You are on page 1of 3

Muhterem Mü’minler!

Hutbemiz, Ezân-ı Muhammedî’nin dînimizdeki yeri ve ehemmiyeti


hakkındadır.
Ezan, lûgatte; İ’lâm yani bildirmek demektir. İstilâhta ise, farz namazlar
için muayyen vakitlerde, ma’lum lafızlarla okunan mübârek sözlere ezan
denir. Ezan okuyan kimseye de müezzin adı verilir.
Ezân-ı Muhammedî, hicretin birinci yılında meşru kılınmıştır. Erkekler
için vacip kuvvetinde bir sünnet-i müekkededir. Meşrûiyyeti kitap ve sünnet
ile sabittir.
Hicretin birinci yılında Medîne-i Münevvere’de Mescid-i Nebevî
tamamlanınca cemaatle namaz kılınmaya başlanmıştır. Namaz vakitlerinde
de Bilâl-i Habeşî (ra) Hz., Rasûlüllah (sav) Efendimiz’in emriyle “Es Salah, es
Salah” yani “Namaza, namaza”, diye seslenirdi. Ancak bu usül,
müslümanların adedi arttıkça kâfi gelmemeye başladı. Bu sebeple Cum’ayı ve
beş vakti zamanında bildirecek bir alâmete ihtiyaç duyuldu.
Bu iş için Rasûlüllah (sav) Efendimiz’in riyasetinde bir müşavere heyeti
toplandı. Mecliste hazır bulunan Ashâb-ı Güzîn tarafından muhtelif teklifler
ortaya konuldu. Bu teklifler, namaz vakitlerinin boru çalınarak, ateş
yakılarak, çan çalınarak veya yüksekçe bir yere bayrak dikilerek haber
verilmesi tarzında idi. Fakat Peygamberimiz (sav) Efendimiz bu tekliflerin her
birerini, başka millet ve dinlere aîd olması sebebiyle münasip görmemişti.
Neticede müşavere heyeti bu hususu karara bağlayamadan dağıldı.
Nihayet Ashâb-ı Kirâm’dan bazı zevatın aynı şekilde görmüş oldukları
sadık bir rüyaya ve onu te’yid eden bir vahye dayanan, bildiğimiz üslup ve
tarzda ezan okunmaya başlanmıştır. Ezanla alakalı ilk rüyayı gören,
Ensâr’dan Abdullah bin Zeyd (ra)’dır. Sevgili Peygamberimiz Hz. Abdullah’ın
bu rüyası üzerine: “İnşaallah bu hak rüyadır. Gördüğünü Bilâl’e öğret.
Çünkü O’nun sesi senin sesinden güzeldir.”, buyurdular. O da Efendimizin
emriyle rüyasında taallüm ettiği bu ezânı Bilâl-i Habeşî(ra)’ye öğretti. Hz. Bilâl
de Medine’de Neccârîlerden bir kadının Mescid-i Şerif civârında ve oldukça
yüksek bulunan evinin damına çıkarak Hz. Abdullah’dan öğrendiği bu ezânı
Hicretin birinci senesi, Safer ayının 10 unda, Miladi 15 Haziran 622 tarihinde
ilk defa yüksek ve çok tatlı bir sesle okudu. Hz. Bilâlin güzel sesiyle okunan o
güzel ezanımız, Medîne-i Münevvere ufuklarını çınlattı.
Ezân-ı Muhammedî’nin Medine semalarına yayıldığı sırada, İlâhî daveti
duyan Hz. Ömer(ra) Efendimiz, evinden çıkıp, koşa koşa Rasülüllah (sav)
Efendimizin yanına gelerek: “Ya Rasûlellah, aynı rüyayı ben de gördüm.”,
dedi ve o sırada İlahî vahiy de gelmiş bulunuyordu.
Ezan ve ikâmet ister mukim olsun, isterse seferî olsun, farz namazların
edasında, kazasında ve Cum’a namazında erkeklere müekked bir sünnettir.
Beş vakit namazı tek başına dahi kılsalar ezan ve ikâmet getirmeleri
gerekir. Ezan ağır ağır, ikâmet ise sür’atli okunur. Ezanın ezan olduğu
anlaşılsa bile Arapça olmayan bir dille okunması kâfi gelmez ve böyle bir
ezâna asla îtibâr edilmez.
Ezanı vaktinden önce okumak da caiz değildir. Şayet okunmuş ise vakit
girdikten sonra iâde edilir. Buna da müezzinlerin çok dikkat etmesi icab eder.
Zira Tirmîzî’de geçen bir Hadis-i Şerifte Rasülüllah (sav) Efendimiz: “İmam
(cemaatin namazının) mes’ûliyyetini üzerine almıştır. Müezzine de (namaz
vakitleri) emânet edilmiştir.”, buyurmuşlardır.
**Ezan ve ikameti dinleyen kimseye şu hususlar tavsiye olunmaktadır:
-Ezan ve ikâmeti dinleyen kimse eğer vaziyeti müsâitse müezzinin
söylediklerini aynen söyler. Sadece “Hayyeale’s-Salah ve Hayyeale’l-Felah”
lafızlarını söylemeyip, onların yerine “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-
aliyyi’l-azim”, der.
-Ezan okunduğu esnâda onu dinleyen oturuşunu, hal ve hareketini
düzeltir. Ezan okunduğunu işiten her müslümanın işini, gücünü bırakıp o
lâhûtî nidâyı haşyet ve rikkatle dinlemesi lâzım iken şu lüzûma çoğumuzun
ittiba’ etmediği bir hakîkattir.
-Ezan bittikten sonra “Allahümme Rabbe hêzihi’d-de’veti’t-
tâmmeh........”
diye dua etmelidir. Çünki böyle dua eden -biiznillah- şefaate hak kazanmış
olur. Duada geçen “Vesîle”nin Cennet’te âlî bir makam, “Fazilet”in yine büyük
bir makam ve “Makâm-ı Muhmûd”un ise şefaat-i kübra makamı olduğu
beyan olunmaktadır. Binâen aleyh böyle bir duada bulunmak, Rasülüllah
Efendimize muhabbetin ve kuvvetli bir irtibatın alâmetidir.
Muhterem Mü’minler!
Ezanın lafızları arasında Allah-ü Tealâ’nın birliği, kemal sıfatları ile
muttasıf olduğu, şeriki ve benzeri bulunmadığı ifade edilirken,
Peygamberimizin de risaleti sarahaten ifade edilmektedir. Bu husûsu İmâm-ı
Rabbânî(ks) Hz.’de Mektûbât-ı Kudsî’sinde beyan buyurmuşlardır. Netîce
olarak denilebilir ki, ezan; itikat ve amel meselelerinin aslını-asasını hülâsa
olarak içinde cem etmiştir. Ezan; Îmânın ve İslâmın bir şiarı ve alâmetidir.
İşte bu sebepledir ki, İslâm’a, dîne ve mukaddesâta düşman olanlar, daimâ
Ezân-ı Muhammedî’ye de düşman olmuşlar ve onu susturmak için gayret
göstermişlerdir. Susturamayacaklarını anlayınca da muhtelif kanallardan
kurnazca tahrif etmenin, aslını bozmanın yollarını aramışlardır. Türkçe ezan
hikâyeside bu cümledendir. Yüce Rabbımız’a niyazımız, din ve mukaddesat
düşmanlarına fırsat vermemesidir.

09.11.2001
Ümrâniye
11.06.1999
Ümraniye

You might also like