You are on page 1of 7

Giriş

Romanya Türklerinin Tarihî Sosyo-Kültürel ve Edebî Durumuna


Genel Bir Bakış

A. Romanya Türklerinin Tarihî ve Sosyo- lerine de rastlanmaktadır.


Kültürel Durumu Bugünkü Dobruca Türklüğünün çok eskilere
uzanan tarihî bir geçmişi vardır. Düz, verimli ve
Balkanlar'ın biraz daha kuzeyinde kalan ve is- sulak bir yer olması sebebiyle tarih boyunca birçok
mini Kuman asıllı Dobrotiç'ten aldığı tahmin edi- Türk kavminin yerleşim merkezi olan Dobruca böl-
len Dobruca, 14.492 kilometrekaresi Romanya, gesinin, dörtbuçuk asra yakın bir süre devam eden
7780 kilometrekaresi de Bulgaristan sınırlan içinde Osmanlı idaresiyle bir Türk yurdu hâline geldiği
kalan Tuna ile Karadeniz arasındaki bir bölgenin devrin kaynaklarında belirtilmektedir. Bugün,
adıdır. Rumeli coğrafyasının parçalarından olan bu gerek Osmanlı, gerekse Osmanlı öncesine ait bir-
bölge kuzey ve batı Türklüğünün bir kesişim nok- çok eserle, çeşitli yer adları (II. Dünya Savaşı'na
tası olması bakımından da farklı bir özellik arz kadar yüzlercesi değiştirilmekle birlikte) hâla var-
eder. lığını korumaktadır.
23 milyonluk nüfusu ve 237.000 ki- 13. yüzyıla kadar, hep kuzeyden gelen Türk-
lometrekarelik yüzölçümüyle Balkanlar'ın önemli lerin akınlarına sahne olan Karpat-Tuna böl-
ülkelerinden biri olan Romanya'nın nüfusunun gesinde, ilk olarak M.Ö. 1000 yıllarında, proto-
yüzde 10'unu azınlıklar teşkil etmektedir. Bunların Türkler'den kabul edilen İskitler (Sciti) görülür.
en büyüğünü 1.620.198 kişiyle Macarlar oluş- Bunlar, Romenlerin ataları kabul edilen Traklarla
turmaktadır. Diğerleri ise sırasıyla Romanlar (Çin- temas kurarak Mangalya (ki bu ad îskitlerden kal-
geneler 409.723), Almanlar (119.000), Ruslar, Uk- mıştır) civarında bazı Romen aşiretlerini idaresi al-
raynalılar, Türkler ve Leh, Çek, Yunan gibi küçük tına alırlar.
azınlıklardır. Türklerin sayısı ise, 1992 nüfus sa- İskitleri, sırasıyla M.Ö. 375 yıllarında Batı Hun
yımına göre 54.182'dir. Bunların 29.533'ü Rumeli, Türkleri (80 yıl); M. VI. yüzyılda Orta Asya'dan
24.649'u ise Tatar Türkü'dür. Gayri resmi kay- (Deşt-i Kıpçak) gelerek İstanbul'u bile kuşatacak
naklara göre, bu sayı 70 ile 100 bin arasında de- kadar ilerleyen Avar Türkleri; M. VII. yüzyılda da
ğişmektedir. Bulgar Türkleri (681-702) takip eder.
Romanya Türklerinin çoğu, Dobruca böl- 9. ve 10. asırlarda Karpat-Tuna bölgesinde
gesindeki Köstence (Constanta), Mecidiye (Med- oluştuğu kabul edilen Romen ulusu, 9. yüzyılın
gidie), Tulça (Tulçea) gibi şehirlerde yaşamaktadır. sonlarına doğru ise Peçenek Türklerinin istilasına
Ayrıca Kılıraş (Calaraşi), Oltenia, Braile, Galat, uğrar. Bizans'ı da kendilerine dahil eden Peçenek
Bükreş gibi illerde de Türk azınlığa rast- Türkleri, Avarlar'dan sonra İstanbul'u ikinci defa
lanmaktadır. Bunlar ise ancak yüzde 3 gibi küçük kuşatırlarsa da fethedemezler. On üç boydan olu-
bir oran teşkil etmekte; Türklerin yüzde 85'i Kös- şan bu Türklerin biri de, bugünkü Gagavuz Türk-
tence, yüzde 12'si ise Tulça'da yaşamaktadır. Ro- leri'nin aslını oluşturan Oğuz/Uz'lardır. Brail ve
manya'da Tatar ve Rumeli Türklerinin yanında az Tulça'da, Peçenek ve Oğuz/Uz Türklerinden kalan
sayıda Ortodoks Türklerden olan Gagavuz Türk- bazı yer adlanna rastlanmaktadır.
Peçenekler, XI. yüzyılın ortalarında (1057) Türkü Dobruca'ya göç eder.
Kuman Türklerine mağlup olurlar. Kumanlar, bu 1877-78 Osmanh-Rus savaşından sonra Ro-
yörede iki asra yakın hüküm sürdükten sonra Ka- manya bağımsızlığını kazanır. Bu tarihten sonra
tolikliği kabul ederler. Dobruca Türkleri akın akın "Ak Topraklar" de-
1071 yılındaki Malazgirt Meydan Mu- dikleri Anadolu'ya göç etmeye başlarlar. Göçler
harebesi'nde, Bizans Ordusu'nun önemli bir kıs- 1910'a kadar yoğun bir şekilde devam eder.
mını oluşturan Peçenek ve Oğuz/Uz Türklerinin; Bundan sonra 1935-37 yıllarında yapılan göçlerle
kendi dillerini konuşan soydaşlarını görünce, on- Dobruca, Türkler tarafından adeta boşaltılır.
ların saflarına geçerek, savaşın kaderini de- 23.08.1944'te başlayan komünizm döneminde de,
ğiştirdikleri bilinen tarihî bir gerçektir. bilhassa varlıklı ve aydın kişilere karşı yapılan bas-
1241'de kısa bir süre devam eden Moğol akın- kılar sonucu bir kısım Türk Anadolu'ya göç eder.
ları, buradaki Türklerin, daha güneye inmelerine Bütün bu göçlere karşılık 1920'lerde 250 bin ci-
sebep olur. 13. asırda, bu bölgede güneyden gelen varında olan Türk nüfus, azala azala bugünkü sa-
Türkler görülmeye başlar. M. 1263-64'te, Konya yıya düşmüştür. (Romanya Türklerinin tarihi için
Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavus ve amcası Sarı Bkz. Cemil, 1981:1503; Ekrem, 1934; Guboğlu,
Saltuk önderliğindeki Selçuklu Türkleri, Babadağ 1981:751-781; Togan 1943:1-3 Ülküsal, 1987; Gök-
civarındaki Kavurna ülkesi adı verilen bir bölgeye bilgin, 1957.)
yerleşirler. Bunlar, San Saltuk'un ölümünden Görüldüğü gibi, Dobruca birçok Türk bo-
sonra Bizans'ın zorlamasıyla Hristiyanlığa ge- yunun uğrak yeri olmuş; bunların bir kısmı Hris-
çerler. Dobruca adının da bu devletin başına geçen tiyanlığı kabul ederek Romenlere karışıp gitmişler;
Kuman asıllı Dobrotiç'ten geldiği tahmin edil- bir kısmı da kendi aralarında karışarak varlıklarını
mektedir. Türk tarihçileri, bu asırdan itibaren bu devam ettirmişlerdir. Romen ulusunun olu-
bölgeden Dobruca yurdu olarak bahsetmişlerdir. şumunda, eski Türk kavimlerinin önemli rol oy-
13. yüzyılın ortalarından 14. yüzyılın son nadığı kaynaklarda belirtilmektedir. Romenler ara-
larına kadar ise, Altmordu Devleti'nin sınırlarının sında bugün bile varlığını koruyan birçok Türkçe
Tuna'ya kadar genişlemesi üzerine; Kıpçak Boz- isim bunun canlı bir göstergesidir. Macarların
kırlan'ndaki Tatar Türkleri'nden bir kısmı, Dob yoğun olarak yaşadığı Sibiu ehrinde "Çangıy" ve
ruca Bölgesi'ne gelip yerleşirler. "Sakuy"lar denilen ve kendi aralarında eski bir
14. yüzyılda, aydmoğulları Beyliği'nin Dob Türkçe konuşan topluluğun, Katolikliği kabul eden
ruca bölgesine yaptığı birkaç saldırıdan sonra, Bal- ve zamanla Macarlaşan Kuman Türkleri olduğu
kanlar'da asırlar sürecek yeni bir dönem başlar. tahmin edilmektedir.
1391'de, Osmanlılar'a vergi vermeyi kabul eden Tatar Türkleri kendilerini Tat, Keriç-Çongar
Eflak (Valahya), Yıldırım Bayezit'in 1397deki Niğ- ve Nogay olmak üzere üçe ayırmaktadır. Bah-
bolu zaferinden sonra ise, kesin olarak Osmanlı ha çesaray civarından gelen ve şiveleri Anadolu Türk-
kimiyetine geçer. Boğdan ise II. Bayezıt'm, 1484'te çesi'ne yakın olanlara Tat; Dobruca'ya ilk yerleşen,
Kili (Kilia) ve Akkirman'ı fethinden sonra Os şiveleri Kuzey Türkçesi ne benzeyenlere Nogay;
manlılar'a bağlanır. 1860'lardan sonra gelen ve Dobruca'daki Kırım
Osmanlılar, Rumeli'ye ayak bastıklarında, bu- Türklerinin çoğunluğunu teşkil edenlere ise
radaki Kuman, Peçenek, Oğuz Türkleri'yle kar- Keriç-Çongar denilmektedir. Evlâd-ı fatihan de-
şılaşırlar. Bunlar, Osmanhlar'ın Rumeli'deki iler- diğimiz Türkler ise, tipik bir Rumeli Türkçesi ko-
leyişlerinde ve bölgede uzun süre kalabilmelerinde nuşmaktadırlar. Bunların yanında, Türkçe'yi canlı
önemli bir rol oynamıştır. bir şekilde yaşatan ve millet adı verilen Çingeneler
Eflak ve Boğdan, Osmanlılar'a bağlandıktan de vardır. Bunlar, Osmanlılar döneminde Is-
sonra önemli hak ve ayrıcalıklara sahip özerk bir lamiyeti kabul ederek Türkçe'yi öğrenen bir top-
prenslik olarak yöneltilmiştir. Bunlarda, Osmanlı luluk olmalıdır.
Kanunları tatbik edilmemiş beylerbeyi ve kadı da Romanya'nın birliğine ve bütünlüğüne sadık,
gönderilmemiştir. Fakat bölgede hudut kaleleriyle, problemsiz bir azınlık olarak varlıklarını sürdüren
askeri teşkilat bulundurulmuştur. Türkler; kurduğu birliklerle kendilerine tanınan
II. Beyazıt, Dobruca'yı fethettikten sonra Ka- anayasal haklardan yararlanmaya çalışmaktadır.
radeniz'in kuzeyinden çağırdığı Tatarlarla, Ana- Komünizm öncesinde de birçok cemiyete sahip
dolu'dan getirdiği çoğu konar-göçer (yörük) olan olan Türkler, sosyalist rejimin devrilmesinden
Türkleri Dobruca'ya yerleştirir. 1783'te Kınm'm sonra 29.12.1989'da "Romanya Demokrat Türk
Ruslara bağlanmasından sonra binlerce Kırım Müslüman Birliği"ni kurarlar. Bu birliktelik ne
yazık ki kısa bir süre sonra; birliğin Romanya Türk- nemde yayımlanmaya başlayan Renkler adlı der-
leri'nin Demokratik Birliği (Uniunea Democrata ginin de 4. sayısı çıkmış durumdadır. Soydaş ya-
Turca Din Romanıa) ve (Uniunea Democratea Ta- zarlarımızın edebî-bilimsel eserleri de, Kriterion
tarilor Turk-Musulman Din Romanıa) Romanya Yayınevi tarafından basılmaktadır Bu seride çıkan
Tatar-Türk Müslümanlarının Demokrat Birliği olarak birçok değerli çalışma vardır.
ikiye ayrılmasıyla bozulur. Bu iki topluluk, gi- Yukarıdaki yazılı yayınların yanında, Türk ve
rişimler sonucu 30.07.1994'te Türk-Tatar Birlikleri Tatar azınlığı, Köstence Radyosu'nda haftada birer
Federasyonu altında birleşmişlerdir; fakat bunun saat yayın yapmakta ve belirli günlerde de Romen
kağıt üzerinde kaldığı görülmektedir. televizyonlarında kendileriyle ilgili programlar ya-
Romanya'da, millî azınlıkların birlikleri bir yımlamaktadırlar.
siyasî parti statüsünde kabul edilmekte ve birer Yeni dönemde, unutulmaya yüz tutan
milletvekilleriyle mecliste temsil edilmektedirler. âdetlerini yeniden canlandırma konusunda epeyce
Bu birliklere, Romen hükümeti tarafından önemli gayret sarfeden Türkler, düzenli olarak Tatar gü-
miktarda ödenek ayrılmaktadır. reşleri, nevruz, tepreş ve hıdırellez kutlamaları ter-
îki topluluk arasındaki bu ayrılık, işinde gü- tip etmektedirler. Türkiye'den giden, folklor, ti-
cünde olan ve birbirleriyle kaynaşmış durumda yatro, müzik toplulukları da onların kültür
olan iki halkı ilgilendirmemekte, kendilerine hayatına yeni bir renk ve canlılık katmaktadır.
sorulduğunda Türk ve Tatar'dan ziyade "Müs- Bunların yanında, yeni dönemde Türk azın-
lümanım" diye cevap vermektedirler. lığı Romen Kültür Bakanlığı'nın katkılarıyla bir-
çok millî ve milletlerarası sempozyumlar ger-
Romanya'daki Türk azınlığın dinî işleri,
çekleştirmektedirler.
Romen makamları tarafından atanan müftü ta-
Türk azınlığın eğitimi, Türkiye Cumhuriyeti'
rafından yürütülmektedir. Müftülük, camilere din
nin katkılarına rağmen istenilen duruma ge-
adamlarının görevlendirilmesi ve diğer dini ko-
lememiştir. Yeni dönemde, Türk dili eğitimi baş-
nularda Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamaya
latılmakla birlikte, soydaşlarımız kendi eğitim ağ-
çalışmaktadır. Romanya'da yüzlerce camiden,
larını kuramamışlardır. Halbuki Türkler'e ait
bugün kalanların sayısı sadece 70'tir. Bunların da
okulların, çok eskilere uzanan bir geçmişi vardır.
pekçoğu sadece cuma ve bayram namazlarında
Gerek Osmanlı, gerekse krallık döneminde Kös-
açılmakta ve ihtiyacı karşılayacak yeterince de din
tence, Mecidiye, Babadağ, Tulça gibi büyük mer-
adamı bulunmamaktadır. Yeni dönemde, Diyanet
kezlerdeki medreseler ve rüştiyelerin yanında bir-
Vakfı ve gönüllü kuruluşlar tarafından gönderilen
çok köy ve kasabada da "mekteb-i sıbyan'lar
din görevlileriyle dinî hayatta belirgin bir can-
faaliyet göstermekteydiler. Bunlar kapana kapana I.
lanma görülmektedir.
Dünya Savaşı'ndan sonra, biri hariç, hiç kal-
Bugün, yaşı ellinin üzerinde olan soy- mamıştır. Ayakta kalan bu tek okul da, 1837'de II.
daşlarımız kendi kültürel değerlerini korumakla Sultan Mahmut tarafından yaptırılan, göçler sonucu
birlikte, yeni yetişenlerin dil, din, örf ve adetleriyle 1901'de Babadağı'ndan Mecidiye'ye nakledilen "Se-
bağlan oldukça zayıflamış, hatta kopmuş du- minaru'l-Müslüman"dır. Bu okulun giderleri, 1683
rumdadır. Görüştüğümüz insanlardan duy- Viyana Kuşatması'nda büyük kahramanlıklar gös-
duğumuz, eski sistem 30 yıl daha devam etseydi; termiş olan Gazi Ali Paşa'nın sekiz bin hektarlık
Romanya'da Türk kalmayacaktı sözü, bu acı ger- vakıf gelirlerinden karşılanırken; vakfın Romenler
çeği ifade etmektedir. Yeni dönemde ise Rumeli ve tarafından devletleştirilmesinden sonra masraflar
Tatar Türkleri, tarih, kültür ve kimlikleriyle ara- Romen hükümeti tarafından üstlenilmiştir. Verdiği
larına çekilen perdeleri aralayıp, çıkardıkları ga- mezunlarla Türk azınlığın öğretmen ve din adamı
zeteler, düzenledikleri toplantılarla kendilerini ta- ihtiyacını karşılayan bu okul, aksamalarla 1967ye
ramaya ve tanıtmaya çalışmaktadırlar. kadar devam etmiştir.
Türk azınlık iki gazeteye sahiptir. Bunlardan Sosyalist rejim döneminde ise, Türk okulları
biri, yeni dönemde çıkmaya başlayan Karadeniz; di- ve eğitimi birkaç defa değişikliğe uğrar. Azın-
ğeri de 1995 yılında yayın hayatına atılan ve Türk lıklara iki saat ana dilini okutmak serbest bırakılır.
Birliği'nin yayın organı olan Hafcses'tir. Aylık olan Fakat Sovyetler'de uygulanan "milletleri türlü ka-
fakat düzenli olarak çıkamayan bu gazetelerin fi- bile ve boylara bölme siyaseti"nin gereği; Tatar ve
nansmanı Romen Hükümeti tarafından kar- Anadolu asıllı Türklerin okulları ve kitapları ay-
şılanmaktadır. Bunların yanında Türk azınlığın rılmış; Tatar Türkleri, Kazan'da Kril alfabesiyle
sanat, kültür, araştırma yazılarını içeren ve eski dö- basılan Tatar Türkçesiyle yazılan okul kitaplarını
okumaya zorlanmıştır. Bu dönemi yaşayanlar, lerin ve Sarı Saltuk Türbesi'nin aslına uygun bir şe-
haklı olarak bu kitapları anlayamadıklarını ifade kilde Türkiye tarafından restore edilmesi ka-
etmişlerdir. Bugünkü, iki topluluk arasındaki rarlaştırılmıştır. Bunların yanında, Mecidiye'deki
ayrılığın kaynağını buralarda aramak gerekir. eski seminer binası da aslına uygun bir şekilde res-
1957de ise, gerek Türkiye, gerekse Tatar Türk- tore edilmeyi beklemektedir.
çesi'yle ders okutulamayacağı söylenerek bütün Yukarıda görüldüğü gibi, Romanya Türkleri,
okullar kapatılmıştır. 1990'a kadar süren bu dö- içinde yaşadıkları ülkenin birliğine ve bü-
nemde, bir ara ana dille eğitim için izin verilirse tünlüğüne bağlı, problemsiz Romen vatandaşları
de, çeşitli güçlükler sebebiyle Türk azınlığın bu ka- olarak hayatlarını sürdürmekte ve oldukça uzun
rarı uygulaması mümkün olmamıştır. bir geçmişi olan Türk-Romen münasebetlerinde bir
Sosyalist rejimin devrilmesinden sonra, Türk köprü görevi görmektedirler. Bugün de her alanda
diliyle eğitimi yeniden başlatmak için Romen Eği- iki ülke arasındaki yakın münasebetler devam et-
tim ve Bilim Bakanlığı içinde bir müfettişlik ku- mekte ve Romanya'da 4.000'e yakın işadamı fa-
rulur. Türk hükümetinin yardımıyla kırk kişilik aliyet göstermektedir.
soydaş öğretmen grubu Ankara'da bir aylık kursa
alınarak 17.09.1990'da Türk-Tatar çocuklarına B. Romanya Türklerinin Edebiyatı
Türkçe eğitimi verilmeye başlanır. Dersler il-
kokulda 4, ortaokul ve lisede ise 3 saattir. Rumeli topraklan, Osmanlılar tarafından fet-
Yeni dönemde, öğretmen ihtiyacını kar- hedildikten sonra Türk Edebiyatının serpilip ge-
şılamak üzere Köstence Pedagoji Koleji, Bükreş ve liştiği çok önemli vatan parçalarından biri ol-
Köstence Üniversitesi'ndeki Türkçe bölümlerine muştur. Âşık Çelebi'den Yahya Kemal'e kadar,
öğrenci alınmaya başlanmıştır. edebiyatımızın önde gelen birçok şair ve yazarı bu
Macar, Alman hatta sayı olarak Türklerden topraklarda yetişmiştir. Şuarâ tezkirelerindeki 3180
daha az olan Ukrainan, Sırp, Bulgar, Çek, Hırvat şairden 525'i yani her beş şairden birinin Rumeli
gibi azınlıkların birçok okulu olmasına karşılık; doğumlu olması, bu bölgenin kültür tarihimiz ba-
Türk azınlığa ait, Türk ve Romen Devletleri'nin kımından önemini bariz bir şekilde göstermektedir
ikili anlaşmasıyla kurulan Mecidiye'deki Mustafa (İsen, 1997:515-572). Ayrıca Anadolu sahasında ye-
Kemal Atatürk İlahiyat ve Pedagoji Lisesi'yle bir- tişen birçok önemli şahsiyet de, bu yörelerdeki gö-
kaç anaokulunun dışında başka okul yoktur. revleri süresinde bölgenin kültürel hayatına can-
Mecidiye'deki okulun dışında, özel vakıflar ta- lılık kazandırmışlardır.
rafından Köstence ve Bükreş'te iki lise ve bir il- Dobruca'run demografik yapısı, Kuzey ve
kokul açılmıştır. Güney Türklüğünün bir temas ve kesişme noktası
Aynı şekilde Romen yasalarına göre zorunlu olması sebebiyle çeşitlilik göstermektedir. Aynı
hâle getirilen din dersleri de boş geçmekte veya öğ- kökten gelen ve aynı ana dilin farklı lehçe ve şi-
renciler Romen din adamlarının derslerine gir- velerini konuşan bir Türk boylan, dört asırlık Os-
mektedir. Son zamanlarda, mevcut öğretmenlerden manlı idaresi sırasında birbirleriyle iyici kay-
yararlanarak bu açığın çok az bir kısmı ka- naşmışlardır.
patılmıştır. (Türk azınlığın eğitimi için bkz. Ekrem,
1992 :186-191; Ülküsal, 1987 :119-140; Kyuchukov, Sözlü Edebiyat
1994:74-78.)
Eski bir Türk yurdu olan Dobruca'da, asırlarca Osmanlılar döneminde Dobruca'da yaşayan
devam eden Türk hakimiyeti, ardında büyük bir Türklerin eğitim düzeyinin diğer azınlıklara göre
tarihî miras bırakmıştır. Arkeolojik, tarihî birçok oldukça yüksek olduğu kaynaklarda belirtilmekle
eser bugün Romen müzelerini doldurmaktadır. birlikte; buraya yerleşenlerin uzun süre göçebe ha-
Yüzlerce camiden bugün 70 kadarı kalmıştır. Yeni yatı yaşamaları, yerleşik hayata geçenlerin de köy-
dönemde bunların pekçoğu tamir edilerek ibadete lerde tanm ve hayvancılıkla meşgul olmaları se-
açılmıştır. Babadağ, Mecidiye, Köstence, Tulça, bebiyle, yazılı edebiyat 19. yüzyılın sonlarında
Çernovoda gibi yerlerde Osmanlılar'dan kalan başlayabilmiştir. Romanya Türkleri, bu tarihe
büyük camiler, bugün de müslüman ağzınlığa hiz- kadar ideal, inanç ve geleneklerini, destan, mani,
met vermektedir. Bunların en eskisi olan, 15. yüz- çın, türkü ve atasözü vs. gibi anonim ürünlerde ya-
yıldan kalma Gazi Ali Paşa (Babadağ) Camii ve şatmışlardır.
türbesi ise oldukça harap bir hâldedir. İki ülke ara- Dobruca'ya büyük kitleler hâlinde göç eden
sında 5.09.1995'te imzalanan bir protokolle, bu eser- Türk boylan, örf ve adetleriyle birlikte zengin bir
folklor hazinesini de beraberinde getirmişlerdir. çak Türkleri arasında yaygın olan kahramanlık
Bunlar, zaman içerisinde gerek Romen kül- destanlarının, Dobruca Tatarları arasında da var-
türünden, gerekse birbirlerinden etkilenerek ge- yantlarına rastlanmaktadır. Bu destanlar, 14-18.
lişmiş ve bölgeye has zengin bir folklor ortaya çık- asırlarda Altmordu devletinin çökmeye baş-
mıştır. Mehmet Ali Ekrem, Romanya Türkleri lamasından sonra, Astrahan, Kazan, Kasım Han-
folklorunu; Dobruca'da doğan Türk folkloru, Ana- lıklarının kurulmasına kadarki, Tuna ve İrtiş ır-
dolu'da doğan ve Dobruca da değişen Türk folkloru, makları arasında geçen olayları anlatır (Mahmut,
Kırım ve Bucak yoluyla gelen Kuzey Türkleri folkloru, 1987:172). Bunlar, Ediğe Batır, Şorabatır, Koblandı
Rumeli'de çıkan ve mahalli şartlara göre bazı farklılıklar Batır, Kıylap Batır, Aysıl Ulı Amet Batır, Bozcigit, Adil
gösteren folklor, değişik devirlerde çeşitli şairlerin ka- Sultan vs. gibi destanlardır.
leminden çıkan ve halk arasında şifahi olarak yaşayan
folklor olmak üzere beş gruba ayırır (Ekrem, 1981:9). Yazılı Edebiyat
Romanya Türkleri arasında, bütün Türk dün-
yasında bilinen Köroğlu Destanı, Arzu ile Kamber, Bugünkü bilgilerimize göre, Romanya Türk-
T ahir ile Zühre, Yusuf u Züleyha ve Tepegöz gibi lerinin yazılı edebiyatı 19. asrın sonlarında baş-
hikâyeler ve Nasreddin Hoca fıkraları canlı bir şe- lamıştır. Osmanlı döneminde, Dobruca'da Rumeli
kilde yaşamaktadır. Bu bölgede, mani, türkü, des- coğrafyasının diğer şehirlerinde olduğu gibi bir
tan, atasözü gibi anonim halk edebiyatı ürün- edebî muhitin oluşmadığı görülmektedir. Bunda
lerinin yanında kuzeyden gelen Türklere has "çm" da, buradaki Türklerin göçebe olarak yaşamaları
gibi türlere de rastlanmaktadır. ve Eflak ve Boğdan'm özerk prenslikler olarak yö-
Güneyden gelen Türklerin folklor ürün- netilmesinin etkisi büyüktür. Kaynaklarda, Tuna
lerinden seçmeler, Mehmet Ali Ekrem tarafından vilayetinden veya Dobruca'dan olduğu söylenilen
Bülbül Sesi adıyla yayımlanmıştır (Ekrem, 1981). birkaç şaire rastlanılmakla birlikte, bunların hayatı
Eserde, türkü, oyun, mani, destan, ninni, bilmece, hakkında elimizde yeterli bir bilgi yoktur. 17. Yüz-
masal, fıkra ve atasözü gibi anonim halk edebiyatı yıl Bektaşî şairlerinden olan ve Dobruca ozanı
ürünlerinden örnekler verilmiştir. Bunların bir- olarak tanınan Kazak Abdal'ın Romanya Türk-
çoğu Anadolu Türkleri arasında da yaşamaktadır. lerinden olduğu tahmin edilmektedir. Aynı şekilde
Rumeli Türklerinin doğum, evlilik ve ölümle ilgili 17. asır saz şairlerinden Kul Mehmet ve Öksüz
adetleri ise M. Naci Önal tarafından derlenerek ya- Âşık'ın da Tuna civarında yetişip büyüdüğü söy-
yımlanmıştır (Önal, 1997). Oğuz Türklerine ait des- lenilmektedir. Tezkirelerde ise, Dobrucalı olarak,
tanların bir kısmı, Dobruca'nm çeşitli bölgelerinde sadece Helakî (16. yy.) mahlaslı bir divan şairinden
ortaya çıkan olayları (Başpınar Destanı, Bir Kız Des- bahsedilmektedir.
tanı, Ramazan Destanı, Beni Aldattılar vs.); bazıları Bunların yanında, Anadolu sahasında yetişen
da Türk tarihiyle ilgili konuları (Osman Paşa, Kö- Türk Edebiyatı'nın bazı tanınmış isimleri çeşitli ve-
roğlu, İnönü Dağlarında, Milli Kurtuluş Destanı vs.) silelerle bir süre Romanya'da bulunmuşlardır. Si-
anlatır. Dobruca folklorunda, Rumeli türkülerinin mavna Kadısıoğlu Bedrettin (Ö. 142O), Taşlıcah
ise ayrı bir yeri vardır. Yahya Bey (16. yy.), Tokatlı Kânî (Ö. 1791), A.
Dobruca'ya kuzeyden gelen Türklerin folklor Vefik Paşa (Ö. 1891), Ahmet Rasim (Ö. 1932), Ham-
ürünleri, Ahmet Naci C. Ali ve Enver Mahmut dullah Suphi Tanrıöver (Ö. 1966) gibi. Bunlardan
(bkz. Bibi.) tarafından yayımlanmıştır. Bunlar cır Ulah beyi Alexandre'nin kâtipliğini yapan
(türkü), mâne (mani), çın (şm), elem-kargış, şap- Kânî'nin, Bükreş'te bulunduğu sırada tutulduğu
paz-takmak (tekerleme), tapmaca (bilmece), miyt bir Romen dilberinin, kendisine Hristiyan olmasını
(beyit), atalar sözü, masal, hikâye, efsane, destan, teklif etmesi üzerine söylediği, "Kırk yıllık Kânî olur
bozlav (Nogay köylerinde ölenin ardından söy- mu yani" mısraı bir atasözü gibi dillerde do-
lenilen şiir), suvsale (kefene sarılan ölü için söy- laşmaktadır. I. Dünya Savaşı sırasında harp mu-
lenilen ilahiler) gibi türlerden oluşmaktadır. habiri olarak Romanya'da bulunan Ahmet Rasim
Düğünlerde, bayramlarda genç kızlar ve de- de anılarını Romanya Mektupları (İst. 1916) adıyla
likanlıların irticalen karşılıklı olarak söyledikleri yayımlamıştır.
çınlar, Kırım folklorunun en değerli kısmıdır ve Romanya Türklerinin yazılı edebiyatının baş-
Romanya'daki Kırım Tatarları arasında da çok yay- lamasında, İbrahim Temo'nun önemli katkıları ol-
gındır. "Mâne" söyleme adeti ise, bilhassa Yalıboyu muştur. İttihatçılardan olan Arnavut asıllı Temo,
Tatarları (Tatlar) arasında görülür. istibdat rejiminin baskısından kurtulmak amacıyla
Başkurt-Tatar, Nogay, Kırım, Kazak gibi kıp- Mecidiye'ye yerleşmiş ve burada çeşitli fa-
aliyetlerde bulunmuştur. Bu çalışmalar, Dobruca c) Sosyalist Rejim Dönemi (1944-1989) : Dob
Türklerinin millî duygularının uyanışında önemli ruca Türkleri Edebiyatı, oldukça faal geçen bir
bir rol oynamıştır (Ülküsal, 1982:161). Temo, burada dönemden sonra bu dönemde bir ölüm sessizliğine
Türklerin ileri gelenleriyle yakın ilişkiler kurmuş bürünür. Bütün gazeteler ve dergiler kapanır. Baş
ve onları istibdat rejimine karşı mücadeleye ortak langıçta, okullarda Türkçe derslere izin verilir. Tür
etmeye çalışmıştır. Onun bu çabalarına, buraya kiye Türkçesinin yanında, Tatar Türkçesiyle de ki
kaçan diğer Jön Türkler de yardımcı olmuş ve bir- taplar bastırılarak Tatarca eğitim başlatılır. Mehmet
likte Köstence'de, İttihat ve Terakki'nin Balkanlar Niyazi ekolünden yetişen sanatkârlar, bu ders ki
şubesini kurmuşlardır. Bunlara, İstanbul'da eğitim taplarında eserlerini yayımlama imkânı bulurlar.
gören Mehmet Niyazi gibi gençlerin katılımasıyla, Bu durum 1960'lara kadar devam eder. Bu tarihte,
Dobruca'da yeni bir hava esmeye başlamıştır. diğer azınlıklarla birlikte Türk okulları kapatılır ve
Paris, Cenevre, İstanbul gibi merkezlerden getirilen Türkçe eğitim yasaklanır. Bu dönemde yetişen bazı
kitaplar ve gazeteler Romanya Türklerine da- soydaş yazarlar, Romence yazdıkları hikâye ve şi
ğıtılırken, bir taraftan da bu bölgedeki ilk Türk ga- irlerini, Romen edebiyat dergilerinde yayımlarlar.
zeteleri yayımlanmaya başlamıştır. Bu dönemde, Cemal Acıamet, Atilla Emin, Fatma Sadık gibi. Ay
Dobruca'da, Dobruca Sodası, Işık, Haksöz, Hasret, Sa- rıca Nevzat Yusuf, A. Baubec ve diğer Romen asıllı
dakat, Şark, Sadayı Millet, Dobruca, Teşvik, Mektep ve Türkologlar Türk edebiyatıyla ilgili antolojiler ve
Aile, Hayat, Tan, Kumanya, Haber, Tuna, Emel, Çar- genellikle sosyalist yazarlardan yaptıkları roman,
dak, Bora vs. gibi otuza yakın gazete ve dergi çık- hikâye çevirilerini yayımlarlar (Horata, 1997:396).
mıştır (Edip, 1992 : 143-147). Ayrıca gerek bunlar, Bu dönemin sonlarına doğru, Türkçe yazmaya mü
gerekse kurulan cemiyet ve dernekler, Dobruca'da saade edilir ve Türk azınlık, 1987'de Renkler adlı bir
canlı bir kültürel muhitin oluşmasına sebep oluş- sanat-edebiyat dergisi çıkarmaya ve folklor der
muştur. Bu çalışmalar, Dobruca Türkleri arasında lemelerini yayımlamaya başlar. Dergide çıkan
milliyetçilik tohumlarını da yeşertmiştir. Bütün bu hikâye ve şiirler incelendiğinde, "güdümlü" bir ede
çalışmaların amacı, maarif ve terakki yani Dobruca biyatın izleri görülmemektedir.
Türkleri arasında bir zihniyet ve medeniyet de-
ğişimini gerçekleştirmekti. Halifeliğe ve padişaha d) 1990 Sonrası Dönem: Bu dönemde Türkçe
sadakatle bağlı olan Dobruca Türkleri, önceleri İt- eğitime yeniden müsaade edilir. Türk azınlık, si
tihatçıların başkaldırışını üzüntüyle sey- yasi birliklerini kurar ve Renkler'in yanında Ka
rederlerken, Meşrutiyet'in ilanından sonra (1908) radeniz ve Hakses gazetelerini çıkarmaya ve soydaş
yine devlete sadakatlerinden yeni rejimin yanında yazarların şiir, hikâye ve araştırmalarını ya
olmuşlardır (Ülküsal, 1987 :162). yımlamaya başlarlar.
Bu kültürel canlılık, edebî eserleri de be- Sonuç olarak, Rumeli coğrafyasının diğer par-
raberinde getirmiş ve Dobruca Türkleri Ede- çaları kadar olmamakla birlikte, Kuzey ve Güney
biyatının ilk temsilcileri bu yayın organlarında boy Türklüğünün bir temas yeri olan Dobruca bölgesi
göstermeye başlamıştır. Bunlardan ilki Mehmet Ni- de, Türkçenin soluklandığı yerlerden biridir. Asır-
yazi'dir. Bunlara geçmeden önce, Dobruca Türkleri larca, gönlündekileri sözlü olarak yaşatan, 19. asır-
Edebiyatı'nın dönemleri hakkında kısaca bilgi ver- dan itibaren yazılı edebiyatlarının ilk temsilcilerini
mek yerinde olacaktır: yetiştiren bu Türkler, yaklaşık yarım asırlık bir sus-
kunluk döneminden sonra dillerini ve unutulmaya
a) Osmanlı Dönemi (1397-1878) : Yaklaşık dört yüz tutan geleneklerini yeniden canlandırma ça-
asırlık bu süre, yukarıda belirttiğimiz birkaç ismin bası içine girmişlerdir. Şu an eser vermeye çalışan
dışında önemli şahsiyetlerin yetişmediği sözlü ede insanların yetişme dönemi bu yasaklı yıllara rast-
biyat dönemidir. lar. Dilimiz ve edebiyatımızla ilgili eserlerden
mahrum bir şekilde, annelerinden, babalarından
b) Krallık Dönemi (1878-1944) : Türklerin kit öğrendikleri bir dille "dil"deklerini dile getirmeye
leler hâlinde Anadolu'ya göç etmeye başladıkları çalışan soydaşlarımızın, ortaya koydukları eser-
bu dönemde, yukarıda belirtilen gazete ve der lerinde gerek dil, gerekse içerik bakımından tatmin
gilerde Romanya Türkleri Edebiyatı'nın ilk ürün edici bir seviye görülmemekle birlikte; bunların
leri görülmeye başlar. Mehmet Niyazi, İsmail Zi- eski bir Türk yurdu olan Dobruca topraklarında
yaeddin, İsa Yusuf Halim, bu yayın organlarında Türkçeyi ve Türklüğü yaşatmaya çalışmaları ba-
imzaları görülen yazarlardandır. kımından değerinin inkâr edilmemesi gerektiğini
düşünüyoruz.

You might also like