilgi için bkz. Salvini 1995, Çilingiroğlu 1984, Zimansky 1985.
2
Assur tarihinin bu bölümüyle ilgili daha detaylı bilgi için bkz. Parker 2001.

i
ile hızla devam eden seferlerle, devlet sınırları çok geniş alanlara yayılmıştır. Kuzey’de
Dicle Nehri’ne kadar ilerlemiş ve Urartu’ya karşı seferler düzenlemiştir. Başarıyla
sonuçlanan seferlerine dair bıraktığı yazıtlar ve seferlerinin resmedildiği Balawat Kapısı
kabartmaları kralın bu seferlerinin en önemli buluntuları arasındadır.

M.Ö. 9. yüzyılın ilk yarısında Yeni Assur İmparatorluğu yeniden canlanmıştır. Bu


iki güçlü kral, II. Aşurnasirpal ve III. Şalmaneser, döneminde Batı İran, Güney Doğu
Anadolu ve batıda Akdeniz’e kadar olan topraklar üzerinde hakimiyetini kurmuştur. Bu
genişlemenin etkisiyle merkezi otoritenin yetersizliği III. Şalmaneser’in oğlunun
önderliğinde, ülkenin merkezinde bir ayaklanmanın çıkmasına neden olmuştur. Assur ve
Ninive gibi krallığın önemli merkezlerinin de bulunduğu 27 kent bu ayaklanmaya
katılmıştır. Bundan sonra hem Assur ülkesinin içindeki karışıklıklar, hem de kuzeyinde
kendine karşı güçlenen ve örgütlenen hem de devletler Assur İmparatorluğu’nu zor bir
döneme sokmuş, gücünü azaltmıştır. Özellikle Urartu, oldukça geniş bir alanı Assur’un
hakimiyetinden almış ve bu topraklar üzerinde etkinliğini kurmuştur. Sınırları küçülmeye
başlayan Assur Krallığı’nın gücü de giderek azalmış ve Tiglat-Pileser (744-727) dönemine
kadar Assur tahtında karışıklıklar hakim olmuştur3.

M.Ö. 13. yüzyıl sonrasında Urartu ve Assur coğrafyasına komşu bir bölgede ise,
Büyük Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasından hemen sonra, Anadolu’nun
Güneydoğu’sunda küçük beyliklerin varlıkları hissedilmektedir. Kuzey Suriye olarak da
adlandırabileceğimiz bölgede kent devletleri olarak örgütlenmiş bu beylikler kısmen Hitit
kültürünü devam ettirirlerken, Güney Doğu Anadolu’ya özgü kendi yerel kültür
özelliklerini de yaratmışlardır. M.Ö. 10. yüzyıla gelindiğinde bu küçük beyliklerin önemli
bir siyasal güç haline geldiği görülmektedir. Torosların eteklerinden, Kuzey Suriye’ye
uzanan bölgede güçlenen beylikler Assur ve Urartu’nun batı politikasında önemli bir
noktada yeralmışlardır4. Geç Hitit bölgesi, doğudan Anadolu’nun içlerine ve buradaki
ticaret yollarına açılan, ayrıca Akdeniz’e ulaşmada da önemli bir noktada yeralır. Batı’daki
önemli hammadde bölgelerine ulaşım da, doğu ve güneydekiler için bu bölge üzerinden
mümkündür. Bu stratejik konum Kuzey Suriye bölgesini ve buradaki siyasi örgütlenmeleri
önemli bir noktaya taşımıştır. Özellikle Assur ve Urartu açısından bu bölge her dönem
ulaşılması amaçlanan bir hedef olmuştur. Coğrafyalar arası yaşanan bu siyasi olaylar,

3
Sevin 1999, 11. Grayson 1996, 255.
4
Çilingiroğlu 1984; Köroğlu 2006, 143.

ii
halklar arası yakın ilişkilerin kurulmasında ve Eski Çağ Anadolu dünyasının
şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.

iii
Araştırmaların Tarihçesi

Kuzey Suriye ve Urartu ilişkileri çok fazla araştırmaya konu olmamıştır. Şimdiye
kadar yapılan çalışmalarda genel olarak Urartu ve Kuzey Suriye kültürleri bir arada
değerlendirilmemiştir. Eldeki verilerin azlığından kaynaklı üzerine çok fazla ilgi
çekemeyen bu ilişkiye genellikle satır aralarında rastlamaktayız. Ancak bugünkü coğrafi
şartlar da göz önünde tutulduğunda bu iki kültür bölgesinin birbirinden aşılmaz sınırlarla
ayrılmadığı görülmektedir. Çok yoğun hareketliliklerin yaşandığı Demir Çağ boyunca bu
iki bölgenin biribirinden kopuk olduğu düşünülemez. Özellikle eldeki yazılı belgeler
açıkça iki kültür arasındaki siyasi bir birlikteliği göstermektedir.

Şimdiye kadar genellikle tek başlarına yada başka kültürlerle kurdukları


ilişkileriyle araştırma konusu olan bu iki kültürün ortak değerlendirilmelerinin yapıldığı
çalışmalar, sayıca azda olsa mevcuttur. Kuzey Suriye ve Urartu tarihinin kesişen
dönemlerini bir arada inceleyen ve kültürleri arasında görülen benzerlikler üzerine en
kapsamlı çalışma A. Çilingiroğlu tarafından yapılmıştır5. Çalışmanın yayınlanmasından
sonra geçen süre içerisinde yapılan karşılaştırmalardan bazıları geçerliliğini yitirse de,
genel bir değerlendirme yapmak için temel bir başvuru kaynağıdır. Bunun yanında daha
yakın tarihlerde K. Köroğlu tarafından hazırlanan Urartu’nun güneybatısına doğru
yayılımının incelendiği yüksek lisans çalışması ve bu çalışmadan geliştirilen kitap
konumuz hakkında önemli bilgiler vermektedir6. Urartu’nun batı bölgelerinde ulaştığı
noktaların belirlenmesinde bu çalışmalar önemli birer kaynaktır. Urartu’nun Anadolu’nun
içlerine doğru ilerlemesi, bu bölgedeki beylikler ve Assur ile ilişkileri, Wäfler tarafından
da ele alınmıştır7. Bu konuyla ilgili yapılmış değerlendirmelerin toplandığı en önemli
kaynaklardan olan bu makalelerde Fırat Havzası’ndaki maden yataklarının Demir Çağı’nda
taşıdığı önem detaylarıyla anlatılmaktadır. Urartu’nun Geç Hitit kültürüyle tanışmasını
sağlayan bu kaynakların çevre coğrafyalar için taşıdığı önem de yine bu çalışmalarda
anlatılmaktadır. Yakın zamanda hazırlanmış olan bir başka çalışma, Urartu- Geç Hitit
ilişkisi, diğer kültürlerle birlikte ele alarak incelemektedir. Novak, Prayon ve Wittke
tarafından farklı yazarların makalelerinin bir araya getirilmesiyle hazırlanan bu çalışma
Geç Hitit kültürü merkezi bir noktadadır8. Bu kültürün yakın bölgesindeki Assur ve Urartu

5
Çilingiroğlu 1984.
6
Köroğlu 1988, Köroğlu 1996.
7
Wäfler 1981, Wäfler 1986.
8
Novak 2004.

iv
gibi kültürlerle ilişkilerinin anlatıldığı bu kitap, yakın kültürler içerisinde görülen ortak
unsurların nedenleriyle birlikte incelemesi açısından oldukça önemlidir. Temel hareket
noktamızı oluşturan bu çalışmaların yanında, konumuzla ilgili değerlendirmelerde bulunan
farklı kaynaklar da mevcuttur. Ancak bu çalışmalar konumuzdan farklı başlıklar taşımakta
ve bizim sunmaya çalıştığımız ilişkilerle ilgili direkt olmayan göndermeler yapmaktadır.

v
Yöntem

Bu çalışmanın konusunu, Doğu Anadolu ve Kuzey Suriye kültürleri arasındaki


ilişkinin Urartu kültüründeki etkileri oluşturmaktadır. Bu ilişkiler somut örnekler
üzerinden, kesin sonuca varılmış çalışmaların sonuçlarına dayandırılarak gösterilmeye
çalışılmıştır. Şimdiye kadar çok fazla değinilmeyen bu konunun, dönemin ve bölgelerin
siyasal gelişmelerinden bağımsız incelenemeyeceği düşünülmektedir. Urartu Devleti’nin
öncesinde Doğu Anadolu’da yaşayan ve bu devletin temellerini oluşturduğu düşünülen
beylikler dönemiyle, devamında yaşanan süreçlerde iki coğrafya arasındaki siyasi
ilişkilerin varlığı bilinmektedir. Ancak bu çalışmada, M.Ö. 9. yüzyıldan itibaren siyasi
bütünlük sağlayan Urartu Devleti’nin kuruluşundan itibaren, çöküşünün başladığı II. Rusa
dönemine kadar devam eden süre içerisinde, Kuzey Suriye Beylikleri ile olan ilişkiler ele
alınacaktır. Çalışma sırasında her iki bölgenin coğrafi ve siyasi durumlarına değinilse de
temel olarak somut örnekler üzerinden karşılaştırmalar yapılarak, eldeki bulguların
kökenleri ve oluşumları üzerinden bir sonuç çıkarılmaya çalışılacaktır. Kültürler arasında
yaşanan ilişkilerin Urartu üzerinde etkileri, daha çok Kuzey Suriye mezar stellerinde ve
orthostadlarında görülen sahnelerin, Urartu metal buluntuları üzerindeki benzer sahne
tasvirlerinde görülmektedir. Ayrıca iki kültürde görülen dil ve dinin dışında miğfer, iğne,
fibula gibi buluntularda da bazı benzerlikler tespit edilmiştir. Kuzey Suriye kaynaklı
olduğu düşünülen bu benzerlikler, daha az örneklerle fildişi eserler üzerinde de
görülmektedir. Ancak bu buluntulara göre daha silik takip edilebilen mimarideki izler de,
ayrı bölümler halinde daha dar kapsamlı olarak ele alınmıştır.

Bu çalışmanın esasını, yapılan kütüphane araştırmasında elde edilen kaynakların


değerlendirilip, düzenli bir bilgi derlemesinin sunulması oluştursa da, yer yer bu
değerlendirmelere yeni görüşler eklenecektir. Daha önceki çalışmalarda değerlendirilmiş
buluntuların zaman içerisinde yeni incelemelerle farklı şekilde tarihlenmeleri, onları bu
çalışmanın kapsamı dışında tutmaktadır. Eserler üzerinde yapılan değerlendirmeler,
fotoğraflar ve çizimlerle desteklenmeye çalışılmıştır. Bilimsel çalışmalarda farklı farklı
adlandırılan ve bizim konumuzun sınırları içerisinde yer alan Kuzey Suriye ve kısmen
bugünkü sınırlar ile Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu olarak adlandırılan bölgenin
adı, çalışmamızda Kuzey Suriye olarak kullanılmakta ve buradaki yerel beylikler de Geç
Hitit Beylikleri olarak tanımlanmaktadır.

vi
Çalışmanın ilk bölümünde Urartu ve Kuzey Suriye Beylikleri arasındaki siyasi
ilişkiler değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu aşamada, sayıları azda olsa elimizdeki Urartu
yazılı belgeleri temel hareket noktamızı oluşturmaktadır. Ancak yazıtlar değerlendirilirken,
bu belgelerin Urartu krallarının bakış açısıyla kaleme alındığı göz önünde bulundurulması
gereken önemli unsurlardan biridir. Bu belgelerin yanısıra, Urartu belgelerine göre sayıları
daha az olan Assur yazıtları da, ilişkilerin başka bir açıdan değerlendirilmesini sağlayan
önemli kaynaklardır. Assur’un gücünü yitirmeye başladığı Şalmaneser (M.Ö. 782-773)
döneminden itibaren görülmeye başlayan Geç Hitit Beylikleri ile ilgili Urartu yazıtları, III.
Tiglat- Pileser (M.Ö. 744-727) dönemine kadar devam eder. Bu yazıtların buluntu yerleri,
Urartu Devleti’nin batıda ulaştığı noktanın tespit edilmesi açısından önemli ip uçları
vermelerinin yanısıra, yazıtlarda anlatılanlar, dönemin siyasi ilişkileri hakkında da önemli
bilgiler vermektedir. Assur yazılı belgelerinde çok fazla değinilmeyen bu dönem
hakkındaki gelişmeler, Urartu belgeleri tarafından şekillendirilmektedir. Bir dönem Geç
Hitit Beylikleri üzerinde Assur Devleti’nden daha fazla etkiye sahip olan Urartu Devleti,
Assur benzeri dış politika uygulamaları sonucu bu beyliklerin varlıklarını devam
ettirmelerine göz yummuştur. Urartu Devleti’nin de etkilendiğini düşündüğümüz Geç Hitit
kültürünün devamlılığında, bu tarz politikalar önemli rol oynamıştır. Çalışma sırasında
konumuzla ilgili görülen Urartu yazıtları, M. Payne’nin Urartu yazılı belgelerinin en yeni
çevirilerinin toplandığı kitabından alınarak değerlendirilmiştir9. Yazıtların bulunduğu
yerler ile yazıtlarda adları geçen kentlerin gösterildiği ve Urartu’nun batı seferlerinde
izlediği muhtemel yol güzergahlarını gösteren haritalar, genel bir fikir edinebilme amacıyla
farklı kaynaklar kullanılarak hazırlanmıştır.

9
Payne 2006.

vii
viii
URARTU- GEÇ HİTİT İLİŞKİLERİNİN GELİŞİMİ

I. Erken Demir Çağı Dönemi:

M.Ö 9. yy’da Van Gölü ve çevresinde birbirinden bağımsız olan beyliklerin


birleşmesiyle oluşan Urartu devletinin kuruluşundan önce, ilk kez M.Ö. 13. yüzyılda Assur
belgelerinde Uruadri adından bahsedilmektedir. İlerleyen dönemlerde bu birleşim güçlü bir
krallık olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğu Anadolu’nun yüksek yaylalarında, sert iklim
şartlarına rağmen güçlenen ve örgütlü bir yapıyı oluşturan halkın Doğu Anadolu’ya
nereden ve hangi tarihte geldiği tartışmaları devam etse de, genel görüş Erken Demir Çağı
başlarında bu bölgeye ve Kuzey Batı İran’a Kafkaslar üzerinden bir göçün olduğu
yönündedir1. Bu döneme yönelik az sayıdaki çalışmalar sonucunda ortaya çıkarılan kale,
sivil yerleşim alanları ve nekropoller Urartu öncesinde Doğu Anadolu, Transkafkasya ve
Kuzey Batı İran bölgelerinde hayvancılıkla geçinen ve yarı göçebe halde yaşayan
toplulukların varlıklarını göstermektedir2. Doğu Anadolu’da kazılmış olan Van Kalesi
Höyüğü, Van-Dilkaya ve Van-Karagündüz Höyüğü gibi merkezlerde, Erken Tunç
Dönemi’ne ait tabakaların üzerinde bir boşlukdan sonra Urartu yapılarının görülmesi bu
dönem hakkındaki elimizdeki bilgileri oldukça sınırlamaktadır3. Bu Höyüklerde, genel
olarak tüm bölgede olduğu gibi kalıcı kültür kalıntıları çoğunlukla Orta Demir Çağı’ndan
itibaren görülmektedir. Çok zayıf mimari kalıntılarını görebildiğimiz ve çanak
çömlekleriyle ayırt edebildiğimiz Erken Demir Çağı’nın Urartu devletinin kuruluşuyla son
bulduğu görülmektedir. Bu döneme ait çalışmaların ve elde edilen sonuçlarının yetersiz
olması, Doğu Anadolu’da bir dönem yoğun görülen bu kültürün Urartu devlet yapısında ne
kadar etkili olduğu konusunda net bilgiler elde etmemizi zorlaştırmaktadır.

Yazılı belgeler bize Urartu öncesi Erken Demir Çağı hakkında çok fazla bilgi
vermese de, arkeolojik bulgulardan, bu dönemde Doğu Anadolu’da kültürel olarak

birbirine yakın toplulukların varlıkları anlaşılmaktadır4. Ancak Assur krallarının


yazıtlarında sık sık bahsettiği bu topluluklar hakkında çok fazla maddi buluntumuz yoktur.
Assur yazıtlarında Uruatri ve Nairi5 olarak adlandırılan ve aşiretler halinde örgütlendiği

1
Çilingiroğlu 1994, 4.
2
Konyar 2003, 92. Sevin 1991. Sevin 1999b.
3
Tarhan 1992, 411. Sevin 1999a, 858. Çilingiroğlu 1992, 472.
4
Köroğlu& Konyar 2005, 25.
5
Mattney 2002, 520.

1
düşünülen bu halkların ortak kültür öğelerine sahip oldukları düşünülmektedir. Assur
kralları yazıtlarında bu bölgelere düzenledikleri seferlerden ve bu beylikleri haraca
bağladığından sık sık bahsetmektedir6. Assur’dan aldığımız bu bilgiler sayesinde Dicle
Nehri’nin oluşturduğu doğal sınırın kuzeyinde yer alan beyliklerin birbiriyle ilişki
içerisinde olduğunu da söyleyebiliriz. Doğu Anadolu Bölgesi’nde yapılmış kazılarda bu
döneme ait buluntular arasında yeralan ve “Grooved ware” olarak adlandırılan yivli çanak
çömleğin de kısmen bu ortaklığa örnek olabilecek bulgular arasında olduğu
söylenmektedir. Çoğu zaman kahverengi ya da kırmızı renk bir astarla kaplanmış olan bu
seramik türünün ayırtedici özelliği ağız ile omuz bölgesi arasında görülen birden çok
sayıda yer alan yatay yiv bezemesidir. Erken Demir Çağı’nda Doğu Anadolu’nun önemli
bir bölümünde kullanılan bu çanak çömlek, kuzeyde Transkafkasya ve Erzurum çevresine,
güneydoğuda Urmiye Gölü’nün batı kıyılarına, batıda Fırat Nehri’ne, güneyde de Yukarı
Dicle bölgesine kadar yayılmıştır7. Doğu Anadolu’daki bu küçük beylikler ile yivli çanak
çömlek kültürünün çağdaş olduğu ve yayılım alanlarının paralellikler taşıdığı da
düşünülmektedir8. Bu seramiğin bulunduğu alanlar bizlere, ilerde Urartu’nun oluşumunda
etkili olacak beyliklerin yayılım alanları hakkında genel bir bilgi vermektedir (Harita 2).
Bu seramikler Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, özellikle Yukarı Dicle bölgesinde Assur
hakimiyetinin yeniden güçlenmesi ile son bulsa da Assur saray malları ile beraber bir süre
daha görülmektedir. Bu dönemden sonra da Van Bölgesi’nde kullanımının devam ettiğini
bildiğimiz yivli seramikler, Urartu devletinin kırsal alanlarında karşımıza çıkmaktadır9.
Urartu’daki bu tür yivli seramiğin varlığı ve dağılım alanları göz önüne alınarak, küçük
toplulukların Urartu’nun oluşum evresinde ortak bir kültüre sahip olduğu ve kuruluş
evresinde etkili oldukları söylenebilir. Hurri kökeni oldukları düşünülen bu toplulukların
M.Ö. 850’lere kadar politik bir örgütlenme içerisine girmedikleri görülmektedir. Ancak
Yukarı Dicle, Elazığ Bölgesi ve Van Havzası’nda karşımıza çıkan yivli çanak çömlek bu
süreçde ortak bir kültürel gelişim ve ilişkilerin olduğunu göstermektedir.

Uruadri adının Assur belgelerinde ilk kez yazıldığı I. Şalmaneser dönemi (M.Ö.
1274), Assur’un askeri faaliyetlerinin Kuzey Suriye’ye yöneldiği tarihlerle parelellik
göstermektedir. Assur’un Toros Dağları’nın kuzeyine yöneldiği bu dönemlerde, aşiretler
halindeki Nairi halkları Assur için önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Genel kabul gören bir

6
Grayson 1991, 243.
7
Köroğlu 2002, 455.
8
Roaf 2001, 367.
9
Başgelen 1996, 144. Köroğlu 2005, 32-33.

2
düşünce, artan Assur baskısına karşı tek başlarına karşı koyamayacak bu aşiretlerin, ortak
bir güç haline geldiği yönündedir10. Ancak hangi aşiretin, merkezi yapılanmada ne gibi güç
ve etkisinin olduğu hakkında çok fazla bilgimiz yoktur. Assur kralı I. Şalmaneser’in bir
yazıtından, bu yeni gücün adını ve dağ kaleleri olduğunu öğrenmekteyiz11. I. Şalmaneser’in
bu söylemleri bize bölgedeki aşiret reislerinin kendi savunma sistemlerini oluşturmaya
başladıklarını gösterebilir.

M.Ö. 9. yy’dan itibaren kuzeyindeki tehlikenin farkında olan Assur zaman zaman
Nairi bölgesine seferler düzenlemiştir. Aynı dönemlerde Kuzey Suriye beyliklerinden
bazılarına yönelik seferler düzenleyen Assur’un, bu bölgedeki yöneticiler için kullandığı
isimleri daha sonra Urartu krallarının ünvanları olarak da kullandığı görülmektedir12. Ayrıca
III. Şalmaneser’in yazıtlarında geçen Bit-Agusi’li yönetici Aramu13 ile Urartu’nun kurucu
beyi olarak bildiğimiz Arame arasında bir ilişki kurmak güç de olsa mümkündür. Bu
ifadeler sadece yüzeysel bir dil benzerliği olabileceği gibi, yivli çanak çömleğin bölgedeki
varlığı da göz önünde bulundurularak incelendiğinde iki bölge arasında ki bir ilişkinin
varlığının sonucu olarak da kabul edilebilir. Bu döneme ait elimizde bolca bulunan Assur
yazılı belgelerinde, güçlenen Urartu devletine karşı III. Şalmaneser’in düzenlediği kuzey
seferleri anlatılmaktadır. M.Ö. 9.yy’da Kuzey Suriye ve Urartu, Assur’un ilgi alanı içerisinde
öne çıkmıştır ve bu dönem yazıtlarında iki bölge birlikte anılmaya başlamışlardır.

“… Hattu ülkesi ve tüm toprakların, Melidu Ülkesi, Daianu Ülkesi,


Suhmu Ülkesi, Arsaşkun şehri, Urartular’ın krali şehri Aramu,
Gilzanu ülkesi, Hubuşkia Ülkesi- Dicle kaynağından Fırat’ın
kaynağına dek (olan bölge), Mazamua’nın(=Hazar Denizi)
içlerindeki denizden Kaldu Ülkesi’nin denizine (=Basra Körfezi) dek
(olan bölgeyi) ayaklarımın altına aldım…”14

10
Çilingiroğlu 1984, 90.
11
“Rahipliğimin başlangıcında Uruadri ülkesi ayaklandı… Ordumu harekete geçirdim ve güçlü dağ kalelerine
doğru sefere çıktım.„ Assur kralının bu yazıtı Uruadri adının yazılı belgelerde görüldüğü ilk örnektir.
(Çilingiroğlu 1994, 1.)
12
Salvini 2006, 28.
13
Grayson 1996, 11.
14
Grayson 1996, A.O. 102. 24. Assur krallarının ülkelerinden kuzeye düzenedikleri seferde, Toros Dağları’nı
aşarak Dicle Tüneli’ne kadar ilerledikleri araştırmalar sonucunda bilinmektedir. I.Tiglat-Pileser ve III.
Salmaneser dönemlerinde ulaşılan bu noktada krallar seferlerini ve başarılarını anlatan yazıtlar ve kabartmalar
yaptırmışlardır. Assur’un Yukarı Dicle Bölgesi’nde ulaştığı en uç noktanın Birkleyn’deki geçit olduğu da,
şimdilik aksi kanıtlanamamış bir düşüncedir. Urartu’dan ilk sözedilişlerin olduğu bu kabartmalar Assur’un
Kuzey’de ulaştığı bölgelerin tespiti açısından oldukça önemlidir. (daha detaylı bilgi için bkz. Schachner 2005)

3
III. Şalmaneser’in seferlerinin gösterildiği Balawat Kapısı üzerindeki I. Bantta yer
alan bu ifade, Dicle Tüneli’nde yine krala ait yazıtlarla neredeyse aynıdır. Yazıtla beraber
Urartu kentlerinin de tasvir edildiği bu kabartmalar Erken Demir Çağı sonrası Doğu
Anadolu’da ortaya çıkan gücü tanımamızı sağlayan ilk örnekler arasındadır. Bu yeni
dönemde Assur kayıtlarında farklı kral ve kent adlarıyla anılmaya başlayan Urartu Devleti,
Demir çağında Doğu Anadolu’nun en etkin gücü haline gelmiştir.

4
II. Urartu Devleti’nin Geç Hitit ve Kuzey Suriye Politikası:

Assur yazıtlarından tanıdığımız Arame’den sonra, Urartu’nun başında Sarduri


adından ve onun krali kenti Tušpa’dan bahsedildiği görülmektedir. Sarduri ile beraber,
sayıları az da olsa Urartu’nun kendi yazılı belgeleri de görülmeye başlanır. I. Sarduri’ye ait
Van Kalesi’nin batı ucundaki burcun üzerinde yer alan Assurca yazıtta kral kendisini ve
ülkesini ilk kez kendi ifadeleriyle tanıtmaktadır:

“Lutipri oğlu Sarduri, büyük kral, güçlü kral, dünyanın kralı,


Nairi ülkesinin kralı, benzeri olmayan kral, hayret verici çoban, dik
başlı uyruklarla savaşmaktan korkmayan kralın yazıtıdır. Lutipri
oğlu Sarduri, krallar kralı, her kraldan haraç almış olan (benim).
Lutipri oğlu Sarduri şöyle der: Bu taşları Alniunu Şehri’nden
getirttim ve bu duvarı yaptırdım15.”

Yazıtlarında kendilerini Biainili olarak adlandıran Urartu kralları, zorlu coğrafi


koşulları kendi lehlerinde kullanmış, hakim oldukları bölgelerinin geçiş yerlerinde yüksek
tepelerin üzerinde kaleler kurmuş ve belki de kültürlerinin en kalıcı öznesi, demir madenini
kullanarak geliştirdikleri silahlar ve güçlü orduları ile Assur’un karşısına önemli bir rakip
devlet olarak çıkmışlardır. Başkent Tušpa’nın coğrafi konumu ve ulaşım koşulları Urartu
krallarını öncelikle hakim bölgelerinin dışında, başkentlerinin kuzey ve kuzeydoğularındaki
bölgelere yöneltmiştir olmalıdır. Urartu Krallığının ilk yıllarında ülkenin batı bölgelerine
yönelik herhangi bir faaliyette bulunduğu henüz belgelenmemiştir. İlk olarak kuzeyde ve
doğuda ülkelerini zora sokmayan seferlerle güçlenen Urartu Devleti’nin, güneye yönelik
seferleriyle de Musasir ülkesinin sınırlarına kadar ulaştığı da söylenmektedir16.

Urartu tahtında Menua dönemine (M.Ö. 810-786) kadar yer alan krallar, Doğu
Anadolu’da güçlü ve örgütlü ilk devletin temelini oluşturmuşlardır. Menua’nın krallığıyla
beraber Urartu devleti bölgede tek hakim güç konumuna gelmiş, ticaret yollarına hakim
olmaya başlamış ve başkentten farklı yönlerde çeşitli kaleler inşaa ederek, askeri ve ticari

15
Payne 2006, 17; UKN: No. 1.
16
Çilingiroğlu 1994, 41.

5
amaçlı yollar oluşturmuştur. Menua döneminde ülkenin sınırlarının genişlediği
görülmektedir. Kral ülkenin Van’daki merkezinden çıkarak Urmiye Gölü’nün
güneybatısında, Elazığ- Palu yöresinde inşaa faaliyetleri başlamış, eyalet merkezleri ve
garnizonlar kurmuştur17. Urartu yazıtlarında da karşımıza çıkan bu alanların, sahip oldukları
mimarileri ile de sadece bir kereye mahsus sefer alanları olmadıkları görülmektedir. Kralın
Torosları aşan seferler yaptığı yönünde bir takım değerlendirmeler yapılmaktadır. Ancak bu
dönemde Toroslar’ın diger tarafında Assur eyaletlerinin varlıkları bilinmektedir. Arami
kökenli Bit-Zamani’nin dışında Tušhan, Tidu ve Sinabu gibi yazıtlardan varlıklarını
bildiğimiz Assur kentleri uzun bir dönem bu bölgede güçlerini korumuştur18. Bu kentlerin
varlığı, Urartu’nun bu bölgede bir güç oluşturamamasında çok önemli bir etkendir. Bu
kentlerden sonra Dicle Nehri’nin kuzeyinde yer alan Subria ise Assur ile Urartu arasında bir
tampon bölge konumundadır19. Tüm bunlar Urartu’nun Assur hakimiyetindeki bölgelere
doğru ilerlemesinin önünü kesmiş olmalıdır.

M.Ö. 9. yüzyılda, Menua döneminde (M.Ö. 810-785) Urartu Devleti’nin


sınırlarının genişlemesi ile birlikte Urartu yazılı belgelerinde Geç Hitit Beylikleri’nin adları
da yeralmaya başlamaktadır (Harita 2). Bu dönemde Assur belgelerinde de adından sık sık
söz edilen Kuzey Suriye’de20, bazı kent devleti hükümdarlarının, Hitit İmparatorluk soyuna
dayanan kökleri ve Hitit kültürüyle benzerlik gösteren bazı özellikleri görülmektedir. M.Ö
12. yy’da başlayan Hitit İmparatorluğu’nun yıkılış süreciyle beraber bölgede güçlenen bu
beylikler uzun bir süre daha Hitit geleneklerini sürdürmüşlerdir21. Bu beyliklerden,
özellikle Melitealhe ve Kummuhu Urartu siyasal gücünün yoğun yaşandığı ve bulundukları
bölgeden dolayı siyasi ilişkinin daha sık görüldüğü yerlerdir. Bir süre Urartu’nun etkisini
daha çok hisseden bu beylikler, Urartu’nun himayesinde kurulmuş Geç Hitit
Koalisyonunda da etkili bir konumdadırlar22. Bu beyliklerin dışında Melitealhe gibi Hitit
soylu yöneticilere sahip Karkamış ile beraber, Azatiwaya (Arslantaş- Karatepe), Sam’al
(Zincirli- Sakçagözü)’de Urartu’nun Geç Hitit Beylikleri ile olan ilişkisine örnek
benzerliklerin görüldüğü küçük kent devletlerinden bazılarıdır. Genellikle birbirine yakın
kültür öğelerine sahip olan bu kent devletlerinden bir kısmı ortak bir dil kullanmıştır. Hitit

17
Menua dönemindeki imar faaliyetlerinin lokalizasyonu için bkz. Zimansky 1985, 63-64.
18
Köroğlu 1998, 9.
19
Parpola 2001, 9.
20
Bölgedeki Geç Hitit Beylikleri’nden alınan vergiler uzun bir dönem Assur yazıtlarında görülmektedir. III.
Şalmaneser döneminden itibaren Assur yazıtlarında artan bu ifadelerden bir çok beyliğin varlığı takip
edilebilmektedir (Garayson 1996, 18).
21
Dörner 1999, 118.
22
Hawkins 1983, 338-339.

6
hiyeroglif yazısını benimseyen bu devletlerin yanında, Assur’a komşu ve Arami kökenli
olan bazı devletler de farklı bir dil kullanmaktadır. Bu ayırım devletlerin sanatlarında da
görülmektedir. Hitit devletiyle ilişkili olan devletler ile Assur’un komşusu olanlar arasında
bazı stil farklılıkları da görülmektedir23. Urartu devletinin batı seferleri sonucunda da bu
devletlerden daha çok Melitialhe ve Kummuh ile ilişki görülmektedir. Ayrıca Kargamış ve
Gurgum’la da kurulan siyasi ilişkiler, Urartu sanatında Hitit etkili bazı özelliklerin
görülmesinin nedeni olarak görülebilmektedir.

Geç Hitit Beylikleri, içerisinde bulundukları bölge ve sahip olduğu hammadde


kaynaklarından ötürü, genişleyen sınırlarında hammadde sıkıntısı yaşayan Assur için
önemli bir hedef olmuştur. Assur çeşitli dönemlerde, batıdaki kaynaklara ve Akdeniz’e
giden yollar üzerinde bulunan beyliklere yönelik farklı politikalar uygulamıştır. Hitit
İmparatorluğu’nun yıkılışından III. Şalmaneser Dönemi’ne (M.Ö. 858-824) kadar Assur
krallarının bir çok kez bu beylikler üzerine seferler düzenlediğini ve bu seferler sırasında
Fırat nehrini geçtiğini görmekteyiz24. M.Ö. 12. ve 9. yüzyıllar arasında bu saldırılar
karşısında, benzer kültürlere sahip ve aynı gelişim süreçleriyle karşılaşan beyliklerde doğal
bir birliktelik oluşmuştur. Bu bütünlükleri Kuzey Suriye-Küçük Asya bloğunun
oluşmasında da önemli olmuştur25.

Ön Asya’daki hammadde yataklarının iki bölgede toplanması, bu bölgede


yerleşmelerin ve ticaretin yoğunlaşmasında da doğal bir rol oynamıştır. Bu bölgelerin
kontrol altına alınma mücadeleleri de dönemin hakim güçleri arasında uzun süre etkili
olmuştur. Bugünde önemini koruyan bu hammaddeler, yoğun olarak Batı’da Kuzey
Suriye- Anadolu bölgesi ve Kuzeydoğu’da Karadeniz ve Hazar Denizi arasındaki bölgede
bulunmaktadır26. Merkezi, Doğu’ daki kaynaklara daha yakın olan Urartu’nun bu bölgeyi
kontrolünün de daha kolay olduğu düşünülebilir. Urartu’nun çok fazla tehlikeyle
karşılaşmayacağı bu alan, krallarının öncelikli faaliyet bölgelesi arasında yer aldığı
görülmektedir. M.Ö. 9. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde bölgedeki gücü tartışmasız
olan Urartu devletinin seferlerinin yönünü, aynı arayışlarla Batı’ya çevirdiği
görülmektedir. Merkezi gücünü sağlamlaştıran krallık, üretim için demir dışındaki
gereksinimlerini karşılamak için değişik bölgelere seferler düzenlemeye başlamıştır. İlk
kez Menua dönemi yazıtlarında anlatılmaya başlanan Geç Hitit Beylikleri üzerine yapılan
23
Grayson 1982, 377-378-379.
24
Grayson 1982, 380.
25
Wäfler 1986, 89.
26
Wäfler 1981, 79.

7
seferlerde, Urartu’nun, bölgedeki siyasi karışıklıkları Assur’a karşı kullanarak, bölgede bir
süreliğine ondan daha etkin bir konumda olduğunu anlaşılmaktadır27.

Menua döneminden itibaren, Urartu krallarına ait tüm yazıtlarda yaklaşık on kez
Geç Hitit Beylikleri’nden bahsedildiği görülmektedir. Menua dönemine ait Palu, Bağın ve
Van yazıtları, I. Argişti dönemine ait Horhor yazıtı, II. Sarduri dönemine ait Van yazıtı ve
Van’da bulunmuş ikinci bir yazıtla beraber İzoli ve Bahçecik yazıtları ve II. Rusa
dönemine ait Ayanis, Mazgirt yazıtları Urartu belgelerinde adı geçen Geç Hitit kent
adlarına, Geç Hitit bölgelerindeki sefer ve imar faaliyetlerine dair bilgiler içermektedir.
Urartu hakim ideoljisiyle yazılmış bu belgelerde krallığın batıda ulaştığı sınırlar kısmen
ifade edilse de, bu yazılı belgeleri tarihlemesi kesinleşmiş buluntularla birlikte
değerlendirmek daha doğru sonuçların elde edilmesini sağlayacaktır. Bazı dönemlerde
Urartu yazıtları üzerinde Assur yazılı belgelerinden farklılıklar ya da eksiklikler görülmesi,
taraflı tarih yazıcılığının erken örnekleri olarak da yorumlanabilir.

Urartu Devleti’nin Geç Hitit Beylikleri ile başlayan siyasi ilişkilerine en erken
örnek Menua dönemine (M.Ö. 810-785) ait yazıtlardan bir tanesinde görülmektedir. Bugün
Elazığ sınırları içerisinde yeralan Palu (Urartu’da Šebeteria?)’da, Murat Nehri kenarında,
Urartu Devleti’nin batıdaki eyalet merkezlerinden bir tanesi konumundaki bölgede,
krallığa ait bir yazıta ve çok odalı kaya mezarlarına sahip bir kale bulunmaktadır28. Kaya
üzerine yazılmış 28 satırdan oluşan ve Menua dönemine ait olan bu yazıtta, ilk kez
Menua’nın batıya düzenlediği sefer sonucunda Šebeteria, Huzana ve Supani kentlerini ele
geçirilişi anlatılmaktadır. Kralın Hate Ülkesi’ne kadar ulaştığı ve buradaki Melitealhe
kralını bağışlayıp, bu ülkeyi vergiye bağladığı da yazıtta yer almaktadır.

“Tanrı Haldi kendi mızrağı ile sefere çıktı Šebeteria Şehri’nin


ülkesini ele geçirdi ve Supa Şehri’ni de ele geçirdi. Tanrı Haldi güçlü
ve tanrı Haldi’nin mızrağı da güçlüdür. Tanrı Haldi’nin kudretiyle,
İşpuini oğlu Minua sefere çıktı, Šebeteria Şehri’nin ülkesini ele
geçirdi, Huzana Şehri’nin ülkesini ele geçirdi ve Supa Ülkesi’ni de ele
geçirdi. Hate Ülkesi’ne dek ulaştı.
Tanrı Haldi’ye bu steli diktirdi. Šebeteria
Şehri’nde tanrı Haldi’ye bir tapınak yaptırdı. Šebeteria Şehri’nde…

27
Wäfler 1981, 85.
28
Köroğlu 1996, 15.

8
Melitia Şehri’ni kralının hayatını haraç (ödemesi koşulu) ile
bağışladı…29”

Yazıtdan da anlaşıldığı gibi, kral açıkça fethettiği ülkeleri belirtmiştir. Bu yazıta


göre Urartu Geç Hitit kentlerinden bazılarının hakimiyetini ele geçirmiş, ancak bu
devletlerin varlığına son vermeden vergilerle kendine bağımlı hale getirmiştir. Böylelikle
demir dışında üretim için gerekli hammaddeler bu tür yollarla temin edilmiş olmalıdır.
İzlediği bu politika ile Urartu Devleti bölgede kendisine karşı oluşabilecek bir bağımsızlık
savaşını engellemiş olmalıdır. Ayrıca bu bölgede sukuneti sağlamak için çok fazla Urartu
askeri bırakmasına ve bu bölgede sürekli bir baskı uygulamasına da gerek kalmamış ve
güneyden gelen Assur tehlikesine karşı, bu devletleri kendi yanına çekmiş olmalıdır. Bu
yazıta göre kral burada bir de tapınak yaptırmıştır. Urartu’nun böyle bir imar faaliyetine
girişmesi, ya da böyle bir söylemin dile getirilmesi Urartu’nun burada güçlü bir egemenlik
kurduğunu düşündürmektedir.

Yine Menua döneminde Elazığ- Palu bölgesinde oluşturulan eyalete dair bir bilgiyi,
aynı bölgede bulunan Bağın yazıtından öğrenmekteyiz. Yazıtta kendini açıkça tanıtan kral
bölgeye vali olarak atadığı kişiyi ilan etmiştir. İlk kez bir Urartu yazıtında kral adlarından
başka bir şahasın adı görülmektedir ve bu kişi "eyalet valisi" ünvanını almıştır30. Urartu’nun
Geç Hitit Devletleri ile ilişkiye geçtiğine kanıt olabilecek iki parçalı basalt bir stel
üzerindeki bu yazıt, bölgedeki Urartu kimliğini en belirgin biçimde yansıtan buluntular
arasındadır.

“…Minua der ki: Oraya vali olarak (lu. EN.NAM) Titia(ni)’ yi atadım.
Tanrı Haldi’nin yüceliği ile, ulu tanrı Haldi’ye İşpuini oğlu Minua bu
steli efendi tanrı Haldi’ye diktirdi. Orada Titia’yı vali olarak
atadım…31”

Menua Dönemi’ne ait, şimdi Van Müzesi’nde bulunan bir başka yazıt da, Surp
Pogos Kilisesi’nin duvarında bulunmuş bir sefer yazıtıdır. Ortası oyuklu basalt bir bloğun
her iki tarafında da yeralan yazıtda kralın batıya düzenlediği seferlerden bazıları
anlatılmaktadır. Kralın bölgeye düzenlediği seferler sonunda aldığı esirlerden bu yazıtın sağ

29
Payne 2006, 70. UKN no: 39. Yazıtın tamamı için bkz. ek (Geç Hititlere Yönelik Urartu Yazıtları)
30
Çilingiroğlu 1997, 33; Schäfer 1973/4, 33-37.
31
Schäfer 1973/4, 35;UKN: No. 42; Payne 2006, 76. Yazıtın tamamı için bkz. ek (Geç Hititlere Yönelik Urartu
Yazıtları)

9
kenarındaki sütunda bahsedilmektedir. Urartu tarihinin çeşitli dönemlerinde karşılaşılan esir
alımları ve bu esirleri ülkenin başka noktalarına yerleştirmeleri bu dönemde
Mezopotamya’da da görebiliceğimiz uygulamalar arasındadır. Bu insan transferlerinin
sonuçları düşünüldüğünde Urartu kültürünün içerisinde, esirlerin geldikleri bölgelerin
kültürlerine ait izlerin görülmesi doğal karşılanmalıdır. Menua döneminde de görülen bu
uygulama kralın bıraktığı yazıtında da açıkça ifade edilmektedir. :

“Tanrı Haldi’nin kudretiyle İšpuini oğlu Menua derki: … Mana


Ülkesi’ne karşı sefere çıktığım zaman, (bu) ülkeyi yakıp yıktım. Aynı
yıl orduyu çağırdım ve sefere çıktım. Surisi Şehri’nin ülkesini ve
Tarhigama Şehri’ni ele geçirdiler… Sada’alehi bayu;…Hati Ülkesi
tarafındaki Mele Irmağı kıyısındaki …Alzi Ülkesi’nin…bölgesinden,
2.113 insan bu yılın (esir sayısı)dır. Kimilerini öldürdüm ve
kimilerinide canlı götürdüm. Onlardan erkek olanları orduya
aldım…32”

Urartu Devleti’nin başına Menua’dan sonra I. Argişti (M.Ö. 785/780-756) geçmiştir.


Kralın seferlerinin anlatıldığı yıllıkların (Horhor yazıtı) üçüncü yılına ait bölümde Menua
döneminde başlayan batı seferlerinin devam ettiği, özellikle kuzeydeki ülkelere yönelik
seferlerin yoğunlaştığı görülmektedir. Sekiz sütundan oluşan yazıtın kralın üçüncü yıl
seferlerinin anlatıldığı bölümde, Urartu’nun Niriba’ya ulaştığı, buradan kuzeye yönelerek
Melitealhe’ye vardığı söylenmektedir. Dönüş yolu içinde muhtemelen Diyarbakır’ın
kuzeyinde yer alan Piteira kentinin adı geçmektedir. Bu yazıta göre Urartu bu dönemde Hate
ve Melitealhe ülkelerinin yanısıra Yukarı Dicle Bölgesi’ne kadar ulaşmış olmalıdır. Yazıtta
geçen kentlerin lokalizasyon çalışmaları, Urartu’nun bölgedeki varlığının kesin delili
olabilecek yeterlilikte değildir. Bu tür bir ifadeyi kullanabillmemiz için Urartu yazılı
belgelerinden başka kaynaklara da ihtaç vardır. Bu yazıtın orjinal metninde çoğul halde
kullanılan Hati= na Urartuların çok sayıda Geç Hitit Krallığı ile ilişki içinde olduğunu
göstermektedir33. Kralın yazıtının bu bölümünde, Urartu tarihinin çeşitli dönemlerinde
gördüğümüz esir alımlarının, daha doğrusu "toplu nüfus aktarımı" olarak tanımlanan sefer

32
Payne 2006, 62; UKN: no. 28. Yazıtın tamamı için bkz. ek (Geç Hititlere Yönelik Urartu
Yazıtları)
33
Salvini 2006, 70.

10
bölgelerinden insan alımlarının yapıldığı ve ülke içinde başka noktalara yerleştirildiğine
örnek olabilecek anlatımlar yeralmaktadır. Özellikle yeni inşaa edilen kentlere nakledilen bu
esirlerin imar faaliyetlerinde kullanıldığı kabul gören bir düşüncedir34.

“ Tanrı Haldi kendi mızrağı ile sefere çıktı, Hate Ülkesi’ni ele geçirdi
ve Hilaruada’nın Ülkesi’nide ele geçirdi…
Minua oğlu Argişti derki: Tanrı Haldi ordunun önünden gitti. Hati
Ülkesi’ne karşı sefere çıktım. Niriba Ülkesi’nin vadisini ele geçirdim. .
Tanrı Haldi’nin büyüklüğü ile Hati Ülkesi’ne karşı sefere çıktım.
Tuatehi Boyu’nun bölgesini ve Melitea Şehri’nin güney (tarafını)
bıraktım ve Melia Irmağı’nın havzasını(?)…
Piteira Şehri’ne ve Marmua Ülkesi’ne ve Qaani Ülkesi’ne kadar
ilerledim. Erkek ve kadınlar götürdüm. Kaleleri yerle bir ettim ve
şehirleri yaktım. 2.539 delikanlı, 8.638 canlı erkek ve 18.047 kadın
götürdüm, toplam 29.284 kişi (o) yıl(ın esir sayısıdır). 35”

Argişti’nin yıllıklarından çıkarabileceğimiz bir görüş de, bu dönemde Anadolu’nun


içlerine giden önemli yolların Urartu tarafından rahatlıkla kullanılabiliyor olmasıdır.
Argişti’nin seferleri ile beraber bölgedeki yerel beylikler üzerinde hissedilen Assur etkisinin
Urartu lehine değiştiği görülmektedir. Argişti’den sonra Urartu tahtına geçen II. Sarduri
(M.Ö. 756-730) dönemiyle de batıya yönelik politik ve askeri faaliyetler hız kazanarak
devam etmiş ve önemli sonuçlar elde edilmeye başlanmıştır. Bu dönemde Assur tahtında baş
gösteren karışıklıklarda Urartu’nun bu başarılarının da etkisi vardır. Urartu kültüründe
karşılaştığımız Geç Hitit kökenli pek çok unsur bu ortak hareketin sonucunda ortaya çıkmış
olması kuvvetli bir ihtimaldir.

Bu dönemde, Geç Hitit Beylikleri arasında Urartu’nun da etkisiyle oluşan birlik


Assur’un gücünün hala etkili olduğu Hamat’a saldırmıştır. Assur’un kuzey bölgelere ulaşım
yolu üzerinde önemli bir noktada olan bu Arami kenti, Assur İmparatorluğu’nun önemli
politik merkezlerinden bir tanesidir36. Assur’un bu başkaldırılara karşı düzenlediği seferler
çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu başarısızlıklar Assur tahtında önemli
değişikliklerin gerçekleşmesine neden olmuştur37. Bu gelişmelerle paralel Assur ülkesinin

34
Urartu’da toplu nüfus aktarımla ilgili geniş bilgi için bkz. Çilingiroğlu 1983.
35
Payne 2006 ,157-158; UKN: No. 127. Yazıtın tamamı için bkz. ek (Geç Hititlere Yönelik Urartu Yazıtları)
36
Klengel 1992, 212.
37
Çilingiroğlu 1984, 18. Beran 1957, 138.

11
merkezinde, Kalhu’da bir ayaklanmanın olduğu bilinmektedir. Assur’un eyaletleri üzerinde
kontrolünün azalmaya başladığı bu isyanların getirdiği karışılık döneminde kuzeyde Bit-
Adini ve Kargamış gibi krallıklar yeniden başkaldırmış ve Assur’un sınırları Habur bölgesine
kadar gerilemiştir38. Bu karışıklılar sonucunda III. Şalmaneser ölmüş ve yeni bir kral Assur
tahtını ele geçirmiştir. Assur’un bu gerileme döneminin tahta III. Tiglat-Pileser’in (744-727)
geçmesiyle son bulduğu görülmektedir39. Tiglat- Pileser’in başa geçmesiyle Assur tahtındaki
karışıklıklar bitmiş ve ülke sınırlarının gerilemesi durmuştur. Tiglat- Pileser tahta geçtiğinde
Urartu sadece Assur’un kuzeyinde değildir. Fırat Nehri Havzası’na kadar ilerleyen Urartu
bölgedeki Assur gücünü önemli ölçüde kırmıştır. Böyle bir dönemde Urartu’nun başıda
yeralan II. Sarduri Kuzey Suriye’deki faaliyetlerini de arttırmıştır. Assur’un etkisi altında
olan alanlarda Urartu gücü gittikçe daha yoğun görülmeye başlamıştır40.

Yazıtlarından da anlaşılacağı gibi II. Sarduri, Assur hakimiyetindeki bölgelere kadar


ulaşmış ve doğal bir sınır görevi gören Fırat Nehri’nden karşıya geçmiştir. Kralın bir
kereliğine de nehri olsa Kömürhan bölgesinden geçtiği düşünülmektedir. Yakın zamana
kadar Fırat Nehri’nin sallarla geçilebildiği bir noktada bulunan Köşkerbaba Höyüğü
Urartu’nun bölgede ele geçirdiği kentlerden bir tanesi olmalıdır. Konumu itibariyle önemli
bir noktada olan bu kent, Melitealhe’ye ulaşmak için nehrin karşısına geçişin sağlanabileceği
bir noktada yer almaktadır41. Bu yazıtında kral Melitealhe şehrinde naıl hakimiyet kurduğunu
anlatan kral ayrıca ele geçirdiği ganimetlerden de bahsetmiştir. Bu yazıt aynı zamanda Fırat
Nehri’nin adının geçtiği ilk ve şimdilik tek Urartuca kaynaktır42. Aynı sefer daha kısa
ifadelerle Van yazıtında da anlatmıştır. İzoli yazıtında, daha önce I. Argişti’nin yazıtlarında
da görüdüğümüz, Melitealhe Kralı Hilaruada’nın mağlup edilmesinin yanında, orduların
Tumeişki Kenti önlerine dayanması ve Hilaruda’nın krallık kenti olan Sasi’nin alınması
anlatılmaktadır. Dönüşte Melitealhe kentine gelindiği ve kentin kuşatıldığından da
bahsedilmektedir. Kuşatma sonunda kentin kralı Hilaruda’nın Sarduri’ye yalvarmaları
sonucu kuşatmanın kaldırıldığı ve kentin vergiye bağlandığı da yazıtda anlatılmaktadır43.
Kralın bu seferinin tahta geçiş yılının hemen sonrasında yapıldığı yazıtlarından

38
Köroğlu 2006, 162-163.
39
Roaf 1996, 176.
40
Grayson 1996, 255.
41
Bilgi 1986, 318.
42
Salvini 2006, 78.
43
Kalaç 1956, 352.

12
anlaşılmaktadır44. Bu seferi anlatan İzoli yazıtının, seferin düzenlendiği topraklarda
bırakılmış olması unutulmaması gereken önemli bir noktadır45.

"Tanrı Haldi kendi mızrağıyla sefere çıktı ve Melitea Ülkesi’nin


kralını Saha oğlu Hilaruada’yı yendi…
Sarduri der ki: Fırat Irmağı durgundu(?). Oradan hiç bir kral karşıya
geçmemişti. (Onların) ilahi büyüklüğünden (yardım) istediğim için efendi
tanrı Haldi, tanrı Teišeba, tanrı Šivini ve Biainili Ülkesi’nin (bütün)
tanrılarına yalvardım. Tanrılar bana kulak verdiler ve bana yol
gösterdiler. Tumişki Şehri’nin önünde savaşçılarım arasında karşıya
geçtim ve aynı gün ülkeye doğru ilerledim, Qala’ani Ülkesi’nin
güneyinden geçtim. Melitia Şehri’nin kuzeyindeki Karnisi Dağları’na
vardım…
Sarduri der ki: Girdim ve Melitea Şehri kuşatılsın diyebuyurdum.
Hilaruada huzuruma çıktı ve yere kapandı ve ayaklarıma sarıldı…46”

Yazıta göre muhtemelen Urartu orduları dönüş yolunda Tumeşki kentinden karşıya
geçmiştir. İzoli yazıtının sahip olduğu önemin başlıca nedeni Urartu’nun Fırat nehrini
geçtiğine dair ilk yazılı belge oluşudur. Melitealhe kentinin esas önemi ise Kuzey Suriye’nin
batıya ulaştığı yol üzerinde olmasındandır. Bu sefer sonucunda Melitealhe’nin bazı kaleleri
ele geçmiştir. Ancak Fırat’ ın batısında Urartu’ya ait bir inşaat izi yoktur. Yani bu bölgede
kurulan egemenlik kısa sürelidir ve daha çok yağmaya dayalıdır. Urartu’ nun bu beylikler
üzerindeki hakimiyeti, bağlılığı garanti altına alan antlaşmalar ve ödenen vergiler ile
sağlanmıştır. Bu dönemde Urartu önemli bir yükseliş dönemindedir. Sanat alanında dış
etkiler görülmeye başlansa da kültürünün en önemli eserleri verilmeye başlanmıştır. Ayrıca
kralın yazıtında bahsettiği ganimetler bölgeden Urartu’ya taşınan benzerliklerin temel
kaynaklarından olmalıdır. Sadece alınan esirler ile değil, taşınan ganimetler ile Urartu
merkezi Geç Hitit sanatını tanıma fırsatı bulmuş olmalıdır.

II. Sarduri dönemine ait bir başka yazıt olan Van Hazine Kapı ve Analıkız olarak
da bilinen yazıtında kralın bölgeye düzenlediği bir sefer anlatılır. M.Ö. 745 yılında II.
Sarduri’nin Urartu ordularını Kumahalhi üzerine yönelttiği görülmektedir. Melitealhe’de
uygulanan politika gibi burada da ülke kralının hakimiyetine zarar verilmemiş, ülke
44
Beran 1957, 138.
45
Çilingiroğlu 1984, 19.
46
Payne 2006, 237-8; UKN: No. 158.

13
vergiye bağlanarak Urartu’nun bölgedeki gücü pekiştirilmiştir. Van yazıtında bu
anlatılanlar şu şekilde geçmektedir:

“ …Sarduri derki: Qumaha Ülkesi’nin kralı Kuştaşpili


bağımsızdı(?). Hiç bir (Biainili) kralı orayı ziyaret(?) etmemişti.
Argişti oğlu Sarduri der ki: (Onların) ilahi büyüklüğünden düşman
ülkelerinde (yardım) istediğim için efendi tanrı Haldi’ye, tanrı
Teişeba’ya, tanrı Şivini’ye ve Biainili Ülkesi’nin (bütün) tanrılarına
yalvardım. Tanrılar bana kulak verdiler ve bana ol gösterdiler.
Qumaha Ülkesi’ne karşı sefere çıktım. Tahkimatlı krali şehir Uita’yı
güç kullanarak ele geçirdim, göl (bölgesin)deki krali şehir Halpa’yı da
ele geçirdim ve krali şehir Parala’yı aldım. O (Kuştaşpili) huzuruma
çıktı ve yere kapandı. (Onu) kaldırdım. Bana haraç verdi: 40 mina saf
altın, 800 mina gümüş, 3.000 giyisi, 2.000 bakır kalkan ve 1.535 bakır
kase…47”

Yine bu krala ait bir başka yazıtda benzer ifadelerle, yaptığı seferler anlatılmaya
devam etmektedir. Van Surp Pogos Kilisesi yazıtında, kral uzun ifadelerle daha önceki
yazıtlarında da anlattığı seferlerini, bunların sonuçlarını ve bu bölgelerden elde ettiği
ganimetleri anlatmaktadır:

“…Tanrı Haldi…haraç (ödemesi koşulu) ile hayatını


bağışladım…Sarduri…oradan…boyun eğdirdim…(Onların) ilahi
büyüklüğünden (yardım) istediğim için tanrı Haldi, tanrı Teişeba, tanrı
Şivini (ve bütün) tanrılara yalvardım…Bana yol gösterdile…Tumişki
Şehri…Tanrı Haldi… o gün sefere çıktım…güneydeki(?) şehir…ülkenin
ili(?)…şehre kadar…50 savaş arabasına el koydum…39
kale…savaşın…Sasi Şehri’ni…güç kullanarak aldım…Erkek ve
kadınları oradan götürdüm…kaleyi yakıp yıktım…Sarduri der
ki:…Melitea Şehri…geldi…Melitea Şehri’nin kralı…yere
48
kapandı…haraç (ödemesi koşulu) ile hayatını bağışladım. ”

II. Sarduri Dönemi’ne ait, Geç Hitit Beylikleri ile olan ilişkilere dair son yazıt Elazığ-
Bahçecik’den ele geçen ve bir yapıya ait olduğu düşünülen bazalt ir blok üzerindeki kısa
47
Payne 2006, 220. Yazıtın tamamı için bkz. ek (Geç Hititlere Yönelik Urartu Yazıtları)
48
Payne 2006, 235; UKN:No. 136. Yazıtın tamamı için bkz. ek (Geç Hititlere Yönelik Urartu Yazıtları)

14
yazıttır. Urartu’nun batı bölgesinde ele geçen bu yazıt Urartu’nun bu bölgede giriştiği imar
faaliyetlerine kanıt olarak gösterilebilir:

“Argişti oğlu Sarduri bu susi’yi ve kusursuz bir şekilde bir kale


tanrı Haldi’ye yaptırdı. Tanrı Haldi…(Ona) Sardurihinili adını verdi.
Sarduri der ki: Zaia(ni)’yi ülkede, Melitea Şehri’ne kadar, Arme
Ülkesi’ndeki Nihiria Şehri’ne kadar ve Haşime Ülkesi’ne kadar vali
olarak yöneetmek için, atadım. Tanrı Haldi’nin büyüklüğü ile…49”

II. Sarduri dönemine ait seferleri anlatan bir başka yazıta henüz rastlanılmamıştır.
Elimizdeki yazıtlarda adı geçen kentlerin lokalizasyonu sonucu, genel görüş Urartu’nun batı
bölgelerinde Fırat’a, daha güneyde de Adıyaman bölgesine kadar ilerlediği yönündedir.
Assur’ un kuzeybatıya ulaşımının engellendiği bu dönemde, Urartu bölgedeki gücü sayesinde
istediği hammaddelere rahatlıkla ulaşabilmiştir. Kısmen yazıtlardanda takip edilen bu
alışverişle beraber Urartu bölgede kendine müttefikler grubu oluşturmayı da başarmıştır. II.
Sarduri Kuzey Suriye’de Kargamış, Kummuh, Gurgum, Melid, Urumu, Mana ve Babilu’nun
yeraldığı bir koalisyon kurmayı başarmıştır50. III. Tiglat-pileser’in Assur tahtına geçmesinden
kısa bir süre sonra gücünü toplayan imparatorluk, kendine karşı yapılan bu işbirliğini
dağıtmaya yönelik faaliyetlerde bulunmaya başlamıştır. Urartu ve müttefiklerine karşı kuzeye
doğru ilerleyen III. Tiglat-pileser’in orduları, 743 yılında bugünkü Adıyaman Gölbaşı
civarında koalisyona kuvvetleriyle karşı karşıya gelmiştir ve başarıya ulaşmıştır51. M.Ö. 743
yılında Halpa’da (bugünki Gölbaşı) gerçekleşen savaş52, Urartu’nun gerilemesi ve koalisyon
devletlerinin tekrar Assur kontrolüne girmesiyle sonuçlanmıştır53.

Urartu’nun bölgedeki hakimiyetini gerileten bu savaş, Urartu kayıtlarında karşımıza


çıkmamaktadır. Bu savaş sonunda Arpad, Melidu, Kummuh gibi devletler tekrar Assur
tarafından vergiye bağlanmıştır. Assur yazıtlarından öğrendiğimiz bu yenilgi bölgede
Urartu’nun aldığı ilk darbedir54. Assur kralına ait Nimrud’da bulunan bir başka yazıtta
Urartu’nun bölgedeki hakimiyetini tamamen kaldıran gelişmeler şu şekilde anlatılmıştır:

49
Payne 2006, 255.
50
Wäfler 1980, 86.
51
Parker 2001, 50.
52
M.Ö. 743 yılındaki bu savaşla ilgili detaylı bilgi için bkz. Astour 1979.
53
Grayson 1991, 74-75.
54
Dörner 1999, 132.

15
“… Urartulu Sardurri, Mati`ilu ile birlikte bana karşı isyan etti.
Kummuhi’ deki Kiştan ve Halpi’ de onu yendim ve bütün kampı ele
geçirdim. Silahlarımın dehşetinden korkarak hayatını kurtarmak için
tek başına kaçtı. Kenti Turuşpa’nın önüne krali bir heykelimi
koydurttum…Enzi’yi zaptettim ve Assur sınırları içine kattım. Onları
Na’iri eyaletine ve Turtanu’nun eyaletine kattım.”55

Kuzey Suriye’de kurduğu hakimiyeti Gölbaşı yenilgisiyle sarsılan Urartu’nun, eski


gücüne kavuşamadığı görülmektedir. II. Sarduri’den sonra Urartu yazılı belgelerinde bölgeyle
ilgili çok fazla bilgi edinilmemektedir. Bu dönemden sonra daha çok Assur yazıtlarında Kuzey
Suriye’den ve buradaki gelişmelerden bahsedilmektedir.

Urartu’nun Kuzey Suriye ile olan ilişkisine dair bir kaç yazılı örnek daha vardır.
Bunlardan Tabal, Muşki, Hate ile bağlantının kurulduğu ve bu ülkelerden esirlerin alındığı
anlaşılmaktadır. II. Rusa (VII. yy’ın ilk yarısı) dönemine ait bugünkü Tunceli sınırlarında yer
alan Mazgirt’de bulunmuş bir kaya mezarında yer alan yazıt ( Mazgirt/ Kaleköy Yazıtı), bu
dönemde bölgeyle ilişkinin devam ettiğini göstermektedir. Kaleköy Kalesi’nde, kayadan
oyulmuş bir oda içerisinde yeralan yazıt anakaya üzerinde tespit edilmiştir. Ancak çok
yıpranmış olan yazıt çeviri yapılamaz durumdadır. Ancak korunabilmiş satırlardan bir kült
yazıtı olduğu düşünülmektedir56. Çevrisi çok iyi yapılamasa da II. Rusa dönemine ait olduğu
bilinen bu yazıt, kral döneminde de bölge ile ilişkinin devam ettiğinin görülmesi açısından
önemlidir.

Kuzey Suriye’deki gücünü yitiren Urartu’nun batıyla olan ilişkisinin tamamen


kesilmediği düşünülmektedir. Anadolu’nun içlerine ve güneydeki Akdeniz ve onun yolu
üzerindeki beyliklere ulaşmada bir aşama olan daha kuzeydeki Elazığ bölgesinde bir süre daha
Urartu izlerini görmek mümkündür. Geç Hitit Beylikleri’ne ulaşımda önemli bir konumda
bulunan Elazığ bölgesi ve çevresinde yazılı belgelerin yeterli olmamasından dolayı, II. Rusa
dönemi de bölgedeki Urartu varlığı biraz belirsizdir. Adilcevaz’da bulunmuş bir Urartu yazıtı,
Mazgirt/Kaleköy57 yazıtı gibi ilişkinin devam ettiğini düşündüren bir diğer yazıttır. Bu yazıtda
Urartu kralını hala batısındaki ülkelere seferler düzenlediğini ve bu ülkelerden esirler aldığını
görmekteyiz.

55
Köroğlu 1996, 85; Wisemann 1956, 120.
56
Payne 2006, 283.
57
Urartu’nun bölgeleriyle ilişkisinin kanıtı olabilecek bu yazıt oldukça yıpranmıştır, ancak yazıtın bir külte air
olabileceği düşünülmektedir. Payne 2006, 283.

16
“… Argişti oğlu Rusa, Ziukuni Ülkesi’nin Haldi Şehri’ni yaptırdı.
Argişti oğlu Rusa der ki: Düşman ülkesinden kadınlar
götürdüm…Muşki, Hati ve Halitu ülkelerinden halk(?)…bu kale,
ayrıca bu şehirleri…bu kaleye ekledim…58”

Yine II. Rusa dönemine ait Ayanis’de ele geçen bir yazıt krallığın bu döneminde de,
batıya seferlerin devam ettiğini ve daha önce yaşanan gelişmelerin ve alınan vergilerin
sürdüğünü düşündürmektedir. Ülkenin merkezindeki bir tapınakda bulunan bu yazıt, merkezi
otoritenin gücünü hala koruduğunu göstermektedir.

“Argişti oğlu Rusa der ki: Düşman ülkelerinden erkek, kadın


ve büyükbaş hayvan getirdim: Assur Ülkesi’nden, Tablani
Ülkesi’nden, Etiuni Ülkesi’nden, Tablani Ülkesi’nden, Qainaru
Ülkesi’nden, Hate Ülkesi’nden, Muşki Ülkesi’nden ve Şiluquni
Ülkesi’nden. Insan kullanarak o kaleyi ve o yerleşmeyi yaptırdım.
Kaleyi… yaptım. O kaleyi ben planladım. Kimse…etmesin. Bu
buyrukların hiç birine karşı koyulmasın.59”

Urartu’nun Kuzey Suriye’deki hakimiyetinin tamamen bitmesinden sonra bölgede


Assur egemenliği yoğunlaşmıştır. Krallığın yıkılış dönemine girmesi sınırların daralmasıyla
ve krallığın merkeze çekilmesiyle görülmektedir. M.Ö. 9.y.y. da Doğu Anadolu’nun en büyük
gücü haline gelen Urartu’nun devlet sınırlarının batısını, elimizdeki bulgularla çizmek çok
gerçekçi olmayacaktır. Urartu yazılı belgelerinin buluntu yerleri göz önüne alındığında Fırat
Havzası’na kadar ulaşabilecek sınırların ne kadar gerçekçi olduğu gözönünde
bulundurulmalıdır. Düzenlediği başarılı seferlele bölgeye ulaşmak ve denetim altına almak ile
tamamen devlet yapılaşmasını kurarak, krali kentler inşaa etmek ve burada yaşyanları
Urartulu olarak adlandırabilmek arasında farklar olmalıdır. Farklı bakış açılarından
değerlendirilebilecek bu durumda kesin olan, M.Ö. 800’lerde Menua ile başlayan yayılma
politikaları ile Urartu’nun Assur kontrolündeki Geç Hitit Beylikleri üzerinde önemli bir
hakimiyet kurduğudur. Merkezinden çok uzak olan bu bölgeye kendi kültürünü ve inanışlarını
taşıdığı, buraları “Urartulu” yaptığı ise şuan varılabilecek bir sonuç değildir. Ancak yoğun
askeri ilişkilerin yaşandığı bu dönemde kültürler arası alışverişin yaşanmadığını düşünmek de
çok doğru olmayacaktır. Doğrudan bir kopyalama mevcut olmasada askeri ya da ticari

58
Payne 2006, 282; UKN: No. 78. Yazıtın tamamı için bkz. ek (Geç Hititlere Yönelik Urartu Yazıtları)
59
Payne 2006, 297; Salvini 2001, 253-270. Yazıtın tamamı için bkz. ek (Geç Hititlere Yönelik Urartu Yazıtları)

17
ilişkiler sonucu bölgeden Urartu’ya giren etkilerin olma ihtimali daha yüksektir. Yazıtlarda
açıkça görülen ganimet alımları, düzenli vergi tahsilleri sonucu çok sayıda Geç Hititli esir
Urartu’nun merkezine taşınmıştır. Yine alınan esirler, Urartu’nun izin verdiği ölçüde
Urartu’nun uç noktalarında kendi kültürlerini ve inanışlarını yaşatmıştır. Urartu’ya göre daha
yoğun ve eski bir kültürün şekillendiği Geç Hitit kültürünün, Doğu Anadolu’da yeni
şekillenmeye başlayan bir kültüre etki etmiş olması daha gerçekçi görülmektedir.

18
KÜLTÜREL İLİŞKİLER VE URARTU’DAKİ YANSIMALARI

I. Mimari

A. Tapınak:

Doğu Anadolu’nun yüksek yaylalarında güçlü silahlarıyla siyasi güçlerini koruyan


ve Demir Çağı’nın önemli devletlerinden biri haline gelen Urartu, geliştirdiği pek çok
mimari öğeyi Anadolu kültürüne dahil etmiştir. Urartular, kuruluşlarından itibaren
başlattıkları imar faaliyetleriyle krallıklarının gücünü göstermeyi başarmış ve günümüzde
de önemli bir kısmını görebildiğimiz inşaa faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Yaşadıkları
dağlık coğrafyada, geliştirdikleri inşaa teknikleriyle bugün bile yapılması çok zor alanlarda
kentler ve kaleler inşaa etmişlerdir. Sivil yerleşimlerden daha çok, yüksek tepeler üzerinde
kurdukları krali kentleri hakkında bilgi sahibi olduğumuz Urartu mimarisi üzerindeki bazı
detaylar kendinden başka kültürlerin izlerini de taşımaktadır.

Çalışmanın bu bölümünde, Urartu mimarisi üzerinde Geç Hitit Beylikleri’ne özgü


olabilecek unsurlar tartışılmaya çalışılacaktır. Böyle bir etkinin mimaride varlığının tespit
edilmesi ve özelliklerinin belirtilmesi konumuzun bütünlüğü açısından önemlidir. Geç Hitit
Beylikleri ve Urartu arasındaki mimari ilişkilerde ilk sırada tapınaklar ele alınacaktır. Daha
önce Urartu dini yapılarının özelliklerine genel olarak değinmek uygun olacaktır:

Urartu tapınak mimarisi üzerinde çalışan araştımacılar bu yapıları üç grupta


incelemişlerdir60. Birinci grup olarak sınıflandırılan tapınaklar literatürde “standart planlı
tapınaklar” olarak da adlandırılmaktadır. Kare planlı olarak yapılmış tüm bu tapınakların,
ön yüzünden tek kademeli bir geçişle ulaşılan, yine kare planlı cellaları vardır. Kalın ve
yüksek duvarlara sahip olan bu tapınaklar genellikle bir avlunun içerisinde yer
almaktadırlar. Kule tipli tapınaklar olarak da adlandırılan bu yapıların köşelerinde bulunan
risalitler ise en önemli özellikleridir (res. 1).61 Urartu kültüründen sonra da devam edecek
olan bu gelenek, daha sonraki dönemlerde özellikle Akhemenid mimarisinin önemli yapı
elamanlarından biri olmuştur. İkinci tip Urartu tapınak mimarisi, Arin- Berd örneğinde
görüldüğü gibi dikdörtgen planlı yapıları kapsamaktadır. Dikdörtgen planlı olan bu tapınak,

60
Urartu tapınak mimarisiyle ilgili geniş bilgi için bkz. Forbes 1983, Stronach 1967, Ussishkin 1994.
61
Altıntepe, Çavuştepe, Kayalıdere, Toprakkale, Anzavurtepe, Yukarı Anzaf ve Körzüt Kalelerindeki tapınaklar
standart planla yapılmışlardır. Aynı planlarda inşaa edilmiş bu tapınaklar arasında zemin farklılıklarından
kaynaklı ufak ölçü değişiklikleri vardır. Bunların yanı sıra Van ve Bastam’da kiler de bu planlara yakınlık
göstermektedir. (Ussishkin 1994, 144.)

19
Urartu mimarisinde bu tipte yapılmış ender örnekler arasındadır. Bu tapınak da tek cella’ya
sahiptir. Ancak diğerlerinden farklı olarak cella dikdörtgen planlıdır, ayrıca diğer
tapınaklara göre duvarları da daha incedir. Bu tapınağın diğer tapınaklardan bir başka
farklılığı da köşlerinde risalitleri olmayışıdır62. Son grubu oluşturan Urartu tapınağı ise, II.
Sargon’un Urartu’ya düzenlediği seferin anlatıldığı, Dur-Şarrukin’deki kabartma üzerinde
görülen Musasir’deki Haldi Tapınağı’dır. Assurlu sanatçılar tarafından resmedilen bu
tapınak, yüksek bir podyum üzerinde gösterilmiştir. Ve daha önceki Urartu tapınak
tiplerinden farklı özelliklere sahiptir63. Assur hakimiyetinde olan Musasir kenti bölgede
Urartu gücünün varlığıyla birlikte onun himayesi altına girmiştir. Muhtemelen bu dönemde
var olan tapınak Urartu tanrısı Haldi’ye ithaf edilmiştir. Tapınağın görünümü Urartu kule
tipli tapınaklarından farklılıklar taşır. Çözülmemiş bir çok problemi barındıran bu tapınak
tek bir kabartmayla belgelenebilmektedir. Bu nedenle tapınakla ilgili kesin
değerlendirmeler yapmak oldukça zordur64.

Bu bölümde inceleyeceğimiz ve Geç Hitit tapınaklarıyla ilişkisini kurabileceğimizi


düşündüğümüz Urartu tapınağı, genel olarak Urartu standart planlı tapınaklarından farklı
olan Arin-Berd’deki tapınaktır. Diğer tapınaklar Urartu içerisinde yaygın olarak kullanılmış
standart tekniklerde yapılmışlardır ve kısmen dönemin mimari modasının özelliklerini
taşımaktadırlar. Urartu’da standartlaşmış mimari özelliklerden farklı olaran Arin-Berd’deki
Susi tapınağı dikdörtgen planlı inşaa edilmiştir ve köşelerinde Urartu tapınaklarında sıkça
rastlanılan risalitler olmayan tapınak 13.45x10.00 m. ölçülerindedir65. Duvarlarının alt
kısmı taşlarla, üst kısmı da dış yüzleri sıvalı kerpiç tuğlalarla örülmüştür. Ayrıca duvarlar,
Urartu mimarisinde az sayıda görebildiğimiz duvar süslemeleri ile bezelidir. Kırmızı, mavi
ve beyaz renklerle yapılmış bu süslemelerin Assur stilinde olduğu söylenmektedir66.
Urartu’da Arin-Berd, Karmir-Blur ve Altıntepe’de gördüğümüz bu süsleme stilinde görülen
motiflerin de kökeninin Assur olduğu düşünülmektedir. Duvar resimlerinde kanatlı boğa ve
aslanın yanınsa hayat ağacı motifleri Assur’da çok sık kullanıldığı bilinmektedir. Urartu’da
örneklerini bu tapınaklarda gördüğümüz motifler de genellikle Assur stil özelliklerini
taşımaktadır67. I. Argişti döneminde inşaa edildiği bilinen Arin-Berd’deki bu tapınak yapı

62
Forbes 1983, 71.
63
Seidl 2004, 125-126.
64
Stronach 1967, 279-280.
65
Forbes 1983, 71.
66
Piotrovskii 1967, 94.
67
Forbes 1983, 64-65.

20
içerisinde bulunan yazıtlara göre M.Ö. 786’ya tarihlenmektedir.68 Bu Urartu tapınağı ile
benzerliği olduğu düşünülen tapınak ise, Kuzey Suriye’de Kargamış’daki “Fırtına Tanrısı”
tapınağıdır69. Kargamış kentinin Yukarı Saray Bölgesi’nde bir kutsal alan içerisinde yer
alan tapınak Kargamış kentinin kralı Katuwas tarafından yaptırılmıştır70. Tapınağın
girişinde in situ durumda bulunan iki hiyeroglif yazıt, tapınağın tarihlenmesini münkün
kılmaktadır. Yazarının Katuwas olduğu bu yazıtlardan, tapınağın genel olarak M.Ö
900’lere ait olduğu kabul edilmektedir71. Kargamış’daki “Fırtına Tanrısı” tapınağı da Arin-
berd’deki tapınak gibi dikdörtgen planlıdır ve dikdörtgen bir cellaya sahiptir (res. 2).
13.00x11.80 m. ebatlarında olan bu tapınak, oldukça kalın duvarlıdır. Duvarların süslendiği
iyi işlenmiş kireç taşından yapılmış orthostadlar, tapınağın yakınlarında bulunmuştur.
Ancak bunlardan hiçbiri in situ durumda değildir72.

I. Argişti dönemine (M.Ö.786-764) ait olduğunu bildiğimiz Arin-Berd Haldi


Tapınağı ile Kargamış’daki tapınağın arasında ilişki kurmamızı sağlayan nedenlerden ilki
Urartu yazılı belgeleri arasında yer alan I. Argişti’ye ait bir yazıttır. Daha önceki
bölümlerde detaylı olarak incelenen Kralın yıllıklarını içeren Horhor yazıtında, kral sefer
düzenlediği ülkelerden ve buradan ele geçirdiği binlerce esirden bahsetmektedir. Yazıtın
ikinci sütununda yeralan ifadeler bu iki tapınak arasındaki benzerliğine neden olabilecek
gelişmeleri göstermektedir:

“Tanrı Haldi’nin büyüklüğüyle Menua oğlu Argişti der ki:


Bianili Ülkesi’nin güçlendirilmesi ve düşman ülkesinin bastırılması için
Irpuni Sehri’ni kurdum. yer kir idi. Orada hiç birşey yapılmamıştı.
Orada büyük işler yaptım. Oraya Hatti Ülkesi’nin ve Supa Bölgesi’nin
6600 savaşçısını iskan ettirdim...73.”

Urartu’da Menua döneminden itibaren varlığı bilinen esir transferleri yada toplu
nüfus aktarımları, Eski Çağ’da sıkça karşılaşılan ve yakın bölgedeki örneklerinin Assur’da
da görüldüğü bir yöntemdir. Urartu’nun da uyguladığı bu politikanın, merkezi gücü

68
Arin-Berd’deki tapınağın yakınında bulunan bir yazıtda kalenin yapımına ilişkin bilgiler verilmektedir. “..tanrı
Haldi’nin yüceliğine, ben Menua oğlu Argişti bu kaleyi inşaa ettirdim..”
cümlesi Argişti I’in yıllıklarında verilen bilgilerle karşılaştırıldığında kentin kuruluş evresi açığa çıkmaktadır.
(Çilingiroğlu 1984, 39.)
69
Ussishkin 1994, 148.
70
Woolley 1952, 169.
71
Ussishkin 1994, 150.
72
Woolley 1952, 169.
73
Yazıtın tamamı için bkz. ek (Geç Hititlere Yönelik Urartu Yazıtları)

21
korumaya yönelik olduğu düşünülmektedir. Muhtemelen ayaklanmanın çıktığı yerlerden
alınan esirlerin merkeze yakın bir yere taşınması, ayaklanmaları bastırmaya ve o
bölgelerdeki gücü dağıtmaya yönelik olmalıdır. Bunun yanı sıra, Urartu belgelerinde
bahsedilen esirlerin daha çok erkek çocukları arasından seçilmesi, bu esirlerin eğitilerek
ordu içerisinde kullanılabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca, I. Argişti döneminde olduğu
gibi batıdaki eyaletlerden alınan esirlerin ülkenin başka bölgelerinde inşaa faaliyetlerinde
kullanılması da, toplu nüfus aktarımlarının nedenlerinden bir tanesi olarak karşımıza
çıkmaktadır74. Yeni kurulan ve ülkenin merkezinden uzak olan kentlerdeki bu inşaa
faaliyetlerinde çalıştırılan esirler ve belki bunların içerisindeki ustalar, yaptıkları işlerde
kendi tekniklerini ve yapı modellerini kullanmış olabilirler. Bu da, adı geçen bu yapılardaki
benzerliğin nedenini açıklamaya yeterli olabilir.

Arin-Berd’deki tapınağın kökenini Kuzey Suriye’de aratan sebeplerden bir diğeri


de, bu Urartu tapınağının adanmış olduğu tanrıdır. Arin-Berd kazılarında in situ durumda
bulunmuş olan iki yazıta göre kentte Argişti tarafından, Luwi kökenli bir tanrı olan Ivarşa
(Iubsha-Iuarsha)’ya kutsal alan ve bir tapınak, susi, yaptırılmıştır75. Daha önce hiç bir
Urartu yazıtında karşılaşılmayan bu tanrının, Urartu’da tapım gören tüm tanrı ve
tanrıçaların yer aldığı Meher Kapı Yazıtı’ndaki tanrılar listesinde yer almaması İvarşa’nın
Urartu’ya yabancı bir tanrı olabileceğini düşündürmektedir. Luwi kökenli olduğu
düşünülen bu tanrının Urartu Ülkesi’nin doğu uçlarında bir tapınakta kutsanması, esir
transferleri ile birlikte değerlendirildiğinde bazı fikirler ileri sürülmektedir. Bu düşünceye
göre, Urartu krallarının uyguladıkları politika sonucunda ülkenin uç noktalarında iskan
ettirilen halklar tanrılarına Urartu’nun gözetiminde tapmaya devam etmiş ve bu tanrı Urartu
tarafından sahiplenilmiş olabilir76. Ele geçirdikleri toprakların tanrıların gazabından korkan
ve onları da kendi tanrıylarıyla birlikte kutsayan Urartular, batıdan aldığı esirlerle gelmiş
olabilecek bu tanrıya da saygı göstermiş olabilir77. Ancak, Urartu dinine yabancı
olabileceği düşünülen bu tanrıya yapılan tapınağın, ülkenin doğudaki ekonomik ve yönetim
merkezi konumundaki bir krali kentte78 yapılması, öne sürülen bu düşünceyi
zayıflatmaktadır. Böyle önemli bir kentte yapılan tapınağın sadece esirlerin inanışlarına
yönelik olması mümkün görünmemektedir. Urartu içerisinde daha önceden tanınmış
74
Çilingiroğlu 1997, 35.
75
Forbes 1983,71.
76
Çilingiroğlu 1984, 40.
77
Urartu dininde tanrı Haldi’nin dışında görülen tanrıların bir çoğu yakın coğrafyalarda başka halkların inançları
arasında görülmektedir. Farklı kökenlere sahip bir çok tanrının birleştirilmesiyle oluşan devlet dini, Urartu ile
çevresindeki bir çok kültürün arasındaki ilişkiyi göstermektedir.
78
Forbes 1983, 18.

22
olabilecek, ancak şimdiye kadar bunu belgeleyecek bir kanıta sahip olmayan bu tanrının iki
tapınak arasındaki benzerlikle ne gibi bir ilişkisi olduğunu söylemek oldukça güçtür. Bu
benzerlik, Urartu Devleti öncesine kadar da uzanan kültürel ilişkilerin de bir sonucu
olabilir. Diğer tanrılar da olduğu gibi bu tanrıda devletin bileşenlerinden olan güney
kökenli bir aşiretten devlet dini içerisine girmiş ve geleneksel kutsanmasına devam edilmiş
olabilir.

Dinsel ilişkilerin yanında bu iki tapınağın yapım teknikniğine bakıldığında da bazı


benzerlikler görülmektedir. Yapımında Kuzey Suriyeli esirlerin çalıştığı Arin- Berd’deki
tapınak, Kargamış’da ki “Fırtına Tanrısı” tapınağında olduğu gibi kutsal bir alan içerisinde
inşaa edilmiştir. Tapınaklarla ilişkili olan bu kutsal alanların merkezinde değil, bir kenarına
dayalı olarak yapılan bu tapınaklar bir ön avluya sahiptirler79. Tapınaklara girişte bir ön
kademeyi oluşturan bu mekanlarda kült törenlerine ait malzemeler yer almaktadır. Diğer
Urartu tapınaklarında da, tapınağın giriş cephesinde görebildiğimiz bu malzemeler arasında
altarlar, üç ayaklı kazanlarla ve sunu kaseleri yer almaktadır80. Bu iki tapınak da dikdörtgen
planlı yapılmıştır ve tek geçişle ulaşılan dikdörtgen bir cellaya sahiptir. Her iki tapınağın ön
duvarlarında diğer yerlere göre daha çıkıntılı yapılan bölümler vardır. İki tapınağın
duvarlarının kabartmalarla süslü olabileceği de düşünülmektedir. Ancak tapınakların
çevresinde bulunan bu yapı elemanlarından hiç biri, her iki tapınakta da in situ durumda
değildir. Bahsedilen tapınaklardan Kuzey Suriye’dekinin daha erken tarihte olması olası bir
ilişki için uygun görünmektedir. Tapınağın hem planı hem de kutsal içerisindeki konumu
bulunan yazıtlarla birlikte değerlendirildiğinde Kargamış’daki “Fırtına Tanrısı” tapınağı
için M.Ö. 900’ler önerilmektedir81. Bu tarih, en erken yapım tarihi M.Ö. 786 olan Arin-
Berd’deki Urartu tapınağına öncü olabilecek bir zaman aralığını göstermektedir.
Yaptığımız değerlendirmeler sonucunda tapınaklar arasındaki farklılıkların coğrafyadan,
kullanılan malzemeden ve kurulan yerden kaynaklı olabileceği görülmektedir. Ancak
benzerlikler ve eldeki diğer bulgular yapılar doğrudan bir etkileşimin olmadığını
göstermektedir. Fakat, Arin-berd tapınağında görülen ve diğer Urartu tapınaklarından farklı
olan özelliklerin kökeninin Geç Hitit mimarisi olabilme olasılığını da önemli bir görüştür.
Siyasi tarihte kolaylıkla takip edebildiğimiz ilişkilerin dolaylı yoldan bir yansıması
olabilecek örneklerden bir tanesi bu Urartu tapınağı olmalıdır.

79
Woolley 1952, 167.
80
Urartu tapınaklarında kült törenlerinde kullanıldığı bilinen bu malzemelerin varlığını gösteren bir çok örnek
bulunmuştur. Assurluların Musasir’deki Haldi tapınağını gösterdiği kabartmalarında, bu malzemelerin tapınak
önündeki yerleri dönemin bakış açısıyla açıkça gösterilmektedir. (Seidl 2004, abb. 95)
81
Woolley 1952, 170.

23
Urartu mimarisinde yapı tekniklerinin dışında, süsleme elemanlarından bazılarının
Geç Hitit Beylikleri ile olan ilişkiler sonucu kullanılmaya başlandığı düşünülmektedir.
Toprakkale’deki Haldi tapınağında, daha önce ve sonra Urartu’da başka örneği görülmeyen
duvar süslemelerinin bahsedilen bu öğelere örnek olduğu söylenmektedir82. Tapınak
duvarlarında uygulanan farklı renklerde kireç taşlarının yer değiştirilerek kullanılması, daha
önceden Kuzey Suriye’den bildiğimiz bir tekniktir83. Ancak bu tekniğin var olan köken
tartışmaları ve Urartu’da Toprakkale’den başka belirgin örnek görülememesi kesin bir
kanıya varmamızı engellemektedir84. II. Rusa dönemine tarihlenen bu tapınakta görülen
unsurların Geç Hitit Beylikleri ile olan ilişkilerden ne kadar etkilendiği belli değildir. Uzak
bölgelerde ve zamanlarda görülen bu benzerlikler çok dolaylı bir ilişkinin sonucu olmalıdır.
Geç Hitit Beylikleri’nden alınan esirler arasında bulunan ustalar ya da batı bölgelere gidip
orada olanlardan haberdar olan Urartulular çok uç noktalarda karşımıza çıkabilen
benzerliklerin şimdilik tek nedeni konumundadır.

82
Forbes 1983, 64.
83
Çilingiroğlu 1984, 43.
84
Urartu’da Toprakkale haricinde Bastam’da da bu tarz duvar süslemesinin kullanılmış olabileceği
düşünülmektedir. Ancak bulunan parçaların çok küçük ve dağınık olması kesin bir sonuç vermemektedir (Forbes
1983, 64) .

24
B. Kaleler ve Kapılar:

Tapınak mimarisi dışında, Urartu ve Kuzey Suriye mimarisinin benzerlikleri


konusunu tartışabileceğimiz ikinci grup veriler, Assur sanatçıları tarafından yapılmış
Balawat Kapısı bronz kabartmaları üzerindeki kale tasvirleridir. Bu tasvirlerin gerçeği ne
kadar yansıttığı tartışmaları devam etse de, iki kültürün aynı alan üzerinde yabancı bir
gözle, Assur tarafından, yapılmış tasviri oldukça önemlidir.

Assur Kralı III. Şalmaneser döneminde ülkenin sınırlarını genişletmek için


düzenlenen seferler, kralın yazıtlarıyla beraber kral tarafından yaptırılan ve seferlerinin
gösterildiği kabartmalar üzerinde anlatılmaktadır. Babası II. Aşurnasirpal tarafından
yaptırılmış İmgur-Enlil (bugün Musul yakınlarında) tapınağının uzun bir süre Assur
tarafından kullanıldığı bilinmektedir85. III. Şalmaneser tarafından da seferler sırasında
ziyaret edilen bu tapınakta kral ve babasına ait, üzerinde seferlerin resmedildiği tunçdan
kapı kanatları bulunmuştur. Her kapı kanadı üzerinde sekiz banttan oluşan bu
kabartmalardan Salmaneser’e ait olanlar daha iyi korunmuş durumdadır. Üzerlerinde kralın
ülkenin batısına ve kuzeyine düzenlediği seferlerin detaylarının gösterildiği kabartmalarda,
sefer düzenlenen bölgelerde karşılaşılan olayların Assur lehine gösterildiği ve kralın
büyüklüğünün her defasında vurgulandığı görülmektedir86. Assur ordusunun, silahlarının
ve yapılarının hemen ayırt edilebildiği bu kabartmalarda, diğer ülkeler de coğrafi
özelliklerinden yola çıkılarak araştırmacılar tarafından tanımlanabilmektedir87.

Kabartmaların bütününde ülkeler bulundukları coğrafyaları ve belirgin kültürel


özellikleri gösterilerek resmedilmiştir. Dağların üzerinde yapılmış kalelerin Urartulara,
nehirlerin kenarlarındakilerin Kuzey Suriye’deki beyliklere88, höyükler üzerinde
89
yeralanların ise Geç Hititlere ait olduğu düşünülmektedir . Bu kalelerin üzerinde ve
etrafında tasvir edilen askerlerin, başka kabartmalardan ve kazılar sonucunda ele geçirilen

85
Sevin 1999, 124.
86
Kabartmalarda bu sahnelerin görüldüğü örnekler için bkz. Schacher 2007, resim 50b.
87
Balawat Kapıları’ndaki kabartmalarla ilgili detaylı bilgi için bkz. Barnet 1976, Schachner 2007.
88
Bu Assur kabartmalarında Kuzey Suriye’de hangi kentin yada kentlerin resmedildiği bilinmemektedir. Bu
tasvirler genel olarak Assur’un kuzeybatı bölgesinde gördüklerine ait olmalıdır.
89
Schachner 2007, 129- tablo 37.

25
buluntuların sonuçlarıyla karşılaştırılması, kalelerin hangi ülkelere ait olduğunun
belirlenmesinde önemli ip uçları vermektedir.

Biz bu bölümde Balawat kapısı üzerindeki kabartmalarda, Urartu ve Geç Hitit


olduğu anlaşılabilen kalelerinin görünümlerini esas alarak bir tartışma yapmaya çalışacağız.
Bu karşılaştırmaların sonuçlarıyla kesin gerçeklere ulaşılamasa da, bu kabartmalar mutlak
değinilmesi gereken, mimari alanında sayıları oldukça az olan örnekler arasındadır.
Kabartmalar üzerinde görülen kaleler incelendiğinde bazıları arasında kapılarda, kulelerde
ve surlarda benzerliklerin olduğu görülmektedir(res. 4). Urartu ve Geç Hitit kaleleri olarak
tanımlanan yapılarda, Assurlu sanatçılar tarafından kapılar çift kanatlı olarak
resmedilmiştir. Urartu bronz kabartmaları üzerinde gördüğümüz Urartu kalelerinde de kale
kapılarının çift kanatlı olduğu görülmektedir (res. 5)90. Ahşap olduğu düşünülen bu
kapıların üzerleri, kapı kirişleri hem Urartu eserleri üzerinde hem de Balawat
kabartmalarında eğimli olarak gösterilmiştir ve yarım ay görünümlüdürler. Balawat
kabartmalarında her iki kültürün kalelerinde, kulelerin ve surların arasında da paralellikler
görülmektedir. Her iki tipde de bu yapı elemanları üzerinde dendaneler bulunmaktadır.
Sadece kaleler üzerinde değil, kabartma üzerinde görülen askerlerin miğferleri, silahları
üzerinde de görebildiğimiz benzerlikler kültürler arasındaki ortaklıklara dair önemli
örneklerdir.

Ancak yapıldığı dönem içerisinde değerlendirilmesi gereken bu eser, yapıların


gerçek tasvirlerini mi taşımaktadır, yoksa Assurlu yöneticilerin gördüğü ya da görmek
istediklerini mi bizlere sunmaktadır? Bunun cevabı hakkında belli fikirler yürütebilsek de
kesin bir yargı bildirmemiz çok da doğru olmayacaktır. Assurlu kralın bu kabartmalarda
anlatılan olayların ne kadarını gerçekleştirdiği, olayların sonuçlarının doğruluğu devam
eden çalışmalarla zaman içersinde açığa çıkabilecektir. Kabartmalarda kendi ordularını,
kalelerini ihtişamlı ve kendilerini yenilmez olarak gösteren Assur yazıtlarının ifadeleri
başka kaynaklarla karşılaştırıldığında (Urartu yazıtları gibi) anlatılanların bir kısmının
doğru olmadığı görülmektedir. Bu çelişkili siyasi bilgiler kabartmalarda yapılan tasvirlerin
de doğruluğunun sorgulanmasını gerektirmektedir91.

Urartu bronz kabartmalarının üzerinde görülen mimari yapıları bir kaç grup altında
toplamak mümkündür. Kabartmalar üzerinde görülen tüm kaleler birbirine benzer

90
Merhav 1991, 303, fig. 3.
91
Köroğlu 2006, 160-162.

26
görünümlere sahiptir ve Urartu mimarisi için belli şablonları oluşturur. Bu örneklerin
hepsinin kapıları çift kanatlıdır, korniş kısımları tekli ya da çiftli zigzag desenleriyle
süslüdür ve surların arasında yer alan kuleler ile surların üzerinde derdaneler
görülmektedir92. Balawat Kapısı üzerindeki tasvirlerle karşılaştırıldığında, bu kabartmalar
arasında ortak bazı özellikler göze çarpmaktadır. Bunlar Assurlu sanatçılar tarafından
yapılan tasvirlerin doğru olarak değerlendirilebileceğini düşündüren nedenler arasında
olabilir.

Urartu ve Geç Hitit mimarisi incelendiğinde, kale kapılarının da kısaca değinilecek


ortak özellikler taşıdığı görülür. Tartışmaya açık olan olası benzerlikler, kesin sonuçlar
vermese de literatürde karşımıza çıkmaktadır. Bu tip benzerliklerin Zincirli ve
Karatepe’deki kale kapıları ile Karmir-Blur, Bastam ve Kaleköy kapı planları arasında
olduğu söylenmektedir. Kaleköy’de yapılan seramik ve mimari çalışmalar Urartu’nun batı
seferleriyle birlikte incelendiğinde burasının, seferler sırasında sınır karakolu olarak
kullanıldığı yönündeki düşünceler bir dönem içerisinde kabul görse de93, yeni yapılan
araştırmalar ve yorumlar bu görüşü zayıflatmaktadır. Ayrıca Kaleköy çalışmalarında, Geç
Hitit’deki kapı planlarıyla ilişki kurulabilecek bir benzerliğin gerçekten olup olmadığı
elimizdeki verilerle net olarak söylenememektedir. Kaleköy çalışmaları sonucunda yapılan
tarihlemeler, değerlendirmelerimiz için kesin sonuçlar taşımamaktadır. Tarihlemenin
dayandırıldığı seramikler, dönem içerisinde yakın coğrafyada sıkça karşımıza çıktığı gibi,
kalenin konumu dönemin şartları göz önünde bulundurulduğunda Urartu’nun imar
politikasıyla çok fazla örtüşmemektedir.

Kaleköy’ün dışında adı geçen Bastam ve Karmir-Blur’daki kapılarla kurulan,


Zincirli ve Karatepe’deki kapıların benzerliği de tartışmalıdır. Bahsedilen bu Urartu
yapılarının doğrudan Geç Hitit’deki yapılardan örnek alınmış olması çok mümkün
görünmemektedir. Urartu ve Kuzey Suriye mimarisinde, tapınaklar arasında olduğu gibi
başka benzerliklerin görülmesi çok da mümkün değildir. Eldeki buluntuların sınırlı olması
bu tür karşılaştırmaların yapılmasına çok da olanak tanımamaktadır.

92
Merhav 1991,302-303.
93
Köroğlu 1996, 25.

27
II. Dil ve Yazı

Anadolu’da M.Ö. ikinci bin yılda kullanılan Hurrrice ile akraba olduğu düşünülen
Urartu dilinin modern Kafkas dilleri ile ortak özelliklere sahiptir94. Son dönemlerde yapılan
araştırmalarda Hurro- Urartu dil grubunun Doğu Kafkas dil grubuna dahil olduğu
söylenmektedir95. Gelişmiş kültürlerine karşın, komşularına kıyasla oldukça az sayıda olan
Urartu yazılı belgeleri, 19. yüzyılda başlayan araştırmalarla gün ışığına çıkmaya
başlamıştır. Erken örnekleri I. Sarduri döneminden itibaren görülmeye başlanan Urartu
yazılı belgeleri çoğunlukla, Hititler’den sonra Anadolu’da kesintiye uğramış olan çivi
yazısıyla yazılmıştır. Urartu Devleti’nin kuruluşundan itibaren en yoğun ilişkileri yaşadığı
Assur’dan alarak kullanmaya başladığı bu yazı, sayıları yaklaşık otuz olan tabletler, bronz
eserler, en çok da mimari yapılara ait taş bloklar ve steller üzerinde görülmektedir. Bu tip
çivi yazısı hemen her kral döneminde kullanılsa da, en çok yazılı belgenin M.Ö. 8. ve 7.
yy’da hüküm süren İšpuini, Menua, I. Argişti ve II. Sarduri dönemlerine ait olduğu
görülmektedir96.

Anadolu’ya Ticaret Kolonileri Dönemi’nde (M.Ö.1950-1750) Assurlu tüccarlarla


birlikte gelen çivi yazısı Hitit İmparatorluğu’nda uzun bir süre kullanılmıştır. Urartu
Devleti’nin kurulmasıyla birlikte Doğu Anadolu’da da kullanılmaya başlayan bu yazı, ilk
zamanlarda doğrudan Assur’dan alındığı gibi uygulanmıştır. Urartu’nun en güçlü
rakibinden aldığı çivi yazısı Yeni Assur stilindedir. Daha sonra Urartu devleti, bu yazı
sistemini dillerinin ses yapısına uygun değişiklikler yaparak kendi çivi yazısı dilini
geliştirmiştir97. Madırburç örneğinde görüldüğü gibi Urartu’da önceleri sadece Assurca
kullanılarak yazılan yazıtların, daha sonra çift dilli olduğu görülmüştür ve ülkenin çeşitli
noktalarında bu şekilde kullanılmaya başlanmıştır98. Bir süre sonra kendi dillerinin
kullanımının yaygınlaşmasıyla, Urartu yazıtlarında Assurca terk edilmiştir.

Urartu’da çivi yazısı, komşusu Assur’un aksine tabletlerde değil, daha çok kaya
kitabelerinde görülmektedir. Bunun yanında bronz eserler üzerinde de bu yazı
kullanılmıştır99. Sayıları yaklaşık üçyüz olan Urartu çivi yazılı belgelerinin dışında, bu

94
Dinçol 2004, 119.
95
age. 120.
96
Belli 1991, 45.
97
Dinçol 2001, 26.
98
Dinçol 2004, 124.
99
Urartu çivi yazılı metal objeler için bkz. Belli 1991, 44-50.

28
bölümde değerlendirilecek olan hiyeroglif yazının, örnekleri çok olmasa da, Urartu
döneminde kullanıldığı bilinmektedir.

Urartu’da az sayıda görülen hiyeroglif yazı sisteminin, çivi yazısına göre kısa bir
süre ve sınırlı bir alanda kullanıldığı görülmektedir. M.Ö. III. binyıl başlarında yaygınlaşan
hiyeroglif yazısı, anlamların yüklendiği sembollerin kullanılmasıyla oluşmaktadır. Yaklaşık
aynı dönemlerde Mısır ve Ege kültüründe de kullanılmaya başlayan bu yazı sistemi,
bölgeler arası kültürel ve siyasal ilişkiler ile Anadolu’da da tanınmış ve kullanılmaya
başlanmıştır100. En önemli örneklerin görüldüğü Hitit Dönemi ile birlikte Anadolu’da yeni
bir yazı sistemi kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde hiyeroglif yazı kaya
kabartmalarında, mühürler ve bullalar üzerinde görülmektedir.

Hiyeroglif yazısıyla Urartu’da belli malzeme grupları üzerinde karşılaşılmaktadır101.


Çoğunlukla depolama kapları ile bazı bronz eserler üzerinde çok kısa halde kullanılan bu
yazının, çivi yazısına alternatif olarak kullanılmaya başlanmış olabileceği düşünülebilir. Ele
geçen örnekler değerlendirildiğinde bu yazının daha çok halk arasında yaygın olduğu ve
günlük yaşama gereksinimlerini karşılama amaçlı kullanıldığı anlaşılmaktadır. Farklı
bölgelerde ele geçen bu yazılı örneklerin aynı dönem içerisinde olmasına karşın, farklı yazı
stillerinde kullanıldığı görülmektedir102. Bu tiplerden daha sınırlı sayıda bulunan ve çok
basit kullanımların olduğu örnekler Kayalıdere, Çavuştepe ve Bastam’da daha çok hacim
ölçüleri olarak kullanılmış işaretlerdir103. Bu örneklere göre daha gelişkin bir yapıda
kullanılan ve ikinci tipe örnek olabilecek en güzel buluntular ise Giyimli’den olması
muhtemel olan Budin Levhası (res. 6) ile Van Müzesi’nde bulunan bir başka bronz levhadır
(res. 7)104. Bu iki farklı tipin ülke içerisinde buluntu alanları devletin doğusunda ve
batısında kullanılan dilde farklılıkların olduğunu göstermektedir105.

Urartu’da en erken örneklerinin M.Ö. 8. yy’da görülmeye başlandığı hiyeroglif yazı


sisteminin bu tarihlerde başlayan Geç Hitit Beylikleri ilişkileri sonucunda kullanılmaya
başlandığı düşünülebilir106. Menua döneminden itibaren başlayan esir alımlarıyla birlikte
bu yazıyla tanışmış olabilecek Urartu’nun bu dönemlerde Hate ve Alzi’den aldığı insanları

100
Dinçol 2001, 29.
101
Çilingiroğlu 1997, 151.
102
Schuler 1972-75, 401. Zimansky 1998, 160.
103
Çilingiroğlu 1984, 81.
104
Payne 2005, 335-336. ( Van Müzesi’nde bulunan bu parçaların kesin buluntu yerleri belli olmasa da, stil
özellikleri nedeniyle Giyimli Definesi’ne ait olabilecekleri söylenmektedir.)
105
Dinçol 1974, 113.
106
Çilingiroğlu 1997, 152.

29
ülkesinin merkezine götürdüğü bilinmektedir. İki kültür arasında hiyeroglif yazının
kullanım amaçlarındaki benzerlik bu transferler sonucu gerçekleşmiş olabilir.

Hiyeroglif yazı türünün kaplar üzerinde hacim ölçü birimi olarak kullanılması Hitit
İmparatorluk Dönemi’nde ve Geç Hitit Beylikleri’nde Demir Çağı boyunca
görülmektedir107. Urartu’da bulunan örneklerin büyük bir bölümü de aynı amaçla
kullanılmıştır. Bunlar içerisinde Geç Hitit hiyeroglifleriyle benzerlikler taşıyan en önemli
örnekler Altıntepe hiyeroglifleridir. Buradaki buluntular içerisinde depolama kaplarının
yanı sıra bronzlar üzerinde de bu tip yazı görülmektedir. Buradaki yazılar Geç Hitit yazı
sistemi ile yazılmıştır108. İki dilli olarak da tanımlanabilecek bu örnekler üzerinde görülen
Urartu kelimeleri, Luwi karakterleriyle yazılmıştır109. Bu örnekler içerisinden bronz
üzerinde bulunan bir tanesinin üzerinde yer alan yazı ile Karatepe’de bulunmuş Hitit
hiyeroglif yazılı metin arasında belirgin benzerlikler görülmektedir ve daha önce
bahsettiğimiz iki kültür arasındaki ilişkiye kanıt niteliğindedir110. Yazıt da a-wa-ku-x-tu adı
geçmektedir111. Bu adın Karatepe yazıtlarında geçen ve Assur’a vergi verdiği bilinen Que
kralı Urikki olduğu düşünülmektedir112. Bu okumalara dayanılarak bu bronz eserin Urikki
tarafından Urartu kralına yollanan bir armağan olabileceği öne sürülmektedir113. Bu fikir
doğru olarak kabul edildiğinde Assur’a vergi verdiği bilinen bu kralın Urartu ile ilişki
içerisinde olduğunu ve Geç Hitit mallarının Urartu Devleti içerisinde dolaştığı söylenebilir.
Bu da göstermeye çalıştığımız benzerliklerin ortaya çıkışına açıklık getirmektedir.

Örneklerde de görüldüğü gibi Urartu hiyeroglif yazılı belgeleri, çivi yazılı olanların
aksine oldukça kısadır. Bunların ses değeri taşımayan, sadece belli bir şeyi simgeleyen
ideogramlar olduğu da düşünülmektedir. Çavuştepe, Bastam ve Ayanis’deki örneklerde
görüldüğü gibi bazı depolama kapları üzerinde hem çivi yazısı hem de hiyeroglif yazı bir
arada görülmektedir114. Resmi devlet depoları içerisinde bulunan küplerin üzerindeki
işaretler vergi toplama ve merkezi denetim sırasında kullanılan standart değerleri temsil
ediyor olmalıdır115. Böyle bir kullanım kapların geldiği bölgelere göre, üzerindeki dilin
şeklinin belirlenmesinde önemli bir belirleyici olabilir. İki yazının aynı anda

107
Zimansky 1998, 160.
108
Dinçol 1974, 111.
109
Zimansky 1998, 160.
110
Steinherr 1958, 99.
111
Klein 1974, 78.
112
Steinherr 1958, 100-101.
113
Çilingiroğlu 1984, 84.
114
Çilingiroğlu 1997, 151.
115
Sağlamtimur 2005, 141.

30
kullanılmasının da, çivi yazısı bilmeyen memurlara yönelik olabileceğini düşünebiliriz.
Ancak, çivi yazısı bilmeyenler için kullanılmış olabilecek hacim ölçüleri ile kolay akılda
tutulabilecek ve herkes tarafından anlaşılabilecek işaretlerden oluştuğu düşünülen bu yazı
Urartu içerisinde uzun bir süre kullanılamamıştır116. Bu nedenle elimize geçen az sayıdaki
örnek kesin sonuçlara ulaşabilmek için yetersizdir.

Depolama kaplarının dışında farklı bir kullanıma örnek olan hiyeroglif yazıtlı iki
bronz plaka Urartu’da şimdiye kadar başka benzerleri bulunmayan eserlerdir. Urartu’da en
uzun hiyeroglif yazıtlı Budin Levhası üzerinde Assur ve Geç Hitit’de de örneklerine
rastladığımız “takdim sahnesi” yer almaktadır. M.Ö. 8. yy’a tarihlenen117 Kargamış’daki
benzer örnek sahne konusu ve tasviri bakımından Budin Levhasına benzetilebilir (res. 8).
Budin Levhası’nda tahtta oturan bir tanrı ve ona takdim edilen ve sunan kişiler vardı.
Tanrının kimliği tam olarak bilinmemektedir. Sahnenin üst kısmında ve figürlerin başları
üzerinde yer alan hiyeroglif işretler muhtemelen onların açıklayıcıları olabilir. Sahnede yer
alan figürler Urartu sanatında başka örnekleri olan tasvirlerdir. Bu açıdan Geç Hitit’le
ilişkisini kuramadığımız bu kabartmada geleneksel Urartu sanatıyla beraber Geç Hitit
yazısının birlikte gösterilmesi ilginçtir. Ne amaçla yapıldığını kesin olarak bilmediğimiz,
ancak adak levhası olması muhtemel olan bu parça anlatılan konu itibariyle Urartu’da çok
fazla görmediğimiz bir örnektir.

Budin Levhası’ndan başka Van Müzesi’nde yer alan ancak buluntu yeri belli
olmayan bir başka bronz levhada aslan üzerinde duran tanrı Haldi resmedilmiştir. Tanrının
karşısında bir keçi ve kadın yer almaktadır (bkz. res.7). Kadının başı üzerinde yer alan yazı
bu örneği benzer amaçla yapılmış diğer levhalardan ayırmaktadır.

Anadolu’da çeşitli dönemlerde çivi yazısı ile birlikte kullanılan hiyerogliflerin, arşiv
gibi resmi devlet kullanımlarından daha çok mühürler, depolama kapları ve halka açık
alanlarda görüldüğünü, ancak bu yazının Urartu’da dar bir alanda sembolik amaçlı
kullanıldığını söyleyebiliriz. Sonuç olarak, Urartu’nun Geç Hitit Beylikleri ile ilişkiye
geçtiği dönemlerde başlayan hiyeroglif yazının kullanımı, devletin batısındaki bu
beyliklerin kültürel etkilerinin bir yansıması olarak görmemiz yanlış olmayacaktır.

116
Dinçol 2004, 125.
117
Mallowan 1972, 4-5.

31
III. Din

Farklı beyliklerin bir araya gelmesiyle oluşan Urartu Devleti’nin çok kültürlü bir
yapıya sahip olduğu, devlet dinininde görülen tanrı çeşitliliğinden de anlaşılabilmektedir.
Olasılıkla devleti oluşturan birliktelik içerisindeki beyliklerin tanrınlarından oluşan Urartu
resmi dininde tanrıların önemi ve sırası, ait oldukları beyliklerin gücüne ya da nüfusuna
orantılı olmalıdır. Urartu topraklarında kutsanan tüm tanrıların toplandığı Urartu dini
içerisinde, farklı halkların inançlarından tanıdığımız tanrıların karşılıkları olan isimler yer
almaktadır118.

İşpuini dönemine ait Meherkapı yazıtı119, devlet dini ile ilgili en geniş bilgilere
ulaştığımız kaynaktır. İşpuini’den önce Urartu’daki tüm tanrıları kapsayan ve halka sunan
bir başka yazıtın bulunmaması, devlet dininin bu dönemde bir düzenlemeye tabi
tutulduğunu düşündürmektedir120. Yazıtta, kutsanması istenen 78 tanrı ve tanrıça
isimlerinin yanında kutsal dağ, nehir ve kentlerin adları da belirtilmiştir. Ayrıca, adı geçen
tanrı ve tanrıçalara sunulması istenen kurbanla da bu yazıttan öğrenilebilmektedir121.
Burada görülen tanrı adların büyük kısmı Hitit, Hurri ve Assur dininden tanıdığımız ve
dönem içerisinde birçok topluluk tarafından kutsanmış tanrıları temsil etmektedir122.

Urartu tanrılar listesinin başında gördüğümüz Haldi, yazıtlardan ve buluntular


üzerindeki tasvirlerinden anlaşıldığı üzere Urartu pantheonunun baş tanrısıdır. İşpuini’nin
Musasir kentini ziyaretinde tanımaya başladığımız tanrı, Urartu sınırlarının dışından gelmiş
ve Urartu dininin baş tanrısı haline gelmiştir. Tanrının bildiğimiz en erken tapımı kutsal
kenti olarak kabul edilen ve burada kendine adanan bir tapınak bulunan Musasir kentidir.
Daha önce bölgede varlığı bilinmeyen bu tanrının kökeni tartışmalıdır. Urartu krallığının

118
Hurrili Tešub ve Hepatın Urartu’daki karşılığı Teišeba ve Huba’dır. Ayrıca Meher Kapı yazıtında farklı
kentlerin, (Kumenu kenti gibi) tanrılarınında kutsandığı görülmektedir.
119
Kayaya oyulmuş bu yazıt, Van’ın kuzeyinde, Toprakkale’nin batısındaki Zımzım Dağ’da bulunmuştur.
120
Çilingiroğlu 1994, 45.
121
Sarduri oğlu İşpuini ve İşpuini oğlu Minua bu kapıyı Efendi tanrı Haldi’ye yaptırdılar ve bir ferman
çıkardılar:
Tanrı Haldi’nin, tanrı Teişeba’nın, tanrı Şivini’nin ve bütün tanrıların..
Tanrı Haldi’ye altı oğlak kesilsin; kurban olarak:
Tanrı Haldi’ye 17 boğa ve 34 koyun;
Tanrı Teişeba’ya 6 boğa ve 12 koyun;
Tanrı Şivini’ye 4 boğa ve 8 koyun;
Tanrı Hutuini’ye 2 boğa ve 4 koyun;….(Payne 2006, 42-46.)
122
Zimansky 1998, 86.

32
merkezinden uzak olan bir bölgede bulunan Musasir kenti, Urartu Devleti’nin sınırlarının
genişlemesiyle onun koruması altına alınmıştır 123.

Meherkapı yazıtında tanrı Haldi’den sonra ikinci sırada Hurri kökenli olan ve Doğu
Anadolu’da da tapım görmüş savaş ve hava tanrısı Teişeba vardır. Demir Çağı boyunca
Geç Hitit Beylikleri’nde de çok sık karşımıza çıkan bu tanrının iki kültürde de benzer
tasvirlerinin yapıldığı görülmektedir124. M.Ö. 2. binde Hurri toplumunda oldukça yaygın
olan bu tanrı, hava tanrısı olarak tapım görmüştür ve Urartu pantheonuna muhtemelen
Haldi’den daha geç bir zamanda gelmiştir125.

Urartu dininde ikinci tanrı konumunda olan Teişeba, ülkenin hemen her yerinde
kutsanmıştır. Farklı bölgelerden ele geçen yazıt ve adak eşyaları üzerinden bu tanrının adı
hemen Haldi’nin arkasından gelmektedir126. Transkafkasya’da Urartu’nun yönetim ve
ekonomide önemli bir merkezi olan ve tanrı Teišeba’ya adanmış olan, Karmir-Blur/
Teişebani kenti bu Hurri kökenli tanrının Urartu içerisinde taşıdığı önemi açıkça
göstermektedir127. Tanrıya adanmış büyük bir kutsal alanın dışında idari ve ekonomik
amaçlı yapılarla önemli bir merkez olan kentte, devlet sanatına örnek çok önemli buluntular
ele geçmiştir. Ele geçen bu buluntular arasında bronz eserler üzerinde tanrı Teişeba’nın
tasvirleri de yer almaktadır128. Urartu Devleti’nde gördüğümüz, kralların kendi adına inşaa
ettirdiği krali kentler, ülkenin yönetiminde önemli birer merkez konumunda olmuşlardır.
Arabuni ve Teişbani gibi tanrılara adanmış kutsal kentlerin de devlet içerisinde önemli idari
ve dini merkezler arasında yer aldığı görülmektedir.

123
Salvini 2006, 196.
124
Nieling 2004, 313.
125
Wartke 1993, 124.
126
“...Rusa der ki:
Haldi kapısı konusunda, ferman çıkardım, gerçekten:
Yeni taınakta tanrı Haldi’ye bir oğlak kesilsin ve tanrı Haldi’ye bir boğa,
tanrı Teišeba’ya bir koyun ve tanrı Šivini’ye bir bir koyun kurban edilsin...”
( Karmir-Blur’daki susi tapınağına ait bir yazıt, Payne 2006, 286-287).
127
Bu tanrıya adanmış iki şehir vardır. Şehirlerden bir tanesinin kuruluşuna ilişkin Rusa dönemine ait, bir Urartu
kalesinde bulunan yazıtta şehrin yapılış amacının yanında burada tanrıya bir de tapınak inşaa edildiği
görülmektedir:
“Toplam 23 kralın hepsini tek bir yıl içerisinde yendim,
Erkek ve kadınları Biainili Ülkesi’ne sürgün ettim,
Haraç toplama yılına geldim.
Bu kaleleri bu ülke için yaptırdım…
Tanrı Teišeba’nın kalesini kusursuz bir şekilde yaptırdım.
Oraya Teišeba Şehri adını verdim.
Biainili Ülkesi’nin güçlendirilmesi ve düsman ülkelerinin bastırılması için (yaptırdım).
Rusa der ki: Her kim bu yazıtı tahrip ederse...” (Payne 2006, 270).
128
Piotrovskii 1967, 92.

33
Meherkapı yazıtında Haldi, Teişeba ve Šivini’den sonra gelen tanrı ve tanrıçalar
arasında başka Hurri kökenli olanlar yer alsa da bu tanrıların Urartu’ya geliş kaynakları
hakkında söyleyecek çok fazla bilgimiz yoktur. Ayrıca Hurri kökenli tanrılardan diğerleri
Teişeba kadar Urartu dininde etkili olamamıştır. Urartu yazıtlarında pek çok tanrıdan
sadece bir kez söz edildiğini görülmektedir. Bunun aksine hemen her kral döneminde baş
tanrı Haldi’nin gücü vurgulanmıştır ve her yerde tanrı kutsanmıştır. Haldi’den sonra en
güçlü konumdaki Teişeba ise yazıtlarda ençok görülen ikinci tanrıdır. Ayrıca Haldi’den
sonra kabartmalar üzerinde en sık görülen tanrıdır.

Hurri kökenli olduğu bilinen Teişeba’nın kökenleri, elinde yıldırım demetli


tasviriyle Ön Asya’da M.Ö. 3000’lere kadar uzanmaktadır. Tanrı İşkur ve Hadad
betimlemelerinde gördüğümüz bu tasvir, daha sonra Geç Hitit Beylikleri’nde aynı tasvirle
görülmektedir129. Birbirine yakın coğrafyalarda farklı dönemlerde karşımıza çıkan bu
tanrıya ait kabartmalar, aynı tanrının kültürel değişimlere uğrayarak yüzyıllarca Anadolu’da
tapım gördüğünü kanıtlamaktadır130. Urartu Devleti’nde de bu tanrının tasviri, diğer
kültürde de görüldüğü gibi boğa ve aslan üzerinde yapılmıştır (res. 9-10). Bronz eserler
üzerinde sıkça karşılaşılan boğa üzerindeki tanrı figürlerinin hepsi bu tanrı olup olmadığı
kesin değildir. Pek çok yerde dönemine göre farklı tiplerde gösterilen bir boğa üzerinde
duran figürün elinde kimi zaman yıldırım demedi(?)131, kimi zaman da savaşçı kimliğini
temsilen ok ve yay vardır132. Genel görünümleri itbariyle Geç Hitit sanatındaki tasvirleri
anımsatsa da, Urartu’daki kimi betimlerde Assur sanatının etkisi daha yoğun
görülmektedir133. Urartu’da bu tanrının kökenini kuruluş evresinde aramak daha doğru
olacaktır. Kesin tarihlemelerini yapamadığımız eserler üzerinde bulunan bu tasvirler genel
olarak benzese de Geç Hitit sanatındaki gelişimle çok fazla paralellikler taşımamaktadır.

Urartu ve Geç Hitit tanrıları arasında kurulabilecek benzerliklerin dışında iki kültür
arasında bazı ilginç benzerlikler de vardır. Bunlar yine din ve ölü gömme geleneğinin
ayrıntılarında karşımıza çıkar. Altıntepe örneğinde görüldüğü gibi Urartu’da aynı anda
farklı gömme teknikleri görülmektedir. Devletin merkezinde kral ve prensler Van

129
Orthmann 1971, Kratepe B/3,
130
Niehr 2004, 416-417.
131
Işık 1985, 80, resim 5.
132
age 76, resim 1.
133
Kef Kalesi’ne ait Van Müzesi’nin bahçesinde yer alan bir örnek buna örnek olarak gösterilebilir. Aynı alanda
bulunan yazıta göre tarihlendirmesi yapılan kabartma muhtemelen II. Rusa Dönemi’ne aittir.(Burney 1958, 214-
215-216.)

34
Kalesi’ndeki kaya mezarlarına gömülürken, sıradan halk toplu mezar alanlarında farklı
tekniklerle gömülmüştür. Yakma ve gömmenin aynı dönemde görülmesi krallık
içerisindeki inanç çeşitliliğini göstermektedir134. Urartu’da çok sayıda olmasa da görülen
yakma geleneği daha erken dönemlerde Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde görülmektedir.
Geç Hitit Beylikleri’nde özellikle Hamat ve Kargamış’da da görülen bu geleneğin135 Doğu
Anadolu’ya hangi yolla geldiği tartışmalıdır. Sınırları genişlemiş ve farklı toplulukları
bünyesinde barındıran Urartu Krallığı’nın farklı gelenekleri yaşatması muhtemeldir136.
Habibuşağı nekropolündeki ölü yakma tekniklerinin, Geç Hitit Osmankayası ve Ilıca ile
benzerlikler taşıması, birbirine yakın bu bölgelerde sağlanan kültürler arası ilişkiden
bahsedilebilir137. Ancak bu tekniğin Anadolu’da pek çok bölgede görülmesi doğrudan bir
ilişkinin aranmaması gerektiğini düşünülebilir. Urartu’da halkın bir çok tabakasında
kullanılan bu teknik Van Kalesi gibi ülkenin merkezindeki örneklerde de görülmektedir138.

134
Zimansky 1998, 89.
135
Woolley 1953, 250.
136
Toprakkale’de farklı teknikler aynı anda kullanılırken Çavuştepe’de yakma yoluyla ölü gömme tekniği daha
ağırlıklı görülmektedir.
137
Işık 1987, 559.
138
Van Kalesi’nin güney yamacında kayalara oyulmuş mezarların içerisinde urneler yer almaktadır. Bu örnekler
Urartu’da soylular tarafından da Urartu’ya yabancı bir geleneğin kullanıldığını göstermektedir. (Sevin 1980,
155-156.)

35
IV. Madeni Eserler

A. Bronz Kemerler ve Plakalar Üzerindeki Sahneler:

Urartu Krallığı’na ait buluntular arasında bronz kemerler139, krallığın sanat


anlayışını gösteren en önemli örnekler arasındadır. Sayıları yaklaşık 400 olan
kemerlerin, ülkenin farklı bölgelerinde bulunması geniş bir kullanım alanına sahip
olduğunu göstermektedir. Şimdiye kadar kutsal alanlar içerisinde çok kaşılaşılmayan
Urartu kemerlerinin daha çok günlük kullanım amaçlı yapıldığı da düşünülebilir.

Doğu Anadolu’da daha erken dönemlere ait kazılarda ele geçmeyen bu


aksesuarların, maden işlemeciliğinde yeni bir dönem başlatan Urartu ile var olmaya
başladığı buluntularla birlikte görülmektedir140. Urartu’da Menua dönemi’nde
üretilmeye başlanan kemerlerin krallığın son dönemlerine kadar kullanıldığı
bilinmektedir141. Eserler üzerinde görülen süslemeler, bunların halk arasında
kullanılan ve sadece giysiye ait bir parça olmadığını, kemerlerin toplumda statü
belirleyebilecek araçlar olabileceğini de düşündürmektedir. Çoğunun üzerinde
işlenen kompozisyonlar, kullananın önemini ve zenginliğini yansıtıyor olmalıdır.
Urartu buluntuları arasında sayıları çok da az olmayan kemerler üzerinde görülen bu
süsleme elemanlarının bir çoğu, Urartu’ya özgü olarak tanımlayabileceğimiz
özellikdedir. Urartu sanatında sıkça rastlanan aslan başı ve keçi gibi motiflerin
yanında bitkisel motifler ve mimari tasvirler tartışmasız Urartu betimleri
arasındadır142. Ayrıca sıkça kullanılan av ve yaban hayvan sahneleri, Urartu günlük
hayatında bunların önemli bir yeri olduğunu ve bu nedenle kemerler üzerinde sıkça
kullanıldığını düşündürmektedir. Ancak Urartulu bu öğelerin yanında aynı kemerler
üzerinde, yakın coğrafyalardaki kültürlerde yaygın olarak görülen motiflerde yer
almaktadır.

Bu bölümde, bir kısım Urartu kemerleri üzerinde görülen ziyafet sahneleri,


hayat ağacı motifi, savaş sahneleri ile, Geç Hitit kültüründeki benzer sahnelerin
görüldüğü örnekler ele alınacak ve değerlendirilecektir. Urartu’da bronz kemerler

139
Genellikle bronz örneklerine rastlanan Urartu kemerleri arasında daha az sayıda da olsa gümüş olanlar
bulunmaktadır (Özgüç 1983, 33-37).
140
Urartu kemerleri ile ilgili geniş bilgi için bkz. Kellner 1991, Seidl 2004.
141
Seidl 2004, 137.
142
age 122, tablo 93.

36
üzerinde gördüğümüz tasvirler Geç Hitit örneklerinde çoğunlukla taş kabartmalar
üzerinde yer almaktadır. Ayrıca bazı madeni eserler üzerinde de azda olsa benzer
sahneler görülmektedir. Yapılar üzerindeki orthostad parçalarında ve mezar
stellerinde yer alan Geç Hitit sanat örneklerinin Urartu sanatında birebir kopya
edilmese de, konu itibariyle esin kaynağı olabileceği düşünülebilir.

Urartu kemerlerinde Menua’dan itibaren görmeye başladığımız ziyafet


sahnelerinin kökeni Mezopotamya’da erken tarihlere kadar inmektedir. Ninive,
Nimrud, Babil gibi merkezlerin yanında, Kuzey Suriye’de ve Anadolu’da Erken
Tunç Çağı’nda itibaren bu tür sahneler görülmektedir ve uzun bir süre
kullanılmaktadır (res. 11)143. Demir Çağı’ndan itibaren Assur ve Geç Hitit sanatında
sık kullanılan bir konu haline gelen bu sahneler ölü kültü ile ilgili olmalıdır. Urartu
örneklerinden farklı olarak taş bloklar üzerinde yer alan bu sahnelerde, yemekle
birlikte yapılan bir seremoni anlatılmaktadır. Hemen her örnekte ana motif olan
yemek masası, etrafında oturanlar, hizmetkarlar, müzisyenler ve dansçılar
yeralmaktadır (res. 12). Urartu örneklerinde de ana sahnenin konusu genellikle
aynıdır(res. 13). Ancak Urartu’da bu sahnelerin dışında aynı kemer üzerinde farklı
sahneler de yer alabilmektedir. Urartu sanatçıları bir tarafda görülen yemek
sahnelerinin yanında hayvan motifleri ve mimari tasvirlerle kemerler üzerindeki
alanları doldurmuşlardır144. Urartu kemerlerinin bir çoğunda sahne alttan ve üstten
bitkisel motiflerle sınırlandırılmıştır. Kemerlerin bu motiflerin stil özelliklerine göre
genel tarihlemeleri yapılabilmektedir.

Urartu’da hangi etki ile başladığı bilinmeyen bu sahnelerin tasvirinin dinsel


bir içerik taşıyıp taşımadığı da kesin değildir. Farklı buluntular üzerinde
karşılaşılmayan bu tasvirler görsel bir kopyalama gibi algılanmaktadır. Geç Hitit
Beylikleri içerisinden Urartu ile yakın ilişkilerin yaşandığı Malatya’da da
orthostadlar üzerinde görülen bu sahneler, bir dönemin modası olarak görülebilir
(res. 14). Sefer düzenledikleri ve vergiye bağladıkları bölgelerde çok sık kullanılan
bu sahneler Urartulu sanatçılar tarafından kemerler üzerine kopya edilmiş olabilir.
Urartu’da bunların Geç Hitit’deki gibi dinsel içerik taşımadığını düşündüren
nedenlerden en önemlisi, kullanım alanlarındaki farklılıklar olabilir. Geç Hitit
Beylikleri’nde mezar stellerinde ya da kutsal alanlarda ele geçen ve genellikle

143
Bonatz 2000, 52 resim 7.
144
Kellner 1991, tablo 69 resim 269.

37
orthostad parçalarında görülen bu sahnelerin, Urartu’da soylu sınıfın (?) günlük
yaşamda kullandığı kemerlerde yer alması bunların estetik amaçlı yapıldığını
düşündürebilir.

Zincirli, Kargamış, Karatepe ve Malatya gibi, merkezlerde bulunan


kabartmalar üzerinde yemek sahnelerinin tasvirinde bazı farklılıklar görülse de,
içeriklerinde aynı konu anlatılmaktadır. Ancak benzer sahnelerin görüldüğü Urartu
bronz kemerlerinin birçoğunun buluntu yerleri belli değildir. Önemli bir kısmının
Giyimli Definesi’ne ait olduğu düşünülen bu örneklerin çoğunun devletin yükseliş ve
çöküş döneminin arasına (M.Ö.750-585) ait olduğu düşünülmektedir145.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Geç Hitit kabartmalarında146 sahnenin


merkezinde bir yemek masası ve karşılıklı oturan iki figür vardır147. Kabartmaların
hemen hepsinde görülen sahnelerde belli farklılıklar bulunsa da vazgeçilmez bazı
ifadeler görülmektedir. Sahne ortasında yer alan masa ve üzerinde ekmek olarak
adlandırılan yiyecekler vazgeçilmezdir. Ancak kimi kabartmalarda masanın
bacaklarında farklılıklar görülmektedir. Geç Hitit kabartmalarında görülen masaları
iki farklı gruba ayrabiliriz. Bunlardan biri Zincirli148, Malatya149ve Maraş150’daki
örneklerde görüldüğü gibi çapraz bacaklıdır (res. 15). Bu tasvirle aynı bölgelerde
bulunan farklı masa tipi ise, Urartu kemerleri üzerinde de gördüğümüz örneklerdir
(res.16). Genellikle figürlerin oturduğu tahtların bacaklarına benzeyen bu masalar
aslan bacaklarını anımsatır şekilde yapılmışlardır. Maraş’da bir önceki tiple birlikte
görülen bu masalar, Karatepe ve Karkamış örneklerinde de sıkça karşımıza
çıkmaktadır. Ancak Urartu’da genellikle Geç Hitit kabartmalarında gördüğümüz
çapraz masa bacaklarına benzer örneklerde görülmektedir. Daha az sayıda olan bu
örnekler yine bronz kemerler üzerinde görülmektedir ve Assur sanatında çok sı
kullanılmaktadır151.

145
Taşyürek 1978, 202.
146
Geç Hitit Beyliklerinde yemek sahnelerinin görüldüğü kabartmalarla ilgili bkz. Orthmann 1971, Bonatz 2000,
Bonatz 2000a.
147
Genellikle karşılıklı oturan kişilerin biri erkek diğeri de kadındır. Ancak Urartu’da da olduğu gibi kimi zaman
masanın başında tek kişinin oturduğu örneklerde vardır (Bonatz 200, 61 resim 18).
148
Bonatz 2000, 60 resim 16.
149
Symington 1996, resim 16b.
150
Orthmann 1971, resim B15.
151
Merhav 1991, 253.

38
Geç Hitit sanatında yemek sahnelerinde masanın etrafında oturan figürler de
dönemin modasını yansıtmaktadır. Giyilen kıyafetler ve saç biçimleri ait oldukları
kültürlerin genel özelliklerinde yabancı olmadığımız görünümlerdir. Erkek figürlerde
ucu kıvrık, başı takke gibi oturmuş saç tasvirleri Geç Hitit sanatında sıkça
görülmektedir152. Erkek figürünün karşısında oturan kadın figürlerinde de aynı
benzerlikler söz konusudur. Genellikle başı örten manto şeklindeki kıyafetler bir çok
kabartmada karşımıza çıkmaktadır153. Geç Hitit kabartmaları üzerinde değişmeyen
bir başka tasvir de masanın üzerinde duran yiyeceklerdir. Üst üste dizilmiş yarım ay
şeklindeki yiyecekler kimi zaman tek başına dururken, kimi örneklerde masanın
üzerinde yemekle ilgili başka nesneler de görülmektedir. Urartu sahnelerinde de
masanın üzerindeki nesneler Geç Hitit’dekilerle aynıdır. Özellikle bazı örneklerde
hemen hemen aynı tasvirler görülmektedir (res. 17)154.

Şimdiye kadar Geç Hitit kabartmalarında tarif edilen nesnelerin hemen hepsi
Urartu kemerleri üzerinde de görülmektedir. Ancak kemerler üzerinde kabartmalara
göre bazı farklılıklar vardır. Urartu sahnelerinin merkezinde çoğunlunlukla kadın
vardır. Masanın etrafında genellikle kadınlar oturmaktadır (genelde tek başına). Bu
da, bu kemerlerin kadınların kullanımına yönelik olabileceklerini düşündürür. Kadın
figürlerinin görünümünde iki kültür arasındaki önemli bir benzerlik ellerin duruş
şeklidir. Genellikle sol ellerde bir kase durmaktadır. Havada, yüze yakın bir alanda
görülen bu kaselerin seromonide önemli bir yeri olduğu düşünülmelidir (res. 18-19).
Urartu kemerlerindeki kadın figürleri üzerindeki kıyafetler de büyük ölçüde Geç
Hitit örneklerindekilere benzemektedir. Başı örten kıyafet işlemesinde farklılıklar
olsa da kullanım şekilleri aynıdır. İşlenen madenden kaynaklı olabilecek bu
farklılıklarda yerel sanatçıların el becerileri de değerlendirmelerde göz önünde
bulundurulması gereken bir noktadır.

Urartu kemerleri üzerinde figürlerin önünde yer alan masa yukarıda


bahsettiğimiz gibi ikinci grup olarak adlandırdığımız Geç Hitit tasvirlerine
benzemektedir. Ayrıca Urartu masaları üzerinde kimi örneklerde örtü olarak
adlandırılabilecek süslemeler de görülmektedir(res. 20). Geç Hitit örneklerinde pek
karşılaşılmayan bu süsleme Urartu’da da vazgeçilmez bir kural değildir. Sanatçının

152
Bonatz 2000, tablo VIII C1, tablo IX C7.
153
age tablo XX C59.
154
Kellner 1991, tablo 70 resim 279. Bonatz 2000, tablo X C15.

39
yorumu olarak da düşünebileceğimiz bu nesneyi Geç Hitit kabartmalarında sadece
bir örnek üzerinde tespit edebilmekteyiz155.

İki kültürde de sahnelerde görülen ortak diğer bir unsur hizmetkarlardır.


Urartu sanatında sahnenin tamamında masaya yiyecek, hediye taşıyan kadınlar
oturan figürün arkasında bir sıra halinde gösterilmiştir. Geç Hitit örneklerinde
sahnenin daha dar alanlarda işlenmesi bu bütünlüğü bozsa da, bu kültürdeki
seromonide aynı figürlerin olduğu bazı örneklerde görülmektedir. İki kabartma
grubunda görülen en önemli benzerliklerden bir tanesi oturan figürün arkasında
duran156 ve elinde yelpaze tutan hizmetkar figürleridir. İki grupdaki örneklerde de bu
figürün duruşu aynıdır. Genellikle sağ elde tutulan yelpaze hareket halinde
gösterilmiştir. Bölümün ilk başında bahsedilen Assur merkezlerde görülen bir özellik
bu yelpazenin duruşudur. Kuzey Suriye sanatında Mezopotamya’nın içlerinde
bulunan örnekler Urartu’da görülenlere benzemektedir (res. 21-22). Hafif yatay,
bayrak görünümlü olan bu yelpazeler Geç Hitit merkezlerindeki örneklerde daha
farklı gösterilmektedir. Ancak siyasi ilişkilerde yaşanan sıkı ilişkiler Kuzey
Suriye’de farklı kökenli tasvirlerin varlığının nedeni olarak düşünülmelidir.

Kemerler üzerinde görülen yemek sahnelerinde olabilecek benzerliğe bir


başka örnek, yine buluntular üzerinde görülen hayat ağacı sahneleridir. Geç Hitit
sanatında özellikle orthostadlarda sıkça karşılaşılan bu sahne Urartu’da da pek çok
bronz eser üzerinde görülmektedir (res. 23-24). Urartu’da geniş bir dönem içerisinde
kullanılmış bu sahnelere ait eserlerin kesin tarihlemesini yapmak ise güçtür.

Hayat ağacı motifi M.Ö. 2 binden itibaren Mezopotamya ve Ön Asya’da


sıkça karşımıza çıkmaktadır. Yeniden doğuşu, dirilişi temsil ettiği düşünülen ağacın
etrafında genellikle koruyucusu olarak keçi ya da kanatlı cin betimlemeleri
görülmektedir. Özellikle Assur’da çok yoğun karşılaşılan bu sahne bir dönem Geç
Hitit orthostadlarının da vazgeçilmez sahneleri arasında yeralmaktadır. Geç Hitit
sanatına Assur etkisiyle yerleşmiş olabilecek bu bezeme, bölgede Urartu etkisinin
görülmeye başlamasıyla yeni bir kullanım alanı bulmuş olabilir. Hayat ağacı
inancının ve tasvirlerinin Urartu’da hangi tarihlerde kullanılmaya başladığı ve hangi
kültürel etkiyi taşıdığı kesin olmasa da, daha önceki bölümlerde değinilen siyasal

155
Bonatz 2000, tablo XI C16.
156
Bazı örneklerde masanın diğer tarafında oturan figürün karşısında da görülmektedirler.

40
ilişkilerden kaynaklı Geç Hitit örnekleri model alınarak kullanılmaya başlanmış
olabilir. Özellikle kemerler üzerinde görülen bu sahneler, at koşum takımı
parçalarında ve bronz kaplar üzerinde de karşımıza çıkmaktadır. Geç Hitit
örneklerinden etkilenmenin olduğunu düşündüren en önemli etkenler, sahnelerin
duruşundaki benzerliktir.

Son olarak bu bölümde kemerler üzerinde görülen benzer sahnelere ilişkin


değinebileceğimiz bir başka örnek araba sahneleridir. Aynı dönem içerisinde bir çok
kültürde aynı anda kullanılan bu tür sahneler arasında genel benzerlikle rolsa da,
Urartu’da pek çok farklı bronz eser üzerinde görülenlerden bazıları tasvirleri ve
konuları bakımında Geç Hitit sahneleriyle benzerlikler göstermektedir.

Geç Hitit kültüründe gördüğümüz savaş arbaları iki grupta incelenmektedir.


M.Ö. 9 ve 8. yy’a, stil özelliklerindeki farklılıklarından dolayı gruplandırılan bu
arabaların Assur arabaları üzerinde de etkili olduğu düşünülmektedir157. M.Ö. 8.
yy’da Geç Hitit eserleri üzerinde görülen arabalar ile Urartu’da bazı örneklerin
benzerlikleri görülmektedir. Dingilin arabanın arka kısmında yer alması ve sekiz
ispitli yapılan tekerlekler Urartu ile görülen en açık benzerliklerdir. Savaş
arabalarının Urartu’da görülen erken tasvirleri Menua Dönemi’ne aittir (M.Ö. 830-
785). Daha geç dönemdeki örneklerde görülen benzerlikler, Geç Hitit Beylikleri ile
yoğun ilişkilerin görüldüğü tarihlerle örtüşmektedir. I. Argişti ve II. Sarduri
Dönemi’ne ait olan bu örnekler de Geç Hitit sanatının etkili olduğu düşünülebilir158.
Üzerinde araba sahnelerini gördüğümüz kemerlerin tarihleri ve buluntu yerleri
hakkında çok net bilgiler olmasa da, bunların Urartu’nun yayılım dönemi içerisinde
olduğu düşünülmektedir. Bunlardan büyük bir kısmının yine Giyimli Definesi’ne ait
olduğu tahmin edilmektedir159.

Kemerlerde görülenden daha çok, kalkan ve pektoraller üzerinde karşılaşılan


savaş arabası tasvirlerindeki benzerlikler de oldukça ilginçtir. Sahnelerin duruşu
itibariyle Geç Hitit orthostadlarıyla benzerlikler taşıyan bu örneklerin bir kısmı
İşpuini ve I. Argişti dönemine tarihlenmektedir160. Bunlar içerisindeki en dikkat
çekici örnek, savaş arabasının altınsa yatan bir askerin gösterildiğidir. Geç Hitit

157
Çilingiroğlu 1984, 53.
158
Merhav 1991, 53.
159
Kellner 1991, 29, tablo 1 resim 1-8.
160
Seidl 2004, 101, tablo 17, 24.

41
orthostadlarından bildiğimiz bu sahneler özellikle Zincirli ve Kargamış’da sıkça
karşımıza çıkmaktadır. Assur’da da benzer sahnenin işlendiği örnekler görülse de
(res. 25), Zincirli’deki savaş arabası tasviri ile Urartu yapımı sahnenin benzerliği
daha dikkat çekicidir (res. 26-27)161. İşpuini dönemine ait bir pektoral üzerinde de
aynı sahnenin görülmesi, bu sahnenin Urartu’ya çok da yabancı olmadığını
göstermektedir. Ancak sahnede arabanın, savaşçıların ve yerde yatan askerin iki
sahnedeki benzerlikleri, eser üretiminde bir etkilenme olabileceğini gösterir. Bu denli
benzerliğin dönem içerisinde tesadüf olarak ortaya çıkması çok da gerçekçi değildir.
Bunların temelinde, daha önce değinilen yakın siyasal ilişkiler olmalıdır. Zincirli’de
bir orthostad? parçası üzerinde yer alan ve aynı arabada gösterilen Urartu ve Geç
Hitit askerinin tasviri de sanat eserleri üzerinde görülen sahnelerin rastlantı sonucu
olmadığını açıkça göstermektedir. Eserler üzerinde görülen bu benzerlikler, yaşanan
siyasal gelişmelerin birer yansıması olarak da algılanabilir.

Urartu’da daha çok batı ile ilişkilerin yoğunlaştığı dönemlerde üretilen tüm
bu eserler üzerinde, Geç Hitit ile farklı malzeme işlemeciliğin yarattığı değişiklikler
açıkça görülmektedir. Eserler üzerindeki ince detaylarda Urartu’nun kendi stil
özellikleri hakimdir. Ancak sahnelerin kullanım şekli ve tasvirlerde Geç Hitit
örnekleriyle önemli benzerlikle vardır. Bu konuda değinilmesi gereken bir nokta
Assur etkili özelliklerdir. Aynı eser üzerinde, Assur kaynaklı olabilecek bazı
özellikler görülmektedir. Ancak dönem içersinde görülen siyasi ilişkilerin gelişimi ve
kültürler arasında ki alışveriş göz önünde bulundurulduğunda, bu etkilenmenin
Kuzey Suriye üzerinden olabileceğini düşünübilir. Assur etkili bu özelliklerin Geç
Hitit sanatında da görülmesiyle bunların, Urartu’ya bu bölgelerle sağlanan ilişkiler
sonucu taşınmış olması ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır. Assur’a göre daha
yakın ilişkiler kurulan Geç Hitit Beylikleri’nden Assur sanatına ait parçalar tanınmış
ve bu beyliklerde de benimsenmiş bu özellikler Urartu kültürü içerisinde yer almış
olmalıdır.

161
Zincirli’deki bu orthostad parçası için bkz. Luschan resim 39. Orthman 1971, resim B/1.

42
B. Madalyonlar:

Diğer buluntu gruplarına göre sayıları çok fazla olmayan, ancak Geç Hitit ve
Urartu kültürü arasındaki ilişkiye kanıt olabilecek en güzel örnekler arasında kabul
edebileceğimiz Urartu madalyonlarının bir kısmı, Toprakkale ve Giyimli? gibi
merkezlerden ele geçmiştir. Ancak elimizdeki diğer madalyonların geldikleri alanlar
ve dönemlerine ait kesin bilgi bulunmamaktadır. Urartu buluntuları arasında sadece
yedi tane madalyon tespit edilebilmiştir. Bunlardan iki tanesi altın, üç tanesi gümüş,
diğer iki tanesi de bronzdur162. Elimizdeki önemli örneklerin üzerindeki sahnelerde
tahtta oturan bir tanrıça163, tahtta oturan bir tanrı164, boğa üzerinde duran bir tanrı165
ve aslan üzerinde duran tanrı yer almaktadır166(res. 28-29-30-31). Bazı Geç Hitit
madalyonları üzerinde yer alan sahnelerle, resim 31’deki Urartu madalyonu
arasındaki benzerlik iki grup arasında bir bağın olabileceğini düşündürmektedir.

Urartu’da şimdiye kadar çok fazla bu tür eserlerin bulunmaması, bunların


Urartu sanatının seri üretim malları olmayabileceğini, özel olarak Urartu’ya
getirildiğini ya da yapıldığını düşündürebilir. Bunu düşündüren en önemli
nedenlerden bir tanesi, neredeyse aynı görünümlere sahip olan ve Zincirli’de
bulumuş iki madalyondur (res.32-33). Resim 31’de görülen, ancak buluntu yeri belli
olmayan altın bir madalyonla önemli benzerlikler taşıyan bu madalyonların, Urartu
yapımı olduğu düşünülen örneğe göre buluntu yerleri daha kesin tarihlemeler
yapılmasını mümkün kılmaktadır. M.Ö. 7. yy’a tarihlenen ve Urartu olduğu
düşünülen madalyonun167hem dönem hem de stil özellikleri olarak Geç Hitit
örnekleriyle paralellikler taşıması, buluntu yeri belli olmayan bu madalyonun kökeni
konusunda farklı yorumlara neden olabilir. Urartu Dönemi’ne ait olduğu düşünülen
bu altın madalyonda bir aslan üzerinde ve taşıdığı atributlardan tanrı olduğu anlaşılan
bir figür durmaktadır. Bir ayağı aslanın başında, diğer ayağı sırt kısmında gösterilen
figürün sol elinde ok ve yay durmaktadır. Sağ eli ise havada ileriye doğru uzatılmış
durumda ve boştur. Tunik üzerinde uzun bir manto? giymiş gösterilen figürün erkek
olabileceği düşünülse de kesin bir cins ayrımı yapmak zordur. Figürün sırtında

162
Kellner 1991, 164.
163
Toprakkale’den ele geçmiş bir altın madalyon ( Meyer 1955, resim 210).
164
Bronz madalyon. Buluntu yeri belli değildir. M.Ö. 7. yy’a tarihlenmektedir( Kellner 1989, resim 46).
165
M.Ö. 7. yy’ a tarihlenen bronz madalyon (Kellner 1974, resim 1).
166
Altın madalyon. M.Ö. 7. yy.( Kellner 1980, resim 18).
167
Kellner 1991, 167.

43
gösterilen nesnenin de ne olduğu cinsi gibi açık değildir. Elinde ok ve yay tuttuğu
için akla ilk gelen çifte sadakdır. Ancak Zincirli’de ki benzerlik kurduğumuz
madalyonlarda, figürün arkasında bir güneş gösterilmiştir. Ucu nokta şeklinde
gösterilen güneş parçaları Urartu olduğu düşünülen madalyonda, yukarıda sadak
olarak bahsettiğimiz nesnelerle benzerlik taşımaktadır. Bu benzerlik, Urartulu
sanatçıların gördüklerini yanlış yorumlaması sonucunda olabileceği gibi, aynı
sembollerin farklı sanat üslupları kullanan sanatçılar tarafından yapılmış olmasından
da kaynaklı olabilir.

Madalyonlar üzerindeki semboller ve figürleri daha detaylı tasvir edersek;


Zincirli’de bulunmuş beş örnekde de aslan üzerinde duran figürün tanrıça olduğunu
söylemek mümkündür. Ensesinde toplanmış saçı ve başlığı kadınsı bir görünüm
taşımaktadır. Urartu olarak adlandırdığımız diğer madalyondaki figürün saçı ve
başlığı da bu örneklere benzemektedir. Ancak Urartu dininde daha çok üzerinde
tanrıçadan çok erkek tanrıların gösterildiği aslan nedeniyle bu figüründe erkek
olduğu söylenebilmektedir168. Zincirli’de arkasında güneşle birlikte resmedilen
tanrının, güneş tanrısı Šivini olduğu düşünülebilir. Urartu pantheonunda da yer alan
bu tanrıça yukarıda bahsedilen madalyonların hepsindeki ortak tanrıça olabilir.

Bu madalyonlarda aslan üzerindeki figürün karşısında tanrı ya da tanrıçaya


saygı duran bir figür yer almaktadır. Zincirli’deki örneklerden ikisinde bu figürün
kadın olduğu açıktır. Diğer üç madalyondaki figürler ise sakallarından ayırt
edilebilen erkeklerdir. Urartu eseri olarak verdiğimiz örnekde ise, aslanlı figürde
olduğu gibi bunun karşısında duran figüründe kimliği çok açık değildir. Sakalsız
olarak gösterilen figürün kıyafetleri ve başlığı erkek olabileceğini düşündürmektedir.

Babil ve Assur’un geç dönemlerine ait mühürler üzerinde de görülen benzer


sahnelerde ki tanrıça Iştar’ın tasvirinin de, Urartu madalyon örnekleriyle beraber
kökeninin Kuzey Suriye olabileceğini düşünülmektedir169. Bu örneklerle birlikte
Urartu’dan ele geçmiş bu az sayıdaki madalyonun Geç Hitit üretimi olabileceğini ve
yaşanan siyasi ilişkiler sonucunda Urartu’ya gitmiş olabileceğini söylemek
mümkündür. Ancak bazı ufak stil farklılıklarının dışında var olan en büyük soru,
benzer sahnelerin Urartu pektoralleri üzerinde de görülmesidir. Urartu’da önemli bir
168
Bu madalyon üzerinde yapılmış çalışmalarda cinsi ve kimliği üzerinde net bir sonuca ulaşılamamıştır. Ancak
kayanaklarda “tanrı” olarak geçmektedir (bkz. Kellner 1980, 84).
169
Merhav 1991, 174.

44
buluntu grubunu oluşturan bu buluntular üzerinde yer alan sahnelerin bir etkilenme
sonucumu ortaya çıktığı yoksa, madalyonların sahneleriyle ortak inanışlarımı
yansıttığı açıkdeğildir. Örnek olarak gösterebileceğimiz ve Urartu olarak tanımlanan
pektorallerinde de buluntu yerlerinin kesin olmaması, madalyonlarla aynı kaynakdan
gelmiş olabileceklerini düşündürmektedir170.

170
Kellner 1980, 85 res. 3 ( Toprakkale’deki altın madalyonla benzer sahneye sahip bu pektorak üzerinde tahtta
oturan bir tanrıça ve etrafındaki kadınlar gösterilmektedir).

45
C. İğneler:

Urartu Dönemi’ne ait ele geçen en büyük buluntu grubundan bir tanesini
takılar oluşturmaktadır. Bu grubun içerisinde elimize en çok geçen örnekler
iğnelerdir. Genellikle bronzdan yapılmış olan iğneler, daha az sayılarda da olsa başka
madenlerden de yapılmıştır. Halkın hemen her kesimi tarafından kullanıldığı
düşünülen bu takılar özellikle Urartu mezarlarından yoğun olarak ele geçmiştir.
Buluntu yerlerinin mezar alanlarında yoğunlaşmasından kaynaklı ölü kültüyle ilişkisi
olabileceği düşünülen iğneler Urartu’da 8. yy.’dan itibaren görülmektedir.

Dönemin en önemli süs eşyalarından olan iğneleri genel özellikleriyle


değerlendirmeye çalışırsak önemli olabilecek bir kaç sonuca ulaşabiliriz. Anadolu’da
ele geçen erken örneklerin çoğunun demirden yapıldığı görülmektedir171. Urartu
Dönemi ile birlikte bronz örneklerin daha yoğub görülmeye başladığı iğnelerde yeni
tipler de görülmeye başlamıştır. Ancak tiplerindeki bu çeşitliliğe karşın Urartu
iğnelerinin yapıları genellikle aynıdır. İğnelerinin her zaman iki kısımdan oluştuğu
görülmektedir. Baş ve gövde kısmından oluşan iğnelerin, baş kısımlarındaki
süslemelere göre sınıflandırmalarının yapılması mümkündür172.

Bu bölümde Urartu iğnelerinin özelliklerine ve çeşitlerine çok fazla


değinmeden, sadece konumuzla ilgili olabilecek, Geç Hitit kültürü ile bir ilişkinin
sonucu olabilecek tek bir tipden bahsedilecektir. Diğer bölümlerde göstermeye
çalıştığımız iki kültür arasındaki ilişkiye yönelik, iğnelerde söyleyebileceğimiz çok
fazla bir şey yoktur. Ancak başlığında kanatlı grifon süslemelerin yer aldığı
örneklerin Geç Hitit kültürüyle paralelliklere sahip olabileceği düşünülebilir. Ayrıca
Urartu iğnelerinde görülen bazı tipler ile Geç Hitit kabartmalarında tanrıların elinde
görülen atribüler arasında da benzerlikler kurmak mümkün olabilir. Çok kuvvetli
olmasa da bu düşünceler kültürler arasındaki ilişkiye örnek olarak sunulabilir.
Bahsettiğimiz bu düşüncelerden ikincisi Kargamış ve Malatya’da tanrıça Kubaba’nın
kabartmalarında görülen nesnelerdir. Tanrının elinde tuttuğu atribütü konumundaki
bu nesnelerin nar olduğu düşünülmektedir. Çok sık karşılaşılmasa da, nar biçiminde

171
Yıldırım 1989, 6.
172
Yıldırım 1987.

46
olan Urartu iğnelerinin Geç Hitit Beylikleri’nde kabartmalarda görülen örneklerle
ilişkili olabileceği literatürde yer almaktadır173.

Daha sık karşılaştığımız ve daha kesin ifaderi kullanabileceğimiz ilk örneğin


kapsadığı iğneler ise, diğer iğne örneklerinin de olduğu gibi daha çok kaçak
kazılardan ele geçmiştir. Başlığında grifon motifi bulunan bu iğnelerin Anadolu’da
ve Kuzey Suriye’de M.Ö. II. binin başlarından itibaren kullanıldığı görülmektedir174.
Uzun bir dönem boyunca bir çok eser üzerinde sıkça görülen bu varlık bir çok
kültürde ve mitolojide kapıların bekçisi, tanrıların refakarçisi ve hayat ağacının
dölleyicisi olarak karşımıza çıkmaktadır175. Kullanımında coğrafi bir sınırlama
çizmenin zor olduğu bu nesne Urartu’da iğnelerin dışında farklı yerlerde de
karşımıza çıkmaktadır. Eserler üzerinde farklı tasvirlerinin görüldüğü grifonlar
Urartu’da, Orta ve Geç Hitit Dönemleri’nde olduğu gibi ağzı kapalı olarak tasvir
edilmiştir176. İğnelerdeki grifonlar kartal başlıdır ve ağızları kapalıdır. Ayrıca
kulakları ve diğer kültürlerde görülen başlarının üzerindeki çıkıntılar yoktur. Geç
Hitit kaynaklı olabilecek bu tasvirin, özellikle M.Ö. 8. yy’da yakın ilişkilerin
yaşandığı iki kültür arasındaki bir etkilenmenin sonucu olabileceği düşünülebilir177.
Ancak Urartu iğnelerinin yayıldıği tarihler ve buluntu yerleri kesin ifadeler
kullanmamızı engellemektedir. Geniş bir bölgede kullanılan bu motifin, taşıdığı
anlam farklı kültürlerde genel olarak aynı şeyi temsil etmektedir. Bu yüzden, grifon
süslemeli Urartu iğneleri için doğrudan bir kaynak göstermek için elimizdeki
örnekler yetersizdir.

173
Nieling 2004, 312.
174
Yıldırım 1989, 24.
175
Erhat 2000, 119.
176
Yıldırım 1989, 25.
177
Zahlhaas 1991, 186.

47
D. Miğferler:

Urartu alanlarından ele geçen bir çok askeri buluntunun içerisinde önemli bir
yer tutan miğferler tek bir tipe tabi değildir. Özellikle Assur örnekleriyle benzerlikler
taşıyan bu buluntular, sadece kullanım amaçları yönünden değil, üzerlerindeki
süslemelerle de oldukça dikkat çekicidir178. Daha yaygın olarak kullanıldığı bilinen
miğfer tipleri, Assur’dan da tanıdığımız huni biçimli miğferlerdir. Üzerinde yazıtlı
örneklerden bu tip miğferlerin İšpuini döneminden II. Rusa dönemine kadar
kullanıldığı görülmektedir179.

Urartu askerlerinin kullandığı bir diğer miğfer tipi ise sorguçlu miğferlerdir.
Urartu’da en erken sorguçlu miğfer tasvirleri, III. Şalmaneser dönemine ait olan
Balawat Kapısı üzerindeki kabartmaları üzerinde Urartu askerleri tarafından
kullanılmaktadır (res. 34). Bu kabartmaların dışında Urartu askerlerinin bu tip
miğferleri kullandığına daha kesin kanıt olabilecek örnekler Altıntepe’den
gelmiştir180.

Geç Hitit kabartmalarında Urartu örneklerinden daha erken dönemlere ait olduğu
düşünülen bu miğfer tiplerinin Urartu kültürüne, daha önce de değindiğimiz farklı
unsurlarda olduğu gibi, Geç Hitit ilişkileri sonucu girmiş olabileceği düşünülebilir.Geç
Hitit kabartmalarında görülen bu miğferlerin tasvirleri Zincirli, Kargamış ve Karatepe181
orthostadlarında karşımıza çıkmaktadır. Bu örnekler içerisinde en erken tarihli olanlar
Kargamış’da Katuwas’ın askerlerinin başında görünenlerdir182. Yaklaşık tarihi M.Ö.
1000 ile 900 arasında olabilecek bu dönem, Urartu’nun ilk kralı olarak kabul edilebilecek
Arame’den önceki döneme denk gelmektedir.

Elimizdeki örnekler az olsa da, iki kültür arasında görülen ortak kültür elemanları
içerisinde sorguçlu migferler yer almaktadır. Ancak bu miğferlerin tarihsel gelişimi daha
detaylı bir çalışmanın konusudur. Urartu’dan elimize çok fazla buluntu geçmediği için,
değerlendirmeler daha çok Assur kabartmalarında yer alan sahnelere üzerinden

178
Benzer Urartu- Assur miğfer tiplerine yönelik geniş bilgi için bkz. Born 1995.
179
Seidl 2004, 64.
180
Barnett, 1953, 7-8 res. 2 A-C.
181
Orthmann 1971, Karatepe A/32.
182
Orthmann 1971, Kargamış H/12.

48
yapılabilmektedir. Ancak daha önceki bölümlerde de değinilen bu kabartmaların gerçeği
ne kadar yansıttığı tartışmaları yine ksein bir değerlendirme yapılmasını engellemektedir.

49
E. Fibulalar:

Urartu kültüründe fibulalara çok fazla rastlanılmamaktadır. II. Rusa dönemine


tarihlenen Toprakkale, Ayanis ve Karmir- Blur’da bulunan örnekler, fibulaların
Urartu’da M.Ö. 7. yy’da kullanılmaya başlandığını düşündürmektedir. Bu tarihi
destekleyen en önemli buluntular arasında Yoncatepe’de in situ bulunmuş
malzemelerle bulunan fibulalardır. Fibulaların M.Ö. 7.yy’da kullanılmaya başlandığı,
aksini gösterecek buluntular elde edilene kadar bu tarih kabul görmektedir183. Ancak
bu dönemde hangi etkilerle Urartu’ya geldiği açık değildir. Urartu’ya özgü bir
ortamda ortaya çımayan bu takıların daha erken dönemlerde Anadolu’nun çeşitli
yerlerinde kullanıldığı bilinmektedir184. Ele geçen buluntuların dışında özellikle
kabartmalar üzerinde de karşımıza çıkan fibulalar, Geç Hitit dünyasında da
kullanıldığını göstermektedir.

Urartu fibulaları üzerinde yapılan çalışmalarda Urartu fibulaları tiplerine göre


üç gruba ayrılmıştır: Frig tipi, Anadolu tipi ve orjinal Urartu tipi185. Bu tipler
içerisinde Anadolu tipleri olarak adlandırılan grup içerisindeki örnekler çalışmamız
içerisinde değerlendirebileceğimiz özellikdedir. Genel olarak tüm Urartu fibula
tipleri yarım daire kulp şekilli olarak tanımlanmaktadır(res.36). Yapılan
değerlendirmeler, bunların Frig fibula tiplerinden etkilenerek yapıldığını
söylemektedir. Anadolu’nun bir çok bölgesinde olduğu gibi, Urartu’da da bu
takıların gelişiminde Frig etkisi görülmektedir186. Urartu dönemine tarihlenen
fibulalardaki Frig etkisinin hangi araçlarla ulaştığı ise cevap arayan sorularımız
arasındadır.

Konumuzla ilgili görülen örnekler ise İvriz187 ve Karatepe188’deki Geç Hitit


kabartmalarında karşımıza çıkan örneklerdir. Geç Hitit dünyasında ele geçen fibula
buluntularına karşın, bu kabartmalar takıların kullanım şekillerinin ve kabartmalarda
yer alacak derecede sık kullanıldıklarının görülmesi açısından önemlidir (Res.36).

183
Köroğlu 2005, 34.
184
Muscarella 1965.
185
Zalhaas 1991, 186.
186
Öğün 1979, 178.
187
Orthmann 1971, İvriz 1.
188
Orthmann 1971, Karatepe B/2.

50
V. Diğer Küçük Buluntular

Ön Asya kültüründe çok sık karşımıza çıkan fildişi eserler189, Urartu


buluntuları arasında da görülmektedir. Urartu’daki fildişi buluntular çoğunlukla
Altıntepe, Toprakkale ve Karmir-Blur gibi merkezlerden elemize geçmiştir. Urartu
merkezlerinde bulunmalarına karşın bu buluntuların kesin tarihlemesini yapmak
güçtür. Literatürde Urartu yapımı olarak kabul edilen bu eserler, daha geç
dönemlerde de kullanılan alanlarda bulunmuştur. Bu faktör tarihlemede göz önünde
bulundurulması gereken önemli bir noktadır.

Ait oldukları döneme ilişkin tartışmalar devam etse de literatürde bu


eserlerin kökenlerine yönelik yapılan değerlendirmeleri de göz önünde bulundurmak
gerekmektedir. Urartulu kabul edilen bu eserler üzerinde Geç Hitit kültürü ile bazı
benzerlikler yakalanmıştır. Özellikle Altıntepe tapınağında bulunan kuş başlı
adamlar, Geç Hitit kabartmalarında görülenlerle ilişki içine sokulmuş, yine bu
örneklerin Zincirli, Karatepe, Kargamış ve Sakçagözü kabartmalarında görülen
benzer tasvirlerle yakın tasvirlerde olduğu söylenmektedir190. İki kültürde görülen
kuşbaşlı adam figürlerinin elbiseleri arasında da benzerliklerin olduğu görülmektedir.
Bunun yanında figürlerin ellerini havaya kaldırmış olarak gösterilen duruşları da, ilk
bakışda birbirlerine benzer bir izlenim oluşturmaktadır. Ancak Urartulu olarak
adlandırılan eserlerin tarihlemelerindeki soru işaretleri, bu eserlerin Urartu ve Geç
Hitit kültürü arasındaki ilişkiye örnek olarak gösterilmesini engellemektedir.

Fildişi eserler gibi Urartu olarak tarihlemesi yapılan ancak buluntu yerleri ve
kesin tarihleri belli olmayan bazı mühürler üzerinde de Geç Hitit sanatıyla ortak
unsurlar görülmektedir. Ancak Urartu mühürlerindeki sorular, bu grup eserin de
konumuza örnek olarak gösterilmesini engellemektedir. Ayrıca Urartu sanatında
önemli bir grubu oluşturan kalkanlar ve kazanlar da önemli köken tartışmaları
taşımaktadır. Ancak daha geniş bir çalışma konusunda göz önünde bulundurulması
gerekli önemli örneklerdir.

189
Kuzey Suriye’deki fildişi buluntularla ilgili detaylı bilgi için bkz. Winter 1976.
190
Çilingiroğlu 1984, 43-50.

51
SONUÇ

İlk kez M.Ö. 13. yy’da Assur yazıtlarında görmeye başladığımız Uruadri
varlığı, M.Ö. 9. yy’a kadar Nairi Beylikleri ile birlikte Doğu Anadolu’da ki en
önemli güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Yarı göçer bu toplulukların birleşiminden
oluşan Urartu Krallığı ise M.Ö. 9. yy’da I. Sarduri ile birlikte ilan edilmiş ve M.Ö.
7.yy’da II. Rusa dönemine kadar varlığını sürdürmüştür. II. Rusa’dan sonra
zayıflayan krallık M.Ö. 6. yy’da ise tamamen yıkılmıştır.

Ülkenin merkezi Van Gölü ve çevresi olmasına rağmen özellikle M.Ö. 8.


yy’da başlayan seferlerle ülke sınırları doğuda Urmiye Gölü’ne, batıda ise Fırat
Nehri Havzası’na kadar genişlemiştir. Menua Dönemi’nde başlayan batıya doğru
yapılan seferlerin sonunda, Hitit İmparatorluğu’nun yıkılışıyla bu bölgede güçlenen
yerel beyliklerle siyasi ilişkiler kurulmaya başlanmıştır. Toprakları bugün Doğu
Anadolu’nun bir bölümünden, Güney Doğu Anadolu ve Suriye’nin kuzeyini
kapsayan bir alana yayılmış olan bu beylikler Kuzey Suriye ya da Geç Hitit
Beylikleri olarak adlandırılmaktadır. M. Ö. 13. yy’da Büyük Hitit İmparatorluğu’nun
yıkılmasından sonra güçlenen bu yerel beylikler, uzun bir süre daha Hitit kültürünü
devam ettirmişlerdir. Bir kısmı Hitit İmparatorluğu’nun hakimiyetinde olan, ancak
kendi yerel beyleri tarafından yönetilen bu küçük devletler, topraklarında sahip
oldukları hammadde yatakları ve önemli ticaret yollarına hakim konumlarından
kayaklı dönemler boyunca hakimiyet mücadelelerine sahne olmuşlardır. Bölgede
yiten Hitit gücünden sonra bağımsızlıklarını uzun süre koruyamayan beylikler yoğun
Assur saldırılarına maruz kalmışlardır. Güneylerindeki bu büyük güce çok fazla
direnemeyen beylikler, teker teker Assur kontrolü altına girmiş, uzun bir dönem
Assur vergi listelerinde yer almışlardır. Assur’un Akdeniz’e ve Anadolu’nun içlerine
giden ticaret yollarının üzerinde bulunan bu alan, imparatorluğun batıya açılan
vazgeçemeyeceği kapısı olmuştur.

İlk kez Menua Dönemi yazıtlarında görmeye başladığımız Urartu’nun batı


seferleri bölgedeki yerel beylikler için yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur.
Büyüyen krallıklarının hammadde gereksinimlerini karşılayabilmek için uzak
bölgelere seferler düzenlemeye başlayan Menua döneminde ülke sınırları hem
kuzeydoğu hem de batı yönünde genişlemiştir. Urartu yazıtlarından da takip

52
edebildiğimiz bu seferler, Urartu kültürünün batısındaki kültürlerle tanışmasını
sağlamıştır. Geç Hitit Beylikleri üzerinde kurulan Urartu hakimiyeti, Assur’un kendi
iç karışıklıklarıyla birlikte bölgede gücünün zaıflamasına ve beyliklerin Assur’a karşı
bir koalisyon kurmasına neden olmuştur.

İlk kez Menua ile başlayan batı seferlerinin, II. Rusa Dönemi’ne kadar
devam ettiği Urartu yazıtlardan takip edilebilmektedir. Bu seferlere ilişkin elimizde
yaklaşık on adet Urartu yazıtı bulunmaktadır. Krallar yazıtlarında sefer
düzenledikleri bölgeri ve bu bölgelerden elde edilen ganimetleri açıkça dile
getirmektedir. Bölgeden seferler sonrası elde edilen hammadde, Geç Hitit malları ve
esirlerinin Urartu’nun merkezine kadar ulaştığı yine bu yazıtlardan
anlaşılabilmektedir. I. Argišti yazıtlarında da sıkça değinilen bu ganimetler, Urartu
kültürü içerisine pek çok yabancı unsuru taşımış ve bunların Urartu kültürü
içerisinde yer almasını sağlamıştır. Urartu krallarının hemen hepsi tarafından
uygulanan esir transferleri Urartu kültürü içerisinde Geç Hitit unsurlarının
görülmesinin en önemli nedeni olmalıdır. I. Argišti Dönemi yazıtlarında anlatılanlar
Geç Hitit bölgelerinden alınan esirlerin ülkenin uç bölgelerindeki inşaa
faaliyetlerinde kullanıldığını açıkça göstermektedir. Arin-Berd’deki Susi tapınağı ile
Kargamış’daki tapınak arasında anlatılan benzerlikler I. Argišti’nin yıllıklarında
anlatıldığı gibi inşaasında yabancı esirlerin kullanılmasıyla oluşmuş olmalıdır.
Bunların yanında Assur gözüyle yapılmış Balawat Kapısı kabartmalarında ki Geç
Hitit ve Urartu tasvirleri arasında görülen benzerlikler erken dönemlerden itibaren
kültürler arasıda yakın bir ilişkinin kurulduğunu göstermektedir.

Mimari dışında Urartu dini içerisine girmiş Hurri kökenli tanrılar, yine esir
transferleri sonucu ortaya çıkmış olmalıdır. Ele geçirdikleri toprakların tanrılarını
kutsayan Urartu dini Geç Hitit Beylikleri’nde karşılaştığı ve aldıkları esirlerin
inandığı tanrıları da kutsayarak kendi tanrıları arasına dahil etmiş olmalıdır. Ancak
bazı erken örnekler, krallığın kuruluş evresinden itibaren bu tanrıların Urartu dini
içerisinde yer almış olabileceklerini de düşündürmektedir. Bunlar krallığı oluşturan
beylikler arasında güneyden gelenlerin katkıları sonucu devlet dini içerisine girmiş
olabilir.

Dinde olduğu gibi dil konusunda da Geç Hitit beylikleri ile Urartu kültürü
arasında bir ilişki kurulabilmektedir. Urartu dili, M.Ö. 8. yy’da ülkenin batı

53
sınırlarının Fırat Nehri’ne kadar ulaştığı dönemde Assur’dan alıp geliştirerek
kullandığı çivi yazısının dışında yeni bir dille tanışmıştır. Hitit İmparatorluğu’nda ve
onun ardılı konumundaki beyliklerde yaygın olarak kullanılan hiyeroglif yazı daha
basit bir sistemle Urartu’da da bir dönem kullanılmıştır. Bu dil, beyliklerden alınan
eserler üzerinde Urartu merkezlerine hatta depolarına girmiş olmalıdır. Ayrıca alınan
esirlerin ve zanaatkarlarında bu dili kullandıkları ve Urartu’da ticaret için elverişli bir
hale getirdikleri düşünülebilir.

Urartu Geç Hitit kültürü arasındaki ilişkiyi gösterebilecek elimizdeki en


önemli örnekler ise Geç Hitit mezar stellerinde ve orthostadlarında görülen bazı
sahnelerin Urartu’da da kullanılmış olmasıdır. Bu sahnelerin Geç Hitit’deki
kullanımlarında taşıdığı dinsel anlamdan uzak dekoratif amaçlı bir kopyalamanın
sonunda görülen bu benzerlikler, Urartu sanatının vazgeçilmez unsurları arasında yer
almıştır. Ülkenin hemen her bölgesinde ele geçen bronz eserler üzerindeki bu yaygın
süslemenin kesin tarihleri olmasa da genel olarak M.Ö. 8. yy’da yoğun olarak
kullanılması, bunların seferler sırasında görülüp Urartu sanatında yerini aldığını ya
da ele geçirilen esirler arasındaki ustaların Urartu hizmetinde imal ettiği ürünler
olabileceğini düşündürmektedir. Bu kemerlerde olduğu gibi az sayıda ele geçen ve
birebir benzerlerinin Zincirli’de olduğu madalyon örnekleri de benzer nedenler
sonucu ortaya çıkmış olmalıdır. Ancak bunların az sayıda ele geçmesi bu
madalyonların, Urartu yapımı olmadıklarını ve Geç Hitit Beylikleri’nden alınan
ganimetler veya yerel krallar tarafından gönderilen hediyeler arasında olabileceğini
düşündürmektedir.

Elimizdeki buluguların değerlendirmeleri sonucunda Urartu buluntuları


arasındaki pek çok örneğin Urartu merkezli olmadığı, farklı kültürlerden
etkilenmeler sonucu ortaya çıktığı görülmektedir. Urartu merkezinde üretilen sanatın,
özellikle M.Ö. 8. yy’da genişleyen devlet sınırları ile yabancı unsurlarıda içerisine
alması Urartu Devleti’nin çok kültürlü yapısını göstermektedir. Devlet dinindeki
tanrı çeşitliliği gibi, farklı uslüplarda yapılmış miğferler, iğneler gibi bronz eserlerde
görülen çeşitliklik farklı kültürlerin izlerini taşımaktadır. En büyük rakibi Assur’un
etkisinin dışında, Anadolu kültür tarihinin önemli bir dönemini oluşturan Geç Hitit
Beylikleri’nin sanatından da etkilendiği elimizdeki örneklerle açıkça görülmektedir.
Son olarak Urartu sanatındaki gelişimelerin siyasi gelişmelerle paralel olduğunu
söyleyebiliriz. M.Ö. 8. yy’da Urartu Devleti’nin izlediği batı politikalası, siyasi

54
olarak daha güçlü olduğu Geç Hitit Beylikleri’nin kültüründen etkilenmesi
sağlamıştır. Dönem için aşılması imkansız gibi görünen Toroslar ve Fırat Nehri
aşılmış ve farklı kültürel unsurları barındıran Kuzey Suriye kültürü askeri ya da ticari
yollarla dönemin merkezi Tušpa’ya kadar ulaşmıştır. Doğu Anadolu’da yeni
şekillenmeye başlamış bir kültür, kökleri daha eskiye dayanan ancak siyasi olarak
daha zayıf beylikler kültürü tarafından önemli ölçüde etkilenmiştir.

55
Geç Hititler’e Yönelik Urartu Yazıtları

1. Minua Yazıtları

A. Palu yazıtı:

“Tanrı Haldi, kendi mızrağı ile sefere çıktı, Šebeteria Şehri’nin


ülkesini ele geçirdi, Huzana Şehri’nin ülkesini ele geçirdi ve Supa
Şehrini’de ele geçirdi. Tanrı Haldi güçlü ve tanrı Haldi’nin mızrağı
da güçlüdür. Tanrı Haldi’nin udretiyle, İšpuini oğlu Minua sefere
çıktı, Šebeteria Şehri’nin ülkesini ele geçirdi, Huzana Şehri’nin
ülkesini ele geçirdi ve Supa Bölgesi’ni de ele geçirdi. Hati Ülkesi’ne
dek ulaştı.
Tanrı Haldi’ye bu steli diktirdi. Šebeteria Şehri’nde tanrı
Haldi’ye bir tapınak(?) yaptırdı. Šebeteria Şehri’nde...Melitia Şehri
kralının hayatını, haraç(ödemesi koşulu) ile bağışladı. Tanrı
Haldi’nin büyüklüğüyle, İšpuini oğlu Minua, güçlü kral, büyük kral,
Biainili Ülkesi kralı ve Tušpa Şehri’nin kahramanıdır.
Minua der ki: Her kim bu yazıtı tahrip ederse, her kim suç işlerse
veya her kim bir başkasına bunları yaptırırsa, tanrı Haldi, tanrı
Teišeba, tanrı Šivini, (ve bütün) tanrılar onu güneş ışığından yoksun
etsinler...191”

191
Payne 2006, 70-71; UKN: No. 39.

56
B. Bağın Yazıtı:

“Tanrı Haldi’nin kudretiyle, İšpuini oğlu Minua bu steli tanrı


Haldi’ye diktirdi. Tanrı Haldi’nin büyüklüğü ile, İšpuini oğlu Minua,
güçlü kral, büyük kral, Biainili Ülkesi’nin kralı ve Tušpa Şehri’nin
kahramanıdır.
Minua der ki: Oraya vali(olarak) Titia’yı atadım. Tanrı
Haldi’nin kudretiyle, İšpuini oğlu Minua bu steli tanrı Haldi’ye
diktirdi. Tanrı Haldi’nin büyüklüğüyle...
Tanrı Haldi’nin kudretiyle, İšpuini oğlu Minua bu steli tanrı
Haldi’ye diktirdi...
Oraya vali(olarak) Titia’yı atadım. Minua der ki: her kim bu
yazıtı tahrip ederse, her kim suç işlerse veya her kim bir başkasına
bunları yaptırırsa, tanrı Haldi, tanrı Teišeba, tanrı Šivini(ve bütün)
tanrılar onu güneş ışığında yoksun etsinler...192”

192
Payne 2006, 76; UKN: No. 42.

57
C. Eski Van Şehri, Surp Pogos Kilisesi Yazıtı:

Üst yüzü :
“Tanrı Haldi, kendi mızrağıyla sefere çıktı ve...ele geçirdi.
Tanrı Haldi’nin mızrağı güçlüdür. Tanrı Haldi’nin kudretiyle, İšpuni
oğlu Minua sefere çıktı. Tanrı Haldi önden gittti. Minua der
ki:...Babanahi Ülkesi’ni yaktım. Aynı yıl... Qalibilia Şehri’ni...dere(?)
Ususua Ülkesi’nin Arpuia Şehri’ni, Hulmeru Şehri’ni, Tušurehi
boyu... Marma bölgesinden , Eruni Şehri’ni... Qirpununi Şehri’ni ve
Uliba Ülkesi’ni ele geçirdim... yaktım. Dirgu Ülkesi’ni Išala
Şehri’ni...ele geçirdim, ülkesini yaktım... kadar yolculuk(?) yaptım.
Qumenu Bölgesi’nden Ašuri Ülkesi’ne kadar... 155 insan (bu)
yılın(esir sayısı)dır. Kimilerini öldürdüm ve kimillerini de canlı
götürdüm. Onlardan erkekleri orduya aldım.”

Sağ yüzü:
“Tanrı Haldi’nin kudretiyle İšpuni oğlu Minua der ki: ... Mana
Ülkesi’ne karşı sefere çıktığım zaman(bu) ülkeyi yakıp yıktım. Aynı
yıl, orduyu çağırdım ve sefere çıktım... Šurisilini Şehri’nin ülkesini
ve Tarhigama Şehri’ni ele geçirdiler... Šada’alehi boyu... Hati Ülkesi
tarafındaki Mele Irmagı’nın kıyısındaki... Alzi Ülkesi’nin...
bölgesinden, 2.113 bu yılın(esir sayısı)dır. Kimilerini öldürdüm ve
kimilerini de canlı götürdüm. Onlardan erkek olanları orduya
aldım193.”

193
Payne 2006, 62;UKN: No. 28.

58
2. I. Argišti Yazıtları

A. Horhor Yazıtı:

II. Sütun :
“..1.280... at, ...büyükbaş hayvan ve 126.000 küçükbaş hayvan
sürüp çıkardım. Argišti der ki: Tanrı Haldi uğruna bu
kahramanlıkları bir yıl (içinde) yaptım. Argišti güçlü kral, büyük kral
ve Tušpa Şehri’nin kahramanıdır.
Tanri Haldi, kendi mızrağıyla sefere çıktı. Hati Ülkesi’ni ele geçirdi
ve (kral) Hilaruada’nın Ülkesi’ni ele geçirdi. Onları Argišti önünde
yere çaldı. Tanrı Haldi güçlü ve Tanrı Haldi’nin mızrağı güçlüdür.
Tanrı Haldi’nin büyüklüğü, Minua oğlu Argišti der ki: (onların)
ilahi büyüklüğünden (yardım) istediğim için efendi Tanrı Haldi’ye,
Tanrı Teišeba’ya ve tanrı Šivini’ye ve Bianilili Ülkesi’nin bütün
tanrılarına yalvardım. Tanrılar bana kulak verdiler. Minua oğlu
Argišti der ki: Tanrı Haldi ordunun önünden gitti. Hati Ülkesi’ne
karşı sefer çıktım. Niriba Ülkesi’nin vadisini (?)ele
geçirdim,...Ülkesinin tahkimatlı () Urmani Şehri’ni güç kullanarak
aldım. Krali şehir () Adani’yi ele geçirdim. Tanrı Haldi’nin
büyüklüğü ile Hati Ülkesi’ne karşı sefere çıktım. Tuatehi boyunun
bölgesini ve Melitea Şehri’nin güney (?) (tarafinı) bıraktım ve
Melitea Irmağı’nın havzası(?)... altındaki Piteira Şehri’ne Mermua
Ülkesi’ne Qa()anni Ülkesi’ne kadar ilerledim...Erkek ve kadınlar
götürdüm. Kaleleri yerle bir ettim ve şehirleri yaktım. 2.539 delikanlı,
8.698 canlı erkek ve 18.047 kadın götürdüm, toplam 29.284 kişi (o)
yılın esir sayısıdır. Kimilerini öldürdüm ve kimilerini de canlı
götürdüm ...at, 17.962 büyükbaş hayvan ve küçükbaş hayvan sürüp
çıkardım. Minua oğlu Argišti der ki: Tanrı Haldi uğruna bu
kahramanlıkları bir yıl (içinde) yaptım.
Tanrı Haldi, kendi mızrağıyla sefere çıktı. Etiuni Ülkesi`ni ele geçirdi
ve Qehu Şehri’nin Ülkesi’ni ele geçirdi. (Onları) Argišti önünde yere
çaldı. Tanrı Haldi güçlü ve Tanrı Haldi’nin mızrağı güçlüdür. Tanrı

59
Haldi’nin büyüklüğüyle Minua Oğlu Argišti sefere çıktı, Tanrı Haldi
önden gitti. Argišti der ki gölün kıyılarında (?) bulunan Qehu
Şehri’nin Ülkesi’ni ele geçirdim ve Alištu Ülkesi’ne kadar ilerledim.
Erkek ve kadınlar götürdüm. Tanrı Haldi’nin büyüklüğüyle Minua
Oğlu Argišti der ki: Bianili Ülkesi’nin güçlendirilmesi ve düşman
ülkesinin bastırılması için, Irpuni Şehri’ni kurdum. Yer kir idi, orada
hiçbir şey yapılmamıştı. Orada büyük işler yaptım. Oraya Hati
Ülkesi’nin ve Supa Bölgesi’nin 6(?)600 savaşçısını iskan ettirdim.
Tanrı Haldi’nin büyüklüğüyle Minua Oğlu Argišti der ki: (Onların)
ilahi büyüklüğünden (yardım) istediğim için efendi Tanrı Haldi’ye,
Tanri Šivini’ye ve Bianinili Ülkesi’nin (bütün) tanrılarına yalvardım.
Tanrılar bana kulak verdiler. Aynı yıl Uburda Ülkesi’ne karşı sefere
çıktım. Uburdalhi Ülkesi’nin kralı Is()uburani’den(?)ülkesini aldım
Krali Şehir İrdua’yi ve... Uišuši Ülkesi’ni ele geçirdim. Oradan erkek
ve kadınlar götürdüm. Oradan Hahi Ülkesi’ne karşı sefere çıktım.
Kaleleri yerle bir ettim ve şehirleri yaktım. Bil.. Şehri’nin halkını da
yaktım. 8.648 delikanlı 2.655 canlı erkek 8.497 kadın olmak üzere
toplam 19.790 kişi (o) yıl(ın esir sayısıdır. Kimilerini äldürdüm ve
kimilerini de canlı götürdüm 232 at, ...bin 803 büyükbaş hayvan ve
11.626 (?) küçükbaş hayvan sürüp çıkardım. Argišti der ki: Tanrı
Haldi uğruna bu kahramanlıkları yaptım. Tanrı Haldi kendi
mızrağıyla sefere çıktı. Aššur ordularını yendi ve Arsitani Ülkesi’ni
ele geçirdi. (onları) Argišti önünde yere çaldı. Minua Oğlu Argišti
der ki: Aššur orduları için.”

60
3. II. Sarduri Yazıtları

A. Van Kalesi’nden bir yazıt:

“Lutipri oğlu Sarduri , büyük kral, güçlü kral, dünyanın kralı,


Nairi Ülkesi’nin kralı, benzeri olmayan kral, hayret verici çoban, dik
başlı uyruklarla savaşmaktan korkmayan kralın yazıtıdır. Lutipri
oğlu Sarduri, krallar kralı, her kraldan haraç almış olan (benim).
Lutipri oğlu Sarduri şöyle der: Bu taşları Alnininu
Şehrin’den getirttim ve bu duvarı yaptırım.”194

194
Payne 2006,

61
B. Habibuşağı Urartu Kalesi’nden İzoli yazıtı: Bu yazıt Surp Pogos Steli’nin
arkayüzünün kopyasıdır:

“Tanrı Haldi kendi mızrağıyla sefere çıktı ve Melitea Ülkesi’nin


kralını Saha oğlu Hilaruada’yı yendi. Onu Argišti oğlu Sarduri
önünde yere çaldı. Tanri Haldi güçlü ve Tanri Haldi” nin mızrağı da
güçlüdür. Argišti oğlu Sarduri sefere çıktı. Sarduri der ki : Fırat
Irmağı durgundu (?). Ordan hiçbir kral karşıya geçmemişti...
(Onların )ilahi büyüklüğünden (yardım) istediğim için efendi tanrı
Haldi , tanrı Teišeba, tanrı Şivini ve Bianili Ülkesi’nin (bütün)
tanrılarına yalvardım. Tanrılar bana kulak verdiler ve bana yol
gösterdiler. Tumiški Şehri’nin önünde savaşçılarım arasında karşıya
geçtim ve aynı gün ülkeye doğru ilerledim. Qala’nın ülkesinin
güneyinden geçtim . Melitea Şehri’nin kuzeyindendeki Karniši
Dağları’na vardım. Zapša Şehri’nin ötesindeki (?) Muša Ülkesi’ne
kadar ilerledim. Bir gün içinde 14 kale ve 80 Şehir ele geçirdim.
Kaleleri yerle bir ettim ve şehirleri yaktım. 50 adet savaş arabasına
el koydum. Savaştan geri döndüm. Hilavaruada’nın tahkimatlı krali
şehri Sasi’yi kuşattım (?)ve güç kullanarak onu ele geçirdim. Mal (?),
erkek ve kadın oradan sürgün ettim . Sarduri der ki: Girdim ve
Melitea Şehri kuşatılsın (?) diye buyurdum (?). Hilaruada huzuruma
çıktı yere kapandı ve ayak(larıma) sarıldı. Merhamat
ettim(?)(Oradan) altın, gümüş ve mal (?), yağma(?) olarak aldım ve
Bianili Ülkesi’ne götürdüm. Haraç (ödemesi koşulu) ile hayatını
bağışladım. Oradan dokuz kale yani Hazani, Gaurahi Tumiški,
Maninui , Aruši Qulbitarrini Taše (yani) tanrı Quera’nin Taše ve
Meluiani (kalelerini) ayırıp kendi toprağıma ekledim. Tanrı
Haldi’nin büyüklüğü ile Argişti oğlu Sarduri, güçlü kral , büyük kral
Bianili Ülkesi’nin kralı ve Tušpa Şehri’nin kahramanıdır. Sarduri der
ki: Her kim bu yazıtı tahrip ederse, her kim suç işlerse, her kim
saklarsa veya her kim bir başkasına bunlari yaptırıp “Gel , tahrip et
!” derse tanrı Teišaba, tanri Šivini (ve bütün tanrılar) onu güneş
ışığından yoksun etsinler. Ona sığınacak yer sağlamasınlar(?) Onu
ne tanrılar ne insanlar rahat bırakmasınlar(?)”

62
C. Bahçecik Yazıtı:

“Argišti oğlu Sarduri bu susi’yi ve kusursuz bir şekilde bir kale


tanrı Haldi’ye yaptırdı. Tanrı Haldi...(Ona) Sardurihinili adını verdi.
Sarduri der ki: Zaia(ni)’yi ülkede, Melitea Şehri’ne kadar, Qu(maha)
Şehri’ne kadar, Arme Ülkesi’ndeki Nihiria Şehri’ne kadar ve Hašime
Ülkesi’ne kadar vali olarak yönetmek için, atadım. Tanrı Haldi’nin
büyüklüğü ile...195”

195
Payne 2006, 255.

63
4. II. RUSA YAZITLARI

A. Mazgirt/ Kaleköy Yazıtı:

“Tanrı’nın gücü sayesinde Rusa (der ki): Argi(ştidi)... bütün


emir altındakiler, Iriunu insanları...Lubarhi insanlarına doğru...toprak
olacak...yılın insanları, güneş tanrısının karşısında...güç (?) Haldi’ye
(?)...ülkelerde...Haldi... sonra da...o şehirler...herhangi bir şey196”

B. Adilcevaz Yazıtı:

“... bu işler...Argišti oğlu Rusa, Ziuqunni Ülkesi’nin Haldi


Şehri’ni yaptırdı. Argišti oğlu Rusa der ki: Düşman ülkesinden
kadınlar götürdüm... Muški, Hati ve Halitu ülkelerinden halk (?)... bu
kale, ayrıca bu şehirleri ... bu kaleye ekledim. Hiçbir zaman
...bunların herhangisine (hiç kimse kötülük etmesin) Argišti oğlu
Rusa der ki: Tanrı Haldi...bana sundu (?) Tanrı Haldi için bu güçlü
işleri yaptım. Tanrı Haldi’nin büyüklüğü ile Argišti oğlu Rusa, güçlü
kral, büyük kral, Bianili Ülkesi’nin kralı, ülkelerinin kralı ve Tušpa
Şehri’nin kahramanıdır.197”

196
Köroğlu 1996, 52; Schäfer 1977, 249 vdd.
197
Payne 2006, 282-283; UKN: no. 278.

64
C. Ayanis Yazıtı:

“ Argišti oğlu Rusa bu susi’yi kendisine efendi olan tanrı


Haldi’ye yaptırdı ve Rusahinili Eidurukai Şehri’nde bir Haldi
kapısını kusursuz bir şekilde yaptırdı ve tanrı Haldi’ye adadı. Rusa
der ki: kayaya dokunulmamıştı ve yer çoraktı. Hiç bir şey orda
yapılmamıştı. Tanrı Haldi bana krallığı verdiği zaman, ataların
atanmış tahtına çıktım... Bu Haldi kapısını kusursuz bir şekilde
yaptırdım. Tanrı Haldi tarafından, Haldi kapısı tarafından, Argišti
oğlu Rusa’ya yaşam, sevinç ve büyüklükle birlikte yetki, güç ve kudret
Šuruli Ülkesi ve Bianili Ülkesi için verilsin. Rusa der ki: Haldi kapısı
tarafından gerçekten güç olsun, gerçekten... olsun. Yeni yapılar
olduğu zaman Tanrı Haldi’ye bir oğlak kesilsin ve Tanrı Haldi’ye bir
boğa ve iki koyun, Tanrı Teišeba’ya bir koyun, Tanrı Šivini’ye bir
koyun, Tanrıça Arubaini’ye bir inek, Tanrı Hutini’ye bir koyun, Tanrı
XXX’e bir koyun, Haldi silahlarına bir koyun, Haldi kapısına bir
koyun, Tanrı Eiduru’ya bir koyun, Tanrı Baba’ya bir koyun, Tanrıça
Adiya’ya bir koyun, Tanrıça Sardi’ya bir koyun, Tanrıça Inuani’ye
bir koyun, Tanrıça Aia’ya bir koyun, Tanrıça Tušpuni’ye bir koyun,
Tanrıça Inauni’ye ikinci kere bir koyun, Haldi Kapısı’na iki koyun ve
hanımefendi tanrıçalara iki koyun kurban edilsin.
Rusa der ki: Tanrı Haldi, Haldi Kapısı’nı... Haldi Kapısı
tarafından... yapılması gerek. Bu temeller için... yapılması gerek.
(Törenler) yapıldığı zaman Tanrı Haldi’ye bir oğlak kesilsin ve Tanrı
Haldi’ye bir boğa ve Tanrıça Arubaini’ye bir inek kurban edilsin...
yapıldığı zaman Tanrı Haldi’ye bir oğlak kesilsin ve Tanrı Haldi’ye
bir boğa ve Tanrıça Arubaini’ye bir inek kurban edilsin. Haldi
Tapınağı’nın... izlendiği zaman Tanrı Haldi’ye bir oğlak kesilsin.
Rusa der ki: Buradan...
Rusa der ki: Görkemli silahları Haldi Kapısı’nın saf silahlarını
herkim alırsa, bir taş yerleştirsinler; kalkanı, silahları, ahşap objeleri
veya boynuzları her kim... ederse... yapsınlar, çorak yeri yaksınlar.
Saf olan şeyleri... binasına yerleştirsinler.

65
Rusa der ki: Rusa’nın evine her ne girdiyse... Rusahinili
Eidurukai Şehri’nde, Rusa’nın evinde hiç yenmeyen... Argišti oğlu
Rusa der ki: Düşman ülkelerinden erkek, kadın ve büyük baş hayvan
getirdim. Assur Ülkesi’nden, Targuni Ülkesi’nden, Etuini
Ülkesi’nden, Tablani Ülkesi’nden, Qainaru Ülkesi’nden, Hate
Ülkesi’nden, Muški Ülkesi’nden, Şiluquni Ülkesi’nden. İnsan
kullanarak o kaleyi ve yerleşmeyi yaptırdım. Kaleyi... yaptırdım. O
kaleyi ben planladım. Kimse... etmesin. Bu buyrukların hiçbirine
karşı konulmasın. Argišti oğlu Rusa der ki:Tanrı Haldi bana
mutluluk, savaşda güç ve erkeklik gücü verdi. Tanrı Haldi sayesinde
bu işleri yapabildim, Tanrı Haldi’nin büyüklüğü sayesinde Argišti
oğlu Rusa güçlü kral, büyük kral, Šurili Ülkesi’nin kralı, Bianili
Ülkesi’nin kralın karalı ve Tušpa Şehri’nin kahramanı.Tanrı
Haldi’nin buyruğuyla Argišti oğlu Rusa der ki: Bu yerde bulunan
(sonradan gelen) bir kral... etmesin. Ben dedim ve ben yaptım.
Argišti oğlu Rusa der ki: Haldi Kapısı’daki bu yazıtı, herkim
tahrip ederse, her kim suç işlerse, her kim saklarsa, her kim yerinden
sökerse, her kim “ben yaptım” derse, ister Bianili Ülkesi’(nden) ister
düşman ülkesi (nden olsun) veya her kim adımı tahrip ederse ve kendi
adını koyarsa, Tanrı Haldi, Tanrı Teišeba, Tanrı Šivini ve bütün
tanrılar, onu, ismini, soyunu ve sopunu güneşin ışığından yoksun
etsinler...198”

198
Payne 2006, 295-298; Salvini 2001, 253- 270.

66
METİNDE KULLANILAN KISALTMALAR

AIA: Anatolian Iron Age

AMI: Archäologische Mitteilungen aus Iran.

AnAr: Anadolu Araştırmaları

AS: Anatolian Studies

CAH: Cambridge Ancient History

DTCFD: Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi

IAB: Institue of Archaeology Bulletin, London.

KST: Kazı Sonuçları Toplantısı

TTK: Türk Tarih Kongresi

UKN: Urartskie Klinoobraznye Nadpisi, Moskow,


1960.

67
BİBLİYOGRAFYA

Akurgal, E (1968): Urartäische und Altiranische Kunstzentren,


Ankara, 1968.

Astour, M.(1979): “The Arena of Tiglath-Pileser III’s Campaign


Against Sarduri II (743 B.C.), Assur II, 1979,
69- 91.

Azarpay,G (1968): Urartian Art and Artifacts, Los Angales, 1968.

Bakır,T (1983): “Kaleköy 1981 Kazı Sonuçları Raporu”,


IV.KST, Ankara, 1983, 165-168.,

Balkan, K (1960): “Patnos Yakınında Anzavurtepe’ de Bulunan


Urartu Tapınağı ve Kitabeleri” Anatolia V,
1960, 133 vd.

Barnett, R. D. (1953): “The Finds of Urartian Bronzes at Altıntepe,


near Erzincan”, AS 3, 1953, 121vd.

Barnett, R. D. (1954): “The Excavations of the British Museum at


Toprakkale near Van- Addent”, IRAQ 16, 1954,
3vd.

Barnett, R. D. (1972): “More Addenda from Toprakkale”, AS XXII,


Ankara, 1972, 163-179.

Barnett, R. D. (1974): “The Hieroglyphic Writing of Urartu”,


Güterbock Armağan Kitabı, İstanbul, 1974,
43vd.

Barnett, R. D. (1976): Assyrian Palace Reliefs in the British Museum,


Londra, 1976.

Barnett, R. D. (1982): “Urartu”, CAH 3/2, 1982, 314- 371.

Başgelen, N.-A. Özfırat (1996): “Erzurum’da bir Demir Çağı Merkezi:


Toprakkale”, Anadolu Araştırmaları XIV,
İstanbul, 1996, 143-145.

Belli, O. (1979): “Urartu Sanatı”, Anadolu Arastırmaları VI,


İstanbul, 1979, 45-95.

Belli, O. (1991): “İnscribed Metal Objects”, (ed.


Merhav) Urartu a Metalworking center in the
first Millennium B.C.E, Jerusalem, 1991, 42-50.

Beran, T. (1965): “Zur Unschrift Sardur III bei İzoli”, İstanbul


Mittelungen 7, 1956, 33 vd.

Bilgi, Ö. (1986): “Fırat Nehri Kenarında Bir Urartu Yerleşmesi”,


IX. TTK I., Ankara, 1986, 317-318.

68
Bonatz, D. (2000): Das Syro-hethitische Grabdenkmal, Mainz,
2000.

Bonatz, D. (2000a): “Essays on Syria in the Iron Age”, Ancient


Near Eastern Studies supp. 7, Paris, 2000, 189-
210.

Born, H.- U. Seidl (1995): “Schutzwaffen aus Assyrien und Urartu”, Sammlung
Axel Guttmann IV, Mainz, 1995.

Burney, C. (1960): “Measured Plans of Urartian


Fortreesses”Anatolian Studies 8, 1958, 157 vd.

Burney, C. (1972): “Urartian Irrigation Works”, AS XXII, Ankara,


1972, 179-187.

Calmeyer, P. (1969): Datierbare Bronzen aus Luristan und


Kırmanshah, Berlin, 1969.

Caner, E. (1998): “Bronze votivbleche von Giyimli”, Archeologie


in İran und Turan, Leidorf, 1998.

Çambel, H.- A. Özyar (2003): Karatepe- Aslantaş, Azatiwataya, Mainz, 2003.

Çilingiroğlu, A. (1977): “Sargon’un Sekizinci Seferi ve Bazı


Öneriler”, Anadolu Araştırmaları IV-V,
İstanbul, 1976-7, 235

Çilingiroğlu, A. (1983): “Urartu’da Toplu Nüfus Aktarımları” Anadolu


Araştırmaları IX, 1983, 319 vd.

Çilingiroğlu, A. (1984): Urartu ve Kuzey Suriye: Siyasal ve Kültürel


İlişkiler, İzmir, 1984.

Çilingiroğlu, A- Z. Derin (1991): “Van-Dilkaya Kazısı 1990”, XIII KST I,


Ankara, 1991, 403-423.

Çilingiroğlu, A. (1992): “Van-Dilkaya Höyüğü Kazıları Kapanış”, XIV.


KST I, Ankara, 1992, 469-493.

Çilingiroğlu, A. (1994): Urartu Tarihi, Bornova, 1994.

Çilingiroğlu, A. (1997): Urartu Krallığı Tarihi ve Sanatı, İzmir, 1997.

Çilingiroğlu, A. (1999): “Migration in the Lake Van Basin”, Migration


und Kulturtransfer- Akten des Internationalen
Kolloquiums, (ed.R. Eichmann& H. Parzinger),
Berlin, 1999.

Çilingiroğlu, A. (2001): “Ayanis I”, Documenta Asiana VI, Roma, 2001.

69
Dinçol, A. (1974): “Çavuştepe Kazısında Çikan Yazıtlı Küçük
Buluntular”, Anadolu XVIII, Ankara, 1974,
105-114.

Dinçol, A.- B. Dinçol (2001): “Eskiçağ’da Doğu Akdeniz Havzası ve


Anadolu’da Diller ve Yazılar”, Boğazköy’den
Karatepe’ye Hitit Bilim ve Hitit Dünyasının
Keşfi, F. Canpolat (ed.), İstanbul, 2001, 20-38.

Dinçol, A.- B. Dinçol (2004): “Urartu Krallığı’nda Dil ve Yazı”, Urartu:


Savaş ve Estetik (ed. F.Özlem), İstanbul, 2004,
119-128.

Erhat, A. (2000): Mitoloji Sözlüğü, İstanbul, 2000.

Erzen, A. (1974): “Giyimli Bronz Definesi ve Giyimli Kazısı”,


Belleten XXXXVIII, Ankara, 1974, 191-597.

Forbes, T. (1983): Urartian Architectura, 1983.

Grayson, K. (1991): “The war with Urartu”, CAH vol III. part 2,
Cambridge, 1991.

Grayson, K. (1991a): Assyrian Rulers of the Early First Millenium


B.C.I (1114-859 BC), London, 1991.

Grayson , K. (1996): “The Struggle for Power Assyria”, Priests and


Officials in the Ancient Near East-The Second
Colloquium on the Ancient Near East,
Heidelberg, 1996.

Grayson, K. (1996a): Assyrian Rulers of the Early First Millenium


B.C. II (858-745 B.C.), London, 1996.

Hawkins, D. (1972): “Building Inscriptions of Carchemish”, AS


XXII, Ankara, 1972, 87-115.

Hawkins, D. (1983): “Kummuh”, Reallexikon der Assyriologie Band


6, Berlin, 1983, 338-340.

Işık, C. (1985): “Untersuchungen zu einem Urartäischen


Göttertypus”, AMI 18, 1985, 75-86.

Işık, C. (1987): “Habibuşağı= Yazılıkaya Nekropolü”, Belleten


LI, Ankara, 1987, 549-565.

Kalaç, M. (1956): “Kömürhan Kaya Kitabesi”, Belleten 20, 1956,


34 vd.

Kellner, H. J. (1977): “Pectorale aus Urartu”, Belleten XLI, Ankara,


1977, 481-494.

Kellner, H. J. (1980): “Ein neues Goldmedaillon aus Urartu”, AMI 13,


Berlin, 1980, 83-90.

70
Kellner, H. J. (1991): Gürtelbleche aus Urartu, Stuttgart, 1991.

Kessler, K. (1995): “Subria, Urartu and Assur. Topographical


Questions Concerning Assyria and Urartu”,
M.Liverani(ed.), Neo-Assyrian Geography.
Quaderni di Geografia Sorica 5, Roma, 1995,
55-67.

Klein, J. K. (1974): “Urartian Hieroglyhic Inscriptions from


Altıntepe”, Anatolian Studies 24, 1974, 77.

Kleiss, W.- H. Hauptmann (1976): Topographische Karte von Urartu, Berlin, 1976.

Kleiss, W. (1980): “Ein neues Goldmedaillon aus Urartu”, AMI


Band 13, Berlin, 1980, 83-93.

Kleiss, W. (1992): “Zur Ausbreitung Urartus nach Norden”, AMI


Band 25, Berlin, 1992.

Klengel, H. (1992): Syria, 3000 to 300 B.C., Berlin, 1992.

Konyar, E.- O. Belli (2003): Doğu Anadolu’da Erken Demir Çağı Kale ve
Nekropolleri- Early Iron Age Fortresses and
Necropolies in Eastern Anatolia, İstanbul,
2003.

Kozbe, G.- Ö. Çevik- “Pottery”, Ayanis I. Ten years’Excavations at H.Sağlamtimur


(2001): Rusahinili Eiduru-kai 1989-1998, (ed.
A.Çilingiroğlu-M. Salvini), Roma, 2001.

Köroğlu, K. (1988): Urartu Devleti’nin Güneybatı Yayılımı


(Yayınlanmamış yüksek lisans tezi), İstanbul, 1988.

Köroğlu, K. (1996): Urartu Krallığı Döneminde Elazığ (Alzi) ve


Çevresi, İstanbul, 1996.

Köroğlu, K. (2002): “Demir Çağı’nda Yukarı Dicle Bölgesi”,


Anadolu Araştırmaları XVI, İstanbul, 2002,
449-475.

Köroğlu, K.- E. Konyar (2005): "Van Gölü Havzası’nda Erken Demir Çağı
Problemi"Arkeoloji ve Sanat 119, İstanbul,
2005, 25-38.

Köroğlu, K. (2006): Eski Mezopotamya Tarihi; Başlangıcından


Perslere Kadar, İstanbul, 2006.

Luscan, von L. (1943): Ausgrabungen in Sendschirli V: Die Kleinfunde


von Sendschirli, Berlin, 1943.

Mallowan, M. L. (1972): “Carchemish”, AS 22, 1972, 63-87.

Matney, T. (2002): “2000 yılı Ziyaret Tepe Kazıları”, N. Tuna-


J.Veibeyoğlu (ed.), Ilısu ve Kargamış Baraj
Gölleri Altında Kalacak Arkeolojik ve Kültür

71
Varlıklarını Kurtarma Projesi 2000 Yılı
Çalışmaları, Ankara, 2002, 517-549.

Maxwell, K.- Hyslop (1959): “An Urartian Archer on the Zincirli Chariot
Relief IAB 2, 1959, 65 vd.

Merhav, R. (ed.) (1991): Urartu-Metaleorking Center in The First


Millenium B.C.E., Jerusalem, 1991.

Naumann, R. (1971): Architektur Kleinasiens, Tübingen, 1971.

Nieling, J. (2004): “ Die Außenwirkung der Späthethitischen


Kultur auf die Gebiete zwischen Van See und
Kaukaus”, Die Außenwirkung des
Späthethitischen Kulturraums Güteraustausch-
Kultirkontakt- Kulturtransfer, Münster, 2004,
307-324.

Novak, M.- F. Prayon (2004): Die Außenwirkung des späthethitischen M.


Wittke (ed.) Kulturraums.Güteraustausch- Kultirkontakt-
Kulturtransfer (AOAT 323), Münster, 2004.

Orthmann, W. (1971): Untersuchungen zur späthethitischen Kunst,


Bonn, 1971.

Orthmann, W. (1975): Der Alte Orient, Berlin, 1975.

Öğün, B. (1979): “Urartäische Fibeln”, AMI 6, 178-188, Berlin,


1979.

Özgüç, T. (1966): Altıntepe I Mimarlık Anıtları ve Duvar


Resimleri, Ankara, 1966.

Özgüç, T. (1969): Altıntepe II Mezarlar, Depo Binası ve Fildişi


Eserler, Ankara, 1969.

Özgüç, T. (1983): “Jewellery, Gold Votive Plaques and a Silver


Belt from Altıntepe”, AS. 33, 33-37.

Parpola, S. (2001): The Helsinki Atlas of the Near East in the Neo-
Assyrian Period, Finland, 2001.

Payne, M. (2006): Urartu Çivi Yazılı Beelgeleri, Istanbul, 2006.

Payne, M. (2006): “Urartian Measures of Volume”, ANES sup.16,


Peeters, 2006.

Parker, B. (2001): The Mechanics of Empire, Helsinki, 2001.

Piotrovskii, B. B. (1966): “Urartu Dini”, DTCFD 23/1-2, 1966,


37 vd.

Piotrovskii, B. B. (1967): Urartu- The Kingdom of Van and its Art,


New York, 1967.

72
Piotrovskii, B. B. (1969): Urartu, Ceneve, 1969.

Roaf, M. (1996) : Mezopotamya ve Eski Yakındoğu, Oxford,


1996.

Roaf, M. (2001): “Continuity and Change from the Middle to


Late Assyrian Period”, Migration und
Kulturtransfer. Der Wandwl vorder und
zentralasiatischer Kulturen im Umbruch vom 2.
zum 1. vorchristlichen Jahrtausend. Akten des
Internationalen Kolloquiums ( ed.Eichmann-
Parzinger), Berlin, 1999, 357-369.

Sağlamtimur, H. (2005): “Volumes of some Urartian Pithoi”, AIA 5(ed.


A. Çilingiroğlu- G. Darbyshire), Londra, 2005,
139-143.

Salvini, M. (2001): “The Inscription of Ayanis- Cuniform and


Hieroglyphic”, (ed. A. Çilingiroğlu, M. Salvini)
Ayanis I, Roma, 2001, 253-270.

Salvini, M. (2006): Urartu Kültürü ve Tarihi, 2006.

Schachner, A. (2002): “2000 yılı Giricano Kazıları Ön Raporu”, N.


Tuna- J.Veibeyoğlu (ed.), Ilısu ve Kargamış
Baraj Gölleri Altında Kalacak Arkeolojik ve
Kültür Varlıklarını Kurtarma Projesi 2000 Yılı
Çalışmaları, Ankara, 2002, 549-613.

Schachner, A.-K. RAdner (2001): “Tushan’dan Amedi’ye Assur Döneminde


Y.Dicle Havzasıyla İlgili Topografik Sorular”
ed: N.tuna-J. Öztürk-J.Velibeyoglu, Ilısu ve
Kargamış Baraj gölleri altında kalacak
arkeolojik ve kültür varlıklarını kurtarma
projesi 1999 yılı çalışmaları, Ankara, 2001 sf:
729-776.

Schachner, A. (2005): “Birkleyn Mağaraları (Dicle Tüneli) Yüzey


Araştırması 2004”, 23. Araştırma Sonuçları
Toplantısı, Antalya, 2005, 367-385.

Schacner, A. (2007): “Kunst und Kulturgeschichtliche


Untersuchungen zu den Verzierung eines Tores
in Balawat (Imgur- Enlil) aus der Zeit von
Salmanassar III., König von Assyrien”, Subartu
XX, 2007 (baskıda)

Schäfer, H. P. (1974): “Zur Stele Menuas aus Bağın (Balin)”, IM


23/24, İstanbul, 1973/4, 33-37.

Schäfer, H. P. (1977): “Die İnschrift Rusa II Argištehinis in Mazgirt-


Kaleköy”, Studi Micenei ed Egeo- Anatolici
18, 1977, 249-268.

73
Schuler, E. (1972-75): “Hieroglyphen, Urartäische”, Reallexikon der
Assyriologie 4, 400-401.

Seidl, U. (1991): “Utılıarıan and Votive Armor”, (ed.


Merhav) Urartu a Metalworking center in the
first Millennium B.C.E, Jerusalem, 114-140.

Seidl, U. (1993): “Urartäische Bauskulpturen”, N.Özgüç’ e


Armağan: Aspects of art and Iconography-
Anatolia and its Neighbors, Ankara, 1993,557-
63.

Seidl, U. (2004): Bronzekunst Urartus, Mainz, 2004.

Sevin, V. (1980): “Van Kalesi’nden bir kaya mezarı ve


Urartularda ölü yakma geleneği”, Anadolu
Araştırmaları VIII, İstanbul, 1980, 150 vd.

Sevin, V. (1982): Urartu Krallığının Tarihsel ve Kültürel


Gelişimi, İstanbul, 1979.

Sevin, V. (1986): “Malatya- Elazığ- Bingöl İlleri Yüzey


Araştırması, 1985”, IV. Araştırma Sonuçları
Toplantısı, Ankara, 1986, 279 vd.

Sevin, V. (1989): “Urartulara ait Dünyanın En Eski Karayolu”,


Anadolu Araştırmaları XI., 1989, 47-56.

Sevin, V. (1991): “The Early Iron Age in the Elazığ Religion and
the problem of the Mushkians”, Anatolian
Studies 41, 1991, 87-97.

Sevin, V. (1999): Yeni Assur Sanatı I, Mimarlık, Ankara, 1999.

Sevin, V.- A. Özfırat (1999a): “Van-Karagündüz Höyüğü Kazıları”, Belleten E.Kavaklı


LXIII, Ankara, 1999, 847-869.

Sevin, V. (1999b): “The Origins of the Urartians in the light of the


Van/Karagündüz excavations”, Anatolian
Studies 49, 1999, 159-164.

Steinherr, F. (1958): “Die Urartäischen Bronzen von Altıntepe”,


Anatolia III, Ankara, 1958, 97-102.

Stronach, D. (1959): “The Development of the Fibula in the Near


East, IRAQ 21, 1951, 181-207.

Stronach, D. (1967): "Urartian and Achaemenian Tower Temples”,


JNES volume 26, Chicago, 1967, 278-288.

Tarhan, T. (1978): M.Ö.13. yüzyılda Uruatri ve Nairi


Konfederasyonları, İstanbul, 1978.

Tarhan, T. (1980): “Urartu Devletinin Kuruluş Evresi ve Kurucu


Krallardan Lutupri- Lapturi Hakkında Yeni

74
Görüşler”, Anadolu Araştırmaları VIII, 1980,
69 vd.

Tarhan, T.- V. Sevin (1992): “Van Kalesi ve Eski Van Sehri Kazıları 1991”,
XIV. KST I, Ankara, 1992, 407-431.

Tarhan, T.- V. Sevin (1993): “Van Kalesi ve Eski Van Sehri”, Belleten LVII,
Ankara, 1993, 843-863.

Taşyürek, O. (1978): “Giyimli Adak Levhalarından Örnekler”,


Belleten XLII, Ankara, 1978, 201-221.

Ussishkin, D. (1994): “On the Architectural Origin of the Urartian


Standart Temples”,Tel Aviv 21, Tel Aviv, 1994,
144- 156.

Ussishkin, D. (1994a): “The Rock-Cut Tombs at Van and Monumental


Tombs in the Near East”, Anatolian Iron Age 3,
Ankara, 1994, 253-264.

van Loon, M. N. (1974): “The Euphtrates Mentioned by Sarduri II of


Urartu”, Anatolian Studies Presented to H.G.
Güterbock, İstanbul, 1974, 187 vd.

von Luschan, F. (1943): Ausgrabungen in Sendschirli V: Die Kleinfunde


von Sendschirli, Berlin, 1943.

Wartke, R. B. (1993): Urartu das Reich am Ararat, Mainz, 1993.

Wäfler, M. (1981): “Zum assyrisch- urartäischen Westkonflikt”,


Acta Praehistorica et Archaeologica 11/12,
Berlin, 1981.

Wäfler, M. (1986): “Die Auseinanderstzungen zwischen Urartu und


Assyrien”, Xenia 17, Konstanz, 1986.

Werner, P. (1994): Die Entwicklung der Sakralarchitektur in


Nordsyrien und Südostkleinasien: vom
Neolithikum bis in das 1.jt. v. chr., Wien, 1994.

Winter, I. J. (1976): “Phoenician and North Syrian Ivory Carving in


Historical Context: Questions of Style and
Distribution”, IRAQ XXXVIII, Londra, 1976, 5-
23.

Wisemann, D. J. (1956): “A Fragmentary Inscription of Tiglath- Pileser III from


Nimrud”, Iraq 18, 117-129.

Woolley, C.- R. Barnett (1952): Carchemish III, Londra, 1952.

Zahlhaas, G. (1991): “Clothing Accessories and jewelery”, (ed.


Merhav) Urartu a Metalworking center in the
first Millennium B.C.E, Jerusalem, 1991, 184-
198.

75
Zimansky, P. (1985): Ecology and Empire: The Structure of the
Urartian State, Chicago, 1985.

Zimansky, P. (1995): "Urartian Metarial Culture as State


Assemblage: An Anomaly in the Archaeology
of Empire“, BASOR 297, 103-116.

Zimansky, P. (1998): Ancient Ararat. A Handbook of Urartian


Studies, New York, 1998.

76
77

You might also like