You are on page 1of 7

1

SİNEMADA YAPIT HAKLARI

DERS NOTLARI 2
(M.Ü. GSF SİNEMA-TV BÖLÜMÜ)

Yazan: Av. ÖZLEM AKBULUT GÜN

FİKRİ MÜLKİYET HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİ

Genel Olarak

Fikir ve sanat eserleri insanların toplumsal yaşamı kurmasıyla başlar. Çünkü


insan, bu toplumsal yaşam içerisinde kendini bir şekilde dile getirme ve derdini
anlatma isteği içerisindedir. Ne zaman ki bu dile getirme isteği üstün bir yaratıcılık ve
estetik bir düzey alır ya da bu anlatım derdi düşünsel, akılcı, sistematik bir çalışma
düzeninde yapılır; o zaman fikir ve sanat eserleri de doğmaya başlar.

Fikri mülkiyet hukukunun iki temel ayrımı vardır. Bunlardan ilki fikir ve sanat
eserlerini içinde barındıran fikri haklar (hukuk) ; diğeri ise sınaî haklar (hukuk) olarak
adlandırılan marka, patent ve tasarım hukukudur.

Fikir ve sanat eserleri hukuku ile sınaî hukukun (ikisi beraber fikri mülkiyet
hukuku) ve günümüze kaynaklık eden hukuk kavramlarının doğuşu ancak Fransız
Devrimi’yle başlamıştır. Bunun öncesinde fikri mülkiyet hukukundan günümüz
anlamıyla söz etmek mümkün değildir. Dolayısıyla fikri mülkiyet hukuku alanı oldukça
genç ve devamlı kendisini yenileyen bir hukuk alanıdır. Örneğin bir Borçlar Hukuku
ya da Medeni Hukuk, Roma Hukuku hatta Hamurabi kanunları döneminden beri
varlığı olan ve üzerine düşünülüp çalışılan hukuklardır.

İlk kanunlaştırma hareketleri edebiyat eserlerinde başladığı için fikri mülkiyet


hukukunun terminolojisini de edebiyat eserlerinin nitelikleri şekillendirmiştir. Örneğin
yabancı dillerdeki fikri mülkiyet hukuku kavramına karşılık gelen temel kavram
“copyright”tır. Yani sözcük anlamıyla edebiyat eserlerinin çoğaltılması hakkı. Bu
kavram anlam genişlemesine uğrayarak tüm fikri mülkiyet hukukunu temsil eder
olmuştur. Benzer bir kavram bizim hukukumuzda da mevcuttur. Bu da “telif hakkı”
kavramıdır. “Telif hakkı” tıpkı yabancı hukuklarda olduğu gibi edebi kaynaklıdır ve
yazarın kalem hakkı anlamına gelmektedir. Oysa sinemacılar dâhil birçok fikir veya
sanat eseri üreticisi fikri mülkiyet hukukundan doğan hakkını anlatmak için bu deyimi
kullanır.

Yine fikri mülkiyet hukukunun tarihi gelişimi içinde “imtiyaz (ayrıcalık)” ve “sansür”
gibi kavramlar edebi eserlerin yansımalarıdır.

Müzik ve resim eserleri fikri hukuk alanında ağırlıklarını ikinci hissettirenler


olmuşlardır. Maketler, el yazmaları, haritalar, oymalar, kabartmalar, bilimsel ve hatta
mimari eserler çok sonraları kanunların koruma alanına dâhil edilmişlerdir. Fikir ve
sanat eserleri hukukunda en son korunan türler ise, sinema eserleri, pandomimalar,
koreografiler ve bilgisayar programlarıdır. 1
1
Tekinalp, Ünal, 2005, Fikri Mülkiyet Hukuku, Arıkan. S: 79
2

Şarkıcı, oyuncu, dublaj sanatçısı, orkestra şefi gibi icracı (yorumcu) sanatçıların
yaratımları eser sayılmamakla birlikte bağlantılı haklar (komşu haklar) adıyla fikir ve
sanat eserleri hukukunun koruma alanına ancak 20. yüzyılda girmeye başlamışlardır.

İlk ve Orta Çağ: Fikir ve Sanat Eserlerinin Korunmama Çağları

İlkçağ

Gerek günümüz Kara Avrupası’nın hukuk sistemine kaynaklık eden Roma ve


Antik Yunan Hukuku’nda gerek Çin, Mezopotamya, Mısır vb. uygarlıkların
kanunlarında fikir ve sanat ürünlerinin yaratıcılarının korunmadığı görülmektedir.

Fikir veya sanat ürünleri, üzerinde yer aldıkları maddi şeyden ayrı
düşünülmüyorlardı. Bu ürünleri yaratanların da mali ve manevi yönden korunmalarına
gerek duyulmuyordu. Elbette fikir ve sanat eserlerinin bir değeri vardı ama bu değer
hukuksal değil sosyal bir değerdi. Hukuksal olmadığı için bir hak olarak nitelenmiyor
ve ihlali durumunda yargı sistemi harekete geçmiyordu.

Örneğin, Roma hukukunda maddi ve maddi olmayan (gayri maddi) haklar ayırımı
yapılıyordu. Ancak maddi olmayan haklar denilince miras hakkı gibi haklar
anlaşılıyordu. Bu hukukta söz gelimi, bir şiiri içeren bir kâğıt eşya sayılıyor; şiir
dikkate alınmıyordu. Kâğıdın maliki, şiirin de sahibi sayılıyordu. 2

Fikir ve sanat eserlerinin tanınmamasının ve onları meydana getirenlerin hukuk


tarafından korunmamasının asıl nedeni, bu eserlerin o dönemde mekanik tarzlarda
çoğaltılmasının mümkün olmaması ve bağlı olarak bu eserlerin ekonomik bir değer
taşımamasıydı. 3

Şiirler sadece gösterilerde okunuyor, tiyatro oyunları sadece sahnelerde


oynanıyordu. Bu eserlerin yazılı metinleri ise yaratıcıları ve icracıları dışındakilerin
ellerine ulaşmıyordu. Çünkü baskı, kalıplama vs. gibi teknikler bilinmiyordu. Yani
eserler çoğaltılmıyor ve sınırlı bir kesimin tüketim alanında kalıyordu. Doğal olarak bu
eserlerin çoğaltılmasının ve yaygınlaşmasının ekonomik bir karşılığı da oluşmuyordu.

Ortaçağ

Ortaçağ da, ilkçağda olduğu gibi fikri mülkiyet hakları tanınmamıştır. Ortaçağda
fikir ve sanat eserleri anonim olarak kabul ediliyordu. Anonimlik, birçok sanatçıya ait
olduğu halde eserin, onlardan sadece birine mal edilmesidir. Hatta bazen o bir kişiyi
bulmak da mümkün değildir. Örneğin; Homeros, Ezop, Dede Korkut. Bunlara ait
olduğu söylenen şiirler, öyküler, masallar; aslında birçok sanatçının tezgâhından
geçip bu güne gelmiş eserlerdir.
Ortaçağda, eserleri çoğaltma hakkı ise sadece feodal beylere, kiliseye ve krala
tanınmış bir imtiyaz (ayrıcalık) olarak görülüyordu. Bu dönemde eserler, Kilisenin
kontrolünde ve genelde din adamları tarafından yazılırlardı. Eser sahibine ise sadece
geçimine yetecek kadar bir para veriliyordu. Buna eser sahibinin hakkı, eski deyimle
maişetin sağlanması denirdi. Ancak zamanla eserin üzerine yazarın adının
2
Suluk, Cahit, 2004, Yeni FSEK, Telif Hakları ve Korsanla Mücadele, Seçkin, S:25
3
Tekinalp, Ünal, age: 80
3

konulması yaygın hale gelmeye başladı. Böylece fikir hırsızlığı (plagiarism) bizdeki
anlamıyla intihal ya da bilim hırsızlığı kavramı doğdu.

Yeniçağ: Matbaanın İcadının Önemi ve İlk İmtiyaz

Yeniçağda fikri mülkiyet hukukunda imtiyazlar dönemi başlamıştır. İlk baskı


teknikleri olan taşbaskı, tahtabaskı, bakırbaskının ve ardından matbaanın 1455’te
icadıyla çoğaltma kolaylaşmış ve eserler ekonomik bir değer haline gelmiştir. Böylece
fikir ve sanat eserlerinin hukuki alanda korunması gündeme gelmiştir. Bu nedenle
matbaanın icadı, fikri hakların hukuktaki gelişimi açısından bir dönüm noktasıdır.

İlk başlarda eserlerin çoğaltma ve yayma hakları yörenin hâkimi tarafından bazı
kişi ve kuruluşlara bir imtiyaz (ayrıcalık) olarak verilmiştir. Matbaa icat edilmiş olduğu
için, o zamana kadar el yazısı ile sadece sınırlı sayıda ve sınırlı çevrelerce çoğaltılan
eserler, sayısız olarak çoğaltılmaya başlamış ve bu işten para kazanan bir sınıf
doğmuştur.

O dönemde verilen imtiyaz hakkı tekelci bir yetkiydi. İmtiyazı alanlardan


başkasının o eseri basmasına izin verilmiyordu. Verilen ilk imtiyaz, Venedik’te 1469
tarihinde Giovanni Spira isimli matbaacıya aittir.4 İmtiyazı veren hâkimin, Kilisenin ve
Kralın imtiyaz sahibi üzerinde bir de denetleme yetkisi vardı. Bu denetleme yetkisi
beraberinde hâkimin, Kilisenin ve Kralın aleyhine olan fikirleri barındıran eserlerin
basılamaması sonucunu doğuruyordu. Yani imtiyazlar beraberinde sansür kavramını
da getirmiş oldu.

Yayınevi Mülkiyeti Dönemi

İmtiyazlar o noktaya varmışlardır ki, bir eseri basmak için para ödeyen
yayınevi, eserin de tüm mülkiyet haklarına sahip oluyordu. Yayınevi, imtiyaz hakkı,
Hâkim tarafından uzatıldığı sürece de o eser için yeni baskılar yapabiliyordu. Eser
sahibininse yayınevinin kendisine ödediği paradan (maişetinden) başka bir hakkı
yoktu.

“Copyright” kavramı da bu dönemde ortaya çıkmıştır. Ancak bu kavram ilk


çıkışında yayınevinin çoğaltma hakkı anlamında kullanılmıştır. Sonra zamanla
“copyright” eser sahibinin önce çoğaltma hakkı için sonra da diğer tüm hakları için
kullanılan bir kavram haline dönüşmüştür.

Fransız Devrimi: Fikri Mülkiyetin Doğuşu

Fransız Devrimi, tüm dünyada başlattığı değişim dalgasını, fikri mülkiyet


alanında da başarmıştır. O güne kadar egemen olan imtiyazları ortadan kaldırmış,
korunmasız olan eser sahibini, hukukun korumasına sokmuştur. Fransız Devrimi
sonrası iktidarı ele geçiren burjuvazi, iki yıl içinde eser sahibinin, eseri üzerindeki
mülkiyet hakkının mevcut olduğunu kabul etmiş, böylece fikri mülkiyet hukukunu
günümüz anlamıyla doğurmuştur. 1791’de yapılan kanunlaştırma (Fransız Kanunu)
ile eser, eser sahibinin yaşamı boyunca ve ölümünden itibaren 10 yıl süreyle koruma

4
Suluk, Cahit, age: 26
4

altına alınmıştır.5 On yıl geçtikten sonra eserin serbest mal, kamunun malı haline
geleceği hüküm altına alınmıştır.

Sanayi Devrimi: Sınaî Haklar

Fikri mülkiyet hukukunun içinde olan ve sınaî haklar olarak adlandırılan marka,
patent ve tasarım gibi sınaî mülkiyet haklarının modern anlamda doğumu ise ancak
sanayi devrimi ile mümkün olmuştur.

Bunun öncesinde 1443’te Venedik’te ilk sınaî koruma başlamıştır. Yine burada
1474’te ilk patent kanunu uygulamaya konulmuştur. İngiltere’de Tekel Kanunu adıyla
bilinen 1624 tarihli kanun, patentlere ilişkin ikinci düzenlemedir. Bunları 1790 tarihli
Amerikan, 1791 tarihli Fransız ve 1799 tarihli İsviçre patent kanunları izlemiştir. 6

Dünya’da Genel Olarak Fikri Mülkiyet Alanında Kanunlaştırma Hareketleri

İngiltere’de, fikri mülkiyet hukuku alanında ilk kanunlaştırma hareketleri 1709’da


“Kraliçe Anne Kanunu” (The Statute of Anne) ile başlamıştır. Bu kanunla yazarları
ekonomik yönden gözetmek ve bilimin teşvik edilmesinin sağlanması amaçlanmıştır.
Bunun içinde eser sahiplerinin çoğaltma ve basmaya ilişkin münhasır (tekelci) hakları
onaylanmıştır. Hatta bu hakların geçerlilik süreleri bile belirlenmiştir. Daha sonra
tiyatro, heykel, müzik gibi diğer sanat alanlarının koruma kapsamına alınabilmesi için
1734, 1814, 1882, 1888 ve 1911 yıllarında bu eser sahiplerini koruyan kanunlar
yürürlüğe girmiştir.

En son tüm bu kanunlar 1956 yılında İngiltere’de yürürlükten kaldırılıp 1957 tarihli
“Copyright Act” adını taşıyan kapsamlı kanun yürürlüğe girmiştir.

Bugün ise İngiltere’de 1988 yılında kabul edilen “Telif Hakları, Tasarım ve
Patent’e Dair Kanun” (Copyright, Design and Patents Act) yürürlüktedir.

Fransa’da ise fikri hakların korunmasına ilişkin kanunlar ancak Fransız


Devrimi’nden sonra çıkartılabilmiştir. 1791’de temsil hakkına; 1793’te genel olarak
fikir ve sanat eserleri üzerindeki haklara ilişkin kanunlar çıkartılabilmiştir. Daha sonra
1803, 1810, 1854 ve 1866’da bu hakların kapsamlarını ve sürelerini genişleten
düzenlemeler yapılmıştır.7

Bugün Fransa’da yürürlükte olan kanun, 1957 tarihli “Edebi ve Sınaî Mülkiyet
Hakkında Kanun” (Loi sur la proriété et artisque)

Almanya’da fikri haklarla ilgili ilk önemli kanun 1937’de çıkarılan “Prusya Bilim ve
Sanat Eserleri Üzerindeki Mülkiyetin Korunması Kanunu”dur. Bugün ise Almanya’da
yürürlükte olan kanun, 1965 tarihli “Telif Hakkı ve Komşu Haklar Hakkında
Kanun”dur. (Gesetz über Urheberrecht und Verwandte Shutszrechte) Bu kanun
1985’te ve 1990’da önemli değişiklikler geçirmiştir. 8

5
Suluk, Cahit, age: 26
6
Suluk, Cahit, age: 27
7
Erel, N. Şafak, 1998, Türk Fikir ve Sanat Hukuku, Ankara, İmaj; S: 18
8
Erel, N. Şafak, age: 18
5

Amerika Birleşik Devletleri’nde fikir ve sanat eserlerinin korunması İngiltere’de


çıkarılan ve o zaman için Amerika’nın da bağlı olduğu 1710 tarihli “Kraliçe Anne
Kanunu” ile başlamıştır. Daha sonra bağımsızlığını kazanan Amerika, 1790’da
“Kraliçe Anne Kanunu”na benzeyen “Telif Hakları Kanunu”nu çıkarmıştır. Bu kanun
da 1831, 1870, 1909 ve 1976’da önemli değişiklikler geçirdi.

Bugün Amerika’da yürürlükte olan kanun, 1998 tarihli “Dijital Milenyum Telif
Hakları Kanunu”dur. (Digital Millennium Copyright Act)

Fikri Mülkiyet Alanındaki Uluslararası Sözleşmeler

Fikri mülkiyet alanında uluslar arası düzeyde birçok sözleşme imzalanmıştır.


Ancak bunlardan üç tanesi oldukça önemlidir. Bunlar;

 1979 tarihli Edebi ve Artistik Eserlerin Korunmasına Dair Uluslararası Bern


Sözleşmesi (Berne Convention for the Protection of Literary and Artistic
Works)
 1995 tarihli TRIPS Anlaşması ( The Agreement on Trade-related Aspects of
İntellectual Property Rights, İncluding Trade in Counterfeit Goods)
 İcracı Sanatçılar, Fonogram Yapımcıları ve Yayın Kuruluşlarının Korunmasına
Dair Roma Sözleşmesi (International Convention for the Protection of
Performers, Producers of Phonograms and Broadcasting Organizations)

Yukarıdaki sözleşmelerle fikri mülkiyet alanında Dünya’da ve özellikle de


Avrupa’da bir birlik sağlanmış ve fikri yaratıcılık sözleşme üyesi tüm ülkelerce tam
bir uyum içinde kanunun koruması ve güvencesi altına girmiştir. Bu sözleşmeleri
imzalayan tüm ülkeler fikri mülkiyet hukukunu düzenleyen yasalarını bu
sözleşmeler çerçevesinde değiştirmişlerdir.

Türkiye’de Fikri Mülkiyet Hukukunun Tarihi

Türkiye’de fikri haklar, ilk önce yazar hakları açısından 1850 tarihli “Encümen-i
Daniş Nizamnamesi” ile başlamıştır. Bu nizamname ile eser sahiplerine telif hakkı
tanınmıştır. Telif sözcüğü ilk defa bu nizamnamede kullanılmıştır. Böylece eseri
yaratanın mali hakka sahip olacağı ilk defa kabul edilmiştir.

İkinci düzenleme 1857 tarihli nizamnamedir. Bu nizamname ile eseri basana eser
üzerinde zilyetlik tanımakla beraber, eserin yazarına yaşamı boyunca imtiyaz tanındı.
Yine bu nizamname ile sansür yasallaşmıştır.

Ülkemizin 1879 tarihli “İhtira Beratı Kanunu”, dünyanın altıncı patent kanunudur.9

Türkiye’de gerçek anlamda çıkan ilk fikir ve sanat eserleri kanunu II. Meşrutiyet
döneminde çıkarılan 1910 tarihli “Hakkı-ı Te’lif Kanunu”dur. Ancak bu kanun yapılan
tespitlere göre hiç uygulama alanı bulamamıştır. Bunun en önemli nedeni hak
sahiplerinin haklarını takip etme noktasında çeşitli sebeplerle harekete
geçmemeleridir. Günümüz için de hak sahiplerinin haklarının takibi konusundaki
duyarsızlığı devam etmektedir. “Hakkı Te’lif Kanunu” 1952 tarihinde yürürlüğe giren
5846 sayılı “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu”(FSEK) ile son bulmuştur.
9
Suluk, Cahit, age: 28
6

Halen yürürlükte olan 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, uluslararası
düzenlemeler ışığında ve korsanlıkla mücadele edebilmek amacıyla 1983, 1995,
2001, 2004 ve 2008’de önemli değişiklikler geçirmiştir.

FSEK’te 1995 yılında yapılan kanun değişikliği ile fikri mülkiyet hukuku ciddi
anlamda değişmiş ve AB hukukuna hızlı bir uyum sağlamaya başlamıştır. Dünya
Ticaret Örgütü’nün hazırladığı TRIPS sözleşmesi ile fikri mülkiyetin korunması
açısından bir birlik sağlanmıştır. Bu anlaşmayı imzalamayan devletlere karşı ciddi
yaptırımlar uygulama kararı alınmıştır. Bu nedenledir ki Türkiye, Dünya Ticaret
Örgütü’nden atılmamak için TRIPS’i imzalamış ve fikri hukukta Avrupa sistemine
geçmiştir. Bu geçişin önemi en çok sinema eserleri açısındandır. 1995’e kadar
sinema eserlerinin sahibi yapımcılarken (yani Amerikan Sistemi) TRİPS’le beraber
sinema eserinin sahibi yönetmen, senarist, özgün müzik bestecisi, diyalog yazarı ve
animatör olmuştur. Bu durum bugün için bile sinema yapımcıları için anlaşılması ve
kabul edilmesi oldukça zor bir durumdur. Ancak doğru olan sinemanın eser sahibinin
onun yaratıcıları olması gerçeğidir. Yapımcıların bunu kabul etmesi en doğru olandır.

Fikri Mülkiyet Hukuku Sistematiği


Fikri mülkiyet hukukunun daha iyi anlaşılabilmesi için aşağıdaki şemayı
çizebiliriz.

FİKRİ MÜLKİYET HUKUKU

FİKİR VE SANAT ESERLERİ HUKUKU SINAÎ HUKUK

İlim ve Edebiyat Eserleri Patentler


Musiki Eserler Faydalı Modeller
Güzel Sanat Eserleri Tasarımlar
Sinema Eserleri Markalar
İşleme ve Derleme Eserler Coğrafi İşaretler
Veri Tabanları Entegre Devre (Çip) Tasarımları
Yeni Bitki Çeşitleri
Biyoteknolojik Buluşlar

BAĞLANTILI HAKLAR

İcracı Sanatçıların hakları


Fonogram Yapımcılarının Hakları
Radyo ve TV Kuruluşlarının Hakları
Film Yapımcılarının Hakları

Kaynakça

Ateş, Mustafa, 2003, Fikir ve Sanat Eserleri Üzerindeki Hakların Kapsamı ve


Sınırlandırılması, Ankara
7

Beşiroğlu, Akın, 1999, Düşünce Ürünleri Üzerinde Haklar, APB,


Erel, N. Şafak, 1998, Türk Fikir ve Sanat Hukuku, Ankara, İmaj
Pekdinçer, Tamer, 2004, Fikri-Sinai Mülkiyet Hukuku Mevzuatı, İstanbul, Der
Suluk Cahit, 2004, Yeni FSEK, Telif Hakları ve Korsanla Mücadele, İstanbul, Hayat
Tekinalp, Ünal, 2005, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul, Arıkan

You might also like