Professional Documents
Culture Documents
İZMİR KAVRAM
MESLEK YÜKSEKOKULU
HUKUK BÖLÜMÜ
ADALET PROGRAMI
Yönlendirilmiş Çalışma
Hazırlayan:
MEHMET KUŞ
İSTANBUL, 2019
T.C.
İZMİR KAVRAM
MESLEK YÜKSEKOKULU
HUKUK BÖLÜMÜ
ADALET PROGRAMI
Yönlendirilmiş Çalışma
Hazırlayan:
MEHMET KUŞ
Öğrenci No
170671002
Danışman
Öğr. Gör. Gülşah Atalay
İSTANBUL, 2019
ii
YEMİN METNİ
İmza:
Aday: Mehmet Kuş
iii
T.C.
ÖĞRENCİNİN
NUMARASI : 170671002
BÖLÜMÜ : Hukuk
PROGRAMI : Adalet
UYGUNDUR
…./…../2019
iv
Adı ve Soyadı : Mehmet KUŞ
Danışmanı : Öğr. Gör. Gülşah Atalay
Türü ve Tarihi : Yönlendirilmiş Çalışma, 2019
Programı : Adalet
Anahtar Kelimeler : Anayasa Mahkemesi,Yetki ve Görevler,Yargı,Hukuk,AYM
ÖZ
ANAYASA MAHKEMESİNİN YETKİ VE GÖREVLERİ
v
İÇİNDEKİLER
Sayfa No.
ÖZ
KISALTMALAR...................................................................................................Vİ
GİRİŞ....................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE ANAYASASAL GELİŞMELER
1.Seneddiİttifak(1808)……………………..…………….….……………………2
1.2.Tanzimat Fermanı (1839) ………………………..…….………………..……3
1.3. Islahat Fermanı(1856)……………………………….…...………………...…5
1.4.Kanun-i Esasi (1876)…….………………………………….………….……...6
1.5.Teşkilat-ıEsasiye(1921)……………………...…………………………….…...7
İKİNCİ BÖLÜM
ANAYASA MAHKEMESİNİN KURULUŞU
2. Anayasa Mahkemesinin kuruluşu……………………………………………….11
2.1. 1982 Anayasası Dönemi…………………………………….………………11
2.1.2. 2010 Anayasa Değişiklikleri Sonrası Dönem………………….………….12
2.1.3. 2017 Anayasa Değişiklikleri Sonrası Dönem………………………….….13
2.2. Üyelerinin Belirlenmesi……………………………………………………….14
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ANAYASA MAHKEMESİNİN YETKİ VE GÖREVLERİ
3. Norm Denetimi…………………………………….…………………….…...15
3.2. Bireysel Başvuru……………………………….………….…………..….17
3.3. Siyasi Parti Kapatma Davaları ……………………………….…….….…20
3.4. Siyasi Partilerin Mali Denetimi …………………………….……….…....22
3.5. Yasama Dokunulmazlığı …………………………………………….…..23
3.6.Milletvikilliğinin Düşmesi..………………………………..…..……….....25
3.7 Yüce Divan Yargılamaları. …………………………………….…………27
vi
3.8. Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Seçimi…………………………………29
SONUÇ …………………………………………………………………..….32
KAYNAKÇA………………………………………………………………..33
vii
KISALTMALAR
AB : Avrupa Birliği
AİHM : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
AİHS :Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
AV. :Avukat
AYM :Anayasa Mahkemesi
Bkz. :Bakınız
CMK : 5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanunu
md. :Madde
KHK :Kanun Hükmünde Kararname
TBMM :Türkiye Büyük Millet Meclisi
TCK :Türk Ceza Kanunu
viii
GİRİŞ
1
TANÖR Bülent : Osmanlı-Türk Anasayal Gelişmeleri (1789-1980), İstanbul 1995, s.33-52
2
1.2 Tanzimat Fermanı (1839)
Tanzimat Fermanı, 3 Kasım 1839 yılında ilan edilmiştir. Dönemin padişahı olan
Sultan Abdülmecid fermanı imzalamış, Hariciye nazırı Koca Mustafa Reşit Paşa ise
Topkapı Sarayı’nın, Gülhane parkında fermanı ilan etmiştir. Tanzimat fermanı
okunduğu esnada Gülhane parkında yerli halk dışında Avrupa devlet adamlarından
bir çok kişi bulunmuştur. Osmanlı tarihinin ilk demokratik anayasal süreci
niteliğinde olduğu için Tanzimat fermanı çok büyük ilgi görmüştür. Tanzimat
fermanının iki farklı ismi daha bulunmaktadır. Gülhane parkında okunması sebebiyle
Gülhane Hatt-ı Şerif-i (Padişah yazısı) ve Tanzimat-ı Hayriye (Hayırlı düzenlemeler)
isimleri verilmiştir. Tanzimat kelimesi “düzenleme” anlamına gelmektedir.
Fermanın amacı Osmanlı Devleti'ni vatandaşlık hakları bakımından ileri noktalara
taşımaktır. Tanzimat fermanı, Osmanlı Devleti'nin bir çok alanda Avrupa
devletlerinin tepkisini çekmeye başladığı bir dönemde vuku bulmuştur. Hatta
Osmanlı devleti bu dönemde Avrupa devletleri arasında “hasta adam” olarak
nitelendirilmiştir. Bu durum Osmanlı hükümetini fazlasıyla rahatsız etmiş ve çözüm
arayışlarına yönlendirmiştir. Ferman, Fransız Devrimi’nin “İnsan ve Vatandaş
Hakları Bildirgesi” örnek alınarak hazırlanmıştır. Osmanlı devletinde ilk defa
vatandaşlık hakları bu fermanla belirtilmiştir. Tanzimat fermanının bir diğer özelliği
ise halkın değil padişahın iradesiyle hazırlanıp ilan edilmesidir.
Tanzimat Fermanı’nın hazırlanışı II. Mahmut dönemine dayanmaktadır. Bilindiği
üzere Osmanlı padişahı olan II. Mahmut bir çok ıslahat yapmış ve düzenleme
getirmiştir. Fakat hazırlamış olduğu fermanı bir türlü ilan edememiştir. Sonrasında
tahta geçen Abdülmecid fermanı imzalamıştır. 1839 yılında Mısırla yapılan savaşın
yenilgiyle sonuçlanması Mısır’ın büyük bir tehdit olarak Osmanlının karşısına
geçmesine sebep olmuştur. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa bu yenilgiyi fırsat bilerek
Osmanlı devletini bir çok kez tehdit etmiştir. Bu sebeple Osmanlı devleti Mısır
sorununu kısa sürede halletmek zorunda kalmıştır. Ayrıca bir diğer konu ise
Avrupa’nın azınlıkları bahane ederek Osmanlının iç işlerine karışması olmuştur.
Fransız akımının yaydığı milliyetçilik düşüncesi çok uluslu bir yapıya sahip olan
Osmanlı devletinin toprak bütünlüğünü tehlikeye düşürmüştür. Kısaca
özetlediğimizde fermanın ilan edilme sebepleri; Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa
karşısında Avrupa’nın desteğini almak, Avrupa’nın iç işlere karışmasını engellemek,
Fransız ihtilalinin yaydığı milliyetçilik akımının etkisini engellemek ve toprak
bütünlüğünü sağlamak olmuştur. Tanzimat fermanı ile birlikte padişahların yetkileri
meclise devredilmiştir. Bu uygulamanın temel amacı, iktidar gücünü padişah ve
saraydan alarak bürokrasiye vermek ve devlet yönetimini merkezileştirmektir.
3
Fermanın içeriğinde ilk olarak 150 yıllık bir gerilemenin ve bu sıkıntıların
çözülmesinin amaçlandığı vurgulanmıştır. Fermanın içeriğinde bütün vatandaşlara
eşit haklar verileceği belirtilmiştir. Fermanın içeriği şöyledir:
1) Herkesin can, mal ve namusunun koruma altına alınması,
2) Mahkemelerin herkese açık bir şekilde oluşturulması,
3) Kimsenin yargılanmadan idam edilmeyeceği,
4) Kazanca göre vergi uygulaması yapılacağı,
5) Askerliğin 4 yıl olarak mecburi yapılması gerektiği,
6) Rüşvetin ortadan kaldırılması,
7) Mal ve mülkün kişiye ait olup miras olarak bırakabileceği (özel mülkiyet)
Gibi bir çok değişiklik ve yenilik sözü verilmiştir. Her ne kadar düzenleme getirilse
de kanunlar Kuran-ı Kerim ve Osmanlı geleneklerine bağlı olarak
gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte kız çocuklarına eğitim ve öğretim hakkı
tanınmıştır. İlk kağıt para bu dönemde basılmıştır. Batı tarzı mahkemeler
kurulmuştur. Özel mülkiyet yasallaştırılmıştır. Müslümanlar gayri Müslimlerle eşit
haklara sahip olmaktan rahatsız olmuştur. Gayri Müslimler ise askerliği reddetmiştir.
Fermanın yayınlanmasının ardından gerici ve yenilikçiler arasında bir çok tartışma
yaşanmıştır. Osmanlıda batı etkisi görülmeye başlanmış ve bir çok değişiklik
olmuştur. Fermanın ilanından sonra sözler tutulmaya çalışılsa da padişah ve saltanat
meraklılarının konulan maddelere müdahale etmeleriyle başarılı olunamamıştır.2
2
TANÖR Bülent: Osmanlı-Türk Anasayal Gelişmeleri (1789-1980), İstanbul 1995, s.72
4
1.3 Islahat Fermanı (1856)
Padişah tarafından ‘’ferman’’biçiminde ilan edilen 1856 tarihli Islahat Fermanı ,
Tanzimat Fermanı’ndaki vaadleri yenileyen ve ayrıca din farkı gözetilmeden bütün
devlet uyruklarının eşit işlem görmesi ilkesini getiren bir belgedir.
Avrupa devletlerinin etkisiyle hazırlanan Islahat Fermanı’nın temel amacı ,
müslümanlar ile gayrimüslimler arasında her yönden tam bir eşitlik
sağlamaktı.Böylece devletin uyrukları arasında var olan vergi, askerlik, yargılama,
eğitim, devlet memurluğu ve temsil alanındaki bütün farklar kaldırılıyordu.
Islahat Fermanının içeriği büyük ölçüde Osmanlı Devletinin gayrimüslim tebaasını
ilgilendirse de, bu düzenlemelerin eşit vatandaşlık ve kanun önünde eşitlik ilkelerine
dayanması açısından genel olarak hukuk düzenin etkileyen sonuçlar getirmiştir. Bu
açıdan Türk anayasa tarihi açısından önemlidir.
Tanzimat Fermanı ile başlayan Türkiye’de anayasal hakların gelişme süreci Islahat
Fermanı ile devam etmiştir. Bu dönemde Avrupa ülkelerinin birçoğunda halka
tanınan haklar Osmanlı tebaasına da tanınmaya başlamıştır. Hukuk önünde eşitlik
ilkesi demokrasinin en önemli kurallarından biridir. Dini mensubiyetine
bakılmaksızın tüm halkın hukuk önünde eşit olması ve eşit vatandaşlık haklarına
sahip olmaları bu dönemde Batı Avrupa ülkelerinin çoğunda benimsenmişti. Osmanlı
hukuk düzeninde de bu ilkenin benimsenmesi demokrasi ve anayasal düzen
açısından ileriye doğru atılmış bir adımdır. Her ne kadar bu ilke Avrupa devletlerinin
baskısıyla kabul edilmiş olsa da Türkiye’de anayasal düzenin gelişmesi açısından bir
kazanımdır.3
3
TANÖR Bülent: Osmanlı-Türk Anasayal Gelişmeleri (1789-1980), İstanbul 1995, s.78-79
5
1.4 Kanun-i Esasi (1876)
Ülkemizdeki anayasacılık hareketlerinin, ilk olarak 19. Yüzyılın ilk yarısında ortaya
çıktığı kabul edilmektedir. 1808 tarihli Sened-i İttifak, 1839 tarihli Tanzimat Fermanı
ve 1856 tarihli Islahat Fermanı gibi belgeler, birer anayasa özelliği taşımamakla
birlikte, ileride ortaya çıkacak gerçek anayasacılık hareketlerinin ilk aşamalarını
oluşturmuştur.
23 Aralık 1876 tarihinde kabul edilen Kanun-ı Esasi, ilk anayasamız olarak tarihteki
yerini almış ve siyasi hayatta ilk defa anayasa ile kurulan parlamentolu bir dönem
başlamıştır. İlan edilmesiyle I. Meşrutiyet dönemi başlamıştır. Devletin şeklini,
çatısını, devlet içindeki yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerini, devletin organlarını
ve fertlerin devlete, devletin de bireylere karşı görevlerini tayin etmektedir.
II. Abdülhamid tahta çıktıktan sonra Mithat Paşa’nın zorlaması ile anayasa
hazırlamak üzere komisyon kurulmuştur. Mithat Paşa’nın etkisinde çalışan
Komisyon, 1875 tarihli Fransa Anayasası ile 1831 Belçika Anayasalarından
esinlenerek bir anayasa taslağı kaleme almış ve Padişaha sunmuştur. II. Abdülhamid,
kendi yetkilerin arttırmak üzere bazı değişiklikler yapmış ve gerektiğinde ülkeden
uzaklaştırma (sürgün) yetkisini Padişaha veren bir hükmün anayasaya girmesini
sağlamıştır.
Kanun-ı Esasi, 24 Aralık 1876 tarihinde Padişah tarafından bir Hattı Hümayun ile
ilan edilmiştir. Kanun-ı Esasi, bir anayasada olması gerektiği şekilde halkın oylarıyla
seçilmiş bağımsız bir yasama organı tarafından oluşturulmamıştır. Bütün üyeleri
padişahça atanan Meclis-i Mahsusa adındaki 28 üyeli bir kurul tarafından çeşitli
ülkelerin anayasalarından yararlanılarak hazırlanmıştır. Bununla birlikte, Kanun-ı
Esasi ile mutlak monarşiden meşruti monarşiye geçiş sağlanmıştır. Kanun-ı Esasi,
hazırlanışı yönüyle olmasa da devletin temel organlarının kuruluş ve işleyişini ve
günün şartlarına göre bireylerin hak ve hürriyetlerini düzenlemesi nedeniyle,
günümüz anayasalarına benzer niteliktedir. Bu anayasa ile ilk kez, “milletin temsili
ilkesi” demokrasinin temel ilkesi olarak devlet hayatına dahil edilmiştir.
Kanun-i Esasi, Osmanlı Devleti’nin tek, Türklerin ise ilk anayasasıdır. II.
Abdülhamid, tahta çıkış vaadi olarak kendisini destekleyen Genç Osmanlılara verdiği
sözü tutmuş ve Türk anayasa tarihi açısından önemli bir ilke imza atmıştır. Fakat bu
anayasanın ilk dönemi maalesef çok uzun süreli olmamış ve 1878 yılında askıya
alınmıştır. İkinci dönemi ise 1908 yılında başlamış ve 1924 Anayasası
oluşturuluncaya kadar sürmüştür.4
4
ATAR Yavuz , Türk Anayasa Hukuku 2014 s.20-21
6
1.5 Teşkilat-ı Esasiye (1921)
1921 Anayasa Taslağı, Atatürk’ün yönlendirmesiyle Bakanlar Kurulu tarafından
hazırlanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde özel bir encümende incelendikten
sonra görüşülerek kabul edilmiştir
21.1.1921 tarihli ve 85 sayılı “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” adını taşıyan bu Anayasa,
milli egemenlik ilkesine dayalı yeni bir devlet kurmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanunlar gibi genel usule göre görüşülmüş olması,
nitelikli çoğunluk aranmaması ve değişiklikle ilgili katılaştırma tekniği içermemesi
sebepleriyle “esnek (yumuşak) anayasa” olarak nitelenen 1921 Teşkilat-ı Esasiye
Kanunu, aynı zamanda sadece 24 maddeden oluşan kısa metni sebebiyle “çerçeve
anayasa” olarak sınıflandırılmaktadır.
1876 Kanun-u Esasîsini yürürlükten kaldırmamıştır. Türk tarihinde ilk defa “millî
egemenlik ilkesi”ni ilân etmiştir. Meclis hükümeti sistemini kurmuştur. Yani yasama
ve yürütme kuvvetleri mecliste toplanmıştır.Yasama ve yürütme yetkisi mecliste
toplandığı için Meclis hükümeti söz konusudur.İcra vekilleri (bakanlar) doğrudan
doğruya Meclis tarafından seçiliyordu.Devlet başkanlığı, Başbakanlık yoktur.
Yerinden yönetim ilkesine büyük önem vermiştir.Birinci Meclis, Nisan 1923’te
dağılmıştır. Yerine Haziran-Temmuz 1923’te İkinci Meclis seçilmiştir.Cumhuriyet,
Anayasanın 1’inci maddesinin değiştirilmesi suretiyle 29 Ekim 1923’te ilân
edilmiştir.Hangi ilin başkent olacağı karar verilmemiştir.Milletvekili seçimlerini 2
yılda bir yapılmasını öngörmüştür. Meclis hükümeti sistemi, yasama ve yürütme
kuvvetlerinin mecliste toplandığı bir kuvvetler birliği hükümet sistemidir.5
5
ÖZBUDUN , Ergun : 1921 Anayasası,Ankara 1992 s.2
7
1.6 1924 Anayasası
Kurtuluş Savaşı’nın gereklerine göre hazırlanan ve dolayısıyla olağanüstü şartların
bir ürünü olarak doğan 1921 Anayasası, -diğer adıyla Teşkilat-ı Esasiye Kanunu-
çağdaş bir anayasadan beklenen bu temel ilkeleri yerine getirebilecek denli detaylı
bir anayasa metni değildi. Dolayısıyla Kurtuluş Savaşı’nın sona ermesi ve
Cumhuriyet’in kurulmasının ardından yeni bir anayasanın yapılması adeta bir
zorunluluktu. 1921 Anayasası modern bir devletin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir
anayasa değildi, olağanüstü koşulların bir ürünüydü.
Bu amaçla 1924 yılında demokratik ve çağdaş ölçülere sahip bir anayasa yapılması
amacıyla 12 kişilik bir komisyon kurularak 1924 Anayasası’nın hazırlıklarına
başlandı. Komisyonun hazırlamış olduğu tasarı metni, 20 Nisan 1924 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilerek yürürlüğe kondu.Böylece
yeni Türk devletinin ikinci anayasası olan 1924 Anayasası, o zamanki ismiyle 1924
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu yürürlüğe konmuş oldu.,
6
TANÖR Bülent : Osmanlı-Türk Anasayal Gelişmeleri (1789-1980), İstanbul 1995,s. 218-221
8
1.7 1961 Anayasası
27 Mayıs 1960 ihtilal’i ile birlikte anayasal açıdan yeni bir dönem başladı.
Askerlerden oluşan “Milli Birlik Komitesi” iktidara el koydu.
Cumhurbaşkanı,Hükümet ve TBMM’nin görevine son verildi.Yeni bir anayasanın
düzenlenmesi için bir Kurucu Meclis(Temsilciler Meclisi) oluşturuldu.Temsilciler
meclisi ve Milli birlik komitesi yeni bir Anayasa hazırladı. Hazırlanan Anayasa halk
oyuna sunuldu.Halkın % 61.7 bölümü Anayasaya evet oyu verdi. Yeni Anayasa
resmi gazetede yayınlanıp yürürlüğe konuldu.Halk oyu ile kabul edilen ilk Türk
Anayasası 1961 Anayasasıdır.
Özellikleri:
Rejimin Atatürk ilke ve İnkılâpları, Milli Egemenlik ve meclisin üstünlüğü ilkelerine
dayanması esastır.Güçler ayrılığı ilkesi benimsenmiştir.
Buna göre;
Yasama yetkisi; TBMM ve Cumhuriyet Senatosuna,
Yürütme yetkisi; Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna,
Yargı yetkisi ise; bağımsız mahkemelere verilmiştir.
• Cumhuriyet Senatosu oluşturuldu.
• Parlamenter sisteme geçildi.
• Cumhurbaşkanlığı süresi 7 yıldır. Bir kişi bir defa Cumhurbaşkanı olur.
Cumhurbaşkanının meclis içinden seçilmesi zorunludur.
• Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi kabul edildi. Böylece 1961 anayasası ile kanunların
anayasaya uygunluğunu denetlemek amacıyla Anayasa Mahkemesi kurulmuştur.
(Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasası'nın en önemli yenilikleri arasındadır).
• Devlet iktidarı, kuvvetler ayrılığı ilkesiyle sınırlandırılmıştır.
• Çoğulcu toplum yapısı geliştirilmiştir. Bu anlamda 1961 Anayasası siyasi partileri
demokratik hayatın vazgeçilmez unsuru olarak nitelemiş; işçilere ve kamu
görevlilerine sendika kurma hakkı, toplu sözleşme ve grev hakkı, herkese önceden
izin almaksızın dernek kurma hakkı tanımıştır.
• Temel haklar genişletilmiştir.
• Sosyal devlet ilkesi kabul edilmiştir.
• 1961 Anayasası'nda da devletin şekli olarak Cumhuriyet kabul edilmiştir. Ancak
Cumhuriyet’in nitelikleri 1924 Anayasasından farklı düzenlenmiştir. 1924
Anayasasında cumhuriyetin nitelikleri olarak, cumhuriyetçilik, milliyetçilik,
halkçılık, devletçilik, laiklik, inkılapçılık sayılmıştır. Oysa 1961 Anayasası'nda bu
altı ilkeden halkçılık, inkılapçılık ve devletçilik yer almamıştır. Atatürk’ün
Milliyetçilik ilkesi ise “Türk Milliyetçiliği” olarak kabul etmiştir.
• 1961 Anayasa da insan haklarına saygılı devlet ,demokratik devlet, sosyal devlet ve
hukuk devleti gibi yeni temel ilkeleri kabul etmiştir. Bu ilkelerden hukuk devleti gibi
bazılarının temelleri önceki anayasamızda da vardır. Oysa sosyal devlet ilkesi
tamamen bu anayasa ile benimsenmiştir.
9
• Hakimlerin bağımsızlıklarını sağlamak üzere “Yüksek Hakimler
Kurulu” getirilmiştir.
• Bu Anayasa ile Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Uyuşmazlık Mahkemesi gibi
yüksek mahkemeler tek tek düzenlenmiştir.
1961 Anayasası çeşitli siyasal nedenlerle 1971 ve 1973 yılında çok önemli
değişikliklere uğramıştır. Bu değişiklikler şunlardır;
a)Yürütme güçlendirilmiş:
• Bakanlar kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmiştir. Böylece
KHK kavramı ilk kez Türk Anayasasına girmiştir.
• Üniversitelerin özerkliği zayıflatılmış ve TRT' nin özerkliği kaldırılmıştır.
b) Temel haklar sınırlandırılmış:
• Tüm haklar için genel bir sınırlama hükmü getirilmiş; sınırlama sebepleri
artırılmıştır. Ayrıca devlet memurlarının sendika kurma hakkı kaldırılmıştır.
c) Yargısal denetim sınırlandırılmıştır:
Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası açabileceklerin sayısı azaltılmış, küçük partilerin
iptal davası açabilme imkanı kaldırılmıştır. Anayasa değişikliklerinin sadece şekil
bakımından denetlenebileceği hükmü getirilmiştir.
d) 1973 Yılında Anayasa da yapılan değişiklikle “Devlet Güvenlik Mahkemeleri”
Kuruldu.
12 Eylül 1980 tarihine gelindiğinde ise Türkiye Cumhuriyeti, tarihindeki 2. Askeri
Müdahale ile karşı karşıya kaldı. Mevcut anayasa olan 1961 Anayasası da 1924
Anayasası ile aynı kaderi paylaştı ve yürürlükten kaldırıldı. 1982 Anayasası’nın
kabulü ile birlikte 1961 Anayasası, bir mazi anayasa olmaktan kendisini kurtaramadı.
7
7
ÖZBUDUN , Ergun :Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2017, s.39-48
10
İKİNCİ BÖLÜM
ANAYASA MAHKEMESİNİN KURULUŞU
11
Mahkemesi ve Sayıştay Genel Kurulunca kendi Başkan ve üyeleri arasından, üye
tam sayılarının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden;
bir asıl üyeyi ise Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim
kurumları öğretim üyeleri içinden göstereceği üç aday arasından; üç asıl ve bir yedek
üyeyi ise üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçmekteydi. Anayasa'ya
göre Anayasa Mahkemesine seçilen üyeler 65 yaşını doldurunca emekli olmaktaydı.
2.1.2 2010 Anayasa Değişiklikleri Sonrası Dönem
Anayasanın 146 ila 149. maddelerinde değişiklik getiren 7/5/2010 tarih ve 5982
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun'un 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylamasıyla kabul
edilmesiyle birlikte Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, görev ve yetkileri yeniden
düzenlenmiştir. Bu Anayasa değişikliğinin ardından kabul edilen 30/3/2011 tarih ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun ile de Anayasa Mahkemesinin çalışma usul ve esasları yeniden belirlenmiştir.
Bu değişiklik ile üye sayısı on yediye çıkartılan Anayasa Mahkemesinin, iki bölüm
ve genel kurul halinde çalışması benimsenmiş; Mahkemeye mevcut görevlerinin yanı
sıra bireysel başvuruları karara bağlama ve bireysel başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesini yapmak üzere komisyonlar oluşturmasına imkân tanınmıştır.
Siyasi partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan
sıfatıyla yürütülecek yargılamalara Genel Kurulca bakılmakta, bireysel başvurular ise
bölümlerce karara bağlanmaktadır.
Ayrıca yapılan Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesine, Yüce Divan
sıfatıyla, "görevleriyle ilgili suçlardan" dolayı Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu
üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, AskeriîYüksek
İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini yargılama
görevine ilave olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Genelkurmay Başkanı,
Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanını
yargılama görevi de verilmiştir.
2010 Anayasa değişikliği ile birlikte, Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi on
iki yıl ile sınırlandırılmış; üyelerin yeniden seçilememesi esası da getirilmiştir.
2.1.3. 2017 Anayasa Değişiklikleri Sonrası Dönem
Anayasa'nın bazı maddelerinde değişiklik getiren 21/1/2017 tarih ve 6771 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un kabul
edilmesiyle birlikte Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, görev ve yetkileri yeniden
düzenlenmiştir. Bu Anayasa değişikliğinin ardından 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’da da
değişiklik yapılarak Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ile usul ve esasları yeniden
belirlenmiştir.
12
Anılan değişiklikle Anayasa Mahkemesinin üye sayısı on beşe düşürülmüş, Genel
Kurulun, Başkan veya Başkanvekilinin başkanlığında on üye ile toplanacağı,
Bölümlerin üye sayısı ise altı olarak düzenlenmiştir.
6771 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle "Kanun Hükmünde Kararname" kavramı
kaldırılmış; Cumhurbaşkanına, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri çıkarma yetkisi
verilmiştir. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin şekil ve esas bakımından
Anayasa’ya aykırılığı iddialarını inceleme yetkisi ve görevi de Anayasa
Mahkemesine verilmiştir.
6771 sayılı Kanunla Anayasada yapılan değişiklikle Başbakanlık kaldırılmış ve
Anayasa Mahkemesine iptal davası açabilecek olanlar da değişmiştir. Buna göre,
Kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün veya bunların belirli madde ve hükümlerinin şekil ve esas bakımından
Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde iptal davası açabilme
hakkı; Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla üyeye sahip iki
siyasi parti grubuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az beşte
biri tutarındaki üyelere aittir.
Bu değişiklikle ayrıca, Cumhurbaşkanı Yardımcılığı kurulmuş; Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu ibaresinden “Yüksek” kelimesi çıkarılmış; Askerî Yargıtay ile Askerî
Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmıştır. Askerî Yargıtay ile Askerî Yüksek İdare
Mahkemesinden seçilen üyelerin görev sürelerinin sona ermesinden sonra anılan
Mahkemelerden yeni üye seçilmeyecektir. Bu değişikliklerle beraber Anayasa
Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla yargılayabileceği kişiler de değişmiştir. Buna
göre Anayasa Mahkemesi; Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanını, Cumhurbaşkanı yardımcılarını, bakanları, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay,
Danıştay Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini,
Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili
suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılamaktadır. Genelkurmay Başkanı, Kara,
Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce
Divanda yargılanmaktadır. Anayasa Mahkemesinin Jandarma Genel Komutanını
yargılama yetkisi ise kaldırılmıştır.
2.2 Üyelerinin Belirlenmesi
Anayasa Mahkemesi on bir asıl ve dört yedek üyeden kurulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve
üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi ise baro
başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden yapacağı
gizli oylamayla seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her
boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam
sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu
oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en
fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.
13
Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay genel kurullarınca kendi
başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az
ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan
yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan
öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi üst kademe
yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl
raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer.
Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan
Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş
üyelik için, en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının
serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde en fazla oy
alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.
Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, kırk beş yaşın doldurulmuş olması
kaydıyla; yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını
kazanmış, avukatların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe
yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen
çalışmış, birinci sınıf hâkim ve savcıların adaylık dâhil en az yirmi yıl çalışmış
olması şarttır.
Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu
ile dört yıl için bir Başkan ve iki başkanvekili seçilir. Süresi bitenler yeniden
seçilebilirler. Anayasa Mahkemesi üyeleri aslî görevleri dışında resmî veya özel
hiçbir görev alamazlar.
Anayasa Mahkemesi üyeleri on iki yıl için seçilirler. Bir kimse iki defa Anayasa
Mahkemesi üyesi seçilemez. Anayasa Mahkemesi üyeleri altmışbeş yaşını
doldurunca emekliye ayrılırlar. Zorunlu emeklilik yaşından önce görev süresi dolan
üyelerin başka bir görevde çalışmaları ve özlük işleri kanunla düzenlenir. Anayasa
Mahkemesi üyeliği, bir üyenin hâkimlik mesleğinden çıkarılmayı gerektiren bir
suçtan dolayı hüküm giymesi halinde kendiliğinden; görevini sağlık bakımından
yerine getiremeyeceğinin kesin olarak anlaşılması halinde de, Anayasa Mahkemesi
üye tamsayısının salt çoğunluğunun kararı ile sona erer.8
8
KABOĞLU İbrahim, Anayasa Yargısı, s.20-40
14
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ANAYASA MAHKEMESİNİN YETKİ VE GÖREVLERİ
3. Norm Denetimi
15
3.1.1 Soyut Norm Denetimi ( İptal Davası)
Soyut norm denetimi; “bir mahkemede görülmekte olan bir davanın karara
bağlanmasının, o davada kullanılacak hukuk normunun anayasaya uygun olup
olmaması halinde yapılan denetimdir.” şeklinde tanımlanabilir. Bu tanımdan
anlaşılacağı üzere ortada görülmekte olan bir dava olmalı, bu dava mahkeme sıfatına
haiz bir kurumda görülmeli, davaya uygulanacak normun anayasaya aykırılığı ileri
sürülmeli ve son olarak mahkemenin bu iddiayı ciddi bulması gereklidir. Soyut norm
denetimi öncelikle davaya bakan mahkeme tarafından Anayasa Mahkemesine
götürülerek burada hukuka uygunluğu denetlenir.
1982 Anayasasının 150. maddesi uyarınca iptal davası olarak adlandırılan denetim
türünde dava açma hakkı sınırlı sayıda organ tarafından kullanılabilir. Sayılan
organlar dışında kimse kanunların anayasaya aykırılığını ileri süremez.Bahse konu
durumda, kanunun uygulandığı somut bir olay yoktur. Soyut norm denetimi 2018
yılında çıkarılan bir çok kanunda uygulanma alanı bulmuştur.
Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, TBMM İçtüzüğünün veya bunların belirli
madde ve hükümlerinin esas bakımından Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla Anayasa
Mahkemesinde iptal davası açabilme hakkı 1982 anayasası uyarınca esasa ilişkin
dava açabilecek organlar; Cumhurbaşkanı, iktidar ve ana muhalefet partileri meclis
grupları ile TBMM üye tamsayısının en az beşte biri üye tarafından açılabilir
(m.150). 1961 anayasasına göre dava açma hakkını oldukça sınırlamıştır. Hatta şekli
bakımdan inceleme de ise sayı daha da azaltılıp dava hakkı sadece Cumhurbaşkanı
ve TBMM üye tamsayısının en az beşte birine tanınmıştır. Şekli yönden davayı
açacak kişilerdeki sınırlandırma sadece kanun ve anayasa değişikliği içindir.
İptal davası açma süresi esas bakımından Resmi Gazetede yayınlanmasından itibaren
altmış gündür. Şekil sebebiyle açılacak davada ise süre 10 gündür.Yukarıdaki
sürelere kanun hükmünde kararnameler ve TBMM içtüzüğü dahil değildir. Bunlar
için dava açma süresi altmış gündür.
6216 sayılı Kanunun 38’inci maddesi uyarınca ilgili kişilerin vereceği dilekçe ile
dava açılmış olur. Anayasaya aykırılık iddiasında hangi maddelerin ihlal edildiği
açıkça belirtilmelidir. Fakat Anayasa Mahkemesi bunlar ile bağlı değildir, resen
araştırma yapabilir. Soyut norm denetimi Anayasa Mahkemesi tarafından yapılır.
Soyut norm denetiminde tek ve nihai karar verici merci Anayasa Mahkemesidir.
Soyut norm denetiminin işleyişi anayasanın 150. Maddesinde bu husus ayrıntılıca
düzenlenmiştir. İlgili hüküm uyarınca; davaya bakmakta olan mahkeme,
uygulanacak kanun hükmünün anayasaya aykırılığına resen kanaat getirir veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü anayasaya aykırılık iddiasını ciddi bulursa,
Anayasaya aykırılık ön meselesi oluşturur ve Anayasa Mahkemesinin kararına kadar
davayı geri bırakır. Ciddi bulmaz ise temyiz mercii hükümle birlikte karara bağlar.
Temyiz mercii hem davanın esası bakımından hukukilik denetimi yapacak hem de
16
anayasaya aykırılık iddiasının ciddi olup olmadığı hakkında karar verecektir.
Böylece temyiz mercii her iki konu hakkında birlikte karar verecektir.9
3.2 Bireysel Başvuru
9
ÖZBUDUN,Ergun Türk Anayasa Hukuku, s. 387-412
17
yurt dışı temsilciliklerine teslim edilmesi yeterlidir. Anayasa Mahkemesine başvuru
süresi, başvuru formu ve eklerinin teslim edildiği gün dikkate alınarak hesaplanır.
18
f) Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesinin İhlali Nedeniyle Bireysel Başvuru
Suçta ve cezada kanunilik ilkesi hukuk güvenliğini sağlayan temel bir ceza hukuku
ilkesidir. Anayasanın 15/2. maddesinde; suçluluğu bir mahkeme kararıyla
saptanıncaya kadar hiç kimsenin suçlu sayılamayacağı düzenlenmiştir. Ayrıca suç ve
cezaların geçmişe yürütülemeyeceği belirtilmiştir. Bir fiilin (dış dünyada etki yaratan
eylem, davranış veya söz) suç sayılabilmesi için söz konusu fiilin ve o fiil için
verilecek cezanın açıkça kanunda gösterilmesi gerekir. Fiilin işlendiği zaman suç
sayılmayan bir fiilden dolayı hiç kimseye ceza verilemez.
g) Özel Yaşam, Aile Yaşamı, Konut ve Haberleşme Hakkının İhlali
Anayasanın 20. maddesi kişinin özel hayatının ve aile hayatının gizli olduğu ve saygı
gösterilmesini isteme hakkı olduğu düzenlenmiştir. Kişinin özel hayatı; bireyin
kişiliğini geliştirebilmesi ve özgürce yaşayabilme hakkını ifade eder. Özel hayat aynı
zamanda diğer kişilerle özgürce iletişim hakkını da kapsar. Aile hayatı ise bireyin
yakınları ile hayatını paylaştığı, devletin müdahale edemeyeceği alandır. Anayasanın
21. Maddesinde; konut dokunulmazlığı hakkı düzenlenmiştir. Konut; kişinin özel
hayatını ve aile hayatını yaşadığı alandır.
h) Düşünce ve İfade Özgürlüğü Hakkının İhlali Nedeniyle Bireysel Başvuru
Anayasanın 25, 26. maddelerinde düzenlenen düşünce, kanaat, düşünceyi açıklama
ve yayma hakkı; düşünce ve kanaatlerin söz, yazı, resim veya başka yollarla tek
başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkını ifade eder. Hiç kimse
düşüncelerinden dolayı kınanamaz. Düşüncelerini açıkladığı için horlanamaz ve
tehdit edilemez. Düşünce özgürlüğü hakkı, aynı zamanda düşüncenin edinilmesi ve
geliştirilmesi hakkını da ifade eder.
I) Din ve Vicdan Özgürlüğünün İhlali Nedeniyle Bireysel Başvuru
Din ve vicdan özgürlüğü, Anayasanın 24. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede
herkesin vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğu belirtildikten sonra, bu
hakkın, anayasanın 14. Maddesinde düzenlenen; devleti ve milleti bölmek,
demokratik laik cumhuriyeti ortadan kaldırmak hedefi ile kullanılamayacağı
vurgulanmıştır. AİHS nin 9. Maddesinde düzenlenen; düşünce, vicdan ve din
özgürlüğü hakkı; kişinin inancı nedeniyle dış dünyada algılanabilmesi (ibadet, ayin,
uygulama ve öğretme vs.) hakkını da kapsamaktadır.10
10
https://www.anayasa.gov.tr/media/5605/usul_hukuku_internet.pdf 25.04.2019 tarihinde erişildi.
19
3.3 Siyasi Parti Kapatma Davaları
Siyasi partiler demokrasi rejimlerinin en iyi şekilde işleyebilmesi için mihenk taşı
mahiyetindedir. Siyasi partiler, toplum içinde farklı düşünenlerin, farklı inananların,
farklı tercihleri olanların, farklı yaşam biçimi olanların, farklı değerleri olanların
kısacası farklı olanların demokratik kurallar çerçevesinde kendilerini ifade
edebilecekleri en önemli kurumlardan birisidir. Kendi düşünce, ideoloji ve
inançlarını yönetime yansıtmayı amaçlayan insanlar siyasi parti kurarak bunu
gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Yapılacak adil seçimlerde yeterli oyu alarak
iktidar olmak siyasi partiler için birinci hedeftir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, siyasal partileri demokratik siyasal hayatın
vazgeçilmez unsurları olarak tanımlamıştır. Günümüzde, partilerin serbestçe
kurularak iktidar yarışına katılmadıkları bir düzen demokrasi olarak nitelendirilemez.
Demokratik rejimin işleyişi bakımından taşıdığı önem nedeniyle, siyasal partiler bazı
güvencelerle donatılmıştır. Bu güvencelerin bir kısmı siyasal partilerin kapatılması
ile ilgilidir. Siyasal partilerin hangi hallerde kapatılabileceği Anayasa’da
belirtilmiştir. Kapatma yetkisi Anayasa Mahkemesi’ne verilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin bir diğer görev ve yetkisi de siyasi partilerin kapatılması
hakkındaki davalara bakmaktır.Anayasanın 69. Maddesinin dördüncü fıkrasına göre ,
“ siyasi partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının açaçağı dava
üzerine Anayasa Mahkemesince kesin karara bağlanır’’.Bir siyasi partinin tüzüğü ve
programının Anayasa’nın 68’inci maddesinin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı
bulunması halinde temelli kapatma kararı verilir (Anayasa,m.69).
Bir siyasi parti hakkında temelli kapatma kararı verilebilmesi ancak aşağıdaki
düzenlemeye ters düşmesi hâlinde mümkündür. Siyasi partilerin tüzük ve
programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk Devleti ilkelerine, millet
egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya
zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi
amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez (Anayasa, m.68).
Anayasa’ya göre, bir siyasi partinin temelli kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle
sebep olan kurucuları dahil üyeleri, Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya
ilişkin kesin kararının Resmi Gazete’de gerekçeli olarak yayımlanmasından
başlayarak beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi
olamazlar (Anayasa m.69).Ayrıca, yine Anayasa’ya göre, yabancı devletlerden,
uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden
20
maddi yardım alan siyasi partiler temelli olarak kapatılır (Anayasa m.69).Anayasa,
temelli kapatılan bir siyasi partinin bir başka ad altında kurulamayacağını
belirtmiştir.
Kanun, Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılan siyasi partinin bütün mallarının
Hazineye geçeceğini ve kapatma kararının idarece uygulanacağını öngörmüştür.
Siyasi partilerin kapatılması ile ilgili davada görevli mahkeme ve savcılık belirlenmiştir. Siyasi
partilerin kapatılması davaları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından Anayasa
Mahkemesinde açılır. Anayasa Mahkemesince verilen kararlar kesindir. Siyasi partilerin
kapatılması davalarında kapatılmaya karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte
iki oy çokluğu (Anayasa,m.149) aranmaktadır.
21
19-Emek Partisi (1997),
20-Sosyalist Birlik Partisi (7 Haziran 1994),
21-Refah Partisi (16 Ocak 1998),
22-Demokratik Kitle Partisi (26 Şubat 1999),
23-Fazilet Partisi (22 Haziran 2001),
24-Halkın Demokrasi Partisi (13 Mart 2003),
11
http://www.siyasetekonomiyonetim.org/index.php/seyad/article/viewFile/474/295
25.04.2019 tarihinde erişilmiştir.
22
Siyasi partilerin yapılan mali denetimleri sonucunda, mali hükümlerin müeyyideleri
olarak; Hazinece el koyma ve paraya çevirme usulleri belirlenmiştir.Ayrıca ilgililer
hakkında gerektiğinde suç duyurusunda bulunma usulüde mevcuttur.
Ülkemizde siyasi partilerin gelir, gider ve mallarının mali denetimi yapılmaktadır.
Mali denetim ise, hukukilik, yani hukuka uygunluk denetimini ifade etmektedir.
Diğer bir deyişle, siyasi partiler idari, siyasi ve benzeri boyutlarıyla değil, ancak mali
boyutlarıyla denetim kapsamında yer almaktadır.12
3.5 Yasama Dokunulmazlığı
Yasama dokunulmazlığı veya parlâmenter dokunulmazlık parlâmento üyeleri
hakkında, suç işlediklerinden bahisle, parlâmentonun izni olmadan, gözaltına alma,
tutuklama gibi bazı cezai takibat işlemlerinde bulunulamayacağı anlamına
gelmektedir. Yasama dokunulmazlığı, parlamento üyeleri lehine tanınmış gerçek bir
muafiyet konumundadır.
Anayasa Mahkemesi‟nin amaca yönelik olarak yapmış olduğu tanıma göre yasama
dokunulmazlığı, “yasama organı üyelerini, görevlerini tam olarak yerine
getirmelerini engelleyecek gereksiz suçlamalardan korumak amacına yöneliktir.’’
Bütün demokratik ülkelerde, yasama meclisi üyelerine, yasama görevlerini gereği
gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıklar ve
dokunulmazlıklar tanınmıştır. Yasama meclisi üyelerini bu biçimde diğer
vatandaşlardan farklı bir statüye bağlı tutmanın amacı, kuşkusuz onları ayrıcalıklı ve
hukukun üstünde bir grup durumuna getirmek şeklinde anlaşılamaz. Yasama
dokunulmazlığı amaç olmayıp, milletvekillerinin halkın iradesini meclise tam olarak
yansıtarak milli iradenin eksiksiz gerçekleşmesini sağlamalarının bir aracı olarak
değerlendirilebilir. Yasama dokunulmazlığı, yasama organı üyelerini siyasal
iktidarlara karşı işlevleri yönünden korumak amacıyla tarihsel bir gelişmenin
sonucunda oluşmuştur. Dokunulmazlığın temelde yasama organı üyesinin şahsında,
yasama işlevini korumaya yönelik olduğu bir gerçektir. Bu kurumun amacı,
parlamento üyelerine bir ayrıcalık sağlamak olmayıp, onları siyasal nedenlerle
açılacak kovuşturmalara karşı korumaktır.
Yasama dokunulmazlığı, temsilcilerin siyasi rakipleri tarafından başlatılan
kovuşturmalara konu edilmeleri yoluyla yasama çalışmalarına katılmalarının
engellenmesini önler. Bu anlamda yasama dokunulmazlığı kamu yararı düşüncesine
dayanan, yasama fonksiyonunun icrası dışında kalan fiilleri içerecek şekilde,
milletvekilinin, üyesi olduğu meclis tarafından kaldırılmadıkça, milletvekilliği veya
toplantı dönemi boyunca ayrıcalıklı tutulmasını/dokunulmaz kılınmasını sağlayan bir
yasama bağışıklığı türüdür.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri; Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden,
Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi
üzerine meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve
12
http://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2017/11/15-NAZLI-ERDEM.pdf
25.04.2019 tarihinde erişilmiştir.
23
açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar. Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği
ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya
çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve
seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14’ üncü
maddesindeki durumlar (m.14 – Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri,
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına
dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler
biçiminde kullanılamaz.) bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam,
durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek
zorundadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya
sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine
bırakılır; üyelik süresince zaman aşımı işlemez. Tekrar seçilen milletvekili hakkında
soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına
bağlıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasi parti gruplarınca, yasama
dokunulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz.
Yasama dokunulmazlığı sürekli değildir; geçicidir.Yani yasama dokunulmazlığı
parlâmento üyeliği sıfatının devamı boyunca sürer. Parlâmento üyeliği sıfatı sona
erince, parlâmento üyesi hakkında ceza kovuşturması yapılabilir. Daha önce verilmiş
ceza hükmü çektirilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya
milletvekilliğinin düştüğüne karar verilmesi durumunda, bu karar tarihinden
başlayarak yedi gün içerisinde ilgili üye ya da milletvekillerinden herhangi biri
tarafından bu karara karşı iptal istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulabilir.
Anayasa Mahkemesi bu iptal istemini onbeş gün içinde kesin olarak karara bağlar13.
13
https://dergipark.org.tr/download/article-file/492506
25.04.2019 tarihinde erişilmiştir.
24
iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini
onbeş gün içerisinde kesin karara bağlar
Milletvekilliğinin düşmesi nedenleri, çeşitlidir. Bunlar, Anayasada açıkça sayılmıştır
(madde 84).
Milletvekilliğinden düşme konusunda, Anayasa ile 1961 Anayasası arasında, yöntem
yönünden önemli bir fark vardır. 1961 Anayasası, düşme nedenleri olarak belirttiği
durumlarda, devamsızlıkla ilgili düşme nedeninin dışında kalanlar için, Meclis
kararına gerek görmemiştir. Buna göre, herhangi bir karara gerek kalmadan, olayın
gerçekleşmesi ile milletvekilliği kendiliğinden düşer. Bu yöntem 1982 Anayasası
hazırlanırken, gerek Anayasa Komisyonunun hazırladığı, gerek Danışma Meclisince
kabul edilen metinlerde aynen benimsenmişti.Fakat, Milli Güvenlik Konseyinde
düşme ile ilgili madde yeniden yazılırken, tüm düşme nedenleri için, Meclisce karar
verilmesi yoluna gidilmiştir. Bu düzenleme düşme ile bağdaşmayan ve uygulamada
karışıklıklara neden olabilecek bir düzenlemedir. Çünkü, Anayasada belirtilen düşme
nedenlerinden bir çoğunun, gerçekleşip gerçekleşmediğinin takdiri, siyasal bir organ
olan Meclise bırakılamaz. Örneğin, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan hüküm
giyme, kısıtlılık altına alınma, yargı kararı ile, çekilme ise, milletvekilinin iradesi ile
gerçekleşen ve kendiliğinden sonuç doğuran düşme nedenlerindendir. Bu gibi
durumlar için, Meclisten karar alma yerine, Meclisin bilgisine sunma yoluna
gidilmesi gerekirdi. Bu aksaklık 84. maddede yapılan değişiklik ile kısmen
giderilmiştir.
Milletvekilliği Düşme nedenleri
Düşme nedenleri, Anayasanın 84. maddesinde gösterilmiştir. Bunlar, 84. maddedeki
sıralamaya göre kısaca şunlardır;
a) Çekilme
Çekilme, tek yanlı bir irade açıklamasıdır; kabule bağlı değildir. Milletvekilinin
yazılı olarak çekildiğini, Meclis Başkanlığına bildirmesi yeterlidir. Meclisin yapacağı
iş, milletvekilinin çekildiğini saptamaktan ibarettir. Meclisin, çekilmeyi kabul
etmemesi gibi bir yetkisi yoktur. Anayasa, çekilmeyi düşme nedenlerinden biri
olarak kabul etmiştir. Gerçekte çekilme, bir düşme nedeni değil, milletvekilliğini
sona erdiren nedenlerden biridir.
84. maddede yapılan değişiklik ile, istifa eden milletvekilinin, milletvekilliğinin
düşmesi, istifanın geçerli olduğu Millet Meclisi Başkanlık divanınca tespit
edildikten sonra, Millet Meclisi Genel Kurulunca kararlaştırılır,kuralı getirilmiştir.
Bu yeni düzenlemede de istifa, milletvekilliğinden düşme olarak nitelendirilmiş ve
Meclisin kararına bırakılmıştır.
b) Milletvekili seçilmeye engel bir suçtan hüküm giyme veya kısıtlama
Seçilmeye engel bir suçtan dolayı hüküm giyen veya kısıtlanan milletvekillerinin,
milletvekilliğinin düşmesi, kesin mahkeme kararının Meclis Genel Kuruluna
bildirilmesi ile olur. Meclisin, ayrıca karar almasına gerek yoktur. Seçilmeye engel
25
mahkûmiyet hallerinin neler olduğu Anayasanın 76. maddesinde, kısıtlılık hali ise,
Medeni Kanun’da belirtilmiştir. Medeni Kanun’a göre, kısıtlama nedenleri üç
kümede toplanır. Bunlar akıl hastalığı veya akıl zayıflığı (madde 355); israf,
ayyaşlık, kötü hal ve kötü idare (m. 356), ve bir yıl, ya da bir yıldan çok hürriyeti
bağlayıcı bir ceza ile mahkûm olmadır (m. 357). Mahkeme kararı ile kısıtlanan
milletvekilinin, milletvekilliği düşer.
c) Milletvekilliği ile bağdaşmayan görev kabul etme
Milletvekilliği ile bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar eden
milletvekilinin, milletvekilliğinin düşmesine, yetkili komisyonun bu durumu
saptayan raporu üzerine Meclis Genel Kurulu gizli oyla karar verir. Milletvekilliği ile
bağdaşmayan işlerin neler olduğu Anayasanın 82. maddesinde ve bu konuyu
düzenleyen yasada belirtilmiştir
d)Meclis çalışmalarına özürsüz ve izinsiz katılmama
Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim
günü katılmayan milletvekilinin, milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis
Başkanlık Divanınca saptanması üzerine, Meclis genel kurulunca üye tam sayısının
salt çoğunluğu ile karar verilebilir.
e)Milletvekilinin partisinin temelli kapatılmasına neden olması
Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleri ile neden olduğu, Anayasa
Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin
milletvekilliği, bu kararın Resmi Gazete yayımlandığı tarihte sona erer. Meclis
Başkanlığı bu kararın gereğini derhal yerine getirir ve durumu Meclis Genel
Kurulunun bilgisine sunar, (m. 84/5).
26
önceden bu düzenlemeyi yaparak kayırılmalarını önlemektir. Yürütme ve yargının en
üst düzeydeki makamlarında görev yapan kimselerin içinde yer aldığı ilişkiler, onları
nüfuz alanı geniş kimseler haline getirmiştir. Bu kimselerin herkesin tabi olduğu
makamlarca yargılanması ister istemez bazı tartışmaları da beraberinde
getirmektedir. Bu kimselerin siyasi veya salt nüfuza dayalı bazı kayırılmalarla
karşılanması olasılığı yüksektir. Öncelikle bu olasılığı bertaraf etmek için, nüfuz
etkilerinden olabildiğince uzak ayrı bir yargı oluşumu düşünülmüştür. Diğer yandan,
durum bazen tam aksi bir hal alabilmektedir. Siyasi hesaplaşma veya benzeri
düşüncelerle, bu kişilerin herkesin tabi olduğu mahkemelerde haksızlığa
uğrayabileceği düşüncesi de ciddiye alınmalıdır. Sadece siyasi karalama ve
hesaplaşma amacıyla dahi bir kişinin görev suçu ile itham edilmesi mümkündür.
Amaç, iddia veya savunmayı kayırmaksızın suçlanan kişiyi en adil şekilde
yargılamak olduğuna göre, bu durumda ayrı bir mahkeme kurulması en iyi çözüm
olarak görünmektedir.
Türk anayasalarında, 1921 Anayasası hariç, 1876’dan bu yana Yüce Divan yer
almıştır. 1961 Anayasası’na kadar ayrıca kurulmuş ve yapılanmış bir Yüce Divan
varken, 1961 Anayasası ile Yüce Divan görevi Anayasa Mahkemesi’ne
bırakılmıştır.4 1982 Anayasası, 1961 Anayasası ile getirilen modeli esas almıştır.
1982 Anayasası, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde Cumhurbaşkanını son
karar mercii olarak yetkilendirmesi nedeniyle eleştirilmektedir.7 Özellikle yedi yıl
görevde kalan bir Cumhurbaşkanının şartlar uygun düşerse, neredeyse tamamını
kendisinin atadığı üyelerden oluşan bir Mahkeme oluşturabilmesi mümkündür. 1961
Anayasası’nda Cumhurbaşkanının atadığı üye sayısı yalnızca iki idi ve üyelerin
niteliklerinin ne olacağı Anayasa’da belirtilmemişti.
Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan olarak çocuk mahkemeleri ve askeri mahkemeler
gibi, doğrudan doğruya özel (ihtisas) ceza mahkemesi olarak, ceza muhakemesindeki
yerini almaktadır. Anayasa Mahkemesi tabii hâkim ilkesine uygun olarak kanunla
kurulduğu için, olağanüstü mahkeme olarak değerlendirilemez.
27
diğer kovuşturma makamlarının yardımı ile deliller toplanır, dosya oluşturulur ve
şüphe temellendirilmeye çalışılır. Toplanan deliller kamu davası açılmasına imkân
verecek nitelikte ise, iddianame yerine geçmek üzere bir fezleke hazırlanır. Bu
fezleke ceza usul hukukundaki iddianamenin tüm özelliklerini içermelidir.
2. Soruşturma
Meclisin kovuşturma sonunda, Bakanlar Kurulu üyesinin Yüce Divan’a sevki
yolunda karar alınması, soruşturma (dava) açılması kararı anlamına gelir.Bu
aşamadan sonra, Yüce Divan’da iddia faaliyetini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
veya vekili yerine getirmektedir. Yüce Divan soruşturma aşamasında bir ceza
mahkemesi gibi çalışır.
Açılan davanın kendi yetkisi açısından ve Ceza Muhakemesi Kanununa göre kabul
edilip edilmeyeceğine karar verir. Kabul edilen davalarda duruşma safhasına geçilir.
Dava açıldıktan sonra, yargılamaya başlanmamış olsa bile geri alınamaz. Çünkü
ortada genel kurallara göre açılmış olan bir kamu davası vardır ve bu davanın geri
alınması söz konusu değildir. İddianamenin iadesine benzer şekilde, fezlekenin de
iadesi hususunda açık bir düzenleme bulunmadığı için, Anayasa Mahkemesi’nin
fezlekeyi iade etmesi mümkün değildir.
Anayasa gereğince, Yüce Divan’ın kararları kesindir. Ancak kesinleşmiş kararlar için
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne ve yargılanmanın yenilenmesi yoluna
başvurmak mümkündür.Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 35. maddesi gereğince, Anayasa Mahkemesi Yüce Divan
sıfatıyla çalışırken, yürürlükteki kanunlara uygun olarak duruşma yapar ve hüküm
verir. Taşıdığı sorumluluk ve özel konumu Yüce Divanı hukukun üstünde bir yere
götürmez.15
Üllkemizde yargı, adli, idari ve askeri olmak üzere üç ayrı düzende çalışmaktadır.
Bir ülkede değişik yargı düzeninin bulunması, yargı yerleri arasında görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının doğmasına sebep olmaktadır. . Değişik yargı düzenleri arasında
meydana gelen görev ve hüküm uyuşmazlık1arı,bu mahkemelerin dışında ve üstünde
bağımsız bir mahkemenin varlığını gerektirnektedir. İşte Uyuşmazlik Mahkemesi bu
zorunluluktan doğmuştur.
Yargı erkini Anayasanın kendilerine tanıdığı görev ve yetki alanlarıyla sınırlı olarak
paylaşan, yüksek mahkemeler arasında yer alan Uyuşmazlık Mahkemesi,
Anayasanın 158. (1961 Anayasası 142.) maddesiyle görevlendirilmiş, adli
15
https://dergipark.org.tr/download/article-file/397925 26.04.2019 tarihinde erişildi.
28
ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak
çözmeye yetkili, bağımsız bir yüksek mahkemedir.
Uyuşmazlık Mahkemesi, yargı ayrılığı ilkesinin ortaya çıkardığı görev
uyuşmazlıklarını çözmek suretiyle kişilerin askıda kalan hak arama hürriyetlerinin
gerçekleşmesini sağlayan; hüküm uyuşmazlıklarını çözmek suretiyle de hakkın
yerine getirilmesini olanaksız kılan hukuki engelleri gideren; yargı erkini paylaşan
diğer yüksek mahkemelerden Yargıtay ve Danıştay'ın kararlarını kaldırıp onların
yerine hüküm tesis edebilen özel yetkili bir yüksek mahkeme, dolayısıyla,
hukukumuzda kesin hükmü ortadan kaldırabilen tek yargı organıdır.
Uyuşmazlık Mahkemesi, hukuk ve ceza bölümlerine ayrılır. Hukuk uyuşmazlıkları
Hukuk Bölümü’nde, ceza uyuşmazlıkları Ceza Bölümü’nde karara bağlanır. Her
bölüm, bir başkan ile altı asıl üyeden kurulur.Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk
Bölümüne, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Danıştay Genel Kurulunca kendi daire
başkan ve üyeleri arasından; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunca da
askeri hâkim sınıfından olan daire başkan ve üyeleri arasından ikişer asıl, ikişer
yedek üye seçilir.Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümüne, Yargıtay Ceza Genel
Kurulu ile Askeri Yargıtay Genel Kurulunca kendi daire başkan ve üyeleri arasından
üçer asıl, üçer yedek seçilir.
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin görevi, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki
görev (yargı yolu/yargı kolu) uyuşmazlıklarını ve hüküm uyuşmazlıklarını
inceleyerek, kesin bir biçimde çözüme kavuşturmaktır (Anayasa m. 158). Buna göre,
Uyuşmazlık Mahkemesi’nde:
1. Hukuk mahkemeleri ile idare mahkemeleri (veya Danıştay, vergi mahkemeleri
veya Askeri Yüksek İdare Mahkemesi) arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıkları;
2. Danıştay (veya idare mahkemeleri veya vergi mahkemeleri) ile Askeri Yüksek
İdare mahkemesi arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıkları,
3. Adli yargı ceza mahkemeleri ile askeri mahkemeler arasındaki görev ve hüküm
uyuşmazlıkları çözümlenir.
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin görev alanı; adli, idari ve askeri yargı mercileri
arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını karara bağlamak olduğundan, bu yargı
düzenlerine girmeyen yargı mercileri arasındaki uyuşmazlıklar, Uyuşmazlık
Mahkemesi’nce çözümlenmez.Uyuşmazlık Mahkemesi’nin görevleri iki bölüme
ayrılır. Bunlardan biri, “görev (yargı yolu/yargı kolu) uyuşmazlığı”, diğeri ise,
“hüküm uyuşmazlığadır. Görev (yargı yolu) uyuşmazlıkları da, “olumlu görev
uyuşmazlığı” ve “olumsuz görev uyuşmazlığı” olmak üzere ikiye ayrılır.
Olumlu görev uyuşmazlığı, “başka bir yargı düzeninin görevi içine girdiği gerekçesi
ile görevsizlik itirazının mahkemece reddi üzerine, görev alanı korunmak istenen
yargı düzeni içinde yer alan Başsavcının, görev konusunun incelenmesini
Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istenmesi ” olarak tanımlanabilir. Olumlu görev
uyuşmazlığı, adli, idari ve askeri yargıya bağlı ayrı iki yargı merciine açılan ve
tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davalarda bu yargı mercilerinin her ikisinin
kendilerini görevli sayan kararlar vermiş olmaları, görev kararlarına karşı itiraz
29
yolunun açık olduğu ceza davalarında ise, bu kararların kesinleşmiş bulunması
durumunda ortaya çıkar.
Uyuşmazlık Mahkemesi de, diğer yüksek yargı organları gibi kurul halinde çalışır.
Hukuk ve Ceza Bölümleri’nde ve Genel Kurul’da, üye tam sayısı hazır
bulunmadıkça görüşmelere başlanamaz ve karar verilemez . Eksik üyenin yeri o
üyenin geldiği yargı merciinin yedek üyesi ile, bu olmadığı takdirde başka bir yedek
üye ile doldurulur. Mahkeme, her toplantı dönemi başında, yıllık çalışma planını
yapar.
İlgili Başsavcılar veya görevlendirecekleri yardımcıları, gerekli gördüklerinde veya
Mahkemece gerekli görülen durumlarda yazılı olarak düşüncelerini bildirirler veya
toplantılarda sözlü açıklamalarda bulunurlar, oya katılmazlar.
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin (Bölümlerin ve Genel Kurulun) kararları kesindir ve
ilgili yerleri ve kişileri bağlar. Uyuşmazlık Mahkemesi kararları geciktirilmeksizin
uygulanır.
Uyuşmazlık Mahkemesi Bölümleri’nin kararları arasındaki çelişkiler Genel Kurulca
verilecek ilke kararları ile giderilir. Genel Kurulca görev uyuşmazlığı konusunda
alınacak ilke kararları, hem Uyuşmazlık Mahkemesi’ni, hem de bütün yargı yerlerini;
hüküm uyuşmazlığı nedeni ile alınacak olan esasa ilişkin ilke kararları ise, yalnız
Uyuşmazlık Mahkemesi’ni bağlar .Uyuşmazlık Mahkemesince alınan ilke kararları,
ileriye dönük olarak uygulanır. İlke kararının alınmasına neden olan kararları
etkilemez.
İlke kararları ile Başkanın uygun göreceği bölümlerin kararları Resmi Gazete’de
yayımlanır.16
16
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/454/5120.pdf 27.04.2019 tarihinde erişildi.
30
SONUÇ
31
KAYNAKÇA
1. TANÖR Bülent : Osmanlı-Türk Anasayal Gelişmeleri (1789-1980), İstanbul
1995, s.33-52
2. TANÖR Bülent: Osmanlı-Türk Anasayal Gelişmeleri (1789-1980), İstanbul
1995, s.72
3. TANÖR Bülent: Osmanlı-Türk Anasayal Gelişmeleri (1789-1980), İstanbul
1995, s.78-79
4. ATAR Yavuz , Türk Anayasa Hukuku 2014 s.20-21
12. http://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2017/11/15-NAZLI-ERDEM.pdf
(25.04.2019) tarihinde erişilmiştir.
13. https://dergipark.org.tr/download/article-file/492506
(25.04.2019) tarihinde erişilmiştir.
32