You are on page 1of 300

Hitit Dünyasında Ya§am ve Toplum

Trevar Bryce

Avustralya'daki Queensland Üniversitesi'nde görev yapan


Trevor Bryce, Hititler ve Yakın Doğıı kültür dünyası üzerine
yapn�ı çall§malarla tanınıyor. Ban merkezli bir baki§ açısının
baıtlayıcılıaından uzak, kar§ılıklı etkile§im alanlannın ve
ortak referans noktalannın izleıtinde kaleme aldıaı eserleriyle
kültürel aktanm sürecinin çözümlenmesine ve bütünlüklü
bir arkaplanın tanunlanmasına büyük katkılar yapml§hr.
Daha erken tarihli çall§ması Hitit Krallıgı askeri ve siyasi tarih
üzerinde yoıtunla§ırken, Hiıiı Dünyasmda Y�Ilam ve Toplum,
krallıtın gündelik ya§amı ve toplumsal dokusu için
ba§lı ba§ına bir rehber olma nitel�ini ta§ıyor.

D
Müfiı GWıa,
Ankanı Iktisadi Tıcari Ilimler Yilbeit Okulu Dıt Ticaret Bölilmil'nQ bitirdi. A,tırlıltlı olanılt tarihsel ve
ııoııyolojik metinler Oıerindc çall§ıyor. Yayımlanmil çevirileri 1unlardır: Gllçdıder w Osmanlı/ar; Rudi Paul
Undner (lmııe Yay.), Hirıdisımı Ttırilıi; Hemıann Kullte &. Diennar Rothermund (lınae Yay.), Modmı
}tıpon-,a'Mı Dofıqu; Janet E. Hunter Onıge Yay.),IGJiem w Kılıç; Leonard M. Dudley (Dost Klıabevı Yayınlanl,
Hiıu A......prılılann IVndc; J. 1! Mallory {Dost Kiıabevl Yayınlan), Hain Bir Al/llljldlının /ıirajLm; Jan Myrdal
(Tilrkiyı: lt Bankası Yay.), Evli,a Çddıı'nin l.sımıbulu; John Freely (Yapı Kredi Yay.).

ı Bryco. r....,,
Hiıit OUn'f(lsındo Yotam ve Toptum
ISBN 975·298·086·� 1 Tii�os;, Müfil Günoy 1 Dooı Kiıobo.n Yoyonlon
AQutlos 2003, Anka"', 300 soyla
Tarilı-Meoloji-Mit-Eclebiyot-�noA:ço
HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

Trevar Bryce
ISBN 975-298-086·4

U/e and Socieı, in ıhe Hiırile World


TREVOR BRYCE

e Trevor Bryce, 2002

Bu kitabın tüm yayın haklan


Dost Kitabevi Yayınlan'na aittir.
Birinci Baskı, Atııstos 2003, Ankara

İngilitcedm çeviren, Müfit Günay

Telmik H�ırlık. Mehmet Dirican


Bıı.ılıı ve Cilı, Pelin Ofset

Don l<i"'bevi Yayınlan


Ko.ranfiJ Soluık, 2914. Kıı:U.., 06650, Arılcara
Tel: (0312) 418 8772 Fıııı: (03!2) 419 9397
· www.dosı,ayine.li.cor.ı
bil,i@da.ıı,aymm.com
İçindekiler

Tey!kkür 7

Kısaltmalar 9

Hitit Krallanrun Listesi 13

Giri§ 17

Hitit Tarihinin Özeti 24

1 Kral, Saray ve Saray Görevlileri 26

2 Halk ve Hukuk 47

3 Kdtip 72

4Çiftçi 88

S Tüccar 103

6Sav�çı 1 14

7 Evlilik 134
8 Tanrılar 149

9 HastalJdan Sağaltanlar 179

lO Ölüm, Gömme ve Öbür Dünya 193

ll ŞenliJcler ve Ritüeller 204

l2Miı 229

13 Başicent 247

1 4 Şarap Kımuzısı Denizin Ötesindeki Bağlar 274

Kaynakça 285

Dizin 294
Te§ekkür

Profesör SUvin Kobk'a taslak a§amasında bu çall§mayı okumaya ayır·


dığı zaman ve çok değerli yorum ve önerilerinden dolayı içten
te§ekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca, Geoff Tully'ye ilüstrasyonlar ve Ekip
Film'den Feza Toker'e sağladığı fotoğraflar nedeniyle te§ekkür etmek
isterim. İlk önerileriyle The Kingdom of ıhe Hittites gibi elinizdeki cildin
de yazılmasını te§vik eden Dr. Stephanie Dalley'e ise çok §ey borçluyum.
Çok değerli destek ve önerilerinden yıllarca yararlandığım Profesör
Oliver Gurney'e bir kez daha te§ekkür etmek istiyorum. Ölümü, ki§isel
olarak benim için olduğu gibi, Hitit bilim dünyası için de büyük bir
kayıp tır.

T.R. B.
Ağustos 2001
Kısaltınalar

AA Archiilogischer Anzeiger
AfO ArchitJ /ür Orientforschung
AHK Edel, E. , Die Agyptische-hethitische Korrespondent aus Bo­
ghatköi, 2 cilt (Opladen, 1994)
AO ArchitJ Orientalnı
AOAT Alter Orient und Altes Testament
AOF Altorientalische Forschungen
AS Anatalien Studies
BA Biblical Archaelogist
BiOr Bibliotheca Orientalis
CTH E. l.Aroche, Catalogue des textes hittites (Paris, 1971)
EA The El-Amarna Letters, en yeni baskı W. Moran (Balti­
more, Londra, 1992)
FsAlp H. Otten tl. d., Hittite and Other Anarolian and Near Eastem
Studies in Honour of Sedat Alp (Ankara, 1992)
Fs Güterbock I K. Bittel, Ph. H. }. Houwink ten Cate, E. Reiner, Anata­
lien Studies Presented to H. G. Gütenbock (İstanbul, 1947)
1 O HITIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

Fs Güerbock ll H. A. Hoffner ve G.M. Beckman, Kani.f.fuwar: A Tribute


to Hans G. Güterbock on his Sevent -fifth Birrlıday (Chica·
go, 1986)
Fs Houwink
tenCare T.Van den Hount ve J. De Roos , Studio Historiae Ar­
dens (Ancient Near Easıem Studies P resented to Philo H].
Houwink ten Cate on the Occasion of his 65ıh Birthday)
(İstanbul, 1995)
FsJacobsen Sumerological Studies in Honour of Thorkild Jacobsen, As­
syriological Studies 20 (Chicago, 1974)
Fs LaTOche Florilegium Anatolicum, Melanges offerts a Emmanuel LaTO·
che (Paris, 1979)
Fs Otten E. Neu ve C. Rüster, Documentum Asiae Minoris Antiquae
(Festschrift Heinrich Otten) (Wiesbaden, 1988)
Fs Polomi Perspectives on Indo-EuTOpean Language, Culture, and Reli­
gion: Studies in Honor of Edgar C. Polomi, cilt i,JIES Mo­
nograph 7 (Bochum, 1991)
Fs Sachs E. Leichty v.d., A Scientific Humanist: Studies in Memory of
Abraham Sachs, Occasional Publications of the Samuel
Noah Kramer Fund 9 (Philadelphia, 1988)
IBoT İstanbul Arkeoloji Müzelerinde Bulunan Boğazköy Tabietle­
rinden Seçme Metinler (İstanbul, 1944, 1947, 1954; Anka­
ra, 1988)
JAC Journal of Ancient Civilizations
lAOS Journal of American Orienıal Society
JCS Journal of Cuneiform Studies
JEA Journal of Egyptian Studies
JHS Journal of Hellenic Studies
}IES Journal of Indo-European Studies
JNES Journal of Near Easıem Studies
Kbo Keilschriftıexıe aus Boghazköi (Berlin)
KR1 K. A. Kitchen, Ramesside Inscriptions, Historical and Bio­
graphical I-VII (Oxford, 1969-)
KUB Keilschrifturkunden aus Boghazköi (Leipzig, Berlin)
MOOG Mitteilungen der deutschen Orient-Gesellschaft
MIO Mitteilungen des Institus {ür Orient{orschung
MVAG Mitteilungen der Vorderasiatisch-Aegyptischen Gesellschaft
OA Oriens Antiquus
OLZ Orienıalische Literaıurzeitung
KI�TMALM 1 1

Or Orientalia
PRUN ]. Nougayrol, Le Palais Royal d'Ugarit N, Mission de Ras
Shamra, cUt ıx (Paris, 1956)
RAl Rencantre Assyriologique Intemationale
RHA Revue hittite et asianique
RlA Reallexikon der Assyriologie und tJOTderasiatischen Archiiolo­
gie
RS Ras Shamra'dan Tabietler
SMEA Studi Micenei ed Egeo-Anatolici
StBoT Studien zu den Boğat_köy-Texten (Wiesbaden)
T UAT Texte aus den Umwelt des Alten Testament
UF Ugarit-Forschungen
wo Die Welt des Orients
WVDOG Wissenschaftliche Veröffentlichupgen der Deutschen Orient­
Gesellschaft
VBoı Verstreute Boghazköi-Texte
ZA Zeitschrift {ür Assyriologie und Vorderasiatische Archiıologie
Hitit Krallarının Listesi

Eski Krallık

Lahama - 1650
I. Hattu§Üi 1650-1620 (torun?)
I. Mur§ili 1620-1590 (torun, evlatlık oğul)
I. Hantili 1590-1560 (kayınbirader)
I. Zidanta (damat)
Ammuna 1560-1525 (oğul)
I. Huzziya (Ammuna'nın gelininin erkek
karde§i)
Telipin u 1525-1500 (kayınbirader)
Alluvamna (damat)
Tahurvaili (dı§ardan)
Il. Hantili (Alluvamna'nın oğlu?)
Il. Zidanta 1500-1400 (oğul?)
Il. Huzziya (oğul)
I. Muvatalli (dı§ardan)
14 HITiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

Yeni Krallik

I!II Tuthaliya (Il. Huzziya'nın torunu?)


Arnuvanda 1400-1360 a (damat, evlatlık)
Il. Hattu§ilH (oğul?)
III. Tuthaliya 1360-1344 (o�ul?)
I. Şuppiluliuma 1344-1322 (o�ul)
Il. Amuvanda 1322-1321 (o�ul)
Il. Mur§ili 1321-1295 (karde§)
Il. Muvatalli 1295-1272 (oğul)
Urhi-Te§ub 1272-1267 (o�ul)
III. Hattu§ili 126 7-1237 (amca)
IV. Tuthaliya 1237-1228 (o�ul)
· Karunta 1228-1227 (kuzen)
IV Tuthaliya & 1227-1209 (kuzen)
III. Amuvanda 1209-1207 (o�ul)
Il. Şuppiluliuma 1207- (karde§)

Not: Bütün tarihler yakla§ıktır. İki ya da daha fazla ardıl kral için yakla§ık
bir saltanat dönemi tarihi bile önermenin mümkün olmadı� durumda,
ardıllık dönemi her hükümdarlık için kabaca 20 yıllık süreler temel
alınarak hesaplanml§tır. Bazı saltanat dönemlerinin bu süreden uzun ya
da kısa olmasına kaqın, bu dönemlerin ortalaması, muhtemelen, küçük
bir hata payıyla makul bir sonuç verecektir.
a ortak-naiplik dönemi dahil.
b kral olarak ikinci dönem.
Hantal. Hintler'In Düı:ryası
o
�ı:


i


co

o
:::::
·�

Gi�

T ürkiye'nin batı kıyısındaki İzmir kentinin 28 kilometre kadar doğu­


sunda Karabel denilen bir dağ geçidi vardır. Geçitte kaya yüzeyine
i§lenmi§ bir kabartma görülür. Kabartmada yay, mızrak ve hilal §eklinde
ağzı olan kılıcıyla bir erkek figürü resmedilmi§tir. Ba§ında uzun sivri bir
ba§lık vardır. Y ıpranmı§ bir kitabede -okumayı becerebilenler için- bu
adama ili§kin bilgiler verilir. Herodotos İ.Ö. be§inci yüzyılda bu anıtı
ziyaret etmi§tir. Histoires kitabında burayı anlatır ve kutsal Mısır yazısıyla
yazıldığını açıkladığı kirabenin bir tercümesini verir: "Bu ülkeyi kendi
:>muzlarımla kazandım."1 Fatih bize adını vermez, ancak giysisi kısmen
�ısırlı kısmen Etiyopyalı giysisidir ve Mısır prensi Sesostris'le e§ tu·
:ulur - ya da en azından Herodotos'un bizi inandırdığı §ey budur!
Yirmi üç yüzyıl sonra, 1834 yılında, Charles Texier adındaki bir Fransız
naceracı·ka§if. Orta Anadolu' da, Roma kaynaklarında bahsi geçen Ta­
lium isimli Kelt kentinin kalıntılarını ara§tırır. Yerli halk, ona, Anka-

1) Herodotos 2.106.
1 8 HiTiT DÜNYASINDA Y/'.VM VE TOPLUM

ra'nın 150 kilometre doğusundaki bazı antik kalınulardan söz eder. Texier
h arabelere gider. Bunlar klasik kaynaklarda tanımlananlardan çok daha
büyük, muazzam harabelerdir. Kente giri§ kapılarından birinin üzerinde
silahlı, sakalsız, uzun saçlı, püsküllü miğferli ve İskoç etekli bir sava§çı
kabartması vardır. Texier §a§ırır. Antik dünyanın bilinen diğer figürle­
rine benzememektedir. Yerli halk, civarda ba§ka figürler olduğunu söy­
ler. Onu harabelere yürüyerek yarım saatlik bir mesafedeki bir kaya çıkın­
tlsına götürürler. Burası daha da §a§ırtıcıdır. Kaya duvarları kabartma
heykellerle süslüdür; o güne kadar görülmemi§ tipte tuhaf giysiler için­
deki insan figürlerinin olu§turduğu gruplar görülmektedir. Kabartma­
ların yanında, gizemli, hiçbir yeri anla§ılmayan kitabeler yer almakta·
dır. Bunlar okunamayan ve tanımlanamayan kitabelerdir. Ancak
üstünkörü Mısır hiyeroglif yazısını andırdığından bunlara "hiyeroglif"
denilmektedir. Her §ey tamamen §a§ırtıcı bir gizem içindedir.
Kırk iki yıl ilediyor ve 1876 yılına geliyoruz. Londra'da Archibald
Henry Sayce adındaki bir İngiliz bilimadamı, Society of Biblical Archeo­
logy'ye bir konferans verir. Konferansın konusu, İncil'de Hitit olarak
bahsi geçen bir gruptur. Bunlar, muhtemelen, Filistin'de ya§ayan küçük
bir Kenan kabilesidir. En azından, İncil'in herkesi inanmaya sevk ettiği
budur. Sayce, konferansında, cesur bir yakla§ımla yeni bir kurarn ileri
sürdü: Hititler, önemsiz bir Kenan kabilesi olmak §öyle dursun, aslında
bütün Ortadoğu'ya uzanmı§ büyük ve yaygın bir imparatorluğun sahip·
leriydiler. Bu imparatorluğun merkezi, muhtemelen, Sayce'in de inan­
dığı gibi, Suriye'deydi. Ancak ba§kenti henüz ke§fedilmemi§ti.
Yirmi yıllık bir süre daha bizi yirminci yüzyılın ilk yıllarına getirir.
Türkiye'de, Alman arkeolog Hugo Winckler, 70 yıl önce Texier'yi çok
§a§ırtan bölgeyi kazmaya ba§lar. Bölgede bir kulübeye yerle§ir ve kazıyı
aydınlığa kavu§turacak çok sayıda kil tabieti inceler. Tabiederdeki yazı­
lar çiviyazısı biçimindedir. Winckler, İ.Ö. ikinci binyılda uluslararası
diplomasi dili olan Akad dilinde yazılmı§ olduklarından, bu tabietierin
birkaç tanesini okuyabilir. Winckler, kazdığı bölgenin, Sayce'in Hitit
İmparatorluğu dediği artalanın bir parçası olabileceğinden ku§kulanır.
Bir tabieti okurken heyecanlanmaya ba§lar. Tablette firavun ll. Ram­
ses'in saltanatının yirmi birinci yılında Hitit kralı Hattu§ili ile imzala­
dığı anla§manın Akad dilindeki çevirisi vardır. Bu, diğer kanıda birlik­
te, kazılan bölgenin daha sonra Hattu§a§ (Boğazköy) diye tanımlanan
Hitit ba§kenti olduğunu açıklığa kavu§turur. Ne yazık ki, bölgeden çıkarı­
lan tablerierin büyük bölümü okunamamı§tır. Bu tableder, tuhaf ve an­
la§ılmaz bir dilde yazılml§tır. Muhtemelen, Hititler'in kendi dilidir.
GiRiŞ 1 9

On yıl daha ilerleyerek kendimizi siyasal çalkantı içindeki Avru­


pa'da buluyoruz. Bedrich Hrozny adındaki Çek bilimadamı, Hitit dilini
çözmeye soyundu. Umutsuz bir i§ti bu ve sava§ patlak verdiği için he­
men sona erecek gibi görünüyordu. Hroznı askere alındı. Ancak bilim­
sel çalı§malarını sürdürmesi için askeri görevlerden muaf tutuldu. Hitit
tabietlerini dikkatle incelerken, Norveçli bilimadamı J. A. Knudtzon'un
yıllar önce önerdiği ancak genel olarak reddedilen ve Hitit dilinin bili­
nen Babil ve Asur dilleri gibi Bronz Çağı dillerinden tamamen farklı bir
dil olduğu, bir Hint-Avrupa dili olduğu çıkarsamasma döndü. Hrozny,
en önemlisi bir dini metinde yer alan ve sadece ekmek yemek ve su
içmekten bahseden bir satır olmak-üzere, birkaç temel örnekle ba§layarak
Knudtzon'un kuramının ku§kuya yer bırakmayacak kadar doğru olduğu­
nu ortaya koydu. En ya§amsal bu ilk adımla dilin kapısı açıldı. Bir za­
manların karanlıkta kalmı§, neredeyse unutulmu§ kadim Yakın Doğu
uygarlığı, modem bilim dünyasına açıldı.

'Onlar Kitabı Mukaddes'teki bir kabileydi, öyle değil mi' yollu


yakla§ım, son 150 yılda Yakın Doğu bilimsel çalı§malarında ortaya çıkan
bütün geli§melere kar§ın, bu zaman zarfında çok az deği§en yaygın Hitit
kavramını yansıtır. Aslında, Hititler'i sadece Kitabı Mukaddes metin­
lerinden bilen birçok okur, bütün kitabın nasıl olup da Bat§eba'nın
boynuzlanmı§ kocası Uriya, tarlasını İbrahim'e defin alanı olarak satan
Efron ve Kenan'ın oğullarından biri olan Heth'in oğulları gibi, Eski
Ahir'in bir avuç kabile insanına ayrılahildiğini merak edebilir. 2 Ondo­
kuzuncu yüzyılın son yıllarına kadar Hititler'e ili§kin bilinen hemen
hemen her §ey, Kitabı Mukaddes'te saklıydı. Bugün modern Hitit bilim
dünyasında bu kaynağın ötesini merak eden herkes, öncü 'Hititolog' A.
H. Sayce'in 120 yıl önce Londra'da bulunan Society of Biblical Archaeo·
logy'deki konferansında zeminini hazırlaml§ olduğu §a§ırtıcı tepkiyi ko­
layca anlayacaktır. Sayce, Filistin tepelerinde yerle§mݧ küçük bir Kenan
kabilesiyle kıyaslanamayacak Hititler'in, Patrikler" döneminden yüzlerce
yıl önce, Ege Denizi'nin doğu kıyı §eridinden Fırat kıyılarına kadar uza­
nan bütün kadim Yakın Doğu'ya yayılm!§ büyük bir imparatorluğun halk­
lan olduğunu iddia etmi§ti. İlk olarak Herodotos'un anlattığı Karabel anıtı,
bu imparatorluğun batı ucunda yer alır. Burada tasvir edilen, Mısırlı bir

2) İ branice'de isimleri lıiııi (tekil) lıittim (ço�ul) . Kitabı Mukaddes bahislerinin bir
özeti için bkz. McMahon ( 1989: 7 1 -5).
• İsrailo�ulları'nın ataları, Hz. İ brahim, Hz. İ shak, Hz. Yakub ve on iki o�lu. (ç.n.)
20 HITIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

prens değil, Tarkasnava isimli Büyük Hitit Kralı'nın3 onüçüncü yüzyılda­


ki bir vasal bölge yöneticisi olan Batı Anadolulu bir kraldır. Aslında,
Sami dilindeki isimleriyle bizim Kitabı Mukaddes'teki Hitiderimizin,
Geç Bronz Çağı olarak adlandırdığımız dönemde Orta Anadolu'yu ݧgal
eden halkla pek ilgisi yoktur. Karl§ık etnik kökenierinden dolayı Hint­
Avrupalı, doğu§tan Hatti, Hurri, Luvi ve sayısız daha küçük gruplar, ken­
dilerine ya§adıkları bölgenin geleneksel adını verdiler; onlar, 'Hatti Ül­
kesi'nin halklarıydı. Büyük ölçüde denk dü§tüğü için ve de kadim Kitabı
Mukaddes ilintilerinden dolayı, onların 'Hitit' ismini benimsedik.
Burada cidden gerçek bir bağlantı da olabilir. Onikinci yüzyıl ha§·
larında, Hitit ba§kenti Hattu§a§ alevler içinde kaldı ve Orta Anadolu
Krallığı'nın sonu geldi. Bununla birlikte, uygarlık unsurları, Güney Ana­
dolu'da ve özellikle ondördüncü yüzyılda Suriye'de, Büyük Hitit Kralının
oğullarının doğrudan yönettiği genel valilikterin kurulduğu Halep ve
Kargaml§'ta varlığını sürdürdü. Bu bölgelerde kraliyer hanedanının ikin­
cil ku§akları Bronz Çağın sonunu belirleyen büyük deği§iklikleri sür­
dürdü ve gelecek birkaç yüzyılı da etkilerneye devam ettiler. Bu hane­
danla birlikte, Bronz Çağı uygarlığının unsurları, Kargamı§ ve diğer böl­
gelerde bulunan Hitit-tipi anıtlar ve heykellerle 'Hitit' hiyeroglif kira­
belerinden anla§ılacağı gibi, birinci binyılın ilk yüzyılları boyunca Su­
riye bölgesinde varlığını korudu. Hitit uygarlığı gelenekleri, aynı za­
manda, bölgesel Suriye kökenli geleneklerden etkilenip onlarla karl§tl
ve genel olarak Neo-Hitit ya da Suriye -Hitit krallıkları olarak bilinen
krallıkların ortaya çıkmasına bu karı§ım neden oldu. Bu krallıkların
Kitabı Mukaddes'te kısaca yer almı§ olması mümkündür.
İki olayda, Eski Ahit, Filistin'deki tepe kabilelerinden tamamen farklı
görünen bir Hitit grubundan bahsediyor. ı Krallar 7:6'da, Hitit kralları
İsrail tarafından Mısır krallarıyla birlikte bir Suriye ordusuna kar§ı
sava§mak üzere tutuluyor. ı Kronikler 1: 1 7'de Hitit ve Suriye krallar�
Mısır'dan ihraç edilenlerin alıcısı olarak birlikte ortaya çıkarlar. Bu pa­
sajlar, net olarak, Hitit krallarının Suriye bölgesinde önemli bir konu­
mu i§gal ettikleri ve hatta firavunlada e§it önem ve güçte oldukları
izlenimini vermektedir. O zaman, bu iki örnekte, Kitabı Mukaddes me­
tinleri, ilk bin yılın ba§langıç dönemlerinde seyrelmi§ ve melez formda
olsa da, Suriye'de devam eden Hitit siyasal, askeri ve kültürel varlığını
yansıtmı§ olabilir. 4
3) Bkz. Hawkins ( 1 998).
4) Bununla birlikte, do�udan bir baj!lanu Mla belirsizdir. Beckman'a göre ( 1996b:24),
burada kullanılan ismin, 'Baulı'nın Asurca ifadesi olması ihtimali daha fazladır.
GiRiŞ 2 1

Hitit dünyasıyla ilgili genel tarihsel ara§tırmam içinde b u modern


Hititler'in tarihine biraz yer verdim. s Bununla birlikte, toplumlarına ve
kültürlerine ili§kin tam bir tartı§mayı, Bronz Çağı uygarlıklarının ilk
binyıldaki ardılları temelinde, onların bütün karı§ımlarıyla, kar§ılıklı
etkile§imleriyle ve kültürel bağları bağlamında ele almak daha uygun
olacaktır. Bu kitap, neredeyse tamamen, krallıkları İÖ onyedinci yüzyıl
ba§larından onikinci yüzyıl ba§langıcına uzanan 500 yıllık bir zaman
dilimini kapsayan Geç Bronz Çağı Hititleri'nin ya§am ve toplumu üze­
rine odaklanacaktır.
Bir Hitit dünyası tarihini derlerken, insan, bu dünyanın içinde ve
ardında ne kadar yoğun bir sava§ tarihi olduğunu çok iyi anlıyor. Büyük
ölçüde kaynaklarımızın yapısından dolayı, bir Hitit kralı, bize saltanat
özelliklerinin, hükmü sırasındaki kazanımlarının bir yansımasını an­
latmayı tercih ediyor. Profesör I:Ioffner'in belirttiği gibi, birçok tarihi
çalı§ma aslında büyük propaganda çalı§malarıdır. 6 Bir Büyük Kral olarak
onun anlı §anlı aralarına yara§ır kahramanlığını sergileme arayı§ında,
Hitit dünyasının hükümdarı, gelecek ku§aklara bıraktığı kayıtlarda ne­
redeyse her zaman askeri ba§arısını vurgulayacak. Bu yüzden, sık sık,
süreğen bir sava§a soyunmu§ bir krallık tablosu çıkacak kar§ımıza. B�.
Hitit dünyasında, ilk bakl§ta görülenden de fazla gerçekle§mi§ olabilir.
Ancak, tablo kısmen tamamlanmı§tır. Aslında Hitit ar§ivindeki me­
tinlerinin çok azında Hitit ya§amının askeri tarafına değinilir ya da bu
konuya hiç değinilmez. Bu aqiv, Hitit dünyasında daha dengeli bir ya§am
ve toplum görü§ü yaratmaya yardımcı olan diğer özellikler konusunda
geni§ kapsamlı bir bilgi sağlar. İlerideki sayfalarda bazıları yer alan bu
özelliklerle elinizdeki kitabın Hitit tarihi hikayeme tamamlayıcı bir
katkı sağlayacağını umuyorum.
Antik halklar ve yerlere ili§kin birçok kitap yazıldı. Ancak en kap­
samlı yakla§ımlar bile önemli bir perspektifi atladı: belli bir topluma
ili§kin geni§ ölçekli bilgiler sağlarken, içinde ya§amak için, köylerin­
deki ve kentlerindeki hayata doğrudan katılmak için, insanlarının so­
kaklarda ve evlerinde bir araya gelmesi için ne gibi bir toplum olması
gerektiğini açık olarak aniatmayı beceremediler. Bu, daha çok, doğru ve
ayrıntılarında titiz olsa da, bir Ayasofya ziyaretinin asıl serüvenine pek
değinmeyen ve gerçeklerle görünenleri anlatan İstanbul'a ili§kin bir kita­
bı okumak ya da Kapalıçar§ı'nın daracık kalabalık sokaklarında yürümek
veya Boğaz'da feribot gezintisi yapmak ya da dolmu§a binrnek gibidir. Ku§·
5) Bryce (1998a:381-91).
6) Hoffner (1980:331).
22 HiTiT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

kusuz, bu tür deneyimleri tanımlamanın nediği de sorun değildir, ikamesi


asla deneyimin yerini tutamaz; antik dünyanın bizi sonuna kadar yalan­
layacağına bakılırsa, en azından zaman tüneli mümkün olana kadar, böyle
gidecektir. Yine de, antik bir topluma ili§kin bilgilerimizin tetnel aldığı
gerçekiere dayalı verileri kullanırken, bu toplumun sadece modem ba­
ğımsız anlatıcıları olarak değil, gerçekten o toplum içinde ya§ayan biri­
nin gözleriyle görerek, günlük ya§am faaliyetleri içinde yer alarak, §en­
liklerine, buhranlarına ve çatı§malarına katılarak tüm görüntülerin, ses­
lerin ve kokuların karl§ımını ya§ayarak aniatmayı denemeliyiz.
Ba§kentin ar§ivirıdeki tabietierde en az sekiz dilin kullanılml§ oldu­
ğunu görüyoruz. Muhtemelen, ba§kent sokaklarında, her gün, bazıları
ar§ivdeki dillerden tamamen farklı olmak üzere, asgari bu kadar dil konu­
§Uluyordu. Pratik ölçülerde bu ne anlama gelmektedir? Kendimizi ken­
tin ortasında hayal ederek ba§ka türlü asla aklımıza gelmeyecek soruları
sorabiliriz. Farklı etnik kökene ait ve farklı diller konu§an irisanlar günlük
konularda nasıl ileti§im kurdu? Ekmek ya da bir çift ayakkabı alırken,
gece konaklamak için oda ayarlarken, altın bir pandantifin fiyatını gö­
rü§ürken hangi dil kullanıldı? Gündelik bir kent lingua francası, bir tür
karma dil ya da 'sokak dili' mi vardı? Ar§ivde bol miktarda §enlik prog­
ramı kayıtları vardır. Bu §enliklerden birine katılmak ne gibi bir §eydi?
Metinlerde bezdiren bir yinelemeyle verilen, reçete haline getirilmi§
talimatlardan §enlik serüvenini ne ölçüde yeniden yaratabiliriz; §enlik
alaylarındaki renkleri, sesleri, §atafatlı gösterileri ve §öleni, eğlenceyi ve
onlarla bağlantılı spor yarl§malarını nasıl canlandırabiliriz? Askeri tarih­
sel olaylarda deği§mez bir biçimde askeri bir fethin ardından bağımlı
hale getirilen bölgelerden alınan insanların listesi ve Hitit anavurdunda­
ki yeniden yerle§irrı ler kaydediliyor. Sadece düz istatistikler var. İstatis­
tiklerin ardındaki yüzlerce, bazen binlerce, köklerinden koparılml§· ve
yabancı topraklarda en kötü ko§ullarda kölelik yapmaya zorlanml§ erkek,
kadın ve çocukların ya§adıkları §eyler nerede? Hitit dünyasındaki top­
lumun ya§amını yeniden kurgulamaya gerçekten soyunuyorsak, bunlar,
sormamız gereken türde sorulardır. Birçok örnekte ancak deneme kabi­
linden ya da yarım kalmı§ yanıdar sağlayabiliriz ve yeniden kurgula­
mamızda kanıtiara dayalı sınırların ötesine uzanabiliriz. Bu da, olasılık
sınırları içinde kalmamız ko§uluyla, duruma göre kabul edilebilir.
Bir nokta daha var. Bu kitabın Hitit dünyasına bir giri§ sağlama i§levi
gördüğü ki§iler için, ilerideki sayfalarda bahsedilen geleneklerin, inanç­
ların, uygulamaların ve kurumların çoğunun etrafında benzer bir çem­
ber olabilir. Hititler eklektik bir halktı. Kendi kuma§larının içine çe§itli
GiRIŞ 23

kültürlerden iplikler dokuyarak, atalarını olduğu gibi çağcıl Yakın Doğu


uygarlıklarını da taklit ettiler. Ve çok büyük bir olasılıkla, Yakın Doğu
kültürel gelenekleri ve kavramlarının Avrupa dünyasına aktarılmasın·
da önemli bir rol oynadılar. Yazınsal ve mitolojik motiflerin, ritüel uygu­
lamaların ve tanrılada ileti§im yöntemlerinin yansıttığı gibi, Hitit ve
Yunan gelenekleri ve adederi arasındaki benzerlikler ve paralellikler
kolayca görülebilir. Bunlardan bazıları Yunanistan'a Hitit dünyası ka­
nalıyla gelmi§ olabilir. Ku§kusuz, Hititler, doğu-batı kültürel geçi§lerinin
birkaç vasırasından birisiydi. Belirttiğimiz gibi, çok türemi§ bir uygar­
lıkları vardı ve Yunan dünyasıyla payla§tıklarının çoğunu ba§ka kaynak­
lardan almı§lardı. Aslında, kültürel geleneklerinin çoğunun Yakın Do­
ğu'nun diğer uygarlıkianna ait olması gerçeği, bu uygarlıklardan hangi·
sinin belli geleneklerin batıya aktarılmasından doğrudan sorumlu ol­
duğunun ya da aktarırnın hangi dönemde gerçekle§tiğinin tespitini son
derecede güçle§tirmektedir. Yakın Doğu dünyasının geli§en Yunan uy­
garlığı üzerindeki önemli etkisi, artık kolayca inkar edilemez. Ancak
kültürel geçi§lerdeki özgüllükler hala tartı§ma konusudur.
14. bölüm, Yakın Doğu dünyasıyla Ege içinde ve kar§ısında uzanan
dünya arasındaki olası bağlarla ve bu bağların kurulmasında Hititler'in
oynaml§ olabileceği rolle ilgilidir. Ba§ka türlü, birkaç örnek dl§ında, Hitit
uygarlığının gerçek yerli bir kökene ait olan, yabancı kaynaklara atfedi­
lebilen ve ba§kalarına geçen özelliklerine ili§kin özgül bir tartı§ma söz
konusu olamayacaktır. Geçmi§te de son yıllarda da bu konulara ayrılml§
bazı kitap ve makaleler oldu. Aslında, Yakın Doğu uygarlıklarıyla özel­
likle Yakın Doğu ve Yunanistan arasındaki disiplinci engellerin giderek
yıkılmasıyla, çe§itli tarih dönemlerine ve uygarlıklara uzanan her ara§ttr·
manın giderek aynı noktada birle§mesi son derece büyük bir olasılıktır.
Böyle bir kitap yazılırken, tartı§ma için seçilen materyalde, kaçınıl­
maz olarak, son derece titiz olmak gerekiyor. Devre dı§ı bırakılan mater­
yaller için ele§tiriler eksik olmayacak. Yayıncının koyduğu sınırlamalar,
kısmen, mazeret olarak ortaya sürülebilir. Ancak Hitit ara§tırmaları
kapsamında süren incelemede sürekli materyal çıktığından, yayıncı
§imdikinin üç misli uzunluğunda bir kitabı bile ho§ görseydi, materyal
seçme sorununda ciddi bir rahatlama olmayacaktı. Bu alandaki diğer
uzmanlar farklı materyalleri sunmu§ ya da farklı yerleri vurgulamı§ ola­
bilirler. Yine de, okuyucular, kitabı bitirdiklerinde, kendilerini Geç Bronz
Çağı boyunca Yakın Doğu'nun büyük bölümüne hakim olm u§ bir halkın
ya§amına ve doğrudan halkın kendisine -bilgi ve anlayı§ açısından­
daha yakın hissederlerse, bu kitap ana am;.ıcına ula§ffil§ olacaktır.
Hitit Tarihinin Özeti

Hititler'in krallığı, İÖ onyecl inci yüzyılın ilk yıllarında, Orta Anadolu


platosunda, Hatti Ülkesi denilen yerde doğdu. Geçen 500 yıllık süre
içinde, Geç Bronz Çağı dediğimiz dönemde, Hititler, Anadolu kara küt­
lesinin büyük bölümünü kapsayan ve buradan Kuzey Suriye'ye, Mezö"prr:
tamya'nın batı eteklerine uzanan bir imparatorluk kurdu. Tarihi boyun­
ca, imparatorluğun dini ve idari ba§kenti, Hattu§a§lı (Boğazköy/Bo­
ğazkale) muazzam bir hanedan tarafından yönetildL İmparatorluğun res­
mi dili, bugün genellikle 'Hitit' dili olarak adlandırdığımız, Ne§a dili
denilen bir Hint-Avrupa diliydi. Dilin kullanımı, Asur Kolani dönemi
olarak adlandırılan dönemdeki bir Hint-Avrupa grubunun egemenliği­
ne kadar uzanır. Bu grubun !iderleri, Ne§a kentindeki merkezlerinden
Anadolu'nun doğu yarısının büyük bölümlerine dek uzanan bölgenin
denetimini, Hitit Krallığı'nın ortaya çıkmasından önce, yüz yıl ya da
buna yakın bir süre, ellerinde tuttular. Hint-Avrupa dili konu§anların
Anadolu'ya ilk giri§leri, muhtemelen, üçüncü binyıla hatta daha ön­
ceye rastlamaktadır. Hattiler denilen Anadolu halkı (Hatti isminin gel­
diği yer) ve ha§langıçta Hitit nüfusu ve uygarlığı, aslında, Hint-Avru-
HiTiT TARiHININ ÖZETi 25

palı ve Hatti unsurlarının bir karı§ımıydı. Bununla birlikte, tarihleri


boyunca, Hititler, diğer birçok etnik ve kültürel unsuru, askeri fetihler­
'
le aktarma sistemiyle olduğu kadar, yabancı kültür etkile§imi ve ticari
temaslada da kendi uygarlık yapıları içinde massettiler.
Bilimadamları, genellikle, Hitit tarihini iki ya da üç ana evreye ayırır.
Bunlar büyük ölçüde keyfi ayırımlardır ve bir dönemin nerede ba§layıp
nerede bitmesi gerektiği konusunda ciddi görü§ farklılıkları vardır. Bu­
nunla birlikte, modern yakla§ıma uygun olarak, Geç Bronz Çağı uygar­
lığını iki evreye ayırdım: Eski Krallık (İÖ 1400'e kadar) ve Yeni Krallık
( 1400'den onikinci yüzyılın ba§larına kadar). Kimi zaman imparatorluk
olarak bahsedilen Hatti Krallığı, ikinci dönemde bütün Yakın Doğu'da
gücünün ve nüfuzunun zirvesine ula§tı. Hükümdan dünyanın en büyük
krallarından biriydi ve Mısır, Babil, Mitanni ve Asur krallarıyla e§değerdi.
Orta Anadolu'daki anayurt toprağının merkez bölgesi ötesinde, Hi­
tit imparatorluğu, büyük ölçüde yöneticileri önemli yerel vetkilere sahip
ancak Hitit hükümdarları tarafından kendileriyle yapılan ki§isel
anla§malarla formüle edilmi§ bir dizi yükümlülükle sınıdandırılan va­
sal devletlerden olu§uyordu. Ondördüncü yüzyılın ikinci yarısında, doğ­
rudan Hitit yönetimi, Halep ve Kargaml§'ta genel valilikler kurulmasıyla,
Suriye'nin kuzey bölümlerine kadar yayıldı.
Onikinci yüzyılın ba§larında hanedan ba§kenti Hattu§a§ yanıp kül
oldu ve kentin yıkılmasıyla Hitit Anadolu Krallığı aniden sona erdi. Bu
son, bütün Yakın Doğu ve anayurt Yunanistan'daki birçok Bronz Çağı
krallığının çökmesiyle bağlantılı yaygın ayaklanmalar ortamında gerçek­
le§ tL Bununla birlikte, bazı krallıklar ve uygarlıklar, ayaklanmalara kar§ın
çökmedi ve Hitit uygarlık unsurları eski krallığının çevresindeki bölge·
lerde birkaç yüzyıl boyunca varlığını korumaya devam etti. Belirttiğimiz
gibi, bunların yansıması, özellikle, SOO yıl ayakta kalan ve İÖ 900'den
As ur Kralı IL Sargon'a yenilerek son buldukları İÖ 7 1 7 708 tarihlerine

kadar kültürel ve siyasal olarak büyük önem ta§ıyan Neo-Hitit ya da


Suriye-Hitit krallıklarında ortaya çıktı. Neo-Hitit krallıklarının Hitit
kraliyet hanedam mensupları, Demir Çağı'nın ilk yüzyılları içerisinde,
iktidarı kesintisiz bir ardıllık zinciri içinde elinde tuttu. Hanedanın
Bizans İmparatorluğu'nun bütün ömrüne denk dü§en, neredeyse 1000
yıllık bir tarihe uzanan bu muazzam üstünlüğünü yaratan onlardı.
1
Kral, Saray ve Saray Görevlileri
Kral ölmek üzeredir. Önemli komutanlan ve ileri gelenler onun Hitit
kraliyet hanedamnın ata ocağı Kussara'daki hasta yatağına çagnlıru§tıt
Bir katip, ölmekte olan adaırun etrafına topladığı insanlara söyleyecek­
lerini kaydetmek üzere hazır durmaktadır. Metin dikkatle olu§turul­
mu§ bir belge de�il. çe§itli müsvedde ve düzeltmelerin bir ürünü ola­
caktır. Düzgün bir belge için zaman yoktur. Ancak krallığın kaderi
büyük ölçüde hükümdann son sözlerine ba�lıdır. Katibe hükümdann
söyledi�i her sözcü�ü kesinlikle tam olarak kayda geçirmesi talimatı
verilir. Kralın henüz varis olarak açıkladığı ye�eninin aniden gözden
dü§mesinin ardından ardıllık sıralaması çıkınaza girmi§tiı: Daha önce,
muhtemelen ye�ene gösterilen iltimastan dolayı, kralın kendi oğullan
ve kızlan babalarına isyan etmi§tir. Şimdi, gözde ye�enin bile 'tiksinç
görünü§ünden', 'merhametsizli�inden', 'itici ve zalim olmasından' do­
layı tahta uygun olmadı�ı ortaya çıkmı§tır ve büyük bir olasılıkla
krallı�ı kan gölüne ve karma§aya sürükleyecektir. Geriye sadece kralın
torunu kalmı§tır. Torun henüz bir çocuktur, ancak ba§ka kimse de
yoktur. Belki de son saatinde, kral, torununu tahtın varisi ilan eder ve
ülkenin ileri gelenlerinden bu karannı desteklemelerini ve iktidann
dizginlerini kavrayaca�ı zamana kadar çocu�a yol göstermelerini, onu
yeti§tirmelerini ve korumalannı ister. Çocu�a da bir ö�üdü vardır; ve
kral, sözlerinin çocuga her ay okunmasım ister. Bu nedenlerden dola­
yı, katip, her kelimeyi mutlaka kayda geçirmek zorundadır.

Bu, bütünlüksüz, rasgele bir metindir. Kralın tebaasına yönelik akılcı,


açık seçik talimatlarının yerini sürekli ona ha§ kaldıran ve ihanet eden
bir aileye -kendi ailesine- ili§kin daldan dala adayan anılar almı§tır. Kız
karde§i, gözden dü§mܧ yeğeninin annesi, ha§ suçlu gibidir. Her §eyden
önce, oğlundan dolayı suçludur. Kralın öfkesi doğrudan ona yöneliktir.
imgelerin tuhaf bir karı§ımı içinde, kadın, hem 'bir yılan' hem de ' öküz
gibi böğüren' bir yaratıktır.
Belge garip bir no da sona erer. Kral konu§masını yapmı§tır ya da öyle
görünür ve ka tip metnin sonuna bir paragraf çizgisi çeker. Ancak sonra,
Majesteleri beklenmedik bir §ekilde hareketlenir ve tekrar konu§maya
ba§lar. Katip tela§la kalemini alır. Efendisinin sözlerini kaçırmadan din­
lemek zorundadır. Sözcükler tutarsız, hatta neredeyse anla§ılmaz halde­
dir. Kaydedilecek gibi değildir; ne var ki, katip, kralın yazmasına ili§kin
talimatlarına uyar. Kralın Hastayar adındaki bir kadından, muhteme­
len, bir kız evlattan ya da gözde odalığından bir isteği vardır. "Beni bırak-
KRAL SARAY VE SARAY GÖREVLiLERI 27

ma," diye güçl.pkle duyuiabilen bir fısıltıyla yalvarır. Ve sonra, nihayet,


"Beni göğsüne bas. Şu dünyadan koru," der.
Kral, Büyük Kral, Tabama, Ha tti Ülkesi'nin Kralı, kudretli Sargon'dan
daha ba§arılı, avına aman vermeden üzerine atılan aslan, §imdi acına­
cak halde, yalnız ve ya§lı bir adam, ailesi tarafından terk edilmi§, nihai
huzuru bir kadının kucağında arayan, ölümün yakla§masından deh§ete
kapılmı§ I. Hattu§ili'dir.

Maskelerin Ardındaki Adam

Hattu§ili'nin konu§masının7 kaydedildiği vasiyet, bize, bir Hitit kralının


gerçek ki§iliği, karakteri ve hissiyatı konusunda çok değerli ipuçları ve­
riyor. Bu özellikler, dikkatle kaleme alınmı§ halde sunulan metinlerde
-tarihsel olaylar, mektuplar, buyruklar, risaleler ve benzerleri- büyük
ölçüde resmi görünü§ün arkasına gizlenmi§tir. Bizim Hitit hükümdarlık
hanedam ve genel olarak Hitit Krallığı'na ili§kin bilgilerimizin çoğu da
bu metinlere dayalıdır. Bu metinlerde, kimi zaman, bir krala ait ki§isel
duyguların ifadesine rastlanır -sadakatsiz bir görevlinin ya da isyankar
bir vasalın davranı§ına ili§kirı hiddet, keder, pi§manlık- ve metinler ara
sıra da isyankar oğlunun bağı§lanmasını dileyen yürekli bir ya§lı kadına
veya kocasının ölümünden sonra dü§manlarına kar§ı korunmasız kalan
güzel ve dirençli bir genç kadına uzanan bir merhamet ya da incelik
gösterisini yansıtır. Ancak tebaası ve ba§ka hükümdarlada ilgili olarak,
Hitit krallarının belirgin özelliklerini ortaya koyan ve genellikle gerçek
ve son derece pragmatik nedenleri gizleyen diplomatik retorik, özel bir
siyasetin ya da hareket tarzının temelirıi olu§turur.
Bununla birlikte, kimi zaman, görevlilerin maskesi bir an için kayar
ve bu da bize maskenin ardındaki gerçek ki§iye ili§kin kısa görüntüler
sağlar: bütün Hitit diktatörlerinin en büyüğü ve siyasal açıdan çok kur­
naz bir insan olan Şuppiluliuma, Tutankaman'un genç dulunun gö·
rülmemi§ ricası kar§ısında ne yapacağını §a§ırır;8 son derece dindar bir
adam olan Il. Mur§ili, sevgili karısının ölümüyle büyük bir bunalıma
girer; dalavereci, zalim ve hırslı bir ki§i olan III. Hattu§ili kraliyet hak­
larının onaylanması için çılgınca beklediğini mektuplarında açığa vu-

7) CTH 6, Sommer ve Falkenstein (yay. haz.) 1938. Yukandaki tanımlama, kısmen,


Melcherr'in önerdi�i kurgulanmı§ olaylara dayalıdır ( 1 99 1 ) .
8) Bkz. Bryce ( 1 998a: 193-9).
28 HITIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

rur. Daha sağlam bir kanıt olmadığında, küçük bir ipucuna, geçici bir
referansa sarılmak ve bunu bütün bir ki§iliği in§a etmekte kullanmak
ku§kusuz tehlikeli bir durumdur. Ancak, özellikle bir kralın tebaasının
onun hakkında ne dü§ündüğü konusunda neredeyse hiçbir fikrimiz ol­
madığından, ha§ vuracak ba§ka ipucumuz yok. Özellikle, bu durumda
bize Hitit dünyasının krallarının ve ailelerinin ya§amları, davranı§ları
ve ki§isel özelliklerine ili§kin -en azından dı§arıdan bakan bir göz ola­
rak- daha ayrıntılı bilgiler sunabilecek, bağımsız, çağcıl bir kronikçinin
özlemini duyuyoruz. Bir Thukydides ya da Tacitus'un önyargısına (her
ne kadar onlar tersini iddia etse de) ya da bir Suetonius'un felaket tellallı­
ğına rağmen, bu tür yazarlar, en azından dönemlerindeki liderlerin halk
gözündeki algılanı§larını vererek re�mi kaynaklarda sunulan imgelere
değerli katkılar sağlar.
Dü§ünüldüğünde çok §a§ırtıcı gelmese de, yüce hükümdarlarına na­
zaran hanedanın kadınları konusunda daha fazla bilgiye sahip olmamız
ilginçtir. Bu, büyük ölçüde, diğer insanların yorumlarından kaynaklan­
maktadır. Böylece, I. Hattu§ili'nin bir birini tutmayan övücü eğretile­
meleri dahil, kız karde§i hakkındaki dü§ünceleri, bize, en azından erkek
karde§inin gözüyle, bu kadının nasıl birisi olduğuna ili§kin kaba taslak
bir bilgi verir. I. Şuppiluliuma'nın karısının zalim davranı§ları, savur­
ganlığı, sevgililerini dövmesi ve naho§ yabancı adetleri benimsemesi,
üvey oğlu Il . Mur§ili tarafından açık bir §ekilde anlatılıyor. Ve bütün
kadınların üzerine çıkan III. Hattu§ili'nin karısı, muhte§em Puduhepa,
hanedan mensupları içinde, muhtemelen, Şuppiluliuma'nın dı§arıdan
aldığı e§ten gaha az zorba bir figür değildi, ancak kocasının en büyük güç
kaynağıydı, krallığın idari, hukuki ve diplomatik faaliyetlerinde çoğu
kez onun partneriydi. Hükümdarlığın extraordinaire çöpçatanıydı, sa-
, raydaki küçük Hitit prens ve prenses kalabalığının yeti§tirilmesi sorum­
luluğunu üstlendi ve Il. Ramses'le bir tutuldu. Ramses'in bile saydığı bu
kadının uluslararası saygınlığına ili§kin çok §ey bilmemizin nedeni de
bu denkliktir. ,
Resmi kayıtlar, bize, çoğunlukla, kralların kamusal ba§arılarına ili§ kin
bilgiler verir. Ancak bütün Hitit dönemi süresince, Suriye'deki neo­
Hitit krallarının sonuna kadar, bir §eyin eksikliği dikkat çekiyor. Bir
kralın gerçekten kötü bir yönetici olduğuna asla rastlamayız. Tahta zor­
balıkla, selefierini ve bazen ailelerini de öldürerek çıkan krallar bile,
gerçekten, tahta çıktıktan sonra hiçbir ardılı tarafından asla yolsuzluk
ya da kötü yönetimden dolayı suçlanmadı. Kral Telipinu'nun görev
ba§ında olduğu zaman krallığın o günkü zayıf durumundan sorumlu tutul-
KRAL. SARAY VE SAAAY GÖREVliLERi 29

masının nedeni kötü yönetim değil selefierinin kanlı darbeleriydi (y.


1 5 25) . 9 Bir kere göreve geldiler mi rejimlerine ili§kin tek ele§ tir i sözcüğü
bulunmazdı. Aslında, elimizdeki bilgi kırıntılarına bakılırsa, bunların
hiçbirisinin görevi kötüye kullandığı görülmüyor, daha çok krallık so­
rumluluklarını mümkün olduğunca devreye sokmaya çalı§ıyorlar. I.
Mur§ili'nin katili ve ardılı, atalarının Suriye'deki nüfuzlarını sürdür­
meye niyetli olduğu anla§ılan ve nihai ba§arısızlığı -muhtemelen- ken­
di uygulama becerisinin eksikliğinden çok kontrolü dı§ındaki ko§ul­
lardan kaynaklanan, enerjik yönetici Kral I. Hantili bunun örneğidir.
Yılar sonra, III. Hattu§ili, yeğeni Urhi-Te§ub'un tahtını gasp etti ve Apo­
logy10 dediğimiz uzun ve inandırıcılıktan son derecede uzak bir metinle
eylemini haklı çıkarmaya yeltendi. Yaptığı i§, krallığı iç sava§a sürükledi.
Yine de, eyleminin savunmasında Urhi-Te§ub'un krallığına ili§kin tek
olumsuz yoruma rastlayamayız. Hattu§ili'nin onu tahtından etmesine
ili§kin yegane gerekçesi, ki§isel bir gerekçedir. Urhi-Te§ub, Hattu§ili'nin
karde§i olan babası Muvattili'nin Hattu§ili'ye bah§ettiği görevleri geri
alml§tı; ve gerçek öğrenilmi§se, bunu yapması için muhtemelen iyi bir
nedeni olmu§tU.
Genel olarak, krallarımızı sadece anıtlanndan, tarihsel kayıtların·
dan, mektuplarından, fermanlarından değerlendirseydik, onların daima
sade ve dürüst bir ya§am sürdürdükleri sonucuna varabilirdik. Ancak
bize sadece kamusal yüzlerini, ba§kalarının görmesini arzuladıkları ka­
musal yüzlerini göstermelerinin nedeni budur. Bizans hükümdarlarını
değerlendirmek için elimizde sadece ikonografıleri ve devlet fermanları
olsaydı, onlara ili§kin de aynı sonuca varabilirdik. Bin yıllık Reich sıra­
sında, Hitit, büyük saı ay dünyası karakteri ve davranı§ özellikleri açısın­
dan, muhtemelen, Konstantinopolis sarayından daha az Bizanslı değildi.
Ve Roma İmparatorluğu'nun, Bizans tahtını i§gal eden tuhaf ve canavar
ruhlu irısanlar silsilesi bir yana, 30-40 yıl içinde bir yığın zorba ürettiği
dönemde {kaynaklarımıza inanırsak) büyük Hitit hanedam bin yıllık
tarihsel güzergahı içinde en azından bir ya da iki yozla§ml§ paranoyak
zorba çıkarmadıysa, bu, gerçekten §a§ırtıcı olacaktır. Mutlak ve sorum­
&,uz her uzun ömürlü monar§i, tarihi içerisinde, kaçınılmaz olarak, bu
tlir yaratıklar üretir. Hitit hanedam neden bir istisna olsun? Hattu-

9) Belgede, genel olarak, Telipinu'nun Bildirisi ya da Buyr ut u olarak bahsediliyor


(CfH ı 9), son basun Hoffman (ı 984).
ı O) CfH 8 ı , son basım Otten (198 1 ) . Daha kısa bir versiyonu Kbo Vl 29'da (CTH
85.1).
30 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPlUM

§a§'taki ar§ivde bulunan tabietierin çoğu, maalesef, yapılarından dolayı,


kamusal ba§arılarını övdükleri kralların özel hayatlarını, ki§isel özellik­
lerini ve kusurlarını sonsuza kadar bizden saklıyor.
Kral1arın kullarının çoğu da, büyük bir ihtimalle, onlar hakkında
bizim kadar bilgisizdi. Ba§kentteki ikametgahta, saray bölgesini zirve­
nin eğimli yüzeyine yayılan genel nüfustan, kentin geri kalan bölümün­
den keskin bir biçimde ayıran akropolün duvarları ardında, Üz gibi in·
zivaya çekildiler. Ve saray bölgesiyle kentteki ba§ka her §eyi ayıran en­
gel, akropolün etrafını saran duvarların esaslı bir §ekilde güçlendiril­
diği, krallığın son yüzyılı sırasında yapılan büyük in§aat i§leriyle daha da
çarpıcı hale geldi. Ku§kusuz, kral, §enlik alayları olduğunda dı§arı çıktığı
zaman, ba§kentliler, etrafını saran görevli maiyetinin ve muhafızlarının
ortasında, alay güzergahı boyunca geçerken onu §öyle bir görebilirdi.
Aynı durum, ba§kent dı§ındaki dini merkeziere yaptığı seyahatler sırasın·
da bu bölgelerde ya§ayan tebaası için de geçerliydi. O uzak bir figür ola­
rak kaldı. Muhtemelen, düzenli ve sık yapılan uzun askeri seferlerde
bile, kral ve askerleri arasında küçük bir dostluk fırsatının doğması pek
söz konusu değildi. İmparator çadırı, ku§kusuz, askerlerin kampından
ayrılml§tı; belki birkaç ki§i, gece ya da ba§ka bir zaman, Hattu§ili ile
temas kurma §ansı bulabilmi§ti.
Bunun yapılmasındaki neden, büyük ölçüde, kralı mikrop bula§ma­
sından uzak tutmaktı. Kralın, askeri ve askeri olmayan bağlamda, tebaası­
nın büyük bölümüyle kendisi arasına a§ılmaz duvarlar koymasının ne·
deni, büyük olasılıkla, mikrop kapmasına neden olabilecek herhangi bir
ki§i ya da nesneyle her türlü temastan uzak kalmasını sağlamaya yönelik
takımılı kaygıydı. Kralın ayakkabıları ve arabası bile saray bölgesinde
kesilen hayvanların derisinden yapılabilirdi ve bunlar en titiz hijyenik
ko§ullar altında saray mutfağında hazırlanırdı.

Kralın Görevlileri

Kral, fiziksel anlamda, tebaasının büyük bölümünden tamamen so·


yutlanml§ olsa da, idari anlamda, krallığın i§leri ve günlük faaliyetleriy·
le yakından ilgilenirdi. Ülkeye yayılmı§ çok sayıdaki resmi görevli ve
memur doğrudan ona kar§ı sorumluydu ve düzenli olarak ona rapor ve­
rirdi. Bu tür görevliler, en yüksek rütbeli idareciler ve askeri görevliler­
den nispeten dü§ük sayabileceğimiz görev sahiplerine kadar uzanan bir
silsile içindeydi. Kralla ili§kileri, resmi görevleri ve yükümlülüklerinin
KRAL. SARAY VE SARAY GÖREVLlLERI 31

ayrıntılarıyla belirtildiği sözle§meler ya da bir dizi talimatla düzenlenir·


di. Bu belgelerden yirmi kadarı günümüze ula§mı§tır. 11 Bu belgeler, bölge
valileri ve askeri komutanlara, Hattu§a§'ın ba§idarecisi Hazannu'ya,
kralın fedaisine, tapınak görevlilerine, saray hizmetiiierine ve kapı gözcü­
lerine gönderilen talimatları içerir. Hepsi de, tam anlamıyla, Majestele­
.rinin Hizmetinde olanların günlük etkinliklerine ve faaliyetlerine ili§kin
değerli bilgi kaynaklarıdır.
Yönetimdeki en önemli ki§ilerden biri BEL MADGALTI'ydı (Hitit
dilinde auriyas isluıs- düz kar§ılığı 'nöbetçi kulesinin efendisi') ; bu sıfat,
kralın bölge valileri için kullanılırdı. Bu görevlilerin görev ve yüküm·
lülükleri geni§ kapsamlıydı. Ha tti'nin merkezden uzak bölgelerinde sınır·
ların güvenliğinden sorumluydular ve bölgedeki garnizon karakolları
onlara bağlıydı. Talimatlarda kendilerinden kontrolleri altındaki kale­
leri ve kentleri geceleri sıkı sıkıya kapatmaları istenirdi. Ku§atma duru·
munda yeterince kereste desteğini hazır tutmaları gerekliydi. Hititler'in
en büyük korkularından biri olan yangına kar§ı uyanık olmaları konu­
sunda özellikle uyarılırdılar. Sabah kaleden ayrılan ve tarlalarda ça·
lı§ tıktan sonra dönen -muhtemelen- köylü çiftçileri, aralarına dü§man
sızmadığından emin olmaları için titizlikle incelemek zorundaydılar.
Binaların, yolların, sulama kanallarının bakımından sorumluydular.
Kralın topraklarını yönetir ve vergilerini toplarlardı. Tapınakların
bakımından ve restorasyonundan sorumluydular. Yerel mahkemelere
nezaret etmek için bölge civarında seyahat etmelerini gerektiren adli
i§levleri vardı. Ve bütün bu faaliyetleri bizzat kralın kendisine rapor
etmek zorundaydılar. Görevlerinin gerektirdiklerine ili§kin bilgileri·
miz, büyük ölçüde, yöneticinin görev ve sorumluluklarını son derecede
ayrıntılı bir biçimde tanımlayan ve bir tür i§ tanımı olan BEL MAD­
GALTI metinlerinden geliyor. 1 2 Hattu§a§'ın yakla§ık 1 16 kilometre ku­
zeydoğusunda, Tapigga 1 3 adında bir Hitit kenti olduğu neredeyse
kesinle§en bir bölge olan Ma§'at-Höyük'te açığa çıkan ba§ka materyalle­
ri de buna ekleyebiliriz. Bölgenin saray alanının kazısı sırasında, Profe­
sör Özgüç'ün ekibi, muhtemelen, andördüncü yüzyıl ba§larına, III. Tut­
haliya'nın zamanına rastlayan mühür baskılar ve kil tabietleri hazinesi-

1 1) Bkz. Von Schuler'in metin yayınlan ( 1957).


12) KUB III, I, KUB XIII 2 ve kopyası (CTH 261) (yay. haz.) von Schuler ( 1957: 36-
35). Özet çevirisi Goetze, Pritchard'da (1969: 2 10- 1 1 ) . Ayrıca bkz. Beal ( 1 992: 426-35) .
13) Bilgi için bkz. Del Monte ve Tischler ( 1992: 1 60 s.v.). Bir ba§ka alrematifolarak
ileri sürülen Sapinuva kenti, muhtemelen, Ma§at'a iki gün uzaklıktaki (Hitit ölçüleriyle)
modern Ortaköy'dür.
32 HITIT DÜNYASI NDA YA$M1 VE TOPLUM

ni ortaya çıkardı.14 Tabietierin içerikleri, arsa-bagl§ları, mal ve insan


envanterinden kehanetle ilgili danı§malara kadar uzanmaktadır. An­
cak büyük çoğunluğu, kralın bölgedeki yerel görevlilere gönderdiği mek­
tuplarla görevlilerin krala gönderdikleri mektupların kopyalan ya da
müsveddeleridir. Bazı görevlilerin kendi aralarında kimisi ilginç kimisi
sert mektupla§maları da vardır.15 Kraliyet mektuplarına en sık muhatap
olan ki§i, etkileyici logografik (resim yazı) unvanı UGULA NIMGIR.
ERIN. MES olan, tam çevirisiyle 'askeri habercilerin ba§ı' Kassu'ydu. An­
la§ıldıgına göre, bölge savunmasının ilk sorumlusuydu.16 Mektupla§mada
ondan sonraki en önemli ki§i, yerel BEL MADGALTI Himuili'ydi.
Ba§kentin dı§ında bulunun ilk Hitit ar§ivi olma özelliğini ta§ıyan
hazine, bize, Ha tti ülkesinin merkezden uzak bölgelerdeki gündelik yö­
netim uygulamaları konusunda değerli bilgiler sağlar. Kralın yerel görev­
lilere küçük b.. inisiyatif fırsatı bırakmadan en basit konularda bile
kararları bizzat alması oldukça ilgi çekicidir. Ancak, bu durum, diğer
ta§ra görevlileriyle ili§kilerinde aynı §ekilde geli§mez. Kralın bu a§ırı
titizliği, büyük ölçüde, Ka§ka bölgesi sınırında olan bölgenin hassas ko­
numundan kaynaklanml§ olmalıdır. Mektupla§malar, çoğunlukla, Ka§•
kah güçlerin hiç eksilmeyen tehdidirıe kar§ı askeri ve diğer araçlarla
etkili bir savunmayı sürdürme konusuyla ilgilidir. Aslında, mektuplar,
yakında olacakların habercisi gibidir. Ar§iv, muhtemelen, en fazla on
yıllık bir süreyi kapsamaktadır. Kent, büyük olasılıkla, bu dönemirı so·
nunda, Tuthaliya ve maiyetirıi ba§kenti bırakıp kaçmak ve ülkeyi dört
yandan ilerleyen dü§mana kurban vermek zorunda bırakan, anayurda
yönelik yoğun istilalar ba§ladığında, dü§man saldırısıyla tahrip edil­
mi§tir.17
Krallıgtnın savunmasına yönelik stratejik kaygılar, neden LU.MESAGRIG
diye bilinen kraliyet depolarının (düz çevirisi 'mühür' ya da 'tablet·
evleri') bekçilerinin bile krallığın çe§itli yerlerine (yüz ya da daha fazlası
saptandı) yerle§tirildiğini ve doğrudan kral tarafından atanarak kralla
bire bir temas içinde olduklarını açıklayabilir. Depolar krallık için hem
askeri hem de ekonomik açıdan son derecede önemliydiler. Bölgede ye-

14) Filolojik ölçülere göre, Orta Hitit dönemine aittirler.-Arkeolojik açıdan ise be§·
seviyeli bölgenin üçüncü seviyesine aittir.
15) Mektuplar Alp tarafından yayımlandı (1991) ve Klinger bazı ayrınulannı tartı§ma
konusu yaptı ( 1995).
16) Bkz. Beal ( 1992: 406-7) .
1 7) Bkz. Bryce ( 1998a: 158-6 1 ) .
KRI\l, SARAY VE SAAAY GÖREVLilERI 33

niden da�tım merkezleri ol u§turarak Hattu§a§'a gelir getiren takasha·


neler olarak hizmet verdikleri gibi, Hitit yedek askerleri için de bir silah
deposu ağı meydana getirdiler. 18 Bu depoların bekçilerinin son derece
güvenilir olması gerektiği açıktı. Bunlar, ku§kusuz, nispeten dü§ük se­
viyeli bu görevlilerin doğrudan krala rapor vermeleri ve doğrudan ona
kar§ı sorumlu olmalarının nedenleriydi.19

Kral ve Tannlar Arasındaki İlişkiler

Kral da, gücünü dünyada kendisine devreden kutsal Ba§ İcra Görevlisi
Fırtına Tanrısı'na kar§ı sorumluydu ve kendisini sık sık onun kölesi ya
da hizmetçisi olarak adlandırırdı. Kral, böylece, yönetim hattı sıralama­
sında ikirıci en yüksek basamağı i§gal ederdi. Görevini kutsal yetkiden
alırdı. Ancak 'ülke sadece Fırtına Tanrısı'na aitti; Yer ve Gök orduyla
birlikte sadece Fırtına Tanrısı'na aitti. Ve Tanrı, Lahama'yı kendi vekili
yaptı ve bütün Hattu§a§ ülkesini ona verdi'.20 O sadece Fırtına Tan­
rısı'nın kahyası gibi hükümdarlık yaptı. Kutsal onay, krala çok önemli
bir bağl§ta bulundu: 'Fırtına Tanrısı, kralın §ahsına (kötü niyetle) yak­
la§an herkesi mahvetsin'; bu metin devam eder. Onun dünyadaki vekili
olarak, görevi, krala Fırtına Tanrısı'yla özel bir ex officio (resen) ili§ki
sağlardı. Ancak, yaygın bir kraliyer unvanı onun (bütün) tanrıların
gözdesi olduğu konusunda bizi bilgilendirdiğinden, yararlandı� kutsal
himayenin kapsamının çok geni§ olduğu anla§ılmaktadır.21 Kral, ayrıca,
onu ya§amı boyunca yeti§tiren ve koruyan, çarpı§malarda ondan önce
davranıp dü§manı yere seren özel ve ki§isel bir koruyucu ilah olduğu
iddiasını da ileri sürebilirdi. Damga baskılarda ve kayaya yapılmı§ ka­
bartmalarda, kral, bazen yardımcı ilahıyla birlikte yardımsever bir ili§ki
içinde resmedilir. Bu tasvirlerde, yardımcı ilah, koluyla kralın'bedenine
sarılml§tır ya da onun elini tutmaktadır. Il. Mur§ili Arinna Güne§ Tan­
rıçası'nın, ll. Muvattali Şim§ek Fırtına Tanrısı'nın, III. Hattu§ili ݧtar'ın,
IV. Tuthaliya da Hurri kutsal çifti Te§ub ve Hepat'tan gelen Şarruma'nın
en gözde ki§isiydi.

18) Bkz. Beckman ( 1 995a:539).


19) Krallıktaki rollerine ili§kin ayrıntılı bir çal!§nıa için, bkz. Singer ( 1 984).
20) lboT 1 .30, 2-5. Ayrıca bkz. Houwink ten Cate ( 1992-87) ; Haas ( 1 994: 188-90) .
2 1 ) Mezopotamya kökenli deyim, ilk olarak onsekizinci yüzyılda, Kral Anitta bu
deyimi babasına il�kin olarak kullandığı zaman, Anadolu'da onaya çıktı. (CHT I 1-2) ;
bkz. Gonnet ( 1 979: 1 78).
34 HiTtr DÜNYASINDA YAY\M VE TOPLUM

Teorik açıdan, yeni bir kral tanrılar tarafından atanml§ olsa da, mev­
cut kral ardılını açıkladığında, tanrının bu seçimdeki rolüne ili§kin hiç­
bir belirti görülmez. Bu nedenle, I. Şuppiluliuma, vasal yöneticisi Hukka­
na'ya §öyle bildirir: "Şimdi sen, Hukkana, sadece Ha§metmeap olan beni
efendi olarak tanıyacaksını Ben, Ha§menneap, oğlum için 'herkes bunu
tanısın' derim ve böylece onu ayırınm (karde§leri arasından) - sen, Hukka­
na, onu tanırsın! "22 Kralın, Telipinu'nun23 belirttiği ko§ullar çerçevesinde
ardılı seçmesinde kutsal rehberlikten yararlandığını ya da en azından kutsi­
yet veya diğer araçlar vasıtasıyla seçiminin kutsal efendileri tarafindan
kabul edilebilir olduğunu varsaymamız gerekiyor. Bazı bilimadamları,
kralın aslında asiller tarafindan seçilmi§ olabileceğine inanıyor. Ancak
böyle olsaydı bile, soydan gelen ardıllık ilkesi, bizim en eski yazılı kaynakla­
rımızın bahsettiği I. Hattu§ili zamanından itibaren çok katı olarak yerle§·
tirilmi§ti. Tanrıları atadığı krallar deği§mez olarak atalarınıl) §imdikt
ailesinin üyesi olduğuna göre, bu ilkenin kutsal bir onayı da vardı.
Kralın kendi tebaasından uzaklığı ve krallığının htsal efendileriyle
bağlantılarının onun etrafındaki mistik havayı artırml§ olması kaçınıl ·
mazdı. Kullarının çoğunun gözünde, o, büyük olasılıkla, gök ve yer arasın ·
da duran bir varlık imgesiydi. Bilinçle yeti§tirilmi§ ve Eski Krallık'ta
bilinen ve Yeni Krallık'ta yüce Labarna ismine ek ya da onun yerine
düzenli olarak kullanılan 'Güne§im' gibi leraliyet unvanlarıyla güçlendi-·
rilmi§ bir imgeydi. Kralı göstermekte kullanılan bu standart resmi un ·
van, büyük olasılıkla, 'Ha§metmeap-Majesteleri' anlamına geliyordu
Kanatlı güne§-diski24 imgesiyle yakından bağlantılı bu unvan, Mısır'dar.
çok, muhtemelen, Kuzey Suriye'ye2 5 aitti ve kralın konumunun kutsal
doğasını güçlendirmeye yarıyordu.
Kralın kutsallıkla bağda§mayan dünyadan daha yüksek bir ya§am düzle­
mine yükselmesi, büyük olasılıkla, taç giyme töreninde, 'Taht Şenliği'nde
resmen belirtHip kudanml§tır. Bu konuda, ne yazık ki, yeni kralın törende
özel kraliyet giysileri giymi§ olmasının ve güzel kokulu yağlada yağlana- •

rak resmen kral adını almasının ötesinde bilgiye sahip değiliz. 26


22) CfH 42, Şuppiluliuma'nın Hukkana ile anla§ması, madde 2, çev.: Beckman
(1995a:535).
23) Hanedan ardıllıeı kurallannın belirtildiği bildirimin 28. maddesinde; bkz. Bryce
( 1998a: l l4-16).
24) Bkz. Beckman ( 1 995a: 1 14-16).
25) Belki de, Hirider, Suriye yoluyla, dotaylı olarak Mısır'dan alml§lardır.
26) Tahta çıkma törenine ili§kin çok az bilgi var (KUB XVIII 36 vb) ve bunlann d!§ında
sadece tahta çıkma prosedürü muhtemelen gerçek raç giyme prosedürüne çok yakın olan
bir yedek kral ritüelinden (bkz. l l . bölüm) sağlanan bilgiye bel bağlamak zorundayız.
KRAL. SARAY VE SAAAY GÖREVIJLERI 35

Elimize ula§abilen yazılı bilgi kırıntıları bu kadar; bildiğimiz kadarıyla,


mevcut kabartmalarda taç giyme sahnesi bulunmuyor. Kral, kabartma­
larda, Hitit dünyasının en büyük din adamı olduğunu simgeleyen bir
giysiyle, ba§ında bir takke ve topuğa kadar uzanan bir cüppeyle resmedi­
liyor. Ayrıca, genellikle Latince lituus kelimesiyle gösterilen (Romalı
kahinlerirı ta§ıdığı benzer eğri çomaktan dolayı) eğri bir çomak ta§ıyor
(Hititçe oıskalmı.d). Hitit çomağı, stilize bir çoban değneği27 ya da adli
gücün simgese8 olarak yorumlanmı§tır. Her iki durumda da, insan
türünün çobanı29 ya da adaletin yüce efendisi olarak, Güne§ Tanrısı'yla
yakından bağlantılı i§aretlerden biridir. Kral, bu nedenle, tanrı gibi de­
ğil de onun yeryüzündeki ba§temsilcisi olarak donatılıp teçhiz edilir.
Yine de, öldüğünde 'bir tanrıya dönü§tüğünün' söylenınesi daha önce
hizmet ettiği rütbelere post mortem bir yolla terfi ettiğini açıkça göster­
diğinden, tam anlamıyla tanrıdır.

Saray Mensuplan

Kral, tebaasının büyük bölümüyle doğrudan temastan kesinlikle uzak


d ursa da, onunla düzenli temas halinde olan seçkin bir grup irısan vardı.
Bunlar, §imdi Büyükkale olarak bilinen, etrafı sağlam bir biçimde
çevrilrni§ ve korunaklı akropolde dl§ dünyaya tamamen kapalı ya§ayan
ve çall§an saraydaki insanlardı. Burası Hattu§a§ kentinirı bir parçasıydı
ama ondan ayrı bir dünyaydı. En üst düzeyde kral ve ailesirıirı -'Büyük
Aile'- en yakın üyeleri vardı. Kraliçe ve kralın ba§e§i, krallığın ba§rahi­
besi ve kocası ölse bile kimi durumlarda kendi konumunu ya§amının
sonuna kadar koruyan, siyasal açıdan bizatihi güçlü bir figür olan Tava­
nanna vardı. 30 Kralın en sevdiği oğlu (en büyüğü olmasa da), veliaht
prens, tulıkanıi, tahtın varisi, er geç ülkenin yükünü omuziayacak oğlu
vardı. Zaten kapsamlı askeri eğitimiyle babasının genel kumandası altın­
da ordusunun bir tümenini idare edecek donanımdaydı, hatta ba§ko-

27) Bkz. Beckrnan ( 1 988: 42-3) oradaki referanslarla birlikte.


28) Haas ( 1 994: 20 1).
­
29) Beckrnan ( 1 988: 42-3), Hitit kralının, Mezopotarnya kralları gibi, asla 'çoban'
unvanı ta§ırnadıgını ve Hitit dünyasında sadece Güne§ Tanrısı'na 'insanlıgın çobanı' ya
da benzeri bir sıfat verildigini ve bunun da Babil'den geldiğini belirtiyor. Bkz. Haas
(1994: 197-8).
30) Krallıktaki rolüne ili§kin ayrıntılı bir incelerne için bkz. Bin-Nun ( 1 975); daha
kısaca Bryce ( 1998a:96-8).
36 HiTIT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

mutanlık bile yapabilirdi. E�itimi, babasının karma§ık dini i§leri arasın­


da, krallı�ın bazı önemli devlet §enliklerinde onun rolünü üstlenmesi­
ne yeterliydi.
Oi�er o�ullannın yerine getirdi�i, yine önem ta§ıyan ba§ka roller
vardı: yabancı devletlerle diplomatik ili§kiler, askeri komutanlıklar, kral­
lı�ın sivil, dini, idari bürokrasisindeki önemli görevler. Hepsinin öte·
sinde, Kargamı§ ve Halep genel valilikleri gibi, ondördüncü yüzyılda I.
Şuppiluliuma tarafından kurulan ve krallığın son günlerine kadar Büyük
Kralın oğullan tarafından sürdürülen ya§amsal önemdeki görevler var­
dı. Diğer anahtar görevler, öncelikle kraliyet ailesinin diğer üyelerine
tahsis edilirdi. Bu görevlerden GAL MESEDI, 'Muhafıziarın Ba§ı', muh-

Resim 1: Rahip olarak görülen Kral IV. Tuthaliya, Yazılıkaya'dan kabartma


KRAL. SARAY VE SARAY GÖREVLILERi 37

temelen en prestijli ve en önemli görevlerden birisiydi. Bu göreve ata­


nan ki§i, yeteneğine ve sadakatine kralın kesinlikle güveneceği bir ki§i
olmalıydı. Her §eyin ötesinde, kralın ki§isel güvenliği ve emniyetinden
sorumluydu. Her zaman değilse büe, genellikle, kral ailesinin yakın bir
mensubuydu, kralın karde§lerinden biri de olabilirdi. Şuppiluliuma bu
göreve karde§i Zida'yı, Muvattali karde§i Hattu§ili'yi ve Hattu§ili kral
olunca da oğlu Tuthaliya'yı atadı.
MESEDI, mızraklada donanml§, ba§sorumluluğu kralı korumak olan
elit bir koruma sağlardı.31 Onları imparatorluk Roma'sının imparator­
luk muhafızlarına, Caesar'ın özel muhafıziarına benzetebiliriz. Bununla
birlikte, bunlar berikinden en azından iki öneml i noktada ayrılır. İlk
olarak, sayılarının çok daha az olduğu anla§ılmaktadır. Sarayın biti§i·
ğindeki avl uda koruma grubu olu§turanların on iki ki§iyi a§madığı an­
la§ılmaktadır. Koruma görevleri nöbetle çalı§mayı gerektirdiğinden, ku§·
kusuz, toplam sayıları bundan biraz fazladır. Kralın dini amaçlı seyahat·
leri sırasında ziyaret ettiği bölge sarayları ve büyük villal arda da ayrı
MESEDI müfrezeleri vardı, ancak bu müfrezelerin yolculuk boyunca krala
yakın koruma sağlayabilmek için onunla beraber ba§kentten gelen
muhafızlar olması daha büyük bir olasılıktır. MESEDI'lerin Roma impa­
rator muhafızlarından ayrıldıkları diğer nokta, i§lerini 'Altın Mızraklı'
denilen bir ba§ka güvenlik gücüyle payla§malarıdır. Onlar da saray avlu­
sunda görevliydiler. Onlar da on iki ki§iydiler. Her iki gruptan birer ki§i,
saray külliyesini dı§ dünyadan ayıran güneybatı ve güneydoğu kö§e·
lerindeki ana kapılarda nöbetçi olarak görevlendirilirdi. Profesör Beal'e
göre, iki ayrı muhafız grubunun olması, her bir grubun diğerinin sadaka­
tini garantiye alması içindi.
Ancak MESEDI'nin kralın elit ve en güvenilir güvenlik gücünü ol u§·
turduğuna §üphe yoktur. Şenlik alayları ve §enlik kar§ıla§malarında,
bazen kendileri de §enlik faaliyetlerinde yer alarak, kralın etrafındaki iç
güvenlik çemberini sağlayan onlardı. Askeri seferler sırasındq da, her­
hangi bir çarpl§ma anında, etrafına nüfuz edilemez bir güvenlik perdesi
olu§turarak hükümdar efendilerinin emniyetinden birincil derecede so­
rumlu olanlar da ku§kusuz onlardı. Şefleri GAL MESEDI'nin siyasal
alanda ve yüksek rütbeli bir askeri görevli olarak sava§ alanında ola-

3 ı) MESEDl'ye ili§kin bilgimiz, aslında, bir Ona Hitit metninden geliyor, "MESEDl'ye
Talimadar", lbo11.36 (CTH 262); yenilerde Beal bunu tartı§maya açtı ( ı 99Z: Z l Zff.).
Talimatların sadece MES EDI'nin seremoniyle ilgili görevlerini sıralayan ilk tabieti
günümüze ula§ml§. Aynca bkz. Ko�ak (ı 990:83-5).
38 HITIT DüNYASINDA YAŞMil VE TOPlUM

ğanüstü yetki ve nüfuzla donatılmı§ olduğunu görmek zor değildir.


Kayıtlarımız, Hititli bir Seianus ya da bir Tigellirıus'u gün l§ığına çıkar­
dığı noktada, bu görevin istismar edilip edilmediğini açığa çıkarmıyor.
Ancak III. Hattu§ili'nin ya§amın kendisine verdiklerini a§an tutkuları,
bir gün karde§inin tacını giyme arzusu, karde§i hala tahttayken bu görev­
de kalmasıyla serpilip geli§mi§ olabilir.
Krallığın diğer görevlileri arasında öne çıkan bir görevli GAL
(LU. M ES) GESTIN -'Şarapçı Ba§ı (KaQ.ya) '- olarak tanımlanan ki§iydi.
İsim, gösteri§siz olsa da, oldukça prestijli bir unvandı. Bu unvanın sahibi
ya kralın genel kamutası altında yer alırdı ya da kendisi ba§komutan
olarak görevlendirilirdi. Eski Krallığın ilk günlerine ait bu terimin kul­
lanımının, erken Hitit tarihinde, kralın en güvenilir yolda§ları ve
danl§manlarının günlük temelde bazıları oldukça sıradan i§lerde ona
hizmet ettiği bir zamanı yansıttığına §üphe yoktur. Zamanla, kralın özel­
likle bağlı hale geldiği ki§ilerin artan önemiyle i§gal ettikleri mevkile­
rio önemi de arttı. Ru görevlerin bazıları orijinal adlarını korurken,
görev sahiplerirıirı saraydaki nüfuzunun artması ve giderek yüksek sorum­
luluklar üstlenmesiyle orijinal karakterinden tamamen uzakla§tı.
Krallığın ilk zamanlarında bile, saray kurumunun -en sıradan i§leri
yapanlar dahil- tüm üyeleri, kendilerirıi bir elit, herkese açık olmayan,
kralın tüm diğer tebaasından ayrı bir grup olarak görmü§ olmalılar.
Ku§kusuz, kral da bu yakla§ımı güçlendirmi§ti. Kendisiyle en yakın te­
masta olanları, yani kendisine kar§ı en savunmasız olduğu ki§ileri
mümkün olduğunca birle§tirmek kralın çıkarlarına uygun olduğundan
böyle yapması akla uygundu; bu, Kral Telipinu'nun tahta çıkmasından
önce, taht varisliği için mücadelelerirı, darbelerin, suikastların olduğu
dönemde, önemli bir husustu. Ünlü bildirgesinde, Telipinu, en yüksek­
tekinden en alttaki saray görevlisine kadar uzanan geni§ bir saray ka­
drosunu panku denilen bir mecliste sıraladı. Telipinu, bu meclise, hane- •

dan üyeleri üzerinde bile geçerli olan geni§ yürütme ve disiplin yetkileri
tanıdı. Bu mecliste 'Saray Hizmetçileri, Muhafızlar, Altın Mızraklılar,
Sakiler, Masa-Adamları, Ahçılar, Haberciler, Seyis Yamakları, Binierin
Kaptanları' vardı.
Yeni Krallık'la birlikte daha resmi bürokratik yapılar geli§irken, panku
i§levini kaybetti.32 Yine de� büyük olasılıkla, bir elite, özel bir topluluğa
ait olan üstünlük duygusu, saray mensuplarının tanımlayıcı özellikle-

32) Yeni Krallıkta bununla ilgili tek bir eski referans vardır, KUB XXVI + VboT 82
III 29-3 1 (CTH 255.1), bkz. Beckman ( 1982:44 1 ) .
KRAL SARAY VE SARAY GÖREVLILERI 39

rinden biri olmaya devam etti. Kralın sarayındaki Ba§ Masa-Adamı ol­
mak, gururla ta§ınacak bir unvanı olmak demekti. En sıradan görevliler
bile kendilerini saray duvarlarının dı§ında benzer i§lerle me§gul olan­
lardan yüksek gösterecek bir statü iddiasında bulunabilirdi. Muhteme­
len, bir haklılık paylan da vardı. Birçok örnekte, konumlan büyük ölçüde
babadan oğula intikal etmi§ti. Ancak, büyük olasılıkla, hepsi de
Ha§metmeaplarının hizmetine girmeye uygun hale gelebilmek için katı
bir eğitimden geçmek zorunda kalml§tı. Kralın temas ettiği her §eyin
tamamen mikroptan arındırılmasını sağlamak için gösterilen a§ırı ti­
tizliği görmü§tük: yediği et, giydiği giysi, kullandığı malzemeler, yıkan­
dığı su. Kralın hizmetinde olmak büyük bir ayrıcalık ve gurur vesilesiy­
di. Ancak, göreceğimiz gibi, bunun bir de öteki yüzü vardı. Kralın hiz­
metinde olanlardan, gerçekten ıvır zıvır konularda bile ihmali görülen­
ler, en ağır cezalara çarptırılabilirdi.
O halde, geni§ anlamda, saray halkının kralın kendi aile üyelerinin
tümünden ve/veya §U ya da bu i§ te krala doğrudan hizmet eden ki§ilerden
olu§tuğunu dü§ünebiliriz. İkinci gruptakiler kralın büyük askeri komu­
tanları, Ba§ Yazıcılar, tabler ar§ivcileri, bürokratik görevliler, yerli ve
yabancı kökenli sağlık danl§manları, saray muhafızları ve geni§ bir yel­
pazeye yayılan iç kadro (a§çılar, hizmetçiler, kapıcılar, içoğlanları, ha­
berciler, papazlar), hafızlar, berberler, temizlikçiler, zanaatkarlar ve seyis­
lerdi.
Bunların hepsi nerede ya§adılar? Büyükkale'deki saray külliyesinin
alanı yakla§ık 250x 150 metre boyudarındaydı. Düzensiz yüzey, bölgeyi
düzlerrnek için bir dizi yapay teras iO§a edilmesini ve saray binalarının
yapılacağı alanı.mümkün olduğunca geni§letmek için doğu ve batı ke­
narlarının uzatılınasını gerektirmi§ti. Nihai in§a a§aması III. Hattu§ili
ve IV. Tuthaliya zamanında tamamlanan akropol, o ana kadarki.en büyük
ve etkileyici konumuna ula§tı. Gerçekten de, bir Büyük Kral'a layık anıtsal
bir külliye ortaya çıktı. Mimari olarak, uyumlu bir bütünlük içindeki
müstakil binalarıyla, her birinden iki yanında kapıcı kulübeleri ya da
muhafız odaları bulunan bir sonraki ana kapıya geçilen art arda avlular
ve sütunlarla, genel açıdan bir Osmanlı sarayı gibiydi. Ancak, bütün
bunlar etkileyici olsa da, hem akropol hem de yukarı §ehirde, ba§kentin
görünürde en görkemli a§amasının krallığın askeri ve siyasal açıdan geri
dönülemez çökü§ünün ba§langıcına denk dü§mesi biraz ironiktir. Bu
dönemde, akropolün kalelerinin -duvarların içindeki çitler de dahil­
güçlendirilmesindeki simgeeilik fark edilebilir. Bu, ku§kusuz, Ege'deki
çağ�ıl Mykenai ve Tiryns surları gibi, bölgenin gÖrkemli karakterini
40 HITIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

büyük ölçüde zenginle§tiren çok önemli bir mühendislik ba§artstydt.


Yine de, insan, burada, yeni ve sağlam Mykenai ve Yunan kalelerinin
artan bir güvensizlik duygusunun ·eseri olduğu dü§üncesinden kurtu­
lamtyor. Belki de, ileriyi görenler, her §eyin yok olacağt ve son savunma
hatttmn surlardan ve kalelerden ibaret olacağt kentin dü§man saldm­
Ianna kar§l tek ba§ma ayakta kalacağt günü çoktan bekliyordu.
Kralhğm ilk dönemlerinde, krala doğrudan hizmet eden maiyetin ve
resmi görevlilerin büyük bölümü, muhtemelen, akropol alam içinde
ikamet ettiler. Ancak kralltk geli§ip bürokrasisi giderek karma§tkla§·
ttğmda, bu durum giderek akla uygun olmaktan çtktt. Özellikle, kral­
hğm son yüzytlmda, açtk avlulada bağlanuh müstakil binalardan anla­
§tlacağt gibi, akropoldeki mekan ve amtsalhkta içrek mimari vurgu, çok
saytda yauh personelin ikametine uygun bir konaklama alammn var­
hğtyla bağda§mayacaku. O halde, büyük bir olasthkla, akropolün sürekli
sakinleri, genel olarak hanedan mensuplanyla ve özellikle onlara ye­
mek hamlayanlar ve genel ev i§lerini yapanlar olmak üzere, hizmetleri­
ne neredeyse sürekli gereksinim duyulan bir kadroyla stmrhydt. Muhte·
melen, krahn Ba§ Katip gibi bazt çok yakm danl§manlan ve saray dok­
torlan da akropol alanmda kahrdt. Ancak, diğer görevliler, büyük
olasthkla, kentteki ba§ka bir yerde ya§adı.lar veya her gün ya da hizmet­
lerine gereksinim duyuldukça akropole geldiler. Bir anlamda, saray maiye­
ti içinde saydan yüksek rütbeli askerlerin çoğu ve diğer ileri gelenler,
muhtemelen, baronlar gibi kent dl§mdaki mülklerinde, verdikleri hiz­
metlerden dolayt kralm aralanna ya da kendilerine armağan ettiği mülk­
lerde ya§adtlar. Krala bağlı.ltklan ölçüsünde ona hizmet etmek lütfuna
erdiler ve gerektiğinde onunla mecliste görü§tüler.
Büyükkale'deki en görkemli ikamet alanlan, bölgenin en uzak ve en
yüksek yerlerindeydi. 13 Buraya akropolün temel sakinleri yerle§ti: kra­
liyer ailesinin üyeleri ya da §U ya da bu §ekilde aileyle bağlanttst olanlar.
Saytlan, özellikle de kralltğm son yüzytlmda, muhtemelen fazla değildi.
Kraliçe Puduhepa, ll. Ramses'e gönderdiği mektuplanndan birinde,
muhtemelen, çoğu ikincil e§lerden, Nebenfrauen ya da cariyelerinden
olma küçük prens ve prenseslerle dolu bir hane halkmdan bahsediyor.
Kralm oğullan ve onlann aileleri için olduğu gibi, bunlar için ve bazt
durumlarda hanedanm yan dallannm üyeleri için de sarayda kalacak
yer gerekiyordu. Oğullar kendilerini ve büyük olasthkla ailelerini de

33) Halentuva-ikametgahının ya da kral sarayının F §eklinde ve kraliçe sarayının E


§eklinde in§a edildigi ileri sürülmü§tür. Bkz. Haas ( 1 994: 622-3 ) .
KRAL. SARAY VE SARAY GÖREVI..J LERI 41

ba§kentten uzakla§tıran genel valilik ya da diğer idari görevlere atan­


dığından ve kızlar yabancı yöneticilerle evlenip gittiklerinden, saray
halkı sayısında -ku§kusuz- sürekli bir deği§im oluyordu. Krallık ailesi­
nin çoğu üyesi, muhtemelen, Hattu§a§'taki diğer kraliyer ikametgah­
larında (birçoğu bulundu) ya da krallıktaki ba§ka yerlerde kalıyordu.
Hanedanla bağlantısı olan ya da hanedanda hak iddiası ta§ıyanların
sayıları, her gelen ku§akla hızla çoğaldı. Krallık hanedan mensuplarıyla
öylesine dolmu§tU ki sürekli bir darbeyle tahtından edilme korkusunu
ya§ayan son krallardan IV. Tuthaliya §3§kınlık içindeydi: Hatti'de Şup­
piluliuma'nın, Mur§Üi'nin, Muvatilli'nin, Hattu§ili'nin sayısız çocukları
ve torunları vardı. 34
Babasının kuzeni Urhi-Te§ub'dan zorla aldığı tahtı hak etmediği için
Tuthaliya'nın kaygıları anla§ılabilirdi. Aslında, bir kralın kutsal ko­
runma iddiasının, tahtı elinden almaya yönelik kararlı bir meydan oku­
ma kar§ısında pek değeri yoktu. Sarayda, en istikrarlı dönemlerde bile,
entrikaların ve aile kavgalarının ardı arkasının kesilmediğinden ku§ku
yoktur. Bunlar, genellikle, ara§tırmalarımızda görülmez ve biz sadece
sözgelimi I. Şuppiluliuma'nın Babil prensesiyle evlenmesinden önce
karısı Henti gibi önemli bir hanedan mensubunun kayıtlarımızdan
aniden kaybolması üzerine tahminler yürütebiliriz. Ancak bir kralın
aile mensuplarının kemiklerini açıkça sıziattığı özel durumlar vardır. I.
Hattu§ili'nin ölüm dö§eğindeki vasiyetinden, hükümsüz kılınmı§ aile­
sine ili§kin bazı bilgiler edindik. Ayrıca, bir Eski Krallık Tavanannası
sayesinde, yakla§an ölümün ıstırabıyla, karısının tutumundan dolayı
deliye dönen kralın onu saraydan kovduğunu, onun ve hatta çocuk­
larının adlarının söylenmesini bile yasakladığını biliyoruz.H Diğer ör·
nekler, sonraki kralların dualarından ve kehanet soru§turmalarından
sağlanıyor. Böylece, Il. Mur§ili'nin, üvey annesinin kocasının ölümün­
den önce ve sonra saraydaki rezil davranl§larını ve onun üvey oğlunu
karısının ölümüyle suçladığını öğreniyoruz. Bir kehanet metninde,
muhtemelen, IV. Tuthaliya döneminde hanedan kadınları arasındaki
bir hizip çeki§mesine tanık oluyoruz. Kralın annesi ve yanda§larıyla,
karısı, karısının annesi ve yanda§ları arasında bir patırtı çıktığı anla§ılı­
yor.36 Sorunun, Puduhepa'nın -açıkça- sarayda ve genel olarak krallıkta
olup biten her §eyi kontrol etmeye yönelik takıntılı arzusundan kay-

34) KUB XXVI !'den (Cl1i 255.2).


35) Kbo Ill 2 7 (CTH 5).
36) Bkz. Bryce ( 1 998a: 330-1).
42 HITIT DÜNYASI NDA Y� VE TOPLUM

naklandı�ına §üphe yok. Küstahlı�ı ya da en azından kibri, saraydaki


çöpçaranlık rolü, prens ve prensesleri yeti§tirmesi, muhtemelen, saray
halkı üzerindeki ki§isel denetimini güçlendirdiği gibi krallığın gücünü
de artırdı.

Cariyelik

En azından onüçüncü yüzyıl döneminde, hanedanda Puduhepa'nın id­


dialarını ve Tuthaliya'nın kaygılarını haklı çıkaracak kadar çok çocuk
olsa da, bunu sağlamak her zaman kolay bir ݧ değildi. Büyük Kral, pren·
seslerin vasal krallıklarla ya da yabancı hanedanlada aile birlikleri
olu§turmalarını sağlamak dahil, çe§itli nedenlerden dolayı çok sayıda
çocuğa gereksinim d uyardı. Prensler de krallık içindeki idari, dini, aske·
ri ve diplomatik görevlerin yanı sıra, yine aynı amaca hizmet edebilirdi.
Aslında, vas al devletler arasındaki adli bir sorunu çözmek ya da yabancı
bir krallıktaki üst düzey bir diplomatik kurula liderlik etmek gibi, bir
prensi gerektiren önemli idari görevler, ö;ıel durumlar sık olarak ortaya
çıkabilirdi. Protokol gerektiren yabancı krallarla ve vasal yöneticilerle
görü§üleceği zaman, asil soydan gelme olmak ba§arılı olabilmenin temel
§artıydı.
Ancak bu tür hizmetler için gereken soylu prensierin sayısı yetersiz
olduğunda sorunlar çıkabilirdi. Bu yüzden, DUMU.LUGAL -'kralın
oğlu'- unvanı, aslında, hükümdar ailesine ait bir statüsü olmasa da, bazı
katipleri de içine alarak diğer personeli kapsardı.H Bu gerçekten önemli
§eref payesi, onu ta§ıyanlara krala vekalet etme yetkisi verirdi: bilhassa
özgül görevlerden çok özellikli i§leri üstelendikleri Suriyeli vasal eyalet·
lerde bu yetkinin kullanıldığı anla§ı.lıyor. Profesör Beckman, Ugarit'te,
kraliçeyle vergi görevlisi arasında hakemlik yaparak eyaletin sınırlarını
yeniden çizmek ve hatta vasal kralın bizzat Büyük Kral'a görünmesini
emretmek gibi i§leri yerine getirdiklerini belirtiyor. Bunlar, Emar'daki
gibi, isimlerini tanık listesinin ba§ına yazarak yasal belgeleri onayla·
makla da görevlendirilebiliyorlardı. 38
Ancak, bu, nihayetinde bir uzla§maydı. Dü§ük statüdeki giri§ken bir
kulun vekil prenslik rütbesine yükselmesi, yine de, Ha§metmeapın zür·
riyetinden gelen gerçek bir prensin yerini almasını sağlamıyordu. au

3 7) Bkz. Singer'in yorumları ( 1 997:41 9) .


38) Beckman ( 1 992:47).
KRAL. SARAY VE SARAY GÖREVI.JLERI 43

yüzden, kral, muhtemelen, durmaksızın çoğalmak derdindeydi. Giderek


artan çocuklarla birlikte, ku§kusuz, sorunlar da artıyordu.
·Kralın çoğunlukla yılın büyük bölümünü askeri seferler nedeniyle
sarayından uzakta geçirdiğini hatırlayalım. Bu durum, en azından resmi
anlamda, çocuk sahibi olma §ansını kesinlikle kısıdamı§ ve ülkesinde
kaldığı birkaç ay içinde de bu §ansını en iyi §ekilde kullanmasını gerektir­
mi§tir. Aslında, ne kadar çekici ve doğurgan olursa olsun, tek resmi e§e
mahkum olsaydı, çocuk üretimi -kaçınılmaz olarak- son derecede smır­
lanacaktı. Cariyelik kurumunun ortaya çıkmasının nedeni budur. Ku§·
kusuz, kraldan, 'evde' geçirdiği zamanın büyük bölümünü, asil tohum­
larını çocuk doğurma ya§mdaki resmen kabul görmü§ yatak arkada§lanna
mümkün olduğunca sık aralıklarla zerketmek için harcaması beklen­
miyordu. Ancak hanedana sürekli üye kazandırılması, yabancı ya da
vasal yöneticilerle evlilik ittifakları kurulması ya da (erkekler için) dip­
lomatik görevlerde kralın temsil edilmesi veya saray bürokrasisindeki
önemli mevkilerin tutulması için çocuk yapılması gerekiyordu. İkinci!
e§lerden ve cariyelerden olu§an bir harem, muhtemelen, kral olmanın
gerekliliği bağlamında, pek matah bir ayrıcalık değildi.39
Prens ve prensesler, annelerinin statüsüne göre sıralanırdı. En önemli
sorumluluklar, en yüksek rütbeli eviatlara mahsustu. Kral Telipinu'nun
koyduğu ardıllık kurallarına göre, tahta varis olma hakkı, anneleri en
üstteki iki sırada olan oğullarındı: "İlk rütbedekinin oğlu, bir prens, kral
olsun. İlk rütbeden bir prens yoksa, ikinci sıradan birinin oğlu kral ol­
sun. Ancak prens de, varis de yoksa, kızı birinci rütbede olan kadın bir
damat alsın ve damadı kral olsun. "40 Yani, kralın ba§kadmmm, çoğu
durumda Tavananna'nın oğulları tahta ilk adaydı. Bu kadmıri oğlu ol­
madığında, ardıllık, ikinci rütbedeki kadının oğluna, muhtemele!l eser­
tu e§in, veliaht çocuk dağursa da ba§kadma göre alt statüde olan ka­
dmm .oğluna geçerdiY Bu kadının da oğlu olmaması durumunda, ardıl­
lık, kralın damadma, ba§kadmmm kızının kocasma geçti. Kralın nap­
tartu ve SALSUHUR.LAL (Hitit bağlammda düz çevirisi 'yardımcı ka­
dın') denilen alt statüdeki cariyelerden olan çocuklarının kesinlikle tahta
varis olma hakkı yoktu, ancak gerçek 'kral oğulları' olarak krallığın idari
hiyerar§isindeki diğer önemli görevleri üstlenebilirlerdi.

39) Hitit saray haremi, Mısır saray haremine göre, ku§kusuz, çok daha küçüktü.
Örne�in, firavun III. Amenhotep'in haremi bin kadının çok üstünde olmasıyla ünlüydü.
40) Telipinu'nun Bildirgesi, bölüm 28.
4 1 ) Bkz. Goetze ( l 957a: 94) .
44 HITIT DÜNYASINDA YAŞMA VE TOPLUM

Bununla birlikte, bu çocuklar, kralın ba§kadınından olan çocuklar­


dan açıkça ayrılıyorlardı. Rütbe, statü, ast-üst ili§kisi, Bronz Çağı dün­
yasında çok önemliydi. Kraliyer ailesine mensup ve ikinci rütbeden bir
oğul olduğu için tahta uygun sayılan pahhzuri42 bile, ilk rütbedeki oğul
kadar saygı görmezdi. Aslında, Seha lrmak Ülkesi batı vasal devletinin
yöneticisi Masturi'nin, amcası Hattu§ili tahta çıkmasına muhalefet et­
tiğinde, bir esertu e§ten olan Kral Urhi-Te§ub'u desteklerneyi reddetme­
sinin görünür nedeni buydu: " ... (sadece) ikinci rütbeden olan bir oğulu
mu destekleyeceğim?" dedi küçümsemeyle. Onun bu üstünlük havası,
belki de, bir ölçüde birinci rütbedeki bir Hitit prensesiyle, Il. Muqili'nin
kızı Massanauzzi'yle (Massana-IR-i) evlenerek onurlandırılmı§ olmasın­
dan kaynaklanıyordu. Bu statüdeki prensesler, genelde, muhtemelen,
diğer Büyük Krallarla evlilik ittifaktarına ayrılıyordu ve Masturi'ye bu
evlilikle gerçekten bir ayrıcalık tanınml§ olabilirdi. Ne yazık ki, bütün
çabalarına kar§ın, çift, çocuksuz kaldı.

Krallığın Sorumluluklan

Hatti Ülkesi'nin i§lerinin yürütülmesinde Hitit kralının rolü kesinlik­


le çok önemliydi. Halkının ba§rahibiydi, tanrının yeryüzündeki veki­
liydi ve her yıl krallığın temel dini merkezlerine hac ziyaretleri yap­
masını gerektiren bir dizi dini fesrivalin ba§lıca katılımcısıydı. Hitit
ordularının ba§komutanıydı ve ordusuyla düzenli olarak ülke dl§ına se­
ferlere çıkardı. Halkının ba§yargıcı olarak Güne§ Tanrısı'na vekalet eder­
di ve vasal yöneticiler arasındaki tartl§malarda, ancak kralın mahke­
mesirlde görülebilecek davalarda ve alt mahkemenin kararlarına kar§ı
temyiz davalarında ki§isel olarak yargılamada bulunurdı; Bu görevler,
Yakın Doğu'daki ve Homeros toplumlarındaki, dirıi, askeri ve adli rolle­
ri bir araya getiren klasik üç katmanlı krallık i§levleri içinde gerçekle§irdi.
İmparatorluğun sorumlulukları, kralın bütün bağlı topraklardaki vasal
yöneticiler ve Mısır, Mezopotamya ve ara sıra Mykenai Yunanistan'ı kral­
larıyla sürekli temasta olmasını gerektirirdi. Ve her yeni vasal ya da
veliaht karde§ selefinin ölümü ya da uzakla§tırılmasıyla yönetime gel-

42) Cariyeliğin hiç değilse en üst kademelerde uygulamada olduğu bir toplumda,
sözcüğün yoğun biçimde anı§tırdığı gayrıme§ruluk yaftasına sahip olmayan bu Hititçe
kullanım, genel olarak, 'piç' §eklinde çevrilebilir. Yine de, 'ilk rütbeden bir oğul'la
kıyaslandığında, bir horgörü ifadesi olarak kullanıldığı su götürmez.
KRAL. SARAY VE SARAY GÖREVIJLERl 45

diğinde, gözden geçirilmesi ve yenilenmesi gereken vas al anla§maları ve


yabancı krallarla yapılan denklik anla§maları vardı.
Ba§kentte ilk kapsamlı istihkamı gerçekle§tiren Eski Krallık'taki ll.
Hanrili ya da çökü§üne ramak kala Hattu§a§'ı yeniden yapılanduan ve
olağanüstü biçimde geli§tiren IV. Tuthaliya gibi, ba§ka türlü adlarından
pek bahsedilmeyecek olan kimi krallar in§a alanındaki ba§arılarıyla öne
çıktı. I. Şuppiluliuma ve Il. Mur§ili, savunması güçlendirilmi§ kentleri
ve arazileri kaydetti. Ancak in§aat ba§arılan Hitit dünyasında asla -Mısır
ve Mezopotamya'da olduğu gibi- krallık ideolojisiyle birle§medi. Hitit
kralları, Mezopotamya'da var olan, kendilerini in§aatı yapan ki§i olarak
gösteren ve binanın yapıldığı zaman ve durum hakkında bilgiler veren
temel tabietleri kamu binalarının aİtına yerle§tirme uygulamasını da
izlem ediler.
Sadece kralın dini yükümlülüklerinden bahseden Profesör Güter­
bock, ba§ka bir i§e nasıl zaman bulabildiklerini merak etmi§! Yanıt tek
kelimede yatar: yetkilendirme. Bu i§levlerin çoğunun, vekil 'kral çocuk­
ları' dahil, ailenin diğer üyelerine devredilebildiğini biliyoruz. Şimdi
bildiklerimizden çok daha fazlasının ba§kalarına devredilmi§ olması da
pekala mümkündür. Genel valitilerin ve diğer görevlilerin, özellikle
Suriye'de, vasal eyaletlerin adli i§lerinde düzenli olarak krala vekalet
ettiğini biliyoruz; Hattu§a§'a, kralın sarayına kadar gelen davaların büyük
bölümüne de, doğrudan kral yerine, kral adına ba§kalarının bakml§ ol­
ması büyük olasılıktır. Bu çok hassas bir alan olsa da, ve kralın ayinlerini
bizzat onurlandırmayarak tanrıyı gücendirmi§ olm,aktan dikkatle kaçın­
ması gerekse de, bir oğlun dini §enliklerde babasına vekalet ettiği durum­
lar da vardır. Öte yandan, askeri komutanlıklar -asla daima ba§arılı so­
nuçlar vermese de- düzenli olarak kralın oğullarına ve diğer subaylara
devredilirdi. Hepsinin ötesinde, kralın, krallığın rutin idaresinde,
anla§maların taslaklarının ve nihai suretlerinin hazırlanmasında, buy­
ruklarda, diplomatik yazl§malarda ve sürekli kralın önüne gelen, onun
kararını gerektiren ve geni§ bir yelpazeyi kapsayan sorunlarda katibine
devrettiği yetki tahminlerimizin ötesindedir. Özellikle, Ba§ Katip'in,
resmen kralın sorumluluğundaki devlet i§lerinin yürütülmesini de kap­
sayan i§ yükünü üstlenmi§ olması pekala mümkündür. Kral, ancak vekili
gibi davranan bütün bu ki§ilerin hizmetleri aracılığıyla, görevinin §art
ko§tuğu zorunlulukları yerine getirmeyi dü§ünebilir.
Krallık makamının metnimizde zaman zaman göze çarpan ancak çok
belirgin olarak vurgulanmayan bir özelliğine ili§kin bilgiyle bu bölümü
noktalamamız uygun olacak. Bu, insaf ya da merhamet özelliğidir. I.
46 HITtT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

Hattu§ili'nin, bu özelliği ta§ımadığı için yeğenini tahta uygun bulma·


dığını açıkladığını görmü§tük. Bu, Il. Mur§ili'nin, isyankar vasalın ya§lı
annesinin yakarl§larına kulak vermesindeki özelliktir. Bu, kralın, adli
sorumluluklar üstlenmi§ ki§ilere, korunmasız ve güçsüz ki§ileri koruma­
larını tembihleyerek zihinlerinde insan sevgisi olu§masını sağlama ara·
yl§ındaki özelliktir. Çocuk-kral I. Mur§ili için, muhtemelen, bir naip
gibi davranan, görevlilerine, "Aç olanlara ekmek, cildi çatiayanlara yağ,
çıplaklara elbise verin. Sıcaktan bunalanları serin yere yerle§tirin, "diyen
Eski Krallığın prensi Pimpira da öyledir. 43 Kraliyet esasları ve kazanım·
larının kayıtlarında buna dair açık bir kabul göze çarprnasa da, bu basit
ifade krallık ideolojisindeki önemli bir unsuru pekala yansıtabilir. 44

43) KBo iii 23 (CfH 24.1) IV 7- 10. Bkz. Archi ( 1979: 39-44).
44) Archi'nin kaydetti�i gibi ( 1 979: 40; bkz. ayrıca 1 995:2368) bu tür ' hayırseverlik
meünlerinin' ana temeli, Mezopotamya ve Mısır'daki benzer kraliyet metinlerinin ana
temeliyle kı yaslana bilir. Hitit metinleri krallık tarihinin erken bir dönemine ait olsa da,
Ha tü kralının bütün kullan na adalet ve koruma sa�lanmasına ili§kin süre�en kaygılarını
yansıtmaya yetebilir.
2
Halk ve Hukuk

Bir adam yaralanmıştıı:: Yarası ne kalıcı ne de yaşamı tehdit eden bir


yaradır, ancak onu bir süre normal işlerini yapmasına engel olacak
kadar güçsüz bırakır. Kasten ya da kazayla, yaralanmaya neden olan
adam, yasal olarak, kurbanın tıbbi bakımının saglanmasından, doktor
masraflannın ödenmesinden, iyileşme dönemi sıraSUlda yerine çalışacak
birini bulmaktan ve iyileştikten sonra ona tazminat ödemekten sorum­
luduı::

Bir toplumun, mensuplarının davrant§larına yol göstermek ve onları


düzenlemek için icat ettiği kanunları inceleyerek, bir toplumun
i§levlerine ya da hangi durumda i§ler sayıldığına dair çokça bilgi edi­
niriz. Bir toplumun yasaları, yapılarıyla, toplum içinde yürürlükte olan
ahlaki normlara ve davranı§ kurallarına ili§kin bize çok §ey anlatır ve
Çoğunlukla onları biçimlendiren genel felsefe ve ilkelerin iç yüzünü
kavramamızı sağlar; birçok yasa, aslında, genel ilkelerin özgül uygulama­
larıdır. Hitit Krallığı'I).ın doğmasından önceki yüzyıllarda, Mezopotamya
kanun yapıcıları, genel olarak, yasal reform programlarının ilkelerini ve
amaçlarını açıkça anla§ılır hale getirdiler. Bu nedenle, lsin Larsa Hane­
dam'nın kralı Lipit-ݧtar, kendi Kanunlar'ının giri§inde (kayıt y. İÖ 1934-
1924) reformunun temel amacının sosyal adalet ve refah alanındaki
ba§arılarına dikkat çekmek olduğunu belirtir: "Ben Enli!, (tanrı) sözüne
uygun olarak Sümer'e ve Akad'a adalet getirdim. Ben, Sümer ve Akad­
lar'ın köleliliğe ko§ulmu§ kıziarına ve oğullarına özgürlük sağladım. "45

45) Kramer'den (1964:336).


48 HiTIT DüNYASINDA Yf'IVM VE TOPLUM

Babil Kralı Hammurabi de, (kayıt y. 1 792- 1 750) bu yüzden, kendi ünlü
'hukuk düsturunda', "bu kanunların güçlünün zayıfı ezmemesini, dul ve
yetimlere adalet getirmesini sağlamak için" düzenlendiğini belirtir.
Hitit yasalarına (bundan böyle Yasalar olarak adlandrracağlz) eklenmi§
böylesi bir genel siyasa ifadesi ya da her §eyi kapsayan bir amaç yoktur. 46
Ancak, kimi tekil maddelerinden, temeli olu§turan bir dizi ilkeyi göre·
biliriz. En önemlisi, bütün kulların kendilerine ya da mülklerine yapı·
lan saldmiara kar§ı yasal tazminat hakkt olmasıdır. 47 Giri§ paragrafunızda
yer alan bu ilke,48 Yasalar'ın çoğu kısmında somut bir biçimde yansı·
masını bulur. Ve Yasalar'ın en önemli özelliklerinden biriyle bağlan·
ttlıdrr: bir saldmya maruz kalan kurbana ödenecek adil tazminat, ona
salduan ki§i tarafından kar§tlamr. Hammurabi hukukunun tersine, Hi·
tit hukukunda, {tazminat yoluyla adaleti sağlama ilkesinin gösterdiği
gibi, ki§iye herhangi bir maddi yarar sağlamayan cezalandmcı ve öç al·
maya yönelik bir adalet anlayı§ı yoktur. Bir suçlu, kurbanına kar§ı yasal
yükümlülüklerini yerinde getirdiğinde, adaletin gerekliliklerini kar§ıla·
mı§ ve tam olarak cezasım ödemi§ olacaktır.
Hitit dilindeki /uındantatar kelimesi, Hititler'in hukuku soyut bir
kavram olarak tanımlarnalanna en uygun dܧen terim olarak görülmekte·
dir. Biraz Mısrr'ın maat kavramıyla benze§en handantatar, çevrilmesi güç
bir terimdir. �dalet' ya da 'adil davranl§' anlamlarına yakl3§arak, bu adalete
kutsal adalet ve gücü de yükler.49 İnsamn faaliyet alam içerisirıde, adalet,
suçlu tarafından bozulan düzenin, dengenin ve e§itliğin yeniden kurul·
masıyla ilgili olmalıdır. Bu, kurbana yarar sağlamaksızın sadece suçluyu
cezalandırarak gerçekle§tirilemez; ceza, kurbamn saldmdan önceki d uru·
muna döneceği §ekilde, tüm zararım kar§tlamalıdır. Bu gerçekle§tirildi·
ğinde denge yeniden sağlanacak, adalet yerini bulacaktrr.

Bilgi Kaynaklan

Hitit hukukuna ve uygulamasına ili§kirı bilgimiz bir dizi kaynağa da·


yamyor. Bunlar, davaya katılanların §ahitliklerinirı kaydedildiği mahke·
me tutanakları (örneğin samklar hırsızlıkla ya da kendi denetimlerin-

46) Neufeld (yay. haz.) ( 1 95 1 ) ; Friedrich ( 1971); Hoffner ( 1997a). Bkz. aynca Hoffner
( 1995).
4 7) Ancak köle statüsünde olanlara uygulanabilecek ko§ullar belirtilir.
48) Yasalar'ın onuncu maddesinden uyarlanmi§Ur. Bkz. Çık!§ 2 1 : 18-20.
49) Bkz. Hoffner ( 1 997a:l) ; McMahon (1995: 1989).
HALK VE HUKUK 49

deki belli maddelerin kötüye kullamlmasıyla suçlamyor) ,50 kralın böl­


gelerinde adli sorumluluk üstlenmi§ ta§ra yöneticilerine gönderdiği bazı
talimatları, vasal eyalerler içinde ve arasındaki, özellikle de -genel ola­
rak- bölgedeki bir kral temsilcisiyle (çoğunlukla genel vali) i§ gören
Suriye'deki ihtilaf davalarının kayıtları ve ara sıra da ba§kentte, Prens
Hattu§ili (sonradan kral III. Hattu§ili) ile uzak akrabası ve hasmı Arma­
Tarhunda arasındaki davaların kayıtları gibi belgeleri kapsıyor. Ayrıca,
ilk kaynak listemize Saray Kronikleri denilen, I. Hattu§ili ve I. Mur§ili
dönemine kadar geriye uzanan ve saray görevlileri tarafından i§lenen
çe§itli suçları ve bu suçlara verilen cezaları kaydeden anekclatların der­
lemesini de dahil edebiliriz. s ı
Bununla birlikte, Yasalar dediğimiz koleksiyon, Hitit dünyasında
hukuk ve adaletin i§leyi§ine ili§kin, bizim için çok daha önemli bir bilgi
kaynağıdır. Bunlar, günümüze ula§an en eski örnekleri Eski Krallık dö­
nemine, İÖ 1650 yılları civarına kadar uzanan, yakla§ık 200 maddedir.
Önceki yasalarda yapılan gözden geçirmelerden yola çıkarak, daha eskiye,
muhtemelen, bilinen en eski Hitit hükümdan olan bizatihi Lahama
dönemine, krallığın ilk günlerine kadar uzanan uyarlamalarının bile
olması gerektiğini anlıyoruz. Koleksiyonun bütünlüğü, sonraki yüzyıl­
larda, çe§itli yazıcı ku§akları tarafından kopyalanarak dikkatle korund u.
Dört tanesi Eski Krallığa,52 kalant Yeni'ye ait olan, 1400'den krallığımn
son günlerine kadar uzanan bir zaman dilimine yayılmı§ bu kopyalardan
çoğu günümüze .kadar ula§mı§tır.53 Sonraki uyarlamalarda, önceki me­
tinlere göre bazen dilde modernle§me ve kimi zamanda sadele§tirme ya
da ayrıntılandırma görülür, ancak sadece 'Son Ko§Ut Çe§itleme' diye
bilinen yegane Yeni Krallık versiyonu temel düzenlemeleri içerir.54

50) İ lgili metinler, Werner tarafından yayına hazırlandı ( 1967). Hoffner'in kaydettigi
gibi ( 1 980:284), sıradan ki§ile � kadar, önemli ki§isel tarihierin örnekleriyle de dolu.
Gumey ( 1 990: 77), 'Şark toplumu literatüründe nadir görülen ve tamamen modem bir
çerçevede geli§en son derecede ayrıntılı zimmete geçirme ve görevi suistimal davalarının
soru§turma tutanakları' üzerinde görü§lerini açıklayarak, gerçekleri bulmak için kar§ıla­
§ılan muazzam güçlükleri yorumluyor.
5 1 ) CfH 8 ve 9'da bir araya getirilmi§. Örnek metinler alıntılanml§ ve Beal ( 1 983:
123-4) ve Ünal ( 1 989: 134-5) tarafından çevrilmi§tir.
52) Muhtemelen, Kral Telipinu döneminden (y. 152 5- 1 500).
53) Hepsi de az ya da çok zarar görmü§tür ve bütün metinler düzenlendikten sonra
bile bazı parçaların kayıp oldugu anla§ılmı§tır.
54) Bkz. Hoffner ( 1997b: 2 I 4). Tümü Roma rakamlanyla gösteri[ mi§ kırk bir maddeyi
içerir.
50 HiTIT DÜNYASINDA Y�AM VE TOPLUM

Yasaların Doğası ve İçeriği55

Yasalar yüzyıllar içinde dikkatle korunmu§ ve küçük deği§ikliklerle de­


falarca kopya edilmi§ olsa da, koleksiyon, herhangi bir uzman·yetkilinin
göstereceği ihtimam ya da özeni görmemi§tir. Bunlarla bağlantılı bir
apologia, bir felsefi temel olmadığını (en azından günümüze ula§anlarda)
ve, Mezopotamya'daki öncüllerinden ya da Kitabı Mukaddes'teki ben­
zerlerinden farklı olarak, uhrevi yollarla esinlendiği ya da inanca altına
alındıkianna dair en ufak bir iz olmadığını belirtmi§tik. Sade, açık sözlü,
seküler bir belgedir. Asla Hammurabi Kanunları'nın yazıldığı dikilita§
gibi anıtsal bir formda sunulmamı§ ya da herkesin görmesi için açıkça
sergilenmemi§tir.
Tamamen bir kolaylık sağlaması dı§ında, tam olarak bir kanun ol­
duğu söylenemez. (Ku§kusuz, aynı §ey bütün kadim Yakın Doğu yasa­
larının özü için söylenebilir.) Uygun yasal olu§umu gerektirecek i§leyi§
alanları ayrıntılı değildir, sadece kısmen kapsadığı alanlar vardır, mad­
delerin düzenlenmesinde mantıksal bir örüntü görülmez,56 çe§itli dü­
zenlemeler ve hükümlerde özgüllük düzeyinde sayısız çeli§ki ve kural
ihlali vardır ve modern Batı hukuku açısından bakıldığında, külliyat,
sistematik olmaktan uzak bir medeni hukuk ve ceza hukuku karl§ımı
sunar. Muhtemelen, yüzyıllar içinde biriken birtakım farklı katkıların
karma§ası olmanın bütün i§a �etlerini ta§ır. Ve üzerine in§a edildiği
anla§ılan yüzlerce, belki de binlerce hükümden, aslında, bu hukuk kül­
liyarının temel özelliği olarak, ciddi bir geli§igüzellik ortaya çıkıyor. 57
Ceza eylemi alanında, Yasalar, kazayla ya da kasıt olmadan ölüme
neden olma, saldırı, adam kaçırma, hırsızlık, mülke zarar verme ve
büyücülükten, çe§itli kategorilerdeki yasaklanml§ cinsel ili§kiye kadar
uzanan suçları kapsıyor. Medeni hukuk alanında, evlilikle ilgili bir dizi
hükümle birlikte, genellikle insan emeğini, hayvanları ve gereçleri kap­
sayan belli malların ve hizmetlerin fiyatının belirlenmesine yer veri­
liyor. Bir hukuk özetinden beklenebilecek bazı noktalar §a§ırtıcı biçim-

'
SS) Yasaların altta yer alan çevirileri Hoffner tarafından yapılm!§ ya da uyarlanmı§llr.
S6) Birçok bilimadamı bu düzenlemeler için bütünsel bir mantık gösterme giri§iminde
olsa da, bkz. Hoffner ( 1997a: 14) .
S 7 ) Koleksiyon, her birinde 1 00 madde olan iki parça y a d a seride toplanmJ.§. Hilidi
kalipler, her bölümü kendi açılı§ kelimeleriyle göstermi§ler: Eğer bir adam . .. (Bölüm 1) ;
Eğer bir üzüm bağı . (Bölüm ll). Bu, sadece kolaylık olsun diye yapılmı§llr ve bölümlerin
..

içeriğine ili§kin aralarında önemli bir ilimi yoktur. Maddeler en uygun biçimde ! 'den
ZOO'e kadar düzgün olarak sıralanmı§lar.
HALK VE HUKUK 5 1

de atlanml§. Maddeler ceza alanında kasıtlı adam öldürme ve tecavüz (te­


cavüze ili§kin sadece bir madde var), medeni kanunla ilgili alanda sözle§me
ve ticaret hukuku ve aile veraset ve intikal konuları dahil, kapsamlı değil
ya da bunlara sadece üstünkörü değiniyor. Hititler'in sahip olduğu açıkça
belli olan tamamen geli§mi§ bir yasal sistemde bu tür konuların 'gelenek
hukuku'58 alanına girdiğini ya da diğer yasal bağlamlarda ele alındığını
veya bireylere kar§ı i§lenen belli suçlarda takdir yetkisinin mağdura ya da
ailesine bırakıldığını dü§ünmek durumundayız.
Örneğin, bir cinayet i§lenmesi durumunda, kurbanın akrabalarına
suçlunun kaderi üzerinde karar verme konusunda ayrıcalık tanındığı
anla§ılıyor. 'Her kim cinayet i§lerse ölenin adamlarının dediği (olacak­
tır) ' cümlesi, Kral Telipinu'nun Eski Krallık Bildirgesi'nde yer alıyor.
'Eğer suçlu ölsün derse, ölecek; eğer tazminat versin derse, tazminat
verecek.'59 Sonraki zamanlarda, kurbanın ailesi için geçerli tercihler, ya
katilin kendilerine tazminat ödemesi ya da kölelik yapmasıyla
sınırlandırılmı§ görünüyor.fıO Ölüm cezasının, gelenek hukukunun geçer­
li olduğu bölgeler dı§ında, artık tercihe bırakılınadığı anla§ılıyor. Bu­
nunla birlikte, bir zina durumunda, boynuzlanmı§ koca adaleti kendi
elleriyle uygular ve sadakatsiz karısıyla a§ığını öldürürse, hukuk, eylemi
tam anlamıyla me§rula§tırmasa da ho§ görür (madde 197) .
Bütün bunlar, ku§kusuz, katilin gerçekten yakalanması varsayımına
dayalıdır. Katiline ele geçmekten kaçındığı ya da kimliğinin belli olma­
dığı durumda, Yasalar, ilk olarak Mezopotamya hukukunda bilinen bir
ilkeyi devreye sokar; buna göre, toprağında ya da civarında bir suç
i§lenmi§ olan bir ki§i ya da topluluk sorumluluk ta§ımalıdır ve suçtan
doğan zararı ödeme!id ir. 61

Eğer bir adam birinin mülkü içinde ölü bulunursa, mülkün sahibi, mülkünü, evini
ve altını§ gümü§ §ekel verecektir. Eğer ölen ki§i bir kadınsa, mülk sahibi, 1 20
gü mü§ §ekel (mülk yok) verecektir. Ancak eğer cesedin bulunduğu yer özel bir

58) 'Gelenek hukuku', yani resmi yasama sürecinin sonucu olan, yazılı hukuktan
ayrılan ve eski l!detlere dayalı hukuk; bkz. Neufeld ( 195 ı: 95-6) .
59) CTH ı 9, see. 49.
60) III. Hattu§ili'nin Babil Kralı Kada§man-Enlil'e mektubu, Kbo ıO+KUB l l l 72
(CfH ı 72), ı4-25. Kurbanın ailesine kölelik yapmak, Yasalar'ın 43. maddesinde de
belirtiliyor. Bu maddenin çevirisi 64. notta yer alıyor. Bu, katilin bir panik sonucu ve
kendisini kurtarmak isterken kurbanın ölümüne neden olmasından dolayı bir kasten
adam öldürme olayı de�ildir.
6 ı ) Bkz. örn., Hammurabi Kanunlan, madde 23 ve 24.
52 HITiT DÜNYASINDA Yl'qNılı VE TOPLUM

m ülk de�il de ekilmemi§ bir açık alan ise, dört yöne dogru üç DANNA ölçülecek62
ve ölen ki§inin mirasçısı buradakileri (köydeki sakinleri) alacaknt E�er bu yançap
içinde köy yoksa, mirasçı (ölen ki§inin) davası dü§ecektir.61

Bu madde, belli bölge sakinlerinin, en azından kısmen, topraklarında


asayi§in korunmasından sorumlu tutuldukları ve bunu yapmadıkların·
da ciddi sonuçlarla kar§ıla§tıkları konusunda ku§kuya yer bırakmıyor.
Bu yaptırımların sertliğinin, cinayet gibi bir dizi suçun gerçek sorumlu­
larının derhal yakalanmasını ve adalete teslim edilmesini sağlamak üzere
yerel mülk sahipleri ve topluluklar için güçlü bir dürtü i§levi gördüğü
anla§ılıyor. Suçun önlenmesine yönelik toplum sorumluluğu ve suçlu­
ların tutuklanması, vasal eyaletlerdeki ya da toplumlardaki cinayet da­
valarıyla uğra§tıkları sırada Suriye'deki Hitit valilerinin verdiği hüküm­
lerle gerçekle§irdi. Topraklarında seyahat eden tüccarların öldürülme­
sinden sorumlu bulunan topluluklar ya da eyaletlere ağır cezalar verildi.
Ugarit'in bu tür davalarda sıkça ortaya çıktığı anla§ılmaktadır. Örneğin,
Ugarit'teki Apsuna kasabasından tüccar Talirnnu'dan i§ ortağının öl­
dürülmesi kar§ılığında yakla§ık 35 kilo gümü§ ödenmesi istendi (bkz. 5.
bölüm) . Temel ilke, en azından Hammurabi hukukuna kadar geriye
uzanıyor ve büyük olasılık da Hammurabi'nin kullarının göçebe ataları­
na ait gelenek hukukuna dayanıyor.

Yasalann Uygulanması

İçeriği ve genel yapısı açısından, Yasalar, en iyi, geçmi§ yasal emsalleri­


nin kılavuzu olarak tanımlanabilir. Bir suç i§lı;:ndiğirıde, ceza hukuku
alanında bir karar verilirdi ve bu kararın kaydı gelecekteki benzer dava­
lar için saklanırdı. Maddelerin çoğunun özgüllük derecesi bu kanıyı güç­
lendiriyor.64 Bununla birlikte, maddeler, içtihat hukuku tarzında, bir

62) Bir DANNA, muhtemelen, bir kilometreyle bir mil arasında bir uzunluk ölçüsü.
63) Yasalar'ın 6. maddesinin son versiyonu, Hoffner'in çevirisinden ( 1 997a; 1997b),
sondan bir önceki cümlenin daha az olası görünen bir alternatif çevirisini veriyor. " ...ölen
ki§inin mirasçısı, aynen, (köy sakinlerinden ödemelerini) alacak."
64) Madde 23: "E�er bir adam öküzüyle ırma�ı geçiyorsa, ve di�er bir adam onu
iterek öküzün kuyru�unu bırakmasına neden olup kuyru�u kendi tutarak ırma�ı
geçiyorsa, ve ırmak da öküzün sahibini alıp götürürse, (ölen adamın mirasçıları) bu
adamı alacaktır." Çeviri, bu paragrafın önemli ayrıntılarının emsal bir dava olarak
orijinaline uymadığı yorumunu yapan ( 1 997a: 188) Hoffner'e ait.
HALK VE HUKUK 53

dizi varsayıma dayalı önermeler dizisi olarak formüle ediliyor: "Eğer biri
§öyle §öyle bir suç i§lerse, mahkemenin ona vereceği ceza §öyle olacak­
tır... " Bu tip emsal formülle§tirmeleri birçok Mezopotamya metninde,
özellikle Hammurabi Kanunları'nda görülür ve sonraki benzerlerine Eski
Ah it Yasa'sında rastlana bilir. Ancak 'kılavuz', cezai suçları ve cezaları
sıraladığı gibi ücredere, fiyatlara ve toplumsal sözle§melere da rehberlik
ederek ceza hukukunun çok ötesine geçti. Yasal konulara ili§kin bir re­
ferans kaynağı olarak, nihai değeri, muhtemelen, bütün ülkeye yayıl­
masının yolunu açtı. Bütün yerel adli yetkililerin kendi yargılama alan­
larındaki davalada ilgili olarak kendi kopyalarına sahip olduklarına
ku§ku yoktur.
Anc.ak Yasalar'ın dü§ünülüp hazırlanmasındaki gerçek etki neydi?
Özgül olaylar için verilen hükümlerin kesin biçimde tutulan kayıtları,
bize, gerçekten özgül olan Yasalar'la bu hükümlerin ne kadar yakından
bağlantılı olduğunun bazı ipuçlarını verebilirdi. Ancak, ne yazık ki, bu
kayıtların hiçbiri mevcut değildir. Mevcut olsaydı bile, Yasalar, büyük
olasılıkla, yerel adli yapılara önemli takdir yetkisi vererek, birkaç istisna
d1§ında, hükümlerden çok kılavuz olarak tasarlanmı§tır. Aslında, çok
sayıda örnekte ba§ka türlü olması mümkün görünmüyor gibidir. Giri§
paragrafımız bedensel zararlada ilgili genel bir durumu anlatıyor. Hangi
ko§ullarda zarar verildiği ya da zararın ciddiyet derecesi konusunda özel
bir tespit yapılmıyor. Suçlunun yükümlülüğünde olan telafi edici davranı§
yöntemleri açıkça belirtiliyor. Ancak her bir davada yapılacak gerçek
ödeme, büyük ihtimalle, zararın ciddiyetine ve suçlu ve kurbanının bu
olaydaki sorumluluk derecesine, iyile§me süresinin uzunluğuna, tama­
men iyile§meye ve kurbanın statüsüne (köle olup olmamasına) göre tes­
pit edilirdi. Adaletin hakları tamamen ve adil bir biçimde garantiye al­
masında yerel yetkililere önemli olanaklar sağlanml§ olduğu anla§ılıyor.
Açıkça ithal .edilmi§ olan ve soygunculuk suçuna verilecek �zayı belirten
94. ve 95. maddelere bir öneri eklenmi§tir: "Eğer suçlu ki§i çok çalml§sa,
çok ödemeyle cezalandırılır. Az çalmı§sa, az ödemeyle cezalandırılır."
Ülkenin bölgesel ve kırsal yörelerinde, adli i§lerin idaresi, muhte­
melen, önde gelen ailelerin reislerinden, zengin toprak sahiplerinden
ve bunlar gibi insanlardan olu§an ve İhtiyar Heyeti denilen kasaba ya da
köy yetkililerin sorumlulukları arasındaydı. 65 Adli konularda da,
ku§kusuz, diğer alanlardaki gibi, heyetierin bölgesel yöneticisinin atan­
dığı bölgede adalet dağıtan kralın görevlisi BEL MADGALTI'yla yakın

65) Genel olarak İ htiyarların rolüne ili§kin, bkz. Klengel ( 1 965).


54 HiTiT DüNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

i§birliğihde olması zorunluluğu vardı. Küçük davalar, muhtemelen,


tümüyle yerel heyetin yetkisine bırakılmı§tı. Ancak, yargılama gibi du­
rumlar, büyük olasılıkla, yöneticinin bölgeyi tefti§ turlarına denk getiri­
len daha ciddi davalar olarak ele alınırdı. Bu tür olaylarda, yönetici,
yerel mahkemelerle kendisinin danı§manı gibi hareket eden yerel yö­
netici (LuMASKIM.URIK') (Akadça rdbisu) ve köy heyetine kralın tem­
silcisi olarak ba§kanlık ederdi. Yasal teamüller (Yasalar diyebilirsek) kı­
lavuzu, ku§kusuz, herhangi bir çağda yakın yerle§im içindeki tarım top·
lurnlarında olduğu gibi, Hitit kırsal ya§amının temel bir özelliği olan
aralıksız tartı§ma ve kavgalada ilgili olarak da onlara kolay ve çabuk bir
referans kaynağı sağladı.
Bize Yasalar'ın tanımlayıcı özelliklerinden birini sağlayan budur. Hitit
toplumunun elit unsurlarından çok daha fazla devletin küçük insan·
larıyla, bir meyhane kavgasında yaralanan ya da sınır yüzünden
kom§usuyla kavga eden köylülerle, birkaç domuz ya da küçük bir bostan
satın almak isteyen küçük çiftçilerle, gündelikçi i§çilerle, çobanlarla,
sığır hırsızlarıyla, kölelerle, yerel çapkınlar ve a§ıklarla, aile düğününe
katılanlarla, karı§ık ve gelenek usulüyle yapılan evliliklerdeki e§lerle
ilgiliydi. Köyde ve çiftçi toplumunun ya§amında, her açıdan, ihtilaf ve
tartı§ma potansiyeli vardı ve 'kent-kapıları' -yerel mahkemelerin sa·
!onları- davalarını bir üst mahkemede görmek isteyen gürültücü kala­
balıkla doluydu; bunlar arasında gerçek ya da sözde hatalar için adalet
arayanlar, bulanın vermeyi reddettiği hayvanların yolunu kaybettiğini
iddia edenler, düğün günü sıvl§an gönülsüz geline verilen 'ba§lık pa·
rası'nın iadesini isteyenler, kom§u�un ba§ıbo§ sığırı tarafından çiğne·
nen ekinler için tazminat talep edenler ya da kazlarına saldırdığı için
öfkelenen kom§unun beynini dağıttığı gözde köpeğinin davasını güden­
ler sayılabilir. Yönetici atanırken, onlara, adaleti doğru ve tarafsız yö·
netmesi, zayıfın kar§ısında güçlüyü kollamaması, toplumun dul ve ye·
tim gibi korunmasız üyelerinin çıkarlarının güçlü kom§uları tarafından
istismar edilmeden güvenceye alınması sıkı sıkıya tembih edilirdi:
"Seçtiğiniz her kentte halkı dı§arıda toplayın. Kimin bir davası varsa,
onu karara bağlayın ve adamı tatmin edin. Eğer bir adamın kölesinin ya
da bir adamın kadın hizmetçisinin ya da kocası ölmü§ bir kadının davası
varsa, karara bağlayın ve onları memnun edin. Hakiıyı haksızdan ayırın.
Doğru olanı yapın. "66

66) B E L MADGALTI'ya talimatlar, KUB XIII 2 (CfH 2 6 1 ) III 29-35, çev.: Gurney
(1990:76).
HALK VE HUKUK 55

Ayrıca, yöneticilerden, adalet dağıtırken yerel adedere saygı göster­


meleri istendi. Verilen hükümler ve cezalar, bazı durumlarda, Yasalar'da
belirtilen hükümlerin önüne geçebilecek yerel gelenek hukuku hüküm­
lerine mümkün olduğunca ters dü§memeliydi. Yönetici, hükümlerinin
yerel geleneklerle uyumlu olduğundan emin olmak için, sıklıkla, köy
heyetinin bilgisine ba§ vurabilmeliydi. Yerel gelenek, pekala, Yasalar'ın
öngördüğünden daha ağır bir cezayı öngörebilirdi. Örneğin, cinayet,
daha önce kaydettiğimiz gibi, Yasalar'da ölümle cezalandırılacak suçlar
kategorisinde değildi. Oysa krallığın ta§ra bölgelerinde bu suçun cezası
ölümdü. Bu tür bölgelerde kralın yöneticisinin yerel adedere uyulması­
na ili§kin t;:ı.limatları vardı: "Eğer geçmi§te, kasahada ölüm cezası
uygulanmı§sa, bu adet devem edecek. Ancak sürgün uygulanmi§Sa, bu
adet devam edecek."67
Bu, Yasalar'da sık olarak vurgulandığı görülen, devlet yetkilisinin
giderek daha az müdahale ettiği ve yerel toplumların mümkün olduğun­
ca kendi düzenlemelerini yapmaları yönündeki anlayı§la uyumludur. Bu
toplumların kendi gelenek hukuklarının olduğu yerde onların bu adet­
lere uygun davranınalarma izin verildi. Yasalar'ın sonraki uyarlarnalarında
verilen cezaların sayısının önemli oranda artması bir yana, kral, kazanç
payından tamamen vazgeçti. Böyle bir ayrıcalık, muhtemelen, uygula­
mada edinilen deneyimlerin sonucuydu. Kralın nispeten önemsiz mik­
tarlardaki sayısız para cezasından her zaman kendi payını almasını sağ­
lamakta ki güçlük, büyük olasılıkla, bu paraları toplamak için gereken
gayreti anla§ılır gösteremez ya da böyle bir görevin suistimal edilmesi­
nin önüne geçemezdi. Öte yandan, telafi edici ilkenirı neredeyse suç
i§lenen bütün davalara yayılmasıyla, devlet, insanların kazanılmı§ hakkı
adaletin gerçekle§mesi olarak görmesini sağladı. Bu (a) kurbanın kendi­
sine zarar veren ki§inin cezala�dırılmasından yarar sağlamadığı (onun
cezalandırılmasu1ı görmekten duyduğu tatmin dı§ında) ve (b) devletin
suçlunun topluma borcunu tam olarak ödemesinde tüm sorumluluğu ve
bedeli üstlendiği bir sistem için belirgin bir çeli§kidir.
Kuramsal olarak, kurbana ödenebilecek tazminatın miktarı, onun
rahatsızlığı ve kaybıyla tam olarak aynı ölçüde olacaktır. Ancak, uygula­
mada, tazminat miktarı ya da ayni olarak kar§ılığı, sadece suçun yapısını
ya da kurbanın uğradığı zararın geçici ya da kalıcı olmasını değil, verilen
zarar ya da kaybın kasıtlı olup olmadığını, suçlunun ödeme kapasitesini
ve hem suçlunun hem de mağdurun statüsünü de kapsayan bir dizi un-

67) KUB XIIJ 2 III 10- 14; ayrıca çev.: Goetze, Pritchard'da ( 1 969: 2 1 1 ) .
56 HiTiT DüNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

surla belirlendi. Son unsur özellikle önemlidir ve aslında Yasalar'ın bir


diğer temel ilkesini gösterir. Devletin her üyesi yasalar tarafından ko­
runma hakkına sahip olurken adalet uygulamada tarafsız değildi. Köle
ve özgür olan arasında kesin bir aynm vardı. Bundan dolayı, köleye kar§ı
i§lenen suçlarda ödenen tazminat, özgür bir insana kar§ı i§lenen suçlar­
da ödenen tazminatın genellikle sadece yarlSı kadardı. Bir köleye veri­
len zarar için ödenen tazminatl gerçekte kimin aldığı -köle mi yoksa
sahibi mi?- açık değildi. Bununla birlikte, köle her §eyden önce sahibin
malı olduğuna göre ve bu açıdan onun maruz kaldığı herhangi bir zarar
sahibinin hayvanlanna, ekinine ya da hastanma verilmi§ bir zarar ola­
rak görüleceğinden, tazminatt büyük olasılıkla sahibi alml§tır. Öte yan­
dan, kölelerin i§ledikleri suçlara verilen ceza, özgür insanlara verilen
cezanın yansı kadardı (örneğin madde 1 0 1 , 102) . Eğer tazminatın öden­
mesinden bizzat köleler sorumlu olursa, ve maddelerden de bu
anla§ıldığına göre, o zaman, köleleri -Hitit toplumunda örnekleri görül­
düğü gibi (ileride değinilecek)- bağımsız bir gelire sahip insanlar olarak
görmek zorundayız. Yine de, bir kölenin eylemlerinden dolayı kurbana
ödenecek tazminatın nihai sorumluluğu, tıpkı hayvanlannın kom§unun
malına verdiği zarardan sorumlu olması gibi, büyük olasılıkla, kölenin
sahibirıe aitti. Daha az ceza verilmesinin nedeni, ya kölenin tazminat
ödeme kapasitesinin yetersizliğinden ya da köle sahibinin, kölenin ver­
diği zaran kar§ılamadaki sorumluluğunun doğrudan kendisi suçlu ol­
duğu zamanki kadar ağır olmamasından kaynaklanıyor olabilirdi.
Mahkemenin §ikayetçiye tazminat ödenmesine karar vermesi halin­
de, muhtemelen, suçluyu karara itaat etmeye zorlayacak prosedürler
vardı. Bazı örneklerde, §ikayetçiler ya da temsilcilerine suçluyu her tür­
lü araçla zorlayacak geni§ serbesti tanınmı§ olması olasılık dl§L bir uygu­
lama değildir. Bununla birlikte, §ikayetçinin zorlama konusunda yeter­
siz ya da isteksiz olduğu birçok olay da gerçekle§mi§ olabilir. O zaman,
büyük olasılıkla, heyet, tıpkı toplumun dik kafalı üyelerine kar§ı diğer
sert önlemleri alma yetkisine sahip olduğu gibi, mahkeme karannın
gerçekle§tirilmesine yönelik bütün sorumluluğu da almı§ olmalıdır. Bu­
rada, birkaç maddenin, suçlunun sorumluluğunu belirttikten sonra,
yorumu tartı§maya fazlasıyla açık olan pamassea suwayezıi deyimiyle bit­
tiğini belirtebiliriz. Önerilen çe§itli çeviriler arasında, 'mülkünü temi- ·

nat olarak rehin verecek' (Goetz�) ve yenilerde 'bunun kar§ılığında onun


evine bakacak' (Hoffner) yorumu var. Yani, tazmirıat almayı hak eden
ki§iye, kendisine kar§ı suç i§leyen ki§inin mülkünden zarannı kar§ılaması
yetkisi verilirdi. Tam anlamı ne olursa olsun, deyim, mahkemenin karar
HALK VE HUKUK 57

vermesi durumunda, bir suçlunun tüm m ülkü üzerinde hak iddia edile­
bileceğini ve yasal yükümlülüklerini ba§ka araçlarla kar§ılayamaması
halinde, gerektiğinde mülkünün bir kısmına: el konulabileceğini belir­
tiyor. Böyle bir §art, neredeyse kesinlikle, mahkemenin kararlarının tam
olarak yerine getirilmesinden sorumlu görevliler olduğunu göstermek­
tedir.
Yerel heyet, bir anlamda, Hitit topraklarındaki adli hiyerar§inin ta­
nımlanabilen en alt düzeyini temsil ederdi. Bölge yöneticisi, sadece ye­
rel heyet düzeyinde alınan kararlara kar§ı temyiz ba§vurusu yapılabile­
cek bir mahkeıpe i§levi görebilmesi de dahil, daha yüksek düzeyde bir
adli otoriteyi temsil ediyordu. LUDUGUD -'ileri gelen, sulh yargıcı'­
unvanı ta§ıyan görevlileri de biliyoruz. Bunlar, kral tarafından atanan
adli göreviiierdi ve onun adına yargılama yaparlardı. Kararları nihai ve
kesin ve konulan cezalar nedeniyle reddedilmesi mümkün değildi: "Eğer
bir kimse kralın kararını reddederse, evi bir harabe yığınına dönecektir.
Eğer bir kimse bir sulh yargıcının kararını reddederse, kafası kesilecek­
tir." {Madde 1 73a.) Bu, Yasalar'da yer alan ve ölüm cezası verilen birkaç
nadir örnekten biridir. Bu maddede hiçbiri gerçekten açıkça belirtüme­
diğinden, ölüm cezası gerektiren özel bir suç yoktur. Suçun ne olduğuna
bakılması yerine, yargıcın kararına uymamak ölçü alınml§tır. Kralın
kendisine doğrudan meydan okumak en ağır cezayı gerektiriyordu: mad­
denin ük parçasının yorumlanması doğruysa, suçlunun tüm ailesi orta­
dan kaldırılıyordu.68 Loco regis görev yapan, yani kralın adına hüküm
veren sulh yargıcına kar§ı gelmek, suçlunun en ağır cezaya çarptırılması
için yeterli bir mazeretti (onun otoritesini küçümsemek, krala doğru­
dan meydan okumaya denk bir eylemdi) , ancak bu durumda ailesinin
canı bağı§lanıyordu.
Peki bu sulh yargıçları Özel tür davalara mı bakardı? Eski bir Hitit
metni, bunların, fakirierin zengin vatanda§lara kar§ı §ikayetlerini
soru§turmakla {zenginlerle rü§vet ili§kisine girebilecekleri §üphesini de
belirterek) görevli oldukları bilgisini veriyor. 69
Buna uygun olarak, bu yargıçların büyük sorumluluklarından birisi,
kralın devrettiği tam yetkiyle, muhtemelen, bir alt mahkemenin ka­
rarına itiraz edilecek son temyiz mahkemesi olarak görev yapmalarıydı.

68) Gumey ( 1990: 76), 'ev' kelimesinin, muhtemelen, 'hane halkı' olarak tercüme
edilmesi gerekt�ni ve deyimin Ye§u'daki Achan'ın cezası gibi bir cezayı i§aret edebilece�ni
ileri sürüyor.
69) KBo XXll l, Archi (yay. haz.) ( 1 979: 44-8). Bkz. Hoffner ( 1 997a: 2 18).
58 HITiT DüNYASINDA YAŞMA VE TOPLUM

Bu, büyük olasılıkla, bölge ya da toplum düzeyinde dağıtılan adaletin


toplumun daha güçlü ve zengin üyelerinin lehine i§leme olanağının
ortadan kaldırılmasına ya da en azından azaltılmasına yönelik bir
yakla§ım olabilir. Ve bu da bize Hitit hukukunun üçüncü temel ilkesini
veriyor: Adalet, zenginliğe ya da statüye bakılmaksızın, herkese e§it da­
ğıtılmalıdır ve toplumun bü,.tün üyelerinin, adaletsiz olduğuna inandık­
ları her kararın temyizi için krala ha§ vurma hakkı vardır. Kralın nihai
kararını umursamamaya kar§ı uygulanan zalim ceza, pekala, güçlü yerel
toprak ağalarını ya da kendilerine kar§ı verilen bir kararı umursama­
yarak bulundukları konumu toplumun zayıf ve korumasız üyelerine kar§ı
kötüye kullanmaya devam edecek rܧVetçi yerel görevlileri caydırıcı bir
önlem olarak dü§ünülmü§ olabilir.
Yasalar'da ölüm cezasının öngörüldüğü nadir durumlar, Yeni Krallık
zamanından itibaren ölüm cezası gerektiren suçlar yelpazesinde, bu ce­
zanın geni§ bir uygulama alanı bulduğu Hitit toplumunun ilk dönemine
göre ve özellikle Hammurabi hukukuna kıyasla, genel bir küçülmeyi
i§aret eder. Bu da hala ölüm cezası uygulanabilen suçların "Hitit dün·
yasındaki büyük ağırlığının altını çizmeye yardımcı olur. Bu eylemler
arasında, yasaklanmı§ cinsel ili§kiler gibi, ahlaki ve fiziki kirlilik ya da
kirletme suçunun yer alması dikkat çekicidir. Önlerine temiz olmayan
bir durumda çıkarak ya da onlara kirli yiyecekler ya da içkiler sunarak
veya bir tapınağa izinsiz girerek krallara ya da tannlara ait çevrenin
kirletildiği bazı örneklerde de ölüm cezası uygulanabilirdi. Bir tanrıya
adanml§ kurbanları kendisine ya da ailesine saklamak da ölümle ceza­
landırılabilirdi. Yine, bir tapınağın yanmasına neden olabilecek bir dik­
katsizlik gibi, krala ya da tanrıya hizmet ederken ihmalkarlık yapmak da
ölüm cezasını gerektirdi. Bazen görevlilerin yanı sıra görevlilerin ailele­
ri de görevlinin ihmalkarlığı kar§ılığında ya§amlarını yitirirdi. Açıkça
tannlara kar§ı kasıtlı ya da yanlı§lıkla i§lenen suçlar, ku§kusuz, tüm top­
lumun öfkeli tanrının gazabına uğrama ihtimalinden dolayı, bütün suç·
lar arasında en ciddi olanlardı. Bu suçların, ölüm cezasının hala uygula­
nabildiği suçlar içerisinde en az temyiz edilen suçlar grubuna girmesi·
nin nedeni buydu.

Yargıç Olarak Kral

Ülkedeki en yüksek adli yetki kral tarafından kullanılırdı. Güne§ Tan·


rısı'nın vekili olarak krallıktah ba§yargıçtı. Krallıktah adli faaliyetler·
HAI..K VE HUKUK 59

de doğrudan bir rol üstlenmi§ti. Yasal devletler içindeki ve arasındaki


birçok anla§mazlığın yanı sıra, vasal yöneticiler arasındaki anla§mazlıklar
da doğrudan onun hakemliğine getirilirdi. Alt ın"ahkemelerin kararları­
na kar§t temyiz ba§vurularına ve alt mahkemelerin yetkilerini a§tığı
için karar veremeyip kendi mahkemesine havale ettiği davalara bakar­
dı. Ayrıca, 'kral kapısı' ya da 'saray kapısı' olarak bilinen kral mahkemesi
(madde 198, 199) geni§ bir suç yelpazesinin yasayla ona havale edildiği
bir yargı merkeziydi.
Üstlendiği diğer i§ler ve askeri seferlerle dini hac gezileri nedeniyle
ba§kentten ayrı kaldığı uzun süreler göz önüne alındığında, insan, kralın
bütün bu adli sorumluluklarını yerine getirmek için nasıl zaman bulahil­
diğini merak ediyor. Her §eyden önce, kendisine ki§isel sadakat yemi·
niyle bağlı olan ve anla§mazlıkları en üst düzeyde ele alınmadığı takdir­
de yansımaları genel olarak bölgelerindeki istikrarı etkileyecek olan vasal
yöneticilerin anla§mazlıklarıyla kesinlikle doğrudan ilgilenmeliydi.
Ku§kusuz, kralın vasal kulları arasındaki tartl§malara doğrudan müdahale
etmesinin, onlara nezaret eden ve onlar üzerindeki otoritesini sürdür·
mesine yarayan önemli bir araç i§levi gördüğü birçok olay da vardı. Ancak
yerel gamizon komutanının kendisine kar§ı mülk ve vergi konusunda
aldığı kararı temyiz eden Fırat üzerindeki Emar Papazı örneğinde gibi,
onun ki§isel ilgisine pek değmeyecek bazı sudan olayların olduğu da
anla§ılmaktadır. Emar'daki yetkililere gönderilen bir mektupta, kral,
papazın itirazının kabul edilmesi emretti. 70 Aslında, Kudüs'teki Bible
Lands Museum'da yeni ortaya çıkan ikinci bir mektuptan, davayla genel
valiyle birlikte Büyük Kral'ın da ilgilendiğini öğreniyoruz. İkinci mek·
tubu yayımiayan Dr. Singer'in yorumu §öyle: "İki Hitit mektubu, Suriye
eyalederindekf Hitit adli sistemine ili§kin önemli bir çerçeve çiziyor.
Uzak bir kentteki bir rahibin doğrudan imparatora ha§ vurma olanağına
sahip olması ve yalnızca bir duru§mayla değil, Hitit devletine hizmet
eden bir yönetimin görev kusurlarına dair adil bir karar çıkarılmasıyla
da lütuf görmesi çok önemlidir."7 1
Ülke içerisinde, Yasalar'a göre, bir boğayı ağılda tutamamak (mad­
de 1 76) ya da üç talent (yakla§ık 100 kilo) kereste çalmak (madde 102)
gibi, kral mahkemesine havale edilmesi gereken bazı küçük suçlar var·
dı. Ku§kusuz, bize küçük görünebilen suçlar fark edemediğimiz kadar
önemli suçlar olabilirdi. Genelde, mantık açısından sadece en ciddi suç·

70) Bkz. Bryce ( 1 998a: 201 -3).


7 1 ) Singer (1999b:70).
60 HiTiT DüNYASINDA YNjAM VE TOPLUM

ların -yani Hitit ölçülerine göre en ciddi olanların- kralın mahkeme­


sinde ele alındığını dü§ünebiliriz. Belirtmi§ olduğumuz gibi, yasaklanml§
cinsel ili§kiler bu kategoriye girer. Büyücülük de bu kategorideki suçlar­
dandır (madde l l l) . En azından köleler için, büyücülük, ölümle ceza­
landırılabilecek bir suçtu. Ölüm cezası gerektiren büyük suçlar, muhte­
melen, alt mahkemelerin suçluyu ölüme mahkum etme yetkisi olma­
dığından, düzenli olarak kralın mahkemesine havale edilirdi.72
Ne olursa olsun, kralın önüne getirilen i§lerin çoğu, doğrudan kral
tarafından ele alınmı§ olamaz. Ve çok büyük olasılıkla, kralın sarayına
havale edilen davaların büyük bölümü onun adına ve onun yetkisiyle
hareket eden vekilieri tarafından görülüp karara bağlanırdı. LUQUGUD
-'ileri gelen, sulh yargıcı'- unvanı ta§ıyan görevlilerin yargı alanmda
krala vekalet edebildiklerini ve onun adına yargılama yaptıklarını bi­
liyoruz. En yüksek düzeyde, kralın kendi ailesine mensup üyeler, onun
bazı adli yetkilerini payla§ırdı. Kraliçe Puduhepa, Ugarit'te hasar gören
bir tekneyle ilgili olarak, kral adına ve 'Güne§im' unvanını kullanarak
hüküm verdi. Arma-Tarhunda'ya kar§ı açılan dava metninin giri§inde
kocasıyla birlikte yer aldığına bakılırsa, Puduhepa'nın Hattu§ili ile olan
evliliğinin daha ba§larında bile adli konularda aktif olduğu görülürY
Krallığa bağlı Suriye topraklarındaki Kargamı§ ve Halep'te üslenen
genel valiler, Büyük Kral'ın vekilieri olarak, §ikayetlerini ve kavgalarını
kralın hakemliğine sunmak isteyen ve ardı arkası kesilmeyen davacı
kalabalığıyla ilgili sorumluluğun büyük bölümünü üs tlendiler.
Anla§mazlıkların çoğu, bölgedeki ticari faaliyetlerden kaynaklandı. Bu
nedenle, tüccar Ma§anda, Kargaml§ genel valisine, Ugarit kralının ker­
vanından 4.000 gümü§ §ekel değerindeki 400 e§eği almasıyla ilgili
§ikayetini sundu. Eski Hitit kralı Urhi-Te§ub'un Ugarit kralına ağır bir
para cezası (1 S! talent gümü§ ) vererek daha önceden kendi lehine bir
karar alml§ olmasından dolayı bu hırsızlığa kar§ı öfkesi ve kızgmlığı
iyice artmı§tı. 74 Mahkemeye yansıyan ve hepsi de adalet ve tazminat
talepleri içeren çe§itli cinayet, soygun, adam kaçırma olayiarına bakılır­
sa, bölgede seyahat eden tüccarın riskli bir uğra§ı vardı. Özellikle iki
farklı eyaletin vatanda§ı arasmda ya da bir eyaletin tüccanyla diğer eyale-

72) Ölüm cezasını suçun �lendiki yerdeki gelenek hukukunun vermesi d!§ında.
73) KUB XXI 1 7 (CTH 86) i 1-2. Puduhepa'nın krallıgın adli ve siyasi i§lerine
karı§ması, yine de, bir Hitit kraliçesi için çok önemli bir davranl§ sayılabilir; bkz. Beckman
(1995a:537).
74) RS 1 7.346( PRU IV. 1 75-7 ) , Singer tarafından tartı§ılmı§tır ( 1 999a: 665-6).
=
HALK VE HUKUK 6 1

tin yetkilisi arasında tartı§ma çıktı�nda, kral ya d a kralın genel valisi­


nin müdahale etmesi gerekirdi. Bu durumda bile, seyahat eden tüccara
kar§ı suç i§leyenlerin adalet kar§tsına çıkarılma olasılığı -muhtemelen­
çok azdı ve suçun ݧlendiği bölgenin vatanda§ları ya da yetkilileri tüc­
carların güvenlik içerisinde seyahat etmelerinden sorumlu tutuldular
ve bu sorumluluklarını yerine getiremediklerinde de ciddi tazminatlar
ödemek zorunda kaldılar. 75

Cezalar

Çoğu kez, bir toplumun ahlaki ve toplumsal değerlerini doğrudan doğ­


ruya yasalardan anlayabildiğimiz gibi, yasalarının koyduğu cezalardan
da anlayabiliriz. Belli bir toplumun koyduğu bazı cezalar, görünürdeki
ılımlılığıyla bizi §a§ırtabilir, kimileri de ortaya koyduğu zalimlikle bizi
sarsabilir. Ancak bu, sosyal bir davranı§ın kabul edilebilir ya da edile­
mez, cezalandırılabilir ya da cezalandırılamaz biçimlerine ili§kin olarak
farklı toplurnlara has yakla§ımların ne kadar farklı olabileceğinin vur­
gulanmasını sağlar. Bir toplumun ağır bir suç olarak gördüğünü diğeri ya
hiç suç olarak görmez ya da en fazla bir kabahat olarak değerlendirir. Bir
toplum e§cinselliği cezalandırır diğeriyse e§cinselliği farklı bir ili§ki gibi
görenleri suçlar. Bir toplum zinayı medeni hukuk kapsamında ele alır,
diğeri ölümle cezalandırır. Bir toplum çok evlat sahibi olan ana babaya
haklar ve ayrıcalıklar tanır, diğeri birden fazla çocuk yapanı cezalandırır.
Ödüller ve cezalar onları koyan toplumların yapısına ili§kin önemli bir
ipucu sağlar.
Hitit Yasaları'nda hırsızlık ve mülke zarar vermeyle ilgili maddelerin
büyük yüzdesi ve bu suçlara verilen cezalar, Hitit toplumunda, özellikle
tarımsal bağlamda, bireysel mülkiyet haklarının korunmasına verilen
önemi yansıtır. Birinin ihmali ya da kötü niyetinden dolayı ekinini,
hayvanını ya da gereçlerini kaybederek geçimini zora sokan bir çiftçi,
sonuçta, Ha tti'nin toprağa dayalı ekonomisine zarar verir. Cezalar bunu
engelleyecek ya da kurbana uygun tazminatın ödenmesini temin edecek
kadar ağırdır.

75) Örneğin, lni-Te§ub ile Kargamı§ ve Ugarit halkı arasındaki bir krallığın tüccannın
diğer krallık topraklarında öldürülmesi durumunda tazminat olarak 3 mina gümü§
ödenmesini öngören anla§ma [ (RS I 7. 230, I 7. 146, 18. 1 1 5, 18-19 (OPRU IV, 152-60) ] .
Bkz. Singer ( l 999a:65 1-2).
62 HiTIT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

Hitit toplumunda bir suçun cezasının kurbana verilecek tazminatla


e§it olmasına ili§kin artan vurguya değinmi§tik. Bu, Yasalar'daki ölüm
ya da sakat bırakma gibi ağır cezalardan uzak, daha ılımlı, daha pratik
yararları olan genel yakla§ımın bir parçasıdır. Belli bir miktarda gümü§
§ekel olarak ödenen para cezaları, genellikle, diğer cezaların yerini alırdı
ve hükmedilen gerçek miktar uygulandığında, para cezaları önceleri sa­
raya yapılan ödeme dü§ülerek temyiz edilirdi. Cezaların §iddetini azalt­
mak, gelenek hukukunun yerini yazılı hukukun aldığı çoğu toplumun
ortak özelliğidir. Ya§amak için çoğu kez mücadele etmenin gerektiği ve
üyelerinden herhangi birinin toplum kar§ıtı eylemlerine ılımlı yakla§·
maya hem daha az razı hem de daha az muktedir olan, geli§imlerinin
erken dönemlerindeki toplumlarda, gelenek hukuku yazılı hukuka göre
neredeyse deği§mez bir biçimde çok daha serttir. Yeni geli§mekte olan
bir toplumda hayvan hırsızlığı gibi suçların cezası, daha oturmu§ toplum­
lardaki benzer suçlara göre çok daha ağırdır. İlk örnekteki acımasız ceza­
lar, toplum refahının korunması açısından belki de en gerekli unsur
olabilir. Ancak, toplum, çevresinde ve bireyleri üzerinde büyük bir de­
netim kurmasını sağlayacak teknikleri ve kurumları geli§tirirken, bura­
da cezaların hem kurbana hem de bütün olarak topluma yansıyacak ger·
çek sonuçlarının daha tatminkar olması için, uygulanan cezalar genel­
likle azalır. Hammurabi Kanunları gelenek hukukundan ve bir zaman·
lar göçebe olan bir halkın tipik sert adaletinden birçok unsuru barın­
dırır. Hitit Yasaları bu a§amanın çok ötesine geçmi§tir.
Gözden geçirilmi§ cezalarda, tazminat ödemeleri, genel olarak, %50'ye
varan oranda azaltılml§ olsa da, hala kurbana ödenecek tazminat mik­
tarı 5-10 misli düzeyindeydi. Ve 'Son Ko§Ut Çe§itleme'de belli durum·
lardaki bazı para cezaları önemli ölçüde artırıldı. 76 Cezalar, Hitit toplu­
munun özellikle zarar gören, telefedilen ya da çalınan büyükba§ hayvanlar
gibi belli mallara verdiği değerin önemli bir göstergesidir. Koyun ya da
sığır köpekleri gibi eğitilmi§ i§ hayvanları çok pahalıydı. Sıradan bir
çiftlik köpeğine vurmak ve onu öldürmek sahibine bir §ekel tazminat
ödemeyi gerektirirken, bir çoban köpeğine vurup onu öldürmek yirmi
kat daha fazla tazminatı gerektiriyordu.
Çiftlik hayvanlarının çalınması ya da bunlara zarar verilmesi duru­
munda, cezalar, genellikle, mal olarak tespit edilirdi. Bu anlayı§ın sonu­
cu olarak, 63. maddede, 'sahana ko§ulan bir öküzü çalan hırsız, eskiden

76) Örne�in, 8. maddede, tartı§ma sırasında bir köleyi kör etmenin asıl cezası,
olayda kasıt olması durumunda ikiye katlanıyordu.
HALK VE HUKUK 63

20 sığır verirken §imdi 10 sığır verecektir: üç tanesi iki ya§ında, üç tane­


si bir ya§ında, ve dört tanesi de sütten yeni kesilıpi§ olacaktır ve bunları
kendi evinden sağlayacaktır' ibaresi yer aldı. Tazminatın bu yolla açıkça
üç kategorideki hayvana yayılmasının ardındaki nedeni ancak tahmin
edebiliriz. Bununla birlikte, özel bir durumda, üzerinde pazarlıkla
uzla§maya varılmı§a benzemektedir. 1 78. maddede sabana ko§ulan bir
öküzün satı§ fiyatı on iki §ekel, bir ya§ındakinin be§ §ekel ve sütten yeni
kesilmi§ olanınki de dört §ekel olarak belirtildiğinden, tazminatın, çalı­
nan hayvanın gerçek pazar fiyatının kabaca be§ katı olarak hesaplandığı
anla§ılmaktadır. Yılın kritik bir döneminde olgun bir i§ hayvanının uğ­
radığı zarardan ya da çalınmasından doğan kayıp gerçek satı§ fiyatının
çok üzerinde olabileceğinden, sahibine ödenen para, muhtemelen, hak
ettiğinden fazla değildi. Karar verildiğinde, suçlu, 'kendi od ocağını kul­
lanmakla', yani tazminatı mahkemenin belirttiği düzeyde kendi mülkün­
den -belki de, önerdiğimiz gibi, çalınan hayvanın pazar fiyatının be§
katı olarak-ödemekle yükümlüydü. Pazarlık bu noktada devreye girmi§
olabilirdi. Suçlunun be§ saban öküzü olmadığını ya da topluma -özellik­
le davacıya- borcunu ödemek için elinde mevcut §ekel bulunmadığını
dü§ünelim. Biraz pazarlıktan sonra, davacı, çe§idi geli§me a§amalarındaki
hayvanlardan, kendi saban öküzünün yakla§ık pazar fiyatının in toto be§
misli kar§ılığındaki bir grup hayvanı kabul eder. Anla§ma kayda geçiri­
lir ve sonra da ileride ba§ vurulmak üzere Yasalar'da yerini alır.

Cinsel Suçlar

Yasalar'ın en tuhaf özelliklerinden biri, cinsel suçlara -hayvanlarla ili§ki,


yasak akraba ili§kisi, ve daha az olmak üzere ırza geçme ve zina- ili§kin
nispeten çok sayıda madde olmasıdır. 77 200 maddenin son on dört tane·
si, §U ya da bu türlü, yasak ve serbest, cinsel ili§kilerle ilgilidir. Yasalar'da
olmasını bekleyebileceğimiz ancak sadece değinilmi§ ya da hepten
atlanml§ diğer faaliyetler ve suçların oranına bakarsak, bu, oldukça yük­
sek bir yüzdedir. Çe§itli türdeki cinsel ili§kiler için bir dizi maddenin
koyduğu yasaklar, Hitit toplumunun cinsel konulara ili§kin titizliğine
yorulabilir. Öte yandan, bu tür faaliyetlerin yasaklanması için Yasalar'da
böylesine yer ayrılması, muhtemelen, bu faaliyetlere bol miktarda rast­
lanmasından kaynaklanmaktadır.

77) Bu konu !çin bkz. Hoffner (1 973b).


64 HITiT DÜNYASINDA YAŞI'M VE TOPLUM

Ancak Yasalar'ın cinsel sapkınlığa verdiği gerçek önemi nasıl anla­


yacağız? Hititler'in çe§itli biçimlerdeki bu tür zevklere özellikle eğilimli
oldukları sonucuna mı varalım? Domuzlarla, köpeklerle ve koyunlada
cinsel ili§kiye verilen ölüm cezası -diğer durumlarda Yasalar'da nadiren
görülüyor- Hitit toplumunun hayvanlarla kurulan ili§kiye duyduğu
nefreti yansıtabilir. Ancak adar ve katırlarla cinsel ili§kiyi açıkça ceza­
dan muaf tutan bir madde (200a) bu görü§ü yadsıyor. İnsanın bazı hayvan­
larla cinsel ili§kiye girebilirken diğerleriyle girernemesi tartl§ması, bi­
lim dünyasında ustaca ve eğlendirici bir biçimde yapılm!§ olsalar da,
tamamen sonuçsuz kalan birçok açıklamaya neden olmu§tur. Gerçek
olan, bu konudaki bilgisizliğimizdir. Net olarak ortaya çıkan ise, Hitit
hukukunun, Kitabı Mukaddes'ten farklı olarak, hayvanlarla cinsel ili§kiye
koyduğu per se yasağın, bazı toplumların belli hayvanların etini yemeğe
koydukları per se yasaktan öte bir yasak olmadığıdır.
O halde, yasaklanml§ hayvanlarla cinsel ili§kiden suçlu bulunan bir
adama verilen cezanın ağırlığını nasıl açıklayacağız? Cinayet i§leyen bir
adam sadece para cezasıyla kurtulabilir. Bir koyunla kendi çiftliğinin
mahremiyetinde bile olsa cinsel ili§ki kuran bir adam hayatını kaybe­
der. Cezaların §iddetindeki fark belki de §öyle açıklanabilir: ilkinde tek
bir kurban olabilir; ikincisindeyse tüm bir toplum tehlikeye sürüklene­
bilir. Yasadı§ı bir cinsel eylem, sadece buna müptela olan ki§iyi kirlet­
mez, onunla temas kuran herkese bula§ır.
Hayvan ya da insan, herhangi bir partnede kurulan cinsel ili§ki,
ardındakileri kirlenmi§ bir durumda bırakır. Hitit tanrıları bu tür §eyler
konusunda -aslında diğer Yakın Doğu ve Mısır tanrıları gibi- özellikle
titizdir. Yasal bir e§le kurulan cinsel ili§ki bile, tamamen yıkanıp temiz­
lenene kadar, ki§iyi tanrılada ileti§ime uygun olmaktan çıkarır. Kral Il. .

Mur§ili'ye, söz yitimi hastalığını iyile§tirme ritüelinin öncesindeki gece


cinsel ili§kiden kaçınması tembih edilmi§ti. Tapınakta görev yapan­
ların tanrının huzuruna çıkmadan önce kesinlikle temiz ve steril olma­
ları §arttı. Önceden seks yapmalarına izin verilirdi, ancak cinsel eylem­
lerinden ve diğer tür kirlenmelerden tamamen arındıktan sonra, muhte­
melen, geceyi tapınakta geçirmeleri gerekiyordu. Bütün geceyi karısıyla
geçiren ve böylece kirli bir durumda tanrının huzuruna çıkml§ olan bir
görevli canından olurdu.
Normal ve me§ru cinsel eylem bir insanı kirletiyorsa, sapkın bir cin­
sel eyleme girildiğinde kirliliğin boyutu çok daha fazla olacaktı. Kirli­
liğin en korkutucu özelliği ise ba§kalarına yayılabilmesiydi. Daha önce
belirttiğimiz gibi, bütün topluma bula§abilir ve toplum böyle bir yara-.
HALK VE HUKUK 65

tığa kucak açtığı için kutsal gazabın tüm hı§mına maruz kalabilirdi. Kir­
lilik kaynağında kurutulmalıydı. Bunu yapmanın en basit ve en etkili
yolu, suçluyu idam etmekti. Ölümü gerektiren diğer cezalar gibi, son
karar, kralın mııhkemesinde alınıyordu. Bunun için yasada bir ek vardı.
Suçlu, kralı da kirlenme tehlikesiyle kaqı kar§ıya bırakarak sonuçları
gerçekten korkunç olabilecek bir duruma yol açacağından, onun gerçek
huzuruna çıkamazdı. Bir katır ya da ada cinsel ili§kiye giren birisi bile
kralın huzuruna çıkmaktan ya da rahip olarak görev yapmaktan men
edilirdi. Bu tür cinsel eylemler yasal olarak onaylansa da, en iyisi, i§i
garantiye alarak kralı kirlenme riskinden uzak tutmak ya da kutsal ira­
deyi kızdırmamaktı.
Ölüm cezasının daha ılımlı bir alternatifi olarak, krallığın bazı böl­
geleri, yasal olmasa da, cinsel eyleme sürgün cezası uyguladı. Bu da bir
kirlilik kaynağını toplumdan uzakla§tırmanın etkili bir yolu olabilirdi.
Ölümden sonra bile cinsel bir sapkın varlığıyla toplumu kirletmeyi sür­
düreceğinden ve artık zarar veremeyeceği bir yere yerle§tirilmesi için
çok fazla titizlik gerekeceğinden, belki de böylesi daha etkiliydi. Ancak
onun uzakla§tırılmasını gerçekle§tiren ki§i de, tali bir kurban ya da bir
günah keçisi gibi, onunla birlikte giderdi (bkz. 8. bölüm). Murdar ki§inin
uzakla§tırılmasından sonra bile, içinden çıktığı toplumunun bütün üye­
lerinin, temiz tarafa geçebilmek için, mikrop bula§ma ihtimalinden tama­
men kurtulduklarından emin oluncaya kadar kendilerini yıkamaları
gerekti. 78 Krallığın sonuna doğru ve muhtemelen Hurri etkisinde, kirli­
liği vekil bir kurbana geçiren uygun bir ritüelle murdar ki§ilerin kendi­
lerini ve toplumlarını kirlilikten arındırabildikleri anla§ılıyor. Bu ri­
tüelden sonra, gerçek suçlunun sürülmesi yerine, toplumdan uzakla§tı·
rılan ki§i vekil olurdu. 79 Bu konuda söyleyeceklerimiz henüz bitmedi
( 1 1 . bölüm) .
Yasalar'da yasaklanml§ cinsel ili§ki için kullanılan genel terim hur­
keldir. Bu terim, yakın akraba ili§kisiyle insan ve hayvanlarla yapılan
diğer yasaklanmı§ cinsel ili§kileri kapsıyor. Anayla oğul, babayla kız,
babayla oğul arasındaki ili§kiler gibi, birçok toplumda yaygın olan cin­
sel tabularıo bazıları sıralanıyor. Yakınlada cinsel ili§kiye konulan katı
yasaklar, Büyük Kral'ın vasal kulları için de geçerlidir. I. Şuppiluliuma,

78) BEL MADGALTI'ya talimatlarda böyle denir, KUB XIII 2 (ve kopyaları) III 14
[(von Schuler ( 1 957: 47) ) ; Goetze, Pritchard ( 1 969: 2 1 1 ) . Bkz. ayrıca KUB XXX 34(CfH
40 1 ) IV ! Sff., kentten bütün kirlili�i uzakla§tırmak için bir ritüel.
79) Bkz. Hoffner( 1973b:90).
66 HITIT DÜNYASINDA YAŞ/YIA VE TOPLUM

bazen, vasal yöneticilerinden birini ülkesindeki kız karde§·erkek karde§


ili§kisi ya da kuzenler arasında cinsel ili§ki konularında azarlamı§tır.
Ayrıca, davranı§ların devamı halinde açık bir uyarı vardır:

Ha tti'deki önemli geleneklerden birisi, kız karde§ ve kız kuzenlerle cinsel ili§kiye
girmemektir. Buna izin verilmez. Her kim böyle bir suç i§lerse, ölüm cezasına
çarptınlır. Ancak sürekli olarak kız karde§i ya da kuzeniyle cinsel ili§ki kuran bir
adamın varlığından dolayı sizin ülkeniz barbardır. Ve eğer kannızın kız karde§i ya
da karde§inizin kansı ara sıra size gelirse, ona yiyecek ve içecek verin. İkiniz de
yiyin için ve eğlenin. Ancak onunla ili§kiye girmeyi arzulamamalısın. Buna izin
verilmez ve insanlar bu eylemlerinin sonucunda ölüme cezasına çarpnnlır. Bunu
kendi isteğinle ba§latmamalısın ve birisini seni böyle bir eyleme saptınrsa onu
dinlememelisin. Bu eyleme girmemelisin. Bu senin yemininle bağlanmı§tır. 80

Bu, bir Hitit kralının vasal eyaletlerin yerel uygulamalarına müdahale­


sinin açıkça kanıtlanmı§ yegane örneğidir. Hitit dünyasında yakın akra­
bayla cinsel ili§kiye kar§ı duyulan tiksintiyi vurgulamaktadır. Ancak,
yakın akraba arasındaki cinsel ili§kiye yönelik sınırsız yasaklama, sade­
ce kan bağı olan ki§ileri kapsamaktadır. Evlilikten doğan akrabalıklar­
daki ili§kilere, yani baldız ya da üvey anne ve üvey oğulla kurulan cinsel
ili§kilere -kadının e§inin hala hayatta olmaması şartıy/aJ yasa ı:iı.üsa­
maha etmekteydi. Bu, büyük olasılıkla, Yasalar'da er alan, ölmü§ adamın
f
karısının adamın karde§i ya da en yakın akrabasıyla evleomesini ön­
gören bir maddeyle ilgilidir (bkz. 7. bölüm).
Cinsel ili§kilerle ilgili maddelerdeki diğer licet ve non Ücedere ili§kin
ancak tahminde bulunabiliriz. Örneğin, ölü sevkiliğin yasal yaptırımı
(madde 190) , mikrop bula§ma olasılığına kar§ı bir cesetle herhangi bir
ili§kiden kaçınma konusundaki Hitit duyarlılığı açısından §a§ırtıcıdır. ·

Yasalar'da ya da diğer Hitit belgelerinde homoseksüellikten hiç bahse­


dilmemesi, quod non uetatur permittitur (yasaklanmayan serbesttir) ilke­
sine göre, bunun Hitit toplumunda söz konusu edilmesine bile gerek
duyulmayacak kadar kabul görmü§ bir eylem olduğuna i§aret edebilir.8ı
Ayrıca, özgür bir adamın aynı annenin üç kızıyla ve annenin kendisiyle,
aynı yerde olmamak kaydıyla, cinsel ili§kiye girebilmesine ili§kin tuhaf

80) Şuppiluliuma ve Hayasalı Hukkana arasındaki anla§madan, CTH 42 (Friedrich


(yay. haz.) ( 1930: 103-63), böl. 25-6; çev.: Beckman.
8 I ) Hoffner'in i§aret etti�i gibi, baba ile o�ul arasındaki cinsel ili§ki, Yasalar'da
homoseksiiellik nedeniyle de�il. kan bağı olan yakın akraba ili§kisi nedeniyle yasaklan- ·

mı§tır.
HALK VE HUKUK 6 7

bir madde vardır (madde 1 91 ) . Yine, bu madde de, muhtemelen, özel bir
durumdan dogmu§ ve Yasalar'ı yapanlar ileride yararlı olur gerekçesiyle ·

bunu da dahil etmeyi uygun bulmu§lardır.

Kölelik

Kölelikle ilgili ko§ullar ve kavramlar bir toplumdan diğerine muazzam


farklılar göstermi§tir. Odyssealı bir ailedeki sadık bir kölenin Simon
Legree adlı birinin i§lettiği bir Amerikan pamuk tarlasında çall§an kö­
leye göre kötü bir hayatı yoktu. Köle sahibi olan toplumların en büyük
ortak özelliği, kölelerin bir efendiye ait mal olmalarıdır ve efendileri
kullanılmı§ bir mal gibi bir kenara bırakmadığı ya da ate§e atmadığı
sürece ya§am boyu efendilerine bağlı kalırlar. En kötü köle sahibi toplum·
larda, köleler, çiftlik hayvanlarından farklı değildir. Kendilerine ait hiç·
bir malları yoktur ve istismar edilebilirler, hatta efendilerinin kaprisi
uğruna öldürülebilirler.
Hitit dünyasında kölelerin durumu nasıldı? Anayurt nüfusunun
önemli bir oranının, özellikle askeri fetihlerle getirilen binlerce 'gani­
met-insanı' da bu kategoriye koyarsak, kölelerden olu§tuğuna ku§ku
yoktur.82 Bunlardan bazıları kralın yedek askeri gücü olarak hizmet et·
meye devam ederken, bazıları tapınak hizmetine gönderildi, diğerleri
krallığın yerle§imin çok seyrek olduğu alanlarında, özellikle sınır bölge­
lerinde nüfusu artırmak için ya da yeni nüfus yaratmak için kullanıldı.
Ancak, muhtemelen, büyük bölümü, kralın toprak sahibi görevlilerine
ait arazilerde ve ülke genelindeki çe§itli kasaba ve kırsal bölgede yarar­
lanılacak tarımsal i§gücü olarak ayrıldı. Özellikle krallığın sürekli askeri
seferler için gereken insan gücüne yönelik ağır talepleri göz önüne alın­
dığında, köle emeğinin krallık ekonomisinde vazgeçilmez bir unsur ol­
duğu anla§ılmaktadır.
Diğer Yakın Doğu ve bazı Erken Yunan toplumlarında olduğu gibi,
özgür insanlar bir borcu ödeyemediklerinde köle yapılabiliyorlardı.
Ancak borç-kölesinin ya borcundan kurtularak ya da kraliyetİn genel
borç-kölesi affıyla yeniden özgürlüğüne kavu§ma gibi bir §ansı olduğu

82) Kendi ülkelerinden zorla kopanldıkları ve ko§ulsuz olarak ba�lanmak üzere bir
efendiye verildikleri göz önüne alındı�ında, onları 'köle' kategorisine koymamızın bir
sakıncası yoktur. Ganimct olarak alınan insanlara ili§kin daha fazla bilgi için, bkz. Bryce
0998a: 236-8) ve 6. bölüm.
68 HITIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

anla§ılmaktadu. Bir ki§i, cinayet i§lemek suçundan da, muhtemelen,


mahkemenin her davada ayrı olarak belirlediği bir süre içerisinde, kur­
banın ailesine köle olabilirdi ya da böyle bir suçtan dolayı pğullarından
birini köle olarak verebUirdi (madde 44a). Köleler, ayrıca, diğer mallar
gibi normal ticari faaliyetler içerisinde, örneğin Levant pazarlarında
satın alınabilirlerdi. Ancak, yine de, kölelerin büyük çoğunluğu askeri
seferlerde ele geçiciiirdi ve efendileri diğer hayvanları gibi onları satma­
dığı sürece, muhtemelen ya§am boyu, efendilerine bağlı kalırlardı. Eğer
doğru yorumluyorsak, Yasalar'daki bazı maddeler, usta ve vasıfsız kölele­
rin satl§ fiyatından bahsediyor. 83 Vasıfsız bir köle için yürürlükteki ücret,
kadın ya da erkek, bir araba beygiri fiyatı kadar, yani 20 gümü§ §ekeldi
(madde 1 77). Bir kahin gibi eğitimli bir kölenin 25 §ekel getirmesi bek­
lenebilirdi (madde 17 7), ve çömlekçiler, nalbantlar, dülgerler, deri i§çileri
ve dokumacılar dahil, çe§itli nitelikte zanaatkar köleler 30 iekel gibi bir
fiyata saulabiiirdi (madde 1 76b) .84
Bir efendinin kölelerine davranı§ını;{a, uygun tördüğünde onları ce­
zalandırmak hakkı da dahil, sınusız güce sahip olduğu anla§ılmaktadu.
Sakat bırakma ve öldürme cezalar arasındaydı ve efendi kendisini kızduan
bir köleye ne ceza vereceğini kendi kararla§trrabilirdi. Aslında, ceza,
kölenin bütün ailesini de kapsayabilirdi:

Efendisini kızdıran bir köle ya öldürülecek ya da burnu, gözleri ya da kulaklan


sakatlanacakur; veya efendisi onu, köle kadın ya da erkek olsun, e§i, çocuklan,
erkek karde§i, kız karde§i, damat ve gelinleriyle birlikte sorguya çekecektir... Eger
ölecekse, yalnız ölmeyecek tir; ailesi de onunla birlikte olacaknr. 85

Bu bölüm, tapınak görevlilerine gönderilen ve kölelerin ihmal ve kötü


davranı§tan dolayı verilen zalim cezaların tek muhatabı olmakla kurtu·

83) izleyen maddeler, köle sat�ıyla değil, ba§ka birinin i§inde yeti§tirilmi§ ötgür
insanların bir tür yazılı anla§ma çerçevesindeki hizmet transferleriyle ilgili olarak da
yorumlanm�tır. Bkz. Ko�ak ( 1987: 140- 1 ) .
84) Gerçek bir miktar, 10 gümü§ §ekel, sadece tek kopyada ortaya çıkıyor v e vasıfsız
köle için öngörülen fiyata bakıldığında, neredeyse kesinlikle yükseltilerek deği§tirilmi§
olduğu anla§ılan bir rakam gibi görünüyor (hem Goetze ( 1 957a: 105n.8) hem Hoffner
( 1997a: 14 1n. 488) bunun 30 olduğunu ileri sürüyor) . Zanaatkarlarının çoğunun §U ya da
bu §ekilde saray ya da tapınak kururrılarıyla bağlantılı olduğu, orılara verilen malzemeyle
ürettiklerinin kar§ılığında ücretlerini ve yiyeceklerini bu kurumlardan aldıkları
arıla§ılıyor.
85) KUB XII1 4 ve kopyalarından. (CTH 264); Goetze, Pritchard'da ( 1 969: 207-8),­
Gumey ( 1990: 57).
HAlK VE HUKUK 69

lamadıkları bir dizi talimattan alınmadır. Ölüm cezası, suçu i§leyenin


köle ya da özgür olmasına bakmadan, bir dizi suçu kapsar. Aslında, bir
kölenin efendisi tarafından boğazlanması ya da sakat bırakılması, Hitit
tarihinde, muhtemelen, pratik nedenlerden olduğu kadar insani ne ­
denlerden dolayı da çok nadir gÖrülen bir durumdur. 86 Birçok köle sahi­
bi için, köleler, zarar görmeleri ya da tahrip edilmeleri halinde kaqılık
vermek için birinin (bu olayda bir kölenin) bumunun kesilebilmesine
neden olabilecek kadar değerli mallardır. (Bu arada, sakatlama uygula­
masının bazı maddelerde geçmesinin Bizans döneminde de devam et·
tiğine dikkat edilmeli. Bumun ve kulakların kesilmesi, gözlerin oyul­
ması, bazen vücudun diğer parçalarının kesilip atılması, Bizans impara·
torlarının dü§manlarına verdiği gözde cezalar arasındaydı.) Ve kölenin
efendisini çileden çıkardığı bir durumda bile, efendisi, ailenin geri ka­
lanını öldürmekten vazgeçebilirdi.
Yasalar, muhtemeİen, kölelerin Hitit yönetimindeki gerçek durum­
larına ili§kin doğru bir bakl§ sağlıyor. Kölelerle ilgili çok sayıda madde,
belli yasal haklara özgür insanlar kadar sahip olabildiklerini ve onlara
yapılan muamelenin bazı adli denetimlere tabi olduğunu gösteriyor.
Örneğin, köleler arasındaki bir evlilikte, evlilik bozulsa bile, e§lerin
haklarını korumaya yönelik olarak düzenlenmi§ bir madde vardı: "Eğer
erkek bir köle kadın bir köle alırsa (evlilikte) ve ev ve çocuk sahibi
olurlarsa, ayrıldıkları zaman malları e§it olarak bölü§ecekler. Erkek köle
tek çocuk alırken, çocukların çoğunu kadın alacak." (Madde 33.)
Ancak kölelere ili§kin maddelerin çoğu, muhtemelen, onların hak­
lan ya da refahlarıyla pek ilgili değildi. Bir efendinin kölesi için ne yap·
ması ya da yapmaması gerektiğine ili§kin hiçbir yerde bir bahis yoktur
ve bu da, efendinin köleleri üzerindeki mutlak nüfuzuna ili§kin görü§ü
güçlendirerek, bu konunun hukukun ilgi alanına girmediğini göster·
mektedir. Görünürde biraz yasal kontrole tabi olan konu, ba§kasının
kölesi kendisine kaqı suç i§lediğinde üçüncü §ahsın bekleyebileceği ya·
sal tazminatın konusuydu. Böyle bir durumda, yasa, özgür ki§iyle köle
arasında açıkça ayrım yapardı.
Bundan dolayı, özgür adam hırsızlık suçu i§lediğinde, yasada, bütün
çalınanların iade edilmesi ve soyulan ki§iye aslında 40 §ekel olan ancak
önemli ölçüde azaltılarak 1 2 §ekele indirilen bir meblağı ceza olarak
ödemesi öngörülürdü (madde 94) . Bir de, aynı suçtan bir köleye biçilen
cezaya bakalım: "Eğer bir köle ev soyarsa, zararı tamamen kar§ılayacaktır.

86) Bkz. Archi ( 1 979: 38-9).


70 HITIT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

Hırsızlık için 60 gümü§ §ekel ödeyecektir. O (soyulan evin sahibi?) kö·


lenin bumunu ve kulaklarını kesecektir ve köle de efendisine gönderi·
lecektir. Eğer çok çalmı§sa, çok ceza görecektir. Az çalm!§sa, az ceza göre·
cektir. Eğer efendisi 'onun tazminatını ben ödeyeceğirn' derse o zaman o
ödeyecektir. Ama reddederse, bu kölesini kaybedecektir." (Madde 95.)
Bu maddeyi ilk okuduğumuzda, kölenin, kulaklarını ve bumunu kay­
bettiği gibi, özgür insanlardan istenenin yarısı kadar olsa da, mağdura
tazminat ödemekten de sorumlu tutulduğu anla§ılabilir. Bu, açıkça, köle­
nin tazminatı ödeyeceği kendi kaynağı olduğunu gösterir ve, göreceğimiz
gibi, gerçekten, bazı kölelerin bu tür kaynakları olabiliyordu. Ancak, makul
olan, para cezası ödemekten sorumlu ki§inin kölenin efendisi olmasıydı87
(ya da en azından köle ödeyemiyorsa onun ödemesiydi) ve miktarın
azaltılması da suçtan doğrudan sorumlu olmamasından kaynaklanıyor­
du. Her ne olursa olsun, artık değeri dü§mܧ bir malın sahibi olarak,
kölesinin sakadanması, hem kendisi hem de kölesi için ağır bir cezaydı.
Yasalar'ın gözden geçirilmi§ versiyonlarında, sakat bırakma cezası
özgür insanlar kar§ı yasaklansa da ev soyma ve kundakçılık gibi ağır suç
sayılan olaylarda köleler için uygulamada kalmaya devam etti. Cezanın
serdiği, en azından kısmen, köklerinden koparılm!§ ve fetihçi ülke top·
raklarında ya§amak zorunda bırakılmı§ her türlü insandan olu§an bir
toplumda asayi§i sürdürmenin güçlüğünü yansıtabilir. Sert misillerne­
lerin korkusuyla caydırılmadıkça ve etkili bir denetim olmadığında, bu
tür insanlar, içinde ya§adıkları tQplumun istikrarı ve güvenliğine yöne­
lik ciddi bir tehdit olu§turabilirlerdi. Yüzle ilgili sakadamalar, suçlu köle .
için her zaman ve herkesin göreceği bir damgaydı. Ancak cezadan köle
sahibi de etkilenirdi. Kölesi artık hasarlı bir maldı ve yaptığı i§in yapısı­
na göre, büyük olasılıkla, çalı§ma kapasitesi dü§erdi; ayrıca, ne olursa
olsun arnk satılamazdı. Aslında, hayvan ya da insan, sonuçta sahip ol­
duğu bütün canlılarının eylemlerinden sorumlu olan efendinin kendisi
olduğuna göre, onların ba§ka birinin mülküne verdiği her türlü zarar ve
yol açtığı kaybın yasal sonuçlarına katlanması gerekmekteydi. Özel
mülkün korunmasını böylesine önemseyen bir toplumda, daha önce
belirttiğimiz ilgili maddenin cezanın suça uygun olarak derecelendiril­
mesi gerektiği yönündeki ekine rağmen, ev soymanın çok ciddi bir suç
olması gerektiği ortadadır. Ufak tefek a§ırmalarda yine para cezası vardı,
ancak kölenin bütün organları yerinde kalıyordu.

87) Tıpkı kaÇaklarla ilgili maddeler gibi (22-4); bir kaçagı bulan kişiye bunun
karşılıgını ödeyen, kesinlikle, kölenin sahibiydi.
HALK VE HUKUK 7 1

Bir kölenin kendi maddi kaynaklarının olması, köleli�in sürdürül­


dü�ü birçok toplumda onu diğer kölelerden ayrı bir yere koyar. Aslında,
görece�imiz gibi, bazı durumlarda, özgür bir torun beklentisiyle, kendi­
sine özgür bir damat alacak kadar maddi olanaklar olu§turabilirdi. Hitit
toplumu, kölelerle özgür insanların evliliklerinin önüne yasal bir engel
koymayarak ve aslında bu gibi durumlarda e§lerin haklarını yeterince
koruyarak bu açıdan da kayda de�er bir liberal yakla§ım göstermi§tir.
Bu tür evliliklere yasal olarak izin verilmesi, ku§kusuz, yaygın olarak
gerçekle§tirildiğini göstermez. Yasaların çoğu maddesinin, tipik değil,
all§ılml§ın dl§ında uygulamaları yansıttığını aklımızdan çıkarmamamız
gerekiyor. Aslında, nadir bir durum olduğundan, özgü�-köle evliliğin·
den olan çocuğun statüsüne ili§kin bir karar verilip kayda geçmi§ olabi­
lir. Karma evliliklerin, kölenin sahibinin rızası dl§ında gerçekle§emeye­
ceği de kesindir. Kölelerinin ya§amı ve ölümüne ili§kin karar verme
hakkını elinde tutan efendilerin istemedikleri bir evlili�i engellemek­
ten aciz olduklarını dü§ünmek pek akla yakın de�ildir. Bir özgür-köle
evlili�ini onaylayarak karma evlili�e rıza gösterdi�i için evlilikten doğa­
cak çocuklar üzerindeki denetimini kaybedece�inden, kendisini gele­
ce�in genç kölelerinin emeğinden mahrum etmi§ olacaktır. Ku§kusuz,
yardımsever bir efendi, tıpkı Roma toplumunda rastlanan, yasal bir zo­
runluluk olmadığı halde, kendilerine uzun süre sadakatle hizmet eden
kölelerini azat eden köle sahipleri gibi, bunu yapmaya hazır olabilirdi.
Daha önce yorumladığımiZ gibi, diğer §eylerle birlikte köleye özgür evlat·
lar umudu sunan bir ödüller ve te§vikler sistemi, kölelerin verimliliği
açısından, köleler kadar efendilerinin de yararına olabilirdi.
Hitit toplumunda, birçok kölenin ağır ko§ullar içinde ve peri§an bir
ya§am sürdükleri ve yeniden özgürle§menin özlemini duydukları, kimi
zaman da esaretten kurtulmak için kaçmaya kalkl§tıkları, Yasalar'ın kaçak
kölelerle ilgi maddelerinin de ortaya koyduğu gibi, çok açıktır. Öte yan·
dan, iyiliksever bir efendinin kendilerine sunduğu koruma §emsiyesinden
yararlanan ve sistemin maddi olanaklarından istifade eden köleler de
mutlaka vardı. Homero/toplumunda oldu�u gibi, köleler, toplumsal
merdivenin alt basmağını i§gal etmezler. Homeros geleneğinin ıhetesi
gibi, bu konum, özgür ancak bağlı olmayan, güvenli bir evden ya da her
türlü e§yadan azade, nerede ve ne zaman i§ bulabilirse çall§an bir aylak
tarafından i§gal edilmi§ olmalıdır. Ancak o yine de özgür bir insandı.
3
Katip

Böylece,
Proitos'un hakkettigi
ve katlı tabietiere gizledi�
Ölümcül bir §ifreyi ta§tmakla görevlendirerek,
onu Lykia'ya gönderdi.

(İiyada 6. 168-9. çev.: R. Fitzgerald)

İlyada'da Bellerophontes'in öyküsünde ki bu iyi bilinen pasaj, ço�u kez,


Homeros'un yazı yazdı�ına ili§kin yegane referans olarak gösterilmi§tir. .
Yunanistan'daki Argos Kralı Proitos, öykünün kendi versiyonunda,
karısını ba§tan çıkardı�ına yönelik yanlı§ bir inançla, Bellerophon·
tes'i kayınbabası ve Lykia kralı Proitos'a verilmek üzere tahta tabietiere
yazılmı§ bir mektupla birlikte Güneybatı Anadolu'daki Lykia'ya gön­
derir. Bellerophontes, mektupta yazılanlardan habersizdir. Aslında,
mektupta kendi ölüm emri vardır (ancak, §ans eseri, bu asla gerçek­
le§mez) .
Yüzeysel olarak bakıldı�ında, bölüm, en azından Homeros'un za·
manında, sekizinci yüzyılın sonu ya da yedinci yüzyılın ba§ında, yazının
bilindiğini ve okuryazarlı�ın da Bronz Çağı'nın son yüzyılı olan ve, he­
saplarımıza göre, İlyada'nın geçti�i ça�n bir özelli�i oldu�unu göste·
riyor. Aslında, Homeros'un sözleri, Bronz Çağı döneminde uluslararası
ileti§imdeki tipik bir senaryoyu yansıtıyor: iki krallık, bir evlilik itti·
fakıyla birbirine bağlıdır; diğer hükümdarın kızıyla evli olan hükümdar,.
kayınbabasından bir istekte bulunur; bu isteğini sadece bir tarafın ana-
KAriP 73

dili ya da, büyük bir olasılıkla iki tarafa da ait olmayan bir dil olsa da,
tarafların anlayabilecegi bir dilde yazılan bir mektupta dile getirir.
Ku§kusuz, bir Bronz Çagı kralının mektubu kendi yazdığını dü§ünmek,
bir saray yaptırdıgını iddia ettiginde de gerçekten sarayı kendisinin in§a
ettigini dü§ünmekten farksızdır. Tabiete harfleri kazımak i§i bir katibe
aittir.88 Aynı §ekilde, mektubun hitap ettiği ki§i, gerçekten onu okuyan
ki§i değildir. Bu da, onun katibidir. O halde, okuryazarlık Geç Bronz
Çagı Yakın Doğusu'nda nereye kadar yayıldı? Geç Bronz Çağı'nın okur­
yazar üyeleri kimlerdi?

Hitit Dünyasında Okuryazarlığın Bayutu

Okuryazarlık becerileri, muhtemelen, Hitit toplumunun yüksek kade·


medeki üyelerine, özellikle de imparatorluk hizmetirıde kariyer sahibi
olma pe§irıde olanlara özgüydü. Bu tür beceriler, belki de, katip okul­
lanndaki egitim programlarıyla kazanılıyordu (a§ağıda anlatılıyor) . Yaz­
ma yeteneğine sahip rahip ve doktorları da biliyoruz ve onlar da eğitim·
lerirıin bir bölümünü bu okullardan alml§ olabilirler. Meslekleri en azın·
dan temel düzeyde bir okuryazarlığı gerektiren bu tür insanlar varsa
bile, çok açık olmad$ anla§ılan bir ayrımla da olsa, sadece bu i§le ugra§an
meslek sınıfından, yani katipierden ayrılml§ olmalılar. Doktorlar ve rahip·
ler de, bazen, 'ka tip' sıfatını kullanırdı ve asıl i§i katiplik olanlar yönetim·
de yüksek konumlara gelirdi. Ku§kusuz, asıl i§i katiplik olanlarla diğer
okuryazarlar arasındaki temel fark, katipierin bütün çall§ma zamanlarını
-§U ya da bu biçimde- yazıya ayırmalarının beklenmesiydi ve eğitimleri
ba§ka bir gereklilikten önce bu amaca yönelikti. Katip, karma§ık çiviya·
zısında, 'yarı-zamanlı katiplere' göre, okuma ve yazma hızıyla hakim
olduğu diller açısından, üst düzey bir beceri kazanml§ olabilirdi.
Hitit toplumunda okuryazarlığın katipierin tekelirlde kalmadığı ne·
redeyse kesinlik kazanml§ olsa da, bu beceri, yine de, seçkin bir azınlıkla
sınırlıydı. Bir toplumda yaygın denilebilecek okuryazarlığın nispeten
yeni bir olgu olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Erken top·
lurnların birçoğunda, okuma yazma, doktorluk, büyücülük ya da sanat
ve zanaat gibi, nüfusun küçük bir bölümüyle sınırlı ve uzmanlık gerekti­
ren becerilerdi. Okuryazarlığın yaygın olduğu dü§ünülen bir modern
toplum, bu beceriden yoksun olduğunda i§levsiz kalır. Maddi ve kültürel

88) Bkz. Otten ( 1956).


74 HITIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

açıdan bir hayli ilerleme sa�lamı§ ancak okuryazarlı�a dayanmayan ka­


dim bir toplum, bu beceriden yoksun olarak da kesinlikle i§levini sür­
dürebiiirdi ve sürdürdü.
Yine, Bronz Ça� Yakın Do�usu'nun kayıtlarında en fazla kullanılan
yazı olan çiviyazısının yapısını da aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu, kama
biçimli i§aretlerle heceye dayalı bir yazıydı. Yani, her i§aret grubu bütün
bir heceyi ya da, bazı durumlarda, logogramlar denilen tam bir kelimeyi
ya da kavramı gösteriyordu. Alfabe yazısının tersine, her ses için ayrı bir
i§aret gerektiriyordu. Çiviyazısının avantajı, yazı yüzeyinin çok ekono­
mik kullanılmasına olanak sağlaması ve bu yazının gerçek ustalarının
bir tabieti büyük bir hızla -sivri uçlu bir aleti yumu§ak kile çe§itli açılar­
dan hızlı hareketlerle bastırarak- ağaçkakanlar gibi i§leyebilmeleriydi.
Kralın söylediklerinin dikte edilmesinde, yasal hükümlerin, ritüel yasa­
ların ve benzeri kararların kaydı için sürat en önemli unsurdu.
Ancak çiviyazısının büyük bir dezavantajı vardı. Öğrenilmesi ge ­
reken az sayıdaki basit simgeden ibaret olan alfabenin tersine (en geni§
alfabetik yazı olan Rusça'da 32 simge vardır) , hece yazısından olu§an
yapısından dolayı, hecelerin olu§tuğu her olası ses kombinasyonunun
ayrıca gösterilmesini sağlamak için yüzlerce i§areti gerektiriyordu. Bu­
nun için, Hititler'in kullandı�ı çiviyazısında, çoğu kama biçimli i§aret­
lerden olu§an 300'ü a§kın simge (aslında di�er çiviyazılarına göre makul
bir sayı) vardı. Aralarındaki fark çok küçük oldu�undan, ilk ö�renme
a§amalarında birçok i§aret karl§tırılıyordu. Bu nedenle, nispeten kolay
ve çabuk üstesinden gelinebilecek alfabetik bir yazıdan farklı olarak, .
çiviyazısının kolay, çabuk ve doğru okunup yazılabileceği ölçüde öğre­
nilmesi ve akılda tutulması yıllar alıyordu. Yazılı dilde tamamen ustalık
kazanmanın ya da en azından üst düzey bir beceri elde etme olanağının­
sadece özel eğitim alan bir azınlı�n d1§ındakilere kapalı olmasının ne­
deni buydu. Asaletinin gereği olarak idari, dini ve askeri görevler için
eğitilen bir prensin zamanının hep müsait olabileceği ya da okuma yaz­
ma sanatının gerektirdiği eğitimin sıkıntısına katlanmaya hazır olabi­
lece�i pek olası görünmüyor. Zaten kendisi için çall§an ba§kalan varken
buna neden gerek duyacaktı ki?

Katipierin Eğitimi

Mezopotamya metinlerinden edinilen bilgiler, Mezopotamya'da, Erken


Bronz Çağ döneminde bile katipler için okullar oldu�unu gösteriyor.
KATIP 75

Genellikle tapınaklarla bağlanuh olan okulları, Sümerler, tam çevirisi


'tablet evi' olan eduba terimiyle tanımladtlar.89 Yazı Hitit dünyasına gir­
diğinde, büyük olasılıkla, benzer kurumlar Hititler tarafından da kurul­
du. 90 Yazı uğra§ına yönelik bu tür kurumlarda yeti§tirileceklerin eğitimi
erken ya§larda ba§lardı. Eğitimin sıkı olması gerekiyordu ve yapısından
dolayı da tekran gerektiren bir bezdiriciliği vardı. Öğrenciler hafızaları·
na yerle§ene kadar defalarca kopya ettikleri basit hece ve kelime
i§arederini öğrenerek ba§lar ve sonra daha karma§ık i§aredere yönelir­
lerdi. Eğer Mezopotamyalı benzerleri gibi eğitildilerse, tembellik, ih­
malkarlık ve becerisizlik durumlarında dayak yiyerek, muhtemelen, çok
sert bir disiplinden geçmi§ olmalılar.
Yazının temelini kavradıktan sonra, öğrenci, dini metinleri ve
Gılgaml§ Destanı gibi büyük edebiyat klasiklerini defalarca kopyalama·
ya koyulurdu. Hatti ar§ivinde destanın Hitit, Akad ve Hurri dilindeki
versiyonlan bulundu. Egzersiz, muhtemelen, öncelikle klasikierin kayde­
dildiği karma§ık yazıda uzmanla§mak için yapılırdı, ancak toplumun
birçok kültürel geleneğindeki eğitimle boy veren bir yazının doğmasına
da vesile oldu. Yazı okullarının bu geleneklerin daha geni§ bir topluma
yayılmasının araçlarından biri olduğu da açıkur. Katipler, bazen, bu ge­
lenekleri yerel anlayl§lara uydurdular. Böylece, Gılgamı§'ın Hitit dilin·
deki uyarlamasının, Gılgaml§'ın Uruk §ehriyle ilgili bölümlerinin çoğu·
nun kısaltılmasıyla, Anadolulu bir dinleyicinin ilgisini çekeceğine ku§ku
yoktur. Ve Kumarbi Destanı'nın §imdi kayıp olan Hurri dilindeki aslının
Hitit diline çevrilmesinde katipierin onüçüncü yüzyıl dini reform prog·
ramı bağlarnındaki dini ve kültürel uygunluğu gözetmek için kompo·
zisyonu ba§tan sona elden geçirmi§ olmaları pekala mümkündür. Genel
olarak, katip okulları, Sümer döneminden itibaren, büyük olasılıkla,
bütün Yakın Doğu uygarlıklarında kültürel geleneklerin yayılmasının
güçlü bir aracı oldular.91
Çiviyazısı, Hatti Ülkesi'ne parayla tutulan ya da I. Hattu§ili'nin Su­
riye seferleriyle ba§layan ve ardılı I. Mur§ili'nin Babil'i yok etmesiyle
sonuçlanan (y. 1 595) Hitit askeri seferleri sırasında zorla kaçırılan Ba·
billi katiplerce tanıulml§ olabilir. Bu katipler, büyük olasılıkla, Eski Ba-

89) Mezopotamya katip okullannın müfredat programı ve yöntemleri için bkz. Sjöberg
( 1974); McCall ( 1990:33-4).
90) Bkz. Beckman ( 1983a:97 n.2), bu tür okulların Eski Babil döneminde sona
erdiğine inanan Sjöberg'e karşı.
91) Bkz. Kramer ( 1 964:291).
·
76 HITIT DüNYASINDA YAVJ.A VE TOPLUM

bil modeli çerçevesinde eğitim kurumları -henüz bu tür kurumlara ili§kin


bir kanıtımız olmasa da- olu§turarak yöresel bir yazı mesleğinin yara·
tıcısı oldular. Okuryazarlık sanatında eğitim, Akad ve bir dereceye ka·
dar S ümer dilinde öğretimi de gerektirdi. Ba§langıçta, bu dillerdeki me·
tinler, genç Hitit alimlerinin çiviyazısını öğrenmeleri için yegane 'ders
kitaplarıydı'. Hattu§a§'ta bulunan iki dilli hece i§aretleri ve sözcük lis­
teleri de (S ümer, Akad ve Hitit dilinde) bu bağlam içerisindeydi. Ka tip,
bu araçlarla, Akad dilini ifade ettiği yazıda beceri kazanırken, aynı za­
manda Akad diline ve yazının kaydettiği dini ve edebi gelenekiere ili§kin
de bilgi sahibi olurdu. Hitit dünyasının kralları siyasal ve diplomatik
bağlantılarını bütün Yakın Doğu'ya yaydıkları için ve dönemin uluslar·
arası lingua francası Akad dili olduğundan, katibin iki dilli becerileri
siyasal açıdan bu dünyada olağanüstü değerliydi. Bununla birlikte, Hitit
dünyasında okuyup yazmakta kullanılan ba§lıca dil Akad dili olabilir­
ken, çiviyazısı, büyük olasılıkla, Hitit Krallığı'nın en önemli belgeleri·
nin düzenlendiği dil olduğundan, Ne§a dilindeki, yani Hitit dilindeki
metinlerin kaydedilmesinde çok çabuk benimsendi.

Katipierin İstihdamı

Yazı öğrenmeye yönelik eğitimin, özellikle bunu meslek edinenler için,


muhtemelen, uzun ve çoğu kez bezdirici bir süreci gerektirdiği tahmi·
ninde bulunmu§tuk. Ancak, sehat ve uygulama, sonuçta netice verirdi. .
Bunun için harcanan emekle, öğrenciler, onurlu ve önemli ki§iler olur·
du. Mesleğinin zirvesine çıkanların, bazen Hitit toplumunun en üst
düzeylerinde seçkin bir kariyer bulma umudu olurdu. (Bu konuya ileride
biraz daha değinmemiz gerekiyor) . Bazı durumlarda, oğullat, meslekte
babalarını izierdi ve gerçekten de bu meslekle bağlantılı bir öncelik,
belki de profesyonel kasta yakla§an bir durum söz konusu olabilirdi.
Kimi zaman, bir katibe vergi ve harçlardan muaf turulma gibi belli
ayrıcalıkların tanındığı da olurdu.
Yine de, talep, mevcudun çok üstünde gibiydi. ünüçüncü yüzyılda
elli civarındaki katip (32 tahta tabler katibi dahil) , Hattu§a§'taki Büyük
Tapınak'ta görevliydi ve bu sayı tapınaktaki toplam kült personeli
sayısının dörtte birinden fazlaydı.92 Kralın diğer sayısız tapınaklarında

92) Tapına�ın güneyindeki bina külliyesinden elde edilen kısmen korunmu§ bir
merinden; bkz. Singer ( 1 998a: 34).
KATIP 77

da, büyük olasılıkla, di�er personele göre yüksek oranda katip istihdam
ediliyordu. Ve, ku§kusuz, imparatorluk büyüyüp karma§ıkla§ttkça, krahn
yönetiminde hizmet edecek iyi e�itimli katibe yönelik her zaman artan
bir talep vardı. Hititler'in geni§ bir faaliyet alanıyla ilgili tuttuklan bol
miktardaki kayıt ve okuryazarhğm Hitit dünyasmda büyük ölçüde bir
katip sınıfiyla sınırlandı�ı göz önüne ahnusa, katiplerirt dahil olmadı�ı
herhangi önemli bir etkinliğin gerçekle§tiğini dü§ünmek zordur. Rutin
düzeyde, katipler, �evcut kopyalama i§lerinde, bazen uluslararası
anla§malarla vasal anla§malan gibi önemli belgelerirt birden fazla kop·
yasının çıkanlmasında ve yabancı krallarla, vasal yöneticilerle ve bölge
valileriyle yazı§malarda kullanıldılar. Katipierden kraliyet buyruklanm,
arsa bağt§larmı, yasal bildirileri ve davalarda verilen hükümleri kaydet·
meleri istenirdi.
Bir krahn ya da kraliçenın tannya sundu�u, bazen günlük, ço�unluk­
la uzun ve karma§ık dualar, onlar adına katipler tarafindan okunurdu ve
böylece, dualan ezberlemek zorunda kalmadıklan gibi, yanh§hkla unut­
tuklan bir §eyden dolayı tanrıyı gücendirme tehlikesirtden de kaçınmı§
olurdular. Dua okunurken orada olmak zorunda bile de�lerdi. Kral Il.
Mur§ili'nirt tann Telipinu'ya etti�i günlük duasının prosedürü §öyleydi:
"Katip bu tabieti tannya hitaben her gün okur; tanrıyı över (§öyle diye·
rek) : Telipinu, sen kudretli ve yüce bir ilahsın. Mur§ili, kral, senirt kulun,
ve kraliçe senin hizmetçin, beni sana gönderdi (§U istekle) : Git! Telipi·
nu'ya, Efendimize, bireylerimizin koruyucusuna, yakar."91 Ku§kusuz, bazı
dualar do�rudan kral tarafından uydurulmu§tU. Bu tür durumlarda, bir
ka tip, kralın söylediklerini kaydetmek için ham beklerdi. Muvatalli'nin
Fırtına Tanrısı Kummanni'ye94 duasının künyesirtde, duanın 'Ha§met·
meapın ağzından' ve Genç Büyü Rahibi Lurma tarafindan kaydedildi�i
belirtilir. Bu duanın günümüze ula§an iki kopyasının kar§ı..la§ttnlması
ilgi çekicidir. Biri, 'B kopyası', çok hızh yazıya döküldü�ünün i§aretlerirti
ta§ır: yanm kalml§ i§aretler, alt üst olm u§ kelimeler, dikte edilenin yanlı§
anla§ılması vb.; buna kar§ıhk, 'A kopyası'nda, aslındaki yanll§lann ço�u
düzeltilmi§tir. Bu nedenle, 'B kopyası' sanki dikte etme sanatma henüz
tamamen hakim olamamı§ genç bir katip tarafından -gerçekten- keli­
mesi kelimesine yazıya geçirilmi§ gibidir.95

93) KUB XXXIV 1 -2 (CfH377) Goetze'den, Pritchard'da ( 1 969:396) .


94) KBo XI I (CfH 382) . Houwink ten Cate ( 1 967).
95) Bunu Singer tarafından
. özedenen ( 1966: 135) Houwink ten Cate'in uslamlaması
ve sonuçları izler.
78 HITIT DÜNYASINDA YAŞllM VE TOPLUM

Katipler, büyük olasılıkla, Hitit yılının büyük bir bölümünü kapsa·


yan çe§itli festivalierin hazırlığına da katılırdı (bkz. 1 1 . bölüm) . Ritüel
gereçler, kurban edilmeye uygun hayvanların toplanması, müzisyen ve
diğer eğlendiricilerin örgütlenmesi, §enlik §ölenleri için gerekli yiyecek
maddelerinin toplanması, konuyla ilgili prosedürü danı§anlara gereke­
ni tavsiye etmek için verilen hizmetler, festival hazırlıklarında ve festi·
val sırasında hiçbir §eyin unutulmadığından emin olmak ve her kalemi
denetlemek, bu festivalierin gerektirdiği ayrıntılı düzenlemeler arasın­
daydı. Festivalin her a§amasının büyük bir titizlikle gerçekle§tirilmesi
çok önemliydi; en küçük bir yanlı§lık bile bütün prosedürü geçersiz kı­
labilir ve kutsal gazabı harekete geçirebilirdi.
Katipierin askeri seferlerde krala e§lik etmeleri de gerekiyordu. Kral,
sefer sırasında, ülkedeki geli§melerle temas halinde olabilmek ve gerek­
sinim duyarsa dostları ve dü§manlarıyla uzaktan ileti§im kurmak için
etkili bir ulak sistemine ihtiyaç duyardı. Mesajlar bazen sözlü olarak
alınırdı ve gönderilirdi. Ancak, kral, yoldayken yazılı mesajlar da -emrin·
dekilere talimatlar, dG§manlarına tehditler ve ültimatomlar- gönderir·
di. Kralın sefer kadrosunda onun mesajlarının yazılmasında ve ona ge·
len yazılı mesajların okunmasında katipierin de hazır bulunması ge·
rekliydi. lll. Hattu§ili'nin, ordusuyla birlikte isyancı kulunun üzerine
yürüdüğü sırada, onunla anla§ma giri§iminde bulunan dönek kral Pi­
yamaradu'ya gönderdiği yazılı ültimatom ilk duruma bir örnektir.96 Kral,
söyleyeceklerini yazılı belgeye dönü§türecek ve, belki de, özellikle muha­
tabın okuma bilen bir katibi olmadığı dü§ünüldüğünde, bizzat götürüp ·
Piyamaradu'ya okuyacak bir katibe ihtiyaç duyardı. Anla§ıldığına göre,
Piyamaradu'nun kralın mesajına yanıtı sözlüydü. Büyük olasılıkla, ka tip·
lerin sefer sırasındaki hizmetleri arasında, fethin ardından binlerce erke­
ğin, kadının ve çocuğun ve çiftlik hayvanlarının anayurda naklini de
kapsayan muazzam lojistik operasyonların kayıtlarını tutmak da vardı.
Örneğin, Kral Il. Mur§ili'nin Vakayinamesi'nde kaydedilen sayısız sava§
esiri, hem seferin ba§ında hem de sonunda, sava§ esirlerinin çe§itli böl­
gelere ve i§lere yerle§tirildiği zaman, kesin çetelelerin tutulduğunu (sava§
alanında katledilen dü§manlann sayısını yazan katipierin resmedildiği
Mısır kabartmalarındaki gibi) ve kaydedildiğini göstermektedir. Böyle
bir görevi yerine getirenler, elbette ki, katiplerdi.

96) İkinci bölümde 'Tavagalava mektubu' olarak bahsedilen mektup, KUB XIV 3 ·
(CTH 181).
KATIP 79

Hitit egemenligine tabi toplumlar ve bölgelerde katipierin istihdamı·


na ili§kin daha genel bir konu da vardı. Yakınlarda, Orta Anadolu'da,
(modern) Ma§at'ta, Ku§aklı'da ve Ortaköy'de bulunan çiviyazısı ar§ivi,
anayurdun bölgesel merkezlerinin günlük i§leyi§i ve bu merkezlerin
küçük ka tip kadrosuna ili§kin bilgiler sağlıyor. Birinci bölümde Ma§at'ta
bulunan tablet kayıtlarını tartı§mı§tık. Muhtemelen, Hitit Sapinuva'yla
bir tutulan Ortaköy, krallığın bir ba§ka önemli bölgesel merkeziydi.97
Buradan 3000 'den fazla tablet çıkarıldı. Bu tabletler, kral ve görevlileri
arasındaki mektupla§maları, envanterleri, kutsal metinleri ve dini özel­
lik ta§ıyan diğer metinleri içermektedir. Yerel katipierin çoğu, muhte·
melen, ba§kentteki katip okulunda eğitildiler ve sonra, belki de, mes­
leklerinin ba§ındayken, bir süre bölgesel bir yöneticinin hizmetinde
çall§mak üzere gönderildiler.
Ancak, Akad isimlerine bakılırsa,98 Ma§at'taki katipierin bazılarının
Suriye ya da Mezopotamya'dan getirilclikleri anla§ılmaktadır; belki de,
bu, en azından Ma§at ar§ivi döneminde, yerel katip okullarının krallık­
taki katip talebini kar§ılayamadığının bir göstergesidir. Ayrıca, Hitit
kökenli katipler, vasal yöneticilerin mahkemelerine Hattu§a§ yönetimi
tarafından görevli olarak atanmı§ olabilirlerdi. Şimdiye kadar Batı Ana·
dolu'da bulunan bir tablet ar§ivi yoktur. Ancak HattU§a§ ar§ivinde yer
alan ve bu bölgedeki vasal devletlerle yapılml§ anla§maları içeren ya·
zı§malar ya da mektuplar vasal mahkemelerdeki katipierin varlığını
açıkça göstermektedir. Bu irısanlar, Hattu§a§'tan gelen belgeleri bölge
yöneticisine okuyabiliyor ve istendiği zaman ya da yazılı haberle§menin
uygun olduğu diğer durumlarda, vasalın yanıtını yazıya geçirebiliyordu.
İmparatorluğun diğer bölgeleriyle ya da yabancı krallarla yazl§malarda
uluslararası diplomasi dili olan Akad dili kullanılsa da, batı vasal dev·
lerleriyle olan yazı§malar -neredeyse kesinlikle- Hitit dilinde yapılırdı.
En azından ba§kent ar§ivinde yer alan ve ba§vuru amacıyla saklanan
belgelerin kopyalarında kullanılan dil buydu ve -büyük olasılıkla- asıl­
lan da Hitit dilindeydi. Luvi dili tabi batı eyalederin temel dili oldu­
ğundan ve Hitit diline çok yakın bir dil olması nedeniyle (her ikisi de
Hint-Avrupa dilidir) , Hititçe, anadili Luvi dili olanlar tarafından, Sami
dil grubuna ait Akad diline göre, çok daha kolay ögrenilirdi. Aslında,
kral Arzava'nın firavun III. Amenhotep'e gönderdiği bir mektubun di­
binde ki notta, katibin bundan sonraki yazı§maların Hititçe yapılması

97) Çorum'un yakla§ık 50 kilome[re güneydogusundaki mevki.


98) Bkz. Beckman ( 1 955c: 2 5) .
80 HITIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

(yani Akad dilinde olmaması) yönündeki isteği yer alır: "Sen, katip,
bana iyi yaz; bundan ba§ka, alta adını yaz. Buraya getirilen tabietleri hep
Hititçe yaz! '199 Eğer Arzava'nın topraklarındaki katipler Luvi dilinde
güçlük' çekiyorlarsa ya da en azından Hititçe'de daha rahatsalar, o za­
man, Hitit kralı ve batı vasalları arasındaki yazı§malar için uygun dil
kesinlikle Hititçe'ydi. •

Ancak, Hitit dilinin kullanımı, sadece yerel Lu vi dili konu§an katip·


!erin yokluğunda ya da onlara yeğ tutulmalarından dolayı, kralın kendi
katiplerinin bazılarını vasal saraylarında ikamete göndermesiyle açık·
lanabilir. Batılı katipierin HattU§a§'tan gelmesi durumunda, kralın batı
vasallarına Hititçe dl§ında bir düde yazmasının anlamı yoktur. (Gerek­
tiğinde kendi hükümdar efendileri ve vasal kulları arasında tercümanlık
yapmak için, ku§kusuz, yerel Luvi dilinde de yetkin olmaları gerekirdi.)
Zaten yerel vasal sarayında kalan bir Hititli katip diğer lehçeleri büirdi.
Hitit krallarının anla§malarında ifade ettikleri ve özellikle batıdaki va·
sal devletlerde meydana gelecek istenmeyen bir siyasal geli§meden
mümkün olduğunca erken haberdar edilmeleri yönündeki deği§meyen
kaygıya bakılırsa, bölgede bulunup da öncelikle Hattu§a§'a sadık olması
gereken bir katip, yerel ko§ullara Üi§kin pekala değerli bir bilgi kaynağı
olarak i§e yarayabilirdi. Ayrıca, elimizde bulunan ve bir Hitit ve bir
Ahhiyava kralı arasındaki yazı§ma parçasında, yukarıda değinilen 'Ta­
vagalava mektubu'nda kullanılan dilin Hititçe olması da önemlidir.
Bunun olası yansırnalarına daha sonra döneceğiz. 100

Tablet Arşivi
.
Yazı uğra§ı, geni§ bir beceri, görev ve sorumluluk yelpazesini kapsardı.
Eğitimden henüz çıkan acemilere, ba§kent ar§ivinde101 depolanması ya
da birçok bölgeye dağıtılması için yüzlerce tabieti tekrar tekrar kopyala­
mak dahil, en sıradan ve en mekanik i§lerin verildiğine ku§ku yoktur.
Sadece ba§kentte tabietler birçok yerde bulunurdu. Bunlar arasında akro·

99) EA 32, Moran'dan ( 1 992: 103).


100) Bkz. aynca Singer (2000: 28-9).
101) Van den Houc ( 1 999:342), Hicider'in eski metinleri depolarken ve metinleri
sürekli ço�alurken her cürü siscemacik olarak saklamadıklarını beliniyor. Saray ve
tapınak envanterleri gibi idari belgeler, yeminler ve kehanec mecinleri, ço�unlukla, bir
müddet sonra anlan cek nüshalar halindeydi. Genel olarak Hicic ar§ivi için, bkz. Ünal
( 1 989: 130- 1) ve Kosak ( 1995).
KATIP 81

polün çe§itli binalan (A, D, E ve K), birtakım evler ve kentin tapınak·


larında tablet deposu olarak kullanılan odalar vardı. 102 Tapınak mevki·
lerinde her tapınağın inanç ve idari faaliyetleriyle ve kent dı§ındaki
arazilerin yönetimiyle ilgili kayıtlar bulunurdu. A§ağı Şehir'deki Büyük
Fırtına Tanrısı Tapınağı, (metinlerden edirıdiğimiz bilgilere göre) §artları
çok önemli ve özel kutsal denetim altında olduğundan devlet anla§·
malarının ba§ deposuydu. Genellikle 'Bayırdaki Ev' olarak bilinen yapı,
anla§ıldığına göre, bilimsel ve edebi yapıdaki çall§malar için ayrılmı§tı.
Burada, muhtemelen, bir katip okulu yer alıyordu.
Diğer yerlerde de, baz�n, asıl çevrelerinin tamamen dı§ında olan bir­
takım tabietler bulunurdu. Aslında, bu belgelerin orijinal düzenlenimi
ve yerle§imine ili§kin genel bir saptama yapmak çoğu kez son derecede
zordur. Bu, yirminci yüzyıl ba§lannda Alman kazılan sırasında açığa
çıkan tabietierin kesirı bulunma yerlerinin tespitindeki ba§ansızlığın
dl§ında, çe§itli nedenlerden kaynaklanmaktadır. Ancak, bu bir tarafa,
ba§kent ar§ivi, tarihi boyunca -Hattu§a§ ondördüncü yüzyılın ba§ında
yağmalandığında, ondördüncü yüzyılın sonu ya da onüçüncü yüzyılın
ba§ında ba§kentin Tarhuntassa'ya ta§ınması sırasında, Hattu§a§'ta
Hattu§ili ve Urhi-Te§ub'un muhalif güçleri arasındaki çatl§malar sırasın·
da ve, belki de hepsirıden çok, Hattu§a§'ın son yıllanndaki büyük yeni·
den yapılanma sırasında- çe§itli olaylar nedeniyle büyük tahribatlara
maruz kalml§tır. Bu son dönemde, birçok tablet, muhtemelen, geçici
yerlere -hala bulunduklan ba§kentin uç kısmına- depolandı ve diğer
birçoğu, muhtemelen artık kullanılmadıklarından, atıldılar. Doğal çev­
resi d1§ında bulunan en çarpıcı tabJet örneği, l 986'da, Hattu§a§'ın Sfenks
Kapısı yakınındaki bir kaldırırnın altında ortaya çıkarılan bronz tablet·
tir. 101 Bir daha asla görülmemesini sağlamak için, oraya -neredeyse ke·
sinlikle- bilinçli bir biçimde gömülmü§tür.
İleride ha§ vurulmak ve danl§ılmak üzere alıkonulan değerli kayıtlar
içeren tabietierin ba§langıçtaki depolanmaları sırasında büyük özen
gösterildiğini biliyoruz. Bütün ba§kente dağılmı§ depolardaki birılerce
yaeılı kayıt arasından, gerektiğirıde yeniden kolayca ha§ vurulabilecek
durumda olmaları kesinlikle çok önemliydi. Tabletler, muhtemelen, ta§

102) Profesör K�ak, ki§isel bir görü§memizde §U bilgiyi verdi: "1 93 1 -2000 arasında
1 7 .000 parça, ayrıca ilk kazıdan, bulunma noktalan belli olmayan 10.000 parça çıktı. Bir
tabi eti yeniden olu§turmak için ortalama on parçaya gereksinim vardır. Bütün Hattu§a§'ta
Çe§itli kütüphanelere da�ılmı§ 2000-2500 tablee oldu�unu tahmin ediyorum."
103) Tablet, Onen tarafından basıldı ( 1 988).
82 HiTiT DüNYASINDA YAVıfıA VE TOPLUM

sütunlada desteklenen tahta raflarda saklanmı§tı. Bu, aslında, sağlam


kalmalarını sağladı. Ba§kentin son kez yokolu§unda, yangın ar§iV oda­
larına ula§tığı zaman raflar çöktü ve fırınlanmaml§ tabietler yere dü§tÜ.
Birçok parçaya ayrılsalar da, yanan kerestelerden çıkan büyük ısıyla fırın·
landılar ve böylece hep korunmu§ olarak kaldılar. Her rafın içeriği, aynı
zamanda, özel bir seride herhangi bir açık olup olmadığını belirten küçük
kil tabietler §eklindeki listelerde gösterilirdi: "İki tabJet Yeryüzü Güne§
Tanrıçası'na vekilieri kral, kraliçe ve prens in· sunduğu adakla ilgili. İlk
tabJet kayıp. Bahar §enliğiyle ilgili üçüncü tabJet Hurma'da. Hükümdar
Hurma'da §enlikleri nasıl kutlar. İlk ve son tabietler kayıp. "104 Bazen,
özel bir tabietin içeriği, altında, künye olarak kısaca belirtilirdi. Bu ne·
denle, Hattu§ili'nin Vasiyeti §U sözleri içerir: " (Bu) Büyük Kral Tabar·
na'nın tabletidir: Büyük Kral Tabama Kussara'da hasta olduğu ve ardıl
olarak genç Mur§ili'yi atadığı zaman. " Birkaç katibin, münhasıran değil­
se de büyük ölçüde, tabJet koleksiyonlarının bakımı, depolanması ve
gerektiğinde yeniden kullanılmasıyla ilgili olarak ve -ku§kusuz- birçok
modern meslekta§ı gibi aynı özen ve gururu -ve sahipliği- ta§ıyarak
istihdam edildiğini dü§ünebiliriz.

Katiplik Mesleğinde Yükselrnek


Katiplik uğra§ı içindeki bir hiyerar§i, muhtemelen, yukarı doğru yükse­
len katibe, becerisine, deneyimine ve kıdemine uygun oranda meslekte
ilerleme umutları sunuyordu. Ancak, mesleki terfi a§amalarına ili§kin
açık bir tabloya sahip olmasak da, iki ya da üç belgede, sıradan bir katip
olarak ortaya çıkan ancak daha sonra ka tip okulunun ba§ına geçen Pal­
la'nın oğlu, Anuvanza'nın öğrencisi Angulli gibi bazı katipierin mes·
le ki güzergahlarının göstergeleri vardır. 105 Bu tür bilgilere, katipierin
kendilerine yazdırılan metnin altına isimlerini koyma yollu bildik
alı§kanlıkları sayesinde ula§abiliyoruz. Şöyle ki: "Tuvattaziti'nin oğlu,
Hapati-URMAH'ın eli, §ef Anuvanza'nın huzurunda, yazdı (bunu)."106
Katibin adı, böyle durumlarda, tıpkı genellikle daktilo edenin adıyla
gösterilen modern bir ݧ mektubu gibi, muhtemelen, ilerideki ba§vurular
için eklenir. Bu örnekte belgeyi dikte ettirenin, katip okulu §efi Anu·
vanza'nın adını da görüyoruz.

104) Bu raflisreleri için bkz. CTH, s. 1 53-93. Ayrıca bkz. Laroche ( 1 949: 14-23).
105) Laroche'deki referanslara bkz. ( 1 949: l l : 1952: 1 6) .
106) Künye, KUB XX B ( CTH 610) V I B- 10: bkz. Laroche ( 1 949:8).
KATIP 83

Aslında, bir katibin Hitit yönetiminin en üst düzeylerine gelmesi


-GAL.DUB.SAR.MES, yani 'Ba§katip' örneğindeki gibi- mümkündü.
Hitit katiplerinin ba§ı olan bu adamın önemi, vasal yöneticilerden ge­
len hediyelerden yararlananların sıralamasında kral, kraliçe ve veliaht
prensten hemen sonra gelmesinden anla§ılmaktadır. Kendisine, ayrıca,
daha önce değindiğimiz DUMU.LUGAL gibi, kral ailesiyle gerçek kan
bağı olmayan birkaç seçkin görevliye verilen onursal 'kralın oğlu' un­
vanı da verilir. Üstelik, ba§katiplerden biri olan Mittannamuva kraliyer
merkezi Tarhuntassa'ya ta§ındığında, Kral Il. Muvatalli tarafından
HattU§a§ idarecisi olarak atandı. 107

Krallıktaki Katiplik Etkisi

Ba§katip'in ve gerçekten katiplik hiyerar§isinin diğer yüksek rütbeli


üyelerinin krallıkta ne kadar güçlü ve nüfuzlu olduklarını abartmamız
söz konusu olamaz. Bu adamlar kralın en yakın sırda§ı ve danl§manla­
rıydılar. Ku§kusuz, kralın vasal yöneticiler ye yabancı krallarla akdettiği
anla§maları -Yakın Doğu'daki Hitit nüfuzunu ve otoritesini sürdürmeye
yönelik, büyük önem ta§ıyan belgeleri- hazırlayan ki§iler oldukların­
dan, konumları kralın vasal yöneticiler ve yabancı krallarla ili§kilerinde
hatırı sayılır bir nüfuz elde etmelerini kaçınılmaz kılıyordu.
Elimizde çoğunlukla parçalar halinde birkaç anla§ma müsveddesi ve
diğerlerinin son versiyonları var. Özellikle sağlam kalmı§ taslaklardan
bir anla§ma metninin süreçlerine ili§kin bazı parçaları birle§tirebiliriz.
Muhtemelen, izlenen yol §Uydu: Yeni bir yönetici bir vasal tahtına
çıkmı§tır, terfisi selefinin uzakla§tırılması ya da ölümünden kaynaklan­
ml§tır. Hattu§a§'ta kralın katibi, vasal krallığın tarihiyle ve devlet ar§ivi
dı§i§leri bölümündeki tablerlerde saklanan bazı gerekli bilgilerle ilgili
kimi ata§tırmalarda bulunur. Fırtına Tanrısı Tapınağı'ndaki ar§ivden
krallığın eski yöneticilerinin yaptığı anla§maların kopyalarını ele geçi­
rir. Ayrıca, muhtemelen, diğer bölgelerin onlarla yaptıkları yazı§maların
kopyalarını da edinir. Krallıktaki mevcut durumla ilgili bilgilerle birlik­
te, bu materyal, katibin kralla yapacağı bir ön görü§meden sonra hazır­
layacağı anla§ma taslağı için bir temel sağlar. Vasalın ve hükümdarın
kar§ılıklı yükümlülükleriyle ilgili standart maddeler ve formüller ve bu

107) Bkz. Bryce ( 1 998a: 2 53).


84 HiTiT DÜNYASINDA YAŞNı/ı VE TOPLUM

yükümlülüklerin geçersiz ve önemsiz olacağı ko§ullar anla§maya bir


§ablon sağlar. Katip, hem büyük kral hem de vasal devletin uzun bir liste
olu§turan tanrılarını iki taraf arasındaki anla§manın tanıkları olarak
ekler. Sonra, vasalın anla§manın ko§ullarına itaat etmesi durumundaki
kutsamalar ve aksi durumdaki lanetlemelerle ilgili bir dizi maddeyi ko­
yar. Özgül ko§ullar eğer hala konuyla ilgiliyse, yeni anla§maya eklenir.
Katip, ayrıca, örneğin ülke sınırlarını yeniden tanımlamakla ilgili öne­
riler de ekleyebilir.
Tamamlandığında taslak krala okunur. Kral, dinlerken, katibirı tas­
lak sınırları içerisinde not aldığı çe§itli düzeltmeler ve eklemeler yapar
ya da ilgisiz veya zamanı geçmi§ olduğu gerekçesiyle bazı kelime ve deyim­
Ierin silinmesini ister. Katip bunları çıkarır. Ku§kusuz, düzeltmeler
yapılırken, müsvedde tablet, kil sertle§ip katıla§madan önceki halinde,
yani yumu§ak olmalıdır. Böylece, tamamlandıktan kısa bir süre sonra
kralın değerlendirmesine sunulabilir. Kralın konuyla ilgilenmesi biraz
gecikecekse, tablet yine yumu§ak tutulabilir ve gerekirse ıslak kuma§lara
sarılarak tekrar yumu§atılabilir. Anla§mayla uyumlu bir giri§irı ne ol­
duğu ihtilafiıdır. Ar§ivlerden edinilen bilgiler temelirıde, giri§, muhte·
melen, kendi davranl§ına bir model olarak, vasal kralın selefierinin sa­
dakatinin vurgulanması yönündeydi. (Bununla çeli§en her türlü geçmi§
eylem uygun bir biçimde görmezden gelinebilirdi.) Öte yandan, bir va­
salın selefieri kendi efendilerinin çıkarlarına aykırı davranl§ta bulun­
mu§sa, kaderlerine ve vasalın tahtını üsteleneo mevcut ki§iye kralın
sunduğu lütufa dair bir hatırlatma, anla§ma içirı iyi bir ba§langıç olabi­
lirdi. Sonra, katip anla§manın son halini hazırlar. Kral dinledikten ve
onayladıktan sonra, katip, anla§mayı metal -altın, gümü§ ya da bronz­
üzerine yazılacak hale getirir ve anla§ma kralın ve anla§manın diğer
tarafında yer alan ki§inin özel mührüyle tasdik edilir. Katibirı deneti­
minde anla§manın birkaç kopyası çıkarılır ve kopya sayısı anla§manın
künyesinde belirtilir.
Krallığın en yüksek rütbeli katiplerinin krallığın diplomatik faaliyet­
lerinde büyük bir rol aynadıkları açıktır. Görevlerirıe kattıkları nitelik­
ler arasında, kaçınılmaz olarak, siyasal sağduyu, yerel ko§ullar ve hüküm­
darlarının egemen olduğu çe§itli bölgeler konusunda derin bir bilgi ve
duyarlılık vardı. Muhtemelen, kralla muhatapları arasındaki görü§·
melerde de rolleri önemsiz değildi. Uygun diplomatik ve yasal ifade biçim·
lerine hakimiyet, yüksek rütbeli katipler için temel özellikti. Anla§·
malardaki birçok madde, açıkça, yasal terminolojide deneyimli bir ya­
zarın ya da yetkin birinin elinden çıkml§ olduğunu gösteriyor. Katipler,
KATiP 85

ayrıca, protokollerin, yasal sözle§melerin ve kralın gözde kullarına


bah§etti�i ço�u arazi ba�ı§ı belgelerinin düzenlenmesinde de istihdam
edildiler. Arazi ba�ı§ı belgelerinin kesinlikle özgül terim ve ko§ulları,
yine bir hukuk uzmanı tarafından hazırlanml§ olduklannı gösterir. Ka tip·
lerin yasaları yeniden inceleme ve taslak hazırlama, mahkeme karar·
larını kaydetme ve büyük olasılıkla yasal konularda krala ve adli yetkiye
sahip di�er ki§ilere hüküm verme a§amasında danl§manlık yapma görev­
leri de vardı. Mezopotamya'daki katip okulu müfredat programında bin­
lerce Sümer ve Akad yasal terim ve formülünün108 öğretilmesinin ve
büyük olasılıkla Hitit katiplerinin benzer gereklilikleri içeren ileri dü­
zeydeki eğitiminin de yer aldığını biliyoruz.

Kdtiplikte Uvnanlaşma
Katiplik hiyerar§isi içinde, her düzeye kar§ılık gelen uzmanlık derecesi­
nin ne olduğu konusunda bilgimiz yok. Mesleklerinin daha üst düzeyle­
rine gelen katipierin kendileri adına yazı dikte etmek üzere ba§kalarını
çall§tırdıklarını biliyoruz. Katipierin ba§ı konumuna gelen Mahhuzi'nin
Kral IV. Tuthaliya'nın protokolünü Duda'ya yazdırmasının nedeni
buydu. 109 Duda sadece yazdırma i§inde mi kullanıldı? Ve katipler sadece
çağaltıcı olarak mı çall§tırıldı yoksa geni§ bir yelpazeyi kapsayan i§levleri
mi vardı? Diğer katipler sadece katalog hazırlamaktan, onları rafa diz­
mekten, bakım yapmaktan ve gerektiğinde ba§kentin tablet depoların­
da saklanan belgeleri çıkarmaktan sorumlu ar§ivciler miydi?
Şimdiye kadar bu sorulara sağlam yanıtlar bulamadık. Ancak katip·
lik uğra§ında bir dereceye kadar uzmanla§ma olduğu, 'Ah§ap Tabietler
Katibi' teriminden anla§ılıyor. Bu unvandan (ve di�er referanslardan) ,
kil ve metal gibi ah§abın da Hitit dünyasında bir yazı aracı olarak kul­
lanıldığını biliyoruz ve bu i§ için özel olarak tanımlanan katipierden
dolayı bunun yaygın bir yöntem olduğunu anlıyoruz. Tahta tabietler ne
amaçla kullanıldı? Ah§abın çürüyen yapısı dikkate alındığında, Hitit
dünyasından günümüze kadar ula§an bu tür bir tabietin olmaması
§a§ırtıcı gelmiyor. Bununla birlikte, Ka§ yakınlarındaki Lykia açıkların­
da, Ulu Burun batığında bulunan, Geç Bronz Çağı'na ait açılır kapanır

1 08) Bkz. bu çalı§maları ana ittisu, binlerce Akad ve Hitit yasal rerim ve formülünden
olu§an çoklu tabler serisi olarak gösteren Roth ( 1 997:2).
109) KUB Xlll7 (CTH258), Lamche'dan alıntı ( 1 949:ll).
86 HiTIT DÜNYASINDA YfW'M VE TOPLUM

tahta tablet, bu tablerierin özellikleri konusunda -muhtemelen- iyi bir


göstergedir. Aslında, Homeros'un Bellerophontes'in Lykia'ya getirdi�i
tableriere ili§kin tanımlaması, Ulu Burun'da bulunanlara çok benze­
mektedir. 1 10
Balmumu kaplı yüzeyleri, tablerierin önemli bir özeliğiydi ve tablet·
ler balmumlu yüzeyleri düzeltilerek ve böylece yeni yazıya yer açmak
üzere eski yazılar silinerek bir kereden fazla kullanılabiliyordu. Bu da,
tahta cablederin sadece geçici kayıtlar için, bir süre sonra, artık geçerli­
liğini yitirdiğinde silinecek bilgiler ya da, örneğin, hükümet görevlileri
tarafından sonradan kalıcı bir belgede birle§tirilmek üzere toplanan ham
materyaller için kullanıldığını göstermektedir. {Nakledilen ya da ele geçi·
rilen çiftlik hayvanlarıyla ilgili istatistikierin ilk olarak bu §ekilde kay­
dedilmi§ olması akla yakındır; bu, ayrıca, bir çiftçinin vergilendirilecek
ürününün tespitinde de yararlı olabilirdi.) Öyleyse, tahta tabletler, mo­
dern not defterlerine çok benzeyen bir i§lev görmü§ olabilirler. Ancak,
ba§ka i§levleri olduğu da anla§ılıyor. Hoffner, bu tabletlerin, özellikle Kizzu­
vadna'da, festivallerdeki tannlara adanml§ ayinlerin ve ritüellerin kaydın­
da kullanıldığını belirtiyor. 11 1 Ayrıca, bazı durumlarda, mektuplar ya da
en azından yazılı mesajlar için de kullanılml§ olmaları mümkündür. Aslın­
da, Bellerophontes'in tabietlerinin i§levi buydu. Roma zamanında bu tür
tabietler düzenli olarak bu amaçla kullanıldı. O halde, Hitit dünyasındaki
di�er kullanım alanları yanında, mesajı alanın okuduktan sonra sitebil­
mesi ve aynı tabiete kendi yanıtını yazabilmesi gibi olası bir avantajıyla,
gündelik mektup ve mesajların iletilmesinde de kullanılml§ olabilir.
Ku§kusuz, bütün bunlar, büyük ölçüde tahminlere dayanıyor. Hitit·
ler'in tahta tabietlerini tam olarak ne amaçla kullandıklarına ili§kin
bilgiye sahip olana kadar, Hititli makam sahiplerinin, bu i§ için görevlen·
dirilmi§ katip ya da katipleri de içine katarak, niçin bu tabietleri özgül
bir bürokratik kategori olarak görmeyi uygun buldukları konusunu açık­
lamakta yetersiz kalacağız.

1 10) Shear ( 1998), Profesör Bass'ın bauktaki di�er iki ıahıa ıableıe ili§kin verdi�i
bilgiyi kaydediyor. Bass, ayrıca, Pylos, Knossos ve Ulu Burun'da bulunan, rabler
menre§elerine benzeyen yapıda ve ebaua iki grup bronz menre§eden bahsediyor ve,
böylece, Mykenai yazı rablerlerinin varl�ını ve Bellerophonres'in ıableıinin olası Mykenai
kökenini ima ediyor.
l l l) Hoffner (1980: 28 5-6).
KATiP 87

Kişisel Not Üzerine

Birkaç resmi mektupta, katipierin birbirlerine küçük mesajlar ekleme


-mektubun en sonuna- alı§kanlığıyla yaptıkları ki§isel bir değini var.
Bir katip, kar§ı taraftaki muadilinden, bir dahaki mektupta ismini be­
lirtmesini ve artık Hititçe yazmasını (yani Akad dilinde yazmamasını!)
istiyor, diğeri ise muhatabına sağlıklar diliyor. Ma§at'tan yazan ba§kaları,
mesajı alan Hattu§a§'taki katiplerden, ba§kentteki aileleri ve mallarını
kontrol etmelerini istiyor. 1 12 (Bu arada, bu, Hattu§a§lı katiplerden, ha§·
kentteki görevlerine dönmelerine izin verilene kadar, ailelerini geride
bırakarak, bir süre için ta§ra yöneticilerinin kadrosunda çall§malarının
istendiğinin bir göstergesidir.) Bu mesaj alı§veri§ini amirlerinin uygun
bulup bulmadığını bilmiyoruz. Akla yakın olan, bundan habersiz olma­
larıdır. Çağda§ okuyucunun gözünde, resmi ya da -bize göre- tumturaklı ·
bir üslupla kaleme alınml§ bir belgeyi değerden dü§üren bir etkisi olsa
da, sonuçta tümüyle zararsız bir adetten katibin efendisini haberdar
etmesinin hiçbir anlamı yoktur.

1 1 2) Örnekler Beckman'dan alındı ( 1995c:26).


4
Çiftçi

Kral, kraliçe, prens ve bütün Ha tti ülkesi için, hayat, sa�lık, güç, uzun
yıllar ve gelecekte mutluluk ver! Ve onlara gelecekte hububat, §arap,
meyve, sığır, koyun, keçi, domuz, eşek -yaban hayvanlarla birlikte­
ve insan bollu�u ver. 1 13

Hitit ya§amının neredeyse tüm özelliklerini kapsayan ara§tırmamızda


temel bir gerçeği hiç aklımızdan çıkarmadık/krallığın ba§arısı, refahı ve
sürekliliği, çok önemli ölçüde, besin üreticileri endüstrisine, toprağının
verimine ve üyelerinin yardımseverliğine bağlıdır. Bir ülkenin nüfusu­
nu doyuracak yeterli miktarda besini üretme gereksinimi a§ikar görü­
nebilir. Ancak yetersiz verim alınan yıllarda, birçok ülke, bol ürün ah­
nan yıllarda depolanan besinleri kullanarak üretimlerine destek olur ya
da ticaret, sava§ veya bağlı ülkelerden haraç almak yoluyla kıtlığın önü­
ne geçer. Hititler de, krallığın ilk yıllarında münferit olarak, sonlarında
ise düzenli biçimde, yerel yiyecek tedarikini hububat ithaliyle destekle­
diler. Ancak, 'Hatti ülkesini ayakta tutma' kabiliyetleri, büyük ölçüde,
yıllık olarak kendi kaynaklarından üretebildiklerine -kendi ekinlerine,
meyve bahçelerine ve i§ güçlerine- dayalıydı.
Görev zordu. Orta Anadolu Platosu, tarımsal bir toplum için sert,
çoğu kez dü§manca bir doğal çevre sunar. Yazın, eskiden olduğu gibi

1 13) KUB XXIV 2 (CfH 3 7 7) rev. 12- 16, çev.: Beckman ( 1989:99).
ÇIFTÇi 89

§imdi de, sıcak, kuru, susuz ve ırmaklarının yetersizliğinden dolayı sula­


maya pek uygun olmayan bir toprak vardır. Yılda dü§en yağmur miktarı
500 milimetreyi geçmez ve çoğu kez çok daha azdır. Toprak yoğun kar
altında kaldığından ve, en azından eski zamanlarda, dı§ dünyayla teması
aylarca kesilmi§ olduğundan, ki§ları çok soğuk geçebilir. Nehir vadileri
ve dağ silsileleri arasındaki toprak parçaları, ekime en uygun alanlardı,
ancak bu bölgelerde bile ekilmemi§ engebeli arazilerin arasında yer alan
toprağın verimliliği genellikle dü§üktü. Sürekli olarak ikiimin cilv�leri­
ne ve buraları denetleyen tanrıların kapfislerine açık bir topraktı. ݧgücü
eksikliğinin ya da yetersiz mevsim yağı§larının veya ekin zamanı her
§eyi önüne katan fırtınaların, fare ve böcek musibeti dahil tüm zararlıların
tahdbatının sonucu olan dü§ük verim, kuralık ve kıtlığa neredeyse daima
e§lik etti. Ülke -tarım temelli herhangi bir toplumun doğal bir durum
olarak kabul ettiği- bu tür olumsuzlukları, toplumun büyük kesimi ciddi
ve bazen de yıkıcı zararlar görmeden, massedecek kapasitede değildi.
Seton Lloyd, Hititler'in, kendisinin her zaman 'Anadolu'nun bu itici yeri'
olarak tanımladığı bu toprağı neden anayurt ve imparatorluğun merke­
zi olarak seçtiklerini merak ediyor. "Hitit karakterinin bazı özellikleri­
ni. . . " diye yazar Lloyd, "platodaki doğal çevrenin çorak erilliğiyle arala­
rındaki kanbağına, hatta bu çevrenin onlara reva gördüğü güçlükleri
mütevekkil bir tavırla kabullenmi§ olmalarına yorası geliyor insanın. " 1 1 4
Yine de, toprağa bağımlı ya§ayanlar (ki Hitit toplumunun her dü­
zeyinde ve neredeyse her meslekten insan için geçerlidir bu) , toprağı
anlayanlar ve onu etkili biçimde kullananlar için müreffeh ve düzeyli
bir ya§am var olabilirdi. Gerçekten de, Hititler için, çiftçiliğe ya da tanm­
sal temele dayanmayan herhangi bir ya§am biçimini dü§ünmek zordur.
Gerçekte ise, istese her §eyi olduğundan farklı kılmaya muktedir tanrı­
ları, ya§amlarının büyük bölümünü semavi ve kırsal mülklerde geçirdi;
ve kralları, yiyecek stokları ve ho§ça vakit geçirmeleri için var olan
koyunlar, keçiler ve oyunlada dolu bir ömür sürdühen sonra, ölümleri­
nin ardından, özel olarak onlara ayrılmı§ benzer mülkiere çekildiler.

Toprak İşçileri

Toprağın verimli kullanımı, ilk olarak, meyve bahçelerine ve ekin üre·


timine uygun, nispeten küçük arazilerin yoğun biçimde i§lenmesi de -

1 14) Uoyd ( 1989: 16).


90 HiTIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

mekti. Bu yapıldığı zaman ve tanrılada i§birliği sağlandığında, toprak,


belli miktarda hububat, meyve ve sebze vermeye müsait hale geldi. Bugün
iyi stoklanmı§ pazarlarda ne varsa, Hitit üretim yelpazesinde de onlar
vardı. Hububat ürünü içerisinde dört tür buğday, iki ya da üç tür arpa
vardı. Geni§ bir baklagiller yelpazesini kapsayan (bezelye, fasulye, nohut,
bakla, mercimek) sebzeler, kök ve soğanlı sebzeler (havuç, soğan, sarım­
sak, pırasa) , salatalık, su teresi, maydanoz ve her yerde görülen bir Akdeniz
ürünü olan zeytin yeti§tiriliyordu. Kimyon ve ki§ni§ otu gibi bitkiler
ekildi. Meyve bahçelerinde incir, elma, kayısı, armut, üzüm, nar ve muhte­
melen erik ve ılgın yeti§tirilirdi. Arı kovanlarında bal, günlük süt, kay·
mak ve peynir üretilirdi. 1 1 5
Hatti ülkesinin tarımsal ekonomisindeki temel öğe, ba§arısı nere­
deyse tamamen iki ba§lıca unsura dayalı olan -yoğun ekim ve ürün
çe§itliliği- küçük karma çiftçilikti. Her çifdikte meyve, sebze, bazen
dönü§ümlü ekilen tahıl ürünleri ve evcille§tirilmi§ hayvanların -sığır,
koyun, domuz, keçi, at, kazlar ve keklik dahil kümes hayvanları- olması
gerekirdi.
Bu tür çiftliklerden biri Tivatapara denilen bir adam tarafından
i§letiliyord u. Karısı Azzia, oğlu Hartuvanduli ve iki kızı Anitti ve Han­
taviya ile bir aile reisiydi. Bir arazi bağl§ı belgesi, bize, Tivatapara'nın
mülklerinin dökümünü veriyor.

Tivatapara'nın m ülkü: bir adam, Tivatapara; bir oğlan, Hartuvanduli; bir kadın,
Azzia; iki kız, Anitti ve Hantaviya; (toplam} be§ ki§i; iki öküz, yirmi iki koyun, altı
ko§um öküzü . . . on sekiz di§i koyun ve koyunlada iki di§i kuzu ve koçlada iki
yavru koç; on sekiz keçi ve keçilerle dört yavru keçi, ve erkek keçiyle bir yavru;
(toplam) 36 küçükba§ hayvan: bir ev. Öküzler için bir otlak, Parkalla kasabasında
bir dönüm çayır. Hanzusra kasabasında, Hantapi mülküne ait 3.5 dönüm üzüm
bağı, içinde 40 elma ağacı, 42 nar ağacı. 116

Kesinlikle varlıklı bir adam olmasa da, Tivatapara ve ailesi, çok çall§maya
hazır olmaları ve hastalık, fırtına ve kuraklık gibi büyük olumsuzluklara
maruz kalmamaları §artıyla, tüm maddi gereksinimlerini kar§ılamaya
yetecek kaynaklara sahiplerdi. Bazıları sahana ko§ulmak için, bazıları
eti ve bazıları da sütü ve yünü için yeti§tirilen (koyunların öncelikle

ı ı 5) Bkz. Hoffner ( 1 974), Hitit diinyasındaki besinler ve yemek hazırlıklarına ili§kin


ayrıntılı inceleme için.
ı ı6) KBo v7 (CfH 223) 28-33, çev.: Gurney ( ı 990:66). Belge, genel olarak, gözde
köle Ku\"at:ılla' ya yapılan arazi bağı§larını kaydediyor. Bkz. ayrıca Klengel ( 1 986: 28-JO ) .
ÇiFTÇI 9 1

yünleri için yeti§tirildiği anla§ılmaktadır) çe§itli çiftlik hayvanların·


dan karma bir sürüleri vardı. Kazanç kapılarına elma ve nar ağaçları da
olan küçük bir üzüm bağıyla çe§itlilik katabilirlerdi. Ve, büyük olasılık­
la, balçık tuğladan, ah§ap iskeletli evlerini çevreleyen çitin içinde so­
ğan, mercimek, bezelye, fasulye ve benzeri ürünler yeti§tirdikleri bir sebze
bahçeleri vardı. Bazı çiftiikierin 600 metrekare gibi küçük bir ölçekte
olabildiğini bilsek de, Tivatapara'nın çiftliğinin gerçek büyüklüğünü
bilmiyoruz. 11 7 Görünü§e bakılırsa, Tivatapara, envanterde sıralanan hay­
vanlannın çoğunu barındıracak yere sahipti, ancak öküzlerini odata·
cak ve üzüm ve meyve fidanlarını dikecek ilave yerlere gereksinim du­
yuyordu.
Bu, Hitit dünyasındaki genel çiftçilik örüntüsüne tamamen uygun­
du: bir ki§inin ya da ailenin sahip olduğu veya kiraladığı ya da onlara
tahsis edilen küçük ancak deği§ik bölgelere yayılmı§ arazi parçaları, bu
modelin ana §ablonunu olu§turuyordu. Kral, kendisine iyi hizmet eden­
lere arazi bağı§ ı yaptığı zaman bile, 118 tek bir büyük mülk yerine küçük
parseller verme eğiliminde olurdu. En güvenilir kulları için bile, politik
nedenlerden dolayı, mülkleri parçalamasının akıllıca olduğu ileri sürül­
mektedir; birle§tirilmi§ arazilerle ve emirlerindeki bü'yük i§gücüyle,
büyük toprak sahipleri, kendi konumlarının ötesinde tutkulara kapıla-·
bilir ve Hattu§a§'taki yönetim için bir tehdit olu§turabilirlerdi. 1 1 9 An­
cak, bu, büyük olasılıkla, ekonomi politikasından kaynaklanmı§tı. Be­
sin üretiminde, tam kapasite kullamlmaları açısından, küçük araziler,
sahiplerinin sadece bir bölümünü üretime yönelik kullanabilecekleri
büyük mülkiere göre daha avantajlıydı. Sonraki bir dönemde, bu, Roma
dünyasının büyük mülkierin -latifundiaların- kapasitelerinin altında
kullamlmasıyla doğrulandı. Araziden tam olarak yaralanılamaması ne·
deniyle, Roma Cumhuriyeti'nin sonraki yıllarında, İtalya'da besin üre­
timinde büyük açıklar meydana geldi.
Tivatapara'nın, birinde ailesiyle birlikte ya§adığı, kendisinden yarar­
lanabileceği birkaç arazi parseliyle, küçük bir çiftçi için oldukça ayrıcalıklı
bir konumda olduğu anla§ılıyor. Ku§kusuz, bu, onun çalı§kanlığı ve

ı ı 7) Klengel, bu arsa büyüklükleriyle ilgili metinlerden anl3§ıldı�ına göre, asgari


arazi büyüklüğü olan 1 20 gipessar kare rakanıını temel alarak tahmini bir hesaplama yaptı
( 1986:26).
1 ı8) Bu §ekilde arsa tahsisi ve ilgili prosediir için, bkz. Bryce ( 1998a:92 n. 85) ve
orada bahsedilen referan�lar.
ı 19) Be.: kman ( ı 995a: 538).
92 HITIT DÜNYASINDA YAŞI'M VE TOPLUM

giri§imciliğinin bir sonucuydu. Tivatapara, Hitit toplumunun büyük


ölçüde sırtını dayadığı küçük çiftçi modelinin -muhtemelen- iyi bir
örneğiydi. Toprak çe§itli yollardan edinilebilirdi. Satın alınabilirdi ya
da saraydan, bir kasabadan, köyden veya zengin bir kom§udan kiralana·
bilirdi. Daha önce belirttiğimiz gibi, sevilen ki§ilere ve kimi zaman da
tapınç merkezleri gibi kurumlara da kralın bir hediyesi olarak bağl§lana·
biliyordu. Bağı§, orman ve çayırlar ve bazen hayvanlar, gereçler, binalar
ve i§gücüyle birlikte bütün köyleri içine alacak kadar büyük olabiliyor·
du. Alt ölçekte, haberciler, kuryeler ve sakilerle garsonlar gibi kralın
emrinde çaİı§anlara, diğer ödeme biçimleri yerine, küçük çiftlikler tah­
s is ed ilirdi.
Bu insanlar için kullamlan 'Silah Adamları' (LU 01�TUKUL) terimi,
bu sıfatın, daha önce, askeri hizmete çağnlmadıklannda kendilerine
tahsis edilen toprağı i§leyen ve, muhtemelen, kendi yiyeceklerini üre ·
ten, kralın hizmetindeki askerler için kullanıldığını göstermektedir.
Yönetim, böylece, daimi ordu birliklerini bütün yıl doğrudan besleme·
nin idari külfecinden kurtuluyordu. 120 Ancak, asker-çiftçiler, çiftlikleri·
nin kendi ilgi ve denetimine en fazla gereksinim duyduğu zamanda,
örneğin ekim ya da hasat zamanında sefer için uzaklarda bulunacağın·
dan, ku§kusuz, böyle bir düzenlemenin sorunlan da olacaktı. Ayrıca,
insanın zamanının bir yanda heyecan ve belirsizliklerle dolu askeri se·
ferlerle, diğer yanda çiftlik hayatının günlük ve çoğu kez bezdirici yek­
nesaklığı arasında bölünmesinin huzur kaçıncı etkileri, istikrarlı, verimli
bir tarımsal i§gücünün sağlanmasına engel gibidir. Sistemin askerlere
ödemede kullanılması, muhtemelen, Hitit tarihinin ilk dönemlerinde
tamamen kaldınldı ya da büyük ölçüde azaltıldı; buna kar§ılık, kralın
hizmetindekiler ba§ka istihdam biçimleri içine alındı; askeri bağlamdaki
gönderimieri ortadan kalksa da, orijinal terimin kullamlması bu §ekilde
ödeme yapılanlar için geçerliliğini korudu.
Bütün olaylarda, devletin, 'sopa ve havuçla', ekime elveri§li tüm alan­
Iann azami kapasitede i§lenmesini sağlamaya büyük özen gösterdiği
anla§ılmaktadır. Hediye olarak bağı§lanmı§ ya da hizmet kar§ıhğı öde­
me olarak tahsis edilmi§ veya geçici olarak bah§edilmi§ bütün topraklar,
kendisine toprak devredilen ki§ilere açık yaptınınlar getirirdi. Bütün
çiftlik i§letmeleri, genellikle tarımsal üretimde olanlar, vergiye tabiydi.
Belli bir hizmet veya meblağa kar§ılık mülk üzerinde tasarruf yetkisi
veren bu sistemde, bütün çiftçiler, eğer kraliyetin kiracısıysalar, efendi-

1 20) Beal ( 1 992:55). Terimin ayrıntılı irdelenmesi için bkz. Beal ( 1 988).
ÇiFTÇI 93

lerine yan-zamanit hizmet etmek zorundaydılar ve bu görev kralın mülk­


Ierinde olduğu gibi bayındırhk i§lerinde de ifa edilebilirdi. 1Z 1 Bazı özel
duru mlarda veya özel nedenlerden dolayı vergi ve emek muafiyetleri
tanınabiliyordu. Ancak, çok fazla muafiyet genel verimliliği ve devletin
gelirini ciddi olarak etkileyebilirdi ve, anla§ıldığı kadarıyla, Yeni Kral·
hğın ba§langıcında rutin olarak muafiyet tanınanların uzun listesi önem·
li ölçüde budanmı§tı. Büyük toprak sahipleri, ister arazileri doğrudan
kendileri ya da kendilerine ait i§gücüyle i§letsinler, ister çiftçilere kira­
lasınlar, arazileri için istenen tüm vergi ve hizmetlerin tam olarak
kaqılanmasını sağlamakla yükümlüydüler. Benzer yükümlülükler,
muhtemelen, yakın zamanlardaki Kilise gibi, çoğu kez geni§ çiftlik ara·
zileripe ve atiaklara sahip olan ve -ku§kusuz- hem toprağın verimli
kullanımından hem de vergi ödemelerinden sorumlu olan tapınak ku­
rumları için de geçerliydi. Müstecir olarak toprak parsellerini i§leyen
küçük çiftçiler ya da kiracılar da toprağı tamamen değerlendirdiklerini
kanıtlamakla yükümlüydüler, aksi takdirde, ellerindeki toprağı ba§ka
birirıe kaptırabilirlerdi. Bu düzeydeki üretim eksiklikleri; sonuçta, büyük
toprak sahibinin sorumlu olduğu arazinin toplam verimliliğini etki­
leyecekti. Sorumluluk alanındaki tüm düzeylerde azami verimliliği sağ·
lamak onun i§iydi.
Vasal devletlerden haraç olarak gönderilenlere ilave olarak, Hitit
tarım alanlarından vergi olarak toplanan tahıl, anayurtta stratejik ola·
rak yerle§tirilmi§ tahıl depolanna konulurdu. Hattu§a§'ta yakınlarda
ortaya çıkarılan silolardan, bu depoların bazılarının yapısına ili§kin yeni
bilgilerimiz var. Kentin kuzeydoğu' ucunda, §imdi Büyükkaya' denilen
dağın sırtında, on bir yer altı tahıl çukuru kazıldı. Ve A§ağı Şehrin gü·
neybatısında, 'kapı duvar' denilen duvarın arkasında, 16 odah iki para·
lel sıradan olu§an bir yeraltı depo kompleksi açığa çıkarıldı. 122 Ara§·
tırmacı Dr. Seeher, Büyükkaya'daki depo hacimlerinin, tahminen, asga·
ri 1 28 ile azami 648 metreküp arasında bir yelpazeye uzanabildiğini ve
'kapı duvar' kompleksinin toplam depolama hacminin 9.800 metreküp

ı 2 ı) Belli tip topraklann sahibi olan ya da en azından bu topraklan i§gal edenlerin


yükümlülükleri ve hizmetlerini gösteren sahhan ve luui terimleri için bkz. Gumey ( 1 990:
84); Hoffner ( 1997b: 244-5).
122) Bkz. Seeher ( 1990:332-4: 2000a ; 2000b ), Bizzat görü§memde, Dr. Seeher,
radyokarbon analizleri temelinde, 'kapı duvar'daki silo kompleksinin, makalesinde
belirttiği gibi onbe§inci/ondördüncü yüzyıl değil, §imdi onaltıncı yüzyıl olarak ta·
rihlendirildiğini ve daha erken bir tarihin de, muhtemelen, Büyükkaya'daki bazı silolara
verilebileceğini belirtti.
94 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

olabileceğini belirtti. Ağırlık olarak, 'kapı duvar' kompleksinin azami


kapasitesi, 32.000 ki§inin bir yıllık istihkakı olan 5.880 ton hububatı
alacak boyuttaydı. Ku§kusuz, krallığın bölgesel idari merkezlerinde de
olduğu gibi, kentin tarihi boyuncam yeraltında ve üstünde in§a edilmi§
ba§ka tahıl siloları da vardı. Hattu§a§ ve diğer yerlerdeki büyük silo­
ların, mevcut halkın yiyecek gereksinimini kar§ılamanın yanında, ülke­
nin büyük alanlarındaki yeniden dağıtım merkezleri olarak da i§lev gör­
düğünü dü§ünebiliriz. 1 24 Yine de, askerlerin büyük bölümü, saray ve tapı·
nak görevlileri, idari görevliler ve ba§kentin i§gücünü olu§ turan i§çilerin
levazım talebi, ülkenin diğer bölümlerine göre çok daha fazlaydı ve sa­
dece ba§kentin kendi gereksinimlerini sağlamak için büyük depolama
faaliyetlerine ihtiyaç duyuluyordu.
Tarımsal verimliliğin temel unsurlarından birisi, uygun i§gücünün
sağlanabilmesiydi. Hititler için, bu, bazen kritik noktalara varabilen
deği§mez bir sorund u. Yıllık askeri seferler anayurttaki i§gücünü sürekli
eritti. Ancak, Hitit orduları genellikle zengin fetih ganimetieriyle dön­
se de, askeri seferler kesinlikle ülkede tarımsal i§gücüne en fazla gereksi­
nim duyulan ilkbahar ve sonbahar mevsimleri arasında gerçekle§tirilirdi.
ݧgücüne en fazla gereksinim duyulduğu ve i§gücünün önemli bir bölümü
dahil ülke nüfusu vebadan kınldığında ise, tannlara doğrudan seslenen
Kral II. Mur§ili'nin etkileyici biçimde dile getirdiği gibi, açlık sınırın­
daki krallığın sonu gelebüirdi:

Ey tannlar, ne yaptınız? Vebanın Ha tti ülkesine girmesine izin verdiniz ve herkes


ölüyor! Şimdi size sunulacak yiyecek ve içkiyi hazırlayacak kimse kalmadı! Ekici
ve biçkilerin hepsi öldügü için tannnın tarlalarını kimse ekmiyor ve biçmiyor!
Tannlara ekmek yapan degirmenci kadıniann hepsi öldü! Sıgır ve koyun çoban­
lannın hepsi öldügünden adak kurbam için koyuruann ve sıgırlann seçildigi koyun
ve sıgır agılları bombo§! 125

Fethedilen topraklardan her yıl ülkeye getirilen yüzlerce, bazen binler­


ce ki§i, büyük olasılıkla, i§gücü açığının kapatılmasında önemli rol oy­
nadılar. Getirilenlerin kayda değer bir bölümü, Hitit çiftlikleri ve otlak-

1 23) Seeher (2000b :287), Knossos'taki ambarlar gibi, A§aeı Şehir dek i Fırtına Tannsı
'

Tapına�ı'na biti§ik olarak in§a edilmi§ ve piıhos diye adlandınlan çok sayıda ambann
olası varlı�ını not eder.
1 24) Seeher (2000b :295), biralık tahıl için de mahsul ayrılm� olması gerekti�ini
söylüyor.
1 2 5) KUB XXIV3 ve kopyalanndan (CfH 376) .
ÇiFTÇI 95

larındaki tarımsal i§gücünü destekiernekte kullanıldı. Aslında, köle ol­


duklarından, ku§kusuz, ülke için değerli varlıklardı ve onları getirmekte
harcanan çaba ve kar§ıla§ılan riskiere kesinlikle değiyorlardı. Belki de,
insani kaygılardan çok bu nedenle, köleci toplumlarda genellikle görü­
len yasalardan daha koruyucu yasalara tabiydiler.

Toprak Satın Almak

Yedinci bölümde göreceğimiz gibi, Yasalar, kölelere, özgür insanların


onlarla evlilik yapmak isteyebileceği kadar zenginle§meleri için, kendi
mülklerine sahip olma ve bunları çoğaltma yetkisi tanıdı. Köleliğe bu
'münevver' yakla§ım (köled bir topluma ne kadar münevver denilebi­
lirse) neredeyse kesinlikle pragmatik temelliydi: 'insan v�rimliliğini aza­
mi düzeye çıkarmanın en iyi yolu, uygun bir ödüller ve te§vikler siste­
minden geçer' ilkesine dayanıyordu. Kölelerin durumunda, bu, güçlü
kuvvetli erkek nüfusunun çoğunun askeri seferlerde olduğu ve tarlaları
i§lemek üzere geride kalanların da ba§ka seçenekleri olmadığı için orada
bulunan insanlar olduğu dikkate alındığında, özellikle önemli bir durum­
du. Hitit dü§ünce tarzına göre, kölelerden yararlanmanın en iyi yolu,
sopayla zora ko§mak değil havuçla a§ vermekti: Böyle birçok insana,
efendileri için gereken hizmeti yerine getirmelerine ek olarak, kendileri
için bir ya da daha fazla arazi parseli i§leme, belki birkaç çiftlik hayvanı
yeti§tirme ve kazançlarının en azından bir kısmını elde tutma fırsatı
verildiği anla§ılmaktadır. Bu yolla, sonuçta, kendi mülklerini alacak ye­
terli kaynağı olu§turabiliyorlardı.
Yasalar'da kaydedilen çe§itli fiyatlar gösteriyor ki, ba§langıç noktası
ne kadar mütevazı olursa olsun, bedeller, çalı§kan ve giri§imci bir çiftçi­
nin alımgücüne uygundu. Çiftçiliğe uygun ancak i§lenecek hale geti·
rilmemi§ toprak çok ucuzdu. Fiyatı iki ya da üç gümü§ §ekeli1 26 a§ma·
dığından, ekili olmayan, 3600 metrekare civarındaki küçük bir 1-IKU
parseli (IKU temel arazi ölçü birimiydi, büyük topraklar bunun kadarıy­
la gösteriliyordu) 127 satın almak mümkündü. Ancak, çiftçinin ekime
alınmı§ bir tarla parçası istediğini dü§ünelim. Bu, ona, ekilmemi§

ı 26) Yasalar'ın ı83. maddesinde belirrildi�i gibi.


ı27) Gipessar daha küçük ölçü birimiydi, ıoo gipessar 3.3 !KU yapıyordu, yani yakla§ık
üç dönüm ya da hektar; Hoffner (ı 997a: 20n. ı 9). Arazi büyüklüklerin ve di�er ölçürolerin
metreyle hesaplanması için bkz. Melcherr ( ı 980) ; van den Hout ( 1 999).
96 HiTiT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

alanının 20 katı kadar pahalıya mal olacaktır. Ba§langıçta bunu ödeye­


cek parası olmayabilir. Ancak yıllarca sıkt çah§maya ve gayret göster­
meye hazırsa, bu, onun için pekala mümkündür. Şimdi de, küçük bir
üzüm bağı istediğini dü§ünelim. Kırk gümü§ §ekelle 1-IKU büyüklüğün­
de bir üzüm bağı arazisine sahip olabilecektir. 128 Hedefine doğru ilerler­
ken bir çift koyun ve keçiyle ba§lar ve birkaç yıl içinde onların yavruları
olur. Hayvanlarının sayısı arttıkça, periyodik olarak, bazılarını ya da
onların yünlerini satar ve kazancıyla yine yeti§tirmek ve yavru elde et­
mek üzere birkaç tane buzağı alır. Birkaç yıl içinde bazılarını eti ve derisi
için sattığı küçük bir sığır sürüsü olmu§tur. Yasalar'daki satı§ fiyatları
listesi, bundan umabileceği kazancı göstermektedir; örneğin, 'bir ko§um
öküzü on iki gümü§ §ekel; bir boğa on §ekel; tamamen yeti§kin bir inek
yedi §ekel; hamile bir inek sekiz §ekel; sütten kesilmi§ bir buzağı dört
§ekel; bir koyun bir §ekel; iki kuzu bir §ekel; üç di§i keçi iki §ekel; . iki
yavru yarım §ekeldir.' 129 Böylece, sadece birkaç hayvandan sağlanan ka­
zanç, bağı elinde tutmasına yetecektir. Göreceğimiz gibi, bunu becer­
diğinde de, yakla§ık dört yıl içirıde, satın almak içirı ödediği bedeli geri
kazanmayı ümit edebilecektir.
Yasalar, bir çiftçinin çok mütevazı araçlarla yola çıktığı' diğer bazı
yöntemleri göstermektedir; köle ya da özgür, çiftçi, sonuçta kendi top­
rağını satın alabiliyor veya kiralayabiliyordu. Köle örneğirıde, sadece
mal birikiminin ötesinde �zgür bir kadın için 'ba§lık parası' ödemeye
yetecek kadar para biriktirme ve böylece özgür eviatlara sahip olma §ansı
gibi- ayrı bir te§vik de vardı. Burada, herkes yarar sağlardı: Hitit hukuku­
nun el verdiği ölçüde konumunu geli§tirme fırsatlarından yararlandığı
için kölenin kendisi, artan verimliliği kendine olduğu kadar efendisirte
de yarar sağladığından kölenin efendisi, verimli i§gücünün en büyük
yararlanıcısı olan devlet.

Kiralık Emek

Hitit toplumunda köle sahipliği basamaklarının ne kadar a§ağı gittiğini


bilmiyoruz. Ancak, Tivatapara gibi bir çiftçi için, bir köleye sahip olma,

128) Fiyar, Yasalar'ın 1 78. ve ı 79. maddelerinde belirriliyor. Aynı alanı, bir ko�unun
ba�ına verilen zarara kar§ılık gelecek cezaları hesaplamakla kullanılan bir formül
çerçevesinde belirleyen ı07. maddeyle kıyaslayınız.
1 29) Yasalar'ın ı 78. ve 1 79. maddelerinden alındı.
ÇiFTÇI 97

ona bakma ve kaçmasına kar§ı önlem almanın maliyeti ondan sağla­


yacağı kazancı -özellikle hiç çall§madan sadece beslenip barındığı kl§
aylarında- kar§ılamayabiliyordu. Yılın faal aylarında, Tivatapara'mn be§
ki§ilik ailesi, çiftçilik yaptığı toprağın gerektirdiği i§lerin hepsiyle ba§a
çıkamazdı. Normal olarak, çalı§an küçük 'hanelerin' yedi ile on ki§i
arasında bir nüfusa sahip olması gerekiyordu.uo Tivatapara, muhteme­
len, gerek duyduğunda, özellikle tarımsal yılın emek yoğun dönemlerin·
de, bir ya da iki aylığına, sözle§meye dayalı olarak özgür i§çi tutuyordu.
Anla§ıldığı kadarıyla, bir erkek i§çinin aylık ücreti 1 gümü§ §ekeldi. Bu
ücretin yarısına kadın i§çi de tutulabiliyordu. Ancak yılın dönemine ve
i§in gerektirdiklerine göre, muhtemelen, farklı ücret ve ödeme yöntem·
leri vardı. Bunu, Yasalar'da yer alan, hasat zamanına ili§kin belirleme ­
den a�lıyoruz: "Eğer bir (özgür) adam deste yapmak, onları arabalara
yüklemek, arnbariara yerle§tirmek ve harman yerini temizlemek için
kendisini ücretle kiralarsa, üç aylık ücreti 1 500 litre arpa olacaktır. Eğer
bir kadın hasat mevsiminde ücretle tutulursa, üç aylık ücreti 600 litre
arpa olacaktır."131 (Madde 1 58.)
Mal olarak ödeme, o zaman, kesinlikle emeğin en uygun kar§ılığıydı.
ݧçi, topladığı ve depoladığı üründen gelecek hasata kadar, ailesinin tüke­
timini kar§ılayacağı bir pay alıyordu. Profesör Hoffner 1500 litre ar­
panın, erkek için aylık bir gümü§ §ekel olan standart ücretin biraz üze·
rine, 3. 75 gü mü§ §ekele denk geldiğini hesapladı, ancak bir §ekel
kar§ılındaki 600 litrelik arpa, ayda yarım §ekel alan kadın için yetersiz
bir ödemeydi. Kadın ve erkek ücretleri arasındaki fark, daha fazla fizik
güç gerektiren görevler erkekte olmak üzere (üstte, madde 158'de belir­
tildiği gibi) , her birinden beklenen i§in farklı olduğunu gösterebilir.
Öte yandan, kadınlar, vebad an olsun, askeri seferlerden ya da erkeklerin
karriu projelerinde çalı§tırılmasından kaynaklansın, özellikle emek açığı
olduğu zamanlarda, erkeklerin yürüttüğü birçok i§i payla§ırdı. Kadın·
ların, genellikle elle yapılan i§lerde -değirmenci, a§çı, dokumacı, keçe ·
ci- ve daha uzmanlık isteyen doktorluk ve ritüel hocalık gibi meslekler·
de çalı§tırıldığını görüyoruz. Ba§ka yerlerde, müzisyen, dansçı ve meyha­
neci olarak ortaya çıkarlar.

130) Öme�in, bkz. Klengel ( 1 986: 28-3 1 ) .


1 3 1 ) Yasa maddelerinin b u v e bundan sonraki çevirileri Hoffner tarafından yapıldı ya
da uyariandı ( 1 997a; 1997b).
98 HiTiT DÜNYASINDA YfWM VE TOPLUM

Çiftçi Topluluklar

Çe§itli küçük çiftlik evleri, muhtemelen, her biri kendi toplumunu ya


da köyünü olu§turan veya onunla bağlantılı kümeler halinde grupla§·
mı§tı. Her birinin köy merkezinden he§ kilometre ya da üç mil uzağı
kapsayan ve kendi yargılama yetkisi içinde bölgenin genel denetimin­
den sorumlu olan bir danl§ma heyeti ve yönetimi vardı. m Danı§ma heye­
ti, toprağın verimli kullanımını ve vergilerin ödenmesini sağlama göre­
vini üstlenmi§ti. Çiftçilerin sahip olduğu ya da kiraladığı toprakların
d1§ında, köyün ortak sahip olduğu ve kiralanarak köye kazanç sağlana·
bilen ya da köylülerin zamanlarının bir kısmını ayırıp kendilerinin i§le­
dikleri topraklar da vardı.
Birbirine yakın ve çoğu durumda -muhtemelen- aralarında net bir
sınır çizgisi olmayan küçük tarlaların yoğun biçimde ekilmesi, büyük
olasılıkla, kom§ular için sürekli bir gerilim ve tartı§ma kaynağı olmu§tu.
Gerçekten de, yasaların birçok maddesi dikkatsiz ya da kötü niyetli
kom§unun i§lediği suçlada ilgiliydi. Örneğin, bir toprak sahibi, sözgeli­
mi yeterince göz kulak olamadığı için, biti§ik meyve bahçesine ya da
bağa giren hayvanlarından herhangi birinin verdiği zarardan sorumluy­
du: "Eğer bir ki§i koyunlarını verimli bir ÜZÜDf bağına sokarsa ve bağ
harap olursa, eğer zarar gören meyvelerse, her 3600 metrekareye 1 O gümü§
§ekel ödeyecektir. Eğer arpaysa (yani önceden hasat edilmiş arpa) üç gümü§
§ekel ödeyecektir." (Madde 107.) On §ekel, muhtemelen, belli büyüklük­
tek[ bir bağın yıllık getirisine e§itti ve suçlu, bağ sahibinin zararını telafi
etmek için, bu miktarı ödeyecekti. (Bu temelde, bizim yukarıda tartl§ılan,
farazi bağ alıcısı, bir yılın gelirini kendi i§gücüne ve diğer cari masraflara
ayırarak, ba§langıçta yaptığı 40 §ekel masrafı be§ yıl geçmeden amorti
edebilecekti.)
Çok yakın yerle§mi§ olan tarımcı toplulukların kar§ıla§tığı tehlike­
ler arasında, özellikle Orta Anadolu'nun kurak, sıcak yaz aylarında çıkan
yangınlar, muhtemelen, en korkutucusuydu. Ekinleri ve meyve bahçe­
lerini ve çiftlik binalarını yakıp kül eden bir yangın, bir çiftçinin ha­
yatını yıllarca, belki de sonsuza kadar mahvedecek bir tehlikeydi. Biri­
nin kendi mülkünde çıkan yangın için tamamen geçerli nedenler olabi­
lirdi. Ancak, bu durumda, adam yangını kontrol altına almak için azami
gayreti göstermek zorundaydı ve dikkatsizliği nedeniyle alevler kom§uya

132) Yasalar'ın bir köyün yasal sorumlulu�unun köy merkezinden 3 DANNA (üç mil
civarında bir mesafe) uzaklı�ı kapsadı�ını belirten 6. maddesinden.
ÇIFTÇI 99

sıçraml§sa önemli bir para cezası söz konusuydu: "Bir adam, tarlasında
yangın çıkarırsa, ve yangın meyveli bir bağa sıçrarsa, bir asma, bir elma
ağacı, bir armut (?) ağacı ya da erik ağacı yanarsa, her ağaç için altı gümü§
§ekel ödeyecek ve toprağı yeniden ekecektir."IJJ (Madde 105)
Özellikle Yasalar'daki diğer suçlar için konulan cezalara kıyasla, her
ağaca altı hatta üç §ekel, küçük bir meyve bahçesi ya da bağ için bile çok
fazla bir meblağ tutabilirdi. Gerçekten de, bazı olaylarda, örneğin sorum­
lu olduğu yangın kom§usunun sadece mevcut ürününü değil de o ürün­
lerin elde edildiği ağaçları ya da asmaları da yok etmi§se, belki de bir
anlık gafletten dolayı ödenecek tazminat, suçluyu iflasa sürükleyebilir·
di. Gerçi bu, Yasalar'daki -suçlu gerekirse sahip olduğu her §eyi kaybede­
rek taz_minatın tamamını kar§ılamalıdır diyen- tazminat ilkesinin doğa­
sındaydı. Cezaların büyüklüğüyle, ku§kusuz, Ha tti ülkesinin küçük çift·
çi topluluklarında sık olarak ortaya çıkabilecek olayları önlemek için
gerekli tüm dikkatin gösterilmesi amaçlanıyordu.

Sığırtınaçlık ve Çobanlar

Hitit dünyasının karma tarımcı ekonomisinde, muhtemelen, her küçük


Hitit çiftçisi, geçiminin bir bölümünü topraktan olduğu kadar çe§itli
hayvanlardan olu§an mütevazı bir hayvan stokundan da kar§ılardı.
Aslında, Hitit ülkesinin zenginliğinin çoğu, büyük ölçüde, hayvan sürü·
lerine ve çabanlara dayalıydı. Örneğin, Profesör Beckman, yün üretimi·
nin ve i§lenmesinin Hitit ekonomisindeki ya§amsal rolünün altını çi·
zer. 1 14 Büyük ve küçük toprak sahiplerinin hayvanları arasında keçiler,
adar, domuzlar ve e§eklerin yanı sıra sığırlar ve koyunlar vardı. İçinde
saray, tapınak ve muazzam anıtmezarların yer aldığı büyük toprakların
sahiplerinin sava§ ganimetieriyle düzenli olarak çoğalan sürüleri de
büyüktü. Sığır ve koyun, askeri seferlerin ödülü olarak yurda getirilen
sava§ ganimetinin en önemli bölümünü olu§tururdu. Bunların bir kıs·
mı kral tarafından kendi mülkleri için alınır, diğerleri sava§ ganimetin·
den pay olarak krala bağlı görevlilerin mülklerine dağıtılırdı.
Bu hayvanları otlatmak için ürün ekimine elveri§li olmayan büyük
alanlar gerekiyordu. Orta Anadolu böyle alanlarla doluydu, ancak böl­
genin çoğu bölümü, §imdiki gibi, bütün bir yıl boyunca büyük sürüleri

1 33) Bkz. madde 98-100, 106. Bu maddelerin ilk üçünde, yangının kasıtlı mı yoksa
yanlı§lıkla mı çıkarıldıgı net olarak belirtilmiyor.
1 00 HiTiT DÜNYASINDA Yf'IVM VE TOPLUM

otlatmaya elveri§li değildi. Yaylacılık, yani sürülerin -deği§en mevsime


göre- kı§ın sahibinin arazisinde odarken sıcak yaz aylarında çimenlik­
lere ta§ınması, aslında Yakın Doğu ve Akdeniz bölgesi ve A§ağı Sahra
anakarasında bugün de olduğu gibi, Hitit kırsal ya§amının -muhteme·
len- deği§meyen özelliklerinden biriydi. Sürekli kendilerine ait toprak­
ları olmayan bazı hayvan sahipleri, 'çadır köylerde', göçebe ya da yarı
göçebe hayatı sürerek, sığırları ve koyunlarıyla nerede elveri§li odak
varsa oraya giderek, ya§amlarının büyük bölümünü hareket halinde geçi­
rirlerdi. m Toprak sahipleri, çobanları, mevsimi gelince uzak odaklara
gitmesi gereken (sığır ve koyunların yanı sıra keçilerin ve adario da
olduğu) sürülere e§lik etmeleri ve yıl boyunca hayvanların ba§ında ge­
nellikle bir koruyucu gibi davranmaları için istihdamıederdi.
Eski Yakın Doğu'da, Klasik dünyadaki gibi, çobaniann kaderinde çoğu
kez yıpratıcılık, yalnızlık ve tehlike vardı. Bu ya§am, ne kadar önemsiz
bir konumu olsa da, kesinlikle, özgür bir ki§inin heves edebileceği tür·
den bir ya§am değildi; çobanlar, aslında, çoğunlukla sava§ esiri olarak
·getirilen kölelerdi. Dü§ük statüleri, görevlerinin gerektirdiği -en sert
ko§ullarda sürünün selametini sağlamak ve çoğunlukla yılın önemli bir
bölümünde efendisinin topraklarından uzak olmak gibi- büyük sorum­
luluklarla pek bağda§mıyordu. Bir efendiye yasal olarak bağlı olanların,
muhtemelen, en güvenilir ve dürüst olanlarına çobanlık görevi veri·
liyordu. Birçok kültürde olduğu gibi, sığırtınaçlık i§inde köpekler de
yardımcı olurdu. Birisi tarafından öldürüldüğünde sahibine 20 §ekel taz·
minat ödenmesi gerektiğine bakılırsa (madde 87) , bu amaç için özel
olarak eğitilmi§ bir köpek, bir çiftçinin en değerli varlıklarındandı. Bu,
sıradan bir köpeğe kar§ı i§lenen suça uygulanan cezanın 20 katı ve öküz,
at, katır ve hamile inek dahil diğer çiftlik hayvanları için Yasalar'da
belirtilmi§ cezaların ise çok üzerinde bir cezaydı. ll6
Yasalar'ın kırka yakın maddesi, tüm külliyatın yakla§ık yüzde 20'si,
çifdik hayvanlarına ayrılmı§tı ve bu da kırsal faaliyederin krallığın zengin·
lik ve refahında oynadığı ya§amsal rolün açık bir göstergesiydi. Bu sayı,
ayrıca, çifdik hayvanlarıyla ve çoğu kez onlarla bağlantılı suçlada ilgili
yasal tartl§malar ve iddialar konusundaki önemli potansiyelin de bir göster-

134) Bkz. yünün genellikle ritüelde büyülü bir madde olarak kullanıldığını kaydeden
Beckman ( 1988:35).
135) Bagımsız bir kom§U devletin sınırlarına bilerek ya da yanlı§lıkla girdiklerinde,
Hitit topraklarına iadelerini gerektiren anla§malarda belirtildiği gibi, kendileri ve
hayvanları, yine de, Hitit Krallığı'na ait olarak kabul edildiler.
1 36) Bkz. madde 74, 76, 77.
ÇIFTÇi 1 0 1

gesiydi. Fiyatları ve kiralama ücretlerini tespit etmenin d!§ında, çiftlik


hayvanlarıyla ilgili kırsal yasalar, temel olarak, çalınan ya da zarar gören
veya yolunu §a§ıran otlak hayvanlarını kapsayan ko§ullarla ilgiliydi.
Çobanları ne kadar titiz olursa olsun, hayvan sahipleri, neredeyse
kaçınılmaz olarak, hırsızlık ya da kaza sonucu veya sürüden tek ba§ına
ayrılan hayvanlar nedeniyle bazı kayıplara maruz kalırdı. Bu kayıplarla,
özellikle sürü açıkta, çitsiz otlak bölgesinde odadığı zaman, oldukça sık
kar§ıla§ılabiliyordu. Büyük olasılıkla, kayıpların büyük bölümü hırsızlık­
tan kaynaklanıyordu ve kısmen caydırıcı önlem olarak, Yasalar, hayvan
hırsızlığına kar§ı ağır cezalar koydu: "Eğer bir kimse bir ko§um öküzü
çalarsa, cezası eskiden 15 sığırdı, ancak §imdi 10 sığır verecektir: üç
tanesi iki ya§ında, üç tanesi bir ya§ında, ve dört tanesi sütten kesilm�,
ve bunları kendi evinden kar§ılayacaktır." (Madde 59.) Orijinal cezanın
indirilm� olması, hayvan hırsızlığına kar§ı daha yumu§ak bir yakla§ımdan
çok, Yasalar 'ın sonraki versiyonundaki genel ceza indiriminden
kaynaklanml§ olabilir. Ne olursa olsun, gözden geçirilm� ceza, mağdura
bire bir tazmirıat ödenmesinirı çok ötesindeydi. Ba§ka yerlerdeki gibi,
burada da, suçlunun ödeyeceği miktarın tespitirıde iki unsur özellikle
öne çıkıyordu: ilki, suçun kasıtlı mı yoksa ihmal sonucu mu olduğu; ve
ikirıcisi, kurbanın kaybının geçimini ne ölçüde etkileyeceğiydi.
Birçok sürü sahibinin hayvanlarını ortak bir odakta odattığı durum­
da, en büyük riskler, sürüdeki hayvaniann kaybolması ya da ba§ka biri­
nin sürüsüne karl§masıydı. Yasal açıdan, krala ya da kesinlikle onu kul­
lanma hakkını ta§ıyana ait olan bu tür bir odağın kullanımını belir­
leyen düzenlemeler konusunda açık ve bütünlüklü bir bilgimiz yok. An­
cak, Ön-Hitit Ka.§ka halkından bir grupla yapılan anla§ma ve sözle§·
melerden, birkaç sürü sahibinin bir odağı ortak kullanabildiğini ve ba­
zen sürülerirı tamamen birbirine karı§abildiğirıi biliyoruz. Anla§malar,
dost Ka§ka gruplarının sürülerirıi Hitit topraklarında Hititler'in sürü­
leriyle birlikte otlatmalarına izin verdi, ancak Hitit sürülerindeki her­
hangi bir kayıptan onları sorumlu tuttu ve sürülerini dü§man Ka§ka
grubu sürüleriyle karl§tırmal�rını yasakladı. 137 Açıkça, her sürü sahibi,
bir kom§uyla tartl§ma çıktığında, çalındığı iddia edilen hayvanlar geri
istendiğinde, kendi hayvanlarını birbirine karl§mı§ iki sürüden bulup
çıkarması gerektiğinde ya da sürüden ayrılan bazı hayvaniarına ba§kaları
tarafından el konulduğunda, kendine ait bir tür damgayla hayvanlarını
ayırabilmeliydi. Bu son örnekte, sürüsünden ayrılmı§ hayvanları bulan-

137) Bkz. CfH 138 ve 140, von Schuler (yay. haz.) ( 1 965: l l 7-34).
1 02 HITIT DÜNYASINDA YAŞI'Nı VE TOPLUM

ların izlemek zorunda oldukları prosedür açıktı: "Eğer bir kimse sürüsün­
den ayrılmı§ bir öküz, bir at, bir katır ya da e§ek bulursa, bu hayvanı
kralın kapısına götürür. Eğer hayvanı kırda bulursa, ya§lılara götürür.
Bulan, hayvana ko§umlarını takar (yani denetim altında tutmak için).
Hayvanın sahibi hayvanı bulduğunda aynen geri alacak, ancak bulan
ki§iyi hırsızlıktan tutuklatamayacaktır. Ancak bulan, hayvanı ya§lılara
teslim etmezse, hırsız sayılacaktır." (Madde 7 1 .)
Prosedür, açıkça, bulduğu ba§ıbo§ hayvanların kendi mülkiyetinde
olduğunu iddia ederek hırsızlık suçlamasından kaçan gerçek hırsızları
engellemek için düzenlenmi§tir. Yasalar, ba§ıbo§ gezen hayvanları ça­
lanlarla bulanlar arasında net bir ayrım gözetmi§tir. İkinci örnekte,
ba§ıbo§ bir hayvanı bulan ve gerçek sahibine iade etmek için bir çaba
göstermeyen ki§inin ödeyeceği tazminat, bilinçli bir hırsızlık durumun­
da ödenecek tazminattan çok daha azdır. Bu, temel olarak, kasıtlı ve
kasıtsız eylem arasındaki aynmdır; ikinci örnekte, suçlu, suçlanmayı
daha az hak etmi§tir.
Hayvanların ayırt edilmesinin d�ında, Hititler'in atlardan ('bir aygır,
sütten yeni kesilmi§se, bir aygır sayılmaz; bir ya§ındaysa, bir aygır sayıl­
maz; iki ya§ındaysa, o bir aygırdır' - Madde 58) boynuzlu sığırların bir­
çok türüne, üç kategorideki köpeklere, 138 farklı koyun, domuz, arı hatta
-kümes hayvanı yerine daha çok kehanet için kullanılan- ku§ türlerine
kadar çe§itli kategorideki hayvanlar için kesin tanımlamaları vardı.
Yasalar, çe§itli arazi bağı§ı belgeleri ve Hitit dünyasındaki tarımsal
faaliyetlerle ilgili diğer metinler okunduğunda, verimli kullanılmaması
durumunda toprağın geri alınmasını, geni§ bir suç yelpazesini kapsayan
sabit cezaları ve sabit olduğu anla§ılan fiyatları, ücretleri ve kiraları ön­
gören son derecede düzenli bir toplum izlenimi ediniyoruz. Besin üreti­
mi yapılan bütün toprakların azami kapasitede kullanılmasını sağlama­
ya verilen mutlak öneme bakılırsa, bu izienim pekala doğru olabilir.
Kas ten, kötü niyetle ya da sadece ihmal nedeniyle kom§ularının geçimi­
ni tehdit edenler, devletin genel selameti açısından da bir tehditti. Ce­
zalandırılmaları keyfe ya da §ansa bırakılamazdı. Ve Hitit anayurdunun
geçimini bağladığı birçok tanmcı topluluğun yakın yerle§imleri göz önü­
ne alındığında, daha geni§ alanlara yayılmı§ çiftlik yerle§imlerine kı­
yasla, bu toplulukların faaliyetlerini yönlendirecek katı, uyumlu düzen­
lernelerin önemi artıyordu.

1 38) Sı�ır-köpekleri, di�er e�timli hayvanlar (muhtemelen av köpekleri) ve ev ya da


çiftlik avlıısu (?) köpekleri; bkz. Yasalar, madde 87-9.
5
Tüccar

ERer bir kimse bir Hitit tüccannı öldürürse, 4.000 gümü§ §ekelıı9
ödeyecektir ve bunu kendi evinden kar§ılayacaktır. ERer bu, Luvi
( = Arzava) ya da Pala topraklannda olursa, 4.000 gümü§ §ekel ödeye­
cek ve aynca mallan yerine koyacakor. ERer Ha tti ülkesindeyse, ken­
disi (aynca) bahsi geçen tüccann gömülmesini üstlenecektir.140

Hitit tarımına dair incelememizden, çok sayıda Hititli'nin topraktan


geçindiği açikça anla§ılıyor. Gerçekten de, krallığın gelirleri, büyük
ölçüde, ülkenin tarımsal üretimine ve buradan doğan vergilere bağlıydı.
Diğer gelir kaynakları, yiyecek, değerli madenler ve çe§itli hammadde­
ler olmak üzere, geni§ bir yelpazeye yayılan mal türleri olarak, vasal dev­
letlerden alınan haraçiardan veya hayvan sürüleri, yağmalanan altın,
gümü§ ve bakır nesneler gibi sava§ ganimetierinden sağlanırdı. Dokuma
üretimi, maden i§letmeleri ve metalürji merkezlerinin çıktıları da,
ku§kusuz, kralın hazinesine bir ölçüde gelir sağlardı. Ancak, yine de, .
Hitit ekonomisi, özellikle çe§itlenmi§ bir ekonomi olmadığı gibi, ulus­
lararası partnerlerle doğrudan etkile§im içindeki bir ekonomi görün­
tüsünde de değildi.

139) Tam olarak, 100 mina; mina-§ekel oranı 1:40'n. Kar§ıi3§Unnca, Babil rayici 1:60,
İ brani rayici 1 : 50'ydi. Yasalar, madde 1 8 1 , bir gümü§ §ekeli dört bakır mina olarak
belirliyor.
140) Yasalar, madde 5, çev.: Hoffner.
1 04 HiTiT DÜNYASINDA YAŞNA VE TOPLUM

Uluslararası ticaret, Asur ve Orta Anadolu krallık ve toplulukları


arasında düzenli olarak yürütülen ticari faaliyetlerle, Hitit Asur Kolani
dönemi öncesinin (onikinci-· onsekizinci yüzyıllar) ayıncı özelliğiydi. 1 41
Dokuma ve kalay, Anadolu'ya, bölgesel olarak çıkarılan gümü§ ve altın
kar§ılığında ithal edildi. Ancak, toplam kar paylarıyla yeterince kanıtlan·
dığı gibi (kalayda % 1 00 ve dokumada %200) , inisiyatif ve riskierin ta·
mamen Asur tarafında olduğu anla§ılmaktadır. Asurlular, ticari giri§im­
ler-ine kolaylık sağlamak için, Anadolu'da ticaret kolonileri kurmtı§lardı
ve onsekizinci yüzyılın ilk yarısında bunlardan vazgeçilmesi sonucun­
da, Hitit anayurdu olan bölge, büyük Yakın Doğu dünyasıyla ticari bağ­
larını kaybetti.
Hitit Krallığı'nın kurulmasıyla, bronz aletler ve silah yapımında kul­
lanılan kalaya yönelik sürekli talep, Hititler için büyük metal kaynak­
ları sağlamayı zorunlu kıldı. Anadolu'da çıkarılmadığı ya da en azından
mevcut olandan daha fazla miktarda çıkarılmadığı sürece, 142 muhteme­
len, Asur kervanlarının kullandığı güneydoğu güzergahı üzerinden ithal
edilmesi gerekti. Kral i. Hattu§ili'nin Mezopotamya ve Suriye'den Hatti
ülkesine uzanan lojistik güzergahın kontrolünü ele geçirmek ve elinde
tutmak ya da en azından bu güzergaha yönelik potansiyel veya gerçek
tehditleri uzakla§tırmak için Suriye'ye düzenli seferler yapması, bu ge­
reksinimden kaynaklanmı§ olabilir.

Tüccarlan Bekleyen Tehlikeler

Hitit dünyasındaki ticaret ve all§veri§e metinlerde pek değinümemesi·


ne ve bu konuda arkeolojinin de metinleri ararınamasına kar§ın, Hitit·
ler, kimi mal ve e§yaları da barı§çı yollarla edindiler. Yasalar'da bu ko­
nuyla ilgili bölümünden bir pasaj, Hitit ülkesindeki tüccara ili§kin eli­
mizdeki birkaç referanstan biridir. 143 Bu, biraz da, önemli bir referanstır.
Bireylere ve mülkiyete kar§ı i§lenen cezai suçların genellikle para ce­
zasına çarptırtldığı Hitit bağlamında, bir tüccarın öldürülmesi duru­
munda öngörülen ceza, diğer suçlara uygulanan cezalara göre çok daha
ağırdır. Bunun, tüccarların Hitit toplumundaki çok yüksek konumlarının

1 4 1 ) Bkz. Bryce ( 1998a: 2 1 -33).


142) Bkz. Bryce ( 1998a:86) ve oradaki alıntılar.
143) Burada bile, 'Hitit' kelimesine tüccarın eklenmesi, sadece yasanın Yeni Hitit
versiyonunda var.
TÜCCAR 1 05

i§areti olduğu ileri sürüldü. 144 Bu doğruysa, bu meslekle ilgilenen çok az


Hititli'nin olması §a§ırtıcıdır. O halde, bu madde gerçekte neyi kastet­
mektedir? Ku§kusuz, bu olayda belirtilen -tüccarın mallarını soymak
için i§lenen- suç, taammüden cinayet suçlarındandır. Bu önemli bir
noktadır. Cezayla verilmek istenen mesaj, adamın öldürülmesinden çok,
malların kaybına yöneliktir. Maddenin sonraki uyarlamasından öğren­
diğimiz gibi, tüccar bir tartı§ma sonucu ya da kazayla öldürülmü§se, yani
suçun temeli soyguna dayanmıyorsa, ceza, 1 00 mina ya da 4000 gümü§
§ekelden önce 240 sonra 80 gümü§ §ekele inerek muazzam bir oranda
azalır. 100 mina, mallarla birlikte, muhtemelen (bu maddenin sonraki
uyarlamasından anla§ıldığına göre) malların üç katı değerinde olan taz­
minat tutarının toplamı olarak hesaplanan bir rakamdı. 145
Yakın Doğu'da tüccarların seyahati tehlikeli bir i§ti ve durum Yasa­
lar'da varsayımiara dayanmadan belirtilmi§ti. Akhenaton ve yabancı
muadilieriyle vasal yöneticileri arasındaki Arnama mektuplarınd,a, ba­
zen, seyahatleri sırasında yolu kesilen ve öldürülen tüccarlardan bahse­
dilir. Bu mektuplardan birinde, Babil Kralı (Il.) Bumaburia§, Akhena­
ton'a Babilli tüccarların Kenan'da (Filistin) firavunun kulları tarafın­
dan öldürülmelerinden yakınır ve suçluların yakalanıp idam edilm�le­
rini ister. 146 Kraliyet koruması altındaki kervanlar bile haydutlara kar§ı
güvende değildir. Yine, Burnaburia§, Akhenaton'a yazdığı mektupta,
Mısır topraklarında firavuna hediye götüren muazzam koruma altın·
daki kervanların bile firavunun kulları tarafından soyulduğundan ya­
kınır. 1 47
Tüccarların özellikle Suriye bölgesinde s.aldırıya maruz kaldıkları
anla§ılmaktadır. Gördüğümüz gibi, bölge mahkemelerindeki kral veki­
linin nezaret ettiği çok sayıdaki dava, tüccarlara kar§ı i§lenen cinayet,
soygun �e adam kaçırma gibi suçlada ilgilidir. Tüccarlar, kurtulmavı
ba§armaları veya yerel haydutlara kaf§ı yeterince güçlü korumaya sahip
olmaları durumunda da, topraklarından geçtikleri yerel yöneticilerin
çapulculuğuna maruz kalıyorlardı. Alasiya (Kıbrıs ya da onun bir parçası)
kralının Akhenaton'a yazdığı ve Mısır topraklarından geçen. tüccar­
larının vergiden muaf tu rulmasını istediği bir mektuptan148 ve yine Kra·
!içe Puduhepa'nın tüccarların mallarının gümrüğünü ödememek için

144) Hoffner ( 1 997a: 1 72); Klengel ( 1979).


145) Bu maddeye ili§kin aynnu için bkz. Friedrich (1 97 1:91-2); Haase ( 1978:2 13-1 9).
146) EA 8.
147) EA 7, 73-82.
148) EA 39.
1 06 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

topraklarına uğramadan geçmelerinden §ikayet eden Ugarit kralı III.


Nikmaddu'ya yazdığı mektuptan öğrendiğimiz gibi, vergiler ve geçi§
ücretleri yasal olarak konulabiliyordu. 149 Ancak Ugarit kralına kervanın­
dan 4000 §ekel değerinde 400 e§ek vermek zorunda kalan Ma§anda ör­
neğinde gördüğümüz gibi, yerel yöneticiler, bazen haddinden fazla açgözlü
oluyordu (2. bölüm).
Seyahat eden tüccarlara kar§ı i§lenen gerçek suçları adalet önüne
getirmek, özellikle Amurru ve Ugarit gibi ülkelerde, pek mümkün değil­
di. Bu ülkelerin dağlık bölgeleri (Habiru gibi) tüccar kervanlarını yağ­
malayıp, yakalanmaları için etkin bir eyleme giri§ilemeden, ganimetie­
riyle birlikte hızla dağlara dönme konusunda ustala§ml§ haydutlar ta­
rafından istila edilmi§ti. Hitit kralları, belki de, seyahat eden tüccar­
ların korunması için yöre yöneticilerini gayrete getirme umuduyla, tüc­
carların güvenle seyahat etmesinden suçun i§lendiği yerdeki bölge
vatanda§larını ve yetkilileri sorumlu tuttu. Bu yükümlülüğü yerine ge­
tinnemeleri halinde ağır tazmirı�tlar ödemek zorunda kaldılar. Örne­
ğin, Kargamı§ genel valisi lni-Te§ub'un düzenlediği bir anla§maya göre,
Kargamı§ vatanda§ları, topraklarından geçerken öldürülen her Ugarit
tüccarı için Ugarit'e üç gümü§ mina tazminat ödeyecekti. Benzer bir
yükümlülük, Kargaml§lı tüccarlara ili§kin olarak, Ugarit vatanda§ları
için de geçerliydi. 1 50 Aslında, bir tüccarın ölümünden ya da soyulmasın­
dan dolayı Ugarit'in önemli miktarda tazminat ödediği bazı örnekler
vardı. Dr. Singer, Ugarit'te seyahat etmenin tehlikelerinin bu ülke hazi­
nesine bir servete mal olması gerektiğini dü§ünüyor. Singer'in belirttiği
gibi, lni-Te§ub, Suriye'deki ticarete yönelik olarak, seyahatleri sırasında
öldürülen tüccarların ailelerine ve i§ ortaklarına ödenecek uygun taz­
minatlarla destekleyici bir yasal çerçeve hazırlanmasında büyük rol oy­
nadı. 15 1 Tüccar Talimmu'nun, i§ ortağı topraklannda haince bir oyuna
kurban giden Apsunalılar'dan aldığı muazzam miktarda gümü§ talent
bu düzenlemenin bir sonucuydu. 152 Ugaritli birisinin gemisine ve yükü­
ne zarar vermekten suçlu bulunan ve mahkemenin zararı ödemeye
mahkum ettiği Sukku adındaki adam örneğinde olduğu gibi, bir tüccar,
ihmal ya da kaza sonucu da olsa, yükü ve gereçleri zarar gördüğü için de
tazminat talep edebilirdi. 151

149) RS 1 7.345 + 1 7 .346 + 1 7.347; Bkz. Singer ( 1 999a:693-4).


150) Bkz. RS 1 7.230, 1 7 . 1 46, 18. 1 1 5, 18.019 ( PRU IV, 1 52-60).
=

1 5 1) Singer ( 1999a :651-2).


152) RS 1 7.229 PRU IV, 16.
=

153) RS 1 7. 133 PRU IV, 1 18- 19; çev.: Beckman ( 1 996a: 1 64).
=
TÜCCAR 1 07

Ticari faaliyetleri koruma gayretleri çoğu kez ba§arıstz olsa da, cüc­
eariann Geç Bronz Çağt'ndaki uluslararast ticaret ağındaki rolleriyle
bağlantth önemini vurgulamaya yaradt. Gümü§ ve bazen kalaydan olan
çubuk ve halka §eklindeki standart paralarm değeri, §ekel veya mina
cinsinden ağuhkla.nyla ölçülüyordu.

Ticaret Merkezi (Emporio)

Doğu Akdeniz'in sahil kentleri uluslararast ticaret ağında merkezi önem


ta§tdtlar. Özellikle Ugarit kentleri, hem Mıstr, Suriye, Mezopotamya ve
Anadolu'nun iç bölgelerindeki mallar ve hammaddeler için çtkt§ yerle­
ri hem de Yunan anakarastmn Mykenai kralltklan ve daha uzak bölgele ­
ri dahil bütün ülkelerden gelen maliann ve ticari e§yamn el deği§tirdiği
pazarlar olarak hizmet verdiler. Kuzeydoğuda, Klasik Kilikya sahili üze·
rindeki Ura, özellikle imparatorluğun son yıllarında, Hitit dünyastmn
ihtiyaçlannın kar§tlanmasmda önemli rol oynayarak, bir yeniden da­
ğltlm merkezi i§levi de gördü.
Uluslararast ticaret merkezlerinden birindeki manzarayt kolayhkla
hayal edebiliriz. Muazzam çe§itlilikte mallar nhttm boyunca ve nhtuna
açtlan sokaklarda beğeniye sunulmaktadrr. Yakın Doğu ve Ege'de büyük
talep gören değerli ve yan değerli maliann sevktyatt stkt koruma altın·
dadtr: Mezopotamyah tüccarlar tarafindan Afganistan'dan getirilen la­
civert ta§; Hatti ve Mıstr dahil birkaç bölgeden gelen altın; Nil Vadisi
çöllerinden ametist, ye§im ve turkuvaz; Minos döneminin Giridi za·
naatkarlanmn elinden çtkma mükemmel i§lenmi§ heykelcikler, yüzük­
ler, küpeler ve bilezikler; bu arada, Girit'ten yeni gelmi§ bir ticaret gemi·
sinden büyük, iki kulplu zeytinyağt ve §arap kaplan indirilmektedir. Bi­
çimli dl§ hatlan olan deniz ve çiçek motifli kaplar, içindekiler bittikten
sonra, tahsildarlarm hakkt olarak onlarda kalacakttr. Yine, Minos za­
naatkarlanmn elinden çtkma ve objets d'arı gibi rağbet gören, küçük,
seramik merhem ve güzel koku kaplan da vergi tahsildarlannm hakktdrr.
Mtstr'dan getirilen boyah yünlü dokumalar, keten giysiler beğeniye su­
nulmaktadtr; bunlar, pahah olduğu halde, Hitit ve Mezopotamya toplu­
munun zengin sıntflannda büyük talep gördüğü için, tüccarlarm heves­
le pe§ine dü§tükleri parçalardu. Büyük miktarda gelen hammaddeleri,
özellikle baktr, kalay ve bronz gibi, ta§tma kolayhğt açtsmdan genellikle
külçe halinde tutulan ticari metalleri depolamak için depolar in§a
edilmi§tir. Bu tür mallar için hem Yakın Doğu'da hem de denizin öbür
1 08 HITIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

tarafında birçok kralın ve tüccarın geçerli sipari§leri vardır. Kervancı·


larla sözle§me yapılml§tır ve nihai durakları olan metalürji merkezleri·
ne sevk edilecek mallar yüklenmek üzeredir.
Az ötede, Büyük Kral'ın temsilcileri Babil ve Mısır'dan gelen atları
incelemektedir. Atların engebeli yollardan gidilen uzun seyahatlerin
sıkıntıianna dayanabilecek güçte ve yapıda olmaları ve sürücülü araba­
ları sava§ta hızla çekmeye uygun olmaları gerektiğinden, dikkatle seçil­
meleri çok önemlidir. Hitit kralının temsilcileri atların ya§ını, sağlam·
lığını ve bacaklarının uzunluğunu kontrol etmektedir.154 Limanın so­
nunda meziyetleri yüksek sesle ilan edilen, iyi görünü§lü, siyah tenli
erkeklerin, kadınların ve çocukların bulunduğu platformun etrafında
bir kalabalık toplanmı§tır. Nubia'daki evlerinden çok uzaktadırlar ve,
kara derileri bu soluk benizli kuzeyiiierin arasında hala yeni bir §eymi§
gibi göründüğünden, bu egzotik insan ticaretini daha yakından görmek
ve onlara dokunmak için kalabalık sabırsızca iti§mektedir. Köle ticareti
bu çağda asla yeni bir faaliyet değildir.
Ticaret sezonunun en hummalı zamanda, ke§meke§i, tozu, gürültüsü,
diller karma§ası ve birbirine geçmi§ güzel ve pis kokularıyla bu merkez·
leri hayal edebilmek mümkündür. İç bölgeden gelen kervancılar yükle­
rini emniyet içinde bo§altmı§, dönü§ yolculukları için mal seçmeden
önce pazarları §öyle bir. dola§maktadırlar. Denizin öbür tarafından gelen
gemiler ve daha yakın yerlere ait küçük tekneler, kalabalık !imanda yer
bulmak için birbirini itelemektedir. Bunlardan ikisinin kaptanı, çok
yakın demir atılmasından dolayı teknelerinin gördüğü kar§ılıklı zarar
üzerine ate§li bir tartı§maya girmi§tir. Her iki taraf da diğerini dava
açmakla tehdit etmektedir. Sokak satıcıları, bağırarak, e§yalarının gü­
zelliklerini ve geldikleri egzotik yerleri övmektedir. Tavernalar ve §arap
evleri muazzam i§ yapmaktadır. Ku§kusuz, daha ho§ yollarla yorgunluk
atmak isteyen mü§terilere hizmet veren kurulu§lar da.

Deniz Ticareti
Bu arada, Ege lima:ılarına gidecek ticaret gemilerine mallar yüklenmek­
tedir. Teknelerin bazıları yöresel Suriye yapımıdır, diğerleri Kıbrıs 1 55 ve

1 54) III. Hanu§ili'nin Babil Kralı Kada§man-Enlil'e yazdı�ı mektupta kendisine bir
at hediye etmesi talebine uygun olarak. (CfH 1 72, yeni Beckman çevirisi ( 1 996a: 1 32-7,
böl. 1 7.)
1 55) Kıbrıs'ın ana ihracat malı, hem ham hem i§lenmi§ ürünler olarak bakırdı.
TÜCCAR 1 09

Mykenai dünyasına aittir. Sefer mevsiminde, Yunan anakarasından Gi­


rit' e ve oradan Mısır'ın güneyine ve sonra Suriye ile Filistin !imanları­
na, oradan güneye ve belki de yukarı Batı Anadolu kıyılarından tekrar
Yunanistan anakarasına döndükleri deniz ticaret güzergahında sürekli
hizmet halindedirler. 156 Kargoda daima çe§itli mallar yer alırdı; bunlar
arasında, bakır ve kalay külçelerine ilaveten altın, fildi§i, fayans, cam,
amber, gü mü§, buhur kaplan, incir yaprağından ilaç, sarı zımık gibi ürün­
ler sayılabilir; 1 57 uğranılan limanlarda bazı mallar bo§altıldığından yeri­
ne yeni mallar alınırdı. Bazılan Uzak Doğu'dan Mezopotamya'daki top­
lama depalarma getirilen ve Babil ve Mari'den geçen, kabul edilmi§
ticaret güzergahı boyunca kıyı limaniarına nakledilen büyük miktarlar­
da metal batıya doğru ta§ınır ve dönü§te yerlerine çoğu kez aynı metal­
lerden yapılmı§ aletler, mücevherler, silahlar, §arap, yağ ve parfüm alınırdı.
Bu deniz merkezli ticareete iyi kar vardı, ancak deniz seyahatinin tehlike­
leri de, en az karadan seyahat eden tüccarlannki kadardı. Kralların on­
ların faaliyetlerini kontrol altında tutmaya yönelik bazı gayretlerine
kar§ın, deniz korsanları sürekli bir tehditti. Bir de, özellikle Güney Ana­
dolu kıyı §eridinin uzun ve çoğu kez !imansız sulannda doğal tehlikeler
vardı. Lukka Diyariarı'nın bir parçası olan Lykia kıyısında158 yeni bulu­
nan Gelidonya Burnu ve Ulu Burun batıklan, denizde aniden §iddetli
bir fırtınaya yakalanan ve güvenli bir liman bulmayı ba§aramayan gemi­
lerin kaderini gösterir.

Hatti'nin Ticari Temaslan

Hititler'in yabancı ülkelerle ticari temaslannın, tamamen değilse bile


biiyük ölçüde Levant (Yakın Doğu) ve Kilikya kıyılan üzerindeki ticaret
merkezlerinden yürütüldüğü neredeyse kesindir. Zaten Eski Hitit Kral­
lığı'nda, I. Hattu§ili'nin Suriye seferleri, kısmen, Hititler'in Suriye'deki
uluslararası emtia pazarlarına ula§masını kolayla§tırmak için yapılmı§

1 56) Bkz. Cline ( 1994:xviii), deniz ticaret güzerg�hlarının ring seferi modeli için.
1 57) Ka§ kıyısı açıklarındaki Ulu Burun bau�ında ke§fedildi� gibi. Bkz. Morris'in
yorumlan ( 1992: 103).
1 58) Prefesör Bass'a göre, Gelidonya gemisi, İÖ 1 200'de batan bir Suriye ticaret
teknesiydi; bkz., öme�in, Bass ( 1 973:34) ; Bass, geminin Kıbrıs kökenli olma ihtimalini
açık bıraku ( 1 973:76). Ulu Burun enkazı, muhtemelen, 2000 yıl öncesine ainir. Cline
( 1 994:xvii), bu teknenin, Suriye-Filistin, Kıbns, Mısır, Mezopotamya, İ talya ve Ege'den
karma yük ta§ıdı�ını kaydediyor.
1 1 O HITIT DÜNYASINDA Y� VE TOPWM

olabilirdi. Ege dünyasından gelen ürünler de, ku§kusuz, bu ticari mal­


ların arasındaydı. Ancak bu mallar Yakın Doğu ve Mısır dünyasının ve
daha batı bölgelerin her tarafından gelen malların sadece bir parçasıydı.
Bu malların pazarlara girmesiyle, Hitit dünyasındaki satıcıların geni§
bir seçenek yelpazesi olmu§tU. I. Şuppiluliuma'nın andördüncü yüzyıl­
daki Kuzey Suriye seferi ve bu seferin ardından bütün bölgede Hitit
vasal krallıklar ağının kurulması, özellikle Ugarit limanları ve Hitit
anayurdu olmak üzere, Yakın Doğu kıyısı limanları arasındaki ticareti
büyük ölçüde kolayla§tırmı§ olmalıdır. Ugarit'in nispeten geni§ kıyı
§eridinde Ugarit'i Akdeniz dünyasıyla Fırat ve ötesine uzanan ülkeler
arasında önemli bir bağlantı yeri yapan dört ya da daha fazla liman vardı.
Hititler'in hangi malları ithal edip kar§ılığında hangi malları sattığı
konusunda metinlerimizde de arkeolajik kayıtlarda da pek ize rastlan­
masa da, metinlerde Ha tti ile Babil, Asur, Mitanni, Suriye-Filistin, Mısır
ve Kıbrıs çevreni arasındaki ticari temaslar belirtiliyor. Orta Anadolu
bölgelerinde,159 Kuzey Suriye ve Kıbrıs'tan birkaç parça çanak çömlek,
bir çift Babil silindir damgası ve pek rastlanmayan türde Mısır ta§ından
ve kaynak ta§ından vazolar görülse de, sayıları, özellikle bu tür maddele­
rin dayanıklı yapıları göz önüne alındığında, Hitit anayurdu ve diğer
ülkeler arasında düzenli bir ticari faaliyeti akla getirecek boyutta değil­
dir. Arkeolajik kayıthırda hiç iz bırakmaml§ ya da ardında çok az iz kalml§
parçaların ticaretinde tutulan eski yola göz atmamız gerekiyor; bu durum­
da tamamen akla yakın görünen §ey bu. Yağ, parfüm, hububat ve doku­
malar gibi, tüketilebilen ve çabuk bozulan kalemler bu kategoriye aittir.
Büyük seramik kaplar, önce, muhte·melen yağ ve tahıl gibi malların de­
niz yoluyla ta§ınmasında kullanıldı, ancak sonra, büyük olasılıkla, bu
mallar, Asur koloni dönemindeki e§ek kervanlarında olduğu gibi, kara
ta§ımacılığına daha uygun bir yöntemle, e§eğin iki yanından sarkıtılan,
zamana kar§ı dayanıksız, deriden muhafazalara aktarıldı.
Göreceğimiz gibi, Babil ve Mısır'dan doktorlar (en azından danı§man
misafir doktorlar olarak) ve katipler ve büyük olasılıkla diğer alanlar­
dan -Babilli kehanetçiler ve ritüelciler gibi- profesyonel insanlar getir·
tildi. Zaman zaman, kesinlikle, Babil'den, Mitanni'den ve Mısır'dan ve
muhtemelen Troya Sava§ı sırasında Homeros'un ileri sürdüğü gibi büyük
bir at yeti§tirme merkezi olan Anadolu'dan at ithal edildi. İmparator­
luğun sonuna doğru, ülkenin açığını kar§ılayacak ölçüde -giderek artan
miktarda- tahıl da ithal edildi. Suriye-Filistin ve Mısır'da üretilen tahılın

1 59) Ayrıntılar için bkz. Cline ( 1 994:70).


TÜCCAR 1 1 1

nakliyesi de Kral III. Hattu§ili'nin Il. Ramses'le imzaladı�ı 'ebedi


anla§ma'nın hemen ardından önemli bir destek kayna�ı oldu. Gerçek­
ten de, gerileyen iç üretim, Hattu§ili'yi firavunla anla§ma yapmaya sevk
eden nedenlerden biri olabilirdi. Ramses'e yazdığı mektuplarının birin­
de, ülkesinde tahıl kalmadığından yakınan Puduhepa'nın bu serzeni§i,
Ramses'i, gelini olmak üzere gönderilen Hitit prensesinin çeyizi
kar§ılı�ında, olabildi�ince at, sı�ır ve koyun toplamaya ikna etmeye yö­
nelikti.160 Aynı sırada, yüksek rütbeli bir Hitit görevlisi Hitit ülkesine
gidecek buğday ve arpanın ivedilikle yüklenmesi i§ini düzenlemek için
Mısır'a gönderildiğinden, firavun, muhtemelen, Hatti'nin tahıl açığını
zaten biliyordu. 161 Bu tür dt§alımlar giderek düzenli hale geldi ve kral­
lığın iyice sonlarına doğru, firavun Merneptah'ın 'ülkeyi ayakta tut­
mak'162 için Hatti'ye gemilerle bu�day gönderdiğine ili§kin ifadesi, Mısır­
lılar'ın belagatle yüklü birçok abartılı iddiasına kıyasla, gerçeğe daha
yakın görünmektedir. Bu, Hattu§a§'ın sondan bir önceki kralı IV. Tutha­
liya zamanında, Hitit sarayından gönderilen mektuptaki belirgin
mü§külat vurgusuyla çeli§memektedir. Mukis'ten Ura'ya 2.000 kor tahıl
(yakla§ık 450 ton) sevkıyatı için bir gemi ve mürettebat iste�inin yer
aldığı mektup, Ugarit kralı III. Nikmaddu ya da Ammurapi'ye (ismi me­
tinde görülmüyor) yazılml§tı. Mektupta alıcının gecikmeye tahammülü
olmadı�ı vurgulanıyordu. 163
Mektupta, ayrıca, tahıl yükünün anayurda ta§ınacağı güzergah da
belirtilir. Mısır ve Filistin'den elde edilen ürün, kıyıyı izleyen deniz gü­
zergahı boyunca gemiyle Ugarit'e ta§ındı. Buradan, yine kıyıyı izleyen
gemiyle, Anadolu'nun güney kıyısı üzerindeki Ura'ya ve oradan da kara
yoluyla Hatti ülkesine nakledildL Nakliye teknelerinin kıyı güzergahını
tercih etmesi, açık deniz seyahati gereksinimini ortadan kaldırdı. Ala­
siya164 limanlarınd;:ın gelen korsanlada ya da doğal tehlikelerle kar§Ua§an
bir geminin duru �u göz önüne alındığında, bu, oldukça önemli bir
geli§meydi. Mısır'dan gelen tahıl gemilerinin Sur kıyılarında yakalan­
dığı fırtınayı anlatan, Sur kentinden gönderilmi§ bir mektuptan öğren­
diğimiz gibi, kıyı seyahati bile bu tehlikelerden uzak değildi.165

160) KUB XXI 38 (CfH1 76), 1 7- 18; AHK i sayı 10S, s. 2 16- 17.
1 6 1 ) KUB III 34 (CfH 1 76) , l S ff.; AHK I sayı 78 s. 184-S; Il, s. 280- 1 . Aynca bkz.
Klengel ( 1 974: 167) ; Slrıger-( 1999a:7 1 S) .
162) KRI I V S , 3.
163) RS 20. 2 1 2 , 1 7-26. Bkz. Bryce'daki tart�ma ( 1998a:364-S).
164) Bkz. Bryce ( 1 998a:368).
165) RS 18.03 1 ; bkz. Singer ( 1999a:672).
1 1 2 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

Malların Hitit yurduna kıyıdan ta§ınması i§ inin, büyük ölçüde, kralın


vekili olarak malların gemiyle Ugarit'ten Ura'ya gönderilmesini ve bu­
radan da Hitit yurduna aktarılmasını düzenleyen Ura tüccarlarının elin­
de olduğu anla§ılmaktadır. 166 Uğra§ının gerektirdiği riskiere rağmen, se­
yahatinin tehlikeleri konusunda donanımlı ve giri§imci bir tüccar, ka­
zançlı bir ya§am sürebilirdi. Hitit dünyasının ihtiyaçlarının kaf§ılanma­
sındaki ya§amsal rolü, ku§kusuz, hizmetlerinin kar§ılığı olan ve fazladan
arazi spekülasyonlarına girmesine yetecek ölçüde ödüllerle mükafatını
buldu. Uralı birkaç tüccar, Ugarit'te yeni mal sevkıyatı için beklerken,
yerel gayrımenkul pazarında yatırım yapma fırsatı buldular. Bu, toplum­
sal gerilimi hayli artırdı. Bölgedeki bazı insanlar borçlarından kurtul­
mak için kendi mülklerini bu yabancılara devretmek zorunda kaldığın­
da, mülkierin yabancıların ellerine dü§mesinden doğan yöresel huzur­
suzluk iyice arttı. Durum, Ugaritli Kral Nigmepa'nın, hükümdan III.
Hattu§ili'ye sorunun çözülmesine ili§kin isteğini belirttiği bir mektup
yazmasına neden olacak ölçüde ciddile§ti. Bu, Hattu§ili'nin ikilem için­
de kalmasına neden oldu. Vasal krallığında bir toplumsal huzursuzluk
çıkması olasılığından kaygılıydı ancak mesleki hizmetleri krallık için
giderek vazgeçilmez hale gelen insanları küstürmek de istemiyordu.
Bu nedenle, vasal yöneticinin ricasına verdiği yanıtta, uzla§tırıcı ni­
telikte bir emir yayınladı: Uralı tüccarların, kı§ın (ticari faaliyetlerin
çoğunun sona erdiği bir zamanda) evlerine dönmeleri §artıyla, yaz ay­
ları boyunca i§lerine devam etmelerine izin verildi. Ugarit'teki mülk
spekülasyonlarına son vereceklerdi ve bir borcun kar§ılığı olarak yöre
insanının mülkünü almaları yasaklandı. Ancak, ba§ka araçlarla borcu­
nu ödeyemeyecek durumdaki bir borçlu, borcunu tüccarın hizmetinde
ödeyecekti. 167
Bu durumda, Hitit dünyasının ticari faaliyetlerinin, özellikle ulus­
lararası ticaretinin büyük bölümünün, genellikle, yabancı aracılar ve
giri§imcilerin elinde olduğu anla§ılmaktadır. Hititler'in uluslararası ti·
cari faaliyet alanındaki küçük rolü, bir ölçüde, bulunduğu coğrafyadan
kaynaklanmı§ gibidir. Kıbrıs, Mısır, Ege ülkeleri ve Suriye-Filistin kıyı
devletlerinin aksine, Hatti ülkesi, karayla çevrelenmi§ti. Hititler'in,
askeri ya da ticari amaçlı, kendi açık deniz gemi istihkakları yoktu.
Giri§tikleri herhangi bir denizcilik faaliyeti mevcut değildi ve çok nadir

166) RS. 17. 130 ve kopyaları. 1 7 .461 ve 18.03 ( PRU IV, 103-5).
=

167) Ref. 28'deki gibi. Ayrıca bkz. Singer ( 1 99a:660-l ile sayı 1 74).
TÜCCAR 1 1 3

giri§imleri de168 Ugarit gibi denizci vasal devletlerinden birinin gemile­


rinin kullanılmasını gerektirirdi. Genel olarak, büyük ticari uygarlıklar,
İÖ ikinci binyıldaki Kıbrıs, Minos Girit ve Mykenai Yunanistanı ile
sonraki çağda Fenike gibi, doğrudan deniz yolu olanlardı. Ancak bütün
mesele bu değildir. Uluslararası ticarette aktif ve ba§arılı olması için, bir
ülkenin sadece güvenilir ve emniyetli deniz güzergahları ve iyi bir ticari
altyapısı (örneğin liman kolaylıkları vb.) olması yetmez, diğer ülkelerde
talep gören ve daha kolay ula§ılabilen kaynaklardan tedarik edilemeye­
cek malları ve malzemeleri yeter miktarda sağlayacak bir kapasiteye de
sahip olması gerekir. Şimdi, Hititler'in demir üreten bir halk oldukları
efsanesi bir kenara bırakıldığına göre, ister hammadde isterse i§lenmi§
ürünler olsun, Hitit anayurdunun kalbinde üretilen, uluslararası an­
lamda esaslı ve sürekli bir ticari talep görmü§ herhangi bir ürün kalemi
saptamak zordur. Altın ve gümü§, bakır ve kur§un gibi mineraller Orta
Anadolu'da ve Hitit denetimi altındaki diğer alanlarda çıkarıldı; en
azından, değerli metallerin önemli bir bölümü ihraç edilmi§ olabilir,
ancak ihraç kalemlerinden sağladıkları gelir, muhtemelen, uluslararası
kaynaklardan aldıklan mallara ödediklerinden daha azdı.
Orta ve Doğu Anadolu'daki diğer Asurlu kolonyal öncüileri gibi,
Hititler'in de Geç Bronz Çağı ticaret ve all§veri§ dünyasının nispeten
pasif katılımcılan oldukları anla§ılmaktadır.169 Yer aldıklan ticari faa­
liyetlerirı çoğu, büyük ölçüde, kendi adiarına hareket eden aracılar eliy­
le yürütüldü. Hitit inisiyatif ve giri§kenliğinin öne çıktığı örnekleri ara­
mamız gereken yer, insanlık gailesinin diğer alanları olacaktır.

168) En önemlileri, IV. Tuthaliya dönemi sırasında Kıbrıs'a saidırmalan ve Tuthaliya'nın


karde§i Il. Şuppiluliuma döneminde Kıbrıs açıklarında dü§man gemileriyle kar§ıla§ma­
larıydı (onüçüncü yüzyılın sonları ve onikinci yüzyılın ba§lan).
169) Bkz. Beckman ( 1999: 166).
6
Sav�çı

Elimi Harumefendime, Güneş Tannçası Arinna'ya doğru kaldırdım


ve şöyle dedim: "Harumefendi_m, Güneş Tannçası Arinna, bana ço­
cuk diyen ve beni küçümseyen düşman komşulann hep topragında
gözü vardı; ey Harumefendim, Güneş Tannçası Arinna, bana el ver ve
yol et önümdeki şu düşman topragını!"

(Kral II. Murşili'nin Yıllıklanndan)

Bu yenilerde, birileri çıkıp kayıtlı tarihin ba§langıcından itibaren en


fazla üç yüz yıl süresince büyük bir sava§ olmadığını ileri sürdü. Bunu
ha§ka bir ifadeyle dile getirirsek, son he§ bin yılın herhangi bir yüz yıllık
sürecini rasgele ele alsaydık, bu sürecin ortalama 94 yılının, yerkürenin
bir ya da daha çok yerindeki büyük çatı§malarla geçtiğini dü§ünecektik.
Bu çatı§maların deği§ik nedenleri vardır. Ancak Thukydides'in tarih
boyunca temel bir casus belli'yi gündeme getirmeye yarayan Atina em­
peryalizmiyle ilgili ifadesi, Aristoteles'in köleliği doğrulamasında yan­
sımasını buldu: "Her zaman deği§mez bir ilke vardır, o da zayıfın güçlüye
boyun eğmesidir," der Thukydides. "Fırsatını bulan hiç kimse, sırf ada­
let kaygısıyla, güç kullanarak üstünlük kurmaktan vazgeçmemi§tir."170
"Birinin yönetmesi, diğerlerinin yönetilmesi," der Aristoteles, "hem
gerekli hem de uygundur."171 Yabancı bir despotun egemenliğine gir­
mekten kaçınan ülkelerin kendileri bir despotun gücüne sahip olmalı

1 70) Thukydides I. 76.


1 7 1 ) Aristoteles, Politika 1254a.
SAVAŞÇI 1 1 5

ve bunu kullanmalıdır v� ancak esaslı bir askeri yeriyi hep el altında


bulundurarak ve kullanarak bunu ba§aracaklardır görü§ü, tarih boyunca
neredeyse bir aksiyom haline gelmi§tir. İnsan yönetmeli ya da yönetil­
melidir, ikisinin ortası yoktur.
Bu genel bağlamda ve özellikle Geç Bronz Çağı'nın çalkantılı yüzyıl­
larında, Hitit dünyası tarihinin, genel olarak, bir askeri çatı§ma tarihi
olmasının §a§ılacak yanı yoktur. Bu tarih, krallık topraklarını geni§·
!etmek, siyasal ve ticari çıkarları artırmak ve sınırları dü§manlara kar§ı
savunmak çabası içinde, bölgesel ve uluslararası boyutta çarpı§an Hitit
kralianna has bir sava§lar kroniğidir. Böyle yaparken, genel olarak, Yakın
Doğulu çağcıllarından, öncüllerinden ya da ardıllarından daha zalim
değillerdi ve fetihlerde çok daha az kan döktüler. Bir Asur kralı görül­
memi§ bir vah§et uygulayarak dü§manlarını sindirip onlara boyun eğdi­
rebilirdi, benzer ko§ularda, bir Hitit kralı, bunu hiç hak etmeyen hain
bir dü§mana bile merhamet göstererek kendisini çoğu kez yücegönüllü
bir fatih olarak ortaya koyabilirdi. Aslında, Kral Il . Mur§ili'nin, vasalın
ya§lı annesinin ricası üzerine isyancı vasal kenti i§gal etmekten son
anda vazgeçtiği zaman olduğu gibi, bu tür gösterilerin insanlıkla ve mer­
hametle ilgisi, çıkarcı pragmatizme özgü olandan daha fazla değildi.

Kesinlikle onun (sadakatsiz vasal) üzerine yürüyecektim ve onu tamamen yok


edecek tim, ancak beni kar§ılamak üzere annesini gönderdi. Kadın dizierime ka­
pandı ve §Unlan söyledi: uEfendim, bizi yok etme. Bizi himayene al." Ve kadın beni
kar§ılamaya geldigi ve dizierime kapandığı için dayanamadım ve Seha lrmak Ülke­
si'ne yürümedim. Ve Manapa-Tarhunda ve Seha lrmak Ülkesi'ni hükmüm al ona
aldım.172

Bu sözde §Övalyece davranl§, neredeyse tümüyle pratik, stratejik kaygıla­


rın sonucudur. m Yine de, kralın, kendisine kar§ ı koyanlara aman verme­
yen acımasız bir cani yerine, insaflı, merhametli bir görüntü sergileme­
sindeki önemi atlamamalıyız.

Savaşa Dair Düşünceler


Birinin dü§manlarıyla çarpı§ması, Hititler arasında, toprağı ekmek ve
tanrtlara tapınmak gibi doğal ve düzenli bir eylemdi. Kral, devlet §enlik-

1 72) ll. Mur§ili'nin 'Ayrınulı Tarihsel Yıllıkları', Yıl 3'ren (CTH 61), Goetze ( 1 933:
.
70-3) .
1 73) Bkz. Bryce ( 1 998a:2 13).
1 1 6 HITiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

lerinde ve adalet dağıtırken olduğu gibi, düzenli olarak, sava§ ta da halkını


yönetirdi. Birkaç istisna dt§ında, yılın önemli bir bölümünü ba§kentin
dı§ında seferde geçirmesi olağandı. Bu seferlerde, kral, Ka§ka kabileleri­
nin sürekli tehdidi altındaki bölgede Hitit otoritesini tazelemek için
kuzeye, isyancı Arzava devletleriyle ilgilenmek için batı ya da güneyba­
tıya yönelebilir ya da Mitanni veya Asur kuvvetlerine veya Suriye böl­
gesindeki isyancı vasallara kar§ı güneye yürüyebilirdi.
Sava§, genellikle, bir i§ti. Fethedilen kentlerin ve toprakların yağ­
malanması, elde edilen ganimetierin ardından buraların haraca bağ­
lanmasıyla önemli bir gelir kaynağı sağlardı. Oü§manın besin üretilen
toprakları tahrip etmesini engellerdi. Ve sava§ eseri 'ganimet-halk'
(NAM.RA.MES) olarak ülkeye getirilenlerle krallığa düzenli bir insan
gücü kaynağı sağlardı. Getirilen insanlar, tarımsal alanlarda i§gücü, kra­
liyet ordusunda asker ve tapınak personeli olarak ve çoğu da yerle§imi
seyrek olan ya da hiç yerle§im olmayan bölgelerde nüfus olu§turmak
üzere kullanılırdı. 174
Kalıcı barı§ın kuraldan çok istisna olduğu bir dünyada, sava§ın
kıyıınından ve deh§etinden, masum kurbanlardan, mülkierin tahriba­
tından, insan uğra§ı ve kaynaklannın feci bir biçimde heba edilmesin­
den bahsetmek pek de anlamlı olmasa gerek. Normal olan, barı§ değil,
sava§ durumuydu. Bir barı§ ideolojisi yoktu. m Özellikle askeri rolleriyle
büyük ağırlıkları olan Tanrıça ݧtar/Şau§ka gibi ilahlar, sava§ın doğal,
kaçınılmaz ve kutsanmı§ bir varolu§ durumu olarak görüldüğünün i§a·
retidir. Yine de, kralın sonucundan zevk ya da onur duyduğu sava§ ör­
nekleri nispeten azdır. Hitit dünyasında, Mısır ve Asur kabartmaların­
daki gibi, bir kralı sava§ alanında dü§manını yok ederken ya da katledilmi§
bedenierin arasında keyifle dola§ırken resmeden bir kabartma yoktur.
Bir kralın serüvenlerinin yazılı kayıtlarında bile, askeri ba§arılar, gerçe­
ği, fethe götüren olayların kısaca belirtilmesini ve -alınan sava§ esirleri
ve sava§ ganimeti dahil- sonuçlarının özetini veren, yalın bir dille anla­
tılır. Bazı istisnalar vardır. Avını acımasızca parçalayarak bundan zevk
alan bir aslan §eklinde betimlenen Hattu§ili'nin sava§ kıyıınından ki§isel
bir zevk duyduğu anla§ılmaktadır. Ancak onun katliam ve yok etmeye
per se dü§künlüğü, ardıllarının kayıtlarında çok az yansıma bulur. Ger-

ı 74) Bkz. Bryce ( l 998a:236-8).


ı 75) Bkz. barı§ ın dı§ta bir sava§ olmamasından çok, iç sava§ olmaması hali, kraliyer
sarayına yönelik bir fesatın var olmaması durumu olarak görüldü�ünü ifade eden l mpa·
rati ( l987: ı 88) .
SAVAŞÇI 1 1 7

çekten de, sonraki krallar, kayıtlarında, bir dü§man ya da isyancı bir


vasalla çarpı§maktan kaçınma çabalarına askeri zaferleri tanımlamak­
tan daha fazla yer vermi§tir.
Bunun ideolojik olduğu kadar pratik bir boyutu da vardır. Krallığı
sürekli sava§a hazır bir durumda olsa da, kralın kendisi, en azından ken­
di dü§üncesinde, asla saldırının kı§kırtıcısı değildi. Kendisini sadece
dü§manlarının durup dururken saldırması ya da sadakatsiz vasallarının
isyanı kar§ısında veya kaçak kullarına kucak açan devlet veya topluluk­
lara duyduğu tepki sonucu eyleme geçen biri olarak sunma çabasındaydı.
Sonuçta, askeri seferlerinin temelinde, bir eunotnia halini geri getirmek
üzere, dü§manları tarafından karma§aya ve düzensizliğe sürüklenmi§
barl§ı, düzeni ve istikrarı yeniden kurma dü§üncesi vardı. Tıpkı Milvius
Köprüsü'nde sava§ırken Constantinus'a öncülük eden parlak haç gibi,
sava§ta ilerlerken tanrıları daima yanında yürüdüğü ya da onun önünde
ko§tuğu içirı -Hanırnefendim, Güne§ Tanrıçası Arirına, ve Efendim, yüce
Fırtına Tanrısı, ve Mezzulla ve önümde giden tüm tanrılar- davasında
haklılığı asla ku§ku götürmezdi. Bu sava§ı düzen ve istikrarı getirmenin
aracı olarak sunan biraz çeli§k ili ideoloji, tarih boyunca, sava§la, özellik­
le özgürlük sava§larıyla bağlantılı bir propagandayı alttan alta destekle­
di. Bunun, en azından Babil Yaradıll§ Efsanesi'nde, Marduk'un, Tiamat
ve onun korkunç zürriyeti tarafından temsil edilen kaos ve karma§a
güçlerine kar§ı kazandığı vah§i, kanlı zaferine kadar eskiye uzandığını
söyleyebiliriz.
Diğerlerinde olduğu gibi Hitit dünyasında da, bu temel ideolojinin,
kralın bir askeri lider olarak yiğitliğiyle, atalarının ba§arılarını taklit
eden ya da onları a§an büyük i§ler yaparak yönetmeye uygun olduğunu
ortaya koyma beklentisiyle uzla§mı§ olması §arttı. Bu, modem bir sava§
kahramanının göğsünde sıralanan madalyalar gibi, onun unvanlar zin­
cirinde -'Güne§im, Büyük Kral, Hatti Ülkesi'nin Kralı, Labama, Kahra­
man- yansımasını bulurdu. Sava§ buna olanak sağlardı. Askeri ba­
§arılardan kazanılan maddi ödüllerin dağıtılması, kralın önde gelen kul­
larının sadakatini sağlamakta ku§kusuz önemliydi.

Lojistik ve Strateji

Yine de, tamamen pratik nedenlerden dolayı, Hitit krallarının dü§mana


kar§ı eyleme geçmekte gerçekten gönülsüz olduğu birkaç olay vardı. Her
§eyden önce, insan gücü sorunu vardı. Askeri giri§imler için bir kralın
1 1 8 HiTiT DÜNYASINDA YPq/'M VE TOPLUM

mevcut kuvvetleri her zaman sınırlıydı. Hitit yurdunda nüfus azlı�ının


sürekli bir sorun oldu�u ve I. Şuppiluliuma zamanında ortaya çıkan öl­
dürücü vebanın ülkeyi 20 sene boyunca kırıp geçirdi�i dönemde bir
buhrana dönü§tü�ü anla§ılmaktadır. Ülkeden uzakta yürütülen bir se­
fer, muhtemelen, lO.OOO'den fazla insanın yer aldığı bir kuvveti kapsar­
dı. 176 Bu, Kral Il. Muvatalli'nin firavun Il. Ramses'e kar§ı sava§ alanına
4 7 .SOO civarında asker sürdüğü Kade§ Sava§ı'nda çok daha fazla bir sayı­
ya ula§mı§tı.177 Çekirdek Hitit kuvveti, duruma göre, sefer bölgesindeki
vasal devletten yardımcılarla ve belki de bazen paralı askerlerle güçlen­
dirilirdi. Ne olursa olsun, Hitit ordusunun sefere çıkması, d ü§man
kom§ularının saldırılarına kar§ı korunmasız kalan anayurdun savunma
kabiliyetini ciddi olarak zaafa uğratırdı. Aslında, kralın, ba§arılı bir se­
ferin ardından, yokluğunda krallığın merkezini istila eden dü§man güç­
lerini püskürtrnek için hemen anayurda dönmek zorunda kaldığı bazı
durumlar olurdu. Anla§ıldığına göre, kral anayurttan uzakta seferdeyken,
geride, nadiren, güvenliği sağlamaya yetecek kadar kuvvet kalıyordu. Ve
tahmin edebilece�imiz gibi, iki ayrı yere birden sefer düzenlenmesi ge­
rektiğinde, yurdun güvenli�i daha büyük bir sorun haline geliyordu.
Bir sefer sezonu, bahardan sonbahar ba§larına kadar - tanmsal i§gü•
c üne talebin en yoğun olduğu ekimden hasata kadar olan süre- uzanabi­
liyordu. Dördüncü bölümde gördüğümüz gibi, Hatti'nin gücü kuvveti
yerinde nüfusunun büyük bölümü, §U ya da bu vasıfla, tarlalarda çall§ırdı.
Hitit toplumunun ağırlıkla tarıma dayalı yapısı göz önüne alındığında,
krallığın geçimindeki katkılarının önemi abartılml§ sayılmaz. Yine de,
muhtemelen, çok sayıda erkek i§çi, haftalar, belki de aylar boyunca, tarım
yılının önemli dönemlerinde, esas i§ leri olan yiyecek üretiminden alıko­
nularak düzenli biçimde askeri hizmete alınırdı. İnsan gücü açığı,
dl§arıdan yurda getirilen ve çiftlik arazilerine, tapınak hizmetine, seyrek
nüfuslu sınır bölgelerine ve kralın ordusuna yerle§tirilen insanlarla bir
ölçüde giderüirdi. Ancak, insan gücü desteği, çoğu kez, talebin altında
kalırdı ve kralın elindeki gücü özel bir sefere bağlayıp bağlamaması ko­
nusunda zor kararlar almasını gerektirirdi. Böyle bir seferin getirdikleri
götürdüklerini kar§ılayabilecek miydi? Eyleme geçmemenin sonuçları
böyle bir eyleme giri§menin maliyetinden daha mı ağır basacaktı?
Hitit kralları Batı Anadolu'daki askeri seferleri çıkma konusunda
çoğu kez gönülsüzdüler. Hititler, vasal devletler üzerindeki hükümranlık-

1 7 6) Bkz. Houwink ten Ca te ( 1 984:72-J).


1 77) Bkz. Beal ( 1 995: 547).
SAVAŞÇI 1 1 9

ları kanalıyla verdikleri gözdağının batıda etkili ve sürekli olmadığına


tarihleri boyunca kendileri de çoğu kez tanık olmu§lardı. Ba§ına buyruk
bırakılan Batı Anadolu krallıkları, Hititler'in güneydeki tampon böl­
gesi, A§ağı Ülke'de ve bölgede bulunan diğer bağlı toprakları ve nihayet
ülkenin kendisi için büyük tehditler olu§turabiliyordu. Ancak krallar,
kendi batı topraklarındaki askeri ve siyasal krizleri, mümkün olduğun­
ca, diplomatik yollarla çözme arayı§ındaydılar. 1./Il. Tuthaliya ve I. Ar­
nuvanda'nın hain batı vasalı Madduvatta'ya kar§ı gösterdikleri olağan­
üstü sabrın nedeni budur. 178 Hattu§ili'nin, ayrıca, bir askeri müdahale­
de bulunmadan bölgede barı§ı kurmak adına, Piyamaradu'nun giri­
§imlerini desteklediği neredeyse kesin olan Ahhiyava kralıyla i§birliği
için uğra§masının nedeni de budur.'79
Batıdaki her askeri sefer, Hititleri, öncelikli çıkarlarının -siyasal,
stratejik, kültürel, ticari- bulunduğu bölgenin tersi bir istikamete, Kiz­
zuvanda Kanalı'yla ve bir süre de Fırat yoluyla Güneydoğu Anadolu'dan
Kuzey Suriye'ye uzanan bir bölgeye sevk etti. Ugarit ve Amarru gibi en
değerli ve kar getiren vasal krallıkları Suriye'deydi. Burada, Halep ve
Kargaml§'ta, doğrudan Büyük Kral'ın oğullarına bağlı naip krallıklar
kurdular. Bu bölgeden, karayoluyla, Yakın Doğu dünyasının en büyük
ticaret ve ileti§im güzergahları geçti. Hitit krallarının Yakın Doğu'nun
diğer büyük krallarıyla en doğrudan temasa geçtiği ve çatı§maya girdiği
uluslararası arena burasıydı. En görkemli zaferlerini burada kazandılar
ve en zengin ganimetieri burada yağmaladılar: I. Hattu§ili'nin Kuzey
Suriye ve Fırat'ın ötesindeki talan seferi, I. Mur§ili'nin Babil'i yağmala­
ması, I. Şuppiluliuma'nın Mitanni'nin merkezini ve bağlı topraklarını
fethi, Il. Muvatalli'nin Kade§'te Il. Ramses'e kar§ı elde ettiği zafer. Bu
bölgede güçlü, sürekli bir askeri ve siyasal mevcudiyet, Geç Bronz Ça­
ğı'nın en büyük uluslararası güçlerinden biri olan Hatti'nin konumu
içirı çok önemliydi.
Ancak bu konumunu sürdürürken, diğer bölgeleri, özellikle batıyı
ihmal edemezdi. I. Şuppiluliuma'nın öğrenemediği ders buydu. İki ya da
daha fazla bölgede aynı anda bunalım çıktığında öncelikleriri tespit edilmi§
olması gerekirdi. Birden fazla bölgeye sefer, ancak nadiren -ve sadece kar§l
konulmaz bir gereksinim olduğunda- gerçekle§en bir durumdu. 180 Bir yer­
de eyleme geçmeme pahasına diğer bir bölgede eyleme geçmeniri riskleri-

ı 78) Bkz. Bryce( l 998a: ı40-9).


ı 79) Bkz. Bryce ( 1 998a: 3 2 ı -4).
ı80) Il. Mur§ili örne�indeki gibi; bkz. Bryce ( 1 998a:2 ı 9-23).
1 20 HiTiT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

nin iyi değerlendirilmesi gerekirdi. Bu tür bir eylemin bütün maliyetleriy·


le olası sonuçlarının da iyi değerlendirilmesi gerekirdi. Hititler'in, batıda
Anadolu'nun Ege kıyılarından doğuda Fırat Nehri'ne kadar uzanan muaz­
zam büyüklükteki toprakları yönetmek ve korumak için, nispeten sınırlı
olan mevcut askeri kaynaklarını, özellikle de beklentiler az olduğu zaman,
mümkün olduğunca tutumlu kullanması gerekmi§ti. Ve çatl§ma çıknğın­
da, seferi mümkün olduğunca kısa tutmak ve zaferden azami kazanımı
elde etmek için askerlerden hem insan gücü hem de matbiel olarak en iyi
biçimde yararlanılması zorunluluğu vardı.
Ayrıca, askeri operasyonların ki§ karları ba§lamadan biririlmesi ge·
rektiğini unutmamalıyız. Bu, özellikle yılın ilerlemi§ bir zamanına rast·
ladığında, sefere elveri§li süreyi kısıtlayan ba§lıca unsurlardan biriydi.
Kral ve askerlerinin kı§ı sefer bölgesi ya da civarında geçirmesi çok na·
dir bir durumdu.181 Kralın kı§ nedeniyle askeri operasyonları in medias
res (yanda) keserek yurda dönmek ve ertesi yıl her §eye yeniden ba§lamak
zorunda kaldığı zamanlar da olurdu. Gerçi, bir seferi tek bir mevsimde
tamamlaml§ olduğu zaman bile, kendisinin ve ordusunun eve dönü§ü
ba§lamadan önce bazı gecikmeler oluyordu. Askeri zaferin ardından si­
yasal anla§manın yapılması gereksinimi doğabilirdi; ve kentin teslim
olmayı reddetmesi durumunda, yağma yapılması ve ülkeye götürülecek
ganimetin yüklenmesi için zamana ihtiyaç vardı. Sava§ın 'temel' kuralı,
direnmeden teslim olan ve galip gelen tarafa sadakat sözü veren kentin
yağmalanmamasıydı. Ancak bir meydan okuma söz konusuysa ve ken­
tin zorla alınması gerekiyorsa, savunması dü§er dü§mez yağmalanıp soyu­
labilirdi. Konstantinopolis'in kenti ku§atan Türk kuvvetlerinin ba§ın·
daki ll. Mehmet'in §artlarını reddetmesinin ardından 1453'te ya§adığı
kaderi payla§an birçok eski örnek vardır.

Savaş Ganimetieri

Sava§ ganimetierinin ağırlığı nedeniyle, ordunun eve dönü§ü, sefere


çıkı§ından çok daha uzun bir zamanı gerektirebiliyordu. Yenik kentin
tanrılarının değerli metailere i§lenmi§ putları dahil, görkemli zafer ga·
nimetlerinin yığıldığı arabalar, orijinal boyutta altın boğalar, gümü§ ara·
balar, gümü§ kaplı pruvalı tekneler, ku§kusuz, günlük ilerlemeyi gecikti·
ren unsurlardı. Ancak, seferlerin çoğunda, ganimetierin tartı§masız en

1 8 1 ) ll. Mur§ili'nin Arzava seferi, yönetiminin üçüncü ve dördüncü yılını kapsamı§tı.


SAVAŞÇI 1 2 1

büyük bölümünü insan ve çiftlik hayvanları olu§tururdu. Özellikle Il.


Mur§ili'nin zamanından itibaren, insan, koyun ve sığır ganimetierinin
fethedilen ülkeden anayurda ta§ınması konusu, askeri metinlerde sıkça
yer alır. Getirilen insanların sayısı bazen yüzleri, b"azen binleri bulmak­
tadır; kimi zaman da ele geçirilen havan ve esirler sayılamayacak kadar
çoktur. "Saraya getirdiğim insan sayısı 15.000'di. Ancak Hattu§a§ gene­
ralleri, piyadeleri ve arabalarının getirdiği esirler, sığır ve koyunlar sayı­
lamayacak kadardı." Bunlar, Mur§ili'nin zaferlerinin birinin ardından
kaydettiği sözcüklerdir.
Böyle sade, gerçek ifadeler, fetih dualarının nakaratı olup çıkar. Yine
de, gönülsüz insan kitlelerini ve 'sayısız' hayvanı bazen yüzlerce kilome­
trelik çetin bir güzergahtan anayurda nakletmeyi içeren muazzam lojis­
tik operasyonun göstergesi olamaz. Fethedilen ülkeden sağlıklı yapılı
adamlar, kadınlar ve çocuklar seçilir ve yakın askeri koruma altında
fatihlerinin ülkelerine dönü§ yolculuğuna katılmaya mecbur edilirdi.
Bu insanlardan bazıları için, ya§amlarının geri kalan bölümünü yabancı
bir ülkede ve özgürlüklerinden mahrum olarak geçirme olasılığı, kendi
ülkelerine kaçmayı ya da ba§ka ülkelere sığınmayı denemeleri için güçlü
bir nedendi. Özellikle esirlerinin sayısının çok olduğu ve güzergahları
yabancı ve dü§man topraklardan geçtiği zaman, bunu önleyici tedbirle­
rin alınması, Hititler için -muhtemelen- sürekli bir sorun olurdu. Kaçak
adaylarının cesaretini kırmak için, gidecekleri bir yer olmadığını gös­
termeye çalı§ırlardı. Kaçaklara sığınma sağlama olasılığı olan bölge yö­
neticilerine korkunç tehditler savrulurdu. Bu yöntemler, cesaretleri kırsa
da, Ha tti yolundaki mahkumların firar etmelerine her zaman engel ola­
mazdı. Ve bazı yerel kralların kaçan ve kendilerinden sığınma isteyenle­
ri Hitit otoritesine geri vermeyi reddetmeleri, çoğu kez, ani ve §iddetli
askeri misillernelere yol açtı.
Gözetim le ilgili -esirler üzerinde sıkı bir denetim kurmak ve kaçma­
larına engel olmak- sorumluluklarının dı§ında, Hitit seferi güçlerinin,
yürüyü§ sırasında esir nüfusun ve onların hayvan stokunun gereksirtim­
lerini yeterince kar§ılama ve korunmalarını sağlama görevleri vardı.
Sefer yolundaki ordu, tedarikini Hattu§a§'tan getirirdi; muhtemelen,
sefer güzergahı boyunca stratejik olarak yerle§tirilmi§ besin depoların­
dan ikmal yapar ve ordunun geçtiği yerlerdeki vasal krallıklardan da
destek sağlardı. Ancak, eve dönü§ yolculuğunda, ordu, kendisine ve
hayvaniarına yiyecek sağlamanın yanı sıra, yüzlerce ve bazen binlerce
esir adama, kadına ve çocuğa, çok sayıdaki koyun ve sığıra yolculuk süre­
since yiyecek ve su sağlamak zorundaydı. Fethedilen ülkedeki sağlıklı
J 22 HITIT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

insanların seçiminde gerekli özen gösterilmi§ olsa da, birçoğunun, se­


yahatin yükünü ta§ıyacak gücü olmazdı. Çoğu kez, genellikle sert çevre­
sel ko§ullar altında haftalarca süren seyahatin zorlukları kendisini gös­
terirdi. Yağma birliğiyle eve dönen, sayısı önemli ölçüde azalml§ ve bir
hayli güçsüzle§mi§ durumdaki ordunun, bu yüzden, tüm yaptıklarının
bo§a gitmݧ olması mümkündü. Yürüyü§ sırasındaki kayıplar asgari dü­
zeyde tutulmalıydı. Bu, yolculuğu, muhtemelen, cansız ganimetieri
ta§ıyan arabalardan çok daha fazla yava§latır ve canlı ganimetin ülkeye
güvenle nakledilmesini sağlamak için hatırı sayılır bir muhafız gücü
gerektirirdi. Büyük kral, seferin sonunda, varlığına acil gereksinim
duyuluyorsa, mümkün olduğunca çabuk ve sağlayabildiği kadar çok asker­
le Hattu§a§'a dönerdi. Ancak, yolculuk sırasında binlerce mahkOm ve
hayvanın korunması, ihtiyaçlarının kar§ılanması ve denetlenmesi,
ku§kusuz, ordunun büyük bir bölümünün, bunların gidilecek yere
ula§masını sağlama sorumluluğunu üsdenmesi anlamına geliyordu.
Bununla birlikte, fethin kazandırdıkları, ülkeye ta§ıdıklarının ne­
den olduğu masraflara, harcanan zamana ve girilen riskiere göre, açıkça
daha fazlaydı. Sarayları ve tapınakları, I. Hattu§ili'nin güney seferirıden
dönerken getirdiği türden değerli metaller ve diğer kıymetli parçalarla
donatılml§ kentlerin yağmalanması ve soyulması, fatihe göz kama§ttrıcı
ganimeder sağladığı gibi, ülkesinirı kendilerine sıkça bu tür ganimetieri
adadığı tanrıları gözünde de hatırı sayılır bir değer kazandırırdı. Ancak
çoğu seferin gerçek anlamda en büyük getirisi canlı ganimederdi. Gani­
met insanlardan hangi amaçlarla yararlanıldığından bahsetmi§tik. Bun­
ların en önemlilerinden biri, iç ݧgücü kaynağındaki açığın kar§ılanması
ya da, en azından, azaltılmasında önemli bir rol aynadıkları tarımsal
ݧgücüne olan katkılarıydı. Sürekli insan nakli, tarımsal temelli Hitit
ekonomisinde, muhtemelen, önemli bir rol oynardı. Ve ülkeye getirilen
bu insanların, kralın toprak sahibi askeri görevlileri için i§gücü olarak
ayrılması, ku§kusuz, kralın böylesine ödüllendirdiği ki§ilerden bekle­
diği destek ve sadakatİn sürmesirıe yardımcı olurdu.

İsyan ve İç Sava§

Maliyetini, bilinen kar§ılıkların hiçbirirıin telafi ederneyeceği bir sava§


türü vardı. Sava§ bir ݧSe, o zaman iç sava§ kötü bir i§ti, gerçekten de çok
kötü bir i§. Daha kayıtlı tarihinin ilk yıllarında, Hitit ülkesi krala kar§ı
iç isyanlada uğra§tı. I. HattU§ili, bize, büyükbabasına kar§ı yapılan ayak-
SAVAŞÇI 1 23

lanmavı anlatır, sonra, kendi yönetimi sırasmda ardıllık meselesiyle il·


. gili olarak oğullarının ve kızının isyanlarını sayar. Bu ayaklanmalar has­
tınldı ve sonunda Hattu§uli'nin torunu Mur§ili, dedesinin isteği doğ­
rultusunda, barl§ yoluyla tahta geçmeyi ba§ardı. Ancak Halep ve Ba­
bil'in fethini kapsayan sekçin kariyeri, kaymbiraderi tarafından öldürül­
mesiyle kısa kesildi ve yerine kaymbiraderi geçti. Bu bir örnek olu§turdu.
Sonra gelen dört kralın hepsi de selefierini §iddet kullanarak uzakla§tırdı.
Tahtı zorla ele geçirenlerin sonuncusu, Telipinu, ünlü bildirgesinde
kaydedildiği gibi, ardıllık kuralları olu§turarak bütün karı§ıklığı düzelt·
meyi deneyene kadar kimin kral olacağı son anda belli oluyordu.
Bu kanlı, öldürücü çatl§maların en ciddi sonucu, krallığın kendi içinde
bölünmesi ve dü§manları için kolay bir av haline gelmesiydi; Telipi·
nu'nun tahta geçtiği sırada, ülke, ba§kent ve hemen etrafındaki bölge·
den biraz daha küçük bir alanı kaplıyordu. Ülkenin eski topraklarını
mümkün olduğunca geri almak gibi (azımsanmayacak bir ba§arıyla yeri­
ne getirdi bunu) bir görevle kar§ıla§an Telipinu, bildirgesinin giri§inde,
bir ülkenin kendi içinde sava§ olmasınm feci sonuçlarını ayrmtılı ola­
rak açıkladı. Parçalanmı§ krallığın kaygıları sadece insan biçimli
dü§manlardan kaynaklanmıyordu. Telipinu'ya göre, tanrılar, gaspçı kral·
ları ve kullarını kuraklık ve dü§man istilasıyla cezalandırarak soruna
müdahale etmi§ti. Hatti halkının, genel olarak, bu hanedan çatl§malarına
ve isyanlara ne ölçüde katıldığını net olarak bilemeyiz. Gerçi tam bir iç
sava§ durumu nadiren ya§anml§ olsa bile, sonuçları, muhtemelen, ülke
için bir felaket olurdu. Hattu§a§ tahtmda kimin oturacağı konusunda
çıkan kimi tartı§malarda kan dökülmü§ olsa da, Telipinu'nun ardıllık
kuralları monar§iye ilave bir istikrar sağladı. Ancak saray darbelerinin
en kötüsü, ku§kusuz, Hitit devletini tam bir iç sava§a sürüklemi§ olan
darbeydi. Bu, tahttaki kral Urhi-Te§ub'un amcası III. Hattu§ili'nin yeğe·
ninden tahtı zorla aldığı 1 276 yılı civarında oldu. Hattu§ili, genellikle
Savunu olarak adlandırılan belgede, eylemini savunmaya çalı§tı. İleri
sürdüğü argümanlar samirniyetten tamamen uzaktı. Birinci rütbeden
bir anneden olmasa da Urhi-Te§ub'un dürüst bir kral olduğuna ve
Hattu§ili'nin Urhi-Te§ub'un babası (ve kendi karde§i) Muvatalli za­
manmdan beri sahip olduğu üst düzey görevlerden uzakla§tırılmasmdan
dolayı ona öfke ve küçümsemeyle yakla§tığma ku§ku yoktu. Bu ki§isel
kırgmlık, büyük bir iç sava§a neden olduğu dü§ünülen ve anayurdu a§ıp
Hattu§a§'ın kendi içinde dövü§üp yağmalanmasına kadar uzanan
çatl§malardan birini zamantndan önce ba§lattı. Hem anayurt hem .de
vasal devletlerin vatanda§larının bağlılığında uzun süreli kopu§lar oldu.
1 24 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

Bizde, sadece Hattu§ili'ye ait olan ve tarihin galipler tarafından yazıl­


dığı darbımeselini boka hatırlatan kayıtlar var. Bu örnekte, galip,
çatl§manın yol. açtığı tahribatın ve Urhi-Te§ub'un sahip olduğu güçlü
desteğin boyutlarını hatırı sayılır ölçüde küçültmü§tür. Bunları ancak
Apology'de geçen bahislerden ve Hattu§ili'nin sonradan Hattu§a§ halkı­
na yönelik bildirgesinden çıkarabiliyoı:uz. Urhi-Te§ub'un bir zaferi, bize,
olayların dramatik açıdan son derece farklı bir çe§itlemesini sunahilirdi
ku§kusuz. Hattu§ili eylemlerini nasıl savundu? Bir askeri lider yabancı
bir dü§mana kar§ı eyleme giri§mesinin haklı nedenlerini hemen bulabi­
lir. Ancak kendi halkına kar§ı silaha sarılmasını nasıl mazur gösterecek­
tir? Ba§lattığı çatl§mayı iki hasım arasındaki me§ru bir mücadele olarak
gösteren Hattu§ili örneğinde, zorba, darbesinin kutsal bir rıza gördüğünü
iddia etmi§tir. Davasının haklılığını onayiayan da tanrılardır. 182 Bu
§ekilde, siyasal ya da askeri bir tahrikçi/hilebaz, yasalara tümüyle uygun·
suz eylemini sahte bir me§ruiyetin yaldızı altında gizleme pe§indedir.
Tanrılar, bir hukuk mahkemesindeki yargıç gibi, kar§ılıklı iddiaların
geçerliliğine bakıp, askeri bir zafere hükmeder gibi, hangi tarafın haklı
olduğuna karar vereceklerdir. "Yargı için Fırtına Tanrısı Efendim ve Sa­
muha Şau§ka Hanımefendirn'e gidelim," der Hattu§ili. "Eğer imtihan·
dan sen üstün çıkarsan, seni yükseltecekler;181 eğer ben üstün çıkarsam,
beni yükseltecekler." Hattu§ili'nin büyükbabası Kral Il. Mur§ili de esir­
leri iade etme talebini reddeden Arzava kralı Uhhaziti'ye §öyle demi§ti:
"Tamam öyleyse! Mücadele edelim. Fırtına Tanrısı Efendim karar ver­
sin! "184 Kral V. Henry de Fransa Kralı Charles'la sava§ ını böyle
me§rula§tırmak istedi. Çoğu sava§, böylesine aldatıcı bir 'kutsal sava§'
mazeretiyle me§rula§tırıldı. Galip olan, bu yolla, kendi inandığı gibi,
tanrının onun yanında olduğunu gösterir.

Ordunun Düzenlenmesi

Kral, Hitit ordusunun ba§komutanıydı ve büyük seferlerde askerlerini


bizzat yönetirdi. 185 Bu nedenle, ilkbahar ve sonbaharın sonu arasında

182) Askeri çatl§maların, genel olarak, kutsal yargı tarafından karara ba�lanacak bir
dava olarak sunulmasına il�kin bkz. Houwink ten Cate ( 1 984: 72).
183) KBo VI 29 (CTH 85) ii I, çev.: Liverani ( 1990: 1 56) .
184) Il. Mur§ili'nin 'Ayrıntılı Tarihsel Yıllıkları', Yıl )'ten; Goetze ( 1 933:46-7).
185) Kralın, sava§ alanında olmadığında bile, karar mekanizması olarak seferlerdeki
aktif rolü için bkz. Beal ( 1 992: 3 1 3 - 1 7) .
SAVAŞÇI 1 25

kalan yılın önemli bir bölümünde dü§manlarla sava§mak için sarayın­


dan uzakta olması gayet normaldi. Müstakbel bir kralın ve karde§lerinin
askeri eğitimi, muhtemelen, ergenliğin ilk yıllarında ba§lardı ve bazen
bu erken ya§ta gerçek sava§ deneyimi ya§adıkları da olurdu. Örneğin,
müstakbel kral IV. Tuthaliya'nın daha on iki ya§ında Ka§ka bölgesindeki
seferlere katıldığı anla§ılmaktadır. Ancak, sava§ sanatında iyi bir eğitim
almalarına kar§ın, Hitit krallarının çoğu, askeri operasyonların büyük
bölümünü çarpı§maların yoğun olduğu bölgeden uzakta, güvenli bir
noktadan yönetir ya da bizzat çarpı§maya girdiklerinde muhafızlar ta­
rafından sıkı bir §ekilde korunurdu. Yunan destan kahramanından
sava§ın her anında ya§amını ortaya koyması beklenir. Oysa Hitit prag­
matizminde, Ha§metmeap, sava§ın tehlikelerine maruz kalacak kadar
yakında değildir. Askeri cesaretine rağmen, bütün krallığı bir anda bu­
nalıma sürükleyecek, hedefine yönelmi§ bir mızrak ya da tesadüfi bir
kılıç darbesi, göze alınabilecek bir risk değildi. Çoğu Hitit kralı neredey­
se her yılın önemli bir bölümünü sava§ alanında geçirse de, bildiğimiz
kadarıyla, bütün Hitit tarihinde, sava§ta aldığı yaralar I. Hattu§ili'nin
ölüm nedenleri arasında sayılabilse de, sava§ alanında ölmü§ bir tek
Hitit kralı yoktur. Bunun §anstan çok iyi yönetim ve tedbirlilikten
kaynaklanml§ olması çok daha akla yakın görünmektedir.
Kral ba§ka bir seferle uğra§ırken ya da ba§ka yerdeki acil bir konuya
bakarken, ba§kentte kalmak ya da ba§kente dönmek zorunda hisset­
tiğinde, isteksiz olduğunda ya da seferin varlığını gerektirecek önemde
olmadığını dü§ündüğü bazı durumlarda, askeri idareyi bir vekile devre­
derdi. Bu uygulamada, bazen, Kral I. Şuppiluliuma'nın atadığı oğulları
Arnuvanda ve Şarri-Ku§uh örneğindeki gibi olağanüstü bir ba§arı elde
edilir, bazen de 1./II. Tuthaliya'nın Güneybatı Anadolu'ya atadığı Kisna­
pili örneğindeki gibi feci sonuçlar ya§anırdı. Kisnapili'nin ordusu pusu­
ya dü§ürüldü, bozguna uğratıldı ve komutanıyla vekili öldürüldü. Kral,
ayrıca, kendi genel komutası altında, bir tümenin ba§ına bir vekil ata­
yabilirdi. Esas vekili, genellikle, veliaht olarak gösterdiği oğluydu. 1./II .
Tuthaliya'nın (evlatlık?) oğlu ve daha sonra ortak naibi ve nihai ardılı
·

olan I. Arnuvanda, babasının yönetimi sırasında asaleten askeri ku­


mandanlığa atandı. Yine, veliaht prens olarak Hitit ordularını Suriye ve
Mitanni topraklarında yönetmi§ olan I. Şuppiluliuma'nın oğlu Il. Ar­
nuvanda, sava§ta pi§mi§ biri olarak tahta geçti. Kralın diğeri oğulları,
özellikle Il. Arnuvanda'nın karde§i, Fırat'ın iki yakasındaki bölgelerde
önemli askeri sorumluluklar almı§ olan Kargamı§ kral naibi Piyassili de
(Şarri-Ku§uh) komutanlık yaptı. O sırada diğer karde§i (daha küçük olan
1 26 HiTIT DÜNYASINDA YAŞ/'M VE TOPLUM

§anssız Tuthaliya) atandığından, veliaht prens olmamasına kar§ın,


Şuppiluliuma'nın kendisi de, tahta çıkmadan önce, hasta babası Il. Tut·
haliya adına komutanlığı üsdenmi§ti.
Kralın karde§lerinin, özellikle oldukça prestijli GAL MESEDI (Mu­
hafızların Ba§ı) makamını i§gal etmeleri durumunda, kral ve veliahtın
hemen altındaki yüksek askeri görevlere atandıkları anla§ılmaktadır.
Bu göreve atananlara bazen bağımsız askeri komutanlıklar verilirdi. Son·
raki kral III. Hattu§ili, karde§i Muvatalli tahttayken GAL MESEDI maka­
mındaydı. Görevi, ona, önemli askeri üstünlükler -Kade§ Sava§ı'nda ve
ülkenin kuzey yarısında üslenen birliklerin ba§komutanı olarak- sağla­
dı ve, ku§kusuz, tahta kendisinin çıkmasına yönelik hırsını artırdı. Diğer
prestijli makam GAL GESTIN de (tam çevirisi 'Şarapçı Ba§ı (Kahya) ',
makamın yüceltilmi§ konumunu maskeliyor), genellikle, kralın karde§i
ya da ba§ka yakın akrabası tarafından i§gal edilirdi. Bu görev de, bazen,
bağımsız bir askeri komutanlıkla bağlantılandırılırdı.ı86 Çoğu kez, kra·
liyet ailesi üyeleri olsalar da, askeri hiyerar§i içinde alt konumda yer
alan görevliler, her bin adama bir subay olmak üzere arabalı birlikler ve
piyade birlikleri komutaniıkiarını üstlenirdi. Bunların altında, Hatti
ülkesinin ileri gelenlerinden ve yüksek düzeyde toprak sahiplerinden
olu§an diğer görevliler yelpazesi yer alırdı. Konumları ve sorumluluk­
Ianna göre, rütbeleri, albaydan çavu§a kadar inen rütbelerin o zamanki
muadiliydi.187
Ordu, piyade ve arabalı askerlerden olu§ urdu. Mısır kabartmalarında
atlılar da resmed ilir. Ancak bunlar, çok büyük olasılıkla, sadece ke§if ve
haberle§me için kullanılırdı. Mısır ve Mykenai dünyasında olduğu gibi
Hitit askeri operasyonlarında da küçük bir rol oynamı§ olması mümkün
görünse bile, orduda süvari birliklerinin varlığına ili§kin açık bir
kanıtımız yoktur.188 Orduda mızrakçı olarak hizmet veren piyade, bazen,
yüzde 90'a varan oranıyla, kralın ordusunun en büyük bölümünü
olu§tururdu. Piyadenin çekirdeğini, kralın özgür erkeklerden asker
yazılmı§ kendi askerlerinden ibaret, tımarlı krallıklardan ve imparator­
luk civarındaki bölgelerden askere alınanlada desteklenen sürekli bir
askeri yapı olu§tururdu.189 Düzenli ordu, kı§ları Hattu§a§'taki kı§lada

186) Makamla ilgili sivil i§ler için bkz. I. bölüm. Genel olarak makam için bkz. Beal
(1992:342-57).
187) Bkz. Beal ( 1 995:546-7).
188) Bkz. Beal ( 1992: 197-8; 1 995: 548-9).
189) Bkz. Beal ( 1992: 3 7-55). Sürekli birlikler için kullanılan terimler UKU.US ve
saTikuvadır.
SAVAŞÇI 1 27

geçirirdi ve askeri bir faaliyetin olmadı�ı zamanlarda, buradaki askerler­


den polis gücü olarak, bina yapımında i§ gücü olarak, ve bazen ritüel ve
§enliklerde katılımcı olarak yararlanılırdı. 1 90
Büyük seferlerde, düzenli ordu, muhtemelen, büyük kısmı kralın top­
rak sahibi soylularının arazilerinden olmak üzere, genel nüfustan adam
toplanarak desteklenirdi. Bazı nadir durumlarda, ordu -asker sayısını
§i§irmek amacıyla ülkesinin gümü§lerini paralı askerlere yatırdı�ı için
Ramses'in Muvatalli'yle dalga geçmesinden anla§ıldı�na göre, Kade§
Sava§ı'nda oldu�u gibi- Hitit kontrolü dı§ındaki devletlerden tutulan
paralı askerlerle daha da güçlendirilirdi.
Arabalı askerler ordunun elit gücünü olu§tururdu. At ve hafif araba,
Yakın Do�u'daki di�er yerlerde oldu�u gibi, Hitit dünyasına muhteme·
len 1600 dolaylarında girdi ve ondan sonra da krallı�ın sava§ kapasite·
sinin en güçlü unsuru oldu. Orijinal Hitit arabasında iki ki§ilik müret·
tebat -bir sürücü, bir de ok ve yay ta§ıyan sava§çı- vardı. 1 274'teki Kade§
Sava§ı'yla, bu sayı, Mısır sava§ sahnesi kabartmalarında resmedildi�i
gibi, üçe çıktı. Arabadaki üçüncü ki§i, okçuyu koruyan bir kalkan ta§ı·
yordu. İki at tarafından çekilen araba, sürat ve manevra kabiliyeri sa�la­
yacak biçimde üretilirdi. İskeleti ah§aptı, deri örtüsü vardı ve -özellikle
üç ki§i bindiğinde gerekli olan- denge açısından geni§ aralıklı tutulan
parmaklıklı iki teker üzerine oturtulmu§tU. 1 9 1
İki tekerlekli sava§ arabalarının etkili kullanımı, hem adamlar hem
de adar için sıkı bir e�itim programı gerektirirdi ve, Profesör Goet·
ze'nin yorumladı�ı gibi, Hitit echosundan profesyonel bir sınıf yaratıl­
dı. 1 92 Atların ithali, yeti§tirilmesi ve e�itümesi, maliyetli ve zaman iste·
yen bir uygulama olsa da, krallı�ın savunması içinya§amsal önem ta§ıyor·
du. Atların sadece sava§ içinde hız, güç ve dayanıklılık kazanmaları için
de�il, yüzlerce kilometrelik çetin bir yolculuktan sonra, nihayet sava§
ba§ladı�ında, yine azami kapasitede performans gösterecek dirence sahip
olmaları için de eğitilmderi gerekliydi. Araba atlarının seçim süreci,
yiyecek ve egzersiz rejimi üzerine ayrıntılı tavsiyeler de dahil, e�itimle­
rine ili§kin her açıdan ayrıntılı talimatlar veren bir el kitabı olan katı
bir e�itim programı, genellikle, Kikkuli metni denilen bir belgede muha­
faza edilmi§tir. 1 93 Kikkuli metnindeki eğitim teknikleri gibi, araba ve

1 90) Bkz. Beal ( 1992-43-4). Bu ilave görevler, sadece UKU.US birliklerinde tespit
edildi.
191) Ayrıntılar için bkz. Macqueen ( 1 986:57-8).
192) Goetze (1964:29).
193) Bkz. Kammenhuber ( 1961); Starke ( 1 995).
1 28 HiTiT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

Resim 2: Kade§'te Hitit arahacıları

atın da Hitit dünyasına Hurriler kanalıyla geldiği neredeyse kesindir.


Bu da, Hurri uygarlığının Hatti Krallığı üzerindeki etkisinin bir ba§ka
örneğidir.
Askeri operasyonların yürütüleceği bölgeye sava§ arabalarının nakli
mümkün müydü? Özellikle hareket noktasından çok uzak olmaları du­
rumunda, arabaların sava§ alanına gerçekten sürülmü§ olması akla yakın
gelmemektedir. Daha önce kaydettiğİrniz gibi, arabalar hafifti ve sava§ ta
sürat ve manevra yeteneği sağlamak için yapılmı§tı. Eğer sava§tan önce
çoğu kez engebelerle dolu bir arazide yüzlerce kilometre sürülmü§lerse
-seyahatin sonunda tek parça kalmı§ olsalar bile- bu hepten anlamsız
olacaktır. Öte yandan, uzun yolculuğa dayanaklı olarak in§a edilen araç­
lar da, hız ve manevra eksikliği nedeniyle orduya yük olacaktır. Araba­
lar, mucizevi bir biçimde, her iki i§levi de yerine getirecek yapıda üreti·
lebilseydiler bile, onları çekmek için adar ve sürmek için de en azından
bir adam gerekecekti. Sava§a girmeden önce muhtemelen dinlenme fır­
�atı bile bulamayan adar için seyahat zaten ba§lı ba§ına zahmediydi.
Insanlı bir arabayı yüzlerce kilometre çekmenin ilave yükü d e
dü§ünüldüğünde, bunun olanaksız olduğu anla§ılacaktır. Seferlerde Hi­
tit ordularına büyük yük kervanları e§lik ederdi; levazım ve küçük teçhi-
SAVAŞÇI 1 29

zat kalemleri e§ekler tarafından, büyük parçalar (Kade§ Sava§ı sahnele­


rini gösteren Mısır kabartmalarında olduğu gibi) dört tekerlekli öküz
arabalarıyla ta§ınırdı. Bu büyük parçalar içinde, büyük olasılıkla, sava§
arabaları da vardı. Öyle de olsa, arabalar, sefer mevsimi boyunca, muhte·
melen, düzenli onarım ve bakım gerektirirdi ve geri döndürülemez ha­
sarlar ya da zaman darlığı nedeniyle onarılamayacak denli büyük parça·
lanmalar dikkate alınarak sefere çok sayıda yedek parça götürülürdü.
Alt düzey subaylar ve ordu personeli göreve bir yemin seremonisiyle
ba§lardı. E§lik eden ritüelle, yemini çiğneyenler ciddi yaptırımlarla tehdit
edilirdi. Ritüel sırasında:

Bir kadının giysilerini, bir ayna ve bir örekeyi getirirler, bir oku kırarlar ve §unlar
söylenir: "Burada gördügün kadın e§yalan degi.l mi? Onlan buraya yemin (töreni)
için getirdik. Bu yeminleri her kim çignerse ve krala, kraliçeye ve prense kötülük
yaparsa, bu yeminler onu erkekten kadına döndürsün, askerleri kadın olsun, ka·
dın gibi giyinsinler, ba§larını örtsünlerı Yayları, okiarı kırılsın ve ellerine sopayla
vurulsun ve ellerine aynayla öreke tutU§turulsun!"194

Askeri Başan Oranlan

Sağlam kalan kayıtlardan anla§ıldığına göre, isyancı vasal devletler ya


da bağımsız yerel krallıklarla yapılan sava§lar, ku§kusuz, üstün eğitim,
silah ve taktik kombinasyonundan dolayı -neredeyse kaçınılmaz ola­
rak- Hititler'in zaferleriyle sonuçlandı. Ara sıra, diğer büyük krallarla
yapılan çarpı§malarda, yengi onuru daha e§it payla§ıldı. Şuppiluliuma,
muhtemelen, Mitanni Krallığı'nın kesin çökü§ilnün ilk a§amasını be­
lirleyen bir yıllık parlak bir seferden kısa bir süre önce, Mitanni Kralı
Tushratta kar§ısında yenilginin acısını ya§adı. IV. Tuthaliya'nın ordusu,
Asur Kralı Tukulti-Ninurta ile yaptığı sava§ta ağır bir yenilgiye uğradı
ve Il. Muvatalli'nin 1 274'te Kade§'te Ramses'e kar§ı elde ettiği sınırlı
ba§arı, birliklerinin aynı sava§ alanında Ramses'in babası L Seti kar§ısında
uğradığı ağır yenilginin sadece birkaç yıl sonrasına rastlaml§tı.
Hititler, daha küçük devletlerle girdiği çarpı§malarda bile, ara sıra,
küçük dü§ürücü yenilgiler, askeri bir amacı gerçekle§tirmekte ba§arısızlık­
lar ya§adı. Ordusu bozguna uğradıktan sonra ba§tan sona yağmalandığı
dii§ünülen bir dü§man kentinin, olağanüstü kısa bir süre içerisinde kül­
lerinden doğup bölgede yeniden Hitit çıkarlarını tehdit etmesi, gerçek-

194) KBo Vl 34 (CfH 427)'den, çeviri.: Goerze, Pritchard'da (1 969:354).


1 30 HiTIT DÜNYASINDA YAŞ/'M VE TOPLUM

ten çok sık rastlanan bir durumdu. En çok sorun yaratan grup, her fırsatta,
Hatti sınırlarını a§ıp Hatti ülkesine ait toprakları i§gal eden, bir kere­
sinde de ba§kenti ele geçirerek yağmalayan, Pontus kökenli Ka§ka hal­
kıydı. Bir meydan sava§ı söz konusuysa, genel olarak, Hititler'le boy
ölçü§meleri dü§ünülemezdi. Ancak Ka§ka halkının toptan ele geçirilme­
siyle, Hititli . hasımları bu dertten ebediyen kurtulabilirdi. Roma sınır
bölgelerini sürekli taciz eden, istila eden, i§gal eden Germen kabileleri
gibi, Ka§ka halkının da ayrıntılı bir siyasal örgütlenmesi yoktu ve ba­
ğımsız kabileler olarak ya§ayıp sava§ırlardı. En masse (toptan) fethedile­
mezlerdi. Üstelik, ya§adıkları çetin dağlık bölge, onları bulmayı, dağ­
larının kuytularından bulup çıkarmayı ve bölge üzerinde otorite kur­
mayı -bir ordu ne kadar büyük, donanımlı ya da eğitimli olursa olsun­
imkansız hale getiriyordu.

Kuşatma Savaşı

Ku§atma olmadan, sava§ alanındaki zafer, bir seferin mutlaka ba§arılı


olduğu anlamını ta§ımaz. Eğer yenilen dü§man birlikleri teslim olmayı
reddetm�se ve içine sığınabileceği güçlendirilmi§ bir istihkamı olan bir
kente sahipse, sava§ alanındaki galipler, sonunda, kentin dü§mesinin ke­
sin olmadığı uzun bir ku§atma olasılığıyla yüz yüze gelebilirdi. Geç Bronz
Çağı'ndan itibaren, istihkam mimarisi, HattU§a§'ın son yıllarında in§a
edilen surlarda, Troya Vlh'nin istihkamlarında ve Mykenai Yunan kalele­
rinde görüldüğü gibi, son derece geli§mi§ ve etkileyici bir düzeye ula§n.
Bazen, koltuk duvarlada ve kent sakinlerinin gizlice kente girip çıkabi­
lecekleri veya yeraltı su kaynaklarına ula§abilecekleri §ekilde düzenlenmi§
yeraltı geçitleri ve yan kapılada desteklenmi§ katı kule savunmalarında
gedik açmak ya da uzun ku§atmayla halkı aç bırakıp teslim olmasını sağla­
mak, oldukça güç ve çoğu kez sonu hüsranla biten bir i§ti. ı95
Sağlam istihkamlı bir dü§man kentinin ele geçirilmesiyle askeri se­
ferini ba§arıyla tamamlamak isteyen bir Hitit kralı için temel olarak
dört ana tercih vardı:

(a) Kentin yöneticisinden, teslim olduklarının göstergesi olarak, kapı­


ları açmasını ister ve bunu yaptığı takdirde kentin yağmalanmayaca-

1 95) Geç Bronz Ça�ı istihkllrnları konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Macqueen
(1986:64-73).
SAVAŞÇI 1 3 1

�ı ya d a soyulmayaca�ı teminatını vererek kenti kansız ele geçirmeyi


·

deneyebilirdi.
(b) Reddedilmesi durumunda, kenti çevreleyen toprakları, özellikle de
gıda alanlarını yağmalamaya yönelik sava§ sonrası operasyonlarını
kente saidıracağı bir sonraki sefere erteleyebilirdi. Bu, özellikle, bir
sefer mevsiminde tamamlanması gereken ba§ka seferler varsa196 ya
da zaten sefer mevsiminin sonuna gelinmi§se tercih edilebUirdi.
(c) Halkın §a§kınlığından mümkün olduğunca yararlanmak için bazen
gece baskın yaparak kenti doğrudan saldırıyla ele geçirmeyi deneye­
bUirdi. Hem piyade hem de arabalı askerler gece manevraları için
e�itimliydi. 197 Saldırı, esas olarak, ana kapıda yo�unla§tırılırdı. Kente
girmek için ana kapı, muhtemelen, büyük kütüklerle dövülüyordu.
Savunanlar saldıranlan burada kar§ıladığından, büyük olasılıkla, en
yoğun çarpı§malar burada ya§anırdı. Fırat üzerindeki Hahha kenti, I.
Hattu§ili tarafından, bu §ekilde, ancak kenti savunanların -tıpkı
Lykia'daki Xanthos sakinlerinin İÖ 42'de Brutus'a kar§t gösterdik­
leri kahramanca ancak beyhude direnç gibi- Hitider'e kar§ı üç kez
toplanıp kahramanca direnmesinden sonra alınabildL
(d) Uzun bir ku§atma için hazırlanabUirdi. Çabuk sonuç almak için her
zaman bir umut vardı. Gerçekten de, Kargamı§'ta, son Mitanni kale­
si, kentin ku§atılmasından itibaren sadece sekiz gün süren §iddedi
bir çarpı§madan sonra Şuppiluliuma'ya teslim oldu. Ancak ku§atma
operasyonları aylarca sürebilirdi. Sudara ula§mak için toprak ram­
palar ya da kuleler yapmak, alttan geçi§ sa�lamak için tü�ellerin kazıl­
ması ve yıkılmalarını sa�lamak için sürekli büyük kütüklerle dövül­
meleri gerekebilirdi. Kaba kuvvetin yetmediği yerde aç bırakma yön­
temiyle ba§arıya ula§ılabilirdi. Bir ku§atma, içindekilerin ba§ka çare
kalmayınca açlık nedeniyle teslim olacağı umuduyla, kentin sanl­
masını da gerektirirdi.' Ünlü 'Ur§ U Ku§atması'198 metninden anla§ıldı­
ğına göre, kent sakinlerinin ve müttefiklerinin ku§atılmı§ bir kente
giri§·çıkı§ yollarını engellemek, yine de, çok zordu. Metnin tarihsel
bir kayıt olarak değeri tartı§maya açık olsa da, büyük olasılıkla, Hitit­
ler'in uzun ku§atma sava§ına girmedeki gönülsüzlü�ünü ve bu
sava§taki beceriksizliklerini yansıtmaktadır.

1 96) I. Hanu§ili'nin Sanahuitta'ya kar§ı iki seferinde böyle oldu; bkz. Bryce ( 1998a:
74, 8 1-2).
197) Bkz. Houwink ten Cate ( 1 984:68).
198) Metnin tartl§ılması üzerine bkz. Houwink ten Cate ( 1984:68) ; Gurney ( 1 990:
148-9); Beckman ( 1 995b); Bryce (1998a:77-8).
1 3 2 HiTiT DÜNYASINDA YAŞ/'M VE TOPLUM

Hem ba§ka bir yerden acilen bulunması gereken nitelikli insan gücüne
dayanması hem de, ku§atmanın çok uzun sürmesi halinde, ku§atma
güçlerinin kı§ bastırmadan ku§atmaya son vermek zorunda kalmaları
ve -böylece- ertesi yıl her §eye yeniden ba§lamak zorunda kalmaları
ihtimalinden dolayı, uzayan bir ku§atmanın yukarıdaki §ıklardan en az
tercih edileni olduğu §üphe götürmez; üstelik, bazen, yeni sefer mevsimi
ba§layana kadar kJ.§ı civarda geçirmek de gerekebilirdi.

Nöbetçi Kulelerinin Efendileri


'
Hitit kralları, sınırların korunmasız olduğunu dü§ündükleri bölgelerde,
yabancı saldırısına kar§ı yurdu korumak için, temelde bir gamizon ta·
rafından savunulan bir ileri karakol olan ve --daha önce belirttiğimiz
gibi- 'Nöbetçi Kulesinin Efendisi' anlamındaki Akad terimi BEL MAD­
GALTI diye adlandırılan bir görevlinin komutasındaki sınır yerle­
§imleririi kurdular. Bu terim, sınır komutanları ve bölge yöneticileri
için ve krallık merkezinden uzak, özellikle saldırıya açık sınırlara sahip
bölgelerin görevlileri için kullanılırdı. Nöbetçi kuleleri kasabalar arası·
na düzenli aralıklarla yerle§tirilirdi ve §üpheli dü§man hareketlerini
bildirecek gözcülerle donatılırdı. Sınırlardaki uyanıklığı artırmak için
dü§man topraklarına ke§if devriyeleri çıkarılırdı. Görevlinin temel so·
rumlulukları, sınırların korunması, kalenin bakımı, yerel gamizonun
düzenli olarak denetlenmesi, kom§u dü§man topraklarının sürekli gö­
zetim altında tutulmasıydı. I. ve Il. bölüm!erde gördüğümüz gibi, yetkisi
altındaki bütün bölgede, dini ve adli sorumlulukları da vardı. Kralın
Kulderin Efendilerine talimatlarından, sınır yerle§imlerinin sadece
askeri istihkamlar olarak kalmadığı, tapınakları ve önemli sivil nüfu­
suyla kasabalar haline geldiği de anla§ılmaktadır. Il. Mur§ili ve III. Hattu§ili
dönemlerinde kanıtlandığı gibi, bunun, anayurt toprağında dü§man te·
cavüzünü kontrol altına almak amacıyla, nüfusu az olan bölgelerdeh
insan sayısını artırma politikasıyla bağlantısı olduğu da açıktır.

Lanetli Yerler

Hitit askeri eylemleriyle sözde yerlı:. bir olmu§ kentlerin, çok kısa bir
zaman dilimi içinde restore ediler{;k askeri açıdan tekrar faal hale gel­
melerinin s ı k rastlanan bir dur�ım olduğundan bahsetmi§tik. Bir iki
SAVAŞÇI 1 33

örnekte, bir kentin ya da krallıgın Hitit otoritesine ısrarla meydan oku­


ması, çok sert önlemlere yol açtı. Örneğin, Il. Mur§ili, Küçük Arzava
Krallığı'nda durmadan tekrarlanan ayaklanmaların yarattığı sorunu,
bütün ahaliyi bo§altıp erkekleri, kadınları ve çocukları sürgün gibi
anayurda yerle§tirerek, krallığın topraklarını da Hitit sınır bütünlüğü­
ne uyrna rızasını apaçık göstermi§ kom§u devletler arasında payla§tırarak
çözmü§ görünür. Çok nadir olarak, fethin ardından bir kent tamamen
yıkılıp lanetli (tam çevirisiyle tanrıya kurban) ilan edilirdi; toprağına
yabani otlar ekilir ve yerle§im yasağı konulurdu. Ne§a Kralı Anitta'nın
Hattu§a§'ı fethedip yıkmasının ve As ur Koloni dönemi sırasında lanedi
ilan etmesinin nedeni buydu. Ancak, koyduğu yerle§me yasağının ömrü,
Il. Mur§ili'nin Ka§ka yerle§imi Timmuhala'ya koyduğu yasak gibi, kısa
ömürlü oldu: "Timmuhala bana tiksinç geldiğinden ve üstelik ula§ılamaz
bir yer olduğundan, Timuhala'yı Fırtına Tanrısı'na, Efendime sundum
ve burayı kutsal yaptım. Sınırlarını tespit ettim ve kimse artık buraya
yerle§meyecek!"199 Yerle§im yasağının nedeni ne olursa olsun -Hitit
otoritesine ısrarla meydan okuma ya da bölgenin ula§ım zorluğu- kısa
bir süre sonra bölge yeniden insanlarla doldu ve çok geçmeden Mur­
§ili'nirı buraya yeni bir sefer düzenlemesi gerekti. I. Hattu§ili'nin koloni
dönemirlde faal olan ve isyankar vasal devletlere kar§ı düzenlediği se­
ferlerde dü§manlıktan vazgeçmeyen Ul(lam)ma'yı yerle bir ederek ona
koyduğu yerle§irn yasağının, bu tarihten sonra Ulma adını duyrnamarrtız
nedeniyle daha etkili olduğu anla§ılmaktadır. Ancak, genel olarak, yok
edilmi§ dü§manın ya da isyankar kentlerin yeniden toparlanmasına yasak
koymanın sorunlu bölgeleri denetlemekte pek etkili olmadığı anla§ıldı
ve Hitit kralları bu uygulamayı fazla benirnsemediler.

199) KUB XIX337 ü 15- 19, Goetze {1933: 168-9), çev.: Roszkowska-Murschler (1992:6).
Aynca bkz. KUB VII 60 (CfH 423) iii 19-3 1 , dü§man bir kemi lanetierne ritüeli, çev.:
Eleekınan { 1999: 168).
7
Evlilik

Birbirini seven, a§klanru ev!Uige ta§ıyan bir adam


ve kansı: Senin emreuigin budur, ݧtar.

Bir kadını ba§tan çıkaran ve ba§tan çıkarmayı ev!Uikle


sonuçlandıran adam: Senin emrettigin budur, ݧtar.200

Hititler, evlilik kurumunda, bazı açılardan, tamamen liberal ve pragma­


tik bir yakla§ımı benimsediler. Fiili evlilikler, resmi evlilikler gibi kabul
gördü. Evlilik sözle§melerinin yerine getirilmesini sağlayan düzenle­
meler vardı ve bunlara uyulmadığı zaman haksızlığa uğrayan tarafa taz­
minat ödeniyordu. Evliliğin bozulma olasılığını göz önüne alan evlilik
öncesi anla§malar kayda geçirilirdi. Bo§anma, görünürde, yaygın değil­
di; bo§anma i§lemlerini kadınlar da erkekler kadar kolay ba§latabilirdi.
Bo§anma halinde, çocukların durumu ve miras haklarına özel önem
verilirdi. Köleler de özgürler gibi bu düzenlemeye tabiydi. Ve kocasının
ölümünden sonra dul kadının geçiminin sağlanmasına yönelik hüküm­
ler vardı. Diğer haklarla birlikte, kadının, kendisine bakmadıkları takdir·
de, oğullarını mirastan men etmeye yasal olarak hakkı vardı.101

200) KUB XXIV (CfH 7 1 7) i 38-40 Beckman'ın uyarlaması (2000: 11), Güterbock'un
bir çevirisinden ( 1 983: 1 56).
201) Hoffner'in Yasalar'ın 1 7 1 . maddesini yorumlamasından,
. Bkz. ]-Joffner ( 1 995:567;
1997a: 1 7 1).
EVLlLiK 1 35

Resim 3: Muhtemelen bir düğün sahnesi, (Ankara yakınlanndaki)


Bitik'te bulunan bir kap üzerinde

Sözleşmeye Dayalı Anlaşmalar

Evlilik, mülk bağl§ı ya da transferi gibi hayati meseleleri gündeme geti­


rir ve resmi evlüikler, en azından yapı olarak, iki taraf arasında -gelinin
anne babası ve damat {ya da ailesi)- yapılan ݧ anla§malarına çok ben­
zerdi. Yasalar'da her iki tarafın hak ve yükümlülüklerini belirleyen bir­
çok madde vardı. Evlilik sözle§mesi yapılırken, ilgili hükümlerin özel
olarak belgelere konu Im u§ olması pekala mümkündü. Bir kız, bir adama
söz verdiği zaman, tam anlamıyla söz kesmeden önce, damadın müstak­
bel karısına ya da ailesine bir hediye vermesi adettendi. Sonuçta, res­
men söz kesildiğinde, sözlüsü, gelinin ailesine muhtemelen çok daha
değerli bir 'hediye', genel olarak 'ba§lık bedeli' olarak çevrilen kusata
verirdi. Ancak, ileride göreceğimiz gibi, bu terime e§ parası ya da e§
hediyesi demek daha uygun olabilirdi. 202

202) Kwaıa için bkz. Puhvel ( 1 997: 293-5). Fiili evlilik öncesi, iki hediye verme
a§aması, Yasalar'ın 28. ve 29. maddelerinde belirtiliyor. Kusata'nın 'ba§lık bedeli' olarak
çevrilmesine ili§kin ku§kular için bkz. Gumey ( 1990:82).
1 36 HiTiT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

Gelinin kendisine de, babası tarafından -büyük olasılıkla gelinin


babasının mülkünde ki payının kar§ılığı değerli bir armağan olarak- çeyiz
hediye edilirdi. Bu çeyiz, evlilik ya§amı boyunca kendisinde kalıyordu.
Kocası, çeyizden sorumlu olsa da, ancak karısı kendinden önce ölürse bu
çeyize sahip olabiliyordu. Bu, patrilocal (babayerli) evlilikte olan bir du­
rumdu, yani kadının, kocasının ailesinin bir üyesi olması halinde söz
konusuydu. Ancak kadın, kendi babasının evinde ölürse (yani matrilocal
- anayerli evlilik) ve çocukları varsa, kocası çeyizi alamazdı. Yasalar'ın
2 7. maddesi §öyleydi: "Bir adam, karısını alıp kendi evine götürürse,
kadının çeyizini evine ta§ır. Kadın eğer orada ölürse, malları yakılır ve
çeyizini kocası alır. Kadın babasının evinde ölürse, ve çocuklar varsa,
adam çeyizi alamaz. "203 Bu maddenin yorumlanması tamamen net değil­
dir, 204 ancak asıl kaygının, evlilikten olan çocukların miras haklarının
-ve çeyiz bu mirasın bir parçasıdır- eksiksiz korunmasını sağlamaya
yönelik olduğu anla§ılmaktadır. Çeyiz, Babil hukukunda olduğu gibi,
büyük olasılıkla, annenin ölümünden sonra çocuklara devredilirdi.
Evlilik maddelerinde 'hediyelere' verilen öneme ve hediyeleri alanın
pazarlıkta kendi üzerine dü§en sorumluluğu yerine getirmemesi duru­
munda bunları iade etmek zorunda kalmasına bakılırsa, bunların sadece
hatıra sunuları olmadığı açıktır. Evlilik anla§masının bir parçası olarak,
kar§ılıklı hediye verilen diğer toplumlarda olduğu gibi, hediyeler, çoğu
kez, verene ciddi bir mali külfet yükleyecek kadar değerli olabilirler.
Verildikten sonra izlerinin önemle sürülinesi ve bir parçasını olu§tUr·
dukları anla§ma bozulduğunda geri alınmaları, büyük olasılıkla, bu
yüzdendir. Hediyelerin cinsinin ve değerinin kararla§tırılmasının sade­
ce veren tarafa bırakılmamı§ olması büyük bir olasılıktı. Hediyelerin
kalitesi ve değeri, alanın kabul görmü§ konumu ve önemi kadar, verenin­
kinin de bir yansımasıdır.

Köle - Özgür Evlilikleri

Kusatanın kabulü, aslında, tıpkı bir satıcının elindeki mal için kaparo
almasının onu bağlaması gibi, alıcının anla§mayı kabul etmesi demekti.
Ancak hediye-ödemenin bir ba§ka önemli tarafı vardı. Bir kusatayı geli­
nin ailesine devretmek, evliliğe gayrıresmi birlikteliklerde olmayan bir

203) Yasalar'ın bu bölümdeki çevirileri Hoffner tarafından yapılm� ya da uyarlanm�nr.


204) Bkz. Hoffner'in görü§leri ( 1997a: 18 1-3).
EVLILIK 1 37

konum kazandırırdı. Bu, özellikle, özgür-köle evliliklerinde üzerinde


durulan bir konuydu. Bu tür evlilikler yasal olarak onaylanırdı ve ke­
sinlikle tarafların sonraki konumları sorununu doğururdu. Kusatayla
resmile§en köle-özgür evliliği, köle e§e özgür statüsü verir miydi? Ver·
miyorsa, evlilikten olan çocuklar özgür sayılır mıydı? Bu, açıkça, mahke­
me;ı.in karar vereceği bir alandı ve gerçekten de Yasalar'da tam da bu
durumla ilgili birçok madde vardı. A§ağıdakilere bakarsak:

Eger bir erkek köle bir kadına ba�lık bedeli verir ve onu kan olarak alırsa,
kimse kadının toplumsal kon.ımunu degi�tiremez (madde 34).
2 Eger bir çoban özgür bir kadınla evlenirse, kadın üç yıl köle olacaktır (daha az
olasılıkla: üç yıl sonra). (Madde 35, Eski Hitit versiyonu.)
3 Bir kalfa ya da çoban özgür bir kadınla kaçarsa ve ona ba§lık bedeli vermezse,
kadın üç yıl köle olacaktır (madde 35, Yeni Hitit versiyonu).

Bu maddelerin ilkinin yorumu açık değil. Bazı bilimadamları bu madde­


nin bir köle bir (özgür) kadına ba§lık bedeli ödese bile, kadının yine köle
olacağını gösterdiği dü§üncesinde. Diğerleri bu maddeyle ba§lık bedeli­
nin kadının özgür statüsünü korumasını sağlayacağı görü§ünü payla§ı·
yor.205 Ben karma evliliklere ili§kin bildiklerimize daha uygun olan ikin·
ci görü§e yakınım. Maddenin, erkek köle-özgür kadın evliliği ve kusa­
tayla resmile§mi§ bildik evlilik arasında örtülü bir ayrım yaptığı anla§ıl­
maktadır. İkinci durumda özgür ki§inin statü kaybına uğramadığını
göstermi§ ve ilk durumdaki birle§mede böyle bir kaybın varlığını ima
etmi§ olabilir. Örf ve adedere göre, karma evlilik kabul edilse de, özgür
bir kadının köle statüsüne inmesi tehlikesinden dolayı, bir köleyle birle§·
rnekten kaçmacağı açıktır. Bunun ardındaki mantık neydi? Ekonomik
bir dürtü olabilirdi. Bir köle, muhtemelen, hayatının sonuna kadar köle
statüsüne tabiydi ancak en azından bazı kölelerin kendi adiarına -an·
cak önemli bir mal varlığına sahip olan ki§inin ödeyebileceği- kusatayı
ödeyebilecek para biriktirme olanakları vardı. Servet biriktirmek ba§lı
ba§ına itici bir güçtü, ancak bu, biriktirdikleriyle özgür doğmu§ bir kadı­
na sahip olma ve ondan da özgür olabilecek çocuklar yapma beklentisi
içindeki bir köle için daha da önemli bir itici güç olurdu. Özgür doğmu§
bir kadın, evlilikte bu statüsünü koruyacaksa, biraz servete sahip bir
köleyle evlenıneye ikna edilebilirdi. Öte yandan, herhangi bir özgür
kadının yoksul bir köleyle bir gelenek hukuku evliliğine girmeye ve

205) Her iki görü§ üzerine, bkz. Hoffner ( 1 997a: 18 1-3).


1 38 HITIT DÜNYASINDA YAVM VE TOPLUM

böylelikle de köleliğe inmeye razı olması pek akla yakın değildir. Özgür
bir kadınla evlenmek isteyen bir kölenin bunu ba§armak için, muhte·
melen, çok çalı§ması gerekti. Kölenin kendisi kadar devlet de onun
emeğinden ve belki de artan verimliliğinden yararlanırdı.
Bir köle için servet sahibi olmanın §a§maz yolu, belki tamamen ol­
masa da, kiracı olarak toprağa sahip olmak ve bu toprağı verimli hale
getirmekti. Yasalar'ın toprağı azami biçimde i§lemeye yaptığı vurgu ve
tarımsal i§gücündeki, sürekli değilse de, sık rastlanan emek açığı olasılığı,
krallığın tarımsal faaliyederinde azami gayret ve çabanın gösterilmesi­
ni te§vik etmeye yönelik -ba§aranlara ödüller, ba§aramayanlara cezalar­
la- bir dizi önlernin alınmasına yol açmı§ olabilirdi. Devletin, kendi
çıkarları için, kölelere özellikle toprağı i§leyerek servet kazanmaları adına
güçlü te§vikler sunmu§ olması son derecede akla yakındır. Yeterli parayı
biriktirmi§ bir köle, bu parayı özgür bir kadınla evlilik satın almak için
kullanabilir ve böylece çocuklarına özgür bir statü sağlayabilirdi.
Çağlar boyunca, kölenin iki büyük beklentisi, özgür ölmek ve özgür
doğmu§ çocuklara sahip olmaktı. Hitit Yasaları, en azından ikincisirıi,
açıkça mümkün kıldı.2�

Ana yerli (Matrilocal) Evlilikler

Yasalar'ın 36. maddesi biraz deği§ik bir tablo sunar: Eğer bir erkek köle,
ba§lık bedelini kendi ödeyerek, özgür bir genç adamı aileye-giren-da­
mat (1-Vantiyant-) olarak alırsa, kimse onun (yani damadın) toplumsal
konumunu deği§tiremez. Burada, yine, evlilik anla§ması bir kusata ge­
rektirir, yani ödemenin genç adamın özgür konumunu koruması için
gerekli ko§ul olduğu ima edilmektedir. Kusata ödeyen gelin babası gibi,
normal uygulamanın tamamen tersi olan, olağandl§ı örnekler de vardır.
Bir ihtimal, köle de olsa, baba, biraz serveti olan ve özgür torun isteyen
bir adamdı. Yasa ana-babadan birinin özgür olması ve kusata evliliğinin
gerçekle§mesi §artıyla buna izin verirdi. Burada da bir sorun olabilirdi.
Evlenerek maddi açıdan rahat bir köle ailesine girmeye ikna edilen özgür
adam, pe§ parasız biri olabilirdi. Öyleyse, kusata ödeyecek durumda değil­
di. Ancak, bunu ödemediğinde de, köle aileye hiçbir yararı olmayan bir

206) Roma imparatorluk toplumunda da, büyük olasılıkla, Roma hukukunda babanın
konumuna bakılmaksızın, özgür kadından do�an çocuklann her zaman özgür sayılması
nedeniyle, bir erkek kölenin özgür bir kadınla evlendi�i bazı örnekler biliyoruz.
EVLILiK 1 39

duruma dü§ecek, evlenerek özgür statüsünü kaybedecektir. Bu yüzden,


normal sürecin tersine çevrilmesi, gelinin babasının kusdtayı genç ada­
ma ya da ailesine devretmesiyle , Yasalar tarafından tamamen
. me§rula§tırıldı. Belki de, yukarıda ileri sürülen nedenlerden dolayı, so­
nuçta hem devletin hem de bireylerin yararına olduğu dü§üncesiyle,
devlet kesinlikle böyle bir prosedüre göz yummaktan ho§nuttu.
Adaletin tam olarak yerini bulması için, söz konusu genç adamın
evlilikten sonra kusatayı karısının ailesine geri vermesi ya da kayınpe­
deri tarafından ödenen kusatanın aslında kayınpederinin ya da ailesinin
mülkiyetinde kalması da mümkün olabilirdi. Aslında, bu, muhtemelen,
bir adam evlenip karısının ailesinde kaldığı zamanki durumdu. MatTilo­
cal yapıda bazı Hitit evliliklerini, yani kocanın Hititçe antiyat -'damat'­
terimindeki gibi ('tam çevirisi, karısının-ailesine-giren') karısının aile­
. sinin bir üyesi olduğu evlilikleri biliyoruz. 207 Bu terimin belirgin mevcu-
diyeti, Hitit toplumunda evlilikler genellikle babayerli olsa da, anayerli
evliliklerin tamamen tuhaf kar§ılanmadığını ve toplumsal yelpazenin
her düzeyinde bulunabileceğini göstermektedir. Hepsinde olmasa da çoğu
durumda, bu evlilikler, biraz önceki örnekte olduğu gibi, her iki tarafın
da yararına olacak biçimde, pratik nedenlerden kaynaklanml§tır. 208
En yüksek düzeyde ise, bir adam, bazen kralın oğlu olarak benimse­
nip tahta mirasçı olmanın ilk adımı olarak, kralın kızının kocası sıfatıy­
la kralın ailesine girebilirdi. 209 Çok daha alt bir düzeyde, anayerli evlilik
uygulamasının, bir ailenin nihai statüsünü kölelikten özgürlüğe yük­
seltme amacı içerebileceği olasılığını dü§ündük. Ancak, anayerli evli­
likler, daha çok, aileyi devam ertirmek için, muhtemelen erkek üyesi az
olan ailelerin, aile arazilerini i§lemek amacıyla ya da öz oğlun üstelen·
mesi gereken diğer sorumlulukları yerine getirmek üzere aileye koca

207) Beckman ( ı 986: ı 7), uygulamayı, gelinin babasının ba§lık bedeli almaktan çok
bedel ödediji ve böylece, her zamanki adetin tersine, damadın, karısının ailesinin bir
üyesi oldu�u Mezopotamya erebu-evlili�iyle kar§ıla§tırıyor.
208) Yılanın bu evlilikten ne elde edec�i açık olmasa da, benzer bir düzenlemenin,
annesinin babası yoksul olan Fırtına Tanrısı'nın o�lunun yılan Illuyanka'nın ailesinin
üyesi oldu�u yerli mitolojik gelenekte de yansımasını buldu�u anla§ılmaktadır (bkz.
Hoffner ( ı990: ı 3).
209) Bunun §artı Telipinu Bildirgesi'nde belirtildi ve, büyük olasılıkla, 1./11. Tut·
haliya'nın damadı olarak l. Arnuvanda'nın veliaht ve ortak-naip atanmasında da uy­
gulandı. Kraliyet-altı düzeyde, İ nandık'dan (Balkan ı 97 3) Eski Hitit Arazi ba�ı§ı belgesi
bu uygulamaya ilave bir örnek sa�layabilir. Bu olayda, Ziti, Tutulla tarafından evlat
edinilmi§ti ve onun kızıyla da evliydi; bkz. Beal ( 1 083: ı ı8).
1 40 HITiT DÜNYASINDA Y.AŞM/1 VE TOPLUM

ithal edilmesine yarardı. Askeri seferlerin doğurduğu risklerden ötürü,


genç erkek zayiatının ve bu erkeklerin kralın sürekli ordusunda, tapı­
naklarda, katiplik ve genel bürohaside kullamlmasmm bir sonucu ola­
rak, ailelerdeki erkek üyenin azhğı çok rastlanan bir durum olabilirdi. I.
Şuppiluliuma döneminin sonundan itibaren yıllarca süren ve anayurdu
kmp geçiren dönemsel salgmlar, duruma göre, damat ya da gelinler alma­
rak aile desteklenmediği takdirde, birçok ailenin tükenmesine neden
olabilirdi.

Anlaşmalı Evlilikler

Genel anlamda, Hitit dünyasmda evlilikler, belki de örneklerin büyük


bölümünde, evliliğin doğrudan taraflanmn ki§isel duygulanna baktl­
maksızın ya da bu duygulara .çok az önem verilerek, pratik nedenlerle
akdedilirdi. En üst düzeyde, krahn ktzlan, siyasi nedenlerden dolayı,
düzenli olarak vasal·yöneticilere ya da yabancı krallara veya oğullarına
gelin giderdi. 210 Bu açıdan, kraliyer mensubu bir prenses, babasımn oto·
ritesine bağh bir köle maldan, onun ne zaman ve ne §ekilde uygun görürse
elden çıkarabileceği ta§ınabilir bir varhktan daha iyi durumda değildi.
Bu, ku§kusuz, çağlar boyunca monar§i toplumlanndaki birçok prense­
sin de kaderiydi. Bu toplumlar bir de poligami toplumlan olduğu zaman,
prensesleri bekleyen kader özellikle ürkütücü olmahydı. Kadim Yakın
Doğu'nun kraliyer sarayianna gelin giden prenses, yeni kocasının resmi
yatak arkada§lanndan sadece bir tanesi olurdu. Özel bir statü verilme­
diği sürece, bu e§ler, üst sınıf değersizler olmamn ötesine geçemezdiler.
Hayli sımrlanmı§ özgürlükleriyle, önce kraliyer diplomasisinin araçları,
sonra da çocuk doğurma makinesi ya da Ha§metmeapa ara sıra zevk
veren araçlar olarak kullamlırdılar.
Kral III. Hattu§ili'nin ktzımn firavun Il. Ramses'le evlenmesinden
önce kapsamh görü§meler ve titiz hazırhklar yapıldı ve prensesin Mısır'a
ula§ması büyük tantanayla kutlandı. Ancak, bütun bunlar bitip kutla­
malar sona erdiğinde, insan, genç gelinin yeni ülkesinde, tamamen yaban­
cı bir kültür ve çevrede ve tek kelime bile bilmediği bir dil kar§ısında
neler hissetmi§ olabileceğini merak ediyor. Genç gelinin Ramses'in esas
karısı olarak tamnmasına yönelik evlilik öncesi anla§malar yapılmı§

2 10) Tespit edilen az sayıdaki örnekte, Hitit prenslerinin de vasal ya da yabancı


yöneticilerle evlilik birli�i kurmakta kullanıldı�ı görülüyor.
EVLiLIK 1 4 1

olsa da, firavunun Fayum'daki hareminde belirsiz bir ya§ama kucak açml§
gibidir.211 Eğer öyle olmu§sa, Nil ülkesinin krallarından biriyle evlen­
dikten sonra iz bırakmadan kaybolan ilk yabancı gelin olmayacaktı.212

Aşk ve Evlilik

Toplumun diğer düzeylerinde de, evliliğin gerçek taraflarının özgür ter­


cihleri dl§ındaki bazı nedenlerle yapılmı§ evlilikler görüyoruz. Bu, muhte­
melen, gerçek a§k üzerine kurulmu§ mutlu evlilik olanaklarını kısıtla­
yan bir durumdu. Evlilik terminolojisi, mülk transferi bağlarnma ait
olduğunda bunu açıkça yansıtır. Hitit dilinde 'evlenmek' için özel bir
kelime yoktur; yeni kocanın karısını 'aldığı' (Yasalar, madde 27'de ol­
duğu gibi) ve bu yüzden ona 'sahip' olduğu söylenir. Ku§kusuz, genel
olarak, mülk sözle§meleri olan evlilik anla§malarıyla ilgili metinler ve
maddelerin ancak resmi, yansız, ticari havada bir dille ifade edilmesi
gerekecektir; bu da daha insani ili§kilere dair ifadeleri pek bulamayaca­
ğımız bir bağlamdır. 2 IJ Ancak, diğer uygarlıkların geleneklerinde bol
miktarda a§k öykülerine rastlanırken, Hitit dünyasının korunmu§ mi­
tolojik ve efsanevi geleneklerinde bile, romantik a§k konusunun izleri
nadiren görülür.
Yine de, Hitit dünyasının kendi tutkulu a§ıkları vardı elbette ve bun­
lardan çoğu, ku§kusuz, e§ adayı olarak, ailelerinin seçtiği insanlardan
farklı kimselerle duygusal bağlar kurdu. Bu, anla§malı evliliklerin yaygın
olduğu bir toplumda hiç de sürpriz değildir. Böylesi durumlarda, ba§kasına
gönül verdiği için ailesine kar§ı gelmeyi ve ailenin evlilik planlarını
bozmayı dü§ünen bazı müstakbel gelin ya da damat adayları olacaktır.
Yeni Grek Komedisi'nin bile§imi ve onun çe§itli türevleri i§te budur.
Büyük olasılıkla, bu durum, Hitit Yasaları'nın birçoğunda yer alır:

2 1 1) Bkz. Kitchen ( 1 982:88-9, l l O).


2 1 2) EA I Armana mektubu, Babil Kralı Kada§man-Enlil'in, kız karde§inin firavun
III. Amenhotep'le evlendikten sonra kaybolması üzerine §ikayet etmesinden bahsediyor
ve kız karde§inin ölü mü sag mı oldugu bilinmiyor.
2 13) 3 1 . maddedeki si·e·lile· es (bir lıapax) kelimesini, Hoffner, deneme kabilinden,
bir ev kuran özgür bir adam ve köle bir kadını gösteren 'a§ıklar' ( ?) olarak çevirdi.
Ancak, bu, sadece bu bağlama uygun dü§en bir tahmindir; Hoffner, zaten bilinen bir
ba§ka 'a§ık' kelimesini de (pupu·) �aret ediyor.
1 42 HITiT DÜNYASINDA YAŞNIA VE TOPLUM

E�er bir kız (ya da genç kadın) bir adama söz vermişse, ama başka bir adamla
kaçmışsa, kaçtı�ı adam, ilk erke�in verdiklerini kar§ılayacaktır (madde 28a).
2 E�er bir kimse bir kadınla kaçarsa, ve kadının bir grup yakını onlann peşinden
giderse, üç ya da iki adam öldü�ünde tazminat ödenmez: 'Sen (yalnız) bir kurt
olursun' (madde 37).
3 Bir kahya ya da çoban özgür bir kadrnla kaçarsa ve ona başlık bedeli ödemezse,
kadın üç yıl köle olacaktır (madde 35, Yeni Hitit uyarlaması).

İlk örnekte, bir kız evlilik vaadinde bulunmu§tur ve müstakbel kocası


gelinin ailesine hediyeler vermi§tir. Henüz resmi anla§ma yapılmamı§
ve kusata ödenmemi§tir. Sonuç olarak, anla§ılan kız, resmen söz kesme­
den önce, diğer adam onunla 'kaçmı§tır'. Bu fiüden (Hititçe pittenu-)
kızın gönüllü mü yoksa gönülsüz mü olduğu tam olarak anla§ılma­
maktadır, ancak adamın eylemi kendi içinde yasadı§ı bir eylem olarak
görülmediğinden -zor kullanarak kaçırsa, durum kesinlikle farklı olur­
du- burada kızın istekli olması çok daha büyük bir olasılıktır. Yasa, böyle
bir eylemi ölümle cezalandıran E§nunna Yasalan'nın (Teli Asmar) ter­
sine,214 adamın eylemiyle per se ilgili olmadığı gibi, eski evlilik sözünün
yerine getirilmesini de istemez. Yasanın üzerinde durduğu konu, sadece,
kızın eski müstakbel kocasının kızın ailesine verdiği hediyelerirı -ikirı­
ci adamdan- tamamen tazmin edilmesini sağlamaktır. 'Kaçırma' kızın
ilk adamla resmen söz kesmesinden ve ailesine kusatanın ödenmesin­
den sonra gerçekle§mi§se, muhtemelen, çok daha büyük tazminat iste­
necektir. Ancak, Yasalar, bunun evlilik anla§ması yapıldığında taraflar
arasındaki görü§melere ait bir konu olduğunu belirleyecek bir §art
koymam ı§ tır.
Anla§malı evlilikler Hitit toplumunun genel bir özelliği olarak görül­
se de, bütün olaylarda, ailenin ya da daha belirgin olarak aile reisinin,
kızını, belki oğlunu da, istemedikleri bir evliliğe zorlayacak yasal araç­
ları yoktu. Yasa'nın üzerinde durduğu yegane husus, vaat yerine getirü­
mediğinde suçsuz olan tarafın maddi kayba uğramasını engellemek ve
geri ödemeden kimirı sorumlu olduğunu tespit etmekti. O halde, so­
nuçta, oğullar ve kızlar, sonuçlarına hazırlıklı oldukları takdirde, ailele­
rinin kendileri için seçtikleri insanlarla evlenmeye zorlanamazlardı.
Aile, evlilik planlarını bo§a çıkaranlar için bizzat yaptırımlar uygula­
mak ve üçüncü tarafa kar§ı bazı cezalandırıcı önlemler almak isteyebi­
lirdi. Bu durumda, bu, devletin müdahale etmek istemediği bir aile me­
selesi oluyordu. Bununla birlikte, yukarıdaki maddelerin ikincisinde,

2 14) E§nunna Yasalan, madde 26.


EVLiLiK 1 43

bir ailenin kaçak çifti izlemeye karar vermesi halinde, yasaların koru­
ması dı§ında kalacaklarına ve izleyenlerden ölen olursa tazminat talep
edemeyeceklerine ili§kin bir uyarı görülmektedir. 21 5
Yukarıda bahsedilen üç pasajdan üçüncüsü, bir kahya ya da çoban,
özgür bir kadınla, kadına kusata ödemeden kaçarsa, kadın üç yıl köle
olacaktır demektedir. Bununla birlikte, konumundaki dü§Ü§, adamla
kaçmasından dolayı değil, köle-özgür kadın evliliğinde kendisine kusa­
ca ödenmemesi halinde kadının özgür statüsünü kaybedecek olması
§artından kaynaklanmaktadır.

Zina

Evlilikten önce sözün çiğnenmesi konusunda nispeten yumu§ak ön·


lemler içeren Hitit hukuku, evlilik sonrası sadakatsizliğe daha sert yak­
la§ır. Kitabı Mukaddes'le ilgili yasalar ve diğer Yakın Doğu kanun madde­
lerindeki gibi, zina, en azından kuramsal olarak, ölüm cezası gerektiren
bir suçtu. Hitit Yasalar 'ında bu suçla ilgili iki madde vardı:

E�er bir adam da�da bir kadını ele geçirir (ve ırzına geçerse), adam suçludur
ve ölecektir, ama kadının evinde ele geçirirse, kadın suçludur, ölecektir. E�er
kadının kocası onlan (olay anında) yakalarsa ve onlan öldürürse, suç i§lememi§
sayılır (madde 197).
2 Onlan saray kapısına getirirse (yani mahkemeye) ve, "Kanm ölmesin," derse,
kansının canını bağı§layabilir, ancak 3§ığınınkini de ba�ı§laması gerekiı: O
zaman, onu (yani kansıru) duvaklayabilir. 216 Ancak her ikisi de ölsün derse,
kaderleri kralın eline kalır, kral ikisini de bağı§lar ya da ikisini de öldürtür
(madde 198).

Bu maddelerin ilki, bugün de mahkemelere ta§ınan en sorunlu dava


tiplerinden biriyle ilgilidir. Kadın, cinsel birle§me olayında gönüllü müydü
gönülsüz müydü? Tecavüz mü oldu rızayla cinsel ili§ki mi? Kadının suçlu
mu masum mu2 17 olduğunun tespit aracı olarak iki özel konum arasın·
daki fark, belki de, çok sınırlı olarak yorumlanmamalıdır. Bu fark, daha
çok, tecavüz iddiasındaki kadının, iddia ettiği suç i§lenirken yardım

2 1 5) Maddenin sonundaki bahis, Hoffner'e göre, 'kaçıran'ı i§aret ediyor. Ancak


yorumu muj!lak kalıyor.
2 1 6) Tsevar'ın yorumuna bakılırsa ( 1975), duvak.lama, çiftin evlilij!ini, kadının gelinlik
statüsünü simgesel olarak akdederek yeniden doj!ruluyor.
2 1 7) Eski Ahir'in be§ inci kitabı (Tesniye) 22:25-7 benzer maddeleri içerir.
J 44 HiTiT DüNYASINDA Y/WM VE TOPLUM

isteme fırsatı olmadığını yada etkisizle§tirildiğini açıklamasına üi§kin


genel ilkeyi sergilemesine yardımcı olur.
Ne olursa olsun, zinacı kadın ve a§ığa kar§ı ancak zarar gören tarafın,
yani boynuzlanan kocanın eylemi kabul edüirdi. Eğer birisi karısını in
flagrante elelieto (suçüstü) yakalarsa, onları orada öldürürdü ve suçlu ol­
mazdı. Burada, adamın e kapılmı§ olduğu ima edilmektedir icto cak için
i§, nden biriyle ilgilöfke nöbetine kapılmı§ olduğu ima edilirdi ve bu
durumda adamın erime passionneli cezalandırılamazdı. Bu, (örneğin) bir
öfke ya da k1§kırtma anında i§lenen cinayetle tasarianarak i§lenen ci·
nayet arasındaki farkla ilgili diğer yasaların ruhuna uygundur. Ancak,
öfke anı geçmi§ ve 3§ıkları öylece bırakml§ olsa da, koca, yine kralın
mahkemesinde yasal tazminat isteyebilirdi. Ne var ki, artık adaleti ken­
di elleriyle sağlama imkanı yoktur. Adam, muhtemelen, herhangi bir
eyleme geçmek zorunda kalmamı§tır ve aile i§lerine fazla müdahale et·
rnek istemediği anla§ılan mahkeme de, çoğu kez, bu yolu tercih etmi§
olmalıdır. Kocanın, karısının a§ığıyla tazminat kar§ılığı bir anla§maya
varması da mümkündür. Böyle bir anla§ma, karısını bo§ayan bir adamın
onu bir ba§kasına 1 2 gümü§ §ekele 'satabileceğini' belirttiği anla§ılan,
dü§kırıklığı yaratacak derecede bölük pörçük 26b ve c maddeleriyle ilgi­
li olabilir. Üçüncü bir taraftan söz edilmesi, bu tarafın bo§anmadan so·
rum! u olduğunu gösteriyor olabilir. Eğer öyleyse, adamın kocaya karısını
'satın alarak' ödediği tazminat, ölüm cezasıyla kıyaslandığında, gerçek­
ten çok mütevazı görünmektedir. Bu, bir ko§um öküzünün fiyatından
daha fazla değildir (madde 1 78) . Ku§kusuz, mağdur koca, sadakatsiz bir
kadın kar§ılığında bir ko§ um öküzü almaya yetecek parayı, pekala, iyi bir
pazarlık olarak değerlendirebilirdi.
Ancak, eğer koca kanunlardaki en yüksek cezayı isterse, mahkemeye
gitmek zorundaydı. Bu bağlamda bile, karısı için değil a§ığı için ölüm
cezası isteyebilirdi. Bu, 'e§it derecede suçlular e§it cezalara çarptırıl­
malıdır' ilkesinin bir yansıması olsa da, ölüm cezası talebiyle mahkeme
önüne getirilen bu tür davaların sayısını ciddi boyutta azaltmaya yöne·
lik bir önlem de söz konusu olabilirdi. 'O zaman kadını duvaklayabilir'
kelimelerini öyle yorumlayabilirsek, mahkeme seyrinin de karı kocanın
uzla§masına yönelik bir etkisi vardı. 2 1 8 İki taraftan sadece koca ölüm
cezası istediği zaman, mahkeme, ricalara ve kanıtiara göre canlarını
bağı§lamak ya da ölüm cezası vermek için, karar hakkını kral saklı tutsa
da, davaya bakardı.

2 18) Bkz. Tsevar'ın yorumu.


EVLiLIK 1 45

Boşanma

Bo§anmanın haksızlığa uğramı§ koca için açık yollardan biri olması


mümkündür. Yasalar'da bo§anmayla ilgi çe§itli maddeler vardır ancak,
ne yazık ki, bunlar, büyük ölçüde, bölük pörçüktür. Yine de, bo§anma
gerçekle§tiğinde mal payla§ımı ve çocukların kimde kalacağıyla ilgili
oldukları anla§ılıyor ve bo§anma nedenlerine ili§kin çok az bilgi veri·
liyor. Bu konu, evlilik sözle§mesinde, bo§anma durumundaki mülk
hükümleriyle birlikte ele alınmı§ olabilir. 3 1 . maddeden anla§ıldığına
göre, e§ten soğumak ya da ba§ka birini bulmak, bo§anma için yeterli
neden olabiliyordu; bununla birlikte, bu olayda, bozulan birliktelik, köle
ve özgür arasındadır ve basit bir ortakya§arlığa dayandığı anla§ılmaktadır.
Bo§anma i§lemlerinin resmi ya da özgür insanlar arasındaki evliliklerde
daha karma§ık olup olmadığını bilmiyoruz.
Görünü§e bakılırsa, bo§anma i§lemlerini erkekler kadar kadınlar da
özgürce ba§latabilirdi ve çiftin ayrılması durumunda uygun mal ve ço·
cuk payla§ımı Yasalar'da belirtilmi§ti. Bu, bozu§an çifderin konumuna
ve -kusafa·tipi evlilik ya da basit bir ortakya§arlık olsun- birlikteliğin
türüne bakılmaksızın uygulanırdı. Resmi evliliklerin bozulmasında ka·
dının çeyiz olarak yanında getirdikleri için özel maddelerin konulmu§
olması ve kusatanın da göz önünde bulundurulması mümkün olsa da,
genelde, çiftin malları, muhtemelen, e§it olarak payla§tırılırdı. Evlilik·
ten olan çocuklarda, e§ler e§it statüde oldukları zaman anne bir tanesi
hariç çocukların hepsini alır, kalansa babayla giderdi. Koca özgür kadın
köleyse, bunun tersi uygulanırdı.
Ayrı davalar Yasalar'ın gerçekten açıkça belirlediği ilgili bölümler·
deki deği§iklikleri gerektirdiğinden, bu tür düzenlemeler, büyük olasılıkla,
emredici olarak tasarlanmamı§tı. Burada da, ba§ka yerlerdeki gibi, Yasa·
lar, temelde ticari bir pazarlık olan bu davalarda ilgililerin çıkarının
korunması ve adil bir anla§maya varılması için taratlara yardımcı olmak
üzere bir dizi temel noktayı ve teamülleri verir.
Ara sıra, toplumun en üst düzeyinde de bo§anmalar görülürdü: kral­
lığın son yıllarında, Hitit Prensesi Ehli•Nikkal'ın Ugarit Kralı Ammu·
rapi tarafından bo§anması buna bir örnektir. 219 Bu olayda, bo§anma
anla§ması, Kargamı§'taki kral naibi Talmi-Te§ub tarafından karara bağ·
!andı. Bo§anma nedeni bilinmemektedir. Dönemin en kötü bilinen
bo§anmalarından biri, Ugarit Kralı Ammistamru'nun Amurru Kralı

2 19) RS 1 7.226, 1 7.355 (PRU IV, 208-10).


1 46 HITIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

Bente§ina'nın kızından (isminden bahsedilmiyor) bo§anmasıydı. Her


iki kral da, Ha tti kralının vasalıydı. İki vasal devlet arasındaki ili§kilerin
güçlendirilmesi için yapılan evlilik, kesinlikle aksi sonuç vermi§ti. Se­
bep her ne idiyse, belki prenses zina yapmı§tı, her durumda pis ve karl§ık
bir i§ti. Gözden dü§mܧ bir vaziyette ülkesine gönderildi, ancak eski
kocasının ısrarıyla tekrar ona ve büyük olasılıkla da ölüme döndü. 220
Kötü giden evlilikler ve Yasalar'daki bu olasılığa ili§kin çe§idi hüküm­
ler, ku§kusuz, bizim Hitit dünyasındaki a§k ve evliliğe ili§kin sezgileri­
mizi deği§tirmemelidir. Ki§isel tercihlerden çok ailelerin uygun gördüğü
ticari temelde yapılan birçok evlilik, ku§kusuz, genellikle istikrarlı ve
sevgi dolu ili§kilerle de sonuçlanml§ olabilirdi. Gerçekten de, Kral III.
Hattu§ili, bize, Tanrıça ݧtar'ın kendisine sadece Puduhepa'yı gelin seç­
mediğini, çifte 'kan-koca a§kını' da verdiğini söylediği zaman, a§k ve
evliliği açıkça birle§tiriyordu. Ve Hattu§ili'nin babası Il. Mur§ili'nin
karısının ölümü üzerine çektiği acınası ıstırap, sadece siyasal bir birlik­
teliği çok a§an bir sevginin yansımasıydı. Bu bölümün ba§ındaki ݧtar
ilahisinden bir pasaj, karı koca arasındaki mutlu evliliğin temelini
olu§turan derin, sonsuz a§kı açıkça belirtmektedir.

İç Evlilik

Görmü§ olduğumuz gibi, Yasalar, hısırnla cinsel ili§kiler dahil, cirısel


birle§melere geni§ bir yasaklar yelpazesi getirir. Ancak bu yasaklama­
ların, özellikle e§lerden birirıin ölümü halinde, bazı istisnaları vardır.
Bir adam, yengesiyle, baldızıyla cinsel ili§kiye giremez (madde 195), an­
cak, karısının ölmesi halinde, baldızıyla evlenmesine izin verilir. Ve bir
maddeden, kocanın ölümü halinde adamın geride kalan erkek akraba­
larından birinin dul kadınla evliliğe mecbur edildiği anla§ılmaktadır:
"Bir adamın karısı varsa, ve adam ölürse, erkek kardt!§i dul kadını e§
olarak alır. (Erkek karde§ ölürse) kadını kayınbabası alacaktır. Babanın
ölümünden sorıra kadını onun (babanın) erkek karde§i alır."22 1 (Madde
193.)
Bu, Eski Ahir'ten iyi bilinen (Latince levir, 'kayınbirader'den) aile içi
evlilik sistemini (özgün metinde levirate) hatırlatıyor. Kitabı Mukaddes

220) Bölüme ili§kin ayrıncı için bkz. Bryce ( 1 998a:344· 7).


22 1 ) Hoffner, bu yasayı yorumlarken ( 1 997a:226)
-- , yasanın uygulamadaki olası
örneklerini veriyor.
EVLILiK 1 47

hukukundan, bunun, özellikle, ailenin devam etmesi için koca çocuk


bırakmadan öldüğü zaman uygulandığı anla§ılmaktadır. Kitabı Mukad­
des'in Be§inci Kitabı (Tesniye) 25:5-6'dan: "Eğer erkek karde§ler birlik­
te oturuyarsa ve biri ölürse ve çocuğu yoksa, ölenin kocası aile dı§ından
bir yabancıyla evlenemez: kadın kocasının erkek karde§ine dü§er, ve
karde§ onu karı olarak alır ve kocanın erkek karde§inin üzerine dü§en
görevi yerine getirir. Ve kadından olan ilk oğlan çocuğa ölen karde§in
adı verilir ki adı İsrail'den saklanamasın."222 (RSV.)
Hitit hukukunun da -ölen adamın ismini ve ailesini devam ettir­
meye ve de mülkünün aile içinde kalmasına yönelik- benzer bir amacı
olduğu ileri sürülmektedir.221 Ancak bu, kesinlikle, ailenin kendi içinde
kararla§tıracağı bir meseleydi ve -eğer yasanın amacı gerçekten ileri
sürüldüğü gibiyse- Hitit bağlamında devletin niçin hükmedici olması
gerektiğini anlamak zordur. Ne olursa olsun, ku§kusuz, yasanın sadece
Mukaddes buyruğun temel özelliği olan, çocuksuz ölen birini i§aret et­
tiğine ili§kin bir gösterge yoktur. Çe§itli Mezopotamya yasalarına, dev­
letin dul ve yetirnleri korumasına ili§kin özel hükümler konuldu. Hitit
toplumunda bu tür sorumluluklar, büyük ölçüde, geni§ aileye devredilir­
di. Burada, dul kadının geçim yükü, ölen kocanın ailesindedir. Ve, muhte­
melen, maddenin bu noktada devreye girmesindeki ana neden, bu sorum­
luluğun yasaklanml§ ili§kiler listesi çiğnenmeden yerine getirilebilme­
sini vurgulamak içindir.

Çokeşlilik

Burada, aile içi evlilikle ilgili maddenin doğurduğu bariz soruna kısaca
değinmekte yarar var. Bu madde, Hitit dünyasında çoke§li evliliklerin
yasal olduğunu mu i§aret etmektedir?
Hitit toplumunun en üst düzeyinde, kraldan, esas e§ine ilaveten bir
ikinci e§ler ve cariyeler kurumuna sahip olması beklenirdi. Bunun siyasi
olduğu kadar ba§ka nedenleri de vardı. Çoke§liliğin kraliyet ailesinin
diğer üyelerine ya da kraliyet çemberinin hemen ötesine uzanıp uzan­
madığı konusunda henüz açık kanıtlarımız yok. Genel olarak, Hitit top­
lumundaki evliliklerin, salt değilse de, büyük oranda teke§li olması güçlü
bir olasılıktır.

222) Bkz. Yaratıl� 38 ve Merhamet 4.


223) lmparati ( 1995:574).
1 48 HiTff OONYASINDA YJW'M VE TOPLU,M

Bunun, muhtemelen, tespit edilen tek istisnası, Yasalar'daki aile içi


evliliğe ili§kin hükümdür. İlgili madde dulu alan adamın karısının ol­
maması gerektiğini açıkça belirtmediğinden ve bu uygulama -neredey­
se kesinlikle- ya§lı üyeler için geçerli olmadığından, çoke§liliğin sadece
yasal olarak onaylanmayıp, gerçekten -yoksul kadının çıkarına- §art
ko§ulduğu örnekler nadirdir. Muhtemelen, sorumluluğun yüklendiği
adamın zaten e§i bulunurdu; yeni e§, ikinci e§ ya da cariye statüsündey­
di. Ku§kusuz, bizimki sadece tahmin. İç evlilikle ilgili maddenin Hitit
toplumunda çoke§liliği desteklemesi de sadece bir faraziye. Yasalar'daki
ne bu ne de bir ba§ka madde, iki partnerden daha fazlasını gerektiren
. evlilik birliklerine herhangi bir kanıt sağlıyor.
Mülk ve miras haklarıyla evlilik ve e§lerin statüsü de dahil, evlilik
hükümlerine ayrılan Hitit yasalarının nispeten biiyük sayısına bakılır­
sa, çoke§lilikten bahsedilmemesi, büyük ihtimalle, bir tek istisna. olası­
lığıyla, sadece teke§li birle§melerin resmen tanındığını göstermektedir.
. Sadakatsiz e§ ve a§ığının maruz kalabileceği cezalara bakıldığında, sa­
dakatsiz koca için e§it yaptırımlar uygulanmaması bu tür bağlılığın tek
taraflı olduğunu gösterse de, teke§li evlilikte sadakate gerçekten çok
önem verildiği anla§ılmaktadır. Eski ve modern birçok toplumda ol­
duğu gibi Hitit toplumunda da, evlilik öncesi ya da evliliğe ilaveten
ya§anan cinsel ili§kilerde, erkek tarafına muhtemelen göz yumulur ya da
erkek, en azından, §iddede kınanmazdı. Bununla birlikte, Hitit kadın­
.larının kocalarını bo§ama hakkı vardı ve zinanın koca bo§amak için
geçerli nedenlerden biri olması çok büyük bir olasılıktı. Her durumda,
evlilikle ilgili haklar ve yükümlülükler, Yasalar'da net olarak belirtildiği
gibi, ister ba§lık bedeli ödenerek resmile§tirilmi§ olsun isterse ortakya­
§arlık, açıkça, teke§li ili§kilere uygulanırdı. Bu kategori dı§ında kalan
bağlantılar yasal olarak kabul görmezdi; öyle görünüyor ki, ne bu ili§kideki
taraflar ne de bu ili§kiden olabilecek çocuklar teke§li evliliklerdeki hak­
lar ve yükümlülükleri talep edebilirdi.
8
Tannlar

Kutsal Efendiler, bana kulak verin, ve §U yakannalanmı dinleyin!


Ve Kutsal Efendiler için yakardıgım kelimeleri,
Bu kelimeleri, kabul edin ve dinleyin onlan. 224

. .

Diğer değerlendirmeler b ir yana, Hıristiyanlık, Yahudilik ve Müslümanlık


gibi tektanrılı dinlerin çoktanrılı diniere göre büyük bir avantajı ol­
mu§tur: tek tanrıyla ileti§im kurmak çok daha kolay, daha açık bir
süreçtir. Çoktanrılı bir dünyadaki tapınınacılar gereğinden fazla tanrıy­
la uğra§mak zorundadır ve belli bir olayda kime yalvaracağını, kimi ya­
tı§tıracağım karı§tırarak daima kutsal gazaba hedef olma tehlikesi al­
tındadır. Ve birden fazla tanrıya müracaat edildiği zaman, yanl1§lıkla, bir
ya da ikisini atlama tehlikesi vardır ve bu da onları gücendirrnek demek­
tir. Kutsal mevcudiyetin her yerde vasıl olduğuna ili§kin geli§mi§, açık
bir anlayı§ da yoktur. Hitit dini dünyasında, tapınmacılar, duanın adre­
sini §a§ırmaması için tanrının hazır olduğundan ve ona bir dua okun­
duğunda dinlediğinden emin olmak zorundaydılar. Tanrımn o sırada
nerede olduğu bilinmeyebilirdi. Ayrıntılı ritüeller, onu, lütfuna ge­
reksinim duyulan yere çekmek için zorunlu olabilirdi. Kutsal evocatiom

224) Muvatalli'nin TannlarToplantısına Duası'ndan (Cllf 381), çev.: Singer (1996: 32).
225) EIIOClltio metinleri için bkz. CfH 483 ve Goetze çevirileri, Pritchard'da (1069:351-3).
1 50 HiTiT DÜNYASINDA YI'QAM VE TOPLUM

-kelimenin gerçek anlamıyla tamıyı rahatsız etme- görevi için, çoğu


kez, özel rahipler ya da ayinciler tutulurdu. Bazen, tanrının gazabının
hangi topluma ve neden yöneleceğini tespit etmek için kapsamlı, za­
man alan kehanet soru§turmalarına ihtiyaç duyulurdu.
Üstelik, tanrıların çok olması, tapınakların ve personelin de çok
olmasını, ifa edilen ya da vaat edilen bağı§ların ve bu bağı§ın kendile­
rinden esirgenmemesinin kar§ılığı olarak sürekli bir hediye ve adak
akt§ını gerektirirdi. Tektanrılı dinde, insanlar, bunların çoğundan uzak­
tır. Onların tanrısı hem her yerde hazırdır hem de her §eyi bilir. O,
tanrıya herhangi bir yerde ve herhangi bir zamanda dua edilebilir. Kili­
seler ya da sinagoglar veya camiler yapılabilir ve onun adına ritüeller
gerçekle§tirilebilir. Ancak bunların hiçbiri, bütün yarattıklarının kafa­
sının içini ve kalbini görebilen, her §eyi bilen tanrı için çok elzem un·
surlar değildir; bu nedenle, gerçek bir dindar, tanrının ho§una gitmek
için, ona olan bağlılığını hediyeler ve diğer maddi unsurlada somut
olarak sergilemek gereksinimi duymaz.

'Çoktanncılığın A§ın Bir Biçimi'

Hititler her yerde hazır, her §eyi bile tek tanrı yerine, dünyanın çok,
gerçekten bol miktarda ruhlar ve kutsal güçlerle dolu olduğ�na inandı­
lar. Bütün kainat doğaüstü ya§amla nefes alıyordu. Tanrılar yerüstü ve
yeraltı krallıklannda ikamet ederdi. Ve yeryüzündeki her kaya, dağ, ağaç,
kaynak ve ırmağın orada ikamet eden bir tanrısı ve ruhu vardı. Bunlar
sadece soyudamalar değil, canlı ve ya§ayan varlıklardı. Gümü§ ve ate§
gibi unsurlar bile insan duygularıyla donanml§, bilinçli, ya§ayan güçler
olarak görülürdü: "Ate§, Güne§ Tarmsı'nın oğlu, kötü niyedidir, ve za­
manı geldiğinde karanlık gecede ortaya çıkar, karanlık gecenin içinde
sessizce kayar ve yılan gibi kıvrılır. "226
Hititler, çoktanrıcılığı akla gelebilecek en uç noktaya ta§ıdılar. Yeni
Krallık zamanından itibaren çoktanncılığın a§ırı bir biçimi olarak gös­
terilen uygulamalara girdiler.227 Ba§langıçta, yerel Hitit tanrıları ağır
bastı, ancak Hitit dünyasının siyasal ve askeri olarak büyümesiyle, pan·
teonun kutsiyet yelpazesi, çoğu Hatti'nin askeri gücüne boyun eğmi§
§ehir devletleri ve krallıklarının tanrıları olan yeni üyelerle iyice geni§·

226) KUB XLIII 62 obv. ii 5-6. Bkz. Haas ( 1994:297).


227) Akurgal ( 1 962:76).
TANRilAR 1 5 1

ledi. Yerel tanrıların heykellerinin ta§ınması ve fethedenlerin tapınak­


Ianna yerle§tirilmesi eylemi, bu tanrıların fatihin panteonuna fiziksel
olarak nakledildiğinin i§aretidir. m İçine girdikleri maddesel orun §imdi
ba§ka diyariara ta§ınml§ olduğundan, boyun eğenler artık bu tanrıları
yardıma çağıramazdı. Bu naklin gerçekle§tirilmesinde, fatih, yeni edin­
diği tannlara gereken tüm saygı ve hürmeti gösterirdi ve, muhtemelen,
bu nakil için tanrının rızasını almak, fatih için düzenli biçimde yerine
getirilmesi gereken bir uygulamaydı.229 Tanrıların toprakları üzerindeki
himayesini artırmasını ve, genel olarak, yeni tapınmacıların ülkesinin
çıkarına davranmalarını istiyorlarsa, onların rızasını kazanmak ge­
rekiyordu.
Fethedilen diğer ülkelerin tanrılarıyla ya da fetihçi ülkenin eski tan·
rılarıyla isim, i§lev ve özellik olarak aynı olsalar da, bireysel kimliklerine
bu ülkede de sahip oldular. Bundan dolayı, Fırtına tanrıları, Güne§ tan·
rıları, ݧtarlar ya da ݧtar muadilierinden çokça vardı.210 Hepsi de kutsal
Hitit cemaatinin üyeleriydiler ya da üyesi oldular ve sadece adiarına
orijinal yöre isimleri eklenerek birbirlerinden ayrıldılar. Sonuçta, muaz­
zam bir karma§a, sistemsizlik, ve bazen panteonu olu§turan tanrıların
tamamen birbirine karl§an kalabalığı ortaya çıktı. 231 Bu açıdaı::ı, Hititler,
Mısır ve Mezopotamya dünyasının nispeten sistematik panteonlarından
çok farklıydı. ·Ve bundan da büyük gurur duydular. 'Hatti'nin bin tanrılı
'
ülkesi' yollu böbürlenmeleri pek de abartılı değildi. 'kuzey Anadolu'dan
eski tanrılar,232 Batı ve Güney Anadolu'nun Luvi bölgelerinin tanrıları,
Hurri tannlan, Suriye ve Mezopotamya'daki bütün bir kült merkezleri
yelpazesinin tanrıları, tümüyle Hitit panteonuna eklendi ve panteo­
nun çoğunluğunu bu yabancı kökenli tanrılar olu§turdu. Yabancı tanrı·
lara adanan ayinlerde, genellikle, bulunan yerin orijinal dil1 kullanıldı.

228) Etrüsk kenti Veii'nin ku§atdmasında, Kent Tanrıçası Iuno Regina'ya, onuruna
bir tapınak in§a edilen Roma'ya gelmesi için yalvarıldığını ardatan Livius'u (5.2 1 ) örnek
veren Singer'in belirtti�i gibi ( 1 995:349 sayı 25), bu Sdet klasik dünyada da vardı.
229) Bkz. Fırtına Tanrısı Halab ve Hitit kralının temsilcisi arasında geçen bir diyalogu
içeren ve Puhanu Kroniji denilen Eski Hitit kaynaklı (CTH 16b) metinden bir pasaj alan
Singer ( 1995:346). Singer, kentin alınmasının, ancak Fırtına Tanrısı Halab'ın fatihin
gösterdiei hürmeti kabul etti�i zaman tamamen gerçekle§mi§ olaca�ıru kaydediyor.
230) Beckman ( 1998: 346), Bo�azköy ar§ivinde yakla§ık 25 ayn yerel İ §tar türü
oldu�unu kaydediyor.
231) Panteonun genel bir incelemesi için bkz. Gumey (I 977:4-23); Klock· Fontanille
(1998:32-44) .
232) Luvi Fırtına Tanrısı Tarhun ve Babil' e özgü Marduk'la bir tutuldu�u anla§ılan
Sanda dahil.
1 52 HiTIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

Teolojik kaygıları bir kenara koyarsak, Hititler'in, geni§leyen toprak·


larının bütün bölgelerine has, sayıları sürekli artan tanrıları oldukları
haliyle kabul etmelerinin avantajları da yok değildi. İlk olarak, Hitit
krallarının tebaa halktarla ili§kilerinde sağlamakta sıkıntı ya§adıkları
-siyasal, toplumsal, kültürel- geni§ ho§görüye bir ba§ka boyut kattı. Bu,
Profesör Akurgal'ın 'siyasi bilinçle ko§ullanmı§ dini ho§görü' olarak
tanımladığı politikanın yansımasıdır.ııı 'Bin tanrılı ülke' böbürlenmesi,
bir yandan, Hititler'in fetihlerinin ne kadar uzağı ve ne kadar çok in·
sanı kapsadığının göstergesiydi. Diğer yandan da, krallığı olu§ turan halk­
ların toplumsal ve kültürel unsurlarını kendi toplum ve kültürleri içe·
risinde sadece ho§ görmekle kalmayıp massettiklerinin de i§aretiydi.
İncil, Kuran ya da Tevrat gibi kutsal metinlerle içerimlenen resmi bir
dini doktrinin ya da herhangi biçimde teolojik bir dogriıanın olmaması,
Hititler'in istedikleri yerden, siyasal ya da ba§ka nedenlerle, yabancı
kült ve tanrıları kendi içlerine almalarının önündeki engelleri kaldırdı.

Dini Reformlar

İmparatorluğun son yıllarında panteonu dolduran tanrıların muazzam


kalabalığına bir düzen getirilmesi için yoğun bir gayret sarf edildi. III.
Hattu§ili'nin karısı Puduhepa ba§rahibe rolüyle bütün Hitit dünyasının
d ini uygulamaları ve geleneklerine yeni bir bakı§ getirdi ve,
ba§tanrılarının bazılarını özellikle Hitit tanrılarıyla bir tuttuğu Hurri
muadilieriyle birle§tirerek, panteonu makul bir hale getirmeye ba§ladı.
Böylece, Ha tti'nin büyük Fırtına Tanrısı artık resmen Te§ub'la e§itlendi.
Hitit dünyasının ba§lıca kadın ilahı, resmi devlet kültilnde tanımlan·
dığı gibi Güne§ Tanrıçası Arinna, kraliçenin tanrıçaya duasının
ba§langıcında görüldüğü üzere, Hurri Hepat'la e§idendi: "Ey Güne§ Tan·
rıçası Arinna, bütün ülkelerin Kraliçesi! Hatti ülkesinde sana 'Güne§
Tanrıçası Arinna' deniliyor, ancak sedir diyarı yaptığın yerde adın 'He­
pat'tır. "214
Aslında, Suriye'ye özgü bir tür anatanrıça figürüm olan Hepat, özgün
Hurri çevreninde asla bir güne§ ilahının özelliğine sahip olmadı. Ancak
Hurri panteonunda, Suriye ve Doğu Anadolu'daki sayısız kült merke-

233) Akurgal ( 1 962:76).


234) KUB XXI 2 7 (CfH 384) i 3-4, çeviri: Goetze, Pritchard'da ( 1 969:393).
235) Bkz. Lebrun (1997: 180-2).
TANRlLAR 1 53

zinde, e§i Te§ub'un yanındaki asal konumu, en önemli iki çiftin


birle§tirilmesini Hitit panteonunda son derecede doğal bir hale getirdi.
Çiftin çocukları da, Fırtına Tanrısı Nerik'in muadili, bir Güney Anado­
lu Hurri tanrısı olan baskın oğul Sharruma'ya ve Kummanni kült mer·
keziyle özellikle yakın bağlantısı olan kız evlat A.llanzu'ya indirgendi.
Sharruma, imparatorluğun son yıllarında, Kral IV. Tuthaliya'nın ki§isel
tanrısı olarak büyük önem kazandı. Yazılıkaya'da hem erkek hem kadın
ilahlar arasında, kendi anne babasının hemen arkasında görülür. Hitit
sanatında bir çift insan hacağı olarak simgelenir.
Bu e§le§tirmelerde, bir anlamda, açıkça, panteandaki benzer tanrı­
ların sayısının azaltılması amaçlandı. Ancak, birle§meler, Hitit kül­
türünün giderek_ Hurrile§mesini de yansıtmaktadır. Bu, ku§kusuz, özel­
likle Hattu§ili'nin döneminde, kısmen de Hurri e§inin etkisiyle belirgin·
le§ti. Bu e§le§tirme sürecinin, en azından resmen, kutsal toplumun en
üst düzeyinin altına uzanmadığı anla§ılmaktadır. Ancak Yazılıkaya'da,236
ayrı erkek ve kadın sıralarında (her iki tarafta bir istisnayla) resmedil­
diği gibi, erkek ve kadın ilahları kaluti ya da 'dairler' içinde yeniden
grupla§tırarak panteanun kutsal rütbelerine bir tür sistem kazandırma·
ya yönelik ilave çabalar harcandı.
Bu tür reformlar, sadece teolojik bir iÇ idare meselesi değildi. impara­
torluk genelinde, siyasal ve kültürel açıdan daha geni§ bir uyum ve bir·
lik duygusunun harekete geçirilmesi de amaçlanmı§tı. istenen, farklı
· bölgelerden birçok farklı tanrının varlığı değil, imparatorluğun bütün
bölgelerinin ve bütün halklarının tanrılarının aynı olmasıydı. İnsan,
efendisinin bakı§ açısını benimserse, teorik olarak bunun avantajları
açıktı. Ancak imparatorluk birliğinin kültürel ve siyasal düzeyde des­
teklenmesine ve ülke tanrılarını akılcıla§tırmaya ve dizgeselle§tirmeye
yönelik resmi giri§imlerin, Hititler'in açıkça övündüğü ho§görü ruhuna
ve yerel " tanrıların, inanı§ların ve adederin zararına i§lememesi için
özen göst�rilmesi gerekiyordu. Teolojik akılcıla§tırma, kültürel homo·
jenlik ve birliğin soyut kavramları, bireyselliğin, a§ırı 'yereIliğin' ve tapın·
dıkları tanrıların farklılığının daha geni§, daha genel bir dünyada kay·
balacağı tehlikesine inanan küçük toplumlar arasında bir önem ta§ımaz.
Bu tür dü§ünceler, muhtemelen, yerel külderin sayımını üzerine alan
IV. Tuthaliya'nın annesi Puduhepa tarafından kullanılan tasarrufun de­
vamı sayılabilecek kapsayıcı bir dini reform programı içinde algılanmı§

236) Bkz. Beckrnan ( 1 989:99).


1 54 HITiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

olmalıydı.237 Gerçekten de, program, büyük olasılıkla, en azından Tut·


haliya yönetiminin ük yıllarındaki ana oğul i§birliğinin ürünüydü. Önce,
Tuthaliya, tapınakların ve kutsal yerlerin durumunu, personel ve do­
nanımlarını incelemeleri için krallığın tüm bölgelerine görevliler gön­
derdi. Onarıma ihtiyaç duyan, tapınaklar yenilendi veya yeniden yapıl­
dı, eski kült donanımı, eski kutsal imgeler, orijinal ah�apla ya da ta�
yerine çoğunlukla değerli metallerden yapılm!§ yenileriyle deği§tirildi,
tapınak personelinin sayıları artırıldı, tapınak ve kutsal yerlerin bakımı
için arazi bağl§ları yapıldı.
Bu dini faaliyet patlamasının, ku§kusuz, birçok nedeni vardı. Bir ta·
rafta, Tuthaliya, imparatorluğun giderek karanlığa gömüldüğü yıllarda
mümkün olduğunca tanrıların gözüne girme çabasındaydı. Ancak, belki
de, asıl önemlisi, krallığının halklarını, kalplerinde yer eden dini gele­
nekleri yok etmeye yeltenrnek ya da onları umursamamak §öyle dursun,
daha önceki tüm önlemlerin ötesine geçen bir gayretle onları güçlen­
dirme niyetinde olduğuna ikna etmekti. Bu da, çe§itli yönlerden kendi­
sini ku�atml§ olan ve gittikçe yükselen tehditlere kar§ın, imparatorlu­
ğun dizginlerini hala sıkıca tuttuğunu ve tebaasının refahıyla hala çok
ilgili olduğunu sergileme çabasıydı.

Tannlann Doğası
Tanrıları kusursuz bir iyiliğin somut göstergesi olan bir dinin mensup­
ları için, Hitit tanrıları, hatta genel olarak Yakın Doğu tanrıları, manevi
ve ya da tinsel anlamda pek co§ku yaratmayabilir. Kadim Yakın Doğu
tanrıları, aslında, kadim Yunan ve Roma tanrıları gibi, büyük ölçüde
insan varlıklardı. A§k, öfke� korku, kıskançlık gibi benzer duygular yel­
pazesi onlar için de geçerliydi, bazen sorumluluklarını ihmal ettiler, al­
dattılar ve aldatıldılar, tensel zevklere ula§tılar, dans, müzik at yarl§ları,
komedi oyunları, harp oyunları ve atletizm yarl§maları gibi eğlenceleri
vardı. "Tanrıların arzuları erkeklerinkilerden farklı mıydı? Asla! Yapı­
ları farklı mıydı? Asla! "218

237) Kült envanteri denilen metinler (CTii 501-30), bu sayımı yansıtabilir. Bunlann,
IV. Tuthaliya'nın çe�idi bölgelerdeki tapınaklannı durumunu hakkında bilgi toplamak
üzere gönderdiği görevlilerin raporları oldugu anla�ılmaktadır.
238) Beckman'ın (2000: 22) i�aret etti4i gibi olsa da, büyük güçleri ve ölümsüzlük
özellikleriyle insanlardan üstünlerdi: "Doj!al güçlerin ya da toplumsal �!evlerin temsilcileri
olarak tanrılar, birbirleriyle ili�kilerinde, toplumdaki insanlar gibi bir hiyerar�i içinde
sıralanamazdı."
TANRilAR 1 55

Tanrının ölümlü tapınmacılarıyla ili§kisi, kralın kullarıyla, bir aile


reisinin hizmetçileriyle ili§kisi gibidir. Ve tanrılar, yeryüzündeki krallar
gibi, büyüleyici saraylarda onlara yardım etmeye ve bütün ihtiyaçlarını
kar§ılamaya çalı§an ikincil bir tanrı kadrosuylaçalı§andım etmek ve
bütün ihtiyaçlarını kar§ılamak için ikincil tanrılar kadrosufarklıla, müzik
at yarı§lan, komedi oyunlar ya§adılar. Bir tanrıya tapınanların durumu
da, tıpkı refah ve huzur için krallarına ya da efendilerine bağlı kullar ve
köleler gibidir. Ve tıpkı bir efendinin geçim ve refah için hizmetçileri­
nin emeğine muhtaç olduğu gibi, tanrı da kendisine tapınanlara
muhtaçtır. Madunlarına kar§ı sorumluluğunu ihmal eden bir tanrı, tıpkı
kötü bir efendi gibi, kendi ihmalinin kurbanı olur. Böyle bir tanrıya
edilen dualarda, sorumluluklarını ihmal ettiği içirı utanması beklenti·
siyle, azarlaii).a ve ki§isel çıkarlarına yönelik yakarılar vardır.
Tanrılar, insani zaaflara eğilimleri olsa da, genel olarak, ölümlü tapın·
macıları arasında adalet, törellik ve doğru davranl§ı sağlamaya çalı§ırlardı.
Yirıe, bir ki§isel çıkar söz konusuydu. Bu tür unsurlar olmadan bir top·
lumda asayi§ sağlanamazdı ve örgütlü insanların çabalarının meyvesirı­
den yararlanan, sonuçta, bunlara sahip olacak olan tanrılardı. Ölüm­
lünün, kutsal koruyucunun himayesi ve kursamasından yararlanmayı
temin edecek biçimde, kötü bir yol tutmadan, tannlara itaat ederek
ya§adığı bir hayat, para handantatar kavramıyla ifade edilirdi. Ancak,
yapılması gereken törenleri ihmal ederek ya da günah i§leyerek tanrıları
kızdıranlar, kutsal gazabın tüm §iddetine maruz kalacaktı. Çiğnenmi§
bir yemin, ana baba ya da karde§ katilliği, ba§kasının haklı yetkisini
yasadı§ı yolla gasp etme, ölümlülerin kendi hemcinslerine kar§ı i§ledik­
leri diğer suçlar, kutsal hakimler tarafından yargılanıp cezalandırıldı.
Öç alma bazen gecikebiliyordu. Ancak, babalarının günahlarının
oğullara musallat olduğuna ili§kin güçlü Hitit inancına bakılırsa, gü­
nahkar tutumun cezası, gelecek bir ku§akta da olsa, er geç ödenecekti.
Kral Il. M ur§ili'nin İkinci Veba Duası buna bir örnektir: "Bu adamın
günahkar olduğu gerçekten doğrudur. Babam günah i§ledi ve Efendim
Fırtına Tanrısı'nın sözüne kar§ı geldi. Ben hiçbir §ekilde günah i§lememi§
olsam da, babanın günahlarının oğula geçtiği gerçekten doğrudur ve
babamın günahı bana geçti."219 Doğrudan tapınak görevlilerine yöne­
len uhrevi intikamın tehditleri daha da ayrıntılıdır: "Biri tanrıyı kızdırır­
sa, tanrı sadece ondan mı öç alacaktır? Karısından, çocuklarından, to­
runlarından, ailesinden, erkek ve kadın kölelerinden, sığırlarından

239) KUB XIV 8 ve kopyalan (CfH 378 Il), bkz. Çık� 20:5.
J 56 HITIT DÜNYASINDA YAŞI'M VE TOPLUM

koyunlarından ve ürünlerinden öç almaz mı? Tanrının sözüne özel hür·


met gösterdiğinizden emin olun! "240
Adaletin koruyucusu ve yanlı§ yapanın cezalandırıcısı olarak her·
hangi bir tanrıya ba§ vurulabilirdi. III. Hattu§ili'nin, Urhi-Te§ub'la çatl§ma·
sıyla ilgili davada, kendi koruyucu tanrısı ݧtar'ın adaleti sağlayarak so­
nuçta kendi yengisini onadığını duyurması bunun bir örneğidir. Adalet
tanrısı olarak bazen Fırtına Tanrısı'na da ha§ vurulurdu. Vasallada ve
uluslararası muhataplarla anla§malar yapılırken, tanıklık ve anla§ma
ko§ullarının korunması ve anla§maya uymayanların cezalandırılması
için anla§mada yer alan iki tara6n bütün tanrıları çağrılırdı. Bu tür anla§·
malar, kutsal onaydan geçtikten sonra büyük bir kutsiyet kazanıp çiğne·
nemez olduklarından, böyle yapma hakkı ve gücü sadece tanrılarındı�: ,
Hitit duaları, çoğunlukla, eski ve modern çoğu dini sistemde yaygın
bir kavrama, bir mahkemede hakim kar§ısında savunma yapmaya te·
mellenirdi. Hitit dünyasında en sık rastlanan dua tipi,_ bir suçlamaya
kar§ı kendini savunan tapınmacının, davasınJ kutsal yargıya sunduğu
ve belki de tanrının kendisine daha mü§fik davranacağı umuduyla bazı
suçlarını itiraf ettiği arkuvardı (Latince 'argumentum'dan gelen İngilizce
'argument'la aynı kökten) .241 Tanrıların yargılarında ve kutsal mahke­
meye çıkanlada ili§kilerinde lütuf ya da merhametten çok, hak ve ada­
let kaygıları belirleyici olurdu. Tanrılar, yine de, mugavar terimiyle ifade
edilen türde ritüel ve dualar üzerine, bağlarından kurtulmu§ bir merha­
met sergileyebilirlerdi: "Ey Güne§ Tanrısı, Efendim, Yargının Gerçek
Efendisi, Evrenin Kralı. Toprakları hep sen yönet. Zaferi sadece sen
bah§et. Adil olan sadece sensin, sadece sen hep merhametlisin, yardım
dualarına sadece sen cevap verirsin."242 Tıpkı bir efendinin suç i§lediğini
itiraf eden kölesini bağı§ladığı gibi, tanrının da günahkar ancak pi§man
olmu§ yakarıcıya §efkatli davranması beklenebilirdi.

Güneş Tannlan

Hitit Appu mitinin (bkz. 1 2. bölüm) ba§langıç satırlarında, 'dürüst insan­


ları her zaman temize çıkaran ancak kötüleri ağaç gibi kökünden buda-

240) Tapınak görevlilerine talimatlardan, KUB Xlll 4 ve kopyalan (CTH 264).


24 1) ll. Mur§ili bu tür duanın bilinen ilk örne�ini verdi. Houwink ten Care tarafından
incelenip yayınlanan ( 1 967), Muvatalli'nin Fırtına Tanrısı Kummanni'ye Duası (KBo
Xl = CTH 382) , bu tür duaların bazı özelliklerini verir.
242) Güneş Tanrısı'na Dua'ya giri§, CTH 372. Tam metin Lebrun'da ( 1990: 1 15) .
TANRlLAR 1 57

yan' bir tanrıdan bahsedilir. Bu isimsiz tanrı, neredeyse kesin olarak,


Hitit dünyasında Adaletin Yüce Efendisi ve Babilli Şama§'ın e§de�eri
olan Güne§ Tanrısı'dır. Anla§malarda adı anılan tanrılar listesinin (ne·
redeyse her zaman) ilk sırasında yer alan tanrıdır,243 her §eyi görerek
dünyadaki do�u hal ve gidi§i, adaleti çekip çeviren odur. "Ey Göklerin
Güne§ Tanrısı, Efendim, İnsanlı�ın Çobanı!" diyerek dua eder Muvatal·
li, "Sen, Ey Göklerin Güne§ Tanrısı, denizden do�dun ve göğe yükseldin.
Ey Göklerin Güne§ Tanrısı, her gün insanı, köpe�i, domuzu, vah§i hayvan·
ları sen yargılıyorsun. "244
Mevcut tüm Hitit dualarının yarıdan fazlası güne§ tanrılarına yöne·
!ikti. Dr. Singer'in yorumuna göre, kesin neden, Güne§'in aslında bir
Mezopotamya kavramı olan, 'insanlığın çobanı' olma yollu temel
i§levidir. "Tanrılar tarafından niçin cezalandırıldığı açık olmayan bir
yakarıcı, doğal olarak, duasını, günahını açığa çıkararak cezasını hafifle·
tebilecek olan, her §e'yi gören Güne§'e yöneltir. Güne§ sadece 'dünyevi'
meseleler hakkında en fazla bilgiye sahip olmakla kalmaz, Tannların
Güne§ Tanrısı' sıfatıyla da göklerde olup biten her §eyden haberdardır
ve diğer tanrıların neden öfkelendiğini bulup çıkarabilir."24s Adaletin
Yüce Efendisi ve her §eyi gören 'Tanrıların Güne§ Tanrısı', bütün insan·
lığa evrensel, semavi bir disk olarak ı§ık saçan ve ülkeleri ısıtan bir tanrı
kavramı, burada, en azından onu herkesin tek, bölünmez, kutsal varlık
olarak kabul ettiğinin göstergesi olabilirdi. Ancak Hitit dini geleneği
içinde, ne burada ne de ba§ka yerde böyle bir dü§ünceye rastlanml§tır.
Çok sayıda zuhur eden diğer tanrılar gibi, her iki cinsten birçok güne§
tanrısı da vardı.
Di§i güne§ tanrısı kavramı, ba§langıçta, yerli Hatti kültüründen alındı.
Hitit döneminden ba§layarak, tabii daha erken bir tarihten itibaren
değilse, hem gök hem de yeraltı dünyasının tanrısı olduğu için bu ilahın
ikili bir rolü vardı; 'Gökler Kraliçesi' ve 'Hattİ Ülkesi'nin Me§alesi' sıfat·
larıyla onurlandırılırken, yeryüzü ve altındakilerle bağlantısı da 'Ana·
Dünya', 'Yeryüzünün Kraliçesi' deyi§leriyle belirtilirdi. 246 İkilik kavramı,
güne§ in ak§amları batı ufkunu n altında kaybolmasını ve ertesi gün do�u
ufkunda yeniden ortaya çıkmasını açıklama giri§imlerinden kaynaklan·
ml§ olabilir. Arada geçen zaman zarfında güne§e ne olurdu? Geceyi,

243) Daha nadiren, Güne§ Tannçası Arinna ilk sıradadır.


244) KUB V1 45 + KUB XXX 1 4 ve kopyalanndan (CTH38l); Gumey'den ( 1 990: 1 1 5).
245) Singer ( 1 966: 149).
246) Bkz. Haas ( 1994:423).
1 58 HiTiT DÜNYASINDA Yf'IVM VE TOPLUM

muhtemelen, Yeryüzünün Güne§ Tanrıçası ya da Yeralu Dünyasmm


Hammı gibi bir sıfatla, hiçlik dünyasmda geçiriyordu. Ancak niçin bir
tannçaydı? Güne§in cinsel yapısı günün saatlerine göre degi§iyor
muydu?247 İkilik, asla tam anlamıyla uzla§mayan iki ayrı gelenekten, Orta
Anadolu'daki'orta Anadoluya mütecaviz bir Hint-Avrupa unsuru ola­
rak giren giri§imlerinden kaynaklanmı§ olabilir. m gereksinimlerinin
yeterdada yayılmacı bir Hint-Avrupa öğesi olan, baskm biçimde eri!
yönelimli bir gök tanrısı kültüyle kökleri bölge halkma dayanan bir
yeryüzü tanrıçası küJtünden mi doğmu§tu? İkinci binyılda Yunan dini­
nin geli§imi için de benzer §eyler ileri sürüldü. Ancak bunların hepsi
son derece tartl§mahdır ve Hititler'in hem eri! hem de di§il olup farkh
bağlamlarda farkh rolleri ifa eden bir ilah kavramıyla bir hayli içli dl§h
olduklarım haurlamahyız.
Güne§ Tanrıçası, yeryüzü ve altındakilerle bağlannh rolünde, genel­
likle, Cehennem Diyarı'nın Kraliçesi, Hatti tanrıçası Lelvani'yle bir
tutuldu.248 Lelvani kültü, Hattu§a§'ta, Eski Kralhk snasında ortaya çıkn
ve o zaman zaten Büyükkale saray kompleksi içinde bir tapınak ya da
tapmma merkezi vardı. Ancak, özellikle önem kazanması, Yeni Kral­
ltğın son yüzyıhna, III. Hattu§ili'nirl saltanatma rastladı. Bu, öncelikle,
müzmin hasta olan kocasının hastallğmm iyile§mesi için sürekli Lelva­
ni'ye dua ederek onun itibarını artı:ran ve Ha§metmeapm hastahğl ne
zaman iyile§nieye yüz tutsa ona değerli armağanlar veren Kraliçe Pu­
duhepa'dan kaynaklandı (bkz. 9. bölüm) .
Lelvani'nin de içinde olduğu güne§ ilahlan kutsal dairesinin (ka­
luti) bir figürü -büyük Güne§ Tanrıçası Arirlna (Hatti dilindeki ismi
Wuru (n)semu)- diğerlerinden açıkça farkhdır. Tanrıça, Hatti'nin en
önemli kült merkezlerinden birisi olan, ba§kente bir günlük mesafedeki
Arinna kentiyle arasmdaki yakm bağlardan dolayı bu kentin adım aldı.
Bu Güne§ Tanrıçası, kudretli Fırtma Tanrısı'nın e§i ve Hitit panteanu­
nun en yüksek rütbeli di§il ilahı, Hitit devletinin ve monar§isinirl ha­
misi ve koruyucusu olarak görüldü: "Hatti Ülkesinin Kraliçesi, Gökle- .
rin ve Yeryüzünün Kraliçesi, Hatti Ülkesi krallarının ve kraliçelerinin
Hammı, Hatti Kraliçesi ve Krahmn yol göstericisi."249 Güne§ tanrıları
içinde en çok ona dua edilirdi.

247) Bkz. Lebrun ( 1 980:58-9).


248) Sümer Ere§kigal, Hurri Allani, Akad Allalum'un muadili. Genel olarak bkz.
Torri ( 1999) .
249) KUB XXI 19 (CfH 383) i 1-5, çev.: Gumey ( 1 990: 1 15).
TANRilAR 1 59

Kral Mur§ili, bir duasında ona erkekmi§ gibi hitap eder: "Kusursuz
Adaletin Efendisi (EN-as) sadece sensin."250 Söz konusu bölümün Babil
Güne§ Tanrısı Şama§'a söylenen ve 'Güne§ Tanrısı, Efendim, Adaletin
Asıl Efendisi' gibi, di§il bir ilaha atfedilmi§ bir yakarıyla bağda§ması için
kelimelerin uyarianmadığı bir ilahiye ait olması, bu tür bir hitap §ekli
içirı önerilen açıklamalardan biridir. 251 Gerçi, daha önce belirttiğimiz
gibi, Hititler, hem di§il hem de eril rolleri ifa eden ilahların hem di§il
hem de eril davranl§ özelliklerine sahip olduğu yollu kavramla içli d!§lıydı
ve mevcut anda üstlendikleri role bağlı olarak onları di§il ya da eril
olarak tanımlayıp onlara öyle hitap etmek uygun dü§erdi. A§ağıda göre·
ceğimiz gibi, bu, Tanrıça ݧtar'la ilgili Hitit kavrayl§ında özellikle belir­
gindir.

Fırtına Tannsı

Çok eskilerden itibaren, Fırtına Tanrısı, Hitit tanrıları arasında en yüce


yeri i§gal etti. 252 Kainattaki düzenin koruyucusu ve Hatti ülkesirıirı efen·
disi ve hamisiydi. Ya§amın sürmesi onun yardımseverliğine bağlıydı; en
korkunç doğal felaketler onun gazabından kaynaklanırdı. Yeryüzüne
gökgürültüsü, §im§ek ve fırtına yağdıran güçlerin ki§ile§mi§ haliydi,
ayrıca tarlalara ve çayırlara hayat veren göğün yatl§tırıcı, tatlı yağmur­
lan da olurdu bazen. Hatti ülkesi gibi tarım temelli bir toplumda onun
baği§ ve iyiliğinden vazgeçilemezdi. Ya§am veren yağmurlan keserse, ülke
kuraklığa ve açlığa mahkOm olurdu; önüne geleni yıkıp geçen fırtınala­
ra bürünmü§ gazabı ülkenin tarlalarını, meyve bahçelerini ve bostan·
larını mahveder ve yirıe kıtlık gelirdi. Doğal ya§am alanına, göklere yakın
bir yerde, dağların tepesinde ikamet ederdi ve bir çift öküzün çektiği
arabasıyla dağları dola§ırdı. Sanat alanında, bir elinde balta, bir elinde
yıldırım tutarken resmedilir. Boğa ise onun güç ve üretkenlik simgesi,
kutsal hayvanıdır.
Tahmin edebileceğimiz gibi, ba§lıca azamedi güçleri zapteden ya da
zincirlerinden çözen, iyi yüzünü gösterdi mi ülkeyi bitek ve zengirı kılan
güçlü bir gök tanrısı kültü kadim Yakın Doğu'da oldukça yaygındı. Yağma·

250) CfH 376'dan, Lebrun (yay. haz.) ( 1980: 1 55-79).


251) Blcz. De Roos ( 1 995:2002).
252) Daha Hitit öncesi dönemde Ne§a Hanedam'nın kurucusu ve o�lu Anirta
tarafından krallığın b3§tanrısı olarak onurlandınldı.
1 60 HITiT DÜNYASINDA YfW'M VE TOPLUM

!ara maruz kalan ve büyük ölçüde bu tür güçlerin lütfuna muhtaç olan
' ülkelerde özellikle önemliydi. Özellikleri ve alarneri farikaları bazı böl­
gesel farklılıklar gösterse de, genel kavramı ve i§levleri açısından, tapınıl­
dığı her yerde aynı tanrıydı. Anadolu'da, Hitit öncesi Hatti dilinde adı
Taru, Luvi dilinde ise Tarhunt diye bilinirdi. Akad dilinde ismi Adad'dı
(Batı Sami dil öbeğinde Had ad). Ugarit yazısında Ba'lu -'Efendi'- denil­
di ona. Eski Ahir Yehova'da onunla benze§en çok §ey vardı ve temel
güçleri Yunan tanrısı Zeus, Roma tanrısı lupiter tarafından da kullanıl­
dı. Gerçi, hakim olduğu tüm bölgelerde, insanlar onu evrensel bir tanrı
olarak, herkesin tanrısı olarak değil, kendilerine özgü bir tanrı olarak
dü§ündüler. Onlar onun özel halkıydı. Onların dü§manları onun da
dü§manlarıydı ve bu dü§manlara kar§ı onun koruyuculuğu dilenebilirdi.
Halkıyla zaferierin ganimetierini payla§ır, bozgunların acısını duyardı.
Bölgeler arasında bile i§lev ve orun açısından özel olduğu dü§ünülür·
dü. Metinler, fırtına tanrılarının §a§ırtıcı çokluğunu gözler önüne se­
riyor. Orduların, askeri kampların, sarayların, saray kapılarının sürgüle­
rinin, muson yağmurlarının, tarlaların ve çayırların fırtına tanrıları vardı.
Özel ve tekil fırtına tanrıları, Hitit Krallığı'nı olu§turan düzinelerce alt
bölge, bölge ve toplulukla bağlantılıdır; her tanrı, kendisine atfedilen
nitemle bölgesine kök salar: Nerik, Samuha, Zippalanda, Manuzziya Fır·
tma Tanrısı. Bunların hepsi, muhtemelen, bağımsız ve küçük topluluk­
ların bağımsız yerel tannları olarak -ya§amın ve geçimin toprağın verim·
liliğine ve unsurların elveri§liliğine bağlı olduğu tarımsal toplumlarda
beklenilebileceği gibi, rastlantı eseri, ortak özellikler ta§ıyan tanrılar
olarak- ortaya çıktılar. Toplulukların Hitit toplumu içinde eritilmesi ve
çiviyazılı Hitit bürokrasisinin benimsenmesiyle yerel tanrılar ortak
Mezopotamya Fırtına Tanrısı ideogramıyla etiketlendiler,
. ancak kendi
yerel kimliklerini korudular.
Gerçekten, bir tanrının yerel versiyonları olup olmadığı, en azından
Puduhepa reform programını ba§latmadan önce, Hititler'in -muhte·
melen- pek aklına gelmeyen bir soruydu. Hitit dini, tefekküre ve tealo­
jik tartı§malara boğulmadı. Daha çok pratik, pragmatik, i§levsel ve yarar
gözeten bir temele dayalıydı. Ve insan bütün fırtına tanrılarının aslında
tek ve aynı olduğundan (aynı isimle tanımlanan ve/veya benzer özellik·
ler ta§ıyan diğer bütün tanrılar örneğindeki gibi) §üphelense bile, niçin
yanılmı§ olma ve iyi niyetine ve koruyuculuğuna acilen gereksinim du­
yabileceği yerel bir tamıyı kızdırma riskini göze alsıııdı ki? Bu yüzden,
Kral Il. Mur§ili, iyile§mesi için gerekli olan yatı§tırıcı ayinleri düzenle­
mek amacıyla, bir konu§ma kusuruna neden olduğu dü§ünülen yerel bir
TANRilAR 1 6 1

tanrıyı uzun uzadıya tanımlamı§tı. Hititler'in, dünyalarını olu§turan


halkların faaliyetleri ve bir yığın dini inançla ili§ki kurarken sergilediği
mutlak ho§görü politikasının pratik bilgeliğine hakkını verirken, Bi­
zans dünyasını durmaksızın kasıp kavuran kanlı ihtilatları §öyle bir
dü§ününce bile, yalın ve sade Hitit teolojisi, sıklıkla, içinden çıkılmaz
teolojik tartl§maların bir sonucu gibi görünür.
Eski Krallık döneminden itibaren, Hatti Fırtına Tanrısı ve Güne§
Tanrıçası Arinna, Hitit panteonunun zirvedeki çiftiydi ve, deyim ye­
rindeyse, muazzam bir kutsiyet ailesine ne�aret ettiler. Özellikle, Nerik
ve Zippalanda'dan olma, asıl tapınç yeri yine Arinna olan ve annesi gibi
bir güne§ diski biçiminde tapınılan kız çocuk Mezzulla (özgün Hatti
ismi) ve kız torun Zintuhi dahil, birçok küçük fırtına tanrısı çocukları
oldu. Çocuklan arasında göze çarpan bir diğeri de, 'toprağı tırmıklayan,
sabanla süren, sulayan ve tahılı büyüten', Sebze ve Tahıl tanrısı Telipi­
nu'ydu. Yine, İÖ andördüncü yüzyılda Güney Anadolu'da tapınılan,
Hatti kökenli bir tanrının, Yokolu§ Tanrısı'nın mitsel geleneğiyle yakın­
dan bağiantısıyla tanınmaktadır (bkz. 1 2. bölüm) .
Kayıtlı Hitit tarihinin ba§langıcından itibaren, kutsal toplumda,
panteanda ilk sırayı i§gal eden az sayıdaki tanrıyla daha dü§ük statüde
yer alan ve ağaçların, ırmakların, membaların ruhları biçiminde yerel­
le§mi§ tanrılardan olu§an bir tür hiyerar§inin varlığına inanılırdı. Alt
sıralardaki tanrılar, bazen, tıpkı birinin Hatti kralına kraliyer bürokra­
sisinin alt katmanları aracılığıyla ha§ vurabilmesi gibi, ölümlülerin dua­
ları ya da isteklerinin hiyerar§inin daha yüce katmanlarındaki meslekta§·
!arına iletilmesinde aracı olarak hizmet verirdi. Puduhepa'nın hem kız­
ları Mezzulla hem de torunları Zintuhi'den, Fırtına Tanrısı ve Güne§
Tanrıçası'na dualarını kendi adına iletecek ulaklar olmalarını istemesi
bunun bir örneğidir.
Kral Il. Muvatalli döneminde ( 1 295- 1 272) , Hitit Bronz Çağı kral­
lığından ancak bir yüzyıl önce, büyük doğa güçleri tanrısının yeni ver­
siyonu kutsal mecliste ortaya çıktı: Fırtına Tanrısı Şim§ek (pihassassi) .
Kaynaklarımızda bu tanrının daha erken tarihli bir kaydı yok; panteona
Muvatalli tarafından getirilmi§, Ha§metmeapın ki§isel ilahı ve cemaa­
'tin geri kalan kısmıyla arasındaki aracı olarak itibar görmü§ yeni bir
tanrı olma ihtimali vardır: "Dilimle seslendiğim ve yalvardığım tanrı­
lar, araya gir ve bu tanrılardan beni koru, hepsinden ! " diyen Muvatalli
devam eder: "Dilimden kelimeleri al. . . ve tanrıların huzuruna götür! "251

253) Muvatalli'nin Tanrılar Meclisi'ne duasından (CI1i 38 l), çev.: Singer (1996:40).
1 62 HiTiT DÜNYASINDA YfW'M VE TOPLUM

Panteanda yeni bir ilahın ortaya çıkl§ı, Muvatalli'nin kraliyet ba§kentini


Hattu§a§'tan Tarhuntassa'ya nakletmesiyle yakından bağlantılı olabi­
lir.254 Bu tarihten sonraki tüm olaylarda, Muvatalli'nin ölümünün ar­
dından ba§kentin tekrar Hattu§a§'a ta§ınmasından sonra bile, tanrı,
Tarhuntassa'yla bu kentin koruyucu tanrısı olarak sıkı bir bağlantı için­
de kaldı. ·

İştar

Kral III. Hattu§ili, bütün ya§amı boyunca kendisini Tanrıça ݧtar'ın hiz­
metine adadı. Il. Mur§ili'nin bu en genç ve hastalıklı oğlunun daha ço­
cukken öleceğİ dü§ünülüyordu. Ancak, tanrıça, karde§i M uvatalli'nin
rüyasına girdi ve çocuğun kendi hizmetinde bir rahip yapılması duru­
munda ya§ayacağı sözünü verdi. Öyle de oldu. ݧ tar'ın rehberliği ve ko­
rumasında, Hattu§ili, tahtı gerçek sahibinden, yeğeni Urhi-Te§ub'tan
gasbetme sürecinde büyük i§ler ba§armaya devam etti. Ona kutsal des­
tek. veren, bütün dü§manlarına kar§ı kalkan olan ve onlara kar§ı yengi
bah§eden hamisi Tanrıça ݧtar sürekli yanında olduğundan eylemleri­
nin haklılığı konusunda (en azından resmi açıklamalarında) asla §üphe
duymadı. Elimizdeki Hitit metinlerinde Akadca ݧtar diye tanımlanan
ve Sümerce lnanna'nın Babil'deki kar§ılığı olan tanrıçanın Anadolu'daki
varlığına ilk kez Asur Kolani dönemi metinlerinde tanıklık ederiz.
Onbe§inci yüzyılın ortasından itibaren, Kuzey Mezopotamya'daki Hur­
ri kenti Nineva'nın batısından Kuzey Suriye'ye ve oradan Doğu Anado­
lu'ya kadar uzanan bölgelerde ona tapılınaya ba§landı. Çoğu kez, Hurri­
ce Şau§ka255 ismiyle ortaya çıktı; Yukarı Fırat'taki Samuha'da ve Kizzu­
vadna'da bulunan Lavazantiya'da ona adanan Önerı;ıli tapınç merkezleri
vardı.
Güne§ Tanrıçası gibi hem eri! hem di§il özellikleri vardı; hem heykel
tasvirlerinde hem de Yazılıkaya'daki kayıtlarda eri! ve di§il ilahlar arasın­
da yer aldı. Di§il haliyle a§k ve cinsellik tanrıçasıydı ve çoğu kez giysisiz
resmedilirdi. Eri! haliyle ise sava§ tanrısı, sava§ alanı tanrısıydı; hayvan
simgesi aslan, silahı gürzdü. Sava§ tanrısı özelliği, Hitit ve Hurri dün-

254) Singer'in vardığı sonuç ( 1 996: 187). Ba§kentin nakli için bkz. Bryce ( 1 998a: 2 5 1 -
5 ) ve oradaki referanslar. Özellikle Muvatalli'nin duasında Tanrı'nın alarneti farikasıyla
ilgili ayrıntılı bir tartı§ına için bkz. Singer ( 1 996:a.g.y. ) ; Haas ( 1 994:325-6).
255) Bkz. Wegner (198 1 ) ; Becknıan (1998:2).
TANRilAR 1 63

yasında en ağır basan özelliğiydi. Ancak tüm kudretini insan faaliyederi


ve davranı§ları üzerinde kullanabilmesini sağlayan, ikili özelliğiydi. Ter­
cihine göre, insanı huzura, a§ka ve uyuma veya nefret ve çatı§m aya sevk
edebilirdi. İkili özelliği, ona, ayrıca, sava§ alanında dü§manı erkekliğin­
den edip kadına çevirme ve böylece sava§ kabiliyederini yok etme gücü
de veriyordu.
Ne olursa olsun, tanrıçanın iki yüzü birbirinden çok da farklı değildi.
ݧtar'ın a§k anlayl§ı, Gılgamı§'ın onunla kar§ıla§masında olduğu gibi,
insanları sava§a kı§kırtan türden tutkularla, çoğu kez, saldırgan bir cin­
sellikle bir tutulur. Bu yüzden, sava§ ve a§ktan doğan deneyim ve tehlike­
lerin, ihtiras ve duyguların benzerliği, Augustus dönemi'nde Latin ero­
tik §iirinin gözde bir toposunu ve Vergilius'un Georgica'sındaki ana te­
malardan birini olu§turur.

Diğer Tannlar

Tanrılar ve ruhlar -genellikle dağlar eril, nehirler ve kaynaklar di§il


olmak üzere- bütün dağlar, nehirler ve kaynaklarda ikamet ettiler ya da
onlarla bir tutuldular. Dağlar doğrudan tanrıydılar ya da tanrıların ika­
met ettiği veya toplandığı gizemli bölgelerdi. Engebeli Anadolu platosu
ve Anadolu ile Kuzey Suriye'deki geni§ dağ silsileleri onların faaliyetleri
ve onlara ibadet etmek için uygun bir çevre sağladı.256 Dağ-tanrılar Hat­
ri devlet külderinde ve devlet anla§malarındaki yemin-tanrıları arasın­
da sıkça yer alır. Bazıları bağımsız konumdaydı, diğerleri Fırtına Tan­
rısı'nın hizmetçileri olarak faaliyet gösteren daha mütevazı konumları
i§gal ettiler. Fırtına Tanrısı'nın, en ünlüsü Kuzey Suriye'deki Asi lrmağı
ağzında bulunan Hazzi (sonra Kasios ya da Cebel Akra) olan, onun kül­
tüyle bağlantılı birçok dağı vardı. Mitolojik gelenekte Hazzi, Hurri Ku­
marbi mit döngüsünde yer alan Urhi-Te§ub ile Ullikummi arasındaki
çatı§manın geçtiği yer olarak iyi bilinen bir bölgeydi (bkz. 1 2. bölüm).
Hitit dini geleneğinde, dağın yeri, Hitit dünyasındaki ithal Hurri un·
surlarına ilave örnekler sağlar. Ayrıca, a§ağıda ele alacağımız gibi, Yakın
Doğu ile klasik mitolojik gelenek arasında mekansal bir bağ da kurar.
Panteanda birkaç tane de -hem kadın hem erkek olmak üzere- hi­
mayeci ya da koruyucu tanrı vardı ve bur;_lar, genellikle bir unvan olarak
kullanılan ve ikonografide bir kült imgesi olan av çantas ıyla (kursa-)

256) Hitit dağ tanrılarıyla ilgili ayrıntılı bir inceleme için bkz. Haas (1982).
1 64 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

gösterilen, Sümerce LAMMA ismiyle tanımlanırdı.257 Bu tanrılar, ayrı


bireylerin, ev de dahil olmak üzere kimi yerlerin, belli faaliyetlerin ko­
ruyucu ruhları olarak i§lev görürdü. Hitit dünyasının tüm koruyucu tan­
niarına adan·an bir festival de içinde olmak üzeO!, bazı §enlikler onların
onuruna düzenlenirdi.258
Hitit panteonunu olu§turan onlarca, aslında yüzlerce diğer tanrının
çoğunluğu metinlerimizde nadiren yer alır ve onların isimleri ve un­
vanları dı§ında bilgimiz yoktur. Hitit dini ya§amında önemli rol oynamı§
görünenler §Unlardır:259

{erkeklerden) :

Sava§ Tanrısı Vurunkatte . (tam çevirisi 'Ülkenin Kralı' olan Hatti ismi),
Mezopotamyalı lahaba'nın muadiliydi; devlet anla§malarında yemin
tanrısı olarak görülüyor ve kral ve kraliçe tarafından onuruna yıllık
festivaller yapılıyor. 260 İkonografide, bir aslanının üzerinde, kalkanı ve
mızrağını sağa sola savururken görülüyor.
Ay Tanrısı Arma (Hurri dilinde Ku§uh) , ritlfeller ve anla§malarda
ha§ vurulan yemin tanrıları arasında görülüyor, ancak ba§ka zaman, di­
ğer tanrı hemcinsleri arasında 'dü§ük bir profil çiziyor. Hatti muadili
Ka§k�, Hatti çevrenindeki 'gökten dü§en ay miti'nde ortaya çıkıyor.261

(kadınlardan) :

Inar{a) , Hattİ kökenli bir tanrıça, Hattu§a§'ın hami tanrıçası olduğu


Eski Krallık'ta Hitit panteonunun önemli bir kadın üyesi. Ayrıca, yaban
hayatın hamisi ve koruyucusu, kabaca, Yunan Artemis'in muadili.Z6Z

257) İ konografi üzerine aynnulı bilgi için bkz. McMahon ( 1 99 1 :4-5).


258) CTH 682. Metin Archi tarafından incelendi ( 1875) ve McMahon tarafından
yayınlandı ( 1 99 1 :83- 1 4 1 ) . McMahon ( 1 99 1:5), ismiyle bilinen bütün koruyucu tanrıların,
muhtemelen, Hani kökenli oldugunu kaydediyor; sadece unvanlarıyla bilinenler ise,
büyük olasılıkla, yabanc'ı kökenlidir.
259) Etnik kökenierine göre diizenlenmi§ düzgün bir tannlar çizelgesini McMahon
sağlıyor ( 1995: 1 987-8).
260) KBo IV 9 ve kopyalan (CTH 6 1 2 . 1 ) , çev.: Goetze, Pritchard'da ( 1 969:358-6 1 ) .
2 6 1 ) Bkz. Hoffner ( 1 990:33-5).
262) Bkz. Haas ( 1 982:23) . McMahon ( 1 995: 1 985), Inara'nın (Hani Inar'ın Hititçe
biçimi; ismi, çoğu kez, LAMMA i§aretiyle yazıldı) Telipinu gibi, tapınçta mitolojide
oldugundan daha önemsiz bir konuma getirildigini kaydediyor.
TANRILAR 1 65

Halmasuit, yine Hatti kökenli bir tanrıça, kendisine Hitit tahtının


tanrıla§tırılmı§ hali olarak tapınıldı. Hattu§a§ ile arasındaki birindi
bağlantı, kenti Ne§a Kralı Anirta'ya vermekle sorumlu tanrı olduğu
zamana, Asur Kolonisi dönemine kadar geriye uzanır.263
Kamrusepa: (Ha tti dilinde Katahzipuri) , doğum ritüellerinde ebe ola­
rak ݧ görürdü ve sürülerle handerin koruyucusuydu.264
Kubaba, Hitit panteonundaki bir ba§ka tanrıça. En azından, Eski
Babil döneminden itibaren Kargamı§'ın kent tanrısı olmu§tU. Kral I.
Şuppiluliuma Kargamı§'ı fethettiği zaman Hitit panteonuna alındı ve
Kargamı§'ı naip krallık yaptı. Fakat ancak Hattu§a§'ın dü§mesinin ar·
dından, Yeni-Hitit döneminde, artık Kargaml§ tarafından üstlenilen ve
giderek artan önemdeki role uygun olarak, Kuzey Suriye ve Güneydoğu
Anadolu'da büyük önem kazandı. İÖ İlk binyıl ba§larında, nüfuzu Ana·
dolu'ya yayıldı. Frigler'in ana tanrıçasıyla bağlantıları vardı ve, Herodo­
tos'a göre, kültü Kybebe adıyla bilindiği Lidya'da da benimsendi. 265 Bu­
radan da, muhtemelen, Batı Anadolu uygarlıkları kanalıyla Ege'ye yayıldı.
Genel olarak, Yunan dünyasıyla Kybele (Kibele) adıyla temas kuran ve
daha sonra Roma İmparatorluğu'nun büyük bölümlerinde tapınılan bir
tanrıça olduğuna inanılır. Ancak, son zamanlarda bu e§le§tirme konu·
sunda bazı ku§kular doğmu§tur. 266

Keharıetler
Krallığın i§lerinin düzgün yürümesinin kral ve görevlileri arasındaki
etkili ileti§ime bağlı olması gibi, ülkenin selameti de kralın efendileriy·
le kurduğu ileti§imde aldığı tavsiyelere ve rehberliğe bağlıydı. Yukarıdan
gelen mesajlar bazen §im§ek çakması, ay-güne§ tutulması, yıldırımlı fır­
tınalar §eklindeki doğal olayların alametleriyle gönderilirdi. Ayın biçi·
mi ve rengi de kutsal bir mesajı iletebilirdi. Ancak, semavi ve astrono·

263) Bkz. Smke ( 1 979).


264) Bkz. Pringle ( 1 993: 136).
265) Herodotos 5, 102.
266) Aralarında bazı temas noktalan olsa da, Kubaba ve Frigya ana tannçasın tamamen
ayrı tanrıçalar olduğunu ileri süren Roller ( 1 999: 48-53). Roller, Kybele adının, Bizans
sözlükçüleri tarafından 'dağ' anlamına gelen Frigçe bir sözcük olarak tanımlanan Kubeliya
sıfatından geldiğini söylüyor. Kubaba ismiyle bir bağlantısı olmadığını ve Herodotos'un
Kybebe'siyle Kybele arasındaki benzerliğin tamamen tesadüfi olduğunu ileri sürüyor.
1 66 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAllA VE TOPLUM

mik doğanın alametleri, Hitit (aslında Babil kökenli olan)267 kehanet


metinlerinde ağırhklı olarak yer alırken, ha§ ka türler de vardı; doğduğu
zaman gözlemlenen ve çocuğun yıldız falı için bir temel sağlayan ala­
metler bunlar arasındaydı. Erken doğum olup olmaması da dahil, biza­
tihi doğum özellikleri bu konuyla doğrudan bağlantılıydı. Doğumun
gerçekle§tiği ay da çok önemliydi:

Çocuk (yılın) ilk ayında do�arsa, bu çocuk kendi ocağını tarumar edecektir.
Çocuk ikinci ayda doğarsa, kalbi sağlam olacaktır.
Çocuk dördüncü ayda doğarsa, hastalıklı olacaknr.
Çocuk be§inci ayda doğarsa, bu çocuğun günleri kısalacak tır.
Çocuk yedinci ayda doğarsa, tann onu koliayacak tır.
Çocuk sekizinci ayda doğarsa, bu çocuk ölecektir, eğer ölmezse, çocuğun annesi
ve babası büyük acılar çekecektir. 268

Burada da, diğer olaylardaki gibi, geçmi§ örneklerden haberdar olmak


-muhtemelen- alamederin yorumlanmasında önemli bir rol oynardı.
Özel bir alarnet ya da belirtiler serisinin geçmi§te hangi kötü olayların
habercisi olduğunu gösteren, çe§itli biçimlerde yazılml§ metinlere ha§
vurulurdu.
Tanrı, bazen, bir rüyayla bilgi göndetirdi. Prens HattU§ili'nin (sonra­
dan Kral lll. Hattu§ili) Tanrıça ݧtar'dan bu yolla gelen tavsiyeden yarar­
landığı en az iki olay biliyoruz. Bir kral, kansının bir tehlikenin e§iğinde
olduğunu rüyada görebilirdi; ne var ki, rüya, kralın ikame ritüelini (Bkz.
1 1 . bölüm) düzenleyerek uygun önlemleri almasına yetecek bir zaman
diliminde gelirdi. Bununla birlikte, bu yolla edinilen bilgi, nadiren, tan­
rının inisiyatifiyle gelirdi. Daha çok birinin istiareye yatmasıyla olurdu
bu. Bu, soru§turucu ki§inin, uyuduğunda rüya yoluyla cevap alma umu­
duyla geceyi uygun bir kutsal yerde geçirmesi demekti. Eğer soru§turucu
gözde biriyse, ertesi gün, rüyasını bir yorum getirmesi için yerel biliciye
anlatırdı. Ancak, rüya görmenin, tanrısal öğüdü talep etmede özellikle
yaygın bir yöntem olmadığı anla§ılmaktadır. Süratli ve nispeten mas­
rafsız bir yol olsa da, çoğu §ey §ansa kalıyordu. Büyük ölçüde, soru§tU·
rucunun rüyasının ayrıntılarını ne kadar doğru hatırlayabildiğine,
soru§turucunun yarumcusunun yeteneğine ya da dürüstlüğüne ne kadar

267) Hiüt ar§ivinde, hem Akad dilindeki aslını hem de Hitit dilindeki uyarlamasını
içeren kehanet metinleri yer alıyor; bkz. CTH 538-40,547, 55 1 .
268) KUB VIII35 (CTH 545 ll).
TANRlLAR 1 6 7

güvenilebileceğine,269 yoruma sunulan rüyanın gerçekten tanrıdan ge­


lip gelmediğine bağlıydt.
Kutsal iradenin -kehanet yoluyla- soru§turulacağt ya da kutsal
öğüdün is teneceği ba§ka yollar da vardt. Kuramsal olarak, kehanet süre­
ci çok basitti. Soru§turucu, kehanet uzmanı birinin hizmetinden yarar­
lanarak, bir eylem ya da bir dizi gözlemle, sorusunu tannya iletirdi ve
eylemin ya da gözlemlerin sonucu -yani tanrının yanıtl- uzman ta­
rafindan yorumlanırdt. Ancak tanrı sadece i§aretler aractlığtyla ileti§im
kurardt ve bu da i§aretleri tanıma, çözümleme ve anla§tlır bir dile tercü­
me etme konusunda ağu bir eğitimi gerektirirdi. Bu durumda bile, keha­
net yoluyla gelen standart yanıt çok ktsaydt: sadece evet ya da hayır. Bu,
ancak, soru§turucunun tannya bir yanın mümkün olan sorulan sor­
masının ardından tanndan bilgi almabileceği anlammt ta§tyordu: " ...
dolayt ktzgm mtsm? Eğer böyle yaparsam sonucu . . . olacak mt?" Yanıt,
soru§turucunun tanndan yorumlayabileceği bir ima gelmemesi üzerine
olumsuz olursa, tüm sürecin tekrarlanmast gerekiyordu. Süreç, özellikle,
kutsal gazaba uğrayan ve bunun nedenini bilmeyen ki§ilerin bilgi iste­
mesi durumunda uzun ve zahmetli bir olabilirdi. Tanrı belli bir suçu
yıllarca unutmayabilirdi ve, 'babaların günahları' ilkesinden dolayı, aslın­
da suçsuz olan talihsiz soru§turucu suçlu çtkabilirdi. Gerçekte, sonunda
kendisine yüklenen cezanın ytllar önce babast tarafından i§lenmi§ bir
suçtan kaynaklandtğmt anlayabilirdi.
Çe§itli türde kehanetler vardt. Lot -veya KIN- kehanetleri, üzerine
ya§amm çe§itli yönlerini temsil eden i§aretlerin çizildiği bir tahtayı ge­
rektiriyordu. Uzman ki§inin tahtanın üzerine zar ya da benzeri §eyleri
atmastyla ilgili bir edim gibi görünse de, kutsal yanın aramanın gerçek
prosedürü bilinmiyor. Eylemin sonucu bir kahin, bu örnek durumda
'Kocakanlar'dan biri tarafından yorumlanırdt (bkz. l l . bölüm) .
Bu 'Kocakanlar', soru§turmayt ytlan ya da MUŞ-kehanetlerle bağ­
Iann içinde yürütürdü. Bu örnek durumda, özel bir göstergeyle i§aret­
lenmi§ bölümlere ayrtlan bir kap ('hayat', 'günah', 'tapınak', 'ev', 'ha­
pis'270) suyla doldurulur ve içine bir su yılanı sahverilirdi. Sürüngenin
bölümler arasındaki hareketi, 'Kocakanlar'ın kutsal iradeye ili§kin yo­
rumuna temel sağlardt.

269) Bin-Nun ( 1 979: 1 2 1 ) , Kammenhuber incelemesinde ( 1 976), birçok rüyanın,


suçların kar§ılıgı olarak, armagan ve sunu ralebi içerdigini kaydediyar ve bu rüyaların
duacılar tarafından uydurulduğu izieniminin çok güçlü olduğunu dü§ünüyor.
270) Aynnrılar Franrz-Szab6 ( 1995:2017).
1 68 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

·;

Ku§ -ya da MUSEN- kehanetler, bazen köle oldukları anla§ılan eği­


timli bilidierin alanıydı. Çoğu kez bir ırmak kenarında yer alan belirli
bir alan ya da temenostan, temenosun271 sınırları içine gelen ku§ların tip­
lerini ve davranl§larını dikkatle izlerlerdi. Her ayrıntı dikkatle not edi­
lirdi. Sadece ku§ların UÇU§ §ekilleri, düzenleri ve yönleri, konmaları ve
kalkmaları değil, münferit davranı§ları da -çıkardıkları sesler, gagalarının
büküldüğü yönler, ayaklarının hareketi- dikkatle kaydedilirdi. Bütün
bu ayrıntıların yorumlanması i§inde, uzmanlığın yanı sıra, keskin bir
kulak ve kusursuz bir görme kabiliyeri de çok önemliydi.
Bu tür soru§turmaya büyük önem verilirdi. Ömeğirı, askeri giri§imlerle
ilgili olarak kullanılırlardı. Kahinler, komutan istediği zaman ku§lara
danı§maya hazır bekleyen ve bu nedenle de sefer sırasında orduya e§lik
eden insanlar arasındaydılar. Gerçekten de, kelimenin tam anlamıyla
ku§lardan haber alana kadar askeri bir seferi erteleyen bir komutanın
varliğını biliyoruz.272 Böylesi bir kehanet rehberliği, Romalılar'da da
mevcut olan bir uygulamaydı. Aslında, epik ozan Ennius'tan kalan
§iirlerdeki efsanevi geleneğin belli bir öbeğine bakılırsa, bu, Romulus'un
Roma'nın kurucusu olarak seçilmesinde de nihai bir rol oynaml§tı.
Hititler'irı Babil'den aldığı bir ba§ka kehanet uygulaması da iç organ­
lar üzerirıe kurulu olandı. Bütün kehanet soru§turma yöntemierirlin en
karma§ık ve belki de en pahalısı olan bu yöntemde, yeni kesilmi§ ve hala
seğirmekte olan koyunun iç organları, özellikle, karaciğeri ve kalbi, safra
kesesi ve bağırsakları inceleniyordu. Eski Babil döneminde olduğu gibi,
danı§mak amacıyla, karaciğerleriri kilden modelleri yapılırdı ve her biri
sahip olduğu münferit özellikleri gösteren yazıların olduğu bölümlere
konulurdu. Her özelliğirı bir anlamı ve önemi vardı. Yeni kurban edilmi§
bir hayvanın karaciğermin var olan modelle kıyaslanması, kahinirı, tan­
rının yanıtma ili§kirı kehanetirıin temelirıi olu§tururdu.
Kehanet soru§turmalarının kaydedildiği metinlerde soru ve tanrının
yanıtı yer alırdı; yanıt olumsuzsa, olumlu yanıt alınana kadar bu sorular
ve yanıtlar devam ederdi. Bu kayıtlı i§lemler bütünü, bazen, ba§ka kay­
naklardan elde edilemeyecek hassas bilgiler de sağlar bize, zira kral, kut­
sal gazabın nedenini tespit etmeye yönelik giri§imlerinde, olağan ko­
§UIIarda resmi kayıtlardan uzak bir yerde kapalı tutulan, kimi rahatsız
edici aile iskeletlerini ortaya çıkartmak zorunda kalabilirdi. Her biri
tamıyı kızdıracak olan olası suçların listesi, sanki bir itirafrıame gibidir:

2 7 1 ) Van den Houc'un yorumlanna kulak verilmeli ( 1993:342).


272) Bkz. Bryce ( 1 998a:2 2 1 ) .
TANRilAR 1 69

yemini çiğnemek, kimi durumlarda cinayet, kraliyet ailesinde ağız dala§ı,


masum birine suç yüklemek.
Bütün i§lemler titiz bir biçimde yerine getirildiğinde bile, tanrının
yanıtının doğru biçimde anla§ılıp anla§ılmadığına dair ku§kular olabi­
liyordu. Birden fazla kehanet ara§tırması yönteminin olmasının avan­
tajı buydu. İkincisi, her zaman, ilkinden elde edilen sonucun sağlaması
için kullanılabilirdi. Bütçesel kaygılar da bir etmendi. Örneğin, karaci·
ğer falı, muhtemelen, en zengin sınıf dl§ındakiler için caydıncı düzeyde
pahalıydı. Sosyo-ekonomik merdivenin alt ucundakiler için çok ucuz
i§lemler vardı ve kullanılan yöntem, Hitit yurdunda çay yapaklarının
okunması yönteminin dengi olan su kabına zeytinyağı damlatmaktan
ibaretti.

Tapınaklar ve Kutsal Sakinleri

Hitit tapınağının genel i§levleri, muhtemelen, Ortaçağ manastırlanna


çok benziyordu. Her kurumuro temel i§levi, ana amacı, tannlara hiz·
me tti. Bunun ötesinde, toprak sahipleri, kendine kendine yeten ekono·
mik ve endüstriyel birimler, eğitim merkezleri ya da -en azından- katip·
lik geleneğinin cemaatleri de bu amaç için vardılar. Büyük tapınak
kurulu§lannın bazılarının, çoğu manastır gibi, devlet içinde zengin ve
güçlü kurumlar haline geldiğine ku§ku yoktur. Bu tapınaklar, elde edilen
girdileriyle personelini ve tapınç faaliyetlerini destekledikleri ve -muh­
temelen- önemli ölçüde kar bırakan büyük tarım arazilerine sahip ol­
dular. Zenginlikleri ve güçlerinin, bir örneği Sümer Erken Hanedanlık
döneminde görülen türde bir sürtü§meye yol açıp açmadığı bilinmiyor.
Ancak, kralın, krallığın idari ya§amında olduğu gibi, dindeki üstün oto·
ritesi ve aktif rolüne bakıldığında, bu mümkün görünmemektedir. Ne
olursa olsun, Kraliçe Puduhepa'nın krallığının dini i§leri üzerindeki
büyük gücü ve oğlu Tuthaliya'nın ayrıntılı dini reform programına doğ·
rudan müdahalesi, tapınak kurulu§lannın bağımsız faaliyet göstermesi
veya sarayın istekleri ya da çıkarlarına aykırı davranması olasılığını,
muhtemelen, asgari düzeye indirmi§tir.
Sıradan insanın bakı§ açısından, tapınaklar, son derece kendine özgü
kurulu§lardı. Tanrı'ya dua eden herkesin toplanma yeri olan camiler ve
kiliselerden farklı olarak, Hitit tapınakianna girmek ciddi biçimde
sınırlandırılmı§tı. Şenlik zamanlannda, tapınak, kral ve ailesiyle kra­
liyet maiyetinin ve diğer katılımcıların festival kutlamalarını gerçekle§·
1 70 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

tirdikleri bulu§ma yerlerinden biriydi. Ancak diğer günlerde, tapınakta


sadece yetkili tapınak personeli bulunurdu. Tapınak görevlilerine ilişkin
düzenlemeler, belli ko§ullarda, diğer bazı kişilere de tapınağa giriş izni
sağlardı. Ne var ki, tapınağa girme suçu i§leyen bir yabancı, bunu ha­
yatıyla öderdi. Tapınağa izinsiz girmek ve tanrıya bakmak, kutsiyete kar§ı
işlenen ağır bir suçtu: "İnsanlar Fırtına Tanrısı'na bakamaz; ancak bir
kadın pencereden içeri baktı ve bir çocuk tapınaktan içeri girdi."273
Genel anlamda, tapınaklar, kendilerine adandıkları bireysel tanrı·
ların evleriydi (aslında Hitit tapınağına tam olarak 'tanrının evi' denir·
di) . Daha küçük tanrılar ve ruhlar belli mekanlada sınırlandırılırdı.
Ancak büyük tanrılar kendi muazzam orunlarını -semavi saraylar ve
kırsal mülkler- terk edebilir ve kozmosta özgürce dola§abilirlerdi. Za­
man zaman, normal hayatiarına ara vererek, konuklarına dinlence ve
eğlence sunan bir kutsal tatil yeri olan tapınaklarında ikamet ederlerdi.
Kuşkusuz, kendi on urlarına düzenlenen ve kendilerinin de faal katılımcı
oldukları festivaller sırasında tapınaklarında bulunmaları özellikle ge·
rekliydi. Tanrıyı tapınağına davet eden ritüeller vardı: "Ey Sedir Tanrı­
ları, bakın! Yollarınızı uzun giysilere yaraşan şallarla kapladım, ve sizin
için beyaz un ve güzel yağlar saçtım. Üzerinden yürüyüp buraya gelmeniz
için! Düşen ağaçlar yolunuzu engellemesin, taşlar rahatsızlık vermesin!
Dağlar önünüzde dümdüz olacak, ırmaklar önünüzde köprü olacak"274
Tanrı, çağrılınca, yeryüzündeki ilk durak yeri olarak, muhtemelen,
çağrıldığı tapınağın civarındaki bir dağı kullanır ve oradan tapınağa
gelerek tapınağın en kutsal yerinde bir tapınç imgesi olurdu. İmge, tanrı·
nın dünyevi yansunasma dönü§ürdü. Artık fiziksel gereksinimleri karşı·
lanmalıydı. Günlük olarak yıkanmalı, yağlanmalı, ona temiz elbiseler
giydirilmeli, yiyecek ve içecek verilmeliydi. Bu, layıkıyla atanmış rahip­
lerin ve diğer tapınak görevlilerinin işiydi. İlk olarak, yiyecek hazırlanan
bölgenin ve yiyecekleri hazırlayanların mutlak temiz olması şartı vardı:

Günlük ekmekleri hazırlayanlar temiz olmalı. Banyo yapmalı ve üstüne ba§ına


bakmalı, saçlan ve tırnaklan temizlenmeli. Temiz elbiseler giymelilet Temizlenmemi§
vaziyetteyken ekmek yapmamalılar. Ekmeklerin pi§tiği fınn süpürülmeli ve ovul­
malı. Aynca, ekmeklerin parçalandığı yere domuz veya köpek sokulmamalı.m

273) Alalah'tan bir Hitit kehanet metnine ait (AT: The Alalah Tablets) 454 ii9-10,
Gumey'den (1953: l l 7); bkz. aynca Singer ( 1 998a:35).
274) KUB XV 34 ve kopyalan (CTii 264). Çev.: Goetze, Pritchard'da ( 1969:352).
275) KUB XIII 4 ve kopyalan (CTH 264). Tam metnin çevirisi için ('Tapınak
Görevlilerine Talimatlar') bkz. Goetze, Pritchard'da ( 1969:208).
TANRlLAR 1 7 1

Tanrıya kirli bir kapla servis yapanlara, ceza olarak, sidik içirilir ve d!.§kı
yedirilirdi. Bir gece önceki cinsel ili§kinin sonucu olarak, kirli bir durum­
da tanrıya yiyecek hazırlayanların cezası daha ağırdı. Tanrının a§çısı da
ili§kiye girmi§Se, ertesi gündoğumunda, yiyeceklere dokunmadan önce
banyo yapmalıydı. Böyle yapmayanlar ve arkada§ının temiz olmadığını
bildiği halde bunu bildirmeyen hizmetçiler ölüm cezasına çarptırılırdı.
Ölüm cezası, tanrı için hazırlanan yiyecek ve içeceklerin -ekmek,
bira, §arap- çalınması durumunda da uygulanırdı: "Her kim tanrının
önüne konulmu§ kurbanları alır ve tanrıya götürmezse ve kendi evirıe,
karısına, çocuklarına saklarsa, ya da hizmetçiler bunları tüketirse, veya
bunları tanrıya azar azar verirlerse, bunları bölmekten sorumlu olacaksın.
Bunları bölme. Bunu yapan öldürülecektir."276
Yemek, günlük olarak, tanrı imgesinin önüne sunu tabağıyla konulur­
du. Tanrının tüketmediği yiyecek ve içecekler ne olurdu peki? Tapınak
görevlilerine yönelik talimatlar, bu durumu dikkate alarak, tapınak görev­
lilerine, tanrıdan kalanları üç gün içinde tüketme yetkisi verirdi. ·

Tanrı için kabul edilebilir olan sunuların yapısıyla ilgili katı sınırla­
malar -öncelikle her §eyin en tazesi sunulmalıydı- ve özellikle tanrıya
adanan sunuların çalınmasını engelleyecek katı düzenlemeler vardı.
Örneğin, hiçbir tapınak görevlisi, tanrıya adanan altın, gümü§ giysileri
veya bronz aletleri alamazdı. Bununla birlikte, benzer parçalar, saray
tarafından, birine hediye edilebilirdi. Bu durumda, hediye alanın, he­
diyenin ağırlığını, sununun yapıldığı fesrivalin yerini ve o gün orada
bulunan tanıkları belirten bir belgeye sahip olması gerekiyordu. He­
diyeyi alan, bir gün bunu satmak isterse, 'Hatti efendilerinin' gözleri
önünde yapmalıydı bunu. Alıcının aldıklarının envanteri gerekliydi.
Sonra, muhtemelen, parçayı ya da parçaları satma hakkının onaylan­
ması amacıyla, satıcının bu belgeyi resmi damga için saraya götürmesi
gerekiyordu. Bu ko§ullar yerine gelmedikçe, bu tür parçaların sancısı da
alıcısı da ölüm cezasına maruz kalırdı. Bu önlemler, açıkça, bu malları
kötüye kullanan, tapınaklardan ya da saraylardan me§ru olmayan yol­
larla aldıkları halde satl§tan ya da hediye yoluyla me§ru olarak edindik­
leri iddiasında bulunanlara yönelikti. Bu tür bir yasadı§ı dola§ım, ku§­
kusuz, yoğun olarak gerçekle§irdi. Ko§ulları yerirıe getirmeyeniere yö­
nelik cezanın ağırlığı yanında, yasal bir mübadele anında iyelik serti­
fikası ya da satı§ yetkilerine sahip olunması gerektiği yollu ısrar, saray ve
tapınak mallarının karaborsaya dü§mesini veya çalınmasını önlerneyi

2 76) Bir önceki nottaki gibi, Goetze' den, Pritchard' da ( 1 969: 208).
J 72 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

ya da en azından sınırlamayı amaçlayan bir uygulamaydı. Bu düzenle­


melerin, günümüzde, birçok ülkede, antika ticareti konusunda geçerli­
ligini korudugu akılda tutulmalı.

Tann İmgeleri

Tanrılar kendilerini ölümlülere asla fiziksel olarak göstermedikleri, yani


ete kemiğe bürünmü§ olarak ortaya çıkmadıkları için, gerçekte neye
benzediklerini söylemek mümkün değildir. 277 Ancak, bir ya da birden
çok biçimde görsel olarak temsil edilmelerini sağlayacak belli fıziksel
özelliklere sahip oldukları dü§ünülürdü. Bazen soyut olarak tasvir edi­
lirlerdi. Bu nedenle, belli tapınç objelerine ili§kin bilgilerin verildiği
metinde, Rahip H u tarli, Güne§ Tanrısı Arirına ve kızı Mezzulla'yı, sırasıy­
la, altın ve gümü§ diskler olarak betimler.278 Bilirten tek örnek, Fırtına
Tanrısı'nın -Alacahöyük'teki kabartma panoda olduğu gibi- boğa ola­
rak resmedilmesi olsa da, kimi zaman hayvan biçiminde de tasvir edil­
mi§lerdir (1 1. bölümde incelendi) . Bu, Hitit dünyasında hayvan tasvir­
lerine tapınıldığının bir göstergesi değildir. Üstelik, boğa, Fırtına Tan­
rısı'nın en önemli özelliklerinden birirıi -doğadaki eril verimlilik esa­
sını- simgeler.
Tanrılar, genelde, §enlik metinlerirıde ve kült envanterirıde huvasi
olarak sözü geçen kült objeleri ve totemler olarak da tasvir edilebilirdi.
Huvasi, aslında, tapınağın kutsal yerinde bir sunak üzerine konan, ba­
zen rölyef i§lemeli bir ta§ abideydi ve tam olarak tanrı heykeli muame­
lesi görürdü; yıkanır, yağlanır, giydirilir ve kendisine yiyecek içecek ve­
rilirdi. Tapınaklardakilerden daha büyük ve ancak kabaca yontulmu§
veya doğal durumunda bırakılml§ diğer huvasiler, muhtemelen, açık alan­
lara, ırmakların ya da kaynakların yakınındaki korulara veya dağların
tepelerine dikine yerle§tirilirdi. Her ta§ belli bir tamıyı temsil ederdi;
birlikte, tanrıların gerçekten mevcut olduğu yeri belirterek kutsal bir
bölgeyi gösterirlerdi. Burada, büyük ilkbahar ve sonbahar §enlikleri
sırasında, tapınak heykellerinin yer aldığı bir geçit alayı düzenlenirdi.
Huvasi teriminin ayrı ta§larla belirlenen bir alan için de kullanıldığı

2 7 7 ) Yunan gelenej!inde, ll§ıj!ı Zeus'ran bürün ilahi görkemiyle kendisini ona


gösrermesini isreyen, Dionysos'un annesi, bahrsız Semele'nin kaderi, ranrıyla yüz yüze
gelmenin rehlikelerine ili§kin yererli bir uyarıdır.
278) KUB XXXVI 37 (CTH 295) Werner (yay. haz.) ( 1967:56) , 8- 1 0.
TANRilAR 1 73

anla§ılmaktadır.279 Bu ta§ların gerçek boyutu ya da düzenlenimi konu­


sunda bilgimiz yok. Tapınaktaki benzerlerinden, sadece kaba biçimde
yontulmu§ olmaları veya doğal durumlarında bırakılmalarıyla değil,
büyüklükleriyle de ayrılmı§ olmaları akla yakın gelmektedir. Eğer ger­
çekten anıtsal büyüklükte idiyseler, olu§turdukları gruplar, muhteme­
len, daha erken tarihli Britanya anıtlarıyla bazı benzerlikler ta§ıyor ol­
malıydı.
Tanrıların büyük çoğunluğu insan biçiminde temsil edilirdi. İnsana
has özelliklerine, gereksinimlerine ve dayanıksızlıkianna bakılırsa, bu,
pek de §a§ırtıcı değildir. Yeni Krallığın sonraki döneminde, tapınakların
ibadet yerlerine dikilen tanrı heykelleri, bire bir ya da daha büyük
boydaydı. Değerli veya yan-değerli metallerden -altın, gümü§, demir,
bronz- ya da altın, gümü§ veya kalay kaplamalı tahtadan yapılırlardı ve
bazen lacivert ta§ gibi değerli materyallerle süslenirlerdi. Anıtsal eser­
lerin temel özellikleri, muhtemelen, minyatQr olarak yeniden üretilir­
di. IV. Tuthaliya'nın ba§lattığı kült merkezleri sayımı bağlamında, Lapa­
na kentinin ba§ ilahı, Tanrıça lyaya'nın bir heykeli §öyle tanımlanır:
"Kutsal put, oturan ve peçeli, bir gez yüksekliğinde tahta bir kadın heykel­
ciğidir. Bedeni altınla kaplıdır, ancak taht kalay kaplıdır. Tanrının altın­
da, sağ ve solda oturan birer dağ koyunu vardır. Tanrının tapınç nesne­
leri olarak kalay kaplı bir karta!, iki bakır değnek, iki bronz kadeh var­
dır."zso
Tapınaklarda, ölen kralların putları da bulundu. Ve, en azından bir
örnekte, Tanrıça Lelvani'nin tapınağı için, ya§ayan bir kralın heykeli
vaat edildi. Kraliçe Puduhepa, Lelvani'ye, onu sağlığına kavu§turup uzun
bir ömür vermesi kar§ılığında kocası Hattu§ili'nin tam boy bir heykeli­
ni önerdi; 'Hattu§ili'nin boyunda, kafası, elleri ve ayakları altından'
gümü§ bir heykel yapılacak ve üzerine değerli süsler asılacaktı.281
Bu sözlü tanımlamalar olmadan, Hitit anıtsal heykellerinin görünü§Ü
ya da kompozisyonu ve boyutu hakkında pek bilgimiz olmayacaktı. Bir­
kaç heykel kaidesinin dı§ında bu heykelcilikten herhangi bir iz
kalmamı§tır ve biz ancak metinlerdeki tesadüfi tanımlamalardan ve kalan
birkaç kabartma heykelden sınırlı sonuçlar üretebiliriz. Metinlerden,
altın kaplı sağ elinde bir mızrak, sol elinde -SIG, 'iyi' anlamında- hiye-

279) Bkz. aynca Singer ( 1 986:245); Haas ( 1 994:507-9).


280) KUB XXXVIII I (CfH 501 ) iv I-5, çev.: Beckman ( 1989: 102).
28 1 ) KUB XXI 27 (CfH 384).
1 74 HiTiT DÜNYASINDA Yf'ıVM VE TOPLUM

roglif bir simge olan, oturur vaziyetteki bir Fırtına Tanrısı tasvirini bi·
liyoruz. Tanrının her iki yanında, gümü§ kaplı iki erkek figürüyle temsil
edilen iki dağ yer alır. Diğer tanrıların fiziksel tasvirlerine ili§kin bilgi·
lerimiz metinlere dayanmaktadır. Tanrıça ݧtar/Şau§ka'nın bir heyke­
linde, tanrıça, oturmu§ vaziyette, sağ elinde bir kadeh, omuzlarından
kanatlar çıkmı§ olarak tasvir edilir. Gümü§ heykel kaidesinin altında
gümü§ kaplı bir sfenks görülür. Gümü§ten yapılml§ ve gözleri mücev·
herlerle kaplı tanrıçanın her iki yanında, yardımcısı olan tanrıçalar Ni­
natta ve Kulitta yer almaktadır. Sava§ Tanrısı Zababa, sağ elinde gürz ve
sol elinde kalkanla, gümü§ bir heykel biçiminde tasvir edilmi§tir ve
ayaklarının dibinde gümü§ bir kaide üzerinde duran bir aslan vardır.
Hayvanlar tanrıların yanında sık olarak görülürler. Tanrılar, aslanların,
leoparların ve boğaların üzerinde tasvir edilir. Aslan, ݧtar'a, Sava§ Tan·
rısı Zababa'ya ve Ay Tanrısı Ku§uh'a e§lik ederken görülür. Geyik ise
Tarlaların Koruyucu Tanrısı'nın kılavuzudur.

Resim 4: Altın tanrı heykelciği


TANRilAR 1 75

'

Metinlerimizde kutsal imgelere ili§kin çok fazla bilgi vardır. Ancak,


ne yazık ki, çoktan kaybolan anıtsal heykellerden bize sadece Hitit dün­
yası dini ikonografisinden birkaç parça -bir iki heykelcik, Eski Krallık
silindirik mühürlerinden bir çift baskı ve oraya buraya saçılml§, hala in
situ ve hayli yıpranmı§ durumda birkaç kabartma- kalmı§tır. Bu kalıntı­
larla ilk kar§ıla§tığımız zaman, bu Hitit tanrılarında, kozmosu ve için­
deki her §eyi kontrol eden, kudretli doğal güçleri cisimle§tiren bu tanrı­
larda, kralları büyük zaferiere götüren, yeryüzünü kasıp kavuran fırtına­
ları gönderen, hayırsever zamanlarında tapınınacılarına büyük lütuflar­
da bulunan bu ilahlarda pek etkileyici bir yan göremeyebiliriz. Ku§kusuz,
değerli metallerle parıldayan ve bir zamanlar tapınak ibadethanelerini
yansıttıkları l§ığın §avkına boğan büyük heykellerin kaybı, bizi, Hitit
dini ikonografisinin en etkileyici türünden mahrum bıraktı. Bize ka­
lanlar ise -uysal hatta aptal yüz ifadeli, §i§ gözlü, kısa, bücür ve bazen
biraz açılmı§ bacaklarıyla- minyatür tanrısal figürler ve bağlamları
d1§ında oransız, dural ve ki§iliksiz görünebilen kaya kabartmaları kolek­
siyonudur. Eski Hitit silindirik damga baskılarında görülen tanrı sah­
neleri -elindeki kılıçla yerdeki dü§manını öldüren etekli bir tanrı, tan­
rıyı bir aslanın üzerinde geyik avlarken gösteren bir av manzarası- daha
canlıdır.
Yazılıkaya'daki ünlü mabette bulunan kabartmaların dı§ında, Ana- ,
dolu'nun bazı bölgelerinde, yerkabuğundaki ta§ küreden ayrılmamı§
kayalard;ln ya da tıra§lanmı§ ta§lardan yapılml§ tanrı imgeleri bulun-
( IDU§tur. Örneğin, (Klasik Pisidia bölgesinde, Bey§ehir Gölü yakınında)
Eflatun Pınar'da bulunan bir dizi kesme ta§ blokta, yanlarında güne§
diskleri tutan bir çift melez canavarla, muhtemelen, erkek ve kadın
güne§ tanrılarını temsil eden, tahta çıkml§ iki figür görülür ve tüm sah­
ne aslan ba§lı cinlerin desteklediği büyük kanatlı bir güne§ diskinin
üzerinde yükselir. Kapadokya'da, Firaktin'de, ilki III. HattU§ili tarafın­
dan Fırtına Tanrısı'na ve ikincisi Puduhepa tarafından Güne§ Tan­
rıçası'na sunulan saçıyı alan ilahlar olarak resmedilmi§lerdir. Güney Ana­
dolu'da, Fasıllar'da, neredeyse sekiz metre yüksekliğinde, tamam­
lanmamı§ bir dikilita§ta, tanrı, sağ kolu ba§ının üzerinde ve sol kolu
arnzundan uzanmı§ vaziyette, bir dağ tanrısının üzerindeyken resmedil­
mi§tir.
Boyutları ya da genel görünü§leriyle ölümlülerden nadiren ayırt edi­
lebilseler de, bu tasvirlerde tanrıları tanımak (her zaman olmasa da)
genellikle kolaydır. Tanrılar, daha çok, giysi!erinden, simgelerinden ve
geleneksel olarak onlarla bağlantılı donanımlarından tanınabilir. Erkek
1 76 HiTiT DÜNYASINDA Y/'.VM VE TOPLUM

tanrımn temel giysisi, diziere kadar uzanan, kısa, kolsuz tuniktir. Diğer
silahlar -gürz, mızrak ya da yay- bazı tanrıların donanıını içinde görünse
de, kavisli bir ağzı ve hilal §eklinde bir ba§ı olan kılıç, tanrının standart
silahıdır. Erkek tanrıların yukarı doğru sivrilen konik §apkaları vardır.
Dağ tanrıların giydiği, tepesi a§ağı sarkan ba§lık, biraz Mr. Punch'ın"
ba§lığına benzer. Tanrının dostları arasındaki statüsü, önden, arkadan
ya da her iki yandan ba§lığına ili§tirilmi§ boynuztarla belirlenir. Boy­
nuzların sayısı arttıkça tanrının kutsal hiyerar§ideki yeri de yükselir.
Ba§lıklarda bazen yarım elips §eklinde simgeler yer alır. Bu tür simgeler
(hiyeroglif yazıdan bildiğimiz gibi) kutsal ideogramı gösterir ve sadece
en yüce tannlara mahsustur. Yazılıkaya'da bu simgeler, ba§ tanrı ve tan­
rıçanın uzatılmı§ ellerinin üstünde, yine ba§ tanrıçanın ardında, bir çift
insan hacağına ili§tirilmi§ olarak görülebilir. Tanrıçaların ba§lıkları,
bazen, polos terimiyle ifade edilen (çoğulu poloi) ve Yazılıkaya'daki kaya
mabedin mazgallarına benzeyen tarzda silindirik ba§lıklardır. Bedenle­
ri, bol ve uzun kollu, belden kemerli, kemerin altından topuklara kadar
kıvrımlarla inen giysilerle kaplanmı§tir. Her iki cinsteki tanrılarda da,
Hititler'e özgü, ucu yukarı kıvrılmı§ tipik ayakkabılar vardır.
Tanrıçalar tam profilden, tanrılar ba§ profilden, gövdeleri önde ve
belden a§ağı profilden resmedilir.282 Sonuçtaki çarpıklık ve perspektif­
sizlik, kısmen, çok sığ rölyefte çalı§manın getirdiği sımrlamaları yan­
sıtabilir. Bunlar, iki boyutlu boyalı frizler ya da boyalı sığ duvar kabart·
malarında benimsenen sanatsal gelenekleri, Yakın Doğu'da ve ba§ka
yerlerde sarayların iç duvariarım süsleyen kabartma heykelciliğine doğ·
ru bir geçi§i de yansıtabilir. Yine de, Hitit dünyasının sanatsal gelenek­
lerinin olu§umundaki en büyük doğrudan etkinin Mısır'la süren temas·
lardan kaynaklanmı§ olması ihtimal dı§ı değildir. Mısır sanatında vur­
gu, betimlemede, açık ayrıntılardaydı, sanatçıdan ki§inin ya da nesne·
nin bütün önemli özelliklerini kaydetmesi istenirdi. Bu, insan ve kutsal
figürlerin tasvirinde -kaçınılmaz olarak- bazı çarpıklıklara ve, bu figür­
ler belli bir sahnede birbirleriyle bağlantılı olmadıklarından, genel bir
kompozisyon eksikliğine yol açtı. Ancak bu sanatı kendi ko§ulları içeri­
sinde -esasen doğalcı değil, temsili açıdan- değerlendirmemiz gerekmek­
tedir. Mısırlılar için görsel sunumlarda en önemli gereklilik, mümkün
olduğunca kapsamlı ve ayrıntılı bir resimli kayıt sağlamaktı. Böyle res-

* İ ngiliz kukla oyununda Karagöz'e benzeyen figür. (ç.n.)


282) Belden a§a�ısının profilden resmedilmesi, yaygın bir Yakın Do�u Sdetidir;
Mısır, Babil ve Asur sanatında da görülür.
TANRlLAR 1 77

medilen ki§ilerin ve nesnelerin öbür dünyada tam olarak vücut bul­


masını garanti etmek üzere, mezar sanatında vazgeçilmez bir yöntemdi.
Bu tür dü§üncelerin Mısır'daki sanatsal geleneklerin --gerçekle§tikleri
baglam ve dü§üncelerden artık büyük ölçüde kopmu§ olsalar da, Hitit
dünyasında da kabul edilen geleneklerin- olu§masındaki rolü az değildi.
Yazılıkaya'daki kabartmalar, genel olarak, Hitit sanatsal ba§arısının
en yüksek noktası olarak görüldü. Gerçi, 'sanat' teriminin kullanılırken,
bu ba§arıyı ona uymayan ölçütlerle değerlendirmeme konusunda dikkatli
olmalıyız. Yontucun i§i, her §eyden önce, artık tamamen Hurrile§mݧ
Hitit panteonunun en önemli tanrılarının hiyerar�ik geli§imini görsel
bir biçimde sunmaktı. Ba§ardığı kesinlikle buydu. A Odası'ndaki en
önemli rölyefler serisinde, münferİt tanrılar, hiyeroglif yazılardan ve
özellikle onlarla ilinrili niteliklerden (belli silahlar, görev simgeleri, daha
küçük tanrılar, e§likçi hayvanlar) dolayı kolaylıkla tanınmaktadır. Kut­
sal hiyerar§i içerisindeki önemleri, serideki büyüklükleri ve konumlarıyla
açık hale getirilmi§tir. Şenlik metinlerinde, dualarda ve bilimsel tezler­
de yer alan tanrıların listesinin resimli hali böylece ortaya çıkmı§ oldu.283
Yontucunun tek ana hedefi vardı, bu da, Yazılıkaya'daki mevcudiyetleri
orada yapılan festivallerde ve serernonilerde dualada ululanacak ilah­
ları kesin bir berraklıkla kaydetmekti. Ancak, birbirine doğru yürüyen
erkek ve kadın ilahlar grubunun yansıtılmasının amaçlandığı rölyefler­
den ortaya çıkan sonuç, belki de, büyük ölçüde, ilahların bacaklarının
profilden tasvir edilmesinden kaynaklanan, neredeyse kesinlikle yanıl­
tıcı bir sonuçtur. Figürler (küçük tanrıların önündekiler hariç) statik,
kli§ele§mݧ, ve kompozisyon olarak birbirleriyle uyumsuzdur. Bu tür ka­
bartmalar, estetik açıdan, diğer kadim uygarlıkların sanatsal ürünlerine
göre daha az geli§mݧ olarak değerlendirilebilir. Ancak, bunları bu açıdan
değerlendirmek, amaçlarının gerçekte ne olduğu sorusunu da akla geti­
rir ve, muhtemelen, dini metinler ve tezlerdeki tanrılar listesinde yazın­
sal bir maharet olmamasından dolayı hata bulmaktan daha adil bir
davranl§ olmayabilir.
Yine de, sanatsal saflıkları açısından, Yazlıkaya'daki kabartmalar, saygı
gösterilen ve kutsal bir yer, belki de Hitit dünyasının en kutsal yeri
olarak, mabedin gizemli ortamına büyük katkıda bulunan ciddi, yalın

283) Ançak, Yazılıkaya'daki tanrılar serisinin Kizzuvadna Panteonu'nun geç bir


uyarlamasını ve Hurri ve Luvi dinlerinden etkilenen bir kültü yansıtmasından dolayı,
Mc Mahon, Yazılakaya'daki tannların bilimsel tezlerde sıralananların dı§ındaki birçok
ba§ka sebepten de ayrılrnı§ oldu�unu i§aret etti.
1 78 HiTiT DÜNYASINDA YA$AM VE TOPLUM

bir vakar sergiler. Bugün bile, insanın, buranın gerçekten kutsal sere­
rnonHer için büyük tanrılar meclisinin toplandığı yer olduğu duygusu­
nu hissetmesi zor değildir. Ancak orada olmadan bunu tam olarak anla­
yabilmek de zor görünüyor. Sığ kabartma panolarıyla üzerlerine kazıl­
dıkları kaya yüzeyleri arasında tam bir uyum vardır. Figürler mabedin
doğal duvarlarının düzensizlikleri ve dı§ hatlarıyla uyum içindedir. On­
ları doğanın olu§turduğunu kabul eder ve buna saygı duyar gibi, duvara
baskın çıkmaktan çok, onunla karı§ml§lardır. Kabartmaların sığla§tığı
yerlerde, özellikle artık iyice yıpranml§ bölümlerde, figürler gerçekten
kayalardan ortaya çıkıyormu§ gibi görünmektedir. Bu figürler, bize, Hi­
tit dünyasının bütün doğal yerlerinin canlı, hayat dolu güçlerin ika­
metgahı olduğunu hatırlatmaya yarar.
9
Hastalıkları Sağaltanlar

Bütünlü�ün gözüyle görrnek hiçbir §eyin tek ba§ına ortaya çıkma·


dıgtnı, sorunlann bütün sistem ba�lamında görülmesi gerekti�ini an·
lamaktır. Böyle görerek ya§antımızın temelini olu§turan ve onunla
kan§an gerçek ilintiler agtnı algılayabiliriz. Böyle görmek, §ifa bulmak
demektir.

(Einstein, Glimpses of Wlwleness, 1 94 7) 284

Yakın Doğu'daki ba§ka yerlerde olduğu gibi, Hitit dünyasında da, tıp,
hüner isteyen, saygı duyulan ve ayrıca uluslararası bir uğra§tı. Tıbbi uz·
manlık, çoğu kez, ulusal sınırları a§tı ve yabancı hekimler, özellikle de
Babil ya da Mısır'dan gelmi§lerse, kom§ularının topraklarında derhal
kabul görürlerdi. Bu ülkelerin kralları, zaman zaman, Hattu§a§ sarayın­
da hizmet vermek üzere kendi hekimlerini gönderirdi. Ve isimlerinden
anla§ıldığına göre, muhtemelen Kizzuvadna'dan gelen Luvi ve Hurri
kökenli hekimler de Hattu§a§'ta mesleklerini icra ettiler. 285 Homeros'un
dünyasındaki 'hastalıkların sağaltıcıları' gibi, profesyonel sağaltı�ılar,
gittikleri her ülkede sıcak bir kar§ılama görebilirdi.
Hitit metinlerinde, hekimler, S ümer dilindeki LüA.ZU ya da Akad
dilindeki ASO sözcükleriyle tanımlandılar. Bu ismi ta§ıyanlara ait,
günümüze ula§an birkaç isimden anla§ıldığına göre, hekimler, çoğunlukla,

284) K. Sommerfeld'den alıntı , Healing Hand.s, Brisbane, 2001.


285) Beckman (I 993:28), isimleriyle bilinen sekiz doktoru kaydediyor; biri Mısır, biri
Babil, ikisi Luvi kökenli.
I SO HiTiT DÜNYASINDA YAŞ/VIA VE TOPLUM

erkekti. Ancak bilinen kadın hekimler de vardı2116 ve, göreceğimiz gibi,


kadınlar §ifa sanatlarının -bilhassa 'Kocakarılar' olarak bilinen, güç ve
§ifa veren ritüellerin yaratıcısı ve uygulayıcısı olarak- diğer alanlarında
özellik)e öne çıktıklar (bkz. l l . bölüm) . Ba§ka bir grup kadın, ebe olarak
doğumla girer ve bağlantılı ritüellere katılırdı. Önce, gerçek doğuma
yardımcı olurlardı, sonra, yeni doğan çocuğa sağlık, refah ve uzun ömür
dileyen büyülü sözler söylerlerdi: "Ve gel! İçinde sen doğduğun için rüzgar
ve yağmurun ta§ mabedi yerinden aynatamaması gibi, hiçbir kötü güç
hayatını buradayken alamasın. Korunasın ve sonsuza dek ya§ayasın! "287
Hekimlerin Hitit dünyasındaki çall§ma ko§ulları ve §artları konu­
sunda net bir tablo olmadığı gibi, loncalarda veya profesyonel birlikler­
de örgütlenip örgütlenmediklerini de bilmiyoruz. Bununla birlikte,
meslek içinde, 'hekimler kalfası', 'ba§hekim', 'genç hekim' gibi terimiere
yansıyan bir tür ast-üst düzeni vardı. Resmi bir hiyerar§i, muhtemelen,
doğrudan Hitit sarayında sürekli veya yabancı danı§man hekim olarak
çalı§an tıpçılara uygulanırdı.288 Yabancı danı§man hekimler, esasen,
mesleğin yerli mensupianna kendi ülkelerindeki tıbbi prosedürleri öğ­
retmek ve salık vermek için değilse, kısmen, geçici olarak istihdam edi­
lebiliyorlardı. Ancak hekimlerin eğitimi için resmi bir okul ya da prog­
ram olduğuna dair bir bilgiye sahip değiliz. Çoğu, muhtemelen, mesleği­
ni pratikte, kıdemli meslekta§larının çırağı olarak öğrendi; örneğin,
'küçük çırak hekim' diye bir sıfat olduğunu biliyoruz. Ve bazıları, ku§kusuz,
Mezopotamya ve Mısırlı danı§man hekimlerin çok yakınında olma §an­
sına sahipti.
Bir hekime yapılabilecek ödeme, kesinlikle, sağlanan hizmetin nite­
liğine ve bunu sağlayanının konumuna bağlıydı. Bir saldırıda yaralanml§
.bir hastaya bakan yerel bir hekimin ücreti (suçlu tarafından ödenecek)
üç gümii§ §ekel olabilirdi. Yaralanan ki§i köleyse, ödenecek miktar iki
§ekeldi. 289 Genel hekim tutma ücretlerindeyse, üç §ekel, nispeten, hatırı
sayılır bir Heretti ve hasat zamanı bir i§çiye yapılan aylık ödemenin (mal

286) İ kisi biliniyor: KUB XXX 42 (CTH 2 76) i 8 ve KUB XXXIX 3 1 1 9 (CTH 450)
Beckman'ın alıntısı. Bilinen hekimler listesi, erkek hekimlerin, kadın hekimlerin dört
katı oldu�unu gösteriyor. Ama coplam sayı istatistik de�er için çok küçük.
287) KBo XVII 62 +63 iv 7'- 12' (CTH 478) çeviri: Beckman ( 1 993:29). Genel olarak,
Hirir do�um ritüelleri üzerine, bkz. Beckman ( 1 983b); Pringle ( 1993) .
288) Genel olarak b u konuya ili§kin bkz. Edel ( 1 933:27).
289) Ücrer, Yasalar'ın sonraki versiyonunun onuncu maddesinde böyle sözle§meye
baj!lanml§nr.
HASTAllKlARI SAGAL TANLAR 1 8 1

olarak) çok da altında bir meblağ değildi. 290 Ha§metmeapın emrine


atanmı§ hekimler, muhtemelen, dı§arıdan danı§man hekimlik için, ila­
ve primlerle, ku§kusuz, çok daha yüksek bir ücret alıyordu. Tekrar döne­
ceğimiz bir örnekte, kraliyer ailesinden biriyle evlenen ve Hattu§a§'ta
oldukça lüks bir ya§am süren bir hekim biliyoruz ve bu hekimin Hat­
ri'de sürekli olarak kalmasının altında yatan neden, ku§kusuz, sağlanan
'ek olanaklar'dı.
Okuma ve yazma yeteneği, bir hekimin mesleki kabiliyeder dağar­
cığının neredeyse en önemli parçasıydı (bkz. 3. bölüm). Hastalığın
ba§arıyla te§his ve tedavi edilmesi, hekimlerin sağaltmak üzere çağrıl­
dıkları hastalıkla ilgili geni§ bir metinler yelpazesini incelemesini ge­
rektirirdi. Metinler, yaralanmalar, göz hastalıkları, boğaz ve bağırsak
sorunları gibi hastalıkların sağaltılmasında ve ilaçların hazırlanması ve
kullanılmasında izlenecek prosedürü tanımlardı. Hekimler tarafından
bir talimatlar kılavuzu gibi kullanıldığı anla§ılan bu metinlerin bazıları
Mezopotamya, diğerleri ise yerel Hitit kaynaklıydı. 291 Öte yandan, büyü
gereken durumlarda, uygulamalı prosedürün tamamlayıcısı olarak ba§
vurulan ritüel metinler vardı. Hekimlerin neredeyse tümü bu metinleri
okuyabilecek durumdaydı. Ve bazı olaylarda kendi tıbbi deneyimlerini
yazmayı üstlenirlerdi. Bu amaçla profesyonel katipleri kullanml§ olma­
ları akla yakın gelmektedir. Bununla birlikte, bir hekimin belli bir bel­
geyi bizzat yazdığım belirttiği örneklere de ara sıra rastlıyoruz. Tıbbi
kariyer edinenler, muhtemelen, katip okullarında da eğitimden geçerdi
ve bütün ya§amları boyunca katip ve hekim unvanını birlikte ta§ırdı.
Ne olursa olsun, resmi ya da gayrıresmi tıbbi meslek eğitimi, geni§ ve
çe§idi bir beceriler yelpazesine sahip olmadan kendilerini tamamen ehil
görmeyen hekimler için, muhtemelen, uzun ve çetin bir süreç gerekti­
rirdi.

Toptarıcı Yakla§ım

Hitit hekimliği, hastaların iyile§tirilmesinde, çoğu kez, kapsamlı ve 'top­


tancı' bir yakla§ımı gerekli kılardı. Saldırılardan kaynaklanan fiziksel

290) Hoffner tarafından hesaplannH§tır; Yasalar'ın 1 58a maddesinin çevirisi,


(l997a: 127).
291) Hitit tıbbi metinleri Burde tarafından derlenip yayma hazırlanmı§tır ( 1 974).
Ayrıca bkz. Beckman ( 1 993:27).
1 82 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

yaralanmalar gibi, tedavi edilebilir ve daha belirgin rahatsızlıklar, muhte·


melen, sadece temel tıbbi tedaviyi ve uygun sağaltıcı ürünlerin uygulan­
masını gerektirirdi; pratik tıbbi prosedür, çe§itli bitki özlerinden, mi­
nerallerden (kur§un gibi) ve hayvan ürünlerinden (kan, kemik, süt, yağ
ve donyağı gibi) elde edilen ve ağızdan, anal yollarla ve haricen kullanı­
lan §ifalı merhemlerle desteklenirdi. Ancak karma§ık, özellikle ciddi ve
süreğen hastalıklar, çoğu olayda, ancak ba§ka araçlarla hertaraf edile­
bilecek kötü güçlere ve cinlere atfedilirdi. Bu olaylarda, uygulamalı tıbbi
prosedür, büyü ve sihir uygulamaları veya bazen doğrudan tannlara ba§
vurmayı kapsayan ritüellerle desteklenir ya da yerini tamamen bu ri­
tüellere bırakırdı.
Özellikle, bugün psikosomatik hastalıklar olarak sınıflandırılabilen
hastalıkların iyile§tirilmesinde, bu alternatif prosedürlerin yaratabile­
ceği faydalı etkileri küçümsernemeliyiz. Sıkıntılarının me§um güçler­
den ya da karabüyüden kaynaklandığına samimi olarak inanan ve ger­
çek bir hastalığın tüm dı§ belirtilerini sergileyen insanlar, kendilerini
iyile§tirmek adına uygun ritüel yolları kullanıp bu güçlerle ili§kiye gire­
cek ritüel uygulamacısı ve büyü rahiplerinin yeteneğine güçlü bir inanç
duydukları takdirde, pekala sağiıkiarına kavu§abilirlerdi. Hitit dünyasın­
da, §ifalı ilaçlar, genellikle, sürece yardımcı olarak kullanılırdı. Aslında,
büyük olasılıkla, bunların çoğunun bilimsel bir temeli vardı ve bir has­
talığı iyile§tirmeye yeterli olabiliyorlardı. Ancak, kullanıldıkları ritüel
bağlamda, bir hastanın genel iyile§mesi açısından, yerine getirilmesi
gereken unsurlardan sadece birisi olarak görüldüler.
Ku§kusuz, bu, birçok uygarlıktah sağaltma uygulamasının bir özel­
liğiydi. Geleneksel Afrika hekimliğiyle ilgili olarak, Şef Labulo Akpata
(iyi bilinen bir Yoruba §ifacısı) §öyle der: "Tıbbi §ifacılık iki kola ayrılır:
gerçek tedavi (yani fiziksel yaralanmaların vb. tedavisi) ve psikolojik
tedavi. Gerçek tedavi, büyü ve diğer serernonilere gereksinim duyma­
yanlar içindir. Psikolojik tedavi, tıp devreye girmeden önce, büyü ve
kurban yoluyla yapılan diğer seremonilerdir; hastalığın iki yönünü de
iyile§tirmek için bu tcdavilerin ikisine birlikte gereksinim duyarız. "292
Hekimler, rahipler, rabibeler ve büyücüler, tamamen farklı bir yol­
dan dü§ünmü§ olsalar da, §ifaya inancın getirilerinin açıkça bilincin­
deydiler ve bundan yararlandılar. Ritüel ve yansılamalı büyü bağlamın­
da, belli tip hastalıklar, onların hizmetine gerçekten olumlu yanıt vere-

292) D. Ukpako'nun alıntısı, 'Piacclıos, Poisioııs and Healing'. Huınaııiıies Researclı


( H unıanities Research Cenrre, Austmlian Na ı ional lJni\'ersity) 1 , 2000:22.
HASTALIKLARI SAGALTANL.AR 1 83

biliyordu. iktidarsız bir adam için tasarlanan ve bir rahibe tarafında


yürütülen ritüelden:

Hastanın eline bir iğ ve öreke veririm; ve kapıların altına gelir. Kapı­


lardan geçtiği zaman, iğ ve örekeyi ondan alır uzağa koyarım. Ona bir
yay ve oklar veririm, ve bu sırada §Unları söylerim: 'Senden kadınlığı
uzakla§tırdım ve kar§ılığında sana erkekliği verdim. (Kadınlardan)
beklenen (cinsel) davranı§tan kurtuldun; erkekten beklenen davra­
nl§a kavu§tun."'293

Kısır bir kadının doğurganlık kazanmasına yönelik bir ritüelden:

(Kocakarı) doğurgan bir ineğin boynuzunu kavrar ve, 'Güne§ Tanrısı,


Efendim, bu ineğin doğurgan olduğu ve verimli bir ağılda olduğu ve
ağılı boğalar ve ineklerle doldurduğu gibi, bu kadın da evini oğullar
ve kızlarla, torunlada ve onların çocuklarıyla, art arda gelen ku§ak­
ların torunlarıyla doldursun,' der."294

Bilyük olasılıkla, bu ritüelleri yapanlar, istenen sonucu yaratmak açısın­


dan kendi büyülerinin gücüne gerçekten inandılar. Aslında, inançları
arttıkça performanslarının da artması mümkündür. Hastalar açısından
ritüelin en etkili yönlerinden birisi, somutluğu, duyumsal özelliğiydi.
Hastalar, ritüel benze§me kanalıyla, iyile§me süreçlerinin gerçekle§mek­
te olan çe§idi a§amalarını gerçekten görebilir, duyabilir, hissedebitir ve kok­
layabilirlerdi. Rahibin ya da büyücünün ilahileri, jestleri ve hareketleri­
nin, ritüelin gerektirdiği takım taklavatın çıkardığı kokular ve olu§·
turduğu manzaranın §a§ırtıcı etkisi bile iyile§meye yetecek etkiyi yarata­
bilirdi. Hastanın vücudunu büyü ya da lanetten, hatta kazaen295 bula§mı§
bir kirlilikten temizlemek için yıkama, kazıma ya da ovma da hastayı
ba§tan ba§a bir fiziksel ve ruhsal temizliğe tabi tutulduğu konusunda
ikna etmek için pekala yeterli olabilirdi. Büyüden kurtularak ve onu
artık kendisine zarar veremeyeceği uzaklığa göndererek, kirlenme ne­
denini gerçekten görebilirdi.

293) CTH 406, Hoffner (yay. haz.) ( 1 987), Hoffner'in çevirisinden Fraıuz-Szabo
uyarlaması ( 1995:2014).
294) KUB VII 53+ (CTH 409) IV 7-14, çev.: Gumey (1990: 1 3 S l .
295) 'birisinin önceden kurtulduğu bir kötülüğe tesadlifcı ı b u l . ı ·:ııı:ı', 1\cckman
( 1 993: 3 3 ) ; muhtemelen, Yasalar madde 44b'de ima edilen duruııı:ı ılı�k u ı .
1 84 HiTiT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

Böyle bir bağlamda, hekim ve rahibi ayıran çizgi, çoğu kez, çok ince
bir çizgiydi. Gerçekten de, hekim ve rahip, bir hastanın tedavisinde,
bazen bu amaçla yabancı bir ülkeye beraber seyahat ederek, sık sık i§birliği
yapard ı. Hekimin, tedavinin bir parçası olarak, karaciğerle ve diğer keha­
net araçlarıyla bizzat kehanete ba§ vurduğu olaylar vardı. Bazen de, zil
vurmalar e§liğinde ritüel bir dansa ba§layıp iğnelerle kendisini deldiği
olurdu. "Hekimin varlığı, müziğin 'tempolu' özelliği ve dansın ba§ dön­
düren ritmi," der Profesör de Martino, "bizi tamamen büyülü, Şamanist
bir eylem içinde olduğumuza inanmaya sevk eder."296

Kehanet Soruştumıa.sı Gerektiren Tedavi

Çe§itli hastalıklara ili§kirı tedavi, çoğu kez, irısanlığın maruz kaldığı sıkın­
tıların belli bir tanrıya ya da genel olarak tannlara kar§ın i§lenmi§ bir
suçun ilahi cezası olduğu inancını yansıtırdı. Kehanet soru§turmasına
bazen belli bir hastalığın tedavisi için hangi hekimin gerektiğirıi ve hangi
bitkinin ya da §ifalı otun kullanılacağını kararla§tırmak içirı ba§ vurulur­
du. Ayrıca niçirı birirıirı tanrının ona yüklemi§ olduğu belli bir hastalığa
maruz kaldığının ve kızgın tanrının yatl§tırılması içirı ne yapılması gerek­
tiğirıirı tespiti için de kehanetten yararlanılırdı. Kral ll. Mur§ili'nin, yıl­
dırırnlı bir fırtına sırasında ba§ına gelen konu§ma güçlüğünün nedenirıi
bulmak içirı izlediği prosedür bunun bir örneğidiL Sıkıntısını dile getir·
mek için kullandığı 'ağzım yana kaydı' ifadesi, kısmi konu§ma kaybına
neden olan hafıf bir felç geçirdiğirıi gösterebilir:297

Böyle der Güne§im Murşili, Büyük Kral: "Tıi-Kunnu'ya gittim. . . Bir fırnna padadı
ve Fırtına Tannsı korkunç bir §eklide gürledi. Korktum. Ağzımda konu§rrıam durdu
ve biraz kekeleyerek konu§rrıaya ba§ladım. Bu ciddi durumu tamamen savsakladım.
Ancak yıllar birbirini izledikçe bu durumun nedeni beni uykuda rahatsız etmeye
ba§ladı. Ve uykumda tannrun eli bana uzandı ve ağzun yana kaydı. Kahiniere danl§bm
ve (kötü dururnurnun sorumlusu olarak) Fımna Tannsı Manuzziya çıktı."298

296) de Martino ( 1 995:2664). Hekimlik, ritüel ve hüyünün i§birliği için ayrıca bkz.
Burde ( 1974:7-9).
297) Ancak, van den Hout (2000: 645), Hitit tapusa pai- ifadesinin (tam anlamı 'yana
gitmek') mecazi anlamda 'i§levsiz kalma' olduğunu ve krala ne olduğu konusunda ancak
tahmin yürütebileceğimizi kaydediyor.
298) CTH 486, 1-10. Metni Goetze ve Pedersen yayma hazırladı ( 1 934) ve çok
yakında Kümmel tarafından çevrildi ( 1 987:289-92).
HASTAUKL.ARI SAGAlTANL.AR 1 85

Belki de, kralın konu§ma güçlüğüyle ilgili rahatsızlığım iyile§tirmeye


yönelik bir ba§ka giri§imin sonucu olan, parçalı bir kehanet ara§tırması
metninden, §ifalı güçlerini aynı kraF99 adına devreye sokmaları için bi­
risi Lazpa'dan (Lesbos) diğeri Ahhiyava'dan300 gönderilen {kült imgesi)
iki tanrıdan haberdar oluyoruz. Metinden, iki olayda, Mitanni Kralı
Tu§ratta'mn firavun III. Amenhotep'in301 iyile§mesi için Mısır'daki Ni­
neva tanrıçası ݧtar'ın heykelini gönderdiğini anlıyoruz. Burada, ݧ tar'ın
sava§ tanrıçası olarak sahip olduğu güçlerin yam sıra, §ifacı kudretine de
tamk oluyoruz. Firavunun hastalığının ne olduğunu,302 iyile§ip iyile§me­
diğini ya da Mur§ili'nin de sonuçta iyile§ip iyile§mediğini bilmiyoruz.
Ancak, en azından, Mur§ili'nin durumunda, tahtta kaldığı çeyrek yüzyıl
içinde uğra§mak zorunda kaldığı birçok probleme kar§ın Hitit dün­
yasının en istikrarlı ve ba§arılı yöneticisi ve askeri liderlerinden birisi
olarak rahatsızlığın onu pek zaafa uğratmadığı anla§ılmaktadır. Aslın­
da, bu, bir §ifa bulma sürecinden diğerirıe giderek tamamen iyile§mesinin
göstergesi de olabilir.
Bir hastanın rahatsızlığını tedavi etmeden önce nedenin bulunması
gerekirdi. Birçok hastalığın fizyolojik nedenlerinirı pek bilinmediği bir
zamanda, hastalıklar, genellikle, kötü güçlere ve kutsal gazaba yorulur­
du. Mur§ili'nin durumunda, rahatsızlığının nedeni ve tedavisi kehanet
soru§turmasıyla ara§tırıldı. Bu soru§turma, rahatsızlığa tanrının (Fırtı·
na Tanrısı Manuzziya) neden olduğunu ortaya koydu ve giderilmesi için
atılacak adımları gösterdi. Belirtilerin ilk görüldüğü günden itibaren,
giydiği giysiler dahil, kralın dakunduğu bütün nesneler öküzün çektiği
bir arabaya yüklenecek ve Kummanni'ye gönderilecekti. Orada, kızgın
tanrıya sunu olarak, araba ve öküzle birlikte yakılacaktı.

299) KUB V 6 (CI1i 570) ii 57-64.


300) Muhtemelen, bir Mykenai Yunan krallıgı ya da, en azından, Mykenai dünyasının
bir parçası; bkz. Bryce ( 1 998a: 59-63 )
.

301) Tu§racca §öyle yazar: " ݧtarım, Göklerin Hanımı, Erkek Karde§imi ve beni 100
bin yıl koru ve, hanımımız, her ikimize büyük muduluk bah§� c. Ve ikimiz dost kalalım."
[EA 23, çev.: Tyldesley ( 1 999:35) .]
302) Bu, di§lerinin içler acısı durumu ve bunun neden oldugu §iddedi agrılarla ilgili
olabilirdi; bkz. Redford ( 1 984: 52-4) ; Tyldesley ( 1 999:35); ancak Moran ( 1 992:62), İ §tar
heykelinin Mısır'a gönderilmesiyle firavunun rahacsızlıgının bir ilgisi olmadıgına ve
bunun daha çok Tu§rana'nın kızının evliligiyle ilgili camanalada baglamılı olduguna
inanıyor.
1 86 HITiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

Ha.stalıklann Başkalanna Geçmesi

Bir ki§inin maruz kaldığı hastalığın dakunduğu nesnelere bula§abildiği


ve bu nesnelerin yok edilmesi -bu olayda uzağa ta§ınıp yakılarak- gerek­
tiği fikri özellikle ilgi çekmi§tir. Ayrıca, krala o zamana kadar kullanmı§
· olduğu yeme, içme ve yıkanma kapları yasaklanml§tır. Bunun nedeni­
nin o andan itibaren rahatsızlık sırasında 'kirlenen' nesnelerle bütün
temaslardan uzak kalmasının ve arınma döneminin ardından tekrar
kirlenmemesinin teminat altına alınması olduğu anla§ılmaktadır. (Has­
tayı üreme i§levlerini zaafa uğratan kirlilikten arındırmakta kullanılan
araçlar da hastayı ya da ba§kalarını bir daha etkileyememesi için kı­
yafetleriyle birlikte ırmağa atılırdı.)301
Hititler, hastalıkların biyolojik bir süreçle yayıldığını dü§ünmediler.
Yine de, kehanet, sahibinin temasıyla hastalık bula§an nesnelerin
uzakla§tırılıp yakılmasını emretmi§ti. Bilimsel açıdan, Mur§ili'nin rahat­
sızlığı bula§ıcı değildi. Yine de, kahinin tavsiyesinde neredeyse ampirik
bir temel vardı: hasta insanın temasıyla hastalık bula§an nesneler
uzakla§tırılıp yok edilmediği silrece, nesnelerin kendileri hastalık
bula§tırmaya devam edebilirdi. Bilimsel gerekçelerden, bula§ıcı olan ve
bula§ıcı olmayan hastalıklar arasındaki ayrımdan haberdar olunmaması­
na kar§ın, Mur§ili'den önce ba§layan ve onun zamanında da devam ede­
rek Hatti ülkesini kırıp geçiren vebanın yarattığı yıkım, hastalığın fizik­
sel temasla yayılabileceğine inanmak için iyi bir neden sağlamı§tı: bazı
hastalıkların bir nesneden bir insana ya da bir insandan diğerine yakınlık
veya fiziksel temasla geçtiği dü§ünüldü ve, bu yüzden, bütün kirlilik
biçimleri gibi, tüm hastalıklar da bu §ekilde bula§abilirdi.
Belli tip hastalıklarla (en yaygın olarak, muhtemelen, mide, bağırsak
hastalıkları) kirli yiyecek kapları ve yemek hazırlama alanları arasın­
daki yakın bağlantının da bir değerlendirilmesi yapılmı§tı. Bu nedenle,
önceki bölümde kaydettiğİrniz gibi, hem yemek hazırlayanların hem de
yemeğin hazırlandığı yerlerin kesinlikle temiz olması gerekliydi. Bile­
rek ya da bilmeyerek, ilgili tapınak görevlileri için çıkarılan talimatlar,
hijyenik ilkeler içeriyordu. En katı modern sağlık düzenlemelerini arat·
mayacak ölçüdeydiler!
Benzer katı düzenlemeler, kralın fiziksel gereksinimlerini kar§ılamak
ve onu hastalığın bula§masından uzak tutmakla görevli ki§iler için de

gcçerliydi. Ha§metmeapa sunulan suyun kesinlikle arınmı§ olmasında

�031 KUB XII SB (CTH 409) iii 2-11; bkz. Beck nıan ( 1 993:34) .
HASTALIKLARI SAClALTANLAR 1 87

ısrar edilmesi ve aksi durumda verilecek cezaya ili§kin not, buna iyi bir
örnektir:

Aynca, siz, su ta§ıyıcıları, suya çok dikkat edin! Suyu bir süzgeçle süzün! Bir
keresinde, Ben, Kral, Sanahuitta'daki su kabında bir saç teli buldum. Kral kızdı ve
kızgınlıgımı su ta§ıyıcısına §öyle dile getirdim: 'Bu rezalet!' O zaman Arnili (dedi
ki): 'Zuliya dikkatsizdi.' Kral dedi ki: 'Zuliya ( . . . ) (bir tür sınava) gitsin. Masum
oldugunu kanıtiarsa kendini temizlesin! Suçlu bulunursa, öldürülsün!'"104

Kralın korkusu bilimsel olarak doğrulanmaktadır. Yakın bir zamanda,


bir peynir fabrikasını ziyaret eden önemli birinin, ba§lığı da içeren ko­
ruyucu elbiseleri giymeyi reddetmesi buna bir örnektir. Böyle yapması,
ondan bir saç telinin veya saçından bir maddenin dü§mesiyle mikrop
kapacağı korkusuyla, bütün peynirierin zayi olmasına neden olabilirdi.
Hem erkekler hem de kadınlardaki saç uzatma adetine bakılırsa, gür
saçlı bir hizmetiiden kralın su kabına yabancı bir maddenin dü§mܧ
olması uzak bir ihtimal değildi. Profesör Gurney'in belirttiğine göre, bu,
modern okuyucuya temel hijyenik kuralların yansıması olarak görüne­
bilirken, eski anlayı§ta kirliliğin büyülü çağrı§ımları vardı; kralın tasın­
da bir kıl bulunmasının ölümle cezalandırılabileceğini okuduğumuzda,
hizmetlinin i§lediği suçun ağırlığı, ancak tüylerin çok iyi bilinen büyülü
özellikleri ı§ığında anla§ılabilir. 305 Böyle olsa da, çoğu toplumda, üyeleri
farkında olsun ya da olmasın, görünürde anlamsız ritüel uygulamalar ve
yasakların genellikle bilimsel bir temeli olduğu açıktır.

Yabancı Tıp Uzmanı Çalıştınnak

Bazı durumlarda, Hitit kralı, tıbbi hizmet için, kendi hekimlerine ilave
olarak, ücretle ya da ödünç alarak, dı§arıdan da tıp uzmanı getirtebilir­
di. Hitit kraliyer sarayında Babilli ya da Mısırlı hekimlerin olduğunu
biliyoruz. Mezopotamya ve Mısır'da tıp Hatti ülkesindekine göre ke­
sinlikle çok daha ileri bir a§amada olduğundan, bunlar, muhtemelen,
Hatti'ye kendi krallarının hatırı için misafir danl§man hekim olarak
gelenlerdi. Daha önce kaydettiğimiz gibi, Hattu§a§ ar§ivindeki, hastalık
belirtileri ve tahminleriyle tedavi yöntemlerini tanımlayan bazı tıbbi
metinler, doğrudan ya da dolaylı olarak, Babil metinlerine dayalıdır.
304) KI JB XIII3 (Cil-1 265), �cv.: Goetze, Pritchard'da ( 1 969:207).
30';) ( lıımey ( 19'lR: 1 14).
1 88 HiTiT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

Yerli hekimlerin kafasını karl§tıran olağandl§ı vakalarla ilgili olarak,


bazı durumlarda, yabancı hekimler Hitit sarayına ödünç verilirdi. Taht­
taki kral IV Tuthaliya'nın kuzeni Kurunta hastalandığında ve kralın
kendi hekimleri hastalığı iyile§tirmeyi beceremeyince, derhal, firavun
II. Ramses'e mesaj gönderildi. Ramses hemen yanıt verdi: "Görün, §imdi
katip ve hekim Pareamahu'yu gönderdim. Kurunta'ya, Tarhuntassa
Kralı'na ilaç hazırlaması için gönderildi ve o, hepsini, senin yazdığın
gibi, bütün ilaçları pay edecek."306
Bu, Ramses'in HattU§a§'tan aldığı ilk tıbbi yardım ba§vurusu değildi.
Tuthaliya'nın babası Hattu§ili, kız karde§i Prenses Matanazi'ye107 çocuk
dağurtması için Mısırlı bir hekim istediğini yazml§tı. Ramses'in yanıtı
açık ve yerindeydi: "Bak, kız karde§in Matanazi'yi biliyorum. Denen o
ki, altmı§ değilse de elli ya§ındadır! Elli ya da altml§ ya§ında bir kadını
doğurtacak ilacı kimse hazırlayamaz! Yine de, hamile kalmasına yardım
edebilecekleri, bir faydaları dokunur diye, sana yetenekli bir büyücü­
rahiple yetenekli bir hekim gönderiyorum. "308
Yanıt çok nazik olmasa da, Ramses, prensesin ya§ıyla ilgili olarak
sadece doğruyu söylemi§ti. Aslında, cömert bile sayılabilirdi.109 Ama
gün gibi ortada olan durumu Hattu§ili'ye yabancı bir kralın söylemesi,
Hattu§ili'nin hekimlerinin bunu bilmediği anlamına gelmiyordu. Eğer
kral, kız karde§inin, krallığının310 batısındaki çok önemli bir vasal dev­
letin hükümdarının karısının, çocuk doğurma ya§ının geçmediğine ger­
çekten inanmak istemi§se, onun danı§man hekimleri arasında kim ak­
sini iddia edebilecek kadar cesur veya akılsız olabilirdi? Belki de, Hattu§ili,
vasal tahta kraliyer soyundan bir varis edinmek için öylesine ümitsizliğe
kapılml§tı ki, yerel uzmanların tüm tavsiyelerine rağmen, ha§ vurmadık
çare kalmadığından emin olmak için, kendini firavunun kar§ısında
küçük dü§ürmeye razıydı. Ramses de bu fırsatı fazlasıyla değerlendirmi§ti.
Mısırlılar'ın tıptaki uzmanlığı, Yakın Doğu'daki ba§ka yerlerde de
revaçtaydı. Dünyanın pek çok yerinin bu tip uzmanlıktan yoksun ol­
ması, §üphesiz, Nil ülkesindeki doktorların ününü ve onlara olan talebi
artırml§tı. Nispeten iyi geli§mi§, görmü§ geçirmi§ ve refah içinde olan

306) KUB lll 67 (CTH 163).


307) Hitit dilinde adı DINGIR.MES - l R-i'ydi ( Massan(a) uzzi); bkz. Bryce ( 1998a:
=

268 sayı 1) ve oradaki referanslar.


308) KBo XXVll l 30, Edel (yay. haz.) (1976:67-75, AHK I: 1 78-8 l , AHKII:270-2)'deki
bir bölümden, ayrıca Beckman çevirisi ( 1 996a: 1 3 1 -2 ) .
309) Bkz. Bryce ( 1 998b) .
3 10) Masturi, Se ha lrmak Ülkesi Kralı.
HASTAUKLARI SAUALTANLAR 1 89

Ugarit gibi bir krallıkta bile, yerel hükümdar Il. Nikmaddu (yakla§ık
1 350-13 15), firavun Akhenaten'den, kendi sarayında böyle biri bulun­
madığı için, Mısır sarayından bir doktor göndermesini isternek zorunda
.
kaldı. 3 1 1 Mısır tıp ilmini Homeros da över. Mısır §ifalı bitkiler açısından
o kadar zengirıdir ki, oradaki herkes tıbbi bilgiler konusunda bütün di­
ğerlerini bastırır, der Homeros. 1 1 2
Gerçi, Yakın Doğu dünyasında Babil tıp ilmi de, muhtemelen, aynı
derecede ünlüydü ve Babilli tıpçılara da aynı ölçüde talep vardı. Örne­
ğin, Hitit Krallığı'nda Mısırlı hekimler kadar Babilli hekimlerin de
bulunduğunu ve bir kez yerle§tikten sonra ev sahiplerinin bazen on­
ların ayrılmalarını istemediklerini biliyoruz. Bu durum, kimi zaman,
Hitit kralıyla Babil kralı arasındaki gerilimin artmasına yol açardı. III.
Hattu§ili'den Kada§man-Enlil'e giden bir mektuptan, Enlil'in,
Hattu§ili'nin karde§i Muvatalli zamanında, Hitit sarayına bir hekim ve
büyücü rahip gönderdiğini ve gidenlerin bir türlü dönmediğirıi öğre­
niyoruz. Kada§man-Enlil kullarının geri dönmesini istiyor!

Karde§im Muvatalli zamarunda, bir büyücü rahip ve hekim aldılar ve onlan Hat·
ti'de alıkoydular, onlara §()yle dedim: "Onlan niçin alıkoyuyorsunuz? Bir hekimi
alıkoymak do�u degildiı:" Ve ben §imdi hekimi alıkoyar mıyım? Buraya getirdik­
leri ilk uzmanlan sorarsaruz: Muhtemelen, büyücü rahip öldü, ancak hekim sag ve
iyi bir ailesi var: Evlendigi kadın benim bir akrabam. Eger hekim, wBen kendi
ülkeme dönmek istiyorum," derse, ayrılıp kendi ülkesine gidecek. Hekim Raba­
§a-Marduk'u alıkoyar mıyım?l13

Muvatalli'nin yabancı bir uzman çağırmak için özel bir nedeni mi var­
dı? Hattu§ili'nin, daha sonra, kız karde§inin hamile kalması için
Mısır'dan tıbbi yardım istediğini biliyoruz. Ve Muvatalli'nin de benzer
nedenlerle tıbbi uzman istemi§ olması büyük bir olasılıktır. Birirıci sıra­
dan -ba§kadınından- bir oğul sahibi olamayan, bildiğimiz tek Hitit
kralıdır. Bu nedenle, gördüğümüz gibi (1. bölüm) , tahtını ikinci sıradan
birine -cariyesirıin oğluna- bırakmak zorunda kaldı. Bu, ardıllık kural­
ları açısından tamamen yasaldı. Ancak sonraki yıllarda ciddi siyasal ve
askeri karı§ıklıklara yol açtı. Muvatalli'nin böyle bir olasılığı önceden
görmesi ve sadece ilk sıradan bir oğul sahibi olmak için Babilli bir hekim

3 l l ) FA 49.
3 1 2) Odysseia 4.23 1 -2.
3 1 3) KBo lO+ KUB 111 72 (CfH 1 72), çev.: Beckman (1996a: l37).
1 90 HiTiT DÜNYASINDA YAŞI'M VE TOPLUM

çağırması mümkün müydü? O zaman, Hatti ve Mısır birbirlerinin ha§


dü§manı olduğundan, Mısır'a böyle bir amaçla ha§ vuramazdı. Aslında,
Hitit birliklerini Kade§'te ll.Ramses'le boy ölçü§meye sevk eden Muva­
talli'ydi. Hitit kraliyer sarayına tıbbi yardım desteği, o zaman sıcak baka­
cağı ya da sağlayacağı son §eydi. Babil yegane güvenilir alternatifi konu­
mundaydı.
Babilli bir hekim tutmanın nedeni ne olursa olsun, Muvatalli ve
ardından Hattu§ili'nin, hekimi kendi krallıklarında sürekli kalmaya ikna
etmek için hayli kafa yordukları anla§ılıyor. Aslında, göçmen, kraliyer
ailesinden bir kadınla evlenmi§ti -seçkin bir hekimin nerelere gelebi­
leceğinin iyi bir örneği- ve Hitit ba§kentinde rahat bir ya§am sürmesi·
nin yolunu açacak bir §ekilde ödüllendirilmi§ti. Hitit kralının, kendisi­
ni, hekimi arzusunun dı§ında alıkoyan Muvatalli'yi açıkça suçlayan Ba­
bil'deki krala sevdirmesi pek kolay değildi. Hattu§ili'nin yönetimi
sırasında Hitit sarayına ikinci Babilli hekimin gönderildiği ve ne yazık
ki orada öldüğü zaman i§ler iyice karl§mı§tı. Kada§man-Enlil'in yoğun
ve §imdi bir kat daha artan ku§kularını gidermek için bütün diplomatik
hünerlerini kullanmak zorunda kalan Hattu§ili, ku§kusuz, büyük bir
mahcubiyet içindeydi.

İlahi Yardıma Müracaat

Hasta ki§iyi iyile§tirmedeki son çare, tanrıların elindeydi. Hekimler,


büyücü rahipler ve ritüel uzmanlarının hiçbir hüneri, kızgın ya da i§birliği
yapmayan bir tanrı kar§ısında bir i§e yaramayabilirdi. Bunun en çarpıcı
örneği, tüm çabalarına kar§ın krallığını kırıp geçiren veba hız kesme­
den devam ederken, Il. Mur§ili'nin ya§adığı hüsran ve büyük dü§kırık­
lığıydı. "Ha tti ülkesinde insanlar böyle öldüğü zaman, veba asla geçmez.
Bana gelince, arnk yüreğimin ıstırabına ve ruhum un acısına dayanamıyo­
rum."314 Tanrıların vebaya yol açan öfkesinin nedenleri kehanede ara§·
tınlml§tı ve gerekli tazminat -yirmi kat olarak- ödenmi§ti. "Ve, yine de,
Hatti Fırtına Tanrısı'nın, Efendimin ve diğer tanrıların, Efendilerimin,
ruhu yatl§madı! Kutsal gazaba yol açan ba§ka nedenler varsa, tanrılar
belirtsin. İnsanların neden öldüklerini bulalım! Hatti Fırtına Tanrısı,
Efendim, hayatımı bağı§la! Bu vebayı Hatti ülkesinden kaldır!" Çare-

3 14) Mur§ili'nin Veba Duaları'ndan (CTH 378), çev.: Goetze, Pritchard'da


(1969:394-6).
HASTAUKL.ARI SAGALTANlAR 1 9 1

sizlik içindeki Mur§ili, son olarak, ilahi kibre sesienmeyi dener. Bu sürekli
devam eden cezalandırmaya, bu korkunç belaya, kendilerine hizmet eden
herkesin -tarlalarında saban sürenlerin, onların ekmeklerini yapan de­
ğirmenci kadınların, içlerinden kurbanlık hayvanların seçildiği çiftlik
hayvaniarına bakan sığır ve koyun çobanlarının- ölmesine göz vurna­
rak doğrudan kendilerine zarar vereceği konusunda tanrıları uyarır.m
İlahi kibre yönelik bu içten ba§vurunun tanrıları yatl§tırmaya yetip
yetmediği bir yana, veba, yirmi yıl sonunda da olsa bitti. Ne yazık ki,
hastalığın gerçek yapısına ili§kin en küçük bir i§aret bile belirtilmiyor.
Bütün bildiğimiz, Hatti'ye, I. Şuppiluliuma'nın saltanatının sonuna
doğru, Mısırlı sava§ esirleri tarafından getirildiğidir.
Münferit tanrilar i§birliğine daha yakın olabilirdi. Kral Mur§Ui'nin
en genç ve hasta oğlu Hattu§ili'nin çocuk ya§ta ölmemesine yönelik
tüm umutlar kesUdiğinde, Tanrıça ݧtar, çocuğun karde§i Muvatalli'nin
rüyasına girerek, kendi hizmetine adanırsa çocuğun hayatını bağl§laya­
cağını söylemi§ti. Muvatalli, haberi, uygun önlemi alan babasına iletti.
Tanrıça sözüne sadıktı. Hattu§Ui, kılavuz tanrıçası ݧ tar sayesinde, sade­
ce çocuk ya§ta ölümden kurtulmakla kalmadı, Hitit tahtını yeğeni Urhi­
Te§ub'un elinden zorla alan hayli ba§arılı bir askeri komutan oldu ve
uzun yıllar ya§adı. Ancak, sonraki yıllarında, özellikle bir göz hastalığı
ve bir duasında 'ayak yangını' olarak bahsettiği -muhtemelen- bir ayak
iltihabı ya da gut hastalığı olmak üzere, sürekli hastalık nöbetlerine
maruz kaldı. İyile§mesi için firavun bazı merhemler ya da pomatlar
gönderdiğinden, daha Il. Ramses'le ünlü anla§ması zamanında eski rahat­
sızlığından çektiklerini biliyoruz.31 6 Ve, sonraki rahatsızlığı, muhteme­
len, onu, bir Hitit kralının en önemli özelliği olan, çetin seferlerden ve
hac gezilerinden alıkoyacak kadar ciddiydi. Bu hastalık, ayrıca,
Hattu§ili'nin, Ramses'in Mısır'a davetini kabul etmemesinin nedenle­
rinden biri olabilirdi.
Hattu§ili'nin karısı Puduhepa, insan çabalarının kalıcı tedavi bul­
makta yetersiz olduğu bütün olaylarda, bir dizi duayla ilahi yardıma ha§
vururdu. Güne§ Tanrıçası Arinna'ya, kocasının adına, tanrılar meclisi­
ne ha§ vurması için yalvardı.m Kocasının çe§itli rahatsızlıklarından

3 1 5) CTH 376'daki ilgili bölümden 4. bölümde alıntı yapılm�ur.


3 1 6) KUB l l l 5 1 (eni 1 70) I-16? ( AHK I sayı 2, s. 16- 19). Bkz. AHK Il'deki
=

açıklama, s. 32-4.
31 7) Puduhepa'nın Güne§ Tanrısı Arinna'ya Duası, KUB XXI 2 7 (CTH 384), Goetze,
Pritchard'da ( 1 969:393).
1 92 HITiT DÜNYASINDA Y/W'M VE TOPLUM

kurtulması için, ha§ ta Lelvani olmak üzere, diğer ilahiara da ha§ vurdu.
"Eğer kocam lanedendiyse ve sizin, tanrıların, gözünde nefret edilen
biriyse; veya üstte ya da alttaki tanrılardan herhangi biri ona kızdıysa;
ya da birisi kötülüklerin Hattu§ili'nin üzerine olması için tannlara ar­
mağan verdiyse, bu kötü sözleri kabul etme, Ey tanrıçam, Hanımefen­
dirol Hattu§ili kuluna kötülük gelmesin! "318
Puduhepa, isteklerinin yerine getirilmesi §artıyla, kar§ılığında de­
ğerli adak hediyeler vaat etti: "Ve eğer, sen, Lelvani, Hanımefendim, iyi
sözleri tanrıya ilet ve uzun yıllar, aylar ve günler boyu, Hattu§ili kuluna
hayat bah§et, gideceğim, Lelvani. Hanımefendim için Hattu§ili'nin,
Hattu§ili kadar uzun, ba§ı, elleri ayakları altından, gümü§ bir heyketini
yapacağım." Kocasının ayakları için Tanrıça Gingal'a edilen bir duada
da vaatler vardı: "Eğer Ha§metmeapın bu Ayak Yangını (hastalığı) ça­
bucak geçecekse, Ningal için 10 (?) talla (yağ §i§esi-kabı) lacivert ta§lı
altın hazırlayacağım. "319
Bu tür ba§vurularda, ba§ vuran, ilgili tanrıyla, bir hekime olduğu gibi,
hizmeti kar§ılığında sunular önererek pazarlık ederdi. Tanrının da, hekim
gibi; hastalarının rahatsızlığından yarar umması normaldi. Tanrıçaya,
ondan istenileni yapması §artıyla, tapınağına hediyeler verileceği vaa­
dinde bulunulurdu. Yardım dileyenin önemli konumu, ku§kusuz, he­
diyelerin değerine de yansıyordu. Ve, krallarına olan bütün bağlılıkları­
na kar§ın, Ha§metmeapın hastalığının yeniden alevlendiği haberleri
geldiğinde, tapınak personeli -daha fazla değerli armağanlar geleceği
beklentisiyle- a§ırı bir üzüntü içinde olmayabiliyordu.
İleri ya§larda, hastalık, sava§ zayiatları ve diğer çe§itli gerekçelerle
ölüm geldiğinde, bu dünyadan uygun bir uğurlama yapma ve kurbanı
diğeri dünyaya girmeye hazırlama zamanı gelmi§ olurdu. Şimdi ele al­
mamız gereken bölüm de budur: ya§amdan ölüme giden yol.

3 18) Bu ve ardından gelen parça KUB XXI 2 7iii'den, çeviri: Goetze, Pritchard'da
( 1969:394) .
3 1 9) KUB XV 3 {CTH 584) i 1 7, çev.: Güterbock, Oppenheim'da ( 1 956: 255).
lO
Ölüm, Gömme ve Öbür Dünya

Agaçlann yakılmasından çıkan dumanla sabah sisi birbirine kan§ır.


Şafak vakti, Anadolu platosunun sert, soğuk havasında istençdı§ı
titreyen kadınlar ölü yakmak için yıgılmı§ odunlann kömürle§mi§
kalımılan arasında hala için için yanan közlerin üzerine ellerindeki
kaplanndan bira, §arap ve valhi-içkisiııo dökerek dola§ırken, sagda
solda hayalet gibi buhar kümeleri yükselir. Enkazın içinde ölen ki§inin
karalliU§ kemiklerini ara§ttnlar. Her kemik bulundugunda, bir ma§ayla,
dikkatle alırur ve temizlenmesi için bir kase yağın içine daldırılır.
Ma§a ve kase, saflığın metali olan gümü§tendir. Kemikler kaptan alırur
ve en iyi kalitede bir keten kuma§a sanlır.

Kömürle§mݧ kalıntılar, Büyük Hattİ Kralı'nın kalıntılarıdır. Onların


toplanması, onun bu dünyadan öbürüne32 1 geçtiğini gösteren ayrıntılı
seremonilerin bir parçasıdır. Kralın -tanrılarla insanlar arasındaki aracı
sıfatıyla- karizması (charisma) olmadan ülkenin kaderi ve doğrudan
insanlarının varlığı tehdit altında kalacağından, onun ölümü bir fe­
laket, kozmik düzende ya§anan bir karı§ıklıktır. 122 O nedenle, ritüeli
ba§latan sözler §öyledir: "Büyük günah gelip çöktüğünde Hattu§a§'ın
üzerine ve kral ve kraliçe tanrı olduğunda . . . "
Kralın ölümünde, kraliçenin ölümündeki gibi, göçüp gidenin ölüm­
lü kalıntıları tam olarak dinlenıneye bırakılana kadar 14 gün cenaze
ayinleri yapılır. Ayinler ölüm günü ba§lar. Bir ko§um öküzü kesilir ve
kralın ayakları dibine konur. Boğazı kesilirken, kurban eden, ölü bedene

320) Ritüellerde adı sıkça geçen bir içki.


32 1) Bkz. Otten ( 1 958: 1962); Christmann-Franck ( 1 97 1 ) ; Haas (1994:2 19-29; 1995:
2023-7). (Temel kaynak CTH 450'dir.)
322) Haas (1994:216).
1 94 HiTiT DÜNYASJN(M YAŞAM VE TOPLUM

seslenir: "Sana olan buna olsun! Ruhun bu öküze insin! " Şarap saçısı
dökülür. İçindekiler dökülünce §arap kabı kırılır. Bir daha kullanılmaz,
en azından bu dünyada. Bir koç, cesedin üzerinde -arındırma amacıyla­
a§ağı yukarı sallanır.
Ertesi gün, ceset, yakılma bölgesine götürülür. Kralın ruhunu alacak
olan Yeryüzünün Güne§ Tanrıçası Allani,l23 Göklerin Güne§ Tanrısı,
kralın kendi atalarının ruhu, ölenin kendisi ve Ölüm Günü için yiye­
cek ve içki sunuları hazırlanır. Ak§am, ceset, yakılacağı odun yığının
üzerine konur. Me§ale tutulur ve beden yakılır. Yeni gün doğarken ke­
mikleri odun yığınından alınır ve gerekli i§lemler yapıldıktan sonra
önünde yiyecek içecek dolu bir masanın olduğu bir sandalye (ya da kra·
liçeyse tabure) üzerine konur. Cenaze §öleni artık ba§lamı§tır. Ölen ki§i
onur konuğu olarak §ölende yerini alır. Üzerine kemiklerin konulduğu
sandalyenin önüne bir masa yerle§tirilir ve sıcak somunlar, [ . . . ] palça­
lanmak ü:iere sornunlar ve tatlı sornunlar konur. A§çılar Vf sofra kuran­
lar, ilk uygun zamanda tabak çanakları dizer ve ilk uygun zamanda da i§e
ba§lar. Kemikleri toplayan herkese yiyecek sunarlar.124 Ölenin onuruna
üç içki içilir.
Şölen ve adak kurbanı ayinleri sonraki günlerde devam eder. İncir,
zeytin ve kara üzümlerden bir insan figürü yapılır. Bu lezzetli parçalarla,
muhtemelen, ölen ki§inin ruhunu bir imge halini almaya ikna etmek
amaçlanmaktadır. Altıncı gün, kt:mikler hekur-ev, 'ta§ ev' denilen yapı·
ya alınır.125 Burada, ölen ki§i mezarında dinlenıneye bırakılır. Mezarda,
cenaze odasında bir kanepe hazırlanır; iskemieden alınan kemikler hazır­
lanan bu kanepenin üzerine yayılır; kemiklerin önüne bir yağ lambası
yerle§tirilir. Sonra, ölenin ruhuna bir koyun ve bir öküz sunulur.
Ölenin ruhuna, atalarının ruhlarına, Allani'ye ve Ölüm Günü'ne
ba§ka sunular da verilir. Dualar ve sihirli sözlerle müzisyenlerin ağıtları
ve dövünen kadınların feryatları birbirine karl§ır. Henüz fırından çıkmı§
ekmeğin güzel kokusu, §ölen için kızartilmı§ etierin ho§ kokusuyla ve

323) Yeraltı Dünyası Kraliçesi'nin Hurri dilindeki adı; Siinıer dilinde ERESH.KI.GAL,
Akad dilinde Allatum, Hitit dilinde Lelvani.
324) Çev.: Gumey ( 1990: 137) .
325) Kelimenin, aslında, b i r da� zirvesi y a da tepesi için kullanılmı§ oldu�u
anla§ılnıaktadır; ancak ço�u metinde, ölü külüyle ba�lantılı olarak ortaya çıkar. Metinler
1 ./1 1 . Tuthaliya, I .Arnuvanda ve 1. Şuppiluliuma için ta§ evierden bahsediyor. Bazı
bilinıadanıları, Yazılakaya'daki B Odası'nın IV. Tuthaliya'nın hekuru olabilece�ini dü§ü·
nüyor.
ÖLÜM, GÖMME VE ÖBÜR DÜNYA 1 95

adak hayvanlarımn pis ter, kan, dı§kı kokusu ve deh§etiyle harmanlamr.


Onların boğazlanması, cenaze ayinlerinin önemli bir parçasıdır. Sadece
gönül almak adma değil, ölenin yeni dünyasmdaki çiftlik hayvanları
olarak da sığır ve koyunlar, adar ve e§ekler gerekir. Bir çim parçası kesilir
ve gömü alamna konur. Çimen, kralm ikamet edeceği otlak alaniarım
simgeler. Çimin kesilmesi, bu otlak alanlanmn, upkt sağhğmda sevdiği
kullarma bağı§ladığı arazi armağanlan gibi, onun sonsuz, geri altnamaz
hakkt olduğunu doğrular. Mezar e§yalan arasmda tarım aletleri de yer
ahr. Kmk olmaları aruk bu dünyada kullamlmayacaklanm gösterir. Alet·
ler öbür dünyada sahibinin kullammma açıkur.

Gömmeler

Hitit dünyasmda ölüler ya yakıhr ya da gömülürdü. Hattu§a§'la kaya


mabet Yazıhkaya arasmda, mabedin yakla§ık SOO metre ilerisinde,
200'den fazla mezar bulunan Osmankayası mezarhğmda iki yöntem de
görülebilir. 326 Burada, içinde ölü külleri olan çe§idi boy ve biçimde bazı
seramik kaplar bulundu. Kapların baztlan kayalarm arasmdaki ve altm·
daki ni§lerin ve yarıkiarın içine sokulmu§, diğerleri kayalarm alundaki
toprağa yerle§tirilmi§ti. Gömmeyi tercih eden aileler için, ölülerinin
bedeni, dekunulmadan toprak mezarlara konulurdu. Gömülere, genel­
likle, deniz hayvam kabukları, küçük çanak çömlek gibi mütevazı, sıra­
dan görünü§lü mezar hediyeleri e§lik ederdi. Bu armağanların kalitesi ve
yapısından, Osmankayası mezarhğmm Hattu§a§'m sıradan insaniarına
aynidığı anla§ılmaktadır. Mezarlarda, çoğu kez, hayvan -sığır, koyun,
domuz ve e§ekle bazen de at- kemikleri de bulundu. _Bunlar, muhteme­
len, ölenin onuruna verilen §ölende kurban edilen hayvaniann kalmu­
larıydı. Ancak mezarlarda bulunmaları, upkı öteki dünyadaki çayırları
için kraliyet harasmdan krala verilen hayvanlar gibi, ölenin yeni
ya§ammda ona e§lik etmek için konulmu§ olduklanm da gösteriyor ola­
bilir.
Anadolu'nun birçok yerinde, örneğin Ankara'mn 70 kilometre ba­
tısındaki Ilıca'da, sonraki Frigya ba§kenti Gordion'da, muhtemelen Hi­
tit kenti Ankuva olan Ali§ar'da, Afyon civarındaki Seydiler ve Yanar­
lar'da ve saklı Hitit tablerlerinin yakmlarda ortaya çıkanldığı modern
Çorum ve Ma§at yerle§imlerine yakm Büget ve Kazankaya'da, çoğu Eski

326) Bkz. Bittel v.d. ( 1958).


J 96 HiTIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPlUM

'Krallık dönemine ait ba§ka mezarlıklar kazılmı§tır. Ilıca gibi bazı bölge­
lerde, Osmankayası'nda olduğu gibi, hem gömme hem de yakma uygula­
ması görülebilir. Ancak ba§ka yerlerde, örneğin Gordion'da, sadece göm­
me uygulamasına rastlanml§tır. Gömmede kullanılan basit toprak me­
zarlarla ta§ lahit mezarlar dı§ında, ölülerin bedenleri ba§ları güneydoğu­
ya bakacak §ekilde, sıkı§tırılml§ pozisyonda, §imdi Yunanca piıhoi teri­
miyle adlandırılan büyük kavanozlara yerle§tirilirdi. Bu, Türkiye'nin
güneyindeki Elmalı Ovası'nda bulunan Karata§·Semayük'teki Erken
Bronz Çağı ölü kentinde rastlanan pithos gömülerdeki eski bir Anadolu
uygulamasını yansıtmaktadır. Mezar e§yalarının kalitesinden, ta§ lahit
mezarların üst sınıfa, pithos mezarların ise alt sınıfa ait olduğu anla§ıl­
maktadır.327
Daha eski bir uygulamanın yansıması olarak, ölülerin genel bir me­
zarlığa değil, evlerin zemininin altına gömüldüğü bazı örnekler vardır.
Örneğin, Hattu§a§'ta göriı1en bu uygulama, Anadolu'da ve Erken Me­
zopotamya toplumlarında da vardır ve, Konya Ovası Çatalhöyük'deki
evlerin yatma yerlerinin altındaki iç mezarlardan anla§ıldığı gibi, e�
azından Neolitik döneme kadar uzanır. Bu tür gömüler, ailesi�in, öbür
ya§ama geçen ki§inin günlük i§lerde ya§ayan akrabalarıyla teması kes­
mediğine yönelik inanı§ını gösterebilir. Öte yandan, birinin aile mülkü
içindeki özel bir mezarlığa gömülmesi ya da ölen ki§inin değerli külleri·
nin bir §Ömine rafında ve kavanoz içinde tutulması gibi, ev içindeki
mezarlar, aile birlikteliğini devam ettirme duygusunu sürdürmeye yö­
nelik, büyük ölçüde simgesel bir önem ta§ıml§ olabilir.
Alt konumdaki insanların da ölüm sonrası düzenlemelere .ili§kin
bazı seçenekleri vardı. Ancak kral ve kraliçelerin bedenlerinin, deği§mez
bir biçimde, yakılmak ü zere odun istifinin üzerine konulduğu
anla§ılmaktadır. 328 Mykenai ve Mısır d ünyasındaki kral ve kraliçeler için
böyle bir uygulama yoktu. Burada, Teb Ölüler Vadisi'ndeki Mısır Yeni
Krallık kuyu mezarları ve Mykenai tarzı kubbe mezarı ve §aft mezar·
larının gösterdiği gibi, kraliyer mensupları ve soyluların bedenleri el
değmeden gömülürdü. Hatti ülkesinde bu ölçekte bir cenaze mimarisi
olmamı§tı. Aslında, kesinlikle Hitit kraliyet mezarı olarak tanımlana­
bilecek bir yapıya henüz rastlanmadığı gibi, Mısır'dakine benzer öte­
dünya hazırlıklarını içeren ve en önemlisi cesedin korunması olan ayrın-

32 7) Haas, özgür olmayan, ölüme mahkOm bir insanın çömlek/pithos'a konuldugunu


gösteren Yasalar 58a maddesi temelinde bu sonuca varıyor.
328) Ancak Yeni Krallık'tan önceki dönemde buna ili§kin açık kanıtmuz yoktur.
ÖLÜM, GÖMME VE ÖBÜR DÜNYA 1 97

tılı prosedürlerle kıyaslanabilecek herhangi bir adetleri de yoktu. Mısır


inanı§ında, beden, ya§amda olduğu kadar ölümde de önemliydi. Ölünün
ruhu, maddi suretinden gece ayrılabilir ve ondan bağımsız dola§abilirdi.
Ancak beden ruhun evinde kalırdı, ruhun onu tanıvabilmesi ve Mısır
yeraltı dünyasındaki seyahatleri bittiğinde tekrar içine girebitmesi için
korunması gerekirdi. Ölülerin yakılması, böyle bir bağlamda, dii§ünüle­
mezdi bile. Ancak, Hititler için mezar, sadece bu dünya ile öteki arasın­
daki bir geçi§ a§amasıydı. Ölünün ruhu, bu dünyadaki evi olan bedenin­
den tamamen bağımsızdı. Gömme ayinleri tamamlandıktan ve ölenin
ruhu yeraltı için tamamen hazırlandıhan sonra, artık ölümlü suretin
faydası da önemi de yoktu.

Öbür Dünya

Ebedi huzura terk edilen ki§inin yanına neler konulurdu? Hititler öbür
dünyaya kesin olarak inanırdı. Bazı mezarlarda aletler, araçlar ve hayvan
kalıntıları bulunması ve bunların kesinlikle ölenin kullanımına ait ol­
ması, onların dü§ündüğü gibi, öbür dünyanın bu dünyadan pek farklı
olmadığını gösteriyor olabilirdi. Öte yandan, mezarın ötesindeki dün­
ya, onlar için bir 'Karanlık Dünya', içinde cehennemİ güçlerin ve ölünün
cansız suretinin ikamet ettiği bir yeraltı krallığıydı. Bu krallığa giri§,
birkaç yoldan mümkündü. Zemine açılan çukurlar, oyuklar ve §aftlar,
genel ula§ım araçlarıydı. Her mezarın, mağaralar ve yeraltı su kaynakları
-kaynaklar, kuyular, ırmaklar ve göller- gibi bir giri§ noktası vardı. Tıpkı
tanrıların yeraltı dünyasına gitmek ya da oradan yukarı dünyaya çıkmak
için kaynakları kullandıkları gibi, insan da bu tiir araçlarla öbür dünya­
ya geçerdi. 1Z9 Hititler'in bu ya§ama ili§kin dü§ünceleri, ݧ tar'ın yeraltı
dünyasına inme hikayesi gibi, Mezopotamya geleneklerinin güçlendir­
diği ve etkilediği üzere, muhtemelen, Yakın Doğu toplumlarının
dü§üncelerine çok yakındı. Bu tür gelenekler, ka tip okulları aracılığıyla,
Hatti'de daha Eski Krallık döneminde biliniyordu.
Mezopotamya geleneğinde, alttaki dünya, kasvetli ve güne§siz bir
ülkeydi. Ortasında bir kent olan geni§ bir bo§ alan ve kentin ortasında
Ölüm Tanrıçası Ere§kigal'ın bulunduğu bir sarayla e§merkezli bir yapısı
vardı. Saray yedi sıra duvarla çevrilmi§ti. Her duvarın muhafızlar ta­
rafından korunan ve ölüm tanrıçası ülkesinin iç taraflarına ula§mak

329) KUB XXVIII 6 (CTH 73 1 ) ; bkz. Haas ( 1 994:464).


1 98 HiTIT DÜNYASINDA Yl'ıŞAM VE TOPLUM

için -ݧtar'ın yapt�ı gibi- geçilmesi gereken bir kaptSı vardı. Bu yedi kat
engel, Eski Hitit Telipinu mitinde kısaca yanstttldı. Karanhk Dünya'mn
en derin taraflanna ula§mak için, tannnın gazabına ha§ vurulurdu:
"Kapıcı yedi kapıyı açtı. Yedi parmakhğı açtt. Karanhk Dünya'mn dibirt­
de bronz pallıi-kaplar durur. Kapiann kapaklan kur§undandrr. Kilitleri
demirdendir. İçine konulanlar bir daha görülmesin, orada yok olsun
diye. Telipinu'nun öfkesini, gazabım, kusurunu, somurtkanhğını tura­
bilsin ve tekrar dönmesin (buraya) diye."110
Ritüellerde ve mitolojik metinlerde geçen yeralu kavramianna yö­
nelik bahislerin, ölümden sonraki ya§amın gerçekten neye benzediğine
ili§kin güçlü inançlan yansıttığı konusunda acele bir yargıya var­
mamalıyız. Alttaki dünyayla ilgili mitolojik kurgular ve ritüel betimle­
meler, muhtemelen, öbür dünyanın düzeni, çall§anlan ve faaliyetleriyle
ilgili kapsamlı, kanonik inam§lardan çok, belirsiz ve tutarsız fikirlerdir.
Yine de, Hititler,· ölümden sonra hayata ili§kin olarak, Yakın Doğulu
kom§ularıyla aym kötümser duygulan payla§ttlar:
İ nsanlar birbirini tanımaz. Aynı anadan doean kız karde§ler birbirini tanımaz.
Aynı babanın ogullan birbirini tanımaz. Anne kendi çocuklannı tanımaz. Çocuk
kendi annesini tanımaz. (. . . ) Güzel bir masada yemek yemezler. Güzel bir tabure·
de yemek yemezler. Güzel bir fincandan içmezleı:; İyi yiyecekler yemezler. İyi içki·
ler içmezler. Çamur yerler. Çamur!u sular (?) içerler. B ı

Mezann ardındaki ya§ama ili§kin bu çok kasvetli bakı§, Nil ülkesindeki


'ölümden sonra ya§am anlayı§ı'yla belirgin bir biçimde çeli§ir. Mısır'da,
öbür dünyaya hazırlık için soyltılann ve kraliyer mensuplanmn mezar­
larının in§asına hasredilen muazzam insan gücü ve maddi kaynak,
ölümden sonraki iyi bir ya§amın tartı§masız teminatıydı. Buna hakkı
olanlar için, bu ölümlü dünyamn dertlerinden ve sıkıntılanndan uzak,
içinde bütün zevkleri ve lüksü banndıran bir ya§am son derecede çekici
olmalıydı. Ha tti ülkesinin ikonografisi de metinleri de bununla kıyasla­
nabilecek unsurlan ta§ımıyordu. Mezann ötesindeki ya§ama ili§kin eli­
mizdeki birkaç referansın da çoğu olumsuzdur. Uzun bir ya§am için tekrar·
lanan dilekler, ölümden ve ardından olacaklardan mümkün olduğunca

330) Mirin '1. Versiyonu'ndan (CTii 324), böl. 27 (A IV, 14-19) çev.: Hoffner ( 1990: 17).
Benzer bir bölüm 'Il. Versiyon'da orraya çıkar, böl. 20 (D iii 3-14) , (Hoffner 1990: 19).
Fırrına Tanrısı Nerik'e edilen bir duada da (CTH 6 7 1 ) , Tanrıça Ere§kil'e 'Karanlık
Dünyanın kapılarını açması' ricasında bulunulur, [ (böl. 7, çe".: Hoffner ( 1 990:23) .]
33 1 ) Kbo XXII 1 78 (4) KUB XLVlll 109 ii 4-8, iii 1 -7, çev.: Hoffner ( 1 988: 191-2).
ÖLÜM, GÖMME VE ÖBÜR DÜNYA 1 99

kaçınılması gerektiğini göstermektedir. Gördüğümüz gibi, yakında öle­


bileceği ihtimali, Kral I. Hattu§ili'nin büyük bir korkuya kapılmasına
neden olmu§tu. m Kansının ölümünden dolayı büyük kedere kapılan
Kral Il. Mur§ili için, Karanlık Dünya, tam bir umutsuzluk ve derin bir
melankoliyle e§anlamlıydı: "Ya§adığım günler boyunca, ruhum, onun
yüzünden alttaki karanlık dünyaya yakla§ır."m Burası, Telipinu'nun ga­
zabı gibi, kötü ve zararlı güçlerin demir mandallı, kur§ un kapaklı bronz
kaplara gönderilip kilitlendiği bölgeydi.
Ölüm, yeraltı tanrıçaları lstustaya ve Papaya'ya yapılacak sonuç ve­
ren ba§vurularla ertelenebilirdi. Yunan mitolojisindeki Moirai gibi, Hat­
ti kökenli bu tanrıçalar da, Karadeniz kıyılarında otururken bir ölüm­
lünün ömrünün ipini eğirirler. Kralların ya§am süreleri de tam anlamıy­
la onların elindedir: " (biri) iği tutar, (ikisi) geni§ aynalar tutar (muhte­
melen su birikinu/erinin yansıması). Ve kralın yıllarını örerler. Ve yılların
sınırı ve hesabı yoktur! "334 Bu kelimeler, yeni bir saray in§asının ritüel
seremonisine aittir. Ritüel sırasında, rahip, sarayın sahibinin, yani kralın
bütün rahatsızlıklardan ve hastalıklardan uzak kalması için dua eder.
Böyle bir bağlamda, iplik eğiren ilahlardan bahsetmek uygun dü§mekte­
dir. İnsan ya§amının uzatılınası için diğer ilahiara ba§ vurulabildiğinden
bahsetmi§ti.k. Göreceğimiz gibi, kral da 'yedek kral' ritüeliyle erken bir
ölümden kaçınma arayl§ında olabilirdi.
İnsanın ölümlü varlığının süresini uzatma arzusu ne kadar güçlü ve
ne kadar doğal olsa da, öbür dünyanın, en azından Hitit toplumunun
üst ucundakiler için, bazı olumlu yönleri vardı. Hitit kralı ve büyük
olasılıkla ailesi ve maiyetindeki en yakın ve ayrıcalıklı insanlar için,
mezarın ardındaki hayat tümüyle bo§ değildi. İlk olarak, insan, atalarıy­
la birle§ebilir ya da yeniden birle§ebilirdi. Tahtı sağlama almak için tut­
tukları yönteme ve tutkularının önüne ta§ koyan bazı aile mensuplarının
aralarına vaktinden önce kavu§malarının nedeni olmalarına bakılırsa,
kimi kralların bu olasılığı pek de co§kuyla kar§ılamadığını kabul etmek
gerek. Ancak, bu bir yana, ölü, atalarına kavu§tuğu zaman, Roma dün­
yasının Manesi gibi, ruhunun hayattaki ailesinin i§lerinde yer almaya
devam etmesini ve, anılarına dikilen heykellerin içine girer girmez, dini

332) Ölüm anında, övgüye de�er nüktedanlığı ve se>Aukkanlılığıyla, "Aman Allahım,


sanırım bir tannya dönii§üyorum," dediği söylenen Roma i mparatoru Vespasianus, burada,
tersi duruma bir örnektir.
333) KBo IV B (CfH 7 1), Hoffner'den ( 1983: 188).
334) KUB XIXX I ve kopyaları, (CfH 414) ii 6-9, çev.: Güterbock ( l961a: 149); aynca
bkz. Haas ( 1 994:372-3).
200 HITiT DÜNYASINDA Y/'qAM VE TOPLUM

§enlikler sırasında ailesinin sunularını almasını sağlayan bir ata kültü


aracılığıyla ayrıldığı dünyayla temas kurmayı sürdürebilirdi.135 Bir aile
evini deği§tirdiğinde ata ruhları onlarla giderdi. Muvatalli, bu sayede,
kraliyer ba§kentini Hattu§a§'tan Tarhuntassa'ya ta§ıdığında, atalarının
ruhlarının da gelmesini temin etmi§ti.
Kralın ölümlü bedeninin kaldığı hekur-ev, genellikle, büyük arazi
bağı§larıyla, çiftlik hayvanlarıyla ve onlarla birlikte kapıcı, çoban, hiz­
metçi ve çiftçi gibi çall§anlarla desteklenen zengin bir kurulu§tU. Bütün
bu çall§anlar, bu kurulu§a bir ömür boyu bağlı kalırdı.3 16 Ancak, sadece
ölünün yakın aile mensupları oraya yakla§abilir ve girebilirdi. Burası ata
külrünün merkeziydi, ölüyle en yakından bağı olanların, her §eyden
önemlisi, veliahtı ve ardılı olanların sorumluluğu altındaydı. Ölü kral­
ların, karılarının ve diğer yakın aile üyelerinin ruhuna, düzenli aralık­
larla, koyun ve öküz adakları verilirdi. (Benzer bir saygının, Hitit toplu­
munun alt düzeyindeki ata ruhlarına da gösterilmi§ olması mümkün­
dür. Aslında, özellikle köylü toplumlarında, ins�nın atasıyla onur duyup
ona saygı göstermesinin, ya§ayanların günlük hayatında ve adetlerinde
önemli bir yeri vardı. Daha mütevazı ölçekte de olsa, ölüye, bu bağlamda
da düzenli sunular yapıldığını dü§ünebiliriz.) Sunu Listeleri, kimin uy­
gun alıcı olduğunu ve onlara adanacak kurbanların ne olduğunu belir­
ler. Ne yazık ki, imparatorluğun Il. Muvatalli'nin ölümünden sonraki
yüzyılına dair bir bilgi içermediğinden, Hitit kraliyeriniri tam bir kata­
logunu vermekten uzaktır. Ancak, kapsadığı dönemde bile, bazı önemli
ve tümüyle iradi -gözden dü§en ya da tahtı kanunsuz yollarla ele geçiren
krallar gibi- atlamalar vardır.
Kral, ölümünden sonra, kendi ailesinden gördüğü hürmete ilaveten,
artık dünyevi hükümdarları değil de bir tanrı sıfatıyla, eski kullarından
da kendisine gösterilen hürmetin sürmesini isteyebilirdi. Tanrı rolüyle
halkını ziyaret etmeye ve, tanrılar için adet olduğu üzere, ruhu onuruna
yapılan heykele girdiği :zaman, onlardan hürmet görmeye ve övgü alma­
ya devam edebilirdi. Bunlar, onun bir zamanlar yönettiği, §imdi tapın­
macıları olan insanlar arasındaki somut varlığına i§aret ederdi. Örne­
ğin, Hattu§a§'taki Fırtına Tanrısı Tapınağı'na I. Hattu§ili, 1./II . Tuthali­
ya, I. Şuppiluliuma ve Il. Mtır§ili'nirı onuruna dikilen heykelleri ve ayrıca

335) ll. Muvatalli'ye kadar uzanan Kraliyer Sunuları Listesi'nde belirtildij!i gibi,
CTH 66 1 . Bkz. One n ( 1 95 1 ; 1967: 1 22-6); Kitchen ( 1 962:53-5). Daha yenilerde Haas ve
Wafler'in yayma hazırladığı A, C, E ve D listeleri ( 1977: 107- 13).
336) Yasalar madde 52'deki 'bir ta§ evin kölesi' bahsine dikkat.
ÖLÜM, GÖMME VE ÖBÜR DÜNYA 201

Güne§ Tanrıçası Ariona ve Sava§ Tanrısı Zababa Tapınakları'ndaki I.


Hattu§ili heykellerini biliyoruz. Il. Şuppiluliuma'nın, babası IV. Tuthali­
ya için, babasının hekuruna, büyük olasılıkla, Yazılıkaya'daki B Odası'na
bir heykel diktiğini de öğreniyoruz (1 1 . bölüm).
Kral bu dünyadan ayrılmasının ardından nereye giderdi? Öbür dün­
ya, ona ve belki de ona en yakın olanlara, muhtemelen, çevik adımlı
Akhilleus'unm gezindiği, Homeros geleneğinin çiri§otu çayırlarına veya
Mısır Tabut Metinleri'ndeki imtiyazlı ölü tarafından i§lenen otlaklara,
karnı§ tarlaianna veya Kuran'daki cennet bahçelerine benzemeyen, ve­
rimli, gür çayırlarda, kırlada çevrili bir varolu§ sunardı. Hitit cenaze
ritüeli, Güne§ Tanrısı'na edilen bir duada, kral vasıl olduğunda her §eyin
hazır olmasını isteyen böyle bir çayırdan bahseder: "Ve bu çayır tama­
men onun olsun, ey Güne§ Tanrısı! Kimse bunu onun elinden almasın
ya da onunla mücadele etmesin! İnekleri, koyunları, atları ve katıdan
bu çayırda onun için otlat!"HB Homeros'un çiri§otu çayırında da hayvan­
lar -avcı Orion'un hayattayken öldürdüğü ve §imdi yeniden avladığı
hayvanlar- otlardı. 339
Bu kırsal ütopyanın, Ere§kigal Krallığı'nda yansıtıldığı gibi, diğer öbür
dünya kavramlarıyla uyu§ması zordur ve neredeyse kesinlikle yeraltı
dünyasının ba§ka bir kıyısına aittir. Bununla birlikte, klasik gelenekteki
Kutsal Adalar ya da Cennet kavramıyla bazı benzerlikler ta§ır. Burada
da, ayrıcalıklı azınlık, ebedi mutluluğun bereketli, verimli toprağından
yararlanır. İnsanlığın ilk döneminin Hesiodos'a özgü bir fotoğrafını -in­
sanların tanrılada birlikte büyük bir mutluluk içinde ya§adığı altın çağı­
hatırlatır bize. Öte yandan, Ere§kigal Krallığı'nın bir sakini, Yunan-Roma
Yeraltı Dünyası'na adım atmı§ olsa, Homeros ve Vergilius'un tanımla­
dığı ve Yunan komedya yazarı Aristophanes'in yerdiği gibi, muhteme­
len, bazı benzer özelliklerle kar§ıla§mı§ olacaktı. 340

Hayaletler

Ya§ayanlar ata külderi kanalıyla ölen akrabalarıyla ileti§im kurabilirken,


cehennemi ikametgahlarından ayrılan ruhlada temas etmek tehlikeli

337) Homeros, Od:ysseia ll. 538-9.


338 KUB XXX 24 (CTH 450) ii l-4, çev.: Beckman ( 1 988:44); metin için bkz. Onen
(1958:60- 1).
339) Homeros, Od:ysseia, 1. 572-5.
340) Sırasıyla, Od:ysseia II; Aeneias 6 ve Kurbağa/ar'da.
202 HITIT DÜNYASINDA YAŞNIA VE TOPLUM

olabilirdi. "Hayaletler vardtr. Ölüm her §eyin sonu de�ildir. Soluk bir
gölge, ölünün yaktldtğt odun yt�ınından kurtulur ve onu alt eder." Ro­
mah §air Propertius, kendisine uygun bir cenaze töreni yapmadt�t (ve
kendisine sadakatsiz davrandt�t) için stk stk görünen ve onu rahatstz
eden sevgilisi Cynthia'ya ili§kin bir §iirinde böyle yazar. Yüz yıl sonra,
Genç Plinius, kemikleri yerli yerine konup uygun bir törenle yeniden
gömülene kadar Atina'daki ev halktm korkuya salan, cinayet kurbam
bir hayaletten bahsetti.
Ya§ayanlann i§ine karl§an, dünyaya ba�h ruhlara ili§kin inanç bir­
çok toplumda yaygındır. Bu ruhlar, genel olarak, a§ağtdaki dünyadan
kurtulmu§, kötü niyetli ya da ebediyen dinlenmeye btrakılana kadar
yukan dünyadakileri taciz eden, dünyaya bağh kalml§ varhklardrr. Hitit
dünyasında da, hayaletler, Mezopotamya geleneğinin GIDIM't gibi, kötü
niyetli ya da tehlikeli güçler olarak, ara srra, ya§ayanlann arasında beli­
rir. Ya§ayanlar, törensel bir yolla arınmadtkça onlan herhangi bir tapınç
eylemi için uygunsuz ktlan ölüler dünyasından dönen ruhlada temas
etmeleri durumunda eziyet çekme ve hastahk kapma tehlikesiyle kar§t
kar§tyaydt. 141 Kötü ruhlan kovma ritüelleri, ba§tbo§ dola§an bir hayaleti
ait oldu�u yere gönderebilirdi. Ancak, en iyisi, buna hiç gerek kalmadan
ölen ki§i için gereken töreni laytktyla yapmaku. Uygun gömme yordam·
lan ve ayrınuh yatl§ttrma ayinleri, ölüyü öteki dünyaya hazırlamakta
olduğu kadar, oradan ktprrdamamast açtsından da önemliydi.
Bununla birlikte, a§ağtdaki dünyamn ilahlannın uygun yatl§ttrma
ritüelleri için cehennemİ ikametgahlanndan çağnldtklan durumlar da
vardt. Irmaklar a§ağt ve yukan dünya arasındaki önemli bağlanttlar ol­
duklanndan, bir rrmak ktytst, ritüel için uygun bir yerdi. Çağtrma ayi·
ninde, görevli rahip, hançerle bir çukur açardt. Bu, kurban sunularm
konulduğu kap i§levini görürdü. Bir koyun boğazlamr, kam §arap, bira
ve çukura konan diğer stvt sunulada kan§ttnhrdt. Ve Lelvani, Ölüler
Kraliçesi çağnhrdt. Ondan, Yeralu Dünyast'mn kapılanm açmast, cehen·
nemi ilahiann ortaya çtkarak sunulardan paylarınt almalarınt sağlamast
istenirdi. Bütün tannlara gös�erilen hürmet, özellikle kayna�ın ba§ında,
ya§am tazelenirken, bunlara da gösterilirdi. Karanhk Dünya ilahlanmn
iyi niyeti, ytlm ba§ında toprağın verimliliğini, geli§mesini, yeni ya§amt
temin etmek açtsından vazgeçilmezdi. Bu, ayrtca, ruhsal bir temizlik
zamamydt. Ritüelin, yukan dünyadaki günah ve kirlili�in, erkek, bilici

34 1) Bkz. Goelze ( 1957a: 169-70).


ÖLÜM, GÖMME VE ÖBÜR DÜNYA 203

Aduntari ve kadın bilici Zulki tarafından alınıp a§ağıdaki dünyaya atıl·


ması gibi bir ba§ka amacı daha vardı. uz
Tıpkı Yeraltı Dünyası'nın ilahlarını davet eden Hitit rabibi gibi,
Odysseus da Odysseia'nın ikinci kitabı olan Ölüler Kitabı'nda cehenne­
mi ruhları çağırır. Yeraltı ırmakların�n bulu§tuğu yerde ve büyücü Kir­
ke'nin talimatiarına uygun olarak, kılıcıyla bir çukur açar ve içine bal,
süt, §arap ve su karl§ımını döker. Bunun üzerine arpa serper ve sonra
ölülere dua eder. Koyunların boğazı kesilir ve koyu kanları çukura akıtılır.
Ölüler kanı içmek için dl§arı çıkarlar. Shakespeare'in Roma sokakların·
da cik cik sesler çıkaran yırasa benzeri hayalederi gibidirler. Ancak
Odysseus asıl amacına ula§ana, eve doğru yolculuğunda ona tavsiyede
bulunacak olan · kör bilici Teiresias'ın hayaletiyle bulu§ana kadar koyda
tutulurlar.
Hitit ve Homeros ritüelleri, genel i§lemler bütünü açısından tama­
men aynı değillerse de, çok büyük benzerlik gösterirler. Her iki durumda
da, ölülere ili§kin ayinler, üstteki ve alttaki dünya arasında uzla§ma ve
yeniden birle§me ve geleceğe bakma fırsatını sağlar. Tıpkı Odysseus'un,
gelecekte onu neler beklediği konusunda Teiresias'ın vereceği tavsiye·
nirı pe§irıde olması gibi, Hitit kralları da gelecekte olacaklar için ata·
larının ruhlarına danl§abilirlerdi. Benzer amaçlarla, Aeneias da, Yeraltı
Dünyası'nı ziyareti sırasında, babası Ankhises'in hayaletine danı§ır.
Ancak ölüleri yukarı dünyaycı salmanın içerdiği büyük tehlike, ölülere
ili§kirı ayirılerin sadece çok mahir ki§iler tarafından yapılmasını gerek·
tirirdi. Onlar da bunu ancak çok nadir durumlarda ve o zaman bile
ancak ölüleri çağırmanın olası zararlı yan etkilerini berearaf edecek ri·
tüellerde deneyimli olmaları durumunda yapmalıydılar.
Genel olarak, Yakın Doğu dünyasında ritüellerin gerçekle§tirilmesi,
uygun i§lemler bütünü konusunda eğitim görenlerin uzmanlığını ve
becerilerini gerektiren karma§ık bir i§ti. Hitit dünyasının ritüel uygula­
maları mevcut metinlerimizde yeterince belgelenmi§tir. Hitit ritüelle­
riyle bağlantılı inançlar, i§lemler bütünü ve tatbikçiler için dikkatimizi
gelecek bölüme yöneltiyoruz.

342) Bkz. Puhvel ( 199 1:25).


ll
Şenlikler ve Ritüeller

Kralın yıkanması tamamlarur, bedeni §imdi bütün kirlerden annrıu§tıı:


Tören kıyafetini -bir §enlik için mavi cüppe, dijeri için beyaz giysi,
kaba çoban harmanisi ve siyah ayakkabılar- giymesi için bir görevli
ona yardımcı olmak amacıyla yarunda ayakta durmaktadır. J4J Ba§a
sıkıca oturan bir takke ve alnn küpelerle kıyafet tamamlarur. Teçhiza­
n ne olursa olsun, kral, onuruna §enliklerin yapılaca4t büyük yetkenin
kulundan, hizmetçisinden ba§ka bir §ey degildiı: Şenlikler boyunca
uygun tann önünde eğilerek ya da diz çökerek, elleri yukarıda dua
ederek itaatini gösterir. Şimdi e§inin, krallı4tn ba§ rahibesinin kendi­
sine katılacagı taht odasına girer. O da tepeden nmaga törensel te­
mizlikten geçmi§tir. Kraliyer ba§ demircisi, krala, duruma göre, altın­
dan, demirden ya da gümü§ten bir asa ve bir mızrak sunar. Asa, kralın
Güne§ Tannsı adına kullandığı yargı gücünü simgeler, mızrak ise aske­
ri gücüdür. Bazen, festival sırasında dini giysilerini askeri giysileriyle
degi§tiri.r.
Saray avlusunda maiyeti -krallığın ileri gelenleri, kraliyer muhafız­
lan, rahipler, ve diger tapınak personeli, §arkıcılar, enstrüman çalan­
lar, oyuncular, akrobatlar, dansçılar- toplanmı§tır. Bir katip, herkesin
.
mevcut oldugu ndan emin olmak için, listesini kontrol etmektedir.
Sonuçta, herkes hazırdır. Saray kapısı açılıp kral ve kraliçe avluda
göründüğünde, kalabalı4tn üzerine bir sessizlik çöker. Kral, ana kapıdan
sarayı çevreleyen alana çıkmadan önce, maiyeti kısaca gözden geçirir.
Kraliçeyle birlikte kendilerini bekleyen arabaya binerler. Kutsal heykel­
cikleri burada da öküz arabalan ta§ıı: Ancak, onur yeri, tapınagın en
kuytu kö§esinden tören için getirilen tann imgesinindir. Parlak, mücev­
her i§lemeli alnn yüzeyi bahar güne§inde ı§ıldar. Sadece cansız bir
nesne degildir. İçinde tannnın kendisi vardır. Tann, gerçekten de,
kendi imgesinin içindedir. Orada, tören boyunca, onur konugu olarak
kalacaktır. Tapınmacılanrun beklediği gibi, onlarla paytapcağı ziyafet
ve eğlence için, hazla ileriye doğru bakar. Kral, mızrağırun yerine bir
tören baltasıyla hazırdır. Geçit töreninin ba§lama zamanı gelmi§tiı:

Kraliyet ba§kenti ar§ivindeki diğer metinlerle kıyaslanamayacak kadar


çok sayıda §enlik metninden anla§ıldığı üzere, Hititler'de yılın önemli

343) İ lki AN.TAH.SUM, di�eri KI.LAM fesrivalinde giyilirdi.


ŞENUKlER VE RITÜEUER 205

bir bölümü dini §enliklerin kudanmasına ayrılırdı. 144 Resmi takvimde


165'e varan §enlik yer alıyordu ve, ku§kusuz, asla sürekli biçimde kayde­
dilmeyen birçok yerel cemaat ve kırsal §enlik vardı. Devletin desteğin·
deki kutlamalar, krallığın kaynaklarına, zaman, i§ gücü, teçhizat ve tüke·
tim kalemleri açısından büyük yükler getirirdi. Bazıları sadece birkaç
saat, bazıları da günlerce sürerdi. Ancak en önemlileri birkaç hafta ya da
daha fazla sürerdi. Bazılarında kraliçe, prens veya bir hayvan postu ta·
raftndan temsil edilebilmesine kar§ın, bir askeri seferi yarıda kesmesi
gerekse de, bu seremonilerin çoğu, kralın katılımını gerektirirdi. 345
Şenliklerin çoğu her yıl, bazıları daha kısa aralıklarla ve diğerleri sadece
sekiz dokuz yılda bir kez yapılırdı. En küçük bir yanlı§lık bütün süreci
geçersiz kılabileceğinden, prosedürün en ince ayrıntılara kadar gerçekle§·
tirilmesi gerekiyordu.
Belirlenen zamanlarda gerçekle§tirilmeleri, krallığın selameti açısın·
dan çok önemliydi. Bu törenler, halkın kendisini tanrıianna adadığının
en somut ifadesiydi ve, tarım yılı terimleriyle dü§ünüldüğünde, çoğu,
tanrısal inayeri tam da en hayırlı etkiyi bah§edeceği bir anda azami kıl·
mak için stratejik olarak programlanırdı. Çok sayıda §enlik, panteon·
daki büyük tanrılar yelpazesinin bir yansımasıydı. Belli §enlikleri ya bir·
kaç tanrıya bir arada ya da bütün tannlara birden adamalarında hayat
bulan bir akılcılık ereği vardı. Ancak bazı tanrılar için ayrı bir özen
gerekirdi ve en iyisi güvenli yolu seçerek onlardan herhangi birini kızdır­
maktan kaçınmaktı. Öfkeleri, hak ettiklerini dü§ündükleri saygıyı gör·
mediklerinde derhal ortaya çıkıyordu.

Şenliklerin Yönetilmesi

Tarım yılının en önemli dönemleri, sırasıyla, ekimin ve hasadın yapıl­


dığı mart ortasıyla haziran ortası arasındaki ilkbahar ve eylül ve kasım
arasında kalan sonbahardı. Bu dönemlerin büyük §enliklerin kudan·
dıkları dönemlere rastlaması sürpriz değildi. Bu §enlikler, büyük ölçüde,
onuruna düzenlendikleri tanrıların hayırseverliğine dayanıyordu: top·
rağın verimi, yağmurun bolluğu, hasadın zenginliği, sürülerin ve av
hayvanlarının artması, §enliklerin altında yatan temel beklentilerdi.

344) Hitit §enliklerinin farklı özelliklerinin bir özeri ve en önemlilerine kısa bir bakı§
için bkz. Güterbock ( 1964:62-73).
345) Şenlik kurlarnalarında prensin rolü için bkz. Ardzinba ( 1 986) .
206 HITIT DÜNYASINDA YAŞ/W VE TOPLUM

Ku§kusuz, söz konusu tanrılar, yılın hiçbir bölümünde ihmal edilmeye


gelmezdi. Herhangi bir efendi gibi, gereksinimleri, rahatı ve zevkleri
sürekli özen gerektirirdi. Ancak onlara her zamankinden daha cömert
davranarak ve onları e�lendirerek yardımlarını temin etmenin makul
göründüğü belli zamanlar vardı. Onurlarına §enlikler düzenlenmesinin
nedeni i§te buydu.
Bu olayları kaydeden metinler okundu�unda sürükleyici gelnieyebi­
lir: metinden metne çok az deği§iklik içeren ve bazen defalarca tekrar­
lanan küçük ayrıntılar vardır. Ancak, her §eyden önce, serernonilere
katılanlara rehberlik eden birer ba§vuru kılavuzudurlar. Bu metinleri
bir bilgi kaynağı olarak tam anlamıyla değerlendirebilmemiz için, yan·
sırtıkları gerçek dini uygulamaları gösteren kli§ele§mi§ ve formülle§mi§
ifadelerin ötesine bakmalıyız. Şenliklerden günümüze tam bir metin
kalmamı§ olsa da, parçalar, Hitit devletinin en önemli faaliyederinden
birine ili§kin önemli bir baki§ sa�lıyor. Törensel ayinlerin aynntılı tanım·
ları, tapınma ve ilahi metinleri, törenlerde kullanılan teçhizat ve di�er
alet edevatın dökümü, tann ve tapınmacılar tarafından tüketilen yiyecek­
ler ve kutlarnalara e§lik eden §arkı, dans, oyunculuk programı ve spor
müsabakaları, bizim, en aktif, somut biçimiyle Hitit dini uygulamaların·
daki renkleri, kokuları, sesleri, co§kuyu ve ortaya çıkan manzarayı can·
landırmamıza yardımcı olur. Burada, gerçekten tannlara layık bir göste·
ri, gerçekten bir konukseverlik ve e�lence vardı.
Şenlikler, çoğu kez, ba§kentin içinde, ta§rada ve Hitit krallı�ının
diğer merkezlerinde birçok kutsal yerin ziyaret edilmesini de kapsardı.
Şenlik alayını saray kapısından ayrılırken ve Kral Kapısı'ndan çıkarak
tören güzergahı boyunca ilerlerken ve Aslanlı Kapı'dan tekrar kente
girmeden surların dı§ından geçerken tekrar izleyebiliriz. 346 Biraz sonra
ba§layacak gösteriyi izlemek üzere tören yolunu dolduran kent sakinleri
ve yabancı misafirleri gözümüzde canlandırabiliriz. Uzaktan müzisyen­
lerin §arkıları, trampederin, zillerin, teflerin ve kastanyerlerin alay yak­
la§tıkça artan sesleri duyulabilir.347 Kalabalık, kutsal onur konuğunun
kurlamacıların üzerinde panltılar içinde yükselen heykelini görür. Bu,
halkın, ba§ka zamanlarda tapınağın derinliklerinde -birkaç görevli

346) Tören alayı güzergahının Neve'in dü§ündü�ü gibi kurgulanması konusunda


bkz. 1 3 . bölüm.
347) Bu tiir gösterilerde kullanılan müzik alederi ve miizisyenlere il�kin aynnnlı
tanımlamalar için bkz. Gumey ( 1977:34-5); Melcherı ( 1 988:230-4); Haas ( 1 994:682-4) ;
de Marıino (1 995).
ŞENLiKLER VE RiTÜEllER 207

dı§ında- herkesten gizlenen tanrının heykelini görebilmesi için nadi­


ren, yılda bir kez ortaya çıkan bir fırsattır. Yine, tören alayı geçerken,
seyirciler, kraliyer muhafızları falanjı ve görevli maiyet kalabalığıyla sıkı
korunan ve halktan soyutlanan kral ve kraliçeyi de §öyle bir görebilir.
Etraftaki akrobatlar, hokkabazlar, kırmızı urbalı soytarılar, ut e§liğinde
gösteri yapan tümü parlak renkli giysiler içindeki dansçılar, seyircileri
eğlendirir. Ku§kusuz, esas görevleri tanrıyı eğlendirmektir. Ancak, ora­
da hazır bekleyen, §enlik havasına kapılml§ kalabalığa kim kendini §irin
göstermekten geri durahilirdi ki? Genel atmosfer, dinsel bir topluluğa
değil de bir karnaval alayına daha uygundur. Ancak sevinçli bir kutlama
daha ne olabilir ki? Tanrının istediği de budur.
Tören alayı programında kent tapınaklarının ziyareti de vardır. Bu­
rada da, göstericiler ve diğer görevliler, kral ve kraliçeyi selamlamak için
tapınağın giri§inde yerlerini alırlar. 348 Dönme figürleri içeren ho§geldin
dansı yapılır.349 Şarkı gibi ya da monoton bir tarzda ilahiler okunur. Tö­
renler boyunca belirli göreviler ve göstericiler 'aha! ', 'kasmessa! ', 'mis·
sa! ' gibi, çe§itli küldere ait nidalar çıkarırlar.350 Kral, ellerini iyice yıkayıp
görevlilerin getirdiği kokulu bir havluyla kuruladıhan sonra, tapınak
seliasma girer. Sella içindeki kutsal yerde, içki saçı ritüelini gerçekle§tirir.
Burada, bir sunu masası, bir ocak, bir taht, bir pencere ve hatta bir kapı
sürgüsü vardır. Bir ziyafet verilir. Tanrı onur konuğudur, kral ise ev sahi·
bi. Tanrıya ve krala sunulacak yiyeceklerin her türlü pislik ve kirden
arındırılmasını sağlamak için, çok sıkı hijyenik ko§ullarda çe§it çe§it et,
ekmek ve hamur i§i hazırlanmı§tır. Kral tekrar ellerini yıkar ve sonra
samunlardan birini parçalar. Sornunlar bazen insan ya da el, parmak
veya dil gibi bir uzvu hatırlatacak biçimde, kimi zaman da ku§, domuz
yavrusu veya inek gibi hayvan §eklinde, bazıları ise top, yüzük, tekerlek
gibi cansız nesneler biçimindedir. Krala içi §arap dolu, boğa ya da geyik
biçimindeki gümü§ bir kadeh verilir. Kral kadehten vakarla 'tanrıyı içer'.
Bu, ayinle ilgili bir eylemdir. Kadeh tanrıyı simgelediğinden, kral, bu
eylemle, kutsal konuğuyla mistik bir birle§meye girer.m Tanrı ve krala

348) Bu tür göstericiler -§arkıcılar, enstriiman çalanlar ve dansçılar- becerilerini


kazandıkları tapınakların sürekli çall§anı olabilir.
349) Dansın Hitit ritüeline katkısı üzerine bkz. de Martino ( 1989; 1 995:2664-6) ;
Haas ( 1 994:684-6) .
350) Festival prosedüründe yer alan kimi ayrıntılar KBo IV 9 (CTH 6 1 2) 'de
tanımlanıyor, çev.: Goetze, Pritchard'da ( 1 969:684-6) .
351) İ fade, gerçekten, 'tanrıyı içmek' anlamına geliyorsa, sadece bir ranrının onuruna
içmek anlamını ta§ıyabilir.
208 HITIT DÜNYASINDA Y/WM VE TOPLUM

§imdi diğer konuklar katılır. Bir müjdeci onlara masadaki yerlerini gös­
terir. Kral, tanrıya, kurban hayvanının, ızgara ya da kızarml§, en güzel
parçaları -yürek, karaciğer, böbrek, but, ve yağ (tanrının dü§kün olduğu
parçaları)- sunar. Misafirlerin de katılımıyla, atmosfer, artık daha da
yumu§amı§tır. Kral, göstericilerin ortaya çıkmasını i§aret etmek için,
yardımcıianna göz kırpar. Sadece krallıkla ilgili değil aynı zamanda uhrevi
bir gösteri olduğundan, dansçılar ve akrobatlar, en iyi numaralarını bu­
raya saklaml§tır. Dansçılar, korkusu ve heyecanıyla, bir av sahnesini
canlandırır. Leopar gibi giyinmi§lerdir ve avcının avı olan kedinin ha­
reketlerini taklit ederler. Yüzlerinin daima krala dönük olması gerek­
tiğini asla unutmazlar. Programın en heyecanlı yeri, iki yerel §ampiyonun
güre§idir. Bu, muhtemelen, tanrının özellikle zevk aldığı bir eğlence
biçimidir. Her §ey tamamlanıp yemek ve eğlence sonuçlandığında, kral,
bir kez daha ellerini yıkayıp kuruladıktan sonra, ayrılır.
Şenlik alayı, katılımcılarını ve tanrılarının heykellerini, çoğu kez,
§ehrin sınırlarının ötesinde, kırsal bir bölgede huvasi ta§larıyla belirlen­
mi§ olan kutsal yerlere götürür. Tanrıya burada da kurban verilir, o ve
tapınmacıları için ziyafet düzenlenir. Bütün takım burada bir kez daha
gösteri yapar; kralın hakem olarak katıldığı, bir tarafın Hattililer'i diğer
tarafın Masalılar'ı temsil ettiği ve her zaman Hattililer'in kazandığı tem­
sili sava§lar,352 yine güre§, belki ağırlık kaldırma, yürüme, at ve okçuluk
yarı§ları yapılır. Kazanlar için ödüller (yürüme yarı§ında birinci ve ikin­
ciye tunik) ve kaybedenler için utandırıcı ancak insaflı cezalar vardır. 153
Her §ey, toplantının §enlik ve eğlence ruhuna uygundur.

Alacahöyük'teki Kabartmalar

Şenlik a§amalarının görsel tasvirleri, Ankara'nın yakla§ık 150 km. ku­


zeydoğusunda yer alan ve Alacahöyük354 olarak adlandırılan bölgedeki

352) "Genç adamları iki gruba ayırır ve onlara isim verirler; bir gruba 'Hattililer'
dij!erine 'Masalılar' denir. Hattililer'in bronz silahları vardır, oysa Masaldar'ın silahlan
kamı§tandır. Ve sava§ırlar, Hanililer kazanır." (KUB XVII 35 (CTH 525) iii I ff., çev.:
Gumey ( 1 977:27). Gursamassalı lyarri için yapılan §enlik baj!lamında, ünlü temsili sava§
tanımlamasından. Masa, Batı K üç ilk Asya'da baj!ımsız bir krallı.ktı.
353) de Martine ( 1 995:2668), okçuluk yarı§ında hedefi §a§ıranların çıplak halde su
getirmek zorunda kalmalarından bahseden Eski Hitit 'Saray Vakayiname Metni'nden
alıntı yapıyor. Ayrıca, atletizm yarı§lan için bkz. Carter ( 1 988).
3 54) Bittel'deki canlandırmalar ( 1 976: 186-200, resim 209-28).
ŞENilKlER VE RiTÜElLER 209

Resim 5: Kral ve kraliçe, boga §eklinde tasvir edilmi§ Fırtına Tannsı'na tapıyor,
Alacahöyük'ten bir kabarrma. Fotol!raf: Ekip Film'den Feza Toker.

kabartmalarda ortaya çıkar. Kabartmalar, alt sıra batı tarafın bekçi kulü­
besinin iç yüzüne kadar devam edecek biçimde, kent giri§inin iki yanın­
daki kulelerin kaideleri üzerine sıralar halinde kazılmı§tır. Kapıya
yakla§tı�ımızda, kutsal bir tören alayı tasviri görürüz. Batı kulesi üzerin­
deki sahnede, kral ve kraliçe, hakim fıgürlerdir. Uzun rahip cüppesi giymi§
olan kral ha§ katılımcıdır ve kavisli bir görev asası, kalmus ta§ır. İki sıra­
da, yine, tapınç görevlileri ve kurban hayvanları resmedilir.
Kral ve kraliçenin yüzü, ardında platform üzerinde duran bir bo�a­
nın tasvir edildi�i bir sunağa dönüktür. Bu, çok büyük olasılıkla, bu
kutsal ayinlerin onur konu�u olan iki ilahtan birisi olan, hayvan biçi­
minde tasvir edilmi§ Fırtına Tanrısı'dır. Diğeri, doğu kulesinin onur
kö§esinde, bir taht üzerindeki tanrıça, ku§kusuz, Hitit panteonunun
ba§kadın ilahı Güne§ Tanrıçası Arinna'dır. Fırtına Tanrısı sah�esinin
solunda, kılıç yutan bir adam ve merdivenle bağlantılı iki ki§inin res­
medildiği diğer figürleri görüyoruz. Bu iki ki§i, bqyük olasılıkla, birçok
ritüel metinde eğlendiriciler arasında ortaya çıkan 'merdiven-adıımlar'ı
göstermektedir. m Bir utçu, hatta tulumcu da oradadır. 'Merdiven-adam-

355) Bkz. Ünal.


2 J 0 HiTiT DÜNYASINDA YAŞilM VE TOPLUM

Resim 6: Aslan avı, Alacahöyük'ten kabartma

lar' konusu biraz tartl§ma görürse de, bunların §enlik programında önemli
rol oynayan müzisyenler ve akrobadar olduklan neredeyse kesindir.356
Orijinal bağlamlarının dt§ında olsalar da, diğer kabartmalar da aynı
kompozisyona dahil görünmektedir. İki büyük blok üzerinde, her birin­
de iki sıra olmak üzere av sahneleri resmedilmi§tir. Hayranlık uyandıra­
cak bir biçimde tasarlanml§ ve gerçekle§tirilmi§ olan ve sanatçının en
heyecanlı anı yansıtmayı tercih ettiği bir aslan avı sahnesi vardır. Acı
ve öfkeyle dikilm i§ aslan, avcının boynuna ve omuzlanna sapladığı mızra·
ğı yakalamaya çalı§maktadır. Avcının iki köpeği, acısı ve kızgınlığı ta·
mamen bize dönük ba§ıyla yansırılan öfkeli ve ölümcül yara almı§ hayvana
eziyet etmektedir.
Köpekler, aslanın ölmek te olmasından duydukları heyecanın co§ku­
suyla, havlamaktadır. Biri karnının altındadır, diğeri sırtına atlamı§tır.
Bundan sonra, kızgın bir boğanın resmedildiği sahne gelir; ba§ı kendisi­
ne saldıranlara kaqı hamle etmeye hazır bir §ekilde eğilmi§tir ve koca-

356) Gurney ( 1 994), Garstang'ın Alaca merdiven-adamlannın duvarcı ya da yontucu


oldukları yönündeki orijinal yorumunu desteklemeye devam ediyor.
ŞENLiKLER VE RITÜEUER 2 1 1

man dili dı§arı sarkml§tır. Diğer sahnelerde bir geyik avı, bir buzağıya
saldıran aslan ve arkasından saldıran yaban domuzuna dönerek ok at·
maya hazırlanan bir diğer avcı görülür.
Kabartmaların a§ırı derecede düz357 olmasına ve anatomik ayrıntı­
larda önemli yanll§lıklar bulunmasına kar§ın, av sahneleri, §iddeti, ger­
çekçiliği ve dramatik etkisi açısından, doğal olarak, sakin ve çoğu kez
don u k Hitit sanatıyla çarpıcı bir tezat olu§turur. Avlanma, §enlik göste­
rileri sırasında dansçıların canlandırdığı sahneler arasındadır, bu da,
buradaki av sahnelerini açıklayabilir. Anadolu kırsalı, avcılara aslan,
vah§i boğa, leopar, kurt, geyik, yaban tav§anı ve yaban domuzu avı için
geni§ bir alan sağlardı.

Büyük Şenlikler

Özellikle tarımla ilgili birçok faaliyetin kutlandığı · §enlikler, yılın tüm


zamanlarında düzenlenirdi. Bazılarının büyük ulusal önemi vardı ve
kralın katılımını gerektirirdi, bazıları daha bölgeseldi, kimisi mevsim­
lerle, kimi (üzüm hasadı gibi) kutlanan faaliyetlerle, diğerleri de §enlik
programının belli bir özelliğiyle anılırdı. Şenlik takviminde dört çok
önemli §enlik vardı. İkisi ilkbaharda ve en azından biri sonbaharda dü­
zenlenirdi. İlkbahar §enlikleri AN.TAH.SUM ya da 'çiğdem' §enliği ve
purulli §enliğiydi. Nuntarriyashas §enliği ya da 'hız §enliği' sonbaharda
kutlanırdı; pek kesin olmasa da, bu, KI.LAM ya da 'bekçi-kulübesi'
§enliği mevsimi de olabilirdi.
İki ilkbahar kutlamasından AN.TAH.SUM §enliği, 'Güne§ Tanrıçası
Arinna ve Hatti ülkesi tanrıları için' yapılırdı. Şenlik 38 gün sürerdi ve
ayinleri Hattu§a§'la ülkenin diğer önemli dini merkezlerinde gerçekle§ti­
rilirdi. 158 Hemen hemen bir ay süren purulli §enliğiyle benzer özellikleri
çoktu. Ha tti dilinde 'toprak' anlamına gelen adıyla, bu §enlik, eski Ha tti
geleneğine aitti ve Hatti kökenli ilahları, Fırtına Tanrısı Telipinu ve
lnar(a) 'yı ön plana çıkarıyordu. m Kral ve kraliçe yine ba§ katılımcıydı.
Hattu§a§'tan ba§layan §enlik alayı, menziline ula§madan önce, Güne§
Tanrıçası'nın §ehri ve ba§kente bir günlük uzaklıktaki Arinna dahil

357) Bine( ( 1 976: 1 9 1 ) , resmin, plastik biçimierne eksikliğini telafi ermi§ olabileceğini
dü§ünüyor.
358) Şenli�in genel bir tanımı için bkz. Güterbock ( 1 960) .
359) Bkz. Haas ( 1 988; 1994:696-747).
2 1 2 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

olmak üzere, birçok kentten geçerdi. 360 Menzil, ülkenin kuzey bölümün­
de yer alan, özellikle Fırtına Tanrısı ibadetine ayrılml§ bir kent olan
Nerik'ti. Kutlamalar burada doruğa ula§ırdı. Tıpkı Babil'de bütün tanrı­
ların yılın ba§langıcını kutlamak için ba§ları Marduk'a saygı amacıyla
toplanması gibi, bu özel olay için tanrıların toplandığı yer burasıydı.
Nerik'in Hitit dini ya§amındaki özel önemi göz önüne alındığında,
Kral Il. Hantili36ı zamanında Ka§kalılar tarafından ele geçirilmesi, yal­
nızca veya esasen stratejik nedenlerden dolayı değil, krallığının dini
ya§amındaki tartı§ılmaz önemi açısından da büyük bir felaketti. Kentin
dü§mesinin gerçek anlamını kavrayabilmek için, kutsal bir kentin 'ka­
fir' bir dü§mana kaptırılmasının uzun zaman sonra bile yarattığı duygu­
ları dü§ünmemiz gerekiyor. Nerik dü§man ݧgali altındayken, krallığın
kuzey tarafındaki Hakmis (Hakpis) kenti, bu kentin dini i§levlerini dev­
raldı. Ancak, dü§man i§gali altındaki yüzlerce yıldan sonra, Nerik,
nihayet, sonradan Kral lll. Hattu§ili olacak olan ki§ilik tarafından özgür­
lüğüne kavu§turuldu ve Hitit dünyasının en önemli tapınç merkezle­
rinden biri olma konumunu yeniden elde etti.
Nerik'te doruğa ula§an ilkbahar §enliğinde, doğa güçlerinin tazelen·
mesi kutlanırdı. Tanrıların kralın yerkesini yeniden onadığı, kral ve
e§inin ya§amının, sağlığının ve gücünün tazelendiği yenilenme za·
manıydı. Geli§me sürecinde, kralın selametiyle doğanın ritmi arasında
doğrudan bir bağlantı vardı.362 Ölümü izleyen yeni bir ya§am fikriyle
ilgili iki Hattİ miti -Bitki Örtüsü Tanrısı Telipinu miti ve ejderha lllu­
yanka miti- purulli §enliğiyle çok yakından ilgiliydi. Büyük bir olasılıkla,
iki mit, §enlik sırasında, yılın ba§langıcında ya§amın tazelenme süreci­
nin ritüel açıdan yeniden canlandırılmasıyla temsil edilirdi. Bu konuda
söyleyeceklerimiz bitmedi (12. bölüm).
İlkbahar §enlikleri gibi, sonbahar nuntarriyashas §enliği, yani {her ne
anlama geliyorsa) 'hız §enliği' de haftalarca sürerdi ve Hattu§a§ içinde
ve dı§ındaki kutsal yerlerin ziyaretini kapsardı.363 Öte yandan, KI.LAM
§enliği, 'bekçi-kulübesi §enliği', sadece üç gün sürerdi ve tamamen
ba§kent ve yakın çevresiyle sınırlıydı.364 'Bekçi-kulübesi' terimi, alayın

360) Goetze ( 1 957b:9ı ) , bu tür bir seyahatin yapılabilmesi için, kral ve kraliçeyi
ta§ıyan iki tekerlekli ya da daha uzun mesafelerde kullanılan daha büyük bir arabanın
hızla yol alabilmesine uygun, geli§mi§ bir yol sistemi olması gerekti�ini dü§ünüyor.
36ı) Bkz. Bryce ( 1 998a: ı 2 ı ) .
362) Bkz. Haas (ı994:697).
363) Şenlik güzergahına il�kin aynntılı bir tartı§ma için bkz. Güterbock ( ı96ıb: 90-2).
364) Bu §enli�e ili§kin genel bilgi için bkz. Singer ( 1 983-4).
ŞENLiKlER VE RITÜEUER 21 3

kraliyer sarayı kapısından ba§layan ve çe§itli tapınakların, depoların ve,


anla§ılan o ki, §ehir hazinesinin kapısından geçmesiyle devam eden bir
dizi farklı yerin ziyaretini belirtiyordu. Tören alayı, putu kutlama için
tapınağından alınan ve öküz arabasıyla kentte dola§tırılan Fırtına Tan­
rısı'nı ön plana çıkarırdı. Ancak otuzu a§kın diğer ilah da §enlikte onur­
landırılırdı.

Şenlik Prograrrunda Yazılıkaya'run Rolü

Hitit §enlikleriyle ilgili herhangi bir genel tartl§mada, Hattu§a§'ın bir


kilometre uzağında yer alan doğal kaya mabedi Yazılıkaya'nın i§levi ve
yeri sorusu kaçınılmaz olarak gündeme gelir. 165 Yazılıkaya, §enlik pro­
gramında kesirılikle önemli bir rol oynardı. Ancak bu rol tam olarak
neydi? Bölgenin insan bağlantısı üçüncü binyıl ya da daha öncelere ka­
dar geriye uzanıyor. Ve en azından 1600 yılından itibaren, bölgede,
ba§langıçta burayı doğal durumunda bırakan Hititler vardı.
III. Hattu§ili'nin hükmü sırasında, önceki duvarı teki:ar koyarak, iki
kaya odaya doğrudan geçi§i kapatıp ön tarafına bir bekçi kulübesi ve iç
avlusuyla bir tapınak kompleksi ve iç mabet in§a edildi. 193 1 yılından
ba§layıp 1978'de Peter Neve'e devredene kadar Hattu§a§'taki kazıları
yöneten arkeolog Kurt Bittel, Hitit tapınaklarının bilinen çok sağlam
yapısının tersine, ta§ yığınları üzerinde yer alan ve kayalık zemine da­
yanmayan temelleriyle, kompleksin in§asındaki çarpıcı özensizliğe dikkat
çekti. Bittel, Yazılıkaya'nın ön tarafındaki, fazla ciddiye alınmadan in§a
edilen bu yapıların normal Hitit tapınağının günlük ritüel kullanımına
uygun olmadığı ve yıl içinde sadece sınırlı bazı özel durumlarda kul­
lanıldığı sonucuna vardı.166
Bu özel durumlar nelerdi? Yazılıkaya'nın, görkemli ve e§siz kabart­
malar galerisiyle, özellikle de 'A Odası'ndaki etkileyici tanrılar resmi
geçidiyle, saygı duyulan önemli bir yer olduğundan ku§ku duyulamaz.
Yine de, tam önemi gözden kaçabilir. Elimizde ne gibi ipuçları var? A
Odası'nın ötesi, B Odası'na uzanan ve bir çift kanatlı ve aslan-ba§lı cin
tarafından korunan dar bir pasajdır. Giri§te, bu odanın sağında, orak
§eklinde kılıç ta§ımaları dı§ında A Odası'ndaki erkek ilahlar alayının
sonunu olu§ turan benzer bir grubun kar§ılığı olarak, (konik ba§lıklarıyla

365) Önceden belirtildiği gibi, bu yerin Türkçe ismidir. Eski ismi bilinnıiyor.
366) Bittel (1970: 107).
2 1 4 HITiT DÜNYASINDA YNjMA VE TOPLUM

Resim 7: Yazılıkaya

belirtilmi§) on iki özde§ tanrının yer aldığı yontu bir tavan süsü vardır.
Kar§ ı duvarda, yakından bağlantılı iki figür yer alır. Büyük olanının Te§ub
ve Hepat'ın oğlu tanrı Şarruma, üzerinde kanatlı bir güne§ diski olan
küçük kabartmanın ise tanrının gözdesi (IV) Tuthaliya olduğu hiyeroglif
yazıyla belirtilmi§tir. Tanrı, ilahi korumanın simgesi olarak, sol kolunu
kralın omuna uzatırken, sağ bileğini de kavrar.367 Tuthaliya, A Odası'nda,
ana tanrılar grubunun kar§ısındaki duvarda da, 3 metre yüksekliğinde bir
kabartmada görünür. Her iki kabartmada da, uzun cüppesi, uçları yukarı
kıvrık ayakkabıları, ba§a sıkıca oturan takkesiyle rahip giysisi içindedir
ve ucu spiral biçiminde yukarı kıvrılmı§ asa, kalmus ta§ır.
B Odası'ndaki Şarruma-Tuthaliya kabartmasıyla aynı duvarda
'hançer-tanrısı' kabartması yer alır. Kabartmanın üst kısmı insan
ba§ından ibarettir; konik ba§lık giymesine bakılırsa, bunun tanrıya ait
bir ba§ olduğu a§ikardır. Altında, ba§ a§ağı asılı iki aslanın ya da aslan
postunun ön kısmı vardır. Bütün bunlar, bir hançer 'kabzası' olu§turur.
Bıçağın 'alt yarısı görünmese de ve kabartma genel olarak yere saplı bir
kamayı gösterecek biçimde tasarlanmı§ olsa da, alt bölümü farklı, oluklu-

367) Yakla§ık 1 300 yıllarından sonraya ait kaya mühürlerinde de benzer bir motif
bulundu.
ŞENIJKLER VE RITÜEUER 21 5

iki agızlı bıçak §eklindedir. Bilimadamları, kabartmanın yorumlanması


tartı§masında, Yeraltı Dünyası'na sürgün edilen tanrılada ilgili Hitit
ritüeline dikkati çekiyor ve büyücü bir rahibin hangi yolla onların kılıç
§eklinde ve kilden tasvirlerini yapıp onları yere yerle§tirdiğini tanım­
lıyor. 368 Profesör Bittel, kabartmayı Diyarbakır bölgesinde bulunan ve
bir kitabeyle Yeraltı Dünyası tanrısı Nergal'e atanmı§ bronz bir kılıçla
kar§ıla§tırıyor. 369
Muhtemelen, her iki odada, tasvir edilmi§ on iki özde§ tanrının da
yeraltı dünyası çağrı§ımları vardır ve Hattu§a§ ile Yazılıkaya arasındaki
patikanın iki tarafında yer alan kaya çatlakları veya ni§ler içindeki
yakılmı§ ya da gömülmü§ ölülerin kalıntıları bölgenin ölüm ve öbür
dünya ile ili§kili olduğu izlenimini güçlendirmektedir. B Odası'ndaki
tüm figürler odanın kuzey ucuna bakar ve, büyük olasılıkla, bır zamanlar
orada duran bir anıtla, bir tanrı, belki de kral heykeliyle baglantılıdırlar.
Yazılıkaya'nın Hitit Yeni Yıl Şenliği'nin kutlandığı asıl yer olduğu,
Babil geleneğindeki bit akıtu gibi, Hitit 'Yeni Yıl Evi' olduğu, uzun zaman­
dır ileri sürülmektedir. Bölgenin a§ikar yeraltı bağlantıları bununla uyum­
suz değildir. Periyodik örüntü içinde bozulmanın ve ölümün ardından
yeni ba§langıçlar, yeni olu§umlar, yeni ya§amlar geldiğinden, kadim dün-
yada ölüm ve yeni ya§am, çoğu kez, yan yana sıralanır. · •

Yılın ba§lamasını kutlayan alayın, buraya, muhtemelen, Hitit dün­


yasındaki tüm açık-kırsal mabetierin en kutsalına370 geli§ini gözümüzde
canlandırabiliriz. Belki de, o zamanlar, A Odası'nda ayrı ayrı resmedil­
dikleri gibi ve tıpkı Babilli tanrıların heykellerinin Babil'e has bit akltu­
da toplandığı gibi, bütün önemli tanrılar burada toplanırdı. Tanrının
inayetinin isteneceği daha can alıcı bir zaman yoktu. Muhtemelen, bu­
nun yapılacağı daha can alıcı bir yer de yoktu.
Yazılıkaya, bu nedenle, ilkbahar ayinlerinin, ülkenin bütün tanrı­
larının huzurunda kutlandığı yer oldu. m Krallığın son yıllarında, ölüle­
rin konulduğu ve kraliyet ailesinin atalarının ölülerine saygı göster­
meye geldiği bir mezar §apel olarak da kullanılmı§ olabilir. 172 Ve büyük

368) KUB VH 41 + kopyaları; KBo x 45 ve KUB XLI B (ii 1 5-20), Otten tarafından
yayımlandı.
369) Bittel (1970: 1 09).
3 70) A Odası'nın, Fırtına Tanrısı'nın huvasisi oldu�u ileri sürüldü.
3 7 1 ) Haas ve Wiifler ( 1 974), Güterbock'un tersine, Yazılıkaya'nın arınma ayinleri
için kullanıldı�ını ileri sürüyor ( 1975:274).
372) Muhtemelen, Hitit dilinde /ıesıi-ev denilen yer; bkz. Singer ( 1986:249); Haas
(1994:245).
2 1 6 HiTiT DÜNYASINDA YAŞM/ı VE TOPLUM

Resim 8: Hançer-tanrı, Yazılıkaya'dan kabartma

Kral, muhtemelen, burada gömülüdür. 10. bölümde, gerekli törenden


sonra kralın kemiklerinin bir lıekura, yani bir ta§ eve konulduğunu
kaydetmi§tik. ııı Yazılıkaya'daki tek insan figürü olan IV. Tuthaliya ka­
bartmalarının önemi, B Odası'nın onun lıekuru, mezarı, olabileceğini
göstermektedir. Oğlu (ll . ) Şuppiluliuma'nın lıekurunda ona bir heykel

373) Diger çeviriler arasında, 'yeryüzüne çıknu§ kaya, yalçın kaya' (Melchert),
'mezar mabet, kemik saklama yeri, ölü mahzeni, anıtkabir' (Puhnel), Sümer dilinden
alınan E.KUR, yani 'tapınak, maber' kelimesi (Silvestri), Suriye dilinden alınan hai =
kur, 'cv dağ(dır)' (Haas) yorumları yer alıyor.
ŞENLIKLER VE RiTÜEUER 21 7

Resim 9: On iki tanrı, Yazılıkaya'dan kabartma

diktiğini biliyoruz.374 B Odası'nda, bütün heykellerin yöneirildiği kuzey


ucunun tabanında, ölümünden sonra kralın mezarına gelme izni olan
aile üyelerinin hürmet göstermesi ve hizmet etmesi için konulmu§ bir
Tuthaliya putunun olması akla yakındır.

Ritüeller

Hititler, Sümer dilinde EZEN olarak tanımlanan §enliklerle SISKUR


denilen ritüelleri birbirinden ayırmı§tır; §enlikler, 'tapınmak için dü­
zenlenen toplu dini törenleri ve tannlara sunuda bulunmayı', diğeri ise
'bireyler için ve onlar tarafından özgül hastalıkları tanımlamak üzere
sıkça ifa edilen büyülü i§lemleri' anlatırdı.371 Genel olarak, 'ritüel' teri­
minin, özel bir sonuç elde etmek, bir §eyi anmak veya münferİt bir
etkinliği uzatmak için ortaya konan simgesel bir ed im ya da performansı
kapsadığı söylenebilir. Şenliklerde gerçekle§tirilen birçok i§lem -elle -

3 74) KBo XII 38 (CTH 1 2 1 ) Otten (yay. haz.) ( 1 963: 13- 18), ii 4-2 1 . Bkz. Haas
(1994:245-6).
375) McMahon ( 1 99 l : I sayı 2).
21 8 HITiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

rin yıkanması, tanrının içilmesi, ekmeğin parçalanması, törensel dans­


lar- açıkça ritüel bir özellik ta§ıdığından, ne olursa olsun, §enlik ve
ritüel arasındaki ayrım çok kesin bir ayrım değildir. Aslında, bir §enlik
programı, çok büyük ölçüde, ritüellerden olu§ ur.
Öte yandan, Hitit dünyasından kaydedilmi§ ritüellerin çoğu, belli
durumlarda belli bireylerin gereksinimlerinin kar§ılanmasına yönelik
olarak tasarlanmı§tır. Ancak, ritüel hangi bağlamda gerçekle§tirilirse
gerçekle§tirilsin, temel özelliklerinden biri, kendi içinde doğrudan pra·
tik değeri olmayan bir eylem veya �lem bütünüyle belli bir sonuç alma
arayı§ında olmasıdır. Toprağı i§lemek ve tarlaları sulamak, iyi hasat al­
mak için §art olabilir. Ancak bunlar ritüel eylemler değildir. Saban töre·
ni düzenlemek ve bereket dansı yapmak ritüel eylemlerdir. Toprağı ek­
meyecekler ya da tohum atmayacak veya tohumları sulamayacaklardır.
Ancak göstericilerin inancına göre, hasatın ba§arılı olması için bu ey­
lemler §arttır. Bir ebe, bebeğirı sağlıklı olarak dünyaya gelebilmesi için
hem pratik doğum prosedürü hem de uygun doğum ritüelleri konusun·
da ehil olmalıdır. Bir doktor, hastalığı etkili bir biçimde iyile§tirmek
için hem pratik tıbbi prosedürler hem de uygun büyü, ritüel ve sihirler
konusunda yeterli olmalıdır. Pratik ve ritüel birbirinin tamamlayıcısı
ve güçlendiricisidir.
Ritüelin özü faaliyet, çoğu kez, çoklu-duyumsal bir faaliyettir: bun·
lar arasında katılımcının hareketleri, jestleri, davranl§ları, yakarl§ların
sesi, habercirıin çığlığı, müzik e§liğinde söylenen dirıi §arklılar, aramalı
maddelerirı güzel kokuları, kurban kanının pis kokusu, ate§te cızırdayan
yağlı etirı görüntüsüyle çıkardığı koku ve ses, tanrı içilirken kutsal §arabın
damakta bıraktığı tat, bütün vücudun yıkanıp ovularak temizlenmesi·
nin yarattığı fiziksel duyarlılık sayılabilir.
Çoğu ritüel eylemim özünde, istenilen sonucun kalıp simgeler kulla­
narak örnekserneyle elde edileceği irıancını içeren, duyguda§ ya da taklitçi
bir büyü fikri yatar. Bir kirlilik kaynağının hertaraf edilmesi için düzen·
lenm� bir ritüel ömeğirıe bakabiliriz:

Büyük bir su çukuru açarlar ( . . . ) ve oradan ırma�a giden küçük bir hendek
yaparlar. İçine, içi biraz gümü§ ve altın kaplı bir tekne koyarlar. Sandaim içine
alnndan ve gümü§ten küçük 'küfürler' ve 'laneder' koyarlar. Sonra, çukuru bo§3ltan
hendek, tekneyi su çukurundan ırma�a ta§ır. Tekne gözden kayboldu�unda, ka­
dın 176 biraz zeytinya�ı ve bal döker ve bunlan yaparken de §öyle der: "lrma�ın

376) Rit(ieli gerçekle§tiren 'Kocakarı'. Kadın ritüelciler, genellikle, ileride ta rtl§ıl acak
olan ritüellerle ili§kilendirilmi§tir.
ŞENUKLER VE RiTÜEUER 2 1 9

tekneyi götürmesi ve ondan arnk asla bir iz kalmaması gibi, tannrun huzurunda
her kim kötü söz söyler, küfreder, lanet okur ve pis durursa, ırmak onlan da öyle
götürsün! Ve npkı tekneden artık bir iz kalmaması gibi, tannma da arnk kötü söz
söylenmesin; kurban adayana da söylenmesin! Tann ve adakçı dertten uzak ol­
sun."177

En ilgi çekici ritüellerin bazıları, devlet §enliklerinin kendine has dün·


yasından oldukça uzak kalan alt toplum kesimleriyle çok yakından bağ­
lanulıdrr, öyle ki, krallığın dört bir yanındaki katipierin· derlediği bu
ritüeller, Hitit dünyasındaki sıradan insanların ya§amlarına ili§kin istis·
nai bir bakl§ sağlar bize. Bir ki§inin çocukluğundan ba§layıp ergenliği ve
ölümüne kadar her geli§im evresi için, bir a§amadan diğerine geçerken o
ki§iyi koruyan, kötü güçleri ondan uzak tutan, yanlı§ giden §eyleri düzel­
ten ritüeller vardı. Profesör Beckman'a göre, ritüellerin büyük bölümü,
bir ki§iye belli bir ya§am alanındaki uygun i§levi sağlamaya yöne!ikti. 178
Bir ritüel bir insanın cinsel gücünü iyile§tirmeye yönelikken, bir ba§kası
mide ağrısının geçmesirıi sağlardı; bir ba§kası aile içi huzursuzluğu gi·
dermeye yarardı, bir diğerinde ise bir hanenin tüm kötülüklerden arın­
dıruması amaçlanrrdı.

Ritüelciler

Ritüeller, gereken etkinin sağlanması üzere, bu amaç için tutulan ehil


ki§iler tarafından gerçekle§tirilmelidir. Ritüel i§lemler bütününde uz­
man olanlar arasmda öne çıkanlar, aralarında birçok erkeğin de bulun­
duğu ve ağzında di§ kalmaml§ ya§lı kadınlar izlenimi uyandırarak bizi
yanıltabilecek bir terim kullanmak gerekirse, 'Kocakarı•m diye adlan­
dmlan kadmlardtr. Bunlar için kullamlan Hitit terimi, tam olarak ko­
cakan değil de 'doğum yaptıran di§i' anlamına geldiği için, aslında, ebe­
lere verilen bir ad olan hasavadrr. 180 Bu unvanı ta§ıyan kadınlar, her du­
rumda, çoğu kez hekimlerle, kahinlerle, büyücü rahiplerle ve diğer ri-

3 7 7) KUB XXIX 7 (CTH 480), çev.: Goetze, Pritchard'da (1969:346) .


378) Beckman ( 1989: 105-6).
3 79) Sümer dilinde ya§lı anlamına gelen MUNUS. SU.GI terimiyle adlandırılırlardı.
380) Bkz. Beckman (l983b:232-5; 1993:37). Gumey (1977:44-5), rerimin lıasnupaUas,
yani 'ebe' kelimesiyle baglamılı haua e§anlamlı oldugunu dü§ünüyor. Pringle (1933: 134),
Ouen'in, hasavanın SU.Gl'nın fonetik sunU§U olduguna ili§kin vardıgı sonuca deginerek,
SU.Gl ve hasavanın bir ritiiel metinde birbirinin yerine kullanıldıgını kaydediyor.
220 HiTiT DÜNYASINDh Y� VE TOPLUM

tüel gösteri, §ifa ve kutsama sanatları uygulamacılarıyla i§birliği yapabi­


len, çok yönlü uzmanlardı. Katipler konusunda gördüğümüz gibi, çoğu,
bazı durumlarda, en azından aynı aileye ku§aktan ku§ağa geçmi§ görü­
nen bir mesleği miras alarak bir aile geleneğini sürdürebiliyordu. 181
Gerçekle§tirdikleri ritüellerin yaratıcıları olarak, bu kadınlardan on
dördünün adı günümüze ula§mı§tır. Genelde, kadınlar, okur yazarlıktan
neredeyse tümüyle uzaktı. Dini ve ritüel metinlerde, §U ya da bu ölçüde
kullanılan diller yelpazesinde Hatti, Luvi, Pala, Hurri ve Babil dilleri
vardı. Bu, ritüellerin çıktığı belli kült bölgelerinin geleneksel dillerirıi
yansıtmaktadır. Birçok ritüelde, ritüeli gerçekle§tiren ki§inin bu diller­
deki bilgisi ritüel terminolojisiyle sınırlı kalsa da, büyülü sözleri anadili
dı§ındaki dillerde söylemesi gerekliydi. Muhtemelen, ritüelin Hatti, Luvi
ya da Hurri dilinde düzenlenmesini gerektiren özel bir durum varsa,
etkili olabilmesi iÇirı ritüelin bu dilde gerçekle§mesi gerekecekti.
'Kocakarı'nın (geleneksel terime sadık kalmak gerekirse) çe§itli du­
rumları kapsayan bir danı§manlık uygulamasının olması ve belli bir
duruma uygun ritüeli gerçekle§tirmek için temel alacağı ba§lıca kaynak·
lara u la§abilmesi mümkün görünmüyor. Ritüelin ha§arıyla
gerçekle§tirilebilmesi için gereken yiyeceklere ve kil, balmumu, donya­
ğı, yü n, kurbanlık hayvan gibi diğer tüketilebilir kalemiere ve ritüel araç
gereçleri gibi öteberiye bakılırsa, en basit düzeydeki ritüeller bile
karma§ıktı. En küçük hata, tüm prosedürü geçersiz kılabilirdi. Şenlik
programlarının kayıtları gibi ritüel metinler, sürecin her a§amasında
uygulamacının danı§abileceği, adım adım talimat veren elkitapları gi·
biydi: ritüel için gerekli materyalin toplanması, bunların ritüelin
gerçekle§tirileceği yere ta§ınması, ritüelin zamanı, söylenecek kelime·
ler, dini §arkılar ve dikkatlice izlenecek talimatlar. Ritüelcilerin, kendi
özel ritüellerinde bile, ezberlemeleri gerekenierin belli bir sınırı vardı.
Hiç beklenmedik bir anda hizmetlerini gerektirecek birçok durum or­
taya çıkabilirdi. Her olası durum için el altında hazır bir §eyler bulun·
durmak üzere, ha§ vurabilecekleri geni§ bir kayıtlı materyal stokları ol·
duğu kesindi.
Açık havada ya da, gerektiği takdirde, mü§terinin evinde verilen
hizmet, ritüelin gerektirdiği tüketilebilir malların masrafı da mü§teriye
ait olduğundan, ucuza gelmiyordu. Bununla birlikte, mütevazı bir geliri

38 l ) Şecere verisi temelinde bkz. Ü nal ( ! 988:65) . Beckman (2000:20), CTH'de,


yüzde SO' den fazlasını kadınların olu§turduğu 7 l ritüelciden 38'inin ismiyle tespit
edildiğini kaydediyor.
ŞENLiKLER VE RITÜEUER 22 1

olan mü§teri için daha ucuz araçlar kullanarak ve ritüelin gücünü etki­
lerneden ya da -en azından- ciddi bir zaafa uğratmadan, muamelenin
maliyeti mü§terinin alım gücüne göre ayarlanabiliyordu. Örneğin, özel
bir ritüel, Yasalar'daki çiftlik hayvanları fiyatına bakılırsa hiç de ucuz
olmayan bir adağın, bir e§eğin kurban edilmesini gerektirirdi ve bu da
ritüel masraftanna eklenen ayrı bir yük demekti. Bununla birlikte, yok­
sul ki§iye, canlı bir hayvan yerine törensel amaçla onun kilden bir sure­
tini kullanması izni verilirdi. 182

Ve kil

İkame etme kavramı çok fazla ritüelde görülür.J8J Gerçekten, kadim ve


modern birçok uygarlıkta deği§ik biçimlerde ortaya çıkan bu kavram
çok yaygındır. Temel olarak, belli durumlarda, bir ki§inin ya da nesne­
nin yerine ba§ka bir ki§i ya da nesnenin konulabilmesine yönelik bir
inanl§tır. Bu, onun, aslının yerine konulan bir madun i§levi görmesini
ya da aslının yükünü ve sıkıntılarını üstlenmesini veya, tersine, yük ve
sıkıntıları aslına aktarmasını mümkün kılar. Sir James Frazer, Altın Dal
adlı yapıtında, kavramın izini ilk insana kadar sürdü. Frazer, 'yabaninin',
kendisini, odun ya da ta§ yükü gibi fiziksel bir yükten, yükü ba§kasına
ta§ıtarak kurtarabileceğini fark ettiğini söyledi; yabani, sonraları, fizik­
sel rahatsızlıklar, keder ve acı gibi ba§ka tür yükleri de birine ya da ba§ka
bir §eye aktarabileceğini dü§ündü. Daha karma§ık biçimlerinde, ikame
etme ritüeli, çoğu kez, sadece fiziksel sıkıntılarının değil, birinin gü­
nahının ya da suçunun da aktarılabileceği inancını kapsayan farklı bir
törel ve ahlaki unsur içerirdi. Hıristiyan teolojisinde, İsa'nın §ehitliği,
ikame kavramının nihai tezahürüdür.
Literatürde, Tanrıça ݧtar'ın Yeraltı Dünyası'ndan kurtulması ve ye­
rine Çoban Tanrı Dumuzi'nin geçmesiyle ilgili çok eski bir Mezopotam·
ya öyküsünden ba§layarak, bol miktarda ikame örneği yer alır. Örneğin,
Yunan edebiyatında sıkça kar§ımıza çıkar. Euripides'in Alkestis isimli
oyununda, oyuna ismini veren kadın kahramanın, ölümün e§iğinde ol­
duğunu ve yerine ölecek birini bulabilirse ölümden kurtulabileceğini
söyleyen kocası Admetos'un yerine kendisini feda etmesi, bunun bir

382) KUB UV 65 + iii 33-4; bkz. Klengel ( 1984: 1 76); Haas ( 1 994:888) .
383) Genel olarak bkz. Haas ( 1994:206- 15) v e ilgili merinler için bkz. Kümmel ( 1967).
222 HiTiT DüNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

örneğidir. Tamamen farklı bir bağlamdaki ikame örneği, kesilmi§ bir


öküz ba§ına lanetler yağdırarak ülkeye gelebUecek herhangi bir tehdi­
din bu kesik ba§a gelmesi için dualar edilmesini telkin eden Mısır gele­
neğini aktaran Herodotos'tan gelir; kesik ba§ Nil'e atılır (ya da civarda
Yunan tüccarlarının bulunduğu bir pazar yeri varsa burada satılır) .384
Kitabı Mukaddes'teki günah keçisi gibi (a§ağıda), halkın, sıkıntılarını
kendisine yükleyerek kurtulduğu kurbanlık öküz de ikame kurban ݧ·
levini görür.
Feda edilen öküz, Kral Il. Mur§ili'nin konu§ma kusurundan kurtul­
ma törenselirideki temel unsurdu (bkz. 9. bölüm). Öküz, kralın bir araba
dolusu e§yasıyla birlikte, Kummanni'deki Fırtına Tanrısı Tapınağı'na
gönderildi. Burada, öküz ve e§yalar, Fırtına Tanrısı'na sunu olarak yakıl­
dı. Şansa asla yer bırakmayan tipik ve pragmatik Hitit anlayı§ıyla doğru
orantılı olarak, birinin yolda ölmdi durumu dikkate alınıp, ikame edi·
len öküzün yedeği olarak ikinci bir öküz daha gönderildi.
Hayvanlar, ikame eden kurban olarak, ritüellerde yaygın olarak
görülürdü; canlılarının tercih edilmesine kar§ın, bütçesi elvermeyenler
için kilden suretlerine de izin verilirdi. E§ekler, öküzler, ku§lar, köpek·
ler, koyunlar ve domuzlar, ikame amacına uygun hayvanlardı. Anla§maz·
lığa dü§mܧ bir ailede uyurnun yeniden sağlanmasına yönelik ritüelde
bunun örneğini görebiliriz:

Kara bir koyunu sürüp getirdiler; Kocakan, koyunu onlara sundu (kurbancılara,
yani Kocakan'yı tutan çifte) ve §unlan söyledi: "Sizin ba§lanruz ve vücudunuzun
bütün parçalan için kara koyun fedadır. Lanetierin dili ağzında ve dilindedir."
Koyunu onlann üzerinden sallar. İ ki kurbancı; koyunun ağzına tükürür.18s Koyunu
keser ve parçalara ayınrlar. Bir ocakta yakarlar. ( . . . ) Kocakan küçük bir domuz
alır, çifte verir ve §Unlan söyler: "Bakın! Ot ve tahılla semirmi§. Tıpkı bu küçük
domuzun bir daha asla gökyüzünü ve diğer küçük domuzlan göremeyeceği gibi,
lanetler de bu çifte uğramasın!" Kocakarı küçük domuzu çiftin üzerinden sallar ve
çift de domuzu öldürür. Yerde bir çukur kazarlar ve domuzu bu çukura koyarlar. l86

Feda edilen hayvan, ritüelin kendisi için gerçekle§tirildiği kimseleri acıya


salan fitnecilere ve kötü güçlere kaqı bir muhafaza i§levi görür; ritüel
süreci, bu ezanın, acı çekenden feda edilen hayvana aktarılmasını kap·
sar. Aktarım birçok yoldan gerçekle§ebUir: feda edilen hayvanın uzuv·

384) Herodotos Z. 39.


385) Ezayı koyuna geçirmek için.
386) KBo II J ve kopyalanndan (CTH 404), çev.: Goetze, Pritchard'da (1969:350- 1).
ŞENUKI.ER VE RITÜEUER 223

larının açı çekeninkiyle sözlü olarak benze§tirilmesi yoluyla, -dert der­


di kovar ilkesinden hareketle- feda edilen hayvanın imgesinin açı çeken
ki§ininkine benzer biçimde tanımlanmasıyla, açı çeken ki§inin feda
edilen hayvana dokunması ya da onun ağzına tükürmesiyle veya feda
edilen hayvanı acı çekenin yanıba§ında veya ba§ının üzerinde salla­
yarak. Ku§kusuz, artıklarımızı kom§unun avlusuna dökerek çöp soru­
nundan ne kadar kurtulabUirsek, dertlerden de onları feda edilen bir
hayvana aktararak o kadar kurtulabiliriz. Ritüel sırasında veya ritüelin
tamamlanmasının ardından, ezadan doğru §ekilde kurtulunduğundan
emin olmak en önemli konuydu.387 Bunun sağlanamaması kasıtlı bir
büyü eylemine soyunulması demekti ve kralın mahkemesine kadar gi­
dip ağır bir yaptırırnla cezalandırılabilirdi.188
Yapılarına bağlı olarak, fitnecUer, yakılarak veya gömülerek (ki böy­
lece Yeraltı Dünyası'na gidiyorlardı) veya ba§ka bir yere nakledUerek
uzakla§tırılabiliyordu. Örneğin, yukarıda kirlilik ritüeliyle ilgili olarak
değindiğimiz, altın ve gümü§ten küfür ve lanet vesikaları gibi nehrin
akıntısına bırakılabilirler ya da öküz ba§ı gibi NU'e atılabilirlerdi. Feda
edilen hayvan, Kral Mur§Ui'nin ritüelindeki öküz gibi, uzakla§tırıcı bir
i§lev de görebilirdi. Bu, Levililer 16'daki Harun'un iki keçili ritüelini
hatırlatır; birisi Rabbin gönlünü almak için, diğeri -günah keçisi- halkın
kötülüklerini kimsenin olmadığı yerlere ta§ımak içindir. Muqili'nin
feda ettiği öküz, bu iki i§levi birle§tirdi; sıkıntılan kraldan uzağa ta§ıdı
ve tamıyı yatl§tıran sunu i§levi gördü. E§ekler ve koçlar da, törensel
yollarla onlara aktarılan felaketi dü§man topraklara nakletmek için
ta§ıyıcı olarak kullanılırdı. Bir fare bile ta§ıyıcı olabilirdi: "O (Kocakarı)
küçük bir kalay parçasını bükerek yay haline getirip kurban sahipleri­
nin sağ el ve ayaklarına tutturur. Sonra, tekrar çıkarır ve bir fareye bağ­
lar ve §öyle der: 'Kötülüğü senden aldım ve bu fareye geçirdim. Fare
kötülüğü çok uzaklara, yüksek dağlara, tepelere ve vadilere ta§ısın! '"389
Kraliyet ailesinin üyeleri, bazen, kaçınılmaz biçimde kutsal gazaba
atfedilebilecek sıkıntılarını bir insan-kurbana aktarmak isterdi. Il. Mur­
§ili'nin umutsuz bir hastalığın pençesindeki sevgili karısı Gassulaviya,
bu yüzden, hastalığının devası olarak gördüğü çok güzel bir kadını, ken·
disinin yerine feda edilmesi beklentisiyle Lelvani'ye gönderrni§ti. "Ey

387) Ayrıca, insansız alaniardaki potaruiyel kirlili�e dair ritüellerin gerçekle§tirilme­


siyle ilgili olarak bkz. Beckman ( ı 999: ı 62) .
388) Bkz. Yasalar 44b maddesi.
389) KUB XXVII 6 7 (CTH 391.1) , çev.: Goetze, Pritchard'da ( 1969:348).
224 HiTiT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

Tanrım, eğer bende hastalık arıyorsan ( . . . ) bu kadın benim yerimi ala­


caktır. Onu sana güzel bir kıyafede sunuyorum. Bana kıyasla zekidir,
saftır, parlak tır, beyazdır, her bakımdan güzel görünür. Şimdi, Ey Tanrım,
Efendim, ona iyi bak. Bu kadın tanrının huzuruna çıksın, Efendim."390
Kraliçenin vekilinin bir insan-kurban olarak sunulup sunulmadığın­
dan emin olamayız. Memin parçalı yapısı bu konuyu belirsiz bırakıyor.
Her durumda, ilah tepkisiz kaldı. Gassulaviya hastalığından asla kurtu·
lamadı.
Oü§man topraklarındaki ba§arılı bir seferden dönerken veba tehlike­
siyle kar§ıla§an kralı korumak için düzenlenen bir ikame ritüeli vardı.39 1
Burada, ritüel, bir erkek ve bir kadın esirin dü§man topraklarında yaka­
Ianarak kralın önüne getirilmesini gerektirirdi. Kral giysilerini çıkarır­
dı ve bu giysileri erkek esir giyerdi, kadın esir de kadın elbiselerine
bürünürdü. Kral §U sözleri söylerdi: "Dü§man ülkelerin bir erkek tanrısı
bu vebaya sebep olmu§sa, o zaman ona feda edilmeye uygun kılıktaki bir
adamı verdim. Erkek tanrı, bu kılıktaki adamla yetin ve bundan sonra
Hatti ülkesine ve ordusuna, efendilerine, kralına iyi davran ve vebayı
bu adam yüklensin ve onu dü§man topraklarına ta§ısın! " Aynı i§lem,
kadın esir kullanılarak, bir kadın tanrıça için tekrarlanırdı. Ayrıca, ve­
banın aktanlacağı ve yine hastalığı dü§man topraklarına ta§ıyacak, küpe­
lerle, kırmızı, ye§il, siyah ve beyaz yünlerle süslenen boğa ve koyun gibi
hayvan kurbanlar da vardı. 392
Krallığın istikrarı, büyük ölçüde, hükümdarın sağlığına ve selameti·
ne bağlıydı. Ancak, hükümdar, sadece kendi i§lediği suçlardan değil,
ailesinin, atalarının ya da kullarının i§ledi� suçlardan da sorumlu ol­
duğu için kutsal gazaba her zaman açıktı. Dini takvimdeki §enliklerin
doğru dürüst kudanması, tanrıyı memnun etmek açısından çok önemli
olabilirdi. Ancak bunun bir garantisi yoktu ve kralın ba§ına gelebUecek
olası bir talihsizlik ya da felaketin mümkün olduğunca önceden sezil­
mesi gibi ilave önlemler de gerekliydi. Bazen, bir alarnet ya da kehanet,
kralın ya§amına yönelik acil bir tehlike konusunda uyarıcı olabilirdi.
Bu, eldeki uygun ritüel metniyle acil bir önlem alınması için bir sinyal-

390) KBo IV 6 (CfH 380), 10-15, çev.: Lelvani'nin eski bir Harti tannçası de�l, Hitit
tanrısı oldu�unu kaydeden Gumey ( 1 977:55). Ayrıca bkz. Kümmel ( 1 967: 1 20- 1 ) .
3 9 1 ) KUB XV I (CfH 584) Kümmel (yay.haz.) ( 1 967: 1 1 1-25) i 14-20.
392) KUB IX 31 (CfH 757) çev.: Goetze, Pritchard'da ( 1 969:347), dü§rnan topraklanna
giden yola çıkanlmadan önce, ba§ına çe§itli renklerden yünlerle bir taç örülmü§ kurbanlık
bir koçla yapılan ritüeli kaydediyor.
SENLIKLER VE RITÜELLER 225

di: Kral için ölüm kehanet ediliyorsa, kral bunu rüyasında görmü§se,
içgörü, ya da kehanetle krala bildirilmi§se ölüm ya da me§um bir i§aret
peyda olmu§sa gözlerinin önünde, bu, onun için gerekli ritüeldir.393
Bir feda ritüelinde izlenecek yolun kayıtlı iki çe§itlemesinden birin­
deki kapanı§ cümlesi ya da sondeyide söylenen budur.394 İki geceden
fazla süren ritüel, Ay Tanrısı'nın bir i§aretiyle ba§lar ve üç kurbanın feda
edilmesini gerektirirdi: canlı bir hayvan, canlı bir insan, ve bire bir
boyutlarda, kraliyet giysileri içinde, gözleri ve küpeleri altından, tahta
bir insan putu. ݧaret Ay Tanrısı'ndan gelse de, kralın gücendirdiği tan·
rının geçekten o olup olmadığı belli olmayabilirdi. Hepsine uygun kur­
banlar vererek, bütün olasılıklar göz önüne alınmalıydı. Kral, ilk olarak,
Ay Tanrısı'na hitap ederdi: "Ey Ay Tanrısı, Efendim, alameti benim
kötülüğüm için gönderdiysen, bak! Kendi yerime fedailer buldum. Şimdi
onları al ve beni serbest bırak! "395
Bir hayvan fedai olan boğa, yüksek bir yere çıkarılır v e orada, Ay
Tanrısı'nın tam önünde kurban edilerek yakılırdı; böylece, krahn ölümü
ve yakılması temsil edilmi§ olurdu. Canlı insan fedai yerüstü tanrıları,
tahta ongun ise yeraltı tanrıları içindi. Hangi tanrılar grubunun gücen­
dirildiğine ve yatl§tırılması gerektiğine ili§kin olasılık göz önünde butun­
durulmalıydı. .Kralın sözlerinden: "Bu, benim ya§ayan göksel fedaimdir,
ve bu put da yeraltı fedaimdir. Eğer siz, göksel tanrılar, beni kötülüğe
boğup günlerimi, aylarımı veya yıllarımı kısalttıysanız, bu canlı fedai
insan benim yerimi alacakur, onu iyi belleyin, ey göksel tanrılar. Ama
eğer yeraltı dünyasının Güne§ Tanrıçası ve yeraltı tanrıları bana azap
vermi§se, o zaman, benim yerimi bu put alacaktır, onu iyi belleyin, ey
göksel tanrılar. "396
Kralın özellikle tehlikede olduğu dönemlerde, ritüel, fedainin onun
yerine kral olmasını gerektirirdi. Canlı irısan fedai, bu olay için seçilmi§
bir sava§ esiriydi ve "krallık yağı" ile yağlanırdı. Gerçek kral, tacını ve
elbiselerini çıkarır ve fedaiye sunardı: "Bakın, bu adam (artık) kraldır.
Ben ona krallığın adını, krallığın giysilerini bağı§ladım, ona (krallık)
tacını giydirdim."1 97 Fedai, gerçek kralı saraydan gönderirdi. Artık kim-

393) KUB XV 2 ve kopyalan (CfH 42 1 ) , çev.: Gumey ( 1977:57-8). Metin, yayma


Kümmel tarafından hazırlandı ( 1967:50-1 10) .
394) Digeri de KUB XXIV S KUB I X 13 (CfH 4 19), Kümmel (yay. haz.) ( 1967: 7-37),
çev.: Goetze, Prirchard'da (1969:335-6). Bkz. ayrıca Gumey (1977:56-8); Haas (1994:207).
395) KUB XXIV 541X 13, 4- 1 1 .
396) CfH 1 2 1 [Kümmel (1967: 57-8) ] , çev.: Gumey (1977:57).
397) CfH 1 19 Kümmel (1967:11).
226 HiTIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

se onun adından bahsetmezdi. Onun yerine geçen, her açıdan kraldı.


İzzet ikram görürdü, kral odasında uyurdu, kraliyer muhafızları tarafın­
dan korun urdu. Bu, yedinci güne dek sürerdi. Yeni kralın ömrünün kısa
olaca�ı öngörüldü�ü için ve kehanetin de fedai tahttayken gerçekle§mesi
beklendiğinden, bu krallık çok da zevkli bir i§ de�ildi. Fedai yedinci
günün sonunda hayattaysa krallığı sona erecekti. Ve sonra, anla§ılan,
ya§adıklarının hatırına, kendi ülkesine geri gönderilirdi. Belki, onu bir
fedai olarak sunmak tannlar için yeterli bir bedeldi; belki de, bir günah
keçisi gibi ilahi gazabı ba§latan kötülüklerin bütün izlerini saraydan ve
kraliyerten alıp götürmeye yarardı.
Hitit fedai kral ritüeli, erken tarihli bir Mezopotamya uygulamasını
hatırlatır. Bu geleneğe uygun olarak, krala tehlikeleri önceden haber
veren, güne§/ay tutulması gibi hassas dönemlerde bir vekil atanırdı.
Ancak, kısa süren ihti§amlı hükmü bittiğinde, eğer bu süre içinde ger­
çek kral ölmemi§se, tanrıların yatı§tığından emin olmak için vekilin
öldürüldüğü anla§ılmaktadır. lsin Hanedam'nın kralı Erra-imitti, veki·
li bahçıvan Eliil-hani döneminde bir kase sıcak et suyu içerken öldüğün·
de bu gerçekle§ti. Belli ki, tannlar i§i ba§kasına bırakmamı§lardı. Şimdi
yatı§mı§lardı ve ba§ka bedele gerek kalmamı§tı. Eliil-hani durumdan
yararlanml§ ve tahtı -ku§kusuz yeni bir vekilin onun yerini aldığı kısa
dönemler haricinde- i§gal etmeye devam etmi§ti. 198

Büyü

Ritüel performansın ba§arısının, büyük ölçüde, ritüele hayat veren etkili


büyü güçlerine bağlı olduğu açıktır. 199 Genel olarak, büyü, 'tanrıları ve
diğer doğaüstü güçleri etkilerneye yönelik, kararla§tırılml§ ve öğretilip
öğrenilebilen teknikler sistemi' olarak tanımlanmı§tır. 'Büyü, gizil güç·
leri çekip çevirmekle kalmaz, dinle ilgili çok daha büyük doğaüstü güç·
leri denetim altına almaya da çalı§ır.'400 Sağairma ve arındırma ritüelle­
ri, bilkati bozulmu§ bir ki§iyi, yapıyı, tarlayı ya da ülkeyi, onu kirleten
kötü güçlerden arındıracak güce sahip iyi büyüyü -beyaz büyü- gerekti·
rirdi. Burada, bazen, kötülüğe kar§ı koruyucu imgelerin kullanılması

398) Metin ve referanslar Kümmel'den ( 1967: 181).


399) Genel olarak Hitit dünyasındaki büyü üzerine bkz. Goetze ( 1 957a: 1 5 1 -6 1 ) ;
Ünal ( 1 988) ; Frantz-Szab6 ( 1 995).
400) Framz-Szab6 ( 1995:2007).
ŞENLIKLER VE RITüEUER 227

gerekirdi; binanın temeline gömülen -ya da gir� ine yerle§tirilen- hayvan


figürleri buna örnektir: "Donyağından küçük bir köpek yaptılar ve evin
e§iğine yerle§tirerek §öyle dediler: 'Sen, kral ve kraliçenin masasının
üzerindeki küçük köpeksin. Gündüz ba§kalarının avludan içeri girmesi­
ne izin vermediğin gibi, geceleri de Kötü Şey'i içeri alma. "401 Beyaz büyü,
büyücülüğün ve karabüyünün kar§ı etkilerini hükümsüz kılmak ve kov­
mak için kullanılırdı. Bunlar, genellikle, Babil geleneğindeki gibi cinler
değil, daha çok insanlığı -bireyleri, aileleri, toplumları ve tüm devleti­
mahveden birçok felaketin ve sıkıntının kaynağı, k�isel olmayan güç·
lerdi.402
Törensel bir arındırma sırasında, bir hastadaki kirletici etkileri doğ·
ru bir yöntemle def etmeyi becerernernek gibi dikkatsiz bir eylem, on­
ların güçlerini harekete geçirebilirdi. Ancak, daha çok, kötü niyetle ve
kasıtlı olarak harekete geçirilirdiler. Bunu yapmak, ülkenin en büyük
otoritesine kar§ı suç �lemekti. Yasalar, büyü amacıyla kilden tasvirler
yapmakla suçlananların Ha§metmeapıri mahkemesi önünde hesap ver·
melerini §art ko§ardı.401 Seçilm� kurbanın vücudundan bir kıl ya da
elbisesinden bir parça, karabüyü için kullanılabilirdi. Bir yılanı öl­
dürürken404 birinin adını söylemek eylemi bile, özgür biri için ağır bir
para cezasıyla {bir mina veya 40 gümü§ §ekel), köle içinse ölümle ceza­
landırılırdı. 405 Böyle bir eylemin kurbanı için, üzerindeki büyüyü ya da
laneti kovmak ve suçlunun üzerine geri göndermek için ritüel gerekliy­
di: "Sonra kadın (Kocakarı) ye§il yünden bir iplik yapar ve §öyle der:
'Her kim bu k�iye (hastaya) kar§ı büyü yapmı§sa ve her kim onu ye§Üe
bürümü§se, §imdi büyüyü ve ye§illiği ondan uzakla§tırıyorum ve kayna­
ğına geri gönderiyorum."' Sonra, ipliği (büyülü) tasvirlere sarar. 406
Kral Il. Muvatalli döneminde stratejik bir önemi olan Yukarı Ülke
Arma-Tarhunda'nın yöneticisinin devrilmesine bir büyücülük suçu
neden oldu. Belirttiğimiz gibi, Arma-Tarhunda, kraliyer ailesiyle bağ·

401 ) KBo lV 2 (CTH 398), kötü ruhlan saraydan kovmaya yönelik ritüel, çev.:
Gumey ( 1990: 136); bkz. Haas (1994:289).
402) Kötülükleri kovma büyüsüne ve baglamılı ritüellere ili§kin aynntılı bilgi için
bkz. Haas ( 1 994:903-5).
403) Madde l l l .
404) Hoffner ( 1997a:2 1 7 ) , buradakinin benzeri bir büyüyü ara§tırırken, Friedrich'e
katılıyor: "Yılan öldüren k�i, muhtemelen, §unları söylemi§ti: 'Bu yılan ölürken, o da
(yani dü§manı) ölsün.'"
405) Madde 140.
406) KUB XXIV 9 (CTH 402) i 39-42, çev.: Beckman (1993:34).
228 HITIT DÜNYASINDA YAVM VE TOPlUM

lantılıydı ve kralın karde§i ve daha sonra III. Hattu§ili olarak tahta geçecek
olan Hattu§ili'nin arnansu hasmı olmak gibi bir talihsizliği vardı. Bun­
dan önce, Muvatalli, karde§ini Yukan Ülke'ye, Arma Tarbunda'nın ye­
rine yönetici yapml§tı ve bu da Tarbunda'yı çok kızdırmı§tı. Kendisini
suçlayan Arına-Tarbunda'yı büyücülükle itharn eden Hattu§ili'ydi:
"Üstelik o, karısı ve oğlu, bana büyü yapmaya ba§ladılar. Ayrıca, tan­
rının kenti Samuha'yı büyüye boğdu. "407 Anna-Tarbunda'nın suçsuz! uğu
su götürse de, Hattu§ili'nin suçlaması düzmeceydi; huzursuzluk veren
bir hasımdan kurtulmak için bu tür önlemlere ha§ vurması, kurnaz ve
korkunç derecede hırslı genç prense tam da uyan bir davranı§ biçiıniydi.
Ne olursa olsun, Muvatalli, sanığı suçlu buldu ve cezalandırması için
Hattu§ili'ye havale ederek karde§inin saltanat yolundaki en büyük en­
gellerden birinin ortadan kaldırılmasını sağladı. Gerçi, Hattu§ili'nin
Anna-Tarbunda'ya kar§ı davranl§ı, §a§ırtıcı derecede ılımlıydı: onu ser·
best bıraktı ve el konulan mülklerirıin yarısını iade etti; sonuçta, aile­
siyle bir uzla§ma arayı§ına girmi§ti. Bütün bunları ya§lı bir1adam olan
Arına-Tarbunda'ya acıdığı için yaptığını iddia ett{. Asıl neden, muhte·
melen, haksız ithamından duyduğu pi§manlıktı.
Sadece büyücülük suçlaması bile, kendi içinde bir kanaat olu§turmaya
yetecek kaygı ve duyguları doğurabilirdi. Kral Telipinu'nun bildirgesin·
den aİıla§ıldığına göre, bu me§ um sanat hakkında bilgi sahibi olmak bile
kovu§turma nedeniydi. Bu tür bilgilere sahip §üphelileri bilen, ancak
söylemeyenler de cezaya tabiydi: "Hattu§a§'ta büyücülüğün kökü kazın·
malıdır. Ailede (kraliyet) büyüyle ilgili her kim bilgi sahibi olursa, yaka·
lanıp saray kapısına getirilmelidir. Her kim bu ki§iyi buraya getirmezse,
kendisine ve evine kötü §eyler olacaktır."408
Her §ey birbiriyle yakından bağlantılıydı. Şöyle ki: Me§ um sanatların
tat�iki bir suçtur; öyleyse, sadece me§um sanatları bilmek de bir suçtur;
öyleyse, bunu yapanları ya da bilenleri bilmek ama rapor etmemek de
suçtur. Burada, kayıtlı tarihte çok sık ortaya çıkan bir insan davranı§t
fenomeninin kanıtlanml§ eski bir örneği vardır. Cadı avcılığı dediğimiz
§ey budur.

407) lll. Hattu§ili'nin Savunması'ndan (CTH 8 1 ) , böl. 9.


408) Telipinu Bildirgesi'nden (CTH 19), böl. 50.
12
Mit

Tann Telipinu öfke nöbetine kapıl1111§tır. Ayakkabılantu giyer ve ülkeyi


terk eder. Ürünler kurur ve ölür, sıgırlar ve koyunlar yavrulannı red­
deder ve kısırla§ır, insanlar ve tannlar aç kalır. Bu büyük tehlike
altında, Fırtına Tannsı, Telipinu'nun babası, deli dolu oglunu arayıp
bulması için bir karta! gönderir. Arama sonuçsuz kalır. Fırtına Tannsı,
onu bizzat aramak ister. Degi§en bir §ey olmaz. Büyük ya da küçük,
hiçbir tann onun nerelerde oldugunu bilemez. Umutsuzluk içindeki
Fırtına Tannsı, bu kez bir an gönderir. An yüksek daglan, derin vadi·
leri, mavi denizleri ara§tınr. Sonuçta, bir çayırda Telipinu'yu bulur.
Elleri ve ayaklanru sokarak onu kaldım, sorıra balmumu sürerek sok­
tugu yerlerin acısım dindirir. Ancak, tannnın öfkesi geçmez. Aslında,
böyle acıyla uyandınldıgı için kızgınlıgı daha da artmı§tır. Bir felaket·
ler silsilesi içinde, evleri yıkan, insanlan, hayvanlan ve ürünleri peri§an
eden yıldınmlar, fırtınalar ve seller gönderir. Sonra, onu yatı§tırması
ve geri getirmesi için Büyü Tannçası Kamrusepa gönderilir. Kamruse­
pa, bu amaçla bir ritüel gerçekle§tirir. Törensel ömekseme yoluyla
Telipinu'nun bedeni öfkeden anndınlır. Tannrun eve dönü§ yolu, üze·
rine yag ve bal dökülerek güzelle§tirilmi§tir. Telipinu döner ve yine
ülkesini sever. Her §eY normale dönmü§tür. Ülkeye yine bereket gelir.

Kaçak Tanrı öyküsü, bize Hitit ar§ivi kanalıyla ula§an yerli Anadolu
mitsel geleneğinin bir parçasıdır.409 Hikayenin günümüze ula§an birkaç
versiyonundaki bazı bölümlerde, Sebze Tanrısı Telipinu ba§rolde görün·
se de, (Bizzat Fırtına Tanrısı dahil) farklı tanrılar da hikayede yer alır.
Telipinu'nun öyküsü de farklı biçimlerdedir. Bunların en azından üç
tanesine ait parçalar elimizdedir ve, hiçbiri tam olmasa da, muhteme·
len, hepsinde var olan kimi ortak unsurları bir araya getirebiliriz. Telipi·
nu, Hitit Krallı�ı boyunca önemini korumu§, Hatti kökenli bir tanrıydı.
Fırtına Tanrısı'nın o�lu olarak, o da, Kaçak Tanrı öyküsünde görüldü�ü
gibi, tahrip edici do�a güçleriyle, bazen, kudretli Fırtına Tanrısı özellik·
lerini sergilerdi. Bu öykü sadece Orta ve Geç Hitit metinlerinde yer alsa

409) CfH 324, Hoffner'in yeni çevirisi ( 1990: 1 4-22). Geleneğe il�kin son tanl§malar
için bkz. Kellerman ( 1986); Haas ( 1994:707-19).
230 HITiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

da {yani Yeni Krallık metinlerinde), kesinlikle, Eski Krallık döneminin


ba§larına kadar geriye, hatta daha da eskiye, Hitit öncesi zamanlara uzan­
maktadır.
Aktarılan bir öykü, anlatılan bir hikaye. Mitin özü budur. Bir §eyin
anlamı, aslında, söylenenin içindedir. Birincil anlamı 'ifade, söylenen bir
§ey' olan Yunanca mythos kelimesinden gelen 'mit', ezberden okunan
veya söylenen bir §eyi, özellikle de hikayeyi içine alır. Ancak hepsi bu
kadar de�ildir. Yazılı haliyle, tiyatro oyunu olmaya elveri§li, eksiksiz bir
senaryo sağlar. Öyküyle ba�lantılı kısa konu§maları seslendiren karak­
terler vardır:
ANLATIC!: Otlaklar ve kaynaklar kurumu§, ülkede kıtlık ba§lanu§tı. İnsanlar ve
hayvanlar açlıktan ölüyordu. Büyük Güne§ Tannsı bir ziyafet verdi ve Bin
Tanrı davet etti. Yediler ancak doymadılar, içtiler ancak kanmadılar. Fırtına
Tanrısı, e>glu Telipinu'yu hatırladı:
FlRTlNA TANRlSI: 0Rlum Telipinu orada degil. Öfkelendi ve iyi olan her §eyi
ortadan kaldırdı.
ANLATICI: Büyük ve küçük tanrılar, Telipinu'yu aramaya ba§ladılar. Güne§
Tanrısı çevik kartalı gönderdi:
GÜNEŞ TANRlSI: Git, yüksek daRlara bak! Derin vadileri ara§tır! Mavi deniz·
!ere bak!
ANLATIC!: Karta! gitti, ancak onu bulamadı. Geri dönüp Güne§ Tanrısı'na bilgi
verdi:
KARTAL: Yüce tanrı, Telipinu'yu bulamadım.
FlRTlNA TANRlSI: (Hannalıanna'ya): Ne yapacaRız? Açlıktan öleceRiz!
HANNAHANNA:4ıo Bir §ey yap, Fırtına Tannsı. Git, Telipinu'yu kendin ara!411

Hem aktörler hem de izleyicilere rehber olacak sahne talimatları se·


naryoya konulur:
ANLATICI: Telipinu öfekelenmi§.
SAHNE TALİMATI: Telipinu �i�eklerle birlikte gürler. �ğıda, Kara Toprağa
IIUTUr.
ANLATIC!: Kamrusepa onu gördü ve kartalın kanadıyla (?) yakla§tı. Kamrusepa
onu durdurdu, yani öfkeyi. Gazabı durdurdu. Günahı durdurdu. Kasveti dur·
durdu.

Yine, sahne talimatlarında belirtilen sahne donatıları kullanılır:

41 0) Birçok Anadolu efsanesinde görülen ve kainana denge ve uyumu saglamak gibi


can alıcı bir rolü olan ana tanrıça. Bkz. Beckman ( 1983b:238-48).
41 1) Bu ve izleyen pasaj, Hoffner'den uyariandı ( 1 990: 15-17).
MIT 23 1

Telipinu'nun önünde bir eyan-ataç (ya da sınk/)412 durur. Eyandan kulU derisinden
,

yapılmq bir av çanrası sallanır.

Anlatıcı ve aktörler tarafından söylenen dizeler, dramatik sunumda ses


ve görünrünün iç içe geçtiği yegane gösteri unsurunu sağlar. Gösteri, kat
kat çözülen dramanın her a§amasına beden devinimleri, jest ve yüz ifa­
desiyle tepki ve yanıt veren, anlatıcının sözleriyle aktarılan ediroleri
canlandırırken durmaksızın deği§en figürler ve tablolada uyum içinde
hareket eden, hayvan kılığına ya da tüm simge ve alamederini ku§andık­
ları tanrıların kılığına giren aktörlerin eylem ve kostümleriyle görsel
olarak zenginle§tirilir. Oyun boyunca müzik vardır. Aktörler, perfor­
mans sırasında bazen birlikte ya da tek tek §arkılar veya nakaradar söy­
ler. Ayrıca, deli dolu, öfkeli tanrının fırtına ve §im§ekleri göndererek
öfkesini kustuğu daha §iddedi sahnelerde, davulun gümbürtüsü, zillerin
§angırtısıyla enstrümantal müzik de vardır; tanrın.ın öfkesinden arın­
dırılıp nihayet eve dönmeye ikna edildiği daha ciddi ve sakin sahneler­
de de utun dokunaklı tınısı duyulur.
En azından kuramsal olarak, gösteri, özellikle toplanan dinleyicileri
eğlendirmek için tasarlanmaml§tır. Eğer seyirciler gerçekten eğlendiy­
se, bu, son derece faydalı bir yan-ürün gibidir ve hiçbir tanrı bunun
d1§ında kalmaz. Ancak mit, sadece, oyunun asıl amacı için elveri§li bir
bağlam sağlar: ba§tan çıkml§ tanrıyı, örneksemeli büyü yoluyla, gazabı
bir kenara bırakıp sorumluluklarına sahip çıkmaya ikna etmek. Ritüel
bölümleri, anlatım ve içerikleri ve de -özellikle- örneksemeli büyüye
tatbik edilmeleri açısından, Hitit ülkesindeki birçok arındırma ritüeli­
ni hatırlatmaktadır. Ve mitin önde gelen ritüel tatbikçisi, Büyü Tan­
rıçası Kamrusepa, tam da onun gibi konu§up davranarak 'Kocakarı'nın
ilahi düzeydeki kar§ılığı olup çıkar:

Kamrusepa tannlara seslenir: " . . . Telipirıu öfkeli. Ruhu ve özü, alev almı§ çalı çırpı
gibi söndürüldü. Bu çalı çırpıyı yaktıklan gibi, Telipinu'nun öfkesi, gazabı, günahı
ve kasveti de yanıp kül olsun. Tıpkı maltın, ekmege koymadıklan ve Damga
Evi'nde depolamadıklan için, tarlaya tohum olarak serpilemeyecek kadar etkisiz
olması gibi, Telipinu'nun öfkesi, gazabı, günahı ve kasveti de etkisiz olsun. . . "

4 1 2 ) Bu a�aç ya da sırı�ın dini bir i§levi vardı. Kutsal kentlerdeki önemli dini
görevlilere ait evlerin önüne, vergiden ve diger kamu görevlerinden muaf tutulduklarını
belinmek için dikilirdiler. Bkz. Yasalar 50. madde, Hoffner ( 1997a: l 92) ve oradaki
referanslar.
232 HiTIT DüNYASINDA Yp.,y.M VE TOPLUM

Mit,Ritüel Bağlantısı

Mit ve ritüelin çağlar boyunca yakın bağlantılar içinde olması, ikisinin


kaçınılmaz olarak bağlantılı olduğu yönünde, yaygın ve uzun zamandır
kabul gören bir kanıya yol açml§tır. Bu kanının ucu bucağı yoktur ama
istisnaları da el altındadır. Bununla birlikte, birçok uygarlıkta, Kaçak
Tanrı örneğinde olduğu gibi, mit ve ritüelin yakından bağlantılı olduğu
birçok açık örnek vardır. Mit mi ritüeli doğurur yoksa ritüel mi miti?
Her ikisine de örnek bulunabilir. Ancak, Kaçak Tann gibi öykülerde,
mit kesinlikle ritüelin önünde yer alır. Hitit ülkesi, öngörülemeyen
aralıklarla patlak veren ve kötü niyetli doğaüstü güçlere atfedilen bir,
çok doğal felaketin -yıkıcı fırtınalar, kuraklık, veba, kıtlık-kurbanı oldu.
İnsanlık, bu güçleri denetim altına alacak araçları olmamasma kar§m,
ba§ka araçlarla onları etkilerneye uğra§tı. Ancak, bunu yapabilmek için,
öncelikle bu güçlerin nasıl harekete geçtiklerini, nasıl davrandıklarını,
nasıl dü§ündüklerini bilmek gerekti. Bu, aslında, onları insani ölçüdere
indirgemek ve onları irısan davranı§ı ve deneyimi bağlarnma yerle§tir,
mekti. İnsan arzuları, ba§arısızlıkları, hassasiyetlerine sahip insanüstü
bir güçle ili§ki kurmak, insani kavramların çok ötesindeki anla§ılmaz ve
ki§isel olmayan güçlerle bağlantı kurmaya kıyasla çok daha kolay olabi­
lirdi. Ülke, uzun süren kuraklıktan kavrulmaktadır. Bundan sorumlu
olan bir varlık vardır. Bu varlık, ya§am için gerekli unsurların, toprağın
ve hayvanların bereketinin, bereketli yağmurların sahibi olmalıdır. Bu
unsurları niçin saklamaktadır? Nedenleri insani ölçüder içinde verilir
ve bir mitin ilk adımları atılml§ olur. Her §ey yerli yerine nasıl konula­
caktır? Bir irısanın aile içindeki fesatı defetıneye çall§ması gibi, bu durum,
da da, söz konusu varlıi<.tan, kötülüğe yol açan olumsuz insani duyguları,
öfke ve ho§görüsüzlüğü söküp atmak gerekecektir. Peki bu nasıl yapılır?
Örneksemeli büyü yoluyla. Eğer bir insan böyle arınabilirse, tanrı da
arınabilir; sonuçta, tanrının da insanüstü ölçekte bir insan olması §ar­
tıyla elbette.
Kaçak Tanrı öyküsü, ilk bakı§ta, diğer uygarlıklardaki bereket tanrı,
larının kaybolması ve ardından ya§am ve dünyanın solmasıyla ilgili öykü,
lere benzer görünür. Mezopotamya geleneğindeki Çoban Tanrı Dumu­
zi'nin Yeraltı Dünyası'na kaçırılması öyküsü, buna bir örnektir. Yunan
geleneğinde de, Persephone'nin aynı yere kaçınlmasına annesi, Yeryüzü
Tanrıçası Demeter çok öfkelendiği için, benzer sonuçlar söz konusudur.
Mezopotamya ve Yunan mitleri, Dumuzi ve Persephone'nin her yıl altı
ay için yukarı dünyaya dönü§üyle ve tazelenmeyle taçlanan mevsimler
MIT 233

döngüsünün düzenli seyrini açıklamaya yarar. Ancak, Kaçak Tanrı


öyküsünün farklı bir düzeni vardır. Burada, öngörülebilir bir çevrim te·
masının bir anlamı yoktur. Daha çok, tanrının kaprisli davranı§ları öne
çıkarılır. Bir uyarı olmaksızın, bir kızgınlık anında -bölük pörçük me·
tinlerde bulunmayan ve tamamen rastlantısal oldu�u anla§ılan neden·
lerle- ülkeyi terk etti�i anla§ılmaktadır; ölümlü- tapınmacıları oldu�u
kadar tanrı hemcinslerini de kaygıtandıran yokolu§U ve uzun süre orta·
larda görünmemesi, olağan i§leyi§in çok ötesindedir.
Mitin ve iç içe geçtiği ritüelin çok tepkisel bir yapısı vardır. İleriye
bakmanın anlamı yoktur. Zaten patlak vermi§, süregelen ve mevsimsel
döngünün dı§ında kalan bir buhrana verilen bir yanıt niteli�indedir.
Mit, muhtemelen, her yıl rutin olarak ilkbahar ba§larındaki geleneksel
purulli §enli�inde (ilerisini dü§ünerek veya önlem olarak?) canlandırılır·
dı. Bunun dı§ında, e�er ona alternatif olarak de�ilse, kimi hassas durum·
larda, özellikle kuraklık, hasatı kırıp geçiren fırtınalar veya topra�n ve
hayvanların verimlili�inin azalması nedeniyle ülkenin gıda üretiminde
ya§anacak bir buhranın kapıda oldu�u dönemlerde gerçekle§tirilmi§ ola·
bilir. Krallı�ın son yıllarında, bu bunalımlı dönemler, muhtemelen, her
zamankinden daha sık ya§andı.

llluyanka Miti

Bu, PuruW Şenli� metnidir. ( . . . ) "Ülke müreffeh olsun ve geli�sin, ve ülke korun·
sun," dedikleri zaman ve ülke müreffeh olup geli�tiginde Purulli Şenligi yaptılar.

Fırtına Tanrısı'yla ölümcül bir sava§a tutu§mak için yerin altından sürü·
nerek çıkan yılan Illuyanka4ll (ismi yılan anlamına geliyor) mitinin
önceki iki versiyonu böyle ba§lar. Mit, Fırtına Tanrısı'nın zaferi ve Illu·
yanka'nın ölümüyle biten çarpı§mayı anlatır. Ancak, zafer kolay gelmez.
Ba§langıçta, yılan, dl§arıdan hem ilahi (önceki versiyonunda) hem in·
sani (her iki versiyonda) yardım isternek zorunda kalan tanrıya acı bir
yenilgi taturarak üstünlüğü ele geçirir. Ancak yardım aldıktan sonra ve
üstelik hileye ba§ vurarak hasmını yenmeyi ve onu öldürmeyi ba§arır.
Bu, mitin iki versiyonunu da oldukça benzer kılar. Her iki mit de, tek
tablete, Kella adında bir rahibin söylediklerini kaydeden bir katip ta·
rafından yazılmı§tır. Kaçak Tanrı öyküsüne has mitler gibi, Illuyanka

413) CTH 32 1 , Hoffner tarafından yeni çevrildi ( 1 990: 1 1- 14) .


234 HITIT DüNYASINDA YAŞAM VE TOPlUM

öyküsü de yerli Hatti geleneginden gelir. Aslında, hikayede geçen yer


adları, Ziggaratta ve Nerik, bu hikayenin Hattu§a§'ın kureyinden ba§layıp
Pontus kıyısına kadar uzanan ve bir zamanlar Hatti egemenilgindeki
Orta Anadolu bölgesine ait oldugunu gösterir. Kalan bütün kopyalar
Yeni Krallık dönemine tarihiense de, Kaçak Tanrı öyküsündeki gibi,
muhtemelen, yazıll§ı ilk olarak Eski Hitit414 döneminde gerçekle§tiril­
mi§tir. Purulli §enliğinin resmi kült-miti gibi, Illuyanka öyküsü de,
ku§kusuz, §enlik sırasında, özellikle §enliğin doruğa ula§tığı Nerik'de ve
§enlik güzergahındaki diğer bulu§ma yerlerinde, muhtemelen, bir ya da
birkaç kez canlandırılırdı. Yılın ba§ında, Fırtına Tanrısı'nın karanlık ve
kötü güçlerin temsilcisi Illuyanka'yt yenmesiyle simgelenen ya§amın
yenilenmesi süreci, muhtemelen, ritüelle güçlendirilirdi. Yenilip öldürül­
mü§ olsa da, Illuyanka, sava§ için yeniden doğacaktır ve deri deği§tiren
bir yılan gibi ya§amt yenilenecektir. Tiamat't yenip parçal�an ancak
her ytl onunla tekrar sava§mast gereken Babilli Marduk gibi, Hitit Ftrtı·
na Tanrıst da sonsuza kadar hasmtyla hep yeniden mücadele etmek zo­
rundadllj Bu, e§yanın tabiatında vardır. Mücadele süreklidir; Illuyanka
asla tamamen yıktlmaz ve Fırtına Tamıst'nın onunla mücadelesi her yıl
yinelenmelidir. Buna uygun bir büyü yoluyla, uygar varolu§a dü§man,
yıkıcı doğa güçlerini kontrol altına almak için, bunu temsil eden ritüe­
lin yılın en can alıct döneminde yapılması makul bir tercihtir. Illu­
yanka'nın temsil ettiği karanlık güçler üstünlüğü ele geçirdiğinde ürün­
ler kuruyacağı ve yağmurlar kesiteceği için, insanın ve tarırının sürekli
·

çaba ve dikkat göstermesi gereklidir.


İnsan ya da ilah, kötü güçleri temsil eden bir canavarla (genellikle
bir yılan ya da ejderhayla veya bir sürüngen uzuvlarıyla) ölümüne sava§a
tutu§an bir kahraman temast, çoğu uygarlığın ortak temasıdır. Eski Yu­
nan mitleri, Zeus ve Typhon, Apolion ve Python, Bellerophontes ve
Khimaira, Perseus ve Medusa, Herakles ve Hydra ve onlardan türemi§,
daha yeni tarihli Aziz George ve Ejderha gibi örneklerle doludur. Bazen,
kahraman bir tanrı olduğunda bile ve sahip olduğu bütün silahiara rağ­
men, ancak bir ölümlünün yardımıyla utkuya ula§abilir. Yunan gelene·
ğinde, Zeus ve dostu olan tanrılar, bedeni parçalanml§ Uranos'un kanın·
dan ne§et eden Yeryüzü'nün canavar oğulları olarak ki§ile§mi§ Devleri,
sonuçta, ancak bir ölümlünün, Herakles'in yardımıyla alt edebilmi§tir.
Diğer aynntılarda tamamen farklıla�n Illuyanka mitinin iki versiyo·
nunda da tanrının nihai ve kaçınılmaz bir yenilgiden kurtulması için

4 14) Metinde korunan arkaik dilsel özellikler açısından.


MIT 235

yine bir ölürolünün yardımına ba§ vurulur. İlk versiyonda bu ölürolünün


adı Hupasiya'dır. Fırtına Tanrısı'nın kızı onu arar ve ondan gücünü ken­
disiyle birle§tirmesini ister. Hupasiya, bunu, kızın kendisiyle yatması
ko§uluyla kabul eder. Kız da onunla yatar ve plan hayata geçirilir:

lnara, Hupasiya'yı uza�a götürüp sakladı. Süslendi ve 'bir §(>lene hazırlanıyorum,


gel ye ve iç' (diyerek) yılanı deliginden çıkmaya davet etti. Böylece, yılan ve
çocuklan çıktı, yiyip içtiler; Bütün kaplan bo§alttılar ve sarho§ oldular; Şimdi,
tekrar deliklerine dönmek istemediler; Hupasiya geldi v� yılanı bir halada ba�ladı.
Sonra, Fırtına Tannsı ve beraberindeki tannlar geldi ve yılanı öldürdü.41 5

Mitin ikinci versiyonunda yer alan, yılanın Fırtına Tanrısı'nı yenilgiye


u�attı�ı, kalbini ve gözlerini çıkardı�ı noktadayız. Burada da bir hileye
ba§ vurulur. Fırnna Tanrısı, ölümlü, yoksul bir kadından bir o�ul sahibi
olur ve erkekli�e kavu§an o�ul, Illuyanka'nın kızıyla evlenerek kayınba­
basının ailesinin bir üyesi haline gelir. Bu, Fırtına Tanrısı'nın planına
uygundur ve o�luna §öyle der: "Gidip karının evinde ya§adı�ın zaman
onlardan (b3§lık olarak) gözlerimi ve kalbimi iste." O�lun yeni ailesi, bu
talebin gerçek sahibi konusunda §üphelenmeden istediklerini ona gönül­
lü olarak verirler. Plan i§lemi§tir. Tekrar yerine gelen uzuvlarıyla, Fırtı·
na Tanrısı, hasmıyla bir kez daha kavgaya tutU§Ur ve bu sefer onu öl­
dürür.
Öykünün, di�er 'canavar dü§manı' mitlerden farklı bir yere yerle§ti·
rilmesine yol açacak bazı tuhaf özellikleri vardır. İlk olarak, kahramanın
kendisini onurlu bir biçimde kurtardı�ı söylenemez. Öykünün iki ver­
siyonunda da hasmına yenilirken küçük dü§er. İlk versiyonda, nihai
ba§arısı, ancak kızının inisiyatifi ele almasıyla ve onun ölümlü yardımı
sayesinde yılanı tamamen çaresiz duruma dü§ürmesinden sonra
gerçekle§ir. Her iki versiyonda da, tanrının fiziksel azametinin yetme·
di�i yerde, hile ve aldatmaya ba§ vurulur. Aldatma ve hile, böylesi araç­
ların kaçınılmaz olması durumunda, Homeros gelene�indeki kahraman­
ca davranl§ kalıbının da gösterdi�i gibi, kendi içlerinde muhakkak kötü
§eyler de�ildir. Ne var ki, Fırtına Tanrısı'nın davranı§ı ba§ka ahlaki so­
runlar do�urur. İlk versiyonda, yılanın ve o�ullannın öldürülmesi, top·
lumsal davranl§ kalıplannın eski ve modern bütün uygarlıklarda har­
fiyen yerine getirilmesini §art ko§tu�u konukseverlik veeibelerini kaba­
ca ihlal eder. Profesör Hoffner'in belirtti�i gibi, e�er bir insan di�erine
barınak ve yiyecek vermi§se, geleneksel ev sahibi yükümlülü�ü çerçeve-

41 5) Bu ve izleyen paragraf, Hoffner'in çevirisinden uyarlandı.


236 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

sinde, onu her türlü tehlikeden korumalıdı.r. 416 Illuyanka ve oğulları,


Fırtına T�nnsı'nın kızının sofrasına konuk olmu§lardır ve onun babası
tarafından öldürülürken, konukseverlik kurallarına göre, hala onun
koruması altmdadı.rlar. İkinci versiyonda, Fırtına Tanrısı'nın zaferi, bi­
linçli olarak tasarlanmı§ bir ihanet edimine bağlıdı.r. Tanrı, yılanın evin­
den biriyle evlenmesi ve o ailenin bir ferdi olması için bir oğul sahibi
olur. Bu, görünürde, anayerli evliliklerin yaygın olmadığı Hitit toplu­
mumdaki çok benzer bir durumu yansıtmaktadır. (bkz. 7. bölüm) . Böyle
bir durumda, koca, önce yeni ailesine kaqı sadık oluyordu. Ancak, Fı.r­
tına Tanrısı'nın oğlunun evliliğinde, bu sadakat yoldan saptırılır. Kaym­
babasının yok olmasına neden olacak bir araç olarak kullanılı.r.
Mitin· her iki versiyonunda, kainattaki i§lerin uygun bir biçimde
yürümesini ve kötü güçlerin uzak tutulmasmı temin etmeye yönelik
ölümlü katkısı, insan ve tanrının ortak çabasına duyulan gereksinimin
bir ifadesidir; her biri bu sürece kendinden bir §ey katar. Mitte tanrı ve
insanının oynadığı gerçek role bakılı.rsa, bu yorumu savunmak pek ko­
lay değildir. Her iki versiyonda da, ölümlüler, kendi eylemlerinin kur­
banı olur. İlkinde, tanrıçaya verdiği hizmet tutkuyla özlediği karısına ve
çocuklarına dönmeyi sonsuz kadar engellediğinden, Hupasiya, kendisi·
ni tanrıçaya tutsak halde bulur. Hizmetinin kar§ılığında tanrıçayla yat·
ma talebindeki kibrinin, gururunun bir cezası mıdı.r? Böyle olduğu var·
sayılsa da, bu durum metinlerde kesin değildir. Akıbetinin ne olduğu da,
metin tam da bu konunun anlatıldığı yerde kesildiği için bilinmez. İkin­
ci versiyonda ölümlünün akıbeti çok açıktır. Kar§ıla§tığı ahlaki ikilem
anla§ılabilir bir ikilemdir; babasma olan sadakati, yeni ailesine göster·
mesi gereken sadakatle çeli§ir. Sonunda, yeni ailesine ihanet eder. Bu
ihanetteki suçu ve kayınbabasının ölümündeki vebaliyle, peri§an hal­
de, kendisini de öldürmesi için Fı.rtına Tanrısı'na yalvarı.r. Merhamet
duygusundan mı, oğlunun duyduğu pi§manlığa beslediği öfkeden mi,
yoksa oğlunun kendi amacına hizmet etmi§ olmasını hiç umursamamak­
tan mı bilinmez, Fı.rtına Tanrısı bu isteği hemen yerine getir.
Mit, Hurri kültürünün daha geli§kin yazınsal ürünlerindeki incelik­
lerden yoksundur. Yine de, olup bitenler, iyi ve kötü güçler arasındaki
basit, belirgin kar§ıtlığın çok ötesinde i§lenmi§tir. Fı.rtma Tanrısı, çok
önemli bir rol oynadığı bir §enliği anlatan metinde niçin böyle olumsuz,
donuk bir §ekilde tasvir edilmi§tir? Onunla kıyaslanabilecek tek örnek
olan Babil yaratıll§ mitindeki Marduk tasviriyle arasındaki çeli§ki çar·

416) Hoffner ( 1974:2 15).


MiT 237

ptctdır. Bizim öyküden anladtğtmtz, ku§kusuz, gerçekte tasarlanandan


ya da onu kayda geçirenlere, okuyanlara, duyanlara ya da bu temsilde yer
alanlara apaçtkgörünen anlamdan daha belirsizdir. Ve burada söyleye·
bileceğimiz, hikayenin görünen karma§tkhğmm, açtk biçimde, §imdi
mevcut olmayan birçok eski ve aslında bağtmSlZ halk hikayesinin ortak
örüntüsünden kaynaklanml§ olabileceğidir. Öte yandan, toplumsal ve
ahlaki kurallara titizlikle riayet eden bir toplumda, öykünün ahlaki içe·
rimiemeleri üzerine kafa yoran birilerinin olmadtğına ya da, zaferin hangi
yollarla kazamldtğına ve kimin kurban edildiğine baktlmakstztn, so­
nuçta tek önemli §eyin Ftrtma Tannst'mn utku kazanmast olduğuna
inanmak kolay değildir. Böyle olsaydt bile, oyunu izleyenler, büyük
olası..ltkla, ölürolünün malıvından doğan pathosa biraz olsun merhamet­
le yakla§ml§ olmahdır. Profesör Hoffner, "Yarancının izleyicilere trajediyi
hissettirmek niyetinde olduğunu dü§ünmekle çok ileri gitmi§ olmaytz,"
der. "Böyle bir örüntü, katt anlamda 'yazınsal' olmayabilir, ancak iyi
hikaye aniatma tekniğinin açtk bir ömeğidir!"117

Diğer Anadolu Mitleri

Kaçak Tann mitleri ve Illuyanka mitinin iki versiyonu, Anadolu mitler


bütününün ve halk hikayelerinin Hitit ar§ivindeki en önemli ömekle­
ridir. Bugüne kadar gelmelerindeki en önemli neden, çoğunun, ka tipler
tarafından bütün kralltktan toplanan ritüeller içinde yer almalandtr.
Ancak, bunlar, muhtemelen, Hitit döneminden çok daha gerilere uza­
nan, tipik yazt öncesi toplumların zengin ve yerli mitolojik gelenek yaptst­
na ait küçük örnekler olabilir. Çoğu asla yaztya dönü§türülmemi§ olabi­
lir. Birçoğu da Eski Hitit döneminde kaydedilmi§, ancak, Kaçak Tann ve
Illuyanka hikayelerinden farkh olarak, bu dönemden sonraki metinler­
de saklanamamt§ olabilir. Gökten dü§en ayın (Hatti dilinde Kasku) Ftr­
tına Tannst ve diğer ilahlar tarafından nastl izlendiğini ve, sonuçta,
büyük olasthkla (metin burada kesilmi§ olsa da), eski yerine nastl yerle§­
tirildiğini anlatan Hatti söylencesi gibi, günümüze kadar ula§an bazt
öyküler, dü§kmkhğt yaratacak ölçüde eksiktir. Yine, mite e§lik eden ko­
puk kopuk bir ritüel metin, mitin yazth biçimde korunma nedenini
açtklar. Ne yaztk ki, mitin de ritüelin de gerçek önemini belirtecek ye­
terlikte kalınu yoktur.

4 1 7) Hoffner (1990: 10).


238 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

Yerli temalar, bazen, Klasik Yunan gelene�inden yansımalar ta§ır.


Güne§ Tanrısı'nın güzel bir ine�i arzulaması ve kendisini yakı§ıklı bir
gence çevirdikten sonra onu hamile bırakması, Zeus ve Europa, Zeus ve
lo, Pasiphae ve boğa gibi insan/inek-öküz çiftle§meleri konusundaki
çe§itlemelerin sunuldu�u Yunan hikayelerini hatırlatır (Hitit ba�lamın­
da, Hitit hukukunda §iddetle yasaklanmı§ bu tür bir cinsel eylemin ada­
letten sorumlu tanrı tarafından gerçekle§tirildiğini görmek gerçekten
biraz §a§ırtıcıdır). Hitit öyküsünün devamında, inek, çiftle§mesinin so­
nucu olan iki ayaklı yavrudan, bir erkek çocuğundan dolayı deh§ete
kapılır ve çocuğu yemesine ancak babasının müdahalesi engel olur.
Metnin bu noktadaki eksikli�inden dolayı, daha sonra olanlar belli de­
�ildir ve yakla§ık on yedi satır uzunluğundaki bir paragraf tamamen
kayıptır. Metin tekrar ba§ladığında, büyük ırmaklara ve, anla§ılan, tan­
rının çocuğu korumak için aldığı bazı önlemlere ili§kin bölük pörçük
bahisler vardır. Sonunda, tanrı, terk edildiği anla§ılan çocuğun bulun­
duğu yere çocuğu olmayan bir balıkçıyı gönderir. Balıkçı, çocu�u alarak
eve, karısına getirir ve karısını doğum sancıları çeker gibi numara yap­
maya ikna eder. Kadın da öyle yapar ve köylüleri kendi çocuğunu doğur­
mu§ gibi kandırır. Hikaye burada birden kesilir; ne var ki, §imdi bizim
için kayıp olan bir ba§ka tablette devam ettiğini biliyoruz.41 8
Yarım kalmı§ olsa da, öykünün eldeki bölümü, iyi bilinen ve çok an­
latılan bir masalın eski bir örneği olabileceğini dü§ünmemiz için yeter­
lidir: Gizlice bir çocuk doğar; babası, genellikle (her zaman olmasa da),
bir tanrıdır. Ana, bu doğum nedeniyle damgalanmaktan korktuğu için
ya da durumu açık etmenin büyük tehlike yaratacak olmasından dolayı
çocuğu kendisi büyütemez. Bu yüzden, çocuk bir ırmağın akıntısına ya
da denize bırakılarak kaderine terk edilir ve sapasağlam bulunduğunda,
genel olarak, mütevazı ko§ullardaki çocuksuz bir çift tarafından büyütülür.
Bu, özünde, Akad Kralı Sargon, Yahudi Musa, Pers Kralı Dareios, Yunan
kahraman Perseus ve Roma'nın kurucusu Romulus'un ortaya çıkı§larının
öyküsüdür.419 Her iki durumda da, bulunan çocuk büyür ve, çoğu kez,
doğumu kendisinden gizlenen ve böyle birinin bir günü onu devireceği
ya da halkı onun boyunduruğundan kurtaracağı kendisine önceden ha­
ber verilen krala rağmen, halkının lideri olarak büyük i§ler ba§arır. Hitit
öyküsünde balıkçının rolü ve 'büyük ırmaklara' yönelik atıflar, bu olayda

418) Künyede, hikllyenin bir ba§ka tablette devam etti�i belirtiliyor.


4 19) Bu motifın Yakın Do�u gelene�indeki çok bilinen örne�ine ili§kin bkz. Ünal
(1986; 1989: 139-40).
MIT 239

da, reddedilen bebeğin, gerçek babasının rehberliğinde, kendisini evlat


edinecek ve büyürecek olan çifti bulana kadar akıntıya bırakılml§ ol­
du�u ihtimalini ortaya koyuyor. E�er öyleyse, muhtemelen, benzer öykü­
lerdeki muadilieri gibi, büyüyüp yeri§kin bir erkek haline geldi ve halkının
lideri oldu. Belki de, bu durum, öykünü'n son kayıp tabietinde yer aldı.
Bu da, öyküyü, en azından bin yılı a§kın bir süre içinde, bir dizi uygarlık­
ta sürekli olarak yeniden ortaya çıkacak bir gelene�in mevcut en eski
örneklerinderi bir haline getirecektir.
Bir ırma�ın akıntısına korunmasız biçimde bırakılan çocuk motifi,
Hitit ba�lamında, Zalpa söylencesinde de ortaya çıkar.120 Hikayeye göre,
Kane§ kraliçesi bir yıl içinde otuz çocuk do�urmu§tU. Bu anormal durum·
dan deh§ete kapılan kraliçe, çocukları çamurla sıvanmı§ karnı§ sepetle­
re koyarak onları Karadeniz'deki Zalpa'ya götürecek olan ırma�a (Hitit
dilinde Marrassantiya, Klasik dönemde Halys ve günümüzde Kızılır­
mak) bıraktı. Çocuklar, yeti§kin olduktan sonra, annelerinin bu kez
otuz kız do�urdu�u Kane§/Ne§a'ya döndüler. Aile olduklarından haber­
siz erkek karde§ler kız karde§leriyle evlenecekken, en küçük erkek karde§
gerçe�i gördü ve hep birlikte ensest bir ili§kiye sürüklendiklerini fark
ederek daha ileri gitmemeleri için di�er karde§lerini uyardı. Bu noktada,
metin belirsizle§iyor ve öykü, Hititler'de akraba cinselliğine duyulan
tiksintinin bir örneğini daha yansıtmı§ olsa da, uyarının dikkate alınıp
alınmadı� konusunda emin olamıyoruz. Metin tekrar ba§ladı�ında, öykü,
Kral I. HattU§Üi yönetimi sırasında, Zalpa ve Hattu§a§ arasındaki, Zal­
pa'nın yok olmasıyla sonuçlanan dü§manlıkları anlatan tarihi bir hava­
ya bürünüyor.
Öykünün ilk bölümünde anlatılan olaylar, öykünün sonundaki ta·
rilisel olayları açıklamaya ve haklıla§tırmaya yarıyor; tıpkı Vergilius'un
eseri Aeneis'in dördüncü kitabında sözü geçen Dido ve Aeneas arasın·
daki a§kın, Roma ile Kartaca arasındaki, Kartaca'nın yokolu§uyla so­
nuçlanan tarihi çatı§maya bir açıklama getirmesi gibi. Bir mit ya da
söylence olarak ba§layıp gerçek bir öykü olarak biten Zalpa'nın hikaye­
si, Hitit edebiyatında gerçekten e§i bulunmayan melez bir özellik ta§ır.
Ancak, bazı bilimadamlan, karde§lerin Karadeniz'deki Zalpa'dan Kane§'e
yaptı�ı yolculu�un kuzeyden ba§layan tarihsel bir göçün kalıntıları ola­
bileceğini dü§ünerek, efsanevi-mitsel bölümde bile tarihsel bir öz
görmü§tür.421 Öykünün mevcut en eski metni onaltıncı ya da onbe§inci

420) CTH 3. Metni yayma Otten hazırlam�tır ( 1973).


42 1 ) Otten ( 1973:64); bkz. Gumey ( 1977:8).
240 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

yüzyıldan daha eskiye ait olmasa da, asıl öykünün bundan çok daha
önceki bir tarihe, muhtemelen üçüncü binyılın sonuna, Hint-Avrupalı
unsurların Doğu Anadolu'ya ula§tığı döneme ait olması mümkündür.
Bazılarının, erkek bebeklerin dı§lanıp kızların sahiplenildiği bir anlayı§
çerçevesinde, Zalpa öyküsüyle Yunan mitolojisinin Amazan öyküsü
arasında kurmaya çalı§tığı bağlantı tümden hayal ürünüdür.
Ba§ka. yerlerde pek az yankı uyandırml§ bir diğer Hitit öyküsü, muhte­
melen, Appu'nun varlıklı ve çocuksuz iki oğluyla ilgilidir. Babaları, ço·
cuklarını 'Kötü' ve 'Adil' olarak adlandırır ve çocuklar da isimlerine
uygun ya§arlar. 'Kötü', tıpkı babasının mirasında karde§i Hesiodos'u
kazıklamak isteyen avare Perses gibi, baba mülkünün payla§ımında
karde§ini kazıklamaya kalk1§ır.422 Hem Kitabı Mukaddes hem Mısır lite·
ra türünde, kötünün iyiyi kazıklamaya kalkl§tığı ve çoğu kez adü bir tan·
rıdan hak ettiği cezayı almadığı iyi ve kötü karde§ çifti örneklerine rast­
lıyoruz.

Kumarbi Epik Döngüsü

Yerli Anadolu mitolojik geleneğinden kalan birçok özelliğin, onların


ritüellerdeki varlığının dini §enliklerin ba§lıca bile§eni olarak saklan·
masının sonucu olduğunu belirtmi§tik. Öte yandan, yabancı kökenli
mitler biraz farklı bir yapıdadır ve Hitit metinlerinde saklanmalarının
gerekçesi çok farklı nedenlerden kaynaklanır. Bu mitler, yazılı biçimle­
riyle, güneydoğudaki daha geli§mi§ uygarlıklar, özellikle de Babil ve Hurri
kültürleri yoluyla Hitit dünyasına girdi. Hitit ülkesine girmeleri profes­
yonel katipler aracılığıyla gerçekle§ti ve korunmaları, büyük ölçüde, ka tip
okullarında bu metinlerden yararlanılmı§ olmasından kaynaklandı. Ka­
tipler, mesleki uzmanlıklarını, kısmen, çiviyazısı literatürünün 'klasik­
lerini' kopya ederek öğrendiler; Hitit dünyasına dı§arıdan getirilen ya­
bancı katipierin beraberlerinde getirip aktardıkları arasında, yazınsal
becerilerinın yanı sıra, kendilerinın ve kom§U ülkeleriri büyük yazınsal
geleneklerinin bilgisi de vardı.
Bu öyküler, ritüellere ek olarak değil, bizatihi kendileri için yazılmı§
ve kaydedilmi§ görünmeleri açısından, 'edebiyat' olarak adlandırılır. Ke­
sinlikle eğlendirici özellikleri vardı. Ünüçüncü yüzyılın kapsamlı dini
reform programı bağlamında, muhtemelen, katip okullarında örnek ola-

422) Tabii, Hesiodos'un ' İ §Ier ve Günler' §irindeki suçlamasına inanacak olursak.
MIT 241

rak kullanılmalarının çok ötesinde, ayrıntıh bir eğitici amaç içeriyor­


lardı. Hititler'in tanrıların ki§iliğini ve giderek karma§ıkla§an pantea­
nun düzenini kavramaları için gereken teolojik öğreti açısından 'zen­
gin' bir özellik sunuyorlardı.421 Yine de, önceki a§amalarında, sonraki
görünü§lerinden farkh olarak, muhtemelen, ritüel ve örneksemeli büyü
dünyasından tamamen kopuk değillerdi. Onların dünyası da çatı§�n
güçlerin, canavarlarla çarpl§an ve sonunda galip gelen tanrıların dün­
yasıydı. Onları Hitit metinleri içinde bulduğumuz biçimleriyle, drama·
tik canlandırmaya daha az uygun olsalar da, bu, simgelerin ve adederin
etkili biçimde devreye sok ulmasıyla imkansız olmaktan çıkabilirdi. Oriji·
nal biçimlerinde ritüel amaçlı i§levlerinin olması ve buna uygun olarak
canlandırılmaları mantık dı§ı değildir. Olay örgüsü, yapısal karma§ıkhk
ve karakter yelpazesi açısından, yerli Anadolu ürünlerine göre daha
geli§mi§ oldukları dü§ünülebilir. Yine de, gördüğümüz gibi, Anadolu
öyküleri de,1 kimi zaman anlatımlannın göreli doğallığıyla gizlense de,
ortaya koydukları sorular ve değindikleri konular açısından kendi
karma§ıkhklarını ta§ırlar.
Dı§arıdan alınan en önemli ve en köklü mitsel gelenek bütünü, 'tan·
nların babası' Kumarbi'yi içeren Hurri mitler döngüsüdür.421 Döngü, en
önemlileri Gökyüzündeki Krallık Şarkısı ve Ullikummi Şarkısı olan,
nazım formunda bölümlenmi§ bir dizi '§arkı'yı içeriyor.42 5 İlki, ardıl tan­
rılar KU§ağı arasında geçen, göklere hakim olma sava§ını anlatıyor: Anu,
Alalu'yu yener; Alalu'nun oğlu Kumarbi de Anu'yu yener; Anu'nun
cinsel organlarını koparıp yu tar ve böylece üç ilaha hamile kahr: Fırtına
Tanrısı Te§u b, Dicle Nehri ve Tasmisu (Hitit dilinde Suvaliyat). Bu olay­
lardan sonra olup bitenlere ili§kin açık ayrıntılar, metnin bölük pörçük
olması nedeniyle muğlak kahyor. Ancak, §arkı, muhtemelen, Te§ub'un
{§u ya da bu biçimde) doğum hikayesiyle, sonra vekil ebeveyrıi Kumar·
bi'yle giri§tiği mücadelesiyle ve nihayet ona kar§ı kazandığı zaferle de­
vam ediyor.

423) Lebrun ( 1995:1972).


424) CTH 345-6. Güterbock'un ( 196 l a: 1 72) kaydetti� gibi, onüçüncü yüzyıl tarihli
mevcut Hitit versiyonunun Hurri aslının çevirisi mi yoksa Hurri metninden sadece
kendi konusunu alan ve destanı Hitit dilinde istedigi gibi yazan bir yazarın ya da
yazarların eseri mi oldugu sorusu yanıtsız kalıyor. Ullikummi metninin, transkripsiyon,
çeviri ve yorumlama dahil, ayrıntılı incelemesi için bkz. Güterbock ( 1 95 1/2).
425) Öbür bölümler LAMMA (tanrı) Şarkısı, Hedammu Şarkısı ve Gümü§ Şarkı'yı
kapsıyor. Çeviriler için bkz. Hoffner ( 1 990:40-61 ) .
242 HITiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

İlahi çat�manın §arktsından, Yunan §air Hesiodos'un bu isimdeki


§iirine benzerliği nedeniyle, bazen, Theogonia -'Tanrıların Doğu§ u'- ola­
rak söz edilir. Babil yaratılı§ miti gibi o da tanrıların doğumu ve ardın-
. dan gelen çatı§malarla ilgili olduğundan, bu ad, sonraki örnege daha
uygun görünüyor; oysa Hurri kökenli kompozisyondan geriye kalan
kısım, birden ku§ak çatı§masına girer ve yaratıl� öncesini konu edinen
içeriği de Te§ub'la iki karde§inin doğmadan önceki tuhaf hikayeleriyle
sınırlıdır: Hadım edilen Anu, fatihine, "Kendi kendine eğlenmeye bir
son ver!" der. "İçine bir yük koydum. Önce seni soylu Fırtına Tanrtsı'na
hamile bıraktım. Sonra kar§ı konulamaz Dicle Nehri'ne hamile bırak­
tım. Üçüncü olarak da soylu Tasmisu'ya hamile bıraktım. Gelecekte,
Tassa Dağı'nın ta§larına ba§ını vurarak öleceksin! "426
Hesiodos tarzı bir kompozisyonla benze§tiği noktalardan birini bu
tuhaf ayrıntı ele veriyor. Kumarbi mitindeki tanrıların üç ardı§ık ku§ağı
-An u (gök), Kumarbi (tanrıların babası) ve Te§ub- Hesidos'un §iirindeki
Uranus (gök) , Kronos (Fenike dilinde El) ve Zeus'a kesinlikle denk
dü§üyor. Tıpkı Kumarbi'nin Anu'yu hadım etmesi gibi, Kronos da ba­
bası Uranus'u iğdi§ eder. Her iki olayda da, parçalanm� üreme organları
ba§ka döller verir; Kumarbi öyküsünde, Kumarbi'ye ha§ kaldıran üç ilah,
Hesiodos biçemindeki öyküde ise kesilen parçaların yere sızan kanların·
dan üreyen öfkelilerle devierin yar�ı vardır; devler bütün tannlara ba§
kaldırır ancak yenilir ve yeryüzünde mahkGm edilirler. Kumarbi ve Kro­
nos, ba§ka tehditlerle kar§ıla§acakları konusunda öncede uyarılır: Ku·
marbi §imdi iğdi§ ettiği selefinin içinde büyüyen döllerle ve Kronos
geleneksel yöntemle üreyen kendi çocuğuyla mücadele edecektir. Kro·
nos ve bir ihtimal Kumarbi tarafından bunu engellemek için alınan ön·
lemlere rağmen (Hitit metninin ilgili paragrafı kayıptır) kehanet ger·
çekle§ir. Kumarbi devrilir ve yerine Te§ub geçer, Kronos'un yerini de
Te§ub'un Yunan muadili olan Zeus alır. Her iki olayda da, bu, yeni bir
çağın ba§lanıcını, Hurri-Hitit dünyasının Te§ub önderliğindeki, Yunan
dünyasının da Zeus önderliğindeki panteonunu belirler.
Yakın Doğu ve Yunan gelenekleri arasındaki bir fark, hiç değilse erkek
tanrılar açısından, Yakın Doğu kaynaklı öykünün bir ku§ak önce
ba§lamasıdır. Alalu'nun, halefi Anu'nun muadili olan Uranus'la ba§layan
Hesiodos'un Theogonia'sında muadili yoktur.42 7 Ba§ka bir fark da vardır.
426) Çev.: Hoffner ( 1 990:40-1).
427) Güterbock ( 1961a: 160) Sanchuniaton'a atfettiAi Fenike mitolojislnin özetinde,
Byblos'lu Philon'un benzer bir ilk ku§aAa sahip olduAunu kaydediyor: Fenikeli Elioun,
Yunan Hypsistos -'En Yüksek'-, Alalu'nun muadili oluyor.
MiT 243

Hesiodos'un uyarlamasında ardıl tanrılar ku§ağının hepsi tek aileye ait­


tir: Gaia, sonra Zeus'un babası olacak Kronos dahil, bütün çocuklarının
babası Uranos'un annesi ve karısıdır. Öte yandan, Yakın Doğu kaynaklı
öyküde, sava§çı tanrılar iki ayrı aileden gelir ve alma§ık ku§aklar olarak
görünürler: Alalu ve Kumarbi bir aile §eceresini, Anu ve Te§ub bir di­
ğerini temsil eder.428 Profesör Hoffner, bu kar§H ailelerin kar§ıt yarıküre­
lerden geldiğini belirtir: "Kumarbi bir yeraltı tanrısıdır, oysa Te§ub se­
mavi bir tanrıdır . . . Kumaebi'nin babası Ala! u, Anu tarafından tahtan
sürülür ve Anu'dan yeraltı dünyasında sığınma ister. Sonra, Anu, Ku­
marbi'den kaçınca göğe çıkar. Bu mitlerde bu ya da §U tarafa bağlılık
gösteren ilahların bir listesi çıkarıldığında, gök ve yeraltı dünyasının
muhalefeti doğrulanıyor. "429
Bu, mitin asıl amacına ili§kin bir gösterge sağlar mı? En erken biçi­
minde, muhtemelen, yeraltı ve yukarı dünya güçleri arasında geçen ve
yukarı dünyanın nihai zaferiyle sonuçlanan bir mücadeleyi yansıtan bir
ritüelle bağlantılıdır. Her durumda, mitin tedrici geli§imi ve yazınsal
biçiminin ineelikle i§lenmesi sonucu, orijinal törensel bağlamıyla arasın­
daki bağlar, Hitit dünyasına ula§ana dek doğanın farklı yanküreleri ya
da kar§ıt ailelerinden gelen tanrılar arasındaki ihtilaflarda hala izlene­
bilse de, gitgide zayıflar.
Bu gelenek, Yunan dünyasında ortaya çıktığı zaman, ardı§ık tanrılar
ku§ağı arasındaki mücadelelerin öyküsünü korudu. Ancak §imdi de te­
mel bir unsur kayıptı. Artık sava§ alanında kar§ıt doğal güçleri temsil
eden kar§ıt ailelerin üyeleri yoktu. Bu, gelenekteki büyük bir deği§ikliği
ve çatl§manın evrensel güçler temelinden ku§aklar temeline dönü§me­
siyle sınırlarında meydana gelen büyük daralmayı yansıtır. Geleneğin
ritüel kökenierinin izi kaybolmu§tur. Hesiodos'un §iirinin ritüelle ilgisi
yoktur. Bir hikaye anlatır, süreç içinde önceki tanrılar ku§ağının bir
§ecere çatısını kurar ve Olympos'ta ya§ayan tanrıların ortaya çıkması ve
utkuları için elveri§li bir ortam sağlar. Herodotos'a bakılırsa, malzeme­
sinin düzenlenmesinden ve hatta seçiminden, büyük ölçüde §airin ken­
disi sorumludur. Şair, büyük olasılıkla, özgün gelenekte birbiriyle müca­
dele eden iki ilahi soyağacının olduğunu pekala biliyordu. Ancak, gele­
nek bir kez ritüel kökenierinden koptu mu, bu, konuyla ilgisiz bir ayrın­
tı haline geldi. İki ayrı aile zinciriyle §ecere düzenine dayalı i§leri birbi­
rine karı§tırmanın bir anlamı yoktu.

428) Bkz. Hoffner ( 1975).


429) Hoffner ( 1990:39).
244 HiTIT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

Birçok theomachiasın (ilahlararası sava§) ortak özelliği, kaybedenle­


rin, her bakımdan yenilmi§ ve bazen tamamen parçalanml§ olsalar da,
ertesi gün zafer için sava§mak üzere yeniden ortaya çıkmaları ya da bu i§i
kendileri adına yapacak korkunç bir canavar yaratmalarıdır. Ne kadar
bölük pörçük olsalar da, Kumarbi döngüsündeki §arkılardan geriye ka­
lanların gösterdiği gibi, Fırtına Tanrısı'nın Kumarbi'ye kar§ı elde ettiği
zaferden sonra göğe yükselmesinin kendisini sağlama almaya çall§masıyla
bir ilgisi yok. Bir süreliğine yerine ba§ka bir tanrı -LAMMA-410 geçebii­
se de, esasen, Kumarbi'nin meydan okumalarına maruz kalıyordu. Bun­
lar, ikinci büyük §arkı döngüsü metninde, Ullikummi Şarkısı'nda
gerçekle§ir. Te§ub'la son bir hesapla§ma için kendi adına bu i§i yapacak
bir §ampiyon yaratma arayı§ındaki Kumarbi, bir dağ doruğuyla birle§ir.
Birle§meden diyorit (ye§ilta§) bir canavar çıkar. Kumarbi, "Bundan böy­
le ismi Ullikummi olsun," der. "Krallık için göğe çıksın. Güzel Kummiya
kentini (Fırtına Tanrısı'nın kenti) zaptetsin. Te§ub'u devirsin. Hububat
kabuğu gibi doğrasın. Ayağının altında bir karınca gibi öğütsün. Tasmi·
su 'yu ince bir karnı§ gibi koparsın. Onu bo§ çömlekler gibi parçalasın! "431
Oğlu, Kumarbi'nin emriyle doğduktan sonra lrsirra ilahları tarafın­
dan gizlice yeraltı dünyasına götürüldü ve ayakları yeraltı dünyasında
duran ancak Yunan kültür çevrenindeki Atlas gibi yeri ve göğü tutan
Ubelluri'nin sağ omzuna yerle§tirildi. Kumarbi, "Her ay, her gün daha da
fazla büyüsün! " diye emreder. Ve emri gerçekle§ir. O kadar büyür ki de­
niz ancak beline gelir ve bunu gören Fırtına Tanrısı büyük bir tela§a
kapılır. Haberleri Te§ub'a iletir ve Te§ub canavarla sava§maya karar ve·
rir. Ancak, hasmını görünce ümitsizliğe kapılır: "Tqub yere oturdu ve
gözya§ları ırmak gibi aktı. Te§ub, gözya§ları içinde, 'Böyle biriyle artık
kim sava§! göze alabilir? Kim çarpl§mayı sürdürebilir? Böyle bir deh§eti
kim göze alabilir?' dedi."
Te§ub böyle bir hasma kar§ı güçsüzdür. Kız karde§i Şau§ka, Ullikum­
mi'ye yakınla§mayı kabul eder, §arkıları ve cazibesiyle onu elde etmeye
çalı§ır. Yararı olmaz. Kıza, "Kimin için §arkı söylüyorsun?" diye sorar,
kocaman bir deniz dalgası. "Kimin için ağzını rüzgarla dolduruyorsun?
Ullikummi sağırdır; duyamaz. Gözleri kördür; göremez. Merhameti yok­
tur. Onun için git, Şau§ka, Ullikummi gerçekten kahraman olmadan,
kafatası korkunçla§madan karde§ini bul."

430) Bkz. Hoffner ( 1 990:39).


43 1 ) Bu ve ardından gelen paragraf, Hoffner tarafından çevrildi ( 1 990: 53-6).
MIT 245

Te§ub'un Ullikummi ile ilk çarpı§ması ba§arısız olur. Canavar,


Te§ub'un kenti Kummiya'nın muazzam kapısına ula§ana kadar büyü­
meye devam eder. Te§ub, çaresizlik içinde, erkek karde§inin önerisiyle,
eskiden Kumarbi'yi destekleyen Ea'ya, Mezopotamya Bilgelik Tanrısı'na
son bir ba§vuruda bulunur. Ea, çatı§mayı sona erdirmeye karar verir.
Gerçekte yeri gökten ayırmak için kullanılan keskiyi ister ve aleti Ul­
likummi'nin omzunu kesrnek için kullanır. Canavarın gücü tükenir ve
Ea tanrıları onunla sava§maya çağırır. Tanrılar 'sığır gibi böğürerek Ul­
likummi'ye ko§arlar.' Te§ub sava§ arabasına biner ve denize doğru sürer.
Öykünün sonu kaybolmu§ olsa da, muhtemelen, Te§ub ve hatta Kumar­
bi, son çarpı§mada Ullikummi'yle kar§ıla§ır ve onu yenerler. Kumar­
bi'nin egemenliği bir kez daha korunmu§tur.
Şarkının, içinde Zeus tiranlara yenildikten sonra yılan-canavar
Typhoeus'un Zeus'a ha§ kaldırdığı ve onun tahtını ele geçirmeye çalı§tığı,
daha özgül, Hesiodos biçemirıe uygun, mitolojik gelenekteki benzerleri,
Yunanistan'da bulunabilir. Ullikummi ve Typhon!fyphoeus arasındaki
daha yakın benzerlik, Typhon'un Ullikummi gibi göklere ula§acak kadar
muazzam bir §ekilde büyüdüğü sonraki Yunan geleneğind� . korun­
mu§tur.432 Ve, en önemlisi, Te§ub-Ullikummi ve Zeus-Typhon çatı§ması,
aynı yerde, Kuzey Suriye kıyısı üzerindeki Hazzi/Kasios'ta gerçekle§mi§tir.
Orijinal Hurri metninin olmadığı bir durumda, kökeni açıkça Hurri
olsa da, Kumarbi §arkı döngüsünün Hitit versiyonunun aslına ne kadar
yakın olduğunu bilemeyiz. Yeni bir çeviri olması kadar, ithal bir Hurri
geleneğine dayanan yeni ve özlü bir düzenleme olması da muhtemeldir.
ilahların Babil'e özgü Alalu, Anu, Enlil, Ea gibi isimlerinden, ilahi ege­
menlik için mücadele eden ardı§ık tanrılar ku§ağından ve yenilen tan­
rıların kendilerini yenen tanrılada yeniden sava§mak üzere ayaklan­
ması fikrinden anla§ıldığı kadarıyla, Hurri geleneğinin kendisi, açıkça,
eski Mezopotamya geleneklerinden gelmi§tir. Orijinal Mezopotamya
bağlamında, mit ve ritüel, her durumda sıkıca kayna§mı§tı.
Bu, net bir soruyu doğurur. Mit, ritüel bağlarnından koparılınca, niçin
önce Hurri, sonra da Hitit doğal çevreninde korundu? Diğer bazı dinle­
rin kanonik yazıları gibi, ruhsal ve törel bir rehberlik kaynağı olarak
görülmü§ olması pek olası değil. En iyimser gözle bile, Kurambi gelene­
ğinde ruhsal ya da törel bir CO§ku görmek mümkün değildir. llluyanka
mitindeki Fırtına Tanrısı e§değeri gibi, bu zaferin kazanılmasında
Te§ub'un kendi rolü ikincil bir rol olsa ve pek de kutlanmaya değer

432) Bkz. Apollodorus, Biblioıheca I. 39-44.


246 HITIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

görülmese de, gelenek, muhtemelen, Te§ub'un nihai zaferinin kutlan­


mast içindi; canavan ilk gördüğünde umutsuzluğa kaptlml§ ve gözleri
ya§larla dolmu§tU. Canavann alt edilmesine yönelik ilk adtmlan ancak
diğer tannlann inisiyatifiyle attl ve nihai sonuç, ancak Ea'nın, deyim
yerindeyse, zaferi tabakta sunmastyla alındt. Yine de, §arkt döngüsü Hurri
kültürel geleneğinin bütünleyici bir parçast olmu§tU ve geleneğin
geli§imci bir Hurrile§me bağlamt içindeki Hitit doğal çevreninde ko­
runmasınt sağlayan da ku§kusuz buydu. Profesör Lebrun, Hurri mitleri­
nin öğretici özelliklerini §öyle değerlendirdi: "Hititler'e temel bir dini
çerçeve sundu (mitler) ve belli tannlann kralltklan ve i§levlerini tamm­
ladt; -aym zamanda, timnlar arasındaki hiyerar§i için açtklayıct bir kahp
sağladt."433
Bütün bunlar, mitlerin sadece tabietiere yaztltp sonra da saray ar§ivine
gömülmediğini ·gösterir. Muhtemelen, stk stk tozlan ahmrdt ve uygun
bir dinleyici kitlesi önünde ezbere okunurdu. Bu, pekala, III. Hattu§ili ve
belki de oğlu ve ardth IV Tuthaliya dönemi saray faaliyetlerinin ah§llml§
bir özelliği olabilirdi. Her iki durumdaki ortak unsur, kralın kanst, diğe­
rinin annesi ve dini refomi programının önde gelen figürü, Hurri kökenli
kraliçe Puduhepa'ydt. Büyük olasthkla, saray ve tapınak bürokrasisin­
deki yetkililerin temsiliere kanlmak zorunda olmalan gibi, eserlerin
Kumarbi §arktlan gibi ezberden okunmast da, bu programın önemli bir
parçastm olu§tururdu. Bu, belki de, büyük bir yük değildi. Her §eyden
önce, §arktlar bezdirici nakaratlardan olu§an ilahi parçalan değil, tekrar
tekrar dinlemeye değer heyecanh hikayelerdi. Canavarlar, sava§lar, di­
ğer §iddet yüklü görevler ve aynnulanna dek betimlenen tuhaf cinsel
birle§melerin resmi geçidiyle, oldukça eğlendirici özellikleri vardt. Hika­
yelerin ülke çapında yaygın bir geçerlilik kazanmastm, belki de, bu özel­
likler sağladt. Bu hikayeleri anlatanlar, ku§kusuz, tüm çağlann okur ya­
zar olmayan toplumlanndaki gibi, Hitit dünyastmn köylü toplumlann­
da da suadan ki§ilerdi.

433) Lebrun ( 1995:1973).


13
B�kent

Şehrin yerine yabani otlar ektim. Fırtına Tannsı benden sonra kral
olaru ve Hattu§a§'a yerle§eni devirsin!

Kral Anitta, henüz yıktığı kenti, Erken Hitit-Asur Koloni döneminde


imparatorluğun Orta Anadolu'da yayılmasının önündeki ba§lıca engel
olan Hattu§a§'ı bu sözlerle unutulmaya mahkflm etti. Kent, §imdi, asla
yeniden yerle§ilemeyecek bir harabe halindeydi! Ancak tahripçisinin
laneti kısa ömürlü oldu. Yakla§ık 150 yıl sonra, terk edilmi§, yabani otlar
bürümü§ bu yerde yeni bir kent yükseldi. Kurucusu, büyük olasılıkla, I.
Hattu§ili'ydi. Lanetten haberdar mıydı bilmiyoruz, ne ki, bu metruk
yerin merkezi olduğu, geli§en yepyeni bir dünya ve güçlü bir krallık vizyo­
nuyla bu lanet kesinlikle bağda§amazdı. Doğal avantajları açıkça orta­
daydı. Etrafı çevreleyen yoğun ormanlar, kentte yapılacak ah§ap ağır­
lıklı evler için bol miktarda kereste sağladı. Çevredeki vaditerin tarıma
elveri§li toprakları vardı. Yedi kaynak, bütün yıl boyunca bol miktarda
su sağlıyordu. Yer, ileti§im güzergahı açısından hem kuzeyden güneye
hem de doğudan batıya iyi konumlanmı§tı. Ve bölgenin yukarısındaki
doğal kayalık çıkıntılar, kraliyer kalesine doğal ve kolay bir savunma
mevzisi sağlaml§tı.
248 HITiT DÜNYASINDA YPq.AM VE TOPLUM

Hattuşaş 'ın Ana Evreleri

Kentin varolu§unda be§ ana evre bulunuyordu. İlki, yakla§ık ikinci


binyılın ba§ında, Erken ve Orta Bronz Çağ arasındaki geçi§ dönemine
kar§ılık geliyordu. İkincisi, Asur Kolani dönemine aitti ve kentin Anit­
ta tarafından yıkılmasıyla sona ermi§ti. Be§incisi, Bronz Çağı'nın so­
nunda yıkılmasının ardından, kentin daha mütevazı ölçekte yeniden
in§a edildiği Hitit-Frig sonrası döneme aitti. Biz, üçüncü ve dördüncü
a§amalarla, yani Hattu§a§'ın Hitit Hanedam'nın kraliyet merkezi, Hat­
tİ Ülkesi'nin ba§kenti olduğu zamanla ilgiliyiz.
Üçüncü evreye l. Hattu§ili'nin kenti dememiz yerinde olacaktır. En
fazla 1 .25'e 0.5 kilometrelik yakla§ık boyutlarıyla, bir Yakın Doğu kra­
liyet ba§kenti için nispeten küçüktü. Hattu§ili'nin ilk kraliyet sarayını
yaptırdığı yerle, Vasiyet'inde bahsettiği aile biziplerinin ve entrikaların
kaynağı olan, kente hakim bir akropolisle (§imdi Büyükkale) çevrelen­
mi§ti. Kuzey ve güneyini çevreleyen, dimdik uzanml§, neredeyse eri§ilmez
araziye kıyasla, yumu§ak eğimli etekleriyle güney ve batı tarafları daha
kolay ula§ılabilen ve daha fazla tahkimat gerektiren bölgelerdi. Bölge­
nin yapay teraslada düzle§tirilmesi gerekmi§ti. Bir viyadük, akropolisi,
küçük kentin kalan bölümüyle bağlantılandırıyordu. Dı§ saldırılara açık
olması, l. Mur§ili'nin de öldürüldüğü karı§ıklık dönemlerinde hep var
olan tehdit, yakla§ık sekiz metre kalınlığında surların in§a edilmesini
gerektirdi. Büyük olasılıkla onbe§inci yüzyılda, ll. Hattu§ili döneminde
yapılan surlar, içten dirsekli tüneller ve küçük kapılada sonraki Hitit
istihkam mimarisinin çoğu özelliğini ta§ıyordu.
1 400 yılı dolaylarında, Hitit anayurdu, sınırların her yönünden ge­
len dü§man saldırılarına dayanamadı. Bu sözde e§merkezli istilalar
sırasında, Hattu§a§ kuzeydeki Ka§ka bölgesi güçleri tarafından yağma­
landı ve yakıldı. Ba§kentini olu§turduğu krallık yok olmanın e§iğindeydi.
Ancak her §ey bitmemi§ti. Biiyük ölçüde geleceğin kralı l. Şuppilu­
liuma'nın askeri dehasıyla dü§man güçleri sistematik olarak ülkeden
sürüldü ve krallık için tarihindeki en parlak dönem ba§lamı§ oldu. Böy­
lece, HattU§a§, iki yüz yıl sonraki dramatik yıkımına kadar süren dör­
düncü evresine girdi. Ka§kalılar'ın kenti yağmalamasından pek iz kal­
madı. Ve kentin bu son Hitit evresindeki yoğun yapılanma, yıkılıp gitmi§
olanlardan geriye kalan izierin neredeyse tümünü süpürdü.
Hattu§a§'ın restorasyonu ve yeniden geli§imi, muhtemelen, Şuppilu­
liuma ya da, eğer sarayın geçici olarak Samuha'ya ta§ınmasından sonra
kraliyer koltuğuna yeniden oturacak kadar uzun ya§adıysa, babası III.
BAŞKENT 249

,
.,,--------
MEZARLIK
" -- ........
,' ..,, YAZILIKAYA -

',/ �
���
.... ",... amba

/ �'1:"


Kapı' / ,ff
1 ........

Kapı /1 pı / '<:: ,
..�

............\
(;f'� K

,
1 Kapı
',
� Tapınak I \
X/ AŞAGI
.,'
ı , ŞEHİR
ı 'J, ........ .
Kap ') � -,

"
\

.:().
)
YUKARI

ŞEHİR
�Cl"�;'>"'
ı-"'�,('""'n
YENİCEKALE
ANA
TAPlNAK KRAL KAPISI
ALANI

SFENKSLİ KAPI

o ı 00 200 300 400 soo


HATTUŞAŞ

Resim 10: Hattu§a§' ın Planı


250 HITIT DÜNYASINDA YAŞI'M VE TOPLUM

Tuthaliya zamanında ba§ladı.434 Ancak, Şuppiluliuma'nın, kentin bir


buçuk asır sonra gerçekle§ecek görkemli tasanlarından herhangi birin­
de katkısının olup olmadığı bilinmiyor. Askeri konularla me§gul ol­
masından dolayı, buna meyli olsa da, yeni ve görkemli bir kentin pazım
planında ve yapımında rol oynayacak zamanı pek olmadı. Sonraki olay­
lar, ölümünden sonra ardılının nasıl bir kenti devraldığı konusunda pek
bilgi sağlamıyor. Oğlu Mur§ili'nin kentin o zamanki acınacak durumu­
na ve veba felaketinden kırılan nüfusa ili§kin tanıklığını olduğu gibi
kabul edersek, kentin onanma muhtaç bir durumda olduğu dü§ünülebilir.
Eğer öyleyse, kentin esas geli§imi, saltanatının ilk bölümünde krallığı
hala vebanın etkisine maruz kalan Mur§ili dönemine rastlamamı§tır.
Ne olursa olsun, Mur§ili, anla§ılan, tıpkı babası gibi, saltanatının nere­
deyse her yılını askeri seferlerde geçirdi ve seferde olmadığı zamanlarda
kraliyecin diğer acil i§leri ona ba§kentin geli§imine ayıracak çok az za­
man bıraktı. Bir yeniden geli§im programı hazırlaml§ olsaydı bile, bu,
oğlu ve ardılı Muvatalli'nin ba§kenti Tarhuntassa'ya aktarması nede­
niyle kesinlikle sekteye uğrayacaktı. Hattu§a§· tamamen terk edilmedi,
ba§katip Mittannamuva'nın yetkisine bırakıldı. Bununla birlikte, statü
olarak gerilemesi ve kaynaklarının yeni ba§kente yönlendirilmesi, kaçı·
nılmaz olarak, maddi gerileQleye yol açtı.
Hattu§a§, Muvatalli'nin oğlu ve ardılı Urhi-Te§ub yönetiminde, bir­
kaç yıl içinde ba§kent olarak restore edildi. Ancak, Urhi-Te§ub'un tah n
görece kısa ve istikrarsız bir ·dönem için ele geçirmi§ olması, muhteme­
len, kentin kötü durumunun devam ettiği anlamına geliyordu. Aslında,
. Urhi-Te§ub ve amciı.sı Hattu§ili arasındaki iç sava§ sırasında kentin daha
da büyük zarar görmü§ olması, ihtimal dl§t değildir. Hattu§ili'nin, yeğe­
ninin tahtını zorla ele geçirdikten sonraki bir ifadesi, iki hasım güç
arasında ya§anan, kraliyer hazinesi dahil birçok kamu binasının yıkıl­
masına yol açan sava§ ın, ülkeyi bir dı§ dü§manla sava§ml§ ..gibi kırıp
geçirdiğini gösteriyor.
Ancak, sonuçta, krallığın son yıllarına yakla§ırken, sönmeden önce
en parlak halini alan bir havai fi§ek gibi, kent, tahminierin ötesinde bir
görkem ve ihti§ama ula§tı. Bu anlayı§ın özü, tasarımı ve uygulaması,
tamamen, IV. Tuthaliya'ya, Bronz Çağı hanedanının üçüncü ve son kralı­
na atfedilir. Kentin yeni biçimini alması, kesinlikle, onun zamanına
rasdadı. Ne ki, tasarımı değilse bile temel fikri, babası ve öncülü III.
Hattu§ili esinlemi§ olabilir. Yazılıkaya'da bulunan, baba ve oğlun birlik-

434) Bkz. Bryce ( 1998a: l65-7).


�KENT 25 1

te payla§tığt milirabın yeniden biçimiendirilmesi dü§üncesi de ondan


çtkml§ttr. Hitit tahtının yasal mirasçtlanm olu§turan bir aile §eceresini
üstün ktlma konusunda babast gibi arzulu olan Tuthaliya, ba§kentteki
köklü geli§imi, muhtemelen, bunu yapmamn önemli bir aract olarak
gördü. Bu yeni kent, arttk hep onun kraliyet hanedam damanyla bir
tutulacakn: bu damar, Hattu§Ui'nirt karde§i Muvatalli dönemirlde ya§adt·
ğ1 küçük dü§me ve çarptct statü kaybının ardından, Hattu§a§'ın ayrtcahklt
konumunu bir kez daha güçlü bir biçimde ortaya koymu§tu.435 Zorba da
olsa, bu yolla, her §eyi eski düzenine oturtan bir gelenekçi rolünü üste·
lenebUirdi. Bu, ona, birçok taraftan, hem insan hem ilah olarak, kesirl·
likle, destek sa�layacaktt. Üstelik, yeniden geli§en ba§kentin büyüklü�ü
ve ihti§amt, yabanct ve vasal yöneticilere, buranın asti sahibinın 'Büyük
Kral' unvanına tam anlamtyla layık oldu�unu dü§ündürecekti.

Kentin Yerle�im Plaru


Kentin iki ayrt bölümü vardt. Astl �ağl Şehir' (Hattu§Ui §ehri ded�i­
miz yer) , ba§kentin kuzey bölgesini kaplardt ve buraya kraliyet akropo·
lisirtirl güneydoğu bölümü hakimdi. Kuzeydoğusunda kentin en büyük
ve en önemli tapınağt olan Frrtına TanrlSt Tapınağt vardt. Akropolis'teki
saray kompleksi, onüçüncü yüzytlda Tuthaliya tarafindan büyük ölçüde
yenilendi. Ne var ki, kentin, güney yönünde iki katından daha fazla
büyüyerek 165 hektara varan devasa geli§imi, Tuthaliya döneminin en
§a§trtlct ba§amtydt. Orijinal kente bakan ve genellikle 'Yukan Şehir'
olarak sözü edilen (Tuthaliya kenti de dediğimiz) , 1978'den itibaren
Alman kaztlannın yo�unla§tlğt yer bu bölgededir.
Bu kaZtlara kadar, kentirl son Hitit evresinde ula§tl�l stmr, kenti
tamamen ku§atan surlardan biliniyordu. Surlarda, 20 metre arahkla
yerle§tirilmi§, 8-1 O metre yüksekl�irtde kuleler, birkaç tane de iki yanın·
da birer kule olan giri§ kapılan vardrr. Bu kaptlardan en ünlüleri, amtsal
kabartma heykellerle süslü Aslanh Kapt, Kral Kaptst·ve Sfenksli Kaptdrr.
Kentin kuzeybatt bölümündeki iki kaptdan A§a�t Şehre geçU�. Yukan
Şehir'de (2'den 5'e kadar numaralandmlan) , yeni bölgenin genel amact
ve yaptstm gösteren Uk belirti saydığrrmz dört de tapmak açt�a çtka·

435) Hattu�a�'ın Hitit ba�kenti olarak restorasyonu Urhi-Te�ub yöneriminde


gerçekle�se de, Hattu�ili'nin bu karann alınmasındaki rolü, muhtemelen; önemlidir.
Bkz. Bryce ( 1998a: 2 77). Ne olursa olsun, sonraki yıllarda, bu çabanın semeresini
sahiplenmekre tereddüt etmedi.
252 HITIT DÜNYASINDA YAŞNA VE TOPLUM

Resim l l : Yukarı Şehir'deki tapınaklar

rılmı§tır. 1 978 yılından itibaren Profesör Neve tarafından yürütülen


kazılar sırasında, Yukarı Şehir'de, burasının kutsal ve törensel yapısını
doğrulayan ve bir kilometre karelik bir alanı kapsayan 26 tapmak daha
ortaya çıkarılmı§ttr. Eski kentin 'organik geli§imi'ne zıt biçimde, tümüyle
plana uygun olarak in§a edilmi§tir. Ancak, A§ağı ve Yukarı Şehirler,
tamamen farklı yapıda ·ve anlayı§ta ortaya çıkmı§ ve yüz yıl kadar ayrı
dönemlerde geli§mi§ olsalar da, yine de, aralannda maddi ve manevi
anlamda güçlü bir bütünlük söz konusudur. Yukarı Şehir, muhtemelen,
bilinçli olarak bu §ekilde planlanmı§tır. N eve, tüm kentin genel planının
-cismani dünya olarak sarayla, tanrısal dünya olarak tapınak-§ehirle ve
arada fani olandan ölümsüze geçi§ sağlayarak uzanan kült bölgesiyle­
Hititler'in kozmik dünya biçimini simgelediğini dü§ünüyor.436
.
Kemerli, yanlarmda kuleler olan üç ana kapı, §ehir surla nnm güney
dönemecine simetrik biçimde yerle§tirilmi§tir, tapınak bölgesi civann·
dan kuzeye giden yol, kayalık üzerine in§a edilmi§ ve iki dev sfenks tarafm­
dan korunan, §imdilerde Ni§antepe olarak bilinen bir burçla sona erer.437

436) Neve ( 1 993:85).


437) Bkz. Neve ( 1 993:22). Nişantepe yerleşim planının açınlanması için bkz. N eve
(1933:58-63).
BAŞKENT 253

Yakındaki Südburg kompleksiyle birlikte, tapınak bölgesiyle saray alam


arasında bir hat olu§turur. Profesör Neve, üç giri§ yolunun, §enliklerde
kutsal törensel bir yolla bütünle§tiğini dü§ünüyor. Şenlik alayı Tapınak
5'ten ba§lar, Kral Kapısı yoluyla §ehrin dı§ından geçer ve sonra sur di­
binden bir merdivenle Sfenksli Kapı burcuna çıkar; oradan a§ağıya, bur­
cun batı tarafına çıkan ikinci merdivene yönelir ve burcun bu tarafın­
dan da tekrar kente girdikleri Aslanlı Kapı'ya inerler.438

Kentin Doğası ve İmgesi


Mevcudiyetinin en azından son yüzyılına dek, Hattu§a§, tamamen kutsal
törensel bir özelliğe büründü. Neve ve diğerleri, neredeyse tamamı Yukarı
Şehre adanan çok sayıda tapınaktan ve diğer kutsal yapılardan bu sonuca
vardı. Ancak, bu sonuç üzerinde biraz dü§ünmemiz gerekiyor. Öncelikle,
mimarileri ve ikonografileri hakkındaki bilgilerimizden yola çıkarsak,
birçok kadim kent, bu yolla, bir kategoriye konulabilir. Boğaz'daki
muhte§em kent Konstantinopolis klasik bir örnektir. Perikles dönemi
Atinası bile tapınak ağırlıklı arkeolajik kalıntılarıyla ve kutsal tören gü­
zergahıyla -Panteon Yolu- böyle kategorize edilebilir. Muhtemelen, Hitit
dünyası da bize birçok örnek sağlayabilir. Aslında, anayurdun en önemli
bölgesel kentleri, Arinna, Nerik ve Zippalanda gibi, aynı zamanda, mima­
ri özellikleri ve genel yerle§im planları -daha küçük ölçekte olmaları
d1§ında- ba§kentten belirgin biçimde aynlmayan 'kutsal �entler'di.439
Ku§kusuz, tamamen emin olabilmemiz için kent isimlerinin fiili
yerle§im bölgeleri ve maddi kalıntılarla sıkı sıkıya bağlantılı olması ge­
reklidir. İsimler ve yerler arasında kanıtlanabilir doğrulukta bağlar ku­
rulması da bazen yanıltıcı olabilir. Öyle bile olsa, bazı bilimadamları,
Arina ya da Zippalanda'nın, Sfenksli Kapı'nın iki yanındaki bloklar
üzerinde yer alan ünlü kabartma sahneleri -büyük olasılıkla- dini bir
§enlik alayı özelliği ta§ıyan ve §imdilerde Alacahöyük (Hattu§a§'a
yakla§ık 30 kilometre) olarak bilinen yerle özde§ turulmasını çoktan
önerdiler (bkz. l l . bölüm); §ehrin tam giri§inde, göze batan bir yerde
duran bu kabartmalada ve içindeki saray-tapınak kompleksiyle birlik­
te, burasının da 'kutsal, törensel bir kent' olduğu anla§ılmaktadır. Pro­
fesör Mellink, bütün kompleksin kutsal bir nitelik ta§ımaması duru-
438) Neve ( 1 989-90: 7; 1993: 18). Bkz. Singer ( 1 998a:40).
439) Ku�kusuz, ba�ka i�levleri de vardı. Öme�n, Arinna, aynı zamanda, bir altın,
gümü� ve bakır ustalan merkeziydi.
254 HITIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

munda, kent surlarının bir parçasını olu§turan bir kapıda bu tür §enlik
ayinlerinin tasvir edilmesinin §a§ırtıcı oldu�unu dü§ünüyor.440
Burada bir uyarı notu gerekiyor. Belli kentleri bu §ekilde sınıflan­
dırırken, dini faaliyetlerin ya§amın neredeyse bütün yönlerine sızdı�ı
bir dünyada, dinsel olanla dünyevi olanı kolayca ayıramayaca�ımızı unut­
mamalıyız. Bir kenti kutsal olarak tanırolarken di�erlerinin dünyevi
oldu�unu ima etmek, muhtemelen, bir Mısırlı, bir Babilli ya da -kadim
veya modem- birçok uygarlı�ın üyeleri için oldu�u gibi, bir Hititli için
de pek anlamı olmayan bir ayrımı ortaya koymaktır. Hitit dünyasında,
çe§idi büyüklükteki bütün kentler, muhtemelen, çok büyük ölçüde,
ya§amın §U ya da bu tanrının onuruna verilen §U ya da bu tür dini faa·
liyeder etrafında döndü�ü tapınak kurulu§larının egemenli�deydi. Her
§eyden önce, ilgi gösterilecek çok fazla ilah vardı ve hepsi de ba§kentte
ve diğer büyük merkezlerde ağırlanamazdı.
Hattu§a§'ın varlı�ının son yıllarındaki olağanüstü geli§imi, Hitit
İmparatorluğu'nun birinci kentinin, aynı zamanda,·Geç Bronz Çağı'nın
bütün önde gelen metropollerinden biri olduğu konusunda ku§kuya yer
bırakmamak ve hayranlık uyandırmak için tasarlandı. Bu, ilk olarak,
kente yakla§an bir konuk §ehrin be§ kilometre ötesine kadar uzanan
surlarla kar§ıla§tığında hissedilirdi. Ana kazamat yerden on metre yük­
sekliğe in§a edilmi§ti ve tahkirnar boyunca yirmi metre aralıklarla diki­
len kuleler vardı. Önünde, yine ana surdakiler gibi aralıklarla
yerle§tirilmi§ kulelerle, ikinci bir perde duvar bulunuyordu. Engebeli
araziye maharede uydurı.ilmu§ surlar, sadece Yukarı Şehri ku§atmıyordu,
kuzeydoğuya uzanarak derin bir bağaza ula§tıktan sonra, §ehir sınırları
içindeki, §imdilerde Büyükkaya denilen kayalık çıkıntıyı da çevreliyor·
du. Geçidi kuzey ve güneyden iki kez geçen bu kuzeydoğu uzantısı (ken­
tin nihai yıkıl1§ından önce tamamen bitirilememi§ olsa da) , muhteme­
len, Geç Bronz Çağı'nın en etkileyici mühendislik ba§arılarından biriy·
di. Ancak, burasının gerçek bir pratik amaçla değil, gösteri§ için
tasarlanmı§ olduğu dü§ünülebilir. Dr. Singer, yeni kentin istihkamları
için, genel olarak benzer yorumlarda bulunuyor; kararlı bir askeri sal­
dırıya direnmekten çok, bakanları, belki de tanrıları etkilerneye daha
uygun olduğunu söylüyor.441
Hattu§a§'ın yeni, görkemli yüzünü dünyaya duyurmaya yönelik tut­
kuya, Hitit toplumunun §enli�e odaklanmı§ yapısına bakılırsa, ba§kentin

440) Mellink (1974:204-5).


44 1) Singer ( 1 998a:42).
BAŞKENT 255

Resim 1 2: Aslanlı Kapı

yeniden geli§mesinin, tebaanın, yabancıların ve tanrıların birlikte katıl­


dığı, sıra sıra uzayan bir maiyet e§liğinde, firavun Akhenaten'in yeni
kenti Akhetaten'de yaptığı kutlarnalara benzer görkemli kutlamalarla
öne çıkarıldığını pekala dii§ünebiliriz. Ancak, vasal yöneticilerin ve ileri
gelen yabancıların kente yaptıkları resmi ziyaretler, kente girdikleri
andan itibaren, her zaman büyük tantana ve törenle kutlanmı§ olmalıdır.
Bunlar, ayrıca, vasal devletlerden gelen haraçiarın -altın ve gümü§ kap­
lar, keten giysiler, en iyi kalitede,442 kırmızı ve mavi boyalı yün dokuma-

442) Ugaritli ll. Nikmaddu'nun gönd�rdiği haraç gibi (CfH 47); ilgili bölüm Beckman
tarafından çevrilmi§tir ( 1 996a: 152).
256 HiTiT DÜNYASINDA YfW'M VE TOPLUM

lar, Büyük Kral'a karde§ yöneticilerin elçilerinin getirdi�i hediyeler­


sergilendi� toplantılardı.

Ana Girişler

Resmi ziyaretçiler, çok büyük bir olasılıkla, ba§kente güneybatı


giri§inden, �lanlı Kapı'dan girerdi; buraya Aslanlı Kapı denilmesinin
nedeni, dı§ kapı pervazında, kentten dl§arı do�ru bakan bir çift aslanın
yer almasıdır. Kentin dü§manlarıyla çarpı§maya hazır, kötü niyetle
yakla§anlara kükreyerek meydan okuyan aslan protomlan, kayadan çık­ •

mak üzereymi§ gibi, tam ortaya oyulmu§lardı. Bu, onlara bakmanın en


azından bir yoludur. Metinlerde yer alan, avının üzerine acımazsızca
atılan aslan gibi güçlü hükümdar imgelerinin fiziksel yansıması olan bu
aslanlar, Hitit dünyasının, özellikle Hitit kraliyet ailesinin, bir tür ge­
nelgeçer simgesi olmu§ tU. Ku§kusuz, aslan simgesi, ça�lar boyunca, kra­
liyet ve aristokrat kökenli birçok hanedanın tercihi oldu. Hititler, aslan
üzerinde kesinlikle bir tekel kurmaml§tt. Avrupa gelene�nde, aslan sim·
gesinirı kullanımı, ana giri§in üzerirıdeki kar§ılıklı aslan kabartmalarının,
pek de dü§ ürünü sayılamayacak bir yakla§ımla, Agamemnon Evi'nin ve
Batı dünyasının ilk hanedan arması oldu�u söylenen, Mykenai'deki
Aslanlı Kapı'ya (Hattu§a§'ın Aslanlı Kapısı'nın yakın bir ça�cılı) kadar
geriye uzanır.
Şimdi yıpranmı§ olsa da, özellikle desenli yelelere gösterilen özende
ortaya konuldu�u gibi, Hattu§a§ aslanlarının nasıl dikkatle ve titizlikle
tasvir edilmi§ olduklarının i§aretleri hala görülebilir. Bu eskimi§ halle­
riyle bile, özellikle ürkütücü de�ldirler. Aslında, Hitit aslanları, Asur
kabartma heykellerinin, hatta ünlü Mykenai yalım-hançer minyarürün­
de tasvir edilen yırtıcı hayvanların aksine, nadiren yırtıcı görünü§tedir.441
Genellikle, daha uysal görünü§lü yaratıklardır. Hattu§a§ aslanlarının
kente düzenlenecek bir dü§man saldırısına kar§ı kenti savunacak olan
kimselerin yırtıcı ruhunu simgeledi�i dü§ünülmü§se, bu, dü§manın cesa­
retinin kırılmasına hizmet etmekten çok, kentin kendine duyduğu güve­
ni artırmaya yarardı. Yırtıcılıktan ziyade kraliyet vakarını yansıtırlardı.

• Protom; ba§ ve boyun kısmı masif bir bütünden dı§arı uzatılarak büyütülmü§

tasvir. (y.n.)
443) Hitit sanatında aslan tasvirlerine ili§kin kısa bir tanımlama için bkz. Akurgal
(1962:1 13- 14).
BAŞKENT 257

Resim 13: Kral Kapısı

Esasen, ziyaretçiye, Hitit dünyası kraliyer tahtının bulunduğu kente


girmek üzere olduğunu hatırlatmaya yarayan simgesel bir i§levleri vardı.
Güneydoğu kapısı, giri§in sol iç tarafındaki yontma figürden dolayı,
genellikle, Kral Kapısı olarak bilinir. İ ki metreyi a§kın yükseklikteki bu
anıtsal figür, Hititler'in en güzel sanatsal çalı§malarından biridir; o ka­
dar güzeldir ki, bazı ele§tirmenler, tamamen yersiz bir tavırla, yabancı
bir sanatçının elinden çıktığını ileri sürmü§lerdir.444 Günümüze ula§an,

444) Kohlnıeyer ise ( 1 995:2648), tersine, fıgürün planının Hitit insan tasviri ilkelerine
tamamen uyduğunu i§aret ediyor.
258 HITiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

çoğu düz, alçak Hitit kabartmasının aksine, bu figür, göğüs kıllan ve


tırnak çevresindeki deriler dahil, son derece titiz anatomik ayrıntılarla,
vücut planını ve adale yapısını gerçekçi olarak resmeden plastik bir
anlayı§la, kabarık biçimde tasarlanml§tır.
Figür erkektir. Sava§çı giysileri ve donanımı vardır. Uzun ku§tüyü ve
yanaklarıyla bir mi�eri vardır ve kilt giym�tir; sağ elinde bir sava§ bal­
tası ta§ır ve yanında eğri bfr kılıç görünür. Saçları Hitit tarzı, uzundur.
Kentten ayrılanlara bakıyormu§ gibi durduğundan, yüzünün bir kısmı
görülmektedir. Yüzünde iyi niyetli bir insanın ifadesi vardır. Vedala§ırken
selam verir ya da bir jest yapar gibi, sol kolu yukarıdadır ve yumruğu
sıkılı vaziyettedir. Heykel, Kral Kapısı'ndan esinlenilm� olsa da, aslın­
da bir tamıyı temsil eder. Büyük olasılıkla, Tuthaliya'nın koruyucu ilahı
Şarruma'dır; kent gir�indeki varlığı, yol göstericiliği ve kc,.·uyuculuğuy­
la, krala ilerdeki askeri seferlerde her zaman yanında ola<..dğınırı temi·
natını verir.
Sfenksli Kapı, Kral Kapısı ve Aslanlı Kapı arasıııda, kentin en yüksek
noktasında (§imdilerde Yerkapı) yer alır. Yerkapı'nın sağladığı savun­
mayla saldırılara kar§ı iyi korunan ve, Bittel'in dediği gibi, dl§ dünyaya
yegane dalaylı geç�i sağlayan bu kapı, kente gir� ve çıkl§larda düzenli
olarak kullanılmazdı. Gir�te, kapı pervazlarına, biri kentin dl§ına diğe·
ri içine doğru bakan iki çift sfenks oyulmu§tur. Ayrıntılarda bazı deği·
§iklikler olsa da, (dl§ kapı dikmelerine yüksekliği iki metreyi a§an sfenks­
lerin oyulduğu) Alacahöyük'ün çe§itli yerlerindeki ikonografide, sıkça,
anıtsal ölçülerde var oldukları görülür. HattU§a§'ın Sfenksli Kapısı'nda,
iç tarafa bakan figürler, iki çiftin en özenle i§lenm� olanlarıdır. Figürler,
bir kez daha, kayadan çıkmak üzerelerm� izlenimini verir, ön kısımları
neredeyse tamamen bağımsız gibi dururken, bedenin geri kalan bölüm­
leri, dikili kuyruklarına kadar yüksek profilden yansıtılml§tır. Kıvrımlı
büklümlü modeldeki saçları spiral dallar gibi oyulmu§, kanatları görkemli
yelpazeler gibi açılml§ tır. (Bu açıdan, uçları kıvrımlar halinde göğse dü§en,
Mısır tarzı, ba§lıklı rahip cüppesi giyen Alaca sfenkslerinden ayrılır­
lar.)445 Yüksek orunlarından a§ağı kentteki faaliyetleri sessizce izlerler.
Kanatları altında kent halkının korunduğu -en a:ından §imdilik- iyi
güçleri temsil ederler.

44i) Bkz. bunun bir Mısır Hathor snç biçimi oldu�unu kaydeden Canby'nin yorumlan
( 1 01N: I 2 1).
BAŞKENT 259

Tapınaklar

Sfenksli Kapı'dan kente girildi�inde, merkez tapınak bölgesine gelinir.


Burada, büyükleri 1 200- 15000 metrekare, küçükleri 400-600 metrekare
arasında de�i§en oranlarda, yakla§ık 25 tapınak kümelenmi§ti. Ço�u,
aynı tasarım ve planla, krallı�ın son yıllarında in§a edilmi§ti: bir holle
tanrı tasvirinin saklandı�ı adytona ya da iç mabede geçilen, sütunlu bir
giri§i olan iç avluya açılan büyük bir giri§ kapısıyla, kare ya da dikdört·
gen planlıydılar. Bu en kutsal yer, bilinçli olarak, giri§ kapısından bakın·
ca do�rudan görünmeyecek biçimde tasarlanml§tı ve daima merkezden
uzaktı. Mabet zemininin altına, ço�u kez, bir badrum odası ya da hücre
in§a edilirdi. 446 Tapınakların kült heykelleri, di�er yontma süslemeleriy·
le birlikte, çoktan kaybolmu§tur. Ancak, Tapınak 2 ve 3'ün mimari süsle­
melerinin bir bölümünü olu§turan bu tür yaratıkların kalıntılarından
anla§ıldı�ına göre, aslan ve sfenks kabartmaları, muhtemelen, bir za·
manlar duvarları ve sütun kaidelerini ve belki de muhafız figürler olarak
giri§ kapılarını süslüyordu.447 Heykeltıra§lık süslemelerinde, figürleri
kireçta§ı zeminden ayırmak için, koyu ye§il granite benzeyen gabro kul­
lanılırdı. Aynı materyal, A§a�ı Şehir'deki Fırtına Tanrısı Tapına�ı'nda
da kullanılml§tı (burada da, tapına�ın güney deposunda, i§levi bilin·
meyen, küp §eklinde, büyük ye§im ta§ından bir malzeme bulundu). Bu
malzemenin, muhtemelen, süslemenin ötesinde bir önemi vardı. Kült
imgelerine ilaveten, di�er ba�ımsız figürler, boyalı friz veya boyalı alçı
frizlerle birlikte tapına�ın süslenmesinde kullanılmı§ olabilir. Ancak,
küçük bir heykelcik, saçı kabı ve di�er adak kabili nesneler koleksiyonu
dı§ında, bu süslerden ya da tapına�ın ritüel ve törenlerinde kullanılan
parçalardan hiçbir iz kalmaml§tır.
Kazılar, insan eliyle yapılmı§ daha verimli bir grubun olduğunu orta·
ya çıkarmı§tır. Bütiin tapınakların ürettiği bir dizi yazılı materyal -dam·
ga mühürler, kil mühürler, mühlir baskılar ve kil tabletler, kayıt bağışları,
ritüel prosedürler ve kehanet soru§turmaları- genellikle mahzen kat­
larında bulunduğundan, tapınak mahzenlerinin ar§iv odası olarak kul­
lanıldığı anla§ılmaktadır. Tapınak 15 ve 16'ya ait büyük koleksiyonları
içinde, iki dille yazılmı§ mitolojik Hurri-Hitit tabiederim ve Gılgamı§

446) Neve'in genel tanımları ve zemin planiarına göre (1 993:23-6).


447) Bkz. Nc\'e ( 1 993:39-40}; aynca Singer ( 199Ba:]8}.
448) Diğer §eyler yanında, Fırtına Tannsı Ebla Şenliği'yle de ilgili olduklarını kaydeden
Neve'dcn.
260 HiTiT DÜNYASINDA YAŞ/'M VE TOPLUM

destanının Akad dilinde bazı bölümleri vardır. Bu, tapınakların katip


egitim merkezleri olarak üsdendigi i§levler açısından bir kanıt sagla­
yabilir. Tapınak personeli, ku§kusuz, tapınagtn yanındaki ikametgahlar­
da kalıyordu. Buraları da atölyelerdi. Daha önce kaydettigirniz gibi, Hi­
tit tapınaklarının salt kült temelinin ötesinde -idari, ekonomik ve en­
düstriyel- bir dizi i§levi vardı.
Merkez tapınak bölgesinin her iki yanında büyük birer tapınak alanı
-Tapınak 5 ve 30- vardı. Anla§ılan, Yukarı Şehrin simetrik planına uy­
gun olarak, her biri kentin ana giri§ kapılarına yakındı ve belki de tören­
lerle ilgili olarak ve i§levsel açıdan bu kapılarla baglantılıydı. Tapınak 5
alanı, Kral Kapısı'nın yanındaydı; Tapınak 30 alanı ise Aslanlı.Kapı'nın
yanında yer alıyordu. Profesör Neve, neredeyse 3000 kilometrekarelik
bir alan içindekıi. Tapınak 5'in, ku§kuya yer bırakmayacak biçimde, Yukarı
Şehir'deki en büyük kutsal yapı olduğunu ve bir saray-eki ve üç '§apel'le
tamamlanan özel yerle§im planı nedeniyle de dikkat çekici oldugunu
kaydediyor. Bunlardan birinde ('A Yapısı') , yakla§ık 90 santim yük­
sekliğinde, kısa e tekli, mızraklı ve boynuzlu bir ba§lık giymi§ bir s�va§çıyı
tasvir eden bir kabartma bulundu. Sol yumruğunun üzerirıde hiyeroglif
yazıyla Tuthaliya'nın adı yer almaktadır. Boynuzlu ba§lık, tannla§tırılmı§
ve bu nedenle de ölü bir hükümdan gösterdiğinden, Neve, böyle
ki§ile§tirilmi§ Tuthaliya'nın, IV. Tuthaliya'nın atalarından (muhteme­
len Tuthaliya'nın büyük, büyük, büyükbabası) bir ada§ı olduğunu ve §apel
kompleksinin kralın soyundan atalara -lll. Tuthaliya, büyükbabası
Mur§ili ve babası Hattu§ili'ye- adanmı§ oldugunu ileri sürüyor.449 Ne­
ve'in vardığı sonuç, açık bir kanıt içermese de, Tapınak S'in ibadet için
ayrılan özel §apellerle kralın özel yeri olarak yapıldığı dü§ünüldüğü za­
man, makul görünebilir.
Bu da, yine, kapı üzerinde yer alan ve içerideki çevrili alana bakan
yontu figür dikkate alındığında, tapınak çevrili alanıyla Kral Kapısı
arasındaki yakın ili§kiyi gösterir. Figürün konumu, kapıya, ağırlıklı ola­
rak, bir çıkış kapısı özelliği verir. Kent terk edilirken görülen son imge­
dir. Kral Tuthaliya içirı en uygunu, bunun kendi koruyucu tanrısı Şarruma

449) Neve ( 1 993:36), bunu, merkez tapınak bölgesindeki, üzerinde Tuthaliya'nın


(IV) babası Hattu§ili ve dedesi Mur§ili'den sonra §ecerenin üçüncü üyesi olarak görüldü�ü
bir ta§ anıttan yola çıkarak ileri sürüyor. III. Tuthaliya'nın oğlu ve I I . Mur§ili'nin babası
I. Şuppiluliuma da, IV. Tuthaliya'nın soy zincirinde yer almalıdır. Neve, bu iki binada,
A'daki kabanma bloğa kar§ılık gelen blokların oldu�unu ve muhtemelen tamam­
lanmadıkları için kabartmaları olmadığını kaydederek, 'B Yapısı' ve 'C Yapısı'nın, sırasıyla,
Mur§ili ve Hattu§ili'ye adandı�ını ileri sürüyor.
�KENT 261

olmasıdır. Neve'in, çevrili alanın bu bölümünün ataların ibadetine ayrıl­


dığı yönündeki önerisi doğrultusunda, kralın artık tanrıla§tırılm� ve
kentinden ayrılırken ona ilham veren atalarından birini temsil ediyor
olabilir. Kral, herhangi bir dı§ seyahate çıkmadan önce, muhtemelen,
son saatlerini tanrısı ve atalarıyla bu çevrili alanda geçirirdi.
Sonuçta, Kral Kapısı'nın, ayrıcalıklı olarak değilse de öncelikli ola­
rak, özel durumlar -tören alayları, kralın hac seyahatleri, askeri sefer­
ler- için kullanılmı§ olması muhtemeldir. Özellikle, Tapınak 5 bölgesi
orasıyla yakından bağlantılıysa ve kralın ki§isel kullanımıma ayrılmı§sa,
bu kapının günlük trafikte kullanılmı§ olması çok uzak ihtimaldir. Kralı
bütün kirlilik kaynaklarından uzakla§tırma saplantısı, Kral Kapısı'nın,
kent sakinlerinin düzenli kullanımına açıldığında ortaya çıkabilecek
gürültüden, tozdan, insan bedeni kirliliğinden kesinlikle soyudanmasını
gerektirecektir.
Bu nedenle, kentin genel giri§i olarak geriye sadece Aslanlı Kapı
kalır. Aslında; genel giri§ kapısı özelliklerini ta§ıyan tek kapı da budur.
Hem kente doğrudan geçi§i sağlayan hem de �an, yakla§an ziyaretçile­
re doğru bakan anıtsal yontuları olan yegane kapıdır. Üstelik, kapıdaki
aslan figürleri, herkese, kente girmekte olduklarını doğrudan ifade eden
yegane kapı heykelleridir. Tuthaliya'nın Hattu§a§'ı bir gösteri kentine
dönü§türmek için harcadığı zamana ve kaynaklara bakılırsa, kente ge­
len ziyaretçilerin, hiç değilse resmi ziyaretçilerin, §ehre yara§ır, etkileyi­
ci bir giri§ sağlayan bu yoldan içeri girmelerini kesinlikle temin etmi§tir.
Bu, Tapınak S'in e§değeri görevini gören, Aslanlı Kapı'yla arasındaki
mesafe Tapınak 5 ile Kral Kapısı arasındaki mesafeyle aynı olan ve ayrı
bir tapınaktan olu§an Tapınak 30 alanı sorusunu doğuruyor.
Ne yazık ki, Yukarı Şehrin in§asının ilk evresini izleyen yıkımın ar·
dından terk edilmesi ve yerini basit yerle§im alanları ve atölyelerin al­
ması, bize bu tapınağın amacı ve i§levine dair hiçbir ipucu bırakmıyor.
Belki de, Tapınak S' e ili§kin dü§üncelerimize uygun olarak, kralın §ehre
döndüğünde onun için özel bir mabet i§levi görüyordu.

Başkente Gelen Resmi Ziyaretçiler

Ha§metmeapın ziyaretçileri, Aslanlı Kapı'dan ba§kente girdikten son­


ra, önce merkez tapınak bölgesinin ya etrafını dola§arak ya içinden geçe­
rek Yukarı Kent üzerinden akropolise yönelirdi. Akropolisin güneyba­
tısında, yukarıda Ni§antepe olarak bahsettiğim kayalık yükselti vardır.
262 HITiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

Bu yere, bilinen son kral Il. Şi.ıppiluliuma tarafından yapurılan bina,


muhtemelen, onun hekuru, son gömü yeri olarak tasarlanml§tır. Burada,
bilinen en uzun Hitit hiyeroglifi olan l l satırlık bir hiyeroglif yazı
bulunmu§tur, ancak, ne yazık ki, açılı§ kelimeleri di§ındakiler yıpran­
dı�ı için okunamamaktadır. Bununla birlikte, Ni§antepe'de de�erli bir
ba§ka bulgu çıkml§tır. 1990 yılında, bölgede yürütülen kazılarda, tarih­
leri I. Şuppiluliuma'dan krallı�ın sonuna kadar uzanan, neredeyse 3300
parçadan olu§IDU§ -3.268 kil mühür ve 28 arazi ba�ı belgesi- bir 'mühür
ar§ivi' açı�a çıkmı§tır. Şimdiye kadar bildi�miz mühürlerio sayısını kat
be kat a§arak, birkaç açıdan, krallı�ın son iki yüzyıllık tarihine ili§kin
de�erli kaynaklar sa�lar.450
85 metre uzunlu�unda iki viyadük, Ni§antepe ve Yukarı Şehri akropo·
lise ba�lardı. Saray alanlarının di§ında ya§ayan saray hizmetiileri ve görev­
lileri, krala her yıl hürmetlerini sunan vasal yöneticiler ve yabancı büyük
kralların diplomatik görevli elçileri bu viyadükler kanalıyla saraya ula­
§ırdı. Önemli konuklar ve maiyeti, görevli nöbetçilerden sonra, saray
görevlileri e§li�inde, her birinin giri§ kapısı olan bir dizi sütunlu aviuyu
geçerek iki katlı binanın üst katına geçerdi. (Güneydo�u kö§esinde bir
ba§ka ana kapı vardı. Batı duvarının güney bölümündeki üçüncü bir
kapı, kale ve A§a�ı Şehir arasındaki yaya trafı�ine uygundu; ne var ki,
muhtemelen, resmi törenlerde kullanılmazdı.)45 ı Zemin katında, elli
metre uzunlu�unda, kırk metre geni§li�inde sütunlu bir hol vardı.452
Büyük Kral burada da resmi görü§meler yapardı. Herkes toplandı�ı
zaman, saray habercisi krala haber verirdi ve kral, kraliyete ait en iç
bölümlerden gelerek, ayrı, görkemli bir giri§ten geçip toplantıya katılır·
dı. Büyük Salon'da vasal yöneticiler ba�lılık yeminlerini yenilernek ve
yıllık vergilerini ödemek üzere Ha§metmeapın huzuruna çıkardı. Ku§·
kusuz, krallıklarının ve içindeki bölge�in durumu konusunda krala bil­
gi verirdiler, kralın katipleri de ayrıntıları dikkatle kaydederdi. Himaye
altındaki devletlerin yöneticileri olan kuirvana krallar, saygılarını bura­
da sunardı.m Büyük Kral'ın kendi yüksek rütbeli yöneticileri vasallar·

450) Bkz. Neve'in kazı raporları (1991:322-38; 1992:307-16) .


45 1 ) Bkz. BitteL
452) Burayı, Bittel, D yapısı olarak tanımlıyor. Bittel'le çall§an mimar R. Naumann,
üst katta sütunlu bir kabul odası oldugu sonucuna vanyor.
453) Bu, vasal devlet durumuna dü§meden önce, Arzava toprakları krallarına ve
Kizzuvadna ve Mitanni krallarına uygulanırdı (Mitanni için, muhtemelen, burasının
ondördüncü yüzyılda Hititler tarafından fethinden sonra ve Urhi-Te§ub döneminde
Asurlular tarafından ele geçirilmesinden önce uygulanmı§tır).
BAŞKENT 263

dan daha yüksek konumda olduklanndan, vasal yöneticiler, bir diplo­


matik prosedür gereği ve bir saygı i§areti olarak, onlann önünde ayağa
kalkard ı. Ha§metmeapın karde§ krall�rmm elçileri de güven belgelerini
burada sunard ı. Ha§metmeapla resmi görü§mede, krallarının Hattu§a§'a
iletmelerini istediği önerileri kaba hatlarıyla anlatır ya da Hitit elçileri­
nin kendi ülkelerine ilettiği önerilere krallarının yanıtlarını aktarırlar­
dı. Ayrıntılı görü§meler, daha sonraki bir a§amada, bu elçilerle kralın
kendi temsilcileri arasında gerçekle§eirdi. Mısır elçisi Hani, Kral
Şuppiluliuma'yı, Tutankaman'un dul e§inin kocası olarak firavun tahtı­
na çıkmak üzere oğullarından birini Mısır'a göndermeye burada ikna
etti. Şuppiluliuma'nın, bu amaçla Mısır seyahatine çıkan oğlu Zannan·
za'nm yolda öldüğü haberini aldığı yer de, muhtemelen, burasıydı. Urhi­
Te§ub'un Asur kralının görü§me önerisini reddederek, Hatti ve Asur
arasında Fırat bölgesinde zaten tırmanan gerginliği daha da artırdığı yer
de burasıydı. Kral Hattu§ili, iki krallık arasındaki dü§manlığa son veril­
mesini amaçlayan anla§manın ön görü§meleri için gönderilen firavun
Ramses'in elçilerini, ku§kusuz, burada kabul etti.
Naumann'ın kurgulamasına göre, üç taraftan pencerelerle aydınla­
nan ve doğuya bakan dördüncü tarafının ortasında yer alan giri§iyle,
Büyük Salon, Geç Bronz Çağı Anadolu mimarisinin e§siz bir eseridir.
Ancak, burası, büyüklüğü ve havadarlığıyla kralın kendi kullarının hay­
ranlığını uyandırır ve merakını cezbederken, yabancı elçiler, özellikle
de Mısır'dan gelenler için pek o kadar etkileyici değildi. Profesör Bittel,
Büyük Salon'un, genel dü§ünce ve tasarım bağlamında, Mısır etkileri
ta§ıdığını ileri sürer ve burayı, ölçüleri çok daha büyük olsa da, Aklıeta­
ten'deki Taç Giyme Salonu'yla kar§ıla§tırır. Tuthaliya, kentini, ku§kusuz,
Geç Bronz Çağı dünyasının etkileyici bir gösteri alanma dönü§türmü§tÜ.
Ancak, yine de, firavunlarm Mısırı'nın geleneksel görkemli kentleri·
nin büyük ihti§amıyla kıyaslanamazdı. Bu, ku§kusuz, Ramses'in sarayı­
na giden Hitit elçilerine düzenli olarak hatırlatılırdı.

Fırtına Tannsı Tapınağı

Belki de en önemli Hitit mimari ba§arısı olan anıtsal Fırtına Tanrısı


Tapınağı'ndan Ramses bile etkilenmeden edemedi. Bu muazzam, yaygın
kompleks, III. Hattu§ili döneminde, A§ağı Şehir' de, akropolisin kuzey­
batısına ve -muhtemelen- önceki bir tapınağın yerine in§a edildi. Büyük
ta§ bloklardan yapay teraslar üzerine in§a edilen yapı, özellikle kuzey ve
264 HiTiT DÜNYASINDA YNV'/'A VE TOPLUM

Resim 14: Fırtma Tanrısı Tapınağı

doğu taraflarında görkemli bir yüksekliğe ula§tı.20.000 metrekareyi a§an


bir alanı kaplayarak ( 160 metre uzunluk, 1 35 metre geni§lik) kentteki
diğer tapınakların büyüklüğünü defalarca katladı. Ba§lı ba§ına büyük bir
yatırımdı. Ancak, Hattu§ili, burayı, muhtemelen, çok daha büyük bir
tasarımın sadece bir parçası, kapsamlı yeni kent vizyonunun, oğlu ve
ardılı Tuthaliya tarafından co§kuyla kar§ılanıp sonuca ula§tırılacağını
dü§ündüğü yeni vizyonun ilk adımı olarak gördü.
Fırt;na Tanrısı tapınak kompleksi, muhtemelen, Hitit döneminden
çok önce Anadolu in§aat tekniklerini olu§turan, basit, yerli yapıların
nihai ve· tam geli§iminin somut örneğini te§kil eder.
Hititler, büyük ölçüde kom§ularını taklit etmi§ olabilir, ancak kendi
tapınaklarının evrimi, neredeyse tamamen yerli Anadolu geleneğine
aittir. Tapınaklar, esasen, tıpkı Yunan dünyasındaki tanrı imgelerinin
korunduğu, genellikle evden bozma yapılara benzeyen tapınaklar gibi,
ev ya da haneye ait, anıtsal ölçekte in§a edilen ve ayrıntıları buna göre
düzenlenen mabetlerdi.
Bir temenos ya da ku§atma duvarı tarafından çevrelenen tüm komp­
leks, Hitit tapınak kompleksierindeki tipik birkaç unsurdan -depo oda­
lar, çalı§ma odaları, tapınak personeline ait bölümler ve tapınak bölümü-
BAŞKENT 265

olu§ur. Bazı açılardan, somut örneği Klasik Yunan tapınağında görülen


batı mimari geleneğinin neredeyse tamamen tersidir. Yunan tapınağının
i§lev ve tasarımında basitlik, oranlarda uyum ve simetri ön plana
çıkarılmı§tır. Bir Yunan tapınağına girildiğinde, holden doğruca sel/aya,
tanrı tasvirinin saklandığı iç mabede geçilir. Ve tapınak, çoğunlukla,
bakanın onu bütü� lüğü içinde görüp izleyebileceği en elveri§li yere
yapılır. Genel olarak, tek amaca yöneliktir: tannlara barınak sağlamak.
Oysa, Hitit tapınak kompleksi, tersine, bir dizi amaca hizmet eder; bu
amaçlara uygun bölümleri vardır, tasarım ve genel in§a yakla§ımı açısın­
dan, büyük ölçüde, asimetriktir.
Asıl tapınak binasına giden yol, kompleksin her bir parçasının biti§ik
alandan ayrılmasını sağlayacak §ekilde, verev biçimde di§ alana açılır.
Ancak, bu, kompleks içindeki ziyaretçi tarafından asla tam olarak kav­
ranamaz. Yolun her dönemecinde, bir sonraki adımı son ana kadar belir­
siz kılan, yoğunla§tıran, tapınağın iç dünyasına girme ayrıcalığına
ula§anların hissettiği bir ürkü ve gizemle beraber, yeni bir §ey ortaya
çıkar. Asıl tapınak binası, kaba, simetrik, dikdörtgen bir yapıdır. Tören­
sel temizlikten sonra, güneybatı tarafında, iki yanında kapıcı kulübeleri
ya da muhafız odalarının bulunduğu zarif giri§ten, hilammardan içeri
girilir. Giri§, üstü açık, alçı sıvalı bir avluya açılır. Burada, Ha§metmeap
ve diğer ileri gelenler ve tapınağın bu en kutsal bölümüne girme hakkı
olan dini görevliler huzurunda, tapınağın adandığı ilahlar onuruna tapınç
törenleri ve ritüel dramalar temsil edilirdi. Avlunun iki yanında, kuzey
ve güney taraflarında, muhtemelen, kalutiyi ya da tapınağın kutsal ilah­
lar grubunu olu§turan tasvirlere yer sağlamak için, neredeyse birbirinin
aynısı odalar vardır. Avlunun kuzeydoğusunda, Yazılkaya'daki tapınak
binalarının avlusunda yer alan benzer yapının muadili, küçük bir bina
vardı. Bu binanın da tam arkasında, tapınağın iç mabedine açılan sütun!u
bir giri§ yer alıyordu. Buradan artık ilahi huzura çıkılabilirdi.
Tapınak için genel olarak kullandığımız isim, burasının sadece Fırtı·
na Tanrısı'yla bağlantılı olduğunu gösterse de, aslında, iki ilaha daha
adanmı§tı. Tapınağın en kutsal yerinde, Hitit panteonunun ba§ında yer
alan ve III. Hattu§ili döneminde Hurri Te§ub ve e§i Hepat'la bir tutulan
tanrılar -Göklerin Fırtına Tanrısı ve Güne§ Tanrıçası Arinna-4H için
iki mabet vardı. İki ta§ kaide, bir zamanlar kutsal tasvirlerin bire bir
boyutta, altın ve gümü§ten, belki insan biçiminde, belki soyut, belki de

454) 'Te§ub'un Evi' ve 'Hepat'ın Evi'nden bahseden kitabelerde belirtildigi gibi;


referanslar Haas'ta ( 1 994:625, not 4 7 -8).
266 HITIT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

-Te§ub örneğindeki gibi- bir boğa biçiminde fıgürler olarak durdukları


yeri göstermektedir. Özellikle, güne§li bir günde, muhtemelen göz kama§·
tırıcı bir görüntü sergilerdi. Yakın Doğu'daki ba§ka yerlerde ve Klasik
Yunanistan' da, mabetler d!.§ dünyaya tamamen kapalı olduğundan, kut·
sal tasvirler daima kasvetli bir karanlık içinde kalırdı. 455 Ancak, Büyük
Tapınağın iç mabedindeki Hitit ilahlan (tabii diğer tapınakların ma·
betlerindekiler de) , büyük olasılıkla, ilahların üstü açık mabetierde hür­
metleri kabul ettiği bir zamanı temsilen, arkalarındaki ve her iki yan­
larındaki duvarların pencerelerirıden gelen doğal ı�ıkla aydınlatılırdı.456
Pencereler, ku§kusuz, sadece d!.§arı dünyanın J.§ığını iletmezdi, tozu,
gürültüyü ve kokuları da içeri alırdı. Muhtemelen, tapınak çevrili alan·
lan içinde bile birçok pencere vardı. Asıl tapınak binası, tanrının yiye­
cek ve -içecekleri içirı fırınlarla, bira imalathaneleriyle, kasaphanelerle,
atölyelerle, kilerlerle, taruıya adanan ganimetierin konulduğu hazirıe
odalarıyla, §enlik ve ritüellerde kullanılan donanımlar içirı düzenlenmi§
depolarla, kehanet odalarıyla çevriliydi. Ayrıca, kil tabietierde sakla­
nan kayıtların bulunduğu odalar vardı; Fırtına Tanrısı'nın tapınağı, en
önemlisi Hattu§ili'nirı Il. Ramses'le yapt�ı 'ebedi anla§m�' olan, vasal·
larla ve ba§ka devletlerle yapılan anla§malar için önemli bir depoydu.
Tapınak ya§amı ve faaliyetlerinin geni§ bir yelpazeye yayılan çe§itli
i§lerini yürütmek üzere büyük bir kadroya gereksinim vardı. Fırtına Tan·
rısı'nın tapınak hizmetirıde çal!.§an kült personelirıirı sayısı bile yüzleri
buluyordu457 ve bunlar arasında doğrudan tapınak i§lerinde çal!.§anların
yanı sıra tapınağın güvenlik gücü olarak görevlendirilenler de vardı.
Güvenlik güçlerinin görevi, tapınak alanı sınırları içindeki izinsiz
giri§lere engel olmak içirı gece gündüz devriye gezmekti. Sorumluluk­
larını yerine getiremeyenlere verilecek cezalar, a§ağılamaktan en sert
yaptırırnlara kadar uzanıyordu:

Bütün gece boyunca devriye gezecek gece nöbetçileri olacak. Dı§anda, duvar
nöbetçileri gözcülük edecek; tapınaklann içinde, tapınak görevlileri bütün gece
devriye gezecek ve uyumayacaklar. Her gece, kıdemli bir rahip devriyelerden

455) Tanrı Aten'e adanan Akhenaten tapınaklan özellikle bunun dı§ındadır.


456) Haas ( 1 994:623), se!laların konumlarının, tapınma açısından önemli yerlere
dogal �ıRın dogrudan nüfuz edebilecegi bir biçimde ayarlanm� oldugunu dli§ünüyor.
457) Singer ( 1 998a:34), kısmen korunmu§ halde bulunan bir metinde, tapınagın
güneyindeki bina kompleksinde 205 personelin kaydedildigini belirtiyor: 18 rahip, 29
rahibe, 19 k!tip (DUB.SAR) , ah§aba yazan 33 k!tip (DUB.SAR.G!S) , 35 büyü rahibi ve
1 0 Hurri §arkıcı; kalan 6 1 personeli gösteren parçalar kayıpnr.
BAŞKENT 267

sorumlu olacak. Ayrıca, rahiplerden birisi, tapınak kapısı ve tapına�n korun­


masından sorumlu olacak. (. . . ) Eger bir muhafız, geceyi tani_ısıyla birlikte
geçirmemi§se, öldürülmemesi halinde ap�lanacaknr. Çıplak bir tekilde -üzerin·
de hiçbir giysi olmadan- Labama'run sarrucından tannsırun evine üç kez su
ta§ıyacaknt Böyle apgılanacaknt411

Kült personeli, tapınak çevrili alam içerisinde ya§ardı. Ancak, muhte­


melen, kompleksin dl§ında, tapına�n batısı ve kuzeybatısında, küçük
sokaklar ya da dar yollarla ayrılmı§ ev bloklarında ya§ayan ha§ka
çall§anlar da -kasaplar, fınncılar, biracılar, mutfak görevlileri, giysi yapan·
lar ve tamirciler, dülgerler, zanaatkarlar ve temizlikçiler- vardı. Bütün
bunlar, toplum içinde bir toplum -küçük evrende bir kent- olu§tururdu.
Tapınak personeli, kesilen hayvanları parçalara ayırmak, §enlik araba­
larını onarmak, hamur karmak ve fırın ate§ini canlandırmak, büyük
toprak çanaklara mayalanması için bira ho§altmak, arabalada sağa sola
yeni malzeme ve gereç ta§ımak, yer seviyesinden en az bir belki iki kat
yükseklikteki depolara konulmak üzere büyük hacimli yükleri ite kaka
merdivenlerden yukarı ta§ımak gibi i§ler yaptıklarından, bütün bu
günlük gürültü patırtının tapına�n iç mabedine ula§mamasına imkan
yoktu. Gerçi tanrılar (insanların çıkardığı gürültüden, gürültüyü bir sel­
le yok ederek susturacak denli deliye dönen kindar Mezopotamya tan­
rısından farklı olarak) , bir ölçüye kadar, insanların faaliyetlerinden do­
ğan gürültüye, özellikle de bu tür faaliyetler kendi onurlarına yapıldığı
zaman, kar§ı değillerdi. Gördüğümüz gibi, sokaklarda ve kırsal alanlarda
geçit töreni yaparken ve §enlik programının ziyafetlerini ve eğlencele­
rini tapınmacılarıyla payla§ırken, sempatik ve sokulgan oldukları za·
manlar bile olurdu.

Hattuşaş Halkı

Konuyla doğrudan ilgisi olmayan insaniann sık sorduğu bir soru, ha§·
kentte ne kadar insamn ya§aml§ olduğudur. Yamt, büyük olasılıkla, iç
karartacak kadar belirsiz ve kaçamaklıdır. Bunun dönemden döneme
deği§tiğini, tam olarak 'kentte ya§ama' tammına, kentin nüfusunun de­
ği§ken olup olmadığına ve bir dizi diğer unsura bağlı olduğunu söyleye­
rek yamt verenler olabilir. Çe§itli bilimadamlarının tahminleri, 1 O bin
ile 40 bin arasında deği§mektedir. Dü§ük olanı, kentin geli§mesinin ilk

458) KUB XIII 4 ve kopyalan (CTH 264), Goetze'den, Priıchard'da ( 1969:208).


268 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

a§aması veya kentin arttk ba§kent olmadığı ll. Muvatalli dönemine, yük­
sek olanı -daha yüksek olması da muhtemeldir- ise, muhtemelen, ken­
tin son yılianna kar§ı.hk gelen her iki rakam da, Hitit tariliinin belirli
dönemleri için geçerli olabilir. Ancak, ileri sürülen rakamiann tahmin­
den öte bir anlamı yoktur. Arkeologlarm çabasının konuyu daha da
açığa çıkarmasını daima ümit edebiliriz. Ancak, antik demografi alanında
çah§an öğrencilerin hemen i§aret edeceği gibi, bu dönemlerin oturmaya
elveri§li bölgelerine ait kahnttlardan elde edilen kanıtlar, ancak bir
noktaya kadar demografik amaçlarla kullamlması mümkün, çe§itli yo­
rumlara açık kamtlardır. Şimdiye dek Hattu§a§'ta var olduğu bilinen,
ikamete uygun alanlar, muhtemelen, büyük ölçüde saray ve tapınak görev­
lileri tarafindan kullamhyordu.
A§ağı Şehir'de yer alan, Fırtına Tanrı.sı Tapınağı çevrili alammn dl§tn·
da, yakın yerle§tirilmi§ ev bloklanndan bahsetmi§tik. Bunlar, muhte­
melen, tapmak hizmetindeki daha sıradan görevliler tarafindan kulla­
nılıyordu. Tipik Hitit evleri, moloz temeli üzerine kerpiç tuğladan ve
ah§ap iskeletli olarak in§a edilmi§, iki adalı, ön aviulu ve bazen dl§tan
merdivenle ula§ılan, üst katı olan yapılardı. Alan ve ko§ullar uygun
olduğunda ilave odalar eklenebilirdi. İkarnet alanında teraslar üzerine
in§a edilmi§, muhtemelen, yüksek rütbeli personele ait bağımsı.z yapılar
da vardı. Ancak, kent nüfusunun büyük bir bölümü, özellikle de kentin
büyük geli§iminin önemli ölçüde artan bir i§gücünü gerektirdiği son
yıllannda, büyük olasıhkla, §ehir duvarlannın ardmda ya§ıyordu. Bu
son dönemde, sur dı§mdan içeri geçenlerin sayısı giderek artmı§ olabi­
lir. Bu, muhtemelen, Tapınak 30 çevrili alanının basit konutlar ve atölye­
ler için kullantma açılmasmda ve tapmak civannda yapılan, daha ön­
ceki tapınak alanlan ve o tarihe dek üzerinde yerle§ilmemi§ bölgeler
üzerinde istiflenmi§ evlerin geli§igüzel ve belli ki aceleyle doğaçlanmı§
yerle§im planına yol açan büyük deği§ikliklerde yansımasını bulur. Sa­
dece büyük ve önemli birkaç tapınak faaliyetini sürdürmeye devam etti.459
Hattu§a§, bir zamanlar öyle olmu§sa da, arttk yalnızca kutsal törensel bir
kent değildi. Profesör Neve, bu son deği§iklikleri, kraliyet ailesinin alt­
üst olu§unun yol açmı§ olamayacağı, kentin ekonomik ve siyasal duru­
munda�i giderek artan kan§ıklıklarla bağlıyor. Bi.ı deği§iklikler, kent ve
krallık sona yakla§ırken ve ba§kent halkı kralın artık kendilerini koru­
yamayacağı duygusuna kapılırken, genel bir güvensizlik duygusunun
yansıması olabilirdi.

459) Neve ( 1993:32).


BAŞKENT 269

Bunlann hiçbiri, Hattu§a§ nüfusunun genel büyüklüğünü tahmin et­


meye fazlaca yardımcı olmaz. Sadece, toplumsal sınıflar, sakinler ve etnik
kökenler açısından, çok karl§ık ve farklılıklar içeren bir nüfus olduğun­
dan emin olabiliriz. Kent ağırlıklı olarak kutsal ve törensel faaliyetlere
odaklanmı§ olsa bile, ki bunun hiç de all§ılmaml§ bir durum olmadığını
daha önce ileri sürmü§tük, herhangi bir büyük kentin i§ler biçimde ayak­
ta durabitmesi için, krallıktaki giderek artan güvensizlik ortamında çok
önemli olan askeri birlikler ve kentin geli§imi için kesinlikle gerekli olan
büyük i§gücü bir yana, tamamen insani altyapı desteğine gereksinimi var­
dı. Ku§kusuz, bu i§gücü, yurt içinden olduğu kadar dl§arıdan da sağlanırdı.
HattU§a§'ın ana caddeleri ve ara sokaklarında gerçek bir diller
karma§ası ya§anırdı: resmi Ne§a dilini kullanan kraliyet bürokratları,
batıdaki Hitit seferlerinden ganimet olarak getirilen insanların Luvi
dili konu§an çocukları, Akad dili konu§an Babilli katipler ve özel görev­
liler, Suriye devletlerindeki vasal yöneticilerin çe§itli diller konu§an
temsilcileri ve tüccarları, kentin çe§itli tapınaklarında görevli, Hurri
dili konu§an rahipler ve kahinler, firavundan gelen ve Hitit kralıyla
görü§mek için bekleyen, Mısır dili konu§an elçiler ve i§ için gelen maiyet·
leri vardı. Eski Hatti dilinin cılız yansımaları bile duyulabilirdi belki.
Farklı dilleri konu§anlar arasındaki resmi düzey görü§meler, gerek­
tiğinde, iki dil ya da daha fazlasını bilen çevirmenler yardımıyla yürütü­
lebilirdi. Kralın yabancı elçilerle olan temasları, ku§kusuz, büyük ölçüde
bu §ekilde gerçekle§tirilirdi. Ne var ki, nüfus kompozisyonunun dina­
mikleri, ba§kente yönelik sürekli yabancı ziyaretçi akını ve farklı dil
konu§an yeni yerle§meciler dikkate alındığında, sokaktaki insanlar gün­
delik i§lerde birbirleriyle nasıl anla§ıyordu? Belli bir etnik gruba ait olan­
lar ve aynı dili konu§anlar, muhtemelen, kendi toplumlarını kuruyor ve
kendilerine ait ikamet alanlarını i§gal ediyordu. Ancak, gündelik ya§am
açısından, özellikle onüçüncü yüzyılın ekip çalı§ması ve i§birliği gerek­
tiren büyük ölçekli projelerinde, mutlaka büyük bir nüfus karl§ımı söz
konusuydu. Muhtemelen, ba§kentte konu§ulan diller yelpazesinden,
çe§ idi grupların kente tanı§tırdığı farklı dillere ait sözcüklerden, deyim·
lerden, ifadelerden olu§an bir tür sokak dili ya da ku§dili geli§tirildi;
sokak argosu bağlamında, birçok yeni ve özel sözcükle deyim bu karma
dile katıldı. Büyük olasılıkla, yaygın tüketilen bazı yiyecek içecek mad­
deleri ve erkekler için diz boyu ceket, kadınlar için topuğa kadar uzanan
pelerin ve çe§itli renklerde, burnu yukarı kıvrık standart ayakkabılar
gibi giyim ku§am malzemeleri için ortak kelimeler vardı. Üzerinde evren­
sel olarak anla§ılan geni§ bir müstehcen kelimeler dağarcığı, ku§kusuz,
270 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAIIII VE TOPLUM

kent nüfusunu §i§iren çok sayıdaki asker ve i§çinin dilini zenginle§tirdi.


İncik hancuk satan sokak satıcılarıyla pazarlık etmek ya da Hitit dün·
yasında çok gözde olan küpe, yüzük, kolye, pandantif, bilezik ve insan ya
da hayvan biçiminde küçük muskalar, güne§ diskleri yapan veya satan·
larla konu§mak için ortak bir dile gereksinim vardı.460

Yangın Var!

Kentteki büyük, potansiyel tehlikelere ili§kin her olay için, büyük olası- ·

lıkla, ortak bir kelime vardı. Tapınak görevlilerine sorumlu olduklan tapı·
naklarda yangın çıkmasını engellemek üzere azami dikkat göstermeleri
talimatı verilirdi. Konunun önemi, ilimali yangın sonucu tapınağın yok
olmasına neden olan görevliye verilecek cezanın aW,rlığıyla vurgulanırdı:
Özellikle yangın konusunda uyanık olun. Eger tapınakta bir §enlik varsa, yangına
çok dikkat edin. Gece olunca, ocakta kalanlan tamamen söndürün. Aynlmı§
yerlerde ve kuru ah§apta bir ate§ görülmesi ve tapınakta onu söndürmekten sorum·
lu ki§inin i§ini canice ihmal etmesi durumunda, suçlu ki§i -sadece tapınak yıkılsa
ve kralın mülküne zarar gelmemi§ olsa bile- ailesiyle birlikte öldürülür. Tapınakta
olaniann (böylelikle ihmale kaıılanlann) hiçbirinin canı bagt§lanmaz; ailesiyle bir­
likte öldürülür. Bu yüzden, kendi menfaatiniz için, yangın konusunda özellikle
uyıınık olun. <l<it

Kentteki yapıların büyük bölümünün kerpiçten ve ah§ap iskeletli ol­


duğu göz önüne alınırsa, bu kaygılar anla§ılabilir. Ramses'e mektupların·
dan birinde, Kraliçe Puduhepa, ba§kentteki büyük bir binayı, muhte·
melen kraliyet hazine dairesini yok eden bir yangından bahseder. Bi·
nanın yanıp kül olmasını, çeyizin taparlanması ve firavuna Hitit gelini·
nin gönderilmesindeki gecikme için bir mazeret olarak kullanır. Tutha·
liya'nın dönemindeki büyük bir yangın, surlarda ve tapınak bölgesinde
ciddi hasariara yol açml§tı.462 Ve çökü§üne çok az bir zaman kala, bütün
kent, görülmemi§ büyüklükte bir yangınla kül oldu.

460) Bu dönem Hitit minyatür sanannın mükemmel örnekleri ba�lamında bkz. I 93 7'de
Megiddo'da ortaya çıkarılan fildi§leri arasında bulunan Hitit fildi§i konusunda
Alexander'in incelemesi ( 1991).
461) CTH 264, Goetze'den, Pritchard'da ( 1969:209).
462) Neve ( 1989-90: 9- 10; 1993 : 1 9), arkeolojik olarak kanıdanml§ olan büyük yangının,
Tuthaliya'nın kuzeni Kuruma'nın sonuçta ba§arısız olan tahtı ele geçirme giri§imiyle
yakından bağlantılı olduğunu ileri sürüyor.
BAŞKENT 2 7 1

Yangınlara kar§ı kenti korumak, Hattu§a§'ın ba§ idari görevlisi, ge·


nel olarak belediye ba§kanı veya belediye reisi olarak çevrilebilecek bir
terirole anılan Ha:ıannu'nun463 temel sorumluluklarından biriydi. Ha­
:ıannu'nun hemen altındaki görevde, her biri kentin bir yarısından so·
rumlu iki görevli ya da kent yöneticisi (LÜ.MES MASKIM.URI-UM)
vardı. Hazannu'nun bir dizi talimatla464 belirlenen görevleri, onu, ken­
tin güvenliğinden sorumlu kılardı. Ona baelı nöbetçiler bütün kente,
sudara ve kulelerdeki çe§itli noktalara daeıtılırdı. Bulundukları elveri§li
noktalardan, sadece yakla§an dü§manı de�l, istenmeyen yangılann sön·
dürülmesi için a§aeıdakileri yönlendirerek ve yangına kar§ı uyanık tu·
tarak kent içindeki faaliyetleri de yakından izleyebilirlerdi. Burada ve
diğer bölgelerde, dü§man kuvvetlerinin geli§ini henüz vakit geçmeden
haber vermek üzere, kentin dt§ındaki nöbetçi kulelerine de gözcüler
dikilirdi.
Ha:ıannu'nun, bütün kent kapılannın ak§am olunca güvenli biçimde
kilitlenmesinin sağlanması gibi bir ba§ka sorumluluğu daha vardı. Bu
bronz kaplı ah§ap kapılar kapandığında, bakır sürgüler vurulur ve görevli
tarafından mühürlenirdi. Ertesi sabah, sürgülerin çekilip kapıların açı·
Iabilmesi için mührün kurcalanıp kırılmadığından emin olmak üzere,
mühür kontrol edilirdi.465

Son Günler

Yeni kentine gösterdiği tüm özene kar§ın, Tuthaliya'nın, krallığın i§lerini


ihmal ettiğine ili§kin bir belirti yoktur. Ordusunun Asur Kralı Tukulti·
Ninurta kar§ısında ağır bir yenilgiye uğradığı -muhtemelen, dü§manının
gücünü ve kararlılığını iyi tahmin edernemehen kaynaklanan- doğu·
daki büyük ba§arısızlığını ve krallığının bazı bölgelerinde gittikçe artan
tehditlerle kar§ıla§mı§ olabileceğini biliyoruz. Bu durumda bile, araların·
da Yalburt'ta yeni ortaya çıkarılan hiyeroglif metnin de bulunduğu ken·
di kitabelerinden anla§ıldığına göre, en azından bağla§ık batı devletle­
rinden gelen tehditlere kar§ı önemli ba§arılar elde etti. Bilinen son Hi·

463) Bu, Akad diline aittir. Terimin Hitit dilindeki kar§ılığı bilinmiyor. Görevlilerin
vazife ve sorumlulukianna ili§kin daha ayrıntılı bilgi için bkz. Singer ( l 998b) .
464) CTH 257, muhtemelen, I. Aruvanda dönemine ait.
465) Hazannu'nun talimatlarıyla ilgili pasajla birlikte, bu i§lemle ilgili daha ayrımılı
bilgi için bkz. Singer ( l 998b: 1 7 1 -2).
272 HiTIT DÜNYASINDA YfWM VE TOPLUM

tit kralı olan oğlu Il. Şuppiluliuma da Güney Anadolu kıyılannda ve


Kıbrıs sulannda bir dizi askeri zafer kazandı.466 Karadaki ba§anlan, sal­
tanatı sırasında akropolisin güney bölgesine yaptırdığı, yeni ke§fedilen,
iki odalı kült kompleksi ve kutsal havuzdan ibaret Südburg yapısının467
iki numaralı Oda'sındaki hiyeroglif bir kitabede kaydedilmi§ olan kap­
samlı bir seferle elde edildi.
Ku§kusuz, bir kralın askeri yenilgilerini anıtla§tırması olası değildir;
son kraliann saltanatlanna ait tarafsız kronikler, kraliyet kitabelerinin
inanmamızı talep ettiğinden çok daha kötü bir durumu yansıtabilir.
Her §ey bir yana, Tuthaliya'nın ba§kentteki in§aat faaliyetleriniri kaçınıl­
maz kıldığı kaynak ihtiyacının, krallığının savunma ve diğer alanlar­
daki gücünü azaltmamı§ olması mümkün değildir. Giri§im dürtüsü, özel­
likle, kralların kıt insan kaynaklarını idareli kullanma konusundaki
duyarlılıkları göz önüne alındığında, maliyetler kar§ısında dikkatle
dengelenmi§ olmalıdır.
Ba§kentin yeniden in§asının, ba§langıçta, III. Hattu§ili'nin me§ru
bir kraliyet hanedam olarak kendi §eceresini kurmak çabalanyla bağ­
lantılı olduğunu ileri sürmü§tük. Ancak, ba§ka olasılıklar da vardır. Tut­
haliya söz konusu olduğunda, kapsamlı dini reform programıyla bağlan­
tılı bir dini co§ku patlamasından bahsedilebilir mi? Ülke, iç ve dı§ baskı­
larla gözünün önünde harap olurken, mümkün olduğunca çok tanrının
gözüne girmek için umutsuz bir çaba göstermi§ olabilir mi? Bu tür açık­
lamalar, dramatik açıdan çekici olabilse de, o gerileme günlerinde impa·
ratorluğun dizginlerini mümkün olduğunca sıkı tutan, i§ bitirici ve sağ­
görülü olması gereken bir yönetici tablosuna bütünüyle uymuyor.
Kanıtlar, krallığın son yıllannda büyük bir kıtlık ya§andığını göste­
riyor. Hatti ülkesine hububat gönderilmesi için, ölüm kalım meselesi
boyutunda, acil yardım çağrılan yapılmı§tı. Eğer böyle bir kıtlık ya§an­
dıysa, kaçınılmaz olarak iklim ko§ullarından kaynaklanmı§ olamaz mıydı?
Hatti'nin, Bronz Çağı'nın son yıllarında, büyük bölümü Mısır'dan ol­
mak üzere, giderek ithal tahıla bağımlı hale geldiğini ileri sürmü§tük.
Hatti'deki ciddi gıda açığının ilk i§arederi, Kraliçe Puduhepa'nın Ram­
ses'e yazdığı ve onu çeyizi olu§turan adarı, sığırlan ve koyunlan mümkün
olduğunca çabuk teslim alması konusunda uyardığı mektupların birin­
de oı:taya çıkmı§tı; kraliçe, "Topraklanmda tahıl kalmadı," diyordu.
Ancak Hatti'nin kendi tahıl üretimindeki süreğen açık, büyük ölçüde,

466) IV. Tmhaliya ve l l . Şuppiluliuma dönemleri için bkz. Bryce ( 1 998a:326-66).


467) Hawkins (yay. haz.) ( 1 995:2 1 -49).
BAŞKENT 273

yetersiz ya�ur ve diger dogal nedenlerden ötürü i§gücünün büyük


bölümünün tarımdan çekilmesinden kaynaklanml§ olabilirdi. Tuthali­
ya'nın yeni kentinin in§ası için gereken çok sayıda i§çi, muhtemelen,
tarım kesiminden kar§ılanmı§tı. Kar§ılığının hangi yollarla ödendiği
bir yana, dl§arıdan hububat ithal edilebildiği sürece, bölgesel açıklar
ciddi sorun değildi. Bu ithalat kıyı kentlerinin korsanları tarafından
sekteye ugratıldığında ya da tümden kesildiğinde, derhal bir bunalım
doğuyordu. Hititler, bu durumda, alternatif destek kaynağı olarak vasal
tebaalarına döndülerse, o zaman da, büyük olasılıkla, kendilerine yar­
dım saglayanların ülkelerinde yiyecek kıtlığı ha§ göstermi§ olmalıydı.
Yerel yöneticiler, muhtemelen, ne hükümdarlarının taleplerini yeterin­
ce kar§ılaml§ ne de kendi halkları için yeterli miktarı tedarik etmi§ti.
Öyleyse, HattU§a§'ın yeniden in§ası, talihin bir cilvesi olarak, belki
de krallığın nihai çökü§ünü hızlandırmı§tı. Tuthaliya'nın giri§imi, ken­
tin ve krallığın neredeyse sonunun geldiği bir zamanda, Hitit kültürün­
deki parlak, kısa bir çiçeklenme dönemine i§aret eder. Hattu§a§'ın yeni
ve §a§ırtıcı boyutlarına ula§ması sadece birkaç yıl aldı. Kentin yara­
tıcısının ölümünden birkaç yıl sonra, dumanı tüten bir harabe haline
döndü. Anitta'nın neredeyse 500 yıl önceki lanetine meydan okuyan
kentin sonu, §imdi, ani ve acımasız bir biçimde gelmi§ti. Anitta'nın
intikamı alınmı§tı.
14
Şarap Kırmızısı Denizin Ötesindeki Bağlar

Yunanlılar ve Troyalılar, Troya Ovası'nda kar§ı kar§ıya gelirler. Saf


tuttuklan alanın orta yerinde, iki sava§çı, Yunanistan Argos'tan
Tydeus'un oğlu Diomedes ve Anadolu'nun uzak güneybatı kö§esi
Lykia'dan Hippolokhos'un oğlu Glaukos kar§ıla§ır. Çarpı§maya hazır·
lanırlarken, Diomedes, Glaukos'tan kendisini tanıtmasını, soyunu ve
kökenini belirtmesini ister. Glaukos'un da Argos'ta ata kökleri ol­
duğunu, aileleri arasında yakın bağlar, ku§aklarca geriye uzanan bağlar
bulunduğunu ö#fenir. Dü§manlık bir kenara bırakılır. Silahiamu ve
zırhlarını deği§ tok u§ ederler ve ailelerinin geleneksel bağlannı can·
landırmaya söz verirleı:468

Bronz Çağı'ndan itibaren, kadim Yunan ve Yakın Doğu halkları arasın­


da, tümü de doğu ve batı arasında devam eden kültürel aktarım ve al!§veri§
sürecine §U ya da bu ölçüde katkıda bulunan birçok bağla, birçok
kar§ıla§ma söz konusuydu. Süreç, bazen ağırlıklı olarak bir yönde, bazen
diğer yönde olmak üzere, çift taraflı bir hareketliliği kapsıyordu. İÖ ilk
binyılın ortalarındaki yüzyıllarda, Yunan dünyasının bazı Yakın Doğu
kom§uları üzerinde muazzam bir etkisi vardı; Anadolu'nun Helenle§mݧ
kıyı kentlerinin kalıntıları, bunun somut kanıtlarıdır. Binyılın ilk yüzyıl­
larında ve önceki binyılda, Yunanlılar da §arap kırmızısı denizin kaqı
kıyısındaki kom§ularıyla temaslarından çok §ey kazanmı§tı. Yunanistan
anakarası ve adası, kültürel süreklilik alanının ilk Mezopotamyalı ta­
rihsel toplumlarla ba§layan batı ucuna doğru uzanır. İlk olarak bu toplum­
larda ortaya çıkan adetler, gelenekler, ve kurumlar, binlerce yılı a§an bir
süreç içinde, bazen yol boyunca çe§itli deği§ikliklere ve tadilatlara uğra­
yarak, bir ku§aktan diğerine, bir uygarlıktan ötekine, sürekli batıya doğ-

468) Homeros, İ!yada, 6. ı ı 9-236.


ŞARAP KIRMIZISI DENiZiN ÖTESiNDEKI BAGLAR 275

ru geçtiler. Hititler, doğrudan ya da kültürel aracılar yoluyla temas kur­


dukları geni§ bir uygarlıklar yelpazesinden gelen kültürel unsurları ken­
di uygarlık dokularında özümseyerek süreçte yer aldılar. Kendileri de,
muhtemelen, Yakın Doğu kültürel unsurlarının daha batıya, Yunan dün­
yasına doğru aktarılmasında önemli rol oynadılar.
Son yıllarda, ilk geli§im a§amalarında Yunan kültürünün biçimien­
mesinde Yakın Doğu'nun oynadığı rolün kapsamı ve yapısına bilima­
damları yeniden ilgi duymaya ba§ladı. Bu konuda, Yakın Doğu §iirsel ve
mitolojik geleneklerinin Yunan edebiyatı, özellikle de Homeros ve He­
siodos üzerinde doğrudan ve kapsamlı bir etki bıraktığına ili§kin artan
bir inanı§ geli§ti. Hattu§a§ ar§ivindeki Kumarbi epik döngüsünün bölük
pörçük Hitit versiyonuyla Hesiodos'un eserleri arasındaki benzerlikle­
re değinmi§tik. Şimdi de, Yakın Doğu'da, özellikle Hatti Ülke'sinde or­
taya çıkan geleneklerle Hesiodos'un yakın çağcılı Homeros'un İlyada ve
Odysseia'da kullandığı öyküler arasındaki bazı benzeriikiere ve olası bağ­
lantılara döneceğiz.
Yakın Doğu ve Yunan kültürleri arasında çok sayıda benzerlik vardır
ve bunlara çe§itli yayınlarda değinilmi§tir.469 Ancak, bu benzerlikler,
çok çarpıcı olabilseler de, kendi ba§larına, gerçek doğu-batı temaslarını
yansıtamazlar. Bu benzeriikierin sadece tesadüften ibaret olmadıklarını,
iki kültür arasındaki gerçek bağları olu§turduklarını ileri sürersek, en
azından, zuhur ettikleri yerlerde farklı bölgeler arasındaki kültürel ak­
tarımın benzediğini tarihsel ve arkeolojik terimlerle göstermemi;z gere­
kir. Profesör Martin West ve ba§kaları tarafından bu yönde zaten bazı
adımlar atılml§tır. Yakın Doğu ve erken dönem Yunan dünyaları arasın­
daki kar§ılıklı kültürel etkile§imin bazı mekanizmaları §imdiden nede§·
mektedir. Kararla§tırılması gereken, bu etkile§imin, ağırlıklı olarak De­
mir Çağı temaslarının mı yoksa -en azından- yüzlerce yıl öncesinde,
Bronz Çağı'nda var olan temasların mı temel bir özelliği olduğudur.
Geç Bronz Çağı'nda, Mykenai dünyası, Batı Anadolu ve Suriye-Filis­
tin bölgesi arasında ve dolaylı olarak daha doğuya, Mezopotamya'ya uza­
nan ticari ve kültürel bağların olduğuna ku§ku yoktur. Ulu Burun batığı
(bkz. 5. Bölüm) bu bağların nasıl sürdürüldüğü konusunda bazı ipuçları
verir. Geminin bakır ve ka lay külçe yükü ve lüks parçalar, Mısır ve Doğu
Akdeniz ülkeleri ve ondördüncü-onüçüncü yüzyıllarda Yunanistan
arasındaki ticari bağlara ve bu bölgeler arasındaki ticaretin yapısına
ili§kin bir göstergedir. Ancak, muhtemelen, arkeolojik kayıtlarda bul-

469) Öme�n bkz.Wes[ (1988; 1997).


276 HITIT DÜNYASINDA YAŞPM VE TOPLUM

gulanamayan ama 'insan yeteneği' olarak tanımlanan ba§ka yükler de


vardı.

Batıya Yönelik Nüfus Hareketleri

Son yıllarda, bazı bilimadamları, batı yönünde, yeni pazar ve kaynak


arayı§ındaki giri§imcileri de kapsayan bir Levanten zanaatkar ve tüccar
diasporasının olduğunu ve kurulu ticari güzergahlar boyunca hareket
ettiğini dü§ünüyor. Hitit kaynaklarından, onüçüncü yüzyılın ortasın­
dan itibaren önemli sayıda Batı Anadolulu'nun Hitit metinlerinde
Ahhiyava denilen Mykenai Yunanistan'ında ya§aml§ olduğunu biliyo­
ruz. Ahhiyava krallarından birine yazdığı bir mektupta, III. Hattu§ili,
Ahhiyava topraklarındaki Lukka Diyarı'ndan 7000 kadar Batı Anada­
lulu uyruğunun yeniden yerle§imiyle ilgili bir serzeni§te bulunur. 470 Bu
bilgiyi tamamlayan Mykenai Lineer B tablederi, Batı Anadolu'nun,
Mykenai sarayına dokuma ve benzeri alanda i§gücü sağlayan bölgeler­
den bir olduğunu gösterir. Aynı bölge, Mykenai ve Tiryns'teki yoğun
istihkamların in§ası için gerekli i§gücünün, baskınlarla veya ba§ka araç­
larla sağlandığı yer olarak da hizmet verdi. Bu, birirıci yüzyıl Yunan ya­
zarı Strabon tarafından kaydedilen ve geç saptandığında fikir birliğine
varılan, Tiryns'in surlarını Lykialı devlere, Kykloplar'a atfeden bir gele­
nekle tamamen örtü§ür.471 Yunanlılar ve Romalılar'ın onları çağırdığı
gibi, Lykialılar, Güney ve Batı Anadolu'da ya§ayan Geç Bronz Çağı Lukka·
halkının birinci binyıldaki torunlarıydı. Bu halkın büyük bölümü,
onüçüncü yüzyıl ortasında, Mykenai kalelerinin kapsamlı bir §ekilde
elden geçirildiği bir dönemde yeniden Mykenai dünyasına yerle§tirildi.472
Batı Anadolu'dan ya da daha doğudaki bölgelerden Yunanistan'a yeni
gelenler arasında, ku§kusuz, el sanadarında, §ifacılıkta, falcılıkta, §arkı
ya da §iir okumada hünerli birçok insan vardı: aslında, bunlar, Odys­
seia'nın domuz çobanı Eumaeus tarafından demioergoi kategorisi içinde
görüldüklerinden, gittikleri her yerde ho§ kar§ılanacaklarından emin
olabilecek zanaatkarlardı: "Usta ya da zanaatkar, bir kahin veya hastalık­
ları iyile§tiren §ifacı, ah§ap i§çisi veya §arkılarıyla insanları eğlendiren

470) KUB XIV 3 (CfH 1 8 1 ) , genel olarak Tavagalava meklubu olarak bahsedilir; bkz.
Bryce ( 1 998a:32 1-4).
4 7 1 ) Snabon, 8.6. Il.
472) Bkz. Bryce ( 1 �:259-60).
ŞARAP KIRMIZISI DENiZiN ÖTESINDEKI BAGLAR 277

bir ozan olmadıkça, hiç kimse bir yabancı getirmek için kendiliğinden
dl§arıya gitmez. Bütün dünyada, bu tür adamlar ho§ kaqılanan misafir­
lerdir."473 Yakın Doğu'dan gelen yabancı demioergoi ve benzeri göçmen­
lerin iskan edilmesiyle, aslen ait oldukları toplumların adetleri, gele­
nekleri de Yunan dünyasında tanınacaktı. Aslında, bu yabancı sakinler,
büyük olasılıkla, doğu batı arasındaki kültürel aktarırnın en önemli un­
surlarıydı. Mykenai Yunanistanı'ndaki binlerce Anadolu göçmeni arasın­
da katip olarak eğitilmi§ ve Mykenai mahkemelerinde katip ve çevir­
men olarak görev yapmaya devam etmi§ insanların olması güçlü bir
olasılıktı. Hizmetleri, belki de, Batı Anadolu'da yeni efendileriyle kul­
ları ya da temsilcileri arasında ileti§im kurulmasını da zorunlu kıldı.
Ahhiyavalı kral ve eski hükümdarları Hatti kralı arasında ileti§im ka­
nalı olarak da i§ görmü§ olabilirlerdi. Yeni ülkelerine, muhtemelen, katip·
· lik becerisinin dı§ında bir §eyler de götürdüler. Yakın Doğu katip okul­
larında eğitim gören katiplerin, eğitimleri sırasında, Mezopotamya 'kla­
siklerini', özellikle Sümer, Babil ve Hurri halklarından Hitit dünyasına
ula§an -Gılgaml§ Destanı ve Kumarbi Şarkı Döngüsü gibi- edebi kom­
pozisyonları öğrendiklerine değinmi§tik. Daha batıda; geçmi§tekilere
olduğu kadar bugünkü kahramanlık ve büyük ba§arı öykülerine de açık
olan bir ba§ka dünyada, Mykenai saray çevrelerinde de Yakın Doğu'ya
ait aniatı geleneklerinin -en azından katiplik eğitimi sırasında bu öykü­
lere a§ina olan Anadalulu yazıcılar aracılığıyla- bilinmi§ olması güçlü
bir olasılıktır.
Ancak, muhtemelen, Yakın Doğu kökenli hikayeleri batıya doğru
ta§ıyan ba§kaları da vardı. Gılgamı§ Destanı'ndan bölümler, özellikle
gezginler arasında, yaygın olarak anlatılıyordu. Destan, genel olarak, bir
gezgin hikayesidir. Daha önce bahsettiğimiz gibi, Kumarbi döngüsün­
deki öyküler, cinsellik ve §iddet içeren konularıyla, muhtemelen, toplu­
mun her düzeyinde geni§ bir ilgiyle kar§ılanıyordu. Göçmen zanaatkar­
lar ve sanatçılar, gezgin tüccarlar, Akdeniz limanlarını dola§an ticaret
gemilerindeki denizciler, aslında, elinden ufacık bir i§ gelen bir gezgin
bile, Mezopotamya ve Hurri destanlarının Yunan dünyasında ilk ortaya
çıktıkları süre içinde, doğu-batı kültürel aktarım sürecinin aracıları olmu§
olabilirdi. Eğer öyle olmu§sa, Homeros destanını yaratan öykülerin
olu§ması ve geli§mesi üzerinde olduğu kadar, Hesiodos'un §iirlerinin
temel malzemesi üzerinde de, daha Geç Bronz Çağı'nda, önemli bir etki
bırakmı§ olabilirler.

473) Homeros, Odys.seia, 1 7.382-5, çev.: W. Shewring.


278 HITIT DÜNYASINDA YAŞI'M VE TOPlUM

Gılgamı§ ve Homeros Destanlan

İlyada ve Odysseia ile Gılgamı§ Destanı arasındaki bazı ortak özellikleri


kolayca bulabiliriz. Gılgamı§ Destanı'nın Gılgamı§'ı hareket halinde
-uzaklara seyahat eden, wrluklara katlanan, ve bilgi toplayan- bir kahra·
man olarak tanımlayan giri§ bölümü, Odysseia'nın giri§ satırlarındaki
Odysseus'u hatırlatır. Kahranınanın birçok engel ve ilginç olayla
kar§ıla§tığı uzun seyahat teması, Odysseia'da olduğu gibi, Gılgamı§'ta da
temel unsurdur. Gılgamı§'taki birahaneci fettan kadın Siduri, akla Odys·
seia'daki Kalypso ve Kirke'yi getirir. Kahramanı her zaman koruyup kol­
larken, kahraman kendilerine kar§ı bir saygısızlık yaptığında, onlara ya
da ailelerinirı diğer fertlerine zarar verdiğinde devreye giren, kahramanı
mahvetmeye çall§acak kadar dü§mancıl olabilen ilahi güç motifi, hem
Gılgaml§ hem de Homeros kompozisyonlarında sürekli vardır.
Mezopotamya ve Yunan destanlarının tümünde, az çok bir ölüm ve
Yeraltı Dünyası takıntısı vardır ve Mezopotamya ile Yunan destanların·
da öteki dünya kavramları büyük benzerlik ta§ır.474 İlyada'nın 23. kita·
bırıda Akhilleus'un Patroklos'un hayaletiyle karıla§ması, Gılgaml§ Des­
tanı'nın onikinci tabietirlde Gılgaml§'ın Enkidu'nun hayaletiyle kar§ı·
la§masını hatırlatır. Gılgamı§'ın Enkidu'nun ruhunu çağırmasının Odys·
seia'daki kar§ılığı, Odysseus'un Teiresias'ın hayaletirıi çağırmasıdır. Bun­
lar, Aeneas'ın, babasının hayaleti Anchises'e danl§masında ya da -Ki­
tabı Mukaddes bağlamında- Saul'un Samuel peygamberin hayaletine
danı§masında gördüğümüz gibi, ku§kusuz, ya§ayanların ölülerden tav­
siye aldığı ortak bir yazınsal topostur.415
Bu benzerlikler aslında neyi gösterir? Bir geleneğin diğeri üzerindeki
doğrudan etkisini mi? Sadece tesadüfü mü? Yoksa ortak unsurların iki
farklı kültürde bağunsız olarak korunduğu orijirıal bir ortak kaynak ol­
duğunu mu? En ku§kulu görü§ ise, Gılgaml§ ve Homeros kompozisyon­
larındaki konuların fark edilebilir benzerliğinin, yazınsal bir §emsiye
altında, içinde insan toplumlarının geli§ip evrildiği farklı çevrelerde
geli§en benzer sorunlara, sorulara, beklentilere, umutlara ve korkulara
verilmi§ benzer ancak tamamen ilgisiz yanıtların göstergesi olduğudur.
Ölüm ve ardında yatanlara ili§kin kaygılar ve ölümü a§acak bir
ölümsüzlük pe§inde olmak, ya da bu dünyanın geçici, hedonist zevkle­
riyle, ne kadar wrluk ve tehlike içerse de, daha yüce, daha uzun ömürlü

474) Bkz. Kirk ( 1974:260- l ) .


47 5 ) I, Samuel 28.
ŞNW' KIRMIZISI DENiZIN ÖTESINDEKi BAGlAR 279

bir kazanım arasındaki gerilim ya da ihtilaf. Destanların konuları, aslın­


da, insan doğasının miras aldıklarının bağımsız yansımaları mıdır?
Yakın Doğu yazını ya da mitolojik geleneklerinin, Akad destanların­
da ortaya konulanlar gibi, onüçüncü yüzyıl Yunanistanı'nda zaten bilin­
diğine ili§kin kesin bir kanıtımız olsaydı, bu görü§ daha zayıfbir olasılığı
i§aret edecekti. Henüz bu tür bir kanıt bulunamamı§tır. Ancak, Geç
Bronz Çağı'nda destanların okunduğu, kopya edildiği, ezberlendiği ve
sahnelendiği bölgelerin yerlisi birçok insanın Yunanistan'a gelip
yerle§tiğinden ya da ticari bir gezi vesilesiyle Yunanistan'ı ziyaret et·
tiğinden emin olabiliriz. Eğer destanlarını ve halk hikayelerini de yan­
larında getirdilerse ve bu tam da Homeros'un beslendiği §iirsel ve tarih­
sel geleneklerin biçimlendiği bir zamana denk geldiyse, bunun birçok
ortak özelliği payla§tıkları ve sonraları Yunan dünyasında da bilinen
Yakın Doğu geleneklerinden tümüyle bağı§ık biçimde gerçekle§tiğini
tartl§mak yersiz olacaktır.
Üstelik, Homeros tarzındaki destanlada Yakın Doğu destanlan arasın­
da, yapay ve sıradan benzeriikierin ötesinde, bazı özel kar§ıla§tırma nok­
taları vardır. İl-yada 5. kitapta, Diomedes, tanrıça Aphrodite'ye kötü dav·
ranır ve tanrıça bu durumu ebeveyni Zeus ve Dione'ye §ikayet eder.
Ancak, baba, kızına katılmaz ve, gerçekte, §ikayet ettiği içirı kızını ki­
harca tersler. Gılgaml§'ın tanrıça ݧtar'a (Aphrodite'nin Yakın Doğulu
muadili) kötü davrandığını hatırlıyoruz. Tıpkı Aphrodite'nin yaptığı
gibi, ݧtar da, ebeveyni Anu ve Antu'ya Gılgaml§'ın davranı§ını §ikayet
eder. Böyle yaptığı için o da babası tarafından terslenir. Profesör Bur­
kert, iki bölümün de yapı, anlatım ve töresel açısından birbirine önemli
ölçüde benzediğini dü§ünür.476
Odysseia 4. kitapta, Penelope, oğlu Telemakhos'un Odysseus'tan ha­
ber almak için seyahate çıktığını ve dönü§te kendisine talip olanların
onu öldürmeyi planladığını öğrenir. Büyük bir endi§e içinde, onu koru­
ması için Athena'ya dua eder. Gılgamı§ Destanı'nda, tanrıça Ninsun,
oğlunun dev Humbaba ile çarpl§mak için çıktığı tehlikeli seyahati ha­
ber alır ve o da oğlunun selameti için dua eder. Bir annenin, oğlu için,
özellikle de onun büyük bir tehlikeyle kar§ı kar§ıya olduğunu hissettiği
zaman dua etmesinde, ku§kusuz, §a§ılacak bir taraf yoktur. Ancak, iki
bölümün benzerliği bu sıradan durumun ötesindedir. Penelope, oğlu­
nun içinde bulunduğu vahim durumdan dolayı üzülüp ağladıhan sonra,
yıkanır ve temiz ketenini giyer, sonra bir sepeti kutsal arpayla doldura·

476) Burkert ( 1 992:97).


280 HiTiT DÜNYASINDA YAŞPM VE TOPLUM

rak sarayın üst katına çıkar ve oğlunun selameti için Athena'dan yar­
dım ister. Gılgaml§ Humbaba'yla sava§maya gittiği zaman, annesi Nin­
sun, odaya girer, bir elbise giyer ve takılarını takar, sonra özel bir ot
alarak sarayın çatısına çıkar ve oğlunun selameti için Güne§ Tanrısı
Şama§'tan yardım ister.417 Burkert'e göre, bu benzerliği sıradan olmak­
tan çıkaran unsur, buradaki anlatım, yapı ve olay örgüsünün aynı ol­
masıdır.
Homeros'un Kirke ve Siduri'siyle Gıgaml§ Destanı arasındaki ben·
zerliği daha ileri götürebiliriz. Her ikisinde de, kahramanı görevden vaz­
geçirmeye kalk!§ılır: Gılgaml§'ta Utnapishtim'in pe§indeki arayı§, Odys­
seus'un eve geri dönmesi: her iki giri§im de sonuçsuzdur. Gerçi fettan
kadınların oynadığı rollerin ikili, hatta çeli§en özellikleri vardır. Gılga­
mı§, denizin kıyısında ya§ayan ve onu kar§ı taraftaki Utnapishtim'e
götürecek yollan bilen Siduri'ye di§ geçirir. Odysseus da, eve doğru yol­
culuğunda, yönleri bildirmesi için Kirke'ye yalvanr; Kirke, ona, varaca­
ğı yere ula§ması için, öncelikle Persephone ve Hades'in evini ziyaret
etmesi gerektiğini söyler ve orada bilici Teiresais'in ruhundan akıl al­
masını tavsiye eder. İki olayda da, çıkılacak yolculuğun tehlikesi vurgu­
lanır. Gılgamı§ §öyle uyarılır: "Asla denizi geçecek bir vasıta olmadı,
Gılgaml§, ve ezelden beri denizi geçen (Utnapishtim ülkesine varan)
biri çıkmadı. "478 Odysseus'un da benzer kaygıları vardır: "Ey Kirke, bu
seyahatte bana kim rehber olacak? Şimdiye kadar kara gemiyle Hades'in
ülkesine ula§an kimse olmadı."479 Aı;ıcak, Kirke onu rahatlatır. O da,
Siduri gibi, deniz konusunda bilgilidir. Her iki olayda da, fettan kadın­
lar, sadece kahramanın yoluna ta§ koymaz. Kahramanın ereğine ula§ması
için can alıcı talimatlar verdiklerinden, seyahatin yol alması adına ha­
yati bir rol oynarlar. Bu durumda da, Mezopotamya ve Homeros gelene­
ği, özde, yapıda ve ayrıntıda yakın benzerlikler gösterir.

Kültürel Aktarım

Yakın Doğu'nun Homeros üzerindeki etkisi, hiçbir §ekilde, yazınsal ge­


lenek alanıyla sınırlı değildir. Geni§ anlamda, Hitit ve diğer Yakın Doğu
ritüel uygulamalarının unsurları, ara sıra, Homeros tarzı destanlarda su

4 77) İ lgili bölüm (Tabler III'ren) Dalley tarafından çevrildi ( 1989:64-5).


478) Desranın LO. rablerinden; çev.: Dalley ( 1 989: 102) .
479) Odysseia, 10. 501-2
ŞARAP KIRMIZISI DENIZiN ÖTESINDEKi BAGLAR 28 1

yüzüne çıkar. Odysseus'un Odysseia 2. kitabın giri§inde ölüleri yardıma


çağırmasından ve yeraltı ilahlarının hiçlik dünyasındaki ikametgah­
larından çağrıldığı Hitit dini ritüelinden bahsettik (lO. bölüm) . Bir ör­
nek daha yeterli olabilir. İlyada 23. kitapta (233-6 1 ) , Homeros, Yunan
kahramanı Patroklos'un cenaze ayinlerini anlatır. Bedeni yakılarak or­
tadan kaldırılmı§tır. Bronz Çağı'nda, Troya Sava§ı'nın olduğu dönemde,
Yunanistan'daki genelgeçer uygulama gömme olduğundan, bu, biraz
§a§kınlık yaratmı§tır.480 Patroklos'un gömme ayinleri, 10. bölümde
tanımlandığı gibi, Hitit kralının kalıntılarına uygulanan i§lemleri ha­
tırlatır. Her iki olayda da, ölenin cesedi, ölü yakmak için toplanan bir
odun yığınında yakılır; odun yığınının dumanı tüten közleri, ölünün
kemikleri yığının içinden bulunup çıkarılmadan önce §arapla sön­
dürülür; kemikler yağlı bir kaba daldırılır ve sonra ketene sarılır. Doğru­
su, Homeros ve Hitit tarzı gömme uygulamaları arasında farklılıklar da
vardır. Ancak, güçlü benzerlik noktaları, bir §ekilde, ili§kili olduklarını
göstermektedir.481 Bu ili§kinin yapısı ve nasıl hayata geçtiği bir tartı§ma
konusudur. Hitit metinlerinde son kez görülmesinden yüzyıllar sonra,
Bronz Çağı'nın ardından izine rastlanmayan ve Yunan kültür çevrenin­
de korunmu§ olması olası görünmeyen bu özgül 'Hitit krallık gömme
uygulaması'nın Homeros destanında bu denli bildik bir tını vermesinin
ne kadar §a§ırtıcı olduğunu kaydetmekle yerinebiliriz en fazla.
Walter Burkert ve Martin West gibi bilimadamları, Yakın Doğu'nun
Yunan kültürü üzerindeki güçlü etkisine ili§kin sorunu kapsamlı bir
§ekilde ortaya koyarlar. Ancak, Yakın Doğulu gezgin zanaatkarların ve
sanatçıların, Sami yazı sanatı dahil olmak üzere, entelektüel becerileri­
ni ve bir dizi yazınsal ve dini geleneği Yunan dünyasına -muhtemelen­
bir kez daha getirdikleri sonraki bir döneme, doğulula§tırma denilen
dönem sırasındaki (sekizinci yüzyıl ortasından yedinci yüzyıl ortasına)
kültürel aktarıma yoğunla§ma eğilimindedirler. Öte yandan, West, Ba­
tı'nın doğulula§ma sürecinin, Homeros destanında kayda değer bir ye­
niden biçimlenmeye yol açmayacak kadar geç bir zamana rastladığını
kabul eder. Homeros geleneği üzerindeki Yakın Doğu etkisinin büyük
bölümünün zaten biliniyor olması ve geleneklerin Homeros destanıyla
birle§ip evrilmeye ba§ladığı Mykenai döneminde de kullanılması pekala
mümkündür. Bazı bilimadamları, Yunan dünyasına aktarılmasını Fe­
nike ile temas kurulması üzerine gerçekle§en daha geç tarihli bir olgu

480) Kubbe mezarlardan anla§ıldığı gibi.


48 1) Gurney ( 1990: 1 39-40) , farklılıkları ve benzerlikleri sıra lıyor.
282 HITiT DÜNYASINDA YAŞI'M VE TOPLUM

olarak görseler de, Kumarbi destan döngüsü unsurlarının, Hesiodos'ta


yeniden ortaya çıkmasından birkaç yüz yıl önce, Yunan dünyasında bili­
niyor olması mümkündür.482
Bu, geç tarihli bir Yakın Doğu etkisinin Homeros §iirlerinin nihai
olarak biçimlenmesine önemli bir katkı yaptığını inkar etmek değildir.
Açıkça, Demir Çağ kökenli birçok özellik ya da unsuru içerir. Arkeo­
lojik bulguların ve içerdikleri çok sayıda anl§tırmanın ortaya koyduğu
gibi, birçok açıdan, geç sekizinci yüzyıl ve erken yedinci yüzyıl dünyasını
yansıtırlar. Her §ey bir yana, Yunan dünyasına alfabenin girmesi, muhte­
melen, sadece yazı teknolojisini getirmedi. Yunanlılar'ı çağcıl Yakın Doğu
yazılı kült dünyasıyla da tanı§tırdı. Bu kültür içerisinde Gılgamı§ Des­
tanı hala çok canlıydı ve Asur dilinde İlyada ve Odysseia ile neredeyse
aynı zamanda yazıya geçiriliyordu. Ne olursa olsun, Homeros tarzı §iirler,
§imdilerde, özünde yekpare bir kültür dünyasının ürünü olarak değil,
çoğu Yunan olmayan bir dizi etmetı.in karma§ık ve kar§ılıklı etkile§imin
bir sonucu olarak görülmektedir.
O halde, Homeros §iirlerinin gerçek çatısını ne ölçüde tanımlayabi­
liriz? Bu §iirlerde belirgin biçimde Yunan olan nedir? Kesinlikle Yunan
olmayan nedir? Ve Yunan ve Yunan olmayan unsurlar nerede kolayca
çözülemeyecek kadar sıkı dokunmu§tur? Bu sorular, burada sadece
üstünkörü temas edebileceğimiz geni§ ara§tırma alanlarının kapılarını
açıyor. Biz de, elbette ihtiyatla, bunu yapıyoruz zaten.
Yunan kültürü üzerindeki yaygın Yakın Doğu etkisinin ate§li savu­
nucularından biri olan Martin West, Homerosçu panteon hakkında
§Unları yazar: "İlyada'daki tüm 'tanrılar betimi'nin Doğulu olduğunu
söylemek çok abartılı bir ifade değildir." West §öyle devam eder: "Ho­
merosçu ve Hesiodosçu tanrı düzenieniminin betimi ve bunu borçlu
oldukları geçmi§ uğra§lar, Doğu etkisinde biçimlenmi§ olması gereken
Babil ve Ugarit §iirindeki tasvirle neredeyse aynıdır. Tanrılar, Olympos
Dağı'nda düzenli olarak toplanan, bol bol yiyip içerek insan faaliyetleri­
ni tartı§an bir örgütlenme olarak algılandı. Sorunları kendisine
danı§tıkları, karar alan, icazet veren, haberciler gönderen ve olayları
kontrol etmeye çall§an bir §etleri, Zeus vardır. Ancak diğer tanrılar çoğu
kez dikba§lıdır; birbirleriyle hararetle tartı§ırlar, Zeus onlara boyun
eğdirmek için ara sıra onları tehdit eder ve fiziksel §iddete ba§ vurur. Bu
canlı, §iirsel senaryo, uygun yer ve zamanda tapınan ve dua eden Yu­
nanlılar'ın tannlara ili§kin gerçek inanı§larıyla örtü§mez; iki tanrı bir

482) Gürerbock ( 1948: 133).


�ARAP KIRMIZISI DENIZiN ÖTESiNDEKi BAGLAR 283

kültle bağlantılı olabilirdi, ancak daha büyük bir topluluğun üyeleri ol­
malarının da, kendi aralarında dala§an ve çeki§c:n tanrılar olmalarının
da bir anlamı yoktur. "483
Homeros'un tanrılarının, kökeninde bir Yakın Doğu bağlarnından
gelmemi§lerse, en azından bir Yakın Doğu kültür çevrenine tamamen
uyduklarından ku§ku duyulamaz. Ne var ki, onların, gerçekten, olduğu
gibi Yakın Doğu'dan alındıklarını ileri sürmek fazla ileri gitmek olabilir.
Genel olarak, en basit haline indirgenmi§ biçimiyle, §U söyleyecekleri·
mize uygun bir yolla akıl yürütürken dikkatli olmalıyız: Burada, Yunan
toplumuna yabancı olduğu görülen unsurlar söz konusudur. Bu unsurlar,
Yakın Doğu Bronz Çağı ve erken Demir Çağı toplumlarının bir özelliği·
dir. Bu nedenle, Homeros'ta ortaya çıkmaları, Yakın Doğu etkisirlin so·
nucu olmalıdır. Bu mantığı sürdürmek için, öncelikle, bu unsurların,
Homeros geleneğinde yer almasa kaybolup gidecek, Homeros-öncesi
Yunan toplumuna özgÜ bir tür kalıntı olmadığını da göstermemiz ge­
rekiyor. Homeros'un kutsal toplumu, Mezopotomya'nın olduğu kadar
Yunan ve -daha genel anlamda- Hint-Avrupa geleneğinin de bir parçası
olarak, tanrıların nasıl davrandıklarına ve nasıl etkile§tiklerine ili§kin
bir kavramlar dizisinin yansıması olabilir.
Genel olarak, Yakın Doğu-Homeros metin örneklerine dikkatle bak­
mak, bize, Homeros tarzı §İir kompozisyonunun dahil olduğu asıl süreç
içinde §imdi elde ettiklerimizden çok daha iyi bir fikir verir ve §airin
kompozisyon becerilerinin nasıl devreye sokulduğu konusunda daha
geni§ bir kavrayl§ sağlar. Sekizinci yüzyıl epik §airinin, nihayet son
rötu§ları eklemesi ya da West'in §a§ırtıcı olduğunu söylediği merhaleye
varmasıyla, malzemenin seçilmesine, biçimlenmesine ve antılmasına
her birinin ayrı ayrı katkıda bulunduğu ku§aklara dek geriye uzanan
'Homeroslar' zincirinin son halkası olduğu dü§üncesini benimseyebili­
riz. Burkert ve diğerleri, bunun, Bronz Çağı'nda olduğundan çok daha
yoğun bir doğu-batı ili§kisi ve kültürel aktarım dönemi olduğuna ilişkin
iddialarında pekala haklı olabilirler. Ne var ki, bu, hiçbir şekilde, erken
tarihli bir kültürel aktarım katmanı fikriyle bağda§maz değildir.
Ne olursa olsun, destanlar geniş bir kaynak yelpazesinden gelir ve
son biçimlerini aldıkları zamandan çok daha gerilere uzanan bir dönem
üzerindeki geniş bir etkiler yelpazesini yansıtırlar. Troya Sava§ı destanı,
muhtemelen, tarihsel bir gerçeğe dayanıyordu. Ancak, eğer öyleyse,
muhtemelen, Yunan yazınında ortaya konulan sava§ tarihlerinden yüzyıl

483) Wesı ( 1955:36).


284 HiTIT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

ya da daha önce ba§layıp Bronz Çağı'nın ötesine uzanan olayların iç


içeli�ini sunmaktadır. Bu dönem süresince, Yunan ve Yakın Doğu dün­
yaları arasında (İÖ onbirinci yüzyılda yüz yıla yakın bir süre kesintiye
uğrayarak) düzenli ticari ve siyasal temaslar ve ku§kuya yer bırakma­
yacak derecede kültürel bir etkile§im vardı.
Yukarıda, Yakın Doğu entelektüel ve kültürel geleneklerinin Bronz
Çağı Yunanistanı'nda bilinmesinin nedeninin, özellikle, bu dünyadaki
büyük göçmen grupları ve tüccarlar olduğu ileri s ürüldü. Yakın Doğu'nun
Yunan dünyasıyla arasında var olan, arkeolojik ve yazılı kaynaklada
kanıdanmı§ temaslar ve Yunan dünyasındaki kayda değer varlığı, Yunan
uygarlığında önemli ya da uzun süreli bir etki bırakmaml§ olsaydı, §a§ırtıcı
olurdu. Homeros destanlarının geli§iminin tarihsel, toplumsal ve kül­
türel unsurların birle§tiği uzun bir evrim süreci içinde gerçekle§ti�ine
bakılırsa, bu sürecin, Homeros geleneğinin geli§imi sırasında, Yunan
dünyasını güçlü bir §ekilde etkileyen Doğu'nun toplumsal ve kültürel
güçlerinden soyudanmı§ olmasını kabul etmek mümkün de�ldir. Pro­
fesör Kirk, Yakın Doğu'nun Yunan mitolojik geleneği üzerindeki etkisi­
ne ili§kin §unları söylüyor: "Yunan mitlerinin Yakın Doğu temaların­
dan etkilenmesi büyük önem ta§ır. Sadece Yunan kültürü ve dü§üncesine
biçimienirken tuttuğu belli belirsiz l§ık huzmesinden dolayı değil, Yu­
nan uygarlığını Batı Asya ve Mısır uygarlıklarından böylesine farklı bir
olgu yapan, özünde Hellen katkıyı, o benzersiz entelektüel ve yaratıcı
unsurları ayırmamızı kolayla§tırdığı için de önemlidir."484
Şimdiye kadar, toplumsal ve kültürel güçlerin Homeros geleneğinin
biçimlenmesine yardım ettiği özgül yolları, biraz olsun, görmü§ olduk.
Ancak, §arap kırmızısı denizin ötesindeki ba�lantılara odaklanacak ilgi,
gelecekteki Homeros ara§tırmalarına kayda değer bir katkı sağlayacak­
tır: hele de, ozanın, engin ve tümüyle farklı bir malzemeler ağını nasıl
uyarladığını, biçimlendirdiğini ve ona Yunan sanatsal kazanımının en
büyük ba§yapıtlarından biri olma özelliğini ve ayrıcalığinı katarak onu
nasıl bağda§ık, harekete geçirici bir aniatısal malzerneye dönü§türdü�ünü
gördükten sonra.

484) Kirk ( 1 974:267).


Kaynakça

AKURGAL, E. ( 1 962), The Arı of the Hitıiıes, Londra.


ALEXANDER, R. L. ( 1991 ) , 'Sau§ga and the Hittite lvory from Megiddo',
]NES 50: 1 6 1 -82.
ALP, S. ( 199 1), Heıhiıische Briefe aus M�at-Höyük, Ankara.
ARCHI, A. ( 1 975), 'Divinita rutelari e Sondergötter itti ri', SMEA 1 6: 89- l l 7.
- ( 1 979), 'CHumanite des Hittites', Fs Laroche içinde, 37-48.
- ( 1 995), 'Hittite and Hurrian Literatures: An Overview', J. M. Sasson içinde,
2367-77.
ARDZINBA, V. G. ( 1986), 'The Birth of the Hittite King and the New Year',
Oikumene 5: 9 1 - lO l .
BALKAN, K . ( 1 973), Eine Sclıenkungsurkuıuk aus der althethiıischen Zeit, gefunden
İnandık içinde, Ankara.
BASS, G. F. ( 1 973), 'Cape Gelidonya and Bronze Age Maritime Trade', H.A.
Hoffner içinde (1 973a) , 29-37.
BEAL, R. H. ( 1 983) , 'Studies-in Hittite History', JCS 35: 1 1 5-26.
- ( 1 988), 'The 01�TUKUL-institution in Second Millennium Hatti', AOF 1 5:
269-305.
- ( 1 992) , The Organizaıion of the Hitıiıe Military, Heidelberg.
- ( 1 995), 'Hittite Military Organization', J. M. Sasson, 545-54.
286 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

BECKMAN, G. ( 1 982), 'The Hittite Assembly', JAOS 102.3: 435-42.


- ( l 983a), 'Mesopotamians and Mesopotamian Leaming at Hattusa', JCS 35:
97- 1 14.
- (l983b), Hittite Birth Rituals, StBoT 29.
- ( 1986) , 'lnheritance and Royal Succession among the Hittites', Fs Güterbock
Il, 13-3 ı .
- ( 1 988), 'Herding and Herdsmen in Hittite Culture', Fs Otten, 33-44.
- ( 1 989), 'The Religion of the Hittites', BA 52:98- 108.
- ( 1992), 'Hittite Administration in Syria in the Light of the Texts from Hattusa,
Ugarit and Emar', New Hori:tons in the Stud-y of Ancient S-yria içinde,
Bibliotheca Mesopotamica 25, (yay. haz.) M. W. Chavalas ve J. L. Hayes,
41-9.
- ( 1993), 'From Cradie to Grave: Women's Role in Hittite Medicine and Magic',
JAC 8: 25-39.
- ( l 995a), 'Royal Ideology and StateAdministration in HittiteAnatolia', J. M.
Sasson içinde, 5 29-43.
- 'The Siege of Ursu Text (CTH 7) and Old Hittite Historiography', ]CS 4 7:
23-34.
- ( l 995e), 'Hittite Provincial Administration in Anatolia and Syria: The View
from Ma§at and Emar', Atti del Il Congresso lntema:tionale di Hittitologia
içinde, Studia Mediterranea 9, Pavia, 1 9-35.
- ( l 996a), Hittite Diplomaric Texıs, Aılanıa.
- ( l 996b), 'The Hittite Language and its Decipherment', Bulletin of the
Canadian Societ-y for Mesopoıamian Studies, 3 1 : 23-30.
- ( 1 998), 'gtar of Nineve h Reconsidered', ]CS 50: 1 - 10.
- ( 1 999), 'The City and the Country in Hatti', Landwerıschaft im Alten Orient
içinde, RAl XLI, (yay.haz.) V. Haas, H. Kühne, H. J. Nissen, J. Reuger,
Berlin.
- (2000), 'Goddess Worship - Ancient and Modem', A Wise and Disceming
Mind: Essa-ys in Honor of Burke O. Long, (yay. haz.) S. M. Olyan ve R. C.
Culley, Providence.
BIN-NUN, S. R. ( 1 975), Tlıe Tawananna in the Hittite Kingdom, Heidelberg.
- ( 1 979), 'Some Remarks on Hittite Oracles, Dreams, and Omina', Or 48:
ı 18-27.
BITTEL, K. ( 1 970), Hattusha, the Capital of the Hittites, Oxford, New York.
- (1976), Les Hittites (Aimanca'dan çev.: E. Poncet), Paris.
BITTEL, K., HERRE, W., OTTEN, H., RÖHRS, M., ve SCHAEUBLE, J.
( 1958), 'Die
hethitischen Grabfunde von Osmankayası', WVDOG 7 1 .
BRYCE, T. R . (l998a), The Kingdom of the Hitıites, Oxford.
- ( l 998b) , 'How Old was Matanazi? ]EA 84:212-15.
- ( 1 999) , 'Anatolian Seribes in Mycenaean Greece', Hisroria 48: 257-04.
BURDE, C. ( 1 974), Her.hitiselıe Mediıinische Texte, StBoT 19.
KAYNAKÇA 287

BURKERT, W. ( 1 992) , The Orienıalizing Revolution, Cambridge, Mass., Lond­


ra.
CANBY, J. V. ( 1 989), 'Hittite Art', BA 52: 109-29.
CARTER, C. ( 1988), 'Athletic Contests in Hittite Religious Festivals', ]NES
47: 85-7.
CHRISTMANN-FRANCK, L. (1971), 'Le rituel des funerailles royales hittites',
RHA 29:6 1 - 1 1 l .
CLINE, E . ( 1 994), Sailing the Wine- Dark Sea: International Trade and the Late
Bronze Age Aegean, Oxford, BAR International Series 591.
DALLEY, S. ( 1 989), Myths from Mesopoıamia, Oxford, New York.
DEL MONTE, G. F., ve TISCHLER, T. ( 1 992), R�pert.oire G�ographique des
Textes Cu�iformes Bd. 6 Die Orts· und Gewiissernamen der hethitischen Texte
için ek ( 1978), Wiesbaden.
EDEL, E. ( 1 976) , Agyptische Artze ıınd Agyptische Medizin am hethitischen
Königshof, Göttingen.
- ( 1 994), Die Agyptisehe-hethitische Korrespondenz aus Boghazköi (Bd I VIII
Umschriften ıınd Übersetzungen; Bd ll Kommentar) , Opladen (AHK olarak).
FRANTZ-SZABÖ, G. ( 1 995), 'Hittite Witcheraft, Magic, and Divination', J.
M. Sasson içinde, 2007- 19.
FRIEDRICH, J. ( 1 930 ), Staatsvertriige des Haııi-Reiches in hethitischer Sprache,
MVAG 34/l , Leipzig.
- ( 197 1), Die Hethitischen Geseıze, Documenta et Monumenta Orientis Antiqui
VII, Leiden.
GOETZE, A. ( 1 933) , Die Annalen des Mursilis, Leipzig (yeniden basım
Darmstadt, 1967).
- ( 1957a), Kulıurgeschichte Kleinasiens, Münih.
- (l95 7b) , 'The Roads ofNorthem Cappadocia in Hittite Times', RHA 15:91-
102.
- ( 1 964), 'State and Society of the Hittites', G. Walser içinde ( 1964), 23-33.
GOETZE, A., ve PEDERSEN, H. ( 1 934), Mursilis Sprachldhmung, Kopenhag.
GONNET, H. ( 1 979), 'La titulature royale hittite au Ile millennaire avant J·
C.', Hethitica 3: 3- 108.
GURNEY, O. R. ( 1953), 'A Hittite Divination Text', D. J. Wiseman içinde, The
Alalah Tableıs, Londra, 1 1 6-18.
- ( 1 958), 'Hittite Kingship', Myth, Ritual and Kingship içinde, (yay. haz.) S. H.
Hooke, Oxford, 105-2 1 .
- ( 1977), Some Aspecıs of Hittite Religion, Oxford.
- ( 1990) , The Hittiıes, Londra.
- ( 1994), 'The Ladder-Men at Alaca Höyük', AS 44:21 9-20.
GÜTERBOCK, H. G. ( 1948), 'Hittite Version of the Hurrian Kumarbi Myths:
Oriental Forerunners of Hesiod', AJA 52: 1 23-34.
- ( 195 112), 'The Song of Ullikummi: Revised Text of the Hittite Version of a
Hurrian Myth',JCS 5: 135-61 ve 6: 8-42.
288 HITiT DÜNYASINDA YAŞANI VE TOPLUM

- (1954) , 'Authority and Law in the Hittite Kingdom', ]AOS Ek 1 7: 16-24.


- ( 1 960), 'An Outline of the Hittite AN.TAH.SUM Festival', JNES 19: 80-9.
- ( 196 1a) , 'Hittite Mythology', Mythologies of the Ancienı World içinde, (yay.
haz.) S. N. Kramer, New York, 141-79.
- ( l96 1b), 'The North-Central Area of Hittite Anatolia', ]NES 20: 85-97
:.... ( 1 964), 'Religion und Kulrus der Hethiter', G. Walser içinde, 54-73.
- ( 1 975), 'Yazllıkaya: Apropos a New Inrerpretation', JNES 34: 273-7.
- ( 1983), 'A Hurro-Hittite Hymn to Ishtar', JAOS 103: 1 55-04.
HAAS, V. ( 1 982), Heıhiıische Berggöııer und Hurriıische Sıeindiimonen, Mainz
am Rhein.
- ( 1 988) , 'Betrachtunğen xur Rekonstruktion des hethitischen Frühjahrsfestes
(EZEN purulliya!)', ZA 78: 284-98.
- ( 1994), Geschichıe der hethiıischen Religion, Leiden.
- ( 1995), 'Death and the Afterlife in Hittite Thought', J. M. Sasson içinde,
202 1-30.
HAAS, V., ve WA.FLER, M. ( 1 974), 'Yazılıkaya und der Grosse Tempel', OA
13: 2 1 1-26.
- ( 1977), 'Bemerkungen zu �hesti/a', UF 9: 87-122.
HAASE, R. ( 1978), 'Zur Totung eines Kaufmanns nach den hethitischen
Gesetzen (§§5 und III)', WO 9, 2 13- 19.
HAWKINS, J. D. ( 1995), The Hieroglyphic Inscripıion of ıhe Sacred Pool Complex
aı Haııusa (SÜDBURG), SıBoT Beiheft 3, Wiesbaden.
- ( 1 998), 'Tarkasnawa King of Mira: "Tarkondemos", Bo!azköy Sealings and
Karabel', AS 48: 1-3 1.
HOFFMAN, I. ( 1 984), Der Eriass Telipinus, Heidelberg.
HOFFNER, H. A. (yay. haz.) ( l 973a), Orienı and Occident: Essays presenıed ıo
Cyrus H. Gordon on ıhe Occasion ofhis Sixty-fifth Birthday, Neukirchen Vluyn.
- ( l973b), 'lncest, Sodomy and Bestiality in the Ancient Near East, içinde H.
A. Hoffner ( l 973a), 8 1 -90.
- ( 1 974), Alimenıa Hethaeorum: Food Production in Hiıtiıe Asia Minor, New
Haven.
- ( 1975), 'Hittite Mythological Texts: A Survey', Uniıy and Diversity:Essays in
ıhe History, Uıeraıure, and ıhe Religion of theAncierıı Near Eası içinde, (yay.
haz.) H. Goedicke ve J. J. M. Roberts, Baltimore, 136-45.
- ( 1 980), 'Histories and Historians of the Ancient Near East: The Hittites', Or
49: 283-332.
- ( 1 983), 'A Prayer of Mursili II about his Stepmother', JAOS 103 : 1 87-92.
- ( 1 987), 'Paskuwatti's Ritual against Sexual l mpotence (CTH 406)', Aula
Orienıalis 5 : 2 7 1 -87.
- ( 1 988) , 'A Scene in the Realm of the Dead', Fs Sachs içinde, 191-9.
- ( 1 990), Hiııiıe Myıhs, Atlama.
- ( 1 995) , 'Legal and Social lnstittirjang of Hittite Anatolia', in 1. M. Sasson,
555-69.
KAYNAKÇA 289

- (l997a), The Lıws of ıhe Hittiıes:A Criıical Edition, Leiden, New York, Köln,
Brili.
- ( l 997b), 'Hittite Laws', M. T. Roth içinde, 2 13-47.
HOUT, T. VAN DEN ( 1990) , 'Masse und Gewichte. Bei den Hethitem', RIA
7.
- ( 1 999), M. Popko'nun Religions of Asia Minor ba§lıklı kitabının incelemesi,
Var§ova ( 1 995) , JAOS 1 19.2: 34 1-3.
- (2000) , T. R. Bryce'ın kitabının incelemesi ( 1 998a) , BiOr 5 7:643 -6.
HOUWINK TEN CATE, PH. H. j. ( 1 967), 'Muwatalli's Prayer to the Storm­
God of Kummanni (KBo xı 1 ) ', RHA 25: 1 0 1 -40.
- ( 1 968), 'Muwatalli's "Prayer to be Spoken in an Emergency"', Textual
Criticism'de çıkan bir deneme, ]NES 27: 204-8.
- ( 1 984), 'The History ofWarfare according to Hittite Sources: The Annals of
Hatrusilis I (Bölüm ll) ', Anaıolica II: 47-83.
- ( 1 992), 'The Hittite Storm God: His Role and his Rule according to Hittite
Cuneıfarın Sources', Naıural Phenomena Their Meaning and Depiction in
ıhe Ancienı Near Eası içinde (yay. haz.) D. Meijer, Amsterdam, Oxford,
New York, Tokyo, 83- 148.
IMPARATI, E ( 1987), 'La politique exterieure des Hittites: tendences et prob-
lemes', Heılıitica 8: 1 87-207.
- ( 1995), 'Private Life among the Hittites', J. M. Sasson içinde, 5 7 1 -86.
KAMMENHUBER, A. ( 1 96 1), Hippologia Heıhiıica, Wiesbaden.
- ( 1 97 6), Orakelpraxis, Traume und Vorı.eichenschau bei den Herlıiıem, Heidelberg.
KELLERMAN, G. ( 1 986), 'The Telepinu Myth Reconsidered', Fs Güterbock II
içinde, 1 1 5 -23.
KlRK, G. S. ( 1 974), The NaıureofGreek Myıhs, Harmondsworth.
KITCHEN, K. A. ( 1 962) , Suppiluliuma and ıhe Arnama Pharaohs, Liverpool.
- ( 1969-) , Ramesside Inscripıions, Histarical and Biographical I-VII, Oxford (KRI
olarak) .
- ( 1 982), Pharaoh Triumplıanı: The Ufe and Times of Ramesses II,
Warminster.
KLENGEL, H. ( 1965), 'Die Rolle der "Aitesten" (LUMf5 SU.Gl) im Kleinasien
der Hethiterzeit, ZA 57: 223-36.
- ( 1 974), '"Hungerjahre" in Hatti', AOF I: 165-74.
- ( 1 979), 'Handel und Kaufleute im hethitischen Reich', AOF 6: 69-80.
- ( 1 984), 'Zu einem Ablenkungszauber bei Krankheir im hethitischen Heer
(KUB LIV 65) ', AOF II: 1 74-6.
- ( 1 986) , 'The Economy of the Hittite Household (E) ', Oikumene 5: 23-3 1 .
KLINGER, J . ( 1 995), 'Das Corpus der Ma§at-Briefe und seine Beziehungen zu
den Texten aus Hattusa', ZA 85:74- 108.
KLOCK-FONTANILLE, I. ( 1 998) , Les hiııiıes, Paris.
KOHLMEYER, K. ( 1995), 'Anatolian Architectural Decorations, Statuary,
and Stelae', J. M. Sasson içinde, 2639-60.
290 HiTiT DÜNYASINDA Y� VE TOPLUM

KOSAK, S. ( 1987) , 'Eine mittelhethitische Handwerkerliste', ZA 77: 136-4 1 .


- ( ı 990) , 'Night and Day, in War and in Peace', JAC 5 : 77-86.
- ( 1995), 'The Palace Library "Building N on Büyiikkale', Fs Houwink ten
Cate, ı 73-9.
KRAMER, S. N. ( 1964), The Sumerians, Chicago.
KÜMMEL, H. M. ( 1967), Ersatzrituale [ür den hetlıitische König, StBoT 3 .
- ( 1987), 'Rituale in hethitischer Sprache', Rituale und Besclıwörungen l içinde,
TUAT H Z: 282-92.
LAROCHE, E. (1949) , 'La Bibliotheque de Hattusa', AO ı 7-23.
- ( 1 952), Recueil d'onomastique hittite, Paris.
- ( 197 1), Catalogue des textes hittites, Paris (CTH olarak).
LEBRUN, R. ( 1980), Hymnes et Pneres hittites, Louvain-La-Neuve.
- ( 1 995), 'From Hittite Mythology: The Kumarbi Cycle', J. M. Sasson içinde,
ı97 ı-80.
- ( 1997), 'Observations concernant des syncretismes d'Anatolie centrale e t
meridionale a u x second et premier millenaires avant notre ere', Les
Syncr�tismes Religieux dans le Monde M�diterraneen Antique içinde, Procs.
International Colloquium in honour of Franz Cumont, Roma, Academia
Belgica, 25-27 Eylül ı 997, ı 79-89.
LIVERANI, M. ( 1 990), Prestige and lnterest: International Relations in the Near
East ca. 1 600- 1 1 00 B.C. , Pavia.
LLOYD, S. ( ı989) , Ancient Turkey: A Traveller's History of Anatolia, Londra.
MACQUEEN, J. G. ( 1 986), The Hittites and their Contemporaries in Asia Minor,
Londra.
MARTINO, S. DE ( 1 989), 'La danza nella cultura ittita', Eotlıen 2.
- ( 1995) , 'Music, Dance, and Processions in Hittite Anatolia', J. M. Sasson
içinde, 266 ı-9.
MCCALL, H. ( 1 990), Mesopotamian Myths, Londra.
MCMAHON, G. ( 1 989), 'The History of the Hittites', BA 52: 62-77.
- ( 1 99 ı), The Hittite Stale Cult of the Tutelary Deiıies, Chicago, Assyriological
Studies 25.
- ( 1995) , 'Theology, Priests, and Worship in Hittite Anatolia', J. M. Sasson
içinde, 198 ı -95.
MELCHERT, H. C. ( 1 980), 'TI1e use of IKU in Hittite Texts', ]CS 32:50-6.
- ( 1 988) , 'Luvian Lexical Notes', Historisclıe Spraclıforsclıung 10 1 : 2 1 1 -43 .
- ( 199 1), 'Death and the Hittite King', Fs Polome, 182-7.
MELLINK, M . J. ( 1 974) 'Hittite Friezes and Gate Sculptures', Fs Güterbock l
içinde, 20 1 - 14.
MORAN, W L. ( 1 992) The Arnama Letters, Baltimore, Londra.
MORRIS, S. P. ( 1 992) Daidolos and the Origins of Greek Art, Princeton.
N EUFELD, E. ( ı95 1) The Hittite Laws, Londra.
NEVE, P. ( 1989-90) Bogazköy-Hattusa. New Results of the Excavations in the
Upper City', Anatolica 16:7- 19.
KAYNAKÇA 291

- ( l 99ı), 'Die Ausgrabungen in Bo�azköy-Hattu�a ı990', AA Heft 3: 299-348.


- ( 1 992), 'Die Aıısgrabungen in Bo�azköy-Hattub ı99 ı ', AA Heft 3: 307-38.
- ( 1 993), Haıtu� Stadı der Göıter und Tempel, Mainz.
OPPENHEIM, A. ( 1956) The lnterpretation of Dreams In the Ancient Near
East, Philadelphia.
OITEN, H. ( 19 5 1 ) . 'Die hethitischen Königslisten und die altorientalische
Chronologie'. MDOG 83:47-70.
- ( 1 956), 'Hethitische Sehreiber in ihren Briefen', MIO 4: 1 79-89.
- ( 1 958), Heıhitische Totenrituale', Berlin.
- ( 1 961), 'Eine Beschwörung der Unterirdischen aus Bo�azköy', ZA 54: 1 14-
57.
- ( 1 962) , 'Zu den hethitischen Totenritualen', OLZ 7: 230-4.
- ( 1 963), 'Neue Quellen zum Ausklang des hethitischen Reiches', MDOG
94: ı -23.
- ( 1968), Die heıhitischen historischen Quellen und die altorientalische Chronologie,
Mainz, Wiesbaden.
- ( 1 973), Eine altheıhitische Erziihlung um die Stadı Zalpa, SıBoT 1 7.
- ( 1 98 1), Die Apologie Haııusilis III. , SıBoT 24.
- ( 1 988) , Die Brom:etafel aus Boğazköy: ein Sıaatsvertrag Tuıhalijas IV.,
Wiesbaden.
PRINGLE, ]. (ı 993), 'Hittite Birth Rituals', Images ofWomen in Antiquity içinde,
(yay. haz.) A. Cameron ve A. Kuhrt, Londra, 1 28-4 1 .
PRITCHARD, J . B. ( ı 969) , Ancient Near Eastem Texts relating to the Old
Testament, 3. baskı, Princeton.
PUHVEL, J. ( 1 99 1 ) , Homer and Hittite, lnnsbrucker Bei trage zur
Sprachwissenschaft, Vortrage und Kleinere Schriften 47, lnnsbruck.
- ( ı 997) , Hittite Etymological Dicıionary, cilt iv: Words beginning wiıh K, Berlin,
New York.
REDFORD, D. B. ( 1 984), Akhenaten, the Heretic King, Princeton.
ROLLER, L. E. ( ı999), In Search of God the Mother, University ofCalifomia.
ROOS, J. DE ( 1 995), 'Hittite Prayers', J. M. Sasson içinde, 1997-2005.
ROSZKOWSKA-MUTSCHLER, H. ( 1 992), 'Some Remarks on the Execration
of Defeated Enemy Cities by the Hittite Kings', ]AC 7: ı - ı z.
ROTH, M. T. ( 1 997) , Law Collections from Mesopotamia and Asia Minor,
Atlanta, 2. baskı.
SASSON, ]. M. (yay. haz.) ( 1995), Civilizaıions of ıhe Ancient Near Eası (4
cilt), NewYork.
SCHULER, E. VON ( ı 95 7), Heıhiıische Dienstanweisungen [ür höhere Hof- und
Staatsbeamte (AfO Beiheft ı O), Graz.
- ( 1 965), Die KaJkaer, Berlin.
SEEHER, J. ( 1 999), 'Die Ausgrabungen in Bo�azköy-Hattusa ı998 und ein
neuer Topographischer Plan des Stadtgelandes', AA Heft 3, 3 ı 7-44.
- (2000a), 'Die Ausgrabungen in Boğazköy-Hattusa ı999', AA Heft 3, 355-74-.
292 HiTiT DÜNYASINDA YAVM VE TOPLUM

- (2000b), 'Getreidelagenıng in unterirdischen GroBspeichem: zur Methode


und ihrer Anwendung im 2. Jahrtausend v. Chr. am Beispiel derBefunde
in Hattu�a·, SMEA 42: 26 1 -30 1 .
SHEAR, I. M . (1 998), 'Bellerophon Tablets from the Mycenaean World? A
Ta le of Seven Bronze Hinges', JHS 118: 1 87-9.
SINGER, I. ( 1 983-4), The Hiıtite KI.LAM Festival, StBoT 27 ve 28 (1. ve II.
bölümler).
- ( 1 984), 'The AGRIG in Hittite Texts', AS 34: 97- 1 27.
- ( 1 986), 'The huwa�i of the Storm-God in Hattu�a', IX. Türk Tarih Kongresi,
Ankara, 1 98 1 , Ankara, 245-53.
- ( 1 995), '"Our God" and "Their God" in the Anitta Text', Aıti del II CongTesso
Inremazionale di Hiıtitologia içinde, Studia Mediterranea 9, Pavia, 343-9.
- ( 1996), Muwaıalli's Prayer to the Assembly of Gods Through the Stonn God of
Ughtning (CTH 38 1 ) , Atlanta.
- ( 1 997), T. van den Hout'un kitabının incelemesi, Der Ulmite�ub-Vertrag,
Wiesbaden, 1 995, BiOr 54: 4 1 6-23.
- ( 1 998a), 'A City of Many Temples: Hattu�a, Capital of the Hittites', Sacred
Space: Shrine, City, Land içinde, International Conference in Memory of
Joshua Prawer, (yay. haz.) B. Z. Kedar ve R. ]. Zwi Werblowsky, lsrael
Academy of Sciences and Humanities, 32-44.
- ( 1 998b) , 'The Mayor ofHattusa and his Duties', Capital Cities: Urban Planning
and Spiritual Dimensions içinde, 27-29 Mayıs 1 996 tarihleri arasında
düzenlenen sempozyum, Kudüs, (yay. haz.) J. G. Westenholz, Kudüs, 169-
76.
- ( 1999a), 'A Political History of Ugarit', Handbook of Ugaritic Studies, (yay.
haz.) W G. E. Watson ve N. Wyatt, Handbuch der Orienıalistik, Abt. I, Der
Nahe und Mitdere Osten: Bd 39, Leiden, Bostan, Köln, 603 -733 .
- \ 1999b), 'A New Hittite Letter from Emar', Landscapes. Territories, Frontiers
and Horizons in the Ancient Near East içinde RAl 1997, (yay. haz.) L. Mila­
no, S. de Martino, E M. Fales, G. B. Lanfranchi, cilt ii: Geography and
Cultural Landscapes, History of the Ancienı Near East/Monographs III, Pado­
va, 65-72.
- (2000) , 'Cuneiform, Linear, Alphabetic: The Contest between Writing
Systems in the Eastern Mediterranean', The Howard Gitman International
Conferences II: Medirerranean Culıural Inreracıion, (yay. haz.) A. Ovadiah,
Tel Aviv, 23�32.
SJÖBERG, A. ( 1974), 'The Old Babylonian Eduba', Fs ]acobsen, 1 59-79.
SOMMER, E, ve FALKENSTEIN, A. ( 1 938), Die heıhiıisch-akkadisclıe Rilingue
des Hattusili I. (Labama Il.), Münih (yeniden basım Hildesheim, 1974).
STARKE, E ( 1 979) , 'Halma�uit im Anitta-Texte und die hethitische ldeologie
vom Königtum', ZA 69:45- 120.
- ( 1 995), Ausbildung ıınd Training von Streitwagenpferden, Eine hippologisch
orientierte Inıerpreıatiorı des Kikkuli-Textes, StBoT 4 1 .
KAYNAKÇA 293

TORRI, G. ( 1 999), Lelwani: il culıo di una dea itıiıa, Universira di Roma 'La
Sapienza', Dipartimento di Scienze storiche, archeologiche e antropologi·
che dell'antichita, Sezione Vicino Oriente, Quademo 2, Roma.
TSEVAT, M. ( 1 975), 'The Husband Veils a Wife', JCS 27: 235-40.
TYLDESLEY, ]. (1909), Nefertiti, Harmondsworth.
ÜNAL, A. ( 1986), 'Das Motiv der Kinderaussetzung in den altanatolischen
Literaturen', Keilschriftliche Uteraturen içinde, (yay. haz.) K. Hecker ve W
Sommerfeld, Berlin, 1 29-36.
- (1988), 'The Role of Magic in the Ancient Anarolian Religions according to
the Cuneiform Texts from Boeazköy-Khattusha', Essays on Anaıolian Studies
in the Second Millennium B.C. içinde, (yay. haz.) Prince Takahito Mikasa,
Wiesbaden, 52-75.
- ( 1 989), 'The Power of Narrative in Hittite Uterature', RA 52: 130-43.
- ( 1 994), 'The Textual Iliumation of the "Jester Scene" on the Sculptures of
Alaca Höyük', AS 44: 207 - 1 8.
WALS ER, G. (yay. haz.) ( 1 964) , Neuere Hethiterforschung, Historia
Einzelschriften, Heft 7, Wiesbaden.
WEGNER, I. ( 1 98 1), Gesıalı und Kule der Hıar-Sawıdka in Kleinasierı, AOAT
36.
WERNER, R. ( 1 967) , Hethiıische Gerichtsproıokolle, StBoT 4.
WEST, M. L. (1988), 'The Rise of the Greek Epic , JHS 108: 1 5 1 -72.
'

- ( 1 995), 'Ancient Near Eastem Myths in Classical Greek Religious Thought',


]. M. Sasson içinde, 33-42.
- ( l 997), The East Face of Helicon: Wesı Asiatic Elements in Early Greek Poetry
and Myth, Oxford.
Dizin

Adad ı 60. Amenhotep, III. 43, 79, 141, 185.


adak hediyeler ı92. Ammistamru 145.
Admetos 22 1. Ammurapi l l l, 145.
Aeneas 278. Amurru 106, ı45.
Aeneis 239. AN.TAH.SUM §enli� 2 ı 1 .
Afganistan ı07. Angulli 82.
Agamemnon 256. Anitta 33, 133, ı59, ı65, 247-248, 273.
Ahhiyava 80, ı ı 9, ı85, 284. Ankhises 203.
Akad dili ı8, 76, 79-80, 87, 160, ı66, 179, Ankuva 195.
194, 260, 269, 2 7 1 . wantiyanı- 138.
Akhenaten 189, 255, 266. Anu 24ı-243, 245, 279.
Akhetaten 255, 263. Anuvanza 82.
Akhilleus 201, 278. Aphrodite 279.
Alacahöyük 1 72, 208, 253, 258. Apolion 234.
Alalu 24ı-243, 245. Appu miti 156.
alametler 165- 166, 231. Apsuna 52, 106.
Alasiya, ayrıca Bk:ı. Kıbrıs 105, 1 1 5. Argos 72, 274.
Ali§ar 195. Puinna 33, 1 14, 1 17, 152, 157- 158, 161, 172,
Alkestis 22 1 . 191, 201, 209, 2 1 1, 253, 265.
Allani 158, 194. Aristophanes 201 .
Allanzu 1 53. Aristoteles 1 14.
DiZiN 295

Arrna, ayrıca Bk�. Ay Tanrısı ı64. eduba (ka tip okulu) 75.
Arrna-Tarhunda 49, 60, 227-228. Eflatun Pınar kabartmalan ı 75.
Amuvanda, l. 1 19, ı 25, 139. Ehli-Nikkal ı45.
Amuvanda, II. ı4, ı25. Einstein ı 79.
Anemis ı64. El 242.
Arzava 79. Ellil-bani 226.
Asur ı9, 20, 25, ı04, l l0, l l3, l l5-l l6, ı29, Emar 42, 59.
ı65, ı 76, 256, 262-263, 27 ı. 282. Enkidu 278.
As ur koleni dönemi 24, ı04, ı ı o, 133, ı62, Enli! 47, 245.
247, 248. Ennius ı68.
A§a�ı Ülke ı ı9. Ere§kigal 1 58, ı97, 201 .
Athena 279, 280. Erra-imitti 226.
Ay Tanrısı ı 74, 225. qnunna Yasalan 142.
Eumaeus 276.
Babil ı9, 25, 35, 4 ı , 48, 5ı, 75, 79, 103, ı os, Euripides 22 l.
ı ı ı - 1 14, 120, ı22, ı26, 139, ı4ı. ı 5 ı , Evocatio ı49.
ı6o, ı62, ı66, ı68-ı69, ı 7 ı , ı 76, ı 79, etJOCaıio ı 49.
ı82, ı9ı-ı94, 2 ı 5, 220, 223, 230, 237, eyan-a�aç 23 l .
240, 243, 245, 250, 258, 272, 280, 284.
Ba'lu ı60. Fasıllar ı 75.
BEL MADGALTI 3 ı , 32, 53, 54, 65, 132. Fayum ı 4 1 .
Bellerophontes 72, 86, 234. Fenike ı 13, 242, 2 8 l .
Bey§ehir ı 7 5. Firaktin kabartmalan ı 75.
Brutus 1 3 1 . Frigler, ana-tanrıça ı65.
Büget ı95.
Bumaburia§ ı05. GAL (LU.M ES) GESTIN (Şarapçı B3§ı) 38.
Büyükkale, ayrıca Bk�. Hattu§a§ 35, 39, GAL M ESEDI (Muhafızların b3§ı) 36-3 7,
40, ı58, 248. ı26.
Gassulaviya 223, 224.
Cennet Bahçeleri, Kuran 201. Gelidonya Batığı ı09.
Georgica ı63.
Çatalhöyük ı 96. GIDIM 202.
Çiviyazısı ı8, 73-76, 79, 240. Glaukos 274.
Çorum 79, 195. Gerelion 195- ı96.
Gılgaml§ Destaru 75, 259, 277-279, 282.
Dareios 238.
Demeter 232. Habiru ıo6.
Demir Çağı 25, 275, 283. Hadad 160.
Dicle Nehri 24 ı-242. Hades 280.
Dido ve Aeneas 239. Hahha 1 3 1 .
Diomedes 274, 279. Hakmis (Hakpis) 2 ı2.
Dione 279. Halep 20, 25, 36, 60, 1 19, 123.
Diyarbakır 2 ı5. Halmasuit ı65.
LUDUGUD (ileri gelen, sulh yargıcı) 57, Handantatar 48.
60. Hani 263.
Hannahanna 230.
Ea 245-246. Hanzusra 90.
296 HiTiT DÜNYASINDA YAŞAM VE TOPLUM

Hapati-URMAH 82. Illuyanka Miti 2 12, 233-234, 237, 24S.


Hastayar 26. Ilıca 19S, 196.
Haniler 24. Inar 164, 2 1 1, 23S.
Hattu§a§ 18, 20, 24-2S, 29, 3 1 , 33, 3S, 4 1 , lni-Te§ub 61, 106.
4S, 76, 79-8 1 , 8 3 , 8 7 , 9 1 , 93-94, l l l, lo 238.
1 2 1 - 124, 1 26, 130, 133, 1S8, 162, 164- lrsirra ilahlan 244.
16S, 1 79, 1 8 1 , 187-188, 193, 19S-196, lstustaya 199.
200, 2 1 1 -2 1 3, 2 1 S, 228, 234, 239, 247- lupiter 1 60.
248, 2S0-2S l , 2S3-2S4, 2S6, 2S8, 261, lyaya 1 73.
263, 267-269, 271, 273, 27S.
Hayaletler 201 -203. İ htiyar Heyeti S3.
Hantili, I. 13, 29. İ lyada 72, 274-27S, 278-279, 28 1 -282.
Hantili, II. 13, 4S, 2 12. ݧtar 33, 134, 146, ı s ı , I S6, IS9, 162-163,
Hattu§ili, I. 13, 27, 28, 34, 4 1 , 4S, 49, 7S, 166, 1 74, 18S, l91, 197-198, 221, 279.
104, 109, 1 19, 122, 1 2S, 131, 133, 199-
201, 239, 247, 248. Kada§man-Enlil 5 1 , 108, 141, 189-190.
Hattu§ili, III. 14, 27-29, 33, 38-39, 49, S I , Kade§ Sava§ı 1 18, 126-127, 129.
78, 1 08, 1 1 1 - 1 12, 123, 1 26, 132, 140, K§hinler 168, 184.
146, IS2, IS6, 1 S8, 162, 166, 1 7S, 189, k§hinler 3S, 2 19, 269.
2 1 2-213, 228, 246, 2S0, 263 , 26S, 272, kaluıi 1 53, 1S8, 26S.
276. Kalypso 278.
Hazannu 3 1 , 271. Kamrusepa 16S, 229-23 1 .
Hazzi 163, 24S. Kanatlı güne§-diski 34.
Hekur 194, 200-201 , 2 16, 262. Kane§ 239.
Henti 4 1 . Karabel, dağ geçidi 17, 19.
Hepat 3 3 , 1S2, 2 14, 26S. Karanlık Dünya 197- 199, 202.
Herakles 234. Karata§·Semayük 196.
Herodotos 17, 19, 16S, 222, 243. Kargam� 20, 2S, 36, 60-6 1 , 106, 1 19, 12S,
Hesiodos 201, 240, 242-243, 24S, 27S, 277, 13 1 , 14S, 16S.
282. Kasios ( = Hazzi), Dağ 163, 24S.
Hilammar (giri§) 26S. Kassu 32.
Himuili (Ma§at-Höyük'te) 32. Ka§ 8S, 109.
Hint-Avrupalı 20, 24, 240. Ka§ka bölgesi ve halkı 32, 101, 1 2S, 130,
Hiyeroglif kitabeler 20. 248.
Homeros 44, 7 1 -72, 86, 1 10, 1 79, 189, 201, Ka§kU 164.
203, 23S, 274-27S, 277-284. Katipler 42, SO, 73-80, 82-87, 1 10, 181 , 2 19-
homoseksüellik 66. 220, 237, 240, 262, 269, 277.
Hrozny, B. 19. Kazankaya 19S.
Hukkana 34, 66. KI.LAM §enliği 2 1 2 .
Humbaba 279-280. Kikkuli metni 127.
Hupasiya 23S-236. Kilikya 107, 109.
hurkel 6S. Kirke 203, 278, 280.
Hurma 82. Kisnapili 12S.
Hurriler 1 28. Kitabı Mukaddes 19-20, SO, 64, 143, 146-
H utarli 1 72. 147, 222, 240, 278.
Huvasi 1 72. Kizzuvadna 86, 162, 1 77, 1 79, 262.
Hydra 234. Knudtzon, J. A. 19.
DiZIN 297

Kocakan 167, 180, 183, 2 18, 2 19-220, 222- Mehmet, ll. 1 20.
223, 227, 23 1 . Merneptah l l 1 .
kocakarı 2 19. MESEDI (kralın muhafızı) 37.
Ko!lli tantinopolis 29, 120, 253. Mezzulla 1 1 7, 161, 1 72.
Kraliyet aile 44, 240. Minos 107, 1 1 3.
kraliyet aile 36, 40, 127, 148, 187, 198, 207, Mitanni 25, 1 10, 1 16, 1 19, 125, 1 29, 1 3 1 ,
234, 244, 274, 284. 185, 262.
Kronos 242-243. Mittannamuva 83, 250.
Ku§aklı 79. Moirai 199.
Kubaba 165. Mukis l l l .
Kuirvana krallar 262. Mur§ili, I. 13, 29, 49, 75, 1 19, 248.
Kulitta 1 74. Mur§ili, ll. 14, 27-28, 33, 4 1 , 44-46, 64, 77-
Kumarbi Epik Döngüsü 240, 275. 78, 94, 1 14-1 1 5, 1 19-1 2 1 , 124, 132- 133,
Kummanni 77, 153, 156, 185, 222. 146, 1 55- 156, 160, 162, 184, 190, 199-
Kummiya 244-245. 200, 222-223, 260.
Kuruma 188, 2 70. Musa 238.
Kussara 26, 82. Muvatalli 77, 83, 1 18, 1 19, 123, 126- 127,
Küçük Arzava 133. 129, 149, 156-157, 161-162, 189-191,200,
Kybebe 165. 228, 250-251.
Kybele 165. Mykenai 39-40, 44, 86, 107, 109, 1 13, 126,
Kıbns 105, 108- 1 10, 1 12- 1 13, 272. 130, 185, 196, 256, 2 75-277, 281 .
Kykloplar 276. Mısır 1 7-20, 25, 34, 43-48, 64, 78, 105, 107-
1 1 2, 1 16, 1 26- 1 29, 140, 1 5 1 , 1 76-177,
Lahama 13, 33-34, 49, 1 1 7, 267. 179-180, 185, 187-191, 196-198,201, 222,
LAMMA 164, 241 , 244. 240, 254, 258, 263, 269, 272, 275, 284.
Lazpa 185.
Lelvani 1 58, 1 73, 192, 194, 202, 223, 224. NAM.RA.MES 1 16.
Lidya 165. Nergal 2 15.
Lineer B tabietleri 2 7 6. Nerik 153, 160-161, 198, 2 12, 234, 253.
Lipit·İ §tar 4 7. Ne§a 24, 76, 133, 159, 165, 239, 269.
lot (KIN) 1 67. Nikmaddu, ll. 189, 255.
Lukka Diyarı 276. Nikmaddu, lll. 106, l l l .
Lurma 77. Ninatta 1 74.
Luvi 20, 79-80, 103, 1 5 1 , 160, 1 77, 1 79, 220, Nineva 162, 185.
269. Ningal 192.
Lykia 72, 85, 86, 109, 1 3 1 , 274, 276. Nillli un 279-280.
Nubia 108.
Madduvatta 1 19. Nuntarriyashas §enli� 2 1 1-2 1 2 .
Manapa-Tarhunda 1 1 5.
Marduk 1 1 7, 1 5 1 , 2 1 2, 234, 236. Odysseia 189, 201 , 203, 275-282.
Mari 109. Odysseus 203, 2 78-28 1 .
Marrassantiya 239. Olympos Da� 282.
Massanauzzi (Masansa- İ R- İ ) 44. Orion 201.
Masturi 44, 188. Ortaköy 3 1 , 79.
Ma§anda 60, 106. Osmankayası 195- 196.
Ma§at-Höyük 3 1 .
Medusa 234. Pala 103, 220.
298 HiTiT DÜNYASINDA YAŞ/'M VE TOPLUM

Palla 82. Şarruma 33, 2 14, 258, 260.


panku 38. Şuppiluliuma, I. 14, 28, 34, 36, 4 1 , 45, 65,
Papaya 1 99. 1 10, 1 18 - 1 19, 1 25, 140, 165, 191, 194,
para handantatar ı 55. 200, 248, 260, 262.
Pareamahu 188. Şuppiluliuma, l ! . 14, 1 13, 201 , 262, 272.
Parkalla 90.
Pasiphae 238. Tabama, aynca Bk�. Lahama 27, 82.
Patroklos 2 78, 28 l . Talimmu 106.
Penelope 279. Talmi-Te§ub 145.
Persephone 232, 280. Tapigga 3 1 .
Perses 240. Tarhunt ı 60.
Pimpira 46. Tarhuntassa 8 1 , 83, ı62, 188, 200, 250.
Pisidia ı 75. Taru 160.
Piyamaradu 78, 1 19. Tasmisu, aynca Bk�. Suvaliyat 241-242, 244.
Piyassili, aynca Bkt. Şarri-Ku§uk 1 25. Tassa 242.
Plinius 202. Tavagalava mektubu 78, 80, 276.
Proitos 72. Tavananna 35, 41 , 43.
Properrius 202. Tavium 17.
Puduhepa 28, 40-42, 60, ıo5, ı ı ı , ı46, 152- Te§ub 152-153, 2 14, 24 ı -246, 250, 265-266.
153, 1 58, ı 60- ı6ı, ı69, 173, 1 75, 19ı- Teiresias 203, 278.
192, 246, 270, 272. Telemakhos 2 79.
purulli şenliği 21 ı-2 1 2, 233-234. Telipinu 13, 28-29, 34, 38, 43, 49, 5 ı , 77,
Python 234. 123, 139, I6ı, 164, 198, 199, 2 I ı - 2 1 2 ,
1 228-23 1.
Raba-§a-Marduk ı89. Texier, Charles 17-18.
Ranıses, Il. ı8, 28, 40, l l ı, 1 ı8-1 19, 140, Thukydides 28, 1 14.
ı88, ı9ı, 266. Tiamat 1 1 7, 234.
Romulus ı68, 238. Tıl-Kunnu 184.
Tiromuhala 133.
Samuha 1 24, ı60, ı62, 228, 248. Troya Sava§ı 1 10, 28 1 , 283.
Sapinuva 3 ı , 79. Troya Vlh 130.
saray mensuplan 35-38. Tu§ratta 185.
Sargon 27, 238. Tulıkanti (veliaht prens) 35.
Sargon, Il. 25. Tukulti-Ninurta 129, 2 7 1 .
Sayce, Archibald Henry ı8-ı9. Tutankarnon 27, 263.
Seha lrmak Ülkesi 44, ı 15, ı88. Tuthaliya, genç 126.
Seydiler ı95. Tuthaliya, 1/11. 14, 1 19, 1 25, 139, 194, 200.
Sfenks 8ı, ı 74, 25 ı-253, 258-259. Turhaliya, lll. 14, 3 1 , 248, 260.
Siduri 278, 280. Tuthaliya, IV. 14, 33, 39, 4 1 , 45, 85, l l l ,
Sukku ıo6. 1 13, 1 25, 1 29, 1 53-154, 1 73, 188, ı94,
Sümer dili 76, 1 79, 194, 2 ı6-2 ı 7, 2 ı9. 201, 2 16, 246, 250, 260, 272.
Suriye-Hitit krallıklan 20, 25. Tuvattaziti 82.
Suvaliyat, ayrıca Bkt. Tasmisu 241 . Typhoeus/Typon 245.

Şama§ 157, 1 59, 280. Ubelluri 244.


Şarapçı Ba§ı 38, 126. Ugarit l l, 42, 52, 60-61, 106, 107, 1 10- 1 13,
Şarri-Ku§uh 125. 1 19, 145, 160, 189, 255, 282.
DiZiN 299

Uhhaziti 1 24. Yalburt Z 7 1 .


Ul(lam)ma 133. Yanarlar 195.
Ullikummi 163, 24 1, 244-245. Yasalar 48-59, 61-71, 85, 95-105, 124, 134-
Ulu Burun batı� 85, 109, 275. 139, 1 4 1 - 148, 180- 18 1 , 183, 196, 200,
Ur§U Ku§atması metni 1 3 1 . 221, 223,227, 23 ı.
Ura 107, 1 1 1 - 1 12. Yazılıkaya 153, 162, 175-177, 195, 201, 2 13,
Uranus 242. 2 1 5-216, 250.
Utnapishtim 280. Yeraltı Dünyası 157- 158, 194, 197, 201 -203,
2 1 5, 22 1 , 223, 225, 232, 243-244, 278.
Vasal devletler 25, 42, 59, 79-80, 93, 103,
1 13, 1 18, 123, 129, 133,255. Zababa 164, 174, 201.
Veba 94, 97, 1 18, 155, 186, 1 90- 1 9 1 , 224, Zalpa, efsanesi 239-240.
232, 250. Zannanza 263.
Vergilius 163, 201, 239. Zeus 160, 172, 234, 238, 242-243, 245, 279,
Vurunkatte 164. 282.
Zida 37.
Winckler 18. Ziggaratta 234.
Wuru(n)semu 1 58. Zintuhi 1 6 1 .
Zippalanda 1 60-161, 253.
Xamhos 1 3 1 . Zulki 203.

You might also like