You are on page 1of 28

SELİKA S'ÂD

Seriyye Serhatta Akıncı Adımlar Dergisi

Serhad Akıncıları
RAMAZAN 1442 - NİSAN -MAYIS SAYISI YIL 1 SAYI : 4

Seyfett n C hang r' Rahmetle Anıyoruz


MÜMİN GENÇLİK GELİYOR
Çağların ötes nden Hak katın
ses nden
Kurtuluș bestes nden Mü'm n
gençl k gel yor
Akıncılar Gel yor
Kalpte İman kor g b karanlığa b r Nur
gb
sonsuz b r huzur g b Mü'm n gençl k
gel yor
Akıncılar gel yor

Ahd- m sak ezelde Tevh d bayrağı


elde
ALLAH așkı gönülde Mü'm n gençl k
gel yor
Kırıp zulmün çarkını açıp Hakkın arkını
Gösterecek farkını Mü'm n gençl k
gel yor

Müslümanlar elele Rahmet dönüșür


sele
Bakın gönül gönüle mü'm n gençl k
gel yor
Șehne kalkmıș ayağa seslen yor bu
çağa
Ad l düzen kurmağa Mü'm n gençl k
gel yor
YA HEP
İSLÂM YA
HİÇ İSLÂM’IN
İLANI:
KÂFİRÛN
SÛRESİ
SELİM SEYHAN

Peygamber- Ekber’ ‫ ﺻﲆ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ‬yolundan alıkoymak, alıkoyamazlarsa da İslâm’ın ç n


boşaltab lmek ç n küfür yobazları: “Bırak bu tuttuğun da’vayı b z sana sted ğ n kadar mal, servet
verel m,kızlarımızdan d led ğ nle evlend rel m ve sen uzer m ze mel k yapalım, eğer bunu yapmazsan gel
b z m lahlarımıza tap, b z de sen n lahına tapalım, b rl kte hareket edel m, boylece hayır hang s nde se
ona hep m z de ulaşmış oluruz.”1 ded kler nde
‫ون‬ ْ ‫ ُﻗﻞْ َٓﻳﺎ ا ﱠﻳُﻬَ ﺎ‬/De k : “Ey nkârcılar! ‫ﺪ‬
َ ‫اﻟﻜَﺎ ِﻓ ُﺮ‬ ُ ‫لَ اﻋَ ْﺒ‬
َ ‫ﺪ‬
‫ون‬ ُُ ‫ﺗﻌﺒ‬ ُ ‫ُون َٓﻣﺎ اَﻋْ ُﺒ‬
َْ ‫ ﻣَ ﺎ‬/Ben s z n tapmakta olduğunuz şeylere tapmam. ‫ﺪ‬ َ ‫ل ا َ ْﻧ ُﺘ ْﻢ ﻋَ ﺎﺑِﺪ‬
َٓ ‫ َو‬/ S z de ben m taptığıma
tapıyor değ ls n z. َ‫ول اﻧﺎ‬ َ
ْ ‫ﺪ ﻣَ ﺎ ﻋَ َﺒ ْﺪ‬
ُ‫ﺗﻢ‬ ٌ ِ‫ ﻋَ ﺎﺑ‬/ Ben s z n taptıklarınıza tapacak değ l m. ‫ﺪ‬ ُ ‫ُون َٓﻣﺎ اَﻋْ ُﺒ‬
َ ‫ل ا َ ْﻧ ُﺘ ْﻢ ﻋَ ﺎﺑِﺪ‬
َٓ ‫ َو‬/ S z de ben m
ُ
taptığıma tapacak değ ls n z. ‫لَ دﻳﻦ‬ ِ ‫ ﻟﻜَ ْﻢ دﻳ ُﻨﻜ ُ ْﻢ َو‬/ S z n d n n z s ze, ben m d n m banadır.” âyetler n n nâz l
olduğu r vâyet ed lm şt r.
1-Ebû Hayyan.
YA HEP İSLÂM YA HİÇ İSLÂM’IN İLANI: KÂFİRÛN SÛRESİ
İman le Ş rk
Gece le Gündüz G b d r
Yegâne d n olan İslâm’a göre kâf r olanlardan bahsett ğ ç n “Kâf rûn” sm n alan bu sûrede Allah Azze ve
Celle, Mekke dönem n n lk yıllarında tevhîd n b r man festosu olarak Mekkel müşr kler n şahsında bütün
putperestlere, kâf rlere hakla bâtılın, îmân le ş rk n gece ve gündüz g b b rb r nden ayrı şeyler olduğu, bu
k nanç s stem arasında zerre kadar b r benzerl k bulunmadığı, dolayısıyla k s n n b rl kte bulunmasının
ya da aralarında b r uzlaşmaya g d lmes n n mümkün olmadığı kes n olarak fâde ve lân etm şt r. Evvelâ
Peygamber- Ekber’ n ‫ ﺻﲆ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ‬şahsında Mü’m nler n sadece kend s ne kulluk etmeler n
emretm ş, Allah’a ortak koşanlarla gerek nanç gerekse bâdet bakımından h çb r şek lde benzerl kler n n
bulunmadığını vurgulamıştır. Daha sonra gelen ُ‫ول اﻧ َْﺘﻢ‬
َ
َْ ‫ُون َٓﻣﺎ‬
ُ ‫اﻋ ُﺒ‬
‫ﺪ‬ َ ‫ ﻋَ ﺎﺑِﺪ‬âyet tekrardan daha z yâde Hz.
Peygamber’ ‫ ﺻﲆ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ‬kend d nler ne döndürmek
steyen putperestler n ç ndek son üm d n
de kırmak ç n kullanılan bel ğ b r üslûptur.
“S z n d n n z s ze, ben m d n m banadır”
şekl nde tercüme ett ğ m z son âyet se daha
kapsamlı ve daha vurgulu b r şek lde öncek
âyetler te’k d eder ve bu k d n arasında
asla uzlaşmanın olamayacağını göster r.
Z râ, bu k d n uzlaştırmak, hak le bâtılı,
gece le gündüzü uzlaştırmak, cem etmek
anlamına gel r k bu da muhâld r. Bu sûren n
Müslümanların zayıf durumda bulundukları
Mekke dönem nde nd ğ göz önüne
alındığında son âyetten muradın d n ve v cdan
özgürlüğü anlamına gelen b r em r veya
yasaktan manada belk b r vâkıanın tesb t ve
fâdes olduğunu söylemek daha sâbetl d r.
Evet, kuşkusuz İslâm’da d n, v cdan ve bâdet
özgürlüğü vardır; ancak bu özgürlükler daha
çok Med ne dönem nde nen âyetlerde fâde
ed lm ş ve Müslümanların hâk m oldukları
zaman ve mekânlarda uygulanıp hayâta
geç r lm şt r.
Ya hep İslâm Ya h ç İslâm
Kel me- tevhîd n lk cüzünün, yân nefy
kısmının başka b r fâdes olan bu sûrey
okuyan k mse tıpkı kel me- tevhîd n / ‫ﻻ اﻟﻪ‬
H çb r lâh yoktur d yerek arsasına yen b r
b nâ nşa etmek ç n mevcut gecekondusunu
yerle b r eden adam m sâl İslâm sarayını
nşâ edeb lmek ç n gönül dünyâsındak
gecekondular mesâbes nde olan bütün
“ zm”ler , bütün deolocyaları yerle b r
ed p tem zleyen adam g b d r. O “Butun
d keyler yatay hale” get rmek ç n “Durun
kalabalıklar bu cadde cıkmaz sokak,
Haykırsam kollarımı makas g b acarak”
d ye b r n dâ koparan İbrâh m olur, meydan
yer ne çıkarak “lâ” baltasıyla bütün putları b r
b r yere serer. “Ya hep İslâm ya h ç İslâm;
İslâm hep n olmadığı yerde h çe tâl pt r.”
d yerek bütün sentez tekl fler n reddeder,
İslâm’ın h çb r deolocyanın yedek parçası
olamayacağını haykırır. Belk bu yüzden
tevhîd ve hlâsı emreden bu sûre Peygamber-
Ekber ‫ ﺻﲆ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ‬tarafından ana hatlarıyla t kâd,
bâdât, muâmelât ve kıssalardan müteşekk l
olan Kur’ân-ı Kerîm’ n dörtte b r ne denk
kabûl ed l p sabah ve akşam namazlarının
sünnetler nde okunması tavs ye ed lm ş
olab l r. N tek m İbn Mes’ûd’dan r vâyet
ed ld ğ ne göre “Ben Allah Rasulu’nu
y rm kere goz ucuyla tak b ett m, akşamın
farzından sonra kılınan k rek’atle sabahın
farzından once kılınan k rek’atte Kaf run ve İhlas sureler n okuyordu.” buyurmuştur
ORUÇ MEKTEBİNDE
ARAKAN
MÜSLÜMANLARI
İHSAN ŞENOCAK

İbadetler bize ümmet bilinci aşılar. Bizi tecritten kurtarır; ümmet


olmaya götürür. Bu yüzden namaz, tecritten tevhide bir rıhledir. Şu
kadar farklı evden, şu kadar insan günde beş defa safta yekvücut olur.
Musalli, namazın ahirinde sağa ve sola selam vererek yekvücut
olduğu kardeşlerini murakabe eder.
Hac da, tecritten tevhide bir yürüyüştür. Yeryüzünün farklı
köşelerinden “lebbeyk allahumme lebbeyk…” diye yollara düşenler
Kâbe-i Muazzama’nın etrafında gecenin karanlığında, gündüzün
aydınlığında yağmurda, güneşin altında “bünyanun mersus/birbirine
kenetlenmiş bina” suretinde tavaf ederler. Bu, eşi ve benzeri olmayan
bir iman ordusunun kesrette vahdeti gerçekleştirdiği bir ameliyedir.
Dilleri, renkleri, coğrafyaları, yaş ve cinsiyetleri farklı bir Sevad-ı
Âzam kâmil bir ordudan daha mükemmel bir halde ve tamamen hasbi
bir şekilde َ‫[ َو ِإﻧﱠﺎ ِإ َﱃ َرﺑﱢﻨَﺎ ﻟ َ ُﻤ ْﻨ َﻘ ِﻠ ُﺒﻮن‬ref]Zuhruf, 43/14.[/ref] diyerek
yürür.
[ref]Bakara, 2/185.[/ref]‫اﻟﺸﻬْ َﺮ َﻓ ْﻠ َﻴ ُﺼ ْﻤ ُﻪ‬
‫ﺷ ِﻬ َﺪ ﻣِ ْﻨﻜُ ُﻢ ﱠ‬ ْ ‫ َﻓ َﻤ‬Kâinatın
َ ‫ﻦ‬

Sahibi diğer ibadetler gibi Ramazan-ı Şerifte ki oruçla da müminin


ictimaî şuurunu tahkim eder. Bu yüzden Ramazan bize ümmet
olduğumuzu, o büyük bütüne dâhil olduğumuzu anlatır. Bunun içindir
ki hasta ya da yolcu olmayan ramazan orucunu başka bir ayda
tutamaz. Mutlaka bu ay içerisinde tutmalı, bir buçuk milyar öğrencisi
olan oruç üniversitesine diğer kardeşleriyle birlikte aynı zamanda
başlayıp mezun olmalıdır. Âlem-i İslam’ın farklı köşelerinde, şu
günde, şu saatte imsak vaktinden ta iftara kadar hiçbir Müslüman
yemek yemiyor, su içmiyor, duygularını sizinle tevhit ediyor.
Müslümanlar lisan-ı halleriyle diyorlar ki; “Ya rab! Bayrama kadar
Aliler, Ahmetler, Zeynepler, Fatımalar olarak oruç mektebinde
nefsimizi terbiye ediyoruz. Kulluk ödevimizi, yerine getiriyoruz.”
Orucun mazrufunda ki ümmet bilincini muhafaza edebilmek için nefsimizin arzularına mani olmalıyız. İmam Gazzalî (rahmetüllahi aleyh) İhya’da diyor ki: “İftar vakti sofra hazırlandığı zaman menü, kişi ‘lev lem yesum…’ ( eğer oruç tutmasaydı… ) olduğunda nelerden oluşacaksa onlardan oluşmalı.” Yani bir çorba, bir yemek ve birazda ekmek… Eğer sizler sofrayı, yılın diğer zamanlarında yemediğiniz gıdalarla donatır; Ramazan haricinde akşam yemeğinde üç parça yiyecek yiyorken iftarda bu altı, yedi oluyorsa o zaman orucun hikmeti kaybolur. Neden sahurdan iftara kadar yemiyoruz,

َ ‫ب َﺻﺎﺋ ِﻢٍ ﻟ َ ْﻴ‬


içmiyoruz, aç kalıyoruz? Hani biz bir cemaat, bir ümmettik. Kardeşlerimizin açlığını, onların zaruretini anlayabilmek için böyle yapacaktık. Namazdaki gibi, imsaktan iftara kadar oruç safında ve iftar sofrasında hep yekvücut olacaktık. Eğer orucun bu anlamı kaybolursa Müslüman, Hz. Muhammed (aleyhisselam)’ın haber verdiği şu tehlike ile yüzleşir. Buyurdular ki;

‫ﺲ‬ ‫ُر ﱠ‬
‫ﻦ ِﻗ َﻴﺎﻣِ ﻪِ ِإ ﱠﻻ‬ ْ ِ‫ﺲ ﻟ َ ُﻪ ﻣ‬َ ‫ب َﻗﺎﺋ ِﻢٍ ﻟ َ ْﻴ‬ ْ ‫ﺻ َﻴﺎﻣِ ﻪِ إ ﱠﻻ‬
‫اﻟﺠُﻮ ُع َو ُر ﱠ‬ ِ ْ ِ‫ﻟ َ ُﻪ ﻣ‬
ِ ‫ﻦ‬
ُ‫[اﻟﺴﻬَ ﺮ‬ref]İbn
‫ﱠ‬ Mace, Sünen, V, 205.[/ref]
“Nice oruç tutanlar ve namaz kılanlar var ki, onların oruçtan ve
namazdan nasibi sadece açlık ve uykusuzluktur.” Oruç tutuyorlar
fakat akşam sofralarına sair zamanlarda tatmadıkları yemekleri
getiriyorlar. Orucun mükâfatını sanki sofrada kendilerine takdim
ediyorlar. Oruç tutuyorlar fakat şu kadar kötülük sabahtan akşama
kadar yine onların dilinde ya da gündeminde varlığını koruyor. Oruç
tutuyorlar fakat gözleri ile yine haram seyrediyorlar. İşte bu güruhun
oruçtan payına sadece açlık ve susuzluk düşecek.
Allah Rasulü (aleyhissalatüvesselam) Medine’den, Mekke’den yola çıktılar. Eba
Ramazan mektebinde öğrenci olan ehli Eyyub el-Ensarî oldular İstanbul’a kadar
imanı başka bir hadisi şerifte şu şekilde yürüdüler. Nice mesafeleri kat ettiler.
ikaz ediyor: ‫ﻣﻦ ﺻﺎم رﻣﻀﺎن إﻳﻤﺎﻧﺎ واﺣﺘﺴﺎﺑﺎ‬ “Âlem-i İslam’ın ya da yeryüzünün farklı
‫[ ﻏﻔﺮ ﻟﻪ ﻣﺎ ﺗﻘﺪم ﻣﻦ ذﻧﺒﻪ‬ref]Buharî, Savm, yerlerinde yaşayan insanlar bizi bekliyor,
1768.[/ref] “Kim ramazan orucunu imanlı onlara da İslam’ın kardeşlik şuurunu
bir halde sadece Allah’ın rızasını umarak ulaştırabilir miyiz?” diye fevkalade bir
tutarsa, onun geçmiş bütün günahları gayret sarf ettiler. Gittikleri yerlere
affedilir.” Sadece Müslümanlar oruç medreseler, camiler, hanlar yaptılar. Allah
tutuyorlar. Bunlar içerisinde imansız bir Resulü ile ümmet-i davet arasında köprü,
güruh olmayacağına, Hz İslam’a kürsü oldular. Sahabenin
Muhammed(aleyhissalatüvesselam)’ın öğrencileri de onlar gibi yaşadılar. Namaz
sözleri de hâsılı tahsil kabilinden da, hac da, oruç da ki ümmet bilincinin
addedilmeyeceğine göre bu hadis nasıl muktezasınca amel ettiler. Safta, metafta,
anlaşılmalıdır? iftar sofrasında kardeşleriyle yekvücut
Efendimiz neye dikkat çekiyor? olduklarını düşündüler. Oruç onlara
Aleyhissalatüvesselam buyuruyorlar ki: “Eğer kardeşleri ile paylaşmaları gerektiğini
sizler annelerinizden, babalarınızdan öğretti. Bunun için cemiyetler, vakıflar
gördüğünüz şekliyle mazrufuna vakıf olmadan
kurdular. Bilad-ı İslam’ı, misaki milli
ya da daha sağlıklı olalım diye gece sahura
kalktıysanız ya da zayıflamak için oruç olarak kabul ettiler. Devlet-i Aliyye’nin
tuttuysanız ya da bir yerde çalışıyorsunuz; ahirinde İstanbul, ümmet-i İslam’dan
mesai arkadaşlarınızın tamamı oruç tutuyor da, yardım talep edince gönderecek parası
onların yanında mahcup olmamak için oruç olmayanlar, temel ihtiyaç maddelerini
tutuyorsanız, o zaman Ramazan’dan payınıza
açık artırmayla satıp mukabilini halifeye
düşen sadece bir ay aç ve susuz kalmaktır.”
O halde kardeşlerim! gönderdiler.
Şimdi İstanbul için seferber olan kardeşlerimizin
Geriye dönmeli ve bize ümmet olmayı, kardeşlik
yurdunda; Arakan’da acı var. Hindistan ve Bangladeş’le
ruh ve şuurunu kuşanmayı anlatan oruca sınır olan Arakan’da kardeşlerimizin üzerine onlarca
yeniden bakmalıyız. yıldır sanki gökyüzünden ölüm yağıyor. Devlet-i
Ashab-ı Kiram Efendilerimiz ve onlardan sonra Aliyye’nin “Halifeye imdat ediniz.” çağrısı onlara
gelenler da oruç tuttular. Onlar oruçla nasıl ulaştığında Hintli Müslümanlarla birlikte, eğer evlerine
erdiler; oruç onların ümmet şuurlarına neler iki tane ekmek götürecek paraları varsa yavrularına
“halife sizden yardım bekliyor.” deyip yavrularına bir
kattı? Zaman tünelinde yürüyelim ve hadiseyi şu
ekmek götürüp, diğer ekmeğin parasını ise İstanbul’a
şekilde hulasa edelim: Hz. Muhammed ulaştıranlar muzdarip bir halde. Pek çoğumuzun adını
(aleyhisselâm)’ın öğrencileri Efendimizle son hadiselerle duyduğu yetimü’l-asr olan bu mazlumlar
birlikte oruç tutarken, orucun manasına sadık ne kadar oruç tutuğumuzun da bir göstergesidir.
kaldılar ve Kuran-ı Hâkim’in şu ayetine işittik ve Hz Muhammed (aleyhissalatüvesselam)’ın
itaat ettik dediler: öğrencilerinin (radiyallahu anhum) uçakları, klimalı
ِ‫ﻦ ﻛ ُ ﻠﱡ ُﻪ ﻟِ ﻠﱠ ﻪ‬
ُ ‫ﺪﻳ‬ َ ‫ن ِﻓ ْﺘ َﻨ ٌﺔ َو َﻳ ﻜ ُ ﻮ‬
‫ن اﻟ ﱢ‬ َ ‫ﺤ ﱠﺘ ﻰ َﻻ َﺗ ﻜ ُ ﻮ‬ ُ ‫َو َﻗ ﺎ ِﺗ ﻠُ ﻮ‬
َ ْ‫ﻫ ﻤ‬
arabaları yoktu. Ama Arakan’a yakın bölgelere kadar
gittiler, oralara İslam’ı götürdüler, insaniyeti öğrettiler.
[ref]Enfal, 8/39.[/ref] Yeryüzünde söz de, irade Peki, sen modern zaman Müslümanı! Senin tayyarelerin,
de, idare de Allah’ın olana kadar cihat ettiler. arabaların, gemilerin var. Fakat kardeşlerinin yaşadığı
İslam’a yeni özgürlük alanları açtılar. Kâinatın coğrafyanın adını bilmiyorsun.
sahibinin en meşakkatli emirlerine dahi
“lebbeyk ya rab!” dediler
Onlar mülteci kamplarında ya da her
gece basılan evlerinde Kur’an’ın şu
ayetini okuyor ve diyorlar ki:‫ﺐ‬ ‫ن ﷲﱠَ ﻳُﺤِ ﱡ‬ ‫ِإ ﱠ‬
‫ﺎن‬ ‫ﱠ‬ َ َ
ٌ ‫ﺳ ِﺒﻴﻠِﻪِ َﺻﻔ ﺎ ﻛﺄﻧﻬُ ﻤْ ُﺒ ْﻨ َﻴ‬ ُ َ
َ ‫ِﻳﻦ ﻳُﻘﺎﺗِﻠ‬ َ ‫اﻟﺬ‬ ‫ﱠ‬
َ ‫ﻮن ﻓِﻲ‬
‫ﻮص‬ ٌ ‫[ﻣَ ْﺮ ُﺻ‬ref]Saf, 61/4.[/ref] “Ya Rab!
Kur’an’ında Müslümanlardan
bahsediyor ve buyuruyorsun ki, Onlar
namazda durdukları gibi, Kâbe-i
Arakan’da ki mazlumlar, acılar Muazzama’yı tavaf ettikleri gibi, oruç
mahşerinde bir Hz. Muhammed mektebinde ümmet şuurunu yaşadıkları
(aleyhissalatüvesselam)’ın gibi Allah yolunda da yekvücuttular.
öğrencilerinden kendilerine tevarüs Siyasette, iktisatta, akidede, amelde
yekvücut olan o Müslümanlar nerede?
eden ümmet bilincine, bir de
Onları bekliyoruz.” Bizler şu kadar
sahipsizliklerinden dolayı onlarca
nimetle iftar ederken onlar Hz.
yıldır farklı yoğunlukta devam eden Muhammed (aleyhissalatüvesselam)’ın
baskı ve katliamlara bakıyorlar. şu hadisini okuyorlar:
Bangladeş’te mülteci kamplarında ‫ِﻴﻦ ﻓِﻲ َﺗ َﻮادﱢﻫِ ْﻢ َو َﺗ َﺮاﺣُﻤِ ِﻬ ْﻢ‬ َ ‫اﻟﻤُ ْﺆﻣِ ﻨ‬ ْ ُ‫ﻣَ َﺜﻞ‬
bir Arakan’lı kadın yalnızlığını Allah ‫ُﻀ ٌﻮ َﺗﺪَاﻋَ ﻰ‬ ْ َ
ْ ‫َﺴ ِﺪ ِإذا اﺷ َﺘﻜَﻰ ﻣِ ْﻨ ُﻪ ﻋ‬ َ ‫اﻟﺠ‬ ْ ُ‫ﺎﻃﻔِ ِﻬﻤْ ﻤَ َﺜﻞ‬
ُ َ‫َو َﺗﻌ‬
Azze ve Celle’ye arz ederken şöyle ْ
‫ﺎﻟﺴﻬَ ِﺮ َواﻟﺤُﻤﱠ ﻰ‬ ‫َﺴ ِﺪ ﺑِ ﱠ‬ ْ
َ ‫ﺳﺎﺋِ ُﺮ اﻟﺠ‬ َ
َ ‫[ ﻟ ُﻪ‬ref]Müslim, el-
diyor: “Ya rab! Bizim için ölüm bütün Birr-u ve’s-Sıla ve’l-edeb, 4685.[/ref] “Ya
Rasulallah! Hani Müslümanların bir vücut
bu acılardan kurtuluş olacak. O halde
gibi olduklarını haber vermiştin.
kızına tecavüz edilen, vatan cüda
Vücudun bir organı acı çektiğinde sair
olan bir anne olarak senden ölümü organlar sabahlara kadar nasıl uykusuz
istiyorum.” Teravih için evlerinden kalırsa, İslam coğrafyasının bir
çıktıklarında, Budistler üzerlerine noktasında ki acının hissedilmesi de her
kurşun yağdırıyorlar. Mülteci bölgede aynı olacaktı. Nerede Ya Rab!
kamplarına sığınmaya razılar fakat Bizim ızdırabımızı duyup uykuları
Bangladeş dâhil hiçbir ülke kaçacak, sıtma nöbetine girecek
kendilerini kabul etmiyor. Gemiye Müslümanlar…” Onlar Kur’an-ı Kerim ve
Sünnet-i Seniyye’nin hasılası
biniyorlar; “Bizi kabul edecek bir
mahiyetinde olan fıkıh mecmularını da
liman var mı?” diye liman liman
okuyorlar. Mülteka’nın şerhinde der ki;
dolaşıyorlar sonunda denizde “Eğer maşrıkta bir Müslüman kadını
boğuluyor, şehit oluyorlar. Acılarını kâfirler esir alsalar mağripteki bütün
duyan yok, feryatlarına Allah’tan Müslümanlara o kadını fidye vererek
başka kulak veren yok. kurtarmak vacip olur.” Kur’an’a,
Sünnet’e ve fıkha bakıyorlar sonra bir
buçuk milyar Müslüman içerisindeki
sahipsizliklerine bir anlam vermeye
çalışıyorlar. Onların çözemediği bu
müşkül durumun hal yeri mahşer
olacaktır.
RÖPORTAJ

Doğu Türk stan Maar f ve


Dayanışma Derneğ
Sekreter AbdulAhad
AbdurRahman le Röportaj
Öncelikle sizi tanıyabilmeliyiz?
Ben; Abdulahad Abdurahman. 1971 de Doğu Türkistan’ın Karakaş
ilçesine doğdum. 1985 yılının sonlarına kadar yer altı
hücrelerdearapça, fıkıh hadis, arapça gramer, tefsir, belagat ve
ilmül kelam olarak din eğitimi aldım. ( Doğu Türkistan’da o
zamandan beri din eğitimi yasak olduğu için). 1985 yılının sonunda
Türkiye’ye geldim. Eğitim amaçlı gelmemize rağmen o zamanın
şartlarında Türkiyede okuma imkanımız olmadı. bir yıl Türkiye’de
kaldıktan sonra mısıra gittim. Mısırda El Ezher Üniversitesinde 1997
yılına kadar orta okul, lise ve Şariat ve Kanun Fakültesini bitirdim.
Bir sene Suudi Arabistan’da kaldım. 1998 yılında Türkiye’ye
döndüm. O tarihten itibaren Türkiye’de vatanım ve milletim için
çalışmaktayım. Şuan’da Doğu Türkistan Maarif ve dayanışma
derneğinin genel sekreterlik görevini yürütmekteyim.

Şuan Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneğinin Genel Sekreterlik görevini


yürütmektesiniz. Bize kısaca bu Derneği tanıtma imkanınız varmı?
Elbette. Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Doğu Türkistan’ın içi ve dışında
eğitim görmüş ve son durak olarak Türkiye’de toplanmış olan dini hassasiyeti güçlü, milli
şuuru yüksek, vatanı ve milleti için hizmet yapmak için can atan gençlerin gayretleri ile 2006
yılında kuruldu. Derneğin kuruluş amacı: öncelikle muhacerette yaşamakta olan Doğu
Türkistanlıların "İslami, sosyal, kültürel, manevi ve dünyevi ihtiyaçlarını karşılayarak her
yönüyle sahip çıkmak, Doğu Türkistan’da yürütülmekte olan Çin zulmünü tüm dünyaya
duyurarak dünya kamu oyunu cezbetmek, devletlerin desteğini almak için siyaset
geliştirmek, bağımsızlığımız için dinimiz ve kanunlar çerçevesinde imkanlarımızın tümünü
kullanmak, gelecekte bu devaya sahip çıkacak ve kurulacak bağımsız Doğu Türkistan
Devletinde görev alabilecek nesiller yetiştirmektir. Bu sebepten dolayı derneğimizi Maarif
derneği olarak isimlendirdik. Şuanda derneğimiz Maarif hareketi olarak tanınmakta. Bunun
sebebi derneğimiz kuruluşundan itibaren hayatın tüm alanlarında hizmet vermesi ve Doğu
Türkistan halkının büyük çoğunluğunun bu harekete bağlı olmasıdır.
Gelelim ana konumuza, bize doğu Türkistan’ın kısaca tarihi ile genel durumunu kısaca bize
özetleyebilir misiniz?
Doğu Türkistan. Altay dağı, Tanrı dağı ve Karanlık dağı, kara kurum dağı gibi yüksek
sıradağlara sahip olsa da iç ve doğu tarafı kum çölüyle kaplıdır. Tarım deryası, İli, İrtiş,
Manas, Ulungur, Karaşeher başta gelen nehirleridir. İki büyük gölü Sayram ile Buğda’dır.
Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan cumhuriyetleriyle Pakistan, Hindistan, Keşmir, Tibet,
Moğolistan ve Çin ile komşudur. Kâşgar, Hoten, Yarkent, Aksu, Kuça ve Üç-Turfan Altı Şehir
diye anılan şehir ve bölgeleri tarihi öneme sahiptir. Burada hun devleti, Uygur devleti.
Göktürk devleti, kara-hanlı devleti, Çağatay hanlığı, kaşgariya devleti, Doğu Türkistan İslam
Cumhuriyeti ve Doğu Türkistan Cumhuriyeti devletleri kuruludu.

Doğu Türk stan Maar f ve Dayanışma Derneğ


Sekreter AbdulAhad AbdurRahman
Derg m z Genel Yayın Yönetmen Kars Akıncılar
Başkanı Erg n Bulut
Uzun zamandan beri doğu Türklerle çinliler arasında zaman-zaman savaşlar oluyordu. Bazen Türkler Çinlileri yener, bazen de
Çinliler galip gelirdi. 1862 yılında kurulan kaşagariye devletini Çinliler devirip işgal ettikten sonra 18884 yılında Doğu Türkistan
ismi: Çince yeni kazanılmış toprak anlamına gelen (xinjiang) ismi ile değiştirdi. Daha sonra 12 kasım 1933 te Doğu Türkistan
İslam Cumhuriyeti ve 1944 te Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu. Fakat her iki cumhuriyet Rusların ve Çinlilerin birlikte
yürüttüğü savaşlara direnemedi ve Doğu Türkistan 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti tarafından tamamen işgal edildi. İşgalden
günümüze kadar çin orada bir soykırım politikası yürütmektedir

Doğu Türkistan’da kimler yaşıyor? Nufusu ve yüz ölçümü hakkında bilgi verebilirmisiniz?
Doğu Türkistan'ın yüzölçümü 1.828.418 Km2 olup, bunu1/3 çöller, 90.000 Km2 sini ormanlıklar geri kalanını tarıma
elverişli topraklar ve dağlık bölgeler teşkil eder. Doğu Türkistan’ın asıl sahipleri Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek,
Tatarlardan oluşan Türk halklarından oluşmaktadır. Bunun yanı sıra Türk olmayan Tacik ve çok az sayıda Rus,
Mançu ve Dağurlar’da mevcuttur. Toplam nüfussu 40 milyon civarında olup bunu içinde çinin iç bölgelerinden göç
ettirilen göçmen Çinliler dahi değildir. 1949 yılında Doğu Türkistan komünist Çin tarafından işgal edildiğinde daha
önceki işgaller surasında Doğu Türkista’na yerleşen Çinlilerin yüzdelik oranı sadece yüzde üç civarında idi. Şimdi
Çinliler yerli nüfusuna nazaran yüzde kırkı teşkil etmektedir. Bu Çinin soykırım politikasının açık göstergesidir.
Doğu Türkistanlılar hicri 200 yılların sonunda İslamiyetle müşerref olmuş, Sünni ve Hanefi mezhebine tabidirler.

Peki, neden Doğu Türkistan çevre devletler tarafından sürekli hedef alındı? Çok zengin olmasından mı yoksa
stratejik konumundan dolayımı?
Her ikisinden dolayı. Birincisi çok stratejik bir konuma sahip olması. İpek Yolundan günümüze kadar, Doğu ile Batı
arasında kültürel ve ekonomik köprü görevi üstlenen Doğu Türkistan, Uzak Doğu ile Avrupa’yı ve Asya’yı, Sibirya ile
Güney Asya’yı bağlayan yolların kavşağındadır. Dolaysıyla Doğu Türkistan jeopolitik yeri ve sahip olduğu yeraltı
kaynakları ile sadece bölgesel değil uluslararası öneme sahip. günümüzde ise doğu-batı enerji kaynaklarının
ulaştırılması açısından stratejik bir öneme sahip Çin’in Kuşak-Yol Projesi açısından önemli bir konumdadır.
İkincisi yer altı kaynakları bakımında çok zengin olması. 21. yüzyılın Kuveyt’i olarak da anılan Doğu Türkistan,
petrol, doğal gaz, uranyum, kömür, altın ve gümüş madenlerinin bolluğu ile dikkat çekmektedir ve bu yönü ile Çin’in
en önemli hammadde kaynaklarından biridir. araştırmacılar tarafından, 2005 yılında Doğu Türkistan’ın petrol ve
doğal gaz üretiminde Çin’in ikinci önemli merkezi haline geleceği bildirilmektedir. Özellikle Doğu Türkistan’ın orta
bölgesinde yer alan Tarım Havzasının geniş petrol rezervlerine sahip olduğu düşünülmekte ve bu yönde araştırmalar
devam etmektedir. Bu özelliğinden dolayı “Umut Denizi” olarak adlandırılan Tarım Havzası’nın 10.7 milyar ton
petrol kapasitesi olduğu tahmin edilmektedir.Jeologların şu ana kadar yaptıkları araştırmalar ise 300 milyon ton
petrol ve 220 milyar metreküp doğalgaz kapasitesi olan 13 yatak ortaya çıkarmıştır.
Çin’in Doğu Türkistan’a enerji konusundaki bağımlılığı Tarım Havzası’ndaki petrol kaynakları ile de sınırlı değildir.
Çin sanayisi için hayati önem taşıyan, Orta Asya Türk Devletlerinden gelecek herhangi bir boru hattının doğal
güzergahı Doğu Türkistan olacaktır. Böyle bir taşıma sisteminin Çin için sağlıklı ve güvenilir olmasının en garantili
yolu ise Doğu Türkistan’ın kendi denetimi altında bulunmasıdır.
Zengin doğal gaz, kömür ve bakır yatakları da bu bölgeyi Çin ekonomisi için vazgeçilmez kılmaktadır. Çin
topraklarında çıkarılan 148 çeşit madenin 118 çeşidi Doğu Türkistan topraklarında yer almaktadır. Bu da Çin’in
toplam maden ocaklarının %85’ini oluşturur. Bunların arasında kalitesi ve yüksek kalori değeri ile ünlü olan
kömürün ayrı bir yeri vardır.
Çin’in toplam kömür rezervinin yarısını oluşturan Doğu Türkistan kömür madenlerinin rezervi 2 trilyon ton olarak
hesaplanmaktadır. 2000 yılı sonlarında yapılan bir araştırma ise Çin’in en zengin bakır yataklarının Doğu
Türkistan’da olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çin’in diğer bölgelerinin bakır açısından zayıf olduğu ve Çin’deki tüm
bakır yataklarının ülkenin ihtiyacının yarısını bile karşılayamadığı bilinmektedir. Doğu Türkistan’daki bakır
madenleri, Çin’in gözünde Doğu Türkistan’ı daha da değerli hale getirmektedir.
Tüm bu madenlerin yanı sıra Doğu Türkistan’ın Çin’in en büyük pamuk üretim merkezlerinden biri olması bölgenin
Çin için taşıdığı önemin bir diğer nedenidir. Çin tekstilinin ham maddesini oluşturan pamuk üretimini, Müslüman
Uygur halka emanet etmek istemeyen Çin yönetimi, Doğu Türkistan’ı denetim altında tutabilmek için sürekli yeni
stratejiler geliştirmektedir. Çin işgal yönetiminin amacı Doğu Türkistan’ın gelişmesini sağlamak değil, Çin
ekonomisinin temel taşlarından biri olan bu bölgeyi tam anlamı ile Pekin’e bağlı hale getirebilmektir.

Anlattıklarınıza göre Doğu Türkistan 1949 yılında resmen Çin Halk Cumhuriyeti tarafından resmen işgal edilmiş,
işgalden sonra neler yaşandı?

İşgalden başlayarak günümüze kadar ki süreci; işgalin başlangıcı, kültür devrimi, ılımlı siyaset ve dışa açılım devri,
abluka- tecrit dönemi olarak 4 aşamalı olarak anlatmak mümkün. Çin Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra
1955kadar Doğu Türkistan halkını aldatmaya yönelik kominizim propagandası yürüttü, komünizmin çok güzel bir
sistem olduğunu, herkese eşit hak ve özgürlük verileceğini, idare halk tarafından yönetileceğini, kendilerinin Doğu
Türkistan’a işgal için değil, zulmü ortadan kaldırmak, Doğu Türkistan halkına yardım etmek, özgürleştirmek için
geldiklerini anlattılar. Halkın çoğunluğu da Çin’in bu yalan ve aldatmaca propagandasına kandı ve komünizmi
benimsemeye başladı. Bu şekide halkı adeta iksir altına altına aldıktan sonra gerçek yüzünü 1955 yıllında gösterdi ve
işgalin ilk hedefi olan soykırım uygulamasına başladı. Doğu Türkistan’ın ismi bu zamana kadar çinliler tarafından
başta bahsettiğimiz gibi ( Xınjıang) olarak teleffuz ediliyordu. 1955 te Doğu Türkistanlılra özerklik verilecek vadi ile
Doğu Türkistan’ ismi yeniden ( Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi) olara değiştirildi. varlığını bir şekilde sürdüre gelen
milli ordumuz dağıtıldı. Şariat mahkemeleri lağvedildi. Bütün şehir ve kasabaların isimleri ve insanların isimleri
Çince telaffuz edilecek şekilde değiştirildi. 1966 yılına geldiğinde kültür devrimi başlatıldı. Kültür devriminin
başlaması ile “din halkların afyonudur” sloganı ile Müslümanlığa ve islamiyet’e topyekun saldırılar başladı. 28000
Cami yıkıldı, bir kısmı domuz çiftliğine çevrildi. Alimler katledildi, Kuranı kerim başta olmak üzere dini kitaplar
yakıldı. Dini kitapla yakalananlar 25-30 senelik hapis cezalarına çarptırıldı. arapça ve Uygurca yasaklandı. Din
eğitimi tamamen ortadan kaldırıldı. İnsanlar mezarlıklara hücre kazarak oralarda cuma namazı eda eder hal geldi.
Kişilik mülkiyet lağvedildi. Her şeye devlet el koydu. İnsanlar toplu halde çalışmaya zorlandı. Evde yemek yapmak
yasaklandı. Memeleket tamamen karanlığa gömüldü. Bu 1976 yılı Çin diktatörü “MAVZEYDONG” öldükten sonra
1978 yönetim değişikliği yapılana kadar devam etti. Bu arada onlarca defa atom denemesi yapıldı. atom
denemesinden çok fazla insan zarar gördü.
Ilımlı Siyaset Ve Dışa Açılım Devri
“MAVZEYDONG” öldükten sonra yer ne geçen yönet m ılımlı s yaset zlemekle beraberdıșa
açılım pol t kası zled . Bununla b rl kte yen den cam ler nșa ed ld , , ağaçların gövdeler nde ve
duvarların ç nde saklanan d n k taplar yavaș yavaș ortaya çıkmaya bașladı, kütür devr m nde
hap s cazı alıp sağ kalanlar serbest bırakılmaya bașlandı, yer altı d n medreseler kuruldu,
tamamen yasak olan seyahat özgürlüğü kısmen kaldırıldı, esk Uygurca yen den yürürlüğe
g rd . Bu Doğu Türk stanlılar ç n çok büyük büyük fırsattı ve bu fırsatı y değerlend rd ler. Bu
2006 yılına kadar devam ett . Ancak bu zaman zarfı çer s nde d n eğ t m yasak olaması,
seyahat özgürlüğünün kısıtlanması, “hașar” adında toplu çalıștırılmaları g b esk yasaklardan
b r kısmının hala devam etmes le b rl kte yen yasaklamalarda 2 çocuktan fazlasının yasak
olması, kürtajın yasal ve zorun hale get r lmes , memurlar, komün st part ye üye olanalar,
memurluktan emekl olanlar kadınla, ve 18 yașını doldurmayanların namaz kılmalarının ve oruç
tutmalarının yasaklanması g b yen yasaklarda cat ed l yor se de Uygur Türkler g t g de
d ndarlașıyor ve asıl k ml ğ ne dönmeye bașlıyordu . Bunu gören Ç n 2006 yılından t baren b r
takım tedb rler gel șt rmeye bașladı, k ml kler üzer ne kırmızı nokta konulan nsanlar bölgedek
merkezlere davet ed lerek komün zm deoloj s ve yașantısına tazeleme konulu terb ye
eğ t mler ne tab tutulmaya bașlandı. Bu arada șeh rler n dıșında nsanların gözler nden ırak
bölgelere devasa büyüklükte b nalar ve yapılar nșa etmeye bașlandı. Fakat nsanlar bu
yapıları bașta fabr ka ve İș sahaları zannett . Ancak ș n gerçeğ daha sonra ortaya çıktı-k
buralar 10 yıl sonrası ç n düșünülmüș toplama kamları d

Bu arada unutmadan sorayım. Doğu Türk standa yönet m șekl nasıldır? İnsan haklarını savunacak s v l
toplum kurulușları h ç yok mu?

1949 da șgal ed ld ğ nde özerkl k ver lm ș. Özerkl k kapsamında Uygur Türkçes resm d l olarak
kabul ed lm ș, yerel hükumet tanınmıștır. Ancak Doğu Türk stan’da k yönet m vardır. Yerele
hükumetle b rl kte komün st part yönet m vardı. Karar komün st part tarafından alınır yerel
hükumet cra eder. Yerel hükumette yet yoktur. komün st part den bașka b r part
kurulamaz, s v l topluk kurulușu d ye b r șey yok, sadece hükumete bağlı kurulușlar var.

Sosyal medyada b r çok șey görüyoruz ve duyuyoruz. B rçoğumuz bunları abartılı olarak
görüyorlar. Duyduklarımız ve gördükler m z hakkında ne d yorsunuz?

Tamda ben m anlatmak sted ğ m konuyu sordunuz. Ben bașta dört așamadan
bahsetm șt m. Sorunuz son așamayı anlatmamı gerekl kılıyor.
11 eylül saldırılarından sonra Amer ka Afgan stan’a g rd . Irağı șgal ett . Sur ye'de ç savaș
meydana geld . Arap ülkeler nde arap baharı gerçekleșt . Buralarda m lyonlarca Müslüman
katled ld ,m lyonlarcası sürgün ed ld . M yanmar’da rohenc ya Müslümanları tüm dünyanın
gözler önünde d r - d r yakıldı, doğrandı, sürgün ed ld . Bunlara karșı ne nsanlık alem nden, be
de İslam alem nden yüksek düzeyde ses çıkmadı. Bundan cesaret alan Ç n daha önce
planlayıp uluslara arası düzeyde tepk ye neden olacağı kaygısı l hayata geç remed ğ Doğu
Türk stanlıları tamamen yok etme ya da as m le etme projeler n b r-b r hayata geç rmeye
bașladı. Bunun ç n öncel kle dem n bahsett ğ m z g b her bölgeye kamp alanları nșa ed ld .
2016 yılından t baren yurt dıșına çıkmıș olan k ș ler yurda ger dönmes n sağlamak. Bunu
gerçekleșt rmek ç n önce güzel ve müjdel sözlerle ger dönüșler n sağlamaya çalıștı. Y ne de
dönmeyenler tehd tlerle ya da a les n n akıbet n n kötü olacağını söyleyerek, a leler n reh n
alarak zorla ger döndürmeye çalıștı ve b r çok k ș yallan vadelere kanarak, ya da tehd tlerden
korkarak veya a les n kurtarmak üm d le ger döndü. Bunun neden yurt dıșına çıkıp özgürlük
kokusu yurt ç ne etk yapmasını önlemek. Bu tar hten t baren zaten yurt dıșına çıkmak
adeta mkansız hale geld , çünkü yurt dıșına çıkıp ger gelenler n pasaportlarına el konuldu ve
heps hap s cezasına çarptırıldı ya da toplama kamplarına alındı. Sonra yurt dıșı le her hang b r
șek lde rt bata geçmek tamamen suç hal ne dönüștü ve h ç k mse ne İnternet, sosyal medya
ve telefon üzer nden b le görüșmez oldu.

21.Asırda böyle b r șey olması mümkün mü?


İș n bașında Ç n olunca oluyormuș. İnsanlar 2016 yılından t baren a le ve akrabaları le l șk ler
kes lm ș durumda. H ç k mse a les n n ve akrabalarının ne durumda olduğunu b lm yor. İnsanlar
kamp ve hap s hanelerde șkence le öldürülen anne babası ve akrabalarının ölüm haberler n
b r k yıl sonra öğreneb l yor. B z buna çok șah t olduk
.

Son zamanlarda bu kamplar hakkında çok șey duyduk. Duyduklarımız gerçek m b rde s zden
d nlemek ster z. Ned r bu kamp meseles ?
Ded ğ m g b Ç n buna ta 2006 yıllarından t baren planlamıș-k ta O zamanlardan t baren bu
kampları nșa etmeye bașlamıș. İnsanlar kamplara alınmadan önce dem m bahsett ğ m g b
Doğu Türk stan önce dünyadan tamamen tecr t ed ld . Sonra herkese anket adı altında
cetvel dağıtıldı. Bu cetvelde k ș n n öncek yașamı, ș md k durumu ve gelecekte ne olmasını
sted ğ g b 42 sorudan olușan çok kr t k sorular vardı. Aslında bu nsanları kategor ye’ye
bölmek ve ona göre gelecektek durumunu tesp t etmek ç n doldurulması zorunlu olan b r
anket cetvel d . İnsanlar verd ğ sorulara göre kamp’a alınacaklar, evler ne Ç nl
yerleșt r lecekler ve dıșarıda tutulacaklar olarak sınıflandırıldı. Șu an bu kamplarda bağımsız
araștırmacıların tesp t ne göre 5 la 8 m lyon arasında nsan bulunmaktadır.

Kamplarda neler yapılıyor b ze anlata b l rm s n z?

Doğu Türk stanlı olup kaplardan kurtulan k mse yok șu ana kadar. Ancak bașka ülke vatandașı
olduğu ç n o ülken n g r ș mler le kurtulan aslen doğu Türk stanlı olan b rkaç k ș var. b zler
onların gördükler n anlatmasıkadarını b l yoruz. Onların anlattıklarına göre kamp g renler ger
gün sabah komün zme bağlılık yem n ed yor. Sonra onlara sabah akșam ne olduğunu
b lmed kler b r ğne enjekte ed l yor. 40-60 k ș b r hücrede kalıyor. Hücrede kapısı ve duvarı
olmayan tuvalet var. her gün saatlerce komün zme a t öğütler ezberl yorlar. H ç k msen n
badet etmes ne z n ver lm yor. (zaten buraya alınma neden d n n nkar etmek) hatta
Müslümanca selam b re verem yor. Domuz et g b slam yette yasak olan ürünler yemeye ve
çmeye zorlanıyor, uymayanlar șkence görüyor. Hatta kadınlara toplu tecavüz ed ld ğ
haberler de gel yor. Daha b r çok uygulama var. yanı buraya g renler n ya cesed ve ya
tamamen ç nl leșm ș k ml ğ le çıkıyor.
Demin evlerine Çinli yerleştirilecek olanlar diye bir şey dediniz. Bundan neyi kast
ediyorsunuz?
Evlerine Çinli yerleştirilecek olanlar demin bahsettiğim gibi zorunlu doldurulan cetvele göre
belirlenmiş olup, bu kişilerin evlerine “kardeş aile” prjesi kapsamında dönüşümlü olarak Çinliler
yerleştiriliyor. Yani her eve değil, özel olarak belirlenen evler Çinliler yerleştiriliyor.

Evlere yerleştirilen Çinliler ne amaçla yerleştiriliyor, ne gibi işler yapar, aile fertlerinin
karşılık gösterme gibi lüksü olamaz mı ?
Bu kafir Çinlilerin Müslüman Uygur Türklerinin evlerine yerleştirilmesi ailenin Müslümanlık
iradesini kırmak, mahremlik haysiyetini yok etmek, aileye Çinlileşmenin yolunu göstermek, ailenin
psikolojik ve ruhi durumunutespit etmek, gelecekteki olasılıklar hakkında rapor hazırlamak gibi
hedefler amaçlanmaktadır ve bu uygulamaya hiç kimse karşı gelemez, karşı gelirse sonu hapis
cezası veya toplama kampına gitmek olur. Bu Müslüman aile yapısını ayaklar altına alan bir
uygulamadır. Buna karşı yüreğimizde çok büyük bir acı var. Doğu Türkistanlı Müslümanların evine yerleştirilen yataklarına
Sosyal medyada gördüğümüz kadarı ile çocuk kampların da var olduğu söyleniyor. kadar pişkinlik eden kızıl kafir çinliler katıksız zulüm

Doğrumu bu?
Evet, doğru. İşgalci komünist Çin yönetimi 5 ila 8 milyon insanı sorgusuz, yargısız toplama kamplarında tutmakta. Komik
suçlamalarla 100 binlerce insanı hapis hanelere tıktı. Evlere Çinliler yerleştirdi. Bunun yanı sıra gelecek nesli tamamen
Çinlileştirme ve dinsizleştirme maksadı ile ayrıyeten çocuk kampları inşa etti. Şuana kadar bağımsız kaynaklardan
aldığımız bilgiye göre 3 buçuk milyon çocuk ailelerinden uzak çocuk toplama kamplarında Çinliler tarafından
büyütülmektedir. Bu çocuklar Türklüğünü, Müslümanlığını, Uyur Türkçesi olan dilini bilmeyerek Çinli evladı olarak
büyüyecektir.

Özellile son zamanlarda zorla çalıştırmalar ve köle işçiliğinden sıkça söz ediliyor. Nedir bu
işin aslı?

Çin hiç kimseyi rahat bırakmıyor. Zorla çalıştırmalar kültür devriminden beri kesintisiz
uygulaya gelen bir uygulamadır. O zamanlar her evden bir kişi devlet için hak almadan
çalışması zorunluğu vardı, bu hala aynen devam etmektedir. Bunu yanı sıra Çin yeni kafir kızıl çin'in asimile etmek için gasp ettikleri
yöntemler icat ediyor. 2006 yılından itibaren iş vadi ve meslek sahibi yapma yalanları ile MÜSLÜMAN Uygur çocuklarından bazıları

bir milyona yakın 16 yaş ile 25 yaş arasındaki kızlarımız çinin iç bölgelerine götürüp
fabrikalarda zorla çalıştır. Bazıları utanç verici işlerde çalışmak zorunda kaldı.
Çin bu uygulamasının meyvesini fazlası ile aldı ve kızlarla erkek gençler ilave edildi. Şuan
çinin iç bölgelerindeki fabrika ve iş sahalarında ücretsiz olarak çalıştırılıyor. Buna ilaveten
100 binlerce kişi çin iç bölgelerinden Doğu Türkistan’a göç ettirilen ve arazi tahsis edilen
göçmen Çinlilerin tarlalarında zorunlu olarak çalıştırılmaktadır. Bu bir hakikat. 40 milyona
yakın nüfusun neredeyse tamamı bu şekilde adeta açık hava hapis hayatında Çin işkencesi
çekmektedir.

Çok teşekkür ediyorum hocam son olarak Türkiye Cumhuriyeti size yeterli destek veriyor
mu?

Türkiye hükumeti bize vatandaşlık verilmesi, ikamet verilmesi gibi bir çok alanda destek
veriyor. Dünyada hiçbir devlet Türkiye devleti kadar bize kucak açmış değil.Türkiye
hükumeti yabancı ülkelerde sıkıntılı durumda olan kardeşlerimizin Türkiye’ye gelmesine
müsaade etti. Dünyanın hiçbir ülkesi Türkiye kadar bize sahip çıktığı yok.Bundan dolayı
hükumete teşekkür borçluyuz. Ancak biz asıl desteği Çinle olan diplomatik, ekonomik ve
siyasi ilişkilerinde sergilemesini istiyoruz. Bu konuda bir az sitemkarız. Zaman-zaman çine
karşı açıklamalar oluyor. Ancak bu açıklamalar istenilen ve gerek düzeyin çok altında.
Gelecekte hükumetin çininin bu açık soykırım politikalarına karşı daha gülü duruş
sergilemesini umuyorum

Son olarak Türk halkına neler söylemek istersiniz?


Türk halkı ile tarihi, dini ve kan bağımız vardır. Doğu Türkistan halkı Türkiye'yi kurtarıcı
abi olarak görmektedir. Türkiye halkının Doğu Türkistanlılarla tarihi, dini ve kan bağı
olması hasebi ile diğer halklardan farklı olarak daha da çok sorumluk üstlenilmesini
gerekli kılar. O yüzden Türk halkı Doğu Türkistan davasını kendi davası olarak görmeli ve
ona göre hareket etmeli. Halk desteğinden yoksun olan dava hiçbir zaman kazanamaz.
Dolaysıyla Türk halkı kendi sorumluluğunu yerine getirmeli davaya sahip çıkmalı ve Doğu
Türkistan davası bütün Türklerin davasıhaline gelmelidir. o zaman şimdiki hükumet olsun
yada gelecekteki hükumetler olsun halkın taleplerine kulak vermek zorunda ve Çine karşı
durmakla yükümlü olacaklardır. Ben Türk halkından Doğu Türkistan davasını Türk halkının
davası haline dönüşmesi için gerekli ne varsa onu yapmalarını istiyorum. Hiç olmazsa
camilerde sesli olarak dua etsin ve ettirsinler bu bile kabulümüzdür.
ZOR BİR
RAMAZAN
ABDURRAHMAN DİLİPAK
Zor zamanlar, zor mekanlar, zor nsanlar vardır.
Zor b r Ramazana g r yoruz. Bu zorluk Ramazandan değ l,
b zden kaynaklanıyor kuşkusuz. Dünyayı yaşanmaz kılan
b z z. B rb r m z n şler n kolaylaştırmak yer ne
zorlaştırıyoruz.
B r yandan CoVID ded kler , nsanlığın başına bela
ett kler b r b yoloj k ajanla uğraşıyoruz, öte
yandan ekonom k sorunlar, s yas sorunlar,
çt ma sorunlarla uğraşıyoruz.
Heps n n üstüne üstlük bölgem z b r savaş
tehd d n n baskısı altında.
Bel k CoVID de b r b yoloj k savaş ajanı, asker ,
s lahı d .
Dünya b r uzay savaşına hazırlanıyor b r yandan
Starl nk’lerle. S ber b r savaşın altyapısı
oluşturuluyor 5G le adeta. Grobal reset’de söz
ed yorlar, Neural nkten, S borglerden, s ber
ordulardan, artırılmış gerçekl kten, yapay
zekadan, Klono d’lerden, “Nesnelerararası
let ş m”den söz ed l yor.
1. ve 2. Dünya savaşı sonrası kurulan devletler n
sınır, rej m ve kt dar yapılarının yen den
şek llend r lmes nden söz ed l yor. Yan , sömürge
m rasını paylaşamayan derebeyler n 100 yıl
savaşlarının ardından, Westefelya’da 1648’de
kurulan ulus devlet ve uluslararası düzen, devam
eden uzun savaş yılları, devr mler, darbeler n
ardından b r 1. Dünya savaşı, yetmed 2. Dünya
savaşı, o da yetmed soğuk savaşla bu günlere
geld k. Ş md görünen o k , yen b r dünya
savaşının eş ğ ndey z. Bu gün böyle b r savaş
başlamadı se, böyle b r savaşın gal b n n
olmayacağından korktukları ç nd r. Çünkü
dünyada b r dehşet denges oluştur ve savaşan
devletler b rb rler n yokedecek b r güce
ulaştılar.

İşte bu ramazana bu tartışmalarla g r yoruz.


Çevre felaket n , dünya nüfusunu tartışıyoruz.
D n , s yaset tartışıyoruz. Tartışılmadık h çb r
şey kalmadı k .
İslamofob k örgütler ve ülke yönet c ler b z m
her k kutsal bayramlarımızın önces nde İslam’a
ve Müslümanlara karşı k n ve öfkeler n
kusacakları b r bahane bulurlar. Onun ç n d kkatl
olmamız gerek. Ülkem z n sınırlarının dört yanı da
sıcak çatışmalara gebe. Pas f k-Atlant k
rekabet n n tam orta yer ndey z.
İslamofob k çevreler hem d ne saldırıyorlar,
hem Müslümanlara. Hatta b r ler “Tanrıyı
kıyamete zorlama” çabasındalar. D nler,
Meden yetler, toplumlar arası b r çatışma ç n
el nden gelen ardına koymuyor sank .
Ramazan ayı b r çok açıdan öneml . Zaten
ardından Kurban gel yor. Hac ve Umre
mevs m . Yan Ramazanla durmayacaklar,
Kurbana kadar devam edecekler.
Ramazanda Şeytanlar bağlanır, ama ns n
Şeytanları, efend ler n n yer n alacak ve
saldıracaklar.
Ramazanda Kur’ana yönelel m. Allah yardım
ederse b ze şer g b gelen şeyler hayra
dönüşeb l r. Ama Allah cc, cah llere, zal mlere,
fasıklara yardım etmeyeceğ n söylüyor.
Özell kle Kad r gecem z öneml .
B r eller nden gelse Kurbanı da yasaklatacak.
Ürett kler “sentet k et” yed rmeye
çalışıyorlar nsanlara.
Sadece İslama değ l, d ne ve d ndarlara karşı
topyekun b r saldırı var. A leye karşı c dd b r
saldırı var. Şeytan b r tehd tle karşı
karşıyayız.
Aslında yen tehd t, bütün nsanlığa.
D ler m bu Ramazan ayı bu gerçekler n
anlaşılması ç n b r fırsat olsun. D n m ze,
a lem ze, gençl ğ m ze sah p çıkalım ve bu
oyunu el b rl ğ le bozalım.
Eğer bu oyunu Ramazan ayı ç nde de
bozamayacak olursak, korkarım gelecek
günler, geçen günler aratır.
CoVID g b kurgulanmış b r gr bden evrensel
b r kr z çıkartıp, nsanlığı yargısız b r nfazla
eve hapsederken, s yaset, bürokras , akadem ,
STK, Sermaye ve kanaat önderler n n, bu
kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşarken
sess z kalmasını anlamak kolay değ l.
Bakalım bu ş n sonu nereye varacak?. Karanlığın
en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır.
Allah b ze hayır g b gelen şeyde şer, şer g b gelen
şeyde hayır murat etm ş olab l r. B z b lmey z Allah
b l r.
Görel m Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.
Selam ve dua le.
“B r gençl k, b r gençl k,
İrfan SOYLU b r gençl k...
‘Zaman bended r ve
mekan bana emanett r’
șuurunda b r gençl k...”
NFK

Tar h boyunca bütün mücadeleler gençler n omuzlarında


yükselm şt r, hak veya batıl. Gençler her zaman b r
hareket n motoru olmuşlardır. Çünkü yapısı t bar yle
gençler yen l klere, mücadeleye, araştırmaya,
keşfetmeye yatkındırlar. Sorgulayıcıdırlar. İçler ndek
enerj y harcayacak mecra arayışı çer s nded rler.
Aslında kend lerne öğret len her şey n kanıtını,
gerçekl ğ n aramaktadırlar. Takl dî manlarını tahk kî
mana çev rmen n peş nded rler.
Tar h n dönüm noktalarına, öneml had seler ne göz atarak
gençler n rolünü daha y anlayab l r z. Orta Çağ’ın b t m
İstanbul’un Feth le gerçekleşm şt r. Fat h 21 yaşında b r
gençt r. Ulubatlı Hasan g b b nlerce gençten oluşan b r
orduya sah pt r. Hz. İsa (as)’nın havar ler , dönem n
geçler yd . Y ne Kur’an-ı Ker m’de Kehf Sures nde
anlatılan Ashab-ı Kehf’ten bahsetmemek olmaz. Canları
pahasında zal m hükümdara boyun eğmem şler, h cret
etm şler ve yüce Allah (cc) tarafından en ulv makama
er şt r lm şlerd r. Onlar da arayan ve aradığını bulan
b rkaç gençt . Hz. Yusuf (as) başlı başına b r genç t msal .
Peygamber Efend m z (sav)’e peygamberl k görev
ver ld ğ zaman ona lk nananlar arasında olan Hz. Al (ra),
Hz. Zeyd (ra) da slamın lk gençler yd . Hz. B lal (ra), Hz.
Mus’ab (ra)... Habeş stan h cret nde kaf len n başındak
Hz. Cafer (ra) da b r gencec k b r del kanlıydı. İslam da
gençler n omuzlarında yükseld .

Fat h Sultan Mehmet, Ulubatlı Hasan, Ashab-ı Kehf, Hz.


Yusuf (as), Hz. İsa’nın (as) havar ler , Hz. Al (ra), Hz. Zeyd
(ra), Hz. Musab (ra), Hz. Cafer (ra), Hz. B lal (ra)... Heps n n
ortak noktası genç olmaları.
Üstat Nec p Fazıl’ın ded ğ g b : "K m var?" d ye
seslen l nce, sağına ve soluna bakınmadan fert fert "Ben
varım!" cevabını ver c , her ferd "Ben m olmadığım yerde
k mse yoktur!" duygusuna sah p b r dâva ahlâkını
pırıldatıcı b r gençl k...
Yukarıdaki bahsedilen şahsiyetler bizler için birer emsaldir. Onların gelişmesinde rol
oynayan öncüleri,hocaları vardı. Sahabe efendilerimizin yanında iki cihan güneşi
Efendimiz (sav) vardı. Onları eğitti, kucakladı. Havarilerin yanında Hz. İsa (as)
vardı. Hz. Yusuf (as) zaten peygamber çocuğuydu. Fatih Sultan Mehmet,
Akşemseddin gibi bir evliyanın rahle-i tedrisinden geçti. Burada şu sorular
sorulabilir: “Hz. Yusuf’un (as) kardeşleri peygamber çocuğu değil miydi?” “Aynı
dönemleri yaşayan başka gençler yok muydu? Onlar neredeydi?” Hz. Yakup’un (as)
diğer evlatları nefislerine uyup yanlış karar verdiler ve bunun vicdan azabını
ömürleri boyunca çektiler. Diğer dönemlerdeki gençler de bazen can korkusundan,
bazen mal hırsından, bezen de nefs köleliğinden ilahi çağrıya uymamışlardır. İlahi
mesajı vicdan terazisine koymak tartıp doğruyu gördükten sonra ona sarılmak
lazımdır. Ancak nefs taşıyan insanoğlu için bu ne zor bir karardır. Aziz Mahmut
Hüdayi gibi kadılıktan dervişliğe uzanabilmek, Musab bin Umeyr gibi zenginlikten
yoksulluğa göğüs germek herkesin harcı değildir. Gerçek bir samimiyet ve teslimiyet
gerekir.

Gelelim yirmi birinci yüzyıla. Geçmişteki büyüklerimizi yâd ettikten sonra biz bu konunun
neresindeyiz? Ne yapmalıyız? İçinde bulunduğumuz durumu nasıl analiz etmeliyiz? Her çağın
kendine has problemleri, çözümleri, gereklilikleri vardır. Bizim çağımız iletişim (iletişimsizlik),
teknoloji ve bilgi çağı. Önceden bir bilginin bir yerden başka bir yere gitmesi günler hatta aylar
sürebilirdi. Şimdi ise saniyeler sürüyor. Tabi önceden ulaşması aylar süren bir bilginin yanlış olma
ihtimali oldukça düşüktü. Çünkü yanlış bir bilginin düzeltilmesi de aylar sürecekti. Tabi bu bahse
konu olan bilgi bireysel bilgi. Askeri veya siyasi amaçlı kripto bilgilerden değil. Mesela yakın
tarihimizde gurbette olan akrabanıza yanlış mektup gönderme ve ya yazılan mektuba yanlış bilgiler
yazma ihtimaliniz ne olabilir? Art niyet olmaması kaydıyla. Ama şimdi maruz kaldığımız bilgilerin
belki de yüzde sekseni yanlış bilgi. Eskiden olmayan bir sektör var şimdi. Yanlış bilgi üretme
sektörü. İlgi çekici yalan haberler oluşturup bunları mümkünse küresel ölçekte yaymak, insanları
yanlış yönlendirmek ve bundan çıkar sağlamak için çalışan bir sektör. Ve bunun yanında bir de sırf
eğlence için yalan yanlış bilgler üretenler var. Bu yanlış bilgilerin önüne geçebilmek için bir bilgiyi
farklı kaynaklardan teyit etmeden kullanmamak gerekir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman
edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan
çıkmışın biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın.” (Hucurat/6) buyurulmuştur. Çünkü
içerisinde bulunduğumuz zaman ve ortamda, kullandığımız teknolojilerin ve bilgilerin üretimi sanal
olarak gerçekleştiriliyor. Gençlerimizi de en çok bu yönden bilinçlendirmemiz gerekiyor. Başta
söylediğimiz gibi araştıran, tahkik etmek, doğruya ulaşmak isteyen genç hızlı bilgi kaynaklarından
yararlanıyor. Ancak aldığı yanlış bilgileri içselleştirip temelinde yanlış bilgilerle donanıyor ve
yanlış inanışlara yöneliyor. Kullandığımız internet ve sosyal medya mecralarının büyük bir kısmı
islam dışı yönetiicilerin elinde. Buralarda özellikle gayri islami unsurlar, eğlence, şehvet cinsellik
gibi konular ön plana çıkarılıyor. Biz de bu konulara karşı uyanık olmalı çocuklarımıza,
gençlerimize bu konu ile ilgili bilinci vermeliyiz. Ya alternatif kanallar oluşturmalı ya da eğer bu
mecraları kullanmak zorunda kalıyorsak oralarda müspet içerikler üretmeliyiz.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle insan ilişkilerinin de
gelişmesi öngürülüyordu. Ancak iletişim değil iletişimsizliğin daha fazla
geliştiği şuan farkediliyor. Cep telefonları, bilgisayarlar,tabletler insanı
bireyselliğe, içe kapanmaya, kendi iç dünyasında yaşamaya yönlendirmeye
başladı. Buna karşılık olarak da yapabileceklerimiz şunlardır: İletişim ailede
başlar. Eşimizle çocuklarımızla belli zamanlarda bireysel teknolojiden uzak
etkinlikler yapmalıyız. Aile içi sohbetler, oyunlar, film izleme seansları gibi
etkinlikler yapılması çocuğun/gencin veya diğer aile fertlerinin huzuru başka
yerlerde aramasına engel olacaktır. Buradan teknolojiye karşı olduğumuz
izlenimi oluşmasın. Teknoloji müslümanın en çok kullanması gereken
araçtır. Çünkü tebliğ müslümanın öncelikli görevidir. Bu zamanda tebliğin
en güzel yapılma yöntemi de teknolojiyi kullanmaktır. Hz. Ali’nin dediği
gibi: “Çocuklarınızı kendi çağınıza göre değil, onların yaşayacağı çağa göre
yetiştiriniz.”
Gençlerimiz geleceğimizdir. Onları yüksek ruhlu, islamı bilen, onu
yüceltmeyi kendine ideal edinmiş, ileri görüşlü, geleceğin mimarları olarak
görmeli, o hedef üzerine yetiştirip donatmalıyız. Son söz yerine rahmetli
Necmettin Erbakan Hocamızın şu veciz sözünü bırakmak istiyorum: "Bir
milletin asıl gücü; tankı, topu, tüfeği değil inançlı ve imanlı gençliğidir"

REİSE | PAGE 4
İBADETİN MANA
VE
HİKMETLERİ-
ALLAH NİÇİN
İBADETİ
EMRETMİŞTİR
SEYFETTİN CİHANGİR

İbadet Sözlükte; ALLAH 'a karşı gösterilecek saygı, tâzim ve hürmet demektir. İslam'da ibâdet; Allah'ın emirlerini yerine getirmek,
yasakladığı bütün haramlardan uzaklaşmak mânâsındadır. . Tasavvufta Allah için yapılan her şey ibâdettir. (kaynak wikipedia). Sözlüklerden
kavramın manası araştırıldığında, mananın aynı veya benzer şekilde tanımlandığı görülecektir.
Şimdi tanım çerçevesinde tanımla ilgili olan ve olması muhtemel durumları açarak konuyu iyice belirgin kılalım. Şöyleki; kıldığımız
namaz, kestiğimiz kurban, uyduğumuz yasaklar, hep saygı ve itaatin birer tezahürüdür. İbadet ikiye ayrılır:1) Saygı şeklinde ortaya konan
ibadetler 2)Yasaklardan kaçınma şeklinde ortaya konan ibadetler. Bazen insanlar şunu söylüyorlar: Allah niçin ibadeti emretti, yoksa
ihtiyacımı var? Kanaatimizce bu soru ibadet kavramının manasını bilmemekten kaynaklanan bir sorundur. Elbette insanların bilmediği
konuları sorma ve öğrenme hakkı vardır. Bu açıdan çokça sorulan bu soruyu açıklığa kavuşturmayı insani bir görev bilerek konuyu
inceleyelim. Diyoruz ki: ihtiyacı yok ama hakkı var. Bir insan diyemez ki, İstediğim kötülüğü işleyeyim, Allah’ın buna karışma hakkı
yok(haşa). İbadetin bir manası da yasaklardan kaçınma idi, hatırlayalım. Saygı şeklinde ibadetlere gelince bunlar namaz, oruç gibi
ibadetlerdir. Bilinmelidir başkaldırı önce saygı şeklindeki ibadetlerin terkiyle başlar sonra genele yayılır. Allah’ın kendisine saygıyı isteme
hakkı da vardır. Yasaklarına uymayı isteme hakkı da vardır. Bir öğretmen içeri girince öğrenciler ayağa kalkar, Öğretmenin buna ihtiyacı mı
vardır? Hayır. Öğrencinin ayağa kalkması öğrenciyi disipline eder. İnsanlar Aziz şehitlerimizin huzurunda 2 dakikalık saygı duruşuna davet
edilir. Amaç Şehitliğin anlam ve önemini, bu toprakların değerini hatırlatmaktır. Yoksa şehitlerin buna ihtiyacı yoktur. Makam ve mevkiye
göre gösterilen saygı da değişir. Sıradan bir insana gösterilen saygı ile bir devlet başkanına gösterilen saygı bir değildir. Devlet başkanına daha
fazla saygı gösterilir. Yine bir devlet başkanına yapılan saygısızlık, o devlet başkanının şahsında bütün halkına yapılan bir saygısızlık kabul
edilir. Yüce Allah tüm âlemlerin rabbidir. Elbette ona gösterilecek saygı daha farklı olacaktır. Ona gösterilecek saygısızlık ta; O, tüm âlemlerin
rabbi olduğu için tüm âlemlere bir saygısızlık kabul edilir. O'na Nasıl saygı? Kafasına estiği gibi saygı mı? Her şeyi bilen Allah’ın saygı şeklini
ve sınırlarını belirlemesi de en doğal olandır. Bu durum insan neslini önceki ümmetlerde olduğu gibi Allah’ın katında şefaatçi olsunlar diye
puta tapmak; birbirlerini kurban etmek, kendini helak etmek vs. gibi bir sürü saçmalık ve kaostan korur. İbadet aynı zamanda saygı ve
ibadetin en yüksek şekline terim olarak da verilen isimdir. Onun için ibadet sadece Allaha mahsustur, diyoruz. Namaz oruç gibi ibadetler
saygının birer gösterilme şeklidir. Kur'an'da Allah beni anmak için namaz kıl, (taha 14) diyor. Yine; onların ne etleri ne kanları Allaha ulaşır.
Sizin takvanız ( itaatiniz) Allaha ulaşır. (Hac 37) Ve yine; "Hem ehline de namaz ile emret, kendin de ona sabır ile devam et. Biz senden bir rızık
istemiyoruz. Sana rızkını biz veriyoruz. Sonuç takvanındır. " ( Taha 132) ayetinde de takva ( itaat ve derin saygı) ya vurgu yapılmıştır. Özetle
tekrar ediyoruz: Âlemlerin Rabbinin elbette kendisine en yüksek saygı ve itaati, yani ibadeti isteme hakkı vardır. En yüksek övgü onun
hakkıdır. çünkü O, tüm âlemlerin sahibidir

İbadet kavramı tüm âlemler için geçerlidir. Kur’an’dan deliller: “Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş
yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır, sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar”
(En’âm 38- Elmalılı meali). “Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tespih etmektedir, O üstündür, hikmet sahibidir.(Haşr-1 Elmalılı meali)
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. Her şeye gücü yeten O'dur.” (Teğabun-1 Elmalılı meali)
Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların
tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır. (isra 44- Elmalılı meali) “Senin Rabbin bal arısına şöyle vahyetti:
Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin. Sonra meyvelerin hepsinden ye de, Rabbinin (sana) kolay
kıldığı yollara gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir bal çıkar ki, onda insanlar için şifâ vardır. Şüphesiz ki bunda
düşünen bir millet için, büyük bir ibret vardır.” (Elmalılı meali- Nahl suresi-68, 69. Ayetler) “Şunu da görmediler mi: Biz onlar için
kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar yaratmışız da onlara sahip bulunuyorlar. Onları, kendilerinin hizmetine vermişiz
de, hem onlardan binekleri var, hem de onlardan yiyorlar.” (Yasin 71, 72- Elmalılı meali) “Güneşi ve ayı, âdet ve görevlerinde devamlı olarak
size o musahhar kıldı; yine gece ve gündüzün sizin faydanıza o bağladı. Hem Allah istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın
bunca nimetini teker teker saymağa kalkışsanız, onu kısım kısım bile sayamazsınız. Gerçekten insan çok zalimdir, çok nankördür.” (İbrahim
33,34-Ali Fikri Yavuz meali)
İbadet kavramı akıllı, şuurlu ve irade sahibi varlıklar söz konusu olunca emretme şeklinde olur. Çünkü
irade; düşünerek bağımsız davranabilme kabiliyeti demektir. Böyle varlıklara nasıl davranmaları gerektiği
önce öğretilir sonra öyle davranmaları gerektiği emredilir. İçgüdü ile davranan varlıklara ise; nasıl
davranmaları gerektiği içgüdülerine yerleştirilir. Cansız varlıkların da sistemleri kurulur. Dolayısıyla içgüdü
ile hareket eden varlıklar ile cansız varlıklar Allah’ın onlar için ortaya koyduğu sistemle hareket ederek itaat
yani ibadet gerçekleştirirler. Şuurlu varlıklar olan insanlar, cinler ve melekler ise; - ilim ve şuurla hareket
ettiklerinden- Allah, merhameti icabı onlara hareket tarzlarını öğretmektedir. Çünkü ilim ve şuur
öğrenmekle kazanılır. Kur’an’ın bütünlüğü içinde bu, çok rahat bir şekilde anlaşılabilir. İnsan ibadet (yani
itaat ederek) ederek şuursuz varlıkların şuursuz olan davranışlarını da anlamlı hale getirir. Ben bunu,
bedenimizde beynimiz ile davranışlarımızın anlam kazanmasına benzetiyorum. Çünkü insan yaratılan
varlıklar içerisinde kabiliyetleri ile diğer varlıkları hâkimiyet ve kontrolü altına almada en yüksek derecede
olan varlıktır. İnsan yeryüzünde halife kılınmıştır. (Bkz: En’âm 165) Halife sözlüklerde temsilci, vekil, birisi
adına iş gören, elçi… manalarına gelmektedir. Evet, insan şuurlu bir varlık olduğundan rabbinin koyduğu
düzenle yürümelidir ve buna muhalefet etmemelidir. “O (Allah) göğü yükseltti ve dengeyi koydu. Sakın
dengeyi bozmayın” (Rahman,55/7,8- diyanet.gov.tr), “Ey Ademoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi
giyinerek gidin; yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.” (Araf-31, diyanet meali) Bu
ayetlerden ibadet kavramının yasaklardan kaçınma boyunun önemi, açıkça görülmektedir.
İbadetlerin saygı boyutunun önemi çokça insan tarafından fark edilememektedir. Namaz, oruç, Kur’an
okuma, Allah’ı zikir boşuna emredilmemiştir. Mesela Kur’an’da Allah Bakara 183’te: “Ey iman edenler! Oruç,
sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” Buyurarak orucun nefis
terbiyesi üzerindeki önemine değinmiştir. “ Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz
hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (
Ankebut 45- Elmalılı meali) Ancak burada bahsedilen namaz huşu ile kılınan namazdır. Çünkü Mü’minûn 2.
Ayette huşu ile namaz emredilmiştir. Huşu; Namazdaki davranışların ve okunan Ayet ve duaların manaları
üzerinde tefekküre dalarak, dış dünya ile namaz esnasında uğraşı ve düşüncelerin mümkün olduğunca
kesilmesi ile kılınan namazdır. Tüm kâinatı yaratan ve düzenini koyan Allah’tır. Namaz insana yaratıcısını
ve yaratıcısı karşısında görevlerini sürekli hatırlatıp duran günlük meşgaledir. İnsan hayatından bu tür
meşgaleler çıkarılırsa zaman içerisinde dini duygular da zayıflar ve bundan çeşitli zararlar oluşur. “Sonra
bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu
taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. “ (Meryem 59) Allah bu ayetten önce, geçmiş milletlerden
ve onlara namazın emredildiğinden bahsetmekte, o milletlerin önceki nesillerinin namaz kıldığını anlatmakta
ve namazı terkten sonra meydana gelen değişime de vurgu yapmaktadır. Şüphesiz dinin kaynağı Kur’an’dır.
Biz delillerimizi öncelikle Kur’an’dan alırız. Günümüzde mesela mili bayramlar kutlarız. Her fırsatta milli
duyguları işleriz. Amacımız milli duyguları canlı tutmaktır. Milli duyguların zayıflamasının ülkemiz için iyi
sonuçlar vermeyeceği muhakkaktır. Aynı zamanda dini duyguların zayıflaması da dini yaşayış, Allah’ın emir
ve yasakları için iyi sonuçlar vermez. İbadetler ile dini duygular sürekli canlı tutulur. Şüphesiz benim
yazdıklarım Allah’a ve İslam dinine inanmayanlar için bir anlam ifade etmez. Ancak İslam dinine inananlar
için anlamlı olduğunu düşünüyorum. İnanç kişiseldir. Burada İslam’ın kendi iç dinamikleri açısından konuyu
inceledim.
Namazda el bağlama saygı ifadesidir. Rüku ve secde de saygının en üst şekilleridir. Müslümanlar saygının en
üst şeklinin Allah’a mahsus olduğuna inanırlar. Namazla bunu hem ilan ederler, hem uygularlar. Hem bu
davranışlar ile kendi nefislerine bunu sürekli hatırlatırlar. Ayrıca el görmesek te huzurda el bağlama, saygı
ile durma, rüku ve secde ile Rabbe karşı aciz olduğunu, Müslüman daima hatırlar, O’na karşı sevgi ve
bağlılığı artar.
Zekât veren kişi şu düşünce ile zekâtını verir; “Malı veren Allah, bu malı nasıl ve nereye harcadığımın
hesabını soracak. Mal benim için bir imtihandır.” Zekât bu duyguyu sürekli canlı tutunca, malı harama
harcama, mala karşı aşırı hırs durumları tedavi olmuş olur. Hem malın belli oranda paylaşımı ile toplumda
sevgi ve kaynaşma meydana gelir.
Haccın özellikle insan psikoljisi üzerinde derin etkileri vardır. Yıllar içerisinde mal, mülk, para, insanlarla
uğraşı vs. ile yaşamı etkilenen insanlar, hac ile yeniden toparlanma imkânı bulurlar. Mesela bazı insanlar
işadamlarının tatile gitmesi için, ne var yani, sene boyunca işle, insanlarla uğraşı ile stres yaşıyorlar. Bunu
üzerinden atmaya ihtiyaçları yok mudur? Diyorlar. Burada işadamlarının tatil yapmalarına itiraz için değil,
konunun anlaşılması için örnek verdim. Ruhsal sükûneti, enerjisini toparlamayı, hac gibi, dini yaşamada
psikolojik bir ortamın olduğu, makam ve mevkiinin, dünyalık uğraşıların bir tarafa bırakıldığı bir ortamda;
insanların bu ruhsal sükûneti yakalamaları daha büyük bir olasılıktır. Zaten hacca gidip-gelen insanlarla
konuşulduğunda bu durum rahatlıkla anlaşılabilir.
Namaz, oruç, hac, zekât gibi ibadetlerin hem psikolojik hem de sosyolojik etkileri, her birinin fert ve
toplum açısından onlarca faydası vardır.
İbadet etmesek ne olur?
Şüphesiz Yüce Allah’ın makamına bir
zarar gelmez. İbadet etmemekle O’na
zarar da veremeyiz. Ancak ibadetin
mana ve hikmetlerini bir bütün
olarak düşünürsek İslam dininin
ortaya koyduğu bakış açısıyla, yani
İslam’a göre hem fert, hem de toplum
olarak biz zarar görürüz. Bazı
insanların Allah ibadete muhtaç mı?
İbadeti emrediyor, şeklindeki
yaklaşımlarına gelince; kanaatimizce
bu sorunun temelinde yatan sebep; bu
itirazı yapan insanların ibadet
kavramının manasını ve bu mananın
açılımlarını bilmemeleridir. İbadete
insanlar muhtaçtır. Allah’ın ise
kendisine en yüksek saygıyı ve itaati
istemeye ve de insanlar için ortaya
koyup onay verdiği sistemlere uymayı
istemeğe hakkı vardır. Çünkü O tüm
evrenin sahibidir. Hesap sormaya da
O’nun hakkı vardır.
ZOR
ZAMAN
ŞAHMURAT
İRENCİ

Şüphesiz ki dünya hayatı bir imtihandan ibarettir ve bu imtihan içerisinde nice


güzellikler olumlu gelişmelere, sevinçli anlara şahit oluruz. Bazen de bizi derinden
sarsan yüreğimizi burkan ,çaresiz hissettiren türlü zorlukların,hüzünlü zamanların
içinde buluruz kendimizi.Biliriz ki bunların her biri bizim için birer imtihan
vesilesidir.yine bilirizki tıpkı insanlar gibi toplumlarda. Nice çetin sınavlardan
geçer.insanın imtihanı kimi zaman varlıkla olur.kimi zaman yoklukla her birimiz anne
babamızla, evladımızla, eşimizle ,yakınlarımızla, komşularımızla sahip olduğumuz yada
olamadığımız imkanlarla sınanırız.toplumlardazaman zaman savaşlar kitlesel
hastalıklar ekonomik sıkıntılar afetler ve bunun gibi zorluklarla imtihana tabii tutulur
.ülke ve millet olarak ağır imtihanlarımızdan biridir, bu amansız hastalık(covit 19).
Allah söz konusu imtihanı şöyle beyan etmektedir. (And olsunki sizi biraz korku ve
açlıkla birde mallar canlar ve ürünlerden eksiltmek suretiyle deneriz.bakara.155.
İslam’da hak vazife dengesi mevcuttur.yani bir yerde hak söz konusu ise buna karşılık
sorumluluk söz konusu olur peki bizleri en şerefli varlık olarak yaratıp arzın halifesi
olma liyakatını bizlere veren hayatımızı idame ettirme rızık verme gibi pek çok lutfa
mazhar kılan Yaratan hukukuna karşılık vazifelerimiz nelerdir? ALLAH’a dönüş
yapacağımız vakit mahçup olmayacağımız sahih bir kulluk zemininisağlamak ve
sağlamlaştırmaktır. bizlere düşen yani imtihan sürecinde olduğumuzun idrakinde
olmaktır.Bir diğer hususta bu imtihanımızn yanlızca kelime -i-şehadet getirip ALLAH’ı
kabul etmek iman etmek ile sınırlı olmayıp bizlerden nasıl bir kulluk istiyorsa
öylecearz edebilmek ve ALLAH’ı gereği üzere takdir edebilmektir. iyi bir kul olarak
yaşamak ve iyi bir kul olarak yaşamı sonlandırabilmektir.
Rahmet ve mağr fet ayı olan ramazana Kur'an ayıda

AF VE
den lmekted r.çünkü ALLAH'ın nsanlığa son mesaj olarak gönderd ğ
Kur’an-I Ker m Hz Peygamber m ze (Aleyh sSelam) bu ayda nmeye
başlamıştır. Ramazan günler n n en öneml olayı Kad r
Geces d r.geceler n en faz letl s ve en bereketl s d r.Kur’an'ın 97.sures

GÖZ YAŞI
olan kad r sures d r."DOĞRUSU BİZ KURAN'IKADİR GECESİNDE
İNDİRMİŞİZDİR.KADİR GECESİNİN NE OLDUĞUNU BİLİRMİSİN.KADİR
GECESİ BİN AYDAN DAHA HAYIRLIDIR.MELEKLER V RUH (CEBRAİL) O
GECEDE RABLERİN İZNİYLE HER TÜRLÜ İŞ İÇİN İNERLER.O GECE TAN
YERİNİN AĞARMASINA KADAR BİR ESENLİKTİR. Ümmet Muhammed n en MUHAMMED İRENCİ
der n değerler nden b r s olan ramazan ayı , eğlence ayı değ ld r.
Okunan gazeten, zlenen telev zyona, d nlenen radyoya kadar .gaflette
bulunmamamız lazım.b z k m n ne le meşgul ett ğ ne b r ayrım
get rmem z lazım.çünkü ramazan göz yaşı ayıdır.Peygamber m zde
(Aleyh sSelam) öyle yaptı.sahabelerde ve onların yolundan g denlerde
hep gözyaşı akıttılar.namaz nasıl k Kabey hatırlatıyorsa oruçta kabey
ALLAH'ı cennet cehennem hatırlatmalıdır.eğer oruç ftarı veya sahuru
hatırlatıyorsa b ze bu b z m eks kl ğ m zd r.ramazan ayında sadece
m dem ze değ l,göze kulağa ve ağzımıza oruç tutturmak
zorundayız.rabb m z her y l ğ m z kat kat değerlend r yor .bu sebebten
el m zden geld ğ nce vereb l d ğ m z kadar bol bol sadaka
verel m.cenabı Allah kulumun bütün badetler n n ecr n dünyada
b ld rd m.ama orucun mükafatını ben vereceğ m d yor.ALLAH ne kadar
büyükse ALLAH’ın sürpr z de o kadar büyük olacaktır.Dua eder dua
bekler z.
GARİP RUHUM

YAKUP
ÖZKESEMEN

Ruhun mayası arşın nurudur bedenin mayası dünyadır


ALLAH ruh ‘ a bedene gir emrini verdi ruh korktu dedi ki ya Rabbim
Ben arşın nurundan yaratıldım beden karanlık tır
ALLAH imtihandır dedi.
İnsan bedeni kendi vatanındadır ruhu gurbettedir
Ruh gariptir insan bedeni dünyaya meyleder nefsi duygular hep dünyalık ister ruh Allah’ı ister
zikir ister insan ne zaman Allah’ı anarsa ruhun hoşuna gider bedenin ihtiyacını toprakla gidermek
lazım bunun en kolay yolu kabirleri ziyaret etmek bazen de çıplak ayaklarla toprakta yürümek
zikir
edenler ve kuran ezberleyenler elinde olmayarak sallanır alimler derki o sırada ruh mutlu olunca
çıkmak istiyormuş onun için iyi insan zikri namazı ALLAH’ı unuttuğunda ruhu daralır kötü insan
ruhunu alıştırmış dünyaya, zevk u sefaya artık o ne kötülük işlese de Ruhu daralmaz insan zor bir
şey yapacağı zaman hani derler ya alışınca kolay olur onun gibi işte kötülerin ruhu da kötü oluyor.
Kendi vatanındakini değil de gurbettekini ağırlamak gerekmez mi?
ALLAH tüm müminlere dünyayı değil ahireti hatırlatsın.
AKINCILARIN
NİSAN AYI
ŞEHİDLERİ

OSMAN
AYVAZOĞLU

Yusuf Akyıldız’ın Şehadet .(27 N san 1979)

Yusuf Akyıldız 27 nisan1979 Cuma sabahı Namazını kıldıktan sonra


Karşıyaka da bulunan gazete bayi dükkânını açtı dükkânda Burhan
Aktaş’ta bulunduğu sırada hunharca kurşunlanıp
Ebedi âleme göç ettiler MSP’lİ Akyıldız ve Alkoç’un katili bir
komünist militan yakalandı!

Tercüman, 28 Nisan 1979’ tarihli nüshasında olayı şu şekilde


vermiştir:
“Dükkânının duvarına asılan 1 Mayıs afişlerini temizleyen bayi ve
tezgâhtarı öldürüldü!
Ankara’da, Karşıyaka semtinde kitap, kırtasiye ve gazete bayiliği
yapan Yusuf Akyıldız ile
Yanından çalışan Burhan Aktaş, önceki gece dükkânın önüne
solcular tarafından asılan 1 Mayıs afişlerini temizlerken maskeli iki
kişi tarafından yaylım ateşe tutularak öldürülmüşlerdir.” .

Ahmet Güzelsoy’un Şehadet 23 N san 1980

24 Nisan 1980 tarihli Milli Gazete ’de şehidimizin haberi şu şekilde


verilmişti:
“Ankara’da bir Akıncı şehit edildi..
Saimekadın MSP Mahalle Temsilcisi Ahmet Güzelsoy, önceki gün
komünist militanlar tarafından şehit edilmiştir.
Saimekadın’daki kasap dükkânına sabah saat 10 sıralarında, müşteri
gibi gelen üç kişiden
İkisinin silahlı saldırısına uğrayan Ahmet Güzelsoy, olay yerinde
hayatını kaybetmiştir.
Şehit Ahmet Güzelsoy’un cenazesi, dün öğle namazını müteakip
Hacı Bayram Cami’nde kılınan cenaze namazıyla defnedilmiştir.
Olay, inananlar arasında nefretle kınanmış, MSP Genel Başkanı
Erbakan, Güzelsoy’un babasına bir telgraf göndererek başsağlığı
dilemiştir. Ayrıca, MSP Gençlik Teşkilatı ve Akıncılar Derneği Genel
Başkanları da birer mesaj yayınlayarak, olayı nefretle kınamışlardır
MÜNİR KAYA 9 İBRAHİM ÇALI
N san 1980 (29 N san 1979)

Mustafa Geçol
1980

Nec p Kural 1980

H dayet Kazan
1980
Tanır b z bütün çağlar așkımız
hesaba sığmaz
Güverc nler karıncalar tufanlara
sorun b z
Dört b r yanımız dem r duvar güneș
hücreye m sığar
Sokaklara meydanlara esk meyen
sözümüz var

Geçm ș tar h gelecekte umutlarda


ses m z var
Zaman h lal n peș nden kıyama durur
yıldızlar

B r Yet m Zaman Durdurur,


Avucundan Akar Çağlar
H ra B r Konuk Ağırlar, Hırsından
Çatlar Saraylar
Dört Yanımız Dem r Duvar, Güneș
Hücreye m sığar
Sokaklara Meydanlara Esk meyen
Sözümüz Var.

Gökkușağı Düștü Yere, Kaçar Durur


Yarasalar
Korku Düștü Gecelere
Sonsuzluktan Haberler Var

You might also like