You are on page 1of 170

1

Öğrenci Örnekleriyle Destekli


YAZMA ETKİNLİKLERİ

Dr. Yakup YILMAZ


2

Öğrenci Örnekleriyle Destekli

YAZMA
ETKİNLİKLERİ
Dr. Yakup YILMAZ
1

YAZMA ETKİNLİKLERİ
YAZMA ETKİNLİKLERİ................................................................. 1
ÖNSÖZ ............................................................................................. 3
YAZMA ÖĞRETİMİ YA DA EĞİTİMİ ........................................... 6
YAZMA ETKİNLİKLERİ İLE EĞİTİM ........................................... 8
YAZMADAN [ETKİNLİKLER SAYESİNDE] YAZIYA GEÇİŞ... 10
ETKİNLİKLER ESNASINDA ÖĞRETMEN DAVRANIŞLARI .... 10
YAZILANLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ................................... 12
YAZMA ETKİNLİKLERİ............................................................... 14
A. KELİME MERKEZLİ ETKİNLİKLER ...................................... 17
1. Kafiyeyi sürdürme ....................................................................... 18
2. Kelime türetme ............................................................................ 22
3. Kelimenin biten sesiyle sonraki kelimeyi başlatarak cümleler
oluşturma................................................................................ 24
4. Mayınlı kelime ve harfler............................................................. 26
5. Kurallı birleşik fiiller yüklem olmuş ............................................ 30
6. Bilinen bir metnin kelimelerine farklı kelimeler bulma................. 31
7. Aynı harflerle başlayan kelimelerle cümleler kurma..................... 32
8. Aynı harfin bir metnin her kelimesinde bulunması yoluyla yazma 34
9. Metni eş ve yakın anlamlı kelimelerle değiştirme......................... 36
10. Rakamları metinde kelime gibi kullanmak ................................. 39
11. Azdan çoğa artan kelime sayısıyla kurulan cümleler .................. 41
12. Özel isimlerden metinler kurma ................................................. 43
13. Yansıma kelimeler: Sanki tabiat konuşuyor…............................ 50
14. Zıt anlamlı kelimeler: Tersini yazalım........................................ 52
15. Eş sesli kelimeler ....................................................................... 54
16. Mecazlı sözlük yazma ................................................................ 56
17. Bağlaçsız bir yazı yazma............................................................ 57
18. Mısraların veya cümlelerin ilk ve son harfleri aynı..................... 58
CÜMLE MERKEZLİ ETKİNLİKLER ............................................ 63
1. Telgraflaşma ................................................................................ 64
2. “eğer... / meğer...”........................................................................ 68
3. Reklâm yazma ............................................................................. 69
4. Bizim sloganımız ......................................................................... 70
5. Tanımlamalar............................................................................... 71
6. Cümle tamamlama ....................................................................... 72
7. Öğrenci vecizeleri Yazma ............................................................ 73
METİN MERKEZLİ ETKİNLİKLER ............................................. 75
1. Nesnelerin geçmişi....................................................................... 76
2

2. Rol değiştirme ............................................................................. 81


3. Fotoğrafların konuşmaları............................................................ 84
4. Noktalama işaretlerinin konuşmaları ............................................ 85
5. Nesirleştir-nazımlaştır .................................................................. 92
6. Kendimi kutlarım......................................................................... 95
7. Yakınımın özgeçmişi ................................................................... 97
8. Yaz kâtip ..................................................................................... 99
9. Doğa ve çevre gezileri................................................................ 101
10. Tarihi-turistik mekân gezileri ................................................... 103
11. Dürbünün gösterdikleri ............................................................ 104
12. Öğrenci grubunun katılımıyla cümbür cemaat öykü yazalım .... 106
13. Ben başrol oynasaydım... ......................................................... 108
14. Diyalog yazma ve iki diyalogdan üçüncüyü oluşturma ............. 109
15. Akrostiş ................................................................................... 112
16. Adres tarifi............................................................................... 114
17. Ağız konuşmalarını kullanarak yazılar oluşturma ..................... 115
18. Beni bana anlat ........................................................................ 116
19. Değişik duygulara bürünerek yazma ........................................ 117
20. Değişik mekân, zaman ve kişilikte düşünülüp yazılar yazma.... 118
21. Biyografiyi otobiyografiye çevirme.......................................... 119
22. Yemek tarifleri......................................................................... 121
23. Meşhurlara mektup yazma ....................................................... 123
24. Kişileştirme ya da nesne konuşmaları....................................... 125
25. Öyküler tiyatroda ..................................................................... 128
26. Öğrenci kahramanlarını tasvir etme.......................................... 130
27. Hikâye veya fıkra tipleriyle röportaj......................................... 132
28. Rüyaları yazmak ya da rüyalardan öykü oluşturmak................. 136
29. Ev veya mahalle dedikoduları .................................................. 138
30. Hikâye, sinema ya da tiyatroyu sürdürme................................. 141
31. Nazirecilik ............................................................................... 144
32. Gündemdeki farklı kişiliklerin diyalogları................................ 147
33. 5N 1K’li yazılar ....................................................................... 148
34. Deyim kullanarak bir cümle ve metin oluşturma ...................... 151
35. Sorulara cevap vererek paragraf yazma .................................... 153
36. Okul yolu betimlemesi ............................................................. 156
37. Atasözlerinden hikâye çıkarma ................................................ 157
38. Pişmanlık ve eleştiri................................................................. 159
39. Manzaralar anlatılıyor .............................................................. 161
40. Hayvan muhabbetleri ............................................................... 163
KAYNAKLAR.............................................................................. 167
3

YAZAR KİMDİR
Yakup YILMAZ, 1973 yılında, Çanakkale ili, Çan ilçesi,
Danapınar köyünde doğdu. İlkokul eğitimini Çan’da, ortaokul ve lise
eğitimini Balıkesir’de tamamladı. Marmara Üniversitesi Atatürk
Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği bölümünde
lisans eğitimini, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Dili ve
Edebiyatı ABD Eski Türk Edebiyatı Bilim Dalında yükseklisans
eğitimini, Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Türkçe
Eğitimi ABD Türkçe Öğretmenliği Bilim Dalında doktora eğitimini
tamamladı.
Yurt içinde ve dışında çeşitli kademelerden özel ve resmi eğitim
kurumlarında Türkçe ile Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği yaptı.
2006-2009 yılları arasında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim
Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümünde misafir öğretim görevliliği
yaptı. 2009’dan itibaren de Kırklareli Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyeliği görevini
sürdürmektedir.
Bizim Bahçe adlı çocuk dergisinde Yazmaca adlı bölümde 60
yaratıcı yazma etkinliği sundu. Aynı dergide yayın kurulu üyeliğinde
bulundu. Dil ve Edebiyat adlı dergide makaleleri yayınlandı.
Bahçevan adlı eğitim dergisinde yayın yönetmenliği yaptı.
Şimdiye kadar ferdî ve toplu olarak şu eserleri yayımlandı:
Yeni Öğretim Programına Göre Kuramdan Uygulamaya Türkçe
Öğretimi: Ankara 2006. Pegem A Yayınları (Ed. YILDIZ,C., OKUR,
A., ARI, G. ile birlikte 3 baskı).
Türkçede Dil Yanlışları: İstanbul, Şubat 2010. Özel Kitaplar. (3
baskı)
Üniversiteler İçin Türk Dili Yazılı ve Sözlü Anlatım: İstanbul,
Eylül 2010. Kriter Yayınları (Ed. Levent DOĞAN).
Türkiye Türkçesi Grameri: İstanbul, Eylül 2010. Kriter
Yayınları (Ed. Levent DOĞAN).
Hâlen dil ve dil öğretimi üzerine çalışmalarını sürdürmektedir.
4

ÖNSÖZ
Yazmak, duyguların en güzel ve en etkileyici biçimde aktarıldığı
yoldur. Yazmak yoluyla varlığımızdan geriye bir hatıra, bir miras
bıurakabilir, hatırlanmak için bir vasıta ortaya koyabiliriz. Yazmak, iç
dünyanın dış dünyayla buluşması demektir.
Hayata hazırlamakla yükümlü olduğumuz öğrencilerin yazmaya
karşı yaklaşımı pek de olumlu değil. Bir korku tüneli gibi geliyor
yazmak öğrencilere. Bunun sebeplerini araştırmaya gerek yok.
Öğrencilerin her şeyi eğlence gördüğü zamanımızda “Haydi çocuklar,
şu atasözünün açıklamasını yapalım.”, “Acaba bu vecize ne demek
istiyor, açıklayınız.”, “İnsanlık konulu bir hikâye yazınız.” gibi
emrivaki isteklerle hiçbir öğrenci yazmaya heveslendirilemez,
yönlendirilemez.
Bir şeyin zevkli olması onun sürekliliğini de sağlar. Okullarda
yapılan çalışmalar zevkli hale getirilmedikçe süreklilik ve fayda
beklememeli. Yazmak, eğer zevkli kılınırsa öğrenciler de bunu sürekli
hale getirir ve sahiplenir.
Sahiplenilmiş her çalışma, kabul edilmiş her faaliyet öğrencilere
kalıcı etkiler yapar. Öğrencilere verilen komutlar, onlarca kabul
görmemişse faydasızdır. Öğrencileri kendimizden farklı bir varlık
gibi, her denileni yapmak zorunda olan bir “er” gibi düşünmemeli.
Onların da istekleri göz önüne alınmalı, onlara da tekliflerinin olup
olmadığı sorulmalı. İşte o zaman istek de gelir, kabullenme de...
Her öğrencinin yapısı farklıdır. Farklı yapılara sahip bir gruba
aynı işleri verirseniz, grubun her üyesinin aynı sonuçları vermesini,
aynı başarıyı göstermesini bekleyemezsiniz. Dolayısıyla yazma
alanında yazma etkinliklerindeki yöntemler öğrenci zekâ yapıları da
dikkate alınarak oluşturulmalıdır.
Yazma etkinlikleri derslerin sıkıcı olduğu zamanlarda bambaşka
bir can simidi gibidir. Sıkıcılığı ve tekdüzeliği ortadan kaldırır, onun
yerine eğlenceyi getirir ve öğrenciyi dersle ilgili korkulardan arındırır.
Cesaret, öğrenciye bu tarz etkinliklerle kazandırılır. Cesaret
olmadan okyanuslara açılmak mümkün değil, okyanuslara açılmadan
da kıtalar keşfetmek imkânsızdır. O halde okullarda öğrencilere korku
yerine cesaret verici, yaratıcılıklarını ortaya çıkarıcı etkinliklere
başvurmak gerekir.
Okullarla hayatın bir farkı da şudur: Hayat önümüze hiç
karşılaşmadığımız, çözümü için o anki yeteneğimizi kullanacağımız
sorunlar ortaya koyarken; okullar, çözümü kesinlikle verilmiş ve
doğru, belirli problemler sunar. Okullardaki bu sıradanlığı aşmak için
5

de okullarda, hayatta karşılaşılabilecek anlık zekâ ve yeteneği


kullandırıcı problemler sunulmalıdır.
Öğretmenler, okulları öğrenciler için bir hapishane ya da
çilehane olmaktan çıkartmalı; onlara hayatı anlatmalı, yaşatmalı ve
öğretmeli. Öğrenciler okulları bitirdikten sonra sudan çıkmış balığa
dönmemelidir.
Yazma etkinlikleri adlı bu kitaptaki etkinlik örnekleri 2005-2008
yılları arasında İstanbul Ümraniye Pınarbaşı İlköğretim Okulu
öğrencileriyle yapılmıştır. Bir laboratuar gibi işleyen İstanbul
Ümraniye Pınarbaşı İlköğretim Okulunun öğrencilerine ve okulun
değerli idareci ve öğretmenlerine bu vesileyle teşekkürü bir borç
bilirim.
Eğitimde yapısalcı yaklaşımın ön planda olduğu günümüz
eğitim anlayışında bu etkinlikler bütün öğretmenlerin bir başvuru
kaynağı olacağı niyeti ve düşüncesiyle bu çalışmayı bütün
öğretmenlerimize ithaf ediyorum.
Dr. Yakup YILMAZ
Kırklareli, Temmuz 2011
6

YAZMA ÖĞRETİMİ YA DA EĞİTİMİ


Yazma, düşüncenin resmedilmesidir. İnsanlar zihinlerinde
tasarladıklarını yazmak vasıtasıyla başkalarıyla paylaşmak imkânı
bulabilir. Yazma öğretimi ise bu paylaşma kanalının nasıl
kullanılacağını öğretmeyi gaye edinir.
İnsanlar, yazmaktan çekinir; çünkü yazılan bir söz, bir daha
özrü mümkün olmayan sözdür. Bu yüzden yazmak, hata kabul etmez.
Yazma öğretimi sayesinde insanların yazma korkusu giderilebilir.
Yazma korkusunun giderilebilmesi için de hep yazmak gereklidir.
Yazmaksızın yazma korkusunun giderilmesi imkânsızdır.
Yazma öğretimi, hayatın her safhasında edinilebilecek bir
etkinliktir. Bazen okulda, bazen özel kurslarda ve bazen de aile
fertlerinin kendi küçüklerine verdikleri derslerle bu faaliyet icra
edilebilir.
Yazma öğretimi içinde maksat, sadece alelade bir muhatap
olmak değildir. Muhatap olurken yazma becerisini edinmektir. Yazma
becerisi de sırf teorik bilgilerle, söz ve nasihatle, tavsiyeyle
kazanılmaz. Bol ve farklı etkinliklerle yazma faaliyeti içinde yer
almak gerekir.
Öğrencinin veya çocuğun dil gelişimini desteklemede en uygun
yöntem, çocuğa dille ilgili zenginleştirilmiş oyun fırsatları sunmaktır.1
Bu manada yazma etkinlikleri öğrencinin dil gelişimine katkı
sağlayacaktır.
Yazma öğretimini gerçekleştirebilmek için, okur-yazarlık
bilgisinden sonra bir öğretici rehberliğinde ve denetiminde buradaki
etkinlik örnekleri değerlendirilip kullanılabilir.
Yazma öğretimine muhatap olan kişilerin yaş, eğitim ve zekâ
seviyeleri, yaşadıkları çevre, eğitim malzemelerine erişebilmeleri ve
istekli olmaları önemlidir.
Farklı yaş, zekâ ve eğitimlerdeki kişilerin yazdıkları farklı
nitelik ve nicelikte olacaktır. Bu bakımdan yaş, zekâ ve eğitim
seviyesine göre yazma etkinlikleri uygulamak ve yazılanları ona göre
değerlendirmek gerekmektedir.
Yazma öğretimine salt öğretim nazarıyla bakmak yanlıştır.
Yazma bir öğretim olmanın ötesinde bir eğitim ve sanattır. Eğitim ve
sanat olmasının beraberinde getirdiği en önemli husus onun zevke
hitap etmesidir. Öğreticinin kendi zevki öğrencinin zevkine baskı

1
GÜVEN, N.-BAL, S.: Dil Gelişmi ve Eğitim: 16. s.
7

unsuru olmamalı, öğrencinin yazısı serbest bir zevk sahası içinde


değerlendirilmelidir.
8

YAZMA ETKİNLİKLERİ İLE EĞİTİM2


Yazma, bir iştir. Bir işin nasıl yapıldığını öğrenebilmek için de
onun pratiğini çokça yapmak gerekmektedir. Yazma öğretimi ve
öğrenimi için de yazma öncesi alıştırma sayılan yazma etkinliklerini
uygulamak gerekmektedir.
Yazma, uçabilme özelliği gibi yaradılıştan verilen bir özellik
olmadığı için insanlar zamanla çeşitli eğitim ve etkinlikler sonunda
yazma becerini edinebilmektedir. Yazma becerisi de bütün diğer
beceriler gibi çeşitli uygulamalarla daha da nitelikli olur; olmayan
beceriler de etkinlikler sayesinde beceri hâlini alır.
İnsanlar arasında anlaşmazlıkların çoğu dili yeterli seviyede
kullanamamaktan kaynaklanır. Yeterli anlama ve anlatma gücü olmuş
olsaydı anlaşmazlıklar çok düşük seviyelerde kalabilirdi. Yazma da
anlatma alanlarından bir bölümdür. Yazmada yeterli olan kişiler
maksat ve meramlarını her sahada çok daha kolay ve açık
anlatabilirler.
Klasik edebiyatımızda yazma etkinlikleri sınıfından
sayılabilecek pek çok yazma örneği mevcuttur. Bunların arasında
lebdeğmezler, musanna gazeller, lûgazlar, muammalar, tarih
düşürmeler ve diğer edebi sanatlar hep yazma etkinlikleri sınıfında
değerlendirilebilecek konulardandır.
Yazma etkinliklerinde öğrencinin yaptığı iş aslında bir çeşit
yaratıcılıktır. Yaratıcılık da işte buldum dedirten, bütün zihnî, hissî ve
harekî etkinliklerde yeni bir söylemi, davranışı, tutumu, beceriyi,
ürünü, yaşam felsefesini ortaya koymayı göze almaktır.3
Yazma etkinlikleri sayesinde Türkçe ve edebiyat eğitimi de çok
eğlenceli işlenebilmektedir. Öğrencileri sırf teorik bilgiyle muhatap
etmemek gerekir. Teorik bilgiden daha fazla olarak onun
uygulamasına eğilmeli, çok ve çeşitli etkinliklerle öğrenim sürecini
zenginleştirmelidir. Oyun, bir yandan çocuklar için vazgeçilmez bir
etkinlik, diğer yandan da aynı zamanda ideal bir öğretim biçimidir4 ve
yazma etkinlikleri de oyun kapsamında değerlendirilebilir. Yazma
etkinliklerinde de oyunlar gibi anlık öğrenim durumları ve
yaratıcılığın yanında, kendini geliştirmeyi ve keşfetmeyi sağlayan
alanlar da yaratılabilir.
2
Bu eserin başındaki ifadeler için YILDIZ, C., OKUR, A., ARI, G., YILMAZ,
Y.: Yeni Öğretim Programına Göre Kuramdan Uygulamaya Türkçe Öğretimi
adlı eserin 203-276. sayfalarından çeşitli fikirler alınmış, yer yer
faydalınılmıştır.
3
ÜSTÜNDAĞ, Tülay: Yaratıcılığa Yolculuk: 5. s.
4
YILDIZ, Cemal: Anadili Öğretiminde Çağdaş Yaklaşımlar ve Türkçe
Öğretimi: 74. s.
9

Yazma öğretiminin amacı hemen birinci veya ikinci senenin


sonunda ortaya bir edebi eser çıkarmak değildir. Yazma öğretimi de
diğer öğretimler gibi bir süreç gerektirir. Dolayısıyla yazma öğretimi
sürecinde öğrenciyi “beslenen; ancak henüz faydalı olmayan bir canlı”
olarak görmek gerekmektedir. Bu beslenme ve gelişme sürecinde
onun ileride sergileyeceği ürünlerin çok çeşitli provalarını yapmasına
imkân tanımak lâzımdır.
Yazma konusunda bazı eksiklikler de görülebilmektedir. Bu
ekslikliklerin sebebi olarak Bayram5, okur yazar olmayan çevreyi,
bazı yanlış kanaatleri ve bakış açılarını, ideolojik ve önyargılı
yaklaşımları, yanlış örnekleri, yanlış yöntemleri, otoriter ve baskıcı
eğitim anlayışını, millî ve mahallî gerçeklerin gözardı edilmesini,
gelişmelere ve yeniliğe kapalılığı, kitapları, fizikî ve mâlî şartları,
Türkçe bilincinin eksikliğini ve ölçme ve değerlendirme hatalarını
gösterir.
Belirtilen bu eksikliklere ve yanlışlıklara maruz kalmadan
Türkçe derslerinde yazma öğretimini gerçekleştirmek, öğretmenin
felsefi ve sosyolojik alt yapısının da sağlam olmasını gerekli
kılmaktadır. Yaşadığı ve öğretim faaliyetini icra ettiği yerin ve
şartların özelliklerini gözardı etmeden mevcut imkânları ve kapasiteyi
değerlendirerek bu etkinlikleri gerçekleştirme yoluna gitmelidir.
Güç yetirilmesi zor bazı isteklerde bulunmak da bir öğretmenin
yapmaması gereken davranıştır. Öğretmek ve eğitmek mevcut
imkânları ve kapasiteyi kullanarak ve değerlendirerek hedeflere
ulaşmak için gayret etmektir.

5
BAYRAM, Yavuz: kuramdan Uygulamaya Yazma Yöntemleri: 15-19. s .
10

YAZMADAN [ETKİNLİKLER SAYESİNDE] YAZIYA GEÇİŞ


Yazma, bir süreç işidir. Yazma öğretimi içinde öğrenci
kendisine öğretilenleri hemen uygulayıp mükemmel bir kıvama
gelemez. Yazma etkinliklerinden sonra öğrenci, yazmanın belli
alanlarında, henüz takdir edilecek eserler olmasa da, eserler vermeğe
başlamalıdır. Ancak eser kıvamında ürünler vermek için de öğrencinin
kendisine güvenmesi, yazdığını sahiplenebilmesi ve yazma
korkularından sıyrılması gerekmektedir. Bunu için de yazma
etkinliklerini zamanında çokça uygulamış olmalıdır. Zaten yazar
olacakların en büyük engeli güven eksikliğidir.6
Yazma etkinliklerinin öğrenciyi yönlendireceği taraf yazma
becerisinin tabii bir kazanım olarak öğrencide görülmesidir. Bunun
için de sadece etkinliklerle yazma becerisinin kazandırılabileceği
zannedilmemelidir. Bunun yanında yazma etkinlikleri doğru
noktalamayı ve dilbilgisi kurallarını da öğretebilmelidir.7
Yazmaya geçiş, artık öğrencinin kendi ayakları üstünde
durabileceğinin anlaşılmasından sonra düşünülmelidir. Bu bakımdan
yazma etkinlikleri esnasında öğrencilerin etkinlik sonucunda
yazdıklarında şu noktalara bakarak yazmaya geçme kararı almalıdır:
- zengin duygu, düşünce ve hayal
- farklı noktalardan olaylara bakış
- olaylar, gözlemler, izlenimlerdeki ters görüş becerisi
- zihindekinin planlanabilmesi ve anlam bütünlüğü
- tabii ve açık bir ifade gücü
- doğru kelimelerin yerinde kullanılması
- hem devrik hem düz cümleleri öğelerini doğru yerde kurabilme
- sözlü ifadeyi doğru noktalama
- göz zevki ve sayfa düzeni
- kişilik kazanmış bir el yazısı

ETKİNLİKLER ESNASINDA ÖĞRETMEN DAVRANIŞLARI


Öğretmen sınıfta bir örnek şahsiyettir. Onun işlediği hata veya
sevap, başta kendisinin; ancak beraberinde okulunun ve bütün
öğretmen camiasınındır. Dolayısıyla öğretmenin her davranışı gibi

6
RAMET, Adele: Cerative Writing: 2. s.
7
ZEMACH, D. – ISLAM, C.: Writing in Paragraphs: IV. s.
11

öğrenci için yazdığı her harf de onun hayatına kazınmış bir harf
gibidir.
Bu düşünceyle hareket ettikten sonra öğretmen, yazma
etkinliklerini uygularken her öğrencinin kendisinin bir takipçisi
olduğunu unutmamalıdır.
Öğretmen yazma etkinlikleri esnasında her öğrenciyi özel bir
varlık gibi düşünmeli, her birinin diğerlerinden çok farklı olduğunu
unutmamalıdır.
Öğrencilerin her düşüncesi altın mesabesindedir. Öyle olmasa
bile, düşüncelerinin çok değerli olduğunu, öğretmenlerinin kendilerine
ve düşüncelerine değer verdiğini bilmelidirler.
Öğretmen, hiç beğenilmeyen veya beğenilmeyecek olan
yazıların bile beğenilebilir bir tarafını keşfetmek zorundadır. Öğrenci,
öğretmenin mührünün vurulduğu kişiyse, onu eleştirmek ve
aşağılamak yerine, öğretmenin kendisine benzetmesi zaruridir. Aksi
takdirde öğretmen işini tam yapmamış sayılır.
Öğrencinin yorum farklılıklarını kendi fikrimizi ve yorumumuzu
hissettirmeksizin okuyup değerlendirmeli. Çok saçma bir düşünce
sunmuş olsa bile saygı duymalı.
Etkinlikler sonucunda ortaya çıkan ürünler, sınıf veya okulun
öbür öğrencilerince görülebilecek yerlerde sergilenmelidir. Bu tür bir
hareket, öğrenciye güven ve cesaret kazandırır.
Öğretmen, etkinlik listesinde öğrenci için kolay olduğunu
düşündüğü etkinliklerden işe başlamalı; zor olacağını düşündüklerini
yazma becerisinde belli mesafe kat ettikten sonra uygulamalıdır.
Öğretmen etkinlik kapsamında ödev olarak verdiği çalışmaları
bizzat kendisi değerlendirmeli, değerlendirme evrakları üstüne
öğrenciyi teşvik edip ona kıymet verildiğini hissettirecek ifadeler
yazılmalıdır.
Sınıf içinde değerlendirmek gerektiğinde ise öğrencinin izni
alınmak şartıyla beğenilen yazılar sınıfın huzurunda okunmalı, hatta
okul gazetesinde bile değerlendirilmelidir.
Öğretmen, yazma etkinliği buyurduğu öğrencileriyle beraber
hem onlara örnek olmak, hem de gruptan ayrı kalınmamak
düşüncesiyle aynı etkinliği kendisine de uygulamalı, kendisi de bizzat
yazma eylemi içinde bulunmalıdır.
Yazma etkinlikleri, ders planı içinde uygun biçimde dağıtılmalı,
plansız etkinlik yapmamalı, hedeflenenler dikkate alınarak zamana ve
imkânlara dikkat ederek yazma etkinlikleri de planlanmalıdır.
12

Önceki yıllarda uygulanan yazma etkinliklerinden beğenilenler,


bu kitapta örnek olarak kullanılan etkinlikler veya öğretmenin derse
gelmeden önce hazırladığı mükemmel örnekler okunarak öğrencinin
zevk ve zekâ hissi uyandırılmalıdır.
İlk yaptırıldığında beğenilmeyen veya maksada yaklaşılmayan
etkinlikler daha sonra uygun bir zamanda tekrarlanmalı, arada geçen
sürede öğrenci gelişimi açısından ne gibi değişikliklerin olduğunu
görmelidir.
Bu etkinliklerin süresini öğretmen sınıfın seviyesini, zamanı ve
hedefleri dikkate alarak kendisi belirlemelidir. Ortalama olarak en
fazla bir ders saati bir etkinliği uygulamak için yeterli olmaktadır.
Bunun değerlendirmesine de geçmek istenirse bir ders saatini ona göre
şekillendirmek, yetmezse dersin devamındaki saate geçmek
gerekmektedir.
Yazma etkinliklerinde öğrenci her zaman merkezde
düşünülmelidir. Etkinliklerdeki maksat, öğrenciyi öğretmenin
seviyesine ulaştırmak, ona yakınlaştırmak olmamalıdır. Aksine,
öğrencinin seviyesini tespit edip yetenekleri ve başka imkânlarını da
göz önüne alarak biraz daha ilerlemesine yardımcı olmaktır. Hâsılı
etkinlikler öğrenci ayarında olmalı, onların yapmakta zorlandığı
etkinlikleri ertelemelidir.

YAZILANLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Öğretmen, bir öğrencinin yazısını değerlendirirken aşağıdaki
işaretleri kullanabilir. Bu işaretler MEB tarafından da benimsenip
kabul edilmiş düzeltme işaretleridir.

Sembol Anlamı Sınıflar

1 2 3 4 5 6 7 8

* Güzel x x x x x x x x

** Çok güzel x x x x x x x x

Büyük yaz x x x x x x x

Küçük yaz x x x x x x x

Yanlış x x x x x x x

) ( Yakın yaz x x x x x x
13

 Bitişik yaz x x x x x x

Ayrı yaz x x x x x x

Paragraf başı x x x x x
yap

Hatalı paragraf x x x x x
başı

Kelime fazla x x x x x

Harf fazla x x x x x

Harf yanlış x x x x x

V Harf noksan x x x x x
Değerlendirme işlemi sadece öğretmen tarafından yapılmamalı.
Öğrenciler de birbirlerinin yazılarını bazı kıstaslar ışığında
değerlendirebilmelidir. Bu kıstaslar da aşağıdaki hususlar olabilir:
- Başlık var ve yazıya uygun mu?
- Kâğıtta kenar boşlukları uygun mu?
- Yazı okunuyor mu? El yazısı mı yazılmış?
- Uygun yerde uygun paragraf var mı?
- Noktalama işaretleri uygun yerde kullanılmış mı?
- İmlâ kurallarına dikkat edilmiş mi?
- Kelimelerin imlâsında yanlışlık var mı?
- Cümleler uygun uzunlukta mı? [Kısa cümleler makbuldür.]
- Cümleler açık ve anlamlı mı?
- Yazılanlarda tabii bir dil var mı?
- Düşünce ve yazı kavuşmuş mu?
- Şahsilik yakalanabilmiş mi?
- Düşüncede yenilik var mı?
- Bir plan izlenmiş mi?
14

YAZMA ETKİNLİKLERİ
Eserdeki etkinlikleri işe yararlık ve kullanım açısından üç ana
başlık altında ele aldık. İlki kelime merkezli yazma etkinlikleri, sonraki
cümle merkezli yazma etkinlikleri, sondaki de metin merkezli yazma
etkinlikleridir.
Her ne kadar yazma etkinlikleri için belli alanlar belirlenmiş
olsa da ana dili dersinin sınırlarının bulunmaması ve bütün dersleri
kapsaması8 özelliğinden dolayı öğretmenin belirleyeceği alan ve
nitelikte farklı yazma etkinlikleri belirlenip öğrenciye sunulabilir.
Hatta bu konuda çeşitli etkinlik örnekleri hazırlanıp öğrenciye hazır
materyal, fotokopi de verilebilir.9
Öğretmen bu etkinliklerden istifade etme sırasına kendi
programına göre yapabilir; ancak tavsiyemiz kelime, cümle ve metin
merkezli atkinlik sırasını takip etmnesidir. Bunun sebebi de kelime
yazmaktan aciz bir öğrenciye doğrudan metin yazdırmak zordur.
Kolaydan zora, bilinenden bilinmeyene doğru adım atılması
öğretmene ve öğrenciye kolaylık sağlayacaktır.
MEB’in son müfredatında yazma öğretimindeki amaçlar şöyle
sıralanmıştır:
1. Yazma kurallarını uygulama
Kâğıt ve sayfa düzenine dikkat eder.
Düzgün, okunaklı ve işlek “bitişik eğik yazı”yla yazar.
Elektronik ortamdaki yazışmalarda biçim ile ilgili kurallara
uyar.
Standart Türkçe ile yazar.
Türkçenin kurallarına uygun cümleler kurar.
Yabancı dillerden alınmış, dilimize henüz yerleşmemiş
kelimelerin yerine Türkçelerini kullanır.
Olayları ve bilgileri sıraya koyarak anlatır.
Yazısında sebep-sonuç ilişkileri kurar.
Yazısında amaç-sonuç ilişkileri kurar.
Tekrara düşmeden yazar.
Yazım ve noktalama kurallarına uyar.

8
YILDIZ, Cemal: Türkçe Öğretiminde Alterbnatif Yöntemler: 20. s.
9
Bu konuda Nesrin BİLKAN’ın Türkçe Öğretiminde Görsel-İşitsel-Kinestetik
Uygulamalar adlı eser örnektir.
15

2. Planlı yazma
Yazma konusu hakkında araştırma yapar.
Yazacaklarının taslağını oluşturur.
Yazısını bir ana fikir etrafında planlar.
Yazısının ana fikrini yardımcı fikirlerle destekler.
Konunun özelliğine uygun düşünceyi geliştirme yollarını
kullanır.
Atasözü, deyim ve söz sanatlarını uygun durumlarda kullanarak
anlatımını zenginleştirir.
Yazdığı metni görsel materyallerle destekler.
Yazısına konunun ve türün özelliğine uygun bir giriş yapar.
Yazıyı etkileyici ifadelerle sonuca bağlar.
Yazıya, konuyla ilgili kısa ve dikkat çekici bir başlık bulur.
Dipnot, kaynakça, özet, içindekiler vb. kısımları uygun şekilde
düzenler.
Yazma yöntem ve tekniklerini kullanır.
3. Farklı türlerde metinler yazma
Olay yazıları yazar.
Düşünce yazıları yazar.
Bildirme yazıları yazar.
Şiir yazar.
4. Kendi yazdıklarını değerlendirme
Yazdıklarını biçim ve içerik yönünden değerlendirir.
Yazdıklarını dil ve anlatım yönünden değerlendirir.
Yazdıklarını yazım ve noktalama kurallarına uygunluk
yönünden değerlendirir.
5. Kendini yazılı olarak ifade etme alışkanlığı kazanma
Duygu, düşünce, hayal, izlenim ve deneyimlerini yazarak ifade
eder.
Yeni öğrendiği kelime, kavram, atasözü ve deyimleri kullanır.
İlgi alanına göre yazar.
Şiir defteri tutar.
16

Günlük tutar.
Beğendiği sözleri, metinleri ve şiirleri derler.
Okul dergisi ve gazetesi için yazılar hazırlar.
Yazdıklarını başkalarıyla paylaşır ve onların değerlendirmelerini
dikkate alır.
Yazdıklarından arşiv oluşturur.
Yazma yarışmalarına katılır.
6. Yazım ve noktalama kurallarını uygulama
Yazım kurallarını kavrayarak uygular.
Noktalama işaretlerini işlevlerine uygun olarak kullanır.
Öğretmenler de yazma etkinliklerini derste veya başka yerlerde
değerlendirip kullanırken bu amaçları göz önüne almalı; ancak bunu
öğrenciye hissettirmeden gerçekleştirmelidir.
17

A. KELİME MERKEZLİ ETKİNLİKLER


Yazma etkinliklerinde kelime merkezli etkinliklerin amaçları
arasında kişinin etkin ve edilgin kelime hazinesini harekete geçirmek
vardır. İnsanlar özellikle konuşurken ve yazarken etkin kelime
hazinesini kullanır. Okurken veya dinlerken ise edilgin kelime
hazinesi de etkin kelime hazinesinin yanında devreye girer. İşte
kelime merkezli etkinlikler hem etkin ve hem de edilgin kelime
hazinesini kullanmaya yardımcı olur.
Kelime merkezli etkinlikler esnasında imlâ kılavuzlarının ve
sözlüklerin kişinin yanında bulunmasında fayda vardır. Kişi, etkinlik
dairesinde kullanacağı kelimenin ne anlama geldiğini, ondan türemiş
başka hangi kelimelerin olduğunu, onun zıt, eş, yakın ve mecaz
anlamlarının ne olduğunu bilmek durumundadır.
Kelime merkezli etkinlikler, cümle ve metin oluşturmakta da
etkin biçimde fayda sağlar. Unutmamak gerekir ki kelime hazinesi
zengin olan kişiler dille daha rahat oynayabilir, dilden yeni ürünleri
daha mükemmel biçimde ortaya koyabilir.
18

1. Kafiyeyi sürdürme
Kafiye, en az iki mısra sonunda, anlamca ayrı, sesçe birbirine
uyan iki kelime arasındaki ses benzerliğidir10. Bu etkinlikte de
seviyeye uygun kafiyeli bir şiir bulunur. Şiir üzerinde kafiyenin ne
olduğu açıklanır. Kafiyenin rediften farkına dikkat çekilir. Kafiye
yazmak istenirken redif de yazılabilir. Kafiyeli şiirin başlangıcı
öğrenciye verilir. Başlangıcı verilen kafiyeli şiirin yine kafiyeli
biçimde tamamlanması istenir. Öğrenciler istedikleri kafiyeyi
yazmakta serbesttirler. Öğrencilerin yazdıkları kafiyeli şiirlerde
öncelikle ölçü aranmaz. Esas olan kafiyeyi tutturmaktır. Ancak sınıf
seviyesi yükseldikçe ölçü de istenebilir. Öğrencilerin yazdıkları
şiirlerin asıl şiire sanat bakımından yakınlığını anlayabilmek için
sınıfça tartışılır. Kafiyenin tutturulup tutturulmadığına dikkat edilir.
Örnek çalışmalar:

TATLI BEBEK

Nazik nazik gelir yanıma


Can verir bezgin canıma

Açmak isterken kollarımı


Kaybederim yollarımı

Güneş tepeden izler bizi


Ağaçlar yollarda dizi dizi

Sedası duyulmaz nefeslerin


İçindedir gönül kafeslerin

Yak bir ses duyulsun avazın


Çıksın yerine tek bir niyazın

Sonra bir damlayla avun

10
DİLÇİN, Cem: Örneklerle Türk Şiir Bilgisi: 59. s.
19

Avunurken kendini savun

BAHARA SELAM
Minicik bir kelebek
Dolaşır çiçek çiçek
Bizim eve çağırdım
Yarın bize gelecek

Sarı sarı bir arı


Uçuyor hep yukarı
Kanadına atladım
Bulutları katladım

Bulutlar beyaz beyaz


İşte geldi yine yaz
Ağaçlar yeşillendi
Kızarmıştır her kiraz

Tabiat oynuyordu
Oyunlar boynu yordu
Ağaçlarda gürültü
Dallar kuş kaynıyordu

Seviniriz kat be kat


Sen de bana çiçek at
Üzülmek mi o da ne
Sevilmez mi bu hayat
YAZARDAN

BAHARA SELAM’ın öğrenciye ait şekli


20

Minicik bir kelebek


Dolaşır çiçek çiçek

Bu muhteşem kelebek
Yarınları görecek

Çiçeklerde bir böcek


Gör bak nasıl gülecek

Gökyüzünden aşağı
Hemencecik inecek

Yağmur onu görünce


Saygısından dinecek
Nesrin AÇAR 7-A 866 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

Minicik bir kelebek,


Dolaşır çiçek çiçek.

Yağmur, rüzgâr demeden,


Çalışır hiç bitmeden

Düşünür hep evini


Evindi ekmeğini

Minicik bir kelebek


Dolaşır çiçek çiçek
Emre KIRMIZITAŞ 7-A 494 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

Minicik bir kelebek,


Dolaşır çiçek çiçek,
21

Rengârenk bir kelebek,


Uçar ahenk ahenk.

Çiçekleri çok sever,


Ondan ona konar gider,

Uçar içindeki sevinçle.


Ömrü kısa olsa bile,
Tansu Emel ACAR 7-A 873 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
22

2. Kelime türetme
Kelime türetmek, aslında gövde yapmak demektir. Gövde
yapmak da yalnız köklere yapım eki getirmek suretiyle değil,
gövdelere yapım eki getirmek suretiyle de yapılır.11 Bu etkinlikte
öğretmen öğrencilere bir kelimenin kökünü veya gövdesini verir.
Verilen bu kök veya gövdden yeni kelimeler türetmeleri söylenir.
Bu etkinlikle öğrenci kelime yapılarını da kavramış olur.
Öğretmen söz alan öğrencilerin verdikleri kelimelerin doğru ya da
yanlış olduğunu iki karton parçasına yazacağı artı (+) ve eksi (-)
işaretleriyle anlatır. Bu işaretlerle anlaşma yolu cesaret kırmadan
yapılacağı için zararsız ve etkilidir. Kelimeler isim ya da fiil
köklerinden türetilmeye başlanır. Ancak farklı kökten gelen kelimeler
de öğrenciler tarafından yazılabilir. Bu durumda öğretmen kelimenin
doğru şeklini öğrencilere söyler. Dil bilgisi derslerinde
kullanılabilecek bir etkinlik olarak düşünülebilir.
Örnek çalışmalar:

YAZ-:
yazar, yazım, yazı, yazıcı, yazmak, yazarak, yazan, yazış-, yazıl-,
yazdır-, yazgı, ...
KOŞ-:
koşu, koşma, koşuk, koşul, koştur-, koşul-, koşar, koşan, koşucu,
koşuş-,...
BAŞ:
başkan, başlık, başka, başak, başçı, başla-, başlan-, başlat,
başkalaş-, başsız, başat, başbakan, başar-, başarı, başarılı, başarısız,
baş göz et-, baş baş, ...
EL:
elli, ellik, eldiven, elle-, elleş-, ele-, elişi…
Sınıfın ortak ürünleri

BUL-:
buldur-, bulun-, buluş-, buluştur-, bulundur-, buluntu, bulgu,
bulgulama, bulmaca, buluş…
Uğur SARIN 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO

11
ERGİN, Muharrem: Türk Dil Bilgisi: 147. s.
23

AL-:
alabildiğine, alacak, alacaklı, alan, alavere, alavereci, albeni,
albenili, aldırış, aldırışsız, aldırmak, aldırmazlık, algı, algıla-,
algılama, algılan-, algın, alıcı, alık, alıkonul-, alıkoy-, alım, alımcı,
alımlı, alımlılık, alım satım, alımsız, alındı, alıngan, alınganlık,
alınma, alın-, alıntı, alıntıla-, alış, alışık, alışıklık, alışkan, alışkanlık,
alışkı, alışkın, alışma, alış-, alıştırma, alıştır-, alış veriş…
Ümran FİDAN 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO
24

3. Kelimenin biten sesiyle sonraki kelimeyi başlatarak cümleler


oluşturma
Bu etkinlik klasik edebiyatımızda da kullanılmıştır. Ancak
zamanla unutulmaya yüz tutmuş ve sonraları hiç kullanılmamıştır.
Öğretimi eğlenceli kılmak amacıyla bu tür engelli yazılar öğrencilerin
yaratıcılığını geliştiren özelliklere sahiptir.
Klasik edebiyatımızda ya da yaygın adıyla Divan
edebiyatımızda bu anlamda yapılmış bir musanna çalışma mevcuttur.
Aşağıdaki gazel, Arap harfleriyle yazıldığında daha açık anlaşılır:
Ey dil [l]ebün [n]içün bana [e]mdürmez ol [l]âle-izâr
[Râ] kaşları [y]ayın çeken [n]içün olur [r]â gibi zâr

[R]üsvâ [e]der [r]ahm eylemez [z]âr olanı [y]olunda [h]îç


[Ç]err- semâ [i]çre anun [g]ibi kanı [y]a şîve-kâr

[R]âzî ola [a]ndan Hudâ [o]l ki olur [r]ahm edici


[Y]alvarıcak [k]ıla vefâ [e]de kamu [v]arın [n]isâr

[R]esm-i vefâ [o]lmaz-ise [h]er kankı [y]ânın pîşesi


[Y]âver olup [b]ir dil-rübâ [o]lmaya [h]âke [h]îç yâr

[R]ûz-ı firâh [H]âfız sana [o]l gönderür kim [m]eyl edüp


[B]ir müntehâ-kad [d]il-rübâ [e]de vefâ [o]la kenâr12
Bu tür yazıları okuyabilmek için kelimenin bittiği harfi
kullanmak gerekir. Bu teknik günümüzde yazmayı eğlenceli kılmak
için ilköğretim okullarında ve hatta liselerde de kullanılabilir.
Örnek çalışmalar:
İlköğretim öğrencilerinden Ümraniye Pınarbaşı İlköğretim
Okulu 7. sınıf öğrencisi Zahide Özdemir’in yazdığı kısa yazıyı örnek
olarak inceleyelim:

KARDEŞİM MERVE,

12
YILMAZ, Yakup: Pervane Beg Nazire Mecmuası 99b-129a: İstanbul 2001, MÜ
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, V. 107bh /56. s.
25

Ben ne zamandır Rize’de eğlenmek, koşmak, kırlarına ayak


koymak, küçük kulübelerini incelemeyi istemişimdir. Ama Ayla’nın
ninesi istemediği için Necmi ile eğlenemeyeceğiz.
Kardeşim Merve, eskiden nergis sepetleri içine erik koyardık.
Babama ayva aldırıp, Perihan’a armut toplatır, Rize’de eğlenirdik.
Kardeşim Merve, eniştemin ninesinin Neslihan’a
anlatadurduğu “Umman Nehri” isimli ilk kitabı ıslattığımı Işık’a
anlatma.
Seni inşallah haftaya ararım. Muhabbetlerimle...”

Bu tür uygulamalarda;
1. Öğrencilerin istediği yazı türü kullanılabilir.
2. Yazılarda biten kelimeyle başlama eylemi sadece cümle ile
sınırlandırılabilir.
3. Yazının uzunluğu ya da kısalığı yine öğrenciye bırakılabilir
ya da elli kelimelik veya yüz kelimelik yazı şeklinde sınırlar konabilir.
4. Bu uygulama daha da ileriye götürülüp biten ses değil de
biten hece şeklinde de kullanılabilir. Ancak biten hece uygulaması
liseler için daha uygun olur. İlköğretim öğrencisinin kelime hazinesi
ile lise öğrencisinin kelime hazinesi farklı olduğu için uygulama
esnasında öğrencinin kendisini yetersiz görmesi zihnine ket
vurmasıyla sonuçlanabilir.
26

4. Mayınlı kelime ve harfler


Nedir mayınlı harfler ve kelimeler? Aslında edebiyat
öğretmenlerine hiç de yabancı bir yöntem değil. Halk edebiyatında ve
divan edebiyatında zamanında kullanılmış bir sanat vardır:
Lebdeğmez. Mayınlı harfler ve kelimeler dediğimiz etkinlik aslında
lebdeğmez sanatının günümüz şartlarında Türkçe öğretimi için
kullanılan bir metot haline dönüştürülmüş şeklidir.
Lebdeğmez sanatı, dudak sesleri olan “b, f, m, p, v” seslerinin
söz, mısra, beyit veya bir şiir içinde hiç kullanılmaması sanatıdır.
Dudakdeğmez de denir. Lebdeğmez manzumeler söylemeye bilhassa
saz şairleri arasında önem verilir ve bu tür manzumeler söyleyebilmek
büyük bir marifet, yetenek sayılır.13 Hatta âşık atışmalarında âşıklar
dudakların birbirine temasını engellemek için dudakları arasına toplu
iğne koyup lebdeğmez özellikli manzumeleri o şekilde söylermiş.
Üsküdar Mevlevihanesi’nin şeyhlerinden ve Üsküdar’daki Selim
Ağa Kütüphanesi’nin müdürlerinden rahmetli Ahmet Remzi Akyürek
Dede’nin şu gazeli bir örnektir:
Tarik-i aşka gir ehl-i hudâ ol
Gönül, gel lâyık-ı her i’tilâ ol
Dilersen dehrde âzâde-serlik
Gurûr-ı câhı terk eyle gedâ ol
Sakın izhârdan ağyâra hâlin
Yine sen derdine çâre-resâ ol
Cidâl-i kîl u kâle yok nihâyet
Ricâlullah ile hâl-âşinâ ol
Çekil izzetle uzlet kûşesinde
Azîz ol derd-i şöhretten cüdâ ol
Bu beyitlerden sonra Akyürek Dede’nin düzdüğü lebdeğmez
özellikli manzumeyi bildirdiği son beyit gelir:
Dokunmaz leb lebe Remzî okurken
Dehân-ı dilbere nükte-nümâ ol
Yaratıcı yazma etkinliklerine önerdiğimiz yasak harfler ve
kelimeler etkinliğini uyguladığımız sınıfta yazmaya hiç hoş bakmayan
isteksiz öğrenciler bile bu etkinliği bir eğlence kabul ettiler, onlar da
katıldılar. Türkçe öğretiminde nasıl kullanılacak bu sanat? Biz biraz

13
TAHİR-ÜL MEVLEVİ: Edebiyat Lügatı: 90
27

daha geliştirip genişleterek yasak harfler ve kelimeler adını verdik bu


yönteme. Bu yöntemin kullanılmasında aşağıdaki işlemleri yapmak
gerekir:
Öncelikle kullanımını yasaklamak istediğimiz kelimeleri ve
harfleri sınıfın da katılımı ve isteğiyle belirleriz. Bu belirleme
aşamasında sınıfın katılımının olması bu yöntemi öğrencilerin
kabullenmesi için gerekli ve de önemlidir. Sınıfça yasakladığımız
kelimeler ya da harfleri bütün öğrencilerin görebileceği bir yere,
tahtaya yazarız. Tahtaya yazılan harfler ya da kelimelerin konuşma
dilindeki kullanımıyla değil, yazı dilindeki kullanımıyla yazılmasına
dikkat edilmeli ve bu konuda öğrenciler uyarılmalıdır. Hatta
öğrencilerin yanlarında imlâ kılavuzunun bulundurulmalıdır.
Öğrencilere bir yazı türünü seçmeleri söylenir. Bu yazı türü kolay
yazılabilecek bir tür olmalı. Mesela mektup ya da anı gibi.
Öğrenciler bir ders saati içinde yasaklara uyarak yazısını
bitirebilirler. Eğer bir saatte bitiremeyen varsa onlara ikinci ders saati
için de zaman verilir ve bu arada yazısını bitirenleri bekletmemek
gerekir. Etkinlik için ayrılan süre çok önemlidir. Eğer çok az bir
zaman ayrılmışsa çocuk hayal kırıklığına uğrayacak, uzun bir zaman
ayrılmışsa da sıkılacaktır.14
Yazısını bitirenlere yazdıklarını kontrol etmeleri söylenir.
Yazılarını kontrol edenlere sınıfın huzurunda yazdıklarını
arkadaşlarıyla paylaşmaları istenir.
Yazılan yazılar okunurken dinleyenlere dinledikleri yazılarda
yasak kelime ya da harflerin olup olmadığı kontrol ettirilir. Eğer yasak
harfler ya da kelimelerden kullanılan varsa okuyan kişi hemen
durdurulur ve çiğnenen yasak kelime ya da harf söylenir. Şayet
yasaklara uyulmuş bir yazıysa sınıfça alkışlanır ve öğretmence tebrik
edilir. Bu şekilde bütün sınıfın bu etkinliğe katılımı sağlanır.
Yasak harfler ve kelimelerde uyulacak kurallar:
1. Hiçbir öğrencinin yazısı eleştirilmez, sadece yazıdaki yasak
harfler ve kelimeler kontrol edilir.
2. Bu etkinlik çocukların oynadıkları bir sokak oyunu gibi
düşünülmeli. Bu etkinlikte yanılan yerine oturur ve sonra başka bir
öğrenci huzura çıkar.
3. Yazı yazarken her zaman bu metodu kullanmamalı. Çünkü
her zaman aynı işlemleri yapmak sıkıcı gelebilir. Yazma derslerinde
değişik zamanlarda değişik yaratıcı yazı etkinlikleri kullanılabilir.

14
DÖNMEZ, N; ABİDOĞLU, Ü.; DİNÇER, Ç.; ERDEMİR, N.; GÜMÜŞÇÜ,
Ş.: Dil Gelişimi Etkinlikleri: 113. s.
28

4. Öğretmen tarafsız bir hakem konumunda olmalı, bütün


yazılara tarafsız bakmalı. Hiçbir öğrencinin yazısı hakkında olumsuz
bir görüş beyan etmemeli, olumsuz bir imada bulunmamalı.
5. Öğretmen yasak harfler ve kelimeler metodunu öğrencilerine
uygularken eğer kendisi de yazarsa, öğrenciler daha da istekli
olacaktır. Bu davranış, öğrencilerce empatik karşılanacaktır.
6. Yasak kelime ve harf sayısını öğrencilerin seviyelerine göre
belirlemeli. 6. sınıflarda birer yasak kelime ve harf, 7. sınıflarda ikişer
yasak kelime ve harf, 8. sınıflarda da üçer yasak kelime ve harf
konabilir, belirlenebilir.
7. Yasak kelime ya da harf seçerken kullanım sıklığı en yüksek
kelimelerden veya harflerden seçmeli.
Örnek çalışmalar:

ÇAMAŞIR MAKİNESİ
(Mayınlı harf: ğ; mayınlı kelime: bir)
Küçükken annemi çamaşır makinesine çamaşır koyarken
gördüm. O zamanlarda ben teybe kaseti koyar ve şarkılar dinlerdim.
Dikkat ettim. Teyp de dönüyor, çamaşır makinesi de... Uzun gözlemler
sonucu teybin ve çamaşır makinesinin aynı işi yaptıklarını gördüm.
Annem banyodaydı. Çamaşırları yine makineye koyuyordu. Ben de
ayaklarımdan çorapları çıkardım. Teybi çalıştırdım. Teybin içine
yerleştirdim. Annem banyoda işini bitirmiş. Yanıma geldi.
Sordu:”Hayırdır, ne iş?” Ben: “İş anne, iş...” dedim. Annem fark
etmemiş, ben teypte çamaşır yıkıyordum. Teyp durunca annem yine
sordu: “Teypte ne var?” Cevap verdim: “Çamaşır...” Annemin kafası
döndü. Devam ettim: “Burada da ben çamaşır yıkıyorum anne, ne var
bunda.” Annem de bana ”Ne olacak kızım, önünde bitmemiş taksitler
var.” dedi.
Elif EDE 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO

KARDEŞİMİN FİKRİ
(Mayınlı harf: ğ; mayınlı kelime: bir)
Kardeşim büyüyünce hemşire olmak istiyor. Bunun için elinden
geleni yapıyor. Derslerine çok çalışıyor. Bu seneki SBS’de de yüksek
puan almak istiyor. SBS’ye az kaldı. Herkes çok meraklı ve heyecanlı.
Herkes çok test çözüyor. Amaçlar göz önüne gelince çalışmak mecburi
oluyor. Böyle olunca daha kolay çalışılıyor.
29

Hemşire olmak kardeşim için çok önemli. Başka meslekleri hiç


sormuyor. Şimdiden belli olmaz gerçi. Çünkü onun hayatında
yaşanacak uzun seneler var.
Fatmanur ÖZBÖLÜK 7-B 2969 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
30

5. Kurallı birleşik fiiller yüklem olmuş


Kurallı birleşik fiiller, yeterlik, tezlik, sürerlik ve yaklaşma
olmak üzere dört kısımdır. Bunlarla cümle oluşturmak farklı
durumların meydana gelmesi hâlinde mümkündür. Zaten bazı kişilerce
bunlara özel birleşik fiiller denmesi de bundan ötürüdür. Öğrencilerin
hem bu fiilleri zihinlerinde pekiştirmeleri için ve hem de dar alanda
kıt imkânlarla cümle kurma gayreti neticesi farklı ürünler ortaya
koymak için bu tür fiillerle çeşitli kurmaca metinler oluşturulabilir.
Örnek çalışmalar:

EDİVERDİK BEYAV
Arkadaşım ve ben memlekete gidiverdik. Arkadaşım köyümüze
bakakaldı. Güzelliklerine göz atadurdu. Sevinçten gökyüzüne
uçayazdı. Sonra dedemin tarlasındaki kulübesine varıverdik.
Arkadaşım dedemle lâf ededurdu. Dedem de arkadaşımı
kucaklayıverdi. Ben de onların bu muhabbetine şaşakaldım. O gece
kulübede uyuyuverdik. Sabah bizi uyandıramadılar. Zor kalkabildik ve
sonra izin alıp İstanbul’a kaçıverdik.
Hamit Can KASIM 8-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO
31

6. Bilinen bir metnin kelimelerine farklı kelimeler bulma


Bilinen bir metinde bazı kelimelerin altları çizilir ya da koyu
yazılır. Onların yerlerine öğrencilerce önerilen başka kelimeler yazılır
ve metin yeniden oluşturulur. Sonra da sınıfa sunulur ve sınıfça
değerlendirilir.
Örnek çalışmalar:

İLK METİN
RESİM
Leyla, ağacın altına oturmuş resim yapıyordu. Babası kızın
elindeki bomboş kâğıdı görünce sordu:
“Leyla, ne resmi yapıyorsun bakayım?”
“Çimenlikte bir keçi resmi.”
“Çimenler nerede?”
“Keçi hepsini yedi.”
“Ya keçi?”
“Yiyecek bir şey kalmayınca o da gitti.”

YENİ METİN
RESİM
Leyla, meşenin altına uzanmış resim yapıyordu. Babası kızın
elindeki bomboş kâğıdı görünce sordu:
“Leyla, ne resmi yapıyorsun canım?”
“Çimenlikte bir keçi resmi.”
“Çimenler hani?”
“Keçi hepsini bitirdi.”
“Ya keçi?”
“Yiyecek bir şey kalmayınca o da ayrıldı.”
32

7. Aynı harflerle başlayan kelimelerle cümleler kurma


Öğrencilerden bir harf seçmeleri istenir. Seçilen harf başlık gibi
baş tarafa yazılır. Metni oluşturan bütün kelimeler bu seçilen harfle
başlamalıdır. Harfin altına öğrencilerden bir metin yazmaları istenir;
ancak metnin bütün kelimelerinin aynı harfle başlaması gerektiği
tekrar söylenir. Meselâ ilk kelimenin ilk harfi B ise diğer kelimelerin
de ilk harfi B olmalıdır. Bu şekilde kısa bir metin yazılır. Metnin türü
öğrencinin tercihine bırakılır veya istenirse öğretmen de teklifte
bulunabilir.
Metin yazıldıktan sonra öğrencilerin yazdıkları kontrol edilir.
Yazılanların sergilenmesi maksadıyla sınıf huzurunda okumak isteyen
olup olmadığı sorulur. İsteklilerden birkaçı sahneye davet edilir ve
metin dinlenir. Sınıfa da takip etmesi söylenir. Metin istenenlere
uygun yazılmışsa taltif sözleriyle öğrenci yerine davet edilir.
Örnek çalışmalar:

“K”
KADINLAR
Koca koca kadınlar kalemleri kaptılar, kaçtılar. Kimse kadınları
kovalayamadı. Kimdi kaçan kadınlar? Kuşkulu kaç kadın kaldı?
Küçük kırmızı kurdeleli kızlar küçük kırmızı kalemleri
kırtasiyeden kapıp korkusuzca kaçtılar. Kırtasiyeci küçük kızları
kovaladı. Kızlar kaçamadan kırtasiyeci kızların kafasından kapıverdi.

“S”
SINAV
Sana senin sınav saatini söylüyorum. Sen sınavı söylediğin
seviyede sahiplenmiyorsun. Sonra sen sınav sonucunun sefilliğini
söylemiyorsun.
Zeynep AYDIN 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO

“G”
GONCA GÖRÜMCE
Gamze, güneşli günde Giresun’dan Gümüşhane’ye gelin
gidiyordu. Giderken güzel güzel güller gördü. Gördüğü güllerden
görümcesi Gonca’ya götürdü. Gonca gülleri görünce Gamze’ye
gülümsedi. Gamze Gonca’ya gülleri getirmeseydi gülmeyecekti.
33

Selma DAŞDİBİ 7-A 768 Ümraniye Pınarbaşı İÖO


34

8. Aynı harfin bir metnin her kelimesinde bulunması yoluyla


yazma
Sınıfça her kelimede olmasını istediğimiz bir harf belirlenir.
Belirlenen bu harf yazacağımız metnin her kelimesinde geçmelidir.
Seçtiğimiz harf eğer çekim eklerinde geçen bir harf ise kolaylık olur.
Ama sınıf seviyesi yüksek ise böyle bir farka gerek kalmayabilir.
Örnek çalışmalar:

“K”
KAYBOLAN KÜÇÜK KIZ
Parkta küçük kız gördük. Kız kaybolmuştu. Karşısındakilere
dikkatle bakıyordu. Merak ettik. Kıza yaklaştık. Kucağımıza aldık. Kız
iki, iki buçuk göstermekteydi. Kızın korktuğu çok kolay
anlaşılmaktaydı. Birlikte parkın bankına oturduk. Kızı sakinleştirdik.
Birkaç dakika kucağımızda beklettik. Karşımıza kardeşi çıktı. Kız,
kucağımızdan inerek kardeşine koştu. Çok sevinçliydik, çok
mutluyduk. Arkasından birlikte parkta koşuşturduk. Herkesle birlikte
parktan çıktık.
Şule Betül TOPRAK 6-E 2940 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

“D”
“DOZERLER”
Dün, yolda giderken dört adet daire gördüm. Belediye
dozerlerle daireleri yıkıyordu. Dairelerdeki insanlardan yedisi
direnmeye çalışıyordu. Dozerlerle dayanamadılar, belediye dozerleri
mahalledeki daireleri devirmeyi sürdürdüler.
İsminar ASLAN 7-A 2372 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

“K”
KIRIK KALEM
Küçük kız kuzeninin kalemini kırmıştı. Fakat kırık kalemi kaç
kez saklayabilirdi ki? Saklamakta kararsız kalmıştı. Fakat saklamasa
kuzeniyle küseceklerdi. Kafası çok karışıktı. Keşke kaybolsaydı
kırılmasaydı. Kim bilebilirdi kalemin kırılacağını. Küçük kız kaç
kalem kırmıştı? Kuzeninin kalemini kırması başkaydı. Kuzeninindi.
Kendi kendine konuşuyordu. Kapıda aralık kalmıştı. Kapıya baktı ki...
Karşısında kuzeni. Kendine bakıyor.
35

Zeynep AYDIN 7-A 2886 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

“K”
KIRMIZI KALEM
Kübra kırmızı kalemlerini kaybetmişti. Çok kızmıştı. Çünkü
kırmızı kalemini Kerem kaybetmişti. Kerem ve Kübra çok sıkı
dostluklar kurmuşlardı Fakat Kübra kırmızı kalemini kaybettiği için
Kerem'e küsmüştü. Kaç yıllık dostluk kayboldu. Kerem Kübra'ya
kırtasiye'den kırmızı kalem alarak Kübra'ya barışmak istediklerini
kâğıda döktü.
Ceyda KASIM 7-A 2794 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
36

9. Metni eş ve yakın anlamlı kelimelerle değiştirme


Çalışmanın kolay ve etkili olduğunu baştan söyleyebiliriz.
Kolay, çünkü metin bulma sıkıntısı yaşanmaz. Ders kitabındaki
herhangi bir şiir veya düzyazı kullanımlık metin olabilir. Etkili; çünkü
derste işlediğiniz eş ve yakın anlam konusunu, kelime türleri
konusunu, metin planı konusunu ve daha birçok konuyu ilgilendiren
bir çalışma. Uygulanışı da kolay. Metin seçildikten sonra öğrencilere
ele alınan metni aynı kelime türlerini kullanarak mevcut kelimelerin
eş ve yakın anlamlısını kullanarak aynı kalıpta başka bir metin
oluşturmaları söylenir. Metin anlam itibariyle değişecek; ama kalıpta
bir değişiklik olmayacaktır.
Örnek çalışmalar:

Örnek olarak Orhan Veli’nin İstanbul’u Dinliyorum adlı şiirini


kullandık. İşte Ümraniye Pınarbaşı İlköğretim Okulu 8-B sınıfı
öğrencisi Sema Sarıcı’nın bir çalışması:

İSTANBUL'U DİNLİYORUM
KOCAKÖY’Ü İZLİYORUM
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kocaköy’ü izliyorum, gözlerim yumuk;
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
İlk başta yavaştan bir yel savuruyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Ilgıt ılgıt dalgalanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Çiçekler dallarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Iraklarda pek ıraklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
Sakaların hiç susmayan zilleri;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Kocaköy’ü izliyorum, gözlerim yumuk.
37

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;


Kocaköy’ü izliyorum, gözlerim yumuk;
Kuşlar geçiyor, derken;
Serçeler uçuyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Havalardan ordu gibi, bağıra bağıra.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Ağlar toplanıyor, denizlerde;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
Bir hanım denize sürüyor ayaklarını;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kocaköy’ü izliyorum, gözlerim yumuk;

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;


Kocaköy’ü izliyorum, gözlerim yumuk;
Serin serin Kapali Çarsı
Ilık ılık Kapalı Çarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa;
Çok hareketli Mahmutpaşa;
Güvercin dolu avlular.
Güvercinler konmuş yerlere.
Çekiç sesleri geliyor doklardan;
Tokmak sesleri duyuluyor dükkânlardan;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kocaköy’ü izliyorum, gözlerim yumuk;

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;


Kocaköy’ü izliyorum, gözlerim yumuk;
Başında eski âlemlerin sarhoşluğu,
Kafasında yaşlı dünyaların ayyaşlığı,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
38

Loş sandalhaneleriyle bir köşk;


Dinmiş lodosların uğultusu içinde
Durmuş bozyelin fısıltısıyla
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Kocaköy’ü izliyorum, gözlerim yumuk.
Orhan Veli KANIK

TÜRKÜLER DOLUSU
Kirazın derisinin altında kiraz
Kirazın kabuğunun altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Benim kalbimde boylu boyunca
Memleketim var
Ülkem var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime kadar geçmiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Elma dalından ırağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Ne tarafa gitsem boş.
Memleketin hali gözümden gitmez
Ülkenin vaziyeti gözümden gitmez
Bin bir yerimden bağlanmışım
Her yerimden tutulmuşum
Bundan ötesine aklım ermez.
Bundan ilerisine aklım yetmez.
Bedri Rahmi EYÜBOĞLU
(Şiirinin bir kısmı alınıp işlenmiştir.)
39

10. Rakamları metinde kelime gibi kullanmak


Rakam adlarını metinde kelimeymiş gibi kullanarak onların da
yer aldığı cümleler oluşturma çalışmaları yapılabilir. Bu esnada
rakamların ses değerlerinden istifade ederek onları bazı kelimelerin
parçası gibi kullanmak da mümkündür. Meselâ 10 rakamını SON
kelimesini yazarken S10 şeklinde kelime parçası olarak kullanabiliriz.
Örnek çalışmalar:

0DAN BAŞLAMAK
Eğer “9” canlı olsaydın bile en çok “8” kez kaçabilirdin
ölümden. Bil ki “7” düvele sultan olsan dahi, yerin “6” mekân olacak
sana. En fazla “5” metre kumaş götürebileceksin bu dünyadan.
Gözünü her zaman “4” açsan da bir gün elbette kapatacaksın. Bu
dünya “3” günlük dünya, sakın unutma. Azrail’in yanında “2” kat
olup yalvarsan dahi nafile. Elbet “1” gün öleceksin! İşte o zaman her
şey “0”dan başlayacak…

3 KÂĞITÇI NE HALT 7
Zamanın 1’inde 2 yüzlü bir insan 3 kâğıtçılık yapayım derken
polislerce 4 koldan kuşatılmış. Elbet biz 5’eriz, şaşarız; ancak bu
adamın şuur 6’nda hep hile vardır. Ne haltlar 7, bilmiyoruz.

İNSAN 5ER
1 gün sınıftayken televizy10u açtık. Mily10er tv’yi izliyorduk.
Hoca sınıfa geldi ve hepimizi sözleriyle y10tmaya başladı. Sıralara
oturduk ve 3genler konusunu işledik. Zil çaldı ve arkadaşım teneffüste
2 yüzlülük yapmaya başladı. Komşunun bebeğinin 40ı çıktı ve hediye
almaya gittik. Yanlış almışız. Ne de olsa insanoğlu 5er elbet şaşar.
Ümran BULUT 7-B 1139 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

1DEN 10A
Günün 1’inde yaşlı adam yolda yürüyordu. 10’dan s10’ra ayağı
takılıp yere düştü. Yaşlı adam yere düşerken ayağı yere çarptı.
Elindeki etler döküldü. 10’u gören kedi yerinde durmayıp hemen etleri
poşetten alıp 7. Adam üzülerek yoluna devam etti. Arkasında koşan
kedi bir anda d10du. 1 yere kaçamadı.
Onur KARATAŞ 7-B 520 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
40

6-7
Dalgıçlar hava tüplerini sırtlarına geçirmiş denizde100mek ve
ardından deniz 6na dalmak için bekliyorlardı. Oradaki balıkçıların
balıkları avlayıp 7klerini herkes biliyordu ve balıkların ne kadar g3lü
olduğunu pantol10larına bakarak anlayabiliyorduk. Çünkü
paramparça olmuşlardı. Spikerlerin sözleri üzerine nasıl 1 yanlış
yaptıklarını anlayan balıkçılar 100ümüzün akıyla bu işi de çözebiliriz
diyerek yardım etmek istediler.
Fidan ÇITAK 7-B 444 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
41

11. Azdan çoğa artan kelime sayısıyla kurulan cümleler


Öğrencilere sırasıyla bir kelimelik cümle kurmaları söylenir.
Ardından iki kelimelik cümle kurmaları istenir. Derken böyle on
kelimelik cümle kurmaya kadar yönlendirilir. Ancak dikkat edilmesi
gereken nokta her cümlenin diğerleriyle bir anlam bütünlüğü
kurabilmeleri olmalıdır. Anlamsız ve önceki ifadelerle bağlantısız
cümle kurmamaya özen göstermek gerekir. Buradaki bağlantı bir
önceki cümlenin anlam çevresinedir.
Örnek çalışmalar:

1. Yazıyorum.
2. Ben yazıyorum.
3. Ben yazı yazıyorum.
4. Ben okulda yazı yazıyorum.
5. Ben bugün okulda yazı yazıyorum.
6. Ben bugün okulda durmadan yazı yazıyorum.
7. Ben bugün okulda bilgisayarla durmadan yazı yazıyorum.
8. Ben Ahmet’le bugün okulda bilgisayarla durmadan yazı
yazıyorum.
9. Ben Ahmet’le bugün okulda bilgisayarla durmadan güzel yazı
yazıyorum.
10. Ben Ahmet’le bugün okulda bilgisayarla durmadan çok
güzel yazı yazıyorum.
11. Ben Ahmet’le bugün okulda bilgisayarla durmadan çok
güzel bir yazı yazıyorum.
Yuısuf Bilgehan YILMAZ 4-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO

1. Gezdim
2. Ben gezdim
3. Ben arkadaşımla gezdim
4. Ben arkadaşımla burada gazdim
5. Ben arkadaşımla burada okulda gezdim
6. Ben arkadaşımla burada okulda , bahçede gezdim
7. Ben arkadaşımla burada okulda ,bahçede konuşarak gezdim
42

8. Ben arkadaşımla burada okulda,bahçede


konuşarak,düşünerek gezdim
9. Ben arkadaşımla burada okulda , bahçede konuşarak,
düşünerek hep gezdim.
10. Ben arkadaşımla burada okulda, bahçede, konuşarak,
düşünerek hep onunla gezdim.
11. Ben arkadaşımla burada, okulda, bahçede , konuşarak,
düşünerek hep onunla şakalaşarak gezdim.
Şükran CAN 7-A 885 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

1. Okuyorum.
2. Ben okuyorum.
3. Ben kitap okuyorum.
4. Ben Ahmet’le kitap okuyorum.
5. Ben sevinçle Ahmet’le kitap okuyorum.
6. Ben büyük sevinçle Ahmet’le kitap okuyorum.
7. Ben çok büyük sevinçle Ahmet’le kitap okuyorum.
8. Ben bugün çok büyük sevinçle Ahmet’le kitap okuyorum.
9. Ben bugün öğlen ikide çok büyük sevinçle Ahmet’le kitap
okuyorum.
10. Ben bugün öğlen ikide çok büyük sevinçle Ahmet’le kitap
okuyorum.
11. Ben bugün öğlen ikide çok büyük sevinçle Ahmet’le beraber
kitap okuyorum.
Yunus Emre YAZKAN 7-A 925 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
43

12. Özel isimlerden metinler kurma


Özel isimler tek varlıkların adlarıdır. Bu adların yer aldığı
metinler öznel nitelikli metinlerdir. Bu tür metinlerin oluşturulması
için öncelikle kullanılacak isimler belirlenir. Bu isimlere bakarak bir
metin kurgusu sağlanır. Kurgulanan metinde değiştirilmek istenen
isim olursa değiştirmek de mümkündür. Sonradan akla gelen isimler
de kullanılabilir. Önemli olan isimlerden müteşekkil bir metin
kurmaktır. İsimlerin kelime biçimlerinde bir fiil, bir ad, bir sıfat ve
zamir gibi kullanılabilme özellikleri vardır. Bu özellikler metin
oluşturmada değerlendirileblir.
Örnek çalışmalar:

MEŞHURLAR METİNDE
Hande Yener mi, Funda Arar mı, hayır Seray Sever.
Bu üçüne önce Nejat İşler, sonra da Ahmet Çakar.
Bu geyik Celal'i Bayar, bu geyiğe dayanamayan Ferhat Göçer.
Yıllar sonra bunlar tarih olur, o tarihi de Gönül Yazar, Mehmet
Okur.
Bu mesajı 10 kişiye gönderirsen dileklerin kabul olur; buna da
ancak Kadir İnanır.
Bir öğretmen arkadaşımın öğrencilerinden ayrılırken
öğrencilerinin hepsinin isimlerinin geçtiği çok seçkin bir metin
meydana getirmiş. İşte o metin:

BİR VEDA YAZISI


YAHUT
ISSIZ BİR ADAYA DÜŞERSEM YANIMA ALMAYI
İSTEYECEĞİM 166 ŞEY15
Hayatı dönemlere ayırma işini bize bırakmamış öncekiler.
Çocukluk zamanı demişler, okul yılları demişler, üniversite dönemi, iş
hayatı demişler... Demişler de demişler anlayacağınız. Bir öğretmen
için bunların çoğu aynı zaman dilimi içinde yaşanmaya devam eder.
Pek çok zaman bu mesleğin talihli taraflarından sayılmalıdır bu
durum. Ben de kendimi talihli sayanlardanım işte.

15
Fatih BAŞPINAR’ın İstanbul Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesindeki
öğrencilerinden ayrılırken yazdığı bir metindir.
44

Üç yıl evvel karşıma çıktığınızda –yoksa karşınıza çıktığımda


mı demeliydim?– sanki bir baba tura yazı nedir onu öğretecekmiş
çocuğuna, işte öyle hissettim kendimi. Önceleri gözlerimi
bakışlarınıza gömer ve ışıklı yüzünüzden türlü gizemler devşirmeye
çalışırdım. Çünkü benim için yüceliğin anahtarıydınız siz. Can suya
nasıl muhtaçsa ben de nefesimi genişleten, kuruyan yapraklarıma
şebnemler misali yağan hâlinize muhtaçtım. Sabah olup saat 8’i
vurdu mu sakin bir volkan uyanışıyla sınıflarınıza doğru yönelir,
eskilerin deyimiyle necm-i kübrayı –en büyük ve en aydınlık yıldızı–
gündüz vakti görmeye gelirdim. Kapıdan içeri girince önce soluğum
kesilir, emanetini emin ellere bırakmaya gelmiş bir yolcu heyecanıyla
karşınızdaki yerimi alırdım. Az evvel kendi kendime fısıldadığım
“Sabah sabah güzel (!) sesini duyur da gül şu gül yüzlü, pınar akışlı,
çiğdem rengi nakışlı güzelliklere.” sözü, kendini hangi geçmiş
saniyeye saklardı, bilemezdim. Sanki aradan üç tuğ çekilmiş miğferi
başında koca bir hükümdarın ulu ordusu geçmiş gibi olur, bir
günaydının, bir iyi dersler dileğinin ardından herkes rahatlığın
koridorundan geçer giderdi. Ya da ben o zanla dersime başlardım. Az
önceki başında üç tuğ, çenesinden aşağı süzülen bir azametle ruh
dünyama uğrayan hükümdarın görkemi yavaş yavaş yerini kelimeler
dünyasının sultanına bırakır, uzun cümleler, şatafatlı ifadeler askerler
misali sıralanmaya başlardı. Fakat bendeki bu dil ara sıra sürçer,
kelimeler birbirine karışıp anlamsız hâle gelir, aradan kimi zaman
izinli, kimi zaman izinsiz, arsız bir kır otu kıvamında fışkırıveren
ricalarınıza çoğunlukla “hay ricanızın köküne kıran girsin” yollu iç
sitemlerim olur, yanlış olduğunu bilsem de kendi dil kusurumu sizin
araya girmenize bağlardım. Fakat siz bunu bilmezdiniz. Çünkü acaba
tuvalde hangi renk eksik yahut yanlıştır sorusunu aklınıza getirmenize
fırsat tanımaz, aksi takdirde sizin afacan sınamalarınıza maruz
kalacağımı bilirdim. Gök er ya da geç rengini ve havasını bulurdu
zira bana göre. Siz de zaman içinde bana ısınıyor, Hun Türk’ü misali
kısık ve çekik gözlerle beni anlamaya çalışıyordunuz. Eğer aykırı bir
tutumunuz yoksa, sizi tez zamanda seversem, ihtiyaç olduğunda siz
bana, ben size yardımcı olursak biliyordum ki güzel anlarla dolu hoş
günler bizi beklemekteydi. Böyle anlarda bir deniz kenarında esince
meltem nazlı nazlı, nasıl bir ferahlık yayılırsa tenimizden ta
iliklerimize kadar işte öylece barış can suyu taşırdı aramızdaki kısa
mesafelere.
İşte böyle başladı ilk günler, kaderin daha sonra bize nasıl
roller biçtiğini bilmeden. İlk yıl bu okuldaki hayatımın girizgâh metni
imiş. Okuyucuyu sonraki komediye ya da belki drama lirik bir geçişle
taşıyıveren. Tezlik fiilin kullanıyorum, vakıa o denli tez geçti. Bunu
ancak şimdi fark edebiliyorum. Esen yakınlık rüzgârı pofur pofur
kanatlanmaya hazır ruhlarımızı ilk erdirince huzura, anladım ki bu
45

varacağımız tek durak olmayacaktı. Evrenin hayal gücümüzün


kuşatamayacağı genişlikte olduğunu biliyor, fakat onu zihnimize
yerleştirmek için sıfat makamında türlü sözler söylerken bu
duraklardan haberdar bulunmuyorduk. Zira etrafımız ışıl ışıl parlayan
bir nura bürünmüş sevgi deniziyle kuşatılmıştı. Saf ışıktan başka bir
şey göremiyorduk. Kim farkındaydı bunun o zaman? Tek işimiz
kendimizle barışık bir güzel ifade yakalayabilmekti hayattan. Yani en
azından benim için böyle idi. Belki böyle bir ruh hâli içindeki insana
hülyalara daldığı için kızabilir, hayal ormanında taze hazallar
avlamaya çıktığı için onu küçümseyebilirsiniz. Herkes inceden inceye
bu şekilde düşünmez, doğru. Lakin bir gazelle hatırıma gelip tam
doğudan ılgıt ılgıt esen bir sabâ rüzgârının mahzun hâli cana
dokunurken sezgilerim bana bunları getiriyor. Zamanı en küçük
dilimine kadar ölçmeyi başarabilen bir saatin titizlikle işleyen bu
rakkasının gölgesinde insan kendisine şunları söylüyor: Çevren bu
güzel insanlarla dolu olmakla beraber kıyasıya eleştirmekten geri
durmayışın onları, nedendir? Ey gönlüm âlicenap davranmıyor, sanki
iltifat ihtiyacı içindeki kendine güveni olmayan bir insanmış gibi
hareket ediyorsun, nedendir? Bu dünya bütün dileklerin yerine
gelmeyeceği bir yer olduğuna göre onlardan benimsemeyecekleri bir
dil anlamında iyi karşılıklar ummak neye yarar? İşte bütün bunlar
karmakarışık olmuş zihnimi bir kat daha keşmekeş içine sokuyordu.
Zaten yaşadığımız bu çağ kanımızı donduracak karmaşanın en âlâsını
gözler önüne sermekten geri durmuyorken, eskimiş bir hazan
mevsiminden çıkıp gelmiş o eski üç tuğ başında hükümdarın zulmet
getiren ordusunu peşine takıp neden karamsar düşüncelerle bu
çocukların hayatını değerlendiriyordum, doğrusu bilmiyorum. Galiba
bence milat sayılması gereken düşünce hâlim buydu. Kapkara bir
haber karalığındaki önceki hâlimden ancak iki yılda kurtulabilmiştim.
Tek firem buydu zannedilmemeliydi. Zira muhayyilemin bir köşesinde
köylü kızı bir Ayşe gülmekteyken ta bilmem kaç yıl ötesinden bana,
yapabileceğim tek şey çocukluk ve öğrencilik yıllarımdaki benden, bir
vakitler aynen karşımda gördüğüm bu parlak ve istidatlı gençlerin bir
numunesinin bir aralık yaşadığını kabul etmekti. Kim bilir belki de
hâlâ bir yerlerde nefes alıp vermekteydi o garip gurbet kuşu.
Sizde bambaşka bir âlemdi gördüğüm, yaşadığım. Bütün bu
söylediklerim, albenili sözlerle bezenmiş mübalağalar sayılmamalı.
Canda şenlik duygusuyla birlikte gülüşünüzden sevinçlerime akan
coşkun bir sel en ziyade sabah saatlerinin içime huzur veren serinlik
ve aydınlığında vardı. Bütün muratlarına ermiş masal kahramanlarını
bir odaya doldursanız onların yüzlerinde sizi görürdüm. Nitekim bana
yaşattığınız da sonu ince bir hüzünle biten tatlı bir masaldan başka
bir manzara değildi. Masallar her zaman söylemeli hakikati mertçe,
bilirim. Onlarda hayalperest kahramanlarla birlikte onurunu her
46

zaman için muhafaza ettiğinden mutlu sonu yaşamaya liyakat


kazanmış, ruhları bahar meltemleri kadar kırılgan ama bir o kadar da
alevli cehennemleri aşma kudretine sahip küçük insancıklar vardır.
Her dinlediğimizde yeniden bize hayatın gerçek yönünü işaret eden bu
varlıklar yaşımız ne olursa olsun içimizde henüz dikilmiş bir fidan
tazeliğinde yaşar ve anlattıkları esrarlı diyarlardan kopup gelen
rüzgârla kulağımıza doğruluk ve esenlik ezgilerini fısıldarlar. Doğu
kan rengine bürününce bile o diyardan başka anlatılacak hikâyeler
karşılardı beni. Bitmeyen bir özlemi dindirip ruhumdaki kasveti bozan
bu hayaller, herkes köşesine çekildiğinde bile alttan alta içimde bir
şeyleri kemirir gibi yaşamaya devam ederdi. Ederdi lafın gelişi
aslında. Niye gizlemeli hâlâ öyle iken? Böyle zamanlarda sabah vakti
vuslatın, akşam saatleri firkatin ta kendisi olurdu, ben de bu ikilem er
veya geç bitecektir diyerek kendimi teselli ederdim. Bir koza nasıl
sabırla olgunlaşır ve kıvamına ererse, gönlümde kendisine güçlükle
yer bulmuş bir Eyüp Peygamber mirasıyla ben de öyle beklerdim. Bu
bekleyişte dolunay hanemi teşrif etse bu kadar heyecanlı olmazdım.
Zira sinemde asırlık hükmünde bir boşluk, nakışlardan fırlayıp gelmiş
bir süslü sergi, zemini kaplamış gibi yayılır da yayılır, gece
matemlerden sıyrılır ve bütün cihan cana kavuşur gibi olurdu. Bütün
bunlar birer kuruntu bana göre diyebilir, hissettiklerimi bir ebr
ardınca yitip gidecek toz zerreleri kadar değersiz de görebilirsiniz.
Fakat gönlüm böyle duygularla dolu oldu mu ham med-cezir hâli bile
hafif kalır hissetliklerim yanında. Ta doğu kanadından ötede ta batı
kanadına kadar bütün dünya bir yana çekilir de ortada bir siz kalınca
mazinin aynasında kendinizi, arkadaşlarınızı görür hüzünlenirsiniz.
Kim bilir o aynada bize bakar da ağlarsınız, ağlarız belki.
Kiminizle bu üç yılda her dönemde buluşamadık.
Yanılmıyorsam bir defada en çok dört sınıfla seneyi devam
ettirdiğimiz bu üç yıl içinde kalplerinizde sevdalara biat etmiş,
bağlanmış âşığın gönlündeki kucaklayıcılığı hissettirebildimse bu en
büyük bahtiyarlık olacak benim için. Çünkü insan böyle şeyler için
hayatını devam ettirmeli, sevgi için yani. Derslerimizde –kimi yoğun
kimi hafif kimiyse ne sizi ne beni memnun eden cinsten olan
derslerimizde– bütün şakalarımıza rağmen illallah metinleri
okumadık. Beraber rutin adımlar attığımız kadar anı limanlarına
birçok hatıra gemisi de yollamış olmalıyız. Her can ermez bu sırra
mısraını hatırlatacak bir okul hayatının şatafat ihtiyacı içinde
bulunmayan mütevazı günlerinden herhangi birinde bile dimdik
ayakta kalmayı beceren güzel insanların teneffüslerdeki bitmek
tükenmek bilmeyen gür sedaları son ziller çalıp da ayrılık vakti
çatınca bile kulaklarımda uğuldamaya devam edecek. Gün olur da
mana çöllerinde susuz kalırsam, bir memba lazım olsa bana, göz
kapaklarımın arasından göreceğim deniz siz olacaksınız. Böylesi bir
47

gönül borcum hangi güzel şeyle ödenir, bilmem; kimin umurunda


olurum, düşünemem; bildiğim bir şey var: İnsan böyle bir borcu
hissetmeli her daim, böylelikle başkalarına muhtaç olduğumuzu bir
kez daha fark edebilmeli. Yaşadığım günlerin en güzeli, hayır, en
güzeli dememeliyim, bütün günler güzeldi çünkü, bütün güzel günler
sizler varken vardı. Sanılmasın ki bütün günlerimiz aynı tekdüzelikte
idi. Gönlümüzce rengârenk bir iklimi hissederken çoğu zaman,
hatıralarımdaki bir Ayşe gül topluyordu bu iklimden. Ben sizin bana
hissettirdiğiniz bu hâle bakar, inceden inceye hayıflanırdım. Gıpta
ederdim size yani. Bu hayranlığımı paydos manzarası bile
bozamayacak, inanın. Çünkü sizin gibi sağlam bir demir hangi
çekiçle dövülmüşse ben o çekice, o çekici tutan bileğe, bileklere
şükran borçluyum. Benim kelimenin bütün anlamlarıyla bu garip
hislerim gurbet ülkesinde garip bir kuş olunca da yaşasın isterim.
Sizin gibi bir eser ha deyince ortaya çıkmıyor. Hep kanıksadığımız
gökte hilal için bile on beş gün beklemeli. Gönlümüzün kıyılarına
vuran emel dalgalarına sabretmeli. Öyle ya, ak tolgalı beylerbeyi
ilerle diye haykırırken tarih koridorunda, koca baba Tuna aşılmak
için naz etmişse, gönül mabedini kuşatan kalenin burcu da zamanını
bekliyordu alınmak için. Demek ki siz zamanla, tam zamanında
teşekkül etmiş bir gönül şehrisiniz. Teşekkür ediyorum, beni bu şehrin
içinde dolaştırdınız. Kapısında şehrin hiç sormadınız kimsin, necisin,
niye geldin diye. Sağ olun.
Herkesi candan kucaklamak için çıkardım her gün yola.
Kandil aramazdım yolumu aydınlatmak için. Mecnun’un Leyla’sı
varsa bana da siz vardınız. Mevsim ne olursa olsun bir güzel kız Ayşe
gül toplasa bu okuldan güneş yerine bana, en güzel demetleri siz
oluştururdunuz. Oysa renkleriniz birbirinizden ne kadar da farklıydı.
Kiminizin üstünde şebnem taneleri vardı, o kadar zariftiniz; kiminiz
birer ay, nura batmış baştanbaşa. Tenha sanılan dakikalarda bile
etrafınızda teşekkül eden bir güzel öykü bravo sesleriyle
noktalanıyordu hep. Hani insan kimi zaman okuduğu bir hikâyede ben
de olsam der ya insan, işte böylesi bir hikâyenin en güzel anını
yaşatan sizler, dimağımı yasemin kokularıyla doldurmuştunuz.
Yüzlerinize bakınca kalbime dolan his umuttan başka bir şey değildi.
Safa ile Merve arasında gidip gelen bir Hacer telaşını hissettim sizin
için daima. Sonsuz kerem sahibi yüce varlığın size doğru yolu
göstermesi için yalvardım. Gittiğiniz yolların aydınlık, vardığınız
şehirlerin nurla dolu olması tek dileğimdi. En tatlı hayaller gibi
lalelerle dolu arasında bir ömür yolculuğu istedim gönlümden size
dair. Çoğunlukla dudaklarınızın köşesinden usulca dökülüveren
handelerinizin hiç olmazsa bir kısmını bana hediye ettiğinizde belki
yüzümde değil ama kalbimde en coşkun teranelerle raks etmek üzere
sultan libaslarına bürünmüş bir dünya güzeline hayat verdiniz. Artık
48

bura kandırmaz oldu beni dediğim anlarda kendi ellerinizle abıhayatı


andıran tazelikte sular sunmaktan çekinmediniz çatlamış
dudaklarıma. Nice ebruli saniyelerin giderken bizden aldıklarına ah
vah etmeye hazırlanırken, bendeki huzursuz kalp eriyen buzlar misali
aslına rücu etti sayenizde. Aslında pek itimat etmediğim sezgilerimi
dizginlemekten vazgeçirdiniz beni. Günün herhangi bir anında
yüzünüzden devşiriverdiğim tatlı bir bakışın bana dokunuşu o kadar
ruhumu okşardı ki beni yakalayan bu şey buse mi ne diye sormaktan
kendimi alamazdım. Bence onurlu bir dönem yaşadınız ve sizin
karşınızda en sağlam bir demir can verebilir, en katı kalp öylece
yumuşayıverirdi.
Ve gönlümün “dağıtma” arzusunu dizginleyen insanlar...
Durgun bir su kenarında seyrine dalacağım nilüferlerden aldığım
avuntu gayet iyi gelmişti bana. Durmaksızın hayli naralar attıran
türküler doğdu içime. Gün bitse ve herkes gitse, eşyanın çizgileri
silinse naçar kalmışlığımı unutturan bir yankıyı sizden emanet olarak
alır, öyle dönüş yoluna revan olurdum. Bundan özge bir gece
yoldaşına ihtiyaç hissetmez, mesafeleri sıfırlayan burak dahi bana
yetmezdi. Her an kendime sığınak olarak seçtiğim nurdan kale,
gündüz vakti sizden aldığım bu sevinçle daha da aydınlanır, en soğuk
yön kuzey ne parıltılarla dolardı, anlatamam. Hâsılı bütün bir gece
gündüze tebdil olur, yüreğim neşelerin en coşkununa ev sahipliği
eder, etrafa Muhammedî bir rayiha yayılır da bütün zaferler benim
olmuşçasına ruhumu manevi bir iklimin en yüksek burcunda
görürdüm. Şairin dillendirdiği bir gamzelik rüzgârları oradan
tenimde duyar, her birinize “sev de benim gibi ol” (bed)duasını o
anda ediverirdim. Buna mukabil alın yazılarınızın kararmasından
korkarak hayırdan başka bir şey dilemenin yanlışlığını fark eder,
başka bir bestenin nağmelerini mırıldanmaya başlardım. Böylelikle en
gözde arzum “Allah kendine göre size bir gönül versin, sonra
gönlünüze göre versin.” olurdu. Bütün bu ruh hâli içinde geceyle
kucaklaşınca bir daüssıla benliğimi kaplar ve sabahleyin beni
karşılayacak vuslatın hayaliyle uykunun kollarına kendimi bırakırdım.
Yaşadığım bu görkem realiteyi siler geçer ve bilincin yavaş yavaş
kayboluşuyla ölümün küçük kardeşinin esrarlı âlemi en güzel ifadesini
bulurdu. Anlamı ancak göz atmaya cesaret bulunca ele
geçirebileceğiniz sözlükler üstü bir kamusta fark edilen bu ifade, bana
ne heyecan sunardı bir bilseniz. Bundan sonrasında kâh metrelerce
uzanan kâh hemen kısalıveren bir yol sona doğru yaklaşırken burcu
burcu kokan kır çiçeklerinin tedai ettirdiği geçmişin engin bestesi
çağlar durur artık zihnimde, kulaklarımda. Ve yolun sizi nereye, ne
zaman, ne şekilde ulaştıracağı belli değildir. Zaten önemli olan da bu
değildir.
49

***
166 basamaktan çıktım bu yola. Yine bir o kadarlık adımla
adım kalsın istedim ruh vadinizde yankılanan. Her yankının asıl sesten
daha cılız kalacağını bilmeme rağmen. (Bunlar içinde Barış ve
Furkan basamakları olduğunu da unuttuğum sanılmasın.) Ve ayrıca
bu yazının yazılmasına şimşek güzelliğinde bir insanın vesile
olduğunu da belirtmeden geçmemeliyim. Çünkü bu bir hakkı teslim
etmemek olur. Bütün hakların helal edildiğinin aksisedalarla etrafa
duyurulduğu bir âlem en büyük dileğim. Yazdıklarım hüzünlü bir veda
şarkısı gibi görünse de ömrünüzün bundan sonraki faslına bir peşrev
olarak alınırsa bu satırların sahibi daha çok mutlu olacaktır.
50

13. Yansıma kelimeler: Sanki tabiat konuşuyor…


Yansıma kelimeler tabiattan alınan seslerden yapılmış
kelimelerdir. Bu kelimeler tabiatın konuştuğu izlenimini verir.
Etkinliğe geçmeden önce öğrencilerin zihinlerindeki yansıma
kelimeler listelenir. Bu listeye her öğrenci katkıda bulunur. Ardından
öğretmen de bildiklerini ilave eder. Oluşan listeye bakarak ve
sonradan akla gelenleri de kullanarak istenen türden bir metin
oluşturulur. Bu çalışmayı yarışma havasına döndürmek için de en çok
yansıma kelime kullanan öğrenci seçilebilir.
Örnek çalışmalar:

PİKNİK MACERAM
Bir gün pikniğe gittik. Gittiğimiz yeri çok sevmiştim, çünkü bir
sürü hayvan vardı. Hele de o derenin şarıldaması ta uzaklardan
duyuluyordu. Sonra biraz yürümeye başlamıştık kuşlar cıvıldıyordu.
Arılar topluluğunun hep beraber vızıldayarak gitmeleri daha güzeldi.
Biraz gezdikten sonra annem yemek hazırladı. Babam su koyarken o
suyun şırıltısı çok hoş geliyordu.
Güneş batmaya başlamıştı. Kurtlar uğuldamaya başlamışlardı.
Hava iyice kararmaya başladı. Baykuşlar guğulduyordu. Ağaca bir
baktım ki tıs diye ses geliyor. Meğer yılanmış. Yılanı biraz izledim.
Sonra yılan gözden kayboldu. Biz de arabaya bindik ve yola koyulduk
eve geldiğimizde hemen horul horul uyudum.
Barış AYKUT 7-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO

ORMAN GEZİSİ
Ormana geziye gittik ve ormanda kuş cıvıltıları vardı. Bir anda
hava kararmaya başladı. Kurt ve çakallar ulumaya başladı, kuş
cıvıltıları susmuştu. Yerine baykuşun o korkunç sesleri çıktı. Çadıra
gitmiştik, tam uyuyacaktık; ama bir anda bir horultu duyduk ve bu
horultunun kimden geldiğini merak ettik. Bu horultu ayının
horultusuna benziyordu. Tam da tahmin ettiğimiz gibi ayının
horultusuydu. Sabah olmuştu. Toparlandık. Gitme zamanı gelmişti.
Toparlanırken bir ses duyduk. Çıngıraklı yılanın sesiydi bu. Çok da
güzel bir sesi vardı.
Kader DİKGÖZ 7-B 919 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
51

KAMP SEVDAM
Sıcak bir yaz günüydü. Ormanda öğretmenim ve arkadaşlarımla
kamp yapıyorduk. Hocamızdan izin alıp üç arkadaşımla geziye çıktık.
Önceleri çok güzeldi. Kuş cıvıltıları, tavşanların tıpırtıları,
sincapların ceviz kıtlamaları sinek ve arı vızıltıları, şırıl şırıl akan
şelale her şey mükemmeldi. Orman cıvıl cıvıldı. Sonra uzaktan bir
homurdanma sesi geldi. Hava birden karardı, bütün sesler kesilmişti.
Etrafımıza baktık, bayağı uzaklaşmış, yani kaybolmuştuk. Uzaktan
gelen kurt uğultuları bize doğru yaklaşıyordu. Çok korkmuş, ne
yapacağımızı şaşırmıştık. İleride bir ışık gördük. Meğer kamptakiler
bizi aramaya çıkmışlar. Sonunda bizi buldular. O günden sonra bir
daha kampa gitmeyeceğimize üçümüz de söz verdik...
Beyzanur AYYILDIZ 7-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO

KIZILDERİLİNİN HOMURTULARI
Bir ormanda neşe içinde oyun oynayan hayvanlar ve cıvıl cıvıl
cıvıldayan kuşların sesleri dağların eteklerine kadar gidiyordu. Fakat
o ormanda, şarıldayan dere ve oyun oynayan hayvanların dışında biri
daha vardı. Bu garip garip dolaşan ve kendi kendine homurdanan bir
Kızılderili’ydi.
Ona göre “Beyaz insanlar doğayı kirletir.” ilkesi hep vardı.
Çünkü bir çok kez ellerinde atık su dolu olan bazı fıçılar görürdü ve
bu fıçıları şarıl şarıl şarıldayan büyük bir dereye dökerlerdi. Bu dere
zehirli su dolardı ve hiçbir hayvan bu dereden doya doya su içemezdi.
Susuzluktan ölürlerdi. Bir gün ormana beyaz bir adam geldi ve o
dereden su içip çimenlerin üstünde bayıldı kaldı. Zehirlenmişti.
Hâlbuki o dereyi, o eskiden şarıl şarıl akan dereyi onlar
kirletmişlerdi.
Aslında Kızılderili beyaz adamlar ağlasalar da zırlasalar da
onlara yardım etmeyeceğine yemin etmişti. Fakat yerde yatan beyaz
adamın daha fazla inildemesine dayanamadı ve yardım etti. Onu
iyileştirdi. Buradaki hayvanların nasıl can çekiştiğini ve susuzluktan
inim inim inildeyerek nasıl öldüklerini anlattı. Beyaz adam bu sözleri
iyi düşündü ve "Az daha kendi hatam yüzünden ölecektim." diyerek
zırıldamaya ve sonunda ağlamaya başladı.
Bir kehanete göre bu beyaz adamın gözyaşları zehirli dereye
döküldüğünde derenin zehri ortadan kalkmış ve hayvanların
nesillerini devam ettirmeleri sağlanmış. Hayvanlar bu sayede bu
zamana kadar mutlu mesut yaşayabilmiş.
Fidan ÇITAK 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO
52

14. Zıt anlamlı kelimeler: Tersini yazalım.


Zıt anlamlı kelimeler, birbirinin mukabili olan kelimelerdir.
Meselâ iyi kelimesinin zıddının kötü olması gibi. Yazma esnasında
birbirinin zıddı olan kelime ve kavramları düşünme gücü ve yeteneği
verecek bir etkinlik olarak uygulanabilir.
Örnek çalışmalar:

MEVSİMLER
Mevsimler çok karışıktır. Çünkü her yazın bir kışı, her
ilkbaharın bir sonbaharı vardır. Yağmur yağınca hava kararır, güneş
çıkınca da hava aydınlanır. Gece ve gündüz de öyledir. Gece hava
kararır, gündüz ise hava aydınlanır.
İlkbaharda çiçekler ve yapraklar açar. Sonbaharda ise
yapraklar dökülür. Yaz ve kış da öyledir. Yazın hava çok sıcaktır.
Kışın ise hava çok soğuktur. Bu dünyanın kanunudur. Buna kimse
karşı gelemez.
Neslihan ŞAHİN 7-B 973 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

EV DOLU
Soğuk bir kış günü sıcak evimizde oturuyorduk. Kapıya vuruldu.
En çok sevdiğim Kübra ile en çok nefret ettiğim Büşra gelmişti. En
sevdiğim arkadaşım bence iyi kalpli, en nefret ettiğim arkadaşım ise
kötü kalpli bir insandı. Onlar bize geldiklerinde sabahtı, Bizden
giderken de akşam olmuştu. Neden geldiklerini sordum. Kübra
“Bizim evimiz eski, neredeyse çökecek gibi, evde durulmuyor.” dedi.
Büşra da “Biliyorsun ki bizim evimiz de yeni. Yapılacak bazı yerleri
var. O yüzden ev henüz durulacak gibi değil.” dedi. Ben de her ikisini
de o gün evime aldım.

ORMANDA KAYBOLAN KÜÇÜK KIZ


Ormanda aşağı yukarı inip çıkıyordum. Aniden önüme siyah
beyaz bir kedi çıktı. İleride bir dağ vardı ama geriye bakınca da yolun
çok uzun olduğunu fark ettim. Eve giderken uzun yolun yerine kısa
yolu tercih ettim. Ben küçük ve büyük dağların fotoğrafını
çekecektim. Önüme sağa ve sola giden bir yol çıkmıştı. Sağ yolu
seçtikten sonra ileri geri koşturmaya başladım. Önüme arkama
bakıyordum; fakat yolu bulamıyordum. Küçük bir evin bahçesinde
elma ve biber vardı ve tadına bakınca da elmanın tatlı biberin ise acı
53

olduğunu anladım. Hava aydınlıktı; ama etrafı kara bulutlar


kaplayınca etraf karanlığa döndü. Arkadaşlarım çok iyi insanlardı;
tabii bize kötü davrananlar da vardı. Bazı kişiler bizden nefret
ediyordu bazıları ise bizi sevdiğini söylüyordu. O kadar yorgundum
ki eski dinç hallerimi özlemiştim. Annem varken hasta değil sağlam
dimdik ayakta duruyordum. Evin yolunu bulunca arkadaşlarıma olan
nefretimin yerini sevgi bürümüştü.
Burcu ALTUNÇAY 7-B 407 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

TAM SEVİNECEKKEN
Soğuk bir sonbahar gününde sıcak yatağımdan kalkmak
zorunda kaldım. Aslında sınava girmek için erken kalkmıştım; geç
kalmak istemiyordum. Sınavım çok önemliydi. Ben ise sınava çok az
çalışmıştım. Sınavın zor olacağını ve haliyle de kötü geçeceğini
sanıyordum; fakat sınava girdiğimde soruların çok kolay olduğunu
gördüm. Dolayısıyla da sınavım iyi geçmişti. Üzüleceğimi düşünürken
sevinmiştim. Bu mutluluğumu ailemle paylaşmak için eve koştum;
ama ne yazık ki mutluluğum üzüntüye dönüştü. Çünkü var sandığım
ailem evde yoktu. Onlar ben eve gelirken teyzemlere gitmişler.
Necmiye ASLAN 7-B 895 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

İYİ KALPLİ ÇOCUK


Bir gün genç bir çocuk yaşlı bir amcayla dalga geçiyordu. Bunu
gören iyi bir insan, o çocuğun yaptığı kötü davranışı ona anlatmaya
çalışıyordu. Adam karşısındaki çocuğa hem nefret ve hem de sevgi
besliyordu.
Sonra uzaktan uzun boylu bir çocuk yakına gelirken yanlışlıkla
kısa boylu bir çocuğa çarpıp onu yere düşürdü. Bunu gören genç
anne ve yaşlı teyze, yere düşen çocuğun yanına koşa koşa gitti.
Onların yanına başkaları da geldi. Çocuğun yere düştüğünü
gören yaşlı adam da hızlı hızlı ona doğru ilerledi. Fazla gidemedi;
çünkü nefesi yetmedi, yavaş yavaş yürüdü.
Çocuğu kaldıran insanlar, onu düşüren çocuğa kızdılar,
öbürünü de sevdiler. Önce biraz öğüt verdiler, sonra da evine
yolladılar.
Onur KARATAŞ 7-B 520 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
54

15. Eş sesli kelimeler


Eş sesli kelimeler, yazılışları aynı anlamları farklı kelimeler.
Klasik edebiyatımızda bununla ilgili olarak hem edebî sanatlardan bir
sanat var ve hem de kafiye çeşitlerinden birinin de adıdır ki o da
cinastır. Kafiye olunca cinaslı kafiye, sanat olunca da cinas olarak
adlandırılır.
Eş sesli kelimeler Türkçede oldukça fazladır. Bunlarla ilgili
olarak çeşitli yazma etkinlikleri yapılabilir. Öğrencilerden istenen
metinde aynı yazılıştaki farklı anlamlı kelimeler kullanılır. Başarılıp
başarılmadığı da eş sesli bilinen kelimlerin altları çizilip kontrol edilir.
Örnek çalışmalar:

BİR YAZ GÜNÜ


O yaz Ayşe için çok önemliydi. Çünkü ailesiyle beraber yaz
tatiline çıkacaklardı. Ayşe çok mutlu olmuştu. Gittiği yerde çok güzel
bir havuz vardı. Orada yüzmeyi ve yüzünü havuzun içine daldırmayı
çok seviyordu. Ayşe yaz tatilinde çoğu kez yazı da yazıyordu. Ayşe ve
ailesi orada Ayşe’nin teyzesi Yıldız Hanım’ı da görmüşlerdi. Ayşe ve
Yıldız teyze akşam olunca yıldızlara bakmayı çok seviyorlardı. Ayşe ve
ailesinin o güzel hatıralarla dolu tatili bitmişti. Çünkü okullar
açılacaktı. Ayşe elini yüzünü yıkayıp kahvaltıya oturdu. Ocak ayının
bir kış gününde, Ayşe’ye annesi ocak başında bir yumurta pişirmişti.
Ayşe onu hatırlamış ve annesine yine o yumurtadan yapmasını isteyip
okula gitmişti.
Kezban GÜMÜŞ 7-B 671 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

BİR YAZ GÜNÜ


Geçen yıl yüzmek için gittiğimiz havuz ücreti olarak yüz lira
verdik. Havuzdan çıktık ve eve gelirken yedi tane çikolata aldım.
Arkadaşlarıma dağıttım. Arkadaşlarım çikolatalarını yedi. Artık yaz
tatiline girmiştik bu arada bir yazı dikkatimi çekti. Yunus balıklarının
resmi vardı. Arkadaşım Yunus hiç yunus balığı gördünüz mü diye
sordu. Arkadaşlarımız hayır cevabını verdi. Bu arada Ayşe kara kara
düşünüyordu. Üzerinde de kara bir hırka vardı. “Ne oldu Ayşe?”
dedik. Hiçbir şey yok dedi. Yolumuza devam ederken çiçekçi
dükkânında çalışan Lale'yi gördük. Elinde lalelerle beraber bir yere
gidiyordu. Eve geldik ve bu da böylece bitti.
Hacer ÖZTÜRK 7-B 817 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
55

YAZ GÜZEL YAZMAK DEĞİL


Yaz güzel; ama yazı yazmak güzel değil. Bence pek çok öğrenci
yazı yazı yazmakla geçirmek istemez. Annem, yazın yazı yazacaksın,
deyip duruyor. Babam da yüzdelik problemler çözeceksin, diyor. Ben
yazın yüzdelik problem çözmek istemiyorum, yüzmek istiyorum. Bir de
kırlarda gezip tozmak varken kalkmış babam beraber odun kıracağız
diyor. Ayrıca annem bana güle güle ne derse beğenirsiniz? Yarın
bahçedeki gülleri toplayalım, diyor. Olacak iş mi şimdi bu? Ben gül
toplayayım arkadaşlarım gülüp eğlensin. Zaten kaç gündür bu
işlerden kaçıyordum.
Hatice TAPIKARA 7-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO

TATİLİN BÖYLESİ
Yazın ailemle beraber köye dedemlerin yanına gittiğimizde bir
kazın yeri kazdığını gördüm. Kendi kendime ‘bu yaz çok zevkli
geçecek’ diyordum ki Türkçe öğretmenimin verdiği yazma ödevi
aklıma geldi.
Dedemin yanına gittiğimizde yüzmek için yer olup olmadığını
sordum. O da öyle bir yerin olmadığını söyledi ve bana yüz lira verip
beni başından savdı.
Annemlerin yanına gittiğimde ocakta yemek pişirdiklerini
gördüm. Anneme, sadece yazın değil kışın da gelmek istediğimi
özellikle ocak ayında burada olmak istediğimi söyledim. O da bana
elinde gülü verdi ve arkasından şirince gülüverdi.
Başak ERBEN 7-B 867 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
56

16. Mecazlı sözlük yazma


Kavram alanları içinde kullanılan varlıkların adları belirlenir. Bu
adlara yüklenebilecek mecaz anlamlar tespit edilir. Kelimelerin
çağrıştırdığı anlamlar düşünülerek bir sözlük hazırlanır. Meselâ
öğrencileri ilgilendiren varlık ve durumlar bir kavram alanı içine
alınabilir. Çiftçilerin kullandığı eşya ve karşılaştığı durumlar, annenin
kullandığı eşya ve karşılaştığı durumlar olabilir. Sözlük hazırlanırken
hem mecaz anlama ve hem de mizaha dikkat edilir. Şiir yazma
çalışmasının öncesinde yapılabilecek olan bu çalışmada hakarete
kaçmamaya dikkat etmek lâzımdır.
Örnek çalışmalar:

ÖĞRENCİ SÖZLÜĞÜ
Vurgun: Kopya çekip tam not almak.
Bayram: Dersin boş geçmesi.
Ecel: Yazılı.
Can pazarı: Bütünleme.
Eyvallah: Yüksek not aldıktan sonra söylenen söz.
Uyumak: İki teneffüs arası yapılan sosyal faaliyet.
Kurtuluş çıngırağı: Zil.
Kitap mezarlığı: Kütüphane.
ÖSS: Ön Silkeleme Sınavı
OKS: Ortaokuldan Kurtuluş Sınavı
Fatura: Karne.
Fuzuli: Ev ödevi.
Külfet: Defter ve kitap taşıma.
57

17. Bağlaçsız bir yazı yazma


Bağlaç, kelimeleri, kelime gruplarını, cümleleri ve kimi zaman
da paragrafları şekil ve anlam bakımından birbirine bağlayan ve
yüklendikleri işlevler ile, bağlandıkları sözler arasında türlü anlam
ilişkileri kuran gramer öğeleridir16. Bu etkinlikte bağlaçlar bilinmek
ve tanınmak durumundadır. Öğrencilere bağlaç hakkında bazı sorular
yöneltilir. Bu sorularla bağlacı tanıyıp tanımadıkları anlaşılır. Bağlacı
tanımayan varsa birkaç basit örnekle bağlaç herkese tanıtılır. Hatta en
çok kullanılan bağlaçlardan bir demet de bütün öğrencilerin
görebilecekleri bir yere [pano, tahta, karton afiş vs.] yazılır.
Daha sonra bütün öğrencilere 20 dakika zarfında bir mektup
veya başka türden bir yazı yazmaları söylenir. Ancak yazdıkları
yazılarda asla herhangi bir bağlaç kullanmamaları tembih edilir. 20
dakikalık süre bittikten sonra isteklilerden başlamak üzere yazılanların
sınıfta okunması sağlanır. Okuyan kişinin yanında sınıfta bulunan
diğer öğrencilerce de yazı dikkatlice dinlenilir ve okuyucunun yazdığı
yazıda bir bağlaç varsa “bağlaç” diye seslenilir. Bir okuyucunun
yazısında üç bağlaç tespit edilirse okuyucu yazısını okumaktan men
edilir. Başka bir öğrenciye yazısını okuma hakkı verilir. Hiç bağlaç
kullanmayan öğrenci çeşitli şekillerde ödüllendirilir.
Örnek çalışmalar:

KİTAP VE MUM
Ben kitapları çok severim. Onlar benim etrafımda bir mum.
Birine zarar gelmesini istemem. Bir rüzgâr essin, içim üşür.
Üşümemin sebebi soğuk değildir. Yolumu aydınlatan mumlarımın
birinin sönüverecekmiş gibi olması.
Geçenlerde markete gittik. Babam elimden tuttu. Raflar
arasında dolaştırdı. Bir rafın ortasında kırmızı mumlardan bir tane
gördüm. Babama ısrarla yalvardım. Kırmadı babacığım beni. Bir çift
kırmızı mum aldı. Kitaplar senin mumun, bunlar benim. İkisi
arasındaki fark nedir? Düşündüm. Sonunda buldum.
Kitaplar, okundukça kendisinden bir şey eksilmeyen ışık
kaynağı; mum, yaktıkça kendisini tüketen bir ışık kaynağı.
Elif Bilgenur YILMAZ 3-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO

16
KORKMAZ, Zeynep: Türkiye Türkçesi Grameri Şekil Bilgisi: 1091. s.
58

18. Mısraların veya cümlelerin ilk ve son harfleri aynı

Klasik edebiyatımızda örneklerine çok rastlanan bu çalışmada


cümlelerin, mısraların veya beyitlerin ilk kelimesi hangi harfle
başlıyorsa son kelimesinin son harfi de aynısıyla bitirilmelidir. Bu
çalışmada hedef, dar imkânlarla bir metin ortaya koyabilmektir.
Yazılan metnin denetimi öğrencilerce yapılır. İsteyen yazar veya
şair adayları yazdıklarını arkadaşlarının huzurunda okuyup yazdıkları
hakkında fikirler isteyebilir.
Yazma esnasında öğrencilere sözlük kullanma imkânları
sunulabilir. Tıkanma olduğu takdirde öğretmen çeşitli çıkış yolları
gösterebilir, bazen yardım edebilir.
Örnek çalışmalar:

maúlÿb-i mücennaó dÀéire

nÀgeh o yÀr soóbet-i èÀşıúa gelse revÀn


bu dil-i maózÿnı ya čtmeye mi şÀdumÀn

nÀm-ı derÿnumda yer eyleyeli ol mehüñ


evc-i èalÀya çıkar Àh-ıla vÀhum her Àn

nÀra yaúub bÀl ü perr èaşú-ıla pervÀne-vÀr


şem‘-i ruò-ı dilberüñ bendesiyüm ba‘de-zÀn

nÀz-durur rÿz u şeb èÀdeti ol meh-veşüñ


nÀz u niyÀz čt dilÀ èÀşıú iseñ ger hemÀn

nÀme yazub yÀrüme èarż-ı niyÀz eylesem


óÀlüme raóm eylemez ol büt-i şìrìn-zebÀn

nÀb-ı zülÀlüñ için teşne-i bìmÀr iken


59

ya ne içün eyler èarż bÀdeyi pìr-i muàÀn

nÀ-àam olub sen daòı meclise gel zÀhidÀ


eyleyelüm soóbeti úalmaya dilde gümÀn

nÀmını õikr čtse yÀ úaşlaruña úarşı dil


tìr-i müjüñ čtdi bu sìnemi aòõ-ı nişÀn

nÀ-şeni örke?? çıúar girdeb-i àamdan meded


küşte-i ãabr oldu per ver baña óÀżır amÀn

nÀm ile ol dilberüñ úÿyını bekler bu dil


d ?? rÿz u şeb rüstem ü ya úahramÀn

nÀ-merde včrme dilÀ sırr-ı nihÀnuñ saúın


àamz čdüb yÀrüme eyleye şÀyed ziyÀn

nÀy-i zenüm eylemez bu dil-i maòzÿnumı


bir ãaçı leylÀ içün eylerem azm-i yaban

nÀbì čder varın èarż yÀrine ehl-i süòan


arz čdegör sen daòı cÀn u dil müjdegÀn
60

maúlÿb-i mücennaó àazel

nev-bahÀruñ črdi hengÀm-ı ãafÀsı nÀgehÀn


včrdi her ùarf-ı çemen gülzÀr-ı cennetden nişÀn

naòl-i gül uc gösterüb berg-i bahÀrından meger


bir yeşil yapraàmış gülden hezÀra armaàan

nÀzenìnüm sebze-zÀr olsun úudÿmüñle çemen


61

òande-rÿyuñla açılsun güllerin her gülistÀn

n’eylesin n’čtsin benefşe ser-be-zÀnÿ olmasun


sünbül-i zülfün òayÀliyle olubdur nÀtüvÀn

nergisüñ kaldı gözü yollarda açıldı şükÿf


lÀleler dÀà-ı dilin arz čtmege çıkdı hemÀn

ne aceb resm eyledüñ zerrìn bÀàı örfiyÀ


Àferîn čtdi saña cümle süòandÀn-ı cihÀn

keõÀ

açdı nergis dìdesin òvÀb-ı teàÀfülden ãabÀ


àoncayı čtdi küşÀde sünbüli nÀzik hevÀ

almadı õerrìn úadeó sÀúì gül-rÿlar ele


rind-i bezm-i èaşú olan bülbül gibi čtdi nevÀ
62

ey serv-úad gül óÀlüñ ãaón-ı çemende nÀz ile


črdi çün faãl-ı bahÀr u mevsim-i èìş ü ãafÀ

açılur gül-àanca ùabèuñ gül ü mülden bu gün


gülşen olsun her çemen şevú-i neşÀùuñla şehÀ

ol cemÀl-i tÀb-nÀküñ óıfôına meÿr olub


sÀye ãalsun üstine sulùÀnumuñ pür-hevÀ

açsa bÀà gül èaceb mi böyle bir õerrìn-pÀk


pür-füyÿżÀt-ı muóabbetle derÿnuñ èörfiyÀ
63

B. CÜMLE MERKEZLİ ETKİNLİKLER


Cümle, bir yapma veya lmanın nitelendirildiği dil yapılarıdır17.
Cümle, anlamlı bir yargı bütünüdür. Bu bütün içinde kullanılan
parçalar ise cümle öğeleridir. Cümle öğeleri de kelimelerden veya
kelime öbeklerinden müteşekkildir. Cümleden büyük dil yapısı metin
olmaktadır. Bu bakımdan cümle kurgusu güçlü olan kişiler, güçlü ve
sağlam metinler kurabilir.
Cümle etkinliklerinde amaç, sağlam kurgulu cümleler kurmağa
yardımcı olmaktır. Cümle, anlamın bütünü ve asli unsuru olduğu için,
cümle kurmak aslında zihinde bir anlam bütünü oluşturmak demektir.
Cümle merkezli yazma etkinlikleri sayesinde kelime hazinesini
kullanım sahasına çıkarmak hedeflenmektedir. Zaten unutulmamalıdır
ki kullanılmayan, kullanım sahasına sürülmeyen kelimeler hafızadan
silinir ve doldurma söz dediğimiz şey, yani, eee gibi laflar kelimelerin
yerini alır. Bu bakımdan cümle merkezli etkinlikler, kişinin zihninde
kelimelere kullanım keskinliği kazandırır.

17
KARAAĞAÇ, Günay: Türkçenin Söz Dizimi: 183. s.
64

1. Telgraflaşma
Telgraf, yazmak yoluyla gerçekleştirilen ve metne dayalı bir
iletişim vasıtasıdır. Bu etkinlikte öğretmen sınıfa yazılmış bir telgraf
örneği getirir. Telgrafın ne olduğu örnek üzerinde anlatılır. Telgraf
tanıtıldıktan sonra öğrencilere biraz sonra yapacakları işin
telgraflaşmak olacağı söylenir. Sınıfta öğrenciler ağızlarını bantlamış
gibi durur. İletişimi, konuşmak yerine yazmakla gerçekleştirmek üzere
sınıfça anlaşılır. Her öğrenci önceden hazırladığı kâğıtları kullanarak
kime ne söylemek isterse yazar ve iletişim kurmak istediği kişiye
verir. Mesajı verdiği kişi de cevabını vermek üzere kendi elindeki ya
da kendisine verilen mesajın olduğu kâğıdı kullanarak kendi mesajını
yazar ve geri verir. Böylece sınıf içi iletişim konuşmak suretiyle değil
de yazmak şeklinde olur. Bu çalışma yazma korkusu çeken
öğrencilerin korkularını bertaraf edebilecek bir çalışmadır. Ayrıca
internette çetleşmeye benzer bir çalışma olduğundan öğrencilerin de
alışkın olduğu bir etkinliktir.
Bu çalışmada iki farklı yol tercih edilebilir. Birincisi tek kağıtlı
çalışma, öbü de çift kağıtlı çalışma. Tek kağıtlı çalışmada bir kağıda
öğrencilerin sırayla yazdıkları bir muhabbet yer alır. Çift kağıtlı
çalışmada ise kullanılan iki kağıda öğrencilerin her ikisinin de aynı
anda birbirlerinin kağıtlarına sohbet sözleri yazmaları şeklinde devam
eder.
Sohbet bittikten sonra yazılar gözden geçirilir ve yanlış yazılan
ifadelerin kontrolünden sonra yazı tamamlanmış olur. Yazma işi
bittikten sonra telgraflar sınıfa okunur ve sınıftan bir geri bildirim
alınır.

Örnek çalışmalar:

1. Tek kağıtlı çalışma


ÇARŞI GEZİSİ
Sevgili arkadaşım, benim canım çok sıkılıyor. Bize gel de
dışarıda oyun oynayalım. Sonra Büşralara da haber veririz.
Yolağzı’na gidelim, tamam mı?
Eğer annem izin verirse neden olmasın. Memnuniyetle gelirim.
Biraz sohbet ederiz. Benim de canım hafta sonu çok sıkılıyor.
Sen bana kırmızı elbiseni ödünç verebilir misin? Ben de sana
mavi elbiseyi veririm, değiştiririz, tamam!
Ama o elbise kirli, bugün yıkattırırım ve sana getiririm. Senin
65

mavi elbiseni de senin dediğin gibi ben alırım.


Aşk oyununun eski bölümleri çıkıyor, çok güzel. Ama Ekin
şimdiki gibi güzel değil. Sanki hortlak gibi. Sence eski bölümleri mi
güzel, yoksa yeni bölümleri mi?
E, tabiî ki yeni bölümleri hem çok heyecanlı hem de güzel. Eski
bölümlerinde Sarp güzel gözüküyor; ama bu hafta maç yüzünden
vermediler. Artık maçlardan nefret ediyorum.
Yarın Ümraniye'ye gidince Hacıbaba’ya gitmeyelim. Geçenki
gibi kazık yeriz. Bu sefer pideciye gidelim. Hem Japon çarsısına
gidelim. Geçenkinde unutmuştuk.
Hacıbaba’da kimin yüzünden kazık yedik sanıyorsun. Tabiî ki
senin yüzünden. Bu sefer oraya kesinlikle gitmem.
Sevgili Sabriye, yarın size dershaneye gitmek için geleceğim;
ama tek başıma nasıl geleceğimi bilmiyorum. Bana nasıl geleceğimi
söyler misin?
Bence sen okula nasıl geliyorsan bize öyle gel. Kardeşini
getirirsen daha fazla masraf olur. Bir daha gidemeyiz. Sen korkmadan
tıpış tıpış gel. Haydi güle güle.
Sizin mahalledeki oyun salonuna hiç girdin mi? Bu gün yani
erkeklerin girmediği bir gün beraber girelim. Çünkü merak
ediyorum.
Tabii ki gel. Hem beraber oyun oynarız. Kesin yenerim seni.
Görürsün. Hem parada yok. Ne güzel. Pazartesi günü gel, tamam mı?
Senin kardeşin Furkan var ya, onu en son iki-üç hafta önce
gördüm. Görmeyeli büyümüş müdür ve tatlı olmuş mu?
Tatlı olmasına tatlı; ama o kadar yaramaz ki. Sürekli deh deh
gitmek istiyor. Gezmeye ben götürüyorum. Yani onun dış işlerine ben
bakıyorum. Bir de cep telefonuna ve arabaya o kadar ilgili ki onlar
için yapmayacağı bir şey yok.
Ben matematikten fazla bir şey anlamadım. Yani şu
denklemleri anlamıyorum. Bir gün bize gelip bana anlatabilir misin,
işin yoksa?
Sana itiraf edeyim. Ben de denklemlerden hiçbir şey anlamadım.
Babamla çalışsam anlıyorum; ama bir türlü çalışamadık. Bugünlük
tamam.
Özlem KARADAŞ – Sabriye AÇIKALIN
8-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO
66

2. Çift Kağıtlı Çalışma

CUMA PAZARI
1. Öğrencinin Kâğıdı
Sevgili arkadaşım Türkan,
Benim sosyal bilgiler ders kitabım sende kalmış. Saat iki
buçukta Fidan Kırtasiye’de buluşalım mı?
Tamam Fadime. Ancak iki buçuk değil de üç olabilir. Çünkü
evde biraz işim var.
Türkan ne işin var? Ben geleyim de yardım edeyim, beraber
işlerini bitiririz.
İşim pazara gitmek. Alışveriş yapacağım, annem hasta da. Sen
de pazara gideceksen beraber gidebiliriz. Razıysan okulun önünde
buluşalım.
Biz alışverişi akşam sekiz buçukta annemle beraber yapacağız.
Tamam, o zaman yarın görüşürüz. Tokaları unutma haa...
Tamam, sen de gel ama okulun önünde olmaz. Bizim evin
yanındaki otobüs durağına gel.
Ama sizin evin yanındaki otobüs durağını ben bilmiyorum ki...
Öyleyse akşam saat yedide okulun önünde ol. Haa
unutmadan, biz Ümraniye’den teyzemlere gideceğiz. Akşam saat
dokuz gibi evde olabiliriz.
Tamam, cumartesi günü görüşürüz. Hoşça kal.

2. Öğrencinin Kâğıdı
Sevgili arkadaşım Fadime
Senin pembe tokaların çok güzel. Bana bir günlüğüne ödünç
verir misin? Ayrıca ders çalışmak için yarın senin yanına gelebilir
miyim?
Türkancığım, yarın olamaz. Çünkü pazara gideceğim; ama
okula gelirken getiririm. Dersi de cumartesi günü saat onda
çalışırız.
Tamam, o zaman ben de sosyal bilgiler kitabını yarın getiririm.
Ama o pembe tokaları muhakkak getir. Çok önemli.
67

Ha, unutmadan, matematik defterini de getir. Ben dün


nöbetçiydim. Hocanın yazdırdıklarını yazacağım.
Hoca pek bir şey yazdırmadı dün. Sadece iki problem çözdük.
Ama sözlü yapacağını duydum ben. Sözlü yapmadı mı yani?
Neyse sen bana defteri gene de getir.
Hayır, sözlü yapmadı; çünkü erkekler okulun kömürünü taşıdı.
Kömür taşırken kirlendiler ve eve gittiler. Hoca da onlar dersten geri
kalmasınlar diye pek bir şey yapmadı.
Tamam, o zaman fen defterini getir de geri kaldığım konuyu
senden alayım bari. Bir de konuyu araştıramadım, senden alayım.
Tamam, ama ben de verilen konuyu araştıramadım. Ha bir de
hoca bilim ve teknolojiyle ilgili ilginç yazılar istedi. Cuma gününe
kadar gelmeliymiş. Yani bugün son.
Tamam, cumartesi buluşalım, saat iki buçukta.
Türkan ve Fadime 8-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO
68

2. “eğer... / meğer...”
Günlük yaşamda karşılaşılan her durum ve her nesne bu
etkinlikte konu edilebilir. Olanın niçin olduğu, olmasaydı/olsaydı eğer
ne olurdu ya da meğer bu şunun içinmiş tarzı düşüncelerle
değerlendirilir. Bu değerlendirmeler sınıfça yapılır. Mesela kitap
olmasaydı durum ne olurdu? Ayakkabının yerine tekerlek olsaydı ne
olurdu? Meğer bıçak ne de önemli bir eşya imiş. Eğer bıçak olmasaydı
insanlar karpuzu avuçlayarak yiyecekmiş. İşte size öğrenci örnekleri
Örnek çalışmalar:

EĞER “GÜNEŞ” OLMASAYDI


Eğer güneş olmasaydı dünya karanlık olurdu. Soğuktan bütün
canlılar ölürdü. Hayatın bir anlamı olmazdı. Karanlıklar ülkesinde
insanlık dünyaya ait güzellikleri göremeyince yaşamak zevki de
olmazdı. Enerji kaynağı olan güneşin yokluğu hayatın yokluğu
anlamına gelirdi. Güneş olmasaydı yediğimiz içtiğimiz ne varsa
hiçbirini bulamazdık. Şunu diyebiliriz belki: Güneş hayattır.
Aslıhan ŞAHİN 6-E Ümraniye Pınarbaşı İÖO

MEĞER “ANNEM” VAR Kİ


İyi ki annem var. Beni bu yaşa kadar yetiştirip büyüten, kahrımı
hiç yakınmadan çeken annemdir. Bu yaşa geldim, tam on iki
yaşındayım. Sağlıklıyım. Kendime bakacak kadar bilgi edindim. Bütün
bunları yapabilmeyi öncelikle Allah’a ama sonra da anneme
borçluyum. Annem beni küçükken çok severmiş. Kucağından hiç
bırakmazmış. Beni terbiyeli bir kız olarak yetiştirdi. Anneme “Annelik
kolay mı?” diye sorduğumda bana cevabı “Anne olunca daha iyi
anlarsın.” diyor. Çok doğru söylüyor galiba. Bebeklerimle oynarken
bile bunu anlayabiliyorum.
Büşra DEMİRCİ 6-E Ümraniye Pınarbaşı İÖO
69

3. Reklâm yazma
Reklâmın ne olduğunu bilmeyen öğrenci kalmamıştır herhalde.
Reklâm yazmak için çok da yetenekli olmak gerekmediğini fark
ettirebilmek amacıyla bu çalışmanın yapılması faydalı olur. Öğrenci
belli özellikleri olan somut bir varlığı, başkalarına daha da
beğendirebilmek amacıyla tanıtacak, anlatacaktır. Hele bu tanıtım işi
öğrencinin okulu, sınıfı, tuttuğu futbol takımı ya da en sevdiği yemek
olursa etkinlik daha da kolaylaşır. Tanıtım ya da reklamda gözetilen
hedef sloganlaştırılabilecek farklı ve orijinal cümleler bulmaktır.
Bu etkinliği uygulamadan önce öğrencilere bir ürün
belirlemeleri söylenir. Belirlenen ürünün iyi özellikleri sıralanır. Daha
sonra bir metin halinde bu özellikler kullanılır ve ortaya bir reklam
metni çıkar.
Slogan ifadelerinin yaygın ahlâk kurallarına ve normlarına
uygun olmasına dikkat edilir.
Örnek çalışmalar:

Okullarının reklâmını yapan öğrencilerin bir örneğini aşağıda


yazdık:
PINARBAŞI İLKÖĞRETİM OKULU
-Bilgi pınarının baş kaynağı: Pınarbaşı
-Suyu pınardan, bilgiyi Pınarbaşı’ndan alın...
-Susuzluğa su, cehalete Pınarbaşı...
70

4. Bizim sloganımız
Öğrenciler seçim alanlarında, statlarda gördükleri sloganların,
pankartların benzerlerini kendi sınıfları, okulları ya da grupları için
yazarlar. Yazdıkları sloganları arkadaşlarıyla paylaşırlar. Slogan
ifadelerinin ahlâka mugayir olmaması konusunda öğretmence gerekli
kontrol yapılmalıdır.
Örnek çalışmalar:

OKUL SLOGANLARI
Neron aşkı için Roma’yı yaktı, çabuk söndü. Biz Pınarbaşı için
güneşi yaktık, hâlâ yanıyor.
Bilgi akar pınarından, eğitim alın Pınarbaşı’ndan...
Pınarbaşı Pınarbaşı, öğretmenleri sabır taşı...
Öğretmenleri görünce, uslu durur 7-C...
7-C 7-C sevilir öğretmenince...
Pınarbaşı ilmin yoldaşı...
Pınardan su akar, Pınarbaşı’nda ilim akar...
7-C Sınıfı Ümraniye Pınarbaşı İÖO
71

5. Tanımlamalar
Kavram gelişimini sağlamak amacıyla zihinde oluşmuş
kelimeleri ve varlıkları özellikleri bakımından tanımlamaktır. Soyut ya
da somut bütün varlık ve kavramları kavramakta öğrenciyi
yönlendirir, kolaylıklar sağlar.
Öğrencilerden kolayca tanımlayabilecekleri önceleri somut,
sonraları ise soyut varlıkları tanımlamaları istenir. Tanımlamada
kelime sınırı yoktur. Gelişme sergilendikçe somut varlık yerine soyut
varlıkları tanımlamaları istenir. Bu çalışmada yazma işlemi bittikten
sonra sözlüklere bakılabilir. Hatta ne kadar yanlış ve doğru yapıldığı
denetlenebilir.
Örnek çalışmalar:

TARİFLER
İnsan, hem ruhu ve hem de bedeni olan duygusal bir varlıktır.
Kalem, yazmak amacıyla kullanılan bir el aletidir.
Çorap, çeşitli ipliklerden örülen ayağa giyilen giyecek.
Bilgisayar, her türlü bilginin kaydedilip sonradan kullanıldığı
makinedir.
Elma, içi sulu ve beş çekirdekli, dışı kırmızı veya yeşil renkli,
tatlı veya ekşi bir meyvedir.
72

6. Cümle tamamlama
Cümle tamamlama etkinliklerinde öğrenciler, hazır buldukları
kalıpları doldurmaktan zevk alır. Öğrencilere “Bence hayat......dır.”
benzeri çeşitli ifadeler verilir. Öğrenciler de eğlenceli olabilecek farklı
yaklaşımlardan ortaya çıkarılmış cümleleri söyleyerek boşluğu
anlamlı ve etkileyici kelimelerle doldurur.
Örnek çalışmalar:

NOKSANLIĞIMI BİTİRİN
Bence hayat... yaşanması için bahşedilmiş bir nimettir.
Bence hayat... bir içim sudur.
Bence hayat... bir oyun kadar eğlenceli; ama bir o kadar da
önemsizdir.
Bence hayat... kişinin kendi ağlamasıyla başlar, başkasının
ağlamasıyla biter.
Aslında insan…
Anne çocuklar için…
Babama göre trafik …
Halama göre TV …
Dayıma göre araba …
73

7. Öğrenci vecizeleri yazma


Öğrencilerin kendi hayatlarından uzaklaşarak onlara yazma
etkinliği yaptırmak bıkkınlık verebilir. Ancak kendi hayatlarını
ilgilendiren konu ve alanlarda yazmak onlar için vazgeçilmez ve cazip
bir eylemdir, hatta zevktir. Bu bağlamda onlara öğrencilikle,
sınavlarla, öğretmenlerle ilgili vecizeler yazdırılabilir. Yazılan bu
vecizeler genel ahlak kurallarına aykırı olmamalıdır ve bu iş
öncesinde bu türden uyarıların yapılması yerinde olur.
Örnek çalışmalar:

ÖĞRENCİ VECİZELERİ
Öğrenci bilgi bahçesindeki bir filizdir.
Öğrenci temiz sayfalı canlı bir defterdir.
Öğretmen uyur, öğrenci uyumaz.
Başarılı öğrenciyi herkes sever, tembelleşmedikçe.
Öğrencinin bulmacası problemler ve sorulardır.
Öğrencinin en önemli arzusu dersin boş geçmesidir.
Öğrencinin bayramı okulun olmadığı gündür.
Her öğrenci keşfedilmeyi bekleyen bir hastalık gibidir.
Zeynep AYDIN 7-A 2886 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

Öğrenci bir ormanda yetişen fidan gibidir. Güneş görsün ki


büyüsün.
Kopya çekenler hapis yatsaydı okuyacak öğrenci kalmazdı.
Ceyda KASIM 7-A 2794 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

Öğrenci ışığını okuldan alan bir aydır.


İsminar ASLAN 7-A 2372 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
74

8. Cümleleri everelim
Defterde iki sütun yapılır. Bu sütunların her birine beşer adet
cümle yazılır. Cümlelerin birbirleriyle anlam ilgisinin olması önemli
değildir. İlk sütunun birinci sırasındaki cümleyle ikinci sütunun birinci
sırasındaki cümle bir araya getirilir ve uygun biçimde iki cümleden bir
cümle oluşturulur. İki cümlenin bir araya getirilip bir cümle
oluşturulmasında çimento görevini ya bağlaçlar üstlenir ya da fiilimsi
ekleri. Dolayısıyla hangi dilbilgisi unsurunun görev alacağı yazan kişi
tarafından belirlenir.
Bu etkinlikte maksat, uzun cümleleri bir araya getirmekteki
zorluğu görmek ve anlamca ilgisiz olabilen cümleleri bir arada
kulanabilme becerisi kazanmaktır.
Bu etkinlik sınıfta üç öğrencinin seçilmesi yoluyla da
gerçekleştirilebilir. Seçilen üç öğrenciden birincisi herhangi bir cümle
kurar. İkincisi önceki cümleyle alâkalı veya alâkasız ikinci bir cümle
kurar. Üçüncü öğrenci de bu iki cümleyi bir araya getirecek bağlaçla
veya herhangi bir fiilimsi türüyle birleştirir. Bunu sınıfta farklı
öğrencilerle tekrarlamak mümkündür.
Örnek çalışmalar:

CÜMLELERİN DÜĞÜNÜ
Birinci öğrenci: Neden bize gelmiyorsun?
İkinci öğrenci: Bir türlü anlayamıyorum.
Üçüncü öğrenci: Neden bize gelmediğini bir türlü
anlayamıyorum.

Birinci öğrenci: Patatesi çok seviyoruz.


İkinci öğrenci: Kimseye söyleyemedik.
Üçüncü öğrenci: Patatesi çok sevdiğimizi kimseye
söyleyemedik.

Birinci öğrenci: Aslında ne olduğunu anlayamadın.


İkinci öğrenci: Anlamış gibi görünüyorsun.
Üçüncü öğrenci: Aslında ne olduğunu anlayamadın; ancak
anlamış gibi görünüyorsun.
75

C. METİN MERKEZLİ ETKİNLİKLER


Yazma öğretiminde kişinin etkilendiği pek çok unsur ve alan
vardır. Okunan eserlerin niteliği, yaşanan çevrenin dili kullanma
beceri ve seviyesi, kişinin sahip olduğu zekâ ve yeteneği, bütün
bunların üstünde kişinin hayal kurabilme özgürlüğü ve gücü, hepsinin
dengesini sağlayacak bir mantık kurgusu yazmada etkili olmaktadır.
Yazma öğretiminde amaçlanan, kişinin kendisini düzgün ve
uygun biçimde ifade edebilmesini sağlamaktır. Bu amacın yanında
kişideki eleştirici ve yaratıcı düşünme, iletişim, araştırma, problem
çözme, teknolojiyi takip edip kullanabilme ve en önemlisi Türkçeyi
doğru, etkili ve güzel kullanma becerisini sağlamak bulunmaktadır.
Metin merkezli etkinliklerde de bu hedefler göz önünde
tutulmalıdır. Şeklen yazmaktaki son hedef, ortaya bir metin
çıkarmaktır. Kelime ve cümleye dönük yazma etkinliklerinde maksat
kelimeleri ve cümleleri kıvrak biçimde kullanmak olurken, metin
merkezli yazma etkinliklerinde kelime ve cümlelerin kıvraklığının da
ötesinde bütün hâlinde bir metin ele alınmakta, metnin anlam, yapı ve
üslûp açısından bir kişiliğe bürünmesi hedeflenmektedir.
Ele alınan meselenin yorumlanması, düşüncelere şahsiyet katılıp
anlatılması, mevcut düşünce ve durumların beğenilmeyip sebepleriyle
eleştirilmesi, bir düşünceden yola çıkılıp başka farklı düşünceler elde
edilmesi, sözlü ifadelerin yazıya yazı diliyle aktarılması, bilinmeyen
bir meseleyi ele alabilmek için araştırma yöntemlerinin kullanılarak
bir meselenin metotlu biçimde ele alınması, faydalanılan yerlerin
belirtilip yerine göre tenkit edilmesi, şahsî veya sosyal bir meselenin
çözümlenebilmesi için fikirler ileri sürülmesi, bunların üstünde bütün
bu düşüncelerin aktarıldığı dilin uygun ve yaygın kurallarına,
estetiğine dikkat edilmesi metin merkezli yazma etkinliklerinin
hedeflerindendir.
Metin merkezli etkinliklerde sonraki hedef, planlı yazılar
yazmaktır. Elbette dar da olsa bu tür etkinliklerde de yönergeler kısmî
bir planlama sayılır. Ancak daha sağlam metinler için metin kurma
becerisi geliştirildikten sonra planlı yazıya da geçilmelidir. Burada
öğretmenin öğrencisinin seviyesini takip etmesi gerekmektedir.
Dolayısıyla hangi öğrencinin hangi kıvamda olduğunu, öğrenci
dosyalarına zamanında kaydetmek gerekmektedir.
76

1. Nesnelerin geçmişi
Kullandığımız eşyaların hizmetimize girmesinden önce hangi
hallerde olduğunu kim düşünmüştür? Belki bir kısmımız. Şimdi
seçeceğimiz bir eşyanın geçmişini karıştıralım. Mesela kurşun
kalem… Acaba kurşun kalem, kurşun kalem olmadan önce ne ve
nasıldı? Bu sorudan yola çıkarak kalemin kalem olma serüvenini
düşündükten ve biraz da araştırdıktan sonra kalemin serüvenini ortaya
koyarız. Bu çalışma her tür eşyanın serüveni için kullanılabilir.
Örnek çalışmalar:

KALEMİN HİKÂYESİ
Ben bir kalemim. Benim nasıl bu hale geldiğimi, nerelerde
kullanıldığımı hepiniz çok merak ediyorsunuz. O zaman ben size
anlatmaya başlayayım.
Ben ilk başta bir tohumdum, fidan oldum. Zamanla ağaca
dönüştüm. Sonra işçiler ağacı keserek fabrikalara gönderdiler.
Fabrikalarda beni şu anda bulunduğum duruma getirdiler. Ben birçok
işlemden geçtim. Şu anda beni her öğrenci kullanıyor. Ama bazı
öğrenciler hangi safhaları geçtiğimi bilmezler ki...
Zeynep AYDIN 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO

KİTABIN DOĞUŞU
Merhaba. Ben kitabım. Benim nasıl doğduğumu biliyor
musunuz? Ben her doğuşumda birçok zorluklardan geçerim.
Ormanları aşar, fabrikaları gezer, insanları tanırım. Herkesin elinden
geçer, bazen kirli olurum bazen temiz, bazen sevinirim, bazen
üzülürüm, bazen olduğum yerde kalır, bazen gece sıcak yatakta
yatarım.
Ben işte böyle doğarım. İlk önce benim için güzel ağaçları
keserler. Onları kamyonlarla fabrikalara taşırlar. Benim için o
insanları yorup canlarını yakarlar. O ağaçları doğradıktan sonra
hamur haline getirip beni üretmeye başlıyorlar.
Kâğıt şekline geldikten sonra yazılarımın yazılması için beni
mürekkep dünyasına yani matbaaya gönderirler. Orada ben de birçok
şey öğrendim. Mesela bir kez matematik kitabı okumuştum. İki kere
ikinin dört olduğunu öğrendim. Sonra beni öğrencilere veya
kitapçılara verirler. Sonra da öğrencinin eline tutuştururlar. İşte ben
bu kadar zevkli doğarım!
77

Meryem GÜNDÜZ 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO

BİR KÖFTENİN HAYAT YOLCULUĞU


Ben leziz bir köfteyim. Aslında 'ben' değil, 'biz' demem lâzım;
çünkü yağ, karbonhidrat, protein ve vitamin ihtiva eden bir besin
maddesiyim. İnsanlar -bilhassa çocuklar- beni çok sever.
Yeni pişirildim ve tabakta bekliyorum. O da ne! Dört sivri ucu
olan bir metal, tam göğsüme batırıldı ve beni kapısı açılıp kapanan,
hareketli bir odaya attı. Bu odada üst üste iki sıra hâlinde U şeklinde
dizilmiş, kimi keskin kimi de değirmen taşı gibi yassı 32 adet kaya var.
Öndeki kayalar beni sıkıştırıp keserek büyük parçalara ayırdılar. Altta
bulunan yumuşak bir kürekle parçalarım biraz arkaya itildi. Arkadaki
kayalar ise, parçalarımı iyice ezerek beni âdeta hamur hâline getirdi.
Bu arada odanın sağında, solunda ve altında bulunan birçok
musluktan üzerime sular fışkırmaya başladı. Bünyemde bulunan
karbonhidratlar, bu sudaki pityalin enzimi (alfa amilaz) tarafından
parçalanmaya başladı. Fışkıran sular, bünyemde bulunabilecek
muhtemel mikropları öldürmekle vazifeli lizozim ve antikor gibi
maddeler ihtiva ediyordu.
İyice yumuşamış ve kayganlaşmış, âdeta bulamaç hâline
gelmiştim. Yukarıda bahsettiğim yumuşak küreğin hareketleriyle çok
dar bir boruya doğru sevk edildim. Borunun içinde, beni dâima aşağı
iten hareketler vardı. Borudan aşağıya indirilirken, bir kapı açıldı.
“Daha geniş bir odaya girecek ve sıkıştırma hareketlerinden
kurtulacağım.” derken, dibinde hafif renkli bir sıvı olan kuyuya
düşüverdim. Burada biraz olsun ferahlayacağımı düşünürken, içine
düştüğüm sıvının, mermeri delebilecek (pH=0,8) kuvvette bir asit
olduğunu öğrendim. “Eyvah!” diye feryat ettim; ama iş işten geçmişti.
Bu asit, muhtevamdaki proteinleri parçalamaya başladı. Aynı
zamanda bu büyük kuyunun duvarlarındaki bazı hücrelerden
salgılanan, asitsiz ortamda tesir göstermeyen pepsinojen, bu asitle
hemen aktifleşiyor ve beni iyice parçalıyordu. Proteinlerimin büyük
bir kısmı parçalanmıştı. “İçine düştüğüm sıvı, mermeri parçalıyor da,
neden bu kuyuyu parçalamıyor?” diye düşünürken, kuyunun
duvarlarının ince bir tabaka hâlinde asitlerin parçalayamadığı
sümüksü bir madde ile kaplanmış olduğunu öğrendim.
“Kurban olduğum Rabb’im, Sen izin vermeyince mermeri delen
asitler, yumuşak bir dokuya zarar veremiyor.” dedim. Kuyuya benzer
bu odada yaklaşık bir saat kadar, diğer besin maddeleriyle beraber
hem karıştırıldık, hem de parçalandık. Daha sonra bu odanın dış
duvarları bizi sıkıştırdı ve geldiğimiz borunun tam tersi istikamette
78

âniden gevşeyen bir kapağın açılmasıyla yeni bir boruya fışkırtıldık.


Bu boru, 12 parmak (duodenum: Lâtince on iki) yan yana dizilmiş
intibaını veren bir görüntüye ve 15–18 cm civarında bir uzunluğa
sahipti. Burada hâlimiz yine perişandı. Bu sefer de, bir çeşmeden
boşalan bazik (sodyum bikarbonat) bir salgı ile karşılaştık. Bu sıvı,
bize karışan asitleri tesirsiz hâle getirmekle, yani asitlerin
bulunduğumuz borunun korumasız olan duvarlarına zarar vermesini
önlemekle vazifeliydi.
Burada da muhteviyatımdaki karbonhidratları parçalayan
amilaz, yağları parçalayan lipaz, proteinleri parçalayan tripsin,
kimotripsin, karboksipolipeptidaz ve daha birçok enzim üzerime
saldırdı ve beni en küçük yapıtaşlarıma kadar parçaladı. Bu arada,
beni paramparça eden enzimlerin, gelmiş oldukları protein, yağ ve
karbonhidratlardan müteşekkil çeşmeyi (pankreas) niçin
parçalamadığını düşünmeye başladım. Sonra, bu enzimlerin, pankreas
dokusunda aktifleştirici faktörler olmadığından aktif hâle
geçemediklerini, ancak bizim bulunduğumuz boruya geldikten sonra
bağırsak duvarından salınan faktörler vasıtasıyla parçalayıcı özellik
kazandıklarını öğrendim.
Bu ince boruda iyice parçalandıktan sonra, borunun sonuna
doğru üzerimize yeşil bir sıvı (safra) döküldü. Deterjan gibi iş gören
bu sıvı, bilhassa muhteviyatımdaki yağları parçalamakla vazifeliydi.
Bütün bu hâdiselerden sonra, çok mükemmel bir fabrikanın içinden
geçtiğimi anladım. Uzunluğu üç metreye yakın bu ince boruda
ilerledikçe parçalanacak hâlimiz kalmadı. Sadece içimize katılan
soğan ve maydanoz gibi bitkilerin parçalanmayan selüloz lifleri, çok
kalın ve kısa bir boruya kadar yolculuklarına devam ettiler. Onların o
kalın boru içinde sularının emildiğini, kalanların da bir müddet
biriktikten sonra tuvalet denen bir çukura atıldığını öğrendim.
Bu arada borunun duvarlarının kıvrımlı ve pütürlü olması
oldukça dikkatimizi çekti. Meğer buralar, parçalarımızın iki ayrı
yoldan başka bir âleme geçme noktalarıymış. Bu kabarcıkların içinde
bulunan oldukça ince kılcal yollardan, kırmızı ve beyaz iki farklı (kan
ve lenf yolu) sıvı ihtiva eden daha ince borulara geçirildiğimizi
anladık. Artık ‘ben’ yoktum, benim çok küçük parçalarımdan oluşan
‘bizler’ vardık. Karbonhidratların parçalanmasından ortaya çıkan en
basit birimler olan glikoz ile proteinlerin parçalanmasından açığa
çıkan aminoasitler kırmızı sıvıya geçirilirken; yağ asitleri olan
kardeşlerimiz, lenf olarak isimlendirilen beyaz sıvıya alındılar. Glikoz
ve aminoasit kardeşlerimiz kırmızı sıvıyla taşınarak karaciğer isimli
bir fabrikaya götürüldüler; burada bazı hususi işlemlerden geçirilip,
faydalı hâle getirildikten sonra, tekrar kırmızı sıvıya veriliyorlardı.
Ancak ne hikmetse beyaz sıvıdaki yağlar (lenf) bu fabrikaya
79

uğramadan ayrı bir yoldan daha sonra kırmızı sıvıya geçiriliyordu.


Bunun sebebini daha sonra öğrendim: Eğer yağ asitleri; glikoz ve
aminoasitle birlikte karaciğere gelseydi, bu fabrikayı bozacak ve onun
çalışanlarını öldürecekti.
En sonunda kırmızı sıvı bizi, sayısı 100 trilyonu bulan hücre
isimli küçük odacıklara taşıdı. Hepimiz ayrı ayrı hücrelere
gönderilmiştik. Burada öncelikle glikoz kardeşimizle oksijen
birleştirilerek su, karbondioksit ve enerji üretiliyordu. Bu odacıkların
çalışabilmeleri için, enerjinin gerekli olduğunu öğrendim. Enerji için
glikoz yeterli olmazsa, yağ kardeşlerimiz de enerji üretiminde
kullanılıyordu. Aminoasit kardeşlerimizden ise, odacıkların yapısında
kullanılmak üzere sağlam proteinler; glikoz ve yağ depoları tükendiği
durumlarda da enerji üretiliyordu. Bu odacıklarda, ihtiyaç fazlası yağ
ve glikoz depo edilebiliyordu. Anlayacağınız, yolculuğun başında
köfte olan ben, sonunda su, karbondioksit ve enerjiye dönüştüm. Bir
kısmım yapıtaşı olarak, bir kısmım da hücrelerin hayatî
faaliyetlerinde vazife aldığından insanlık mertebesine yükselmiş ve
büyük bir şeref kazanmıştım.
Bütün bu parçalanma ve emilme hâdiselerinin sonunda bir
kısmımız yapıya katılmış, içinde benim de bulunduğum enerji elde
edilen diğer bir kısmımız da vazifelerimizi bitirdikten sonra
karbondioksit isimli boğucu ve kirli bir gaz hâline girmiştik.
Yoğunluğumuz çok arttığı takdirde bulunduğumuz odacıkları
boğabileceğimiz söz konusu olduğu için, tekrar kırmızı sıvıya atıldık.
Büyük bir pompanın ittiği bu kırmızı sıvı içinde bulunan hemoglobin
isimli moleküle bindirilerek, milyonlarca keseden oluşan ve süngere
benzeyen akciğer isimli harika bir fabrikaya getirildik. Akciğer
keselerine gelmiş taze hava içindeki oksijenle yer değiştirdik. Artık bir
insanın vücuduna veda etme zamanı gelmişti. Bir karbondioksit olarak
karanlık ve daracık yerlerden çıkıp özgürlüğüme kavuştuğuma
şükrettim.
Ancak havada bir müddet dolaştıktan sonra, yeşil bir bitkinin
yaprağına konduruldum. Yaprağın üzerindeki küçük pencerelerden
(stoma) geçerek, hücrelerde harika bir şekilde çalışan klorofil
fabrikasında misafir edildim. Burada topraktan borucuklarla getirilen
su ile birleşmem için beni zorladılar. Buna gücümün yetmeyeceğini
söyleyince, hemen güneş ışığı ile mahiyetimi değiştirip, beni kimyevî
bir enerji deposuna çevirdiler. Artık basit bir karbon atomu değildim,
enerji kaynağı olan bir glikoz molekülünde kendime yer bulmuştum.
Bundan sonra içinde bulunduğum bitkinin mahiyetine ve genetik
programına göre nişastaya, proteine veya yağlara
dönüştürülebilirdim. Ben bir yeşil yonca yaprağının üzerinde sağa
80

sola salınırken hiç beklemediğim bir şey oldu. İçinde bulunduğum


yeşil yapraklar bir inek tarafından afiyetle yeniliverdi.
İneğin vücudunda yeni bir fasıl başlamıştı. Çeşitli kimyevî
işlemlerden geçirildikten sonra bana bu yeni ev sahibimin
kaslarındaki proteinlerde vazife verildi. Keyfim de iyiydi. Artık
kendimi ot değil, bir hayvan proteini olarak hissediyordum. Ottan
çıkıp bir ineğin vücuduna geçmekle Esma-i İlâhî’nin tecellilerini
göstermede bir mertebe daha yükselmiştim.
Bir kurban bayramında içinde vazifeli olduğum mübarek hayvan
kurban edildi. Etleri kıyma makinesinden geçirildi, ben de tekrar köfte
olarak önünüze getirildim. 18

18
UĞUZ, Ali: Bir Köftenin Yolculuğu, Sızıntı: Ekim 2008, 357. S.
http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/bir-koftenin-yolculugu.html
81

2. Rol değiştirme
İnsanlar bulundukları konuma göre davranır. Bir baba, anne
gibi; bir anne de baba gibi davranamaz. Öğretmenden de öğrenci tarzı
bir konuşma beklemek abestir. Rol değiştirme adlı yazı tarzında önce
öğrenci ve sonra öğretmen, önce anne ve sonra baba gibi kendinden
başka biri olarak davranması istenecek. Bu davranış neticesinde hangi
rolleri seçmişse sorumlu olduğu zümreye hitaben ikişer konuşma
metni hazırlayacak. Böylece ilk metinde gerçek kimliğiyle, sonraki
metinde de onun muhatabı olan şahsiyetin kimliğiyle yazacağından
empati anlayışını geliştirmesinde de öğrenciye yardımcı olacaktır.
Yazının sonunda öğretmenin değerlendirmesi rollerin üstlenilip
üstlenilemediği noktasında olmalıdır.
Örnek çalışmalar:

BEN BİR ÖĞRENCİ OLARAK


Ben bir öğrenci olarak öğretmenlerimin bana ve arkadaşlarıma
iyi davranmalarını, ismimi yanlış söylememelerini, parmak
kaldırdığımda, etkinliklerde, yoklama listesini okumada, bir sorunum
olduğunda beni dinlemelerini ve beni seçmelerini isterim. Yazılı
sorularını önceden söylemelerini ve çözemediğimiz sorularda bizlere
yardımcı olmalarını isterim.
Neslihan ŞAHİN 7-B 973 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

BEN BİR ÖĞRETMEN OLARAK


Ben bir öğretmen olarak öğrencilerimin bana saygılı
davranmalarını, derste boş yere konuşmamalarını, derse
katılmalarını, derslerine çok çalışmalarını, verdiğim ödevleri tam
zamanında yapmalarını, sorduğum sorulara doğru cevap vermelerini,
derse zamanında girmelerini, sözümü kesmemelerini, kıyafetlerine
özen göstermelerini, yanında kesici ve delici alet
bulundurmamalarını, bir sorunları olduğunda benimle konuşmalarını,
çeşitli faaliyetlere katılmalarını isterim.
Neslihan ŞAHİN 7-B 973 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

BEN BİR ÇOCUK OLARAK


Ben bir çocuk olarak anneleri hiç anlamıyorum. Bir şey yapmak
istesem ‘beceremezsin, yapamazsın’ derler. Neyse, bir yere gitsem
‘kenardan git’, karşıdan karşıya geçerken ‘dikkate et’ derler. Sanki
82

ben beceremezmişim gibi. Bir yere yatıya gitsem, ‘gittiğinde telefon et,
fazla dışarı çıkma, gittiğin kişiyi üzme, sözünden dışarı çıkma,
yemeğini düzenli ye, aç kalma, geç yatma, kitaplarını götür de orada
ödevlerini yap’ derler. Yok şöyle yok böyle… Derken benim oraya
gidesim bile kalmazdı.
Berfin KARA 7-B 975 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

BEN BİR ANNE OLARAK


Ben bir anne olarak şu çocukları hiç anlamıyorum. Sürekli bize
karşı çıkıp duruyorlar. O dışarı çıkarken ben endişeleniyorum. Ya
başına bir şey gelirse, ya araba çarparsa… Gazeteden her gün neler
okuyoruz neler… Ben onun iyiliğini istiyorum, o bana ne yapıyor? Ya
kötü bir arkadaşı olursa, ya benim kızımı uyuşturucuya sürüklerse! O
zaman ben ne yaparım?
Berfin KARA 7-B 975 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

BEN BİR ÖĞRENCİYİM


Ben bir öğrenci olarak şu öğretmenleri anlamıyorum. Çünkü
okula girer girmez Müdür Bey kapıda duruyor. Müdür “Günaydın
çocuğum!” diyeceğine “Oğlum o saçlar ne?” diyor. Acaba okula
girildiğinde “O saçlarının hali ne?” diye niye soruyorlar, bunu çok
merak ediyorum. Bir de mont, polar türü şeylerin sınıfımızda
giyilmesine izin vermiyorlar; ama kaloriferler sınıfı ısıtmıyor, bu
nedenle polar ve mont türü şeyler giyiyoruz, buna da kızıyorlar. Bu
yüzden şu öğretmenleri anlamıyorum.
Mustafa SEMİZOĞLU 7-B 824 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

BEN BİR ÖĞRETMENİM


Ben bir öğretmenim, Pınarbaşı İlköğretim Okulunda
öğretmenlik yapıyorum; ama bazı öğrencilerimin tavırlarını hiç
beğenmiyorum. İlk olarak saç sorunu, birdenbire habersiz müfettiş
gelse, okulumuzu kötülerler. "Şu Pınarbaşı’nda bir terbiye yok."
derler. Bir de şu kavgalar yok mu, okul çıkışı toplanırlar, arkalarına
da büyüklerini alırlar, haydi kavgaya... Kavga yerine sorunlarınızı
kendiniz oturup adam gibi konuşarak halledemez misiniz? Bu yüzden
öğrencilerimin tavırlarını beğenmiyorum.
Mustafa SEMİZOĞLU 7-B 824 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
83

BEN BİR ÇOCUK OLARAK...


Ben bir çocuk olarak ailemden birçok beklentim var. Mesela
çocukların birçok sorunu olur; ama anne ve babasına söyleyemez.
Çünkü korkar, yani kendisine bağırır diye. Aslında bağırmamaları
gerekir. Mesela karne alıyoruz, birkaç notumuz zayıf olur, karnemizi
incelemeden hemen bağırmaya başlar. Annem beni arkadaşlarıma
göndermiyor, niye göndermiyorlarsa. Şu anneleri hiç anlamıyorum
doğrusu...
Zekiye TÜRKMEN 7-B 25 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

BEN BİR ANNE OLARAK...


Ben bir anne olarak çocuklarımdan birçok beklentiim var.
Mesela yatağını toplasın, kendisi kahvaltısını hazırlasın, kendi
dişlerini fırçalasın, derslerine daha çok vakit ayırsın, dışarıda daha az
oyun oynasın gibi bazı beklentilerim var.
Zekiye TÜRKMEN 7-B 25 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
84

3. Fotoğrafların konuşmaları
Öğrencilere öncelikle evlerinden en az üç kişinin resminin
olduğu birer fotoğraf getirmeleri söylenir. Gelen fotoğraflarda bulunan
kişilerin isimleri etrafında bulunulan mekândan başlanarak çeşitli
konularda konuşmalar yaptırılır. Bu konuşmalar aynıyla deftere
yazılır. Yazılan konuşmalar sınıfta okunur.
Kendisinin olduğu bir fotoğraf da seçilebilir. Bu fotoğraftan
başka kendisinin olmadığı bir fotoğraf daha seçilir. Sonra bu iki resim
karşı karşıya getirilir ve resimde bulunan kişilerle diyalog yaptırılır.
Örnek çalışmalar:

RESMİM VE BEN
Burhan resmini eline alır ve başlar resmiyle konuşmaya.
Bakalım nelerden bahsetmişler?
Burhan 1: “Aaaa aynı ben.”
Burhan 2: “Sen de aynı ben.”
Burhan 1: “Ne işin var senin orada?”
Burhan 2: “Asıl senin ne işin var orada?”
Burhan 1: “Ben burada olmasam insanlar boş kağıda mı
bakacak? Sen olsan ne olur olmasan ne olur?”
Burhan 2: “Asıl ben burada olmalıyım.”
Burhan 1: “Hemen çık oradan.”
Burhan 2: “Sen çıkarsan ben de çıkarım.”
Burhan 1: “Yahu ben nasıl çıkayım buradan?”
Burhan 2: “Vallahi kardeşim, nasıl çıkarsan çık.”
Burhan 1: “Üçe kadar sayıyorum çıkmazsan…”
Burhan 2: “Gerisini getir.”
Burhan 1: “Sen anladın onu.”
Burhan 2: “Hadi çık oradan.”
Burhan 1: “Yahu bana ne sen çık.”
Burhan 2: “İiii tamam tamam. Bu kadar şaka yeter. Hadi sana
kolay gelsin.”
Burhan SİVRİ 8-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO
85

4. Noktalama işaretlerinin konuşmaları


Noktalama işaretlerinin ne işe yaradıkları imlâ kılavuzundan
öğrenilir. Bu işaretler kullanılmamaktan dolayı ne gibi şikâyetlerde
bulunur? Kullanılmamak onları nasıl üzer? Bu sorular üzerine
düşündükten sonra onların edebilecekleri şikâyetler kendi aralarında
yapacakları konuşmalarla daha da belirginleşecek. Mesela virgül,
hakkıyla kullanılmamaktan; nokta, cümle sonlarında
kullanılmamaktan; üç nokta, devamı var anlamına gelecek yerde
kullanılmamaktan yakınır. Birbirlerini arada teselli ederler. Bu
minvalde diyaloglar yapılır ve metne dökülür.
Örnek çalışmalar:

KAYBEDİLENLER
Bir gün insan virgülü kaybetti.
O zaman cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya
başladı.
Cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti.
Bir başka gün ise ünlem işaretini kaybetti.
Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı.
Artık ne bir şeye kızıyor ne de bir şeye seviniyordu. Üstelik hiçbir şey
onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.
Bir süre sonra soru işaretini kaybetti.
Artık soru sormaz oldu. Hiçbir şey ama hiçbir şey onu
ilgilendirmiyordu. Ne kâinat ne dünya ne de kendisi umurundaydı.
Birkaç sene sonra iki nokta işaretini kaybetti.
Artık davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işareti kalmıştı.
Kendisine ait tek bir düşünce bile yoktu. Yalnız başkalarının
düşüncelerini tekrarlıyordu.
Son noktaya geldiğinde düşünmeyi, okumayı unutmuş
vaziyetteydi.

TATLI KÂBUS
Elif bir gece rüyasında kendisini mahkeme huzurunda
yargılanırken gördü. Sabah olduğu zaman yanı başındaki saatin
çalmasıyla çığlıklar eşliğinde uyandı. Annesi hemen yanına koştu:
86

“Ne oldu Elif?”


Elif annesine rüyasından hiç bahsetmedi ve bir an fare görmüş
gibi olduğunu söyledi. Annesi odadan çıkar çıkmaz masasında duran
kâğıda bir şeyler yazmaya başladı. Okula zor bela gittiğinde en yakın
arkadaşı olan Ayça ya rüyasını anlatmaya karar verdi.
“Ayça!”
“Efendim Elif?”
“Şey sana bir şey söylemem lazım.”
“Tabii sana daha önce de söylediğim gibi bana her istediğin
zaman her istediğini söyleyebilirsin.”
Rüyası Elif’i çok etkilediği için kekeleyerek rüyasını anlatmaya
çalışmasından rahatsız olan Ayça:
“Elif, biraz düzgün konuşur musun?”
“Tamam, sâkinim. Bak.”
“Eeeee Elif, haydi çabuk ol, yoksa birazdan zil çalacak.”
Elif tam söze başlayacakken zil çaldı ve Elif’in anlatacakları
ağzına takılır kalıdı. Elif dersi zor geçirdi. Zilin çalmasıyla Ayça’nın,
Elif’in yanına gelmesi bir oldu. Ayça:
“Evet Elif, seni dinliyorum.”
“Eh bak Ayça, sana şimdi anlatacaklarım aramızda kalacak,
tamam mı?”
“Sen hiç merak etme Elif, buradan çıkar çıkmaz ilk işim senin
anlattıklarını herkese yaymak olacak.”
“Ya öf, dalga geçme.”
“Ay tamam, sen devam et.”
“Tamam. Hani Türkçe dersinde yazmamız gereken bir
kompozisyon vardı ya...”
“Hani senin yazmayı hiç istemediğin şu kompozisyon mu?”
“Evet. Ama istersen bir sus da ben devam edeyim.”
“Ay tamam, haydi haydi alınganlığın sırası değil.”
“İşte ben gece uyumadan önce bu kompozisyon benim aklıma
geldi. Ben de hiç umursamaz bir şekilde yazdım. Gece uykuya
daldığımda rüyamda kendimi bir mahkeme salonunda buldum ve
“Aman Allah’ım! Ne oluyor burada?” der demez önümde bir soru
87

işareti… “Ya sen kimsin?” der demez bir tane daha. Sonra aklımdan
siz geçtiniz.”
“Nasıl yani?”
“Şöyle ki, Acaba Ayça, Selin, Tuğçe, Esma, Mert ve Esin ne
yapıyorlar? Birden karşıma bilmem kaç tane virgül ve bir tane daha
soru işareti çıktı.” Ben tam ağlayacakken arkadan bir ses geldi:
“Kalk gidiyoruz.” diye. Neyse, ben kalktım. Mahkemelerde
suçluların oturtulduğu yer beni oraya oturttular, ondan sonra yine bir
ses:
““T.İ.K.B başkanı geliyor, kalk, saygısız.” dedi. Ben de
kalktım.”
“T.İ.K.B ne oluyor?”
“Türkçemizi iyi kullanalım ve batırmayalım...”
“İlahi Elif, sen adamı öldürürsün.”
“Bak gidiyorum.”
“Ay tamam tamam, dur dinliyorum.”
“İşte ben dururken bir baktım ki nokta hakim koltuğuna
oturmuş, yanında bizim Türkçe öğretmeni, ikisi de bana kötü kötü
bakıyorlar.” Sonra nokta şöyle dedi:
“Demek, benim nerelerde kullanıldığımı bilmeyen terbiyesiz
sensin, öyle mi?”
“Yok, vallahi, ben senin nerelerde kullanıldığını biliyorum.”
“Söyle o zaman da bakalım gerçekten biliyor muymuşsun?”
“Nokta cümle sonlarında ve kısaltmalarda kullanılır.”
“Aferin.”
Nokta gitti yerine üç nokta geldi ve bana dedi ki:
“Demek benim nerelerde kullanıldığımı bilmeyen terbiyesiz kız
sensin.”
“Yok, ben değilim o kız.”
“Pekâlâ, söyle o zaman, ben nerelerde kullanılıyorum?”
“Açıklamalardan önce miydi?”
“Ne diyorsun sen?”
“Şaka yaptım şaka, ben seni bilmez olur muyum?”
“Söyle o zaman.”
88

“Tamamlanmamış cümlelerin sonuna, alıntılarda; başta, ortada


veya sonda yazılmamış kelimeler varsa onların yerine.”
“Ha, şöyle.”
Sonra o da gitti, yerine iki nokta geldi. O sormadan hemen ben:
“Açıklamalardan önce.” deyince gelmesiyle gitmesi bir oldu. O
da gittikten sonra ünlem geldi ve ben:
“Eyvah!” deyince geri gitti. O da gittikten sonra virgül geldi ve
bana:
“Haydi beni de söyle ve kurtul.” dedi.
“Birbiri ardına sıralanan eş görevli kelime gruplarının arasına
ve anlama güç kazandırmak için tekrarlanan kelimeler arasına
konur.”
Ayça:
“Ya, öyle mi ?”
Elif:
“Dur, daha devamı var...”
Ayça:
“İyi o zaman, sen devam et.”
“Noktalama işaretleri bittikten sonra birden öğretmenimiz
Yakup Bey üstüme üstüme gelmeye başladı...”
“Ne dedi peki?”
“Eğer bir izin verirsen anlatacağım.”
“Ay tamam, devam et sen.”
“Ben Hocamın karşısında ağzımı bile açamıyordum. “Ben sana
böyle mi öğrettim? Madem biliyordun neden o gece yazdığın
kompozisyonu berbat ettin?” Hocamın üzerime uyguladığı baskıya
dayanamadım ve çığlık atarak yataktan kalktım...”
Ayça:
“Vay be, rüya ya bak, kâbus gibi.”
Elif:
“Bak, bu kompozisyonu da sabah yazdım, nasıl olmuş?”
Elif’in kompozisyonu gerçekten de çok güzel olmuştu ve
kompozisyondan 100 almıştı. O acılı kâbustan sonra Elif, hiçbir yerde
imlâ kurallarını bozacak bir şey yapmamaya çok özen gösterdi. Elif ve
89

Ayça büyüdükleri zaman Türkçe öğretmeni olup bütün öğrencilerine


imla kurallarını çok güzel bir şekilde öğreteceklerine söz verdiler...
Hivda BOZKURT 8-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO

NOKTALAMA İŞARETLERİ ARASINDAKİ TARTIŞMA


Nokta, ünlem, soru işareti, iki nokta, üç nokta konuşurken
tartışmaya başladılar. Soru işareti:
“Aramızda en iyi ve en önemli kim?”
Nokta dayanamayıd araya daldı:
“Tabiî ki de ben.”
Ünlem biraz heyecan biraz da şiddetle araya girdi:
“Yok ya, sen herşeyi bitiriyorsun. Herşeyin sonunu
getiriyorsun.”
“ Daha güzel ya, herşeyi ben bitiriyorum. Hem sen kendine bak!
Çok şiddetli, çok korkak ve çok heyecanlısın.”
“ Ya sen? Sevenleri, saat ve dakikayı birbirinden ayırıyorsun.”
Bunun üzerine nokta dargın ve üzgün bir şekilde geri çekilirken,
iki nokta araya girdi:
“Hiçbiriniz benim kadar iyi ve önemli değilsiniz. Konuşacak
kişiyi belli ederim. Örnek verilecek yerde bulunurum. En önemlisi
matematikte bölme olarak sıkça yer alırım.”
Ünlem:
“Sen çok konuşuyorsun, konuşmazsan bile herkesi
konuşturuyorsun.” dedikten sonra iki nokta da aradan çekildi ve
araya üç nokta girdi:
“Ben daha önemliyim. Tamamlanmayan cümlelerin sonuna
gelirim.”
Ünlem:
“Ha ha ha! Onunla mı övünüyorsun, daha bulunduğun cümle
tam değil, sen mi tam olacaksın? Hiç katılmasaydın aramıza.”
Soru işareti:
“En iyi benim. Sizin göreviniz benim görevim yanında bir hiç.
Ben olmasaydım sorular olmazdı ve her şey çok zevksiz olurdu.”
Ünlem bu sefer çok şiddetli bir şekilde:
90

“Zaten herşeyi sen başlattın. Kim daha önemli diye sormasaydın


tartışma olmayacaktı. Kimse birbirine dargın ve üzgün olmayacaktı.”
Bunun üzerine hepsi ünlemi onayladılar ve soru işaretini
dışladılar. Ünlemin yaptığı bütün bu hakaretlere rağmen ona olan
kırgınlıkları geçti. Çünkü onlar da birbirlerine hakaret etmişti.
Ünlem heyecanlı ve gurur verici bir şekilde:
“Bütün hepiniz benim dostumsunuz. Benim için hepiniz ve
görevleriniz çok önemlidir. Tartışmaya gerek yok artık.” dedi.
Bunun üzerine soru işareti hepsinden özür diledi ve onu da
tekrar yanlarına aldılar. Sonra hep beraber mutlu bir şekilde yeni bir
sayfaya kalem açtılar.
Mert Kerim EJDER 8-D 2712 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

YAZIYA YAPILAN YARDIM


Karlı bir kış günü ünlem, iki nokta, üç nokta, soru işareti ve
nokta bir kulübede oturmuşlar. Aralarında hem koyu, hem tatlı bir
sohbete tutuşmuşlar. Hepsi hem kendi günlerinden bahsediyor, hem de
arkadaşlarının görevi ile kendi görevleri arasında tatlı tatlı
tartışıyorlarmış.
Nokta söze başlamış:
“Ben cümlelerin sonunda yer alırım. Belirli bir duraklama
yapılacağını gösteririm.” demiş.
İki nokta oradan söze karışmış:
“Ben de bir cümlenin sonunda açıklama yapılacaksa, örnek
verilecekse arada bulunurum.”
Soru işareti de arkadaşlarını dinlemiş ve dayanamayıp yaptığı
işlerden ve bunların öneminden soru şeklinde bahsetmiş:
“Ben soru bildiren cümlelerin sonuna konur muyum? Acaba
soru bildiren kelimelerin sonuna da konur muyum?”
Soru işaretinin sorduğu bu sorular, bütün noktalama
işaretlerini güldürmüş. Derken o küçük ve sıcacık kulübenin kapısı
çalınmış, içeriye yazı girmiş ve demiş ki;
“Benim noktalama işaretlerim eksik. Ne olur, bana yardım eder
misiniz? Beni okuyanlar benden hiçbir şey anlamıyorlar. Ne olur bana
yardım edin de beni okuyanlar sizin sayenizde beni anlasınlar. Benden
bir anlam çıkarsınlar.”
Ünlem söze başlamış:
91

“Tabi ki de sana yardım edeceğiz. Yoksa biz ne işe yararız, değil


mi?”
Onu üç nokta izlemiş:
“Eğer sana yardım etmezsek, bizim var olmamızın hiçbir anlamı
kalmaz. Sana yardım edeceğiz.”
Bütün noktalama işaretleri bu sözleri doğrulamış ve hatta
herkes yazıdaki yerini almış.
Üç nokta:
“Ben zaten bir sebeple kesilmiş cümlelerin sonuna konurum,
demiş.”
Ünlem söze girmiş:
“Ben de her türlü yardımı ederim. Acı, korku, hayret, sevinç...
Ne varsa hepsinin sonuna konurum.” demiş.
Ve böylece yazı kendini okutmuş. Yazı şöyleymiş:
ANNE SEVGİSİ
Bir annenin iki yavrusu varmış.
En küçüğü beş yaşında kadarmış.
Bir gün anne küçüğünü severken,
Çocuk demiş ki: Güzel annem, seni ben
Ne kadar seviyorum, bilemezsin,
Belki sen beni o kadar sevmezsin.
“Neden oğlum?”, “Ah anneciğim ah!”
Çünkü senin yavrun ikidir,
Senin gönlün iki sevgiyle çarpar.
Ama benim yalnız bir annem var...
(İbrahim Alâettin Gövsa)
Yazı çok güzel olmuş. Şimdi o yazıdan yüzlerce, hatta binlerce
kişi yararlanıyormuş.
Ülker KAN 8-A 3006 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
92

5. Nesirleştir-nazımlaştır
Dilde ve edebiyatta iki ifade vasıtası vardır. Bunlar, dilin normal
olarak gramer kaidelerine uygun kullanılmasından meydana gelen
nesir; diğeri ise sözün musikî ile kaynaşarak belli nizamlar içerisinde
söylenmesinden meydana gelen nazımdır19. Bu etkinlikte öğrencilerin
bildikleri nazım parçaları veya nesir parçaları sınıfa getirilir. Ders
kitaplarındaki metinler de kullanılabilir.
Etkinlik öncesinde seçilen metin baştan sona okunur,
anlaşılmağa çalışılır. Nazım okunduysa nesre, nesir okunduysa nazma
çevrilmelidir. Öğrenciler metin türü konusunda bilgilendirildikten ve
türlerin oluşumuyla ilgili bilgi sahibi olduktan sonra yapılması daha
faydalı olabilir. Çevirme işleminde şiirlerde devrik cümleler varsa
kurallı hale getirilip nesirleştirilir, düz yazı haline getirilir. Düz
yazılardaki bazı kurallı cümleler devrik hale getirilip şiir havasına
sokulur. Aslında bu etkinlik bir tür değiştirme çalışmasıdır. Tür
değişikliğine uğratılan metinler sınıfta okutulur. Beğenilen metinler
sınıf panosuna asılır.
Örnek çalışmalar:

DENİZYILDIZININ ÖYKÜSÜ
Bir adam, okyanus sahilinde yürüyüş yaparken denize telaşla bir
şeyler atan birisine rastlar.
Biraz daha yaklaşınca, bu kişinin sahile vurmuş denizyıldızlarını
denize attığını fark eder ve “Niçin bu denizyıldızlarını denize
atıyorsunuz?” diye sorar.
Topladıkların hızla denize atmaya devam eden kişi,
“Yaşamaları için.” yanıtını verince, adam şaşkınlıkla, “İyi ama
burada binlerce denizyıldızı var. Hepsini atmanıza imkân yok. Sizin
bunları denize atmanız neyi değiştirecektir?” der.
Yerden bir denizyıldızı daha alıp denize atan kişi, “Bak, onun
için çok şey değişti.” karşılığını verir.

Bir yıldız bir yıldızdır


Bir adam vardı sahilde yürüyen
Denizyıldızlarını denize sürüyen
Sordum ona: “Ne yapıyorsun, nedir amacınız?”

19
ÜZGÖR, Tahir: Edebiyat Bilgileri: 69. s.
93

Dedi bana: “Bir yıldız, sadece bir yıldız…”


Kurtulan bir olsa da anlamak gerek
Umutlanır görünce her bir yıldız
Gözden de yaş damlamak gerek…
Kübra KARATAŞ 8-C 2865Ümraniye Pınarbaşı İÖO

La Fontaine’den Orhan Veli’nin manzum biçimde çevirdiği


Balıkçıl adlı fablın öğrencilerce hikâyeleştirilmiş hâli de şöyledir:

BALIKÇIL
Bir gün uzun bacakları üstünde balıkçıl,
Uzun boynuna takılmış upuzun bir gaga,
Dolaşıyordu bir su kıyısında.
Su en güzel günlerdeki gibi pırıl pırıl.
Güzel turna kardeş fır dönüyordu içinde,
O nefis yayın kardeşle birlikte.
Balıkçıla o kadar yaklaşıyorlardı ki,
Uzansa hepsini yakalayıverecekti.
Ama hiçbir şey yapmadı, bekledi;
Karnım biraz daha acıksın dedi.
Muntazam yaşardı, vakitsiz yemek yemezdi.
Nelerden sonra hazret acıktığını sezdi.
Yavaşça kıyıya doğru yaklaştı.
Bu sefer de sazanlar dolaşıyordu suda.
Bekleyecekti, hoşuna gitmemişti bu da.
Nedense biraz fazla nâ-mizaçtı.
Beğenmezdi öyle değme yemeği;
“Sazana mı kaldı.” diyordu, kuşların beyi?
Bununla doyacağım! Beni ne sanıyorlar?”
Sazan da gitti, şimdi bir kaya balığı var;
Onunla da koskoca balıkçıl nasıl doyar?
94

“Allah korusun!” diyordu, kımıldamam bile.”


Ama sonra daha azı için kımıldadı.
Kalmamıştı suda balığın adı.
Acıkmıştı; bir sümüklüböceğe rastladı;
Bir anda yaladı yuttu lezzetle.
Pek o kadar müşkülpesent olmayın.
“Bu dünyada, en fazla, uysallar rahat eder.”
Aç gözlülük ederseniz eldeki de gider;
Hiçbir şeyi küçük görmeyin sakın!
La Fontaine: Les Fables

Verilen fablın hikâyeleştirilmiş hâli de şöyledir:

BALIKÇIL
Bir varmış bir yokmuş. Yeşil vadinin ortasından kıvrım kıvrım
geçen güzel ırmağın içinde yaşayan bir balıkçıl varmış.
Balıkçıl, bir öğle vakti upuzun gagası, ince bacakları ile kıvrım
kıvrım akan derenin kenarında dolaşıyormuş. Birden karnının biraz
acıktığını hissetmiş ve başlamış yiyecek aramaya. Balıkçıl çok titizmiş
ve düzenli bir hayat yaşarmış. Çok acıkmadan yemek yemezmiş.
Bir zaman sonra karnı guruldamaya başlamış. Yavaş yavaş
küçük adımlarla kıyıya doğru yanaşmaya başlamış. Nehre baktığı
zaman sazanlar dolaşıyormuş, beğenmeyip başka yemek aramaya
başlamış. Bu arada açlık da iyice bastırmıştı balıkçılı. Tekrar nehre
bakınmaya başlamış. Gözüne bir kaya balığı takılmış. Koskoca
balıkçıl bununla mı doyacakmış diye mırıldanmış kendi kendine.
Tekrar nehre bakınmaya başlamış. Bakınmış; ama ne kaya balığı ne
de sazan.
Derken gözü bir sümüklü böceğe ilişmiş. O kadar acıkmış ki
böceği lezzetle yalayıp yutmuş. En sonunda aç gözlülüğün,
tamahkârlığın kötü bir şey olduğunu anlamış ve kendi kendine söz
vermiş. Bir daha aç gözlülük yapmayacağım diye.
Elif MENGÜ 7-A 799 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
95

6. Kendimi kutlarım
Birinin bir başkasınca kutlanması ruhen bir rahatlık verir. Peki
kişinin kendini kutlaması ne getirir? İşte bu etkinlik kapsamında
öğrenciler aldıkları bir güzel not, gösterdikleri büyük bir başarı,
kazandıkları bir mücadele sonucunda kendi kendilerini kutlarlar. Bu
kutlama işi için de kendilerine bir kutlama kartı yazarlar. Öğrenciler
kendilerini öğretmenleri ya da babaları yerine koyarak da kutlama
kartları yazabilirler. Öğrencilerin kendilerini kutlama sebeplerini
yazdıkları örnekleri inceleyelim:
Örnek çalışmalar:

TOPLU KUTLAMA
Ben 8-B’den Türkan Güven. Kedimi başarılı, azimli, disiplinli,
düzenli, duygusal, sorumluluk sahibi, saygılı ve sevgili, başkalarına
örnek olduğum için kutluyorum.
Türkan GÜVEN 8-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO

Ben 8-B’den Sabriye Açıkalın. Kendimi ailemle birlikte çok


güzel vakitler geçirdiğim ve onlara saygılı olduğum için kutluyor ve
beğeniyorum. Okullarda arkadaşlarımla iyi geçindiğim ve
beğenmediğim bazı kızlar gibi olmadığım için; çalışkan olduğum için;
şimdiye kadar karnemde hiç dördüm olmadığı için ve şimdiki hoş
durumuma geldiğim için kendimi kutluyorum.
Sabriye AÇIKALIN 8-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO

Ben 8-C’den Oğuzhan Aktemur. Geçenlerde sokakta bir köpek


gördüm. Çocuklar köpeği itip kakıyorlardı. Ben de o çocukları
uyardım uygun bir dille. Vurmak ve incitmek yerine, ne yapmaları
gerektiğini söyledim. Beni çok iyi inandıktan sonra o köpeği alıp bizim
eve yakın bir köpek barınağına götürdüm. Ben bundan çok; ama çok
memnun oldum. Bana kalırsa bütün insanlar bunu yapmalı ve
hayvanlarımıza sahip çıkmalı, hayvanları daima korumalı. Ve daha
sonrasında o köpeği kendime aldım. Amcama emanet ettim.
Oğuzhan AKTEMUR 8-C Ümraniye Pınarbaşı İÖO

KENDİMİ KUTLUYORUM
Kendimi kutluyorum; çünkü annenin önemiyle ilgili bir
kompozisyon yarışmasında okulda birinci oldum. Çok güzel bir
96

duyguydu. Hayatımda ilk defa bir birinciliğim vardı. Ve ilk defa ödül
alıp mikrofonda okuyacaktım. O gün geldi, okumak üzere sahneye
çıktım. Gerçekten çok heyecan vericiydi. Müdür yardımcısı Selami
Hoca bana ödülümü vermişti. O an çok mutlu olmuştum. Annem hem
gururlanmış hem de duygulanmıştı. Bu, benim, anneme bir hediyemdi.
Gerçekten çok mutlu olmuştum. Başarılarımın devamını dileyip
kendimi kutluyorum.
Deniz AKAR 8-C Ümraniye Pınarbaşı İÖO

KENDİMİ KUTLUYORUM
Ben sınavdan çok kötü bir not bekliyordum; ama sınıfta en
yüksek notu da ben aldım. Bu yüzden çok mutluyum. Ben kendimi bu
yüzden kutluyorum. Başarılarımın devam etmesini istiyorum.
Yeşim KÖRPE 8-C Ümraniye Pınarbaşı İÖO

AFERİN BANA
Geçen gün bizim sokakta çocuklar top oynuyorlardı. Ne olduysa
o an oldu. İki çocuk kavgaya başladı. İlk olarak küfür ettiler
birbirlerine. Kavga iyice büyüdü. Öyle ki ayıramadım. “En iyisi
annelerini çağırayım.” dedim. Ve çağırdım. Düşündüğüm gibi oldu.
Hepsi çocuklarını alıp eve gittiler. Ertesi gün o iki çocuk barıştı.
Bunu ben başardım. Daha ileri gidip kavgayı büyütmelerine mani
oldum. Bu yüzden kendimi kutluyorum.
Nagehan KARADAĞ 8-C Ümraniye Pınarbaşı İÖO
97

7. Yakınımın özgeçmişi
Özgeçmiş, bir kimsenin hayatını anlatan yazı; ünlü bir şahsın
hayatının derlenip toplanıp anlatılması; tanınmış, sevilmiş, hayatında
örnek olmuş, eserler yazmış, ün bırakmış kişileri tanımak gayesiyle
yazılan kompozisyonlar; yurtlarına, insanlığa büyük hizmetleri
dokunmuş önemli kişilerin çalışmalarını, hayatlarını anlatan
yazılardır20. Biyografik yazıyı meşhurlarla ilişkilendirmenin yanında
biraz daha yakınlaştırmak için yakın çevrede hayatı bilinen insanlara
yöneltmek, biyografi yazmayı daha da kolaylaştırır.
Öğrenciler bir yakınını seçer ve onun özgeçmişini yazar.
Yazılan özgeçmişlerde günümüzden geçmişe veya geçmişten
günümüze bir sıra takip edilir. Ele alınan kişinin yaşadığı çok ilginç
bir olay da aktarılabilir. Yazmak için seçilen bir akraba -küçük veya
büyük olabilir- öğrencinin gözüyle anlatılır. Öncelikle portresi yazılır.
Sonra daha detaylı tasvire geçilebilir. Böyle çalışmalara öğrenciler,
gerçek kişi ve olaylara, suni kişi ve olaylardan daha fazla ilgi
göstermektedir. Ayrıca bu çalışma okuma ve dinleme etkinliğine de
yardımcı olur.
Çok sevilen bir akrabanın hayat hikâyesi, yani özgeçmişi
yazıldıktan sonra özgeçmişi yazılan kişiye yazılan metin gösterilir.
Düzeltilmesi gereken yer varsa düzeltilir ve temize çekilip sınıfta
okunur.
Örnek çalışmalar:

GÖNÜL TEYZE
1959 yılında hayata gözlerini açan Gönül teyze, fakir ailesinin
vereceği bütün sevgisi ve varlığıyla onu büyütme gayreti içindeydiler.
Gönül teyze, 17 yaşına basınca sevdiği adamla evlendi. Daha
sonra bu adamla olan evliliğinden üç çocuk dünyaya getirdi. Gönül
teyze, 38 yaşındayken en büyük oğlu daha birinci sınıfa giderken evin
direği olan kocasını kaybetti.
Kocasının emekli maaşı ve akrabalarının verdikleriyle
geçinmeye çalışan Gönül teyze, hayata sımsıkı tutunmuş ve bütün
çocuklarını hayat mücadelesinde başı dik biçimde yetiştirmişti. Onun
çocukları büyüdü ve ellerine işlerini aldılar, meslek sahibi oldular.
Bütün çocukları evlendi. Üç de torunu oldu.

20
KARAALİOĞLU, S.K.: Ortaokullar İçin Yazmak ve Konuşmak Sanatı:
223. s.
98

Evde tek başına kalamayan Gönül teyze, bazen bizde ve bazen


de kendi oğullarında kalmakta. Hele bize geldiğinde ona hayatı
boyunca yaşadıklarından hatıralar anlattırırız. Onun hayatından
alacağımız çok örnek ve ibret olduğunu düşünüyorum.
Emine MERAL 7-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO
99

8. Yaz kâtip
Sınıf hayatı bazen şamatalı, bazen eğlenceli ve bazen de
olaylıdır. Öğretmen de bütün bunlardan istifade etmesini bilmelidir.
Bu etkinlik sayesinde sınıfta yaşanan bir mesele dersin maksadı için
değerlendirilebilir. Bu etkinlikle öğrenciler sınıfta gerçekleşen, şahidi
oldukları bir olayı tutanak halinde defterlerine yazarlar. Kim ne demiş,
hangi hareketleri yapmış? Gerçekleşen olayın detayları atlanmadan
yazılır. Bu detaylarda kronolojik sıralama ve mekân tasviri de kayda
geçirilir.
Bu etkinlik özellikle sınıfta öğrenciler arasında bir tartışma veya
atışma yaşandığı zaman kullanılabilir.
Örnek çalışmalar:

TUTANAK
22.04.2009 tarihli Yakup Hoca ve müfettiş arasındaki münakaşa
Üçüncü dersimiz beden eğitimiydi. Dışarı çıktık. Oyunlar
oynadık. Teneffüs zili çalınca sınıfa çıkıp okul kıyafetlerimizi giymek
için gittiğimizde son iki dersimizin boş olduğunu öğrendik. Dördüncü
dersimiz Türkçe olduğundan Türkçe dersine eşofmanlarımızla girmek
için Türkçe öğretmeni Yakup Yılmaz hocamızdan izin almak için
yanına gittik. Hocamız da izin verdi. Ders zili çalınca Yakup Hoca’yla
sınıfa girdik ve derse başladık. O arada kapı çaldı, sınıfa giren
müfettiş idi.
Müfettiş:
“Hocam dersiniz beden mi?” diye sordu.
Yakup Hoca:
“Hayır, Türkçe.” diye cevap verdi.
Müfettiş:
“Neden böyle bir şey yaptınız?”
Yakup Hoca:
“Çocuklar çok ısrar edince kıramadım. Hem bundan sonraki
dersleri de boşmuş. Artık onların bu okulda son seneleri, heveslerini
alsınlar ve ben onların bu okuldan mutlu ayrılmalarını istedim.” dedi.
Müfettiş:
“Siz kimden izin aldınız da böyle bir işe kalkıştınız?” diye
yüksek sesle söylenmeye başladı.
100

Yakup Hoca müfettişe saygısızlık etmemek için alttan almaya


çalışıyordu; ama müfettiş Nuh diyor, peygamber demiyordu. En
sonunda Yakup Hoca’nın tepesi attı ve sözlerine şöyle başladı:
“Peki, siz kimden izin aldınız da benim dersime böyle
giriyorsunuz?” dedi.
Müfettiş:
“Sen bir müfettiş ile nasıl böyle konuşabiliyorsun, seni şikâyet
edeceğim.”
Yakup Hoca:
“Git nereye şikâyet edeceksen et; ama önce sen sınıfı terk et.”
dedi ve sonra müfettiş sınıfı terk etti.
Bilgilerinize arz ederim.
Hilal TOPAL 8-C 391 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
101

9. Doğa ve çevre gezileri


Doğada ve çevrede gezmek, öğrencilerin yaşadıkları çevreyi
fark etmelerini sağlayacağı gibi, onların duyu organlarını daha etkin
biçimde kullanmalarına da yardımcı olacaktır. Yapılacak gezilerde
öğretmenler amaçları belirledikten sonra doğa ve çevredeki
farklılıkları öğrencilere sezdirmesini, doğadaki varlıkları
sınıflandırmasını bilmelidir. Öğretmen gezi öncesinde amaçlarını
belirledikten sonra belli bir hazırlık yapmalıdır. Bu tarz gezilerde
provokatif düşünceler üretmek ve üretilen bu düşünceleri grupla
beraber geliştirmek gerekir. Her zaman düşünülmeyen ilginç, komik,
saçma düşünceler geliştirmekle hem eğlenilir hem öğrenilir. Doğa
gezileri sonucunda doğada ya da çevrede gördükleriyle ilgili öyküler,
şiirler, anılar yazılabilir. Yazılan yazılar sonra sınıfla paylaşılabilir.
Örnek çalışmalar:

GÜNEŞ VE BUZ
Ben güneş
Ve dostum buz
Biz her zaman
Yan yana dururuz
Gündüz benim olur
Gece onun
Yolcusuyuz biz
Saman yolunun
Ben güneş
Rengim altın rengi
Ve dostum buz
Rengi gibi
Bulunmaz dengi
Sakın demeyin
Biriniz varken
Biriniz yoksunuz
Daha biz varken
Asıl siz yoktunuz
102

YAZARDAN
103

10. Tarihi-turistik mekân gezileri


Bu etkinlik müze zengini olan ülkemizin hemen her tarafında
uygulanabilecek bir etkinlik olarak düşünülmelidir. Etkinlik
kapsamında tarihi-turistik mekânlardaki tarihi kişilikler ziyaretçi
öğrencilerce canlandırılır ve yapılan canlandırma diyaloglara
dönüştürülür. İstanbullu bir öğrenci İstanbul’un fethinde Fatih Sultan
Mehmet olabilir ve yanına Akşemseddin de katılarak güzel bir diyalog
kurulabilir. Ancak bu tarz etkinlikler öncesinde ele alınacak tarihi-
turistik mekân ya da kişiler hakkında gerekli ve yeterli bilgilerin
edinilmesi gerekmektedir.
Örnek çalışmalar:

FATİH'İN DİLİNDEN İSTANBUL


Sevgili çocuklar
İstanbul’a hoş geldiniz. Burası benim vatanım, benim şehrim.
Bu şehri benden daha iyi kimse tanıtamaz. Bu sözümden de
anlayacağınız üzere sizlere İstanbul’u tanıtacağım.
İstanbul, Osmanlı devletinin son başkentidir. O sebepten
eserlerimi ve her şeyimi İstanbul’da değerlendirdim.
Bugün sizlere İstanbul’daki çok güzel bir yeri tanıtacağım. Bu
yer benim yaptırmadığım; fakat yeniden düzenlediğim bir yer.
Buranın ismi Ayasofya Camii. Ayasofya’nın çok geniş bir tarihi var.
Ayasofya ilk yapıldığında bir kiliseydi. Sonra ben geldim. İstanbul’ u
fethettim ve Ayasofya kilisesini Müslümanların ortak noktası olan
camiye çevirdim. Şimdi bakıyorum da camiden bir eser kalmamış,
müze yapılmış. Ayasofya, çok dayanaklı bir binadır. Bin beş yüz
seneye yakın ayakta ve bu süre zarfında ne kadar dayanıklı olduğunu
bize ispatladı. Ayrıca Ayasofya’da hem Türk hem Hıristiyan motifleri
bir arada yer alır.
Ayasofya her yıl binlerce turistin akınına uğruyor. Hem birçok
kültürü kucaklıyor, hem de onlara Türk kültürünü sunuyor.
İstanbul’un benden sonra da kıymetini bilin. Onu koruyun. Ona
zarar vermeyin. Tarihine sahip çıkın. İstanbul’u sevin çocuklar.
Gamzegül ÇITAK 7-A 800 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
104

11. Dürbünün gösterdikleri


Dıştan bakışın ne olduğu knusunda bilgilendirici ve eğitici bir
etkinliktir. Öncelikle öğrenciler kendilerine gözlem için pencere veya
kapıdan seçtiği bir alana bakar. Seçilen alan gerekirse öğrencinin
elindeki bir kağıtla daha da daraltılır. Bu maksatla bir kâğıt, rulo
yapılarak dürbün şekline sokulur ve rulonun içinden uzaklara bakılır.
Görülebilen alanın öğrencide uyandırdığı zevk ya da zevksizlik;
farklılık ya da tekdüzelik, manzum veya mensur biçimde tasvirlerle
yazılır.
Bu aşamada uzaktan yakına ya da yakından uzağa bir sıra takip
edilir. Ayrıca görülen nesnelerin bütün nitelik ya da nicelikleri tamı
tamına aktarılır. Yerine göre devrik cümle de seçilebilir. Yapılan
çalışma sınıf arkadaşlarına sırayla okunur. Beğenilen ve beğenilmeyen
yanlar sebepleriyle belirtilir.
Örnek çalışmalar:

Mensur bir örnek:


PENCEREDEN BAKINCA
Bizim okulun manzarası bir harikadır. Camın ardından
baktığımda içim bir hoş olur. Havaya baktığımda cıvıl cıvıl kuşlar,
masmavi bulutlar altında kıpkırmızı bir saray gibi ev. Ağaçların
ardına geçip bakınca daha güzel görünür. İnsana mutluluk verir.
Ağaçlar gökyüzüne bakar, gökyüzü de ağaçlara. Ben her sabah okula
gelirim, camın arkasından o manzaraya bakarken hiçbir şey
hissetmem. Sonra açılırım ve o mutlulukla dersime bir kat daha sıkı
bağlanırım. O manzaraya bakarken cenneti hatırlarım. Kuşlar,
ağaçlar benim dünyaya sevgimi artırır ve manzaranın güzelliği
derslerimde bana hep yardımcı olur.
Yasin SATILMIŞ 8-D 2912 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

PENCERENİN ÖNÜ
Bizim sokak yaz günleri cıvıl cıvıl olur. O gün çocukların hemen
hepsi dışarıdadır. Büyük çocuklar maç yapar, kızlar ise dizde top
sektirir. Bizim pınarımızın önünde bir tane armut ağacı var. Yaz
gelince o ağaçta çok güzel çiçekler açar. Bu benim çok hoşuma gider.
Çocuklar cıvıl cıvıl oynarken onların bağırmalarını sevmem; ama
kızların top sektirmesi çok güzeldir. Bazen ben de dışarı çıkarım ve
onlarla oynarım.
Emine CANLI 8-C 989 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
105

PENCERENİN ARDINDAKİ HAYAT


Sabahın soğuk saatlerinde pencereden şöyle bir baktım.
Pencerenin ardındaki havanın soğukluğu her hâlinden belliydi. Sokak
sakindi. Herkes kalkmamıştı. Evlerin bacalarından dumanlar
çıkıyordu. Ağaçların yapraksız hâli içimi sızlatıyordu. Dallar ise
rüzgârdan bir o yana bir bu yana dervişler gibi sallanıyordu. Bu
sallanış da benim hoşuma gidiyordu. Yolda okuluna giden
öğrencilerin, işine koşan işçilerin hareketleri sokağı canlandırıyordu.
Hepsinin üstünde ise masmavi gökyüzü krallığını konuşturuyordu.
Ayrıca enginliği beni alıp başka yerlere sürüklüyordu.

EVİMİN BİR PENCERESİ


İlk önce eğilip baktım. Penceremizin önünde her taşın altına
bakıp duran; ama yinede alın teriyle rızkını kazanan küçücük bir
karınca. Sonra iyice doğruldum. İlkbaharda tomurcuklanan ağacı
gördüm. Pembe çiçekleri vardı. Herkes yanından geçerken bu şahane
ağaca bakardı. Geçen sene de böyle açmıştı. Erik verdi. Bütün
komşular beraber yedik erikleri. Hepsi çok güzeldi, sulu suluydu. Hele
de komşumuzla yemek ayrı bir güzellikti. Sonra bir yol var, insanlar
gelip geçiyordu. Küçükken o yolda ebelemeç, istop, saklambaç,
seksek, körebe oynuyorduk. Kim bilir aklımdan neler geçiyordu.
Nasıldı oynadığımız oyunların kuralları? Kim bilir o zamanlar ne
modaydı, o zamanlar ne giyiyorlardı acaba? Merak ediyorum. Neyse,
sonra karşıda mezarlıklar... Bir sürü insan ölmüş. Bir insanın öleceği,
artık onun olmayacağı düşüncesi çok zordur. Ben de bu zor
düşüncenin içine düşüyorum bazen. Ama acı gerçek...
Banu AKALAY 8-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO

PENCEREMİN GÖZÜ
Penceremi açtığım zaman karşımda annemin yetiştirmiş olduğu
fidanları görürüm. O fidanlar yaz mevsiminde meyvelerini verdikleri
zaman daha da güzelleşirler. Bazıları var ki kokuları insana şevk
verir. Gözlerimi birazcık daha uzaklaştırdığımda binaları görürüm.
Gördüğüm binaların birinde komşumuzun tavukları ve horozları var.
Kafeste bulunan kuşların sesleri benim hoşuma gider. Sonra gözlerimi
yukarıya kaldırdığımda bulutların masmavi renkleri benim gönlümü
açar. Bu bakış açıları her mevsim değişiyor.
Yeşim KÖRPE 8-C Ümraniye Pınarbaşı İÖO
106

12. Öğrenci grubunun katılımıyla cümbür cemaat öykü yazalım


Bir insanın tek başına yazmasıyla çok kişiyle yazması farklıdır.
Tek başına yazarken bütün düşünceler ve duygular o kişinindir; ancak
çok kişiyle yazarken ortak düşünceler ve duygular ortaya çıkar. Farklı
fikirler zenginlik sebebi olur.
Bu etkinlikte de öğretmen sınıfta beşerli altışarlı gruplar
oluşturur. Oluşturulan grupların her biri ortak bir dosya kâğıdı
kullanır. Bir grubun üyeleri kendi aralarında bir sıra oluşturur. Hikâye
planı veya taslak kurmadan bir numaralı grup üyesi ilk cümleyi söyler.
Sıradaki öğrenci de bir cümleyle hikâyeye katkıda bulunur. Her
öğrenci bir cümle söylemek zorundadır. Öğretmen isterse giriş
cümlesini kendisi de söyleyebilir; çünkü bazen öğrenciler başlangıç
yapamayabilirler.
Oluşturulacak metin bir masalsa miş’li geçmiş zamanı kullanır
ve bir masal tekerlemesi ile giriş yapar. Ama oluşturulacak metin eğer
bir hikâye ise di’li geçmiş zaman kullanır ve hikâyenin kişisini,
bulunduğu yer ve yaşadığı zamanla beraber söyler.
Bu etkinlikte önemli olan öğrencilerin hikâyenin gelişmesinde
neler yapabildiğidir. Söylenen bu cümleler dosya kâğıdına yazılır.
Yazma eyleminden sonra yapılan çalışma düzenlenir, grupça incelenir
ve sınıfa okunur. Sınıf öğrencileri de oluşan metin hakkındaki
düşüncelerini açıklar ve geri bildirimde bulunur.
Örnek çalışmalar:

HACIBEY VE YAVRU ASLAN


Hacı Bey, bir gün elinde silahıyla ormandaki kulübesinin
önünde dikkatlice bekliyordu. Vadiden gelen seslere kulak
kabartmıştı. Hacı Bey, sesin nereden geldiğini merak etti. “Kim var
orada?” diye seslendi. [Öğrenciye verilen metin]
Ağaçların arasından bir karaltı beliriverdi. Sanki bir kuşun
kanadı gibiydi. Ancak değildi, karşısına bir yavru aslan çıkageldi.
Hacı Bey belindeki silaha davrandı. Çıkartıp yavru aslana doğrulttu
birden. Tam ateş açacaktı ki yavru aslanın masum bakışları onu
merhamete getirdi. Ateş açmaktan vazgeçti.
Yavru aslana yavaşça yaklaştı. Başını okşadı. Yavru aslan da
sevgiye susamış gibi Hacı Bey’e yaklaştı, paçalarına süründü. O da
yavru aslanın başını okşadı. Okşarken eline kan sürülmüştü.
Telaşla kavrayıp arabasına kadar kucağında götürdü. Evde
güzelce pansuman yaptı. Yarım saat içinde yavru aslan geldiği eve
107

iyice ısınmıştı. Şımarık şımarık hareketlerde bulunmaya başladı. Eve


iyice alışmıştı.
Hacı Bey, bir hafta sonra yavru aslanın iyileştiğini düşündü.
Tekrar arabaya bindirdi. Ormana doğru hareket etti. Yavru aslan
kendisine olacakları kestirmişti sanki. İnceden inceye kükremeye,
kızdığını göstermeye başlamıştı. Hacı Bey de ona kıyamadı ve yavru
aslanı hayvanat bahçesine bıraktı. Nasıl olsa onu orada istediği
zaman görebilecekti.
Hilal SÖNMEZ, Şifa ÖZKAN, Esmanur KARA, Fatmanur
ÖZBÖLÜK, Fadime ÖZKUTLU, Şeyda KARABULUT
7-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO
108

13. Ben başrol oynasaydım...


Öğrencilerden dizi izlemeyen neredeyse yok gibidir. Bu
gerçeklikten yola çıkarak öğrencileri çok sevdiği bu eylemin bizzat
faili yapmak mümkün. Seçilen bir dizideki rolleri belirledikten sonra
öğrencilere bu roller dağıtılır. Dizileri izledikten sonra hemen o
esnada öğrenci dizi kahramanı olan ve öğrencinin seçtiği rolde
bulunan kişinin yaptıkları ve söyledikleri yerine, orada kendisi olsaydı
ne söyleyebileceğini yazar ve ders günü bunu sınıfta arkadaşlarına
aktarır. Burada önemli olan bütün dizinin aktarılması değil; evde
yaptıkları bu eylemi (dizi izlemek) ders için faydalı hale
dönüştürmektir.
Örnek çalışmalar:

ADANALI
Kim: Sofya
Ben Sofya’nın yerinde olmak istemezdim. Çünkü babamdan gizli
bir şey yapmak hoşuma gitmez; oysa Sofya, babasından gizli bir şey
yaptı. Olay şudur:
Sofya internetten birisiyle konuşup o kişiyle buluştu. Daha başka
şeyler olacaktı ki babası gelip onu kurtardı. Babası ona çok kızdı.
Daha sonra da Sofya kendisini affettirdi. Ben öyle bir şey yapmak
istemem. Tanımadığım kişiyle asla konuşmam.
Damla ANAÇ 8-B 111 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

BABA OCAĞI
İsmet’i seçiyorum…
Seçtiğim kişi İsmet. Muğla’nın en asi kızı ve en inatçı kızı.
Giyinişiyle tam bir erkek; ama tatlı. Bazen inatçılığı tutar. Yapmam
dediğini kesinlikle yapmaz; yaparım dediğini de kesinlikle yapar.
Meselâ dereceyle kazandığı üniversiteye ‘gitmem’ dedi, gitmedi. Ben
onun yerinde olsaydım, kesinlikle giderdim. Erkek gibi değil de daha
çok bayan gibi giyinirdim. İnatçı olmazdım; çünkü insan ne
kaybederse inatçılıktan kaybeder.
Şeyda SİVRİ 8-B 640 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
109

14. Diyalog yazma ve iki diyalogdan üçüncüyü oluşturma


Öğrenciler dedikoduları dinlemeyi sever. Bu etkinlikte de
duydukları herhangi bir dedikoduda geçen konuşmaları diyalog
şekline dönüştürebilirler. sınıfa gelmeden önce iki diyalog yazılır.
Sonra bu iki diyalogdan üçüncü diyalog oluşturulur. Üçüncü diyalogu
oluşturme işlemi esnasında çimento cümle dediğimiz joker bir cümle
de kullanılabilir. Çimento cümle, iki diyalogda olmayıp iki diyalogun
cümlelerini bir araya getirmek maksadıyla kullanılan ve diyalogun
seyrine göre değişebilen serbest bir cümledir.
Bu yaratıcı etkinlik zordur ama kolay konu seçiminde
öğretmenin yardımcı olması gerekir. Öğretmenin yardımcı olabileceği
noktalar, öğrencilerin daraldığı anlarda cümle kurmada yardımcı
olması, kişilerde çoğaltma, başka unsurların diyaloga sokulması gibi
şeyler olabilir.
Örnek çalışmalar:

Bir yedinci sınıf öğrencisi Sema SARICI’nın diyalogunu buraya


alıyorum:
1. DİYALOG
İREM VE GİZEM
İrem: “Gizem, haydi uyansana, okula geç kalacağız.”
Gizem: “Of İrem, kaç kere söyledim, okula ara verdim ben
diye...”
İrem: “Ama Gizem, hoca durmadan seni soruyor.”
Gizem: “Aman İrem yaa... Gizem hastaydı, gelmedi, deyiver.”
İrem: “Bu yalan olmaz mı?”
Gizem: “Kim bilir, kim görür ki hasta olduğumu?”
İrem: “Hasta olmadığını kimse görmez; ama Allah her şeyi bilir
ve görür.”
Gizem: “Aman sen de tamam anladık. Hem bugün alışverişe
çıkacağım.”
İrem: “Seni anneme söyleyeceğim. Harçlığını vermezse sen
görürsün.”
Gizem: “Tamam tamam, bekle geliyorum; ama sırf harçlıktan
olmamak için.”
110

2. DİYALOG
YAPRAK VE YAĞMUR
Yaprak: “Yağmur, Gizem sence bugün okula gelir mi?”
Yağmur: “Hiç zannetmiyorum. Hep hastayım diye İrem’den
mesaj gönderiyor.”
Yaprak: “Sence numara mı yapıyor?”
Yağmur: “Galiba evet; çünkü raporu yok, hem parkta
oynuyordu.”
Yaprak: “Onu gördün mü?”
Yağmur: “Tabi ki gördüm.”
Yaprak: “Konuşmaya daldık, okulu unuttuk. Haydi çabuk ol.”
Yağmur: “Devamını giderken konuşuruz, tamam mı?”
Yaprak: “Tamam, zaten okula da vardık sayılır.”
Yağmur: “Sınıfa girelim.”

3. DİAYLOG
İREM, YAĞMUR, GİZEM, YAPRAK
Yaprak: “Yağmur, Gizem sence bugün okula gelir mi?”
İrem: “Gizem, haydi uyansana, okula geç kalacağız uyansana.”
Gizem: “Of İrem, kaç kere söyledim, okula ara verdim ben
diye...”
Yağmur: “Hiç zannetmiyorum. Hep hastayım diye İrem’den
mesaj gönderiyor.”
Gizem: “Aman İrem... Gizem hastaydı, gelmedi, deyiver.”
İrem: “Bu yalan olmaz mı?”
Yaprak: “Sence numara mı yapıyor?”
Yağmur: “Galiba evet; çünkü raporu yok, hem de parktaydı”
İrem: “Ama Gizem, hoca durmadan seni soruyor.”
Yaprak: “Onu gördün mü?”
Yağmur: “Tabi ki gördüm.”
İrem: “Hasta olmadığını kimse görmez ama Allah her şeyi bilir
ve görür.”
111

Gizem: “Aman sen de tamam anladık. Hem bugün alışverişe


çıkacağım.”
Yaprak: “Konuşmaya daldık, okulu unuttuk. Haydi, çabuk ol.”
İrem: “Seni anneme söyleyeceğim. Harçlığını vermezse sen
görürsün.”
Yağmur: “Devamını giderken konuşuruz. Tamam mı?”
Yaprak: “Tamam, zaten okula da vardık sayılır.”
Gizem: “Tamam tamam, bekle ben de geliyorum ama sırf
harçlıktan olmamak için.”
Yağmur: “Sınıfa girelim.”
İrem: “Aaa bak Yağmur ile Yaprak geliyor. Gel biraz onlarla
konuşalım.”
Sema SARICI 7-B 48 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
112

15. Akrostiş
Mısraların baş harflerinin birleşmesi sonucu anlamlı bir kelime
veya isim çıkacak şekilde şiir yazmaktır. Divan edebiyatında “teşvîh,
istihrâc, muvaşşah” gibi isimler alır. Eski Yunan ve Latin
edebiyatlarında da başvurulmuştur. Söz sanatı olup fikre bağlıdır21. Bu
etkinlikte öğrencilerce, kendi isimleri ya da sevdiklerinin isimleri,
herhangi bir kelime akrostiş başı olarak seçilip belirlenebilir. Sonra bu
kelime yukarıdan aşağıya doğru yazılı. Her harfle ilgili, üsttekiyle de
alâkalı olmak şartıyla bir mısra yazılır. Ortaya çıkan akrostiş, sınıfa
okunup değerlendirilir. Beğenilenler sergilenebilir.
Örnek çalışmalar:

ATEŞ ALMASIN
Bir gün uzunca dalmışım
Ey mavi gökyüzü
Yüreğimi çalmışsın
Tamamen gönlümü almışsın
Ulaşamıyorum artık
Leyla ile Mecnun gibi
Leylasız Mecnun gibi ya da
Almışsın aklımı
Her zaman düşünürüm seni
Kayalarda tepelerde
Allah’ım bana sen yardım et
Yüreğim tutuşup
Ateş almasın.
Beytullah KAYA 6-C Ümraniye Pınarbaşı İÖO

Acıya
Şikayetsiz
Katlanmaktır

21
KOCAKAPLAN, İsa: Açıklamalı Edebî Sanatlar: 19. s.
113

RİSKLER MAT
Riskleri fark edin
İletişime önem verin
Sevginizi gösterin
Kurallar oluşturun
Lafla olmaz, model olun
Eğlenceye vakit ayırın
Rolünüzden vazgeçmeyin

Medya mesajlarını birlikte okuyun


Arkadaşlarını ve ailelerini izleyin
Tanıyın ve destek alın

NİHAL
Nasıl ağlar hazan erince yapraklar
İntizâr ile bî-mecâl sararıp düşerken
Hayâli kaplar ufku geçen yazın
Artık sade hâtırası kalacaktır
Leylâklarda müteessir solan beyazın
114

16. Adres tarifi


Adres tarifi, her insanın ya sorduğu veya öğrendiği bir bilgidir.
Bir çeşit tasvirdir ve belki de en kolay tasvirdir. Bu durumu yazma
etkinliklerinde değerlendirmek mümkün.
Etkinlik için öğrenciler yörede bulunan ve hemen herkesçe
bilinen belli bazı yerleri kendi dillerince yazarak anlatır. Anlatım
esnasında aynı kelimeleri kullanmamaları konusunda uyarılır. Her
türlü duyu organı bu etkinlik esnasında kullanılmağa çalışılır.
Genellikle edilben çatı ve 3. kişi kullanılır; ancak bazın
muhataba hitaben yapılan anlatımlarda 2. kişi ve etkin çatı kullanılır.
En güzel adres tarifi de sınıfın duvar gazetesine asılır. Güzellik
kararını sınıfın oylaması sonucu değerlendirmek gerekir.
Örnek çalışmalar:

İŞTE ADRESİM
Okuldan çıkınca sağ taraftan ileri doğru yürünür. Sağımda
kırmızı bir bina, solumda da nalbur vardır. Biraz daha ilerleyince
sağda bahçeli bir ev, solda da fırın yer alıyor. Beş on metre sonra da
dört yol ağzı gelir. Soldan devam edilir. Sağda pembe ve solda da
kırmızı bir ev vardır. Biraz daha yürüdükten sonra sağda bahçeli bir
ev, solda dar bir sokak vardır. Dar sokaktan girilir, düz devam edilir.
Solda sarı bir bina ve sarı binanın yanında mavi binaya girilir. İşte
varılacak yer orasıdır.
Hatice TAPIKARA 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO

OKUL YOLU
Okulun siyah kapısından yürümeye başlarız. Yürüyerek okulun
bahçesinin mavi kapısından caddeye çıkarız. Biraz yürürüz. Okulun
bahçesinin dış mavi duvarının kenarından döneriz. Duvarın
kenarından döndükten sonra biraz yürürüz. Burada yollar ikiye
ayrılır. Sağ taraftaki yolda yokuş bulunmaktadır. Biz de bu yokuştan
aşağıya ineriz. Bir miktar devam ederiz. Mavi ve kırmızı renkli ve
nalburun karşısındaki büyük bir binanın kenarından sağa döneriz.
Öylece yürürüz. Biraz daha yürüdükten sonra karşımıza iki katlı bir ev
çıkar ve gelmiş bulunuuz.
Rabia ALIŞKAN 7-A 715 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
115

17. Ağız konuşmalarını kullanarak yazılar oluşturma


Ağız, bir dilin mahallî özelliklerini taşıyan kullanışıdır.
Türkiye’de ağız deyince akla Trabzon, Konya, Trakya, Erzurum gibi
ağızlar gelir. Bu etkinlikte de ağız özellikleri yazıya yansıtılarak
yazma öğretimi zevkli bir hâle getirilir. Şehirlerde yaşayanlar
ebeveynlerinden, kasaba ve köylerde yaşayanlar da kendileri yazabilir
veya büyüklerinden yardım alabilir. Bu etkinlikle biraz da abartarak
herhangi bir türde yazı yazabilir. Öğrenci evde de hazırlanabilir.
Örnek çalışmalar:

SEVGİLU ÇARDAŞUM İDRUS


Seni cormeyelü çok oliy. Sensüz edemiycumi anladum. Evden
kaçmak ile hata etmiş idum. Bunun içun ozur dileyrum. İnşallah beni
affedersuz. Anam nasildur, ey midur? Ben cittugumda hastalanmiş
deyi işittum. Doğri midur? Ellerum kirilaydi da Dursun’a
kaçmayaydum. Çok özür dileyrum. Selametle kalun.”
Kardaşun Fadime
Erdal ETYEMEZ 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO

ŞEKERSUZ ÇAY
Haçan bir gün arçadaşlarla cideyiruz. Çok cetmeden önümüze
üç uşak çiktu. Haçan hiç yaşlaruna bakmadan yol çesiyor. Neyse
bizden para isteduler. Biz de “Yoh da…” deyünce basup ciddular.
Analar babalar neler yetiştirurler. Neyse cidduk bi kaveye, iki çay
söyleduk. Şekeri de yanında yokti. Çağardum uşaği yanima. Dedum
“Bu çayin şekeri nerdedur?” Dedu “Şeker bittu.” Ee çayu şekersuz
içtuk. O cünden bu cüne çayumu şekersuz içmaya devam edeyrum.
Furkan ÖZKAN 8-C 258 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
116

18. Beni bana anlat


Bir insanın nasıl olduğunu kendisine anlatmak, onun için hoş bir
hareket olur. Eğer bir de onun iyi taraflarını anlatırsanız, değmeyin
keyfine. Bu etkinlikle öğrenciler birbirlerini tanıdıkları nispette
birbirlerine anlatır. Genellikle sene sonlarında arkadaşlarından
ayrılırken yazılan hatıra defterlerinde yer alan bu tarz yazılar çok ilgi
çeker. Zevkle yazılan bu çalışmalarda kimöin hakkında yazıldıysa ona
sonra gösterilir.
Örnek çalışmalar:

BENİ BANA ANLAT


Zuhal sen, benim en iyi arkadaşımsın. Biz seninle birinci sınıftan
beri arkadaşız. Daha geçen seneye kadar seninle o kadar samimi
değildik. Seni yeni tanıdım. İyi ki de tanıdım. Senin içinde kötülük yok.
Her şeyi dobra dobra söylüyorsun. Bazen ben darılıyorum ama iyi ki
de söylüyorsun. Seninle arkadaş olduğumdan dolayı çok mutluyum.
Hayatımda ilk defa senin gibi candan bir dostum oldu. Seninle bazen
kavga etsek de asla küsmüyoruz. İyi ki sen benim en iyi arkadaşımsın.
İnşallah seviye sınavı sonunda aynı sınıfta kalırız.
Cansel IŞIKGÖZ 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO

BENİ BANA ANLAT


Ahmet, benim teyzemin oğludur. Çalışkandır ama çalışkanlığını
belli etmez. Deli dolu birisidir. Top oynamayı ve ders çalışmayı sever.
Boş vakitlerinde kitap okur ve test çözer. Fazla zamanı yoktur.
Haftanın altı günü doludur. Dershaneden başka bir yere gitmez.
Ablası ona çok kızar; fakat Ahmet çok iyi bir arkadaştır. Pazartesi
günü birlikte arkadaşlarımla Ahmet’in evinin önünde top oynarız.
Ahmet oyun oynamayı, ders çalışmayı çok sever. Çok komik birisidir.
Bilgisayarda öğrenici ve öğretici oyunlar oynar. Ahmet Fenerbahçe
takımını tutar. Bolu Spor Kulübü’nü de destekler. Sevdiği yemekler
pilav, fasulye, patates kızartması ve patlıcan yemeğidir. Sevdiği
renkler lacivert, siyah ve beyazdır. Kola içmeyi sevmez. Ayran ve süt
içmeyi sever. Fazla televizyon seyretmez. Hiç yorulmaz ve yerinde
durmaz. Siyah saçlı, yeşil gözlüdür. En sevdiğim arkadaşlarımdan
birisidir.
Fazlı AÇIKALIN 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO
117

19. Değişik duygulara bürünerek yazma


İnsanlar her gün aynı hissiyat içinde bulunmaz. Bir gün üzgün,
öbür gün sevinçli, başka bir gün düşünceli olabilir. Bu etkinlikte de
öğrenciler değişik duygulara bütrünür. O duygu içindeyken aklına
gelenler, yapmak istedikleri, düşündükleri yazıya aktarılır. Böyle bir
etkinlik sayesinde öğrenciler, başkalarını daha kolay anlayabilir.
Empati denen hadise gerçekleşebilir.
Farlı duygu içindeyken bir mektup veya bir telgraf yazılır. Bu
yazıda duygular da satır arasına serpilir. Yazılan bu duygu yüklü
mektup veya telgraf sınıfın huzurunda öğrencilerin istekleri göz önüne
alınarak öğrencinin bizzat kendisi tarafında okunur.
Örnek çalışmalar:

BUGÜN ÇOK DÜŞÜNCELİYİM; ÇÜNKÜ...


Bu gün SBS var. İnşallah iyi geçer. A sınıfında kalmak
istiyorum. Çünkü bu sınıfta öğretmenler ve öğrenciler çok iyi. Ama bu
sınıf çok konuşuyor. Ya B sınıfına gidersem, ya burada kalamazsam?
Bilmiyorum, dün çok test çözdüm. Eğer bilmediğim bir konu çıkarsa
eğer netlerim azalırsa, çok üzülürüm. Kendime güveniyorum. İnşallah
sınavım iyi geçer ve annem babam sevinir. A sınıfında kalmayı
başaracağım, en başarılı öğrenci olacağım ve ailemi mutlu edeceğim.
Büşra AYDIN 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO

BUGÜN ÇOK SEVİNÇLİYİM; ÇÜNKÜ...


Bu gün sınav sayesinde biraz sevinçliyim. Neden diye
soruyorsunuz şimdi. Ben sınavlara hep heyecanla girer ve soruların
hepsini yaparak çıkarım. Bir de cuma günü karneler verilecek. Takdir
alacağımı biliyorum. Bir de sınavdan dolayı A sınıfında kalacağım
için sevinçliyim.
Sümeyye ÇEVİK 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO

BUGÜN ÇOK ÜZGÜNÜM; ÇÜNKÜ...


Ağabeyim Ankara’ya gitti ve bir ay onu göremeyeceğim. Bu
aralar bilgisayarım, bozuk derslerimi yapamıyorum. İnşallah onarılır.
Sevinçli hayat kimde var ki. Herkeste bir üzüntü bir keder…
Sümeyye ÇEVİK 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO
118

20. Değişik mekân, zaman ve kişilikte düşünülüp yazılar yazma


Bu etkinliğe, yıllar sonrasının ya da öncesinin kişisi olunduğu
düşünülerek farklı mekânlarda bulunulduğu varsayılarak yapılan
yazma çalışması da denebilir. Öğrenciler kendilerini bulundukları
mekân, zaman ve kişiliklerde farz edip o halleriyle kendilerinin
başlarından geçmiş bir anıyı canlandırır. Meselâ şimdi 13 yaşında olan
çocuk, kendisini 75 yaşında; İstanbul’da yaşayan bir çocuk kendini
Çanakkale’de farz edebilir ve o anki duygularını anlatabilir. Yazılan
yazılara mizah da katılabilir. Buna örnek olarak torun dede, dede de
torun; çocuk anne veya baba, ane veya baba da çocuk olarak
düşünülebilir.
Örnek çalışmalar:

BEN YETMİŞ BEŞ YAŞINDA OLSAYDIM NE YAPARDIM?


Ben yetmiş beş yaşına gelince Türkçe öğretmenliğinden emekli
olmuş olacağım. Böyle olunca da ailemle yaşamayı tercih ederdim. Bu
zamana kadar yaptığım güzel işleri yapmaya devam ederdim.
Yetmiş beş yaşına girmiş bir insan olarak emekliliğimin tadını
çıkarırdım. Eski arkadaşlarımla kitaplar yazardım. Yeni yöntemler ve
fikirler üretirdim. Bulmaca çözüp kitap okurdum. Müzik dinler tiyatro
izlerdim. Bir köşede namaz kılar tespih çekerdim. Kimseye muhtaç
kalmak istemem. Bu yaşlarda herhalde gençliğimin kıymetini
anlardım sanki. Anlarız; ama iş işten geçmiş gibi olur tabii. Gerçek
hayatta yaşlandığımı, bazı işlerimi kendi başıma yapamayınca
anlıyorum. Keşke şimdi gençlik yıllarımda olsaydım… Hayata sıfırdan
başlamayı o kadar isterdim ki…
Bu hafta yetmiş beş yaş da bitti. İnsan bu yaşa kadar
gelebileceğini hiç bilemiyor. Her günü son gün bilmek daha doğru
galiba. Son dakika ne zamandır, bilmiyorum.
Melek Tuğba UZUN 8-C Ümraniye Pınarbaşı İÖO
119

21. Biyografiyi otobiyografiye çevirme


Biyografi, eski bir edebî türdür. O, herşeyden önce –kronolojik
ve mantıkî olarak- tarih yazıcılığının bir parçasıdır. Biyografide bir
devlet adamı, general, mimar veya bir avukatla halkın içinde herhangi
bir rolü olmamış bir adam arasında hiç bir metodolojik fark
gözetilmez22.
Bu etkinlikte de öğrenciler ele alacakları yazar, şair ya da
herhangi bir kişinin biyografisini ansiklopedilerden ya da
antolojilerden öğrenir. Önlerinde topladıkları kaynakları da yardım
almak için bulunabilir ve bu kaynakları üçüncü kişiden birinci kişiye
dönüştürürler. Bu dönüştürme eyleminde “şair burada doğdu” ifadesi
yerine “ben burada doğdum” şeklinde yazılır. Bir nevi rol giyinme
şeklinde bir çalışmadır.
Örnek çalışmalar:

BEHÇET NECATİGİL’İN BİYOGRAFİSİ


16 Nisan 1916 tarihinde İstanbul’da doğdu. İstanbul Yüksek
Öğretmen Okulu’nu bitirdi (1940). Kars Lisesi’nde başladığı edebiyat
öğretmenliğini İstanbul Eğitim Enstitüsü’nde (1960-Ekim 1972) sona
erdirdi. 13 Aralık 1979 tarihinde öldü. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda
gömülü. İlk şiiri lisede öğrenciyken, Varlık dergisinde çıkmıştı (Ekim
1935).
Şiirde kırk yılını, doğumundan ölümüne, orta halli bir
vatandaşın, birey olarak başından geçecek durumları hatırlatmaya;
ev-aile-yakın çevre üçgeninde, gerçek ve hayal yaşantılarını iletmeye,
duyurmaya harcadı. Arada biçim yenileştirmelerinden ötürü
yadırgandığı da oldu; ama genellikle eleştirmenler onun için, tutarlı
ve özel bir dünyası olan bir şair dediler. Düzyazılarından bazılarını
Bile/Yazdı (1979) kitabında topladı..
Necatigil radyo oyunları da yazdı, bu alandaki çabalarını
Yıldızlara Bakmak (iki oyun, 1965), Gece Aşevi (beş oyun, 1967), Üç
Turunçlar (altı oyun, 1970), Pencere (dört oyun, 1975) kitaplarında
topladı. Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (1960) ile 220 Türk
yazarından 750 roman, hikâye kitabı ve oyunun konu özetlerini veren
Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü (1979) onun, öğretmenlik mesleğine
ilişkin ek çalışmalarıdır. Eski Toprak ile 1957 Yeditepe Şiir
Armağanı’nı Yaz Dönemi kitabıyla da Türk Dil Kurumu 1964 Şiir
Ödülü’nü kazandı.

22
WELLEK, R. – VARREN, A.:Edebiyat Teorisi: 57. s.
120

Eserleri şunlardır:
Şiir kitapları: Kapalı çarşı (1945), Çevre (1951), Evler (1953),
Eski Toprak (1956), Arada (1958), Dar Çağ (1960), Yaz Dönemi
(1963), Divançe (1965), İki Başına Yürümek (1968), En/Cam (1970),
Zebra (1973), Kareler Aklar (1975), Beyler (1978), Söyleriz (1980),
Sevgilerde (1976).

BEN BEHÇET NECATİGİL’İN OTOBİYOGRAFİSİ


16 Nisan 1916 tarihinde İstanbul’da doğdum. İstanbul Yüksek
Öğretmen Okulu’nu bitirdim (1940). Kars Lisesi’nde başladığım
edebiyat öğretmenliğini, İstanbul Eğitim Enstitüsü’nde (1960-Ekim
1972) sona erdirdim. İlk şiirim, lisede öğrenciyken Varlık
Dergisi’nde çıkmıştır (Ekim 1935).
Şiirde kırk yılımı, doğumumdan ölümüme, orta halli bir
vatandaşı, birey olarak başımdan geçen durumları hatırlatmaya; ev-
aile-yakın çevre üçgeninde, gerçek ve hayal yaşantılarımı iletmeye,
duyurmaya harcadım. Ara sıra, biçim yenileştirmelerinden ötürü
yadırgandığım da oldu; ama genellikle eleştirmenler, benim için,
tutarlı ve özel bir dünyası olan bir şair dediler. Düzyazılarımdan
bazılarını Bile/Yazdı (1979) kitabımda topladım.
Ben, radyo oyunları da yazdım, bu alandaki çabalarımı
Yıldızlara Bakmak (iki oyun, 1965), Gece Aşevi (beş oyun, 1967), Üç
Turunçlar (altı oyun, 1970), Pencere (dört oyun, 1975), kitaplarımda
topladım. Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (1960) ve 220 Türk
yazarından 750 roman, hikâye kitabı ve oyunun konu özetlerini veren
Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü (1979), benim öğretmenlik mesleğine
ilişkin ek çalışmalarımdır. Eski Toprak ile 1957 Yeditepe Şiir
Armağanı’nı, Yaz Dönemi kitabıyla da Türk Dil Kurumu 1964 Şiir
Ödülü’nü kazandım.
Eserlerim şunlardır:
Kapalı Çarşı (1945), Çevre (1951) Evler (1953), Eski Toprak
(1956) Arada (1958) Dar Çağ (1960) , Yaz Dönemi (1963), Divançe
(1965) İki Başına Yürümek (1968), En/Cam (1970) Zebra (1973)
Kareler Aklar (1975), Beyler (1978) Söyleriz (1980), Sevgilerde
(1976).
121

22. Yemek tarifleri


Yemek, her öğün karşımızda kendini gösteren bir nimettir.
Yazma öğretiminin ilkelerinden biri de iç içeliktir. İç içe olunan
nesneler veya şeyler yazma öğretiminin değerlendirdiği unsurlardan
olabilir.
Her öğrencinin yapabildiği bir yemek ya da bir tür yiyecek
vardır. Bu bilgilerini Türkçe derslerinde yazma için de kullanmak
mümkün. Bilgisi dâhilindeki bir konuda öğrenci olumsuz tepkide
bulunmaz hatta zevk alır. Türkçe derslerinde daima edebi metin
kullanmak zorunluluğu olmadığı gibi bazen ilaç reçeteleri bile
eğitimlik metin olarak kullanılabilir ve kullanılmalıdır. Öğrencilerin
bazıları yemek yemeyi ve bazıları da yemek yapmayı zevk olarak
görür. Bu zevki hem eğitim ve hem eğlence için kullanmak
mümkündür. Gerçi bazı velilerden “nedir bu yemek tarifi saçmalığı!”
gibi tepkiler gelse de bu etkinlik öğrenciler için eğlenceli ve eğitici
olmaktadır.
Örnek çalışmalar:

MAKARNA SALATASI
Kullanılacak malzemeler,
Bir adet salçalık kırmızıbiber, bir adet sivribiber, bir su bardağı
yoğurt ve mayonez, beş dal taze soğan ve maydanoz, yarım paket
fiyonk makarna ile bir miktar tuz ve karabiberdir.
Yapılışı,
(Etken çatıyla anlatım)
Makarnayı tuzlu kaynar suda 10-12 dakika haşlayın. Süzüp
soğumaya bırakın. Taze soğan ve biberleri temizleyip doğrayın.
Maydanozu ince ince kıyıp soğan ve biberlerle birlikte derin bir kaba
alın. Tuz ve karabiber serperek karıştırın. Haşlanmış makarna,
mayonez ve yoğurdu ilave edip karıştırın. Kıyılmış maydanoz
yaprakları ile süsleyip soğuk olarak servis yapın. Dilerseniz kıvırcık
salata ya da marul yaprakları ile süsleyebilirsiniz.
(Edilgen çatıyla anlatım)
Makarna tuzlu kaynar suda 10-12 dakika haşlanır. Süzülüp
soğumaya bırakılır. Taze soğan ve biberler temizlenip doğranır.
Maydanoz ince ince kıyılıp soğan ve biberlerle birlikte derin bir kaba
alınır. Tuz ve karabiber serpilerek karıştırılır. Haşlanmış makarna,
mayonez ve yoğurd ilave edilip karıştırılır. Kıyılmış maydanoz
122

yaprakları ile süslenip soğuk olarak servis yapılır. Dilenirse kıvırcık


salata ya da marul yaprakları ile süslenebilir.

HURMALI KURABİYE
Malzemeler,
1 yumurta, 1 çay bardağı yoğurt, 1 çay b. krema, 1 su bardağı 2
parmak eksik toz şeker, 4 çorba kaşığı tereyağı, 2 çorba kaşığı
pekmez, 1 parmak vanilya, 1 parmak kabartma tozu, 1 kase hurma, 1
çay bardağı ceviz, 2 su bardağı un, alabildiği kadar nişasta
Yapılışı da şöyledir:
Karıştırma kabına yumurtalar alınır. Üzerine tozşeker ilave
edilip karıştırılır. Daha sonra yoğurt, krema, pekmez ilave edilir ve
karıştırılır. İçerisine vanilya kabartma tozu iri kırılmış ceviz ve
eritilmiş tereyağı ilave edilir. Sonrasında suda bekletilip yumuşatılmış
hurma da didiklenerek ilave edilir. En son un ve nişasta eklenerek
karıştırılır. Hazırlanan kurabiye hamuru un yardımıyla yuvarlanarak
ısıtılmamış soğuk fırına verilir. Üzeri çatlayıncaya kadar pişirilir.
Sonra servise sunulur.
123

23. Meşhurlara mektup yazma


Meşhurlar, hayatımızda yıldızı parlamış insanlar olmaktadır.
Onlar her zaman göz önündedir. Hataları toplumca ayıplanır; iyilikleri
de aynı şekilde takdir toplar. Her insan gibi öğrenciler de meşhurları
yakından takip eder. İlgi alanına göre de takip edilen meşhurlar farklı
farklıdır.
Bu etkinlikte öğrenciler, ulaşmanın zor olduğu düşüncesini
güttüğü yöneticilere, sanatçılara, sporculara isteklerini, şikâyetlerini
ya da serbestçe her tür duygusunu aktardıkları mektuplar yazabilir.
Yazılan bu mektuplarda konu sınırlaması yoktur. İsteyen mahallesi
için, isteyen kendisi için ya da başka bir şey için bir mektup yazabilir.
Örnek çalışmalar:

SAYIN ÜMRANİYE BELEDİYE BAŞKANI HASAN CAN


İnsanlarımızın oylarıyla seçilerek belediye başkanı oldunuz. Sizi
seçtik ve seçmekle mutlu da olduk. Şu âna kadar Ümraniye’nin Kazım
Karabekir Mahallesi’ne ettiğiniz yardımlar için teşekkür ederim.
Şimdi ben size bir sorunumu yazmak istiyorum. Mahallemizdeki
Pınarbaşı İlköğretim Okulu’nun yaklaşık üç bin öğrencisi var.
Okulumuzun bu kadar kalabalık olmasından hiç mi hiç memnun
değilim. Bu durumdan çok rahatsız oluyorum. Sadece ben değil
müdürümüz Savaş Durcanoğlu bile bazen ne yapacağını şaşırıyor.
Andımızı okuduğumuz her gün bu konuda bir açıklama yapıyor. Onun
bu açıklamalarından çok sıkıldığını anlıyorum. Biz okulumuzun
yanına bir bina daha istiyoruz. Çok kalabalığız. Ders işleyemiyoruz.
Her sırada normalde üç kişi var; ama bazen dört kişi oturuyoruz.
Ben küçük çocuklara bir soru soruyorum: “İlk başta bu okulun
neyi eksik?” Öğrencilerin çoğu benim söylediğimi söylüyor: Yeni bir
bina. Sizden okulumuzun yanına yeni bir bina yaptırmanızı istiyorum.
Okulumuz önceleri Ümraniye’nin en berbat okulu idi. Ancak
müdürümüz Savaş Durcanoğlu okulumuzun başına geçtiğinden beri
çok güzel işler yaptı.
Benim bir öğrenci ve bir çocuk olarak siz başkandan ricam,
eylül ayına kadar okulumuzun yanına yeni bir bina yaptırmanızdır.
Bunu yaptıracağınıza olan inancımla mektubumu bitiriyorum.
Sevgilerimle...
Seda BEŞOLUK 7-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO
124

SEVGİLİ PEYGAMBERİM
Sizin gibi güzel bir insana mektup yazmak çok güzel bir duygu.
Siz gerçekten çok iyi kalpli ve tertemiz yürekli bir insansınız. Bu
yüzden de insanlık âleminin en seçkinisiniz.
Gül kokulu resulüm canım peygamberim,
Rüyalarım da hep sizi görmek istiyorum. Sizin o güzel ve
mübarek yüzünüzü görmek, gül kokunuzu duymak istiyorum. Sizi
canımı feda edecek kadar çok seviyorum. Resulüm, aklıma ne zaman
siz gelseniz, içime bir sevinç doluyor. Sizi çok; ama çok seviyorum.
Sizin gibi güvenilir, dürüst, iyi kalpli bir peygamberimiz olduğu için
çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum.
Nur yüzlü peygamberim,
O nur yüzünüzü görebilmek için neler vermezdim ki. Bir
görebilsem bin görmüş gibi olurdum. Sizi çok seviyorum.
Satırlarımın sonlarına gelmek üzereyim. Size mektup yazmaya
devam edeceğim. Nur için de yatın. Seni çok seven ümmetinden bir
kız. Allah’ın rahmeti ve bereketi üstünüze olsun…
Melek BARKOÇİ 8-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO

SEVGİLİ MEHMET AKİF ERSOY


Sizi çok seviyoruz. Siz bizim için İstiklal Marşı’nı yazmışsınız.
Bundan daha önemli bir şey olur mu? Bizlere İstiklal Marşı ile öğütler
veriyorsunuz. Size çok ama çok teşekkür ediyorum. Biz her pazartesi
günü okulumuzda İstiklal Marşımızı okuyoruz. Her okumamızda
aklımıza hep siz geliyorsunuz. Ben sizi hiç görmedim; ama sizi
tanımayı da çok isterdim. Sizi görmek ve sizinle birlikte konuşmak için
ben her şeyi yaparım. Siz artık yoksunuz. Sizin hayatta olmanızı çok
isterdim. Hepimiz sizi çok seviyoruz ve anma gününde sizi de sevgiyle
anıyoruz...
Şeyma SÖĞÜT 7-C Ümraniye Pınarbaşı İÖO
125

24. Kişileştirme ya da nesne konuşmaları


Bu etkinlik nesneleri kişileştirme etkinliğidir. Öğrencilerin
seçtiği özel ya da ortak eşyaların özellikleri maddeler halinde sıralanır.
Bu özellikler yardımıyla nesneyle öğrenci ya da nesneyle diğer
varlıklar veya nesneler konuşturulur. Bu konuşturma eylemi ilginç
hale getirilmeye çalışılır. Mesela tebeşir ile tahta ve silgi; pantolonla
kemer; masa ile sıra; ağaç ile testere konuşmaları olabilir.
Örnek çalışmalar:

TOPRAĞIN KISKANÇLIĞI
Gül: “Papatya, senin yaprakların ne kadar güzel, bembeyaz. Bir
de ortanda sarı nokta demeti, adeta özenle dizilmiş.”
Papatya: “Sen de çok güzelsin. Üstelik her renge sahipsin. Bana
söylediğin güzel sözlerin beni çok mutlu etti.”
Toprak: “Gül, papatya ya da çiçek tayfasından daha ne varsa
hiçbiri benim kadar güzel değildir. İnsanlar benden yaratılmıştır.
Üstelik sizi güzel yapan da benim... Ben olmasaydım siz nasıl böyle
güzel olabilirdiniz ki? Ben olmasaydım insanlar ne yer, ne içerdi? Ben
olmasaydım, belki hayat olmayacaktı...”
Gül: “Toprak! Biz şurada güzel güzel konuşurken senin bizi
kıskanmana ne gerek var? Eğer sen bizi hep böyle kıskanacaksan, biz
de seninle konuşmayız.”
Toprak: “Siz bana mecbursunuz. Eğer benimle ilişkinizi
kesecek, benimle konuşmayacak olursanız siz de yaşayamazsınız,
solup gidersiniz.”
Papatya: “Mademki bizi kıskanıyorsun, mademki bizimle
arkadaşlığın samimi değil, bizi soldur daha iyi. Ancak şunu unutma ki
eğer bizi soldurursan sen de hiç gülemez, sevinemezsin.”
Gül: “Hey! Durun bakalım. Nedir bu tartışmayı uzatmanın
sebebi? Siz birbirinize muhtaçsınız, biz birbirimize muhtacız
arkadaşlar. Ne çıplak toprak hoş görünür, ne de topraksız çiçek
yaşayabilir. İyisi mi siz şimdi hemen barışın ve insanları sevindirmek
için yarışın.”
Elif ÖZTÜRK 7-C Ümraniye Pınarbaşı İÖO

ELBİSELER MUHABBETTE
Bir zamanlar dağınık bir çocuk varmış. Bu çocuk pantolonunu
bir tarafa, gömleğini başka bir tarafa atarak soyunurmuş. Oyuncak
126

kamyonuyla da biraz oynadıktan sonra onu da odasının bir köşesine


fırlatırmış. Dün de kitabını yatağının altına bir köşeye kaydırmış.
Nereye attığını da unutmuş, aramış aramış bir türlü bulamamış.
Okula bugün de kitapsız gitmek zorunda kalmış. Sabahleyin çocuk
okula gittikten sonra eşyalar konuşmaya başlamış:
Pantolon: “Bu çocuk da ne vicdansız, beni bir askıya asmaktan
bile âciz. Hatta cebinde de iki otobüs bileti var.”
Gömlek: “Beni de yerlere fırlatıp attı. Ben kirliyim; ama benim
kirliliğimden ona ne ki... Bu çocuk gerçekten vurdumduymaz ya!”
Kamyon: “Benimle oynadı; ama sonra da odanın ortasına
savurup kaydırdı beni. Tekerleğimin tekini de kırdı. Bu çocuktan ben
de şikâyetçiyim.”
Kitap: “Bu çocuk beni de dün yatağının altına atmıştı. Sonra
beni aradı taradı ama bir türlü bulamadı. Bugün de beni
arkadaşlarımın yanına, okula götürmedi. Ben gidemeyince de
öğretmeni ona bir kızmış, bir kızmış; arkadaşlarım söyledi.”
Pantolon: Arkadaşlar, buldum. Cebimde çocuğun biletleri var
ya! İşte o biletleri alıp otobüse binelim ve gezip tozalım. Bugün biraz
da bu bahaneyle eğlenelim, ne dersiniz?”
Gömlek, kamyon ve kitap, pantolonun fikrini beğenmişler. Sonra
da hep birlikte otobüse binmişler. Yeşillik bir alan görmüşler.
Otobüsü durdurup inmişler. Yeşilliklerin üzerinde hepsi yuvarlanmış,
koşmuş, hoplamış, zıplamış. Çok eğlenmişler. Yorulunca çayırın
üzerinde oturmuşlar ve sohbete dalmışlar:
Pantolon: “İyi ki buralara gelmişiz, ne kadar güzel yerler... İlk
defa bu kadar çok eğlendim.”
Kitap: “Ben de. Çayırlıkta yuvarlanmak ne kadar da
eğlenceliymiş.”
Kamyon: “Ben önceden de eğlenmiştim; ama bu kadar değil.
Hep beraber çok güzel zaman geçirdik.”
Gömlek: “Arkadaşlar, artık gidelim. Burada yatmaya mı karar
verdiniz? Çocuk artık eve gelir. Haydi gidelim.”
Pantolon: “Haklısın, sonra bizi bıraktığı yerde bulamazsa
kızabilir.”
Hep beraber otobüse binip evlerinin yolunu tutmuşlar, eve
varmışlar. Odaya kendilerini zor atmışlar. Hepsi yorgun olduğu için
bulundukları yere yığılıp kalmışlar. Hemen uyuklamışlar. Çocuk gelip
odasına girmiş. Elbiselerini çok kirli ve dağınık gördüğü için o anda
kendinden utanmış. Kamyonunun da her yerini toz içinde görmüş.
127

Sonra kitabı da iyice yıpranmış biçimde görmüş. Nasıl bu hale


düştüklerini düşünmüş ve suçu kendinde bulmuş:
Çocuk: “Tabii hepsi böyle olur. Ben bunlara hiç bakmadım, hep
dağınık bıraktım onları. Kirli elbiselerimi kirli sepetine atacağıma hep
yerlere attım. Kamyonumla dışarıda oynadım; ama kamyonumu hiç
temizleyip yerine koymadım.”
Bu pişmanlıklar içinde çocuk kendi kendine bir daha dağınık
olmayacağına söz vermiş. Elbiselerini kirli kirli ortada bırakmamış.
Kamyonunu temizleyerek bırakmış. Elbiseler ve kamyon bu duruma
hem şaşmış hem sevinmiş.
Elif EDE 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO
128

25. Öyküler tiyatroda


Ders kitaplarında bulunan geniş diyaloglu öyküler belirlenir ve
seçilir. Seçilen öyküler birer kez okunur. Tasvirler ve açıklamalara yer
vermeden sadece konuşmalar ele alınarak bu öyküden bir tiyatro
metni çıkarılır. Çıkarılan tiyatro metni sınıfta canlandırılabilir.
Örnek çalışmalar:

DOSTLUĞUN DEĞERİ (HİKAYE)


Hükümdar Debşelim, filozof Beydeba'ya sordu:
“Birbirine en içten bağlı dostların karşılıklı sevgilerini nasıl
paylaştıklarını, bundan nasıl yararlandıklarını anlamak istiyorum.”
Filozof cevap verdi:
“Akıllı kimse, dostluğu her şeyden üstün tutar. Bir sıkışık
durumda dostluk bölüşür. Güvercin ile fare bunun örneğidir.”
Hükümdar sordu:
“Bu nasıl oldu?”
Beydeba anlattı:
Dahar kenti yakınında avı bol bir yer vardı. Avcılar buraya sık
sık uğrarlardı. Buradaki iri ve dalları birbirine girmiş ağaçlar
arasında özgür kuşlar yaşardı.

DOSTLUĞUN DEĞERİ (TİYATRO)


1. perde:
Debşelim: Birbirine en içten bağlı olan dostların karşılıklı sevg
ilerini nasıl paylaştıklarını, bundan nasıl yararlandıklarını anlamak
istiyorum.
Beydeba: Akıllı kimse, dostluğu her şeyden üstün tutar. Sıkışık
bir durumda dostluk bölüşülür. Güvercin ile fare bunun örneğidir.
Debşelim: Bu nasıl oldu?
Beydeba: Dahar kenti yakınında avı bol bir yer vardı. Avcılar
buraya sık sık uğrarlardı. Buradaki iri ve dalları birbirine girmiş gür
ağaçlar arasında özgür kuşlar yaşardı. Bir gün çirkin yüzlü, kötü
huylu bir avcı, elinde sopası, sırtında ağı ile ormana girdi. Ağını attı.
Üzerine yem taneleri serpti. Yakın bir yere saklandı. Çok geçmeden,
önde başkanları olduğu halde bir sürü güvercin alana üşüştü. Tuzağı
görmeyerek taneleri yemeğe başladılar. Ağın içine düştüler. Avcı
129

sevinç içinde meydana çıktı. Onu gören güvercinler kurtulmak


ümidiyle çırpındılar; fakat bu çabalar boşa gitti.
2. perde::
Güvercinlerin başkanı:
Felakete karşı gelebilmek için aramızdaki elbirliğini
kaybetmeyin. Hiçbiriniz, kendi canını arkadaşının canından üstün
tutmasın. Hepimiz birlikte harekete geçerek tek kuş gibi uçalım; bu
sayede birlikte kurtulalım. Avcı peşimizdedir. Açıkta uçarsak avcı bizi
görür, nereye konacağımızı anlar. Kapalı yerlerde uçarsak bizi
izleyemez, peşimizi bırakmak zorunda kalır. Biz de benim yakın
dostum farenin ülkesine kadar gider, orada ağdan kurtuluruz.
3. perde:
Güvercinlerin başkanı: Zeyrek!
Fare: Sen kimsin?
Güvercinlerin başkanı: Ben senin dostun, güvercinlerin
başkanıyım.
Fare: Nasıl oldu da bu duruma düştün?
Güvercinlerin başkanı: Bilmiyor musun? İyi kötü ne varsa hepsi
başa gelebilir. Güneş ve ay bile tutulabilir.
Fare: Anlaşıldı dostum, geldim.
Güvercinlerin başkanı: Önce öteki güvercinleri kurtar, sonra
bana gel.
Fare: Sen kendine acımıyor musun? Hakkını gözetmiyor musun?
Güvercinlerin başkanı: Beni kurtarmakla işe başlarsan, belki de
yorulur gevşersin. Belki de onları kurtarmakta yavaşlarsın. Fakat
ötekilerle işe başlarsan yorulsan bile dostun olan birini ağ içinde
bırakmaya razı olmazsın.
Fare: İşte bu düşünce, sana olan sevgimi artıracak bir
düşüncedir.
Berna TETİK 7-A 966 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
130

26. Öğrenci kahramanlarını tasvir etme


Öğrenciler kafalarında gençliğin de verdiği bir havanın etkisiyle
çeşitli idoller geliştirir. Bunları ne kadar yasaklamaya, bunların
faydasız olduğunu anlatmaya çalışsanız da boştur. Bu yasaklamanın
yerine öğrenciyi bulundukları konumda ders için faydalanma
düşüncesinde olmak işe yarayabilir.
Bu düşünceden hareketle öğrencilere seçtikleri ya da
beğendikleri herhangi bir kişinin özelliklerini tasvir yöntemini
kullanarak yazdırabiliriz. Öğrenciler kahramanların kişilik
özelliklerini, mesleğindeki başarısını, sosyal durumunu kâğıda
dökebilirler. Yazdıklarını sınıfta okurlar ve bu bir tanıtım çalışmasına
dönebilir. En beğenilen tasvir de sınıfın panosuna asılabilir.
Örnek çalışmalar:

YAHYA KEMAL BEYATLI


Yahya Kemal Beyatlı en ünlü Türk şairlerimizdendir. Ben de
onun gibi vefat ettikten sonra bile anılmayı isterim. Onun gibi
imrendirici birisi olmayı ben de çok isterim. Yazdığı şiirleri herkesi
kendine hayran bırakmış olan Yahya Kemal Beyatlı’dır. Benim ona bu
kadar imrenmemi sağlayan şey, şiirlerinde yazdığı dörtlükler,
kullandığı kelimeler, dörtlüklerin uyumudur. Ben de onun gibi bir şair
olmak istiyorum. Şiir yazma kabiliyetim çok zayıf olsa da ileride
Yahya Kemal Beyatlı gibi bir şair olmak, onun kadar sevilmek
istiyorum.
Halil ÖZKAN 8-D 539 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

FATİME URAL
Benim örnek almak istediğim kişi Fatime Ural. O çok iyi bir
öğretmen. Yardım sever, içinde zerre kadar kötülük yok, kendisine
iyilikle yaklaşana kendisi de iyilik yapar, her gün yüzü güler, hayatı
hep mutlulukla selamlar. Cana yakın, hayattan çok iyi ders almış,
sevgiyle herkesi iyiliğe çeker. Daha sayamadığım bir sürü özelliğiyle
o, benim örnek almak istediğim kişidir.
Rumeysa Kübra AKTAN 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO

EMİNE ÖĞRETMENİM
Benim örnek almak istediğim Emine öğretmenimdi. Beni 3. ve 4.
sınıflarda okutmuştu. Hâlâ unutamam onu; çünkü öğrencilerini
131

severdi. Onlar sevinince sevinen, onlar üzülünce üzülen bir


öğretmendi. Şimdi başka bir yerde öğretmenlik yapıyor. Onu görünce
ben de onun gibi öğretmen olmak istiyorum. Öğrencilerine
bağırdığında üzülür, sonra onların gönlünü almaya çalışırdı. Onun
gibi öğrencilerimi okutmak istiyorum.
Zeynep GÜNDÜZ 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO

SAVAŞ YILMAZ
Sevgili ağabeyim Savaş Yılmaz, her zaman ve her yerde
küçüklerini ezdirmeyen yönünü örnek aldım. Ben de ona özenerek
küçüklerimi ezdirmeyeceğim; çünkü onlar, yani şimdiki bizler,
Türkiye’nin geleceğiyiz.
Hayatta birçok kişi çocukları savunmaz; hatta onlara iftira atar.
İşte bunu ağabeyim yapmaz. Çocuklarla tatlı dillekonuşup oynuyor.
Eğer biz bir suç işlersek ve bunu yalnız o görürse konuşarak uyarır.
Eğer yanında biri varsa bir daha yapmaz diyerek çocuklarını savunur
ve biz çocukları hep güldürür ve sevindirir. Seni çok seviyorum Savaş
Yılmaz…
Ferdi ALTUNDAĞ 8-D Ümraniye Pınarbaşı İÖO
132

27. Hikâye veya fıkra tipleriyle röportaj


Öğrenciler, ders kitaplarında veya okudukları eserlerde pek çok
şahsiyetle karşılaşır. Onları farklı özelliklerini öğrenir. Bu
özelliklerden faydalanarak bir yazma etkinliği gerçekleştirilebilir.
Bu etkinlik kapsamında okunan hikâyelerde, izlenen tiyatrolarda
ve sinemalarda, dinlenen fıkra ve masallarda yer alan bir kahraman
veya tiple çeşitli konularda görüşme yapılabilir. Özellikle aldığı
rollerde sergilediği davranışların ve söylediği sözlerin gerekçesi
hakkında çeşitli sorular sorularak onunla röportaj metni kurulabilir.
Röportaja geçmeden önce röportajın nasıl yapıldığı hakkında
öğrencilere kısaca bilgi verilir. Bu anlamda soruların önceden
hazırlanması gerektiği söylenir. Hazırlanan soruların uygun bir sıraya
konması, sorulara ilginç ve uygun düşecek biçimde cevaplar verilmesi
gereği ifade edilir. Verilen cevaplar ve sorular bir araya getirilip
röportaj kurgusu gerçekleştirilmiş olur.
Örnek çalışmalar:

NASRETTİN HOCAYLA BAŞ BAŞA


Hocam, fıkralarınızı bu kadar komik yapan nedir?
Efendim, ben fıkralarımı yazarken epey düşünüyorum.
İnsanların ilgisini çeker mi, eğlenceli olur mu diye tartıyorum
Peki, fıkranızda eşeğe neden düz değil de ters bindiniz?
Farklılık olsun diye. Ben herkesin yaptığını yapsaydım Nasrettin
Hoca olur muydum?
Kazanı kazan mı doğruyor, yoksa sizin bir hileniz mi?
Aslında doğum falan yok tabii. Kazanın içine bir tencere koyup
gözünü hırs bürümüş komşuma bir ders vermekti maksadım.
İpe un sermenizin sebebi…
Maksat ipi komşuya vermemekti. O esnada cimriliğim tuttu
nedense…
Hocam, neden sadece para verene düdük aldınız? Diğerlerine
de siz alsaydınız?
Mâlum, mali kriz kapıda. Parayı har vurup harman savurursak
sonraya ne kalır?
Bir zaman da göle maya çalmışsınız, yoğurt olsun diye.
Amacınız neydi?
133

İnsan isterse gölü yoğurt bile yapabilir. Bunu anlatmak istedim.


Bir de ihtimalleri göz ardı etmemek gerekir.
Bir zamanlar kedi etinizi yemişti, değil mi?
Hayır, benim hanım yakmış eti, kedinin bir suçu, günahı yok.
Hocam bu sohbet için teşekkür ederim.
Ne demek, canın sıkılınca gene buyur.
Kader DİKGÖZ 7-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO

HOCAYI TANIYALIM
Hocam, neden bu işe giriştiniz?
İnsanları güldürmek için…
Eşeğe niçin ters binmiştiniz?
Aslında ters binmeyecektim; ama bir terslik oldu, bindim işte.
Peki, oturduğunuz dalı kesmenizin anlamı neydi?
Bu işin anlamı, insanların aptallık edip bağlı bulundukları,
yardım aldıkları, beslendikleri yerlere vefasızlık etmesin, oraları
koruyup kollasınlar demekti.
Gölü niçin mayaladınız peki? Bilmiyor muydunuz yoğurt
tutmayacağını?
İnsanlara bir iş yaparken kendilerine güvenmelerini anlatmaya
çalıştım. Tabii, anlayana…
Parayı veren düdüğü çalar ne demek, hocam?
Kimse bedavaya alışmasın.
Hocam, sorularımızı cevapladığınız için teşekkür ederim.
Estağfirullah.
Uğur CAN 7-B 883 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

NASRETTİN HOCAYLA RÖPÖRTAJ


Hocam niçin ipe un seriyorsunuz? İpe un serilir mi?
Tabii bir insan malını, eşyasını birisine vermek istemeyince ipe
un serer.
Peki, hocam kazan doğurur mu?
Tabii ben isteyince o da doğurur.
134

Peki, hocam eşeğe ters binilir mi?


Sen dur, her şeye karışma!
Hocam, peki gökten ay düşer mi?
Ben yalan söylemem ya, demek ki düştü de düştü diyorum
Hocam bir fıkranızda padişaha bir söz söylemişsiniz, sonra ne
oldu?
Vallahi çok iyi oldu, o da öyle demeseymiş.
Hocam peki neden parayı veren düdüğü çalıyor da vermeyen
niye çalmıyor?
Biz de para basmıyoruz; veren alır, vermeyen almaz.
Hocam, bir fıkranızda göle yoğurt mayalamışsınız. Göle yoğurt
mayalanır mı?
Ben istersem mayalanır.
Hocam, bir ara kedi etinizi yemiş, sonra ne oldu?
Sonu oldu.
Beyzanur AYYILDIZ 7-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO

KELOĞLAN FİLMLERDE
Bazı masallarda saçlarınız varmış. Doğru mu?
Ha, eski masallarımda öyleydi. Zamanla dünya dertleri beni bu
hâle getirdi.
“Keloğlan Aramızda” filminde “Al takke ver külah…” dediniz.
Ne demek bu?
Onun anlamı “Ben sana kötüsünü vereyim, sen bana iyisini
ver.” demektir. Bir de uzun süren mücadeleden sonra kazanılmış
zaferi ifade etmek için de kullanılır.
Eşeğinizin ismini siz mi koydunuz?
Yok, o bana babamdan kaldığı için muhtemelen babam
koymuştur.
Peki, neden “Karakaçan”?
Ateş basınca kara kaçtığı için. Karın içine yatıp sakinleşiyor.
Bir de akılda kolay kalsın diye.
Filmdeki gibi aklınıza koyduğunuz şeyleri her zaman yapar
mısınız?
135

Her zaman olmasa da genellikle yaparım.


Keloğlan ile Cankız filminde Aykız’ı uyandırırken neden
tarhana çorbasını seçtiniz?
Filmi çektiğimiz köyde sadece tarhana çorbası vardı. Başka
çorba bulamadık.
Filmlerinizde hangi çalgı aletlerini çaldınız?
Kaval, saz, davul.
Bunlardan hangisini daha çok seviyorsunuz.
Özellikle kavalı severim. Çünkü o benim ruhumu dinlendirir.
Koyunlarımı da onunla yayarım.
Keloğlan, sohbet için teşekkür ederim.
Rica ederim efendim.
Fidan ÇITAK 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO
136

28. Rüyaları yazmak ya da rüyalardan öykü oluşturmak


İnsanların gördüğü rüyalar bazen ürkütücü ve bazen sevindirici
olabilir. Rüyaları bir başkasına anlatıp ondan tabirini istemek de
eskiden beri süregelen bir alışkanlıktır. Bu iş, yaşlı genç herkesin de
hoşlandığı bir durumdur.
Hele öğrenciler gördükleri rüyaları anlatmayı çok severler. Bir
de rüyalarında öğretmenlerini gördülerse, rüyalarını öğretmenlere
anlatmak için öğretmenlerinin gelmesini dört gözle beklerler. Bu
merakı onların faydası için kullanmak mümkündür.
Bu tarz yazılar zamana da uygun olması için sabah derslerinde
yapılırsa daha faydalı olur. Öğrenci, dersi hayatla yan yana yaşayarak
geçirir ki kalıcı olan da budur.
Öğrencilere gördükleri rüyalardan birini hatırlamaları söylenir.
Sonra beşerli gruplar oluşturulur. Oluşturulan gruplarda üyeler
rüyalarını birbirlerine anlatırlar. Rüyaları dinleyen grup üyeleri kendi
rüyası dışında sırayla anlatılan rüyalardan birinin konusunu seçerek
istediği mekân, zaman ve kişileri kullanarak bir öykü tasarlar.
Tasarladığı öyküyü tamamlayınca gruba okur. Grup üyeleri yazı
hakkında değerlendirme yapar ve geri bildirimde bulunur. Yapılan
düzeltmeler sonunda rüyalardan ortaya çıkan öyküler sınıfa okunur.
Örnek çalışmalar:

RÜYAMDAKİ HIRSIZ
Benim çok etkilendiğim bir rüyam var. Bu rüyayı bir yıl önce
gördüm.
Akşam olmuştu. Çok uykum vardı. Uyudum. Bizim eve sessizce
hırsız giriyordu. Biz annemle içeride oturuyorduk. Hırsız her şeyi
çalıyordu. Çok korktuk. Hırsız bize doğru yürüdü. Bize ateş etti.
Annemle ben öldük. Öbür dünyaya gittik. O anda yatağımdan telaşla
kalktım!
Bu rüyada çok korkmuştum ve rüyamın gerçekleşmesini
istemem!
Rıfat Salih DAŞ 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO

DENİZDE TEHLİKE
Bir gün Gündüz ailesi denize gitmeye karar verdi. Gündüz
ailesinin en komiği, en iyi yüreklisi, en güzel kalplisi onların
amcasıydı.
137

Yengem ve onun çocukları ve tabi benim ailem denize gitmek


için sabahın beşinde evden çıktık. Amcam arabaya bindikten bir süre
sonra:
“Bakın çocuklar, denizde şaka olmaz. Suda kendinize dikkat
edin.” dedi.
Amcamın lafının arkasından babam:
“Evet çocuklar, sağlam gidelim sağlam gelelim.” dedi. Denize
yaklaşmak üzereydik. Amcam bir şaka yapıp ortalığı kırıp döktü.
Daha sonra denize vardık.
Annemler hemen çadırı kurup yemekleri hazırlamaya başladı.
Arkasından yengem anneme:
“Bırak şimdi yemeği falan, denize girelim.” dedi.
Annem:
“Ben yemeği hazırlayayım, öyle girerim.” dedi.
Yengem:
“Pekâlâ, sen bilirsin.” dedi.
Amcam kardeşimi omzuna alıp denize girdi. Bir süre sonra
durdu. Kardeşim daha küçüktü. Amcama:
“Amca, ben daha çok küçüğüm, beni boğma.” dedi.
Orada hepimiz güldük. Sonra annem denize girecekti. Biz
annemden önce denize girip yüzecektik. Biz denize atlayıp annemi
bekledik. Tam annem denize atladı ki birden bire su çamur oldu.
Ben:
“Anne, anne!” diye bağırdım.
Babamı çağırıp annemi oradan çıkardık.
O esnada biri bizi dürtüyordu:
“Haydi kızım, okuluna geç kalacaksın.”
Annemmiş.
Meryem GÜNDÜZ 8-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO
138

29. Ev veya mahalle dedikoduları


Öğrencilere eğlenceli gelebilecek; ama bazen sakıncalı
olabilecek bir çalışmadır. Evde komşuların olduğu bir akşam,
öğrenciler kulaklarını anten gibi açarlar. Konuşulan ve hele hele
dedikodusu yapılan bir kişinin hangi davranışının veya özelliğinin
konuşulduğunu dinler. Eleştirilen, dedikodusu yapılan özellik veya
durumdan yola çıkılarak ve biraz da abartılarak bir hikâye oluşturulur.
Oluşturulan hikâyede kişiler dedikodusu yapılan kişi olmalı. Yazılan
hikâyeler sınıfa getirilir.
Örnek çalışmalar:

ŞU ÜNLÜLER…
Fatoş ve Hayriye iki komşudur. İş aralarında muhakkak kapı
önünde ünlülerden bahsederler. Nedense magazin programlarını
kaçırmazlar ve aralarında ünlülerin dedikodusunu yaparlar:
“Fatoş, kız! Bizim Tarkan’ın eski baldızı Tuğba Özay’ın doğum
günüde sahneye atlayıvermiş.”
“Ay! Duydum, duydum, Hayriye.”
“Peki sen Seda’ya olanı biliyor musun?”
“Hangi Seda’ya kız?”
“Kız Seda Sayan ayol!”
“Aaa! N’olmuş?”
“Doktor estetik yaparken hata yapmış. Göz altı hepten çökmüş.”
“Yaa! Şimdi çok üzüldüm ayol. Geçmiş olsun diyelim.
N’apalım?”
“Bir de sevgilisi yüzünden dinini değiştiren şu kız var ya…”
“Haa, biliyorum. Tuğçe Kazaz.”
“Kız şimdi de o çocuktan ayrılmış. Bir Türk’ü kafeslemiş.
Tekrar Müslüman olacakmış.”
“Bu kız da ortalığı iyice karıştırdı ya…”
“Bir de ne duydum, biliyor musun?”
“Ne duydun?”
“Düm Tek Tek’e çalıntı diyorlar…”
“Yok be kızım, bizimkiler yapmaz öyle bir şey.”
“Ay kııız! Ocakta yemek vardı, yandı yandıııı…”
139

Ümran BULUT 7-B 1139 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

AHMET’İN KIZI KAÇMIŞ


Mahalle kahvesi… Olan bitenin öğrenilip yorumlandığı
mekândır. Dedikoduyu bu sefer yaşlı erkekler yapar. Eski ve yeni
hayat anlayışları değerlendirilir.
Bilâl: “Selâmünaleyküm!”
Kahve halkı: “Aleykümselâm!”
Bilâl: “Ne var ne yok arkadaşlar?”
Kahve halkı: “Sağ ol, iyilik. Sen nasılsın Bilâl?”
Bilâl: “Ne olsun, çoluk çocuk geçinip gidiyoruz.”
Mikail: “Âdem, şuradan üç çay kap gel, haydi oğlum.”
Âdem: “Hemen ağabey…”
Bilâl: “Beyler, duydunuz mu? Ahmet’in kızı kaçmış.”
Âdem: “Bilâl ağabey, sen nereden duydun?”
Bilâl: “Sen bizi ne sandın, oğlum? Uçan kuş bile bizden
habersiz uçamaz.”
Mustafa: Siz bunları bir yana bırakın da bizim Ali’nin kızından
haber verin. Onunla bununla geziyormuş.
Mikail: “O kız hiç de öyle birine benzemiyordu; ama dış
görünüşe bakmamak gerekir.”
Mustafa: “Kimin ne yapacağı belli değil bu devirde. Bizim
zamanımızda böyle miydi?”
Bilâl: “Nerede o günler be!”
Mikail: “Evet yahu… Ne günlerdi o eski günler…”
Âdem: “Bilâl ağabey, yenge kahveye doğru geliyor.”
Bilâl: “Yapma yahu!”
Hatice: “Bilâl, sen hâlâ burada mısın? Ne zaman gideceksin
bakkala? Ben evde seni ekmek alıp gelecek diye bekliyorum.
Çabuk…”
Bilâl: “Tamam karıcığım, tamam. Hemen koştum.”
Hatice: “Ne biçim adamlarsınız be… Kadınları geçmişsiniz
dedikoduda. Ne yapıyorsunuz burada.”
140

Âdem: “Yenge, tamam anladık. O kadar yabancı erkek var bak


burada.”
Hatice: “Varsa var. Ne yapalım yani. Neyse ben gidip şu adamı
takip edeyim.”
Mikail: “Ne kadın be... Korktum vallahi! Benim karım bunu
örnek almasa bari.”
Bilâl UZUN 8-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO
141

30. Hikâye, sinema ya da tiyatroyu sürdürme


Öğrencilerle beraber bir film izlenir. İzlenen film yarıda kesilir.
Filmin kesildiği yer senaryonun önemli bir yeri olmalıdır. Sonra
öğrencilere filmin devamını hikâye veya senaryo halinde yazmaları
söylenir. Bu çalışma bireysel olarak da grupla beraber de yapılabilir.
Yazılan hikâyeler sonra sınıfa sunulur. Devamı getirilerek yazılacak
olan sadece sinema ya da film olmak zorunda değildir. Güzel ama
bilinmeyen bir hikâye ya da tiyatro da olabilir. Yazma işlemleri
bittikten sonra yazılar sınıfa okunur. Değerlendirme bu aşamada
yapılmaz.
Ardından filmin devamı izletilerek, tiyatronun ve hikâyenin
devamı okunarak sonuca en çok yaklaşan öğrenci sınıfça belirlenmeye
çalışılır. Belirlenen yazı öğrenci tarafından sınıfa tekrar okunur ve
sınıfça geri bildirimde bulunulur.
Örnek çalışmalar:

DOSTLUĞUN DEĞERİ
Hükümdar Debşelim, filozof Beydeba'ya sormuş:
“Birbirine en içten bağlı dostların karşılıklı sevgilerini nasıl
paylaştıklarını, bundan nasıl yararlandıklarını anlamak istiyorum.”
Filozof cevap vermiş:
“Akıllı kimse, dostluğu her şeyden üstün tutar. Bir sıkışık
durumda dostluk bölüşür. Güvercin ile fare bunun örneğidir.”
Hükümdar sormuş:
“Bu nasıl oldu?”
Beydeba anlatmış:
Dahar kenti yakınında avı bol bir yer varmış. Avcılar buraya
sık sık uğrarlarmış. Buradaki iri ve dalları birbirine girmiş ağaçlar
arasında özgür kuşlar yaşarmış. Bir gün tek gözlü, çirkin yüzlü, saçı
sakalı karışmış elinde silahı sırtında ağı ile bir avcı gelmiş.
Avlanmaya karar vermiş. Ama hiç av görememiş. Biraz zaman
geçtikten sonra havada bir grup kuş görmüş. Kuşlar bir ağacın
dallarına konmuş. Avcı kuşları vurmaya karar vermiş. Kuşlar avcıyı
fark edememiş. Avcı köpeğine ‘hazır ol’ demiş. Korkunç gülüşüyle
birkaç defa ateş etmiş; ama hiç kuş vuramamış. Kuşlar bu ses üzerine
kaçmış. Bu kuşlar için iyi olmuş.
Bu sefer avcı başka bir yol denemeye karar vermiş. Planı
kurmaya başlamış. Yere birazcık yem atmış. Ağacın üstüne çıkmış.
142

Eline de bir ağ almış. Kuşların yeme gelmesini beklemiş. Kuşlar yeme


gelmiş. Ağı atmış ve kuşların hepsini yakalamış. Avcı bir çadır
kurmuş. İçinde birazcık uyumaya karar vermiş. Çadırına yatmaya
girmiş. Heler adlı kuş yavru kuşa demiş ki:
“Bu delikten ancak sen çıkabilirsin. Buradan çık ve Kurt
dağının küçük bir ormanı var. Orada mor lalelerin arkasında meşe
ağacının kavuğunda Cleyt adında bir fare var. Ona ‘dostluğun değeri’
de. O sana yardım eder.” demiş.
Küçük kuş Heler’in dediklerini yapmış. Fare gelip ağları
kemirip kuşları serbest bırakmış. Sonra da mutluca evlerine gitmişler.
Ahmet ÖZDİLEK 7-A 868 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

DOSTLUĞUN DEĞERİ
Hükümdar Debşelim, filozof Beydeba'ya sordu:
“Birbirine en içten bağlı dostların karşılıklı sevgilerini nasıl
paylaştıklarını, bundan nasıl yararlandıklarını anlamak istiyorum.”
Filozof cevap verdi:
“Akıllı kimse, dostluğu her şeyden üstün tutar. Bir sıkışık
durumda dostluk bölüşür. Güvercin ile fare bunun örneğidir.”
Hükümdar sordu:
“Bu nasıl oldu?”
Beydeba anlattı:
Dahar kenti yakınında avı bol bir yer vardı. Avcılar buraya sık
sık uğrarlardı. Buradaki iri ve dalları birbirine girmiş ağaçlar
arasında özgür kuşlar yaşardı.
Onlar özgürce dolaşırlar, ormanın derinliklerine inerlerdi.
Toplu haldeydiler ve birbirlerinden hiç ayılmazlardı.
Bir gün yem yüzünden kavga eden iki güvercinden biri guptan
ayrılmaya karar verdi. Üzgün ve dalgın dalgın dolaşıyordu. Gruptaki
güvercinler kavga eden güvercine kızdı.
Güvercin:
“Siz bir yem için mi kavga ediyorsunuz? Gruptan ayrılan
güvercin en küçüğümüzdür, kardeşimizdir. Onu korumalıyız. Ya
başına bir şey gelse… Burada güvercinler çok olduğu için avcılar da
çok. Tek başına nasıl mücadele edebilir?”
143

Diğer güvercin utanç içinde oradan uzaklaştı. Kavga ettiği


güvercini aramaya başladı. O arayıp dururken diğer güvercin avcının
eline esir düştü. Esir güvercin avcının elinde acı acı bağırıyor, sesi
yürek burkuyordu.
Güvercin hemen diğer arkadaşlarının yanına gitti. Nefes nefese
kalmıştı. Olan biteni anlattı hemen.
Güvercin:
“Kardeşimiz avcının elinde esir. Onu kurtarmamız gerek. Acele
edin!”
Diğer güvercin:
“Avcının yeri buraya uzak mı?”
“Hayır, uzak değil.”
“Haydi bırakın yemleri, gidiyoruz.” diyerek yola koyuldular.
Avcının olduğu yere gelip çalının ardına gizlendiler. Bir de ne
görsünler? Avcı yere yığılmış ve ağların başında da bir fare…
Fare ağı dişleriyle kemiriyordu. Güvercinler hemen farenin
yanına gittiler. Onlar da yardım ederek güvercini kısa zamanda
ağlardan kurtardılar.
Kavga eden iki güvercin barıştı. Fareye teşekkür eden
güvercinler oradan uzaklaştılar.
Tansu Emel ACAR 7-A 873 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
144

31. Nazirecilik
Nazire, Bir şairin şiirine başka bir şairce aynı ölçü, kafiye ve
redifte yazılan benzerine denir. Divan şairlerince bir şairin şiirini
tanzir etmek, ona karşı bir saygı duyulduğunu ve onun şiirinin ve
üslûbunun beğenildiğini anlatmak içindir23. Yazma çalışmalarında da
beğenilen bir şairin şiiri örnek tutulup ona nazire yapılabilir.
Bu çalışma genellikle ölçülü şiirlerde kullanılabilecek bir
tekniktir. Öğrencilere kafiyeli ve ölçülü bir şiir verilir ya da tahtaya
yazılır. Öğrenciler gördükleri bu şiirin ölçüsünü ve kafiyesini
değiştirmeden şiiri farklı bir biçimde yeniden oluşturur. Sonra kim ne
kadar yaklaşmış diye sınıfta beraberce bir değerlendirme yapılabilir.
Örnek çalışmalar:

İSTANBUL'U DİNLİYORUM
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;


Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;


Serin serin Kapalı Çarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa;

23
DİLÇİN, Cem: Örneklerle Türk Şiir Bilgisi: 269. s.
145

Güvercin dolu avlular.


Çekiç sesleri geliyor doklardan;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;


Başında eski âlemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;


Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı


Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum...
Orhan Veli’nin artık herkesin bildiği bu şiirini öğrenciler okur
ve dikkatlice inceler. Şiirin ölçüsü nedir, kafiyesi var mıdır, hangi
anlam silsilesi izlenmiştir ve şiirde ele alınan tema nedir? Bu
çerçevede dikkat edilen noktalardan sonra öğrencilerden bu şiirin şairi
oldukları düşüncesi altında bu şiire ilave olarak bir kıta daha
yazmaları istenir. Yazılan bölümler sırasıyla okunur ve sınıfın da
beğenisiyle gerçek şair bulunur.
146

Ümraniye Pınarbaşı İlköğretim Okulu 7-B sınıfı öğrencisi Can


Karabulut adlı öğrencimiz Orhan Veli’nin şiirine yaptığı nazire ile
güzel bir örnek sunmuştur:

İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı


Kıyıda seyyar balık satıcıları
Gemilerde aşk sarhoşu olmuş onlarca insan
Hemen yanımda martıların sesleri
Keskin bir ağıt gibi ağlamaklı
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı
Can KARABULUT 7-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO
147

32. Gündemdeki farklı kişiliklerin diyalogları


Farklı kişiliklerden kastımız, televizyonda birbirlerinin düşmanı,
muhalifi, aykırısı, zıddı olan insanlardır. Bu etkinlikte birbirlerine
aykırı tipleri ele alınır, bu tipler farklı bir çizgiyle buluşturulur, sohbet
ettirilir, birlikte yaşatılır ve başkalarına karşı ittifak kurdurulur.
Meselâ Saddam Hüseyin ile George Bush arasında mevcut düşmanlığı
kullanarak yazı yazılabilir. Ya da teknik direktörlerden Ertuğrul
SAĞLAM ile Mustafa DENİZLİ sohbet ettirilebilir.
Örnek çalışmalar:

MUSTAFA DENİZLİ VE ERTUĞRUL SAĞLAM


Ertuğrul: “Merhaba üstadım, nasılsın?”
Mustafa: “İyiyim kardeş, sen nasılsın?”
Ertuğrul: “İyiyiz, nasıl olsun…”
Mustafa: “Senin gibi bir teknik direktörün takımını idare
etmek…”
Ertuğrul: “Dünkü maçı izledim. Kazandığınız için tebrik
edeyim, dedim.”
Mustafa: “Sağ olun, teşekkür ederim.”
Ertuğrul: “Bizim elemanlar sizi üzmüyorlardır inşallah!”
Mustafa: “Yok yok, üzmüyorlar. Çok saygılı davranıyorlar.”
Ertuğrul: “Aslında maçta biraz adaletsizlik oldu.”
Mustafa: “Evet, üstelik İbrahim Toraman’a kırmızı kart
gösterilmesine çok sinirlendim.”
Ertuğrul: “Olsun, gene de galip geldiniz ya…”
Mustafa: “Doğru, artık önümüzdeki maçlara bakmalıyız.
Ertuğrulcuğum, sonra görüşürüz gene, iyi akşamlar.”
Ertuğrul: “İyi akşamlar üstat, Allah’a ısmarladık.”
Ali ÇINAR 7-B Ümraniye Pınarbaşı İÖO
148

33. 5N 1K’li yazılar


Öğrenciler ister kendi şikâyetlerini, isterlerse çevrelerinde
yaşayan birilerinin - anne, baba, abla, ağabey, kardeş vs.- şikâyetini
ele alır. Bu şikâyetleri 5N 1K (kim; neyi, ne zaman, ne kadar, nasıl,
niçin) ile yazarak anlatır. Bunun için öncelikle görünebilecek bir yere
5N 1K soruları ve onların verecekleri cevaplar bir veya iki kelimeyle
soruların karşısına yazılır. Verilen cevaplardan yola çıkılarak bir
hikâye oluşturulur. İsteyen istediği cevabı verebilir. Bazen de bu
çalışma grup halinde de yazılabilir. Grup hâlinde yazıldığında daha da
eğlenceli ve farklı olur.
Yazılanlar sınıfla paylaşılır. Sınıf ona şikâyetinde haklı olup
olmadığını da belirtir ve yazıyı değerlendirme ölçütlerine göre
değerlendirir.

5N1K
Öğrencilerden kendileri soru oluşturamayanlara örnek olarak
aşağıdaki sorular verilebilir, onlardan devamında hikayeyi yazmaları
istenebilir:
Kim: Aydın Efesi Kadir ve yavuklusu
Ne zaman: Kurtuluş Savaşı’nda
Nerede: Aydın Dağları’nda
Niçin: Yunan askerlerinden yavuklusunu kurtarmak için
Nasıl: Dağlarda gizlenerek ve silahla vurkaç yaparak
Ne kadar: Üç ay
Bu sorulara ve kendilerince verecekleri cevaplara uygun olarak
oluşturulan hikâye değerlendirilir ve sınıfa okunur.
Örnek çalışmalar:

5N1K
Ne:Su vermek.
Niçin:Yorucu olduğu için.
Nasıl:İsteksizce.
Nerede:Evde.
Ne zaman: Akşam vakti.
Kim:Ben Buket.
149

BEN BUKET
Ben Buket Şişman. Sofranın kaldırılıp kurulması yok mu, beni
canımdan bezdiriyor. Ablam çalıştığı için akşamları yorgun oluyor.
Sofranın bütün yükü omuzlarıma biniyor. Sofrayı kurup kaldırmazsam
annem kaşlarını çatıveriyor. Ben de tırsıyorum tabii. Sadece sofra
yetmiyormuş gibi bir de ev halkının suyunu getirmek var ya... “Buket,
canım bir bardak su getirsene...” lafı tâ mideme oturuyor. En küçük
benim diye annem, babam, ablam, ağabeyim suyu hep benden istiyor.
Evin İSKİ’si benim sanki. Tabii su verdiğimde herkesin “su gibi aziz
ol” demesinden hoşlanıyorum ama...
Buket ŞİŞMAN 7-C Ümraniye Pınarbaşı İÖO

5N1K
Ne: Sınava çalışmak.
Niçin: Yüksek not almak için.
Nasıl: Sessizce.
Nerede: Sınıfta.
Ne zaman: 3. ders.
Kim: Ben.

Şikâyetim
Üçüncü dersteyken sınıfta yüksek not almak için sessizce ders
çalışıyordum. Benim yanımda oturan arkadaşım sessizce ders
çalışmama engel oldu. Ben çalışmayayım diye durmadan ses çıkarıp
durdu. Beni de rahatsız etti. Ona uyarıda bulundum. Beni rahatsız
etmemesi gerektiğini söyledim. Ama beni dinlemedi rahatsız etmeye
devam etti.
Şeyma SÖĞÜT 8-B 687 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

5N1K
Nasıl: Test çözerek, dersleri düzenli dinleyerek.
Niçin: İleride meslek sahibi olabilmek ve başarı kazanabilmek
için.
150

Ne zaman: Okulda boş zamanlarımda teneffüslerde, evde, boş


derslerde.
Nerede: Okulda, teneffüslerde.
Kim: Ben.

SBS HAZIRLIĞI
Okulda boş zamanlarım oluyor bende bu boş zamanlarımı iyi ve
güzel kullanmak için test çözüyorum. Teneffüslerimi değerli
kullanabilmek içinde, test çözüyorum. Ama sınıftaki arkadaşlar buna
engel oluyor. Televizyonu açıyorlar. Ses yapıyorlar gürültü
yapıyorlar. Kavga ediyorlar. Benim de test çözmemi engelliyorlar.
Bende Bundan çok ama çok rahatsız oluyorum.
Melek BARKOÇİ 8-B 2311 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

5N1K
Ne: Leyleği.
Niçin: Hayvanın şekli (biçimini) beğenmemiş.
Neden: Kuşa benzetmek için yapıyor.
Nerede: Evde yapmış.
Nasıl: Bıçakla gagalarını ve ayaklarını keserek.
Kim: Nasrettin Hoca.

KUŞA BENZETİLEMEYEN LEYLEK


Hoca bir gün evde boş otururken ne yapayım ne edeyim derken
canı sıkılır, kuş avlamak için dağa gideyim der. Düşer yola.
Çıkar dağa, uzun süren bir aradan sonra bir leylek yakalar,
getirir eve. Ama hayvanın biçimini beğenmez hayvan bir türlü hoşuna
gitmez.
Düşünür taşınır, birden yerinden doğrularak mutfağa gider.
Mutfaktan bıçağı aldığı gibi önce leyleğin gagasını biraz keser, sonra
birazda ayaklarını keser.
-Hah şimdi kuşa benzedi der.
Büşra AYDIN 8-B-197 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
151

34. Deyim kullanarak bir cümle ve metin oluşturma


Bir elde deyimler sözlüğü, diğer elde kalem, bütün öğrenciler
her cümlede bir deyim olacak şekilde istediklerini yazarlar. Yazdıktan
sonra oluşan metinler isteklilerce sınıfa okunur. Örnek:
Açlıktan karnım zil çalıyor.
Sınav öncesi her zaman etekleri tutuşur.
Öyle dağınık ki iki yakası bir araya gelmez.
Babası ölünce eli böğründe kaldı.
Örnek çalışmalar:

Şimdi vereceğimiz örnek sadece “göz” kelimesi kullanarak


yapılmıştır. Bu çalışma Yüzakı dergisinde Emin IŞIK (2006 Şubat, 12.
sy, 18. sf.) tarafından yazılmış bir mektuptan alıntıdır.
“İki gözüm, göz bebeğim,
Gözlerim yollarda kaldı. Kaç zamandır, seni gelecek diye
yolunu gözlerken, birden mektubun geldi. Gözden ırak olan, gönülden
de ırak olurmuş. Kolay mı ilk göz ağrısı olmak? Ayol sen değil miydin,
ben göz boyamak için mektup yazmam diyen? Ne oldu, yoksa sen de
mi beni gözden çıkardın? Şunun şurasında bir göz açıp kapayacak
kadar zaman geçti. Bu kadar çabuk gözden düşeceğimi hiç
ummuyordum. Bunu mektubuna göz atar atmaz hissettim. Sonra acaba
yanılıyor muyum, diye adeta göz kesildim, her satırı, kelime kelime
gözden geçirdim. Her göz gezdirişimde yanıldığımı iyice anladım.
Bütün o göz kamaştırıcı, yaldızlı sözlerin altında gözden kaçmayan bir
takım imalı göndermeler var ki, onlar başka başka manalara göz
kırpıyor. Ne yalan söyleyeyim, bu mektubunu gözüm tutmadı. Sen de
bilirsin ki, ben senden gelen her mektubu can gözüyle okurum. Olur
olmaz her söyleneni de gözü kapalı kabul etmem. Merak etme! Hiçbir
şey gözümden kaçmaz. Ayan beyan göz önünde duran bu gerçekleri
sakın ileride tevile yeltenme!”

EN MUTLU GÜNLER
Ayşe’nin o gün ağzı kulaklarına varıyordu; çünkü o görüntüler
akıl almazdı. Adamın yaptığı şov resmen göz dikecek kadar harikaydı.
Ayşe onu gece gündüz demeden izlemek istiyordu. Adam topları bir
eliyle atıyor, diğer eliyle tutuyordu. Bu şov Ayşe’nin çok hoşuna gitti
ve hemen Selin arkadaşını çağırdı. Selin ve Ayşe hayranlıkla adamı
izlemeye koyuldular. Ayşe’nin değmeyin keyfine; yani o kadar
152

dalmıştı. Eve gittiğinde üstünü değiştirip sofraya oturup her şeyi


ailesine anlatmıştı. Ertesi gün geç kaldığını fark etti ve can havliyle
üstünü giyindi.
Okulda Ayşe çok çalışkan bir öğrenci. Bu çalışkanlığı beyninden
zekâ fışkırır gibi olmasındandır. Arkadaş çevresi onu çok sever,
birbirlerine sıcakkanlı davranırlar. Ayşe o gün ilk defa ödevini
yapmayı unutmuştu. Çok üzgündü dokunsan ağlayacaktı… Ama
öğretmeni onun yanlış yola girmeyeceğini bilerek affetti. Ayşe ise hâlâ
acı çekiyordu, çok üzgündü. Öğretmeni affedince yumuşadı; ama
Ayşe’yi üzen diğer dert de dedesinin rahmetlik olmasıydı. Çok sevdiği
dedesini kaybetmekten korkuyordu. Ayşe ailesinin ağzını arıyordu
dedemin yanına gitmek istiyorlar mı diye; ama cevabını bulamayınca
kendini sanki o evde yalnız hissetti. Bir gün dedesi hastalığını yendi.
Ayşe eve gelince çok mutlu oldu ve bundan sonra mutlu mesut
yaşadılar.
Sena ÇELİK 8-D Ümraniye Pınarbaşı İÖO

İKİ KARDEŞ
Ahmet ve Ayşe adında iki kardeş vardı. Onlar babasının ve
annesinin bir sözünü iki etmezlerdi. Ahmet hep çamura yatardı. Ayşe
ise çarığı ters giydirirdi. Ayşe Ahmet'i dar kafalı gibi görüyordu; ama
o öyle değildi. O da kardeşi için her yere damgasını vuran kişi olarak
anlatıyordu. Tabi o da biraz öyleydi.
İkisi de aynı sınıftaydı ve sürekli birbirlerini yiyorlardı. Ayşe’nin
arkadaşları ödev için yardım istedi. Tabi orada kendi çalar kendi
oynar haldeydi. O iyi kızdı tabi biraz. Ama arkadaşları ona leke
sürüyordu. Ahmet’le Ayşe kavga etse de Ahmet Ayşe'nin arkadaşlarına
bir söz söyledi.
“Suratınız mahkeme duvarına benziyor.” dedi. Evlerine gidip
babasına her şeyi salkım saçak anlattı Ahmet. Tabi babasından
bahsetmedi. Eşine “Oğlan dayıya, kız halaya çeker ya…” dedi.
Bizimkiler de öyle. Ayşe, bir daha Ahmet'le kavga etmemeye söz verdi.
Mutlu mesut yaşadılar.
Uğur DURAK 8-B 2525 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
153

35. Sorulara cevap vererek paragraf yazma


Herhangi bir konu seçilir. O konuya dair sorular sorulur.
Sıralamada genelden özele doğru bir sıra izlenir. O sıradan da sonuca
gidecek bir plan yapılır. Sonra bütün bu sorulara cevap mahiyetinde
cümleler yazılır. Bu cevap cümlelerinin bir kısmı paragraf oluşturacak
keyfiyet ve kemiyettedir.
Ortaya çıkan cevap cümleleri plan istikametinde bir ara getirilir.
Ortaya başlıksız bir metin çıkmış olur. Başlık da soruların ve
cevapların anlamları doğrultusunda en fazla üç kelime olacak şekilde
belirlenir.
Cümleleri yazarken, düzenleyip kümelendirirken cümlenin
özelliğine göre (?) ve (.) işaretlerinden birini kullanması, cümlenin ilk
kelimesinin ve başlıkların büyük harfle başlaması vb. bilgiler
verilebilir. Yazı bittikten sonra baştan sona bir kez eleştiri nazarıyla
okunur. Bulunan hatalar düzeltildikten sonra sınıfa okunur. Yazı
sınıfça değerlendirilir.
Örnek çalışmalar:

ŞEFTALİ
SORULAR
1. Şeftali hangi mevsimde yetişir?
2. Hangi renklerde olabilir?
3. En çok hangi şehirde yetişir?
4. Faydaları nelerdir?
5. Kayısı ile birleşiminde oluşan meyve nedir?
6. En çok hangi ülkede yetişir?
7. Nasıl yetiştirilir?
8. Çekirdeği ne işe yarar?
9. Vitamini neresindedir?
10. Şeftaliden hangi ürünler elde edilir?

CEVAPLAR
Şeftali, yaz mevsiminin bir meyvesidir. Kırmızı ve turuncu
renklerinde olabilir. En çok olarak Marmara Bölgesinde Bursa’da
yetişir. Göze iyi gelir ve kanın pıhtılaşmasını sağlar. A, D, K
154

vitaminleri bulunur. Katısı ile birleşiminde tropikal bir meyve olan


mango meyvesi elde edilir. En çok Avrupa’da yetişir. İçinden çıkan
çekirdeği toprağa ekilir, sulanır. Sonra filizlenir ve yetişir. Çekirdeği
ekilerek şeftali oluşur. Vitamini diğer meyvelerinde olduğu gibi
kabuğundadır. Meyve suyu, reçel ve komposto gibi yiyecek ve içecek
yapılır.
Serkan AKKUŞ 7-A 806 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

ŞEFTALİ
SORULAR
1. En sevdiğiniz meyve hangisidir?
2. Neden bu meyveyi seviyorsunuz?
3. Bu meyvenin renkleri nasıldır?
4. Bu meyve çekirdekli midir?
5. Çekirdekliyse çekirdeği hangi renktir?
6. Bu meyve hangi ilimizde yetişir?
7. Bu meyvenin ana vatanı neresidir?
8. Şeftali hangi mevsimlerde olgunlaşır?
9. Bu meyvenin kullanım alanları nerelerdir?
10. Şekli nasıldır?

CEVAPLAR
En sevdiğim meyve şeftalidir;.ünkü tadı çok hoştur. Şeftalinin
renkleri kırmızı ve turuncu arası renklerdir. Bu meyve çekirdeklidir.
Çekirdeği kahve renklidir. Bu meyve bursa ilimizde yetişir. Anavatanı
Çin’dir. Yaz mevsiminde olgunlaşır. Genellikle meyve suyu yapımında
kullanılır. Şekli yuvarlaktır.
Gökhan GÜVENDİ 7-A 962 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

ÇİLEK
SORULAR
1) Çilek hangi renklerden oluşur?
2) Çilekler ağaçta mı yoksa toprakta mı yetişir?
3) Ülkemizde çilek bolca yetişir mi?
155

4) Çilekler nerede satılır?


5) Sizce hormonlu çileğin mi yoksa hormonsuz çileğin mi tadı
daha güzeldir?
6) Sizce meyvelere hormon sıkılması sağlıklı mıdır?
7) Çilekler hangi mevsimde yetişir?
8) Çilekte hangi vitaminler bulunur?
9) Çileğin fiyatı pahalı mıdır yoksa ucuz mudur?
10) Çilek hangi hastalıklara iyi gelir?

CEVAPLAR
Çileğin üstünde yeşil yaprakları vardır ve üzeri kırmızıya
bürünmüştür. Çilekler ağaçta yetişmez toprakta yetişir; fakat bir çilek
türü ağaçta yetişir. Ülkemizde bolca çilek bulunur ve mevsimi
geldiğinde kolayca alabiliriz. Satın almak için pazarlara veya
marketlere gidebiliriz. Ülkemizde maalesef hormon sorunu var. Tabii
ki saf ve doğal hormonsuz çileğin tadı daha güzeldir. Hormonlu çilek
daha büyüktür ve hormonsuz çileğe göre daha sağlıksızdır. Yaz
mevsiminde daha çok bulunur. Her meyvede olduğu gibi çilekte de bir
şifa vardır. Yaz mevsiminde alındığında çilek daha ucuz olur. Mideye
ve bağırsaklara iyi gelir ve tadı çok güzeldir...
Ayşenur ARAS 7-A 480 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
156

36. Okul yolu betimlemesi


Öğrenciler somut varlıkları anlatmakta zorlanmaz. Her gün gelip
gittikleri okul yolu onların hayatlarının en çok bildikleri tarafıdır.
Okul yolunda görülenlerin, duyulanların özellikle sıfatlar ve zarflar
kullanılarak yazılması, sıfatlar ve zarflar konusunun kavranmasına da
yardımcı olacaktır.
Bu etkinlikle öğrenci evden çıkıp okula gelene kadar ya da
okuldan çıkıp eve gelene kadar gördüklerini, duyduklarını anlatır.
Örnek çalışmalar:

EVDEN OKULA GİDERKEN GÖRDÜKLERİM


Evden okula giderken güzel mavi bir evin yanından geçiyordum.
Yanımdan hızla bir araba geçince çok korktum. Karşıya geçtim ve bir
baktım, kaldırım yükselmiş. Kırmızı bakkalın yanından ilerlerken
siyah ceketli bir adamla çarpıştık. Hemen yanında da kırmızı etekli bir
kız vardı. Meğer kızıymış. Güzel kiremit renginde bir apartmanın
önüne geldim, simsiyah bir köpek havlıyordu. Köşedeki sarı kediyi
ısıracaktı. Bir dolu yaprağı olan bir ağacın yanından geçerek okulun
siyah kapısından girdim ve sarı renkli okul binasından içeri girdim.
Pembe renkli sınıf kapısını çaldım ve kapıyı açık kahverengi sırama
oturdum.
Hayrettin GÜLER 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO

OKUL YOLUM
Ben evde önce okul için hazırlanıyorum tabi. Evden çıktıktan
sonra pembe bir ev, sarı araba ve aynı şekilde mavi araba gördüm.
Biraz daha yürüdüğümde ise mavi bulut, beyaz ev, gri yerler… Sonra
gri arabaya bindim. Okula gelirken yeşil demir, kırmızı tuğlalar beni
selamladı. Öğretmenlerimin, mor, siyah kıyafetlerini beğendim.
Beyaz, yeşil arabalar hızla geçiyordu. Sonra okul kapısına geldim.
Bekçi kapıyı açtı, içeri girdim.
Özlem EKİNCİOĞLU 7-A Ümraniye Pınarbaşı İÖO
157

37. Atasözlerinden hikâye çıkarma


Atasözleri, eski nesillerin uzun denemelere dayanan hükümlerini
genel kural, bilgece düşünce veya öğüt olarak düstur hâline getiren ve
kalıplaşmış biçimleri bulunan, herkesçe benimsenmiş özlü sözlerdir.24
Atasözleri, dilimizin söz varlıkları içinde cümle biçimli
unsurlardandır ve açıklanabilecek nitelikte fikirler sergiler. Bu
özelliğiyle atasözlerinden yazma etkinliklerinde çeşitli şekillerde
istifade edilebilir.
Bu etkinlikte bir atasözü seçilir ve bu atasözünün ne maksatla
söylendiği tartışılarak belirlenir. Seçilen atasözüne uygun olarak hangi
hadiseler yaşanmış olabileceği düşünülür. Bu hadiselerin bir zaman
sınırı içinde, belli bir yerde, belli kişiler arasında yaşanmış olabileceği
ortaya konur. Öğrenciler de seçilen atasözünün manası istikametinde,
hikâye etmenin unsurları arasında yer alan hadise, zaman, yer ve
kişileri kendisi belirleyerek bir hikaye metni oluşturabilir.
Örnek çalışmalar:

Danışan dağ aşmış, danışmayan düz ovada şaşmış


ve
Aklısız başın cezasını ayaklar çeker

AKILLI DANIŞIR
Sezai, inat bir sarışındı. Dediğim dedik çaldığım düdük yaşar,
kimseye kulak kabartmaz, bildiğini okurdu. Birine soru sormak,
birinden birşey öğrenmek asla ona göre değildi.
Bir gün babası onu bir adrese gönderdi. Babasının verdiği
adrese gidecek, oradan bir emanet alıp eve dönecekti. Babasından
çekindiği için sözünü dinlerdi.
Bir kâğıda yazılmış adres bilgilerini alıp cebine koydu. Yola
çıktı. Adresin geçtiği mahalleye geldi. Adresteki yeri aramaya başladı;
ancak nafile... Bir türlü bulamıyordu.
Birine sormak ona göre değildi ya... Onun için birine danışmak
züldü. Eziklikti adetâ.
Bir sokağa girdi. Sokağın başında sokak adı yazmadığı için
dolandı durdu. Dolandı, dolandı, dolandı. Olacak gibi değildi. Bu
adres böyle sorulmadan bulunmayacaktı.

24
TOPALOĞLU, A.: Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü: 32. s.
158

Babaannesinin arada bir dillendirdiği bir atasözü aklına geldi:


“Danışan dağ aşmış, danışmayan düz ovada şaşmış.” Bu atasözü
sanki tam şimdiki hâli için söylenmişti.
O da keçi gibi diretmeyi, manasız inadı bıraktı. Mahallenin
girişinde gördüğü bakkala elindeki adresi gösterip sordu:
“Af edersiniz. Bir adres sorabilir miyim?”
Bakkal başını sallayarak onayladı:
“Şu kâğıtta yazılı adresi tarif edebilir misiniz?”
Bakkal kağıda baktı ve gülümsedi:
“Tarife gerek yok ki yavrum. Bu adres, benim dükkânımın
adresi.”
Sezai, içinden kendi kendine söylendi durdu:
“Ne kadar saf mışım. Ne kadar keçiymişim. Daha mahallenin
girişinde sorsam şu adresi, boş yere bir saatimi heder etmezdim.”
Bu yerinmelerden sonra aklına bu sefer dedesinin dillendirdiği
atasözü aklına geldi:
“Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.”
Bakkaldan babasının istediği emaneti aldı eve döndü.

YAZARDAN
159

38. Pişmanlık ve eleştiri


Pişmanlık, özeleştiri ve empati kurmak için insan ilişkilerinde
toplum açısından çok faydalıdır. Bunu arada sınıfça veya ailece
yapmakta yarar vardır.
Öğrenciler de, hayatlarında yaşadıkları bazı pişmanlıkları
hatırlarlar. Bir tanesini seçerler. Seçilen pişmanlığı “keşke” ifadesiyle
beraber anlatırlar. Bu ifadeler içinde yapılan yanlışlardan dönülüp
dönülmediği de istenirse belirtilebilir. Yazılar yazıldıktan sonra
düzeltme amacıyla tahtada okunabilir.
Örnek çalışmalar

KEŞKE…
Geçen pazar Fatih, ben, Mehmet, Ramazan, Tayfun birlikte
denize girmek için Küçüksu’ya doğru yürümeye başladık. Yolda
köpek bizi kovaladı. Kovaladı ama yakalayamayınca peşimizi bıraktı
ve kaçıp gitti. Biz Küçüksu’ya gelmiştik. Çok heyecanlıydık. Üstümü
çıkarıp yüzdük ve eve gelince annemden azar işittik. Keşke hiç
gitmeseydim.
Mustafa ÇITAK 7-A 2062 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

KEŞKE…
Keşke hayata hiç gelmeseydim. Hayatta bazen gülebiliyoruz,
mutlu olabiliyoruz; ama hayattaki üzüntülerimiz daha çok. Keşke
hayata gelmeseydim de en sevdiklerimin hayattan gidişlerini
görmeseydim mesela veya hiç ağlamasaydım hayata gelmeyip de. . .
Berna TETİK 7-A 966 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

KEŞKE KELİMESİ OLMASAYDI


Keşke hayatımda hiç keşke kelimesi olmasaydı. Keşkeler
pişmanlık duygusu oluyor. Keşke bu keşke kelimesi hiç
kullanılmasaydı. Hayatta keşke diye bir söz, kelime olmasa o zaman
hayat daha güzel ve anlamlı olurdu. Keşke kelimeleri hayatta her
zaman kötü şeylere yol açıyor, insan pişmanlık duyuyor. Sonrada
kendini çok üzüyor. Ama bir açıdan da keşke kelimesi iyi oluyor.
Yanlışlarını, hatalarını anlamış oluyor. İnsan bu hatalarını,
pişmanlığını anlayınca bir daha böyle bir hataya düşmüyor. Yani
keşke kelimesi hem iyi hem de kötü galiba.
Nurhan EKİNVEREN 7-A 790 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
160

ŞİMDİ KENDİME KIZDIM


Bir gün fen yazılısı olduk ve 60 aldım. Hiç çalışmamıştım.
Kendi kendime dedim ki “Keşke çalışsaydım da yüksek not alsaydım.
Şöyle 85 falan alsaydım; ama alamadım.” dedim. Bir dahaki sefere
daha sıkı ve düzgün bir şekilde çalışacağım ve yüksek notlar alacağım
diyerek kendime kızdım.
Emrullah GÜRSOL 8-C 2565 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

ÇOK RÜKÜŞÜM
Ben giyinmesini hiç bilmem, yani çok rüküş giyinirim.
Çevremdeki insanlar da söyler ne kadar kötü giyindiğimi. Mesela
kışın o kadar ince giyinirim ki durmadan hasta olurum. Yazın da hep
kazaklarımı giyerim. Artık bunu huy edinmişim. Bu yüzden kendimi
çok eleştiriyorum. Bu huyumdan vazgeçemiyorum.
Merve DOĞANYİĞİT 8-C Ümraniye Pınarbaşı İÖO
161

39. Manzaralar anlatılıyor


Öğrencilere bir manzara resmi verilir. Bu manzarada
gördüklerinin tasviri, kendilerinde uyandırdığı izlenimler, hayali bir
gezi yazısı vb. anlatımlarla bir metin kurulur. Metin kurgusunda bol
tasvirlerin kullanılması telkin edilir. Etkinlikteki öncelikli amaç
görülenlerin yazılabilmesidir.
Örnek çalışmalar:

KÖPRÜ
Sen, İstanbul’un rengine renk katan esrarengiz bir köprüsün.
Manzaranla görenleri hayran bırakıyorsun. Yurt dışına çıkmak için
milyonlarca insan arabasıyla senin üstünden geçiyor, altından da
gemiler ve beraberinde insanlar geçiyor. Seni bir gören gözünü
senden alamıyor, sana bakakalıyor. Senin yurtta ve dünyada eşin
benzerin yoktur. Yabancılar da senin eşsiz güzelliğine hayran. Sırf
seni görmek için binlerce kilometre yol katediyorlar. Ülkelerine
gidince de seni anlatmaktan başka şey anlatmaya imkân kalmıyor.
Fatih ASİL 8-D 621 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

İSTANBUL’DA BOĞAZİÇİ
Ben Boğaziçi köprüsünden ilk defa dokuz yaşında bu okula
geldiğim zaman geçmiştim. Boğazın manzarasını, evlerini ve geçen
162

gemileri çok beğenmiştim. Şimdi her hafta Boğaz’ı görebiliyorum,


sahilinde ailemle gezebiliyorum. O harika deniz manzarası beni çok
etkiliyor. İstanbul’da en beğendiğim eser Boğaziçi Köprüsü’dür.
Köprünün yakınlarında ve sahilde yaşayan insanları hep çok şanslı
görmüşümdür. Çünkü her zaman böyle bir manzarayla iç içe
yaşamaktadırlar. Böyle harika bir manzara nerede bulunabilir başka?
Bence o insanlar bulundukları ve yaşadıkları yerin kıymetini
bilmeliler.
Mehmet IŞIK 8-D Ümraniye Pınarbaşı İÖO
163

40. Hayvan muhabbetleri


Öğrencilerin seçtiği iki hayvan arasındaki bir mesele bir
diyalogla sunulur. Bu diyalogda sadece hayvanlar ve gerektiğinde
bitkiler kullanılır. İnsan bu diyalogların dışında tutulur. Hatta insanlar
hayvanların gözünde kendilerini anlamayan bir garip varlık olarak da
düşünülür.
Örnek çalışmalar:

GELİNCİK VE GEYİK
En güzel ormanlardan birinde yalnızca geyiklere ait bir çiftlik
varmış. İçinde geyikler otluyormuş. Geyiklerden birisi yavruymuş,
annesi varmış. O yavru geyiğin adı da ‘Yalnızlık’mış. Bu adı ona
annesi vermiş. Çünkü o, çiftlikteki tek küçük geyikmiş. Gelincik
çiçeklerini de çok merak ediyormuş. Neyse ki çiftliğin yan taraflarında
bir yerde bir gelincik varmış. Geyik gelinciği görmüş ve en merak
ettiği soruları sormaya başlamış:
“Gelincik benimle arkadaş olur musun?”
“Tamam. Benim de zaten hiç arkadaşım yok.”
“İyi zaten benim de olmadığı için sormuştum.”
“Tamam, soracağın sorular var mı?”
“Olmaz mı? Hem de çok.”
“E, sor o zaman.”
“Senin de benim gibi annen ve baban var mı?”
“Hayır, yok, ben kendi başıma geldim annem de babam da
toprak.”
“Peki, senin adını niye Gelincik koymuşlar?”
“Bak şimdi, bir zamanlar bizim soyumuzdan bir çiçek evlenmeyi
çok istiyormuş. Tam evlenecekken ölmüş. Yani tam gelin olmak
üzereyken ölmüş. O zamandan beri bize hep Gelincik demişler.”
Bu duruma gelincik çok üzüldü; ama bir yandan da hava
kararmaya başladı.
Ümran FİDAN 7-B 1574 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
164

İKİ İNEK
Karşıdan iki inek konuşa konuşa gelmişler ve bir yerde
oturmaya karar vermişler. Oturdukları yerde güzel bir ağaç varmış.
Ağaç onları dinlemiş. İki inek konuşmağa başlamış:
Beriki inek:
“Yiyecek otumuz da kalmadı. Ne yiyeceğiz şimdi.”
Öteki inek:
“Aaaa, aklıma bir şey geldi. Gel şu yaslandığımız ağaçtaki
yaprakları yiyelim.” demiş.
Ağaç da bunları dinliyor ya, hemen konuşmalarına katılmış:
“Siz nasıl benim yapraklarımı yemeyi planlarsınız. Nasıl bunları
aklınıza getirirsiniz? Ben olmasam canlılar nasıl temiz hava alır?
Gidin başka yerde karnınızı doyurun.”
Beriki inek:
“Başka yerde bir şey kalmadı. Hem insanlardan bize ne? Ne
yapalım yani. Allah Allah.”
Öteki inek:
“Arkadaşım doğru söylüyor. Biz sadece kendimizi düşünürüz.
Kendi karnımızı doyururuz.”
Ağaç:
“Siz sadece kendinizi düşünüyorsunuz; ama insanlara süt
veriyorsunuz o nasıl oluyor?”
Beriki inek:
“Nereden biliyorsun bizim sütümüzü insanlara verdiğimizi.”
Ağaç:
“Nasıl yani?”
Öteki inek:
“Bizi sahibimiz sağıyor. Tam kovayı sütle dolduracakken
ayağımızı bir vuruyoruz bütün sütler dökülüyor. Zaten o sütü de zor
çıkarıyor.”
Ağaç:
“Niye öyle yapıyorsunuz?”
Beriki inek:
165

“Sahibimiz bize ot vermiyor. Karnımızı doyurmuyor. Sonra da


bizden süt almaya çalışıyor.”
Öteki inek:
“Ağaç kardeş biz boşuna senin yapraklarını yemeyi
planlamıyoruz.” demiş ve ağacı hayretler içinde bırakmışlar.
Elif MENGÜ 7-A 799 Ümraniye Pınarbaşı İÖO

OĞLAK İLE LEYLAK


Bir gün, bir oğlak ile bir leylak kavgaya tutuşmuşlar.
Oğlak:
“Siz bitkiler, hiçbir şey yapamazsınız.”
Leylak:
“Ne gibi?”
Oğlak:
“Yürüyemezsiniz, uyuyamazsınız.”
Leylak:
“Bunları yapmak bir marifet mi?”
Oğlak:
“Ama biz yapabiliyoruz. Bu bizim özelliğimiz.”
Leylak:
“O sizin yaradılışınızda var. Bir özellik değil.”
Oğlak:
“Biz hayvanları kıskandığından böyle söylüyorsun.”
Leylak:
“Hayır, niçin kıskanayım? Ben halimden memnunum.”
Oğlak:
“Sana acıyorum. Doğada siz boşu boşuna yer kaplıyorsunuz.
Bir işe de yaramıyorsunuz.”
Tartışma böyle devam etmiş. Oğlak bitkilerin boş yaşadığını,
leylak ise onu kırmadan bu düşüncenin tam tersini savunmaya devam
etmiş. Sonunda oğlak aslana gitmiş; çünkü aslan ormanların
kralıymış ve adilce kararlar verirmiş. Bunu bütün hayvanlar ve
bitkiler bilirmiş.
166

Oğlak:
“Aslan ağabey, sana bir şey danışacağım.”
Aslan:
“Söyle bakalım.”
Oğlak:
“Dünyada hayvanlar bitkilerden daha önemli değil mi? Bitkiler
bir işe yaramaz; ama hayvanlar insanların her işine yarar.”
Aslan:
“Yanlış düşünüyorsun. Ben de bir hayvanım; ama bitkilerin
hakkını teslim etmeliyiz. Meselâ çiçekler, onlar çok güzel kokarlar.
Söyle bakalım, kiminle tartışmaya girdin sen?”
Oğlak:
“Leylak ile.”
Aslan:
“Aslında bitkiler ile hayvanlar birlikte çalışır diyebiliriz.”
Oğlak:
“Nasıl yani?”
Aslan:
“Meselâ arı. Balı tek başına mı yapar?”
Oğlağın iyice kafası karışmış. Ve cevap vermiş:
“Hayır.”
Aslan:
“Tabii ki de hayır. Bunun için çiçek gerekir. İnsanların yediği
bal için çiçekler ve bir hayvan olan arı birlikte çalışır.”
Oğlak gerçeğin ne olduğunu anlamış ve aslana çok teşekkür
etmiş ve hemen gidip leylaktan özür dilemiş. O günden sonra
hayvanlar ile bitkiler çok iyi dost olmuşlar…
Zeynep AYDIN 7-A 2886 Ümraniye Pınarbaşı İÖO
167

KAYNAKLAR
BAYRAM, Yavuz: Kuramdan Uygulamaya Yazma Yöntemleri
(Sözlü ve Yazılı Anlatım Etkinlikleri): 219 s. İstanbul 2009, Kriter
Yayınları.
BİLKAN, Nesrin: Türkçe Öğretiminde Görsel-İşitsel-Kinestetik
Uygulamalar: 2. Baskı, Ankara 2001, 170 s. Ceceli Yayınları.
DİLÇİN, Cem: Örneklerle Türk Şiir Bilgisi: Ankara 1995,
XIV+529 s. TDK Yayınları: 517.
DÖNMEZ, Necate; ABİDOĞLU, Ülkü; DİNÇER, Çağlayan;
ERDEMİR, Nilay; GÜMÜŞÇÜ, Şebnem: Dil Gelişimi Etkinlikleri: 3.
Baskı, İstanbul 2000, XIII+146 s. YA-PA.
ERGİN, Muharrem: Türk Dil Bilgisi: 19. Baskı, İstanbul 1992,
XXVI+407 s. Bayrak B.Y.D.
GÜVEN, Nergis; BAL, Servet: Dil Gelişimi ve Eğitim: İstanbul
2000, 231 s. Epsilon.
KARAAĞAÇ, Günay: Türkçenin Söz Dizimi: 2. Basım, İstanbul
2009, Kesit.
KARAALİOĞLU, S.K.:Ortaokullar İçin Yazmak ve Konuşmak
Sanatı: 5. Baskı, İstanbul 1987, 352 s. İnkılâp Kitabevi.
KOCAKAPLAN, İsa: Açıklamalı Edebî Sanatlar: İstanbul 1992,
188 s. MEB Yayınları: 2394.
KORKMAZ, Zeynep: Türkiye Türkçesi Grameri Şekil Bilgisi: 3.
Baskı, Ankara 2009, CXVI+1224 s. TDK Yayınları: 827.
RAMET, Adele: Creative Writing: 7. Baskı, Oxford 2007. How
to Books.
TAHİR-ÜL MEVLEVİ: Edebiyat Lügatı: İstanbul 1973.
Enderun Yayınevi.
TOPALOĞLU, AHMET: Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü: İstanbul
1989. Ötüken Neşriyat.
UĞUZ, Ali: Bir Köftenin Yolculuğu, Sızıntı: Ekim 2008, 357. S.
http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/bir-koftenin-yolculugu.html
ÜSTÜNDAĞ, Tülay: Yaratıcılığa Yolculuk: 2. Baskı, Ankara
2003, XIV+152 s. Pegem A yayıncılık.
ÜZGÖR, Tahir: Edebiyat Bilgileri: İstanbul 1983, XVI+399 s.
Veli Yayınları.
168

WELLEK, Rčne – VARREN, Austin: Edebiyat Teorisi: Çev.


Ömer Faruk HUYUGÜZEL, İzmir 1993, 355 s. Akademi Kitabevi.
YILDIZ, Cemal; OKUR, Alpaslan; ARI, Gökhan; YILMAZ,
Yakup: Yeni Öğretim Programına Göre Kuramdan Uygulamaya
Türkçe Öğretimi: 3. Baskı, Ankara 2010, XIX+412 s. Pegem
Akademi.
YILDIZ, Cemal: Anadili Öğretiminde Çağdaş Yaklaşımlar ve
Türkçe Öğretimi:Ankara 2003, IX+140 s. Pegem A Yayncılık.
YILDIZ, Cemal: Türkçe Öğretiminde Alterbnatif Yöntemler:
Ankara 2003, VIII+96 s. Anı Yayıncılık.
YILMAZ, Yakup:Pervane Beg Nazire Mecmuası 99b-129a:
İstanbul 2001, M.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yüksek Lisans
Tezi, V. 107bh /56. s.
ZEMACH, E. Dorothy – ISLAM, Carlos: Writing in
Paragraphs: Oxford 2006. Macmillan.

You might also like